Professional Documents
Culture Documents
İbrahim ÖZTÜRKÇÜ, 1980 yılında Van'da doğdu. 1997 yılında giriş yaptığı Marmara
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 2001 yılında mezun
oldu. Aynı yıl başladığı yüksek lisans çalışmasını 2004 yılında tamamladı. Edebiyat ve
Osmanlı Türkçesi alanında çeşitli kurumlarda dersler veren yazarın telif ve çeviri olarak
yayımlanan kitap çalışmaları bulunmaktadır. "Kültür ve Edebiyatımızda İlk'ler ve En'ler",
"Şemseddin Sami, Emsâl" telif ve yayına hazırladığı çalışmalarından bazılarıdır. Ayrıca
Yağmur, Tarih Bilinci, Dil ve Edebiyat gibi çeşitli dergilerde tarih ve edebiyat konulu
makaleleri yayımlanmıştır.
Eserin birinci defa hakk-ı tab'ı müşârun-ileyh tarafından Erkân-ı Harbiye Mektebi'ne ithâf
edildiği gibi masârıf-ı tab'ıyesine medâr olmak üzere kâğıdı da tedârik ve ihdâ buyurulmuştur.
Osmanlı Devleti, "hürriyet, adalet, müsâvât" sloganlarının gölgesinde gerçekleşen II. Meşrutiyet'in
ilanından birkaç yıl sonra kendisini bir ateş çemberinin içerisinde bulmuştur. Trablusgarp Savaşı'nın
izleri henüz silinmemişken, Balkan Savaşları başlamış, onun yaralarını sarmadan da Birinci Dünya
Savaşı patlak vermiştir. Yaklaşık on yıl süren bu felaket yılları toprak kaybı dışında, büyük göç ve
ekonomik buhranları da beraberinde getirmiştir. Bu savaşlar içerisinde sebep ve sonuçları itibariyle
en acı ve ibretli olanı Rumeli topraklarına veda ettiğimiz Balkan Savaşlardır. Ve 2012 yılı Balkan
Harbi'nin 100. sene-i devriyesidir.
8 Ekim 1912- 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında cereyan eden Balkan Harbi, adeta arkasından
gelecek büyük yangının habercisi olacak küçük bir yangın gibidir. Osmanlı Devleti, bu savaş sonunda
tarihinin en ağır yenilgisine uğrayarak sınırlarını Adriyatik kıyılarından Meriç Nehri'ne kadar çekmek
zorunda kalmış ve Rumeli toprakları terk edilmiştir.
Balkan Harbi, Balkanlar'daki dengeleri büyük oranda değiştirmiş, Balkanlarda yeni kurulan diğer
devletlerin yanında Arnavutluk da kurulmuştur. Balkan Harbi, Avrupa devletlerini de etkilemiş,
bloklar arasındaki gerginliği arttırmış, silahlanma yarışını hızlandırmıştır. Bu da I. Dünya Savaşı'nın
çıkmasına sebep olmuştur.
Balkan Harbi üzerine yazılmış mevcut kaynaklar içerisinde kanaatimizce en önemlisi Şark Ordusu
Kumandanı Abdullah Paşa'nın hatıratıdır. Bu hatıratı önemli kılan sebeplerin başında, Abdullah
Paşa'nın Şark Ordusu Kumandanı olarak harbin bütün safhasını yaşamış olması, bütün yazışmaları
günü gününe kaydetmesi ve harbin gidişatını çok iyi okuyup üstlerini, muhtemel bir yenilgi ve hezimet
konusunda uyarmış olması gelir. Fakat ordunun içinde bulunduğu maddî ve manevî zaaflar, askerin aç,
susuz ve perişan bir halde oluşu, siyasî çekişmeler, ulaşım sıkıntısı, malzeme yetersizliği gibi
yenilgiyi hazırlayan nedenler bu felaketi netice vermiştir. Abdullah Paşa'nın hatıratı, 20. yüzyılın
başında Osmanlı Devleti'nin yaşadığı acı savaş tecrübesinin ibretli vesikalarındandır. Hatıratı önemli
kılan diğer bir nokta da şudur: Bilindiği gibi hatıratların olaylar karşında şahsî bir müdâfaa, sübjektif
bir mütâlaa ve objektiflikten uzak olması cihetleri en önemli kusurlarındandır. Abdullah Paşa
gelebilecek tenkitlere meydan vermemek için harp esnasındaki yazışmaları günü gününe hatıratına
kaydetmiş, şahsî yorum ve mülâhazalarını bu belgeler üzerine yapmıştır. Bununla beraber, Abdullah
Paşa'nın hatıratını biraz da müdafaa niyetine aldığı da gözden kaçırılmaması gereken bir gerçektir.
Eseri yayına hazırlarken Osmanlı Türkçesi ile yazılmış, 1336 tarihli ve Erkân-ı Harbiye Mektebi
Matbaası'nda İstanbul'da basılmış olan 232 sayfalık nüshayı esas aldık. Abdullah Paşa'nın hatıratı
üzerine İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim
Dalı'nda 1991 yılında bir yüksek lisans çalışması yapılmıştır. Çalışmamız esnasında bu tezden de
faydalandık. Açıkça söylemek gerekirse kıymetli bir emeğin ürünü olan bu çalışmanın birçok hataları,
eksiklikleri bulunmaktadır. Tezi incelerken birçok bölümün atlanmış olduğunu, bazı kelime ve
terkiplerin yanlış okunduğunu gördük. Bununla birlikte konuyla ilgili detaylarda bu çalışmadan da
faydalandık. Abdullah Paşa'nın hâtıratı, Balkan Harbi'ne dair önemli bir vesika niteliğinde
olduğundan eseri neşre hazırlarken Osmanlı Türkçesi ile yazılmış nüshayı, imlâya esas aldık. Ancak
günümüzde ifadesi değişmiş bazı kelime ve terkiplerde imlâ noktasında tasarrufta bulunduk.
Eserde adı geçen şahıs, mekân ve dönemle ilgili bazı kavramları dipnotlarla zenginleştirdik. Eseri
hazırlarken en çok zorlandığımız meselelerden birisi, yer isimlerinin doğru imlasıydı. Bu meselede
mümkün olduğu kadar kaynaklara müracaat ederek doğru imlâyı bulmaya çalıştık. Buna rağmen emin
olmadığımız yer imlâları da eserde mevcuttur. Bu sıkıntının izalesi için gerekli gördüğümüz yerleri
terim anlam, yer adı ve şahıslara dair dipnotlarla açıkladık. Giriş bölümündeki Balkan Harbi'ne ve
Abdullah Paşa'nın hatıratına dair değerlendirme yazısı hatırata bir girizgâh niteliği taşımaktadır.
Okuyucular, Balkan Harbi ile ilgili bazı belge ve bilgileri de eserin ekler bölümünde bulabilecektir.
Neticede evlad-ı vatana bir kumandanın yadigârı ve ibret vesikası olan bu eseri yayına hazırladık.
Titiz çalışmamıza rağmen gözümüzden kaçmış birtakım hatalarımız olabilir. Bu hatalardan dolayı
dikkatli okuyucularımızın nazar-ı insafına sığınıyoruz. Son olarak Balkan Harbi'nde vatan uğrunda
canını feda eden aziz şehitlerimizi, komutanlarımızı rahmetle yâd etmeyi bir vecibe biliyoruz. Bir
daha bu denli millî bir felaketin yaşanmaması temennisiyle...
Sonuç
Balkan Harbi Osmanlı'yı derin bir hüzne boğmuştur. Yaşanan bütün olumsuzluklara rağmen ordu ve
insanımız üzerlerine düşen vazifeyi fazlasıyla yapmışlardır. Bu savaş I. Dünya Savaşı'nın bir provası
olması yönüyle önemlidir. Ancak bizim için en önemlisi ise yüzlerce yıl hükmettiğimiz ve yurt
edindiğimiz Balkanlar'dan gerisin geri döndüğümüz haritamızın bir bölümünün parçalandığı bir dram
yaşanmıştır.
Bu savaşların sonuçlarını aşağıdaki şekilde maddeleyebiliriz:
1- Balkanlar'da kalan Türk azınlığının hak ve hürriyetleri yapılan antlaşmalarla garanti altına
alınmaya çalışmıştır. Bundan sonra Osmanlı için Balkan Türkleri problemi ortaya çıkmıştır.
2- Balkanlar'ın haritasında önemli değişiklikler olmuş Osmanlı ve Bulgaristan topraklarının önemli
bir bölümü el değiştirmiştir.
3- Balkan Harplerindeki başarısızlık Osmanlı ordusunda yeni düzenlemelerin yapılmasına neden
olmuştur.
4- Osmanlı Devleti'nin sosyal ve ekonomik çöküşü hızlanmıştır.
5- Bulgaristan'ın diğer Balkan devletleri ve Rusya ile arası açılmıştır. Bu durum Bulgaristan'ı
Avusturya ile Osmanlı Devleti'ne yaklaştırmıştır.
Abdullah Kölemen Paşa
Hayatı
Abdullah Paşa, Türk Kölemenleri'nden Mısır ordusu süvari miralayı Rüstem Bey'in oğlu olup
1268/1852 yılında[5] Trabzon'da doğmuştur. İlk tahsilini Trabzon'da gördükten sonra Mekteb-i
Sultanî'de okudu. Bursa Askeri İdadisi'ni (1876) tamamladıktan sonra Temmuz 1877 tarihinde
Mekteb-i Harbiye'ye girdi. Böylece Mekteb-i Harbiye'ye (Harp Akademisi'ne) devam ederek
birincilikle (1878) bitirdi. Mezuniyetini takiben, birinci olmak sıfatıyla hemen kabul edildiği Erkân-ı
Harbiye Mektebi'nden yüzbaşı olarak çıktı (1269/26 Temmuz 1881). Abdullah Paşa'nın parlak bir
askerî hayatı oldu. Abdullah Paşa, 21 Şubat 1882'de kurmay kıdemli yüzbaşı, 6 Haziran 1884'te
kurmay binbaşı, 30 Temmuz 1887'de kurmay yarbay, 25 Ağustos 1888'de kolağası (kurmay albay), 10
Eylül 1891'de mirliva (tuğgeneral), 27 Ağustos 1894'te ferik (tümgeneral), 25 Mayıs 1904'te
korgeneralliğe terfi etmiştir. 28 Kasım 1905'te en yüksek rütbe olan müşirliğe terfi eden Abdullah
Paşa, 1909'da korgeneral (rütbe tasfiyesinden dolayı) olmuştur. Abdullah Paşa, askerî bilgisi ile
birlikte temiz, nazik şahsiyeti ile tanınıyordu.[6]
Mezuniyetinden sonra ilk vazife yeri Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Dairesi oldu. Ancak bu vazifesine
başladıktan bir ay sonra (Ağustos 1881) Hicaz Fırkası'na, erkân-ı harp reisliğinde bulunmak üzere
gönderildi. Hicaz Valisi Müşir Osman Paşa'nın maiyetinde bulunduğu bu vazifesindeyken isyan eden
Arap aşiret reislerinden Abdülmuttalib'in ayaklanmasını bastırdı. [7] İngilizlerin Sudan Seferi
sırasında görevli olarak Mısır'a gönderildi. Önce Port Said'de kömür işçisi ve bir süre sonra ücretli
İngiliz askeri kılığında Lord Kitchner'in yanında istihbarat toplamak amacıyla Sudan Savaşı'na
katıldı.[8] Osmanlı Devleti hesabına yaptığı gizli hizmet bitince önce Hicaz'a, ertesi sene (1882) ise
Erkân-ı Harbiye Mektebi'nde tabiye tatbikatı ve erkân-ı harbiye vezâifi dersleri hocalığı ile İstanbul'a
gitti.[9]
"Yâverân-ı Hazret-i Şehriyârî'den Erkân-ı Habiye-i Umûmiye Reis-i Sânîsi ve Mekâtib-i
Askeriye-i Şâhâne Müfettişi Ferik Sa'âdetlü Goltz Paşa Hazretlerinin muâvini Erkân-ı Harbiye
miralaylarından Saâdetlü Abdullah Paşa'ya kemâkân hidmet-i hâliyesinden bulunmak üzere
Erkân-ı mezkûre mirlivalığı verildi."[10] denilerek Goltz Paşa'nın Osmanlı Ordusu'nda çalıştığı
sırada (1885-95) tercümanlığını ve muavinliğini yaptı.[11]
Abdullah Paşa yurtdışındaki askerî manevralara da müşahit sıfatıyla katıldı. 1884 yazında Rusya'ya
(Petersburg, 24 Ağustos-3 Eylül), 1887 yazında Fransa'ya gönderildi. Aynı senenin sonunda Yunan
hududunda keşifte bulunan komisyonun reisliğini yaptı. Bu heyet Osmanlı-Yunan Harbi'nden sonra
hududu yeniden çizmiştir. Aynı vazifeyle 1888'de de Sırbistan hududunda bulundu. Eylül 1889'da çok
farklı bir hizmet için, Rusya'nın Çanakkale (Kal'a-i Sultâniye) konsolosu Burecek'in burada
Anakaluyan ismindeki bir Ermeni vatandaş namına, Romanoflardan Grandük Aleksandr için aldırmak
istediği arazi işini tahkik için bölgeye gönderildi.[12]
1890'da Goltz Paşa'nın arizası üzerine Viyana sefaretine ateşemiliterlik vekâleti vazifesiyle
gönderildi. Asıl vazifesi Düvel-i Muazzama ordularının yeni tüfeklerle ve dumansız barut kullanarak
yapacakları manevraları takip etmekti. Bu manevraların en mühimi Avusturya'da icra edilecekti.
Manevralardan sonra yine Goltz Paşa'nın yanındaki vazifesine döndü. Bundan sonra İstanbul
dışındaki ilk vazifesi, karargâhı Şam'da bulunan V. Ordu'ya keşif vazifesiyle gönderilmesi oldu
(Temmuz 1892). Buradaki çalışmalarını bitirerek aynı yılın Kasımı'nda İstanbul'a dönmek üzere
vapurla Beyrut limanından hareket etti. 1894'te ferikliğe yükseldikten kısa bir müddet sonra fahri
Yaverân-ı Hazret-i Şehriyâri arasına katıldı. Sasun'da 1894 Ağustos'unda Ermeniler tarafından
çıkarılan isyan üzerine tahkikat için bölgeye gönderilen Abdullah Paşa'nın maiyetinde Emniyet-i
Hariciye Müdürü Ömer Bey, Dâhiliye Nezareti Mektubî Kalemi Başkâtibi Mecid Efendi ve Maiyet-i
Seniye Erkân-ı Harbî Mirliva Hafız Tevfik Paşa bulunuyordu (Kasım 1894).
Erkân-ı Harbiye-yi Umumiye Dairesi reisliğine ve aynı zamanda ilave memuriyet alarak Maiyet-i
Seniye-i Mülukâne Erkân-ı Harbiyesi ikinci ferikliğine tayin olunan Abdullah Paşa ilk vekâleten
Musul valiliği ile mülkî bir vazife de almış oluyordu (Nisan 1896). Aslî vazifesi ise Musul'daki
ordunun kumandanlığıydı. Aynı senenin sonbaharında (26 Ekim) yeniden İstanbul'a döndü. Alman
İmparatoru Wilhelm'in Osmanlı Devleti'ne ikinci defa gelişinde, Kudüs'e yaptığı ziyarette maiyetine
verildi (Ekim 1898). 27 Mayıs 1904'te uhdesine I. feriklik verilen Abdullah Paşa, Maiyet-i Seniye-i
Mülûkâne Erkân-ı Harbiye Reisi Müşir Şakir Paşa'nın ölümü üzerine yerine tayin edildi (Aralık
1904) ve ertesi sene (Kasım 1905) en yüksek askerî rütbe olan müşirliğe nail oldu.[13]
Lahey Sulh Konferansı'na askerî murahhas olarak iştirak etti. Paşa, Maiyet-i Seniye Erkân-ı
Harbiye müşiriyken II. Meşrutiyet'in ilanı üzerine 4. Ordu kumandanlığı ile İstanbul'dan
uzaklaştırıldı. Mart 1909'da açığa alındıysa da 5 Mayıs'ta Edirne'deki İkinci Ordu kumandanlığına
tayin edildi. Burada iki seneye yakın görev yaptı. Bu görevi sırasında muntazam bir program
dâhilinde orduya talim ve terbiye çalışmaları yaptırdı. Birinci Ordu ile İkinci Ordu arasında
manevralar gerçekleştirdi. Fakat bu çalışmalar Osmanlı ordusunun diğer birimlerine şâmil olmadığı
için başarılı olamadı. 1326/1910'da "Tasfiye-i Rüteb Kânûnu" mûcibince rütbesi Birinci Feriklik,
yani Orgeneralliğe indirildi.[14]
1911'de kurulan yeni ordu teşkilatında Birinci Redif Müfettişliği'nde [15] ve bir müddet de Askeri
Şûra azalığında bulunan Paşa, Arnavutluk'taki Malisörler İsyanı üzerine Karadağ'a karşı toplanan
ordu kumandanlığına tayin ve Osmanlı-İtalya Harbi sırasında İzmir civarında toplanan Anadolu Garp
Ordusu kumandanlığına naklolundu.[16]
Balkan Harbi'nin başlaması üzerine Abdullah Paşa, istememesine rağmen Doğu Trakya Şark
Ordusu Kumandanlığı'na tayin edilmiştir. [17] Savaş için elverişsiz bir ortam ve umumi manzaranın ne
derece kötü olduğunu gerek padişaha, gerek askerî erkâna anlatmasına rağmen[18] Paşa'nın kumandan
olması, daha münasip birinin bulunmamasından ve hakkındaki emniyet ve güvenden ileri
geliyordu.[19] Zaten Paşa da bu noktada şahsiyetin önemli olmadığını, önemli olan şeyin vatan ve
milletin böyle bir felaketten en az zararla kurtarılması gereğine olan inancı nedeniyle bu görevi kabul
ettiğini ifade etmektedir.[20]
Balkan Harbi sırasında Anadolu Şark Ordusu Kumandanlığı'nı [21] kabul etmek zorunda kalan
Abdullah Paşa hayatının ilk ve son talihsizliğini bu harpte yaşamış, sadece Osmanlı Devleti'nin değil,
Paşa'nın da talihi bu harpte dönmüş ve 22 Birinciteşrîn (Ekim) 1912 Kırklareli ve 29/31 Birinciteşrîn
(Ekim) 1912 Lüleburgaz hezimetlerinden dolayı Divan-ı Harp'te hesap vermek zorunda kalmıştır. [22]
Abdullah Paşa beraat etmiş ise de 6 Ocak 1914'te emekliye ayrılmıştır. [23] Mütareke devrinde Ahmed
Tevfik Paşa (Okday) kabinesinde Harbiye Nâzırlığı (11 Kasım-19 Aralık 1918) yapan paşa bir buçuk
ay sonra istifa etmiş[24] daha sonra herhangi bir vazifede bulunmamıştır.
Abdullah Paşa'nın Harbiye Nâzırlığı sırasında Enzeli'de bulunan ve Bakü'ye gelmeye hazırlanan
İngiliz birliğinin Generali Thamson, Osmanlı ve Azerbaycan birliklerinin 17 Kasım sabahına kadar
Bakü'den çekilmelerini istemiş ve o gün İngilizler kente girmiştir. Şehre genel vali olan Thamson bu
dönemde Türklere ve Müslümanlara saldırmış, birçok kişiyi öldürmüştür.
O sırada Tevfik Paşa hükümetinde Harbiye Nâzırı olan Abdullah Paşa, 21 Kasım'da yeni bir buyruk
göndererek subay ve erlerin isterlerse Azerbaycan ve öbür İslâm devletleri hizmetinde
kalabilecekleri yolunda eski buyruğun kaldırıldığını, dolayısıyla bunların tümünün Azerbaycan'dan
ayrılmalarını, bunu dinlemeyenlere karşı kanunî işlem yapılacağını bildirdi. Bunun üzerine subay ve
erlerin hemen tümü hem Osmanlı hem de Azerbaycan Hükümeti'ni güç durumda bırakmamak için
Türkiye'ye döndüler. Bu gidiş Azerbaycan ordusunu çok güçsüz bir duruma düşürdü. 6 Aralık'ta
Antranik'in Ermeni çeteleri Şosa'yı aldılar. Kentte ve köylerde binlerce Türkü öldürdüler. İngilizler
ise bu duruma seyirci kalmışlardır.[25]
Abdullah Paşa'nın son görevinden ayrılışından ölümüne kadar olan dönemdeki hayatı hakkında
fazlaca bir bilgiye sahip değiliz. Fakat ömrünün son yıllarında İzmir'e yerleşerek mütevazı bir hayat
sürmeye başlamış ve nihayet 25 Nisan 1937'de İzmir'de ölmüştür. Mezarı İstanbul'da
Büyükada'dadır. Paşa aile unvanı olan Kölemen soyadını almıştır.
Eserleri
1- 1: 100.000 Mikyasında İstikşâf Haritaları: Abdullah Paşa, bu eseri 1883 tarihinde Osmanlı
Devleti'nde Tedrisât-ı Askeriye Nâzır-ı Umumîliği'ne tayin edilen Goltz Paşa ile birlikte
hazırlamıştır.[26]
2 - Vezâ'if-i Erkân-ı Harbiye Ameliyatı : Bu eser, Mekteb-i Harbiye Müfettiş-i Umûmîsi Goltz
Paşa'nın ta'limâtı üzerine hazırlanmıştır. Müellif hatlı nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde
TY. 77839/81666 numaradadır. Rik'a hatlı olan eser 80 varaktır. Muhteva olarak Erkân-ı Harbiye
sınıflarının arazi üzerinde yaptıkları tatbikattan bahsetmektedir.[27]
3- 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa'nın Hâtıratı: Erkân-ı Harbiye
Mektebi Matbaası, İstanbul 1336, 232 s.
Eser 1336/1918 tarihinde İstanbul'da Erkân-ı Harbiye Mektebi'nde basılmıştır.
Eser, "Başlamadan Evvel" başlığını taşıyan bir mukaddime, "İfâde-i Merâm" başlıklı genel bir
girişten sonra da "Medhal" kısmı ile 15. sayfa kadar devam etmektedir. Devamında yaklaşık 217
sayfa kadar ve alt başlıklara ayrılan eserin ana metni takip etmektedir.
Hatırat, Balkan Harbi'ne bizzat iştirak etmiş, harbin her safhasına şahit olmuş ve Doğu Trakya Şark
Ordusu Kumandanlığı yapmış bir şahsın elinden çıkmış olması bakımından son derece önemlidir.
Balkan Harbi'ne dair yazılmış eserler içerisinde Abdullah Paşa'nın hatıratı ayrı bir önemi hâizdir.
Ancak bu eser aynı zamanda Abdullah Paşa'nın tarihe karşı bir nevi müdafaası olarak da
değerlendirilebilir. Paşa, yazdıklarının doğruluğuna bir teminat ve tarihe karşı sorumluluğunu yerine
getirmiş olmasına bir güvence olarak Jean Jacques Rousseau (1712-1778)'ya atıfta bulunarak, "Jean
Jacques Rousseau meşhûr İtirâfâtım Mes Confessions adlı eserinin mukaddimesinde: 'elimde bu
kitap olduğu halde huzûr-ı Rabbü'l-âlemîne çıkacağım' dediği gibi ben de dîvân-ı âlî huzûruna bu
kitâbımla çıkdım. Bugün pîş-i millete de bu kitabımla çıkıyorum ve yarın da huzûr-ı Rabbü'l-
âlemîne yine bu kitabımla çıkacağım."[28] sözlerini sarf etmektedir.
Abdullah Paşa hatıratında her şeyi hakikatiyle meydana koyduğunu, diğer kumandan ve memur
arkadaşlarının da kendisi gibi hareketlerinin iyilik ve kötülüklerini gizlemeyerek, tevil ve tahrif
etmeyerek ortaya koymalarını istemektedir. Bunu arzusunun sebebini de şu şekilde izah etmektedir:
Ta ki Meşrutiyet'in başlangıcından beri duçar olmakta bulunduğumuz acıklı ziyanların ve
tamiri mümkün olmayan felâketlerin sebep ve etkenleri meydana çıksın ve milletle hükümet
de bu gibi fenalıkların tekerrürünü men edecek çâreler elde edebilsin.[29]
Abdullah Paşa eserin yazılma gayesi ve maksadına dair de altı seneden beri üzerine çökmüş olan
sorumluluğun şekil ve mahiyetini ortaya koymak olduğunu ifade etmektedir:
Maksadım kimseyi tecrim[30] ve itham etmek değildir. Ancak bana isnâd ve tahmil edilerek,
altı seneden beri bütün ağırlığıyla üzerime çökmüş olan mesuliyetlerin şekil ve mâhiyetini
meydana koymak ve artık bundan ziyade tahammülüm kalmadığını efrâd-ı millete ve bütün
dünyaya anlatmaktır.[31]
Yazdıklarında şüphesi olanlara Abdullah Paşa, Dîvân-ı Harb evrâkının neşr ve ilanına müracaat
etmelerini istemektedir:
Yazdıklarımda zerre kadar iştibâhı [32] olanlar Dîvân-ı Harb evrâkının neşr ve ilanını
hükümetten talep edebilirler. Bu eserde vesâike müstenid olmayan[33] hiçbir vak'a bahse
geçirilmemiştir.[34]
Bu açıdan Abdullah Paşa'ya göre eserin en önemli özelliğinden biri de belgelenmemiş hiçbir
olaydan bahsedilmemiş olmasıdır. Bu belgelerin toplanması ve tasnifi konusunda kendisine Erkân-ı
Harbiye Miralayları Fevzi ve Sedad Beyler yardımcı olmuşlardır. Yazar eserinin girişinde bu
beylere teşekkür etmektedir. Balkan Harbi adıyla yazılmış olan bu kitap, muharebenin bitişini
müteakip bir iki ay zarfında tamamlanmıştır. Ancak imkânların elverişli olmaması sebebiyle 1918
yılına kadar yayınlanması gecikmiştir. Neticede Abdullah Paşa, neşrine muvaffak olduğu bu eseri
"asla tadilât ve tashihât icrâ etmeksizin efkâr-ı umûmiyenin (kamuoyunun) huzûr-ı muhâkemesine
vaz' ediyorum." cümleleriyle tarihe takdim etmektedir.
Abdullah Paşa, hâtırâtının "İfâde-i Meram" başlıklı bölümünde, altı yüz sene cengâverlik
özelliğiyle mevcudiyetini devam ettirmiş olan Osmanlılığa karşı her yerde bir küçümseme var
olduğunu, Avrupa basınının Osmanlı'yı tahkir ve tezyif etmek için her vesileyi kullandığını,
dostlarımızın bile düşmanlara yaklaştıklarını ifade etmektedir. Hükümetin itibarının en aşağı
kademelere kadar tenezzül ettiğini ve milletin ileri gelenlerinin harcadığının iddia edildiğini, bütün
bu saldırıların sebebinin harbin mağlubiyetle sonuçlanmış olmasından kaynaklandığını, eğer galip
gelinseydi çok dostluk gösterenlerin çok olacağını, şu halde hakkımızda verilmekte olan hükmün
zamanın ilcaatı gereği olduğunu belirtmektedir.
Yine bu bölümde Abdullah Paşa, eğer Osmanlı ordusu mağlup olmuşsa, bunun gerçek sebeplerinin
tetkik edilmeden bütün milletin ahlâkının bozulduğuna hükmetmenin doğru olmadığını, hele bizimle
yarım asır önce aynı safta yer alan, silah arkadaşı olan milletlerin birdenbire fikir değiştirmelerinin
hayret verici olduğunu ve bu konuda karar verebilmek için yenilginin sebeplerinin derinlemesine
incelenmesinin şart olduğunu söylemektedir.[35]
Şark Ordusu Kumandanı olarak bu harbe iştirak etmiş bulunan Abdullah Paşa, eserinin herkesten
çok kendisi için elim olduğunu belirttikten sonra hatıratına dair şunları söylemektedir:
Hâtırâtım her hakîkati olduğu gibi ortaya koyacağından felâketin avâmil-i mûcibesini
muhtevî ve havâs-ı milliyetmizin tedennî ve tefessühü gibi müddeiyâta bir müdâfaa-i târihiyye
hükmünü hâiz olacak ve şahsiyet-i milliyetinin ol bâbdaki tesîrâtını herkese anlatacaktır.
Binaenaleyh bu kitabın maksûdu mechûlât içinde bize saldıranları tenvîr ile munsıfları hak ve
hakikate imâle eylemektir.[36]
Abdullah Paşa, eserinin "Medhal" başlıklı bölümünde harbin ayrıntılarına ve değerlendirmelerine
geçmeden önce, "Sultân Hamîd Zamanında Ordu, Meşrûtiyet'ten Sonra Ordu, Orduda Talim ve
Terbiye, Tensîkât-ı Cedîde, Ordunun Zaaf-ı Manevîsi, Ordunun Zaaf-ı Maddîsi, Harbin Önünü
Almak İçin Teşebbüs, Kumanda Kabûlündeki Zarûret" başlıklar altında harbi icra eden Osmanlı
ordusunun vaziyeti ve kıymet-i harbiyesi ve Şark Ordusu kumandanlığını kabulü ile ilgili görüşlerini
dile getirmektedir.
"Vesâitin kıymeti bilinmedikçe göreceği iş hakkında hüküm vermek veya yaptığı tesîri tenkîd ve
münâkaşa etmek doğru değildir." diyen Abdullah Paşa, bir milletin fedakârlık ve cengâverlik
hislerinin ne derecede güçlü olursa olsun, ordu layıkıyla hazırlanmadıkça gerekli olan ihtiyaçları
karşılanmadıkça parlak zaferlerin mümkün olmadığını, bunun ancak bir mucizeyi beklemek anlamına
geleceğini, bugünkü harp malzemelerine karşı kahramanlıkla galip gelme devirlerinin de çoktan
geçmiş olduğunu ifade etmektedir.
Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu durumun pek iç açıcı olmadığını fark eden Abdullah Paşa, bu
bölümde artık hükümetin mukadderâtını elinde bulunduran insanların sebep oldukları felaketleri
canıyla, malıyla, kanıyla olduğu gibi şeref ve namusuyla ödemeye Osmanlı milletinin artık tâkati
yoktur, kanaatindedir.
Abdullah Paşa, "Orduyu mağlûb eden sebeb-i aslî zan ve hüküm olunduğu gibi Osmanlılık
havâssının tedennî ve tefessühünde değil ordunun kıymet-i harbiye-i lâzımeyi hâiz
bulunmadığındadır." diyerek Osmanlı ordusunun gerekli olan bu harp değerlerini niçin kazanamamış
olduğunu sorgulamakta ve bunun için tarihin unutulmuş sayfalarına kadar inmeye gerek olmadığını,
Meşrutiyet'in arefesi olan senelere kadar bakmanın yeterli geleceğini vurgulamaktadır.
Abdullah Paşa, II. Abdülhamid devrindeki ordunun talim ve terbiyeden uzak olduğu
düşüncesindedir. Ordunun jandarma hizmetine mahsus bir kitleden başka bir şey olmadığını dile
getirmektedir. Görevli olduğu dönemde ordunun eksikliklerine şahit olan Abdullah Paşa, çeşitli
yerlere gönderilen askerler dolayısıyla ordunun zayıf düştüğü tespitini yapmaktadır. Ayrıca II.
Meşrutiyet'ten sonraki orduya da değinerek rejimin devam ettirilebilmesi için ordunun ıslahı
çarelerinin aranılmaya başlandığını, ilk işin yerine takılarak çalışır hale getirilmesi gerektiğini,
hemen ardından da ordu kumanda ve zabitân heyetinin tanzimine başlandığını, bundan sonra da esas
ıslahatlara başlanacağını, ancak ordunun çeşitli isyanlarla bozulup dağıtıldığını, dolayısıyla
ıslahatların gerçekleşemediğini belirtmektedir.
Yine Abdullah Paşa'ya göre isyan ve Meşrutiyet keşmekeşliği, yenilginin en büyük sebeplerini
oluşturan zâbitân heyetinin kardeşlik bağlarının kesilmesine, çoğunun askerî mesleği bırakarak
siyasetle uğraşmaya başlamasına neden olmuştur.
Abdullah Paşa "Medhal" bölümünden sonra, eserin devamında ordunun talim ve terbiyeden yoksun
olduğundan, harp malzemelerinin savaş ve isyanlarla kaybedildiğinden, şiddetli erzâk ve levâzımât
yokluğundan bahsetmekte, ordunun gerekli ihtiyaçlarını maddeler halinde sıralamaktadır. Paşa'ya göre
bu maddî ihtiyaçlar dışında ordu bir de manevî bir zaaf içindedir.
Bu bölümlerin ardından seferberlik ilanı, ordunun sevk edilmesi, toplanması, savaşın başlamasını
safha safha anlatan Abdullah Paşa, devamında ise Şark Ordusu hakkında bilgiler verirken düşman
orduları hakkında da bilgiler vererek detaylı izahatlara girişmiştir. Bu detaylar dışında, Balkan Harbi
safahâtına dair günü gününe gelen ve giden rapor, telgraf ve ordu emirlerinin tamamı da
zikredilmiştir.
Abdullah Paşa, eserin hâtime bölümünde seferberliğin başlangıcından Çatalca hattına ric'ate kadar
Şark Ordusu Kumandanlığı'ndaki icraatlarını beyan ettiğini, tertibât ve tedarik ile bunlara esas olan
noktaları olduğu gibi, çeşitli konulardaki düşüncelerini ve çalışmalarını tarafgirlikten uzak olarak
anlattığını ve bunlarla harbin gizli kalan noktalarının aydınlatılmış olmasından mutlu olduğunu
belirterek eserine son verir.[37]
Abdullah Paşa'ya Göre
Balkan Harbi'nin Yenilgi Sebepleri
Abdullah Paşa'nın hatıratı Balkan Harbi'nin felaketle sonuçlanmasının nedenlerinin tahlil
bakımından son derece önemlidir. İbrahim Alâeddin Gövsa'nın ifadesiyle "Abdülhamid devrinin
lekesiz ve değerli komutanlarından" olan Abdullah Paşa, bu harbin gidişatını zamanında görmüş,
üstlerini bu konuda uyarmış; fakat buna rağmen Balkan Harbi'nin yenilgiyle sonuçlanması üzerine
muhakeme edilmiştir. Abdullah Paşa'nın hatıratına dayanarak bu harbin felaketle sonuçlanmasına dair
şu sebepler gösterilebilir:
1- Asker Sayısının Yeterli Olmaması:
Trablusgarp Savaşı'nda sıkışan İtalyanlar On iki Ada'yı işgal ettikten sonra Çanakkale'ye
dayanmışlar ve İstanbul'u tehdit etmeye başlamışlardı. Dönemin tanıklarından olan Fethi Okyar,
Osmanlı'nın Trakya'da 150, Makedonya'da 90, Arnavutluk'ta 1000 askeri varken; Bulgarların 240,
Sırpların 10, Karadağlıların 30, Yunanlıların ise 100 bin, olmak üzere toplamda; Osmanlı'nın 250
bin, Müttefiklerin ise 510 bin askerinin olduğunu bildirmektedir. [38] Dönemin bir başka tanığı olan
Mareşal Fevzi Çakmak o günkü durumu şu cümlelerle anlatmıştır:
Seferberlik ilanından sonra Anadolu'dan gelebilen birkaç bin giysisiz celp eratının dâhil
edilmesiyle Anadolu tarafı er mevcudu 40.000'i geçmezdi. Buna Rumeli nüfusunun en çok
80.000 erini de eklersek silâhaltında, 120.000 erden fazla değildi.[39]
İki ordu toplam 290.000 askeriyle tüm Balkan devletlerinin 480.000 kişilik ordusuna karşı
savaşmak zorunda kalmıştı.[40]
Şark Ordusu'nun Kuvve-i Umûmiyesi Tahmînen 61.000 nefer iken[41] Abdullah Paşa'ya göre Birinci
Şark Ordusu mevcudu son zamanlarda tahminen 35 bin kişidir. Zayiat, firar ve başka sebeplerden
dolayı bu yetersiz sayıya Abdullah Paşa bir de karargâh fazlalığını ekler ve "Bu kadar kuvvetin
başında müteaddit karargâhlar fâide yerine mazarrat tevlidinden hali kalmıyordu." yorumunu
yapar.[42] Ordunun düşman karşısında sayıca yetersizliğine dair Abdullah Paşa, Karaağaç'tan
Lüleburgaz'a kadar uzanan cepheyi örnek verir. Bu cephenin 35 bin nefer tarafından savunulduğunu
hatırlatan Abdullah Paşa'nın bu cepheye ait tespitleri son derece ilginçtir:
Karaağaç'tan Lüleburgaz'a kadar imtidâd eden cebhe 35.000 nefer râddesinde bir kuvvet
tarafından müdâfaa edilmekte binâenaleyh hatveye takrîben iki nefer isâbet etmekte idi.
Nisbeten zaîf bir sûrette işgâli mecbûriyeti hâsıl olan bu hattın sağ cenâhı ise yedi bin nefer
kuvvetinde bulunan On yedinci Kolordu ile altı bin nefer kuvvetinde bulunan Üçüncü Fırka ve
dört bin nefer kuvvetinde olan Çongre'ye sevk olunan Üçüncü Kolordu kuvveti tarafından taht-
ı temîne alınmakta idi. Saray'da ictima ettiği mesmû olan On sekizinci Kolordu'nun ne kadar
kuvvetle bu cihetten muhârebeye iştirâk edeceği Şark Ordusu Karârgâhınca malûm değil idi.
On yedinci Kolordu'nun yarın muhârebeye adem-i iştirâki nazar-ı dikkate alındığı hâlde sağ
cenâhın muhâfazası emrinde Şark Ordusu'nun kuvve-i umûmiyesinden ancak on bin nefer
râddesinde bir kuvvet tahsîs olunabilecek idi.[43]
Şark Ordusu Karaağaç-Lüleburgaz hattını bu kadar askerle ve dağınık bir halde savunurken Bulgar
Ordusu'nun "tahminen dört fırkalık bir kuvvetle yani 100.000 raddesinde bir kuvvetle taarruzları
mümkün ve muhtemel"dir. Bu istatistik karşısında Abdullah Paşa'nın çıkardığı sonucu tahmin etmek
güç değildir:
Her hâlde düşman tarafından icrası mümkün bulunan şu harekâtın kuvveden fiile çıkması
nazar-ı dikkate alınırsa ordunun ne derece gayr-i müsait ahval altında Karaağaç hattında
muharebeye mecbur olduğu meydana çıkar.[44]
Yabancı kaynaklar, Şark Ordusu'nu 100-150-200 bin olarak göstermekte, Garp Ordusu'nun da 350
bin raddelerinde olduğunu söylemektedir. Hâlbuki yerli kaynaklar daha aşağı rakamlar vermektedir.
Zeki Paşa, emrindeki kuvvetlerin 60 bini geçmediği, sonradan bu yekûnu bile muhafaza edemediğini
söylemiştir. Bu sebeple Osmanlı kuvvetlerine Trakya'da 100 binin üzerinde, Makedonya'da 150 bin,
Arnavutluk'la Selanik'le onar bin olmak üzere, 300-350 bin demek mümkündür. Abdullah Paşa da
seferberliğin ilk günlerinde, elindeki mevcut nizamiye kuvvetinin 17 bin olduğunu, hâlbuki bütçe
mevcuduna göre 80 binden aşağı olmaması icap ettiğini söylemektedir. Abdullah Paşa'ya göre bu
zaafın sebebi ise Birinci Ordu'ya bağlı piyade fırkalarının ve topçu taburlarının, Yemen, Arnavutluk,
İzmir gibi memâlik-i Osmaniye'nin her yerine dağılmış bulunmasıdır.[45]
2- Yeterli Sayıda Cephane Bulunmaması:
Osmanlı Devleti son yıllarında cepheden cepheye giden askerlerin masraflarından dolayı ekonomik
sıkıntı yaşamaktadır. Bu yokluk içinde askerin ihtiyacı olan cephane de cepheye ulaştırılamamıştır.
Balkan Harbi'nde Osmanlı ordusunun durumu vahimdir. Harp stokları yetersiz, silah ve malzeme
eksikliği had safhadadır.
5 Teşrîn-i evvel'de seyyâr orduların tüfek sayısı kolordulardan alınan malumat üzerine ve ordu
erkân-ı harbiyesince yapılan hesaba nazaran 71.197 tüfek civarındadır. Bu sayıya dair Abdullah
Paşa'nın düştüğü dipnot Osmanlı Devleti'nin bu harbe ne kadar hazırlıksız girdiğinin en acı
örneklerinden biridir:
Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye'nin kuvve-i umûmiye cetvellerinde gösterilen mikdâr-ı yekûn
bu miktar arasındaki fark Tekfurdağı'nda 600, Çorlu'da 7000, Kırkkilise'de 6500 tüfenksiz,
elbisesiz beyaz donlar ile başıkabak, yalın ayak hatta yiyecekleri dahi olmayan birtakım halk
ile İstanbul'dan Lüleburgaz'a kadar her tarafa dağılmış ve nereye gideceğini bilmeyen birçok
biçarelerin Şark Ordusu'nda hesaba dâhil edilmemiş olmasındandır.[46]
Üstelik Abdullah Paşa'ya göre "bir gün evvel Tekfurdağı'na çıkan 6106 mevcutlu Beşinci Fırka
ile Dördüncü ve Yedinci Fırkaların diğer sınıfları da dahil edilmiş olduğundan bugün veya yarın
harbe iştirak edecek tüfek adedinin 60 bini tecavüz etmediği" anlaşılıyor. Bu sayı, Arda mıntıkasını
korumaya görevli On birinci Fırka'nın Tunca şarkında harekât edecek olan ordudan ayrı düşerek
doğrudan doğruya harekete katılmayacağı hesap edildiğinde 52 bin tüfek seviyesine inmektedir.
Abdullah Paşa'nın cephaneye dair verdiği malumat da hayret vericidir:
Tabur Batarya
Birinci Kolordu: Babaeski 29 18
İkinci Kolordu: Pavliköy[47] 13 15
Üçüncü Kolordu: Kırkkilise 23 23
Dördüncü Kolordu: Uzunköprü 35 12
On altıncı Kolordu: Çerkesköyü 10 3
On yedinci Kolordu: Pavliköy 9 5
Toplam, 119 tabur (nizamiye ve redif) 76 batarya eder.
Piyade taburları seviyen 800 tüfekten savaşa vasıl oldukları kabul edilse kuvvetimiz 95.000 tüfek,
304 seri topa baliğ oluyor. [48] Ordunun tabur, batarya, top, tüfek seviyesi bu civarda iken
Balkanlardaki dörtlü ittifak ordusundan sadece Bulgarların askerî mühimmatı bile Osmanlı
Ordusu'ndan daha fazladır.
Bulgar Ordusu'nun beş fırkasının kuvveti ise 25.000 tüfek, 36 seri, 36 adi toptan 125.000 tüfek, 180
adi, 180 seri olarak hesap edilmektedir.
Bulgar Ordusu kuvve-i asliyesi üçer livalı dört fırkasıyla Umur Fakih-Kızılağaç hattında ve yine
üçer livalı üç fırkasıyla Kavaklı –Hasköy hattındaki görünümü ise şöyledir:
Umur Fakih – Kızılağaç hattında: 96.000 tüfek, 2625 kılıç, 324 top (sahrâ ve obüs)
Kavaklı –Hasköy hattında: 67.000 tüfek, 1250 kılıç, 247 top (sahrâ, obüs ve muhâsara)
Kilise –Tımreş hattına mukâbil: 8.000 tüfek, 125 kılıç, 42 top
Toplamı: 171.000 tüfek, 4000 kılıç, 613 top.[49]
Bu tablo bile savaşın gidişatını Osmanlı Devleti'nin aleyhine bir seyir takip edeceğini çok açık
göstermektedir.
Abdullah Paşa'nın hatıratında cephane eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılara dair söyledikleri
aslında durumun bilinenden daha vahim olduğunu ortaya koymaktadır:
Efrâd perâkende hâlde el'ân çekilmek istiyorlar. Akşam firârîlerin (v)urulması için verilen
emir üzerine biraz durdular. Elde bulunan kuvvet: Bolu Alayı (üç tabur) fakat biz muhârebe
etmeyiz, ileri gitmeyiz diyorlar ve Vize önüne tekrâr gelmişlerdir, perâkendelerden yapılan
Cafer Tayyâr Bey kumandasında iki tabur kadar müctemi asker / bunlar ileri karakolda idi.
Fakat orada bulunduklarından şüpheliyim, iki top bir cebhâne arabası nâkıs ve bir cebel
bataryasından ibârettir. Efrâd çantalarını hattâ bazıları tüfenklerini atmışlardır. Ahvâl
perîşândır. İki tüfenk sesi üzerine herkes geri gidiyor... Cebhâne sandıkları yollarda
kalmışlardır. Efrâd üzerinde cebhâne pek cüz'îdir.[50]
3- Erzâk Yokluğu:
Balkan Harbi'nde çoğu ihtiyaçları noksan olarak cepheye giden Osmanlı ordusunun en temel ihtiyacı
olan yiyecekleri bile maalesef devlet tarafından karşılanamamıştır. Osmanlı birliklerinin Sırplar,
Bulgarlar, Yunanlılar karşısında düştükleri aciz durumu yakından izleyen birçok gazeteci ve
gözlemcinin hatıratında acı acı belirtilir. Savaşı izleyen Fransız gazeteci Stephane Lausanne
'Abdullah Paşa'nın zabitleri mısır köklerini tırnaklarıyla kazıyarak, biraz unla kaynatıp
kumandanlarına veriyorlardı.' diye yazar ve şöyle devam eder:
175.000 kişilik bir kuvvet kumandanının yiyecek ekmeği yoktu... Bu bir hastalar yaralılar
kafilesi değildi... Can çekişenler kortejinin arkasında, çamur deryası boyunca bağırsaklarını
toprağa boşaltan iki büklüm gölgeler seçiliyordu.[51]
Savaşın tanıklarından olan Fransız gazeteci Stephane Lausanne gibi bu acı hadiselere şahit
olanlardan biri de Ömer Seyfettin'dir. O, 5 Kânun-ı evvel [18 Aralık 1912] tarihli günlüğünde bu
durumu şu cümlelerle anlatmıştır:
Bu sabah Leskovik'e doğru yola çıktık. Aydonan'da şiddetli muharebeler oluyormuş. Biz
Leskovik'ten cephane alacağız. Yolda kaybolan hayvanımı aramak için geri kalmıştım. Bir
çalılığın içinde doktoru, eczacıyı, Birinci ve İkinci Taburlardan birkaç zabiti gördüm. Yeri
kazıyorlardı. Meğerse açlıktan bir nefer ölüyormuş. Ağzından köpükler akıyordu. Zavallı
daha tamamıyla nefesi bitmeden, kazılan mezarının kazma seslerini işitiyordu.
Kısa sürede Osmanlı'nın zaferi ile biteceği sanılan savaş, maalesef yukarıdaki gözlemleri destekler
mahiyette manzaralar arz etmiştir. Abdullah Paşa ordunun yiyecek ve ekmek ihtiyacını karşılamakta
ve yapılması gereken hazırlıklarda ne kadar geç kalındığını şöyle ifade eder:
Yunan Muhârebesi için ilk seferberlik emri verildiği gün aynı zamanda vilâyât-ı muhtelifeye
ilk günlerde sarf olunmak üzere 5.000.000 kıyye peksimâdın imâli irâde olunmuş idi. Bu
harbde ise bu nev' hazırlıklara maatteessüf pek geç olarak teşebbüs olunmuş ve Nezâret, Şark
Ordusu'na ancak Lüleburgaz muhârebesinden sonra ekmek göndermeye muvaffak
olabilmiştir.[52]
Abdullah Paşa'nın hatıratında erzâk konusunda dikkat çektiği çok önemli bir nokta vardır: Hiçbir
sebep olmasa dahi böyle giderse Osmanlı ordusu savaşmaktan değil, açlık yüzünden telef olacaktır.
Harbin daha başında Abdullah Paşa'nın Başkumandanlık Vekâlet-i Celîlesine Lüleburgaz'dan çektiği
5 Teşrîn-i evvel 328 tarihli telgrafta söyledikleri yaşanacak fâcianın habercisidir:
Tekfurdağı'na çıkan taburlar bir günlük ekmek tedarik edemediklerinden üç gündür orada
kalmaya mecbur oldular. Bu havalide mevcut erzâkın tamamı nihayet bir haftaya kadar sarf
edilecektir. Muradlı ve havalisindeki kıtalar hemen aç denecek bir hâldedir. Bir hafta sonra
düşman karşısındaki kıtaların da aynı hâlde kalması muhtemeldir. Şimdiye kadar gerek
kolordulardan ve gerek Şark Ordusu karargâhından vuku' bulan müracaatlar netice vermedi.
Lüleburgaz ve Babaeski'ye acilen erzâk iddihâr ediniz.
Şu aralık Dersaadet'te o kadar asker kalmamış olacağından askerî fırınları ile yevmiye
50/100 bin kıyye ekmek pişirme ve irsâli kabildir. Yevmiye bu havaliye bir tren ekmek ve
peksimâd, un ve pirinç vesaire gönderilmezse ordu düşmandan değil, açlık yüzünden felâkete
uğrayacaktır. En mühim işleri bırakıp erzak tedarik ve temini ile meşgul olmaya başladık.
Sizin de her işi bırakıp buna çâre-sâz olmanızı rica ederim.
Savaş meydanından kaçan askere dair Abdullah Paşa'nın tespiti ise bu konunun altını çizecek
niteliktedir:
Ric'ati intâc eden esbâb, açlık ve topçu cephanesinin yetiştirilemeyerek düşman topçusuna
tefevvuk kazandırılmış olmasıdır.[54]
Abdullah Paşa, ordunun çekilmesindeki en önemli faktörün açlık olduğunu hatıratının çeşitli
yerlerinde dile getirmektedir:
Defâatle bildirdiğim vechile ordunun çekilmesini mûcib olan hâl ordunun aç ve cebhânesiz
kalmış olması iken şimdi de Çorlu'da ilerideki kıtaâta sevk edilecek ne peksimâd ve ne de
topçu cebhânesi mevcûd değildir. Kuvve-i maneviyesi tamâmen bozulmuş ve terk-i mevzi
etmesi en ziyâde açlık ve sefâletten ileri gelmiş olan ve başlarında ekseriyetle zâbitân
bulunmayan kıtaât-ı askeriyenin kâğıt üzerine menkûş evâmir ile ahz-ı mevzi ve harb etmesi
imkânı istihsâl edilemez...[55]
Yine savaş esnasında açlıktan telef olmamak için askerlerin civar yerlere dağıldığını Paşa'nın
raporlarından öğreniyoruz:
Şimdiki hâlde kıtaâtın ekser zâbitânı mecrûh veya şehîd düşerek kıtaât hemen zâbitsiz bir
hâlde kalmış ve efrâd da temîn-i maîşet kaydıyla köylere dağılmıştır. Menzil heyetleri
katiyyen vazîfelerini îfâ edemiyorlar. Açlık orduda her türlü intizâmı istihsâle mâni
oluyor...[56]
Hatıratında askerlerin açlıktan evleri yağmaladığını bile söyleyen Abdullah Paşa, Balkan Harbi'ne
dair söylenecek daha çok şey olduğunu dair adeta tarihe bir not düşmektedir:
İâşe meselesi de müşkilât peydâ edecek. Bu bâbda Çerkes Köyü'nde tedâbîr ittihâzı ve
kollar teşkîli lazımdır. Efrâdın hâneleri yağma etmekte olduklarını şimdi öğrendim...
Abdullah Paşa başta olmak üzere Balkan Harbi'ne tanık olan herkesin altını çizdiği en önemli
sıkıntıların başında askerin açlık ve sefaleti gelmektedir.
4- Harbin Geniş Bir Coğrafyada Yapılması:
Karadağ'ın Osmanlı'ya saldırması ile başlayan savaş Yunanistan ve Bulgaristan'ında katılmasıyla
oldukça geniş bir alana yayılmıştır. Bu durum Osmanlı'nın aleyhine olmuştur. Her taraftan gelen
çeşitli istekleri karşılamakta zorlanan Osmanlı Devleti ihtiyaçları tedarik etse bile günün şartları
gereği onları yerine ulaştırmakta güçlük çekmiştir.
5- Askerlerin Tâlim Açısından Eksikliği:
Cephedeki asker ihtiyacından dolayı eline silah tutuşturulan askerler ciddi bir eğitim almadan görev
yerlerine intikal ettirilmiştir. Bu durumda savaşta ne yapması gerektiğini bilmeyen askerlerin
eğitimsizliği komutanlar için en büyük sıkıntılardan biri olmuştur. Abdullah Paşa savaşa katılan
Osmanlı askerlerinin durumunu ve acemiliğini ifade için "Tekfurdağı'nda 600, Çorlu'da 7000,
Kırkkilise'de 6500 tüfenksiz elbisesiz beyaz donlar ile başıkabak, yalın ayak hatta yiyecekleri dahi
olmayan birtakım halk ile İstanbul'dan Lüleburgaz'a kadar her tarafa dağılmış ve nereye
gideceğini bilmeyen birçok biçareler..." [57] tarifini yapmaktadır. Süleyman Nazif'in tespiti ise daha
enteresan ve dehşet vericidir:
Bu ordu, acemi efraddan müteşekkildi. İçlerinde tüfek doldurmayı bilmeyen neferler ve
düşmanın elektrik projektöründen korkup dağılan taburlar bulunuyordu.
6- Orduya 1324 Girişli Eğitimli Askerlerin Erken Terhisi:
Osmanlı, Balkan Savaşı'nı öngörmediği için savaşa hazır olmadığı gibi hazırlık da yap(a)mamıştır.
Hatta savaş olmayacağına kesin kanaat getirdiği için Harbiye Nâzırı Nazım Paşa Rumeli'deki 120
taburu, yani 75.000 eğitimli askerini terhis etmiştir. [58] İtalya gibi büyük bir devletle savaşta
bulunduğumuz şu sırada ordu içinde bir ayaklanma çıkmasına katiyen izin verilmeyeceği gibi, adı
geçenlerin terhis edilmemeleri için de halen kanuni bir sebep mevcut olmadığını ifade edilmiştir.
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye kararı ile Harbiye Nezareti'nce terhisleri yapılmış olup Balkan
devletlerinin seferberlik ilan etmeleri üzerine, bu askerlerin hemen bulundukları yerlerden geri
getirilerek lüzumlu yerlere gönderilmiş olduklarını beyan edilmiştir. Ancak durum hiç de böyle
olmamıştır.[59] Abdullah Paşa da orduya 1324 girişli eğitimli askerlerin terhisi hakkında "324 duhûllü
efrâdın terhîsi, bunlardan gayrı sunûf-ı ihtiyâtiye ile nizâmiye taburlarının beş yüz mevcûduna
çıkarılması ve Rumeli'deki redif fırkalarına seferberlik emri verilmesi gibi pek cüz'î zaman evvel
başlanılmış teşebbüsâtında kısmen buna sebebiyet verdiği kâbil-i inkâr değildir." [60]
değerlendirmesini yapar.
7- Subayların İsteksizliği:
II. Meşrutiyet sonrasında ordudaki bir düzenleme için komutanlara yapılan rütbe indirimi
uygulaması emir ve kumandaya indirilen bir darbe olarak değerlendirilmiştir. Birçok birliğin
tecrübesiz ellere bırakılmasına neden olmuştur. Abdullah Paşa gibi pek çok subay da ordudaki yeni
yapılanmadan dolayı rütbe tenziline uğramıştır. Rütbe tenziline uğrayan subaylarda bu durumdan
şikâyetçidir. Ve heyecanlarını yitirmişlerdir.
8- Subaylar Arasındaki Fikir Ayrılıkları:
Fethi Okyar, talim görmüş askerin terhisi, malzeme kıtlığı ve hazinenin boş olmasının kötü
sonuçları olduğunu belirterek asıl felaketin ordunun gırtlağına kadar politikaya gömülmesi olduğunu
ifade ettikten sonra "Hatırladıkça elem duymamak mümkün değildir. Savaş içinde öylesine olaylar
cereyan etti ki tüyler ürpertir. Bazı zabitlerin kalpaklarındaki şekil İttihatçılığını, bazılarınki ise
İtilafçılığını belirtiyordu. Kimler sokmuştu bu korkunç uçurumu ordunun içine... Kalbinde vatan
muhabbeti ihtiraslarının üzerine çıkabilmiş hangi kişinin havsalası böylesine ihaneti
alabilirdi?"[61] sözleriyle ordu içindeki ayrışmanın ne boyutta olduğunu ifade etmiştir.
Ordunun siyasallaşması subaylar arasındaki fikir ayrılığını körüklemiştir. Eski bir Harbiyeli olan, I.
Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin eline esir düşüp sonraki yaşamını Arap bağımsızlığı davasına
adayan Cafer el-Askeri anılarında İttihatçı Türk subayların ordunun yenilmesinden Nazım Paşa'yı
sorumlu tutabilmek için yerlerini terk ettiklerini yazar. [62] Savaş sırasında Batı Ordusu'nda görevli
Teğmen Rahmi (Apak) ise bizzat şahit olduğu bir olayda İttihatçı bir subayın, Hürriyet ve İtilafçı
Kara Sait Paşa'ya Beşinci Kolordu Muharebe idare yerinde silah çektiğini anlatır.[63] O dönem kabine
üyelerinden olan Şeyhülislam Cemaleddin Efendi anılarında "İmparatorluk kuvvetlerinin subayları
çoğunlukla partizan siyasetle meşgul oldukları için askerlik kurumunun özü olan hiyerarşi
zedelenmiştir" diye yazacaktır. [64] 24 Ekim'de Kumanova'da Sırplar karşısında dağılan Vardar
Ordusu'nun Komutanı Ferik Zeki Paşa yenilginin nedenini subayların görevlerine karşı kayıtsız
kalmalarına, askerlik dışındaki işlerle meşgul olmalarına bağlar.[65]
18 Teşrin-i evvel 1328'de dağılmış olan orduyu toplamak için verdiği emir yüzünden bilgisine
başvurulan Abdullah Paşa, Şark Ordusu Başkumandanı olarak karârgâh-ı umûmî ile aralarındaki fikir
ayrılığına dair şunları söylemektedir:
Teşrîn-i evvel'in 18'inci günü bilâ-lüzûm verildiği izbâr buyurulan ve kendiliğinden
dağılmış olan orduyu toplamak maksadıyla verilmiş bulunan emir, mecbûrî idi. Ordunun
uğradığı ahvâlin esbâbı âcizlerince ric'at emri verilmesinden değil, ordu ile mütemâdiyen
taarruz hareketine tasaddîden zannındayım. Bununla beraber ordu Lüleburgaz muhârebesini
itâya mecbûr bırakılmamış veyahud iki gün evvel Ergene üzerine çekilmesi ciheti iltizâm
buyurulmuş olsa idi, şimdiki hâlde bugün mezkûr Ergene hattında 100 bin kişilik bir ordunun
ictimâ etmiş bulunacağı bedîhî idi. Bu sûretle büyük karârgâh-ı umûmî ile fikirlerimiz
tamâmen birbirine zıddır.[66]
9- Seferberlik İçin Alınan Kararların Uygulanamaması:
Osmanlı ordusu aldığı seferberlik ve yığınak kararı için hazırlıklarına henüz başlamışken Balkan
devletleri tarafından, Osmanlı Devleti'ne resmen harp ilan edilmiştir. Bu ülkelerin Osmanlı'ya
saldırması sonunda işin ciddiyetini iyice kavranmış ve durumun nezaketinden dolayı hemen
seferberlik ilan edilmiştir. Ancak burada en önemli hususlardan biri de seferberlikteki gecikmedir.
Savaş başlamadan önce ordu seferberliğini tamamlayamamıştır. Seferberlik emrinin verilmesinden
sonra bile konunun anlaşılmamasından kaynaklanan yazışmaların lüzumsuz devam edişini Abdullah
Paşa hatıralarında şöyle anlatır:
18 Eylül 328 günü vakt-i zevâlde –ordunun zevâl-i şerefini bâdî olan harble netîcelenen–
seferberlik emri verildi. Harbiye ve Dâhiliye nezâretleri îcab eden makâmâta teblîgât-ı
lâzımeyi îfâ ve müfettişlik sürat-i mümkine ile istihzârâta ibtidâr eyledi. Ordu müfettişliği
erkân-ı harbiyesi seferberlik umûrunun vakt-i hâzıra taalluk eden istihzârâtı için masa başında
görülmek îcâb eden işlerle hayli uğraşmış idi.
Umûmî Seferberlik'in ne demek olduğu orduda takdîr olunmadığından emrin târîh-i
i'tâsından dört gün geçinceye kadar mazmûnunu anlatmak için iş'âr ve istişâ'rlar[67] devâm
edip durdu.[68]
10- Orduda Sevk ve İdare Eksikliği:
Harbe hazırlıksız yakalanan Osmanlı ordusunun önemli problemlerinden biride kıtadaki sevk ve
idare noksanlığıdır. Balkan Harbi'nin tanıklarından olan Ömer Seyfettin ordudaki emir komuta
eksikliğini şöyle ifade etmiştir:
İşte şimdi hareket emri verildi. Nereye? Kimse bilmiyor. Niçin? Kimse bilmiyor. Gözlerini
kaybetmiş bir kör sürü gibi bocalanıp gidiyoruz. Ortada ne kumandan var, ne kumanda. Ortada
mekkârîler yok. Mekkâreciler yok. Cephaneler siperlerin içinde yerde kaldı. Herkes şaşırmış.
Hâl ve mevki o kadar tahammül olunmaz derecede ki...[69]
Abdullah Paşa'nın ordunun sevk ve idaresi noktasında meydana gelen eksikliklere dair tespitleri
daha enteresandır. Öyle ki subaylar gece yarılarına kadar başsız kalan ve kaçan askerleri toplamakla
meşgul olmuşlardır:
Bir saat sonra köye gelen Dördüncü Fırka kumandanı Necîb Bey Dördüncü Fırka'nın
dağılarak efrâdın firâr ettiğini ve bin kadar efrâdın muhârebe hattının gerisinde
toplattırıldığını ve zâbitânın esnâ-yı leylde askeri toplamakla meşgûl bulunduklarını ifâde
eyledi. Beşinci Fırka kumandanından bir haber alınamıyor idi. İkinci Kolordu kumandanının
mevkii mechûl olduğu gibi kendisine muhârebe meydânında dahi tesâdüf edilememiş idi...[70]
Savaştan kaçan askerlerle ilgili Abdullah Paşa'nın verdiği dehşet verici bir bilgi daha vardır.
Hakikati anlaşılmayan bir panik yüzünden subayların ve askerlerin kaçmaya başlaması üzerine,
karargâh memurlarına ve süvarilere firar edenleri geri çevirmek ve dönmeyenleri vurmak için emir
verilmiştir:
Saat dördü on geçe en emîn olduğumuz bir zamanda hakîkati anlaşılamayan mahûd panik
vürûda getirilerek bütün hatt-ı muhârebemizin yüz geri etmiş olarak karışık ve perîşân ve
kısmen de toplu bir hâlde ric'at ettikleri görüldü. Her iki fırka âdetâ bütün kuvvetiyle geri
çekilmeye ve bütün toplarımızı hatt-ı harbde terk ile zâbitân ve efrâd kaçmaya başladı.
Bu hâli görünce karârgâh memûrînini ve süvârisini koşturarak firârîleri çevirmeye ve
dönmeyenleri vurmaya, öldürmeye memûr ettim. Görünmeyen nukâttan savuşmuş olan birkaç
yüz kişiden ve yaralılardan mâadâ cümlesi çevrildi. Tekrar hatt-ı harbin gerisindeki vadiye
sevk edildi. Fırka kumandanlarına da şu emir verildi:
Kâffe-i kuvvetlerini celb ve cem edip mutlaka eski hatt-ı muhârebeyi tutacaklar ve topları
elde edecekler ve şâyed düşman mevzie çıkmış ise bütün mevcûdla üzerine atılıp tard
edeceklerdir. Ya kolordu kâmilen mahvolacak veya bulunduğu mevziden bir karış geri
çekilmeyecektir.[71]
Abdullah Paşa'ya göre, harbin sevk ve idaresi noktasına en büyük eksik, Başkumandan Vekîli
Nâzım Paşa gibi üst düzey komutanların savaş meydanında ordunun halini tedkik etmeden sürekli
taarruz emri vermeleridir. Ona göre, durumu son derece perişan olan bir ordudan zafer beklemek en
büyük hatadır:
3 günlük muhârebenin muvaffakiyetsizlikle hitâmını mûcib olan esbâbın makâm-ı müşârun-
ileyhâya sarâhaten iblâğını ve ordunun şimdiye kadar bir türlü inanılmak istenmeyen ahvâlinin
yerinde tedkîk ve tefahhus edilerek ona göre nevâkısının itmâmına çâre-sâz olunması ve
orduya verilecek vezâifin bizzât alınacak fikre göre takdîr ve tayîni bâ-husûs müdâhalât-ı
mütevâliyeden dolayı kumandada hâsıl olan teşettütün izâlesi ile kolordu kumandanları
nezdinde imâl-i nüfûz olunması ve indeʻl-îcâb harekât-ı harbiyenin
bil-fiil idâresi gibi makâsıdın temîni için Başkumandan Vekîli Paşa Hazretlerinin ordu ile yakından
temâsta bulunmaları elzem hükmüne girmişti...[72]
Başkumandan Vekîli Nâzım Paşa'nın kumandanı harp esnasında ortadan kaybolan Birinci
Kolordu'ya "Birinci Kolordu Kumandanı Yaver Paşa'nın nerede ise buldurulup bu gece dakîka fevt
etmeksizin kolordusunun başına ilhâk ettirilmesi"ne dair verdiği emir üzerine Abdullah Paşa'nın
ordunun sevk ve idaresine dair tespitleri dikkat çekicidir:
Bu emir mütâlaa edildiği zaman Başkumandanlık Vekâleti'nce ordunun hâlet-i rûhiyesine bir
dereceye kadar ıttılâ hâsıl olduğu mahsûs olur. Böyle iken yine orduya gayr-i kâbil-i icrâ
vazîfeler tahmîl edilmekte olması şâyân-ı hayrettir. Hele Dördüncü Kolordu'ya verilen vazîfe
ile bu kolordunun Karârgâh-ı Umûmî Erkân-ı Harbiyesi'nden aldığı emr-i mucibce bugün
icrâsına kalkıştığı hareket arasında mevcûd olan mübâyenet emir ve kumandada hüküm-fermâ
olan teşettüt ve keşmekeşin bir diğer nümûnesini irâe eder.
Aynı bir orduya aynı zamanda üç yerden başka başka fikr-i müdîrlerle kumanda edilmesi
târîh-i harbde emsâline tesâdüf edilmeyen vekâyidendir...[73]
11. Ulaşım Problemleri:
Osmanlı Devleti son yıllarını savaş halinde geçirdiğinden altyapıya ya da ulaşıma yeterli kaynağı
aktaramadığı için bu sahada eksiklikler hemen göze çarpmaktadır. Özellikle demiryollarımız yeterli
değildir. Balkan ülkeleri Osmanlı'ya göre daha iyi durumdadır. Ayrıca Osmanlı ülkesi geniş bir alana
yayıldığından nüfusu dağınıktır. Bundan dolayı asker sevkiyatı da güçlükle yapılmaktadır. Ayrıca
Trablusgarp Savaşı ve dolayısıyla İtalyan ablukası bitmediğinden Osmanlı Hükümeti asker taşımak
için Ege Denizi'ni de kullanamamaktadır. Abdullah Paşa, harpten önce planlanan askerî istasyonların,
ulaşım ve nakliyat vasıtalarının vaat edildiği gibi temin edilmemesinin de bu felakete sebebiyet
verdiği inancındadır:
Erkân-ı Harbiye-i Umûmîye'nin tertîbâtına nazaran yevmiye 19 tren çıkaracak olan ve bu
husûsta hükûmete askerî istasyonlar inşâsı makas ve rampalar tertîbi vesâire gibi istihzârât
için binlerce masârıf ihtiyâr ettirmiş bulunan şark kumpanyasının daha ilk nakliyât günü ancak
3 tren çıkarması hayretlere sezâdır.[74]
Abdullah Paşa, 22 Eylül 328 tarihinde Harbiye Nezâreti'ne gönderdiği telgrafta bu konuya dikkat
çekmiş ve üstlerini bu konuda uyarmıştır:
Bu hâl fevkalâde şâyân-ı ehemmiyet olup bir sû-i niyetle teehhura uğradılmakta olması
kaviyyen melhûzdur. Tecemmu'un kemâl-i sür'atle icrâsı lüzûm-ı kat'i ve âciline nazaran bu
teehhürün netîcesi vahîmdir. Nâfia Nezâreti nezdinde tesîrât-ı lâzıme icrâsı ve mukarrer ve
müretteb sevkiyâtın zamanında müsta'cilen icrâ ettirilmesi esbâbının istikmâline emr u irâde
buyurulması müsterhamdır.
Bu teşebbüsün maatteessüf hiçbir semere vermediğini de ilâve etmek lâzımdır. Bu sebeple
kumpanya seferberlik bidâyetinden itibâren kâbiliyet-i nakliyesini gün-be-gün tenkîs ederek
yevmiye tahrîk ettiği trenlerin adedini bire kadar tenzîl etmekten hayâ etmemiş ve buna karşı
hükûmet hiçbir şey yapamamıştır...[75]
12. Değişik Savaş Planlarının Uygulanması:
Balkanlar'da görevli Garp Ordusu'nun planı Şark Ordusu'na, Şark Ordusu'nun planı ise Garp
Ordusu'na gönderilmiştir. Henüz seferberlik hazırlıklarını ve yığınağını tamamlamamış olan Şark
Ordusu'nun taarruza zorlanması, hem birliklerin ezilmesine ve hem de sonraki görevlerini
yapamamalarına neden olmuştur.[76]
13. Hava Muhalefeti:
Balkan Harbi esnasında havanın gerek yağmurlu gerekse soğuk olması intikalleri güçleştirmiştir.
Ayrıca askerin hareket kabiliyetini kısıtlamıştır. Balkan Harbi'nin tanıklarından olan Ömer Seyfettin
22 Teşrîn i evvel... [4 Kasım 1912] tarihli günlüğünde hava durumunu şu cümlelerle ifade etmiştir:
Gece o kadar soğuk oldu ki, benim çarıklarım donmuş. Ayağımı kımıldatamıyorum.
Soğuktan hiç uyuyamadım.[77]
Abdullah Paşa'nın hatıralarından da ordunun düşmandan ziyade hava şartları ile de mücadele ettiği
anlaşılıyor:
Kolorduların ya ileriye düşman üzerine hareketleri veya geriye çekilmeleri şıklarından
hangisi tensîb buyurulacaksa iş'ârı ve maamâfih yağmakta olan yağmur dolayısıyla hâsıl olan
çamur ve topçu hayvânâtımızın kâmilen kuvvetten düşmüş bir hâlde bulunduğunun dahi nazar-ı
dikkatten dûr tutulmaması marûzdur...[78]
10/11 Teşrîn-i evvel tarihinde Pınarhisar'a dair verilen rapor şöyledir:
Yolların şiddetli yağmurlarda batak hâline gelmiş olmasından nâşî topların ve arabaların
bir kısm-i kullîsinin saplanıp kaldığı görüldü...[79]
Abdullah Paşa'nın hatıratında, Üçüncü Kolordu Kumandanı Mahmûd Muhtar da yolların kapalı
olması neticesinde meydana gelecek tehlikeye dikkat çekiyor:
Sol cenâhımız kâmilen düşmana marûz ve yollar mesdûd bulunmuştur. Sol cenâhımız
kâmilen düşmana marûz ve yollar mesdûd bulunduğundan düşman faâliyet gösterse
tehlikedeyiz...[80]
Balkan Harbi'nde düşmandan çok, hava şartları ve açlık ile mücadele edildiği acı bir gerçektir.
14. Birlikler Arasında Koordinasyon ve Haberleşmenin Olmaması:
Balkan Savaşı'nda Osmanlı ordusu taktik ve stratejik girişimler uygulayabilen, birlikleri arasında
düzenli koordinasyonu sağlayabilen düzenli bir silahlı güç olma vasfını tamamen kaybetmişti.[81]
Bütün Balkan Savaşı boyunca kumandanların cephe hatlarında hatta iki kilometre batılarında veya
doğularında bulunan birliklerle bile günlerce irtibatları olmamıştır. Osmanlı ordusu komutanı yiyecek
bulamadığı gibi ordusundan haber de alamıyordu. Savaşta haberleşme ve koordinasyon eksikliğini
hissettiğini hatıralarında nakletmektedir. Onun emri altındaki birliklerle haberleşmesi için elinde ne
telefon, ne telgraf, ne telsiz-telgraf vardı. Ne otomobile, ne de uçağa sahipti.[82]
15. Orduya Yeterli Sağlık Hizmetinin Verilmemesi (Kolera salgınının önlenememesi):
Alman Berliner Tagesblatt gazetesi İstanbul muhabiri Feldmann günümüz İstanbul'unun gözde
semtlerinden Yeşilköy'ü " Tam bir dehşet manzarası hâkimdi. Caddelerde yatan yaralılar ve
cesetler görülmüştü. Demiryoluyla, arabayla ya da yorgun argın çıplak ayakla gelen hastaların
açık alana yerleştirildikleri Yeşilköy, 'Kolera tarlası' namıyla anılmaya başlamıştı ."[83] diye
anlatmıştır.
Ordunun yenilip erimesine etken en büyük sebeplerden biri de suların sıhhate uygun olmaması ve
ölenlerin vermiş olduğu koku ve yırtıcı hayvanların parçaladığı leşlerin dağılmasıyla başlayan ve
nihayet Osmanlı ordusunu perişan eden kolera salgını olmuştur.[84]
16. Askerin Yorgun ve Moralsiz Olması:
Ordu, savaşmanın ve geri çekilmenin verdiği zorluk ve diğer bazı olumsuzluklardan dolayı son
derece yorgun ve moralsizdir. Bunun sonucunda da hastalıklar artmış, hatta savaşta yararlanan tek
doktor da bütün ilaç ve malzemeleri alarak cepheyi terk etmiştir. Tıbbî ve sıhhî araç-gereç yok
gibidir.[85] Abdullah Paşa ise bu durumu şu cümleler ifade etmiştir:
Beş günden beri devâm eden gayr-i muntazam ve âdetâ bozgun bir hâlde geri yürüyüşün
verdiği meşâkk ve kuvve-i maneviyedeki bozukluğun tahfîfi ve askerin dinlendirilmesi ve
günlerce aç kalmış kıtaâtın iâşesi için yine bir iki gün istirâhate eşedd ihtiyâc vardır. Bundan
başka yavaş yavaş sükûnete gelmiş olan efrâdın bir daha geri yürüyüş başlayınca elde
kalanların dahi kâmilen firâr edecekleri âdetâ muhakkak ve kolordularda ne insan ne de
malzeme kalmayacağı müsellemdir...[86]
Abdullah Paşa'ya göre askerin morali sıfırın bile altındadır:
El-hâsıl kuvve-i maneviye sıfırdan aşağıdır. Herkes bir taraftadır.
Abdullah Paşa'nın tespit ettiği ve hatıratında dile getirdiği bütün bu sebeplerin yanında Osmanlı
Devlet erkânının böyle bir savaşa ihtimal vermeyişlerini de ekleyebiliriz. Öyle ki Hariciye Nâzırı
Asım Paşa, muhtemelen Sadrazam Said Paşa ile aralarındaki bir anlaşmazlık dolayısıyla Balkan
vilayetlerinden ittifak görüşmeleri hakkında gelen raporlara rağmen, "Balkanlardan imanım kadar
eminim" diye Millet Meclisi'nde konuşma yapmıştır. Balkan ittifakının akabinde böyle bir
konuşmanın yapılması Balkan Harbi'ndeki idarî ve askerî gafletin boyutlarını gözler önüne
sermektedir. Subayların ordunun ihtiyaçlarını bir kenara bırakarak politika ve komitacılıkla
uğraşmaları da bu felaketin ayak sesleri gibidir. Sonuç olarak 2012 yılında 100. senesini idrak
edeceğimiz Balkan Harbi, karşımızda acı ve ibretli tarihî bir dönem olarak durmaktadır. Bu tarihî
dönemin en ibretli vesikalarından biri ise Abdullah Paşa'nın hatıratıdır.
Bibliyografya
1. Abdullah Paşa, 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa'nın Hâtıratı,
Erkân-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336.
2. Aksun, Ziya Nur, Osmanlı Tarihi, C. 5, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994.
3. Andonyan, Aram, Balkan Harbi Tarihi (Türkçesi: Zaven Biberyan), İstanbul 1975.
4. Artuç, İbrahim, Balkan Savaşı, Kastaş, A.Ş. Yayınları, İstanbul 1988.
5. Aydemir, Şevket Süreyya, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa, c. III, Remzi Kitabevi,
İstanbul 1970.
6. Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004.
7. Bardakçı, İlhan, Bir İmparatorluğun Yağmalanması, İstanbul tarihsiz.
8. Belen, Fahri, Balkan Savaşı, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul 1971.
9. Bayur, Y. Hikmet, Türk İnkılâbı Tarihi , c. II/I, Ankara 1943; c. II/IV, Ankara 1983; c. III/IV,
Ankara 1983.
10. Birinci, Ali, Meşâhir-i Mechüleden Birkaç Zât, Dergah Yay., İstanbul 2001.
11. Birinci, Ali, "Abdullah Paşa", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ans ., YKY, İstanbul
1999.
12. Conk, Cemil, Cemil Conk Hatıraları, Balkan Harbi 1912-1913, Türk Basım ve Yayınevi,
İstanbul 1947.
13. Çelik, Recep, 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa'nın Hâtıratı
(tahlil-metin), Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye
Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı, İstanbul 1991, 285 s.
14. Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askerî Tarih Yayınları, Türk Silahlı
Kuvvetleri Tarihi, Osmanlı Devri Balkan Harbi (1912-1913), c. II/III, Ankara 1980.
15. Gövsa, İbrahim Alaettin, Türk Meşhurları Ansiklopedisi, tarihsiz.
16. Mahmut Muhtar, Balkan Harbi, Üçüncü Kolordunun ve İkinci Doğu Ordusunun
Muharebeleri, (Haz: M. Ziyaeddin Engin), İstanbul 1979.
17. Mehmet Akif Bal, Trabzonlu Ünlü Simalar, Çatı Yay., İstanbul 2007.
18. Mehmet Esat, Mir'at-ı Harbiye, İstanbul 1310.
19. Mehmet Selahaddin Bey, İttihâd ve Terakki'nin Kuruluşu ve Osmanlı Devleti'nin Yıkılışı
Hakkında Bildiklerim (Sadeleştiren: Ahmet Varol), İnkılab Yayınları, İstanbul 1989.
20. "Merhum Mareşal Abdullah'ın Hal Tercümesi", Askerî Mecmua, Askerî Matbaa, c. XIII, sayı
106, İstanbul 1937.
21. Nüzhet, Mehmet Ali, 1912 Balkan Harbi, Ankara 1987.
22. Salnâme-i Askerî, Sene-i Kamerî 1313, Sene-i Maliye 1311.
2 3 . Salnâme-i Askerî, 1326 Sene-i Kameriye-i Hicriye ve 1324 Sene-i Maliye, 1286 Sene-i
Şemsiye-i Hicriyesine mahsus.
24. Sebîlürreşâd, "Vesâ'ik-i Târîhiye", 7 Zilkade 1330/4 Teşrîn-i evvel 1328, aded 33-290, cilt III-
IX.
25. Sebîlürreşâd, "Şuûn", 20 Eylül 1328/1330 Şevval 22, c. III-IX, s. 99.
26. Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları, BOA Yayınları, Ankara 2006.
27. Tanin, "Siyasiyât, İki Politika", 28 Zilkade 1330, 26 Teşrîn-i evvel 1328, 8 Teşrîn-i sânî
Efrenciye 1912.
28. Şehbenderzâde Filibeli Ahmet Hilmi, Muhâlefetin İflası, (Sadeleştiren: Ahmet Eryüksel),
Nehir Yayınları, İstanbul 1991.
29. Şeyhülislâm Cemaleddin Efendi, Siyasî Hatırâtım (Haz: Selim Kutsan) Nehir Yayınları,
İstanbul 1990.
30. Tukin, Cemal, Balkan Harbi'nin Teşekkülü ve Bu Harbin Zuhuru, Ankara 1939.
31. Tunca, Murad, Türk-Bulgar Harbi (1912*1913), Balkan Harbinde Lüleburgaz-Pınarhisar
Muharebeleri, İstanbul 1945.
32. Türkgeldi, Ali Fuad, Görüp İşittiklerim, Ankara 1984.
33. T.C. Genelkurmay Harb Tarihi Başkanlığı, Balkan Savaşı (1912-1913), Ankara 1975.
Abdullah Paşa
Başlamadan Evvel
Meşhûr Jean Jacques Rousseau İtirâfâtım "Mes Confessions" adlı eserinin mukaddimesinde
"Elimde bu kitâb olduğu halde huzur-ı Rabbülâlemîn'e çıkacağım." dediği gibi ben de Dîvan-ı âlî
huzuruna bu kitabımla çıktım; bugün pîş-i millete de bu kitabımla çıkıyorum ve yarın da huzûr-ı
Rabbülâlemîn'e yine bu kitâbımla çıkacağım.
Ben burada her şeyi olduğu gibi, bütün hakâyıkıyla meydana koyuyorum. İsterim ki diğer
kumandalara memur olan arkadaşlarım da tıpkı benim gibi, hareketlerinin hasenât ve seyyiâtını
gizlemeyerek ve te'vîl ve tahrîf etmeyerek meydâna koysunlar. Ta ki bidâyet-i Meşrûtiyet'ten beri
dûçar olmakta bulunduğumuz acıklı ziyanların ve nâ-kâbil-i tamir felâketlerin esbâb ve avâmili[1]
meydâna çıksın ve milletle hükümet de bu gibi fenalıkların tekerrürünü men edecek çareler elde
edebilsin.
Maksadım kimseyi tecrîm[2] ve itham etmek değildir. Ancak bana isnâd ve tahmîl edilerek, altı
seneden beri bütün ağırlığıyla üzerime çökmüş olan mesuliyetlerin şekil ve mâhiyetini meydana
koymak ve artık bundan ziyade tahammülüm kalmadığını efrâd-ı millete ve bütün dünyâya
anlatmaktır.
Bu kitâbı okuyacak olanlara hitâb ediyorum:
Yazdıklarımda zerre kadar iştibâhı olanlar Dîvân-ı Harb evrâkının neşr ve ilanını hükümetten talep
edebilirler. Bu eserde vesâike müstenid olmayan hiçbir vak'a bahse geçirilmemiştir. Bu vesâikın
cem' ve tasnîfi hususunda bana pek çok muavenetleri sebk etmiş olan Erkân-ı Harbiye Miralayları
Feyzi ve Sedat Beylere teşekkürle isimlerini eserime kaydetmek isterim.
Balkan Harbi namıyla yazılmış olan bu kitap, muharebenin hitamını müteâkib bir iki ay zarfında
ikmal edilmiş ve fakat şimdiye kadar neşrine imkân müsâid olmamıştı. Ancak bugün neşrine
başladığım şu eseri asla tadilât ve tashihât icrâ etmeksizin efkâr-ı umûmiyenin huzûr-ı muhâkemesine
vaz' ediyorum. Yalnız hitamında üç fasıl ilave edilecekdir ki birincisi Alman Erkân-ı Harbiyesi'nin
yanlış malumâta müstenit olarak meydana koyduğu Balkan Târih-i Harbi'nin bazı aksamını takayyüd,
ikincisi şu muhârebe-i uzmâda Osmanlı ordusunun harekât-ı sevkü'l-ceyşiyesine[3] dair olacak ve
üçüncü fasılda "Dîvân-ı Harbim" nâmı altında olup, onu da mütâlaât-ı umûmiye takip edecekdir.
İkinci Ordu'nun terakkîsi için her tarafta ciddî fedâkârlıklar, mütemâdî gayretler izhâr
olunuyor. Bu inkâr olunamaz. Fakat vukûât-ı müteaddidenin tesîri ile bu gayretler hebâ olup
gidiyor. Bugüne kadar ordunun 37 taburu lâ-akal bir senelik memûriyetlere azîmet ve avdet
etmekte bulunuyor. Binâenaleyh yalnız piyade sınıfının nısfı kumandam altında değildir. Her
verdikleri memûriyetten avdetlerinde malzemelerinin tekrâr tecdîdi, kıtaâtın tekrar tanzîmi,
zâbitân kadrosunun yeniden imlâsı, efrâdda inzibâtın yeniden tesîsi gibi ihtiyâclar mâlî
bulunan bu taburlar için yeni baştan başlamak şartıyla çalışmak îcâb ediyor. Bu gibi
memûriyetlere gidecek taburların az mevcûdlu ve çok zâbitân kadrolu olmasından ziyâde
mevcûdu çok, kadrosu az (tabur adedi noksân demektir) olarak gönderilmesinde âcizleri çok
fâide gördüm. Fil-vâki zâbitânın kesreti harekâtın intizâmını temîn eder ise de asıl mühim
cihet bir muhârebede lüzûmu derkâr olan bu kadroyu böyle ikinci derecede hâiz-i ehemmiyet
müsâdemelerde ve bundan başka mevcûdu az tabur efrâdını adedi çok zâbitân hizmetinde
istihdâm etmiş oluyoruz. Bu usûl ile ordularımızın terakkîsi rahnedâr oluyor. Netîce-i mesâî
içinde bir mikyâs elde edilemiyor.
Vicdân-ı âlîleri kabûl buyururlar ki Edirne gibi bir noktada bulunan bir kumandan tabii pek
mühim bir vazîfe deruhde etmiş oluyor. Teferruâtı tedkîk etmeden ordunun ilerideki vazîfesini
deruhde edecek zât bir gün gelir ki, belki mesûl tutulur. Bu türlü sevkiyâtın bu tarzdaki
devâmı hiçbir kumandanın ordu yetiştirmesine imkân vermez. Hâlbuki vazîfe-i mühimmesi
başladı mı bütün mesûliyetler ve itâblar o zâta teveccüh etmiş bulunur ki: o zaman teferruâtı,
nekâyısı saymak, hesâblamak zamanı geçmiş olur. Fakat her hâlde zarar görmüş olacak
memlekettir. İşte şu noktayı da pîş-gâh-ı sâmîlerine arz ile vicdânî vazîfelerimden birini daha
ifâ etmiş oluyorum.
Yemen'e müretteb taburlar adedinin daha üç taburla takviyesi emir buyuruluyor. Bununla
ordudan Yemen'e vesâir mahallere giden taburlar adedi kırk beşe bâliğ oluyor.
12 Kânûn-ı sânî 326 ve 4338 ve 11, 15 Kânûn-ı sânî 326 ve 4757 târîhli ve numaralı
arîzalarım hiç nazar-ı dikkate alınmıyor. [8] Nizâmiyelerin işini redifler görecek hâlde olsalar
idi tabii Yemen'e tertîb ve sevk olunmaları lâzım idi. Bulgaristan ordusunun efrâd-ı cedîdeyi
cem'e başladığı Filibe Başşehbenderliği'nden bildiriliyor. İkinci Ordu mıntıkasında şimdi
kalan ve bütün merzâ[9] ve tebdîl-i havâ hâric olarak muhârib efrâd mikdârı ber-vech-i âtîdir:
― Üçüncü Fırka küsürsüz olarak 4000
― Dördüncü Fırka küsürsüz olarak 2000
― Yirminci Fırka küsürsüz olarak 1900
― Yirmi Birinci Fırka küsürsüz olarak 2200
Piyâde Numûne Alayı küsürsüz olarak 800'dür.[10]
Bu kuvvetin efrâd-ı cedîde ile ikmâl mevcûdları meselesi zamana muhtâçtır. Redif taburları
ise tazmîne gayr-i müsâid olduğundan bu mıntıka şu sırada hârici hasma müdâfaa değil,
îcâbında mudahhar malzemeyi bile muhâfaza edebilmek müşkilâtına karşı bütün mesûliyet-i
müstakbele-i elîmiyeyi bu hâl ile dûşuna alacak kumandan kim ise onun i'zâmıyla âcizlerinin
affedilmekliğimi istirhâm ederim.
Bu istifânâmenin i'tâsından bir hafta sonra İkinci Ordu Kumandanlığı'ndan keff-i yed eylemiş idim.
Muharrerât-ı mebsûtadaki beyânât ordunun kuvve-i umûmiyesi ve be-tahsîs piyâde sınıfı hakkında bir
fikr-i mahsûs verir.
Gerek İkinci ve gerek Üçüncü orduların birkaç istisnâsından sarf-ı nazarla hemen tekmîl serî ateşli
cebel bataryaları Yemen diyâr-ı menhûsasına sevk edilmiştir. Bütün bu ahvâl, Malisör İsyânı'nın [11]
Karadağ'la harb edecek hâd bir şekle girmesi yüzünden yapılan tahşîdât ve daha sonra zuhûr-yâfte
olan İtalya Harbi dolayısıyla Çanakkale Boğazı ve sevâhilin muhâfazası kaydı ve aynı zamanda tekrâr
alevlenen Arnavudluk İsyânı[12] ve Suriye vukûâtı yalnız ordunun dislukasyonunu herc ü merc etmekle
kalmayıp büyük fedâkârlıklarla gerek vaktiyle ve gerek ahîren tedârik edilmiş olan levâzımât-ı
harbiye ve vesâitin en mühim kısmının târ ü mâr olmasını intâc etmiştir.
Gariptir ki, Trablusgarb'a İtalyanlar tasallut ettiği zaman oradaki kuvve-i askeriyenin dağıtılmış ve
kuvve-i müdâfaanın madûm hükmüne getirilmiş olmasından dolayı Meclis-i Mebûsân'dan mahalle
kahvelerine varasıya kadar her yerde kıyâmetler koparıldığı hâlde ne Meclis-i Millîmiz'de ve ne de
bir hayli azâsı askerî paşalarımızdan mürekkeb olan Ayân Meclisi'nde vatanın aksâm-ı sâiresinin
esbâb-ı müdâfaasını düşünerek istîzâh edecek ve bunun zamânını[13] hükûmete tekeffül ettirecek ferd-
i âferîde zuhûr etmemiştir.
Nizâm-ı Harb
Şark Ordusu'nu teşkîl eden kolorduların nizâm-ı harbleri ilk verilen esâsa nazaran bir hayli tadîlâta
uğradıktan son nihâyet şekl-i lâhıkı almıştır. Karârgâh-ı umûmînin efkâr u mukarrerâtı, nakliyâtın
intizâmsızlığı, yapılan hesâbâtın kısm-ı a'zamının hâl ü vaziyete tevâfuk etmemesi gibi sebebler bu
tadîlâtı îcâb ettirmiştir. Nizâm-ı harbler tedkîk olunursa nizâmiye kolordularının ve fırkalarından
ekserîsinin teşkilât-ı hazariyesini muhâfaza edemeyerek müretteb cüz'-i tâmlar hâlinde teşekkül ettiği
ve hatta redîf ile nizâmiyenin bir fırkada aynı bir kumanda altında tevhîd edildiği görülür. Teşkîlât ve
terkîbâtındaki bütün mehâzîriyle beraber şu dört müretteb nizâmiye kolordusu ile redîf kolordularının
cem'-i tensîkına, cüz'î bir müddet talîm ve terbiyesine imkân bulunduğu takdîrde Şark Ordusu için
oldukça müsâit şerâit istihsâli müyesser olurdu. Fakat maatteessüf harbin nihâyetine kadar bu nizâm-ı
harblerde gösterilen kıtaât bir araya getirilemediğinden hiçbir kolordu muayyen vechile teşekkül
edemedi.
Avâmil-i mûcibesi ise Harbiye Nezâreti'nce Arnavudluk'ta, Adalar'da, Suriye'de bulunan kıtaât-ı
nizâmiye ile seferberlikleri hitâma ermiş olduğu hâlde günlerce iskele ve istasyonlarda bekleyen
redîf kıtaâtının vakt ü zamanıyla nakledilememesi ve bazı redîf fırkalarının Şark Ordusu'na müretteb
iken tahrîklerine karargâh-ı umûmîce muhâlefet olunması, bazı kıtaâtın da şurada burada alıkonularak
istenildiği gibi istihdâmına kalkışılması ve bütün bu uygunsuzluklara rağmen ordunun Kırkkilise-
Hasköy hattında tecemmu'unda ısrâr edilmiştir.
Şark Ordusu'nun ilk nizâm-ı harbinde On beşinci Kolordu nâmıyla Çanakkale ve Edremit
fırkalarından mürekkeb bir kolordu daha evvel dâhil idi. Bu kolordu bidâyet-i ictimâ'da Bahr-ı Sefîd
Boğazı'nda alıkonmuş ve muahharen –âtîde görüleceği üzere- mürâcaât-ı mükerrere üzerine yalnız
Çanakkale Fırkası'nın orduya iltihâkına rızâ gösterilmiş idi. On altıncı ve on yedinci kolordulara
mensûb redîf fırkaları ise seferberliklerini ikmâl eyledikleri hâlde nezâret-i celîlece dârülharbe
nakilleri teehhüre uğradığından seferberliklerindeki sür'at-i matlûb istifâdeyi temin etmemişti. Bu
fırkalara mensûb taburlardan bidâyette tecemmu' mıntıkasına geçebilenler, vaziyet îcabı takviye
edilmek iktizâ eyleyen kolordular kadrolarına idhâl edilerek kullanılmış ve netîcede On altıncı
Kolordu aslâ teşekkül edemediği gibi On yedinci Kolordu da pek zaîf bir hâlde kalmıştır.
Hudûdların Tarassudu
İcrâ-yı keşf ve tarassud için Istranca dağlarının şimâllerine kadar kıtaât-ı sağîre-i askeriye i'zâm
edilip eşkiyâ ve erbâb-ı ihtilâle tu'me ettirmek[48] muvâfık-ı maslahat değildir. Hudûd kıtaâtı mümkün
mertebe vazîfe-i tarassudu îfâ ederler. Bunların gerisinde istinâd olarak Kırkkilise ve Vize'de
bulunacak kuvvetten nihâyet Samakov[49]-Tırnovacık[50]-Devletliağaç hattına kadar bir tabur ve bir
miktar süvârî sevk olunacağı gibi bu taburlara da istinâd olmak üzere geride bir ikinci hatt-ı
mütevassıtın dahi işgâli iktizâ eyler. Devletliağaç'tan Tunca'ya kadar olan kısm-ı hudûd mümkün
mertebe hudûd kıtaâtı ve süvârî fırkasından gönderilecek bölükler ile temîn olunur. Bu bölüklerin
çetelere karşı istinâdı için lüzûm görüldüğü takdîrde kısm-ı küllîden mevâki-i münâsibeye piyâde
taburları dahi gönderilebilir. Tunca ile Meriç arasında Cisr-i Mustafa Paşa'da bulunan süvârîden bir
alay ve buna istinâd olarak bir de piyâde alayı tahsîs edileceği gibi Cisr-i Mustafa Paşa kuvvetinin
kısm-ı mütebâkîsi dahi Meriç ile Arda arasındaki kısm-ı hudûdu tarassud eyler. İşbu kuvvetler
düşmanın taarruzu hâlinde temâsı muhâfaza ederek Edirne'ye doğru ric'at eder ve piyâde nizâm-ı
harbde gösterildiği üzere kale muhâfızlığına, süvârî de Edirne'nin şarkındaki ordu kısm-ı küllîsine
iltihâk eder. Dimetoka'da bulunan süvârî ile redîf alayı ve bir seyyâr topçu taburu düşmanın hudûd-ı
tecâvüzünü müteâkib Arda'ya kadar ilerleyerek Ortaköy'de [51] bulunan nizâmiye alayı ile tesîs-i
muvâsala ve Arda hattını bittarassud mümkün olduğu kadar düşman mürûrunu tas'îb eder. Badehû
süvarî vâsıtasıyla temâsı mühâfaza eder. Dimetoka'ya çekilir.
Tecemmu'un Cereyân-ı Tedrîcîsi
En evvel hattın civârındaki malûmü'l-esâmî ikinci sınıf redîf taburlarıyla Çatalca'ya kadar
şimendifer temîn edilir. Aynı zamanda ilk gelecek birinci ve ikinci sınıf redîf asâkiri Edirne,
Dimetoka, Vize mevâkiine ikâme edilirler. Edirne'nin birinci ve ikinci sınıf redîfleri gelinceye kadar
nizâmiye kıtaâtı mevki-i mezkûrun dâhil ve yakınında bulundurulacağı gibi Vize mevkiine dahi
seferberliğin bidâyetiyle beraber üç taburluk bir müfreze ikâme edilmek lâzımedendir. İşbu üç
mevki'e mahsûs kuvâ-yı redîfe muvâsalat ettikten sonra nizâm-ı harbde görüldüğü vechile seyyâr
ordunun teşkîline bed' edilir.
Taarruz Sevku'l-Ceyşi
Mülâhazât
Düşmanın taarruzât-ı muhtemelesi gâlibâne reddolunduğu ve yahud düşman Makedonya cihetlerine
taarruz ederek Edirne ordusunun önünü zaîf bıraktığı sûrette derhâl taarruza kıyâm edilmesi tabiîdir.
Edirne cihetlerine filhakîka Rumeli-i Şarkî'ye ve taarruz etmek enseb ü evlâdır. Gerçi Makedonya
hudûdu düşmanın makarr-ı hükûmetine yakındır. Fakat orada arâzî cidden menî'dir. Düşman o dar
boğazlarda kuvve-i umûmiyesinin rub' ilâ sülüsü yani 70-100 bin nefer râddesinde bir kuvvet tahşîd
eder ve eşkiyâ çeteleriyle cihât-ı muhtelifeden harb-i sağîre başlar ise ordumuzun taarruzunu gereği
gibi ta'vîk eyler. Ondan başka bu cihetten taarruz ile ne kazanılır? Sofya'yı zabt etsek dahi mevki-i
mezkûr sukûtuyla idâre-i hükûmeti sekte-i mühimmeye uğratacak ehemmiyet-i coğrafiye ve siyâsiyesi
hâiz olmamakla netîce-i harbe bir tesîr-i hakîkî îrâs edemez. Bilakis Rumeli-i Şarkî hudûd mıntıkası
mürûr edilince gâyet sehlü'l-istîlâ ve zengin bir sâha-i fesîhadan ibâret olduğu gibi bu kıtayı harben
ele geçirmekle ihtimâl diğer şekilde bir idâre-i mümtâze tahtında olarak Bulgaristan'dan tefrîkine hak
kazanılabilir. Maahâzâ bu mülâhazâttan Makedonya cihetinden taarruz edileceği istidlâl
olunmamalıdır. Şâyed tahmîn olunduğu vechile düşman kuvve-i külliyesiyle Edirne cihetlerine
tecâvüz eylerse elbette Makedonya'daki asker dolayısıyla Edirne ordusuna muâvenet etmek üzere
taarruza kıyâm eyler.
Üssü'l-Harekât
Harekât-ı taarruziyemizin ve muvâsalâtımızın temîni için bir üssü'l-harekât tesîsine ihtiyâcımız
derkârdır. Bunun için Kırkkilise, Edirne, Cisr-i Mustafa Paşa mevâkii kâfî ise de Istranca dağlarından
inecek eşkiyânın şimendifere hasârını men' için Kırkkilise'nin şarkında Vize mevkiinde dahi lâ-akall
bir alay asker bulundurulması lâzımedendir. Edirne ile Kırkkilise arasında dahi Edirne
muhâfızîninden bir miktar asker bittefrîk ta'biye olunmak iktizâ eder.
Taarruz Ordusu
Şâyed düşmanın kısm-ı külliyesiyle Makedonya cihetlerine doğru taarruz ve Trakya taraflarına cüz'î
mikdârda asker terk edildiği tahakkuk ederse mevâki-i malûme muhâfızîninden başka seyyâr beş
kolordunun tecemmu'dan sonra taarruza kıyâm edilebilir, muahharan tecemmu' edecek kuvvet pey-der
pey sevk edilir. Umûmen kuvvetimizin tecemmu'una kadar intizâr edilebilir.
Ancak düşmanın iki ordusu bir şimendifer hattıyla merbût olduğundan serî'an teâvünleri mümkün
olmakla önümüzdeki ordusunu bir izmihlâle uğratıp arka cihetlerde şimendiferi esâslıca bir sûrette ve
muhtelif yerlerde tahrîb etmedikçe düşmanın Makedonya Ordusu'nun bir kısm-ı külliyesiyle Trakya
Ordusu'na imdâd eylemesi ihtimâlden baîd değildir. Yerlerine depo taburları vaz' olunmak üzere
Vize, Dimetoka ve Edirne müfrezelerinin nizâmiye ve redîflerinden dahi bir iki fırka daha teşkîliyle
ordunun gerisinden sevk olunurken bu kuvvetle hem hutût-ı muvâsala temîn ve hem de lede'l-hâce
orduya muâvenet edilir.
Harekât-ı Taarruziye
Edirne ve Dimetoka'dan ileriye Tırnova-Seymenli-Hasköy istikâmet-i umûmîyesine doğru hareket
edilir. Her kolorduya bir tarîk verilmek üzere mevcûd yolların kâffesinden istifâde etmek sûretiyle
kısm-ı küllî Meriç'in cenûb sâhilinden iki kolordu şimâl sâhilinden hareket eyler. Ancak işbu sağ
cenâh kolordusu müteferrikan bir tehlikeye uğramamak için kendisine ziyâde süvârî terfîk edileceği
gibi kısm-ı küllî hizâsından bir az geride olarak hareket ettirilir.
Muhtelif kolodular beyninde muvâsalanın temîni ve nehrin indelhâce serî'an mürûru için muktezî ve
vesâitin ve tedâbîrin tedarik ve ittihâzı tabiîdir. Kırcaali kuvveti bu esnâda şiddetle taarruz ile
ordunun harekâtını teshîl ve şimendifer hutûtunu tahrîbe gayret eder. Düşman Tırnova-Seymenli
mevziinde sebât ederse hücûm edilir. Garba doğru çekilirse aynı istikâmette takîb ve şimâle doğru
çekilirse Sazlıdere havzasından şimâle doğru tebdîl-i istikâmet edilir. Ancak her hâlde
şimendiferlerin esâslı bir sûrette tahrîbe üçüncü ihtimâle göre kısm-ı küllî şimâle tebdîl-i istikâmet
ettikten sonra Kırcaali kuvvetine bir liva süvârî terfîkıyle Filibe'ye ve daha uzaklara doğru sevki îcâb
eyler.
Mesta Karasuyu'ndaki liva ve Tamraş'taki [54] müfreze müsellah ahâlî-i Müslime ile Bulgaristan'a
doğru taarruz ederek şimendiferi tahrîbe çalışır.
Planın Şark Ordusu'na âid kısmı burada bitiyor.
Bu plan hükûmet-i seniyyenin yalnız Bulgaristan'la muhârib bulunduğuna ve Balkan hükûmât-ı
sâiresinin bî-taraflıkları esâsının ve hattâ Rumeli'de Bulgar unsurundan gayri anâsırın âdetâ dost
vaziyetinde bulundukları faraziyâtına nazaran mürettebdir. [55] Vaziyet-i ahîre ise tamâmıyla bir
akistir. Böyle olmakla beraber bu plan düstûru'l-'amel olmak üzere Şark Ordusu'na tevdî' ve
hükmünün icrâsında ısrâr edildikten başka bidâyet-i icrââtta planın tavsiye eylediği bazı mertebe-i
ihtiyâtkârlıklara maatteessüf ehemmiyet verilmedi.
Bu planın sûret-i tertîb ve mevâdd-ı muhteviyesi hakkında uzun uzadıya temhîd-i makâlden sarf-ı
nazarla icraâtımıza taalluk eden kısmını mütâlaa ve tedkîk etmek muvâfık olur.
Mütâlaât ve Tedkîkât
Planın bizce en ziyade nazar-ı dikkate şâyân kısmı tertîb edilen kuvvetlerle bu kuvâ-yı askeriyenin
mıntıka-i tecemmu'udur. Zirâ ilk harekâta esas olan bunlardır.
Redîf kuvvetinden sarf-ı nazarla sırf nizâmiye hakkında bir mukâyese yapılması vaziyeti tenvîr
edecekdir:
İmdi planın tertîbi sırasında Birinci Müfettişlik Kıtaât-ı Nizâmiyesi sevkiyât-ı muahhara ve esbâb-ı
sâriesi ile 328 (1912) senesi sonbaharındaki vaziyet-i perîşânisinde bulunmadığından kıtaât-ı
mezbûre hem kıymet ve hem de kemiyet nokta-i nazarından herhâlde itimâda şâyân olabilir idi. Edirne
dârü'l-harekâtında icrâ-yı fiil edecek olan orduya Teşkîlât-ı Esâsiye Nizâmnâmesi mûcibince
müteşekkil beheri otuz üçer taburlu Birinci ve Üçüncü Kolordular, İkinci Kolordu'nun 23 taburu,
Dördüncü Kolordu'nun Kırcaali'ye müfrez bir alayı ile Edirne Kalesi'ne tahsîs kılınan on üç
taburundan mütebâkî 17 taburu ve üçüncü müfettişlikten 23 nizâmiye taburu –cem'an 129 nizâmiye
taburu- mahsûs idi. Bundan başka 18 Eylül 1328 (1912) vaziyetine nisbeten sunûf-ı muhtelife kıtaâtı
dolgun mevcûdda bir kısm-ı cüz'iyesi müstesnâ olduğu hâlde eskerîsi kendi garnizonlarında
bulunmakta idi.
325 (1909) senesinde vaziyetteki şu menâfiin seferberlik ve tecemmu' için pek mühim bir fayda
olduğu derkârdır.
Redîf fırkalarından kat'ü'n-nazar sırf nizâmiye kuvvetini pîş-i dikkate aldığımız hâlde Şark
Ordusu'nun nizâm-ı harbini tedkîk eder isek mevcûdları kırık dökük olan nizâmiye taburlarının
adedini bâlâdaki mikdârın ancak beşte üçü râddesinde buluruz. Sunûf-ı sâire nisbeti de buna makis
olmak tabîîdir. Kaldı ki bu taburların ekserîsinin kendi garnizonlarında olmayup dağılmış oldukları
mevkilerden toplanması da seferberlik ve tecemmu'a ayrıca îrâs-ı müşkilât eylemektedir.
Binâenaleyh planın mürettebât ve orduların terkîbâtına ait olan kısmı 328 (1912) senesi evâsıtına
kadar olan icrâât netîcesi külliyen değişmiş bulunuyor idi.
Sâlifü'z-zikr planda mıntaka-i tecemmu' Yenice-Hasköy hattı ile gerisi intihâb edilmiştir. Elde
sunûf-ı sâiresi ve teşkîlât-ı tâliyesi ile 150 binlik bir kuvve-i nizâmiye bulundurmak imkânı istihsâl
edildiği takdîrde bu hatta tecemmu'da muhâtara olmayıp belki bir derece cür'et vardır denilebilir.
Çünkü bu nizâmiye kuvvetinin lâakal sülüsânı kadar bir kuvve-i redîfe ile Edirne Kalesi kuvve-i
muhâfazası ve Kırcaali kuvveti dâhil hesâb edildiği ve garb ordusu nazar-ı dikkate alındığı hâlde
bidâyetten itibâren Bulgar ordusuna karşı mütearrızâne hareket icrâsına kâdir kuvâ-yı harbiyeye dest-
res olunmuş olur. Zaten Kırkkilise-Hasköy hattı gibi ileri sürülmüş bir tecemmu' mıntıkasında
tahaşşüdün gâyesi behemehâl böyle bir taarruzî hareket olmak tabîîdir.
Ordular nizâm-ı harblerindeki tebdîlâta nazaran mıntıka-i tecemmu'da değişmek ve Şark Ordusu'nun
zaafı nisbetinde geri alınmak iktizâ edeceği bedîhîdir.
Bundan başka Bulgaristan manevra bahânesiyle umûmî seferberlikden bir ay evvel ordusunun bir
sülüsü demek olan üçüncü müfettişliğine mensûb Dördüncü Şumnu[56], Beşinci Silistre[57],
Dokuzuncu Plevne[58] fırkalarını hâl-i seferberiye koymuş ve umûmî seferberliğini belki iki gün
bizden gizleyebilmiş olmasından dolayı hayli takaddüm kazanmış bulunması sebebiyle daha ziyâde
emîn bir tecemmu' icrâsı iktizâ eylemekte idi. Bulgar fırkalarının seferberlik müddetinin bir haftaya
kadar tenzîl edildiği vakt-i hazardan malûmumuz olduğu hâlde Kırkkilise-Hasköy hattı gibi pek
ziyâde ileri fırlamış bir hatta tecemmu' icrâsı emîn olamazdı. Seferberliğimizin daha ilk haftası
hitâmında hasmımızın bizi bu hatta gâfil avlaması ihtimâlden baîd değil idi. Hattâ bütün ordusunun
tecemmu'unun hitâma ermesini beklemeksizin elinde bulunan ilk hazırlanan fırkalarıyla tecâvüz
ederek Edirne'yi bir baskın ile zabta kıyâm veya ihâta eyleyerek mıntıka-i tecemmu'unu
memleketimize nakleylemesi ve Osmanlı ordusunun Kırkkilise-Hasköy hattında toplanmasına mâni'
olması mümkün idi. Böyle cür'etkârâne bir harekete kalkışmasa bile teşrîn-i evvelin ilk günlerinde
harekât-ı taarruziyeye başlamasına mâni' yok idi.
Mülâhazât-ı sâlife sebebiyle Kırkkilise-Hasköy hattında Bulgar ordusunun inde'l-hisâb gayr-i
müsâid kuvvetlerle karşılanması nefsülemre muvaffak görülemeyerek tecemmu' mıntıkasının Ergene
hattına ve gerisine nakli için derhâl teşebbüs olundu. Bu bâbda seferberliğin dördüncü günü Erkân-ı
Harbiyemize bizzât not ettirilerek karârgâh-ı umûmîye iblâğ olunan mütâlaanâmemizin sûreti ber-
vech-i âtîdir:
Bulgaristan henüz ilân-ı harb etmemesi hasebiyle kazanılmış olan vakit zarfında el-yevm
Edirne mevki-i müstahkemi düşmana muvaffakiyetle mukâbele edecek bir hâle geldiği gibi
Rumeli Şark Ordusu'nu teşkîl eden kıtaât-ı askeriyeden bilhâssa nizâmiye kolordularının
tecemmu'ları dahi hayli ilerlemiş ve müretteb kolorduların bir an evvel dârülharekâta
yetiştirilmelerine gayret edilmekte bulunmuş olduğundan Şark Ordusu Trakya
dârülharekâtında Bulgarların baskın tarzında şedîd bir taarruzuna dûçâr olmaktan ve bu
taarruza karşı bidâyette geriye doğru ric'at harekâtıyla harbi açmaktan kurtulmuş demektir.
Bilakis kıtaât-ı askeriyenin bugünkü hâl ü vaziyetine ve düşmanın şimdi ilân-ı harb etse bile
Kırkkilise ile cenûb-ı garbiyesindeki mıntıka-i arâzîye gelinceye kadar geçirmek
mecbûriyetinde bulunacağı vakte göre bazı tecemmu' noktalarını biraz daha ileri almalı ve
Şark Ordusu ber-vech-i âtî Kırkkilise-Yenice-Kabaç hatt-ı umûmîsinde toplamalıdır.
Üçüncü Kolordu: Kırkkilise şimâl ve şimâl-i garbîsi ile Kırkkilise'nin şark ve cenûb-i
şarkîsinde 7. Fırka Kırkkilise'de tamâmıyla toplanmıştır. Oradaki tahkîmâtı daha ziyâde
istifâde edilecek bir hâle getirmeli, 8. Fırka ile 9. Fırka'nın bir an evvel kolorduya iltihâkları
için yürüyüşlerini tesrî' etmeli, Ankara Fırkası en kısa yoldan kolordusuna gelmelidir.
Onuncu Kolordu: Kavaklı-Yenice-Tokucak mıntıkasında Üçüncü Fırka el-yevm Kavaklı
cenûbunda vâsıl olmuştur. İkinci Fırka şimendiferle Dersaâdet'te yola çıkarılmak üzeredir.
Onuncu Fırka'nın Lüleburgaz'daki alayından mâadâ kıtaâtı gelinceye kadar kendisine el-yevm
Kavaklı civârındaki 1. Nişâncı Alayı'nın ilhâkı kâbildir.
İkinci Kolordu: Yeni Mahalle-Karaali-Hazînedâr-Korape mıntıkasında 4. Fırka Babaeski
üzerinden Yeni Mahalle ve Karaali'ye yürümeli, 5. Fırka'nın sol cenâha iltihâk etmek üzere
yürüyüşünü tesrî' etmeli.
Dördüncü Kolordu: On birinci fırkasını Arda hattındaki Seymenli-Samane civârına kadar
sürmeli. Bu fırkanın bir alayı zaten şimdiden Ortaköy'de, kolordunun mütebâkîsi Kofalca-
Taptik-Kabaç mıntıkasında, İzmit Fırkası Kofalca ve Taptik'e yürümeli. Bursa fırkası bunun
sol cenâhında Kabaç civârına gelmek üzere yürüyüşünü tesrî' etmeli. 12. Fırka Uzunköprü'den
bidâyette Şalaplar civârına alınmalı.
Müstakil süvâri fırkası tekmîl kuvvetiyle bidâyette ordunun cephesinde kalmalı ve bu
tecemmu'u setreylemelidir.
Onaltıncı Kolordu: Çerkesköyü'nde şimendiferlerden ihrâc olunup vize üzerinden ordunun
cenâh-ı gerisine sevk olunmalı yahud o zamana kadar ahvâlin alacağı şekle göre sonraki
kıtaâtını Lüleburgaz'da şimendiferlerden çıkararak kolorduyu Babaeski veya daha şimâli
üzerinden Şark Ordusu'nun cephesi gerisinde toplatmalı. Trakya dârülharekâtında kalması
karârlaştırılan müretteb İkinci Kolordu Denizli ve Uşak fırkalarından mürekkeb Lüleburgaz'da
toplanmalı, ahvâle göre tehlike mehlûz ise sonraki kıtaâtı Muradlı İstasyonu'nda
şimendiferlerden ihrâc olunmalıdır.
On yedinci Kolordu ve müteâkıben müretteb On sekizinci Kolordu'nun Dersaâdet üzerinden
şimendiferle nakledilecek olan kıtaâtının hangi istasyonlarda ihrâc edilecekleri harekât-ı
harbiyenin o zamana kadar alacağı şekle tâbidir. Herhalde bidâyette ya Muradlı veya
Lüleburgaz'da toplanmaları muhtemeldir. Şark Ordusu bâlâda görüldüğü vechile merkez
sıkletini Kırkkilise cihetine, kendi sağ cenâhına vermek ve Edirne mevki-i müstahkemini
kendi sol cenâhı ilerisinde bulundurmak üzere bidâyette Kırkkilise-Kabaç hatt-ı umûmîsinde
bu sûretle ictimâ' ettiği ve bir fırkayı Arda gerisinde bulundurduğu takdirde, bu fırkanın
îcâbında Kuleliburgaz ile Edirne'den Meriç Nehri'ni mürûr edebilmesi ihtimâlini düşünmeli,
eğer düşman kuvâ-yı külliyesiyle Tunca şarkından ilerler ise ona karşı muvaffakiyetle
mukâbele etmeye ve hatta sağ cenâhıyla münâsib bir zamanda mukâbil taarruza geçerek
düşmanı Edirne mevki-i müstahkemi ve civârı üzerine atmaya muvaffak olabileceği gibi
düşman kendi kuvvetini ikiye ayırarak bir kısmıyla Tunca şarkından diğer kısmıyle Tunca ile
Meriç ve Meriç ile Arda arasından ilerlerse Edirne mevki-i müstahkemiyle Arda'daki 11.
Fırka karşılarındaki düşmanı muvaffakiyetle tevkîf ettikleri esnada Şark Ordusu 4 ilâ 5
kolordu ile düşmanın Tunca şarkından ilerlemiş olan askâmına, onun sol cenâhını çevirmek
üzere muvaffakiyetle taarruz edebilir. Şâyed düşman kuvâ-yı asliyesiyle Tunca ile Meriç ve
Meriç ile Arda arasında ilerlerse Edirne mevki'-i müstahkemi sâyesinde ayrılmaya ve
zaîflanmaya mecbûr olan aksamı üzerine münâsib sûrette taarruzlar icrâ edilebilir. Düşmanın
kuvâ-yı külliye ile Arda üzerinden Dimetoka istikâmetinde sarkması hâlinde Edirne mevki-i
müstahkeminden istifâde edilerek düşmanın sol cenâhı ve gerileri aleyhine yapılacak harekât-
ı taarruziye fevkalâde müessir olur.
Düşman ümîdin hilâfına olarak kuvâ-yı asliyesiyle Makedonya cihetinden taarruz edip
Edirne cihetine karşı az bir kuvvet sevk ederse Şark Ordusu tasavvur edilen ictimâ'
vaziyetinden ufak bir sola çarh ile sağ cenâhını umûr-ı fekıyye, Kızılağaç cihetine karşı
setreylemek şartıyla Edirne mevki-i müstahkemi içinden ve mevki-i müstahkemin şimâl ve
cenûbundan geçerek ve orada garnizon olarak bırakılmış olan fırkaların büyük bir kısmını
dahi alarak hemen Rumeli-i Şarkî dâhiline harekât-ı taarruziyeye ibtidâr edilmelidir.
Müretteb İkinci Kolordu ile müretteb On yedinci Kolordu harekât-ı mesrûdeye en kısa
yoldan şiddetle iştirâke sa'y edecekleri gibi dârülharekâta sonradan gelecek olan müretteb 18,
müretteb 23, müretteb 24. Kolordular ahvâle göre kullanılacaklardır. Düşmanın Kırkkilise
Karadeniz arasındaki dağlık ve ormanlık mıntıka dâhilinden kuvvetli kollar sevk eylemesi
hâlinde müretteb On altıncı Kolordu ile o zamana kadar geriden gelecek olan müretteb On
yedinci Kolordu mezkûr kolları muvaffakiyetle tevkîf edebilecek bir vaziyettedirler.
Çatalca hattının bir an evvel bu gibi düşman kollarının baskın harekâtına karşı tahkîmi
muvâfıkdır. Rumeli-i Şark Ordusu harekât-ı askeriyesinin bâlâdaki tarzda idâresi sâyesinde
içinde birçok koşumsuz mantelli top ve mühimmât bulunan Kırkkilise mevki-i mühimini
düşmana karşı tahliyeye mecbûriyet hâsıl olamayacağı gibi Edirne mevki-i müstahkemi
derûnundaki fırkalar ile de -mevki-i müstahkem kumandanının fa'âlâne davranması şartıyla-
teşrîk-i hareket etmek ve düşman ne taraftan gelirse gelsin kendisini muvaffakiyetle
karşılayacak ve fırsat düşer düşmez Rumeli-i Şarkî'ye doğru harekât-ı taarruziyeye ibtidâr
edebilecek bir vaziyette bulunmak kabil olur.
Müstakil Kırcaali Müfrezesi: İlan-ı harble beraber bilâ-tehîr şiddetle ve baskın tarzında
hudûdu geçerek Hasköy ve Tırnova-Seymenli istikâmet-i umûmiyesinde ilerlemeli ve
şimendifer hattını esâslı sûrette tahrîbâta uğratmakla beraber kendi üzerine mümkün mertebe
çok kuvvet celb etmeye ve fakat münferiden bir hezîmete uğramaktan ictinâb eylemeye
çalışmalıdır.
Bâlâdaki mülâhâzâta nazaran el-yevm tecemmu' mıntıkasında hâzır bulunan fırkalardan
Üçüncü İzmir; On ikinci ve On birinci fırkaların hiç vakit geçirmeksizin yukarıda zikredilen
tecemmu' noktalarına kadar ileriye sürülmesi ve geriden gelmekte olan diğer fırkaların
kendileirne tahsîs edilen tecemmu' mahallerine doğru yürüyüşlerinin tesrî'i münâsib gibi
mütâlaa ve ordunun harekâtından muntazaman ve bilâ-fâsıla Başkumandanlığa malûmât i'tâ
buyurulması ricâ olunur.
29 Eylül 328
Osmanlı Ordu-yı Hümâyûnu Başkumandan Vekîli
Birinci Ferik Nâzım
Seferberliğin dördüncü günü tecemmu' mıntıkasının Ergene hattına alınması hakkındaki kararımızın
esbâb-ı mûcibesi şu idi: Nakliyâtın tasavvurâta uymamasından ve sefer planında müretteb kıtaâtın
mukarrer zamanlara nazaran büyük teehhürle vürûdundan veya aslâ dârül-harekâta gelememesi
yüzünden Şark Ordusu matlûb vechile teşekkül edemeyecek idi. Bu hâl ile Kırkkilise-Hasköy hattında
fâik düşman kuvvetleriyle muhârebeye tutuşmak tehlikeli bir vaziyet ihdâs ederdi.
Hâlbuki karârgâh-ı umûmîden vürûd eden cevâbî mütâlaatımızdaki firk-i müdîrin aslâ nazar-ı
ehemmiyete alınmadığını pekalâ anlatıyor ve sefer planının tavziye ettiği ihtiyâtı da unutarak
tecemmu' hattının daha ileriye sürülmesini bile tavsiye eyliyordu.
Bu emr-i müveccehin bazı mevâddı müteârız olduğu gibi bazı mevâddı da faraziyât ve mevhûmât
üzerine müesses bulunuyordu.
Kırkkilise-Kabaç hattında ictimâ' edecek olan Şark Ordusunu ric'at harekâtıyla harbi açmaktan
kurtulduğu kabûl edildiği hâlde ikinci hat kolordularının ihrâc istasyonları için tehlike tasavvur
ediliyor ve bunların indel-hâce geri alınması teemmül olunuyor idi. Ancak birkaç taburları mevcûd
olan fırkalardan nizâm-ı harbleri nazar-ı dikkate alınmaksızın teşkîlâtı tamâm fırkalar gibi bahs
ediliyordu. Emr-i müvecceh Şark Ordusu'na taalluku olmayan ve mezkûr ordunun nizâm-ı harbinde
dâhil bulunmayan müretteb 2. Redîf, 18., 23., 24 Kolordulara taalluk eden vezâifin tanzîminden de
bâhis bulunduğundan bu emrin karârgâh-ı umûmî erkân-ı harbiyesince Başkumandanlık Vekâleti'ne
mütekaddim bir harekât-ı harbiye lâyihası olarak yazılmış olduğuna hükmedilir.
Bu emr-i müvecceh veya harekât-ı harbiye lâyihasının kıtaâtın celb ve nakline ve tecemmu'un
setrine âid mevâddı esâsen sefer planı mûcibince Şark Ordusu'nca tanzîm ve ifâ ve daha evvelce
esbâbının temîni karârgâh-ı umûmîye de bildirilmiş olan husûsâtın bir hülâsasını teşkîl eder.
Tecemmu'dan sonraki harekâta dâir mukarrerât ise vaziyetin tavazzuhuna ve îcâbâtına tâbi olduğundan
şimdilik birtakım nazariyât ve faraziyât gibi telakkî olunur. Asıl hâiz-i ehemmiyet olan cihet ordunun
Kırkkilise-Yenice-Kabaç hatt-ı umûmîsinde toplanması husûsunda ısrâr edilmesi ve Şark Ordusu
kolordularının icrâât-ı âtiyesinin tayîni ve hattâ fırkaların sûret-i hareketlerinin tasfîli ile karargâh-ı
umûmînin daha harb arefesinde ordu kumandanlığının salâhiyet ve vazîfesine müdâhaleye kıyâm
eylemesi idi.
Karârgâh-ı umûmînin mülâhazâtına uymayan mukarrerâta ve salâhiyetimize vâki' olan müdâhalâta
kıyâmı avâkıb-ı vahîmeyi tevlîd edebilirdi. Bu netîceden ihtirâzen karârgâh-ı umûmîye âtîdeki cevâb
yazıldı.
Diğer cihetten Erkân-ı Harbiye Reîsi Miralay Cevâd Bey[60] bu bâbda talîmât-ı lâzıme ile karargâh-
ı umûmîye i'zâm kılındı. Başkumandanlık Erkân-ı Harbiye Reîsi Hâdi Paşa Hazretleri lâyihanın Reîs-
i Sânî Pertev Bey[61] tarafından tahrîr ettirilmiş olduğunu ve kendisinin Şark Ordusu Kumandanlığı ile
tamâmıyla hem-fikir bulunduğunu ve verilecek direktifin muhâlif bir emri hâvî olsa da iki satırdan
ibâret olması lâzım geleceğini mûmâ-ileyhe cevâben söylemiş ve badehû Nâzır Paşa Hazretleri de bu
emr-i müveccehi okumaksızın imzâ ettiğinden beyân-ı i'tizârla Şark Ordusu Kumandanlığı'nın
icrâatına fîmâ-ba'd bu yolda müdâhalâtta bulunulmayacağını vaad eylemiş idi. Şu hâl büyük karargâh-
ı umûmî erkânında idâre-i harb için mevcûd olması lâzım gelen revâbıt ve münâsebâtın şekil ve
mahiyetini pekalâ anlatır.
22 Eylül'deki mütâlaa-i marûzanın cevabı istihsâl olununcaya kadar güzerân olan bir hafta zarfında
kolordulara sefer planı mûcebince verilmiş olan tecemmu' mıntıkaları değiştirilemediğinden
tecemmu'âta esâsen Kırkkilise-Hasköy hattında toplanılacak sûrette devâm ediliyor idi. Bu sebepten
Birinci Kolordu'nun bazı kıtaâtı dahi Kavaklı'ya varmıştı.
Tecemmu' hattının Ergene gerisine alınması mütâlaasına karârgâh-ı umûmînin muhâlefeti
Başkumandan Vekîli aynı zamanda Harbiye Nâzırı olmak sıfatıyla Meclis-i Vükelâ'nın bir unsuru ve
hükûmetin siyâsetini idâre eden heyetin en mühim bir rüknü olmak ecilden maiyyeti erkân-ı
harbiyesiyle tensîb edildiği tecemmu' mıntıkasının devletin politikasına uygun olacağı ve binâenaleyh
siyâseten daha ziyâde zaman kazanmak imkânı temîn edileceği zehâbını hâsıl eyledi. Yoksa esbâb-ı
mûcibe olarak bu emr-i müveccihte der-meyân ve noksânî-i teşkîlâtları bilinmiyormuş gibi bahs-i
makâl olan nizâmiye kolordularının tecemmu'larının hayli ilerlemiş olması kazıyyesi umûmî bir
mütâlaadan ibârettir. Tecemmu'âtın ne derecelere kadar ilerlediği hergün bâ-rapor karârgâh-ı
umûmîye bildirildiğinden makâm-ı müşârun-ileyhce mechûl olmamak lâzım idi. Ordunun ilk tecemmu'
ve yayılmasının harekât-ı müte'âkıbe ve harbin tâli'i üzerine büyük tesîrât îkâ' edeceği ve vaziyete
uygun olmayan bir tecemmu'un tevlîd edeceği zararların harbin nihâyetine kadar telâfî edilemeyeceği
derkâr idi. Bu nokta-i nazardan meselenin hâiz olduğu ehemmiyetle tedkîk ve mülâhazası zımnında
Nâzır Paşa Hazretlerine bizzât mürâca'at edildikte müşârun-ileyh siyâseten zaman kazanılması
emniyesine kuvvet verdiği gibi Şark Ordusu tecemmu'unun bir kat daha tesrî'i için bütün vesâitin bu
ordu nakliyâtına tahsîs edileceğini ve imkânın müsâid olduğu her tedbîre mürâcaat olunacağını vaad
ve beyân eylediğinden Kırkkilise-Hasköy hattında tecemmu' husûsunda tasavvur edilen mehâzîrin –bu
mevâidin kuvveden fiile çıkması hâlinde kısmen- mündefi' olacağında şüphe yok idi. Hâlbuki âtîde
görüleceği üzere her ne sebebe mebnî ise zaman kazanmak şöyle dursun ilân-ı harbde isti'câl
gösterildiği gibi ordunun tesrî'-i nakliyâtı husûsunda da fazla bir şey yapılmadığı hâlde Şark
Ordusu'nu Kırkkilise-Hasköy hattı üzerinde tecemmu' teşkîlâtını ikmâl etmeden taarruzî muhârebeye
mecbûr etmek üzere emirler birbirini velî etti.
Tecemmu'
Kolorduların Mıntıka-i Tecemmu'ları ve Tecemmu' Setri İçin Tertîbât:
Kolordular evvel emirde muayyen mıntıkalarda tecemmu' ettikten sonra umûm ordu Kırkkilise-
Hasköy hattında tahşîd olunacak idi. Bu maksadla kolordulara âtîdeki mıntıkalar verilmiş idi:
- Birinci Kolordu: Kavaklı –Yenice –Tokucak –Yeni Mahalle mıntıkası,
- İkinci Kolordu: Babaeski şimâlinde Nacak – Huruşlu hattı,
- Üçüncü Kolordu: Kırkkilise ve havâlîsi,
- Dördüncü Kolordu: Pavliköyü –Şalaplar –Azadlı hattı,
- Süvârî Fırkası: Süloğlu Çiftliği civârında,
- Onaltıncı Kolordu: Vize havâlisinde
- Onyedinci Kolordu: Lüleburgaz havâlîsinde toplanacak idi.
Kolorduların zikr edilen mıntıkalarda tecemmu'unu setriçin Üçüncü Kolordu'ya mensûb 7. Fırka ile
Müstakil Süvârî Fırkası ve Edirne Kalesi'nden Onuncu Nizâmiye Fırkası ve 4. Nişâncı Alayı ve
Müstakil Süvârî Fırkası ve kezâlik "Arda" mıntıkasının setri, indel-îcâb "Dimetoka"nın muhâfazası
için 11. Nizâmiye Fırkası[62] tayîn edilmiş idi.
Henüz Dersaâdet'te bulunan süvârî fırkası kumandanına vazîfesinin fürû'una ve ordunun tecemmu'
vaziyetine dâir şifâhen izâhât ve ber-vech-i âtî ta'lîmât verildi.
Eylül
21-7-328
1- Şimdiye kadar alınan malumâttan Bulgar ordusunun Filibe fırkasının Harmanlı istikâmet-i
umûmîsinde İslimiye[63], Eski Zağra[64] fırkalarının dahi sûret-i umûmîde Tunca istikâmetine
doğru sevk olunmakta olduğu anlaşılıyor. 8, 10, 9, 2, 6, 1, hâssa süvârî alaylarının dahi
Kızılağaç istikametine sevk edildiği ve bu mevkide bir piyâde alayı ve Rumbeğen civârında
da kuvveti gayr-i muayyen kıtaâtın ictimâ' etmekte bulunduğu anlaşılmıştır.
2- Ordumuz henüz tecemmu'unu ikmâl etmektedir.
3- Müstakil Süvârî Fırkası Süloğlu Çiftliği'nde toplanacak ve Devletliağaç-Tunca hudûd
mıntıkasını setr ve tarassud eyleyecektir. Süvârî On birinci Alayı evvelce pîşdâr makâmında
Hacı Danişmend'e gönderilmiştir.
4- İlân-ı harb hâlinde fırkanın vazîfesi derhâl ilerileyerek düşman ordusunun Tunca nehrinin
şark tarafında ilerleyecek kısmının yürüyüş kollarının adedini, kuvvetlerini meydana çıkarmak
ve mümkün olduğu kadar harekâtını tehîr eylemek ve hâssaten sol cenâh müntehâsında
yürüyen kolun hengi istikâmette ilerlemekte olduğunu sûret-i kat'iyede meydana çıkarmaktır.
Tunca nehrinin garb tarafından Arda'ya kadar imtidâd eden cephenin istikşâfı şimdilik
Edirne'de Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'na merbût olan müstakil hafîf süvârî livâsına
âiddir.
5- Düşmanın hudûdu tecâvüzü hâlinde süvârî fırkasının düşman yürüyüş kollarıyla sûret-i
dâimede temâsı muhâfaza etmesi ve bil-cümle keşf müfrezelerinin taarruzla geriye
püskürdülmesi sûret-i kat'iyede mültezemdir. Bu sûretle düşmanın bilhâssa esnâ-yı keşfte
bildirilmesi son derece hâiz-i ehemmiyettir.
6- Hudûd müfrezeleri geri çekilmeye mecbûr oldukları hâlde bil-umûm köylerde tesâdüf
olunacak hayvanât ve arabaların ve vesâit-i i'âşenin geriye doğru sürülmesi.
7- Fırkaya esterli telsiz-telgraf takımı ilhâk olunmuştur. Bir istasyonda müstakil süvârî
livâsına verdirilmiştir. Edirne Kalesi'yle Babaeski'ye de arabalı birer telsiz telgraf merkezi
vaz' olunacaktır.
8- Düşmanın hudûdu tecâvüzüne ve harekâtına dâir olan haberlerin derhâl karârgâh-ı
umûmîye ve en yakın kolordularla hafîf süvârî livâsına teblîği lâzımdır. Düşman ordusuna
dâir pey-der-pey tedârik olunacak malûmât şimdilik telgrafla Babaeski'ye verilecektir.
9- Karârgâh-ı Umûmî şimdilik Dersaâdet'te kalacaktır.
Edirne mevki-i müstahkemi kumandanlığı ile müstakil süvârî livâ kumandanlığında âtîdeki
talîmâtlar i'tâ olundu:
24 Eylül 328
1- Edirne Kalesi'nin kuvve-i seyyâre ve muhâfazası olmak üzere Onuncu Nizâmiye Fırkası
ve 4. Nişâncı Alayı ile Babaeski'ye Gümülcine, Edirne redîf fırkaları sevk ve tahşîd
edilmiştir. Bu kere irsâl edilmekte olan koşum hayvanâtı ile mevki-i müstahkeme merbût
topçu ihtiyâtının sevk ve tahrîki mümkün olacaktır.
2- Edirne mevki-i müstahkeminin vazîfesi düşmanın mümkün olduğu kadar çok kuvvetini
kale üzerine çekmek ve bunun için düşmanın yan ve gerilerini daimâ tehdîd ederek serbestî-i
harekâtına mâni' olmaktır.
3- Tunca ile Meriç arasında bulunacak düşman yürüyüş kollarının Tunca'nın şark cihetine
serbestî-i mürûrunu işkâl ve Arda nehrini bil-mürûr Dimetoka üzerine hareket etmek
isteyecek düşmanı men' ve tevkîf etmek elzemdir.
4- Kale kuvve-i seyyâresinin düşman tarassud kuvvetleri karşısında kaleye çekilerek icrâ-yı
hareket ve faâliyetten mahrûm kalmamaya ve umûmî bir ihâta ve muhâsaranın icrâsına kadar
düşmanın harekâtını kemâl-i faâliyetle işkâl eylemeye çalışması elzemdir.
5- Kale kuvve-i seyyâresinin kendisine tevdî' olunan bu vezâifi faâliyet ve ihtiyât ile icrâ
ederek kendisini kat'î bir mağlûbiyete marûz kılmamak ve bu sûretle mevki-i müstahkemi
kuvve-i mudâfaa ve ihtiyâtiyeden mahrûm edecek bir hâle meydan vermemek için kat'î
muhârebelerden ictinâb etmesi ve basîretkârâne hareket eylemesi be-gâyet matlûbdur.
6- Edirne Kalesi seyyâr ordunun kâffe-i harekâtını teshîl ve düşman ordusunun taarruzunu
tas'îb etmek itibârıyla pek ziyâde hâiz-i ehemmiyet olduğundan vesâit ve kuvve-i mevcûde ile
ve kâffe-i tertîbât ve tedâbîr-i tedâfü'iyenin ittihâzıyla vesâit-i harbiyenin kâffesini sarf
edinceye kadar, müdâfaada sebât eylemesi elzemdir.
27 Eylül 328
Harbiye Nezâreti'ne
22 Eylül 328
Şark demiryollarının Dersaâdet –Edirne hattı kısmında yevmiye 19 tren tahrîki erkân-ı
harbiyece tertîb olunan sevkiyât cedvellerinde esâs ittihâz edilmiş ve tahşîdât planları buna
nazaran tanzîm kılınmış idi. Hâlbuki iki günden beri icrâ kılınan sevkiyâta nazaran yevmiye
ancak 2/3 tren tahrîk edilmekte olduğu görülüyor. Bu hâl fevkalâde şâyân-ı ehemmiyet olup
bir sû-i niyetle teehhura uğratılmakta olması kaviyyen melhûzdur. Tecemmu'un kemâl-i
sür'atle icrâsı lüzûm-ı kat'i ve âciline nazaran bu teehhürün netîcesi vahîmdir. Nâfia Nezâreti
nezdinde tesîrât-ı lâzıme icrâsı ve mukarrer ve müretteb sevkiyâtın zamanında müsta'cilen
icrâ ettirilmesi esbâbının istikmâline emr u irâde buyurulması müsterhamdır.
Bu teşebbüsün maatteessüf hiçbir semere vermediğini de ilâve etmek lâzımdır. Bu sebeple
kumpanya seferberlik bidâyetinden itibâren kâbiliyet-i nakliyesini gün-be-gün tenkîs ederek yevmiye
tahrîk ettiği trenlerin adedini bire kadar tenzîl etmekten hayâ etmemiş ve buna karşı hükûmet hiçbir
şey yapamamıştır.
Fil-hakîka kumpanya bu hâle cihet-i askeriyenin sebebiyet verdiğini iddiâ edebilirse de teşevvüşü
mûcib olacağını bildiği hâlde vâki' olan her talebi bilâ-tereddüd kabûl eylemiş olması bir müdâfaa-i
mantıkıyye teşkîl edemez.
Anadolu hattı aynı şerâit dâhilinde kemâl-i intizâm ile mukannen taahhüdâtını ma-ziyâde îfâya
gayret etmiş ise de şark şimendiferi ile olan irtibât ve münâsebet işbu nakliyâttan istifâdeyi mümteni'
kılmıştır.
Soma–Bandırma hattı dahi bu tecemmu' devrinin evâsıtından itibâren nâ-tamâm olduğuna rağmen
faâliyete bil-ibtidâr yevmiye 4 tren çıkarmak sûretiyle izhâr-ı hüsn-i niyet ve sadâkat etmiştir. Diğer
cihetten merâkib-i bahriyenin -3 Teşrîn-i evvel'den itibâren sırasıyla âtîde zikredilen cereyân-ı ahvâl
ve vaziyetlerden müstebân olacağı üzere- vakt ü zamanıyla tedârik ve tahrîk edilememesi dahi
ordunun tecemmu'unu işkâl eylemiştir.
Velhâsıl bu noksân veya hüsn-i isti'mâli bilinmeyen vesâitle tecemmu' bin türlü müşkilât içinde
cereyân etmiştir.
Kalenin Vaziyeti
Edirne Kalesi: Kale'nin seferberliği ikmâl edilmiş ve buraya müretteb olan kâffe-i kıtaât her şeye
tercîhen sevk ve idhâl olunmuş idi.
Mevâni'-i fer'iye inşââtıyla avcı metrisleri hafriyâtı ileri götürülmüş idi. Avârıs Köyü civârında bir
köprü tesîs ve bu mevki'in cenûbundaki köprünün inşâsına devâm olunmuş, elhâsıl esbâbı müdâfaa bu
cihetlerden de terakkî ettirilmekte bulunmuş idi.
Biri nizâmiye üçü redîf olmak üzere cem'an – bu esnâda – dört fırkadan ibâret olan mevki-i
müstahkem kuvveti 43.300 mevcûduna irtikâ ettirilmiş idi ki bundan da ancak 38.000 tüfenk hesâb
olunabilir.
Velhâsıl Kırcaali'de menfî bir vazîfe îfâ edecek olan ahâlî-i mahalliyeden redîf ve müstahfız
tarzında müteşekkil hiç bir kıymet-i harbiyeye hâiz olmayan 15.500 kişilik bir kuvvet de dâhil hisâb
olduğu hâlde Trakya havâlîsinde kâğıt üzerinde 124 bin kişilik bir kuvvetin bulunduğu anlaşılırsa da
bundan ancak 65.000 kişinin Şark Ordusu kuvve-i seyyâresini teşkîl etmekte olduğu ferâmûş
edilmemelidir.
İşbu telgrafnâme meâli ilân-ı harb hakkında açık bir ifâdeyi hâvî olmayarak kat'-ı münâsebâttan
bâhis ve bâ-husûs Şark Ordusu'nun serî'an harekât-ı taarruziyeye kıyâmını âmir bulunuyordu. Halbuki
ordu karârgâhının Dersaâdet'ten müfârekati gecesinin arefesinde Başkumandan Vekîli Paşa
Hazretleriyle Birinci Ordu Müfettişliği Dâiresi'nde ordumuzun ve Bulgar ordusunun mevcûd ve
vaziyeti hakkında dûr ü derâz müzâkere olunmuştu. Şark Ordusu'na müretteb redîf fırkalarının
tahaşşüd mıntıkasına vürûduyla bu ordu kuvve-i umûmiyesinin Tunca şarkında icrâ-yı harekât edeceği
mütesavver Bulgar ordusu kuvvetine muâdil ve belki de bir derece fâik olabileceği hesâb edilmiş, o
zamana kadar düşmanın kuvvetinin ve vaziyetinin tamâmen inkişâf etmiş, belki hatt-ı müdâfaamıza
icrâ eyleyeceği taarruzların bir ikisi de def' edilmiş bulunacağı memûl bulunmuş idi.
Buna nazaran bidâyet-i emirde kuvâ-yı mevcûdenin taarruza elverişli bir sûretle cem' ve tertîbine
birlikte karâr verilmiş idi. Bu karârın ordunun hiçbir vakit ikmâl-i noksân ve mevcûd eylemedikçe
taarruza kıyâm edeceği manâsını tazammun eylemeyeceği bedîdârdır.
Orduya müretteb redîf fırkalarından kat'un-nazar henüz birinci, üçüncü kolordular kuvâ-yı
nizâmiyesi ziyâdesiyle noksân ve İkinci Kolordu âdetâ madûm bir hâlde ve bütün seyyâr ordunun
işgali mukarrer olan Kırkkilise–Hasköy cephesinde iki güne kadar ancak 57.000 tüfenkten ibâret bir
kuvvetin cem'ine imkân bulunduğu teemmül olunduğu takdîrde Şark Ordusu'nun bugünkü hâl ü
vaz'ıyyet ve mevcûduyla taarruz harekâtına mübâşeret şöyle dursun kudret-i müdâfaadan bile mahrûm
olduğu tezâhür eder.
Bu sebebe mebnî esbâbı bilinemeyen harekât-ı umûmiye-i taarruziyeye hem de serî'an mübâşeret
husûsunda alınan bâlâdaki emr-i telgrafiyeye cevâben âtîdeki telgrafnâme keşîde olundu:
Lüleburgaz'dan
3/4 Teşrîn-i evvel 328
Dünden beri kat'-ı münâsebât olunduğundan harekât-ı taarruziyeye ibtidâr olunması lüzûmu
bildiriliyor. Harb ilân edilmiş midir? Hudûd tecâvüz edilecek midir? Bu cihetler
anlaşılamıyor. Şark Ordusu'nun ancak Kastamonu, Ankara, Karahisar, Çanakkale fırkalarından
vürûd ettikten sonra harekât-ı taarruziyeye ibtidâr edileceği ve o zamana kadar tahaşşüd
mıntıkasındaki kuvvetlerin taarruza elverişli bir sûrette terkîb ve teşkîline çalışılacağı
beynimizde bil-hisâb takarrür etmiş idi. Hâlbuki henüz fırkalar gelmediği gibi Turgûd Paşa da
Tekfurdağı'ndan hareket etmedi. Tahaşşüd mıntıkasına ne zaman geleceği mechûldür. İkinci
Fırka'nın beş taburu da Dersaâdet'ten henüz gelmedi. Birinci topçu alayı dün İstanbul'dan
berren yola çıktı. Bir hayli kıtaâtla henüz tahaşşüd mıntıkalarına gitmektedirler. Bu hâl ile
ordunun beş günden evvel taarruz için ileri yürüyüşe başlaması hatalı ve netîce itibârıyla
vahîmdir. Serî'an emrinize intizâr eder ve mezkûr redîf fırkalarının tesrî'-i hareketlerini ricâ
ederim. Maamâfîh harekât-ı taarruziyeye bed' eylemek üzere tedârükât-ı lâzımeyi ifâ ve ibnâ
eylemeleri kolordulara teblîğ edilmiştir.
Başkumandanlık Vekâleti'nin emri üzerine kolordulara teblîgât icrâsı kat'-ı münâsebât edildiğini
onlara ifhâm ve tertîbât ve tedârikâtlarını taarruz nokta-i nazarından icrâ ve tahaşşüd mıntıkalarına
muvâsalat için bir an evvel hareketlerini tesrî' maksadına mübtenî idi.
Bu bâbdaki teblîğ üzerine üçüncü kolorduca ittihâz edilen tedâbîr mezkûr kolordu
kumandanlığından 3/4 Teşrîn-i evvel târîhli sûreti âtîde münderic rapor müfâdından müstebân olur.
Kırkkilise'den
3/4 Teşrîn-i evvel 328
Yarından itibâren harekât-ı taarruziyeye ibtidâr olunmak üzere bil-cümle tedârikâtın ikmâli
husûsunda şimdi telakki ettiğim emre tebe'an bütün nevâkısını ikmâl etmiş olan Yedinci Fırka
kısm-ı küllîsi hudûddan 20 kilometre mesâfede bulunan Erikler'e vâsıl olmak üzere yarın
sabah hareket ettirilecektir. Bu fırkanın Tırnovacık'daki müfrezesi kendisine iltihâk
edeceğinden sağ cenâhımızda tarassudâtta bulunmak üzere hemen bir süvârî müfrezesinin
Göktepe cihetine doğru sevki henüz Hacı Danişmend'de bulunan süvârî fırkasına ricâ olundu.
Seferberlik emrince Sekizinci Fırka'ya iltihâk etmek üzere Vize'ye gitmesi mukarrer olan
Dördüncü Cebel Taburu'nun hareketine mahâl kalmadığını zannettiğimden burada ibkâ
ediyorum. Dün vârid olan emir kumandanlarına nazaran birinci ve üçüncü kolorduların Yaver
Paşa kumandasında müstakillen birleşeceği bildirilmiştir. Sekizinci Fırka'nın dahi kolorduya
iltihâk edip etmeyeceğinden îzâh buyurulması mütemennâdır. Yaver Paşa nişâncı alayını
almak istiyormuş. Kolordu mevcûdunun dûn bulunmasına nazaran verilmesini münâsip
görmüyorum. İşbu alayla beraber Dokuzuncu Fırka (7 Tabur olup henüz Kırkkilise'ye gelmek
üzere yolda)'nın mevcûdu 6131 neferdir. Süvârîmiz Yedinci Fırka'da 100 atlılık bir bölükle
karârgâhda bir takımdan ibârettir. Mütebâkî süvârî efrâdı hayvânsızdır.
Kolorduca ittihâzı arzu olunan bu tedâbîr tecemmu'un taarruz maksadıyla ileriye doğru tevsî
manâsında ise de nevâkısını ikmâl ettiğinden bahs olunan Yedinci Fırka'nın yarından itibâren ileri
sürülmesi düşmanın tecâvüzâta başlaması hâlinde ilk günlerinde ya orada muhârebeye girişmesini
veyahud çekilmesini intâc edecek idi. Birinci hâlde icrâ edilecek muhârebeye bütün kolordunun
iştirâki zarûrî olurdu. Böyle olunca ordunun sağ cenâhı daha diğer kolordular ictimâ' için intihâb
olunan hatta gelmeden münferiden taarruza hedef olarak tepelenmek tehlikesine marûz kalırdı.
Fırkanın muhârebe etmeksizin çekilmesi ise bir mevzi-i müstahzar kurbinde bulunan Üçüncü
Kolordu'nun ric'at ile muhârebeye başlamasını müntic olacağından her iki şıkka göre de fırkanın ileri
sürülmesi münâsib görülmedi. Üçüncü Kolordu kumandanının münferiden düşman üzerine
atılmasından ihtirâzen müşârun-ileyhe müteenniyâne hareketi âtîdeki telgrafla tavsiye olundu:
Lüleburgaz'dan
4 Teşrîn-i evvel 328
Bütün ordunun birden harekât-ı taarruziyeye başlaması muktezîdir. Teblîğ olunan emir
ileriye hareket için kolordu ve katarlar teşkîlâtının ikmâline âiddir. Harekât-ı taarruziyeye
mübâşeret için ayrıca emre intizâr edilmesi lâzımdır.
Üçüncü Kolordu'nun maiyyetinde bulunup nizâm-ı harb dolayısıyla Dördüncü Kolordu'ya iltihâk
edecek olan Yedinci Süvârî Alayı'nın da infikâtinde kolordu süvârî kuvvetinin dûçâr-ı za'af olacağına
mebnî süvârî fırkasından âtiyen bir alay ile takviyesi düşünülmüş idi. Sekizinci Fırka için kolordunun
tasavvurât ve icrâatı doğru idi. Binânelaeyh tasvîb edildi. Fakat kolordu suver-i sâire ile takviye
edileceğinden bunu gösterir bir de nizâm-ı harb gönderilerek birinci nişâncı alayının kolordusuna
iâdesi de yazılmış idi.
3/4 Teşrîn-i evvel târihiyle mersûl telgrafnâmeye cevâben Başkumandanlık Vekâleti'nden 4 Teşrîn-
i evvel târîhinde vârid olan telgrafnâme ehemmiyet-i mündericâtına mebnî aynen derc olunur:
Devlet-i Osmâniye'ye karşı, Bulgar, Sırp hükûmetlerinin ahz ettikleri vaziyet-i tehdîdkârâne
ve hasmâneye, hudûd boylarında Bulgar ve Sırp askerlerinin tevâlî etmekte olan taarruzât ve
tecâvüzâtına binâen ordu-yı hümâyûnun dahi bil-mukâbele taarruzât ve tecâvüzâta başlaması
husûsunun taraf-ı âcizîye Bulgar ve Sırb sefîrlerinin pasaportlarının gönderilmesi husûsunun
Hâriciye Nezâreti'ne teblîği Meclis-i Vükelâ'ca takarrur ettiği bâ-tezkire-i sâmiye teblîğ
buyrulmuş ve dün akşamki taarruz telgrafnâmesi bunun üzerine ve harekât-ı mütekaddime
taraf-ı hükûmet-i seniyyeden ihrâz edilmek üzere yazılmış idi. Binâenaleyh harekât-ı
umûmiye-i taarruziyeye ibtidâr edilmesi ve süvârî, münâsib kıtaât ile hudûdun öte tarafında
istikşâfât icrâsı ve bu maksadın temîni için tahşidâtın ileriye doğru tesrî'i mütemennâdır.
Başkumandan Vekili
Birinci Ferik Nâzım
Bu emirde harekât-ı taarruziyeye başlanması tekîd olunduğu hâlde daha sonra hudûdun öte tarafına
bir ay istikşâf süvârî ve münâsib müfrezeler sevki ve taarruz maksadıyla tahşîdâtın ileriye doğru
tesrî'i emrolunur. Velhâsıl maksûd ve matlûb serâheten ve kat'iyyen anlaşılmıyor. Daha sonra vârid
olan diğer bir telgrafnâme ise süvârî ile hudûdun tecâvüz edilmesi hakkındaki kaydı tekîd eyliyordu.
O telgrafnâme de budur:
Bulgar ordusunun kuvve-i külliyesiyle Rumeli-i Şarkî ve Köstendil mıntıkalarının
hangisinde tecemmu' ettiği henüz anlaşılamamış ve bu cihetin tayîni ziyâdesiyle hâiz-i
ehemmiyet bulunmuş olduğundan sabahki telgrafnâme ile hudûdun öte tarafına sevki bildirilen
süvârî fırkasına bu yolda talîmât îtâsı ve Rumeli-i Şarkî'de mütehaşşid düşman ordusunun
dahi başlıca kuvvetinin Tunca şarkında mı yoksa Harmanlı tarafında mı olduğu hakkında
malûmât-ı sahîha istihsâline çalışılarak buraya inbâsı mütemennâdır.
Başkumandan Vekîli
Birinci Ferik Nâzım
Müstakil süvârî fırkası kumandanına Dersaâdet'ten müfârakati günü "21 Eylül" verilen direktif ve
talîmât-ı şifâhiye ile Başkumandanlık Vekâleti'nin işbu mütâlaası tamâmıyla tefhîm ve taleb olunmuş
idi. Yalnız hudûdların setr ve muhâfazası maksadıyla Bulgar ordusu tarafından ittihâz olunan tertîbât
süvârî fırkamızın kolayca hudûdu aşmasına müsâid bulunmuyordu. Bilâhire süvârî fırkası
kumandanlığından da bildirildiği vechile ileri harekâtı piyâde tarafından hudûdun yarılmasına ve
süvârîye istinâd olacak piyâde kuvvetlerinin ileri sürülmesine vâbeste bulunuyordu. Bu sebeble
süvârî fırkası ancak piyâde kıtaâtının ileri sürülmesiyle bundan iktibâs-ı kuvvet ederek hudûdu
açabilecek idi. Maamâfîh belki bir boşluk bulur da muvâfık olur ümîdiyle hemen tecâvüz-i hudûd
ederek matlûb keşfi icrâ eylemesi tekîd olundu. Diğer cihetten redîf kıtaâtının sür'at-i sevki ve Şark
Ordusu harekâtına esâs olacak malûmât-ı mezbûrenin sırf süvârî keşfiyâtına ta'lîk edilmeyip sefâret
ve matbûât-ı ecnebiye gibi başka vesâite de mürâcaatla tedârüküne çalışılması büyük karargâh-ı
umûmîye yazıldı.
Lüleburgaz'dan
4 Teşrîn-i sânî 328
İşbu emirden ordunun bulunduğu vaziyet itibârıyla taarruz icrâsına ne dereceye ve ne zamanlara
kadar kâdir olabileceği pek kolay münfehim olur.
Lüleburgaz'dan
5 Teşrîn-i evvel 328
Tekfurdağı'na çıkan taburlar bir günlük ekmek tedârik edemediklerinden üç gündür orada
kalmaya mecbûr oldular. Bu havâlîde mevcûd erzâkın kâffesi nihâyet bir haftaya kadar sarf
edilecektir. Muradlı ve havâlîsindeki kıtaât hemen aç denecek bir hâldedir. Bir hafta sonra
düşman karşısındaki kıtaâtın da aynı hâlde kalması muhtemeldir. Şimdiye kadar gerek
kolordulardan ve gerek Şark Ordusu karârgâhından vuku' bulan mürâcaatlar müsmir olmadı.
Lüleburgaz ve Babaeski'ye âcilen erzâk idhâr ettiriniz.
Şu aralık Dersaâdet'te o kadar asker kalmamış olacağından askerî fırınları ile yevmiye
50/100 bin kıyye ekmek tabh ve irsâli kâbildir. Yevmiye bu havâlîye bir tren ekmek ve
peksimâd, un ve pirinç ve sâire irsâl olunmazsa ordu düşmandan değil, açlık yüzünden
felâkete uğrayacaktır. En mühim işleri bırakıp erzâk tedârik ve temîni ile meşgûl olmaya
başladık. Sizin de her işi bırakıp buna çâre-sâz olmanızı ricâ ederim.
İstidrâd: Yunan Muhârebesi için ilk seferberlik emri verildiği gün aynı zamanda vilâyât-ı
muhtelifeye ilk günlerde sarf olunmak üzere 5.000.000 kıyye peksimâdın imâli irâde olunmuş idi. Bu
harbde ise bu nev' hazırlıklara maatteessüf pek geç olarak teşebbüs olunmuş ve Nezâret, Şark
Ordusu'na ancak Lüleburgaz muhârebesinden sonra ekmek göndermeye muvaffak olabilmiştir.
Topçu kuvveti ise min-haysi'l-mecmû' 39'u sahrâ, 2'si cebel ve 2'si obüs olmak üzere 44 bataryadır.
Cephâne miktarı pek müsâid bir hâlde olmayıp bilhassâ İkinci Kolordu topçusunun cebhâne
arabalarıyla cebhânesi henüz Dersaâdet'ten muntazır idi. Bu kolordu İtalya Harbi dolayısıyla seferber
edilip Maydos havâlisine geçirilmiş iken topçu kıtaâtının cephane arabalarıyla harb tertîbi
cephânesinin kolordu nezdinde bulunmaması hâtıra gelir garâibden değildir.
Müstakil süvârî fırkası maa-hafîf livâ 2450 kılınç, 3 bataryadır.
Lüleburgaz
5 Teşrîn-i evvel 328
Düşman hudûdu bugün ufak kıtaâtı ile tecâvüz etti. Bunun umûmî bir taarruz hareketine
mebde' olması ihtimâlden baîd değildir. Üçüncü Kolordu müdâfaa için evvelce tahkîm
eylediği mevzi'in tahkîmâtını yarından itibâren tevsî' ve temdîde çalışacağı gibi Kırkkilise'nin
şark tarafından vukuu melhûz bir ihâta hareketine karşı dahi ordunun sağ cenâhını muhâfaza ve
temîn edecektir. Bunun için Vize mevki'inde Miralay Şükrü Bey'in taht-ı kumandasında
bulunan 5 tabur kumandanız altına verilmiş ve bunların yarın ale's-sabâh Kırkkilise(ye)
yürümeleri hakkında teblîgatta bulunulmuştur.
Kavaklı'da Birinci Kolordu Kumandanlığı'na
Düşmana dâir malûmât...[73] bunun tahakkuku hâlinde ordunun Kırkkilise-Hasköy hattında muhârebe
vermesi me'mûldür. Birinci Kolordu tarafından tahkîm edilecek mevzi'in şimdiden tahkîmi elzem
olduğundan Üçüncü Kolordu ile bil-muhâbere bu kolordunun sol cenâh nihâyetinden itibâren
Hasköy'e doğru bir mevzi'in hemen tahkîmine ibtidâr ediniz.
Babaeski'de İkinci Kolordu Kumandanlığı'na
Düşman hudûdun nukât-ı muhtelifesine tecâvüz etti. Kolordumuzun mevcûdu her neden ibâret olur
olsun iki güne kadar sevki mukarrerdir. Harekete müheyyâ bir hâlde bulununuz. Elde bulunan vesâit
size gönderilecektir. Emrin vürûdunda bir dakîka teehhur olunmaması şiddetle tavsiye olunur.
Zalof'da[74] Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'na
İleri kıtaâtınızla Hasköy'de bulunmak üzere yarın hareketle mezkûr nokta civârında ahz-ı mevki'
ediniz. Sağ cenâhınızda Birinci Kolordu bulunacaktır. Onun ile tesîs-i irtibât ediniz.
On Yedinci Kolordu'ya
Mevcûd 3 taburunu Vize'ye göndermesi ve Vize'de bulunan Karahisar Fırkası Kumandanı Şükrü
Bey'in maiyyet-i mevcûdiyesiyle 3. Kolordu'ya Kırkkilise'de iltihâkı emrolunmuştur. Müstakil süvârî
fırkasına akdemce verilmiş olan direktif, icrââtı hakkında nukât-ı lâzımeyi ihtivâ eylediğinden ayrıca
emir i'tâsına lüzûm görülmedi. Yalnız fırka-i mezkûrenin ileri hareketini teshîl ve temîn için istinâd
olmak üzere bir piyâde müfrezesinin peşi sıra i'zâmı istenmiş idi. Bir batarya ve bir mitralyöz bölüğü
ile kıymet-i harbiyesi malûmumuz olan Birinci Nişâncı Alayı'nın Süloğlu Çiftliği'ne sevki, o
istikâmete doğru ilerlemekte olduğu haber verilen düşmanı tevkîf ve fakat kat'î muhârebeden ictinâb
eylemesinin tefhîmi Birinci Kolordu Kumandanlığı'na teblîğ ve keyfiyet süvârî fırkasına inbâ olundu.
Vaziyeti Karârgâh-ı Umûmîye arz etmek üzere de Lüleburgaz'dan bu telgrafnâme keşîde olunmuştu:
Bugün 5 Teşrîn-i evvel düşmanın harekâtına dâir alınan haberlerden umûmî bir taarruz
hareketine başladığı tahmîn olunmaktadır. Düşmanın bizce en tehlikeli hareketi kuvâ-yı
külliye ile Tunca şarkından Kırkkilise üzerine ilerlemesi olduğundan bu hâle karşı şimdilik
kolorduları Kırkkilise-Hasköy hattında toplamak üzere tertîbât emrolundu. Düşmanın harekât-
ı âtiyesi bundan gayri her ne sûretle vâki' olursa bu hattan ona göre tedâbîr-i lâzıme ittihâzı
mukarrerdir.
Bugün akşama kadar düşmana dâir alınan malûmât hülâsası ber-vech-i âtîdir:
Müstakil Süvârî Fırkası Kumandanlığı'ndan
Bu sabah saat 9'da 4 nizâmiye, 2 milis, 1 süvârî bölüğü Malkoçlar, Kirazlı Bayırı karyelerini ihrâk
ve Küçük Kanara'ya kadar ilerleyip köyü yakdıktan sonra Malkoçlar'a doğru avdet etmişlerdir.
Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'ndan
Elvan-dere üzerinden Nişân-ağacı, Çadır-kurumu, Kurt Kale mevkilerini düşman zabt eylemiş ve
mezkûr mahallerden Mustafa Paşa istikâmetine ve Kurtköyü'ne kadar hâkim mahalleri kâmilen ele
geçirmiştir. Müsâdeme el-ân devâm ediyor. Kurtköy müfrezesinin etrâfı sarılmış olduğuna mebnî
gece karanlığından bil-istifâde Selbeküm'deki kıt'aya iltihâk etmek üzere çekilecektir. On birinci
fırkamız bu sabah Handaplı istikâmetine hareket eylemiştir.
Kırcaali Kumandanlığı'ndan
Dört bine karîb asker ve ahâlî Aydoğmuş'a hücûm etmiş ve Rojn civârında şiddetli ateş başlamıştır.
Şimdiye kadar ihbâr edilen kıtaâttan mâadâ Çilli'de iki alay süvârî Açıllı'da iki süvârî bölüğü,
Taraklı'da bir piyâde bölüğü, İri Oba'da kırk bin piyâde, bir süvârî alayı, otuz altı top Has Oba'da
külliyetli asker, Aydınlar Harâbesi, Ilıca Tatarköy, Kara Alan mevki'lerinde 3/4 tabur; Üç tepe ile
Arab'a geldiğinde birer nizâmiye bölüğü ve iki gönüllü taburu görülmüştür. Hudûdun her tarafında ve
bilhâssa Mezargedik, Karamanca, Rojn, Seveti, Cobacı, Kara Klavuz cihetlerinde avcı hendekleri
yapılmıştır.
Harbiye Nezâreti'nden
Bulgaristan ordusunun 100.000 kişilik bir kuvvetle Tırnova-Seymenli havâlisinde 80.000 kişilik bir
kuvvetle de Köstendil havâlîsinde toplandığı Bükreş Sefâreti'nden bildirildiği ve Viyana
Ateşemiliterliği'nden gelen diğer bir telgrafnâmede dahi en son haberlere göre altısı nizâmiye ve
altısı ihtiyât olmak üzere on iki fırkanın Tırnova-Seymenli mıntıkasında ve 3 nizamiye, 3 ihtiyat, 6
fırkanın Köstendil etrafında tahaşşüd ettiği bildirilmekte olduğuna nazaran Bulgar kuvay-ı asliyesinin
Tırnova-Seymenli cihetinde tahaşşüd eylediği ağleb ihtimâl görülmektedir.
6 Teşrîn-i evvel 28
Hedefü'l-harekât henüz tayîn etmeden taarruz tertîbâtı soruluyor. Şark Ordusu tahaşşüdünün
ikmâlini müteâkib Üçüncü Kolordu ile Eski Poloz-Boyalık, Birinci Kolordu ile Kiremitli-
Kurdalan istikâmetinde Tunca nehrinin şarkında ve Dördüncü Kolordu ile Tunca'yı bil-mürûr
Meriç'in sol sâhilini takîben Harmanlı üzerine ilerlemek ve Arda'nın muhâfazasına memûr on
birinci fırkayı Kırcaali Kolordusu'yla tevhîd-i harekât eyleyerek Hasköy üzerine sevk etmek
ve İkinci Kolordu'yu ihtiyât olarak ikinci hatta süvârî fırkasını sağ cenâh ilerisinde
bulundurmak tasavvurundayım.
İşbu harekâtın icrâsını temîn için kolordulara erzâk ve cebhâneyi ikmâl kol ve katarlar
teşkîlatını itmâm eylemeleri emredilmiştir. İstihsârâtın ikmâline dâir kolordulardan henüz bir
cevâb alınmamıştır. Dün Birinci Kolordu Kumandanı Yaver Paşa Hazretleri karargâha
gelerek erzâk tedâriki husûsunda pek ziyâde dûçâr-ı müşkilât olduğunu beyân eyledi. Bu
mürâcaât hemen her taraftan vuku' bulmakta ve henüz yerlerinde bulunan kolorduların emr-i
iâşesinde dûçâr oluna gelen müşkilât harekât-ı taarruziyeye ibtidâr ile gayr-i kâbil-i iktihâm
bir hâle gelerek ordunun bâis-i felâketi olması tehlikesinden ihtirâz ediyorum. Erzâk irsâli
hakkında defeâtle vukû' bulan mürâcaâtım maatteessüf müsmir olamıyor. Bu husûsta bilhâssa
nazar-ı dikkatinizi celb eder ve her ne sûretle olur ise olsun yevmiye bir erzâk treninin
dârülharbe sevkine fevkalâde gayret olunmasını ehemmiyet-i mahsûsa ile arz ederim.
Redîf kıtaâtının sevkiyâtı dahi vaziyetin ehemmiyetle mütenâsıb olarak tesrî' olunmuyor.
Büyük karârgâh-ı umûmî Dersaâdet'ten geçen redîflerin seferberliklerini itmâm etmiş olduğu
zehâbında bulunuyor. Hâlbuki bunların birçok nevâkısı vardır. Tekfurdağı'na çıkarılan kıtaât
üç gün etmek[76] tedârik edememişlerdir. İkinci Kolordu henüz perâkende bir hâldedir.
Babaeski havâlîsinde toplanmaya uğraşıyor. Harekât-ı taarruziyenin hüsn-i netîceye iktiranı
erzâk ve mühimmâtın devâmlı bir sûrette ikmâline ve kıtaâtın sür'atle sevkine vâbestedir.
Binâenaleyh kış gelmezden evvel pek sür'atle itmâmı için marûzâtımın kemâl-i ehemmiyetle
nazar-ı dikkate alınmasını ricâ eylerim.
Mülâhazât-ı Sevkü'l-Ceyşiye
Tasavvurât-ı mesrûdeye esâs olan fikr-i düşman ordusu kuvâ-yı asliyesinin Tırnova-Seymenli
havâlîsinde toplandığı hakkında alınan malûmâttır. Kuvâ-yı asliyenin havâlî-i mezbûrede
toplandığına nazaran Tunca şarkından ikinci derecede kuvvetlerle icrâ-yı harekât eylemesi ve
harekât-ı asliyesini Aşağı Meriç'e doğru sarkarak Dimetoka üzerine tevcîh eyleyeceği zannı hâsıl
olmuş idi. Maamâfîh bu mütâlaa zaîf idi. Evvel emirde kolordular 5 Teşrîn-i evvel'deki
mukarrerâtımız vechile Kırkkilise-Hasköy hattında bütün kıtaâtı ile toplanacak ve taarruz için muktezî
ve katar ve kâfilelerini tanzîm ve erzâk ve cebhânelerini ikmâl ile bize bildirecekler idi. Bu zamana
kadar her hâlde vaziyet tavazzuh edeceğinden düşmanın tasavvur olunan harekâtına nazaran tecemmu'
vaziyetince icrâsı îcâb edecek tadîlât kolorduların ictima'ından sonraya talîk olundu. Düşmanın kuvâ-
yı asliyesinin ve meselâ 4/5 fırkasının Tırnova-Seymenli'de toplandığı hakkındaki malûmâtın adem-i
teyîdi ile öteden beri kabûl olunduğu vechile Tunca şarkında zuhûru hâlinde Kırkkilise ile Hasköy
arasında münâsib bir mevzi'de karşılanacak olan kuvvet şimâle atıldıktan sonra taarruz husûsundaki
bu tasavvurâtımız yine aynıyla mevki-i icrâya konabilecek idi. Bu cihete âid tasavvurdaki rûh-ı
mülâhaza ise şu idi: Şimâle atılacak düşmanı o istikâmette takîb ederek ilerlemek hâlinde Şark
Ordusu hâkimiyeti hâiz birtakım cebhe mevâzi'i karşısında kalacağından kat'î bir muhârebenin
netâyic-i matlûbesi kolaylıkla istihsâl edilemeyecekti. Binâenaleyh Üçüncü ve Birinci ve o zamana
kadar muvâsalat edecek veya etimiş bulunacak olan, On yedinci ve On sekizinci kolorduları düşman
takîbine memûr ve İkinci Kolordu'yu ihtiyâtta terk ederek Çanakkale Fırkası'nın vürûduyla mevcûdu
27.000 tüfenk râddesine çıkacak Dördüncü Kolordu ve kaleden 25.000 kişilik bir kuvvet Arda setrine
memûr On birinci Fırka ve Kırcaali kuvveti ile ihtiyâtta bulunacak ikinci kolorduyu Kastamonu
Fırkası'nın vürûduyla bu kolordu kuvvetinin 21-22 bin râdesine çıkacağı memûl idi. Dahi ahvâlin
îcâbâtına göre iştirâk ettirerek küsûrsuz 100 bin kişilik bir kuvvet ile kaleye istinâden manevra
yaparak Bulgar ordusunun hutût-ı ittisâliyesini kat' etmek üzere Harmanlı ve Hasköy istikâmetlerine
taarruz etmek ve bu sûretle düşman ordusuna bilvâsıta kat'î bir darbe indirmekten ibârettir. Vâkıâ
ordu tahaşşüdâtını ikmâl ve nevâkısını itmâm eylese dahi kıymet-i harbiyece kâbil-i telâfî olmayan
birçok noksânları var idi. Bu nevâkısın bir mevzi-i müdâfaada düşmanı karşılayarak bilumûm ordu
efrâd ve zâbıtânına muhârebenin tarz-ı cereyânı hakkında bir fikir vermek ve evvel emirde tabiye
hudûdu dâhilinde küçük mikyâsda mukâbil taarruzlarla itimâd hâssasını hâsıl etmek sûretiyle, bir
dereceye kadar olsun, telâfîsi mümkün idi. Hele düşmanı tard etmek hâlinde kuvve-i maneviye gereği
gibi artacak idi. Bu imkânın husûlü hâlinde tasavvurâtımızın boşa çıkarılması memûl idi.
Harekât-ı taarruziyenin şekil ve sûret-i icrâsı her ne vechile olursa olsun mevki-i müstahkem
kuvve-i seyyâresi ile tevhîdi îcâb ederdi. Bu sebeble kale kuvve-i seyyâresinin taze bir hâlde
iştirâkini temîn için ân-ı merhûnunun hulûlüne kadar büyük mikyâsta hurûclardan tevakkî olunması
mevki-i mezkûr kumandanlığına emir edildi. Maatteessüf âtiyü'z-zikr cereyân-ı ahvâl tasavvurâtın
mevkii fiil ve icrâya vaz'ına imkân bırakmamıştır.
Buradan harekât-ı âlîleri günü birlikte ittihâz edilmiş olan mukarrerât dâiresinde hemen
harekât-ı taarruziyeye mübâşeret buyurulması ve ibtidâr olunduğunun iş'ârı ikmâl-i
ehemmiyetle tavsiye olunur.[81]
C-6 Teşrîn-i evvel 328. Yine taarruz emrinizi aldım. Beynimizde ittihâz kılınmış olan
mukarrerât henüz taraf-ı âlîlerinden infâz ve icrâ buyurulmadı. Müreteb redîf fırkaları henüz
gelmedi. Bu bâbdaki müşkilâtı tafsîl eden bir arîzayı bu sabah Mülâzım Nihâd Efendi'ye
tevdi'an gönderdim. Fakat iki üç saatten beri ahvâl-i harbiye kesb-i vüzûh etmektedir.
Düşmanın bir kolunun Tunca'nın şarkında zuhûr ederek hudûdu tecâvüz ettikleri ve diğer iki
kolunun da ihtimâl yarın akşama doğru Kırkkilise üzerine geleceği tezâhür ediyor. Şu hâle
göre iki üç güne kadar bir büyük meydân muhârebesinin vukû'u muhakkaktır.
Birinci, İkinci kolordular kıtaât ve efrâdı nezdinde üçer yüz fişenk var. Bunların itmânını ve
Babaeski'de henüz toplanmakta olan İkinci Kolordu mürettebâtı İstanbul'da bulunduğundan
bunların da âcilen yetiştirilmesini lâzım gelenlere emir buyurunuz. Bütün karargâh geceli
gündüzlü sa'y ediyor. Fakat tesâdüf edilmekte olan müşkilât oraca malûm olamıyor. Nevâkıs-ı
marûza ikmâl edilmeksizin vukû' bulacak taarruzdan ordunun ve dolayısıyla memleketin dûçâr
olacağı felâketi düşünmek âcizleri için cümle-i vezâif-i esâsiyedendir. Dâimâ taarruz
edilmesi emir buyuruluyor. Fakat marûzât-ı müteaddide ile ikmâli taleb edilen nevâkıs
hakkında bir emr-i âlîleri alınamıyor. Binâenaleyh buraca ahvâlin göstereceği îcâba göre
tedâfü'î veya taarruzî îfâ-yı vazîfeye tevessül ve bu bâbda son dereceye kadar sarf-ı gayret
edileceğine emniyet ve itimâd buyurmanızı ve marûzât-ı vak'a dâiresinde nevâkısın bir iki
güne kadar yetiştirilmesine inâyet buyurulmasına arz ve cümlemizin tevkîfât-ı samedâniyeye
mazhariyetimizi temennî eylerim.
Başkumandanlık Vekâleti'nin emr-i telgrafîsi ya bugün sabahleyin vâki' olan marûzâtımızın henüz
vâsıl olmamasından ve yâhud bizce malûm olmayan ve belki de bize bildirilmek istenmeyen bazı
esbâbdan dolayı taarruzun serî'an icrâsını taleb ediyor idi. Her ne sûretle olursa olsun te'kîden
verilen bu emîr bütün ordunun selâmet ve felâketinden re'sen mesûl olanlar nezdinde düşman ordusu
kuvvet ve kudretinin haddinden ziyâde istisgâr olunarak ordumuz kıymet-i harbiyesinin katiyyen
nazar-ı dikkat ve ehemmiyete alınmaksızın ve nevâkısın itmâmına velev kısm-ı azamînin olsun ikmâl-i
tahşîdâtına bakılmaksızın muvaffakiyetin tamâmıyla tâli'a bırakılmak istendiğini anlatmakta idi. Bu
sırada üçüncü kolordu kumandanlığından dahi vaziyet hakkında mütâlaât-ı mühimmeyi ve bin-netîce
hemen taarruza kalkması arzusunu hâvî bir rapor vârid oldu. Mezkûr rapor da aynen şudur:
Kırkkilise'den,
6 Teşrîn-i evvel 328
1- Bulgarların birer fırka kuvvetinde tahmîn olunan üç yürüyüş kolu dünden beri Küçük
Ünlü, Hacı Danişmend, Vaysal'dan cenûba doğru ilerlemekdedir.
Bir-iki fırka tahmîn olunan diğer kuvvetinin dahi Meriç ile Tunca arasında Edirne üzerine
ilerlemekde bulunduğu istihbâr olunmuştur.
2- Ordu Kırkkilise-Yenice-Bostanlı hattında toplanacak ve işbu hattı bervech-i âtî tahkîm ve
işgâl edecektir:
Üçüncü Kolordu: Kırkkilise-Koyungavur arasında evvelce tahkîm ettiği sırtta,
Dördüncü Kolordu: Birinci Kolordu'nun sol cenâhını temdîd ve tahkîm edecek ve iki fırkası
ile sol cenâh gerisinde ihtiyâtta bulunacaktır.
3- İkinci Kolordu: İhtiyât olarak Kavaklı'da bulunacaktır.
4- Süvârî fırkası kuvvetli düşman önünde Havsa'ya doğru çekilecek, Dördüncü Kolordu ile
Edirne arasında tarassuda devâm ederek ordunun sol cenâhını setr ü muhâfaza edecekdir.
Ordunun sağ cenâhını keşf için bir süvârî alayını Üçüncü Kolordu kumandanının emri altına
gönderecektir.
5- Ordu Karargâhı: 8 Teşrîn-i evvel öğleyin 12'den itibâren Kavaklı'da bulunacaktır.
Haberler 8 Teşrîn-i evvel kablezzevâl saat sekize kadar Lüleburgaz'a ve ondan itibâren
Kavaklı'ya gönderilecektir.
Kolordular karârgâhlarını telgrafla karârgâh-ı umûmîye rabt edeceklerdir.
Başkumandan Vekîli
Birinci Ferik Nâzım
Şark Ordusu'nun ne gibi müdâhalât ve te'sîrât altında harekât-ı taarruziyeye kalktığını şimdiye kadar
olan mesrûdât lâyıkıyla anlatır sanırız.
8 Teşrîn-i Evvel'de
Cereyân Eden Ahvâl
Düşmana Dâir Alınan Malûmâtın Hülâsası
1. Sarı Talışman'dan ilerleyen kuvveti mechûl bir düşman kolu Seymen harâbesine ilerlemiştir.
Düşmanın Süloğlu Çiftliği'ne kadar gönderdiği bir tabur süvârî fırkası tarafından çekilmeye mecbûr
edilmiştir.
2. Kara Hamza istikâmetinde hiçbir düşman kolu ormanî cenûba doğru geçmemiştir.
3. 6 Teşrîn-i evvel'de Hacı Danişmend civârında bulunduğu istihbâr kılınan düşman kolordusunun
bir fırka ile iki süvârî alayının Sarı Talışman ve Hacı Danışmend'de olduğu ve üç piyâde alayıyla
oniki top ve bir mitralyöz bölüğünden ve bir fırka köprücü müfrezesinden mürekkep bir kolun Hacı
Danişmend'in şimâl-i garbisinde kâin Küçük Ünlü'den Boyunlu'ya ilerlediği ve bilâhire bu kolu üç
veya dört süvârî alayının takîp eylediği ve Demirköy'den Hanlıyenici üzerine de tahmînen bir fırka
kadar kuvvetin geldiği ve sabahleyin saat on birde düşmanın bazı piyâde kıtaâtının Ortakçı'nın iki
kilometre şimâline kadar ilerleyip bir alay piyâdesinin de şarka Açeli'ye doğru yürüdüğü hafîf süvârî
livâsından bildirilmiştir.
4. Hafîf süvârî livâsına mensûb Mülâzım Mehmed Efendi kumandasında bir keşif kolu düşmandan
bir neferle cephâne yüklü iki hayvân bir binek esir eylemiştir. Merkûmdan Yanbolu Fırkası'na
mensûp 29. Alay'dan olduğu ve Lahna Paşa Köyü istikâmetinde ilerleyen piyâde kolunda 8. Zağra
Fırkası'nın 32. Alayı bulunduğu anlaşılmıştır.
5. Süvârî fırkası yorgun bir hâlde bulunduğundan Koca Hızır-Musuç civârlarında iki gün mola
verecekmiş.
6. Kırcaali bugün Bulgarların eline düşmüş ve oradaki kolordu dağılarak perîşan bir hâlde ric'at
eylemiştir. Düşman civâr kurâ ve kasabâtı kâmilen ihrâk ve tahrîb eylemekdedir.
İşbu emir: Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü kolordularla müstakil süvârî fırkasına aynen ve
Edirne Kalesi'ne icmâlen ve telgrafla teblîğ edilmiştir.
İşbu ordu emrine zeylen On yedinci Kolordu'ya kıtaâtını geceli gündüzlü yürüterek Lüleburgaz celb
ve bunu Edremit ve Çanakkale fırkalarına da tebliğ eylemesi ve on altıncıya da Pınarhisar'da bulunan
kolordu kıtaâtının bilâtevakkuf Kırkkilise'ye tahrîki, Babaeski ve Lüleburgaz'da şimendiferden
çıkarılacak Ankara, Afyonkarahisarı, Uşak, Konya fırkalarına ait taburların trenden indirilmeyerek
doğru Kırkkilise'ye sevki yazılmıştı. Taarruz için kıtaât nezdinde yapılacak tertîbât hakkında bir emr-i
yevmî tastîr olundu.
Yenice'den
9 Teşrîn-i evvel 328; saat 12, dakika 15
1- Düşmana bugün tesâdüf edilmediği takdîrde kolordular ber-vech-i âtî mahallerde geceyi
geçireceklerdir.
Üçüncü Kolordu- Sağ cenâh kolu: Erikler'de sol cenâh kolunun kısm-ı küllîsi Eski Poloz ve
civârında, pîşdârı Çeşmeköyü de, kolordu karargâhı: Eski Poloz'da.
İkinci Kolordu- Kısm-ı küllîsi Kiremitli ve civârında, pîşdârı Seymen Harâbe'de, kolordu
karârgâhı: Kiremitli'de.
Birinci Kolordu- Kısm-ı küllîsi: Süloğlu-Geçkinli hattında, kolordu karargâhı: Süloğlu
Çiftliği'nde.
Dördüncü Kolordu- Pîşdârları: Çiftlik/Geçkinli garbında/Timurhanlı hattında kolordu
karârgâhı: Gaibler'de.
2- Ordu karârgâhı bu geceyi Geredeli'de geçirecektir.
3- Yarın için emir olmak üzere her kolordudan emir zâbitleri bugün saat beşte karârgâhında
bulunacaktır.
Bu ordu emri yazdırılmakta iken Dördüncü Kolordu'nun şu raporu geldi:
Şimdi, (saat 6, öğleden evvel) On ikinci Fırka kumandanı nâmına erkân-ı harbi mürâcaatla
fırkanın üç günden beri ve bilhâssa Havsa'dan Hazînedâr'a gelmek üzere dün yağmur altında
ve yol denilmeyecek derecede gayr-i kâbil-i mürûr patikalar arasında cebrî yürüyüşler icra
etmiş, öküz arabalarından müteşekkil ağırlıklar pek geride kaldığı cihetle efrâdın geceyi
kısmen aç geçirmiş olduğu ifâde eyledi. Hatt-ı matlûba vakt-i muayyeninde vâsıl olmak tâkat-i
beşeriye fevkinde olduğunu ve kolordunun öküz arabaları yollarda gömülmüş kalmış
olduğundan emr-i yevmî vechile üzerlerine erzâk dahi almayacaklarını söyledi. Ne yapılırsa
yapılarak hemen hareket etmeleri teblîğ edilmiş ise de hâlin bu merkezde olduğunu ve
binâenaleyh On ikinci Fırka cebrî yürüyüşe başlanmak üzere bizzât tarafımdan tahrîk
edilecekse de yorgunluklarına nazaran yollarda dökülüp kalacaklarını ve hatt-ı matlûba vâsıl
olmayacaklarını ve filhakîka dün geceyi kısmen aç geçirmiş oldukları gibi erzâkın hatt-ı
mezkûra bu güne yetiştirilmesi mümkün olamayacağı cihetle bu gece de aç kalacaklarını
nazar-ı dikkat-i âlîlerine arz eylerim. Kolordu telgraf müfrezesi arabaları yola gömülmüş
kalmış olduğu cihetle ordu
karârgâhı ile ancak süvârî-i mahsûs ile muhârebe eyleyecektir. Kolordu karârgâhı On ikinci
Fırka'ya takip ettirilecek olan Hazînedâr-Köse Ömer Çiftliği-Hasköy-Gaibler-Çiftlik
istikâmetinde hareket edecektir.
Ordu muhtelif yürüyüş kollarının tanzîminde kolordunun bulunduğu şu hâlin nazar-ı mütâlaaya
alınması rey-i devletlerine vâbestedir. Kolorduda peksimâd dahi yoktur. Mürâcaât-ı vâkı'aya
rağmen İstanbul göndermemiştir. 50 bin kıyye peksimâdın bugün akşama kadar Pavliköyü'nde
bulundurulmasının emri müsterhamdır.
Kolordulara harekât-ı taarruziyeye kıyâm için muktezî istihzârâtı icrâ ve itmâm eylemeleri bir hafta
evvel teblîğ ve bir iki defa da te'kîd olunduğu hâlde Dördüncü Kolordu'nun tamâm işe mübâşeret
olunduğu gün bu yolda vâki olan işârâtın artık ne yolda telâkkî ve kabûl olunması lâzım geleceği ve
ne tarzda cevâb itâ edilmiş olacağı pek kolay tahmîn ve takdîr olunabilir. Vâsi bir mıntıkada büyük
mikyâsta mevcûd erzâka vaz'-ı yed eylemiş, birçok anbarlar doldurmuş olan bu kolordu idâresinin
50 bin kıyye peksimâda arz-ı iftikâr eylemesi ve bunu ordudan, Dersaâdet'den beklemesi şâyân-ı
dikkattir. Bundan başka kaleden 30 bin kıyye peksimâd gönderildiği ve Sazlıdere'ye kalenin
otomobilleri ile sevk eylediği hâlde nakledilmeyerek ihrâk edildiği muahharan öğrenilmiştir.
1- Sol tarafınızda bulunan birinci kolordunun Süloğlu'na yürüyen İkinci Fırkası düşmanın
bir fırka kadar kuvvetiyle muhârebe ediyor.
2- Gerek bu kolordunun ikinci fırkasının ve gerek Edirne'den hurûc eden kolordunun
muhârebeye girdiği top seslerinden anlaşılıyor.
3- İkinci Kolordu'nun Kiremitli şimâline geçerek düşmana Seymen harâbesi istikâmetinde
şiddetle taarruz netîce-i katiyeyi temîn edecektir. Ona göre hareket ediniz.
4- Üçüncü Kolordu ile irtibâtı temîn ediniz.
1- Erikler'de Yedinci Fırka bulunuyor. Oradan iki top sesi işitildi. Tahmînen düşman
süvârîsini tard etti.
2- Karahisar Fırkası Eski Poloz'a, ucu ile girmiş.
3- Dokuzuncu Fırka Petra'yı pîşdârıyla terk etmiş molada, kısm-ı küllîsi Petra cenûbunda
molada.
4- Sekizinci Fırka henüz gözükmemiş.
5- Karargâh Petra'da (Dokuzuncu Fırka karârgâhı ile beraber)
Üçüncü Kolordu'nun üç fırkasından mürekkeb ve Eski Poloz üzerine hâl-i harekette bulunan sol
cenâh kolu şu malûmâta nazaran âdetâ dağınık bir hâlde bulunuyordu. Ucu ile Eski Poloz'a dâhil olan
Afyonkarahisarı Fırkası gibi esâsen zaîf, 326 senesi manevralarında kendini gösterdiği üzere
kıymetten ârî zaîf bir fırkanın vaziyeti, münferiden açılmış ve yayılmış bir düşmana tesâdüfü hâlinde
muhârebeye girişmesi, endişe-nâk idi. Zirâ Dokuzuncu Fırka kısm-ı küllîsiyle henüz Petra cenûbunda
hâl-i istirâhatte ve binâenaleyh bu fırkaya âcilen muâvenet edemeyecek bir hâlde bulunduğu gibi
sekizinci fırkadan da bir haber yok idi. Sağ cenâh kolunu teşkîl eden Yedinci Fırka ise verilen
malûmâta göre Erikler'e kadar ilerlemiş olduğundan kolordunun bu anda müsâidbir vaziyette
bulunmadığı anlaşılıyor.
Muhârebenin başladığı sırada yalnız bir cihetten top atışı icrâ edilmesinden dolayı hâsıl olan sûi
zannı şu hâl takviye ediyordu.
Mezkûr kolordu sol cenâhının teehhür-i harekâtı yolların hâli dolayısıyla bataryaların hareketinde
ve nakledilmesinde müşkilâta uğranmasına verilmiş idi. Belki bunun da bir derece tesîri olmuştur.
Fakat sebeb-i hakîkiyenin;
"Dokuzuncu Fırka kumandanının akşamdan şifâhen emir verdiği ve tafsîlât not ettirildiği hâlde
tahriri emre intizâren dört buçuk saat tehîr-i hareket eylemesi ve Afyonkarahisarı Fırkası
kumandanının da aynı sebeple istihzârâtını ikmâl etmeyip bilâhire topçusunu terk ederek
münhasıran piyâdesini çekip götürmesi"
gibi mevâd olduğu bilâhire kolordu kumandanlığından mevrûd rapor-ı müfâdından anlaşılmıştır.
Binâenaleyh netîce olarak en emîn bir elde bulunan en kuvvetli kolordumuzun maat-teessüf pek
gayr-i müsâid şerâit tahtında muhârebeye başladığı müstebân olur.
İkinci Kolordu Kumandanlığı'ndan saat dört buçuktan sonra vürûd eden âtıyüz-zikr rapor bu
kolordunun vaziyet ve teşebbüsâtını bildiriyordu.
1- Öğleden sonra saat 3'te düşmanın süvârîsi Kiremitli köyüne girmiş ve yakmış ise de
bizim piyâdelerimiz tarafından tard edilmişlerdir.
2- Şimdi düşmanın Seymen-Kiremitli yolundan uzun bir kolu ve Kiremitli garb sırtlarından
dağınık piyâdeleri zuhûr etmiştir.
3- 4. Fırka bütün kuvvetiyle bu düşman koluna taarruz ediyor. Beşinci Fırka dördüncünün
sağından ilerliyor, şimdilik ikinci hattı teşkîl edecektir.
4- Eski Poloz cihetinde muhârebe şiddetle devâm etmektedir.
Ordu karârgâhı bu rapordan, meydân-ı muhârebede biraz evvel kolorduya tevdî edilmiş vazîfenin
îfâsına tevessül edilmiş olduğunu ve taarruzunu bu akşam başa çıkaramaz ise yarın da devâm
edeceğini anlamış idi.
Gurub zamanı yaklaşmakta idi. Kolordular henüz ordu karârgâhını kendi karârgâhlarına tel-i temdîd
ile rabt edemediler. Bu sebeble şimdiye kadar cereyân eden muhâberât umûmiyetle emir zâbitleri
vâsıtasıyla vukubulmuş idi. Üçüncü, İkinci ve Birinci Kolorduların vaziyetleri hakkında vürûd eden
raporlardan hayli tenevvür edildiği gibi ilkin iki kolordunun harekâtı kısmen dürbin ile de takîb
edilmiş idi.
Birinci Kolordu'nun vaziyet-i ahîresi bilinmediği gibi istidlâlâta nazaran oldukça şiddetli
muhârebelere girişmiş olan dördüncü kolordu ile mevki-i müstahkem hurûc kolordusunun harekâtı
hakkında hiçbir malûmât yok idi. İkinci Kolordu nezdinde vaziyet ve vazîfe malûm olduğundan diğer
kolordulardan vaziyet ve vazîfe-i âtiyeleri bildirilmek üzere ordu karârgâhının vaziyet ve umûmiyeye
âgâh bulunması iktizâ ediyordu. Bu sebepten karârgâhın bu akşam için tayîn edildiği yere bütün heyeti
ile gitmesi muvâfık değildi. Zirâ kolordularla bir gûnâ irtibât tesîs edilmemiş idi. Buraya iki erkân-ı
harb reîs-i sânîsi izâm ve reîs-i mûmâileyhe Birinci Kolordu'nun vaziyet-i ahîresi hakkında malûmât
tedârik ve itâ eylemesi teblîğ kılındıktan sonra zevât-ı sâire-i mütebâkîye ile ahvâli meçhûl
kolordularla bil-muhâbere vaziyeti vüzûh ile meydâna çıkarmak üzere her cihetle irtibât ve
muvâsalası olan Kırkkilise'ye hareket olundu.
Kırkkilise'ye hîn-i muvâsalatımızda bugünkü harekât hakkında sabırsızlıkla malûmât isteyen
Dersaâdet'te Başkumandanlık Vekâletine âtîdeki telgrafnâme ile kısaca malûmât verildi:
Kırkkilise
9/10 Teşrîn-i evvel 318
Ordumuz bu sabah bi-tevfîkihî Teâlâ her taraftan harekât-ı taarruziyeye ibtidâr ve Eski
Poloz-Seymen hattı ile Tunca arasındaki düşman kollarına ve mevâziine taarruz etti. Öğleden
sonra temâs hâsıl oldu. Muhârebe elân devâm ediyor. Tarz-ı cereyânı şimdilik iyidir.
1- 9 Teşrîn-i evvel 328 günü Hızır Ağa-Büyük Devlek hattına ilerlemiş olan takrîben 3/4
alay kuvvetindeki düşmana taarruzla Küçük Devlek-Meracılar hattı gerilerine kadar
püskürtülmüştür.
2- Onikinci nizâmiye fırkasının öğleden sonra saat 4'te Kara Yusuf'un takrîben 8 kilometre
şarkına vâsıl olduğu saat 5.30'da haber alındı.
3- Tafsîlât-ı sâire bilâhire arz edilecektir.
4- Yarınki harekât için itâ edilecek talîmât vazîfemizi teshîl edeceğinden intizâr edilmekte
olduğu marûzdur.
Hasköy Karârgâhı
9/10 Teşrîn-i evvel 328, Saat 8.30
Şimdi öğleden sonra saat sekizde İzmit Fırkası efrâdının geriye çekildiği ve toplarının
düşman eline geçtiği hakkında alınan malûmât pek karışık olduğundan ve şu hâlin üçüncü fırka
kıtaâtından sirâyet eylediği anlaşıldığından bizzât tahkîkât yaparak işin önünü almak çâresine
berâ-yı teşebbüs hareket ediyorum. Gece olmak dolayısıyla muvaffak olamazsam Babaeski
istikâmetine çekileceğim.
Şu iki telgrafnâmede birincisi ne derece şâyân-ı memnûniyet idiyse ikincisi de o derece bâdî-i
teessüf idi. Dördüncü Kolordu kumandanı kendi kolordusundan başka birinci kolordunun da vaziyeti
de endîşe-nâk gösteriyordu.
Bugün Yenice garb sırtlarındaki müşâhedât ve istitlââtımız birinci kolordunun sabahtan akşama
kadar muvaffakiyetle muhârebe ettiğine delâlet etmekte iken bu kolordunun bir fırkasında panik[94]
vukûu hâtır ve hayâle bile gelmezdi. Binâenaleyh Dördüncü Kolordu'nun Üçüncü Fırka hakkında
verdiği malûmât mûcib-i hayret olmuş ve âdetâ inanılmamış idi.
Dördüncü Kolordu'nun böyle bir ihtimâl karşısında önünü arkasını düşünmeksizin ta Babaeski
istikâmetine çekilmek husûsundaki karârı ise gayr-i kâbil-i tecvîz idi. Zirâ mevki-i müstahkem
kolordusunun muvaffakiyetle muhârebe etmiş olması ve ertesi günü de aynı sûrette devâmı ümîdiyle
dördüncü kolordunun müsâid bir vaziyete getirilmesi mümkün idi. Binâenaleyh mevki-i müstahkem
kumandanı ile Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'na cevâben evâmir-i âtiye verildi:
Kırkkilise'den
9/10 Teşrîn-i evvel 328
Kolordu kısm-ı küllîsi ile Karahisar Fırkası Dolan Pınar Suyu'nun ( )ﺪharfinin teşkîl
eylediği çatal dâhilindeki sırtlarla Eski Poloz ve "Eski" yazısının hemen cenûbundaki
sırtlarda mevzi almıştır. Hasan İzzet Bey onun solundan Dolan Pınar Suyu'nun şarkında
ihtiyâtıyla Erikler cihetinde Kara Hamza'dan Erikler'e ilerleyen ve her hâlde bir fırka pîşdârı
bulunan kuvvete karşı müdâfaa eden yedinci fırkaya yardım etmek üzere Eski Poloz yazısının
cenûb-ı şarkîsindeki tepeden düşmanı yan ateşine almaktadır (topçusuyla) cepheye henüz bir
şey yoktur.
Hakkı[96]
Dolan Köyü'nden
9/10 Teşrîn-i evvel 328; saat 10, dakika 50
1- Bugün gündüz saat altıya kadar Dördüncü Fırka açılarak Kiremitli garp sırtlarını elde
etmiştir.
2- Düşmanın Kiremitli civârlarındaki bir alay süvârî şimâl tarafına çekilmiş ve Seymen'den
ilerlediği evvelce bârapor bildirilen bir fırka kuvvetindeki bir kol bilâhire geri dönerek
Seymen'in şark sırtlarında gâib olmuştur. Seymen'in cenûb-ı şarkîsindeki sırtlarda düşmanın
altı kadar bataryası görülmüştür. Bu bataryalar Birinci Kolordu'ya ateş açmışlardır.
Dördüncü Fırka topçuları da bu düşman bataryalarına birkaç mermi atmışlarsa da mesâfe pek
uzak olduğundan ateş kesmiş, karanlık hulûl etmekte olduğundan daha ileri gidememiştir.
3- Dördüncü Fırka kısm-ı küllîsi Kiremitli Köyü'nde karanlık bastıktan sonra tevkîf edildi.
İki alaya bu köyün garb sırtlarında emniyet tertîbâtı aldırıldı.
4- Beşinci Fırka Kiremitli Köyü'nün şarkındaki sırtların hatt-ı bâlâlarında tevkîf edilmiş ve
Dolan Pınar Suyu ile Kiremitli'den geçen vâdi arasında şimâle müteveccih emniyet tertîbâtı
aldırılmıştır. Süvârî bölüklerimiz iki fırka arasında ve Kiremitli'nin şimâlindedir.
5- Üçüncü Kolordu'nun sol cenâh kolu Eski Poloz'da ve garbında öğleden akşama kadar
muhârebe etmiş ve yalnız top sadâları duyulmuş ve top mermi dumanları görülmüş akşama
kadar şarapnaller Eski Poloz Karyesi'nin iki bin metre garbındaki Kuyu Yazısı civârında
paralanmakta idi. Bu malûmâttan başka Üçüncü Kolordu vaziyetinden bir haber
alınamamıştır. Birinci Kolordu'nun Süloğlu Çiftliği'nin şark sırtlarında kalarak muhârebe
ettiği ve yalnız karanlık basmadan bir az evvel bir çâryek müddet piyade ateşleri dahi icra
edildiği anlatılmıştır. Bu kolordunun vaziyeti hakkında da tamâm malûmât alınamamıştır.
6- Kolordu karârgâhı saat yedi bade'z-zevâlde Dolan Köyü'ne geldi. Bu köyü Petra-
Kiremitli yolunun Dolan Pınar Suyu'nu kat ettiği noktanın birkaç yüz metre cenûbundadır.
Sabahleyin şafakla beraber karârgâh yine Kiremitli Köyü'nün hemen şarkındaki höyükte
bulunacaktır. (Bu raporlar aynen geçirilmiştir.)
Hakkı
İşbu rapor meâli evvelce üçüncü kolordudan gelen haber zâbitinin şifâhen verdiği malûmâtı teyîd
eyliyor idi. Bu kolordu nezdindeki ahvâlin memûl-i hilâfında olarak şu sûretle vahîm bir safhaya
dâhil olması ordunun sağ cenâhını ve bilhâssa Kırkkilise-Vize caddesini Eski Poloz ve Erikler
cihetinden ilerleyen düşman kuvvetine karşı açık bir hâlde bıraktığından Şark Ordusu için de bundan
böyle Kırkkilise-Yenice hattında ictimâ imkânı kalmamış bulunuyor idi. Bu cihetten gelen düşmanın
bugün Kırkkilise'yi dahi zabt etmesine artık bir mâni kalmamış olduğundan her şeyden evvel
birdenbire vaziyette husûle gelen tehlike ve vehâmetin önünü almak ve Üçüncü Kolordu'nun
muntazaman ric'atini temîn ederek ordunun tecemmu hattını daha gerilere nakl eylemek iktizâ
ediyordu. Filhakîka bu vaziyete rağmen Kırkkilise-Bostanlı hattında kalmakta ısrâr ve tecemmu'
hattını geri almakta tereddüd etmek ordunun sağ cenâhından çevrilmesine ve bunun netîcesi olarak
ordunun Meriç üzerine atılarak İstanbul yolunun düşman eline geçmesine bâis olacak idi.
Vaziyetteki şu buhrândan orduyu kurtarmak üzere derhâl mukarrerât-ı âtiye ittihâz olundu:
Muhtelif redîf fırkalarına mensûb olarak dündenberi Kırkkilise ve civârında toplanan ve geceden
birinci kolordunun çekilip toplanmasını himâye için Yenice sırtlarına celb edilmiş olan beş redîf
taburuyla birinci topçu alayından mürekkep Mirlivâ Hakkı müfrezesi elde bulunuyordu. Birinci ve
İkinci kolordular kıtaâtı düşman tarafından takîb olunmaksızın hatt-ı matlûba kısmen vâsıl oldukları
hâlde malûmât-ı ahîre ordu sağ cenâhının tehlikeli bir vaziyet kesb ettiğini gösterdiğinden bu kuvvet
bu defa Üçüncü Kolordu'nun ric'atini temîn vazîfesiyle derhâl Kırkkilise'nin şarkında bulunan
Yondela sırtlarına sevk ve tevcîh olundu. Badehû Kavaklı'ya avdet olunarak ordunun Pınarhisar-
Lüleburgaz hattında tecemmuu için ordu emirleri tahrîr ve irsâl kılındı.
Ordu Emri
Kavaklı Ordugâhı'ndan
Üçüncü Kolordu'nun ric'atinin setr ve temîn-i vazîfesiyle Yundala ve Üsküb cihetine sevk olunan
Hakkı Paşa kuvvetinin (beş tabur piyâde, dokuz batarya topçu) âkıbeti hakkında vukû bulan istîzâh
üzerine üçüncü kolordu kumandanından âtiyü'z-zikr telgrafnâme vürûd etmiştir:
C, sağ cenâhımızın setri için Üsküb civârında ahz-ı mevzi etmesi zımnında Hakkı Paşa'ya bu
sabah gönderilen kâğıt kendisi bulunmadığından geri geldi. Fakat erkân-ı harbiyesine rast
geldim. Piyâdenin başıbozuk hâlinde dağıldığını ve topçularının dahi çamurlara saplanıp
kaldığını, binâenaleyh o kuvvetin el-yevm mevcûd olmadığını söylediler.
Babaeski'den
11/12 Teşrîn-i evvel 328, Akşam saat 6, dakika 30
Bugün öğleden sonra saat dörde kadar Kırkkilise'nin cenûbundaki Kavaklı, Yenice
mevâkiinin düşmandan hâlî olduğu keşf kolu vâsıtasıyla anlaşılmıştır. Aynı zamanda bize
mensûb uzun bir kolun Babaeski'ye doğru çekilmekte olduğu görülmüştür. Üçüncü Fırka'nın
Koca Hızır üzerinden Yenice'ye gelmesi için emir aldığı fırka-i mezkûre kumandanlığından
On ikinci Fırka Kumandanlığı'na iş'âr olunmuştur. Dördüncü Kolordu bugün İzmit Fırkası'yla
efrâdını toplattırıp teşkîlâtını iâde ve ikmâl etmek üzere Hazînedâr'da, On ikinci Fırka Koca
Hızır ile Hasköy arasında bulunmaktadır. İzmit fırkasının efrâdı gayr-i muntazam bir hâlde
birçok köylere dağılmış olduklarından celb ve cem'leri müteessir olup el-yevm taburlar 50
/60 ve tekmil fırka takrîben 700 nefer mevcûdundadır. Üçüncü Kolordu'ya memûr erkân-ı
harbiye yüzbaşısı Ali Rıza Efendi'nin ifadesince orduda Erkân-ı Harbiye Reîsi Cevâd Bey
ordunun şimdilik Pınarhisar-Lüleburgaz hattına çekileceğini ve dördüncü kolordunun
Lüleburgaz'a çekilmesi lâzım geldiğini şifâhen emreylemiştir. [100] Buna binâen on ikinci fırka
bugün Korapa civârına çekilecektir. Dördüncü Kolordu karârgâhı bu akşam Kofalca'da olup
yarın Alapa'ya nakledecektir. Bu hâle nazaran vaziyetin tenvîriyle beraber evâmir-i lâzıme
i'tâsı.
Netîce-i Mülâhaza
İzmit Fırkası'nın 9 Teşrîn-i evvel Salı günü muhârebeden sonra bade'l-gurûb dağıldığı kolordu
kumandanının 9/10 Teşrîn-i evvel gecesi alınan telgrafnâmesinden anlaşılmış idi. Düşman
tarafından bir tacîze dûçâr olmaksızın taburlar mevcûdunun 50 ile 60 ve umûm fırka mevcûdunun
700 nefere tenezzül eder derecesinde bu fırkanın târ ü mâr olması ve kezâlik aynı hâlin Birinci
Kolordu fırkalarıyla, 45 tabur piyâde ile dört alay sahrâ, bir tabur obüs, iki batarya cebel ki
cem'an otuz iki batarya yani yüz yirmi sekiz toptan terekküb eden Üçüncü Kolordu kıtaâtında dahi
tezâhür etmesi evvelce tasavvuru gayr-i mümkün vekâyiden ve târîh-i harbde dahi emsâli nâ-
mesbûk bulunan ahvâl-i müellimeden olduğundan istikbâlde dahi pek esef-engîz sahâiften birini
işgâl eylese gerektir.
İkinci Kolordu 10/11 Teşrîn-i evvel akşamı Kara Hıdır'da kalarak bugün ric'ate bid-devâm 11/12
gecesini Asıl Beyli'nin şarkındaki sırtlarda geçirmişti. Süvârî fırkası bugün Ulu Paşa'da bulunuyor
idi.
Kırkkilise Muhârebesi'nden Sonra Cereyân Eden Ahvâl
Kırkkilise muhârebesinin netîce ve âkıbeti hakkında Dersaâdet'te bulunan büyük karârgâh-ı
umûmîye vukû bulan iş'âra cevâben makâm-ı müşârun-ileyhâdan âtiyü'z-zikr emr-i telgrafafî vürûd
etmiştir:
Kırkkilise'nin sukût ettiğine nazaran kolorduların harekâtını tevhîd ile teşdîd-i mukâvemet
edilmesi ehemmiyetle tavsiye olunur.
Başkumandan Vekîli
Birinci Ferik Nâzım
Yine bugün vürûd eden ikinci bir telgrafnâme ise vaziyetiğn takdîr olunduğunu ifhâm ediyordu. Bu
telgrâfnâme de ber-vech-i âtîdir:
Başkumandan Vekili
Birinci Ferik Nâzım
İşbu emirnâme müeddâsına nazaran ordunun Ergene hattında ictimâını ihzâr için Birinci ve
Dördüncü kolordulara evâmir-i âtiye irsâl kılınmış ve İkinci Kolordu kumandanına dahi evâmir-i
mukteziyeyi büyük karârgâh-ı umûmîden telakkî eylemesi ayrıca bildirilmiştir.
Çorlu şosesinin Ergene'ye mülâkî olduğu noktadan itibâren Uzunhacı üzerine muhâfaza-i
intizâm şartıyla serîan hareket ve mevki-i mezbûra bu akşam muvâsalata gayret ediniz.
Cereyân-i hâlden büyük karârgâh-ı umûmîye dahi arz-ı malûmât etmek maksadıyla âtiyü'z-zikr
telgrafnâme keşîde edilmiştir:
Vakt ü zamanıyla sağ cenâhı takviye eyleyeceğinden emîn olmadığım İkinci Kolordu yerine
bu akşam Uzunhacı'ya muvâsalat edecek olan On yedinci Kolordu'nun Müsellim Köyü'ne
i'zâmı bit-tensîb kumandanlığına teblîgât îfâ kılındığı ve İkinci Kolordu'nun da hatt-ı
mukarrerde bu kolorduya mahsûs mahalli alacağı berâ-yı malûmât marûzdur.
Süvârî fırkasına dahi ber-vech-i âtî emr-i telgrafî teblîğ kılınmıştır:
Bu gece verilen malûmât üzerine İkinci Kolordu'dan gayrisine Ergene üzerine çekilmek
emri verilmiştir. İstikâmet-i hareketleri karârgâh-ı umûmînin tensîbine muvâfıktır. Yalnız
birinci Kolordu'nun yarınki hareketi farklıdır. On altıncı Kolordu mevcûd değildir. Bir kısmı
üçüncüye iltihâk etti. Bir kısmı da burada olup Çerkesköyü'ne gidecektir. Süvârî fırkasının
sağ cenâha alınması bizce münâsib görülmeyip müstakil livânın sağa alınması ve fırkanın
solda kalması emri verilmiş idi. Şimdi tadîlen tarafınızdan da böyle yapılması emrolunmuştur.
İkinci Kolordu'ya gelince Vize'ye yaklaştırılmıştır. Tabîrinden karârgâh-ı umûmîden emir
almış olduğunâ zâhib oldum. Ayrıca emir vermeyip karârgâh-ı umûmi emrine tâbi olduğunu
bildirdim. Ancak mezkûr kolordunun Karaağaç'tan Çongre tarîkiyle Müsellim'e gitmek
vazîfesini yapamayacağına kanâatim vardır.
Turgûd Paşa şu aralık bir fırkasıyla Lüleburgaz'da bulunması ve bu bâbda verdiğim
müteaddid telgraflar meseleyi size îzâh eder.
Ordunun harekâtına dâir orduya emir verilmek ve ordu karârgâhından da kolordulara
bildirilmek tamâm bir günlük vaktin ziyâına bâdî oluyor. Karârgâh-ı umûmice harekât-ı
harbiye bizzât idâre edilecekse o emrin doğrudan doğruya ordulara verilmesi ve bize malûmât
verilmekle iktifâ edilmesi daha makûl olur.
Başkumandan Vekîli
Birinci Ferik Nazım[104]
İşbu telgrafnâme makine başında alınmakda iken cereyân-ı muhâbereden ve silsile-i mütâlaâttan üç
kolordu kumandanının müttehiden ordu emri hilâfında Ergene üzerine yürüyüşten sarf-ı nazarla
Karaağaç hattında kalmaya karar verdikleri anlaşılıyor idi.
Ordunun Ergene'ye ric'ati ve burada Bulgarların hücûmuna mukabele edilmek üzere muhârebenin
kabûlü mecbûrtiyetini müstelzim olan esbâb ve mütâlaât büyük karargâh-ı umûmîde dahi hüküm-
fermâ bulunduğundan vaziyet-i harbiyenin îcâbât-ı katiyesinden olan bir kararın kuvveden fiile ihrâcı
hakkında kolordu kumandanları tarafından der-meyân olunan muhâlefet esâsen büyük karargâh-ı
umûmîye dahi taalluk etmekte idi. Binâenaleyh müşârun-ileyhime makine başında: "Şark Ordusu
ordu emrini vermiştir. İcrâsını kat'iyyen taleb eder. Büyük karârgâh-ı umûmînin aynı fikirde
olduğunu bilmeniz lâzımdır." tarzında cevab verilerek muhârebe kat' edilmiştir.
Şark Ordusu'nu terkîb eden Birinci, İkinci, Dördüncü ve On yedinci kolorduların kuvâ-yı mecmûası
altmış bini tecâvüz etmiyor idi. Karmakarışık bir hâlde toplanarak Üçüncü ve On altıncı kolorduların
efrâdından terekküb eden Vize'deki kuvvetin kabiliyet-i harbiyesi esâsen şâyân-ı itimâd
bulunmadığından muhârib olarak elde elli binden fazla bir kuvvet mevcûd değil idi. Hâlbuki bugün,
yarın ileri taarruzuna ihtimâl verilen Bulgar ordusunun lâ-akal beş fırkası yani tahmînen yüz bin
mevcûdunda bulunması muhtemel iken iki misli bir tefevvuka karşı Karaağaç hattı gerisinde ve
evvelce hâzırlanmamış bri mevzide alel-acele meydân muhârebesinin kabûlü hiçbir vakitte teemmül
ve tefekkür edilmiş bulunmadığından ordu emrine kolordu kumandanları tarafından der-meyân olunan
muhâlefet bit-tabi mesmû olamazdı. Esâsen müşârun-ileyhim tarafından bu bâbda der-meyân olunan
sebeplerden birisi perâkendelerin celbi ve geride bırakılan birçok top, makine vesâirenin
kurtarılması keyfiyetinden ibâret ise de Birinci, İkinci ve Dördüncü kolorduların yollar üzerinde
şimdiye değin toplanamayacak kadar külliyetli top ve mühimmât terk ettikleri hakkında malûmât
vürûd etmediği gibi diğer kıtaâtın 13 Teşrîn-i evvel akşamı Lüleburgaz civârında toplandıkları alınan
raporlar meâlinden münfehim olmuş ve bu bâbda vaziyetin ciddiyet ve vehâmeti nazar-ı dikkate
alınarak kolorduların yürüyüşe hazırlanmaları bâ-telgraf bildirilmiş idi. Yollarda kaldığı beyân
olunan top ve mühimmâtın en büyük kısmı Üçüncü Kolordu'ya âid olup bu da Kırkkilise-Kavaklı-
Babaeski caddesi üzerinde On yedinci Kolordu tarafından çıkarılan müfrezeler tarafından
toplattırıldığı evvelce nakledilen On yedinci Kolordu'nun telgrafnâmelerinden münfehim olmakta idi.
Dördüncü Kolordu'ya gönderilmiş olan haber zâbitinin verdiği malûmâta nazaran 13 Teşrîn-
i evvel 328 akşamına kadar Pınarhisar-Kırkkilise-Yenice hattının cenûbundaki mıntıkada
düşmandan eser olmadığı ve kolordu kıtaâtının harekete kâdir olmadıkları marûzdur.
İşbu telgrafnâmeyi müteâkib âtiyü'z-zikr cevâb vürûd etmiştir:
Saat on bir râddelerinde Kırkağaç cihetlerinden şiddetli tüfenk ateşi başladı. Saat on ikide
top sesleri işitildi. Buradan edilen tarassuddan İkinci Kolordu'ya mensûb olup Karaağaç'ın
cenûb-i garbîsindeki sırtlarda ahz-ı mevzi etmiş olan bir bataryamızın Karaağaç'ın garbındaki
ormancık üzerine ateş etmekte olduğu müşâhede edildi. Düşmanın topçu mevzii görülmüyor,
arasıra endaht ettiği şarapnellerin bizim bataryamız ilerisinde patladığı görülüyordu. Saat on
iki, dakîka otuzda top sesleri seyrekleşti ve daha ziyâde şimâlden gelmeye başladı. Şimdi
nerelere top atışı yapılmakta olduğu anlaşılmıyor. Piyâde ateşi olanca şiddetiyle devâm
ediyor. Birinci Kolordu henüz harbe iştirâk etti. Vaziyet henüz taayyün etmedi. Birinci
Kolordu karşısında şimdilik bir kuvvet görülmüyor ve Dördüncü Kolordu'nun mukâbilinde
evvelce bildirilen süvârî alayından başka bir kuvvet yoktur. Dördüncü Kolordu kıtaâtı
Lüleburgaz şarkında topludur. On ikinci Fırka sol cenâhımızın temînine memûr edilmiştir.
Diğer kıtaât ahvâlin taayyün etmesine ve Birinci Kolordu'nun hareket eylemesine intizârda
bulunuyor.
Bunu müteâkib Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'ndan dahi âtiyü'z-zikr telgrafnâme geldi:
İkinci Kolordu'nun muhârebeye tutuşmasına nazaran ciddiyet kesb etmesi muhtemel olan
muhârebenin şimdi bulunulan hatta kabûl edilmesi îcâb eder. Böyle bir hâlde Birinci ve
Dördüncü kolorduların İkinci Kolordu ile tevhîd-i hareket etmeleri ve Üçüncü ve On yedinci
Kolorduların dahi İkinci Kolordu'nun sağında bu muharebeye iştirâk etmeleri iktizâ eyler.
Buna nazaran taraf-ı âlîlerinden tekmil kolorduların tevhîd-i harekâtına himmet eylemesi
tavsiye olunur.
Gâyet müsta'celdir.
Bugün kable'z-zevâl saat on birde Karaağaç Köyü'nün garbında bulunan dördüncü fırka
dümdârı düşmanla müsâdemeye başlamıştır. İlerlemiş olan düşman, dümdârda bulunan on
birinci alay tarafından geriye püskürtülmüştür. Şimdilik düşmanın iki bataryası ile bir alayı
kadar piyâdesi müsâdeme etmektedir. Bir alay ve bir batarya ile bu dümdâr takviye
olunmuştur. Pınarhisar cihetinde henüz bir şey görünmüyor. Keşif kollarından da henüz haber
alınamadığı marûzdur.
İkinci Kolordu kıtaâtıyla düşman arasında vukûa gelen muhârebe hakkında vürûd eden bâlâya
menkûl raporlardan başka süvârî fırkasından vürûd eden haberler dahi düşman hakkında malûmât-ı
âtîyi ihtivâ ediyordu:
Düşman piyâdesi garben Talan'dan şimâlden ise Yovanköyü'nde ve Kavakdere köyünün bulunduğu
ormanlığın cenûb kenârında ve Yeniköy şark sırtlarında görülmüştür.
Bugün bade'z-zuhr saat dörtte Tatarlı Çiftliği civârında bir alay kuvvetinde piyâdesi görülmüştür ve
saat beşte Saranlı Çiftliği'ne doğru iki düşman süvârî alayı gelmiştir.
Bugün akşama kadar vürûd eden malûmâttan Alapya ve Yovanköyü arasında düşman kıtaâtıyla
temâs hâsıl olduğu süvârî fırkası tarafından vukû bulan muhârebe dolayısıyla yarın tekmîl cebhe
imtidâdınca muhârebenin tekrâr başlaması ihtimâli nazar-ı dikkatten dûr tutulamayacağından âtiyü'z-
zikr ordu emri verildi:
1- Dün Karaağaç'ın garb sırtlarında bir alay piyâde kuvvetinde bir düşman müfrezesiyle
İkinci Kolordu kıtaatı arasında muhârebe olmuş ve Türk Beyi garbında dahi düşmanın iki alay
piyade ve iki batarya kuvvetinde diğer bir müfrezesi görülmüştür. Ayvalı civârında dahi
düşmanın bazı süvârî bölükleri zuhûr ederek tard edilmiştir.
2- Düşmanın taarruzu hâlinde ordu bulunduğu Karaağaç deresi şarkındaki mevzide düşmana
mukâbele edecektir.
3- İkinci Kolordu Karaağaç'ın şark sırtlarında bir mevzi tutacaktır. Pınarhisar-Osmancık
hattını keşfettirecektir.
Birinci Kolordu: İkinci Kolordu'nun sol cenâhından itibaren Türk Beyi'nin tarafeyninde ahz-
ı mevzi edecek, bir fırkasını ikinci kolordunun sağ cenâh gerisinde ihtiyâtta bulunduracaktır.
Osmancık-Yeniköy hattını keşfettirecektir.
Dördüncü Kolordu: Birinci Kolordu'nun sol cenâhından itibâren Lüleburgaz-Karışdıran
yolunun tarafeynindeki sırtları işgal edecektir. Yeni Mahalle-Babaeski istikâmetlerini
keşfettirecektir. Bir fırkasını ihtiyât-ı umûmî olmak üzere Sakızköy'de ordu kumandanının
emrine hâzır bulunduracaktır. Sol cenâhını bir ihtiyâtla dâimâ setrettirecektir.
4- Müstakil Süvârî Fırkası: Pınarhisar-Babaeski mıntıkasını keşfedecek ve düşmanın sağ
cenâh müntehâsının hangi istikâmetten geldiğini behemehâl öğrenecektir.
5- Onyedinci Kolordu: Yarın sabah saat sekizde Uzunhacı'dan hareketle Mestanlı-Tatarlı
üzerinden Tatarlı'nın dört kilometre şimâl-i garbîsine gelecektir.
6- Üçüncü Kolordu: Vize-Pınarhisar caddesini setredecektir.
Vize-Kırkkilise ve Vize-Ayvacıköy istikâmetlerini keşfettirecektir.
7- Ordu karârgâhı yarın sabah saat altıda Sakızköy'de bulunacaktır.
Sûret-i Teblîğ
Birinci, İkinci, Üçüncü, Dördüncü kolordular ile süvârî fırkasına telgrafla ve on yedinci kolorduya
jandarma ile.
İşbu ordu emrinin tahrîrinde nazar-ı dikkatte tutulan esâs cebhenin İkinci, Birinci, Dördüncü
kolordulara mensûb fırkalar tarafından müdâfaa edilerek düşmanın ihâtasına marûz ve en ziyâde zaîf
bulunan Karaağaç civârındaki ordu sağ cenâhının dahi Birinci Kolordu'dan ifrâz olunacak Üçüncü
Fırka ile On yedinci Kolordu tarafından setr ve temînden ibâret idi. Cebhe ise esâsen imtidâdına
nazaran bil-mecbûriye zaîf bir sûrette işgâl edilmiş bulunduğundan muhârebenin cereyânı esnâsında
takviyesi lüzûmu tezâhür edecek nukâta imdâd ve muâvenette bulunmak üzere Sakızköy civârında bir
fırka kadar ayrıca bir ihtiyât dahi ifrâz edilmişir.
On yedinci Kolordu'nun bütün askere istirâhat vererek yarın Uzunhacı'dan hareketi mukarrer
bulunduğu mezkûr kolordu kumandanlığından alınan bir raporda ifâde edilmiş olduğundan yarın
zuhûru muhtemel olan bir muhârebeye dahi bir kolordunun iştirâki mümkün olamıyor idi.
Binâenaleyh yarın zuhûru melhûz olan muhârebede ordu sağ cenâhının setr ve temîni yalnız bir
fırkaya muhavvel kalıyor idi. Her ne kadar Vize cihetinde Üçüncü Kolordu'ya mensûb olarak
toplanan kuvvetin Vize-Pınarhisar yolunu setr ederek ordu sağ cenâhının bir dereceye kadar
emniyetine hâdim olması teemmül ve keyfiyet Üçüncü Kolordu'ya bildirilmek üzere büyük karârgâh-ı
umûmîye de işâr edilmiş ise de Üçüncü Kolordu kumandanından âtîdeki telgrafnâme bu husûstaki
ümîdi dûçâr-ı zaaf eylemiştir.
Karaağaç civârında bugün İkinci Kolordu'nun harbe başlamış olmasına nazaran ordunun sağ
cenâhını temînen yarın harbe iştirâk için Başkumandanlık Vekâleti'nden telakkî olunan emr-i
telgrafî üzerine Üçüncü Kolordu sekiz taburdan müretteb bir fırka hâlinde yarın ales-sabah iki
kol üzerine Pınarhisar ve Çongre istikâmetinde hareket edecek ise de henüz iâde-i kuvvet ve
intizâm eylemeden techîzât ve vesâit-i nakliyenin nâ-tamâm olduğu ve iâşenin taht-ı temîne
alınmadığı bir hengâmda harbe girişmek pek mûcib-i teennî olduğu gibi düşmanın her
tarafından top sesine koşacak kuvvetine karşı kolordunun perâkende bir hâlde bulunan kuva-yı
sâiresinden istifâdesi mümkün olamayacağından netîce mûcib-i endîşe görünmektedir.
Harb'de istihsâl-i zafer neferden başkumandana kadar her şahsın mazhar olacağına
kanâat ve bu kanâati dâiresinde tekmîl kuvvetini istihsâl-i maksad uğrunda sarf eylemesi
mümkündür. Bil-cümle ashâb-ı merâtibin nokta-i nazarı dâimâ ileri gitmek olmalıdır.
Hiçbir kıta kumandanı mâ-fevkinden emir almaksızın mevziini terk edemez. Geriye
gidilmek veyahud bulunduğu mevzii terk etmek için behemehâl ordu kumandanından ve
kolordu kumandanı da başkumandandan emir almak mecbûriyet-i katiyesindedir. Bunun
hilâfında olarak ric'at emri veren kumandan herhangi rütbede olursa olsun en ağır cezâ ile
mücâzât edilecek ve mevziini terk eden, firâr eden efrâd hemen kurşuna dizilecektir.
Âmirler bulundukları mevkii terk ile firâr eden efrâd üzerine endaht icrâsına mezûndurlar.
Bunun bil-cümle kıtaâta teblîğ ve tefhîmi mütemennâdır.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
İşbu emirnâme-i telgrafî kuvve-i umûmiyenin iki orduya taksîmiyle bu iki ordunun Şark Ordusu
Kumandanlığı tarafından idâresini mübeyyin bulunuyor idi. Filhakîka ordunun heyet-i umûmiyesi sağ
cenâhta Üçüncü, On sekizinci kolordular ile sol cenâhta İkinci, Birinci ve Dördüncü Kolordulardan
yani altı kolordudan müteşekkil bulunarak Pınarhisar'dan itibâren otuz beş kilometreyi mütecâviz
cebhe üzerinde yayılmış bulunuyor idi. Bu kadar kuvvetin süvârî fırkasıyla beraber bir karârgâh
tarafından idâresindeki müşkilât müstağnî-i izâh bulunduğundan iki orduya taksîmi zarûret-i ahvâl
mukteziyâtından idi. Şu kadar ki bu iki ordunun alel-acele esnâ-i muhârebede teşkîli ile her bir
orduya karârgâh teşkîlâtından mahrûm iki kumandanın ismen tayîni ve bu iki kumandanın şahıslarının
Şark Ordusu Karârgâhı'na rabtı, husûsuyla Dördüncü Kolordu kumandanının ordu sol cenâhının emr-i
kumandasıyla tavzîfi gayr-i mümkün idi. Muhârebe meydânında alel-acele karârgâh teşkîlâtının
tanzîmi adem-i imkânından dolayı teşkîl etmiş ordu karârgâhları tarafından bu iki ordu grubunun
idâresi en basit ve en ziyâde muvâfık-ı hâl ve maslahat bulunduğundan kemâ-fis-sâbık İkinci, Birinci
ve Dördüncü kolorduların Şark Ordusu Karârgâhı tarafından idâresiyle sağ cenâhta bulunan On
yedinci, On sekizinci ve Üçüncü kolorduların dahi büyük karârgâh-ı umûmî tarafından idâresi
muktezî idi. Zâten vesâit-i muhârebe-i fenniyenin fikdânı dahi kuvve-i umûmiyenin ikiye inkısâmıyla
işbu kısımların bir kumandan tarafından idâresini gayr-i mümkün kılıyor idi.
Saat on birde Üçüncü Kolordu kumandanı tarafından ber-vech-i âtî telgrafnâme keşîde kılınmıştır.
Gâyet Müsta'celdir.
Bu sabah saat beş buçukta dokuz tabur piyâde ve beş batarya toptan mürekkeb müretteb bir
fırka Cemâl Bey kumandasıyla Vize-Pınarhisar istikâmetine ve sekiz taburla üç cebel
bataryasından mürekkeb diğer bir fırka Hasan İzzet Bey kumandasıyla Vize-Çongre
istikâmetine sevk olunmuş ve saat bir buçukta Fuâd Ziyâ Bey kumandasında olarak sevk
edilmiş, dokuz tabur ve altı batarya toptan mürekkeb bir fırka da sağ kolu takîb etmek üzere
sevk olunacaktır. Mütebâkî kuvvet ile Vize'de bir ihtiyât fırkası teşkîl olunup Şükrü Bey
kumandasına tevdî edilecektir. Taburlarımızın mevcûdu zaîf, ancak bir günlük cebhânemiz
vardır. Top cebhânesinin imlâsı için edevât-i imlâiye olmadığından mutlak memlû olarak
gönderilmesi lâzımdır. Pınarhisar'dan ilerleyen zaîf düşman kuvvetine karşı "Pazar"
karakolunun ilerisinde ateş açılmıştır.
Sağ cenâh müntehâsında bulunan Üçüncü Kolordu kuvvetinin On sekizinci Kolordu'ya mensûb
taburlarla takviye edilerek heyet-i umûmiyenin yirmi altı tabur piyâde ile on bir sahrâ ve üç cebel
bataryasından ibâret bir kuvvete bâliğ olduğu anlaşılıyor idi. Mevziin sağ cenâhının zaafiyeti öteden
beri nazar-ı dikkatten dûr tutulmamakta iken Üçüncü Kolordu kıtaatının takviyesi yüzünden bu zaaf
ber-taraf edilmiş ve bu cenâhın temîni emrinde oldukça mühim bir kuvvet cem ve izhâr edilmiş
bulunması Şark Ordusu karârgâhına daha ziyâde emniyet-bahş olmuştu. Yalnız On yedinci
Kolordu'nun bugün muhârebeye iştirâk edememesi meselesi bit-tabi mûcib-i tesîr oluyor idi.
Saat bir buçuğa doğru muhârebe bilhâssa İkinci Kolordu'nun cebhesi ilerisinde kesb etmeye
başladı. Birinci Kolordu'nun cebhesi ilerisinde ise vaziyet mûcib-i memnûniyet bir hâlde devâm
etmekte idi. Yalnız Dördüncü Kolordu'nun cebhesindeki ateşlerin heft ve betâetinden düşmanın bu
cihetteki kuvvetinin pek cüz'î mikdârda olduğu anlaşılıyor idi.
Muhârebenin Karaağaç civârında ve ordunun cenâhı hizâsında kesb-i şiddet ederek sol cenâhta ve
Lüleburgaz tarafında düşmanın ilerlemeyerek Dördüncü Kolordu'nun kuvâ-yı cüz'iye tarafından işgâl
ve düşman kuvâ-yı külliyesinin Türk Beyi ve Karaağaç cihetlerine sevk ve tahrîk edildiğini işrâb
eylemekte bulunuyordu. Dördüncü Kolordu'nun sol cenâhta nisbeten serbest bulunmasına nazaran
muhârebenin tarz-ı cereyânına göre kuvvetiyle ya Saranlı Çiftliği'ne doğru bir kısım asker ile ileri
taarruzu veyahud kolordu kısm-ı küllîsinin ordu sağ cenâhında istimâl edilmek üzere Sakızköy'e celbi
muktezî idi. Bu ikinci sûret-i hâl Lüleburgaz-Çorlu caddesini Bulgarlara karşı açık bırakmağı mûcib
olacağından bu sûretle Dördüncü Kolordu kısm-ı küllîsinin işgâl ettiği mevkiden Sakızköy'e celbi
tenzîb edilmeyerek yalnız düşman kuvvetlerini Lüleburgaz tarafına celb ederek dolayısıyla Birinci ve
İkinci kolordulara suhûlet bahşolmak üzere Saranlı Çiftliği'ne doğru taarruz meselesine karâr
verilmiş ve keyfiyet ol vechile Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'na teblîğ edilmiş idi.
Bu aralık vürûd eden haberler İkinci Kolordu cebhesindeki muhârebenin son derece kesb-i şiddet
ederek Dördüncü ve Beşinci fırkaların pek ziyâde tazyîk altında bulunduklarını ve sürat-i mümkine
ile kuvâ-yı imdâdiye izâmı lüzûmunu mübeyyin bulunuyorlar idi. Ordu ihtiyâtı olarak yine Sakızköy'e
sevki ordu emriyle bildirilen Çanakkale Fırkası'nın Karaağaç istikâmetinde sevki mecbûriyeti tezâhür
etmeye başladı. Maatteessüf el'ân Çanakkale Fırkası Sakızköy civârına muvâsalat etmemiş
bulunduğundan bu fırkanın derhâl İkinci Kolordu cebhesine sevki mümkün değil idi. Herhâlde İkinci
Kolordu'nun kendi sağ cenâhı gerisinde ifrâz ettiği beş tabur kuvvetindeki ihtiyâtını sarf etmek
mecbûriyetinde bulunduğu anlaşılıyor idi. Bir cihetten Çanakkale Fırkası kumandanına Karaağaç
istikâmetinde tesrî-i hareketi için emir zâbiti vâsıtasıyla teblîgatta bulunulduğu gibi Birinci Kolordu
kumandanına da âtiyüz'z-zikr emir gönderildi:
İkinci Kolordu'nun sol cenâhında bulunan Dördüncü Fırka düşman tarafından şiddetli tazyîk
altındadır. Çanakkale Fırkası Karaağaç'a sevk edilmiştir. Vürûduna kadar Birinci Kolordu
kıtaâtı tarafından imkân dâhilinde muâvenet edilmesi.
Cereyân-ı hâlde İkinci Kolordu Kumandanlığı'na dahi malûmât verilerek Çanakkale Fırkası'nın
Karaağaç istikâmetinde sevk olunduğundan lâkin bu'diyet-i mesâfe cihetiyle bir buçuk saatten evvel
bu fırkanın vusûlü mümkün olamayacağından muâvenet için Birinci Kolordu'ya dahi teblîğ-i keyfiyet
edilmiş olduğu bildirildi. Bu esnâda Çanakkale Fırkası'ndan âtideki rapor vürûd etti:
Te'hîr hareketinin muvaffakiyetle devâm eden harbin netîcesine sû-i tesîr edebileceği binâenaleyh
tesrî-i hareket edilmesi lüzûmu cevâben bildirildi. Saat üçü kırk geçiyor idi.
Muhârebe hattının heyet-i umûmiyesinde bir iyilik müşâhede olunmaya başladı. Sûret-i âtîye
nakledilen ordu emri kaleme alınarak kolordu kumandanlarına gönderildi:
1- Bugün icrâ edilmekte olan muhârebe inşâallâhu Teâlâ bu akşama kadar muvaffakiyetle
hitâma erişecektir. Muhârebe akşamı alel-ekser sahte gece hücûmlarıyla Osmanlı Ordusu'nun
safları arasında panik tevlîd ederek ilkâ-yı dehşet etmek öteden beri İslav kavimlerine mahsûs
bir âdettir. Geredeli muhârebesinde zuhûra gelen acı hâdisenin tekerrürüne meydân vermemek
için gece bil-cümle kıta kumandanlarının ilk hatta efrâd arasında bulunmaları ve efrâdın dahi
süngü takılı olarak son derece müteyakkız bulunması lâzımdır. Herhangi kıtada panik zuhûr
eder veya geceleyin efrâd muhârebe hattını terk ederek geri gelir ise o kıtaya mensûb olan
kumandanlar müteselsilen mesûl olacaklardır.
2- Kolordular mevcûd telefon malzemeleriyle bu akşam Sakızköy'de karârgâh ile râbıra
hâsıl edeceklerdir.
3- Muhârebenin hitâmındaki vaziyeti ve cereyân eden ahvâli kolordular bir emir zâbiti ile
Sakızköy'deki ordu karârgâhına bildireceklerdir.
Dördüncü Fırka nezdindeki muhârebeye âid âtiyü'z-zikr rapor memnûniyet-bahş malûmâtı muhtevî
idi:
Karaağaç'ın şark sırtlarındaki mevzi müdâfaasında Dördüncü Fırka dün ve bugün kemâl-i
metânetle sebât ediyor. Ancak bu dakîkada topçuya ve piyâdeye fıkdân-ı vesâit dolayısıyla
vaktiyle cebhâne yetiştirilmek imkânı bulunamıyor. Alel-husûs şimdi muvâsalat eden topçu
cebhânesine kapsülü bozuk mermiler zuhûr etmekte olduğunu topçular haber vermiştir. Bu
dakîkada sol cenâhımdaki On ikinci Alay'dan alınan haber düşmanın ric'atini mübeşşir idi.
Topçu cebhânemizi bataryalarımıza yetiştirebilirsek imdâd-ı Bârî, muvaffakıyet-i
kumandanîleriyle zafer bizdedir.
İkinci Kolordu kumandanından vürûd eden rapor dahi ber-vech-i âtî nakledilir:
1- Dördüncü ve Beşinci Fırkalar kemâl-i şiddetle muhârebeye devâm etmektedir. Bir aralık
Dördüncü ve Beşinci Fırkalar imdâd istedi. Merkez gerisinde bulunan istihkâm taburuyla
Kastamonu Fırkası'ndan bir tabur Dördüncü Fırka'ya, kezâ Kastamonu Fırkası'ndan iki tabur
Beşinci Fırka'ya gönderildi. 400 rakımlı tepenin cenûbunda bulunan Üçüncü Fırka'ya da
Beşinci Fırka'nın sağ cenâhından ilerlemesi teblîğ edildi. Şimdi Beşinci Fırka erkân-ı
harbinden gelen haberde imdâd olarak gelen taburlardan birisinin hatt-ı harbe girmesiyle
vaziyetin düzeldiği ve diğer taburun geride beklemesi lâzım geldiği bildiriliyor.
2- Soğucak cihetlerinde top sesleri devâm ediyor.
3- Cebhâne arabalarımız geldi. Birinci ve Dördüncü kolordular cebhâne husûsunda yardım
istedi. Fakat topçu mermisi pek azdır. Lüleburgaz'a sevk edilen arabalar bu gece
dönemeyecektir. Topçu cebhânesi gönderilmesi istirhâm olunur.
4- Beşinci Fırka ile Üçüncü Fırka arasındaki mesâfe pek ziyâde olduğundan Kastamonu
Fırkası'ndan üç taburla bir batarya merkez gerisinde ihtiyâttadır.
Esâsen Kastamonu Fırkası'nın atlı taburu bu havâlîdedir.
Bunu müteâkib vürûd eden diğer bir rapor sûreti dahi âtîde nakledilmiştir:
1- Vaziyette büyük bir tebeddül yoktur. Avn-i Hak'la muvaffak olacağımızı ümîd ederiz.
2- Cebhâneye ve bilhâssa topçu cebhânesine eşedd ihtiyâcımız vardır.
3- Üçüncü Fırka karşımızdaki düşmanın soluna ilerlemeye başlamıştır.
4- Soğucak cihetindeki muhârebe yarım saatten beri pek şiddet peydâ etmiştir.
Saat dördü geçiyor idi. Karaağaç tarafındaki top ve tüfenk ateşleri tekrâr iştidâd etmekte idi. Erkân-
ı Harbiye reîsi ve birkaç erkân-ı harb zâbiti ile beraber bu cihetteki muhârebe hakkında bizzât
müşâhedâtta bulunmak üzere Karaağaç'a hareket olundu. Bu sırada idi ki Dördüncü Kolordu'nun
âtîdeki raporu Sakızköy civârındaki Höyük'e vürûd etmiştir:
Bu rapora cevâben İkinci Kolordu'nun cebhesinde ve sol cenâhında muhârebenin pek ziyâde kesb-i
şiddet etmiş bulunmasından dolayı Çanakkale Fırkası'nın ve cihetten muhârebe hattına sevk edildiği,
binâenaleyh bu fırkanın Dördüncü Kolordu'ya iâdesinin adîmü'l-imkân bulunduğu karârgâhta bulunan
Erkân-ı Harbiye ümerâsından biri tarafından kaleme alınarak gönderilmiştir. Çünkü ben Dördüncü ve
Beşinci Fırkalar nezdine gitmiş idim.
Saat dört buçuk râddelerine Karaağaç'ta bulunan Dördüncü ve Beşinci fırkaların muhârebe hattının
gerisine muvâsalat olundukta (olunduğunda) bu iki fırkaya mensûb kıtaâtın muhârebe hattını terk
ederek heyet-i umûmiyesiyle geriye doğru firâr etmekte bulundukları, birçok toparlaklardan[109]
mürekkeb uzun bir araba kolunun dahi geri gitmekte olduğu görüldü. Bu esnâda Dördüncü Fırka
Kumandanı Miralay Necîb Bey ve Kaymakam Muhiddîn Bey askeri yüz ileri ittirmek için çalışıyorlar
idi. Beşinci Fırka'nın başında ise kimse yok idi. Maiyyetimde bulunan Erkân-ı Harbiye zâbitânıyla
beraber sarf edilen mesâî netîcesinde askerin bir kısmını geri çevirerek tekrâr muhârebe hattına doğru
sevk etmek mümkün oldu. Lâkin o sırada takarrüb etmekte bulunan zulmetten bil-istifâde koşarak firâr
eden efrâdın kısm-ı azamını geri çevirmek mümkün olamıyor idi. Bu esnâda Çanakkale Fırkası
kolbaşısıyla Karaağaç'a takarrüb etmekte idi. Dördüncü ve Beşinci fırka askerinin firârı yüzünden
muhârebe hattında husûle gelen boşluk dolayısıyla baş gösteren tehlike ve vehâmetin bir an evvel
izâlesi maksadıyla derhâl Çanakkale Fırkası kumandanına geceleyin muhârebe hattında irâe olunan
mahallerin hemen işgâli emrolundu. Saat beşi geçiyor idi. Bu anda kırk beş arabalık topçu cebhânesi
vürûd etmiş bulunduğundan yirmi beş arabası İkinci Kolordu'ya ve yirmi arabası dahi Birinci
Kolordu'ya gönderildi. Bundan sonra muhârebe hattından tebâüd olunarak akşam altı râddelerinde
Sakızköy'de bulunan ordu karârgâhına avdet edildi.
16/17 Teşrîn-i Evvel Vukuâtı
Bir saat sonra köye gelen Dördüncü Fırka Kumandanı Necîb Bey Dördüncü Fırka'nın dağılarak
efrâdın firâr ettiğini ve bin kadar efrâdın muhârebe hattının gerisinde toplattırıldığını ve
zâbitânın esnâ-yı leylde askeri toplamakla meşgûl bulunduklarını ifâde eyledi.
Beşinci Fırka kumandanından bir haber alınamıyor idi. İkinci Kolordu kumandanının mevkii
mechûl olduğu gibi kendisine muhârebe meydânında dahi tesâdüf edilememiş idi.
Herhâlde yarınki muhârebede Dördüncü ve Beşinci fırka kıtaâtı tamâmen madûm ve yalnız taze
asker olarak muhârebe hattına sevk edilen Çanakkale Fırkası var idi. Hâlbuki bu fırkanın da
yarınki muhârebe için ne dereceye kadar emniyet bahşolabileceği mechûl idi.
Nısfu'l-leyle yakın İkinci Kolordu kumandanının âtiyü'z-zikr raporu vürûd etti:
1- Akşam saat dörde kadar muhârebemiz her tarafta gâyet iyi, târih-i harbe en parlak bir
sahîfe ilâve eyleyecek sûrette devâm etmiş ve düşman defaatle münhezimen ric'at ve avdet
eylemişti.
2- Saat üç buçuğa kadar cebhemizde Dördüncü, Beşinci fırkalar kâmilen ve Kastamonu
Fırkası'ndan üç tabur birinci hatta yine Üçüncü Nizâmiye Fırkası bizim sağımızdan düşmanın
solunu ihâtaya yeni başlamış ve Birinci kolordudan bir iki tabur bize takarrüble düşmanı
kâmilen tarda iştirâken teşebbüs eylemiş, Kastamonu Fırkası'ndan üç taburlu bir batarya
merkez gerisinde ihtiyât-ı umûmîde kalmış idi.
3- Saat üç buçuğa kadar fırka kumandanlarından, düşman ric'ate başlıyor diye iki defa rapor
almıştım.
4- Saat dördü on geçe en emîn olduğumuz bir zamanda hakîkati anlaşılamayan mahûd
panik vürûda getirilerek bütün hatt-ı muhârebemizin yüz geri etmiş olarak karışık ve
perîşân ve kısmen de toplu bir hâlde ric'at ettikleri görüldü. Her iki fırka âdetâ bütün
kuvvetiyle geri çekilmeye ve bütün toplarımızı hatt-ı harbde terk ile zâbitân ve efrâd
kaçmaya başladı.
5- Bu hâli görünce karârgâh memûrînini ve süvârisini koşturarak firârîleri çevirmeye ve
dönmeyenleri vurmaya, öldürmeye memûr ettim. Görünmeyen nukâttan savuşmuş olan
birkaç yüz kişiden ve yaralılardan mâadâ cümlesi çevrildi. Tekrar hatt-ı harbin gerisindeki
vadiye sevk edildi. Fırka kumandanlarına da şu emir verildi:
"Kâffe-i kuvvetlerini celb ve cem edip mutlaka eski hatt-ı muhârebeyi tutacaklar ve
topları elde edecekler ve şâyed düşman mevzie çıkmış ise bütün mevcûdla üzerine atılıp
tard edeceklerdir. Ya kolordu kâmilen mahv olacak veya bulunduğu mevziden bir karış geri
çekilmeyecektir."
Bu emir gönderildiği zaman karanlık basmış idi. İhtiyâttan bir taburu da müdâfaa mevziine
gönderdim. Diğer bir taburla bataryayı himâye mevziine tayîn ile firârîlerin kaçmasına
mümânaata memûr ettim.
6- Umûm zâbitân ve efrâdı hatt-ı müdâfaaya doğru çevirmiş, sürmüş olduğuma emîn isem de
nereye kadar gittiklerine ve hatt-ı müdâfaayı tamam tutup tutmadıklarına düşmanın mevzimize
çıkıp çıkmadığına dâair hâlâ fırkalardan hiçbir haber gelmedi.
7- Bütün bataryalarımızın cebhânesi âdetâ bitmiş ve bazısında pek az kalmış olduğu ve
önlerinde piyâdeler kaçınca topçu efrâdının da dağıldığı ve binâenaleyh pek noksân efrâd ve
hiç derecesinde cebhâne ile yarın bu topçuların muhârebe edebilmesi pek müşkil bulunduğu
marûzdur. İmkân bulabilirsem bütün iki alayın efrâd ve cebhânesi ile bir iki batarya teşkîline
çalışacağım.
8- Elde Üçüncü Fırka Kastamonu Fırkası'ndan iki taburla bir batarya ve nereye geldiğini
bilemediğim Çanakkale Fırkası mevcûddur. Yarın aynı hâl devâm etmez ve umûma sükûnet
gelmiş bulunursa bugünkü muvaffakıyeti idâme ve ikmâl eylemek mümkün olduğunu ümîd
eylerim.
9- Sabaha kadar topçu cebhânesi yetiştirilmesi müsterhamdır.
İkinci Kolordu Kumandanı
Şevket Turgûd
1- Bade'z-zevâl saat ikiden dört buçuğa kadar Birinci Kolordu cebhesiyle kısmen, Karaağaç
önünde düşman karmakarışık bir hâlde ric'at etmişken saat beş ve beşten sonra yeni takviye
kıtaaâtıyla beslenerek bir kısmı oldukları yerde kaldı. Cebhânenin tükenmek üzere
bulunmasından topçularımızın ateşlerini tasarrufa başlamaları ve bir kısmının susması tekrâr
düşmanın ilerlemesine yardım etti. Düşmanın ileri hareketine rağmen telefâtı çok ve kuvve-i
maneviyeleri herhâlde fenâ hâlde sarsılmıştır.
İkinci topçu alayımızla Uşak Fırkası'na merbût Birinci Topçu Alayı'nın İkinci Taburunun
cebhâneleri hemen tükenmiş gibidir. Kolordunun cebhâne ve erzâk kolları henüz vürûd
etmedi. Çorlu'ya vâsıl olmaları memûldür. Noksan olan cebhânenin Lüleburgaz istasyonundan
ikmâli için teşebbüs edilmiş ise de istasyonun ne dereceye kadar emniyet altında olduğu
malûm değildir. Mümkün ise Dördüncü Kolordu topçu cebhâne kollarından imdâd edilirse
her hâlde çok iyi olacaktır.
2- Akşam saat altıya doğru Karaağaç cihetinde muhârebe etmekte olan Dördüncü Fırka'nın
sıkıştığı haberi üzerine İkinci Fırkamızdan bir alay ile imdâd eylemiş ve bil-âhire sıkışıklığın
artmış olduğu haberi üzerine Simav redîf taburu dahi sevk edilmiştir.
3- Lehü'l-hamd vaziyet iyidir. Solumuzdan taarruza geçen Dördüncü Kolordu'nun şiddetle
ileri hareketi vaziyeti daha ziyâde tashîh eder ümîdindeyim.
4- Herhâlde pek mühim olan cebhâne meselesinin nazar-ı dikkate alınması husûsunu
istirhâm ederim.
5- Ben Türk Beyi şarkındaki sırtta ve Satıköy yolu garbındayım.
İşbu rapor meâlinden Birinci Kolordu'nun cebhesi önündeki ahvâlin pek müsâid olduğu anlaşılıyor
idi. Cebhâne fıkdânı malûm olduğundan guruba yakın vürûd eden cebhâneden yirmi araba bu
kolorduya gönderilmiş idi.
Bu gece Çerkesköyü'nde bulunan Başkumandanlık Vekâleti'nde âtiyü'z-zikr telgrafnâmeler vürûd
etti:
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Edirne'de on yedi saat devâm eden muhârebede düşman püskürtüldü. Yarın ordumuzun sağ
cenâhında Üçüncü, On yedinci ve On sekizinci kolordular müttehiden bugün mağlûb edilen
düşmana taarruza devâm ederek onu katiyyen perîşân edecekler. Böyle bir hâlde sol cenâhın
sebât etmesi katiyyen elzemdir.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Süvârî fırkasından taleb olunan keşfiyât hakkında dahi büyük karârgâh-ı umûmîden alınan
telgrafnâme âtiyü'z-zikr'dir:
Düşmanın kuvve-i külliyesiyle Edirne cihetine mi teveccüh ettiğini veyahud Şark Ordusu
karşısında mı bulunduğunu anlamak üzere Kırkkilise, Yenice, Edirne, Dimetoka
istikâmetlerine keşif bölükleri göndermesinin netîce-i keşfiyâtını büyük karârgâh-ı umûmîye
bildirmesinin Müstakil Süvârî Fırkası Kumandanlığı'na emir buyurulması mütemennâdır.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Aynı zamanda Birinci Kolordu kumandanına dahi haber gönderilerek muahharan kolordunun sağ
cenâhında ihtiyât olarak toplu bulunan Nişancı Alayı'nın dahi her ihtimâle karşı ihtiyât-ı umûmî
makamında Sakızköy'e sevki emredildi.
Bir müddet sonra Birinci ve Dördüncü Kolorduların cebhesindeki muhârebe dahi şiddet kesb
etmeye başladı. Dördüncü Kolordu fırkalarından birinin Karaağaç'a celbi husûsusun pek de mümkün
olamayacağı ilcâât-ı ahvâl ile anlaşılmakta idi. Filhakîka bu esnâda Dördüncü Kolordu'dan gelen
haberler bu cihetteki ahvâlin oldukça kesb-i ehemmiyet ettiğini bildiriyor idi. Saat biri geçerek
âtiyü'z-zikr rapor vürûd etti:
İzmit Fırkası karşısında evvelce bulunan bir alaydan başka diğer bir alay daha zuhûr ettiği
ve İzmit Fırkası'ndan iki alayın dağıldığı fırka-yı mezkûre kumandanlığından bildiriliyor.
Mevcûd toplara nazaran On ikinci Fırka karşısında lâ-akal bir livâ ve altı batarya düşman
kuvveti tahmîn ediliyor. Bu kuvvet On ikinci Fırkayı kısmen cebheden işgâl etmiş ve bir
kısmıyla da Lüleburgaz İstasyonu'na kadar ilerlemiştir. İstasyon, Lüleburgaz istasyon yolu
düşman elindedir. Elimize geçirdiğimiz kuvvetlerle bu cenâhın temînine muvaffak
olunabileceği de şüphelidir. Bu hâle nazaran kolordumuz muâvenete muktedir değil
muhtâcdır.
Bundan sonra Dördüncü Kolordu'nun vaziyeti gittikçe kesb-i nezâket etmeye başladı. Bir müddet
sonra âtîdeki rapor vürûd etti:
Kolordu Kumandanlığı'na
Lüleburgaz Şark Cenûbu Sırtlarından
İşbu rapor leffen takdîm kılındı. Tamâmıyla çevrilmek üzereyiz. Çekilmek için emrinize
şiddetle intizâr ediyorum.
Dördüncü Kolordu'nun geriye doğru çekilmeye başladığı şimdi haber alındı. Askerin serîan
yemeği yedirtilerek doğru maabatarya Yörüktepe şarkından 198 rakımlı tepeye varılacak
mevzi alınması ve Dördüncü Kolordu Kumandanlığı'na hemen bir zâbit gönderilerek
verilecek talîmâtın ahzı tavsiye olunur.
Sakızköyü'ün bir kilometre kadar cenûb-i garbîsinde bulunan Nişâncı Alayı Kumandanı Kaymakam
Osman Bey bizzat ordu karargâhı nezdine celb edilerek vaziyet hakkında tafsîlât-ı lâzıme verildiği
gibi vazîfesiyle işgâl edeceği mahal -Dördüncü Kolordu karârgâhının bulunduğu Çifte Höyükler'e
karşı bulunan sırtlar- irâe edilerek düşmanın Çifte Höyükler'i işgâli vukuunda Birinci Kolordu sol
cenâhının muhâfazası lüzûmu ber-tafsîl anlatıldı.
Saat dörde yaklaşıyor idi. Karaağaç tarafından Çanakkale Fırkası'nın heyet-i umûmiyesiyle
muhârebe hattını terk ederek dağınık bir hâlde geriye firâr etmekte olduğu görüldü. Bu zamanda
karârgâhın bulunduğu Höyük'e doğru takarrüb etmekte olan Birinci kolorduya mensûb bir süvârî
bölüğüne derhâl kılıç çektirilerek firâr eden efrâdı geri çevirtmek için arkalarından hücûm
ettirildiği gibi nişâncı alayından bir tabur dahi sevk edilmiş ve karârgâh maiyyetinde bulunan
süvârîlerin bir kısmı Süvârî Yüzbaşısı Nûreddin Efendi kumandasında olarak gönderilmiş ve
karârgâhtaki Erkân-ı Harbiye zâbitânının dahi mesâîsiyle Çanakkale Fırkası'nın tekrâr muhârebe
hattına sevki müyesser olmuştur. Bir müddet sonra İkinci Kolordu Kumandanlığı'ndan âtîdeki
rapor vürûd etmiştir:
Ordu Emri
Satıköy
1- Düşmanın Pınarhisar cihetindeki sağ cenâh grubumuza karşı olan sol cenâh kolu
bozulmuş ve geriye püskürtülmüştür.
2- Ordu yarın bulunduğu mevzide behemehâl düşmana mukâvemet ve sebât edecektir.
3- Ordu karârgâhı Satıköy garbında bugün bulunduğumuz mevkide bulunacaktır.
İşbu emrin bir sûreti orada mevcûd bulunan Birinci Ordu Kumandanı Yaver Paşa'ya, diğer bir
sûreti dahi İkinci Kolordu Kumandanı Şevket Turgûd Paşa'ya verildi.
Turgûd Paşa emri alarak vedâ edip kolordusuna avdet etmek üzere dışarı çıktı. On dakîka sonra
tekrâr içeriye girerek: "Kumandan Paşa Hazretleri, sebât için emir verdiniz ama tekmîl kolordu
dağılmıştır. Kıtaât kumandanları gelmiş, şimdi onlardan haber aldım. Bugünkü mevziin tekrâr işgâli
için yarın askeri toplayarak düşmana taarruz etmek lâzım geliyor. Bunu ise kolordu îfâ edemez" diye
ifâdede bulundu.
İkinci Kolordu kıtaâtının gurubdan sonra muhârebe hattını terk ederek dağıldıkları ve bu zamanda
muhârebe hattında hemen kimsenin bulunmadığı anlaşılıyor idi. Birinci Kolordu kumandanı hattâ daha
evvel kolordusuna geri çekilmesi için emir vermiş bulunduğundan gurubdan sonra Çanakkale
Fırkası'yla İkinci Fırka'nın birer birer muhârebe hattını terk ederek kısmen dağınık ve kısmen toplu
bir hâlde geri çekilmiş oldukları aynen tezâhür etti. Her iki kolordu kumandanı bizzat hâzır
bulundukları hâlde yarın mevzilerini muhâfaza edemeyeceklerini beyân ederek verilen emrin
icrâsında katiyen adem-i imkân gösteriyorlar idi. Her şeyden evvel bu iki kolordu askerinin geri
toplanarak sağ cenâhta muhârebe etmekte olan İkinci Şark Ordusu'nun vaziyetine icrâ-yı tesîr
etmeyecek vechile Soğucak Ovası'nın gerisinde ahz-ı mevzi ettirilmesi mecbûriyeti hâsıl oldu. Zâten
Dördüncü Kolordu'nun bugün akşam mevziini tahliye ederek Yörük Deresi'ne çekildiği dahi haber
verilmiş idi. Binâenaleyh şu zarûret-i ahvâl altında âtiyü'z-zikr ordu emri ısdâr olundu:
Ordu Emri
Satıköy
1- Düşmanın Pınarhisar cihetinde bulunan sol cenâhı sağ cenâh grubumuz karşısında
püskürtülmüştür. Fakat bazı kıtaâtın hatt-ı müdâfaayı tahliye etmiş olmalarına mebnî hatt-ı
müdâfaa Soğucak Deresi gerisine naklolunacak ve burada düşmanın ileri harekâtına mukâbele
edilecektir.
2- İkinci Kolordu Karaağaç'tan Topçuköyü istikâmetine hareket edecek Topçuköyü
garbındaki sırtları tahkîm edecektir. Birinci Kolordu Türk Bey-Ahmed Bey-Tatarlı
istikâmetinde hareketle Tatarlı garbındaki sırtları tahkîm ve işgâl eyleyecektir. Dördüncü
Kolordu Akçaköy istikâmetinde çekilecek Paşaköy-Akçaköy arasında bir mevzi işgâl
eyleyecektir.
Süvârî fırkası sol cenâhda bulunacaktır.
3- Ordu karârgâhı yarından itibâren Osmanlı Köyü'nde bulunacaktır.
Bu emir kolordulara gönderildikten sonra karârgâh dahi 18 Teşrîn-i evvel'de Osmanlı Çiftliği'nde
bulunabilmek için Sakızköy'den hareket etti. Sakızköy'den esnâ-yı harekette orada hâzır bulunan
Birinci Kolordu Kumandanı Yaver Paşa'ya: "Soğucak Deresi'nin gerisinde ordunun toplanması
hakkındaki emir verildi ve burada durması askere nizâm u intizâm vermesi, dümdâr teşkîl ederek bu
hatta kadar muntazaman çekilmesi, köyde bulunan yaralıları bu akşam arabalara irkâb ederek geriye
göndermesi, nişâncı alayını unutmaması" şifâhen emredildi. Bu alayın bir taburunun Çifte Höyükler'e
karşı ileri karakolda bulunduğu ve kısm-ı küllîsinin Umurca Çiftliği civârında olduğu anlatıldı. Gece
saat birden sonra Ahmed Bey Köyü'ne muvâsalat edildi. Gece orada geçirilerek ertesi günü saat
yedide Osmanlı Çiftliği'ne müteveccihen hareket olundu.
18 Teşrîn-i Evvel'de
Cereyân Eden Ahvâl
Sabahleyin Ahmed Bey Köyü Birinci ve İkinci kolordulara mensûb firârî efrâd ile hıncahınç dolu
idi. Bir taraftan dahi perâkende efrâd gelmekte idi. Saat on bir râddelerinde Osmanlı Çiftliği'ne
muvâsalat olundu. Bir çâr-yek sonra Birinci Kolordu Karârgâhı Yaver Paşa ile beraber geldi ve taleb
olunan îzâhâta cevâben: Gece Sakızköy'den hareket ederek Ahmed Bey Köyü'ne geldiğini ve bu sabah
Ahmed Bey Köyü'nden hareket ederek şimdi Osmanlı Çiftliği'ne vâsıl olduğunu ve düşmanın buralara
kadar geldiğini söyledi.
İkinci Kolordu'ya gelince: Dördüncü ve Beşinci fırkalar muhârebenin ilk günü akşamı zâten
dağılmış bulunduğu gibi dün akşam dahi Çanakkale Fırkası'nın dağılarak muhârebe hattını terk ettiğini
kolordu kumandanı ifâde eyledi. Binâenaleyh bu kolordunun dahi toplanabilmesi pek de müsâid değil
idi. Elhâsıl kolordular tarafından Soğucak Deresi sırtlarının işgâl edilebilmesine itimâd
edilemediğinden her ihtimâle karşı âtiyü'z-zikr ordu emri kaleme alınarak irsâl kılındı:
Ordu Emri
Osmanlı Köyü'nden
1- Kolordulardan gece 17/18 Teşrîn-i evvel verilen ordu emri mûcibince gösterilen hat
üzerinde kalacaktır.
2- Düşmanın sol cenâhımız aleyhine icrâ etmekte olduğu harekete nazaran Birinci ve
Dördüncü kolordular ile süvârî fırkası Dördüncü Kolordu kumandanının emri altında
bulunacak ve İkinci Kolordu düşmanın sağ cenâh kollarımıza vuku bulacak teşebbüsâtına
karşı mezkûr kollar ile tevhîd-i harekât etmek üzere Çongre üzerinden irtibâr peydâ
edilecektir.
3-Düşmanın kolordularımızı ciddî sûrette takîb etmesi hâlinde düşman dümdarlar ile
tutularak kısm-ı küllîler muntazaman ve toplu hâlde ber-vech-i âtî istikâmetlerde
yürütülecektir.
İkinci Kolordu – Çongre-Topçuköyü-Yuvalı üzerinden Uzun Hacı'ya;
Birinci Kolordu – Tatarlı-Osmanlı Köyü-Göçerler-Kara Mehmed'e;
Dördüncü Kolordu – Akçaköy-Meşinli üzerinden Ohlas Çiftliği'ne, süvârî fırkası
Karışdıran-Çorlu caddesi üzerinden sol cenâha yürüyecek ve ordunun sol cenâhını setr ü
temîn edecektir.
4- Ordu karârgâhı bu akşam Çorlu'ya nakledilecektir.
İşbu ordu emrinin tahrîr ve irsâlinden sonra yarıma doğru Osmanlı Çiftliği'nden hareket olunarak
akşam Çorlu'ya muvâsalat olundu. Dördüncü Kolordu'dan bu akşam âtîdeki rapor geldi:
Gâyet Müsta'celdir.
Ordunun Soğucak Deresi gerisine çekileceği hakkındaki emirleri 18 Teşrîn-i evvel 328
öğleden evvel saat on buçukta alınarak derhâl Paşaköy ve Akçaköy istikametlerinde çekilmesi
İzmit ve On ikinci fırkalara emir olunduğu gibi iki tabur piyâdeden ibâret sol cenâh
müfrezesiyle beraber bu geri çekilmenin himâye olunması süvârî fırkasına da emrolundu.
Seyyidler'den bu sabah hareket ettiği istihbâr kılınan dokuz taburdan ibâret bir kola dahi bu
ric'ati himâye eylemesi ve ondan sonra da Küçük Karışdıran üzerine çekilmesi yazılmış bu
sûretle sol cenâhın çevrilmesi bir dereceye kadar temîn olunmuş ise de düşmanın sağ cenâhta
yani Sakız-Evrensekiz cihetlerinden hareketi hâlinde bu geri çekilme el-iyâzü billâh bir ric'ate
münkalib olmak muhtemel idüğünden sağ cenâhımızda bulunan kolorduların çekilmek için
hareketlerini tehîr eylemesi ve bizimle tevhîd-i hareket eylemeleri için emir buyurulması
müsterhamdır.
İkinci Kolordu karârgâhı, Beşinci Fırka ve Kastamonu Fırkası bakıyeleri bugün öğleden
sonra Topçuköyü'ne vâsıl oldular. Üçüncü Fırka da gurûbla birlikte muvâsalat eyledi.
Dördüncü Fırka ve Çanakkale Fırkaları emir almış iken gelmediler, ne tarafa da gittikleri
de mechûldür.
Çanakkale Fırkası'nın da yalnız kumandanı geldi. Fırkasını aramak üzere avdet ettirildi.
Bugün akşama kadar şimâl-i garbîden gelen top ve tüfenk sadâlarından bu cihette pek
şedîd muhârebeler cereyân ettiği anlaşılıyor idi. Gönderilen bir haber zâbiti de On yedinci
Kolordu'nun Karaağaç vâdisine kadar düşmanı tard ve hattâ bu vâdiyi garba mürûr
eylediği haberini de getirmiştir. Öğleden sonra saat üçde On yedinci Kolordu tarafından
Üçüncü Fırka'dan taleb olunan muâvenet teklîfine karşı tereddüd eylemiş olduğunu ve
çünkü kolordu geri hareket emri almış bulunduğunu ve mezkûr fırka kumandanı bade'l-
gurub beyân etmişti.
Üçüncü Fırka'ya yarı gece Çongre istikametine hareketle muâvenet-i lâzımeyi îfâ
eylemesi emri teblîğ olunmak üzere iken On yedinci Kolordu kıtaâtının akın akın ve firâr
hâlinde Topçuköyü'ne muvâsalata başladıkları bade'z-zevâl saat 8'de görüldü.
Bu kolordu efrâdının da artık itiyâd-ı umûmî hâlini almış bulunan bir paniğe dûçâr
olduklarına hükmedildi.
Efrâdın derdest ve cem'ine teşebbüs ve muâmele-i zecriyeye mübâşeret edilmekle beraber
Üçüncü Fırka Kumandanlığı'na yine emr-i matlûb teblîğ ve yarı geceden sonra Çongre
istikâmetine hareketi beyân olunmuştur.
On yedinci Kolordu'dan gelen kıtaât zâbitânı kolordunun hemen kısm-ı azamının
dağıldığını beyân eylediler. Bu kolordunun daha sağındaki kıtaâtımzdan haber alamadım.
Hiç gelmemiş bulunan ve aslâ rapor vermeyen Dördüncü ve Çanakkale fırkalarının
mevcûdları hakkında malûmât yoktur.
Beşinci Fırka 2000 mevcûdunda ve ikinci bataryaya mâlik, Kastamonu Fırkası 1000
mevcûdunda ve bir bataryaya mâliktir. Kastamonu Fırkası kumandanı fırkasını toplayacak
bir hâl ve iktidârda değildir.
Erkân-ı Harb Binbaşısı Vâsıf Bey maiyyetindeki yedi taburluk bir kuvvetle bu sabah Bedir
Köyü'nün şimâl-i şarkîsindeki sırtlarda muhârebeye girişmiştir. Bir nizâmiye, bir redîf taburu,
bir sahrâ bataryası da bu sabah Seyidler'den aynı istikâmette hareket etmiştir. Bunlar ordunun
sol cenâhında muhârebeye iştirâk emrini almışlardır. Müstakil süvârî fırkasının bugün
Kayablı'dan Alacaoğlu'na hareketi haber verildi. Sol cenâhın bu sabah mezkûr kuvvetlerle
takviyesinden sonra o cihette vaziyetin Şark Ordusu'na daha müsâid bir şekil almış olacağı
tabiîdir. Ordunun Vize cihetindeki sağ cenâhında üç kolordumuz şimdiye kadar muvaffakiyetle
ilerledi. Bugün o cihette netîce-i kat'iyye istihsâli melhûz idi. Sağ cenâha bu ileri hareketinde
bir az zaman kazandırmak için sol cenâhın îcâb ederse kendini feda ve son nefesine kadar
sebât etmesi iktizâ eder idi. Bu ahvâl ve şerâit tahtında her türlü fedâkârlık ihtiyârıyla sol
cenâhın cebren eski mevziinde tutulamaması ve tekmîl ordunun Soğucak Deresi gerisine
çekilmesine karâr verilmesi son derece mûcib-i hayret olmuştur. Ordunun dört günden beri
bunda fedâkârlıkla ettiği şiddetli bir muhârebenin tâm netîce-i katiyesinin, muvaffakıyetin
istihsâl olunacağı bir sırada ziyâına sebep olacak bir harekete tevessül edilmesi katiyyen câiz
değildir. Sağ cenâhın muvaffak olmuş ve sol cenâh takviye edilmiş iken ordunun ric'atini
katiyen kabûl etmem. Kırkkilise felâketinden hâlâ mütenebbih olunmadı mı? Ric'atin bizde
kaçmak demek olduğu unutulmadı mı? Bu mütemâdî ric'atların vatanın felâketini ta'cil
edeceğinde iştibâh buyurulmasın. 18 Teşrîn-i evvel 328
Başkumandan Vekili
Nâzım
Telgrafnâmenizi kemâl-i hayretle okudum. İmkân dâhilinde her şey yapıldı. Kıtaât ekser
zâbitânını gâib etti. Ordunun sağ cenâhı birkaç bin yaralısını meydân-ı harbden
kaldıramadı. Ric'ate sebebiyet verenlerin cezâsını kânûn tayîn eder. Ric'ati intâc eden
esbâb, açlık ve topçu cebhânesinin yetiştirilemeyerek düşman topçuısuna tefevvuk
kazandırılmış olmasıdır. Umûm kıtaâtın hatt-ı harbi terk ettikleri hakkında kolordu
kumandanlıklarının beyânâtı üzerine ordu sağ cenâhının ileri harekâtı dûçâr-ı sekte edilmemek
üzere ancak Soğucak Dere(si) şarkına kadar gelerek hatt-ı müdâfaa tesîs eylemeleri
emredildiği hâlde kolordular ve kıtaât birlikte Çorlu'ya kadar vâsıl olmuşlardır. Bu ciheti
tahattur buyurmalarını ricâ ederim. Bununla beraber karârgâh yine ric'at emri itâ etmemiştir.
Ordunun sol cenâhının takviye edildiği hakkındaki emirlerinizi de henüz şimdi telakkî
ediyorum. Şimdiki hâlde düşman kolları şiddetle takîb ediyor. Yarın takîbâta devâm ederse
Ergene'ye gelmeleri de melhûzdur. İkinci Kolordu sekiz buçuk bataryasını zâyi etmiştir. Bu
vaziyete karârgâh-ı umûmîce bir tedbîr-i âcil ittihazı taht-ı elzemiyettedir.
Teşrîn-i evvel'in 18. günü bilâ-lüzûm verildiği izbâr buyurulan ve kendiliğinden dağılmış
olan orduyu toplamak maksadıyla verilmiş bulunan emir, mecbûrî idi. Ordunun uğradığı
ahvâlin esbâbı âcizlerince ric'at emri verilmesinden değil, ordu ile mütemâdiyen taarruz
hareketine tasaddîden zannındayım. Bununla beraber ordu Lüleburgaz Muhârebesi'ni itâya
mecbûr bırakılmamış veyahud iki gün evvel Ergene üzerine çekilmesi ciheti iltizâm
buyurulmuş olsa idi, şimdiki hâlde bugün mezkûr Ergene hattında 100 bin kişilik bir ordunun
ictimâ etmiş bulunacağı bedîhî idi. Bu sûretle büyük karârgâh-ı umûmî ile fikirlerimiz
tamâmen birbirine zıddır. Şimdiki hâlde düşmanın hareketine nazaran maksad-ı aslî
ordumuzu işgal muhârebâtıyla şimâl-i şarkîye atmak ve hatt-ı ric'at-i tabiîsinden ayırmak ve
Muhtar Paşa kolordusunu dahi ufak tefek muvaffakiyetle ileriye doğru çekerek diğer
telgrafnâme-i âcizânemde arz ettiğim vechile Kırkkilise'den şimendiferle Alpullu İstasyonu'na
sevk etmekte olduğu kuvâ-yı küllîsiyle Çorlu üzerinden Dersaâdet'e yürümek olduğu ve
Dördüncü Kolordu'nun Karışdıran sırtlarını terk etmesi ve Çorlu yolunu açık bırakması
düşmanın taarruzunu teshîl eylediği mülâhazası hâsıl olmakta ve bu mülâhaza bir kanâat
derecesini bulmaktadır. Bu hâle karşı bundan böyle ordunun İstanbul üzerine çekilerek
Çatalca hattını işgaline imkân kalmamış ve umûm ordunun Istranca'ya atılması âcizlerince
muhakkak bulunmuştur. Bu gece kolordulara verilen taarruz emri ve yağan şiddetli
yağmurun kolorduların ellerindeki vesâit-i harbiyenin bütün bütün mahvolmasını mûcib
olacağından endîşe ediliyor. Büyük karârgâh-ı umûmî ile fikr-i âcizânemin bu sûretle
tamâmıyla muhâlefeti Lüleburgaz muhârebesinden evvel âcizlerince tahakkuk ederek istifâmın
kabûlü ricâ edilmiş ve bu sûretle kabûl buyrulmamıştı. Dün dahi bu bâbda marûzâtta
bulundum. Şimdiye kadar yapılan harekât fikir ve maksad-ı âcizâneme tevâfuk etmemekte
idüğünden afvımı bit-tekrâr istirhâm ederim. Bunun da adem-i kabûlü hâlinde karârgâh-ı
umûmîden telâkkî edeceğim evâmiri kolordulara aynen nakilden gayri bir hizmette
bulunamayacağımı ve her husûs için karargâh-ı umûmînin emirlerine intizâr eyleyeceğimi arz
eylerim.
İşbu iş'ârâta büyük karârgâh-ı umûmîce ehemmiyet bile verilmedi. Yine İkinci Şark Ordusu'nun
Pınarhisar istikâmetinde taarruza devâmı ve Birinci Şark Ordusu'nun Topçuköy-Sofular hattında
sebâtı âtîdeki emir ile bildirildi.
Ordu Emri
Çerkesköy
Başkumadan Vekîli
Nâzım
İşbu emrin bir sûreti dahi Vize'deki İkinci Şark Ordusu Kumandanlığı'na teblîğ edilmiştir.
Karargâh-ı Umûmî Emri, Vaziyet Hakkında Mütâlaât ve Karârgâh-ı Umûmî ile Cereyân eden
Muhâberât
Emrin birinci mâddesi Üçüncü, On yedinci ve On sekizinci kolordularla Birinci Kolordu'nun İkinci
Fırkası tarafından Pınarhisar cihetindeki düşman kuvvetlerinin geri püskürtüldüğünü ve
muvaffakiyetle taarruzun devâm ettiğini bildiriyordu. İkinci Kolordu'nun bâlâya naklolunan raporu ise
Teşrîn-i evvel'in 18. günü On yedinci Kolordu'nun dağılarak bir hayli döküntüsünün Topçuköy'e
geldiğini ve istimdâd-ı vâki üzerine 17/19 Teşrîn-i evvel gecesi Üçüncü Fırka'nın Çongre
istikâmetine sevkine teşebbüs olunduğunu bildirdiğinden Başkumandanlık emrinde mebhûs
muvaffakıyetli taarruzun mâhiyeti anlaşılamadı. Bu bâbdaki beyânât, tasavvurât, karârgâh-ı umûmîde
hüküm-fermâ olan efkâr-ı müferritaya binâen vaziyet-i hakîkanın ne sûretle telakkî edildiğini
göstermektedir.
Emrin kolordulara keşif vazîfesi tahmîl eden mâddesi, düşmanın kuvâyı külliyesiyle Birinci Şark
Ordusu karşısında bulunduğunun karârgâh-ı umûmîce de âkıbet kabûl edildiğine bir delil-i kâfî olup
Birinci Şark Ordusu'nun, Lüleburgaz'da muhârebenin kabûlü yüzünden ilk günlerde tamâmıyla yalnız
bırakıldığı hakkındaki mesrûdâtımızı teyîd eder. Velhâsıl Birinci Şark Ordusu'nu terkîb eden
kolordulara verilen vezâif 18 Teşrîn-i evvel'de kolorduların düşman tarafından takîb olunması
ihtimâline karşı zarûretle yapılması tecvîz edilmiş husûsâttan ibâret idi. Yoksa karârgâh-ı umûmînin
bu orduya da taarruz emri vermesi baidü'l-ihtimâl değil idi. Birinci Şark Ordusu'nun ahvâl-i
malûme-i müellimesine nazaran bu ordudan taleb olunan vazîfenin muvaffakiyetle îfâ olunacağına
intizâr etmek ve İkinci Şark Ordusu'nun bu orduya istinâden yapacağı taarruzdan netâyic-i müfîde
beklemek temennî-i muhâl idi. İhtiyâcât-ı mübremesi temîn edilmeyen erzâk ve cebhânesi
yetiştirilemeyen hasta ve yaralısı kaldırılamayarak muhârebe meydânlarında bırakılan askerden
sebât ve mukâvemet beklemek doğru olamazdı. Yoksuzlukla muhârebe hattını terk etmiş ve edecek,
darmadağınık bir hâle gelmiş ve gelecek olan kıtaâta –Şark Ordusu Karârgâhı için olduğu gibi
daha büyük bir makâmın mütemâdî ve lâ-yüad müdâhalâtıyla kesr edilmiş bir nüfûz-ı âmiriyete
mukâbil- şiddetle hareket dahi tesîrât-ı nâfia gösteremezdi. Ordunun tâ bidâyetten itibâren
maneviyâtını kesre bâdî olan müessirât hakkında karârgâh-ı umûmîye vâki olan marûzât-ı
mukarrereye ehemmiyet verilmeyerek muvaffakiyetin dâimâ avâmil-i nazariyede aranması
felâketlerin tevâlî ve teâkübünü bâdî olacağı bedîhî idi. 3 günlük muhârebenin
muvaffakiyetsizlikle hitâmını mûcib olan esbâbın makâm-ı müşârun-ileyhâya sarâhaten iblâğını ve
ordunun şimdiye kadar bir türlü inanılmak istenmeyen ahvâlinin yerinde tedkîk ve tefahhus
edilerek ona göre nevâkısının itmâmına çâre-sâz olunması ve orduya verilecek vezâifin bizzât
alınacak fikre göre takdîr ve tayîni bâ-husûs müdâhalât-ı mütevâliyeden dolayı kumandada hâsıl
olan teşettütün izâlesi ile kolordu kumandanları nezdinde imâl-i nüfûz olunması ve indel-îcâb
harekât-ı harbiyenin bil-fiil idâresi gibi makâsıdın temîni için Başkumandan Vekîli Paşa
Hazretlerinin ordu ile yakından temâsta bulunmaları elzem hükmüne girmişti. Bu bâbdaki
efkârımızı mübeyyin olmak üzere şu telgrafnâme keşîde olundu:
Şimdi aldığım telgrafnâmenize öteden beri itiyâd buyurulan, tekrâr edilen iâşe ve menzil
hidemâtından bahsediyorsunuz. Başkumandanlık vazîfesi menzil müfettiş-i umûmîliği değildir.
Şark Ordusu'nun iâşe ve cebhâne husûsunda bu kadar müşkilâta dûçâr olması bizzât ordu
tarafından lâyıkı vechile ve vakt ü zamanıyla iâşe ve cebhâne kolları teşkîlâtı yapılmamış
olmasından, bu sâika ile Dersaâdet'ten mütemâdiyen akıp gelmekte olan erzâk ve cebhânenin
Çerkesköyü ve Çorlu istasyonlarından ileriye muntazaman alınarak kıtaât-ı askeriyeye
yetiştirilememesinden ileri gelmektedir. Başkumandalık nüfûz-ı tabiîsinden istifâde ile
evâmirin fiilen icrâsına muvaffak olabilmek üzere ordu nezdine gitmeklik bahsine gelince, bu
sûretle ileride doğrudan doğruya kıtaât ile temâsta bulunmak harekâtın gerinden muntazam
sûrette sevk ve idâresini müstehîl kılacağı ve bu hâl bâdî-i felâket olabileceği cihetle zann-ı
âlîlerinin hilâfına olarak ihtiyârı kâbil olamayacak ve katiyyen tecvîz edilemeyecek
ahvâldendir. Bu bâbdaki iş'ârâtınızın tazammun ettiği mana heyet-i umûmiyesiyle zât-ı
âlîlerine âiddir. Koca bir ordunun harekât-ı umûmiyesinin tevhîd etmek için ileride avcı
hatlar yanında dolaşmak değil, belki geride her yere telgrafla merbût merkezî bir noktada
bulunmak elzemdir. Ordunun nezdine giderek ahvâlini tedkîk ve nevâkısını itmâm ve efrâdın
kuvve-i maneviyelerini tezyîd husûslarındaki iş'ârâtınızdan maksad ne olduğunu bir türlü
anlayamadım. Bahsettiğiniz efrâdın kuvve-i maneviyelerinin tezyîdi meselesi onlara
mütemâdiyen ric'at emri vererek gayret ve metânetlerini kesle getirmemekle kâbil olabilirdi.
Bugün Başkumandanlık nâmına Tatarlı'da Erkân-ı Harbiye Reîsi Hâdi Paşa tarafından
verilmiş olan emrin ahkâmını behemehâl infâz ile sağ cenâhta Hamdi Paşa kumandasında
İkinci Şark Ordusu'nun yarın dahi şiddetle devâm edecek olan harekât-ı taarruziyesini teshîl
ve bu sûretle ordunun düşmana karşı mutlaka muvaffak olmasını temîn eylemenizi te'kîden ve
kemâl-i ehemmiyetle tavsiye ederim.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Mütâlaât ve Cevâb
Başkumandanlık vazîfesinin menzil müfettiş-i umûmîliği olmadığı herkesçe derkârdır. Fakat bu
sonraki makâmın, Şark Ordusu'nun teşkîlât-ı ahîresi hasebiyle doğrudan doğruya Başkumandanlık
Vekâleti'nin taht-ı emrine girmiş olduğu da gayr-i kâbil-i red ve inkârdır. Bu irtibât ve münâsebetin
karârgâh-ı umûmîce mechûl olduğuna nazaran menzil umûru hakkında esâsen emir ve nehyi ısdâr
edilmediği makâm-ı müşârun-ileyhânın şu beyânâtından müstebân bundan başka Harbiye Nezâreti'nin
dahi Başkumandanlık Vekâleti'yle aynı zamanda aynı bir zâtın uhdesinde bulunmasından dolayı
makamın âdetâ tev'em olduğundan unutulması şâyân-ı dikkat bir eser-i gaflettir.
Dersaâdet'ten akıp geldiği bildirilen erzâk ise un, pirinç vesâire nev'inden olup menzil nukâtında
fırınların işletilememesinden ve Birinci Şark Ordusu'nun icrâ-yı hareket eylediği mıntıkada lüzûmu
derecede mahrûkât bulunamamasından, hatt-ı harbde bulunan asker için nakline imkân bulunsa bile
kâbil-i istifâde olamamakta idi. Katar ve kâfilelerin teşkîlâtına gelince filhâkika noksân ziyâde idi.
Teşkîlâtın lâyıkı vechile vakt ü zamanında icrâsı keyfiyeti orduya müteallik olmayıp esâsen
kolordulara âid bulunuyordu. Böyle olmakla beraber bundan mütevellid mesûliyet tamâmıyla
karârgâh-ı umûmîye râcidir. Zirâ seferberliğin ilk günlerinde seferberlikleri teehhüre uğrayan kıtaâtın
nakliyâtı husûsunda Başkumandanlık Vekâleti'ne mürâcaat edildiği zaman makâm-ı müşârun-
ileyhâdan teehhürât-ı mezkûreye ehemmiyet verilmeyerek müsebbibleri bilâhire mesûl edilmek üzere
yürüyüş ve nakliyât cedvelleri ahkâmının tatbîkine çalışılması emrolunmuştu. Bundan başka teşkîlâtın
tamâmî-i icrâsına vakit bırakmayan, sâniyen ordunun tecemmu mıntıkasının Ergene hattına alınması
teklîf edildiği hâlde buna muvâfakat etmeyen ve ordunun Kırkkilise-Hasköy hattında tahşîdinde ısrâr
eden karârgâh-ı umûmî olduğu gibi bu hatta dahi marûzât ve istirhâmât-ı mükerrereye rağmen orduyu
vaktinden evvel taarruza sevk sûretiyle tertîbât ve tedârükâtını ikmâle bırakmayan yine karârgâh-ı
umûmî idi.
Kırkkilise muhârebesinden sonra güzerân olan vekâyi ve müddete nazaran kolordularca katar ve
kâfile teşkîlâtının itmâmı ise müstehîl idi. Şimendifer hattından istifâde ederek bu teşkîlâtın
noksânından mütevellid mahzûra çâre-sâz olmak üzere intihâb edilen Ergene hattı gerisinde
muhârebenin kabûlü fikir ve emrine muhâlefet eden kolordu kumandanlarının arzusuna mümâşât ve
matlablarını isâf ile telâfî-i mâ-fâtı mümteni kılan yine karârgâh-ı umûmî idi.
Başkumandan Vekîli Paşa Hazretlerinin ordu nezdine gelmeleri lüzûmunun sûret-i tefsîri ise
hayretimizi mûcib olarak bu bâbda serd edilen muammâ sûretindeki mütâlaât esâsen halledilemedi.
En sonraki fıkra ise Birinci Şark Ordusu'nun evvelâ Soğucak Deresi gerisine alınmasındaki esbâb
ve zarûretin karârgâh-ı umûmîce maatteessüf hâlâ takdîr edildiğini veya edilmek istenilmediğini
gösteriyordu. Bu sebeple yukarıdan beri zikrolunan mütâlaâta ibtinâen ve hâl ü vaziyeti îzâhen âtîdeki
telgrafnâme-i cevâbî keşîde olundu:
Telgrafnâmeleri mütâlaa edildi. Hâdi Paşa Hazretleri tarafından Tatarlı'da verilmiş olan
ordu emrinin infâzı kolordu kumandanlıklarına teblîğ kılındı. Taraf-ı âlîlerine vuku bulan
marûzât dahi sû-i tefsîre uğratılıyor. Ordu kumandanlığının mevkii neresi olması lâzım
geleceğini tayîn edemeyecek bir hâlde bulunmadığımı zannederim. İlk tasdîk etmek lâzım
gelen zât-ı âlîleri olmak îcâb eder. Çorlu, Çerkesköyü ve Vize'de telgraf merkezi bulunuyor.
Kolordu telgraf müfrezeleri ise kolorduları karârgâha rabt edemediler ve ahvâl-i harbiyeye en
ziyâde tesîr eden husûsâtın başlıcası karârgâhın her türlü mesâîsine rağmen kolorduların bir
rabta tesîsine muvaffak olamamalarıdır. Zât-ı âlîlerinden ordu ile temâsta bulunması
hakkındaki istirhâmım mütâlaât-ı âlîlerini ona nazaran yürütebilmek üzere ordunun yakından
tedkîk edilmesi maksadına mebnî idi. Karârgâh-ı umûmînin menzil müfettişliği heyeti
olmadığı âcizîlerince tamâmen malûmdur. Ancak menzil heyetlerinin hüsn-i îfâ-yı vazîfe
edememesi ordunun iâşesini bir hâl-i tezebzübde bırakmıştır. Dersaâdet'ten akıp gelen
erzâkın sevk edilemediğinden ve bu da ordunun vazîfesini îfâ edememesinden münbais
bulunduğu der-meyân kılınırsa da Dersaâdet'ten gönderilen ve hâlâ gönderilmekte olan
erzâk başlıca "un"dan ibâret olup bundan ise hatt-ı harbde bulunan kıtaâtça kat'iyyen
istifâde mümkün olamayacağı mükerreren arz edilmiştir. Ordu ric'at ederek kıtaât
kendiliğinden terk-i mevzi etmedikçe hiçbir vakit kumandanlıkça ric'at emri verilmemiştir.
Son verilen tebdîl-i mevzi emri kıtaatın tamâmıyla hatt-ı harbi terk eyledikleri ve hatt-ı
harbden iki saat geride ordu karârgâhı etrâfına toplandıkları kolordu kumandanları
tarafından bizzât ifâde kılınması ve başka bir çâre olmadığı bildirilmesi üzerine itâ
kılınmış ve maatteessüf bu emrin dahi kolordu kumandanlarınca tatbîk edilemediği Birinci
Kolordu'nun Tatarlı'da bulunması lâzım gelen karârgâhının Çorlu'ya gelmesi ile de sâbit
olmuştur. Ancak hâlin vehâmetine nazaran iki karârgâhın birbirine atf-ı kusûrdan ziyâde
şimdiki hâlde temîn-i muvaffakiyet için el birliğiyle sarf-ı mesâî edilmesi menâfi-i vataniye
iktizâsındandır zannederim.
Çerkesköyü
19 Teşrîn-i evvel 328
Mahmûd Muhtar Paşa kumandasında İkinci Şark Ordusu kuvâ-yı külliyesi dünkü
muhârebede karşısındaki düşmana karşı mühim bir muvaffakiyet kazanarak bir hayli topçu
cebhânesi ve piyâde eslihası ile techîzât-ı sâire iğtinâm eylediği gibi bugün öğleye doğru
yeniden şiddetli harekât-ı taarruziyeye devâm etmekte bulunmuştur. Binâenaleyh düşman
ordusunun hemen tekmîl kuvvetini Pınarhisar cihetine yürüterek İkinci Şark Ordusu karşısında
pek fâik bir kuvvet toplamasına mâni olmak üzere Birinci Şark Ordusu'nun hemen bilâ-tehîr
ileriye doğru hareket ederek düşman kuvvetlerini kendi üzerine celb ve tevkîf etmek için
şiddetle muhârebeye girişmesi ve şimdiden İkinci Şark Ordusu'yla tevhîd-i hareket etmiş olan
Üçüncü Fırka'dan mâadâ İkinci Kolordu ve mümkünse daha solundaki kıtaât-ı askeriye ile
dahi top sesine doğru yürüyerek İkinci Şark Ordusu'nun muhârebesine şiddetle ve büyük bir
azimle iştirâk etmesi dün kazanılan muvaffakiyetin itmâmı ve memleketin selâmeti için kemâl-
i ehemmiyetle tavsiye olunur.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
18 Teşrîn-i evvel akşamından itibâren İkinci Kolordu İkinci Şark Ordusu'yla irtibât tesîsine
muvaffak olmuş idi. Bu kolordudan mevrûd ve İkinci Şark Ordusu nezdinde cereyân-ı ahvâli
musavver olan rapor dahi ber-vech-i âtîdir:
Başkumandanlık Vekâleti'ne
İkinci Kolordu'nun mevcûd-ı hâzırı Beşinci Fırka'dan mtüebâkî bin mevcûdlu müretteb bir
alay ile Dördüncü Fırka'dan terkîb olunabilen 400 mevcûdlu bir taburdan ve Kastamonu
Fırkası'nın bakâyâsından müretteb diğer bir taburdan ibârettir.
Üçüncü Fırka ile tevhîd-i harekât ederek hasmı üzerlerine celb etmeleri, İkinci Şark
Ordusu'nun temîn-i muzafferiyeti için top sesine müsâraat eylemeleri İkinci Kolordu
Kumandanlığı'na şimdi teblîğ olundu. Yarın birinci nişâncı alayıyla İzmir taburu, Y 8 T 2 ile
Dördüncü Fırka'dan müretteb bir taburdan müteşekkil müretteb bir alay ve Kastamonu
Fırkası'yla Beşinci Fırka bakâyâsından müretteb diğer bir alay ki cem'an 3 alay teşkîl
olunarak Nişâncı Alayı Kumandanı Kâim-makâm Osman Bey'in kumandasında olarak İkinci
Kolordu'yu takviye etmek üzere Topçuköyü'nde bulundurulacaktır. İşbu müretteb fırka ile
Üçüncü Fırka'dan müteşekkil kolordunun Turgûd Paşa kumandasında büyük bir azim ile
harekât-ı tecâvüziyeye ibtidârı emrolunmuştur.
Başkumandanlık Vekâleti'ne
İkinci Kolordu'nun kuvve-i hâzırası hakkında arz-ı malûmât ettim. Birinci Kolordu'nun
nezdinde yalnız İkinci Fırkası'yla Uşak Fırkası'ndan bir tabur mevcûddur. Bu kuvvet ancak
7/8 bin kişiye bâliğ olabiliyor. Dördüncü Kolordu'nun İzmit Fırkası'nın kısm- azamı
dağılmış ve On ikinci Nizâmiye Fırkası'nın bazı taburları da redîf Bursa Fırkası'ndan
terekküb etmiş olmasına nazaran bu kolordu kuvve-i umûmiyesinin dahi 15 bini tecâvüz
edemeyeceği ve el-yevm Çorlu'da kısm-ı azamı eline silâh almamış birkaç redîf taburu ile
Birinci Şark Ordusu'nun mecmû kuvveti otuz ile 35 bin arasında bulunduğu cihetle bu
orduya ona göre vazîfe tevdîi lüzûmu marûzdur.
Harbin son günlerindeki tarz-ı cereyânı Şark Ordusu'nu yekdiğerinden ayrı ayrı iki ordu
kısmına tefrîk etmiş olduğundan ve bunların ikisinin bir elden idâre ve kumanda edilmesi
müteessir olacağından ve ihtiyât ordusuna mensûb fırkalarda pey-der-pey Midye cihetinden
orduya iltihâk etmekte bulunduğundan Başkumandanlık Vekâleti'ne merbût olmak üzere 2 ordu
teşkîli mecbûriyeti hissedilmiş ve bunlardan Vize ve havâlîsinde bulunup Üçüncü, On
yedinci, On sekizinci kolordularla hafîf süvârî livâsından mürekkeb olan sağ cenâh kısmına
"İkinci Şark Ordusu" ve Karaağaç, Lüleburgaz havâlîsindeki Birinci, İkinci, Dördüncü
kolordularla müstakil süvârî fırkasından müteşekkil sol cenâh kısmına dahi "Birinci Şark
Ordusu" nâmı verilmiştir.
Birinci Şark Ordusu kemâkân zât-ı devletlerinin kumandası altında îkâ edilerek İkinci Şark
Ordusu Kumandanlığı'na Ferîk Hamdi Paşa Hazretleri tayîn edilmiş ve işbu orduların
karârgâh ve nizâm-ı harbleri merbût cedvelde irâe kılılnmıştır.
İkinci Şark Ordusu'na buradan talîmât-ı mukteziye itâ kılılnmış olmakla Birinci Şark
Ordusu'na mensûb kolordulara da taraf-ı vâlâlarından teblîgât-ı lâzıme îfâsı ve işbu talîmât
dâiresinde hareket olunması mütemennâdır.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Fırka 7:
Yozgad Fırkası
Fırka 8: Hepsi Ankara Fırkasından 8 t
noksandır
Ereğli Fırkası
Fırka 9: Konya Uşak Fırkasından 1 t
Fırkası
(iki tabur noksân) Samsun Fırkası Konya Fırkasından 1 t
Amasya Fırkası Sonradan vaziyet îcâb ederse Trabzon Fırkası dahi bu kolorduya Denizli Fırkasından 2 t
ilhâk edilecektir.
Bugün Dördüncü Kolordu kumandanı Sofular'dan gönderdiği raporda: Tarafımızdan ordunun sol
cenâhının muhâfazası husûsunda verilen vezâifi nazar-ı dikkate almayarak Umûm Başkumandanlık
Erkân-ı Harbiyesi'nin emriyle kolordusunu Sofular'da toplamakta olduğunu ve karârgâhını bu köyde
tesîs edeceğini bildiriyor idi. Aynı zamanda Başkumandanlık Vekâleti'nden âtîdeki emir vârid olmuş
idi:
1- Bugün saat on ikide düşmanın birisi Satıköy-Ahmed Bey Köyü tarîki üzerinde, diğer ikisi
bunun tarafeyninde olmak üzere üç kol ile yürümesi üzerine ordu emri mûcibince Tatarlı
civârında müdâfaa-i şedîde icrâsı kirâren[116] emredildiği halde İkinci Fırka kumandanının
düşmanın çokluğundan ve mukâbele edemeyeceğinden bahsederek ve tekrâr tekrâr verilen
emirlere itâat etmeyerek fırkasını Sinanlı'ya çekip getirdiği ve bunu gören Uşak Fırkası'nın
dahi karmakarışık bir hâlde İkinci Fırka'ya ittiba ettiği ve Sinanlı yolunu tuttuğu Birinci
Kolordu Erkân-ı Harbiye Reîsi Miralay Şevki Bey tarafından Tatarlı-Sinanlı yolundan saat üç
buçukta yazılıp şimdi buraya gelen takrîrden müstebân olmuş ve askeri Sinanlı'da toplamaya
çalışmak istediği anlaşılmıştır.
2- Birinci Kolordu'nun bu gece Sinanlı'da behemehâl toplanarak ilerleyen düşmana
mukâbele etmesi emrolundu.
3- İkinci ve Dördüncü kolorduların bütün kuvvetleriyle Birinci Kolordu'nun karşısında
ilerleyen düşmanın sağ ve sol yanlarına şiddetle taarruz etmeleri katiyyen elzemdir. Mezkûr
kolordulara bu yolda evâmir-i katiyye ve seria verilmesi.
4- İkinci Şark Ordusu'nun dahi Birinci Şark Ordusu'nun yapacağı bu taarruzda muâvenet
etmesi emrolundu.
5- İkinci Fırka Kumandanı Azîz Paşa'ya hemen işten el çektirilip yerine Birinci Kolordu
Erkân-ı Harbiye Reîsi Şevki Paşa'nın tayîninin Birinci Kolordu Kumandanlığı'na yazılması.
6- Birinci Kolordu Kumandanı Yaver Paşa'nın nerede ise buldurulup bu gece dakîka fevt
etmeksizin kolordusunun başına ilhâk ettirilmesi.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Bu emir mütâlaa edildiği zaman Başkumandanlık Vekâleti'nce ordunun hâlet-i rûhiyesine bir
dereceye kadar ıttılâ hâsıl olduğu mahsûs olur. Böyle iken yine orduya gayr-i kâbil-i icrâ vazîfeler
tahmîl edilmekte olması şâyân-ı hayrettir. Hele Dördüncü Kolordu'ya verilen vazîfe ile bu
kolordunun Karârgâh-ı Umûmî Erkân-ı Harbiyesi'nden aldığı emr-i mucibce bugün icrâsına
kalkıştığı hareket arasında mevcûd olan mübâyenet emir ve kumandada hüküm-fermâ olan teşettüt
ve keşmekeşin bir diğer nümûnesini irâe eder.
Aynı bir orduya aynı zamanda üç yerden başka başka fikr-i müdîrlerle kumanda edilmesi târîh-i
harbde emsâline tesâdüf edilmeyen vekâyidendir. Maamâfîh memleketin selâmeti düşüncesi önünde
mülâhazât-ı sâire ile karârgâh-ı umûmînin Çerkesköyü'ne muvâsalatından itibâren kumandada meydân
alan bu keşmekeşin indifâı için vukua gelen her türlü teşebbüsât müsmir olamayarak bilakis sû-i tesîr
îkaından hâlî kalmadığından karargâh-ı umûmîden mevrûd evâmir yine kolordulara teblîğ ve tefhîm
kılındı. Vaziyetin hülâsaten îzâhı zımnında dahi âtîdeki rapor tastîr olundu:
Yaver Paşa şimdi Tatarlı Ordugâhı'na gönderildi. İkinci Fırka'nın da orada bulunduğu
haberi geldi. müretteb fırka Hacılar'ın ilerisinde bulunuyordu. Sakızköy'den saat yediden
sonra hareket eden bir yüzbaşının ifâdesinden düşmanın Birinci Kolordu'yu takîb etmediği
anlaşılıyor. Birinci Kolordu, Dördüncü Kolordu'nun muhârebesini kendi dümdârının
muharebesi zu'muyla hareket etmiş olduğu muhtemeldir. Dördüncü Kolordu'nun da ahîren yedi
taburla takviyesi hasebiyle vaziyeti kesb-i salâh edebileceğinden Soğucak Deresi'nin
gerisinde ahz-ı mevzi mümkün olacaktır.
İkinci Kolordu'yu evvel-be-evvel takviye ile sağ cenâha takarrüb etmek emelinde
bulunduğundan eğer elde fazla kuvvet var ise âcilen bu kolordunun takviye buyurulması
lüzûmu arz olunur.
"C, 19 Teşrîn-i evvel" 328 Çorlu'da bulunan ve Muradlı'ya sevki biraz evvel teblîğ edilen 2
taburdan başka bugün buradan mâşiyen Çorlu'ya iki tabur daha sevk edileceğinden taburlardan
münâsib görülecek bir kuvvetin İkinci Kolordu'yu takviye eylemek üzere hemen o cihete sevki
iktizâ eyler.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Göçerler'den
19 Teşrîn-i evvel 328
18 Teşrîn-i evvel 328 öğleden sonra saat üç buçukta Başkumandanlık Vekâleti Erkân-ı
Harbiye Riyâseti'nden alınan emre tevfîkan bu sabah kıtaâtı Tatarlı civârında bulunacak olan
Birinci kolordunun solu gerisine getirmek üzere Akçaköy–Paşaköy hattından tahrîk ile Sofular
civârına kıtaâtım ile muvâsalat eylediğim sırada Birinci Kolordu kıtaâtının geriye çekilmekte
olduğu görüldü. Topçu kıtaâtı muntazaman ve piyâdeler perâkende bir hâlde dönüyordu.
Haber gönderdim. Azîz Paşa kuvvetli düşman kolları karşısında geri çekilmeye mecbûr
kaldığı cevâbını verdi. Çağırttım, Uşak Fırkası'nın çekildiğini İkinci Kolordu'nun da
çekilmeye başladığını ve binâenaleyh kendisinin de çekilmeye mecbur olduğunu söyledi. Ben
de bil-mecbûriye kolordunun Göçerler'e çekilmesi emrini verdim. Bu sırada gelen Yaver
Paşa Hazretleri fevkalâde ısrâr eylediği hâlde Azîz Paşa kıtaâtının Sinanlı'ya varmış
olduğundan bahisle tevkîften imtinâ eyledi. Fakat bir müddet sonra Yaver Paşa bizzât
müdâhale etti. Kıtaâtı tevkîf ettirdi. Ancak gurub başlamış olduğundan İkinci Kolordu'nun
tutuşmuş olduğu harbe muâvenet imkânı kalmamıştı. Yaver Paşa'nın kolordusunu tevkîf etmesi
üzerine ben de kolordumu durdurdum. Osmanlı'nın şark sırtlarına ikâmet emrini verdim. İkinci
Kolordu istikâmetinden şimdi (öğleden sonra, saat 6) şiddetli top sesleri hâlâ işitilmektedir.
Süvârî fırkası üç günden beri ordu emrinden haberdâr olamadığından vaziyet-i umûmiyeye
ve be-tahsîs ordumuzun cebhesi ve sağ cenâhı ilerisinde bulunan düşmana dâir malûmâta
mâlik değilse de 18 Teşrîn-i evvel 328 günü Susuz Müsellim'de bulunan ve Bedir Köy
istikametinde ilerlemeye teşebbüs eden bir düşman piyade alayı ile iki süvâri alayı ve iki
batarya topçusu evvelâ Bedirköy harâbesinde ve badehû mezkûr köyün cenûbunda kâin "128"
rakımlı tepede topçu ve mitralyözlerimizin gayet müessir ateşi ile akşama kadar tevkif
edilmiştir. Süvari fırkası ordumuzun Soğucak Deresi gerisine kadar umûmî ric'atinden
haberdâr olmasıyla Meşinli'ye çekilmiş ve geceyi (18/19 Teşrîn-i evvel) burada geçirmiştir.
Bugün (19 Teşrîn-i evvel 328) fırkamız Dördüncü Kolordu nezdine gönderilen haber
zâbitinden de malûmât alamamakla beraber Meşinli'nin cenûb sırtlarından Evrensekiz ve
Seyidler istikametinde icrâ-yı keşfiyât etmeye ve Çorlu caddesinde düşmanı tehîr etmekle
ordumuzun sol cenâhını himâyeye karar vermiştir. Bade'z-zevâl on ikiyi yirmi beş geçe
Seyidler istasyonu düşmanın süvârî alayı tarafından işgâl olunduğu mezkûr istasyona
gönderilen keşif bölüğümüzün takrîrinden anlaşıldığı gibi saat iki râddelerinde mezkûr süvârî
el'ân Çorlu istikâmetinde perâkende bir hâlde geri çekilmekte olan ordumuzun kâfilesine
taarruz etmesi üzerine topçu atışıyla tard edilmiştir. Küçük Karışdıran'a gönderilen bir diğer
keşif bölüğü düşmanın üç taburuyla bir alay süvârîsinin ve üç bataryasının Karamürsel
cihetinde vâdi boyunca Büyük Karışdıran'a doğru ilerlediği ve kolbaşısının ikiye çeyrek kala
Büyük Karışdıran'ın garb sırtlarına çıktığı bildirilmiştir.
Küçük Karışdıran-Karamürsel hattına karşı ordumuza mensûb hiçbir piyâde kuvveti yoktur.
Maamâfîh Seyidler İstasyonu'nda kalmış olan hafîf bir piyâde kıtamız düşman süvârîsi
karşısında geri çekilmiştir.
Süvârî fırkası mevzii yakınında Yozgad Redîf Taburu'na mensûb iki bölük piyâde
mevcûddur. Fırka bu geceyi kısmen Meşinli ve kısmen de Ohlas Çiftlik'te geçirecektir.
Süvârî fırkası 3 gün emirsiz kaldığını bildirdiği gibi diğer kolordular da verilen emrin dâimâ
teehhüre uğradığından dolayı müştekî bulunuyorlardı. Umûmiyetle evâmirin emir zâbitleri vedâatiyle
gönderildiğine nazaran esbâbı şâyân-ı tedkîktir. Süvârî fırkası tarafından düşman hakkında verilen
malûmât Dördüncü Kolordu nezdine ordu karârgâhından gönderilmiş olan Binbaşı Selâhaddin Bey
raporuyla da teeyyüd ediyordu. Bu rapor Dördüncü Kolordu nezdinde cereyân-ı ahvâli göstermekte
olduğundan aynen tezbîr olunur:
Beyaz Köy'ünden
19 Teşrîn-i evvel 328, saat 9 sonra
1- Dördüncü Kolordu kıtaâtının hâl ve vaziyetine ve tesâdüf olunan kıtaâta dâir mufassal
rapor melfûftur.
2- Müstakil Süvârî Fırkasının şimdi buraya gelen keşif bölüğü zâbiti piyâde ve süvârî ve
topçudan ibâret bir düşman müfrezesinin Büyük Karışdıran'a duhûlünü bizzat görmüştür.
Ordunun sol cenâh üzerindeki bu vaziyet gâyet vahîm olduğundan düşman kuvvetinin
tamâmen mahv u ibtâli ve Çorlu caddesinin temîni lüzûmunu nazar-ı âsafânelerine arz ederim.
1- Dördüncü Kolordu 17/18 Teşrîn-i evvel gecesi Akçaköy'de geçmiştir. On ikinci Fırka
Yeniler'de, İzmit Fırkası Akçaköy'dedir.
2- 19 Teşrîn-i evvel günü Dördüncü Kolordu cebhesinde düşmandan eser görülmemiştir.
Bilakis alınan malûmâttan ve top seslerinden Tatarlı cihetinde düşmanın Birinci kolorduya
taarruzu anlaşılmıştır.
3- Bu akşam On ikinci Fırka kolordudan aldığı emir üzerine Osmanlı Köyü şarkındaki
sırtlara çekilmiştir.
4- Kolordu karârgâhı geç vakit Göçerler'e naklolunmuştur.
5- Beyaz Köy'de Çanakkale Fırkası'ndan:
150 nefer Çanakkale taburları
350 nefer Karabiga taburları
340 nefer İkinci Biga taburları
Konya Fırkası'ndan... taburu bulunmuştur.
Bunlara âcilen On ikinci Fırka'ya iltihâkları emredilmiştir. Bu gece Beyaz Köy
şimâlindedir.
6- Limni taburunun Ergene Köprüsü şimâlinde bulunan kolordusuna iltihâkı emredilmiştir,
yürüyüştedir.
7- Ayvacık alayı Ohlas Çiftliği cihetinde görülerek kolordusuna iltihakı emredilmiştir,
yürüyecektir.
8- Bir gün evvel Muradlı'dan Seyidler'e hareket eden topçu Y 2 T 3'ten bir bataryaya
hareket emri verilmiş ve hayvan noksanını ikmâl için binbaşı Çorlu'ya tezkiye ile
gönderilmiştir.
9- Süvârî fırkasının Meşinli'de olduğu haber alınarak Başkumandanlığın lüzûm-ı temîni ve o
cihette düşmana dâir malûmâtın orduya iş'ârına dâir bazı malûmât bâ-rapor arz edilmiştir.
10- Çorlu-Karışdıran yolu üzerinde muhtelif perâkende efrâd, kıtaât, ağırlıklar vesâireye de
yolları gösterilmiş, bazıları sürülmüş ve kısmen asker ile yürümekte bulunmuştur.
11- Dördüncü Kolordu kumandanını muhtelif mahallerde aradım. Geç vakit Göçerler'e
gittiğini öğrendik. Osmanlı Köyü'nden Beyaz Köy'e döndüm.
Göçerler'e giden caddede Birinci ve İkinci kolordulara âid birçok arabalar yolları
tıkamıştır. Bu ağırlıklar kolordularını bilmiyor. Gidecekleri mahalden haberleri yoktur.
Binâ-berîn mehtâb çıkıncaya kadar Beyaz Köy'de kalıyorum. Birinci Kolordu kumandanını
nısfu'l-leylden sonra bulmak mümkün olacaktır.
12- Düşmanın Tatarlı cihetinde İkinci Fırka'ya ric'ati mecbûr ettiği anlaşıldı. Tafsîlât
mefkûd ise de sabahleyin mufassalan malûmât gönderebilirim.
Şâyân-ı dikkat olan şudur ki Dördüncü Kolordu'nun bugün cebhesinde hiçbir harb
olmadığı halde kolordu çekilmiş ve bütün bütün aykırı bir istikâmete giderek bütün
kolordular hemen yola bağlanmıştır.
On İkinci Fırka'nın kuvveti ber-vech-i âtîdir
Topçu Y 12 T 1 tamâmdır. 18 top, cebhâne arabaları da noksânsızdır. Nizâmiye alayı 700,
nişâncı taburu 250 mevcûdunda, Bandırma alayı madûm hâlinde bırakılmış, Kirmasti alayı
250, istihkâm bölüğü 150 mevcûdundadır.
Asker açtır, ekmeksizdir.
İzmir alayının İzmir ve Bornova taburları tesâdüfen bu kuvvetin yanına düşerek iltihâk
etmişlerdir.
14- İzmit Fırkası kumandanı paşa şimdi Beyaz Köy'e hareket etmiştir. Fırka hakkındaki
malûmât ber-vech-i zîrdir:
Topçu alayı 11 tabur 2 toplarından bir şey gâib etmemiştir. Yalnız bir arabası mermi
isâbetle yanmıştır.
Fırkanın 6500 mevcûdundan zâyiât mecrûh ve şehîd hâric olarak 2000 /2500 mevcûd
tahmîn olunuyor. Bu kuvvetten bir mikdârı temâdî-i hareket hasebiyle firâr etmiş
olduğundan bugün elde 1500 kişi kalmıştır.
Bir batarya ve Bilecik alayı Sofular'da, İzmit alayı Beyaz Köy garbında, Eskişehir alayı ve
iki batarya Göçerler'de.
Kolordu karârgâhı kendisine ve İzmit Fırkası'na haritada mevcûd olmasıyla Sofular
istikâmetini vermiş ve badehû Göçerler'e gitmiştir.
Kıtaâtın mütemâdî tebdîl-i mevzii, mütemâdî ve mütehavvil emirlerle mevcûd alaylar
yerlerini değiştirerek fırkalarını ve fırkalar kolorduyu gâib etmektedir.
Fırka kumandanı kolordu kumandanını göremeyip alaylar fırkayı bulamıyor.
Dördüncü Kolordu Karışdıran cebhesini setredeceğinden tâ Göçerler'e kadar gidip ahvâl-i
marûza ile mevcûd asker de elden çıkıyor. Binâenaleyh kolordulara sâbit birer mıntıka tahsîsi
katiyyü'l-vücûbdur. Bir iki gün içinde askeri toplamak kâbildir.
15- Bugün müstakil süvârî fırkasından keşfe gönderilen bir keşif bölüğü zâbiti, süvârî
fırkasını Meşinli'de bulamayarak Beyaz Köy'e gitmiştir. Meşhûdâtı ber-vech-i âtîdir.
Küçük Karışdıran sırtlarından düşmanın kolbaşısıyla öğleden sonra saat 2.30'da Büyük
Karışdıran'a girdiği görülmüştür. Görülen kol bir süvârî alayı, 3 piyâde taburu, 3 batarya
toptur.
Düşman Büyük Karışdıran'ın garb sırtlarına geldi. Burada belki bizim diğer süvârî keşif
kollarıyla ateş edildi. Düşman müfrezesi intizâr mevziinde kaldı. Tam gurûba yakın Büyük
Karışdıran'dan doğru ilerlediği görülmüştür. Kolun kuvvetinden bir tabur görülmüştür. Arkası
havânın kararmasından görülememiştir. Birçok keşif kolları bu taburun önünde idi.
Evrensekiz ve bunun garbında "198" rakımlı tepede düşmanın piyâdesi olduğu bildiriliyor.
Piyâde Yedinci Alay'ın Evrensekiz'deki ağırlığı düşmana kalmıştır.
16- Ahvâl-i marûzadan düşmanın Dördüncü Kolordu'yu sol cenâhından sıkıştırmakta ve
ordunun gerisine düşmekte olduğu tahakkuk etmektedir. Süvârî fırkasının ona göre istihdâmı
lüzûmu marûzdur. Keşif bölüğü zâbiti Meşinli'de fırkayı bulamadığından bize beyân-ı hâl etti.
Raporunu da bir sûret olarak leffediyorum. Gece Göçerler'e İzmit Fırkası kumandanı ile
mümkün olursa kolorduyu bulmaya gideceğiz.
Selâhaddîn
"C, 19 Teşrîn-i evvel 328" Teşrîn-i evvel'in 18'inci günü bilâ-lüzûm icrâ edilmiş ve kemâl-
i muvaffakiyetle ilerleyen İkinci Şark Ordusu'nu büyük bir tehlikeye marûz bırakmış olan
ric'at hareketini durdurmak için Erkân-ı Harbiye Reîsi Hâdi Paşa Hazretleri tarafından
muhârebe meydânında bil-mecbûriye verilen ve sûreti akşamleyin zât-ı vâlâlarına da teblîğ
kılınan emirden başka Dördüncü Kolordu'ya doğrudan doğruya hiçbir emir verilmemiştir.
Mezkûr emirde de Dördüncü Kolordu'nun Tatarlı garbındaki sırtlarda bulunacak olan Birinci
Kolordu'nun solu gerisinde bulunması alel-ıtlâk zikredilerek muayyen bir mevki ismi yâd
edilmemiştir. Bu sûretle Dördüncü Kolordu'ya diğer kolordulara nazaran hârice doğru
kademeli vaziyet verilmesinden maksad ordunun sol yanına düşman tarafından icrâsı melhûz
olan bir çevirmeye karşı tertîbât ittihâzından ibâret olduğu âşikârdır. Binâenaleyh emr-i
mezkûr ile murâd olunan maksad-ı hakîkî nazar-ı mütâlaaya alınarak Dördüncü Kolordu'nun
ahvâl-i arâzîye göre ta'biyesi[117] ve Çorlu'nun setr ve temîni muktezîdir.
Ayrıca süvâri fırkası dahi ordunun sol yanını setr ve himâye edecek ve her hâlde ol cihetten
düşmanın harekâtını istikşâf ile serîan buraya bildirecektir.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Dördüncü Kolordu'dan mevrûd raporda kolordu kumandanı kolordusu Sofular'da toplamak için
emir aldığını bildirdiği alel-ıtlâk ordunun sol cenâhının ve Çorlu-Karışdıran menzil hattının
muhâfazası husûsunda Şark Ordusu tarafından verilen emre ehemmiyet bile vermeyerek bu mevki
civârında toplanmaya çalıştığı hâlde bu defa Başkumandanlık emrinde keyfiyetten adem-i
malûmât beyân edilmektedir.
17/18 Teşrîn-i evvel ordu emriyle düşman tarafından sıkıştırıldığı hâlde ancak Akçaköy sırtlarına
çekilmesi bildirilen Dördüncü Kolordu'nun bu vechile Sofular'a kadar çekilmesi aynı hâlde Tatarlı
ilersinde toplanacak olan Birinci Kolordu'nun da çekilmesini müntic olmuş ve Birinci Kolordu'nun
Tatarlı'yı terki ise Dördüncü Kolordu'nun da Osmanlı Köyü'ne gelmesini intâc eylemiştir. Hâlbuki
düşman kuvâ-yı külliyesiyle bir gün evvel (17 Teşrîn-i evvel'de) Birinci ve İkinci kolordular
karşısında bulunduğundan hatt-ı müdâfaanın Soğucak Deresi gerisine nakli hâlinde dahi Akçaköy
sırtlarında kalacak olan Dördüncü Kolordu vaziyetinin umûm ordunun vaziyetine nazaran kademe
şeklini hâiz olduğu vaziyetin dikkatle mütâlaasından anlaşılır. Binâenaleyh karârgâh-ı umûmînin bu
kolorduyu Sofular'a doğru celb eylemesi netîcesi tekevvün eden mehâzîrin tevîline çalışılması
beyhûdedir. Bil-âhire Dördüncü Kolordu Göçerler'e kadar geldikten sonra artık ahvâl-i arâzîye göre
tabiyesiyle Çorlu'nun doğrudan doğruya bu kolordu ile setrine imkân olamayacağı derkârdır. İkinci
Şark Ordusu'nu tehlikeye ilkâ eylediği beyân olunan ric'at hareketinin mâhiyeti hakkında temhîd-i
hakîkat sadedinde lüzûmu kadar beyân-ı mütâlaa kılınmış olmakla beraber bu hareketin Dördüncü
Kolordu'yu Sofular'da toplanmak hareketiyle mukâyesesi hâlinde netîce itibârıyla yek-nazarda bir
müşâbehet nümâyân olur. Çongre'de bulunan İkinci Şark Ordusu sol cenâhına nazaran Birinci Şark
Ordusu sağ cenâhının 18 Teşrîn-i evvel'deki vaziyeti her ne ise Dördüncü Kolordu'nun Sofular'a
alınmasıyla bu kolordu ile Birinci Kolordu beynindeki münâsebet hemen bunun aynı gibidir. Fakat
birincisi dağılan ordu aksâmını toplamak için başka bir tedbîr bulmak imkânı olmadığı sırada
zarûret-i mübreme ile teb'iyet olunmuş bir karâr netîcesi olduğu hâlde diğerinin avâmil-i nazariye
üzerine müessis bulunduğu nazar-ı mülâhazaya alınmak elzemdir.
20 Teşrîn-i Evvel'de
Cereyân Eden Ahvâl
Bugün sabahleyin Birinci Kolordu Kumandanlığı'ndan ve Dördüncü Kolordu nezdine gönderilmiş
olan Erkân-ı Harbiye zâbitânından vürûd eden raporla alınan malûmât ber-vech-i âtîdir:
1- Tatarlı garb sırtları işgâl olunmakta iken düşmanın taarruzu üzerine İkinci Fırka ve diğer
fırkalar, Dördüncü Kolordu geri çekilmiştir.
2- Birinci Kolordu (Üçüncü Fırka hâriç) Osmanlı Köyü şimâlinde ictimâ ve köyün garb-ı
şimâlindeli sırtları işgâl edeceklerdir. Dördüncü Kolordu da sol cenâhımızdan itibâren ahz-ı
mevzi etmektedir.
3- Kolordu karârgâhı Sinanlı'dadır.
Vusûlümde Azîz Paşa'nın ric'at etmekte olduğunu gördüm. Sebebini sordum, Ahmed Bey
Köyü'ne kuvvetli bir düşman kolu geldiğini haber aldığından ve İkinci Kolordu ile de birlikte
bulunan Üçüncü Fırka topçularının cebhânesi kalmadığından onların da ric'at etmeleri
muhtemel olduğundan ve fırka mevcûdu firârî neferlerden dolayı bin beş yüz râddesinde
bulunduğundan ric'ate mecbûr olduğunu söyledi. Dördüncü Kolordu kumandanı da mevkide
hâzır bulunduğundan bâlâdaki mevâkii bu gecelik tuttuk, yarın bir emir vermelisiniz, geç vakte
kadar top sadâları garb cihetinden gelmekte idi.
Ömer Yaver
Daha sonra karârgâh-ı umûmîden 21 Teşrîn-i evvel'de icrâ olunacak harekâtı tanzîm eden emr-i âtî
vârid oldu.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Bu emr-i müvecceh esâs itibâr olunarak Birinci Şark Ordusu'nun tanzîm-i harekâtı ve Ergene
gerisine muvâsalatında ahz edeceği tertîbât için şu ordu emri verildi.[118]
Bu emrin tamîm ve irsâli sıralarında İkinci Kolordu ile müstakil süvârî fırkasından âtîdeki raporlar
geldi:
1- Bir livâ kadar bir düşman kuvvetinin Ahmed Bey'in garb sırtlarından şimâle yürüdüğü,
süvârî alayı kumandnaı tarafından haber verilmiştir. Üç kol hâlinde ve bir alay topçuya mâlik
bir düşmanın öğleden sonra saat birde Tatarlı'nın garb sırtlarında muvâsalat ettiği Birinci
Kolordu tarafından bildirilmiştir. Aynı zamanda Tatarlı cihetinde birkaç top sadâsı
işitilmiştir. Birinci Kolordu'nun Tatarlı'dan Sinanlı'ya doğru çekildiğini bir haber zâbiti haber
vermiştir.
2- Onyedinci Kolordu Çongre karşısında, Üçüncü Fırka bunun solunda bu sabahtan itibâren
yayılarak muhârebeye girmiş ve öğleden sonra saat üçte düşmana taarruza başlamışlarsa da
karanlık bastıktan sonra epeyce müddet devâm eden top ve tüfenk sadâlarına nazaran
muhârebenin netîcelenmemiş olduğuna hükmedilmiştir.
3- İkinci Kolordu'da yalnız Üçüncü Fırka taarruza iştirâk edebilip 2000 mevcûdunda kalan
Beşinci Fırka taarruz-ı umûmînin sol cenâhını ve Tatarlı'ya karşı gerisini muhâfaza için
Üçüncü Fırka'nın 2000 metre gerisinde tabiye edilmiş ve 1000 mevcûdunda olan Kastamonu
Fırkası hatt-ı muvâsala-i umûmiyeyi ve kıtaâtın ağırlıklarını muhâfaza için Topçuköyü'nün
cenûb-ı garbîsinde Tatarlı'ya karşı yerleştirilmiştir.
4- Karanlık bastırdıktan sonra Tatarlı cihetindeki düşmana dâir fazla malûmât
alınamadığından Üçüncü ve On yedinci kolorduların taarruzu İkinci Kolordu ile beraber yan
ve gerileri tamâmıyla tehlikeye düşmüş bulunduğuna hükmolunmaktadır.
5- Bugüne kadar Dördüncü Fırka kumandanı ile beraber nereye gittiğini bildirmemiş ve
verilen emre itâat edip Topçuköyü'ne gelmemiş yalnız bugün 150 mevcûdlu olan On ikinci
Alay muvâsalat etmiştir.
6- Ereğli Fırkası'ndan On yedinci Kolordu'ya geçmiş bir rapor okunarak bu fırkanın
perâkendelerini Topçuköyü'nde topladıktan sonra Tatarlı'da düşmanın zuhûrunu haber alınca
hemen Azbağ üzerine çekildiği haber alınmıştır.
Dördüncü Kolordu ile bugün vuku melhûz muhârebenin ne şekil alacağı malûm
olmadığından Çorlu'nun muhâfaza veya terki meselesinin düşünülmesi iktizâ eder. Çorlu'da
el-yevm beş piyâde taburuyla 2 batarya mevcûddur. Bataryanın birinin hayvânları
gelmediğinden burada bırakılması hâlinde düşman eline düşecektir. Mevcûd kuvvetle
Çorlu'nun müdâfaası imkânsız ve binâenaleyh düşmanın ufak bir müfrezesinin vürûduyla
Çorlu'da bulunan pek çok nakliye kol ve katarları ve perâkende efrâd ve çekilen kıtaât
arasında pek büyük heyecân zuhûr ederek vekâyi-i elîmeye meydân vereceğine şübhem
yoktur. Karârgâh-ı Umûmîyece bu bâbda bir karâr-ı katî ittihâzı elzemdir. Çorlu'dan bugün bir
hayli eşya gönderileceğinden hattın dâimâ açık bulundurulması iktizâ eder.
"C, 20 Teşrîn-i evvel 328" Çorlu'da bulunan eslihâ ve malzeme-i askeriye ile nakliye kol ve
katarlarının düşman yedine düşmesine meydân verilmemek için mümkün olabilenlerinin
yürütülerek olamayanlarının trenle bugün verilen ordu emrine tevfîkan hemen geriye Çatalca
istikâmetine sevk ettirilmesi ve bunun için Çorlu-Silivri yolundan da hüsn-i istifâde
olunabileceği beyân olunur.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
1- Ordu Ergene hattına çekildikten sonra düşman tarafından takîb olunmadığı hâlde bir gün
istirâhatla Çatalca hattını işgâl etmek üzere geri yürüyüşüne devâm edecektir.
2- Birinci Şark Ordusu şimendifer hattı (hâric) ile Marmara sâhili arasındaki mıntıkadan
geri çekilecektir.
Dördüncü Kolordu Çorlu-Seymen-Silivri caddesini takîb edecektir.
Birinci Kolordu Esadce-Çanta-Silivri-Sürgün Köy-Kaladina Çiftliği-Büyük Çekmece
üzerinden çekilecektir.
İkinci Kolordu Öksüzce Köy-Armeşeli-Büyük Kanlıca-Kara Sinan Çiftliği-Çatalca-Ömerli
yolunu takîb edecektir.
3- Kolordular Ergene gerisinden hareketlerinin ilk günü Seymen-Çerkesköyü, ikinci günü
Sinekli-Bosna Köy, üçüncü günü Kabakçı-Bigados hatlarında geceyi geçireceklerdir.
Her kolordu takîb ettiği yolun şimâlindeki mıntıkada geceyi geçirecektir.
4- Geri hareketin birinci günü Birinci ve Dördüncü kolordularla, süvârî fırkası Çorlu'dan
İkinci Kolordu Çerkesköyü'nden,
İkinci günü: İkinci Kolordu ile süvârî fırkası Sinekli'den Birinci ve Dördüncü Kolordu
Silivri'den,
Üçüncü günü: Süvârî fırkası Kabakçı'dan, İkinci Kolordu Çatalca'dan, Birinci ve Dördüncü
kolordular Bigados'tan,
Dörüncü günü: İkinci Kolordu süvârî fırkası Hadımköyü'nden, Birinci ve Dördüncü
kolordular Isparta Kula'dan iâşe olunacaktır.
5- Süvârî fırkası bütün bu geri hareketi setredecektir. Keşif kolları düşmanla dâimâ temâsta
bulunacak ve her akşam karârgâha malûmât i'tâ eyleyecektir. Birinci günü Çorlu'nun ilerisinde
ve eyyâm-ı âtîde İkinci Kolordu'nun gerisinde hareket edecektir. Lüzûm hissettiği halde
Çorlu'da bulunan Altıncı Nişâncı Taburu'yla mitralyöz bölüğü bir gün evvel emrine
mevdû'dur.
6- Kolordu karârgâhları her akşam bulunacakları mahalleri ordu karârgâhına
bildireceklerdir.
7- Karârgâh Teşrîn-i evvel'in 23. günü Hadımköyü'nde bulunacaktır.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Başkumandan Vekîli
Nâzım
1- Ordu bundan evvelki emirde beyân edildiği vechile Ergene hattına çekildikten sonra
Çatalca hattını işgâl etmek üzere geriye doğru yürüyüşünde devâm edecektir.
2- Ordu Ergene hattında tecemmu' etmedikçe daha geriye çekilmesi câiz olamayacağına
binâen Birinci ve İkinci Şark Orduları kendi kolordularının hatt-ı mezbûr gerisinde
ictimâlarını ikmâl ettiklerini bâ-rapor bildirecekler ve Başkumandanlık Vekâleti'nden
alacakları emr-i mahsûs üzerine Ergene hattından geriye hareket edeceklerdir.
3- Başkumandanlık Vekâleti'nin emriyle Ergene hattından dahi çekilmek iktizâ edince
Birinci Şark Ordusu şimendifer hattıyla (hâric) Marmara sâhili arasındaki mıntıkadan ve
İkinci Şark Ordusu mezkûr şimendifer hattıyla (dâhil) Bahr-i Siyâh sâhili arasındaki
mıntıkadan çekilecektir.
4- Her iki ordunun işbu hareketi ber-vech-i âtî tanzîm olunacaktır.
Birinci Şark Ordusu, Ergene hattından hareketin, birinci günü Çerkesköyü-Seymen hattını,
ikinci günü Kabakça-Silivri, üçüncü günü Hadımköyü (dâhil)-Büyük Çekmece hattını,
İkinci Şark Ordusu, Ergene hattından hareketin Birinci günü Istranca-Çerkesköyü (dâhil)
hattını, ikinci günü Karaköy, Kabakça hattını, üçüncü günü Terkos-Hadımköyü (hâric) hattını,
tutmak üzere yürüyüşlerini tanzîm edeceklerdir.
5- Ordular sûret-i dâimede irtibâtı muhâfaza ederek biri diğerinden geri kalmayacak ve
îcâbında yekdiğerine muâvenet-i mütekâbilede bulunarak birbirinin ric'at hareketini teshîl ve
temîn edeceklerdir.
6- Donanma-yı Hümâyûn Silivri ve Ereğli önlerine gelerek sâhil tarîkini temîn ve îcâbında
ric'ati himâye edecektir. Birinci Şark Ordusu donanma ile tesîs-i irtibâta sa'y edecektir.
Başkumandan Vekîli
Nâzım
Birinci Ferik
Abdullah
Ekler
EK I[120]
Bir numara cedvel:
Birinci Müfettişlik kıtaat-ı nizamiyesinin
dağınıklığı derecesini gösterir
Seferberlikten İşbu
Hazarî Evvel Mevâkide
Kıtaât Mülâhazât
Merkezleri Bulundukları Taburların
Mevâkii Adedi
Vuku bulan müracaat üzerine seferberlikten evvel celbine
Birinci
teşebbüs olunmuş ise de Garp Ordusu tarafından Selanik
Piyade İstanbul Arnavutluk'ta 10
civarında alıkonuldu. Yalnız 450 mevcudunda üç taburu
Fırkası
Lüleburgaz'a gelebildi.
İkinci Piyade
İstanbul İzmir'de 10 Seferberlik emrinden sonra celbedildi.
Fırkası
Üçüncü
Piyade İstanbul Dersaadet'te 10
Fırkası
Birinci
İstanbul İzmir'de 3 Vuku bulan müracaat üzerine İstanbul'a celbolunmuştu.
Nişancı Alayı
Dördüncü
Bir taburu Yemen'dedir. Nezaret-i Celile'ye müracaatla
Piyade Tekfurdağı Arnavutluk'ta 9
seferberlikten biraz akdem Tekfurdağı'na celb edilmiştir.
Fırkası
Beşinci
Piyade Gelibolu Maydos'ta 8 İki taburu Yemen'dedir. Seferberlik emrinden sonra celb edilmiştir.
Fırkası
Altıncı Diğer taburları Rodos'ta esir olmuştur, bir kısmı Yemen'dedir. Bu
Adalar ve
Piyade İzmir 3 üç tabur muharebenin ilk kısmından sonra darülharekata vürûd
İzmir'de
Fırkası etmiştir.
İkinci
Tekfurdağı Yemen'de 2 Bir taburu kadro ve bölük halinde idi.
Nişancı Alayı
Yedinci Fırka Kırkkilise Kırkkilise'de 7 Üç taburu Yemen'dedir.
Sekizinci
Diğer taburları hat muhafazasında ve Yemen'dedir. Seferberlik
Piyade Çorlu Gelibolu'da 4
emrinden sonra celbedilmiştir.
Fırkası
Dokuzuncu
Diğer taburları Yemen'dedir. Seferberlik emrinden sonra
Piyade Babaeski Gelibolu'da 6
celbedilmiştir.
Fırkası
Üçüncü
Kırkkilise Kırkkilise'de 2 Bir taburu Yemen'dedir
Nişancı Alayı
Onuncu
Piyade Edirne Edirne'de 10
Fırkası
On birinci
Vuku bulan müracaat üzerine kısmen seferberlikten akdem ve
Piyade Dedeağaç Arnavutluk'ta 10
kısmen seferberlik esnasında Dedeağaç'ına götürülmüştür.
Fırkası
On ikinci
Piyade Gümülcine Gümülcine'de 5 Üç taburu Kırcaali'de iki taburu Yemen'dedir.
Fırkası
Dördüncü
Edirne Ortaköy 1 İki taburu Yemen'dedir.
Nişancı Alayı
Alay 1 Sahra 1 taburu Dersaadet'tedir. Diğerleri müracaat üzerine celb
İstanbul Çanakkale'de 2
Topçu edilmiştir.
Alay 2 Sahra 1 taburu Dersaadet'tedir. Diğerleri seferberlik emrinden sonra
İstanbul İzmir'de 2
Topçu celb olunmuştur.
Alay 3 Sahra Seferberlik emrinden sonra celbolunmuş ve tahaşşüd mıntıkasına
İstanbul Dersaadet'te 3
Topçu pek noksan vürûd edebilmiştir.
Alay 4 Sahra
Tekfurdağı Maydos'ta 2
Topçu
Alay 5 Sahra
Gelibolu Maydos'ta 2 Ancak Çatalca Muharebesine iştirak edebilmiştir.
Topçu
Alay 6 Sahra
İzmir İzmir'de 2
Topçu
Alay 7 Sahra
Kırkkilise Kırkkilise'de 2
Topçu
Alay 8 Sahra
Çorlu Çorlu'da 2
Topçu
Alay 9 Sahra Bir taburu Çanakkale'de seferberlik emrinden sonra celb
Lüleburgaz Lüleburgaz'da 2
Topçu olunmuştur.
Alay 10
Sahra Edirne Edirne'de 2
Topçu
Alay 11
Sahra Edirne Edirne'de 2
Topçu
Alay 12
Edirne ve
Sahra Gümülcine 2
Gümülcüne'de
Topçu
İki batarya Vuku bulan müracaat üzerine Kırcaali'nin noksan olan
Cebel T. 1 İstanbul
İzmir'de idi. topçusunun ikmali için seferberlikten akdem Kırcaali'ye gönderildi.
Bir batarya
Cebel T. 2 Tekfurdağı Diğerleri Hicaz ve Suriye'de. Çanakkale'deki batarya kalmıştır.
Çanakkale'de
Birer bölükleri
Yemen'de birer
Cebel T. 3 Kırkkilise
bölükleri
Kırkkilise'de
Birer bölükleri
Cebel T. 4 Kırkkilise'de Seferberlik emrinden sonra Çanakkale'den celb olunmuştur.
Çanakkale'de
İki bataryası
Yemen'de bir
Cebel T. 5 Kırcaali Bir bataryası Kırcaali'de
bataryası
Edirne'de
Edirne Biri Edirne'de
Kalesine Ait diğeri İzmir'de ve Bunlar bilmüracaa seferberlikten evvel Edirne'ye sevk edilmiş idi.
Ağır Obüs Edirne biri de Yalnız cephanelerinin bir kısm-ı mühimi kalmıştır.
Taburu Çanakkale'de
İki bataryası
Ağır Sahra Çanakkale'de bir
Edirne
Taburu bataryası
Edirne'de
EK II
Edirne Dârü'l-Harekâtında
Vech-i Tahaşşüdü Müş'ir Levha[121]
(Harekât-ı Harbiye Lâyihasına Lâhikadır)
Edirne Kalesi'nde:
10 Edirne 10
Birinci Sınıf Bursa 10
Birinci Sınıf İzmit 10
İkinci Sınıf Edirne 10
Toplam: 40
Kırcaali Müfrezesi:
Dimetoka Fırkası:
Y 4 Nişancı 3
Birinci Sınıf Samsun 9
İkinci Sınıf Gümülcine 6
15 3
Vize Müfrezesi:
Birinci Kolordu:
2’nci Kolordu: 33
4. Tekfurdağı 10 + Y
5. Gelibolu 10
Birinci Sınıf +
İzmir 6+Bir alay Soma ve Adalarda
29
3. Kolordu:
7. Fırka Kilise 10
+
8. Çorlu 7+3 Y + Bir alayı Vize’dedir.
9. Babaeski 10
30
11. Dimetoka 10
+
12. Gümülcine 7 Bir alayı Kırcaali’de
İkinci Sınıf Edremid 8
İkinci Kale-i Sultaniye 8
33
Müretteb 5. Ordu:
29. Bayburd 10 + 9 Y
30. Erzincan 10
Birinci Sınıf Trabzon 9
32
1. Redif Kolordusu:
Bu krokiler/haritalar Osmanlı Türkçesi ile yazılmış 1336 tarihli eserdeki 220. sayfaya lahikadır. Bu
bölüm kitabımızın 393-394. sayfalarında yer almaktadır.
[1] Hakan Özkan, Anılarda II. Meşrutiyet Dönemi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, s. 121.
[2] Halil Menteşe, Osmanlı Mebusan Meclisi Reisi Halil Menteşe'nin Anıları, Hürriyet Vakfı
Yayınları, İstanbul, 1986, s. 153.
[3] İbrahim Temo'nun İttihad ve Terakki Anıları , (Haz. Bülent Demirbaş), Arba Yayınları,
İstanbul, 1987, s. 227
[4] Hakan Özkan, a.g.e., s. 125 vd.
[5] Birçok kaynakta Abdullah Paşa'nın doğum tarihi 1846 olarak zikredilmiştir. Genelkurmay
Basımevi tarafından basılan Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri adlı eserde de
doğum tarihi, ATASE arşivine dayanılarak yine 1846 olarak zikredilmiştir. Yalnız Ali Birinci
tarafından kaleme alınan Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi 'ndeki "Abdullah Paşa"
maddesinde Paşa'nın doğum tarihi 1852 olarak kaydedilmiştir. Askerî Mecmuada Paşa'nın doğum
tarihini 1852 olarak zikretmektedir. Biz de Paşa'nın doğum tarihi olarak Askerî Mecmua'da zikredilen
1852 tarihini esas aldık. Bkz. Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s. 4; Kolağası Mehmed Esad, Mir'at-ı Mekteb-i Harbiye, s.
552; Ali Birinci, "Abdullah Paşa", Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi , YKY,
İstanbul 1999, s. 19-20; İbrahim Alâeddin Gövsa, "Abdullah Paşa", Türk Meşhurları, tarihsiz, s. 4;
"Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl Tercemesi", Askerî Mecmûa, c. VIII, sayı 106, Eylül 1937, s.
605-606; Mehmet Akif Bal, Trabzonlu Ünlü Simalar, Çatı Yayınları, İstanbul 2007, s. 64.
[6]
"Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl Tercemesi", a.g.e., s. 605-606; Balkan Savaşı'na Katılan
Komutanların Yaşam Öyküleri, s. 4; Ali Birinci, a. g.m., s. 19.
[7] Ali Birinci, a.g.m., s. 19.
[8] Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, s. 5.
[9] Ali Birinci, a.g.m., s. 19.
[10] Takvim-i Vekâyi, "Tevcîhât", No: 76, 1 Eylül 1307.
[11] Kolağası Mehmed Esad, Mir'at-ı Mekteb-i Harbiye, s. 558.
[12] Ali Birinci, a.g.m., s. 19.
[13] Ali Birinci, a.g.m., s. 19; Salnâme-i Askerî (1326 sene-i kameriye-i hicriye ve 1324 sene-i
mâliye 1286 sene-i şemsiye-i hicriyesine mahsus.); Gövsa, "Abdullah Paşa", Türk Meşhurları,
tarihsiz, s. 4.
[14] "Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl Tercemesi", a.g.e., s. 605-606.
[15] Abdullah Paşa, 1327/1911'de yeni kurulan kolordu teşkilatı sebebiyle, Birinci Redif
Müfettişliği'ne getirilince görevinden istifa etmiştir.
[16] "Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl Tercemesi", Askerî Mecmûa, c. VIII, sayı 106, Eylül 1937,
s. 605-606; Ali Birinci, a.g.m., s. 19-20; Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri,
s. 5.
[17] Balkan Devletlerinin savaş için yığınak yapmaları üzerine Osmanlı Devleti, Şark
Kumandanlığı'na Abdullah Paşa'yı, Garp Ordusu'na aynı rütbedeki Ali Rıza Paşa'yı, Vardar
Ordusu'na Ferîk Zeki, Alasonya Ordusu'na Mahmud Şevket Paşa'yı tayin etmiştir. Mahmud Şevket
Paşa bu tayini kabul etmeyerek istifa etmiştir. Bunun üzerine Alasonya Ordusu kumandanlığına, askeri
bir kıymeti olmayan, jandarmadan yetişme ferik Hasan Tahsin Paşa tayin olunmuştur. Ziya Nur Aksun,
Osmanlı Tarihi, 5. Cilt, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994, s. 432.
[18]Abdullah Paşa, Operatör Cemil Paşa'ya ve onun vasıtasıyla da Padişah'a, askerî vaziyetin iyi
olmadığını, harbin mağlubiyetle neticelenileceğini söylemiştir. Ziya Nur Aksun, a.g.e., s. 432-433.
[19]Abdullah Paşa, "Orduyu vakt-i hazarda yetiştirmiş olanların iş başına gelmesi icap ettiğini, bu
sebeple hassaten Mahmud Şevket Paşa'nın Şark Ordusu Kumandanlığı'nı kabul etmesi lazım geldiğini,
bunu Vükelâ Meclisi'nde de söylediğini, ancak Mahmud Şevket Paşa'nın istinkâf ettiğini"
söylemektedir. Bkz. Abdullah Paşa, 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah
Paşa'nın Hâtıratı, Erkân-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336, s. 13.
[20] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 13-14.
[21] Abdullah Paşa'nın Şark Ordusu kumandalığına tayini devrin gazete ve dergilerine de
yansımıştır. "Umum kumandan: Hâl-i seferberiye vaz' olunan kıtaâtın umum kumandanlığına Ferik
Abdullah Paşa'nın tayin edildiği haber alınmıştır." Sebîlürreşad , cild 2-9, sayı 213, 22 Şevval
1330/ 20 Eylül 1328, s. 99.
[22] Abdullah Paşa, 1912 yılında Kırklareli'nde ve bir hafta sonra da Lüleburgaz'da Bulgarlara karşı
verilen muharebeleri idare etmiştir. Ancak bu muharebelerde malzeme ve erzak yetersizliği yüzünden
Çatalca'ya kadar geri çekilmek zorunda kalmıştır. Geniş bilgi için bkz. Recep Çelik, "Kölemen
Abdullah Paşa 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa''nın Hatıratı (tahlil-
metin), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Anabilim Dalı,
Yayınlanmamış Yüksek LisansTezi, İstanbul, 1991, s. VI-VII.
[23] Ali Birinci, a.g.m., s. 19-20; Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, s. 5.
[24] "Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl Tercemesi", a.g.e., s. 606.
[25] Recep Çelik, a.g.e., s. VII-VIII.
[26] İbrahim Alaeddin Gövsa, "Abdullah Paşa", Türk Meşhurları, tarihsiz, s. 4; Ali Birinci, a.g.m.,
s. 20.
[27] Recep Çelik, a.g.e., s. IX.
[28]Abdullah Paşa, 1328 Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Kumandanı Abdullah Paşa'nın Hâtıratı,
Erkân-ı Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul 1336, s. 1.
[29] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 1.
[30] Suçlamak.
[31] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 1.
[32] Şüphelenme.
[33] Vesikalara dayanmayan.
[34] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 1.
[35] Recep Çelik, a.g.e., s. XI.
[36] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 3.
[37] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 4-14; Recep Çelik, a.g.e., s. XI-XIII.
[38] Hakan Özkan, Anılarda II. Meşrutiyet Dönemi, Marmara Üniversitesi, Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2008, s. 121.
[39] Mareşal Fevzi Çakmak, Garbi Rumeli'nin Sureti Ziya-ı ve Balkan Harbinde Garp Cephesi
hakkında Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Müşir Fevzi Paşa Hazretlerinin Erkân-ı Harbiye
Mektebi'ndeki Konferansları, Harbiye Mektebi Matbaası, İstanbul, Erkân-ı Harbiye Mektebi
Külliyatı numara 22, ?, s. 77.
[40] Tuncay Yılmazer, İmparatorluğun Gözyaşları - Balkan Savaşı'nı Neden Kaybettik?, Kültür
dergisi, Mart 2009.
[41] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 159.
[42] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 207.
[43] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 159.
[44] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 160.
[45] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 15; Ziya Nur Aksun, a.g.e., s. 440.
[46] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 65.
[47] Pavli (Pehlivanköy), bugün Kırklareli'ne bağlı ilçe.
[48] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 35.
[49] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 54.
[50] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 132-133.
[51] Tuncay Yılmazer, a.g.m.
[52] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 63-64.
[53] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 63.
[54] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 193.
[55] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 198.
[56] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 198.
[57] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 65.
[58]Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya'da Millî Mücadele, c. I, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu Türk
Tarih Kurumu Yay., Ank., 1992, s. 64.
[59] Hakan Özkan, a.g.e., s. 122.
[60] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 14.
[61] Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, Yay. Haz. Cemal Kutay, Tercüman Yayınları, İstanbul,
1980, s. 156-157.
[62] Cafer el-Askerî, İsyancı Arap Ordusunda Bir Harbiyeli, Klasik Yayınları, İstanbul, 2008 s.
175.
[63] Rahmi Apak, Yetmişlik Bir Subayın Anıları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1988, s. 70.
[64] Aktaran, M. Naim Turfan, Jön Türklerin Yükselişi, Alkım Yayınevi, Kasım 2005, s. 236.
[65] M. Naim Turfan, a.g.e., s. 237.
[66] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 194.
[67] Bilgilendirme ve yazı ile bildirilmesini istemeler.
[68] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 14.
[69] Ömer Seyfettin, Balkan Harbi Hatıraları, (Haz: Tahsin Yıldırım), DBY, İstanbul, 2011, s. 131.
[70] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 169.
[71] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 170.
[72] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 197.
[73] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 209-210.
[74] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 48.
[75] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 48.
[76] Recep Çelik, a.g.e., s. 251.
[77] Ömer Seyfettin, a.g.e., s. 134.
[78] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 222-223.
[79] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 126.
[80] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 127.
[81]Sacit Kutlu, Milliyetçilik ve Emperyalizm Yüzyılında Balkanlar ve Osmanlı Devleti, Bilgi
Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2007, s. 332.
[82] Recep Çelik, a.g.e., s. 251.
[83] Tuncay Yılmazer, a.g.m.
[84] Recep Çelik, a.g.e., s. 253.
[85] Recep Çelik, a.g.e., s. 253.
[86] Abdullah Paşa, a.g.e., s. 146.
[1] Sebep ve etkenleri.
[2] Suçlamak.
[3] Ordunun hareket tarzı.
[4] Metinde geçen "zamân" kelimesi, Arapça « » "dad" harfi ile yazılır ve bildiğimiz vakit, süre
anlamına gelen zaman/zeman kelimesinden farklı olarak "kefil olma, kefillik, bir şeyin mislini veya
değerini vermek üzere zarara karşı kefil olma, garanti" gibi anlamlara gelir. Bu iki kelimenin metinde
karışmaması için vakit, süre anlamında gelen kelimeyi «zaman», kefil olma, garanti anlamındaki
kelimeyi de «zamân» imlasıyla kullanmayı uygun bulduk. Bkz. Şemseddin Sami, Osmanlıca Kâmûs-ı
Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 854.
[5] Kesintisiz, sürekli.
[6] Kardeşlik bağını.
[7] Yeni düzenlemeler.
[8]Ertesi sene yine koleradan dolayı efrâd-ı cedîde celbedilememiş olduğu cihetle taburlar
mevcûdu daha ziyâde azalarak 80 ile 200 râddesine tenezzül eylemiş idi. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[9] Arapça marîz'in çoğulu, hastalar, hastalıklar.
[10]
Bu muharrerâtın sûretleri mevcûd olmadığından derc edilememiştir. Erkân-ı Harbiye-i
Umûmiye evrâkında asılları mevcûddur. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[11] Balkan Harbi'nden önce İşkodra'da bulunan Hristiyan Arnavutlar (Malisor ve Mirditaliler)
ayaklanmış (1910), önce silah taşımak gibi birtakım haklar, daha sonra da özerklik elde etmişlerdir
(1911). Abdullah Paşa, 1911 yılında yılında yeni kurulan kolordu teşkilatı dolayısıyla 1. Redif
müfettişliğine atanmış ve Askerî Şûra tarafından Malisörler İsyanı üzerine Karadağ'a karşı
Arnavutluk'ta toplanan ordunun komutanlığına atanmıştır. Merhûm Mareşal Abdullah'ın Hâl
Tercemesi", Askerî Mecmûa, c. VIII, sayı 106, Eylül 1937, s. 605.
[12] Başta İtalya olmak üzere Avrupa devletleri tarafından kışkırtılan Arnavutluk, 6-7 Mayıs
tarihinde ayaklanmış, İpek, Yakova, İşkodra ve Karadağ sınırlarında Mayıs, Haziran ve Temmuz
(1912) aylarında kanlı çarpışmalar olmuştur. Arnavutluk İsyanı'nı bastırmaya Şevket Turgûd Paşa
(ölm. 1924) me'mur edilmiştir. Bkz. Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt II/I, TTK, Ankara, s.
261-272.
[13] Kefil olma.
[14] Sırbistan, Karadağ, Bulgaristan, Yunanistan.
[15] İyi niyetli ihtarlar ve sürekli ricalar.
[16] Kamil Paşa, Kıbrıslı Mehmet (1832-1912): Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında dört
kez sadrazamlık makamında bulunmuştur. Kıbrıs'ın Lefkoşe kasabasında doğdu. Önce Kıbrıs'da,
sonra Mısır'daki lisan mektebinde okumuş, binbaşılığa kadar yükselmiştir. Arapça, Farsça'dan başka
Rumca, Fransızca ve İngilizce de öğrendiği için Mısır Valisi Abbas Paşa'nın tercüman ve kâtibi
olmuştur. Sonra İstanbul'a gelmiştir. Çeşitli mutasarrıflıklarda ve valiliklerde bulunduktan sonra
1884'de Sadrazam olmuştur. 1895'de İstanbul'dan uzaklaştırılmıştır. 1908 İnkılâbı'ndan sonra Sait
Paşa kabinesine girmiş, sonra da onun yerine sadrıazam olmuştur. Gazi Ahmet Muhtar Paşa
kabinesine Şura-yı Devlet Reisi sıfatıyla girmiş ve Muhtar Paşa'nın istifası üzerine de 1912'de
dördüncü defa sadrazamlığa getirilmiştir. Balkan Harbi'nin felaketle bitmesi ve İttihatçıların
Babıâli'yi basmaları üzerine çekilmiş ve memleketi olan Lefkoşe'ye giderek orada seksen yaşında
iken ölmüştür. (İbrahim Alâeddin Gövsa, "Kâmil Paşa, Kıbrıslı Mehmed", Türk Meşhurları Ans.,
İstanbul tarihsiz s. 204.)
[17] Ferîd Paşa, Mehmet-Avlonyalı (1852-1914): II. Abdülhamid devrinin sonlarında
sadrıazamlıkta bulunmuş vezirlerdendir. Yanya'da doğmuştur. Babası Avlonyalı Vlora ailesinden
Mustafa Paşa'dır. Mehmet Ferit, Yanya mekteplerinde okumuş, Fransızca ve Rumca'ya epeyce
öğrenmiştir. Gazi Osman Paşa'nın yanında çalışmış, İstanbul'da İstinaf Mahkemesi Azalığı yapmış,
çeşitli valiliklerde ve on altı ay Şura-yı Devlet Azalığı'nda bulunmuştur. 1902'de Said Paşa'nın yerine
sadrazamlığa getirilerek 1908'e kadar bu görevde kalmıştır. Sadrazamlıkta doğru ve temiz olarak
tanınmıştır. Ayan Azalığı, İzmir Valiliği, Dâhiliye Nazırlığı ve bir devre de Ayan Reisliği yapmıştır.
Birinci Cihan Harbi'nden önce tedavi için İtalya'ya gitmiş, San Remo'da ölmüş ve Avlonya'ya
gömülmüştür. (İbrahim Alâeddin Gövsa, Türk Meşhurları Ans., İstanbul tarihsiz, s. 136.)
[18] Şeyhülislâm Mehmed Cemâleddîn Efendi (1849-1917): Osmanlı saltanatının son ve meşhur
şeyhülislâmlarındandır. Kazasker Ahmet Halil Efendi'nin oğlu olup İstanbul'da doğmuş, dönemin bazı
tanınmış hocalarından dersler almıştır. Önce Evkâf, Meşihât ve Adliye dairelerinde küçük
memuriyetlerde bulunduktan sonra, 1891'de kırk üç yaşında iken şeyhülislâm olmuştur. II. Abdülhamit
devrinde on sekiz yıl bu makamda kalmıştır. 1908 Meşrutiyet İnkılâbı'nda hem inkılâpçıları hem
İkinci Abdülhamid'i memnun edecek hareket ve teşebbüslerde bulunarak mevkiini muhafaza etmişti.
Cemaleddin Efendi, devletin büyük bâdirelerden geçtiği, oldukça buhranlı bir devresinde görev
yapmıştır. Babıâli Baskını'na kadar vazifesinin başında kalmıştır. İdarî ve siyasî kabiliyet itibari ile
dikkate layık derecede dirayetli ve zeki idi. Osmanlı Devleti'ni yıkılışa götüren bozgun yıllarının
önemli tanığıdır. Mısır'da vefat eden Cemaleddin Efendi, Fatih civarına gömülmüştür. Mısır'da
yazdığı 68 sayfalık hatıraları İstanbul'da basılmıştır. (İbrahim Alâeddin Gövsa, "Cemaleddin Efendi,
(Mehmet), Türk Meşhurları Ans., İstanbul Tarihsiz, s. 82.)
[19] Teşkil edilen, kurulan.
[20] Mahmud Şevket Paşa (1856-1913): Hareket Ordusu Komutanı, Harbiye Nazırı ve Sadrıazam
sıfatları ile Meşrutiyet devrinin meşhur bir simasıdır. Soyca Arap olup Bağdad'da doğmuştur.
Harbiye'den 1882'de kurmay yüzbaşılıkla ve birincilikle çıkmıştır. Girit'de toplanan fırkaya me'mur
olmuştur. 1883'de Harbiye'de çeşitli dersler okutmuş, Goltz ve Kampofner Paşaların maiyetinde
çalışmıştır. Alınacak silahların tedkiki için Almanya ve Fransa'ya gönderilmiştir. Tophane'de
Tecrübe ve Muayene Dairesi Reis Vekilliği'ne tayin edilmiştir. 1908 İnkılâbı'ndan sonra Üçüncü
Ordu Komutanlığı'na getirilmiştir. 1909'da İstanbul'daki "31 Mart İhtilali"ni bastırmak üzere
Rumeli'de tertip edilen "Hareket Ordusu"nun başına geçirilmiş ve II. Abdülhamid'i tahttan indirip,
Selânik'e göndermek gibi işleri idare etmiştir. Hakkı Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olmuş, fakat
Trablusgarb Muharebesi ile onu takip eden Balkan Harbi'nde bir varlık göstermeyişi şöhretini
düşürmüştür. 1912'de İttihadçılar Bâbıâli'yi basarak Nazım Paşa'yı öldürdüler. Yerine Mahmud
Şevket Paşa'yı geçirmişlerdir. 14 Haziran 1913'de Harbiye Nezâreti'nden Babıâli'ye giderken
Bayezid Meydanı'nda vurulmuş ve Hürriyet-i Ebediye tepesine gömülmüştür. (İbrahim Alaeddin
Gövsa, "Mahmud Şevket Paşa", Türk Meşhurları Ans., İstanbul Tarihsiz, s. 237)
[21] Hâdi Paşa (Bağdat ? – Berat 1932): Türk generali ve devlet adamı. Abdülhâdi diye
adlandırıldığı da bilinmektedir. 1882 yılında, Harp Okulu'ndan teğmen rütbesiyle çıkarak, 1885'de
Harp Akademilerini piyade kurmay yüzbaşısı olarak birincilikle bitirmiştir. Harb Akademileri'nde
öğretmenlik de yapmıştır. 1912 Balkan Savaşı'nda, Başkomutanlık Kurmay Başkanlığı'na atanmıştır.
1914'de Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunmuş ve aynı yıl emekliye ayrılmıştır. 1920'de
Maarif Nâzırı olmuştur. 10 Ağustos 1920'de Sevr Muahedesi'ni imzalayanların başında bulunmuştur.
("Hâdi Paşa", TA, c. XVIII, s. 296; Recep Çelik, a.g.e., s. 256-257.)
[22] Çağrılmış, davet edilmiş.
[23] Sarf edilen gayretlerin neticeleri.
[24]Abdullah Paşa'nın kumandanlığını yaptığı Şark Ordusu, 4 kolordu halinde ve sırasıyla Ömer
Yâver, Şevket Turgut, Mahmut Muhtar, Ahmet Abuk Paşalar idaresinde Kırkkilise-Edirne hattında
mevki almıştır. (Hazırlayanlar)
[25] Bilgilendirme ve yazı ile bildirilmesini istemeler.
[26]Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı'nı öngörmediği için Rumeli'deki 75.000 eğitimli askerini terhis
etmiştir. (Hazırlayanlar)
[27] Mümkün olduğu kadar, olabildiği kadar.
[28]Bazı cüz'-i tâm kumandanları ikmâl efrâdı nâmı verilen bu halkın kendi kıtalarının intizâm ve
zabt u rabtını bozmaktan başka bir şeye yaramadığını ve bunlar olmaksızın kıtalarının kadro
mevcûdlarıyla, verilecek herhangi bir vazîfeyi daha iyi îfâya kâdir olacaklarını iddiâ etmişlerdir.
(Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[29]Sefer ve harbin aksi, barış ve asayiş, istirahat zamanı. Şemseddin Sami, Osmanlıca Kâmûs-ı
Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 551.
[30] Barış zamanı, sulh vakti.
[31] Babaeski, Osmanlı döneminde Kırkkilise-Edirne vilayetine bağlı bir kaza idi. Günümüzde
Kırklareli'ne bağlı ilçe.
[32] İzmit Fırkası İtalya Harbi dolayısıyla Çanakkale havâlisinde bulunuyor idi. Umûmî seferberlik
emrinden evvel terhîsi için îcâb eden vesâit-i nakliye oraya gönderilmiş ve hattâ fırkanın bir kısmı da
İzmit'e nakledilmişken bilâhare elde bulunan şu vesâit-i fırkanın Çanakkale'de kalmış olan kısmının
da Tekfurdağı'na naklini temîn eylemiştir. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[33] Demiryolları.
[34] Gümülcine (Komotini), eskiden Edirne Vilayeti'ne bağlı iken 1919 yılından beri Yunanistan
sınırları içerisindedir.
[35] Cesur hasletler, yiğitçe tavırlar.
[36] Kan dökme, kan dökücülük.
[37] Büyük siyasî karışıklıklar.
[38] (Askerî) yerli yerine koyup hazırlama; tertîbetme.
[39] Harp denemiş, savaş bilen.
[40] Çetinlik, sarplık, güçlüğe sahip.
[41] Dimetoka (Dimotika), Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi.
[42] (Askerî) yerli yerine koyup hazırlama, tertip etme.
[43]Kırcaali (Kürdzali), Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi. Balkan Harbi'nde elimizden çıkmıştır,
Bulgaristan sınırları içerisindedir.
[44] Kırkkilise-Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi. Bugün Kırklareli sınırları içerisinde bir ilçedir.
[45]Osmanlı döneminde Edirne'ye bağlı bir nahiye idi. Günümüzde Kırklareli il merkezine 39
kilometre uzaklıkta, Pınarhisar ilçesine bağlı bir beldedir.
[46] Osmanlı döneminde Edirne'ye bağlı bir köy idi. Günümüzde Edirne Vilayeti'ne bağlı bir ilçedir.
[47] Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi. Balkan Harbi'nde elimizden çıkmıştır, Bulgaristan sınırları
içerisindedir.
[48] Bir lokma, azık.
[49] Samakov (Samokov), bugün Sofya-Bulgaristan sınırları içinde bir kaza.
[50]Tırnova (Tırnovacık), Kırkkilise-Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi. Balkan Harbi'nde elimizden
çıkmıştır, Bulgaristan sınırları içerisindedir.
[51] Ortaköy (İvaylov-grad), Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi.
[52]Sultan Bayezid ve oğlu Yavuz'un ordularının savaştığı yer olarak bilinir. Büyük ve Küçük
Karışdıran olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Günümüzde Büyükkarıştıran, Kırklareli il merkezine 94
kilometre uzaklıkta, Lüleburgaz ilçesine bağlı bir beldedir.
[53]Dedeağaç (Alexandroupolis), Edirne Vilayeti'ne bağlı kaza idi. Balkan Harbi'nde elimizden
çıkmıştır, 1913'te Bulgaristan, daha sonra (1919) Yunanistan sancağı olmuştur.
[54] Nahiye (1867) Rupçoz-Drama-Selanik Vilayeti.
[55] Balkan Hükûmât-ı Erbaa veya müttefikası ile harb edildiğine göre yine İzzet Paşa Hazretleri
tarafından tertîb kılınmış bir plan mevcûd olduğu bilâhire öğrenilmiş ve bu plan ihtimâline Nâzım
Paşa Hazretlerinin hem-fikirleri olan zevât-ı mes'ûle tarafından "bidâyetten itibâren taarruz" karârının
bozulmaması için meydana çıkarılmamıştır. Hakâyık arandığı vakit bu bâbdaki sır ve hikmetin de
inkişâfı tabiîdir. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[56] Şumnu (Şumen), Bulgaristan'a bağlı vilayet.
[57] Silistre (Silistra), Bulgaristan'a bağlı vilayet.
[58] Plevne (Pleven), Bulgaristan'a bağlı vilayet.
[59] Pavli (Pehlivanköy), bugün Kırklareli'ne bağlı ilçe.
[60] Orgeneral Cevâd Bey (1870-1938): Çanakkale savunmasındaki yararlığı ile meşhur
askerlerimizdendir. İstanbul'da doğmuştur. Harbiye'den kurmay yüzbaşılıkla çıkmış, çeşitli
memuriyetlerle Avrupa'da bulunmuş, Hassa Ordusu'nda ferik (Korgeneral) olmuştur. Fakat 1908
İnkılâbı'nda rütbesi tasfiye edilip kaymakamlık (yarbaylık) seviyesine indirilmiştir. Erkân-ı Harbiye
Mektebi Müdürü, Balkan Harbi'nde Şark Ordusu Erkân-ı Harbiye Reisi, Birinci Dünya Harbi'nde
Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı olmuştur. 5-18 Mart zaferinin kazanılmasında büyük
kahramanlığı olmuş ve kendisine 18 Mart Kahramanı unvanı verilmiştir. Galiçya ve Filistin
Cephelerinde bulunmuş, Yedinci Ordu Komutanı olmuştur. Mütareke'de Malta'ya gönderilmiş, oradan
dönüşte Adana ve Diyarbakır mıntıkasında komutanlık yapmış, daha sonra Yüksek Askerî Şûra
azalığına tayin edilmiştir. Bu görevde iken İstanbul'da ölerek Erenköyü'ne gömülmüştür. (İbrahim
Alâeddin Gövsa, "Cevad, Orgeneral ", Türk Meşhurları Ans. , İstanbul Tarihsiz, s. 85.)
[61] Sait Pertev Demirhan, (1871-10 Mayıs 1964): Mesleğindeki hizmetleri ve eserleri ile tanınmış
generallerimizdendir. İstanbul'da doğdu. Mustafa Paşa'nın oğludur. 1889 yılında Harb Okulu'nu,
1892'de Harb Akademisi'ni kurmay yüzbaşı olarak bitirmiştir. İyi derecede Almanca, Fransızca, orta
derecede İngilizce biliyordu. Goltz Paşa'nın maiyetinde bulunup, Alman Ordusu'nda muhtelif
vazifelerde bulunduktan sonra bir ara Bağdat'a gönderildi. Erkân-ı Harbiye Mektebi'nde hocalık
yaptı. Bu sırada miralay oldu. Mançurya Harbi'ni takip etmek için 1904'de Japonya'ya gönderildi. 9
Eylül 1908'de 3. Ordu kurmay başkanlığına, 19 Haziran 1909'da 6. Ordu Komutanlığı'na atanmıştır. 5
Ekim 1909'da Genelkurmay 1. Şubesi'de atanmıştır. 29 Temmuz 1911'de Abdullah Paşa refakatinde
İşkodra'ya gitmiştir. 4 Haziran 1912'de İtalya Harbi dolayısıyla İzmir'de teşekkül eden Garb Ordusu
Kurmay II. Başkanlığı'na geçici olarak tayin olmuş, 29 Eylül 1912'de Başkomutanlık Karargâhında
Kurmay Başkanlığı'na, 21 Temmuz 1913'te 5. Kolordu Komutanlığı'na, daha sonra yapılan bir
teşkilatta da 4. Kolordu Komutanlığı'na tayin edilmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nda İzmir'de,
İstanbul'da ve Kafkas cephesinde bulunmuştur. Sonraları Mekâtib-i Askeriye Müfettişi oldu.
Emeklilik tarihi olan 26 Kasım 1931 tarihinde kadar çeşitli görevlerde bulunmuş, 10 Mayıs 1964
tarihinde vefat etmiştir. (Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, Genelkurmay
Basımevi, Ankara 2004, s. 29-31; İbrahim Alâeddin Gövsa, "Pertev Demirhan, General", Türk
Meşhurları, İstanbul Tarihsiz, s. 308-309.)
[62] Esâsen bu vazife On beşinci Kolordu'ya âid idi. Bu kolordu ise bidâyette kâmilen Boğazlarda
alıkonulduğundan Dördüncü Kolordu'ya ihâle edilmiş ve netîcede On birinci Fırka'ya bırakılmıştır.
(Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[63] İslimiye (Sliven), Bulgaristan'a bağlı vilayet (1908).
[64] Eski Zağra (Zağra-i atik/Stara-Zagora), Bulgaristan'a bağlı vilayet (1908).
[65] Süvârî alayları hayvanâtının ikmâl-i noksânı için Kırkkilise, Edirne, Dersaâdet'le birer
komisyon teşkîl olunarak vesâit-i nakliye komisyonlarınca tedârük edilen hayvanâttan bineğe elverişli
olanların bit-tefrîk ikmâl efrâdı ile Babaeski üzerinden Süloğlu'na sevki esbâbına teşebbüs olunmuş
ise de ne derecelere kadar fâide-bahş olduğu mechûlümüzdür. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[66] Tekfurdağı (Tekirdağ), Eskiden Edirne Vilayeti'ne bağlı bir sancak idi.
[67] Sanki yokmuş, hiç yokmuş, hiç olmamış gibi.
[68] Bulgaristan ordusunun Silistre alayıyla 57 muhâsara topu bu meyânda dâhil değildir. Miktarı
hakkında verilen malûmât bu târîhte mübâlağalı telakkî olunan 36 top, 1 süvârî alayıyla 40-50 bin
piyâde Sırp kıtaâtı da Hasköy havâlîsinde ve Eğri Oba'da bulunmakta olup ayrıca bu miktarda
zammolunmak îcâb eder. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[69] Mahmud Muhtar Paşa (Katırcıoğlu, 1867- 18 Mart1935): İstanbul'da doğan Mahmut Muhtar
Paşa, ünlü kumandan ve devlet adamı Gazi Ahmet Muhtar Paşa'nın oğlu ve Bursalı Katırcıoğlu
Mehmet Paşa'nın torunudur. Mahmud Muhtar Paşa babasının Molla Gürani'deki konağında dünyaya
gelmiştir. Harbiye'ye 1885'te giren Mahmud Muhtar Paşa, Almanya'daki Metz Harb Okulu (askerî
kolej)'a gönderilmiş ve 1888'de teğmen olarak Berlin'de askerlik hayatına başladı. 1897'de Albay
rütbesiyle Türk-Yunan Harbi'ne katılarak Veletsin ve Dömeke Savaşlarında büyük yararlıklar
göstermiştir. II. Abdülhamid'in tahttan indirilerek V. Mehmed'in Padişah olması üzerine İstanbul'a
dönmüştür. Meşrutiyet'in ilanından sonra Hassa Ordusu 1. Tümen Komutanlığına, 31 Mart Olayı'ndan
sonra da valilik görevine getirilmiştir. Hakkı Paşa kabinesinde Bahriye Nazırlığı'na getirilmiştir
(1910). 1912 Temmuz'unda babası Gazi Ahmed Muhtar Paşa'nın kurduğu kabinede de Bahriye
Nazırlığı'na getirilmiştir. 1912 Balkan Harbi'nin patlak vermesi üzerine Mahmud Muhtar Paşa orduda
faal bir görev alabilmek için Bahriye Nazırlığı'nda istifa etmiştir. Tümgeneral rütbesiyle önce
Trakya'da Şark Ordusu'nın Sağ Kanat ve Üçüncü Kolordu Kumandanlığı'na tayin edilen Mahmud
Muhtar Paşa daha sonra Çatalca savunmasında Sağ Kanat Komutanlığı'na ve İkinci Ordu
Kumandanlığı'na getirilerek ilerleyen Bulgarları Terkos-Çatalca hattında durdurmuş ve burada
yaralanmıştır. 1913'de Berlin Sefirliği'ne tayin edilmiştir. 1914'de Birinci Dünya Savaşı'na
girilmemesini tavsiye etmiştir.1916 yılında İstanbul Hükümeti tarafından Harbiye Nazırlığı'na
getirilmek istenmiş, fakat kendisi bunu kabul etmemiştir. Bunu üzerine emekliye sevk edilmiştir.
1913-1922 yılları arasında yurt dışında yaşamıştır. 18 Mart 1935'de Napoli'de vefat eden mahmud
Muhtar Paşa İskenderiye'ye gönderilerek Kahire civarındaki İmam Şafii mezarlığında toprağa
verilmiştir. Birçok eseri vardır. ( Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri,
Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s. 12-13; Mahmud Muhtar, Balkan Harbi, "Üçüncü Kolordunun
ve İkinci Doğu Ordusu'nun Muharebeleri" [Haz: M. Ziyâeddin Engin], s. 2-4.)
[70] Abdullah Paşa'nın notu.
[71]Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye'nin kuvve-i umûmiye cedvellerinde gösterilen mikdâr-ı yekûn bu
mikdâr arasındaki fark Tekfurdağı'nda 600, Çorlu'da 7000, Kırkkilise'de 6500 tüfenksiz elbisesiz
beyaz donlar ile başıkabak, yalın ayak hatta yiyecekleri dahi olmayan birtakım halk ile İstanbul'dan
Lüleburgaz'a kadar her tarafa dağılmış ve nereye gideceğini bilmeyen birçok bî-çâregânın Şark
Ordusu'nda dâhil-i hisâb edilmemiş olmasındandır. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[72] Uzunluk.
[73] Üçüncü Kolordu'ya verilen emir de olduğunun aynıdır. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[74] Zaluf, Uzunköprü-Edirne.
[75]Arda mıntıkasının setr ve muhâfazası sefer planında Edremit, Çanakkale fırkalarından teşkîl
edecek On beşinci Kolordu'ya tevdî olunacak idiyse de bu kolordunun dârülharekâta sevk ve nakli ile
kolordu teşkîli zamana muhtâc idi. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[76]
Ateşe gösterip pişirmek demek olan "etmek"ten. Ekmek, yiyecek. Şemseddin Sami, Osmanlıca
Kâmûs-ı Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 70.
[77] Ahiçelebi-Yunanistan (1919).
[78] Dağ tepesi, zirve... Bkz. Şemseddin Sami, Osmanlıca Kâmûs-ı Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1996, s. 1071.
[79]
Eskiden Macaristan taraflarında sancak beylerine ve küçük prenslerine verilen unvandır. Bkz.
Şemseddin Sami, Osmanlıca Kâmûs-ı Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 276.
[80]
Havsa (Havass-ı Mahmutpaşa; Havass-ı Refia), eskiden Edirne vilayetine bağlı kaza idi.
Günümüzde Edirne'nin bir ilçesidir.
[81]Bir gün evvel ordunun ne derece dağınık olduğunu gösterir cedvelin yine karargâh-ı umûmîden
gönderilmiş olduğunu burada tekrâr hâtırlatmak isterim. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[82] Kofçaz, eskiden Kırkkilise-Edirne Vilayeti'ne bağlı idi. Kırklareli-kaza.
[83]Dördüncü Kolordu'ya nizâm-ı harb mûcebince iltihâk edecek olan yedinci süvârî alayının henüz
Üçüncü Kolordu'ca gönderilmemesi süvârî bölüğünün izâmını îcâb ettirmiştir. (Abdullah Paşa'nın
dipnotu)
[84] Karyeler, köyler.
[85] Genişlik, bolluk.
[86] M C Y D B R L M N.
[87] Aldığımız malûmât tedkîk olunduğu hâlde süvârî fırkamızın düşman sol cenâh fırkalarına dâir
keşif yapamadığı anlaşılır. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[88] Yük tutan, yük kaldıran; beygir, at.
[89]Katı ekmek, seferde dayanmak ve hafif olmak için mahsusen çok pişirilen ekmek, galete.
Şemseddin Sami, Osmanlıca Kâmûs-ı Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 357.
[90] Ata binen, ata binici.
[91] Orijinal metinde "saat bir sonra" şeklinde geçen ifade, "saat 1'den sonra" demektir.
[92] Şevket Turgûd Paşa (?-19 Mart 1924): Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında nazırlıklarda
bulunmuş ve değerli bir asker olarak tanınmış generallerimizdendir. İstanbul'da doğdu. 1881 yılında
Harb Okulu ve 1884 yılında dördüncü olarak Harb Akademisi'ni bitirdi. Harbiye'den kurmay
yüzbaşılıkla çıkmıştır.1908-1911'de Kosova Müretteb Komutanlığı yapmış, 1909'da Arnavutluk
İsyanı'nı bastırmaya memur edilmiş ve isyanı bastırmıştır. 1912-1913 yılları arasında Kuva-yı
Mürettebe Komutanlığı görevlerinde bulunmuştur. Balkan Harbi'nde İkinci Kolordu Komutanlığı,
Trakya Kolordu Kumandanlığı yapmıştır. Kırklareli, Lüleburgaz ve Birinci Çatalca muharebelerinde
başarılı görevler yapmıştır. 1913 yılında Romanya Askerî delegeliğinde bulunmuştur. 6 Ocak 1914'te
kendi isteği ile emekli olmuştur. Cihan Harbi mütarekesinin ilk yılında Damad Ferid Paşa
kabinesinde Nâfia (2 Nisan 1919- 19 Mayıs 1919) ve Harbiye Nazırlıklarında (19 Mayıs 1919-29
Haziran 1919) bulunmuştur. Millî Mücadele'ye taraftar olduğu anlaşılınca görevinden alınarak
tekâüde sevk olunmuştur. Son yıllarında ticaretle meşgul olmuş ve bir ilan şirketinin müdürlüğünü
yapmıştır. Fatih Türbesi bahçesine gömülmüştür. ( Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam
Öyküleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s. 19- 20; İbrahim Alâeddin Gövsa, "Şevket Turgûd
Paşa", Türk Meşhurları, tarihsiz, s. 370)
[93]Abuk Ahmed Paşa (1857- 22 Ekim 1923): Mehmet Abuk Bey'in oğlu olan Ahmet Hamdi Abuk,
Sivas'ta doğmuştur. Temmuz 1877 tarihinde girdiği Harp Okulu'ndan 1879 yılında teğmen olarak
mezun olmuştur. 26 Temmuz 1881 tarihinde Harb Akademisi'ni kurmay yüzbaşı olarak bitirmiştir.
Harp Akademisi'nden mezun olduktan sonra Genelkurmay Dairesi'nde ve daha sonra Girit Tümeni
Kurmaylığında görev yapmıştır. 27 Eylül 1885'te Edirne'de oluşturulacak Askerî Sıhhiye Kuvvetleri
Kurmaylığına tayin edilmiştir. 9 Mart 1888'de Bulgaristan Ateşemiliterliği ve 28 Mayıs 1895'te
Viyana Elçiliği Ateşemiliterliği'ne tayin edilmiştir. 31 Aralık 1912'den 22 Ekim 1913'e kadar Balkan
Savaşı'na iştirak etmiştir. Balkan Savaşı'nda Şark Ordusu Komutan Vekilliği görevi de yapmıştır.
Askerî Şûrâ üyeliği görevinde iken 6 Ocak 1914 tarihinde Enver Paşa tarafından terfian emekliye
sevkedilmiştir. Emekli olduktan sonra Damat Ferit Paşa kabinesinde bir ay kadar Harbiye Nazırlığı
yapmıştır. 10 Haziran 1920-28 Ağustos 1920 tarihleri arasında ikinci defa Harbiye Nâzırlığı ve bu
kabinede devlet bakanlığı, Ali Rıza Paşa kabinesinde de Bayındırlık Bakanlığı görevlerinde
bulunmuştur. 22 Ekim 1923'te İstanbul'da ölmüş ve Paşabahçe Mezarlığı'na gömülmüştür. ( Balkan
Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s. 17-18;
Abuk Ahmet Paşa", TA, c. I, Maarif Matbaası, Ankara 1943, s. 90)
[94] Korku ve heyecânın taht-ı tesîrinde yekdiğerini itip ezerek yalnız kendi canını kurtarmaya
çabalayan bir cemm-i gafîrin hâline denir. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[95] Şükrü Paşa, Mehmet (1857-1916): Edirne müdafaasındaki kahramanlığı ile meşhur
komutanımızdır. Bulgar ve Sırp ordularının saldırılarına 5 ay 5 gün direnerek Edirne'de tarihe geçen
bir savunmaya imza atan Şükrü Paşa Erzurum'da doğmuştur. Mühendishâne Harbiyesi'nden 1879'da
topçu birinciliği ile çıkmıştır. Almanya'da tahsilini ilerlettikten sonra Mühendishâne'de hocalık
yapmıştır. 36 yaşında general olmuş, sonra Birinci Ferik rütbesi almıştır. 1908 İnkılâp hareketleri
hazırlanırken II. Abdülhamid kendisine müşirlik vermiştir. Balkan Harbi'ne kadar Redif Müfettişliği
ve Çanakkale Komutanlığı vazifelerinde bulunmuştur. Balkan Harbi çıkınca Edirne Müstahkem
Mevki Komutanı olmuş, Edirne'yi altı ay müdafaa etmiş ve açlık başlayınca teslime mecbur kalmıştır.
Onun Edirne müdafaası Balkan faciasında bizim için bir teselli olmuştur. Sonraları Ayan Azalığı'na
tayin edilmiştir. (İbrahim Alâeddin Gövsa, "Şükrü Paşa, Mehmet", Türk Meşhurları, s. 372.)
[96] Erkân-ı Harbiye Binbaşısı Hakkı Bey'in raporudur. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[97] Bu rapor vürûd etmemiştir. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[98] Ordu emrinde Üçüncü Kolordu'nun Pınarhisar'a çekilmesi emrolunmuştu. Bil-âhire kolordudan
gelen raporda Pınarhisar'da ictimâın adem-i imkânı karşısında Vize'ye ric'at edildiği ifâde edilmiştir.
(Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[99] Gevgili: Kaza, Selanik-Yunanistan.
[100]Ordu emri, Kavaklı Telgraf Merkezi'nin vaktinden evvel kaldırılmasından Dördüncü
Kolordu'ya keşîde edilmediği bil-âhire anlaşılmıştır. (Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[101]Osmanlı döneminde (1865) Edirne Vilayeti'ne bağlı bir nahiye idi. Günümüzde Kırklareli il
merkezine 49 kilometre uzaklıkta, Babaeski ilçesine bağlı bir beldedir.
[102] Zahîreler, gerektiği zaman harcanmak üzere ambarda saklanan yiyecekler.
[103] Osmanlı döneminde Edirne Vilayeti'ne bağlı bir nahiye idi. Günümüzde Kırklareli il merkezine
76 kilometre uzaklıkta, Lüleburgaz ilçesine bağlı bir beldedir.
[104] Nazım Paşa (1852-23 Ocak 1913): Harbiye Nazırı iken Bâbıâli baskınında vurulan Nazım
Paşa, İstanbul'da doğmuştur. Paris'te Saint-Cyr okulunda askerî eğitim görmüştür. 1870 yılında Harb
Okulu'nu, 1872 yılında ise Harb Akademisi'ni bitirmiştir. Nazım Paşa, Erkân-ı Harb (kurmay)
yüzbaşılıkla Harbiye'den çıkmış, muhtelif vazifelerde bulunmuştur. 1903-1908 yılları arasında
rütbeleri sökülerek Erzincan'a sürgüne gönderilmiştir. 1908 İnkılâbı'ndan sonra İstanbul'a dönmüş ve
korgeneralliğe terfi ettirilmiştir.1908 yılında Edirne'de İkinci Ordu Komutanı, Bağdad Valiliği, daha
sonra Hassa Ordusu Komutanı olmuştur. Balkan Harbi esnasında önce başkomutan vekilliği yapmış,
Mahmud Şevket Paşa'dan sonra da Harbiye Nazırlığı'na getirilmiştir. İyi ve mert bir asker olarak
tanınmakla beraber bu harpte orduların bozgunlara uğramasını, İttihâd ve Terakki Cemiyeti Nazım
Paşa'nın fena idaresinde bulmuş, Enver Paşa arkadaşlarının teşebbüsü ile Bâbıâli basılmış ve Nazım
Paşa meşhur Mustafa Necip Bey tarafından vurulmuştur. Mezar Süleymaniye Camii avlusundadır.
(Balkan Savaşı'na Katılan Komutanların Yaşam Öyküleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s.
3; İbrahim Alâeddin Gövsa, "Nâzım Paşa", Türk Meşhurları Ans., İstanbul Tarihsiz, s. 278)
[105] Farzolunan, varsayılan.
[106] Eskisi gibi, evvelden olduğu gibi.
[107] "Bakalım, bugün, yarın" gibi sözlerle vakit geçirme, işi savsaklama.
[108]Kal'a-i Sultaniye (Çanakkale), Osmanlı döneminde sancak merkezi idi. 1924 yılında vilayet
olmuştur.
[109]
Top arabası merbutâtından olan cephane sandığı, top cephanesi arabası. Bkz. Şemseddin Sami,
Osmanlıca Kâmûs-ı Türkî-Tıpkıbasım, Çağrı Yayınları, İstanbul 1996, s. 889.
[110]Ömer Yaver (?-1931): Çerkeş'te doğmuştur. Ahmet Bey'in oğludur. 13 Eylül 1879'da girdiği
Harp Okulu'ndan 1881 yılında teğmen olarak çıkmış ve Harp Akademisi'ne başlamıştır. 31 Temmuz
1884 tarihinde kurmay yüzbaşı olarak mezun olmuştur. 10 Ağustos 1886'da kurmay kıdemli yüzbaşı,
25 Aralık 1890'da kurmay binbaşı, 3 Ocak 1894'te kurmay yarbay, 20 Ocak 1898'de kurmay albay, 2
Ekim 1900'de tuğgeneral, 19 Aralık 1903'te tümgeneral olmuştur. 23 Temmuz 1908 tarihinde I. Ordu
Nizamiye Piyade Tümen Komutanlığı'na atanmıştır. Balkan Savaşı döneminde I. Ordu Kolordu
Komutanlığı görevinde bulunmuştur. Kırklareli ve Çatalca muahrebelerine katılmış, ancak herhangi
bir başarı gösterememiştir. 22 Eylül 1913 tarihinde emekli olmuştur. ( Balkan Savaşı'na Katılan
Komutanların Yaşam Öyküleri, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2004, s. 21-22.)
[111] Hayrabolu-Tekirdağ'a bağlı bir nahiye.
[112] Ekmek.
[113]Günümüzde Kırklareli il merkezine 71 kilometre uzaklıkta, Lüleburgaz ilçesine bağlı bir
beldedir.
[114]Dördüncü Kolordu'nun çekilmesi üzerine sol cenâhı açıkta kalan Birinci Kolordu'nun gayr-i
müsâid bir vaziyete girdiği ve akşamüstü bu kolordunun sol cenâhını teşkîl eden Uşak Fırkası'nın
düşman tarafından yani alındığı hakkındaki malûmâtın hatt-ı müdâfaayı Soğucak Deresi gerisine
nakletmek için 17/18 Teşrîn-i evvel gecesi verdiğimiz karâra olan tesîri burada hâtır-nişan olmalıdır.
(Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[115] Tekmil bu kuvvetten dört mürettep fırka yapılabilir.
[116] Tekrar, bir daha.
[117] (Askerî) yerli yerine koyup hazırlama; tertîb etme.
[118] Bu emrin kolordulara büyük bir teehhürle vardığı ez-ân cümle İkinci Kolordu'ya 32 saat sonra
gittiği bil-âhire mevrûd raporlardan anlaşılmıştır. Bu sûretle bilhâssa İkinci Kolordu için muhâtaralı
bir vaziyetin tahaddüs etmiş olacağına şübhe yoktur. Esbâbı taharrî ve tedkîk edilmek lâzım gelir.
(Abdullah Paşa'nın dipnotu)
[119] Mümkün olduğu kadar, olabildiği kadar.
[120] Osmanlı Türkçesi ile yazılmış 1336 tarihli eserdeki 16. sayfaya lahikadır. Bu bölüm
kitabımızın 96-97. sayfalarında yer almaktadır.
[121] Mıntıka-i Tecemmu' Yenice-Hasköy hattı ile gerisi.