You are on page 1of 465

Saadettin MERDİN

İslam’ın
PavlıieSİarı -II
Paralel Din

araştırma
Saadettin MERDİN

İslam’ın Pavluslan -II-


Paralel Din
u ç a lışm a m ızd a ta rik a tla r, ö ze llik le d e fe ls e fî
B ta s a v v u f m a sa y a y a tırıld ı. Y e rle ş ik d in i k a b u l'
le rim iz i o lu ş tu ra n “K ü ltü re l İslam , A n a d o lu İs la m ’ı"
so rgu la n d ı. B irta k ım g a y ri İs lâ m î k ü ltü rle rin h a r­
m a n la n m a s ıy la o lu ş a n ta s a v v u f! fe ls e fe / d in ; b izim
k o zm o lo jim izi, o n to lo jim izi, ep is te m o lo jim izi, h a t­
ta e s k a to lo jim izi b e lirle m iş tir. M a a le s e f “u y d u ru la n
d in ", “in d irile n d in i" y o k etm e sa v a ş m a g iriş m iş tir.
T o p lu m s a l y a p ıd a k i m u h a fa za k â rlık / İs la m ! g ö rü ­
n ü rlü k a rtm a s ın a k a rşın , v a h iy İs la m 'ın d a n b ir o
k a d a r u za k la ş ılm ış t ır ! D em o k ra tik y a p ıd a g ö rü le n
İy ile ş m e le re p a ra le l o la ra k d in ! eğ itim , cem a a t v e
ta rik a tla rın in s a fın a te rk e d ilm iş tir. C a h il d in b a ro n ­
la rı k itle le ri p e ş le rin e ta k m a y ı b ilm iş le rd ir. H e r tü r­
lü p ro b le m i ç ö zm ek iç in g ö n d e rile n d in ; p ro b le m in
k e n d is i o lm u ştu r. B u gü n d in d e n ilin c e a k la ; c in -p e rl
g ib i g ize m li şeyler, m u cize-k era m et, d in u lu la n , y a ­
tırla r, ru h a n ıy et, k a b ir h a y a ü vs. g e lm ek ted ir. S on
din ; d in le rd e n b ir d in , a d eta b ir ta p m a k d in i h a lin e
g e tirilm iş tir.
H ris tiy a n lığ ı ta h rip ed e n A z iz P a vlu s g ib i ru h b a n s ı­
n ıfı h e r d in d e m evcu ttu r!
H a lis d in e/ va h y e ve fıtra ta / fa b rik a a y a rla rın a d ö n ­
m eye ça ğ ıra n -s a y ıla n az d a o lsa - m u va h h itler d e
v a rd ır.
S ela m olsu n , K u r'a n ’a ta b î o la n la ra !

IS B N : □ T M ü 5 9
^ M S-M -£

ARAŞTIRMA YAYINLARI
Saadettin MERDİN
Çanakkale/Çan, Danapınar köyünde 1961 yılında
dogdiı. 1978’de Biga İHL’den, 1982 yılında da Bur­
sa Yüksek İslam Enstitüsünden mezun oldu. .Art­
vin/ Yusufeli; Çanakkale/Blga ve Çan İmam-Hatip
liselerinde görev yaptu Mtzvakh iîmihoi'in itikadı
Açıdan TahlÜi konulu çalışması ile Kelam dalında
yüksek lisansım tamamladı. İlk çalışması Tanrıya
Koşan Fizik 1995 yılında yayınlandı. Başlangıçtan
Sonsuza İsimli kitabı 2012 yılında yayınlandı. Evli
ve İki çocuk babasıdır.
Araştırma Yayınlan: 104

O Ankara Okulu Basım Yayın San. ve TLc. Ltd. Ştl.


Dizgi, kapak: Ankara Dizgi Evi
Batkı, dit, kapak baskısı: Sonçağ Mat. San He. Ltd. Ştl.
Blrtnd batım: Mayıs 2014
tklnd batım: Ağustos 2015

IBBNl 97İ 005-4495 53-5

A n g M a Yajuüan
tdanbul Cad. İstanbul Çarşısı 48/81 İskitler/Ankara
Td/Mtai (0912) 341 06 90
İ s l a m ’ ı n P a v l u s l a n - I I

Paralel Din

Saadettin M ERDİN

Araştırma Tayınları
Ankara 2015
ÖNSÖZ.................................................................. 9

MI7GİZB VB KERAM ET............................................................... 13


Peygamberimizin Kur'an'dan Başka Mucizesi Var mıdır?........ 13
Peygamberimize Niçin Htoed Mucize Verilm em iştiı?................ 18
lnşlkak-i Kamer/Aym Yarılması.,,,,,,..... ................................ 20
îar& ve Ml*rac............................................................ 23
Necin Sûresi İle İsrâ Olayının Hiçbir Alakası Yoktur........ .25
M fracda Peygamberimiz Allah'ı Gördü m ü?....................... 53
Keram et........................ ....... ........................... ....................55

K üte AN PEYGAMBERİ ü t
TOKSA tLAHLAŞTDULANFCYGAAaSR M İ? .............................65
Rasulullah'ın Şefaati Var m ı?.............. .....65
Makam-ı Mahmûd:
Mabmud’un Makamı im Yoksa Övülmüş Yer m İ?........ .......... 97
Peygamberimiz Mezarında Sag m ıdır?................................... 101
Ehl-i Beyt/Kutsal Aile:
İslam'da Seçilmiş Millet, Seçilmiş Aile Yoktur....................... 107
Peygamberimize Salâvat Gednuek Ne Demektir?...... ............113
Peygamberce Salat Gnuiol Sahabe Nasıl Anlamıştır?.............. 121
Öyle Salâvatlar İcat Etmişiz ki Bunları Allah Reddeder,
Peygamber İse Değnekle Kovalari.......................................... 124
Peygamberimiz Gaybı Bilir m i?............................ 129
Mevtid-i Nebi mİ, Katl-1 Nebî nd?......................... 135

DİNDE GUtÛV/AŞIRnJK...................................................... 139


Bugünkü Müslflmanlarda Hrisüyanlaşma Em areleri........... 142
Ümmetin YahudileşmeTemayülü......................................... 147
Mehdi/Mehdiyyet İnancı.................................. 152
Sevgide İfra t Bazı Kimseleri Allah’ı Sever Gibi Sevmek.......... 156
Allah Aşkı............................................................................. 160
6 /sZom'mPturfusîiin B

C A H ü ir m r t » k a d e r a n l a y iş i k a s e l o l d u d a
EHL-t SÜNNETİN İTİKAD INA DAHİL OLDU?........................... 171
Kur’an’a Göre Kaza ve Kader............. .......... ,,.........,......... 173
Allah’ın Takdiri/Kaderi Sünnetullahtır................. ,.........174
İnsanın Kaderi Ona. İrade Verilmiş Olmasıdır.................. 176
Hayır ve Şerr Allah'tan Değil,
Hayır Allahtan, Şer İse Kuldandır .................... 177
Allah Sapmak İsteyen Kimseyi Saptırır......................„.... 179
Kul Fiilinin Hâilin mıdır? ............... ......... ,.......................... 180
Allah'ın timi ve Kudretine mİ L

Yoksa Hikmeti ve Adaletine mİ Öncelik Vermeliyiz?...,,..........181;


Kaderi Nasd Anlam alıyız?.................................... ............... 184
Tasavvufta Fatalizm/Kadcrcillk İn an a,...... ................... ..... 186

NEFSt RUH, RUHANİYET, SEKERÂT-I M E V T..................... . 189


Nefis Tüm Kötülüklerin Anası mıdır?
Yoksa însanuı Bütünü m üdür?.................. ........ ................ 189
Neftti öldürmek, Nefis Tezkiyesi............... ..................... . 197
İnsanın Ruh’u Var mıdır? .......... ... ........ ....................200
Ruhanlyet Denilen Şey Neyin Nesidir?................ ....... ....221
Sekerât-ı Mevtte,
Şeyhler Gelip, Şeytanı Kovabilirler mi?........................... ......228

A l e m l e r ! ............................................................. 233
s û f Il e r İ n
Âlem i Misal ve Âlem-i Berzah............. ................. ......... „...233
Filozoflarımızın Âlem Tasavvuru............... .....234
Platon’un Felsefesi ve Bize Tesirleri..... .................................242
Platonün İdealan, Nasd Âyan-ı Sabite,
İdealar Âlemi de Nasıl Âlem-t Misal Oldu?...,.... ...249

ÂLEM-İ BERZAH/KABÎR H AYATI.............................................261


Şimdi Gelin Kabir Azabı Tartışmasını Kitaba Götürelim....... 267
Kabir Hayatına/Azabına İnanmanın
Beraberinde Getirdiği Olumsuzluklar....................................276

KÜFÜR. ŞİRK VE N İF A K ..........................................................287


Allah'a İnanmayan İhsan Varandır?.....,....... ,...... ...............287
Şirkin Mantalltest, Müşrikin M antığı....................................294
Şirk Koşmak, Din ve Vicdan Hürriyeti Değildir!.... ...........304
Peygamberimiz Bile Şirkten Allah'a Sığınmıştır................307
Şirkin Çeşitleri ...................... ...,3Û8
İçindekiler 7

BOZULAN TASAVVURUMUZ,
YİTİRİLEN KAVRAM IA R IM IZ,.................................................. 313
İbadet,.................. ,............... ,.......................................... „3 1 3
Mekkelllerin ibadetleri...,,,........................... ..... .............313
Bütün İbadetler Yalruz Allah'a Y apılır .......... .317
İbadet Ç eşitleri........... ................ .......... .............................318
Allah'ın Rububiyeü......................... .....................................334
“Mln Dûnlllâhi, Min Dûnlhl"
Kehmelerlni Doğru Anlamak...... .................. 326
İlah'm Ne Demek Olduğunu Bilmeyen,
Onu İnkâr EdeblUr m i?.......................................... ...337
Veli, Evliya Kavramı.............................................................. 342
Hâtemûl-EvUyâ Nazarfyesl...................... 348
EvfiyauDah ve Evllyauşşeytan,,............ .....350
İnsan Allah’ın Halifesi m idir?............... ........352
Hızır Hikâyesi..... ............................. 355
Ledünnî ilim/Bâtınî İlim .............................................. ........359
Rüya ile Amel Edilir m i? ...................... ......................... ......364

TASAVVUF VB EHL-İ SÜNNET.................................................. 367


Sûfüer Ehl-i Sünnet m idir?..... ............. ...............................367
M ezhepçilik................. 360
Kur'an Müslümanların Hayatına Ne Zaman İnecek?.............383
A k ıl................. 388

S ü r tü n İSLAM DİNİNİ TAHRİF ETM İŞLERDİR!.............. 391


Şeriatı Yetersiz G örürler.................... ..............391
Allah'ın Kâinata Hulul Ettiğine ya da
Kâinatla İttfhad Ettiğine İnanırlar.........................................393
Kabir ve Yatırları İbadethaneye Çevirm işlerdir...................... 397
Elleriyle Yazdıktan Kitaplarını
Allahtan Diye Takdim Ederler................ „.,..400
Allah'ın Ayetlerini Batıl Teorilerine Göre Tevil Ederler.......... 401
Allah’ın Clhad Emrini,
Nefisle M ü c a d e le Dönüştürmüşlerdir.................................403
Rabıta Diye Bir İbadet Uydurmuşlardır........ ................ 404
Rabıta'nuı Yapılışı.................................................................408
İslam Şeyhlerle Rabıta Yerine Rabıta-1 M evti önerir....... „„..4 1 6
Tarikata Girmek Lüzumlu m udur?.......................................417
İslam'a Aykırı Nakşi Prensipleri................... 420
8 İslam ’ın Jtariusfetn JT

Sûffler, Takva Yetine Zühdtk Koymuşlankr..........................422


Zikir Nedir?.......*............................. ................................ 425
Hatme-i Hâcegsn........... .......................... ...................... «..428
V esile.............. 431
Tevessül............. ......... ....... .............. ......... ............. ...... 436
Ölülerden Yardım İsteme................... 444
Tasavvuf Müslümanların Ttevhld İnancını Yok Etm iştir.... ....446
Tasavvuf Müslümanların Peygamber İnancım Bozmuştur.... 447
Tasavvuf Müslümanların Kur’an İnananı Bozmuştur.......... 449
Tasavvuf Müslümanların İbadet Şekillerini Bozmuştur.... ....450
m
Tasavvuf Müslümanların Ahlakım Bozmuştur........ ........... .451
Tasavvuf Fdaefesi/Binİ İle İslam’ın Karşılaştınnası.............. 451

BİBLİYOGRAFTA................................................................... 457
ÖHBÖZ

E ü zû htlfahi m iııe'ş- şeytanTr-racîm .


Blsm Üâhi’r-ıah m ân i’rra h im .
E th aıad â Bllfihl ra b b H -âlem in ve selam ün a lâ ’l-m ürselin.

B u çalışm am a başlark en niyetim , şirk h akkın da k ü ç ü k b ir


kitapçık, b ro şü r hazırlam aktı, N e v a r kİ; d ah a son ra eğer bazı
k on u lar ayrıntılı olarak ele alınm az İse, İddiam ızı tem ellendire-
m em ek endişesi ben i konuyu biraz d ah a genişletm eye sevk etti.
E ğer bililerin i suçluyorsak y a d a b ir fikri m ahkûm ediyorsak, b u
kim selere suçlarının neler olduğunu, neden dolayı hüküm giy­
diklerini belirtm ek gerekil oldu. B ir sonraki aşam ad a İse; pekâlâ
doğru su nedir? diyenlere kısaca cevap vermeye çahşhk. H âliyle
biraz d ah a çalışm am ız genişledi.

B u gü n cam ilerim izde abdestl bo zan h âller k ad ar tevhidi b o ­


zan elfaz-ı küfre ve şirkin çeşitlerine yer verilm ezi Tevhid ve onun
İmamı olan şirkten ya hiç bahsedilm ez, bah sedilirse de y a sa k sav­
m a kabilinden geçiştirilir. Ülkem izde "nam az kılm a seferberliği”
başlatılm ıştır. B u m m a gönüllülerinden A llah razı olsun. Lâkin
b aşta n son a şirk e bu lan m ış üm m etin, ünce İm anına abdest aldı­
rılm ası gerekm ez mi? Kırk rekâta, kırk dah a eklesen n e alacak?
Salıib-1 tertil olsan xıe fark eder? K alan da onlarca irlH-ufaklı İlah
olduktan. İm anını şirkten arm dırm adıktan sonra? Behem ehal,
tecdid-i im ana ihtiyacım ız var. B u n tın içtn de sahih bilgiye, vah­
yin in şa ettiği b ir zfhniyeteT Allah ve R esu lü n ü n istediği evsafta
b ir İm ana sah ip olm ak! K ur’an ’ıtı belirlediği im an esasların a ek­
leme ve çıkarm a yapm aksızın m evcut im anım ızı tashih etmek,
sah ih h âle getirm ek m ecburiyetindeyiz ve de İslam 'a, binlerce yıl­
d a yapılan ilaveleri cerrah titizliği ile kazıyıp atm ak. B u çağrıya,
kalbi h âlâ ülm em lş. hassasiyetini yitirm em iş m uvahhitler v a r ise
k u lak verm eliler.
M aalesef önceki üm m etlerin başın a gelen sapm alar b u üm ­
m etin de b aşın a gelm iştir. Yeryüzündeki M üslüm an lar, d iğer din
m ensuplan içinde nasıl azınlık konum unda İseler, imanlarına
10 İslam’ın itoırfustan JZ

şirk karıştırm am ış m uvahhit Müslümanların konumu da aynen


böyledir!

Koca Diyanet'ln hurafe anlayışı; “önünüze tavşan çıkarsa,


evinizin damında baykuş öterse bu uğursuzluk değildir.” nerv’in-
denl L a f olsım -torba dolsun, o kadar! İdare-i m aslahatçılık, sade
suya tirit kabilinden konuşmalar! Tarikatçıların en üst görevlere
gelebildiği, Diyanet denilen asırlık meskeneti özerk liği olmayan,
kaderleri siyasilerin İki dudağı arasında olan memurlar, dosdoğ­
ru dini anlatm a hakkı ve özgürlüğü elinden alınm ış bir teşkilat
hangi hurafeyle mücadele edecek? Hatta ilahiyat öğrencilerinin
bile kahir ekseriyetinin cem aat/tarikat evlerinde barındığı, bir
kısım ilahiyat hocalarının bu kesim ler tarafından ele geçirilm eye
çalışıldığı, bunda da başarılı olunduğu bir gerçek iken, kim nere­
de, nasıl hak dini öğrenecek ve öğretecek? B ir zamanlar, Nizam i­
ye m edreselerinde keramete, şefaate, kabir azabına inanmayan­
lara ders verdirilm em işti. Osm anlı m edreseleri devletin İhtiyaç
duyduğu kadı-m üftü gibi mem urlar yetiştirm ek için kurulmuştu,
ilim adamı yetiştirm ek için değil! Sonuç ortada!

Sosyal alan boşluk kabul etmez. Diyanet asırlık atalet uyku­


sundan uyanmaz, ilahiyat fakültelerinde ve diğer dini eğitim ku­
ram larında din dosdoğru öğretilm ez İse, dinî alan tam am ıyla ehil
olmayan insanlara terk edilm iş dem ektir. Kötü malın, iyi malı
piyasadan kovm ası m isali, sahte ve zararlı birtakım dinî anlayış­
lar, bidat ve hurafeler toplumu istila etm iştir! Bu organize güçler
karşısında siyaset kurumu da çaresizdir. Oysa bir toplum İçin
dinin yanlış öğretilm esinden daha büyük bir yıkım olam az. Hem
dünyaları, hem de ahiretleri heba olur, gider! Banş ve esenlik,
sevgi ve merhamet dini olan İslam , problem in bizatihi kendisi
olur!

Bu çalışm am ızda geleneksel dini kabuller, din diye bilinen


felsefeler masaya yatırıldı. Din’Jn özü ve aslı ortaya konmaya ça­
lışıldı. Kaynaklarım ız Diyanet’ln en güzel çalışm ası olan İslam
Ansiklopedisi, ilahiyat fakültelerim izde yapılan çok değerli dok­
tora çalışm aları, mürşidimiz, rehberim iz olan K uran ve Allah'ın
bizlere en büyük lutfu olan Akıl!

Bu çalışm a esnasında benim de yaşadığım şoklar gibi, sizler


de bazen şaşıracaksınız! D iğer ümm etlerin başına gelenlerin ay­
nıyla bu ümmetin başına da geldiğini gördüğünüzde! Nûr-i Mu-
Önsöz 11

hammedı teorisiyle Peygam ber nasıl tanrılaştırılm ış? Makam-ı


Mahnnıd İle Allah'ın arşının sağına tsa gibi nasıl oturtulm uş?
Kıssacı vaizlerin sağdan-soldan duyduklarım, diğer din ve felsefe
m ensuplarından topladıkları her türlü m alzem eyi hadis forma-
tıyla sunduklarım gördüğünüzde I M ehdi-deccal gibi m eslhlyyat
ve Isralllyatm tefsir kitaplarına alındığım gördüğünüzde! Keha­
neti kaldıran İslam anlayışının çoktan rafa kalktığım gördüğü­
nüzde. H atta Hz. Peygam berin baş kâhin yapıldığım , kıyam ete
kadar olacakların ona söyletildlğini gördüğünüzde! Kur’an'dan
başka m ucizesinin olm adığı pek çok ayette vurgulanm ış olma­
sına rağmen, nasıl olmuş da binlerce m ucize İsnat edilebilm iş,
göğe çıkanlm ış? Tüm bunları gördüğünüzde sanırım sîzler de
şaşıracaksınız!

Tam am ıyla şirk olan şefaat, nasıl Ehl-1 Sünnetin İtikadına dâ­
h il edilm iş? İslam 'ın kaldırm aya çalıştığı kaderdllk/fatalizm “ka­
dere İman” adıyla, im an esaslarına nasıl olmuş da İlave edilm iş?
Hakkında tek b ir ayet olm ayan Kabir azabı İle ümm et aslılardır
nasıl korkutulmuş? Koskoca âlim ler Kitab’a aykın bu tür dü­
şünceleri nasıl olmuş da savunabilm iş? Tam am ıyla pagan Yunan
filozoflarından faizlere İntikal eden “ruh” İnancı, dinin m erkezine
oturmuş! Yeni Eflâtunculuk nasıl olur da bizim ontolojim izi, koz­
m olojim izi, epistem olojim izi, hatta eskatolojim izi belirlem iş? O
güzel dinim izin, nasıl ölüler dini, diğer dinler gibi sıradan bir din,
bir tapm ak dini hâline getirildiğini gördüğünüzde!

Sonunda şunu diyeceksiniz: bizim bugüne kadar bildikleri­


m izin birçoğu yanlış İmiş, bu kadar İnsan yanıldı, öyle m i? Hadi
banım sende! Devamında daha başka şeyler de diyeceğinizi, azı­
cık tahm in ediyorum. Zira ben, bu tü r itirazlarla her gün karşıla­
şıyorum! Umarım siz dem ezsiniz!

Eğer Kur’an ile tanışmaz, aklım ızı onunla inşâ etmez, nebevi
sünnete/halis dine dönmez isek, korkarım Pavlus ve ashabının.
İsa (as) ve H avarilerini saf dışı ettiği gibi, Bizim Pavluslar da ha­
kiki Müslü manian, m uvahhitleri yeryüzünden silecekler!

İslam 'ın Pavluslan, ikinci basım lçlıı epey geliştirildi, hâliyle


hacim de büyüdü. B u nedenle kitabı ikiye bölm ek zo ru n d a kal­
dık. Konulan da buna göre tanzim ettik. Am elî Tasavvuf ism ini
verdiğim iz ikinci kitaba, mucize, keram et, şefaat gibi konulan,
İJli-1 rfrtinpMpılnivtt fd l 0 at<ln fa o l'H ır İA rfA İlC A n m io a l
12 tslam’m PaıAuslan E

âlem i, kabir hayatı, ruh/ruhanlyet, tevessül, rabıta, Hızır, ledün-


m iUm vs. gibi klasik sûfî kültürünü İnceledik.

Kur'an’ı m ürşid büen, ona. tabi olanlara selam olsunl

Rabblmden bu çalışm am ı kabul etm esini, yardım ım ve hida­


yetini “sırata müstakim " üzere olanlardan esirgem em esini niyaz
ederim.

Saadettin MERDİN
26 Ocak 2014 Biga/Çanakkale
İslam öncesinde Yah u di-H ristiyan gelen eğin in nübüvvet
konusunda geld iği n okta tam anlam ıyla b ir tıkanm aydı. Pey­
gam berlik n eredeyse kâhinlik, bü yü cü lü k v e ru h ban lık dere­
kesine İn dirgen m iş y a da İsa'n ın (a) durum unda olduğu gib i
u lû h iyet verilerek/ tan n sa fla ştın la ra k ortadan kakbnkm ştır.
İslam öğretisin in ortaya koyduğu en tem el n okta nü bü vvet
kavram ına teo lojik b ir açık lık kazandırm ak olm uştur.

Kur’an’a göre nü bü vvetin tem el işlevi “aracılık” değil,


“elçiük”tlr. N ü bü vvet T an n 'n m in san la İletişim kurduğu, an-
cak tek yön lü çalışan b ir m ekanizm adır. V a h iy insanı sorum -
lu lu k altın a sokar. Bu soru m lu lu ktan n ebî de m u a f değild ir.
A n cak zam anla nebî, k u tsallık statüsüne yü kseltilm iş v e tan ­
rısa l otoriten in b ir p arçası h âlin e getirilm iştir, ö n ce k i din ler­
de peygam ber a lgısı T an n ’nm otoritesin e ortak olm a ya da
hiç olm azsa insan olm anın çok ü zerin de b ir im tiyaza sahip
obuayı içeriyordu . T a n n ’dan b ilgilerin n asıl alın dığı konusu,
peygam bere yü klenen olağanü stü lü kler ve ku tsallık atıflarıy­
la açıklan ıyordu . Peygam ber ku tsal olduğu ve yü ce gü çlere
sahip oldu ğu için yü k seliyor v e T an n ’dan b ilgileri alıp, geri
geliyordu . B ilgi alm ak onun k işisel gücü olarak algılan ıyor­
du. Kur'an’m va h iy kuram ında d ü zelttiği ilk sapm a, vahyin,
T an n ’n ın tek yön lü b ir iradesi ile gerçekleştiğidir. T an n kim e,
n e zam m ı n e in direceğin i en iy i bilendir. V ah iy gönderm ek,
peygam ber seçm ek v e m u cizeler yaratm ak A llah ’ın fillerid ir.
Peygam berler kendi İstekleriyle btr va h iy y a d a m ucize gönde­
rilm esin i sağlayam azlar.1

1 Mehmet Evkuran, “Geienekseld öğretide GnosUk ve Okült Etkileşimler”,


İnönü On., GfcostifcAkımfarueOföUtizmS&npcoırıiJTUı; Mayıs 2012.
14 İslam'ın Paviuslan n

M ucize, in san ların yapm aktan a ciz olduğu, on la n a d z b ı­


rakan şey dem ektir. M u cizesiz peygam ber yoktu r. H er pey­
gam ber h ak peygam ber oldu ğu nu m u cizesi ile isp a t eda:. A l­
lah peygam berlerini m u cizeler ile desteklem iştir.

M u cizeleri, “İsa'nın, M u sa'n ın m ucizesi’’ g ib i isim tam la­


m asıyla söylesek de h içb ir peygam ber kendi isteği ve gücü
ile m ucize gösterem ez. M u cizeler tam am en A lla h 'ın elindedir.
A ncak, O ’n u n dilem esi ve İzn iyle olur. “H iç b ir peygam ber,
A lla h ’ın m üsaadesi olm adan m ucize getirm e im kânına, sahip
değildir.” (M aid e/110)

H er b ir peygam ber yaşad ığı d evre göre fa rk lı m u cizeler ge­


tirm iştir. H er b irin i ayn ı m u cize İle desteklem iş olsaydı, bu
takdirde bu m u cizen in fevkal-âd ellğl/olağan ü stü lü ğü k a l­
m az, sıradan b ir tabiat ya sa sı olurdu. H er peygam ber, zam a­
n ın daki in san lar h an gi kon u da İleri İseler, o sahada m ucize
gösterm iş v e o sahada in karcılara m eydan okum uştur. M usa
(a) zam anında sih ir ya ygın İdi. O nun m u cizeleri d e bu tü rden ­
di. İsa (a) za m an ın d a tıp ilerlem lşth i, onu n m u cizesi de h as­
ta la n iyileştirm ek nev’ln den dir. Peygam berim iz zam anında
edebiyat, b elagat ve fesah at had safhadaydı. Bu neden le ona
verilen m ucize de ed eb î olan Kur*an-ı M u’d zü l-B e y a n ’d ır.2

Ş airlerin el üstünde tutulduğu, en gü zel şiirlerin Kabe’ye


a sıld ığı b ir toplum da, K ur’an tüm in san lara ve çağlara m ey­
dan okuyarak: "B u K ur’an A llah 'tan d eğild ir diyorsanız, onun
b ir ben zerin i getirin .” dem iştir. A ra p la m m ukabele-i b l’l-
h u rû ia m u ktedir olam ayınca m u kâtele-i b i’s-su yü fa m ecbu r
kaldılar. O nun ben zerin i getirem eyince. k ılıçla rın a sarıldılar,
ö n c e edebiyatçılar ve şa irler b u in san sözü olam az, o b eşer
takatin in fevkindedir, deyip gerçeği itir a f ettiler, K ur’an ile
b oy ölçüşülem ez dediler.

K itap nedir, im an n ed ir bilm eyen, ilim ta h sili görm em iş,


dah a önce sa ğ eliyle b ir şey yazm am ış olan lim m î b ir peygam ­
berin Kur’an gib i b ir kitap getirm esi, K u r’an ’ın m u cize oldu­
ğu n a yeterli d elil d eğil m id ir?

2 Ahmet Akfouhıt, NObütnetlfeseiesi Üzerine, s. 29-20.


Mucize ve Keramet 15

D aha önceki peygam berlere hissî/gözle görülen, elle tutulan


som ut, duyusal m ucizeler verilm işti. Peygam berim ize İse; ede­
b î ve akli b ir m ucize verildi. D iğer peygam berlerin m ucizelerini
yalnızca orada b elli b ir zam an dilim inde yaşayan insanlar gö­
rebilm işti. Peygam berim izin m ucizesi olan Kur’an ise tüm za­
m anlara ve tüm İnsanlaradır. Y an i hem edebî, hem de ebedîdir.

M ekke m ü şriklerin in ısra rlı m u cize İstekleri karşısında,


Peygam berim izin verd iği cevap şudur; "Rabbirrıt tenzih ede­
rim . B en fa n i b ir elçiden başka neyim k iT (tsrâ/93)

M ekke m ü şriklerin in m ucize istek leri A lla h tarafından, ya;


vah yed ilen Rurian ayetlerin e y a d a “deveye bakm az m ısın ız, o
n a sıl yaratılm ış? G ökyüzüne gene gen e bakm . onda b ir çatlak
bu lab ilecek m isin iz? Y erlerin göklerin ya ratılışın a bakm aları­
n ı, ken dilerin in n eden yaratıld ığım dü şü nm elerini” em rede­
rek, ta b ia t ayetlerin e yön len dirilm iştir. Y in e K ur’an; gerçeği
bÜdOderi hâlde kabullenm ekte direnen bu m uannit m üşrikle­
re m ucize gösterilse de inanm ayacaldanm . (E nam /109) ken­
d ilerin e m elekler indirilm iş olsa: ölü lerle konuşm uş olsalar:
(E n am /111), onlara gökten bir kapı a çılsa (H icr/ 14-5), kağıt
üzerine yazüı b ir kitap in d iriîse ve onu elleriy le tutm uş olsa­
la r (Enam /7) yin e on ların “B u apaçık b ir büyüden başka b ir
şey değildir, her hâlde gözlerim iz döndürüldü, biz büyülenm iş
b ir topluluğuz." (H icr/ 14-5) diyeceklerin i h ab er verm iştir.

■*. Peygam berim izin K u r’an’dan başka m u cizesi olm adığın ı


b ild iren ayetlere geçelim :
Onların yüz çevirmesi sana ağır gelince, eğer gücün yeri delmeye
veya göğe merdiven dayamaya yetmiş olsaydı, onlara bir muci­
ze göstermek islerdin. AHah dÜeseydi anlan doğru yalda toplardı.
(Enam/35)

Onkınn söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar


aslmda seni yalanlamıyorlar, fakat o zalimler Atiah’uı ayetlerini
inkûr ediyorlar. Senden önce de elçiler yakmlanrruştı. Yalankm-
malanna ve eziyet edümelertne karşın sabrettiler... (Enam/33-4)
Kitap ehli, senin onlara gökten bir kitap indirmeni isterler. Mu­
sa’dan daha büyüğünü istemişler oe ana *Btze AUah'ı ayan-beyan
gösteri" demişlerdi... (Nisa/153)
m İslam’ın PavtestenH

Bilgisiz Idşfkr şöyle dediler. Aüah bizimle kamışsa yal Yada sen
bize bir mucize getirsen ya] OnterdanöncekÜer de ayi » sözü söy-
temtşterdL.. (Bakara/118)
,Ey kmetisine Kur'an/kitap verildiğini (iddia ederi) kişi, sen kesin-
tikle bir delisin, dedÛer. Eğer sen sadıkterdan isen, bize melekterte
gelseydin yal:,. (Hler/6-7)
Ona bir melek indirüse yed Etğer (öyle) bir melek incUrseydtk artık iş
Müritmiş dundu, sonra da keruhtertne göz açimtmazdı. (Enam/8)
İnkâr edenler. ItebbindenMuhammed'e bir mucize üvdİrilmeiU değil
miydi? defter. Sen ancak bir uyanasm. Her mffletfn bir yoi göste­
reni vardır. (Rad/7)
Sen arüara IstedÜderi mucizeyi geUrmed^bı zaman defter kb Onu
Rabbfaden getirmek içte çabatoseyehn ya. {Araf/2Q3)
Eğer bu kendisi sebebiyle dağların yürütüldüğü yahut oran p a r
çalandtğı yahut ölülerin kamışturulduğu bir Kur’an otem/dı (yine
inanmazlardı) (Ra’d/31)
D iğer b ir m eal He: O kunduğu zam an d a ğla rın yerin d en oy­
n adığı, yeryü zü nü n ya rılıp parçalan dığı v e ö lü lerin konuştu ­
ğu b ir K u r’an gelse o m ü şrikler yin e in an m azdı. Y a n i on ların
isted ik leri m u cize yin e b u K ur’an d u rd u .
Muhammed'e, “Rabbinden bir mucize (ndtrtbneti değü mi?” diyor
ter. De kU "Gaybı ancak Allah bütr. SIz bekleyin, doğrusu ben de
sizinle beraber bekleyenlerdenim,” (Yunus/20)
Kâfirler, X>na Rabbtmten bir mucize indirilmesi gerekmez miydi?*
derler. De kb Allah dileyen kimsenin sapmasını diler, kendisine
yöneten kimseyi ise doğru yete sevk eder. İşte onlar iman eden ve
kalpleri Allah'ın kitabı üe tatmin olan kimselerdir. Dikkat edinizt
K o rle r ancak Allah'ın kitabı Üe itminana erer. (Rad/27-8)

B ir kim seye sonsu z m u cize olan K ur’a n yetm iyorsa ona


h içb ir şey yetm ez. A lla h 'ın sizi adam yerin e koyu p» m uhatap
alm ası a z b ir şey m idir? A llah kelam ı olan K u r’an ile k a lp leri­
n iz İtm inana erm ediyse, n e ile tatm in olacak ?
Ey Muhammedi İncuvmyoriar diye neredeyse kendini mahvede­
ceksin. Biz dilersek gökten bk mucize indiririz de ona boyun eğip
kabrkur. GŞuara/3-4)
...Otu (Kur'an'ı) kendisi uydurdu. Hayır, & b ir şakdir. Eğer böyle
değilse öncekipeygeanberier gibi o da bize ımtcize getirsSt’ dediler.
M ucize ve Keram et 17

Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi


de şimdi bunlar nu iman, edecekl (Enbiya/5-6)
Ama onlara katımızdan bir gerçek gelince; "Musa'ya verildiği gibi,
buna da mucize verilmesi gerekmez mST derler. Daha önce Mu­
sa'ya verileni de inkâr etmemişler miydi? Yardımlaşan iki sihirbaz
demişlerdi... (Kasas/48-9)
Ona Rabbinden (Kur’an’dan başka) mucizeler indirûmeÜ, değil
miydi? derler... De kb Mucizeler ancak Rabbimtn kabadadır. Doğ­
rusu ben, sadece apaçık bir uyanayım. Kendilerine okunan btr ki­
tabı sana indirmiş olmamız endam yelmiyor mu? (Anicebut/50-1)

Peygam berim ize binlerce m ucize İsn at ed en ler ayetteki


“yekfîh im " (on lara k â fi gelm edi m İ, yetm edi m i?) kelim esin i,
■‘y e ’tih in r (on lara gelm edi m İ?) şeklinde tevil ederek anlam ı
ters-yü z ederler. Peygam berim ize yü zlerce h issi m u cize n ispet
edilm esin in altında, "Peygam ber yarıştırm ak, benim ki, se-
ninkln den dah a üstündür, bizim kin in de sizin k iler gib i h issi
m u cizeleri vardır.*' düşüncesi yatar. O ysa tüm peygam berler
İslam peygam beridir, h epsi bizim peygam berlm izdir.

Peygam berim izi bin lerce m u cize h alesi İçin de takdim


edenler, tıp k ı M ekke m ü şrikleri gib i n orm al b ir in sanın p ey­
gam ber olm asın ı zih in lerin e sığdıram ayan lardır. O n lara güre
Peygam ber anorm al, sıra dışı, m elek gib i olm alıdır. E lin de si­
h irli değn ek olm alıdır. Bugün de son N ebi (sav) on ü ç b in c i­
varın da m ucize İsnat edenler -b u peygam ber oldu ğu h er güne
2,5 m u cize düşm esi dem ektir- h âlâ onun h ak peygam ber o l­
du ğu hususunda şü pheleri olm alı k i m u cizeler bu lu p getirip,
şü ph elerin i İzale etm eye çalışm aktadırlar.

Peygam b erd en m ucize bekleyen zih n iyet, m ü şrik zih n i­


yetid ir. M ü şrikler Peygam berim izden yerd en p ın arlar fışk ırt­
m asını, göğü başların da paralam asını, ken disin in hu rm a ve
üzüm lerden olu şan b ir bahçeye sah ip olm asın ı ve araların ­
dan ırm aklar fışkırtm asın ı, h atta A llah ’ı ve m elekleri karşı­
ların a getirm esin i istem işlerdi. A yrıca, on u n altın dan b ir evi
olm alı, gü zlerinin ününde göğe yü k selip ve oradan okuna­
ca k b ir kitap indirm edikçe in anm ayacaklarını söylem işlerdi.
(Îsrâ/90-4)
18 İslam'ın Povtuslan E

H ayatın ken disi b ir m ucizedir. M ucize görm eden İnanm am


diye kim senin im anının ne kıym eti kalm ıştır? A n peteğinde,
karpuz çekirdeğinde “A llah " ya zısı görüp, bunu m u cize diye
takdim edenler, a k ılla n gözlerin e İnm iş, k alpleri h issiz kim se­
lerdir. İlla h issi m u cize diye tuttu ranlar, tnanm ayacaklan İçin
eşeği yoku şa süren tiplerdir.

Şayan-ı h ayret b ir h ad isedir kİ, sahabe Peygam berim izden


m ucize İstem em iştir. O ysa İsa'n ın havarileri, ondan m ucize
getirm esin i “gökten b ir sofra in dirm esin i” istem işlerdi. Bu
hem sahabenin teslim iyetini, hem de peygam beri, h ayatı ve
İlahî davetin m aksadım çok daha sah ici okuduklarının da b ir
göstergesidir.

Peygamberimize Niçin Hissi Mucize Verilmemiştir?


Peygam berim ize verild iği söylenen h issi m ucizeler: “B e-
d tr'd e , m üşrikleri s iz öldürm ediniz, lâkin A lla h öldürdü, attığın
zam an da atan sen değildin, asû AUah attı/ (Enfal/17) gib i
öldürm e ve atm ayı “A llah İle Peygam ber arasında” paylaştıran
b ir ayetin işaret ettiği o la y ve b ir de B edir de “m anevi sekîn et"
şeklinde okum aya m ü sait olan. M üm inlerin görm ediği m elek­
lerden yardım görm esinden, b ir İlahî yardım dan ibarettir. (A l-
i îm ra n / 122-3)
B izi, (K ureyş'in istediği) m ucizeleri gönderm ekten, ancak öncekile­
rinde ordan yalanlam ış olm ası ahkoydu. (İsrâ/59)

Bu ayet Peygam berim ize n için m ucize verilm ediğin in ge­


rekçesin i çok açık b ir şekilde belirtm ektedir. O da şudur:
D aha Önce ken dilerin e m ucize verdik lerim iz m illetler, m u ci­
zeleri yalan ladılar. B iz de yalan lam aların a k arşılık on ları ce­
zalandırdık. Sana verseydik, sen in kiler de yalanlayacaktı.

D aha önceki ü m m etlerden de m u cizeye gözleri İle tan ık


olup im an etm eyen pek çok kim se vardır. A yn ı şekilde, daha
ön ceki in k a r a kavim ler gibi, M ekke’n in azgın kodam anla­
rın dan da İnanm ayanlar çıkacaktı. M ucizeye tan ık olduktan
son ra yin e in kâra devam edilirse, bu sefer azap fa slı başlar.
K ur’an; bunun p ek çok örn eklerin i zikreder. İsa’dan (a), gök-
Mudase ve Keram et 19

r t r HS ize o sofrayı indireceğim , ancak bu m ucizeyi gördükten


sonra kim inkâr ederse iy i bitsin ki, onu kâinatta h iç kim seye
azap etm ediğim kadar büyük b ir azapta cezalandıracağım .”
(M alde/115)

A yette görü ldü ğü üzere, m ucize verm e im an etm e şartın a


bağlanm ıştır. G ökten sofrayı İndirm ece İndiririm , am a buna
rağm en İnkâra yelten irsen iz, göreceğin iz azap çok bü yü k olu r!

B ize m ucize göster, im an edeceğiz deyip, sonra da inanm a­


yan lar h elak olm u şlardır. B u değişm ez b ir İlah î yasad ır. A yn ı
şekilde M ekkeli m ü şrikler de İnanm ayacaklar ve İlah î azaba
dû çar olacaklardı. H em A lla h ’ın azabı geldiğin de; um um i g e ­
lecek, yaş-kuru, suçlu-suçsuz h erkes h elak olacaktı. O ysa o
son nebî, âlem lere rah m et olarak gön derilm iş idi. Ü m m etinin
cezalan dırılm ası ona çok a ğır gelirdi. U hu d'da onu öldürm ek
için v a r gü çleriyle çu llanan k âfirlere b ile “A lla h 'ım b u n ları a f­
fet, zira bu n lar n e yap tık ların ı bilm iyorlar!” diye dua ediyor­
du. O şefkat v e rah m et peygam beri kavm inin h elak in i değil,
h idayetin i İstiyordu .

Peygam berim iz A llah ’m elçisidir. B ir beşerdir. G örevi ken­


d isin e vah yed ilen i teb liğ etm ektir ve b u teb liği h ayata tatb ik
etm ektir. O en yü ce ahlaka sahip, örn ek b ir şah siyettir. P ev-
gam berim lz in san lar üzerinde A llah ’m b ir ‘V ekili, h alifesi" de­
ğild ir. O nların k oruyucusu da değild ir. O nun görevi m ucize
gösterm ek değil, h ak ve adalete d avettir. D ileyen h idayeti se­
çer, dileyen de sapıklığı. O n lan h idayete erdirecek A lla h ’tır.

A yn ca Peygam ber’l b in ler m u cize sarm alı için de göster­


m enin b iri***jm-mdh- iğer neden i; evliyan ın nâ-m ütenâhi keram etine/
------u =r ■ ... ^ .. .. r , . ^ ___ .

m u cizesine y e r açm ak içindir. K ur’an’ın on larca ayetinde


p 1 ,--.ılS > -m -L - ■ . ... . . . . -r ■ p . . >- ’I" un . n s1, - - - ■_L^ «■ ■- ■ » ı— j u - - r r

olm adığım okuyanlar, ' h ■ --.rfc .

Üla m ucizede ısra r ed erler ki? Bunun nedeni çok açıktır: Pey-
fiam BeFİîı h issi m u cizesi olm az ise. ¡^ liva n ın keram etin in h ic
^ __ -------- r - — ......... .... >-■_■■■_ J _ U . T - — r r»-^ — V --P - r ^ - - t „ ----- - 1 '™ " " ^

olm az!

İnsanm akim a bu rada hakh olarak şu soru lar geliyor: Bu


in san lar yoksa K ur’an’a im an etm iyorlar m ı? Y a d a im an et­
tik leri K itabı h iç okum uyorlar m ı? Y a da okuyup, düşünm ü-
30 İslam'at fturfusktrt Di

yo rla r m ı? E ğer K u r’an on larca ayetiyle H z. M uham m ed'ln


(sav) Kur’an dışın da h issi m u cizesi y o k derken, n asıl olu yor
da ona on bin lerce m u cize İsn at edebilm işler? B u kadar ya*
lan ı on a İsn at etm ek n e bü yü k b ir cü r’ettlr. B u k ad ar yalan ı
uyduranlar, d in lerin i oyun ve eğlenceye çevirm iş kim selerdir!

Bu b in ler m ucize, sonu gelm ez keram et h ikâyelerin i im al


eden ler v e n eşreden ler İslam ’ı re el dünyadan koparm ış, on u
a k ıl ve fıtra t d ışın a itm işler, yaşan ılm az b ir safsata ve h u rafe
yu m ağı h âlin e getirm işlerdir.

M ucize kelim esi K ur’an'da ‘ ayet* kelim esiyle zikredilir. Y a n i


ayet kelim esinin b ir anlam ı; sûrelerin İçindeki pasajlar, cüm le­
lerdir. A llah Tabiatta gözüm üzün Önünde h er daim olan olağan
işlere de “ayet" dem ektedir. İnsan A llah ’ın en büyük ayetidir,
m ucizesidir. O 'nun en m ükem m el şaheseridir. İnsanda var
edilen akıl, kalp O’nun ayetlerindendir. B izi cezbeden, kendi
cinsim izden eşler yaratm ası ve kalplerim ize sevgi ve m erham et
koym ası O ’nun ayetlerindendir. Y ü z m ilyarlarca galaksi ve h er {
birinde yü z m ilyarlarca güneş gibi yıldız, gezegen, A llah 'ın ku d­
retini, azam etini gösteren, adetleri kadar b irer ayet/m ucize d e­
ğild ir de nedir? H er gün güneşin dogm ası, suyun gem ileri yü z­
dürm esi, rüzgârın yağm ur yü klü bu lu tlan taşım ası hep birer
“ayet" değil m idir? Tıpk ı Kur’an ayetleri gibi bu nlar da A lla h ’ın
ayetleridir, O ’nun m ucizesidir ve çok İyi okunm alıdırlar. Hayat,
can lılık bizatih i en büyük ayet ve m ucizedir. B unları görem e­
yen körler daha hangi m ucizeyi görecekler?

tnşikak-ı Kımer/Ayın Yatılması


“tn şikak-ı kam er/Ajan yarılm ası” m u cizesine göre b i’setin
sekizin ci senesi, Peygam berim iz M ina’d a iken, m ü şriklerin
(bazı rivayetlerde Yah u dilerin ) m ucize isteği üzerine, b ir İşa­
reti ile ay İkiye yarılm ış, b ir parçası b ir d ağın üzerinde, d iğeri
b ir başka dağın ü zerin de durm uş, sonra ik is i b ir araya gelm iş
ve a y eski h âlin i alm ıştır. (Büharî, T efsir, 290, M üslim , Sıfa-
tü T M û n aflk în , 45)

Şakk-ı kam er olayın ı n akleden hadislerde b azı problem ler


vardır. Şöyle ki: B azı rivayetlerde m ucize isteğin in Yahudüer-
Mucize ve Keram et 21

den geld iği söylenm ektedir. Oysa. M ekke’de Yah u di bulunm a­


m aktadır. B azı rivayetlerde pek çok uydurm a göze çarpm ak­
tadır. A yın İk i parçaya ayrılm asından sonra b ir parçasının
göğsünden girip , kolların dan çıktığı, b ir parçasın ın M erve te ­
pesine, d iğer parçasm m S afa tepesine in d iği şeklinde ifad eler
vardır. H erhâlde bu n ları uyduranlar, ayı tep si kadar b ir şey
zann ediyor olm alılar!

O layı n akleden ravilere baktığım ızda Enes b. M alik ve Hu-


zeyfe M ed în elid irler ve d olayısıyla olayı görm em işlerdir. Ü s­
telik Enes olayın oldu ğu y ıl dört-beş yaşlarındadır. D iğer ra-
vilerden İbn A bbas, A bdu llah b. Ö m er ve A bdu llah b. A m r’a
gelin ce kim isi daha doğm am ış, kim isi de olayı gözlem leyebi­
lecek ve an layabilecek ya şta değildir. D iğer b ir ra vi C ubeyr
b. M ut’im olay yılla rın d a M üslüm an d eğild ir ve olayı m üşrik
olan babasından aktarm aktadır.3 A rtı olayı gözleriyle gören
sah abelerin sayısı ü çü -beşi geçm em ektedir. O ysa b öyle b ir
olayı bü tü n sahabenin görm esi gerekirdi. A yn ca böyle b ir olay
dünyanın b irçok yerin de görülüp, astronom larca kayda geçi­
rilm esi gerekirdi.4

Şakk-ı kam er’e d elil olarak getirilen ayete gelince: “Kıya­


m et yaklaştı, A y yarıld ı.'’ (K am er/1) Buradaki Hyan ldT ifadesi,
“yarılacak" anlam ınadır. Çünkü Kur’an'da b ir çok yerde ger­
çekleşm esi kesin hadiseler m azi sıygasıyla anlatılır. “Ve n iıfih a
ji's -ş ü rr (Kehf/99) “Ve Sûr’a OJleniidC D aha üflenilm edi. Ü fle-
nilseydi kıyam et kopm uş olurdu. “Nihayet Sûr’a ü flenilecek.”
dem ektir. “V e yevm e teşakkaku’s-sem d'u ..." (Furkan/25) “p
gün gök parçalandı/parçakm acak, “Ve cıe yevm elzin b i cehen­
n em e..." (Fecr/23) “O gün cehennem getirildi/getirilecek. ”

D evam ındaki ayette gelen 54.2 yJ


*
¿¿¿X “ayeten” kelim esin in nekre olm asm dan dolayı bu “aye-
ten " (b ir m ucize) kelim esinin in şikak-ı kam er’e atfedilm esi
m üm kün değildir, ö y le olsaydı “m arife” gelirdi. T ıp k ı şunun
gibi: “B ir kitap aldım ."C üm lesinde kitap “a book" n ekre/belir-
sizdir. A m a “Satın aldığım k itab ı okudum .” C üm lesindeki ki-

3 Melunet Azimli, Siyeri Fjoricü Okum/ak, s. 147.


A. tlvafi "tn o tlra b -ı K a m p r" FlfA C 9.0 a
22 İstam’m Pavtuslan U

tap a rtık “the book” m arife/belirlidir. E ğer b irin ci ayette ayın


yarılm ası gib i b ir m u cizeye değin ilm iş olsaydı, İk in ci ayetteki
“ayeten ” kelim esi “el-âyetü ” şeklinde m arife gelm esi gerek ir­
di. A m a gelm em iş! D em ek ki, b irin ci ayette m ucizeden fila n
bah sedilm iyor!

Y in e ayette geçen “m üstem ir/ h er daim devam eden, sü ­


rek li” kelim esi söz konusu m u cizen in ayın ya rılm ası değil,
Kur’an olduğunun kan ıtıdır. Çünkü ayın yarılm ası b ir an lık
b ir İştir. K u r’an ’ın A yetleri/m u cizeleri ise sü reklidir. B u d u ­
rum da anlam : “K ıyam et yaklaştığında, ay da yardaİbük. N e
vakit (M ekke m üşrikleri kıyam etin vukuuna d elalet edip du­
ran K ur’an} ayetini/ m ucizesini görseler, ondan yüz çevirirler.
B u (M uham m ed’den) sü rekli sadır olup duran m üessir b ir sih ir
d erler.” (K am er/1-2)

V e yin e eğer İn şikak-ı kam er m u cizesi olsa id i. Peygam be­


rim izi b ize m ucize göster diye h er daim sıkıştıran m üşriklere,
Peygam ber’ln cevabı: A yın yarılm asın ı gözlerin izle görm edi^ ;
n iz m i? olurdu .5 H âlbu ki P eyga m b erin verd iği cevap "De ktr ‘ '
Rabbtm i tenzih ederim , ben fa n i b ir elçiden başka neyim k il"
(îsrâ/93)

A yrıca; “A y ya rıld ı” , ifad esi A raplarda, “iş açığa çık tı” m a­


n asın a da gelen b ir darb -ı m eseldir.6 Yani, ayet “K ıyam et ya k ­
laşın ca h er şey ayan-beyan ortaya çıkacak.” anlam ına da ge­
leb ilir.

A yn ca şakk-ı kam er m u cizesi olsaydı kİ bu Peygam ber’ln


çok büyük b ir m u cizesi olurdu ve bundan ilk tarih i kayn aklar
bahsederdi. O ysa İb n İshak, İb n H lşam , İbn S’ad, B elazu ıî,
V akıdî, T ab erî gib i ilk siyer kaynakların h iç b irisin d e “şakk-ı
kam er” olayın a yer verilm ez. H atta h er tü rlü riva yeti k itab ı­
n a aldığım önsözünde belirten Thberî’n in a yın yarılm asından
bahsetm em esi n e İle izah ed ileb ilir? Peygam berim izin en bü­
yü k m u cizesi diye takdim ed ilen bu ola yı atlam ası olacak şey

5 Sun’atullah Blkbulat, “İnşikak-ı Kamer Meselesi", tsiamiyai, C. 7, Sayı: 3,


s. 1 8 6 -7 .
6 tsfehâm, el-Müfredat s. 557.
Mucize ve Keram et 23

m idir? B u olay dah a son raki asırlard a yazdan, “hasais, delâll,


m enakıb” türü p ek ciddiye alınm ayan ik in ci s ın ıf kaynaklar­
da y e r a lır.7

M usa peygam bere verilen den izin yarılm ası m ucizesinden


A lla h K ur’an’da on larca yerd e b ah settiği h âlde Peygam beri­
m izin -v a r is e - şakk-ı kam er m u cizesinden neden bahsetm ez!
Ü stelik ayın yarılm ası, den izin yarılm asından çok daha b ü ­
yü k b ir olaydır.

İsrâ ve Mi‘rac
İslâm î kayn aklara göre Peygam berim izin (on a sa lâ t ve
selam olsun) M escid-i H aram ’dan M esd d -i A k sâ'ya gecele­
yin yü rü tü lm esine “isra” , oradan d a sem aya yü kseltilm esin e
“m i‘ra cMdenir.
O Allah'ın şanı ne yücedir ki kulu Muhammed’i gecenin bir kısmın­
da, ayetlerimizin bir kısmım göstermek için Mescid-i Haram'dan,
etrafira mübarek kıldığımız Mesdd-iAksâ'ya yürüttü... (İsrâ, 17/1)

İsrâ ayetle sabittir, İn k ân küfürdür. M i‘rac İse pek çoğu


Kur’an 'a ve tarih i h adiselere aykırı, z a y ıf ve uydurm a h ad isle­
re dayanır. İn k ân herhangi b ir şey gerektirm ez. B öyle za y ıf ri­
vayetlerden itik a t oluşturulam az. İtikat; subutu zan n ı d eliller
ü zerin e kurulam az. Kur’an ’da olm ayan b ir şey İtikada konu
da olam az. Z ira K u ran , tam am lanm ış b ir din in kitabıdır.

M fra c olayı h adislere göre özetle şöyle gerçekleşm iştir:


(B ir rivayete göre henüz kendisine vahiy gelmezden önce, yani
peygam ber büe olm adan) Peygam ber, Kabe’de yatarken (ya da
evinde yatarken evin tavam yarılm ış) ya d a uyurken Cebrail gelip
karnım göğsüne kadar yanp. kalbini çıkardı, zemzem ile yıkadık­
tan sonra içini iman ve hikmet İle doldurup, kapattı. B urak adlı
bir bineğe bindirilen Peygamber, Cebrail ile K udüs’teki, M escid-i
Aksâya gitti. Cebrail parm ağıyla sahre’yi (hacer-i m uallakı) de­
lip. Burak’ı bağladı. B urada diğer peygam berler tarafından kar­
şılanan Hz. Muham m ed, onlara İmamlık yaparak nam az kıldırdı.
D ah a sonra yanında Cebrail olduğu hâlde göğe doğru yükselmeye
başladılar. Her b ir katta b ir peygam ber ile görüşür. M esela ye­
dinci kat sem ada Hz. İbrahim ’i gördü. Hz. İbrahim sırtım Beyt­

*7 AtIttİH Siııpri FhrMı Okumak, s. 157*


24 îsiam'm Pavktslan n

i Mamıtr'a dayamış duruyordu. Her gün buraya 70 bin melek,


bir daha dönmeyeslye gizlp, çıkıyordu. Cebrail ile birlikte sûren
bu yükseliş Sldretü’l Mûntehaya kadar devam eder. Sidretül
Mûnteha ağacının fil kulağı gibi olan yapraklanın, desti gibi olan
meyvelerini görür. Orada dört nehirle karşılaşır. Orada kendisine
bu dört nehirden ikisinin cennet ırmağı, diğer ikisinin Fırat ve
Dicle olduğu söylenir. Cebrail: “Buradan öteye geçecek olursam
yanarım." diyerek orada kalır. Peygamber Refref adlı bir binekle
yükselişini sürdürür. O kadar yükselir k t İnsanların kaderlerini
yazan kalemlerin cızırtılarını İşitecek kadar. Bu yükseliş sırasın­
da kendisine cennet ve cehennem gösterilir. Allah'ın huzuruna
vanr. Yüce Rabbe o kadar yaklaşır kt, Kâb-ı kavseyn kadar, ayada
bir yayın İki ucu kadar, hatta daha az bir mesafe kalır. Hatta; bazı
rivayetlere göre Allah'ın didanm/yüzünü görür! Orada kendisine
ümmetinden -Allah’a şirk koşanlann dışında- cennete gireceği
müjdesi verilir. Bakara sûresinin son iki ayeti doğrudan Peygam-
ber’e hediye edilir. Elli vakit namaz farz kılınır. Dönüş yolunda
Musa İle karşılaşır. Musa: “Ne ile emrolundun?" diye sorar. Hz.
Muhammed: “Elli vakit namaz." diye cevap verir. Bunun üzerine
Musa: “Her gün elli vakit namaz çok fazla, buna ümmetinin gücü
yetmez. Rabbine söyle, bunu azaltsın." der. Hz. Muhammed de
yeniden Allah’a dönerek azaltmasını rica eder, Allah da bunun
üzerine beş vakitlik bir indirim yapar. Peygamber dönüşte Mu­
sa’ya tekrar uğrar. Musa “bu kadan da çok, günde 45 vakit de
çok fazla, git Allah’tan biraz daha indirim rica et." der. Hz. Mu­
sa'nın bu uyarılan İle namaz beş vakte inene kadar Peygamber
Allah'ın huzuruna gelir, gider. Peygamber, namaz beş vakte indi­
rildikten sonra yeniden Hz. Musa’ya uğrar. Musa bu beş vaktin
de çok olduğunu, ümmetinin buna da güç yetlremiyeceğini, yeni­
den Allah’a dönmesini ve biraz daha indirim yapması için ricada
bulunmasını söyler. Ancak bu kez Hz. Peygamber artık isteyecek
yüzünün kalmadığım belirterek beş vakte razı olduğunu söyler.
Bu arada Allah'tan şöyle nida İşitilir: “Ey Muhammedi Katımda
söz değişmez. Ne dedimse odur. O, gündüz ve gecede beş vakit
namazdır. Her bir namazın karşılığı on namaz sevabıdır." Daha
sonra Allah Resulü uyandığında kendini Mesdd-i Haram’da bu­
lur. M frac dönüşü Kureyş onu yalanlayınca, Allah da Beyt-i Mak-
dis’l onun gözü önüne getirir. Ona bakarak onlann sorularına
cevap verir. Hz. Ebubekir, Peygamberimizi tasdik ettiği İçin ona
“Sıddık" lakabı verilir.

M fra c hadisesinin R ecep ayının 27. gecesi olduğu kabu l


edilmekle birlikte, hangi tarihte olduğu ve kaç kere olduğu
konusunda d a Dek cnk fa rk lı rfw a i»t » » « t « * n j--------
Mucize ve Keramet 26

gam berU ğbı b eşin ci yılıyla, on İkin ci y ılı arasında gidip-gelir.


H atta peygam berlikten ön ce olduğunu söyleyen çok garip b ir
rivayet b ile vard ır. Y in e m i'racın kaç k ere olduğu hususunda
da ittifa k yoktu r. A yn ca ruhen mİ, bedenen m i, rü yada m ı,
uyanıkken m i oldu ğu da tartışm alıdır. Yin e, isrâ ile m i*racm
ayn a yn vak itlerd e oldu ğu na dair rivayetler de vard ır.8

Y in e bazı h a d isçilerve tbn Sa’d gib i ta rih çiler İsrâ ve m i'ra-


cı birbirin den fa rk lı ik i o la y olarak ele alm aktadırlar.9

Necm Sûresi İle tarft Olayısın Hiçbir Alakan Yoktur


M ira ç h ad isleri ile K ur’an ayetleri arasm da cid d i problem ­
le r vardır. Ş öyle k İ m ira ç olayında geçen “sid re-i m ünteha.
kab-ı kavseyn” gib i kavram lar Necm sûresinden alınm adır.
O ysa Necm sû resi b ls e tin 3. veya 4. sen esi in m iştir. Y an i İsrâ
ve m i'rac olayından en az sekiz sene öncel B u nedenle Necm
sû resinin kendisinden sekiz sene sonra olacak b ir olayı anlat­
m ası düşünülem ez. N ecm sü resinde anlatılan. Peygam ber’in
C eb rail'i görm esidir. Kur'an’m h içb ir ayetinde Peygam ber’in
A lla h 'ı gördüğüne, göğe çıktığına, O ’n u n la konuştuğuna d air
tek b ir kelam yoktu r. H atta İm a olsu n yoktur.

Necm sû resin in anlam ı şöyledir:


Ortaya çıktığı zam an/battığı zam an yıldıza andolsun! Arkadaşı­
nız (Muham m edi ne saptı, ne de azdı. Ne de o kendi hevasından
konuşm aktadır. B u (Kıır’an) kendisine indirilen b ir vahiyden İba­
rettir. O nu son derece kuvvetli olan b ir (m elek/Cebrail) öğretti.
Ü stün akıl sahibi/tam donanım lı birisi. Derken kendini gösterdi.
En yuksek/ıızak ufukta belirm işti Sonra yaklaştı, derken iyice
sokuldu. Öyle ki iki yay aralığı kadar, hatta daha da az. İşte bu
esnada Allah kuluna vahyedeceğini vdhyettİ/biîdirdL Onun gör­
düğünü kalbi yalanlamadı. Onunla gördüğü şey konusunda tar­
tışacak mısınız? Doğrusu onu/CebraÛ’i bir başka iniş sırasında
daha görmüştü. Son Sidre/kimz ağacmm yanında. Ki orum yanın­
da oturulacak bir bahçe (mesire yeri) vardır. Sidre'yi/kiraz ağacım
kaplayan kaplamıştı. Göz ne şaştı/kamaştı ne de haddi aşte Mu­
hakkak ki o Rabbtnüı ayetlerkıden en büyüklerinden bir kısmuu
görmüştü. (Necm /1-18)

8 Mevlanâ Şlbll, Asr-t Saadet, C. 2. a. 421-6.


9 Mehmet Azimli, Siyeri Fürkiı Okumak, s. 160.
26 fstam’m Pavhıslan H

B u ayetler; İlk va h iy anında olan ların b ir sanı, b ir rü ya


olm adığını, Peygam ber’in o la y an ın da sağduyusunu kaybet­
m ediğin i vurgulam akta ve bu sahnenin İk i defa yaşan dığın ı
a n la tm a k ta d ır,

N ecm sû resinin an latım ı tıp k ı T ek vlr sû resindeki an latı­


m ın b ir ben zeridir:

Kuşkusuz bu, değerli bir elçinin (Cebrail'in) sözüdür. Arş'uı Sahibi


Attah’m katinda ona hem güç, hem de çok itibar bahşedilmiştir.
Orada ona itaat edilir, üstelik güvene layıktır. Arkadaşınızı cin
çcapnuş değüdir. Ant olsun o meleği berrak bir ufukta gömiüştür.
O gayb/vahy baklanda cimri de değildir (onu saklamaz). Bu, ko­
vulmuş şeytanm sözü değüdir. fTfckvlr/19-23)

Necm sû resi de P eygam b erin C ebrail’den va h iy alışım


ta svir etm ektedir. B u a yetler çok açık olarak vah yin kayn ağı
hakkındadır. Peygam ber va h yi cin lerden alm ıyor, k en di he-
vasm dan uydurm uyor. O na vah yi getiren C ebrail'dir. O nu İk i
d efa görm üştü. B ir defasm da en yü ksek u fu ktan yak laşıp get?^
m lştl. B ir defasm da da M eV a B ah çesftıd e, Son S idre ağacın ın ‘
yanında!

Peygam berim izin C ebrail! görm esinden bahseden b u pa­


sajlarda geçen “K ab-ı K avseyn" veya “S idre-i M ünteha", “Cen-
n etû l-M eV â ” gib i deyim lere, son rakiler bam başka an lam lar
yü klem işlerdir. K ab-ı kavseyn; A lla h ile âşık olduğu ku lu
M uham m ed’in vu slatı, sû fî h ezeyan larm a göre sarm aş-do-
laş oldu kları an olarak an latılır. S idre-i M ünteha da V arlık
dü nyasının sın ın olarak anlatılm aktadır. H atta bu son sidre
ağacından, cen n et n eh irleri çıkarm ış, F ıra t ve D icle doğarm ış.
(Buharî, Enbiya, 22/2) C ennetü ’l-M eV â ise; ah iret yu rdu nda­
k i cen netin b ir bolüm ü olarak ta svir edilir.

M ü fessirler n ak ilcilerin rivayetlerin i esas alarak “Sidre-


T ı ,l.,y . . -C . - h _ _ _ ^ , ■ ı_ _ -— — — r"~' ____ ^ ^ ^ _ J_ J _ . ...

tü ’l-M û nteha ve K âb-ı K avseyn”e k e ü n ^ anlam lan m h iç d ik ­


kate alm aksızm , kehdAerince im al edilen k avram saî an lam lar
yü klem işlerdir. B i’setin 3. veya 4. senesinde N ecm sû resi na-
z il olduğunda M ekkeİiler, bu “M eV a C en n etin i ve S id retü l-
M ünteha’y ı b iliyor olm alılardı kİ, İçlerin den h içb irisi bu yerin
n eresi olduğuna d air b ir so m m fm a rn ıo ^ US1J------ ,J*
Mucize ve Keramet 27

raz ed er ve “Sen dem ek göğe çık ıp A lla h İle sohbet ettin, Cen-
a la ya alırlard ı. O ysa b u ayetlerde;
I ■■ _ -u
-1 . - . J - ■ * ■ * . . - _____________________ M _________ 11 ■■ - ■ ■-»-■ İl» .!. V — ■

âdeta açık adres gfl»W!Tmnftic v a h iy m a h a lli ayıklanm aktadır.


P eygam b erin C ebrail İle görü şm esi, hö*kesin bÜdJği, yan ın da
oturm aya değer bir bahçe olan “son sidre ağacının” yan ında
olm uştur.

A yette bah sedilen sidre ağacı, o vad id e yetişen b ir ağaç


rü olup, “sedr ağam ” veya “A rab istan k irazı” olarak da bi"
lr.tjfe h e lllk le sın ırla n bellrlem eTt içlrrb ü yü tü len b u a ğ a ç
k ırsalda yaşayan lar İçin taş, kaya, ağaç, p ın ar gib i b ir n iren -
gl/ lşaret n oktası olarak kabu l edilirdi. B lzdeki “Aynahkavak,
G ebeçınar” gib i, bu "S ld retû 'l-M ûnteha" da M ekkelilerln b lld l-
ğl b ir sem tin adı olm alıdır.

C ennet kelim esi Kur’an’d a onlarca yerde dü nyadaki bah ­


çeler için d e ku llan ılm ıştır. Â dem ’in dü nyada ya ratıld ığı cen­
net/bahçe gjb il A yrıca, Peygâm ber’ln vah iy alm ak için y a da
C ebrail'i görm ek için ta ah iret yu rdu ndaki M eV â cennetine
gitm esinin h içb ir gerekçesi de yoktu r. A lla h n asıl b ir zam an­
la r M usa peygam ber İle b ir ağacın arkasından konuştu İse,10
C ebrail ile on a vah yin i ile tti ise, şim di d e Son P eygam b eriyle
S idre ağacının arkasından konuşm aktadır. C ebrail ile m u radı
İlah îsin i bildirm ektedir.

Kab-ı K avseyn d e o zam an lar için ku llan ılan b ir u zu nlu k


birim idir. “B ir kulaç, ik i arşın " vs. gibi! C ebrail "B ir yay boyu "
m esafe kadar Peygam ber’e yaM aştı. h atta d ah a da vatan !

İsrâ Zamanında Kudüs


E lm alı, “M escid-i A ksa" ile kastedilen in “Beyt-1 M akdis” ve
m übarek kılın an yerin de Kudüs ve civa n olduğunu söylese
de M escld-İ A k sa ile Beyt-1 M akdis arasın da anlam v e yap ı
bakım ından h içb ir b en zerlik yoktu r. Zaten K u r’an’m in d iği
dönem de ve dah a sonraki yıllard a Kudüs’tek i bu yapı, B eyt-
ü l M akdis olarak anılır, y a zılır ve b ilin ir.

10 "Sonra araya vardığında o bereketti toprak parçasındaki vadinin sağ ta­


rafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Musal Alem lerin Rdbbl AUah
Benim. Beni" İKasas/30).
28 İslam'ın Audusian ü

Bu şeh rin on larca İsm i vard ır. Ş eh rin İsm i çoğu n lu kla bu
şeh irdeki m abedin ism iyle özdeşieştlrilm iştlr, E sk i İbrani p a ­
raların da şeh rin ism i "Yerushalaylm " olarak geçer kİ. bu gün
, d e “Y eru şalin T olarak okunm aktadır. İbranlce "Şalim * A rap ­
ça "Selam " İle ayn ı kökten m üştak olup; ik isi de ban ş anla-'
m m gelm ektedir. G rekler zam anın da d a şeh re verilen lam ln
kökündeki b an ş anlam ı değişm edi. O n lar şehre "H lerosoly-
raa* ism in i verdiler. "Solym a* ön ceki İsim lerin deki gib i ban ş
an lam ın a geliyordu . “H lero" is e "ku tsal" dem ekti.11 Ö n celeri
"Şahm " k elim esi “yeru " gib i, "ü lke, şehir, yu rt" anlam larına
gelen kelim elerle tanılan arak söylen irken, daha son raları k e­
lim e "k u tsal" anlam ına gelen kelim elerle tanılan arak söylen­
m eye başlandı.

R om alılar şeh ri İşgal ettikten sonra. İsim R om a im para­


toru nu n ism in e a tfen îly a olarak anılm aya başlan dı. Ö m er
zam anında şeh ir feth edlkliğin de yin e bu İsim ku llanılıyordu .
Ö m er’in şeh rin sakin leriyle ya p tığı antlaşm ada şehrin ism i
“Üya/tlia” olarak zaten geçm ektedir. Kudüs; A rap lar tarafin--
dan feth edllln ceye kadar bu raya "tiya" veya "M edinetü B eytl’l
M ukaddes ya da kısaca B eytü l M akdis" şeklinde isim len d iri­
liyordu. tik dönem kaynaklarında bu isim lerin d ışın d a k u lla ­
nım y e r alm am aktadır. Fetihten sonra “el-Ardü'I-M ukaddes,
D arü’s-Selam , M edinetü V SeJam ve M escid-i A ksâ" İsim leri
de ku llanılm ıştır. M em luktular zam anından itib aren ise şe­
h ir artık daha çok "Al-Kudö veya el-K u dsu 'ş-Ş erlF İsim leriyle
anılm aya b aşlan m ıştır.11

O gö n lere a lt a z sayıdaki orijin a l belgede M escid i A k sâ


ism i hiç geçm em ektedir. Fetih ten sonra K u dü s'te b ir m escit
bulunduğuna d air en eski b ilgi işe yak laşık 50 y ıl son rası­
n a aittir. Bu da b ir H ristiyan gezgine aittir. Bu b ilgi de şu ­
du r: K u dü s'te b ir k ilisen in b ir bölüm ünde nam az k ılın d ığı­
d ır.13 B uranın y e ıl de tam b elli değildir.

11 Ömer Faruk Harman, '‘Kudüs” md., DİA, C. 26. s. 324-7.


12 Muammer Gül, K udüs w T&rih İçinde Aldığı İsimler”,
Sayı: 2.
m
13 Nebi Rnrfmrt f ’U d o n l J -t ■
___ -l
Mucize ve Keramet 29

Peygam ber'den rivayet edilen h adislerde b ile bu rasın ın


İsm i M es& d-l A k sâ olarak değil, B eytü l M akdls olarak geç­
m ektedir. Ç ok az rivayette M escid-İ A ksâ geçse b ile bu nların
sonradan k arıştırılarak böyle ku llan ıld ığı açıktır. M i'raca İliş­
kin çok sayıd ak i h adislerde bu rası Mescld-1 A ksâ olarak değil
B eytü l M akdls olarak isim len dirilm ektedir.14

EzrakS’n in tespitlerin e göre bu rivayet, o günkü Em evî ik ­


tidarın a yaranm ak ve İktidara m eşru iyet kazandırm ak m ak­
sadıyla, saray âlim lerin den Ş ihab-ez Zührl, h adisin o ıjin a lin -
deki "Sü leym an'ın m escidi" İfadesin i "M esdd-1 A ksâ" şekline
çevirerek ta h rif etm iştir. A bdü lm elik bin M ervan, M ekke'de
kendisine k a rşı h a lifeliğin i ilâ n eden A bdu llah bin Zü beyr ile
gird iği p o litik m ücadelede b ir ta k tik olarak, H alife Ö m er ta­
rafın dan cam iye çevrilen bu basit yapınan adını, M ekke'deki
M escid i H aram ’a n azire olsu n diye "M escid-i A ksâ” koym uş­
tur. Zü h rî gîb i h adlsçllere de M escid-i A k sâ’nın, b u m escit
olduğunu k itap lara yazm ak k alm ıştır ki, b u da p ek zo r ol­
m am ıştır. Sonuç olarak o yıllard an bu yan a n e ya zık kİ tüm
M üslüm anlar bunu b öyle kabul etm işlerdir. “ M escid-i A ksâ"
dendiğinde Kudüs akla gelir olm uştur.

M Ö 586 yılın d a B abll kralı N abukadnezzar/B uhtünnasr


Beyt-1 M akdis’l tam am en yıkm ış, Y ah u d ilerl de esir olarak ya ­
randa götürm üştür. D aha sonra m abed birkaç d efe daha İnşa
edilm işse de p ek çok işgale uğrayan Kudüs h er b ir defasında
yakılm ış, yık ılm ıştır. En son Hz. İsa zam anında son k ez k ışa
edildi. Bu m abette M S 70 yılın d a T itu s k a tlia m ın d a -b a tı du­
varın daki b ir bölüm ve üç kule h a riç- yerle b ir edilm işti. Bu
m escidin oldu ğu yer de H rlstiyan lar tarafından Yahu dilere
h akaret olsun diye çöplü k h âline getirilm işti. İslam ordusu
bu rayı fethettiğinde de h âlâ bu h âld eyd i.15 Titu s, ayrıca tek ­
ra r m abedi İnşa etm em eleri için Yah u dilerin Kudüs'e girm e­
lerin i yasaklam ıştır.

H ristiyan lar gü çlenip, Kudüs’e hâkim oldu klarında d a Hz.


İsa'n ın M atta, 24/2'deki sözlerine hürm eten Süleym an Ma-

14 Mehmet Azimli, Siyeri FfctrMı Ofcumok Mekke Yiİİan, s_ 145-


15 Mustafa Islamoğtu. Meal, larft süresi 5 no.lu dipnot
30 İslam 'ın Pauluslan E

bedin ln tek rar yapılm asın ı reddetm işlerdir. H rlstiyan lar bu ­


rasım çöplü k olarak ku llanm aya devam etm işlerdir. M üslü­
m an ların 638 yılın d a K udüs'ü feth etm esin e k ad ar burası bu
şek ild e kalm ıştır. Y a n i P eygam b erin m l'raca çık tığı söylenen
tarih lerde bu rada b ırak ın Mescld-1 A ksâ’yı, B eyt-i M akdis b ile
ortalık ta yoktu.

Yah u dilere göre b ir tane de gökte sem avi Kudüs vardır.


B u Sem avi Kudüs dü nyanın sonuna doğru yeryü zü ne İnecek*
dü nyadakinin yerin i alacaktır. O nlara göre M abed, dünya ya ­
ratılm adan ön ce de vardı, am a gjökte İdi. Rab D ünya’y ı onun
gölgesin in düştüğü yerden yaratm aya başlam ıştır.

Tu r, 52/4 geçen “B eytü l-M am u r’u n K abe'n in üzerinde,


onun tam h izasın da gökte bulunduğu, yed in ci k a t sem ada
h er gü n yetm iş bin m eleğin ziya ret ettiği şeklindeki rivayetler
İsralloğu llan n ın Kudüs hakkm dakl rivayetlerin den alın tı g i­
b id ir. H aşan B a srfye göre bu B eyt-i M am ur Kabe’d ir,10 Zaten
bu evin m am ur (İm ar edilm iş) olm ası dem ek, orasın ın m es­
kû n olm ası v e çok sayıd a M üslüm an taralından ziya ret ed il­
m esi dolayısıyladır. Y in e ayetin bağlam ı bunu doğrulam akta­
dır. T u r sû resinin ilk a ltı ayetin de A llah ’ın yem in ettiği "Tu r
dağı, yazılm ış kitap, gök, deniz" gib i şeyler, in san ın du yuları­
n a h itap ed en nesn el şeylerdir,

Kudüs H z. Ö m er zam anında Ebu U beyde b. C errah tarafın ­


dan feth edildi. H z. Ö m er'in K abu'l-Ahbar’ın y o l gösterm esiyle
çöplü k h âline getirilm iş b u sahram n/kayantn yerin i bu ldu ğu
ve tem izlettiği, ken disin in d e eteğin e taş, toprak doldurup ta ­
şıd ığı bilinm ektedir. H z. Ö m er’in m olozlar altın da kalan bu
y e ri tem izletip, Sahre’n in gü neyinde cem aate nam az kıld ır­
d ığı T aberî tarafın dan n akledilir. Ö m er'in yap tırd ığı bu cam i,
B eyt-i M akdis’in k a lın tıla rı arasın da bu lu n an sü tu nların ü ze­
ri kalaslarla k apatılarak olu ştu ru lan b asit b ir ya p ıd ır. A n cak
Ö m er E h l-i K itap 'ın h âlen ku llan dıkları yerlere dokunm am ış
ve bu ralara el koym am ıştır. H atta Ö m er’in kendisinden son ra
âdet olu r da m escide çevrilir en dişesiyle E h l-i K itap’ın k u llan ­
d ığı b ir m abette nam az k ılm ak tan im tin a ettiği riva yeti vard ır.

16 Abdurahman Küçük, ’Beytül-Mamur" mcL, DİA, C. 6. s. 95.


Mucize ve K eram et 31

K u dü s İs la m ’ın İk in ci k ıb lesi olduğu h âlde M üslüm anların


oldu kça u zu n b ir sü re bu rası hakkında lak ayt b ir tutum için ­
de olm a la rın ın sebebi n e olab ilir? Ne Ö m er'in fetih ten sonra
P eyga m b er'in ü zerin den m l’raca çıktığı rivayet edilen “H acer-i
M u allak” ta ş ın ı aratm ış» n e de M escid-i A ksâ diye b ir m abedi
tesp it ed ip b u ra y ı tam ir y a d a İn şa etm e İşin e girm iştir.17 Ö yle
ya İsrâ sû resin d e bah sedilen m escit bu İse, Peygam ber b u ­
rada tü m p eygam b erlere nam az k ıld n d ıysa (I) bu alakasızlık
n eyle İza h ed ileb ilir?

B u so ru n u n tek b ir cevab ı olab ilir; bu rayı fetheden M üs­


lü m an ların bu rasın ın M escfd-İ A ksâ olduğuna, Peygam ber'in
Kur’an ’d a b a h sed ilen İsrâ, yan i geceleyin Kudüs’e doğru m u­
cizevi b ir şek ild e yü rü tü lm esi h ad isesi hakkında v e "H acer-
i M uaHak” ın ü zerin d en m l'raca çık tığın a d a ir h içb ir b ilgileri
yoktu . E ğ e r o lsa yd ı b öylesin e ön em li b ir durum karşısında
ya p ıla ca k ilk ş e y derhal H acer-i M u a lla k ın yerin in tesp iti ve
M escid -i A k s a n ın Kurian’da geçen m escit oldu ğu n u n ilan
ed ilm esi o lu rd u . Am a h iç d e Öyle olm am ıştır.

E m evî k ra lla rı insanlardan b ia t alm ak İçin özellik le Ku­


dü s’ü tercih etm işlerd ir. E m evîler K udüs ve d v a n n ı siyasi ne­
den lerden d o la y ı öne çıkarm aya g a y ret s a rf etm işlerdir.

Ö zetle M escid -i A ksâ, Em evî k ra lı A bdü lm elik ve oğh ı V elid


ta ra fın d a n . İs râ olayından çok son raları in şa edilm iştir.

Mescid-i Aksa ve Kubbetti's-Sahra/ Ömer Camii


K udüs’ü n feth in d en sonra M ü slü m an lar u zu n b ir sü re bu ­
raya sırad an b ir yer gözü yle b ak m ışlard ır. F etih ten yak laşık
50 y ıl geçtik ten sonra buradaki ya p ı M escid-l A k sâ olarak a l­
gılan m aya b aşlad ı. Peygam ber’in ü zerin e basarak yü kseldiği
riva yet ed ilen taşın ü zerin e K u bbetü ’s S ah ra isim li sekiz kö­
ş e li ku bbeli b ir ya p ı İn şa edildi.

Kubbetü' s-Sahra; Abdülm elik b. M ervan tarafından, Hz.


Öm er’in ya p tırd ığı m escidin yerine in şa edildiği için buraya
"Ö m er C am ii" d e denir. B u ku bbeye "sahne” denm esinin ne-

17 Mehmet M itili, Siyeri Fhrkh Okumak^ a_ 165,


32 İ s l a m ’ı n Pavktslan H

d en i de üzerinde bulunduğu kutsal kaya/sahre nedeniyledir.


Yah u di kaynaklarına göre bu kaya “dünyanın tem etindekt köşe
taşıdır.” (Eyüp, 38/4-6) Yahudi geleneğine güre bu sahre Sü ­
leym an m abedinin tem elini oluşturur, dünyanın ortasında
bulunur, Nuh’u n gem isi tufandan sonra bu kayanın üzerine
konm uştur, vs. İslâm î kültüre/rtvayetlere göre İse İsrafil in­
sanlara hesap iç fiı toptanın em rini bu kayanın üzerinden v e ­
recektir, E bu H ureyre’den nakledilen b ir rivayete göre bütün
ta tlı su kaynaklan, n eh irler ve rü zgârlar bu kayanın altından
çıkm aktadır. Bu kayanın havada durduğu, üzerinde Peygam ­
b e rin ayak İzi olduğu, C ebrail’in parm ak izi olduğu,18 Peygam ­
berdin havada duran b u taşın üzerine basarak m l'raca çıktığı
rivayetleri de vard ır.18 Ç ok doğal olarak bu rivayetlerin tam am ı
uydurm adır.20 Bu sahrenin İçinde 4.5x4,5 çapında elle yontul­
m uş, 1,5 m yükseldiğinde, yarım daire şeklinde b ir oyu k bulu­
nur. Güya haftada İki defa tüm ruhlar bu rada toplanırlarm ış.

Abdühnellk bin M ervan zam anında hem K ubbetüs Sah**,


ra 'n ın yapılm ası, hem d e bu İlk b asit m escidin görkem li b ir
şekilde yen id en in şa edilerek Mescld-1 A k sa ism in in verilm esi
o dönem deki siyasi olaylarla yakın dan ilgilid ir.

Tarih çi Yakubı ve diğer bazı kaynaklar, Kubbetüs-Sahra’nm


K ral Abdülm elik’ln M üslüm anların Hac için M ekke yerin e Ku­
düs’e gitm esi için yaptırdığını söyler.21 Em evılere karşı ayakla­
n an A bdu llah b. Zübeyr, M ekke ve M edine’nin yönetim ini 15
sene elinde tutm uştur. M ekke v e M edine Abdullah’ın h ilafeti
altında yön etildiği bu yıllard a Em evî kralları hacca giden M üs­
lüm anların A bdu llah’a biat edip, siyasi rakibinin safına geçm e­
lerin den korkuyorlardı. H acıların M ekke’ye gitm em esi için Ku­
düs’ü M ekke’y e altern atif olarak düşündüler. “H acerü l-E sved”
yerine, “H acer-i M uallâk” ön plana çıkarıldı.22 Bu taş üzerine

İS Nebi Bozkurt, “Kubbetü’a-Sahre" nıd,, DİA, C. 26, a. 305.


19 Cebrail Kudüs’e vardığında, eliyle taşı delip, Burak denilen merkebi oraya
bağlamıştır. (Tlrmizl. 3132)
20 Ömer Faruk Harman, “Kudüs“ md., DİA, C. 26, a. 324-7.
21 Nebi Bozkurt. “Kubbetü's-Sahre" md.lD U f C. 26, s. 306.
22 Güya bu "Asılı Taş" Peygamberimiz gOğe çıkarken, peşinden gelmeye kal­
kışmışı Bu yüzden havada asılı kalmış. Tabii kİ herkesin de bildim <*lbl
Mucize ve Keramet 33

K u b b etü V S ah ra Cam ii in şa edildi. B u cam i, bilin en hiç b ir


cam i tarzın a benzem ez. Sekizgen olup, etrafı m eydan olarak
düzenlenm iştir. M ekke ve M edine'ye gitm esi istenm eyen hacı­
lar, h a c tavafnn b u m escidin içinde veya dışın da yapacak şekil­
de tasarlanm ıştı. Abdülm elik bu am acım gerçekleştirm ek için
de etrafın a top lad ığı ulem adan yardım alm ıştır. İsrâ ve m ira d a
ilg ili uydurulm uş hadisleri de kullanm ıştır. H ata m i'rac He İl­
gili hadislerin büyük kısm ı bu p roje kapsam ında, bu kesim
tarafından uydurulm uş olm ası kuvvetle m uhtem eldir. İnsan­
la r H ac için M ekke'ye gitm ekte ısrar edince "(Nam az ve ibadet
için ) h içbir m escide sefer edilm esi doğru değildir. (Ziyade sevap
um arak) yaln ız (şu) ü ç m escide sefer ed ilin Mescid-1 Haram ,
M e s c id i N ebevi ve M esdd-1 Aksa* tarzında hadislerin an im za­
m anında uydurulduğu veya hadise M escld-i A ksâ’nın eklendi­
ği kuvvetle m uhtem eldir.

B öylece İn sanlara Mescid-1 H aram yerin e, B eyt-ül-M ak-


dis'i, Kabe yerin e de P eygam b erin m fra ca çıktığı bu kaya­
y ı ziyaret edebileceklerin i söylenm iş ve ü zerin e ipek örtü ler
asılm ıştır. B u sahrenin etrafın da ta v a f edilip, arefe günü de
M escld -i AksA’d a vakfeye durulduğu rivayetleri vard ır.23

îb n K eslr'ü ı Tarih’in de o la y şu şekilde anlatılm aktadır:

Bu tarihte Abdülmelik b. Mervan. Kudüs’te Mescid-i Aksâ’daki


kayanın üzerine bina yaptırmaya ve Mescid-1 Aksâ’yı onarmaya
başladı. Bu onarım İşi hicretin yetmiş üçüncü senesinde tamam­
landı. Bunun sebebi de şıı İdi: Abdullah b. Zübeyr. Mekke'yi istila
ettiği zaman Mina ve arefe günlerinde insanların Mekke’de ika­
met ettiği günlerde hutbe had ediyor, hutbesinde AbdükneUkln
aleyhinde konuşuyor ve Mervanoğullanmn kötülüklerini anlatıp
şöyle diyordu: Peygamber. Hakem’e (Abdülmellk’ln dedesi) ve
onun nesline lanet etti. Peygamber onu kovdu ve lanetledi.
Abdullah b- Zübeyr, İnsanları kendisine bey ata davet ediyor, çok
fesih konuşuyordu. Şamlıların büyük çoğunluğu ona meyletti.
AbcLübnelik. bunu duyunca insanları hacdan menetti. Hacca git­
melerine müsaade etmeyince insanlar ona kızdılar. Bundan sı­
kıntı duymaya başladılar. O da Kudüs’teki kayanın üzerine kub­
be yapmaya ve Aksa mescidini inşa etmeye başladı ki, bu sayede

23 İbn Kesir. Tekir 3/6 {nakleden Süleyman Ateş. Kunui^n&t


34 İslam’ın ftuHusbm E

İnsanları hacca gitmekten alıkoysun ve gönüllerini Kudüs’e yö­


neltsin. Nihayet insanlar İnşaatın tamamlanmasından sonra Ku­
düs’e gidip kayanın etrafında, tıpkı Kâbe etrafında tavaf eder gibi
dönüp tavaf etmeye başladılar. Bayram gününde orada kurban
kesiyor, saçlarını tıraş ediyorlardı.
Abdülmelik, Beyt-1 Makdis'l tamir etmek İstediği zaman oraya bol
miktarda para ve işçi gönderdi. Memleketin çeşitli yerlerinden sa­
natkârları toplayıp Beyt-1 Makdls'e gönderdi. Aynca bol miktarda
da para gönderdi. Adamlarına bu iş için tereddütsüz olarak bol
masraf yapmalarım emretti. Onlar da büyük miktarda para har- ■

cadılar. Kubbeyi inşa ettiler, çok güzel bir yapı meydana geldi.
Orayı renkli mermerlerle döşediler. Oraya hizmetçiler tahsis etti­
ler, çeşitli kokular, misk-ü amber ve safranları oraya saçtılar. Çok
masraf yapıyorlar, geceleyin kubbeyi ve mescidi buğurlarla tütsü­
lüyorlardı. Altın ve gümüşten kandiller, altın ve gümüşten zincir­
ler asarak orayı süslediler. Buhurları tütsüledikleri zaman, koku­
su uzak mesafeden hissediliyordu. Burayı ziyaret eden bir kimse
dönüp memleketine vardığında kendisinden günlerce misk, tütsü
ve güzel kokular saçıyordu ve onun Mesdd-1 Aksâ’daki kayalığa
gittiği ve Kudüs'ten geldiği anlaşılıyordu. Meseld-1 Aksâ’da çok
sayıda hizmetçi ve kayyum vardı. O gün yeryüzünde ondan daha
güzel bir bina ve kayalığın üzerindeki kubbeden daha göz alıcı
bir kubbe yoktu, öyle kİ insanlar, Kabe'ye haccetmeye gitmeyip
oraya gelmeye başladılar. Hac mevsiminde ve diğer zamanlarda
Mesdd-1 Aksâ’dan başka bir yere gitmez oldular.
Abdülmelik vc adanılan, Meseid-i Aksâ’da ve kayalığın kubbesin­
de ahirettekl manzaraları andıran yalancı işaretler ve alametler
koydu. Sırat köprüsünün. Cennet kapısının. Rasülullah’ın mü­
barek ayağının ve Cehennem vadisinin tasvir ve resimlerini Mes­
cid-i Akra'nın kapılarına ve birçok yerine yaptılar, Böylece insan­
lar aldandılar. Bu aldanış zamanımıza kadar sürmüştür. Kısaca
diyeceğimiz şudur ki Beyt-i Makdts'teki kayalığın üzerine yapılan
kubbenin İnşaatı tamamlandığında, yeıyüzünde o kubbe kadar
güzel ve göz akçı başka bir kubbe yoktu. Oraya birçok taş, mü­
cevher ve mozaik yerleştirdiler. Göz alıcı birçok şeyleri taktılar.34

İbn Teym lyye; Peygam berin üzerine basıp, göğe çıktı­


ğı söylenen bu taşın, bu kutsal kayanın üzerinin sahabe ve
tâbiun devrinde hep açık kaldığım , Abdûlm elik’in İnsanları
Mekke ve Medine’ye gitm elerini önlem ek amacıyla, bu taşa

24 Mehmet Azimli. Siyeri F&tkh GkıınvifçMekke YiÎÎüjt. a. 167-3.


Mucize ve Keram et 35

ve ü zerin deki m abede ziya reti teşvik ettiğin i söyler, “İnsanlar


hü kü m darlarının dini ü zered ir.” sözünü tasd ik ed er biçim de,
İn san ların d günden bu güne bu taşa ve ü zerin deki Kubbe-
tüTs-Sahra m abedine sa ygı gösterm eye devam ettiklerin i, bu
arada h alkın İlgisin i daha da arttırm ak için bu m evzu daki Y a ­
h u di m asalların ı yayan kim selerin tü rediğin den dert yan ar.39

Abdü hnellk siyasi am açlan u ğu ru n a K u dü s'ü k u tsallaştır­


m ış ve bu rada İn şa ed ilen m escide K ur’an'da geçen b ir m escit
ism i verdirerek, Kabe ve M edine'deki P eygam b erin m escidi­
n in ya n ı sıra İslam ’ın üçüncü ku tsal m escidi ilan edilm iştir,
Tü m bu n lar Em evî saltanatının m eşru iyetin i v e devam ım sağ­
lam ak için ku llanılm ıştır.

Esra; Götürmek mİ? Yürütmek mi?


B azılan rivayetleri kurtarm ak İçin ayetleri zorlam a teviller­
le anlam larım yerinden etm işlerdir. Ö rneğin İsrâ/Tde geçen
“Esra” kelim esinin anlam ım açıkça tah rif etm işlerdir. Ayetin
anlam ı: “gece yürüyüşü, h ızlıca geceleyin yürüm ek" İken, m eal­
lerin çoğunda “götürm ek" anlam ı verilm iştir. Zira “A llah kulu­
n u yürüttü” anlam ı verirlerse, b ir gecede Peygam beri Kudüs'e
götürüp, getirem eyeceklerini bilirler. Bereket versin bu kelim e
Kur'an’da birkaç yerde geçer. Hepsinde de “geceleyin yürüt­
m ek“ an lam ın d ad ır. “Fe esri hi ehllke...H em en gecenin b îr kıs­
mında. a ilen i yünet " (H icr/65 ayrıca bk. Taha/72. Duhan/23)

MFrac Hadisleri Kur’an ve Tarihi Hadiselere Aykırıdır


M fra cla ilg ili h ad isler uydurm adır. Çünkü bu h adisler
K ur’an ayetleriyle çeliştiği gib i Peygamberdin davet m etodu yla
d a uyuşm az. M ü şrikler Peygam ber’den şu ta m la taleplerde
bulunuyordu:
Bize yerden p ın a rla r Jjşkııtm adıkça yahut hurm a ağaçlarıyla ve
asm alarla dolu, bir bahçen olm adıkça ve onların arasından çağıl
çağıl dereler akm adıkça yahut tehdit edip durduğun g ib i göğü par­
ça parça üzerim ize düşürm edikçe yahut A lla h 't ue m elekleri bizim ­
le yüz yüze getirm edikçe yahut altından yapılm ış b ir evin olm adık­
ça yahut göğe yükselm edikçe son a İnanm ayacağız; kaldı kt göğe

25 Mehmet AzftnH. Siyeri Ftutdı Okumak Mekke Yıllan, s. 170-


36 İslam'ın P a v l u s l a n H

yükselsen, bile bize onudan kendi gözlerim izle okuyabileceğim iz b ir


kitap getirm edikçe yine inanmayız. (İsrâ/90-3)

Müşriklerin “Allah ve meleklerle yüz yüze gelme” ve “Pey-


gamber’ln göğe yükselmesi” talebi ayette belirtildiği üzere
bizzat onun dilinden reddedilmiştir. Aynı sûrede sûrenin ba­
şında bir mucize (t) açıklanıyor ve sûrenin ilerleyen ayetlerin­
de müşrikler bu m ucizeyi sanki daha önce hiç olmamış gibi
tekrar talep ediyor. Peygamber de daha önce gerçekleştirdiği
bir mucizeyi (göğe çıkmayı) gerçekleştirmesinin mümkün o l­
madığını söylüyor. Bu olacak şey değildir!

İsrâ ve m iraç için kaynak gösterilen İsrâ sûresinin ilk


ayetini» sûrenin devamı yalanlamaktadır. Buna göre Peygam-
ber’in göklere gidip gelm esi isteği, Mekke kâfirlerinin bir is­
teğidir. Şöyle ki Mekke kâfirleri Peygamber’e gelerek bir dizi
istekte bulunur; eğer bu isteklerini yerine getirirse ona inana­
caklardır! İsteklerinden biri de Peygam berin göğe yükselme-
sidir. Fakat o kadar uyanık (!) adamlardır kİ, Peygamberin,
göğe gittim-geldim diye kendilerini kandırmaması için, bir de
oradan yazılı bir belge getirmesini şart koşmaktadırlar. Peki,
bu kâfirce isteklere karşı Allah'ın, peygamberine verdirdiği ce­
vap nedir? Cevap, “Mi'raca çıktım, çıkacağım” gibi bir açıkla­
ma olmayıp şudur;
De ki onlara: “Bütün, bunlara m uktedir olan kudret ve yüceliğinde
srntr olmayan Rabbtmdtr. ” De kk Rabbim i tenzih ederim ! Ben, be­
şer bir elçiden başka bir şey miyim ki? (îsrâ/93)

Bu cevap, bütün m frac senaryolarını alt-üst etmektedir.


Çünkü Peygamber’in bir beşer olduğu hatırlatılmakta, bir
beşer olarak böyle bir işe asla girişem eyeceği, böyle bir yük­
selmenin (urûç) asla mümkün olmadığı, beşeriyet yasasında
bunun İmkânsızlığı anlatılmaktadır. Fakat o günkü müşrik­
lerin buna benzer olağanüstü beklentileri nasıl hiç bitmemiş­
se. bugünkü şirkle kanşık kafalar da Peygam beri bir türlü
“normal” bir insan olarak kavramaya istekli görünmemekte­
dir. Olağanüstülük göstermeyen, “içimizden biri, arkadaşınız,
(mislüküm) tıpkı sizin gibi biri” olan beşer peygamber, müş­
rikler için yeterli bulunmamaktadır!
Mucize ve Keramet 37

“Eğer yeryüzünde, (insanlar yerine) yerleşip dolaşanlar


melekler olsaydı elbette onlara gökten Peygamber olarak bir
melek gönderirdik!” (İsrâ/95) Yeryüzünde yaşayanlar insan
olduğuna göre onların bütün meseleleri, gökte değil, yeryü-
zündedir. Peygamber’ln göğe çıkması onların hiçbir işini çöz­
meyecek, hiçbir şekilde onlara örneklik teşkil etmeyecektir.26

M fracdan Peygamberimizin getirdiği söylenen üç hediye,


"Beş vakit namaz, Bakara’mn son iki ayeti ve Allah’a şirk
koşmayan günahkârların affedileceği’’27 meselesini ele alalım.
Kur’an ın hiçbir yerinde beş vakit tabiri yoktur. Ancak na­
mazın kılınacağı beş vakti en iyi İfade eden ayetlerden biri
olan Tâhâ/130. ayeti m i’racdan en az beş-altı sene önce nazil
olmuştur. Çünkü Hz. Ömer Taha süresini dinledikten son­
ra Müslüman olduğu ve bu hadisenin ne zaman olduğu bi­
linmektedir. Yani, beş vakit namaz için delil getirilen ayetin
nüzulü peygamberliğin altıncı senesinden önce nazil olmuş
olmalıdır.28 Dolayısıyla m i’racdan gelen beş vakit namaz emri
mi’racdan yıllar önce zaten emredilmiştir. Hâliyle bu hadisin
sahih olması mümkün değildir.

Yine Bakara sûresinin son iki ayeti (Amenerrasulü,..) nin


isrâ ve mi’rac gecesi hediye olarak verildiği rivayeti de Kur’an’a
apaçık aykırıdır. Bakara sûresinin inmesine daha en az beş
sene vardır. Çünkü Bakara sûresinin tamamı ittifakla kabul
edildiği üzere medenîdir. Hicri İkinci ve beşinci yıl arasında
nazil olmuştur. Bakara sûresinin bu son iki ayetinin Mekkî
olduğuna dair tek bir rivayet yoktur. Ayrıca; tefsirlerde bu iki
ayetin İniş sebebi hakkında farklı bilgiler vardır.29

26 Mehmet Durm uş. “Miraç İnancı Üzerine Bir Değerlendirme", İktibas D er­
g isi http; //www. tsIamvehayat.com/5357.
27 Müslim, İman, 273, Ayrıca Tlrmizi ve Nesaî.
28 Namazın vakitlerini en iyi belirten ayet şudur: “ .. .B ir d e gü n eşin doğum u
v e batanından önce R a bbin i ham dederek teşbih et. Yine gecenin bazı saat­
lerinde ve gündüzün beUi zam anlarında (nam az kılarak) O ’nun yüce zatau
an..." (T âhâ/130).
29 "G öklerde ve yerde bulunan her ş e y A lla h ’ındır. İçinizde olanı açığa vu rsa-
mz d a gizlemeniz d e Allah sizi onunla h esa ba çeker, sonra dilediğini bağış­
lar, dilediğine azap eder. Allah her şe y e kadirdir.* (Bakara, 2/284) ayeti
İnince sahabeye çok ağır geldi, İçlerinden geçen her düşünceden sorumlu
olacaklarım sandılar, Allah'ın Elçlsl'ne gelip: Y a Resûlallah, namaz, oruç.
38 İslam 'ın Pavluslan U

Peygamberimizin bu mi'rac yolculuğu Öncesinde göğsü­


nün yarılarak, kalbinin yıkandığı rivayetleri d e bir başka
problemdir. Bu hadisleri uyduranlar kalp tem izliğinin su
ile yapılacağını zannedecek kadar aklı kıt, saftirik kimseler­
dir. Kalp tem izliği su ile mi yapılır? Aynca en a z on yıldan
beri peygamberlik vazifesini deruhte eden Peygam berim izin
kalbinin hâlâ pis, kirli olması düşünülebilinir m i? Kalbinin,
h uyunun /ahlakının kötü olduğunu söylemek, o en masum
beşere/nebîye açık bir iftira değil midir? Ki bu cahiller, aynı
operasyonu Peygamberimizin çocukluğunda b ir kere daha
yaparlar. Beş yaşında bir sabinin/masum çocuğun kalbi na­
sıl kötü oluyorsa! Aslında bunlar resmen Peygam ber e vaftiz
yapmaktadırlar. Üstelik böylesine ağır bir cerrahi operasyon
geçiren birisi, nasıl olur da böyle uzun bir yolculuğa çıkabilir?
Yedi kat semanın Ötesine yolculuk yapabilir?

Peygamber’in göğsü yanlıp ve özel bir operasyondan sonra


kalp temizliğine sahip olduysa, onun biz ümmeti için “ü sve-i,
t ‘ •'

hasene/en güzel örnek” olma özelliği yok demektir! Zira bizim


kalbimiz yarılıp, altın leğende getirilen zemzemle yıkanm adı­
ğına göre biz hiçbir zaman onun gibi temiz kalpli olamayız!

Cennet ve Cehenneme gitmiş, oraları m üşahede etmiş


hikâyesine gelince, daha Cennet ve Cehennem yaratılm adı ki,
oraları görmüş olsun. Onlar; kozmik kıyametin kopmasından
ve İsrafil’in sura ikinci defa üflemesinden sonra yaratılacak.30

İsrâ ve m i‘raca ilişkin hadislerin en büyük çelişkisi; en az


50, 60 sene sonra inşa edilecek olan bir mescide bu yolculu­
ğun nasıl yapıldığına ilişkindir. Güya Peygamberimiz mi'rac
sonrası bu olayı anlatınca Mekkeli m üşrikler ona Beyt-i
makdis/Mescid-i Aksa hakkında sorular sormuşlar, bunun
üzerine Cenâb-ı Hakk da mescidi Peygamber’in gözü önüne

cihâd, sadaka gibi yapabileceğimiz işlerle yükümlü kılındık. Bunları ya­


pabiliriz am a sana inen bu ayetin hükm ünü yerine getirenleyiz (İçimizden
geçen düşüncelere engel olamayız), dediler, Bu ayet gerçekten onlara çok
ağır gelmişti. İşte bu olay üzerine Allah Bakara süresinin son İki ayetini
İndirdi. "Allah kimseye kaldıramayacağı yükü teklif etmez" ayeti onlan
rahatlattı, (Süleyman Ateş, Kuron Ans.J,
30 Geniş bilgi için bkz. Saadettin Merdin, Başlangıçtan Sonsuza.
Mucize ve Keramet 39

getirmiş, o da mescide bakıp bakıp pencereleri, kapılan hak­


kında bilgi vermiş (Buharı, Menakıbü’l-Ensar, 41). Gel gör kİ,
Peygamberin bakıp, bakıp söyleyeceği bir mescit henüz inşa
edilmemiştir ki, baksın da söylesin!

Acaba neden, hepsi tüccar olan ve o bölgelere ticaret için


sürekli yolculuk yapan müşriklerden hiç birisi “Orası virane
bir yer, çöplük, orada mescit yok, mescit olmayan b ir yerde,
hangi mescide gittin?” diye sormayı akıl edememiştir! Eğer
Peygamber Mekkelilere gecenin bir vaktinde Kudüs'e gittim,
orada Mescid-i Aksa camiinde namaz kıldım deseydi, muhak­
kak Mekkeli müşrikler onun açığım yakalamak isteyeceklerdi.

Yine; bir başka rivayette, Peygamberimiz mi'racı anlattığın­


da, m üşrikler Ebubekir’e gidip, “Senin arkadaşın böyle, böyle
şeyler söylüyor, ne dersin?” diye sormuşlar. O da Muhammed
söylüyorsa doğrudur demiş, bunun üzerine ona “Sıddık" la­
kabı verilm iştir. Bunların hepsi uydurmadır. İbn îshak, İbn
Sad, Vakıdı bunların hiç birinin senedini göstermemişlerdir.
Diğer bazı siret yazarlarının ravl olarak gösterdiği kimseler
ise yalancı ve masalcı olmakla itham edilmiş kimselerdir.
Hatta Peygamber bu olayı ml'rac dönüşü anlattığında bazı
Müslümanlar buna inanmamışlar, güya dinden dönüp, trti-
dat etmişler. Bu lrtidat hikâyesinin aslı astan yoktur. Zaten
Mekke’de bir avuç Müslüman vardı ve onlar da Peygamber
etrafında sımsıkı kenetlenmişlerdi.31 Bunlar uydurma ml'rac
olayına inanmayanlara gözdağı vermek için kurgulanmış mi­
zansenlerdir.

Ebubekir'e Sıddık lakabının verilmesi de mi‘rac sonrası


değil, daha cahiliye dönemindedir. Peygamberimize Muham-
medü’l-Emin lakabının da İslam öncesinden verilm esi gibi!

Ml'rac hadislerinde geçen şu, her semada bir Peygamber’in


ikamet etmekte oluşunu nasıl açıklamalı? Zikri geçen pey­
gamberler ölmediler mi? Yoksa ölen her Peygamber semanın
bir katında İkamet mi ediyor? Yani ml'rac esnasında Muham­
med hariç tüm peygamberler ölü olduğu hâlde, hadislerde gö-

31 Mevlanâ Şlblî, Asr-ı Saadet, C. 2, s. 434.


40 }slam’m Pavluslan £T

ğûn değişik katmanlarında yaşıyor olarak gösterilmesi akla,


bilim e ve İslam 'a aykırıdır.

Buhârî, Tevhıd, 37, Menâkıb, 42’de nakledilen hadis de


gerek metin, gerekse anlam bakmandan pek çok sakatlıklar
vardır. Buhârfnin rivayetinde olay, Peygamberin, henüz pey­
gamber olmadan önce gördüğü bir rüyadan ibarettir ve ayette
anlatılan isrâ olayı ile bir İlgisi yoktur.32 İbn Kesir gibi bir zât,
bu bağlamda çok tuhaf ve garip şeyler olduğunu söyler.33

Bütün rivayetlerin özünü, Buhârî’nin Enes’ten aktardığı


bu rivayet oluşturmaktadır. Olay, bir rüya biçiminde anlatılsa
da gerçeklere ters düşen pek çok şeyle doludur,

Necm /İ-15. ayetlerinde Cebrail'in, Hz. Muhammed'e, iki


yay arası, hatta daha da az bir mesafe kalıncaya dek yaklaşıp
ona vahyetmesi olayı, m i‘rac olayı ile karıştırılm ış ve Allah'ın
sarktığı, yaklaştığı ifade edilmiştir. Oysa yaklaşan Cebrail’dir.
Peygamber’in Cebrail’i görmesi olayı isrâ olayı ile karıştırıl­
mıştır.

Namaz vakitlerinin, bir rivayette yarımşar, yarımşar, diğer


rivayette beşer beşer, başka rivayette ise onar, onar vaktinin
İndirildiği söylenir.34 Bunlar birbiriyle çelişmektedir.

M frac hadislerinin en tuhaf yönlerinden biri de elli vakit


namazın beş vakte indirilm esine ilişkin mizansendir. Buna
göre Allah Teâlâ ilk önce peygamberine elli vakit namaz em­
retmiş, Peygamber de bu emre karşı hiç ses çıkartmamıştır.
Fakat dönüş yolunda Musa'nın uyansı ve akıl vermesi sonu­
cunda aklı başma gelmiş, Allah’ın huzuruna ha bire çıkıp-

32 İbn Kesir, Tefsir: 3/4-21; Hâ 2ln: 4/135 (nakleden Süleym an Ateş, K uran
A rış,).
33 Hadisçiler, rivayet ettikleri hadislerin ‘metin tenkidine" m aalesef pek
önem vermemişlerdir. Yani hadislerin ‘akla, bilime, K urana, fıtrata, m ü-
tevatlr sünnete ve ümmetin İcmaına," uygun olup olmadığım hiç dikkate
almamışlardır. Helkesin duyup bilm esi lâzım gelen olayları, yalnızca tek
bir kişinin rivayet etmesi, onların um urunda olmamıştır. O nlar metin­
den ziyade rivayetlerin nakil kurallarına uygun olup olmadığına dikkat
etmişlerdir. B u yüzden hadlsçller için söylenen; "En-Nakkâl ke’l-bakkal/
Nakllcller bakkal gibidir" sözü m eşhurdur. Kendilerine geleni doğru m u
yanlış mı diye bakmaksızın satmışlardır.
34 et-T efsîn ı’l-hadîs: 3/217 (nakleden Süleyman Ateş, Kuron Ans.).
Mucize ve Keramet 41

İnerek, namazların vaktini şu an kİ şekline, beş vakte indire-


bilm iştir (!)

Hz. Musa’nın ikazlarıyla Hz. Peygamber’in, Rabbine dönüp


bunun çok olduğunu, ümmetine ağır geleceğini söylemesi ve
hikayedeki gibi namazın beş vakte indirilm iş olması, Allah ile
Peygamber arasında bir pazarlık olduğu izlenim i verm ekte­
dir. Neymiş Efendim, Allah 50 vakit namazı farz kılmış. Mu­
sa'nın uyarısıyla Peygamber glde-gele, pazarlık yaparak güç
bela 5 vakte indirebllmiş. Musa daha da İndir demiş. O da
gitmiş, lâkin Allah “Tamam, yeter artık, bundan fazla indi-
remem demiş." İşte böylece günde 5 vakit namazı çok bulan
beynamazlara, “Hâlinize şükredin, sesinizi çıkartmayın, Ya
Peygamberimiz yolda Musa ile karşılaşmasaydı da 50 vakit
olsaydı, hâliniz nice olurdu?” denir. Çok sevap toplama der­
dindeki diğer bir zümreye /ham sofulara da "Beş vakit kılıyor­
sunuz amma 50 vakit namaz sevabına nail oldunuz." denir.
Sanki, yapılan her bir hasenata en az on kat sevap vereceğini
Allah Kitabında vad etmemiş gibi! Hâşâ Allah o aralar biraz
meşgulmüş, 50 vakit namazı düşünmeden emredtvermiş, her
25 dakikada bir namaz kılınacağım hesaplayamamışı

Ne dediğini bilmeyen ve kulu ile pazarlık eden bir Allah


düşünülemez! Yine Peygamber’in Allah'ın huzurunda onunla
pazarlığa girişm esi olacak şey değildir. Bunu Peygamber de­
ğil, sıradan bir kul bile yapmaz.

Yine Peygamberimiz bu hadislerde acemi/çömez biri ola­


rak tasvir edilmiştir. Musa da ona dinin inceliklerini öğre­
ten bir usta gibi takdim edilmiştir. Hz. Musa, Allah’ın ve Hz.
Muhammed’in düşünemediği şeyi düşünmüş (!) Sonra neden
başka bir peygamber değil de Musa? Çünkü olay İsralUyattır
ve bu olayla Hz. Musa, Peygamberimizden daha akıllı ve üs­
tün gösterilmek istenmektedir.
Sonra Musa, Allah’ın emrine karşı nasıl bu kadar cesur
olabiliyor? Hem Musa Peygamber ölmemiş miydi; nasıl olup
da altıncı semada bulunup, son Peygamber’e yol göstermek­
tedir? Neden Musa’nın düşündüğünü -hem de kendi ümmeti
olduğu hâlde- Muhammed (sav) düşünememektedir?
42 İslam’ın Pauluslan II

Üstelik bu Buhar! hadisine göre henüz peygamber bile ol­


mayan Hz. Muhammed'e ve ümmetine namaz farz kılınm ış­
tır. Bu olacak şey değildir. Daha peygamberlik verilmemiş
bir kimseye her hangi bir emir verilemez. Henüz Peygamber
olmayan birinin ümmetine namazın farz kılınm ası oldukça
tuhaftır.

Beş vakit namazın ml’racda farz kılındığı rivayeti, kanıt­


tan yoksundur. Eğer öyle olsaydı, bu tarih Müslümanların
hayatında bir dönüm noktası olurdu. Oysa m fracın ne za­
man olduğu hususunda bile onlarca farklı rivayet vardır.-Yani
daha tarihi konusunda bir ittifak yoktur. Mi’rac gibi büyük
bir olayın ne zaman olduğunun bilinememesi olacak şey de­
ğildir. Neden sahabeler bu olayı hatırlamazlar? Peygamber bu
olaydan sonra bir süre Mekke’de, on yıl da Medine’de kaldı.
Namazla ilgili vahiyler geldi. Bu vahiylerin hiçbirinde nama­
zın beş vakit olduğu sayısal olarak belirtilmemiştir. Namazın
beş vakit olması hususu, Peygamber’in fiili sünnetinden ve
ümmetin temasından çıkar.

Mi'rac rivayetlerinde “cennetin, cehennemin vasıflan, cen­


netliklerin, cehennemliklerin nimet ve azabı; Allah’ı, melekleri
ve peygamberleri görme; göğün, Arşın, Levh'in, Kürsî’nin, Ka­
lem ’in, Sidretü’î-müntehâ’nın maddi biçimlerde nitelendiril­
mesi” hakkında çok acayip şeyler vardır.35 Buharî’de bulun­
mayan bu ayrıntılar, sonrakilerin uydurmalarıdır.

Rivayetlerde geçen tüm bu ayrıntılar, inanılması gereken


şeyler değildir. Biz, Kur’an’m dediği biçimde Peygamber’in,
Necm sûresinin inişine kadar Cebrail’i iki kez gördüğüne, on­
dan vahiy aldığına ve yine Mekke’deki Mescid-i Haram’dan
Mescid-i Aksâ'ya kadar uyanık olarak yürüdüğüne/yürütül­
düğüne ve burada Allah'ın birçok ayetini gördüğüne inanırız.
Bu rü’yet/rüya, Peygamber’in manevi dünyasında gerçekleş­
miş olup, ona güven ve itminan vermiş harikulade bir olaydır.

Kısacası bu rivayetler akıl, iz’an, idrak ve ahlak dışıdır.


Bunları başta Allah’tan, sonra da peygamberlerden teberri et­

35 Süleyman Ateş, K uran AnsikiopedisU Küba Yayınlan, 10/304-319,


Mucize ve Keramet 43

mek gerekir. Allah’ı, Kur’an’ı, İslam’ı ve Peygamberleri bu yüz


kızartıcı ve akideyi bozucu iftiralardan tenzih etmek gerekir.

Şurası çok açık ki mi'rac rivayetleri isrâ olayına çok sonra­


dan eklemlenmlştir. Daha doğrusu uydurulmuştur. İbn Sad
gibi en erken döneme dair kaynaklarda, m i’rac isrâdan Önce
olmuştur. Mesela en erken hadis kaynaklarından M alik b.
Enes’in (ö. 179) Muvatta’mda m i'raca dair herhangi bir riva­
yet yoktur. İbn Mübarek’in (181), Tayalisi’nin (204) eserlerin­
de de m i’racdan hiç bahsedilmezi H 235 yılına kadar hadis
kaynaklarında mi’rac ile ilgili tek bir rivayet yoktur. Kütüb-ü
Sitte öncesi hadis kitaplarından Abdurreazzak’ın (211) Mu-
sannefinde m i’racdan tek kelime olsun bahsedilmez. İlk defa
İbn Ebı Şeybe’nin (235) M usannefİnde, İbn Hanbel’de (241)
yer alm ıştır.36Ki bu kitaplarda da olay mi’rac olarak değil, isrâ
olarak anlatılmıştır. Ki; bu ilk kaynaklarda zikredilen mescid
de Mescid-i Aksa’ değil, Beyt-i Makdis’tir. Tefsir kitaplarında -
örneğin Abdürrezzak’ın tefsirinde- 210, siyer kitaplarında ise;
218’de İbn Hlşam’m Sireninde mi’racdan bahsedilmiştir. Ki
bu en erken rivayetlerde de direk Mekke’den göğe yükselme
vardır. Kudüs’e yolculuk yoktur.

İsrâ Olayında Kudüs'te Mescid-i Aksâ Mevcut Değilse,


Pekâlâ Mescİd-i Aksâ Nerededir?
Hz. Peygamber döneminde Kudüs’te Mescid-i Aksâ olma­
dığına göre İsrâ sûresinin bu ilk ayetinde sözü edilen Mescid-i
Aksâ nerededir?

“Etrafını (havlehü) bereketli/mübarek kıldığımız M escid-i


Aksâ"; ayetinde geçen “havi” ne dernektir? Sözlüklerde; bir şe­
yin havli, üzerine dönebilecek, çevrilebilecek tarafıdır.37 Yani
bir şeyin dış yüzü, dış kenan o şeyin havlidir. “Havi” sözcüğü
Kur’an’da on beş yerde “bir şeyin dış kenarlarından b ilisi” an­
lamında kullanılmıştır. (Bak. Meryem/68, Mümin/7) “Havi”
sözcüğü Türkçemize “havlu/avlu” olarak da geçmiştir. Avlu;
bir yapının yanı başında duvarla çevrili yere denir.

36 İsrafil Balcı, İsra v e Miraç G erçeğ i Ankara Okulu Yay. s. 159-176


37 İsfehanl, M üfredat, s. 320, Çıra Yay,
44 İslam'ın Pavluslan U

Bu açıklamalar doğrultusunda, ayette geçen “bir kenarı­


nı mübarek kıldığım ız" ifadesinden Mescid-i Aksâ’nın, coğrafi
olarak mübarek kılınmış yerin dışmda veya bir kenarında ol­
duğu anlaşılmaktadır.

Mübarek yerin neresi olduğu Kur’an’da bildirilm iştir.


uDoğrusu, insanlara (m a’bed olarak) Ük kurulan ev, Bekke’de
(Mekke'de) olandır. Âlemlere uğur, bereket ve hidâyet kayna­
ğ ı olarak kurulmuştur.” (Âl-i İmrân, 3/96) Yani, mübarek yer
Kâbe’dir, diğer adıyla Mescid-i Haram'dır. Mescid-I Haram
“Harem bölgenin mescidi” demek olduğuna göre merkezinde
Kabe’nin bulunduğu bu bereketli bölgenin sınırlan belirlen­
melidir ki, bu bölgenin “havn/kenarlan tespit edilebilsin.

Belgelere göre Mescid-i Haramdan dışanya doğru haremin


sınırlan: Medine yolu istikametine dört mil, Yemen yolu isti­
kametine altı mil, T aif yolu istikametine on bir mil, Irak yolu
istikametine yedi mil, Cidde yolu istikametine on mil, Ci’rane
vadisi istikametine dokuz mildir.

Bu durumda, Mescid-i Aksa, yukanda sınırlan belirlen­


miş olan bölgenin hemen dışmda, kenarında olmalıdır. Yani,
adı Abdülmelik bin Mervan tarafından bu ayetlerin inişinden
en az 60-70 sene sonra Mescid-İ Aksa olarak konulmuş Ku­
düs’teki mescidin ayette sözü edilen Mescid-i Aksa olması
mümkün değildir.38

“Mescid-i Aksa”; “en uzak mescit” demektir. Bu İfadenin


kullanılabilmesi için birden fazla mescit olması ve bu mes­
citlerden birinin merkeze, diğerlerinden daha uzak olması
gerekir, İlk İslam tarihçilerinden Vakıdî’nin Kitab-ül Meğazî
ve el-Ezrakî’nin Ahbar-ûî Mekke adlı kitaplarında derlemiş
oldukları bilgilere göre Mekke’de Mescid-i Haram’dan başka
değişik yerlerde m escitler vardır.

Mescİd-i Aksanın neresi olduğuna dair ilk kaynaklardan


Vakidî, Kitabu’l-MegazîĞe şu bilgileri vermektedir:

38 Hakkı Yılmaz, http://www.erdemyolu.com/lsra-mirac.


Mucize ve Keramet 45

Hz. Peygamber’in Mekke civarındaki Clrane’ye ZU-Ka’de’nln son


beş gününde, perşembe günü gelip orada cm üç gece kaldıktan
sonra, karşı yakada bulunan Mescid-i Aksâ’ya (Uzak Mescit) geç­
miş orada İhrama girmiştir. Mescid-l Edna (Yakuı Mescit) adını
taşıyan mescidi İse, Kureyşli bir adam yapmıştır; Resuluİlah, Ci-
rane vadisini İhramsız geçmemiştir.

Ezrakl mescit listelerini Ahbar-u Mekke’de verirken şunları


söyler:
Mücahid’le birlikte Cirane’de vadinin arka tarafından İhrama gir­
miş olan Muhammed îbn Tank, Hz. Peygamber’in de buradan
İhrama girdiğini söylemiş ve demiştir ki: “Ben Cirane’de birlikte
ihrama girdiğim Mücahid bana dedi kİ: Mescid-i Aksa, vadinin
5te yakasında, Peygamber’in namaz kıldığı yerdir. Bu Mescid-i
Edna (yakın Mescld) İse Kureyşli bir adamın bir duvar çevirerek
yaptığı namazgahtır.”

İşte bu mescitlerden en uzakta bulunanına da “en uzak


mescit” anlamında Mescid-i Aksa denilirdi. Sahabelerin na­
maz kıldıkları bu m escitlerin çoğu hicretten sonra ihtiyaç kal­
madığı için terk edildi. İşte Hz. Peygamber, hicretin sekizinci
yılında Mekke’ye 8 km. uzaktaki bu yerde İhrama girdi.39

Vakıdî’nin Kttabu ’I M egazî sinin en eski nüshalarında bu


bilgiler yer almasına rağmen, bu bilgiler daha sonraki istin­
sahlarda -tashih (düzeltme) (İ) am acıyla- çıkarılmıştır. Aynı
_ - * ■ ................................... * ..........................................- ■ ■ - j . ,t . . . ...r- ~ . H * - - ' ' L A --* - « T -

akıbet Ezrakî’nin Tarih-u Mekke'sinin de başına gelmiştir.


Buna rağmen çok şükür ki, Yusuf Ağa kütüphanesindeki
ve Karaviyyûn Kütüphanesindeki H 350 yıllarında yazılmış
nüshalarında b u b ilg iİer mevcuttur. Anlaşıİan Peygam beri
Kudüs'e götürmek ve oradan da göğe uçurmak isteyenler bu
B e le r i imha etm e cihetine gitmişler.
... -T- +■+

Bu ifadelerden anlaşıldığına göre Hz. Peygamber ve Müs-


lümanlar Mekke döneminde, yasaklı yıllarda gizlice ibadet
edebilmek için dağ başlarına, vadilere ibadet etmeye gittikleri,
orada bir müddet kaldıkları, değişik yerlerde namaz kılmayı
adet hâline getirdikleri m escitleri olmuştur. Yine o tarihlerde,
etrafı taş duvarla çevrili veya üstü çardak şeklinde kapatılmış

39 Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okumak, s. 170-1.


46 İslam’ın Pavlustan ü

basit yapılara bile mescid denildiği anlaşılmaktadır. Hatta


bazı sahabe evlerine de mescid denildiğini biliyoruz. İşte bu
mescitlerden biri de Mekke’ye dokuz m il mesafedeki Cirane
Vadisi’nin yukarısında olmasından dolayı “Mescid-i Aksâ/en
uzak mescit” denilen mescittir. Bir keresinde Peygamberimiz
burada ihrama girerek Mescid-i Haram a gelmiş ve Kabe’yi
tavaf etmiştir. Mekke’nin fethinden sonra Müslümanlar bu
eski küçük mescitleri yenilememişlerdir.

Bu bilgiler ışığında, ayetteki “bir kenarım mübarek kaldı­


ğım ız” ifadesi daha iyi anlaşılmakta ve Mescid-i Aksâ’nın, ha­
ram/mübarek bölgenin dışında, kenarında bir yerde olduğu
ortaya çıkmaktadır. Sonuç olarak söylemek gerekirse Mescid-
1 Aksa, Kudüs’te değil, Mekke’deki Harem bölgesinin hemen
sınırındadır. Dolayısıyla, konumuz olan ayette geçen Mescid-i
Aksâ da rivayetlerde söz konusu edilen mescit de Kudüs’teki
mescit değil, Haremin kenarındaki bu mescittir.

Bu durumda Mescid-i Aksâ, ne Kudüs’teki Süleyman


Ma’bedl, ne gökte bir m abed (Beyt-i Mamur)dir. Hz. Peygam­
berin , zaman zaman gidip namaz kıldığı, Ci’râne Vadisinde
bir namazgâhtır.

Eğer Mescid-İ Aksâ, Ci’râne’de, Hz. Peygamber’in, zaman


zaman gidip namaz kıldığı yer ise, bu takdirde isrâ olayı; Hz.
Peygamber’in, bir gece, İçine düşen güçlü bir arzu ile kalkıp
Mescid-i Haram’dan, Ci’râne vadisindeki Mescid-i Aksâ’ya
bedenen, uyanık olarak gidip-gelmesidir. Bu yürüyüşü, A l­
lah'ın içine düşürdüğü arzu ile olduğundan “Allah, kulunu
yürüttü." şeklinde ifade edilmiş olmalıdır. “Götürme” tabiri
Kur’an da zaman zaman kullanılan, işlerin Allah’a izafesi an­
lamında Kur’an’ın benimsediği bir üsluptur. Nitekim “kulunu
yürüttü" ifadesi, Hz. Peygamber’in Bedir Savaşı’na çıkması ile
irtibatlı olarak da kullanılmıştır; “Nitekim hak uğruna (savaşa
gitm ek için) Rabbin seni, evinden çıkardı...”(Enfâl/5) ifadesin­
deki gibi.

Peygamber oraya vardıktan sonra tıpkı (Necm/13-18) “A n-


dolsun, onu bir inişinde daha görmüştü: Sidretü'l-Müntehâ’da,
47
Mucize ve Keramet

kt onun yanında oturulacak bahçe vardır. Sidre’y i k ctp ^ y 011


kaplıyordu. (Muhammed'in) Gö’z(ü) şaşmadı ve azm ctflh ^ n'
dolsun, Rabbinin büyük ayetlerinden bazılarını g ö rd ü .” aye*_
lerlnde anlatıldığı üzere Sidretül-M untehâ’da “R ab bifd *1 en
büyük ayetlerinden bir kısm ını gördü” ise, isrâ gecesi gd d i-
ği C frâne’deki bu Mescid-i Aksâ’da da “O’nun bazı ayoÜ erini
görmüştü.”
Bazıları, “Rabbinin en büyük ayetlerini veya b ir kısm ını
gördü.” şeklindeki ifadelerden şunu çıkarırlar: B urada
ayet (ayet indirme) yok, irâe-i ayet (ayet/mucize gösterm ek)
vardır. Hâliyle Peygamber göğe çıkmıştır, cenneti görm üştür.
Beyt-i M am uru ziyaret etmiştir, vs derler. Buradaki en büyük
ayet: Peygamberimizin baş gözüyle gördüğü Cebrail olm ası
kuvvetle muhtemeldir.

6.75 ¿ ¿ ij,İİI & Jj ^ “Ve


İbrahim'e Böylece göklerin ve yerin melekutunu gösteril}0™14*
kL yakinen bilip inananlardan olsun.” (Enam/75) ayetin d e ol­
duğu gibi “îrâe/göstermek" fiili mucize göstermenin cU3 mda
da kullanıldığım göstermektedir.
İsrâ olayı uyanıkken olmuş ve Peygamber yürüm üş/yürü-
tülmüştür. İsrâ gecesinde “Sana gösterdiğimiz o rüyayı* •• slJJ
insanları sınamak için vesile yaptık”. (İsrâ/60) ayetinde belir­
tilen rüya ise Mescid-i Aksâ’da kendisine gösterilen A Ü "1111
ayetlerini görmek, ru’yet etmek, o mahiyetini bilm ediğiriüz
vizyondur. Peygam berin rüyeti, rüyası normal bir r ü y a aa
değildir. Zaten İsrâ/ l ’de geçen “linüriyehü"deki j fliü
le görmek değil, akıl ile görmek, anlamak, bilmek derr'16^ ^ -
Türkçedeki rey/görüş de buradan gelir.

Bu durumda Hz. Peygamber’in, Mescid-İ Harâm’d ^ 11


rane vadisindeki, Mescid-i Aksâ’ya gelmesi, normal be<dense^
bir yürümedir. Mescid-i Aksâ’da gördüğü olağanüstü cy^aY^ar
ise ruhsal bir vizyondur. K u ran ın anlattığı bu sade y\z^’OT^ait
rivayetlerle efsaneleştirilmiş, aslı olmayan senaryolara tem el
yapılm ıştır.40

40 Süleyman Ateş, http://www.erdemyolu.com/isra-mlrac,


48 İslam'ın Pautuslan B

Sonuç olarak Hz. Peygamberdin bir gece Mekke’den çıkıp


8 km uzaktaki Mescid-i Aksa adı verdikleri mescide gitm e­
si olayı mucizevî rivayetlerle süslenerek abartılı anlatımlara
dönüştürüldü ve esasen birbirinden ayn olan m l’rac olayı ile
birleştirildi.

Ml’rac öyküsü, Başka Milletlerde de Vardır


Grek paganlan bile insanı, yeryüzüne düşmüş biri olarak
nitelerler. Yine bu paganlarda urûç/göğe yükselme, geldiği
yere dönme vardır. Pek tabii bu urüç; birtakım riyazetlerden
sonra gerçekleşebilir. Nuzûl ve urüç kültürü pek çok m illette
vardır. Semaya yükselme tasavvuru eski Hind ve İran dinle­
rinde de mevcuttur. Yine Peygamber'in Kudüs yolunda bindi­
ği söylenen Burak ile yunan m itolojisindeki “Uçan At/Pega-
sus” arasında paralellikler vardır. Yahudi geleneğinde İdrls,
İbrahim, Musa, İşaya gibi peygamberlerle bazı tarihi şahsi­
yetlerin yeryüzünden ilahı âlemlere çıktığına inanılır. Danyal
peygamber ateşten bir binek ile semaya çıkmıştır. Hristiyan-
lık teolojisine göre İsa çarmıha gerildikten sonra mezarından
çıkıp, göğe, Baha’nın yanma yükselmiştir. Yine Hrtstlyanlığm
kurucusu sayılan Pavlus’un da böyle bir mi’racı vardır. 41

İranlı Zerdüşt ruhanilerden Kerdir ve Ardâvirâfm m frac -


lan vardır. Sevabına yedi kızkardeşi ile evlenmiş bu Ardâvirâf
denen Zerdüşt rahip, yedi gün yedi gece süren bu seyahatin­
de cennet ve cehennemi görmüş, kıldan İnce, kılıçtan keskin
Cinvât (sırat) köprüsünden geçmiştir. Tanrı Ahura Mazda’mn
huzuruna kabul edilmiştir. Ardâvirâfm ruhen gerçekleştirdi­
ği m l’rac, Peygamberimizin gerçekleştirdiği iddia edilen m frac
ile benzerlik gösterir.42Ardâvirâfm m frac sonrası anlattıkları
ile Peygamberimizin anlattığı iddia edilen cennet ve cehen­
nem ehlinin hâlleri şaşılacak derecede benzerlik gösterir.

Zerdüşt ve gnostik unsurları birleştiren Mani’nin kurduğu


Maniheizm’de, m iraç vardır. Mani ilk göksel ziyarete, daha on
iki yaşmdayken tanık olmuştur.

41 Salih Sabrl Yavuz, “M iraç’ md., DİA. C. 30, s. 132.


42 Ardâvirâf, Ardâutrâfhâme, çev. Nimet Yıldırım, Pinhan Yay, 2011/İst, s. 30.
Mucize ve Keramet 49

İslam öncesi hamilerden Ümeyye b. Sait’in da bir m i’racı


vardır. Onun mi’racında da evin damı yarılarak m elekler gel­
miş, onun da kalbi yarılıp yıkanm ıştır!43 Bu kadar benzerlik
olur!

Ayrıca bizim HaUâc’ın ve Bâyezîd-i Bistâmî gibi sûfîlerin


de m i’raclan vardır, özellik le Hz. İsa’y ı göğe çıkaran rivayetler
Müslümanları komplekse sokmuş. Peygamberimizin ondan
aşağı kalmasına gönülleri razı olmamıştır. İsa göğe çıkar da
bizim Peygamberimiz çıkamaz mı? Velîlerin mi'racı olur dta
Peygamber'in olmaz mı? Velîlerin kerameti (mucizesi) olur da
P^gam ber’in olmaz mı? Velîlere keramet yamayabilmek için,
hemen m ucizeler uydurulmaya başlanmıştır. Gerçekten Pey­
gamberimizin m ucizeleri tam bu yıllarda İmal edilmeye baş­
lanmıştır. Kerametlere yer açabilmek için!

İslam ordularının yaptığı fetihlerde kısa sürede çok geniş


bir dünyaya yayılan Müslümanlar buralarda farklı kültür­
lerle yüz yüze geldiler. Ehl-i K itapla Müslümanlar arasında
yapılan en büyük tartışma peygamberlerin üstünlüğü üze-
. '• II*"i

rindendi. Hristiyanlar İsa’nın en üstün peygamber olduğunu


savunurken, Yahudiler Musa'nın en büyük peygamber oldu­
ğunu iddia ediyorlardı. Çünkü İsa Allah'a yükselmiş, Musa
TseAttahla konuşmuştu. İslam’a yeni ğiren ve eski dinlerine
ait m itolojiler zihinlerinde hâlâ canlı olarak duran mevaliye
mensup Müslümanlar iyi niyetle veya kasıtlı olarak. Peygam­
berim izin tüm p^ğam berferden üstün okluğunu ispat etmek
için eski m itolojik anlatılan kendi peygamberleri için uyarla­
yıp bunlafrhadis diye rivayet etmiş olmalılar.

özellikle Mecusiliğe ait bazı efsaneler m i’rac hadisesine


çok benzemektedir. Hicretten 400 yıl önce yazılan Ardaui-
ra f Namak adlı Farsça bir kitapta Ardavirafın göğe yükselişi
anlatılm aktadır. Artdavirafm Saroş adlı bir meleğin eşliğin­
de yaptığı gökyüzü yolculuğu Tann’nın huzuruna varıncaya
kadar çeşitli katmanlara uğrayarak sürer. Burada Ardavlraf
Tann ile sohbet eder. Bazı öğütler alarak geri döner. Arapça-

43 Mehmet Azimli, Siyeri Farklı Okum ak, s. 175.


50 İslam'ın Pavluslan U

laştınlan ve İslam’ın kavramlarına uyarlanan taşımları dikka­


te almazsak mi’rac hadisesi İle Ardavtrafm gökyüzüne çıkışı
hemen hemen aynıdır. Mecusilikten İslam’a geçen bazı yeni
Müslüman]ar veya onlardan bu tür m itolojileri öğrenmiş olan
bazı Mûslümanlar Ehl-i Kitap’a karşı Mühammed Peygam-
ber’î n üstünlüğünü ortaya koyabilmek için Zerdüşt dinindeki
■ - - I f T .

bu m itolojiyi mi’raca dönüştürmüş olmalılar. Böylece İsa öl­


dükten sonra göğe yükseltilmişken Mühammed Peygamber
attayken göğe yükse lm işve üstelik İsa gibi gökte kalma-
mış geri ide dönmüştür. Musa gibi sadece Allah’la konuşmak­
la kalmamış bir de O’nun cemalini temaşa etmiştir. Böylece
Muhammed'in hem js a ’dan hem de Musa’dan daha üstün ol-
duğu ispat edilmiştirt

özetle m i’rac; toplumsal bilincin çeşitli kültürlerin etkisin­


de kalarak ürettiği b ir senaryoyu andırmaktadır.

İsrâ ve Mi’rac Mucize midir?


n

îsrâ ve mi’rac mucize de olamaz. Eğer isrâ ve m i’rac muci­


ze olsaydı, müşriklerle Peygamber arasında karşılıklı bir mey­
dan okumadan sonra vuku bulması ve bu mucizeyi herkesin
görmesi gerekirdi. Oysa bu olayı Peygamberimizden başka
gören yoktur. Sadece Peygamber’in görüp, Peygamber’tn tec­
rübe ettiği bir mucizeye mucize denebilir mi? Bu nedenle İsrâ
ve m i’rac bilinen klasik mucize tanımlarına uymaz.44

Mesela isrâ gecesi nazil olan [İsrâ, 17/59) uBi2im sana mu­
cizeler göndermemize engel olan şey ancak, önceki (m illetlerin)
onları yalanlanuş olmalarıdır.” ayetini ele alalım. Ayet apaçık,
Peygamberimize önceki peygamberlere verilen hissi m u cize!?
rin neden verilmediği, hatta niçin verilmediğini de belirtmek­
tedir.

Peygamberimiz hakkında rivayet edilen Kur’an dışında­


ki diğer hissi mucizelere gelince, bunlar bize ahad tarik ile
gelmiştir. Ahad rivayetler/tek bir kimsenin naklettiği hadis­
ler itikatta -sübutu zannî olduğundan- hüccet olmaz. Ayn-

44 Salih Sabrl Yavu2 , "Miraç' md., DİA, C. 30, s. 134.


Mucize ve Keramet 51

ca bu rivayetler daha çok siyer, şemail, delail’ün-nübüvve ve


hasâis un-nebî türünden İkinci, üçüncü derece, sıhhati şüp­
heli kitaplarda yer alır.45 Kaldı ki bu zayıf rivayetlerin yanın­
da, “Bana verilen şey, sadece AUah’m bana indirdiği vahyi­
d ir” (Buharî, Fedail’l-Kur’an, Müslim, İman, 239) gibi, onun
Kur’an'dan başka hiçbir mucizesinin olmadığım ifade eden
hadisler de vardır.

Peygamber’in göğe çıkmasını, urûç etmesini, m frac mu­


cizesi getirmesini isteyenler Mekkeli müşriklerdir. "Senin,
altından bir evin olmalı ya da gözlerim izin örtünde göğe yük­
selmelisin, fa k a t göğe çıkma durumunda (dahi) bize oradan
okuyacağımız bir kitap indirmedikçe sana inanacak değiliz?.
(İsrâ, 17/93) Anlaşılan, müşriklerin iman etmek için şart koş­
tukları “m frac mucizesini” hadisçiler bulup, getirmiş.

Üstelik Peygamberimiz müşriklerin mucize taleplerini


sürekli geri çevirmiştir. Peygamberimizin Kur’an’dan başka
mucizesi yoktur. Bu nedenle Peygamber’e dönük tüm mucize
b. ■ ..s” w #_■! .P •/
+ 'E 1 ' •
Hışw nr. ■ ■■ V-► J- ■' - I- -i -ı ■ J . - .. . _*■ . - j ■■ ■ ■ ■ı u

hikâyeleri birer uydurmadır,


■**■■■ .v ■ ■ " L J

Bir İnsan Çok Küçlik Bir Zaman Diliminde Kâinatın


öbür Ucuna Gidip-Gelebilir mi?
Hiçbir cisim ışık hızından hızlı gidemez. Işık hızına erişen
bir cisim sonsuz sıcaklığa erişir ve atom altı parçacıklarına
ayrışır. Hadi diyelim ki, Peygamber ışık hızına erişti, Kâina­
tın öbür ucuna gitti ve geldi. Bu bile on m ilyarlarca yıl eder.
Peygamber diyelim ki ışık hızını da aştı, atomlarım dünyada
bıraktı, ruhen uçtu. Bu aklen ve tıbben imkânsız hâle neden
başvuruyoruz ki? Birkaç rivayeti kurtarmak için mi? Pey gam-
ber’den mucize isteyip duran, onu bu konuda sıkıştırıp duran
müşriklere mucize takdim etmek için mi? Böyle harikulade
bir şey olsaydı, Allah bunu kitabında neden sarahaten zik­
retmesini

Peygamberimiz fizik kanunlarına tabi değil mİ? Uhud’da


düşmanın attığı mızrak onun yanağım yarmadı mı? Allah’ın

45 H. İbrahim Bulut, “Mucize* md. DİA, C. 30, s. 352.


52 İslam’m Pavhıstan E

koyduğu sûnnetullah asla değişmez ve bu kurallara uymak


peygamberler dâhil, herkesin görevi değil mi?

Allah İle Elçisinin, birbirine dirsek teması olacak şekilde bir


araya gelmesi apaçık tecessüme/Allah’ı cisimleştirmeye vara­
cağından, İslam âlimleri. İlgili hadislerin zaptı doğru olsa bile
zahirî manalarıyla kabul edilemeyeceğini belirtirler. ** j^ira A l­
lah’a mekân/yer izafeedilem ez. Oysa mi raç da Peygamber in
yolculuk güzergâhı en sonunda bir mekânda sonlanmaktadlT-
Bu olgu Kur’an’a terstir. Kur’an ’da Allah İnsana şah dang ım ­
dan daha yakındır. Kâinatın öbür tarafmda ikamet eden bir
Allah inancı kadar İslam'a aykırı bir inanç olamaz!
^ -------------- ■ ■■

O, nerede olursanız olun sizinle beraberdir... (Hadid/4)


Biz insana şah damarından daha yakınız. (Kaf/16)
Kullanın Ben't senden soracak olurlarsa, bilsinler kl Ben pek yakı-
ram. (Bakara/186)

Sonra niye Peygamber kâinatın öbür ucuna gidiyor ki? Al-


^
lah her yerde hazır ve
, - m
nazırm değü mi? Bu düşünce Allah’a
ifc - ı ■~y r ______________ . .. — , M I ■ ı — BI I |_ ____________ ı ı ı ■ ■!■■■ > ■ ■ 1 -1

mekân ve yer izafe etmek demektir. Bu ise onu clsimleştirir.


Hâliyle bu İslam ’a baştan sona aykırıdır.

Mi’rac hadisesi Allah’ın mekândan ve zamandan münez­


zeh olduğu, her yerde hazır ve insana yakın olduğu, gözlerin
asla onu göremeyeceği gibi Kur’an tarafından da ifade edilen
hakikatlere ters düşmektedir. Allah’ın^göklerde olmasının bir
tür yükseklik anlamına gelmesi de o günün kozm olojianlayı­
şına, Batîamyus kozmoğraiyasma uygun bir anlayıştır.

Bize İsrâ Mucizesi mİ Lazım? Toksa İsrâ Gecesi Verilen


On İki Emir mi?
Müslümanlar Peygamberlerini Burak ile Refref ile uzay­
da seyahat ettirirken isrâ gecesi Peygamberimize verilen 12
emirle pek alakadar olmazlar. Hatta Müslümanların birço­
ğu bu 12 emirden haberi bile yoktur. Hâlbuki hangi Yahudi
veledine sorulsa Musa’ya verilen 10 emri bilir. Bu 12 emrin
11. si “Bilmediğin şeyin ardından gitme, Kesin bilgi sahibi ol-

46 Salih Sabri Yavuz. “Miraç* md., DİA, O. 30. s. 134.


Mucize ve Keramet 53

madığm şey hakkında konuşmadır”. M aalesef amaç İle araç


yer değiştirmiş, Peygamber’in getirdiği evrensel prensipler göz
n ıa w i i ■^ i , ^ ,— ■--«-■ ı- ı « - ■ 1 1' U " 1L j -

ardı edilmiş, bizi hiç ilgilendirmeyen, onun mucizeleri İle ne-


fes tüketiyoruz. Ah kİ, ne ahi

Bu on iki emir (îsrâ/22-37) şunlardır:

1. Allah'a ortak koşmayınız, yalnızca O’na ibadet ediniz.


2. Ana-babaya iyilik ediniz.
3. Yakına, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver, herkese
İyilik yap!
4. İsraf etme! Büsbütün de saçıp-savurma! (Ne cimri, ne
de m üsrif ol, İkisinin arasında orta bir yol tut, İktisatlı
ol)!
5. Çocuklarınızı açlık korkusuyla öldürmeyin. Sizin de
onların da rızkını biz veriyoruz.
6. Zinaya yaklaşmayınI O apaçık b ir hayâsızlıktır. O ne
Çirkin bir yoldur.
7. Haksız yere kim seyi öldürmeyin.
8. Yetim malım -arttırm ak gayesi dışm da- yemek için
asla yaklaşmayın.
9. Verdiğiniz sözü yerine getiriniz.
10. ölçü ve tartıyı tam yapın.
11. Bilmediğiniz şeyin ardınca gitmeyin, Taklitçi olmayın,
aklım kiraya vermeyin!
12. Yeryüzünde mağrur ve kibirli dolaşmayın. Mütevazı
olun!
Mi'racda Peygamberimiz Allah’ı Gördü mü?
Dünyada İken hiçbir İnsan baş gözüyle Allah’ı göremez. Bu
hususta İhtilaf yoktur. Peygamber’in Sldretü’l-Münteha’da
Allah’ın cemalini keyflyetsiz, kemiyetsiz, mâniasız ve perdesiz
bir şekilde gördüğü İddia edilmektedir. Bu rivayetler külliyen
yalandır. Hz. Aişe Annemiz "Kim Mühammed Allah'ı gördü
derse yalan söylemiş olur. Ben bunu Resulullaha sordum
demiştir.” (Buharî, Tevhid, 4} Oysa mevlithanlarımız: "Aşlkâ-
54 tslam’m Pauluslan U

re gördü Rabbü’l-izzeti, ahlrette öyle görür ümmeti." diyebil­


mektedirler.

Yine Bakara son İki ayetini Peygamber’in doğrudan A l­


lah'tan aldığı İddiası K u ran a tamamıyla aykırıdır. Zira;
Şura/51. ayeti; bir beşerin hiçbir şekilde doğrudan Allah İle
konuşamayacağı konusunda oldukça nettir: "Allah bir inşan-
la ancak vahiy ile veya bir perde arkasından veyahut bir elçi/
Cebrail göndererek... konuşur.” Bu ayet peygamberlerin bile
Allah’la yüz yüze, doğrudan konuşmasının mümkün olmadı­
ğını İlan eder.
v - — -------- --— ..... .

Allah’ın ahlrette görülmesi meselesi bile epey tartışm alı


İken, ml’racın mahiyeti meçhul İken, ne zaman olduğuna dair
onlarca rivayet var iken, hatta olup-olmadığı tam bilinm ez­
ken, Peygamber İle Allah’ı diz dize mesafede sohbet ettirmek,
mevlithanların “Hakk’ı gören göz hakkı İçin” diye attıkları na­
ralara inanmak, Peygamberimizin Allah’ı baş gözüyle gördü­
ğünü söylemek edep sınırlarını epey zorlamaktır.

Mi’rac hadislerinin İslam itikadı açısından en tehlikeli


kısmı, Peygam berle Allah’ı buluşturması, bir beşeri, Allah'ın
makamına girdirmesi, Allah’a zaman ve mekân isnad etmesi-
. . -i - h ' " ■ ■ ■. . 1 ■ .. r IL.

dir. Peygamberimizin
*- ^>1 „İM.. E
—**"' ■ ' "“
Sidretü’l-Münteha’da
"P™' L' “ “■
Cenâb-ı
^
Hakk’m
"3'~ -L'-r ””
cemalini kemlyetsiz, keyflyetsiz, halisiz ve perdesiz bir seklide
müşahede ettiğini İleri sürenler,47 Kur’an’daki Allah tasavvu­
runu anlamaktan uzak, mistik hezeyanlar içinde olan kim-
selerdir.

Peygamber’in, “kalemlerin cızırtılarım duyacak kadar yük­


sek. bir yere” çıktığım ifade eden rivayetler; Allah'ın katinı,
sanki bir karargâh, bir nevi istasyon, b ir yönetim yeri gibi
p
tasavvur
J
. - ı ^
eden, Allah’ı cisimleştirmeye ve insana benzetmeye
p i s ■■ J - ■ l. ■' % • - h- ' '"■■■■ ' J 1 h ■■ ' p ■ ■r " ■ ■ ■■■ 1 ■ s ' P . ' "P . . _ ■■ ■

yatkın
**
bir akim ürünüdür.
j*.—
Kur’an İslam'ında böyle
ar - ■
11 [
bir Allah
*, .. . ■ ..... — . ^ - T Vx, . . . r f . T« + . . L . — .............. ' - - - L . .. . ..

tasavvuruna yer yoktur.


V - ............. . . _ ................................ ------

Oysa Cenâb-ı Hakk, asansör gibi bir vasıta ile yanına çı-
kılabUecek, son bir perdeden sonra makamına gülüp bizzat.

47 FethuUah Gülen. Prlzma-4. îst-2004, s. 209.


Mucize ve Keramet 55

baş başa görüşülebilecek birisi değildir. Bu, ancak paganla­


rın tanrısı olabilir ama Kur’an'm Allah'ı kesinlikle olamaz. At-
lah'm eşi, benzeri, dengi yoktur, Hiçbir şey, hiç kimse O ’nun
misli, benzeri değildir, (Şura/11) O, gözleri idrak eder. ama
gözler O ’rtu idrak edemez! (En’am/103)48

K era m et

Keramet'in “Evliyanın kerameti haktır.” şeklinde Ehl-


i Sünnetin itikadına dâhil edilmesi H 3. asırdan sonrasına
rastlar.49 Ayetlerden ziyade rivayetlere öncelik veren Eş’arî
kelamı topluma hâkim olduktan ve evliya menkıbeleri İyice
çığırından çıktıktan sonra keramete iman İtikat mevzusu ya­
pılır. Kur’an ve hadisi yorumlamada aklı ve mantığı öne çıka­
ran Mutezile mucize ve kerameti çok sınırlı olarak kabul eder.
Ehl-i Kur’an ve akıl taraftarları, kıssacı vaizlere, menkıbeci-
lere, Ehl-i Hadis’e yenilince itikatta kartlar yeniden karıldı.

Biz Müslümanlar Peygamberlerin mucizelerine inanırız.


Lâkin keramete iman zarurât-ı diniyyeden değildir. İbn Hazm
gibi bir müstakil mezhep İmamı da kerameti peygamberler
dönemi İle sınırlı tutması bunu göstermektedir.

Mucize ve kerametin her ikisi de olağanüstü, harikulade


şeylerdir. Tek farkı, birinin evliyaya izafe edilmesidir. Yani iki­
si de aynı şey. Mahiyetleri, sıfatlan bir, lâkin isimlendirilmesi
farklıl Ne garip bir durum değil mi? Zaten AbdÛlmecid es-
Sivasî; “Harikulade olan işin sahibi eğer nübüvvet ve risalet
davasında bulunursa, onun elinde zuhur eden şeye mucize
denir.” der.50 Eğer bu kişi nübüvvet İddiasında bulunmaz ise,
onda görülen harikulade hâl, keramettir (!) yani; kişinin iddi­
asına göre aynı olgu farklı isimlendirilir!

Zaten, Eşarfnin eserlerinde olduğu gibi ilk dönem İslam!


eserlerde, şimdilerde keramet diye adlandırdığımız olaylara
“ayet/mucize” adı verilmektedir. Ayet denilen harikalara ke­
ramet denilmesi sonraki dönemlere ait bir isimlendirmedir.

48 Mehmet Durmuş, İktibas Der,


49 Y.Şevki Yavuz, “Keramet” md. DİA, C. 25, s. 269.
50 Cengiz Gündogdu, AbdÛlmecid Stvast s. 389.
56 İslam’ın Pavlusları U

Batıklar da bizim keramet dediğimiz şeye mucize demektedir.


Pisagor’un mucizesi, Pavlus’un mucizesi, Kapadokyak Apol-
loıüus’un mucizesi, vs. gibi. Mesela bu pagan Apollonlus’un
yüzlerce mucizesinden bahsedilir.

Evrende “sünnetullah" ve “adetullah" denilen, sebep-so-


nuç nedenselliği ile işleyen bir düzen vardır. Ezelden ebede
doğru giden bu İlahî nizam -eğer delinirse- sadece peygam­
berler için delinir. Bu da halkın peygamberlerin Tanrının el­
çisi olduğunu tasdik edip getirdiği emirlere uyma maksadına ı ■ p

yöneliktir. Yani; tabiat kanunianırın mucizelerle delinmesin­


de birtakım hikmet, maslahat veya ihtiyaç vardır. Velînin veli­
liğini kabul ve tasdik edip kendisine tabi olmaya hiçbir Müs­
lüman mecbur olmadığından, ondan zuhur eden keramet için
böyle bir hikmet ve maslahat yoktur. Öyleyse; herhangi bir
hikm eti ve faydası bulunmayan kerametin bir velîden zuhur
etmesi abestir.

“Mucize, peygamberlik davasıyla birlikte ortaya konulan


ve hakan m islini getirmekten aciz kaldığı bir harika” diye ta­
nımlanır. Velînin kerameti de aynı mahiyette olunca, peygam­
ber olmayan bir velî de mucizenin bir benzerini getirebiliyor
demektir. Bu da ister istemez m ucizeleri anlamsız bırakır.

Serrâc’a göre:
Peygamberlerden başkasının keramet/harikulâde hâl sahibi ol­
ması caiz değildir. Ayet, mucize ve keramet bir ve aynı şeylerdir.
Velîden kerametin zuhurunu kabul etmek velî İle nebiyi aynı se­
viyede ve eşit görmek anlam ına gelir. B u durum da nebi İle veli
arasında fark kalmaz, demektedir.

Binlerce velînin ve her birinin -eğer var İse- binler kerame­


ti gök kubbeyi dolduracaktır. Bu takdirde, bu harikulade hâl­
lerin kerameti (kıymeti) kalmayacak, sıradan olaylar hâline
gelecektir. Bu da beraberinde mucizenin kıym etini düşüre­
cek, keramet enflasyonu içinde herkes tarafından gösterilen
basit, sıradan bir olay olacaktır. Hâliyle, ne peygamberlerin
bir üstünlüğü, ne de peygamber olduklarının kanıtı olan mu­
cizelerinin bir kıymeti kalacaktır.
Mucize ve Keramet 57

Bahsedilen sebeplerden dolayı peygamberle velî, mucize


ile keramet birbirine karıştırılır ve ayırt edilmeleri mümkün
__ ı .........................- - 1— -i t. . — ■— 1— rrw n ~ » ı> ^ ıp »ı* p p ' ■ ın n ı *** ^ 1™- n ■ı ■ . * » . , , . . ı ■.■— - j , , , . *

olmaz! Aynca velî peygamber düzeyine ç ık a rıla b ilir. Bu da


bazı kimselerin peygamberlik İddiasında bulunmalarına yol
açabilir.51

Aslında bu kerametjriü lürü tamamen Hrtstiyan azizlerin-


den ve J________m
.... ..
Budist kl_
rahiplerinden blzlere geçmiştir. Anadoluda İlk
yerleşim yeri olan Ahlat'ta Moğollar ve diğer Türk boylan ara­
sında Uygur Türkleri beraber yaşıyordu. Ki bu Uygur Türkleri
Budist idi. Kaldı kl Tûrkler İslam öncesi Budizme de girm iş­
lerdi. Aynca Türklerin dini öğrendikleri Yesevi dervişlerin kö­
keni Buharalı Budlstlere kadar gideri

Sahabe ve T abiundan tek bir tane keramet menkıbesi nak-


^ ................ — — — ------------- B l ı ı ı , . . , ( ........... ... ^ - H- f

ledilmezken, sonrakiler keramet denizinde yüzmektedirler.


Bu işte bir tuhaflık yok mu? R eci vakasında, B iri Meûne fa-
■■ -ı. -■ -ı I I ..................... - ^ ' L' ■ '-P ' ■ L. ^ ,. .

ciasmda Peygamberimizin üzerine titrediği Ashab ı Suffe’den ■— l r

yetm iş küsur gencecik talebesi en vahşi şekilde katledilirken,


Peygam berinden haberi olmamıştır. T aİfte taş sağanağına
tutulduğunda, ayaklarından akan kanlar ayakkabısına ulaş­
tığında bile şeyhlerden her zaman sadır olan böyle harikulade
hâller olmamıştı. Hz. Peygamber, Mekke’den M edine’ye bin
bir zahmet ve meşakkat İçinde, günlerce süren bir yolculuk-
tan sonra varabilmişken, evliyanın çok daha uzak yerlerden,
çok kısa bir sürede Kabe’ye uçuvermesi, orada namaz kılma­
sı, tavaf yapması nasıl mümkün olabilir? Eğer bu masallar
doğruysa, velîlerin Peygamberimizden daha üstün olduğunu
■ _ _ ....................................... - . , w . . X f ır — .■ ■ -T W . . - I.* , .

TmbüQehmellyiz.

Hz, Musa deniz yarılmadan karşı sahile geçememiştir.


Oysa bizim evliyalar hem suda yürürler, hem havada uçar­
lar. Hz. Yu su fu peygamber olan babası hapisten kurtarama-
mıştır. Oysa bizim evliyalar her durumda müritlerine yetişir,
onların sıkıntılarım halleder! Hz. İbrahim, kendisine gelen
m elekleri ilk başta tanıyamamıştı. Oysa bizim evliyalarımız,
müritlerinin yatakta kaç defa sağa-sola döndüğünü görürleri
51 Süleyman Uludağ, “Keramet-II”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma
Dergisi, yıl: 6 (2005), Sayı: 15, s. 7-35.
58 İslam’m Pavluslan U

Yatakta yanlış-yasak pozisyonda elma edenleri dahi bilirler


İmiş! Anlaşılan röntgenciliğe merak salmışlar! Tövbe Ya Rab-
bi, tövbe!

Hâliyle bu işte bir yanlışlık var!

Sahabe yeryüzünün en güzide toplumu olmasına rağmen


hiç birisi gaybı bildiğini, biç biri gezdiği yerlere bereket götü r­
düğünü, hoşlanmadıklarının ölümünü isteyip öldürdükleri­
ni, taş yaptığını, denizin üzerinde yürüdüğünü, k û n ıagacı
yeşerttiğini söylem entiştü.H atta o kadar ki Hz. Hamza, üç
beş metre gerisinden kendisini öldürmeye geleni, Hz. Ömer,
İki saf arkasındaki katilini fark etmedil Hz. Ali, namaz kıldır-
^ ^ am~r ' -■ ^ W — m. *r ■. mır^ w > •• -■■■“ ■ , - ■ - ■'« • •s . j „ T . . F - ■ •4 j « hsh *■■■* ■■ .

diğı mescitte, mescidin bir köşesinde kendisini öldürmek için


plan yapan, aylarca orada gizlenen Ibn Mûlcem’l ne gördü.
ne Elidi!

Medine’de îbn Sayyad diye bir medyum vardır. Güya in­


sanların içinden geçeni bilir. Peygamberimiz içinden “duhari*
kelimesini tutarak, “Bil bakalım benim içimden ne geçti?”
diye sorar. O da “duh..." der demez, Peygamberimiz müdaha­
le eder, “haddini aşıyorsun" diye tersler. Bu çocuk daha son­
ra büyüyüp, Müslüman olmasına rağmen, sahabe bu kimse­
ye daima mesafeli davranmıştır. Ondan hoşlanmamışlardır.
Peygamber’in ve sahabenin olağan dışılığa bakışı böyledir.52

Zaten, İlk sûfîlerde kerameti İlahî bir ikram ve lütuf olarak


görmekle beraber öneminin abartılmasına ısrarla karşı çık­
mışlar, keramet gösterilerine ve keramet satanlara ağır eleş­
tiriler yöneltmişlerdir. Onlar kerametlere hayz’ur-ricâl (erkek­
lerin hayız görmesi) nazarıyla bakmışlardır.53

Fazlur Rahman keram et kültürünün tamamıyla dışandan


i. , . ı . j . . , . , . . . -■ ► ■ ■ ■ ■ ■ ■ ■ " ■' t — ..

ithal olduğu ve Sünnîliğin itikadına sonradan dâhil olduğunu


belirtir: ......
Sûfîllk birtakım görüntüler ve kendi kendini hipnotize etmeler
yüzünden ruhani b ir hokkabazlık şekline bürünürken, nazari

52 Mustafa İslamoğhı, Üç Muharnmed, s. 32-3.


53 Süleyman Uludağ, Keramet-II, Tasavvııf: İlim ve Akademik Araştırma Der­
gisi, yıl: 6 (2005), Sayı: 15. s. 7-35.
Mucize ve Keramet 59

açıdan da yan çılgın bir tasavvuf! irfanillğe/gnostizme dönüştü.


H 5. yüzyıla doğru velîlerin kerametine olan İnanç İyice yaygın bir
durum almıştı. Sünnîlik de çekingen bir şekilde de olsa kerameti
en sonunda kabul etti.64

Keramet Velîlere Allah’ın Bir İkramı Değildir!


Özellikle günümüzün m odem İnşam; her şeyin maddeye
indirgendiği, mekanik ve determ inist dünya anlayışından sı­
kılmakta, maddi olmayan, ruhani şeylere fizik âlemin ötesine
ilgi duymaktadır. Bunlardan bir kısm ı astrolojiye, münec­
cimliğe, falcılığa, medyumlara, ufologlara, re ikiye, cin elliğe,
medyumlara, ruh çağırmaya, parapslkolojiye ve benzeri hu­
suslara İlgi duyar. Cinleri hep cin gibi insanların, uzaylıları
hep uzay film leri seyredenlerin görmesi gibi birtakım kimseler
böyle hayali, mesnetsiz şeylere inanmaya oldukça yatkındır.
“Bir şeyin şuyu’u, vuku'undan beterdir” derler. Birinin adı
keramet sahibi velî diye anılmaya görsün! Hakkında neler uy­
durulmaz! Köprüye girerken yalan uyduranın, çıkarken ken­
disinin de inanması gibi, bu haberleri uyduranlar bir müddet
sonra kendileri de İnanmaya başlayıverir.

Şeyh efendiler “tayy-ı mekân" (aynı anda birçok yerde ol­


mak), “tayy-ı zaman" (tarihin ilerisine veya gerisine ışınlan­
mak) gibi tamamen sünnetullaha, akla ve İslam’a aykırı bin­
lerce keramet yumağı hâlinde takdim edilirler. Ortaçağdaki
uçan halılar gibi, süpürge sapının üstünde uçan cadılar gibi,
evliyalar havada uçar, diledikleri an diledikleri yere giderler­
miş (1) Lâkin son yıllarda hava trafiğindeki yoğunluktan dola­
yı pek uçamaz olmuşlar.

Pek tabii ki, şeyh uçmaz, ahmak m üritler tarafından uçu-


rulur. Benim peygamberim haftalarca Mekke-Medine arasm-
da
hatta mağarada saklanmak zorunda kalmış, bu evliya denen
yan ilahların mertebesine erişememişti.

Yine bu masal kahramanlan su üzerinde kurbağa gibi yü­


rürlermiş, lâkin Musa peygamber her nasılsa yürüyememişti.

54 Fazhır Rahman, İslam, s. 213.


60 İslam’ın Pavlusları U

Yunus peygamber gemiden denize atılmış, bu keratalar gibi


su üstünde yürümeyi becerememişti, denizde bir balık tara­
fından yutulmuştu!

Ayrıca canlı mucize/keramet’e tanık olmak isteyen o ka­


dar saftirik var kil Onlar en sıradan işleri bile keramet olarak
algılamaya zaten şartlanmışlardır. Yağmur mu yağdı, gavs
dua buyurmuştu. Kaza mı oldu, Efendi hazretleri buna İşaret
buyurmuştu. Hoşlanmadıkları birinin başına bir bela mı gel­
di, Şeyhimiz onu çarptı.5556

Sahabe ve tabiûn tüm evliyalardan binlerce kez üstün


^ - — _______ j _____ __________________ ----------------------------------------------------------------------------------------------------________________________ ............. ^ _______^ ___________ —

olmalarına rağmen onlardan nakledilen kerametler birkaçı


geçm e^en_ye bvmte1‘ da zayıf rivayetlere dayanırken55 tari­
kat şeyhleri hakkında nakledilenler ansiklopedilere sığmaz.57*
Bugün İslam toplumunda herhangi b îr mesleği olmayan, ça­
lışmadan krallar gibi yaşayan bazı kimselere “keramet sahibi
büyük evliya” muamelesi yapılmaktadır. Geçimlerini uydu-

’■
'■"Ş
i
rulan bu kerametlerden kazanırlar. Havada uçmalar, suda
yürümeler, ateşte yanmamalar vs. Daha neler neleri Leş yi­
yen karga da havada uçar, lanetli şeytan da bir gecede dünya
kadar yer gezer, yılan da suda yürür. Bir sünnetsiz Budist,
Hindu bile eksi 20 derecede çıplak olarak dışanda günler­
ce kalabilmekte. İş mİ yani? Batıdaki bazı usta illizyonistler
bunlardan daha büyüğünü göstermekte!

Feridüddln Attar şöyle bir olay anlatır: Ebu'l-Hasan Ha-


rakânı bir gece sohbet ederken dedi ki: “Şu anda falan sah­
rada eşkıya vurgun yaptı ve şu kadar kişi de yaralandı.” Er­
tesi gün soruşturdular, şeyhin dediği doğru çıkar. Tuhaftır,
aynı gece şeyhin oğlu Öldürülmüş, kesik başı evinin eşiğine
konmuş ve şeyhin bundan hiç haberi olmamıştı. Kocasının
kerametlerini inkâr etmekle tanınan karısı “Kilom etrelerce

55 Ferld Aydın, age, s. 244.


56 Süleyman Uludağ, ‘‘Keramet” md. DİA, C. 25, s. 266.
57 Hz. Ömer’e nisbet edilen, ordu komutam Sârtye'ye Medine’den “dağa çık”
diye bağırmış, o da bunu işitip, dağa çekilmiştir. Bu hikâyeyi Vâkıdî nak­
letmiş olup, pek güvenilir bir tarihçi değildir. İşin aslı Hz. Ömer, camide
ordunun muzaffer olması için dua etmiş ve bu İsteğinin Suriye'de olan
Sârtye'ye iletilmesini İnsanlardan istemiştir. (İ. Sarmış, age, s. 333).
Mucize ve Keramet 61

uzaktaki bir olaydan haber verdiği hâlde, oğlunun kesik ba­


şından haberi olmayan bir kişiye ne demeli?” diye söylenmek­
ten kendini alamaz.58

Keramet sahibi olmak demek; olağan dışı olmamak, yani;


kerameti olmamak, norm al olmaktır. Zaten her insan kerim/
değerli, mükerrem kılınmıştır. (İsrâ/70) Her insan keramet
sahibi, saygın bir varlıktır. Gerçek keramet; tevhid ve istika­
met üzere olmaktır. Kâinat kitabını okuyup, ondaki ayetleri/
mucizeleri okumaktır.
Esas keramet suda y ü rü m e k değil, suyun üstünden in­
sanları geçirmektir. Köprü yapmaktır. En modern deniz ta­
şıtlarım yapacak bilgi ve donanıma sahip olmaktır. Keramet
gökyüzünde uçmak değil, insanları fezada uçurmaktır. Uçak­
lar, uzay gem ileri yapmaktır. İnsanlara hizmet ederek, hakkın
rızasını kazanmaktır. Keramet; olağan, tabii, fıtri olmakta,
olağandışılık da değili59

İslam'a göre keramet Allah'ı razı etmektir, su üzerinde


yürüme değili İslam’da keramet Allah'tan korkmak, O’nun
emirlerini yerine getirmek, yasaklarından kaçınmaktır, hava­
da uçmak değili İslam'a göre keramet ehl-i takva olmak, yani
insani sorumluluğu kuşanmaktır. Yoksa gaipten haber ver­
mek, bereket yağdırmak, kalplerden geçeni bilmek değildir!

Aynca hiç bir Müslüman Allah’tan başkasının kâinatta ta­


sarrufta bulunmasından hoşlanmaz. Bunu Rabbine meydan
okumak, ilahlık taslamak olarak görür.

Hem keramet olsa bile, bu dünya “darül-hikm et ve hiz­


mettir”, yoksa “dâru’l ücret ve mükâfat” değil. Buradaki ima­
nımızın ve salih ampiif>rimi7in karşılığım ahirette alacağız.
Uhrevî amellerimizin ücretlerini dünyada istemek doğru de­
ğildir. Keşf ve keramet ile onları burada tüketmek, iman ve
amellerimizin baki meyvelerini fâni ve muvakkat bir surete
çevirmek, akıl kân olamaz!6 8

68 Süleyman Uludağ, Keramet'II, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Der­


gisi, yıl: 6 (2005). Sayı: 15, s. 7-35.
00 Haşan Elik, Dini Özünden Okumak, s. 103.
62 İslam'ın ftauiusian n

Kerameti görülen velîlerin diğer müminlerden üstün olma­


sı da zorunlu değildir. Asıl olan keramet değil, istikamettir.

İbn Haldûn; kâfir ve fâsık sihirbazların halvete çekilip, bir­


takım riyazetlerle olağanüstü şeyler gösterebileceklerini söy­
ler.60Ya da sûnnetsiz Hind fakirlerinin de böyle olağan dışı İş­
ler yaptıkları -eğer doğru ise- nakledilir. Bu takdirde; keramet
kişinin dinine değil, şahsına bağlı demektir. Diğer taraftan bazı
insanların diğerlerinde olmayan becerileri ya da bilim in bugün
henüz İzah edemediği birtakım yetenekleri olabilir.

Aynca Hallaç, Bâyezıd-i Blstâmî ve Sühreverdı gibi bazı


kimselerin simyacı olduğu da göz ardı edilmemelidir. Keramet
adı altında birtakım manipülâsyon, göz boyama, sahtekârlık,
şarlatanlık, zekâ ve el oyunları her zaman, her yerde görül­
mektedir. Çoğu kere de müneccimlik, sihirbazlık, hokkabaz­
lık, gözbağcılığı ve falcılık gibi şeyler keramet İle karıştırıl­
maktadır. Diğer yandan bazı cahil müritler, şeyhlerinin çok
sıradan olan beşerî hâllerini, alelade tesadüfleri bile keramet
olarak görmeye dünden hazırdır.

Her İnsanda görülen ve “tuluat, hiss-i kable’l-vuku” (bir


şeyin vukuunu olmadan önce hissetme), telepati, içine doğ­
ma, feraset nuru ile bakıp görme, basireti veya kalp gözü açık
olma... gibi deyimlerle dile getirilen manevi ve ruhi hâller de
aslında bilim le izah edemediğimiz olağan dışı hususlardır.
Eğer böyle bir hâl evliyada zuhur ederse keramet, sıradan
bir müminde zuhur ederse maûnet, bir fâşıkta zuhur ederse
istidrac, din düşmanlarından zuhur ederse ihanet adının ve­
rilmesinin hiçbir mantığı yoktur. Buna “kazâ-yı hâcât, çok sı­
kışan birinin ihtiyaçların giderilm esi“ adım verenler de vardır.
Bu açıdan bakıldığında harika ve keramet diye göklere çıka­
rılan hadiselerin dinde fazla bir önemi olmadığı ortaya çıkar.

Evliyaların hak olduğuna delil getirilen keramet hikâyele­


ri; diriyi Öldürmek, ölüyü diriltmek, kabir hâline ve ölülerin
durumuna vakıf olmak ve aynı zamanda ölülerle konuşmak,
su üzerinde yürümek ve havada uçmak, gaybı bilmek, insan-

60 İbn Haldûn, age, s. 672.


Mucize ve Keramet 63

lann kalbinden geçenleri bilmek, mele küt âlemine nüfuz edip


tasarruf etmek, rüzgâr estirip esen rüzgân dindirmek, ateşte
yanmamak ve zehirden etkilenmemek vs. gibi hikâyeler di­
nen, aklen ve tıbben mümkün değildir.

Aslında tarikatlar bu keramet menkıbeleriyle sapık yolla­


rına cahilleri çekmek için başvururlar. Evliyaları takdis et­
mek ve evliyaların peygamberlerin devamı olduğu ve Allah’ın
yeryüzûndeki vekilleri olduğu yalanına destek bulmaktır.
Gerçekten bu tasavvuf dininin halk arasında hüsn-û
^ t_ ^ __ _________ r i
kabul
^ ^ , — — ı-ra —H. — ... H , T -".P

görmesinin en büyüksebebi bu kimselerin binlerce kerameti


olduğunainanm alandır. Brm dandolayı, keram ettarikatiarın
olmazsa olm azıdır.

Zira bunların felsefesinde bütün varlıklar Allah’m bir te­


zahürü, değişik mertebelerdeki görünümleridir. Eğer insan
seyrü sülük ile Allah’ta fani olursa, O’na vasıl olursa, artık
Allah’m gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olur. O artık A l­
lah’ta fani olmuş, ilahı bir nitelik kazanmıştır. O artık her
kudreti izhar edebicek bir makama yükselmiştir. İşte bu de­
receye yükselmek evliyalık, her olağanüstü harika şeyleri
göstermek ise keramet olur (!) O n la rın çarpık zihniyeti mese­
leye böyle b a k a r.

Şârânî, şeyhi Ahmed Bedevi'nin kabrinden elini çıkarıp,


elini tuttuğu, hatta helva pişirip ölüleri ve dirileri çağırıp ye­
dirdiğini utanmadan söyleyebilmiştir. Müslümanların İtika­
dım. böyle hurafelere inanan Şarâni’nin yazdığı Kabir Hayatı
gibi kitapların oluşturduğunu düşünebiliyor musunuz? Bu
mezarcıların böyle pek çok garip masalları vardır. Mesela
Ahmed er-Rifâi, Peygamberimizin merkadı önüne geldiğin­
de, “es-Selamü aleyke. Yâ ceddi (Sana selam olsun Ey De­
rieciğim)” deyince, orada olanların hepsi “Aleyke’s-selam, Ey
veledi (Sana da selam olsun! Ey çocuğum)” cevabım işitmiş.
Sonra, “Uzat ellerini, dudaklarımla öpeyim” deyince, Peygam­
berimizin mezarından dışarı bir el çıkmış ve bu zat da o eli
öpmüştür (!)81

61 Mustafa Tahralı, “A.er-RlfâT md. DİA, C:2, s. 127,


KUR’AN PEYGAMBERİ Mİ YOKSA İLAHLAŞTDULAN
PEYGAMBER Mİ?

Rasululİah’m Şefaati Var mı?


Şefaat; kelime olarak “ş e f un”dan türemiş olup, “tek olanın
zıddı, çift olmak” anlamına gelir. Fiil olarak “şe-fe-a"; aracı
olma, araya girme, müdahale etme anlamına gelir. Şefaat; bi­
rini kurtarmak ya da birine yarar sağlamak maksadıyla bir
büyüğün nezdinde “aracı” olmak, suçlunun suçunu affettir­
mek için talepte bulunmak demektir.

Dini literatürde ise peygamberlerin, meleklerin ya da iyi


insanların kıyamet günü Müslüman suçluları kurtarmak için
Allah’ın müsaade etmesiyle şefaat etmesi, bu hatırlı insanlar
hürmetine de Allah’ın bu kimselerin suçunu affetmesi anla­
mında kullanılır.1

Şefaat, Kur’an’da:

• Bir işe vesile olmak, yardan etmek ve aracılık etmek


(Nisa/85),
• Allah'tan dünyada iken İktidar, güç, servet, nzk, boltuk,
evlat, vs. gibi bir konuda yardım istemek için aracı koy­
mak. (Yunus/18, Secde/4, Necm/26) gibi anlamlarda,
• Yunus/3. ayetin de ise; “İkinci bir ilah, yaratmada
O’nun başka bir ortağı yoktur.” anlamında gelmiştir.

1 Süleyman U ludağ Tasavvuf kültüründeki şefaat anlayışını şöyle özetler:


Sufller ve tarikat ehli ölülerin, yatırların, ermişlerin, türbelerde gömülü
olan velîlerin ruhlarının, sağ İnsanlara şefaatçi olacaklarına ve bunların
Allah’a nazlarının geçtiğine İnanırlar. B u anlam daki şefaat onlara özgü diîr
ve genellikle şefaat deyince de bu anlaşılır. Bunun İçin türbelere ve yatırla­
ra gidilir, oralara adaklar adanır, kurbanlar kesilir, paralar atılır, çaputlar
bağlanır, dua edilir, namaz kılınır. Böylece buralarda göm ülü olup Allah'ın
sevgili kullan ve yakın dostlan olduklarına inanılan ölülerin ruhlarının A l­
lah katında şefaatçi (aracı) olmaları istenir. Özellikle tarikat şeyhlerinden,
gavslardan, kutublardan şefaat istenir ve bu şefaatin pek çok m üşkil me­
seleyi çözdüğü kabul edilir.» (Mehmet Durm uş, Kuran’a Göre Şefaat, s. 15).
66 İslam 'ın Pa u iu sta n ll

■ B u n ların dışın daki ayetlerde İse, İlahların, m elekle­


rin, evliyaların , dü n yada in san ların peşin e ta k ıld ık la rı
k im selerin ah iret gü n ü şefaa t etm esi an lam ın da ku l­
lan ılm ıştır.

İs la n fa göre iy i İnsanlar cennete gider, günahkâr/kötü in ­


san lar da cehennem e gider. Şefaatçinin m antığına göre iserB u
an a prensip şefaat ile s a f d ışı ediliri Suçlu olm asın a rağm en
A llah katında n az-ı n iyazı olan b irisin in tavassutu, aracılığı ile
cezadan kurtulur, h ak etm eden torpil İle m ü kâfata konâr! ^

M ekkeli m ü şrik ler A lla h a in an m akla b irlik te A lla h 'ta n


rü tbe ve yetk ice dah a aşağıda ila h la r da edin m işlerdi. D ü n ya­
d a b u İlah lar ile A lla h ’a yakın laşm ayı u m u yor (şirk -i takrîb),
ahtrette de b u ila h la rın A lla h ’ın cezalan dırm asın dan k u rtara­
cak ların a (şefaat edeceklerin e) İn anıyorlardı.

O n ların A llah in an cı şirk İle n asıl yozlaşm ış ise, ah iret


in an çları d a şefaat an layışı ile öyle yozlaşm ıştı. K u r'an h er
ik isin e de şirk dem ektedir. H atta İyi dü şü n ü lü rse görü leceği
gibi, şirkin tem elin de şefaat a n la yışı yatar. B iz gü n ahkârız, A l­
lah b izim yü zü m ü ze bakm az. A lla h ’a yaklaşm ak için ya p ılm a ­
sı gereken en u ygu n davran ış (!) A lla h ın gevd iği, erm iş k o lla n
vasıtasıyla, tavassu tu ile ku rtu lm an ın yolu n u bulm ak. Bu da
kaçın ılm az olarak, ku la ku llu ğu beraberin de getirm iştir.

A lla h M ekkeli m ü şriklerin , şefaatten kayn aklan an şirk


in an çlarım ortadan k a ld ırm a k için tevh id d in in i gön derdi.
Y an i şefaat kayram ı çok açık n et b ir şekilde M ek k eliler ta ra ­
fın dan bilin iyordu . İslam şefaat flkriıfi/kavran u n ı olu ştu rm a­
dı, tam aksin e va r olan bu an layışı ortadan kaldırm aya çalış-
tr Ş eiaatten bah seden 26 ayetten, 22 ’si M ekke’de in m iştir.
TETTeaHteT b ile tek başına, M ekkeü lerin şefaat İn an cın ı yo k

ye k âfid ir.1

AUah'tır gökleri, yeri ve ikisi amsındakÜert altı gönde/devirde ya­


ratan, sonra d a A rş'a istiva eden, O ’nun dışında sizin ne bir dost,
ne de bir şefaatçiniz vardır, (Secde/4)2

2 Mehmet Durmuş, Kumu'a Göre Şefaat, s. 27.


Kuran Peygam beri mi, Yoksa. İlahlaştınlan Peygam ber mi? 67

Yoksa onlar Allah'la birlikte, O Yum dûnunda başka (hayali) şe­


faatçiler mi edindiler? De kt “Onlar hiçbir şeye malik olmayan,
v düşünmeyen şeyler olsalar d a rru (anlan şefaatçi edineceksiniz)^
De k t şefaat bütünüyle ve yalım ca Allahla aittir, Yedenin ve gökle­
rin mutlak hâkimiyeti de O ’nundur. Sonra ona döndürüleceksiniz,
(Zümer/43-4)
Cehennem o gün o2gmlara gösterilir. Onlara "Nerede o tapınıp dur­
duklarınız?" denilir, *Size yardım edebildiler mi? Hadi onu geçtik
Kendilerine yardım edebilecekler miT* Ardından Hohlan ve onlara
umut bağlayanlar cehenneme tıkılır, fbltsYn ananesi de. Onlar ora­
da birbirlerini suçlayarak derler fctr *Allah şahit kl biz apaçık sa­
pıktık içindeydik. Çünkü sizfin gibi yaratılmış varlıklar) âlemlerin
Rabbiyle bir tutuyorduk Yine de yoldan çıkmamıza sebep olan şu
günahkarlardır" Gel gör kt şimdi bize ne arka çıkan bir şefaatçi­
miz, ne de candan bir dostumuz var, (Şuara/90-101}

Ö zetle K u r’an ayetleri; ebedi kalm ak ü zere girilen b ir y e r


olan ceh ennem de fid ye İle şefaatle, iltim asla, akrabalık b ağı
ile ku rtu lu ş olm adığı konu su n da m u hkem dir, (Nahl/38-9;
S ecd e/ 14; H adid/15; Yu n u s/9; Furkan/70-1; Şura/25-6;
M uham m ed/7; B a k a ra/ 160-254; M ü m in u n /102)

M ek keliler, A lla h ’ı çok uzakta* m ü teâl/aşkın b ir va rlık ola ­


rak tasavvu r ediyorlardı. O n a yaklaşm ak için aracılar/şefa­
atçiler İcat etm işlerdi. H âlbu ki K u r'an ’a göre A llah ; k işiye şah
dam arından daha yak ın ve dua ettiği zam an du asın a icabet
eder, O devirde in san lar k a b ileler h âlin de yaşadıkların dan
kabile reisleıtae/ şeyh lere/ efen d ilere k örü körü ne İtaat eder,
doğnıyu-yanjEşi bu t ^ u t i^ t o d ık la n M e rie ıl/ s e y y itle ri tayin
ederdi, A H a ffı da b ir kral gibi tahayyü l ediyorlardı. H âl böyle^
olu n ca O ’n a yaklaşm ak için a racı kurum lara* k işilere İh tiyaç
duyarlardı. O n ların p u fla n bazen A lla h 'ın k ızla n olan m elek­
ler y a d a d ah a önce yaşayıp ölm ü ş salih /m ü barek kim selerin
sem bolleriydi. Putlar» b ü k im selerin ru h ların ın, ru h an iyetle-
rin in için e yerleştiği veya civarım m akarr edinm iş oldu ğu n es­
n elerdi. B azen bu m akarr b ir taş, bazen de üç akasya ağacı
olabiliyordu , îşte b iz b u n ların ru h an iyeti İle tem as kurarak,
en b ü yü k İlah olan A lla h k atin d a on ların tavassu tu yla /şefa­
atiyle O n dan yardım görü rü z diyorlardı. K u r’an ’ın * esnam /
pu tlar, eusdn, erbüb/rabler, efen diler, iâğut* endâcf âlihe/
68 İslam'ın. Pavluskm n

ila h la r ve şufe* â/ şefaatçiler” olarak isim len d ird iği bu a ra cıla ­


rın tüm ünü İslam terk etm eye davet etti.

M eleke m ü şrik lerin in in a n çla rı tam olarak bilin m eden,


şirk in zıd d ı olan tevh id, d ola yısıyla İslam an laşılam az. Ş irk in
çeşitleri, özellik le şirk -i ta k ılb ve ta k lit b ilin m elid ir. A y rıca
tevh id in kısım ları, h assaten tevh id -i u lû h iyet iyice a n la şıl­
m alıdır. Y ok sa gü n ü m ü zde oldu ğu gib i, günde b in defa “La
ila h e ...” d iyerek k elim e-i tevh id çek en n ice M Ü slü m anın k a ­
fasın da h âlâ on larca ila h vard ır. Z ira ila h ın ne oldu ğu n u k a v ­
ram sal olarak bilm eyen* gerçek an lam da ila h la rı red ve İn kâr
etm iş olm az. H âlâ M ekkeli m ü şrik lerin taşa, ağaca tap tığın ı
zann eden pek çok sa fd il va rd ıri B u n lara b ir şey an latm a im ­
kânı d a yoktu r. *A U a h 'm d û n u n d a /A U a h 'la birlikte d u a ed ip ,
ya lvardığınız k im seler tıpkı sizin g ib i ku.Uardır,'* (A ra f/ 194)
ayetin d ek i “ibâdü n em sâluküm ” ifadesi, m ü şrik lerin ila h
la ştırd ıg ı kim selerin tıp k ı k en d ileri gib i A lla h 'a k u llu k eden
in sa n la r oldu ğu çok açıktır. O n lar bu İlah ların /k im selerin
A lla h 'ın u lû h iyetin d en a z-çok h isse sah ib i k im seler old u ğu ­
nu dü şü n ü yorlardı. Bu y a n ila h la rın A lla h ile m ü n asebeti
oldu ğu n u , O n u n katın d a yü k sek b ir m evk ii olduğunu, d o­
la yısıyla o n la rın du aların ın red olu n m ayacağın ı, şefa a tleri­
nin, ta va ssu tla n n ın / a ra cılık la n n kab u l ed ileceğin i dü şü n ü ­
yorlard ı. K u r'an 'd a on larca yerde p u tla r için “m en, ellezîn e,
hüm ” gib i a k ıllı va rlık la r/ in san la r için k u lla n ıla n zam irler,
ism i m evsu llerin ku llan ılm ası, on ların taş, ağaç p arçası ol­
m adığının , ölü vey a d iri p u tla ştırıla n in sa n la r y a d a on ların
ru h la n /ru h a n iyetleri oldu ğu n u n en bü yü k k an ıtıd ır. O n lar
bu kim selerin yaratıcı* n zık verici oldu ğu n u id d ia etm iyorla r­
dı. O n ların az veya çok gerek gayb, gerekse şeh ad et âlem inde
tasarru fta bu lu ndu ğu na, A lla h 'a ya k la ştırd ığın a , on lara h a ­
y ır celb ettiğln e, şerri d efettiğin e y a d a gök tek i en b ü yü k ilah/
A lla h k atın d a şefaa tçi olduğuna, O n u n k atın d a nazı, n iyazı
geri çevrilm ed iğin e in an ıyorlardı.

G arân ik h ad isesin in m erkezin de şefaat yatar. Ş öyle ki


M ekkeli m ü şrikler ta v a f esn asın da “Lat, U zza ve d iğer üçün-
cü sü M enat h ü rm etin e! Ç ü n kü b u ü çü u lu garân ik'tir. (A l­
K ur'an Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştınlan Peygam ber mi? 69

lah’ın genç, güzel, ku ğu gib i k ızlarıd ır.) B u n ların şefa a tleri


u m u lu r/ diyorlardı* G ü ya Peygam berim iz Necm sû resin i K a ­
b e’de oku rken, 19-20* ayetlere gelin ce “Lât. M enat ve U zza ’m n
şefaatleri u m u lu r.” diye b ir söz ağzın dan kaçm ış* B u nu n ü ze­
rin e de M ek k eliler de sû renin bitim in de secde ayeti ile b irlik ­
te secdeye gitm işler. B u ndan çok m em nun olm u şlar ve şöyle
dem işler: “A lla h ’ın d irilten ve öldü ren, yaratan ve n zık veren
oldu ğu nu b iliyoru z. Fakat b iz ilah larım ızın /m eleklerin O ’n u n
katın d a şefaat edeceğin e de in an ıyoru z. Sen de bu n u kabu l
ettiğin e göre a rtık aram ızda b ir an laşm azlık k alm adı.” Bu
olayın olu p-olm adığııu bilm iyoru z. B ü yü k ih tim alle u ydu rm a
olan bu olayın ana eksen i m elek lerin (beyaz ku ğu lar g ib i olan
A lla h 'ın kızların ın ) şefaat edeceğin i Peygam ber in söylem iş ol­
m ası, m ü şriklerle M üslü m anlar arasın da savaşın bitm esini,
kısm i b ir b an ş ortam ın ın doğm asını sağlam ıştır*3

İşte İslam , ku l ile A llah arasın daki bu aracıları k aldırm ak


için gön derildi. İslam A lla h 'ın dışın da bu y a n ila h la n V e lî”
edin erek, on ların şefaatin i um anlara, bu n ların terk ed ilm e­
sin i em retti*
Allah müminlerin ueîîsfdir. (Bakara/257)

N e yani siz şimdi Allah'ı bırakıp da/AUah'la birlikte* kendilerine


bile bir yarar ve zarar veremeyecek kimseleri velîler mİ edindiniz?
(Rad/16)

A lla h ken disin den başkasın ı ve lî edin m eyi yasakladı.

Allah'tan başka ne bir ceÖ, ne de bir yardımcı vardır. (Bakara 2/107)


Onlara Kur'an He öğüt ver ve de kt "Her nefis ycıptıklarma bedel
ipotek altına/rehin alınacak Onların AUah’m dûnunda ne bir celi­
leri* ne de şefaatçileri olacak* (E nam /70)
Kâfirler benimle birlikte benim salÛı kullarımdan birini (melekleri,
peygamberleri, şeyhleri v s j veliler edinebileceklerini mi sandılar.,*
Biz cehennemi (Allah'la birlikte, başkalarım da velî edineni nan­
körler için hazırladık. (Kehf/102)
(H em sizin velî edindikleriniz) Diri değil* Ölüdürler, N e zaman yeni­
den diriltileceklerini de bilmezler. (Nahl/20-2)

3 İsmail Cerrahoglu, "Garanik4* md. DİA, 13.C. , s. 361*2,


70 İslam 'ın Pa vlu sla n H

B akın ız A llah , k en disin den b aşk a velî, şefaatçi edin en , o n ­


la rın k en dilerin e fayd a y a d a zarar vereb ileceğin e İnanan k â ­
firlere n asıl seslenm ektedir.

Kendi uydurduğu yalanları AUah’a isnat eden ya da Ö*mtn ayetle­


rini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Böyle (büyük günaha
gömülmüş) mücrimler asla iflah olmaz. Birde kendilerine ne fayda,
ne de zarar vermeye kadir olmayan varlıklara ibadet edipt “B un­
lar bizim Allah katında şefaatçilerbrdzdtr. " diyen kimseler (iflah
olmaz). De kV göklerde ve yerde AUah’m bilmediği bir şeyi O ’na
haber verebileceğinizi mi sanıyorsunuz? {Yunus, 10/17-8)

Onları o yakın gün İle uyar: (O günün dehşetinden) yürekler yut­


kunurken gırtlağa dayanmıştır. O gün zalimler için ne samimi bir
dost, ne de sözü geçen bir şefaatçi vardır.. ,AUah hak ile hükmeder.
Onu bırakıp da yalvarıp yakardıktan (şefaatçileri) ise hiçbir şey
hakkında hüküm veremezler. (M üm in/18-20)

Zaten b ir önceki ayet **0 gü n h erkesin h akkım tam olara k


alacağı gü ndü r, h içb ir h ak sızlığın olm ad ığı gü n d ü r../ şek lin ­
de şefaate, adam kayırm aya gerek olm adığın ı vu rgu lar.

Onlar (görelim bakalım) diyerek Kur’an’m büdiıdiğt sonucu bekliyor­


lar. Onu vaktiyle göz ardı edenler, onun bildirdiği sonuç gelip çat­
tığında şöyle diyecekler: “Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı
söylemiş, Şimdi bizim için şefaatçiler var mı ki bize şefaat etsin../
Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları o (düzmece
Uahlart şefaatçiler) de onları yüzüstü bırakıp gitti (Araf/53)

U ydu rdu ğu nuz şefaatçilerin ken dilerin e h ayrı yok ki, size
olsun.

A llah , M ek keli m ü şriklere şöyle dedi: ila h la rı b ire indirin,


en büyüğüne, gökte oldu ğu n a İn andığın ız ilah ı, tek İlah kabu l
ediniz. “La ilah e illa llah " deyiniz. B en den b aşk a v e lî edin m e­
yin , Şu şefaatçi ed in d iğin iz ila h la rı reddedin.

Lâkin “Peygam berim izin gü n ah k âr m ü m inlere ve azabı


hak eden bü yü k günah sah iplerin e şefaati h ak tır14 şeklin de
şefaat an layışı çok erken dönem de M ü slü m an lara geri dön ­
m üştü r. D elil olarak getirilen ayetler, kon u yla doğrudan a la ­
kası olm ayan şu ayetlerdir:4

4 İmam ı Azam, F ık h ı E kber, s. 58.


Kur’an Peygam beri ml, Y ok sa İlalılaş tınlan Peygam ber mi? 71

"„.U m u lu r k i Jîabbüı sen i m akcum -ı m a h m u d a /ö vü len bir


y e re gön d erir ." (İsrâ/ 7 9 ), '‘Ş üphesiz k i R a b b in sa n a verecek,
se n d e h oşnut ola ca k sın ,” (D uha/5) G ü y a “m akam -ı m ah-
m ud", P ey g a m b erin ş e fa a t etm e yetk isi İm iş. M akam -ı m ah-
m ud u n ne oldu ğu nu a şa ğıd a ele a la ca ğız.

İm am G azâlî de şö yle der:


Müminlerden bir kısım Cehenneme girmeyi hak ettiğinde, Allah
onlar için peygamberlerin, sıddıklann, âlim lerin ve sallhlerin şe­
faatini kabul eder. Kendi katında manevi değeri olan her zatın
ailesine, akrabasına ve dostlarına şefaatini kabul eder. O hâlde
sende onlardan birinin şefaatine ulaşm a derecesini kazanmaya
çalış.5

B iz M âtu rîd ılerin m ezh ep İm am ı olan , İm am M âtu rîdı ise


şefaati, gü nü m ü zü n M â tu rîd ıleri gib i an lam az. İm am ım ız,
bü yü k gü n ah ların a tö vb e etm eden ölen k eb îre/ b ü yü k günah
sah ip lerin in eb ed iyyen ceh en n em de k a la ca ğ ın ı iddia eden
M u tezilece cevap saded in d e şöyle der:

Buna göre Kur'an İle hadislerin İlahi lü tu f çerçevesinde beyan


ettiği birçok bağışlam a müjdesi ortadan kalkm akta, ilim ehlinin
Allah'a ve rahmetine yönelik fıtrî ümitleri suya düşmekte, ayrıca
Peygamber in şefaatine ümit bağlamış m üm inlerin duası geçersiz
hâle gelmektedir,6

M âtu rîdı devam la derki: şefaat ik i şek ild e olur. B irincisi:


b irin in iyilik lerin i b ir b a şk a sın ın yan ın d a an arak , onu yü celt­
m ek için ta svir etm ek, İk in cisi de du a etm ek tir. B u birinci
m addedeki şefaat şek lin in ah irette h içb ir m a n tığı yoktu r. Z ira
A llah h er şeyin İç yü zü n ü h ak kıyla b ilm ek ted ir. Peygam berle­
rin ise; ü m m etlerin in ken dilerin den son ra n eler yap tık ların ­
dan h aberi yoktu r, (M aide/109, 116-7) A y rıc a k u lların n eler
ya p tığı am el defterlerin de küçüğünden, b ü yü ğü n e h ep si ya ­
zılıd ır. A lla h ku lların h er şeyini, gizllsin l-sa k lısm ı b ild iği için
katın da b irin in b ir b aşk ası h akkın da ta n ık lık yapm asına, İyi­
lik lerin i saym asına İhtiyaç h issetm ez.7

5 Gazali, /hyo, C. 4, s. 945.


6 Ebu Mansur el-Mâtüridî, Kfiob*uf-7kuhid, s, 475.
7 Ebu Mansur d-Mâtündı, K iîa b ru t-T e v h id f s. 476.
72 İslam 'ın ftauluslan U

Ş efaatin İkincisine, du a şekline gelirsek; ayette geçen m e­


leklerin iyi in sanlar hakkında dua etm eleri, on lar İçin şefaat
dilem ek değildir, “A rşı yüklenen v e bir d e onun çevresin d e bulu­
nun m elekler rablertnl ham d ile teşbih ederler, O ’n a im an ed er­
ler . M üm inlerin d e bağışlanm asını isterler, *E y R abbtm iz! Senin
rahm etin v e ilmin h er şe y i kuşatm ıştır. Töube ed en ve sen in y o ­
luna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! R a b b i-
m izt Onları d a onların atalarından, eşlerinden ve nesillerinden
iyi d a rd an d a kendilerine va a d ettiğin a dn cennetlerine koy .
Şüphesiz aziz v e halam olan sen sin T (Mü*m in/7-8) M a tın d ı
devam ında Özetle d er ki, zaten AUah iyi ku lların a azap etmez*
B u O 'nu n hikm etiyle bağdaşm az. B öyle İyi kim selerin zaten
şefaate ih tiyaçları da olm az. M eleklerin ayette geçen b u iyi
kim seler için şefaat dilem esi, HâşâJ A llah iy i ku lların a zulm e-
diyorm uş veya h ikm etsiz iş işliyorm u ş d a bu n u yapm am asını
talep etm ek gib i olur ki, bu m üm kün değildir. D ua ve şefaat
ancak cen n etliklerin cennete b ir an önce girm esi için olabilir.0
M âturîdı, M âtu rîdilerin an a kitabı olan Kitobu't-Teuhicfînde^
R asu lu llah'm şefaatinden tek b ir cüm le olsun söz etm ez.

Ş efaat v a r m ı? Y o k m u ? B u raya geçm eden önce m ah şer


m eydan ın d ak i du ru m u ayetlerle b ir kez dah a h atırlayalım .

(O gün) hiçbir insanın, bir başka insana fayda veremeyeceği gün­


dür. Talimat vermek/Tasarrufta bulunmak tamamen AUah*a mah­
sustur. (İnfltar/19)

O gü n h er in san tek başına, yap ayaln ız kalm ıştır,

Allah şöyle seslenir; işte şimdi bize yapayalnız geldiniz, tıpkı sizi
Ûk yarattığımız gibi ve size verdiğimiz her şey i arkanızda bıraktı­
nız. Sizin lehinize AUdh*a ortak koştuğunuz o şefaatçileriniz nere­
de? Şimdi yanınızda göremiyoruz.,, Artık aranızdaki bütün bağlar
kopmuştur ve bütün eski dostlarınız sizi terk etmiştir, (EıVam/94)
O gün hiçbir dost dostunu sormaz... Birbirlerinin gözü önünde ola*
çoklan gün. Mücrim/suçtu o gün azaptan kurtulmak için öz evladı­
nı fed a etmek isteyecek, eşini, kardeşini, kendisini himaye etmiş89

8 Ebu Manâ ur el-Mâtüııdî, K ita b ut-Teuhfet s. 477,


9 Bu kitabın dünyada tek bir nüshası kalmıştır. Bu Mâturîdilerin imamla­
rına ne kadar sahip çıktığını, Mâturîdı mezhebini ne kadar anladıkların]
göstermesi açısından tam bir ibret tablosudur. Bu kitap ancak Bekir To-
paloğlu taralından 2009 yılında TOrkçemize kazandınlabiimiştir*
K ur'an Peygam beri mi* Yoksa tlahlaştınlan Peygam ber mi? 73

bütün yakınlarım ve yeryüzünde yaşamış herkestfeda etmek iste­


yecek, ta ki kendini kurtarabilsin (Mearic/10-4)
Kâfir olarak ölenler ellerinden gelse yeryüzünün tüm hâzinelerini
kurtuluş fidyesi olarak vermek isterler. (Al-i İmran/91)
Ey insanlar! Rabbinizden korkun ve ne anne-babanın evladına
ne de evladın anne babasvna hiçbir fayda veremeyeceği günden
korkum (Lokman/33)
Hiç kimsenin, hiç kimseye, hiçbir şey ödeyemeyeceği, kimseden
şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden kurtuluş akçesi alınmaya­
cağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği günün dehşetinden kor­
kun (Bakara/48)

“Ö yle b ir gü n den korku n ki" ifad esi tüm in san ları için e
alm aktadır,
O gün herkes kazandığının knrşıhğtru bulur. O gün hiç haksızlık
yapılmaz, Şüphesiz Allah hesabı çabuk görendir ue onları o güne
karşı uyar kt -yürekler boğuiurmuşçasmar- gırtlağa dayanır. O gün
zalimler ne bir dost ne de bir sözü geçen şefaatçi bulacaklar. (M ü­
m in/17-8)
Allah tam bir hakkaniyetle hükmeder. O'mmLa birlikte, O'nun be­
risinde yalvardıkları ise hiçbir şey hakkında huJcüm veremezler.
Çünkü sadece Allah'tır, her şeyi işiten ve gören, (Mümin/20)

H âlâ şefaat v a r m ı diye soru yorsu nu z? K im sen in kim seye


zerre k a d a r fayd asın ın olm ayacağın ı bu kadar sarah atle İfade
eden a yetler size h içb ir şey İfade etm edi, öyle m İ? H ayreti

K u r'an'ın yo k etm eye çalıştığı şirkin en belirgin ifade ta ra


o la n ^ e îfe a ü ? A M h ¿ e jc u l araşm a aracı ^ ok m ak h a? A llah ’tan
başkasının azaptan kurtaracağın a inanm ak isim d e ş t ir m iş
şirktir. "M âliki yevm iddın”! katletm ektir, ^ ü k ü m / c e za gü nü ­
nün tek mâ lik i ve hâkim i olan A lla ffm hüküm ranlığım elinden
lü m a k dem ektir. Çünkü kim e sorarsanız sorun, tüm in san la­
rın en büyük h edefi ebedi saadeti g a r a n tfi^ e k th ^ B u Ji^d ar
büyük b ir gayeye ulaşm ak da Peygamberdin, evliyanın vs. şe-
S aH h eh ağE Tise, İnsanların bu kim seleri Üahlaştırm alan ka-
ÇîndmaZ b ir sondur,. A lİa îı b u yü zden şirkin bu an a dam arını
baştan kesm ektedir* Ş efaat t a a m ıy la b ir m ü şrik akidesidir,
İslam onu yok etm e savaşı verm iştir. T ıp k ı faiz, k ölelik gib i kal-
dırm aya çalıştığı, o cahiliye toplu m u nım b ir hastaUğıdır,
74 İslam 'ın Pavhtslan H

Ş efa a t İn an cın ın doğru dan A lla h 'ın u lû h iy eti İle alakası


vardır. Ş efaat in an cı A lla h 'ın u lû h lyetin e, h ü k ü ın ran lığın a ve
otoritesin e m üdahaledir* O yegân e İlah* o to rite oldu ğu gibi,
yegân e R ab’dır. İlah kim se* şefaat d a O ’n u n du r, M ü lk kim in
ise, şefaat h ak k ı d a O 'nundur. Ş efaat b ü tü n ü yle A lla h 'ın ­
dır, (Züm er/44) Ş efa a t ayetlerin in hem en h em en tam am ında
m ü lk İle şefaa t arasın da doğru dan b ir b a ğ ku ru lm uştu r* H er­
h an gi b ir peygam berin , m eleğin veya evliya n ın şefaa t ed ebil­
m esi an cak İlah olm ası, m ü lkü n sah ib i o lm a sıyla m üm kün­
dür, Bu İse m u h ald ir/ im k ân sızd ır,10

im bırakıp ba şk a ilahlar edineyim , ö y le m i? E y e r R ah ­


man olan A lla h bir zarar verm eyi d ileyecek o lsa -k t j i ü e m e z -
o ilahlarınız ba n a zerre kadar şefa a t ed em ez, *. * (Y asin /23-4)
ayetin de "de oldu ğu gibi, ilah edin m en in n ed en i o n la rın şefaat
edeceği bek len tisid ir. Peygam berim izin şefaa t ed eceğin e im an
d a er-ğey on u ilah la ş turnaya* ona^ ib ad et etm eye insan ları
sevk eder! B azı ca h illerin sü n n et nam azları* P eygam b er in şer
fa a tin e n a U o lm a k için k ılm aları gibi. Y a d a -ib a d e t formatm-^
d a - m ilyarlarca salavatı şefaat b ek len tisiyle getirm eleri gibi!

Y in e şefaat ile m ü lk kavram ın alakası vardır* M âliku 1-


M ü lk kim ise, M alik -i yevm ’id-din kim ise* şefaa t d e onundur,
O yegân e hâkim ve m ülkün sahibidir. M ülküne* m elekû tu n a
kim seyi ortak etm ediği gibi* hüküm ranlığına* in sa n la rı y a r­
gılam asın a da kim seyi ortak etm ez, uYargı Günü'nün n e oldu­
ğu n u se n bildin m i? E v e t bildin m i nedir o Y a rgı Günü? O gü n
kim se kim se için bir ş e y 'e m alik olam az , (kim se k im seye h içbir
şekilde ya rd ım edem ez) em ir o g ü n A lla h 'ın d ır” (In fltâ r/ 19)

O gü n bırak ın şefaat etm eyi, in sa n la r O n u n h u zu ru n da


konu şm aya bile cesaret edem ezler*

Hiç kimse O'rta karşı söz söyleme cesaretini kendinde bulamaya­


cak. Ruh/Cebrail ve meleklerin sa f sa f dizildiği gün kimse ağzım
uçamayacak ancak Rahman*m izin verdikleri müstesna* Onlar d a
sadece doğruyu söyleyecek (Nebe/37-8)
,*. O gün Rahmanın huzurunda sesler kısılır, fisütıdan başka bir
şey işltemezstn (Taha/108)

10 Mehmet Durmuş, Kurcm*a Göre Şefaat, s, 339.


Kur’an Peygam beri mİ, Yoksa İlahiaşünlan Peygam ber mİ? 75

O A lla h 'ın dü n yada ortağı yo k iken, orada v a r m ı yoksa?


Tam am , u b u d iyet bu rada b itti, A lla h 'ın u lû h iyeti de orada
b itecek m i? O rada artık b a şk a m abud, ilah, rab, hâkim , şe­
fa a tçi vs, edin sek, A lla h bu n dan h oşlan ır m ı? A rtık bu rada
serbest, isted iğin iz gib i tevh id i b ırak ab ilirsin iz den ir m i? B iz
orada tek ra r ya ratılıp , b iyolojik yap ım ız d eğişti diyelim , ta­
m am d a h âşâ A lla h d a d eğişecek m i?

K â firlere şefaa t yok, M ü slü m an lara v a r den ir m i? K âfirler;


aracı/vesile/ şefa a tçi ed in d ik leri için k â fir olm am ışlar m ıydı?
O n lar d a A lla h 'a in an ıyorlardı. O n u en bü yü k ilah kab u l ed i­
yor, R ab o lara k birliyorlardı* H ac farizaların ı yerin e getirirken
söyled ik leri telb iye b ile bizim kin e ep ey benziyordu . "Lebbeyk,
lebbeyk, lâ şerik e lek, ille şen k en hüve lek, tem liku h u ve m â
m elek/B u yu r A lla h 'ım buyur! Senin h içb ir otağın yoktur* A n ­
cak b ir ta n e vard ır. O nun sah ib i de sensin. O na ve sahip ol­
duğu h er şeye Sen m âlik sin ,*1’ N e kadar u tangaç b ir ifade;
“O rtağın v a r am a o d a senin, onun n eyi va rsa on lard a sen in ,"1*

D ü n ya m ah kem elerin de b ile hâkim b irin e to rp il yapsa,


adam kay ırs a y a d a h âk im in dostu ; b îr y â k im ^ ü fila n şun-
T a i cezalan dırm adan , h a p ^ K o y n ^ d^seTirisarflar2
1
il*
kıyam eti k op arm az m ı? "Böyle m ahkem e olm az olsu n dem ez­
ler m İ? Ö bü yü k, ila h ı m ahkem e iltim asın , adam kayırm an ın
olacağı b ir y e r oİab fiir m i? H erkesin verilen karardan doİayı
“h ak ikaten h a k yerin i buldu, kim seye zerre kadar h ak sızlık
yap ılm ad ı" dem eleri gerelan ez m i?

De kt ben peygamberlerin ilki değdim, kendime de size de ne yapı­


lacağım asla bilmiyorum. Ben sadece harta vokyokınana tabi olu­
rum, B en sadece {vahyi olduğu gibi size açıklayan) bir uyanaytm,
(Ahkaf/9)

Bu a y etin sebeb i nüzulü hakkında şöyle b ir rivayet v a r­


dır: S ah a b ed en O sm an ibn M a zu n m isafir oldu ğu evde vefa t
etm iştir. E v sah ib esi kadın (bir rivayette ken di eşi) "B en şa­

l i Şah Vellyyuttah Dehlevı* H u ccetu lîa h iİ-B Ğ liğ a , C* 1, s* 227.


12 Günümüirîeltiler de “Allah'ım senin hiçbir ortağın yok ama gavs-ı aza-
mm, kutb-u aktab'm, sahib-Ü zamandın, kâinata müdahale eden, tasar­
rufta bulunan, gaybı bilen evliyan varwdiyorlar.
76 İslam 'ın flauiuslan U

h ldlm k i A llah san a kesin likle İkram edecek/sen cen n etlik ­


lerden sin " der, R asu lu llah şöyle tepki gösterir: “B en A lla h ’ın
elçisi oldu ğu m h âlde va lla h i ben bile o g ö n b a n a n asıl d avra­
n ılacağın ı b ilm iyoru m .” der. (Buharî, Cenaiz, 3) (R ivayetin b ir
b aşk a versiyon u n da ise “N e bana, n e de on a n e yap ılacağın ı
bilm em !“ buyurm uştur)

“Ben b ile kendim e ne ya p ıla ca ğın ı bilm iyoru m .” diyen,


dah a d o ğrusu böyle d em esi em redilen Peygam ber, n asıl olur
T îa “Ü m m etim in tam am ına, bü yü k gü n ah işleyen ler d e dâh il
^İm âk^ü zere şefaa t edeceğim ." d er? Yaşayan K ı^ a ıı_ o la n o,
n asıl o lu r d a em r i İla h în in tam ak sin i söyler?
...... ...................

A llah, m eleklerin şefaatin e b el bağlayan m ü şrikleri, p ey­


gam berlerin in ve din b ü yü k lerin in şefaatlerin e b e l bağlayan
E hl-i Kitap ı kınam ışken, n asıl o lu r d a M uham m ed (sav), ke-
bire/bü yü k gü n ah sah iplerin e şefaa t edeceğin i söyler?13

Cehennemde olanı sen mi kurtaracaksın? jÜ I ^ ¿ i İlil (Zü-


mer/19)

“B en im şefaatim , üm m etim den kebire sahiplenm edir/ büyük


gü n a h işleyen k im s e le r e d ir (Tirm izi, Kıyam e, 11} M esela bu
h ad isi ele alalım . B aştan sona K ur’an’a aykırı olan bu sözü
Peygam berim iz söylem iş o lab ilir m İ?

A llah ’a şirk koşm an ın dışında, d iğer bü tü n bü yü k gü n ah ­


la r ku l h akkın a girer. "Adam öldü rm ek, ana-babaya isyan et­
m ek, yetim m alı yem ek, fa iz yem ek, nam u slu k a d ın la n iffe t­
sizlik le suçlam ak, bü yü yapm ak, savaştan kaçm ak, ya la n cı
şah itlik te b u lu n m ak..." gib i bü yü k gü n ah lar “m u b lk ât/h ela k
edici davran ışlar" olarak nitelenm işken , n asıl olu rda A lla h ’ın
affetm eyeceğin i b ild ird iği gü n ah ları, Peygam ber çıkıp d a “B en
şefaatim le affettireceğim ” d er? B u h iç m üm kün m ü ? B irilerin
im am âm entü du asın ı sesli oku m aktan ib a ret kalm ış, am a
s ırf M uham m ed ü m m etinden oldu ğu için sorgusuz, su alsiz,
h esapsız C ennete gidecek? O nun üm m etinden olm ası on a y e ­
terli? Sadece İsm in in M ü slü m an olm ası, M uham m ed ü m m e­
tin e d âh il olm ası kâfi, ö yle m i?

13 Süleyman Ateş, K u ra n A n s . "Şefaat* md.


Kur’an Peygamberi mİ, Yoksa İlahlaştırılan Peygam ber mi? 77

H alk arasın da yaygın b ir kabu l olan “gü n ahkar m ü m in­


lerin gü n ah ların ın affed ilm esi İçin Peygam berim izin A lla h
n ezdinde torp il yap m ası7* an lam ına gelen bu şefaat anlayışı,
“C eh en n em d e olanı. S en m i kurtoracaksm T' (Züm er/19) aye­
tin e apaçık aykırıdır. B u an layış sah ip leri yan lış itik a tla rın ı
değiştirm ed ik leri takdirde Peygam berim izin şefaa t ettiği değil,
şik âyetçi oldu ğu k im selere dâh il olacaklardır.

Şefaat edecek (zannettiklerinizin) hiçbirinin şefaati onlara fctyda


vermez. (Müddeslr/48)
Şefaat bütünüyle Allah’ındır, (Zümer/44)
O gün şöyle derler; "'Bizim ne şefaatçilerimiz, ne de candan bir dos­
tumuz va r" (Şuara/100 1)
(O gün} onların Allah'a ortak koştukları varlıklardan hiçbirinin şe­
faatini göremeyecekler. fOysaJ onlar ortak koştukları (bu şefaatçi­
ler) yüzünden kefir olmuşlardı. [Rum/13)

18 ayet şefaat yo k diyor. 8 ayette ise şefaat va r olsa bile,


bu n u n an cak A lla h ’ın izn in e tab i oldu ğu nu h ab er veriyor, A l­
la h 'ın razı olm adığın a kim se şefaat edem ez. Pekâlâ; A lla h ’ın
ra zı oldu ğu kim sen in şefaate ih tiya cı v a r m ıd ır? A lla h 'ın h oş­
n u t oldu ğu kim se zaten cen n etliktir. A lla h ın izin verm ediği,
h oşn u t olm adığı kim selere peygam berlerin, m elek lerin şefaati
söz konu su değil ise, o n la r kim e şefaat edecek?

A lla h dü n ya işlerinde^bile, uK im kötü bir işe arocüık/^şefa


a T eS erse, onun d a o günahtan bir p a y ı uardın* (Nisa, 4/85)
d erk e n , P e y ^ im E S n asil olu r d a zulm e, k u l hakkına rıza
g C s t^ IîF d e T ^ â ff/ b ü y ü k gü n ah sah iplerin in a ffı için aracılık
ed ef?^ H a h f b ir ^söz va rd ır y a “A lla h ’ın d e f ettiğin i, Peygam ­
b e r değnekle k ovalar/ diye. H iç m ü m kü n m û? Zalim ler için
Peygam ber tavassu tta bu lu n su n ? A lla h ’ın cezalan dıracağım
ded iği eylem ler için a ra cılık etsin ? E li k a n lı b ir katil, m asum
b ir çocu ğa tecavü z eden sapık cezasız kalsın ? B u söz kon u su
bü yü k gü n ah ları İşleyen fasık bu gü n ah ları yü zü n den dinden
de çıkm adı. ’E şhedü'yü çek tiği sü rece de M üslüm an.

K ebire sah ib i M üslüm an, şefaatle ku rtu lsu n ! A lla h d iled i­


ğin i affed er (!) M al O ’nun, m ü lk O ’nun d eğil m i? C an ın ın çek­
tiğin i ya p a r (!) Ö yle m i? Peygam ber de A lla h ’ın verd iği cezalan
78 İslam 'ın Pavluslan lî

fa zla bu lu p ten k lsa t/ dam ping rica etsin ? M azlu m lar dünyada
k en dilerin e yapılan zu lü m le baş b aşa k alsın lar! Zalim lerden
h ak kın ı alam asm ? Z alim ler torp il ile işlerin i dü n yada çevir­
d ik leri gib i orada d a çevirsin ler? H iç m ü m kü n m ü? H âşâl B in
defa H âşâ! A lla h d iled iğin i yapan» ku ral tanım az b ir hâkim (!)
Peygam ber de zalim lerin » katillerin » sapıkların avu katı (!)

S evgili Peygam b erim iz dü nyada b ile h ırsız b ir kadın leh in e


şefaatçilik / aracılık yapan» çok sevdiği Ü sam e’y e k ızar ve onu
azarlar! “A lla h 'ın cezaların d an b irin in u ygu lan m am ası için m i
şefaat/aracılık ediyorsu n ? A lla h 'a yem in ederim ki, kızım Fa-
tım a d a olsa yd ı e lin i keserdim *" Peygam ber şefaatçileri böyle
kınam ışken, n asıl olu r d a k en disi su çlu lar leh in e şefaa tçilik
yapar!

K u r’an peygam berlerin su çlu lar leh in e şefaat edeceğin den


değil, tam aksine su çlu lar aleyh in e tan ıklık edeceğin den bah ­
seder*
* .
■■

H er toplumdan bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlar aleyhine şa­


hit gösterdiğimiz zaman ne olacak halteri? (Nisa/41)
Gir gön gelecek Biz, her ümmetten bir şahit çıkaracağız, Sonra
inkârda ısrar edenlere ne mazeret beyan etme izni verilecek, ne de
suçlarını itiraf ile a f dileme imkânı. (Nahl/84)

M esela tu fan da boğu lan oğlu na du a eden N u h ’un (as) bu


davran ışın ı A llah hoş karşılam az ve N u h 'u kınar!

A lla h h er şeyi b ildiğin e göre niye şefaatçiye ih tiya cı olsu n


k i? H içb ir p eygam b er y a d a m e le k ln s a n la n n n e le r y a p ı^ e t-
tik lerin i tam olarak bilem ez* E n azından k işin in gerçek n i­
yetin i büem ez. B ilm ediği, tan ım ad ığı birin e şahitük yapm ak
"yalan cı şah itliği" d e b id ir He n edir? ^ ~

Ş efaati kabu l edenler, "şefaatin kebire/bü yü k günah sa­


h iplerin e olacağın a” dair b ir h adise dayanarak, katil, cani,
tecavü zcü gib i bü yü k günah işleyen, tövbe etm eden ölen
M ü slü m an ların ceza çekm eden ku rtu lacakların ı, cennete
doğrudan gid eb ilecek lerin i kabu l etm iş olm aktadırlar* B u ka­
b u l K u r’an ’a m u vafık o lab ilir m i? H atta öyle h ad isler v a r k it
bırakın bü yü k günah sah ibi m ü m inin şefaatle affed ilm esin i,
K u ra n Peygam beri mi, Yoksa Üahlaştınlaıı Peygam ber mİ? 79

im anı olm aksızın kalbin de zerre k ad ar h ayır olan kim sen in


bile, m ü m inlerin şefaatiyle cehennem den çıkacağın ı ifade et­
m ektedir,

...Nihayet müminler ateşten kurtulduktan sonra, ‘Canım O'nun


kudret elinde olan Allah'a yemin ederim İd, hiçbiriniz kıyamet
gününde ateşteki kardeşlerinin haklarının verilmesini talep eden
müminler kadar Allah'tan şiddetle bir şey talep edemez. Diye­
cekler kİ: Rabbimiz onlar da bizimle beraber namaz kılarlardı,
oruç tutarlardı, hacca giderlerdi'. Bunun üzerine onlara şöyle
denilecek: ‘Haydi onlardan tanıdıklarınızı çıkartınl'... Y a Rabbil
Çıkartmasını emrettiklerinden kimse kalmadı, hepsini çıkarttık'
diyecekler. Sonra Allah onlara şöyle buyuracak: 'Haydi dönün
bakın, kalbinde bir dinar kadar hayır bulunan insanları da çı­
kartın',,. Diyecekler ki: Y a Rabbil Çıkartmasını emrettiklerinden
kimse kalmadı, hepsini çıkarttık ..,sonra Allah 'kalbinde yarım
dinar hayır olanları çıkartın' diyecek, onları da çıkartacaklar..,
daha sonra Allah 'kalbinde zerre kadar hayır olanları da çıkartın
diyecek', onları da çıkartacaklar... Sonra Allah şöyle buyuracak:
Melekler, Peygamberler ve müminler şefaat ettiler, geride şefaat
edenlerin en çok merhamet edeni kaldı/Ben kaldım'... Bunları
Allah hayat nehrinde yıkayacak, beyaz inciler gibi çıkacaklar,,..
'İşte bunlar Allah ın azatlılarıdır, hiçbir amel İşlemeden, hiçbir
hayır yapıp önceden göndermeden Allah onları cennete koymuş­
tur. Sonra buyuracak: Haydi cennete girin, gördükleriniz hep si­
zin olacaktır'..,(özetleyerek aldık) (Buhari, Ezan, 109, Rikak, 52)

Bu h ad isi A lla h 'ın k itab ı ile telflk ed ebilecek v a r m ıdır?


D ü nyanın ve in san ın ya ra tılış h ikm eti olan “iyi in san lara
m ükâfat, kötü in san lara ceza verilm esi" dü stu ru bile yo k edil­
m iş, K u r’an 'daki bü tü n ceza, ikâb, ceh en n em ile ilg ili ayetler
adeta ilga ve ip ta l edilm iştir.

Ş efaat in olm adığın ı gösteren K ur'an ile uyu m lu on larca


sahih h ad is de m evcu ttu r. Zaten K u r'an 'm baştan sona yo k
etm ek isted iği b ir cah iliye in an cın ın h ad islerle tek ra r İslam 'a
sokulm ası, K u r'an ı katletm ek dem ek olacağın d an eşyan ın ta ­
biatın a aykırıdır. Peygam ber-İ zi-Şânün K u r'an a a yla n b ir şey
söylem e İh tim ali söz konu su b ile olam az. A m a m a a lesef ta rih i
sü reç için d e h ad islere “va h y i ga yr-i m etlü vv/nam azda oku n­
m ayan vah iy” m u am elesi yapılm ış bu arada u ydu ru lan b irçok
m evzu h adise de m a a lesef vah iy m u am elesi görerek, K itaba
80 İsfam'ı/ı Faufusiorc Jî

a yk ın b ir din i tela k k i gelişm e im kân ı bu lm u ştu r. H adisleri


K u rarV ın önüne geçirerek, K u r’an ’ın apaçık h ü kü m lerin i or­
tadan kaldırm aya cür’et eden lere karşı, b ırak ın ayetleri, aşa ­
ğıd a vereceğim iz h ad isler b ile d elil olarak y e te r de artar.

Peygam berim iz K u reyş k ab ilesin i S afa tepesine toplam ış,


h er b ir kabilen in ad ım tek tek zikrederek, on lara şöyle ses­
len m iştir:

Ey falanca, filanca oğulları! Kendinizi cehennemden koruyun! Ey


Patıma! Kendini ateşten koru! Zira ben sizinle akraba obuamın
ötesinde, Allah(tan gelecek bir şeyfa karşı sîzlere hiçbir şey yapa­
mam! (Müslim, İman, 89)

A llah, "E n yakın akrabanı u ya ıin ayetin i in za l bu yurunca,


R asu lu llah kalktı, şöyle buyurdu:

Ey Kureyş topluluğu! Kendinizi kurtarın! Ben Allah'a karşı size


hiçbir şey yapamam. Ey Abdulmuttalİp oğlu Abbasi Ben Allah'a
u/ karşı sana hiçbir şey yapamam! Ey babam ın kız kardeşi Safiye!
Ben Allah'a karşı sana hiçbir şey yapamam! Ey Muhammed’ln
kızı Patıma! Malımdan dilediğin kadar iste vereyim. Lâkin Allah'a
karşı sana bir şey yapamam! (Buharı, Tefsir, 26)

îb n K esir gib i b ir h adisçin in şefaatle ilg ili top lad ığı h adis­
lerin bü yü k b ir çoğu n lu ğu K ütüb-ü S itte dışın daki ikin ci s ın ıf
kayn ak lard an d ır.14

Y in e m eseleye şöyle b ir bakalım : S u çlu lar zin cirlerle b irb ir­


lerin e bağlan m ış getiriliyorlar, M ahkem eye çıkıp yargılan m ak
için çok u zun süre bekliyorlar. M ahkem e bitiyor. M ahkem e
ilam ı yayın lan ıyor. Son ra k a d r-i kıym eti çok büyük, B aş h â­
kim in katın d a h a tırı olan b irisi çıkıyor, ricad a bulu nuyor, kâ­
firler, m ünafıklar, m ü şrik ler h ariç tüm su çlu ları affettiriyor.
B ir n evi gen el a f ilam , O zam an niye su çlar in ceden in ceye
tesp it edildi? M ah şer m eydan ı çilesi çek ildi? M adem gen el a f
İlan edilecekti, yargılan m aların a ne gerek va rd ı? B u du ru m ­
d a Mahkeme-1 Kübra, gösterm elik b ir tiya tro olm az m ı? Bu
bü yü k m ahkem e sadece k âfirler/m ü şrik ler için ku ru lacak di­
yen h iç kim se de yok. O n lar zaten cehennem e gidecek. M ah­

14 Bekir Topaloğlu, “Kıyamet* md. DİA, C. 25, s. 521.


K u ra n Peygamberi mi, Yoksa İlahlaştm lan Peygam ber mi? 81

kem enin, h esaba çekilm en in n eden i; m ü m in lerin ken d ilerin i


savu n m aları ve su çların ın n e oldu ğu n u bilm eleri için değil
m id ir? T ü m m ü m in ler Peygam b er in şefa a ti ile cen nete gid e­
cekse m ahkem eye gerek v a r m ı? Yok, gü n ah kâr m ü m in ler ce­
za sın ı çek tik ten son ra cen n ete gid ecek den iliyorsa, o zam an
şefaa t n erde kald ı?

A slın d a m eselen in bam teli şudur: İn sa n lar A lla h 'ı h âşâ b ir


— _ ___ ■ — ~ __ ____

Padişah, b ir başbakan gib i dü şü n ü yorlar. N asıl onun yan ın a


gjfanek için aracılar^bulm ak gerekir, yaverin e, özel kalem m ü ­
dürüne u laşm ak gerekirse,. A h a li m ya n ın a varab ilm ek için
O 'n tm en sevd iği kim seleri^araya koym ak gerek ir şeklinde “b i­
lin m eyen i bilin en e kıyas e ta ıe w yön tem in i k u lla n m ışla r.16 Ne
va r kİTAÎlaK sekreter, Jizel kalem m ü dü rü ku ü anm am aktadır,

Ş irk in ve p u tp erestliğin ana d a m a n doğru dan doğruya


A lla h 'la k a rşılaşm a yı/lik â u lla h ı ü m it edem em esi, O’n u erişil­
m ez, u laşılm az olarak dü şü n m esidir. H âlbu ki A llah “B iz on a
(İnsana} şa h dam arından dah a ya k ın ız.” (Kâf/16) bu yu rm ak­
tadır. Zaten k işi gü n ahım affedilm ez, A lla h 'ı da u laşılm az ola ­
rak tasavvu r ettiğin d e şirke düşm esi, şefaatçi aram ası k a çı­
nılm azdır.

Yoksa onlar, Allah'ı bırakıp da (birtakım hayali) şejdatçüer mi bul-


* dular? Onlara şunu sor: ¥N e yani! Hiçbir şeye guçtert yetm ese, akıl­
lan ermese de m iT D e fcu şefaat bütünüyle Allah'a aittir. Göklerin
ve yerin hükümranlığı O'nundur... (Zümer/43-4)

K u r’an'da, için de şefaat kelim esin in geçtiği ayet top la­


m ı 26 olup, bu n lardan 24 tan esin in cü m le y a p ıs ı “nefy/
olum suzudur. D iğer ik i tan esin den b iri; m ü şriklerin ağzın dan
*B u n la r bizim şefaa tçil^rim izd irf (Y u n u s/18} şeklinde nakil,
diğeri de şefaati bü tü n ü yle A lla h 'a h asreden b ir ön ceki ayet­
tir. B u n lar d a d elaleten m enülere/olum suz cü m lelere dâh il
olurlar. B u n da garip b ir şey de yoktu r. Z ira Kurian şefaa t­
ten, şefaati isp a t etm ek içü ı söz etm ez, aksin e ilk m u h atabı
m ü şriklerin şefaat in an cım tam am en ortadan kaldırm ak için
b ah sed er.16

İ5 Yaşar Düzenli, Ü slu b ve S em a n tik A çıd a n K u ra n ve Ş efa a t, s. 120.


16 M. İslamoglu, Afeoi, s. 920.
82 İslam 'ın Pavluslan il

B u söz konusu 26 ayetin 8’ln de istisn a va rd ır, Bu a yet­


leri de şefa a ti bü tü n ü yle A lla h 'a has k ıla n 18 m u h kem ayet
doğru ltu su n da an lam am ız gerekir. Ş efa a t ayetlerin de birkaç
istisn a olm ası da aracılar tarafın dan ya p ıla ca k şefa a tin olaca -
^ m T değir^ ölın ayacağın ı gösterir, A sıl/ esas olan şefaatin yok-
~iugudur, 'Çünkü K ur'an şefaat a n la y ış m ı^ ş irî^ îa ra k k a b u T
etm ektedir. E ğer f â ı ^ kim lerin şefaat ed ece­
ğin i de sö k erd i.

Bu k ad ar açık ve n et ayetlere rağm en b a zıla rı k ola y k o ­


la y p es etm ezler. Ş efaatin h ak oldu ğu n a in an alar b u k ad ar
ayetin k â firler h akkın da n azil oldu ğu n u söylerler. M esela şu
a yet Peygam ber b ab aların ın ve d ed elerin in şefaati ile k u rtu ­
la cak larım y a d a sa yılı b irkaç gü n ü n dışın da azap görm eye­
cek lerin i id d ia eden Yah u diler hakkında in m iştir: "Hiç kim se­
nin, hiç k im seye , hiçbir ş e y ö d ey em ey eceğ i k im sed en şefaatin
kabul edilm eyeceği, k im sed en kurtuluş a k çesi alınm ayacağı
v e hiç kim senin ya rd ım görm eyeceği gü n ü n d eh şetin d en kor-
kuru” (B akara/4 8)17 B u m an tıkla h arek et ed ersek şirk ile ilgfll
tüm a yetler d e m ü şrik ler için in m iştir. O zam an b izim m ü şrik
olm a ih tim alim iz söz konu su olam az (!) Ş irk on lara haram ,
b ize serbest öyle m İ?

“H iç kim senin, h iç kim seye, h içb ir şey ödeyem eyeceği,


kim seden şefaatin kabu l edilm eyeceği, kim seden ku rtu lu ş
ak çesi alın m ayacağı ve h iç kim sen in yardım görm eyeceği
gü n ..." ifadesi, “h iç kim se" um um ifa d esi b ize b ir şey ifade
etm iyor. Ö yle m i? A lla h tü m b u n ları n iye b ize an latıyor k i?
Y ah u d ilere neden b u k a d a r y e r ayırıyor ki! B akara sû resi F a ­
tihamdaki “g a y rn -m a ğ d û b rn ln tefsiri o lab ilir m i? K ızım sana
diyorum , gelin im sen an la dem iş olm asın? S ak ın “S iz de Y a-
h u dileşm eyin !” dem iş o la b ilir m i m esela?

"O gü n zalim lerin n e bir dostu, ne d e sözü dinlenir bir ş e fa ­


atçisi va rd ır* (M ü*m in/18) B u ayet de zalim ler için in m iştir.18
O h n e gü zel! Sakın şefaatçi ed in d ik leri için zalim lerd en olm a-

17 Yener Öztürk, "Kuran ve Hadisler Işığında Şefaat İnancımız", H£/ıle Der,


Sayı: 9, s. 31-3.
18 Y. Özturk, ag* der, s, 36.
K ur'an Peygamberi mi. Yoksa Üahlaştınlan Peygam ber mi? 83

srnlar? Ç ü nkü A lla h m ü şriklere de za lim dem ektedir* Lâkin


şu a yetleri ne yap acağız?

Ey iman edenler/ Hiçbir alış-uerişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefa­


atin atmadığı kıyamet günü gelmezden önce, size rm k olarak ver-
diklerimizdenAUah yolunda tnfak ediniz*** (Bakara/254)

“im an ed en kullanm a söyle, ne bir pazarlığın, n e d e bir


dostluğun fa y d a verm ed iği g ü n gelip çalm azdan önce*,." (İb-
rahim /31) A yetler çok açık biçim de M ü slü m an lara seslen ­
m ekte* “h içb ir dostluğun, şefaatin olm adığı gü n " için h azırlık
yap m aları em redilm ektedir.

“K endilerini O ’na karşı sa vu n a ca k bir v e lî/d o s t y a d a O 'n u n


katında şefa a t ed ecek birüeri olm adan A U a h 'm huzuruna çık­
m aktan korkanları va h iyle u ya r ki, O Via karşı sa ygıd a kusur
e t m e s in le r (En*am /51) Y a n i m ü m in İsen iz şunu İyi belleyin ,
A lla h 'ın h u zu ru n a tek b aşın a çıkacaksın ız. K im sen in dostlu ­
ğu veya tavassutu, kayırm ası olm ayacak* B unu b ilin ve ona
göre A lla h 'ta n h akkıyla korkun.

Y in e de pes etm ek yokl H ele şu getirdikleri argüm anı da


gördükten sonra b en pes diyor, kispete vuruyorum * “AUah o
gün şefaat fayda verm ez diyor, (o günün akşam ı veya) daha
sonra verm ez dem iyor." M ahşer m eydanında y a da hesap günü
şefaat yoksa da daha sonra olabilir* M esela M izan da olabilir
(I)19 M üm in ku llar cehennem e girdikten sonra olab ilir (I) O lm a­
lı, m uhakkak olm alı, K ur'an yo k desin dursun* Y a n i “o gün"
ile neyin kastedildiğini, tüm kıyam et için, ebediyet için, “ahiret
günü" den ildiğini bilm eyen olabiliyorm uş demek* H em de ilah i­
ya t fakültesinde Kelam B ilim i kürsü başkanı olan kim se!

B u sefer de “‘İlla 1edatın ı ne yapacak sın ?” diyecekler. A n la ­


şılan b u kadar ayet, görm eyen gözlerin i açm ayı başaram adı*

Ş u K u ra n da geçen “izin /istisn a" m eselesin i ele alalım* "el-


îstisn âü ke'l-Â dem /İstisn a yo k hükm ü ndedir.” K u r'an “Ş efa ­
a t yo k tur, şefaat b ü tünü yle A llah 'ın d ır." diyorsa -k i b ö yled ir-
bunu esas alm ak zoru ndayız. M a a lesef şefaati İslam 'a dâh il

19 Y. Ö ztü rk, og. der. s. 3 6 *


84 İslam 'ın Povlu sla n J7

etm eye çalışan lar, aşağıda göreceğin iz gib i a yetleri K u r*an ın


bü tü nlü ğünden, bağlam ından koparm ışlar, ayetlerin an lam ı­
n ı m a k a sla m a la rd ır. A şağıda göreceğim iz tü m ayetler, m ü ş­
rik lerin şefaat bek len tilerin i reddetm e sadedinde gelm işlerdir.

1- “H er ne kadar gök lerd e p ek çok m elek va rsa d a ordann


şefaati (h iç k im seye) en ufak bir fa y d a sağlam ayacaktır . O nla­
rın şefaati, ancak A U n h 'ın izin verm esi hâlinder O n u n dilediği
v e razı olduğu kim seler hakkında sö z k onusu olur ." (Necm /26)

B urada geçen “m elekler" M ekkeli m üşriklerin, h âşâ A llah 'ın


kızlan ya da A llah ’ın harem i olarak kabu l ettikleri, onların gö n ­
lü nü yaparsak o da kocasm ın/babasım n gönlünü yap ar de­
dikleri, şefaatlerini um dukları aracılar/şefaatçilerdir. A yetin
bağlam ı zaten M ekkelilerin b a tıl inançlarını, dişi m elek in an ­
cım ve şefaat anlayışlarım reddetm ektedir. B ir önceki ayet ise;
“Yoksa insan (hakikatin) ken di arzu ve isteğine bağlı olduğunu
m u zannediyor?" şeklinde olup, hakikat sizin isteğinize göre
değil, A lla h ’ın bildirdiği üzeredir. Sizin canınız, keyfin iz şefaM
istiyor diye, A llah böyle b ir şey takdir edecek y a d a etm iş değil­
dir. 28. ayet ise; “O nların bu konuda h içb ir b ilgileri olm adığım ,
yaln ızca zan lan n a uyduklarım ve zannm asla gerçeğin yerin i
tutm adığım " bildirir. Yani, illa istisn a edatı ile şefaat arayan la­
ra ayetin bağlam ı, başka kapıyı gösterm ektedir.

Y u k arıd ak i ayet; m elekleri ku tsayan, on ları şefaatçi ed in e­


rek tan rılaştıran m ü şriklerin b a tıl in an çların a açık b ir red d i­
yed ir.20

2- “K im se şefa a te k avuşam ayacak , a n ca k /illa R ahm an


(ola n A U ah ile yaptığı im an) sözleşm esine sadık kalan lar h a ­
riç." (M eryem /87)

K işin in im an ı ve am eli A llah ile ya p tığı ahdi / sözleşm esi­


dir. “O Rahm an ile ah itlerin e/verd ikleri söze sadık kalan lar
dışın da h iç kim se şefaate n ail olam ayacak,“ dem ektir. Yan i

20 Bu gökteki meleklerin şefaati sanırım Harran Paganlarının semavi akıl­


lar/Ruhaniler İnancana da bir reddiyedir. Çünkü onlara felekleri/yıldızla-
rı idare eden bu meleklerdi. Bu meleklerin tavassutu, şefaati İle Tanrıya
ulaşılabilirdi.
K u ran Peygam beri mi* Yoksa İlahlaştınlan Peygamber mİ? 85

b irilerin in şefaatçi (!) olacağın a d a ir b ir işaret va r m ı? A yetin


an a tem ası: E y K âfirler! S izin şefaatin i u m du ğu nu z ila h la rı­
n ız O 'n u n h u zu ru n da şefaate m âlik olam azlar. S izi kayırm aya
gü ç yetirem ezler.

A yet; şefaa tçiler tarafın dan çarp ıtılarak “A lla h 'ın n ezdinde,
A lla h 'ta n ahd/söz alm ış olan ların dışın da kim se şefaa t ede­
m ez." şek lin de çevrilm iştir. O ysa kim ; A lla h 11e şefaat ed ebil­
m e h akkı konu su n da sözleşm e yapm ıştır? A yetin bağlam ın a
bakarsak; 77-8. ayetteki soru n u n cevab ı on ayet sonra, 87.
ayette verilm iştir. B u on b ir ayetlik pasaj özetle şu şekildedir:
“A yetlerim izi inkâr ed en , üstelik servet ve evla t b an a verilecek­
tir, d iyen k im seyi görm edin m i? O kendisine g a ybm sırlarının
açıldığım mı düşünüyor, yok sa R ahm an olan AU ah ile bir a h d f
sözleşm e mi yapm ıştır? ...Onun m alı v e evla d ı bize kalacak, o
bize tek başın a gelecek , M uttakiler ise öyle m i? O nla r A lla h ’m
huzuruna elçiler/d eğ erli konuklar g ib i alınacaklar. M ücrim ler,
belki kendilerine şefa a t ed erler d iy e btrilertni ilah edindiler .
A hirette b u ilah lar/ şefaatçi zannettikleri kim seler onları terk
ed er...Ş irk gib i affedilm ez cürüm işleyen m ücrim leri sürüler
halinde ceh en n em e sü reriz . İşte o g ü n kim se şefaatle kurtu­
lam az... A nca k a h d in e/İm a n sözleşm esin e sa d ık kalant salih
am el işleyen ler h a riç“ D evam ındaki ayetlerde de m ü şriklerin
“m elekleri A lla h 'ın kızlan* H ristiyan larm İsa'yı O 'n ıın oğlu "
dem ek su retiyle O 'n a evlat n ispet etm eleri* bu çocu k ların on ­
lara şefaat edeceği b ek len tileri kınanm akta, m elek ler de İsa
d a O 'nun huzu runda O 'n u n k u lla n olarak toplan acakları, bu
m ü şriklerin h er b iri de yan ın d a şefaatçisi filan olm aksızın k ı­
yam et gü n ü tek b aşın a gelecek leri h ab er verilm ek ted ir.

3- O g ü n Rahm an*m izin verdiği v e sözü n d en h oşnut oldu­


m
ğ u (im an ahdine sadık kalan) kişilerin dışın da şefa a t kim seye
yarar sa ğla m a z!” (T a h a / 109)

AUah b ir kim seden ra zı değilse veya on a şefaa t edilm esin e


izin verm ez İse, o kim se kesin b ir şekilde şefaatten m ahrum
kalacaksa, bazıların a fa rz-ı m uhal şefaat etm e yetk isin in v e ­
rilm iş olm ası ne anlam İfade eder? Ş efaat yetk isi va r (1) am m a
A llah on ların k in i kabu l etm iyor! A yetin “O AU ah onların geç
86 İslam 'ın Pavhtsîan H

inişlerini (yaptıklarını) d a gelecek lerini (yapacaklarını} d a b i­


liyor. * (Taha/110) şek lin de devam etm esi çok anlam lıdır. O
şefaatçi zan n ettiğin iz k im seler ne b iliyo rla r kil B ilm edikleri
kim selerin » h iç bilm ed ik leri gü n ah ları için n a sıl a ra cılık e t­
sin ler? Bu olacak şey değildir. Ç ünkü; an cak A lla h 'ın b ilm e­
d ik lerin i b ilen k im seler olm alı ki, o kon u da işin iç yü zü n ü
açıklayıp, A lla h ’ı ik n a etm iş olsun. C ezadan vazgeçirsin .

A yet, “şefaatçid en ” değil, “şefaa t ed ilecek kim selerden ”


bah setm ektedir. A yettek i “m en ” ; b a zıla rın ca şefaat edecek
kim seler olarak an laşılm ıştır. H âlbu ki bu, ayetin siyak ve s i­
bakın a (bağlam ına) ve K u r’a ıfın bü tü nlü ğü n e tam am en a yla ­
n d ır, A y e t zaten, “O gü n şefaat fa yd a verm ez*” şek lin de b a şla ­
m akta, “B u raya n asıl o lu r da şefaatçilerin şefaati fayd a verir."
cü m lesi İlave ed ileb ilir? Ş efaat olm adığın a göre şefaatçi de ol­
m az, Y a n i şefaatçi yo k ise, şefaat de y o k dem ektir. Ş efaat olsa
b ile bu an cak A lla h ’ın ken d ilerin d en razı oldu ğu kim selere,
k en disin in şefaat edilm esin e m üsaade ettiği kim selere olur.
>■ \ f. -t
A yetin bağlam ı yin e kıyam et günü nü n o deh şeten giz h âlin i
tasvir etm ektedir. “Sura üflenecek, m ücrim ler m orarm ış olarak
toplanacaklar, İsrafil*in dem etinden kaçam azlar , 0*nun azam e­
ti karşısında seslerin kısıldığı, însardarm Jisütı Üe konuşabildi­
ğ i bir andır. Y ü zler H a y y ü l-K a y y u m olan A U a h ’m huzurunda
y ere bakm aktadır . Zulüm (şirk ) üe g elen k esin k a ybetm iştir”
fT a h a / 102-11) N erde ortaya çıkıp k on u şab ilecek şefaatçiler?
Şu m an zara k arşısın d a kim in haddine, “B in lerce m ü ridim e
şefaat edeceğim ” diyebilm ek!

4- "Senden önce gönderdiğim iz bü tü n p eyga m berlere, ’Şüp­


hesiz, ben d en ba şk a hiçbir ilah yoktur . Ö yleyse yalnızca ba n a
iba d et ed in * d iy e vahyetük. Y in e d e (onların takipçileri ara­
sından) *R ahm an çocuk ed in d i* d iyen ler çıktL O böyle şey ler­
d en m ünezzehtir. A k sin e (k ız evia t d iy e niteledikleri) o m elek­
ler İlahî ikram a m azhar olan kullardır, O nlar , k en d i sözlerini
O rta n sözü n ü n önüne geçirm ezler . S a d ece O'nun talim atıyla
hareket ederler. O, onların bildiklerini d e bilir , bilm ediklerini
de. K i za ten onlar , O ’nun h oşnut ve razı oim adıyı hiç k im seye
şefa a t edem ezler. Ç ü n k ü h erkesten ön ce onların kendileri A l­
Kur’an Peygam beri mİ, Yoksa flatılaştınlan Peygam ber mİ? 87

lah’v ı karşısında tir tir titrerler O nlardan kim ‘Ben. d e A lla h 'ın
durum da bir tanrıyım* d erse onu ceh ennem le cezalandırırız.
Zalim leri (h em şefa a t hakkım kendinde gören küçük ilahları,
hem d e bunları şefaatçi edinen m üşrikleri) işte b iz böyle ceza­
lan d ırın z ” (E nbiya/25-9)

B u ayetten sonra da kişi h âlâ A lla h ’tan gayri şefaatçi arar­


sa ona ne dem eli? Çünkü; ayet çok açık, çok n et b ir şekilde,
şefaat etm eye kalkışan ları "B en İlahım " dem ekle* on ları şefa­
atçi ed in en leri de on ları ilah edin en k im seler olarak n iteledi.

B- “ ...O ’nun yaranda şefa a t ed ecek kim m iş bakalım ?, O izin


verm ed ik çe**” (Bakara/255)

B u ayetteki "m en" edatı; İstifham ı in k a rıd ır. Bu soru tarzı,


bir şeyin yokluğunu pekiştirm ek için kullanılır. Yaban cı b iri­
ne, “Ben senin baban m ıyım , K ardeşim i" şeklinde soru lan b ir
sorudur, “O’nun yan ın da şefaat edecek kim dir?" sorusu da bu
tür b ir sorudur. Bu b ir m eydan okum adır, "Kim m iş o ya da
kim bu na cü ret edebilir," anlam ındadır.31 Buradaki istisna; şe­
faate izin verileceğin i ispat İçin değil, tam aksine şefaatin olm a­
dığım bildirm ek için, n efy içindir. Şefaatçi olacağı zannedilen
kim selerin böyle b ir izninin bulunm adığım , A llah tarafından
böyle b ir yetkiyle donatılm adıklarını ifade etm ek İçin getiril­
m iştir, Ö zetle; h iç kim se O n u n yanında şefaat edem ez dem ek­
tir. Şefaat va r diyenler, bu İlahî kelam daki azardan, tehditten
sonra buyursunlar, O n u n katında kim lerin şefaatçi olduğunu
A llah’a b ir zahm et söylesinler, A llah cevap bekliyor. Yaln ız ge­
tirdikleri delil K ur’an’a eşdeğer olm alı. K i bu m eydan okum a,
"ayet-i kürsi" olarak bilinen, A llah Tebârake ve Teâlâ’m n ken­
disin i en gü zel şekilde ta rif ettiği ayetin içindedir.

’H erkes yap tığın ın tam k a rşılığın ı alacaksa - k i K u r an b a ş­


tan son a bu h akikati h a y k ırır- şefaate, adam kayırm aya ne
gerek var? Y a n i şefaat ya ln ızca m erham eti gazabım geçm iş
olan E rham ü ’r-R ah im in olan A lla h ’ın. O n u n izin verm ediğine*
sözüne sadık kalm ayıp ra zı olm adıkların a şefaat yok, ö y le y s e
ondan b aşk a b ir şefaatçiye İh tiyaç d a yok. Zaten bu ayetin de-1
2

21 Mehmet Durmuş, K u ra n 1a G öre Şefaat, s. 87.


88 İs la m 'ın jR au iu sİan B

va m ın d a “O, o n la n tı {şefa a tçi kabu l ettik leri k im selerin veya


şefaat u m an ların ) yap tık ları ve yap acak ları h er şeyi b iliy o r../
Ş efa a tçiler (!) in san ların h er şeyini, gizlisin i, saklısın ı, n iyetin i
vs, b ilem ezler ki! Yan lış, ek sik b ild ik leri şeylerle b aşk asın ın
gü n ah ın ı affettirm eye çalışsın , A llah 'ım işin aslı sen in b ild iğin
gib i d eğil desin ! A yetin Öncesi de “Y erlerde ve gök lerd e olan
h er b ir şey O nündü r,* şek lin de olup* A lla h ’ın azam etin e vu r­
gu vard ır. Şim di h an gi vicd an sah ibi, bu İk i cü m le arasına,
“falan ca, fila n ca şefaat edecek* d iye b ir h ü kü m sık ıştırab ilir?
H er şeyin sah ibi ve h er şeyi b ilen A lla h ’ın yan ın d a ^kimmiş
şefaat edecek bakalım ?*

Z aten b ir ön ceki ayet “h içb ir şefaatin olm adığı gün* için


m ü m in leri u yarm aktadır. A lla h b ir ön cek i ayette söylediğin i,
b ir sonraki ayette tam tersin i söylem ez. “E y im an ed en ler!
H içbir a lış v e riş in hiçbir d ostluğun v e hiçbir şefa a tin olm adığı
k ıy a m e tg ü m L „ " (B akara/254)

6- AU ah katında, O ’nun izin verdiği kim selerden başkasm # ;


M
şefa a t fa y d a uernıez. K alplerindeki (A U ah kim e şefa a t ed ecek ,
k im e etm eyecek şek lind ek i) korkuyu giderince, (şefa a t bek le­
yen ler) *Rahbim iz sizin baklanızda n e bu yu rd u ?r d iyecek ler .
O nlar d a h a k ik a t n e y s e o n u /h erk es n eyi hak ettiyse onu../
diyecek ler ..*H(Sebe, 34/23)

A yet açık b ir şekilde* şefaatçiden değil, şefaat bekleyen kim ­


selerden bahsetm ektedir. Bu şefaat bekleyen ler ise m ü m inler
değil, cezayı h ak eden ve cehennem lik olan kim selerdir.

“A llah ’ın yarım da. O n u n izin verdiklerinden başkasına şefa­


a t fayda verm ez/ Dördüncü m adde de gelen, (O m elekler), ö*nun
hoşnut v e razı olm adığı hiç kim seye şefaat edem ez ■(Enbiya/28)
ayeti de şefaat edilecek kim selerin ancak A llah 'ın kendilerinden
hoşnut ve razı olduğu kim seler olduğunu ilan eder. B öyle kim ­
selerin de zaten şefaate, kayırm aya ih tiyacı yoktur.

Bu ayette geçen “lim en wln h em şefaat edeni, hem de şefa ­


a t ed ilen i kastetm e ih tim alin e binaen, A lla h ’tan ga yri şefaa t­
çi olsa b ile on la r da h ak tan başka b ir şeyle hükm etm ezler.
O n lar ya şa n ıla n boyu n ca “zu lm e rızan ın zu lü m olduğunu*
Kur an Peygamberi mi, Yoksa tlahlaştm lan Peygam ber mi? 89

b en im sed ik leri, zu lm ü n h er çeşidin d en n efret ettik leri için


adaletle h ü km edeceklerdir. A yetin yin e önü* ardı m ü şrik le­
rin ilah an layışların a red d iye şeklindedir* 22* ayette; “A lla h 'ın
dışın da ilah tık verd iğin iz o za va llıla rın ne yerde* ne de gökte
zerre k ad ar b ir gü cü vard ır. O nların A lla h 'ın m ü lkünün id a re­
sin e k atılm aları söz kon u su olm adığı gibi* A lla h ken disin e b ir
yardım cı d a atam am ıştır.” N asıl olu r d a bu ilahlar, şefaatçiler
in sanın ebedi h ayatın ın belirlen diği, en h ayati m eselede karar
m ekanizm asın a m ü dahale ed er ve sonucu değiştireb ilir?

7- “O'ruın d ışın d a yalvcuıp yakardıktan (H z, İs a v e d iğer


p eyg a m berler g ib i) kim seler (h iç k im seye) şefa a t etm eye m alık
değildir * A nca k h akka şahit olanlar (va r ya, işte sa d ece bunlar)
bunu bilir*" (Zuhruf/86)

Şefaat; hakka şah itlik eden lerin b ild ik leri gib i A lla h 'a a it­
tir. O n lar kim in şefaate m a lik oldu ğu nu bilirler* O d a yaln ızca
A llah ’tır,

Ş efaatin va r olm asın ı arzu layanlar, a yeti -Hakka şah itlik


edenler şefaate m a lik olurlar*" şeklinde arzu ların a göre çevir­
m işlerdir* O ysa ayetin b ağlam ı m ü şrik ve H ristiyan lan n ilah
an layışlarım dü zeltm ek ile alakalıdır. Ş öyle k i yerlerin , gök le­
rin hâkim i A lla h ’tır* H er şeyin m elekû tu /h âkim iyeti O ’nun-
dur, dönüş Ö 'n ad ır ve sizin ya ratıcın ız da O 'dur. A lla h 'ın oto­
ritesi h içb ir şekilde bölünm e kabu l etm ez, A h irette A llah 'ın
elçisi bu n ların in an m ayan b ir toplum oldu ğu n a şah itlik ede­
cektir* O n lar bu gerçeği yak ın d a öğrenecek* (Z u h ru f/79-80)
Pasaj zaten şöyle başlar: “H akikatin ne olm ası gerek tiğine
inkâr ed en ler m i karar uerecekT’

H içb ir ayet K u r'an ’ın gen el bü tü n lü ğü n den kopan lam az,


sonra d a önündeki, son u n daki ayetlerd en koparılm az. A l­
lah 'ın kelam ın da asla çelişki yoktur* A yetler birb iriyle vu -
ruşturulam az* 18 ayet şefaat yo k deyip, 8 tan esi va r dem ez.
K u r'an 'da çelişk i oldu ğu nu söylem ek, an cak K u r'an 'm A lla h
kelam ı olm adığım id d ia eden lerin yap ab ileceği b ir iftiradır*

8- “ ...O 'nu n izni olm aksızın hiç kim se şefa a tçi olam az **/
(Yunus/3)
90 Ísíam 'ui Paviuslnn U

A yetin siyak ve sibakı: k â firlerin şefaa t bek len tisin i red d et­
m ekte» bırak ın O n u n em ir ve tasarru fu n a m ü dahale edecek
b ir ila h olm asını, O nun katın d a ricası, şefaati kab u l ed ilen
b ir şefaa tçi b ile yok tu r şeklindedir,

Ebu M üslim » M averdi ve R âzî gibi m ü fessirler bu ayeti "y a ­


ratm a işin d e O nun b ir ortağı, d estek çisi yok tu r,” şeklin de
an lam ışlardır,22

B u ayettek i "şefi” kelim esi; ikin ci b ir va rlık anlam ındadır.


B u radan h arek etle İsfeh an i gib i âlim ler ayette A lla li'm gök leri
ve yeri a ltı gü n de yaratırken , ikin ci b ir va rlığın ya rd ım ın a ih ti­
yaç du ym adığından, b ilak is tüm va rlık la rın O n u n izni/em ri/
dilem esiyle va rlık bu ldu ğu an latılm aktadır,234
2

K ur an da “İzin" kelim esi; bildiğim iz» izin, dilem e, m ü saade


etm e an lam ından başka b ir d iğer anlam ı dah a vardır, O d a
“em ir"dir, “B iz her p eyg a m beri A lla h 'ın izn i/em ri ile yalnızca
itaat olunsunlar d iy e gönderdik ,” (N isa/64), “A U a h 'u ı izni/em ri
olm aksızın hiçbir p eyg a m ber m ucize g e tire m e z ” (R a'd/38)2*1
' 1"

"izin ” kelim esin in Kurbanda n asıl k u llan ıld ığın a d a ir b a ş ­


k a örnekler:

İman edipr salUı amellerde bulunanlar içlerinde akarsuların çağıl­


dadığı cennetlere Rahlerinin izniyle/em riyle sokulacaklardır. (İb­
rahim, 14/23)

A yette görü ld ü ğü ü zere m ü m in ler cen n etlere a lın a ca k la r


am a A lla h 'ın izn iyle. Y an i; A lla h m ü m in lerin cen n ete n a s ıl
girecek lerin e d a ir k u ra lla rı/ h ü k ü m leri koym u ştu r, A m a A l­
lah b u kan u n ların m ah kû m u d eğil, h âk im id ir. S eb ep -so ­
nuç ilişk isin i O koym u ştu r. A m a O, bu k a n u n la rın p asif/
âtıl h ále getird iği b iris i d eğild ir. Y in e s izi cen n ete O a la ca k tır
dem ektir.

Güzel söz (keltmeten tayyibeten) Rabbinizin İzniyle/em riyle her


mevsim m eyve veren ağaç gibidir, (tbrahim/24-5)

22 Abdülkadir Şener (Komisyon), Y ü ce Kuran» M e a l s. 207,


23 Mustafa ÖztÜrk. İs İa m iy a l 2005/4, s. 120-1.
24 Mukattl b. Süleyman, et-V ü cu h oe'n -N eza îr, s, 123.
Kur an Peygam beri mİ, Yoksa İlah taştırılan Peygam ber mi? 91

Bu ayette de görü ldü ğü ü zere h er m evsim m eyve veren


ağacın m eyve verm esi O ’n u n izn in e bağlan m ıştır. Tropik al
bölgelerde h er m evsim m eyve veren ağaçların cari olduğu
kan u n ları /gerekli şa rtla n otom asyon a O bağlam ıştır. Yan i;
m eyveyi ağaçtan, ken disin in koydu ğu kan u n ların zoru n lu n e ­
ticesi olarak görm eyin* M eyveyi A lla h 'ta n b ilin dem ektir ve bu
K u r an d a çok sık k arşılaştığım ız b ir an latım şekildir. O n u n
İzni olm adan b ir yap rak düşm ez, vs. gibi.

Sizden bin kişi Allah'ın izniyle iki bin kişiyi tepeleyebilir. (E n fal/6 6)

Z aferler can ın ızı dişin ize takarak, erk ek ler gib i dövü şerek
kazanılır. S iz yin e de za feri ken din izden b ilm eyin dem ektir.

A lla h H a m t ile M aru t'tan b ir şeyler öğrenip sihir/bü yü/


efsu n vs, yapm aya kalk an lara "O nlar hiç k im seye zarar vere­
m ezler, ancak A U a h 'u ı i z n i y l e (B a k a ra/ 102] K esin likle v e re ­
m ezler. A lla h d a zaten bunu dilem ez. K endi h ü kü m ran lığın a
b ir b aşk asın ın m ü dahale etm esin i h iç kabu l ed er m i? Etm ez.
Ö yleyse siz A lla h 'ı m erkeze/an a eksene alm . Fayda ve zararın
sadece O ndan oldu ğu nu b ilin dem ektir.

"...Ey n eb i! Btz sen i O rnun izniyle A lla h 'a çağıran bir d a vet-
ç l „ olarak gönderdik, ” {A hzab/46) Y a n i sen in d avet etm en b e ­
nim nam ım a/ adım adır. S en ken di b aşın a d avet İşine girişm iş
d eğilsin dem ektir.

H er şey O 'm ın b elirled iği kan u n lar çerçevesin de cereyan


ederken, O ’n u n k im sen in ku şatm ası a ltın a girm ediğin i, b ila ­
kis faal, m ü dâh il/katılım cı b iri oldu ğu nu göz önü nde b u lu n ­
du rm am ızı istem ektedir.25

Ö zetle benden başkasın ın şefaati (Üye b ir şey yok! Y aln ız


ben şefaat ederim . B unu n k u ra lla rın ı ben te in le rim . A m a
zan n etm eyin ben ken di koydu ğu m k u ralların esiriyim . B enim
iradem i görm ezden gelm eyin, kabilin den dir.

B u izin a yetleri tbn T ey m iy yey e göre b ild iğim iz izin /m ü sa­


ade an lam ın da değil, b ilak is huzu runda herkesin çaresiz ve
aciz k a ld ığı A lla h ’ın haşm et ve azam etin i tasvir etm ek için dir.

25 Y. Düzenli, a get s. 282.


92 İslam'ın Pavluslan U

K m ’a n ,J ^ b ir jr e r fe , m ü s ta k ilo la ra k şefaati İs p a ^ iç in b ^
bah is açm am ış, şefaat istem eyi teşvik etm em iş ve şefaat ta-
lebin de b u lu n a ca jd a f için tek b ir örn ek form gösterm em iştir*
A yrıca yu k a n d a verd iğim iz 8 a yette gelen bu şartlı ifad eler,
m eleklere dişi isim ler takan, on ların A lla h ’ın k ızla n oldu ğu ­
n a inanan, peygam berleri A lla h ın oğlu sayan H ristiyan lan ,
o n la rın şefaatlerin i dileyen, d in lerin i zan v e tem enni ü zerin e
K u ra n m ü şrikleri kın ayan pasajlard a gelm iştir* Ş efaat için
A lla h 'ın kim inle ah itleştiğin i, kim e izin vereceğin i ve kim in
sözü n den ra zı olacağım belirtm em iş, ü stelik şefaati A lla h 'ta
başlatıp, y in e on da b itirm iştir.

Ne va r k i insanoğlu nu n, ucuz ku rtu lm a form ü llerin e k ar­


şı h ep za a fı olagelm iş, ken disin e göre b ir yo l ica t etm iştir*
K u r’an ’ın şefaati konu edin m esinin sebebi de işte bu beşeri
zaafı kaldırm aktır* Ş efaat için ahit, izin ve rıza şartım ileri sü ­
ren ayetleri, bağlan ım dan kopararak ve bu kon u da m u hkem
olan 18 a yeti de göz ardı ederek okum ak, kayırm a ve fidye gib i
şeylerle k u rtu lm aya ve u cu za kapatm aya şartlan m ış topitün-
la n n zaafıdır* K ur’an ise, h er m eselede oldu ğu gibi, şefaatte
de ilk ve son sözü M abu d’a tah sis eder* Ş u ayette bu yu rdu ğu
gibi:

MAUah\ bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyenlere


tapıyorlar: Bunlar, Allah yanında bizim şefaatçtlerfmizdlr, * diyor­
lar, de id: siz göklerde ve yerde, Aîiah'a bilmediği bir şeyi mi haber
Dereceksiniz? (Yunus/18)

A lla h ’ın İlm inde bu lu nm ayan şey y o k hükm ündedir* O


hâlde b ir şefaatçi edin m enin gerekçesi de yoktur* H içb ir şe­
faatçin in olm ayacağım söylem en in en gü zel yo lu d a h erh a l­
de budur* B u ayetin m etn in de bu lu n an ik i k elim ed en birisi,
ken disin e tapılan şey anlam ında ku llan ılan “m â", d iğeri ise
b u n lar anlam ındaki “h âu lâi" dir. B u kelim eler; hem eşya için,
hem de a k ıllı va rlık la r için k u llan ılır. B u du ru m da A lla h k a ­
tın d a şefaatçi kılın anlar; hem m elek ler ve sa lih kim seler, hem
de on lara ait; soy, hırka, sakal, m ezar ve ben zeri şeylerdir*366
2

26 Ahmet Baydar t http://www.bÜgihilaneLcam.


K u ran Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştm lan Peygam ber mİ? 93

Y in e “şefaat teorisi" ile cehennem e h iç girm em ek y a da


girip çok çabu k ku rtu lu verm ek Y ah u d ilerd ek i “S a y d ı birkaç
gün d ışın d a kesinlikle bizi a teş yak m ayacak ." (B akara, 2/80)
ve yin e “N e ya p a rsa k yapalım, bizim günahım ız affolunacak ."
(A ra f/ 169) an layışı arasın daki b en zerlik oldu kça m anidardır.
N asıl on ları Y ah u d i olm ak ayrıcalık lı yapıyorsa, b izim de M üs­
lüm an olm am ız a yrıca lık görm em iz için y e te rlid ir (!) A m elle­
rim iz n e olu rsa olsu rîTİsm im iz yeter (!) Bu Y ah u d i m an fığîh a
sahipsek* o zam an Y ah u d i'd en ne fark ım ız EaTdi H?^ÇunKu
bu m an tık yü zü n den on lar Y ah u d i oldu ve A lla h ’ın lan et e tti­
ği kim selerden oldu, İn ancım ız aynı, am a ism im iz farklı* Bu
İsiriTfarfa bizi k u rta racak, öyle m i?

B u şefaatçilik an layışı Hz ts a n m ç a n n ıh ta can yererek


Âdem ve H avva'n ın işled iği su çtan (asil suç) dolayı, gü ya
suçlu olan tüm in san ları ku rtarm ası şe fin d e k i b a tü in an ­
ca Benzem elstedir. H ristiyan lara göre Hz. îs a “A lla h 'ın elçi-
_____ ^ — m 11 I * .................. t — u - . m _ | T

si" değüdir, 0 Tn u n risa leti/ elçiligl in sanlar^ Jkurtermayacak,


“ku rtu lu ş" b iza tih i İs a 'n ın ken disidir. Yani; bizim de ş e fa a ti
Peygam berim ize verm em iz. H ristiyan larm ya p tığın ın b ir ben-
zerin l yapm aktır.27

H ristiyan lığa göre kıyam et günü hükm etm e /yargılam a


erki, b ağışlam a y a d a cezalan dırm a yetk isi İsa'nın dır. “ Ve
hükm etm ek sa la h iyetin i/yetk isin i ona, İs a 'y a uerdL Ç ü nk ü tn-
sanoğtudur. B u n a şaşırm ayın* Çünkü sa a t g eliyor . O saatte
kabirlerde olanların h ep si onun sesin i i ş i t e c e k l e r (Yuhanna
İncili, 5/29 ve devam ı)

İşte b u rası işin can a lıcı n oktasıdır, H ristiyarü ar hüküm


verm e/yargılam ayı İsa'ya verm işler, b izim k iler o k a d a r ileri
. __________ . ^ ^ 4— _____ ___ _____ T - . ' " ----------------* ----------- - . . .. ---------- --------------- -----------------.

gidip tevh idi bü sbü tü n ortadan kaldırm aya cesaret edem e-


mişTerT’M u şH H efih şefaat in an cın ı tek rar tedavü le sokarak
A llah 'ın yargılam asın ı “Peygam ber in şefaa ti” ile sabote etm iş­
lerdir.

27 Bizde ise Peygamber in risaleti ön plandadır. Yani Muhammed'in (sav)


risale ti/mesajı İnsanlığı Kurtaracaktır. Maalesef geleneksel halk İslam'ı
onu ttVesiletüTn-Necat/kurtuluş aracı” olarak görmüştür. Şefaat teorisi
bunun en bariz görünümüdür. Yani Hrlstiyanlaşma temayülü.
94 İslam 'ın ftuJİusian B

H z İsa'n ın h eyk eli pu t sayarak k ırd ırm ası ü zerin e, h eyk el­
tıra şla r işsiz kalm ışlar, bu n u n ü zerin e İsa'n ın ve M eryem 'in
h eyk elin i yap m aya başladılar, H risü yan lar baştan bu n u n b ir
h ile oldu ğu n u fa rk ettiler ve b u pu tları kırdılar. Fakat h eyk el­
tıra şla r öyle tatlı, öyle gü zel M eryem 'i, İsa'yı tasvir etm işlerd i
ki, b ir m ü ddet sonra kırm aya k ıyam ad ılar ve en son u n da k ili­
seler pu tlardan /h eykellerden geçilm eyen pu th an elere döndü,

R asu lu llah, in sa n lığın gen el team ü llerin i, şeytan ın on la­


rın ayağın ı n asıl k ayd ırd ığım çok iy i b ild iği için “Sizde, sizd en
önceki üm m etlerin yolu n a karış karış , ad ım adım m uttaka ta bi
olacaksınız. H a tta onlar bir k eler/k erten k ele d eliğine girseler,
sizd e gireceksiniz.* (B uharî, E h adisu 'l-E n biya, 50) bu yu r­
m uştur, M a a lesef geçm iş m illetleri m ahveden b u h asta lık lı
an layış b izlere de sirayet etm iştir.

Ş efaat edecek pu tla r olu rsa tu kaka, a m a jm tu n adı d eği­


şirse, am b alajı ve etik eti değişirse, m esela M uham m ed o lu r­
sa, o zam an du ru m d e ^ k , ^ y le T ^ ? Peygam b eıiırdze A llah ım
B irçok sıfa tı n isp et ed ilebilm iş, on u n ru h an iyetin in h e r le r d e
h azır ve n a zır oldu ğu söylen ebilm iştir. Peygam b er p u tla ştın l-
dıysa, bu n da on u n ne su çu o lab ilir? P u tlar m asum şeylerdir,
am a p u tp erestler asla! Y an i siz pu tp erestliği yerin ta y e d i k at
d îB In egöm m ek iç in gön d erilen P ey ga m b eri pu ü aşü rdıysanız,
p u t ^ u z u n a d ı “M u ham m ed" oldu ğu için pu tperest sayam a­
yacaksın ız, öyle m i?

A slın d a şefaat an layışın ın tem elin de K u F an 'ın b elirled iği


p eyğâm b eF tasavvu ru n un dışın a çıkmak^ vardır. D aha başta
gö zler şaşüaşım ş^aM y^am ulm uş^ m an tık savrulm u ştu r. Bû-~~
tSnTcâinat onun yü zü suyu h ürm etin e yaratılın ca^ A lla h k â i­
n atı n û r-i M u h am m ed fıü n h akikatin den yaratın ca, h er gey^
on dan ve onun için ya ra tılın ca -k i bu n lar Y u n an felsefesin ­
den y e H ristiyan lıktan aynen ild ib a s tır- s ırf n u r olan, gölge­
si y e red jrşm eyen , üstünde b ir bu lu t ile gölgelen d irilen , taşa
bassa izi çıkan, k u jn a J^assa çıkm ayan, önünü görd ü ğü gib i
ark asın ı gören, b in lerce m u cize h âlesi için de h âşâ y a n ta n rı
g ib i dolaşan* A yı[l?ir ejjyle şak diye ikiye bölen, eltod en şu lar
fışk ırtan vs. b ir Peygam ber’e öb ü r dünyada şefaat yetk isin in
K u ran Peygamberi m ir Yoksa Uahlaştınlan Peygam ber mİ? 95

verilm em esi dü şü n ü lem ez (î) H ristlyan lık tald gib i tüm ^ygrgı-
lam a h ak kın ın on a d a verilm esi çok görü lm em eli (I) Peygam ­
berim izin H zT T ^ d a n ja ş a ğ ı kakm ası hig o la ra k şey nü? (!)

H âlbuki Kurban, Peygam berim izi bize “arkadaşınız/ sdhlbu-


küırC (Necm , 53/2) olarak takdim eder ve ona d a şöyle ilan et-
m eşini em reder: “JDe Jet B en d e sizin gibi, yalnızca bir beşerim /
insanÜTL^ (Fussilet, 41/6) A yette geçen “misiüJcüm* tıpkı sizin
g ib irsizin ben zerin iz b ir İnsanım d em eld tr.V a h ly alan, İçim iz-
den^Blri giBi yaşayan b ir peygam beri G ünahına teybe etm e-
sİ, İstiğfarda bu lu nm ası em redilen b ir peygam ber! K endisinin
aşan yü celtilm esine şiddetle tegk i gösteren ve ban a yalnışca^
A llah ’ın ku lu ve resu lü deyin diye ısrar eden b ir peygam ber!

H akkında, “Levlâke, levlâke ve-m â h alaktu ’b e flâ k /şayet


sen o lm a s a ^ m T p u k â in a tı yaratm azdım d iye h adis düzülen,
E vren in v a rlık neden i, A lla h 'ın sevgilisi/h ab ib u llah , M ahbûb-
u K ibriya iç in açılm ayacak k apı olu r m u ? (!) A dem ’in tövbe-
s î onu n vesilesiyle kabu l olunm u ştu , Isa ’n ın göğe çıkm ası (I)
onun ü m m e lS ^ e n olm ak için di, İbrahim (as) bu sev g iîî to n ı-
niu h ü rm etine ateşten ku rtu lm u ştu . S izin sevgilin iz olsa, on a
isted iği her şey i vereb ilecek i^ ^ â n ım z olsa sevgilin izden esir-
g e r in isin iz? Y eter k i sevgUim sen lste> dü ldtan senin, verd im
gitti. K u ru lan paradigm a m aalesef, b u âşık-m a'şu k, h abip-
m ahbup ilişk isi ü zerin edir.

H atta m ah şerde n ebiler b ile ondan m edet dilem ekte -p ey*


gam berler b ile k en d ilerin i ku rtaram am akta- tüm İn san ları
ku rtaran, Ş efaat-ı U zm â m akam ının sahibi, tüm peygam ber*
leri, M ü slü m anları, h atta keb ire sahibi, bü yü k gü n ah işlem iş
tü m m ü m in leri de cehennem den ku rtan verm ektedir. Secdeye
kapanıp, ü m m etim i isterim , d iye n az etm ekte, istediğim veril­
m edikçe b a şım ı kaldırm am d iyerek A llah ile p a za rlık yapm ak­
tadır. H atta bu K u r'an ’ı arkaların a atm ış k im seler bu ralarda
d a du rm azlar. Peygam ber'! A lla h 'ın A rş ın a ve K ü rsi’sine A lla h
ile b irlik te otu rtu rlar.

B aşlan gıç şartların da ufak b ir açı sapm ası y a d a d eğiş­


k en n asıl geom etrik b ir artışla katlan arak artıyorsa, bu İslam
96 İslam " tn P a u lu sia rı J3

dışı peygam ber anlayışının da böyle çizgi dışı sonuçlar verm e­


si kaçınılm azdır. Zira haddini aşan her şey, zıddına inkılap
^ e n Zdhi^ ilaç yajgan lçüıdekl kim yasalların hassas (g a n i­
dir, Bu oran değişirse ilacınız zehir-zakkum olur.

Şefaat sadece Peygamberce verilm ekle kalm adı, şefaat ka­


pısı bir kere açılınca şehitlere, âlim lere, hafızlara, m üezzin­
lere* herkese dağıtıldı. Kardeşim bizim şeyhleri unuttun di­
yenleri görüyor gibiyim* Olmaz mı? Şeyhler en başta. O nlar
"mürşid i kâm il1
'* tanrının tüm sıfatlarıyla kendilerinde tecelli
ettiği* “nur4 M uham m edi'nin alanlarında p ın lp ırü parladı­
ğı evliyahullah onlar* Hele Peygamberdin soyundan geliyorsa
onlara şefaat üstüne şefaat var* Toplayın artık dünyalıkları.
Bizde böyle birinin eteğine tutunduysanız cennet duble ga­
ranti (!)

"Onun şefaatine inanm ıyorsan inşallah m ahrum kalırsın*“


diyenler de vardır. Ben böyle duygu söm ürüsü içeren bed­
dualar etmeyeyim* Am a "Şefaat bütünüyle Allahöndpry aye­
tinin m uktezasuıca "Y a O nun şefaatinden m ahrum kalırsak*
hâlim iz nice olur?“ dem em e m üsaade ediniz. Ya da şefaatçi
edindikleri için m üşrik olan M ekkeliler gibi şefaatçi edindiği­
m iz İçin -A llah m uhafaza- m üşriklere dâhil edilirsek? H er ne
kadar isim lerim iz farklıysa da sıfatlarım ız bir.

Kur'an da ceza; sorgı damadan/hesaptan sonra olacaktır.


Lâkin kültürel İslam ’da bu azap daha m ahşer m eydanında
başlatılmaktadır* Bu süre uzatıldıkça uzatılır. Uzadıkça sı­
kıntılar büyür* H âliyle insanlar susarlar* Havuz bu proble­
mi çözm ek için birebirdir. Güneşte çok yaklaştırılm ış* sıcak­
tan insanlar kavrulm aktadır. Çözüm yine bu sıkıntıları İcad
edenlerden. Peygam berin “Livaü Th am d1 “ sancağı o kadar bü­
yü k b ir sancaktır k i tüm M üslüm anları gölgesinde golgeleııdi-
rebilir. O kadar sıkıntılara m aruz kalırlar ki* bu uzun zam an
dilim inde peygam berleri dolaşırlar. Her peygam ber m ünasip
bir şekilde gelenleri başından aşınr. En son Peygam berim i­
ze gelirler. O da şefaat eder. Bu konuda hiçbir Kur'an ayeti
yoktur. Am a kültürel İslam ’da öbür tarafta bol bol duraklar/
m evâkıf vardır. Yani, yol kontrolü gibi insanlar durdurulur,
Kur'an Peygam beri mi, Yoksa Ilahlaştınlan Peygam ber mİ? 97

sorguya çekilir, sonra salıverilir* Tü m in san lara a cı çek tirt


mek ve b irer su çlu gib i m uam ele etm ek vardır* İşte bu bol
duraklı, im in sü reli sık ın tıları atlatm ak için m izan sen ler g e ­
liştirilm iştir* H âlbu ki in san ları h esaba çekilm eden, ya rgıla n ­
madan, savu n m alarım yapm adan m ahkû m olm aları ve ceza­
landırılm aları dü şü n ü lem ez ve ila h i adalet ile de bağdaşm az*20
Ayrıca A lla h “S erîu l-h isâ b ” oldu ğu nu defalarca k itab ın d a ilan
etm işken, h esabın ve ön cesin in u zatılm ası, A lla h 'ın h ızlı h e­
sap görü cü olm asın a apaçık aykırıdır. B a tıV y a n h ş jm c
tılm ü zerine b in a edilebilir* Y a la n ın an cak d iğer y a is n îş r jte
varlığım sü rd ü rebilm esi gibi*

Makam ı Mahmûd: Mahmud’un Makamı mı Toksa


örülm üş Ter mİ?

"A llah 'a karşı ya la n uydurandan dah a zalim kim dir?"


(En'am /21) "H aktan/ hakikatten son ra g eriye ne kalır ki? S a ­
pıklıktan ba şk a ?” (Yunus/32) A slan sah radan çekilin ce or­
talığın top al tilk ilere kalm ası gibi, h ak ve h ak ikat ortalık tan
çekilin ce geriye yaln ızca bu tü r sapıklık lar kalm aktadır.

Ş efaat teorisin i kurup, geliştiren ler yeteri kadar d elil bu ­


lam am aktan kayn aklan an ek sik lik lerin i Peygam berce şefaat
yetk isi/"m akam -ı m ahm ud” verilsin d iye “vesile duasını* ok u ­
m am ızı önerm ektedirler* Y a n i şefaat yok, am a çok du a ed er­
sek A lla h bunu peygam berin e nasip ed eb ilir dem ektedirler.

Kim ezam işittiğinde “Ey bu eksiksiz davetin ve kılınacak na­


mazın Rabbl olan Allah'ım, Muhammed'ç vesileyi ve fazileti ver*
Onu kendisine vaat ettiğin 'Makam -1 M ahm ud'a gönder* diye dua
ederse, kıyamet gününde o kimseye şefaatim vacib olur,“ (Buharî*
Ezan* 8)

Bu rivayete göre bu du ayı oku m ayanlara şefaat ed ilm eye­


cektir*

Allah'tan benim için vesileyi isteyin* Zira vesile cennette bir m a­


kamdır ki, Allah'ın kullarından yalnız bir tanesine layıktır* Um a­
rım ki o kişi ben olayım* İmdi* kim benim için vesileyi isterse ona
şefaatim vacib olur. (Müslim* Salat, 11)28

28 Erkan Yar, "Kuranın Ahİret Üe ilgili Anlatımlarında Simgesellik". Isianü-


y a t C. 10* Sayı:l* s* 211-2*
98 İslam*m Pavkislan U

Peygam ber de olsa, b ir in san ı vesile edin m eyi, on u n la te­


vessü ld e bu lu n m ayı İslam şirk olarak kab u l ederken, “vesile/
a ra cılık fik rin i" b izzat İslam peygam berin in geri getirm esi dü ­
şünü lem ez!

D ah a Peygam berce şefaat yetk isi/M akam -ı M ahm û d v e ­


rilm em iş, V esile M akam ı verilm em iş, verilm esin i istiyorsan ız
çok salâvat getirm elisin iz, çok du a etm elisin iz (!) A m a b ir de
verilirse o zam an d a ya p tın ız bayram ı, P eyga m b erin size şe­
fa a t etm esi garan ti, h atta va cip (!) Y a tu tarsa!

N asıl A llah size birtak ım n im etlerin i gü n eş gib i ay gib i v e ­


silelerle veriyorsa, eb ed i ku rtu lu şu n u zu d a birtakım aracılar,
şefaatçiler vesilesiyle vereb ilir (!)29 A llah ın ku dretin e, ira d e­
sin e sın ır m ı va r? V erir m it veriri Y a n i m ü şriklerin yap tığın ı
yapm ak, ü m m ete “sebeplerin e sarılm ak” olarak su n u lab il­
m ektedir.
Ey kavmtm, Allah'ın Elçilerine uyun! , '
Sizden hiçbir ücret İstemeyen Elçilere/
Zira bunlar doğru yoktadırlar.
Hem ben, beni yaradana neden kulluk etmeyecekmişim?
Ki, hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.
O ’nu bırakıp başka ilahlar/velîler/şefaatçiler edineyim. Öyle mi?
Eğer Rahman olan Allah bir zarar vermeyi dileyecek olsa -k i dile­
m ez- o Üahlçmmz bana zerre kadar şefaat edemez ve beni kurta­
ramazlarda.
Ben (böyle şefaatçiler edinirsem) o zaman apaçık sapıklığa düş­
müş olurum (Yasin/22-4)

Y asin ölü lere m i oku nm alı y a d a k alb i h enü z ölm em iş,


h âlâ tevh ide dönm e um udu olan lara im oku nm alı? Evet, ne
dersin iz?

A llah K u ra n d a n yü z çeviren lere, A lla h 'ta n başkasın dan


şefaat u m an lara “Yaban E şekleri” dem ektedir, “A rtık şefaatçi­
lerin şefa a ti o n la ra fa y d a verm ez . B ö y le iken onlara n e oluyor
d a aslandan ürküp kaçan ya ba n eşek leri g ib i hâlâ bu öğütten /
K ur’a n ’d a n yü z çeviriyorlar?" (M ü ddessir/48-51) B iz n e söy-

29 Yener Öztürk* ag. der, s. 40,


Kur an Peygam beri mi, Yoksa İlahlaşünlan Peygamber mi? 99

lesek k u lak ların ı sallayacaklar. B u n lar eh li m erkep b ile d e­


ğil, L a f anlasın lar! “Aila/ı onlarda bir hayır olduğunu b ils e y d i
elbette onlara işittirirdl O nlara işittirseydi d a h i m utlaka yü z
çevirerek dönüp g id e rle rd i” (E nfal/23) A lla h kim in için h ayır
m u rat ederse onu kavrayış, seziş sah ibi yapar.

İn san lık ta rih i b oyu n ca İnsanoğlu hep ku la k u llu k yü zü n ­


d en İnsanlığından, sırat-ı m ü stakim den çıkm ıştır. Y a salih le-
ri, peygam b erleri ilah laştırm ış ya d a N em rut, firavu n gib i id a­
recilerin i, k ralla rın ı ilah laştırm ıştır. A m a sonuç h er ik i kesim
için de ayn ıdır. uK u la ku llu k". A slm d a bu, in san oğlu n u n *Ah-
sen -i Tak vim den, E sfel-i S afilin ’e yu varlan ışın ın h ikâyesidir.
N e olu r in san lar ken d ileri gib i b ir beşer olan b aşk a b ir in sana
k u llu k etm eseler* A lla h ’ın u lû h iyetin den h isse verd iği o k iş i­
n in de onun gibi, evet aynen onun gib i b ir in san oldu ğu nu b ir
k erecik olsa h atırlasalar.

Ö zetle; A lla h yegân e ilah tır, O n u n u lû h iyeti b u rad a da


orada d a devam etm ektedir. O din gü n ü nü n /ceza-m ü kafat
gü nünün de yegâne m âlikidir. H ükm ünde ortağı yoktu r, İn ­
san ları yargılayacak yegân e H âkim O 'dur. O ’n u n huzu runda
h iç kim se konu şam az. O gü n h iç kim senin, h iç kim seye fayda
verem eyeceği b ir gü ndü r. Bu hiç kim seye C enâb-ı Peygam ber
de dâh ildir. H iç kim sen in şefaatin in /aracılığın ın , tavassu tu ­
nun kab u l edilm eyeceği b ir gündür. H iç kim seye zerre k ad ar
h ak sızlığın yapılm ayacağı b ir gündür. A llah tam b ir h ak k a­
n iyetle hükm eder. B ir su ça şefaatçi olm ak, o su ça ortak ol­
m ak dem ektir. K u r an'ın bize öğrettiği şudur; S oru m lu lu k da
kişiseldir, ceza-m ü kâfat da. K im se kim sen in soru m lu lu ğu na
vey a su çu n a ortak değildir. Kim se b aşkasın ın gü n ah ım da
yü klenm ez, m ü kâfatın a da ortak olm az. İslam ’da H ristiyan -
hktaki gib i n e  d em B abanın gü n ah ım tüm in san lar çeker,
ne d e Isa M esih hürm etine bü tü n in san lar bağışlan ır. Ş efaat
bü tü nü yle A llah 'ın d ır, A lla h 'ta n başka şefaa tçi yoktu r, İslam ;
A llah ile k u l arasın daki bü tü n aracıları k aldırm ıştır. İslam ;
şefaat an layışın ın kab u l edilm esin i istem ez. Tam aksine red ­
detm eye davet eder, E ğer şefaat olsaydı, n iye K u r’an ısrarla
yo k tu r desin ? O lsaydı k im lerin şefaatçi olacağım d a söylerdi.
100 İslam 'ın Paüluslan L

Ş efaat anlayışı, Y a îıu d ilerd ek i sa yılı birkaç gü n dışın da


azap görm eyecekleri, n e ya p a rlarsa yapsın lar, Y a h u d i olm a­
n ın o n la n k u rtaracağı an layışın ın , İslam 'a adapte ed ilm e­
sin den ib arettir. Ş efaat k â firlere yok, M ü slü m an lara va r d a
den ilem ez. B ir şey on lara haram , bize h ela l olam az. O n lar
şefaatçi ed in d ik leri için , A lla h 'ta n b aşk a v e lî edin dikleri İçin
k â fir olm am ışlar m ıydı? Şefaat teorisi Peygam ber’! A lla h ’ın
hükm ü ne ortak kılm ak dem ektir. Peygam b er in h er du asın ın
kabu l olduğu, du asın ın geri çevrilm ed iği de doğru değildir.
H er isted iği gerçek leşen Y a ln ızca A lla h 'tır. A yrıca u nu tu lm a­
m alıd ır k i du a etm ek ayn , şefaat etm ek ise apayrıdır. D ua
şefaat değildir. Peygam berce şefaat yetk isin in verilm esi, ona
ib ad eti beraberin de getirm iştir. Ç ünkü ku rtu lu şu m u z onun
şefaatin e kalm ıştır. B u ikin ci, yed ek b ir ilah edinm e dem ektir.
S alâvat kü ltü rü n ü n ve m akam -ı m ahm ud telak k isin in ard ın ­
d a b u vardır, ^Allah’a yalvaran değil, ona salâvat getiren ler,
onun şefaatiyle ku rtu lacak tır (!) O nu a şın överek, yü celterek
llahlaşü rm ak, H ristiyan laşm ak dem ektir. “G ayri’Pm ağcKıbi
aleyh im v e la d d â llîn 'e dâh il olm ak dem ektir. N iye ki; A lla h
Y ah u d ileri ve H ristiyan ia n “ken d ilerin e gadap ettiği k im seler
ve sapıklar” olarak n itelem iştir? S iz de on la r gib i olm ayası­
n ız d iye yen i b ir d in gönderm iştir. M u ham m ed’ln (sav) de İsa
gib i “K u rtarıcı M esih ” olduğunu kab u l ediyorsan ız n iye M ü s­
lü m an oldu n u z k i? O n lara göre İsa M esih in san ların tü m gü ­
n ah larım B aha’ya affettirm ek için bu dü n yaya gönderilm iş.
O nun “K u rtarıcı” oldu ğu n u kabu l et, isted iğin h a ltı işle, k u r­
tu luş garan ti (!) H ristiyan lık tam sizin için b içilm iş kaftan !
A lla h son h ak d in in i boşu n a gön derm iş (!)

A llah tövbe eden k im selerin bü tü n gü n ah ların ı bağışlar,


Y eter k i gü n ah kâr kim se ölm eden önce gerçekten pişm an o l­
su n ve istiğfard a bu lu nm u ş olsu n! İh san lar ceh aletleri y ü ­
zü nden A llah ’ın ken d ilerin i bağışlam ayacağı za n ıyla şefaatçi
aram aktadırlar. N itekim A llah Zü m er sû resin de m ü şriklerin
şefaat an layışların ı reddederek, şefaat etm enin bü tü nü yle
ken disin e a it b ir h ak oldu ğu n u b elirttik ten b irk aç ayet Sonra
şöyle buyurur: “E y Günah işleyerek kendilerine kötülük etm e
d e a şın gid en kullarım ! A U a h ’m rahm etinden üm idinizi k esm e-
K ur'an Peygam beri mi, Yoksa tlahlaşünlan Peygam ber mİ? 101

yin î Ç ü nk ü AU ah bütün günahları b a ğ ı ş l a r (Züm er/53) Y eter


kİ, E y m ü m inleri A lla h ’tan başka şefaatçi edin erek İm anınıza
şirk bu laştırm ayın !

U lû hiyetinde, hükm ünde ortağı olm ayan, dln/ceza/hü-


küm günü nü n yegân e m aliki olan, R ahm an ve R ahim olan,
R ah m eti ken din e vacip kılan /pren sip edin en E rham ü ’r-ra-
h im iriin m erh am eti k u llarıyla m u kayese edilm eyecek kadar
büyüktür, A lla h ’ta n b aşk a şefaatçi aram ak, A lla h ’tan istem e­
ye yü zü olm am ak dem ektir.

Peygamberimiz Mezarında Sağ mıdır?

T a rik atçıla r ve on lardan etkilen en birtakım za va llıla r P ey­


gam berim izi m ezan n d a sağ kab u l ederler. Selam veren in se­
lam ın ı ayağa kalkıp, a lır derler. K abrinde K u r an okur, nam az
kılar, ü m m etin in am elleri sabah-akşam ken disin e arz ed ilir
derler*30 B u zavallıların su çu Zehebı, S u yu tî gibi geç dönem
âlim lerin e safça in an m aların dan kayn aklan ır. Bu koskoca
âlim ler h er gü n P eyga m b erin ölüm lü oldu ğu nu b ild iren ayet­
leri oku yu p du rm aların a rağm en, tam am en d u ygu sal neden ­
lerd en dolayı on u n ölü m ü ne razı olam azlar, “B en de sizin gibi
bir insanım.'* (Fu ssilet/6) ayetinde “m isi* kelim esi; benzer,
eş, aynı cin sten olan şey an lam ına gelir* Y a n i Peygam berim iz
b iyolojik olarak d iğer in san lardan h erh an gi b ir fa rk ı yoktur*
O nun fazileti, ahlakından, fetân etinden, sadakatinden, cesa­
retin den vs. gelir* O, b izd en fa rk lı olarak va h iy alır. Â lem lere
rah m et olarak gön derilm iş, k en d isin e u yu lacak örn ek şah­
siyettir. Zaten o b izim gibi b ir b eşer olm asaydı b izlere örnek
olam azdı. Zira, örn ek alm an k işi ve örn ek alacak olan kim se­
lerin ayn ı cin sten olm ası gerekir* A m a m a a lesef h alk İslam 'ı
onu^ “Tan ıT d an aşağı, insandan yu k a rı" b ir m evkide görm ü ş­
tür. H atta çoğu k ere tan rı ile den kleştirm iştirl

M ek keli m ü şrikler de Peygamberdin ölüm lü b ir İnsan ol­


m asın ı kabu llen em em işlerdi. uN e yani, A U ah şim di ölüm lü bir
in sanı elçi mi gönderdi?* (îsra/94) derlerdi* G ünüm üzde de
bazı zavallılar, on u n ölüm lü olm asın ı b ir tü rlü kabııllen em e-

30 Kamahlı Feyzulah, Herkese Lazım d a n İman, Hakikat Yay, S* 350.


102 İsla m uı Pctülusİan U

m ekte, “E y M uh am m edi Ş ü ph esiz ki S en d e ölecek sin , orttar


d a ötecek,” (Zum er/30) B irçok ayet onun ölü m lü oldu ğu nu
h ab er verm esin e rağm en bu h ak ikate sırt çevirirler.

G el gör k i K ur a n a icm alen in an dığın ı söyleyip de am a­


la r ile a yetleri teker, tek er İn kâr edenler, öyle p ek k ola y pes
etm ezler. B u sefer de “ Şehitlere öiüter dem eyin iz” ayetin e
dayanarak, “Ş eh itler ölm ezken, peygam b erler ölü r m ü h iç?
P eygam b erler şeh itlerd en çok çok ü stü n İken, on ların ölm esi
h ak tan reva m ıd ır?” derler. Peygam berlerin cesedin i top ra ­
ğın yem esin i A lla h ’ın top rağa haram k ıld ığın ı söylerler. B ir
defa peygam berlerin ölm ed iğin i kabu l ettird ik ten son ra g e ri­
sin i getirm eleri çok zor olm az. Tü m v e lîle r de sağdır, diridir,
h ayatların d a ik en n asıl tasarru fta bu lu n u yor İdiyseler, şim di
de tasarru fa aynen devam ed er derler. Ö len hayvandır, H ak
a şık la n Ölmez derler. H atta evliyan ın ru h ların ın ölünce kın ın
dan çıkm ış k ılıç gib i daha a k tif oldu ğu nu söylerler,

A llah, “H er bir insan ölüm ü t a d a c a k t ır der. Lâkin b u se-


ferde, a yeti “n efsi ölecek, ru h u ölm eyecek ” diye çevirirler. Yan i
bu n lara göre K u r’an esas değil* k en d i n azariyeleri esastır.
K u r an, n azariyelerin in üstünde p ila v ü stü n oh u t m esabesin ­
dedir. O n la r K u r a n a u ym azlar, n n u ken dilerin e u yd u ru rlar.
K ısaca; k ita b a u ym azlar ^kitabın a uyduru rlar. Zava llı M üslü-
rn ia n tâ rd a “U ydum İm am a/kitaba" dem ezler. Uydum cem aa-
feT çoğü n lu ğa der. B ir ta ra fta m eh cû r/terk ed ilm iş b ir K u r’an,
diğ e r tara fta sü rü sü ne bereket, şöh reti yed i cih an a ya yılm ış
k o ca , k oca evÜy a la rrG a rib a frh e 'y a p s ın ? K im e in an sın ?

Peygam berim izin ölm ed iğin i İlk d efa A bdu llah îb n S ebe
denen Yah u di ortaya atm ıştır. Bu şerefsiz bü yü k dedesi A ziz
P avlu s’un H risü yan lığı İçten yık m ak için giriştiği m ü cadele­
n in b ir ben zerin i, İslam ioplu m u n d a sergilem iştir. B aşardı
olm uş m u du r? M aalesef! O lm asaydı, M üslü m anlar b u h erife
İnanm azlar, K u r anca in an ırlardı. N iye bu k a d a r İn san P ey­
gam berim izin ölm ediğine İn an ıyor k i?

K oskoca h ad is allam esi Suyuü: “Hz. Peygam ber* cesediyle


ru h u yla can lıdır, tasarru fta bu lunur. Yeryü zü n de ve m elekû t
âlem inde isted iği yere gider. H âlen ölüm ünden önce h an gi şe­
K u ra n Peygam beri nü, Yoksa Üahlaştınlan Peygam ber mİ? 103

kild eyse ayn en öyledir. K en disin de h iç b ir şey değişm em iştir,


O nun ölm esi sadece gözle görü lm em esi an lam ına gelir, Eğer
öldü ğü kab u l edilirse ken disin e salâvat getiren lere n asıl m u ­
kabele edeb ilir? (I) M elaik e can lı old u k ları h âld e n a sıl gözle
görülm ezse, peygam b er de gözlerd en uzaktır, A lla h b ir k im se­
y i Peygam ber’! görm ekle ta ltif etm ek isterse perdeyi kaldırır,
o kim se P ey g a m b eri gerçek şek liyle görür. B u n a h içb ir en gel
yoktu r. B u ya ln ızca m isal âlem inde o lu r diye tahsise gitm en in
anlam ı d a yo k tu r/ K en disin in 75 d efa u yan ık iken, Peygam ­
b erle konu ştu ğu n u (!) h ad islerin sahih olu p olm adığın ı ona
sordu ğu nu (!) söyleyeb ilm iştir.31 M illet kim e in an sın ?

Ç anakakle, Ç an 'da C em aatin tertip ettiği b ir ku tlu doğu m


h aftası etkin liğin de, M u sa H ub a d lı şahıs, Peygam berim iz ile
görü şm en in 19 yolu n u öğretm ek için konferan s verdi. Bu gö­
rü şm e yolla rın d a n sadece üçünü an latabildi. B u n u n y o lla rı­
nı m illete öğretm e m evkiinde olan bu k işi de h enü z görü şe-
m em iş. “V u slat olu rsa, h asret/özlem bitecekm iş, bu yü zden
ken disin e özlem i bitm esin d iye k ıyak geçiliyorm u ş v s / C e­
m aatin evlerin de seccade açılm akta, geceleyin Peygamberdin
gelip, nam az kılacağın ı h iç utanm adan, sıkılm adan kü çü cü k
yavru lara an latılabilm ek tedir. Zaten ışık evleri on u n çok ziy a ­
ret ettiği yerlerd ir (I) S ık sık b era b er oldu kların a dair h ikâye­
ler b ir h ayli yekû n tutm aktadır.

B ize 44dinlerini oyu n v e eğlence edin en leri terk e t " (Enam


/170J ayetiyle am el etm ekten başka ne d ü şer ki! O n ları
K u r an ile ıslah etm e şan sı da yoktu r. O n lar K u r an dan çok
dah a fazla KısaJe-i N u r oku rlar. O nlar, K u r’a n a d eğil asn n
im am ına, son m ü ceddid'e u yarlar.

“ O nlara ne olu yor ki! A sla n d a n ürküp kaçan y a ba n eşek leri


g ib i hala bu K u r,a n rdan yü z çeviriyorla r” (M ü d d esir/5 0 -1) N e­
den olacak? C evabı A ziz K ur’an verm iş.

Ş eh itlerin ölm ezliği m eselesine geri dön ecek olursak, “Siz


A llah yolu n da öldürülenlere ölüler dem eyin. H ayır, onlar diri­
d irler A n ca k siz bunu bilem ezsiniz / (B ak ara/154) D erler ki:

31 M. Sald Haüboglu, "Hz. Peygamberi Yanlış Yorumlama Temayülleri", /sici­


mi A ra ştırm a la r, Sayı % s. 10-1.
104 İslam 'ın Pavhıslan U

eğer on la rın d iri olm ası ah irette olsaydı o takdirde bu nu h er­


kes bilird i. “S iz b ilem ezsin iz" denm ezdi. “S iz bilem ezsin iz d e­
n iliyorsa şeh itler berzah âlem inde d irid irler dem ektir."

O ysa b u a yeti A l-i İm ra n / 168-9 ayetleri tefsir etm ek te­


dir. M ü nafıklar, U h u d’d a şeh it dü şen M ü slü m an lara “ş a y e t
bizi dinlem iş olsalardı öldürülm üş olm ayacaklardı. ” (A l-i İm ­
ra n / 168) şek lin deki sözlerin e A llah “A lla h yolu nda öldüm -
tenleri ölü sanm ayın/ A k sin e onlar diridirler,.," şeklinde cevap
verm iştir. Bu; A lla h yolu n d a din leri İçin ölen şehitler, din leri
ile dü denlerdir, gerçek d iriliği elde etm iş kim selerdir şeklinde
b ir cevaptır, “E sas ölü ler sîzsin iz, E y m ü n afıklar!“ dem ektir.
Ytne on lara ölü den ilm em esln in İstenm esi, on lara iltifa t ve
saygıdan dolayıdır, M ü slü m an ları cih ada teşviktir. Ş eh itlerin
ölüm ü ile b ir başkasın ın ölüm ü arasın da h erh an gi b ir m ah i­
y e t farkı d a yoktur.

A yette A llah şeh itleri “öldü rü len ler“ d iye n iteleyerek şeh it­
lerin öldü ğü nü b izza t ken disi h ab er verm ekte, ne v a r ki, b iz k ö r
on lara "N âhak yere öldü, p isi pisin e gitti, ken din e ya zık etti
vs." şeklinde ölü dem em izi istem em ektedir.

A yetin asıl m aksadı; m ü m inleri m üjdelem ek, kalplerin e


sekin et indirm ek, yatıştırm ak, A lla h 'ın dini u ğru n da sa b ır ve
sebat gösterm elerin i sağlam aktır. Ç ü nkü şeh itlere ö lü ler d e­
m ek, A llah yolu n d a ken din i feda edenlerin cesaretin i kırar.

Y in e B akara/ 154’tekl, “S iz bilem ezsin iz" ifa d esin i b azı m ü-


fessirler; “B u dü n ya h ayatın daki h âlin izle ah iret ah valin i an ­
layam azsın ız." şek lin de anlam ışlardır. Y in e b a zı m ü fessirler
“d irid irler" kelim esin i “d irilecek ler" şeklinde anlam ışlardır.
G erçekten de Kurian gerçekleşm esi kesin lik arz eden geleceğe
a it olayları bazen geçm iş, bazen de şim diki zam an sıygasıyla
anlatır. A yette geçen “O n lar R ableri k atın d a n zık lan m aktadır-
lar“ ifadesi, “on la r ah irette n zık lan a ca k la rd ır“ an lam ın dadır.32
“in d e rabbih im /rablerl katın da“ dem ek; rablerin in yan ın d a
m ekânsal berab erlik değil, O ’nun k a tın d a m ertebesi, şan ı
yü k sek olm ak anlam ındadır.

32 Erkan Yar, age, s. 96.


Kur'an Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştm lan Peygam ber rai? 105

B a k a ra/ 15 4 ’tek i “onlar d irid irler ayetini, Al-1 îm ran /169.


ayeti tefsir eder, “O nlar R a bleri katında d irid irler bu dü n ya­
da değil! O n lar bu dü n yada değil, ah irette dirü tileceklerdir.
İsfehani, iyi kim selerin cen n ette yaşayacağı, k ötü k im selerin
cehennem de ceza göreceği K u ra n ı gerçeğin i esas alarak, şe­
h itlerin yaşayacağı ve n zık la n d ın la ca ğı yerin cen n et old u ğu ­
nu söyler. A llah k atın d a olm ak, m ekân sal b irlik teliğe değil,
cennette olu şa işa ret eder. C enn ete g iriş ise kıyam etten son ra
gerçek leşecektir.33

Ş eh itlerin ve d iğer in san ların ölü m leri arasın da m ah iyet


bakım ında b ir fa rk yoktu r. O n lar din leri, m illetleri için k en d i­
lerin i fed a ettik lerin d en ölü m leriyle Ölüm süzlüğü kazan m ış­
lardır. Y ok sa gerçek an lam da m ezarların d a ya şıyo rla r an la­
m ına asla gelm ez.

YŞehıflerJ A lla h 'ın lûtfundan kendilerine verdiği nim etlerin


sevincini ya şa ya ra k rızklandm im aktadır. H en ü z şeh it olm a­
mış k im selere d e hiçbir korku ve hüznün olm adığım m ü jd ele­
m ekten haz alırlar...” (A l-i İm ra n / 170} Eşarî; bu an cak dü nya­
da olur, çünkü “D iriler h en ü z on lara katılm adılar, ölm ediler
ve öldü rü lm ediler." dem ektedir.34

O ysa bu ayetteki; A llah katın d a n zık lan d ın lm a la n n ı; cen ­


nete girm e m ü jdesi ile can verd ik leri ve kıyam et gü n ü bu m ü j­
denin sevin ci ile u yan acakları şek lin de anlam am ız d a m ü m ­
kündür. Şu ayet bu n a işarettir:
Şüphesiz Rabbimİz Allah'tır deyip de sonra dosdoğru olanlar var
ya, onlarm üzerine melekler sürekli inerler ue şöyle deden 'korkma-
ym, mahzun olmayın, size vad olunan cennet ile sevininf... (Fussi
let/30)

Ö zetle ayet; şeh itlerin ölü m sü z ebedi hayatta, ebediyete


kadar d iri kalacaklarım ve R ablerin in h u su si ikram ın a n ail
olacak ların ı h ab er verm ektedir.

Y a d a şeh adet şerbetin i içen ler, öldü klerin in fa rk ın d a d e­


ğillerdir. Ö lüm açışım tatm am ışlardır. O iç h u zu ru Üe k ıya ­

33 Mustafa Öztürk, îslamiyat, 2003/2, s. 131.


34 Eşarî, ebtbane a n Usult'd-Diyane s. 217.
106 İslam 'm Pavlustan O

m et sabah ı tek rar d irild ik lerin d e ken d ilerin in h ep h ayatta


k a ld ık la rın ı h issedeceklerdir. A llah u a le m !

Şehitlerin cesetlerinin çü rüm ediği hakkında an latılan lar


tam b ir şeh ir efsanesidir. Şehitlerin cesetleri de diğer cesetler
gib i çürür, toprağa karışır! K ur’an; şeh itler İçin peygam berler
de dâh il olm ak üzere tüm in sanlar için “ölü m lü ler" İfadesini
kullanır. Enbiya/34, Cum a/29, Ankebüt/57, ayetleri peygam ­
berlerin öldü ğü nü ve onlara ölüler den ilebileceğin i belirtir.

Yine A llah şehitlere şu ayette “ölü" ifadesin i kullanm akta­


dır: “A llah yolunda ölm eniz v e öldürülm eniz A lla h 'ın rahm eti v e
bağışlam asına, uğram anız dem ektir.,.” (Al-i İm ran/157) Ş eh it­
lerin diğer m üm inlerin ölm üşlerinden fark ı d a bu “A llah 'ın ba­
ğışlam ası ve rah m etin in ” onlara daha fazla ihsan edilm esidir.

A yetler b irb irlerlyle çarp ıştm lam az. A llah ; “tüm in san lar
için Ölüm lüdür" ifa d esin i ku llan m aktadır. Bunun h içb ir is tis ­
n ası yoktu r. Peygam b erim izin ölm ediğine inanm ak, K u r'an a
in an m am ak dem ektir.

Tü m İnsanlar kıyam et günü toplanacaklar, elçiler de hesa­


b a çekilecek {A raf/6) A llah elçilere “Size ne cevap verildi?" diye
soracak, onlar da “B izim {bizden son ra sı) hakkında hiçbir bilgi­
m iz yok, her şey i bilen serisin ." diyecekler. (M aide/109) M esela
İsa “B en onların arasında kaldığım sü rece yaptıklarına şahit ol­
dum , öldükten sonrasını Sen biliyorsu n.” diyecek. (M aİde/117}

Tü m bu n lar peygam berlerin Ölümlü olduğunu, ölü m lerin ­


den son rasın ı b ilm ed ik lerin i gösterm ek ted ir.35 T ab ii gören v a r
İse! B ir de K itaba im an eden va r ise!

H atta ken dilerin e “F lrk a-i N aciye (ku rtu şa erecek tek ûr-
ka)" gören, başkalarım Vehhabi, E h l-i S ünnet dü şm an ı ola ­
ra k n iteleyen b ir N ecat E hil va r k it sorm ayın gitsin ! B u n lar
K u ra n ’ın m ealin i oku m ayı b ile sakın calı bu lurlar, onun y e ­
rin e rab ıta-i ş e rif ve M ektu bât-ı R abban i hatm i yaparlar.
A d am ların şeyhleri, “sahlbu*z-2 a m an "lan ölm ez ki, Peygam ­
b er ölsün! A llah bu N aciyecilere necat ihsan eylesin !

35 H. Musa Bağcı, B e ş e r O la ra k H z. M uham m ed i s. 365.


Kurarı Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştınlan Peygam ber mİ? 107

Ehl-i Beyt/Kutsal Aile; İslam ’da Seçilmiş Millet,


Seçilmiş A ile Toktur
B urada "E h l-i B eyt” tabirin i b iraz açm akta ya ra r var. K im ­
lerin E h l-i B eyt/ Peygam ber’in h an e h alk m a d â h il oldu ğu es­
kiden b eri ta rtışılm a k ta olan b ir m eseled ir ve en fa zla istism ar
edilen b ir husustur.

Sünnî gelen eğe göre Ehl-1 B eyt’in kapsam ına Peygam be­
rim izin eşleri, K ızı Patım a, dam adı Ali* toru n ları H aşan ve
H üseyin girer, S û iıler b u n lara Peygam berim izin günüm üze
kadar gelen “seyyid ve ş e r if den en tü m toru n ların ı da ilave
ederler! Ş iflere göre de Fatım a, A li ve bu n ların çocu kları H a­
şan İle H ü seyin 'dir. Ş ifler Peygam ber’in sü lbü n den gelm eyen ­
leri (göbek b ağıyla on a b a ğlı olm ayan ları), h atta h an ım ı Hz.
Aişe’y i bile E hl-i B eyt’ten saym azlar. B ırak ın E h l-i B eyt’ten
saym ayı, etm edikleri kü fü r yoktu r!

B iz ise; üm m etin tam am ına “E h l-i B eyt" diyeceğiz.

B ugün etn ik olarak A ra p olm ayan T ü rk ler arasın da bile


pek çok kim se* Peygam ber toru nu olduğunu, Seyyid, Ş e rif o l­
duğunu İddia etm ektedir. Ç ünkü Peygam ber toru nu olm ak
büyük b ir prestij kapısıdır.
Ey Peygamber Harımdan* „Evlerinizde vakarla oturun* Eski cahl-
liye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı ktUn* zekatı
verin* Allah ve Rasulüne itaat edin. Ey Ehİ-l Beyti Allah sizden
sadece günahı gidermek ve tertemiz yapmak istiyor, (Ahzab/33)

Bu ayette geçen sadece Peygam berdin h an ım larıdır. B u ra­


da Peygam ber’in ne kızlan* ne dam atları ve ne de toru n la­
rı geçm ektedir, Bu ayetin in d iği dönem de Fatm a, A li ile evli
olup Peygamberdin evinde değil, kocasın ın evinde oturuyordu.
Yan i on u n ve eşin in ve çocu kların ın hane h alk ın dan sayılm a­
sı m üm kün değildir. Ö yle olsayd ı Peygam ber’in sağ olan diğer
kızı ve on u n kocası olan Hz. O sm an ’ın da E h l-i B eyt’e dâh il
edilm esi gerekirdi.

Bu ayet siyak ve sibakı İle b irlik te oku nduğu nda ayetin


m uhatabının kesin lik le Peygam ber eşleri oldu ğu en u fak b ir
tartışm aya m ahal verm eyecek k ad ar açıktır. Sûren in 30 ve
108 İslam 'ın Pavtuslan i

32* ayetlerin d e P eygam b er eşlerin in zin a su çu n u İşlem esi h â­


lin de cezasın ın d iğ er m ü m in k a d ın la ra n azaran fa zla olacağı;
on ların d iğer k a d ın la r gib i olm adığı* d olayısıyla yab an cı er­
k ek lere k a rşı cilveli b ir ed a yla konu şm am aları, İçlerin de kötü
n iyet taşıyan ların d a b öylelik le şeytan i arzu ve üm ide kap ıl­
m aların a fırsa t verm em eleri beyan ve em redilm ektedir.

B u ayettek i “ ^ y jk i> / sizi tertem iz kılm ak İster,* şek lin d e­


k i ibareden Ş iıle r Peygam ber eşlerin in kastedüm ediğini* eğer
Peygam ber eşleri k asted ilseyd i “kü m " zam iri yerin e “ku n ne"
şek lin de m ü ennes za m ir gelirdi, o hâlde ayette kastedilen e r­
kek lerdir, derler*

Ş iî gelen ek “a yetin b a şı son u h ep Peygam b er eşleri h ak­


kında, orta sı n a sıl olu yor d a H z. Peygam ber, Katım a, Ali, H a­
şan ve H ü seyin h akkın da olu yor?” soru su na cevap verem e­
m ekte idi*

S ü n n ıler arasın da ayetin sadece Peygam ber eşlerin i kap-


sadığın ı k ab u l eden görü ş a zın lık ta kalm ış, onun yerin e E K l-i
B eyt’in kapsam ın a Peygam ber eşlerin in ya n ın a “Katım a kan a­
lıyla dam at” olan A li ve on ların İk i oğlu H aşan ile H ü seyin de
dâh il edilm iş ve b u gen el kabu le görm ü ştü r!

M eseleyi kökten çözen yoru m u h em Ş iî hem de sû fî olan


 lû sî yapm ıştır,  lü s fy e göre a yette “çoğu l m ü zekker zam i­
rin in ku llan ılm ası, ev reisi olarak Hz* P ey ga m b erin E h l-i
B eyt'in başın da y e r alm ış olm asın dan dolayıdır* N itekim Hz*
İbrah im ’in k a rısın a yön elik h itapta d a (K asas/12) çoğu l m ü ­
zek k er zam ir ku llan ılm ıştır*”36 A y n ca E h l-i B eyt K u r’an ’da üç
defa geçm ektedir* İlgin ç olan ı bu üç ayette de E h l-i B eyt ile
sadece k ad ın lar k a sted ild iği hâlde, ü çü n de de “kü m ” zam iri
k u llan ılm ıştır.37

E h l-i B eyt’in kapsam ına A li, H aşan ve H ü seyin ’in dâh il


edilm esi Ş iıler için h ayati b ir m eseledir* O n lar İm am et kuru-

36 Mustafa Öztüık, Tefsirde Ehl-t Sünnet ve Şia P o le m ik le ri s, 164, Ankara


Okulu Yay* 2009.
37 Hud/73’de Hz, İbrahim'in eşi; Kasas/12 de Hz* Musa'nın annesi ve bu
Ah ? a h rlf* P p v tfflm h fr
Kur’an Peygamberi mi, Yoksa Üahlaştınlan Peygam ber mİ? 109

m unu ve ta a m la rın ın m asu m iyeti doktrin in i A hzab/33, aye­


tine gön derm e ya p a rak çözerler.

A m a n e kadar itiraz etseler de yapılacak b ir şey yok! A yet


Şiîlere ben den size destek yok, h adi başka kapıya dem ektedir*
A yetteki E h l-i B eyt sadece P eyga m b erin eşleridir! K ızlan, da­
madı ve toru n ları değildir, Ş iî İran m illiyetçileri, SOnııiJer ve
sû fıler bu ayetten resm en Yahudilertn ^Seçilmiş K abilesi” gib i
bir ^ u tsa l/ S eç ilm iş A ile” çıkarm ayı başarm ışlardli:. Ö zellikle
Şiîler için im am et konusu hayati derecede önem lidir. Çünkü
bu onlar için b ir im an m eselesidir! B urada ayrıca İran m illiyet­
çiliği de söz konusudur. Z ira Hz. H üseyin y a n tan rı kabul edi­
len son İran Şahının k ızı ile evlenm iş, H üseyin'in bu eşinden
olan çocu kları on ik i im am silsilesin i devam ettirebilm ektedir.

Ehl i B eyt38 kavram ın ı yerli yerin e otu rtabilm ek için bu ­


nun tevhid, im an, takva ve ve lî gib i K u r'a n m tem el çerçeve
kavram ıyla b irlik te ele alınm ası gerekir. Şöyle ki:

Tevhid; A lla h 'ı birlem ek, O ’n a h içb ir şeyi den k tu tm am ak


dem ek olup, bu nu ya p a n eh l-i tevh ittir. B aşka b ir unvana,
aileye, sın ıfa dâh il olm asın a gerek yoktu r. B u nedenle bü tü n
İnsanlar arasın da h içb ir fa rk olm ayıp, eşit hak ve özgü rlü k le­
re sahiptir. B u ilk e sayesinde in san lar b irb irlerin i a şın yü cel­
tip ilah laştıram azlar.

İman: Peygamberdin A lla h 'ta n getird ik lerin i tasdik eden


herkes m ü m indir. A lla h hiç kim seyi doğu ştan m ü m in veya
kâfir olarak yaratm am ıştır. İn san lar b u im an ı özgü r ira d e­
leriyle seçerler. İm an babadan evladına, P eyga m b erd en ço ­
cu ğu na geçm ez. Sah ih im an a sahip h er b ir şahıs im an b a k ı­
m ından A lla h katın d a eşittir. İm an ve am ellerde soru m lu lu k
kişiseldir. K im se kim sen in gü n ahın ı vey a sevabım yü klenm ez.

38 Biz Ehl-i sünnet’e mensup kimseler sahabeyi udûl kabul ederiz. Onlara
\ ./ ta’n etmeyiz. Aslında bunu Şia'nın Hz. Ali'yi imamet/halifelik davasında
■X desteklemeyen sahabeye tan etmesi, sövmesi sebebiyle kabul etmişizdir.
Yani sahabeye yapılan saldırılardan onları korumak için ‘udûl/adaletli,
hatasızlık zırhıyla koruma kalkanı içine almışızdır, Yolma sahabe büsbü­
tün masum değildir. İçlerinde içki içen, zina eden, hırsızhk yapan, hatta
mürted olup dininden dönen kimseler de vardır. Bütün bunlara rağmen
o güzide toplum, yeryüzündeld İnsanların en hayırlılarıdır.
110 İslam ’m Pavkıslan ü

H erkes çalıştığın ın k a rşılığın ı tam alacaktır. Şeref, b ir a ileye


m ensu p olm akta değil, A lla h ın din in e bağlılıktadır. K u rtu lu ş
E h l-İ B eyt’e m ensu p olm akta değil, im andadır.

T a k v a : “En u stun olanınız A lla h 'ta n en çok sakm am zckr


(H u cu rat/13) ayetin in b ild ird iğin e göre İn san ı b ir d iğerin ­
den ü stü n kılan yön ü ; ilm i, am eli ve gü zel d avran ışlarıd ır.
Y in e “H er insan ancak çalıştığının/yaptığının karşılığını alır. *
(N ecm /39) H erkesin saygın lığı ya p tık la rın a bağlıdır* Peygam ­
b er de dâh il olm ak ü zere h içb ir b ir aile, sü lale a yrıcalık lı d e ­
ğild ir. İslam ırk çılığı haram kab u l eder. E h l-i B eytin ü m m ete
-ta k va la rın ın d ışın d a - h erh an gi b ir ü stü nlü ğü yoktu r. İslam
n esebe/soya bakm az, takvaya ve icraa ta bakar. T ak va ü stü n ­
lü ğü n ü n de tek başın a im am eti/h alifeliği ü stlen m eye yetm e­
d iğ i h erkesin m alum udur.

V e li: V elî olm an ın /A lla h ’a y a k ın olm anın. O n u n dostu o l­


m an ın ön celik li şartı, O ’n u sevm ek, O ’na ita a t etm ek ve O ’n a
sa ygısızlık etm ekten korkm aktır. O ’nun velîsi olm an ın b iri­
cik şartı, im an ve takvadır. K u r an ’a göre: “M üm inlerin velH ert
A lla h R a su lû v e m üm inlerdir. * (M aide/55) D olayısıyla bü tü n
m ü m in ler eşit derecede b irb irlerin in dostu ve velîsid irler. H iç­
b ir kabileye, aileye m ensup k işi v e lî edinm ede a yrıca lık lı d e­
ğildir. “Mümin erkeklerle , mümin kadm iar birbirlerinin velileri­
dirler. İyÜiğt em reder , kötüiüJcten akkorlar.. ” (Tevbe/71)

Ö zetle; Peygam ber e yakın olm anın onun sülalesine m ensup


olm akla alakası yoktur. N itekim N uh’u n im an etm eyen oğlu
için A llah “O serim oğlun değildir.“ (H ud/45-6) buyurm uştur.
İslam ’da peygam berlik vazifesiyle vazifelen dirilen peygam berin
sülalesine ayrıcalık yoktur. A yrıca lık İsteyen m antık Ebu Le-
heb’in m antığıdır. “İslam ’a girersem ban a n e va r?” diye soran
am casına, Peygam ber de: “H erkese ne varsa, sana d a o var.”
deyince, “B eni herkesle b ir tu tan din olm az olsu n ,” dem iştir,

A h zab/33 ayetin e dönersek, E h M B eyt kim sa yılırsa sa yıl­


sın, d in en h iç kim sen in siyasi, din i, h u ku ki ü stü nlü ğü yo k ­
tur. B u ayetlerde de onun hane h alk ın a h erh an gi b ir ayrı­
calıktan bah sedilm em ektedir. Peygam ber h an ım ların a daha
Kur an Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştm lan Peygam ber mi? 111

dikkatli davran m aları İstenm ektedir. O n lara fark lı b ir görev


ve yü kü m lü lü k de söz konusu değildir. O nların şahsında tü m
kadınların iffet ve şerefi koru n m ak İstenm ektedir. Y an i, bu
ayetle Peygam ber ailesin e/E h l-i B eyt e h erh an gi b ir karizm a
verilm em ekte, on lara m asu m iyet/gü n ahtan korunm uştuk da
bahşedilm em ektedir.

“P ey g a m b er'in hanımları, M üslüm anların a n n e le r id ir (Ah-


zab/6) Bu n eden le tüm M ü slü m an lar on ların m an evi evla d a ­
ndır. Y a n i E h l i B eyt'ten dirler.

Y in e A llah K a'be için “b eyt” kelim esin i ku llan m akta­


dır, Ö yleyse b eyt e/beytu llah a/kıbleye yön elen herkes Ehl-İ
B eyften d ir. T ıp k ı bunun gibi h er m üm in im an sayesinde Ehl-
İ Beyt’e m ensu p olm a şerefiyle m ü şerreftir.30

E h l-i B eyt'i; özel ve gen el E h l-i B eyt olarak İki k a tegori­


ye ayırab iliriz. Ö zel E h l-i Beyt, Peygam berim izin hanım ları,
kızlan, dam adı ve toru n ların ın d a dâh il oldu ğu ailesidir. B u
Ehl-i B eyt sadece P eyga m b ere kan vey a göbek b a ğıyla bağlı
olan ları kapsar.

G enel E h l-i B eyt ise; tü m M ü slü m an ların oluştu rdu ğu İs­


lam ailesid ir. Şim diye k ad ar gerçek E h l-i B eyt’i aslın da bü tü n
m üm inleri kapsam ına a ld ığı gö z ardı edilm iştir! E h l-i B eyt/
Hane H alkı, M uham m ed'e (as) in an an İn san ların olu ştu rdu ­
ğu İslam a ilesi v e İslam evidir. İslam dairesin e giren herkes
aynı zam anda doğal olarak E hl-i B eyt e (İslam ailesin e) de
girm iş olm aktadır. İslam din in e girm eyen, peygam ber çocu ­
ğu, peygam ber k a n sı h atta peygam ber b abası da olsa, E h l-i
Beyt’e dâh il değildir! E h l-i B eyt; ancak. Peygam berce inanıp,
onun tevh id ve ad alet davasın ı sah iplen en lerden olu şu r. H er
ailenin b ir reisi vardır, İslam ailesin in reisi de Hz. M uham -
m ed'dir. O nun han ım ları, b ü tü n m ü m inlerin ann eleridir.
uP e y g a m b erin e ş le ri m üm inlerin a n n e le r id ir (A hzap/6) Y in e
bu İslam ailesin in fertleri “ M uhakkak ki mıCrrdrder kardeştir­
le r" (H u cu ra t/ 10) a yeti m u cibince kardeştirler,9
3

39 Sönmez Kutlu, “Ehl-i Beyt Sembolik Kapitalinin Tarihi Süreç İçinde Se-
merelendlrÜraesl1', İs la m ly a t C. 3, Sayı3, s. 99-108-
112 İsla m 'ın Pm Auslan U

Sadece Peygam b erim izin E h l-i B eyt’i yoktu r! Ö n cek i p ey­


gam b erlerin de E h l-i B e y tle ri (getird ik leri din e İn anan ları)
vardı. Nuh (as) d ed i ki: “R obbim b en i bobam ı-anam ı, inana­
rak evim e g ir e n i .. bağışla.” (N uh/28) N u h 'u n (a) E h l-i B eyt’i;
on u n d in in e/ İsla m a giren lerdir. (O ğlu su da b oğu lacağı za ­
m an) Nuh, R abbine şöyle seslendi: “R a bbim î O ğlum ben im oi-
l e m d e n d i r î dedi. (H ud/45) A lla h şöyle bu yu rdu : “E y Nuh*
d e d i' o senin ailen den d eğ ild ir" (H ud/46) Y in e Hz. İb rah im ’in
b ab ası A zer b ir pu tp erest id i ve İb rah im ’in (as) E h l-i B eycin ­
den olam adı, Lu t’u n (as) k arısı k â fir idi. K ocasın ın yılla rca
koyn u n da yatm asın a ve on a evla tla r verm esin e rağm en L u t’un
(as) ev h alkın dan (yan i E h l-i B eytin d en ) olam adı. Peygam be­
rim izin am cası Ebu T a lip ve E bu Leh eb de kan b a ğıyla ona
b a ğlı olm aların a rağm en onun E h l-i B eyt’ln den olam adılar.

H âsıl-ı kelam ; gü nü m ü zde E h l-i B e y fe m ensu p oldu kla­


rın ı id d ia edip, ken d ilerin in peygam ber gib i sevilm esin i, ita a t
edilm esin i isteyen lerin h içb ir d in î a yrıca lık ları yoktur* H e p i­
m iz  dem peygam berin çocu klarıyız ve topraktanız, A lla h ’ın
m ü tevazi b ir kulu yu z. Peygam berim izin gü n ü m ü zdeki toru n ­
la rı eh li b eyte a yrıca lık lı davran ılm asın ı istiyorla rsa - k i b a zı­
la rı is tiy o r- ön celikle b u k im seler Peygam ber dedelerin e layık
k im seler olm aya ça lışm alıd ırlar,40 Bunlar, in san ların peygam ­
b er sevgisin i ra n ta çevtrm em elidirler. B ir sü lalen in a yrıca lık ­
lı oldu ğu n u iddia ed en ler Yah u dileşm iş kim selerdir. Irk çılık
b elasın a m ü ptela olm uş kim selerdir. M a a lesef b u n la n A lla h ’ı
sever g ib i seven ca h iller vardır. D eğil ayağın ı öpm ek, çorab ım

40 Bir tarihte seyyid/peygamber torunu olduğunu İddia eden birisi çıkmıştı.


Onlarca genç kızın İffetini kirletmişti. Bütün suç bu sapığın olamaz, ¿ ra
insanımızda peygamber torunlarına kudsiyet atfetmek gibi bağışlanmaz
bir hata da var. Bilemiyoruz, belki bu zavallı bayanlar bu seyyid geçinen
sapığın günlünü hoş edip, onun şefaatıyla cenneti garantilemek gibi bir
düşünceler! de olabilir. Bu heriflerin çorabını yıkayıp, suyunu şifa niyeti­
ne İçenler bile çıkabiliyor. Söz konusu bu çakma seyyid geçenlerde uyuş­
turucu hap İmalatından enselendi. Bu ldşl daha Önceleri zikir seansların­
da müritlerin kafalarına tok, tok diye vuruyordu. Bu müritler de “Eyvah!
Bizim işlediğimiz halttan şeyh efendi görmüş, ondan bizi ikaz etmek İçin
vuruyor deyip", bu seferde kendi kendilerini dövmeye başlıyorlardı. Ta­
bii insanımız, Kurandan, haktan ve akıldan bu kadar uzaklaşınca, bir
koyun gibi sürü psikolojisi İle hareket edince, onlan bir çoban köpeği
mesabesindeki kimseler de böyle koyun gibi güdebilmektedlr.
K ur an Peygam beri mİ, Yoksa îlahlaştm lan Peygam ber mİ? 113

yık ayıp suyunu İçen b ile vardır* E lin i öpm ek için n eredeyse
yere sü rü n erek secde ed er va ziyette gitm eler, b u va ziyette h u ­
zu rdan çıkm alar sadece bu ca h illeri kü çü ltm em ekte, S ad at ı
K iram oldu ğu iddiasın da olan la ra d a h iç yataşm am aktadır.
Eğer, bu k im seler o P eyga m b erin toru n ları iseler onun gib i
m ü tevazi olm alılar. E l öptü rdü klerin den , el verd ik lerin d en
ya n lışla rın ı d ü zeltm elerin i istem eliler* ken d ilerin i yü celtm e­
lerin i değil!

B azı n adanlar, bu gavs fila n d ed ik leri kim selere “K âin at


Padişahı* gib i sıfa tla r verm ek tedirler. E ğer bu k im seler bu n u
b ild ik leri hâlde k en d ilerin e bu sıfa tla n veren leri etrafların d an
kovm u yorlarsa k âin atın en b ü yü k şeytan larıdırlar!

N etice de h epim iz, h er b ir in san Peygam ber toru nu du r.


A m a Âdem 'in, am a N u h 'u n n e fa rk eder? U nu tu lm am alı ki,
İm an babadan oğu la gen etik olarak tevarü s etm ez! K im sen in
doğu ştan gelen b ir a yrıca lığı yoktu r. Şeref* izzet ve fa zilet ta k ­
v a ve am eldedir!

B iz de Hz. A fiy i çok severiz. Lâkin onun h atasız oldu ğu nu


da söyleyem eyiz. H alife olm ak için gösterd iği h ırsı doğru b u l­
m uyoruz. H z. E bu bekiPe, Ö m er'e, O sm an’a k ü sm esin i doğru
bu lm adığım ız gibi, Hz. A lî e v la d m ın d a ^Hafife olm ak sadece
bizim h ak k ım ızd ır.” id d iaların ı doğru bulm uyoruz. Ş artların ı
taşıyan h er b ir sah aben in n e k ad ar h ak k ı v a r idiyse, on ların
d a o kadar İS H ^ v a r d ı. O n ların b u h ırsla rın ın n ice canlara,
n ice tefrik aya sebep olduğu tarih en sabittir. A li evlad ı d ü n ­
yaya hükü m dar olsu n diye A lla h İslam ’ı gönderm edi. B izi de
onlara teba* olm ası için gönderm edi. Irk çılık h an gi boyayla
boyan ırsa boyansın, C ah iliye’ye koku su n u ü zerin de taşır!
Irk çılık şeytan i b ir davettir!

Peygamberimize Salâvat Getirmek Ne Demektir?

D in i kü ltü rü m ü zde “Mazhar-1 m evcudat, seyyid-i kâin at,


server-i fah r-i âlem ” vb. b ir d izi ünvan ve lak ap lar sıralan ­
m adan ve özellik le de “sallaUahu aleyh i ve sellem ” dem eden
Peygam berim izi anm ak ona h ak aret olarak algılanm akta, en
azından saygısızlık sayılm aktadır. H âlbu ki bu tü rden ab artılı
114 İslam 'ın Pavhıslan B

ifad eler B izan s ve S asan i im p aratorlu k gelen eğin den b izlere


geçm iştir* Padişah lar ve su lta n la r “H a life-i rû y-i zem in , dev-
letlû , h aşm etlû , azam etlû Padişah ım ız E fen dim iz H azretleri,
zıllu lla h -i fThard/A llah'm yeıyû zü n d ek i gölgesi” vs* d en ilerek
tela ffu z edilm eye başlandı*

O ysa K u r an, p eygam b erlerin in isim lerin i anarken “İb ra­


him , M usa, Süleym an, Davut* Nuh, M üham m ed” vb, şeklin de
çarp ıcı b ir ya lın lık la anarak* bu ca fca flı ve tu m tu raklı u n van
ve İm aj ed eb iyatın a son verm iştir!

K u r’an ’da “M ü ham m ed” ism i d ört yerd e geçm ekte* dördü n ­
de de onun elçi oldu ğu vu rgu lan m aktadır. D aha b irçok yerd e
h ab er getiren/nebî* ark ad aşın ız/ sah ibü kü m * A lla h 'ın kulu/
abduhu diye oldu kça ya lın olarak zikredilm ektedir* K u r an da
Peygam berim izin tabiri caizse “resm i” adı ve ü nvanı kelim e-i
şeh adette geçtiği gib i “A lla h 'ın ku lu ve elç is rd ir. B u b ile onu n
“ku llu ğu n u ” ön celem esi bakım ın dan ön em li b ir m esajdır.
K aldı k i “A lla h ’ın R asu lü ” dışm da b ir isim le an ılacaksa Ona
en yakışan ve gerçeğin ta k en disi olan ifad e “M u h am m ed ü l-
Em in" olabilir. B u n dan dah a bü yü k b ir u nvan olab ilir m i?*41

“A llahla ısm arladık, M aşallah* İnşallah, A llah ra h m et ey-


lesin , A lla h cezan ı versin , A lla h ’a em an et ol, A llah bilir*” ifa ­
delerin de oldu ğu gib i gü n delik h ayatım ızda A lla h kelim esin i
tek başına, övgü ler ve ü n van lar eklem eksizin, ya lın olarak^
çok ra h a t ku llanabiliyorken , “M üham m ed, Rasuİullah, P ey­
gam berim iz” gib i ifa d eleri tek başına* ya lın olarak ku llan m ayı
günah addediyoru z. H atta “R asu lu llah /Â llah m elçisi” ifade-
^ünde AHah’ın îsıîü varken, A lla h 'a övgü ler gön derm iyoru z da
rasüTühe^gönderiyoruz!

H âlbu ki P eyga m b erin İsm in in ardın dan “sallalla h u aleyh i


vesellem ” , sahabe isim lerin in ardın dan “radıvallah u anhu"*
evliyalan n ardın dan “ku ddise sirruhu* kadd esellah ü ervaha-
Eum * d iye m e ^ ve sen a cü m leleri ekleyenler* “A lla h ” ism in i,
övgü ler eklem eden tek başına, ya lın olarak kulla n a b ilm e d e ­
dirler. H erjtü rlü ham d ve senaya layık olan K âin atın Rabbi/

41 Ihsan Eliaçık. Arkadaş Muhammed, http://hanlfdostlar.net/fomm*


Kur’an Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştınlan Peygam ber mi? 115

E fe n d is in in İsm in i ya lın olara k zikretm ek gü n ah olm azken,


Peygam ber in olarak zikm tm ek gü n a jı oluyor*
öyle m i? O ysa A lla h onu arkadaşın ız, tıp k ı sizin g ib i b ir beşer,
A lla h ’ın ku lu olarak takdim etm ektedir.

P eygam b ere “Salât-ü selam 1* getirm ek J U ¿1 h\


UJL^ 1 IjL * iyUİ jj JLHL#ii \j (Ahzab/56) ayetinden çıka­
rılm ıştır. G ünüm üzün in sanı “Salavat ayeti" olarak bilin en bu
ayeti şöyle anlıyor: A llah ve m elekleri Peygamberce salavat ge­
tiriyor, ey im an edenler siz de salavat getirin. B u anlayışa göre
sanki A llah m elekleriyle halka oluşturm uş, tarikat m eclislerin­
deki “h atm -i hacegân" veya teravih nam azlarındaki salavaüar
gib i "AUahüm m e sallı ala,,," şeklinde, Itrîn in bestesi eşliğinde
salavat geüriyorl ve bizim de Öyle yapm am ızı istiyor, öyle m i?

Ebu U beyde M a’m er (H 210) ve Ferra {H 207) gib i m üfessir-


ler bu a yeti tefsir etm eye gerek b ile görm em işlerdir. Ç ünkü ilk
ik i yü zyıld a bu ayetin anlaşılm asın da h en ü z b ir ih tila f yoktu r.
Fakat çok ilgin çtir, öncekilerin , tefsirin e b ir kelim eyle dahi
olsu n ih tiya ç du ym adıkları bu ayet, son rakilerin ü zerin de en
çok konu ştu ğu ayetlerden b iri h âlin e gelm iştir. M esela İbn
K esir tefsirin de h ak kın da en çok söz n ak led ilen ayetlerden
b iri bu ayettir. Bu şu nu gösterm ektedir: B u konu da b irb irin ­
den fa rk lı rivayetler vard ır, Pek çok şa ib eli h ab er ü retilm iştir.
A yeti ön cekilerle son rak iler fark lı anlam ışlardır, S ala t etm e­
nin; “ salavat getirm ek" vey a “salâtu selâm oku m ak" şek lin de
an laşılm ası ayetin tarih için de esaslı b ir an lam kaym asına
u ğrad ığın ı gösterm ektedir.

B u du ru m da a yettek i “salât" ve “selam /teslim "in o günkü


dilde k a rşılığın ı bu lm ak için ayetin bağlam ına bakm ak du ru ­
m undayız, B u ayetin içerisin d e yer ald ığı yed i ayetten olu şan
pasaj, içerik, ü slu p ve b içim olarak b ir birinden ayrılam aya­
cak b ir bü tü n lü k a rz eder. Pasajın konu su Hz, Peygam ber ve
çevresin dek i in san larla olan k a rşılık lı ilişkilerdir. K ısaca aye­
tin bağlam ı “Peygam berdin hukukunu koru m ak" diyebiliriz.

B u pasajdaki a yetler b a şlık olarak şöyledir; N ebi m üm in­


lere n efislerin d en ön celiklidir. O nun han ım ları, ann eleriniz-
116 İslam 'ın Pavlusk m S

dir* A lla h rasû lü n de sizin için en gü zel Örnek vardır- A lla h ve


R asulü b ir konu da hüküm verd iği zam an, m ü m inlere seçim
h akkı yoktur* E vlatlığı Z eyd 'in eşin den boşan m ası v e Zey-
n eb ’in Peygam berim izle evlenm esi* M uham m ed için izd en h iç­
b ir erk eğin babası değildir, lâkin n eb ilerin sonuncusudur. O,
A lla h 'ın izn iyle A lla h 'ın yolu n a çağıran b ir davelçidir* B u ndan
son ra evlen m esi yasaklanm ıştır* Peygamberdin evin e gelen
m isafirlerin uym ası gereken adab-ı m u aşeret vb* gib i k on u la r
y e r alır* B u cü m leden olarak söz Peygam berce ge tirilir ve ‘"Al­
lah ve m elek leri onu destekliyor* siz de destekleyin**

B öyle b ir pasajd a Peygamberde “salât ve te s liır fin anlam ı:


çok a ltern a tifli olam az* “Yu sallû n e* fiilin d en dolayı, bizden
İstenen in ya p ıla b ilecek b ir eylem , iş ve olu ş ifad e etm esi g e­
rekir* H içb ir şek ilde bizim an ladığım ız gib i “A llah , m elek ler
P e y g a m b e ri salâvat getiriyor, “A llah ü m m e sa llı a lâ M uham -
m ed* diyorlar* E y m ü m inler siz de ona ayn ı şek ilde salavat
getirin " değildir*

A yette “salât" fiilin in ; A llah , m elek ler ve m ü m in ler olm ak


ü zere ü ç özn esi vardır* Ö yleyse “S alât” b u ü ç Öznenin, şerfan
ve aklen ya p a b ileceği “ortak b ir eylem " olm ası lazım dır* B u d a
an cak “salât* kelim esin in on larca anlam ından b iri olan “d es­
teklem ek" m an asını tercih etm ekle olur*

A yetin ik in ci kısm ı “E y îm an ed en ler!" şeklinde olup, bu ra­


d a özne sadece m üm inlerdir* Y an i; A llah , m elek ler ve m üm in­
le r Peygamberde salât etm ek, onu desteklem ek konu sunda
ortaktırlar* A m a Peygam berce teslim olm ak A lla h ve m elekler
için söz kon u su olam az* Ç ünkü o m eleklere örn ek olam az.
S elam a/teslim iyete ya ln ızca m ü m in ler davet edilm ektedir*
E m redilen b u teslim iyet onu n gü zel öm ek liğln ed ir, risaletin e-
dir*42 Ü stelik A lla h 'ın ve m eleklerin söz kon u su d esteği fiilin
m u zari/gen iş zam an olm asın dan d olayı süreklidir* Sizde E y
Ü m m et-i M uham m edi B u desteği aralık sız sü rdü rü n!

A yrıca; “salât etm ek* ile “teslim olm ak* arasın da anlam
bakım ın dan zoru n lu b ir b ak ışım lılık ve tam am layıcılık olm ası

42 Muştala îslamoğlu* Meal* s* 841.


Kur’an Peygamberi m iTYoksa tlahlaştınlan Peygam ber mi? 117

gerekir. B undan dolayı Peygam berce salât etm en in en m u h te­


m el k a rşılığı, ya; “O na esen lik dileyin* d u a ed in “ y a d a “O nu
destekleyin " dir, B u ik in ci an lam “salât" sözcü ğü n ün etim o­
lo jik an lam ların ın ortak n ok tası olup, çok dah a isa b etlid ir.43

“S alât“ı kim e yap ıyorsan ız onu d estek liyor veya desteği­


n i istiyorsu n u z dem ektir* A lla h ’a sa lâ t etm ek ya n i d u a edip
nam az k ılm ak on u n d esteğin i ve yardım ım talep etm ek d e­
m ektir. N itekim *A lla h 'ta n sa b ır v e sa lâ t ile yardan isleyin. “
(B a k a ra/ 152) ayeti bunu gösterir.

S ala t k elim esin in etim olojik kökü n den h areketle; A lla h 'ın
ve m eleklerin N ebi ye sa lâ t etm esi ve bizim de öyle yapm a­
m ızın isten m esi şu dem ek olur: E y im an edenler! Peygam ­
berdin tu tu ştu rdu ğu iyilik, gü zellik, doğrulu k, h ak ve adalet
m eşalesin in sönm em esi için onu destekleyin . D estekleyin ki
daha b ir gü r yan sın . B u m eşale cih an ı aydın latsın. Bunun
için on u n getird iği din i ya şa yın ve yaşatın . K en di çağınıza,
m ekân ın ıza ve zam an ın ıza taşıyın k i onu desteklem iş /ona
sa lâ t etm iş olasın ız.44

S alâvat getirm e kü ltü rü n ü n h ad islerle oluştu rulduğu ,


daha son ra da buna Kurbandan d elil arandığının en açık gö s­
tergesi b u ayette geçen fiilin e ayn ı cü m lede h er
b ir özne için birb irin d en fa rk lı ü ç anlam verilm iş olm asıdır.
B u nu n ne k ad ar yapay ve zorlam a olduğu daha İlk b ak ışta
ken din i ele verm ektedir.

• A lla h 'ın salâtı; peygam berin e rah m et etm esi olarak


çevrilm iştir.

O ysa bu ayette, A lla h 'ın P e y g a m b e ri salâtı b ağışlam a an ­


lam ı içerm em ektedir* A yetin bağlam ın dan da a n laşıld ığı ü ze­
re, Peygam ber'den kayn aklan an b ir ku su r ve gü n ah söz k o­
nusu d eğild ir ki, b ağış ve a f söz konusu olsun.

■ M eleklerin salâtı, on ların Peygam ber e istiğfa rd a b u ­


lu n m ası olarak,

43 Mustafa İslamoğlu, üç Muhammedi s. 113.


44 İhsan Ellaçık, Arkadaş Muhammed* http://hanlfdostlar.net/fonim.
118 İsla m 'ın Pavlusln n JT

* M üm inlerin salâtı İse ona salâvat oku m ak/salâvat ge­


tirm ek olarak çevrilm iştir. O na çok saiavat ok u r isek,
Allah, peygam berini, A rş ın sağ taralındaki “M akam -ı
M ahm ûd" denilen yü ce m akam a, Ş efaat M akam fn a
ulaştıracaktır (!)45

O ysa; b u k elim e çok an lam lı olsa da b ir kelim e b ir m akam ­


da b ir anlam a gelir.

B ereket versin A llah ve m elek ler ona sa lâ va t g e tirir dem e­


m işler. E ğer ayetin ik in ci kısırım daki “S afiû ”nün anlam ı sa lâ ­
va t getirin /salâvat oku yu n ise ayn ı cü m len in b aşın daki ayn ı
fiil {yu sallû n e’deki “saha” fiili), aym anlam a gelm ek zoru n d a­
dır. O zam an da an lam h âşâ "A llah , ku lu M u h a m m e d i sa lâ ­
va t getirir, on a du a eder, ondan ya rd ım ister.” olur. S orm ak
lazım ; A lla h du a m ı eder? D u aları kab u l m ü? Y an i; k la sik
u lem an ın bu zorlam a anlam verm e den em esi b irçok çelişk i­
lerle dolu du r. .. ;

H âlbu ki “S allû " fiili aym sü renin az yu k arısın d a "O A U ah


ki, sizi karanlıktan aydınlığa çıkarm ak içirt d estek ler v e m elek­
leri d e ...” [Ahzab/43) şek lin de geçerek, bu tartışm alı ayetin
tefsirin i b izzat A lla h yapm ıştır. Şu ayette de A lla h ’ın d esteği­
n in n asıl oldu ğu b elirtilir; "Ö AU ah ki; sizi karanlıktan aydınlı­
ğ a çıkarm ak için kuluna apaçık ayetlerini in d ir iy o r (H adid/9)

Vj t ii> O n e tasdik e tti n e d e destek ledi. o is ' ¿SÜj


Fakat o yalanladı v e geri durdu (d estek verm ed ir (Kıya-
m e/31-2) ayetin deki “salla" fiili; "tevellâ ”m n anlam b ak ım ın ­
dan tam karşıtıdır.

N itekim ken disin e ve eşin e du a etm esin i isteyen sah ab e­


ye “A fiahü m m e s a lli aleyh i v e aleyh â” şeklinde on a ve eşin e
saiavat (!) getirdi. Y a n i “A lla h ’ım onu ve eşin i d estek le.” diye
du a etti.

A hzab/56. ayetin salâvat getirm ek/oku m ak ile a la k a sı­


n ın olm adığı, aksine Peygam ber e fiili destek verm ek olduğu
devam ındaki ayetten de anlaşılm aktadır, "A fia ft ve K oşu tu n u

45 M. Suat Mertoğlu, HSalât~u Selam" md. DİA, C. 36, s. 23,


Kur’an Peygamberi mi, Yoksa Üahlaştarılan Peygam ber mi? 119

incitenlere Allah, d ü n ya d a v e ahirette lanet etm iş ve onlar için


a şa ğıla yıcı bir azap h a z ır la m ış tır (A hzab/57) O nu destekle­
m eyenler» on u n huku ku na ria y et etm eyen ler onu İn citm iş ve
eziyet etm iş olurlar.

“S a lli alâ" fiili (sa llı aleyh im ) şek lin de em ir k ip i olarak P ey­
gam ber İçin de ku llan ılm aktadır. {Tevbe/103) M esela b u ra­
daki salât etm e eylem in i, “salavat okum a" olarak tercü m e
edersek, “E y Peygam ber! O n lara sa la vâ t oku, Allahü m m e sa l­
lı a la M uham m ed del” m an ası çık a r ki, b u kabu l edilem ez.
“S a lli a la " ifa d esin in geçtiği {A hzab/43,56 ve Tevbe/103) bu
ü ç ayeti b irlik te İn celediğim izde sa la t eylem inin, sadece P ey­
gamberce has olm adığın ı, aksin e A lla h 'ın h er m ü m ine uygun
gördü ğü b ir fiil, b ir destek ve teşvik oldu ğu nu görürüz.

Salata böyle anlam ayıp, "K im bana şu k ad ar sa la vâ t g e ti­


rirse b u kadar gü n ahı affolu r» cen n ette b a n a kom şu olur, şe­
faatim ona va cip olur, şu k ad ar h u ri ile cen n ette zevk-ü sefa
sürer" tü rü nden h ad isler hem u ydurm adır, hem de o N e b în in
getird iği tevh id şu u ru ndan esaslı b ir kopm adır,

B u rada gözden kaçırılan önem li n ok ta şudur: “S alla” fii­


lin den tü reyen "salât" k elim esi sonradan kavram sallaşm ış ve
bild iğim iz n am azın terim anlam ı olm u ştu r. A rtık anlam ı d e­
ğişm iş, anlam : desteklem ek değil, du a etm ek, n am az kılm ak
olm u ştu r. B izim ya n ılgım ız kelim en in sonradan k azan d ığı b u
terim anlam ım , kelim en in yalın , a slî h âlin e yan i; va h yin n ü ­
zu l zam an ın daki an laşılan an lam ına d a verm ek olm u ştu r. B u
yen i kavram sal anlam ı, (salâtı/du a etm eyi) yin e kavram laş-
m ış b aşk a b ir terim olan “du a" ile açıklam ak, anlam ı ik i d efa
orijin alin den u zaklaştırm ak dem ektir.

G erçekten de "yu sallû n a" fiil k ip i olm asın dan d ola yı y a p ıl­
m ası İsten en işin b ir eylem olm ası gerekir, K ıraat/du a etm ek
değil! S alât eylem i; A llah 'ın , m elek lerin ve m ü m inlerin ortak
yapacağı b ir eylem olm alıd ır.46 S öz konu su ayet; "S a llı ala
deyiniz" diye em retm iyor. A ksin e “b ir İş yapm ayı" em rediyor.
B abam ız b ize “A n n en e yardım et!" dese, b iz de “A n n en e y a r­

46 M. tslamoglu, Öç M uham m ed, s. 113.


120 İsla m 'ın Panluskm E

dım et, A n n en e yard ım e t * d iye bu cü m leyi h er gü n yü zlerce


d e fe tekrarlasak, ann em ize yardım etm iş o lu r m uyuz?

P ad işah a destek n asıl “Padişah ım sen çok ya şa !" dem ek­


le verilm iş olm az ise. Peygam berce d estek de “S an a b in lerce
salât-ü selam olsu n .'’ dem ekle verilm iş olm az.

B u A h zab/56. a yet in in ce sah ab eler ellerin e tesp ih alıp.


Peygam berim ize salâvat getirm eye m i b a şla d ıla r? H ayır. O n ­
la r bu d esteği cih a t m eydan ların da fiili olarak gösterd iler. “Ya
R asu lallah l Sen atın ı d en ize sürsen, b iz de tered d ü t etm eksi­
zin peşin den geliriz," diyerek, ona kol-kan at gererek gö ster­
diler.

A lla h bize peygam b erin izi d estek leyin diyor, b iz ise “A lla -
hüm m e sallı a la M u h am m ed/A llah ’ım M u h a m m ed i sen des­
tek le." diyoruz. A lla h bize, b iz ise “Sen destek le" diyoru z, Topu
b irb irim ize atıyoru z. B ir ga rip lik yok m u bu işte? Y ah u dfierin
M u sa'ya d ed iği gib i “H a d i s e n git, R a bbtn le birlikte savaşın .
B i2 şuracıkta oturacağız (duracağız.i." (M aide/24)

“Y ü sallû n e" fiili, sa lâ va t getirm ek ise, “A llahü m m e sa lli


alâ M uham m edi'deki “sa lli" em rin e de “salavat getir" anlam ı
verm em iz gerekir. Bu du ru m da anlam n e olu r d ersin iz? “E y
A lla h ım ! M uham m ed e salâvat getir."

Peygam berim ize salâvat getirm eyecek m iyiz? E vet getire­


ceğiz. Ö m ründe b ir defa dem ek vaciptir. Yin e ayeti böyle an ­
layan lar arasında bile, “M uham m ed" ism i defalarca geçse b ir
defa salâvat getirm en in yeterli olacağını, Y a d a ism i ilk an ıldı­
ğında, yazarken de ism i ilk yazıldığın da salâvat getirm ek yeterli
görülm üştür.47A yeti “ otom atik salavât" em ri olarak anlayanla­
rın -Ş a fiî ve H anbelîler h a riç- çoğu nam azın ka deslnde salavâ-
tı okum anın m üstahap olduğunu* okum ayanın nam azını iade
etm esinin gerekm eyeceğini söyler. N am az zaten b ir duadır.
D uam ızda Peygam berim ize, m üm inlere de dua ederiz.

A yrıca b u ib a d et form u n da yapılam az. Z ira bü tü n ib a d et­


ler, tü m çeşitleriyle ya ln ızca A lla h 'a ya p ılır. Peygam b erim izin

47 M, Suat Mertoğlu, age> s. 23.


Kur’an Peygam beri mİ, Yoksa İlahiaştınlan Peygam ber mİ? 121

öğrettiği on larca ham d, teşbih, zik ir du aları vark en yen i ib a ­


d etler m i icat ediyoru z?

Salât; o son N ebi y i ve o n u n tevh id din in i desteklem ek,


ayakta tutm ak, onun davasın a can ı gön ü lden om u z verm ek
dem ektir. P eyga m b erim ize sözlü destek verm en in / salâvat
getirm en in n e m ahzuru o lab ilir den irse; sözlü destek olsa
olsa, esas yapılm ası gereken fiili d esteğin çok küçük b ir c ü zü
olabilir. Yoksa; “M uham m ed” ism i h er geçtiğin d e "salavât
getirm ek*’ d iye ta b ir ettiğim iz, önceden belirlen m iş birtakım
A ra p ça ezb erleri otom atikm an tek rar edip durm akla, on u fiili
olarak desteklem iş olm ayız.

Y a d a P ey ga m b erin ism i h er ya zıld ığın d a (sav) yazm ak,


onu desteklem ek m id ir? Y ok sa fiili d esteği b aştan “sav^m ak
ya da b ir n evi “S,A*V” gitsin dem ek değil m idir?

Sözü n özü şudur; Hz, Peygam b er e d il ile yap ılan dualar/


salâvat da on a m an evi b ir d estek tir ve m akbuldür. Fakat bu
destek em ri sadece dil desteğin e indirgenem ez. B u ayette de
em redildiği gib i desteğin “fiili’’ olm ası lazım dır. O n a yap ıla-
cak fiili destek, onu n la ayn ı çağd a yaşayan sahabe için zaten
bellidir. B izim gib i onun çağdaşı olm ayan lar için ise, onu n
davasın ı desteklem ek ve örn ekliğin i yaşatm aktan ibarettir.
O nun getird iği vah ye ve o va h yi h ayata u ygu lam a tarzın a v e ­
rilecek h er destek, on a yapılm ış gerçek b ir “ salât” ve “selam ”
olacaktır.

Peygamber’« Salat Sahabe Nasıl Anlamıştır?

B u günkü salat-ü selam geleneği* M ü slü m an ların ü rettiği


b ir kü ltü rdü r. H aru n R eşid zam an ın a kadar resm i yazışm a­
larda ya ln ızca besm ele yazılıyord u . İlk defa onun besm elen in
yan ına tasfiye / salat-ü selam yazılm asın ı em rettiği bilin m ek­
tedir, D aha sonra H 3. asırdan itib aren ed eb iyat ü rü n lerin de
görüldüğü, H 5. asırdan son ra d a kitap b aşların d a besm ele­
nin ya n ın a yazılm aya başlan dığı görü lm ektedir.48 E ğer erken
dönem lerde böyle b ir Peygam berce salât-u selam getirm e ge-

48 M. Suat Mertoglu, "Salât-ü Selam* md. DİA* C, 36, s, 23.


122 İslam'ın PaviustanlR ,ı

ir
len eği olsa yd ı elim izd ek i en esk i b elgeler bu nu bize göstere- ;
çekti.

Sahabe Peygam b erim izin ism i h er an ıld ığın d a bizim y a p ­


tığım ız gib i salâvat getirseydi, bu n u n la ilg ili yü zlerce riva ­
y e ti h a d isçileıin du ym am ası im kân sızdır. B öyle b ir gelen ek
olsayd ı b ize u laşırdı. S alavat getirm ek İle ilg ili h ad isler B u ­
harı, M ü slim gib i b irin ci d erece h ad is k itap ların d a değil,
ikin ci, ü çü n cü derece sahih kayn aklarda y e r alm ası, m esela
B u h arî’n in S a h ih in e alm ayıp d a E d eb u l-M ü fred gib i sahih,
z a y ıf rivayetlerin k arışık olduğu, âdab tü rü k on u lan işleyen
kitab ın a alm ış olm ası bu nu teyit etm ektedir. B u h ad islerin
de bazı h alk va izleri ve din e zam yapm ayı seven sofu çevreler
tarafın dan im al etm iş olm aları ku vvetle m uhtem eldir*49

Peki, Peygam berim izin arkadaşları, ona n asıl “salât” etm iş­
ler, onu n asıl desteklem işlerdir? İsm i anıldığın da salavât çe­
kerek m İ? Yoksa onu m alıyla ve canıyla destekleyerek, o n tittj
yarım da yer alarak, getirdiklerini uygulayarak, savaş m eydan­
larında om uz om uza savaşarak, vu ru şarak m ı? Peygam ber e
“s a la r etm enin ne dem ek olduğunu, en İyi, savaş m eydanın­
d a etrafın da etten du var örerek koru yan genç sah abeler veya
sü ikast yapılacağım bile b ile yatağın a yatan “A İT veya T a if ten
taşlanarak kovulduğu sırada önüne atlayarak taşlar ona değ­
m esin diye kafası gözü ya n la n “Zeyd" açıklar. H epsi yan yana,
om uz om uza ona “arkadaş /sahabe* olm uştur. Y an i on lar sırt­
larım Peygam ber e, Peygam ber de on lara dayam ıştır* A ra la rın ­
da sarsılm az b ir güven, dostlu k ve kardeşlik oluşm uştur,50

Peygam ber, b iz e ç o k uzaklarda, örn ek alınam ayan, h içb ir


zam an b ize arkadaş olam ayacak b ir rü yalar, ru h a n ilerl_m y-
Y îzele r âlem i figü rü olm aktan çıkarılm alı* Y an ın ızd a yürü y en ,
evin ize m isafir olan, borç isteyen , dü şm an ı şeh rin d ışın d a m ı
k arşılasak diye soran, b a k bu iyi fik ir h iç öyle düşünm em iş-
l ı u _. .■ - * ......................................... * ' ■■■"n+--a±-_.

tim diyen, n asıl gid iyo r evlilik d iye h âl h a tır soran, h oş geld in
gözü m gel b u y m otu r diye y e r gösteren “arkadaş" b ir peygam ­
b. .er
..
olm alı* ■

49 İbrahim Sarmış, H z. M u h a ırm ıe d 'l D o ğ m Arûcm ıak, s. 115*


50 İhsan Eliaçık, Arkadaş Muhammed* http; //hanlfdostlar,net/forum-
K ur an Peygamberi mİ. Yoksa İlahlaştınlan Peygam ber mİ? 123

Ç ü nkü arkadaş olu rsa an cak örn ek alabilirsin iz. G öklerde


dolaşan, b in b ir m u cize h a lesi İçin de t ^ d lm edilen , b ir m elek
Peygam b er ö rn e k alınam az. B öyle b ir peygam b er A lla h île ku l
ara sın d a â r ^ ıE R ^ p a r / ş olur, A lla h ’ın d id a n n a (m ah
cem alin e) m ü ştak olduğu, “S evgilim " ded iği, K âin atı ken disin -
d en yarattığı, seb eb-1 m evcu dat b ir ya n -ilâ h peygam ber olu r
ve onu h em en sağın d a bu lu n an M akam -ı M ahm ud’a otu rtu n
B öyle b ir Peygam berce sa la vâ t getirilir, teşbih çekilir, m edet

örn ek olam az. B ö yle ta svir ed ilen b ir peygam b er olsa olsa,


reel dü n yan ın d ışın a itilm iş, m ito lojik b ir kah ram an olur.

K u r’an Peygam berim izi u laşılm az, ya şan an h ayatta k a r­


şılığı olm ayan, ken d isiyle “arkadaş" olunam ayan, u zaklarda
b u lu tla r ü zerin de dolaşan b ir va rlık olarak resm etm iyor. A k ­
sine* onu ken di h ayatım ıza, içim ize* ya n ı başım ıza getiriyor.
O nu b ize “arkadaşın ız" olarak takdim ediyor, “ A rk a d a şın ızı
cin çarpm ış d eğ ild ir* (Sebe/46), “ A rk a d a şın ız yoldan çıkm ış
v e sapıtm ış değildir** (N ecm /2), “ A rk a d a şın ız bir mecnun d e
ğ ild ir* (Tekvir/22), "A rk a d a ş ı on a ‘Ü zülm e AU ah bizim le bera ­
berd ir ' d ed iğ i zam an,**" {Tevbe/40),

B u n eden le “ salavât çekm ek" ja rtık Peygam ber i b ize ar-


kadaş k ıim ıy o r* A k sin e b izd en u zaklaştırıyor. Ö yle b ir saygı
an layışı k i ism in i anam ıyorsunuz, İn san arkadaşın ın ism in i
k ırk tü rlü saiavât serem on isi ile m İ an ar? B ir çırp ıd a ism in i
söyleyem iyorsan ız aran ızd a resm iyet va r dem ektir. B u k ad ar
resm iyet ise, aradaki sam im iyeti kaldın r.

G erçekten on u n reayası* tebası* m ü ritleri, h ayran lan ,


yoktu . S ah ab eleri ya n i “arkadaşları" vard ı. O ysa h an gi fild işi
ku lesin e çek ilm iş Uder h alk la dertleşir? H angi şeyh m ü ritleri­
n i arkadaşı olarak görü r? H an gi din adam ı k en d in i “avam la"
ayn ı kefeye koyar? H an gi efen di m eclisJndekilere su dağıtır?
O n u n gib i m escit in şasın d a ça lışır? A rk ad aşların a a teş y a -
k ar? H astalan ın ca ziyaret eder? O n larla şakalaşır.

K arşısm da titreyen b ir adam a “K u ru tu lm u ş et yiyen b ir


kadın ın oğluyum ben. N e titriyorsu n b e adam ! ” dedi*
124 îsla m ’m Paıduslan ü

O, kim seyi önü nde eğdirm edi. K im seye elin i öptürm edi.
K en d isi içeri girin ce kim seyi ayağa kaldırm adı. Y e m e n jia i.
dön en M u az b in C eb el yan ın a gelin ce secde edip eteklerin e
kapandı. Y akasın dan tu tu p k ald ırd ı ve sordu: “N e yap ıyor-
sun, bu ya p tığın n edir?" M iıa z "E y A lla h ın Resulü, Y em enide
Y ah u d i ve H ristiyan âü m lerinden gördüm . B irb irlerin i b öy­
le selam lıyorlar, peygam berlerin selam lan m ası böyleym iş "
dedi. Ş öyle cevap verdi: “D ik d u r v e A lla h 'ın selam ı ve rah m etl
sen in le olsu n .“ de. “B izim selam lam am ız budur, on la r pey-
gam berierln e iftira atm ış." dedi.

K arşısın da d ik du ru lm asm ı isteyen, gü len le gü len , a d a ­


ya n la ağlayan, arkadaşların ın ü zerin e titreyen , m azlu m lar
için m eydan a ablan , b ela la rın için e dalan Öksüz b ir v icdan a
destek verm ek. O n u n la A lla h 'ın gü n lerin i yaşam ak, destan lar
yazm ak, tarih yapm ak, davasın ı ken di davan, y o lunu kendi
yolu n bilm ek* on a arkadaş olm ak, ekm eğin i aşım on u n la pay-
Taşm ak ve yen i b ir dü n ya için on u n la om u z om u za m ü ca d ele
etm ek. A rk ad aşların ın /A sh abın ın ya p tığı tam olarak bu yd u A1

öyle Salâvatlar İcat Etm işiz kİ, Bunları Allah


Reddeder, Peygamber İse Değnekle Kovalar!

A rtık günüm üzde, özellik le b iz Tu rk lerd e sa lâ va t getirm ek


b ir ib ad et form u n a büründü. H âlbu ki İb ad etler yaln ızca A l­
la h 'a ya p ılır. H içb ir peygam ber ken disin e ib ad et ed ilm esin i
em retm ez. A rtık Peygam ber'e sa lâ va t getirm ek: on a esen lik
dilem ek, du a etm ek için yapılm az olm uş, bilakis: gön derilen
salât-ü selam lar vesilesiyle, on u n ru h an lyetin den istifa d e e t­
m ek, ru h an iyetiyle tem asa geçip, aradaki perdeleri k aldırm ak
ve b irtakım n u rlar alm ak, on u rü yad a görm ek, şefaatin e n a il
olm ak, h u rilere sahip olm ak, şefaat m akam ı olan m akam -ı
m ahm ud'un kapsam alan ın ı gen işletm ek ve tü m ü m m etin i
on u n şefaatiyle n ar-ı c a h îıh d e n azat etm ek, vs, gib i İslam 'da
h iç b ilin m eyen şeyler için yap ılm aya başlan m ıştır,

A llah için, elin izi vicd an ın ıza koyun, h akkı söyleyin. B iz


on a esen lik d ilem ek için m i ona salât-ü selam ’ı gön deriyoru z? 1
5

51 İhsan Ellaçık, Arkadaş Muhammed, http://hanlfdostlar,net/foram.


K u ran Peygam beri mİ, Yoksa İlahlaştınlan Peygam ber mİ? 125

Yoksa h erkesin de b ild iği gib i “Bu salât-ü selam lar h ü rm eti­
ne, A lla h ’ım du am ızı k ab u l et, şu şu h acetim izi gid er,” diye m İ
yapıyoru z? D aha n et söyleyelim . “O nun aracılığıyla Sen den
İstiyorum .” d em iyor m u yuz? D urum bü tü n çıp la k lığı ile böyle
ise, bu İslam ’a m u vafık m ıd ır?

Ö rn eğin Feth u llah G ü len in F acebook sitesin de y e r alan


b ir m akaleden b ir bölü m ü b erab er okuyalım :

"Ey Peygamberi Ümmetinden sana salât u selâm getirenin on gü­


nahını affedeceğim, on basene vereceğim ve onun makamını on
derece yükselteceğim". "Sana duâ edene ben de rahmet ederim*
sana selâm gönderene ben de selâm gönderirim”. "Kim Allah Re­
su lü n e salât-ü selâm getirirse Allah ve melekleri de ona yetmiş
defa salât-ü selâm getirir", "Müslûm anlardan bana yüz salât-ü
selâm getirenin günahları affolunur”, "Ümmetimden bana salât-ü
selâm gönderene şefaatim vacip olur,"

gibi pek çok h adiste salât-ü selam em red ilm ek ted ir.

O* “Sen olm asaydın, şu âlem leri yaratm azdım ,”52 ku d sî


hadisinin m azh an dır, E sk ilerin ifadesiyle, O k âin atın ya ra tılış
sebebidir, O, R u h-u S eyyid il-E n a m ’d ır. T a sa vvu f! ifad esiyle
“Taayyü n-i evveF in kahram anıdır. Ö yleyse A llah R esu lü fa rk ­
lı h u su siyetleri, fark lı donan ım ları olan b irisidir. Zaten o fa rk ­
lı donan ım ları olm asa A lla h ’tan em ir alam az. O don an ım ları
olm asa yatağın dan kalkıp göklerde dolaşıp, m fra c yapam az.
D iğer taraftan: A llah , Peygam ber’in in ru h an iyetin den ve Öbür
âlem de on u n şefaatin den istifa d eyi on lara du yu lan saygıya
bağlam ıştır.

Bu n edenle: “B izler salât-ü selâm okum akla, n eb iler S u l­


ta n ın a sözüm ü zü ve yem in im izi yen ilem iş, ü m m eti arasın a
bizi de dâh il etm esi isteği ile k en disin e m ü racaat etm iş o lu y o ­
ruz. “Seni andık, S en i düşündük: A lla h T eâ lâ ’ya Senin k a d ­
rini yü celtm esi için du a ve dilekte b u lu n du k” dem iş ve “B izi
de n u rlu h alkan a al ey A llah R a s u lü l.ta le b im iz i tek ra r ed e­
rek O n u n en gin şefkat ve şefaatin e sığın m ış olu yoru z. O n a

52 Bu sözün hadis olmadığım, mevzu olduğunu, ama mana olarak doğru ol-
y duğunu söyleyen Gülen, burada İse “kudsi badis" diyebilmektedir. Mevzu
\ olan bir söze hadis demek bile günah İken, kudsi hadis (manası Allah'tan,
sözleri Peygamber'den olan hadis) nasıl diyebiliyor anlaşılır gibi değili
126 İslam'ın Pavtuslan ZT

m ü racaatım ızla m evcu diyetin i, bü yü klü ğü nü k abu llen m iş ve


kü çüklüğüm üzü, h içliğim izi ila n etm iş; aczim iz ve fak rım ızla
beraber, şid d etli ve çok b ü yü k b ir gü n ü n en dişesiyle R esû l-i
E krem ’e sığm ıyor, ondan m edet d iliyor, ih tiyacım ızı ve h âlim i­
z i on a arz etm iş olu yoru z/

S aîâ t u selam ile h em onu n la aram ızda b a ğ ku ru yor hem


de O ’n u n vesilesiyle din î va zifelerim izi yapabilm em iz için A l­
lah ’a du a etm iş oluyoruz* S alâvat-ı Ş erife getirirk en kalp ve
d ilin irtib a tın a dik k at etm ek gerekir* N itekim du daklarım ız­
dan dökü len h er sa lâ t ve h er selam a E fen dim izin k a rşılık
vereceği dü şü n cesiyle söylenm esi, bu irtib a tı ku rm ak açısın ­
dan ön em lidir. B azen, b en de k en dim i R avza-i M u tahh era’n ın
önü n deym işim gib i hissederim * H ayalen o m ü barek k ab rin
önüne varın ca, üm ıd ve em el h eyecan ıyla çırp ın ıp du ran y ü z­
lerce âşık ru h arasında* b ir-ik i adım ötede S evgiliyle b u lu şa­
cakm ışım gib i b ir h is ve h eyecan la coşar ve dilim in döndüğü
kadarıyla on a sa lâ t u selam okurum * S on ra d a O 'nun m ecli- ,,
sinden sızıp gelecek en m ahrem fısıltıla rı duym aya çalışırım .
M erak ederim , acaba n e d ed i ben im selam ım a k arşılık ? A caba
n asıl m u kabelede bu lu ndu ? İçim i d erin b ir m erak sarar* B ir
şey d em iştir m utlaka* Zira, salât u selam ın kab u l ed ileceği
h u su su nda şüphe yoktur*53
***

B izdeki b u şalâvat k ıU tü r ü ^
rat adlı toteb m ve bu n u n h a lk arasın daki K ara D a vu d ism iyle
m eşhur şerh i gibi k ita p la rın bü yü k etk isi olm u ştu r * Bu k ita ­
b ın m ü ellifi Süleym an el- C ezû îi abdest alm ak için b ir kuy u ba-
şm a va n r. F a k a f k u yu d a n su çıkartm ak iç in b ir a let bu lam az.
U zaktan b ir k ız çocuğu onu izlem ektedir. K ızım ız şeyhim izin
yan ın a varır, ku yu ya tü kü rü r, t ı^ ı^ ğ ü n ü n b erek etiyle ku yu
su yla dolu p taşar ve şeyh im iz de abdestin i alır* Ş eyh im iz ş a ­
şırm ıştır! K ıza bu yü k sek m anevi m ertebelere n asıl u la ştığın ı
sorar* Bu k ızcağız d a salâvat oku m akla u laştığın ı söyler* Bu-
hun ü zerine şeyh im iz bü tü n sa lâ va tlan top layıp yazar* Kim

53 http: / /tr. fgulen /content/view/20245/18/


K u ran Peygam beri mİ* Yoksa Üahlaştınlan Peygam ber mi? 127

bu sa lâ va tlan dü zen li b ir şek ild e oku rsa Peygaınbçr'Jn şefa ­


atine n a il olacak ve m addi ih tiya çla rı karşılan ıp» dü n yevi iş~
leri düzelecek tir v s ,54 şek lin d eJ ıer gü n abd estll olarak, b elirli
vakitlerde» b elli sayıda, h an gi salâvaü an n o^k u n m ^ı^erek ti-
ği b elirtilm iştir. G örü ldü ğü ü zere h er şey efsan eler» ın itoslar
ü zerine ku ru lm u ş b ir k iU tü rİjİ!^ £ j£ k ku yu ya tü k ü ım ek bile
keram et olarak tak d im edilm iştir.

K ara D avuc f da: “Peygam berim ize b ir salâvat getiren in 10


gü nahı silinir* h er gü n 100 defa okuyanın* 30 u dünyada,
70'i ah irette olm ak ü zere 100 h aceti giderilir* gü nde 70 defa
okuyan Peygam berim izi rü yasın da görür, şefaatin e n a il olur,
havz-ı kevserin den içer* cesedi cehennem e haram kılınır*
Cum a günü 100 defa oku yan ın 80 y ıllık gü n ah ın ın b a ğışla ­
nır, Peygam ber'e salâvat getiren e, A lla h ve m elek leri de on a
salâvat getirir’’ vs. gib i tam am ıyla u ydu rm a b in lerce h ikâye
vardır. İn san ım ızın din kü ltü rü n ü bu tü r k ita p la r in şa etm iş­
tir.

O sm an lı dönem in de çok oku nan TenbiftuF^Ga/iMn* Ahm e-


d tye ve İm a d ü ’l-Îsla m gib i k itap ların ya zd ığın a göre şarapçı
am a salavatı da ih m al etm eyen b ir günahkâr* Peygam ber'e
salavat getirm esi sayesin de im an ım ku rtarm ıştır. M ezarlık
yan ından geçen b irisi b ir salâvat getirir* tam 550 k işi o sa lâ ­
vat h ü rm etin e cehennem azabından k u rtu lu r (!) v s .55 K im g ö r­
m üş dersen iz? R ü ya âlem in de görü lm üştü r, E fendim (!)

“B an a en ya k ın olanlar, ü zerim e en çok salâvat getiren ler


olacaktır. Ü zerim e salâvat getirirsen iz» A lla h da sizin ü zerin i­
ze salâvat getirir. B an a salâvat getirin. N erede olu rsan ız olu n
salâvatm ız ban a u laşır. Y a da ben im ism im an ıld ığın da ban a
salavat getirm eyen in bu rnu sü rtsü n." gib i ve b en zeri h ad is­
lere dayan arak b a zı kim seler* A lla h 'ın rıza sın ı kazanm ak ve
Peygamberdin şefaatin e n ail olm a n iyetiyle salavat h alk aları
kurm akta, b aşk aların ı d a bu salâvat h alk aların a katılm aya
davet etm ektedirler. H er A lla h ’ın günü, Peygam berce b ir m il­
yar salâvat getirm e gib i etk in lik ler dü zenlenm ektedir. Z a vallı

54 Süleyman Uludağ» "DelailiVl*Hayrat" md. DİA, C. 9» s, 113*4.


55 Hatice Arpaguş* Osmanlı Haifrımıt Geleneksel İslam Anlaytşu s. 218.
128 İstemim Pavhısİan S

M û slü m an lar d a İbadet m aksadıyla, en azın dan P ey ga m b ere


k a rşı va zifesin i yap m ış olm ak (!) dü şü ncesiyle, ziktrm atiklerle
sa la va t oku m a h alk aların a katılm aktadır.

H atta öyle salâvatlar icad edilm iş k i bu n ların okunm am a­


sı oku nm asından çok daha h ayırlıdır. A llah koru su n k işiy i
şirk e dahi götürebilir* ö rn e ğ in Kurtübî*nin icad ettiği; “salât-ı
tefriciyye"d ek i Peygam b er e verilen sıfa tla r A lla h 'ın s ıfa tla n ­
dır, “ ...D ü ğü m ler onunla/M uham m ed ile çözülü r, S ıkın tılar/
B ela la r onu n la giderilir* İh tlyaçlar/h acetler onu n la eld e e d i­
lir* A rzu lan an iyilik lere onu n la n a il olu n u r.”

H aftalarca papağan gib i bu aptalca şeyleri tam 4444 kere


tekrarlam aksın ız. N e b ir eksik* ne de b ir fazla. B u sayılar* çok
ku tsal sayılardır* bu n lardan b iri eksik olu rsa, an ah tarın d iş­
leri denk gelm ez* h âliyle h acetin iz giderilm ez* sık ın tıların ız da
sona erm ez! A lla h 'ın işi gü cü yok, tefriciyen izi sayacak. Tövbe
Y a R abbiî N am azdan sonra yaptağım ız m esnû n olan tesbih at-
ta, 33 djrfaJ^esbil^ J a h m îd , tek b ir getirilirken* A lla h topu top ü
33 ^ r e a n r^ ,_yü celtilir, ovü lü rken, bu şirk k o k a n “salât-ı
tefrlciyye” 44 44 kere! S an ki b ir yerd e ya n lışlık y a r a b i l N e
dersin iz?

B ir m üm in rah m et i R ah m an a kavuşur* “E sselâtü ve's-


Selam ü aleyk, A leyke Y â H abİballah” diye selâ verilm eye b aş­
lanır. İnsanlar nam aza “Allahüm m e salli ala M uham m ed” ile
kaldırılır. Nam azdan çıkılır* “A la rasü linâ salavat” diye tekrar
Peygam ber e salavat getirilir. S alavat getirin em rin i alan im am
“S alât-ı tüncînâ*yı okum aya başlar.56 “A llah ’ım ! M uham m ed'e

56 îbni FaMhanJ (Fecri Münir) isimli kitabında şu olayı nakleder: Maneviyat


büyüklerinden Ebu Musa* fırtınalı bir havada gemide İmiş, Müthiş bir fır­
tına gemiyi batırmaya ramak kaldığı sırada Peygamber Efendimize iltica
etmiş: Ya Resulallah, gemimiz batacak* içindeki bunca masumlar suya
^ f gark olup ölecekler. Lütfen bize bir kurtuluş çaresi gösteri O sırada kula-
Jy ğma şöyle bir hitap vaki olmuş: Ey Ebâ Musal Tüncina duasını okuyunl
¿Jp* Demiş ki: Ya Resulallah* bu Tüncina duası hangisidir, biz bilmiyoruz?
Efendimiz bugün namazlardan sonra okumakta olduğunuz Tûncina'yı
okumuş* bunu okuyun* diye tehbih buyurmuş, Gemide ki yolcular hep
birlikte bunu Ebu Musa'dan Öğrenip okumuşlar* fırtına dinmiş, sağ salim
karaya ayak basmışlar. Bu salavatı şerife ilham ile yazılmıştır. (Ahmet
Şahin* Güncel Sorulara Çözümler) İlhamlar* gayb'den gelen sesler, Daha
neler* neleri Dar da kaldığında Allah'a iltica etmeyi bile bilmeyen şeyhler.
K ur'an Peygam beri mİ, Yoksa İlahlaştm ian Peygam ber mi? 129

ve on u n eh li beytine salât e t B u salât ile b lzleri bü tü n korku ve


belalardan kurtarırsın. B izim ih tiyaçlarım ızı o salâvat hürm e­
tin e yerin e getirirsin, b izi bü tü n günahlardan tem izlersin, b izi
yanındaki derecelerin en yü cesin e yü kseltirsin, o salâvat h ü r­
m etine h ayatta ve öldükten sonra tü m hayırların en nihayetine
ulaştırırsın,,.*1Tü m hacetlerim izi A lla h 'tan istesek ne olur? Gü-
nah a m ıgireriz? Yoksa az önce î^Ü ha^daA Ilah ’a söz y e m iş tik ,
“A llah 'ım yaln ızca Sen'den yardım isteriz, İsteyeceğiz/ diye! S ö­
zünde durm ayana, ahd'e vefa gösterm eyene ne denir?

İh tiyaçların ı, sık ın tıların ı A lla h 'a arz etm eyip, bu n ları b a ş­


k asın ın gid ereceğin e in an an a n e d en d iğin i b ilirsin iz? Peygam ­
b e r i övm ek İle başlayan bu çığır sonunda, ona ibadete, on u
u lû hiyete ortak etm eye k ad ar uzandı. M ezarın da sağ ise, ü m ­
m etin in tü m am elleri sabah akşam on a arz ediliyorsa, selam
veren in selam ın ı alıp, ayn ı ile m u kabele ed iyorsa o takdirde
peygam ber ölm em iştir, İsa ’n ın gökte sa ğ olm ası (î) gib i b izim
Peygam ber de R avza-ı M u ta h h a ra sm d a sağ ve diri dem ektir.
(!) B izim p ey ga m b erin onların kin den aşağı kalm ası h iç olacak
şey m idir? O n ların ki de B ah a’n ın ya n ın a oturm uş* bizim k i de
A rş’ta A lla h ’ın sağ ya n m a (!) otu rtu lm uştu r. K ü çü kleri A llah ,
affedecek! B ü yü k gü n ah larım ızı ise onun şefaati affettirecek.
E bedî ku rtu lu şu m u z ona bağlı. G el de şim di on a b in lerce
salâvat getirm e!

A llah'a karşı yatan uydurandan daha zâlim kimdir? (Enam , 6/21)


Haktan/hakikatten sonra geriye ne kalır kİ? Sapıklıktan başka?
(Yunus, 10/32)

Peygam berim iz Gaybı B ilir mi?

A lla h 'ta n b aşk a h iç kim se gayb ı bilem ez. B u kon u da o k a ­


dar ayet v a r ki, tek b ir tan esi b ile bu h ak ikati isp ata yeter

Dinini tam öğretemeden giden Son Peygamber, bu kurtarıcı duayı sag-


bğuıda ümmetine Öğretmeyi unutmuş (t)... Görüyorsunuz İbadetlerimizi
kimler ve nasıl vaz etmişler.
Bu tüncîna duası Balkan savaşında devletimizin çok zor kaldığı o acı
günlerde, camilerde farz namazlardan sonra okunmaya başlanmıştır ve
bu bidat o zamandan kalan bir hatıradır. Lâkin tüncinâ duası Balkanla­
rın elimizden gitmesini durduramamıştır. Dini de dünyası da bu kadar
bozulan bir millete kim yanlım eder? Daha doğrusu; dinini bu kadar
hman bir milletin dünyası âbâd olur mu?
130 İslam 'ın Pauluslan H

de artar. Yani, gaybı A lla h 'ta n b aşkasın ın b ilem eyeceği h u su ­


sunda a yetler h içb ir su rette tevile m ah al bırak m ayacak kadar
m uhkem , sarih ve kesindir.

De kt (Ey Muhammedi “Eğer ben gaybı biliyor olsaydım, elbette


hayır namına çok şeyler toplardım, üstelik kötülük de bana dokun­
mazdı, Ben ancak, inanan bir kauûm için bir uyanaı ue müjdeleyh
ctyimJ" (Araf/188)
D e kt **Ben size Allah'ın hazîneleri yorumdadır demiyorum, gaybı
bülyorum da demiyorum Yine ben size bir meleğim de demiyorum.
Benim görevim sadece bana vahyolunana uymaktan ibarettir
(Enam /50)

Y in e kıyam etin va k tin i Peygam berim izin bilm ediğin e d a ir


on larca ayet m evcu ttu r.

B u n eden le Peygam berim izin gayba ait h ab er verd ik leri


K u r an dan ibarettir. Peygam berim iz K u r an'dan başka va h iy
alm am ıştır. O nun h eva ve h evesin den konu şm adığı şeyler,
k en d isin e vah yolu n an k ita b ın ayetlerid ir. Hz, A işe A n n em im
'‘K im Peygam ber gayb ı b ild iğin i söylerse, on a iftira atm ış
o lu r.” dem iştir, (Buharı, Tevh id/4)

K ur'an onlarca örnekle Peygam berim izin gaybı bilm ediğin i


üstüne basa basa h aber verm ektedir. Ö rneğin senelerce ken di­
sine h er tü rlü zulm ü ve ih an eti yapan M edine m ü nafıklarının
kim olduğunu bilm iyordu. “Sen onları/ müjıaftklan bilm ezsin,
biz ise onları biliyoruz* (Tevbe/101) O, A işe annem ize ifira/
îfk hadisesinin aslım bilem ediği için, iki ay kadar eşine yeteri
kadar sahip çıkam am ış, kederden kahrolm uştu, M edine'den
kervanı vu rm ak için çıktığında, gelm ekte olan dişine k ad ar si­
lahlı M ekke ordusundan haberi bile olm am ıştı. B edir m evkiine
vardıkların da oradan geçm iş kervanın gü brelerinde bulunan
hurm a çekirdeklerin i inceleyerek, bu hurm aların h an gi yöreye
a it olduğunu anlam aya çalışm ıştı. H udeybiye de Hz, O sm an'ın
öldürüldüğü şayiası üzerine, sahabeden R ıdvan B ey aü alm ış­
tı. Zira o d a Hz. O sm an'ın öldürüldüğünü zannetm işti. B u n la­
ra daha birçok örn ek onun hayatından verebiliriz.

B u n eden le Peygam berim iz geleceği bilir, görü p söylem iştir


denem ez. B ırakın a sırla r sonrasını, U h u d’d a n eler olacağın ı
Kttr'an Peygam beri mit Yoksa tlahlaştuılan Peygam ber mİ? 131

bilem em iştir. Ü zerin e tir tir titred iği A sh ab -ı S u fîe'd en 70 kü ­


sur sahabe R e c i, B ir-i M aûne vak asın d a h u n h arca k a tled il­
mişti* O gen cecik fid a n la rın B ir i M aû ne'de, R e c i V aka'sın d a
şehit ed ileceğin i önceden bilse, gön d erir m iydi? H atta bu sa­
habenin şeh adetin i b ile ep ey sonra öğren m işti.

Y ah u dilikteki, ap ok alip tik edebiyata göre gelecek te olacak


birtakım h adiseleri, A lla h seçtiği bazı kim selere, rü yalar, v iz ­
yon lar ile b ildirm iştir. B izim h ad is k ü lliya tı için d e y e r alan
“deccal. m ehdi, Y e'cü c ve M ec ü c , İsa'n ın n u zu lü ” gib i d ü n ­
yanın son zam an ların da ortaya çıkacak fltn eler/ flten ed eb i­
yatı, olacak k an lı h adiseler/m elah îm ed eb iyatı tam am ıyla bu
apokaliptik edebiyatın b izd ek i yan sım alarıd ır. Flten riva yet­
lerin in b ir derlem esi olan N u aym b, H a m m â d ın (ö. 229) Kt-
ta b u l-F iten adlı eserinde, kıyam ete k a d a r olacak h ad iselerin
Peygam berim ize gösterild iği anlatılır* G ü ya Peygam berim iz
şöyle bu yu rm u ştu r: “A llah dünyayı, on da kıyam ete kadar
olup b iten i görebileceğim şek ilde ben im önüm e şu avu çlarım a
baktığım gib i serdi*“57

İşte bu gü n önü m ü zde bü yü k b ir yek û n tu tan bu ilerid e


çıkacak fitn eler/ fiten edebiyatı, olacak kan lı h adiseler/m e-
lahim edebiyatı, Peygam berdin tü m gaybı, geleceği b ildiği, ona
b ild irild iği kabu lü nü esas alan yak laşım ın ürünüdür. B u “fi-
ten ve m elah îm edeb iyatı” tü m ü yle u ydu rm a şeylerdir. P ey­
gamberdin, ih barat-ı gaybiyye/geleceğe d a ir ga yb ı h ab erler
verm esi m ü m kü n değildir. K u r’an peygam beri, ken di k itab ım
nakzetm ezl

Bu flten ve m elah îm ed eb iyatın ı h arek et n oktası yapan,


tam am ıyla bu ralardan beslen en b irçok din î cem aat m evcu t­
tur. B azısı; ü m m etin 73 fırk aya bölü n eceği, on lardan sad e­
ce b irin in k u rtu lacağı rivayeti ü zerin e tarikatların ın ça tışım
kurm uşlardır. B ir başka cem aatin olm azsa olm azı m ehdi ve
deccal edebiyatıdır. L id erleri M ehdi, d ü şm an lan deccaldır.
B unların elin den sadece bu ik i m alzem eyi alsanız* adam lar
tüyü yolu nm u ş tavu ğa dönerler*

57 Mehmet Paçacı, “Hadiste Apokallptisizm veya Flten Edebiyatı", İsla m ly a L


Sayı: 1, s. 37.
132 İslam 'ın Pauiusîan U

Lû t (as) evin e gelen İnsan şeklin deki m eleklerin m elek o l­


duğunu İlk başta anlayam am ıştı. Lâkin evliya diye ku tsanan
kim seler, in san ın için den geçen leri, geçm işi, geleceği, h er şeyi
b ilm ek ted irler (!)

B izim ta rik a tçıla r b ırak ın Peygam ber’!, tü m evliya-ı kiram


gaybı, geleceği b ilir diyorlar. O n ların geleceğe dair verd ik le­
ri h ab erlere b a zıla rı s a f saf; “A lla h b ild irdiyse, niye b ilem e­
sin ler?“ diye in an ıyor. G erçi, A lla h 'ın ku dretin e n ih ayet yok.
B ildirm ek isterse O n a kim en gel o lab ilir? İyi de A lla h g a y b ı
kim seye bildirm ed iğin i, b ildirm eyeceğin i çok n et ifad elerle h a ­
b er verm iştir,

A ld ü la ziz ed-D ebbağ, e l-İb n z a d lı kitabın da, “Allah g a y b ı


bitendir, g a y b m a kim seyi muttali k ılm a z” Cin/26. ayetin in
cah il A ra p la rı ve b aşk alarım bağladığım , k en d ileri gib i velî
kim seleri bağlam adığım söyler. G erekçe olarak d a Peygam be­
rim izin gaybı b ildiğin i, ken d ilerin in ise Peygam ber'in h izm et­
çileri oldu ğu nu ve h izm etçi efen disi Üe b irlik te olduğundan-
efen din in b ild iği şeyleri h izm etçide b ilir.58

Said N u rsî, “O n lar gaybı bilirler, lâkin söylem elerin e izin


yok tu r.“ diyebilm ektedir, Said N u rsfn in itik ad ın a göre k en d i­
sin i a sırla r öncesinden Hz, A li, A b d ü lk ad ir G eylan ı görm ü ş ve
“A ferin İslam ’ın yiğ it evlad ı!“ diye ken disin i alkışlam ış. A yrıca
o t ebced h esabım gaybı b ir an ah tar olarak görür.

Feth u llah G ülen, E zeli N u r kitabın da, önce gaybı A llah 'tan
başka k im sen in bilem eyeceğin i, -b u n a P eyga m b erin de dâh il
oldu ğu nu sö yleyerek - ilg ili ayetleri sıralar, sonra d a tü m bu
a yetleri yalan larcasm a şu n ları söyler:

A llahın bildirmesiyle öyle bir bilmiştir ki. sanki televizyon ekra­


nına bakıp da görm üş gibi kıyamete kadar olacakların hepsini
İnsanlığın gözü önüne serivermiştir. Hatta ona göre Peygamberce
tabi bir kısım velîler bile asırlarca sonra olacak hadiseleri ha­
ber vermişlermiş. Muteber hadis kitaplarında Peygamberimizin
ihbarat-ı gaybiyye (geleceğe dair verdiği haberler) türünden 300fe
yakın mucizesi vardır.5®

56 Seyfullah Erdağnmş, Tasauuuf Üe İlgÜ İ F etva la r, s. 236.


59 Fethullah Gülen, Sonsuz JVur, s. 94-126,
KurTarı Peygam beri mi, Yoksa İlahlaştm lan Peygam ber mİ? 133

Hz* Â işe annem iz Hz, Peygam ber’in gelecekte olacak şeyle­


ri b ildiğin i İddia etm en in K u r’an ’a aykırı, h atta A lla h ’a b ir if­
tira oldu ğu nu b elirtir: “Kim , M u ham m ed’in ya ırn ne olaçağm ı
bildiği sanıyorsa, şü phesiz o A lla h ’a bü yü k b ir iftira d a bu lu n ­
muş o lu r/ Ç ü ^ ü j ^ a h (Npml/fi^) "D p
k t G öklerde v e y e rd e olan hiçbir frirnsg g a y b ı bilem ez; yalnızca
A llah b il^ ^ ^ ü s Ü m ^ m a n , 2871r

A lşe annem ize göne b iri fen a h âld e A lla h ’a iftira etm ekte­
dir, B elk i de Peygam berdin koyn u n da yaşayan A işe armeilÜZ
Fethullah H oca k a d a r Peygam ber İ tanıyam am ıştır!

Feth u llah G ü len Peygam berim izin K u r an dan başka m u ­


cizesi olm adığın a d a ir on larca ayeti bile b ile gö z ardı ed ebil­
m ektedir, Peygam berim izin h ayatın da yalan ın zerresin e ra st­
lanm az, A m a gel gö r ki. Peygam ber âşık ların ın peygam ber
anlatım ları yalan dan geçilm ez.

M a a lesef K urian’m gayb telak k isi İslam toplu m lan n dan bu


kadar dışlan m ıştır,

Feth u llah G ü len, “Sizde, sizd en Önceki üm m etlerin yoluna


kanş karış , adım ad ım mutlaka tabi olacaksınız. H atta onlar
bir k eler/k ertenk ele deliğine girseler, sizd e girecek siniz”. (B u ­
harı, E h adisu ’l-E nbiya, 50) hadisini, onun geleceği b ild iğin e
delil olarak getirm iştir. Peygam b er bu sözü geleceği sin em a
ekranın da görü r gibi görü p de söylem em iştir,60 B ilakis, o
bunu geçm iş ü m m etlerin h âlin i gözlem leyerek, b irazcık sos­
yo lo ji b ilgisiyle çok rah at bilebilir* E l-h ak Peygam ber doğru ­
yu söylem iş, am a m a a lesef G ü len yu karıdaki h ad isin b izza t

60 O Sultanlar Sultanı, kıyamete kadar zuhur edecek hâdiseleri bir televiz­


yon ekranında seyrediyor gibi geçmiş ve gelecekle alakalı bu türlü şeyleri
ümmetine bir bir haber vermişlerdir kİ, bunların bir kısmı açıktır, sarih­
tir, tevile lüzum hâsıl olmayacak kadar vâzıhtır, Bir kısmı İse, Kuran m
müteşabihatı nev'lnden ancak, tevile, tefsire tâbi tutulunca hakikatleri­
ne vâkıf olunabilmektedtr, Evliyaullah da gelecekten haber vermişlerdir.
Bitlisli Mustafa Müştak Dede, Divanında Ankara'nın başşehir olacağını
70 sene evvelinden haber vermişti. Muhyiddln İbnül-AralM, hâlihazırdaki
durumu apaydınlık gördüğü gibi, Allah'ın lûtfuyla, geçmişi-geleceği de
önündeki kitabın sayfadan gibi görüp okuyan, açık-kapalı tevillerde bulu­
nan bir meşrebin kutbu ve harika bir zattır." (F,Gülen, İnancın Gölgesin­
de I, s, 81-3, Asrın Getirdiği Terettütier II, s. 145-6),
13 4 İslam7m Paüîuskm U

k en d isin i İşaret ettiğin i görem em iştir* Zira ön ceki ü m m etler


p eygam b erlerin i a şın Övdükleri için, p eygam b erlerin i şefaatçi
kabu l ettik leri için ve on lara A lla h 'ın sıfa tla rım verip, ib a d et
etm eye61 b a şla d ık la rı için h elak olm uşlardı*

Peygam berim izin h ayatin i a n la ttığı esere koydu ğu isim


“E zelî N u r” dur* B u isim b ile onun, Peygam b erim izi ta n rılaş­
tırd ığın a yeterli kan ıttır. A lla h 'ın isim lerin d en b iri olan “en-
N u r” ism in i Peygam ber’e verm esi yetm ezm iş gib i b ir de onu
“başlan gıcı ve sonu olm am ası anlam ında” “S onsu z” olara k
n itelem esi olacak şey değildir. Zira zam an ve m ekân b ak ım ın ­
dan sonsuz, sın ırsız, b aşlan gıçsız olan ya ln ızca A llah 'tır.

G ü lerie göre: O “rah m eten l f l âlem in ” olm asın dan dolayı


bü yü k gü n ah işleyen ler de onun gen iş şefaatin den istifad e
edip, o yü celer yü cesi olan peygam ber, m ilyon larca m ü crim i
şefaatiyle ceh en n em den ku rtaracaktır.

H ocam ız bu kon u larda anlaşılan K u r'an ı h ü ccet kab u l et­


m eyip, rivayetleri esas alm aktadır.

K u r’an 'a icm alen im an edenler, İş tafsile gelin ce an laşılan


kıvırıyorlar.

M üzm inlerin birin ci va sfı gayba inanm ak, görm edikleri


K atilerin den korkm ak* b ild ik lerin in dışın da b ir de bilin m eyen
gayb âlem in in oldu ğu nu kabu llen m ektir.

İnsan, aklın ın ve b ilgisin in sın ırlarım bilm eli, "H e r ilim s a ­


hibinin üstünde d a h a iyi bir bilen v a r d ı r (Yu su f/76) deyip
aczin i itira f etm elidir.

O A llah : A llâm u ’l-ğu yû b'du r. B iz İse O’n u n b ize b ild ird iği
kadar bileb iliriz. G aybı konuşm ayı, ila h lık id d ia sın d a bu lu n ­
m ak la b ir tutarız. G aybı b ild ik lerin i söyleyen leri, gaybdan b il­
g ile r öğrenm ek için ku lak kab artan ları da “taşlan an şeytan ­
lar” olarak görürüz.

61 Şimdi hemen bazı kimseler T o k canım biz Peygamberce secde etmiyoruz,


/ bu İbadet nereden çıkıyor” diyecekler. Bunlar “yalvarmanın, medet dile“
v l- menin, istimdat ve istlgâse de bulunmanın, yetiş Ya Muhammed" deme­
nin ibadet olduğunu da bilmezler.

> >:’■ ?/-Lo , fr. gde "t eJ’.Vı r>v-


K ur an Peygamberi mİ, Yoksa liahlaştınlan Peygam ber mİ? 135

AUah gaybmı kimseye izhar etmemiştir. (Cinn/26)

AUah siztgaybm bilgisine erdirecek değildir, (Al-i tmran/179)

M evlid-i Nebî mİ Katİ-1 Nebi mi?

M evlit tören leri M ısır d a Ş iî-F a tım ıler dönem inde k u tla n ­
m aya başlam ıştır. S û n n ıler ilk b aşlard a pek ra ğb et gö ster­
m ezlerdi. S ü n n î dü n yasın da ilk m evlit tören leri tekke-zaviye-
lerde sû fıler tarafın d an b a şla tıld ığı görü lü r.02

D aha son raları M ısır d a A hm ed el-B ed evi ve İbrahim ed-


D esûki gib i şeyh ler için çok tan tan alı m evlitler oku nacaktır.

U lem a ile şeyh ler arasın da m evlitler yü zü n den m ü n azara­


la r h iç eksik olm am ıştır. K abir ziya reti ile b aşlayan b u tören ­
lerin cam ilerde çalgı eşliğin d e devam etm esinden, zik ir ayin ­
lerin in b ir oyu n -eğlen ce h avasında yapılm asın d an âlim ler
h oşlan m ıyorlardı.

B izim ü lkem izde de ik i yü z kadar fa rk lı m evlit yazılm ıştır,


Süleym an Ç e le b in in ya zd ığ ı Vesîtetü'n-JVecât çok tu tu lm u ş­
tur. O, dedesi Ib n ü l-A ra b î’n in Jöısüs’u n a şerh ya za ca k kad ar
ta savvu f kü ltü rü n e aşin a b ir aileden gelm ektedir,

Süleym an Ç e le b in in m evlidin in orijin al n ü sh ası bugün


elim izde m evcu t değildir, için d e b irçok İslam ’a a yk ın şeyler
vardır. B u n ların orijin al nü shadan m ı, yoksa sonradan ya p ı­
lan ilavelerden m i geld iği bilinm em ektedir. N û r-İ M uham m e­
di an layışı ve Peygamberdin a şın yü celtilm esi, va h d et-i vü cu t
felsefesi gib i gib i tasavvu f! fik irler b eyitlere b a şarılı b ir şekilde
yerleştirilm iştir.

M evlit, “S eyyid -i K âin at/K âin atın E fen d isi” olan Hz, M u-
ham m ed M u stafa’y a sa la vâ t ile başlar. D akika bir, go l bir!
“Seyyid-i K âin at/Â lem lerin E fen disi” olarak tesm iye edilen
peygam ber İslam peygam beri değildir. T an rılaştırılan , İslam
İle bağı olm ayan b ir d in in peygam beridir. Â lem lerin Rabbi,
Efendisi A lla h ’tır. M uham m ed ise onun ku lu ve elçisid ir. B i­
zim gibi ölüm lü b ir beşerdir.

62 Ahmet Özel, "Mevlid" md. DİA, C. 29. s. 476.


136 İslam 'ın Pavkıslan H

B u zü m iyet H rlstlyan laşm ış b ir zih n iyetin tezahü rü dür.


Ç ü nkü “Isa M esih K ralm u z'dırl E n yü ce Olanadır O l Tü m ev­
ren in E fe n d is id ir, R abbi'dlr, K u rta n cısı'd ır!” diyen H rlstiyan ­
lardır. B u n lar Y ü ce R abbim lzin “D allın /sap ık lar” o lara k n i­
teled iği kâfirlerdir. Ç elebi m iz zaten bu işe, Peygam berim izin
d iğ er peygam berlerden n e k a d a r ü stü n oldu ğu nu gösterm ek
için yo la çıkm ıştır. H âliyle, Peygam berim izi yü celtm ede on la n
geçm esi la zım d ır (!)

A lla h  d em i yaratın ca, n u r-u M u stafa'yı onun aln u ia k oy­


du. O radan H avva'ya, Ş ıt'e, İb rah im 'e ve İsm ail'e, oradan da
M u stafa'ya in tik al etti. Â dem izzet/ ş e re f tacım on u n va rlığ ı
n eden iyle giydi. T evb esi onun h ü rm etin e kab u l edildi. N u h
boğu lm aktan onu n sayesin de ku rtu ldu . İsa'n ın ölm eyip, göğe
yü k selm esi on u n ü m m etinden olm ak için di. M u sa'n ın a sası
on u n sayesinde ejderh a olm u ştu r. İbrahim on u n dedesi ol­
du ğu için ateş onu yakm adı. Tü m p eygam b erler M uham m ed
ü m m etin den olm ak için A lla h 'ta n d ilek te bu lu ndu lar, vs.
* ..
Y in e Peygam berim izi överken k u llan d ığı şu a b a rtıla r tam a­
m ıyla İslam d ış ı^ ^ je r d ir :

Bunun aşkına döner kâinat, Derde derman Merhaba,


M erhaba Ey can-ı bakî/ölüm süz can,
Ey has-ı m ahbüb-u Çelil/Ey çelil olan Allah'ın özel Sevgilisi,
Senin için oldu kevn-ü mekân, Ya habiballah bize imdat kıl.

Y a d a d oğar doğm az secdeye kapanm ış, yere yü z vu rm u ş


ve ü m m etini İstem iş.

V eya m fra c d a peygam berlerin ru hu na n am az kıldırm ası.

Y in e V ela d et B ah rin deki A m in e'n in ağzın dan n ak ledilen


şu b ey itler tam am ıyla uydurm adır.
İndiler gökten melekler saf ü saf...Kabe gibi kıldılar evim tavaf
Hem hava üzre döşendi bir döşek,. .Adı Sündüs, döşeyen anı melek
Yarılıp çıktı divardan nagehan... Geldi üç huri bana oldu ayan
Bazıları derler ki ol üç dilberin...Asiye'ydİ biri ol meh-peykerin
Biri Meryem hatun İdi aşikâr...Birisi hem hurilerden b ir nigâr
Bu gelen aşkına devreyler felek...Yüzüne m üştakdürür İns ü me­
lek (Bu gelenin aşkına döner felekler. Yüzüne âşıktır İnsanlar ve
melekler.
Kur’an Peygam beri mİ, Yoksa îlahlaştm lan Peygam ber mİ? 137

Y in e m Prac bölü m ü n de İslam 'ın A llah ve Peygam ber in an cı


yo k edilm eye devam edilir.

Gel* Habibim ben sana âşık olmuşam* Cümle halkı sana bende
kılmışam.

B u n lar tam o lara k ta sa vvu f d in in in yan sım alarıdır. A l­


lah 'ın b ir in sa n a âşık olm ası, on a sevgilim diye h itab etm esi,
bu aşktan d ola yı tüm m ahlûkaü sevgilisin e köle yapm ası, vs.
kab u l ed ileb ilecek şeyler değildir.

Ben sana âşık olunca Ey Latif, Senin olmaz mı dû âlem Ey Şerif.

A llah M u ham m ed’e âşık olu n ca ik i dü n yayı da onajverrniş,


y e te r k i sen i s g sev0Iirn7 dükk â n senin, vçrdtpn gitti m an tı­
ğı. Sam ed olan A llah ım b ir ku lu n a âşık olm a sın ı düşünm ek,
Brnıu d illen d irm ek İslam an A llah ve te y hid inan cıy la n asıl ve
n e k a d a r Ba§Saşır?
M | a ___ — MI H __

Zatıma mirat edindim zatım, Bile yazdım adım İle adım,


Ey Muhammedi Seni ayna yaptım kendime, sende görünen benim!

Yetmiş bin hicabı geçip Ol U lu Hazrete, Taun cüdanın gördü bî


riya.
Peygamberimizin yetmiş bin perdeyi geçip, Allah'ı şüphe etmeksizin
görmesi, ne Kur'an’a, ne de sahüı sünnete uyar.“

Ç elebi n in şu sözü doğrudur. “B ird ü r o l b irliğin e şek yok


durur, G erçi ya n lış söyleyen ler çok d u ru r." G erçekten m evli­
din in bü yü k bolü m ü bu ya n lış söyleyen lerin sözlerin den İba­
rettir,

M evlidi oku yan hiçb ir H oca E fendi, din leyen h içb ir M ûs-
lüm an Bana gü n âh değm edi diyem ez. H epsi bu elfa z-ı k ü f­
rü sÖ yledigTveya din led iği İçin m esu ldü r. Z ira b u n lara rıza
gösterm ek bile ayn ı şeydir. M evlit okum anın, din lem enin ve
oku tm anın din î hükm ü için verilen fetva oldu kça h afif, biraz
d a espirilidlr. "O kuya n p arasını, din leyen şekerin i, ok u tan
da havasım alır," Zava llıjşam an e M ûslum am m evlit okutup,
ölm ü şlerin e sevap gönderm eyi u m ar. M evlith an lar da "kah-
ro la sı han ede evlad -u lya l var" deyip d ü n ^ aJ ^ toglam aı der-
din dedirler. A lla h aşkından, peygam ber sevdasm dan^ gazel

63 Mevlid Manzumesine Eleştirel Yaklaşım, www,erdemyolu,com/Meviid.


138 İslam 'ın Pavluslan B

çeken, n a ra atan fila n yoktu r. S adece ses, seda şoyu, b ira z d a


d ü n yalık derdl o kadar. H assaten S ü leym an Ç elebTye kendi*
lerin e ek b ir gelir kayn ağı a çtığı İçin çok m in n ettardırlar. O na
" ayriyete"n d u a 'etrn eyl u nu tm azlar.

Y in e m evlit m erasim lerin d e b irçok tu h aflık lar vardır, “G eldi


b ir akku ş k a n a d ıyla revan ,"arkam ı sıgad ı ku vvetle h em a n ,./
derken a y ^ a Jsglkllir VP ^ gû ya H oş G eld in d en ir.
T a m b ir fo lk lo r gösterisi! G ü ya bunlara göre Peygam berim izin
ad ın ın an ıld ığı yere ru h an iye ti h e n ıç n j? g İ^
"bilm ezler ki, Peygam berim iz sağlığın d a b ile k en disi İçin 1ayağa
kaH ûlm asm dan K oşIan m âzdirH âfE a^Lr foİk lorcu iar bu esn a­
d a k ıb leye dönüp, el-pen çe d ivan a du ru rlar. H âlbu ki k ıbleye
dönüp, elleri bağlam ak b ir tek A lla h iç in jyapılır.

M evlitler ile cam iler m escld-i dır a r olu r m u, olm az m ı, pek


bilin m ez, am m a d in lerin den h ab ersiz za va llı M u slu n ian lâr
m evlitler ile p ek gü zel u yu tu lu r. M evlitlerle olu şan peygam b er
im ajı, G erçek Peygam b er tasavvu ru n u yo k etm ektedir, ...

M escitlerde A lla h 'ın an ılm asının en gellen m esi -K u r an ın


f la d e ö îir ^ jîa ît o en am an sızıdır, A lla h ’ın h ak olan dini
anlatılm az. T a sa vvu f d in in in reklam ı yap ılır, “V esilet’ün-N e-
cat/K u rtu lu ş Aracı'* ism i bile b aşlı b aşın a b ir k ırılm a n ok ta ­
sıdır, k u rtu lu ş bu n dan son ra K u r’an d a*
tinde aranm ayacak, tan rılaştırılan M u h am m ed ln şefaatinde
DİNDE GULÛV/AŞIRILIK

G eçm iş ü m m etlerin sapm a n eden i olarak A llah “gulûv/


dinde a şın gitm eyi" gösterir. D izlere de on lar gibi olm ayın diye
u yan da bulunur, "E y K itap Ehli! D ininizde srnuinn aşm ayın
ve A llah hakkında ancak hakkı söyleyin.” (N isa / 171)

Kur*an; “L â ilah e illa hû" dem em izi em retti. A m a sonradan


gelenlere bu yetm edi, “Lâ faile illâ h û /A llah ’tan başka h içb ir
h akiki fa il yo k ” ded iler. B u rada d a du ram adılar, “L â m eşhû de
illâ h u ” oradan d a “L a m evcu da illâ h û /h içb ir şey yok tu r ki,
o d a A lla h olm asın ” dem eye işi vard ırdılar, B öylece sapıklığın
en çu ku run a yu varlan dılar. D aha ön cekilerd e bu b atak lığa
düşm üş olm alılar ki, A llah b izi şöyle u yarm aktadır: “O'nun
isimLerinde Ühada gid en /h a k ta n sapan, aşırdığa gid en kim se
teri terk e d in \ (A ra f/ 180) A yetin b ir d iğer an lam ı da “O ’nu
yü celtirken a şm ya giden k im seleri b ırak m ad ır.

İn san oğlu n asıl olu r da A llah h akkın da can ının çek tiği gibi,
keyfe m â yeşâ / d iled iği gib i konu şm aya cesaret edebilir? O ysa
Allah k en disi h akkın da b ilgisizce kon u şm ayı yasaklar, “ ^-A l­
lah'tan ba şk a sın a Üahhk yakıştırmanızı, bilm ediğiniz ş e y i A l­
lah'a izafe etm enizi (yakıştırm anızı} ya sa k la m ıştır” (A raf/33)
“¿Buna rağm en} nice insan herhangi bir bilgiye dayanm aksızın
A llah hakkında tartışmakta, azguı şeytanın p eşin e takılmak-
ta d ır” (H ac/3) “(H â l bo y leyk en) İnsanlar içerisinden her hangi
bir bilgiye, rehbere v e ilahı kitaba dayanm aksızın tartışan kim­
seler çıkabilm ektedir” (H ac/8) A m a gel gö r ki, A llah h akkın da
neler n eler uydurm uşlar, O 'nu m asalların ın figü ran ı ya p m ış­
lar, Y u n an lılard an in tih al ettik leri teo riler İle su dû ra/dogum a
m ahkûm etm işler, h iç bilin m eyen isim lerle tesm iye etm işler,
canlarının çektiği gib i b ir ila h icad ve im al etm işlerdir. Bu
tanrıyı ken di kafasın a göre dizayn ed eb ilecek k a d a r cü retk âr
olan kim seler, A lla h 'ı edilgen, p a s if hâle getirip, O n u n arşın a
140 /sk u rfm P au fu s ió n J7

k en d ileri geçip, oturm uşlardır* Bu a zgın lar böyle yapm akla


aslın d a k en d ilerin i Ü ahlaştırm ışlardır. O n lar A llahtı va h yin
öğretilerin d en öğrenm em işler, esm au l-h ü sn a’sm dan tan ım a­
m ışlardır. Tam aksin e İslam d ışı teorilerin in perspek tifin den
bakm ışlar, O nu tan ım aya değil, tanım lam aya kalkm ışlardır.

T a rih boyu n ca in sa n la r y a idarecilerin i, k rallarım ilah laş-


ü rm ışlar. N em rud, Firavun, İran Ş a h la n y a d a yü zyılım ızd ak i
d ik tatörler ve U ra n la r gibi. Y a da salih kim seleri, d in bü yü k­
lerin i, peygam berleri Ü ahlaştırm ışlardır. N e v a r k i h er ik isi d e
b ir ve ayn ı şeydir. “K u la ku llu k". B u ise b ir in san ın d ü şe­
b ileceği en a şa ğılık b ir konum dur. K en disi gib i insan olan,
yiyip -içen , uyuyup -acıkan , yellen en , tu valete giden, âciz, fân î
birü erin i ilah laştırm ak ne garip b ir şeydirl İn san ları överken,
yü celtirk en on lara A lla h 'ın u lû h iyetin den h isse verm eleri h iç
a ffed ilecek b ir kabahat m idir?

G ü nü m ü zde de bazı İn san lar "evliya, erm iş, gavs, ku tu b,


in san -ı kâm il, m ü rşid-i kâm il, seydâ” vs. gibi isim ve sıfatkuf$p|
n itelen m ektedir. B azıları d a b u n ları A lla h 'ı sever gib i sevm ek­
te, bu n ların fa yd a ve zarar verebileceğin e, berek et ve h ayır
getirebileceğin e, in san ları çarpacağına, bu kim selerin gayba
m u ttali olduğuna, ayn ı anda b irço k yerd e olabüeceklerine,
ölü m an ın d a yard ım edeceklerin e, dard a k alıp m edet isteyen e
an ın da yetişecek lerin e ve Öbür tarafta da şefaa t edeceklerin e
İm an ederler.

^ İnsanlar arasında AUah’la. birlikte, mevkice daha a ş a ğ ıd a o ía n


X kimseleri/endâdı 0 *rta eş, benzer tu tu y o r la r . B u fc û n s e ie ri Allah'ı
sever gibi severler, „ (B a k a r a / 1 6 5 )

Ne o lu r insanlar, ken disi gib i b ir in san olan bu kim sele­


re ku llu k etm eseler. B u n ların in san oldu klarım , k en d isi gib i
ayn ı b eşerî sıfatlara sahip oldu ğu nu u nu tm asalar! B ir sû fl
kan alı h er gü n in san ları h ak d ostların a (!) ben de/ku l olm aya
çağırm aktadır. G üya K oca K an u n î şöyle dem işm iş: “B ir h ak
dostu na k u l olm ayı, cih an padişah ı olm aya tercih ederim ,"

Şeyhe b a ğlılığın n asıl olm ası gerek tiği K u şeyrî R is a le s in d e


şöyle anlatılır: Şeyhi dışın da dü ğm esin e va rın ca ya kad ar kim -
Dinde Gulûv/Aşınlık 141

şeye açm am alıdır. A lıp verd iği n efeslerden b ir tan esin i bile
şeyh in den gizlerse, b eraberlik hakkına h ıyan et etm iş olur.
Ş eyh in in söyled ik lerin e h erh an gi b ir m u h alefeti olursa, d er­
h al onu İtira f etm eli, uygu n göreceği h erh an gi b ir cezaya tam
teslim olm alıdır. M ü ritlerin h ataların ı şeyh lerin bağışlam ası
doğru değildir. Ç ünkü bu* A lla h ’ın h akların ı gözetm em ektir*1

Ş eriata en b a ğlı oldu ğu id d ia ed ilen K u şeyrî böyle dü şü ­


nürse, gerisin i siz düşünün!

A llah şunu em reder: ’’Sakın ha! B ile bUe A lla h 'a e n d â d f


ortaklar koşmayın* * (B akara/22) Endâd edinm ek; A lla h ’ın gü ­
cü nü b aşkaların a taksim etm ek dem ektir*
D e k t AUah ¡artında (EhM Kitaptan) daha beter bir cezayı hak
edenleri haber vereyim mi? Onlar AUah'uı lanet ve gazabına uğ-
ruganlardır. Onlar tagutlara (putlaştırılan insanlara) kul oldukları
için maymuna ve hınzıra benzettiği kimselerdir. E ti ş e r if k o n u m ­
d a bulunan ve doğru yaldan en çok sapanlar işte bunlardır, (M a -
id e / 6 0 )

A lla h ’tan başkasın a, özellik le ku la ku llu k eden leri Allah*


m aym u n laştırdığın ı ve d om u zlaştırdığm ı ifad e etm ektedir.
T ab ii A llah bu k im seleri h ak iki m anada dom uzlaştırm am ış,
m aym unlaştırm am ış tır. B ilakis onlar; m aym u nlar gibi taklit
ve zillet b atak lığın a d ü şerek m aym unlaşm ışlar* dom u zlar gibi
aiçaklaşm ışlardır* K u la k u llu k edenler* m aym u n lar gib i ta k ­
litçi* dom u zlar gib i b u rn u n u n doğru ltu su n da giden* başım
kaldırıp gerçeği aram ayan an layışsız ve aşağılık kim selerdir*
D om uzlaşm ak; d eğer ya rg ıla rın ı kaybetm ek dem ektir.

G ünüm üzde gu lû vve/ İfrat ve tefrit şek lin de a şırılığa kaçan


kim seler şunlardır:

* K en disin i açıktan vey a gizil peygam ber, m ehdi veya


m ü ceddit İlan edenler*

* D in leri b irleştirm eye çalışan lar, sevgi din i veya A n ad o­


lu İslam ’ı tesis etm ek isteyen ler,

* K u r’an ile yetin ip , sü n n eti dışlayanlar.

1 Kuşeyû Risalesi s* 525*


142 İslam'ın Pavkıslan 3

* P eyga m b eri, A li’y i vey a şeyh leri ilah laştıran lar. Ö zel­
lik le P ey g a m b eri in san ü stü b ir va rlık gib i gösteren,
onun ölm ediğini, h a tta evren in onun için, ondan/
on u n n u ru n dan ya ratıld ığın ı söyleyen ler,
* A llah 'ın , k âin atın id aresin i gavslarla, ku tu blarla, in-
san -ı k â m illerle, H ızır’la p aylaştığım söyleyen, yetk isi­
n i evliyalara devrettiğin i söyleyen evliya kü ltü ,
* D ini k an aat ön derlerin in h er sözünü din in tartışılm az
d oğru lan gib i kabu l etm ek, on ları yan ılm az bilm ek,
* Ö lm ü şlerden , k a b ir ve tü rb elerd en m edet um m ak, d i­
lek ve istek lerin i on lar va sıta sıyla A lla h ’a arz etm ek,
on ları a racı ve şefaatçi yapm ak, vs, gib i pek çok şey
din de gu lû vdü r, sapm adır,2

Bugünkü Müslümanlarda Hıristiyanlaşma Emareleri


Peygam berim iz “Sizde, sizden önceki üm m etlerin yolu na
kan ş karış, adım adım m u tlaka tabi olacaksınız. H atta onlar
b ir keler/kertenkele deliğine girseler, siz de gireceksiniz,” dedi.
Sahabe dedi k i “O nlar Yah u diler ve H ristiyanlar m ı?” , “B aş­
k a kim olab ilir k il” buyurdu, (Buharı, E h adisu l-E n biya/50)
Peygam berim iz, üm m etin hâlinin daha Önceki m illetlere ben ­
zem esinden korkm uştur. G erçekten de öncekileri hak dinden
uzaklaştıran h astalıklı düşünceler M üslüm anlara d a sirayet
etm iştir. H em de bu zararlı ve sakat fik irler din e ha bire zam
yapan sofular/sûûler tarafından taşınm ıştır. H er nam azın
h er rekâtın da okuduğum uz Faüha’d aki A llah ’ın bizlere paro­
la gib i söylettiği “D âllîn/sapıtanlann yolu na bizleri sevk etm e,
b izi H ristiyanlaşanlardan eylem e!n diye dua etm em ize rağm en!
M aalesef, tüm bu İlahî ikazlara rağm en üm m et bü yü k ölçüde
H ristiyanlaşünlm ıştır. B u nlara birkaç örnek verelim :

* M ü slü m an lar da peygam berin i överken aşırıya g it­


m işler ve onu ilah laştırm ışlardır. O n ların tan rı an la­
yışı; baba, oğul, ru h ü l-k u d s olm ak üzere ü çlü dü r. Üç
rü knü n b ir araya gelm esiyle oluşur. Yan i; “teslis^tir.
B izde de “tesn iye” ! A llah ve M uham m ed şek lin de ik ili

2 Hayrl Kırbaşoğlu, Ahir Za m a n İlmihali, s, 198.


Dinde G ulûv/Aşırdık 143

b ir tan rı a n layışı oluşm uştur. K âinat, M u h am m ed den


ya ratılm ıştır. M uham m edi A lla h ın nâsûtudur, İnsan
şeklinde tran sform e/biçim değiştirm iş şeklidir, A lla h
d eğild ir am a O ’n dan b a şk a da d eğildir! Taayyu n -u
evvertn kah ram an ıdır. A lla h ’ın sevgilisidir, yü zü ne/
d ld a n n a âşık oldu ğu kim sedir. O nun aşkm a evren i
ya ratm ıştır... vs,
• B izim k iler wh aM kat-i M uham m ediyye* n û r-i M u h am ­
medi'* an layışım n ok tası virgü lü n e aynen H ristiyan lar-
dan alm ışlardır. Onlarda* ya ra tıcı cevh er O ğul İsa’dır.
O n lara d a Y u n an felsefesin den geçm iştir. B u felsefeler­
d ek i “ak l-ı evvel* logos” sonra O ğu l İsa* bizde de n u r-i
M uham m edi olm uştur. H er ik i din in bu gü n kü varolu ş
teorisin i olu ştu ran su d u r (feyz/taşm a) teorisin e göre
h er şey A lla h ’ta n taşm ıştır* çıkm ıştır,
• O nlar n asıl İs a ’y ı (a s ) B a h a ’nın sa yın a oturtm uşlar­
s a (Yuhanna*5/7), b izim k iler de “m akam -ı m ahm ud"
d iye b ir m akam icat etm işler ve Peygam ber i A lla h ’ın
A rş’ın m sağ tarafın a yerleştirm işlerd ir.
• H ristiyan lıkta in san ları yargılayacak olan O ğul İsa’dır.
(Yuhanna, 5/29) M ü slü m an larda d a ku rtu lu ş Hz. M u ­
h am m en in şefaatin e kalm ıştır.
• O n lar İsa'nın ölmeyip* göğe çıktığına inanırken* bizim -
k iler de P eygam b erin m ezarında sağ ve diri olduğuna
itikat ederler. Ruhaniyetinin h er yerde h âzır ve n azır o l­
duğuna inanırlar. H atta onu baş gözüyle b ile görenler
va rd ır (!) O Ç anakkale savaşlarına gider* k ılıcın ı çeker*
en ön saflarda savaşır. Bazen de öğrenci yu rtların a g i­
der* başı açık k ızla n görürse M
h ııT diye sertçe bakar.
• H atta Hz. Peygam ber A lla h ’ın k u lu ve k ölesi değildir.
G üya A lla h ona; “ ¿¿Uç U JÎ E y benim kıûktnm d e ...”
(Züm er/53) d iye in san lara h itap etm esini em retm iştir!
İn san lar on u n kölesi olurken, o n asıl başkasın ın k ölesi
olab ilir? diyen sû fî m eşrep sapıklar vardır.
• Ş im diki İnciller* K u tsal R u h’un esin lem esiyle Matta*
Markos* Luka ve Yuhanna gib i k im seler tarafın dan
144 ¿skun/ın B a u lu s la n ü

yazılm ıştır* B izim sû filerde kitaplarım k e ş f ve ilh am la


ya zd ık la rın ı söylerler. O n ların k iler R u h u l-K u d ü s'ü n
a ra cılığı ile alırken b izim k iler va sıtasız, direk C enâb-
ı H akk'tan ala ra k sapıklık ta o n la n ep ey geçm işlerdir.
Pavlu s n asıl, gök te k i Isa ile görü şü r, ondan va h iy ve
gayba d a ir h ab erler alırsa, b izd e de pek çok soytarı
Peygam ber i rü yaların d a görür, ondan em irler alır.
Peygam ber d en ica zeti alan bu u yan ıklar p eşlerin e
ep ey m ü rit de toplam ayı başarırlar!
• H ristiyan lıkta top tan cezalan dırm a ve top lu ku rtu lu ş
vard ır, A dem ya sa k m eyveyi yed iği için Tan rı B aba tü m
in san ları cezalan dırm ıştır. Buna “asli suç doktrin i* d e­
nir* Y in e ku rtu lu ş Tannanın ku zu su Isa İle olacaktır*
İsa in san ların gökteki B aba y a karşı avu k atlığın ı ya ­
pacaktır! B izde de ku rtu lu ş A lla h 'ın h ab ibi (sevgilisi},
Ş efîi (şefaatçisi) M uham m ed (as) İle olacaktır. Yan i;
toplu ku rtu lu ş!
. t !. # 1/

• O nlarda İsa y a da İsa ’n ın b eden in i tem sil eden k ilise ve


kilise ru h an ileri olm adan in san ın ku rtu lu şu m üm kün
değildir. B izim sü filer de ku rtuluşu, m ü rşid-I kâm il,
ga vs-ı a ’zam vs. gib i ku tsad ık ları in san lar va sıta sıy­
la gerçek leşeceğin e in an ırlar. O n lardan el alm alısın ız,
h u zu rların da tövbe etm elisin iz! Yani, h er ikisin de de
aracılık, vesîlecilik sapm ası m evcuttur.
■ O n lar “K u rtarıcı M esih* derler, b izim k iler de Peygam ­
berim izi “V esılet’ü n-N ecât/ku rtu lu ş vesilesi” olarak
takdim ederler. H âlbu ki İn san ları ku rtaracak olan
onun risaletid ir, getirdiği tevh id dinidir. Peygam b eri­
m iz sadece b ir b eşer elçidir.
• O n lar İsa ’y a ib ad et ederken, b izd e de Peygam ber e
salâvat getirip* on a du a edip, ku rtu lu ş ve şefaa t İste­
m e tam b ir ibadettir. Ü m m et n am azların sü n n etlerin i
artık A lla h ’ın rıza sın ı kazan m ak için değil, Peygam ­
b e r in şefaatin e n ail olm ak için kılm aya başlam ıştır!
A rtık ü m m et zikirm atik lerle m ilyarlarca sa lâ va t getirip
on u n şefaatiyle toplu ku rtu lu ş b ek len tisin e soku lm u ş­
Dinde G ulûv/Aşırılık 145

tur, S alavat, Peygam b er’! d avasın da desteklem ek İken


a rtık m ah iyet değiştirm iş, b ir İb ad et h ü viyetin e sok u l­
m u ştu r. S a la t-ı tefriciye de oldu ğu gibi, A lla h 'ta n İste­
n ecek şey ler a rtık P eyga m b erd en istenm ektedir,
• K ilise rah ib v e rah ib elerin in u zlete çek ilm esi, dü n ya­
dan el-etek çek m eleri b izd ek i sû fîlerin “terk -i dü n ya”
felsefeleriyle b ireb ir ayn ıdır,
* A lla h on ları “E y K itab E h li! Niçin hakka batd elbisesi
giydiriyorsunuz . B ile bile hakktf gerçeği g izliy o rsu n u z"
(A l-i İm ran /71) d iyerek azarlar. O n lar bile b ile gerçeği
g id e rle r. H ak ve h ak ikatin için e biraz d a b atıl k a rıştı­
rırlar. B izim k iler de k ita b ın İşine gelen k ısm ın ı alırlar,
işin e gelm eyen yerin i görm ezden gelirler, A llah ; tev-
h id 'd en bah seder, b izim k iler va h d et-i vü cu ttan. A llah
tek ilah 'tan , tek rab'den, tek ma*bud*dan* tek şefaatçi­
den, tek v e lîd e n bahseder* b izim k iler de A lla h 'a ham d
v e peygam berin e salavat İle b aşladıkları vaazlarında,
ila h la ştm lm ış in san lard an /gavslardan , kutublar-
dan, ricalu llah / A llah ’ın adam ların dan , ehlullah'tan/
A lla h 'ın ailesin den , in san -ı kâm il'den /K abalaizm deki
"adom kadm on M an , yerlerd e ve göklerde tasarru fta
bu lu n an b in lerce ilah sü rü sü n den /evliyadan bah­
sederler, A yetler, h ad isler h avada u çu şu r. Lâkin hak
d in d en değil, dejenere edilm iş, h ayattan kopm u ş *ehli-
kitap d in i” tem ellen dirilir.

Bu k im seler b a tıl itik a tla rın ı ispatlayabilm ek için onlarca


susuz d ered en su getirm eye çalışırlar. Lâkin bu arada yü z­
lerce a yeti görm ezden gelirler, A lla h ’ta n b ir şey isterken A llah
katın d a itib a rı yü k sek oldu ğu n a in an d ık ları b irin i aracı yap­
m ak anlam ına gelen “tevessü T ü ispat etm ek için n e cam baz­
lık la r yaparlar. G elg eld im , K u r'an 'm özü ve ru hu olan F ati­
h a d a k i, ” Yalnız sa n a ibadet ederiz w yalnızca sen d en yordun
i s t e r i z ayetin i b ir k erecik olsu n zikretm ezler. H adis olarak
A c lü n în in K e ş fu ’l-Hafa*sm dan ve S u yû trn in e l-L ea S sinden
delil getirirler. H âlbu ki h er ik i eserde u ydu rm a h ad isleri ta­
n ıtm ak için ya zılm ış eserlerdir. Y a bu n u b ilm ezler y a d a bile
146 İs la m 'ın Pauluslan Ü

b ile bu sah tekârlığı yaparlar*3 Ö zetle; h ak olan din i tıp k ı ön­


ceki din m en su p lan gibi b a tıla boyarlar. G öz göre göre h akkı
ve h ak ikati gizlerler,

• ”YahudÜer oh ba rm ı/bilgililerin i Hristtyardar ruhbanı­


n ı/ rah iplerini .. rab edindiler ." (Tevbe/31) T ıp k ı on lar
gib i b izim k iler de şeyhlerini, m ezh ep im am larım , ü stat
h azretlerin i esas alırlar* A sla K u r’an ’ı esas alm azlar*
E fen d ileri ne dediyse o! E ğer ayet efen d ilerin in fik ir­
leriyle çatışırsa, efen din in k i esastır, asildir. K u r an ın
k i ya tevil ed ilir y a d a hükm ü m ensu h/kalkm ış kabu l
edilir* E fen dilerin in sözlerini, A lla h 'ın sözü yerin e k o­
yarlar*

Kurandın özeti olan Fatihamdaki M â llîn ” kelim esin i A l-i İm -


ran sû resi tefsir etm ektedir*

kendisine vahiy, h ü kü m . ve peygamberlik verdiği hiç kim­


A ü a / ı’ın
senin* bunun yanında Allahla birlikte harta kulluk edin (ibadet
edin/ benden isteyin) demesi düşünülemez. (A l- i îm r a n / 7 9 ), .■
Yine o peygamberin ‘m e le k le r ve peygamberleri rablerf efendiler
edinmenizi’ emretmesi söz k o n u s u otamaz. Siz Allah'a kayıtsız-
şartsız tesUm olduktan sonra, o size küfrü/ kâfirliği emreder mi
hiç? (Al-i îmran/80)

A llah son peygam beri va sıta sıyla H rlstiyan lara şu tek lifi
yaptı* B iz de H ristiyan laşan M ü slü m an lara aynı tek lifi y a p ı­
yoru z: “E y Kitap Ehli! Sizinle bizim aram ızdaki şu ortak ilkeye
gelin: A lla h ta n ba şk a sın a kulluk etm eyelim O nd a n ba şk a hiç­
bir ş e y e /k im s e y e iîahhk içerm eyelim /ulühiyetten h isse a y ır­
m ayalım . A lla h 'm yanı sıra bazım ız b azım ızı ra bler/efen d iler
e d in m e y e s in * (A l-i İm ran/64)

M a a lesef tasavvu f din in in men su p lan bu üç tem el ilk eyi


kab u l etm iyor, söz ve fiilleriy le u ygu lam alı olarak bu p ren sip ­
leri çiğniyor. Ö rn eğin A llah^tan'başkasın a da du a ediyorlar,
yardım a çağırıyorlar, Ş eyh leriîfi Afiâ&Tn sıfa tla n ile ta v s if ed i­
yorlar. Y in e şeyfiFerini rab /efen d i edin m işler, sorgusuz sual-
siz ne derlerse körü k örü n e"ifaâf e d ^ r la r ~

3 B kz. ü û b ıta ve Tevessül D. S e İv l E. Y ıld ırım , K. Y ıldız* Ö, Yıldız* Ü m ran


Yay*
Dinde Gulüv/Aşırılık 147

B ize dü şen b u n lard an teb erri etm ektir, "E ğ e r yü z çevirir­


lerse o zam an deyiniz ki, “Ş ah id olunuz, B iz M ü s lü m a n ız " (Al-1
İm ran/64) Tevh id e dönene kadar aram ızda h içb ir din kardeş-
İlgi b a ğı kalm am ıştır.

Ümmetin Yahudİleşme Temayülü


Fatih a’d a geçen, A lla h 'ın ken dilerin e k ızdığı, gazap ettiği
bir diğer zü m re de Yah u dilerdir,

M esela Y ah u d ller ken d ilerin in seçilm iş m illet/kab ile


oldu ğu n a üıam r. D izdeki E h l i B eyt/ Peygam ber so ­
yu n dan gelen “seyyid ve ş e r ifle r de seçilm iş aile/ku t­
sa l aile in an cı olu ştu ru lm u ştu r. Irk çılık h er ik isin in de
an a karakteridir. (E h T i B eyt m addesine bakınız.)
Yah u dller. b abaların ın ve d ed elerin in peygam ber ol­
m asın dan dolayı b irkaç gü n ü n d ışın d a azap görm e­
yecek lerin i id d ia eder, “ S a y ılı birkaç g ü n ü n dışında
kesinlikle bizi a teş y a k m a y a ca k ” (B akara/80) G ünü­
m ü zdeki M ü slü m an lar da cehennem de fa zla k alm aya­
caklarına, y a şefaatle y a d a cezaların ı çek tik ten sonra
cehennem den çıkacakların a in an ırlar. H âlbu ki ceh en ­
nem e giren in çıkacağın a dair b ir ayet yoktu r. A ksin e
oraya giren in çıkam ayacağın a d a ir a yetler vardır,
"N e ya p a rsa k yapalım bizim günahım ız affolunacak.”
{A ra f / 169) İd diaların a göre A llah Y ah u d ilerin ya p tık la ­
rın a bakm ayacak, onlara İsim leri ve peygam ber n eslin ­
den gelm eleri yetecek! B izde de bü yü k gü n ah lar dâhil,
h er m ü m in Peygam berdin şefaatiyle kurtulacak. B izde
de b a zı kim seler, k elim e-i şeh adeti söyleyen ve P ey­
g a m b ere bol b o l salavat getiren kim selerin azap gör­
m eden, cenn ete gideceklerin e bü tü n sam im iyetleriyle
in an ırlar. İnandım dem ekle, “A m en tü d u asın ı” ezbere
okum akla, m üm in sıfatın a sah ip olacak ların ı -am el/
eylem yönü olm asa d a - k en dilerin e “E h l-i S ünnet v e l-
cem eat” , “fırka-1 n âciye" gibi cici isim ler takm akla cen ­
n ete gid eceklerin i zannederler.
A lla h T evra t’ı k en dilerin e em an et edip, sonra d a onun-
la am el etm eyen Yah u dileri kitap taşıyan eşeğe b en ze­
148 İsla m 'ın PavhısUm Jf

tir. G ü nüm üzün M ü slü m an ları d a K u r’an 'ın an lam ım


oku m ayarak onu m eh cu r bırakm ış, terk etm işlerdir*
A rtık an laşılm ak için değil, sevap d evşirm ek için yfc
d a Ölülere oku nan b ir ö lü ler k ita b ı olm u ştu r. K u rTan'ft
İm an ettik lerin i söylem ekle b irlik te, a yetlerin öyle veya
böyle h ü kü m lerin i kaldırm aktalar. K u ra n 'ın k a ld ırd ığı
şefaat in an cın ı h ad islerle geri getirip, h ad isle arkadan
dolanıp onu ilga ve ip ta l ediyorlar.
* O nlar; b ir m ehdi, M esih, kral peygam ber gelecek, b izi
ku rtaracak diyorlardı. B izim k iler de K u r'a n ın defaatte
öldü ğü nü söyled iği İsa'yı (as) göğe çık arm ışlar; şim di
de in dirm eye çalışıyorlar. İsa gelecek, D eccal vs. gib i
tü m dü şm an ların dan b ir h am lede ku rtu lu verecekler.
B izim k iler M esih bek lem ek yerin e M eh di bekliyorlar!
Y a n i M esih kelim esin i sadece A rapça 'ya çeviriverm iş-
ler! O kadar!
A llah Isra iloğu lla n n a savaşı em redin ce “Sen v e R a bbin
sa va ş, biz burada oturup duracağız d e d ile r" (M aide/24} Ya-
h u d ileşen İslam üm m eti de A lla h 'ın m ehdisin i gönderm esini
b ek liyorlar. M eh di gelecek de D eccalı öldü recek, İslam dü ş­
m an larım m ahvedecek. K en dileri ise yu m u şak koltu k lar da
teşbih çekip, evradım ızla m eşgu l olacağız diyorlar,
* Yah u diler D avud'un ve M eryem oğlu İsa'nın diliyle la­
netlendiler. Bunun sebebi haddi aşm aları ve birbirlerini
uyarm am alarıydı. (Bkz. M aide/78-9) B u gü n de üm m et
tebliği unutm uş, haddi aşanları fitn e uyanm asın (!) diye
uyarm ıyorlar. U yuyan ve uyu tu lan aslında kendile­
ri! Fitne'nin b ir anlam ı d a şirktir. Şirk bütün toplum u
kanserli b ir hücre gibi sarm ıştır. Toplu m da şirk tehlike­
si yoktu r diyen bu kim seler, K ur'an m cihad ayetlerini,
n efis İle m ücahedeye çevirerek, em r i b il m a'ru f nehy-i
an il m ünker'i fiilen sa f dışı etm işlerdir.
* B ir h adiste “İsrailogu llan n m âlim lerin in kitapların a
sarılıp, A lla h 'ın kitabım terk ettik leri İçin helak ol­
du kları* (D aıim ı, M ukaddim e, 42) h ab er verilm iştir.
Ş im d ik iler de gavs-ı a'zaım n, sahibu'z-zam anın, asrın
Dinde Gulûv/Aşm hk 149

m üceddidinin, m ü ceddid’i-elfl s â n f vs. gib i sıfa tla rla


tak d is ettik leri kim selerin k itap ların ı okuyorlar. Y ah u ­
di â lim leri d e siz A lla h 'ın k itabın ı anlayam azsınız, onu
an cak b iz a n la yab iliriz d iyorlard ı.4
* Y ah u d iler d in lerin d e gu lû vve/a şırılığa kaçtılar. G ünü­
m ü zü n M ü slü m an ları d a A lla h ’ı bırak ıp peygam b eri­
n i ilah laşü n rlar, A lla h 'ın gön d erd iği em ir ve yasak lan
değil, k itab ın ın kâğıdın ı, h arflerin i fetişleştirdL İslam
Peygam b erin i artık sa lâvatlar getirm ek sizin ağzım ıza
alam az olduk, K itab’ı da abdestsiz elim ize alıp, oku ­
yam az olduk!
* D in lerin i param parça ettiler, p ek çok fırk a la ra a yrıl­
dılar, D izdeki itik ad ı fırk a la r en flasyon u bu n u n ka­
nıtadır, H âlbu ki itik a tta fırk a/m ezh ep m i olu r? H atta
“Ü m m etim yetm iş üç A rkaya a y r ı l a c a k , d i y e b ir hadis
bu lu p, bu bölü nm eye b ir m eşru iyet k ılıfı d a u ydu rdu ­
lar. H atta bu h ad isten “lh barat-ı gaybiyye" tü rü nden
on u n geleceği b ild iğin i ve bu radan h areketle on u n h ak
peygam ber oldu ğu n a bu h ad isi d elil olarak getirdiler,
K u ra n 'ı esas alsalardı ne fırk a la ra bölü nü rler, n e de
gaybı A lla h ’tan başkasın ın bileb ileceğin i söylerlerdi.
* Yahudiler geleneklerini vahiyden üstün tutuyorlardı,
M arkos İncilinde İsa Yahudileri “Siz naklettiğiniz gele­
nekte* Allah*m kelamım değiştirdiniz ” (M arkos,7/8-9)
diye azarlar. B izim kiler de hadis kültürü ile pek çok ayeti
hüküm süz kılm ış, hatta fıkıh kitaplarında neshi işlerken
“hadisin ayeti neshetm esT diye bölüm açabflm işlerdir,
* Y ah u d iler im an da p azarlık yapıyorlardı. B izim k iler de
hem A llah ’a inanırım , hem de fa lcıya diyor. G öklerin
h âk im iyetin i A lla h ’a, yeıyü zü n ü n k in i tagu tlara v e ri­
rim . H em gayb ı A lla h 'ta n b aşk a kim se b ilm ez ayetine
im an ederim , h em de P eyga m b erin , evliyan ın d a gay-
b ı/geleceği bild iğin e inanırım . H em “şefaat bü tü nü yle
A llah 'ın d ır* ayetin e am enna ve saddeknâ derler, “am a,
ancak, illa ” diyerek pek çok şefaatçi de bu lu rlar.

4 M. İslamoğlıı, Yahudüeşme TernayüİIL s. 50.


150 İs la m 'ın F a u lu s la n U

• Yahudiler* bir keçiyi bağlar* günahlarını b ir bir sayıp bu


keçiye yükler* sonrada keçinin kıçına bir tekm e atıp çöle
salıverirleım iş, Boylece '"günah keçisi” dedikleri bu keçi
ile günahlarından kurtulurlarm ış,5 Bizim kilerde ölünün
arkasından devir ve ıskat m adrabazlıklarıyla ölenin gü­
nahlarını bağışlatabiliyorlar (!) Kişi öm ür boyu Allah'a is­
yan etm iş de olsa, ölüm ünden sonra kılam adığı nam azı,
tutam adığı orucu* verm ediği zekatı* gitm ediği haccı pa­
raya çevriliyor. Bıraktığı para bu na yetm ez İse, bir m en­
dile koyup para elden ele dolaştırılıyor, Böylece para sa­
nal olarak katlanarak hesaplanan m iktara ulaştırılıyor.
M esela bin lira, 100 bin lira oluyor! Sonra d a bu para
devir halkasına katılanlar arasında iç ediliyor. Ö lenin
günahları bağışlanır m ı bilinmez* lâkin bu devir Iskat
m erasim ine katılanlar küplerini dolduruyorlar, H ile-i şe-
riye deyip dine birçok hilekârlıklar katm ışlardır,
• K en d i elleriyle ya zd ık la rı birtakım k ita p la rı k u tsallaş­
tırm ışlar* b u n lar A lla h 'ta n dem işlerdi. Bizim k iler de
yazd tk lan k itapların V e h b î” olduğunu* k en dilerin d en
*olm adığını* ^em âm ^Tdu ğü n ü ^ söylem işlerdir, İb n ü l
A ra b i FÎSu fıafıhiT M evTahâ M e s n e vis in i: im am R ab­
bani tö e fd ü b a £ im ;S JZîsdiei V u r'u T îsk eııd er
’E vren esoğlü R isdlet TVüHmı m Tıep bu şekilde a ld ık la rı­
n ı söylerler, M evlanâ için* “Peygam ber d e ğ fia m a k ita b ı
va r” sözü m eşhurdur, İm am R abbân i’n ln M ek tu b a i’ı
için M ek tu ba i-ı K ııd s iy y e f K utsal M ektublar denm iştir.
O n lar gibi az b ir bah â/dü nyalık karşıhğı b izim k iler de
aynı şeyi yapm ıştır. Y a cem aat oluşturm a/ taraftar b ü ­
yü tm e, ya k ariyer yapm a/şöh ret için elleriyle ya zd ık la ­
rın ı “Bu A lla h 'ta n d ır," dem ekten sakınm am ış, k a rın la ­
rın a ateş doldu rm uşlardır,
• Y ah u d ilerin T evra tı ta h lifi şöyleydi: “ kelim eleri konut-
d u ld a n m anadan çtkarvyorlardL" (Nisa/46) ayetin in de
h ab er verd iği gibi; kelim elerin h erkesçe b ilin en anla-

5 Mevcut Tevrat biri TanrTya, ötekisi Azazll/şeytana sunulacak iki keçiden


söz eden (Levililer* 16/8-10) Azazil’e sunulan keçi, İsrailoğullannın gü-
nahlarmı çöle taşıyan “gûııah keçisi^dlri
Dinde GulOv/Aşırılık 151

m in i alt-ü st etm ekti* M esela “s e m fn â ve asayn â” {d in ­


led ik ve İtaat ettik) dem eleri gerekirken, “d in ledik ve is ­
yan ettik" diyorlardı* B u radaki “asaynâ” ; kelim esi hem
“değneği sım sıkı tu ttu k” d ört elle sarıldık, hem de “is ­
ya n ettik ” an lam ına geliyordu* Yan i; “E ta’n â {ita a t e t­
tik) kelim esi yerin e, kasden ik i anlam a gelen “asaynâ"
kelim esin i ku llanıyorlardı* “Vesm a* gayre m üsm ain"
(lü tfen dinle, san a söz söylem ek h addim ize d eğil am a)
ayetin i “dinle, söz din lem ez adam ” şek lin de çeviriyo r­
lardı* “R âın â” (b izi gözet) anlam ı verm eleri gerekirken,
“b izi güt, b izi h ayvan yerin e koyup gütm ek istiyorsan ,
öyleyse güt" şeklinde ta h rif ediyorlardı*6
B izim kiler de ayetin tevili deyip, bâünî tefsiri, işâri tefsiri
deyip ayetlerin can ın a okum uşlar* İb n u l-A ra b ın in kitaplann-
da yapü ğiTâh rtfat, Yahu dilerln yap tığı tah rifat ile m ukayese
bü yü ïftü rT RuFarfın* apaçık k a fir olarak
b o ğ u ld ü g ü h ü T îâ b eF veıii^ F ira vu n u hâlis-m uhlis, m uvahhid
bir M üslüm an olarak takdim eder. “A zab ı tadın" şeklindeki
ayetleri, “ÎezzetTtadın” şeklinde çevirm ekten zerre kadar haya
etmez* Bu adam tüm bu cin ayetlerin e rağm en tarikatların ta-
mamı tarafın dan “E n bü yü k Şeyh” olarak kabul ve ta zim edilir*
Y in e “D e ki, B en d e sizin gibi bir insanım *" (K eh f/ 110) aye­
tindeki “în n em â” kelim esin i; “in n e ve m â" diye ayırarak, *Ben
sizin gib i b ir in san değilim *" şekline çevirerek ayetin an lam ına
takla a ttıran lar b ile var*
* Y ah u d ilerd ek i H u ru filik, ebcedçilik, cifircilik gib i h as­
ta lık la r aynen b izim k ilere de sirayet etm iştir. Said Nur-
sî de R isa le-i N u f v n ken disin den değil, A llah ta ra fın ­
dan ya zd ın ld ığın ı isp a t etm ek İçin ebced h esapların a
sarılır. 19'cu lar bu H u ru fîliğin gü n ü m ü zdeki m od em
versiyon larıdır* Yin e Ö m er Ç elak ıl bu H u ru filiğin b ir
d iğer u zan tısıdır*7

6 Abdulaziz Bayındır, Doğru BÜdiğurdz Yanlışlar*, s. 132.


7 Hatta bu 19'culardan Atatürk'ün İlahî bir misyonla görevlendirildiğini*
mucizevî yeteneklere sahip bir müceddit olduğunu ortaya atanlar çıkmış­
tır* Neymiş efendim, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı* 19SlH de doğdu.
(19x99=1981) 57 yaşında iken öldü, (19x3=57) Hep 19 ve katlan*
152 / s fa m 'ııı F a u iu s la n U

• Yü ıe ta k litçilik Y ah u d ilerin İflah olm az k arak terlerin ­


d en biridir. Y ah u d ilerin b aşk a m illetleri ta k lit etm e­
sin den dolayı “O nlara aşağihk m aym unlar olun*" (Ba-
kara/65) dendi, İslam üm m eti de bu gü n tah kik ten
tam am en u zak laşarak kör b ir ta k litçilik b ataklığın a
sü rü klenm iştir.

M ehdi/M ehdiyyet İnancı

M ehdi; “h id ayete erdirilm iş, ken disin e doğru y o l gösteril­


m iş k işi” dem ektir.

M eh di in an cı Süm erlerde, M ısırlılarda, H induizm de ve


özellik le de Y ah u d ilik ve H ristiyan lık ta vardır* B ilh assa ezilen
top lu m lar b öyle h arika gü çleri olan, İla h î b ir yard ım la destek­
lenen, k en d ilerin i m addi ve m an evi sıkın tılardan kurtaracak*
dü şm an ların ı yenecek, on lara id ea l/m ü reffeh b ir yaşam su ­
n acak b ir k u rtarıcı beklem işlerdir, B u b ek leyiş daha son ra
d in î b ir h ü viyet kazan arak “M ehdi in an cı" şeklinde form ü le
edilm iştir*

Ö zellikle Y ah u d iler B abil esaretin de iken yü zlerce y ıl b ir


M esih beklem işlerdir* M esih lerin in D avud’un n eslin d en /seç-
kin b ir soydan geleceğin e, günah işlem eyeceğin e, K u dü s ve
çevresin i pu tperestlerd en tem izleyerek dağılm ış İsrailogu lla*
rin a vereceğin e, tüm in san ları h âk im iyeti a ltın a alıp h ep sin i
vergiye bağlayacağın a ve tüm din î ku ralları eksiksiz uygula*
yacağm a in an dıkları b ir M esih ’i bek leye durm uşlardır* O nla­
rın Y ecü c u M ecü c’ü (G og ve M agog) yeryü zü n de bü yü k fit­
n eler çıkardığın da M eh di ve M esih ’i gelip, on ları ku rtaracak.

B u kadim inanç K a b u T A h b â r, V eh b b. M ü nebblh gib i Y a ­


h u d ilik ten İslam ’a geçen k işiler v e T em im ed-D âri, İb n C ü reyc
gibi H ristiyan lık tan İslam ’a geçen k işiler va sıta sıyla erken d ö ­
nem de M üslûm anlara, özellik le de Ş ia ta ra fta rla rın a geçm iş­
tir. U zun y ılla r ik tid a r yü zü görem eyen Ş iîler böyle b ir M et>
din in geleceği ü m idiyle teselli bulm uşlardır* A y n ca Hz* A li vşr
evlad ın ın ik tid ar m ü cadelesin deki a cı m ağlu b iyetleri böyle b tt
in an cın gelişm esin i kolaylaştırm ıştır*
D in d e G u lû v / A ş ın lık 153

M eh di Üe ilg ili B u harı, M ü slim v e İm am M alik 'te h ad is b ile


yoktur* İm am -ı A zam , el-Eş*arî, el-M atu rîd î gib i erken dönem
kelam â lim leri ondan h iç bahsetm ez,

Söz konusu rivayetlere gelince; d ü n yan ın öm rüne b ir gü n


bile k a lsa A llah o gü n ü uzatır, b ir M eh di gön derir, Hz, H aşan
ve H ü seyin ’in soyu n dan olan b u k u rtarıcın ın a d ı “M uham -
med b* A b du llah " olacaktır. S ü n n etleri İhya edecek, b id a tleri
kaldıracak, C ebrail ve M ik ail başta olm ak ü zere m eleklerden
oluşan ordu ların d a desteği ile dü n yan ın tam am ın a hâkim
olacak, a d aleti tesis edecek, h erkes zen gin leşecektir, 7 y ıllık
İktidarından sonra îs a gökten inecek, D eccaTı b irlik te öldü ­
rüp yön etim i on a bırak acak tır vs.

M ehdi kelim esi, M esih k elim esin in A ra p ça ya tercü m esin ­


den başka b ir şey değÜHÎr H atta "M eh di, İs a ’dan başkası de-
glldlr* rivayeti bu nu desteklem ektedir, Y ah u d ilerin M eşiya h ı,
H ristlyan larm M esih'i, M ü slü m an ların M eh d i’si olu verm iştir"

M eh di konusu tam am en siyaset ile iç içed ir, Ş iîler M eh ­


di dü şü ncesini ortaya atın ca A b b a sîler h alifelerin e “M eh din
ism ini verm ede gecikm edi, H atta E m evîler m ehdiye m u adil
“SüiyanT ad ım verd ik leri k en d i m eh d ilerin i icad etm işlerdi.
Yani Ş iîler ik tid a r m ü cadelesi için bu n u b ir m an ivela olarak
kullanm ışlardır. O n lara göre M eh di gelin ce “E h l-i B eyt/Ş iîler”
düşm anlarından in tikam alacaktır. D in i, im am siyaset ü zeri­
ne ku ru lan Ş ia'd a M eh di in an cı çok m erk ezi b ir yer işgal eder,
İm am iyye'ye göre M 874 yılın d an bu ya n a 1200 sen ed ir y e r
altındaki b ir m ağarada/tü n elde gizlen en M uham m ed b, H a­
şan el-M ehdi ölm em iştir* İşte b u 1200 k u su r sen ed ir m ağara­
da yaşayan “B eklen en M eh di/M eh di el-M u n tazar1" in san lığın
kurtarıcısı olarak d ört gözle bek len m ek ted ir,6

M ehdi in an cı an cak h adisçilerln , eserlerin e İÜ, yü zyıldan


sonra alm alarıyla S ü n n îler arasın da görü lm eye başlan m ıştır.
Gazali b ile fh yd ’sın da M ehdi konu su n u k ıyam et alam etleri
bölüm üne alm am ıştır* İb n H aldu n 'u n d ed iği gib i ilk m u tasav­
vıflar M eh di h akkın da b ir şey söylem ez. D aha son rak iler ise

R Ekrem Sankçıogtu, “Mehdi" mtL, DİA* C* 28, s. 369-73,


154 İs la m 'ın P a n ltıs îa rı İT

R afizilerin k itap ların d an aldıkları şeylerle k itap ların ı doldur*


m u şlardır.0 D aha son raları bu in an ç h ad isleri h ab er-i ahad
da olsa itik atta h ü ccet kabu l eden S elefiy y ey e sirayet etm iş
ve M eh di in an cı özellik le teşeyyü /Ş lîleşm lş m u tasavvıflarca
M ü slü m an ların itik ad ın a m a a lesef d â h il edilm iştir, S û lıler
E h l-i Sü n n etin sın ır taşlarım kaldırm ışlardır. Süitler, Şian ın
aşın E h l-i B eyt sevgisin i aynen E h l-i S ü n n e te 1
90 ith al etm iş­
lerdir. M eh di de bu n lardan sadece b irid ir, îb n ü ’l-A rabi'ye göre
R asu l-u E krem nübü vveti, M eh di ise vela yeti tam am layan
son tu ğladır.

Ö zetlersek M eh di in an cı gayri m ü slim lerden b ize taşın m ış ,


gayriislam i b îr düşü ncedir. H ad isler m evzu /u ydu rm a olup,
İslam 'ın yasak lad ığı ırk çılık kokm aktadır. O n larca u ydu rm a
h adisten, m an evi tevatü r ü retileb ilm iştir. H âlbu ki yü z tane
yalan yin e yalan dır. H em de en kocam anından! Y a h u d ilik -
tek i “S eçkin K avim ” ; İslam iyetteki “S eçkin A ile/ E h l-i B eyt”
olu verm iştir. Bu tam olarak A lla h 'ın la n eF ettiği Yah u dileşm e
fc_. _ ■ .-+"1 ■■—

belasıdır, C ah iliye dönem ine dönü ştü r. H âlbu ki b ü tü n in ş a m


la r “B en î Â dem " olm ası h asebiyle peygam ber çocuğudur. B u
ırk çılara göre Peygam berim izin “E zvâc-ı M utahherat/1 ertem iz
eşleri” b ile E h l-i B eyt’e dâh il olam azken, Fatm a'n ın an ası Hz.
H atice an n em iz bile E h l-i B eyt olarak sayılm azken, Hz. A li'y i
destekleyen S elm an -ı F arisi y a d a Ferisi) E h l-i B eyt e d â h il­
dir. H atta Hz. Fatm a’n ın soyundan gelen gü n ü m ü zdeki tü m
şeyhler, seyyitler, şerifler de E h l-i B eyt'e dâh ildirler. İslam 'ın
ru hu nu an lam aktan fersa h fersah u zak olan bu k im seler
“A llah; Hz. Fatm a ve n eslin e ateşi h aram k ılm ıştır.” d iyeb il­
m işlerdir. İn san ları yön etecek h alifelerin K u reyş'e m ensup ol-
m ası (!) M eh d in in E h l-i B eyt'ten çıkm ası tipik b ir ırk çılık ta n
başka b ir şey değildir. Söz konu su M e h d fh a d is le ri cah illyye
m an tığın ın geri dönm esin den jye Y ah u diliktek i seçkin kabile
an layışın ın Islam i ren ge bü rü n m esinden ibaretti^

9 İbn Haldun, Mukaddime, C. 2, s, 677,


10 S. Mübarek Erol, Kurtuluş Gemisi, EftZ-t Beyt Semerkant Yay, ve Nebha-
nfnin Ebedi Soylular, Ocak Yay. İle DİA'mn Ehl-i Beyt maddesini karşı­
laştırın. Göreceksiniz kİ Sünni geçinenlerin Şia'nın Ehl-i Beyt inancım ne
kadar benimsedikleri görülecektir.
Dinde G ulûv/Aşırdık 155

M ehdi b ek len tisi M ü slü m an lara a talet ve sefaletten başka


bir şey de getirm em iştir. "Sen v e R a bbin gidin, onlarla savaşın*
Biz burada oturup , d u ra ca ğız”* (M aide,5/24) diyen Y ah u dileş-
miş İsrailoğuU arı zih n iyeti aynen b ize de geçm iştir. Z a vallı
üm m et yü zyılla rd ır k en d ilerin i karan lıklardan ayd ın lığa çık a ­
racak b ir m eh d i b ek len tisin e soku lm u ştu r. “A lla h M eh d isi­
ni gön derecek, dü şm an larım ızı yen ecek, bizde otu rdu ğu m u z
yerden evrad -ı ezkan m ıza. tesb ih atım ıza devam edeceğiz d ü ­
şüncesinden" b aşk a n ed ir ki? M eh di b eklem ek çalışm ayı terk
etm ektir. H âlb u k i h er M üslüm an m ehdidir. T ıp k ı Kuranca
göre h er M ü slü m an ın "velî" olm ası gibi. H er M ü slü m an H adi
olan A llah tarafın dan h idayete erdirilm iş, doğru y o l ken disin e
gösterilm iş k işid ir/ m eh d f d in

M ü slü m an lar T ek ke köşelerin de m isk in m iskin 9 9 'lu k teş­


bih çevirirk en M eh d fn in gelip m em leketi k u rtan verm esi d ü ­
şüncesi n e k a d a r İslam i olab ilir? O B ü yü k Peygam ber boşu n a
atılm ış savaş m eydan larına! H âşâ, E n ayi im işl Yapm ası gere­
ken “Â lliid f im tez gön der şîT ffleh dTni de dün yayı ku rtar." diye
dua etmfek olm alıydık Bilem em iş (!)

Ü stelik bu m ehdi h ad islerin e göre M eh di’den sonra kısa


bir iyileşm en in ardından, işler yen iden karışacak, eskisin den
daha berbat olacaktır. Y a n i M ehdi h azretleri, gitti, h er şey
bitti. O d a M ü slü m an ların bu günkü h âllerin e, dertlerin e d er­
man olam adı. Ö yleyse gece-gü n dü z m ehdi b ek lem en in n eye
yaran va r?

M ehdi b ir tü rlü gelm edi am a k en dilerin d en önce b o l bol


gözyaşı ve ızd ırab ı geldi. T arih te yü zlerce k işi m ehdiyim diye
ortaya çıktı. Y aktılar, yık tılar. B in lerce aldatılm ış s a f ve m a­
sum un kan m a girdiler. S iya si ik tid a ra göz diken pek çok
şarlatan M eh dilik davasın da bulunm uş ve sosyal b irlik p ar­
çalanm ıştır* Z a ten bu m ehdi m eselesin i can lı tu tm aya ça lı­
şanlar y a m ehdi old u kların ı satır araların da ih sas ettiren ler
ya da cem aatleri tarafın d an m eh di ila n edilen lerdir. D in ve
dünya görü şlerin i bu Yah u di h u rafesi ü zerine in şa ediyorlar*
G ayeleri itik at değil, dü nyevi saltanat!
156 /slam’m ftudusianJl

G ünüm üzde de b irçok şarlatan m eh diyim diye ortaya çık ­


m aktadır. "M eh di Rasulüm*' diyen tım arh an e kaçkınlarından*
ik i kitab yazıp , “D eccali öldü rdü m -d ec ca l on a göre h er nâ
is e - B en de M eh diyim .” diyen lere y a d a “B izim cemaatimi**
m eh din in şah s-ı m an evisin i tem sil ediyor," diyen lere kadaıV
H ele b ir ed epsiz m ehdi v a r k i sorm ayın gitsin ! Resm en teş^
h irciî B u tım arh an e kaçkın ın ın, D ünyayı k u rtaracak sü pev
m ehdi h azretleri oldu ğu nu bilm eyen sıradan vatan d aşlar dtt
m u h abbet tella lı zannedecek! M e h d in in h aysiyetin i yerle b tt
etti. B elki tüm hu ya şan an lar İyi de oldu* İn sa n lar m eh d ileri
yakın dan tanım a fırsa tı yakaladı. Bundan sonra kim se, m eh*
diyim d iye ortaya çık a n bu din istism arcılarım İplem eyecek*
tir. M eh diliğin -o lm a ya n * şan ve şerefin i de beş paralık ettiler!

Problem bu k im selerin ken d ilerin i m ehdi ilan etm eleriy­


le bitm iyor. B u seferde D eccal bu lm aları gerekiyor. K im iri
D eccal old u gu iıa karar verm eleri gerekiyor. Bu d a yetm iyor^
İsa ’m gökten İnm esi gerekiyor. Çünkü; bu n ların h er b ir in ü i
ayn ı an d a olm ası lazım . A n layacağın ız işleri çok zor. Bö$fö9
h ayaller, böyle gayriislam i b ilgiler ü zerin e ku ru lm u ş cem aat­
lerin , ta rik a tla rın din anlayışı* din a lgısı İslam âlem in i ayağa
k ald ıracak ve in san lığı ku rtaracak, öyle m i?

Sevgide İfrat, Bam Kimseleri Allah’ı Sever Gibi Sevm ek


/asanlardan kimileride AUah'uı dûnunda/AUnh fla birlikte fakat
O'ram aşağısındaki kimseleri endad/eşler/benzerler ediniyorlar
d a onları AUah'ı sever gibi seviyorlar. (Bakara/165)

İn san ların bazısı, su du r teorisin i h ak bayram zannederek,


A lla h ’ın doğurduğunu, h er şeyin O ’n dan sa d ır oldu ğu nu ya
da n ü r-i M u ham m edi görü şü n ü ben im seyerek, h er şeyin A l­
la h ’tan aşam a aşam a çık tığım söyleyerek, h er şeyi, özellik le
m ü barek in san ları, S alih k u lla n A lla h 'a ben zetir, O ’n a eşler
kılarlar. A lla h ’ı d a çok sevm ekle beraber, bu u lû h iyetten h isse
verd ik leri endad’ı, ben zerleri de AUah’ı sever gib i severler.

Endâd; “n iddü n ” kelim esin in çoğu lu du r. Ö zü nde ortak


olan şeye “n edîdü ’ş-şey" denir. B u b ir çeşit b en zerlik tir. B u
ben zerlik, b ir yön den orta k lık an lam ına gelir. B u n a göre h er
Dinde Gulûv/Aşınlık 157

nld benzerdir, am a h er b en zer n id d eğ ild ir.11 Y a n i m ü şriklerin


endadı; A lla h a b en zettikleri, am a h ak ik atte asla benzem eyen
Uahlaştırüm ış kim selerdir.

Yu karıdaki a yeti m erhum E lm alı şöyle tefsir etm iştir:

Bu ayet bize gösteriyor ki; mabud, en fazla sevilen mahbûb'dur. Bu


nedenle son derece sevilen şeyler ne olursa olsun mabud edinilmiş
olur. Her insanın kişiliğinde hareket noktası, onun mahbübu olan
mabudüdur* Ayette geçen "yuhibbûnehünTdeki "hum" zamiri, bu
sevilenlerin akıllı varlıklar, yani insanlar olduğunu açıkça göster­
mektedir. Bundan dolayı müfessirier bu endadm seyyltler/sadât*
büyükler/kübera olduğunu beyan etmişlerdir. İsterse bu çok sevi­
len kimse bir dilber* milli kahraman ya da din büyüğü olsun fark
etmez* onlar uğruna her şey göze almıyorsa* onlar için can feda
edilebülyorsa, büyük bir tutku İle seviliyor ve körü kürüne itaat
ediliyorsa bu zehirli sevgi, en sonunda şirke dönüşmesi mukad­
derdir. Şirk her zaman mübalağa etmekten* aşırılıktan doğar. Kİ
bu insanlığın en kadim, en yaygın hastalığıdır.
Bu nedenle* Allahın peygamberlerini, melekleri* salih kullarını
severken dikkat etmeli, ayetin kapsamını İyi düşünmeli* muhab­
betini Allah sevgisi derecesine vardırmamak. Allah İçin sevmek ile
Allah'ı sever gibi sevmek arasındaki farkı İyi bilmek gerekir* Allah
yolunda olanlar, Allah yolunda olan sevgili kullarım da severler*
lâkin Allah gibi değil. “Allah'ı sekiyorsanız, Muhammed'e tabî otu­
nuz,” (AH îmran/31) ayetinde belirtildiği gibi* Allah* onu benim
gibi sevin dememiş, ona itaat edin buyurmuştur. Allah'ın sevdiği
kullan sevmek şirk değildir. Lâkin bu sevgi Hristiyanlann İsa'yı
sevdiği gibi* onu mabud derecesine çıkaran sevgi gibi olmama­
lıdır. Kelime-i şehadet'te İfade edildiği gibi önce Allah'ın dışında
tüm ilahlan* çok sevilen* tapılan kimseleri toptan red ve İnkâr
etmeliyiz* Sonra da Mühammed (sav) O’nun abdl, aciz bir kulu
ve elçisidir demeliyiz. Peygamberimizi sevmemizin nedeni O’nun
risaletini yüklendiği ve örnek bir kulu olduğu içindir. Allah ken­
disine hem itaati, hem de muhabbeti emretmiştir. Rasulüne İse
sadece itaati emretmiştir.
Namazda* Allah'tan başkasından* Peygamber den veya Onun sa-
7 llh kullarından azıcık bir şey istemek namazı bozar. Buna nh
i yet etmek bile küfürdür. (Namazda bile şeyhleriyle rabıta yapan
sapıklan düşünün!} Namazda bırakın onlardan bir şey istemeyi,
tam aksine biz tahıyyafta Peygamber ve salüı kimselerin dere­
celerinin yükselmesi için dua ederiz* Onlara salâvat* rahmet ve

îî İsfehani, Müfredat
158 İslam'ın ftauüislan M

bereket d ilsiz, Müslüm anın bu şuuru* namaz dışm da da devam


etmeli, hayatının felsefesi olmalıdır, *
Maalesef günümüzde, velîleri, peygamberleri veya ruhaniyetlerinj
müşriklerin aracı ilahları sevdikleri gibi seven* onları besmele gibi
her işin başında, her daim anan kimseler, “Onları Allah'ı sever
gibi seviyorlar,'’ ayetinin kapsam ına dâhil olurlar ve bu da hiç
şüphesiz şirk ve küfürdür. Maalesef, Müslüm anlık namına böyle
bir batıl m uhabbet akidesine tutunan ve bununla dindarlık ya­
pıyoruz diyen bir gaflet erbabı mevcuttur. Bu; dinî eğitimi cahil
İnsanlardan almaktan* dinin esasını doğru bilmemekten kaynak­
lanmaktadır, Hakiki din ilmi sönünce, insanlar ilkel çağlardaki
gibi efsanelere* batıl itikatlara döner. Ölü veya diri* canlı veya
cansız m abud’lara* m ahbub’İara bağlanırlar.10

B irtakım sapıklar* tttihad ve hulûl teorisini* ariflerin tevhidi


diyerek överler, “La ilahe ÜlaUalTı* La m evcuda illa h û 'ya çe­
virirler, “H er m evcut O’du r," derler. A lla h ’ı h er şeyin ötesinde,
görm eleri gerekirken* O'nu h er şeyde ve hatta h er şeyi A lla h
olarak görm ek isterler, “JSouel ahir, zahir, bahn O 'd u r {Ha-!
did/3) ayetindeki cem m ertebesini, fa rk m ertebesinde a y n a v a
söyleyerek, zahir/görünen h er b ir şey A lla h 'tır derler, BöyieÖŞ
kendilerini* velîleri ve sevdiği kim seleri A llah olarak görü r veya!
gösterm eye başlarlar. A rtık velîler; “b ir ilahlar toplum u" şeklin­
de m ütalaa edilir, İşte “Basatan AU ah'uı dûnunda birtakım en*
d a d / benzerler/ eşler edinirler d e onlan A U ah 'ı sever gibi sever*
her” (B akara/165) ayeti bu vahdet-İ vü cu tçu kim seleri teşh ir
etm ekte ve onların arızalı görü şlerin i red ve iptal etm ektedir, ıa |

Îbn ü *l-A rabfn in vah d et-i vü cu t teorisinde* A lla h 'ta n b a ^ »


k asın a ib ad et m ü m kü n olm adığı gibi, A lla h 'tan başkasını
sevm ek de m ü m kü n değildir. A lla h 'ta n b aşk asın ı sevm ek, gü-
m. ■ ■ L ■■■1 1T 1 ■■ I-J-^— I ^ T ı ■ -■.-.-■.ra-ı- _ w_ . . . P- - S" ■■-■<■■■ 1

zellere vey a gü zelliklere m ertlin olmak* aslın d a O n u sevm ek


m anasına gelir. Ç ü nkü eşyada tecelli eden v e ken din i gösteren
yegân e gü zellik O nun cem a lid ir.1
1
3
24 H atta bu n ların in san -ı kâ­
m ille r i yeryü zü n de dolaşan A lla h 'ın n âsû tu du r. Kutub* g a v i
ve bü yü k velîler A lla h 'ın tü m esm asıyla ken dilerin d e te c e lli
ettiği, ken dilerin e b ak ıld ığın d a A lla h 'ın hatırlandığı* A lla h ’ım

12 Elmalı Hamdİ Yazır* ffokBiru, Kuran Dili Bakara, 165,ayet.


13 Elmalı Haindi Yazır, Bakara/165. ayetin tef.
14 Süleyman Uludağ* “Aşk” md. DİA, C. 4* s. 13.
Dinde Gutûv/Aşırdık 159

zatı yerin e b u n ların cem allerin in seyred ild iği (I) kim selerdir.
Eh şeyh ler bu kadar yü celtild ik ten sonra* Peygam ber de Al*
la lım â şık olduğu, h ab ibu llah (A lla h 'ın sevgilisi), m ahbub-u
Kibriya (azam et sah ib i olan A lla h 'ın sevdiği) olm ası çok görü l­
m em eli (!) B undan son ra da bu m ahbu b'u n m a’buda dönü ş­
m esi çok zo r değildir. Ş irk in esası d a bu tarz m u habbettir.

“M uvahhid M ü slü m an ların / hakiki m üm inlerin AUah a olan


sevgisi, her şe y d e n çok (ve bu m ü şrik lerin A lla h ’ı sever gib i
sevdikleri kim selere verd ik leri sevgiden, O n dan gayriye d a ğıt­
tıktan sonra -g e riy e h âlâ k a ld ıy sa - A lla h ’a olan sevgilerin den
çok daha fazla) ve kuvvetlidir. B u şirk k oşan zalim ler a za ba
uğraiıldıklarmda görecekleri gibi, k eşke tüm kudretin yalnızca
A U ah 'a ait olduğunu ve a za bı en çetin olanm yalnızca Allah
olduğunu b ilse le r” (B a k a ra/ 165-6} O rada A lla h ’ı sever gibi
sevdikleri, gözlerin d e bü yü tü p u lû h iyet verd ik leri kim seler
sırtların ı dönüp giderler. O n ları tanım azdan gelirler. C eh en ­
nem de ebediyete k ad ar sü recek b ir pişm an lıkla kala kalırlar,
(Bak* B a k a ra / 166-7}

Ne olu r in san lar k en d ileri gib i o la n , d ef-i hacet eden şeyh-


leri, O 'n u h lu ılla rım gözlerin de fa zla bü yü tm eseler. Onlara*
hocalıktan, m u allim likten , din lia rd eşü ğin d en daha bü yü k
payeler verm eseler. A m a “A y ı enceğin i/yavru su n u severken
öld u m verirm iştw d erler.JIiah in erin de sevgide ölçü yü bilm e-
mesi zavâin'âyTnın yavru su nu sevm esine ben zem ek ted ir.

B ırakın, A lla h 'ın k u lların a âşık olm ayı, A lla h ’a bile âşık
olunm az, ilk sû fîlerde A lla h korku su ve A lla h sevgisi/m u hab-
beti vardır," İşler iyice"çığırm d an çıktıktan son ra “A lla h askı”
ortalarda dolaşm aya başlam ıştır. D aha önceleri im an; İlim
ve m arffet^ağırE W lken 7 bu n d an sonra aşk m etafiziği ü zerine
km u lm ü şfü n "B u T çok tip ik H ristiyan tasavvu fu n da da olan
bir unsurdur. A lla h â k ıîla bilin em ez, iİim le bulunam az, Q an ­
cak aşk Üe bu lu n ab ilir ve b ilin eb ilir, derler.

A rtık âşık lar ne söyleseler m azu rdu rlar (!) Ç ünkü aşk sa r­
hoşudurlar! A lla h ’a k a rşı edepsizliklerin de de bu aşkın rolü
vardır. D erler ki: K endine â şık olunan A llah/m aşu k, ken disi-
160 İs la m 'ın A u rîu s la rt

n i bu k a d a r seven âşık ların a azap ed er m İ? Etm ezi K a h rtm M


hoş, lü tfü n d a h oş, aşk ın la bu dünyada yan m ışız, öb ü r ta r a f
ta d a yan m aya ra zıyız derler,

H âlbu ki aşk b ir irade bozu klu ğu du r. A şk sarh oşu kimsemi


aklım ve m u h akem esin i kullanam az. A şk dü şünce ve şuü4
ru k ayb ettirir. A kü d u ygu lara hâkim olu rsa fazilet, duygula^
akla h âk im olu rsa reza let ortaya çıkar. Â şık m aşu ku n a "k u ­
lun, k ölen olayım , ku rbanın olayım ” d iye yalvarır. B u is e âş&*
k m m aşukunu, m a’b u d ’laştırm ası, U ahlaştırm ası dem ektir,

K u lu n A lla h 'ı sevm esi, O ’n a ita at etm esi, rıza sın ı k azan ­
m aya çalışm ası, gazabım celb edecek am ellerden sakın m ası­
dır, A lla h ’ın ku lu n u sevm esi ise; on u evren de en ü stü n varlık '
olarak yaratm ası, sonsu z ikram da bu lu nm ası, ken disin e şü k­
reden m u ti k u llarım m ü kâfatlan dırm asıdır. O n lardan ve d e
I

d olayısıyla on ları veren d en ra zı olm asıdır,

Allah Aşkı

"S evgili ve aşk” k elim eleri yıp ra tılm ış ve dejen ere ed ilm iş
kavram lardan dır. B u tü r ya n lış an laşılacak k elim elerin k u lla ­
n ılm asın ı K u r an yasaklar, "E y im an ed en leri *ra m a * d em eyim
'u n zu m â * d eyin ,” (B a k a ra/ 104) K u r’an, Peygam berim iz için ,
on u kü çü k dü şü rücü b ir anlam da söylenm e İh tim ali olan
kelim eyi, ya n lış an laşılm ayacak am a doğru şek ild e m eram ı
an latacak b ir başka kelim e k u llan arak d eğiştirm elerin i em ­
reder, Yan i, başk aların ın fa rk lı ve olu m su z anlam çık arab ile­
cek leri ifad elerin ku llan ılm asın ı yasaklar. S evgili ve aşk k e li­
m eleri de işte "râın â” k elim esi gib i fa rk lı anlam a çekü ebilecek
tarzda k irletilm iş b irer terim dirler, İk i İnsanın karşılık lı iliş ­
k ilerin i an latan ve cin selliği çağrıştıran kelim elerdir. Tevh id in
özü, A lla h ’ın şan ına yakışm ayacak h er tü rlü özellik ten uzak
şekilde. O n u h içb ir ya ratığa ben zetm em ek ve ya ratık la ra a it
zaaftan ona n isp et etm em ek ve O na h içb ir şeyi o rta k koşm a-
inaktır, A lla h ’ın isim ve sıfa tla n b ellid ir. B u isim ve sıfatlar
A lla h ’ı ta v s if etm eye kâfidir,

A lla h sevgisi için aşk kavram ın ın ku llan ılm ası doğru m u ­


du r? A ra p ça a slı "ışk " olan aşk kelim esi sözlü kte; "şid d etli ve
Dinde G ulûv/Aşırılık 161

«ç ın sevgi” anlam ındadır. A şk, b ir kim sen in k en d isin i tam a­


men sevdiğine verm esi, sevgilisin den başka gü zel görm eyecek
kadar on a dü şm esi dem ektir. Lü gatlerde aşk kelim esin in söz­
lük anlamı* ayn ı kökten olan, sarm aşık an lam ına gelen uaşe-
ka" ile yakın dan ilg ili oldu ğu belirtilir. B u n a gö re sarm aşığın
kuşattığı ağacın su yu nu em m esi, on u soldu ru p zayıflatm ası
ve bazen ku ru tm ası gibi, a şırı sevgi de seven in sevdiğin den
başkasıyla ilgisin i kestiği, onu sarartıp soldu rdu ğu için bu
duyguya aşk den ilm iştir. M ü slü m an ların literatü rü n de aşk,
İlahı ve b eşerî olm ak üzere başlıca ik i anlam da ku llanılm ış,
İlahı aşka gen ellik le “h ak ik i aşk", b eşerî aşk a d a “m ecazı aşk"
denilm iştir, İla h ı aşk, gen iş ölçü de tasavvu fta işlen m iştir.

K u ra n ve sahih h ad islerd e aşk k elim esi geçm ez. Sevgi,


Kur’an ve S ü n n ette çoğu n lu kla “hubb, m uhabbet, bazen de
m eveddet” k elim eleriyle ifad e edilir. A llah sevgisiyle ilg ili ola ­
rak Peygam berim iz gib i Sahabe ve ilk za h itler de aşk ’tan söz
etm em işler, b u k elim eyi İla h ı sevgi anlam ında ku llan m am ış­
lardır, İlk d efa h icri II. yy .d a A lla h ile k u l arasın daki sevgiyi
anlatm ak ü zere n adiren de olsa aşk k elim esin in k u llan ılm aya
başlandığını gösteren rivayetler vard ır, B a k lfn in n ak lettiğin e
göre m u tasavvıflardan E bu l-H ü seyln en -N û ıî, “B en A lla h ’a
âşığım, O d a ban a â şık tır," ded iği için k â fir oldu ğu n a h ü k ­
m edilerek m em leketin den kovulm uş, d ah a sonra idam edil­
mek üzere cellâ d ın önü n e çıkarılm ış ve son anda asılm aktan
kurtulabilm iştir. B u rivayetten de an laşılacağı üzere âlim ler,
hatta ilk dönem lerde m u tasavvıfların ekseriyeti, A llah sevgi-
»in i ifad e etm ek ü zere K u r’an ve Sünnette y e r alan hub ve
m uhabbet yerin e aşk kelim esin in k u llan ılm asın a k a rşı çık ­
m ışlardır. Rabia, B âyezıd -i B istâm î, C ü n eyd-i B ağdâdı, H allaç
gibi sevgi tem asım işleyen ilk sü fller, aşk yerin e, "hu bb” k eli­
m esini ve tü revlerin i ku llan m ayı tercih etm işlerdir.

H aris el-M u hâsibı, Sülem ı, Ebu T âlib el-M ekM , H akim


ct-Tirm izî, Serrâc, K alebâzî, E bû Nuaym , K u şeyrî, H ücvirî,
G azali gib i m u tasavvıflar da eserlerin de a şk kelim esin e y a h iç
yer verm em işler veya n ad iren ku llanm ışlar, bu n u n yerin e A l­
lah sevgisin i h ubb ve m u h abbet terim leriyle an latm ayı tercih
162 İskun'm F tu )İu s fa n d

etm işlerdir* B u n lardan K u şe y n n in n ak lettiğin e göre A llah


ku l arasın daki sevgin in a şk k avram ıyla ifad e edilm esin e karşj
olan şeyh i E bü A li ed-D ekkâk bu görü şü n ü şöyle açıklam ış­
tı: A şk a şın sevgi, ya n i sevgide ölçü yü aşm a an lam ına gettft
A lla h için b öyle b ir a şırılık dü şü n ü lem eyeceğinden O 'n u n ku ­
lu n a olan sevgisin e aşk denem ez* Ö te yan dan ku lu n A lla h ’a!
du ydu ğu sevgi n e k a d a r gü çlü olu rsa olsu n yin e de O ’n u ye*'
terin ce ve lâ yık olduğu ölçü de sevem eyeceğinden ku lu n A lla h
sevgisi de a şk diye adlan dın lam az.

İb n Ü h A ra b fy e göre h er b ir va rlık A lla h ’tan su d û r ettiği


için, A lla h d a za tın ı sevdiği için, ken din den çıkan tüm varlığı
da k en disin i sever gib i sevm ektedir* H an gi şek il ve surette;
görü n ü rse görü n sü n h er çeşit sevgin in ilk ve hakiki kayn ağı
İlah î m uhabbettir* O rtad a A lla h 'ın gü zelliğin d en ve O na d u ­
yu lan sevgiden başka b ir şey bu lu n m adığın dan A lla h 'ta n baş*
k asın ı esasen sevm ek de m üm kün değildir* B u yü zden insan
kim e ib ad et ederse etsin, aslın da A lla h 'a İbadet etmektediğfj
D ünya gü zelleri olarak tecelli eden A llah oldu ğu gibi, a şık laş
n n gözü nden bu gü zelliği seyred en de A lla h 'ın k en d isid ir (t)ı
 şık, m aşu k ve aşk O dur* İb n ü l-A ra b î, ibadetin aslın ın sev­
gi oldu ğu nu söyler* O na göre sevgisiz ib ad et m akbu l olmaz*;
Çünkü sevgi en yü ce ibadettir* A şk m akam ı m âbud olm a m a­
kam ıdır* B ir “sevgi d in lin d en de bah seden İb n ü l-A ra b î, din i­
n in de k ıb lesin in de sevgi oldu ğu nu ifad e etm iştir*

M evlanâ, açık ça “aşk dincinden bah sederek, aşktan başka


din ve m ezhep tan ım ad ığın ı ifad e etm iştir. O yü zd en onun
bağlıları, M evlan â için “a şk peygam beri” -k i, bu ifade, M ev-
lâ n a m ü zesin in kapısın da d a y a zılıd ır- m eza n İçin de “aşlrç
kâbesi, âşık ların k ıblegâh ı” derler. Îb n ü 'l-A ra b fd en önce de
b a şta “S u ltâ n u l-Â şık ın ” diye m eşh u r olan İbn F arız ve E bû
S aîd -i E b ü l-H a y r olm ak ü zere birçok bü yü k m u tasavvıf»
peygam berlerin in ve k ıb lelerin in aşk oldu ğu nu açık ça ifad e
etm işlerdir* B u inanç, Y u n u s Em re ve N iyazi-İ M ısrî gib ileri
tarafın d an d a d ile getirilm iştir* Bu, İn anç fark ı gözetm eden
yetm iş ik i m illete b ir gözle bakm ayı, h erkesi aşk dergâhına
d avet etm eyi am açlayan b ir sevgi d in i anlayışıdır.
Dinde Gulûv/Aşırılık 163

A hm ed el-G azâlî, A yn ü lku dât el-H em ed â n l S en âıT A ttâr,


R û zbih ân-ı Baktı, İbn û T F â rız ve~HeylanâTgib l m utasavvıfla-
n n n azarın da h er şey aşktan İbarettir. A llah bahsinde akıl
h içb ir Tşe^yaram az, D ost aşkın da aklı ku rban etm ek gerek ir
derler. V a rlık h akkın daki açıklam aları tam am ıyla aşka d a ya ­
nır. B u n ların din i; aşk m etafiziği ü zerine kurulm uştur. K â i­
natın ya rad ılış n eden i aşktır, A lla h ’ın sevgiyle tecelli etm esin ­
den d ola yı âlem ortaya çıkm ıştır. B u âlem in ilk görünüm ü
h akıkat-i M u ham m ediyye/ n û r-i M u ham m edi d ir, Y a n i â le-
m ln va r olm a nedenTrAllaKfin M uhaıruTied’e olan ez eli a şk ıd ır.
B u yü zden Peygam berim in ^ h a b ib u n ^ m ahbub u Kibriya/
A za ih erS a h ib F o la n A lla h 'm sevdİceği, aşk b ü ib ü lü~ âşıkların
seyyid irın en b a -ı aşk/aşkm kayn ağı" gib i sıfa tla rla n itelerler.
Bu gö rü şe göre âdemin v a r oluş n eden i aşktır. H er zerrede bu
aşkın izleri ve yan sım aları m evcu ttu r. B u paradigm aya göre
AH aİTM uham m ed e, M uh am m ed’de A lla h ’a âşıktır. H atta A l-
la h ln a a n İa ra âşıktır,

M ecusilikte aşk, (Farsça kökeniyle; eşk) T an n ile bûtünleş-


me aracıd ır. Bu eylem e de “m eşk" denir. A ş k ta ; m aşu k’ta yok
olm ak vardır, M ecusilikte Tan n ’ya ulaşm an ın b ir diğer yolu
h u l^ d û n Y a n T lh n n ’n m insan bedenine irm e s id ir , Ferhat ile
Şirin ğ fö f çoğu İra n kökenli olan bu destansı ask hikayelerin-
dek P d ışı sem bol T a n n dır. B u hikayelerin asıl am acı avam a
h u lû lm an cım an laşılır kılm aktır. T a sa vvu f zaten İran kaynak-
lıdır. Bu yü zden tasavvufun beslendiği an a unsurlardan biri de
A şk tır, A şka dair h ikayeler herkesin İlgisini çeker. Kendini bu
aşk hikayelerine kaptıran h erbir k işi b ir m üddet sonra kendini
hikayenin kahram anlarından biriyle özdeşleştirir,

A tta r gib i ünlü b ir sû fı A ahm am esinde* Sadi; Bostancında


bazan kah ram an lan eşcin sel olan ve d ah i bu kah ram an la­
rın eleştirilm edigi, h atta tam tersin e övü lerek tasvir ed ild iği
pek çok h ikâye bulunur. S u fîler gerek kadın -erk ek çırasındaki
aşklar olsu n, gerek se erkek-erkek arasın daki aşk olsu n h ep­
sini “m ecazî aşk" olarak görü rler. H âliyle bu “m ecazi aşklar"
sû fîyi ila h i aşka götüren, h erkesin yaşayıp, geçm esi gereken
gerçek aşkın ön cü lleri olarak görülür. M ecazî aşk ı tatm adan,
164 /sîam’m Faufusİan H ,

gerçek anlam da ila h ı aşk a u laşılam az derler! B akış a çısı bu


olunca, eşcin sel aşkla, kadın aşkı arasın da b ir fa rk görm ez­
ler* D aha doğrusu, tasavvu f! bakış a çısıyla aşk -a m a h er tü r­
lü a ş k - zaten yü ced ir ve İn san ı olgu n laştırır,

îb n Sına lîfeo te R M ahü /yotal-Işic'ta şöyle der: İnsanlar, va r­


lıklarda b ir gü zellik gördüğünde ona âşık olurlar; A şk’ın in san ­
da b ir fenom en olarak varlığı gerçek tir ve h ayatta âşık olm ayan
ve sevm eyen yo k gibidir, İnsanda aşkın ve sevm enin va rlığı b ir
gerçektir ve bu doğuştandır* İnsandaki bu aşk, b ir çeşit yetk in ­
liğin de sebebidir. Ancak, bu aşk ve yetkin lik insan İçin yeterli
ve tam b ir yetk in lik değildir, O hâlde, bu eksik aşk ve yetkinlik,
Zatı ile M utlak Aşık, M utlak A şk ve M a ş u k ta n alın m ıştır kİ, o
d a A llah ’tır* İnsan bu dünyada eksik olan aşkları İdrak edince,
daha yetk in olanın varlığım görü r ve onu ister; n ihayet on lar­
dan da en yü cesine ve en yü ksek A şk’a yü kselm ek ister. Bu da
h iç şüphesiz A llah ’tır ve O nun A şkı’d ır,15

îb n S ina’y a g ö re İlk V arlık, Z o runlu V a rlık ya n i Allah,


F â râ b fd e olduğu^gibi b iza tih i  şık, M aşu k ve A ş k tır. Bu de-
m ektir kİ İlk V arlık; A şk ’m lıe m sü jesi hem de objesidir. A şk
. . r|, L . .. -------- ^ 1 ■*“ P . - * - , " I P ■■ • ■ ■ ■ -- UBd+.U. || | _ l ^ 1' ■ »* I ‘

dern ek V a rlık dem ektir. V a rlık dem ek A şk dem ektir: B u y a k ­


laşım a göre A lla h ’ın Z a tı ve V a rE ^ ^ a tı A şk tır: Bütün V a rlık ­
la r ın özleri, cevh erleri ve h ü viyetleri bizza t A şk ’tır,

Platon ve Plotin u s’tan etkilen m iş olan îb n S în â’y a göre


A şk, ila h ı V a rlık ’m ve bü tü n d iğer varlık ların sebebidir. A l­
lah veya îlk A şk, İlk  şık ve İlk M a şuk, K endi zatı ile ve Z a ­
tın daki A şk,  şık lığı ve M a şu klu ğu ile K endine  şık olu n ca
K en di V a rlığım ve d iğer va rlık la rı varetti. A ş k sebebiyle ger­
çekleşen bu ya ratılış b ir T e c e llfd ir! E ğer T ecelli olm asaydı,
va rlık olm azdı! Ç ünkü A lla h ayn ı zam anda K en di va rlığ ı İle
d iğer va rlık la rın va rlığın a  ş ık tır, îb n Sînâ’n ın bu görü şleri
karşısın da, özellik le V ah d et-i vü cu tçu filo zo f m u tasavvıfların
n eden on tolojik içerik li b ir tecelli n azariyesi ü zerin de çok du r­
du klarım anlam ak gü ç değildir. O n lar fo n S ina’dan bü yü k
ölçü de etkilen m işlerd ir.

15 Mehmet Bayraktar, Îbn Sînâ da Varlık, Varoluşun Sebebi ve Varlığın De­


lili Olarak “Aşk”, http://dergiler, ankara. edu. tr/dergîler/37/772/9841
Dinde Gıüûv/Aşırılık 165

M u tasavvıflar, b aştan beri a k ılla A lla h ’a varılam ayacağın ı,


Ö ’n a erm en in an cak sevgiyle olacağım savu nm u şlardır. O n ­
lara göre m fra c d a söz konusu ed ilen C ebrail aklı, R e fre f aşkı
tem sil eder. C ebrâil Hz. P ey g a m b eri b ir n oktaya kadar gö tü ­
rebilm iş, daha ileri götü rm esi için onu R e fre fe teslim etm işti.
D em ek k i A lla h ’a gid en yold a akıl, b elli b ir yerd e du rm ak zo­
rundadır; bu n oktadan itib a ren in sanı A lla h ’a götü ren aşktır.
M u tasavvıflar, aşk ile m an evî m fra c yap ılab ileceğin i söyler,
ken dilerin in b öyle m f ra d a rı bu lu n du ğu nu ileri sü rerek bu n a
“m frâ c -ı aşk" adım verirler. M ecnu n ve Leylâ gib i aşk h ik â ye­
lerin i İla h î aşkın d eğişik b ir b içim i olarak gönen, bu âşıkları
b ir bakım a örn ek alan A lla h âşığı m u tasavvıflara göre bü tü n
âlem , aşk esasm a göre ku ru ldu ğu ndan ve çalıştığın dan , bu
esasla u yu şm ayan İb lis’in ve cehen n em telakkilerin in değişik
b ir yoru m u olm ası gerekir. H allaç İle başlayan v e A h m e d el-
G azâlı, A yn ü lku dât el-H em edânî, Sen âî ve A ttâ r gib i m u tasav-

h â T veT ıâ F ^ M flerl on u n A lla h ’a olan aşkıyla izah edilm iştir.


Buna ğbre eğer m âşukuTağm nda en bü yü k azaba katlanm ak
x ^ ■ ■ T "" I 1 ^İll l^ j J - I ■ ■ ■

aşk ise, b u h ü e n iy i şekilde ib lis yapm ıştır, Zaten daha önce-


deh, TTaflâc gib i n ice m u tasavvıflar tarafın d an İb lis en büyü k
tevhid eri kabu l ve ilân edilm işti. Ç ünkü o, A d em ’e secde et-
m eyi A lla h 'ın em rine rağm en reddetm iş, cen n etten kovu lm a
pah asına^A Ilalitan başkasın a secde etm eyi kabu llenm em iş t i,
^ ...^ .1 «. . ______________ p .. ........... Mfc_ _ ............................................................................ ■■■■■■■■ ^ 1 —
” 1|- L

M evlanâ'nın vefat ettiği geceye M evleviler Ş eb-i u rs veya


Şeb-i arus derler. G erdek veya zifa f gecesi dem ektir. B ir H ak
aşığının vefat ettiği gün genellikle sû filer tarafın dan “u rs” (zi­
faf) diye adlandırılır ve h er sene kutlanır. İb n u l-C evzi, Tefibis-u
JbKs’inde “Sûfiler b iri ölünce ziyafet verir, buna u rs adım v e ­
rirler. Ziyafet dolayısıyla çalgı çalar, raks eder, oyn arlar ve ölü
M evlasına erdiği için n eşeliyiz derler. Îbnu ’l-C evzi “yaptıkları
şey Şeriata da akla da uygun değildir." diyerek onları eleştirir.le

M evlanâ’n ın öleceği geceye “Ş eb-i arü s/gerdek gecesi” diye


isim len d irm esi de aşk kavram ın ın ne b oyu tta ele alın d ığım
gösterm ektedir.

16 Süleyman Uludağ, “ölüm ve ötesi”, Köprü der, Sayı: 76.


166 İs la m ’ ın PautuslartlI

Tasavvufta A llah aşkım herkesin anlayacağı b ir tarzda anlat­


m ak İçin birtakım benzetm eler yapılm ış ve du yu lar âlem inden
m isaller verilm iştir. Bunlardan en önem lileri kadın, pervane-
mum-ateş* gül-bülbül ve bade m isalleridir. B aştan beri m uta­
savvıflar y a konusu kadın ve beşerî aşk olan şarkı ve gazelleri
ilahı aşka u yarlam ışlar veya Attâr* Câm ı ve M evlânâ’da olduğu
gibi ilahı aşkı doğrudan beşerî aşk şeklinde tasvir etm işlerdir.
F u zû lîn in Leylâ ve M ecnûn'u bunun en m eşhur örneklerinden­
dir, B u sebeple konusu A llah aşkı olan gazel, kaside ve m es­
nevilerde dilberlerin yüz, göz* kaş, yanak* zülüf* gamze* boy,
İşve ve cilve gibi h oşa giden yanlan* hâl ve hareketleri sem bolik
ve m ecazı anlatım unsurlan olarak bol bol kullanılm ıştır. G ül
ve bülbül de m utasavvıfların en çok ku llandığı m isallerden b i­
ridir. B ülbül âşık, gü l m aşuktur. G üldeki diken aşktaki ızdıra-
bı, bülbülün yan ık nağm eleri âşığın feryat ve figânıdır. Pervane
ve m um m isali de önem lidir. M um ışığın a âşık olan pervane
bunun etrafında durm adan döner* en sonunda kendisini ateşe
atar, yan ar ve böylece ateşte fân i olur. Â şık da aşk ateşinde pofc
van e gibi yan ar ve sevgilisi uğrunda kendini fedâ ederek fen a
m ertebesine ulaşır. İnsanı kendinden geçiren ve aklı baştan
alan özelliğiyle şarap* m eyTbade de aşk bahsinde m utasavvıflar
tarafından çok kullanılm ış* kadeh, sakı ve m eyhane gibi şarap­
la ilgili kelim elere geniş yer verilm iştir.

A şk gü zel b ir duygu m u du r? İb n ü T C evzî, tbn Teym iyye


ve îb n K ayyim gibi âlim ler, b ir taraftan m u tasavvıfların bu
konu daki görü şlerin i ciddî şekilde ta h lil ve ten k it etm işler,
d iğer taraftan konu ile ilgili ken di görü şlerin i gen iş olarak or­
taya koym uşlardır. G en ellikle on lar kelim e ve kavram olarak
“aşk”ı reddeder* yerin e “m u habbet”! koyarlar. O n lara göre
aşk* şer’an d a aklen de kötü* m u h abbet İse hem din, hem akıl
yön ü nden fayd alı ve gü zel b ir duygudur.

İb n ü TC evzî* tbn Teym iyye ve İb n K ayyim 1e göre aşk; in ­


şam insan yapan aklı* fik ri ve m u h akem eyi yo k eder. Ç ün­
kü aşk b ir çeşit cin n et h âlidir. B u sebeple aşk yolu n u tu tan
m u tasavvıflar çoğu n lu kla a k ıl ve m an tığa m eydan oku m u ş­
lar* dü şü n cen in ü rü nü olan ilm i h içe saym ışlardır. D ü şü nce
hâliyle* aşk h â li birb irin e zıttır. D üşünce yo k oldu ğu nisbet-
Dinde Guiûv/Aşınlık 167

te aşk hâkim olur. O nun için şu u r ve İdrâk h âlin i yo k eden


aşk b ir fa zilet olam az. A k im duyguy a hâ k im olm asın a fa zi­
let, duygunun akla hâkim olm asın a reza let d en ir. Ş uu ru yok
eden ve h issi b ir h â l olan aşk bu bakım dan m akbu l b ir şey
d eg ild lr^ G em k iffld elertne hâkiın o la m a y ıp arzu Ia H n ^ s iıl o F
m alan batanım dan, gerek se şu u r ve idrâ k h âlin i kayb etaıele-
rt bakım ından âşık la r h ayvan ların seviyesine« ha tta daha^da
aşağılara dü şerler. A ş k b ir ifra t h â lidir. H âlbu ki fa zilet ifra tla
tefrit arasîh dâTS du n an itid â l h âlidir. Şu h âlde aşk b ir fa zilet
değildir. A ş k ölçü sü zlü ktü r, âşık d a den gesizdir. Ö lçüsü zlü k
ve den gesizlik h içb ir za m an iyi b ir şey d eb id ir.

Tasavvu f! aşkın k arşısın d a olan â lim ler aşk ı elem , ıstırap,


uykusuzluk, işta h sızlık gib i p atolojik tezah ü rlerle ken din i
belli eden, cin n et ve in tih a ra k ad ar götü ren ru h sal v e beden -
■el h astalıklara yo l açtığım dikk ate ala ra k selim fıtra ta da
ııykın bu lm u şlardır. Ib n ü T C e v zı aşk yü zü n den in tih a r eden
veya cin ayet işleyen kim seler bu lu ndu ğu nu belirtir. Telbîsu ’l-
/biîste m u tasavvıfların aşk an layışım ten k it eden tbnü ’l-C ev-
zfye göre m uhabbet, iyi b ir duygu olm akla b irlik te, onun a şın
şekli olan aşk kötüdü r. Z ira aşk in san ın gözü nü kör, ku lağım
■ağır eder. B u sebeple aşkla başlayan ve gerçek leri görm em e
esasına dayan an b irleşm e ve b erab erlik ler a yrılık ve h ü sran la
neticelenir. A şk ı u ğru n a k a til olanlar, in tih a r ed en ler bu lu n ­
duğu gibi, bu yo ld a din d eğiştiren ler de az değildir.

Aşkı; “n efsin kendisine zarar veren şeyi sevm esidir* diye ta­
rif eden tbn Teym iyye ye göre aşk; ru h î ve kalbi b ir hastalıktır.
Beden üzerindeki tesiri arttıkça cism ani b ir h astalığa d a d ö­
nüşebilir. Kendini aşka kaptıran hüsrana uğrar. A şk b ir irâde
bozulduğu ve hastalığıdır. Aşkı, m aşuku tasavvu r etm ekten
hâsıl olan m ahayyile bozuklu ğu olarak gören ler de vardır. A şk
bir kem al h âli olm adığı için A llah ’ın vasfı değildir. A llah âşık-
lir veya m aşu ktu r denem ez. B u durum da kulun A llah sevgi­
ni ancak m uhabbet diye adlandırılabilir, tbn Teym iyye beşeri
ıışka da şiddetle karşı çıkm ıştır. Zira aşk, önce kişinin dinini
ve nam usunu, sonra aklım ve sıhhatini tahrip eder. O na göre
kalp A llah ’ı sevm ek için yaratıldığından O ’ndan başkasını ka-
yıtsız-şartsız olarak sevem ez. A llah ’ı ih lâsla sevdiği için Hz. Yû -
168 İslam 'ın Pavhıskm i
ı

su f Zü leyhâTy a âşık olm am ıştı* Zûleyha m üşrik olduğu İçin H&j


Y u s u f a âşık olm uştu* A şk ın yegâne sebebi tevhid ve lman<
eksikliktir. A lla
ııjr f.. - 1
h ’tan korkm ak ve O n a gön ü l vermek* 0*1
...... ................................. ....... İ l l i n I

başkasın a gön ü l verm eye engeldir.

S evgin in önem ve gereğin e işa ret eden İb n Kayyim , aşlftj


kon u su n da İbn T eym iyye’y i takip eder* O na göre kon u su ş e k li
ve sû ret olan b eşeri aşk, bü yü k b ir belâ* korku nç b ir afettir^
k alb i tah rip eder* K işiyi A lla h ’tan başkasın ın ku lu ve köles^
h âlin e getirir, esarete düşürür* B unun için âşık m aşukuna;
“lu d u n k ölen olayım , ku rban ın olayım " diye h itap eder* İ3öy- >
lelik le aşkın ı ve m a şu k ıın u l l âh laştırarak ona ta p a r. B ir şeyi
taparcasın a sevm ek, J d ş iy i o şe şe bağım h kılar* h ü rriyetin i
elin den alır. Sadece A lla h ’m ku lu olan ve ya ln ız O 'nun h u zu ­
ru n d a boyu n eğen b ir kim seyi ken d isi gib i b ir in san ın k ölesi
h âlin e getiren ve k a yıtsız şartsız on u n ira d esin in ve h âk im i­
yetin in altın a sokan aşkın h içb ir fayd ası yoktur* A llah, *H evd~
sim Üahiaştıran kişiyi görm edin mi?” (Pu rkan/43) diyerek;
aşkın* tu tku n u n sap ık lık oldu ğu n a işa ret etm iştir* O na göris
^M üm inler en çok A U a h 'ı s e v e r le r ” (B a k a ra/ 165) m ealin deki
ayet* “m üm inler* A lla h ’ı m ü şrik lerin p u tları sevdiklerin den
çok daha fa zla severler” m ân âsına gelir* M ü şriklerin p u tla­
rı sevm eleri sahte, m ü m inlerin A lla h ’ı sevm eleri sam im i ve
h ak iki b ir sevgidir* A yette b u husu s b elirtilm iş olu p bu n u n
aşkla b ir ilg isi yoktu r, E bû Y a ’lâ el-M evsılî* E b u ’l-H ü seyin
en -N û rf nin* “B en A lla h ’a âşığım , O d a ban a" sözü h akkın ­
da, “Bu, H u lû liye n in sözüdü r" dem işti* îb n K ayyim de N u ri’ye
şidd etle hücu m ed erek aşk k elim esin in sadece cin sel sevgi ile
ilg ili h u su slar için k u llan ıld ığın ı, a yrıca A lla h ’m sıfa tla rın ın
n ak le dayan dığın ı ve tevk ifi oldu ğu nu belirtm iştir* B u n a göre
“O sever” d en ileb ilir am a “â şık olu r" denilem ez* Ü bn ü ’l-Cevzt*
G azalin in * “İla h îler A lla h ’a âşık olan ın aşkım pekiştirir*" sö­
zü ne tem as ederek, “B u çirk in b ir sözdür* ’A lla h ’a â şık oldum*
dem ek, veh im ve vesvesed en başka b ir şey değild ir," dem iştir.

Zem ahşeri, İlah ı aşktan bah seden m u tasavvıfları in san la­


rın en câhili, ilm in ve âlim lerin azılı düşm anı, şeriat yolu n u n
en m en fu r ve en rezil k işileri olarak ta v s if eder* O n a göre aşk ve
m u h abbeti ken di d in leri olarak İlân eden m u tasavvıflar, vaaz
Dinde Gulûv/Aşuılık 169

m eclislerinde v e raks m eydan ların da "şah id " adım verd ik leri


oğlanlar h akkın da söylen en b irtakım şa rk ılar oku nu rsa vecd e
gelm iş gibi ken dilerin den geçerek n aralar atarlar* Zem ahşerî
bunlara, "A llah, m eclislerin i ve raks ettik leri yerleri taru m ar
ederek viran eye çevirsin P diye b ed du a eder* Zem ahşerî “O nlar
Allah’ı se ve r * A lla h d a on/an se ve r P (M aide/54) ayetin i tefsir
ederken* ku lu n A lla h ’ı sevm esi; O na ita at etm esi* rıza sın ı g ö ­
zetm esi, gazabım ve azabın ı gerek tirecek h âl ve h areketlerden
sakınm ası şek lin de izah eder*17

Hem ilahi* hem de m ecazî anlam da aşk* edebiyatın ana


tem alarından b irin i oluşturm uş* bu kavram etrafın d a gen iş
bir aşk edeb iyatı m eydan a gelm iştir* E debiyatta ve tasavvu fta
aşk* bazen h er ik i anlam da ve birb irin e k a rıştırılara k su n u l­
muş, İslam ’ın en tem el konusu olan tevh id h assasiyetiyle il­
gili zih in lerin ve gön ü llerin b u lan d ırılm asın a sebep olm uştur*
İslam 'ın çok k esin olarak yasak la d ığ ı ve bu yû k gü nahlardan
saydığı içki* b ir fa zilet unsuru olarak sım ulm uş^ye HaM jaşk
anlam ında ku llanılm ıştır* Tasavvu f! kitaplarda, tasavvu f! şi-
irlerde "şarap, bâde^ m ey* m eyhane, sakı" gib i k elim eler İlah i
aşkı anlatm ak için ku llan ılan en gü ze l k elim eler olarak d eger-
len diriim îş Ş r ^ ş k ve âşık olm ak" denilince, insan zihn in d e
tüm üyle dü n yevî ve n efsi özellik ler çağrıştığı hâlde* bu nu y a-
ratıklara h içb ir yön ü yle benzem eyen A lla h Jçtn h iç tered d ü t
etm eden kuUanabilndşlendir*

B ir kadın ın yanağından, dudağından, saçından* b elin ­


den*,, bah sedeceksin iz, sonra bu n ların A llah aşk ın ı ifade eden
şiirler, m ecazî ifad eler oldu ğu nu kabu l edeceksiniz. Peygam ­
ber ve ash abı A lla h sevgisin i bu şekilde m i dile getiriyorlard ı?
Böyle d ile getiren leri duym uş olsalard ı ne yap arlard ı? A lla h
sevgisin i b elirtm ek için lü gatlerd e şaraptan, kadın ya n a ğı ve
du dağından b aşk a kelim e m i k alm adı? B u nu n faydası va r m ı­
dır? B una gerek de va r m ıdır? Z ararı ve sakın cası n ed ir? ve
“A talarım ız n e yaptıysa, b ir h ikm eti vardır, b iz de bu yoldan
yü rü yelim " m i d em eliyiz?10

17 Süleyman Uludağ, “Aşk" md, DSAr C, 4, s. 11-6*


İS Ahmet Kalkan. “Allah ve Rasulü İçin Aşk ve Sevgili Tâbiri Doğru mu?",
Bosirei dergisi*
CAHİLİYYE'NİN KADER ANLATIŞI NASIL OLDU DA
EHL-İ SÜNNETİN İTİKADINA DAHİL OLDU?

Bugünkü şekliyle b ir kader anlayışı, sahabe tarafından b i­


linmiyordu, K adere îm an, K u r’an’m em ri değil, bazı kaderci
m ezheplerin dayatm asıdır. M aalesef üm m etin neye, nasfi ina­
nacağına K itab belirlem em iş, m ezhepler belirlem iştir, Cebirci/
kaderci düşüncenin M ü slüm anların itikadına dâhil edilm esin­
de, önce M u tezilî iken sonradan karşı safa geçen E ş’a rfn in (v,
324} rolü çok bü yü k olm uştur. E şarî kırk yaşm a kadar M u­
tezile m ezhebinin önde gelen im am lanndandır. G üya b ir gece
rüyasında Peygam berim izi görür, Peygam berim iz “benim m ez­
hebime geç’* buyurm uş! Peygam berim izin m ezhebi varm ış gibi!
Başka b ir rivayete göre H ocası C ü b b afye “Üıve-i selase/üç k ar­
deş m eselesini” sormuş* o da bu soru lara m utezile m ezhebinin
teorik kabullerine göre cevap verem em iş* Bunun üzerine, “H o­
canım eşeği çam ura saplan dı/ deyip, Mutezilemden ayrılm ış.
Tahmin edeceğiniz gib i bu n lar düzm ece şeylerdir. İşin aslı,
hocası M u tezilen in postu na oğlunu oturtur. E şarî de buna
gücenir. A yrıca h er yü zyılda b ir m üceddit gelm esi gerekm ek­
tedir. K endisi k ırk yaşın dadır ve tarih tam h icri 300 yılın ı gös­
termektedir* B öylece H 4. asrın m ü ceddidi olabilecektir/ A r­
tık Eşarî’m iz, M utezile neye ak diyorsa kara diyecektir. D ünya
dönüyor m u diyor, o da şöyle diyecektir; “K im dü n ya dönüyor
derse icm aen k âfirdir/ M utezile h ü r iradeyi m i savunuyor, o
da tam aksin i savunacaktır* O “K u llar fiillerin de hür, seçim le­
rinde m ecburdur*“ diyecektir. Seçim inde m ecbu r olan, fiilin de
hür olab ilir m İ? Esasen bu tez, cebirci/kadercfiiğin örtü lü b ir
İfadesidir. B u yü zden Endülüslü âlim İbn H azm ve Saçaklı-
zade, G elenbevi, H aşan Ç elebi gibi O sm anlı kelam cılan onun
"katıksız cebirci" oldu ğu söylerler.

I Montgomeıy Watt, İslam Düşüncesinin T eşek k ü l Deuri çev. E. R. Fığlalı,


s. 379-81.
172 İslam'tn Pavîusl

İşte E şari, E m evîlerin k a d er an layışın ın b ira zcık yu m ı


tılm ış şek il ola n “C ebr-i M u tavassıt*! E h l-i S ü n n etin
a n la y ışı ya p a ca k v e İslam 'ın red d ettiği cah illye kadeı
M ü slü m an ların İtik ad ın a dâh il olacaktır. İm am M â tu rîd ı’j
k a d er a n la yışı M u tezile ye dah a yak ın d ır, am a M âtu rîd î um
tü lm ü ş gitm iş* O sm an lı m edreselerin de b ile E şa ri k<
oku tu lm u ştu r.

E h l-i S ü n n et fan atik lerin in eh l-i b id at d iye dışladıkta^


M u tezile K u r'an ’ı ve m ü teva tir sü n n eti in k â r etm ez* A y n ca
m u tezilî olan Z em ah şerî’y i kab u l etm eyen S ü n n î yoktu r. Eht^j
B id at olarak n itelen en H aricilerin im am et görü şü E h l-i Sür^j
n et in k in d en çok dah a İleridir. B u gü n kü E ş’a rîlerin k a d er gö*
rü şü eh l-i b id a t d ed ik leri C eb riyye'n in görü şü dür. M âturîd^j
lerin b ü yü k gü n ah teorisi, ehl-1 b id ’a t sayd ık ları M ü rcie de^
alın m ıştır, M utezüe'ntn b id a t eh il sayılm asın ın nedeni* tama^
m en h ak lı olarak K u r'a n a a yk ırı ola n su bu t-u za n n i ahad ha-|
d işleri itik a t kon u su n da h ü ccet kabu l etm em eleridir. j

A b b a sîlerin en p a rla k dönem i olan m u tezile düşünceslşıjöft


d evlete h âkim oldu ğu yılla rd a yaşan acaktır. H a life M ütevek^
k il A lella h dönem in den İtibaren A hm ed b. HanbeVin, naklld?
ek olü n m ezh ebi devlete hâkim olacaktır. M esela tevh id akide-1 s

sin e b aştan son a a yk ın olan, evren in yön etim in e k atılan “ab-İ


dâl/ricalu îlah * ile ilg ili h ad isleri b ir tek A hm ed b. H an b erim
n ak lettiğin i görü yoru z.2 D aha son ra E şari gib i m u tezile y ö n ­
tem lerin i iy i b ilen b ir âlim s a f değiştirerek H an b elflere k atılır.
C ebriye m ezh ebin in koyu k ad erci dü şü n celerin i -b ir ik i u fak
ta d ila t y a p a ra k - oldu ğu gib i E h l-i S ü n n etin itik a d ı yapar. A r­
tık k âin atın nizam ı, fik rin i h er an değiştireb ilen , kah h ar b ir
A lla h 'ın elin deydi. İn san lar d a sadece k en dilerin e b içilen rolü
oyn ayan b irer k u k la (I) E ş a rfy e göre “in sa n la r fiillerin d e hür,
iradelerin de m e c b u rd u r.*g a z a li ise bu n u b ir adım d ah a İleri
götü rerek “A lla h ’ın fiillerin in b ir h ikm eti, illeti ve gayesi yok-
tu r.” diyecektir. A lla h ’ın ya p tığ ı işlerd e b ir h ikm et* fa yd a ve
gaye va rd ır diyen M âtu rîdî kelam ı E şarî-G azâlî teo lo jisin d e
h âliyle yaşam a im kân ı bu lam ayacak ve u n u tu lu p gid ecektir.

2 Süleyman Uludağ, "Abdal’ md* DİA, C- 1, s. 60,


Cuhlllyye’nin Kader Anlayışı,,. 173

Eşari kelam ı/G azâlı tasavvu fu İslam d ü nyasın a u zu n a sır­


lar egem en oldu. O sm anMar^ m atu ridi o lm aların a rağm en,
m edreselerde oku tu lan tüm d ers k ita p la rı E şari âlim lerin k i­
taplarıydı. B u gü n b ile h âlâ en çok oku nan k itaplar, h er ik isi
de Eşar i olan G azâ lı ve S aid N u rstn in kitap larıd ır, O sm anM a-
nn m ezh ep im am ı lm a m -ı A zam ; b u r a n ın la izı m ah lû ktu r,"
derken, ga vs-ı a ’za m la n olan A b d u lk a d ir G eylan i ise; “K u r an
lafzı m ah lû ktu r diyen k â fir olu r." diyordu.

Eşari k elam ı cevh er i fert/atom ve im kân n a za ıiyesi ile se­


bep ile sonuç a rasın d a İlliyet/n ed en sellik bağım in k âr etm iş­
tir, Böyle olu n ca h er b ir şey, h içb ir sebep yo k iken zırt-p ırt
ortaya çık abilir. A rtık evliyan ın ru h ardyetleri isted ik leri yerde
dolaşm aya başlar, değişik su retlerde görü n ebilir, A lâed d in ’in
lam basından cin çıkabilir, Bağdatsın m eşh u r u çan h a lıla rıyla
gökyüzünde dolaşab ilir, h er şeyin m üm kün oldu ğu bu M ü m ­
künlü K a sa b a sın d a h er tü rlü cadıca işleri ya p a b ilirsin iz (!)
Bu tam sûftterin arayıp d a bu lam adıkları hâzineydi, A rtık
sû fîler h er tü rlü keram eti gösterebileceklerd ir. N asıl olsa A l­
lah'ın son su z ku dreti h er şeyi yapm aya kadirdi. G erçi bu fe l­
sefi küre, A lla h ’a d iled iği h er şeyi yapm aya im k ân veriyord u
amma, böyle b ir ortam da ta b ia t felsefesi, b ilim n asıl olu şab ilir
ve nasıl gelişeb ilird i? A rtık h er şey m üm kündü! H içb ir tabiat
yasası yoktu ! G elişm edi de zaten.

Kur’an’a Göre Kaza ve Kader


K u ra rid a k a d er kelim esi; “ölçm e, kudret, gü ç y e tirm ek T
ölçü ile y a p m a k , ta k d trrH zkTH ğ^aİtına, kıym et/değer, hû-
küm , m lktan sûre, yasa, plan lam ak7bîr şeyin şek lin i ve n ite­
liğini belirlem ek, h ikm ete göre yapm ak* m an asında ku llanılır.
RaderTteEm esi veT u revIerih lh m ih verin i “b ir ölçü dâh ilinde
tayin etm ek, h er şeyi b ir ölçü ve n izam a göre tan zim ” etm ek
teşkil ed er.3 K ade r k elim esi Kuriar iın h içb ir yerin de in san ın
iradeli eylem lerin e n isp et edilm em iştir. H epsi de in san ın ira-
desi dışın da k alan ola yla r olgu la r ve du ru m lar için ku llanılır.
Kurian d a kader kavram ı, irad eli b ir va rlık olan insana m eo-
bur ve m ahkûm eden “hüküm " ve “yaratm a" an lam ın da h iç

3 Ahmet Akbulut, A Ü a h 'm T a k d iri Kulun T e d b iri D in Ö ğ retim in d e Y e n i Y ak-


İaşımiar, MEB, s. 131.
174 Islam 'm Pautusian U

ku llanılm am ıştır*4 C ah ili tasavvu r bu kelim eyi, K u r'an î a n la ­


m ından koparıp tekrar, baht, alın yazısı, şans gib i an lam lar
yü kleyerek, cahiliyedekE k u llan ım şekline döndürm üştür,

"A ü a ÎL h E rs e u J cin bir ölçü (k a d er) koym uştu r *" ÇTalak/3),


“Btz^her ş e y t bir ölçüye (bt k a d eıin ) göre y a ra ttık * (K am er/49)
Kur^an'da kade r ile kastedilen, A lla h 'ın h içb ir şeyi gelişigü zel,
ölçü sü z ve h esapsız olarak ya ra tm adığı, h er şeyi b ir p lan ve
yasaya b a ğlı olarak, ya n i “sü n netu llah " dairesin de yap tığ ıd ır*
K ader ve^tûrevİertnin geçtiği tü m 'a y e tle r A lla h 'ın kâln atT jn -
san ve olaylar İçin b ir ölçü ve yasa koydu ğu n a d ela let eder*

K elim e olarak kaza; yerin e getirm e, hükm etm ek, b ir İş i b i­


tirm ek, yaratm ak, ölm ek, am eli sağlam yapm ak, in faz etm ek,
ta k d ir etm ek, gerektirm ek, ih tiya cı giderm ek, borcu ödem ek,
tam am lam ak an lam ların a gelir, K u ra n ’d a K aza kelim esi; A l­
la h ın hükm etm esi, em retm esi (İsrâ/23), icra etm ek, yerin e
getirm ek (B akara/200), ta k d ir etm ek (E nam /2) gib i an lam ­
lard a ku llan ılm ıştır*5
I
■■ ■/

O ysa kelam ıstıla h ın d a b u kelim elere sonradan bam b aş­


k a kavram sal a n lam lar yü klenm iştir* Ö rn eğin kaza; "A llah 'ın
ezelde bü tü n eşya n ın gelecek te n e şekilde olacağın ı b ilm esi,
k a d er İse, b j^ egya n ın A lla h 'ın ezeldeki eşya ile ilg ili ilm in e uy-
gu n olarak ica t edilm esidir*" şek lin d e tan ım lan m ıştır,
■ ■ ı -a j .. n u —_ı _ r u , - ■ uLV , u a f ı K ı 1

“A ü a h V ı em ri takdir edilm iş bir kaderdir*w(Ahzab/38) O 'nun


em ri, kaderidir, kad eri de em ridir* Z ira O; h ayâsızlığı ve kötü ­
lü ğü em retm ez* A lın ya zısı olarak yazm az! B u durum da; A l­
lah 'ın kaza ve kaderi, O 'nun em ir ve yasak lan olm uş olur.

A lla h 'ın ya sa k la d ığı şey, A lla h 'ın tak d iri değildir. A llah ,
m asu m b ir can a k ıym a yı yasaklam ıştır* A lla h b îr şeyi ayetiyle
yasaklayıp, ievh -i m ah fu zda o şeyi k u lların a k a d er kılm az.

A llah'ın Takdtıi/Kaderi Sünnetollahtır

Kader; in sa n ın eylem lerin in ezeld e ta yin ve tesp it ed ild i­


ğ i şek lin de d eğil de A lla h 'ın k â in a tı b e lli b ir dü zen dâh ilin d e

4 Mustafa İslamoğhı, Kader Rtsaiest s, 100*


5 İsfehanİ, Aiü/redai, “Kadân mcL
Cahlliyye'nln Kader Anlayışı. -* 175

yaratm ası şeklinde an laşılsayd ı h iç bu kadar lü zu m su z ta r­


tışm a olm ayacaktı. K u r’an d a kader, İn san ın irad esin in söz
konusu oldu ğu h içb ir yerd e ku llan ılm am ış olup, A lla h ın k â i­
n atı ve için d ek i m u hteşem dü zen i gelişigü zel, ölçü sü z ya ra t­
m adığını, aksine b elirli b ir p lan ve hassas ölçü lerle yaratıp,
sevk ve idare ettiğin i an latm ak için kullanır. K u r an’m b ild ir­
diği şek ild e M ü slü m anlar k a d eri “kâin attak i ila h i kamunlar”
şek lin de an lasalard ı tarih in bu gü n kü seyri çok fa rk lı olurdu.
O n lar evrende A lla h 'ın koydu ğu yasatan A vru palIlardan çok
d ah a ön ce k eşfed er ve in san lığın istifad esin e su n ard ılar.

Kader: evrende cari olan m uazzam sistem dir* Kader, kudret


dem ektir, Allahsın sonsu z ilm i ve kudretiyle evren i yaratm ası-
dır. Kader; ölçüdür, plandır* İn san in ana rahm inde b elli b ir sû-
feve^flSTKaderin* kadar kalışıdır. BiyoloU» anatom i yasalarıdır,
--- * * * ' ,fc* * * * * ^ ■ Bi l i I

Yağm urun sem adan b elli b ir ölçüde “bl kaderihâ" indirilm esi-
d ir ^ i r '^miktar ” tu z deriz, Ubu kadar yeter” deriz. H er ik i keh^
m e de “k ad er” den türetilm iştir. Kadere im an; kâin at kitabın ı
oknyup, doğayı keşfetm ek ve orada geçerli olan fizik, k im ya,
b îy ö lp iiy a sa la n n a tab i olm ak ve onlardan yararlanm akfarî

V a rlık â lem in d e h er şey, O ’n u n tak d iri ile olup b iter. O ’nun


tak d iri d ışın d a, h iç b ir şey olmaz* O 'n u n b ir şeyi takdir etm e­
si, o şey i b ir “ö lçü ” İle yaratıp, ona b ir “yasa, konum * durum ,
zam an , m ekân, sü re” tayin etm esidir. “Ofn u n takdirin in d ı­
şın d a h iç b ir şey yok tu r*” dem ek, “O; h içb ir şeyi başıboş v e ge­
liş ig ü zel yaratm am ıştır*” dem ektir. Y a ra ttığı h er şeyi b ir “ka-
d er/ ö lçü ” ile ya ra tm a k d a O 'nun takdiridir, A llah görü n en ve
gö rü n m eyen İra d esiz va rlık la rın kaderini, koyduğu yasalara
ta b i k ılm ıştır. V a h iy o ya sa la ra “A lla h ’ın sü n neti” (sünnetul-
lah ) a d ın ı verir, A lla h ’ın sü n netin de asla b ir değişm e ve b o zu l­
m a olm az* K ader; sû n netu llahür, A lla h ’ın evren de v a z ettiği
ta b ia t y a s a la rıd ır* M eseleye bu zaviyed en b akılırsa, J a p on la r,
A lm a n la r k a d e ri b izd en d ah a sahih anlam ışlar, b izim M û slû -
m a n la r d a ak sin e A lla h ’ın kaderin e [Allah ın k evn i yasalarım
k eşfed ip , b u y a sa la ra göre yaşam aya) im an etm em işlerd ir,
^ " ____ _ ■— ------------- - ----- - - --------------

T a b ia t y a s a la n gib i, toplu m ya sa la rı d a böyledir, "B ir to jy


lum keriBf^ n efein d e olanı d e ş tir m e d ik ç e , A lla h 'ın o toplum a
176 İslam 'ın Pavhıshm H

bahşettiği nim eti değiştirm ez ■" (E nfal/53) Bu yasaya göre A l­


lah, b ir toplu m a verd iği n im eti, o toplu m ken d isin i d eğiştir­
m edikçe değiştirm ez* A lla h ’ın takdiri, toplum u n tercih in e gö­
redir* A llah toplum u n bozu lm asın ı takdir etm ez, irade etm ez,
ra zı olmaz* Toplu m tercih in i bozu lm aktan ya n a k ullanırsa,
A lla h da on lara olan n im etin i değiştirir*
.. . . ,.... ■-
**■■■ I nf , Jl. ■«**'-■■*-1 ■ ■ " - '

ffiganin Kaderi Ona İrade Verilmiş Olmasıdır


A lem d eki h er şey A lla h ın takdiriyledir* İn san a irade v e r­
m esi de A lla h ın takdiridir* İnsan iradesin i kullandığı, zaman*
A lla h ’ın takdirin e göre h areket etm iş olur* îşte bu yü zden,
iradesi alan ın a giren h er h u su sta İnsan ın k aderi seçm gkür.
A lla h ’ın İnsan a seçm e yeten eği an lam ına gelen irade verd iğin i
kabu l ed ip de sonra İnsanın İra d e s in i işlevsiz bırakıp, onun
yerin e AllaİVm seçtiğin i T^ylem ek~abestir* A lla h ın ta k d irin i
asıl in k â r budur. A lla h ’ın m ü tlakT in san ın irad esi k a yıtlı ve
şartlıdır, İn san ın kayıtlı ve şa rtlı iradesi, A lla h ın m u tlak ira ­
desi dışında, on a paralel, ondan bağım sız b ir irade değildir*
in sa n irad eli fiillerin d en sorum ludur, in şam fiillerinin özn esi
olm aktan çıkarıp, ken disin den önce b a şka b ir iraden in k en ­
d isi için d iled iğin i m ecbu ren oynayan b ir otom at olarak kabul
eden b ir dü şü n cen in adı “kadere im an " değil, olsa olsa “ilah !
tak d iri in k âr" olur* B öyle b ir düşünce, in san ın ahlaki soru m ­
lu lu ğu n u yo k eder* A h la k i davran ışın tem eli sorum luluktur*
O tem el yık ılırsa, in san dan sonu çlarım dü şü n erek davran ­
m asın ı kim se bekleyem ez* D olayısıyla ödü l ve cezanın, cen n et
ve cehennem in anlam ı kalm az* B u nların anlam ı yok sa Mahi-
rete im an ın " zem in i de yo k olm u ş olu r,6

C ah ili kader an layışın ı K u r’an şöyle verir: ME ğ er A lla h d i-


îeseyd t biz şirk koşm azdık .* (E n a m / 148) K u ra n , bu tü r b ir
kader an layışım A lla h ’a İftira saym akta ve ayn ı ayette so r­
m aktadır: “E lin izde bu n a dair bize karşı sunabileceğiniz sahih
bir d elil va r m ıT ve ardın dan ekler: “S iz yalnızca zaruvn p eşin ­
d en gid iyorsu n u z v e sürü p sik olojisiyle hareket ed iyorsu n u z *”
(E n am /148)

6 Musatafa İsfomoğlu, Kader Risalesi s* 112*


Cahİliyye rdn Kader Anlayışı... 177

K u r’a n m m ü şriklere n ispet ettiği bu çarp ık kader an layı­


şın ın b ariz vasfı, İn san ın kendi eylem lerin in ah laki soru m lu ­
lu ğu n u ü stlen m em esidir. Bunun da tem elin de, irade em an e­
tin e ih an et yatm aktadır. O ysaki A llah , in sanın İradeli olarak
ya p tığ ı eylem lerde, kaderini ken di seçim in e tab i kalmıştır. Su
ayette beyan bu yru ldu ğu gibi: "B iz her insan m kaderini kendi
ç a b a s m a b ağh kıldık ” (ls râ / 13}

İrad eyi in san a k a d er k ıla n A llah 'tır. A lla h in san m d ilem e­


sini dilem ese, in san dileyem ezdi. Fakat A lla h in san ın d ilem e­
sini dilem iş, bunu d iled iğin i de irade vererek gösterm iştir.

H ü rriyet, h em iy iliğin hem de kötülü ğü n kaynağıdır, Kötû-


lü k yapm a im kân ı olm ayan ın iy ilik yapm asm dan_bahsetm ek
abes o lu r Ç ünkü bu du ru m da iyilik m ecbu ri istikam ettir. S e­
çeneğ i yoktu r.

İn san sorum lu b ir varlık tır. O dağların, yerin yü k len m ek ­


ten kaçın d ığı em an eti yüklenm iştir* H âliyle insanm , soru m lu ­
lu ğu oran ın da h ü rriyetin in olm ası, sın ırları A lla h tarafın dan
çizilm iş sın ırla r dâh ilinde, ken di k aderin i ken disin in b elirle­
m esi gerekir. İn san ın özgü r iradesi oldu ğu için , A llah ku lu n a
tek lifte bu lu nm aktadır, İraden in m ecb u riyeti dem ek, irade
yoktu r dem ektir. Ç ü nkü m ecbu riyetin oldu ğu yerd e iradeden
söz ed ilem ez. B u n a göre in san m kaderi, iyiliği vey a kötülü ğü
yap ab ilecek şekilde yaratılm ış olm asıdır. A lla h 'ın “d iled iğin izi
ya p ın ” dem esi* in san m irad esin in oldu ğu nu gösterir.

Hayır ve Şer Allah'tan Değil, Hayır Allah'tan,


Şer İse Kuldandır

B iz "H a y ır ve ş er A llah 'ta n d ır/ diyoru z, h atta bunu âm en-


tü du asın a dâh il etm işiz. Ne va r ki. K u r a n d a yü zlerce y e rde
geçen “zulüm , şer ve sû V kötü lü k " in sana n ispet edilir, A llah 'a
d eğil, iÇendmjL_!İİ3jm * ^dedirtm eyen in sa n , n asıl olu r d a A l*
lah 'a zu lü m isn a t eder?

in sa n la r yap tık ları gü zel şeyleri k en d ilerin d en / n efislerin ­


den, kötü lü k leri ise kaderden bilirler. O ysa A lla h kötü lü ğü
n efsin izden , iy iliğ i A lla h 'ta n b ilin der. “ Üjğradtgım z her ftjfltk
178 /siam ıa Pavktslan U

A lla h 'ta n dır; ba şın ıza g e len her kötülük d e kendinizdendir ."
(Nlsa/79) İnsan» A lla h 'ın İsted iği gibi, kötü lü k leri ken din den
b ilm eli M, soru m lu lu ktan kaçm asın. İy ilik leri A lla h 'ta n b ilm e­
li ki, m ağru r olm asın .

Hayr; A lla h 'ın K u r'an 'da geçen isim lerindendtr. (Taha/73)


H ayrı, za tın a isim olarak seçen A llah 'a, şer izafe edilem ez.
K u r'an 'd a “b i yed ik e'l-h ayr/h ayır şen den dir" diyen ayet va rd ır
d a (Al-1 lm ran/26) “şer Ş en den dir" diyen b ir tek ayet yoktu r,
İsm i “H ayr" olan A lla h ’tan şer değil, h a y ır sa d ır olur. K u r'an ’da
“h ayr" 20'ye yak ın ayette A lla h 'a isn a t ve izafe edilir. Fakat şer
kelim esi 30 yerde k u llan ıld ığı hâlde, h içb ir yerde A lla h ’a isn a t
ve izafe edilm ez.7 \
\s

H ayır ve Ş errin A lla h ’tan oldu ğu n a d a ir inanç m a a lesef


...............fcl L ı. r Bnn.i l 11 t- i .--mj_i .mj ^ T . L-.rr ----" ----~ ■ ■ ı mi 1' ı ( m m ı.p. _ ---

M ü slü m an lara gayrim ü slim lerden geçm iştir.

^B ir toplum b ir başka dine girm ekle, tüm toplum sal hafizası-


m kaybetm ez. İnançlarım bugünden ya rın a değiştirm ez. A yn ca
bu yen i m illetler eski din lerin e ait pek çok şeyi şu u r altların - .....
da yaşatm aya devam eder. B aşta Zerdüştlü k ve diğer gnostlk
akım İann tüm ü “h a y ıî^ v e ^şerrin” iki a yn cevher olduğuna,
daKasr^ h a yiir ÜaiııT' ve “şer ilahı" olduğuna in an m aktaydılar.
Zaten Seneviyye; “dü alizm /iki tanrıcılık" dem ektir. Bu akım ­
la r h icri birin ci yü zyılın başından itibaren İslam coğrafyasında
çok etk ili olm uştur. B u kim selerin İyilik tanrısı H ürm üz “hay­
rı” , K ötülü k tan rısı Ehrim en de “ş e rrT yaratıyordu . Zaten, Ze-
dü ştlü k ve M anihaizm 'de olan dü alist şirk inancı, bu iyilik ve
kötülü k tanrısı fikrin den kaynaklanır. İşte bu ik ili yaratıcı m ef­
hum unu yo k etm ek için kelam cılar, “h ayır ve şerrin A llah 'tan
geldiğin e” dair b ir b aşlık açm a ih tiyacı duym uş olm alılar.

O dön em in k on jektû rel şartların d a “İyiliği de kötülü ğü de


A llah ya ratır, h ayır ve şer O ndandır, İki ya ra tıcı y o k tu r.” d e -
n ildi. Sonra d a b u j^ z ü n h angi şartlard a söylen diği dikkate
alınm aksızın, itik ad a dah il olu verdi. O ysa k ötü lü ğü n tan rısal
oldu ğu nu söylem ek, o kötü lü ğü m eşru laştırm ak tır. Sem e, va-
roiu şsal b ir h ak ikat ve cevh eri b ir k im lik verm ektir. B u b ak ış

7 Mustafa İslamoğlu, Kader Rîsalest s. 169,


Cahlliyye'nln Kader Anlayışı,,. 179

onunla savaşm ayı zo rla ştırır ve ondan ya n a olm anın kapısın ı


a ra la r. B öyle dü şü nü ldü ğü n de, kötü lü kle savaşm ak T a n rı y la
ve hak ik a tle savaşm ak anlam ına gelir.

iyin in A lla h 'ta n kötü n ü n ise n efisten olm ası esası; iyiliği
A lla h ’ın, kötü lü ğü ise n efsin telk in ettiğin i ortaya koym ak ta­
dır, iy ilik v e kötülü k, in sanın h ü r iradesi ile işled iği fiille r n e­
ticesin d e ortaya çıkm aktadır* K ur’an b aştan sona bu h akikati
ifade eden ayetlerle doludur,

K ur’an’da “zulüm , sû' ve seyyie/kötülük, fesat, h ata, m u ­


sibet" gib i k elim eler ve bu n lardan tü rem iş d iğer isim ler yü z­
lerce yerd e gelm esin e rağm en h içbirin de A lla h ’a nispet, isn at
ve izafe edilm em iştir,

K âin at nötrdü r. C a n lılar ve can sızlar âlem inde h ayır ve


şer yoktu r. Y a ratılış, ya ratan k ad ar m u hteşem dir, A teşi veya
^ e m lr i in san lar şer işlerin d e k u llan ıyorlar diye, ateş ve dem i-
rin yaratılm ası şerd ir diyem eyiz. Ş er eşyanın özünden değil*
ya ra tılış am acın a aykırı ku llan ım ın d an h âsıl olur* Y a ra tılış
am acı u ğru n a ku llan ılan her şeyin va rlığ ı h a y ırd ır,

Allah Sapmak İsteyen Kimseyi Saptırır


K u r'an da defaatle gelen yeh d ı m en yeşâ’ ib a reli a yetler­
de yeşâ ’ fiili ik i özn eyi de b irlik te görecek b ir yere yerleştiril­
m iştir,8 Yeşâ* (diler) fiilin in gördü ğü ik i özneden biri “dileyen
in san " (m en), diğeri “d ileyen A lla h ’tır" (gizli huve/O ), “ *U j ¿ i
i^ j^ j d iled iği/d ileyen kim seye h id ayet ed er" “ J ju d ile­
d iği/dileyen kim seyi saptırır” “A lla h d iled iğin e h idayet eder*“
değildir. D oğru su ; “O d ileyen kim seye* h idayet etm eyi d iler."
D alâlet de böyledir.

H idayet A lla h ’tan, d alâlet in san ın ken disin den dir, A llah
k im sen in sapm asını dilem ez* A llah sapm ayı d ileyen in sap-
m asın a İzin verir* *AU ah yold a n sapm ışlardan ba şk a sın ı sa p ­
tırmaz, (B akara/26) Y in e A lla h zalim leri, yalancıları* h addi
aşanla rı sap tırd ığın ı kitabın da bildirir* can ının çek tiğin i d e­
ğili “A üah d ileyen kim senin sapm asını diler , kendisine uönehen
kims e y i ise d oğru yola yön eltir* (R aTd/27)

S Mustafa Islamoglu* Kader Risalesi, s. 116.


180 İslam 'ın Panluslan B

H idayet, A lla h ’ın reh b erliğid ir. A llah k u lların a verd iği fıtra t
ve a k ılla ve in d ird iği va h iyle reh b erlik yapm ıştır, A llah bü tü n
bu n larla k u lu n a doğru y o l reh b erliği yapm ışken, n asıl o lu r
da doğru yold an saptırm a (dalâlet) A lla h ’a n ispet edilebilir?
Bu, b ir ism i de “el-H âd ı” (h idayet edici) olan A lla h ’a iftira olur.
D alalet, zulüm dür. A lla h ’ın in sanı sap tırd ığın ı söylem ek, A l­
la h ’ın insan a zu lm ettiğin i söylem ektir. Bu A lla h ’a b û vû k if­
tiradır. “ O nlara zulm ed en B iz değiliz, fa k a t a sıl onlar kendi
kendilerine zu lm ed iyorla r” (Zuhruf/76)

Kul Fiilinin HÂlikı mıdır?

K ader problem i ile yakın dan ilg ili olan b ir d iğer konu da
ku lu n fiilin in ya ra tıcısı olup-olm am ası m eselesidir. Bu ta r­
tışm an ın tem elin de “yaratm a* k elim esin e yü klen en değişik
an lam lar yatm aktadır. İn san ın yaptıkların dan soru m lu o l­
du ğu gerçeğin d en h areketle M u te zile “k u l fiilin in ya ra tıcısı­
d ır” görü şü n ü benim sem işti, M âtu ridî’y e göre de kula, fiilin in
ya ratıcısı denem ez, M âtu ridîler, fiild e ku lu n sorum luluğunu
ortaya koym ak için, ira d e-i cü z iyyeye ağırlık verm iş, cü z i
irad en in m ah lû k olm adığım ileri sü rm üşlerdir. O n lara göre
irad e-i cü ziye itib arî/san al b ir şeydir. H akiki vü cu du yoktu r.
Bu yü zden irad e-i cü ziye yaratılm am ış derler. “H er şeyi A lla h
yaratır, cü zî irade de b ir şeydir. Ö yleyse onu da A llah y a ra tır.”
diyen EşarÜerden bu u facık fark la ayrılm ış olurlar,

E şarîlere göre k u lla rın irad elerin i b ile A llah yaratm ıştır.
K işi A lla h dilem edikçe dileyem ez! İslam dü n yasın da en çok
ta ra fta rı olan koca E ş’ari: ’’K u llar fiillerin d e hür, İh tiyarların ­
da (seçim lerin de) m ecbu rdu r,” diyebilm iştir.

K u r’an, “yaratm a" kelim esin i A lla h ’tan başka va rlık la r için
de ku llanm aktadır; M a id e / llO ’de H z. İsa’ya h itaben “ ...sen
iznim le , çam urdan kuş gibi bir ş e y yaratm ış , on a üjlem iştin
d e iznim le kuş olm uştu..." A nkebu t/ 17 de “ ...a slı olm ayan sö z­
ler ya ra tıyorsunuz ..." M ü tnin u n / 14 t e "Yaratanlasın en g ü zeli
olan A llah ne u lu d u r" Safta!/ 125’te ise, “ Yaratan ların en g ü ­
zeli olan A U a h t bırakıp d a B a a l putu n a mı ta p ıyorsu n u zr bu y-
ru lm uştu r. G örü lü yor ki, K u r’an A lla h 'ın dışın da yaratm ayı
Cahlliyye'nln Kader Anlayışı**. 181

kab u l etm ektedir* B u durum da, k u l fiilin in yaratıcısıd ır, d e ­


m ekte b ir sakın ca olm asa gerektir*9

Y aratm a kelim esi; hem yoktan va r etm e ve hem de vard an


v a r etm e anlam ların a gelm ektedir. Y ok tan v a r etme* ibda şek­
lin de yaratm a valn ız^A llah a m ah su stur. U ndan, şekerden,
yağdan h elva yap m a şeklin deki "va n ia n v a r etm enin, in şa
şeklin deki oluştu rm a" İse k ısa n a a lt b ir yaratm adır.

İn san ın ken di sin in A lla h tarafın d an ya ra tıld ığım söylem ek


başka* aynı in san ın fiillerin in de A ll^b t f i r ^ n ^ " yarafrıldıg1" 1
ŞÇYİ^dlr.

ö ze tle M utlak yaratıcı Allah'tır* H em yoktan halk eder, hem


de vardan icad eder, İn san ise m ahlûktur. Sadece va r olan şey­
lerden b ir şeyler yapabilir. Tabiatın, sürm e tullahm , zam anın
Y aratıcısı O’dur* G elgelelim , İnsanlarm fiillerin i A llah yarat­
m am aktadır* İnsan A llah 'ın verd iği istitâat/güç, im kân ve or­
gan lar İle eylem lerde bulunur* Buna yaratm a/yoktan v a r etm e
denem ez, Belki, “yapm a, oluşturm a, m eydana getirm e, etme**
denir, H atâen “yarattı” denirse de bu nu nla “icat etti, yaptı" m a­
n ası kastedilir* Bugüne kadar h içbir kim senin, “Ben Halikım ,
yaratıcıyım " dediği görülm em iştir* H âliyle “İnsan kendi fiilin in
h alikıdır” dem ek, kü fü r ve şirk değil, sadece dilin yetersizlüde^
tin d en kaynaklanan Ö r “dil sürçm esi” sorunudur* İnsanın fi­
illerini, eylem lerini hatta İradesini dahi A llah 'ın yaratm ası diye
b ir şey yoktur* K âinatın kendisi için yaratıldığı, en m ükem m el
ve m ükerrem va rlık olan insan, m üsaade edin de kendi fiilleri­
ni/eylem lerini ken disi yapabilsin, oluşturabilsin* A llah 'ın ken-
disine verd iği sayısız nim etler ile ve sın ırsız yeteneklerle “K endi
fiilin in hâHkı olabilsin” * H em böylece insan İşlediği cürüm ve
cin ayetlerin de sah ibi olsun* Sorum luluk halkası tam olarak
b oyn u n a geçsin, cezasın ı h ak etsin!

Allah'ın İhni ve Kudretine mâ Yoksa Hikmeti ve


Adaletine mİ öncelik Vermeliyiz?
K ader konusu; A lla h 'ın isim ve sıfatların a nereden b a k a ca ­
ğın ıza bağlıdır. E ğer A lla h 'ın “İlim ve ku dret” İsim lerin e vu rgu

9 Ahmet Akbulut, Allah'ın Takdiri Kulun Tedbiri. D in Ö ğretim in d e Y e n i Y a k -


taşımlar, MEB, s. 138*
182 İslam 'ın Paukıslan Ü

yaparsan ız, A llah h er şeye kadirdir, h er şeyi ezeld e b ilm iş v e


ta k d ir etm iştir d ersen iz C ebriyect/K aderci olursunuz* E ğer
A lla h âdildir, hakim dir* h er ya p tığ ı iş hikm etlidir* asla k im se­
ye zu lm etm ez dersen iz H ü r Iradeci/M u tezile olursunuz*

M u tezile ile çok sert tartışm alara giren Fah reddîn Râzı,
(E n a m / 133) ayetin in tefsirin d e bu h ak ikati itira f etm ek zo­
ru n d a k a lır ve der ki:

Ey kardeşim bil ki aslında herkesin asıl gayesi* Allah’ı takdis ve


tazim etmektir* Ehl-i Sünnet* Allah'ın ancak kudret sıfatına vur­
gu yapılarak tazim edileceğim düşünmekte; Mutezile ise ancak
adalet sıfatına vurgu yapılarak tazim edileceğini düşünmektedir*10

K adere im an 'ın İm an esasların a İlave ed ilm esin in ik i n ed e-


rü_yardır. M adem ki; “h er şeyin ya ratıcısı A llah 'tır* B izim ey ­
lem lerim iz, h atta iradem iz de b ir şeydir* Ö yleyse o n la n d a A l-
lah yaratm ıştır"^şeklinde gen ellem ecrtâvtr* G üya “İnsan ken-
d i fiillerin in ya ra tıcısı olu rsa" bu ta n rılık İddiasın a kalk ışm ak
o îu fm u fT C Iğeri ise; din de gu lû vve/ a şın lıga gitm ektir* "O 'rm n
isim lerinde ilhada g id en /h a k ta n sapan, aşm h ğa gid en kim se-
rieri terk e 3 în ^ kapsam alan ın a girm ek ­
tir* O n u n ilm ini* oâtıl teorileri İçin istism ar ettiler* A lla h ’ın
ı m b m i* |T i *, ı* m *TT~ 1— ™ * - -LI— —

k u d reti ve irad esi yüceltirken* in sanın iradesi ve ku dreti y o k


sayttaruştır H atta A lla h ın k u d ret ve ilm in e vu rgu yap ark en ,
O ’nun hakim (h ikm etli iş yapan* abes, absû rt iş yapm ayan)
ve adil olm ası gö z a n lı ediim işür|

Yan i A lla h ’ın ezeli ilm ine* sonsu z ku dretine ya p ıla n a şı­
rı vurgu* insicam dan* dengeden, in saftan u zak laştı ve h ak­
tan bü sbü tü n koptu* Y apılm ası gereken bu isim lerin A lla h 'ın
ad alet ve hikm et sah ib i olm asın ı dikkate ala ra k okum aktı* A l-
ja h h er şeye kadirdir* A m en n al Lâkin O hâkim d ir de h er şeyi
b ir h lkm ete, b ir gayeye m ebrd o la r a k yapar^ abes İş yapm az!
A lla h 'ın İlm i h er şeyi kuşatm ıştır* A m en n a! Lâkin O, kim sen in
, ~' M ^ ıJT» İl' ---- P M -» ■■■^ ■ — I» I- , |M

geleceğin i önceden tesp it ve takdir edip* onu k aderin m ah -


TcurnıTyapm az* ÇühEü^o“znlim d e^ ld ir* m erh am eti ken din e
jtre n s ip e d in m ^ ^ adildir* İd m seyejîu lm etm ez!

10 Râzî. Me/öfîh V* 155, nak, Mahmut Ay, “İşarı Tefsiri Yeniden Düşün­
mek"* İÜ tF D , 2011/24* 103-48.
CahiUyye’nln Kader Anlayışı.., 183

İnsan h er şeyi A lla h 'ın d ilem esi ve takdir etm esi İle yapm ış
olu rsa , n iye sonsu za k ad ar cen n et y a d a cehennem de kalsın ?

K ader problem in e çözüm bu lm ak için, A llah ’ın İlm in den


değil, in san soru m lu lu ğu n dan ve d ola yısıyla insan h ü rriye­
tin den h areket etm ek zoru ndayız. M a a lesef d in d e gu lû vve
gid enler, “İn san ın a k ıllı olm asını, h ü r olm asın ı, kadir/gü ç-
lü olm a sim , m û rid /isteyen vs, olm asın ı A lla h ’tan ro l çalm ak,
Ö ’n a m eydan okum ak“ olarak görd û lerTO ysa A llah ku lu nu n
irad esin i sonu na k a d a r ku llan m asın ı istem ektedir^

A lla h ’ın k u d retiyle in san ın ku d retin i yarıştırm ak, K u r’an’ın


in şa ettiği sahabe ve ta b iin n eslin den sonra ortaya çıkm ış k e­
lam ! b ir b id ’attır. B azı önde gelen kelam cılar, in san fiilin i or­
taya çıkara n k u d reti in san a n isp et etm em ek için, b in b ir de-
red en su getirm işlerdir, in sa n a A lla h ’ın em an et ettiği ku d reti
in k â r eden bu akım , “F iili ü zerin de in san ın k u d reti yok tu r"
görüşündedir* Bu sakat tavrm arkasın da şu korku yatar: “A l-
lah Tm k u dreti eld en gidiyor*" A lla h ’ın k u d reti elden gitm esin
(!) d îye de onu tüm diğer sıfatların üstüne çık a rd ıla r* N etice
de AÜah^m Ttudretinin elden gittiği korku su yla orta lığı v elv e­
leye veren ler, sadece ken di den gelerin i bozm akla kalm adılar,
b aşk aların ın akaidin i de bozdu lar*11

Sanki, M ü slü m an lar arasın da A lla h ın ku dretin i in k âr


eden vey a A lla h ’ın ku dretin den şü pheye dü şen blrile rl varm ış
“ gib i!"

B u yaklaşım , A lla h 'ın sonsu z ku dretin i in san ın özgü r ira ­


d esin in karşısın a dikti* O ysa bu ik i kudret, asla birb irin in
zıd d ı ve rakib i olam az. Z ira A lla h ’ın k u d reti sonsuz, insanın
ku dreti sonludur* A lla h ’ın ku dreti ken di zatından, in san ın
k u d reti A lla h ’tandır* İn san a dilem e ve yapm a ku dretin i, yin e
A llah verm iştir. İn san A lla h ’ın em an et ettiği b u k u d re ti ku lla­
n ıp k u llan m adığın dan v e n asıl k u llandığından hesap verecek ­
tir* İn san a verilen bu k u d ret İtira f edilm eden. İnsan eylem le -
rin den soru m lu tutulam az..

11 Mustafa tslamoğlu, Kader Risalesi, s* 119.


184 iskurfırc Pavhıslan U

A lla h ’ın sonsu z k u d reti ve İn san ın özgü r İradesi k arşı k a r­


şıya kon u şlan dırılın ca, in san ın özgü r İradesin e ya p ıla ca k h er
a tıf k adercilerin h ışm ın a uğradı. H iç alak ası olm adığı hâlde,
“İla h î fiil” İle “in san i fiil" karşı k a rşıya yerleştirild i. T ek b ir
“fiilin / eylem in " A lla h ve İnsan olm ak üzere ik i fa ili/ özn esi va r
kabu l edilm iştir. B irin i m i öldü rdü nü z, b irin ci k a til H âşâ A l­
lah, İk in cisi sîzsiniz!

A lla h 'ın İlm ine im an, O na zu lü m isn at etm e h ak kın ı biz-


lere verm ezi
ı ;

Allah Kullarını Mecbur Değil, Mesul Tutm uştur


İrad eyi b oşa çıkaran h er tü r kader an layışın ın varıp du ra­
cağı y e r soru m su zlu k tu r,

İslam 'a göre irad esi ve aklı olan k im se m ü kelleftir. T ü m


m ü kellefler de sorum ludur. D inin tü m em ir ve yasak ların a
te k lif adı verilir. Bu em ir ve yasak lara ş e ra n m uhatap olan
h er âkil ve b a liğ in san a ise “m ü kellef/yü kü m lü “ adı verilir.

E ğer ku lların ın davran ışların da özgü r bırakm ak y e r in e 1


önceden b elirled iği davran ışlara m ecbu r ve m ahku m etseydi,
ku lların dan “teklif/ soru m lu lu k” kalkardı. K u llu k yü kü m lü ­
lü ğü dü şerdi. îm an ile İnkâr, h ak ile batıl, sevap ile günah,
iy ilik ile kötülük, m a ru f ile m ü n ker arasın da fa rk kalm azdı.
A lla h 'ın em ir ve n eh iylerin e u ym ak ile u ym am ak eşit olurdu.
B u takdirde, im tih an ın lü zum u kalm azdı. İrade ve aklın v e ri­
liş h ikm eti yok olurdu. Z aten bu koyu F atalistler en sonu n da
y a ceh en n em in ebedi olm asın ı İn kâr etm işler y a da cehennem
azabım zevk-ü sefaya çevirm işlerdir.

Kaderi Nasıl Anlamalıyız?


B iz kaderi A llah 'ın ku dreti olarak anlam alıyız. Z ira O, h er
şeye Kadiredir. B iz kaderi A llah ’ın takdiri olarak anlam alıyız.
Zira varlık âlem inde h er şey, O ’nun takdiri ile olup biter. O ’nun
b ir şeyi takdir etm esi, o şeyi b ir “ölçü " ile yaratıp, ona b ir “yasa,
konum , durum , zam an, m ekân, süre” tayin etm esidir.

Yü ce A llah, en gü zel kıvam da ya ra ttığı in san ın dilem esin i


dilem iştir. B öylece in san a d eğer verm iş, insanı, zam an ın n es­
n esi olm aktan çıkarıp özn esi yapm ıştır.
Cahlllyye’nln Kader Anlayışı,., 185

K ader m eselesin e A lla h ’ın ilm i açısın dan değil« in san ın


soru m lu lu ğu cih etin d en bakm alıyız. A lla h ın çizd iği sın ırlar
dâh ilinde in san serbestçe h areket etm ektedir. B u açıdan b ak ­
tığım ızda ‘'kader, b ir şeyin ken di için de va r olan güç, onun
ya ra tılışın ın derin lik lerin d e sa ld ı bu lu n an ve gerçek leştirile­
b ilecek olan im k ân la rd ır/ A lla h ’ın in san a k ita p ve peygam ber
gönderm esi; em retm esi, n eh yetm esi in sa n ın h ü rriyetin in ol­
duğunun en açık d elilidir.

Biz, kaderi , “A l J ^ 'n ı ^ b ir sır/ olarak görm üyoruz.

İnsan; şahsiyeti, aklı, iradesi bulunan ve sorum lu olan b ir


varlıktır. İnşam bu şekilde yaratan d a A llah ’tır. K ainatta y a ­
ratılan h er varlığın, kendisine has b ir kaderi bulunm aktadır.
İnsanın kaderi de iyilik ve kötülü k işleyecek tarzda yaratılm ış
ve kendisine akıl ve irade verilm iş olm asıdır. İn san ın gayesi A l­
lah taralın dan tespit edilm iş olm asına rağm en, bu hedefin ger­
çekleştirilm esini A llah , in san a bırakm ıştır. İnsan, aklı, iradesi
ve tecrübesi ile bu gayeyi gerçekleştirebilecek im kâna sahiptir.

 lem de olan ve olacak olan lar A llah tarafın dan önceden


tesp it edilm iş ise, bu ayn ı zam anda A lla h ’ı d a a tıl/ işlevsiz b ı­
rakm aktır. H er şeyin ezeli program dâh ilin de cereyan etm esi
durum unda, ila h ı faaliyet için de h arek et alanı kalm am akta­
dır. H âlbu ki K u r’an “Jfer an O, h aya ta v e varlığa d a ir her işe
m üdahildir/ (Rahm an/29) b u yu rm ak tad ır.12

E zelde h er şey b elirlen di İse; iraden in , h ü rriyetin ve so­


ru m lu lu ğu n an lam ı olam az. S orum lu olm adığın da d a onun
cezalan d ırılm ası söz kon u su olam az!

M u tlak H ayr olan A lla h ş e n i m urad etm ez. S evabı em re­


d en A lla h gü n ah ı kader yapm az.

K adere im an öyle b ir lim an dır ki, on a za lim de m azlu m


d a sığınm ıştır. Çünkü in san oğlu n u n , ken di ku su ru n e tic e ­
sinde ortaya çıkan en b a sit şeyleri dahi kadere yü klem esi,
onun k olayın a gelm iştir. G erçekten de k a d er kavram ı, aklın ı2
1

12 Ahmet Akbulut, AGahrur Tbfaiiri, Kulun Tedbiri Diri Öğretiminde Yeni Ydfc-
loştmJor, MEB, s, 124.
186 İslam 'ın Pavkıskm U

ku llan m ayan ların k en d ilerin i h ip n otize etm esin e yarayan b ir


enstrü m andır.

C afer es-Sadtk'ın ded iği g ib i: "K u lu ya p tığın dan dolayı k ı­


naya b ild iğin flll» ku lu n ken di fiilid ir. K u lu kın ayam adıgm flll
TseTASah^n fiilidir*"

Ö zetle, "K ader”; b ir in san ın İyi İş, kötü iş ya p a b ilm e jm -


kân, k ab iliyet ve ku dretin e sahip olm ası dem ektir.

Tasavvufta Fatalizm /Kadercilik İnancı

B ir E m evî fitn esi ola n b u k a d ercilik /fa ta lizm /ceb riye b elâ ­
sı en bariz, en m ü frit şek liyle tasavvu fta bulunur*

İslam ön cesi C ah iliyye A raplan n d a, ayrıca Y ah u d i ve H ris-


tiyan larda d a bu lu n an bu d oktrin m a a lesef bu gü n E h l-i S ü n ­
n e tin itik ad ın a dâh il edilm iştir,

M ekkeli m üşrikler, A llah 'a ortak koşm alarım A llah 'ın dile­
m esine, dolayısıyla rızasın a bağlam aktaydılar. Yani, şirk kötü
b ir şey olsaydı* A llah onu bize takdir etmezdi* şirk koşm am ız
bizim kaderim iz olm azdı diyorlardı* Y in e b izi yaşatan ve öldü ­
ren ancak “detır/zam andır" diyen b ir dehriyyûn taifesi de vardı*

Ö zellik le va h d et-i vü cu t an layışın da bü tü n olu p -b iten ler


-tü m in san ların eylem leri ve dü şü n celeri bu na d â h ild ir- A l­
lah 'ın tecellisin d en ib aret görü ldü ğü için* k işin in irad esi ta­
m am ıyla yo k sayılm aktadır. B u tam olarak fatalizm dir*

E n halis* en koyu ceb ir an layışı sû fılerde görünür. M esela


Cüneyd tevh id i şöyle tanım lar; “Tevhid* bü tü n yaratılm ışların
h er tü rlü davran ışların ı A lla h 'ta n bilm ek tir." Zünnûn el-M is -
rî* A lla h 'ta n başka fail, seb ebler gösterm eyi şirk olarak n iteler.
Zaten k âin atı A lla h 'ın d eğişik m ertebelerdeki zu h u ru /tecellisi
o la ra k gören b ir an layışta "h ü r İrade, İh tiyarî davranışlar* in ­
san ın soru m lu lu ğu " gib i k avram lara y e r yoktur* Z a ten on la r
d a tam olarak bu nu söylerler* D erler ki: Firavu n A lla h ’ın ka­
derin i icra ediyordu* B u n eden le o* h alis-m u h lis m ü m indi (!)
Bu in an ç doğal olarak on ları cehennem azabın ın m ah iyetin i
değiştirm eye götürdü* D ed iler k i “C ehennem fanidir*"
Cahiliyye'nin Kader Anlayışı,.. 187

O n lara göre tevekkü l; seb epleri tam am ıyla reddetm ektir.


D erler ki: "kim n zık İçin yo la çıkarsa, o kim se aslın d a m ü te­
vek k il d eğild ir/

M esela H allaç, Hz, M usa ve F iravu n un ik isin in de sözü ­


n ü n h ak oldu ğu n u savu n u yor, bunu d a kaderle izah ediyor­
du, O n lar bu sözleri, ezeli ta k d ir ve alın ya zısın ın b ir sonucu
olarak söylem işlerdi. H allâc’dan sonra bu görü ş cebtrciliğe
m esn et kılm an a ’ya n -ı sabite n azariyesiyle savu n u lm aya d e­
vam etti, "K atık sız ceb irci" olan İb n ü 'l-A rab î, h iç alakası y o k ­
k en (N em l/62, Furkan/70) ve b en zeri ayetleri can ın ın çek tiği
gib i yoru m layarak Firavu n u tem ize çıkarır. O nu h alis-m u hlis
b ir m u vah h id yapar.

A yan -ı sabite; evren de va r olan eşyanın A lla h 'ın ilm in de­


k i h akikatleri, İla h î isim lerin su retleri olup, h ariçte m evcu t
d eğillerd ir. O n lar P la ton ’un ld ea la n gib i soyu t varlık ların m o­
d elleri ve k alıp lan d ır. B u n lar ezelidir, asla değişm ez v e d eğiş­
tirilem ezler. A ya n -ı sabiten in değişm esi im kân sız oldu ğu n dan
b u n ları d eğiştirm eye A lla h 'ın irad esi de taallu k etm ez, tbnü'l-
A ra b rye göre A lla h ’ın İlm i m alu m a tabidir. O, b ir şeyi, o şey
n asılsa öyle b ilir v e ayn en b ild iğ i gib i v a r eder. B ir şeyin n asıl
olacağı ise, o şeyin âyan -ı sabitesin e bağlıdır. A yn -ı sabiti,
h enü z dü n yaya gelm eden önce m üm in olanlar, dü n yaya g e l­
d ik leri zam an d a h a rici vü cu t bu ld u k ların d a d a m ü m in o lu r­
lar. A lla h on ların m üm in ve k â fir olacağım ayan -ı sabitelerin-
d en b ilir. Allah* ilm in i ken di zatın dan değil, ayan -ı sabiteden
alm aktadır, A lla h ilm in i oradan a ld ığı içü ı b aşk a b ir şek ilde
h areket etm esi de m üm kün değildir. Bu düşünce sah iplerin e
göre sü bu t âlem inde ne isen va rlık âlem inde de öyle oldun!

İşte bu ayan -ı sabiten in ezeli olup, değişm ediği ön kabulü,


ira d e h ü rriyetin i tam am ıyla yo k etm iş, d olayısıyla cebirciliğe/
fatalizm e y o l açm ıştır. B u âyan -ı sabite n azariyesin i -k i ta ­
m am ıyla Y u n an felsefesin den a lın m a d ır- kabu l eden sû fıler
kaçın ılm az olarak kaderci olm u ştu r,13

V ah d et-i vü cu ta göre h ak iki tevh idin gerçekleşm esi için,


in san ın ila h ı irade karşısında, b en liğin i yo k fa rz ederek, fen a

13 Süleyman Uludağ, "Ayan-ı sabite* md. D İA t C. 4, s. 199.


188 İslam 'ın P a vlu sla n U

flllâ b olm ası, h er şeyin O ndan geld iğin e İn anm ası gerekir-
K işi kaderin e teslim olm alı, O n a tevek kü l etm elidir- N asıl
olsa h er şeyi A lla h yaratm akta! in san ın fiillerin i /eylem lerin i
bile- K işilerin kâfir, m ü m in olm asın ı d ileyen O! H idayet de
O ’ndan, d alalet del M ü lk O ’nun, isted iğin i yapar.

K aderciliği hayatım ıza en çok bu en koyu kaderci/C ebrly


y e d olan sû fıler sokm uştur. Bugün ü m m et^ ya şa d ığ sefaleti,
bu gü nkü rezil h âlin i kadere yü kleyip, “M evlam n eyler , neylerse
gü zel eyler, â r iT d iT ö ^ je y r e y le r ." diyerek pasif, âtıl, elleri k o l­
la n bağlı beklem ektedir- “Sufî; ib n ü l-va k t’tir”derler, Yani* elleri
bağlı, kaderin cilvesini bekler, zam anın çocuğu olur- H âlbuki
başlarına gelenlerin hepsi kendi elleriyle yaptıkları yüzünden-
dlr. Çürük evler yüzünden deprem de İnsanlar ölür. Ne yapalım
takdir-i İlahî (1) İslam ü lkeleri işgal edilir, üm m et yerde süru-
nür- Y apılacak b ir şey yok. K ader hükm ünü icra ediyor (1) M ü s-
lü m ard ârlialim d esp o t^ ö n eticiierin z ulm ü altında inim in im
inler, Ne yapaEm, m em leketin Sahibi olan A llah b öyle dilem iş
(î) E lin fcabüETuğâvunı bizden yü z sene ilerdedir- A llah onlarm :
ilerlem esin i dilem iştir- K en disin i çok seven b u m uti ku lların ı
ise geri ta îım ş lığ a m ahkûm etm iştir, öyleln i?

İslam âlem in in bugünkü b u feci h âle dü şm esin in en tem el


etken lerin den biri, b u yariİîş~kader an layışıdır. Tasavvu fçu lar
n e m ü ridin aklın ı ku llanm asına, ne de” iradesin i k u llan m a­
sına irin verirler, ^ y M e r in e lK p e k ^ b iT ta a t edilm esin i şart
koşarlar. A sla bu şeyh ler Rendi S â v ra m şîa H m n ^ rg u la n m a -
sm d arih oşlan m azlar. Curikü on lar A lla h ’ta fa n i olm uşlar, A l-
la h la h er daim beraberlerdir, İradeleri Ö n ü n iradesi olm u ş -
tur, O n lar ÂHah'm daim i m u rakabesi altın dadırlar. Y ap tık ları
h er şeyi on lara AUah yap tıracak tad ır fî)T lâ itm k i A llah 'ın en
u zak oldu ğu kim seler bu n lardır.

Bu ak ılsız ve iradesiz sû fîlerle âlem i İslamam ayağa k a lk ­


m ası m üm kün değildir.
NEFS, RUH, RUHANİYET, SEKERÂT-I MEVT

Nefs Tüm Kötülüklerin Anası mıdır? Toksa t n «m n


Bntirnü müdür?

_H er kötü lü ğü n an ası “nefls^tir, nefs in sanın putudur, h ay­


va n i ve su flî yön ü d ü r vs, şeklin deki görü şler İsla m 'ın değil,
gnosH k kCdtürlerden gelm iş ve oradan d a tasavvu fa geçm iş
görü şlerdir, İslam 'da nefs; insanm kendisi, tam am ı an lam ına
gelirken , T a sa vvu f din inde; in san m kötü lü k m erkezi, h ayva­
ni, aşağılık yön ü nü ifad e etm ek için ku llan ılır. B u şer ü retim
m erkezin in ıly a z a t k ılıcıyla boğazlan m ası lazım dır. M u tasav­
vıfla r K u r an dan ödü nç aldıkları em m âre, levvâm e, m utm a-
inne, m ülhem e, râdiye, m ardiyye, kâm ile gib i k elim elerle b ir
n efs teorisi olu ştu rm u şlardır. K i bu n efs teorileri kadim gn os-
tik felsefelerd en ith aldir! K elim eler Kur'an'dan* kavram lar d ı­
şarıdan!

Ö rn eğin nefs i levvam e on lara göre n efsin aşağılık tabaka­


ların dan b ir tabakadır. B u nu n K u r’an ’d aki “n efs-i levvam e"
ile h erh an gi b ir tek ab ü liyeti yoktu r, “K ıyam et gü n ü n e B e n (A l­
lah) yem in ediyoru m v e y in e (kıyam ette k a ybed ip ) kendini kı­
n ayan n e fs e /k iş iy e yem in ed iyoru m .” (K ıyam e/1 -2) A yette g e ­
çen “ken din i kın ayan kim sen in " dü n yadaki insanm nefsiyle/
kötü arzu larıyla alakası yoktur. A yet sadece k â firin kıyam et
gü n ü n edam etin i dillen dirm ektedir.

N itekim tâbiu n tabakasın ın ü n lü m ü fessiri M ücâhid, bu


ayetteki n efs-i levvâm en in b ir m edh sıfatı oldu ğu nu belirtir,
G erçek m anada olgu n b ir m ü m in k işi (n efs-i levvâm e sahibi);
yapam adığı iyilik lerd en dolayı pişm an lık du yu p k en disin i k ı­
nar. İşled iği gü n ah lar yü zü n den n efsin i ayıplar, İyilik nam ına
yap tık ların d an dolayı d a kendi n efsin i şım artm az! Yan i; aye­
tin gerçek m anada b ir m üm inin n efsin den bah settiğin i b elir­
tir, A yn ı şekilde H aşan B asrî de n efs-i levvâm e hakkında: “Bu
190 İslam 'ın Pavluskm H

gerçek m ü m inin n efsidir; zira gerçek m üm in h er daim ken di


n efsin i kınar*" dem iştir*1

Y a d a “N efs-i m u tm ain ne n efsin dördü n cü m erteb esid ir,”


gib i İfad eler K ur’a n 'a pek m u tabık değildir, K u r'an bu ifa d e­
y i R abbinden razı, R abbi ondan razı m ü m in ler için ku llan ır.
“Ey N efsü l-m u tm a irm e/İtm in a n a erm iş kişi! D ön R a bbtn e * S en
O ’rtdan razı* O d a sen d en razı olarak . ” (Fecr/27-8)

‘'N efs h ep kötü lü ğü telk in eder*" a yeti san ıldığın ın a k si­


ne “h er b ir in sanın n efsi kötü lü k m erk ezid ir.” şek lin de gen el
geçer b ir hükü m İfade etm ez! "B en (bü tü n bunlara rağm en)
kendim i tem ize çıkarmıyorum.** (Yûsuf/53) sözü n den de a n la ­
şılacağı ü zere, h ikâyedeki sözü ed ilen k işin in ken di n efsiyle
ilg ili hüküm dür*

N efs-i em m âre; gen ellik le Y u s u f peygam b erin kötü lü ğü


em reden n efsi o lara k ve de en aşağı n efs olarak takdim ed i­
lir. O ysa bu kötü lü ğü em reden n efs sah ib i k işi Y u s u f d eğilt
ondan faydalan m ak isteyen efen d isin in ham im dir. “Ş üph esiz
k i n efs kötülüğü em reder*" ayetin de konu şan k işi b u k ad ın ­
dır. “B en onu baştan çıkarm aya çalıştım . H â lbu k i Y u s u f hep
sözü n e sadık kaldı*.* Bununla ben kendim i tem ize çıkarıyor
değilim *. " fYu su f/51-3) A yette geçen “sû e/kötü lü k" kadın ın
Y u s u f a İşlem esi İçin zorla d ığı zin a fiilid ir.2

Y u s u f sûresinde, geçen “Bu, onun yokluğunda on a hainlik


etm ediğim i v e Allah*uı hainlerin hilesini ba şa rıya ulaştırm a-
yacağm ı (h erk esin ) bilm esi içindir.” (Yu su f/52) sözü b a zı m ü-
fessirlene göre Hz. Y u s u f a isn at edilirse de bu rada konu şan
“A ziz'ln h an ım ı/Z ü leyh a”d ır !
Kral, kadtrdarcL Y u su f un gönlünü çelmek İsterken derdiniz ne idi?*
ded i Kadınlar. Hâşâî AUah İçtru biz onun bir kötülüğünü bûmiyo-
ruz. * dediler. Yöneticinin karısı ise, ‘Şimdi gerçek ortaya çıktı* Onun
yönlünü çelmek isteyen bendim. Şüphesiz o doğru söyleyenlerden­
dir.' dedi Bu, oram yokluğunda ona hainlik etmediğimi ve Allah'm
hainlerin hilesini başarıya ulaştırmayacağını (herkesin) bÜmest için­
dir* Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği

1 Vicdan, Vicdanhîık ve Vicdansızlık Üzerine, httpi/Zwww. diyanet, gov.tr,


01.12.2009,
2 İbrahim Sarmış, lî&aget Kültürü oe Yanlış Din Anlayışı, s, 111-2.
Nefs, Ruh* Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 191

hariç, nefis aşırt derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbİm çok


bağışlayandır, çok merhamet edendir.’ dedi* (Yusuf/51-3)

G örü ldü ğü gibi, Hz, Y u s u fa a lt oldu ğu söylen en cüm le;


işin başm d a Y u s u f u ayartm aya çalışan, son ra da kötü em eli­
ni itira f eden “A z iz in h an ım ın a" aittir*

Y u k arıd ak i üç ayetin bağlam ın dan da an laşılab ileceği gibi,


m elik in kad ın larla kon u şm ası sırasın da Hz, Y u s u f h âlâ zin ­
dan dadır ve 54. ayetin gösterd iği üzere h ap isten daha sonra
çıkacaktır, D olayısıyla söz alıp dü şü n celerin i beyan etm esi
m ü m kü n değildir. K adın. Hz. Y u s u f u n b ir suçunun olm adığı­
nı, ken disin in Hz. Y u s u f u baştan çıkarm ak istediğin i, bu k o­
nuşm a sırasın d a henü z h ap iste olan Hz. Y u s u ftm gıyabında
iftira edip on a h a in lik etm ek istem ediğin i, ken disin in su çsu z
olm adığım ve Hz. Y u s u f ile b irlik te olm ak isteyen in ken disi
olduğunu, kötü lü ğü em reden n efsan i arzu lardan an cak A l­
lah 'ın rah m et ettik lerin in ku rtu ldu ğu n u söylem ektedir.

G örü ldü ğü gibi, söz kon u su ayetlerde kon u şan lar Aziz,
h an ım ı ve d iğer kadın lardır.

Y in e tasavvu fçu lan n teorileri doğru ise: N efs-i em m are/


kötü lü ğü em reden n efst Y u s u f peygam berin nefsidir. Y a da
Y u s u f peygam b erin n efsi en a şa ğılık n efistir (!) T a sa vvu ftu ­
la r bu n efs-i em m are m ertebesin i aşınca, daha ilk basam akta
Y u s u f peygam berin n efsin i gerid e b ırak m ış olu yorlar (!) Böy-
lece o m asu m nebî, o iffe t abidesi, Zü leyh a’y ı ayartan b ir Ka-
zanova, b ir zam para olarak takdim ed ilm iştir.3

K u r'an ’da geçen, N efs-İ em m are, levvam e, m ülhem e, razi-


ye, m arziye* m u tm ain ne vs. n efsin tü rleri değil, in san ın deği­
şik ru h hâlleri, d eğişik psik olojik durum larıdır. N efsin ahlaki
sıfatlan d ır. B azen k işi ken din i kınar, bazen m utm ain olur, vs.
N efs/K işi, n ötr1dür. H u y la n /alışkan lıkları, h eva ve h evesi, a r­
zu lan , tercih leri onu yön lendirir, iy i y a da kötü işler yapm aya
sevk eder,

3 Aslında bu kadim bir IsralloğuUan geleneğidir, Gûya Lût (as) kızlarıyla zina
etmiş, Mısır'dan çıkarken Musa (as) anlara hırsızlık yapmalarını tavsiye et­
miştir. Bunlar aslında Yahudi din bilginlerinin yaptıkları azgınlıkları meşru­
laştırmak. İçin başvurdukları hileler. Peygamberlere yaptıkları İftiralardır.
192 İslam 'ın P a vk tsla n H

Ytne Peygam berdin b ir savaştan dön erken “kü çü k cih a t­


tan, bü yü k cih ada dön ü yoru z” dem esi ü zerin e sahabe, “Î3Ü
yü k cih at n edir?" diye sorm uşlar, Hz, Peygam ber de “N efisle
savaşm aktır-" diye c evap v e rmiş tir. Pek ta b ii k i bu rivayet uy ­
du rm ad ır.4 H iç aslı a sta n yoktur- S adece ya la n cfi^ ğL ijıe^ ek
ed in en lerin serm ayesidir- C ih at en ü stü n ibadetlerden dir.
Y ü zlerce ayette em redilen b ir bü yü k em irdir. G erek m al ile
gerekse beden le yapılan cih ad h er b ab ayiğid in yap ab ileceği
b a sit b ir eylem değildir. Tek k elerin izbe k öşelerin d e öm ü r
tü keten ler, u ydu rdu ktan n efisle cih at form ü lü yle b ir n ebze
yü rek lerin i soğutm uşlar, b iz cihadın k ocam an ın ı yapıyoru z
diyerek ken dilerin i avutm uşlardır.

O ysa, bu n ların kü çü k cih ad d ed ik leri (kâfirlere karşı y a p ı­


lan) cih ada K u rTan “bü yü k cihad/ISL#- der, (Furkan/52)
** H"

Y in e A lla h uA lla h cihad edenleri oturanlardan üstün kılm ış tır/


(Nisa/95)

M esela “A lla h size nefsinden sakınm anızı em retm ektedir ./


[A İT lm ran /28) ayetin i ele alalım . Bu ayete su fîlerin n efs teo­
risin e göre anlam verirsek, A lla h ’ın da {olu m su z anlam da yok
edilm esi gereken) b ir n efsi va r dem ektir. O ysa ayetin anlam ı
tam olarak şudur: “A llah ken disin den sakın m an ızı em ret­
m ektedir."

N efs Kur*an*da k işi, beden, can dem ektir- Tam olarak in ­


san dem ektir. İn san ın iyiy i y a d a kötü yü tercih ed eb ilecek b ir
irad esi vardır. N efsin in İyi y a d a kötü arzu lan d a vard ır. A s lın ­
d a bu n lar k işin in ahlakıdır. İyi veya kötü h u ylan d ır, alışk an ­
lıklarıdır. A h la k -ı ham ide ve ah laki rezile/zem im e dediğim iz
h u ylar on u n b en liğin e yerleşm iş karakteridir. B u n lar zo r da
olsa değiştirileb ilir. Bu değiştirm e, n efsin yok ed ilm esin i, k a t­
ledilm esin i gerektirm ez. B u n lar akıl ve va h iy İle dengelenir.
G üçlü b ir irade ile bu söz konusu h u ylar terb iye edilebilir.

K u ra n d a nefs ile ilg ili birkaç ayetin m eali şöyledir:


Her nefis ölümü tafradır. (Ankebut/57)

4 Saffet Sancaklı, “Günümüzde Zayıf ve Mevzu Hadislerin Sahih Hadislerle


Kanştmlma Problemi", D iy a n et İlm i D e rg i C. 37, Sayı; i, s, 45.
Nefs, Ruh, Ruhaniye t, Sekerât-ı Mevt 193

Allah eceli gelen hiçbir nefsin ölümünü ertelemez. (Münaflkun/11)


Ey itminana ermiş nefis. dön rabbine! (Fecr/27)
Nefislerinizi çıknrm/canlarınızı verim.. (Enam/93)
AUah onkmn kafir olarak nefislerini/canlarını almak istiyor. (Tev-
be/55, 85)
Her nefis/herkes kazandığı karşısında bir rehindir/her insanın
(akıbeti) kendi kazandıklarına bağlıdır. (Müddessir/38)

K u r’an d a n efis; tüm m addi ve m anevi u n su rlarıyla in sa ­


n m kendisi, bedeni, zâtı ve özü /h akikati o lara k geçm ektedir.
„.Nefislerinizi/kendinizi tezkiye etmeyin... (Necm/32)
Nefsini hevadan men eden/kendisini aşağılık arzulardan uzaklaş­
tıran. ktşt„ (Naziat/40)

Kur^an ’d a “n efs" k elim esi şu beş an lam da ku llanılm ıştır:


* “B irey, şahısa kknse” olam k:
,. .Allah'ın dokunulmaz kıldım nefsi haksız uere Öldürmeyin.
(Erfanı/151}
AUah hiçbir nefse gücünün yetmediğini yüklemez. (Bakara/286)

* B ir va rlığın k en disin i ifad e etm ek için “O, onlar, gib i


dönü şlü zam ir" olarak:
Kitabı okuyup dururken nefsinizi/kendinizi unutupt insanlara iyi­
lik yapmalarını mı emrediyorsunuz. [Bakara/44)
Rabbinİz nefsine/kendine rahmeti yazdı/farz kddL (En am /12)

* ‘‘Cins, tü r" anlam ında:


Sizi tek bir nefisten/cinsten yaraları Rabbinize saygı duyun. (Nisa/1)
Size nefsinizden/kendi türünüzden bir elçi geld i (Tevbe/128)

* “Zihin, düşünce":
Onların nefislerine işleyecek söz söyle. (Enfal/72)5
* "Kalp, kalpler*, [insanm b en liği) anlam ında: “Biliniz ki
nefislerinizde olan ı bilir." (B akara/35) B u ayet
“A ila h o n la n n kalplerinde oia m biU r." (N isa/64) ayetiyle
aynı anlam a gelir. Ç ünkü K u ra n ’d a k alp düşüncenin,
akletm enin m erkezidir.
Ben nefsimi temize çdamruyontm. kalbim/gördüm günahı arzula­
madı diyemem. (Yusuf/53)*
0> U1

Erkan Yar, Ruh-Bedcn İliş k is i A çtsm d an İn s a n ın B ü tü n lü ğü Sorunu, s, 56-7.


Mı3katil b. Süleyman, el-Vucûh ve'n-Nezâir, s, 137.
194 İs la m 'ın Pavhısîan H

N efsin içerd iği tüm bu an lam lar ya; in san ın akıl, şu u r gib i
görü n m eyen yön ü n ü vey a in san ın beden gib i görü n en yön ü ­
n ü y a d a hased* şehvet, cim rilik vs* gib i in sanın davran ışları,
alışk an lık ları n eden iyle k azan d ığı ahlaki yön ü n ü içerm ek te­
dir* Bu son şek liyle n efs kelim esi; tam am en m anevi an lam ­
da in san ın içgüdü m ekanizm asını* fizyo-p sik olojik ve sosyo-
p sik olojik diye n itelen d irilen bü tü n eğilim lerin i kapsayacak
şekilde, “kalp, düşünce m erk ezi/zih in ve in san ın iç dü n yası
anlam ında k u llan ılm ıştır.7 i ;

Nefe kelim esinin birçok anlam ı olm akla birlikte bu nlar b ir­
birine zıt şeyler değildir* A yn ı h akikatin fark lı anlatım larıdır*
Kübik b ir nesnenin altı farklı yü zü olm ası gibi, bazen b ir h ak i­
katin birden çok tarifi olabilir* İslam ’d a m adde-m ana» beden-
ruh ikilem i, ayın ım yoktur* B u n laFisIam ^ışıTelsefelerden ithal
şeylerdir* Y apılan iş kısaca K u ra rid a k i kelim elerin ken di o ri­
jin allik lerin d en koparılıp başka anlam lar yüklem ek, yen i kav­
ram lar oluşturm aktır* Yan i önce t^ riT m rg ü la m n "hatm ithal
edilir* sonra k a yn a k aranır. Bulunam azsa dinî m etin ler tevil
edilir. T ab iî k i bu kitaba uym ak değil, kitabına uydurm aktın
Şahsi görüşünü eksen alıp, din î m etinleri çarpıtm aktır*

H indu tarik a tla rın ı an dıran su ni çilelerle, m ü ritleri terb i­


y e e deceğin i söyleyen tarikatlar; in san ları karan lık odalarda
uzun sü re aç, su su z bırakıp, onlara acı çektirip, birçok k işi­
n in ru h den gesini bozm uşlardır* R u h den gesi bozu lan b u jn -
san lan n görd ü ğü halüsinasyorüar ise, bu kim selerin ü stü n -
lüğüne, evliya old u k ların a yorum lanm ıştır*

Ö zellikle Favlus H ristlyan lığın d ak i “as lî su ç" doktrin i, h er


j n san ın doğuştan suçlu olm ası ile in san ın n efis sah ibi olu şu
ve bu n efisle h er tü rlü kötü lü ğü yap ab ilecek b ir şer m akin e­
si gib i ta svir edilm esi arasın da b ir b en zerlik vardır* Pavlu s
bu asli gü n ah doktrin in i b ir k u rtarıcı/M esih ile halleder^ İş-
larn ise asli m asu m iyeti/ gü n ah sızlığı esas alır. İnsan gü n ah ­
sız olarak* p ıril p in l b£r m elek gibiTSü dü n yaya gelir ve İslam
fıtra tıyla doğar. İn san ın n efsin i arın dıracak, öldü recek aracı

7 M eh m et D alk ılıç, İsla m Mezheplerinde Ruh, İz Y ay., s* 64*


Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 195

k u ra m ve şeyhe* ya n i b ir “ku rtarıcıya* ih tiya cı yoktu r. O h iç


k im sen in gü n ahın ı çek m ediği gib i b ir başkasıyla d a ku rtu lu ­
şa erem ez* K endi b aşın a tövbe eder, benliğin i, özünü dü zeltir*
n iyetin i değiştirir, eylem lerin i düzeltir, İradesin i k u vvetlen d i-
lir . Şahsi soru m lu lu ğu ile k u rtu lu r y a da k ayb ed er, O nefsine,
fıtra tın a düşm an değildir. O na verilen h er b ir şey m ü kem m el­
dir. Ş eh veti iffe t dairesinde, gadabı/öfkeyi şecaat dairesinde,
aklı h ikm et dairesinde, m alı ik tisa t dairesinde ku llan ır, d iğer
verilen n efsi h asletleri de h akeza... A llah "yiyin, İçin, evlen in "
vs. em retm ektedir. A lla h insan beden in in h içb ir gereksinim i-
n l yasaklam az. H er şey m eşru" daire~lçtnde tatm in ed ilecek ­
tin N efsin i a çlığa m aHkûm edenin en bü yü k arzu su karn ım
doyu rm aktır. B öyle b ir in san ın açlık en bü yü k zaafıdır. Y a
d a evlenm e va k ti gelenin, vaktin i gecik tirm esi, onun şeh vetin i
baskılam ası onun en bü yü k zaafı, en z a y ıf h alkasıdır. K u ru ­
lan b ir zem b erek gib i ilk fırsa tta boşan ır ve k işiye en bü yü k
cü rmü işleteb ilir. Bu nedenle; n efsin arzu la n y o k sayılm am a­
lı, m eşru dairede gid erilm elidir. İslam fıtra t dinidir* İn san ın
fıtra tın a ayk ırı h er b ir şey İslam 'a d a aykırıdır.

İnsana: aklı, tecrübesi, vicdanı, dini, peygam beri rehberlik


\ ^ M | ¡a ^ ,,, , ı ■■ıTi■ı ■ı ^ ı■
■ ı _j ...........................................

edecektir. O n efsin i öldürm eyecek, tam aksine b ir eylem ah la-


kı, m ücadele ortaya koyarken beden ve n efis kuvvetlerini im an
^ ı_" ■ - ı_f ■n t ■ “'' 1' r“ - 1r1—' - t 1 "rmri* < ■ * . >— .—*■— J II ■■ ---

ve cihad yolunda harcayacaktır. G erektiğinde kaim nazırlarını,


p _ ' . . « — —--İt . ■L-.. . .J. ..... .y.. JJ_, ^ .J. .J_ . W. ■- İT ~1*|S* 11 h ■ -I ---- „ | r|-M_1_1_ .

büEülniez b ileğin i zalim lere karşı kullanm asını bilecektir.

T asa vvu fa göre vü cut, ru h u n zin d an ı vey a kafesidir* Ruh


bu zindan dan ku rtu lm ak ister* Ruhun A lla h 'ta n koptu ğu ve
vü cu t kafesi için d e hapis olduğu, on u n İçin A lla h 'a kavu şm a
özlem i ile yaşad ığı in an cı İslam 'ın değil, gn ostik felsefelerin
M -M M 1 M*

urunudur.

D ünya M ü slü m an 'ın zin d a n ıd ır, İnsan yeryü zü n e c ezasın ı


çekm ek için atılm ış b ir su çlu du r anlayışı, O rfizm , gn ostizm ve
A n adolu sır din lerin e kadar geriye gider*

B ilin d iği gibi, gn ostik öğretin in tem elin de aydınhk-karan-


lık, m h -b ed en vb* ayırım larla ifade ed ilen çok kah b ir dü alizm
m evcu ttu r. G n ostikler va rlık âlem ini m akro dü zeyde ışık ve
karan lık âlem i olm ak ü zere iki ayırırlar. Işık y a da n u r âlem i
196 İslam'ın Pavluslan lî

iyiliği» hakikat ve gerçeği tem sil ederken» karanlık ve zulm et


âlem i kötülüğü» yalanı ve gerçek olmayanı tem sil etm ekte­
dir. Madde ve maddi olan her şey, yani içinde yaşadığım ız
dünya, bedenlerim iz ve bu dünyaya ait olan her şey kötü­
lük âlemine aittir; dolayısıyla bizatihi kötüdür. Ruh ve ruhsal
olan varlıklar ise ışık âlem ine aittir ve yapısı gereği iyidir. Işık
âlemi ile karanlık âlem i arasında bitm ek tükenm ek bilm eyen
bir mücadele vardır. Nihai zafer, iyilik yani ışığa ait olacaktır.
Mikrokozmos olan insanın da bizatihi kötü olan bu dünya ve
dünyevi şeyleri terk etmesi, ışık ve iyiliğin tim sali olan ruha
ve ruhsal aydınlanm aya kulak verm esi gerekir.

Diğer taraftan gnostik gelenekte insan, ruh, beden ve nefs


olmak üzere üç tem el unsurdan müteşekkil bir varlık olarak
algılanır. Bu üç unsurdan ruh, köken itibariyle ışık âlemine
aittir. O, ilahi takdir gereği kötülük âlemine ait olan yeryüzüne
düşmüş ya da atılmış ve kötülüğün bir parçası olan bedene
hapsedilmiş bir varlıktır. Beden ve nefs, doğal yapılan itibariyle
süflidirler; çünkü bunlar kötülük âlemine aittirler. Gnostiklere
göre beden içerisinde ruh, hapishanedeki bir tutsak gibidir.
Zira, ruhu kuşatan beden, onu elden kaçırmamak amacıyla
tutsak etmiştir. Bu yüzden ruh, maddi âleme atılıp beden ka­
fesine sokulmaktan hiç memnun değildir. O, asıl vatanı olan
ilahî/ruhânî/nûrânî âleme geri dönebilmek, oraya tekrar yük­
selebilmek için yanıp tutuşmaktadır. Gnostik öğretide kurtu­
luş ancak süfli âleme düşen ruhun tekrar ilahı âleme yüksel­
mesiyle gerçekleşir. Gnostiklere göre ilahi âlemin bir parçası
olan ruh ölümsüzdür. Ölüm ancak süfli olan maddi varlıklar,
dolayısıyla insandaki ten ve beden kafesi için geçerlidir.8

Oysa İslam ’a göre yeryüzü evrenin incisidir. B ir benzeri


olmayan, Allah'ın en güzel isim lerinin teşhir edildiği, epı leziz
nim etlerin ikram edildiği bir yerdir. İnsan buraya Âdem ile
Havva’nın yediği yasak m eyve yüzünden indirilmemiş, aksine
o buraya imtihan edilm ek için gön derilm iştir'İslam nefsi kö-
reltmeyi, ona işkence etm eyi ve dünyaya sırtını dönmeyi tav­

8 Mustafa öztürk, Âdem, Cennet ve Düşüş, http://dusuncetarihi.flles.


wordpress. com/2010/01.
Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 197

siye etm ez. Tam aksine bu rası; A lla h 'ın irad esin in insan eliyle
t i ----------- --- — — — ------------ ----------- - , ı ..........— — —

gerçek leştirileceği, dü n yan ın ya şa n ılır b ir cen n ete çevrileceği


tl „n -™1■**•*— * * * — — — Lf ıı -m. ı _j _|jı ı ,|'ı*ı — -

ve beraberim izde bu cen n eti ebediyete götü receğim iz yerdir.

İşin en garib i nedir, b iliy o r m usunuz: B izim sû fflerin b in


b ir işkence ile dü n yada öldü rm eye çalıştık ları bu n efsin /ca-
nın, ölü m son rasın da yaşatm ak istem eleridir. O nu u ydu r­
du kları m isal âlem in de, berzah âlem inde, r u hlar âlem in de
yaşatm aya devam ederlerl ü ysa dü n yada olan h er şey fânidir,
yo k olm aya m ahkûm dur. (Kasas/88) H er n efis ölüm ü tada­
caktır. Tam olarak ölecektir. Tam olarak ölm eyen şey, K ıya­
m et günü n asıl yen iden diriltilm iş olacaktır. D irin in d iriltil-
m esin in anlam ı olu r m u ?

Nefsi Öldürmek, Nefis Tezkiyesi

Tasavvu fa göre n efs in sanın en bü yü k düşm anıdır. O nefsi,


ölü n ceye kadar dövm ek, aç-su su z bırakm ak, ona işkence et-
m ek gerekir. K u r’an ’a g öre ise nefs; in sanın m addi ve m anevi
tam am ıdır. T asavv u fçu lar ise Kur ’an ’dan ödünç aldık ları n efs
kelim esin in için i b oşaltarak ayetlerin bağlam ıyla h iç alakası
olm ayan çok tu h a f an lam lar v erm işlerdir. M esela on lara göre
“n efs-i le w a m ? T n e fe in aşa ğılık m ertebelerin den dir. Ö zellik ­
le, “n efs-i em m are” deyim in i felsefelerin de çok ku llanırlar. Bu
n efs-i em m are on lara göre kötülü ğü çok em reden n efis olup,
işte bu n efsi yok etm ek için çileh anelere kapanırlar.

B u nların iddiaların ın aksine, in san ın beden i de ru h u k a­


d a r değerlidir. O nu hoş tutm ak gerekir, in san bed en ve nefis
olarak ayrılab ilecek b ir va rlık değildir. B u nların tam am ı in ­
sandır.
# * "■ ...................... 1

Y in e bu n lar ru h kelim esin e de bam başka b ir anlam v e r­


m işlerdir. H âlbu ki K u r’an ’da ruh; vahiy, C ebrail ve K u r’an
anlam ında ku llan ılm ıştır. B u n lar ise “Ruh A lla h ’tan b ir par­
çadır. O A lla h 'ın n efh asıd ır ve in san a üflenm iştir, e l’an in san
onu taşım aktadır.” derler. İn san ın ruhu A lla h ’tan ayrılarak
b ed en h apishan esin e kapatılm ıştır. B u yü zd en hapishan eden
ku rtu lu p, geld iği yere, A lla h ’a kavu şm ak ister.
19S İs la m 'ın P a u lu s la n U

H âlbu ki A lla h 'ın  d em ’e ru h ü flem esiyle  dem O ’n dan b ir


parça olm u ş olm az. N a sıl "A lla h 'ın rasü K T dem ekle peygam ­
b er"A lla h olm u yorsa, için d e A lla h 'ta n b ir parça taşım ıyorsa,
^Allah’tan b ir ru h ” d em ekle de İnsan A lla h 'ın b ir parçası o l-
mmaz,
__...

Bunla m ı n efis terb iyesi yön tem iyle n efislerin i tezk iye et-
ü M e rt/ a m d ırd ^ a rıJ ıik â y e s i de doğru değildir. Y ılla rca çek-
tik leri b ıy k a d a r çllelere rağm en en sonu n da h âşâ A lla h olduk-
la n n ı id d ia ed ecek kadar en a n lyetleri/n efisleri firavu n laşır,
"K ainatın yön etim in e lş tlra k ettik lerin i söyleyebilecek kadgyr_
edepsizledirler. Y a n i b ırak ın başkaların ın n efis terb îyelerfiıd e
yardım cı olm ayı, ken di n efislerin i Ü ah laştin îıışlardır, Y a n i ke-
lin m erheırii öTsat^once k en d i b aşın a çalar m isali!

O kadar u zun tesp ih çekm elerine rağm en* k u d ü m -d ef ça­


larak* çileh an elerd e k ırk gû n -kırk gece aç perişan kalarak*
rab ıta yaparak* sadat^ı k iram silsilesin i ezberleyerek n efisle­
rin i öldü rebilselerd i, şeyh leri ölü n ce posta otu rm ak için bu
kadar kavga etm ezlerdi. O k a d a r zah m etten sonra “riyaset/
baş olm a h u yu n u ” yok edebilm iş olsalardı, sadece N ak şîlik
b in lerce k o la ayrılm azdı. Ö lm ü ş şeyh in yerin e -ta rik a tla rın ­
d a k en disin den yü zlerce eh il insan olm asın a ra ğm en - A m eri­
k a ’da d ok tora yapan* şeyh in gen cecik toy delik an lı oğlu posta
oturtulm azdı* Ç ünkü artık tarik ata m an evi reh b er seçilm iyor,
h oldin gleşm iş tarikata gen el m ü dü r aranıyor. Ih lâ slı Öğren­
cile r yetiştirm ek için ku ru lan yu rtlara toplanan, k adın ların
kolların d an çıkarıp verd iği bilezikler, cem aat lid erin in gözd e­
lerin in k olların d a arz-ı endam etm ezdi.

E n lü k s araçlarla dolaşan, m ilyon d ola rlık villa la rd a zevk-


ü sefa süren* d ört kadın la gön lü n ü h oş eden kim seler n efisle­
rin i terb iye etm işler* öyle m i? A llah aşkına* gü ldü rm eyin âd â­
m ı. E l öptü rü rken h ^ ır -h u ş u r sak alların ı ovan* etrafların a
afra-tafra yapan şeyh ler neûs terb iyesi ya p m ışla r ha^ İn san lar
ellerin i, etek lerin i öpm ek için y e re sü rü n erek ya n la rın a girip,
çıkarken, “Yapm ayın çocuklar, k oca Peygam ber sah abesin i
ayağa b ile kaldırm azdı.” diyem eyen ler m ü rşid-i kam il ha? Fe-
sübhanellahl
Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 199

M ü ridinin k a rısın a göz koyup, onu n ikâhı altına alanın -


dan tutun* m ü ridin in 13 yaşm d aH T E h yla, “rü ya-i sadıka'da
Pey^am beFSTem ir b u yu rmasiYİa* evlen en 70 yaşındaki azgın
tekeler h e fis le z k iy e s i y a p mış şeyh efen diler h at

N ik ah lı üç h an ım ıyla yetinm eyip, yu rtdışından talebe


adm da hatun getirtip* Ş iîlerin m uta’ n ikahın ın bir benzeri
m isyar n ik ah ı ile cim a/zin a edenlere varan a kadar!

İslam 'ın n efis terb iyesin in bu terb iyesizlerin terbiye m eto­


du İle zerre kadar alakası yoktu r. N efsi dizginlem ek için ts-
larrfın em irleri ve ya sa k la n kâfidir. Onun ibadetleri y e te r de
"artar bile, Ku r’an'ın Öğretileri* R asu lu llah ’ın örn ekliği nefis
terbiyesin in olm azsa olm azıdır. M ü m in ler ken dilerini zor b ir
günün bek led iğin i b ilirler. O rada kim seye ayrıcalık lı d avra­
n ılm ayacağım , kim sen in dostlu ğu n u n fayda verm eyeceğini ve
şefaatçin in kayırm ası olm ayacağım yakin en bilirler. A llah 'tan
h ak kıyla korkarlar, O ’nun rah m etin i um ar, azabından sakı­
n ırlar. O ’n a yalvararak d u a ve n iyaz ederler. Tüm in san la­
rın h ak ların a azam i ria yet ederler. O n u n m ahlûkatm a şefkat
ederler. Y eryü zü n dekİ tüm pislik leri, zulüm leri, kötülü kleri
ortadan kald ırm ak için am an sız b ir m ücadeleye girişirler.
B u yold a yılm az, zorlu k lara sabreder. İlim tah sil eder. B ir
öm ü r boyu h ak ve h ak ikat peşinden koşm ak için doğru b il­
giyi arar ve bulur. Ö nce tüm h aram lardan kaçın ır, sonra da
tüm fa rzla rı yerin e getirm eye çalışır. E lin den geldikçe n a filele­
ri de yapm aya çalışır. Ö zellikle üm m etin unuttuğu adam gib i
çalışm ayı h atırlayıp, ü retir, k azan ır ve fazlasın ı dağıtır, İzzet
ve şerefle yaşar. V atan ve m illet yoku şu n da b ir isim siz k a h ­
ram an o lara k öm rünün sonu na kadar çalışır. Çünkü o b ilir
ki, ça lışa n in san kötü lü k yapm aya fırsa t bu lam az ki nefs ve
şeytan on u ayartsın . O ysa Ş eytan tekke ve zaviyelerde yatan
m iskin lerin yarım dan hiç ayrılm az.

İslam 'ın h içbir eksiği yok tu r ki, onu oradan buradan top­
lanan, ne olduğu bilinm eyen felsefelerin m etotlarıyla takviye
edelim ! İslam 'ı doğru anlam ayan nefsini tezkiye etse ne olur?
Etm ese ne olur? Tevhid'den u zaklaştıktan sonra, n efsi azdır
san ne yazar? Terbiye etsen ne yazar? Sadece ahlaklı kâfir,
200 İslam 'ın Pavktskm II

terb iyeli m üşrik olm uş olursun* o kadar! B ir kâfirin ahlakı m ü­


kem m el olsa ne fark eder? Çünkü bü tü n am elleri boşa gitm iş­
tir. D ağlar kadar altın in fak etm iş olsa ne h ayn ıu görecektir?

A lla h ’a va sıl olup* O ’n da fa n i olm ak için, O ’n u n la b ü tü n ­


leşm ek için yapıları rlyazâtın can ı cehennem e!

İnsanın Ruh’ıı Var mıdır?

İn san gen ellik le bild ik lerin d en em indir. D oğru bild iğin i


zan n ettik lerin i n ad iren sorgular. H ele b ir konu da in san lar
arasın d a geçm işi çok esk ilere u zan an b ir fik ir birliği/kon sen -
süs olu şm u şsa kim se doğru b ilin en leri sorgu lam a cesaretin i
ken din de bulam az. R u h konu su da bu n lardan biridir, in sa n
d oğasın ın m adde ve ru h olarak b irb irlerin d en ayrı ik i cevh er­
den m it yoksa b ir tek m addi cevherden m i olu ştu ğu sorunu*
in san lık ta rih i k ad ar eski b ir tartışm a konusudur.

G en ellikle ru h den ilin ce akla gelen; an a rah m in de in sa ­


n ın oluşum u esn asın da in san a m elek tarafın dan ü flen en ve
ölüm ü an ın da bed en i terk eden, ca n lılığı sağlayan m ah iyeti
m eçhu l b ir unsur* latif/ sezilgen ru h an i b ir özdür!

Ruh hakkm daki tartışm aların İlk ortaya çıkışı* b izza t nas-
larm /din i m etin lerin an laşılm ası ve yoru m lan m asın dan m ı
kayn aklan m ıştır: yoksa Yu n an felsefesiyle k arşılaşılın ca m ı
b aşlam ıştır? Çünkü; İlk dönem eserlerin in m eseleyi ele alış
ta rzı ile, son rakilerin problem e bakış ta rzı k arşılaştırıld ığın ­
da, araların da önem li fa rk lılık la r bu lu n du ğu görü lm ektedir.

K elam cılan n ru h konu su n daki fik irlerin i ele aldığım ız za ­


m an onların am acı; bu dü n ya h ayatın da ve ah irette soru m lu
in san ın kim oldu ğu nu tesp it etm ekten ibarettir* K elam cılar
b ir sonraki aşam ada felsefen in etk isiyle ru h u n va rlığı ve b e ­
den ile ilişk isi gib i k on u lan iza h etm eye girişm işlerd ir. Yu n an
felsefesin e dair bazı eserlerin A rap çaya tercü m e ed ilm esiy­
le b aşlayan felsefi akım ların gelişm esi neticesinde* M u tezile
âlim leri s e le f m etodu nu terk ederek, n aslart a k ılla yoru m la­
m aya başlam ışlardır. M u tezile ruh h ak kın da ü ç fa rk lı görü ş
geliştirm iştir.
Nefs, Ruh, Ruhaniyet* Sekerât-ı Mevt 201

Birinci görüş; ru h kon u su n daki m addeci ve deyim y e rin ­


deyse m ateryalist yaklaşım dır. B una göre İn san beden in den
bağım sız ve fark lı m ah iyete sahip, cevh er şeklinde ru h diye
b ir şey yoktur. B u görüş, ru h -beden dü alltesin i kabu l etm ek­
sizin, in san ı som u t b ir va rlık olarak ele alır. Buna göre insan
d en ilen va rlık ; duyu organ larıyla algılan an (heykel i m ahsus)
ve h erkes tarafın d an görü len şu bünye ü zerin e b in a edilm iş
olan cisim den ibarettir.

îbn H azm , M u tezilen in bu yoru m u n u b ir adım daha İleri


götü rerek şu n u id d ia etm iştir: G erek M üslü m anlar ve gerekse
m e’ad /yen iden d irilişi kabu l eden bü tü n din m ensu plarına
göre in san ruhu/nefs, b oyu tları olan, m ekanda y e r tu tan ve
b ir k ü tleye sahip cisim dir. O na göre ru h ve nefs; “m anaları
b ir” , m ü tera d if ik i kelim edir. K adı A b d ü lcebbar d a ru h -beden
ayırım ın ı kab u l etm ez!

İkinci görüş; hem en hem en bütün İslam düşünce ekol­


leri tarafın dan benim senen en yaygın görüştür. Bu görüşün
teorisyeni, İbrahim en-N azzam ’dır (ö. H 231). O na göre ruh,
bedene girm iş, değişm esi ve bozu lm ası m üm kün olm ayan, la­
tif, nurani ve baki b ir cisim dir. M odem araştırm aların da te­
y it ettiği gibi, bu ruh görü şü Yu n an felsefesin den ithaldir. Bu,
“m utedil-m addeci ruh” tasavvurunu benim seyen kelam cılar,
“ Onu tesviye ettiğim zam an,” (Hicr/29) ayetiyle insan beden i­
nin yaratılm asın a “Sonra on u şekillendirip ona ruhundan üfle­
d i * (Secde/9) ayeti ile de bu ru h u n (nurani la tif cism in) beden
cevherine nüfuz ettiğine İşaret bulm uşlardır. Böylece onlar in ­
sanın düalist b ir yapıyla, m addi yönü olan b ir beden ve ilah ı
yönü olan b ir ruhtan m eydana geldiğin i benim sem işlerdir. Bu
anlayışa göre ölüm , ruhun bedeni terk etm esidir; dolayısıyla
ruh, bedenden bağım sız olarak varlığım sürdürebilir.

Üçüncü görüş ise, ru h im -cisim d eğil d e - kendi za tıyla


kaim , m anevi b ir va rlık oldu ğu görü şü dür. B u görü ş sah ip le­
ri, ruhu; beden den a yrı ve m ü stakil b ir şek ilde va rlığım sü r­
dü rebilen saf-m an evi b ir cevh er oldu ğu nu id d ia eder. B u ise,
ruhun beden den önce ken di başın a v a r olm ası dem ektir.
202 is fa m 'ırt P a u îu s ia n ü

M u tezile den bü yü k ölçü de etkilen en E h M Sü n n et kelam -


cıla n n ın ru h an layışı bu ik in ci gu rubu n görü şü dür. Kelam -
cıla r arasın da pek çok -s a y ıla n k a d a r- ih tila f olm asın a rağ­
men* E h l-i S ü n n etin cum huruna göre ruh* bedenden a yn ve
on a sonradan b itişen la tif b ir cevh erdir. A n ca k yin e de bu
görü şü n daha sonraki dönem de ön p lan a çıkartıldığı* aslın da
ilk dönem E h l-i S ü n n et k ela m cıla n arasın da ru h -beden İk ilisi
şek lin de dü alist b ir in san an layışın ın olm adığı da b ilin m eli­
dir. E hl-i S ü n n et kelam cılan , ayetlerde geçen ru h kelim esine*
C ebrail, vahiy* K u r an gib i m an alar verm ek le birlikte, ona in ­
sanın za tı anlam ında n efsi de d iyeb ilm işlerd ir.9

K adim G rek düşüncesi* h em H ristlyan dünyasında, hem


de İslam dü n yasın da dü alist görü şü n yaygın laşm asın a neden
olm u ştu r, Fârâbî, îb n S înâ gib i b irçok ü nlü isim ruhun b e ­
den den a yn m an evi/soyu t b ir cevh er oldu ğu n u kabu l etm iş­
lerd ir. Bu fik rin en etk ili savu nu cu su G a zâ lfd ir. O nun feyz/
su d ü r teorisin e göre ruh; N u rlar N u r'u n d an / T a n rf dan, insan
beden in e feyezan eden/akan b ir cevherdir. O nun çelişk ilerle
d olu olan dü şünce sistem i "sp ritu alist" görü şe katkı sa ğla ­
m ıştır. R â z fy e göre de beden; ru h u n aleti m esab esin d ed ir.10

K u r’an ’ın h içb ir yerin d e "in san ru h u ndan " bah sed ilm e­
m iştir, M üslüm an dü şü n ü rlerin ru h a yü k led ik leri an lam ­
lar, K u r an ı değil, daha çok kadim kü ltü rlerden tevarü s e t­
m iş bilgilere dayanm aktadır. Y ab an cı k ü ltü r ve felsefelerd ek i
ru h -n efs telak k ileri gerek felsefeyle, gerekse h alk in an çları
k an alıyla b ize geçm iştir, B öylece filozofla rım ız “ru h u n va rlı­
ğın ı" tem el b ir ilk e olarak kabu l etm işler ve din î m etin leri bu
ilkeye göre yoru m lam ışlardır. B u kon u da araştırm aları olan
M eh m et D a lk ılıç11 gib i u zm anlara göre kadim k ü ltü rlerin ve
felsefelerin İslam m ezh epleri için d e etk isin i h â lâ can lı olarak
devam etm ektedir. B unun en açık kan ıtı; söz konusu b u ruh
anlayışıdır,

9 Mehmet Dalkılıç, HRuh Bir Gayb Problemi midir?"* Kuran ve Tefsir Araş-
trnnatan*VI, İSAV/2004, s, 253-64.
10 Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerimle Ruh, s. 224-37,
11 Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerinde Ruh, tz Yay. 2004/İst.
Nefs, Ruh, Ruhanlyet, Sekerât-ı Mevt 203

İslam filo zo fla rın ın ru h h akkm daki K ur’an’a m üracaatları*


kendi dü şü n celerin i m eşru laştırm ak nev’indendlr. Ruh hak-
kın daki h ad isler de bu m eşru laştırm a am eliyesirfln devam ı­
dır, “K âle P la ton /E flâtu n d ed i ki” yerine, “K âle R asu lu llah ”
den ilm iştir.

K u r'a n d a ortaya konan in san tasavvuru* ru h ve n efis/b e­


den dü alitesin i savu n an ekollerin görü şleriyle h içb ir şekilde
uyuşm az! K u r an in san ın "‘ölüm lü ve fan ı” b ir va rlık oldu ğu n ­
d a ısrar etm esin e rağm en* bazı kelam cılar İnsanın ruhunun
Ölüm süzlüğünde ısrar etm işlerdir. M uhtem elen İslam 'ın “y e ­
n iden diriliş* ebedi hayat* b ek a ve hulûd" gib i fikirleri* esk i
k ü ltü rlerin de etkisiyle, “ru h u n kadım liği ve eb edîliği” fikrine
dönüşm üş olm alıdır. Ö zellik le de sn filer “kadîm b ir ru h" te­
lakkisi geliştirm iş ve onu ezel ve ebed Padişahının b ir n efe­
si* b ir nefhası* O d d a n b ir cü z saym ışlardır. O ysa; İlk dönem
sûfilert b ile ru h u n beden den sonra yaratıldığım söylü yorlardı.
D aha son ra gelenler* ruhun beden den evvel, tek b aşın a v a r­
lığım sü rdü rebilen m an evi b ir cevh er olduğunu iddia etm eye
başladılar. H atta onun yaratılm ad ığım söyleyen ler b ile v a r­
dır! İn san ların b ir kısm ın ın “R u h an i” olduğunu söyleyen ler
de çıkm ıştır! Ş eh adet ve m elekû t âlem i arasın a b ir de ru h lar
âlem i ve m isal âlem i gibi h içb ir din î ve İlm î değeri olm ayan
âlem ler yerleştird iler. B irtakım u lvi ru h la n bu R u h lar  lem in ­
de seyah ate çıkardılar!

İ. H akkı B u rsevîy e göre ruh; ilk akıl, kü lli akıl, k ü l­


li nefs tir! Ruh İla h î Â le m d e n bu dünyaya düşm üş/nüzul*
bu radan d a oraya çıkm aya çalışm ak tad ır/ u rû ç! Tam olarak
Plotinu s gib i konu şm aktadır. Ö lm üş şeyh lerin ru h la n sağlık­
la rın d a oldu ğu gib i dü n yada ta sa rru f etm eye, m ü ritlerin in is ­
teklerin i yerin e getirm eye devam ederler, onları yetiştirir* zik ir
m eclislerin de h azır b u lu n u rlar!12
***

Ruhun m addeden a yrı b ir cevh er oldu ğu görü şü n ü ilk defa


ayrıntılı olarak savu n an P la ton d u r. Platon un ep istem oloji­

12 Süleyman Uludağ, “Ruh’' md. C, 35, s. 193.


204 fe io m 'ın Pavktstan IS

sinde öğrenm e; b u dü n yaya gelm eden önce sah ip oldu ğu m u z


b ilg ileri yen id en h atırlam aktan ibarettir. P laton bu n u t ru h u n
ezeli olm asıyla ve önceden öğren diği b ilg ileri u n u tsa d a ilerd e
sahip oldu ğu yen i bed en lerle bu lu şu n ca h atırlam asıyla a çık ­
lar- Platon, ru h u n ezeld en b eri va r olan b ir cevh er oldu ğu n a
in an ır. Onun ru h h akkm daki dü şü n celeri b in lerce yıl H rlsti-
yan ve İslam teolojilerin i etkilem eye devam edegelm iştir, H er
ne kadar P la to n d a n etkilen en teist dü şü n ü rler -ru h u n eze-
liliğ i fik rin i kabu l etm eksizin, ru hu n ebed iliğin i kabu l çtm iş
o lsa la r d a - ruhun m addeden bağım sız b ir cevher oldu ğu ve
kötü lü ğü n kayn ağın ın m addi olduğu fik irlerin in ya ygın laş­
m asın a n eden olm u şlardır.

A slın da T eist ontoloji açısından insanın tek b ir cevherden y a


d a “beden ve ruh” gibi iki cevherden yaratılm ış olm asının çok
önem i yoktur. E n azından h er ikisinin teist ontoloji ile u zlaştı­
rılm ası m üm kündür, Teizm i -b irçok kişinin yaptığı g ib i- m ad-
de-ruh düalizm iyle özdeşleştirm ek yan ıltıcı olabilir. Zira, kirtıİ
teisü er ruh ile bedeni ayrı iki cevher olarak görm em iş ve dola­
yısıyla insanın hayvanlardan m ahiyet bakım ından farklı olab il­
m esi için, illa b ir ru h a sahip olm asını gerekli görm em işlerdir.

B azı kim seler; ruhu in k âr edenlerin a teistler y a da m ater­


ya listler oldu ğu n u zanneder. Y a d a ru h a in an an ru h çu lan/
sprltü alistleri, h alls-m u h lis M ü slü m an zannederi O ysa pek
çok k a fir ru h çu vardır. Ö yle kİ bu n lar ken dilerin e vah iy geld i­
ğin i, ölü m sü z oldu klarım , ten asü h ile yaşam aya devam ettik ­
lerin i id d ia ederler, Kİ, pu tperestlik de ataların ru h ların a ya
da birtak ım ru h an ilere tapınm ak ü zerin e kurulm uştur.

M ateryalistler ruhu inkâr ediyor diye, bizim ruhu İllâ sa­


vunm am ız da gerekm ez. M adde dışında b ir cevher olm adığını
savunan m ateryalist-ateisüer, bedenden a yn b ir cevher an­
lam ım taşıyan “ru h "u in kâr etm ek zorundadırlar. Çünkü bu
on lar için hayati b ir konudur, O ysa T eistler için önem li olan
husus; “m addi b ir cevher olm ayan" T a m ın ın varlığıdır! İnsan
ruhunun ayn b ir cevhere sahip olu p olm am ası tem el kritik
n okta değildir, A yn ca, Telsilerin , ruhun a yn b ir cevher olduğu­
nu kabul veya reddetm elerinin h içbir din î sakıncası da yokturl
Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekeràt-i Mevt 205

B ir teist açısın dan T a n rı isterse can lılık, düşünm e, h is­


setm e ve ah laki davran m a gib i özellik leri m addi cevherden
bağım sız a y n b ir cevh er olan “ru lT u ya ratarak tüm bu n lara
İm kân verm iş olab ilir, İsterse sayılan tüm bu özellik leri m addi
cevhere/beden e vererek m addi cevheri “ru h landırm ış" da ola ­
bilir, B aşk a b ir ifad eyle T an rı daha işin başın da m addi cev­
heri, ken disiyle “ru h sah ib i İnsan” olu ştu rabilm esin e im kân
tan ıyan b ir potan siyelle yaratm ış o la b iliri13

Y in e hayatı, can lılığı /vita lity ru h im tein in ettiği şeklin deki


dü şü n cen in h içb ir b ilim sel altyap ısı yoktu r. Sadece birtakım
ön k ab u ller ve tah m in ler yü zü n den bu in san lar böyle dü şü n ­
m ektedir, Eskiden b e ıl b ir kısım in san lar m addi nesneleri,
b itk i ve h ayvan lan cam gib i can sız bilyelerd en m ü teşekkil
görd ü k leri atom ların tek başın a ca n lılığı tem in edem eyece­
ğini, bu can sız cam bilyelere A laad din in cin i gib i sü per y e ­
ten ekleri olan ru h u n y a da tan rısal n efesin h ayatiyet verd i­
ğin i tasavvu r ederler. B u n lar gerçekten çok iptidai, n aiv sa­
n ılardır, B u gün m o d em fizikte, can lı-can sız m adde ayırım ı
kalkm ış gibidir. B ir tek h idrojen atom u yü zlerce elem enti/
atom u, h atta yü z bin lerce son derece karm aşık m olekü lleri
olu ştu rab ilecek b ilgiye daha b aştan sahiptir. B ir tek elek tron
ve protondan olu şan bu en basit atom un bu korku n ç b ilgiye
sahip olm ası m u azzam b ir sanat eseridir. B ugün b iliyoru z kİ,
can lı-can sız tüm va rlık la r b ir a n kovan ın ı andırm akta, elek ­
tron la r n ü k leon ların etrafın da dönm ektedir. B ir elek tron ya
d a proton b ir tan ecik m idir, yoksa b ir dalga m ıdır, karar vere­
m em ekteyiz, H er yan ım ızı bin lerce çeşitli d alga boyların da ya
d a en erji dü zeylerin de elektrom anyetik dalgan ın kuşattığım ,
bu dalgaların İster e n e ıji taşıyan parçacık, isterse b ilg i ta şı­
yan paketçik kabu l edelim , atom lar/elem en tler A n tik Yu nan
filo zo fu D em okritos zam anın daki atom lar değiller!

A rtık kütle: yoğu n laşm ış en eıji, en eıji; çözülm ü ş kü tle d e­


m ektir, E n erjiyi dondurduğum uzda m addeyi, m addeyi ışık

13 Caner Taslaman, "Evrim Teorisi, Felsefe ve Tann1


** www.evrim.gen.tr.
206 İslam 'ın Pauiusiajr Jff

h ızın da harekete geçirdiğim izde e n e ıjiy i elde etm ekteyiz* L i­


rayı ku ru şa çevirebild iğim iz -y a da te rs i- m addeyi en eıjiye,
en erjiyi m addeye çevirebiliyoru z. A tom altı p arçacıklar sad e­
ce h areket ed iyorlar değil* b izzat h areketten ibarettirler. H er
ik isi de ayn ı m ekân-zam an gerçeğin in fark lı ik i cephesinden
ibarettir. Yan i; atom altı p arçacıklar m ekân açısın dan “k ü tle­
y e sahip n esn eler" olarak, zam an açısın dan ise; “m c2 m ikta­
rın da en erjiye sah ip h arek etler” olarak değerlendirilir-

A rtık kabu llen m eliyiz k it dü n ya b irb irlerin d en bağım sız,


bü sbütü n b irb irlerin den yalıtılm ış unsurla ra ayrılam az. A rtık
nesne ile özne, n eden ile etk i arasm daki ayırım ın b u lan ıklaş-
m asıyla dü n ya görü şü m ü ze gü çlü b ir bü tü ncü l u nsu r k a lıl-
jm ştır. H elsen berg’ln ciedig l g ib i, d ü nyanın n esn e ve Özneye,
iç dünya ve dış dünyaya* beden v e ruha ayırm ak realiteye
u ym am aktadır.

M adden in ya p ısı m ekanik değil* dinam iktir. M akroskopJk


m addi n esn eler h er n e kadar p a s if ve durgun olarak görü n ü ­
yorsa da onların elem en ter p arçacık ları sü rekli h arek et h alin ­
dedir. Y a tışm azlık on ların tem el vasfıdır. Ölü b ir taşa d ikk at­
lice baktığım ızda, on u n bü tü n ü yle faaliyet h âlin de oldu ğu nu
görürüz*

M odem fizik, m addeye n eredeyse “k ü tlesiz k ü tle” olarak


bakm aktadır. M addi parçacıkların u zayda sadece ku vvet
a la n la rı sayesinde kü tle kazan dığım düşünür. K u an tu m fizi­
ği n esn elerin k ü tlelerin i için de bu lu n du kları alandan ald ığın ı
İfade eder, ö rn e ğ in proton kü tlesin in hem en h em en tam am ı­
nı, proton u olu ştu ran üç ku arkın ku vvet alan ların ın en erji­
sin den alır*

B u n ları uzatabiliriz* Sonuç itib ariyle m adde, e n e ıji n edir?


H ayat nerede başlar ve b iter? C an lılığın başlad ığı sın ır n ere­
sidir? A tom lara y a d a atom altı parçacıklara kim can sız diye­
b ilir? A rtık “zam an ” ; eski zam an değili O da canlandı* Zam an
h er daim yen id en yaratılıştır* D ört tem el etk ileşm eyi sağlayan
ara parçacıklar, sü rekli yaratılıp, yo k edilm ektedir* A rtık k ü t­
leyi b ile “e 27ış ık h ızın ın karesi" cin sin den , zam an la ta n ım lıyo ­
ruz, A rtık evren in u zak köşesin deki tek b ir atom u n va rlığ ı ve
Nefs* Ruh, Rııhaniyet* Sekerât-ı Mevt 207

bu n u n elek trik yü kü h ep im izi ilgilen d irm ek ted ir. Z ira hepi-


m izin yaşam ı bu kozm ik dü zen e ve d en geye b a ğlıd ır. M adde-
e n e ıji, p arçacık-dalga * u zay-zam an o k a d a r iç içed ir ki, sü ­
rek li hareket, karşılık lı etkileşm eler, h a rik a b ir k om b in asyon
sürüp gitm ektedir. A rtık evrene m ek a n ik b ir saat n a za rıyla
değil, din am ik, şu u rlu b ir can lı olarak b a k ılm a k ta d ır*14

Y a da en b a sit canlılara, m esela b ir v irü s e , sırad an b ir


hü creye bak tığım ızd a h ayretler için de k a lm a k ta yız. 20 k a d a r
am inoasid, 5 n ü k leotid ve b ir kaç b a sit ş e k e rin (m onosakka-
rit) b ir araya gelm esiyle; n ü kleik asit, p ro te in ve p olisak k arit
gib i m olek ü llerin olu ştu ğu n u görm ekteyiz* B u m olek ü llerin
m ükem m el b ir organ izasyon u yla d a o rga n eller (h ü cre İçi b i­
rim ler) ve de h ü creler m eydan a gelir* V ü cu du m u zda, en a z
100 trilyon hücre vardır* Kİ bu; h er b ir sa n iyed e 8 m ilyon
yen i h ü cren in doğm ası dem ektir. G en etik b ilg ilerim izi içe­
ren krom ozom ların bu lu n du ğu hücre çek ird eği; m ilim etren in
yü zd e b iri çapındadır. K rom ozom lardaki D N A zin ciri uç uca
eklen se ik i m etre u zu n lu ğu n da b ir zin cir eld e edilir. B aşka
b ir ifadeyle, çek ird ek ken di çapın dan ik i y ü z bin k a t daha
u zun olan D N A sarm alım çok ra h a t için e sığdırabilir* H ü c­
releri: e n e ıji m erkezleri (m itokondriler), y erel yön etim m er­
k ezleri (anayasası D N A olan çekirdek) ve sin d irim m erkezleri
(lizozom lar) g ib i tem el öğeleri olan ve sın ırla n için de b irço k et­
k in liğin ya p ıld ığı şeh irlere ben zetebiliriz. T a b ii en m o d em şe­
h irler bu h ücrenin yan ın d a çok ip tid a î kalır. D N A ve gen lerin
esas am acı p rotein leri oluşturm aktır* H er b ir h ü cre bin lerce
fa rk lı protein e sahiptir* V ü cu tta asıl İşi p rotein ler yapar* E n ­
zim ler kim yasal reak siyon ları kon trol eder, h orm on lar sin ya l­
leri taşır, an tikorlar m ik roplarla savaşır, h em oglobin oksijen
taşır., vs. K ısaca protein m olekü llerin i; vü cu du m u zda yü rü ­
m ek, görm ek, işitm ek, kalp atışı, sindirim , solunum , atıkların
u zak laştırılm ası gib i h er işin ü stesin den gelen u stalara ben ­
zeteb iliriz. D N A ken d i ken din i kopyalayabilir., vs.

Y a n i ilk el in sanlar cam bilyeler gib i cansız, şuursuz, hare-


ketsiz nesnelerden oluştuğunu zannettikleri atom lara hayati­

14 Saadettin Merdin, Tanrıyı A ra y a n F iz ik Ozon Yay, s, 26-7, 163-


208 Jsİam'tn Pavhıslan H

y e t verecek “b ir r u h ila h î b ir şpjyk" ç lm ^ d iy ^


dir. E ksik gj&Açjn v e y a n k ş b ilg i onları bu sonu ca götürm üştür-
*#*

Üç sem avi d in in tarih i sü reç için de oluşan teolojileri, gen iş


h alk k itlelerin in ru h in an cın ın n asıl olm ası gerek tiğin i b elir­
lem iş ve b u d a “ru h -beden" dü alizm i yön ü n de olm uştur. Fa­
k at günüm üzde b irçok teist dü şünür in san ın b ir tek m afld i
cevherden oluştu ğu fik rin i -z o r ve geç de o lsa - kabu llen m eye
başlam ıştır,

R uhun bağım sız b ir cevh er olup olm adığı tartışm asın ı İlah î
d in lerin teolojisin i in celeyip b aktığım ızd a ru h im beden den
a yrı b ir cevh er oldu ğu n a d a ir n et b ilg iler bu lam am aktayız.
D in î m etin lerden elde ettiğim iz veriler d ü alist (İki cevh erci) b ir
in an cı bizlere dayatm adığı ortadadır! Şim di Tevrat, In cil ve
K u r an da geçen ve genelde, m addeye can verdiğin e inanılan,
sezilgen, m addi olm ayan, la tif cevher, “ru h ” olarak anlaşılan
kelim elere b ir g ö z atalım ;

J o el G reen, îb ran ice “nephes, basar, leb ve ru ah g ib i” ve


Yu n an ca “som a, psyche, pneu m a ve sars” gib i terim lere yü k ­
len en ruh an lam ına karşın, bu kelim elerin sem an tiğin in fark ­
lı an lam lar içerd iğin i gösterm iştir, G reen, “n eph es” k elim e­
sine genelde a yn cevher anlam ında ru h /sou l m an ası verilse
de “yaşam , kişi, n efes, in san ın özü, benlik, İstek" şek lin de
anlam verilm esin in m üm kün olduğunu ifad e eder, “B asar”
kelim esin in “ten* vü cu t, deri* in san oğlu ” olarak, “Leb” k elim e­
sin in “kalp, zihin, vicd an ve İç dü nya” olarak çevrileb ileceğin i
belirtm ektedir, “R uah” kelim esin in İse; "rü zgâr, n efes/solu k,
id rak in veya iraden in bu lu ndu ğu yer, tab iat veya can /sp irlt”
olarak çevrilebileceğin i İfade etm ektedir. G reen, İb ran icede
“n eph es” k elim esin in in san ın bü tü n lü ğü için de a lgı ve du y­
gu larım ifad e ettiğin i, fa k a t in sanın m add i vü cu du n dan a y n
b ir cevhere İşaret etm esi gerekm ediğin i açıkça gösterm iştir.

Y ah u dilikteki “nephes ve ru ah ” gib i kavram lar; n efes a l­


m aya, h ayatın ca n lılık veren in san ın d âh ili u n su rların a iş a ­
ret eder, Y an i ruh; bedenden a yn b ir ta b ia tı olm ayıp, ken d i
Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 209

kendine yaşam aya m u ktedir olm ayan, d ah a ziyade bedene


can lılık veren can gibi, kan gib i b ir şeydir. In cil'd e “psych e”
T evra t'tak i neph es (nefeş) /nefes in yerin e k u llan ılm ıştır! R u h
yerin e ku llan ılan “psych e” Pavlu s tarafın d an bazen ölüm sü 2
yaşam gib i an lam lar için ku llan ırken , bazen de “hayat* şahıs,
arzu* duygu” için ku llan ılm ıştır. İn san ın h em maddi* h em de
m anevi yön ü n ü b elirtm ek için psych e ve pneum a’y ı b irlik te
ku llan dığı d a olm u ştu r.15

Green: bu çok anlam lılık sorununun* Yu nanca kelim eler


için de geçerli olduğunu; “som a”nm ; “vü cut, fiziki varlık” ola ­
rak; “psych e”nin; “iç benlik, yaşam * kişi” olarak; “pneum a"nm ;
“can/spirit, hayalet, iç benlik, düşünm e şekli, rüzgâr* n efes”
olarak; “sarx"m ise; “ten* vücut* haik/insanlar* insan doğası ve
yaşam ” olarak çevrilebileceğin i söyler* Green* Eski A hid'de ve
Y en i A h id’de m addeden ayrı b ir cevher anlam ı yü klenen yu ka­
rıdaki kelim elerle İlgili yaptığı tüm bu açıklam alar* aslında bu
kelim elerin m addi insan bedeninden “ayrı b ir cevher” olarak
anlaşılm aları için b ir neden olm adığım gösterm iştir,16

E ski A h id ve Y en i A h id 'd e b ah sedilen yu karıdaki ifadelere


ayrı b ir cevh er anlam ı yü klem en in Platon un erken dönem K i­
lise ü zerin deki yadsın am az etkisin in sebep oldu ğu çok a çık ­
tır* H elen dü n yasın daki gn ostik, Yen i-E flâtu n cu ve M an ih eist
akım ların* m addi olan ın kötülü ğü ve ölü m sayesinde bedene
hapsolan ruhun ku rtu ldu ğu n a dair fik irleri K ilise ü zerin de
etk ili olm u ştu r.17

Hz. İsa'n ın dü n yada ve d iğer in san ların ah irette d irilişi ile


ilgili H ristiyan dü nyasında olu şan şüpheler, H risü yan teo lo ji­
sinde, ru h u n Ölüm süzlüğüne vu rgu yaparak* ah iret yaşam ı­
n ı tem ellen d irm eye çalışan yaklaşım ı Öne çıkardı, P laton ’un
ve D escartes'ın felsefelerin d e “ru h", in san beden in den fark lı
ve beden den bağım sız b ir cevhere sahiptir. D escartes'ın dü-

15 Ahmet GÜç* *Ruh" md* DİA. C. 35* s* 198.


16 Joel B* Green, Restoring The Human Person: New Testament Voices For
A Wholistic And Social Antropolog^* * Vatican Observatory Publications,
Vatikan/2002, $, 4-5* nak. Caner Taslaman* agm.
17 Caner Taslaman* "Beden Ruh Duallzrolnde Teolojik Agnostik Tavır"*
http://www. Canertaslaman, com/2011/09.
z ıu İs la m ’ın Pavluslan U

alizm i ve K an t’ın ru h u n ölüm sü zlüğü ü zerin e ku rdu ğu p ra­


tik akü n aza riyesi de H ristiyan dü n yasın da epey etk ili oldu,
D escartes ve K an t in yaklaşım ları, m o d em dönem de ik i cev­
h erci ya k la şım ı savu n anlara gü çlü b ir felsefi destek sağlasa
d a özellik le son yü zyıld a teoloji ve E sk i ve Y en i A h id çalışm a­
ların da dü alizm in yerin e “K işin in bü tü n lü ğü n e" vu rgu yapan
yak laşım lar öne çıkm ıştır.

A slın d a ne E ski A h id'de, ne Y en i A h id'de, ne de Kur^an'da


cevh er kavram ı geçer! Ruh u n beden den ayrı b ir cevh er o l-
du ğu in an cı Y ım a n ielsefesin d en ithaldir, D u alist görü şü
K u r a n la desteklem eye çalışan lar, K u r a n d a geçen özellik le
ru h ve n efis kavram larıyla ayrı b irer cevh er k asted ild iğin i ifa ­
de etm işlerdir. M u h a lif görü şü savu n an lar ise; bu n ların a yrı
b irer cevh er olm adığın ı, n efs ile b ir şeyin özü veya birey, ruh
ile de İlah î m esaj/K u r'an vey a b u m esajı getiren m elek veya
A lla h 'ın em ri k asted ilm iştir derleri

İn san ın beden den a yn b ir ru h u oldu ğu n u iddia edenler,


-d u a list yaklaşım ı b en im seyen ler- aşağıdaki a yetleri d elil ola ­
ra k getirirler.*
Jr-
itti

* '' iJl
Aüdh, ölüm azımda nefisleri/cazdan aUr. ölmeyenleri de uyktûann'
da; sonra ölümüne hükmettiğini yarımda tutar, diğerlerini de belit
bir süreye kadar salıverir. (Zümer/42)

Ruh-beden dü alizm ini savunanlar b u ayeti, "insan larda ik i


tane nefs var; b irisi uykuda alm ıyor, diğeri beden de kalıyor,
u yku da ve ölüm anın da alınan b u ikin ci nefs; ruhtur, şeklinde
tefsir etm ektedir. Bu nefs'in/ruhun uyku anında alıkonm a-
sının ve sonra bedene gönderilm esinin n efsin beden -dışı b ir
va rlık olduğunu gösterdiğini söylerler. K arşıt görüş sahipleri
ise, bu ayetten çıkarılacak anlam ın, “ölüm le uyku arasındaki
kısm i ben zerlik ve A llah 'ın b ir lütfü olarak insanın uykudan
sonra sanki d irilir gib i u ya n d ın lm a sr olduğunu söyler.

Oysa: ölm eyen kim selerin n efislerin in / can laru ıın/ru h la-
n n u yku da alın m ası hem akla, h em bilim e, hem de K u r an a
Nefs, Ruh, Ruhanlyet* Sekerât-ı Mevt 211

aylan d ır. Z ira d iğer a yetler ölü m ü n tek b ir defa oldu ğu nu


söyler* A k len ve tıbben de b ilin d iği ü zere; ölü m tek b ir d efa ­
dır! E celi/vakti gelen n efs ö lü r ve ölü m ü tadan b ir n efs de b ir
d ah a geriye dönm ez! H er akşam -sabah in san ölû p-dirilm ez.
A yete bu zorlam a a n la m lan veren lere sadece bu ayetin için de
üç ta n e ön em li ih ta r bulunm aktadır* Bir; A llah ca n la n “Ö lüm
anın da” a lırt b a şk a b ir zam anda değil, m esela h er u yku da
değil! İki; A llah, ölüm üne h ü k m ettiklerin in canım alır. Üç;
“belirlen m iş v a k ti/eceli” gelen lerin alır. Yan i; eceli gelm eye­
n in A lla h can ını alm ıyor* A yet; b lzlere ölü m ü n h er daim in sa­
n ın b aşm d a oldu ğu n u ih ta r etm ektedir, İster ölü m hâlinde,
İsterse u yku h âlin de n efisler O’n u n elin dedir. Y in e bu n efsin
alın m ası d a sadece ölü m anında, ölüm ü kararlaş tın la n / ece -
11 gelen ler için söz konusudur* Ö yleyse; u yku anın da tevef-
fî etm eyi/ölüm ü b ild iğim iz ölü m olarak n itelem eyerek, “B ir
n evi ölm ek, ölü gib i u yu tm ak” şeklinde anlam alıyız. R abbim iz
bu ayette: önce “vefa t” olgu su n a dikkat çekm iş, sonra da sağ
olan ları ölüm ün b ir b en zeri olan uyku ile u yarm ıştır. U yku sı­
rasın d a his* şuur, idrak, h arek et ve İrade gib i m elekeler devre
d ışı kaldığın dan , in san b ir bakım a ölü gibidir. Ö yle k i, ecelleri
gelen ler ölüm e ben zeyen bu h âlden gerçek ölüm e geçirilm ek ­
te, ecelleri h enü z gelm em iş olan lar ise Öm ürlerinin geri kala­
n ım yaşam ak için hayata döndü rü lm ektedir. Y u k arıd ak i ayeti
(Enam /60-1) o k ad ar gü zel tefsir etm ektedir ki!

Geceleyin sizi öldüren (öldürür gibi uyutan)* *. sonra belirlenmiş


ecel tamamlansın diye gündüzün sizi dirilten (uyandıran) O ’dur.
.„Nihayet birinize Ölüm geldiği vakit elçilerimiz (görevli melekler)
onun canım alır**.

Ruhun v a r oldu ğu n a d air şu ayet de d elil olarak getirilir:

“ S an a ruhun ne olduğunu soruyorlar * d e k t R u h R abbim in


envind ertd ir/R a bbim in bildiği bir iştir. S ize p e k az ilim veril­
m iştir " (İsrâ/85) A yette sözü edilen ruh, va h iy m eleği olan
C ebrail'in k en disi veya işlevid ir. B u n a göre ayet: vah yin n iteli­
ğin in insan tarafın dan id rak edilem eyecek b ir m esele old u ğu ­
nu bildirm ektedir. Zaten devam ındaki ayetler bu ru h im ne ol­
duğunu o kadar gü zel tefsir etm ektedir ki! M ekkeli m ü şrik ler
212 İsla m 'ın P a vlu sla n U

H z. M uham m ecTin (sav) va h iy ded iği şeyin m a h iyetin i, n e o l­


du ğu n u soruyorlardı* A llah d a ru h u /vah yi A lla h 'ın g ö n d erd i*
ğ in i ve bu n u n m ah iyetin i anlam an ın insan id ra k in in fev k in d e
oldu ğu n u , in san ların bunu an layab ilecek b ilg ile rin in ço k k ıt
old u ğu n u söylem ek ted ir.189
1D evam ındaki a yetler d e z a te n bu
“ru h "u n ; va h iy ve K u ra n oldu ğu n u söylem ektedir. (İsrâ / 8 6 -
8) A y etler özetle “R u h /vahiy in dirm ek R abbin in İşid ir. V a h yin
m a h iyetin i anlam an ız m üm kün değildir. D ilerse sa n a in d ird i­
ğ i va h yi alır, unu tu verirsin. A m a san a olan gen iş ra h m etin ­
d en dolayı O bunu yapm az. Bu vah iy/K u r'an M u h am m ed 'd en
o lsa yd ı siz de onun ben zerin i getirlverird in iz. G etirem ed iğ i­
n ize göre vah yin /ru h u n A lla h ’ın em ri/işi“ old u ğu n u a n la yın
dem ektedir.

Tartışm a konusu olan diğer ayet ise şöyledlr: “O n a güzel


bir şekâ verip, ruhum dan üfleyince ...” (H icr/29) A yette Hz.
 dem 'in çam urdan yaratılm asından sonra A lla h 'ın ru h ü flem e­
sin den bahsedilir. Ruhçular; ayetin “beden ve ru h ” gib i fark lı
ik i cevherin bir araya getirilm esin i tasvir ettiğin i dü şü n ü rler.

O ysa b u ayeti, M âtu ridî, Tab eri, Zem ahşeri, R a zı v e K u rtu -


b î gib i m ü fessirler, C ebrail ile ilişk ilen d iıilerek a çık la m ış veya
can sız beden in h ayat kazanm asını an latan b ir ifa d e ta rzı ola ­
ra k yoru m lam ışla rd ır,13

K u ra n d a üç defa ilk in san ın /Âdem 'in, ik i d efa d a İsa'n ın


ya ratılm a sın ın a n latıld ığı yerlerd e olm ak ü zere top lam beş
d efa “ru h ü flem ek” geçm ektedir. Ç ok ilg in ç tir “ru h ü flem ek"
tabiri, Â dem ve İsa gib i ik i olağan d ışı ya ratm a o layın ın tem ­
sili olarak a n la tıld ığı bu ayetlerde k u lla n ılm ıştır. O ysa diğer
in sa n la rın vey a insan tü rü nü n an n e k a rn ın d a ya ra tılm a sı­
n ın tasvir edild iği d iğer ayetlerde “nutfe, alak a, m u dga g ib i”
oldu kça a yrın tılı yaratm a safh aların a d eğin ilm iş olm asın a
rağm en , anne k a m ın d a k i cenine “ru h liflem ek ten " bah seden
h erh an gi b ir ayet yoktu r,

18 İbrahim Sarmış, wKuran-ı Anlama ve Anlamlandırma Seferberliği'*,


K u r'a n î H a y a t Der. Sayı: 13. s. 74-5.
19 Mehmet Dalkılıç, “Ruh Bir Gayb Problemi midir?", JCuron ne T e fs ir A ra ş ­
tırm a lım , VI, İSAV/2004, s. 258.
Nefs, R uh, Ruhanlyet, Sekerât-ı Mevt 213

B u rad a  dem ’e ve d iğ er ca n lılara ru h ü flen m esin i an la­


ya b ilm ek İçin “n efh /ü ilem ek " kavram ın ın K u ra n d a k i ku lla­
n ım ın a b ak m alıyız. İsa'n ın çam urdan ya p tığı ku şa ü flem esi,
A lla h 'ın izn iyle o kuşun canlanm asıdır. İsra fil’in İk in ci S u r a
ü flem esi: İn sa n ların yen id en can lan m ası ve dirilm elerin i ifade
eder. Y a d a dem irin körü klen m esi (K ehf/96) ile kastedilen de
ü flen en ateşin alevlen m esi, h arek et ve can lılık kazanm asıdır.
Ö yleyse “R u h ü flem ek" İle kastedilen ; A lla h ’ın ilm i ile m ad­
d i b ed en e ca n lılık özellik lerin in verilm esidir. Â dem 'e ve İsa ’ya
ru h u n ü flen m esi; on ların canlanm asıdır. A lla h ’ın o l em rinden
son ra olm asıdır. Yan i; n efh /ü flem e b ir m ecazdır. A lla h 'ın ağzı
o lm a d ığı gib i, O ’ndan d ışa rı b ir "ru h -u m enfü h /ü flen m iş b ir
ru h " d a çıkm az.

İslam d ü şü n ü rlerin in ru h -beden dü ajjzm in i ben im sem e-


lerin d e a sıl etk ili un su r ayetler değil, daha çok başka felse­
felerd en gelen etk ilerdir. A yn ca j^nla r ölü m son rası ya ratılışı,
ru h ıh T b ed e n e iad esi ile izah etm eyi yön tem olarak benim -
seırrişlerdir riETu E m s e le r şöyle düşünür: E ğer insan sadece
m a d d i bed en den oluşuyorsa, -ö lü m fizik sel b ir süreç o ld u ­
ğu n d a n - ölü m le beraber k işin in beden i de yo k olacağından,
on u n ik in ci beden len m esi n asıl olacak tır? D erler ki; in san ın
ru h u olu rsa, dağılan atom ları b ir araya getirilir, sonra d a bu
top lan an parçalara ru h u iade ed ilir ve yaşam k aldığı yerden
devam eder. O ysa bu çok n aiv b ir çözü m denem esidir. B ir
d efa in sa n ın atom , m olekül yap ısı bu dü nyadaki gib i olam az,
olm am aİıl Çünkü eb ed lT ıa va tın b iyolojik v e kim yasal yap ısı
tam am en fark lı olm ak zoru ndadır. E n azın dan bu yen i yaşam
k arb on kim yasın a dayanm am ahdır. A k si h âld e orada d a kısa
sü rede y a şla n ır ve feh âTiu lu ru z. O ysa orası eb ed iyet yu rd u ­
d u r ve orâ d a ölü m yoktu r. A yrıca vü cu du m u zdaki h ü creler
on la rca k ez ölm ekte, yerin e yen ileri yaratılm ak tad ır ve yine;
atom larım ız k im lik taşım azlar! E ğer evren ken di ü zerin e k a ­
pan ırsa/K apalı evren M odeli, atom lar atom altı parçacıklara
dönüşecek, on lar d a ku antu m laraî

H epim iz -y e rleşik kü ltü rlerin etk isiy le- Ölüm anın da A z ­


ra il’in ru hu m u zu kabzettiğln e ve ruhum uzun d a istem eye
214 İslam 'ın Pavhıslan U

İstem eye yılla rca İç İçe yaşam ış beden im izden ayrıld ığın ı dü ­
şünür. O ysa Ölen n efs/kişidir. Ç ıkıp-giden , candır! S on a eren
can lılık tır! K u r’an; İnsanın ru hu nu n alın d ığın ı değil, canının
a lın d ığın ı b elirtir. “H er nefis ölüm ü tadıcıdır" (A n kebu l/57)
uA lla h eceli g elen hiçbir nefsin Ölümünü ertelem ez* (M ünafl-
k u n / 11) “E y itm inana erm iş nefist d ön rabbineT (Fecr/27) “N e ­
fislerinizi çıkarın/canlarınızı uerirL..”(E nam /93) “Allah onların
kâfir olarak nefislerini/ canlarım alm ak istiy o r" fJevbe/55)

G erçekten de K u r’an ’d a zik red ilen b u a yetler b ağlam larıyla


b irlik te ve sem antik b ir yön tem le in celen diğin de, m u cizevi b ir
şekilde  dem ye İsa ’n ın ya ratılışım an latan ayetler dışm da
K u ra n ru h k elim esin i “b e şerî ru h ” anlam ın da değil, “C ebrail/
m elek, va h iy vey a K u r an " a d a m ın d a ku jlanü dığm ı görm ek-
teyiz.

E rken dönem m ü fessirlerden M u katil b, S üleym an (v. 150)


ru h kelim esin in beş vech i/ fa rk lı anlam ı olduğunu söyler.
B u nlardan h iç b iri b izim ru h k elim esin e yü k lediğim iz anlam ı
İçerm ez. O na göre b irin ci vecih, rahm et; İkincisi, cesedi m e-
laikeye, yü zü in san a ben zeyen göklerdeki m elaikeden b ir m e­
lek; üçüncüsü, C ebrail; dördüncüsü, vah iy: beşin cisi, İsa ’d ır
(as),20 A n laşıld ığı kadarıyla M u katil zam anın da ru h kavram ı
Yu n an felsefesin den h enü z in tik al etm em iş olm alıdır.

İlk defa İhvan; n efs’i ru h anlam ında ku llan acak, bila h a re


G a z iü î^ anlam ıyla “beden e can lılık k a zan-
d ır ^ ^ ila h î n efh a olarak k u llan ılm ası ya ygın la şa ca k tırh

N efs kelim esin in; n efes alm aktan tü rediği ve nefes alan
k işi an lam ına geld iği kabu l ed ilir ve “en fü s/n efîsler/can -
lar” ve “n ü fu s/İn san lar” gib i ik i çoğu lu vard ır. N efs kelim esi
K ur’an ’d a h içb ir yerde m elek ler için ku llan ılm am ıştır, N efs;
kişi, şahıs, beden ve can gib i an lam lara gelir. M ü ennes/di-
şiTdir. R u h ise; m üzekker/eriTdir. K u r an ın h içb ir yerin d e
ru h kelim esin in çoğu lu “ervah /ru h lar" y a d a “ru h lar âlem i”
olarak ku llanılm am ıştır. E ğer ru h bizim an ladığım ız anlam ı
ih tiva etseydi, “ru h lar" ifad esi de geçecekti.

20 Mukatil b, Süleyman, e l-V ü cû h v e 'n -N e z â ir „ s. 63-4,


Nefs, Ruh, Ruhanlyet, Sekerât-ı Mevt 215

B izim p sik oloji (ru h b ilim ) dediğim iz ilm in adı* O sm anlıca


da b ile “Ilm ü*n-nefs”tir. N efs kelim esi* felsefed e de “anim a,
K ü lli n efs” olarak k u llan ılm ıştır. B u k ü lli nefs; “Â lem in ru h u ”
şeklinde tefsir edilm iştir, A risto'n u n “beden den ayrı b ir cev­
h er” olarak tan ım lad ığı nefs'İ, İslam filo zo fla rı soyu t b ir cevh e­
re, yan i; “ruh*a" çevirm işlerd ir,21

R u h kelim esin i B edevi A raplar, çölde esen rüzgâr* bu rü z­


gârla ağaç yap rak ların kım ıld am ası ve in san ın bu n dan du y­
du ğu h az o lara k algılarlar. O n lar n efs ve ru h kelim esin i b irb i­
rin in yerin e ku llan m am ışlardır, C ah iliye A rapçasm da d a ruh;
“nefe^, solu k” an lam ın da k u llan ılm ışsa d a asla cin* m elek
veya in san ın m an evi yön ü n ü ifad e etm ek için k u llan ılm am ış­
tır,22

Ruh k elim esi Y u n an felsefesin den aktarıldıktan son ra


K ur1an d a ru h tan bah seden ayetlerin b ir kısm ın a bu an lam
yü k lem esi yapılm ıştır, İşin özü budur, İstersen iz konu yu b i­
ra z d ah a açalım .

K u r’an ’d a ruh:

* C ebrail an lam ın da ku llan ılm ıştır, “ Onu kutsal ruh (C e b ­


retti} in d ird i ” (N ahl/102), “ M e ry e m 'e ruhum uzu (C e b ra ­
il'i) gönderdik d e orta d üzgün bir insan olarak göründü
(M eryem /17) Ruhutl-K u ds veya R u h u 'l-E m in olarak
gelm iştir k i bu da va h iy m eleği C ebraildir. “M ery e m
oğlu İs a 'y a apaçık deliller verdik v e onu R u h u 'l-K u d s
ile destekledik. ” (B akara/87) olarak gelm iştir kİ bu
da y a C ebrail y a d a va h y anlam ındadır. (Bakara/87,
253, M a id e/ 1 10, N ah l/102)" yin e “M elaiketü v e ’r-R u h ”
şek lin de m elek ler ile b irlik te an ılan ve “Ruhenâ/R uhu-
m u z” şek lin de geçen “R u h” C ebrail'dir.
* Vah iy anlam ında ku llan ılm ıştır. "Em rim izden sa n a ruh
(ila h îm escg) va h y ettik” (Şura/52), “ ...O kullarından di
hediğine em rinden ruhu (va h y i) indirir" (Nahl/2), yin e
şu ayetler: lsra/85, M ücadele/22.

21 Erkan Yar, Ruh-Beden İliş k is i A çıs ın d a n insanın Büiüniûğa Sorunu, s. 49.


22 Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerinde Ruh, s. 24,
216 İslam 'ın Paukıshan Q

■I J

Kur*an anlam ında k u llan ılm ıştır. Ûy* İld i SSjS j


[L ^ B öyhece biz sa n a A rapça bir K u r an vahyettüc'
(M ü m in /15)

Y in e “Rûhî, rû h ihi, ru h u na" tam lam alarm dajgeçen “B enim


ruhum , O 'nun ruhu, B izim ru h u m u z.” şek lin deki iza fet ta r­
tışm alara n eden olm uştur. B u radaki İzafetle ya p ıla n tah sis
C eb rail'in A lla h 'ın n ezdin d eki yü k sek m ertebesin e vu rgu yap-
m ak, onu şereflen dirm ek ve yü celtm ek için dir. T ıp k ı “E v im i/
K a b e 'y i tem izleyin .,." (B akara/285} ayetin de oldu ğu g lb ifo A l-
la lım evin in olm ası dü şü nülem ezi A lla h 'ın I^ ^ 'd e n J 'e y im ”
d iye söz etm esi, n a sıl onu A lla h 'ın e v i yapm ıyorsa, aym şek il­
de “lu h u ıri* ifad esi de onu “A lla h 'ın ru h u " yapm az! A yetlerd e
geçen “ruhum " İfad esin i özellik le A llah ’ı in san laştırm aya y a
d a İnsanı T a n rı n ın b ir parçası yapm aya çok m eraklı, pagan
filozofla rın ın su dû r teorisin den etkilen en birtakım sü itler ta-
r a n d a n A fia h m ken disin den b ir parça vey a Özellijjp in san a
yerm esi şeklinde yoru m lan m ıştır.

İsa'ya (as) “O n d a n b ir ruh, R u hu llah* den ilm esin i kabu l


edem eyiz, zira bu H ristiyan lan n iddiasıd ır. A lla h 'ın ru h u n u
(gü n delik h ayatta k u llan d ığım ız anlam da) için d e taşıyan H âşâ
A llah olur. Zaten bu ndan d olayı H ristiyan lar İsa ’n ın u lûhiye-
tin e k â il olm u şlar ve onu tan n laştırm ışlardır. O ysa İsa; tıpkı
sıradan b ir in san gib i ölü m lü b ir beşerdir, A lla h 'ın k u lu ve ra-
sulüdür. Y a ra tılışı A d em gibidir. Â d em h em babasız, h em de
an n esiz yaratılm asın a, ona d a ru h ü flen m esine rağm en ona
u lû h iyet verm iyoruz* ona "ru h u llah " dem iyoru z. İsa da bu an ­
lam da A lla h 'ın ru hu değildir. B elki A lla h 'ın vah yi, kelim esi/
can lı ayetidir. T ü m in sa n la r A d em ve İsa ’nın sahip olduğu
k ısa n ı n itelik lere sahiptir, m ah iyetleri birdir. Yerler, içerler,
ölürler, vs.

A yetlerde geçen “ruhu m u z veya ruhum " ile kastedilen


C ebrail'dir. A llah 'ın *M e ry e m 'e ruhum uzdan üfledik.” (M er­
yem / 17-9) ayetindeki “ü fledik” tab iri ile C ebrail/R uh vasıtasıy- 3
2

23 Erkan Yar, R u h -B ed en İliş k is i Açısından İnsanın Bütünlüğü Sorunu, s.


51,2.
Nefs, Ruh, Ruhanİyet, Sekerât-ı Mevt 217

la M eryem 'in İsa'ya (as) ham ile kalm ası kastedilm iştir. Bakire
M eryem 'e, A llah 'ın ruhu/C ebrail, düzgün b ir İnsan suretinde
görünm üş, ona dokunm aksızm A llah 'ın em rini yerin e getir­
m iştir. Â dem ’e "Ruhumdan üfledim .” (Hicr/29) ayetiyle, R u h/
C ebrail vasıtasıyla ona h ayat verdim şeklinde anlaşılm alıdır.24
Yoksa bizzat A llah 'ın kendi zatından b ir ruh/ilahı nefha üfle­
m esi söz konusu olur. Ö yle olu rsa insan O ’n dan olu r ve O olur.

"0*710031 bir ruh” (N isa / 171) ifadesi; A lla h ’ın b izza t k en ­


disin in ya rattığı in san /İsa anlam ında olm alıdır. M âtu rıdî
“O ’n dan b ir ruh” den ilm esin in n eden i olarak, İsa’n ın ölü leri
diriltm esi, h asta la n İyileştirm esi olab ileceğin i söyler. Zaten
H u lu liyye dışın da h içb ir İslam âlim i İsa için O’n dan ayrılan
b ir parça oldu ğu nu söylem em iştir!25

M ü cadele/22'de geçen “O 'n dan b ir ruh” İfadesi de şu m in ­


va l ü zeredir: A lla h 'ın din in e bağ lılık ların ı zor zam anlarda
b ile gösteren m ü m in ler övülm ekte, A lla h ’ın on la n n k a lp leri­
ne İm anı yerleştird iği ve ken disin den b ir ru h ile desteklediği
ifad e edilm ektedir. K alplerin deki im an ca n lılık ve gü ç kazan ­
m aktadır.

Y in e Yu h an n a ed-D ım eşkî, "O ’n dan b ir ru h ” ib a resin ­


de geçen £* den Hz. İsa'n ın A lla h 'ın b ir parçası oldu ğu n a
K u r’an ’dan d elil getirm eye çalışm ıştır. O ysa “m in ” h a ıf-i cerh
ih tid a ve n ih ayet/başlan gıç ve son ifade ettiğin den anlam ; "o
ru h A lla h ’tan M eryem 'e gön derilm iştir" olur. B u radaki “m in ” ;
“ba’d ıyyet/ b ir p arçası” anlam ında değildir. N itekim "O, gök ler­
d e v e y erd e ne va rsa hepsini kendinden (bir İn tu f olarak} size
boyu n eğ d im u ştif *. (C asiye/13) ayetin de geçen ¿i* ye; O ’ndan,
O ’nun b ir parçası anlam ı verm em iz gerek ird i ki, bu takdirde
anlam h âşâ "b ü tü n k âin at A llah olm u ş" olur.

Ö yleyse "B izim ruhu m u z yo k m u? B iz ru hsu z m uyuz?"


D en ilirse, M aalesef, H ayır! B izim ru h dediğim ize K ur’an “n efs”
dem ektedir. D aha doğrusu; -e ğ e r v a r is e - ru h d a dâh il olm ak
ü zere in san ın tam am ına nefs dem ektedir. K u r’an ’a göre in şa­

24 Y.Şevkl Yavuz, “Ruh” md. DM, C. 35, s. 187.


25 Mehmet Dalkılıç, İslam Mezheplerinde Ruh s. 24.
218 İslam 'ın Pavluslan U

n ın b ed en ve ru h tan oluştu ğuna, ya n i çift cevh erli oldu ğu na


dair h erh an gi b ir kan ıt yoktur, Kurban d a nefs asla, “m ah iyeti
bilin m eyen ya şa tıcı ruh, h ayat veren solu k" anlam ında k u l­
lan ılm am ıştır, Ruh da asla “can, n efis ve in san a h ayat veren
nuranı, lâ h û tı va rlık ” anlam ında ku llan ılm am ıştır. Ö n celeri
ru h ve nefs fa rk lı an lam lara sah iptiler. D aha son raları a y ı­
rım gözetm ek sizin aynı m an alar için k u llan ılm ıştır. Y u n an
kü ltü rü n den ru h kavram ı İth al edilin ce bu kelim e an lam g e ­
n işlem esine u ğram ıştır. K u r’an 'dan “ru h ” k elim esi ödünç a lı­
narak, bu kavram a isim yapılm ıştır. ‘V a h iy , Cebrail* Kur'an*
A lla h 'ın em ri” gib i an lam lar için ku llan ılan K u r’an ’d aki ruh*
artık nefs, can* inşam yaşatan m ah iyeti m eçh u l ila h ı b ir
n efh a olu verm iştir. A m a şu nu artık tam olarak anlam alıyız:
K u r’an ’daki nefs: İn san ın m addi-m anevi sahip oldu ğu h er şe­
y in bütünüdür. Nefs* a sla onun iç dünyası, du ygu lan , h isleri,
m anevi yön ü değildir. E tiyle, canıyla, b en liğiyle tam am ıdır. O
artık can ıyla/ru h u yla ve eti-kem iğlyle ayrılm az, tecezzi kabu l,
etm ez b ir bütündür. K işin in m izacı, karakteri, n asıl b irisi o l­
du ğu ruhunu değil, n efsin i/ben liğin i gösterir. B ü tü n kâin ata
tevhid n azarıyla bakm am ızı em reden dinim iz, in şam bu tev­
h id i bakıştan, bü tü ncü l yaklaşım dan h ariç tutm az.

Platon ve H in t düşüncesinde ruhun hem ebediliği ve hem


de ezeliliği söz konusudur. B öyle b ir ru h düşüncesi T a n n ’n ın
varlığına ve O ’nun yaratıcılığın a m erkezi b ir rol verm eyen reen-
kam asyon cu felsefelerinin olm azsa olm azıdır. İlah i din ler İse:
yeniden yaratılışın T a n rın ın ku dreti ve lü tfü ile gerçekleşeceği­
ni, ru h ve m addenin yaratılm ış varlık lar olduğunu söyler.

Şurası çok a çık tır k i İslam dü şü ncesinde yen id en ya ratılış;


ruhun ölü m sü zlü ğü sayesinde değil, T a n n ’m n ilm i ve ku dreti
ile gerçekleşecektir. "Gökleri v e yeri yaratan * onionn bir ben ­
zerini yaratm ağa kadir değil m idir?" (Yasin/81)

A h iret günü d iriltilen nefs, davran ışların dan sorum lu


tu tu lan İnsanın n efsi/ken disidir, ru h u değildir. Yan i; ruh
yaratılm ayacak ve h esaba çekilm eyecektir. (Bkz, Kehf/28,
Nahl/111* Hud/105* İn fltar/5, Tekvir/14, A hzap/66.)
Nefs, Ruh, Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 219

K u r an “İn san ın öldü kten son ra tek ra r d iriltllm e s r m eşe“


leşin de soyu t b ir cevh er olan ru h u n beden e ladesin den h içbir
yerde bah setm ez! O nun, ik in ci d iriliş tasvirin d e an a eksen,
“İnsanî va rlığ ın la d esi“ dlr. K u r’an, ah iret m evzuu nda “beden-
siz ru h lardan " h içb ir yerde bahsetm em iştir. Sebebi oldu kça
basittir: K u r'an ru h ve b ed en dü alizm in i im a eden b ir İnsan
tasvirin e h içb ir yerde a tıf da bu lu n m am ıştır da ondanl B e­
denden a yrı b ir ru h u n va r oldu ğu ve ölü m den sonra onu n
va rlığın ı bed en siz de olsa devam ettireceğin den K u ra n tek
sa tır olsu n b ah setm ez!26 A ca b a n eden ? U nutm uş o lab ilir m İ?

İn san ın ruh, b ed en ve n efs'ten olu ştu ğu n a dair inanç esk i


Yunan felsefesin e, E flâtu n ve talebesi A risto'ya kadar u za­
nır, Bu in an ç H ristiyan dü nyasını d a etk isi altın a alm ıştır.
Ö yle k i H ristiyan lık tak i ah iret İnancı b ile “ru h u n ölü m sü zlü ­
ğü " İle ifad e ed ilir olm u ştu r,27 A n tik Yu n an eserleri A rap ça
ya çevrilin ce İslam dü n yasın da bu n ların etk ileri görü lm eye
başlanacak, Y u n an ca “pneum a" kelim esin e k a rşılık olarak,
K ur’an 'dan ru h kelim esin i ödü nç alınacaktır. P o liteist ve p a n ­
teist P la to n u n ru h an layışı b izlere tevarü s etm iştir.

H içbir ontolojik/reel dünyada gerçek liği olm ayan sudur te­


orisi, varlığın ruh-beden düaliteslyle kavranabileceği ön kabu ­
lü İslam felsefesinin, özellikle de işrâkîliğln anzalanndandır.

F ilozoflar ölü m sonrası h a ya tı dah a çok “ru h u n ölü m sü z­


lü ğü ” ü zerin e in şa ederlerken , kelam cılar dah a çok “ik in ci d i­
rilişi" öncelerler.

K ıyam etin kopm asın dan son ra -e ğ e r va r İs e- ru h ların da


ölm esi gerekm ez m i? Ç ünkü a yetler A lla h 'ta n başka h er şe­
yin h elak olacağın ı h ab er verm ek tedir, “H er ş e y heîalc olacak,
yalnızca onun vech i/Z â tı haki k a la ca k ,” (K asas/88) M elekler
dâhil h er şey yok olacaksa n efislerin /ru h lan n d a yo k olm ası
söz kon u su du r.28

B ir d iğer sorun: ru h u n/n efsin beden den ayrı va r olup-


olam ayacağıdır. Ö len b ir in san ın cam /n efsi/ru hu h ayatiye­

26 Caner Taslaman, Evrim Teorisi, Felsefe ve Tanrı, www.evrim.gen.tr.


27 Mehmet Dalkılıç, a gef s, 121.
28 Y. Şevki Yavuz, age, s, 191,
220 İslam ’m Povh ıslan U

tin i devam ettireb ilir m i? Ö lm üş, çürüm üş beden den ayrıları


ru h u n h ayatım devam ettirip, ettirem eyeceği sorunu ortada
durm aktadır. H ayat olm adan şuur, ilim olm az. B eden olm a*
dan d a hayat, can lılık olm az.

E ğer ru h m adde ve zam andan tam am en soyu tlanm ış ola ­


ra k m evcu diyetin i devam etü rebiliyorsa, o zam an o ölü m sü z­
dür, K adîm /başlan gıcı yoktu r! E zelî/son u yoktu r! B öyle b ir
m ü cerret ru h u n T a n rı dan fa rk ı kalm az. Bu k ad ar soyu t b ir
cevherin, m adde ve zam an la m u kayyet olan in sanda da b a n -
nam am ası gerekm ez m i?

R u h u n /n efsin in sanın yaratılışın d an sonra y a da y a ra tılı­


şıyla b irlik te başladığım kabu l etsek bile, bed en in yok lu ğu n ­
da canm /ru hu n ölm eyeceğine d a ir ş e r l b ir kan ıt, açık, sarih
b ir ayet b u la b ilir m iyiz? M a a lesef hayır. Tam aksine ayetler
n efsin ölüm lü olm ası konu sunda m u hkem dirler. Ö lüm y o k ­
lu ktu r, yok olm aktır. H ayat b ir şeyin va rlığa geçirilm esi, ölü m
de b ir şeyin va rlığın ın veya sıfatların ın yo k olm asıdır. Y ok sa
ölüm , ruhun bed en i terk etm esi, ru h im yaşam aya devam e t­
m esi değildir. *Siz ölülerdiniz * o sizi diriltti" Yok idiniz va r ettü
“Sonra tekrar öldürecek (y o k edecekh sonra sizi tekrar dtril-
tecek * (B akara/28) O A llah, çürüm enizden, yo k olm anızdan
sonra sîzleri y en i baştan tek rar yaratacak!

Ruhun bedenden ayn la tif ve soyut b ir cevher olduğunu k a­


bu l ve bu nu n beden siz olarak ölüm sonrasında yaşadığım k a ­
b u l etm ek, tenasühü m eşrulaştırm aya açılan yoldu r! Bu ruha
ölüm sü zlük verm ektir. Ruhun kıyam et günü yeniden yaratılan
bedene gireceğini kabul etm ek tenasüh değildir de nedir?

Ruhun eb ed iliği İslam 'ın değil, İslam d ışı k ü ltü rlerden b ize
tevarü s etm iştir. E n ilkel, pagan top lam lardan ! Ruh in a n a
reen k am asyon , tenasüh gibi in an çları doğurm uştur. İn san da
A lla h 'ta n b ir parça oldu ğu n a d a ir ü ıa n çt in san ları ta n rılaştır­
m aya gid en yolu n kapışım açm ıştır. R u h çu lu k/A nim izm en
ilk el din lerdendir. Ş irk, ölm ü şlerin ru h u yla tem asa geçm ek,
on lardan faydalan m ak y a da zararların dan koru n m ak ü zeri­
ne b in a edilm iştir.
Nefs, Ruh, R uhaulyet Sekerat-ı Mevt 221

Ruhaniyct Denilen Şey Neyin Nesidir?


G ünüm üz m ü şriklerin in en görü n ü r alam et-i fa rik ala rın ­
dan b iri de P eyga m b erin , ölm üş vey a diri evliyan ın ru h ani-
yetln d en yardım istem eleridir. N ed ir bu ru h anjyet? N asıl b ir
şeydir? R u hu ndan da dem iyorlar. Peygamberdin, şehitlerin»
evliyanın* salih k u lların ru h la rı gü ya h er yerde h azır ve n azır
im iş! B u ru h an iyetler de in san lara h im m et edip» yardım ın a
koşu yorm u ş (!) T u rk cell h a ttı gib i m ü barekler! Ç ekm edikleri
y e r yok.

Anim izm i: kısaca “ru h lara tapm a in an cı” diye niteleyebiliriz.


Tevhid dini olan İslam 'ı en çok bu ruha tapm a in a n a bozm uş­
tur. Bugün uluların, erenlerin ru h ların dan m edet ve bereket
dilem ek şeklinde Anim izm tekrar hortlam ıştır. E vliyaları aşın
yü celtm enin nedeni de budur. M esela bu anim istlere göre Ab-
du lkadir G eylanî’nin ruhu aynı anda binlerce m üridinin yardı­
m ın a koşabilm ektedir (!) Bırakın cah il halk tabakasını, apaçık
şirk ve kü fü r olan bu inanca in an an pek çok âlim bile vardır.
H atta öm rü boyunca onun ru haniyetinden yardım istediğin i
ve yardım da gördüğü nü Said N ursı iftih arla söyleyebilm iştir.

Yok, Peygam berim izin ru h an iyeti Ç anakkale S avaşlarında


en önde savaşm ıştır, (!) D aha neler, n eler...

A n laşılan T ü rk ler eski d in leri A n im izm in tesirin den h âla


kurtulam am ış,

Şam anizm : dirilerd en çok Ölülerle, a tala r ve ru h la rıyla ilgi-


lenir. T ü rk lerin yen i din i İslam da anlaşılan, ölü lerle, on lan n
ru h larıyla b ir çeşit bağ ku rm ak için b irazcık tad ilat geçirm iş.
H âla b u top raklarda derin d en akan din Ş am anizm gibi du ­
ru yor. D ünyaya pek karışm ayan gök te b ir tan n /G ök T en griî
Yerde ise on u n işlerin i gören şan lı ecdadm k u tsal ru hları! K a­
birler» ya tırla r da b u yü ce ru h larla tem asa geçtiğim iz k u tsal
m ekânları Şam an lar/evliyalar d a A lla h la bağ ku rm am ızı sağ­
layan alt tanrılar!

D in d en ilin ce T ü rk lerin aklın a cin, sihir, büyü, nazar,


m u ska gib i şeyler gelir. H âlâ h alk İslam 'ın da cinler, p eriler
çok ön em li b ir y e r işgal eder. “E cdadm ru h ları” fik ri h âlâ çok
222 tslam 'm Panluslan H

can lıdır! Bu A nim izm den geçm iş olan “ataların ru h larıyla te ­


m asa geçm e1' in an cı en çok şeyh, ve lî kabu l edilen kim selerin
yatırlarım , m ezarlarım on lardan yardım görm e ü m idiyle z i­
y a ret etm ede görü lü r. Tü rk lerin h âlâ b ü yü k çoğu nlu ğu nu n
K u r'an 'dan h ab eri yoktu r. O nun anlam ım m erak etm ezler.
O nu daha çok ölü lerin e okurlar. O nu, sih irli gü çleri olan k u t­
sal b ir kitap olarak görü rler.

İlkel insanların ru h in an cı eksik gözlem den kaynaklanm ış­


tır. Ölen İnsanın nefes alam am asından dolayı, nefeslnin/ru-
hunun çıkıp gittiği zehabına kapılm ıştır. Ö len bedenin h areket
edem em esinden dolayı, ru h u hareket ettirici, hayatın kaynağı
olarak görm üştür. Bu ölüm le çıkıp-giden hareket ettirici gü cü n
ölüm den sonra da yaşadığım /ölüm süz varsaym ıştır. B ir adım
dah a ileri gidip* rüyalarım d a beden çıkıp-dolaşan, sonra da
pek çok şeyler görüp geri gelen ru h la izah etm iştir.25

İn san ların öldü kten sonra d a ru h lar va sıta sıyla va rlık la rla
n ı sü rdü receği in an cı a tala r ve ölü lere ibadeti beraberin de g e ­
tirm iştir, D aha sonraları d a tüm tab iatın ru h larla dolu o ld u ­
ğu n u dü şü nm eye başlam ış ve “anim izm '' den ilen din de karar
kılm ıştır, ö le n ru hlar, ervah a karıştığın d an (!) ru h lar âlem i
diye b ir âlem /yaşam alan ı ü retilm iştir! D evam ında d a kötü
ru h lardan koru n m ak için , iyi ru h lardan yardım isten m eye
başlan ılm ıştır. İlk el k a b ileler ü zerin e günüm üzde yap ılan ça­
lışm alar b u tesp iti doğru lam aktadır.30

C ah iliyye A ra p la n n m in an çları; totem izm , anim izm m er­


h alelerin den geçerek, p u tperestliğe dönüşm üştür. A n im izm
safh asın d ak i A raplar, kâin atın ru h larla dolu oldu ğu n a ve
bü tü n doğal h ad iselerin bu ru h ların eseri oldu ğu n a in an ı­
yorlardı. E şyaya can veren ve on larda birtak ım değişikliklere
sebep olan ru h lara h ü rm et ve ita at etm eye b aşladılar. B irta ­
k ım ayin lerle ru h lara ibadet etm eye başladılar. T otem ciliğin
yerin i daha sonra “ru hçu lu k* aldı. O n lar ölen b ir adam ın ru ­
h unu n cesedin i terk ederek kabirden çık tığın a in an ıyorlardı.
B u ru h ların b ir kısm ı ervah -ı latife* diğerleri erva h -ı h abise

29 C. G. Jurtg. BfUnç ve B ü in ça ltm m tşlevt, nak. M. Dalkılıç a get s. 78.


30 M. Dalkılıç, a gey s. 82.
Nefe. Ruh, Ruhaıüyet, Sekerât-ı Mevt 223

idi. Ç öller, va d iler bu ru h larla dolu idi. B u ru h lara A lla h 'ın


u lû h iyetin den hisse verirlerdi. CahlUye m ü şrikleri arasın da
çok ya ygın olan keh an et /kah inlik İşi, işte bu ru h larla İrti­
bat ku rm a ü zerin edir. Ş airler şiirlerin i b u ru h ların ilh am ıy­
la yazarlardı, İlh am p erileri b u ru h lardı. Peygam berim izi bu
yü zden şairlik le İtham ettiler, M ekke m ü şriklerin de, m abetler
sadece tapınm a yeri değil, ayn ı zam anda ru h an î varlık larla
tem asa geçm e, gaybden h ab er alm a yeridir. B izim k la sik eser­
lerde çok sık geçen “h atiften gelen seslerT kâh in ve fa lcıla r
du yu yorlar ve b u n ları m ü şriklere aktarıyorlardı.

A yrıca A ra p la rın taştan b ir fetişleri vardı. F etiş b iza tih i


m a h u d değildi, daha çok b u tap tık ları ru h ların m a k a rrV
İçine yerleştiği, bu lu n du ğu yerdi. B u fetiş/san em sih irli b ir
m ahiyete sahipti. S efere çıkan, seferden dön en kim se, ilk iş
olarak bu n u m eshediyordu . D aha son raları bu n lar yo n tu la ­
ra k insan şek lin e soku lacaktır. Ö zetle C ahiliyye A ra p la rı bu
h eykelleri m akarr edin m iş ru h lardan istian e'd e bulunuyor/
on lardan yardım istiyor, istek lerin i en yü ce İlah a iletm esi için
on lara a rz ed iyorlard ı,31

M ekke m ü şrikleri ata ru h ların ın yaşad ığın a in an d ık ların ­


dan, on ların m ezarlarım ku tsallaştırrm şlardı. Bu m ezarları
itin a İle koru m aya çalışm ışlardı. Ö lü lerin k en d ilerin i duyup
anladığına, sevinip-kızdığm a* dolayısıyla ru h ların ken dilerin e
fayda veya zarar verebileceğin e in an ırlardı. Yan i; on ların şirk
in a n a , b ir bakım a on ların ru h an layışın dan kayn aklan m ak­
tadır.

M ekke m ü şrikleri a rzın ve ü stü ndeki varlık ların , göklerin


h azîn elerin in ve A rş'ın m ü lkiyetin in A lla h 'a a lt oldu ğu nu k a ­
b u l ederlerdi. A n ca k A llah çok u zak larda olup, önem siz işlere
karışm ayan p a s if b iriydi. O nu bü yü k teh likelerde, söz gelim i
diğer ilah ların dan ü m it k estik lerin de h atırlıyorla rd ı, O n u n
oğu lla n ve k ızla n kab u l ettikleri, O 'nun dûnunda, daha aşağı
derecede “yed ek İlah lar” edin m işlerdi. E vreni, gökteki B üyük
İlah 'ın ken disin den doğan diğer kü çü k ila h la rla b irlik te yö-

31 Şemsettin Günaltay, “Kable'l-İslam Arapların Tedeyyünü", tslam Luat,


2004, Sayı: 1, s. 187-92.
224 İslam’ın Pavtuslcur n

n ettlgln e in an ıyorlardı. O n ların pu tları -H ü b el ve V edd h a ri­


cin d e- İnsan su retll değildi. K u tsal b ild ik leri k a ya la r ve ta şla r
o ila h ı ruhun ik am et ettiği, için e girip hulu l ettiği ve oradan
in sa n la rla iliş k i ku rdu ğu m ekânlardı. Y ok sa on la r ta şa tapa­
ca k k ad ar ahm ak d eğillerd i. M esela U zza ilahesi, M ekke’n in
çıkışın da, H uraz vadisin de, üç akasya ağacın ın bu lu n du ğu
yerde ikam et ederdi. M ü şrikler bu ağaçlara silah, elb ise ve
çiçek asarak teberrü k ettiklerin e/b erek etien d ik lerin e in an ır­
lardı, M ekke’n in feth in d en son ra Peygamberdin em riyle H alld
b, V elid b u ağaçlan k esm iştir,32 B u ip tid ai A ra p la r (I) yoksa
bu üç ağaca tapm ıyorlardı. O n lar basitçe, ku dsı ru h lardan
olan U zza’n ın bu rada yaşadığın a, bu rada in san larla tem as
ku rdu ğu na in an ıyorlardı. O nun m h a n iyetin d en istim d a t d ili­
yorlardı, T ıp k ı b izim tarik atçıların yap tığı gibi, İlah ların ın ru-
h an iyetiyle tem as ku ru yorlardı.

E n kadîm , en ibtid aî b ir din olan A nim izm e göre h er yerde,


h er b ir şeyin ruhu vardır. Anim izm e göre ru h lar bedensiz-vü-
cu tsu z olarak hayatiyetlerini devam ettirirler. E ski Tü rklerln
din i Şam anizm de anim izm in tüm karakteristik özellikleri m ev­
cuttur, A ltay dağlarının güneyinde yaşayan bugünkü in sanlar
bile hâlâ, h er b ir dağın, gölün, nehrin bir ruhu olduğuna ve
orayı koruduğuna inanırlar. Bu inanç m od em Tü rkiye'de bile
14tabiat ana* fikri şeklinde varlığım sürdürm ektedir. Bu beden­
den ayrı ru h in an cı çok gü çlü b ir şekilde h alk İslam ’ın da hâlâ
m evcuttur. R uhların gelm esi-gltm esi, istim dat etm esi vs, gibi.

B aşka b ir izah a göre m ü şrikleri böyle kaba b ir anim izm e/


ru h çu lu ğa götü ren şey, on ların teşbih kon u su n daki a şırılık ­
ları olm uştur. Bu İzaha göre A lla h ’ın isim ve sıfa tla n son ra­
dan cisim leştirilm iş, teşbih (benzetm e) ve tecsim e (cisim leş-
tirm eye), tecsim ise pu tperestliğe ve şirke dönü şm ü ştü r. B u
görü şü destekleyen b ir d iğer unsur, M ekke p u tp erestleri üç
bü yü k pu tu n ism in i A lla h ın isim lerin den alıp, dişileştirm iş
olm alarıdır, “el-Lâtw A lla h ism inin; “el-U zza* el-A ziz ism inin;
“el-M enat* el-M enn an ism in in d işisid ir.33

32 Ekrem Sankçıoglu, “Kurana Göre Müşrikler ve Putperestler", İs lâ m î


A ra ştırm a la r. Sayı; 1 s. 26-9.
33 Mustafa İslamoğlu, AUah, s. SO,
Nefs* Ruh* Ruhaniyet, Sekerât-ı Mevt 225

Y in e M ek k eliler cin lerle /görü n m eyen ru h an i va rlık la rla A l­


lah arasın da b ir n esep b a ğı kurup* cin lere de u lû h iyet verip*
onlardan korkuyorlardı* B u on ların h er tü rlü m etafizik gü ç­
le A llah arasın da b ir yak ın lık ve bağ oldu ğu n a İn an dıkların ı
gösterir. Ş im diki m ü şrik ler de ölen m ü barek zeva tın ru h la rı­
n ın A lla h ’a kavuşup, A lla h ’ta fan i olup, b ir n evi ilah laştığın ı,
kâin atın idaresin e karıştık ların ı, tasarru fta bu lu n du klarım
söylü yorlar,

Fethullah G ü len B en im Küçük D ü n ya m adlı kitabın da şöyle


der: “B üyük ve m ukaddes ru h lar ceset kafesinden ku rtu ldu k­
ları vakit adeta b ir m elek h âlin e gelirler ve h er zam an kendile­
riyle ayn ı düşünceyi paylaşan ları desteklerler,” Pek M uhterem
H oca Efendim iz» gittim* gördüm , test ettim* onaylıyorum eda­
sıyla konuşsa da resm en sunuhat n evin d en konuşuyor.

K âin atın idaresini* gerek gayb, gerekse şehadet âlem inde


A lla h ’tan başkasın a veren ler katık sız m ü şriktir, İslam ’ın A l­
la h ’ı; K ayyu m ’d u r/ h er şeyin id aresin i elin de tutandır* H ayy/
D iridir, K âin atın m elekû tu O’n u n elin dedir. O, h iç kim seyi
u lû h iyetin e / ÜahUğma ortak yapm am ıştır*

R uhaniyet den ilen ve içine h er b ir ilah ’a ait n iteliklerin d o l­


durulduğu bu ucubenin K ur’an ’da* sünnette yeri va r m ıdır? Ne
gezer! Ruh K ur’an’da; vahiy* C ebrail ve K ur’an olarak geçm esi­
ne rağmen* Peygam berim izin ağzından b ir defacık “Ruh” diye
b ir kelim e çıkm am ış olm asına rağm en, çok erken bir dönemde*
K u r a n d a k i ru h kelim esi ödünç alınm ış, Kurbandaki bağlan ım ­
dan tam am ıyla koparılarak için e yepyen i ru h ü flenerek (I) bu
ru h kelim esi tedavüle girm iştir. Peygam berim iz yem in ederken
“ruhum elinde olan A lla h ’a ” şeklinde değil de “N efsim (kudret)
elinde olan A lla h ’a yem in olsun kİ" diye yem inine başlar,

Nefs; b ir in san ın m addi ve m anevi tam am ına denir*


K u r a n d a in san n efs olarak tesm iye ed ilir ve bu n efsin tam
olarak öldü ğü ve öldü kten sonra b ir daha asla geriye dön ­
m eyeceğin i b elirtilir. U lem am ız reen k am asyon in an cın ı k ü fü r
olarak n itelem esin e rağm en, bizim ta sa vvu f din inde ölm ek
b ile yoktur* H ayvan lar ölür» â şık la r ölü r m ü ? derler, H ak’ta
226 İslam 'ın P a vtu sla n lI

fen a bu lanlar, H ak’ta b ek a bu lu rlarm ış! H ak’ta yok olanlar,


H akk ile yaşam aya devam ederm iş! B akı olan lar ölm ez! H â liy­
le bu n ların ruhu ölm ez, dü n yaya gelir-gider. K im isin in ru h u
savaşm ak için geri gelir. K im isi akrabalarım ziyarete, k im isi
öğren ci yu rtla rın ı denetlem eye!

B azı d in dar k im seler b u ru h an iyet in an cın ın in san ların


m an eviyatın ı takviye ettiğin i, b u n ları dinden atarsak din in
çok yalın , ta tsız ve zevk siz k alacağım söyler. Tam aksin e din
tüm sadeliğiyle ve ih tişam ıyla ortaya çıkar. Sadece b azı din
bezirgan ları işsiz kalacak, alaca k aran lık ku şağın ın sisli a t­
m osferin de reh b erlik ya p a n K u rtarıcı Y ü ce K am etlere ih tiyaç
kalm ayacaktır. K u la ku llu k dönem i bitecektir. Ş irk tarih e g ö ­
m ü lecektir. B ir de b u ru h an iyet in an cım terk eden k işi İlk el
b irer an im ist’ten h ak iki b irer m u vahhide evrilecek tlr. S on d i­
n in şerefli b ir M ü slü m anı olm a şerefiyle şereflen ecektir. B e l­
k i istem iyor olab ilirler. Ne de olsa m em lekette din ve vicd an ,
h ü rriyeti var!

E vliya ru h ların ın /ru h an iyetlerin in kâin atın yön etim i­


ne k atıld ığın a inanan, gerek m an evi âlem de, gerekse m ad­
di âlem de tasarru fta bu lu ndu ğu na in an an kaba anim istlerle
benim en u fa k b ir din kard eşliğim olam az. Ç ü nkü ben b ir
m u vahhidim . A lla h ’a ortak koşm am akla em rolundum . Y in e
ben m ü şriklerden beriyim .

Ö lm ü şlerim izin ru h u n a Fatih a okum ak, on ların “E l am an,


yo k m u b ize b ir Fatiha gön deren ?” d iye yalvaran , k a b ir a za ­
bın dan m u azzep ru h larım b ir nebze olsu n şâd etm ek için "Ü ç
îh las, b ir F atih a” okum ak, evliyan ın aziz ve m ü barek ru h la ­
rından, h er yerde h azır ve n azır olan ru h an iyetlerin den İstim ­
dat (yardım istem en in ), on lard an m ü stefıd olm an ın yan ın d a
sü tten çıkm ış ak kaşık k a d a r m asum kalır.

G erçi ölm ü şlere değil, dirilere ih las/tevh id /A llah ’ı b irle­


m e lazım dır. “Senden başka hiç kim seden ya rd ım istem eyiz.
B unu yap m ayı san a en bü yü k saygısızlık b iliriz” d em esi gere­
kenler, dirilerdir. A m m a dediğim iz gib i d in im izi b ir ölü ler din i
h âlin e getirm e gen lerim ize işlem iştir.
Nefs, Ruh, Ruhaniyet* Sekerât-ı Mevt 227

İh las sû resin in anlam ı n ed ir? M u h atabı ölü ler m id ir? Y o k ­


sa gözleri h âlâ açılm am ış d iriler m i? İh las sû resi tam b ir tev-
hid m anzum esidir*

Tüm insanlara duyur ve deki: O Allah Birdir« Biricik tir« O Allah


Samed’dir, Eşi, benzeri yoktur* Emsalsizdir* Niteliklerini, sıfat­
larım kimseye dağılmamıştır, paylaş mamıştır, Yaradan tektir.
Onun dışındakiler yaratılmış ve asla ona benzemez* O da hiçbir
şeye benzemezi
Allah Samed’dir. Bölünmez bir bütündür* İçine hiçbir şeyin girip,
çıkmadığı sert, tek parça* som kaya gibidir, O h dan dışarı ilahi bir
cevher, ruh vs* çıkmaz. O ndan evren sudur etmemiştir* Vahdet-i
vücut yalandır* Herkesin ihtiyacım gideren, ama kimseye muhtaç
olmayan Seyyid'dir, Âlemlerin Efendi*sidir* Hayy’dır. Kayyum'dur.
Kâinatın dışında A rşın a oturmuş, uzak bir Tanrı değildir. M ülk
ve Melekût âlemini, Gayb ve Şehadet âlemini, bütün bir var oluş
âlemini sevk ve idare eden, Razık* Müdebbir, Rahman ve Rahim
olan, dünya ve ahlretin yegâne Mâlikindir* Yardımcısı, vekili* ha­
lifesi, Sevgilisi, kızı* oğlu olmayan Âlemlerden müstağni olan ezel
ve ebed Sultanıdır*
O doğmamıştır, doğanlar, ölenler nasıl ilah olabilir? Zamanı ya­
ratan ve Zam andan münezzeh olan, O Allah'ın başlangıcı-sonu
olur mu?
O doğurulmamışür. Halik olan, m ahlûka benzer mi? O yaratıl­
mışların tâbi olduğu fizik-klmya kanunlarına bağlı olur mu? Ka­
nunları var eden, kanunların mahkûmu olur mu? Doğurulan biri
Tanrı olur mu? Doğurulan, aciz bir taun bu muazzam büyüklük­
teki Kâinatı yaratabilir mi? öyleyse bu yaratılmış kâinatın Hâlıkı
yaratılmamış, doğurulmamış olması icab eder*
O'nun dengi, hiç bir şey yoktur* O Ulûhiyetini kimseyle paylaş-
mamıştır.

Ü ç ih lâstan sonra F a tih a y a bakalım :

Hamd/tüm övgüler, Bütün âlemlerin Rabbi olan, onları besleyen-


büyüten, yaşatan-öldüren, ağlatan-güldüren Allah'a m ahsustur.
Rahmandır* Rahmeti kendine farz kılmıştır* Kahinidir* Tüm ya­
rattıklarına sonsuz merhametiyle muamele eder*
Dünyanın olduğu gibi, Dhı gününün de tek Mâlikidir, Orada Kimse­
nin Şefaati geçmez* Adil-i mutlak olan o Allah; yargılamasına kim­
seyi karıştırmaz* İlahlarınızın ne burada, ne de orada sözü geçmez.
Yalnızca sana kulluk eder, sana itaat eder, sana ibadet ederiz*
228 fstam’tn Paviuslan II

Yalnızca senden yardım dileriz. Senden başka M abud mu var kİ*


o yardım etmeye mâlik olsun! Ne Nebi den r Ne VelTden, ne de Me-
Iek-i M ukarreb’den yardım İsteriz,
Bizi dosdoğru yola ileti
Kendilerine nimet verdiğin, Peygamberlerinin, Salih kullarının
yoluna, Her şeyin dengede olduğu, her türlü aşırılıktan uzak olan
yola! Ümmet-i vasat'ın yoluna!
Senin kendilerine kızdığın, Yahudileşenlerin yoluna değil!
Senin sapıklar olarak nitelediğin Hristİyanlaşanlann yoluna da
değil!

Ö yleyse üç İh las, b ir F atih a’y a k im lerin ih tiya cı var? Ö lü ­


lerin m İ? D irilerin m İ? B aşk aların ın ru h u n a deyip, deyip gön ­
derd iğin h u üç İhlas, b ir F a lih a 'n ın ön celik le sen in ru h u nu
-p e k ta b ii v a rs a - diriltm esi. S an a b ir ru h ü flem esi lazım değil
m i? E n iyisi bu F atih a’y ı sana oku yalım . Ruh tan/V ah iyden
yok su n ru h u na el-F âtih a!

İş bu rada bitm ez. B ir kere ölü lerin ru h u na okuduk. R u h ­


larım u yan dırd ık m ı on ların ru h la rıyla irtib a ta geçeriz. B u
seferde “A ziz ve m u tah h ar ru h ların dan feyz alalım , ru h an i-
yellerin d en m ü stefld olalım ." deriz. D em in oku du ğu m u z İhlas
ve Fatih a'n m em rettiğin in tam zıddın ı yaparak, A lla h ’tan b a ş­
kasından, evliya'nın , a sflya ’nın ru h an lyetlerin den b ir şeyler
um arız, yard ım isteriz. Ş irk koşarız. O n u n b iricik oldu ğu nu
önce ik rar eder, sonra d a fiilen katlederiz. İh las ve fatih am ızı
şirke batm ak İçin b ir atlam a taşı yaparız. B öylece ne kadar
ikiyü zlü b ir h ain olduğum uzu tescil ettiririz.

Sekerât-ı Mevt’te, Şeyhler Gelip, Şeytanı Kovabilirler mi?

M ü ritlerin in h er h âlin e v a k ıf o la n bu A lla h ’a v a s ıl olm uş,


O nda fa n i olm u ş erm işler, ku dsl ru h lara karışm ış, tan rısal
n itelik lere sahip olm uş, ru h -u tayyib elerl h er yerd e h azır ve
n a zır olan (!) sâdat-ı k iram h azeratı, m ü ritlerin in son n efes­
te im an la can ların ı teslim etm eleri m aksad ıyla on ları ölüm
an ın da ya ln ız bırakm azm ış! Ş eytan ı oradan kovarak, on u n
im am çalm a h ilesin i boşa çıkarırm ış!

G ü ya şerefsiz şeytan sekerât-ı m evt (ölüm acısıyla k işin in


sarh oş gib i oldu ğu anda) m u h teza ra (ölüm ü bekleyen k im se­
Nefs, Ruh, Ruhaniye!, Sekerât-ı Mevt 229

ye) m u sallat olurm uş. M u h tezar can çek işirk en b ir de şeytan ­


la u ğraşırm ış (!) Tam bu h engâm ede elin de b u z gibi b ir b a r­
dak su ile şeytan çıkagelirm iş. M u h tezar1a "im an ım verirsen,
b en de san a bu su yu veririm .” diye son b ir n u m ara çekerm iş.
Ö yle b ir nu m ara kİ sorm ayın gitsin ! En bü yü ğü nü bu son fi­
n a l sah n esi için saklam ış. Z a va llı M üslüm an h ayatı boyu n ca
sopa çek tiği şeytan ın bu h ilesin e aldanır, b u z gib i suyu alır,
im an ım d a şeytan a teslim ed er ve im an sız olarak cehennem i
boylarm ış!

B u tra jik o m ik film bu rada da bitm ez. Bu sefer in si şey­


tan lar devreye girer. İşte bu zor anlarda, sek erât-ı m evt h â­
lin de, im an gitti-gid iyor. E ğer im an sız gitm ek istem iyorsan ız
m ü barek zâ tla rın h im m eti lazım dır. E ğer dah a önceden b ir
şeyh edin diysen iz çok şan slısın ız! S ü p er kahram an şeyh efen ­
dilerin, S âd at-ı kiram ın h im m eti H ızır gib i İm dada y e tiş ir.34
S izin b ir şeyh in iz yok m u? Eyvah, im an sız gittin iz dem ektir,
İm an sız gitm ek istem iyorsan ız en kısa zam anda b ir ku rtarıcı
şeyh (1) bu lm alısın ız.

B u p alavrayı R adyo 154te saat b a şı din leyebilirsin iz. Se-


m erkan t TVM e de gü n aşın . Y a şeyh, Y a şeytan! Ö lü m lerden
ölü m beğen iniz. İstersen iz ölü m ü gördünüz, şeytan ı d a gör­
dü n ü z hem en m edet y a şeyhim deyiniz, ölm ü ş vey a diri şeyh­
leri Ü ahlaştınnız, h er yerde h azır ve n azır olan, A lla h 'ın sıfat­
la rıyla m u tta sıf ş e y h in k u rta n cılığm a inanınız, A lla h 'a ortak
koşu n u z ve doğru ceh ennem e gid in izi Ne dersin iz? G örü yor
m usunuz kaç tan e şeytan İn san a m u sallat olu yor?

Bu in si şeytan lar, m eseleyi evliyaların ru h ların a verilen


sü per gü çlerle İzah ederler! B u n ların m eseleye yak laşım ı aşa ­
ğıdaki gib idir:4
3

34 Gavs-ı (falan-feşmekân) buyurdular kİ; “Sadat-ı kiramın en büyük fayda­


sı son nefestedir. Sadat-ı kiramın ervahı Cenâb-ı Hakkın İzniyle sekerat
hâlindeki mevtanın başına gelir, Sadat'm ervahı gelince şeytan orayı terk
eder ve o mürit İman üzere ölür. Kim o sadatm elini tutarsa, sekiz şartı
yaparsa ilahı noterde bu zatlara vekâlet vermiş olur. Bu vekâletname;
son nefeste İmanla ölmeyi, şeytana karşı ona yardım etmeyi, kabirde sual
melekleri gelince ona yardım etmeyi, mahşerde şefaat etmeyi, sırattan
geçerken yardım etmeyi garanti ederi
230 İs la m 'ın Paüluslan S

Ruhlar, Allah'ın emrindedir* Ruhlar, melekler âleminin özellik­


lerine sahiptir. Bu ruhlar; Allah'ın nuru ile nurianmış, özel yet­
kilerle donatılmışlardır, Allah onları sevmiş ve kendilerine bizim
bilemediğimiz nice kerametler vermiştir* B uharîde geçen bir kud-
si hadiste, Allah; sevdiği kullarının gören gözü* işiten kulağı, ko­
nuşan dili, tutan eli, yürüyen ayağı olacağını; onlara başkalarına
vermediği özellikler ve tasarruf gücü vereceğini müjdelemiştir.
Velîlerin, insanlar ve eşya üzerindeki tasarrufu, uzaktaki insan­
lara yardım etmesi, bu hadiste belirtilen yetkiye girmektedir. B u
bir keramettir, özel bir nimettir, Halİd-i Bağdadî, velîlerin* ölüm
hâlindeki müritlerine yardımlarının ruh vasıtası İle olduğunu’b e ­
lirtmiştir, Ruhlar nurla hareket ettiklerinden, Allah'ın İzniyle bir
anda gökleri ve yerleri dolaşm a ve görme imkânları vardır, İmam
Rabbani Mektubafında, Allah'ın, b u üstün kabiliyetli ruha sa­
hip “Rutbul-trşad" dostu vasıtasıyla, dilediği kullarına pek çok
yardım larda bulunacağını bildirmiştir. Ki bazen bu ruhlar yap­
tıkları yardımdan haberleri bile olmaz. Velîler Allah'ın dostu ve
ordusudur. Onlarla dilediği kimselere yardım eder, zayıf anında
destekler. Bir mümine yardım edilecek en nazik an İse ölüm anı­
dır, Velîler sevdiklerini kabirde de unutmaz ve onları yalnız, dua-
sız bırakmazlar. Sadık dostlarını dua, istiğfar ile desteklerler. Bir
mürşid, her gün yapmakta olduğu zikirlerin, hayırların sevabını
vefat eden mürit ve sevenlerinin ruhlarına hediye eder,35

B u zavallıların A lla h 'ı, ben im din im in öğrettiği A lla h ola ­


m az. B ir öm ü r boyu A lla h 'a k u llu k ediyorsunuz* im an ın ızı
şirkten, şekten tem izliyorsunuz* onu gü zel am ellerle b eziyor­
sunuz, fakat A lla h (hâşâ) h alâ en trika peşinde. S izin İm ansız
gitm en izden k e y if a lıyor olm alı ki, şeytan ı b aşın ıza m u sallat
etm ekte! B ir kişin in dah a im an ın ı kaybedip, cehennem i boy­
lam asına razı olu yor. O labilecek, tasavvu r ed ileb ilecek b ir şey
m idir bu, A llah aşkına! B öyle hain* dessas b ir tan rı ta sa v­
vu ru n asıl olu r da İslam 'ın Rahm an, Rahim , Gafur* Vedûd,
 d il olan tan rı tasavvu ru yla b ağd aşır? A n n en in çocuğuna
olan dü şkü n lü ğü n den bin lerce k ez k u lların a dah a düşkün
olan Allah* n asıl olu rda b ir öm ü r boyu im an ını içselleştirm iş,
on u n la bütü nleşm iş, onun için b irçok b ed eller ödem iş b ir ku ­
lu nu son anda şeytan ın ayartm asına teslim ed er ve ku lu n u n
im an sız gitm esin e razı olur?

35 Dİlaver Setvi, Semerkand Dergisi Kasun/2000.


Nefs, Ruh, Ruhaniye t, Sekerât-ı M evt 231

Bu palavrayı K urtubı T e z k ire s in d e isn atsız bazı hadislerle


nakletm iş, o zam andan b u y a n a d a bu palavra kıssacı vaizlerin
vazgeçilm ez h ikem iyatın dan o lu verm iştir.36 İnsanların ölüm
korkusundan, özellikle de im a n la gidem em e endişesinden ya ­
rarlanm ak isteyen in si şey ta n la r, in san ların İm anlarını çalm ak
için devreye girm ektedirler! Z ira bu im an kurtarıcı şeyhler öyle
yetkilerle donatılm aktadır kİ, a d e ta ilahlaştınlm aktadırlar.

O ysa Peygam berim iz s e v g ili am cası Ebu T alib in im anını


ku rtaram adı, başı u cu n da d u rm a sın a rağm en!

B ir in san n asıl ya şa rsa ö y le ölür, n asıl ölü rse öyle h aşro-


lunu r. "H er kul öldüğü hâl ü ze re diriltilir* (M üslim , Cennet,
83) N asıl h aşrolu n u rsa ö y le ceza -m ü k â fa t görür. T em el ku ral
bu du r. E lbette M ü slü m an im a n sız gitm ekten ödü kopar, o
gü n ahın ı bile kü çü m sem ez. G ü n a h ın ı ü zerin e yık ıla cak kara
b ir dağ gib i görür. D in d arlık , M ü slü m an lık b ir h ayat tarzıdır.
İnsan yaşad ığı h ayata g ö re so n n efesin i verir. Ö m ür boyu n ca
"kelim e-i tevh id ”i d u d ak ların d an dü şürm eyen, vtrd -i daim isi
yapan b ir m üm in, d u d a k la rın ı oyn atam asa b ile kalbiyle, tü m
va rlığıyla o m ü barek k elim eyi söyler.

H ele sâdât-ı kiram ın bu h en gâm ede devreye girm esi cin


şeytan ların ın b ile dü şü n em eyeceği k ad ar şeytancadır, B elk i
kim bu n a in an ırsa im an sız gider. Ç ünkü bin lerce kilom etre
u zak ta y a d a ölm ü ş şeyh in ru h an iyetin in böyle olağan üstü
gü çlere sahip oldu ğu n a in an an b irisi A lla h 'ın u lu h iyetin i h iç
anlam am ış dem ektir. B oşu n a yılla rca la ila h e illa lla h d em iş­
tir, H atta 'La ilahe^yi/O’n dan b a şk a h içb ir ila h ın olm adığın ı
anlam anın ya k ın ın a b ile gelm em iştir.

Nihayet elçilerimiz canlarını almak için yeldiklerinde, onlara:


*Ham, Allah'tan başka yalvarıp durduğunuz kimseler nerede?*
der ve günahkârlar şöyle derler: *B İZ İ yüzüstü bırakıp, yittiler/“
Böyiece, öz benlikleri aleyhine şahitlik edipt kendilerinin kâfir ol­
duğunu itiraf edecekler. CA’raf/37)

“Ş eytan ın m u sallat olm ası, "m ekr-i ilahimdir, A llah ın m ek-


rin d en /h ilesin den em in olunm az." denirse, bu n u n cevabı da

36 Bekir Topaloghı, “ölüm " md. DİA, C. 34, s. 34.


232 İslam ’m Pavlusk m U

şudur: A lla h k im seye tu za k kurm az. İs la m a ve M ü slü m anla-


ra tu zak K u r a n ların tu za k la rın ı b aşların a geçirir, b aşkasın ın
ku yu su n u kazan k im seyi, k azd ığı ku yu ya dü şü rü r dem ektir*
A va gid en a vla n ır d em ek tir. Y a n i “ceza am elin cin sin den dir"
k u ralın ın u ygu lam asıd ır. uKuruları tuzağa ancak sa h ibi d ü ­
ş e r ” (Fatır/43)

H ü sn -ü h a tim e/ gü zel b ir fin a l ile h ayatı taçlandırm ak*


son n ok tayı koym ak h ep im izin en bü yü k arzu su du r. O A lla h
m ü m inlerin velîsid ir. O o n la n ken dilerin d en dah a çok Sever.
"D arda kalana d u a ettiğinde icabet ed en v e ondan kötülüğü
gid eren {A ü a h ’tan b a şk a } kim dir?* (N em l/62) Y a n i şeyh efen di
değildir.
i£y rabbirrdz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptır-
m a ,. (Al-1 İmran/8) Allah'ım kalplerimizi dinin üzere sabit kıl.
AÜah’unf Bizim canımızı ebrar üe/iyl insanlarla birlikteyken a l
(Al-i lmran/193)
v*
...Rabbimi Hem bu dünyada* hem de ahirette benim velîm /yar­
dımcım sertsin. Canımı Müslüman olarak al ve beni Salih kulların
arasına kat. (Yusuf/101)

S ü leym an (a) d a o ih tişa m lı gü n lerin de "...Verd iğin nimet­


lere şü k red en v e hep sen in h oşnut olacağın g ü zel işler yap arı
biri olayım v e beni rahm etinle erdem li kullarının ara şm a kat*
(N em i/ 19) diye du a etm işti.

H astam ız son n efeste “E şh edü en la ilah e illa lla h ”! g etire­


m edi. Tü h ! H astam ız im a n sız gitti* öyle m i?

İnsan ölüm esn asın da b ilin cin i kaybedebilir* ağzından çir­


kin sözler sâdır olab ilir y a da vücudu hiç de h oş görünm eyen
b ir yapıya bürü nebilir. Tü m bu nlara bakarak kişin in m anevi
h âli h akkında hüküm verm ek asla m üm kün değildir* doğru da
değildir. “S on n efeste k e lim e ! Ş ehadet getirm ek” dem ek öm ­
rünün son h âllerin e kadar* erzel-i öm ür/öm rün en rezil hâli
denen ih tiyarlık dü şkünlü ğü ne kadar im an ve İslam dairesin ­
de kalm ak* M üslüm anları kardeş bilm ek dem ektir, M üslüm an
olarak ölm ek dem ek; son n efeste Kelim e-i şehadet getirm ek de­
ğildir. Son nefese k ad ar im an üzere yaşam ak dem ektir.
SÜFÎLERİN ÂLEMLERİ

Âlem-i Misal ve Âlem-i Berzah


 lem -i M isal ne dem ektir, İslam 'da ve h akikatte böyle b ir
âlem v a r m ıd ır? Â lem -i M isal, Platon un id ea la n ve A yan -ı S a­
b ite ile ayn ı m ıdır, yok sa a y n a y n şeyler m id ir?

İslam filo zo fla rı arasın da m isal âlem i n aza ıiyesin d en b a h ­


seden ilk k işi G azâlî’dir. Y aln ız G azali âlem k elim esi yerin e
vü cu t kelim esin i k u llan ır ve bu âlem e “m isaller vü cu du " der.
G azali va rlığ ı üç kısm a ayırır. H islerle alakalı vü cu t, a k ılla ala­
k a lı vü cu t ve h ayali vü cu t,1 G a zâ lfy e göre “H ayali V ü cu tlu n
m anası; lisan -1 h âlin b ir tem sil gib i his olunm ası ve m ü şah e­
de edilm esidir. B u en biyan ın h âl ve şan ın a layıktır. V elayet
m akam ına yü k selen in sanlar, ya ln ız bu tem silleri/m isalleri
görm ekle kalm az, isterse b u n lan başkaların a d a gösterebilir.

G a za lim izin kafası karm akarışık oldu ğu ndan âlem leri de


öyle karm a-kan şıktır. F ark lı eserlerin d e fa rk lı âlem lerden
bah seder. B azen m ü lk âlem inden, bazen m elekû t âlem in den
(m anevi va rlık la r sahası) dem vu ru r, bazen de bu n ların ara­
sın da ceb eru t âlem in i yerleştirir.

İlk sû iıler H ak ve h alk (A llah ve âlem ) ayırım ı ya p a rlar­


ken, G a za lfd en itib aren sû filerin evren an layışı değişm iştir.
G a zâ lf d en itib aren “m addi ve m an evi âlem ” k avram ları din î
literatü rü m ü ze b ir daha hiç çıkm am ak üzere girm iştir.

T asavvu fta gen ellik le ü ç âlem kabu l edilir: M addi âlem ,


du yu larla bilin em eyen m an evi âlem ve bu ik isi arasın da köp­
rü va zifesi gören berzah âlem il2

D aha sonraları, su du r teorisi ve B atlam yus kozm olojisin ­


den m ü lhem “Â lem -i berzah, Â lem -i ervah, Â lem -i ceberut,

1 Süleyman Nedvî, Asr-ı S a a d e t C, 2, s. 206-9.


2 Süleyman Uludağ, “Âlem1' md. DİA, C. 2, s. 360.
234 /stanVuı Pauluslan U

 lem i em ir,  lem i m ana,  lem -i m elekû t, Âlem di m isal” vs.


gib i p ek çok âlem ler u ydu ru lm u ştu r.

O ysa İslam 'd a b ilg i ed in eb ilirlllik açısın dan İki âlem vard ır:
Ş eh adet âlem i ve G ayb âlem i!

M evcu t olm ası İtibariyle de İki âlem vardır: D ü n ya hayatı/


için de yaşad ığım ız evren ve ah iret h a ya tı/ ileıid e ku ru lacak
olan E bed iyet Yu rdu !

Filozoflarım ızın Âlem Tasavvuru

P laton 'u n id ealar âlem i ve gölgeler âlem i ayın ım , K in di İle


başlayan “a k led ilir âlem " ve “d u yu lar âlem i" ayırım ın a İlham
verm iş, P laton 'u n evren i İn san gibi m adde ve ru h tan m ü te­
şek k il görm esi “âlem in ru h u " fik rin in İslâm î kozm oloji m odel­
lerin d e m erk ezi b ir y e r edinm esine n eden olm uştur,

Fârâbı ve İb n Sîrıâ gib i filozoflarım ız, P lotin u som su dû r


teorisin i ve B atlam yu s k ozm olojisin i referan s alarak, daha
ile ri ve a yrın tılı b ir kozm oloji geliştirm işlerd ir. Ö zetle A lla h 'ın
sudûru; onuncu sem avi akü/m elek ve dokuzuncu felek te
son bulm uştur. B u son felek “ay a ltı âlem y a da kevn -ü fe-
sad (olu ş-b ozu lu ş)” âlem idir, H âliyle b u a y altı âlem , on tolojlk
olarak diğerlerin d en ayrılır. Filozoflarım ız, sekiz B atlam yu s
feleğin e b ir doku zu ncu felek ilave etm işler ve sabit y ıld ızla r
feleğin in ü zerin de y e r alan bu feleğe “A tlas F eleği” şek lin de b ir
isim u ydu rm u şlard ır.3

F ilozoflarım ızın su dû r teorisin e göre evren in oluşum u


şöyledlr: îlk AkTın, ken disin den su du r ettiği A lla h 'ı dü şü n ­
m esiyle ikin ci akıl, ken disin i dü şü n m esiyle de b irin ci feleğin
n efsi (ruhu) ve m addesi m eydan a gelm iştir. İk in ci akim da
“îlk A k lı” dü şü n m esiyle ü çü n cü akıl, k en d isin i düşünm ekle
de sabit y ıld ızla r kü resinin n efsi ve m addesi m eydan a gelir.
Ü çüncü akim b ir önceki aklı dü şü n m esiyle dördü ncü akü
m eydan a gelm iş olur. D ördüncü akıl: b eşin ci aklı m eydan a
getirir. Bu şekilde h er aküdan b ir başka akü, b ir felek ve onun
n efsi su dû r ed er ve bu aracılar onuncu aküda son bulur. On

3 Süleyman Hayri Bolay, “Alem" md.f D İA , C- 4, s. 357-9,


S ufilerin Âlemleri 235

akıl; sırasıyla b irin ci felek (A tlas feleği), sa b it yıld ızla r kü resi,


Satürn, Jü piter, M ars (M erih), G üneş, V en ü s (Zühre), M erkü r
(U tarit) ve A y 'ın n efsleri ve cisim leri m eydan a gelm iştir. H er
kü renin kendine Özgü aklı bu k ü relerin dönm esin i sağlar. H er
kü renin aklı da fa rk lı oldu ğu ndan, O 'n a olan arzu ve iştiya k ­
ları n ispetin de fark lı dönm e h ızın a sah iptirler. O yılla rd a h e­
n ü z çekim kan u nu bilin m ediğin den , gezegen lerin dönm esine
böyle dâh iyan e b ir çözü m bu lm u ş olm alılar, A y kü resin de gök
cisim leri, Faal AkıTda da kozm ik a k ılla r son bu lu r. E n ü stteki
gök ile en aşağıdaki ay feleği arasın daki va rlık la ra “İk in ciler
veya R u h aniler" denir. O nuncu akla ise “F a a l A k ıl" adı verilir.
Faal A k ıl ay a ltı âlem ini, yani; yerk ü reyi idare eder. N esn eler
dü n yasın da m eydan a gelen h er tü rlü fizik i, kim yevi ve b iyolo­
jik h arek etleri Faal A k ıl tayin eder.

Ib n Sına, Faal A k im sem avi va rlık la rın d a yard ım ı ile için de


bu lu ndu ğu m u z sü fli âlem i, ya n i ay a ltı âlem in i m eydan a g e ­
tirdiğin i söyler. İb n Sînâ, Faal A k ıl ile sem avi va rlık la r a ra sın ­
d aki irtib a tı ve on lara olan yardım ım , sem avi va rlık la rın can lı
olu şu n a bağlar, A y a ltı âlem in de bu lu n an va rlık la rın su retleri
{m atem atiksel form ları, ark etip leri} F aal AkıTda m evcuttur.
Faal A kıl, sem avi va rlık la rın da yard ım ı ile bu su retleri dağıt­
m aya başlar. B u yü zden F a a l A k ıl1a dü n yadaki h er va rlık tü ­
rü ne b elli b ir şekfl/biçim ve sû ret veren an lam ın da “V ah ibu 's
su ver" den m iştir ve yin e bu onu ncu akla, “F a a l A k ıl, R u h u l-
Kudüs, C eb ra il" gibi İsim ler de verm işlerdir. B öylece kevn-ü
fesad âlem in deki tü m işleri bu “Faal A k fi/ C eb ra ir den en k o z­
m ik gü ce yap tırm ışlardır! O ysa K u r an a göre C eb rail’in va h iy
getirm ekten b a şk a b ilin en b ir görevi yok tu rî

FârâbTde de akılların sayısı on ’dur. A k ılla r ve n efisler bu


h areketi başlatm ıştır. O na göre h er b ir feleğin ken di aklı ve
n efsi/ru h u vard ır. Nefs: feleğin doğru dan h areket ettirici­
si olup, o da gücünü akıldan alır. H er b ir akıl, ken disin den
daha yu k a rıd a olan b ir ü st aklı tem aşa eder* onun m ü kem ­
m elliğin e h ayran olur, on a kavu şm ayı aşk İle arzu lar. İşte bu
kem ale u laşm a arzu su h er b ir akim feleğin i h arekete geçirir.
T a h epsi bird en ken disi h areket etm ed iği h âld e h arek et etti-
236 İs İa m 'ın Fütuİusİarı S

rlci olan B ir'e du ydu kları arzu on ları M evlevi d erviş gib i dön ­
dürür! B ü tü n sem avi akıllar, felek ler sayesinde yeryü zü n d e
h ayat oluşm uş olur* B u su retle fizik, k ozm oloji ile kayn aşm ış,
yeryü zü göklerdeki âlem e bağlan m ıştır. Tan rı, bu on akıl sa­
yesin d e fizik sel evren i sevk ve idare etm ektedir*

B izim filo zo fla rın tan rısı, ilk fele ğ i h arek et ettirm ek için
şöyle b ir fisk e a tıveren A risto'n u n “îlk M u h arrik/ h arek et e t­
tirici" şek lin d ek i tan rı an layışın dan b irazcık farklıdır* O 'n u n
görevi; h er b iri ayrı b ir m elek ile yön etilen doku z feleğin to p ­
tan h arek et ettiricisid ir, o kadar! B u ah en k li h areketin sağ­
lanm asında sem avi a k ılla r doğrudan, felek lerin n efisleri ise
dolaylı olarak görev ü stlen m işlerdir.

S u d u r teorisin de sistem in en b a şın d a m u tlak b ir olan


Tan rı, ardın dan sayıları on olan gök sel ak ıl/ru h an îler g e l­
m ektedir ki, b u n lar A lla h ile m addi k âin at arasın da aracı iş ­
levi görm ektedir*

Tü m b u n ları İslam 'ın tevhid in an cıyla bağdaştırm a İm ka­


n ı yok tu r.4 A n la şıla n ü n lü filozoflarım ız Plottnus ve S abitlerin
tesirin d e fazlaca kalm ışlar!

Ö rn eğin Peygam berim iz, “A lla h 'ın lü tfü ile b ize yağm u r
yağdı, d iyen ler bana İnanm ıştır, am a ‘Şu gezegen b ize y a ğ ­
m u r yağd ırd ı' d iyen ler ben i in k â r etm iştir*" bu yu rm u şlardır,
{B uharı, İstiska, 28)

Ö rn eğin bü yü k tevhid önderi, İb rah im (as) b ir h a n if ola ­


rak, işrak îlerin ve filo zo fla rın tekrardan parlatm aya ça lıştığı
S âb iılik felsefesin e ve S ah illerin adı v a r ken di yo k (nom inal)
bü tü n tan rıların a savaş açm ıştı. İbrahim (as) eliyle, in sana
m u sallat oldu ğu n a in an ılan cin, şeytan, h ayalet vs. gib i g i­
zem li va rlık la r ile in san ın ve tab iatın m u kadderatın a h ü km et­
tiği san ılan astrolojik gü çler, sem avi akıllar, felek ler vs* gib i
y a n tan rıların işin e son verilm iştir* İb rah im 'in tevhid m ü ca­
delesiyle, tabiat m itolojik u n su rlardan arın dırılm ış, in san ın
tabiatı gerçek kim liğiyle görm esin e zem in h azırlayan b ir te ­

4 Mahmud Kaya, “FârâbF md. DİA, C. 12, s. 150,


Sufilerin Âlemleri 237

m i2 İik operasyon u yapılm ıştır. B öylece h er va rlık la yık oldu ğu


yere otu rtu lm uştu r, în san tab iatın gizem li gü çlerin e bağ ım lı-
lık tan ku rtu lm u ştu r, İnsana, A lla h 'ın tab iatın için d e d eğil de
ötesin de aran m ası gerek tiği öğretilm iştir,5

M a a lesef filozofla rım ızın m arifetiyle, özellik le de işrâk îlerce


S âb iîlik geri getirilm iş görünm ektedir.

V e en ön em lisi de “İnsan; bü tü n âlem lerin ken disin de d ü ­


rü lü oldu ğu b ir varlık tır. K âin at da bü yü k in sa n d ır,” anolo-
jis id ir,6

“Tü m âlem lerin [Lahût, ceberut, ilk teayyün, âlem i ervah


ve m isal âlem in in ) in san a dere edilm iş /in san a sıkıştırılm ış
olm ası” sözü -in sa n a iltifa t n e v in d e n de o ls a - pek m asum b ir
söz değildir. A slın d a bu söz; İn san ı tan rılaştırm aya yön elik
b ir sapıklığa k apı aralam ak için söylenm iştir. T a n rı d a dâhil,
in san da ne ararsan var! A llah, âlem de, özellik le de “zü bde-i
k âin at/evren in hulasası" olan in sanda tecelli etm iştir, İnsan
T a n n ’n ın en gü zel m azh an dır. M esela in sanda h ayal ku vveti
m i var, bu h ayal ku vvetin in bü yü ğü evrende “M isal  lem i”
olarak m evcu ttu r. Y a d a tersi, bu âlem -i m isal; İn san da h ayal
k u vveti olarak katlanıp, dürülm üş, sıkrştınim iş olarak b u ­
lu n m aktadır (!)

F azlu r Rahm an’m yerin de tesp it ettiği gibi:

Gazâlfye ait bazı fikirlerin etkisinde kalınarak, maddi âlemle ru­


hani âlem arasında var olduğuna inanılan Âlem-i MisaTtn varlığı­
nı ispat edebilmek için bir nazariye geliştirildi. Bu rüya ve gölge
ülkesi nazariyede, keramet tellallığının bir arenası durum unday­
dı, Birçok şeyhin ruhani demogojisl ile bir araya gelen bu anlayış
başta şarlatanlık olmak üzere her türlü sapıklığa yol açtı.7

5 Aslında İbrahim (as), insanm bozulmamış zihnini ve fıtratını temsil eder.


İbrahim'in başardığı şey, rüşt sahibi ve sağduyulu her bir insanm başar­
ması beklenen şeydir. İşte İbrahim (as) daha çocuk yaşta, çok naiv bir şe­
kilde bozulmamış bu İnsan fıtratına yaslanarak, o ana kadar hâkim olan
İlkel zihnin tabiata ve astronomiye odaklı anlam arayışını sorgnlamıştır.
6 Süleyman Hayri Bolay, “Alem" m d .t D İA , C. 4, s. 357-9.
7 Fazlur Rahman, İslam, s. 213-4.
238 tskun’m Paviuslart U

İm am H attabî'den sonra Ş e y h u l-İşrâ k S ü h reverdî bu rü ya


ile alakalı h âllere âlem dem iş ve on ları vasfetm eye çalışm ış
İse de bu n u Platon 'u n îd ea la r  lem i İle karıştırm ış, Şüyu ti de
bazı eserlerin d e bu fik ri onaylam ıştır. H afız Ş irazı onun k a ld ı­
ğ ı yerd en devam ed erek “Â lem va rd ır kİ, bu âlem onun tim sa ­
lid ir.” şeklinde, bu evren in h ayal ve gölge oldu ğu nu ifade eden
b ey itler döktü rm eye başlam ıştır.

Fazlu r Rahm an* B u “Â lem i M isa l” n azariyesin in ta rih i


köklerin e işaret ederek* onu şöyle eleştirir:

Yeni Platonçuluktan doğan “Varlığın Mertebeleri” nazariyesi ile


İlgili bir başka büyük nazariye de varlıkla düşüncenin özdeşli­
ğini öne süren “Bilgi Teorisidir." Bu İki nazariyeden, söz konusu
felsefi geleneğin dinî dünya görüşünde önemli bir rol oynayan
ve geniş ölçüde tasavvufl düşüncenin yardımıyla gelişen, üçün­
cü önemli bir doktrin "âlem-i misal” doktrini doğdu. “Misallerin
ontolojik dünyası; yüksek ruhani varlıkların m üşahhas suretlere
büründüğü, maddi dünyadaki kaba cisimlerinin latif cisimler ve
suretlere dönüştüğü yer."
İlk iki doktrin Sühreverdî tarafından daha da geliştirildi. Sühre­
verdî, özle/zatla varlık arasında ayırım gören İbn Sina'nın tezini
inkâr ederek, filozofların tanrı ile insan arasında yaptıkları ayırt­
ım a dayanağını ortadan kaldırdı. O, bu görüşüne uygun düşecek
tarzda vacib ve mümkün arasındaki farkı da inkâr ederek, bu
gibi ayırımların tamamen zihni ve sübjektif olduklarını ifade etti.
Aristo kategorilerinin hepsini tamamen sübjektif “mitler" olarak
gördü ve reddetti. O "Bütünüyle Allah varlıktır; Varlığın bütünü,
Allah'tır." dedi.
Sühreverdînln geliştirdiği bilgi teorisinde bilgi; filozofların öğret­
tikleri gibi formların “soyutlanması" suretiyle değil, objenin vası­
tasız olarak kavranması veya onun doğrudan doğruya mevcudi­
yetiyle elde edilir. Sühreverdî, “bu doğrudan farkında olmayı", her
türlü bilginin ana özelliği olarak kabul etti ve eski Zerdüştlükteki
Nur kavramım yeniden canlandırarak, böyle bir İdraki, Varlığın
kendi kendini aydınlatması olarak kabul etti. B u şekilde varlık,
sudur yoluyla Mutlak Hakikatten akıp gelmeye devam ettikçe.
Nur veya kendiliğinden ortaya çıkan şuur hâli de nihai kaynağın­
dan çıkarak akmaya devam edecektir.
Burada insanın bilme güçleri. Kişi şeklinde tasavvur edilen H a­
kikatin ontolojik yapısına yansımaktadır. Nasıl ki, insanda duyu
idraki, hayal gücü ve akli düşünce varsa, âlem de objektif ola­
Suflierin Âlem leri 239

rak bunlarla donatılmıştır* Buradan hareketle İbnüTA rabı âlemi;


en büyük insan, İnşam da küçük alem olarak nitelemiştir* Bu
doktrin makrokozmos ve mikrokozmos fikrinin zıddıdır. Birincisi,
âlemi insan modeline göre İkincisiyse, İnsanı âlem modeline göre
ele almaktadır.
îbnül-A rabi'nin bu çok katlı ve merkezinde İnsanın bulunduğu
kozmolojisinde, insanın yaratıcı hayal gücünün ontolojlk karşı­
tı olan "âlem-i misal* oldukça merkezi bir yer İşgal eder* Ger­
çekten bu misal âlemi çok geniş ve sınırsız bir alandır* Âlem i
misaldeki suretleri yansıtmaktan başka bir İş yapmayan, “beşeri
hayal gücü" kadar sınırsızdır* Âlem-i misale özellikle tasavvuii
ve (Peygamberle canlı olarak görüşmek vs* gibi) dinî rü’yet tec­
rübelerinin konusu olan ve ne tamamen ruhi ve ne de tamamen
maddi olan canlı sembolleri açıklamak İçin başvurulmuştur* B u
tecrübelerde, tecrübenin konusu olan saf ruhani gerçek, bir İma­
jın yan-m addl suretine bürünmekte ve doğrudan doğruya hayal
gücü tarafından idrak edilmektedir* B u “âlem-İ misal" öyle bir
yerdir kİ, orada peygamberleri ve melekleri İnsan suretinde gör­
meyi başardılar*5
***

B u fa n ta stik âlem i m isal n azariyesi N akşiben dî T a ri­


k a tın a R a b b a n id en evvel gird iği anlaşılm aktadır* Ç ünkü
R abbân î onu eserlerin in birçok yerin d e zikretm iştir* Ö zellik ­
le, N akşillgin M ü ceddidiye kolu bu n azariye ü zerin de fazlaca
ısrar eder*

K elam â lim leri için de b u n azarlyeyi kelam İlm ine ilk tatb ik
etm eyi dü şü n en R abban i’n ln talebelerin d en H in distan lı M ol­
la B edreddîn dir. M olla B edreddîn ü stad ın a ya zd ığı m ektupta
der ki: *K abir azab ı m isal âlem inde olur* Bu azap rü ya için d e
du yu lan azap gibidir* Yan i tem silidir*” İm am R abbani, cevabi
m ektu bu nda şöyle der: “E ğer bu m ü talaayı kabu l edersen,
onu ziya d esi ile gen işletm ek ve onu b irçok fer1! m eseleye ta k ­
sim eylem en m ü m kü n olur*”8
9

İm am R abbânî, M ek fu b a fın d a âlem i; ü çe ayırır: R u h lar


âlem i, M isal âlem i (m an aların tem essü l ettiği, görü nü m ka­

8 Fazlur Rahman* İsla m , s, 174-7.


9 Süleyman en-Nedvl, Asr-t Saadet. C. 2, s* 207-12: ayrıca bak. Rabbânî,
443* Mektub*
240 İslam 'w Pavluslan !î

zan d ığı âlem ) ve C isim ler âlem i. M isal  lem i; ru h la r âlem i ile
b ed en ler âlem i arasın da b ir a ra âlem dir (berzah tır) ve bu ik i
âlem in m an aları ve h ak ik atleri için ayn a du ru m u ndadır. Ruh
ve b ed en âlem lerin in m an aları âlem -i m isaTde la tif im ajlarla
(su retlerle) tezah ü r eder. Y a n i h er m ananın ve h er h akikatin
(gerçek varlığın ) ora d a m ü n asip b ir su reti ve h eyeti vardır.
H addi zatın d a bu berzah âlem inde h içb ir şek il ve su ret y o k ­
tur. B erzah âlem i b ir ayna gibidir, O ndaki su ret ve şek iller
d iğer âlem lerden aksetm iştir. Bu âlem t çok kere, h isten geç-
m eden ve beden den ayrılm adan d a h issedilir.

O na göre ruh, bed en e taallu ku ndan evvel m isal âlem in de


idi. B edenden ayrıldıktan sonra d a m isal âlem in e gidecektir.
K abir azabı da m isal âlem in de olacak tır.10

 lem -i M isal, âlem -i şehadet gib i m evcu t olup, o veh im


ve h ayal değildir. Â lem -i M isal bü tü n âlem lerin en gen işidir.
 lem lerin h epsin de bulu nan h er şeyin  lem -i M isalde b ir s u - '
reti, b ir görünüşü vardır. H atta akla hayale gelen şeylerin,
m an aların d ah i bu âlem de b ir sureti* m isali vü cu du vardır.

Bu  lem -i m isa li İcat ed en ler devam ında şöyle derler:

Cinler latif görüntüler olarak temessül edebilirken* insan-ı kâmil


ve onların daha büyüğü olan peygamber ruhları “âlem-i misal“
aynasında niye görülemesln? Elbette görülür! Orada görülen on­
ların kendileri olmadığı gibi, ruhlan da değildir, belki onların “mi­
sali (ruhsal ikizi* perisprlsi/astrat bedenimdir. B u anlamda olmak
üzere yakaza hâlinde R usıüüllahm görülebileceğini söyleyen bir­
çok âlim vardır. Bunlar yalancı mı?

Şah V eliyyu llah D ihlevî, H uccetıdlahı l-Batiğa. adlı eserinde


 lem -i M isaTde eşyan ın h enü z dü n yada m eydan a gelm ezden
önce orada m evcu t olduğunu*11 h er in san ın orada b ir su reti­
nin/ sem bolünü n oldu ğu nu söyler.12 E lest bezm inde ah it/söz
veren işte bu ik izim iz olup* in san bu dü n yaya geldiğin de bu
m isal âlem in deki ikiziyle/su retiyle ü st ü ste çakışıp, b ü tü n le­
şir. İn san tü rü ne ait bu suret* k işisel özellik lerin d en sıyrılıp*

10 Rabbani* M ek tu b a L 443. Mektub.


11 Şah Veliyyullah Dehlevı, H uiccetuliahi'l-B allğa^ C. 1* s. 54.
12 Şah Veliyyullah Dehlevî. age, C. I, s. 92.
Süitlerin Âlem leri 241

in san tü rü ne a lt n itelik lerin b a sk ın old u ğu  lem -İ M isaTde


şekle bü rünüp, orada b akî kalır. O rad a sadece in sa n la rın su ­
retleri /m isa lleri değil, y a p tık la rı iş le rin de b ir su reti v a rd ır.13
 lem i M isal ile  lem -i Ş eh a d et’İn İç içe geçtiği anda. Peygam ­
berim izin k alb i yarılm ış ve bu yü zd en d ik iş İzi kalm am ıştır,
İsrâ ve m fra c olayı,  lem -i M isal ve  lem -i Ş eh ad et arasın ­
daki berzahta* ya n i h er ik i â lem in d e h ü k ü m lerin in cereyan
ettiği b ir m ekânda olm u ştu r,145
1

H adisçi ve sû fî D ih levî, b irço k hadiste* m addi olm ayan b ir


m isal âlem in e işaret ed ild iğin e in an ır. O, vahyi* m fra cı, Sid-
retü l-m ü n teh a 'yı, m eleklerle görü şü p -k on u şm ayı ve bu n lara
b en zer h ad iseyi m isa l âlem iyle iza h etm eye ça lışır ve şöyle
der: “B irçok h ad isin d ela let e ttiğ i üzere* va rlık içerisin d e m ad­
d i olm ayan b ir âlem va rd ır ve m a n a la r orada ken d ilerin e u y­
gu n im a jla rla tem essü l ederler. B u h ad islere bakan lar bu n la
n za h irleri İle kabu l edip, sözü n ü ettiğim iz b içim de b ir âlem in
va rlığım itira f etm ek zoru n d a k a lırla r. B en de S u yu tı ile ayn ı
görü ş ve kan aatteyim .”

Zah ld el-K evserî, D ih le v f n in bu görü şlerin i şöyle eleştirir:

Dİhlevfnİn yalnız kaldığı görüşlerinden biri de hadislerin m üş-


kilatım Âlem -i Misal diye* hayaller üzerine bina edilmiş bir âle­
min üzerine bina edilen İzah şekillerine bağlam asıdır. Bu âlem-i
m isalin varlığı ne Şeriatta* ne de akılda sabit olmayan bir ha­
yaldir. Bu yüzden, müşküatın halledilmesini b u âlemle çözmeye
kalkmak* işi hayale ihale etmektir. Hatta bu problemleri Âlem -i
Misalin meçhullûklerine atmak, hadislerin m analarım iptal et­
mekten farksızdır. Ayrıca, bir şeyi hicri birinci asırdaki insanla­
rın anlamağı m analara hamletmek, katıksız bir ifsat ve haktan
sapm adır.16

Said N u rsı de bu m isal âlem in e n için ih tiyaç duyulduğunu


şöyle itira f eder:
Sonra ehl-i keşfin tasdtkıyla; yetmiş defe Resûl-i Ekrem temessül
edip, yakaza hâlinde CVnırn sohbetiyle m üşerref olan Celâleddln-i

13 Şah VeUyyullah Dehlevî, age, C. 1, s, 278.


14 Şah VeUyyullah Dehlevı, age, C. 2, s. 652.
15 Kevseri, H u s ru i't-T e k ö z t 98, nak, Hüseyin Avnl, “Alem-i Misal Var mıdır.
Varsa Ne Demektir?" http://www. daruaselam. com/red diyeler.
242 İslam 'ın PavlusJan U

Suyııtl gibi aüâm eler ve muhakkikler sahih hadislerin elm asla­


rını, sair sözlerden ve uydurm alardan tefrik ettiler. (19. Mektub)

Yani; m isal âlem i yardım ıyla h ad islerin P eyga m b erin sözü


olup olm adığım ona sorarak d ü zelttiler der.

Tam aksine, Peygam ber’e en çok yalan isn at edenler; bu


m isa l âlem in i İcad edip, ona sığın an lar olm uştur!

Platon’un Felsefesi ve Bize Tesirleri


M isal kelim esi (çoğulu m üsül) “örnek, m odel, ideal, denk,
benzer* an lam ların a gelir. “M isal  le m fn in bu an lam larla
doğru dan alakası vard ır. F ran sızca “Idea* kelim esin in şim di­
k i m anası fik ir ve tasavvu rd u r ki, h ariçte v a r olan b ir şeyin
zih in d ek i su retin den ibarettir. P la to n u n “idea”sına gelince,
bu n u n Yu n an cadaki m an ası “kalıp, m isal/örn ek” dem ektir.
P la to n a göre dü n yada gördü ğü m ü z m addi şeyler gibi ta sa v­
vu r ettiğim iz akli şeylerin dahi  lem -i Ezelide h ak iki ve da­
im î b irer m isali, n u m u nesi va rd ır ki, on la r sabit ve değişm ez
olarak kalır. D ü nyadaki eşya on ların n oksan ve geçici b irer
gölgesi hükm ündedir. İslam F ilo zofla rı Platon*un İdealan m ;
e l-M ü s ü îü İ-E fla iım tu u e /E fta ^ diye ter-
cüm e etm işlerdir.

P laton 'a göre ik i âlem vardır. B iri “a k led ilir âlem ” olan ide-
alar âlemi* diğeri de “du yu lar âlem i.” B u du yu lar âlem in de­
k i h er şey, id ea la n n kopyaların dan , resim lerin den başka şey
değildir. Bu görü ntü lerin, aslı “a k led ilir âlem ” olan, İd ealar
dünyasm dadır. B u id elerin olu ştu rdu ğu âlem de “İd ealar  le ­
m id ir." İdealar; çoklu k dü n yasın ın değişm eyen ilkeleri, k a y­
n a k la n ve asıHandır* Yan i on lar sadece soyu t b irer kavram
değil, ayn ı zam anda bu va rlık la rın n esn el olarak için den tü re­
d iği b ir kaynak, b ir tem el, b ir İlke, b ir an a m addedir.

F laton ’a göre id ea la r ezeli ve ebedidir. İd ea lan n ezeli ve


ebedi olm aları sebebiyle, on la r için doğm a, ölm e, artm a ve
eksilm eden söz edilem ez, İdealar, sonsu z olm alan sebebiyle
h içb ir değişikliğe b a ğlı kalm adan h er zam an k en dileriyle ayn ı
k alan şey lerd ir. O nlar, ken di b aşların a va r olan ş e y le r olup,
Sufilerin Alemleri 243

ken di k en d ileriyle özd eştirler ve va rlık la rı ken din den dir. K en ­


di b aşların a v a r olan idealar, tik el ş e y le rd e n fa rk lı olarak, za ­
m anın d a dışın dadır. M addi olan h erh an gi b ir şeyle k arışm a­
yan sa f ve katışıksız, soyu t ilkelerdir. K en d ileri b ir “şey” olan
idealar, bu dü n yadaki c ü zi/ tik e l ş e y le rin de a yn ı zam anda
n eden leridir. O nlar; ren ksiz ve b içim siz olup, gözle görü lem e­
yen , tan rısal ş e y le rd ir am a T an rı tarafın d an da ya ratılm a m ış­
lardır. S ayısız İdean m ken di araların da b ir h iyerarşi vardır.
B ir p iram it gib i en tepede, d iğer bü tü n iy i ş e y le rin n eden i
olan "İy i İd eası” b u lu n u r.16

Platon» ilk b a şta sadece “iyilik, gü zellik, adalet" gib i soyut


şeyler için id ea kavram ım ku llanırken , daha son raları h er b ir
şeyin/n esn en in ideasın m bu lu n du ğu nu id d ia etm eye b a şla ­
dı. H atta kolu nu zdaki saatin bile. S aatin izin id ea la r âlem in de
bulu nan ideası, sizin ve d iğer tüm saatleri va rlık dü n yasın da
v a r etm eye devam etm ektedir! M ilyarlarca saatin ve m ilyon ­
larca fark lı saatin/tü rü n tek b ir “saat ideası" va rd ır! K ita p la ­
rın ız, k alem lerin iz gib i tik el şeylerin de İd ealar âlem in de kü l-
li/tü m el a sılla n olan tek b ir ideası vardır!

H atta “Platonik aşkın ız" b ile bu P la to n u n id ea la r âlem in ­


d ek i “aşk ideası" sayesinde va rlık yü zü görebil
“E y aşk ilahesi, bu aşkm sah ib i de şensin, n ed en i d e" diye
yalvarab ilirsin iz! _

Ö zetle, Platonda göre id ealar zam anın d ışın d a ken di ken ­


d ileriyle ayn ı kalan, k en dilerin e h erh an gi b ir y e r tayin ed i­
lem eyen, bu n u n la b irlik te n esn elerin de n ed en i olan, sa f ve
katışık sız şeyhlerdir. Bu özellik leriyle id ea la r tik el n esn elere
ya yılara k on lara eşlik etm ekte, on lara k arışm akta ve orada
b ir sü re bu lu n du ktan sonra n esn elerden geçip gitm ek ted ir­
ler. Ö rn eğin P la ton a göre beyaz olarak gördü ğü m ü z b ir şeyin
“beyaz olm asın dan ” söz edem eyiz. S adece bu şeyin b eyaz ren ­
ge bü rü ndü ğü nden ve bu n iteliği b ir m ü ddet taşıd ığın d an söz
edebiliriz.

16 Mustafa İlboga, P icıton 'u n İd e a la n İle W h iteh ea d ’ın E zeU O b jelerin in K a rşı-
iaştınZmast, Yük. lisan s Tezi.
244 İslam’m Pauluslan U

^ P la to n a göre tek gerçek lik ideadır. O na göre idealar d ü n ­


ya sı değişm ez gerçek lik lerin dü n yasıdır. İd ealar dü nyasının
dışın da bu lu n an tik el dü n ya ise ku su rsu z id ea la n n ku su rlu
b irer yansım ası* gölgesi ve kopyası durum undadır. Platonda
göre va rlığım id ealara b orçlu olan n esn eler İse -o n u n m eşhur
m ağara istiaresin d e açık b ir b içim de ortaya koydu ğu g ib i- İde­
a la n n kopyalan dır. O n a göre b u dü n yadaki va rlık la rın h ep si
a ld a tıcı b irer görü n tü ve yan sım adan ib a ret olup, id ea la n n
b irer kopyası, b elli-b elirsiz b ir gölgesidir. P la to n a göre tikel
n esn elerin durum u va rlık ile yoklu k arasın da b ir konu m da­
dır. B u dü n yadaki varlık lar, gerçek va rlık la r olan id ea la n n
bu lu n m ası n eden iyle vard ır. B u n oktada P laton ’un “G ü neş
gibi parıldayan id ea la rla kıyaslan dığın da yeryü zü n de görü len
im gelerde h içb ir p a n ltı yok tu r." sözü, söylenm esi gereken h er
şeyi özetlem ek ted ir.17

P la to n a göre bu m addi evren i T a n n yaratm am ıştır. Bu


ru h çu filo zo fa göre m addi âlem* o kadar aşağılık ve sü fli b ir
şeydir kil O nu yaratm ak T a n rıy a yakışm az. M adde zaten
T a n n gib i ezelidir, Platon 'u n felsefesin de yok tan ya ra tılış diye
b ir şey yoktu r! S adece kaostan kozm osa geçiş vard ır. O* y a ­
ratm a ile tan rısal daim i oluşum u kasteder. Kaos hâlin de olan
“A n asır-ı E rbaa/ateş, hava, su ve toprak" gib i d ört u n su ru
D em iu rgos den en b ir a lt ta n n dü zen lem iştir. D em iurgos, b ir
usta, b ir san atçı gib i ezeli olan İdealan örn ek alıp* elin deki
m ateryallerle m addi evren i in şa etm iştir.

D em iu rgosTın m addeye şek il verm e aşam alan konu sunda


bu k ad arlık b ir açıklam ayla yetin en Platon, va rlık la rın sah ip
oldu ğu daha u zak b aşlan gıçlar hakkm daki b ilg ileri ise, sad e­
ce T a n rfy a ve on u n sevgili k u lların a m ahsustur, diyerek en
can a lıcı soru ya cevap verm ekten kaçın ır!

Platonda göre şek ilsiz ve dü zen siz hâldeki ana m adde D e­


m iu rgos un, iyin in ve id ea la n n şek il veren en erjisi sayesinde
can lan ıp dü zene girerek şekil, form ve gü zellik kazanm ıştır.
İd ealardan va rlığa geçişi “tan rısal iyilik ” gib i b ir a ra çla çözüm

17 Mustafa İlboğa, P la to n ’u n ideaban Be W h ü eh ea d ’u i E z e li O bjelerinin. K a rş ı


ta ştin lm a st, Yük. Lisans Tezi.
Sufilerin Alemleri 245

b u lan P la to n a göre iyi, iy iy i m eydan a getirm ed en edem ez,


B öylece evren in doğu şu n u açıklayan o bü yü k argü m an ım
bu lm u ş o lu r! Platon un m etafiziğin d e “İyi îd ea sı” bazen tan rı­
dır, B azen d e on u n m eta fiziği ta n ırlarla doludur. P laton bazen
b ir m on ist, b a zen de tam b ir p oliteist ve p a n teisttir!18

P laton ’a göre du yu ların , gelip geçen, değişen çok lu k dü n­


ya sı h ak k ın d a b ize verd iği b ilg ile r sağlam ve kesin değildir.
B u n a k a rşılık , akıl gözü yle kavrad ığım ız id ea la r h akkın da
sağlam , k esin ve gen el b ilgiler elde ed ebiliriz, İdealar, İn san ın
ru h u n d a g iz li olarak bu lu n m aktadırlar; çünkü in san ruhu,
doğu m d an önce, İd ealar dü n yasın da bulunm uştu. B undan
ötürü, in sa n ın , d ah a ön ce İdealar dü n yasm dayken görm üş
old u k la rın ı yen id en “h atırlam ası" sağlam b ilgilere u laşm ası
için yeterlid ir. Yani; b ilg i edinm e, sadece b ir h atırlam adan
ibarettir. R u h id ea la r dü n yasın daki gerçek leri u n u tm u ş ola ­
m az! B u "d oğu ştan b ilgi” vey a “ru h u n h atırlayışı" kon u su P la ­
tonda göre yaşam ön cesi b ir h ayatın varlığı, d olayısıyla ru h u n
ölm ezliği k on u su n da ön em li b ir kan ıttır. T a n rısa l b ir n itelik
taşıyan bu ezeli ru h parçalanm ış, yeryü zü n e sü rü klenm iş,
kökü n den a y n düşm üş ve b ir b ed en in için e h apsedilm iştir.

Ö zetle; b u ru h çu pagan filo zo f “ezeli ru h u ” is p a t edeceğim


diye m addi dü n yayı yo k saym ıştır. O na göre ölü m sü z ruh;
dü n yaya son su zca gelip-gitm ektedir. İşte bu reen k am a syon -
cu, tam b ir m istik olan, p oliteist {çok tanrıcı), m ad d eyi eze­
li gören, on tolojisin de ya ratılış kavram ına yer bile verm eyen
adam ın çelişk ilerle dolu felsefesi bizim m eşşaı v e işrâ k î filo ­
zofla rı d erin d en etkilem iş, felsefî b ir din olan tasavvu fu m u zu n
ise, en yü ce m im arıdır! Yine; h epim izin için de b u lu n du ğu n a
İn an ılan “ru h" bu pagan filozoftan bizlere kalm ış b ir h atırad ır.

Ü stelik P la ton ve d iğer tüm ruhçu filozofla ra göre tek b ir


tane ru h vard ır, O da idealar dü nyasındadır. S izin ru h u n u z
ve bu arad a herkesin ru h u bu ezeli-ebedi, ölüm sü z R u h tan
b ir parçadır. S izin ruhunuz, dünyaya sonsu z d efa gelip g it­
m iştir, R u h çu lu k gördü ğü nü z gibi zor b ir zenaat!

18 Fahrettin Olgııner, “Eflâtun" md. D&t C, 10, s, 471.


246 Islam 'm Pavluslan H

B u pagan filozofu n bize b ırak tığı felsefi m iras* ya n i h atıra ­


la r öyle u n u tu lacak gib i değildir* O nun id ea la r âlem i, bizim
sû fılerin âlem i m isali olacak, Â lem -i m isal de tüm M ü slü m an­
ların âlem -i berzah ı/kabir h ayatm a dönüşecektir*

P laton ’dan sonra, on u n ya n d a b ırak tığı İşleri tam am lam ak


için b ir b a şk a pagan filo zo f Plotin u s bayrağı teslim alır* K u r­
duğu Y en i E flâtu n cu lu k akım ı ve on u n su d û r teo risi b lzlerin
ontolojisini* kozm olojisin i ve epistem olojisin i belirleyecektir*
R u h çu lu k ve pan teizm tasavvu fu m u zu n bask ın ren gi olur* :

B izim işrâk îlere ve sû fîlere göre Platon “G rekçe konu şan


M u sa”dm “H ik m etA elsefe* n ebevi bilgidir* İb n û l-A ra b fy e
göre “hükem a" A lla h ’ı ve eşyayıJ dİİİt * F ilozoflar arasın da zevki
b ilg iy i tadan ^E flâtu n el-İlâ h î” gib ileri p ek nadirdir* O nun m a-
n evi tecrü besi, k e ş f ve vü cu t eh lin in ki ile ayn ıdır. Platon un
en telek tü el şah siyeti M olla S adra tarafın dan “kaddesallah u
ru h ah û ” (AHah ru hu nu takdis etslnj du asıyla teb cil edilir*190
2
. . _• ■" ..... ' ' ■...............**-
M uham m ed İkbal* F laton ’u m ın h ayatı dışlayan id ea lizm i­
n i şöyle eleştirir:
Eski rahip, bakîm Eflâtun kadim bir koyun İdi. Felsefenin ka­
ranlığında kaybolmuştur. Hayalî dünyaya o kadar dalmış idi ki,
kendi varlığını bite hesaba katmamıştı* Onun şarabı bizi de sar­
hoş etmiştir. Eflatun* insan kılığında bir koyundur; onun fikirleri
bizim sûfîleri de cezbe tmişttr* O; dünyanın bir hayalden ibaret
olduğunu zannetmiştir* Onun felsefesi var olanı yok saymıştır*30

B u arada ü m m i21 M u ham m edü’l-A rabi (sav) ve onun getir­


diği son din de bu h ar olup uçar* Sah i bizim peygam berim iz
kim dir?

M eşşaî filo zo f Fârâbı* P laton ’un td elerfn i, A lla h ’ın zâ tı ile


k âim İlm î su retler olarak yorum lar*

P la to n u n İd eler olarak kabu l ettiği şeyleri, kelam cı filo zo f­


lardan el-îci, T ü rlerin E fen disi olarak adlandırm ıştır*

19 ilhan Kutluen H a lid i H ik m e t T a sa vvu ru , İslam'ın K la s ik Ç a ğın d a F e ls e fe


Tasavvuru, İz Yayıncılık. İst/1996.
20 İlhaml Güler, “Düıl Çoğulculuk ve Geleneksele! {Tradisyonalist) Ekole İs­
lâmî Bir Kritik", İnönü Ün.* G n ostik A k m ü a r ve O k û îü zm S em p ozy ım ıiL
21 Yani felsefe bilmeyen, Hermetik hikmetten veya Platonik felsefeden uzak
anlamında!
Sufllerin Âlemleri 247

Sühreverdı, Platon u filozofların im am ı ve reisi olarak görür!


O d a im am ı gibi idealan n on tolojik gerçekliğin i kabul eder*

İşrâk î filo zo fla r Platon 'u n id elerin i ikiye ayırırlar, İlki; c i­


sim lerle h iç alakası olm ayan "a s h a b u i en va , e rb a b u l-e s ­
n am ” d ed ik leri soyu t akli idealardır* D iğeri ise; “el-m ü sü lü 'l-
m uallaka"dır* B u rası berzah ve h ayal âlem idir* Bu “M u allak
İd eler  lem i” , akledilen âlem le, d u yu lan âlem arasın da b u lu ­
n an ve h er ik i âlem arasın da b ir n evi geçişi sağlayan b ir k ö p ­
rüdür* Bu âlem , h er iki âlem deki va rlık ların b irer sü rerinin
bu lu n du ğu b ir aynaya benzer* B u rada JPlaton un id eleri ci-
slm leşir, cism an i fertler d e ru h anileşir! S ü h reverdı Platon 'u n
soyu t akli id elerin i bu rada m elek h âlin e dönüştürm üştür*22

îşrâk ı filozofla ra göre Platon'un, M


id ele r/m isaller” adım
verd iği bu soyu t cevh erler; M ebde-i E vveliden (A llah) su dû r
eden İlk va rlık la r olup, araların da ille t ve m a lu l olm ayan
C eberu t âlem in deki A rzı A kıllardır* B u akıllard an h er b irisi
m addi âlem de bu lu n an tü rlerden b irisin i, ku vveden fiile ç ı­
karıp, on u n yön etilm esi ve koru n m ası görevin i üstlenm iştir*
İşrâkîler, P laton ’un İd elerin i T ü rlerin E fen disi (R abbu’n-N ev1)
yapm ışlar, yan i b ir n evi ilahlaştirm ışlardır*

O sm anlI dü şü n ü rlerin den K asabbaşızâde İbrah im 'e göre


M u allak İd eler  le m fn d e ister soyu t olsu n isterse som ut ol­
sun, h er va rlığın ve h atta renk, şekil, tad, koku, ışık, hareket,
sükun ve bu n a b en zer şeylerin b ile zâ tı ile kaim olup, m adde,
zam an ve m ekanla alakası olm ayan b irer İd esi (m isali) bu ­
lunm aktadır. O na göre rü yad a görü len tü m va rlık la r, M u al­
la k İd eler  lem i nde bu lu n an varlıklardır* Çünkü ruh, uyku
esn asın da b ed en i terk edip, M u allak İd eler  lem in e çık a r ve
oradaki va rlık la rı m üşahede eder*

Tasavvu fçu lar, işrâk î filozofla rın M u allak İd eler  lem i'n e
B erzah ve M isâl  lem i gibi fa rk lı isim ler verm işlerdir*

D avud-u K ayseri ye göre M isâl  lem i; n u rân ı cevherden


olu şan b ir âlem dir* B u âlem ; n icelik ve du yu sal olm ası açı-

22 Fahrettin Olguner* “Eflâtun” md, D İA , C- 10, a. 475.


248 İslam 'ın Pavluslan U

sm dan clsm an î cevherlere, n u ran î olm ası açısın dan İse so­
yu t aidi cevh ere ben zem ektedir. D olayısı ile M isal  lem i, ne
b irleşik m addi b ir cisim , ne de soyut akil b ir cevherdir. M isâl
 lem i; arşı, kürsüyü, yed i göğü, yerleri ve felek leri için e a la ­
cak k ad ar büyüktür! Hz* Peygam berdin m ira c ı bu âlem de g e r­
çekleşm iştir! Bu âlem de bu lu n an su retlerin gölgesi, cisim ler
âlem in deki va rlık la rın su retlerin i m eydan a getirir* M eselâ,
bu âlem de bu lu n an C ebrail, C isim ler  le m fn e geldiği zam an,
ken di a slî su retin de d eğil in san su retin de görünm üştür*

İşrâ k î filozoflar, M u allak İd eler  lem in d e bu lu n an Câbulk,


C âburs ve H u rkalya adlı üç gizem li beld eden bah sederler, İş-
râk îler b u üç beld e için b ir de hadis u ydu rm u şlardır. G üya
Hz* Peygam ber, “C âbu lk ve C âburs u n su rlar âlem in e ait id e ­
ler, H u rkalya ise felek ler âlem in e a lt id elerd ir,” bu yu rm u şl

Ç ok tabii ki, bu peygam ber İslam peygam beri değildir* O l­


m ası da gerekm ez* Zira; h er b ir işrâk î filo zo f kendi b ilg i teo ri­
lerin e göre zaten peygam b erd ir,23

D avud-u K a y s erin in M isal  lem i, işrâ lö lerin H u rkalya b el­


desinin b ir ben zeridir. G üya Hz. Peygam ber m ira ç gecesin de
dört u nsurdan tam am en sıyrılm ak su retiyle, m ira c ın ı m addi
âlem ile m anevi âlem arasın da b ir berzah olan bu H urkal-
y a ’da yapm ıştır*

B azı işrâk î filozoflara göre iy i kim selerin ru h ları Öldükten


son ra C âbu lk’a gid er ve işled ik leri gü zel am eller, ken dilerin e
gü zel su retler olarak gösterilir* K ötü kim selerin ru h ları İse öl­
dü kten sonra C âburs a gid er ve on ların ya p tık la rı am eller de
ken dilerin e kötü su retler şek lin de gösterilir. B azı filo zo fla ra
göre ise C âbulk, A k ılla r âlem i ile C isim ler  lem i arasın da b u ­
lunan ve dü n yadaki bü tü n va rlık la rın su retlerin in , C âburs
ise dünyada iken kazan ılan am ellerin b irer su retin in bu lu n ­
duğu b ir berzahtır,

23 Hermetik lrfan/gnosis öğretisine göre peygamberlik ilahı bir görevlendir­


me ile değil de nefis terbiyesi ve ruh tezkiyesi İle kazanılacak bir merte­
bedir* Meşşaî Fârâbî bile filozofları peygamberlere denk görür ve şöyle
^ der: *Akıl öyle bir mertebeye çıkar ki Faal Akıl/Cebrail'den doğrudan bilgi
(vahiy) almaya başlar,"
SufÜerln Âlem leri 249

S ü h re v e rd fy e , göre bu gizem li ve m istik beldeler, vecd


h âlin de erişilen ve uyku ile u yan ık lık arasın da görü len te­
za h ü rler vey a sa d ık rü yalard a görü len akil su retlerin için de
bu lu n du ğu yerlerd ir. H atta k en disi bu b eld elerd en C âbu rs'ta
A risto ile görü şm ü ştü r. T a b ii ki, bu koskocam an b ir yalan dır.
Ü stelik gördü ğü nü id d ia ettiği kim se A risto değil, Ploü n u s ya
d a Y en i E flatu n cu b ir filozoftu r! Bu tü r sah tekârlıklara bu
k im seler sık sık başvu ru rlar. Y a görü ştü kleri ü statların dan
görevlen dirm e alırlar. Y a da on larla tartışıp, on lara ders v e rir­
ler, b aşa gü reştik lerin i gösterirler!

B azı m u tasavvıflara göre C âbulk, vü cu b ve im k ân d aire­


lerin i için e alan u lû h iyet m ertebesidir. E şyanın esas su reti
b u rad a m evcu t olup, bü tü n varlık ların doğuş yeridir, C âburs
ise b ü tü n h ak ikatlerin zu h u r y e ri olan in san ın varlığıd ır. Zira,
İla h î za tın aydın lığın dan doğan h er şey, İn san ın va rlığın d a
son bulur.

B a zı m u tasavvıflara göre İse Câbulk, m u tlak va rlık ile âlem


arasın da b ir berzahtır,

T asavvu fçu lar, ru h u n bedene girm eden önce R u h lar  le ­


m in d en M isal  lem i n e geld iğin i ve bu rada b ir sü re k alarak
bed en e girm ek için h azırlık ya p tığım id d ia ederler. A yn ı şek il­
de ru h u n bed en den çıktıktan sonra varacağı ve B erzah d en i­
len âlem de yin e bu âlem dir,24

Platon'un İdealan, Nasıl Âyan-ı Sabite,


İdealar Âlemi de Nasıl Âlemi Misal Oldu?
Platon; tü rler ve kü lliler/tü m ellerin yaşad ığı başka b ir
âlem bulu ndu ğu nu , bu âlem in A yan -i Sabite yah u t ilk n u ­
m u n eler (ezeli örn ekler) âlem i olduğunu söyler. B iz bu dü n­
ya d a bu A ya n -ı S abite n in gö lgelerin i görü yor ve on lara efrad
veya c ü zile r/ tik e lle r n am ını veriyoru z. Bu tü rlerin asıl va rlığ ı
M ü sü l/Id ealar veya  yan i S abite âlem indedir, B u filozoflar,
bunu izah için A yan -i S abite âlem inde tü rlerin , bu âlem deki
eşya için b irer k alıp teşk il ettiğin i, h er şeyin bu k a lıp la ra göre

24 İsmail Erdoğan, “Platonun İdelerine Bazı İslam Düşünürlerince Yapılan


Atıflar", http: //dusundurensozler.blogspot. com 2008/02,
250 İslam ’ın Pavhıslan ü

icat ed ilerek ferd ler ve c ü z ile r h âlin de bu âlem e gön d erild iği­
ni* bu âlem d ek i h er şeyin ken di tü rü nü n b ir gölgesi oldu ğu nu
iddia eder. B u tü rlerden h er birinin* o tü rle alak alı b ir ruhu
vardır. O ru h b u n ların ilahıdır. O na, “tü rü n ra b b i” (R a b b ü n -
Nev*) derler. P laton un Âlem di M isali bu du r,25

Îbn ü ’l-Arabı* âlem d eki n esn elerin som ut vü cu t/varlık k a ­


zanm adan önce A lla h ’ın zatın da id eler h âlin d e bu lu ndu ğu nu
İleri sü rer,26

Ayn; hakikat* m ah iyet ve za t m an asına g e lir ve varlık /vü -


cu t kavram ın dan fa rk lı b ir anlam a sahiptir. “B ir şeyin va rlığ ı
başka* m ah iyeti b a şk ad ır.“ denir. A yan ı sabite d ış âlem de
va r olan eşyan ın A lla h 'ın ilm in dek i h ak ikatleri olup* hariçte
m evcu t değildir. D aha doğrusu bu n lar A lla h ’ın ilm in de sabit
olan “yo k la rd ır.” Bu terim tasavvu fa Îbn ü ’l-A rabı ile girm iş*
dah a son raları sû iı filo zo fla r A llah -âlem ve in san ilişk ileri
konu su n daki dü şü n celerin i ve va rlık görü şlerin i bu şek ilde
açıklam ışlardır, Îb n ü l-A ra b fy e göre eşyan ın ü ç safh ası v a r­
dır, İlk teayyün* a yan -ı sabite ve ayan-ı h ariciye! Bu ayan -ı
hariciye* ayan -ı sabiten in tecellisi* görü n ü r h âle gelm esid ir
ki* aslın da on lar yo k h ü km ü n dedir ve gölge varlık lard ır.

D ış âlem de b izim gördü ğü m ü z eşyan ın aslın da h ak iki b ir


vü cu du (m ahiyeti* h ak ikati) yoktu r. E şyanın b irbirin den fark ­
lı görünm eleri* aslın da a y n a yn va rlık la ra sahip olu şu n dan
değil* ayan -ı sab itelerin in fark lı oluşundandır. V arlık /vü cu t
tektir* fark lılık ayan -ı sablteden ileri gelir! B u ayan -ı sabite*
B ir olan za t-ı İlah în in su du r/zu h u r etm esinden ibarettir. Ib-
n ü l-A ra b fn in görü n en alem in b ir h ayal yah u t gölge oldu ğu
görü şü tam am ıyla P laton ile ayn ıdır.

A yan -ı sabite va rlık la rın m od elleri (prototipleri) ve k a lıp la ­


n dır. V a rlık la rın çeşitliliği, çoğalm ası ve sayısız fark lı şek iller­
de görü nm esi b u ayan -ı sab ite’den kayn aklan ır. B u ayan -ı sa­
bite/idealar h içb ir zam an dış dü n yada/gorü n ü r âlem de b u ­
lunm azlar. B u n lar va rlık koku su koklam am ış soyu t va rlık la r

25 Süleyman en-Nedvi, A s r-ı S aadet, C. 2, s. 207-12.


26 Fahrettin Olguner, “Eflatun” md. D İA r C, 10, s, 475,
Sufilerin Alemleri 251

olup, b u n lar eşyanın batını, eşya ise bu n ların zah iridir. B un­
la r ila h ı isim lerin su retleridir. Y in e ayan ı sabite; dış âlem deki
va rlık la rın h ak ikati olm aları itib ariyle b ed en için ru h gib idir.

Îb n ü 'l-A ra b fye göre ortad a yaln ızca A llah ve ayan -ı sabite


vard ır. A yan -ı sabite (ideler), A lla h 'ın ilm in de eşyan ın görü n ü r
hâle gelm eden önce va r olm ası dem ektir. B u n lar h ariçte m ev­
cu t d eğillerd ir am a İlah î İlim de ^yoklar" olarak m evcu ttu rlar,
îbn u 1-Arabî ayan -ı s a b ite y i kab u l edince bü tü n m üm kün
olan ların da m evcu t oldu ğu nu kabu l etm ek zoru n d a kalm ış­
tır, B u ayn ı zam anda şu dem ektir: D u yu lar âlem inde va rlığı
olan b ir in sanın ayn ı an d a ayan -ı sabite âlem inde de sübutu
va r dem ektir.

Feth u llah G ü len de bu a yan -ı sabite teorisin i h ak ve h ak i­


katm iş gib i savunur.

Ayân-ı sâbite" sabit/değişmez zâtlar ve mâhiyetler demektir. İlm-i


İlahide mevcut olan her şey, bir yönüyle vücut, varlık kokusu ve
özelliği koklamış olsa da hârici vücut noktasında henüz mevcud
ve yokluk arasında bir yerdedir.
Varlık ve eşya, kendi zâti an İtibarıyla yok/hiç hükmündedir,
H akkın vücudunun gölgesi olması bakımından ise mevcut sayı­
lırlar. Âyân-ı sabite ve misâli modeller hârici vücutla şereflendiril­
dikten sonra misâli levhalar hâlini almakta, peşinden de bu ber-
2 ahî motifler, kendilerine göre farklı vücut urbaları giyerek daha
değişik boyutlarda âyinedarlık vazifelerini sürdürmektedir, Zdyâ-
zulm et hayır-şer, saîd-şakı hemen hepsi bu âyân-ı sâbiteden ak­
seden misâli levhalarda bellidir; ancak, saîdin saîd, şakinin de
şaki kabul edilmesi hârici vücut ve teklif altına giren varlıklarda
onlann bu teklif âlemindeki temayüllerine bağlanmıştır.
Her zaman olm asa da bazen eviiyâullahın âyân-ı sâbitedeki hâl­
leri, açık veya rüyalarda olduğu gibi bir kısım sembollerle m üşa­
hede etmeleri, onlara sıradışı bir lütuftur. Bu seçkinlere bazen,
daha sonra olacak şeyler bildirilir, Âyân-ı sabite İle alâkalı bu
bilgiler ve bu müşahedeler, Seçkinlere çok defa misâli levhalar
hâlinde arz edilir.
Ne şekilde olursa olsun, âyân-ı sâbiteye ait mânevi sûret ve mo­
dellerin yansıdığı ve temessül ettikleri âlem veya aynalara "âlem-i
misâl" denilir. Ayrıca âlem-i misâli, varlık ve hâdiselerin mânevi
252 İs la m 'ın Pavluslan il

suretler hâlinde, kendi özel kılıflarıyla duyular dünyasına girme­


leri* görülüp hissedilmeleri* şeklinde de yorumlayanlar olmuştur
ki, ruh ve melâikenin belli suretlerde temessulleri bu hususa bi­
rer örnek teşkil edebilir.fi7

A yan -ı sabite; evren de v a r olan eşyanın A lla h 'ın ilm in d e­


k i h akikatleri, İlah î isim lerin su retleri olup, h ariçte m evcu t
değillerdir. O n lar P la to n u n id ea la n gib i soyut va rlık ların m o­
d elleri ve kalıp lan d ır. B u n lar ezelid ir, asla değişm ez, d eğişti­
rilem ezler, A yan -ı sabiten in değişm esi im kân sız olduğundan
b u n ları değiştirm eye A lla h 'ın ira d esi de taallu k etm ez, îb n ü l-
A ra b ı'ye göre A lla h 'ın ilm i m alu m a tabidir. O, b ir şeyi, o şey
n asılsa öyle b ilir ve aynen b ild iği gib i va r eder. B ir şeyin n asıl
olacağı ise, o şeyin âyan -ı sabltesin e bağlıdır. Ben, sen, o ve
h er b ir şey bu dü n yada b irer hayal, veh im va rlık ve yok lu k
arasın da b ir gölge gib iyiz. A sılla n m ız b u m isa l alem in deki
âyan -ı sabitelerdir. Bu ayan -ı sabite ise ezeli olup, d eğişm e­
diğin den b u düşünce, irade h ü rriyetin i tam am ıyla yo k etm iş/
cebircü iğe / fatalizm e yo l açm ıştır. Bu n eden le tasavvu fa Yu -
nan felsefesin den geçm iş olan b u  ya n -ı sabite n azariyeşin i
kabu l eden sû fîler hep kaderci olm u şlardır.20

 yan -ı sabite ilah ı ilim de sabitlik elde etm iş gerçek lik ler­
dir* m ü m kinâtın zah ire doğru b ir adım dah a ilerleyerek k a ­
rarlaşm asıdır, Â yan -ı sabite yaratılm ış değildir. A y n la r ebedi
ve ezelidir. V ü cu t bu lm adan önce bütün va rlık la rın b ir ayn -ı
sabiti vardır. Hayvan, b itki ve m adenlerin, h areket ve ta vır­
ların dahi ayan lan /idealan d a aynen böyledir. Bu âyan -ı sa-
b itelerln A lla h ’a ih tiyacı yoktur. A ksine, Y aratıcın ın on larda
zu h u r etm esi açısın dan âyan ’a/idealara ih tiyacı va rd ır (!) Bu
za tla r (aynlar) yoklu kta sabittirler. İyilik eden kötülü k eden*
yararlan dıran ve zarar veren zatların kendileridir. A yan -ı sa-
b itelerin in ya ra tılışı sırasında henü z va rlık âlem ine gelm eden
m üm in olanlar* va rlık alan ın a geld ik leri zam an d a im an lı g ö ­
rünürler, A llah onların beyle olduğunu ayan -ı sabitelertnden
bilir. A llah da ilm ini ken di m ukaddes zatın dan değil de ayan-ı8
2
7

27 Fethullah Gülen, “Ayan-ı sabite ve Âlemi Misal", Sızıntı* Nisan 2001* Cilt
23* Sayı 267.
28 Süleyman Uludağ, “Ayan-ı sabite" md. DİA. C. 4* s. 198-9.
Süitlerin Alem leri 253

sabiteden alm aktadır. A llah İlm ini oradan aldığı için başka b ir
şekilde h areket etm esi m üm kün değildir. Bu düşünce sah ip­
lerin e göre sübut âlem inde ne isen va rlık âlem inde de öyle
göründün! Bu ise ah laki soru m lu lu ğu n tem eli olan irade hür-
lîj^ t in iy o k etm ektediı\LJ

Tü m b u n ları kabu l etm ek m ü m kü n değildir, A yan -ı sabi­


teler! k adim /ezeli kabu l etm ek küfürdür. Zaten, Îb n ü l-A ra b î
evren i “kadim -I h ad is/ezeli ya ra tık ” d iye n iteleyerek bu konu ­
daki n iyetin i gizlem ez! îb n Teym iyye İb n ü 'l-A rab î’n in bu tü r
d ü şü n celerin i k ü fü r olarak nitelem ektedir. Y in e şeyhü lislam
M u stafa S abri de Îb n ü l-A ra b î'n in görü şlerin i ten k it etm iş ve
reddetm iştir. T a sa vvu f tarih in d e son derece te sirli olan bu
A yan -ı sabite n azariyesin e kelam cıla r ve S eleS yye âlim leri
sü rek li itira z etm işlerdir. Ç ünkü A yan -ı sabite n azariyesin in
M-1
-rl—
■■■_ _ .. ._____. ___ ___ -T.

kabu l ed ilm esi h âlin de eşyam n yaratılm ası^ye A lla h 'ın Y a r a ­


tıcılık ” sıfa tı y o k olm akta, âdemin kadim olduğu görü şü kabu l
ed ilm ek ted ir

Bu a yan -ı sabite n azartyesi çeşitli felsefi görü şlerin h ar­


m an lan m asıyla olu şan b ir teoridir, A ya n -ı sabite n a za ılyesi
Platon un id ea la n ve Plotinu s'u n “B ir ve İlk A k ıl” n azariyesi­
n in devam ıdır.29
+**

Sald N u rs fy e göre ru h la r âlem inden başka bilem ediğim iz


pek çok m anevi âlem vard ır. Y in e bu âlem ler ayn ı anda» iç
içe geçm iş durum dadırlar. Â lem -i esir, âlem -i m isal, âlem -i
berzah gib i âlem ler arasın da sıkışık lık ve y e r d a rlığı yoktu r.
Bu âlem lerin h epsi, b irb iriyle kan şm aksızm kü çü k b ir yerd e
top lan a b ilir.30 Said N u rsî Â lem -i m isali; âlem -i ervah ile âlera-
i şah adet ortasın d a b ir berzah olarak ta rif eder.
Âlem-İ misal, âlem-i ervahla âlem-i şehadet ortasında bir berzah­
tır, Her ikisine bir yönüyle benzer. Bir yüzü ona bakar, bir yüzü
de diğerine! Meselâ, aynadaki senin misalin, şeklen senin cis­
mine benzer; maddeten senin ruhun gibi lâtiftir," Âlem-i misal;

29 Süleyman Uludağ, “Ayan-ı sabite" md. D İA , C, 4, s, 198-9.


30 Afesneut ZeylÜl-Habbe.
254 İslam 'ın Paüluslan H

âlem-i şehadet gibi vücudu görünür. Tahakkuku bedihî/açıktır.


Hatta sadık rüya ve keşf ve şeffaf şeylerdeki temessülât, bu âlem­
den âlem-i misale karşı açılan üç penceredir. Avâm a ve herkese
bu âlemin varlığını açıkça gösterir, Âlem-İ misalin vücudu, âlem-i
ervah ve âlem-i şahadet kadar kesindir.31

Said Nursî* beş h ayat tabakasından bahseder.

Birinci Tabaka: yeme, İçme gibi birçok kayıtlara bağlı olan bizim
hayatımızdır.
İkinci Tabaka: Hz. Hızır ve Üyaâm (as) hayatlarıdır ve bir dereceye
kadar serbesttir. Yani bir anda pek çok yerde bulunabilirler.
Üçüncü Tabaka: Hz, İdris ve İsa'nın (as) hayatlarıdır ki, beşeriye­
tin ihtiyaçlarından sıyrılmış, melek hayatı gibi bir hayata dönü­
şerek nur ani bir letafet kesbetmiştir.
Dördüncü Tabaka; Şehitlerin hayatıdır. Hz. Hamzahın* çok vaka­
larda kendisine sığınan adam ları koruması, bununla izah edilir.
Beşinci Tabaka: Kabir ehlinin ruhî hayatlarıdır, ölü m tebdil-i
mekândır, ruhun salıverilmesidir, yokluk ve fena değildir. Sayısız,
vakalarla evliyanın ruhlarının temessül etmeleri ve keşif ehline
görünmeleri, blzlerle münasebetleri ve diğer kabir ehlinin uykuda
ve uyanıkken bizlerle münasebetleri ve gerçeğe uygun olarak biz-
lere haberler uçurm aları gibi pek çok delil, b u hayat tabakasının
mevcudiyetini ispat eder.32

 lem -i m isal; A ya n -ı sabiteye a it m anevi su ret ve m odelle­


rin ya n sıd ığı ve tem essü l ettiği b ir aynadır, Bu ayn aya d ü n ­
ya d a m evcu t bu lu n an (canlı, cansız, in san ü rü n ü veya ya ra ­
tılm ış) bü tü n şeyler ve m eydan a gelen bü tü n olaylar ayn ısı ile
ve de tertip li olarak yan sır. D ah a doğru su dü nyadaki eşya ve
olaylar  lem -i M isalin yan sım asıdır. O radakiler asıl* dünya-
d ak iler b ir h ayal ve gölgedir.

 lem -i M isal; m addi âlem le ru h lar âlem i arasın da b ir köp ­


rü âlem idir. B u âlem h em m add i âlem den» hem de ru h la r â le­
m in den va sıfla r alm ıştır. M addi âlem e göre m isal âlem i daha
la tif ve h a fif b ir âlem dir. U yku arım da m add i âlem e kapan an
pen cereler m an evi ve m isali âlem lere açılır. R u h d a bu a ç ı­
la n pen cerelerden o âlem leri seyir ve m ü talaa eder. K albin

31 Barla Lahikası.
32 Birinci Mektub.
Sufİlerin Âlemleri 255

v e du ygu ların tera k k i ve keskin liğin e göre rü ya sahibi, bazen


levh -i m ah fu zu n cilveleri, bazen de kader m ektu p ların ın n u ­
m u n eleri ile karşılaşır*33

Y in e Said N u rsfy i, va h d et i vü cu tçu ların ica t ettik leri ga ­


rip âlem leri savu n u rken görüyoruz;

İb n û l-A ra b i’n in Fütuhata M ek k iye İsim li kitabın da ve İn


sa n ı Kâm il kitabın ın m ü ellifi A b d u lk eıim el-C îlî gib i zatların
kitap ların d a h ab er verm iş oldu kları MK a f dağı, A rz-ı B eyzâ ve
 lem -i M eşm eşe" gib i b in ler dünya bü yü klü ğü n deki âlem ler
âlem -İ m isalden old u k ları için on ların yerleri dü n yada b ir çe­
k ird ek k ad ar olsa d a âlem -i m isald e b ir ağaç k ad ar geniştir.
Ç ü nkü bu dü n yada ya p ıla n az b ir am el ve fiilin âlem -i m isal­
de tim sa li b ir ağaç gib idir. A n cak on ların sekir hâlin de gör­
dü k leri bu âlem ler âlem -i şah adet ile k a rıştırıld ığı için in kâra
sebep olm u ştu r. "O n lar eh l-i h a k ve h ak ik attirler ve görd ü k­
lerin i doğru görm üşlerdir* Fakat, görd ü k lerin i yoru m lam ada
h ata etm işlerdir* R ü yadaki adam ken di rü yasın ı ta b ir edem e­
d iği gibi, o kısım eh l-i k e ş if ve Şuhut dahi görd ü k lerin i o hâlde
ik en ta b ir edem ezler, O n ları ta b ir edecek olan “A sflya* den ilen
vera setti n ü bü vvet m uhakkikleridir*"34

O n ların h atalı yoru m ların ı dü zeltm ek, pek ta b ii Said Nur-


s îy e kalır!

 lem -i rüya, âlem -i m isâlin gölgesi ve o da âlem -i berzahtın


gölgesi oldu ğu ndan, d ü stu rla n / ilk elerl b irb irin in ben zerid ir,"35

Levh -i m ah fu zu n ve âlem -i m isalin İki kü çü k num unesi,


İn san ın h afıza ve h ayal ku vvetid ir... (devam ı şim dilik ya zd ı­
rılm adı. V a y va yî)36 K ü çü k b ir âlem olan in san da h ayal gücü
olduğu gibi, bü yü k b ir in san olan âlem de de b ir âlem -i m i­
sa l va rd ır... H afıza gü cü levh -i m ahfu zdan h ab er verd iği gibi,
ku vve-i h ayaliye de âlem -i m isalden h ab er verir 37

33 http;//www somlarlarisale. Alem-i misal,


34 Mektûbât lS.Mektub*
35 Said Nursi, Sönühat, İfade-i Meram*
36 Emirdağ Lahikası L Mektup 202.
37 Barla Lah, Mektup 264.
256 İslam'ın Pavluslan U

 lem -i m isal, âlem -i ervah la âlem -i şeh âdet ortasın da b ir


berzah tır. H er ik isin e b irer vecih le benzer. B ir yû zû on a b a ­
kar, b ir yü zü de diğerin e bakar. M eselâ, ayn adaki sen in m isa­
lin su reten sen in cism ine benzer. M addeten sen in ru h u n gib i
lâ tiftir. O âlem -i m isâl; âlem -i ervah, âlem -i şeh âdet kadar
vü cu du kesin dir. Â lem -i m isal, eh l i velayetin /evliyan ın te-
n ezzü h gâh ıdır. (gezip-dolaş tık la rı m esire yerlerid ir)3®

Said N u r sı, b ir cu m a gecesi âlem -i m isale giriverir.3


3
89 G örü r
ki; âlem -i m isal, sonsu z b ir fotoğraftır. Ö yle ki; h er b ir fo ­
toğraf, dü n yada yaşan an tüm olayları h er an tazelen en gü zel
m an zaraları, şek illeri ve gü zellik leri fotoğrafım alıp» hiç k a ­
rıştırm ayarak çekiyor, Â lem -i m isal; b in ler dü n ya kadar bü ­
yü k ve gen iş b ir u h revi sinem adır. F an i varlık ların , h er an
değişip-kaybolan h âllerin i ve geçici h ayatların ın sem erelerin i
kaydediyor. Bu fotoğra fla rı son su za k ad ar sü recek izlem e sa­
lon ların d a ve C enn ette ebedi m u tlu lu k dostların a dü n ya m a­
ceraların ı ve esk i h atıralarım ta b lola r h âlin de gösterm ek için
kayd eden p ek bü yü k b ir kam eradır, v s .40

S aid N u rsî “A lla h ’ın veçh i hariç, h er şey h elak olacak tır.“
ayetin in kapsam ına, Cennet, C ehennem ve eh li de dâh il m i­
d ir?” soru su na cevap verirken , eşyanın m u tlak m an ada yok
olm ayacağım , ayan -ı sabite n azariyesi İle ispat etm eye çalışır.

Cevap: Bu m esele, pek çok uzm anın, k eşif ve velayet eh­


lin in araştırm a konu su olm uştur. Bu m eselede söz onlann-
dır. A llah ’ın zatı m adem daim idir; elbette sıfatlan ve isim leri de
daim idir. M adem sıfatlan ve İsim leri daim idir; elbette onların
ayn alan ve m azh arlan olan âlem -i bekadaki b ak î kalacak şey­
ler ve kim seler, m utlak yoklu ğa zaru ri olarak gidem ez. H em
m utlak yoklu k zaten yoktur, çünkü h er şeyi İhata eden b ir ilim
vari H em Sahi ilim dairesinin dışında b ir şey yok ki, b ir şey ona
atılsın, ilim dairesi içinde bu lu nan yoklu k ise, h arici yoklu ktu r
ve ilm i vü cu ta perde olm uş b ir ünvandır. H atta bu m evcu dat ı
İlm iyeye, b azı eh l-i tah kik “a*yân-ı sabite" tabir etm işler. Öy-

38 Barla Lahikası, 267.Mektup.


39 Said Nursî, Sünühat Rüyada bir hitabe,
40 Emirdağ Lahikası T, Mektup 201.
Süitlerin Alem leri 257

leyse, fen aya gitm ek, geçici olarak haricî elbiseyi çıkarıp, m a­
n evi ve İlm î vü cu da girm ektir. Yani, helak olup, yok olanlar,
haricî vü cu tlarım bırakıp, onların m ah iyetleri b ir m anevi vü cu t
giyer, k u d ret dairesinden çıkıp ilim dairesine girer.

N u r K ü lliyatın da, “ayan -ı sab ite" için “vü cu d-u ilm iye, vü-
cu d-u m an evîye" tabiri ku llanılır.

Her bir şey dünyadaki varlığım yitirdikten sonra (özellikle canlı


bir varlık idiyse); âlem-i misalin defterlerinde olan misâli levhalar
üzerine, hayatının her aşam ası için nice fotoğraf bırakıp, o fotoğ­
raflardan, anlamlı olan ve m ukadderat-ı hayatiye denilen hayat
macerası yazılır ve ruhanilere bir mütâla’agâh (etüt salonu) olur.41
Eşya ölüm ile zeval ve yokluğa gitmiyor, belki kudret dairesinden
ilim dairesine geçiyor; şehâdet âleminden, gayb âlemine gidiyor;
değişim ve fanilik âleminden, ebediliğe geçiyor. Gerçekten eşya­
daki cemal ve kemal; İlahî isimlere aittir. Madem o isimler bâkîdir
ve cilveleri daimidir, elbette o isimlerin tecelli ettiği eşya da yok­
luğa gitmezi Belki yalnız ftfbâıî taayyünleri (sanal görünümleri}
değişir, asıllan, mahiyetleri ve misâli kimlikleri bakı kalır,,,Eğer
o ölenler insan gibi ruh sahibi iseler; zaten onlar dünyadan daha
güzel olan âlem-1 berzah, âlem-i misâl, âlem-i ervah gibi Allah'm
başka memleketlerine giderler...42

Y u k arıda etra flıca gösterd iğim iz gibi, Said N u rsı n in tü m


on tolojisi “âyan -ı sabite” ü zerine, tüm k ozm olojisi de “Â lem -i
m isal” ü zerin e ku ru lm u ştu r! R isalelerin n e şark ın u lû m u n ­
dan, ne de ga rb ın fu nûnundan alın dığım , direk K u r’an ’m in ­
diği arş-ı sem avîden alın d ığım id d ia etm esin e karşın sözünü
ettiğim iz tüm bu görü şler tam am en Yu n an filozofların dan
alm tıdır! Ü stelik Said Nursı, “İn san ların en eb leh i olan sofes-
taüer" diye giydird iği, safsatacılar diye hakaret ettiği fllozoflar-
dan! B u a n tik safsatacı, ebleh S ofestailerln ya p tık la rı da tam
olarak S aid N u rsî'n in ya p tığı şeydir. O n lar bu m addi dü nyayı
b ir h ayal, sanal im aj olarak görü yorlardı. B ol ca fca flı sözlerle
d em a goji/ laf salatası yapıyorlardı. Said Nursı, zın d ık diye öl­
dü rülen Ş eyh ü 'l-îşrâk S ü h reverdî kadar felsefeye göbeğinden
bağlı oldu ğu görü lm ektedir. G erçekten b u n lar tü m ü yle safsa­
tadır. C afcaflı la fla rla örülm üş tasavvu f! dem agojilerdir.

41 24,Mektub.
42 24.Mektub,
258 İs la m 'ın Pavluslan II

Bu âlem ler tüm üyle hayal ürünüdür. H içbir bilim sel, onto-
lojik ve İslâm î yönü yoktur! R eel gerçekliği bulunm am aktadır.
Bu hayali “m isal, ru h lar ve berzah âlem leri, şeyhlerin göğe çık­
m aları, oranın sakinleriyle görüşebilm eleri, m elekleri tem essül
ettirip, onlardan va h iy ben zeri ilh am lar alm aları, levh -i m ah-
fuzuTiıkuyup, gelecek hakkında kehanette bulu nabilm elerini
tem in İçin uydurulm uş, tam am en yapay âlem lerdir. C adıların
uçm ak için bin dikleri süpürgeleridir. Süpürgeleri olm az İse
uçam azlar. A lâ a d d lriin sihirli lam basıdır! Lam ba olm azsa, cin
çıkmaz* Cİn^ çılon azsa hayaller gerçekleşm ez! Bu m isal âlem i
b u yü zden sihirbazların alet çan tası kadar, ta savvu f erbabına,
özellikle bü yü k şeyhlere lazım dır. Y oksa n e keram et kalır, ne
L_ ^ >1 P . . _. ■ — JJ lı ■ — 1 — T T U J .U İI—

kehanet! Ne de âlem i m isalde seyahat! JBu m isal âlem i/Pla­


to n u n idealar âlem i olm az ise, n asıl H ızır’la görüşebilir? O n­
dan h ira t alıp, onun elin den h ırka ^Lyebilirler?^3 Bu m isal â le­
m i olm az İse, Peygam ber in ru h a n iy d i n asıl tem essül edebilir?
Peygamberdin huzuru risalet penâhisine, kem erbeste-i u bu di­
y et id ild e n asıl çıkabilirler! O h d a n ken dilerine ve cem aaüeri-
h e yapılan iltifa tlâ n du yabilirler? H angi partiye oy verileceğin i
onun fem -i m uhsinlhden (güzel ağzından) işitebilirler?
■H - ■j .. . .s . . . . -ır.’- ı 'I I " || f | y » j j i ._ .

T a b ii bu u yam M ar oldu kça cin flkkUdlrler* H em en derler


k it “S iz bu alem leri görem ediğin iz İçin in k â r ediyorsunuz! Ku-
suru ken din izde arayın! S iz h erkesi ken din iz gib i k ö r m ü zan -
n edlyorsu nuz!^" E ğer k örlü kle itham ed ilm ek İstem iyorsanız,
“tam am , tam am b en de İbu âlem leri görüyorum *“ dem elisiniz.
H atta b u â leın len ie ya p tığın ız seyah atleri anlatınız* S ize de
Büyük evliya m u am elesi yapılsın . Sakm siz siz olun, k ra l çıp ­
la k dem eyin! Y a sizi d eli ilan ed erler y a d a Ehl-1 S ü n n et çizg i­
sin den çıkm ış b ir sapık!

C in leri hep cin gib i kim seler görü r! U zaylıları hep b ilim ­
ku rgu rom an ları oku yâM ârin görm esi gibi! Ne İsfam rda7 ne
reel dü n yada yeri olm ayan bu tü r “m isal, berzah ” vs* gib i ha-

43 Aynca sufllerde Rasulullah'tan geldiği İddia edilen bir hırka meselesi var­
dır. Güya onlar şeyhlerinden silsile yoluyla geldiği İddia edilen bu hırkayı
y devrederler. Onu giyen, Peygamberin manevi halefi olur* Eğer bu hırkayı
\ giymekle bir kimse adam, şeyh oluyorsa, münafıkların reisi Abdullah b*
Ubey, şeyhlerin en büyüğü olurdu. Zira o öldüğünde RasuluUah'ın hırka -
sıyla kefenlemnlştl.
SuİUeıin Âlemleri 259

yal âlem lerin i, E flâtu n cu lar ve onun saçm a sapan felsefesin i


din ed in en ler görü rler!

Bu m isal alem i in an cı beraberin de m eleklerin , şeytanın*


peygam b erin ve ölm ü ş evliyaların ru h an iyetlerin in clsm anile-
şipT görü n m esi dem ek olan “tem essü l" kavram ım b era b erin ­
de getirm iştir ki* bu tem essül; m isal kelim esin den türem edir.
B öylece bu m isal âlem inde* İstedikleri kim seleri tem essü l et­
tirip, g ö rü ş e b ilirle rj!)

T a sa vvu f dü n yasın ın devasa şahsiyetleri* gavslan* kutub-


lan* in san ı kâm illeri* tüm İlim lerin i ledü n n i ilim ile ilham ve
k e ş f tarem da A lla h ’tan ald ığım söylerler. B unların avu katları
d a “keşfen jd ın a n b ilgid e yalan olm az.” diyerek bizim bu n lara
sorgu su z-su alsiz in an m am ızı isterler! Çok a çık olarak görd ü ­
ğü m ü z gib i bu sah tekârların “levh -i m ah fu z’u oku yarak a ld ık ­
ta n ” tüm b ilgiler kadim Y u n an filozofların d an b ireb ir alıntıdır.

ib lis ve ordusu, m u tasavvıfların saklı kibirlerin den ve du y­


gu sal zaaflân n d an yararlanarak; m isal âlem in de/h ayal âle-
m lh d ^ g ö fd ü k le rt rü yâ la fffa / sü p er vizyon lard a h itap ederek
etk ileri a ltın a alm ıştır. Şeytanlar, k en d ilerin i “m elek* Hızır*
peygam ber, hatta A lla h ” olarak Bu cah illere takdim etm iş*
d ostlan olan m u tasavvıflara vah yetm iştir. H er tü rlü b â tın ı an ­
lam lan ; zırva y o m m la R T îa sfa lık h zih in lerin e bu yo lla en jekte
etm iştir* K im isi A lla h 'ı tü yü bitm em iş oğlan olarak görm üş*
k im isi de b in defa sohbet etm iştir! B u n lar çok n orm aldir. Z ira
şeytan velflerin e vâEyederT (E n a m / l21) Ş eytan sağdan sağ­
dan gelirt S u ret i h aktan görü nü r!

Ib lis’in* aldatıcı-h ayali rü ya ve vizyonlarıyla* “A lla h ’a yak ­


laşm ak” m askesi altın da İsİam ’ın saf, tertem iz akidesine n ice
şeytan ca iftira la r atılm ış* akla-bilim e aykm * K ur’an ’m red d et­
tiği n ice h ezeyan lar kusuİm uştur.

N etice itibariyle* h er nazariye sah ibi kendi dünya görüşüne


u yğım T îir nazariye^ortaya atmış* onunla tereddü t içerisindeki
dim ağım * kararsız kaldığı kanaatini takviye etm ek istem iştir.
Yoksa m adde âlem inin kan u nlarıyla gayb âlem inin hakikatleri
ve husu siyetlerini bulm aya teşebbüs etm ek “racm en lil-gayb”
türünden şeyler olup* şeytanlığa soyunm aktan farksızdır.
ALEM -İ BERZAH/KABİR HAYATI

T a sa vvu f dü n yasın da d u yu la r İle b ilin en şeh a d et â lem i İle


gayb âlem i a rasın d a köprü va zifesi gören b erza h â lem i olm ak
ü zere üç âlem vardır*
O, AUah'tu-, biri içilecek kadar tadı, diğeri tuzlu ve acı iki denizi
salıveren ve aralarına kanşmamaîan için bir berzah koyan... (F u r -
kan/53)

O,iki denizi birbirine kavuşmak üzere salıvermiştir, fakat arakmn-


da bir berzah olduğu için birbirlerine karışmazlar. (R ahm an/19-20)

B erzah âlem in in oldu ğu n a d a ir d elil o lara k g e tirile n aşa­


ğıdaki ayet, berzahsın b ir âlem olm adığın ın en a çık kanıtıdır*

Nihayet onlardan birine olum gelince, ‘Rabbiml N e olur beni dünya­


ya geri döndür. Belki benr daha önce yapmadıklarıma karşılık saltfı
bir amel yaparım. ’ Kesinlikle hayır/ Bu, sadece ortan söylediği (boş)
bir sözden ibarettir* Onlann arkasında tekrar dirilecekleri güne ka­
dar [dönmelerine mani} bir berzah vardır: (M lYmimın/99-100)

Bu ü ç ayette de berzah kelim esi, aşılm az engel* m ania, p er­


de, h â il an lam ın da ku llanılm ıştır* B izim k ab irciler, K u r’an'ın
engel* perde d ed iği berzahı, Öyle gen işletm işler k i! O lm u ş yü z
b in lerce y ıl sürecek* in san ların gezip d o la ştığı k oca b ir âlem !
H âlbu ki ayet, öldü kten sonra dü n yaya dönm ek, yaşam ak İs­
teyen lere “a rtık geriye dönü ş yok, h ayat b itti, ik in ci d irilişe
kadar b en den ya şa n ıla ca k b ir âlem istem eyin , sizin u ydu rdu ­
ğu n u z ru h la r âlem i, b erzah âlem i vs* yok .” dem ektedir.

B erzah ı an lad ık da bu “B erzah  lem i” n eyin n esid ir? A yet­


tek i "berzah ” kelim esiyle ya p ıla n b ir sıfat y a da isim tam lam a­
sı yok kil Y a n i K u r’an ’d a "berzah âlemi* k a b ir h a ya tı" gib i b ir
tam lam a yok. K abirciler* bu berzah kelim esin e, "âlem " ve "h a ­
yat” sözcü k lerin i ekleyerek* dü n ya h ayatın a dönm eyi en gelle­
yen m ân iayı/berzah ı; “b erzah âlem i" şek lin de b ir yen i m ekân
ve ara dönem e dönü ştü rm ü şler. H âlbu ki ölü m den son ra k ı­
262 İslam'ın Pavlustan 17

ya m et sabah ın a kadar h erh an gi b ir m ekân ve zam an ölm üş


kim se için söz kon u su değildir!

K u r’atYın dü n ya ve ahiret olarak isim len d ird iği ik i dünya-


lı/âlem li evren a n layışın ı ken di felsefi dü n ya görü şleri a çısın ­
dan yetersiz görenler, dünya ve ah iret h ayatı arasın a üçüncü
b ir ara âlem yerleştirm işler* H er zam an ya p tık la rı gibi k elim e­
leri K u r an dan alm ış, lakın o kelim elere bam başka anlam /
kavram yü klem esi yapm ışlardır* İşin başında, “Ölümü öld ü r­
m üşler*, ya n i ölüm ün m ah iyetin i tü m den değiştirm işlerdir*:
İn san lar d a bu ya p a y âlem de, ik i arada, b ir derede, kim i bu
dünyada, k im i Öbür ta ra fta dolaşıp, durm uşlardır* Ö zellikle
de şeyh lerin dü n ya da tasarru fatın ın devam ı için bu berzah
âdemi biçilm iş kaftandır* O lm azsa olm azdır!

A yettek i berzah: dü n ya h ayatın a geri dönüşü en gellem ek­


tedir* Y ok sa b a ’s gününe {yen iden dirilişe) k ad ar geçecek olan
b ir sü renin adı değildir* Ölüm , dü n yaya alt zam an algısın ın
da sonudur, İn san ın im tih an ı için verilen sü re son a erm iştir,
Ö len in kıyam et sabah ın a kadar saati durm uş, zam an sızlık
dönem in e girm iştir* Ç ok tabii ki, kozm ik d ü zen deki zam an
durm az, o herkes için gö reli olarak akm aya devam eder.

K abirde bedene vey a ru h a y a da (ruh m ea’l-cesed) ru h ile


beraber bedene azap hem aklen, hem de n aklen sabit olm a­
yın ca, k ab ir azabın ı ahirete İm an esasların a dâh il etm eye
çalışan lar, bu kez azabı, kabirde d eğil de “âlem -i b e r z a h la
ruha yapm ak isterler* D erler ki, k ab ir azabı m ezarda değil de
b erzah âlem indedir.

B u n eden le azabı tattırm ak için berzah âlem i gib i b ir y a ­


p ay âlem e ih tiyaç du yarlar!

Oysa; beden i toprağa verilen için, farkla b ir devir ve m ekân


başlam ıştır* Ö lü m ve d iriliş arasın daki bu a ra dönem şu u r
ve b ilin cin k a p a lı oldu ğu b ir zam an sızlık ve eylem sizlik d ön e­
midir* Ş ayet b ilin cim izin açık oldu ğu b ir ara dönem olsaydı;
Ölüm sonrasında, m ahkem e-i kü bra öncesinde in san a tövbe
etm e im kân ı ve h akkı doğm uş olurdu. Z aten in karcılar, yen i­
den d iriliş günü, derhal pişm an lık ve a f dilem eye başlar*
Âlem -i Berzah/Kabir Hayatı 263

İn san ölm üş, tüm h aya ti fon k siyon la rı durm uş, tü m zih ­
ni/ dü şü nsel fa a liyetleri son a etm iştir. A rtık derin b ir Ölüm
u yku su başlam ıştır. Bu ölü m sessizliği, ö lü ler için zam an ın
du rdu ğu b ir dönem dir. Ö len kim sen in, h içb ir şeyi a lg ıla y a ­
m adığı b ir a ra dönem e girm iştir. Ç ü nkü b ilin ç k apalıdır, h is
yoktu r. Ta, İk in ci S û r a ü flen en e kadar!

Y a sin / 51-2. a yetleri b u du ru m u daha iyi açıklar:

Sûr'a üfûrLilitr. Bir de bakarsın, kabirlerden çıkmış, R ab terine


doğru akm akın gitmektedirler. Derler ki: ‘Eyvah bizet Bizi uyudu­
ğumuz yerden kim diriltti? Bu Rahman'm ua'd ettiğidir. Demek ki
peygamberler doğru söylemişler. ’

Feth u llah G ü len berzah k elim esin e şu an la m lan verm ek ­


tedir:
Âlem-i misâl, dûnya-ahiret ortası bir mekan* kudsi mücerred
ruhlar, (ruhların cisimlerle münasebete geçmeden önceki latif
hâl ve keyfiyetleri) m adde-m ana arası berzah âlemidir. Buna göre
misâl âlemi* m ana ve mahiyetlerin belli bir taayyün/belirme ile
yeni bir kimlik ve yeni bir yapıya ulaşm ak için geçtikleri berzah!
bir köprü, fizik ve metafizik dünya arasında sırlı bir koridor, bir­
birinden farklı iki boyut ortasında bulunan m ania ve perdedir...
Sözlükler berzaha; iki şey arasındaki engel, mania, perde gibi
m analar verirlerse de ona; dünya ile ahireti birbirine bağlayan
özel koridor, ölümle başlayıp kabir hayatıyla devam eden uhrevî
süreç ruhlar âlemi ve soyut m analar ile cismaniyet âleminin ça­
kışma noktası diyenler de olmuştur. Evet, varlıklar, "taayyün ü
evveTle başlayıp zahiri kılıf ve harici vücut yolunda İlerlerken,
âdeta metamorfoz geçiriyor gibi farklı bir mahiyet ve farklı bir h ü ­
viyete sıçradıktan her rampaya berzah dendiği gibi her şey ve her
nesnenin ebediyete yürüme yolundaki o uzun menzile ve insan­
lar için kabirle başlayan hayata da berzah denmektedir. Birinci
mülâhaza itibarıyla o; ruh ve ceset arasında, soyut ve somut ara­
sında bir köprü; ikinci mülâhaza açısından da dünya ve ahiretin
birleşme noktasında, gayb ve şehâdet âlemi karışımı, ötelere açık
rıhtımların başm da bir intizar salonu gibidir.1

G ü le ıfin b erzah an layışın da d a görü ldü ğü üzere berzah


kelim esin e bam başka b ir anlam yü klem esi yapılm ıştır. B er­
zah kelim esi, bü sbü tü n K u ra n ı anlam ından koparılarak,

1 Fethullah Gülen, 'iÂyan~ı Sabite ve Âlenı-İ Misal", Sızıntı, Nisan 2001,


Sayı: 267.
264 İslam 'ın Pauluslan U

k en d i on toloji ve ep istem olojisin in İh tiyaç du ydu ğu h er tü rlü


kapıyı açan b ir a sp irin kelim e olu verm iştir.

K ab ir h ayatı tam am ıyla K u r an dışıdır. Bu kabir/berzah


h ayatı bü tü n ü yle rivayet kü ltü rü n e dayanır. K a b ir haya tın ­
dan bah seden H adisler h aber-i âhad olm aları hasebiyle: iti­
k atta d elil kab u l edilm ezler. Z ira âhad rivayetler su bu t'u zan-
n l olm aları n eden iyle itik at gibi h erkesi bağlayan ve kesin lik
gerek tiren kon u lard a h ü ccet olam az. H aber-i âhad sahih b ile
olsa k ü fü r İle im an arasın da b ir ölçü değildir,* Ö zetle kelâm -
cıla r h ab er-i âhadm zarrnl b ir d elil olduğunu, zan n l delilin
İse akâld kon u ların da tek başm a yeterli olam ayacağı h u su ­
su n da ittifa k etm işlerd ir.2
3 Â had h ab erler za n n l b ilg i İfade e t­
tiğinden, ancak zan m ertebesinde b ir d elil olu ştu rab ilirler.
H albu ki K u ra n “Zan hak tan/gerçek ten bir ş e y i ifade e t m e z ”
(Necm /28); “BÜm ediğin şey in a rd ın a dü şm e." (îşra/3 6) bu-
^ym m şkiaiiır*

G ü nü m ü zdeki b id a tlerin ve itik a d ı sapm aların çoğu bu


h ad is rivayetlerin e dayanır. Bu ahad riva yetleri K u r an a arz
etm eden kabu l etm ek, k ita b ı m etb û /u yu lan konum undan,
tâbî/u yan konu m u na in dirm ektir. B u ahad h ab erleri dinde
h ü ccet kab u l ed en lerin din e verd iği zarar, kab u l etm eyen le­
rin verd iği za ra rla m u kayese b ile edilem ez, A had h ab erleri
K u rian’a rağm en h ü ccet kabu l edenler, dini b u zan n î/kesü ı
olm ayan h ab erlere dayandırm ış olm aktadırlar. Oysa, din
am elî olsun, itik a d i olsun, ah lak î olsu n b ir bü tündür. D in b ir
zih n iyettir, b ir dü n ya görü şü d ü r ve asla için e yalan* yanlış,
b a tıl sokulm am alıdır.

Ş im di önce b u konu ile ilg ili h ad isleri Kurian a a rz edelim ,


son ra d a h er zam an oldu ğu gibi son sözü K itabu llah söylesin!

“Ö len in arkasın dan ağlayan lardan d olayı k ab ir azabı g ö ­


receği" rivayetin i H z. A işe A n n em iz “H iç kim se b a şk a bir kim­
senin günahm ı y ü k l e n m e z (P a tır/ 18) ayetin e dayan arak red ­
detm iştir. (B uhari, Cenaiz, 32)

2 Süleyman Uludağ* Şerbu'l-Akaid. s, 82.


3 Y. Şevki Yavuz, 'Haberi Vahid’ md. C. 14 s. 353
Alem -l Berzah/Kabir Hayatı 265

B ir b a şk a örn ek verelim : B ed ir de öldü rü len k â firlere P ey­


gam berim iz “R abbtnizin size va d ettiği şeyin gerçek olduğunu
g ü d ü n ü z m ü ?Mdiye sorm uş, Hz. Ö m er de “C ansız cesetlerle
m i k o n u şu y o rsu n ^ dem işti. R esu lu İlah d a “Â n doîsu n k i siz
söyled iğim i on lardan daha iy i d u yam azsın ız/ buyurm uştu.
(Buharı, M egazi, BJ H z. ATşe âhn em iz bu rivayeti du ydu ğu nda
tiuhun K u r'an 'a a yk ın olduğunu, “Ş üph esiz sen ölülere işttti-
rem ezsm . " jN em l/80) ayetin e dayan arak reddetm iştir.

M esela “(ahiret âlem inden gördüğüm ) m anzaraların h içbiri


kabir kadar korkutucu ve ürkütücü değild i/ şeklindeki hadisi
ele alalım . Bu sözün, daha ilk bakışta uydurm a olduğu açıktır.
Bu söz, cehennem azabının korkunçluğunu anlatan tüm ayet­
leri iptal etm ektedir. K u r an, kıyam et gününün ne kadar çetin
olduğunu, kabirden çıkan kâfirlerin ağzıyla verm ektedir.
ve bitkin gözlerle savrukmuş çekirge sürüleri gibi kabir­
O n la r y ılg ın
lerden çıkacaklar; davetçtye doğru panik içinde seğirtecekler ve o
kâfirler; ‘Bu çetin/zor bir gündür!1derler, (K a m e r / 7 - 8 )

Y in e “E ğer b irb irin izi defn etm em en izden korkm asaydım


işitm ekte oldu ğu m k ab ir azabım size de işittirm esi için A l­
lah 'a du a ed erd im / (M üslim , Cennet* 67) şeklinde gelen h a­
dis şu ayete açıkça aykırıdır:

Biz onlardan önce nice nesilleri helak ettik. Sen onlardan herhangi
birinden (bir varlık işareti} hissediyor veya onlara ait cıkz bir ses
işitiyor musun? (Meryem/98)

Ruhun cesede iade ed ileceğin e dair tek rivayet, K ü iü b -ü


Süte için d e ya ln ızca Ebu D avud'un Süîıen'inde yer alm akta­
d ır .Tb n H azm , bü İfadenin k ab ir h â y a tı ile iTgÜl h adislere İla ­
ve e m d iğ in i sö yler/ Bu h ad is sen et bakım ın dan z a y ıf olduğu
gibi, garib b ir h a d istir/

K ab ir azab ın ın b el kem iği olan ru h u n cesede ia d esi m ese­


le s i böylesin e garib, z a y ıf b ir hadise dayanm aktadır.

“M ünker ve N ekir m elekleri" bir tek TYrmizi'de geçer. flYrm i-


z lt Cenaiz, 70) Ttrm izi b ile kendi hadisini garib olarak nitelem iş.5
4

4 Metin Özdemlr, ag. der, s. 157.


5 Süleyman Ateş, İn s a n v e İn sa n ü stü , s, 89.
266 İslam'ın Pavîuslan II

Ö zetle; itik a d ı m eselelerin b öyle ah ad f garip h ad isler ü ze­


rin e b in a ed ilm esi ve asırlarca E İıİ-i S ü n n etin itik a d ı olarak
öğretilm esi h iç de isa b etli olm am ıştır.6 “Ş ek k / Ş ü p h ejözerin e
yak în ku ru lam az." pren sibin e rağm en, itik a d ım ız böyle zayı f
/hadisler ü zerine in şa edilm eye k alkışılım ştır. Ü stelik M ün-
ker-N ekiriin “R abbin kim ? P eyga m b erin kim ? D in in n e?w
~ diye s o m sorm ası K u r a n a da aykırıdır. Ç ü n kü K u r a n a göre
“su çlu lara gü n ah ların dan soru lm az, h erkesin ya p tığı apaçık
ortaya dökülür, h erkesin dünyada ya p tığı gizli-sa k lı işler or­
taya k on u r/ vs. H em b u m eleklerin in san ların ne yaptığm ı,
kim e in an dığım bilm em eleri m ü m kü n değildir.

M ü h ker ve N ekir, çirk in ve korku n ç “sorgu m elekleri" diye


b ellek lere yerleştirilm iştir. Z a ten d ik k atli in celen irse bu m e­
lek ler eski çağlardaki ilk el d in lerin fan tastik ta n rı vey a şey­
tan ların a benzer. Sanki on la r ölü leri korku tm aya ça lışa n M ı­
sır tan rıları gib idir. İk i iri dişi, top rağı kü rü yerek gelir, vsî
B u n lar gü zel ku rgu lan m ış sen aryolara ben zem ektedir.

Yah u di b ir kadın, Hz. A işe annem ize, “A lla h _sen i k ab ir


azabından k o m şu n !" d iye du a eder. O da bu n u R esu lu lla h a
■l . . _ t.- ■ ■ .........................mjm

sorar. B unun ü zerin e Peygam berim iz “K ab ir azabı haktır^,/


bu yurm uş. {B uharı, C enaiz/89) Ne k ad ar b irjğ m ip b ir hadi-
sel P eyga m b erin koyn u nda yaşayan sevgili eşi o gû ııe kadar
k a b ir azab ın dan h aberi olm am ış. Peygamberdin h an ım ın a b ir
Yah u di kadın din in i öğretiyor! Bundan son ra da Peygam ber
h er n am azın akabinde, k ab ir azabından A lla h 'a sığın m aya
ıV 1 ■ . . . . . . __ P . _ . ■. ^ ^ ■■

b a şlıyor!7 Peygam berim iz bu n u n ü zerin e k ab ir azabı ile ilg ili


b ir h u tbe irad etm iş, sahabe de feryad-ü figan edip ağlaşm ış!
(B uhari, K itabu l-C enaiz^J86) Fakat çok ilgin çtir, h erkesin
du ym ası gereken bu h u tbeyi E bu beklriin k ızı E sm a'dan b a ş ­
k a kim se rivayet etm em iştir.

K u r an ayetlerin de; dü n ya h ayatı, kıyam et gü nü ndeki d iri­


liş ve m ah şer sah neleri a yrın tılı olarak anlatılırken , K u r’a n ın
ü çte b iri n eredeyse, ahire te m ü teallik ve m ü teveccih iken, k a ­
b ir H ayatıyla ve azabıyla ilg ili tek b ir sahne yoktu r! A ca b a ne-

6 Süleyman Ateş. age. s, 94.


7 Mehmet Okuyan, K a b ir A z a b ı V a r nu? s. 290.
Âİem-i Berzah/Kabir Hayatı 267

jie n ? O ysa d in î k itap lard a k a b ir azab ıyla ilg ili hadisler* m en ­


kıbeler* rivayetler, risa leler ve tefsirler an siklopedilere sığm az!
B u n da b ir garip lik yo k m udur?

Şimdi Gelin Kabir Azabı Tartışmazını Kitab’a Götürelim

* K u r’a n a göre ölüm ile İk in ci S û r'a ü flen in ceye k ad ar


sü recek b ir berzah âlem i/h ayatı yoktu r. K ur’a n a göre
“berzah"* geriye dönm eye m an i olan "en geldir". “O n­
lardan b irin e ölü m gelince* “R a bbim î B en i g eri çevir,
belki yapm adan bıraktığım ı tam am lar, salih am eller
yaparım / der. H a yır: b u söyled iği sa d ece laftır. T ek rar
diriltilecekleri gü n e kadar arkalarında g eriy e dön m ek ­
ten onları a lı k oyan bir en g e l/b e rz a h vardır.* (Müzmi­
n im / 99-100) B u ayet, H ayır! G eri dönem ezsin iz, öldü ­
nüz, tek rar size ca n lılık k esin likle İade edilm eyecek,
deri K u r an bu berzahı; yo k olan varlığın , tek rar va rlık
sah asın a geçm esine b ir en gel olarak zik red er ve bu h a­
kikat, ölen tüm ca n lılar için geçerlid ir, G eriye dönüş
yasaktır! A yet de geçen; “İla yevm in yü b a sû n / d irilti­
lecek ler! gü n e k a d a r/ ibaresi; in sa n la rın kabirde diri,
ca n lı olm ad ık ların ı çok n et olarak ilan etm ektedir,

“A llah insanların canlarım /nefislerini ölüm leri sırasında alır.


H en ü z ölm em iş olanlarında uykularında alır. Ölümüne hükm et­
tiklerinin canlarını (katında) tutar, diğerlerini ise belli bir sü reye
(öm ürlerinin son u n a ) kadar bırakır.. ." (Züm er/42) Bu ayette ge­
çen “Ö lüm üne hükm ettiklerinin canlarını yan ın da tu tar/ ifa ­
desi çok n et olarak ölenlerin can lan n m /n ıhlartn ın dünyaya ya
da berzah âlem ine geri gelm ediğini bildirm ektedir/

* “H er n e fis/ca n ölüm ü tadacaktır. * (A l-i îm ran /185} Hâl


böyle iken, eğer m ezarda/âlem i berzah ta kişi ru h en
veya beden en ya şıyorsa ölm em iş, ölüm ü tatm am ış d e­
m ektir. B u ise apaçık K u r a n a aykırıdır.
* “O rada olan h er şey/a k ıllı, şuurlu varlıklar helak ola­
caktır/ (R ahm an/27)t uO 'n u n Zatı hariç h er şe y helak
o la ca k / (K asas/88) Bu h er şeyin için e can /nefls/ru h

8 H. Musa Bağcı, Beşer Olarak Hz. Muhammed, s. 366,


268 İslam ’ın Pavktslan H

d a dâh ildir. A ra p ça d a ölüm ; b ir şeyin va rlığın ın sona


erm esi vey a sıfaü arm m yo k olm asıdır.
* K ab ir h ayatı in an cı tü m ü yle ru h ların ölü m sü zlü ğü il­
kesine dayanır* B u ise sadece b ir faraziyed ir. R u h ’u n
beden den a yrı yaşayab ileceğin i id d ia eden lerin , k a b ir­
de onun bedene iade edilm esin i şart koşm aları ken di­
leriyle çelişkiye dü ştü klerin i gösterir.

C ü veyn f den itib aren ruhun la tif b ir cisim oldu ğu , bed en ­


den ayrıldıktan sonra tek b aşın a yaşadığı* va rlığım sü rd ü r­
dü ğü â k il yaygınlaşm ıştır* “B eden fani* ru h /n efs baki" d e­
n ilm iştir.9 B u ndan sonra kelam cılar “H er nefis ölüm ü tada­
c a k t ı r ayetin i, n efsin u yku da olduğu gib i bed en i terk etm esi
olarak anlayacaklardır* Bu du ru m da ölüm ü sadece b ed en
tatm aktadır. B u ise ayetin an lam ın a takla attırm aktır. H â l­
bu ki ayet herkesin an layab ileceği k ad ar açık b ir şek ilde h er
n efsin /can lın ın /ruhun öleceğin i söylem ektedir.

* “Diriler ile ölüler bir değildir...S en kabirde olanlara


işüttrem ezsm S (Fatır/22) A yetin bağlam ın dan bu n u n
k alb i ölü olan k â firler h akkın da oldu ğu an laşılm ak ta­
dır* Lâkin A lla h “kalbi ölü kâfire işittirm ek, m ezardaki
ölüye işittirm ek gib id ir.“ buyurm aktadır* E ğer ölü ye
işittirm ek m üm kün olsaydı, A lla h bu ben zetm eyi y a p ­
m azdı. Ö lü lerin işitm ed iği h ak ik ati esas alınm ış* bu
esas ü zerin e “K âfirlerin k a lb i de tıpkı bu nu n gib id ir.“
ben zetm esi yapılm ıştır.
• K ur’an ’d a ceza veya m ü kâfat in san lar tek rar d iriltil­
dikten sonra, h esaba çek ildikten sonra, am elleri m i­
zan da ta rtıld ık ta n sonradır. B ü tü n Kurban ayetleri bu
kon u da m uhkem dir, İn san lar kıyam et günü tam ola ­
rak yaratıldık tan sonra, M ah şer m eydan ında h esaba
çekileceklerdir,
• İn san ın kabirde sınanm ası K u r’an ’a aykırıdır. (Kehf/7)
ayeti çok n et olarak dü n yan ın sın av yu rdu oldu ğu nu
h ab er verm ektedir. İn san ın bü tü n gizli-sa k lı s ırla n k ı­
ya m et günü ortaya çıkacaktır* (T an k /9) K abirde değil!

9 Alfrkan Yar, Ruh Beden İUşkist Açısından jrtsanmBüdirtÜi$ü Sorunu* s. 88*


Âlem -i Berzah/Kabir Hayatı 269

* Y in e K u r an a göre azap ve nim et, ceza ve m ü kâfat C e­


hennem ve Cennettedir* K abirlerde ceza görm ek veya
n im etlen m ek bunu öne alm ak dem ektir* H âlbu ki b u n ­
la r için in san ın tü m organ ların ın salim en bu lu nm ası
gereklidir* A k si h âld e ölm üş, çürüm üş cesede, taşa
top rağa ceza verilm iş olm aktadır. B u hem abes, hem
de kom iktir*
Siz dünyada on gün eğleştiniz diye aralarında gizli gizli konuşur­
lar. ..En akıllıları 'Sadece bir gün kaldınız' der. (Taha/103-4)
AUah inkârcdara Yeryüzünde kaç yd kaldınız?’ diye sorar. Onlar­
dar B ir gün ya da bir günden daha az’ derler... (M ü'm inun/112-3)

İn san lar Öbür âlem de dü n yada n e k ad ar k ald ık ların ı k o ­


nuşurlar* F akat kim se o gü n ölüm ü ile d irilişi arasın da v a r
oldu ğu söylen en m ilyon larca y ıl h akkın da herhangi b ir şey
h atırlai^am az ve “B izi kabrim izden kim kald ırd ı?'’ d iye şaş­
kın, şaşkın bakışırlar. H erkes ölm eden evvelk i dünya h ayatın ı
h atırlam akta, lâkin kim se k a b ir h ayatın a a it tek kelam etm e 2 İ
N eden ? B u ndan çok daha uzun süren, yü z bin lerce/m ilyon ­
la rca y ıl sü ren k ab ir h ayatın dan n eden bahsetm ez? D ünya
h ayatın ı h atırlad ık la rı gibi, olsaydı k ab ir h ayatım da h a tırla ­
yıp , anlatacaklardı*

S u ra üflenince, kabirlerinden Rablertne koşarak çıkarlar. V ah faa­


limize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? (Yasİn/51-2)

M erkad: u yu nan yer, ya ta k dem ektir*

Ona (Sürfa) bir daha üflenince, onlar bir anda ayağa kalkıp etraf­
larına bakarlar. (Zümer/68)

M ah şer sabah ı in san lar u yan dıkların da, şaşkın şaşkın


“Y a ttığım ız yerd en b izi kim kaldırdı?^ d e m e le r ij^ ir h a y a ü -
n ın olm adığın ı gösterir. E ğer kabirde azaba dü çar y a d a ni-
ü ıe te ga rk oİm üş b ir hâlde olsalard ı bu na şaşırm ayacaklardı*
Ç ünkü m ezarların da iken kabirden sonraki h ayatların ı b o l
bol düşünm üş olacaklardı,

* Ö ldü kten sonra tek rar dirilm e/el-ba'sü ba’d e’l-


m evt’teki, ba’s k elim esin in b ir diğer anlam ı; uykudan
kaldırm ak, uykudan uyandırm ak dem ektir. B u ta k d ir­
270 İs la m 'ın Pavhıslon U

de anlam : ölü gib i u yu yan ları u yku lan n d an u yan d ır­


m ak olur* Ö lüm sonrası h ayatın insan İdrakine göre
b ir n evi u ykudan ib aret oldu ğu nu söylem ek m üm kün­
dür* Ö lüm anın da in san ın zam an saati durur* ne ka­
d ar u yu du ğu n u h atırlayam an K ıyam et sabah ı zam an
saaü tek rar çalışm aya başlar*

* “V e o kıyam et m utlaka gelecektir* onda şü p h e yoktur ve


Allah kahirlerde ok m lan d u iİtecek ü rf fH a ç ç / 7 }_ fe b ^ e
in san lar d iri olsalardı* d iriltilm eleri değil* ça ğın lm a la rı
söz konusu olurdu* A m a ayet ölü lerin diriltilm esin d en
bahsetm ektedir* B ir ön ceki ayet de “ .„Ö lü le ri d irilten
O’dur**.” şeklindedir* Ö lü ler diriltilir* diriler değili
* K u r an tasan ın ik i va r oluşundan bahsetm ektedir* B i­
rincisi, bu dünya* İkincisi: ebedi âlem* ah iret günüdür.
K abir h ayatım kabu l ed en ler bu ik i âlem in araşm a ka­
b ir âlem in i ekleyerek üç va rlık âlem i İcat etm ektedir­
ler* K u r’an’a göre dü nya çalışm a* kazan m a yeri, ah iret
ise am ellerin k arşılığın ın görü leceği y e rd ir.10

Kâ/lrier azabı gördüklerinde şöyle derler; Rabbimizl Sen bizi iki


d efa öldürdün, İkt defa dtrüttin*./ (Mü’m in / ll)

K ab ir h ayaü olsaydı “dünya hayatı, k ab ir h ayatı ve ebedi


h ayat'’ olm ak ü zere h ayat üçe çıkar! Y in e k ab ir h ayatı olsaydı
üç ölü m olu rdu ! B irincisi: an a rah m in deki can sızlık h âlk jk tn -
cisi* bild iğim iz A zra il’in gelip can ım ızı alm ası* b ir de kıyam e­
tin kopm ası anın da kablrdeki ölüınî Ç û nkû K ur’an* dü nyaya
gelm eden ön ceki h âlim ize de ölü m dem ekted ir* (B akara/28)

Y u k arıda geçen “ik i ölü m ve İki d irilm eyi“ "Ölü idiniz sîzleri
d iriltti sonra öldürecek* sonra tek ra r diriltecek v e son u n d a on a
döndürüleceksiniz, ” (B akara/28) ayeti çok güz e l tefsir etm ek-
terîir.^Ayet görü ldü ğü üzere; “dü n ya h ayatı ve ebedi hayat"
olm ak üzere h ayatın ik i oldu ğu n u ilan etm ek ted ir.

K ab ir h ayatın ın oldu ğu nu id d ia ed en ler h ad isleri ayetler­


den ön ce getirirler* Bu K u ra n d a n d elil getirem em elerin den

10 Erkan Yar, o$e* s. 137.


Âlem-1 Berzah/Kabir Hayatı 271

kayn aklan ır. Bu konu da eserleri olan İb n u ’l-K ayyım b u n u iti­


r a f eder: “K abir azabı, b ilin m esi ve sakınm ak için in an ılm ası
bu kadar önem li oldu ğu hâlde, n için K u r'an ’da zikredilm e-
m işttr?” Bu soru ya şöyle cevap verm eye çakşır: “A lla h R esu lü ­
ne ik i va h iy verm iştir, bu n lardan b iri kitap, diğeri hikm ettir,
h ikm et ise sü n n et/ h a d istirV 11 Ö zetle K itab'd an d elil olm ayın ­
ca, h ad islere m ü racaat edilm esi gerek tiğin i söyler. H adislerin
d elâ letleri/ an la m lan bu m evzu d ak i ayetlere göre çok açık ve
berraktır. Lâkin ahad rivayetler itik a t konu sunda h ü ccet ola ­
m az, K ald ı ki; h ad isler kesin lik le va h iy değildir.

K abir azabı ile ilgili h içb ir rivayet m ü tevatir de değildir. Ö y­


leyse şekk üzerine yak ın bina edilem ez. Şüphe ü zerine itikat
oturtulam az. K abir h ayatı varsa, bu konu sem iyyat konu su ­
dur, K abir ile ilgili m eseleler gayb konusudur. G aybı m elekler
de dâhil olm ak üzere h iç kim se bilem ez. Bu konuda vahyin
dışm da h içbir bilgi, geçerli bilgi kayn ağı olam az. P eygam b erin
A llah ’tan aldığı tek vah iy ise K u ra n d ır. İtikat konularında h a­
dislerin delil olarak kabu l edilm esi, K ur’anhn dışm da da vah iy
olduğunu kabul eden b ir çarp ık zihniyetin ürünüdür.

K ab ir h ayatın ı ispatlam ak için bazen gö z göre göre sah ­


tek ârlık lar d a yapılır. “E n bü yü k azaptan önce, onlara m utlaka
yakın azaptan t a t t ı r a c a ğ ı z * (Secde/21) Y akın azabı, k ab ir
azab ı olarak yoru m layan lar, ayetin in devam ını verm ezler. B iz
verelim : “B elk i im ana dön erler“ . A yettek i yak ın azab ın dü n ya­
d a oldu ğu o k ad ar a çık tır ki! Zira; im an a dönm ek ancak bu
dünyada olur.*2

K işin in kıyam etten önce kabirde d iriltilip tek rar öldü ğü n e


d a ir kesin b ir kan ıt yok. Pekâla, Firavu n ailesin in sabah-ak-
şam ateşe sunulm asını, şeh itlerin diri oldu kların ın b ilin cin de
olm aların ı, şahadeti bekleyen lere m ü jde verm ek için b ek lem e­
lerin i n asıl izah edeceğiz? A yetleri k a b irciler gib i okursak; bu
takdirde kabirde azap ve n im et sadece ru h adır. Y a d a bizim
tercih ettiğim iz görü şe göre in sanın zam an bilin ci ölü m le b ir­
likte durm akta, m ah şer sabah ı d iriliş ile b irlik te tek rar b a ş­

lı M. özdemlr, ag der, s. 154.


12 M. Okuyan, a g e , s. 1S7.
272 İslam 'ın Fauiııslan U

lam aktadır. B öylece “b ilin ç dü zeyin de b ir k esin ti olm am akta­


dır." B u da tıpkı u yku ya daldığın da acılarım u nu tan h asta­
nın, b ilin ci yerin e gelin ce tek rar acıların ı h issetm esi gibidir.
Derken AUah o mümin kulunu kavminin çirkin tuzaklarından ko­
ruda Kötü azap Firavundun adamlarım sardt Onlar sabah akşam
ateşe sunulurlar. Kıyamet çattığı yün İse 'Firavun’un adamlarım
azabın en şiddetlisine sokun* denilir. (Mümin/45-6)

M ü m in sûresi* 45-6. ayetleri* sû ren in 38-52 ayetlerin in


için de bu lu n du ğu pasaj ile b ir bü tü n olarak okursak, bura*
dan k ab ir azabı çıkm ayacağın ı görürüz.

Bu ayetteki "O n la r sa b a h a k şam a teşe m aruz kalır. * ib a re­


si k ab ir azab ın a işa ret ettiği söylen m iştir. A ncak; “S ab ah -ak­
şam " deyim i K u r’a h d a “sü rekli" anlam ında d a ku llan ılm ak ­
tadır. “O'nu sa b a h a k şa m teşbih edin*" (Ahzab/42) ayeti gibi.

B u ayeti; “F iravu n ve adam ların ın sabah ve akşam azaba


u ğratılm ala n d ah a b u dü nyada gerçek leşm iştir," şek lin de de
oku yabiliriz. Çünkü; on ların ü zerlerin e tufan* çekirge* k u r­
bağa gönderilm iş* su la n k an a dönü şm ü ştü r. B öylece on la­
rın sabah akşam * sü rekli azaba u ğratılm ış o ld u k la rım 'b a şk a
ayetlerden Öğrenm ekteyiz. “B iz Firavunu v e adam ların ı s e n e ­
lerce süren kıtlık v e kuraklıkta kıvrandırdık ki belki düşünür,
ibret alırlar." (A ra f/ 130)

Y in e köle olarak k u llan d ıkları İsra iloğu lla n n ın m em leket­


lerin e hâkim olm ası, on ları yön etm esi on lar için en bü yü k
p sik olojik azaptır. Y a n i Firavu n ve adam ları dah a b u dü n ya­
d a cezaların ın b ir k ısm ıyla karşılaşm ıştır. A lla h 'ın adaleti tam
olarak b u dü nyada gerçekleşm ediğinden* kıyam et günü ise*
azab ın bü yü ğü yle karşılaşacak lardır.

Y in e Firavu n ve adam ları h akkın daki uO nlar h em bu d ü n ­


yada, hem d e kıyam et gü n ü n d e lanete uğratıldılar.* (Hud,
11/99) a yeti on ların hem bu dünyada* h em de ah irette g ö r­
dü kleri azaba işaret etm ektedir.

Firavu nu n * sabah akşam sunu ldu ğu ateş* kıyam et gü n ü n ­


deki cehennem ateşidir. Hud 11, 98-9. ayetleri; Firavundun
Âlem -i Berzah/Kabir Hayatı 273

kıyam et gü n ü kavm in in önünde, on ları ateşe getird iğin i tasvir


etm ektedir. Firavu n ve kavm ine “B u dü n yada d a peşlerin e
lan et takılm ıştır, kıyam et gü nü nde d e!” den ilerek, bu azabın
ve lan etin hem bu dü nyada, hem de kıyam et gü nü nde on ları
takip edeceği apaçık b ir şek ilde vu rgu lan m aktadır. Yani, k a ­
birde azap görm ezler.

Ö zetle; ölen k im sen in zam an algısijöld ü ğü anda du rm akta


ve kıyam et gü n ü yen iden devreye g irm ek te d ir lü m an ın daki
n im et ve azap h issi, yen iden d iriliş ile b irlik te k a ld ığı jyerden
devam etm ektedir. Ö lüm arım da şeh adet şerbetin in lezzeti­
n i tadan b ir şeh it, o tat Üe yaşadığım ve onu n la u yan dığın ı
h issetm ekte olab ilir. H akeza, Firavu n ve adam ları d a ölüm
a n m d a lü ssettik lerl acıyı ve azab ı h issederek u yan m aktadır­
la r . T ıp k ı n arkoz ile d in dirilen acm m etk isi n arkoz b ittikten
sonra k a k lığı yerd en devam etm esi g ib i.33

K u ra n d a k ab ir hayatı, ruhun ölm ezliği gib i kon u larda


herhan gi b ir d elil yoktu r. H adisler ise su bu tu zan n l olduğu
iç in itik a tta h ü ccet olm a şan sın a sahip değillerd ir. 14_ A y n ca
h ayat olm adan şuur, b ed en olm adan d a h ayat/can lılık ola ­
m az. Zaten k a b ir azabım hem beden en , Kem de ru h en olaca ­
ğın ı söyleyen ler b ed en ve ru h İk ilisin in ayn ı anda bu lu n m ası­
n ı b ü yü zd S T şa rt koşarlar.
u Sj ---- L-ıı_ıı

İslam fîlozofLannm cism an i h aşri in k a r etm elerin in sebebi


de ru h ve beden i ik i ayrı cevh er kab u l etm elerin den kayn ak­
lanır. O n lara göre ru h beden den ayrı b ir cevh er oldu ğu ndan,
o d a ölüm sü z olduğundan, ölm eyen bu cevherin yen id en di­
rilm esi söz kon u su olam az derler! O ysa cism an i h aşir/n efs-
lerin /k işilerin d irilm esi İslam 'ın olm az ise olm azlan n dandır.
H içb ir felsefl/d in i yoru m bu esası ortadan kaldıram az. Nefs-
lerirı tek rar d irilm esi için, n efslerin (in san ların m addi ve m a­
n evi bü tü nü ) tam olarak ölm esi gerekir!

M ezara k on u lan kim seye, d iğer ölü lerin toplan arak ondan
dü n yadaki ya k ın la n h akkın da bilgi aldıkları, d irilerin ru h lar­

la Metin özdemir, ag der, s, 153-168,


14 Metin Özdemlr, ag der. s. 153-158,
274 İslam 'ın Pavlustan II

la görü ştü kleri, ölü lerin d irilerin k en dilerin e verd ik leri selam ı
işittik leri ve anladıkları* yaşayan ların kon u şm aların ı du y­
du kları ve anladıkları« b erzah ta ken di araların da ziyaretleş-
tik leri vs. gib i şeyler İslam öncesi k ü ltü rlerin ve m itolojilerin
etk isiyle oluşm uş rivayetlerd ir*15
s.

Ö nceleri konu b aşlığı; “kabir fîtn esi/sorgu su " iken , daha


sonra İşin m ahiyeti; “k ab ir h âlleri, k a b ir h ayatı/berzah â le­
m i, ru h la r âlem i“ olarak değişm iştir* H atta u lem am ız ah iret
azaBm dan çok k ab ir azab ı (!) üzerinde du rm u şlardır. K abir
'Hayatı, ah iret h ayatın a göre daha yak ın oldu ğu İçin, y a la n
olan ı u zak olan a, h islerle/du yu organ ları ile sab it o la n ı Seride
vaad edilen cen n et ve cehennem e tercih etm işler, in san ları
korku tarak kötü lü k leri önlem eye ve İyilik leri teşvik etm eye
çalışm ışlardır* A h iret in an cı için fayd alan dıkları ru h u n ölü m ­
sü zlü ğü fik rin i k a b ir h ayatı için de devreye sok m u şlard ın 16

O ysa bu d in in tem elleri İle oynam ak dem ektir, itik ad a zam


yapm ak jiem efcü rİ

Allah*a yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar R a b'le-


rlne sunulacaklar. Şahitler de îşte Rab’lerine karşı yalan söyle­
yenler bunlardır!* diyecekler* îyt bilin ki Allah'ın laneti zalimlerin
üzerinedir. (Hud/18)

• “O rada (ahirette) onlar Ük ölüm d ışın d a ölüm tatm az­


lar.* (D uhan/56), ayeti ölüm ün sadece b ir kere olaca ­
ğım , ilk ölü m den başka ölü m tadılm ayacağım h aber
verm ektedir.
• *Onlar günahları yü zü n d en su d a boğuldular v e p eşin ­
d en ceh en n em e sokuldular.M(N u h /25) A yette su da b o ­
ğu lan N uh kavm in in boğu lm an ın hem en akabinde c e ­
hennem e girm eleri, k a b ir azabının olm adığın ı gösterir.
K abirdeki azap, ceh en n em azabı değildir. A slın d a on ­
la r çok uzun b ir zam an dilim in den son ra cehennem e
gireceklerdir. O n lar öldüğünde, zam an lan durm uştu.
U yan dıkların da azap k aldığı yerd en devam eder*

15 E. Yar, age, s. 106*


16 E. Yar, age, s, 138.
Âlem -i B erzah/K abir H ayatı 275

* "A U n h 'm sizi (kabirlerinizden) çağıracağı, sizin d e O 'n a


h a m d e d erek h em en u yacağın ız v e (kabirlerinizde) p ek
a z kaldığınızı sanacağınız g ü n ü hatırla* * (lsrâ/5 2) E ğer
k a b ir h a y a tı olsaydı orada azap la v e y a n im etle g e çir­
d iğ im iz on bin lerce, y ü z b in lerce sen eyi u nu tm am ız
m ü m kü n olm azdı.
* D irilişin , ye p y en i b ir ya ra tılışta n son ra kıyam et gü n ü
olacağım ifa d e eden on larca m uhkem ayet, İn san ların
k a b ird e d eğil, kıyam et gü n ü d iriltilecek lerin i gösterir,
* C eza ve m ü k âfatın am ellerin tartılm asın dan , m izan ve
h esap tan so n ra olacağım İfade eden on la rca m u hkem
ayet, k a b ird e azap ve n im etin olm ad ığım gösterir.

C en n et ve ceh en n em de kıyam et koptu ktan sonra ya ra tı­


lacaktır,

* H esab a çek ilm e tü m in san ların b ir araya top lan acağı


gü n de (H u d/103) ve yin e şah itler h u zu ru n da olacak ­
tır, {N ah l/ 8 9 }
* K u r’an, ceza ve m ü kâfatın b ira zcık bu dünyada, çoğu ­
n u n ise a h irette verileceğ i söyler. Ü çü ncü b ir ceza-ödü l
y erin d en bah setm ez! O lsaydı zikrederdi,
* Y in e k a b ir azabı, A lla h 'ın adaletin e aykın dır. Çünkü;
ilk çağlard a ölen kim se ile kıyam ete yak ın ölen b ir
k im sen in kabirde kalm a sü releri b ir değildir.
* A lla h b ize Ku r’an’da n asıl du a edeceğim ize d a ir çok
gü zel Örnekler verm iştir. Ö rn eğin ^Rabbim tz! B iz e dün­
y a d a d a iyilik ver, ahirette de*. (B akara/201) E ğer k a ­
b ir h aya tı olsaydı, “bize k a b ir h ayatın d a da iy ilik ver."
diye du a e tm e T ^ iş t e n i^ L .
* A h irette organ ların kon u ştu ru lacağım ayetler h aber
verm ektedir, (Yasin/65) K abirde organ lar ölü y a da
çü rü m ü ş olacağından kon u şam azlar.17
* İsa ’n ın (as) K ur’an daki ifa d esi **D oğd u ğ u m gün, öle­
ceğim g ü n v e diri olarak kabrim den kalkacağım gün

17 M. Okuyan, age, s. 446-56,


276 İslam 'ın Pavluslan II

eserdik banadır." (M eryem /33) h er şeyi özetlem ektedir.


D ü nyaya geliyoru z, sonra ölü yoru z ve son kez ölm e­
m ek ü zere diriltiliyoru z. H epsi ü ç k elim e; doğum , ölüm
ve yen id en d iriliş! O kadar!

Kabir Hayatına/Azabm a İnanm anın Beraberinde


Getirdiği Olum suzluklar

I- K ab ir h ayatın a İnanm ak, im an esasların a ila ve yapm ak


dem ektir. B u nu n im an esasların dan birin i red ve in k âr e t
m ekten fa rk ı yok tu r!

îtik ad gib i h erk esi bağlayan b ir kon u da garip, ahad ve Ki-


ta b ’a bü sb ü tü n a yk ın h ad isler asla hüccet olam az. Bu k on u ­
da yapılm ası gereken; a yetleri esas alarak, h ad isleri ak ıl sü z­
gecin d en geçirm ektir. Fakat tarih i sü reçte bu n u n hep tersi
yapılm ıştır. H ad isleri İspat edebilm ek için ayetlerin an lam lan
eğilip, bü kü lm ü ştü r! Ö n celik le K u r an m u tlaka K u r an ile te f­
sir edilm eli, h er b ir ayet K u r an ’ın bü tü nlü ğü n den kopan lm a-
m alıdır. A y etler ayetlerle çarp ıştırılm az! H âşâ ve K ellâ A llah
ne d ed iğin i bilm eyen b ir sarhoş d eğild ir kİ, a yetler arasın da
çelişk i olsun! Kitaba, akla, sü nnetu llaha, tarih i h adiselere
a yk ın h ad islerin sen edi n e k a d a r sağlam olu rsa olsm y redde-
dîlm eİidir.

Ö lüm ve sonrası tüm in sa n la n İlgilen d iren en bü yü k so­


rudur, İslam d in it tüm in san lığın en çok m erak ettiği böyle
b ir konu yu atlam ış olam az! Ö lüm ve son rası in san ın duyu
ve tecrü be alan ın ın dışındadır. H âliyle b u a lan ı ya ln ızca din
açıklayabilir! E ğer bu din İslam ise in an an lar için verd iği b il­
gilerin doğru lu ğu tartışılm az; bu n lar kesin d ir ve tatm in edici
b ilgilerdir. K u ra n d a ölü m ile kıyam et arasın da geçen k a b ir
h ayatın dan ve bu na b a ğlı h erh an gi b ir sorgudan; ceza (azap)
veya Ödülden söz edilm ez.

H iç kim seye kabirden gelen b ir b ilg i yoktu r. B u yü zden


ölü m son rasıyla ilg ili bü tü n b ilgiler sadece Kurban dan a lın ­
m alıdır, K u r an ı teb liğ ile görevlen d irilm iş Peygam ber de bu
konu da ken din den b ir şey söyleyem ez.
Alem-1 Berzah/Kabir Hayatı 277

Peygam berler, ölü m sonrası ve ah iret h akkın da k en d iliğin ­


den b ir şey söyleyem ez. “D e k i b e n sizi yalnızca b a n a va h -
yediİerdeirarkuhıyoniirL**w(E nblya/45) Yan i, K ur’an ’d a olm a-
ya n b ir içerik ; h adiste de olm az.

K u r a n d a olm ayan b ir b ilgiye inanm ış olm ak, o din e en


bü yü k ih an et olm az im ? A llah ın M tab ıyla yetin m eyip, başka
yerlerd en b ir şeyler getirm eyi Kuran reddeder: “D e k t AUah,
kitabı a yn n iisiyla açückmuşken on d a n ba şk a hakem m i araya-
y u rj? ,,, * (E n am /114)

2- Ö len k im sen in m ezarın da diri/can lı oldu ğu n a İtik at e t­


m ek b irçok ya n lış itik ad ı sapm aya da n ed en o lm u ştu r, J£Ira_
kabirde “canh b ir ya şa m ı^ k a b td ü ^ , on u n la_bir şekilde b a ğ
kurm ayı, konu şm ayı, ^teberrük etm eyl/ b erek eü en m g d ^ b ir
din bü yü ğü İse ondan yardım istem eyi, v s, n etice yerm esi
kaçın ılm azdır! Zaten fiiliya tta d iT böyle olm u ştu r. Ö len lerin
.................... - v - ■ V - . w -. - -- ------------------------------------------- T — -

“ru h u kın ın dan çıkm ış k ılıç gibi oldu ğu ve dü n yadaki hayat-


rVI.■■r“ -- - T- r—T T « ■—.■ ■ «"^ - t m ^ ı- ■-» P , I I ■ ..................... — ^ - - - -

lan n d an d ah a a k tif hâle geld iğT şeklin de hadisler uydu ru l-


m uştur, “K ab ir eh lin d en sıkışü ğm ızda ya rd rn ı isteyin *" gib i
h ad is (!) adı form atm da apaçık şirk k o k ^ ^ ^ a n J a r Peygam -
beVe isn a t edilebilm iştir.

B u gün in san lar n için ya tırla rd a ya tıp kalkıyor, tü rbeleri


K abe y i ta v a f ed er gib i ta va f edip d u ru yorlar dersin iz? Bunun
altın d a yatan baş etken m evtan ın kabrin de sağ/d iri olduğu
s â p m a s r^ tm a k ta d ır. Şim di Peygam berim izin İslam 'ın ilk dö­
n em lerin d e k ab ir ziyaretin i n için yasaklam ış olduğun u daha
iyi an layabiliyoru z.

3- B azı in san lar H atice’ye değil* neticeye bakalım derler,


Y alan -yan lış d a olsa, k ab ir azabı ile in san lar korku tu lu yorsa
ve boylece azgın, ele-avu ca sığm az şım arık in san lar b ir nebze
olsu n fren len iyor ve toplam da kar h an esin e b ir artı daha k o­
nuyorsa* b ırak ın bu tü r h ik âyeler an latılsın derler.

B u n lar “Yecü zü fî't-T ergıb ve’t-T erh ıb ” diyen züm redir.


Y a n i in san ları sevap İşlem eleri için teşvik etm ek y a d a gü ­
nah işlem ekten sakın dırm ak için korku tm ak caizdir! Y a da
bu teşvik ve korku tm ayı b iraz abartm ak caizd ir d iyen kesim
278 İslam 'ın Pavluslan II

bu n lardır. B u n lar bu gib i n iyetlerle yo la çıkm ış ve Peygam ­


berce en çok yatan isn at etm e ga flet ve h ıyan etin de bu lu nm uş,
d olayısıyla din i tahrip etm iş, İyi n iyetli, ca h il ve ahm ak d in -
darlardır. İslam ’a en çok za ra r veren bu zü m redir! V erd ik leri
zarar, İslam ’ın h arici d ü şm an larıyla m u kayese bile edilem ez!

Y a la n la İslam n asıl b ir araya geliyorsa! Y alan söylem ek n i­


fa k alam eti oldu ğu hâlde, yalan ve k ara propagan da ile H ak
ve H akikate n a sıl d avet ed ilecek ise!

E y a sırla rd ır in san ları gü n ahtan u zak tu tm ak için k ab ir


azab ı île korku tm a ya çalışan K abirciler: K u r an d a yeterin ce
öğü t ve u ya n jyo k m u du r? Y a d a h esap gü n ü nü n deh şeti ve
cehen n em azabı size k â fi gelm iyor m u?

4- B erzah âlem i in an cı tam am ıyla İslam d ışı kaynaklar^


dan, özellik le P laton un " İd e a l^ Â len ıiwnİn, M isal â lem inin
azıcık d eğiştirilm iş şek lidir. Bu olm ayan âlem e in an m ak .Pla­
ton u Peygam b er edinm ek dem ek d eğil m id ir? İslam ’a göre iki
âlem vardır: dü n ya ve ah iret âlem i!

O ysa P la to n ü n ru h ve idealar/m isal âlem in i itik a tla rın ın


k öşe taşı yap an lar İslam 'ın Y a ratıcı ve ya ratılm ışlar b a k la n ­
daki tüm tasavvu rların ı alt-ü st etm ektedirler. İslam ’da h iç b i­
lin m eyen ru h la r âlem i ica t etm işler. E vliya-yı kiram ın ru h ları
bu ru h la r âlem in de v ız ır vızır d olaşm aya başlıyorlar. Y e tiş y a
şeyh! Ç ağrısın ı du yar duym az, pat d am lıyorlar ve in san ların
sık ın tılarım def-ü r e f eyliyorlar. H atta b u yü ce ru h la r ayn ı
anda bin lerce yere yetişeb iliyorlar!

D aha doğru su şeyhlerin , evliya-yı kiram ın ru h ları ayn ı


anda bin lerce m ü ridinin h acetin i gid ereb ilm esi için b u âlem
icad edilm iş, yan i; uydu ru lm u ştu r.

H er yerde h âzır ve n azır o la n s ü p e r kahram an, ölüm sü z


H ızır j l a bu m lsal âlem inde “H ızır A c il S ervisi" olarak h a zır
k ıta gib i beklem ektedir. H ele Peygam berim ize ağzın ızı doldu-
ra doldu ra b ir salavat ı şerife gön derirsen iz, onun ru h -u tay-
y ib e le ıi derhal bu âiem -i m isalde tem essü l eyleyip, yan ın ızd a
b itiverir, Ö ism i h er an ıld ığın da k a rşılık verm ek ve anıldığı^
ÂIem-1 Berzah/Kabir Hayatı 279

yere gitm ek zoru n dadır. H atta salavatlan n sayısın ı m ilya rla ra


ulaghn rsa n ız. on u n la vü zvü ze b ile görü şeb ilirsin iz! Y alan d an
kim ölm üş!

M a a lesef m evcu t p a ra d i^ n a boyledir^

Peygam b er le_y û zy û ze göm şm e şerefin e n ail olduysan,


kim selere n a il olm ayan devlet sana n asip olm u ş dem ektir!
A rtık n e dilersen dilel Ne soracaksan sor! İsted iğin b ilg iy i al!

B öyle b ir m isal/ ru h lar âlem iyle İç içe yaşayan k im seler A l­


la h 'a sadece şunun İçin yalvarırlar: A lla h ’ım sen M uham m ed
A ley h issela m ı şefaatçim iz yap , o şefaa t etm ez ise b iz n ecat
bu lam ayız!

H ızır'ım gönder, onun yard ım ı olm az İse b iz m ah volu ru z!

B u m isal âlem inde b ir eli ku lakların da, “M edet Y â Şeyh,


el-am an, Y etiş!" diye ya rd ım isteyen lere yardım eden (!) G avs-ı
a z a m ve d iğer ilah sü rü lerin in b ize him m et etm esi İçin ricacı
oluver!

Bugün, du ru m üç aşağı-beş yu k a n böyled ir.

5- K abir azabım an latan h ad islerin b ü y r k b fr yo ğu n lu ğu ;


sağlık lı dü şü n en h er in san tarafından, a k ıld ışı görü lecek fen-
d ar traji-k om ik tir. K ıssacı va izlerin in san ları korkutrnak için
an lattık lan b ıy m a sa lla r. in san ın için e k u rt dü şü rür. Ö nce ka-
"b lr h ayatım in kâr ettirir. B ir sü re sonra, din in tam am en akd
ve b ilim d ışı oldu ğu nu dü şü nm eye sevk eder ve en sonu n da
da -A lla h m u h afaza- ah ireti bü sbü tü n in k a ra sü rü kler.

S u yu tî’n in k a b ir azab ıyla ilg ili n ak lettiği öyle akla ziyan


h a d isler va rd ır kİ:
Kim karın ağrısından ölürse, kabrinde azap görmez. Peygamberler
kabirlerinde diridir ve namaz kılarlar. Kabirde mümine K uran veri­
lir, o da okur. Ölülerimizin kefenlerini güzelleştirin, çünkü onlar ka­
birlerde birbirlerini ziyaret ederler, birbirlerine karşı övünürler, vs,m

H adis u ydu rm acılığın ın n asıl b ir kom edyaya dön ü ştü ğü ­


nü görm ek İçin “M ü lk sü resin i oku yanlar, C um a gü n ü ölen ler
k ab ir azabından m u aftır." şeklin deki rivayetlere bakm ak kâ-

İS M. Okuyan, age, s. 147-8.


280 İslam 'ın Pauîuslan U

fidir* R esm en d in i oyu n ve eğlen ceye çevirm işler, İn san Cum a


günü ölem iyorsa, illa o gü n ölm ek için öten azi m i yapm alı?

Y in e S u yu tfn in , K a bir  lem i adlı kitabın da şöyle b ir h adis


(!) vard ır: “H an ım ı vefa t eden b ir adam rü yasın d a başka h a ­
n ım ları (Öbür âlem de dolaşırken ) görür, fak at ken di h an ım ın ı
araların d a görem ez* B enim h an ım n ered e diye sorar* O n lar­
da; “S iz on u n kefen in i kısa yaptınız* B izim le çıkm aktan u tan ı­
yor*“ derler* A dam R asu lu llah 'a gider. O d a “G it bak, çare v a r
m ı?“ der* Bu kim se bu nu n ü zerin e en sardan sek erât-ı m evt
h âlin de birisin i bulur* Ö lüm döşeğin de olan b u kim se de ona*
“Ö lü lere b ir şey u laştırm ak isteyen va rsa b en u la ştırırım /
der* N ih ayet sahabe ölür* K efen in in içine, b u kim sen in h a­
n ım ın a götü rm esi için u zun b ir elb ise konur* D ah a son ra b u
adam , h an ım ım rü yasın da görü r, B ak ar k i h an ım ı gön derm iş
oldu ğu elb iseyi giym iş, d iğ er ham utlarla b irlik te dolaşm akta/

B irb irlerin i ziyaret eden M evtalar! K efen leriyle b irb irleri­


ne karşı övü nen Ö lüleri Ö lü lerle, dirilerin beraber yaşad ığı
fan tastik b ir dünyaî Ö bü r dü n yaya ga ran tili n ak liye servisi!
H adis form atın a sokulm uş n ice düzm ece h ikâyeler! D ah a n e­
ler, n eler!

İbn E b f d -D ü n yan ın , Öldükten Sonra Y aşa ya nla r ad lı k i­


tabın ın b ir h adisin de (!) kabrin den kalkıp dolaşan, acayip iş ­
ler yapan, sonra tek ra r ölüp m ezara giren , h ata birk aç sene
yaşayan , evlenen, cih ada gid en in sa n la rla ilg ili pek çok garip
rivayetler vard ır. G ünüm üzün fan tastik film lerin d ek i zom bi
ler gibi, “Yü zü k afası a levler için de, boyn u n dan zin cire v u ­
rulm uş, m ezardan an iden b ir adam çıkar, oradan geçen b ir
yolcu dan “B ana kırbandan su ver!“ diye yalvarıyor* Peşinden
başka b iri m ezardan fırlar* “B u kâfire su verm e!” deyip zin c i­
rin d en yak alad ığı gib i m ezara çek er ve ik isi az sonra m ezarın
İçinde kaybolu rlar*“

Suyû ti, bu zatm rivayetlerin i aynen nakleder.

Ö len b ir kim se n a sıl tek rar dü n yaya döner? G ezer, yer-


içer, cih ada gider? A k ıl b u kadar m ı dışlan ır? S ü n n elu llah -
tan /A llah ın ta b ia ta koym uş oldu ğu kan u nlardan bu k ad ar
Âlem i Berzah/K abir Hayatı 281

m ı s a rf ı n aza r edilir. M aalesef, üm m etin ah iret in an cın ı böyle


k ita p la r şek illen d irm iştir. D aha doğrusu yo k edilm iştir.

K abirciler -k i bu nların çoğu konu sıkın tısı çeken kıssacı


va izlerd ir- “B u konu Ehl-İ Sünnetin itikadın a dâhildir." deyip,
saçm a sapan iddiaların a dokunulm azlık verm eyi de ihm al et­
m ezleri Ehl-İ Sünnetin itikadı K u r an dan m üstakilm iş gibi! A r­
tık rivayet olarak ne nakledilm işse, sahih-m evzu bakm aksızın
kendi kafasın daki hayallere göre kabir âlem inden can lı kesitler
sunm aya başlar. Sahabeyi kiram , E yliya-yı fz a m ’dan n ak ledil­
m iştir k i tarzında ifadelerle zihninin ürettiği hurafelere m eşru­
iyet k ılıfı geçirm eye çalışır. A riflerden falan ca rü yasında gördü
ki, falanca kim se h atiften b ir ses işitti ki, Falanca zât âlem -i
m isalde gördü k i..., diye duyduğu h ikayeleri din diye anlat­
m aya başlar! H iç Kurian’d a olm ayan, Yu n an filozofların ın icat
ettiği idealar/m isal/berzah âlem inde dolaşm aya başlar!

6- Ö ldü kten son ra İn san ların b ir a ra âlem de yaşam ası/


k ab ir h aya tı in an cı m u htem elen a n tik Süm er,_ B a b ff M ısır,
Yunan, A n adolu d in lerin d ek i inançlardan, o jcü ltü rü n m en ­
su pların ca İsla m âlem in e taşın m ıştır, E ^ le c e ^ t o tahrip ed il­
m iş, son din İslâm din i de din lerden b ir din olm uştur. O, h a­
ya tı dü zenleyen, dü n yayı selam yu rdu h alin e getiren İslam 'ın
an a d am an kuru tu lm u ştu r. H ayat din i olan bu din a rtık diğer
tapm ak d in leri gib i ölü lere hitap etm ekte, tü rbelerle, y a tırla r­
la a n ılm aktadır!

Ö ldükten Sonra Yaşayanlar , Ö ldükten Son ra Konuşanlar.


İnsanlara H a tifte n /G a y b ’d a n G elen S e s le r/e l-H e v û tlf gib i pek
çok kitap yazan İb n E b fd -D ü n ya (ö. 281) H induizm , B u dizm
ve Yu n an filozofların d an çok fa zla alın tılar yapm akla ve o k ü l­
tü rlerden fa zla etkilen m ekle su çlanan biridir.

B unlardan b ir diğeri de Kabir A za b ı diye kitabı bulunan


M uham m ed b. KerranVdır. (ö. 255) B u zat d a K erram iye19 diye

19 İnsan biçime! bir tanrı inancına sahip olduklarından Müoessime ve Mü-


şebbihe diye isimlendirilmişlerdir, 3. yüzyıldan itibaren Horasan ve Ma-
veraüımehir bölgelerinde kabul gürmüş bir mezheptir. Muhammed b.
Kerram âbid ve zâhid biri olup, panteist ve antropomorfLst görüşleriyle
Horasan'da tasavvufun gelişmesinde, özellikle de Vahdetd vücut felse-
282 İsla m 'm Pa vtu sla n H

bilinen m ezhebini k ab ir azabı gibi suni gü n dem ler ü zerine k u r­


m uştur. Tıpk ı günüm üzdeki “kara para aklayanlar** gibi, o gün
de “k irli bilgi aklayan” kesim bunlardı. Bu kesim ‘soyutlam a y e ­
teneğinden ve n aklettiği sözü anlayacak kapasiteden m ahrum ­
du. Bu H aşviyeciler, O yıllard a Kur'an’d a h içb ir izi bu lu nm a­
ya n tartışm alı konu lan dine ith al etm ekle m eşguldüler. O rtada
dolaşan E h l-i K itap kültürünü aklayarak M üslüm anlara taşı­
yor* b ir tü r “şibih din/dlne ben zer din ” im alatı yapıyorlardı,20

B u gü n piyasada K ab ir h ayatı İlgili k ita p la r S u yu tfıü n


Kitahu'f-jBerzah ve e l-B ü d û ru ’s S ajîre f i ’l-U m ûri’l-Ahire'sl ile
Ş a râ n fn in , K a bir H a ya tı adlı kitapların dan yararlan ırlar. Su-
yu ti âlem -i m isal n azarlyesin i İslam 'a d â h il eden lerden o ld u ­
ğunu b u ra d a h atırlatalım , S u yu tı ve ŞarânTnin h er ik isin in
de İb n ü l-A ra b îcİ oldu ğu nu gö z önünde bu lu n du rm akta ya rar
vard ır. S u yu tı Peygam berim izle 75 defa can lı olarak görü ş­
tü ğü n ü söyleyecek kadar bu kon u da savru k olan b irisidir.
Ş ârânı, şeyh i A hm ed B edevi'n in kabrin den elin i çıkarıp, onu n
elin i tu tm u ştu r! H atta şeyhi kabrinden d ışa n u zattığı eliyle
h elva pişirm iş, ö lü leri ve d irileri çağırıp yedirm iştir. İşte Şa-
ran ı tüm bu n ları u tan m adan an latab ilecek k ad ar ü rlatm ış
b ir h u rafeci ve tam b ir m ezarcıdır.

İşte S u yu tı ve Ş aran i gib ilerin in “K ab ir H ayatı” ü zerine


ya zd ığı k ita p la r ^ümmetin ah iret İtikadın ı olu ştu rm uştur. A r-
tık ü m m e ti^ ak lın a ah iret ¡deyince, k ab ir h ayatı gelecek tir.
H erin e k ad ar kabirlerin ü stü güUük-güÜstarOık d a o lsa altı:
ö lü lere kıyam et sab ah ın a k ad ar sonu b ir tü rlü gelm eyen k o r-
ku n ç işk en celerin ya p ıld ığı b ir yerdir. O rası akreplerle, yılan -
.......... —» ifa » f ■ r r T v ■ ıı j.ı - ■r™‘ p

larla, çıyan larla dolu du r. S orgu m eleklerin in dem ir sopalarla,


■I ■ ■ J —1 x1 ^ — ■f —■P . —- .. . r. L- “ ■■~rK‘ S1“ ■■ •— I I -| ^ lp

gü rzlerle adam dövdü kleri b ir işken ce hanedir. Kabir, daral-


B+. ■r-r. ■j -™_- . . , J, J P, p m- -Tl rj ‘■Lı ‘ II .r-1* _ -.ü ıq..aJljr- -V ı- - . - ■

tılır vey a gen işletilir. H atta b ir ceh en n em çu ku rlarından Jdİt


çu ku ra dönüşür!

fesinin oluşmasında önemli rolü vardır. Daha sonraki dönemlerde Ehl-i


sünnet medreselerine model de olacak pek çok hankah/tekke kurup, fi­
kirlerini buralarda yaymaya çalışmışlardır, (Sönmez Kutlu, “Kerramlyye"
md. DİA, C. 25, s. 295-6).
20 Mustafa îslamoglu, K a d e r R isa lesi, s. 28,
Âlem-1 Berzah/Kabir Hayatı 283

B u yü zden in san lar m eza rlık yan ın d an geçerk en k ıl k e­


ser, H ele geceleyin m ezarlık tan geçecekse b ild iğ i tü m du aları
okur. N e olur, ne olm az, işk en ceci y e r a ltı ca n a va rla rı ben den
u zak olsu n diye!

7- B u kadim “k a b ir azabı ve m ü kafatı“ id d ia sı, en başta


M ü slü m an ların ah iret İnancın ı tahrip etm iştir. H içb ir pratik
y a ra n olm adığı gibi, tam aksin e pek çok itik a d i v e am elî sap
m ayaj/ol açm ışü n En^büyük za ra n ise in an a n la rın ah iret ta ­
savvu ru nu bozm asıdır. Y û ce Allah^ K u r’an d a b irçok ayette;
h esap gü nü nde h iç kim seye zerre m ik ta rın ca h a k sızlık edü-
m eyeceğln i b ild irir. H esap sonunda; in san lar, dü n yada k a ­
zan d ık ların ın k arşılığım görü rler. M izan /terazi; ölçü ve tarh
ku ru lm adan kim seye b ir ceza verilm ez.

H âl b öyle İken; h esap gü n ü n den ön cek i bu k a b ir azab ı


veya ödü lü de n eyin n esidir? D erm e-çatm a b ir m ahkem ede,
tu h a f görü n ü şlü ik i m eleğin in şam yargılam ası ve m ahkûm
edip, cezalan d ırm ası olacak şey değildir.

Yargılam a ve sorgulam a yapılm adan, in sanlara, işledikleri


su çlan bildirilm eden herhangi b ir cezan ın verilm esi, ila h ı ada­
let ilkesiyle çelişir. Bu ad il olan A lla h 'a zulüm isn at etm ek olur.

K ur'an ahiret h ayatın ın safhalarım şöyle sıralar; İn san lar


diriltilecek, A llah 'ın huzurunda toplanacaklar, am el defterlerini
alıp, okuyacak, orgaıü an dile gelip konuşacak, böylece herkes
yaptıklarım b ir b ir görecek, dünya hayatı hakkında b ilgilen ­
dirilecek, hesaba çekilecek, şahitler huzurunda sorgulanacak,
yargılanacaklar ve en sonunda d a ödü l ya da ceza alacaklar.

K a b ir azabın ın va rlığın ı id d ia etm ek yü ce A lla h 'ı yargısız


in faz yapm akla su çiâm airtır k i bü, id d ia sah ipleri için bü yü k
b ir vebaldir. "

8- Ö ldü kten sonra yaşam ak tam am ıyla akla dü şm an ke-,


sümek, akim tüm k abu llerin i yo k saym ak dem ektir. Ö lü ölü ­
dür, yaşam az. E ğer yaşıyorsa neden ona “ölü “ den iliyor ki?
H iç b irim iz ölü m den hoşlanm az, b ir yak ın ım ızın ölm esin i e l­
bette kim se istem ez, onun ru h lar âlem inde veya b a şk a b ir
boyu tta yaşam asın ı arzu ed ebiliriz. B u n lar an laşılabilir şey-
284 İskurim Pcwluslan U

terdir. Lâkin b iz b öyle istiyoru z diye, h ak ikat bizim k eyfim ize


u yacak değildir*

Ş ayet ölü, kabirde b ir şeyleri algılayıp duruyorsa, Pekâla;


ölüm n edir? V erecek leri cevap lar tam b ir iron idir, în san ö l­
m üştür, am a diridir. Ö lü lerin m ezardaki h ayatı şöyled ir de
böyledir.

A k lı ip ta l etm ek, devre dışı bırakm ak asla din in, hasşaten


Islam ın tavsiyesi olam az. A k ıl d ışı olan şey ayn ı zam an d a din
d ışıd ır d a L D in ’in in an ç esasları ma*kuTe m ü tealliktir, m u-
hal*e dejglî
^ . ı . . .1 " . ’ ’ ""

O ysa kabirde sorgu -su alin olab ilm esi için kişin in soru lan
işitebilm esi, cevap verebilm esi, ak ledebilm esi için de tüm v ü ­
cu t organ ların a h ayat verilm esi, beyn in in tüm fon k siyon lan
ile çalışm ası lazım dır. Ö len b ir kim sen in bu n ları yapabilm esi
aklen m uhal, tıbben im kânsızdır.

Y in e bu k a b irciler -iş in başın da yin e G azâli v a rd ır- tam a-


m ıyla akla ve İslam'a^ a yk ın b ir insan tü rü k e ş fe tm işlerdir,
“É h í-i k e ş fil- lo ^ ıır / ^ b ir le r d e jilu p - b it e n i k eşfeden ler" diye
İca^ettiM eıfJbu t ıA a f in san tü rü gü ya kim sen in görm ediğin i
görüp, kab irlerd e olu p -biten i b ize h ab er veriyo rla rm ış (!) B u
^ a d a r y a la n h ab erleri bu h ayali tü rden alm ışlar! D elil m i? A L
lah*m sonsu z ku dreti! A lla h d ilerse bazı kim selere, kab irlerd e
n eler olu p -b ittiğin i gösterem ez ini?^ (!)

A llah , din e bu k ad ar zam yapanları* onu b in lerce h u rafe


ile tanın m az h âle getiren leri n eden çarpm az! K u dretin e n ih a ­
y e t olm ayan A llah 'ım ! A cab a k u d retin i izh a r etm ek m i istem e­
m iştir? Y a d a h epim ize n eden gösterm em iştir? B u n a sonsu z
k u dreti k â fi değil m i? E y A lla h 'ın ku dretin e gön derm e ya p a ­
rak, yalan ların a k ılıf geçiren leri

9- K u ra n ; k ab ircilerd en önce dünya h ayatın ı tanzim ed er­


di, K a b ir h ayatı İslam 'a dâh il edild ikten sonra, k ab irleri pü r-u
n u r etm ek için oku nu r oldu. İk i taş olm u ş n işan ları, ana-
n ın -baban ın n azik fidan ları, k a b ir azabından ağlaşan lan n h iç
olm azsa m ü barek gecelerde azap ların ı def-ü r e f eylem ek için
Âlem-1 Berzah/Kabir Hayatı 285

oku n u r oldu ! El-am an, yo k m u b ize b ir Fatih a gön deren diye


b ek leşen lerin k ab irlerin i cen n et bah çelerin den b ir bah çe ey­
lem esi için oku n u r oldu.

En sonunda, K u F an ’m ru hu na el-F aaaaatih ah !


D ünya da m ekân, ah irette im an! O d a ahirete gitti.

G ü nahları va r ise m evtaların , ya p a rız b ir “D evir ve Isk a t”,


yed i gece yedi Yasin -Tebârake, tüm seyyiatın ı hasen ata teb d il
eyleyip, cen n etin en â lâ m evkisin e yerleştiririz.

K u r an kablrcllerd en önce ticaretim iz, eğitim im iz, itik a ­


dım ız, ^ ı l a k ı m ız için di, ^Şimd i ise ölm ü şlerim izin ru h ların ı
h an dan -u şâdan eylem ek için oldu. H atta ölü lerin sırtın dan
dü n yalık d evşirm ek için oku nu r oldu! _

K u ra n en çok sekerat-ı_m evt hâlindeki hastalanm ızm _ba-


şında, cenazeyi defnederken, ölüm sonrası m erasim lerde ve
ölüm sene i devıiyelerin de okunur oldu! B ir de m ezarlıklardan
geçerkenl Ö lülerim iz de K u r a m dinleyip, onunla am el etm eye
başhyorlardır. Ne de olsa orada yaşam aya devam ediyorlar!

Sem olarak k ab ir azabının ve m ü kâfatın ın olm adıgjnı,


K ur’an 'a dayan arak isp a t eden leri sap ık lık la su çlayan la­
ra şunu sorm ak hakkım ız: Peygam berim iz adın a h ad is uy-
du rm ak din i tah rip etm ek d eğil m idir? D in im izi hurafelerle,
doldu rm aktan daha bü yü k b ir cürüm o lab ilir m i? U ydu ruk
rivayetleri K u r a n a arz etm ek ne zam andan beri suç oldu ?
K aldı ki, sadece h ad isleri değil, tüm b ilgilerim izi K u r'an ’a g ö ­
türm ek, sağlam asınıLonunla ya p m a k T K ^ M ü slü m a n 'ın bixln:
cTvazlfesTS eğil m idir?

E y a taların ın din in e sım sıkı şan jan lar, şeyh lerin i, â lim le­
rin i yalancı^ çıkarm am ak için k ırk ta k la atanlar, k ırk susuz
dereden su getiren ler tüm b u n lara ne dersin iz?
***

H âsıl-ı kelam :

B ir gü n öleceğiz, K ıyam et sab ah ı u yam vereceğiz. S an ki


u zun ve derin b ir uykuya dalm ış, sonra d a u yanm ış gib il C an
zo o İslam'ın Pavluslan n

fişi çekilm iş ve tek rar takılm ış gibi! D uran saatim iz tek rar ça­
lışm aya başlayacak! Y itird iğim iz zam an algım ız yen iden d ev­
reye girecek! N arkoz verilen h asta gib il N arkozu n etk isi b itin ­
ce ken dim ize geleceğiz!

B am başka b ir ya ra tılışla yen id en yaratılacağız! S oyu tlan ­


dığım ız zam ana tek rar geri döneceğiz! U yku m uzdan u yan aca­
ğız. H a b ir saat, h a b ir m ilya r yıl. N e fa rk eder?

Ö lüm gözleri kapam ak, d iriliş gözleri açm ak gibidir* Ö lüm


ve ik in ci h ayat arası o k a d a r k ısa kil G öz açıp-kapayan a k a­
dar! Ö yleyse ölüm ün devam ı d iriliştir. D ü nya k ap ısı kap an ır­
ken, ebedi h ayatin kap ısı açılır* B ir perde kapan ırken, diğeri
açılır. "Y ak ın h aya t/H aya tü’d -dünya"dan, eb ed i olan a geçtik,
H iç yok lu k tatm adık! Fena m ı?

İm tih an fa slı b itti, m ü kâfat-m ü cazat fa slı başladı*

V ü cu du m u zu b ir b ilgisa ya rın donanım ına, b ilin cim izi/


n efsim izi b fr İşletim sistem ine, am ellerim izi de veri dosya-
la n n a ben zetirsek, ölüm an ın da n efsim iz/ k işiliğim izjs is te m
dosyam ız) ve am ellerim iz (veri dosyalarım ız) “U m m u l-K itab/
ana k ita b ”a tra n sfer edilerek, “u pload " edilir. N a sıl am elleri-
m iz am el d efterlerin d e, h içb ir h arfi k a yto lm a d a n saW ajiacak-
sa, k e lliğ im iz , b izi b iz yapan tüm ldmMk bügüerinüz de “A n a
K itab "d a m u hafaza edilebilir. K ıyam et (ayağa k alkış ve diriliş)
günü, k im liğim iz yen iden , yen i baştan ya ratıla n bed en im ize
^download" edilir.

Y a d a b ilm ediğim iz -b ilm ek le de m ü k ellef o lm a d ığım ız-


başka b ir yolla !

Ö ldü kten sonra, K ıyam et sabah ı dirilm ek h aktır! M ahşer,


hesap, m izan haktır! C en n et ve cehennem h ak tır! A m en n a ve
saddeknâî

V elh asıl biz A lla h 'ın b ild ird iği K ıyam et gü nü ne ve ebedi
âlem e in an ırız. F ilozofların u ydu rdu ğu berzah /m isal âlem i­
ne değil! B izler felsefe n ed ir bilm eyen üm m i peygam berin A l­
la h 'ta n getird iğin e im an etm ekle m ü kellefiz, pagan filozofla rın
safsataların a değil!
KÜFÜR, ŞİRK VB NİFAK

Allah'a İnanmayan İnsan Var mıdır?


D in ler ta rih çilerin in yü zlerce ilk el kabile arasın da ya p ­
m ış oldu kları ve on larca y ıl sü ren çalışm aların resm i sonucu
şudur: B ü tü n İlkel din lerde b ir ‘T a n rıla r Panteonu, Tan rılar
M eclisi” vardır. Tü m bu tan rıların ü zerin de İse; h er şeyin sa­
hihi* h er şeyin ya ra tıcısı tek b ir ta n rı vard ır. A lla h 'ın dû n u n ­
daki d iğer a lt ta n rılar ise; yağm u r yağdırm ak, savaşta k a b i­
leye yardım etm ek, n zık verm ek, h astalara şifa verm ek gib i
görevleri olan tanrılardır. Bu alt ta n rılar tek tan rın ın veziri,
yardım cısı, eşi, çocu k ları ve k ızla n gib i tasavvu r edilm iştir.

Küfür; in an çsızlık y a da d in sizlik değildir. B iz H rlstiyan -


la ra k â fir deriz, on lar d a bize. B u anlam da kâfir; b ir din in
kabullerini* d oğru ların ı kab u l etm eyen kim sedir. K u r a n ın
k a stettiği küfür; d in sizlik de değildir. Zira; din siz in san veya
toplu m yoktu r. H erkesin h ak veya b a tıl b ir dini vardır. Tan rı
tan ım azlık da değildir. M u tlak ateist çok n ad ird ir ve bu n lar
gen ellik le anorm al ve h astalıklı k işilerdir. A lla h 'a inan m ayan
ve O ’nun evren in ya ra tıcısı olduğunu, h atta “b ir” olduğunu
kabu l etm eyen in san yoktur. V a r ise de bu nlar, istisnadır.
İstisn a ise, yo k hükm ündedir. İstisn alar; gen el k aideyi b oz­
m az. B u n lar n orm al in san lar olm ayıp, tedavi görm esi gereken
m arazlı tip lerd ir.

G erçekten A lla h ’ın v a r ve b ir olduğunu kab u l etm eyen in ­


san yoktu r. Y a ln ızca in an cım gizleyen , örten k im seler vardır.
Y ok sa sık ıştığın d a h erkes A lla h diye yalvarır. D ü şen u çak­
ta ateist kalm az sözü m eşhu rdu r. A ltın ateşte* in san m ih n et
anın da b elli olur. A ltın ın kaç ayar oldu ğu ateşte b elli olduğu
gibi* in san ın gerçek yü zü de sık ın tı anın da ortaya çıkar. Tü m
cabbarlar, despotlar ölüm arım da “ben de im an ettim ” derler.
A llah in an cı İnsanın fıtratın a yerleştirilm iştir. A lla h ’ın “k â fir”
28a İslam'ın Pavkıslan E

olarak tesm iye ettiği kim seler: Ya* örten* gizleyen anlam ında
yap ılan iyiliğ i yo k sayan, A lla h 'ın verd iği n im etlere şü kretm e­
yen ‘"nankör" kim selerdir. Y a d a A lla h 'a in an dığı, O 'na pek
çok ib a d etler y a p tığ ı h âld e O 'na ortak koşan m ü şrikler, H ıis -
tiya n lar ve Yah u dilerdir.

İm an; sadece in an m aktan ib aret de değildir. İm an “E y


im an edenler* İbaresi; ayn ı zam an d a im an ların ı küfür, şirk,
fisk ve n ifaktan k oru yan lar dem ektir. Y in e “E y im an ed en ler”
l ’■

ibaresi, İn anılm am ası gereken lere İnanm ayan, on lan İn kâr


edenlerdir. E ndâd'a, evsana, erbab'a (rablere), evliyaya, şü-
feaya, tağu t ve cib t’e “La" dem ektir. Ö nce T ü m âlih eyl red ve
in k âr etm ek, daha sonra in an ılm ası gereken lere in an m aktır!

B ir in san A lla h 'a inanm akla, A llah b ird ir dem ekle, h atta
“A llah en b ü yü k İla h tır.” dem ekle de m üm in ve M üslüm an
olam az. Tü m bu n lara İlave olarak A lla h İle birlikte, O 'n u n
dunundaki, tüm ilah ları, şefaatçileri, evsânı, esnam ı, erbabı,
endâdı, evliyayı, tağu ü an red ve in k â r etm ek m ecbu riyetin ­
dedir. H akiki M ü slü m an olab ilm esi için en başta O 'n a h iç­
b ir şek ilde ortak koşm am ası gereklid ir. Y an i O ’n u n sıfatlarım
k u lların a dağıtm am ak, Peygam ber de dâh il h iç kim seye on u n
u lû h iyetin den h isse verm em elidir,

A lla h 'a in an m ayan in san yok! Lâkin in an m akla birlik te,


O 'nun n itelik lerin i Peygam ber e, velîye, m eleğe, H ızır'a vs. ye
dağıtan lar p ek çoktu r. Y a da O b ir olan M a h û d 'a yaklaşm ak
için, O 'na dah a yak ın olab ilm ek için O 'n u n la k en d ileri araşm a
“a ra cıla r” koyan, b u aracıları şefaatçi yapan k im seler vardır.

B ir insanın, A llah 'ı; k âin atın h alikı, projesin i çizen m im arı


y a da yaşam ateşin i ü fleyen İlk m u h arrik olarak kab u l etm ek­
le, m üm in ve M ü slim olam az. O nu tüm isim ve sıfa tla rıyla
b irlem esi gerekir. A yrıca İslam 'ı son d in olarak kabu l etm esi,
K u ra n ın tam am ın a in an m ası, onu gön ü llü olarak k a b u llen ­
m esi, zorlam a olm aksızın teslim olm ası gerekir.

K u r'an 'ın in d iği M ekkeliler, ateist/tan rı tanım az b ir to p ­


lu m değildi. E n bü yü k ilah “A H ah"tır diyorlardı. A lla h 'ı Rubu-
b iyette de b irliyorlardı, Yani; n zk ı veren O 'dur. B izi yaşatan,
Küfür, Şirk ve Nifak 289

öldü ren O ’dur* Y erlerin ve gök lerin h alik ı A lla h 'tır diyorlardı.
O 'na ita at etm ekle b irlik te A lla h 'a yaklaşm ak için edin dikleri
İlah lara d a ib ad et ediyor, ku rban kesiyor, yem in ed iyorlar­
dı* Çok sıkıştıkların da, m esela E breh e K abe’y i yık m a k için
M ekke’y i k u şattığın d a b irkaç sen e ya ln ızca O n a ib ad et etm iş­
lerdi, U lu h iyyette de A lla h 'ın en bü yü k ilah oldu ğu nu kabu l
ediyorlardı. B u n u nla b irlik te ondan başka ila h la rın d a kötü ­
lü k leri defetm eye, ya ra rla n celbetm eye k ad ir oldu ğu nu y a da
bu kon u larda en B ü yü k Îlah a/A liah ’a a racılık yap tıkların ı,
onun katın d a bü yü k itib a rla rı oldu ğu nu düşünüyorlardı* İs ­
lam on lara “Lâ ilah e illallah *, ila h la rı b ire in dirin , d iğer ara­
cıla rı ortadan k ald ırın deyince m ü th iş b ir diren iş gösterdiler*

A llah; k itab ın d a İn san ları A lla h ’a İm ana çağırm az* O ’nu


b irlem eye çağırır* K ısaca tevhid; A lla h 'ın za tın d a* isim ve sı­
fa tla rın d a birlem ek, eşi ve ben zeri, ortağı yo k bilm ektir, Ru-
bu biyette, u lû h iyette ve u bu diyette A lla h 'ı tek Rab, tek İlah ve
tekJVIa b u d olarak kabu l etm ektir*

T evh id 'in zıttı ise; şirktir. Ş irke b u laşan a da “m ü şrik” d e­


nir* M üşrik; A lla h ’a in an m ak ve ib ad et etm ekle b irlik te hak la
batılı, şap ile şekeri karıştıran kim sedir.

İslam ’a göre in san lar in an çları itibariyle^ dörde aynhrlar*


M üm in, kâfir, m ü şrik ve m ü nafık,.

N ifak ikiye ayrılır; itik ad ı nifak, am elî nifak. A m elî olan;


ya la n söylem ek, sözünde durm am ak, em anete h ıyan et etm ek
vs* gibi* B u n ları yap an h akiki m ü n afık değil, sadece gü n ah ­
k â r M ü slü m an’dır* N asıl b ir k â fir vey a m ü şrik gü zel ah lakî
erdem lere sahip olm akla M üslüm an ve m u vah h id olm uyorsa,
b ir M ü slü m an d a b irtakım k â fir ve m ü n afık sıfatların a, h u y­
ların a sah ip olm akla k â fir ve m ü n afık olm az. M esela k ib ir ve
haset şeytan ı şeytan yapan k â fir sıfatlan n dan dır. B u nu nla
b irlik te b iz gu ru rlu ve kıskan ç M ü slü m an lara asla k â fir d i­
yem eyiz.

İtikad ı n ifak ise; in an m adığı h âld e in an ıyor görünm ektir*


K â firler gib i m ertçe kü fü rlerin i izh a r edem eyen kim selerdir,
îşte bu tü r n ifak sah ibi m ü n afıklar cehennem in en aşağısın -
290 İslam'ın Pavhıslan H

dadırlar. Ö rn eğin M edine dönem inde m ü n afıkların n am az k ıl­


dıkları* -ü şen e ü şen e de o ls a - cih ada k a tıld ık la rı -ga n im et
arzu su yla d a o ls a - bilin m ektedir. M ü n afıklar h er ¿saman k a ­
zan an a oyn ayan -h a c ı yatm az g ib i- u yanık kim selerdir. H er
devrin adam ıdırlar. H erkesle g o k jy i g e ç in ir le ri
Allah erkek münafıklara da kadm münafıklara da kâfirlere de için­
de ebedî kalacakları cehennemi vadetti AUah onlara lanet etti On­
lar için devamlı bir azap vardır, (Tevbe/68)
Şüphesiz kU münafıklar cehennemin en aşağıstndaduiar. (Nisa/145)

M ü slü m an b ir kim senin, şirk ve itik a d ı n ifa k d ışın d a b ü ­


y ü k gü n ah işleyen in e “â sî (isyan kâr)/fâsık (günahkâr)* den i­
lir. B iz gü n ah kâr M ü slü m an’a asla k â fir dem eyiz.

A si (günahkar) iki kısım dır; m ü rtekib-i k eb ire (bü yü k gü ­


n ah işleyen ) ve sagıre (küçük gü n ah sahibi)* B ü yü k gü n ahtan
sakın an kü çü k günah sah ibi m ağfurdur. M ü rtekib-i kebire de
ik i kısım dır; tevb e eden ve ısrar eden* Tevb e eden m ağfurdur.
Isra r eden İse m ü steh ıll (gü n ahı h ela l addeden) ve ga yri m ü ş­
te k ili (h elal saym ayan) olm ak ü zere ik iye ayrılır. M ü steh ıll
olan lar k â fir oldu ğu ndan ceh en n em liktir. G ayr i m ü steh ıll
olan ise; A lla h ’ın dilem esin e kalm ıştır, dilerse affed er dilerse
azap eder,1
2

Peygam berim iz “K ü çü k gü n ah ta ısra r etm ek on u bü yü k


gü n ah ya p a r."3 bu yu rm u ştu r. Y in e îb n A b b a s’tan bu n a ben ­
zer b ir m evk u f hadis n ak ledilm ektedir.4 tbn H acer H eytem i de
“K ü çü k gü n ah ta ısrar irtik a b -ı kebire (bü yü k gü n ah işlem ek)
gibidir,* dem ektedir.5 A kaitte; “K ü çü k gü n ahı kü çü k görm ek
bü yü k günah* bü yü k gü n ah ı kü çü m sem ek ise kü fü rdü r,”
d iye b ir k aide vard ır,

1 Bir dostum "Vallahi, münafıktır. Billahi münafıktır* Tallahi münafıktır/


t derdi. Kim, münafıktır Yâ üstadt Diye sorduğumuzda, "Herkesle İyi geçi-
T nen/ derdi. Müslüman zulüm, küfür ve nifaktan hoşlanmayacağından,
bunları İrtikâp edenlerden de nefret edecektir,
2 Kadızâde Ahmed b. Mehmet Emin, Ferâidu’lfevûid fi Beyard'l-AkaicL
lAmentü Şerhi), s. ISO.
3 İsmail Niyazi* "Şerhu Niyazi ale Şerhİl-Blrglvi lil-Konevî", s. 135,
4 Lütfü Şentürk, S. Yazıcı, Diyanet İslam İlmihali, s, 420.
5 tbn Hacer Heytemi, “ez-Zevaclr an lktirafTl-kebâlr", Beyrut 1988, C. 2, s.
16.
Küfür, Şirk ve Nifak 291

M üşrikler* m ü n afıklar kâfirlerdir. İslam ’ı din olarak kabu l


etm eyen Yah u di ve H ristiyan lar, Peygam berim ize in d irilen
K ur’a n d a h ab er verilen lerin tü m ü ne in an m ayan lar k â firler­
dir. K âfir; A lla h ’a in an m ayan dem ek değildir. A lla h ’a in an m a­
ya n a ateist denir. K işi A lla h ’a in an m akla m ü m in ve M üslim
olm az. A lla h 'ın isted iği gib i inanm ası, m ü m enu n b fiı’e (in a n ıl­
m ası gerek en lerin hepsin e) büyüklenm eksizin* m atlaşm aksı­
zın* gön ü llü olarak İnanm ası gerekir. A k aid kitap ların d a kü ­
für; k ü fr-i inkâri* k ü fr-i cuhûd, k ü fr-i in adı ve kü fr-i n ifakı
olm ak ü zere dörde taksim ed ilir.6

 lim lerim izin “elfa z-ı k ü fü r/k işiyi dinden çıkaran sözler"
olarak görd ü k leri söz ve davran ışlardan b irkaç örn ek verm ek
gerek irse:7

B ir kim seye “G el nam az k ıl!" d eseler o da “K ılm ıyoru m !”1


dese k â fir olu r dem işlerdir. A m m a m u radı sen in sözünle k ıl­
mam* A llah T eâ lâ ’n ın em ri oldu ğu için kılarım dese k â fir ol­
m az. {H erh an gi b ir fa rz-ı k a tiyi ya p diyen e farzıyetin i in kâr
yolu yla yapm ıyoru m dem ek)

V e d ah i b ir adam b ir adam ın gıyb etin d e b ir şey söylese,


yarım da b irisi “N e lazım gıyb et etm e!” dese, o adam “B u d a b ir
şey m id ir?” dese h aram ı istih san ettiği (gü zel gördü ğü ) için
k â fir olu r dem işlerdir. (H aram ı istih faf.)

B ir kim se “A lla h T eâ la b an a C ennet verse, sen siz girm em .”


dese yah u t “fila n ile C ennete girm em , em rolu n sa girm em .”
yah u t “A lla h T eâ la b an a C en n et verse istem em , lâk in did an n ı
(cem âlin i) görm ek isterim .” dese bu sözlerin cü m lesi kü fü rdü r
dem işlerdir,

B ir kim se “K âfirlerin liva ta etm ek, içk i içm ek* dom u z eti
yem ek gibi işleri gü zeld ir.” diye itik a t etse kü fü rdü r dem iş­
lerdir,

6 Ahmet Salm Kılavuz* Anahaiiarıykı İslam Akaidi, s. 41*2.


7 Bu elfâz-ı küfürlerin en çoğu Şehıistanfnin ei-MÜel ue'n-nihnfinden ve
Kadıhân'ın* eÎ-Höıtü/ye'slnden alan BtrgtvTntn Tbtrtfcaf-ı Mu/ınmınediyye'sl
ve onun şerhi olan Hadiminin Berifca’smdan alan Mızrcüdı îtmfhaTin anla­
tımıyla aldık.
292 İslam 'ın Pou>lusian II

B ir kişi haram taam yerken “bism illah” dese k â fir olur d e­


m işlerdir* Çünkü A llah ’ın ism in i ta h fif etm iş olur* (Piyango b i­
letin i besm ele ile çekmek* zinaya besm ele İle başlam ak vs. gibi)

B ir kim se b ir avreti şah itsiz n ikah etse* o er ile avret “T a n rı


ve Peygam b er şah idim iz” d eseler ik isi de k â fir o lu r d em işler­
dir. Z ira Peygam ber gaybı bilm ez* gaybı b ilir dem ek olur. P ey­
gam berim iz d iri iken gayb ı b ilm ez İdi, ah irete göçtü k ten sonra
n asıl b ilir? dem işlerdir.

B ir kim se “B en çalın an ları ve kaybolan şeyleri b ilirim ”


dese» b öyle diyen ve bu n a in an an k â fir olur. B ir kim se “B an a
cin h ab er verir* onun ile b ilirim .” dese yin e k â fir olur. Z ira
peygam berler gaybı b ilm ezler iken n a sıl olu r cin ler gaybı b ilir­
ler? G aybı bilm ek ancak A lla h T eâ lâ h azretlerin e m ah su stu r
ve (Peygam berler) O nun b ild ird iğin i b ilirler.

B ir kim se “B eyn am azlık h oş iştir." dese k â fir olu r d em iş­


lerdir, (H aram ı ve haram İşlem eyi gü zel bu ldu ğu için .)

B ir kim se b ir adam a “G el nam az k ıl!" dese o da “B an a n a­


m az k ılm ak zo r iştir.” dese k â fir olu r dem işlerdir. (A llah ın
em rin i beğenm em ek)

B ir kim se R asu lu llah “H er yem ek yedikte parm ağın ı y a ­


la rd ı.” dese b ir b aşk a k işi “Bu edep sizlik tir." dese k â fir olur.
(R asû lu llah ın işin i çirkin görm ek, zatın ı is tih fa f etm ek)

B ir kim se h aram dan sadaka verse ve ondan sevap umsa*


alan fa k ir de haram dan olduğunu b ilse ve (bilerek veren e)
du a etse ve veren dah i âm in dese ik isi de k â fir olu r d em işler­
dir. (H aram dan sadaka verm eyi İbadet itik at ettiği İçin, diğeri
cebren alın m ış veya çalınm ış oldu ğu n u b ild iği m alı alıp bu işi
yapan a -h ara m işlem iş o la n a - du a ettiği İçin ,)

B ir kim se kü fü r söylese, b ir k işi de gülse, gü len d ah i k âfir


olur. (K ü fre n za kü fü rdü r)

B ir kim se “şeyh lerin ru h la n bu rad a hazırdır* h âllerim izi


b ilirler dese k â fir o lu r dem işlerdir," (A llah 'tan gayrin in ga yb ı
b ild iğin e itik at etm ek kü fü rdü r.)
Küfür, Şirk ve Nifak 293

İk i k işi çekişseler, birb irin e “G el ilm e gidelim !* dese, o dah i


“B en ilm i ne b ileyim ," dese k â fir o lu r dem işlerdir, zira ilm i is ­
tih faftır, {B ir m ü şk ili h ail için ilm e veya u lem aya d avet ed ilen
k im sen in b en im ilim le, âlim le, m ü ftü yle işim yo k dem ek, (İlm i
ve u lem ayı is tih fa f kü fü rdü r)

B ir h aram -ı k a tiy i - k i şarap ve h ın zır eti g ib i- h ela ld ir dese


y a d a h ela l-ı k a tiy e h aram dır dese k â fir o lu r dem işlerdir. B ü­
tü n din lerde haram olup, h ela l olm ası hikm ete m u h a lif olan ın
h elal olm asın ı arzu etm ek küfürdür, zina, liva ta gibi.

G en el olarak aşağıdaki söz ve d avran ışlar küfür, din d aire­


sin in dışm a çıkm ak olarak kabu l edilir:

* A lla h a şirk koşm ak, A lla h 'ı azam etin e ve u lû h iyetin e


layık olm ayan b ir biçim de vasıflam ak, isim lerin den
vey a sıfatların dan b ir kısm ını in k â r etm ek, a la y etm ek,
h afife alm ak, A lla h 'ın em ir ve yasakların dan b irin i h a­
fife alm ak (İstihfaf), alay etm ek, O n u n iyi am ellere
sevap, kötü am ellere ceza vereceğin i kabu llenm em ek,
A lla h 'ta n b a şk a ezelî va rlık la rın kabulü, A lla h ın s ı­
fatların ın kadim oldu ğu nu kabu l etm em ek ve A lla h 'ın
rah m etin den ü m it kesm ek, azabından em in olm ak, A l­
lah 'tan başka b irin in gaybı b ild iğin e inanm ak,

* K u r'an 'd a zik red ilen peygam berlerden b irin in İnkâr


edilm esi, on ların em in, sâdık vs, olm adığım söylem ek,
on lardan birin e sövm ek, ayıplam ak,
• K u r'an 'm b ir kelim esin i İn kâr etm ek, onun b ir ayeti
dahi olsa a la y etm ek, kü çü k görm ek, h afife alm ak,
• A lla h 'ın m eleklerin den b irin i ayıplam ak, kü çü k g ö r­
m ek, buğzetm ek,
* K ıyam eti, cen n et-cehennem i, b a 's'i İnkâr etm ek, H aşr-
i cism an iyi kabu l etm em ek,
• Z aru rat-ı din iyye'den b irin in b ile farziyyetin i y a d a h a­
ra m lığın ı in kâr etm ek, şüphe etm ek, k ıb le'n in Kabe
oldu ğu nu İn kâr etm ek, H elal oldu ğu k esin b ir şeye
haram , haram oldu ğu k esin olarak bilin en b ir şeye he-
294 İslam'ın Pavluslan U

la l dem ek, H aram oldu ğu k atı b ir d elille sa b it olan b ir


gü n ah ın h ela l oldu ğu nu kabu llenm ek, H aram olan b ir
fiilin h ela l olm asın ı veya fa rz kılın an b ir şeyin fa rz kı-
lm m am asın ı tem en n i etm ek. *
İn san ın ken d i kü frü n e ra zı olm ası (ken disin e ‘'B e ki*
tapsızl Be A lla h sız!” den ildiğin de ses çıkarm am ası, su*
ku t etm esi)

P u ta tapm ak, M u s h a fı p isliğe atm ak, d e f çalarak


K urtan okum ak, kilise, h avra vs, yerlere İbadet k a stıy­
la gitm ek, haç takınm ak, zü n n ar ku şanm ak, M ecu si
şapkası giym ek gib i e f a l-i k ü fr ü irtik a b etm ek, K u m ar
oynarken, zin a yaparken vs. gib i b ir h aram işlen irk en
besm ele çekm ek.8

Şirkin M antalitesİ, M üşrikin M antığı

E n bü yü k gü n ah tartışm asız şirktir. A lla h 'ın affetm eyeceği


tek gü n ahtır. A lla h 'ın h akkın a tecavü zdü r. B u yü zd en en bü ­
yü k zulüm dür, T am b ir cinayettir.

A lla h ’a im an eden lerin çoğu im an ların a m a a lesef şirk k a t­


m aksızın im an etm ezler. “ Onların çoğu A U a h 'a şirk koşm adan
in an m a zla r* (Y u n u s/106)

M ü şrik; in an çların ın tam am ı bozu k kim se dem ek de d e­


ğild ir.9 M ü şrikler de A lla h ’a, ah irete im an ederler. İb ad etlerin i

8 Ahmet Saim Kılavuz, fmmı-Kü/ıir Sının, s. 132-210.


9 Şirkin ya da müşrik zihniyetini daha İyi anlayabilmek İçin birkaç örnek
verirsek; Allahtan başkası, peygamber, melek, velî, fala vs. de gaybı/
geleceği bilir demek. Allah'tan başkasının da Muhyi/hayat veren, Mümît/
öldüren, Râzık/nzık veren, Şaft/şifa veren vs. kabul etmek. ’Şirk-i esbab*
denen sebepleri llahlaştırmak. ‘Hayat kaynağımız Güneş, DNA sayesin­
de hayat var.' vs, demek gibi, Hâlbuki hayatı veren güneş değil, güneşi
yaratandır. Allah'ı sever gibi bir kısam din büyüklerini sevmek ya da Al­
lah'tan korkar gibi İnsanlardan korkmak. Allah'a yaklaşmak İçin din bü ­
yüklerini şefaatçi/aracı edinmek. O'ndan başkasına dua etmek {yardıma
çağırmak), İbadet etmek, kurban kesmek, yemin etmek, yardım istemek
vs. Allah'tan başkasının gayb ve şehadet âleminde tasarrufta bulunduğu­
na, kâinatın işleyişine müdahale ettiğine inanmak, (Gavs, kutub inana
gibi). Allah’tan başkasının her yerde hâzır ve nazır olduğuna inanmak,
örneğin Hızır'ın. Peygamberimizin ya da evliyanın ruhaniyetierinin her
yerde bulunduğuna İnanmak. ‘Medet, Yâ Hızır? Yetiş, Yâ Allf Kurtar bizi,
Yâ Muhammedi’ demek gibi yanımızda olmayan ve ölmüş kimselerden
Küfür, Şirk ve Nifak 295

fa zla sıyla yaparlar* A lla h 'a yak ın olm ak İçin gerçek m an ada
çab a s a rf ederler* Y a p tığı İşlerin tam am ı kötü de değildir. B el­
k i am ellerin in b ir kısm ı bozuktur* O, b ir kazan tertem iz A n zer
b a lın a b ir tu tam d a n ecaset karıştırıp, dünyanın o en h arik a
b a lın ı berb at eden kim se gibi, p ırıl p ırıl im an ım şirk ile k irle­
tir. O nun safiyetin i, h a tta m ah iyetin i bozar. A lla h 'a a it sıfat­
la n din bü yü klerin e, şeyhlere* peygam berlere verm eye başlar.
O n lar va sıta sıyla du aların ın kabu l olu n acağın a inanır. O n la­
rın şefaa tin i u m m aya başlar. Ş efaatlerin e n a il olm ak için ib a­
d etler etm eye başlar* K u ra n 'a inanır* lâ k in onu arılam ak is te ­
m ez. İşin e gelm eyen i y a tevil ed er y a da görm ezden gelir. Bu
k ad ar bü yü k zatlar* evliya la r yan ılm ış olam az der. îm am ’a/
K u r'an 'a uym az, cem aate uyar* O na çok bü yü k k im seler ola ­
ra k lanse ed ilen k im seleri hatasız* İd eal insanlar* yan ılm az
o to riteler olarak görür* H ristiyan lan n rah iplerin i, Y ah u d ilerln
ah b arm ı/b ilgin lerin i Ü ahlaştırdıklan gibi, b izim k iler de m ez­
h ep im am larım * tarik at şeyh lerin i h er şeyin ölçüsü* m u tlak
otorite olarak görü rler. U ydum çoğu n lu ğa deyip* kitle/sü rü
p sik olojisi ile h areket etm eye başlar* A k lım k ira verm iştir. B iz
bilem eyiz, bü yü klerim iz b ilir der. B ir de K u r'an'dan y ü z çe­
virm işse bü sbü tü n h aktan uzaklaşır* A rtık o, İn si ve cirm i
şeytan ların oyu n cağı olur.

M ü şriklerin en b ariz vasfı, A lla h ile ken di araların a aracı­


la r koym alarıdır. Bu aracılar olm aksızın A lla h 'a u laşılam az
derler. Bu aracı* vesile edinm eyi de tıpkı son u ca u laşm ak için
sebeplere sarılm ak gib i görür.

H âlbu ki A llah son peygam b erin i bu aracıları ortadan k a l­


d ırm ak için gönderm iştir. K u r'an sadece Lât, Menât* U zzâ ve
HubeVl h ed ef alm am ıştır. Tü m aracı ila h la rı yo k etm ek için
in zal ve ikram edilm iştir. K u r an; ilah* âlih e/ilah lar, en d â d /
ben zer ve den kler, esnam /heykelden putlar* evsân/putlar*

yardım istemek. Allah'tan başkasının bize fayda ve zarar vereceğine inan­


mak. ölmüşlerden yardım İstemek* İhtiyaçlarımızı sıkıntılarımızı onlara
arz etmek* Allah'tan başkasının da gizli hâllerimizi, kalbimizden geçenle­
ri bildiğine inanmak. Allah'tan başkasını 'din va'z edici/hüküm koyucu*
haramı-helâlı tayin edici kabul etmek. İdarecileri mutlak itaat edilecek
otoriteler olarak görmek vs. gibi*
296 İslam 'ın Pavluskm B

tem âsll /h eykeller, şu rekâ/ortaklar, şühedâ/yardım cılar* şu-


feâ / şefa atçller/ a ra cıla r, erbâb/rabler/efen diler, evliya / velîler
/dostlar, em sal/ben zerler/eşler, tagû t/azgu ı yön etici, d b t/
put, en sâb /d ik ili taşlar, sâh lbe/tan rıça vs. gib i p ek £ok aracı
ila h ’a savaş İlan etm iştir.10

D e kt AUah ile kendi aranıza koyup yardıma çağudManniza kul


olm am /İbadet etmem bana yasaklandı, (Mümln/66)

M ü şrik ler k u l’a k u l olu rlar. O n lara “K u rban ın olayım , ca­


nım yolu n a fed a olsu n l” d iye yalvarırlar. İşte şirk in san ı b ö y le
k u la ku l eder. Pu tlaştırılan in san lara ku rban olan lar, A lla h 'ın
h ak iki k u lların ı ku rban etm ekten de çekinm ez. İlah ların ın ö f­
k esin i teskin etm ek için , cellâ tlığa soyu nu rlar.

Ö lü lerden yard ım um arlar. H er şeyin A lla h 'ın elin d e oldu ­


ğu n a in an m aların a rağm en aracılar edin m eyi; “sebebin e sa­
rılm ak, A lla h 'ta n istem en in adabı ve ku ralı" olarak görü rler.
H atta, “Ş irk -i T a k rib " diye tesm iye ed ilen şirklerin in bu tü rü ­
ne, "S ü n n e tu lla V a ta b i olm ak b ile derler,

“Günahları A lla h 'ta n ba şk a kim ba ğışla ya bilirT (A l-i îm -


ra n / 135) ayetin e rağm en b u za va llıla r “A lla h b izim yü zü m ü ze
bakm az, O n u n sevdiği k u lla n araya koyarsak, on la r h atırın a
affolu n u ru z." diye düşü nü rler. Ö n celikle bu a ra cıla rı ra zı et­
m ek gerek tiğin e in an dıkların dan on ların m anevi h u zu rların ­
da saygı ile eğilirler. B öylece on lara ib ad et olm uş olurlar.

Y in e gü nü m ü zü n m ü şrikleri şöyle derler: A lla h 'ın zatın ı


düşünm ek yasaktır. A m a b ize A lla h 'ı d evam lı h atırlatacak
som u t b ir nesne lazım dır. A lla h 'ın ken d ilerin e tecelli ettiğin e
in an d ık ları in san -ı kâm il denen şeyh lerin i daim a göz önü nde
bu lu ndu ru p, on lara ra b ıta yaparlar.

Y in e ru h lara u lû h iyet verirler. Ö len kim selerin , bilh assa


salih kim selerin ru h ların ın b irçok şeye k a d ir olduğuna, ta ­
sarru fta bu lu n du ğu n a in an ırlar. B öylece en ilk e l din lerd en
olan A n im izm e yu varlan ırlar. H âlbu ki A llah ölü lerden ve on ­

10 Bu kelimeler benzer anlamlara sahip gibi görünse de her biri farklı an­
lamlara sahiptir. Çünkü Arapça da lafzın değişik olması, mananın da
farklı olduğunu gösterir.
Küfür, Şirk ve Nifak 297

ların -n e d em ek se- ru h an iyetlerin den yardım istem eyi en b ü ­


y ü k sapıklık olarak n itelem ektedir,
Allah'tan başkasına yalvarıp dua edenden daha sapık kim var­
dır? Yalvardıkları o kimseler kıyamet gününe kadar onlara cevap
veremez ve onlarm duakmrdan/çağırmalarından habersizdirler.
(Ahkaf/5)
Allah'ı bırakıp da dua ettikleriniz size yardım etmeye muktedir ola­
mazlar. Onlar kendilerine bile yordun edemezler. (Araf/97)
AUah'la birlikte başka bir ilaha/güce yalvarıp, yakarma, sonra
azaba uğratılanlardan ofursun, (Şuara/213)

Y in e m ü şrikler T ıp k ı A lla h ’tan k ork ar gibi, cinlerden, şey­


tanlardan , ru h lardan korkarlar, O n larm ken dilerin e zarar
vereb ileceğin e in an ırlar, “E vliya çarp sın !” diye yem in ederler
y a da “A d am ı evliya çarpar!! derler. D aha Öncekilerin “ila h la rı­
m ızdan biri sen i fe n a çarprruş” (H ud/54)) d ed ik leri gibi. O ysa
Peygam b erlerin i çarp ılm ış görecek k ad ar ken d ilerin in ça rp ık
b ir zih n iyete sah ip oldu klarım görem iyorlardı.

Y in e m ü şrik zih n iyet, Peygam berleri ve salih kim seleri


ila h la ştm r, A lla h 'ın n itelik lerin i on lara da verir. Bu k im sele­
rin de gaybı b ild iğin e in an ır. T a b ii bunun A lla h ’ın dilem esi ve
bildirm esiyle oldu ğu nu ilave etm eden de geçm ezler.

Müşrikler hasta kimselerdir. (Bakara/10)


Onlarm duyu organları arızalıdır ve görev yapamaz durumdadır,
B u nedenle hakkı ve hakikati algılayamaz. (Bakara/18)
Onlar akûlanm kullanamayan hayvandan aşağı insan müsuedde-
leridîr. (Araf/ 179)
Birer pisliktirler. rTevbe/28)
Şirk bütün amelleri yakarr İmanı çürütür, Şirk bütün hurafelerin
kaynağıdu-, Şirk en büyük zulümdür, (Lokman/13)

Şirk; A lla h ’tan başkasın ı Q*n u sever gibi sevm ek, O ndan
k ork ar gib i korkm aktır ve^ ş ü ^ A lja h 'm asla affetm eyeceği b ir
günahtır.

Doğrusu sana ve senden öncekilere *(Ey insan) Eğer şirk koşarsan,


kesinlikle yapıp ettiklerin boşa gidecek ve büsbütün kaybedenler­
den olacaksm’ diye ıxıhyedildL (Zümer/65)
298 İslam’m Pavkıshan II

Kuşkusuz, AUah kendisine şirk koşuîmasuu bağışlamaz* Fakat


bunun dışında dilediği kimsenin./ya da bağışlanma dileyen kim­
senin günahım bağışlar. (Nisa/48)

Peygam berim iz şirki, h ela k ed ici y ed i bü yü k gü n ahtan ilk i


olarak zikretm iştir. (B uharı, Vesaya, 23}

Yine Peygam berim iz “Kim A lla h ’a şirk koşm adan ölürse


Cennete gireceğin i” haber verm iştir. H atta zin a etse, h ırsızlık
yapsa bile! (Buhari, Cenaiz, 1, M üslim , İm an, 153) Zina eden,
h ırsızlık yapan gü nahkâr M üslüm an şirk koşm adıkça A lla h ’ın
onu affetm esi ihtim ali olup, cennete gidebilir. Lâkin çok nam az
kılsa, çok zik ir çekse, fak at A llah ’a şirk koşm uş olsa, ona da
cehennem vacip olur. C ennet m ü şrik kim seye haram dır.

...Kim AUah'a ortak koşarsa (bir beşere Üahhk yaktştinrsa) AUah


ona cenneti haram kılar, (Maide/72)

Y a p tığ ı tüm tesbih ât, k ıld ığı tüm gece nam azları, sü n net-i
sen iyye’ye ittib a için u zattığı sakal ı şerifi boşa gitm iştir.

Y an i, am ellerim izden önce im an ım ızı dü zeltm em iz gere­


kiyor. Ş irk te n yılan dan, çıyan dan k a ça r gib i kaçm alıyız. B ir
şeyin için d e şirk şü ph esi v a r İse onu derhal terk etm eliyiz.
Zulmedenlere/müşriklere meyletmeyin, Yoksa size de ateş doku­
nur* SizinAUah’tan başka dostlarınız/evliyanız yoktur. (Eğer böyle
yaparsanız} sonra size yardım da edilmez* (Hud/113)
(Lokman oğluna şöyle dedi) Yavrum, sakm Allah'a ortak koşma.
Çünkü, şirk çök büyük bir zulümdür. (Lokman/13]

“ Y eryü zü n d e fitn e kalm aym caya kadar r diri yalnız A U a h ’m


oluncaya kadar s a v a ş ı n (B ak ara/193) ayette geçen fitn e’n in
birkaç anlam ı varsa d a b ir anlam ı da şirktir. Fitne*, esas itib a ­
riyle din ve vicdan h ü rriyetin i kaldırm aktır,

"(S ize sa va ş açanları) n ered e yakalarsanız öldürün v e sizi


çıkardıkları yerd en onları çıkaruı* F itn e , öldürm ekten daha
beterdir ...” (B ak ara/191) T a b e rfy e göre "öldü rm ekten dah a
kötü ” oldu ğu ifad e ed ilen fitn e şirk tir,11

11 (Buruc/10, Nahl/110) ayetlerinde de fitne: “müminlere İşkence yapmak*


anlamında kullanılmıştır! Taberî, adam öldürmekten daha büyük olan
fitneyi şirk şeklinde tanımlamaktadır. Ancak o, bu İfadenin müminleri
Küfür, Şirk ve Nifak 299

Müşrikleri nerede bulursanız öldürün12yakalayıp hapsedin, an­


lan gözetim noktasında bekleyip gözedeyim .. Eğer tevbe ederlerse
serbest bırakın.. fTevbe/5)

M ü şrikler İçin du a bile ed ilm ez.13 H atta ya k ın akraba b ile


olsalar! O n ların bağışlan m ası dahi A lla h ’tan talep edilem ez*
Z ira A llah peygam berin e şöyle em retm ektedir: "M ü şrik ler için
a f d ilem ek / bağışlanm aları için d u a etm ek t n e P eyg a m bere ne
d e m üm inlere ya ra şır ," (T evb e/ 113}

M ü şrikler A lla h ’ın va r ve b ir oldu ğu nu bilirler* O ’rnın en


yü ce ilah oldu ğu n da d a hem fikirdirler*
Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri de yaratılan şeyleri Allah'a or­
tak mı koşuyorlar? Hâlbuki o ilahları ne onlara ne de kendilerine
yordun edebilir. [Araf/191-2)
*** Sizin Allah'tan başka dua ettikleriniz bir sinek dahî yaratamaz.
Sinek onlardan bir şey kapsa, onu bile kurtaramazlar. İsteyen de
aciz, istenende. Onlar Allah'ın kadrini/yüceliğini gereği gibi takdir
edemediler. (Hac/73-4)

Çürüm üş, toprağa karışm ış fan ilerden yardım isteyenlere,


A llah şöyle seslenm ekte:
(Ey Muhammed) D e kk şüphesiz ben, size ne zarar verebilir ne de
fayda sağlayabilirim. D e kb Gerçekten beni Allah’a karşı hiç kimse
koruyamaz ve yine asla O'ndan başka sığınacak kimse de bula­
mam (Cin/21-2)

Peygam berim iz ü stelik sağ İken bile başkaların a fayd a ve


zarar verm eye madik değilse, öldü kten son ra n asıl fa yd a ve
zarar vereb ilir. Peygam ber verem ez iken, bu m ü şriklerin bin-

d İnlerin den döndürene kadar, onların şirk koşmalarım sağlamayı hedef­


leyen bir musibet anlamında kullanır. Bu, bir mümini öldürmekten daha
kötü bir şeydir. Yani Müminin dininden dönüp kâfir olması. Öldürülme­
sinden beter bir şeydir*
12 Ayet, antlaşmayı bozan, Müslûmanlara savaş açmış mütecaviz, muharip
kimseleri kapsamına almaktadır. Burada; fitneyi şirk İle eşitleyip, şirkten
daha beter görmek ve böylece bütün müşrikler Müslüman oluncaya ka­
dar onlarla savaşmak emredilmiş değildir! Peygamberimizin sünneti de
bu şekfidedirl Öldürmekten beter olan fitne: Müslümanları dinlerinden
döndürmek için yapılan İşkence, baskı ve zulümdür*
13 'Allah onlardan razı olsun, Allah anlan bağışlasın*' diye hayır dua edilemez.
Yoksa 'Allah'ım onları ıslah et, hidayet nasip et,' şeklinde edilebilir* Çünkü
zulme nza zulüm, küfre nza küfürdür, Şirkte küfrün kapsamına dâhildir.
300 İs la m 'ın Pavhıslart n

lerce y ıl önce ölm ü ş şeyh lerin in ru h an iyeti, n asıl fayd a vey a


zarar vereb iliri?
(Müşrikler) kendilerine y a r d ım eder diye Allah'tan başka ilahlar
edindiler, H â lb u k i bu kimseler asla onlara yardım edemez. A fesi
ne kendileri bu ikûüaşttrdMarı kimseler için h a z ır fc ıfa askerlerdir.
(Y a s in / 7 4 - 5 )

G erçekten h an gi ilah, kaç kişiye yardım etm iştir? Yardım


etm iştir diyen zaten k â fir ve m ü şrik olm uş olur. Bugün p u tlaş­
tırılan, ilahlaşü n lan birçok şeyhin kim seye zerre kadar faydası
olm am ıştır. T am aksine b u zavallılar ilah laşü rdıklan kim sele­
rin em rine am ade olm uşlardır. Bu kim seler b ir eli yağda, b ir eli
balda bu n lar sayesinde krallar gibi yaşam aktadırlar. S altan at
sü rdü kleri bu h azır k ıta askerlere "A llah bu n lara zeval verm e­
sin, sayılarım eksiltm esin," diye du a etm eyi esirgem lyorlardır.

M ü şriklerin tüm ib adetleri, sadakaları, n a fileleri boşa g it­


m iştir, N e o lu r dikkat etseler de im an larım şirk ile im h a et-
m eselerdiî

Allah1a ortak fc o ş m a y a n hantfler/muvahhldler olun. K im Allah'a


ortak koşarsa/Allah'tan b a ş k a s ın a Ü aJıkk y a k ış t ır ır s a , gökten d ü ­
ş e r e k un-ufak o la n ve saçılan, parçalarım kuşların kapıştığı veya
rüzgârın ıssız bir köşeye savurduğu n e s n e y e benzer, (H a c c / 3 1 )
AUah’la birlikte başka bir Üaha yalvarm a sonra azaba uğratılan­
lardan olursun, (Ş u a r a / 2 1 3 )

M ü şrikler A lla h 'a yaklaşm ak için aracı ila h la r edin irler.


B unu yaparken de iyi n iyetlid irler. A m a çla n ya ln ızca A lla h 'a
yaklaşm aktır. Lâk in kaş yaparken gö z çıkarırlar. M etotları
m eşru olm adığı için iyi n iyetleri o n la n kurtaram az,

AUah'la birlikter Allah'tan başka da dostlar/evliyalar edinenler,


biz bunlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsın diye ibadet
ediyoruzt d e r le r , (Z ü m e r / 3 )

M a a lesef in san lar sevm ede ölçü yü tutturam azlar- H addin i


aşan h er b ir şey zıd d ın a in k ılâ p eder. S ınırsız, k u ra lsız sevgi
b ir m ü ddet son ra gayrim eşru m erdud b ir şirke dönü şüverir.
S evgide şirk d ed iğiz şey ortaya çıkar. B a zıla rı İlah laşü rd ık lan
kim seleri A lla h 'ı sever gib i sever, (B a k a ra/ 165)
Küfür* Şirk ve Nifak 301

"/mart ed ip d e im anlarına bir zulüm karıştırm ayanlar va r


ya, işte onlar e m n iy et/g ü ven içinde olanlar v e h idayet üzere
o la n la r d ır (Entam /82) B izza t Peygam berim iz ayetteki zu lü m
kelim esin i şirk olarak n itelem iştir. N itekim K ur1an; şirki en
bü yü k zu lü m olarak n iteler.

M ü şrik kim se* gerçekten yü zsü zdü r. D er ki, E ğer b izim


yolu m u z h ak olm asaydı, cem aatim iz, tarik atım ız bu kadar
rağbet görm ezdi ve yap tık ları h er b ir şeyin A lla h 'ın dilem esi*
istem esi ve rıza sı ile oldu ğu n a in an ırlar. "E ğ e r A U ah d ile se y d i
biz d e ortak koşm azdık * babalarım ız d a ." (E n am /148) K en ­
d ilerin in ve babaların ın şirk koşm asın ı A lla h 'ın izn i ve rızası
ile oldu ğu nu söylerler. Y ed ik leri h altın fa tu ra sın ı h âşa A lla h 'a
keserler* Y a n i kadercidirler.

G ü nüm üzün M üşrikleri* a şın yü celttik leri kim selerin/


şeyh lerin h ata edebilecek lerin e ih tim a l verm ezler. Z ira on la­
rın dalm a A lla h 'ın kontrolü altın da olduğunu, ne yaparlarsa
O n u n dilem esi ile ya p tığın a in an ırlar. “A lla h 'a yalan isnad
ed en d en dah a zâlim kim olabÜirT* (K eh f/ 15)

M ü şrik aklı, A lla h 'ı gereği gibi ta k d ir edem ez. 0*nu dü n­


yad ak i krallara ben zetir. T eşbih e (O 'n u yaratılm ışlara b en ­
zetm eye) yön elir. Y a d a A lla h 'ın ya rattığı aciz k u llar olan in ­
san lara hulu l ettiğin e/on u n için e girdiğin e y a da çok riy a ­
zet sayesinde in san ların A lla h 'la itü had ettiğine* O 'n da fani
oldu ğu n a/O 'nda eriyip* O 'n u n la b ü tü n leşip tan rılaştıkların a
vs. İnanır. “ O m üşrikier kalkarlar, A lla h 'ın kullarından birine
O nun utûhiyetinden bir h isse verirler ” (Zu hru f/15) G ünüm ü­
zü n m ü şrikleri b ırak ın O ’n u n sıfatların dan b ir tan esin i v e r­
meyi* O nun tüm zati ve su bu ti sıfatlarım şeyh lerin e verm ek ­
ten zerre k a d a r h aya etm ezler.

Şirk; A lla h ın tek dini olan İslam 'ı, tevh id din in i param par­
ça etm iştir. S ırf bu yü zden A llah , dinin parçalan m am ası için
şirkten u zak du rm am ızı istem iştir. “M ü şrik lerd en olm ayın. B ir
d e dinlerini param parça edip , çeşitli jirk a la ra ayrılan kim seler­
d en ofm ayırt” (R um /32)
302 İslam'ın Pavluslan lî

A ziz Pavlu s Şam yolu n d a G ökteki B ah a'n ın sesin i du ym u ş


(!) bu radan y o la çıkm ıştı. B izim P avlu slan m ız da g a ib ’den ses­
ler işitirler. H a tifte n sesler korosu gib i çalışırlar. Y a zd ık la rı
tefsirlerin d e sık sık; “A h b a rd a n n aklolu n m u ştu r k T d iye b a ş­
layan, h a v a tif ten /gaybda gelen sesler duyarlar. Ç ok tabii ki,
cin n ı ve in si şeytan lard an d u yd u k ları sesleri, İb lisin fısıld a ­
dığı veh im leri, G ayb’dan h ab erler olarak takdim etm işlerdir.
Cinleri Allah’a birtakım ortaklar yaptılar. (Enam /100),
O müşrikler, yalnızca zarına ve nefislerinin arzularına uyuyorlar...
(Necin/32)

M ü şrik ler u yan ık adam lardır. G erçek m an ada d ara d ü ş­


tü klerin de, aracı ila h la rı hem en aradan çıkan vertrler. O n lar
da A lla h ’tan başka h ak ik i gü ç ve ku dret sah ibi ila h olm ad ığın ı
bilirler. “S öyleyin bakakm , size A ü a h ’m a za bı g else, A lla h 'ta n
b a şk a sın ı m ı ya rd ım a çayırın sın ız? H a yır , tam a k sin e O rna
d u a ed ersin iz.. ” (Enam /40-1)

G ü nü m ü zü n m ü şrikleri, şirk ile ilg ili tüm a yetlerin M ek-


k e li m ü şriklere n azil olduğunu, ken d ilerin in bu ayetlerin m u ­
h atab ı olm adıkların ı söylerler. K en d ilerin in dü n yaya değer
verm eyen zah id ve âbid k im seler oldu kların ı söylerler. Lâkin
kadim ve m o d em m ü şriklerin aynı ortak paydada b irleştik ­
leri görü lm ektedir. K u la ku llu k, aracılar edinm e, şefaa tçiler
uydu rm a, O n d a n b aşkasın a dua etm e, yardım a çağırm a, A l­
la h 'ta n başkasın ı, O ’nu sever gib i sevm e veya korkm a!

H atta gü nü m ü zü n m ü şrikleri cah iliye m ü şriklerin den çok


dah a suçludur. Ç ü n kü ellerin d e bozu lm am ış b ir A n a K ltab/
K u r'an d a vard ır. M ek keliler gib i Peygam b er in tevh id m esa­
jın d a n h ab ersiz ü m m î b ir k avim değillerdir.

B u gü n b ir d iğer sapm a d a Peygamberdin a şın yü celtilm e-


sidir, O nebi, “K âin atın E fendisi* olarak takdim edilm ektedir.
Bu “R a b b ü T â leım n / â lem lerin R abbi/sahibi* ifa d esin in eş
anlam lısıdır. H er şeyin o P eyga m b erd en yaratıld ığı, on u n için
yaratıld ığı söylen ebflm ektedir. P u tperestliği, y e rin yed i k at d i­
bine göm m ek için gön d erilen Peygam berim iz b ile ila h la ştın -
hp, b ir pu t h alin e getirileb ilm iştir.
Küfür, Şirk ve Nifak 303

H âlbuki "A U ah m eleklerle, peygam berleri ta n n /İloh edinm e­


nizi a sla size em retm ez . S iz M üslüm an olduktan so n ra O A llah
size hiç küftü em red er mi?” (Al-i lm ran/80) buyurm aktadır.

B ize dü şen bu sapıklardan teberri etm ektir. “Dinlerini


oyu n v e eğlen ce edin en leri terk e t " (E n a m / 170} em r-i ila h is i­
ne ittib a etm ektir.

O n ları son b ir defa K u r an daki İslam ’a davet ediyoruz.

De kt Gelin Rabbintzin size haram kıldığı şeyleri okuyayım, (önce}


O'na hiçbir şeyi ortak koşm ayın.. (Enam /151)

De kt Ey Kitap BhLil Bizimle sizin aranızda ortak olan bir kelime­


ye gelin/Şu ortak payda da bideşelim. AUah’tan başkasına kul­
luk etmeyelim. O rna hiçbir şeyi ortak koşmayalım* Allah'la birlikte
kimimiz, kimimizi Rabler/Efendiler/ilahlar edinmesin... (Al-i İm-
ran/64)

Bu ortak paydaya gelm iyor m u sunuz? C an ın ız cehennem e!


C ehennem de yer m İ yok? O rada ya lva racak sın ız,"K eşk e biz
(va h y i) dinlem iş ve y a aklum zı kullanm ış o ls a y d ık " (M ülk/10)
Ne va h yi din liyorsu n u z! Ne de a k lın ızı ku llanıyorsu nu z! A k ­
lın ızı k iraya verm iştin iz. S izin n am ın ıza onu başk aları k u l­
landı. V a h yi İse h iç din lem edin iz! D in lediğin iz de d eğişik m a­
kam larda oku yan h afızla rın tilaveti* S an ki o b ir şarkın ın gü f­
tesiym iş gibi, anlam ından çok, b estesin e vu ru ldu n u z. A m a
h iç onun an lam ı h akkın da kafa yorm adınız. O nu anlam ak
kim , b iz kim ? dediniz. B izim on u anlam aya gü cü m ü z yetm ez
derdiniz, O kadar züdr m eclisin e gittin, lâ k in b ir k ere Z ik­
ri/K u r'an 'ı okum adın. O k ad ar h atim İndirdin, tek b ir defa
n azm -ı çelilin m an asım anlam aya çalışm adın.

A lla h N ahl/75-6 ayetlerinde h erkesin an layab ileceği kadar


b a sit b ir benzetm e yapar. B elk i an larlar diye! ‘İk i adam vardır,
b irisi köle, başk asın ın m alı, h içb ir şeye sah ip değil, ü stelik de
d ilsiz ve sağır. E linden h içb ir şey gelm eyen sadece efen disin e
yü k olan becerik sizin biri! D iğeri ise; akıllı, ad aletle em reden
ve dosdoğru b ir y o l ü zere olan , varlık lı-zen gin biri. Ü stelik bu
adam A lla h ’ın verd iği m aldan gizli ve aşikâr dağıtan eli açık,
cöm ert b irisi!
304 İsla m 'ın Pavluslu n II

B u İk i adam h içb ir şek ilde b ir o lu r m u? E fen di ile köle? A l­


lah ile onun k ö leleri hükm ünde olan ila h la ştırd ığın ız k im seler
b ir o lu r m u? İşte m üşrik; başk asın ın m alı olan bu kölelerden
b ir şeyler isteyen kim se gib idir. Z ira ken disin den yardrnı iste­
d iği bu kim seler, başkasın ın malı* h içb ir şeye m alik olm ayan,
efen disin e y ü k olan beceriksiz, ü stelik d ilsiz ve sa ğır köleler,
h er daim A lla h ’a sonsu z m u htaç olan A lla h 'ın a ciz k u llan d ır.

S izin b ir sarayın ız olsa, oran ın yön etim in i em rin iz alfanda­


k i kim selerle p aylaşır m ısın ız? T ıp k ı bu nu n gibi, A llah da k âi­
n atın h âkim iyetin i h içb ir fan iye, ya rattığı aciz ku lu na d evret­
m ez. A lla h size ken din izden b ir örn ek verir. O toriten iz alfanda
olan kim seleri/k ölelerin izi size verd iğim iz n zık ü zerin de (söz
sahibi) ortaklar olarak görüp, on larla (otoriten izi) eşit olarak
p aylaşır m ısın ız? B irbirin izden çek in d iğin iz gib i on lardan d a
çek in ir m isin iz? (R um /28) İn san k en d i cin sin den b ir b a şk a ­
sın ı b ile ken din e den k tutm azken, ü stelik zen gin liği de k en d i­
sin in değil, em anet, b ir başkasın ın m ü lkü ik en n a sıl o lu r d a
A llah ya ra ttığı k im seleri ken din e den k tu tar? O n lara k âin atta
ta sa rru f etm e h ak kı tan ır?

B e kt (Ey Muhammedi ‘Ben de ancak sizin gibi bir beşerim, (N e


var ki) bana, sizin Hahmız ancak bir Üahtır* diye vahyolunuyor.
Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa salİh amel işlesin ve Rabbine
ibadette hiç kimseyi ortak koşmasın, (Kehf/110)
De kU Hamd çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı olmayan, acizlik­
ten dolayı hiçbir veli/dost, yardımcı edinmeyen Allah'a mahsus­
tur,,. (lsrâ/111)

“Allah kimi doğru yola ileimefc isterse, onun kalbini İsla m 'a
a ça r“ (E nam /125) Onu dinde anlayış ve kavrayış sahibi yapar.
Rabbim kim lerin h ak ve hakikat peşinde olduğunu, H akk’a
m üheyya olduğunu, İslam ve tevhide layık olduğunu en iyi bilir.
Şayet (Rabbim olan) Allah onlarda (müşriklerde) hayır olduğunu
bilseydi işiiürirdL N e var ki onlara işittirseydî bile, yine onlar yüz
çevirirlerdi (Enfal/23)

Şirk Koşmak, Din ve Vicdan H ürriyeti Değildir!

E n bü yü k günah “şirk*tir. A lla h bu gü n ah ı asla affetm eye­


ceğin i kesin b ir d ille belirtm iştir.
KûfÜrFŞirk vç Nifak 305

Attah kendisine şirk koşuhnasmt kesinlikle bağışlamam Bundan daha


aşağı okm diğer gûnahktru dÛediği kimse için bağışlar, (Nisa/48)

Ş irk k ısa ca A lla h ’ın isim ve sıfatların ı/ O rn a ait n itelik leri


O ndan başk asın a d a verm ek dem ektir, A lla h yaln ızca sayısal
olarak “b ir" değil* n itelik o lara k tektir, b iricik tir ve b en zersiz­
d ir . O ysa m üşrik* k âin atın yegân e İla h ı olan A lla h ’ın sıfa tla rı­
n ı alıp, b aşk aların a dağıtır.

Ş irk sadece h u ku ku llah a tecavü z değil, aynı zam anda tü m


m ah lû katm h ak kın a da tecavü zdü r. Ç ünkü bü tü n m evcu dat
O nun b irliğin i, azam etini, son su z ilm in i, h er b ir şeyin m ü ­
debbiri, ra zık ı oldu ğu nu ilan ediyor. H er b ir can lıya vu ru la n
A lla h ’ın “ferd, ehad, va h id ” m ü h rü O n u n u lû h iyet ve rubu-
biyetin in bölü nem ez, k im selere d ağıtılam az oldu ğu nu ilan et­
m ektedir, M ü şrik ise O ’n u n b in b ir ism in in tecelli ettiği k â i­
n atın ya ra tılış m aksadım b ir n evi in k â r ve tekzip etm ektedir*
A lla h 'ta n başka, tü m m ah lû katm h akkın a da tecavü z etm ek­
te, eşyayı yerin d en ederek, n ih a yetsiz bü yü klü kte b ir cin ayet
işlem ektedir, E lbette böyle azım b ir su ça la yık ebedi b ir ceza yı
h ak etm ektedir* B öyle b ir n ih ayetsiz b ir cinayet, böyle n ih a ­
yetsiz b ir a zab ı icab eder.

Ş irk ayn ı zam an d a en bü yü k k u l h akkıdır. Çünkü; şirk


A lla h d ışın d a b irilerin i pu tlaştırm aktır* A lla h 'ın dışın da b ili­
lerin e veya b ir şeylere olağanü stü gü çler ve n itelik ler ya k ış tı­
rarak hem on lara k u l olm ak, hem de d iğer in san ların on lara
k u l olm asın a zem in h azırlam aktır. K âh on ları A lla h 'a y a k ­
laşm ak için a ra cıla r görerek, kâh on lard an m edet bek leye­
rek, on ların önü n de alçalm ak ve d iğer İn san ların d a bü yü k
u m u tlarla on ların Önünde alçalm asın a yo l açm ak en bü yü k
suçtur, İn san lara b ir h u rafeyi din g ib i gösterm ekten d ah a b ü ­
yü k b ir suç, d ah a bü yü k b ir zu lü m ve daha bü yü k b ir ku l
h akkı olab ilir m i? K u la k u l olm ak ve in san ları ku la k u l olm a­
y a çağırm ak, in san ları h u rafelere çağırm ak kadar bü yü k b ir
suç olam azl B ir in san ın hem bu dü n yasın ı hem de ah iretin i
m ah vetm ekten daha bü yü k h an gi suç olab ilir? B u ndan daha
bü yü k b ir k u l h akkı olab ilir m i? Ş irk A lla h 'ın dosdoğru d in in i
çarpıtm aktır. H u rafeler ü retm ek ve bu n ları din in aslın danm ş
306 İs la m 'ın R ıu îu s ia n JT

gib i gösterm ektir. Bu; in san ları “esnâm , evsân, erbâb, tâgut,
erbâb, endâd, âlihe, şü feâ” gib i a racı ilahlara, gavslara, k âi­
n atta tasarru fta bu lu n du ğu id d ia ed ilen evliya gibi kim selere
ku llu ğa d avet etm ektir. B u nu n n eticesi olarak in san lar g e r­
çekte A lla h ’ın din in e d eğil b u u ydu rm a din lere tab i olm akta­
dır. Ş irk ayn ı zam anda A lla h ’a iftira d ır, A lla h ın resu llerin e
iftiradır* Şirk; in sa n la rın dosdoğru A llah , Peygam b er tasavvu ­
runu yıkm aktır* A llah h akkın da zan n a dayanan, k itaba ayk ırı
şeyler söylem ektir. A lla h ’a iftira, bütün in san ları k u şa tici b ir
beladır.

Ş irk özetle; b ir in san lık suçudur. İn san ları k u la ku llu ğa


çağırm aktır* Tü m in san ların ahiretini, ebedi h ayatım m ah vet­
m ektir. A llah bu yü zden bu cin ayeti affetm eyeceğin i, bunun
dû nu nda olan ları, d iled iğin e affed eb ileceğin i h ab er verm iştir*

Ş irk e batm ış kim seye de son an ın a kadar tevbe k apısı


açıktır* Lâk in şirkin i d in edinm iş, h aya t ta rzı edin m iş b irin in
de affed ilm eyeceği k esin olarak ila h i beyan d a bildirilm iştir*

H iç kim se M ü slü m an olm ası için zorlanam az. “D e ki* H a k


R abbintzdendir, Artık d ileyen im an etsin, d ileyen İnkâr et­
s in ...” (K ehf/29) Lâkin A lla h in san ların ken disin e in an ıp ta,
ortak koşm aların a izin verm ez, İn anm am a h ü rriyetin i k u lla ­
rın a tan ıyan A llah , in an an k u lların a şirk koşm a h ü rriyeti ve
h akkı verm em ektedir*

Y a n i kim sen in A lla h ’a ortak koşm a hakkı* in an ç h ü rriyeti


olarak değerlendirilem ez. T ıp k ı in san öldü rm enin, İnsan h a k ­
k ı olam ayacağı gib i! İn san ları ku la ku llu ğa çağırm an ın din ve
vicd an h ü rriyeti olam ayacağı gibi.*.

(Ey Muhammedi D e kt Benim Rabbim yalnızca ister açık, ister gizli


olsun her türlü fuhşu, günahın her türünü, haksız sakhnyı/ başka­
sının malına göz dikmeyi ve hakkında herhangi bir detil indirmedi­
ği halde Allah'tan başkasına ilahhk yakıştırmanızı/şirk koşmanızı
ve hakkında bügtniztn olmadığı şeyi Allaha atfetmenizi yasakla­
mıştır. (Araf/33)

Ş irk A lla h ’ın h akkın a tecavüzdür* “Şirk, şü phesiz ki büyük


bir zulüm dür .* (Lokm an /131 A lla h birdir, eşi b en zeri yoktu r.
Küfür, Şirk ve Nifak 307

H iç k im seyi vek il, y a r d ım c ı seçm em iş tir, E n yü ce sıfa tla rla


m u ttasıftır. M ü şrik lerin O ’n u n iteled ik leri şeylerden çok yü ­
cedir.

Peygam berim iz B ile Şirkten A llah’a Sığınm ıştır

B ırak ın sıradan M ü slü m a n la rı, Peygam berim iz b ile şirk ­


ten sakın m ası için u y a rılm ıştır,

{YaMuhammed) sana d a senden önceki elçilere de şu kesin olarak


bildirilmiştir. Eğer şirke düşersen (AUah’m niteliklerini başkalarına
yaktşttnrsan}t kesinlikle yapıp ettiklerin boşa gidecek üstelik (aht-
rette) büsbütün kaybedenlerden olacaksın, (Züraer/65)

De Jet Ben yalnızca A lla h 'a ibadet etmekle ve O h a ortak koşma-


makin emrolundum. (R a’d/36)

Allah'la birlikte başka bir Hah edinme, sonra kmannuş oe Allah'ın


rahmetinden kovulmuş olarak cehenneme atûırsm. (îsrâ/22)

Sakın müşriklerden olma. (Kasas/87)

Bir muuahhid olarak yüzünü dine çevir. Sakın müşriklerden olma,


Allah’ın dununda/AUah*la birlikte sana ne bir fayda, ne de zarar
veremeyecek kimselere d u a etme. Eğer bunu yaparsan şüphesiz
zalimlerden otursun. (Y u n u s/105-6)

De ki: Ben gökleri ve yeri yaratan Allah'tan başkasını velî mi edine­


ceğim? Ki O herkesi doyurur, kendisi doyurulmaz, (Banal Allah'a
teslim olanların ilki olmam emredildi ve (Bana) sakın müşriklerden
olma (denildi), (En’am /14)

De fcü Apaçık deliller geldikten sonra benim AUah'la birlikte Al­


lahın dûnunda/ mertebe olarak daha aşağıda olan kimselere dua
etmem/onlardan yordun istemem yasaklandı ve bana Âlemlerin
Rabbtne teslim olmam em redildi (MüT nün/66)

De kt Ben, A llahı bırakıp yalvardığınız şeylere kulluk etmekten


men olundum,,, (Enam/56)

Ey Muhammedi Müşriklerden yüz çeufr* onlardan uzaklaş.


(Enam /06)

Allah ve Resulü müşriklerden beridir/uzaktır. (Tevbe/3)

Peygam berim iz şirke dü şm ekten A lla h 'a sığın m ış ve günde


yetm iş d efa - k i bu sayı çoklu ktan k in a yed ir-
308 İs la m 'ın Pavlusİan Iİ

J l İ> i ¿L ¿rt ¿i İL üi5 UJ N jdpl

“A lla h ’ım b ilerek san a b ir şeyi san a ortak koştu ysam san a
sıgım n m . B ilm eyerek koştu ysam bağışlam am d ilerim ." diye
du a etm iştir*

Şirkin Çeşitleri

Şirk-i İstiklâl: M ecu sîlik te oldu ğu gib i biri h ayır, b iri şer
ik i ilah ın v a r oldu ğu n a itik at etm ek.

Şİrk-Tab’îz: A lla h birdir, lâkin m ü rekkeptir. Y an i; bird en


çok u n su ru n b ir araya gelm esiyle oluşm u ştu r, H ristiyan lan n
şirki böyledir. Ü ç unsurun, “Baba, O ğu l İsa v e K u tsal R u h "u n
birleşm esin den olu şan va rlığa T a n rı derler. A yrıca bu na Ş irk
i T eşb ih de denir. İn san olan İsa (as) T a n n 'ya , T a n rı da İsa ’ya
ben zetilm ektedir.

Şirk-i Taklîd: G elen ekleri, ö r f ve adetleri, bab a vey a ecd a­


d a saygıdan dolayı körü körü n e ta k lit etm ektir. İslam ön cesi
A rap m ü şrikleri “atalarım ızı ü zerin de bu ldu ğu m u z yold an a y­
rılm ayız" d iyerek b u şirk i işliyorlardı* Peygam berim izi de ken ­
d ilerin i ataların ın yolu n d an alıkoydu ğu için su çlu yorlardı.
O nu b ir n evi bozgu ncu , gelen eklere savaş açm ış b ir ih tila lci
olarak görü yorlardı.

ilk el kavim lerde atalara, h ü kü m darlara ve d in adam ların a


a şın b ağlılık gösterilir, bu n lara ku dsiyet verilirdi* B u u lu k im ­
selerin ru h la rı öldü kten son ra da yaşam aya devam ederdi. Bu
ulu ru h lara tapındırdı* B u ru h lara saygısızlık edilm esi d u ru ­
m u nda zarar göreceklerin e, bu ru h ların k en d ilerin i çarp acak­
ların a in an ırlardı, B izdeki “evliyalar çarpar" in an cı b u ralar­
dan gelir. Bu kim selerin ü zerin e görkem li a n ıt m ezarlar in şa
edilir, b ir n evi tapm ak h âlin e getirilir, bu ralar ziya ret edilir,
ku rb an lar kesilir, a yin ler tertip edilirdi* Bu ecdâtperesth k b iz
Tü rk lerd e de m evcu ttu r. Ö zellikle türbe, yatar kü ltü şeklin de
ve ecd ad ın ervah -ı tayyib elerin i h oşn u d eylem ek şek lin de gö­
rü lm ektedir.

S elef-i salibin in . Ehl i S ü n n etin itik a d ı den ilerek apaçık


K u r a n a ve tevh ide ayk ırı inanç ve uygu lam alar, b u k ad ar
Küfür, Şirk ve Nifak 309

bü yü k za tla r ya n ılm ış olam az d en ilerek m a a lesef atalarım ı*


zın ya p tık la rı ya n lışlık la r k örü körü n e ta k lit edilm ekte, tev-
h id’den sapm ış çoğu n lu ğu n k abu lleri m ahalle b ask ısı ile dine
dâh il edilm ektedir.

Şİrk-İ Esbftb: S eb ep leri h ak ik i fa il zan n edip, M ü s e b b ib i


görm em ek tir. A lla h ın y a ra ttığ ı ve İd are e ttiğ i k â in a tta ta b ia t
k a n u n la rın ı ya ra tıcı, d ü zen leyici, b esleyici ve öld ü rü cü gö r­
m ek gib i. R ızk ı A lla h 'ta n d eğ il de d evletten veya işveren d en
b ilm ek. Ş ifa yı A lla h 'ta n d eğ il de d o k tor v e y a İla çta n b ilm ek
vs. gibi. '‘H ayat k ayn ağım ız G ü neş, D N A sayesin d e ya şıy o ­
ru z." d em ek gibi, ya n i A lla h ın k â in a tı sevk ve id a resi için
ya ra tm ış oldu ğu seb ep leri, elem en tleri, fizik , kim ya, b iy o lo ji
vs* ya sa la rım , esb a b ı/ seb ep leri h ak ik i m ü essir ve fa il za n ­
n etm ek tir. T a b ia t b ir kitaptır* am a K âtip d eğild ir. B ir ta b lo
k a d a r h arik a d ır, am m a R essam d eğild ir. K an u n lar m ecm u ­
asıdır, lâ k in H âkim /kan u n koyu cu d eğild ir. T a b ia t can sız,
şu u rsu z, ak ılsız, cam id b ir em ir ku lu du r. V a zifeli m em u r­
dur, Â m ir değild ir.

B ir k im sen in “E y falan, A lla h h akkı için, h ayatım ı sana


borçlu yu m ." gib i ta b irler ku llanm ası. A rk ad aşın a “A lla h 'la fa ­
lan adam olm asaydı işim iz olm ayacaktı" vey a birin e “A llah ve
sen istersen iz bu iş olu r." gib i sözler söylem esi hep bu nevidir.
B ir hadiste, b ir şahıs Peygam berim ize; “A lla h v e sen isterse­
n iz (A llah ve R asu lü nün istediği olu r)” deyince, R esu l-i E krem
“B en i A lla h 'a eş m i koşu yorsu n u z?” şeklinde m u kabele ede­
rek, bu adam ı terslem iştir,

Şirk-İ H m ve Heves; K işin in kendi arzu ve istek lerin i


ilah laştırm ası, ken di şah sî görü şlerin i m u tlaklaştırm ası, ben
h er şeyin ölçü şü yü m dem esidir. E n an iyeti firavu n laşm ış k im ­
se, A lla h ’ın em ir ve iradesin i beğen m ez y a d a A lla h ’ı A lla h 'ın
ken din i ta rif ettiği gib i değil de ken di cam çek tiği gib i tan ım la­
m aya kalkar, H evâ ve h evesin i ila h la ştırd ığı için A llah ta sa v­
vu ru n u ken d i kafasın a göre dizayn etm eye kalkışır. T a n rısın ı
k en d i elleriyle şek illen d irm eye, on u n görevlerin i o belirlem eye
kalkar. A rtık on u n ta n n sı etken değil, edilgendir. A rtık O’nun
arşın a o oturm uş, tan n sın a/ya d a ta u n la rın a o em ir verm eye
310 İslam 'ın Pavhuskm U

başlar! H âlbu ki in san ın va rlık n eden i R abbin i tan ıyıp, O ’n u n


b iricik oluşunu İk rar ve İlan etm ekti, B öylece m ü şrik; h ad din i
aşarak, en b ü yü k ed ep sizliği yapm ış, A lla h 'ın h akkın a teca ­
vü z etm iş, ebedi olarak ceh en n em i h ak etm iştir*

Kur'an, “h evâsın ı ila h edinen** (Fu rkan/43) İn san ları gör­


m em izi, bizim on la r gib i olm am am ızı em reder. B eden sel a r­
zu ların ı, şah si çık arların ı ilah laştıran b u k im seler m akam -
m evki, şan -şöh ret için yap m ayacakları şey yoktu r. B u n lar b ir
yu m u rta p işireb ilm ek için dünyayı, b ir sigara içebilm ek için
orm anı yak ab ilecek k a d a r n arsist, egoist in sanlardır,

Şirk-i Hafî/GizU Şirk, Şirk i Riya: A lla h 'ta n başkasın a


ib ad et etm ek şirk oldu ğu gibi, riya ve gösteriş için de İbadet
etm ek şirktir* M ü kâfatı A lla h 'ta n d eğil de in san lard an b ek le­
m ektir, A lla h 'ın rıza sı d eğil de başkaların ın İltifatın ı, takdirin i
kazanm aya çalışm ak bu türden b ir şirktir* Buna şirk i asgar
(kü çü k şirk) de denilir.

Ş irk ve çeşitlerin i b ilm ek fa ız -ı ayndır* B ir in an ç ve işte


şirke düşm e teh lik esi va rsa b eh em eh al terk edilm elidir. H a­
ram lardan kaçm ak, fa rzı ifadan ön celik lid ir.

Şirk-1 Takrîb*e gelin ce: A lla h 'a ya k ın lık h âsıl etm ek ga y e­


siyle O ’n u n n ezdinde m elekler, S alih k im seler ve y a şefaatçı-
la r edin m eye denir. M ek k elilerin şirki, *şirk-İ takrîb** den ilen
bu tü rden dir. B u n a "V esen iyye veya Putperestlik** denir*

M ezh epler ta rih çisi Ş eh ristan i ru h lara ve ru h an ilere tapan


kavim ler h akkın da şu n lan söyler:

B u kimseler mukaddes ve münezzeh bir Tanrı var am a biz o yüce


ilaha ulaşm aktan ve onunla birebir ilişki kurmaktan aciziz. Biz
ancak ona yakın bulunan aracılar sayesinde ona ulaşabiliriz. Bu
hakikati bize Hermes öğretmiştir, O yüce taun “rabbüT erbâb /
tanrıların tanrısıdır," Nefsimizi temizler ve ahlakımızı düzeltirsek
ruhanilerle aramızda İlişki kurm a imkânı ortaya çıkar. B u suretle
ihtiyaçlarımızın görülmesini onlardan ister, b u hususta onlara
yöneliriz. Onlar yaratıcımız katında bize şefaatçi olurlar, Nefsle-
rin arınması çile ve ruhanilerden istimdat ile gerçekleşir. Pek çok
dinî rltüel ve riyazattan sonra O ulu varlıkla İlişki kurma İmkanı
hasıl olur. B u noktada vahiy alanlarla eşit hâle gelinir* Ruhaniler
Küfür, Şirk ve Nifak 311

(Semavi felekler, akıllar) icad ve halk da (yaratmada) aracı varlık­


lardır. O nlar Yüce T anrıdan aldıkları kuvveti aşağı mertebedeki
varlıklara aktarm ada yardımcı olurlar.1*

Ş eh rista n fn ln ta rif ettiği k im seler gn ostik ler, H erm etikler.


an tik Y u n an d in leri ve Y en i E flâtu n cu lar ve bu n lardan etk i­
len en A rap m ü şriklerid ir. D ah a son raları bu pagan inançları,
İsla m 'a geçen Z erd ü ştler ile, yapılan tercü m e eserler va sıta ­
sıyla İh vâ n -ı S afâ'ya, oradan İb n Sînâ, F ârâb î gib i filozoflard a
su d u r teo risi olarak, G azâlı'd e n u r m etafiziği olarak, Sühre
v e rd id e işrâk felsefesi olara k ve İb n ü l A ra b fd e vahdet-1 vü ­
cu t teo risi o lara k tezah ü r edecek, İslam 'ın tevh id in a n cı h âk
ile yek san olacaktır,

M ek k eliler A lla h 'ı çok yü ce/aşkın , u laşılm az kab u l ed iyor­


lar, bu yü zd en araya a ra cıla r koyuyor, “B iz (bu ilahlara) s ırf
bizi A lla h 'a yaklaştırsın d iy e iba d et e d iy o ru z ” (Züm er/3) d i­
yorlardı, Y in e M ek kelilerin b ir d iğer şirk i de şefaat a n layışla­
rıyd ı, A lla h 'ın dışın da ed in d ik leri v e lîle r İçin “iş te bunlar bizim
A U ah katında şefaatçilertm izdir." (Yu nu s/18) d iyerek on ların
dünyada ve ah iret şefaatin i um u yorlardı, İşte A llah M ek k eli­
lerin bu a racılık ve şefaa tçilik an layışım ortadan kaldırm ak
için son din İslam 'ı gönderdi.
O n u n dışında sizin ne bir velîniz/dostunuz, ne de bir şefaatçiniz
vardır. (Secde/4)

M esela Lât, M enât, U z z â y ı A lla h 'ın k ızlan /h arem i olarak


kabu l ediyorlardı. H aşa! A lla h ’ın karışırım gön lü n ü yaparsak,
o da k ocasın ı (A llah 'ı) ik n a eder, b izd e ku rtu lu ru z diyorlardı,
İslam , in sa n la n A lla h ile ku l arasın daki a ra cıla rı terk etm e­
y e çağırdı. M ek kelilere A llah katın d a h atır sah ib i oldu ğu n a
in an dıkları ü çü n cü b ir şah sı araya sokm ak an lam ına gelen
“tevessü T d en vazgeçin dedi, A llah ile k u llar arasın a soku lan
veli/ ya n ilah an layışın ın terk edilm esin i em retti, A lla h ken ­
disin den başka v e lî edin ilm esin i yasakladı, “A lla h 'ta n ba şk a
ne bir v e lt ne d e bir yardım cı v a rd ır“ (B ak ara/107) “N e yani
siz şim di A lla h ’ı bırakıp d a /A lla h 'la birlikte kendilerine bile 4
1

14 Süleyman Uludağ, “İstim dâd\ T a s a v v u f D ergisi, Ank/2002, s, 14,


312 İslam 'ın Pavh ısîa n B

bir y a ra r v e zarar verem eyecek kim seleri velîler m i edindiniz?"


(Rad/16) "‘AUoh m üm inlerin velîsidir*. (B akara/257)

Kq/ir(er benimle birlikte solih kullarımdan birini veUler edinebi-


lecefderini mi sandılar?.„Biz cehennemi (Allah'tan başkasını velî
edinen} nankörler için hazırladık* (Kehf/102)

A lla h M ekkeli m ü şriklerden şunu istedi: İla h la rı b ire İn ­


diriniz* E n bü yüğüne, gökte oldu ğu n a in an d ığın ız ilah ı, tek
İlah kab u l ediniz* Zaten O İla h a A llah diyorsu nu z. Ö yleyse;
A lla h ’ın dışın daki ila h la rı red ve İn kâr edin, G ayb ve şeh adet
âlem in de O n d a n başka h içb ir İlah yok* K âin atın yegân e h âk i­
m i, m âliki O* K ain atta tasarru fta bu lu n an yegân e ila h O ’dur*
K ısaca “Lâ ilah e illa llah " deyin buyurdu,

“Fıkıh bilm eyen sûfî, zındık, ta savvu f bilm eyen fakih fasık-
tır," diye b ir söz vardır* M aalesef su filer fıkhın en büyüğü olan
“fikh -ı ekber”i, yan i akaidi bilm em ektedirler* Akald, u su l’üd-
dtn'dtr. Y an i dinin kökleri, tem elleridir. B urada h ata oldu ktan
sonra fık ıh bilgisin in y a da fık h ı uygulam aların gü zel olm ası­
n ın h içb ir anlam ı yoktu r. E ğer yeterli akald ilm i bilselerdi bu
kadar itikadı sapm aya m aruz kalm ayacaklardı. A kald ilim leri
sahih olsaydı y a d a bu ilm i ü ssü l-esa s alm ış olsalardı, tevhidi,
tevhidin tasım larım , şirki ve çeşitlerini de bileceklerdi* A llah ’ın
sıfatlarım şeyhlerine dağıtm ayacaklardı. Şirkin en koyu su na
ve h er çeşidine düşm eyeceklerdi* K ü fü r olan sözlerin (E lfaz-ı
küfrü) ve dinden çıkaran eylem lerin n eler olduğunu da b ile­
ceklerdi.

T a rik atçıla rın kitap ve dergilerin e şöyle b ir göz atarsan ız


şu nu hem en fa rk edersin iz: O n ların tevh id ’den an ladık ları A l­
lah ile kâin atın birliğidir* Bu ise tam am en k ü fü r ve Ühad olan
vah d et-i vü cu t felsefesidir* Ş irk te n an ladık ları şirk i h a fi d e ­
nen riyadır* Ş irk-i h eva ve hevestir* Y a d a şirk -i istik la l den en
b ird en çok m ü stakil ilah ın oldu ğu d in leri anlarlar. Zaten şirk
ve çeşitlerin e y a h iç d eğin m ezler y a d a a le T a c e le g e çiştiıiver-
d ik leri görülür* Zaten tüm felsefeleri, d in leri A lla h ın sıfa tla rı­
n ı k u lla ra dağıtm aktan ibarettir. Ş irk; en m ü cessem ve m ü ­
şahhas /som u t h âliyle felsefelerin d e a rz-ı en dam etm ektedir.
BOZULAN TASAVVURUMUZ
YİTİRİLEN KAVRAMLARIMIZ

İbadet

Mekkelilerİn İbadetleri
K u ra n in m u h atabı m ü şriklerin o asırd ak i inanç ve ib a­
d etlerin i bilm ezsek, K u r’an’ı ve tevh id i de doğru anlam a İm ­
kân ım ız olam az,

C ah iliyye dönem i A ra p la rı yü ce b ir T au n /A llah in an cın a


sah iptiler. A m a m on oteist de değillerdi. B u nu n yaranda on la r
eski R om alılar vey a H ind d in leri gib i tam b ir p o liteist de d e­
ğillerdi, A ksin e onlar, yü ce T a n n ’y a İnanm akla birlikte, ayn ı
zam anda bu yü ce T a n n ’m n daha kü çü k orta k la n kabu l ettik ­
leri a lt ta u n la ra d a in an an m ü şriklerdi, Hz. M uham m ed’den
ya k la şık 150 y ıl önce ölen Im rü T K a y s ’ın şiirlerin e bak tığım ız­
da, b ild iğim iz İslam ! yem in lerle A lla h 'a yem in ettik lerin i gö re­
b iliriz. İm rü ’l-K ays; h ayatta kem ale erm ek için A llah k ork u ­
sunun an a ö lçü t oldu ğu nu vu rgu lar. Sem iz h ayvan sü rü leri
verd iği için A llah a şü kretm ekten bahseder. Y eryü zü va rlık la ­
rın ın T a n n sı (R a b b ü l-b eriyye) olarak tanım lan an urah m an ”
kavram ım , şiirlerin de A llah ile eş an lam lı olarak ku llan ır.

A rap ların A kden iz h avzasın da tica rî ilişk iler yolu yla ve fl-
zik î-co ğra iî yak ın lık n eden iyle, d iğer din î ve sek ü ler kü ltü rle­
re a çık olm ası nedeniyle, bazı d in ler bu bölgeye sızm ıştı. Y a ­
h u dilik, H ristiyan lık ve Z erdü ştlü k gib i d in ler -M ed in e h a riç-
A rap yan m ad asın m d erin lik lerin e n ü fu z edem em işti. B unlar,
d ah a çok yarım adan ın k ıyı b ölgeleriyle sın ırlı kalm ışlardır.
A rap ların din i (d in ü T A ra b ), İslamam ortaya çıkm asın dan kısa
sü re önceye k ad ar bu bölgelerde h âk im iyetin i sü rdü rm eye
devam etti. H an lfllk İse; **Dİn-i İbrahirrTin İlk şekline/m ono
teizm e dönm eyi arzu eden b ir grup h alk ın inancıydı.
314 İs fa m V t Pavluslan E

M ek k elllert A rap lar arasın da “M illet-i İbrah im ” olarak n i­


telen m ese d e “eh lu llah ” (A lla h ın h alk ı) veya “eh lü 'PH ü rm eti”
(M abedin h alkı) olarak bilin iyord u . B ir b a şk a d eyişle bunların*
H z. İb rah im ’in d in in i teb liğ ettiği dü şünülüyor, on u n devam ı
olarak görülüyordu* K u reyşliler, k en d ilerin i A rap ların en seç­
k in k avm i olarak görüyorlardı* “E t-taham m u s” diye isim len ­
d irilen ku ru m a ra cılığıyla özel b ir din î statü kazanm ışlar, bu
sayede d iğ er A ra p h acı ad ayları tarafın d an yap ılm ası zoru n lu
-A rafat'ta va k fe g ib i- b a zı ritü ellerd en m u a f tutulm uşlardı*

Politeizm i M ekke'ye getiren k işin in A n ır ib n Lu h ayy o l­


du ğu söylenir* H er k a b ilen in b ir pu tu olm asm a ve K abe'n in
du varın a b ile p u tla r yerleştirilm esin e rağm en, bü sbü tü n p u t­
p erestliğe dön m em işler ve Hz. İb rah im 'in tek tan rı İn an cın ı
tam am en terk etm em işlerdir* Ö rn eğin H z. İb rah im tarafın dan
b a şla tıla n hac ib ad etin d ek i -T elb iye'd ek i d eğişik lik d ışın d a -
h acla ilg ili ritü eller korunm uştur*

İbrah im ! m irasın k ap sam lı b ir ifa d esi olan “d in -i İbrahim "


kavram ı, ya ln ızca K abe'yle ilişk ili ib adetlerle sın ırlı değildir*
A ra p kab ilelerin in ya şa ttık la rı ~m ü rü w e” m ü essesesi olarak
bilin en m isafirperverlik , Hz* İb rah im 'den kalm adır* H er tü rlü
zu lü m ve h ak sızlığa k a rşı çıkm a ve zalim lere k a rşı m azlu m lan
desteklem e şeklinde ken din i gösteren ve Peygam berim izin d e
gen çliğin d e k a tıld ığı “H ilfu l-fu d û l (fa ziletlilerin yem in i)” gib i
erd em ler “d in -i İbrah im " d en k alan ahlaki erdem lerdir* İslam
ön cesi A raplar, evlilik, boşanm a, fid ye m iktarı, b ir kim sen in
ken di ailesin den olan k a d ın la rla evlenm e ya sa ğı ve cin sel b ir­
leşm eden sonra tem izlik gib i kon u ların da Hz* İb rah im 'in g e ­
len eğin i devam ettirm işlerdir* N am az öncesi abdest alm ak ve
sü n n et olm ak on dan kalm ıştır*

İslam öncesi A ra p la rın “du h a” ve “a sr” gibi İki ibadeti de


“d in -i İb ra h im 'le b ağlan tılıd ır, A ra p la r el-asr'ı; Hz* İbrahim 'in ,
oğlu İsm a il'i ku rban etm e n iyetiyle ilişk ili olarak dü şü n m ü ş­
lerdi* Hz* İbrahim , oğlu n u n A lla h tarafın d an ku rtarılm ası d o­
la yısıyla m in n ettarlık olarak O 'n a ib a d et etm işti* O zam andan
itib a ren b u ibadet, k effa retin ve A lla h 'ı h oşn u t etm en in b ir
ifad esi olarak yapılagelm işti, "E d-du h a” ibadeti de Hz* İb ra ­
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 315

h im ’e atfedilm ektedir. E d-du ha, b ed evi k a b ileler arasın da


yaygın olarak ya p ıld ığı gibi, şeh irli A raplar, özellik le M ekkeli-
ler arasın da d a b ilin en b ir şü kran ib ad etiyd i*1

Ö zetle M ekkeli M ü şrikler nam az, oruç, zek â t nedir, b ilm i­


y o r değillerd i. O n lar Hz, İsm ail’in toru n ları İdi. B ozu lm u ş da
olsa bü yü k d ed elerin in din in d en k alan b irtakım in an çlar ve
ib ad etler m evcu ttu . M esela A lla h 'ın , “Ö nam az k ıla n la ra /iba ­
d et ed en lere yazık lar o ls u n ” (M aun/4) ded iği kim seler E bu
ceh il ve avan esiydi. Bu sû re M ekkîdir. Sûrede din /ceza gü ­
nünü yala n laya n la r M ü slü m an lar değildir. A lla h n am azı em ­
rettiğin de, m ü şrik ler “bu n asıl b ir şey” diye itira z etm ediler.
Z ira n am azı/salâtı iyi-k ötü biliyorlard ı. “ O nların beytullahtaki
nam azı ıshk çalm ak, e l çırpm aktan iba retti * (E nfal/35) ayeti
bunu açık ça gösterm ektedir.

M ekkeli m ü şrik ler cünüp gezm iyorlardı. B oy abdestl n ed ir


b ilirlerd i. S ü n n et olu yorlardı. K abe’y i ta m ir için salm a çık ar­
dıkların da ya rd ım paraların ın fu huş ve fa iz paraların dan o l­
m am asını şart k oşacak kadar b ir vicd an la rı d a vardı. “H ılfu l-
F u d û l/E rdem liler B irliği" gib i d em ek ler ku rarak m azlu m lara
yardım etm eyi d ert edin en leri de vardı*

M ek kelilerin oyn adıkları bugünkü piyan gon u n b ir b en zeri


olan i4m eyslrwb ile fak irlere et ikram ı için oyn an an b ir tü r şan s
oyunu idi. E zlâm ve aklâm denen on ok la oynanırdı. B ir deve
kesilir, 28 parçaya ayrılırdı. Y ed i oku n p a yla n d a rakam ları
oran ın da idi, (7+6+5+4+3+2+1) B u on oktan yed isi p a y alır,
ku rada boş çıkan d iğer üç o k sah ibi b ir şey alm az, devenin
parasım öderdi. O yuna katılanlar, kazan d ık ları p a yla n y e ­
m ezler, fakirlere d a ğıtırla r ve bu yü zden bu oyunu b ir m eziyet
b ilirlerd i. K i K u r'an bu n u yasaklam ıştır!

H accı -A ra fa t’ta vak fe h a riç - bü tü n şeairiyle b iliy o r ve ifa


ediyorlardı. H ac farizalarım yerin e getirirken söyled ik leri tel-
biye bile bizim k in e çok yakın dı. “Lebbeyk, lebbeyk, la şerî-

1 Haili Athamlna, "İslam Bakış Açısında Hz. İbrahim: İslam öncesi Arabis­
tan'da Monoteizmin Gelişimi Üzerine Düşünceler", çev. Ali Osman Kurt,
A Û İF D t 2006/1, (47).
316 İslam "m P a vlu sia n n

k e lek* İlle şen k en h ü ve lek* tem liku h u ve m â m elek / B u yu r


A lla h ’ım bu yu r! S en in h içb ir ortağın yoktu r. A n ca k b ir tan e
vard ır. O nun sah ib i d e senstn. O na ve sah ip old u ğu h e r şeye
m â lik sin ,"2 M ü şrik ler telb iyen in b irin ci kısm ın ı b itird ik lerin ­
de P eygam b erim iz “D urun! A lla h kah retsin ! D evam ım sö y le­
m eyin ," diye ya lva rırd ı.

Y irm i k ad ar m u tlak deh ri/ateist haricinde* a h irete de in a ­


n ıyorlardı. V e lî edin dikleri ilahlar, orada on lara şefa a t ed e­
cekti.

K eza oru cu n ne oldu ğu nu biliyorlard ı. K u reyş M u h ar­


re m in on u n cu gü nü nde oru ç tu tardı, “A şu re" o la ra k b ilin en
b u gü n de M ek k eliler ku tlam a ya p a r ve K abe’n in örtü sü n ü d e ­
ğiştirirlerd i,3

A lla h 'ı gökte en bü yü k ilah olarak kabu l etm elerin e k ar­


şın* m akam ve m evk i olarak O ’nun a ltın d a görd ü k leri b a şk a
ila h la rı d a vard ı. A lla h ’ı çok yüce* çok aşkm , erişilm ez olara k
k ab u l ettik leri için bu aracı İlah lar olm aksızın o gü n ah k âr
h âlleriyle O h a yaklaşam ayacakların a in an ıyorlardı. S ırf O h a
ya k la şa b ilm ek için b u k im seleri aracı/vesile* şefaa tçi ed i­
n iyorlardı, Ö lü leri defn ediyorlardı. H ü r adam zin a ed er m i?
diyorlardı. Y a n i zin a yı ve yapan ları ayıplıyorlardı. P u tla rı da
m ü barek/salih kim selerin ru h arıiyetin i tem sil eden tim saller*
sem boller olara k görü yorlardı,

İslam bu a lt-ila h la n tanım adığı için* H z. P ey g a m b eri ata ­


la r din in e ih an et etm ekle su çladılar. K en dilerin i A lla h 'ın y a ­
k ın la n ve B eytu llah ’m h izm etçileri sayıyor, bu n u n la övü n ü ­
yorlardı, H z. Peygam ber ve arkadaşlarım ise on ların m en faat
çark ın a çom ak sokan bozgu n cu lar olarak görü yorlardı*4

2 Şah Veüyyullah Dehlevı* H u ccetıû la M "l-B â ltğa , C. 1, s. 227.


3 Halil Athamlna* İslam Bakış Açısında Hz. İbrahim: İslam öncesi Arabis­
tan'da Monoteizmin Gelişimi Üzerine Düşünceler1** çev. Ali Osman Kurt,
ALrfFD* 2006/1* (47).
4 Mekke'ye hükmeden 7-8 tefeci bezirgân, Kabe'ye getirilen hediye kurban­
lık ve mallan iç ederek* aralarında pay ederek üleşiyorlardı. Bu tüccar
din adanılan* Allah’ın evi Kabe'yi eski dünya dinlerinin tapınaklarına çe­
virmişler, kendileri de bir nevi din adamlığına soyunmuşlardı* Yani; şirk
dininden dünyalık devşiriyorlardı.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 317

O n la r ken di d in lerin in çok sam im i d in darlarıd ır. M ekke


M ü şrik leri B ed ir h arb i öncesi, K abe’n in örtü sü n e sarınıp, “E y
A llah 'ım ! İki ordu n u n en h ayırlısın a, ik i tarafın en doğrusuna,
ik i gu ru bu n en değerlisin e yardım e t r diye d u a etm işlerdir,5
O n lar d a ken d ilerin in h ak ü zere oldu ğu n u id d ia ediyorlardı.
M ü şriklerin bu du aları kab u l edilm iş olm alı ki, B ed ir de iste­
diklerin e kavu ştu lar.
Ne var kt Allah (Müşriklerle değil, muvahhid) Mû’mtrûerle beraber­
dir. (Enfai/19)

Bütün İbadetler yalnız Allah'a Tapılır


G ünüm üzde ib ad et k avram ı k ad ar anlam ı daraltılm ış, iç e ­
riğ i b oşaltılm ış çok az kavram vard ır. H âlbu ki içeriği bu k ad ar
zen gin , kapsam ı b u k a d a r gen iş çok n adir b ir kavram v a r­
dır. İbadet; AUahTn sevdiği, gizli ve a çık söz ve davran ışların
tü m ü nü için e alır. G en ellikle ib ad et den ilin ce, nam az, oruç,
zekat, hac g ib i ib ad etler aklım ıza gelir. K u r'an b u n ları ib adet
^ ı % - l> ■■■ « -r ı.™ ■ ■■ n n 'a “ -w*— • ■- —t ■■-m. i % ■_

k ategorisin e alm az bile. B u n lar K u r’an’da; "nüsuk, (çoğu lu


m enasik) ib a d et şek illeri" olarak geçer.6 B irtakım ritü elleriri
. ____ ...__________ ______ ^ w nı

top lam ın a “ibadet" denilm ez İslam ’da! A n n e-baban m evla d ı­


n a şefkati ib ad et oldu ğu gibi, tü ccarın dü rü stlü ğü de b ir ib a­
dettir. H atta za lim id a reciler k arşısın d a h akkı söylem ek en
bü yü klerin den !

Ne zam an M, h ayatın tam am ım ku şatan takva/ soru m lu ­


lu k b ilin ci yerin e “zühd" adı altın d a ru h b an lık ikam e edildi,
İslam tarih in de en bü yü k k ırılm a gerçekleşti. İslam ; birtakım
ritü eller toptanım dan ib aret b ir ibadet din i değildir. A k sin e
İslam ; h a ya tı ibad etleştiren b ir u bu diyet din idir. G ün boyu
işlen en ah lâki h er davranış, daim i sevaptır, ibadettir. İbadet;
salih am eldir, yani; dü zgü n ve k a liteli iş yapm aktır, ü retm ek­
tir. Y a ra n yaln ızca ken dim ize olan am eller değil, belki faydası
başkaların a d a olan sâlih ath rl

İslam ; tevh id ve adalet, sevgi ve m erham etten ibarettir. A l­


la h 'ın h ak kın a tevhid* k u lların hakkına d a ad alet çerçevesin-

5 Elmalı. Enfai/19. Ayetin tefsiri.


6 İhsan Eliaçık, B a n a D in d en B a h s e t a, 27-8.
318 İsla m 'ın Pavtustan H

de ria yet etm ektir? İbadet; m u tlak İtaati ya ln ızca O ’n a ö zg ü '


leyerek, O ’n dan başkasın a b oyu n eğm em ektir? İbadet: O n u n
m ah lû katm a sevgi ve m erham et ile m uam ele etm ek, yan i; k u l
h ak kı k a rşısın d a saygıyla eğilm ektir!

İbadetler; “köşk, şarap, h u ri vs. g ib i” ah irette zevk-ü sefa


sü rm ek İçin ygglırtftn ifftı y a pılma b iH S a n T rİtû elİe r toplam ın ­
dan İbaret değildir. A s la b ir M ü slü m an ibadetlerin i, k ar-zarar
h esabı ya p a n b ir tü ccar m an tığıyla ya pm az! A lla h ’ın rızâ sı dı-
şm da h içb ir m ü kâfat b ek len tisi yoktu r! Ö rn eğin b ir m ü m in
s H ? ^ topîam aK İçin Rur^an okum az! N am azım ; psik olojik
olarak kendisird r ^ a t r a t a n ^ Ir T S F ^ o ga -m ed ita syo n olarak
görm ez! N am az; baş a ş a ğ ı/ E ^ y u ^ n T ık i'ta k ia ^ îr lja k la , ta ­
vu ğu n yem top lad ığı glb P eğîIip , kaÜ onak d eğildir. A k sin e o;
f *1' ■1 fc"1! ^ 11■ ~1~ " ' f | - | | M | ~ T- 1 ** ■ ■ * 1" " * * ^ " " 1 H T ^J_ _ |

ken dim izi, a ilem izi ve top lu m lunuzu fa h şâ ve m ü nkeFden ko-


ru m an ın şu u ru n a varm aktır!

D in; ah ireti kazanm ak için dü n yayı terk etm ek değildir!


Din, düny a için dir, dü n yayı ısla h İçindir. A h iret ya p tık lan -
m ızm k arşılığıd ır! Dtn, gü n boyu İyiliği, adaleti, h akkaniyeti
ayakta tu tm ak, bu n ları ikâm e etm ektir. K ötülü ğü , haksızlığı,
zulm ü engellem ektir. E m r-ibil m a’r u f ve n ah ve an H -m ü n ker1
diri İn san hakkm a^tecavûzün, en bü yü k gü n ah oldu ğu n u id ­
rak etm ektir. U b u d iyet!

İbadet zulm e savaş açm ak, zalim lere hasım olm aktır, İba­
det; yolsuzluğa, yoksu llu ğa isyan etm ektir. Fahşa ve m ünkerln
karşısına dikilm ektir. Yetim lerin, m u stazaflan n kolu na g ir­
mek, onların Önünde yürüm ektir! M azlu m ların ahi göğü in le­
tirken, b ir köşede doksan dokuzluk tespih çevirm ek hiç değil­
dir. İnsanları aç-bî ilaç -boğaz tokluğuna bile değll-çalıştınp,
bunların sırtın dan iktisab edilen serm aye ile hac-um re ya p ­
mak değildir! V u ran a elsiz, sövene dilsiz, devletlû ler karşısında
divan-pençe duran, ensesine vurulduğunda ağzındak i lokm ayı
da veren pasif, miskin itaatkâr vatan d a şlar olm ak da d eğild ir!

İbadet Çeşitleri
* K u rban b ir ibadettir. Y a ln ızca A lla h a kesilir, tü rbelere
ve siyasilere kesilm ez,
Bozulan Tasavvurum uz* Yitirilen Kavramlarımız 319

* N ezir/adak adam ak, b ir ibadettir, bu yü zden gü n ah


olan b ir şey adak olam a z**
■ tstiâze/sıgın m ak b ir ibadettir, A lla h ’tan başk asın a sı­
ğınıl a m az,
* 1stigâse /yardım İstem ek, b ir ib adettir. Y a ln ızca A lla h 'a
yapılır. M eded Y a R asû lallahl, Y a G avsî Y a H ızır). Y etiş
Y a A li dem ek apaçık şirk tir. Peygam berim iz “B enim ­
le istigâse yapılm az, A lla h ile y a p ılır.“ b u yu rm u şlar­
dır* Tasavvu fta darda kalan ların im d ad ın a H ızır gib i
yetişip , on lara yardım da b u lu n an velîye gavs denir.
Ç aresiz kalan k im sen in ga vsla n im d ât istem esin e de
“istigâ se“ den ilir. A b d u lk a d ir G eylân î “ga vs-ı azam “
diye ün yapm ıştır. H âce A b d u llah E n s a ıî “p ir i hâcât/
İh tiyaçları gid eren pir* diye tan ın ır.
* Istim dâd; sözlü k te “b ir adam dan m ed et ve in ayet is ­
tem ek* an lam ına gelir. B ir k im sen in başkasın a y a r­
dım etm esine, darda kalan ve destek isteyen kim sen in
yardım ın a koşm aya d a “im dâd* denir. Tu rkçede darda
kalan kim sen in “y e tiş in , ku rtarın* d iye ya p tığı yard ım
çağrısın a “im dât" denir* İşte bu im dât istem eye ve y a r­
dım a çağırm aya “istim d at“ denilir*

Bu k elim e daha son raları b ir k im sen in yaran da bu lu n m a­


ya n h ayattaki b ir kişid en vey a ölm ü ş b ir kim sen in ru h u ndan
yardım istem esi, m edet u m m ası ve bu m ak satla “Yetiş, M edet
diye h itap etm esi* şeklinde kavram sallaşm ıştır. İşte, “istlm -
dât, istigâse, istiân e" den en şey budur* B u eylem in am acı;
ya rd ım isten en velî, aziz, erm iş diye isim len dirilen , A lla h d os­
tu oldu ğu n a in an ılan kim selerin ve ru h ların ın yap acak ları
du an ın A lla h katin d a m akbu l oldu ğu n a inanılm asıdır* Ö lü
olsun, diri olsu n böyle erm iş kim selerin doğaü stü birtakım
gü çlere sah ip oldu kları in an cı cah il in sa n la r ve Özellikle de
tasavvu f! çevrelerde oldu kça yaygın dır.

M eselâ Ş iîlerd e Hz* F a tm a ’dan yardım istem e/istigâse n a ­


m azı vard ır. Sabah n am azı gib i ik i rekattır. N am azdan sonra
k işi secdeye gid er “Y a m evlâtî/ E fen d im , Y a Fatım a, istegısîn i/
320 İslam'ın Pavktslan U

ban a ya rd ım eti” S on ra sağ yan ağın ı, son ra aln ın ı, son ra da


sol yan ağın ı yere koyu p yü z kere tek rar ederi S on ra tekrar
a b ım ı yere koyu p 110 kere bu n ları tekrarlar! Bu K û m în ln
Uel-B âk ıyâtü 's-S alih âtM
ın d a m evcu ttu rl

B izim sû fîlerde de A b d ü lk a d lr G eyla n îd en yardım İstem e


n am azı vard ır! G ü ya h azret bu yu rm u şlar ki:

Kim Fatihadan sonra, onbir İhlas sûresi olan iki rekat namaz
kılar, Peygamberce salavat getirir, namazdan sonra Irak tarafına
on bir adım atar, ismimi anar ve hacetini söylerse, Allah'ın izniyle
muhakkak haceti yerine getirilir,7

Tü m bu n lar ayn ı zam an da sû fîliğln teşeyyü etm iş/şhleş-


m lş b ir gü ru h oldu kların ın d a k an ıtıd ır!

T a savvu fta evliya yı vesile edinip, b azı ih tiyaçların görü lm e­


sin i ve karşılan m asın ı on ların yü zü su yu h ü rm etin e A llah 'tan
istem ek, vefa t ettik ten son ra da ru h ların ı vesile edinm ek, b u
m ak satla k a b irlerin i ziyaret etm ek çok erk en dönem de başla­
m ış ve gittik çe yaygın laşm ış b ir b id a ttir,0

Ö lü lerden -b u n la r Peygam ber ve v e lîle r b ile o ls a - ru h ların ­


dan istim dat ve istiân e de bulunm ak, on la rın d irilere fayd alı
olacağına, on ları m anevi olarak yetiştirip , terb iye edeceğin e
inanm ak, on ların A lla h k atın d a şefaatçi, va sıta ve vesile ola ­
cağın a in an m ak k ü fü r v e şirktir,

* H a vf ve Reca,

• D u a en m ü h im ibadettir. D ua ibadetin özü, iliğid ir.


Dua; çağırm ak, daV et etm ek, istem ek dem ektir. B u
yü zden asla A lla h 'ta n başkasın a du a edilm ez,
Allah'la birlikte, Allah'tan başkasına -so n a ne bir yaran dokunan,
ne de senden bir zorun gideren varlıklara- yalvarıp, yakarma.
Eğer böyle yaparsan zalimlerden olursun, (Yunus/106)

Yine (unutma ki) eğer AUnh sana bir darbk musallat etse onu
O'ndan başka kimse savuşturamaz, Fakat senin için bir hayır di­

7 http; / /ahirzaman. vordpress, com/2006/12/03/Seyytd Abdülkadlr


Gcylanl Hazretleri, ayncaçL Hakkı Altuntaş. İhramcızade İsmail Hakkı
Toprak, s. 65,
S Süleyman Uludağ, “îstimdâd* T a s a v v u f D erg isi, Ank/2002, s, 21,
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 321

lerse, O’mm lütuf ve keremini geri döndürecek kimse yoktur. (Yu­


nus/107}

“A lla h 'la birliktet A lla h ’ın altında o la n J ^ ^ a jn ete kadar ken­


d isin e ceva p verem eyecek ola n kimselere, da h a sı k en disin e
d u a edildiğinin fa rk ın d a bile olm ayan k im selere d u a e d e n d e n
dah a sapak kim (A hkaf/5) A yette geçen “m en" za ­
m iri, k en dilerin e du a ed ilen lerin İn san lar gibi akıllı va rlık la r
oldu ğu nu gösterm ektedir. Y in e A llah, Peygam berim ize ö lü le­
re işittireroezsin dem ektedir, ö lü le r asla in san ları işitm ezler,
cevap verem ezler. A m a sa p ık lık ta zirveye ulaşanlar, ölü lerin
İşittiklerin i, h atta sık ın tıların ı b ile gid erdik lerin e in an ıyorlar.
G erçekten de ayetin bedah etle h ab er verd iği “en sap ık lar” ta­
ifesin i bu k im seler oluştu rm aktadır,

* Yem in: A lla h 'ta n gayrisin e yapılm am alıdır.

* M uhabbet: A llah 'ı sever gib i kim se sevilem ez.

* M ehâfet; A lla h 'ta n k ork ar gibi O 'nun m ah lû katın dan


korkm ak. M esela evliyan ın çarpm asından korkm ak
gibi. “Ş üphesiz şeytan sizi ken di evliya sı/ d ostla n ile
korkutur. S iz sadece benden korku n .” (A l-i İm ran/175)
A llah, “h aşyet ve tak vayı” sadece ken disin e h asretm ek­
tedir. İtaati ise A lla h ve rasu lü n e verm ektedir. “Kim A l­
lah v e rasulüne ita at ed er , A lla h 'ta n korkar v e O ’ndan
sakınırsa (ta k va ve sorum luluk bilinci ile hareket e d e r
s e ) işte başarıya u laşacak olan lar on lard ır." (Nur/52)

* Tevekkü l: M ü m in ler yaln ızca A lla h 'a gü venirler. O on­


la ra yeter. O ne gü zel vek il, ne gü zel velîd ir. “D e ki A l­
lah ba n a yetert tevekkül ed en ler ya ln ızca O 'n a tevekkül
AU ah bize y e te r ” fTevbe/59)
e ts in le r (Z ü m e r /3 8 ) M

Y aln ızca A lla h 'a ibadet edilir, O 'na boyun eğilir, in kıyad
edilir. M u tlak itaat/şartsız ita at sadece O ’nadır. Kim olu rsa
olsu n kim se O 'n a ortak koşulam az. Nam az, oruç, zekât, hac,
dua, istiâne, istigase, adak, kurban, yem in, tevekkü l, havf,
recâ, sevgi ve bu n a b en zer gizli ve açık ib ad et tü rlerin den hiç
b iri O n dan başkasın a yapılam az. A lla h 'a korkarak ve üm it
322 İslam 'ın Pavluslan R

ederek, yalvarm ak, O ’n a olan İb ad et ve ta atm ıızı severek ve


gön ü lden yapm alıyız*

İb ad etlerin kabu l edilm esi içtn İki şart vard ır: B irincisi:
ih lâs İle/A llah rıza sı İçin yap ılm ası lazım dır* Yan i; n iyetim iz
m u tlaka h alis olm ak, riya ve su m ’a ’dan u zak olm ak, için e şirk
karışm am alıdır,

İk in cisi ise; A lla h ’ın em rettiği şek ilde/sü n n et ü zere ya p ıl­


m ası gerekir* Y a n i Peygam berim izin yapm adığı b ir şey ib ad et
olam az, Y en i ib a d etler ica d edilem ez. Z ira İb ad etler tevkifidir.
A lla h ve R asu lü nün b ild ird iği b içim iyle yap ılm ası gereklidir,

A lla h 'a m eşru yolla rla , ib a d et edilir. O, din in i, b izim n asıl


ib ad et edeceğim izi öğretm ek için gön derm iştir,

İb ad etler teabbüdîdtr, Yan i akıl yü rü tm eye /içtih ad a ve k ı­


ya sa kapalıdır. R esu lu lla h m yapm adığı ib a d etler ib ad et ola ­
m az, Peygam berdin ta k va sı az bu lu nam az! E ksiltm e ve a rttır­
m a yapılam az,

Y en i ib a d etler icad edilirse b id 'a t olur, B ırakın sevap k a­


zanm ayı, sah ibin i dalâlete sürükler*

H akkın da kitap ve sü n nette b ir d elil bu lu n m ayan bü tü n


ib ad etler m erdu ttur, b id ’attir* Tü m b ld 'atler sapıklık tır, d a la ­
lettir, H er sap ık lık d a sah ib in i ceh en n em e sürükler* Bu k on u ­
d a tü m âlim ler İttifak h alin dedir.

U lem am ız "B ir şey sü n n et m i, yok sa b id ’a t m i oldu ğu k o ­


n u su nda tereddü t edilse, o şeyin terk i va cip tir." dem işlerdir,

Tü m b u b ilg ileri esas alarak şu n lara değinm ek m ecb u ri­


yetindeyiz*

* M u tasavvıflar ya ln ızca A lla h ’a m ı ib a d et etm ektedirler?


K esin likle hayır. O n lar gavslara, ku tu blara, Peygam ­
berce, H ızır’a, ölm üş gitm iş kim selerin ru h an iyetlerin e
ib ad et etm ektedirler, Çünkü; dua, istigâse, istian e, is ­
tim dat h ep si b irer ibadettir*9

9 İstigasenJn, gavstan yardım isteme ibadetinin de hâliyle bir usulü var­


dır; şöyleki; “Sıkıntıda olan bir kimse gavsı vesile edip Gavs Hazretleri-
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 323

* İslam ’d a olm ayan on larca ib ad et icad etm işlerdir. Ör-


____ m ......................................................................................................................................... ..........................................................................-l . ' - - Kl ..................... v ■ ■

h atm e-i hacegân, sem â, rabıta, sesli zikirler, tü r-


b e ziya retleri, h oplam alı-zıp la m a lı ayinler, b ilin m eyen
n am azlar v s. gibi. Ç ileh an elere kapan ıp in zivaya çe­
kilm ek, m eşaythl ziyaret etm ek, k a b irlerin d e bek leyip
ru h an lyetin den feyz alm ak, teb errü k te bu lu n m ak, n ef^
si düşm an dan ed lp t on a işk en ce u ygu lam ak vs. gibi.

* O n lar d erler ki: “İnsan kim e ib ad et ederse etsin , A l­


la h ’a İbadet etm iş olur. Z ira O ’n dan başka vü cut, v a r­
lık yok tu r.” B u sapıkların id d ia ettiği gib i olsaydı, A lla h
______aJJaıl ---- H i f 1 1 * ı " i b ı ıı . I-: ■-IJı .S- h ı . . J, Ta ■ . _

yü zlerce ayetinde, n için yaln ızca ken disin e ibadet edil-


ı if ı f ı-J - l r ^ -ı-q . _-j_-■ı- ■■1r. :-■ - -t “ ■■■M ■' L * 7-1

m eşin i em retsin k i?

■ A lla h ’ı bu k ad ar zik red en abidler, za h id ler A lla h ’a -ita ­


a t an lam ın d a- ib ad et etm işler m id ir? K esin lik le hayır,
O ’n u n em ir ve yasak ların a b u k ad ar la k a yt olan lar,
O ’n u n din in i ilg a ve ip ta l edenler, O ’n a bu k ad ar İsyan
ed en ler n asıl ib ad et/itaat etm iş o la b ilirler kil ib adetin
şu u ru n da olsa lar ön celik le ibad etlerin e k a ttık ları b i­
datlerd en ve şirkten arın ırlar. İh lâ s’tan dem vu ran lar
Ü ılâs’ın Öncelikle A lla h ’ı birlem ek oldu ğu nu bilirlerd i.
O n ların tevh itten a n lad ık ları va h d ettir, ya n i A lla h ile
kâin atın b ir ve aynı olm asıdır. B u ise, b ize göre kü ­
fü r d ü r . îb a d et’ln b ir ardam ı d a tevh id ’dlr. “A lla h ’a iba­
d et edin, O ’n a hiçbir ş e y i ortak koşm ayım ” (N isa/36)
ayetin d ek i “U ’bü dû ” em rin i İlk m ü fessirlerden M uka-
tll “O ’n u b irleyin ” şeklinde an lam ıştır,10 Şuayb’m (as)
kavm i “E y Şuayfo, sen in nam azın rra bize ataiarum zuı
tapuıa geldiği şey lere ibadeti terk etm eyi em red iyor ?"
(H ud/87) diyorlardı. E ğer bazıların a k ıld ık la rı nam az,
a tala n m n ilah ların a ku llu ğu terk ettirm lyorsa, bu n a­
sıl n am azdır? N am azda, secdede b ile şeyhlerin in h aya­

nın yüzü suyu hürmetine diyerek, Allah'dan dilekte bulunursa, derhâl


İşi görülür. Her rekâtında Fatihadan sonra on bir İhlâs okunarak, İki
rekât namaz kılınır. Selâmdan sonra da on bir defa RasulüUah saUalİâhü
aleyhi ve selleme salât ve selâm getirip gavsın ismini anarak yalvarırsa,
Allah Teâlâ'nm İzni ve yardımıyla derhal işi görülür. "(1.Hakkı Altuntaş,
îhmmazade İHakkı Toprak, s. 65).
10 Mukatll b.Süleyman, el-Vücûh ve'n-Nezâirf s. 150.
324 İslam ’uı Pavlu sla n li

lini, silü eü n i dü şü nenlerin» on larla ra b ıta yap an ların


A lla h 'a İb ad et ettik leri söylen eb ilir m İ?

* O n ların İbadet ettik leri kim seler* A lla h 'la b irlik te şeyh ­
leridir* Ç ü nkü ib ad et ita at dem ektir* O n lar Ş eyh lerin i
m u tlak İta a t ed ilecek k im seler olarak görûrlerT"Asla
on ların e le ş ü ıilm e s İn n S b u Î etm ezler* O n lan Lâ yu h tî/
h atasız ve Lâ yü sel/ soru m su z kab u l ederler» B u tam
olarak o n la n m âbu d edinm edir* Zaten gü nü m ü zdeki
la s a y v u fk u ts anım ş din b ü yü k lerin e İbadetin b ir d iğer
adıdır. O n lara secde edenin den tu tu n d a on ların gay-
b ı bildiğine* olağan ü stü gü çleri oldu ğu n a im an etm eye
kadar h er tü rlü İslam d ışı in an ç v e eylem bu felsefede
m evcuttur*

Allah'ın RubnMyetİ

K ur’an’m bizlere tanıttığı tüm geçm iş toplum lar, n e A llah 'ın


varlığım » ne de O ’nun rububiyet ve u lû h iyetin i in kâr etm ekte­
dirler* O nlar h er ne kadar en yü ce rab olarak sadece A llah ’ı k a ­
bu l etm iş olsalar d a m elekleri* sahte ilahları, cinleri» görünm ez
hayali güçleri* yıldızlan , gezegenleri* peygam berleri» velîleri ve
din bü yü klerini O 'nun m b u b iyetin e ortak koşm uşlardı.

Bu an layıştan n eden iyle onlar; teorik plan da A lla h ’ı m u t­


la k otorite, egem en gü ç v,s. an lam larıyla ra b olarak görü yor­
lardı, P ratik h ayatların da ise toplum katın d a gü çlü olan» n ü ­
fu z sah ib i kim selerin ahlaki* siyasi ve toplu m sal anlam daki
ru bu b iyetlerin i kabu l ederek on lara ita at ediyorlar» onların
siyasal otoritelerin e tab i oluyorlardı. B ü tü n peygam berler in ­
san ları şu na davet etm iştir: B ü tü n an lam lan itib ariyle Rab
sadece b ir tanedir» O da A lla h ’tır, A n cak A lla h olan R ab ola ­
bilir, İlah b ir tan e oldu ğu gibi, Rab d a b ir tan ed ir ve O n u n
R u bu blyeti bölü nm ez b ir b ü tü n d ü r,11

B izi yaratan , yeryü zü n ü n h a lifeleri kılan, besleyen -bü yü -


ten de O ’dur. Y erlerd ek i ve gökteki tü m ca n lılan görü p-gö-
zeten , ih tiyaçlarım gid eren O 'dur, darda kald ığın ızd a im d a ­

11 M evdü dl» D ört Terim, s* 35-87.


Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 325

dın ıza koşan d a O ’dur, O ga yb ve şeh ad et âlem in in yegân e


m aliki, m eliki* sah ib i ve Rabbidir* O; b u d ü n yan ın da ebedi
h ayatın da yegân e ezel ve ebed su ltan ıdır. O 'n u n h içb ir orta-
ğı* eşi* yardım cısı, çocu ğu yoktu r. M ü lk ve m elekû t âlem in in
tek ilahıdır* A yn ı zam anda O ’n d an b aşk a hâkim* deyyan/bü-
yü k hukukçu, d in /şeriat vazeden , h aram lan v e h ela lleri tayin
eden b ir m u tlak otorite, egem en güç* S eyyid, E fendi, M elik/
H ü kü m dar yoktu r, O ilah lığm d an kim seye b ir h isse verip,
u lû h iyetin e ortak k ılm ad ığı gibi* R ab lıgın d a de kim seye en
u fak b ir h isse verip* ru bu biyetln e h iç kim seyi ortak koşm a-
m ıştır* S izin b ir sarayın ız olsa* oran ın yön etim in i, id aresin i
em rin iz altın d ak i k ölelerle p aylaşır m ısın ız? T ıp k ı b u n u n gibi,
A llah d a k âin atın h âk im iyetin i h içb ir fan iye, y a ra ttığ ı aciz k u ­
lu n a devretm em iştir. A lla h size k en d in izd en b ir örn ek verir*
O toriten iz altın d a olan kim seleri/k ölelerin izi size verd iğim iz
n zık ü zerin de (söz sahibi) ortak lar olarak görüp, on larla (o to ­
riten izi) eşit olarak p a yla şır m ısın ız? B irb irin izd en çek in d iği­
n iz gibi on lardan d a çek in ir m isin iz? (R um /28) in san ken di
cin sin den b ir başkasın ı b ile ken din e d en k saym azken, ü stelik
zen gin liği de k en d isin in değil, em an et iken* N a sıl olu r d a A l­
lah ya rattığı k im seleri kendine den k tu tar? Bu kim seler* ister
m elek-i m u karreb, is te r n eb iyy-i m ü rsel b ir peygam ber, ister­
se en bü yü k veliy-İ m u h terem olsu nî

A ra p m ü şrik leri A lla h ’ı besleyen , bü yü ten , yaşatan , ö l­


dü ren, n z ık veren an lam ın da rab o lara k birliyorlardı* "E ğ e r
onlara yerleri v e gök leri kim yarattı? D iy e so rsa n hiç tereddüt­
sü z A lla h 'tır derler *” (Lokm an/25) Yani* o n la r u bu diyette ve
u lû h iyette şirk koşm akla b irlik te A lla h ’ı bu an lam da rubû-
b iyette birliyorlardı* A lla h 'ta n b a şk a b irin e R ab d em iyorlar­
dı* Y a n i “T evh id -i R u b u b iy e fte du ru m lan , tevh id -i u lû h iyet
ve u b u d iy e te göre d ah a kabu l ed ile b ilir kon u m daydı. D iğer
İlah ların yaratıcı* n zık verici, h ayat v erici oldu ğu n u söylem i­
yorlardı* Y in e Yunus/35* ayetin den öğren d iğim ize göre A l­
la h 'ın dışın d ak i ila h la rın ın h id a yete erdireceğin i, doğru y o la
İleteceğin i d e id d ia etm iyorlardı* M ekke m ü şrik leri A lla h 'ta n
b a şk a H âdi/h idayete erd irici olm ad ığım k a b u l ve itira f ed er­
326 îslam 'm Pavhısian S

lerken , bu gü n kü ta rik a tçıla r İse: şeyh olm azsa k im sen in h i


d avete erem eyeçegin l söylerler. O ysa A lla h Peygam berim ize
* a
J',* * T "r .-.f -“ -İJ ......................... ■■-.-■
■T■
■ — "■

■"I-'T
'J
~hL
" -'' M

b ile ^ §en sendiğin k im seyi h id a yete erdiremezsin.** (K asas/56)


f ■J ■ 1 J ‘- ı ^ ı m ı **"■■'W '' - P ~"" ' ■- ■ 1' ^ ,,İ-1

dem ektedir.

G elgelelim , tasavvu fçu lar şeyh lerin in kâin atın tasarru fu ­


na, İdaresin e k a n ştık la n m söylem ektedirler. “G avs-ı a'zam m ,
sah lb -i zam an ın İzn i olm adan b ir kedi fare b ile tu tam az." d er­
ler, Bu ve b en zeri sözleri k atık sız şirktir. B unun şirk old u ğu ­
nu kabu l etm eyen de h alis m ü şriktir. Y a n i ta sa vvu f din in in
m en su plan M ekke m ü şriklerin den de daha sapıktırlar. K ü fü r
ve şirklerin de on lardan daha ilerid ed irler.

Ey îman edenler! Müşrikler yalnızca bir pisliktir. fTevbe/28)

Allah size melekleri ve peygamberleri rabier edinmenizi emretmez.


(Al-i İmran/180)

“Min dûnillâhi, Miti Dûnihi** Kelimelerini Doğru


Anlamak

K u r'an ’da çok geçen b u ifad e genelde, ^Allah’ın gayn , A l­


la h ’ın dışın da" d iye tercü m e edilm ekte o lsa d a b u çeviri doğru
değildir, “D ün"; “aşağısın da, altın d a" dem ektir. Yan i; “A llah
ile birlik te, m akam ve m evkice 0*nun dûnunda, altın d a d i­
ğer ilahlar, şa h ısla r” dem ektir, "D û n illâh ”; A lla h 'ın astlan ,
A lla h ’la birlik te, O ’n u n aşağısındaki, berisin deki ilahlar, p u t­
la ştırıla n k im seler dem ektir.

Ö rn eğin A lla h İsa ’y a (as) şöyle seslenir: “Sen m i insanla­


ra *B en i ve anam ı, A U a h ’m dûn un d a iki ilah ed in in * d ed in T '
(M aide/116) A lla h İle birlik te ken din i ve anneni ilah edin in
dedin? Yani; h içb ir H ristiyan A lla h ’ı b ırak ıp İsa’y ı ve M eryem ’i
ra b edin elim dem ez, A llah /B aba ile b irlik te d İğerlerin i/İsa ve
M eryem ’i ilah laştın rlar.

Z aten b u a yetler m ü şrikleri anlatm aktadır. M üşrik ler, A l­


lah 'ı reddedip, in k â r ettik ten son ra başka ila h la r edin m iyor-
lardı ki! O n lar A lla h ile birlikte, onun aşağısında, b erisin de
kü çü k ilah lar edin iyorlardı. M ü şrik zaten h içb ir zam an A lla h ’ı
İnkâr etm ez. O, A llah ’ın n itelik lerin d en bazıların ı m eleklere.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 327

cin lere, peygam berlere, salih k im selere, H ızır'a v* s ^dağıtır,


bu kü çü k ilahların A lla h katın d a d eğerli k im seler old u ğu n a,
A llah katın d a nazı, n iya zı geçtiğine, A lla h 'ın b a zı yetkilerin i
bu sevgili k u lların a d evrettiğin i dü şünür. O, bu n ların aracı-
lığı ile A lla h 'a ya k ın olm ak İster, Y a d a on ların tavassu tu İle
şefaati İle kayın la ca ğın ı dü şünür.

İlah'm Ne Demek Olduğunu Bilmeyen* Onu İnkâr


Edebilir mi?
İlah; ne dem ektir. M a a lesef gü n ü m ü zde pek çok M ü slü ­
m an ila h ın kavram sal anlam ım tam olarak algdam am ıştır.
B ir k im se “Lâ ilah e illallah " dese, lâ k in ilah ın tevilin e k a d ir
olm asa/yoru m u nu yapam asa im an ı geçerli m id ir? İla h ı ve
İlah ların ne oldu ğu nu b ilm eyen kim se on u n asıl red ve İnkâr
edeb ilir?

B ir kim se K ur1an öğretisin i tam olarak anlam ak için İla h ın


ne oldu ğu nu b ilm ek zoru ndadır. E ğer kişi ila h ın ne anlam a
geldiğin i kavram sal olarak bilm ez İse, n e tevh idi b ileb ilir ne
şirki anlayabilir, n e de ib a d eti ya ln ız A lla h ’a yapabilir. O, “La
ilah e İllallah " dem eye devam etm ekle b irlik te A lla h ’tan b aşk a­
larım ilah laştırm aya devam eder.

K u r’an’m A ra p la ra İn dirild iği için h erkes İla h ın n e m an a­


y a geldiğin i, R ab diye kim e h itap ed ild iğin i biliyordu . Çünkü
bu terim on ların gü n lü k kon u şm aların da önceden b eri ku l­
lan ılıyordu . B u terim in h an gi m an aya a tfed ild iği bilin iyordu .
B u yü zden onlara “Y aln ızca A llah ; İlah ve R ab’dir, O ’nun ila h ­
tık ve rab liğin d e b a şk a b ir kim sen in orta k lığı yoktu r." d en il­
diğinde on la r bu n u tam am en an lam ışlardı. O n lar "lâ ilah e"
ile bu “cin sin i n efyeden lâ ” ile n elerin yasaklan dığım çok iyi
anlıyorlardı. B u “lâ"m n tüm ila h tü rlerin i, ilah nam ına ne
varsa topu n u kökten red d ettiğin i b iliyorlardı. İslam davetin e
m u h alefet edenler de A lla h ’tan başkasın ın ila h lık ve rabliğin i
İn kâr etm enin ne m an aya geldiğin i b ilerek k a rşı çıkm ıştı. Z a ­
m an la bu terim anlam kaym asına u ğradı ve ilah kelim esi; pu t
anlam ında k u lla n ılır oldu. K ur an “A lla h ’tan b aşk asın ı İlah
edin m eyin " dediğin de on lar p u tları ve h eykelleri b ırak ırlarsa
328 İslam 'ın Faırfustan S

Kurban ın İsteğin i yerin e getird ik lerin i zan n ettiler. O ysa on lar


İlah tan ım ı içerisin e giren d iğ er b irçok kim seye* n esn eye çok
sık ı b ir şek ild e bağlan m ışlar, an cak bu n u n A llahftan başka­
sın ı ilah edin m ek anlam ına geld iğin i bilm em ektedirler. H âlâ
bu gü n azım san m ayacak k ad ar M üslüm an* M ek keli m ü şrik­
leri ağaca* tahtadan pu tlara, ta fta n h eykellere tapan, kaba
saba k ör ca h il p u tp erestler zann etm ektedir.

S özlü kte ilah, y a “tapın m ak“ * ku llu k etm ek an lam ın a ge­


len “u lû h et" kökü n den gelir y a d a “h ayret etmek* gön ü lden
b ağlan ıp sığınmak** an lam ın a gelen “veletı“ kökü n den gelir.
Y a da “gizli olup* du yu idrak in in ü stü nde bu lu n m ak“ a n la ­
m ın a gelen “leyh “ kökü n den gelir. B u n a göre ilah; “ta p ın ıla n *
y ü celiği karşısın d a h ayrete düşülen* gön ü lden b ağlan ılıp se-
vUgn* du yu larla id rak edÜem eyen yarTık^dem ekÜ r,12 Ö yleyse
ken disin den başka İlah olm ayan ilah şu an lam lara gelir:

* E vren de ta sa rru f eden* tabiata h ü km eden güç*


* D uyu id rak in in ü stü nde bulunan* gizli, gizem li* k en ­
disin e h ayret duyulan, gön ü lden b ağlan ılıp -sığın ılan *
* Kendisinden korkulan ve kendisinden m enfaat umulan*
* K işin in ih tiyaçlarım gideren, ondan za rarları defeden*
du asın a icab et eden ü stü n otorite.
* H üküm ve em ir sah ibi zat. K âin atı h ü kü m ran lığı a ltı­
n a alan, id a resin i ü stlenen, em ir ve kanu n koyan Şârî*
* K en disin den h em korku lu p, h em de sevilen zâ t...

İlah ise; y a bizatih i ken di başın a tan rı y a d a b a zı İlah î


veya y a n ila h ı gü çlere sah ip b ir azlz/salih kim se olarak tela k ­
k i edilsin, A lla h 'ın sıfatların dan tüm ünün vey a b ir kısm ın ın
ken disin e verild iği herh angi b ir tapın m a ob jesin i ifad e etm ek­
te d ir.13

A lla h kelim esin in; “ila h “ lafzın d an tü rediği d il b ilim ciler


tarafın d an kab u l ed ilen en ya ygın görüştür. B una göre A lla h
la fzı “ila h “ kelim esin den tü rem iştir. “Tapın ılan , yü celiği k a r­

12 Y.Şevki Yavuz, ilah md- DİA* 64* C. 22-


13 Mubammed Esed* Kuran Mesajı. C. 1* s. 7.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 329

şısın da h ayrete düşülen, gön ü lden b ağlan ılan ve sığın ılan "
an lam ına gelen bu k elim en in b aşın a önce b ir h arf-i t a r if geti­
rilerek “el-ilah* şek lin e dönüştürülm üş, d ah a sonra d a “lam "
h arfleri b irleştirilerek ve kelim e azam et İfade eden tok b ir ses­
le “A lla h " şeklinde oku nm u ştu r” ,
***

T ü rk iye’de m en su p lan en oku m u ş b ir tarik atın şeyh i olan


ve ü stelik k en disi de edebiyat profesörü olan bu zat; İlah k a v­
ram ın ı an lam aktan n e kadar u zak oldu ğu n a b ir örn ek vere­
lim , M, E sat Coşan, şeyh i ve k ayın ped eri olan M ehm et Zahit
K o tk ü n u n kalpten geçen leri b ild iğ in i söyleyerek, şeyh in i şöy­
le övm ektedir:

O, gelene sorm adan cevabım verir, istemeden ihtiyaç sahibini


muhtaç olduğu şeyi bağışlardı. Gönüllere, rüyalara tasarufu var­
dı, Bereket gittiği yerde yağar, bolluk onunla birlikte gezer, en
ücra en kıtlık yere o gelince nimet dolardı. Beraberinde seyahat
edenler tevafuklara, tecellilere maddi ve manevi hâllere ve ikram ­
lara şaşar, hayretlere düşer, parmaklarını ısırırlardı,14

Peygam berim iz yılla rca arkasın da nam az kılan , onu n la ci-


, ______ ||M --------------------- ------------------------------------------------------------------- 1 ------------ 1---------- ■---- ■ 1- ^ ^ — II

hada giden m ünafık ların kim oldu ğu nu bilm ezken, şeyh lerin
böyle
...... *peygam berleri geride bırakan sü per yeten ek lerin in -•
1 ■1 ■— ■ ■■■ ^ .... —--- r---------------------------------
"*1
1
ol-
"
m ası şaşılacak şeyd irk
Çevrenizdeki bedevilerden mûnafik olanlar vardır ve Medine hal­
kından da nifakı alışkanlığa çettfrmiş olanlar vardır. Sen onian bil­
mezsin, biz onları biliriz. fTevbe/101)

E sad C oşan T a sa vvu fa G iriş kitabın da ölm üş şeyhlerin


dü n yaya tek rar dönüp, tasarru fta bu lu n du klarım İddia eder;
Evliyaullah Allah'ın sevgili kullan Allah’ın rızasını kazanmış kul­
lar vefatlarından sonra da insanlara müessirdirler. Yani Tasarruf
sahibidirler, Yani sizinle alakalan vardır, Rüyamıza girerler* na­
sihat ederler, ikaz ederler.15

14 Mehmed Zahid Kotku. Ehl-1 Sünnet Akaidi, Önsözünde, Oysa M. Zahit


Kotkıı kendi kitabında gaybı bildiğini İddia eden, çalman mallan bildi­
ğini ve cinlerin kendisine haber verdiğini söyleyen kişilerin kafir olaca­
ğını belirtmektedir. (Mehmed Zahid Kotku, E h l-i Sünnet A k a id i D e rs le ri
İst/1980, Seha Neş, s, 134).
15 Esad Coşan, T a sa vvu fa Gfrlş, s. 29 Gümüş Yay, Konya/1990.
330 İslam ’ın Pavhıslan B

Ö lm üş şeyhlerin tek rar yeryü zü ne gelip, tasarru fta bu lu na­


bilm esi tam am en Kur'an’a aykırı b ir inançtır* M esela Hz* İsa,
öldükten sonra üm m etinin ne yaptığından haberi yoktur* "İç­
lerinde bulunduğum sünece ordarı gözetiyordum , ben i vefat et­
tirince onlar üzerine gözetieyici yalruz Sen oklun. ” (M aİde/117)
Y an i Hz* İsa kavm intn vefatından sonra ne yaptığından h aberi
yo k iken şeyhler nasıl olu yor da öldü kten sonra yeryüzüne
gelebiliyor ve m ü ritlerinden haberdar olabiliyorlar?
***

“ Senden önce hiçbir p eyg a m ber gönderm edik ki, ona "Ben­
den ba şk a bir ilah yok, ö y ley se sad ece ba n a iba d et edin iz*"
d iy e vahyetm tş olm a ya lım ” (Enbiya/25) A lla h ken d isi h a k ­
k ın d a ilah k elim esin i kullanm aktadır* "İlâh eke (sen in ila ­
h ın ) y a d a üâhüküm (ila h ın ız)" gib il "D e k t İnsanların R a b
bin e , insanların hüküm darına, insanların ilahm a sıyım nm ,**"
(N as/1-3) A llah , sadece ken disin den başka İlah olm adığın ı
belirtm ektedir* "La İlahe illa h û / O n d a n başka ilah yoktur*"
şeklinde on larca yerd e K u r'an 'da geçer* K u r'an 'a göre tek b ir
İlah va rd ır ve O n u n d a adı; A llah'tır* A lla h 'ta n b a şk a h içbir
ilah yoktur*

İslam 'dan ön ceki A rap ların ve eski m illetlerin ila h lık b a ğ­


lanım da ne gib i dü şü n celere sahip olduklarına, bu na k a rşılık
K u r’arVın b u sözcü kle İlişk ili h an gi yak laşım ları reddettiğin e
bakm am ız gerekm ektedir* A slın d a ila h ı tam idrak edip, red
ve in kâr edebilm ek için tüm ayetlere bakm ak lazım dır* Z ira
A llah k itabın da gelecek n esillerin şirk ve tü rlerin den sakına-
b ilm eleri için adeta gözü m ü zü n Önünde şirk in otop sisin i y a p ­
m ıştır*

"O nlar, A lla h 'ta n başkalarını, kendilerine bir statü v e nüfus


sağlam ak için ilnhlaşhrdûar.” (M eryem /81) îla h la ştırd ık la n
k im seleri aslın da k en dilerin i yü celtm ek için, k en dilerin e b ir
gü ç kayn ağı olm aları için yü celtm işlerdi*

"Y o rd u n edilecekleri (Y a n i ilahların kendilerine yardım e d e ­


cekleri} üm idiyle A lla h 'ta n ba şk a ilahlar ed in d ile r” (Yasin/74)
Bu iki ayetten an laşıld ığın a göre cah iiiye ehli, ilah olarak ni-
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 331

teled lk lerf va rlık la rın k en d ilerin i desteklediğin i, m u sibet ve


b elalard an koru du ğu n u ve on ların h im ayesin de korku ve za ­
rardan k oru n du kların ı düşünüyordu,
.„Rabbinin helak emri geldiğinde, AUah'm dûnunda dua edip, yal­
vardıkları (O 'n a şerik koştukları Hohlan) onların başından hiçbir
şeyi savamadı ve Üstelik bu ilahlar onların yıkım ve felaketlerini
artırmaktan başka bir işe de yaramadı. (Hud/101)
Allah'ın dûnunda yalvarıp, yakardıktan (Üahîaşluılan) kimseler,
yaratılmışlardır, hiçbir şey yaralamazlar, diri değil ölüdürler, ne
zaman yeniden dirûtüecekierint de bilmezlerr ilahınız tek bir ilahtır.
(Nahl/20-2)

B u ayetlerd en an laşılm ak tad ır ki, cah iliye inşam , E n Y ü ce


ilah /A llah 'tan başka onun dûnunda, m akam ve yetk ice a şa ­
ğısın d a b a şk a ila h la rın k en d ilerin i desteklediğini, m u sibet ve
b elalard an koru du ğu n u ve on ların h im ayesin de korku lardan
ve b elalard an em in oldu klarım dü şünüyordu. C ah iliye in sa­
nı, bu ilah lardan soru n ların ın çözüm ünü ve sıkın tıların ın
gid erilm esin i istiyor, b a şk a b ir deyim le on lara n iyazda b u lu ­
nuyordu* O n ların ilah ları sadece cin, m elek y a d a tan rılar­
dan oluşm u yordu . B u n lar arasın da ölü p-gitm iş İn san lar da
vardı. N itekim bu, “D iri değil, ölüdürler, Ne zam an yen iden
d iriltilecek leıin i bilm ezler" ibarelerin den açık ça an laşılm ak­
tadır. A yrıca “m en, eliezT gib i ib a reler bu n ların in san oldu ­
ğu n u çok n et gösterm ektedir. “AUah*m d û n u n d a /A lla h 'ta bir­
likte dua ed ip , yalvardığınız kim seler tıpkı sizin g ib i kullardır. *
(A ra f/ 194)

Yine: “Sizin R a bbiniz, m ülkim tam am ı kendisine att olan A l­


la h tır. O nunla birlikte , O 'n u n d ununda yalva n p-ya k n rd ığm ız
kim seler (ellezin e-ak ıllı varlık lar, insanlar) hurm a çekirdeği
z a n kadar bir şe y e bile sahip değildir * O nlara y a lva rsa n ız/o n -
lan yardım a çayırsanız biler sizin duanızı işitm ezler. İşliseler
bUe İcabet ed e m ez ler...w(Fatır/13-4)

O n lar ila h la ştırd ık la n bu kim selerin , kendi du alarım işit­


tiğin i ve on lara yardım etm eye k ad ir oldu ğu nu veya onlarm
istek lerin i en yü ce ilah a ilettiğin i zannediyorlardı.
332 İslam 'm Pank tslanlI

AUah'tan başka ilah edinme. O'ndan başka Üah yoktur» (Kasas/88)

...Allah'tan başkalarım (Hah olarak) çağırıp duranların, gerçekte


bu ortak koşa geldikleri şeylere de uyup bağlandıkları yok. Onlar
ancak zanlannm peşinden gidiyorlar ve sürü güdüsüyle hareket
ediyorlar. [Yunus/66]

Tan rılarım k en d ileri tayin ediyor, böylece on ların am iri


- ,W ı — J » 1™ 1

olu yorlardı, A slın d a bu, in san ın k en disin i tan rılaştırm an ın


"“ "i 1 " ■■■ 1 ^ | j # ı 1 K — ........... .......— » . ■■ t . . . T t T "' - •“ l l » ' 1 ■'■r-. m s ■

b ir d iğer şekildir.

İlah kavram ının Özü şudur: B ir in san su sayın ca oğlundan,


h izm etçisinden su verm esini isteyebilir, bu şirk olm az, H asta­
lanın ca doktor çağırır, kendini tedavi etm esini, iyileştirm esini
talep eder, Hiç kim se bu adam ın hizm etçiden, doktordan y a r­
dım istem esine şirk diyem ez. Bu su istem eye veya tıbbı destek
istem esine “du a etm ek" olarak da niteleyem ez. H izm etçisini ve
doktorunu ilah olarak kabul ettiğin i iddia edem ez. Lâkin aynı
adam , susuzluk ve hastalıktan iyice bu n aldığı sırada, h izm etçi­
sin i ve y a doktorunu çağıracak yerde ya d a “A lla h ’ım ban a şifa
ver!” diyeceği yerde “Yetiş Y a H ızır 1, M edet Y a Rasulallah, yetiş
E y G avs-ı A zam !" diye seslenm iş olsa b u adam bu n lara dua/
ibadet etm iş, bu n ları ilah edinm iş olur. Çünkü bu kişi bu n la­
rın gaybı bildiğin e ve yin e bunların h er yerde h azır ve n azır ol­
du ğu na in an ıyor dem ektir. Y in e bunların kendisini duyduğu­
na ve kendisine icabet edebileceklerine ve bu n ların olağanü stü
gü çlere sahip olduğuna veya seb epler âlem ine hükm ettiğine ve
b u sebepleri harekete geçirm eye kâdir olduğuna İnanıyor d e­
m ektir. Y a d a bu küçük ilahların, isteklerini en bü yü k ilaha/
A lla h 'a aracılık yaparak ilettiğin e in an ıyor dem ektir.

Etrafınızdaki (kalmhlanm gördüğünüz) memLekeÜerîn (ahalisini)


biz helak ettik Belki geri dönerler diye onlara ayetlerimizi defalar­
ca açıklamıştık Kendilerini O ’na yaklaştırsın diye Allah'tan başka
edindikleri Hohlart azabımız inerken onlara yordun etseydiler ya?
Yardım etmek bir tarafa ondan bırakıp kayboldular, Bu onların ya­
lara ue uydurup durduklan şeylerdi (Ahkaf/27-8)

O 'nu bırakıp başka Hohlar edineyim, öyle mi? Eğer Rahman (olan
AUah) bana bir zarar vermeyi dileyecek olsa, ne onlar bana zerre
kadar şefaat edebilir, ne de bent kurtarabHirler. (Yasin/23)
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 333

Allah'tan başka veliler edinenler var ya* biz onlara s u f Aüah'a


yaklaştırmaları için tapıyoruz (derler) Allah, onîarm İhtilafa düş­
tükleri m eselede (kıyamet günü) hükmünü Derecekttr Şüphesiz ki
Allah yalancı nankörleri/kâfirleri hidayete erdirmez. (Zömer/3)
AUah'ı bırakıp da kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilecek­
lere tapıyor ve bunlar Allah katında bizim şefaatçilerfmizdir diyor­
lar. (Yunus/18)

B u ayetlerden anlaşıldığına göre cahiliye İnsanı ulûhiyetln


ken di ilah lan arasında dağıtıld ığı ve on lan n üzerinde daha
yü ce b ir Hah olduğu d ü sü n cesln eliaE p ti* İlahlan* en yü ce ila-
Kın ilahkğında birazcık nüfuz ve dahli bu lu n u yordu . Bu alt
U ahlarırTisteklerTen yü ce Üah huzurunda kabu l görüyordu.
Yin e bu aracı ilahlar, en yü ce ilah katında on lan n şefaatçisi idi.
O n lan n tavassutu ile, kayırm ası ile isteklerine n ail olu yorlar­
dı, Bu gibi zan lan yüzünden onlar, A llah 'la birlik te diğerlerini
de ilah olarak görüyorlardı, D olayısıyla; herhangi b ir kim seyi
A llah katında aracı, şefaatçi edinerek ondan yardım dilem ek,
onun önünde ta zim ve tekrim m erasim leri tertiplem ek, on lar
adına yem in etm ek ve adak adam ak, onu ilahlaştırm aktır.

A üah “İkt üah edinmeyin.” d ed i İlah sadece bir tanedir. O hâlde


sadece benden korkun. (Nahl/51)
Ve (İbrahim) Rabbİm bir şey dilemedikçe O h a şerik koştuklarınız­
dan asla korkmuyorum dedi (En’am/80)

B u ayetlerden , cah iliye in sanın ın, eğer ila h la n d a rıltır ve


on ların h im m etlerinden m ahru m kalırsak h astalık, kıtlık,
can ve m al kaybı ve diğer afetlere u ğrarız diye kork tu k ları an ­
laşılm aktadır. H âlbu ki A lla h h aşyeti/korku yu ya ln ızca ken di­
sine hasretm iştir. “Y aln ızca ben d en k ork u n f (B akara/40) b u ­
yurur, S evgiyi ise sadece ken disin e h asretm em iş tir . İn san ın
başkalarım da sevm esine izin verm iştir, an cak b u sevgin in
A lla h 'ı sever gib i olm am ası şarttır. Ö yleyse h aşyet ve m u hab­
b e tte ib ad etin kapsam ına dâh ildir. Z aten ilah ; korku yla k a rı­
şık sevilen dem ek tir.

“(K avm L H u d a (a s )} Sana sözüm üz ancak şu d u r: T annİa-


rum zdan ba zd a n sen i fe n a h old e ça/pmış d e d ile rf (H ud/54)
C ah iliye in san ı şim diki tarik atçıların “evliyan ın in şam çarp­
334 İslam ’ın Pavkıslan n

m asın dan korktu ğu * gib i ila h la rın ın öfk esin i çekm ekten, ç e ­
şitli b ela la ra m aru z kalm aktan korkuyorlardı* H ud kavm i
ilah ların dan ep ey k orku yorlardı ki, “E y H u d ! S en ilahlarım ı­
za dü uzatıyorsun, Ûahianrrazdan biri sen i fe n a çarpm ış." diye
söylen iyorlardı.

"H e v a s m ı v e nefsant arzularım (şa h si görü şlerin i) Üahktş-


tiranı görm edin m i?*.." (Furkan/43) N efsan ı arzu ların a boyu n
eğen ve on u n isteklerin i, A llah m em irlerin e tercih eden kim *
se, a slın d a k en d i n efsin i ilah laşb rm ış dem ektir. Y a d a A lla h 1!
A lla h ın k en d isin i ta n ıttığı gib i tan ım ayıp ta, O rnu ken di fe l­
sefesin e göre tanım layan, O ’na ro l b içen kim se h evasım ilah
edin m iş kim sedir.

Aynı şekilde (Üahîıkta AUah 'a ) ortak koştuktan, rnüşriklerin çoğuna


çocuklarım öldürmeyi bile hoş gösterdi [En’am/137)

‘Y o k s a onların A U ah 'uı izin verm ediği şeyleri, onlara dinde


şeriat ya p a n /k a n u n koyan (AUah*a) ortak koştuktan (ilahtan) m ı
var?" (Şura/21) B u ayetlerdeki ilah, y a insandır ya da insanın
kendi firavunlaşm ış nefsidir. B u kim selerin koydukları yasalar,
değişm ez yasa/ilke olarak kabul edildiği, em ir ve nehiylerine
m utlak itaat edildiği, helalı-haram ı tayin yetk isi bunların doğal
hakkı kabul edildiği için ilahlaştırılm ış kim selerdir* M üşrikler
bu kim selerin haram ve helal kılm a, din/şeriat va z etm e hakkı­
n a sahip olduğuna inandıkları için m üşrik olm uşlardı.

B ir kim se h erh an gi b ir v a rlığ ı k en d i h am i ve yardım cısı,


soru n larım çözen, ih tiya çla rın ı gideren, du alarım işiten , fa y­
d a ve za ra r verm eye gü cü yeten olarak görm esin in nedeni;
söz konu su varlığm /ilah m k âin at n izam ı ü zerin de b ir ya p tı­
rım gücüne, b ir otoriteye sahip oldu ğu n a inanm asındandır*
Yin e, en yü ce tan rıyı kabu l etm ekle birlikte, ih tiya çla rın ı k a r­
şılam ak am acıyla başkaların a yön elen k işin in bu davranışı,
onun yön eld iği va rlığı ta n rılık otoritesin de şu vey a b u şekilde
ortak olarak görm esi n eden iyledir.

K u r’an'ın, A lla h 'ta n başkasın ın ilahh ğım reddetm ede ve


yaln ızca O ’nun ilah lığm ı İspatlam ada tü m gücünü s a rf ettiği
tem el kavram egem en lik kavram ıdır. K u r'an 'ın bu m evzuda-
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavram larımız 335

k i ya k la şım ı şöyledtr: “G öklerde ve yerd e tü m ye tk i ve o to ri­


te sah ib i A lla h 'tır. Y aratm a O ’n a h astır, n im etler O ’ndandır,
hüküm O Yıundur, gü ç ve ku vvet kesin lik le O ’n u n elindedir.
H er va rlık isteyerek vey a istem eyerek O 'na boyu n eğm ekte­
dir, 0 Tm ın dışın da kim sen in ne b ir otoritesi vard ır, ne hükm ü
geçer* n e yaratm a, yön etm e ve dü zen lem en in s ın m a va k ıftır
ne de O u lû h iyetin den kim seye zerre m iktarın da da olsa h er­
h an gi b ir h isse verm iştir," B u bağlam da K u r'an ’ın m ü şriklere
gön derd iği m esajın özeti şudur: “G erçekten O ’n dan başka b ir
ilah olm adığın a göre sizin başkalarım ilah san arak ya p tığın ız
bü tü n a m eller b a tıld ır. B u am elin iz ister n iyazda bulunm ak*
işlerin i on a em an et etm ek olsu n, isterse ondan korkm ak ve
on a üm it bağlam ak olsun, isterse on u şefaatçi/aracı edin m ek
olsu n ya d a h ü km ü nü ben im seyip, em rine k örü körü ne ita at
etm ek olsu n b ir şey fa rk etm ez. S izin b a şk alarıyla g e liş tir­
m iş oldu ğu nuz tü m m addi ve m anevi bağların ya ln ız A lla h 'a
h as kılın m ası gerekir. Ç ünkü tüm evrenin, gayb ve şehadet
âlem in in h ü kü m ran lığı O'nundur* E gem enliğini, u lü h iyetin i
kim seyle paylaşm ayan ezel ve ebed su ltam O 'dur.

Gökte de ilah olan, yerde de ilah olan O*dur. O hakim ve aUmdir.


(Zuhruf/84)
Ey insanlar, AUah'm üzerinizdeki nimetlerini anırt Sizi gökten ve
yenden nzıklandtran Allah'tan başka bir yaratıcı mı var? Ondan
başka İlah yoktur... (Faür/3)
De kt, Allah, işitme ve görme duyutarmızı elinizden alsa ve kalpleri­
nizi de mühürîese, Allah'tan başka bunları geri getirecek olan ilah
kimdir?,., (En'am/46)
O, kendinden başka Üah olmayan Allah'tır, Hamd dünyada da
ahirette de O'nadır. Hüküm ve otorite yalnızca O 'n a öttür ve sizd e
O 'na döndürüleceksiniz. B e Jet H iç düşündünüz mü; Allah gece­
yi üzerinize kıyamet gününe kadar çekip uzatsa, Allah'tan başka
size aydmhk getirecek oían ilah kimdir'?.., Yîne* de kt *AUahgün­
düzü, üzerinizde kıyamet gününe kadar çekip uzatsa içinde din­
lenip rahatladığıruz geceyi getirecek Allah'tan başka bir Hah nar
nu?.„ (Kasas/70-2)
Kimdir yoJciert ve yeri yaratan* gökten sizin için su indirip de o
suyla, (sîzlere kalsa bir ağaç bÜe bitiremeyeceğinizi güzel bahçeler
bitiren? Allah'la beraber başka bir ilah hal,,. Kimdir yeri oturmaya
uygun kıhp arasından nehirler akstan, orada sarsılmaz dağlar ya­
336 İs la m 'ın P a c iu s lc m n

ratan ve iki deniz arasına bir engel koyan? Halâ AUah’la beraber
başka bir ilah hnl.„ Kimdir darda kalanın duasına icabet eden
ve ondan kötülüğü gideren ve sîzleri yeryüzünün halifeleri küan?
Allah'la beraber başka bir Hah* öyle mi?... Kimdir o, karanuı ve de­
nizin karcutiûdanrtda sizhere yol gösteren ve rüzgarları rahmetinin
önünden müjdeci olarak gönderen? Allah'la beraber başka bir ilah
hal Allah ordann şirk koştuktan her şeyden yücedir. (Neml/60-3)
İnsanların bir kısım Onu bırakıp da hiçbir şey yaratamayan, bi­
lakis kendileri yaratılan, kendilerine bile ne zararı ne faydası do­
kurum, ne öldürmeye, ne hayat vermeye ve ne ete öidükten spnra
yeniden diriltmeye gücü yeten (kimseleri} İlahlar edinmişlerdir,
(Furkan/2-3)
De içi1Allah'tan b a ş ta yalvcırdıkiannm gördünüz mü? Bana gös­
terin, onlar yerden neyi yarattılar? Yoksa gökler(in yaratdvşw}da
onların bir ortaklığı mı var? Eğer doğru iseniz bundan önce (inmiş
olan) bir kitap yahut bir bilgi kırıntısı getirin. Allah'ı bırakıp da kı­
yamet gününe kadar kendisine cevap veremeyecek, dahası kendi­
sine dua edildiğinin farkında bÜe olmayan (ölü veya diri) kimselere
yalvarandan daha sapık ktm olabilir? (Ahkaf/4-5)
Eğer gökte ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı kâinat nizamı
alt üst olurdu. Arşın rabbi olan AUaht onlann nitelemelerinden mü­
nezzehtir... (Enbiya/22)
Aîlah ne btrevlad edinmiş ve ne de O'nurda birlikte bir ilah vardır.
Eğer böyle olsaydı her Üah yarattıklarıyla ayrılıp müstakil otur ve
her biri diğerine üstün gelm eye çalışırdı. (M um im m /91)
Ey Peygam ber de kt Ordann dedtfderf gibi eğer AUah'la birlikte
başka ilahlar olmuş olsaydı, arşın sahibine (yakm olmak ya da
O h a galip gelmek için) çareler ararlardı... (Isrâ/42-3)

Sıradan b irer iş olarak görü len ih tiya çla rı karşılam a, so­


ru n ları çözm e, h im aye etm e, im d at ve yardım a koşm a, k o ­
ru m a ve kollam a, du alara icab et etm e, aslın da sıradan işler
olm ayıp, bu n ların b ir u cu bütün b ir k âin at n izam ım yaratan
ve yön eten b ir otoriteyle çok alakalıdır. K üçük ve önem siz
şeyler ü zerin de b ile şöyle b ir düşünsek, gök te ve yerd e sa yı­
sız fak törlerin çok h assas ölçü lerle, m u azzam b ir plan lam ayla
H

birlik te h areketleri olm adan olu şm asın ın im kân sız oldu ğu nu


an lan z. İçm iş oldu ğu nuz b ir bard ak suyun, yem iş old u ğu ­
n u z b ir ta h ıl tan esin in oluşm ası için b ile bü tü n k âin at b irlik te
h areket etm ek zoru ndadır. S ebep ler dü n yasın daki sın ırsız ve
sayısız u nsu ru n b irb irleriyle aynı anda uyu m lu b ir b içim de
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 337

h areket etm esi gerekm ektedir. T ek b ir elek tron u n va rlığ ı bile


olm azsa olm az önem e sahiptir. B u günkü evren im izde nerdey-
se sonsu z den ecek k ad ar proton ve elektron olm asın a rağm en
h er ik isin in toplam sayılan den ktir. A ksi h âld e b irin in tek
b ir tan e fa zla lığı b ile evren in toplam elek trik yükünü altüst
etm eye kafidir. O halde b izim d u aların ıza İcabet eden ve İs­
tek lerim izi yerin e getiren sıradan b ir gü ç d eğil de gök leri ve
yeri yaratan, gezegen leri h areket ettiren , rü zgârlarla b u lu tlan
taşıyıp, yağm u rlan yağdıran, kısaca, tüm evren e egem en olan
m u tlak b ir ku dret ve otorite olm ası lazım dır.

B u egem en lik (ku dret ve otorite) bölü nem ez b ir bütündür.


Y aratm a gücünün b ir kim sede, rm k la n d ırm a yetk isin in b ir
başkasın da, gü n eşin b irin in kontrolü nde, yerin b ir b aşk a­
sın ın h âk im iyeti altında, h astalık ve sıhhat verm en in başka
b irin in yetkisinde, öldürm e ve yaşatm an ın b ir diğerin in kon­
trolü n de olm ası im kân dışıdır. Böyle olsaydı bu k âin at nizam ı
asla yü rüm ezdi. B u yü zden tüm yetk i ve gücün ezel ve ebed
S ultan’ın ın elin de toplan m ası zaru ridir. O S u ltan 'm m ü lkü n
sahibi olm ası, gayb ve şehadet âlem inin m elekû tunu n elinde
olm ası gerek lid ir ve vak ıa da zaten böyledir.

Tüm egem en liğin b ir tek otoriten in elin de bu lu nm ası ve


bu egem en likte h içb ir kim sen in zerre kadar b ile h issesin in
olm am ası gerektiğin e göre şüphesiz, u lû hiyetin de h iç kim ’
şeyle p a yla şılm a k sa m tüm üyle söz kon u su otoriteye tahsis
edilm esi gerekir. O ’n dan başka kim sen in in san ların ferya t­
ların ı işitm eye, d u aların ı kabu l etm eye, kendine sığınan, is-
tigasede bu lu n an a yardım etm eye, in san lara ham i, yard ım cı
ve velî olm aya, fayda veya zarar verm eye gü cü yoktu r. H atta
k âin atın hâkim i, m âliki nezdinde, O 'na yak ın lığı hasebiyle şe­
faati kabu l edilen, orada sözü geçen b ir ilah da yoktu r. O ’nun
hüküm ranlığına, kâin atta isted iği gibi tasarru fta bu lu n m a­
sına kim se zerre kadar m ü dahale edem ez. H iç kim se CVnun
işlerin e karışam az.

., M ülkün sahibi olan Allah7urü Sen sahibi olduğun mülkünde iste­


diğine iktidar verirf istediğinden ahrsm; dilediğine izzet verir, düe-
diğtnt zeffl-kdarsm... £Al-i îmran/26)
338 tslam ’uı Pavlııslart II

Hakiki meUk/hükümdar olan Allah (sizin hayal ett(ğİnizden)çok


daha yücedir. O'ndan başka ilah yoktur. Arş -1 A ’la'nm (kerem ue
luiu/ iahitmn) maliki O'dur. (M üm inim /116)
...B u gün mülk/hükümranlık kimindir? (diye sorulur). (Bunun ce­
vabı), 'Elbette gücü her şeye yeten/m utlak otorite olan tek Allah’ın
tür.' (M üm in/16)10

G öklerde ve yerd e tüm yetk i ve otorite sah ib i A llah'tır* Y a ­


ra tm a O 'na h astır, n im etler O ndandır, h ükü m O 'nu ndur, güç
ve k u vvet k esin lik le O ’n u n elin dedir. H er va rlık İsteyerek veya
istem eyerek O ’n a boyu n eğm ektedir* O ’n u n dışın da k im sen in
ne b ir otoritesi vard ır, n e hükm ü geçer, n e yaratm a, yönet*
m e ve dü zen lem en in sırrın a vakıftır* n e de O 'nu n u lü h lyeü n e
h erh an gi b ir ila h ın m ü dah alesi söz konusudur. K âin ata h â ­
kim olam ayan ila h la r sizin İh tiyaçların ızı giderem ez, du an ıza
icab et edem ez* K âin atı yaratm ak kim in elin deyse, b ir tohum u
ancak o çatlatab ilir, besleyip bü yü teb ilir. B ir çiçeği yaratm ak,
k âin atı yaratm ak k ad ar zordu r. Z ira o çiçeğin bü tü n b ir k a i­
n atla alak ası vardır*

A lla h ’ın o to ritesi parçalan m a k ab u l etm ez b ir bütündür*


S izin b ir sarayın ız olsa, oran ın id a resin i h izm etçilerin izle
p aylaşır m ısın ız? T ıp k ı bu n u n gibi, A llah d a k u lla n in sa n ­
larla vey a on ların ru h la rıyla (fj kâin atın İdaresin i paylaşm az*
İla h lık ve otorite birb irin d en ayrılm az b ir bütündür* O toritesi
olm ayan ilah olam az* ö y le y s e egem en liği söz konusu olm aya­
n ın ila h lığı da söz kon u su değildir. O torite, hüküm ranlık, b ir
olan A lla h ’ın olunca* ila h lık ta sadece O ’n ım h akkıdır. A lla h 'a
ya k ın lığım id d ia ederek O nun h u zu ru n da şefaati kabu l ed i­
len, sözü geçen b ir İlah da olam az. O n dan başkasın ın ih tiyaç
sah ibin in h acetin i giderdiğin e in an m ak affed ilm ez b ir cü rü m ­
dür, şirk tir ve gü n ah ların en bü yü ğü dü r.

M ekkeliler, Lat, M enât, U zzâ'yı A lla h 'ın m elekleri ya da k ız­


la n olarak görü yorlardı. O nlardan b irin in gön lü n ü yaparsak,
on lard a b izi k ayırırlar, aracı, şefaatçi o lu rla r d iye ü m it ed iyor­
lardı* "A U a h 'la birlikte, A lla h 'ın d ûnunda velîlerf evliya ed in en ­
ler , 'B iz bunlara bizi A lla h 'a yaklaştırsın d iy e iba d et ed iyoru z'6
1

16 Mevdûdî, Dört Terim* İlâh md.


Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 339

d e rle r” (Zûm er/3) M ekkelÜer -b irk a ç dü zine m u tlak a ristok ­


rat, ateist/deh ri d ışın d a - A lla h ’ı en bü yü k İlah olarak kabu l
ediyorlardı* Y egân e R ab OYıu k aE u Tedİyorlardı. Y a n i O ’n u n
’ m b u b ty^tih i k a b u l etm ed e sıkın tı yoktu* Yaşatan, öldüren,
rızık v e r e n lT y d îiT ”Ö nÎar A lla h 'ı en bü yü k İlah olarak kabu l
etm H erin e rağmen, k eıid ilerin e kutsaTlık verdikleri, olm u ş
B m s e le ıto ru han lye tleıin ü e n y â rd u T fls ^ o rla r, şefaa t ve ara-
cd ık ^ â p m â la rın ı istiyorla rd ır^ A ltoh ptrı d ^ ü jtn d a /A lla h 'la Tür1
tikte du a edip, yalvardığınız kim seler Upkı sizin gib i kuUarckr. "
[A ra f/ 194) a yeti on îa H n lIa İS a ştırd ıgı kim selerin ken dileri gibi
A lla h ’a ku llu k eden in san lar oldu ğu n u belirtm esin e rağm en,
on ları A lla h ’ın u lû h iyetin den az-çok h isse sah ib i kim seler ola­
rak görüyorlardı* B u y a n İlah ların A lla h ile tem asları olduğu
için ga yb ı b ilir diyorlardı, G aybın h ab erlerin e m u ttali olab il­
m ek için kâhinlere* k âh in ler de A lla h ’a ya k ın olan Lat, M e-
n a l, U zza gib i ila h la ra m u htaçtılar, İlah ların ın m akarr’mda*
ru h ların ın bu lu n du ğu yerlerd e on larla gü ya tem asa geçiyor*
oralarda bereketlen iyorlardı. O n lara ku rban kesip, öfk ele­
rin den /gazapların dan koru nm u ş olu yorlardı, O n lan A lla h 'a
yak laşm ak için vesile, a racı kab u l ediyorlardı. Y in e M ekkeli-
ler cin ler/görü n m ez va rlık la rla A llah arasın da b ir nesep b a ğı
bu lu n du ğu na in an ıyorlardı, “Onlar, R ah m an ’ırı kullan olan
m elekleri d e d işi (ila h e) sa yd ıla r,” (Zuhruf/19)* “Onlar, cinler­
le A llah ara sın d a bir n esep ba ğı kurdular. O ysa andolsun Jet
cinler d e kendilerinin h esa p yerin e götürüleceklerini bilirler,”
(S affat/158)

M ü şrikler m elekleri A lla h ’ın k ızla n olarak nitelerken* on­


ların yaratılm adığım * va h d et-i vü cu tçu lar gibi* on ların A l­
la h ’tan doğduğunu, su du r ettiğin i vu rgu lu yorla rd ı* Y in e bu
A lla h ’ın u lû h iyetin den hisse verd ik leri kim seleri/m elek leri A l­
la h ’ı sever gib i seviyorlardı, A lla h ’ı u laşılm az kabu l ettik lerin ­
d en ru h ani va rlık la n aracı yapıyorlardı, M ekke m üşriklerinin,
A lla h katında* n azı n iyazı olan, b iraz n ü fu z ve dah il bulunan,
arzu ve istek lerin in on lar va sıta sıyla gerçek leştiği, m en faat­
leri celp* za rarları d e f etm enin on ların şefaatin e bağlı oldu ğu
b irtakım ila h la rı vardı. Ç ok sıkıştıklarında, m esela Ebrehe
340 İsla m 'ın Pavluslan II

M ek k e’y i k u şa ttığın d a d in i y a ln ızc a A lla h ’a h as k ıla ra k dua


etm eye b a şla yıverd ik leri d e oluyordu*

A llah* M ek k eli m ü şrik lere ila h la rı b ire in d irin , b en im dı­


şım d a ila h edinm eyin* d iğ er tüm ila h la rı red v e in k â r edin
deyince* m ü th iş ra h a tsız oldu lar* İsla m ’a ve M ü slü m an lara
sa ld ırıy a geçtiler* K u r’an y a ln ızca Lat, M en at ve U zza gib i b ir­
k a ç ila h a değil, tüm a ra cı ila h la ra savaş ila n etm iştir* İlah,
â lih e/ ila h la r, endâd, esnam * evsân , tem âsil* şürekâ, şühedâ,
şu feâ, erbâb, evliya, em sal, tagû t, cibt, ensâb, sah ibe, vs, ■

B ugün h âlâ pu t deyince sokaklarda h eykel tü rü şeyler ara­


y a n kim selerin şunu bilm esi gerekir: Peygam berim iz yirm i y ıl
boyu n ca M ekkelÜerin zih in lerin d ek i p u tları yık m ak için d id in ­
di* K abe’deki p u tla n yık m ası ise; on u n sadece b ir saatini_aldı*

Lâ ila h e illallah , ya ln ızca b ir ila h ı kab u l etm ek değildir.


A yn ı zam an d a tüm ila h la rı red d etm ek d em ek tin H atta “La
ilah e" evvel em irde red ve inkardır* T ıp k ı liK ûn T a gu t'u inkâr
ed er* p eşin d en A U a h 'a im an ed erse hiç kopm ayacak ipe tutun­
m uş o lu r " (B akara/256) ayetin d e oldu ğu gibi* T ü m ilah ları
reddetm eyi, o to ritelerin i tan ım am ayı ister* H içb irin in en ufak
b ir gü cü ve k u d retin in olm ad ığım tüm k a lb in izle kabu l etm e­
lisin iz. Tü m sahte ilah ları bu “ Lâ ila h e” sü pü rgesi ile süpürüp
atm alısınız* D aha sonra tem izled iğin iz alana “İlla lla h ” diyerek
b iricik ilah, güç* otorite, m abud* velî* yardım cı* şefaa tçi olan
A llah itik ad ın ı yerleştirm elisin iz* S on ra da O ’na teslim olm alı,
gön ü ld en in kıyat etm elisiniz* O ’ndan başka gavs edinm enin
Ebu C eh illik oldu ğu n a şeksiz, şü ph esiz im an etm elisiniz* A r­
tık doğru dan O ’n a ellerin izi açm alısın ız. A ra ya kim seyi k oy­
m am alısınız*

G eçen lerde M en zilistan cem aatin den b iriyle tartışıyordum *


A lla h 'ta n başkasın a “ga vs-ı a za m / en bü yü k yardım ed ici”
diyen b irin in n asıl M üslüm an olarak n itelen d irileb ileceğin i
sordum * A dam d ed i ki: “Be ahm ak h erifi A lla h 'ın h er yerde
eli-k olu m u va r? M ü barek b ir zâtın ı/gavs’m ı yardım için gö n ­
d eriyor." Bunun ü zerin e bende: “A lla h 'ın elin in kolu nu n ere-
m ediği yere g a vs ıııı gön d eriyor öyle m i? D em ek gavs A lla h ’tan
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 341

d ah a ü stü n sıfatlara sahip (!)” Şöyle cevap verdi: “B iraz daha


oku, E vliyau llah ’ın A lla h ’ın yaratm a sıfa tı h ariç tüm sıfa tla ­
rın a sahip oldu ğu n u görecek sin ,” S izin cevab ın ız bu kim seye
ne o lu r du ? B enim k i de o oldu,

E lm alı’m n d ed iği gibi; A lla h ’ın zatın d a sıfatların ın çok veya


çeşitli olm asın a in an m aktan dolayı şirk lazım gelm ez. Lâkin
ayn ı sıfatta birleşen zâtların sayıca çoklu ğu n a in an m ak şir­
kin k a tm erlisid ir,17 G avs h azretleri m illete tövbe dağıtacağına*
tevh idi anlatsa* şirkin çeşitlerin i ögretse ne kadar gü zel olur.
Fakat bu takdirde etrafın d a gavs baba diye divan -pen çe d u ­
ran m ü rit b u la b ilir m i? P ek em in değilim .

A lla h ın h içb ir ortağı* yardım cısı, velîsi yoktur. B u yü zden


h içb ir m ü ’mtn A lla h ’tan başkasın ı veli/ işlerin i ü stlen en kişi,
N asır /yardım cı * İh tiya çla rın ı gideren* b elaları savan* du asın ı
kab u l edip, İcabet eden b ir ilah edinem ez. E din irse m u vahhit
M üslüm an olam az* m ü şrik olur.

B ir kim se günde b in defa “La ilah e illa lla h ’ d iye tespih çe­
kip de İlah ın ne dem ek olduğunu* kavram sal anlam ım b il­
m iyorsa ve kafasın da h âla on larca ilah va rsa bu za va llı kişi
A lla h ’a im an etm iş olu r m u? Ü stelik A llah önce bana im an
edin, sonra yavaş* yavaş diğerlerin i in k â r edersin iz de dem e­
di. Ö nce d iğerlerin i red ve in kâr edeceksin, sonra b an a im an
edeceksin, diypr. İm anda K ayserili u su lü pazarlık d a yoktu r,
b irazım kabu l edelim , b azısın ı reddedelim . Y a A lla h ’ın istediği
gib i in an ırsın y a d a cehennem de y e r m i yok?
Gerçekten Meryem oğlu Mesih AUah’tir diyenler kâflr oimuştur.
(Hâlbuki) Mesih, 'Ey İsrnlIoğuUan, yalnızca benim de Rabbim, si­
zin da Rabbinİz olan AUahfa ibadet edin' dem işti Kim (bir beşere
ilahhk yakıştırarak) O ’ma ortak koşarsa, AUah ona cenneti haram
kılar. Onun varacağı yer cehennemdir. (Maide/72)

M ekkeli m üşrik “la ilahe” dem enin ne anlam a geldiğin in fa r­


kındaydı, Bunun bütün b ir A rabistan ’a savaş ilanı anlam ına
geldiğin i biliyordu. N e v a r k i günde bin defa L â ilahe illallah di­
yenler, ilahın teviline, tefsirin e kavram sal anlam ına hâlâ m uk­

17 Elmalı, H a k D in i K u n m D ili thlas süresi.


342 İslam 'ın Pavhıslan H

ted ir değillerdir. B u yü zd en hayatlarında, ibadetlerinde, du ala­


rın da tevh idin esam esl okunm uyor, uNe b ilem hocam , biz cahi­
liz, hocalarda bize böyle anlatm adılar, yo k m u b ize b ir çıkış?"
diyenlere, şunu söylem ek boynum uzun borcu: S izi cennete so-
kacak b u kelim e-i tayyibedir. Kim b u kellm e-İ tevh idi söylerse
r e l ıu n u n ^ e ^ getirirse cen n et o n a v a c iptir. B u
söz ona ebedi saadetin kapışım açıyor. Fakat siz b u kavram ı
öğrenm ek için h içb ir d d d i gayrette bulunm adınız. N asıl olur

sa olsu n a f edilm e İhtim ali v a r- cen n ete gideceksiniz. A m m a


şirki ve çeşlÜerinin n eler oldu gm ıu bilm iyorsu n uz. Teşbih çek-
m eyin, hatim indirm eyin, eakâr ve evradın ızı birkaç h afta ter-
kedin, sü n n eÜ erilolm ayın, kendinize birkaç gü n ayırıp adam
gib i öğrenin. Zaten h er b ir M ûslûm an’m bun ları bilm esi farz-ı
ayndıriTTerlB ir ö d etm en in öğrencisine, h er b ir babanın oğlu-
na, h e f b ir M üslüm an m diğerin e tevh idi ve bu nu n zıddı olan
şirki ve çeşiü erin i öğretm esi farz-ı ayndır.

A y n ca kelim e-i tevh id’i h u lu s-u kalp ile söyleyen bu n a


şirk, şek/şü ph e karıştırm am ak, teşb ttı/ 0 Tnu m ah lû kata ben ­
zetm em en ve tatil/b irtak ım sıfatlarım İp tal etm em elid ir ki, A l­
la h ’tan başka ilah tan ım ad ığın a d a ir şeh adeti geçerli olsun.

Velî, Evliya Kavramı

T asavvu fu n can ın a oku du ğu b ir d iğer kavram v e lî k avra­


m ıdır, B ugün toplu m u zda v e lî vey a evliya k elim esi n e lü ga t ve
ne de K u r’an’d ak i m an asıyla ku llan ılır. A sr-ı saadetten çok
son raları olu şan v e lî ve evliya kavram larım , İslam d ışı k ü ltü r­
lerin, İslam ırm ağın a a k ıttığı p islik lerin zam an la bu ırm akta
olu ştu rdu ğu adacık lara ben zetebiliriz. T a sa vvu f kü ltü rü n ü n
belk em iğin i olu ştu ran b u kavram Y en i E flâtu n cu lu ktan M a-
niheizm e, Şam anizm den Budizm e, H ristiyan lıktan Y a h u d ili­
ğe, pagan izm den Zerdü ştlü ğe kadar hem en bü tü n İslam d ışı
d in lerin köhne kalın tıların ın ü zerin e b in a edilm iştir, y e li ya
d a evliya; ben liğin i A lla h ’ta yok etm ek su retiyle, ü stü n va sıf­
la ra erm iş, h ariku lade şeyler göstereb ilen u lu lara isim olarak
kuUanüır olm uştur. K elim eye zam an la öyle b ir anlam yü kle-
m esi ya p ılm ıştır ki, nerede İse A lla h adm a kaJnatm idares i­
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlannuz 343

n i yü rü ten b ir "Va n tan rılar" sÖz konusudur, Yu n an tan rılar


pan teon u /kon seyl gibi!

O ysa K u r’an ’da; m ü m in ler “evliyau llah ", k â firler “evli-


yau 'ş-şeytan " olarak nitelenirler* K ur’an; A llah la İm an eden
ve takva sah ibi olan /A llah ’tan korkan h er m üm ini v e lî kabu l
eder, “D ikkat ed in ! A lla h 'ın velîlerin e/evU ya u U a h a n e bir kor­
ku, n e d e bir hüzün vardır. O nla r im an ed en v e A U a h 'a karşı
gelm ek ten sok m a n la rd ır* (Yunus/62-3)

A yette geçen A lla h 'ta n sakın an lar/m u ttakfierln k im ler ol­


du ğu n u (B akara/3-4) açıklar* O n lar gayba inanan, n am azı
ikam e eden, A lla h 'ın verdik lerin d en b aşkaların a veren , Pey­
gamberce ve ön ceki peygam b erlere ve ahirete in an an lardır,

İk i tü r v e lî vard ır: A lla h 'ın v e lis i ve şeytanın velîsi, velîlerin


b ü yü k leri de Hz. Peygam berdin ash abıdır. H er s ın ıf M üslüm an
arasın da ve lî bu lu n ab ilir. A d ı is te r fakir, is te r sûfî, ister tacir,
ister hâkim olsun! Yan i; kim olu rsa olsu n ta k va sah ibi bü tü n
m ü m in ler evliyadır. E vliya olm ayı b ir zü m reye tah sis etm ek
yan lıştır.

İlk m ü fessirlerden M u katil'e göre ve lî kelim esin; on vechi/


fark lı anlam ı vard ır. Çocuk, A k ra b a lığı olm ayan arkadaş, Y a ­
kın kim se, A sabe, baba tarafın d an akraba. K işiyi kölelik ten
k u rtaran kim se, efendi. M ü ttefik, H ak dinde vela yet (dostluk),
içten n asih at etm ede, h ayırh ah lık h u su su nda ve lî edinm ek
vs* gib i an lam lan yaran da Rab; "B e n A lla h 'ta n ba şk a sın ı mı
v e lî/ra b edineceğim ? (E n am /14), “Onun d ışın d a ve lîle r/ra b -
ler ed in m eyin ," (A raf/3), “ Yoksa* O 'nun dışın da velîler/ rabler
m i edindiler *" (Şura/9), İlahlar; "A U a h 'u ı d ûnunda edindikleri
velîlerin / ilahların onlara hiçbir fa y d a s ı olm az ..." (C asiye/10),
gib i an lam lara d a gelir*18 Yani, ve lî kelim esi sadece dost, ak­
raba, yak ın an lam ına gelm ez. K elim en in ila h lık ve ru bu biyet
ile de alak ası vardır.

A llah 'ın esm aü*l-hüsnasından biri de ‘'velTdir. Yine K u ran 'da


“m evlâ" kelim esi de velî anlam ındadır.

18 Mukatil b* Süleyman* elVCbcCûı v e 'tvN ezâ ir, s* 88.


344 İslam 'ın Pavluslan U

V eli k elim esi A llah için ku llan ıld ığın d a; dost, yardım cı,
m ü m in lerin işlerin i ü stlenip, yü rü ten an lam ın da k u lla n ılm ış­
tır. A lla h on ları karan lıktan a yd ın lığa çık arır. M ü m in ler için
ku llan ıld ığın d a ise; A lla h 'a ib ad et v e ta at iş in i ü stlen en kim ­
sedir, A lla h 'a olan im an ve m u h ab b etleri d o la yısıyla M ü m inler
O n u n dostlu ğu n a m azh ar olm u şlardır. R ıza n asıl çift yön lü
İse, “A lla h m ü m in lerden razı, m ü m in ler de O n dan ra zıysa ”,
vela yet de böyledir. M üm in ile A lla h 'ın dostlu ğu em ir-kom u ta
ilişk isi dü zeyin de değildir. O n ların dostlu ğu m u habbetrvela-
y et tem elleri ü zerin de y ü k s elir.19 A lla h m ü m in leri v e lî ed in ­
m iştir. M ü m in ler de O nu v e lî edin m işlerdir. A lla h m ü m inle­
rin velîsid ir, dostudur, yard ım cısıd ır. O m ü m in leri sever. M ü-
m iriler de en ço k A lla h 'ı sever, O ’n a m u h abbetle yön elir, O 'n a
karşı gelm ek ten sakın ırlar. O n u n h u k u ku n a sah ip çıkarak,
flâ -y ı k elim etu lla h i, O ’n u n dinini, m esajın ı yü celtirler. O 'nun
din in e yardım ederek velilik lerin i /velayetlerin i gösterirler,

Allah müminlerin (hakiki, değişmez, mutfak) veüsidirr (Al-t İmran/68)


Yoksa onlar Allah'tan başka velîler mi edindiler? Hâlbuki hakiki
velîAUah'tır. O ölüleri diriltir... (Şura/9)
(Ey İnsonlarf) Size Rabbinizden indirilen Kitaba uyunuz. O ’ndan
başka velîler (evliya} edinip de onlara tâbi olmayın* Ne kadar da
az düşünüyorsunuzi (Araf/3)
Kâfirler Allah ile birlikte, Allah'ın dûnunda başka velîler edindiler,
{Şura/6]
O (AUah} aciz kahp, bir veliye İhtiyacı da olmaz* (İsra/111)

Y in e K u r an m ü m inlere şöyle h itap eder:


Sizin velîniz/dostunuz yalnızca Allah, rasulü ve iman eden mümin­
lerdir\ (Maide/55),
(Melekler müminlere derler ki) Biz dünya hayalında d a cennette de
sizin velmtzfz... (Fussiİet/31)

A llah , m ü m inlerin şeytanı, kafirleri/H risttyan ve Yah u di-


le ri velî/ask eri m ü ttefik edin em eyeceklerin i (M aide/51) b elir­
tir. H atta -k ü frü im ana tercih etm işlerse- babalarım ve k a r­
d eşlerin i b ile v e li edinem ezler. (Tevbe/23)

19 Mustafa İslamoglu, İfnan, s. 113.


Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 345

V elî kavram ının, T ü rk lerü ı İslam 'a girişin d en sonra, Ş a­


m anizm , Budizm , Zerdü ştilik, M azdeizm , M an iheizm ve H ıls -
tiyan lık gib i ön ceki d in lerin den ta şıd ık la rı in an çların tesiriy­
le kavram sallaş tığı görülm ektedir* Bugünkü an lam ıyla “v e lî"
kavram ı H ristiyan kktaki “aziz" k elim esi ile tıpatıp aynıdır*

Tü rk lerd ek i ve lî an layışın ın tem eli Şam anistükten kalm a­


dır, E ski T ü rk şam an ları in celen diğin de bu n ların T ü rk velî
tip in e çok ben zediği anlaşılır* G elecekten h ab er veren, hava
şartların ı değiştiren , felak etleri ön leyen yah u t dü şm an ların a
bela m u sallat eden, h asta la n iyileştiren , göğe çıkıp u çabilen,
ateşte yan m ayan T ü rk Şam ardan bu h ü viyetleriyle adeta İs ­
lam sonrası eserlerd e ve lî vey a evliya olarak tanındı* Ş am anist
Tü rkler, şam alıla rın h ariku lade in san lar oldu kların a, ru h lar
ve gizli gü çler İle İlişk i ku ru p onla ra isted ik lerin i ya p tıra b il­
d iklerine İn an ırlardı*

Y in e Tü rklerin eski ata kü ltü de ve lî telakkisin in oluşm ası­


n a tesir etm iştir* Ç ünkü onlara göre ata öldükten sonra onun
ruhunun üstün birtakım gü çleri oldu ğu n a in an ılır ve ondan
şefaat beklenirdi* Bu üstün ruhani gü çlerle donanm ış insan
tipinden, Anadolu İslam 'ındaki v e lfy e geçm ek zor olmadı*

B u velîler, A bdu rrahm an C a m iye alt lVe/ehafü’i-ÜnsTte y a z­


dığına göre:

Yoğu var edebilir, van yok edebilir* Gizli şeyleri açığa çıkarır, açık­
ta olanlan gizleyebilir* Ölüyü diriltir, diriyi öldürebilir* Gıyaben
söylenenleri işitir* Gaybden ve gelecekten haber verir. Su üzerin­
de yürür, uzak yerlere anında gider-gelir* Aynı anda farklı yer­
lerde görülür* Hayvan bitki veya cansız maddelerin teşbihlerini
duyar. Havada dolaşır* Vahşi hayvanlan emrine alır, vs, Bazdan
da “İnsanın kalbinden geçeni bilir, gelenin sormadan cevabını ve­
rir, istemeden İhtiyaç sahibinin muhtaç olduğu şeyi bağışlar. Gö­
nüllere ve rüyalara tasarruf eder. Bereket gittiği yerlere yağar...

B a zı v e lîle r de A lla h İle konu şabilir, h atta O 'nu em ri a ltın a


alabilir. B azı evliya, sadık m ü ridine, vefatın d a n sonra, h ayat­
ta oldu ğu ndan daha fazla m en faat erişürebilir* K abrindeyken
m ü ridin i yetiştirir. M ü ridi kabrinden onun sesin i iş itir (!)
346 İslam ’m P a vh ısla n S

T a sa vvu fçu la n n K u r'an 'dan ald ık la rı v e lî k avram ın a bam *


b a şk a b ir elb ise giyd ird ik leri an laşılm aktadır. A lla h 'ın m u ttaki
sıradan ku lların dan, k eram et sah ib i v e lîle r ü rettiler. A lla h 'ın
İradesi ve kan u n ların ın bu k işiler aracılığıyla gerçek leştiğin i
u ydu rdu lar.30 Îb n ü l-A ra b ı ise; dü n yan ın m an evi yön etim in i
velîlere verir. A rtık velîler, A lla h 'ın yü rü yen ayağı, tu tan eli,
gören gözü vs. olur. Y an i M ekkelilerin evliya sı/putları, 1b-
n ü l-A ra b fn in evliyasın ın yaran da oldu kça m asum kalır. A r­
tık b u v e lîle r A lla h 'ı görü rler, onu n la konu şu rlar, ilim lerin i
doğru dan ondan alırlar, gayb ı b ilirler. K âin atta İsted ik leri gib i
tasarru fta bu lu n u rlar. D iled ik lerin i cen n ete, d iled ik lerin i de
ceh en n em e gön d erirler.2
2
01

A lla h 'ta n b a şk a sın ı v e lî edinm ek, v e lî b ilm ek, A lla h 'ın sa-
lih k u lla rın ı p u tla ştırm a ya gid en çok ta n ıd ık b ir ta rih i te c -
rü b ed ir. V ed ^ ^ S ü y^ ,^ N esr,J Y eu k ve"Y egu s p u tla rı Ş ît pey-
gam b erîn kavm inden* b es sa lih k im sen in adıvdı. A b d u lla h
■■ II ■ I " ,F I — « « I ™ » * ” * I I » " ■ ■ 1 "

Ib n A b b a s 'a jrö re k avm i bu sa lih k im seleri ço k seviyo rm u s.


ö lü n c e b u n lara gö rk em li k a b irler yap m ışlar. A rk ad an gelen -
le r b u k im selerin resim lerin i ya p m ışla r. O n ların toru n la rı
d a T T 5 iT li^ ya p a lım r ^ l a r a S e v g im i
z i göstereü m , o n la rı u n u ttu rm ayah m d e ırü ş î^ ^ a h a ^ s o ru ra
g e len le r de Bu g u tla ra ^ p m a y a başlarn ışlardır. P u tp eresti!-
ğin ta rlh i b a şla n gıcı b ö ylece ^ la h ’m k u lla rın a a ş ın sevgid en
doğm u ştu r,

AÜoh'm dûnunda veliler edinmeyin. (Araf/3)

Y in e M ek k elilerin İlah ların dan L â t h akkın da şöyle riva yet­


ler vardır: L â t denen adam cah iliye dönem in de h acılara y e ­
m ek pişiren , çok hayırsever, salih b ir kim se im iş. S on raları
çok şöh ret bu lm uş, d ah a son rak iler bu nu n m ezan n a gelip
du a etm eye başlam ışlar, sonra da b ilin en sü reç işlem iş ve
putu filan dikilecektir.

JEîaba baha gibi, hoca h oca gibi, koca koca gibi sevilir. İnsan
babasını kocasın ı sever gibi sevem ez. S evera eb u sapıklık olur.

20 Şamil İslam A n s. C. 6, s. 338.


21 İ.Sarmış, age, s. 160.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 347

K eza h ocasın ı d a öyle! Ü çü de sevgi, am m a ü çü de ayrı ayrı


sevgidir, T ıp k ı bunun gibi; Allah, A lla h ’a lâyık olduğu üzere
sevilir. E ğer sevgide ölçü tutturulam azsa, hocalar, salih kim ­
seler A llah gibi sevilm eye başla r v e sonunda b iz de A llah ’ın en
sevm ediği ve pislikler diyerek öfkesini izh a r ettiği m üşriklerden
oluruz. K u ralsız sevgim iz, bize yapışan zefitrli b ir sarm aşığa
dönüşür. Z ira h ad din i/sim im i aşan h er b ir şey zıddına/tam
tersin e inkılâb eder/dönüşür. H addi aşm am ak çok önem lidir.

B ugün gü zel m em leketim izin dağını, bayırın ı, h er yerin i


velîler/ eren ler/ evliyala r ile doldu ran lar, ne olu r b ir k erecik de
A lla h 'ı ve lî ed ln seleıi H atta O n d a n başka ve lî edinm eseler, ne
gü zel o lu r d eğil m i?

H er yeri u çanlarla-kaçanlarla* E rm işlerle-p işm işlerle, a ş ­


m ışlar la-olm u şlarla doldu ran lar, A lla h 'ın k âin atın idaresin i
kim selere p a y etm ediğin i b ir bilseler, S ü n n etu llah ’ın asla d e­
ğişm ed iğin i b ir bilseler. E sas k eram etin k eram et gösterm e­
m ek olduğunu, İstikam et üzere olm ak oldu ğu nu b ir bilseler!
B ü tü n m ü m in lerin A lla h ’m evliya sı oldu ğu nu b ir öğrenseler!
Ne olu r! N e gü zel olur!

A lla h ken disin den başkasın ı velî/ evliya edin en lerin hâ­
lini, ördü ğü ağı ev edin en d işi örü m ceğin h âlin e benzetir.
(A nkebu t/41) K endi kafasındaki veh im lerle, gerçek d ışı b il­
gilerle b ir örü m cek ağı k u rar ve bu ku rdu ğu ağın için e ken ­
d isi düşer. K en di kozasın ı ken di Örer ve ken din i m ahveder.
N asıl örü m ceğin ağın a dü şen b ir daha a sla ku rtu lam az ise,
A lla h ’tan başkasın ı v e lî edin en kim se de asla İflah olm az. Bu
d işi örü m ceğe m eftu n olan erkek örü m cek onu n la çiftleştik ­
ten sonra, d işi örü m ceğin yem i olur. Bugün de tarik at ağm a
dü şenler, A lla h ’tan başka velîler edin ip de b u n ları A lla h ’ı se­
ver gibi seven ler bu gayrim eşru sevgin in korku n ç girdabın da
ken dilerin i felak ete sü rü klem ektedirler, A lla h ’a verilm esi ge­
reken sevgi V edd pu tu na ya da diğerlerin e verilin ce h elak ka­
çın ılm azdır. B u ‘V edd” ; çok sevilen dem ektir. A lla h 'a verilm esi
gereken sevgi başkaların a, velîlere verilin ce örü m ceğin ağına
dü şm ek kaçın ılm azdır.
346 isiam 'm Pauiusîan U

îm an şirk en kazı ü zerin e kurulam az. Ş irk kokan tüm


inançlardan* sevgilerden uzak du rm ak gerekir, Allah* k en disi
gib i b ir başkasın ın sevilm esin i asla bağışlam az, O n e gü zel
M evla* ne gü zel yardım cıd ır! S elam olsun, O 'nu E bedi S evgili
olarak sevenlere! taL d ü îu b b ü ’l-e jU m /F e n a v e zeva le m ahkûm
olanlar se vm e y e d eğ m iy o r” (E n a m / 76) diyebilen lere!

Hz, Peygam ber M ekke’y i feth ettik ten sonra, T a if i de fe t­


h etm ek istedi* am a olm adı, M edin e'ya döndü. D aha sonra*
T â ifin etra fı M ü slü m an larla çevrilince, M ü slü m an olm aktan
başka çare olm adığım gördü ler. M edine’ye b ir h eyet gön derd i­
ler, H z. P eyga m b erle birk aç gü n anlaşm a İçin m ü zakere e tti­
ler ve tartıştılar* H er şeyi kabu l ettiler. A lla h ’a* K u r’an’a v e Hz*
M u ham m ed’e İnanm ayı* nam azı, orucu* zek a t verm eyi kabu l
ettiler. Y a ln ız b ir şey istediler: A taların dan beri tapageld ik lerl
L â t tan rısın a saygıları, sevgileri çok köklü olduğundan* onun
yık ım ım üç sene son rasın a ertelem esin i İstediler. H z. M u-
ham m ed bu nu kabu l etm edi* İk i seneye, b ir seneye* altı aya,
en sonu nda b ir aya k ad ar indiler, Hz* Peygam ber yin e kabu l
etm edi. A rtık putun yık ılm a sın ı d a kabu l ettiler ve h iç olm az­
sa bize yık tırm a dediler, Hz, Peygam b er bu son istek lerin i k a­
b u l etti ve K u reyş’ten btrilerin i gön derip o putu yık tırd ı.22

İşte b u n lar nam az kılm ayı, oru ç tutm ayı* zekat verm eyi vs.
kabu l ettik leri hâlde* L â t denen salih kim seye, v e lî edin dikleri
b u p u ta k a rşı b esled ik leri a şın sevgi ve saygıdan dolayı* p u t­
p erestlik ten b ir tü rlü ku rtu lam am ışlardı!

Pu tp erest A rap zorda olsa bu n ları gön lü n den çık ard ı ve


sonu n da M üslüm an oldu, am a şim diki M ü slü m an lar b u p u t­
p erest A rap lar k ad ar kafalarım çalıştıram ıyor! B azı din b ü ­
yü k lerin e gösterd ik leri a şın sevgi ve saygının tapm ak old u ğu ­
nu* o n la n rab b edin m ek oldu ğu nu anlayam ıyorlar!

, Hâtcmü ’1-Evliyâ Nazaıiyesi

B u m asalı b ir Ş lı olan H âkim et-Tlrm izİ (v* 320) u ydu r­


m uştu r. T am b ir yalan m akinası ve b idatçi olan b u ta sa vvu f

22 Hüseyin Atay* "Dinde Reform"* AÜİFD* 2002* Sayı 1,


Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 349

bü yü ğü de H ızır’la karşılaşm ış, ondan ilim alm ıştır. M ezarlar­


d a ve h arabelerde b ir gü n dolaşırken rü yasın da P eyga m b eri
görür, H akk ile ken di arasın daki perdeler kalkar ve A lla h ’tan
ilh am lar alm aya başlar! Ona göre velîler hatadan koru nm u ş­
tur! V elilik de n ü bü vvet gib i b ir İlah î lü tu ftu r! Tek fark ı tebliğ
va zifesi yoktur! H elen istik ve gn ostik felsefeden gelen hikm et
an layışın ı tasavvu fa aktarm ıştır. A dın dan da an laşılacağı
üzere o b ir h akim /filozoftu r. Peygam berlik ve v e lilik bu h ik ­
m etlere sahip olm aktan İb arettir!23

Hz, Peygam ber “h âtem ü ’l-en biyâ/n ebilerin sonu n cu su ” ol­


duğu gib i h er b ir şeyh ken disin in en büyük/en son velî/h â-
tem ü ’l-evliyâ oldu ğu nu iddia etm iştir. M ü tevazilik, m ahviyet
pek bu sem te uğram am ış anlaşılan. T a sa vvu f ne kadar n efsi
terbiye ediyorm uş örn ekte pek de gü zel görünüyor.

İb n ü ’l-A rabî; teşri ve n ü bü vvet b iter am m a velayet bitm ez


der. O na göre velayet b ir yön ü yle peygam berlikten aşağı ise
de d iğer yön ü yle ondan ü stündür, Rasul, C ebrail va sıta sıy­
la ilm in i alırken, hâtem ü T-evliyâ olan ken disi d o ğ ru d a n A l­
la h ’tan alır! Â dem henüz su ve çam ur iken o hâtem üT-evliyâ
olarak oralarda dolaşm aktadır.

A tış serbest. A t babam at. N asıl olsa bu n lara inanacak o


kadar koyun va r ki!

B u sapıklar, b iz ilm im izi ölü m lü lerden/peygam berlerden


değil, ölm eyen A lla h ’tan aldık derler. Ö yle b ir denize daldık ki,
peygam berler onun sah ilinde kaldı, derler.

İbnüT-Arabî’ye göre peygam berliğin, b iri A lla h ’a, diğeri


ku llara bakan iki veçh esi vardır. A lla h ’a yön elik olan ın a ve-
la yet/ velîlik denir, ku llara a it kısm ına, şeriat ile ilgili yönüne
n ü bü vvet denir. İn san ların avâm ına şeriat lazım dır. Peygam ­
b erler de bunu getirirler. Buna k arşın yeryü zü n de h er zam an
b ir seçkinler/havâs/ârifLer vardır. K en disi de bu a rifler için
gerek li olan bâtın ı ilm i getirir. N asıl A llah ile ilg ili h usu slar
in san larla ilgili h u su slardan ü stü n ise* V ela yet/ velilik de nü-
bü vvetten /peygam berlikten ü stündür!

23 A, Abdullah Bereke, “Hâkim et-Tlrmizi” md, DİA. C. 15, s, 197,


350 İslam 'ın Pavhtslan n

B öylece k ü fü r ve d a lâ letin i b ir kere dah a İzh ar eder*

B id ayetteki m u tedil sû fîler; “V elayetin n ih ayeti/son u , n ü ­


b ü vvetin b id ayetid ir/b aşlan gıcıd ır," derlerdi. B ir defa tren
raydan çıkm aya görsün, h an gi çu ku ra yu varlan acağı b elli o l­
m az. E n sonu n da velîler, n ebilerden ü stü n olacaklardır.

îb n ü ’l-A rabi, n û r-i M uham m edi ile “n eb i ve velilerin b âtın ı


İlim lerin in kayn ağı" diye tan ım lad ığı h atim ü l-evU ya arasın da
şöyle b ir b a ğ ku rar; ‘'G erek n û r-i M uham m edi, gerekse h ati-
m ü l-e v liy a olan ken disi, dü n yaya gelm ezden çok önce va rlık
âlem in e çıkm ışlardır* A d em (as) daha çam u r h alin de iken, Hz.
M uham m ed peygam ber, k en d isi de velîdir. B u velîlerin so ­
n u n cu su F b h d ıd f ın d a ken d isin i İsa ve M u ham m ed’İn va ris i
olarak takdim eder,

S û fîlerin en büyüğü, “Şeyhul-Ekber^i, M u hyiddin Ibnü’l-


Arabî, Fütuhatın da fu kah ayı ve ashab-ı rey*! velîlerin firavu n ­
la rı v e A llah 'ın saüh ku lların ın d eccallan olarak” olarak niteler.

N ice İslam âlim i de on u “Ş eyh u l-E k fer” , en bü yü k, en kâ­


fir şeyh olarak görm ü şlerdir. O nu şeyh, ü stad olarak kabu l
ed en ler de onun d in kardeşleri olm az m ı?

Evliyanli&h ve EvUyauşşeytan

E vliya k elim esi K ur an 'd a daha çok olum su z anlam da k u l­


lanılm ıştır. Şu ayetlerde dost, m ü ttefik anlam ında ku llan ılır.

Biz şeytanları tnanmaycmlann evliyası yaptık, (Araf/27)


Sizde şeytanın evliyası üe savaşın. (Nisa/76)
Ey inananlar! Etenimde düşmanım, sizin de düşmanınız olan kim­
seleri evliya edinmeyin. (Mümtehine/1)
Eğer onlar Allah'a ve Nebiye üe ona indirilene inanmış olsalardı
kâfirleri evliya edinmezlerdt (Maide/81)
Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve neslini kendinize euiiya mı edi-
<niyorsunuz? (Kehf/50)

Müminler, müminleri bırakıp da kâfirleri evliya edinmesinler. [AM


lmran/28)
ZdUmîer birbirlerinin evliyasıdır. (Casiye/19)
O şeytan ancak kendi evliyasını korkutur, (Al-i İmran/175)
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 351

Şeytanları evliya edinenler de kendilerinin doğru yolda obdukkmnı


sanıyorlardı- (Araf/30)
Şüphesiz kİ şeytan kendi euttyasına sizinle mücadele etmesi için
fisıldar. (Enam /121)

Şu ayetlerde İse M ek kelilerin A lla h ’a yak laşm ak İçin A llah


ile ken dileri arasın da k oyd u k ları pek çok aracıdan b iri olarak
geçm ektedir* B u aracılar çoğu kere İnsandır, A lla h ’ın sallh
kullandır*

AUah Üe birlikte ondan başka evliya edinmeyin, (Araf/3)


AUah onlardan bir kısmına dalâleti takdir etti, çünkü onlar AUah ile
birlikte O ’ndan başkalarını d a euliya edindiler* (Araf/30)
De fct O ’nu bırakıp da kendilerine bile bir fa y dost ve zararı olma­
yan kimseleri evliya mı edindiniz? (Rad/16)
İnkâr edenlert benimle birlikte benim Salih kullanım evliya mı edi­
neceklerini sandılar? Biz cehennemi böyle nankörler için hazırla­
dık. (Kehf/102)
4

AUah kâfirleri ve ibadet ettikleri kimseleri bir araya getireceği gün,


*Siz mİ saptırdınız benim kullanım, yoksa onlar kendileri mi saptı­
lar' der. Onlar seni tenzih ederiz* Seninle birlikte, senin dûnunda
evliya edinmek bize yakışmaz***derler (Furkan/17-8)
Cehennemde onlara dünyada kazandıktannm ue AUah'tan baş­
ka edindikleri diğer evliyaların onlara hiçbir faydası olmaz. (Ga­
şiye/ 10)

E vliya kelim esi* K ur’an ’d a 40 kü su r yerd e geçm ekte olu p


bu n lardan sadece b eşi olum lu anlam dadır*

Allah'ın evliyasına korku yoktur*(Yımus762]1


Müminler, müminlerin evliyasıdır. (Tevbe/71, Enfal/72),
Allah'ın evliyası rnnttakilerdir. (Enfal/34),
Melekler müminlerin evliyasıdır. (Fussilet/31)

H âsıl-ı kelam M ü m in ler A lla h 'ın velîsidir* K âfirler/m ü şrik­


ler şeytan ın evliyasıdır. B u nu n sebebi A lla h ’tan başka velîler,
evliya edinm eleridir* M üm inler, A lla h 'ın dışın da velî, evliya/
v e lîle r edinm em elidirler* O ’n u n la araların a h iç k im seyi sok-
m anialıdırlar* M ü rşit isterlerse onlara K u r an yeter* O K u ra n
k i Hz* M u h am m en in (sav) hocasıdır* O nu *dâTdent 'ü sve-i b a ­
sene, h u lu k in azîm , rahm eten lil-âlem in* seviyesin e çıkaran
352 İslam'ın Paukıskm ll

m ü rşididir. V elî, d ost İstersen A lla h yeter. O da yetm iyorsa


cehennem ne gü n e duruyor.

O ne gü zel dost, ne gü zel M evla, ne gü zel yardım cıdır. E y


tü m gü zellik lerin sah ibi ve kayn ağı olan A llah 'ım ! S an a olan
sevgim izi asla sen in salih ku lların dan b irin in sevgisiyle zeh ir­
lem iyoruz. Sevgim ize şirk katm ıyoruz.

M a a lesef tarik atçıların k en d i elleriyle in şa ettik leri e v li­


ya kü ltü , K u r'an 'da defalarca geçen M ekke m ü şriklerin in ve
daha önceki m illetlerin ku la ku llu ğu du r, salih k u lla n velî ed i­
nip* A lla h ile ken di araların da şefaatçi yapm alarıdır,

İnsan Allah'ın Halifesi midir?


H alife kelim esi de tarik atçılar tarafın dan anlam ı k ayd m lan
b ir d iğer kavram dır. O nlara göre “İnsan kü çü k âlem dir, A llah
bü yü k âlem dir, in san A lla h ’ın h alifesi, vek ilid ir/ E vren in b ir
insan gibi h areket ettiği, in sanın da b ir küçük evren olduğu
fik ri eski kü ltü rlerden alınm adır. M esela A risto'ya göre in san
zih n in in ku ralları, evren in de k u ra lla rıd ır.24

Sûftler, İn san ı “A llah adm a evrende hükm etm e" anlam ında
A lla h 'ın h alifesi olarak kabu l ederler. M esela G azâlî, in sanda
A lla h 'ın ü fled iği b ir ru h bulunduğunu, Â dem 'i/in san oğlu n u
ken di su retinde yarattığın ı, dolayısıyla A llah 'ın h alifesi o ld u ­
ğu n u söyler.

Îb n u l-A ra b î, h alife kavram ını daha başka boyalara soka­


rak* A llah 'ın h alifesi: "A llah 'ın tüm isim ve sıfa tla rıyla k en d i­
sinde tecelli ettiği in san -ı k â m ild ir/ der, A llah h alkı ve m ülkü
bu in san -ı kâm il ile korur. Yine* İnsan A lla h 'ın h alifesi olduğu
gibi, A llah da in san ların h alifesidir. V elîler de R asu ller gibi
doğru dan doğru ya A lla h 'ta n hükü m alabilirler. V elîler m anen
halife* devlet b aşk an lan da zah iren h alifedir,

. İslam â lim leri in san için “A lla h 'm h a lifesi” deyim in in ku l­


lan ılm asın dan hoşlanm azlar. G erçekten de K u r'an 'm h iç ­

24 Tabii ki bu Aristo mantığı çoktan tedavülden kalkmış olup, dış dünyanın


İnsan zihniyle karşılıklı birebir tekabüliyeti yoktur. Orada tersine neden­
sellik de vardır. Sonuçlanıl sebepleri doğurması gibi, insan mantığının
kabul etmeyeceği durumlar da vardır.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 353

b ir yerin d e ne tekli* n e de çoğu l “A lla h 'ın h alifesi/ h alifelerT


şek lin de geçm ez*256
2R aşid H a lifeler k en dilerin e asla "A llah ’ın
h alifesi" diye h itap edilm esin i kab u l etm em işlerdir* O n lara
“E ım m l-M ü ’m irdn y a d a R esu lu llah ’ın h a lifesi" d iye h itap
edilm iştir* “A lla h ’ın h a lifesi" ü nvam n ı zâ lim E m evî su ltan ları
kullanm ışlardır* B öylece A lla h 'a k u llu ktan uzaklaşıp* O 'nu n
vek illiğin e soyunm uşlardır*

“H a lf; arka dem ek olup, “H alfek e” ; sen den sonra dernek­


tir* “H alefe" fiili; sonradan gelm ek dem ektir* "O n la rın arka­
sın dan yerlerin e b a şk a bir k u şa k g eçtL " (A raf/169), “Bunların
yerin e n am azı um ursam ayan kuşaklar geçti." (M eıyem /5 9 )36
Tü rkçede ku llan ılan “h a le f-s e le r bunu ifade eder* E sk i bakan
selef* yen i bakan h aleftir. H alife “izleyen* daha sonra gelip,
egem en olan" an lam ına gelir*

H alife hem ism -İ fail, hem de ism -i m efuFdür* Ism -i fail


olursa; başkasın a vek âlet eden, İsm -i m e f u l olu rsa; b ir b aş­
kasın a vek âlet veren an lam ına gelir*

H alife kelim esin in çoğu lu “H alâiFtir* A nlam ı; olum lu m a­


nada b ir başkasın a vek âlet eden, yerin e geçen* h a le f olan d e­
m ektir, “E y D a vu d i B iz sen i yeryü zü n d e (atalarının yurdunda)
h a life/ hüküm dar yaptık *" (Sâd/26), “B iz d e onları halifeler
(yaşadık ları toprağın m irasçıları) yaptık*" (Yu n u s/73) “Sonra
onların ardından B iz sizi (h elak olanların ya şa d ığı) topraklara
m irasçı kıldık*,*" (Y u n u s/14)

“H ani, Kabbin m eleklere B e n yeryü zü n d e bir halife yarata­


cağım ’ d ed iğin d e **.” (B akara/30) ayetin de geçen “h a life” çoğu l
anlam ında olup, in san n esli kastedilm iştir* B u radaki h alife
deyim i ile ya; daha ön ceki çağlarda yaşam ış* kan dökücü* in ­
san olarak an ılm aya değm eyen in sanım sı/hom in id can lıların
ardılı* on ların y e rin i alacak in san türü kastedilm iştir. Y a da
yeryü zü n e en son gelecek* yaratılm ışların halefi* en m ü kem ­
m el va rlığı yaratacağım , den ilm iş olabilir* Zira; “E kabir m ecli­
se sonradan teşerrü f eder*" deyim i m uktezasm ca, İnsan n esli

25 Süleyman Uludağ, ‘‘Halife" md. DİA, C. 15, s* 299-300,


26 tsfehânl, M ü fred â î, Halefe met
354 İslam ’m P a vlu sla n lî

de dü n yaya vo lk a n la r b iraz sakin leşin ce, d in ozorla r o rta lık ­


tan çekilin ce, yeryü zü İskan a m ü sait h âle gelince, en sonu n ­
cu olarak dü n ya sofrasın a bu yu r edilm iş olm alıdır* A lla h ’u
a le m . E ğer H ila fe te ; siyasi h ü kü m ran lık anlam ı verecek o lu r­
sak, b u du ru m da halife, hâkim ve yö n etici olm ak an lam ına
gelir. B öylece A d em ve soyu, yeryü zü n de hâkim ve yö n etici
yapılarak, n asıl davran acağı h u su su nda den en ecektir. N ite­
kim Y u n u s/ 14* ayetin de uB iz sizi yeryü zü n ü n halifeleri yaptık
k l nasû davranacağınızı g ö re lim " buyruim aktadrr.

G erek “h alâif, gerekse h u lefâ" şeklinde K u r'an 'da geçen,


hilafet: A lla h ’ın vek illiğ i ve n alb llği an lam ın da k u llan ılm a­
m ıştır. İn san h içb ir şek ilde A lla h 'ın v e k ili ve y a n âib i olam az.
V ekâlet; ölen, o ra d a olm ayan y a d a işin d e a ciz olan lar için
söz konu su olabilir. A lla h âlem lerden m ü stağn idir. A rtı, in sa ­
n ı b ir d efa A lla h 'ın v e k ili ya p tın ız m ı “el-vek îlü k el-a sıl/ v ek il
a sil gibidir*" k u ralı gereği, A lla h ’ın tüm yetk ilerin i ku llan m aya
kalkar* Ü stelik h a lifelik vek illik ten daha üstündür* B ir k im se­
ye verd iğin iz vek âleti geri a la b ilirsin iz am m a, h ilafeti geri ala­
m azsınız* “D e kL B e n sizin üzerinize vekil değiUrrC* (EnTam /66)
Peygam berim iz b ile A lla h 'ın vek ili olam azken n asıl h alifesi
olacak? H ele h ele sıradan b ir insan “A lla h ’ın h alifesi" olacak!
O lacak şey değil*

K u r'an 'da “S izi yeryüzünün halifeleri ya p a n


i
O ’dur."
(E n am /165} ve b en zeri ayetlerde geçen “yeryü zü n ü n h a life­
le ri” ile k asted ilen yeryü zü n ü n im a n ile görevlen dirilm iş, en
ü stü n yeten ek lerle donatılm ış, yeryü zü n e en son gönderilm iş,
A lla h ’ın iradesin i/m u radım bu rad a gerçek leştirecek, A lla h 'ın
din in i/h ü kü m lerin i dünyada h âkim k ılacak halife/kalfariır.
Bu h alife vah ye m u h atap olan, em an etin sırtın a yü klen diği,
tü m can lıların em rin e m u sahhar kılın d ığı, ebediyete nam zet
İn san dır. “Yeryü zü n ü n h alifeleri"; y a ön ceki ü m m etlerin y e ­
rin e va ris k ılm an M üslüm anlardır* Y a tüm in san lık ailesidir*
S iz tü m can lıların en sonuncusu olarak dü n yaya gön d eril­
din iz veya b irb irin izin ardın dan gelen üm m etlersiniz* Y a d a
A lla h yeryü zü n de sizin hâkim olm an ızı takdir etti, sizi oran ın
vâ risleri k ıld ı anlam ındadır*
Bozulan Tasavvurum uz» Yitirilen Kavramlarımız 355

Pavlu slar, İn san ları tan rılaştırm aya çalışacaklar, İn san ları
kü fre ve ilh ad a davet edecekler, biz m u vah h itler ise, onu la yık
oldu ğu en yü ce konum a, A lla h ’a k u llu k m ertebesine yü k sel­
teceğiz. Zira; A lla h ’ın h alifeye ve vek ile ih tiya cı yoktu r. İnsan
ancak İn san a h alife olab ilir. A llah peygam berin e bile, "S en on­
la r üzerinde bir vekil d eğilsin ." (E n am /107) bu yururken, n asıl
olu r da sıradan b ir in san A lla h 'ın h a lifesi olab ilir? Ü stelik h a­
lifelik, vek illik ten d ah a ü stü n dü r.*278
2

(Ey Muhammedi) Sen. yalnızca bir uyanasın, Her şeye vekil dian
Allah'ta. (Hud/12)

S û fîlerin h ilafeti za h iri ve batım diye ik iye ayırır. Z ah iri


olan ı sultanlara, bâtın ı olan ı ise şeyh lerin e verirler. Bu ise Şiî-
lerden aynen kopyadır. O n lar d a esas h ilafeti M asum İm am 'a
verirler. Y in e süitler; A lla h ’ın b irisin i irşat için b izza t görevlen ­
dirm esin e "h ila fet alm ak” şek lin de ifad e ed erler,23 B u yü zden
sık sık, k en dilerin e rü yaların d a h ila fet verildiğin i söylerler.
E rken kalkan h ila fet m akam ına oturup, kasılır. T ab ii, yer-
sen lzl

H ızır Hikâyesi

H ızır m enkıbesi tasavvufçularuı en çok İstism ar ettikleri b ir


m evzulardan biridir. K ur’a rfd a H ızır diye b ir şey yoktur. H ızır
ile ilgili tüm rivayetler u yd u m a d ır. K u/an’da olan, M usa pey­
gam ber ile S alih KuTdur. Bu sallh kulun b ir m elek m i, yoksa
insan m ı oldu ğu da tartışm alıdır. H atta bu M usa’n ın İm ran
bin M usa, yan i M usa Peygam ber m i, yoksa b ir başka M usa m ı
olduğu konusu bile m ü fessirler taralın dan tartışılm ıştır.

H ızır; y e şil dem ektir. G üya ayağın ın b astığı y e r yeşillen i-


yorm uş. H ıdrellez/bah ar bayram ı gibi, H ızır kü ltü de eski
kü ltü rlerden kalm adır. H ızır efsan esi b izlere esk i dinlerden,
h alk h ik âyelerin d en tevarü s etm iştir. E ksik olm asın hadis-
çiler, sonra d a m en kıbeci tasavvu fçu lar "h ızır efsan esi" h ak­
kın da n eler u ydu n n am ışlardır kil G üya A b -ı h ayat su yu n dan
İçm iş de bu yü zden h âlâ h ayatta im iş, yo k 200 metne boyu n-

27 Abdülaziz Bayındır, D o ğ ru B G diğim İz Y a n lışla r „ s . 60.


28 S. Uludağ, agm, s. 300.
356 İskurfın Pavluslan H

daym ış, karid es ve m an tar yerm iş, h er sene C ebrail ve d iğer


bü yü k m eleklerle A ra fa t'ta bu lu şu yorm u ş, vs.

H ızır m enkıbesi, Y ah u d ilik tek i İlyas ve H ristiyan lıktaki


A ziz G e o ^ e ^ C ire Îj^ h ik â je İe riy îe b en zerök arz eder,2® G ılga-
m ış D estan ın da n eh irlerin b irleştiği yerd e otu ran ve ih tiyacı
olan h erkese yardım eden kişid ir. Y in e İsken der Efsanesinin*
H ızır m en kıbesin e dönüştüğü an laşılm aktadır. Y in e G rek m i­
tolojisin de b ir “Y e ş il A dam " h ikâyesi vard ır. Tü m bu n lar onun
kadim h alk k ü ltü rlerin den beslen d iğin i gösterm ektedir.

S û fîler H ızır'ı çok severler* S ebeb i çok basittir. G ü ya A l­


la h ’ın velî b ir ku lu olan H ızır, M u sa peygam bere g t ^ l b ir
sopa çeker. Ş eriat âlim i M usa, V ela yet m ertebelerin i kat et­
m iş b ir v e lî olan H ızır k arşısın d a n a sıl aciz, cah il kaldığını*
böylece velayetin n ü bü vvete/peygam berliğe ü stü n oldu ğu nu
gö sterirler (1) Ş eriat/zah ir ilm in in yetersiz olduğunu, ledü n-
■-» ■ ■ -fcI,, f - ‘" ^ 1 — ■■ a~ '" J"' ~ ■ - 'I — I , , |J, ,j ^ı J f f M ’ P "

n ijln ^ ^ e r e k li oldu ğu n u ispatlam ış olu rlar (1) O nların n aza-


rrnda H ız ırA lla h 'ın b ir velî kulu, ulu’l-azm peygam berterden
olan Hz. M u sa ise on dan ders alan b ir m ü rittir!

Sûfîlertn h ikâyelerin e göre M usa, A lla h ’ı görm ek isted iğin ­


de, “Sende bu b en lik oldu kça ben i görem ezsin* B en i görm ek
için ben im gözü m sende olm alı!* h itab ıyla karşılaşır. Yani,
M usa şu hu d m akam ına erm ek için h enü z n efsin i aradan ç ı­
karm am ıştır (!) ve A lla h dağa değil, onun b en lik dağın a tecelli
edip onu param parça etm iştir (I)

E y K oca M u sa olam adın b ir z ıttın k derviş, bak başm a n e­


ler geliyor!

S û iıler h âla H ızır’la görü şm ektedirler. O ndan ders alırlar,


zik ir çeşitleri öğren irler. Ç ok ta b ii k i bu n ların tam am ı palav­
radır. H ızır’ın yaşad ığın a dair tüm deliller, tasavvu f m eşh u r­
la rın ın an lattıkları h ikâyelerden öteye geçm ez!

H atta bu sapıklar, şeyh lerin in şeriata m u gayir davran ışla­


rım , H ızır'ın gem iyi batırm ası, m asum çocu ğu öldü rm esi gibi,
bizim henü z h ikm etin i bilem eyeceğim iz b ir sebepten d ola yı
yapm ış olab ileceklerin e in an ırlar.9
2

29 D İA , C. 17,s, 407.
Bozulan Tasavvurum uz* Yitirilen Kavramlarımız 357

B u ğu n sadece sû fîler d eğil gen iş h alk kesim leri de H ızır’ın


h er yerd e h azır ve n azır oldu ğu n a inandırünuşlardır. D aral­
d ık ların d a A lla h H ızır’ı im dada gönderir. K en disi ten ezzü l
edip gelecek d eğil y a (î) A rab an ız uçurum a m ı gidiyor, H ızır
k a p ıyı açar* için d ek in i kolu ndan tu tu p d ışa n çık an r. Hem o
bizim “H ızır A cil S ervis"! gib i sa a tler sonra gelm ez. A n ın da
dam lar. “K ul kalm ayınca darda* H ızır yetişm ezm iş. H er geceyi
kadir* h er gelen i H ızır b il” derler*

B öyle b ir itik ad a sah ip olan b irisi gerçekten M üslüm an


o lab ilir m İ? B öyle b ir an layışta A lla h ’a y e r v a r m ıd ır? A lla h ’a
ih tiyaç d a va r m ı? S ık ıştın mı* ya lva r H ızır’a* O da h er yerd e
h azır ve n azır m übarek! B öyle b ir inanç sah ibi halis* muhlis*
şeksiz* şü ph esiz m ü şriktir. H er an, h er yerde h âzır ve n azır
olan Allah* h er an, h er yerd e b itiveren b ir H ızır olm uş!

H ızır, Yah ya (as) k oç gibi boğazlan ırken im dadına koşm u ­


y o r d a U h u d’d a Peygam berim izin o çok zo r anlarında* hayat-
m em at m eselesi iken, “Y etiştim Y â R asu lallah " deyip İm dadı­
n a yetişm iyor da b ilile rin e zırt-p ırt h a bire geliyorsa* bu işte
b ir ya n lışlık va r dem ektir!

M ü slü m an ların h er an* h er yerde h azır ve n azır olan A l­


la h in an cı çökünce* bunun yeri pu tperest kavim lerden kalm a
H ızır ta n n sı ile doldu ru lm u ştu r,30 B ahar tan n sı/H ızır/Y eşil;
etra fı yeşillendiren* b astığı yerlere h ayat veren A n ad olu tan ­
rıların d an b iri!

T a rik atçıla ra göre H ızır ledü n n ı ilm e yani; A llah ’tan a ra cı­
sız gelen b ir ilm e sahiptir. N asıl H ızır M u sa’y a İlim öğre tüyse*
v e lîle r de A lla h ’tan a ld ık la rı ledü n n i İlim sayesinde / ilm -i v e la ­
y e t Ue İlim -i n ü bü vvet sah ib i peygam berlere ve on ların va risi
olan âlim lere öyle ü stü nlü ğü vardır!

İlh am sah ib i (!) velîlerin “u lu ’l-azm " sah ibi beş bü yü k p ey­
gam berden b iri olan M usa peygam bere din ve h ikm et öğrete­
b ild iğ in ! söyleyebilm ek ne bü yü k cü rettir!

30 İhsan Elaçık* Bana Dinden Bahset* s* 278*


358 Isfa n V ırt P o u iu s la n H

İm am R abbânî,J3ızır'a Ş allı m ezhebine göre nam az kıldırır.


İstediği şeklilere, cisim lerin suretine g irebildiğin i söyler. Ondan
du a İster. O d a (eştajffim llah , sizin gibi uluların) bizim gibilerin
du asına İhtiyacı yoktu r der, O n u n va zlfesin ln ku tb-u m edar ın
(kendisi gibi b ü yü k evliya la rın ) hizm etlni^görm ek olduğunu H ı­
zır'ın dilinden aktarır.31 A tış serbest. A t babam at! K u r an dan
habersiz, ha b ire M ek tuba t okuyan, kendilerine E h l-i Sünnet
ve'l-cem eat g ib i şatafatlı sıfatlar veren o kadar zavallı va r kil

H er b ir erm iş, pişm iş; “H ızır ban a tavsiyed e bulundu,


b an a h il'a t giyd ird i.” deyip durur. B u n lara sorm ak lazım : Hz.
M u sa'ya taham m ü l edem eyen H ızır, n asıl o lu r da şeriat ta ­
nım ayan, cu m a ve cem aat bilm eyen , ilim tah sil etm eyen ve
ru h ban lık h ayatı yaşad ığın ı İddia eden, esrark eşler gib i h a
bire sigara pöfu rdeten bu cah il sofilere taham m ü l eder?

Yah u dilik konusunda bü yü k b ir ih tisası olan îbn Hazm , H ı­


zır m enkıbesinin tam am ıyla Yahudi kayn aklı olduğunu b elir­
tir. H ız ırla ilgili rivayetler zaten bü yü k ölçüde V eh b b. M üneb-
b ih gibi ¡srailiyat nakletm ekle itham edilen kim selere dayanır.

H er b ir insan ölüm lüdür. Buna -v a rs a - H ızır da dâhildir.


Bazı âlim ler; “ kendisine katuruzdan bir rahm et verdik ." ayetine
dayanarak, bu “salih kulun" nebi/ peygam ber olduğunu söyle­
m işlerdir. Çünkü “rahm et verm ek” başka ayetlerde n ü bü vvet
olarak açıklanm ıştır. Yine; “ katuruzdan ona bir ilim öğrettik'*
ayeti de onun va h iy aldığın ı gösterir. A yrıca M u sa'nın (as),
“B ana öğretm en için san a tabi olayım m ı?” dem iştir. Bunun
d a Salih K u tu n peygam ber olm a ihtim alini güçlendirm ektedir.
Çünkü; peygam ber peygam ber olm ayana tab i olm az.

B u S alih K u tu n , b ir m elek olm ası d a m üm kündür. Ç ün­


kü; ancak b ir m elek M u sa'ya reh b erlik edebilir. A n ca k b ir
m elek A lla h 'ta n doğru dan va h iy alabilir. K ur'an, A lla h 'ın “kul­
larım ızdan bir kuT ayetin d ek i “ku l” kelim esin i m elek ler için
de k u lla n ır.32 H em b ir m eleğin b ir n ebiye reh b erlik yapm ası,
n eb in in n ebiye yapm asın dan dah a uygundur.

31 İmâm Rabbani, M ek tu b a t, 282.mektup.


32 LSarmış. age, a. 123.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 359

K ıssanın an lattığı aslında şudur: H er b ir şeyi gören ve bilen,


h er b ir şeyi hikm etle yapan, K âinatı avu cu nun içi gibi bilen
birisi var* O nun bilgisi zam anı kuşatm ıştır, h âliyle gaybı ve ge­
leceği de bilir* Lâkin siz bilem ezsiniz* S iz bazen O 'nun e f alin in
h ikm etlerini görem eyebillr, A llah hakkında kötü zan lar besler­
siniz* B ir de sonu n da anlarsınız ki, O sizi sizden daha çok sevi­
yen m iş. Sizin şer gördü klerin iz m ahza hayırm ış.

A yrıca bu h ikaye b ir m esel de olabilir* Y a n i h ak ikatte o l­


m am ış, am a olm u ş gib i anlatılm ış d a olabilir* M esele b ir h ak i­
k a ti anlatm aktır. D oğru su n u en iy i A lla h b ileb ilir.

H er n eyse, b iz M usa (as) gib i dü şü n m eliyiz ve davran m a­


lıyız* K im sen in gem isin i delm em ek, m asum çocu ğu n u öldür-
m em eliyiz. B aşk asın ın gem isin i deleni, çocuğunu Öldüreni
ku lağın dan yak alayıp adalete teslim etm eli ve cezaların ı v e r­
m eliyiz. B iz işlerin iç yü zü n ü bilem eyiz* B ilm ekle de m ü k ellef
değiliz. “N ahküm ü b fz-za v a h ir” /Biz, 2ahtre göre hükm ederiz.
H iç b irim iz bu K e h f sû resinde geçen “S alih K u T değiliz* Şunu
d a u nutm ayalım : b izim şer gördü ğü m ü z şeyler h akkım ızda
h ayırlı olabilir. Ş er gördü klerim izde h ayır çıkabilir* Lâkin biz
şerre direnm ek, h ayra yön elm ek m ecbu riyetin deyiz.

B ize dü şen bu kıssan ın a n la tıld ığı sû ren in son ayetiyle


am el etm ektir. S on ayetin hükm ü, m esajı h erkesi bağlayacak
kadar açıktır* “A rtık kim Jînbbine konuşm ayı u m u yorsa S alih
am el işlesin* fîa b b in e kulluk ed erk en hiç k im seyi O 'n a ortak
koşmasın*” (K eh f/ 110) D ara dü ştü ğü nde ne, “m edet, yetiş ey
H ızır” desin, ne de h er yerde zırt-p ırt dolaşan evliyan ın ruha-
n iyetlerin den yardım beklesin. Z ira du a b ir ibadettir. H atta
ibad etin özüdür, iliğid ir veJ b a d etler yaln ızca A lla h 'a yapılır*
İbadetin de O ’n a h içb ir şeyi o rta k koşm asın.

Lediinnî İlim/Bâtınî İlim


Tarikatçılar, “katıınızdan/yam m ızdan (m in ledünnâ) b ir ÜJm
verdik" ayetinde geçen "ledü n " kelim esine m al bulm uş m ağribî
gibi sarılm ışlardır. A yetteki Tedünnâ/yanım ızdan” kelim esinin
anlam ı çok açık olm asına rağm en, onu bâtın ilm i, gizli, em ek­
siz, m eecanen A llah tarafından veriliveren b ir ilim olarak çar-
360 İslam 'ın Pa vk tsla n lI

p ıtm ışlaıdır, B ir z a rf ve zam irden* koskoca b ir “ledünul UinT


çıkarm ak ancak bu sapıklara hastır. Y attıkları yerden, gecele­
yin Ulan, rü yalarında alıverdikleri b ir İlim dir, H âlbu ki b ize p ey­
gam berlerin vah iyle getirdiği ve böylece bizim sahip olduğum uz
bütün ilim ler, sadık h aberler ledünnidir, A llah katandandır.

A rtık okum aya, tozlu kitaptan karıştırm aya, k ü tü ph an e­


lerd e sabah lam aya gerek kalm az. Bu peygam berlere verilm e­
yen ilim , üç b eş tesbih at yapan a veriliveıir. A lla h ’ın ku dretin e
n ih a yet m i var! Katandan d iled iği seçkin k u lların a bu özel İlm i
veriverir, bu k ad ar basit. V e rir m i ve rir (!)

S û fîlerin ilm i; k e ş f ve ilh am a dayanan, k en d ilerin in m a ri­


fet ve irfa n ism in i verd ik leri sezgiye dayan an b ir ilim dir. O n ­
la r a k ıl ve istid la lle elde ed ilen b ilgiyi, n ak il ve riva yetle bize
u laşan b ilg ileri k ü çü m serler ve bu n lara ‘V asıtalı* b ilgi derler.
O n lar ilm -ü ledü n ile vasıtasız, doğrudan A lla h ’tan b ilg i ald ık ­
larım id d ia ederler, tim im iz veh b id ir/A llah vergisid ir, kesbi/
çalışarak eld e edilen tü rden değildir, derler,

B âyezîd-i B istâm ı gib i İlm in i A lla h ’tan alan (!) H arakan î


şöyle der: “B en Cimim b ir adam ım . Y ü ce A lla h ban a n eyi v e r­
diyse m in n et etm edi ve ken di ilm in i de ban a verd i..,” Ş eyh i­
m iz, h a d isi de Peygam ber’den alır. A lla h ’ın ken disin e lü tfetti­
ği veh b i ilim le, ken disin den 153 sene önce ölm üş, B âyezıd’in
m an eviyatın dan yararlan arak K u r’an öğren m iştir.33 Lâkin
dah a F a tih a y ı doğru dü rü st okuyam az.

D in i ilim leri za h ir ve b atın diye ik iye ayırırlar. Tü m şeriat


ilim lerin e zahir, kabuk, kışır, am balaj derler. B âtın k ısm ın a
ise; öz, gaye derler. A rtık b u b â tın ı ilm i doğru dan A lla h ’tan
alırlar. O ysa M u h am m ed ü l-A rab î (sav) b ile C ebrail a ra cılı­
ğıyla alabilm işti. İbnu 1-Arabî ise* doğrudan A lla h ’tan a lır (!)
M uhyiddtn İb n ü ’l-A ra b îd en , İsken der E vren esoglu ’n a varan a
k a d a r ne k a d a r sapkın va rsa h ep si kitap ların ı A lla h 'ta n a l­
d ık la rı İlh am larla yazarlar. H atta on la r ya zm a k ü lfetin e b ile
katlanm azlar* on lara y a zd ırılır (1)

33 Cemalnur Sargut, 'Allah Dostu Harakanî Hazretler”, Za m a n , 14 Ekim


2012.
Bozulan Tasavvurum uz, Yitirilen Kavramlarımız 361

G azâlTye k ad ar batın ilm i İslam d ışı kabu l edilirken , on­


dan sonra on u n o bü yü k şöh reti h atırın a za h ir u lem ası ta ­
rafın dan d a ben im sen ecek ve İslam ’a ith a l edilecektir. K e ş f
ve İlh am la elde ed ilen b ilgi şeria ta a yk ın olm am ak kaydıy-
la h ü sn ü kabu l görm ü ştü r. B ir u ydu rm a h ad is olan “B en
bir gizli hazine idim , bilinm eyi istedim v e insanları yarattım .*
sözünü isp a t ed eb ilm ek için İsm a il H akkı B u rsevî m ü stakil
b ir kitap yazm ış ve şöyle diyebilm iştir: “H adisçiler n azarın ­
d a bu h ad isin sen edi yok sa d a b iz k e ş f eh lin e göre bu hadis
sahihtir. Ç ünkü h ad isçiler sen etle n aklederler, b iz İse bizzat
N e b fn in ağzın dan a lırız/ A lır m ı a lırl Y alan d an kim ölm ü ş kil
K ald ı ki, bu süfüertn kim isin in “K eşfen sah ih tir dediği hadise,
diğeri m evzu d u r/ dem iştir. Y a n i can ların ın çektiği, k e ş f ol­
m uş, ledü n n i ilim olm uştur,

A b d ü laziz ed-D ebbağ, velîlerin k e ş f ve ilh am la “Şu hadis


sahihtir, şu h adis m evzu d u r/ ded iklerin i söyler.34 G el gö r kİ
bu za tın ya zd ığ ı İbrtz adlı k itap k ad ar saçm a sapan b aşk a b ir
kitap d a yoktu r. B u za t yin e, velîlere de peygam berler gibi,
m elek İn diğini, em ir ve ya sa k getird iğin i söyleyebilm iştir. Y in e
bu kişi; “A lla h 'ın kutub ve gavs’la r İle kâin atta tasarru fta b u ­
lu ndu ğu nu , çünkü on la n n A lla h 'ın m azh an " olduğunu söy­
ler. K en disi üm m idir, am m a, geçm işe, geleceğe dair bilem eye­
ceği h içb ir şey yo k tu r (1)

Ibn Teym iyye b â tın ilm in i doğru dan A lla h ’tan aldığım sö y­
leyen sû fîleri ilh ad ile, k ü fü r İle İth am eder. G azâlî’y i de h ak lı
olarak M işk â tiı'l-E n vâ fd a ik i görü şlerin den h areketle onu b a ­
tın ilm in i vah ye den k tu tm akla su çlar,30

H âlbuki A lla h ın ahkâm ını bilm enin rlsalet dışında b ir yolu


olm adığı konusunda İslam âlim leri arasın da ittifak vardır. İl­
ham , k eşf ve keram etle elde edilen bilgi sü b jek tif olup, hiçbir
kıym et-i h arbiyesi yoktur. D eli zırvası İle sarhoş hezeyanlarım
bu ilim lerden ayıracak ölçü nedir? Rüya ile am el edilm ez. D in
böyle h ayaller ve veh im ler, ne İdÜğu b elli olm ayan bâtın ı ilim ­
ler ü zerine b in a edilem ez, Zira peygam berler dışında h iç kim se

34 Süleyman Uludağ, ts în m Düşüncesinin Yapısu s. 149.


35 DİA, C. 5, s. 189.
362 İslam 'ın Pcu>iusiarı H

de m a sum değildir. H iç kim senin şeytan ın iğvasın a k arşı ko­


runm uştuk garan tisi yoktur. A kla ve h ayale gelen ler n e kadar
ilahı, n e kadar şeytanî oldu ğu bilinem ez. G el g ö r kİ İslam 'ın
Pavlu slan olan sûfîler. kişin in kalbin i cilalayınca, oradan n ef­
sin kötü arzu ların ı çıkarınca, orasın ı ayna gibi parlatınca, ora ­
da levh -i m ahfuz yansım aya başladığını İddia ederler. Böylece,
kalbin İlah î âlem i görm esine engel n efsan î ve zu lm ani perdeler
yavaş yavaş kalkm akta ve gayba alt h u su slar m alum h âle gel­
m ektedir (I) A rtık kalpte tüm İlah î hâller, geçm iş ve geleceğin
ilm i televizyon ekranında olduğu gibi görünm eye b aşlar (I) Pav-
lu s'a da Şam yolu nda İsa/R ab görünm üştü ve bundan sonra
Kutsal Ruh tan canının çektiği kadar Üim alm ıştı (!)
Şüphesiz ki şeytan evliyasına vahyeder... (E ıt a m / ^ l)

A lla h katından alm an ilim vah iydir, o da sadece peygam ­


b erlere m ahsustur. B u aldıkların ı id d ia ettikleri, ledü rm i ilim
diye takdim ettik leri olsa olsa şeytan ı en bü yü k evliya diye
göklere çıkaran , şeytan ın evliyası olan bu şeytan dostların a,
şeytan ın \ ^ y i/ ilh a ım

B u ledü n n ı İlim ler m asalı tam olarak bâtm îlik ten M üslü-
in an lara sirayet etm iştir ki, bu h atm ilerin k â fir oldu ğu k o ­
n u su n da h içb ir İslam âlim in in şü ph esi yoktu r. B âtm îliğin
m en şei de M ecusîlik, S âb iîlik ve Y ah u d ilik tir. Bu b â tın îler ise
M ü slü m an görü n m eye çalışan Ira n lı Z erdü şt zın d ıklardır. B u
İra n m illiyetçileri, d evletlerin i İslam 'ın yıkm asın dan dolayı,
su reten M ü slü m an görü n erek İslam 'ı içerden yık m aya ça lış­
m aktaydılar.

İb n ü l-A ra b î’n in h ad isleri doğrudan Hz. Peygam ber den


ald ığın ı İddia ederek isnad sistem iyle adeta d alga geçm esi,
b a şta Fü tu h at olm ak ü zere te lif ettiği eserleri ilh âm -ı ila h ı ve
ilk â ı’r-rab b ân î ile h atta “ilh am m eleğin in yazd ırm asıyla y a z ­
dığın ı” id d ia eder.

Bu bâtın î İlm i kab u l edenler, K u F an 'ın h er ayetin in b ir z a ­


h iri b ir de b â tın î anlam ı v a r diyerek K u r a n ı tam olarak k a t­
letm işlerdir, H atta “h er batın ın yedi, h atta yetm iş b atın ı v a r­
d ır” diye h ad is h ile u ydu rm u şlardır. A m açlan çok a çık olarak
Bozulan Tasavvurum uz* Yitirilen Kavramlarımız 363

şudur: K itab -ı m ünlr*/aydın latan kitab, kitab -ı m ü bin/her


şeyi beyan eden K u r'an /K itab fik rin i yo k etm ektir. Bu yü zden
onun batın ı olm alıdır, H atta b a tın ın d a batın ı olm alıd ır ki;
can ların ın çek tiği gib i ona anlam vereb ilsin ler! Zaten b ir k e­
lim en in /ayetin sonsu z an lam ının oldu ğu nu söylem ek, onu n
h iç b ir şey söylem ediği ifad e etm ekten fa rk ı yoktu r.

B u k en dilerin e b â tın ı ilim verild iğin i İd d ia edenlere şunu


sorm ak lazım dır: Bu gü n e k a d a r in san ların bilm ed iği h an ­
g i b ilg iy i bu ldu n u z, getird in iz de in san lığın h izm etine su n ­
du nu z? D eli zırvasın dan başka, sarh oş h ezeyan ından b aşk a
ne getird in iz? E n bü yü k şeyh in iz İb n ü ’l-A rab i'n in bilim , fen
ve san at adm aThanği keşfi, İcadı vard ır? Ş ^ h ln ü z gökyüzü-
^ ç ı k a r , K a f dağım görür, K a f dağım d a çepeçevre ku şatm ış
bü yü k bir ejderh a gö rü r. D ünyanın e v renin m erkezinde h a ­
rek etsiz du rduğunu, gezegen lerin onun etra fın d a döndü ğü nü
söyler. Alîm sîze Ş eyh u l-E k b er in k e ş f ve Jceram etleri fle elde
ettiği ledûnn i ilim lerd en b iF d eın et! ^

Îb n ü l-A ra b î, “ dem B aha'dan önce 100 bin  dem geçm iş­


tir.” der. B u k e ş f ve k eram et İle elde edilen b ir b ilg i değildir.
A risto'd an b eri böyle b ir dü şü n ce vard ır. A risto E vren inin
başlan gıcı yoktu r. O nu felsefesin de, h er b ir n esil doğal fela ­
k etlerle h elak olm uş, yen ileri gelm iştir, vs.

G örü ldü ğü ü zere; k e ş f m ahsu lü ded ikleri ledû n n i ilim m a­


salları, başkaların ın kitapların dan araklan an efsan elerdir.

“B âtın î b ilgin in kayn ağı İla h id ir.” söylem i, C ü n eyd-i Bağ*


dadı, İm am ŞaYânî, hatta İm am R abbâıü gib i isim ler ta ra fın ­
dan d a devam ettirilm iştir.

Îb n ü l-A ra b î “B âtın î b ilgin in açık lan ab ilir olm adığım , an ­


cak va sıta sız ve tecrü be ile bilin eb ileceğin i" İleri sü rerek bu
b ilgiye doku n u lm azlık zırh ı giydirm iştir. BÖylece test etine
igık â n ı ortadan k alk m ıştır, A yrıca a k li ve n ak li b ilg i sah ibi
olan u lem ayı “R ıısû m u lem ası” diye h afife alır,

T irm izî’n in n ü bü vvete a ltern a tif b ir anlam yü k len ilen vela ­


y eti ön p lan a çıkarm ası, b a şta Îb n ü l-A ra b î olm ak üzere ken-
364 İslam 'ın Pavlusk m U

dişin den son ra gelen lere İlham kayn ağı olm uştur* O nun vah ye
k a rşılık İlham , C ebrail'e k a rşılık olarak da sekine kavram ın a
yü k led iği an lam m a rifeti sorgu lam a d ışın a çıkarm aktadır* V e­
la yetin sü rekli n ü b ü vvetle ilişk ilen d iıilerek tem ellendirü m eye
çalışılm ası* n ü bü vvetin m u cizevî ya p ısın a gölge düşürm ekte,
onun k esin ve yegân e b elirleyiciliğin i zayıflatm aktadır*36

Rüya ile Am el Edilir mi?

R ü ya n ed ir? N asıl m eydan a gelir? M ah iyeti n edir? Tam ola ­


rak kim se bilm iyor* B eynim izde m İ gerçek leşir? Ruhum uz/
can ım ız b ir yerlere m i gid er? G ittiği y e r n eresidir? Â lem -i m i­
sal* m an a âlem i va r m ıd ır? Â lem -i ervah va r m ıd ır? K im se tam
olarak bilm em ektedir. Pekâlâ* va r diyenler* K ita b d a n , sü n ­
n etten d elilleri va r m ıd ır? Y oksa falan ca za t şöyle dem iş, b öyle
bu yu rm u ş diye ahbâr’dan* su n u hat kabilin den b ilgiler m idir?

İn san lığın en eski yazd ı m etin leri M Ö 5000 yılla rın d a rü ya


ta b irleri h akkın da yazılm ış. C ah iliye dönem inde de rü ya y o ­
ru m lam ak kâh in lerin b a şlıca görevleri arasındaydı.

K u ra n d a İb rah im ve Y u s u f un (as) rü yala rıyla am el ettik ­


leri h ab er verilm ektedir* Peygam berim iz M ekke’n in feth in i rü ­
yasın d a görm ü ş ve bu rü yası gerçekleşm işti* Y in e bu gü n ok u ­
nan ezan m etn i b irçok sahabe tarafın dan rü yada görü lm ü ş
ve kab u l edilm işti. Y in e şeytan ın Peygam berim izin suretine
girem ed iği kabu lü n den h areketle, Peygam berim izi rü yada
görm ek tasvip edilm iştir*

G elgelelim , rü ya İle am el ed ilir m İ? R ü yaların da A lla h ’tan


ta lim a t ald ık ların ı söyleyen lere ne diyeceğiz? H âlbu ki P ey­
gam berim iz “U yuyan k işid en u yan ın caya k ad ar soru m lu lu k
kalkar*” (Buharî* Talak* 11) bu yu rm u şlardır,

T asavvu fçu lara ise p ek çok ön em li konuda* rü ya va sıta sı


ile eld e ettik leri b ilgilere dayan dıklarım söylerler* O n lara göre
b ü rü yalar b irer ilham dır. B âyezıd-i B istâm ı, gü ya rü yasın da
A lla h ’ı görm üş, ken disin e n asıl u laşacağın ı sorm uş, “N efsi­
n i B ırak, ö yle gel” dem iş* İb n ü l-A ra b î, FUsûs’u m ı rü yasın da

36 S a lih Çift* “Sofilere Göre B ir B ilgi K a yn ağı Olarak M arifet"* GnostÜc Akım­
lar ve Ökûlüzm Sempozyumu, 2 5 -2 7 M ayıs 2012-M alatya-
Bozulan Tasavvurum uz* Yitirilen Kavramlarımız 365

P ey ga m b erin elin den ald ığım söyler* Y in e b irçok la n elleriyle


u yd u rd u k ları vird lerln i rü yada a ld ık ların ı söyleyerek m eşru ­
laştırm aya çalışırlar. G ü nü m ü zde d e pek çok sahtekâr, rü ­
yasın d a ken disin e hiTat giyd irild iğin l, m ü rşit tayin edildiğin i,
h a lifelik verild iğin i, İla h î b ir va zife ile görevlen d irild iğin i söyle­
m ektedir, B akıyorsu n u z A lla h ’ın çobanı, çık ıyor ben A lla h ta­
rafın dan görevlen d irilm iş m ürşidim , zam an ın sah ibiyim d iye
ahkâm kesiyor. G özlerin i kapatıyor, “âlem -i m enam da (u yku ­
da) C enâb-ı Peygam ber i gördüm . A ç evladım a ğzın ı buyurdu.
B ir ü fü rdü , ilm -i fik h -ı öğrendim , b ir daha üfürdü, ilm -i ta­
savvu fu öğrendim ,. / diye salya-sü m ü k ağlayarak an latm aya
başlıyor* O kadar ca h il va r ki, b u n lara inanıp, peşin den gideni

H âlbu ki k im sen in rü yası, b ir başkasın ı bağlam az. H atta


peygam ber b irin e rü yasın da kıyam etin kopacağım h ab er v e r­
se, bu ken disin in kıyam eti/ölü m ü olabilir. Y in e şeriata a yk ın
b ir İş em redilse asla yapılm az, Y a n i rü yayı gören k işi ken di
rü yasıyla dahi am el edem ez. M esela oğlu nu kesm esi em re­
dilse, k esecek m i? K ızıyla cim a yap tığım görse, bu çirk in işi
yap acak m ı?

B u n eden le bu rü ya sah ipleri peygam ber olm adıkların a


göre m asum da değillerdir. D olayısıyla ila h ı m urakabe, d en e­
tim altın da değillerdir. H aliyle din rü ya gib i su b jek tif şeylere
dayandırılam az* R ü ya ve ilh am la elde edilen b ilg i asla ya k în i
veT slam i b ir b ilg i olam az* O nunla am el edilem ez. H ü ccet ka­
b u l edilem ez*

B ir din î cem aat/tarik at lid eri seçim ön cesi çıkıyor; “B en


Peygam berim izi rü yam da gördüm . Falan ca siyasi lid ere oy
verm em izi em retti. B u konu içtih ad a k a p a lıd ır/ diyebiliyor.
N asıl olu r d a Peygam berim iz ken disin den sonra kim in h alife
olacağım , yerin e kim in geçeceğin i söylem em işken, bin lerce y ıl
sonra b ir eli m illetin cebinde olan hırsız, u ğu rsu z b ir p o li­
tik a cıyı d estekleyin d iyeb ilir? Bu h iç m üm kün m ü dü r? Bu
şeyh m ü sveddesinin rü yasın da Peygam berim izi gördü ğü fila n
yoktu r. G ördü ğü çu vallar dolu su paradır. Paralar kasaya,
m ilyon larca oy d a bu h ırsız p olitik acın ın partisin e. B u n ların
din i im an ı paradır. Peygam ber i b ile böyle sü fli em ellerin e alet
366 İslam 'ın Pavlusk m n

ed ebilecek k ad ar alçalm ış kim selerin n e dini* n e de im an ları


vardır* B u n ların tü m d in leri yalan* hurafe ve m en faat ü zerin e
kurulm uş, ta rik a tla rım ticarete, şirk lerin i şirk ete ta h vil etm iş
kim selerdir* M a a lesef bu k im seler d in î hegem onyalarına* ü m ­
m eti de k on trollerin e alm ış dürüm dalar*

B ililerin in “Â lem -i m en am da/rü yam da Peygam berim izi


gördüm *" şek lin de başlayan cü m leler ku rm aya b aşlad ığım
gördüğü nü zde, bu kim selerin “n öbetçi p eygam b erlik ku ru -
m u m T devreye soktu klarım anlayın! B u ndan d olayı rü yala r­
dan va zife çık aran lard an u zak durun. D evir rü ya/h ayal devri
değil, h ak ikat devridir! D evir istih are değil, istişare devridir!
D evir; efsan eler, ılv a y e tle r devri değil, K u r an ve ak ıl devridir!

A m a m aalesef; sihir, keh an et ve astroloji h âlâ M ü slü m an ­


la rın h ayatların da b ir in an ç u m desiym iş gib i va rlığın ı devam
ettirm ektedir. Ö yle k i in sa n la r ön em li işlerin d e akıl* tecrübe,
şu ra gib i m eşru y o lla rla karar verm ek yerin e u lu /yü ce kabu l
ettiği in san ların m anevi h im m etin e sığınm akta, görd ü ğü rü ­
ya la rım ta b ir ettirm ek için fa lcıla ra koşm aktadırlar.

R ü yalarla filan geleceği anlam aya çalışm ak b ir tü r k â h in ­


lik tir ve asla m eşru d a değildir. K eh an et İslam ön cesi cah iliye
A ra p la n n m çokça başvu rdu kları b ir yöntem dir* K adim Y u ­
nan u ygarlığın d a da tap ın ak lara gidilir* tan rılara, h eykellere
gelecekle ilg ili soru lar soru lu rdu . C evapları rah ip ler b irazcık
dü n yalık k a rşılığı in san lara aktarırlardı. T an rıların cevabı
k u şların u çu şu (A raplardaki tıyera, ku ç u çu rm a gelen eği} ile
olab ileceği gibi, tap ın ak tan çıkarken k u lak lar tıkan ır, du yu ­
lan ilk ses de olab ilirdi. H atta m eşe ağaçların ın yap rak ların ın
çık a rd ığı h ışırtı b ile olab ilirdi. H astalar tap ın ak lara ya tırılır,
geceleyin tan rı on lara h an gi ila c ı k u llan acağım bildirirdi*37

\
ı

37 Gölette Estin, Yunan ve Roma Mitolojisi, Tübltak Yay, 21.bas* s* 68-9*


TASAVVUF VE EHL-İ SÜNNET

SÜfîler Ehl-1 Sünnet inidir?

G ünüm üzde E h l-i S ünnet k alkan ın ın arkasm a sığınan


ta rik a tçıla r belki, E h l-i Sünnet kavram ın ı ağızların a en son
alm aları gereken kim selerdir. T a sa vvu f felsefesi tevh id d in in i
yerle b ir etm işken b u n lar n asıl E h l-i S ünnet olab ilir? B u tıp k ı
d arb ecilerin dem ok rat geçin m elerin e benzer. Bu tıp k ı ken di
ban kaların ın için i b oşaltan b an kacıların , p rofesyon el h ırsız­
ların doku n u lm azlık zırh ın a bü rü n ebilm ek için A tatü rk çü
geçin m elerin e ben zer. Pek d oğa l olarak h epin izin b ild iği gibi;
A tatü rk çü lü k b u n lar için b ir m aske, b ir T ru va atıdır.

K itab ve sü n n ete b a ğlı bü tü n âlim lerin m ü cadele ettik le­


ri bu ta sa vvu f din i n asıl olu r da E h l-i S ü n n et o lab ilir? H ele
k en d ilerin i E h l-i S ü n n et-i H asse diye İsim len diren S elefller;
bu n ları b ırak ın E h l-i S ünnet görm eyi, M ü slü m an b ile kabu l
etm ez. D iğer İslam m ezh eplerin den H ariciler, M u tezile, Zey-
diyye ve İm am iyye h içb ir sû fî akım a, ta rik a ta y ü z verm em iş­
tir. İsterse bu tarik atlar ortodox/m u tedil, Sünnî, isterse he-
teredox/sapk ın olsun. M esela İran ’d a h içb ir tarik at tutunup,
gelişem em iştir. Ş iîlerln B âtın î/ îsm ailiyye kolu n u n ta rik a tla r­
dan etkilen m esi b ir yana* tam aksine tü m S ü n n î geçin en ta ri­
katların b eslen d iği en Önemli k ayn ak G u lat-ı Ş ia ’dan olan söz
kon u su bu B â tın îlik /tsm a iliyyed ir,

İb n K ü şd gib i filozofla r tasavvu fa h iç sıcak bakm az. B u ­


n u n la b irlik te Fârâbî ve İbn Sînâ gibi, E flatu ncu ve Y en i E f­
latu n cu filozofla r tasavvu fla ilgilen m işlerdir. Z a ten tasavvu fa
Yu nan etk isi bu Y en i E flâtu n cu lar tarafın d an taşınm ıştır.

Sonrakilere göre zem zem le yıkanm ış kadar tem iz bilinen


Cüneyd-i Bağdadî, H aris M uhasibi gib i sû fîler b ile çok ağır suç­
lam alara m aruz kalm ışlardır, Cüneyd-İ B ağdadî ve 70 kadar
sû fî İdam cezasına çarptırılm ış, daha sonra affedilm işlerdir.
368 İsk u n 'm Pavhısian U

İslam fakih leri, m üçtehid İm am lar, h ad lsçiler sû fîlere k a ­


tiyen yü z verm ezler. M esela Afam ed b. H anbel, H aris M u h asl-
b ı’n in cen aze n am azın ı kıim am ıştır. B u im am ın ta k ip çisi olan
İb n Zur'a; “M u h asib rn in k itapların dan sakın ın, b u n lan n içi
bid at ve dalaletle dolu du r.* der, "İy i am a b u n lan n için de İb ­
re t ve ders alın a ca k h u su slar var." den ilin ce, İb n Zu r’a şöyle
cevap verir: “B ir kim se A lla h 'ın k itab ın d a ibret bu lam azsa,
bu n larda h iç bulam az.*
a

B u â lim ler d ah a sonra din in orijin alin d en ep ey u zaklaşan


Ebu Talih el-M ek k fn in , KûtuTKuIub'unu, S ü lem î'n in H a k a -
ifcu'f-Te/sir*Ini görseler bu ön ceki sû fîleri m u m la ararlardı.
H ele b ir de İb n ü T A ra b î’n in ve on dan sonra gelen leri görsey-
d ller acaba ne yaparlardı?

H allaç ve Îb n ü l-A ta , S ü h reverdî İslam 'dan çıktıkları, m ür-


ted old u k ları İçin idam edildiler. E bû 's-Su û d E fendi gib i b ir­
çok m ü ftü sü itlerin k atlin e cevaz veren fetvalar verdiler,

B âyezîd-İ Bistâm î birkaç defa sürgün edilm iştir. Zûnnûn


el-M ısri zındık olduğu gerekçesiyle K ahire’den. B ağdat'a elleri
kelepçeli olarak götürülm üştür. H âkim et-Tirrnîzî sü rgü n ed il­
m iştir, E bubekir en -N ablû sın in diri diri derisi yüzülm üştür.

G azâlİ fh yö ’sm dan dolayı çok a ğır eleştirilere u ğram ıştır.


Tu rtu şî, onun İçin “N eredeyse din siz olacak tı." dem iştir. Ş ifa-i
Ş e rif y a za n ü nlü K adı İyaz bile, G a zâ lın in İh yd'sm m top latı­
lıp, yakılm ası için fetva verm iştir. H a tta G a zâ lîn in ta leb esi
E bu bekir tb n ü l-A ra b î b ile h ocasın a oldu kça şid d etli m u h a­
lefet edecektir.

İbn Hazm , Ebû H ayyan E n dü lü s! g ib i ü nlü âlim ler sû fîlere


çatarlar.

îbn -ü Cevzı, Telbîs-ü İblis ad lı eserin de sû fîlere çok a ğır


eleştiriler yön eltir.

İb n K esir gib i bü yü k b ir m ü fessir ve m uhaddis, Zehebî gib i


âlim ler İb n Teym iyye çizgisin i devam ettirirler.

İb n H aldu n gib i sosyoloji ilm in in ku ru cusu bü yü k âlim*


Ib n ü T A ra b fn in ta sa vvu f an layışın ı yerd en yere vurur.
Tasavvuf ve E h l-i Sünnet 369

Y in e O sm anlI'da O ğlan Ş eyh gibi* pek çok şeyh idam ed il­


m iş y a d a sürülm üştür. Ş eyh ü lislam İb n Kem al, M a şu k fyi,
E b û s-S u û d E fen d i de H am za B ali ve on larca m ü ridin i İdam
ettirm iştir.

O sm an lı m n en bü yü k âlim lerin den B irgivî, tarik at eh lin i


çok a ğır eleştirir. D iğer tarikatlara karşı, Tarikat ı M uh a m m e-
dty&yi yazm ıştır. M uham m edin Tarikatı, Yolu .

Ş eyh ü lislam S u ıfizâ d e M ehm ed Em in Efendi* nin fetvasıy­


la, 90 ya şla rın d a olan M elam l S ü tlü ce şeyhi B eşir A ğa b o­
ğu larak öldü rü lm ü ştü r. O nun idam ım protesto eden 30-40
k ad ar m ü ridi şeyh ü lislam a giderek, ken d ilerin in de şeyh leri­
n in görü şü n de oldu kların ı b elirterek idam ed ilm elerin i is te ­
m işlerdir, B u itira fı dikkate alan şeyhü lislam ın, bu m ü ritleri
de İdam ettirm iştir.

Y in e Ş eyh ü lislam Ç ivicizade M u hyiddin M ahm ud Efendi,


O ğlan Ş eyh İsm ail M âşu kî (ö, 1538) ve 12 m ü ridinin idam
ettirm iştir.

O ğlan Ş e y h i idam a götü ren görü şleri şunlardır: İnsan ka­


dîm dir ve in sanlığını b ildiği sürece onun için haram diye b ir şey
yoktur. Ş eriatın haram dediği şeyler aslında helaldir. M esela
içk i içm ek cezbe-i İlahiye kapılm aktır; insan üstesinden geldiği
m ücfdetçe yiyip İçip, y a ^ uyum aiıdır^bunların hepsi ibadettir.
Beş v ak it nam az avam
M
içindir. M üm in olana yıld a ik i bayram _______ — ---- I “ -■ - ‘-T --n-n-ı _ -■ - i ■ ■ı ^ . ... _

nam azı yeterlidir. Zaten oruç, zekat ve hac da avam ı m eşgul


etm ek, b irbirlerin e düşm elerini engellem ek içindir. Kıyam et,
hesap ve k ab ir azabı vb. şeyler yoktur. Zina ve livata haram
........ .................... ■ - J _U1 ■ ■— - . J . r . » ■ ■■ ■ ■ . h ■ ■ ...■

olm ayıp bu n lar aşkın lezzetidir. H erkes aslında T a n rfd ır. Zira
heFsu rette görünen O’dur. G örünür T a n rıy a tapm ak lazım dır.
Ruh b ir bedenden çıkar, Ötekine gider. M ü ritlerin kadınlan,
■ .................. -j T| t n — l 1- ■ ■ . -ı< . W ıj-.- T ■■■n-1■p * .t . % . . , _ J ı( I- r —

k ızla n ve oğlan ları ehlüüaha helaldir. İnşam yaratan aslın da


__ |T —-& u .r3 i-ı.'.-jp ---ıu _^ p ıa ".< 'irv t_™ .-u «• •• »» ■

kendisidir. A m a b ir kadınla beraber olunur; ondan b ir çocu k


T o ^ B ıina 44A llah yarattı,” denir, Asü T an n başı arşta, ayağı
^ W - ■■- ^ ..r ...................w . - ~ - T - .................. * '

^ l e ve on sekiz b in âlem e dolu olan kutubdur.


1^ ■■■■—*rl 4 I — ■■

E büssuûd E fen di de b ir fetvasm da, O ğlan Ş eyh ve onun


m ezh ebin de olan ların d a öldü rü lm esi gerek tiğin i söylem iştir.
370 İslam 'ın Fftnluslart İT

Şeyhü lislam Ebüssuûd Efendi, tayin ettiği b ir u lem â h eyeti


tarafın dan H a lvettyyeııin G ülşeniyye kolu n a b ağlı olan Şeyh
M uhyiddîn-i K a ra m ân ıyi (ö* 1550) sorgulatm ış ve onu idam
ettirm iştir* K aram ân fye isn at edilen su çlar da şunlardır;

V â d b ü l-v ü c u t (Allah) ile m ü m kin ü l-vü cu t (m ahlûk) arasın ­


d a h içb ir fa rk yoktur* Z at aynıdır, farklılık sadece isim lerdedir*
U lü hiyetl bü tü n eşyaya İsnat etm eyenler kafir olurlar* Ö ldü k­
ten sonra dirilm eyi reddederek "H aşir yoktur; öte’den kim ge-
lüp size haber verdi?" der* D ünyada h aram diye b ir şey yoktur*
Livâta ve zina h elaldin bu fiillerden dolayı had İş e ri ceza) ge­
rekmez* Bütün peygam berlere verilen vasıfların tüm ünün ken­
disin de “b n -fiil” m evcut olduğunu ileri sü ren Karam ânî, ken di­
sinin Hz* M uham m ed, Hz* Ali, Ferîdü ddln A tta r ve M uhyiddin
Îb n ü l-A ra b î dışın daki bü tü n gelm iş geçm iş peygam berlerden
ve evliyadan üstün olduğunu, şeyhi İbrahim G ü lşen în in ise
Hz* M u h am m en den de ü stü n bulunduğunu ileri sürer.

Y in e Ş eyh ü lislam Ç ivizade M u hyiddin M ahm ud E fen di n in


fetva sıyla M elam i şeyhi H ü sâm eddin-i A n k aravî (ö. 1557)
idam ed ilerek öldürülm üştür* H ü sâm eddin A n k a ra vîn in öğ­
ren cilerin den , B oşnak M elânn şeyh i H am za B alı (ö* 1561) zın ­
d ık oldu ğu gerekçesi ile idam edilm iştir*

İlm i dirayetin e ve dü rü stlü ğü n e h erkesin şah it oldu ğu


Ş eyh ü lislam Ç ivizade M u h yiddin M ehm ed E fen di s ır f bu yü z­
den, ta sa vvu f eh li ve Özellikle de M evlânâ, M u h yiddin îb n ü ’l-
A ra b î ve İbrahim G ü lşen î gib i m u tasavvıflar aleyh in e ta vır
alm ası n eden iyle şeyh ü lislam lık görevin d en azledilm iştir. Ki,
\

görevin den ilk el çek tirilen şeyhü lislam bu za ttır!1

D ah a son raları da: "M escidde rlya-p işeler (riyayı m eslek


edin en kim seler) itsü n ko riyayı, M eyhaneye gelkim ne riya
var, n e m ü raT diye b eyit dü zen Y a h ya E fen di gib ileri şeyh ü ­
lislam yapılır*

1 Kanunî Sultan Süleyman döneminde şeyhülislam olan bir kişinin öuflle-


re karşı olumsuz tavır alması sebebiyle görevinden azledilmesi, Osmanh
İdaresinin tasavvufa karşı oldukça müspet bakması veya tasavvuf züm­
resinin toplumda geniş bir nüfuza sahip olması İle açıklanabilir*
Tasavvuf ve Ehl-i Sünnet 371

16- yüzyılda* O sm an lI u lem ası ara sın d a tartışılan en önem *


li tartışm a kon u ların dan b iri; tb n ü l-A ra b ı, on u n dü şü n celeri
ve eserleri olm u ştu r. O sm an lI u lem a sı arasın da onun fik irle­
rin i v e eserlerin i savu n an lar old u ğu g ib it onu ten kit edenler,
h atta kü fre dü ştü ğü n ü sö yleyen ler de olm u ştu r. Şeyh ü lislam
îb n Kem al, M ü h yiddin Ib n ü l-A ra b i’n in “B ü yü k b ir şeyh, a rif­
lerin kutbu, m u vah h iü erin im am ı, k â m il b ir m ü çteh it ve fa zıl
b ir m ü rşit" oldu ğu n u söyleri2

O dönem de, İb n ü l-A ra b ı aleyh in e ilk radikal reaksiyonu


Şeyhülislam Sadi Ç elebi (1534-9) gösterm iştir. Sadi Ç elebi’nİn
ardından şeyhü lislam olan Ç ivizâde d e S ad i Ç eleb fn in bu tav­
rım , İbnü’l*Arabi’n in fik irleri ve ya zıla rı aleyhinde verd iği fetva­
larla devam ettirm iştir* Ç ivizâde, ayn ı zam anda İb n ü l-A ra b fy i,
özellikle de Fusûsü’İ Hikem ’in i eleştiren b ir risale yazm ıştır, Çi­
vizâde bu konuda “h â tem ü l-evliyâ (Îb n ü l-Â ra b î), hâtem ü’l-ru-
sulden (peygam berden) efdaldir d iyen kâfir olur." şeklinde b ir
fetva verm iştir. D iğer b ir fetvasın da “Kim Firavundun m üm in
olarak öldüğüne inanırsa tövbe etm esi gerekir*" dem iştir. Yine
başka b ir fetvasın da “FUsus okuyan, onun m anasını bilip, ona
inansa zındık olur, tövbe etse b ile idam edilir,” der*

Ç ivizâde’n in yaln ızca İb n ü T Â ra b î h akkın da bu tü r şeyler


söylem ediği ayn ı zam anda şeyh İb rah im G ülşeni, Îb n u l-F â n z
ve M olla H ü dâven digâr h akkın da d a b en zer ifa d eleri k u lla n ­
m ıştır.

E bu ssu ud E fe n d iy e göre Ç ivizâde verd iği fetvalarda a şın


gitm iştir. E bussuud E fen di ve İb n K em al Îb n ü ’l-Â ra b fy i des­
teklem işlerdir.

2 OsmanlIlarda ilmiye sınıfının başı durumunda olan şeyhülislamlar ara-


sında tasavvufa olumlu yaklaşan* tasavvufla ilgili eserler kaleme alan ve
hatta bir tarikata giren pek çok kişi vardır* Osmanlı devletinin dinî siya­
setinin oluşmasında Önemli etkileri bulunan Davûd-u Kayseri, vahdet i
vücut nazariye sini benimseyenlerdir. Yine Molla Fenâri, Hoca Sadeddin
Efendi, Ebü’l-Meyâraîn Mustafa Efendi, Bahâ! Mehmed Efendi* Çatal­
calı Ali Efendi* Sadreddinzâde Sâdık Mehmed Efendi* Feyzullah Efendi*
Mehmed Es’ad Efendi* Feyzullah Efendizâde Mustafa Efendi, Mekkızâde
Mustafa Âsim Efendi* Refik Efendi ve M usa Kâzım Efendi hep sufl şeyhü­
lislamlardır. Musa Kâzım Efendi* Şeyh Bedreddin'in Vâridâfım Türkçeye
tercüme etmiştir.
372 îslam ’m Pavhıslan H

Ç ivizâde İb n ü l-A ra b î ve takipçilerin e k a rşı olan m u h alefe­


tinde ya ln ız değildir. B azı âlim ler Ç ivizâd e’nin bu tutum unu
desteklem işlerdir. N ebi b. T u rh an b, D urm uş Sinobî, H a y â -
tu 'l-K u lû b isim li eserin de doğru dan İb n ü T A ra b î’nin felsefe­
sini bü tü n ü yle reddetm iş, Ib n ü l-A ra b î ve tak ip çilerin i k â fir
olm akla suçlam ıştır.

O sm an lı m edreselerin de en çok tu tu lan m u h tasar fık ıh


kitapların dan M îd tek a ’l-E bh u r gib i m eşh u r b ir eserin ya za n
olan İbrah im b. M uham m ed el-H aleb ı (ö, 1549), başta M ü h ’
yid d în Ib n ü l-A ra b î olm ak üzere, çeşitli m u tasavvıflara k a r­
şı çok sert b ir ta vır takınm ıştır. O, îb n ü T A rab i'n in özellik le
Fusüs’u nda yer alan pek çok görü şü n ü ten kit etm iştir. İb n ü ’l-
A ra b îy i yalan söylem ek, bühtan, edep sizlik yapm ak, bü yü k
cehalet, h am akat ve h ezeyan için de olm ak, h u rafeye sapm ak,
şeria ta m u h alefet etm ek; Peygam ber, K u r an ve A llah ü zerin e
yalan söylem ek ve iftira etmek* sapıklık, ilhâd, apaçık şirk ve
k ü fü r içerisin de bu lu n m akla itham etm iştir.

Ş eyh ü lislam Fah reddin -i Acem i, F azlu llah ’ın h u ru fî görü ş­


lerin e karşı çıkm ıştır, Ç ivlzâ d en in oğlu şeyhü lislam Ç ivızâde
M ehm ed E fen d i de babası gibi tasavvu fu n aleyh in de bu lu n ­
m uştur.

A yrıca, şiir ve ed eb iyat gib i san at dalların da, devrin in önde


gelen aydın ların dan b iri olan Ş eyh ü lislam A r if H ikm et B ey
(1859), Şeyh B edreddin ’ln Varidat adlı eserin i bu ldu ğu yerde
u cu z pah alı dem eyip sathi ahp yakarak, İm ha ederdi.
i
16. asırd a B irgivı M ehm ed E fen d fn in (ö, 1573) b azı m u ta­
savvıflara karşı verd iği m ü cadele ise, O sm an lılar dönem inde
birtak ım önem li din î ve siyasi olu şu m lara kayn aklık etm iş­
tir.3 S û fîlerln raks ve deveran larım caiz görm eyen ve İslam

3 İmam Blrgtvl yatır, türbe gibi yerlerde mum ve kandil gibi şeyler yakmayı,
bunlar için vakıf bırakmayı* Mezar etrafında tavaf etmeyi mezar Üstü­
ne kubbeli binalar yapmayı, türbelerin mescit hâline getirilerek ibadet­
haneye çevirmeyi, Cenazenin mezara götürülmesi esnasında cehri zikir
çekmeyi* Mezarlıklarda özellikle de mezara dönük olarak namaz kılma­
yı şiddetle tenkit etmiştir. Türbelere kurban kesilmesine, bazı cahillerin
türbelere giderek kıtlık, kuraklık ve düşman istilâsı gibi felâketlerden
konıtımak için ölüden medet ummasına, ölünün arkasından yedinci ve
Tasavvuf ve Ehl-i Sünnet 373

in an cın ı zedeleyen b id a tlerin çoğu n u n on lar tarafın dan ih das


ed ild iğin i İleri sü rerek, sü itlerin b id a t ve a şırılık la rı konu su n ­
d a el-K a vlü 'l va sU beyn e'1 -ifrâi v e 't-te jn t adın da b ir risale y a z­
m ıştır.4

K adızade M ehm et, H alveti şeyh i A bdu lm ecid S ivasi E fendi


ile tarih e “fa k ıla r İle sofu lar m ü cadelesi" olarak geçen çok cid ­
d i b ir kavgaya tutuşm uştur. Bu m ücadele, adı geçen iki şah ­
sın ölüm ünden sonra d a K adızade taraftarı O stüvân! M eh-
m ed E fen di ile b a zı tarik at şeyh leri arasın da gid erek şidd etin i
artıran b ir biçim de devam etm iştir.

İşin b ir b aşk a ilgin ç yön ü ise; A bdu lm ecid S iva sî gib i b ir


H alveti şeyhi b ile bazı M elam ıleri ve şeyh lerin i tek fir etm iş
olm asıdır.

B u ik i gru p arasın daki tem el tartışm a k on u lan arasın da


akil ilim lerin lüzum u, H ızır'ın h ayatta olu p olm adığı, ezan t
n a’t-ı n eb i ve m evlid gibi m etin lerin m akam la okunm ası, te-
gannı, rak s ve deveran ın cevazı, b ir hürm et İfadesi olarak Hz.
Peygam ber in adı geçince salavat, sahabenin a d ı an ılın ca da
"R adıyallah u a n lı" dem enin (tasliye ve tarziye) gerek liliği, tü ­
tün, kah ve ve afyon gib i k e y if verici m add eleri ku llanm anın
cevazı, Hz. Peygamberdin anne ve babasın ın im an ın ın ne du ­
rum da olduğu* Firavu n un im an la ölüp ölm ediği, M u hyiddin
İbnü’l-A rabî h akkın da ne düşünüldüğü, Y ezld ’e lanet* b id ’at-
ler, kabir ziyareti* regâib, b erâ t ve k ad ir gecesi nam azları,
nam azlardan sonra m üsâfaha* selam verirk en eğilm ek* iyiliği
em ir ve kötü lü kten n eh iy ve m illet kavram ın ın m ah iyeti ve
kapsam ının ne oldu ğu h u su sları yer alm aktadır*

A bdu lm ecid S ivas! H ızır'ın sağ olduğunu, Peygam berim izin


anne ve babasın ın im an la gittiğin i, O nun ism i h er a n ıld ığın ­
d a salâvat getirm en in fa rz ı ayn olduğunu, tb n ü l-A ra b fn in

kırkıncı gün deyip, yemekler pişirilip dağıtılmasına, özellikle evliya diye


bilinen kişilerin türbelerinde adaklar adanmasına, dualar edilmesine ve
bu kimselerden şefaat İstenmesine, türbedâr ve mezar hizmetçilerinin
türbede yatanlar hakkında keramet uydurarak* bu yolla menfaat temin
etmelerine şiddetle karşı çıkar.
4 Ferhat Koca, "Osmanlı Dönemi Fıkıh-Tasavvuf İlişkisi", Gazi Ört ÇÎFD ,,
2002/1, s. 73-131.
374 Jsfam'm Pcuduslan U

bü yü k evliya olduğunu, b idatlerin za ra rlı olm adığın ı, devran


ve sem anın ca iz olduğunu, H ızır’ın sa ğ olduğunu, F ira vu n u n
İm an la gittiğin i, k a b ir ve tü rb eleri ziya ret etm en in lü zu m u ­
nu, evliyan ın elin in -ayağın m öpü lm esin in caiz oldu ğu vs, gib i
görü şleri vard ır. M edrese ta leb eleri ise bu n lara şidd etle m u ­
h alefet ediyordu. T ek k elerin yık ılıp , taşm m -tu ğlasm ın den ize
dökü lm esini savu nu yorlardı. S igaraya şidd etle karşıydılar.
T a rik a t erbabın ı k ü fü rle itham ediyorlardı.
I •

İk i lid erin ölüm ü nden sonra İse, bilh assa K ad ızâd elilerin
b ayrak tarlığım ya p a n A rap a sıllı A ya so iya va izi ve S u ltâ n ü T
vâ izin Ü stü vân î M ehm ed E fendi ile Fatih va izi Ş eyh V elî, O rta
C am ii va izi H ü seyin E fendi, H urşid Ç avu şoğlu , T ü rk Ahm ed,
U şşâkî oğlu M acu ncu H araza ve Köse M ehm ed gib i bazı v a iz­
ler bü yü k b ir kam pan ya başlatarak, devrin şeyh ü lislam ı Ze-
keriyazâde Y a h ya E fen di (ö. 1644) başta olm ak ü zere, şeyh ve
d ervişlerin d in siz old u k ların ı yaym aya başlam ışlardır, Ş eyh ü ­
lislam Y a h ya E fe n d iy i "M escidde riyâ -p îşeler ltsü n ko riyayı,
M eynaneye gel kim n e riy a v a r n e m ü râyT şiirin den dolayı
“H er k im b u b eyti oku rsa k â fir olur. Z ira b u b eyt k ü fr-i s a rili­
dir.“ diyorlardı*

K adızâde M ehm ed E fen di n in b aşlattığı, “din de tasfiyeci-


lik (pu ritan izm )" adı verilen otu z k ü su r y ıl sü ren b u hareket,
K öprü lü M ehm ed Paşa’m n, Ü stü vân î ve d iğer va izleri K ıbrıs’a
sü rm esiyle akam ete u ğratılm ıştır. Bu K ad ızad eliler h areketi
b ozu la n din î h ayata ve raydan iyice çıkan ta sa vvu f kurum una
karşı din in aslın a döndü rü lm esin ! istiyorlard ı. Lâkin bu n aiv
tecdid h arek eti m a a lesef başardı olam adı ve devam ettirile­
m edi.

Bugün, b u K adızadelİlerin ya zd ığı M ızraklı İlm ihali, e lif­


b a d a n sonra, “İslam ’a G iriş K itabı“ olarak oku tan İsm allağa
Cem aatı, bu k itabı tek k eleri yıkıp, taşı-top rağı den ize atılm alı
d iyen tarik at k a rşıtla rın ın yazd ığım b ilirler mİ, acaba? Yin e
bu M ızra k lın ın derken arın da, B Irgivi ve Ü stü van i gib i ü n lü
İk i ta rik a t k a rşıtı âlim in R isalelerin in y e r ald ığım b ilirler m i?
Tasavvuf ve Ehl-İ Sünnet 375

T a rih in n e garip b ir cilvesi! S û fîler sofu /fakı5 m ı oldu ? Y ok sa


K adızadeliler sû fi m İ?
***

B ugün k en d ilerin i E h l i S ü n n et k alesin in yılm az m u h afızı


İlan edip, b u pastadan nem alanarılar, ta sa vvu f sap k ın lık ları­
n ı E h l-i S ü n n et am balajıyla yu ttu rm aya çalışan ih lâ slı p o lite­
istler, ü çü n cü h icri asırd a ya zılm ış fetva kitaplarım İslam 'ın
b iricik yoru m u olarak sunan, bu arada k en d ilerin i eleştiren
çok değerli ila h iya t hocaların ı, veh h abi, m ezhepsiz, reform ist,
n aylon m ü çteh id gib i isim lerle k aralayan bu kim selerin , E hl-İ
S ü n n et İle n e a la k a la n o lab ilir?

B ıra k ın b u n la rın E h l-i S ü n n et olm asın ı, b u n la r gön ü l


eh il b ir d erviş b ile olam azlar. Ü m m eti yetm iş İki fırk a y a a y ı­
rıp, k en d ileri h ariç h ep sin i ya lla h G ayya K u yu su ’na d old u ­
ru rlar. B u k a d a r h âlden , ezvak 'tan , n ezak etten anlatmayan,
şefk a t ve m erh am et yok su n u k aba-saba k im seler kim , d e r­
v iş lik kim ?

H in t fa resi ile kobra b ir çu val için de n asıl b an ş İçin y a ş a ­


yab ilirse, ta sa vvu f ile İslam d a o k ad ar b a n ş İçinde, birlik te
yaşayab ilirler!

B u kim seler tarihin h içbir zam anında ortalığı bu kadar boş


bulam am ışlar, istedikleri gibi at oynatam am ışlardı. Bunlar
dağdan gelip, bağdakini kovm uşlardır. T ıp k ı bazı istilacı b itk i­
lerin, b ir m üddet sonra İşgal ettikleri arazide diğer tüm b itk ile­
rin ürem esine izin verm eyerek n eslini ku ru ttu klan gib i,6

D in leri im an ları yalan ve h ayal ü zerin e ku ru lu olan bu


kim seler, h erkesi ken dilerin d en oldu ğu propagandasın ı y a ­
parlar, G üya Îm am -ı A zam dem iş ki; “levlâ senetân, le hele-
k e’n -N u m an/son ik i sene olm asaydı N um an b, S ab it h elak
olm u ştu (1)” G üya İm am -ı A zam öm rünün son ik i senesin de

5 O tarihlerde medrese talebelerine fakı deniyordu. Bu fakı tabiri, fakih/


fikıhçı kelimesinin galatıdır,
6 Mesela İngiltere'de Orman Gülü gibi dışarıdan getirilen böyle bir bitki
ormanlarda anormal bir şekilde büyüyerek, o muhitte daha Önceden ya­
şayan elliye yakın bitkiyi kurutmuştur.
376 İslam 'ın Paüiusian B

tarikata girm iş de im an ın ı an cak ku rtarabilm iş. Y a n i tarikata


girm ese im iş h elak olacakm ış (!) T övb e y a Rabbil O zam an da
ta rik a t m ı va rd ı ki, on a girm iş olsu n ?7

B u n ların tüm ünü top laşan O bü yü k İm am ın tek b aşın a


İslam 'a ya p tığı h izm etin ne kadarın ı yap ab ilm işlerd ir? O B ü ­
yü k İm am da h elak olacak k a d a r ya n lış yold a ise, kim h idayet
Ü2ere olab ilir? S û fîler gerçekten İm am -ı A zam dan pek h a zzet­
m ezler. O nu E h l-i R ey d iye dışlarlar. S elefi olan B u h arî ondan
h oşlan m adığı gibi, d iğer h ad isçiler de p ek hoşlanm azlar. Y in e
ilk sû fîlerden pek a zı H an efi m ezh ebin den dir. G avs-ı A zam (1)
A bdu lkadir G eylan î G u n ye'sin de İm am -ı A zam i eleştirir.

İtik atta m ezhep o lu r m u? O lu rsa h a k m ezh ep olu r m u ?


Kim e göre olu r? B id at m ezh ep ler n eden b id atçid ir? M esela
h erk esi eh l-i b id a t görüp, k en d ilerin i eh l i h ak gören* üm m eti
73 fırk aya bölü p 72 sin i cehennem e gön deren E h l-i S ü n n et
v e l-C e m a a t m ezhebine b ir gö z atalım .

B ugün E h l-i Sü n n et olarak tesm iye edilen m ezh ep bü yü k


b ir koalisyon du r. Bu koalisyon u n için de birçok b irb irleriyle
m ü cadele eden itikadi* siyasi, am elî fırk a vard ır. Y a n i E h l-i
S ünnet diye* tek düze* yek n esak b ir fik ir birliğin d en bah set­
m e İm kânı m evcu t değildir.

“E h l-i Sünnet" ile kastedilen; “E h l-i H adis"tir, “v e T c e m a -


a t" İle kastedilen ise M ü slü m an ların çoğu nlu ğu nu n ü zerin de
bu lu n du ğu siyasi dü zlem dir. Y an i H z. A li ik tid ard a İse ona
ta b i olan* M u aviye ik tid ard a ise onun arkasın da s a f b a ğla ­
yan lardır. Y a n i çoğu n lu k A li'n in yatım d aysa A li haklıdır* ço ­
ğu n lu k M u aviye’n in yanındaysa* M u aviye h ak lıdır! Ç ü nkü
Ü m m et b a tıld a İttifak etm ez (!) H âlbu ki cem aatin tan ım ı şu ­
dur: “el-cem aatü a le l-h a k ve lev kân e vah deh ü " “T ek b aşın a
d a olsa Cem aat h ak ü zere olm aktır."

E h l-i H adis in hadis an layışı -k i onu A hm ed b. H anbel


tem sil ed e r- E h l-i S ü n n et’in hadis an layışın a egem en olm uş­

7 İki sene İle kastedilen, Ebu Hanife'nin Cafer es Sadık Üe tanıştığı son iki
senedir. Bunu Şüler, İmamı kendilerine nisbet etmek İçin uydurmuşlardır.
Cafer es Sadık'ı suflliğe nlsbet edenler de bunu kullanmak istemişlerdir.
Tasavvuf ve E h l-i Sünnet 377

tur. K atı nassçı, h aşviyeci, h ad isleri akla ve K ur’an 'a gö tü r­


m eyen bu h ad isçiler A lla h 'ı arşa otu rtm u şlar, sem erden gelen
gıcırtı gibi ses çıkartabilm işler, h atta (hâşâ) sem erin ken arın ­
dan d ört parm ak taşırabfim işlerd ir. Bu zih n iyet d ah a son ra­
la rı M ü cessim e gib i m ezh epleri n etice verecek tir. B u sapıklar­
dan b iri “B an a A lla h 'ın sakalıyla, cin sel organ ı h ariç n eresin i
istersen iz soru n." d iyebilm iştir! B u n lar Cehm b. Saivan, C a d
b, D irhem , A m r b. U beyd, îm am -ı A zam gib ilerin i zın d ık lık la
İtham edip, katlin e cevaz verebilm işlerdir. A yn ı kesim , p rob ­
lem lerin çözüm ünde reye başvu rm ayı İslam açısın dan teh li­
k eli b ir durum görü rken, d iğer din ve gayrüslam i kü ltü rlerden
pek çok m alzem eyi alm akta h erh an gi b ir b eis görm em iştir.
Im am -ı A 'zarrfı tek fir eden; ondan tek b ir hadis alm ayan bu
zih n iyet, Vehb. b. M ünebbih gib i kim seleri gü ven ilir bulm uş
ve on lardan pek çok h adis form atm da İsra iliya t rivayet ed e­
bilm iştir.

B u “E h l-i H adis" ile k asted ilen ler o kadar m asum d eğiller­


dir. B u “H adis E h li” itik ad ı m ezh ep lerin oluşm asından sonra,
toplanan, b ir kısm ı u ydu ru lan rivayetleri -K u r'a n a aykırı da
o ls a - sen edin i m evsu k bulup, K ur’an 'ın ya n ı başın da ik in ­
ci b ir kayn ak olu ştu ran lardır. E hl-i Sünnet ile kastettikleri,
E h l-i rey/ a k ılcıla r ve E h l-i K u r an olm ayanlardır, K ur’an ı ri­
va yet k ü ltü rü yle arkadan dolaşan lar dem ektir!

Ş afiî ilk defa vah yi; “m etlü vv (okunan vah iy/K u r’an) ve
gayr-i m etlü vv (okunm ayan vah iy/h ad isler}” diye ikiye a yır­
m ış, böylece h ad islere “oku nm ayan vah iy" m u am elesi ya p ıl­
m aya b aşlan m ıştır ve bu ugayr-i m etlü vv va h y” K u r an gibi,
dinin ik in ci ana kayn ağı kab u l edilm iştir. O zam ana kadar
üm m etin bilin en "sü n n etli ile b u h ad isçilertn yen i “sü n neti”
ep ey farklıdır, Ş a fii h ad isi sü nnet ila n etti, S ü n n eti de vah iy!
K u ra n a m ahsus olan va h yi önce Sünnetle son ra d a saha-
b i sözlerin e teşm il etti. B u b eşer sözü olan sah abi sözlerin i,
ila h ı kelam olan K u r a n a den k tu tm ak dem ektir! S ü n n et a r­
tık K u r a n ın hakem i oldu ! K u r'an sü n neti neshedem ez am m a
Sünnet K u r'an 'ı n esh eder (!) Tü m bu nlar, ü m m etin K u r an
algısın daki bü yü k sapm ayı ortaya koym aktadır.
378 İslam 'ın Pavhıskur fi

B u gün kü H adis U su lü im am Ş afii ve Ş afii m ezh ebin in


ürünüdür. İs n a t esaslı ve a k lı din î kon u larda asgariye in d ir­
geyen bu h ad is ilm i bü yü k ölçü de Ş a fiî m ezh ebin in tekelin e
girm iştir. H em en h em en hadis u su lü k itap ların ın h epsin i Şa-
Û îler yazm ıştır.

H a d isçiler bu yü zd en “E h l-i R ey” ekolü n ü n tem silcisi Ebu


H a n ifed en h iç hoşlanm azlar. O ndan tek b ir h ad is n aklet-
m em işlerdir. O nu k ıyas/içtih ad ya p tığı için a ğır b ir şek ilde
eleştirirler.0 G erçekten E bu H an ife n in h ad is k ab u l şartlan ol­
du kça sıkıdır. Ö zetle E h l i H adis/E h l-i S ünnet tabiri, K û tü b -i
S it e y i “tila vet edilm eyen vah iy” kabu l ed en lerin b ir sıfatıdır.
G ü ya Peygam berim izin K u r’an dışın da va h yi varm ış gibi. U y­
du ru lan yü z bin lerce söz ayıklanarak, için den seçilen bu on
b in lerce hadis, artık aynen K İtab gibi A llah kelam ıdır, vah iy
ürünüdür, dinde h ü ccettir (1) Bugün K u r'an ’a a yk ın on larca
in an cım ızı bu h ad isler belirlem ektedir. Ş efaat, ru ’yetu llah ,
kader, m ehdi, k ab ir hayatı, İsa ’n ın nuzulü vb. gibi. B u E h l-
i H adis yaln ızca fık h ı m eseleleri değil, İtikat m eselelerin i de
h ad is ek sen li çözm ek istem iştir.0 A rtık fırka-1 n âciye b u Ehl-
1 H adis'tir. tik başlarda, E h l-i H adis/S ü nn et’e M âtu rîd ı gib i9
8

8 Ahmed b- Hatıbel Kltabu'l-Îlertnde Suiyan es-Sevrfden naklen: “Ebu Ha-


nlfe hem sapık hemde saptırıcı İdi ve bu yüzden İki kere tevbeye davet
edilmiştir* der. Malik b. Enes, onun hakkında şöyle dediği nakledilir:
"Ebu Hanlfe az kalsın dini yıkacaktı, Benim İçin onun sözüyle hayvan
pisliği arasında hiçbir fark yoktur. Kadı Şerik İse şöyle den ‘Kufe'ntn
her köşesinin merkeple dolması, orada Ebu Hantfe’tıln görüşünde biri­
sinin bulunmasından daha hayırlıdır," Ebu Hanlfe'nln küfründen dolayı
tevbeye davet edildiğini söyleri Hammad bin Seleme İse: Ebu Hanlfe'nln
bir şeytan olduğunu, Hz Peygamberin sözlerini kendi görüşlerine daya­
narak reddettiğini söyler. Buhari de TarihuTKeblr’İnde Ebu Hanlfe'nln
Murde'den olduğunu, bu yüzden rey ve hadislerinin kabul edilmediğini
söyler. İmam Malik'e göre: Ebu Hanlfe, ümmetin karşısına kılıçla çıksaydı
şu kıyas ve rey yoluyla verdiği zarardan daha az zarar verirdi. Suiyan
es-Sevri Ebu Hanlfe’nln ölüm haberini alınca şunları söylediği nakledilir:
Toplumun büyük bir kesimine musallat olan bir beladan bizi kurtaran
Allah'a hamd olsun! Ümmetin fitne kaynağı yok oldu. Evzaf de İmam'ın
vefat haberini alınca şöyle demiştir: Elhamdülillah Yok olup gitti Yaşa­
maya devam etseydi İslam'ın can damarlarım parçalamaya devam ede­
cekti, lbn Hlbban onun hakkında şöyle demiştir. Ebu Hanlfeyi düı konu­
sunda delil yapmak caiz değlldlrf Çünkü o Mürcie mezhebf nin davetçfsl
idi. Bfcfata davetçiltk edenlerin düı konusunda asla kanıt olmayacağı İse
İmamlarımızın ortak kanaatidir.*
9 Ömer Özpınar. H a d is E d e b iy a ta ıu ı O luşum u, s. 73.
Tasavvuf ve E h l-i Sünnet 379

kelam cılar, İm am -ı A zam gib i k ıyas ve İçtih ad a önem veren


E h l-i R ey m ü çteh itler bile d â h il edilm em işti*10 D aha son raları
b u ekole sû filerln de d â h il edilm esiyle bu gü n kü E h l-i S ü n n et
v e l-c e m a a t k oalisyon u oluşm uştur*

B u m ezh ep fan atik lerin in eh l-i b id a t diye dışlad ık ları M ü s­


lü m an ların h iç b iri K u r'an ’ı ve sü n neti in k âr etm ez* A yrıca b ir
m u tezilî olan Z em a h şerîy i kabu l etm eyen h içb ir Sünnî yok ­
tur* H atta H aricilerin im am et görü şü E h l-i S ü n n et’tnkinden
çok ileridir* Y in e bugünkü E ş’a rîle ıin k a d er görü şü eh l-i b id at
olan C ebriyye'n in görüşüdür* Y in e bü yü k gü n ah konu su n ­
d a E h l-i Sünnetlin görü şü , eh l-i b id a t sayd ık ları M ü rcie’den
alınm ıştır* Ş ahsen ben, M u te zile y i bu ta sa vvu f felsefesin e/
din in e bin kere tercih ederim * M u tezile'n in b id ’a t eh li sayıl­
m asın ın nedeni, k a b ir h ayatım , şefaati ve ru y e tu lla h ’ı kabu l
etm em esidir* M u te zile h ak lı olarak tam am en K u r an a ayk ırı
olan söz konu su ahad h ad isleri itik a t konu su n da h ü ccet k a ­
b u l etm em ektedir. Zaten bü tü n kelam cılar, “S u bu t-u zan n i
ahad h ab erlerin itik a tta h ü ccet olm ayacağı" konu sunda itti­
fa k halindedir*

Ö zetle zen ciye “G ü lpem be” dem ekle n asıl beyaz olm azsa,
bizim de ken dim ize çok şatafatlı cici isim ler verm em iz, bizim
h ak yold a oldu ğu m u zu gösterm ez.

E h l-i Sü nn et tabiri bugün E şarl kelam ı Üe G azâlî tasavvu ­


funun izdivacından doğan çocuk Üe Îb n ü l-A ra b f n in vah det-i
v ü c u f k ızıyla gayrim eşru birlikteliğin den doğan velet için ku l­
lanılm aktadır! E şarı kelam ı, G azâlî tasavvufu, vah det-i vü cu t
ne kadar m Vşru/Kırr an ı ise, bu evlilikler de o'k ad ar m eşrûdurî

H atta E şarı öncesi E h l-i S ü n n et k elam ın ın üç önem li


tem silcisin d en b iri sû fı M u hasibi dir, M uhasibi, b ir yan dan
İslam 'ın sın ırların ı aşm ayan b ir ta sa vvu f olu ştu rm aya çak­
şırken, d iğer yan dan tasavvu fu n tem eli sayılan “ila h ı aşk"
in an cım tasavvu fu n bü n yesin e tam am en ayrılm ayacak şekil­
de adapte etm ekle m eşguldür. Yan i; b eya n î ekolü n tem silcisi
olan k ela m d ın ız büe İrfa n î ekolden dir!

10 Mevlüt özler, E h b İ Sünnet E h M B k T a t s. 42,


380 İslam 'uı PavluslartlI

A yrıca kim lerin E h l-i Sü n n et v e l-c e m a a te dâh il oldu ğu


h âlâ tartışm alıdır* Y in e bu ta b ir ancak H 5* asırdan son ra
yaygın olarak k u llan ılm ıştır. H ani, d ah a ön celeri bu isim le
çağrılan b ir m ezh ebin olm adığı da b ilin m elidir. Yani, sah a­
b e ve tabiû n E h l-i Sü n n et vel-cem a a t m ezhebine m ensu p o l­
m akla şereflenem em işti.

Bugün, E h l-i d a lâ let ve bidat olsa olsa, G u lat-ı Ş ia ve G u-


la t-ı Sûfiye'dir* Bu ta sa vvu f felsefesin e/din in e m ü n tesip o la n ­
lardır*

Ö zetle; yab an cı diyarlardan gelip İslam dü nyasını İşgal e t­


m iş ola n b u Orm an G ü lleri dom ina n t unsur, h âkim u n su r
olduğun u itira f etm ek m ecbu riyetindeyiz. K u r an a b agh jh a-
küd M üglüm anlar, M u vah h idler ise; azın lığın azı du ru m u na
düşm üşlerdir,
1 ------ ■ ■ ■ - i » ■*> '■

Mezhepçilik

B ir M ü slü m an’ın b ir m ezhebe m ensup olm ası ayrı b ir şey­


dir, m ezhebin görü şlerin i m u tlaklaştırm ası. on lan d eğişm ez
din î görü şler olarak kabu l etm esi bam başka b ir şeydir,

Dinlerini parça parça edip* htzİpçi/faımtÜc taraftar olanlar var yo,


senin onlarla hiçbir alakan olamaz*,, (Enam /159)
Hep birlikte AUah'm ipine/Kur'an'a sanhn* firkalara bölünüp ayrıl­
mayın* (Al-i îmran/103]
Kendilerine apoçıJc deftiler geldikten sonra çekişmeye girip firka­
ttir/mezhepler halinde parçalananlar gibi olmayın* Onlara büyük
bir azap vardır* (Al-i tmran/105)

İtikadı fırk aların birden fa zla olm ası "L a teferrek û /fırk a -
İaro, m ezheplere ayn im a yın ." ayeti ik tizasm ca doğru olm a­
m akla b irlik te, am elî/fık h î m ezh eplerin çok olm ası, h a tta
h er m ezhebin için de fa rk lı görü şlerin olm ası üm m et için b ir
rahm ettir. Ne yazık kİ, tarih sel süreçte b u m ezh epler d on u k ­
laşm ış, içtih a t k ap ısı kapatılm ıştır. H iç ya p ılm am ası lazım
gelen, itik a d i kon u lard a içtih ad a girişilm iştir, P ek çok İslam
d ışı düşün ce, felsefe, efsan e İtikada, taşınm ış , h iç jy^natüm a-
m a srg^ k en M tem el taşlarıyla oynanm ıştır. Y a n i iç ti­
h at am elde, fık ıh ta yapılm ası gerekirken, itik atta yap ılm ıştır.
Tasavvuf ve Ehl-İ Sünnet 3S1

D ört h ak m ezh ep ifa d esi ga la t-ı m eşhu rdu r. İşin aslı ise;
on beş k ad ar h a k m ezh epten gü nüm üze kala kala dördü k a l­
m ıştır.

M a a lesef ta rih için de m ezh ep taassu bu oluşm uş, H açlı se­


ferleri ve M oğol istila la rı ön cesi bu kavgalar üm m ete çok zor
anlar ya şa tm ıştır. Ö yle k i M escid i H a ra m c a , M escid-i N e­
b e v id e ve Şam E m evî C am isinde dört m ezhep için, d ört ayn
im am tayin ed ilm iş ve a yn a yn cem aatler hâlin de nam az k ı­
lın m ıştır, 11

M ezh eplerin ku ru m sallaşm asın dan sonra b ir m ezhebe


bağlı k alm an ın va cip olduğu, h atta ayn lan m cezalan d ırılm ası
gerek tiği b ile söylen ebilm iştir. H âlbu ki pek çok âlim m ezhep
değiştirm iştir. B ir m üftünün d iğer b ir m ezh ebin görü şü y­
le am el etm esi n ered eyse İm kânsız hâle getirilm iştir. H aneli
Kerhî* “A y e t ile m ezh ep im am ım a görü şü çatışsa, ayeti m en:
suh (hükm ü k alkm ış) kabu l edip, m ezhep im am ının k i esas
alın m alıd ır/ d iy eb ilm iştir,12

H atta şu n larm söylen ebilm iş olm asının b ile u tan cı bize


yeter: "K u ra n ve sü n n etin zah iriyle am el etm ek kü frü n tem e­
lidir. D ört m ezh ebin görü şleri K u ra n , sü nnet ve sahabenin
görü şlerin e ayk ırı b ile olsa onlara m u h alefet etm ek asla caiz
olm az. D ört m ezh ebin d ışın a çıkan b iri hem k en disi dalâlete,
hem de b a şk a sın ı d alâlete dü şürm ektedir. O nun kü fre dü ş­
m esinden k o rk u lu r/ 13

M esela Işık çıla r cem aatin in lideri, H, H ilm i Işık'm sözleri


m ezh ep taassu bu konu su n da tam ib retlik b ir vakadır.

Ehl-i Sünnet âlimlerinin o büyük ve dindar İnsanların bildirdikle­


ri İtikattan kıl kadar ayni anların, kıyamette azaptan kurtulmaları
imkânsızdır. Bunun böyle olduğunu din büyükleri kalp gözüyle
görmüşlerdir. Onların yanlışlık yapma ihtimali yoktur. Bu bü­
yüklerin kitaplarında bildirdikleri doğru yoldan kıl kadar aynlan-
lann sözleri ve kitaptan zehirdir.14

11 Ferhat Koca, “Mezhep" md. D İA , C. 29, s. 540.


12 Ferhat Koca, "Mezhep" md. DİA. C. 29, s. 541.
13 Kum ara Hayat Eter. 2010, Sayı; 3, s. 33.
14 H. Hilmi Işık. S a a d e t i E b ed iy y e, s. 23.
382 İslam 'uı Pavlusla n U

Fakat a yn ı kişi, ken di k ita b ı için *E şi b en zeri bu lu nm ayan,


belk i de ilerid e de b ir b en zeri yazılm ayacak ." b ir k ita p olara k
takdim ederek, ken disiyle çelişm ekte ve m ezhep İm am ların a
ne k a d a r b a ğlı oldu ğu n u (!) gösterm ektedir.

E ski m üçtehit im am lar asla ken di kitapların a in san ları ça-


ğurnaım şlardır* H aru n Reşid* İm am M a lik e kitab ı M u vatta'yı
kanun m etni k itab ı yapm ayı te k lif ettiğinde, o bü yü k İm am b u ­
nun içtih at hürriyetini en gelleyeceği endişesiyle reddetm iştir.

G ünüm üzde İçtih at kapışım sıkı sıkıya kapatan lar, ta ri­


k a tçılar ve m u h afazakâr cem aatlerdir, B u kim selere göre gü ­
nüm üzün p roblem lerin i çözm ek için H 3. asırd a ya zılm ış fık ıh
k itap ların a m ü racaat etm eliyiz. G ü neş su yu yla ısın m ış suy­
la abdest alm ak m ekru h oldu ğu n u söyleyen fetva d a n dolayı,
şadırvan lardaki gü n eş ısıtm a sistem iyle ısın an su dan u zak
du racağız (!) D iş dolgusu caiz d eğild ir diyen m ü çteh id in içti­
h adın a istin aden d iş dolgu su yap tırm ayacağız. G u sü l a ld ık ­
tan sonra diş oyu kların a ip tepeceğiz, abdest a lırk en tekrar
çıkaracağız (!) Z avallı H an efî T a lib a n ın ya p tığı d a bu du r, H
5. asırd an kalm ış fetva k ita p la rım açıp, okuyup 21. yü zyıld a
ta tb ik ediyorlar.

B u tak litçiler akkL ip ta l edip ta k lit çen gelin e asm ışlardır.


Y a p tık la rı b ol b ol E h l-i Sünnet âlim lerin i yü celtm ek ten ib a­
rettir. B ir m isyoner gayretiyle ta ra fta r kazanm aya çalışm akta,
in san ları b aşk aların a karşı tah rik etm ektedirler. B u m ezh ep-
çile r gü ru h u n a göre dört m ezhebi tak lit etm eyen kim se* m ez-
hepsiz* m ü lhid, reform cu ve kâfird ir, ila h iya t fa k ü ltelerim iz­
d ek i çok değerli dünya çapın daki h ocalarım ıza u tan m ad an
b u sıfa tla n yakıştırabîlm ektedtrler. B u taifeye göre m ezh ep
im an dan h içb ir şekilde içtih atların d a yan ılm am ışlard ır. Bu
za va llıla ra göre K u r'an 'm m ealin i oku m ak b ile caiz değildir.
D in an cak fık ıh kitapların dan öğren ilebilir.
i

S on u çta şekilci, daraltılm ış ve anakronik/zam an d ış ı k a l­


m ış b ir d in d arlık ortaya çıkm ıştır. A rtık b u din in yaşan an
h ayatla b ağı kalm am ıştır. Arşından* fersahtan , dirhem den ,
sacdan, ok atım ı m esafeden* ik i m ızrak boyu n dan bah seden
Tasavvuf ve Ehl-İ Sünnet 383

k ita p la rla gü nü m ü zü n b irikm iş p roblem lerin i çözecekler. B u


m ezh ep çilerin am acı gerçekten İslam 'ı h ayatın d ış u ıa jtip in ­
san ların din le organ ik b ağım koparm ak m ıdır? d iye in san
sorm adan edem iyor.

G ü nü m ü zde h içb ir kasabada, şeh ird e ferâlz, İslam m iras


hu ku ku nu b ilen kim secik kalm am ıştır. Lâkin h er yerde b ir
ta rik a tın vek ili, n aibi, İm am ı vard ır. İşte h â l i pü rm elâlim iz.

G ü zel dinim iz, bu zih n iyetlerin elin de üm m etin problem ­


lerin i çözm ekten u zaklaşm ış, b izza t problem in k en disi ol­
m uştur, Din; huku ktan, ekonom iden, ticaretten ve siyasetten
çek ilin ce elim izde ne ksdm ıştır? D ü n yam ızı bab rd ık , b a ri ahi-
retim izi ku rtaralım den ilm iştir. Ü m m et yerlerd e sürünürken,
k en d im izi vela yet m ertebelerin e yü kselterek, “gem isin i k u rta­
ra n kaptan dır7' diyen b en cil kaptan gib i kendi kozam ızı Örüp,
>■ ■ .. ■■ ■ - ¿.-i ■■ ■

içim ize kapanm ışız.

Kur* an M üslüm anların Hayatına Ne Zam an İnecek?

“ (O g ü n ) R a su l d iyecek Jet T d R a bbtî B en im kavm im bu


K u r’an*ı m ehcür bıraktı,*’ (Furkan/30) G erçekten bu K u r'an
terk edilm iştir. O na devri geçm iş m u am elesi yapılm ıştır. G er­
çek ten b u gü n h alk İslam 'ın da on u n y e ri bam başka k ü ltü rler­
le doldu ru lm u ştu r.

A rtık K ur’an (çok okunan kitap), M u sh a f olm u ştu r. K ıra­


at, tila vet oldu. T e rtil (sin dire sindire, anlayarak okum ak) ise,
tecvld . M ana ön celiğin i yitird i, la fzı on u n önüne geçti. Onu
r - v . m n .. . .s. . . . . L- -p,‘ "

h ıfzetm ek, h afız-ı K u r'an olm ak, h âm ili ve â m il-i K u r'an ol­
m aya tercih ed ilir oldu. H ıfzeden çok, anlayıp, onu h ayata
getiren az. A rtık K u r'an “anlaşılm ak'* için okunm az oldu . Se­
vap devşirm ek, ölü lere bağışlam ak İçin oku nu r oldu* O, artık
d irilere efeğü, artık" o lü le fe h itap etm ekte*

“K u r'an M ekke'de n azil oldu, M ısır'da okundu, İstan bu l'da


ya zıld ı.” d iye m eşhu r b ir söz vard ır, Nerede an laşıldı? Ne za ­
m an yaşan d ı? A s r-ı saadette! O kadar. Peki, şim di nerede an ­
la şılıyor ve nerede yaşan ıyor? Y aşan ıyorsa M ü slü m an lar niye
bu h ald eler?
384 İslam 'ın Pavhtslan II

Jüm tm iz onu* oku yarak terk etti. G ece gü ndü z h atim İn ­


dirdi, B ir Ölünün top rağın a oku yu p geçti. K im im iz onu şifa
n iyetin e okur, fa l bakar, sağa sola üfürür, şifre arar. C um a
akşam lan Y asin , Tebarake okuyup k aza beladan korunuruz.
A rtık K u r an ken disiyle feb errü k edilen, istih arede bu lu n u lan
Bir kitap h âlin e geldi. C ifr ve ebced h esap lan yla tılsım lı ve ca­
dıca işlem ler yapılan , cin koym a, n azardan koru m a gib i İşler
için başvu ru lan b ir kitap oldu. —

K im im iz onu, saygı göstererek terk etti, i şlem eli k ılıfın a


koyu p d u vara astı. B elden aşağı indirm edi, ayağın ı ona u za ­
tarak yatm adı. “A b d estim yok, aybaşıyım ," vs. d iyerek el b ile
sürm edi. E teğiyle başım örten ahm ak b ir karı gibi, abdestsiz
el sü rm eyerek gü ya ona saygım ızı gösterdik, am a çarşıda, pa­
zarda h er gü n yü zlerce em rini çiğn edik?

Y ıllarca, hü sn-ü h at yazılır, en gü zel h at eserleri döktü rü ­


rüz. G el gör a yetler b en liğim ize b ir tü rlü yazılm az.

O nlarca y ıl d in î ilim ler öğrenilir, Arapçaydı, sarf-nah ivdi,


tecviddi, m eh aric-i h u ru ftu , aşere-i takrib'di. Lâkin onu a n ­
lam aya b ir tü rlü sıra gelm ez. D avu di sesim izle ku bbeleri çın-
la tın z. Lâkin o gırtlağım ızd an aşağı inm ez.

H astalara okuruz. S u ya okur, içeriz, şifa u m arız.15 Lâkin


onun h ayat bah şeden evren sel pren sip lerin i reçete yapıp.
Ü m m et i M u ham m ed'in dertlerin e, h asta lık lı yap ışm a şifa
aram ayız.

H ü kü m lerini gü n lü k h ayatta çiğnerken, geceleyin on a k a r­


şı ayak larım ızı u zatm am ak ona saygın ın n işan esi oldu. A b ­
d estsiz el sü rü lm ez d iyen ler ile m ealin i oku m ayı yasak layan ­
la r n eden se h ep ayn ı m ah filler. O rta çağda kikse b abaların ın
h alk ın İn cil oku m asını yasak lad ık ları gib i bu n lar da ayn ı şeyi
yapm aktalar. Z ira in sa n la r onu okursa, bu n ların K u r a n 'sız
İslam an layışları h âk ile yeksan olur.

15 Hatta onun bazı ayetlerini, sünelerini suya okuyup, birazını içen, birazını
cinsel organına serpen, onu ereksiyon problemine çözüm içi bir afrodlz-
yak gibi kullanan, Ehl-i sünnetçi geçinen softalar varî
Tasavvuf ve E h l-i Sünnet 385

O n lar K u ra n ’ı sa d ece u zm an ların an layab ileceğin i söyler-


ler, h alka da k en d ilerin in takdim ettiği kadarın ı an lam ak d ü ­
şer. H âlb u k i K u r'an ’ı ok u m ak değil, an lam ak farzdır.

A llah sorar:

Onlar Kur’an ı hiç düşünmezler mİ? (Muhammed/24)


Biz Kur’an*ı öğüt alırısın diye kc^aylaştudılc O halde yok mu öğüt
alan? (Kam er/17)
fEy İnsanlar) Gerçek şu ki: Biz size akılda tutmaıuz gereken, her
şeyi kapsayan ilahı bir m esaj indirdik. Hâla akîmızı kullanmaya­
caksınız? [Enbiya/10)
Kur'on; bütün insanlığa apaçık bir tebliğdir. (İbrahim/52)
Kur’an; A h senûl-H adisf Sözlerin en güzelidir, (Züraer/23)
Sözlerinde bir bozukluk ue çelişki yoktur, (Kehf/1, Nisa/82)

M ü btn /apaçık b ir k itaptır. B asairdfr/gön ü l gözü nü açan,


apaçık b ir nurdur. B u rh an /kesin delild ir. Fu rkan/h akkı ba­
tıld an ayıran dır. B eyandır. H âdı/yol göstericidir. İla h ı kan u n ­
dur. M ü jd eleyici ve U yarıcıd ır. H ablullah*tır/A lla h ’ın in san la­
ra u zattığı İptir.

K u r an hem m ü fessird ir/İn san lara b ir açıklam a, a çık la yı­


cıdır, hem de m ü fesserd ir/ tefslr edilm iştir.

O K itab -ı MübüVdir. H em açık ve an laşılır, hem de a çık la ­


ya n b ir kitaptır.

O K ita b -ı M ü n ir’dir. Aydınlatan* açığa çıkaran, ışık tu tan


b ir kitaptır.

K u ra n oku n u n ca su su lm alı, o din len ilm elidir. S on sözü o


söylem elidir. G ü neşe k a rşı el fen eri yakılm az. O konu şunca,
n efsim iz su sm alı, h içb ir sıkın tı du ym adan teslim olm alıyız.
O Kur’a n ’trı açıklamasını Allah üzerine almıştır. (Kıyam e/19)
Onun ayetleri aynntdı olarak açıklanmıştır. (Fussilet/3)
Kur'an 'En büyük' haberdir, (Sad/66)
Kurran insanları en doğru yola iletir. (İsrâ/9)

A m a m a a lesef bugünkü M üslüm anlar, “uydum cem aate/


çoğu n lu ğa11 dem ektedirler. Baş İm am olan K ur’an 'a uym a-
386 İslam 'ın Pauluslarr Ü

m aktadırlar. Y ılla rd ır Kurban tefsiri d iye R isa le-i N u r oku yan­


lar, b ir tü rlü tefsirin d en aslın a geçem ediler. K u r'an sanki tüm
in san lara gön derilm em iş y a d a esrarlı, an laşılm az b ir k ita p ­
m ış gibi, onu ancak çok seçkin, özel görevli k im seler okuyup
an layab ilir ve bize a n la ta b ilir diyorlar, K u r'a n m k ırk vecih
ica zım isp a t eden eserler okuyup. A n a K itab ’a b ir tü rlü sıra
gelm iyor. G ünde bin lerce kez P eyga m b ere salâvat getirip de
on u n sü n n etin i doğru -dü rü st an latan tek b ir kitap okum a­
ya n la r gibi. Y ü zlerce h atim in ip, tüm sü lâlesin e bağışlayan,
am a b ir kere m an asını m erak edip oku m ayan za va llıla r gib i.

B ugün gerçek ten K u r an m eh cû r ve m etru k b ırak ılm ış,


l^ısavyuf l ^ t t m i resm en on u Üga^ve ip ta l etm iştir. Bâtın i
tefsirler can ın a okum uş^ İsra iliya t ve m evzu h ad isler İle din
arkadan dolan ılm ıştır. B u gün neye, n asıl in an acağım ıza ki-
t a p ^ e ğ İ, m ezhepler; îa rik a tla r ve on ların şeyh leri karar verir
olm uştur.

Bugün Kur*an m evlith an ların cep h arçlığı, gazelh an ların


yapacak ları seren atlar için gü fte olm uştur. E bcedçi, C ifirci ve
bilu m u m şeytan at ilim leri ile u ğraşan ların , m edyu m ların ser­
m ayesi olm uştur,

K u r'an artık din b ezirgan ların ın sırtın dan m ilyon larca lira
k azan d ık ları ekm ek kapısı oldu. C ennetten arsa satan ‘‘S û re­
lerin E srarı ve F aziletleri" türü k ita p la r on m ilyon larca adet
basılm akta!

Ç ok ü zü lerek söyleyelim kİ, K u r’an p ek çok kim sen in din i,


siyasi, felsefi, b ilim sel teo risi İçin b ir payanda, on la rın doğ­
ru lu ğu n u kan ıtlam ak iç in b ir araç olm u ştu r. Y a n i İn san ların
teorileri esas, Kur*an ise o n la n tasd ik etm ek, d o ğm -ya n lış
dü şü n celerin i m eşru laştırm ak için ku llan ılan ta li b irju n su r
olm u ştu r. H âlbu ki Kur*an esas, teo riler ona u ygu n olm alıydı.

T a sa vvu f felsefesi, K u r'a n î kavram lar yerin e başka k a v­


ram lar ku llanır. İslam ! kavram ların için i boşaltıp on lara b a m ­
başka an lam lar verir. M esela nefs, Kurban d a in san dır. İn sa­
n ın m addi ye m anevi olm a k toplam ıdır. Lâk in ta sa vvu f onu
tüm k ötü lü klerin m erkezi ya p a r ve onu öldü rm eyi am açlar.
Tasavvuf ve Ehl-i Sünnet 387

H âlbuki insana v e rile n tü m fıtri h asletler lü zum lu du r. O nları


yerli yerin de k u lla n m a k v e isra fa kaçm am ak gerekir.

T a sa vvu f tevh id İn a n cım , ilah an layışın ı bozm uştur. O n-


lara göre şirk; A lla h 'ta n v ^ h M a ra h akiki vü cu t ver­
m ektir. K u râ n ’dakİ “b eş er p eyga m b er” in an cı yok edilm iştir,
in san peygam ber gitmiş^ T a n n 'n ırı za lılrijya da n âsû tu olm uş-
tur. in san fıtra tta n k op a rd m ıştır, O artık ken disiyle devam lı
k avga yapan, a rıza lı b ir üp olm u ştu r.

Y a p tık la rı b â tın ı tev ille rle K u r’an 'ın can ın a okum uşlardır.

K imRahman olan Allah'ın kitabım görmezden gelirse ona şeytanı


arkadaş kılarız da o da şeytanm uydusu oluverir. Şeytan onlan
doğru yoldan çıkarır da o hala kendisinin doğru yolda olduğunu
zanneder. (Z u h r u f/ 3 6 - 7 )

M esela yu k a rıd a k i a yette geçen “R ah m an ’n m zik ri” ifa d e­


sin i b iz A lla h 'ın k ita b ı o la ra k an lıyoru z. O n lar İse “zik r” k eli­
m esine yin e k en d ilerin in u yd u rd u k la rı çeşitli ibadetler, sesli
ve h afi zik irler o la ra k a n la m verecek lerdir.
Mûslümanlar bu Kur'an*a uyup . uymadıklarından hesaba çekile­
ceklerdir. (Z u h r u f/ 4 4 )

Kurban M u h am m ed'in (sa v) hocasıdır. O nu dâTden ü sve-i


h asen e m ertebesin e çık a ra n K u r’an ’dır, O nun ah lakı/ldm llği,
k işiliği K u r'an 'dı. K u r an; b ed evileri h adari/u ygar yapm ıştır.
E şk ıyaları evliya ya p m ıştır. C ah iliye h aram ilerin den in san lı­
ğın görd ü ğü en m ü k em m el toplum u çıkarm ıştır.

Y egân e M ü rşid -i K am il, K ur’an’dır. A lla h 'ın kelam ın dan


daha doğru sözlü k im olabilip? N e o lab ilir? Kim irşad işin i,
A lla h 'ın m ü rşidin den d ah a iy i ya p a b ilir? “A llah kim i saptırır­
sa, onun için n e bir velî, n e d e bir m ûrşid asla bulam azsın.*
(K eh f/ 18) A lla h 'ın k ita b ın d a n u zaklaşan larm ne b ir d ostu ne
de b ir m ü rşidi va rd ır. M ü rşidi A lla h ve O ’n ıtn k itabı olan lar
asla şaşırm azlar.

T a b ii k i K u r an m u tta k ilere y o l göstericidir. D in de gu lû vve


sapan lara değil.
388 /s ta rn 'm F a ır iu s la n S

AUah kendinden korkan muttakiiere hakkı, batıklan ayıracak bir


Furkan/öİçû uertr, (Enfal/29)
Ey insanları Sizîere Rabbintzden bir öğüt göğüslerinizdeki (mane­
vi hastalıklar için) bir şifa ve müminler için bir hidayet/rehber ve
rahmet gelmiştir. (Yunus/57}

N asih at İstersen K u r'an yeteri K alb in i tem izlem ek İstiyor­


san, n efsin k ötü arzu ların dan ku rtu lm ak İstiyorsan K u ra n
tam arad ığın doktor! E n doğru y o la İleten b ir rehber, şaşm az
b ir pu su ladır! E bedî rah m et kaynağıdır. R ahm an ve R ahim
olan ın en gin rah m etin e gark eden esen lik p m an dırl

Akıl

T a sa vvu f felsefesi ak h önem sem ez, h atta onu küçüm ser.


A k h ^ ı^ im ^ o la ıı jD ilim i uk ıl-ü kal/ded i-kod u " o lara k görür.
A k lı ip ta l edip, kalp İle, aşk ile yo l aknayı önerir, M evlana,
aklı; aşk ve v e c d jle an laşılabilen İla h î h ak ikatler karşısın d a
çam u ra saplan m ış eşeğe ben zetir. “K afa in k â r eder, gön ü l ik ­
ra r eder." derler.
s- .. ............ - ■ ■■■ ■■ - *»-

H âlbu ki akıl A llah 'ın İn san lara verd iği en b üyük nim ettir.
D in in kayn ağı a k ıl değilse de din tam am en a k ıl d ışı değildir.
D in;^m akuldür, akİedllebilir, akla uygundur. D in asla aklı
dışlam az. K u r an yü zlerce ayetiyle Ekletm eyi em reder.

A lla h akletm eyen leri, körler ve sağırlar olarak n iteler, (B a­


k a ra / 171), B ilgi sah ip lerin in ancak ak ledebileceğin i h aber
verir. (Ankebut/43)

A llah , aklım ku llan m ayan ları p isliğe m ahku m eder. (Yu ­


n u s / 100) A k lım ku llan m ayan lar koku şm u ş ve çü rü m ü ş b ir
h ayatı yaşam aya, on u r kin ci, iğren ç b ir pisliğe dü şm eye m a h ­
kûm dur.

A k lı ku llanm am ak tüm sapm aların başlan gıç n ok ta sı­


dır. K im k i size akh ku llanm am ayı tavsiye ediyorsa, iy i b i­
lin kİ, onun İslam 'dan n asibi olm am ıştır. B u yü zd en A lla h
MMüşrifcter yalnızca bir pislik tir” buyurur. (Tevbe/28) A yette
geçen “necesün" kelim esi; dışkı gib i ga liz p islik lere denir. Y u ­
n u s / 100. ayetinde geçen “ricsü n " k elim esi İse; leş g ib i k o k ­
m uş, çü rü m ü ş p islik için ku llanılır.
Tasavvuf ve E h l i Sünnet 389

Şüphesiz, Allah katında yarcıhtmışlarm/cGnlüarm en şirreti/en za­


rarlısı a k im ı kullanmayan sağır ve dilsiz kimselerdir. (E n fa l/ 2 2 )

A k lın zıd d ı ahm aklıktır. H am akat; a k lın ı ku llanm am ak ya


d a ku llanam am aktır. Hz. İsa ’n ın ded iği gibi: “H er h astalığın
b ir çaresi vardır» lâ k in ahm aklığın yok tu r." A k im ı ku llan m a­
y ıp m ü şrik olan ahm aklar d a k an sere yakalanm ış, tedavi de
kabu l etm eyen h asta lık lı tiplerdir.

“A k ıl tekalif-1 llahlyenln/Ü ah^tekU flerin m ebn asıd ır/tem e­


lid ir. A k lı olm ayanın din l de yoktu r. A k ıl İle n ak il tearu z etse/
çelişse, sikil evvel, n akil ise onu n la m üevveldtr, (A kıl ön celikli
olup, din î m etin ler akla göre yorum lanır.J A k len caiz olm ayan
şey, şer*an d a caiz olm az." gib i pek çok özlü söz İslam kelam ı­
n ın esasıdır. A lla h in san ı a k ıl İle d iğer varlık lard an ayırm ıştır.
O n a a k ıl verd iği için soru m lu tu tm uştur. A k lı gld eren /u yu ş-
tu ran h er b ir şey h aram kılın m ıştır.

M a a lesef gelen ek sel halk İs la m V fo lk İslam , K u ra n ’dan


u zak laştığı gibi, aklı d a s a f d ışı etm iştir. B öylece h ak ve h a ­
kikatten b ir o k ad ar daha u zaklaşm ıştır. E lb ette akim sın ır­
la n vard ır. H er şeyin ölçü sü o değildir. 44H e r bir ilim sahibinin
üzerinde d a h a iyi bilen birt/A U ah vardır." (Yu su f/76) Y an ılırsa
vah yin kon trolü ile d ü zeltilir. Sağlam akıl ile sah ih n ak il/va­
h iy h içb ir zam an çatışm az, çelişm ez.

A k ıl, fıtra t ve va h iy b irbirlerin den asla ayrılm ayan m u h te­


şem b ir b M ım d u r:_A k led en b ir k albin ü rü nü olan bilim , fıt­
rat/tab iat veb ird e^ v a h iy . İşte sırat -1 m üstakim in^ dosdoğru
yolu n üç olm azsa olm azı,

K u ra n a k lım ku llan an ları, derin kavrayış sah ib i olan ları


“u lû T e lb â b " olarak n iteler ve alkışlar. B ir de bu a k ıl sahibi
k im seler istişare yap arlar, ortak akıl ile h arek et ederlerse ne
m u h teşem olur!

A h! B ugünlerde, akim ı kiraya verm em iş ne k ad ar d a az


M üslüm an var! N iye aklınızı k iraya veriyorsu n u z? d iye sor­
duğum b azıları da “N e İyi işte! H iç olm azsa k ira g e liri getiri­
y o r." d iye cevap vererek gü ya bu arad a ne k ad ar d a u yan ık
oldu klarım gösteriyorla r (!) N iye dü şü nm ü yorsunu z? H iç m i
390 Js îa / n 'ın Pavluslan H

sizde a k ıl yok? d en ildiğin de de “Biz kim iz ki, ak lım ız ersini


B iz şeyhlerim ize, b ü yü k lerim ize teslim olm uşuz* on lar b izim
adım ıza düşünm üşler, akledip -karar verm iş, b ize de ak ıllılık
ed ip on lara gü zel gü zel uym ak dü şer," diyorlar.

A k lı ve aklı ku llan m ayı dışlad ığım ız sürece* A lla h ’ın* ü zer­


lerin e rics/pislik, iâşe ya ğd ırd ığı zü m relerden olm aya m ah ­
kûm uz.
SÛFÎLER İSLAM DİNİNİ TAHRİP ETMİŞLERDİR!

Şeriatı Yetersiz Görürler

S û fîler, “Kur*an*m özü ve cevheri b izd e, kabuğu ve cü ru fu


za h ir u lem asın dadır." derler. K en dilerin e eh l-i lübb/özcüler,
za h ir u lem asın a eh l-i kışr/kabu kçu lar derler. G azâlı İh y â !sm -
da; “Z ah ir u lem asın ın b ild iği tevh id y a kabu k y a d a k a b u ­
ğu n k ab u ğudur. A riflerin b ild ik leri tevh id y a özdür, y a özü n
özü dü r.” der. M evlana; “B iz K u r’a h ın özünü, ru hu nu aldık,
postu nu köpeklere_a ttık ,” der, E bussuud E fendi de “B u sözü
söyleyen kâfirdir, k a tli va cip tir.” diye fetva v e rir.*1

S û fı K u şeyrî za h ir ve b a tın ı şöyle anlar:

Zahir, Salihlerle bir arada olmak; bâtın ise onların hürmetini


m uhafaza etmektir. Zahir; dünyada zahidlik; bâtın İse her iki
dünyada Allah ile yetinmendir. Zahir Allah'ı araman; bâtın O nu
bulm andır,2

İb n û l-A ra b i, h ayatın ın son gü n lerin i yaşayan Fahreddln


R â zfy e ya zd ığı m ektupta, oku yu p yazarak, İlim tah sil ederek
ve eserler ya za ra k öm rünü boşa geçirdiğin i, bunun y erin e
m ücahede ve m u kaşefe yolu n d an g iş e y d i b ü tü n b u n lara ih ­
tiyacın ın kalm ayacağım , elde ettiği b ilgilerin boşu n a oldu ğu -
nu, k eşF ve ilh am yolu n d an gitm eyen lerin akıbetin in hüsran
olacağın ı an latm aya çakşır*

D erler ki; “A b d est, nam az, oruç ve zekât ve h asen at gib i


ne k ad ar za h iri ib a d et ve taat varsa, bu n ların h ep si yü k te
ağır, pah ada h ajffifey M ürşkTin sözleri ise yü k te h afif, pah ada
a ğırd ır^

A b d u lhâktm A rva si ise; “A lla h bazı k u lla rın ın , öb ü r in san-


larla a raların a b ir perde çek erek m uhaseb esin i bizzat yapar

1 Süleyman Uludağ, age, s. 141.


2 Kuşeyrî, Leiai/âTfşârai, nak. Mustafa Öztürk, age, a. 116.
392 İslam 'ın Paviuslan H

ve cen n ete kon u lm asını em reder. M elek ler Y a R abbi! B iz bu n ­


ların j^ n r a tllk olm aya layık b ir İşin i görm edik. D ü n yada bû-
tû n İşleri şeriata aykırıydı. A lla h d a ded ik lerin iz doğrudur.
■ ı.v ' W b —b.—u-^^b* M JT-h-m- jr n r -■■—t.t .-m --¡Sj -j-r - ^ _ _______________ _ ı ,_| m L1 IT1

Lâkin on ların kalb in d e ben im sevgim y e r tutm uştu. O n lar


ben im sevd ik lerlm l/velilerlm i severlerdi. C ehennem eh il de
za h iren şeriata u ygun işler y a p s a d a kalplerin d e İla h ı sevgi ol-
m a d ığm d a n jjra yı h ak etm işlerd ir." Tam am en Kur*an ve İslam
d ışı şeyler söyleyerek ta sa vvu f erbabın a b ol keseden cen n et
d ağıtm ak tadırlar.3 *

Y etersiz gördü kleri din i/şeriaü , tarikat ve h akik a t ilave-


si ile tam am larlar. K in i; şeriat-h ak ik a t ik ilem ine a yırd ık la rı
gibi, K u r'an ’ın d a zahir ye b âtın an lam ların ın oldu ğu n u i ddia
ederler. Zah irin i avam ı, b â tın ın ı da şeyh ler anlar!

H âlbu ki A lla h “B u g ü n din inizi sizin için kem ale erdirdim


v e size olan nim etim i tam am ladım v e d in olarak size İsla m 'ı
seçtim * (M aide/3) bu yu rm aktadır. Y a n i b u son din in eksik
olduğunu, tam am lan m adığın ı k im se söyleyem ez. O na İlave de
yapam az* ten kisat dal O nun sen tezlere de İh tiyacı yoktur* O
İkm al ve itm am olunm uş b ir dindir. D in in k en disi A lla h u ı
yolu du r. O ’n u n İn san lar İçin seçtiği "S ıra t-ı m ü stakîn ı/her
şeyin den gede oldu ğu dosdoğru yo ld u r." S ırat-ı m ü stakim v a r
iken ta rik de n eyin n esi olu yorm u ş? Ş eriat; m eriba’a, ta tlı su
k ayn ağın a gid en yo l dem ektir. M ezhep; gid ilen yo l dem ektir.
B u kadar h akka gid en gen iş ve dosdoğru y o lla r varken* b in ­
lerce İslam d ışı felsefelerle doldurulm uş* uçurum k en arla­
rın d an geçen* dar, teh lik eli ta rik ler/ ta rik a tla r4 ile hakka ve
h ak ikate gidilem ez. S on din olan İslam ’ı kışır* kabu k gören y a
kördür* y a M üslüm an değildir.

3 İbrahim Sarmış, Tasavvuf ve İsİam, s. 526.


4 Kur’an'da yol anlamında sırat* sebil, tarik kelimeleri de kullanılmıştır, İl­
ginçtir. yol anlamında “sırat, sebil" gibi kelimeler kullanılırken la rö s a f ke­
limesi umumiyetle menfi anlamda kullanılmıştır. Örneğin Musa Peygamber
ve kardeşi Harun Mısırlılar tarafından tarikat düşmanı olarak nitelenmek­
tedir! Başka bir ayette; “Bte ayn ayn pek çok yollar/tarfkailar edinmişiz*"
(Cin/11) Kur+an*da “sırat* kelimesi: (bir ayet hariç) “dosdoğru" ve “Allah yokr"
anlamında kullanılmıştır, “Şu benim dosdoğru yoİıun/sıratancUr, başka yol-
larafsebüiere uymayın (Enam/153) Müslûmanlar Allah'ın Sırat-ı Müs­
takimine uyarlar. Onun bunun tarikine ve sebiline değil!
Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 393

T e v h ld ! avam /h alkın tevh id i ve h avâs/seçkin lerin tevh idi


diye İkiye ayırırlar* **Lâ İlahe İlla lla h ” diyen peygam berlerin en
bü yü ğü ve sonu ncu su Hz. M u h a m m ed i ve tüm İslam âlim le-
y ■ ____ | . r ___ ___ ^ ______, u ------- - t - f ..

rin i avam olarak n itelem iş ve Im çüm sem İşlfâîİir* H avâsm tev­


h id i ise^ L a m evcû da İlla h û ” , A lla h 'ta n başka m evcu t yoktu r,
j .t n __ - ■ ■ ■■ -ı__. _ .. p.^ ^ ı _ , J_.. . .. .. .. ■ ■ ■ .■ .. _ı -.1 - " ■ \ .i-. - M.T.r n ^ ı ^ l M ym ı.'-H- -■ -

bü tü n k âin at A lla h 'tır dem ekm iş!

Ü nlü İslam âlim i Ş âtıb ı sû ffierin şeyh lerin e a şın bağlı ol-
m alan n ın d in e ve n assa bağlan m aların a en gel olduğundan
şikâyetle şöyle d ert yanar:
Türedi sûfîler ayete, hadise ve şer! nasslara aykırı bile olsa muta­
savvıfların kitaplarda nakledilen sözlerine ve menkıbelere bağla -
myor ve bun lan kendileri için din hâline getiriyorlar. Veliliği sabit
olan zatların yaptıkları her İş ve söyledikleri her söz haktır, onun
için de uyulması gerekir. Fıkıh avam için, tarikat havâs içindir,
diyorlar. Mutasavvıfların söz ve davranışlarına hüsn ü zan gös­
terdikler! hâlde M üham m edin (sav) şeriatı konusunda hüsn-ü
zan beslemiyorlar. B u İse hakka tabi olmak m anasına gelmez,
kişilere uymak m anasına gelir.5

Allah'ın Kâinata Hnlfil Ettiğine ya da Kâinatla İttihad


Ettiğine İnanırlar

H ulul: A llah 'ın y a d a sıfatların ın birin e in tik al edip, onu n la


birleşm esi, A lla h 'ın in sa n vey a b a şk a b ir va rlık su retin de or­
taya çıkm ası dem ektir. H indu izm ve H ristiyan lık m enşeilidir.
M esela H ıristiyanlıkta T a ıın , N asıralı Isa olarak beden lenm iş-
tir. M ü slü m an lara bu sapıklık H ristiyan lık ve Y en i E flatu n cu
felsefe k an alıyla gelm iştir. A bdu llah îb n S ebe den en Y ah u d i
ilk defa, tan rısal b ir cü z ün A liy e ve soyuna geçtiğin i id d ia et­
m iştir. Ebu H ayyan el-E ndü lü si; h u lu lü n aslın da M ü slü m an
olm ayan, am a M ü slü m an görü n en bazı H ristlyan larca va h ­
d et-! vü cu t felsefesi a d ı altın d a tasavvu fa soku ldu ğu nu sö y­
ler. İb n Farız, îb n ü !-A ra b i, îbn SebTn, TÜIm sanî gib i sû fıler
A lla h 'ın zatıyla h er şeye h u lu l ettiğin i söylerler. uO n a /Â d e m e ,
ruhum dan üfledim " (H icr/29) ayetin den h arek etle bazı sû fîler
in san da A lla h 'ın ru h u ndan b ir parça bu lu n du ğu n a in an ırlar.
H er b ir şeyin A lla h 'ta n su du r ettiğin e in an ırlar. H allaç d a be-

5 Süleyman Uludağ, İslam Düşüncesinin Yapısı, 3. 68.


394 İslam'ın Pauktslan 11

şeri va sıfların d an sıyrılan sallh k im selere İlah ı ru h u n h u lu l


ed eceğin i söyler,6

İbn Haldûn; A llah 'ın kâinatın içinde m İ dışında m ı olduğu


konusunda i n s a i f l â n n ^ ı ^ l e ı ^ şöyle sıralar: Hadisçüen “A l­
lah yaratıkların a benzem ez”. kelam cılar; “Allah* oıflardm ı ayn
d a değildir, bitişikte değildir”, felsefeciler; “A llah, kâinatın ne
içindedir, ne de dışındadır^ sonraki sû fîler ise; “A llah yaratıl-
ıruşlarla b ir bütündür” derler. Bu bütünlük y a Aüah'm onlara
hulul etm esi ya da A llah 'ın bizzat kendisi olduğu aıflam

Tenasühsün ik i b içim i vard ır: B irin cisi: B ir ru h u n değişik


va rlık la rın vü cu tların d a yaşam aya devam etm esidir. B irin cisi
zam an la bü yü k oran da unutulur. İk in cisi ise; A lla h 'ın d ü n ­
y a va rlık la rı arasın da taksim edilm esi şeklinde olan ıdır. Yan i;
A llah cardı ve can sız va rlık la rın için e h u lu l etm iştir, girm iştir.
Bu h er ik i pagan felsefesi dah a son raları ta sa vvu f ile sistem -
leşecek ve kabu l görecektir. Ö zellikle fen a fillâh teo risi sufî
ler arasın da gen el kabu l görd ü k ten sonra, bazı sûfîle r ila lıî
va rlığa u laştık ların ı, onurda b ir old u k ların ı vey a İlah ı va rlığın
ken d ilerin e h û lu i H tiğ in i söylem eye b a şla d ıla r!

O ysa A llah; m ah lû katm dan h em y e r ve m ekân olarak ay-


n d ır/ b itişik değildir, h em de m ah iyet, h ü viyet ve sıfat b a k ı­
m ından farklıdır. B u selefin, kelam cdan n ve ön ceki sû fîlerin
görü şü dür. S on raki sû fîler ise; A lla h 'ın h ü viyetin de, va rlığ ın ­
d a ve sıfatların d a ya rattık la rıyla b ir bü tü n oldu ğu nu söyle-
in işlerdir. B u n a A lla h 'ın va rlık la rla birleşm esi/lttih ad denir.
B urada k a stettik leri ittih ad, A lla h ’ın Hz, İsa ’y a h u lu l ettiği/
onun için e girdiği, on u n la bü tü n leştiği şek lin deki H risü yan-
lan n id d iası ile aynıdır. O n lara göre yaratılm ışların tam am ı
O n u n görü n tü leri ve yan sım alarıd ır. O n lar vah d et-i vü cu t
teorileri ile, yaratan ve ya ratıla n arasın daki ik iliği de k a ld ıra ­
rak, zatta, va rlık ta ve sıfatta kadim olan ile hadis olan ların /
ya ratılm ışların b irliğ in i savu nm u şlardır. Farklı görü n m eleri
sadece b ir algılam a sorunudur. E şyadaki kesret sadece b ir
veh im ve h ayald ir.7

6 Y. Şevki Yavuz, “Hulul" mcL D İA , C. 18, s. 342,


7 İbn Haldûn, M u ka d d im e, s. 672-4.
Sufiler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 395

F erldü ddin A tta r'a göne va h d et den izin e dalan, aşk a teşin ­
de ya n a n la r için, “h er şey B ir’dir, B ir h er şeydir,“ “Sen ve ben
b ir ve ayn ı şeyiz, ik i göm lekte bu lu n an tek b ir vü cu t gib iyiz!“
A tta r’a göre A llah m u h telif şeylerde, m u h telif k isvelerd e tecel­
li eder! Hakk*ı arayan saiik, aradığı şeyi en sonunda ken din ­
de bu lu r ve k en disi d e tam am en H akk olur! Maşuksun (âşık
oldu ğu A lla h 'ın ) âşıkm ken disin den başk ası olm adığın ı fark
eder!*

P an teizm ile va h d et-İ vü cu t a rasın d a b en zerlik d ik k at


çek icid ir. Pan teizm e göre T an rı, d ü n ya yla özd eştir, bîrd ir,
ayn ıd ır, T a u n , tüm v a rlık la rın k en d isin d en tü red iği, k en d i-
sin d eiT su d û r ettiğ i, ta ştığı v a rlık tır. Pan teizm ; h er şeyi Tan r ı
gören a n la yıştır, T a n n , v a r olan h er şeyin top lam ıd ır, Dûn -
ya, Tan rTd an a yrı b ir cevh er d eğ ild ir. E vren ; T a n rTn ın k e n ­
d in i tra n sferin e ettiği, b içim d eğiştird iği d ah a alt seviyed ek i
fa rk lı görü n ü m lerin d en ib a rettir, P an teizm d e y aratm adan
ziya d e b ir tü r taşm a, feyezan söz kon u su du r, Işığın gü n eş-
ten çık m a sı gib i! M ad d eci p a n teistler T a m T y ı d ü n yayla b ir
II — ----- “T — .. 'P» 1 | ■ I M İ * IIIIII ^ l " 1 — '

sayar, F lo tin u s’a göre evren T a n n 'd a n tü rem iştir, S p in oza 'ya
göre T a n rı ve evren iç içed ir. K im isi de T a n n 'y ı in sa n a b en ­
zetm e yo lu n a gitm iştir, A n tropom orftst, İn san b içim li ta n n
a n l a d ı d a p an teizm d en b eslen ir. H er şey T a n rıd a n su du r
etm işse, in sa n da on u n en k âm il m azh an , görü n ü m ü ise^tn-
san d a ta n n n m görü n ü m ü dü r! İn san m A lla h ın b ir p a rça sı
'old u ğu n u kab u l ederler, İn san tan rılaşm ış, T a n n d a in san -
laşm ıştır.
--■-- - - ..

E zoterik/bâtın ı felsefeye göre T a n n yarad an değil, v a r


olan dır ve evren in tü m ü dü r. V arlık, O n dan v a r olm u ştu r,
O 'n dan çıkm ıştır/ su d û r etm iştir. H er va rlık Pandan b ir p ar­
çadır. P arçalar b ir bü tü n h âlin de T a n rftıın ken disidir, Evren-
de görü len şeylerden b a şk a b ir T a n n yoktu r, T a n n , evrende-
E ^ î î t û n v^ljJkJarm E b e n in başlan gıcı ve sonu
yoktu n Tann* evren ve in san aynıdır. E vren, makrokozm oz,
insan m ikrokozm ozdu r. ^

S M, Nazif Şahlnoglu, “Ferldüddin Attar7’, DİA, C, 4, s, 96.


396 İs la m 'ın Pavhıslan E

Y en i E flâtu n cu lu k/su dû r teorisin e göre T a n n ’n ın evren ­


den a y n ve b ağım sız b ir va rlığı yoktur* B u an layışa göre A lla h
h er şeyd ed ir ve h er şey A lla h ’tan su dû r etm iştir/doğm u ştu r.

T a sa vvu f d a A llah, evren ve in san a yrım ı y apm az» B öyle


b ir ayran ın göz ve ak ıl yan ılsam ası oldu ğu n a İnanır* B unun
sonu cu olarak, T a n n ’dan başka biGr şey"var olm ad ığı gibi, h er
h an gi b ir ya ra tm adan da söz edilem ez. Z ira Y aratan ile y a ra tı­
lan ayrım ı yoktur* D oğayla T a n n b ir ve ayn ı şeydir* Pan teizm i
y e su d û r teorisin i ila h ı din ler reddederken, A h tflT sto a cıla r,
Y en i E flâtu n cu lar, Yah u di K ab alaistler ve va h d et i vü cu tçu lar
savu n m akta d ırla r»

Ş ebu sterî H allâc-ı M an sû r için şu n ları söyler:

Enel hak, mutlak olarak sırlan açığa vurmaktır, Hak'tan (Al­


lah'tan) başka kim Ene’İ-Hak diyebilir? Alemin bütün zerreleri,
Mansûr gibi EneThak* demektedir, Sen ister onları sarhoş sa y
ister Mansurt Kendini sen de hallaç yapar, varlık pamuğunu
atarsan, Hallaç gibi bu sözü söylemeye başlarsın. Hak'tan başka
varlık yok*** İster O haktır de İster ben Hakkım de*

B u felsefe A lla h ın va rlık la rın ve in sanın su retine gird iği


in an cın a dayanm aktadır, B a zı H n stiyan m ezh eplerde C enâb-
ı A lla h 'ın H z. İsa’y a h u lu l ettiği, ya n i Hz* İsa su retin e g ird i­
ği kab u l edilm ektedir* H z. İsa h akkm daki İlah lık id d ia sı da
bu radan gelm ektedir, H allâc ve B â yezld d B istâm ı gib i m u ­
tasavvıfların b u in an çta old u k ları görü lm ektedir. H a lla c ın
o m eşhu r olan "E n e’l H ak" sözü b u felsefen in b ir ifadesidir*
Y a n i A lla h 'ın ken disin e h u lû l etm iş oldu ğu nu ifad e etm ekte­
dir* B istam i de “M â fî cu bbetı sivallah ” (C übbem de A lla h ’tan
başka b ir şey yoktu r) sözü bu in a n a n tezahürüdür. Ş em si
Tebrizi* d e h u lû liyye m ezh ebin den b ir m u tasavvıftır. Mertakt-
b u ’l-A rifinde A lla h 'ın K im ya H atun su retin de Şem s’e görü n ­
düğü anlatılm aktadır* Ş em si T e b rizfn in “O sen in gördü ğü n
C enâb-ı A llah ben i ne k a d a r çok seviyor k i h an gi su rette d i­
lersem , öylece b an a gelir* B u defa d a K im ya su retin de g e ld i,”
sözü, onun h u lû l in a n a n d a olduğunu gösterm ektedir. Bu
sözü ile, Y ü ce A lla h 'ın K im ya h atu n su retin e girm iş oldu ğu nu
ifad e etm iş olm aktadır. Şem s, b u h u lû l felsefesiyle M evlan a’y ı
Sûfîlcr İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 397

etkilem iş ve onu ken disin e bağlam ıştır. M uham m ed İkbal de


M evlan a’m n h u lû ll görü şlere sahip oldu ğu n u ö m eld e r vere­
rek açıklam aktadır,a

Kabir ve Yatırları İbadethaneye Çevirm işlerdir

Peygam berim iz “A llah Y ah u d i ve H ristiyan lara lan et etsin,


peygam b erlerin ve sa lih kim selerin k a b irlerin i m escit ya p tı­
la r," (Buharî, Salat, 48) bu yu rm asın a rağm en tasavvu fçu lar
d a tıp k ı H ristiyan ve Y ah u d iler gib i k abirleri, ya tırla rı ta va f
etm eyi, ziyaretgâh edinm eyi, ü stlerin e kubbe yapm ayı, taşı
top rağı ile teb errü k etm eyi, için d ek i ölü lerd en yardım istem e­
yi, sıkın tıların ı o n la ra a rz etm eyi ad et ed in m işlerd ir ve böyle-
ce cah iliyye şirk in i tek rar h ortlatm ışlardır,

T asavvu fta ^türâb, türbe, h âk" den ilen top rak çok ön em ­
lidir. E rm işlerin "tü râb -ı kadem , h âk -ı p ây" d en ilen ayağının
tozu b ile çok d eğerlid ir. B u toza yü z sü rebilm e özlem i için de
d ervişler yanıp, tu tu şu rlar.

G ü nü m ü zde ep ey azalsa d a eskiden tü rbelere ku rbanlar


adanır, a ltın la r hediye edilirdi, Tü rb edarlar d a bu arada m alı
götürürdü.

K abirlerdeki kim selerle rabıta yapm ak apaçık şirktir. B u ­


nun pu tp erestlik oldu ğu nu söylem ek de h er M üslüm anm
borcudur.

K endi m ezarım m abetleştiren lere b ile la n et eden b ir P ey­


g a m b e rin üm m eti bu gü n n e y a z ü e k i, k a b irleri ib ad eth an eye
ç e ^ m ıiştir. M a a lesef bu gü n Peygam ber in m ezarım bile M üs-
lü m an lardan b ir tab u r asker koru m aktadır,"Peygam berim iz
kabirlereT sarşı yön elerek dua etm eyi yasaklam ışken, bizim -
k iler ise re s m e n j^ v a f etm ektedir. Ö rneğin İstan bu l Yu şa te­
pesinde, Yû şa/Y eşu peygam berin m ezarı ta v a f edilm ektedir,
Yu şaTım İstan bu l sırtların d a ne işi v a r id iyseî9
10

9 İbrahim Sarmış, Tasavvuf-Tarikat Kültürünü Savunmak,/Yaşar Nuri öz-


tüık* H a k söz D e rg is i -Sayı: 71, Şubat/97.
10 Herhâide Syonlstlere sizin arz-ı mevud'unuz (vaat edilen topraklarınız)
İstanbul'a kadar uzanıyor diye yol gösteriyor olmalılar. Burasım 19831er-
de bir araba dolusu Îmam-hatip öğretmeni kursiyer Ue ziyarete gitmiştik.
398 İslam'm Pavhıskuı H

Bu b id a ti yin e sû iîler başlatm ıştır. T a sa vvu f b ü yü k lerin ­


den Ebu N a sr es-S errac'm (H 378) “B en öldü ğü m de cen aze­
lerin izi tü rbem in önünden geçirin i T ü rb em in ön ü n den g eçiri­
len h er b ir cen aze m u tlaka m ağfiret olu n u r/ ded iği N efahatül
Üns’te n ak loh u lu r.11

M ezar ziya reti ancak ölüm den ibret alm ak için olu rsa c a ­
izdir, A k si h âld e Peygam berim izin ilk zam an larda koydu ğu
m ezar ziya reti ya sa ğı tek rar devreye girer. Pekâlâ, b u yasağı
bu gü n kim devreye sokacak ve n a sıl u ygu layabilecek?

H âlbu ki b u gü n tü rbe ve k a b irler ölü lerden m edet u m uldu­


ğu, sıkın tıların arz ed ild iği b irer su n ak olm uştur. D in leri ya ­
lan ü zerin e ku ru lu olan b u kim seler: “İşlerin izd e b ir çıkm azla
k arşılaşırsan ız, k ab ir eh lin d en yardım istey in iz/ diye h ad is
u ydu rm u şlardır. B unu dd tü rb elerin en görü n ü r yerin e a sa r­
lar, K abirdeki ölm üş şeyhler, öldü kten sonra d irilerle h ayatta
oldu ğu ndan daha fa zla m eşgu l oluyorm uş. R u h ları kırım dan
çıkm ış k ılıç gib i çok daha a k tif oluyorm u ş!

K ızım ız evde kalır, çocu ğu m u z işe girem ez ise, h em en solu ­


ğu ya tırla rd a alırız! K arım ız gebe kalm az, “al san a b ir göbek,
v e r bana b ir beb ek“ diyerek, A dan a’d a Ç oban D ede tü rbesin i
gö b ek ata ata ta v a f ederiz,

S ah abe-i K iram m çoğu harp m eydan larında, İslam ’a h iz­


m et yolu n da Ö m ürlerini feda ederken, gü nü m ü zü n sû fileri
tekke köşelerin de m eskenet ve atalet için de tespih çevirm ek­
te, A lla h ’ta fa n i olup, A lla h ’a va sıl olm a h aya lleri ku rm akta­
dır. H içb ir şeyden h ab eri olm ayan, çoktan toprağa karışm ış
ölü kim selerin b a şın d a p ila v b ek ler gibi, bekleyip, onlardan
feyz alm aya çalışıyorlar. K en dilerin e yardım etm esini b ek li­
yorlar! A lla h herh alde b ir in san ı b u k a d a r şaşırtır, h aktan b u
k ad ar u zaklaştırır!

17 metrelik İnsan cesedi olmaz diyen ben tek kalmıştım. Bu yatırda Mu­
sa'nın fetası Yuşa yatarmış] Kadınlar tavaf ediyorlardı. Caminin resmi
görevlisi de blnbir palavra İçeren bir kitab bastırmış. Cuma hutbesinin
konusu Yuşa Hazretleriydi. Kitap kapış kapış satılıyordu. Herkes mem­
nundu, ben hariç.
11 Ömer Temlzel, Kıtran'ı/ı Gölgesinde Katıksız Sohbetler I, s, 91.
Sûiıler İslam Dtolni Tahrip Etmişlerdir! 399

E sad C oşan, T a sa vvu fa Giriş k itab ın d a ölü lerd en yard ım


İstem eyi ta vsiye eder:
Büyüklerimize bir Fatiha, üç ihlâs okuyun, gönderin ruhaniye ile­
rine. İstimdat edin [onlardan yardım isteyin). Şirk olmaz mı? Ol­
maz! Allah'ın sevgili kullan olan Evliyaullah, vefatlarından sonra
da insanlara müessirdir. Yani tasarruf sahibidirler,

M ehm ed Z a h it K otku d a Tfctsautni^ A h la k k itab ın d a ölü ­


lerin dü n yadakilere fayda ve za ra r verm eye devam ettik lerin i
söyler:

B a zı m ü rit de şeyh vefa t ettikten son ra ken disin e ra b ıta


yap tırm ıştır. B azısı d a m eyyit ah irete in tik al ettikten son ra
dü n yaya iltifa tı kalm az, d em işlerd ir k i, bu söz çok h atalıdır.
B u söz evliyau llah in din d e tasarru fatı in kârdır, E vliyau llah ın
tasarru fatı ah irete İn tikal ettik lerin d e de devam eder.

M ahm ud U staosm an oğlu da;

Şüphesiz ölülerin ruhantyetleri clsmanlyetlerlne galip oldukları


için değişik şekillerde gözükürler. Hayatlarında da ölümlerinden
sonra da kendilerinden tasarruf vuku bulur.12

H em de bu n u R u h u 'l-F u rk a n tefsirin d e ya za b ilecek k ad ar


M ahm ud E fen d i K u ra n T n ru h u ndan u zaktır.

"İşlerin izd e b ir çıkm azla karşılaşırsan ız, k ab ir eh lin den


yardım isteyin iz." d iye n ak led ilen ya la n ı İzah ı k ab ilin d en Ra-
m azanoglu M ahm ud Sam i, Peygam b erim izin “E y b en im üm ­
m etim , b ir problem in iz, b ir gam ve k ed erin iz olu rsa evliyau l-
lah m ziyaretin e koşu n u z ki, on ların b erek etiyle soru n u nu z
çözülsün, gam ve ked erin iz kaybolsu n ." bu yu rdu ğu n u söyler!

İsm ail Ç etin de “R asu lü n ü n hürm etine deyip A lla h 'ta n is ­


tem ekle, Y a R asu lallah! B enim şu İh tiyacım ı gid er dem ek ara­
sın da h içb ir fa rk yoktu r. Peygam berin in zatın d an istem ekle,
A lla h 'ın zatın d an İstem ek arasın da h içb ir fa rk yok tu r." d iye­
bilm iştir.

Ç ünkü Pavlu s din inde de A llah ve M esih ayn ı z a ttı.13

12 Mahmud Ustaosmanüğlu, fiuhul-Fhrkttn* C. 2, s. 67,


13 İ. Sarmış, a g e t s. 525.
400 İsİnm ’tn Pavhıslan S

ED eıijte Yazdıkları K lU ph ınm Allah'tan Diye Takdim


Ederler

T asavvu fçu lar ken d i kitap ların ı A lla h 'ın k itabıym ış gib i
överler. Peygam ber C ebrail va sıta sıyla va h iy alırken b u n lar
d oğru d an /vasıtasız A lla h 'ta n ald ık larım söyleyebilm işlerdir*
M esela M evlan â M esn eü fsi h akkın da şöyle der:
Hüzünleri giderir, bir şifadır kalplere
Ledüımi mana verir Müteşablh ayetlere*
Kur’am Kerim gibi kimini hidayete
Kimini hak ettiği dalâlete sevk eder,
Şerefli kâtiplerdir onun yazıcıları,
Temastan men ederler temiz olmayanları*
Kalbe mutluluk verir, huylan güzel eyler,
O İlhamla İnmiştir* Alemlerin rabbinden.
Gelemez batıl onun önünden ve ardından,
Koruyucu olan Hak onu korur, gözetir,
Kİ o merhametlilerin en merhametlisidir.
Mesnevi kitabının başka adlan da var
Adlarını veren ise Allah’ın kendisidir.

M evlan â'n ın M esn evisi için ku llan d ığı yu k a rıd a k i deyim le-
rin t a m a n n ^ l^ 'ın ^ n d i k itabın a verd iği sıfatlardır. M evlevi-
ler daha da İleri giderek, “M evlan â'n m M esneu f si, Fars d ilin d e
b ir Kur^anyiLT, derler. MoÜa Cam i, M evlanâ için şöyle d iye­
b ilm iştir: “G erçi o peygam ber d eğild ir am m a k itab ı va rd ır.”
B u n u n nedeni, Ş aranî gibi b irisin in açıkça söyled iği gibi, “k â ­
m il velîlerin sözleri esas itib ariyle h ata kab u l etm ez. O n larda
yan ılm a olm az" (!) anlayışıdır.

M u h yiddin İbnü 'l-A rabî, F u sü sü *l-Hikem adlı k ita b ım rü ­


yasın d a doğru dan P ey ga m b erin elin d en ald ığım id d ia eder.
R ü yada R asu lu llah ’ı gördüm ve iü ısû sü 'l-H item k ita b ım y a z ­
m am ı em retti. S ize söyled iklerim iz O ndan bizedir. B izim size
verd ik lerim iz b izd en sîzedir.

Fütuhât-ı M ek k iye ’y i ise d oğru d an A lla h 'ta n a ld ığım sö y­


leyebilm e cü retin de bulunm uştur, Ş eyh u 'l-E kber şöyle der:
Süitler İslam Dinini Tahrip Etmlşlerdirî 401

Yazdıklarımın hepsi imla-yı ilahiye, ilka-i Rabbaniye ve nefes-i


1ruhaniye istinat etmektedir. Bilgilerimiz vahy-1 İlhamdır. Akıl ve
fikir ürünü değil, feyz-i İlahîdir.14

M ahm ud E fen di, -d ö rt m ezh ebin m üftüsü, m eşayih ti k i­


ram dan diye tak d im ettiği, aynı zam anda hocası o la n - A li
H aydar E fe n d in in şöyle d ed iğin i naklerder: “D ü nyada (in san ­
ların ya zd ığı) ik i k ita p va rd ır ki, İtiraz kabu l etm ez! B iri M e s ­
n e v i d iğeri R isafe-t K u dsiyyeî” 15

T a sa vvu fçular, ilh am ve m arifetle ya zd ık la rı kitapların a


ku tsallık izafe e d e r l e r v e e ı ı ç o k b u tü r kitap lara değer v e ­
rirler, M esela N akşü er İm am R a b b a n in in eserine M ek tuba t-
ı K u d s ty y e f K u tsa l M ektublar derler. B azıları da G a za lin in
İh y S sı için; “İhya, hem en hem en b ir K u rTan ola ya zd ı.“ d er­
ler, T a sa vvu fçu la r arasın da “H addese kalbı an R abb î/ K albim
R abbim den riva yet etti kİ" sözü yaygındır.

Yazıklar otsun o kimseler ki! Kendi elleriyle kitap yazarlar, sonra


bu AUah kalındandır derler... (Bakara/79)
t

Pavlu s da ya zd ık la rı k itap ları İsa'dan va h iy ile alıyordu.

A llah'ın Ayetlerini Batıl Teorilerine Göre Tevil Ederler

S û filerin fik ir bab alan olan batim ler, K u r an'ın zahiri an la­
m ının yan ın d a b a tım anlam ı olduğunu, hatta zahiri anlam ının
batını anlam ı yan ın da, özün yanında kİ kabuk kadar, kışr ka­
dar kıym etsiz olduğunu, asıl m ananın bu özde/bâtm î anlam da
olduğunu, bu kışırdan/zah irden , şeriat kabuğundan kurtul-
m p c gerek tiği fik rin i yaym aya çalışm ışlardır, Bu bâtın ı anlam ı
bulan kim seden d in î tekliflerin kalkacağını söylem işlerdir.

Ü nlü H a n efî âlim N esefi, A k a k fin d e; “N aslar/ayetler za ­


h irleri ü zered ir. A yetleri za h iri anlam ından başka m analara
çekm ek b â tın ve İlh ad eh lin in id d iasıd ır," der.

S û fıler, k en d ilerin e ledü n n i ilim verild iğin i kabu l ettik le­


rin den d olayı, K u r an ın b âtın î yoru m u n u yap m ayı k en dilerl-

14 Süleyman Uludağ, İslam DtjLşünc^smin Yapısı, s. 138-9.


15 İsmet Gartbullahm Risale d Kudsiyyesİne Mahmut Ustaosmanoğlu'nun
yazdığı önsözde, http://darusselam.com/Risaled Kudsiyye Tercemesi.
402 İslam 'm Pavtuslartn

ne verilen b ir h a k olarak görü rler. Ö zellik le fels efi ta sa vvu f bu


kon u da h addi oldu kça aşm ıştır* O n lar ken di gayriislam l fe l­
sefelerin i m eşru göstereb ilm ek için ayetlerde h er tü rlü ça rp ıt­
m ayı yaparlar. K itaba uym azlar, kltabın a ^ y ^ u r u r ja n O n lar
için asıl olan b a tıl İtikattan dır. H âlbu ki h er b ir M ü slü m an'ım
diyen kişi, k en disin i K itab'a u ydu rm ak m ecbu riyetindedir.
O n a teslim olm ak zoru ndadır. B unların K u r'an ’a u ym ak gib i
b ir dertleri asla olm am ıştır* K u r'an 'ı h er tü rlü zorlam a te ­
villerle alt-ü st etm işlerdir. M esela İb n ü l-A ra b î, (B akara/98)
ayetin i tefsir ederken, C eb ra il'i faal a k ılt M ikall'l a ltın cı fe le ­
ğin ruhu, İs ra fil'i dördü ncü feleğin ruhu, A zra il'i ise; yed in ci
feleğin ru h u olarak, ayrıca M ik ail ve İsra fil'i em in akıl olarak
tefsir etm iştir* Y in e “R abbim iz sen bu n u boşu n a yaratm adın,
sen t tenzih e d e r iz ” (B a k a ra/ 191) ayetin i şöyle tefsir eder: “O
ken din den başka b ir şey yaratm am ıştır, eğer H ak'tan gayrı
b ir şey yaratm ışsa o b atıld ır."

K u ra n d a İb rah im 'in (as) b abası A zer olarak geçer.


(E n'am /74) Lâkin n û r-i M u ham m edi teorisin i esas ald ık ların ­
dan A zer, “İb rah im 'in b a b a sı d eğil am casıdır, zira o zam an lar
am caya da baba den irdi." derler.

S û fîler h er ayetin b ir zah ir, batın, h ad ve m atla' olm ak


ü zere d ört anlam ı va rd ır derler, “ ...y a ş v e kuru n e va rsa her
şe y apaçık bir kitaptadır (E n'am /59) ayetin de kastedilen ki­
tap levh -i m ah fu z olm asın a rağm en, işa ri tefsir gelen eği bunu
K u r an olarak kabu l etm iş ve h er ilm in on da m evcu t old u ğu ­
n a kail olm u şlardır. D olayısıyla h er şeyi K u r a n a söyletm eye
kalkm ışlardır.

Ö rn eğin sû fî m ü fessir T u sterî, “M u sa'nın ardından kavmi,


zinet takımlarından canlıym ış g ibi boğüren bir bu za ğı heykeli
yaparak , onu tanrı e d i n d i l e r (A ra f/ 148) ayetin i tefsir ederken
şöyle der: “İn şam A lla h 'ta n çeviren aile ve çocu k gib i h er şey
in san ın bu zağısıdır, Y ah u d iler o b u zağıya tapm aktan, an cak
n efislerin i öldü rerek k u rtu ldu lar,”

M esela “ O nun izn i olm adan katın d a şefa a t ed ecek kim dir?”
(B akara/255) ayetin i “Kim n efsin i aşağılarsa şifa b u lu r,” d iye­
Sûfiler İsla m Dinini Tahrip Etmişlerdir! 403

b ilecek k a d a r sa p ıta n la r çıkm ıştır. B u ayeti bu şekilde tefsir


eden in h ü k m ü n ed ir? diye Ş e y h ü lis la m S iracü ddin ’e so ru l­
du ğu n da, "M ü lh id o lu r/ d em iştir.16

Allah'ın Gibad Emrini» Nefisle Mücadeleye


Dönüştürmüşlerdir
T a sa vvu f; m ü m in in İç dü n yasın da verd iği m ü cadeleye iç
cih a d / n efisle m ü cadele, dış dü n yada verd iği m ü cadeleye d ış
cihad / d ü şm a n ile savaş olarak tanım lar.

G ü ya P eygam b erim iz b ir savaştan dönerken "“K ü çü k ci-


h addan b ü y ü k cih ad a dönüyoruz.* dem iş. B u nu n ü zerin e
sahabe b ü y ü k cih ad n ed ir? d iye sorm uşlar. Peygam berim iz
de "N e fis le m ü cadeledir/savaşm aktır." d iye cevap verm iştir.
B u ise a p a ç ık b ir u ydu rm a riva y ettir,17 B u h ad is ile o n la rca
cih at a y e tin i ilga ve İm ha etm işlerdir. H erhalde A m erik a v e
on u n m a ş a la rı K u r’an ’ın cihad em rin i yo k eden bu sa p ık lara
ne k a d a r teşek k ü r etse azdır. B u soytarılar a zıcık u su l-u fı­
kıh b ils e le r b öyle m evzu b ir sözü n K u r’an ’m on larca m u h kem
ayetin i n esh edem eyeceğin i bilirler. A m a bu n ların h er sözü n ­
de b in ler h ik m et saklı oldu ğu n a in an an o kadar za va llı v a r k i!
T op a l m a lın kor m ü şterisi olurm u ş m isali bu sapık d ü şü n ­
celerin n ice cahil, kör* ahm ak ta lib i olabilm iş, bu ga yrlisla m i
fik irler el ü stü n d e tu tu labilm iştir.

Ciha n ın b ir zam anlar tozunu attıran, cih an gir b ir m illet


olan M ogollar, ta sa vvu f şerbetin i içtik ten sonra yeryü zü n d e
esam eleri oku nm ayacak sıradan b ir m illet olu verm işlerd ir.
C en giz H a n ’ın toru n ları tasavvu fla tan ıştıktan sonra, İşgal e t ­
tik leri top lu m la n n din î kü ltü rü ile tan ıştıktan sonra, o sa va ş­
çı h âllerin d en eser kalm am ıştır.

"Y etm iş ik i m illeti b ir gören, sevelim sevilelim , bu dün ya


kim seye k alm az.” diyen, "vu ran a elsiz, söven e dilsiz o lm a yı”
öğü tleyen d ir yaşam felsefesi kötü lü klerle, za lim lerle ne d iy e,
n eden savaşsın ? "M evlam n eyler, neylerse^ güzel eyler^_arif/
süit onu seyreyler." diyen, edilgen b ir seyirci konum undgjki

16 İsmail Cerrahoghı, T e fs ir T a rih i C, 2. s. 9-13,


17 D iyanet İlm i D e rg i C. 37 sayı 1 s. 45.
404 Jslam 'tn f t o iu s la n J l

derviş n için bu dü n yan ın gid işatın ı değiştirm ek İçin savaş


m eydan ların a atılsın ?

Rabıta Diye Bir İbadet Uydurmuşlardır

N akşîler; A l-i îm ran/200, ayetin deki “R abitû ” em rini ra ­


b ıta yapın diye çevirm işlerdir. H âlbu ki ayetin anlam ı şudur:
“E y im an edenleri S abredin /zorlu klara k a rşı direnin , d iren iş­
te bu lu n u rken birb irlerln izle dayan ışm a için de olun, R ib at
yapm (hazır k ıta bulundurun, cih at için tetikte durun, tnevr;
zilerin izi koruyun) A lla h 'a karşı gelm ekten sakın ın k i ebedi
ku rtu lu şa ereb ilesin iz,” A yetin önünde arkasın da Ş eyh efen ­
dilerle rabıta yap ılacağın a dair en u fak b ir em are yoktu r.

R abıtaya d elil olarak getirdikleri, en önem li delil olarak


su n du kları “O 'n a yak laşm aya çalışın / O h a yaklaşm ak için
vesile a ra y u ı" (M aide/35) ayetin i V esile m addesinde etraflıca
ele aldık. B ütün m ü fessirler bu ayette k i ‘"Vesile arayın ” em ­
rini, O n u n em ir ve yasak ların a ria yet ederek A llah 'ın n za sım
kazanm aya çalışm ak anlam ında yoru m lam ışlard ır,18

Yine şu ayetten R abıta yapm ayı çıkarm ışlardır: “E y iman


edenler TA lla h 'ta n korkun ve sadıklarla./doğru insanlarla bera­
b e r o tu n " (Tevbe/119) Bu ayetteki “sadıklarla b erab er olm a­
y ı” m ürşid-İ kâm il olan zatlarla rabıta yapm ak olarak yoru m ­
lam ışlardır, H âlbu ki bu ayetin “R abıta yapm ak” ile en u fak
b ir alakası yoktur. B u ayet, Tevbe/117-9. İle b ir bütündür.
Bu a yetler T eb ü k seferin e m azereti olm aksızın katılm ayan
ve bunu h içb ir yalan u ydu rm aksızın Peygam berim ize a n la ­
tan Kâb b. M âlik ve iki arkadaşı hakkında in m iştir. Kâb, T e ­
bü k S eferi dönüşü Peygam berim izle m escitte k arşılaşır ve o
sıcak gü n lerde n efsin e ağır geld iği için sefere katılm adığım
söyler. Sonra elli gü n kadar sü recek bu üç sahabenin tec­
rit sü resi başlar, A lla h 'ın hükm ü beklenm eye başlan ır, Kâb
yaptığın dan çok pişm andır, tövbe eder, tövb esi kabu l olunur.
İn en ayetler “bu kim selerin h ataların dan dönm eleri n eden iy­
le A lla h 'ın tevbelerin i kab u l ettiğin i, eskiden olduğu gib i A l­
lah 'tan korkm aya devam etm elerin i ve savaşa katılan d iğer

18 Ferit Aydın, T a rik a tta R a b tîa ve N a k şib en d îlik , s. 55-67.


Sûfîler İslam D inini Tahrip Etmişlerdir! 405

sa d ık la rla / M ü slü m a n la rla b erab er olm alarım * on lardan ay-


n lm a m a la n m ” em retm ektedir. Ç ü nkü K âb o gü n e k ad ar olan
savaşların h içb irin d en geri kalm am ıştı. N a sılsa bu defasm da
cih attan g e ri k a lm ıştı. A yetler; “B ir d ah a b öyle yapm ayın* A l­
lah 'tan korkun* sa d ık la rd a n / p eygam b er ve sah abeden a yrıl­
m ayın* sa k ın m ü n a fık la rla b era b er olu p cih attan geri kalm a­
yın " şek lin d ed ir.

A yrıca; “Sadıklardın; kim old u ğu b a şk a a yetler açık lam ak ­


tadır;
Müminler, yalnızca AUah'a ve elçisine iman edenler* sonrada her­
hangi bir şüphe duymayan ve AUah yolunda mallarıyla, canlarıyla
cihad edenlerdir, İşte bunlar sadıklardır. lHucurat/15)
...Allah'ın lütfunu ve rızasını arayan, AUah ve Rasulüne yardım
edenler var ya, İşte onlar sadıklardır. (Haşr/8}

A sh ab ın b a zısı ölü n ceye k a d a r R esu lu llalTın yan ın d a sa­


vaşm aya yem in etm işlerd i. B u n ların b ir kısm ı verd ik leri söze
sadakat gö sterip , şeh it düşm üşler* b a zısı d a verd ik leri sözü
yerin e getirm ek için sırala rım b ek lem ek teydi. A h zab savaşın ­
da, dü şm an h er b ir yön d en geldiğinde* bu m ü m in lerin im a ­
n ım ve teslim iy etin i arttırm ıştı. İşte şu ayet; ah din e vefa gö s­
teren bu sa d ık la n anlatm aktadır: “ M üm inler orasında A lla h 'a
verdiği sö z ü yerin e getiren nice yiğitler/sa d ık adam lar vardır *
Onlardan kimisi (şeh it olm ak ü zere) verdiği sözü yerine getir­
m iş * kim isi d e şehit olm ayı bek lem ek ted ir* (Ahzab/23) Tü m
bu ayetlerin , “S ad ık la rla b erab er olu n " em rin in şeyh lerle ra ­
bıta yap m ak la en u fak b ir a lak asın ın olm adığını* tam aksin e
fiili cih ad a katılan* sözü n ü n eri sa d ık kim selerle b erab er ol­
m ayı em rettiği ortadadır.

E ğ e r je v b e /119. ^ e tin d e k i sachk kim seleri* tarik atçıların


an lad ığı gib i “şeyhler* evliyalar*“ olarak an layacak olursak*
bu takdirde şeyh* evÜ yaj3İaınayan tüm m ü m in leri yalan cı ve
m ü n afık o lara k n itelem iş oluru2. Z ira “sadık” olm ayan kişi
yalan cı ve m ü n afık ta b ia tlı kim sedir. E vliyau llah olmayan*
CTÜyau'ş-şeytan'dır* K u r’a rfa j£öre bu İkisi arasın da ü çü ncü
b ir s ın ıf yoktur* T a sa vvu f eh lin in an ladığı anlam da “ve lî veya
şeyh" olam ayan herkes* A lla h ın v e lîle ri değil* Ş eytan ın dost-
406
İsla m 'ın P a vlu sîa n B

Iaxı olm u ş olur. B u ise, tüm mûmküere y a p ılm ış b ü y ü k b ir


yalancı k en d ilerid ir» H em -
ayete olm ayan b ir anlam yükleyerek- AUah*a iftira atm akta,
h e m d e jüm m ü m in leri sadık olmamakla İtham etm ek ted irler»

O g ü n biz bütün insanları inıamkınyia/ö n d e rle riy le çağ t-


np (toplayacağız)." (îsrâ/71) ayetindeki im am /ön der kelim e-
sin i Şeyh E fen diler olarak tevil etmişlerdir. B u ve b en zeri
ayetleri 1820 lere k a d a r yaşam ış hiçbir m ü fessir b u n la r gib i
anlam am ıştır. A yetlerin bağlamı, sebeb-i n u zu lü b u n la rın
tüm İd dialarım reddetm ektedir. Tüm ya p tık la rı a y eü bu ­
lu ndu ğu bağlam dan, Kur'an’uı bütünlüğünden k op a ra ra k
“cım bızlam ak"tan ibarettir. Allah'ın m n ^rh m m aksad ım
tersin e çevirm ek, Yah u dllerin yaptığı gibi k elim eleri k on u l­
du kları yerden koparm ak, kelimenin ilk akla gelen , h erkesçe
bilin en an i anım dan uzaklaştırıp, kelimenin ü çü n cü , beşin ci
sırad ak i u zak anlam ım vererek, kitabı ta h rif etm ektir.

_Şudur: Allah'ın zatın ı dü şü nm ek ya-


J ^ ü ı A llah 'm LeceUi ettiği en m ükem m el su ret olan
in san -ı kâm Ü/Şeyh efendiyi devamlı Ip ü td a tu tarak A lla h ile
b?£ ltur^ ıak/rab,ta.yapm akür. İnsan ı kâm ilin ta sa rm fla n n a
A llah iştira k etÜ ğtaden (I) İnsan ı kâmilin yü zü n ü h ayal et-
r ı^ u ^ la n A llah ile temas hâlinde olm a k tır der-
î^ -l^ ^ d ^ ^ J ^ a r^ R esu h ılla h m suretine girem iyorsa, şeyh in de
s u r e c e girem ez (!) Bu nedenle hep şeyhin s ^ U m h i r ^ İ d Î
suretlere 'girebildiği için (!)
v e lile r m ü ritlerin e ölüm lerinden sonra görü nebilir.«

Y in e rab ıtayı devam lı yapm ayı tavsiye ederler. T u valette de


secde h alindeyken de rabıta yapılm alı diyenler vardır. H atta
ve h a tta k adın lara k ocalarıyla cim a ederken salih kim seleri
h ayal etm elerin i tavsiye eden ler dahi vardır. Sebep, doğacak
evladın o m ü barek kim selerin Ruhaniyetinden istifade ile sa-
Uh b ir evlat olacak olm ası!

D ah a da sa lih olm asın ın b ir başka yolu daha olm alı. Lâkin


b en söylem eyeyim . Tövbe...tövbe!

19 S, Abdürratdb Erol, Y ü ce N a k şib en d i Tarikatı, s. 89.


SÛfıler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 407

M. Z a h it K otku; “in san -ı k â m il H akk'ın /A llah 'ın aynasıdır*


H er kim K am il İn san ın ru h an iyetin e b a siret gözü yle b a k a rsa
on da C en âb-ı H akk'ın tecellisin i görü r."

R abıta kişin in ; şeyh in ru haniyettnin devam lı yan ın d a o l­


duğunu onun m u rakabesi altın d a oldu ğu nu h ayal etm esidir*
H atta şeyh ile rabıta yap m ayı zikre tercih ederler. "R a b ıta ­
sız zik ir yerin e, zlk irslz rabıta tercih edilir* Z ik ir ve ra b ıta ­
dan b irin i terk etm ek zoru n d a k a lırsak zik ri terk etm ek d a h a
uygundur* Ç ünkü zlk irslz ra b ıta erdirir, fak at rab ıtasız z ik ir
erdirm ez*" derler* H atta k oca R abbani bile “M ü rşidin gö lgesi,
H a k k ın zik rin d en (A lla h T e a la 'y ı anm aktan) d ah a evladır*” d i­
yebilm iştir*20

Ş eyh ölse, m evta b ile olsa onu n la rabıta yapılır* M es ela


C ü bbeli Ahm et, M ah m u t H ocan ın şeyh i olan H aydar E fe n d i­
n in m ezarın a iki sene gid ip gelerek m an evi derslerin i ta m a m ­
la d ığım söylem ektedir. “Ö lü, d iri m ü savid ir/ derler.

Rabıta; b ir m üridin, m ü rşid-i kâm ilin in ru h a n iyetiyle b e ­


raber, su retin i k alp gözü n ü n önüne getirerek h ayal etm esi v e
k a lb iyle ondan yardım istem esin den ibarettir. Çünkü m ü rş it
E fen dim izin vek ilid ir. A lla h için ve A lla h u ğru n da şeyhe k a rş ı
olan tam b ir m u h abbetten ibarettir. Z ira E fen dim iz b izim le
vA llah arasın da va sıta oldu ğu gibi, m ü rşit de bizim le E fe n d i­
m iz arasın da vesiled ir.21

R abıta edebi; ik i gözün arasın da olan h ayal h â zin esi İle


m ü rşidin ru h an iyetin in yü zü n e h atta gözü n ü n a ra sın a b a k ­
m aktır. Z ira orası feyiz kaynağıdır* O n dan sonra m ü rşid e k a r ­
şı ken din i alçaltarak, son derece tevazu ile yalvarm ak v e o n u
M evla ile ken di aran a vesile kılm ak üzere, m ü rşidin in ru h a n i­
yetin in h ayal h âzin esin e girip oradan kalbine ve d erin lik lerin e
yavaş yavaş in d iğin i h ayal ederek, şeyhin i ken di n efsin d en
geçinceye kadar h ayal gözü n den kaybetm em ektir*22

20 İmam Rabbânı, M e k tu b o t 187. Mektup*


21 Mahmud UstaosmanoğLu* RuAuTFurfcan, C* ü* s. 64* Sİrac Kltabevi,
İst/1991.
22 Rii/ıuT/^brfoaa C* O* s. 79.
408 İslam 'ın Povlusian U

E ğer sen, b ir şeyhe bağlan m adan bin sen e k en d i başın a


A lla h a kavu şm ak için in leyip dursan, O M evla’y ı bu lm an
m ü m kü n değildir* Sen, M evla’yı, on u n aynası m esabesin de
olan kâm il in san dan gözet* O kâm il in san ın gön lü n e girerek,
M evlaya varan yo lu b u l.23

Ratut&’nm Yapılışı

R abıtanın, ölüm , m ü rşid ve h u zu r rab ıtası (m ü ridin d e­


va m lı A lla h ’la b era b er oldu ğu nu düşünm esi) gib i çeşitleri
olm akla b irlik te en ya ygın ı m ü rşid ra b ıta sıd ır.24 B u n u n d a
fa rk lı ya p ılış şek illeri vardır* M esela m ü rid şeyhinin cem alini
devam lı h ayalin de tu ta r veya onun kalbin den ken di kalbin e
n u r h u zm eleri ak tığın ı h ayal ederek, m h an iyettn d en istim d at
ve istifa d e eder. Y a d a m ü rid ken din i devam lı şeyh in in k ıya ­
fetleri için deym iş, onun h eyetin e bürünm üş, ken din i m ürşid
şek lin de görerek yapılab ilir.

R abıtayı m ürid tek başın a yapab ileceği gib i h atm e-i hâce-
gân ’da cem aatle b irlik te de yapab ilir. R ab ıta hatm eye h a ­
zırlık tır. Sabah, İkindi, y a tsı n am azların dan sonra abdestli
olarak yapılır. In abeli olm ak, b ir m ü rşitten el alm ak gerekir*
K apıyı kilitlem ek, ortam ı karartm ak b u ayin de dah a rah at
tran sa geçm ek için adettir* N am azdakin in zıd d ın a sol aya k
dikilir, sağın ü zerin e oturulur. G özler yum ulur, n efesler y o ­
gadaki gib i kon trollü alın ır-verilir. A ğ ız k apalı olup, burundan

23 Jîuhul'PYırican, c.n, s. 81.


24 Ayrıca teveccüh rabıtası diye bir başka rabıta daha vardır: Bu müridin
mürşidine bağlanıp yönelmesi anlamında kullanıldığı gibi, mürşidin mü­
ridini karşısına alıp ona nazar etmesi anlamında da kullanılır. Mûıidler
halka şeklinde oturur ve şöyle düşünür: Tıpkı İsa (as) nasıl kür ve to­
pal hastalar için veaile olduysa, şeyhin yazımda kendi derdine derman
olacak pek çok dermanlar vardır. İlahî nurun mürşit vasıtasıyla kalbine
nüfuz ettiğini düşünür. Günahlarından dolayı kararan kalbinin, şeyhinin
nefesiyle temizlendiğine inanır. Şeyhine karşı umut ve korku arasında,
kendini hesaba çekerek yalvarır. Ben nerede* Allah'ın affetmesi nerede!
Amma bir Allah dostunun tasarrufu altına gizdim, bütün evliyanın duası
ve himmeti yanımda hazırdır. Peygamberin ve ashabının ruhları da bura­
dadır. Allah'ın tecelityab teveccüh mahallini kuşatmıştır diye İtikat eder.
Kemal-i edeple inler, feryat eder, nefsini hiç bilir. Üstad karşısına gelir,
yüzüne üfler, mürit ağlar, inler. Bu büyük devletin ve saadetin lezzetini
tadar. Hem korkar, hem de ümit eder. Şeyhinin nefesini içine çeker, içine
nurlar dolar. Sonra nefes verirken şeyhi kalbindeki gafleti aldığım, onun
nefesiyle iyileştiğini farz ederek sevinir. (Küm. Rabıta ve Tevessül s. 54J.
Sûfüer İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 409

nefes a lın ır verilir. H areketsiz ve sessiz durulur* ah* va h veya


n ara atılm az. T ü m bu n lar m ü ridin konsantre olması* vecd/
tran sa geçebilm esi için dir. Bundan sonra en ön em li unsur*
şeyh in su retin i h ayal etm ektir. S ü leym an cılar ve M en zilci­
ler gib i b a zıla n şeyh in fotoğrafın a bakarak* onun kalbin den
ken disin e n u rların b ir çağlayan gib i aktığın a odaklanır. K işi
ken din i m ezarda fa rz ederek* A lla h ile arasın da şeyh i vesile/
a racı oldu ğu nu düşünerek* onun alnına, iki kaşı araşm a b a ­
kar. S on olarak m ürid şeyh in in ru h an iyetin den yardım ister.
M edet, him m et, istim d at ve berek et dilenir.

N akşîlere göre özellik le H alidiyye kolu n a göre rab ıtasız A l­


la h ’a ulaşm ak, fen â flllâh / A llah ’ta yo k olm a hâk m üm kün d e­
ğildir. Bu yü zden bu na İslam 'ın en b irin ci em riym iş gib i önem
verirler. Şeyh e in tisap etm eyen zaten şeytanı reh ber edin m iş
olu r,256
2Y a n i şeytan onun şeyh id ir (i)

B u da çok fen a b ir şey değildir, sizin itik ad ın ıza göre n asıl


olsa h er şeyde görü n en A llah ! H atta şeytan en bü yü k evliya
d eğil m iydi? B a zı ü statların ız öyle diyordu. Onu fü tü vvet/de-
llk a n lılk / yiğtlik m akam ına otu rtm u şlardı.

Ş eyh lerin him m et etm esi için A lla h ’a yalvaran bu za va llı­


la ra * şeyhlerin getireceği b erek etler için bu k ad ar sû reyi ok u ­
yup* o m ü barek sû releri adeta b ir paspas konum una in diren ­
lere şu a yeti h atırlatalım :

Hak Melik olan Allah çok yücedir, O ndan başka hiçbir Üah yoktur,
O yüce arşın Rabbktlr. (Gerçek böyleyken) Kim Allah ile birlikte
bir başka ilaha/güce/otoriteye yalvarırsa -h em de hiçbir delili ol­
m aksızın- onun hesabı Rabbinln huzurunda görülecektir. (İşte bu
Allah'la birlikte başka bir ilaha yalvaran) Kafirler asla kurtuluşa
eremezler! (Müminun/116-7)

R abıta H in distan köken lidir. R ab ıtayı H in distan ’dan geti­


rip O rtadoğu ’d a bunu yayan İ7 7 8 -1826 y ılla n n d a yaşam ış
M evian â H aild i Bagd â d fd ir»*6 R abıta İslam âlem in e bu n dan

25 Ferit Aydın, T a rik a tta R a b ıta ve N a k şib en d ilik , s. 18-34.


26 Rabbaninin rabıtaya İlişkin olarak söylediklerinden râbıtanm ne olup
olmadığı kesin olarak anlaşılmamaktadır. Rabbânı Mektubatının 187.
Mektubu şöyledir: “Bu mektup* lüaştıncı yolların en kısası olan rabıta­
nın açıklamasına ve mürid İçin rabıtanın* zikirden daha üstün olduğuna
410 İslam ’m Pavkısktn U

180-200 sen e önce sokulm uş olan b ir bid attir. R abıta, H in t


B udisÜerlnderTs3ınafr y 5 g a ve ^ e d iü ıs y o n u n Islam l ren kTe-
re boyan ıp M ü slü m an lara yu ttu ru lm asm dan ib a rettir. Zaten
H alld-i B e^dadi’n ln h ocası H in distanlı, A b d u llah D eh levi’dir.
Y in e b u H alid -i B ağdadi27 R abıtan ın yaln ızca ken d isin e y a p ı­
lab ileceğin i de ilan etm iştir.2* R abıtayı ken di su retin e yap tıran
h alifelerin e el çektirm iş, çok çirkin teh d itler savu rarak o n la ­
rı azletm iştir.20 Ş eyh im iz seyrü sü lü k sonu n da y a A lla h la ş -
m ış y a d a n efsi firavu n laşm ış olm alı kİ, O rtadoğu 'd a o za ­
m ana k ad ar h iç a d et değilken, b u şah ıs k en d isin e “M evlan â"
den m esin i em retm iştir. M evlanâ; b ild iğin iz gibi, “A llah 'ım ız,
M evla'm ız" dem ektir. H ani b ir şeyh i överken ta leb eleri a şın ya
kaçar d a b öyle ya k ışık sız b ir sıfat verirler, b u b ir n eb ze a n ­
laşılabilir. Fakat bizzat ken disin in “B eni bu ü n van la anarak
h erkesten ü stü n tu tu n .“ d em esi a ffed ilecek tü rden b ir h ata
değildir. Ş eyh im iz bu yo la n efisleri terbiye etm ek için girdi. B ir
eğitim aracı/vesilesi olarak görd ü ğü yoga ya /şeyh in yü zü n ü
h ep göz önü nde bu lu n du rm ayı ifad e eden ra b ıta ya başvurdu.
Sonuç; Ş eyh im iz b ırak ın m ü ritlerin i terb iye etm eyi, k en d isin i
terb iye edeb ild i m i? K en disin den başkasın a ra b ıta ya p ılm a ­
sın ı yasak layan ve ken disin e “M evlan â" d iye h itap edilm esin i
em reden Şeyhim iz n efsin i terb iye ed ebilm iş m id ir? Ş eyh in sizi
çarpm asın dan korkm ayın. K orku yorsan ız b ir daha, am a h u ­
lu s-1 k alp ile E şh edü en lâ ilah e'yi çekin iz! D oğru yu söyleyin.
“el-H ukm ü llllah*. A lla h için hükü m verin .

Y in e ne kadar ahlaklı ve dü rü st oldu ğu n a şu örn ek k â ­


fid ir sanının: R abıta’y ı İslam ’a dâh il edebilm ek için yazdığı,
R isale t îsb o t-ı R abıta {veya Tah kîk-u r R abıta) adlı m ektubu n­
da, Z em a h şerfn in K e ş ş a fın d a n Yusuf/24. ayetin den rabıta
leh in e İktibas yaparken, Z em a h şerfn in rabıtayı desteklediği

, İlişkindir.MRabbani, Ubeydullah-ı Ahrar’dan naklen: “Pirin gölgesinin bile


A llahı zikretmekten daha üstün olduğunu* belirtir.
27 Mevlanâ Halld el-Bağdadî, Bağdatlı bir Arap değil, Süleymaniyeli bir kür-
dtürl Bağdat'ta sadece İki yıl kalmıştır. Mevlanâ Haildin Divanı 1844 de
basılmıştır. Divan, Kürtçe ve Farsçadır, Mevlanâ Haildin eserleri Y a d ı
M erd a n şeklinde Kürtçe olarak da basılmıştırl
28 Hamit Algar, “Halidiyye" md. DİA, C. 15, a. 295.
29 Ferit Aydın, age, s. 187.
Sûfîler İslam Düıinl Tahrip Etmişlerdir! 411

şeklinde aktarır* Lâkin Zem ahşeri'n in cü m lesinin son kısm ını


m akaslar* Z ira cü m le şöyle bitm ektedir: “B u ve ben zeri ifade­
ler an cak {A llah ’ı İn san lara ben zeten ) H aşviye’ye ve C ebriye’ye
a lt olabilir, bu n lar A lla h ’a ve elçilerin e atılm ış b irer iftirad ır.”30
A lla h ’a ve rasu lü n e bu k ad ar İftira etm e cü retin de bu lu n an b i­
rin in Zem ahşeri gib i b ir allam eye iftira etm esin i çok görm eyin.

H alld -İ B a g d a d fye devrin d ek i âlim ler de red d iyeler y a z­


m ışlardır, M esela ya zıla n k itap ların isim leri; “K ezzab H alid'e
Reddiye, A lla h 'ın D in i H er b ir İğren ç B idatçl Y alan cıya G alib
G elecek tir..." gib i oldu kça ağırdır, A yn ı şeyhin, D eh levfn in
ünlü h alifelerin d en A bdu lveh h ab es-S u sı onu k â firlik ve zın ­
dıklıkla, sih irb azlık ve cin cilik ile suçlam ıştır.

H a i l d i B a ğd a d fn in m izacın a uyan, h ak iki tasavvu fi neş-


vey i elde edem em enin ızd ırab ım yaşarken , karşısın a H ind
m u h itin in b ü yü leyici tecellilerin i aksettiren M irza Rahim u-
h u llah A zim abâdı çıktı* B u za t M evlan â H alid ’e H in distan a
gidip, D elh i’d ek i Ş eyh A b d u llah D eh levfy e in tisab etm esin i
tavsiye eder. M evlan â H alid ’in H in distan 'a varm ası b ir y ıl
sü rer ve Ş eyh A b d u llah D eh levi'ye in tisab eder. B eş a y gib i
b ir kısa zam an d a ica zetin i alır. O nu G ulam A b d u llah D ehle-
v i’ye götürdü* Y in e İslam ’ı baştan sona bozan B âyezîd-i B is-
tâm î’n in şeyh in in de H in distan lı oldu ğu nun b u rad a h atırlan ­
m ası gerekir. H erkes onu k ü fü r ü lkesin e g ittiğ i için kınadı*
D elh i’de kü frü n karardığı va rd ır diyenlere, “E ğer h ayat su ­
yu n u aram akta isen, karan lığa gitm eyi göze alm alısın*" diye
cevap verdi. 1810 yılın d a m eşakkatli b ir yolcu lu k tan sonra
H in distan ’a g itti ve orada b ir y ıl kaldı* S ah ralarda gezm e, et
yem em e v e tü rlü işk en celerle dolu b ir riya zet geçirm e gib i
H in t fak irlerin d e görü len h â ller bu D eh levfd e de m evcuttu.
R ak ip leri H alid -i B ağdadî’yi, Y o g flik le / y o g a ü stadı olm akla
su çladılar. “H in distan ’a gitti, sih irbaz yoga cıla rd a n ders aldı
ve İn giliz H ristiyan larm dan b ir din öğren d i..." şeklinde su ç­
luyorlardı* E skiden beri İslam âlim leri, “N akşiben dîlik, İslam
Örtüsü a ltın d a B udizm ’d en teb d il edü m iş/devşirllm iş b ir ba­
tin i ta rik a ttır.” kan aatin e sahip o lm u şla rd ı^

30 Ferit Aydın* age, s* Öl*


412 İslam 'ın PauÎusîan H

H in distan gerçekten ta rih boyu n ca p ek çok dine, felsefeye,


in an ca b eşik lik etm iş, Tenasüh, N irva n a y a erm ek, yo ga y e
m eH îfasyon gibi bu gü n de B atı dü n yasın ı çok derinden etk ile­
yen düşün celer buradan çık m ıştır.^ B u dizm 'de ru h ani terb i­
ye; b elli k u ra lla r çerçevesin de düşünm ek, çile çekm ek, m edi-
tasyon (bir dü şü n ceyi gerçek leştirm ek için ken din i ona verip,
yoğu nlaşm ak) ve yo ga yapm ak ile elde edilir. Yoga; sözlükte,
“Ruhu A lla h ın zatı ile birleştirm eye yön elik b ir n efis terb iyesi
ve tefek kü rden ib aret d in sel b ir hind felsefesid ir,“ şeklin de
tanım lanır. N itekim B atılı araştırm acılar d a y o g a y ı; “İnsanın,
iradesin e b ağlı olarak, sin irlerin e hâkim olarak, b ilin çaltın a
bazı görevler yü kleyerek, ken din i şartlan dırarak ya p tığı b e ­
densel* ru h sal ve dü şü n sel eksersizlerdir, K işi b öylece k âin atı
idare eden Yü ce Ruh ile bü tü n leşm iş olu r,“ diyerek ta rif e t­
m işlerdir, M ahm ud E fendi C em aatinin çıkardığı R u h u 'l F u r-
kan adlı tefsirde de rab ıtan ın tanım ı tam olarak budur.

Sen şeyhinle rabıta yaparsan, şeyhin nasıl Allah’ta fani olduysa*


sen de Allah'ta öyle fani olursun, O’nda erir, O na karışır, O'nunla
bütünleşmiş olursun. Kişi rabıta İle transa geçerek/vecd hâlini
yaşayarak, masivayı/Allah'tan gayri her şeyi terk ederek fena fll-
lâh denen bahtiyarlığa ermiş ve seyru sülük tamamlanmış olur.

B u A lla h ’ta fa n i olm ak, onda eriyip, yok olm ak ve O ’n ıın la


ölü m sü zleşm ek in an cı H ristiyan lık tak i K om ünyon (Tanrı ile
bü tü nleşm e), E vh arist (İsa'nın bed en in i tem sil eden ekm ek,
kan ım tem sil eden şarabı içilerek T a n rfd a fa n i olm ak, ilah ı
cevh erle bü tü nleşm ek) ayin lerin in tıpatıp aynısıdır, O n lara 1
3

31 Hindu dininde amaç kısaca; İnsanı kâmil olmak ve tanrının zatında kay­
bolmak ve samasara (doğum-ölüm döngüsünden) kurtulmaktır! Tasav­
vufun amacı da Allah'a ulaşmaktır, Hindu dinindeki en yüksek makam;
MNirvana”ya ulaşmaktır! Bu makamda benlik kaybolur, kişi tann ile bir
olur. Tasavvuftaki en yüksek makam; fenâ Allahtır. Bu makamda kişi Al­
lah'a ulaşmış, O’nda yok olmuş* Beka billah makamına varmış, artık Al­
lah ile bakidir. Hlndulann bütün mezhepleri vahdet-i vücuda inanır. En
küçük Hindu çocuk bile bu panteist felsefeyi biliri Herşey Brahman'dır.
Her şey onun tezahürüdür. Nlrvana'ya ulaşınca aradaki perde kalkar.
Tasavvuftaki feııâ fülâh makamı, vahdet-1 vücutsuz olarak düşünülemez.
Yine Hinduizmdeki "Puta"; bizim rabıtaya çok benzer. Bu ayinde kişi edep
oturuşu olan Hhoma” ile kısa zikirden sonra karşısında tanrıça Şiva var­
mış gibi transa geçer ve onun iki kaşı arasından çıkan nuru içinde hisse­
der, Tasavvufta da tanrıça Şiva yerine mürşid-i kâmil konulmuş, sadece
tanrıların adı değişmiştir.
Sûiıler İslam D lnlııl Tahrip Etmişlerdir! 4 13

da esk i pagan kü ltü rlerden , S ır din lerin den geçm iştir. A l­


la h ’ta fan i olm a in an cın ın İslam 'la zerre kadar alakası yoktu r.

Kısaca; rabıtan ın ya p ılışı İle yoga n ın ya p ılışı arasın da on­


larca b en zerlik ler vardır. O tu ru ş şekilleri, kontrollü n efes
alıp-verm eler, b elli şeylere yoğu n laşıp konsantre olm ak B u ­
d ist rah ip P atan jalen in ku ralların ı b elirled iği yogan ın ayn ısı­
dır. Ö zetle rabıta İslâm î k elim elerle ifad e edilm iş yogan ın ta
ken disidir. Bu k â firler n asıl yo ga ile N irvan a'ya ulaşılıyorsa,
b izim k ilerde de ra b ıta ile fen a filİâha u laşm aktadır.

R abıta/yoga tam olarak, m ü ridi şeyhe taptırm aktır. Şahıs-


perestliktir.

H atta bizde "R ab ıta şeyhin uluh iyetin i ta sdik etm ektir." d i­
yecek k a d a r tozu tan lar çıkm ıştır!

Bu sapıklara göre şeyh; tüm ilahı sıfa tla r ü zerin de tecelli


eden zattır. K am iM M ürşid; A lla h 'ın b ir b eşer olarak görü n ­
m esidir. R abıta; ta m o la ra k , m ü ridin ken di ira d esin i^ o k edip,
şeyh in i A lla h 'ın beden lenm iş h âli o la ra k jıa y a l etm esidir. M ü-
rid bu sayede^ ş e y h in em rinde hare k e te d e n , iradesi felç ed il-
m iş, u yu ştu ru lm u ş b ir rob ot h âlin e gelir. M ü rid sadece şey­
h in kulu, k ölesi "olm akla kalm az, tüm irade ve b en liğin i k a y-
beder. A lla h 'ın in san a bah şettiği en bü yü k iki n im et o la n jd u l
ve iradeyi yKErerek, ken din i şeyh in ben desi ve köpeği hafine
sokacak k ad ar alçaltır. M üslüm an b ir şah ısta olm ası gereken
izzet-i nefsi ve şah siyeti kaybeder. N akşîlikte şeyh A llah'ın v e "
kili, h alifesid ir.32 Vekil, asim tüm h akların a sahiptir. Zaten
kişin in akhna^Allah’m zatı gelirse, fik rin i hem en O’nun vekffi-
ne, m ü rşidin e çevirerek, A lla h 'ın zatı y erine, şeyhinin m ah ce-
m alin i seyre d alm alıdır. B oylece A lla h 'ın zatın ı düşünm ekten
ku rtu lu r, rab ıtan ın faydasın dan istifade ed er.33

Bunu söyleyen îsm aila ğa ’n ın N akşı şeyhi, M ahm ut E fen ­


d id ir .34 E y M ahm ud E fendiî Sen ne dediğin in farkm da m ısm ?

32 Kuran m hiçbir yerinde insan için “Allah’ın halifesi” ifadesi kullanılmaz.


Bu tabir bize Helenistik kültürden geçmiştir. O kültürde insan küçük
âlemdir. Koca kâinatın özetidir.
33 Mahmut Ustaosmanogluhdan nakit R a b ıta ve T evessü lt s. 365.
34 -RuhuTJüırJran, C. 2, s. 74.
414 İslam'ın jRaıriusfarı İT

İn san ların n e zam an ak ılların a A lla h gelse, sen in o yü zü n ü


h atırlayacaklar, İşled iğin cü n n ü n veh a m eiin i düşü n ebilecek
kadar İdrak va r m ı sen de?

jim d lle rd e ^ d e m ü ritleri» bu p ir-l fa n lyi yû zbln lerce sofu ­


n u n önüne otu rtu yor ve şöyle diyorlar: "M ahm ud E fendTnlh
önünde b ir an du rm ak 150 şene ih lasla yap ılan ibadetten
dah a h a y ırlıd ır/ B ir d iğer ru h ban İse; 1000 y ıla çıkarm a k ta]
M- - J ■ 111 " !-■■■■-■ —■ p ____| ı § ml MÎ - ____ 1-------- -------------------- - ■- ^ ■ a -------1 ■ r ------

R abıta sayesinde Şeyh m ü ritlerini hipnoza, transa sokarak


on lar üzerinde tam b ir psikolojik denetim kurar, Kem alisÜ erin
insanlara zorla yaptırdıkları “saygı duruşu" rabıtan ın yatan ­
da devede tü y bile olam az. Bu yü zden Nafeşiler tarikatlarına
(Budizm ’in İslâm î renklere boyanm ış bu yen i dinine) İnsanları
tüm gayretleri İle sokm aya çalışırlar. B u m eş’um am acı, b izzat
H alid-i B ağdadî n in baş m ü ridi el-H ânı dile getirm iştir: "A m aç
insanları H akka çağırm ak ve gerek gizli, gerekse aşikâr yön eti­
m i elde etm ek, kaleleri ve ü lkeleri ele geçirm ek suretiyle gerçek
ve en m ükem m el kalıcılığa dökm ektir/ B öylece m ü ritleri tam
b ir denetim altın a alarak, dünyayı ele geçirm e projesi rabıta
İle m üm kün hâle gelir. Şeyh Said’den M esut B aızan i'ye kadar
onlarca şeyh güçlerini buradan alm aktadırlar. Y an i kim evliya,
kim eşkıya biraz toz dum an arasında kaybolup, gitm ektedir.
G erek C um huriyet öncesi, gerekse sonrası sık sık ayaklanan
şeyhlerin esas gücü, b u rab ıta İle kon trolleri altın a aldıkları,
toplu hipnoza sokulm uş kim selerden gelm ektedir. M ü ritler de
zaten "Canım kurban olsu n yolu na" diye A lla h ’ın halifesi, vek ili
em rinde ölm eye h er an hazırdırlar. A lla h ’ın (Yasin/74-5) ayet­
lerin de buyurduğu gibi, “Kendilerine yardım ederler üm idiyle
AU ah'tan başfca Sahlar bu ld u la r ,*. Bilakis onlar o ilahların hazır
kıta askerleridirler/

N asıl şeyh efendi ra b ıta ile m ü ritlerin i h ip n otize edip, k on ­


tro lü altın da tu tu yorsa, d evlet de bu şeyhler va sıta sıyla bazı
b ö lgeleri ve toplu m u kon trol etm eye çalışm ıştır, O sm anlI’n ın
son d ö n e m lin d e şeyhü lislam R efik E fen d i’ye^ (ö. 1871) T5âğ-
lip çeşitli şeyh lerden m ü teşekkil MecUs-1 M eşayih ad ın d a b ir
b irim ku ru larak tarik atlar m eşih ata bağlan m ıştır, B öylece
m eşih at (şeyhü lislam lık), söz konu su m eclis ara cılığı ile ta-
Süfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 415

rik a tla n , tek k eleri ve b a ğlı va k ıfla n tam an lam ıyla kon trolü
a ltın a alm aya çalışm ıştır. Ş eyh ü lislam da N akşiben dî-H âlidî
şeyh i A b d ü lfettah A k ıî E fe n d fy e bağlıdır.

T a sa vvu fa göre İnsan; A lla h 'ın tecellisi* O n u n b ir su reti,


h a tta O 'nun b ir parçasıdır. B u ndan dolayı A lla h 'a âşık olm a­
lı, O 'n a dönm eli* O 'n da fen a bu lu p, yo k olup erim eli* A lla h 'la
bü tü n leşip ölü m sü zleşm elid lr,35 B u n lar tam olarak küfürdür.
İsla m 'la h içb ir alak ası olm ayan, a sla reel dünyada b ir k a rşı­
lığ ı olm ayan, tam am ıyla kabu klu H in d k âfirlerin den alınıp,
İsla m 'a m onte ed ilen bu zırvalard an h er b ir M üslü m anın as*
landan , akrepten kaçar gib i kaçm ası ve m ü seylim elik ten /
M ü slü m am m sıh ktan K u r'a rıd a k i İslam 'a dönm esi lazım dır.

O n bin lerce m ü ridi va r ik en bu yolu n sa p ıld ık oldu ğu nu


gören N akşı şeyh lerin den F erit A yd ın şeyh liği terk etm iştir.
R a b ıta n ın ne k ad ar İslam d ışı b ir şey oldu ğu nu görm ek is ­
teyen ler on u n Tarikatta R a bıta v e Nakşibendîlik k itabın a b a ­
kab ilirler, D em ek k i 1400 ku su rlu k İslam tarih in in ilk 1200
sen esin i ya şa yan la r İslam 'ı an layam am ışlar (!) sahabe, ta b ilin
ve tü m İslam â lim leri rab ıtan ın feyiz ve b ereketin den m ahrum
k a lm ışla r (!)

R abıta; A lla h 'ın sıfatlarım şeyhe verm ektir. R abıta; "İla h ı


ve Zati sıfa tla rla m u ttasıf/A llah 'ın sıfatlarıyla nitelenm iş* M ü­
şahede m ertebesine erm iş/A llah 'ı görm e m akam ına ulaşm ış,
K am il b ir şeyhe k alb i b ağlayıp gerek huzurunda, gerekse g ı­
yab ın d a o şeyh in su reti, streti ve özellik le ru h an iyetin i ha-
ya len k en disi ile b irlik te oldu ğu nu farz ederek yan ın d a İken
tak ın d ığı edebi gıyab ın d a d a sü rdü rm eye çalışm ak tır." diye
tan ım larlar. Ş eyh in i A lla h 'ın za ti ve ilah ı sıfatlarıyla m u tta-
s ıfg o r e n b irisi şeksiz-şû ph eslz m ü şriktir. Peygam berim iz bile
O 'n u n sade b ir ku lu ve elçisi iken n asıl o l u r ^ j a ^ y k efen di
A lla h 'ın sıfa tla rıyla donanm ış olab ilir?

A b d u llah A rva si şeyhlere ya p ıla n ra b ıta yetm iyorm u ş gib i


ölü lere de rab ıtan ın n asıl yap ılacağın ın âdabım öğretm ekte­
dir, H âlbu ki A lla h P eyga m b erin e şu nu söylem esin i em ret­

35 Ferit AydmTa g e t s+ 166-288,


416 İs la m 'ın Pavluslan JJ

m e k ted ir: “Sen kabirde olanlara işıtflremezsln” . (Fatır/22) S on


P ey g a m b er işittirem iyor amma sıradan kullar, ölm üş şeyh­
le r e işlttireb illyorlar (!) “Defti; (Ey Muham med) Allah dilem e-
k ^ d im e jy ü e fftyda ve zarar vermey e mâlik deÇft
İİîti*\ (A ra f/ 188) Üstelik^ Pg^gam berimlz sağ iken başkalarına
y a rd ım edem iyorsa, o to û f şeyhler nasıl oluyor da dünyadaki
s a ğ la ra yardım edebiliyor?

'Sakal, sarık, ça rşaf jplsvak vs. gibi tali m eselelerde old u k ­


ç a m utaasıbane hassasiyet gösterenler, İslamam anası olan •
te v h ld bin asın ı yıkm aktan zerre kadar haya etm em işlerdir.

İslam Şeyhlerle Rabıta Verine Rabıta-i Mevt1i Önerir

H er yerde hâzır ve nâzır olan Allah'ın huzurunda oldu ğu ­


n u h isseden bir şuurlu m ü ^k ıin O’ndan başkasına teveccüh
e tm e s i, başkalarından medet ve istimdat dilem esi tam olarak
e d e p s iz lik ve terbiyesizliktir, B ir Müslüman illa rabıta ya p a ­
c a k s a , ölüm le yapabilir. Hayalen kendi geleceğine bakar, m e­
z a r a girdiğin i görebilir. Daha da ileriye bakıp bu dünyanın da
fa n i olduğunu, A llah ’tan başka bakî kim se olm adığını yakı-
n e n anlar ve yalnızca O'ııa sığınır, O’na dua eder.

T a rik a tla r ölüm le rabıta/bağ kurmak yerine, şeyh ile ra b ı­


ta v e bu nu n gibi birçok gayrüslam i inanç ve İbadetleri İslam ’a
so k m a k la onun orijinalliğini bozm uşlardır. Şirk'i yok etm ek
İÇİ11 gön derilen İslam , tekrar şirk bataklığına sokulm uştur.

H â lb u k i A llah 11Nerede olursanız olun O AUah sizin ite b e ­


ra berd ir, yaptıklarınızı g ö r ü r ” (Hadid/4) buyurm aktadır. Bu
n e d e n le A llah kullarına çok yakındır. Hâlbuki nam aza duran
k im s e bırakın şeyh ile Rabıta yapmayı, b azı m ezheplerde n a ­
m a z ın başın da sübhaneke yerin e okunan “Şüphesiz ben yü ­
zü m ü gökleri ue yeri y cuntana bir hanif ne Müslüman olarak çe­
kindim. B e n müşriklerden değilim .* (Enam/79) ayeti İle şirkin
h e r çeşidin den teberri ettiğimi ilan etmektedir. N asıl olu rda
b ir M ü slü m an Allah'ın huzurunda bile şeyhini dü şünebilir?
D e k i n a m a z ım , ib a d e tle rim , h a y a tım ve ölümüm Âlem lerin ra b b t
o la n A lla h iç in d ir . O ’rtuıt h iç b ir o r ta ğ ı yoktur. B a n a b u e m r e d ild i ve
b e n M ü s lü m a n la r ın tikiyim . (Enam/162-3}
Sûfîlcr İslam D in in i Tahrip Etmişlerdir! 417

İü k â d î k o n u la rd a İçtih a t câ iz değildir. Z ira h ata ed ilse k ü ­


fü r olur, ■‘D e f-i m efsedet, celb -i m aslah attan m ukaddem dir/
ö n c e lik lid ir.” k a id es i u su l-u fık h ın ön em li ilk elerin d en b iridir.
Y a n i ön ce z a ra rlı ola n ı u zaklaştırm ak, son ra ya ra rlı olan ı cel-
b etm ek la zım d ır. E ğer b ir şeyde şirk teh lik esi varsa ondan
aslandan, çıy a n d a n k a ça r gib i kaçılm alıdır. Ö zellikle bu ra b ı­
ta ta m a m en ga yriisla m id ir. H in d köken lidir. İm an ve İslam ’a
ne yen i ş e y le r soku lm alı, ne de ten kisat/İn dirim yapılm alıd ır.

H a tta fık ıh ta sed d -i zera yi/ za rarla n önlem e diye b ir p ren ­


sip va rd ır. O d a şu du r: K en d isi m ü bah / serbest olan b ir şeyin
h aram a g ö tü rm e şü ph esi, ih tim a li varsa, o şey yasak lan ab ilir!

İb ad et v e ta a tın son u olm ayıp, b eşerin tak ati bu n a yetm ez.


Y a sa k la rd a n k a çın m a k ise h erkesin im kân ı dah ilindedir.
Ö nce h a ra m la rd a n kaçın ılm alı, son ra d a fa rzla r ifa ed ilm e­
lidir. H a ra m la rd a n kaçm an ve fa rzla rı yerin e getiren herkese
cen n et v a c ip tir.

Tarikata Girmek Lüzumlu mudur?


T a rik a t d â ileri/ p ro p a ga n d istleri derler ki:

Bir m ürşide tabi olmazsan kaybolursun. Cemaatin içinde olmaz­


san kuzuyu kapan kurt gibi seni de şeytan kapar. Çobansız sürü
olm ayacağı gibi mürşitsiz cemaat da olmaz. Şeyhi olmayanın şey­
hi şeytandır. Âlim bir zatın, kâmil bir mürşidin terbiyesinden geç­
mek, himmetinden İstifade etmek gerek. O nlar peygamberlerin
vârisleridir, Sadat-ı Kiram*dır, Evlad-ı Rasüldür, Onlar son nefe­
sinde şeytandan kişinin İmanım kurtarır. Ahirette şefaatçin olur.
B ir m ürşidin eteğine yapışan cennetin en yücesine, şehitlerin ve
peygam berlerin mertebesine çıkar... vs.

H â lb u k i ta rik a ta girm ek ne farz, ne vacip, ne sü n n et ne de


m ü stetıa p tır. A k a id , fık ıh , siyer bilm eyen kesin lik le tarik ata
girm em elid ir, ö n c e ş e f i ilim leri, fa rz-ı ayn ilim leri öğrenm e­
lidir. Ö n ce h a ra m la n terk etm eli, son ra tü m fa rzla rı yapm a­
y a ça lışm a lıd ır. S on ra b u n lara vacip leri, sü n netleri, n afileleri
ila ve edip, e lin d e n geldiğin ce yapm aya çalışır. M ekru hlardan
ve d in en ş ü p h e li olan şeylerden sakınır. A lla h 'ın azam etin i
an lam ak iç in , m a rlfetu lla h için m ü spet film leri tah sil eder.
B iyoloji, a stro n o m i, gib i ilim lerden yararlan arak k âin at kita-
418 İslam 'ın Pavluslan U

b in i oku r, A lla h 'ın bü yü klü ğü ne ya k ln en in a n ır ve O n u n bü ­


yü klü ğü k arşısın d a saygıyla eğilir, T a b iattak i kanunlardan,
m u hteşem dü zen ve ahenkten, H âkim olan kan u n yapıcıyı,
sanattan Sanatkâra, eserden M ü essire, resim den R essam a,
k itap tan K âtibe u laşır. K âin at k itab ın d a ve k en d i beden in de
A lla h ’ın gü zel isim lerin in tecellilerin i okur, im an ın ı taklitten ,
tahkike u laştırır. Zaten fa rzla rı yapan , h aram lardan kaçınan
m üm in ku llara cen n et va cip olur. T a rik atla rın ku ru m sall^ştı-
ğ ı h icri 7.-8. asra kadar kim sen in tarikatlardan , şeyhlerden*
Peygam berce u zan an sah te silsilelerden h ab eri filan d a yok ­
tu. Y a n i sahabe, tab iû n ve etb a u t-ta b iın 'in ve d iğer selef-i
salib in in tarikatın zerresin d en h ab erleri yoktu. Şeyhle rabıta
yapm ak b idati b ile bu n dan 180-200 sene önce din e ith a l ed il­
m iştir,

H atta tarikata girm em ek lazım dır. Z ira tarik atlar kişin in


im an ın a pek çok b a tıl düşünce, İslam d ışı inanç, şirk ve bidat
sokm akta. B ild iğim iz kadar h içb ir tarik at bu kadar zam an ­
d ır bu ta sa vvu f din in e soku lan d ok trin er/felsefi tasavvu ftan
arınm ak, ya n lışla n dü zeltm ek için h erh an gi b ir çab a d a sa rf
etm em iştir. S iz bu gü ne k ad ar h an gi ta sa vvu f kitabın ın, b ir
m evzu/u ydu rm a h ad isi red d ettiğin i gördünü z! Ş eyh lerin y e ­
terli ilm i olup olm adığı bilin m iyor. H atta ço k la n şer'î ilim lerd e
u zm an olm adığı gibi, felsefi tasavvu ftan h aberi b ile yok. B u
çağı ve çağın felsefi akım ların dan h ab eri olm ayan b u k im seler
n asıl h asta b ir a sn n hastalıktı n esillerin i m addi ve m anevi
olarak terb iye edecek ve on lara reh b erlik edecekler?

B abadan oğula, dam ada geçen b ir k a st sistem i gib i şeyh lik


devrediliyor. O sm anlI m edreselerin i çökerten beşik u lem ası
gibi, şeyh lik b ir m iras olarak aile için de devrediliyor. B ugün
bu köhn em iş sistem yü zü n den şeyh in bırak ın ız İslam ! ilim le­
re v a k ıf olup* İcazet almasına, K u r an oku m ayı b ile b ilm eyen ­
ler “B ilm em n eren in şahı, bilm em kaçın cı gavs" diye el ü s­
tü nde tu tu labiliyor. A dam ın tek b ild iği “gavsın oğlu na sahip
çıkm ak farzdır, va cip tir." dem ek, yan i babam ın h atırın a ban a
destek verin dem ekten ibaret. B u gün âlem -i İslam ın_,avağ a
kalkam am asm da en bü yü k etk en b u lrohnenüş yap ıd ır. İn ­
Sûiîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 419

san lar düşünm eyi, araştırm ayı, cehdi, cih adı terk etm işler,
"şe^TfefendÜ erden feyz ve b erek et celb etm ek için on lan n su ­
retleri ile rab ıta yaparak, vird ve ezkara devam ederek, terk i
3û n ya eklem iş olm alarıdır.

İm an esasların ı takviye etm ek, im an ı taklitten tahkike yü k ­


seltm ek k işin in İm anım ku rtarır. T a rik a t İse olsa olsa kişiyi
“on başılık tan çavu şlu ğa" terfi ettireb ilir. Tab ii h ak olanı, şirke
bulaşm am ış olan ı va r ise! B ir k işin in im an ın ı kurtarm ak, b in
k işiyi ve lî yapm aktan efd ald irl K aldı k i bü tü n M üslü m anlar
A llah 'ın velîlerid ir. Z ira b ir adam ı su ltan yapm ak, b in tane
onbaşıyı çavuş yapm aktan yeğdir. Çünkü im an kişiye ebedi
saadeti, cen n eti kazan dırır. T a rik atçıla rın id d ia ettiği gib i b ir
vela yet varsa, bu vela yet sadece k işin in cen n etteki derecesin i
yü kseltir, o kadarl

Ç ok la n veli/ evliya olacağım derken sapıtır. B azıları evliya ­


y ı sahabeye tercih eder. H âlbu ki sah abeye vela yet-i h asse ile
yetişm ek m ü m kü n değildir.

B azı n ad an lar ise; vela y eti n ü bü vvete/peygam berliğe ü s­


tü n tu tar! H içb ir evliya, en biyaya yetişem ez. B azıları k a lb i­
n e gelen ilh am la n A llah K elam ’m a tercih eder. B a zıla n ta ri­
k at adabı ve evradım sü nnete tercih eder. S ü n n eti terk eder,
am m a vird in i terk etm ez. S ü n n et-i sen iyyeye a yk ın h areket
etm ekten sakınm az, tarik at âdabın a k a rşı gelm ekten sakınır.
H âlbu ki y ü z tarik at âdabı, ezk â n b ir sü n net etm ez. T ıp k ı b ir
farz, b in n afileye tercih ed ild iği gibi. V a h iy n e kadar ilham dan
ü stü n ise, va h iy ü rünü olan şen am eller, tarik at âdabından
b ir o k ad ar üstündür.

B azı sapıklar, şeriatı b ir kışır/kabu k zanneder. T arik atı ve


h ak ikati ondan çok ileri b ir aşam a oldu ğu nu zan n ederek İs­
lam dairesin den çıkarlar. Z ira M uham m ed’in (sav) şeria tı son
d in dir ve o dinin h içb ir eksiği, n oksan ı yoktu r.

B a zıla n va h d et i vü cu t n am ın a k âin atı yo k sayar, b a zıla n


vah d et i şühûd n am ına k âin atın vü cu t ism ine layık olm adı­
ğ ı zeh abın a kapılıp, onu yok tasavvu r eder. H âlbu ki ahirete
im an gib i h u su slar k âin atın h ak iki vü cu tu nu gerektirir. İs­
420 İslam 'ın ftariuslan U

lam ve İm an esa sla rı g ib i m u h kem hususlar» kâin atı b ir gölge


fa rz eden b öyle h ayaller ü zerin e b in a edilem ez.

K ur'an; in san ları sırat - 1 m üstakim e, dosdoğru y o la çağırır.


V ah yin aydın lattığı, n u rlu yo l tektir. A m m a İslam dışı, n u r­
lu olm ayan yollar/zu lu m at/k aran lık lar çoktur. A lla h İtik ad ı
fırk alara ayrılm ayı, tefrik a ya dü şm eyi yasaklam akta, h ep b ir
İlkte A lla h 'ın biz İn san lara u zattığı ipe, h ab lu llah 'a/K u r’an'a
sarılm ayı em retm ektedir. "Ş ü p h esiz b u ben im d o sd o ğ n i yp-
lum dur. B u n a uyun* B a şk a y o lla ra uym ayın. Zira o yo lla r sizi
A lla h 'ın yolundan uzaklaştırır.,." (E n’a m / 153)

İslam tarik at ve m ezh eplerin d a r çerçevesin e sığm ayacak


kadar en gin dir. A lla h 'ın dini, b irtakım İn san ların sübjektif/
İndî yoru m ların ın toplam ın d an ib aret değildir. İslam ; İçin de
ne ararsan ız bu lacağın ız tarikatlardan ve kü ltü rel İslam 'dan
m ünezzehtir.

İslam'a Aykın Nakşı Prensipleri


N akşîlik teki “terk-İ dünya, terk -i u kbâ/ah ireti terketm e,
terk-1 h esti/ken din i, h evasım terk etm e v e terk -İ terk/bu
terk leri terk ettiğin i unutm a* dü stu ru baştan son a İslam 'a
aykırıdır. B u n lar eski B u h aralı B u dlstlerden » N akşilere geç­
m iş sapıklıklardır. Kİ, N ak şîliğin on b ir pren sibin den sekiz
tan esi B u dizm 'in tem el ilkeleridir.

E ğer in san b ir te k k alp ten ib aret olsaydı, bü tü n m âsivâyı/


A lla h 'ın dışın da h er şeyi terk etm ek doğru olab ilirdi. Fakat İn ­
san sadece k alp ten m ü teşekkil değildir, O n efis, akıl gibi b ir
çok va zifesi olan m addi u nsu rlara da sahiptir, İn san ın m addi
ve m an evi tü m organ ları iç in kâin atın tam am ı gereklidir. K alp
an cak d iğer organ larla arzu lan an m en zile gid ebilir. Y oksa a s ­
k erlerin i terk edip, tek başın a dü şm an a hücum a kalkan ah*
m ak b ir kom u tan gib i son u h ü sran olur. Kahram an olarak
değil, ahm ak olarak tarih e geçer.

aşağılan m ası ve kötülenm esi, böy-


lece İn san ları “terk -i dünya^ya çağrnnak lslam ’m e n ^ ola-
m az. H atta bu gü n kü M ü slü m an ların acın acak hâfieriJ>u.gibi
Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdin 421

İslam d ışı felsefelerin ü rü nü dü r, Â lem -i İslam b ir b aştan öb ü r


u ca kadar sfcfalet, atalet» m esken et ve zillet İçinde* Ü retm e­
yen, “k eşf-i dü n ya" yapm ayan , fa k irlik ve p erişan lık İçinde
debelenm ektedir» A çlık v e p islik İçin de kıvranm aktadır* A ld ım
ku llan m ayan, A lla h ’ın k a vli ve k evn î ayeü erin e/tab iata karşı
k ö rl^ m iş ^ s a ^ rla ş m ış b ir va ziyette elleri b a ğlı beklem ektedir,
A li Şeıia tT n ln ta b iriyle istih m ar /eşekleşm e sü recine girm iştir*
jG elen bin er, gid en bin er, am a b ir kere olsu n siîk d en m ez, y e ­
d iği sopaya itira z etm ez, gözü nü açm az. Â lem -İ İslam b ir baş-
^Sn jS ^ er u m tSanecB B r, söm ü rü lü r, ırzın a geçilir» B u n a ra ğ­
m en b lrlleri h â lâ “terk -i d ü r ^ a ' ça ğn sm d a bulunabilm ekte*
E lli İslam ü lkesin in ga yıisa û m illi h â sılası J ıâ lâ b ir A lm an ya
k ad ar etm ezken *tefk -Î dü nya” çağrısı k a leyi içten çökertm eye
çalışan larlaJ ş b ir lğ i yapan , ga flet ve d alalet eh lin in işi o lab i­
lir» D ü nyanın fan i olm ası, onun asılsız, b a tıl olm ası dem ek
değildir. A m a üm m et bin lerce y ıld ır bu gayriislam i “fen â/yok
o lm a k ü l tü rü yle” u yu ştu ru lm u ş, yo k olm aya ra zı edilm işler*
A llah bu dün ya d a k ör olan ları, ah irette, ebedî h ayatta b ü s­
bü tü n k ö r olarak h a ş re d ^ e k tir. (İsrâ/ 72) B u y üzden B atT bü
sû fîlert çok sevm ekte, “A lla h k erizlere zeval verm esin »” diye
d u a etm ektedir* O n lar bu yü zden M ü slü m an ları cihadçı/teb-^
Uğci M û slü m an lar ve k eram et peşin de k oşan sû fîler olara k
İkiye ayırm aktadırlar. "Vurana elsiz, söven e d ilsiz gerek»" d i­
yen ler sayesin de zu lü m ye söm ü rü lerine devam etm ektedir-
le rT T a sa vvu f b ir yan dan gen iş h alk kesim lerin i tevekkü l ve
teslim iyet felsefesin e ln ^ d ır m ış , on ları tam b ir kaderci yap-
m ıştır. Diğ e r ya n dan, tie r a n hizm ete h azır bu k a d erci zü m re
ja zerin d e ken di saltanatlarım k u ıa n~ffl^t3er h er türlü geçim
gâilesin in uzak, d ö n e k elden, su g ö ld e n asu de b ir ha yat ya-
"lam asın ı bflrn işleıdir.

M ü ritlere zü hd ve tevekkü l, Ş eyh lere saltan at ve teekkül/


h azır yiyicü lkî

M ü ritlere kadere n za , Ş eyh lere dü n yan ın kad erin e h ü k ­


m etm ek!

M ü ritlere şeyh kapısın da k u l ve kölelik, Ş eyh lere m an a v e


m adde âlem in de sultanhkl
422 İs la m 'ın F a u lu s la n fi

B u kadar alçak eşeğin b ol oldu ğu m em lekette bu n lara se­


m er vu ru p, b in ecek birü erin in olm am ası garip olurdu !

Sitiller, Takva Yerine Ziihd’iİ Koymuşlardır

Zü hd hayatı, İslam 'a yaban cıdır. “Zü h d” kelim esi; hor g ö r­


m ek, b ir şeyin d eğerin i kü çü m sem ek anlam ına gelm ektedir*
Bu kelim e K u r'an 'da b ir yerde geçer. (Yusuf/20) B u rada da
anlam ı olum suzdur* Y an i zü h dü n teşvik ed ild iğin e d a ir h içb ir
ayet-1 kerim e yoktu r. Zü hd'ü n İslam şeriatın d a zerre kadar:
yeri yoktur* D ü nyaya d eğer verm em e, H ind fa k irleri gib i y a şa ­
m a, dü n yayı terk etm e tam _İslam dü şm an ların ın isteyecek leri
M üslüm an ü p id ir^ Z ille t ve^ m esken et içinde, b ir lokm a, b ir
hırka, a ç-sefîl cah il sofular. H açlı ve M oğol istila la rı olu rken
M ü slü m aıü ar vah det i vü cu t saçm alıklarıyla, h u lû l ve ittih ad
zıiva la n y la , h u rafeler sarm alında kavru lm akta oldu ğu , zü h d
y e in ziva gerek çesiyle dü n yayı terk ettik leri b ir hengâm ede
vu ku bulm uş, M oğol zalin ü erin ln a tla n a ltın d a İslam yu rdu
baştan son a çiğnen m iştir.

Kur an ise, zü hdü değil, tak vayı tavsiye eder. Tabya ise;
A lla h 'tan korkm ak, m ah lu katın h akkım korum ak, soru m -
luTuk b ilin ci ile h areket etm ek dem ektir*. Ü stelik in sanın k e ­
ram etlinin/ saygın lığın ın tek b ir olm azsa olm azı vardır, o da
m u ttaki olm ak/takva sah ibi olm aktır. “Sizin Aüa/ı katında en
değerli (k eram et sa h ibi) olanınız# en m uttaki olanuıızdır. (A l­
la h 'ta n en çok korkanınızdırr (H ucurat/13) M ü m inin keram e­
ti, takvasıdır, “AUoh m uttakHerle bera b erd ir* (B ak ara/194)

Takva soru m lu lu k b ilin cidir. Takva; k işin in kendisine,


ailesin e ve toplu m u na karşı soru m lu lu ğu nu kuşanm asıdır.
O ysa bugünkü sû fıler bu anlam da takvasızdırlar. S ofu du r­
lar, m u taassıptırlar, şekilcilikte, birtak ım ibadetlerde kılı kırk
yarm aların a rağm en, h ed efleri şah si m an evi m ertebelerin i
yükseltm e, “evliya*’ olm a h ü lyasm dadırlar. O n ları toplum u n
dertlerin den çok, keram et izh arı gibi, ken di şahsi k em alatlan
İlgilendirm ektedir.

B ir M ü slü m anm takvası arttık ça haram lardan, şü ph eli


şeylerden daha çok sakınırken, bu n ların zü hdü arttıkça a z­
Süfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 423

gın laşm aktadırlar. İslam 'd a İn san ku llu kta ilerled ik çe sakın ­
d ığı şeyler çoğalır, sak ın d ığı şeyler çoğaldıkça k u llu k ta ilerler*
T asavvu fta ise; k işiler yü k sek m akam lara çık tık ça m ü k ellefi­
y e tle r azalm akta» h atta tüm ü yle kalkm aktadır* Ö rn eğin yen i
b ir sûfi, “B en A lla h 'ım ,” demez* O ysa, seyrü sülükte ilerled ik ­
çe “B en A lla h ’ım ,” diyebilm ektedir. B ir M üslü m anın takvası
arttık ça edebin i ku şan ırken, bu n lar ise ed epsizleşm ektedir­
ler, K im isi B âyezld gibi; “K en dim i teşbih ederim . B enim şa­
nım ne yü ced ir.” derken, İb n ü l-A ra b ı de

“Ben O yum * O d a ben ." d iyebilm ektedir ve Yu nu s Em re


gibi, gid erek nam azı, n iyazı küçüm seyen, cen n eti istisk a l
edip, onu istem ed iğin i ve isteyen lere verilm esin i söyleyerek
“B ana seni, gerek S en i...” diyebilm ektedirler.

Tasavvu fçu lar K u r’an’dan ziyad e H ristiyan lık ve Y ah u d ilik


m istisizm in den etkilen m işlerdir. Ö zellikle Y ah u d i E ssenile-
rin gü n ü m ü zü n tip ik tarik atların a oldu kça b en zer birtakım
in an ç ve u ygu lam aları vardır. C em aat hâlinde, kom ün şek lin ­
de yaşarlar, evlenm ezler* K adercidirler. O n lara göre insan A l­
la h ’tan gelm iş ve O Tıun su retin de yaratılm ıştır. Ruh, in san ın
beden in de h apistir. R u h ölüm süzdür, vs.36

Y in e kadim an tik Yu nan kü ltü rü n de olan gnostizm de;


in san aç-sefil kalarak, zahidan e b ir h ayat sü rerek T a n n ’yla
bü tü n leşebilir. T asavvu ftak i “fen a” an layışın ın nıenbaı; gnos-
tizm felsefesi ve H in d kü ltü rü n deki “N irvan a’y a u laşm a” fik ­
ridir* Zühd'ü ve evlenm em eyi esas alan M an i dininden, H ind
kü ltü rü n den oldu kça etkilen m işlerdir.

Peygam berim iz “K ü ab nedir, im an nedir bilm ezken ” (Şura


/52) b ir arayış için de iken, m ağaraya girip in zivaya çekilm işti.
Lâkin ken disin e R abbi A lla h tarafın dan “D öl buiunup, doğru
yol gösterildikten'* (D uha/7) sonra h iç m ağaraya yan i in zivaya
çekilm em iştir.

36 Mevlanâ'nın insanı kamışlıktan koparılan bir neyhe benzetmesi, insanın


ölümüyle Allah'la düğün yapacağını, asil vatanına ulaşınca gerçek öz­
gürlüğüne kavuşacağım, beden hapishanesinden ruhun kurtulmasıyla
mümkün olacağım söylemesi ne kadar da paralellikler arz etmektedir,
Ayrıca bunlar, ruh İnancı ve ruhun ölümsüzlüğü fikrinin nerelerden gel­
diğinin İbretlik göstergesidir.
424 İslam 'ın Püufusian İT

B ir köşeye çekilm e ve h içb ir işe karışm am a» d ü n ya işlerin ­


den vazgeçm e anlam ındaki in ziva k ad ar İslam 'a ayk ırı başka
b ir şey olam az. K en disin e teb liğ ve em r-i b il m a‘ru ff n eh y-i
a n fl-m ü n k er va zifesi verilm iş b ir M üslüm an asla k en d in i y a ­
şa d ığı toplum dan tecrld edem ez. İb n T eym iyye y e göre h alvet
He K u r'an î b ir kavram olan itlk â f ayn ı şey değildir. İk in cisi
sadece cam ide yapılır, Hz. P ey ga m b erin H tra m ağarasm da d -
sa let ön cesi geçird iği zam an lar h alvete d elil olm az. Ç ünkü o,
risa let dönem in den sonra oraya b ir dah a gitm em işti.

R iyazete gelince; n efsi öldürm e, dü n ya n im etlerin den


u zak laşm âT b ir lokm a, b ir h ırka İle yaşam a dem ektir. B öv-
. _______ — ' ----------------------- - n - '* * * ’ ” ----------------------- ----- — — - - | ± l. M 1 - r

le H ind m isk in leri gib i yaşayıp, n efsi terb iye etm eye çalışm a
tasavvu fu n İslam 'a soktu ğu İslam d ış ıjb ir davran ıştır. Z ira
A lla h K u r'an ’da m ü kerreren “Y iyin iz, İçin iz, evlen in iz, çahşf-
nız!T bu yu rm aktadır, O ld u ğ u jıa ld e yem em ek, içm em ek açık*
ça n efse eziyet etm ektir k î,İs la m bunu zu lü m o la ra k jm u m la -
m ışür. H âlbu ki "riyazet; k işin in n efsin i terb iye edeceğim diye,
v a r olan d ü n ya n im etlerin den k en d in i m ahru m bırakm asıdır.
K işiyi tam am en b îr rah ip h ayatın a sevk eden b u tü r davra-
^ ""~~l ■ ■ ■ " " mW \ — , , , ri . ■■■ ■■■- - F" _______ | | ■■ ■ _ . ----- ■— -1 Ti m i .

n ışlarm b ir b en zerin i P e y g a m b ^ in n a ^ tm a a g ö r m e k m ü m ­
kü n d eb id ir. K işiyi ru h ban lığa götü recek bu tü r y o lla r İslam
ile kapatılm ıştır. Z ira ru h ban lık yasaklan m ış ve Peygam ber
de dâh il kim seden b öylesi d avran ışlar isten m em iştir, S ırat-ı
m ü stakim in d ışın a çıkm ayı A lla h “Fahşâ/ aşırılık " olarak ni-
tem iş ve fah şâ'dan sakın m am ızı em retm iştir.

İb ad et olsu n diye, devam lı susm ak, uyum am ak, aç k a l­


m ak vs, din in sın ırla n için de değildir. H elalleri haram k ıl­
m akla za h id olunm az. S ü rekli oru ç tu tm an ın d a din de yeri
yoktu r. Nefise eziyet etm ek, evlenm em ek vs. H ristlyanU ktan
gelm e adetlerdir.

B ir za va llı sû fi şöyle der: “K işi eşin i du l b ırak tığı, çocu ğu ­


n u terk ettiği ve köpek ku lü b elerin d e b arın d ığı zam an an cak
sadıkların derecesin e u la şa b ilir.“

G a zâlî’deki, fak irliğin övü lm esi, zen gin liğin yerilm esi ve
dü n yan ın zemmi* He ilg ili bölü m ler v e h ad is d iye takdim ed i­
len b u u ydu rm alar b u zih n iyetin tezahü rü dür.
Sûfiler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 425

İslam ’da, zen gin M üslü m an, fa k ir M ü slü m an’dan h a yır­


lıdır. G üçlü, sağlık lı M üslüm an h a sta M ü slü m an’dan h ayır­
lıd ır, Tıpkı; b ilg ili M ü slü m an’ın cah il M ü slü m an’dan h ayırlı
oldu ğu gibi. Çünkü k işin in sağlığın ı koru m ası farzdır, çalışıp
rızk ın ı kazanm ası farzdır, oku yu p İlim sah ibi olm anın k ad ın
ve erkeğe fa rz olm ası gibi. Z en gin M üslüm an İzzet için d e ya ­
şar, Zekâtım , sadakasın ı verir. Y ok su lla ra yardım eder. H ac­
ca gider. M u h taçlara yardım eder. Fakat çalışm ayan asalak
tip ler, beceriksiz, fa k ir kim seler de dü şm anın m askarası,
M ü slü m an ların d a yü z karasıdır.

H er m eydan dayağı yiy en ga zi olm adığı gibi, h er aç-sefll,


lşsiz-gü çsü z ya şa yan çok m u hterem b ir v e lî değildir. Z ira
“A b a giyen n ice zındık, kaftan giyen n ice sıd d ık vardır*” sözü
bu n u n İçin söylen m iştir.

Bu gü n "b ir lokm « ^ f a k i r l e r i n e değil,


kazanan ve paylaşan , onuru y la yaşayan M û slû m an lara İh ti­
ya cım ız var* B ir İnsan zâh idân e yaşam ayı tercih edebilir* Bu
onu n ken di tercih id ir. D iyeceğim iz b ir şey de olam az »A m m a
velâktn, ayn ı k işi bu n u jsîm n ^m görü şü d ü r d iye ta k d lm jg fe
m ez. Îslaın b lz^ ru h b a n lığ ı değil, rab b ân îllği em reder.

Zikir Nedir?

“Z lk r" k elim esin in K u ra n ’d a en ya ygın olarak ku llan ılan


anlam ı wK u r’an"dır. A m a m a a lesef ta rik a tçıla r bu kelim en in
de an lam ına ta k la attırm ışlar, anlam ım ters-yü z etm işlerdir.

Z ik r’in kelim e anlam ı “h atırlam a" yan i; A lla h ’ı h atırlam ak


dem ektir. B u nu n iç in ön celeri K ur’a n ayetleri okunuyordu.
D aha son raları b ild iğim iz tarik at ayin lerin e dönüştü. Z ik ir ve
vird kelim eleri, bu n dan b öyle esm au 'l-h u sn a’dan çeşitli isim ­
lerin y a d a d u aların b e lli sayıd a tek rarlan m asın ı İfade ed er
oldu. H atta bu ayin lere m ü zikler, rak slar dâh il oldu , ah -u fi­
ga n la r İle orta lık pan ayıra döndü.

* K âfirler on a R a bbin d en b ir m ucize tndirüıneü d eğil m iydi?


d e r le r " (R a’d/27) A lla h d a cevab en “İşte on la r im an ed en ve
k a lp leri zlk ru lla h ile/A llah ’ın va h yi He İtm inana eren k im se­
426 Islam 'm Favluslan S

lerdir. D ikkat ediniz* k a lp ler an cak A lla h 'ın zik ri/K u r'an ile
tatm in olur.“ (Ra’d/29} bu yu ru r.

A yn ı ayeti, ta rik a tçıla r b irçok ların ı ken dilerin in u ydu rdu ­


ğu acayip zik ir ib a d etleri için d elil olarak getirirler ve kalbin
İtm inana erm esin i bu zikirlere, vird lere bağlı oldu ğu nu sö y­
lerler. H âlbu ki yu karıdaki ayetin bu n larla h içb ir alakası y o k ­
tu r. A yet; m u cize isteyen m ü şriklere, “S ize K ur’an yetm iyor
m u ? K u ra n sizin k a lb in izi tatm in etm iyorsa, dah a ne ed e­
cek ?“ dem ektedir.

“Z ik r" kelim e an lam ı olarak; n isya n /unutm a kelim esin in


zıddıdır. H atırlam ak* akılda tutm ak, öğü t an lam ların a g e l­
m ekle b irlik te A lla h ’ın kelam ında daha çok "K u r’a ıT an lam ın ­
da gelm iştir.

züalıruien/Kur’an'undan yüz ç e v ir ir s e , iyi b ils in ki, o n a


K im b e n im
dünyada dar bir geçimlik varda- ve biz onu kıyamet günü kör o la ­
r a k haşrederiz. (T a h a / 1 2 4 )

S o n u n d a o n la r zikri/vahyi unuttular. (F u r k a n / 1 8 }
Ey İn sa n / S a n a u a h y o iu n a n k ita b ı o k u , namazı k ıL .. Ş ü p h e s iz k i
Allah’ın zikri (gerek namazda okuduğun, gerekse namaz dışında
okuduğun K u r a n namazdan) daha büyüktür. (A n k e b û t/ 4 5 )

B u radaki zikrullah; A lla h 'ı anm ak d a olabilir. Y in e A llah


n am azların rek âtların ın sayısına bakm az, için de tilavet olu ­
nan a yet m ik tarın a bakar. N am azda oku nan k ıraatin u zu n lu ­
ğu, n afile nam azların rekât sayısından daha önem lidir.

Ne yani! Aramızda zikrin/vahyin indirileceği bir tek o m u k a ld ı?


A n la ş ıla n onlar b e n im zikrime/kitabıma şüpheyle yaklaşıyorlar,
(S a d / 8 )

Bu ve ben zeri birçok ayeti örn ek olarak verebiliriz.

T a rik atçılara gelince, on lar Peygam ber in h iç yapm adığı


zik irler ica t etm işlerdir. G üya Peygam berim iz b u zik irleri g iz­
lice* m ağarada öğretm iştir. Y a d a k a p ıla n k ilitletm iş, sonra
gü zide sahabesine ta1fim ettirm iştir vs. gib i p alavraları d izer­
ler. Ö lüm pah asın a olsu n h içb ir peygam berin A lla h 'ta n aldığı
b ir em ri gizled iği n erede görülm üş? A llah aşkınal B u sap ık lar
P eyga m b ere yalan isn at etm ekten zerre k ad ar da çekinm ez-
Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 427

ler. B ü tü n d in leri yalan ve hayal ü zerine kuruludur. Zaten


b irazcık h aya ve edep sah ib i olsalardı, A lla h ’ın son din ini bu
kadar bozm azlardı. Z ik ir d iye R ock’çıla r gib i oraların ı b u rala­
rın ı zm gırd atm azlard ı.

B u gün görü yoru z ki; değişik zik ir m eclislerin de defler,


kudüm ler, dü m b elekler çalınm akta* şişler batırılm akta, ba-
ğıra -ça ğıra h iç b ir sah aben in yapm adığı, tâbiû n'u n b ilm ediği
zik ir adı altın d a şaklaban lıklar yapılm aktadır, A cayip ra k s­
lar, sem a m eclisleri ku ru lm akta, n aralar atılm aktadır. Ü ste­
lik bu n lara zik ir ib a d eti derler. P ey ga m b erin yapm adığı b ir
şey n asıl ib ad et olu r? N asıl olu r d a bu n lardan sevap u m u lu r?
Y en i ib ad etler icat etm ek, yen i dü ı vazetm ek dem ek d eğil m i­
d ir? İb ad etler içtih ad ı değil, tevkifidir.
En güzel isimler AUah’mdır. O hâlde O 'na en güzel isimlerle dua
edim O'rtun isimlerinde Ühada giden mülhidleri bırakım (Araf/180)

Rabbtnize yalvarm yakara ve gizlice dua edin. Bilmelisiniz kt O


haddi aşanları sevmez, (Araf/55}

A b d u la ziz ed -D eb b ağ ise; “Z ik red en ler, sağa sola s a lla ­


n ırla r. Ç ü nkü k u tu b lar m elek lerin böyle ya p tığın ı görm ü ş­
le rd ir.” der, K u tu b la r d a yalan , o n la rın m elek leri görm esi de
k u yru klu cin sin d en yalan ! Y a la n cılık ta b u n lar ne k ad ar da
m ah irler!

Ö zetle; zik ir b ir ib ad etse - k i bu n da hiç şü phe y o k tu r- Öy­


leyse ib a d etler P eygam b er-i z ı Ş ân ’rn ö ğrettiği şek ilde y a p ı­
lır. “A U a h 'm siz e öğrettiği g ib i A lla h 'ı z ik re d in ” (B akara/239)
Ö nce, A lla h daim a h atırd a tu tu lm alıd ır. B iz O n u görm esek
de O b izi gö rü yor şu u ru n a sahip olu n m alıdır. S on ra; en b ü ­
yü k zik ir olan K u r’an an laşılm ak için h er daim oku nm alıdır.
V a h iy ken d isin e in iyorm u şçasın a, R ab b in in h u zu ru n da o l­
du ğu n u h issetm elid ir. B u n ların d ışın d a n afile zik irler y a p ı­
lacaksa, o n la rın d a P eygam b erim izin b izlere ö ğrettiği âdap
ve erkân için d e olm ası şa rttır. O b ize b irço k du a öğretm iş,
tesb ih a t örn ek leri su n m u ştu r, işte b u n lar da edebin le y a p ıl­
m alıdır.
428 İslam 'ın Pavîusk m n

Hatm e4 H&cegan

G u lat-ı Ş ia h ariç h iç kim se bu ta rik a tçıla r k ad ar dinde


lau bali olm am ıştır. K oskoca şeyh /gavs d ed ik leri bu k im seler
h ad is u ydu rabilm ekte vey a u ydu rm a oldu ğu gü n gib i a şik â r
h ad isleri ku llanm aktan zerre k ad ar u tan m am aktadırlar.
B u n ları kltab, sü n n et bağlam az. B u n lar için tek ittib a ed ile­
cek m erci Ş eyh lerin den böyle b ir anane« u ygu lam a gelm iş o l­
m asıdır. O n lara göre o k ad ar yü celttik leri bu kim selerin hata
etm iş olm ası m üm kün değildir. Bu tam olarak Ruhbanım /
rah ip lerin i ra b edin en H ristiyan larm h âlin in b ir b en zerid ir.

N akdîlerdeki h atm e-i h acegan bu n a iy i b ir örn ektir. O n la­


ra göre bu zik ir P eyga m b erd en gelir. Bu dü pedü z b ir ya la n ­
dır. İlk defa 1780 yılla rın d a böyle b ir ib ad et tarzın ın k ita p la r­
d a y e r ald ığın ı kayn aklar gösterm ektedir. Ö zellik le H alidiyye
kolu nu n çok önem verd ik leri bu zikrin üç d eğişik şek li vardır.
B u hatm ede besm ele. Fatiha, Salâvat, İn şirah ve îh lâs sûre-/
leri d eğişik sayılarda oku nm aktadır. T ek b aşın a ya p ıla b ild iği
g ib it daire şek lin de otu ru p top lu ca d a yapılm aktadır. H er sa­
bah ve akşam yap ılab ilen bu ibadeti, eğ er top lu ca ya p ılırsa
şeyh efen di y a da. onun izin verd iği kim se yaptırır. K a p ıla r
kapatılır. G arip/yaban cı varsa, h atta bastonu b ile h atm eyi
bozar (I)37 N akşiben dî olm ayan, b azıların d a ise H alidiyye k o ­
lu n a a lt olm ayan lar h atm eye alınm azlar. T övb e alm ayan, 8
şa rtı yapm ayan h atm eye katılam az. O ku nacak sü reler, salâ-
v a tla r zik re k a tıla n la m b ölü ştü rü lü r,38 H atm e ep ey cidd i b ir
ibadettir. Ö yle ki; ku ralların a h arfiyen u yu lm ası gerekir. 52
k ad ar adabı va rd ır.39

B ü tü n S âdât-ı K ira ırfın /tarik at bü yü klerin in, silsiled e­


k i seyyitlerin ru h an iyetlerin in ora d a h azır oldu kların a İtik at
edilir. O rada bu lu n an sadat-ı kiram ın n u rla rı gözleri k ö r etm e
İh tim aline bin aen (I) gö zler yu m ulu r, h atm e b itin ceye k ad ar
açılm az.

37 S. Abdürraklb Erol, Y ü ce N a k şİb en d ty e T a rik a ta s. 59.


38 Reşat Öngören, "HatitH Hacegân" md„ DİA, C. 16, s. 477.
39 5. Abdürraklb Erol, a ge, a. 73,
Sûfîler Islan t Dinini Tahrip Etmişlerdir! 429

H atm e için abd estli olm ak, kıbleye dönm ek gerekir, Sâdât-
la r b irçok m an evi h ediyeyi oradaki m ü rşide veyah u t vek ilin e
getirir, M ü ritler du aları, ayetleri oku rken sadat’m ruhanJyet-
lertnden yardım , him m et, b erek et ve istim d at dilem ektedirler,

S âd ât-ı K iram ın ru h la n h atm e yapan m ü rşitlerle ve o n la ­


rın İzin verd ik leriyle “zât^ta, fiild e, sıfatta, h âld e ve m ertebede
b ir olur,

H atm e ibadeti, rabıta in an cın ın pratiğe dökü lm esidir. H at-


m ede m ürit, şeyh in in k arşısın d a dilen cin in su ltan ın h u zu ­
ru n d a el a çtığı gibi, k en d isin i ve şeyh in i h ayal eder. Ş eyh ora ­
da yok sa rabıta ile şeyhin e bağlan ır. İsim leri oku nan sadat-ı
kiram 'ın orada oldu kların a itik a t eder. Bu gelen ler pek çok
h ediye ve ilaç getirm iş, m ü ritlere d a ğıtıyor diye in an ır. Yin e
şeyh in kalbin den dökü len şelalen in kalbin e aktığım hayal
eder. K albin i açıp, bu gelen lerden d ilek te bulunur. K ıraa t ve
ra b ıta ne k ad ar ku vvetli olursa, o kadar şefkat ed erler in an cı
ile can -ı gön ü lden yalvarır, İsm i oku nan tüm sâdât yü ksek
b ir ta h t d a oturm uş, etrafın a n u rlar, k ıvılcım la r saçıyor diye
h ayal ed er.40

B u ve b en zeri dü şü n celer yo ga ve raeditasyonun İslâ ­


m î ren klere boyan m ış versiyon u du r. Zaten rab ıtayı H in d is­
tan 'dan alıp getiren M evlanâ H afidi B a ğd a d fd ir. N akşîliğjn
H ind köken li b ir tarik at olduğunu Söyleyen araştırm acılar da
vardır, N akşiben diliğin 11 ilkesin den ilk sek izin in B uhara'da-
k i B u distlerden alın d ığı bu id d ialar arasındadır.

A yriyeten , h atm eye teşvik için k alabalık olm ayın , seva­


b ı b ölü ştü rm eyin gib i b a sit n u m aralar yapılır. Keza; d izleri
tutm ayan, kötürü m birisi hatm e esn asın da evliyau llah ta ra ­
rından am eliyat edilm iş, h atm e sonunda ceylan gib i koşarak
ayrılm ışm ış vs, gib i b ir sürü efsan e ile de s a f kim seler iğfal
edilm ektedir.

A yrıca hatm e duasında tarik at silsilesin deki şeyh ler on­


larca yü ce sıfatla anılm aktadır, S eyyidü 's-sâdat/ E fendilerin

40 Dilaver Sehrt, Rabıta ve Tevessül s. 53-4.


430 İslam 'ın Pavluslan H

efendisi, gavsu ’l-evtâd /ordu ların gavsı, gavsu ’s-sakaleyn/iki


cih anın ga vsıt yardım edicisi, kutbu'l-aktab, ku tb u l-m ed ar/
zam ana ve m ekâna hükm eden, vah îdü ’z-zam an/zam anının
biriciği, feridu 1-asr/asnn yeganesi, h âd il-en am /bü tü n ya ra ­
tılm ışları h idayete erdiren, M evlanâ, Baki billâh , sultan, yerle­
rin ve gök lerin incisi, m illetin ve dinin sirâcı/kandili (Peygam ­
berdin K u ra n ’daki n iteliği) vs, gib i gu lu v/çizgi d ışı aşırılık lar
m evcuttur. S adece bu sözler b ile kişin in im anım alıp götü rm e­
ye kâfidir. B u sıfatların çoğu n a Peygam ber b ile sahip değildir.
Ç oğu A lla ttın isim ve sıfatlan d ır. B ildiğin iz gibi şirk iki ilah v a r
dem ek değildir, Ş irk A lla h ın n itelik lerin i başkaların a dağıt­
m aktır, A yn ı sıfata sahip birden çok varlığın olm asıdır.

B u hatm e h içb ir şekilde d in ile bağdaş tın lam az. B u n lar


b ir ib ad et olsa id i m u tlaka ilm ih al kitapların da, fık ıh k ita p ­
ların d a b u n lara yer verilird i, A lla h ’tan başkasın dan yardım
dilenm ez, İstim dat, m edet istenm ez. Ş eyh lerin ru h an iyeti n e ­
yin n esidir? B u ru h lar ilah m ı kİ, k âin atın idaresine iştirak
ediyor? Peygam ber in sü n n etin i beğen m em ek ne bü yü k h ad ­
din i bilm ezlik tir! Sünnette bu lu n m ayan ib ad etleri icad etm ek
ne bü yü k ed ep sizliktir! P eyga m b erin sü nnet i sen iyyesi n asıl
olu r da b ir M ü slü m an’a kâfi gelm ez?

Y ü zlerce F atih a okuyup, “Y a ln ızca san a ib a d et ederiz ve


yaln ızca sen den yardım d ileriz," diyen birisi, yü zlerce İh lâs
sû resi okuyup, “A lla h birdir, doğu rm am ıştır, ken disin den
h içb ir ilah ü rem em iştir,” diyen b irisi n asıl olu r d a yü zlerce
ilah ed in ir ve bu ila h la ştın lm ış şeyh lerden ve on ların ruha-
n iyeü erin den yardım ister? O n lardan istim dat diler? M edet
um ar? Bu tam olarak ku la ku llu k etm ektir, O n lara ib adet
etm ektir, ö lm ü ş kim selere Peygam berim izin işittirem ed iği
K u r’an ile sabitken, n a sıT olu rd a b izler ölü lere işittireb ilirlz?
Ölün ü n ken disin e faydası yo k iken, n asıl olu r d a d irilere fay-
d a ve zarar vereb ilir? B u n lar apaçık şirktir.

Bu tıpkı şu na benzer: E şine sarılıp, on a “S en i çok sevi­


yorum , sen in için ölürü m ," diyen, H âlbu ki o an sevgilisin in
aşkıyla, h ayaliyle dolu olan yalan cı b irin in h âil gibidir. D il ile
“A lla h ’ım ya ln ız san a ib ad et ed er ve sen den yardım dileriz*"
Sûfüer İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 431

derken bü tü n k alb iyle sad at-ı kiram ın him m etini, b erek etin i
beklem ektedir. K oskoca A ziz K u r an, başkaların ın h im m etin i
celb etm ek içinjja s it bir aracı, vesile ve şefaatçi olm a gib i aşa ­
ğı b ir seviyeye dü şü rü lm ektedir. H atta A llah , A lla h ya lva rışla ­
rı bu j^edek ila h la rın / sadat-ı Ş a ir im getireceği h ed iyeler için
küçük b irer rica cı o la b ilm e k te j^ ^ Y ^ d ım A lla h 'ta n değil, bu
ilah laştırılan kim selerin ru h an iyetin den isten ilm ektedir.

H içb ir h adiste ve m ezh epte böyle b ir ib ad et yoktur* N a­


sıl böyle b ir ib ad et icad ed ileb ilir? S ü n n etin d ışın a çıkm ak
b id ’at'tir, dalâlettir, sapıklıktır. Tam olarak Fatih a’daki dâl-
lîh e dâh il olm aktır. îh lâ s sû resin i b u k a d a r vird olarak oku ­
yu p d a oradaki ih lâstan /tevh itten bu kadar u zak dü şm ek ne
kötü dü r Y a Rabbil D izlere düşen, d in lerin i oyu n ve eğlen ce
ed in en leri terk etm ektir. Ş irk in h er çeşidin d en kaçın m ak ve
m ü şriklerden teb erri etm ektir*

Vesile
M ü şrik akim a göre salü ı b ir ku l araya girm ez ise k işi tek
b aşın a A lla h 'a ulaşam az.

T a rik atla rd a vesile; tü rbelerden, sağ veya ölü evliyadan Al™


lah ile k u llar arasın da a racılık yapm alarım istem ek an lam ın ­
da ku llan ılır. Bu tam olarak “şirk-i takrîb" den en M ek kelilerin
şirkidir.

O ysa İslam 'da vesile; b ir şeye arzu ile u laşm aya çalışm ak­
tır. Vesile, “ku rbetü n" gib i yaklaştıran an lam ına gelir. “V â sıT ;
A lla h ’a rağbet eden, O 'nu arzu layan dem ek tir.41 G el gör k lt
bu gü n bu kelim eyi felsefelerin in en ön em li en strü m an ı olarak
kullananlar, on a bam başka b ir anlam verm işlerd ir. V esile'ye;
günüm üz Tü rkçesin de h epim izin ku llan d ığı araç, aracı, bağ,
vesile, anlam ı verirler.

K u r'an ’da, vesile kelim esi ik i yerde geçer. *E y îm an ed en ­


leri A lla h 'ta n korkun, O n a ya k la şm aya çalışın v e O'nun yolu n ­
d a cihad edin ki, kurtuluşa e re s in iz ” (M aide/35) Tü m kadim
m ü fessirler, "O n a vesile aram ayı, O ’n a yaklaşm ak" olarak

41 İsfehanl, Müfredat, Vesile md.


432 /slam’tn P ariu slan B

anlam ışlardır. H içb iri şim dikilerin an lad ığı gibi, "O 'n a y a k ­
laşm ak İçin aracı bulun, şefaatçi arayın, A lla h İle k en d in iz
arasın a ü çü ncü b ir şahıs sokun, bu şah ısla A lla h 'a yak laşın
şek lin d e" anlam am ışlardır, K atade, ayeti; “O 'n a b oyu n eğe­
rek, O ’nu h oşn u t edecek a m eller işleyerek, O 'n a ya k la şın ."
şek lin de an lam ıştır. Zaten vesile k elim esi b ağlam ıyla b irlik te
ele alınırsa, A lla h 'ta n korkm ak İle clh ad arasın da zik red ilm iş­
tir. B u İki Önemli em ir arasın da T a rik atçıla rın an ladığı gibi,
“A lla h ile ken din iz arasın da b ir a racı bu lu n , ya n i şirk koşun"
şek lin de b ir em ir o la b ilir m i? G erçekten gü n ü m ü zü n m ü şrik­
leri A lla h 'ta n korkm adıklarından, clh ad em rin i ise “n efis tez­
kiyesi" olarak çevirip, h ükm ü nü rafa kaldırdıkların dan , O ’n a
yaklaşm a em rin i de “aracılar b u lu n " şeklinde an layarak İti­
k atların ın ne olduğunu, ayetin an lam ına ta k la attırarak çok
n et b ir şek ilde gösterm işlerdir.

O n larca ayet a ra cılık / vesilecilik fik rin i reddederken, yu ­


karıd ak i bu ayet vesfieciliğl em reder m i? T ab ii bu fıtra tla rı
bozu lm u ş kim seler, Y ah u d ilerin ya p tığı gib i yap arak “K elim e­
lerin yerlerini/anlam larım değiştirirler." (M a ld e/ 13)

Y in e bu K u r’an ’ı esas alm ayıp, b a tıl teorilerin i esas alanlar,


K u r'an ’ı h eva v e h eveslerin e göre tefsir edenler, araç ile am acı
değiş-tok u ş etm işlerdir. V esile/yaklaşm a araç değil, am açtır.
B u n lar ayeti; “O 'na yaklaşm aya vesile arayın " şeklinde çevire­
rek, vesile/aracı aram ayı hedef, am aç gösterm işlerdir. H âlbu ­
k i A llah yak laşm ayı am aç olarak gösterm iştir. A yetin anlam ı;
“O ’n a yaklaşm ayı arzu layın ."

Y in e ayette geçen "V esile" kelim esi, cen n etin b ir d iğer a d ı­


dır, d iyen ler vard ır. B u takdirde anlam ; "A llah 'tan vesile cen ­
n etin i isteyin " olur.

V esile k elim esin in geçtiği d iğer ayet, vesile kelim esin i “ara­
cılık " olarak algılayan bu kim selerin ü zerin e p rojek törleri d oğ­
ru ltu p, on ları su çü stü yakalam akta ve on ların ne k ad ar sap ık
oldu klarım teşh ir etm ektedir.
D e k t AUah Üe birlikte, O'nurt derece bakımından akında olan
(kendilerinde tanrısal güç vehmettiğiniz) kimseleri çağırın. (Onla.-
Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 433

nnj Sizden hiçtir kötülüğü/zaran kaldırmaya veya onu fyaroriı bir


şeyle) değiştirmeye güçleri yetmeyecektir, Üstelik onların yardıma
çağırdığı kimse ter (şeyhler, velîler) -Allah*a en yakın sandıktan
kimseler hangileriyse- İşte onlar hibe Allah’a yaklaşmak için ve­
sile ararlar. O'nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar...
(îsrâ/56-7)

B u ik i vesileyle ilg ili ik i ayet ço k n et olarak şunu ifad e e t­


m ektedir: S iz E y M ü şrikler! S izin B an a yak laşm ak lç ln T B e­
n im le k en d in iz araşm a koydu ğu nu z aracı kim seler, b ırak ın
size u facık b ir ya ra r verm eyi, ban a yak laşab ilm ek için ken­
dileri vesile ararlar, yani; ban a yak laşm aya çakşırlar* O n lar
sizin gib i sa p ık değillerdir* O n lar sizin gibi soyta rı olm adığın ­
dan * B en den h ak k ıyla korkarlar. R ah m etim i um arlar. A ra ya
k im seyi sokm aksızm va r gü çleriyle O ’na k u llu k eder, salih
am eller işler ve benim yolu m d a cihad ederler.

N itekim R abbim iz, “A rtık kim, R a bbin e k a vu şm a yı um uyor­


sa salih a m e l/iy i iş ya p sın v e R a bbin e İba dette hiçbir ş e y i or­
tak fco$m asm *"(Kehf/110} bu yu rarak, ken disin e salih am eller
ile ya k la şıla b ileceğin i bildirm iştir.

Zaten b iz M ü slü m an larla d iğer din m ensu planm /m ü şrik-


leri bu vesile/ a ra cılık a n layışı ayırır. Kim A llah ile ku l arasın a
a ra cıla r koyu yorsa on lar tevh itten ve İslam ’dan en u zak kim ­
selerdir, Zaten A lla h son din in i k en disi ile k u lla n arasın daki
aracıları, vesilecilik an layışın ı ve şefaatçileri kaldırm ak için
gön derm iştir.

Tü m ilk el ve m u h a rref din lerde b u v e s ile d llk / a racılık fikri,


sapm an ın en n et göstergesidir. Tü m bu b a tıl din lerde aşkın
olan A lla h ’a ulaşm ak an cak ku tsanm ış birtakım özel k im se­
lerle m üm kündür, H âlbu ki aslı bozulm am ış tek d in olan, tev-
h id din i İslam bu irtib a tın va sıta sız olm asını, aracıların ara­
dan çıkarılm asın ı em reder*

M esela H ristiyan lıktaki ru h b an lık m ü essesi bu irtib a t için


icat edilm iştir* G ü n ah lar bu k ilise b a b a la n va sıta sıyla çıka­
rılır, O n lar va sıta sıyla in san lar affed ilir, takdis edilir, A rap
m ü şriklerin de de A lla h ’a an cak esnam , evsan, erbâb, tağu t,
endâd, âlih e ve şufeâ, şü reka vs, gib i a racı ila h la rla u laşıla­
434 İsktm'uı Pouiuslarıir

bilm ekte, İrtibat ku ru labilm ektedir. İslam tü m a d ı geçen bu


aracıların red ve in k â r ed ilerek aradan çık arılm ası için gön ­
derildi.

T a sa vvu f dini, tek ra r bu şirk in an cım M ü slü m an lar ara­


sına sokarak yaygın laşm asın ı sağladı. S on tevh id d in in i en
ilk el din lere ben zetti. B u a racılık fik ri en çok şefaat* teves­
sü l ve b ir şeyhe İn tisap etm eden salih k u lla r araşm a girilm ez
fik rin d e ortaya çıkar. K u r an şefaati ikam e etm ek için değil*
tam aksine ortadan kald ırm ak için bah seder. T evessü l ise;
A lla h ’tan b ir istek te bu lu n u rken A lla h katın d a n a z-ı n iya zı
geçtiği varsayılan h atırlı k im seleri araya sokarak* şunun, b u ­
n u n h ü rm etin e b ir şeyler istem ektir kİ, çok erken dönem lerde
bu b id a t M ü slü m an lar arasın da görü lm eye başlan dı. Y in e ilk
sûfılerde* A lla h ’a yaklaşm ak* A lla h ’a ve rasu lü n e itü ba e t­
m ek, fa rz ve n a fileleri ek sik siz yerin e getirm ek şeklinde iken*
daha son raları b ir şeyhe bağlan m adan kişin in ken din i terbiye
etm esi, S alih ku llard an olm ası m ü m kü n görü lm ez oldu. B u
A lla h ’a yaklaşm a, yak ın olm a ilk tasavvu f! eserlerde b ile farz
ve n afile ibadetlerle olacağı b elirtilir. Ö rneğin Ebu T alih el-
M ekki, K u fu TK u lü b a d lı eserinde; em redilen fa rzla rı yaparak*
h ayırd a yarışarak, teh eccü d kılarak, ta n e tan e K u ra n oku ­
ya ra k A lla h ’a yak laşılacağın ı vu rgu lar. B ir asır sonra gelen
K u şeyrfd e bu A lla h ’a yak ın olm a işi ep ey değişm iştir. A rtık
A lla h ’a yak ın olm ak A lla h 'ın ve li k u lların a h a stır ve bu da
ancak u zlet ile h alk tan u zaklaşm akla elde edilebilir. M ü ridin
b ir şeyhe in tisap etm esin i şarttır. K im in şeyhi yoksa şeyh i
şeytan dır dem eyi de ih m al etm ez.42

A llah ken disin den başka velî/ d ost edin ilm esin i b ir n evi in ­
tih ara ben zetir. T ıp k ı d işi örü m ceğin evin i ev edin en ahm ak
b ir böceğin acı akıbeti gibi, son la n helaktir.

A lla h ’ı in san dan u zak gören bü tü n a n layışları İslam zaten


baştan m ahkum eder. A llah k u lların a o k ad ar yak ın d ır kİ;
araya b ir başkası girem ez. A ra ya b ir üçüncü nü n girem eyeceği
kadar, O A lla h k u lların a yakındır,

42 İsmail Çalışkan, “Allah-lnsan İlişkisinde Aracı Fikri”, İsla m ty a L 2002,


Sayı: 1, s. 181-90.
Süfıler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 435

Biz insana şah damarından daha yakınız, (Kâf/16)

E ğer A lla h ile aram ıza b ir başkasını sokarsak, şah dam a­


rım ızı kesm iş -koparm ış olursunuzl

Kutlarım Beni sona sorarlarsa {bilsinler ki) Ben onlara çok yakı­
nım Dua edenin duasına icabet ederim, [Bakara/186}
Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir. (Mücadele/7)

A lla h b ize bu k a d a r yak ın iken, n asıl olu r d a b iz bu gerçeği


u nu tu p ken dim izi O ’n dan u zak görebiliriz?

E ğer O n u n sevgili ku llarından olm ak, O n a ya k ın olm ak


istiyorsak, O bu n u n n asıl olacağının yolu n u d a gösterm iştir,

Artık her kim. Rabbine kavuşmayı umuyorsa Salih amel işlesin ve


Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın. (Kehf/110)
En güzel isimler AUohfındu\ O holde O'rta güzel isimlerle dua edin.
(Nemi/19)

A llah ’a şirk koşan lan n edindikleri aracılar h içbir zam an


ken dilerini işitem ez ve cevap da verem ezler. O nlar yaratıl­
m ıştır. Yaratılm ışlara has tüm eksikliklerle de m alû ldü rler/
hastalıklıdırlar. Ü stelik ölm üşlerdir. B u ahm akların yaptıkları
h içbir şeyden h aberleri de olm az. D ualarını duym azlar ki, on ­
lara cevap versinler. A slın da putlar m asum şeylerdir. Zavallı
pu tlar ken dilerinin p u tla ştırd ık la rın d a n b ile h aberleri yoktur.
Pu tperestler ise A llah 'ın pislikler olarak kitabın da anacağı ka­
dar şeref ve h aysiyet yoksunudurlar, K endilerince şeytan a pa­
bu cu nu ters giydirecek kadar uyanıktırlar, A llah ’a yaklaşm ak
için böyle şeytanca yo lla r icat ederler, N iyetleri m asum olabilir,
fakat yön tem leri m eşru değildir. Niyetleri kaş yapm aktır, Lâkin
göz çıkarırlar. H em de gören gözlerini kaybedecek kadar!

B u vesilecilik / a ra cılık in an cı son aşam ada k açın ılm az ola ­


ra k h alis/k atık sız şirke dönüşür. Bu ku lvara giren h erkesi
b ek leyen k açın ılm az son budun E r-geç bu aracılara A lla h 'ın
b irtakım n itelik leri ve rilir ve yedek pek çok ilah orta lığı doldu ­
rur, T a rih te bu n u n sayılam ayacak kadar örn eği vardır. Y an i
bu tesp itim iz yersiz b ir korku değildir. B in lerce kez tecrübe
edilm iş acı b ir gerçek tir. Ş irkin en b ariz görü n ü r va sfı bu a ra ­
cılık in an cıdır.
436 İs la m ’ın Faviuslan B

Şirk; M erh am etlilerin en M erh am etlisi olan A lla h 'ın b a ğış­


lam ayacağı tek gü n ahtır. “A lla h şirki asta ba ğışla m a z , bunun
d ışın d a ötemi dilediğine bağışlar ” (N isa/48)

(Ey Muhammed) Şarta ve senden öncekilere de şu kesin durak


bÜdirHmiştir. *Eğer şirke döşersen, yaptığuı bütün güzel ameller
boşa gider ve muhakkak bir surette kaybedenlerden olursun. ' (Zü-
mer/65)

A lla h k en dilerin e kitap verilen lere şöyle seslenm ektedir:


...Gelin bazımız, bazımızı (Allah'la kendisi arasına aracı koymak
suretiyle) rabler edinm esin Eğer yüz çevirirlerse deyin ki; şcthid
olun, biz Müslüıuarüartz.' (AL-i tmran/64)

B izim d e diyeceğim iz şudur: T a n ık olun. B iz M üslüm am z.


A lla h 'a u laşm ak için aracılar edin en m ü şriklerden b eriyiz.
E ğer bu aracılard an vazgeçm iyorsan ız b ilin ki, b iz de sizin
m ü şrik oldu ğu n u za şahidiz.

Tevessül
İn san lar d ilek lerin in k ab u l edilm esi için ken d ileriyle A l­
lah arasın da b irtakım va rlık la rı aracı yap tık ları öted en b iri
bilin m ektedir. B u bilin m eyen i bilin en e kıyaslam a diye bilin en
b ir akıl yü rü tm eden beslen ir. Z an n ederler ki bu ahm aklar,
dünyada işlerim izi n asıl torpille, gü çlü b irin in tavassu tu yla
h allediyorsak, A llah in dinde de işler b öyle yürür. B ilm ezler
k i orada torp il geçm ez. O rada bu ran ın B izan s oyu n larıyla iş
görü lm ez. T evh id İnancı en çok “bid atlerle, tevessü l ve şefaat
an layışlarıyla” bozulm u ştur. Şeytan, in san ları en sin si b u üç
y o lla tu zağın a düşürm üştür. B unu görm ek için C ah illye in sa­
n ın ın din ve ib ad et anlayışına, bu gü n kü b azı M ü slü m an ların
din yerin e on ların yap tık ların ı aratm ayan uygulam alarına,
bazı salih kim seleri aracılar ve şefaatçiler yaparak on larla te ­
vessü ld e bu lu n m aların a bakm ak yeterlidir. N uh kavm i daha
önceden yaşam ış V ed, Suva*, Yeğu s, Yeuk, N esr gib i salih
k im seleri A lla h Üe k en d ileri arasın da aracılar ve şefaa tçiler
olarak koyarak, on la r va sıta sıyla A lla h 'a u laşm aya ça lışm ış­
lardı. H ristiyan lar İsa ve M eryem 'i araya koyarak, on larla te ­
vessü lde bu lu n arak A lla h 'a d u a etm işlerdir, M ekkeh m ü şrik­
Süitler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 437

lerde, Lat, M en atf U zza gib i y a n ilah ları araya aracı koyarak
O ’n dan istek te bulunm uşlardır* G ünü m ü zdeki m ü şriklerin
tevessü lü de ‘‘A llah katın d a m an evi kıym eti olan, A lla h ’a na-
zı-n iya zı geçtiği varsayılan , erm iş k işiler olarak görd ü k leri ve
tavassu tların ı/aracılık ların ı A lla h ’ın kırm ayacağın a in an dık­
la rı kim seleri aracı yapm ak şeklindedir*’*

M ekkeli m ü şrik de yaratm anın, n zık verm en in , fayd alan


tem in etm enin, za rarları defetm em in A lla h ’ın elin de oldu ğu ­
n u biliyordu* O n lar d a tıp k ı gü nü m ü zü n u yan ık m ü şrikleri
gibi, ila h la rın ın a ra cılığıyla O ’nun katin dan boş dönm ek iste­
m iyorlardı* Ş eytan on lara A lla h ’ı bırakm alarını* başka tan rı­
la r edin m elerin i tavsiye etm edi* S ad ece O n a yaklaşm ak için
aracılar bu lm alarım tavsiye etti* Ş eytan h ilesin i çok gü zel b ir
am balaj İçin de sunar* Zeh irin a ltın tas için de sunum u gibi!
A lla h ’a yaklaşm ak İçin, u m du kların a n ail olm ak, korktu k­
ların dan em in olm ak için b ir salih ku lu aracı, şefaatçi yap*
B unu ya p tın m ı, artık gerisi gelir! Tü m sapm alar b aşlan gıçta
göze batm ayan ve ciddiye alın m ayan u facık b idatlerle, iy i n i­
yetlerle başlam ış v e devam etm iştir* A ra cı ya p ıla n k işi b aş­
lan gıçta m ü barek b irid ir, âlim dir, takvalıdır, A lla h ’ın sevdiği
kim selerden dir, velîlerden dir, m elek gibidir, vs* d en ilerek iyi
n iyetlerle abartılarak övülüp, sevilm iştir* Lâkin bu övgü ler ve
yü celtm eler b ir yerd e durm az, gü n g e lir bu kim sede in sa n ­
lardan fark lı olduğu dü şünülür, bu kim sen in doğasın da b ir
ü stü nlü k, b ir anorm allik olduğu, kâin ata m ü dahale ve tasar­
ru f gü cü n e sahip oldu ğu dü şü nü lm eye başlar* En sonunda
d a bu yü celtm e takdise dönüşür. N ih ayet h ep in izin b ild iği
“E vliya den en A lla h ’ta fan i olm uş, O’n a karışm ış ’in san ların
üstünde, A lla h 'ın altında* b ir y a n insan, y a n ilah acayip b ir
tü r.” ortaya çıkm ıştır.

M a a lesef tarih te b id a t u ydurm ak, tevessü l ve şefaat an ­


la yışıyla şirke davetiye çıkarm ak, sıradan ca h il in sanlardan
çok, söylem ve eylem leriyle onun yolu n u açan, sü sleyen, sa­
vu n an ve sü rdü ren şeyhler, sâdat/efen diler, ü stadlar eliyle
olm u ştu r. C ahil h alk yığın la rı d a on ları takdis ederek, bu
kim selerin ardın dan gitm işlerdir. H âlbu ki h ak din in safiyetin i
438 İslam ’m Pavkıslan U

koru m ak için en çok on lar ga yret sa rf etm eliydiler. Hurafeler*


sigara* alkol gibi k ötü alışkan lıklardır. B ir d efa bu laşm aya
görsün* b ir dah a in san ın yakasın ı k ola y k ola y bırakm az. M a ­
a le s e f K u r an dan u zaklaşan âlim lerim izin b öyle tiryak ilik leri
olm uştur. Y a d a  lim lerim iz, toplu m a kök salm ış bu h u rafe­
lerle m ü cadele etm eye* tüm toplum u karşıların a alm aya cesa­
re t edem em işlerdir. H âlbu ki ilahı/sem avi din in en tem el ö ğre­
tisi tevh id olup b u öğretide A llah ile İnsan arasın daki k u llu k
ilişk isin in daim a aracısız ve katışıksız olm ası* A lla h ın yetk i
ve n itelik lerin in başka va rlık la ra dağıtılm am ası* on larla pay-
laşüm am ası esastır.

B ir ta rik a t şeyh i olan İsm ail Ç etin tevessü lü ballan d ıra


b allan d ıra şöyle takdim eder:

Maddi veya manevi iş olsun* ihtiyaçları gidermek için Allah bazı


insanlara emaneten nimet vermiştir. Nimetleri yarattığı gibi* ha­
yırlıları da yaratmıştır, izzet ve azametini sebep perdeleri arkasın­
d a gizler* muhtacı zengine gönderir. Öyleyse güzel abdest* tadili
erkân üzere iki rekât namaz ve duadan sonra* İhtiyaç sahibi* m ü­
düre* fabrikatöre ve her dünyevi iş adamına yahut şeyhe* velîye*
âlime gider ihtiyacım ona arz eder. "Gerçekten Allah Teâlâhın
bazı kullan vardır. Onları kullarının ihtiyaçlarının giderilmesine
tahsis etmiştir. İnsanlar ihtiyaçlarında onlara sığınırlar. Onlar A l­
lah Teâlâhın azabından emin olan kimselerdir." ve şöyle inanır:
'Bu iş adamları Allah Teâlâhın fazl, kerem ve rahmet kapılandır*
nimet hazînesinin açılmasına anahtardırlar* vesiledirler. İhtiyacı­
mın giderilmesi ve işimin görülmesi için vasıtadırlar/

N e k ad ar iyi ve m asum b ir girişim (1) değil m i? M üşrikler*


ilah ların dan , b u n lar ise, A llah nezdinde itib arı olu p isteğ i geri
çevrilm eyen ve A lla h ü zerin de hakkı oldu ğu n a in an ılan b ir
peygam ber* b ir şeyh/velî, b ir ya tır a racılığıyla A lla h 'a ya lva rı­
y o r ve A lla h 'ta n isted iğin i alıyor! A llah aşkına! D ua ve istek ­
lerin i A lla h 'ın kabu l etm esi için m elekleri aracılar/şefaatçiler
ya p a n C ahiliye A ra p m ü şriklerin in ya p tığı ile bu n ların arasın ­
d a n e fa rk vard ır?43

Tevessü l; kelim e olarak* vesile edinm ek* aracı edinm ek*


an lam ın a gelir. T erim anlam ı ise; A lla h 'a yaklaşm ak veya

43 İbrahim Sarmış* “Batıl İnancın Din’e Etkisi", İk tib a s D er, Ağustos/2011.


Süitler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 439

b ir fa yd a elde etm ek* zarardan ku rtu lm ak am acıyla salih b ir


am eli y a d a şah sı vesile ederek A lla h ’tan İstem ektir. “A lla h ’ım
falan ca za tın sen in k atın d ak i değeri, h a tırı/hürm etine sen ­
den İstiyoru m ." dem ektir. Y a n i du a ederken, A llah k a tın a çı­
karken yan ım ıza A lla h ’a n azı geçen ve C enâb-ı H akk’m onu
kıram ayacağı b irin i anıp onun ism in i du am ızda zikrederek
A lla h ’a du a etm ek anlam ındadır.

T evessü l ün m eşru, b id 'a t ve gayrim eşrû olm ak ü zere üç


şekli vardır:

1* M eşru olan tevessü l:

a. A llah ’ın gü zel isim leri veya sıfatlarından biriyle tevessül


etm ek. “R ahm etinle ben i salih ku lların ın arasına kat!”
gibi.
b. İşlem iş oldu ğu m u z b ir salih am eli vesile kılm ak* “A l­
lah 'ım sana im an ettik, sana güvendik. S en i ve R asu lü -
nü seviyoru z. B u ndan dolayı b izleri sev* sevin dir!" Y a da
“Y ap tığım şu h ayır/h asen at hürm etine şu İsteğim i geri
çevirm e!” gibi,
c. Yaşam akta olan b ir salih kim sen in du asıyla tevessü l­
de bu lu nm ak. S ah aben in Peygam berim ize gidip, ondan
k en dilerin e du a etm elerin i İstem esi gibi,

2. JMd’a t olan tevessü l’e gelince; “M uham m ed hürm etine*


Kabe h ü rm etin e” vs. gib^şeylerle ya p ıla n tevessü ldür. Çünkü
bu n ların kitab ve sü n nette y e r îy o k t l^

D oğru su A lem lerin R a b b fn e d u a ederken h erh an gi b ir k u ­


lu n “Filan ın yü zu su yu hürm etine, fila n ın h atırın a” diye dua
etm esi şu na benzer; çok zengin* b ir o k ad ar d a cöm ert olan
b ir padişah ın h u zu ru n a ”çIIdpT Talan caTn em u ru n u n h akkı
için, filan ca h izm etçin in yü zü suyu hürm etine* ban a şunu
ver! B u gerçekten çok çirk in ve edep d ışı b ir davran ış olur.
25nTbÖyle b ir saltan at ve izzet sah ibi kim se, kim sen in h atın
için iş yapm a 2 İ B öyle ifadeler, onu h atır-gön ü l İçin iş yapan,
ya p tığı iyiliğ i u S k T ıe s a p la r için b ir ken ara not eden b a sit b ir
kim se konum una dü şü rü r ve yin e bu şu dem eldir:^İsteğiın î
440 İslam'ın PüDÎusion JT

geri çevirirsen, o h izm etçin in hatan kalır, s a n a ffü cen ir*

T ıp k ı bu nu n gibi, hiç kim seye b orcu olm ayan, h iç kim se


n ih ken disin den alacağı olm ayan, h iç kim seye m in n e fe tm e -
yen ve H m s ey e te ş e k k ^ b o r c u ^ lm a y a n Allâî5îın h u zu ru n d a
■ ^ ’ • '■ ı"" H ' ■ * ■ *‘ n ^ % ^ * ıT u ı ı . P ^ ^ pj

"falan can m h ak k ı için , filan can ın h attn na" diye dua etm ek
çok bü yü k edepsizliktir*

3. A p a çık şirk olan tevessü le gelin ce bu; ölü lerden y a r­


dım istem ek y a d a b in lerce kilom etre u zakta olan şeyhten,
gavs tan, H ızır'd an vs* yardım istem ektir. O n lar aracılığıyla
A lla h ’a u laşılabildiğin e, bu n ların fa yd ala n celb ettiğin e, za ra r­
ları d efettiğin e itik a t etm ektir. O nlardan yardım ve h im m et
beklem ektir. Z ira bu şek ilde d u a eden kim se bu n lara A lla h ’ın
u lû h iyetin den b ir h isse verm iş olur, ila h olm ayan b irisi sen i
o kadar u zaktan duyam az ve san a anın da yard ım d a ed e­
m ez. T evessü l gü nü m ü zde m aalesef, dü pedü z ölü lerden m e-
d eflS m m a ya dönüşm üştür* l ş yatırları, tü rb eleri ku tsam aya
v a iT O Ş h rT ^ B K T b a ti in an cı yo k edem ezse, b a tıl in an ç din i
yo k ed er," hakikatlnce, ^ n a a le s e f b a tıl itik a tla r d in in yerin i
alm ıştır. H alk îs la m 'm d a T sT ıT ^ o h ü h d a , ^BeHî dirT o İâ n A l­
lah ’ı^ e r k edip, k arın ların d a n ecaset taşıyan dirilerd en, top-
ra ğa karışm ış feiıilerd en m ed et um m aya varm ıştır* H atta bu
şaşırm ışlar A lla h ’tan k ork ar gib i7 evliyam n çarpm asm dan da
korkarlar. H âlbu ki “h a v f ve h aşyet" b ir ib ad ettir ve bu nu n da
tüm ib ad etler gib i ya ln ızca A lla h ’a yap ılm ası gerekir*

K u r'an 'da b u an lam da onlarca ayet vardır* uAU ah ile bir­


likte ba şk a bir ila h a /k im seye d u a etm eyin /ça ğ u m a ym .” (Ka-
sas/88)

B ir S alih k u l ile tevessü lde b u lu n an a sorm ak lazım , senin


Üe o za tın ne alak ası va r? Ü stelik k im in A lla h 'ta n a la ca ğı v a r
ki, A lla h on a b orçlu olsu n? Bu du ada taşk ın lık yapm ak, h ad­
d i aşm aktır,

Rabbine için içirt yalvararak gizlice dua edin O tnşkmhk edenleri


sevm ez* (Araf/55)

T a rik a tçıla r M ekkeli m ü şriklerin p u tla ra tap tıkların ı, bu


söz kon u su pu tların ise akılsız, şu u rsu z va rlık la r oldu ğu
Sûffîer İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 441

aşikârdır, bu yü zden ken d ilerin in on lara ben zetilm esin i in ­


sa fsızlık o lara k n itelerler. G el gör k i a yetler tarik atçıları b ir
kere daha ya la n cı çıkarır. A yetlerd e geçen “ellezî, m en” gibi
k elim elerin a k ıllı varlık lar/İn san lar İçin ku llan ılan ism -İ işa ­
retler olm ası, b u n ların p u tla r değil, p u tlaştırılan k im seler
olduğunu gösterir. Ö rn eğin şu ayetlerde “ellezîn e/kim seler,
şah ıslar” olarak geçm ektedir:
D e kt Allah'la birlikte kendilerinde (tanrısal güçler olduğuna} tnan-
dığtnız kimseleri çağırvb Sizden ne bir zararı fcaİdtraMfr ne de onu
değiştirebilirler, (tsrâ/56)

H er kim A lla h ile k u lla n arasında, hükü m dar 1le tebeası


arasın daki aracılar gib i aracılar olu ştu ru rsa, on u n k â fir ve
m ü şrik oldu ğu çok açıktır. B u n lar şunu d em ek ted irler İn ­
san ların istek lerin i bu aracılar A lla h ’a İletiyor, A llah ku llarım
on lar a ra cılığıyla h idayete erd iriyor veya n zık lan d ın yor. N asıl
sıradan b ir k im se Padişaha, başbakan a u laşam azsa, ayn en
bu n u n gibi, sıradan b ir in san d a A lla h ’a arada m ü barek za t­
la r olm azsa u laşam az, derler. Bu tam olarak M ekkeli m ü şrik­
lerin , “B a n la r bizim A lla h katm da şefaatçilerim izdir/ aracıları-
m ızdır.” (Y u n u s/ 18) sö zlerin in b ir b en zerid ir.44

*A U ah’la _biriikte hiçbir k im seye yalvarıp y a k a rm ayın,”


(C inn/18) B u ayette geçen “ehaden" kelim esi; nek red ir ve
olum suzlu k Sadesinden son ra gelm ektedir. D olayısıyla; “eha-
den/hiç k im se”ye p eygam b erler de dâh il olm ak üzere h er b ir
k im se dâhildir.

T a sa vvu fçu la r, evliy a la rın Ölünce ru h la rın ın tıp k ı k ın ın ­


dan çıkm ış k ılıç gib i çok d a h a a k tif old u k la rın a in a n ırla r ve
tü m p arad igm aların ı bu şeh ir efsan esi ü zerin e k u rarlar. B u
k on u d a ellerin d e h içb ir ş e r !, n akli, akil, b ilim sel d elil de y o k ­
tu r. Sadece zan , h ayal, rü y a ve k a yn a ğı m eçh u l esk ilerd en
k alan riva y etlere d a ya n ırla r. B u k im seler P eygam b erim izin
Ölüm lü b ir b eşer old u ğu n u b ild iren a yetleri in k â r ederek,
on u n m ezarın d a sağ ve d iri o ld u ğu n a ya k ln en im an etm iş­
lerd ir. B u k on u d a z a y ıf y a d a u ydu rm a b ir h ad is b u ld u la r

44 5amÜ İslam Arış. C. 6, s. 347.


442 İslam 7m Pavhtslon II

m ı bu o n la ra y e te r d e artar. H atta in an çla rı d oğru ltu su n ­


da b u tü r h a d isleri yin e ayn ı zü m reler u ydu rm u ştu r. B u l­
d u k la rı bu riva y etler K u r an a u yu yor m u?, sü n n etu llah a,
â d etu lla h a m u va fık m ı? H iç ön em sem ezler. H â lb u k i b ıra k ın
b ö yle K u r an a, akla, ta b ia t k a n u n la rın a a yk ırı h a d isleri, za ­
h iri tü m sıh h a t şa rtla rın a u yan sah ih b ir h ad is b ile itik a d ı
kon u lard a h ü ccet olam az. Y a n i bu k im seler a sla u su l, k u ra l
tan ım azlar.

A b b a sî kralların a yalak alık olsu n diye ü retilen b ir h adis


tevessü lü n dinde yeri oldu ğu n a d a ir d elil olarak getirilir. T a ­
sa vvu f erbabın ın çok öne çıkardığı bu rivayette, Ö m er'in P ey­
gam berim izin am cası A b b as i, yağm u r du asın a götü rdü ğü ve
“A lla h 'ım A bbas h ü rm etin e b ize yağm u r ver." d iye onu vesile
ettiği ve onun vesilesiyle yağm u ru n ya ğd ığı an latılır. H z. Ö m er
M ekke'nin feth in e k ad ar M üslüm an b ile olm ayan, tu lekadan
olan /afla salıverilen , öm rü tefecilik le geçm iş olan A b b a s'ta n
başka h iç kim se bu lam am ış m ıd ır? T ip ik b ir asabiyet kokan
h ad is örn eği! Ü stelik tam b ir b ir tevh id eri olan H z. Ö m er'in
böyle şirk kokan b ir şeye tevessü l etm esi olacak şey d eğild ir,45

A slın da tasavvu f insanların şahsiyetlerini o kadar ezm iştir,


onları köleliğe razı etm iştir ki, on ları efendisinin atacağı b ir k e­
m ik parçası İçin bekleyen, yaltaklanan köpeğe benzetm iştir ki,
bu zavallıların direk, doğrudan A llah 'tan istem eyi akıllarından
geçirm ezler. A n cak şeyhlerin ve onların m ukaddes ru hlarının
aracılığı olm azsa A llah 'ın onlar gibi zelil ku lların yü zü n e bak­
m ası m üm kün değildir. Başlarına gelen h er h ayır onların him ­
m eti sayesindedir! Y olu n a kurban olduğu şeyh efendi, onun
için m alından, canından, evladından daha önem lidir. O A lla h ın
en kâm il m anada tecelli ettiği, A llah 'ın ete-kem iğe bürünm üş,
yü rü yen ilahtır! Şeyhten yü z çevirm ek Cenab ı H akk'tan yü z
çevirm ektir. Şeyh izin verm edikçe b ir kedi b ir fare bile tutam az!

B aştan son a kü fü r ve şirk ola n bu dü şü nceler, ta sa vvu f


kü ltü rü n ü n top lu m a bu kadar hâkim olm asın dan dolayı m a­
a lesef h alkım ızın din i olm u ştu r!

45 Mehmet Azimli, S iy e ri F a rk lı O kum ak Ta, 473-4,


Süitler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir!

Son d in olan İslam , A llah ile İnsanlar arasın daki anralft*


n , şefaatçileri* A lla h 'ın dû nu ndaki ruhanîleri* ru h b an SinifilU
kald ırm ak için gön derilm iştir!

D ileklerim izi doğru dan A lla h 'ta n istesek ne olur! N e mİ


olu r? M u vah hid M ü slü m an oluruz. Şirke düşm ekten, eb ed i­
yetim izi m ahvetm ekten ku rtu lu ru z. B ü tü n a yat-ı Kuı*flnfyg
ve sü n n et-i sen iyye bu kon u da o kadar net, o k a d a r b e r rtk tlf
kil Ne olu r araya b aşkaların ı sokm asak! Fatihamdaki gibi *Ydl"
n ız Senden yardım isteriz.” desek ve bu n u nla am el etseld

Lakfn b azıların ın k a m ı şirk koşm adan doym az. Hatıl d er­


ler ya; “İt n ecaset yem ekten vazgeçm ez” diye. H u ylan k u m ­
sun! Ç ü nkü “H erk es kendi sü tü n e * cibilliyetine yak ışanı y a ­
p ar.” (lsrâ/8 4) îlla k i im an ların a şirk p isliği katacaklar* k l*
n n la n öyle doyacak.

ibadetin özü ve iliği olan dualarım ıza şirk katm asak ne oftul

B u n lar için A llah 'ın k itabı kendisine u yu lacak reh ber değil­
dir. B u nların n azarında K ur’an* evliyalarının ru h anlyeü ndtn
istim dat isteyebilm ek için okunan evrad ve ezkar m esabesto-
dedirl K u r an okuyan, ona teslim olan nasıl olu r da ölm ü şlerin
ru h larıyla irtibat ku rar ve onlardan m edet dilenebilir? Y erlerin
ve göklerin yegâne hâkim i ve m aliki olan A llah ’ı bırakıp d a kı­
yam ete kadar kendisine cevap verem eyecek kim selere sesle-
nen* m ezarlarında toprağa karışm ış ölülerden aracılık yapm a­
larım isteyenlerden daha sapık ve ahm ak kim olabilir?

A llah, Peygam berim ize “ Senin elinde hiçbir şe y y o k " (A l-i


İm ra n / 128) derken* "D e ki, E y M uham m edi B e n kendim e bile
fa y d a v e zarar verm eye m alik değilim ." (A ra f/ 188) P eygam b e­
rim iz sağ iken b ile b ırak ın başkalarına* kendine b ile fa yd a ve
zarar verm eye m alik değilken* n asıl olurda* öldü kten sonra
fayda ve zarar vereb ilir? H âşâ! Peygamberdin tırn ağı olam a­
ya ca k olan şeyhlerin ru h a n iy d i n asıl olu rda h er yerd e h azır
ve n azır olu r? H âşâ! B u ölü lerin ru h lan ilah lığa soyu n abilir?

Peygam berim izin A llah 'ın dinini asla gizlem ediği* teb liğ v a ­
zifesini kam ilen yaptığı ve dinin kem ale erdiği, ikm al edildiği
kltab ile sabit iken* Peygam berim izin “S îzleri A llah a yaklaştı-
444 İs la m 'ın P a u lu s la n H

racak h içbir şeyi terk etm edim ve size h er şeyi açıkladım ." bu ­
yu rdu ğu h erkesin m alum uyken, n asıl olu r da bu tarikatçılar
onun hiç h aber verm ediği duaları, İbadetleri İcat edebiliyorlar?
O hiç tevessü lü em retm iş m idir? H iç ölülerle tevessü l yapm ış
m ıdır? K esin likle hayır. Ö yleyse; J d m R a b b im A llah, K itabım
K ur1an, D in im İslam , tek ilah A llah tır diyorsa b u ta savvu f dini-
n i ve onun şirk olan itikadım ve iM d etlerİıü cİerhal terk etm eli-
dir. H iç bozulm am ış fitrata, Tevhld dinine girm elidir. G irerken
de b u ta savvu f dininin tüm kalm ülarm dan kurtu lm azdır, .

Ölülerden Tardını İsteme

B ir İnsan “h ayyu l-k a yyu m , m allku Tl-m ü lkw olan A llah h er


yerde h âzır ve n azır iken, on u b ırak ıp da ölü lerden yard ım
isteyebiliyorsa, dah a n e söylen ebilir? Bırakan on u n İslam 'dan,
in san lıktan b ile n asib i olam az. B u olsa olsa, tüm a k lî m elek e­
leri du m u ra u ğram ış b ir ebleh olabilir.

Ö len kim se işitem ez, cevap verem ez, E n u fa k b ir h ayat


em aresine sah ip değildir. Ö lü lerd en yardım isteyen eb leh ler
ise; ölü lerden b ile kör, sağır ve ak ılsız cah illerdir. Bu k im ­
selerin ku lakları olm asın a rağm en, ne akim sesine ne d e
K u r an ın m esajın a ku lak verirler. G erçekten sağırdırlar, işi-
tip-du ym azlar k i anlayabilsin ler.

Yoksa onlann işitecek kulakları mı vat? (Araf/195}


Ey Muhammedi Sen ölülere işitüremezsirL.., (Nemi/80}

E n bü yü k Peygam ber ölü lere işlttirem ez İse, h em de sağ


iken, n asıl olu r da b izler ölü lere İşittireb iliriz?

Dirilerle ölüler bir olmaz. AUah dilediğine (dileyene) işittirir. Fakat


sen (Ey Muhammedi kabirdeki/mezardaki kimselere işitttremez-
sîru (Fatır/22)

A m a tasavvu fçu lar p işk in kim selerdir. Y a la n söylem ek h iç


o n la rın yü zü n ü kızartm az. Ç ünkü a m açlan tertem iz tevh ld
d in in i yık m aktır. Y erin e eski m illetlerin safsatalarım ikam e
etm ektir, İn san lığı tek rar k u la k u llu ğa döndü rm ektir. M ü slü ­
m an olsa lar Peygam ber e göz göre göre yalan İsn at edem ezler.
D elilleri yin e ken di yalan lan d ır. G üya Peygam berim iz, “S îzler
Sûiîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 445

işlerin izd e şaşkın lığa ve h ayrete dü ştü ğü nü zde k a b ir eh lin ­


d en ya rd ım isteyin iz * dem iştir. Ç ü nkü b u n lara göre nebiler,
v e lile r ölm ez (!) h ayatların d a oldu ğu gib i, ölü m lerin den sonra
d a h im m et isteyen lere ya rd ım ed erler i!)4*

Ü stelik bu “k a b ir eh lin d en yardım istem e” h ikâyesin i n ak­


leden O sm an lı şeyh ü lislam ı îbn K em al’dir. İm am böyle ya p a r­
sa cem aat ne yapm az!

Peygamberdin ağzın dan yalan söyleyebilen lerden d ah a adi


ve aşağılık kim o lab ilir? C ehennem de otu racağı ateşe bu ka­
dar m u kavem etli ve İstekli kim o lab ilir? K u r’an ’a im an eden,
on u n h ab er verd ik lerin e de in an ır. A lla h ’ta n başka İlah olm a­
dığın ı kab u l eder. A lla h v a r iken, ölm ü ş cesetlerden yardım
istem ekten utanırlardı, iğd iş edilm em iş a k ılla rım ku llan abil-
şeydiler, şeytan a teslim olm azlar, k en d ilerin i bu kadar rezil ve
rü svay etm ezlerdi. İslam 'd an ve in san lıktan bu kadar sü kû t
etm ezlerdi.

“S on a fa y d a ve zarar verem eyecek , A lla h ’tan ba şk asına


d u a etm e/ya lva rm a . Ö y le ya parsa n şü p h esiz zâlim lerden
olu rsu n ” (Y u n u s/106) M ü şrikler A lla h 'ın h ak kın a tecavü z et­
tik leri için zu lm ü n en bü yü ğü nü irtik ap etm işlerdir.
Sizin Allah'ın dûnunda dua ettiğiniz kimseler bir araya toplansa­
lar, bir sinek bile yaratamazlar. Sinek bu kimselerden bir şey kap­
sa, onu bile geri alamazlar. İsteyen de aciz, istenen deî (Hacc/73)
Allah tan başka dost ve yardıma yoktur. (Tevbe/116)
Allah size dost olarak yeter, yardımcı olarak da yeter. (Nisa/45)

Peygam berim iz Ib n Abbas*a şöyle ta lim ettirm iştir: “Evlat,


b ir şey isted iğin va k it A lla h 'ta n iste. Y ardım diled iğin va k it
A lla h 'ta n dile,”
Hak olan dua, yalnızca Allah'a yapılır. O'ndan başka dua ettikleri
kimseler hiçbir şekÜde taleplerine karşılık verem ezler (Onların du­
rumu) tıpkı ellerini suya doğru açıp da (suyun) ağzına ulaşmasını
bekleyen kimse gibidir. Su onun ağzına ulaşacak değildir. Kâfir­
lerin duası, saptirmalanm arttırmaktan başka bir işe yaramaz,
(Rad/14)46

46 Dllaver Selvi, a ge, s. 56.


446 İslam 'ın Pavluskm U

Allah'ın dununda kendilerine yalvardıkları kimseler hiçbir şey ya­


ratamazlar, Çünkü onların kendileri yaratdnuşlardır* (Nahi/20)
Allah’ın dışında yalvardığınız kimseler sizin gibi kullardır. Eğer
doğru sözlü iseniz, onları çağırırı d a size cevap versinler bakalım*
[Araf/194)

D ua edenin du asın a icab et eden* h akkıyla İşten ve bû tu n


yap tık larım ızd an h ab erd ar olan» herlşeyl^ b ilen , darda kalm ışa
yetişen* gök lerin ve yerlerin sah ibi olan» m âfiİE fll-m û İk'oİanVo
m ülkü d iled iğin e verip* d iled iğin den çefidp alan* zen gin liğin e
sınır olm ayan» son su z cöm ert veT İısa n sah ibi olan* karşılık sız
veren ^yeğan e şifa veric i en gü zel dost ve" yard ım cı olan* asla
u yam ayan» HayyuU-Kayyûm olan, bü tü n n oksan lıklardan
m ü n ezzeh olan ve en gü zel isim lerle m u tta sıf olan A lla h b i­
zim d u alan m ıza cevap verm eyeceîT de m ezaH ardaÎd şeyh lerin
ö lü ş ü m ü düm arm nza bu ö lü ler du ajarıın ızı
A llahla iletm ek için a ra cılık yapacaklar, öyle m i? Yu h olsym
size ve sizin sapık d ininizer ~
ö l ü lerden y ardım dilem eyi bırakın, Peygam berim iz çoğu-
m u zu n b a sit b ir şey görüp,, ciddiye büe aİmaHiğı, n azardan
koru nm ak için T a M â n n aza r boncuğunu b ile yasaklam ıştır,
“K im naza r boncuğu/R atir boncu ğu tak arsa A lla h onu koru^
m asın* diye beddu a etm iştir.

Tasavvuf Müslümanların Tevhid İnancını Yok Etmiştir

B ilin d iği gib i tevh id İslam m b elk em iği ve özüdür. Z a h ve


sıfa tla n bakım m dan yü ce A lla h 'ın yaratıkların dan tam am en
a yn ve fark lı olm ası dem ektir. O 'nun yegân e ilah, yegân e rab
ve yegâne m a"bud olm ası dem ektir, Yü ce A lla h ’ın h erh angi
b ir k işi yah u t va rlık la ittih ad etm ekten ve h erh an gi b ir va rlığa
h u lu l etm ekten m ünezzeh olm ası dem ektir. E ş ve oğu l ed in ­
m ekten m ünezzeh olm ası dem ektir.

G erçekten ta savvu f M üslüm anların tevhid inancım resm en


katletm iştir. İslam ’ın tarih in çöplüğüne göm düğü bütün şirk
anlayışlarını, h u lu l ve ittih ad inançlarım tasavvu fu n tekrar
diriltm iş ve bunu tevhidin özü ve zirvesi olarak sunm uştur.
H ulul ve ittih adı M üslüm anlara kabul ettirm eyi başarm ıştır*
Sûfıter İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 447

V ah det-i vü cu t ve şühûd gibi m enşei gayriislam i olan fik irle­


ri İslam ! renge boyayıp b ir “inanç sistem i" olarak yaygm laş-
tırm ıştır, H ind dinleri, Şam anizm , Zerdüştlük, H ristiyan lık ve
Y en i E flâtu nculu k h avâssm /elitlerin tevh idi diye pazarlanm ış-
tır. V ah det-i vü cu t nazariyesi, İslam din ini tüm den yık tığı gibi,
tüm sem avi dinlerin tem ellerini de yıkm ıştır. Sem avi dinlerde­
k i U lü hiyet kavram ım kökten sarsm ıştır. Yık ılan bu din lerin
enkazı ü zerine yepyen i b ir din, sevgi din i y a d a dinlerin b irliği
dedikleri b ir dini ikam e etm eye çalışm ışlardır. “Ben A llah'ım "
diyen birkaç sarhoş-m eczup yoktur. A llah tüm ü yle in san laştı­
rılm ış y a da insan tan n laşü n lm ıştır. H ristiyan lan n teslis inan­
cı b ile bu n ların A llah inancının yanında ep ey m asum kalır.

A bdü lkerim el-C îlı, in san ı K am il adlı k itab ın d a şöyle der:


Zatı İtibariyle yüce olan Hakk’ın açığa çıktığı her varlığa tapmak
gerekir. O âlemlerin zerrelerinde zahir olmuştur/açığa çıkmıştır.47

Peygam b erim izin ve onun sah abesin in im an ım sıradan


avam ın im am olarak görm üş, aşağılam ıştır.

K en d ilerin i “H avas" olarak takdim eden bu elitler; j j b lj


byiü v ¿süj ¿4^1 jJ* vı ;ı*iüı 1jîıi ¿¿i 1
O n lara “İnsanların (avanvru h erk esin) im an ettiği gibi siz d e
¿man ed in " denildiğinde: “S ejih lerin /beyin sizlerin im an ettiği
g ib i m İ im an edelim ?" derler. “B ilin Jet gerçekten a sıl b eyin siz­
ler kendileridir; am a bilm ezler.” (B a k a ra/ 13) Bunlar; A lla h ’ın
h ab er verd iği tertem iz, s a f im am bozan gerçek "m ü fsitTerdir,
B u b a tim ler in san ları avâm /havâs, beyin li /beyinsiz, er kişi/
h er k işi d iye ayırm ışlardır. B öylece önce A lla h 'ın d in in i/tevh i­
di, sonra d a in san lar arasın daki vah d eti/b irliği bozm u şlardır.
K en dilerin e “fesat çıkarm ayın " diye u yarıld ıkların da d a “Biz
ıslah ed icileriz." derleri (B akara/11-2)

Tasavvuf Müslümanların Peygamber İnancını


Bozmuştur
N û r-İ M uham m edi y a d a h akîkat-İ M u ham m ediyye naza-
riyesin i kabu l eden b irin in K u r'an 'daki b eşer peygam ber ta-

47 İbrahim Sarmış, “Tasavvufun İslam Kültürüne Olumsuz Katkıları", Üm ­


ra n D er, Sayı: 32, s. 53.
448 İslam'ın Panhısîan U

savvu ru n u m u hafaza etm esi m üm kün d eğild ir. Bu yen i di­


n in teorisyen lerin den b a zıla rı u ydu rdu kları “h âtem u l-evU yâ*
n azariyesi ile ken d ilerin in peygam berlerden ü stü n oldu kla­
rın ı söyleyebilm işlerdir. B u n lar H akk’ın/AUah’m M uham m ed
şek lin de za h ir olduğunu, zu h u r ettiğin i söylerler. B u felsefe­
n in ile ri gelen tem silcilerin den b iri olan N ablu si şöyle der:
Muhamroed’e ancak Muhammed salât etmiştir. Yazıl salâtı emre­
den M uham m eddlr ve Allah salât okuyan kulların suretine b ü ­
rünmüştür.

A b d u laziz ed-Debbağ* e l-tb n z adlı kitabın da şöyle der:


Arş ve ferşiyle, yer ve gökleriyle, cennet ve perdeleriyle ne varsa
hepsi bir araya getirilip bakılsa Muhammed İn nurundan bir par­
ça olduğu görülür. Muhammed’in bütün nuru bir araya getirilip
arşa konsa, arş erir. Bütün yaratıklar bir araya getirilip o büyük
nura tutulsa hepsi dökülür, dağılır.48

B âyezîd -i B istâm î öyle b ir den ize dalm ıştır kİ peygam berler


o den izin sah ilinde kalm ıştır. Bu sapığın dald ığı den iz k ü fü r
ve ilh ad d en izi olm alıd ır ki, peygam b erler bu yü zden dalm a­
m ış olm alılardır. Y in e ayn ı sapık; “B enim sancağım , M u h am ­
m e d i sancağından daha büyüktür. B enim k i n u rdan olup,
in san lar ve tüm cin ler onun a ltın d a d ır,r diyebilm iştir.

B u sapıklar k a lp lerin i cilalayıp, parlatıp on da levh -i m ah-


fu z'u oku yabilm işlerdir. G eçm iş ve geleceği, h er şeyi b ild ik ­
lerini, k en dilerin e verilen ledü nnı İlim İle gaybrn kapıların ın
açıld ığı h ezeyan larını ku sabilm işlerdir.

Y in e bu n lar *faa l akıl/C ebrail* ile ken di a k ılla n olan m üs-


tefad akıl arasın da h içb ir en gel kalm adığım ve h er şey i ondan
doğrudan alabilecek lerin e in an ırlar. B u m ertebe peygam berin
seviyesin e den ktir. H atta daha yü ksektir.

Îb n ü l-A ra b î: “Peygam berlik kerpiçlerden Örülü b ir du vara


benzer. O du varın ya p ım ı tam am lanm ış, sadece b ir kerp içlik
boş y e r kalm ıştır. İşte ben o boşlu ğu doldu racak olan k er­
picim . B enden sonra ne nçbî, ne de rasu l vardır,* h ad isin i
fTusüs*unda şeyle değerlendirir:

48 İbrahim Sarmış, ag, dergi, Sayı: 32, s. 55.


Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdirt 449

Muharmued bir eksik bir tuğla gördü* Oysa iki tuğla eksikti* B u
boş tuğladan biri altın» diğeri gümüştür» Muhammed o güm üş
tuğladır» Ben ise altın tuğlayım* hâtem ül-evlfyâ olarak ben her
iki tuğlayı da dolduran kişiyim» Benim onun şeriatına tabi olmam
güm üş tuğbayı temsil ediyor, velayetim İse peygamberliğin batını
olduğundan -batın nasıl zahire üstünse- ben de onun nebıliğine*
rasullüğüne üstünüm*40

Peygam b erlerin velayeti, n ü bü vvetin den ü stü n oldu ğu


gibi, tb n u l-A ra b fd e tü m velilerin sonu ncu su ve en bü yü ğü
"öH u ğu ndan, p eygam b erler b u ilm i ondan alırlar. Peygam ber­
ler, k a lp leıly ie C eb rail'd en alırken, o ise doğrudan A lla h ’tan
a h rjj^ B öylec e e n b ü yü k velî olarak tü m peygam b erleri k en d i­
ne bağlam ak ta ve d in lerin b irliğ in i tem in etm ektedir.

A b d u lk erim e l-C ılîy e göre: H ristiyan la n n M ü slü m anlar-


dan b ir d erece aşağı kaim alarm ın sebebi, A lla h ’ın görü n ü m ü ­
nü ü çle sın ırlam alan n dan dır» B aba, oğu l ve ru h ü l-k u d ü s ile
sın ırlan dıkları için M ü slü m anların seviyesin e çıkam am ışlar­
dır* H âlbu ki üçle sın ırlam ayıp, bü tü n k âin atın A lla h old u ğu ­
nu kab u l etselerm iş, ken d ilerin in seviyesin e çıkacaklarm ış (!)

B u sa p ık la r b ırak ın m u vah h id olm ayı, M ekkell m ü şrik le­


rin b ile ep ey du nu ndadırlar» H ristiyan lar iy i k i üçle sın ırla n ­
dırm ışlar d a bu sapıkların derekesin e düşm em işler»

Tasavvuf^Mti&lttmanlarm K u r an İnancım Bozmuştur


E zelî H ikm etin önem li b ir dam an olarak görü len fels efi İs ­
lam tasavvu fu n a baktığım ızda, ne B estam fn in şatah atlan n -
da, ne A lla h ’ta boğu ldu ğu n u söyleyen H allâc da ne H alik ile
M ahlûk’u, h ayır ile şerri, cen n et ile cehennem i. Firavu n ile
M u sa'yı b irleştiren İb n ü l-A ra b fn in va h d eM vücudunda, ne
A bdu lkerim Ç ilin in n ü r-i M uham m edi ontolojisin de, ne de
SühreverdTnin teo loji görü n ü m ü n deki Zu lm et-N û r o n to lo ji­
sinde K u r a n ın ortaya koydu ğu ah lak m etafiziğin i ya n i İm an-
Küfür, H ak-B atıl, A dalet-Zu lü m , D alalet-H idayet, A sh ab u ’l-
Yem în -A shâbu ’ş-Ş im âl, H izbu llah -H izbu ’ş-Şeytân, D ünya-
A hiret, C ennet-C ehennem ayn m la n m görem eyiz*4
5
90

49 tbnü'I-Arabl, Ftisûsu'l-Hi/cem, s. 45.


50 İlhami Güler* “Dini Çoğulculuk ve Gelenekselci (Tradisyonalist) Ekole İs­
lâmî Bir KrttÜT* İnönü Ün», Gnostflc AtamJor v e O k û îtizm S em pozyum u.
450 İslam ’ın Pauluslan n

B u sapıklar, k ita p la rın ın K u ra n gib i va h iy ü rü nü oldu ğu ­


nu, h atta C ebrail va sıta sı İle d eğil, d oğru d an A lla h 'ta n ald ık ­
la rın ı söyleyeb ilm işlerd ir.

Y a p tık la rı b a tın ı te fs ir ve tevillerle K u r’a h ı resm en ilg a ve


ib ta l etm işlerdir. A s la kİtaba/K u r’a n ’a u ym am ışlardır, k ita ­
b ın a u ydu rm u şlard ır. K en di İslam d ışı teorilerin i esas alıp,
K u r'a n ı on a d estek sağlam ak iç in k u llan m ışlardır. Yah u di-
lerin T evra t’ı b ozm a la rı bu n larm kin tn yan ın d a çok m asum
kalır.

İb n ü T A ra b ıV e göre Peygam berce C ebrail'den b ir şey gel-


m is değildir. A slın d a o k en d i k m d is iy İe konuşm uştur, fa k a t o
M "b 11- iT- m.- * -■ L- . -fa ■ ■M_ U- , Tİ - ------------ r - - j- . m4 -------- p j Z u ll’ + ~ r -M .ji ■. --P- 7T1 r T U t t ' ı 4 1 M . n « . II ■ II* I ...... I f ^

C ebrail ile kon u ştu ğu n u zan n etm iştir.

M u ta sa vvıf T ile m s â n f ye b irisi “S izin tevh idin iz K u r a n d a k i


,LL, --- .r .. -i u -m .-- -■p'- t n . ■■ - • J .J _ J_ . — .. . ■- <-P.. ■■ --- ■■

te v h ia e u y m u y o r" d eyin ce, şöyle cevap verm iştir: “E vet ö yle­


dir, am a gerçek tevh ld b iz im eserlerim izdedjr. K u r a iL b aştan
son a k ad ar ş irk tir/ 512
5 sju ^ /

Tasavvuf M üslüm anların İbadet Şekillerini Bozm uştur

Peygam b erim izin v e sah ab en in h iç b ilm ed iği b irçok ib a d et­


ler u ydu rm u şlar, sa lâ va tla r ic a t etm işlerdir. Ney, kudüm ve
d efler eşliğin d e zik irler, sem alar, rak slar yapm ışlardır. G avs
gibi, k u tu b gib i u yd u rd u k ları İlah lardan m edet istem işler,
d u alar etm işlerdir. B u n lar ib ad et tü rlerid ir. Ö lü lerle tevessü l
de bu lu n m u şlardır. Y a tır ve tü rb eleri m abede çevirm işlerdir.
K im ileri çileh an eye kapan m ış, k im ileri n efsi öldü rm e a d ı a l­
tın d a H in t m isk in leri g ib i yaşam ışlard ır.

İb n ü ’l-A ra b în in Peygam berce sa lâ va h şöyledlr: “A llah 'ım ,


za tın tılsım lı görü n ü m ü , d erya yağm u ru , cem alinin lâh u tu ve
visa lin in n âsû tu , h a k k ın yü zü , ezel in sa n ın h ü viyeti, sü rege­
len m ah lû katm kayn ağı, fa rk n â sû tla n m h ak yolu n a ilettiği
k işiye salât ve selam olsu n . A lla h ’ım onunla, ondan ve onu n
için d e on a sa lâ t k ıl!wsa B u salâvatı oku yan resm en k â fir olur.
Z ira Peygam ber’! tam olara k A llah laştırm ak tad ır. Lâhût; in ­

51 Süleyman Uludağ, Tevhid Üzerine Soruşturma, s. 381.


52 İb rah im S arm ış, a g. d ergi, S ayı: 33, s. 71.
Sûfîler İslam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 45i

san ın ilah o lara k görü nm esi, n âsû t ise, A lla h 'ın in sa n o la ­


ra k görü n m esidir, H ristiyan lar İsa v e ta n rıla rın ı bu şek ilde
tan ım larlar. İsa tan rın ın nâsutu, ta n rı d a İsa 'n ın lâh ü tu du r.
H allac ı M an sû r zın d ığı bu n u tasavvu fa sokm u ştu r ve b u fe l­
sefe b u ta sa vvu f din inde h âlâ geçerlid ir.

A lla h 'ın 2 atın ı dü şü nm ek haram dır, b u n ed en le A lla h 'ın


tü m sıfa tla rıy la tecelli ettiği şeyhle ra b ıta yapm ayı, A lla h la
n aza r etm ek gib i görm ü şlerdir. Ş eyh ler n e ya p a rsa yapsın ,
h iç b iri ken d in d en değil, h epsin i AUah jn ira d esi ve d ilem esi
ile ^ p m a k ta cü rT B u n eden le şeyhe ita at etm ek, A lla h 'a İtaat
etm ek g ib id ir derler, J iu la ku llu k ederek, hayvanlardan^ dah a
aşağı b ir seviyeye dü şm ü şlerdir. H âlâ ş e y h le rin e ,k u lu n , k ö ­
p eğin olayım , k ap ın ın kıtm îri olayım jdiye ya lva rırla r.

Tasavvuf M üslüm anların Ahlakını Bozm uştur

T a sa vvu f bü yü k lerin in ah lak sızlık ların a yü zlerce örn ek


verm ek m üm kündür. A n ca k vereceğim iz çirk in ö rn ek ler s a f
zih in lerin b ozu lm asın a n eden olab ileceğin den girm ek istem i­
yo ru m * A y rıca gü n ah ların neşri, yayılm ası, a n la tılm a sı ik in ci
b ir gü n ahtır,

M eraklısı aşağıdaki k itap lara bakabilir:

İlâhm am e, (F eridü ddin -i A lta r), Nefcthatü *i-Üns, {M o l­


la Cam ı), el-îbriz, (A bdü laziz ed-D ebbağ), Tabdkatü'l-K übrcu
(Ş ârânî), M esn evi, (C elaletü n R um i), M en a k û ıu ’l-Artfîn, {A h ­
m et E flakî), K abusnâm e, (K aykavus), M e v â id u n -N e fö is J î
K a vâ td V l-M eca lîs , (G elibolu lu M u stafa  lı)

Tasavvuf Felsefesi/Dini ile İslam 'ın K arşılaştırm ası


• V a h d et-i vü cu t, vah d et-i şühud (A llah ’ın ve evren in ayn ı
şey olm ası)
Tevh id; A lla h ’ın isim ve sıfa tla rın d a b iricik tir.

* K utub, gavs, ricalu ’l-gayb vs. gib i A lla h ’ın d u n u n da


ila h la r vard ır. {A llah 'ın sıfatların ın O n u n k u lla rın a d a ­
ğıtılm ası)
A llah , u lû hiyeü nden ve ru bu b iyetln d en h iç k im seye
zerre k ad ar b ir hisse verm em iştir.
452 Jstam'ur loşlan B

• H akikat i M uham m ediyye, n û r-İ M uham m edi gib i p a ­


gan lardan geçm iş teo riler vardır, (P eyga m b erin ilah laş-
tın lm ası)
Peygam ber ölü m lü b ir beşerdir, R asu l va h iy alan, en
yü ce ahlaka sah ip, örn ek b ir beşerdir,

■ D in lerin birliği, b irleştirilm esi vardır. Firavu n ve M usa


m ü m in ve m u vah h id’dir,
A lla h katın d a ilk ve son d in İslam ’dır, ö n c e k i din ler
a rtık hüküm süzdür, M evcu t d in ler birleştirilip* m e­
lez, sen tez b ir din olu ştu ru lam az.

• F en a flllâh, A lla h ’ta eriyip, O n d a fa n i olm ak,


A lla h h âlık tır, b iz ise O ’nun aciz b irer m ahlukuyuz,
m ah iyetim iz farklıdır,

• Tasavvu fu n sırla n , esrarlı ilim ler, gizem cilik, sırrîlik


vard ır,
İslam açık, şeffaf, berrak, h erkesin an layab ileceği
kadar sade ve basittir,

• T a sa vvu f akh ku llan m ayı yerer.


İslam ise aklı ku llan m ayı Över.

• T a sa vvu fta şeyh in “b ir b ild iğ i va rd ır’’ , onun h ikm etin


sorgu su al olunm az,
İslam ’d a sadece A lla h ’ın “b ir b ildiği vard ır", O
H akîm 'dir, H lkm etsiz İş yapm az!

• Ş eyh ile rab ıta yapm ak,


H er daim A lla h ’ın m u rakabesi altın d a oldu ğu m u zu
bilm ek, ölü m le İrtibat, b a ğ kurm ak.

• K eşf ve ilham , ledü n n ı İlim ,


A kıl, den ey-tecrü be ve va h iy ile ilim sah ib i olunur.
R ü yalarla, sü bjektif, in d î görü şlerle am el edilm ez,

• O lağanüstü h âller, bitm ek bilm eyen keram etler,


P eyga m b erin K u r’an'dan başka m u cizesi yoktu r. K e­
ram et; takva ve istik am et sah ib i olm aktır.

• A lla h ’tan başkasın a istigâsed e bulunm ak, İn san ları v e ­


sile edinm ek, aracılık vardır.
Y aln ızca A lla h ’tan ya rd ım İstenir, tüm ib ad etler y a l­
n ızca O ’n a yapılır.
Sûfıler İslam Dinini 'Tahrip Etmişlerdir! 463

* T evessü l /Allah İle k u l araşm a kim se girem ez,


Ö lü ler işitm ezler ve cevap verem ezler, h er yerd e h azır
ve n a zır olan yaln ızca A lla h 'tır, A llah u lû h iyetin i k im se­
ye paylaştırm am ıştır,

* Ş eyh lerin A llah gib i sevilm esi, on lara sorgu su z-su alsiz
ita at edilm esi,
A lla h en çok ken disin in sevilm esin i ister. M u tlak İta­
a t ya ln ız A llah 'ad ır, D iğerlerin e ita at m u kayyeddlrî

* Yaradüan, Y arad an 'd an ötü rü sevilir, yetm iş ik i m illet


b ir görü lü r,
V elâ ve berâ, A llah ve rasu lü n ü n sevd ik leri sevilir,
sevm edik leri sevilm ez. K âfirler, m ü şrikler, m ü n afık­
lar, zâ lim ler sevilem ez.

■ A n tro p o m o rfist in san b içim li tan rı an layışı vardır.


A lla h h içb ir şeye benzem ez, o çok yü cedir,

* Ö lü lerin tasarru fta bulunm ası, evliyan ın k âin atın yön e­


tim in e m ü dâh il olm aları,
A lla h ’tan başka kim se tasarru fta bulunam az, O ’ndan
b a şk a İlah yoktu r,

* Ş eyhlere m u tlak itaat, m ü ritlerin k öle ve m u ti b ir köpek


yapılm ası.
M u tlak ita at yaln ızca A llah 'ad ır, K u la k u llu k yapan ­
la rı A llah m aym un ve dom u zlara ben zetm iştir.

* D in; şeriat, tarikat, h ak ikat olarak ayrılır. Ş eriat, kabu k


o lara k görü lü r ve küçüm senir,
D in, tam am lan m ıştır, h içb ir eksik liği yoktu r, b ö lü ­
nem ez, O nun şeriatım ek sik gören, k ab u k gören din ­
den çıkar.

* Ş eyh lerin gaybı bilm eleri, k a lp leri oku m aları,


G aybı A lla h ’tan b a şk a kim se bilem ez, bu n a Peygam ­
b er de dâhildir.

* T a rik atla r gizli y o lla rla P eygam b erd en alın m ıştır, A ltın
silsilelerle gizlice m ağarada vs. öğrenilm iştir,
Peygam berler teb liğ va zifelerin i ek sik siz olarak y e ri­
ne getirirler. Ö lü m pah asın a h içb ir şeyi gizlem ezler.
454 İs la m 'ın Pavkıskın U

* E h l-İ B eyt’ln ve şeyh lerin a şın yü celtilm esi


H iç k im sen in doğu ştan b ir ü stü nlü ğü yoktur* ü stü n ­
lü k takva ve sa lih am el iledir,

* İslam 'ın em retm ed iği ibadetler, zik irler İcad edilm iştir,
B id 'at'tir, d a lâ lettir, İslam 'ı yık m a girişim leridir,

* Ş eytan  d em 'e secd e etm ediği İçin övü lür.


Ş eytan a la n e t okunur, in san ın ebedi dü şm anıdır.

* C en n et ve ceh en n em kü çü m sen ir, A lla h kendisine: âşık


olan lara azap etm ez,
İslam 'da; h a v f ve recâ, ih san ve ih lâs vard ır, A lla h 'ın
azabın dan korku lu r, cen n et isten ir, A lla h 'ta n gereği
gib i korku lu r,

Tasavvu f; in san la rın çeşitli yoru m larıyla örü lm ü ş b ir “in ­


sanlık din T d lr, Yan i; b eşerîd ir, ilah i deg^. T a sa vv u f vah ye da­
yanm az, K itabî değil, riva yet kü ltü rü n e dayanan, şifah î/sözlu
b ir gelen ektir, T a sa vvu f son d erece esn ektir; h içb ir d in in sı-
Turlarına sığm ayacak k a d a r zen gin yo ru m larla örü lm ü ştü r.
B ü tü n din lerden m ü stakildir, k u ra lla r gerektiğin de isten ild iği
gib i esnetÜetSîlİr. H aram lar m ü bah ya p ıla b ilir, em irler/şeriat
tevil edflebiİÜr, Ö a n tik Yu n an felsefesin in m istik b ir yoru m u -
dur, __Adı,L teozofî/ ta n n b ilim d ir. N asıl filo zo f! k elim esi felsefe
ola ra k A rapçalaştırılm ış İse1 teozofi de ta sa vvu f olarak A rap-
çalaştırilım ştır. Y a d a Y u n an S afsatacıların ın / S ofestaılerin in
sû filer olarak izdü şü m üdür, Y ah u d i m istisizm i olan K abalaiz-
m in, H ristiyan m istisizm in isla m i r e r ^ S e b ^ a n m ış h âlidir,
Tslam 'dan da^elbette b irş e y le r vardır. M esela A ra p ça k elim eler
ve K u r'an ı lafızlar, hakin h er b ir k elim e ve kavram ın içi b o şa l­
tılıp, bam başka k ü ltü rlerle doldııralm uşturTArtB t; KabeT frîsa-
n m kalbidir. A lla h ken di evin e/K ab e’ye h iç u ğ ra m a ^ âm nia
ku lunun gön ü l h an esin den çıkm az (!) A lla h fiili, k a vli sıfat-
p, ■■ » — ■ I ■ 1— ■M |l l ^. __ T n jT [M_ r. ^ ,

la n y la ve zâtı ile za h ir ve b a tın bü tü n tasarru faü ile in san da


zu h u r eder. Vü cu du m u z, A lla h 'ın tasarru fu n u n ü zerin de ger-
ç e k le ş ti^ b ir aleTrn eiabe^n d edirV Y a n i fataU zm /C ebriyye bu
in san lık din in in b a riz vasıfîan n d an dır. B ü tü n k â in a t A lla h 'm
zu h u ra gelişinden~ibarefü r. “H er katrede b ir zu h u r va rd ır.“
deyip, h er şeyi H âk diye ta ziz eder, h ü rm et gösterir, A lla h 'ta n
Sûâler U lam Dinini Tahrip Etmişlerdir! 455

ga yn / a gya r yoktur-^Jarda, nurda, g a nide, fa k ird e, k âfirde ve


m u 'm lhde tecelli eden O fdur* A llah da k en d isin de fani olm u ş,
k en disiyle eb e ^ te ş e n fa n iler ile , evliy a la r ile b irlik te kâln ab
sevk v e jd a r e e d e r î

T a sa vvu f eh lin e göre cehen n em A lla h 'ın olm adığı yerdir.


Ö yle b ir y e r olm adığın a göre ceh en n em yoktu r. A ğya r yöfc,
sadece zıtia r vardır. C en n et ve ceh en n em b ire r m ah âl/yer
değil* b irer h âlet-i ru h iyedir. C ehennem , k işiy i A lla h 'a u laş­
tıra n, n efsin aşk ateşiyle arın dırıld ığ ı b ir ra fin erid ir. O nlara
göre ölü m diye b ir şey yoktu r. Ölüm ; sadece h âl değiştirm ek­
tir. Ölûrn~“şeb -İ aru s/gerdek gecesrd lr . H ayvan la r ölür, hiç
âşık lar ölü r m ü? derler. Çünk ü tasa vvu fta cen n et-ceh ennem ,
yargılan m a ve ceza d a yok tu n A lla h 'ın cem alin d en m ahrum
kalm a korku su y a d a d ost cem alin görm ek va rd ır. Y a r ile sa r-
m aş-dolaş olm ak, onu n la halve t olm ak, on da eriyip, kayb ol­
m ak, fen a fillâ h vardır*

Tasavvu f, çeşitli d in lerin ve k ü ltü rlerin sen tezinden olu ­


şan, çelişk ilerle d o lu ^ h e r ren ge girebilen , tam am en İnsan
h ayalin in ü rünü olan b k jlü ş ü n c e ^ r jr ı^ a g ıd ır. T a savvu fta
Yunan, H int, İran, eski M ezopotam ya kü ltü rleri; Y ah u d ilik,
H ristiyan lık, Zerdü ştizm , M an lheizm ve B u dizm 'in derin et-
-u ■ - **_ _ _______ , ■■ ■ ■ ........... r j m___-L— ■■■■■ İP--------■p , ____ rt l t M

k ileri vardır^ H atta oah iliye politeizm i ile p ek çok p aralellik ler
vard ır. T asavvu fta pan teizm , p oliteizm , an tropom orfizm v a r­
dır* B u din lere ait İnanış ve ib ad et b lçiırd erln lıı b ira z ren k
değiştirm iş lıa li tasavvu fu n toplam ını oluştu ru r.^
l|-1+ - ™"¥ıı1 ■■■h—m-.-. -1

T asavvu ftak i İnsan ilişk ilerin e bak tığım ızd a onu en ileri
derecede h ü m anist b ir felsefe olarak tanım la ya b iliriz. İnsan
ta n rıla ştırılır y a da tan rı in san laştırılır. N a sıl Pavlu s h erkese
h er şey oldu m diyorsa, ta sa vvu f d a din lerin şek il ve k u ra lla n -
na k ^ 3 ir d 'S â ^ n 3 s s e ffii^
***

H âlâ bu k a d a r h aktan sapan bu kim selerde b ir h ikm et


k ırın tısı oldu ğu nu zan n ediyor m usu nu z? H âlâ bu tasavvu f

53 Ferid Aydın, Tasavvuf ve Tarikat", (Ferit Aydın İle Yapılan bir röportaj)
İktibas Derpişi Haziran/2011.
456 İsla m 'ın Favhıslan U

yolu n u n in san n efsin i terbiye etm ede özgü n b ir m etot old u -


ğu n a ve işe ya rad ığın a in an ıyor m u su n u z? Eğer, İslam 'ı için e
h er tü rlü p isliğin doldu ru ldu ğu b ir çöp torbası olarak kabu l
etm iyorsak -k İ bu n a kim sen in h a k k ıy o k tu r- m ahza tevhid,
hak, ada let v e ahlak olan İslam d in in d e b u k a d a r yab an cı u n ­
surun n e iş i va r? H ak ve batıl* im a n ve k ü fiirT tevh id ve şirk
buJ^dar şeyler m idir? H âl-
bu ki İslam o k a d a r b a sit ve saded ir ki, onu sıradan b ir çoban
* ' - ..... . —V7-"——-
b ile an layab ilir. E ğer o an laşılm az b ir teküf-1 ila h ı ise, k im se
m es u l tutulam az* Şaşm az ölçü olan K itab İle, h ak İle b a tılı
ayıran b u “F ıırk a n ” İle tevhidi İle şirk i ayıram ayacak isek, ne
İle ayıra ca ğız? F iravu n d a h alis-m u h lis b ir m ü 'm in ise* Ş ey­
tan en yiğ it ve li İse, n eyin savaşı vefflebü ir* h atta verilm eli
m id ir? K im n ereye d avet ed ilebilir? K âfiri k â fir b ilm eyen ve
on u n kü frü n den n efret etm eyen n evin .m ü cadelesin i verecek ?

İmarı edenlerin kalplerinin ûrpereceğt an gelmedi mİ?


Allah’ı saygıyla ve korkarak anaccüdan vakit hâla gelmedi mi?
Omun katından inen Hakk'af kitaba teslim otacaMan zaman, hâlâ
gelmedi mi?
Yoksa üzerlerinden uzun zam an geçince yoldan çıkıp, kalpleri ka­
tılaşan o kitap etüt* gibi mi olacaklar? (H adid/16)
BİBLİYOGRAFYA

Ahmerî Eflakî, MenaktbuTArtfln* Rem zi Yay., İst. 1997.


Akat, Melih Ülkü, Ezoterizm ve Bâîuûfflc Tarihî* Nokta Kltab, 1,
Bas. İst. 2007.
Akbulut, Ahmet* N ü bü vvet M eselesi Üzerine, Birleşik Dağıtım-
Kitabevi* Ank, 1992.
Allah'ın Takdiri* Kutun Tedbiri, Dfn Öğretiminde Yeni Yakla­
şımlar, MEB.
Akın, AH, Hurafeler ve Gerçekler, Bayrak Yay.* İst.
Akman, Mustafa, “Nur-i Muhammedi Teori$r* K ur’anLH ayot D er­
gisi* 2011, Sayı: 16.
Aksu* Hüsameddln, “Hurufilik" md. D İA , C. 18.
Ardâvirâf, Aniâuira/hâme, çev. Nim et Yıldırım , Plnhan Yay., İM,
2011.
Algar, Hamit* “Halidiyye" md. DİA, C. 15.
Arpaguş, Hatice, Osmanlı Halkının Geleneksel îslom Anlayişk Eük
sar Yay., İst. 2006.
Ateş, Süleyman, “Kutub* md. DİA, C. 26.
Kur an Ansiklopedisi, “Şefaat* md.
Aydem ir, Abdullah, Tefsirde İsraiityat DİB Yay,, Ank.
Aydın, Ferit, Tarikatta Rabıta ve Nakşibendîlik* SütayvMDfy*
Vakfı Yay., İst. 2000.
Aydın, Haşan, “İhvan -1 Safâ’da Astroloji", Kelam Araşbrmaİart*
9:1* 2011.
Aydın, Mehmet, “Hristiyanlık” md. DİA, C. 17.
Azam at, Nihat* “Kalenderiyye" md.* DİA, C. 24.
Azimli* Mehmet, Siyeri Farkh Okumak* Ankara Okulu Yay., Ank.
2010.
Aydın, S. Mehmet* “tnsan-ı Kâm il" md. DİA, C. 22.
Bağcı* H. Musa, B eşer Olarak Hz. Peygam ber * Ankara Okulu*
Ank, 2010.
Bahçeci, Muhiddln, “Sırat" md. Şamil İslam Ans. Şam il Yay., Ist.
1992.
Bakiler* Yavuz Bülent, “Atatürk’e İlah Allah-Tann-Put-Peygam
ber Diyenler", îsktm iyab Sayı: 3, 2000.
Balcı* İsrafil, İsra ve Miraç Gerçeği* Ankara Okulu Yay., Ank. 2014.
Bayındır, Abdulaziz* Aracılık ve Şirk, Sülcymaniye Vakfı Yay.* İst.
2006.
458 İs la m 'ın F a u lu s ia n II

Doğru Badiğimiz Yanlışlar, 3.Baskı, Sûleym anlye Vakiı


Yay,, İst, 2010,
Bayır, Elif, İnsan ı KdmÜ Aniayıştm n Metafizik Boyutlu Yüksek
Lisans Tezi,
Bice, Hayati, İm am-ı R abbaniyi Anlam a Klavuzu, Şefkat D ergist
Şubat 2011,
Bikbulat, Sun’atullah, sad. B. Erul, “İnşikak-ı Kam er M eselesi",
İsînm iyat C. 7, Sayı: 3,
Birgivî, İmam Muhammed, Risale-1 B iıyivt M atba-i Am ire, 1249,
Tarffcot-ı Muham m ediye, çev. Celal Yıldırım , Dem ir Yay., 4,
Baskı, İst. 1996,
Bozhüyük, M, Emin* “Huruf" md, DİA, C, 18.
Bozkurt, Nebi, “M escid-i Aksa" md. DİA, C. 29, s. 270.
Bulut, H, İbrahim, "M ucize” md, DİA, C. 30,
Buharı, Sahih i Buharû M uhtasarı Tecrid i Sarih, çev. Abdullah
Feyzi Kocaer, Hüner Yay,, Konya 2004.
Canan, İbrahim, K ütüb-l Süte Muhtasarı, Akçag Yay,, Ank. 1988.
Çalışkan, İsmail, “Allah-İnsan İlişkisinde Aracı Fikri; VesilecUIk",
İslaırdyat, C, 5, S a y ı:l, 2002.
Cerrahoğlu, İsm ail, Tefsir Tarihi Fecr, Ank. 1996,
Çelebi, İİyas, “İnşikak-ı Kamer", DİA, C. 22,
Çelik, İsa, “Rabbânı Perspektifinden İbnül-Arabfye Tenkidi Bir
Yaklaşım ", T a sa vvu f D ergisi Sayı: 23, 2009.
Çeünkaya, Bayram Ali, “İhvân-ı Safa Felsefesinin İbn Arabi Dü-
şücesindeki İzdüşüm leri", T a sa vvu f İbn ü T A ra bî Ö zel Sa-
ytsı-2f Sayı: 23, 2009,
İhvân-ı Safa Felsefesinde Sayıların Gizem i Üzerine B ir
Çözüm Denemesi http://dusundurensozler. blogspot,
com.2008/10,
“İhvân-ı Safa Felsefesinde Tem el Kavram lar", CÜİFD, A ra­
lık 2005.
Dalkılıç, Mehmet, İslam M ezheplerinde Ruh, İz Yay., 2. Bas. İst.
2012.
“Ruh Bir Gayb Problem i m idir?”, Kur’an ue Te/sir Araştır­
maları* VI, İSAV, 2004.
Demirci, Kürşad, “Hristiyanlık”, DİA, C. 17,
Dlhlevî, Şah Veliyyullah, HuecetuUahî l-BaUğcı çev. M. Erdoğan,
İz Yay., İst. 1994,
Durmuş, Mehmet, KiirYuYa Göre Şefaat, Anlam Y ay,t Ank. 2010.
“Tasavvufta Yazdırılm a M otifi", İktibas D ergisi
“Miraç İnancı Üzerine B ir Değerlendirm e", İktibas Dergisi
http://www, İslam ve hayat.com/5357.
Bibliyografya 459

Düzenli. Yaşar, Ustub ve Semantik Açıdan K ur’an ve Şefaat, Puıar


Yay., I. Bas.* İs t 2006.
Ebu Hanife* Ftkfı-r Ekber, Fikhui-Ebsat, çev. Mustafa Öz “İmam ı
Azanım Beş Eseri“, ÎFAV* İs t 1992.
Eliaçık* İhsan* B ana Dinden B ahset. İnşa Yay.* İs t 2011.
Elik* Haşan, Dini Özünden Okumak, Kale Yay.* İs t 2010.
Erdoğan* İsmail, “S. Hakim Muhammed’ln Kamil Tabiat İle İlgi“
li Bir Risalesi”, FÜSBD* C. 13* Sayı: 2* s. 251-65* Elazığ
2003.
“İşrâkîllğln İslam Felsefesi İçerisindeki Yeri ve Kaynaklan"*
FÜ İFD 2003/8.
İslam D üşüncesinde “Kâm il Tabiat/Tıbâu't-Tâm m ” Fikri,
T a sa vvu f Der, Yıl: 7* Sayı: 17, 2006.
Erol, S. Abdürrakib* Yüce Nakşibendi Tarikatı, Menzil Yay.
Erol* S, Mübarek, Ehl i Beyt, Semerkand Yay.* 2010.
Esed* Mühammed, K ur’an M esajı, çev. C. Koytak, A. Ertürk, İşa­
ret Yay., İst. 1999.
Estin Gölette* Yunan ve Rom a M itolojisi Tübitak Yay.* 21. Bas.
Eşarı* Ebul-M usa, el-tbane an UsuiCd-Diyane, İslam i Ün. Yay.,
Medine, 7, Bas. H 1413,
Fazlur Rahman* İslam* çev, M. Dağ, M. Aydın, 3. Bas, Seçuk
Yay., İst, 1993.
Freke, Tlmothy* P. Gandy* İsa v e Kayıp Tanrıça, çev. Aslı Bengi­
su, Ayna Yay., İs t 2005.
İsa'nın Gizemleri* çev. A slı Bengisu* Ayna Yay** İst. 2005.
Gül* Muammer* “Kudüs ve Târih İçinde Aldığı İsim ler“ * FÛ SB D
Cilt: 11 Sayı: 2,
Gündoğdu, Cengiz* Abdülmecid Sivasû Kültür Bakanlığı* Ank.
2000.
Günaltay, Şemsettin* “Kablel-İslam Arapların Tedeyyünü"* İsla-
miyat, S ayı:l* 2004.
Gündüz, Şlnasl* Pauius* Ankara Okulu* Ank. 2004.
Harman* Öm er Faruk* “Kudüs“ md.* DİA.r C, 26,
Halebî, İbrahim, Mülteka, sad. A. Davudoğlu* Sağlam Kitabevi*
İs t 1980.
Hatiboğlu, M. Said* “Hz. Peygam beri Yanlış Anlam a Tezahürleri“*
İslam i Araştırmalar, Sayı: 2* 1986,
"Düzeltm eye Talib Bozuculuk”, İslam iyet, Sayı: 4, 2001.
Heyet, Tevhid Üzerine Soruşturma, Sor Yay.* Ank. 1987,
Hulusi* Ahm ed, AUah İlminden Yansım aiarİa K ur’an-ı Kerim Çö­
züm ü, fûtsan* İs t 2010.
Işık* H. Hilmi, Saadet-i Ebediye, Işık Kitabevi* İs t 1980.
460 İsla m 'ın Pat>iusfan H

İbn Arabî, Muhyiddin, FüsûsiH-Hi/cem çev, N. Gençosman, MEB*


1st 1992.
Ibn H acer ekA skalani, M etàUbu'1-Âliyef i Zevâidi*l-M esanid*İs-Se-
m aniye, çev. Adem Yerinde, O cak Yay,, 1st 2006,
İbn Haldûn, Mukaddime, MEBt 1st. 1990.
el-lsfehanî, Ragıp, M üfredat çev. A, Güneş, M. Yolcu, Çıra Yay.,
1st. 2010,
Im am -ı Azam , Füdı-ı Efcber, çev. M. Öz, İSAV Y ay.t 2. Baskı, 1st
1992. 4
İslam oğlu, Mustafa, Yahudüeşm e Temayülü, 16. Bas, Düşün
Yay,, 1st. 2009,
İman, Denge Yay,, 1st. 2007.
H ayat Kitabı K ur’an Gerekçeli M eal-Tejsir, Düşün Yay., 2.
Bas. İst. 2008.
H asan Basrt'ntn Kader Risalesi ve Şerhi, Düşün Yay., 1st.
2012.
Üç Muham med, Denge Yay., 4. Bas. 1st. 2001.
Islamoğlu, Beşlr, H adis Dersleri, Denge Yay., İst. 1996.
Kalkan, Ahm et, “Allah ve Rasulü İçin Aşk ve Sevgili Tabiri Doğru
m u?“ Basiret Der, Sayı; 1.
Kandemir, Yaşar, M evzu H adisler, DÎB Yay., 4. Bas, Arık.
“A İT md, DİA, C. 2,
Kara, İsmail, Türkiyede İsletmedik Düşüncesi, Risale, 1st. 1987.
Kaya, Mahmut, “M uhyiddin-i İb n ü t-A rabr md. DİA, C, 20.
“Sudur" md. DİA, C. 37.
“İşrakîyye" md. DİA, C. 23.
Kayacan, Murat, İbnu Teym iyye’nln Vahdet-i Vücut Eleştirisi,
M urat Kayacan,http;//www. muratkayacan, net/con-
tent /view/70/32.
Kılavuz, Ahm et Şahtı, Anahadanyla İslam Akaidi* Ensar Neş, 1st,
1993.
İm an-Kûfur Sının, M arifet Yay., 4, Bas, 1st. 1994,
Kılıç, Mahmut Erol, “Muhyiddtn-i İbnüVArabT md. DİA, C. 2.0
Ebu’l Hukemâ, Hikm etin Atası, Herm etlk Felsefenin İslam
Düşünce Tarihinden Görünümü, http: //www. hermetles.
org/ herm etik.htm l.
“Hermes“ md. DİA, C. 17,
Kırbaşoğlu, M, Hayri, Ahir Zaman İlmihali, Ank. 2010.
Koca, Ferhat, "M ezhep“ md. DİA, C. 29.
Köprülü, Fuat, “Türk Sûfi Tartkatlerlne Türk-M oğol Şam anlığı-
mn Katkısı”, AÜİFD, Sayı; 18, 1970 .
K u r'a n -ı Kerim Meali, Heyet, DİB, 15. Bas. Ank. 2008.
Bibliyografya 461

Kuşeyrî, Kuşeyrî Risalesi* çev. Süleyman Uludağ, Dergah Yay.,


İs t 1978.
Kutlu, Sönmez, “Ehl-i Beyt Sem bolik Kapitalinin Tarihi Süreç
İçinde Sem ereiendirüm esi", îslom iyat, C. IIlt Sayı:3.
Kutluer, İlhan, “Ruh” md« DİA, C. 35.
“Nur” md. DİA, C. 33,
“Sühreverdı”, DİA, C + 38, s. 39.
“İbn'ür-RavendT, DİA, C. 21,
“İlm ü'n-Nefs" md. DİA, C. 22.
el-M aturîdî, Ebu Mansur, Kitah'ut-Tevhid* çev. Bekir Topaloğtu,
İSAM, Ank, 2009.
Merdin, Saadettin, Mızraklı İlmihalin İtikadı Açıdan Tahlilî* Basıl­
mamış Y, Lisans Tezi, Bursa 1999,
Mertoğhı, Mehmet Suat, “Salât-u Selam " md. DİA, C. 36.
Mevlanâ, M esnevi* çev, Veled İzbulak, MEB, İst. 1991.
Mevdudî, Dört Terim, Beyan Yay,, İst. 2005.
M ukatil b, Süleyman, el-Vücüh v e ’rı-Nezair, Hazırlayan: A li OdBflkı
Ümi Neşriyat, İst. 1993,
Ocak, Ahm ed Yaşar, “Bektaşilik" md., DİA, C. 5.
İslam, Tasavvu f ve Tarikatlar, Sosyal Tarih Perspektifle»
den Bir Bakış, http://www. tevhidnesli.
Öngören, Reşat, “M a ru f KerhT md. DİA, C. 28.
Özalp, Ahmet* Kutub md. Şamil İslam Ans.
V eli md. Şamâ İslam Ans. ¡'dMft
özdetnir, Haşan Rıza, Yeni Eflâtunculuğun Tasavvufa J N M M
Basılm am ış Y. Lisans tezi, Ank. 2010. .k'fıt*
Özel, Ahmet, “M evlit” md. D İA t C. 29. ri,
özem re, A. Yüksel, İlim de Dem okrasi Olmaz* Yeni Asya l I n İM»
1991.
İslam 'da Akim önem i ve Şuuru Denge Yay., İs t tflflfl.
Özler, Mevlüt. Ehl i Sünnet, Ehl-i Bid'at* Ankara OIbUhU Aflk.
2010 .
Özpınar, Ömer, H adis Edebiyatının Oluşumu, Ankara Okulu.
Ank. 2005.
Öztürk, Mustafa, Âdem, Cennet ve Düşüş, MUel ve Nfattt Araştır­
maları D er . Haziran 2004.
Tefsirde BâtmiUk ve Batınî Tevil Geleneği* Düşün Yay., İst
2011.
Öztürk, Yener, “K u ran ve Hadisler İşığında Şefaat İnancımız",
Rihle Der, Sayı: 9, 2010.
Paçacı, Mehmet, “Hadislerde Apokaliptisizm ve Fiten Edebiyatı",
îslam iyat S a yı:l Ank- 1988.
462 İslam'ın Pavhıskm U

Rabbani, M ektubat çev. M, M etin Zirek, Yeni Şafak, 2006.


Râgıb el-İsfehâm , Müfredat, çev. A. Güneş, M. Yolcu, Çıra Yay,,
İst. 2010,
Rudâni, Cerrm'İ Fevöid, çev. Naİm Erdoğan, İz Yay.
Said Nursı, Sözler, Sözler Yay., İst. 1979,
Sikke-i Tasdiki Gaybî* Sözler Yay., İst.
Sancaklı, Saffet, Günüm üzde Z ayıf ve Mevzu Hadislerin Sahih
Hadislerle Karıştırılm a Ppoblemi, Diyanet îtim Der. C. 37,
S a yı:l. t
Sankçıoğhı, Ekrem K u Y an a Göre M üşrikler ve Putperestler, îsla -
mi Araştırmalar, Sayı: 1, 1986.
"Mehdi" md., DİA, C. 28.
Sarmış, İbrahim, Hz. M uhanvned't Doğra Anlam ak , Düşün Yay,,
İst. 2011.
T a sa vvu f ve İslam , 5.Bas. Ekin Yay., İst, 2008.
M rn yet Kültürü re Yanlış Din Anlayışı* Düşün Yay., İst.
2011.
“KuYan'ı Anlam a ve Anlam landırm a Seferberliği", Kur’am
H ayat Der. Sayı: 13.
“Tasavvufun İslam Kültürüne Olumsuz Katkıları", üm ran
Der, Sayı: 32,3,4.
Batıl İnancın Din e Etkisi, İktibas D er, Ağustos 2011.
Hz. M uham m edi Doğra Anlam ak, Düşün Yay., İs t 2011.
Selvi, D ilaver (Komisyon), Rabıta ve Tevessül* Ümran Yay., İst.
1994,
Şerif* M, M, İslam D üşüncesi Tarihi, İnsan Yay., İst. 1990.
Şibli, Mevlanâ, Asr-ı Saadet, çev. ö . Rıza Doğrul, Eser Neş, İst.
1978.
Taftazani, Sa'düddin, ŞerhuTAkâld. haz. Süleyman Uludağ, D er­
gah Yay., İst. 1982.
Tahrah, Mustafa, “Rifai" md. D İA t C. 35.
Taslam an, Caner* Beden Ruh Dualizm inde Teolojik Agnostik Ta­
vır, http://www. Canertaslam an. com/2011/09.
Tekhafızoğlu, Abdullah, Rtsale-l N u r'u n İçyüzü* Risale-t N u r'a
Eleştirel Bir Yaklaşım, 2005.
et-Tem im ı, Muhammet! b. Süleyman, K itabut-Tevhid* Medine H
1411.
Tem izel, Ömer, KuYtuYın Gölgesinde Katıksız Sohbetler f, D enizli
1999.
Topoloğlu, Bekir, “Rab" md., DİA, C. 35.
“Kıyam et" md., DİA, C. 25.
“Ölüm" m d„ D İAr C. 34.
Bibliyografya 463

“Gevşen* md. D İA , C, 7*
Türer, Osman, “Tasavvuf! Düşüncede İnsan*, T a sa vvu f D ergisi
Ankara* 2001/5.
Uludağ, Süleyman İslam Düşüncesinin Yapısı* Dergah Yay*, İst,
1994*
Kelam D ersleri M arifet Yay.* İst* 1981*
“Rxıh* md. DÍA, C* 35*
“Halife* md*f DİA, C* 15*
“Abdal* md* DİA, C* 1,
“el-Lüm a" m d „ DİA, C* 27*
“Gazali" md* DÍA, C* 13*
“R icalul-G ayb" md, DİA* C* 35*
“Batın İlmi*, DİA, C. 5,
“H ızır" md., DÍA, C* 17.
“Aşk* md. DİA, C* 4*
“Bâyezîd-i Bistâmî* md. DÍA, C* 5*
“Hallac-ı Mansür", DİA, C* 15*
“Delâilü l Hayrat" md* DİA, C* 9*
“tstlmdâd*. T a sa vvu f D ergisi Ank* 2002.
“İşrakiyye" md* DİA, C. 23*
“Halife* md* DİA, C* 15*
“Nur* md* DÍA, C* 33*
“Keram et" md* D İA C* 25*
Keramet-II, Tasavvuf: İlm î ve Akadem ik Araştırm a D ergisi
yıl: 6 (2005), Sayı: 15*
Uysal, Enver, “Resalí" md* DÍA, C* 34*
“İhvân-ı Safa" m d „ DIA* C. 22*
Üzüm, İlyas, “Makam-ı Mahmud* md* DİA, C* 27,
Watt, W* Montgomery, İslam Düşüncesinin Teşekkül D evri çev*
E.Ruhl Fığlalı, Ümran Yay*, Ank. 1981*
Yakıt, İsmail, îşrâk Filozofu Sühreverdî Maktul ve Ekserlerinden
Üslup v e Belagat, Doktora Tezi, İsparta 2001 *
Yar, Erkan, Kuh-Beden İlişkisi Açısından İnsanın Bütünlüğü Soru­
nu, Ankara Okulu Yay*, Ank* 2000,
“Kur’an’ın Ahiret İle ilgili Anlatım larında Simgesellik*, İsla -
rniyat, C* 10* S ayı:l*
Yavuz, Y* Şevki, “HulûT md* DİA, C* 18*
“Ruh* md* DÍA, C* 35.
“İlah* md* DÍA, C* 22.
“Keramet" md. DİA, C. 29*
Yavuz, Salih Sabri, “Miraç* md** DÍA, C* 30*
Yazır, Elm alı Hamdi, H ak Dini K ur'an Dili, Feza Neş., İst* 1992.
464 İslam 'ın Pavhıslan H

Yeşilyurt* Temel, “Alevi-Bektaşîliğin inanç Boyutu", İslam îyat*


2003/3,
Yıldız* Hakkı Dursun* “Abbasüer” md, DÍA, C, 1.
Yurdagür, Metin, “Cefr" md, DİA* C. 7,

You might also like