Professional Documents
Culture Documents
Baskı
3
< /)
a
İnsan ve Sembolleri
Carl G. Jung
okuyanİMus
oku yan J p us
Psikiyatri - 27
İnsan ve Sembolleri
C. G. Jung
ISBN: 978-975-6287-73-X
Bu kitabın yayın hakları Okuyan Us'a aittir. Her hakkı saklıdır. Tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında
yayıncının yazılı izni olmaksızın çoğaltılamaz.
okuyanus@ okuyanus.com.tr
w w w .okuyanus.com .tr
Giriş: John Freeman
Bu kitabı ilk olarak çeyrek yüzyıl kadar önce elime almıştım. Ama Jung’u
ve okulunu oldukça iyi bildiğimi sanmama, kitabın hayranlık uyandıran
baskı ve içeriğine rağmen, onu pratiğimde kullanabilecek kadar iyi anla
yıp kavradığımı ileri süremem. Lisenin birinci sınıfından beri eğilimim
klasik bağlamda psikanalitik yönde olmuştu. Psikiyatri eğitimimde de
hep psikanaliz temelinden ayrılmadan yürümüştüm. Ancak bu kitapla ta
nışmamla hemen aynı zamanda, bir yönetilmiş düşleme yöntemi olan,
Leuner’in “Katatimik Görüntü Yaşantısı” yönteminin eğitimini almaya ve
Prof. Prokop’un bir çalıştayı aracılığıyla da Jung’un kişiliği ve kavramla
rını yakından tanımaya başladım. Leuner yöntemini uygulama aşamasına
geldikten sonra Türkiye’ye döndüm. Gerek muayenehanede gerekse eği
tici görevimde o yöntemi bolca kullanma fırsatı oldu. Yöntemin önümde
açtığı ufukla sembollerin ne denli evrensel olduğunu gördüm. Bunun ya
nında, ülkemiz insanının iç dünyasmın da bütün tarihi kucaklar boyutta
zengin olduğunu fark ettikçe, hastalarımın olağan gece düşlerini de ele
almaya başladım. Giderek hastalarımla aramızda, o zengin bilinçdışı dün
yaya daha kolay girebileceğim bir köprü, bir tür özgün dil oluştu. Düşle
rini, düşlemelerini doğru yorumladığımdan emin olmadığımda bile hasta
larımın sübjektif olarak duydukları mutluluk ve durmadan yeni düşler
getirmeleri, düşleme seansları için ısrar etmeleri çok dikkat çekiciydi. El
bette onlara az çok yardımcı olabilmek için Jung’a başvuruşum da gittik
çe artmaktaydı. Böylece onun yazılarının pek çoğunu okudum. Bu kita
bın Jung tarafından yazılmış olan ilk makalesini de çevirmiştim. Jung’u
anlatan bir bölümle birlikte, o zamanki Triumph marka daktilomla yaz
dıklarımın fotokopilerini asistanlarıma dağıtıyordum. Son dört, beş yıl
dan beri de İsviçre Jung Enstitüsü önceki başkam Barz’m geliştirdiği
yöntemle Jungiyen Psikodrama’da eğitim alıyorum.
Sevgili Cem Mumcu’dan bu kitabın Okuyan Us Yayın tarafından yayın
lanacağını öğrenince de çevirmek için heyecanla öne atıldım. O sırada
“Psikiyatri Tarihi” kitabımın son bölümleri üzerinde çalışıyordum. Onu
bitirir bitirmez bu çeviriye sarıldım. Ancak çeviri ilk anda sandığımdan
biraz daha zor oldu. Bunun nedeni her şeyden önce kitabm beş ayrı ya
zarın elinden çıkmış olmasıydı. Her birinin ayrı stili olan yazarların, stil
lerine az çok uygun şekilde çevrilmesi, çeviriyi aynı kişi yapıyorsa pek
kolay değildir. İkinci ve daha da önemli olan bir nokta, kitabın ana dille
ri Almanca olan yazarlar tarafmdan bizzat İngilizce yazılmış olması ve ge
ne bizzat kendileri tarafmdan Almanca’ya kazandırılmış olmasıydı. Yazar
lar bu çeviride basit bir doğrudan çeviriyle yetinmemişler, yazdıklarını
yeniden yazmışlardı. Bu yüzden de İngilizce ve Almanca baskılar arasın
da belirgin farklar bulunuyordu. Özellikle de çeşitli yazar ve sanatçılara
referans verdiklerinde, bir halk tarafmdan tanınan yapıtları kısa geçer
ken, o halkm tanıma olasılığı az olanları ise daha ayrıntılı olarak anlatmış
lardı. Türk okuru için ise her iki metnin karşılaştırılarak daha ayrıntılı
olanın verilmesi yolunu tutmak daha uygun görünüyordu. Bu durum he
men her paragrafı her iki metinden de okuyarak aralarından seçim yap
mayı gerektiriyor, bu da işi uzatıyordu. Kitabın resimli olarak, aslına ola
bildiğince sadık yayınlanmasına karar vermiştik. Resimler olmadan me
tin çok yoksul kalacaktı. Elbette bu, resim altı yazıların da teker teker
çevrilmesini gerektiriyordu. Bir de görüleceği gibi kitapta dip notlar kul
lanılmamış, verilmesi gereken açıklama notları kitabın sonuna eklenmiş
tir. Açıklayıcılık bakımından çok önemli olan bu notlarm da sadakatla
çevrilmesi gerekiyordu.
Kitapta birçok yerde Kuran ve Kutsal Kitap’tan alıntılar bulunmakta
dır. Bu alıntılarda bulunan özel adlarm birçoğu bizim inançlarımıza yer
leşmiş olan, dolayısıyla bizim dilimizde de karşılığı bulunan adlardı. Ben
de metinde kullanılan Almanca ya da İngilizce adları değil, bize tanıdık
olan o Türkçe adları yeğledim. Metne giren Kutsal Kitap söylemlerini de
yeniden çevirmek yerine Kitab-ı Mukaddes Şirketi yayım olan çeviriden
olduğu gibi aldım. Kimi yerlerde ise, İslama ilişkin olarak yazarların bilgi
lerini çeşitli dolaylı çevirilerden almış olmalarından kaynaklanan hata sa
yılabilecek noktalar bulunuyordu. O tip durumlarda da kendi notumu
(çn.) [çevirenin notu] işaretiyle dip not olarak yazmak en iyi yoldu.
Bütün zorluklarına rağmen, mesleki gelişimimde en büyük etkileri
yapmış olan kişinin, C. G. Jung’un son yapıtım dilimize kazandırmak işle
vini yüklendiğimden ötürü çok mutluyum. Onun görüşlerinin Türkiye’nin
zengin ve renkli kültürünü aydınlatmada çok faydalı olacağma inancım
tamdır. Bu kitap renkli, resimli ve oldukça kolay anlaşılabilir olması saye
sinde daha geniş bir okur kitlesinde ilgi ve merak uyandırabilirse, ateşle
yeceği yeni araştırmalar kültürümüze olduğu kadar dünya kültürüne de
taze bir ışık serpecektir. O zaman, kitabın önsözünde de belirtilen
“Jung’un kitlelere vasiyeti” en verimli sonucunu verecektir. Cari Gustav
Jung gerçekten bütün zamanların en büyük hekimlerinden biriydi. Anısı
nın önünde saygıyla eğiliyorum.
İçindekiler
1 Bilinçdışına Giriş
Cari G. Jung
Notlar 311
1 Bilinçdışına Giriş
Carl G. Jung
İnsan bir şeyi anlatmak için söylenen ya da yazı rının çoğunda, m ezar taşma eğri bir balta resm e
lan sözcükleri kullanır. Dili sem bollerle doludur; dildiğini görürüz. Baltanın ne olduğunu çok iyi bi
ama sık sık tüm üyle tanımlayıcı olmayan işaretle liyoruz, ancak sim gesel içeriğine ilişkin hiçbir şey
ri, resimleri de kullanır. Bunlara örnek olarak
bilem iyoruz. Bir başka örnek olarak; bir Hintli, İn
BM, UNICEF, UNESCO gibi kısaltmalar ya da
giltere’de bir süre kaldıktan sonra, kendi ülkesin
harf dizileri, tanınmış markalar, tıbbi ürünlerin
deki dostlarına, İngilizlerin hayvanlara taptığını
adları, kimi insanların görev işaretleri ya da inisi-
yaller verilebilir. Bunlar aslında kendi başlarına anlatır, çünkü kilisede hep kartallar, aslanlar ve
bir anlam taşımazlar ama genel kullanımda kolay öküzler resm edildiğini görm üştür. Aslında, bir
lıkla tamnabilen bir anlam kazanmışlardır. Ancak ço k Hıristiyan gibi, bu Hintli de söz konusu hay
bunların hiçbiri sim ge değil, yalnızca ilişkili o l vanların İshak P eygam ber’e görünm üş bir vizyo
dukları nesneleri ifade ed en işaretlerdir. nu anlattığını ve Evangelistler için bir işaret oldu
Simge ya da sem bol dediğim iz, gündelik yaşa ğunu bilm iyordu. Tekerlek ya da haç gibi n esn e
mım ızdan bilip tanıdığımız ama alışılagelen, açık
ler d e belirli koşullarda sim gesel bir içerik taşır
anlamına ek olarak özgün bağlantılar da sunan,
lar. Ancak bunların neyi sim gelediği, şimdiki za
bir terim, bir ad hatta bir resimdir. Bunda belir m anda bile tartışmalı bir konudur.
gin olmayan, bilinm eyen ya da bizim için görünür Bir sözcük ya da resim, açık olan ve ilk bakış
olmayan bir şeyler vardır. Örneğin Girit m ezarla ta anlaşılabilenden daha fazla anlam içerdiği za
man sim gesel hale gelir. O zaman tam olarak ta- ler kullanmasının bir nedeni budur. Ne ki sem bol
nımlanamayan, bilinem eyen, daha geniş, “bilinç- lerin bu bilinçli kullanımı son d erece önem li bir
dışı” bir yön kazanmış olur. Bunun tanımlanması psikolojik g erçeğin yalnızca bir yüzüdür: İnsan bi
ve açıklanması umulamaz bile. İnsan aklı sim geyi linçsiz olarak ve kendiliğinden de düşler şeklinde
araştırırken, mantığın kavrayabileceğinden daha sem boller üretm ektedir. Bu noktayı kavrayabil
ötedeki kimi d ü şü n celere ulaşılır. Tekerlek bizi m ek hiç kolay değildir. Am a insan ruhu üzerine
“kutsal” güneş kavramına doğru götürür, ama bu daha fazlasını öğrenm ek istiyorsak, bunu mutlaka
noktada mantık yetersizliğini itiraf etm ek zoru n kavramalıyız. Şöyle bir düşünecek olursak insa
dadır; “kutsal” olan bir şey tanımlanamaz. Sınırlı nın içini, dışını tam olarak görüp anlayabildiği
zekamızla bir şeyi “kutsal” olarak adlandırdığı hiçbir şey yoktur. İnsan, çevresini ancak kısıtlı bir
mızda, ona som ut gerçek lere değil inançlara da şekilde algılayabilmesine izin veren duyularının
yalı bir ad vermiş oluruz. sayısı ve niteliğiyle sınırlıdır. Bu eksikliği bilimsel
İnsan anlayışının sınırlarının ötesinde sayısız araç ve gereçler kısm en giderebilir ancak en du
şey bulunduğundan, tammlayamadığımız ya da yarlı aygıtlar bile uzak ya da küçük nesneleri bü
tam kavrayamadığımız kavramları temsil etm ek yütüp görünebilir hale getirm ekten ya da çok ha
üzere sürekli olarak sim gesel terim ler kullanmak fif sesleri işitilebilir yapmaktan ö teye gidem ez.
tayız. Bütün dinlerin sem bolik bir dil ya da im ge Hangi aleti kullanırsak kullanalım, bir noktada
•*
2 3 *11 • • • 1•• • *
• 10 • •
Şimdiye kadar, rüyaların ele almışında kullandı duğunun kabul edilm esi veya her ikisi birden z o
ğım bazı ilkelerin ana hatlarını belirtm eye çalış runludur.
tım. Çünkü eğer insanın sem boller oluşturma y e Şimdi bilinç ve bilinçdışm ın içeriklerinin bir-
tisini incelem ek istiyorsak, rüyalar hem en tem el birleriyle hangi yoldan ilintili olduklarına daha
hem de en kolay girilebilen, elde edilebilen mal yakından bakalım. Bilinen bir örneği ele alalım:
zem e olarak işe yaradıklarını gösterm işlerdir. R ü D üşünceler kısa bir an ön cesine kadar berrak
yalarla uğraşırken iki nokta özellikle önemlidir: olduğu halde insan bazen söyleyeceğin i birden
Öncelikle, ardında belli bir anlam bulunması n e bire unutabilir. Ya da tam kendisine bir şey söy
deniyle rüya, başka hiçbir ön beklenti ve tahm in len eceği sırada bir arkadaşının adı aklından çıka
de bulunulmaması gerek en bir gerçeklik olarak bilir. Hatırlayamadığımızı belirtiriz; ama aslında
ele alınmalıdır; İkincisi de rüyanın, bilinçdışmın bellek bilinçdışı olm uş ya da en azından bir süre
özgün bir anlatımı olduğudur. için bilinçten ayrılmıştır. Benzeri bir belirti du
Hakkmda ne kadar az şey bilsek de bilinçdışı- yumlarımızda da vardır; belli belirsiz işitilebilen
mn incelen m eye d eğer olduğu kabul edilmelidir. sürekli bir sesi algılıyorsak, bu sesin düzenli ara
En azından bir b ö ce k araştırmacısının, dikkatini lıklarla kaybolup yen iden ortaya çıktığı duygusu
çeken bir bite gösterdiği kadar ilgiyi hak etm ek nu alırız. Ama bu dalgalanmalar, sesin tonundaki
tedir. Herhangi bir kişi rüyaları, anlamı olmayan değişiklikten değil, dikkatin periyodik olarak düş
kaotik olgular olarak kabul etm ekteyse, böyle m esi ve yükselm esinden kaynaklanmaktadır.
yapm aya devam etm ekte serbesttir. Am a eğer Bir şey bilincim izden çıktığı zaman, aslında
bunların normal olaylar olduğu varsayılırsa -ki varlığı ortadan kalkmış olmaz; tıpkı k öşeyi dönen
gerçek te de öyledirler-, o zaman ya nedensel ola bir arabanın kaybolup gitmiş olmadığı gibi. Araba
rak ele alınmaları, yani varoluşlarmm akılcı bir yalnızca artık görünm ez olmuştur. Bu araba ile
nedeni olduğunun ya da belli bir amaçlarının ol ileride pekala yeniden karşılaşabileceğimiz gibi,
aklımızdan belli bir zaman için yitip gitmiş olan Bu tip davranışlar, histerik hastaların anlatım
düşünceler de geri gelir. O halde bilinçdışınm bir larının birçok hekim tarafından düpedüz yalan
bölümü, bir zaman için geri çekilmiş birçok dü olarak reddedilm esine yol açar. Böyle kimseler
şünce, izlenim ve im geden oluşur. Bunlar bilinci geçek ten de çoğum uzdan daha fazla sayıda ger
mizi sürekli olarak etkilerler. Dağınık ya da dalgın çek olmayan şeyler anlatmaktadırlar ama bunu
olan biri, bir şeyi almak için odaya girer. B irden tanımlayacak en uygun sözcü k “yalan” sözcüğü
bire durur, şaşkın görünür; ne alacağım unut değildir. Onların ruhsal durumları gerçek ten dav
muştur. Elleri, uykuda gezer gibi, masamn ü ze ranışlarına karşı belirli bir güvensizliğe n eden ol
rindeki nesneler arasında dolaşır; başlangıçtaki maktadır, çünkü bilinçleri sık sık bilinçdışınm ö n
amacm ı unutm uştur ama bilinçdışı tarafmdan hâ ced e n bilin em eyecek m üdahaleleriyle bulanm ak
lâ o amaç için yönlendirilm ektedir. Sonunda bir tadır. Deri duyarlılıkları bile bu tür algılama fark
denbire ne yapm ak istediğini yeniden hatırlar. lılıkları gösterebilir. Histerik kimse belli anlarda
Bilinçdışı ona yol göstermiştir. koluna batırılan iğneyi fark eder, başka anlarda
Nörotik bir insan birçok şeyi bilinçli, planlı ya ise bunun hiç farkına varmaz. Hastamn dikkati
pıyor gibi görünür. Halbuki o sırada ne yapm akta belli bir noktaya çekilirse, duyumların silikleşm e
olduğu sorulsa, bunu ya bilm ediği ya da akimda sinin neden olduğu gerilim g e çin ceye kadar, ba
bam başka bir şey olduğu ortaya çıkar. zen bütün vücut tam uyuşm uş gibi olabilir. Bu
Bunun pek çok örneği vardır. Uzman olan bi g eçin ce de duyumların algılanması hem en yerine
ri, bilinçdışı ruhsal içeriğin, bilinçliymiş gibi dav gelir. Bütün bu süre içinde kişi olup bitenin, bi
ranmaya yol açtığım fark etm ekte gecikm ez. B öy linçdışı olarak farkındadır.
le durumlarda düşüncelerin, sözcüklerin ya da Hekim b öyle bir hastayı hipnotize ettiği zaman
eylem lerin gerçek ten bilinçli olup olmadığı asla bu süreci kolaylıkla izleyebilir ve hastanm bütün
kesin olarak bilinemez. ayrıntıları fark etmiş olduğu gösterilebilir. Kola
Rüya yaşamımızın kökenlerine biraz ayrıntılı gir ana nedeni olan söz konusu çelişkiyi fark e d e ce k
dim, çünkü burası çoğ u sim gelerin yetiştiği z e tir. Bunlar bilinçli deneyim lerinin koşullarında
mindir. Ne yazık ki rüyaların anlaşılması güçtür. hiçbir anlam taşımazlar. Bu yüzden de insan bun
Daha ön ce de belirttiğim gibi, bir rüya bilinçle an lara ya hiç aldırmamak ya da bunların kendisini
latılan bir hikayeden tüm üyle farklıdır. Günlük şaşırttığını itiraf etm ek zorunda kalır. Görünüşte
yaşamda ne anlatılmak istendiği ön ced en düşü düzenli olan yaşamımızda, ilişkili olduğum uz kav
nülür, en etkili anlatım biçim i seçilir. Her şeyin ramların hiç de sandığımız gibi kesin olmadığını
mantıklı bir sırada olmasına çalışılır. Eğitim g ö r idrak etm ek, belki durum u kavramayı kolaylaştı
müş bir insan, anlatımında bütün belirsizlikler rır. Tam tersine anlamları (v e duygu içerikleri)
den kaçınm aya çalışır. Rüyalar ise çok başka tür onlara yakından baktıkça belirsizleşm ektedir.
lü düzenlenm iştir. Çelişkili ve gülünç im geler rü Bunun bir nedeni, işittiğimiz, yaşadığımız her şe
ya göreni zorlar, norm al zaman duygusu tam a yin bilinçdışına geçebilm esidir. Bilincimizde sak
m en yiter. Alışılageldik şeyler bile şaşırtıcı hatta layabildiğimiz, istediğim iz gibi yeniden üretebil
tehdit edici bir görünüm kazanır. diğimiz şeyler bile çoğu zaman bilinçdışı bir alt
Bilinçdışmın, içindeki m alzem eyi görünüşte renge sahiptir ve bu da kolaylıkla tasavvurumuzu
düzenli bir durum dan bu kadar farklı bir sırayla boyar. Bilinçli izlenimlerimiz kolaylıkla bilinçdışı
oluşturması garip görünebilir. Bu da uyanık ya bir anlam kazanır, bu da bizim için ruhsal bakım
şamda düşüncelerim izi zorlayabilir. Ama rüyasın dan önem taşır. Oysa bu anlamın da onun gele
da bir anısı canlanmış olan herkes, normal insan neksel anlamı bazen genişleten bazen silen y ö n
ların rüyaları bu kadar gü ç anlaşılır bulmasının tem inin de hiç farkında olmayız.
Elbette bu tür ruhsal alt tonlar kişiden kişiye amaçlarla kullanıldıkları sırada elbette bunun
değişir. Her birimizin kendi tasavvurlarımız var üzerinde durulmamaktadır.
dır. Bunları bireysel olarak kavrar, kullanırız. Kısacası, bilincim izdeki her kavramın ruhsal
Herhangi bir konuşm a sırasında “devlet” , “para” , çağrışımları da vardır. Böyle çağrışımların yoğ u n
“sağlık” ya da “toplu m ” gibi kavramları kullanı lukları (sö z konusu kavramın, bizim kişiliğimizin
yorsam dinleyicilerimin de bunlardan aşağı yuka bütünü için taşıdığı ön em e ya da bilinçaltında
rı benim anladığımı anladıklarını sanmaktayım. ilişkili olduğu başka fikirlere ya da kom plekslere
Ancak benim asıl anlatmak istediğim , burada bağlı olmak ü zere) değişebilir ama her durumda,
“aşağı yukarı” ile ortaya çıkan sınırlamadır. G er o kavramın “norm al” karakterini değiştirebilecek
çek te her sözcüğün her insan için, hatta aynı kül güçtedirler.
türe sahip olanlar için bile, az da olsa farklı bir an Bize olup biten her şeyin bu eşik altı yönleri
lamı vardır. Bu farklılığın n edeni, bireysel bir çe r nin, gündelik yaşamımızda çok önem siz bir rol
çev e içine alınacak olan bir gen el kavramın daima oynadıkları sanılır. Oysa, psikologun bilinçdışının
bir parça da bireysel olarak anlaşılması ve u ygu
lanmasıdır. Elbette, insanlar farklı politik, dinsel
ve psikolojik yaşantılara sahip oldukça bu farklı
lık da büyür.
Kavramlar yalnızca sözcüklerle özdeş oldukla
rı sü rece bu farklılık pek g öz e çarpmaz, önem li
bir rol de oynamaz. Ne ki tam bir tanımlama ya da
titiz bir açıklama zorunlu olduğu zaman, yalnız
entelektüel anlayışta değil, duygu yükünde de
söz konusu kavramın kullanımında da şaşırtıcı
farklar saptanabilir. Am a genellikle bu varyas
yonlar bilinçdışı kalır, bu yüzden de algılanmamış
olurlar.
Bu tür farklılıkların, günlük kullanımda önem i
olmayan küçük anlam nüansları oldukları ileri sü
rülerek, d elerleri küçüm senebilir. Ancak var ol
dukları gerçeği, en doğal bilinç içeriğinin bile bir
parça belirsizlikle gölgelenm iş olduğunu bize g ös
term ektedir. Örneğin olağanüstü dikkatle tanım
lanmış bir felsefe ya da matematik kavramının bi
le, içinde bizim koym uş olduğum uz anlamdan
fazlasının olmayacağına ne kadar emin olursak
olalım, tahmin edebileceğim izden daha zengin bir
içeriği vardır. Bu ruhsal bir olgudur ve bu niteli
ğiyle kısmen gözden uzaktır. En basit sayılar bile,
genellikle bilinenden daha fazlasına sahiptirler.
Bunlar aynı zamanda m itolojik elemanlardır -Pi-
sagorculara göre hatta kutsaldılar-; ancak pratik
Mutfg<rt,s »*<
Düşlerin akıldışı fantastik özelliğine diğer Bir düş göreni bir ejderha kovalıyor; 15. "Zam an, kıyısı olm ayan bir ırmaktır", M a rc
örnekler (üst solda): Baykuşlar ve Yarasalar y y 'd a İtalyan keşiş Francisco C olonna'nın C hag a ll'in tablosu (üstte). Bu resimlerin,
düş kuran bir adam ın üzerinde uçuşuyorlar yazd ığ ı "Poliphilo'nun Düşü"nden bir balık, keman, saat ve sevişen çiftin
(1 8. yy Ispanyol ressam G o ya 'n ın fantezi (solda). birbiriyle ilgisiz sunumu düş niteliğindedir
gravürü).
• •
• • •
• • • •
Bir felsefe p rofesörü kanser korkusu n eden iy İlkel ve m odern insan arasındaki bu tür kıyas
le bana başvurm uştu. Düzinelerle röntgen filmi lamaları, daha ileride de ayrıntıyla belirteceğim
aksini gösterm iş olduğu halde, kötü huylu bir tü gibi, insanın sem boller oluşturm a yeten eği ve rü
m örü olduğu şeklindeki saplantısından acı çek i yaların bu m alzem enin dışavurum yolu olarak o y
yordu. “ Bir şey olmadığını biliyorum; ama bir şey nadığı rol konusunda bir fikir verm ek içirt yapıyo
bulunabilir ya!” diyordu. Kendisini bu varsayıma rum. Kolayca saptanacağı gibi, birçok rüyada il
götürm üş olan neydi? Bu varsayım, hiçbir bilinçli kel varsayımlara, mit ve dinsel törenlere b en ze
düşü n ceye dayanmayan bir korkudan kaynaklan yen resimler, çağrışımlar bulunmaktadır. Bu tür
mış gibi görünüyordu. Hastalıklı düşünce b irden rüya im gelerine Freud “arkaik kalıntılar” diyordu.
bire bastırmıştı ve bu düşüncenin gü cün e karşı, Bu ad, insan ruhunda tarihsel gelişm eye direne
elinden hiçbir şey gelm iyordu. rek yaşamda kalabilmiş ruhsal unsurlar anlamını
Eğitimli bir insan için, kendisini bir ruhun ele verm ektedir. Böyle bir tanımlama ise ancak bi-
geçirm iş olduğunu kabul etm ek, ilkel insan için linçdışııu bilincin bir takıntısı olarak ele alan biri
olduğundan çok daha zordur. Kötü ruhların za si için tipik olarak kabul edilmelidir.
rarlı etkileri ilkel bir toplum da en azından kabul Benim daha ileri araştırmalarım ise böyle bir
edilebilir bir hipotezdir. Am a uygar bir insan için, bakış açısının savuııulamayacağını gösterdi. Ben,
derdinin kendi yanılgılarının oyunu olduğu dü bu tür çağrışım ve im gelerin, bilinçdışınm çok
şüncesini kabul zorunda kalmak alçaltıcı bir d e önem li bir kısmını oluşturduklarını, her yerde,
neyimdir. Cin çarpm ası olgusu aslında hiç de kay hem bilgili hem cahil kimselerin rüyalarında g ö
bolm uş değildir; yalnızca başka türlü yorum lan rülebileceğini ortaya çıkardım. Bunlar hiç de can
maktadır. sız ve anlamsız artıklar değil, tam tersine çok
canlı ve etkili, t,anı da tarihsel niteliklerinden ötü Dostlarınız sizi bekliyor” sözleriyle karşılıyor, bir
rü özellikle değerli öğelerdir. Bunlar bizim bilinç kapıyı açıyor, rüyayı gören hanım bir inek ahırı ile
li, soyut anlatım yöntem im izle, daha ilkel ama da karşılaşıyordu. Bıı rüya anlatımını bir aptal bile
ha renkli ve daha sanatkârca bir anlatım yöntem i kolaylıkla anlayabilir. Bu hanım ön ce, kendi uka
arasında köprü oluşturmaktadır. Bu tarihsel ça ğ lalığıyla alay eden bu rüyanın anlamını kabul et
rışımlar, bilincin rasyonel dünyasıyla dürtülerim i mek istem edi; fakat sonunda bu m esajı kabul e t
zin dünyası arasındaki bağlantı halkasıdır. m ekten başka çaresi kalmadı.
Denetim altındaki düşüncelerle, rüya im gele Biliııçdışımn bu tür belirtileri çoğ u insanın
rinin im paratorluğu arasındaki belirgin aykırılık sandığından daha önem lidir. Bilinçli yaşamımızda
tan söz etmiştim. Şimdi bu aykırılıklar için bir çok çeşitli etkilere maruz kalıyoruz. Başkaları bi
başka neden daha ortaya çıkmaktadır. Uygar ya zi kızdırıyor ya da sindiriyor, toplum yaşamımızın
şamımızda birçok fikrin duygusal enerjilerini çal olayları yönüm üzü saptırıyor. Bir dolu şey kişili
mış olduğum uz için bunlara tepki gösterm iyoruz. ğimize' uygun olm ayan yollara girm em ize neden
Bu tür tasavvurları konuşm ada kullanıyor, başka oluyor. Bunların etkilerini algılasak da algılama-
ları kullandığında da belli bir tepki veriyoruz; an sak da bilincimiz her seferinde rahatsız oluyor ve
cak bunlar bizim üzerim izde özel bir izlenim bı bunlara karşı kendini pek savunamıyor. Bu, özel
rakmıyorlar. Davranışımızı değiştirebilm em iz için likle dışadoııük ruhsal yönelişlere, dış olgulara
belirli nesnelerin bizim üzerim izde daha güçlü bir büyük önem veren kişilerde ya da küçüklük d uy
yoldan etki yapmaları gerekiyor. İşte “rüya dili” gusu taşıyan, kendilerinden kıışkıı duyan kimse
bıı «tkiye sahip bulunuyor. Onun sem bolleri, dik le r c l e böyle oluyor.
katimizi çekm ek, bizi bakışımızı ona çevirm eye Bilinç önyargılardan, yargılardan, fanteziler
zorlamak için henüz yeterin ce enerji taşıyorlar. den ve iııfaııtil isteklerden ne kadar etkilenmişse,
Bir hanımefendi, aklı başında gerek çelere kar nörotik bir dissosiyasyonun açıklığı o denli büyür
şı goslerdigi budalaca önyargıları, inatçı karşı ve doğallıktan, sağlıklı dürtülerden o kadar uzak
koymaları ile tanınmıştı. Onımla her tartışma s o bir yaşama götürür. Rüyaların genel işlevi rüya
nuçsuz biterdi. Bir g e c e rüyasında kendisini malzemesini üreterek, gizlice bütün ruhsal den
önemli bir sosyal toplantıya katılmış olarak g ö r geyi yeniden oluşturmak çabasından ibarettir.
dü. Ev sahibi kendisini “Ne iyi ettiniz de geldiniz. Bııııa ben rüyaların armağan (ya da telafi) fonk-
j r c ’- tx c a . I
üjii . *
2500
■ iit-
İki rüya kitabı: Biri bugünün 3 İ. j.f n
Ingiltere'sinden, öbürü eski M ısır'd a n . 'J ,-
Başlangıçta işaret ile sem bol arasındaki farktan nekler ise birisi öldüğünde kırılan aynalar ya da
söz etmiştim. Bir işaret her zaman temsil ettiği duvardan düşen tablolar, duygularında karmaşa
kavramdan daha azını içerm ektedir; buna karşılık yaşayan birinin bulunduğu evin duvarlarında o r
bir sem bol, daima ilk bakışta görülebilenden da taya çıkan çatlaklardır. Kuşkucu olanlar b öyle ö y
ha fazla anlam taşır. A yrıca sem boller doğal, külere inanmasalar da yalnız bu gerçek bile bu
spontan belirtilerdir; uydıırulam azlar. Kim se, tür raporların psikolojik anlamlılığını gösterm eye
mantık yürüterek vardığı, az çok akılcı bir düşün yeter.
ceye, sonunda sem bolik bir biçim verem ez. B öy Ama birçok sem boller de vardır ki -k i bunla
le bir fikir, ne denli fantezi dolu olursa olsun, s o rın bazıları çok ön em lid ir-, nitelikleri ve kökenle
nunda daima bilinçli bir düşün ceye bağlı bir işa ri bakımından yalnız bireysel değil, aynı zamanda
ret olabilir; hiçbir zaman bilinm eyene işaret eden kolektiftirler. En başta dinsel im geler bu türe gi
bir sem bol haline gelem ez. Buna karşılık rüyalar rerler. İnananlar bunların semavi kökenli oldukla
da sem boller spontan olarak ortaya çıkarlar, çü n rına, insanlara açıklanmış bulunduklarına inanır
kü rüyalar ııydurıılamaz, sad ece vuku bulurlar. lar. Kuşkucularsa bunların uydurulm uş oldukları
Bu yüzden de sem bol bilgimizin ana kaynakların nı düşünürler. Her ikisi de haksızdır. Gene de
dan biri olurlar. kuşkucuların, dinsel sem bollerin, kavramların,
Gene de sem bollerin yalnızca rüyalarda değil, yüzyıllar süren titiz bir çalışmanın ürünü olduğu
ruhsal bildirimlerin bütün öbür tiplerinde d e or düşüncesi doğrudur. Ne var ki inananların, sem
taya çıktığını vurgulamak isterim. Simgesel dü bollerin kökeninin geçm işin derin gizinde göm ü
şünceler ve duygular vardır, sim gesel hareket ve lü olduğu, bu n edenle hiçbir insandan kaynaklan
durumlar da vardır. Hatta çoğ u zaman cansız mış olam ayacağı varsayımları da doğrudur. G e
nesneler bile bilinçdışm ın sim gesel m odelinde o l çek teyse bunlar “kolektif tasarımlar”dır. İnsanla
mak için davranır gibidirler. Sahibinin ölüm üyle rın en eski rüyalarına ve yaratıcı fantezilerine da
duran saatlere ilişkin pek çok rapor vardır. Bir ör yanmaktadırlar. Yani bu im geler anlık tezahürler
nek, Büyük Frederik’in şatosunda, kralın öldüğü dir, kesinlikle istençli uydurmalar değildir.
an durmuş olan sarkaçlı saattir. Bilinen diğer ör Bu gerçeğin, ileride daha detaylı açıklayaca
Alg]lama
kardeşini kom panse etm ekteydi. ne başkalarına ne de kendine ispat etm ek zorun
Bir başka olguda psikoloji bilgisiyle çok gurur daydı. Böylelikle tehlikeli bir oyun oynuyordu.
lanan bir kadın rüyasında h ep bir başka kadını Rüyalar da çift anlamlı bir yoldan bunu hatırlat
görm ekteydi. G erçekte ise bu kadınla karşılaştı maya çalışıyorlardı. N apolyon ve Büyük İskender
ğında onu hiç mi hiç sevm em iş, onu kibirli, aşağı ile çok ahbap bir p ozisyon da olmak, tam da kü
lık, hilekâr biri olarak algılamıştı. Oysa rüyasında çüklük kom pleksi tarafından üretilebilecek tür
bu kadın bir kız kardeş gibi dost ve sevimli görü den bir fantezidir. Denilebilir ki, rüya ne kastetti
nüyordu. Hastam, gerçek te tahammül edem ediği ğini neden açık ve doğrudan söylem iyor?
birisini n eden bu denli iyi gördüğünü bir türlü an- Bana da bu sık sık sorulmuştur. Kendim e de
layamıyordıı. Rüyaları ona, öbür kadına çok b en bu soruyu sorarım. Rüyaların kesin ve tanımlayı
zeyen bir yanıyla gölgelenm ekte olduğunu anlat cı bilgi verm ekten kaçınmak için neler çevirdikle
maya çalışıyordu. Kendisini çok iyi tanıdığını sa rini, asıl noktayı nasıl açık bıraktıklarım görm ek
nan hastam, aslında rüyanın kendisinin iktidar beni her zaman şaşırtır. Freud psikenin, “sansür”
kom pleksini gösterm eye çalıştığını anlamakta adını verdiği özgün bir işlevi olduğunu varsayı
güçlük çekiyordu. yordu. Rüyadaki im gelerin sansür yoluyla, rüya
G özden kaçırdığımız, küçük gördüğüm üz, bas gören bilinci rüyanın gerçek objesinden saptıra-
tırdığımız yalnızca kişiliğimizin gölged e kalan ta bilınek için böylesine bükülüp, tanınmaz dahası
rafı değildir. Olumlu özelliklerim ize de sık sık ay
nını yaparız. Çok mütevazı ve çekingen görünen,
sempatik davranışları olan bir adamı anım sıyo
rum. En arkada olm aya her zaman razıydı, ama
fark edilm eden hep orada bulunmaya özen g ö ste
riyordu. Kendisine bir şey sorulduğunda daima
bilgisi vardı, ne ki düşüncelerini kabul ettirm ek
için bir çabası olm uyordu. Yalnızca zaman zaman
belirli bir konunun daha yüksek bir d üzeyden ele
alınmasının daha iyi olacağım belirtm ekle yetini
yor, bu noktada da açık konuşm uyordu. Rüyala
rında hep, N apolyon ya da Büyük İskender gibi
önem li kişiliklerle karşılaşıyordu. Bu rüyalar apa
çık, bir aşağılık kom pleksini kom panse etm ek tey
di. Am a bunların bir başka anlamı daha vardı.
“Böyle ünlü ziyaretçilerim olduğuna göre, nasıl
biri olmalıyım b e n ?” diye soruyordu rüya. Rüya
lar gizli bir büyüklük hezeyanını gösterm ekteydi.
yanıltıcı hale getirildiğini ileri sürüyordu. E leşti Rüyaların n ed en çoğunlukla analojilerle anla
rel düşünceleri rüya gören den saklayarak onun tım yolunu seçtiğini, bir rüyanın n eden bazen
uykusunu korumaktaydı. Aynı zamanda hoş ol öbürünün üzerine geçtiğini, uyanık yaşamımızın
mayan anıların anımsanmasının uyandıracağı ş o mantığını, zaman ölçüsünü neden izlem ediğini bu
ku da engellem ekteydi. Ben bu konuda çok kuş gerçek ten yola çıkarak anlayabiliriz. Rüyaların al
kuluyum, çünkü rüyalar en az o sıklıkla uykuyu dıkları biçim bilinçaltı için uygundur, çünkü bun
bozarlar da. Daha çok , bilince yaklaştıkça psike- ların yapıldığı m alzem e, bilinç eşiğinin altında
nin bilinçdışı içeriği tanınmaz hale geliyor gibidir. tam olarak bu şekilde korunmaktadır. Rüyalar
Bilinçsizlik durum unda düşünce ve imgeler, bi uykuyu, E reud’un “kabul edilem ez dilek” dediği
linçli halde olacaklarından daha düşük bir geri şeyden korumazlar. Onun “kılık değiştirm e” ola
limle saklanmaktadır. Bilinçaltındayken düşü nce rak tanımladığı, aslında bütün uyaranların biliııç-
ve im geler duruluklarını, keskinliklerini yitirm ek dışında aldıkları biçim dir. O halde, bir rüya hiçbir
tedirler. Birbirleriyle ilintileri daha az düzenlidir; açık fikir ortaya çıkaramaz. Böyle yapm aya başlar
daha çok analojilerden ibaret olup, daha az rasyo başlamaz rüya, rüya olmaktan çıkar, çünkü o za
nel ve bu yüzden d e anlaşılmazdırlar. Bu durum man bilinç eşiğini aşmış olur. Bu yüzden rüyalar,
ister yorgunluk ister ateş ya da zehirlerle ortaya bilinç için önem li olan noktaları atlayıp, daha çok
çıkmış olsun, bütün rüyaya b enzer durumlarda bilincin kenar alanlarını, tam da yıldızların bir gü
görülebilir. Am a herhangi bir şey bu im gelere da neş tutulması sırasında ortaya çıkan zayıf ışıkları
ha güçlü bir gerilim yüklerse, daha az bilinçsiz gibi ortaya çıkarırlar.
hale gelirler. Böylelikle bilinç eşiğine ne denli Rüya sem bollerinin büyük bölüm ünün, bilinç
yaklaşırlarsa, kenarları o denli keskinleşir. li denetim olanaklarından kaçman bir psikenin
am aca uygunluk yalnızca bilincin öncelikli hakkı rüya gören kendi değerini olduğundan yüksek
değildir. Anlam ve am aca uygunluk, bütün canlı konum landırıyorsa, düşüncelerin çağrışımıyla el
doğada vardır. Organik ve psişik gelişim arasında de edilen materyale bakarak, rüya görenin hayal
ilkesel olarak bir farklılık yoktur. Bir bitkinin çi lerinin ne kadar uygunsuz ve çocu k ça olduğu,
çek açması gibi, psike de simgelerini ortaya çıka bunların ebeveynine eşit ya da onlardan üstün o l
rır. Her rüya bu sürecin bir kanıtıdır. duğu şeklindeki çocu klu k dileklerine ne kadar
İçgüdüsel güçler, her türden sezgi, dürtü ve bağlı olduğu kolaylıkla gösterilebilir. Buna karşı
öbür anlık süreçler gibi, rüyalar yoluyla da bilin lık eğer bir değersizlik duygusunun rüya görenin
cin işlevlerini etkilem ektedirler. Bu etkinin olum kişiliğindeki her olum lu yön ü boğduğu bir aşağı
lu mu olum suz mu olacağını, bilinçdışımn o sıra lık kom pleksi söz konusuysa, o zaman kendisine
daki içeriği tayin eder. Bilinçdışı norm alde bilinç ne kadar çocu ksu , gülünç ve şaşkın olduğunun
li olması gereken birçok şey içeriyorsa, o zaman açıklanmasıyla daha da alçaltmak son d erece
işleve olum suz bir etki yapabilir. G erçek içgü d ü yanlış olur. Bu onun aşağılık duygusunu korkunç
lerle ilgisi olmayan, varlıklarını ve ruhsal ön em le tırmandırır, üstelik tedaviye karşı hiç hoş olm a
rini, bastırılma ya da kaale alınmama yoluyla bi yan, gereksiz bir direnç ortaya çıkarır.
linçdışı kılınmış olmalarına borçlu olan m otifler Her duruma uygulanabilecek hiçbir psikotera
ortaya çıkar. Normal bilinçdışı psikcyi b öy lece pi tekniği ya da öğretisi yoktur, çünkü tedaviye
doldurur ve onun tem el sem bol ve motifleri ifade alman her olgu özeldir ve kendi koşullarına sahip
etm e eğilimini kısıtlamış olurlar. Ruhsal bozuk tir. Dokuz yıl boyu n ca tedavi etm ek zorunda kal
lukların nedenleriyle uğraşan bir analizci için, dığım bir hastamı anımsıyorum. Yıırtdışında ya
hastalarından neyi istem edikleri ya da neden şadığı için onu yılda yalnız birkaç hafta görebili
korktukları hakkında gönüllü bir açıklama almak yordum . Daha en başından beri onun zorlukları
tekniklerin bazı bakımlardan taklit ettikleri, gü tam bir kopm aya neden olacak şiddetli bir savun
nah çıkarmayı andırır. Bununla birlikte uygula ma reaksiyonuyla karşılaşacağını da fark etm iş
mada, aşırı aşağılık kom pleksinin ya da karakte tim. Hoşuma gitse de gitm ese de ilişkimizi koru
rin ciddi güçsüzlük hislerinin, hastanın kendi y e mak için elim den geleni yapmalı, rüyalarıyla d es
tersizliği ile doğrudan karşılaşabilmesini çok zor teklenen ve konuşmalarımızı nevrozunun kökle
yüzden çoğunlukla, başlangıçta hastaya pozitif Konudan o kadar uzaklaşıyorduk ki, kendimi sık
görüşler verm eyi daha faydalı buluyorum ; b ö y le sık hastamı yanıltmakla sııçluyordum . Onu sert
I)aha ön ce belirttiğim gibi, rüyaların telafi am acı ri, “kolektif im geleri” ve m itolojik m otifleri ara
na hizmet ettiğini ön e sürüyorum . Bu varsayım, sında benzer analojileri tanıyabilir.
rüyaların bilinçdışı tepkileri ve anlık dürtüleri bi Biyologun karşılaştırmalı anatom i bilimine g e
lince taşımakta olan, normal ruhsal olaylar oldu reksinimi gibi, psikolog da “rııhun karşılaştırmalı
ğunu kabul etm ektedir. Rüyaların çoğu, rüya g ö anatom isi” olmaksızın fazla ilerleyem ez. Psikolog
ren kişinin rüyada görülenin içeriğini zenginleşti yalnız rüyalar ile bilinçdışım n öbür ürünleri hak
recek, aydınlatacak olan çağrışımlarının yardı kında zengin ve yeterli bilgi sahibi olmakla yetin
mıyla yorumlanabilir. Bu yöntem , normal olarak m em eli, mitolojik bilgiye de sahip olmalıdır. Bu
bir akraba, bir arkadaş ya da bir hasta, bunu bir ceph an e olm adan, bir obsessil'-kom pulsif nevroz
söyleşi sırasında anlatırsa daima uygundur. Am a ile klasik bir cin çarpm ası arasındaki önem li ana
acı veren ve duygu yüklü rüyalar söz konusu ol lojileri kavrayamaz.
duğunda, çoğu zaman rüya görenin çağrışımları, “Arketipler” ya da “öz resim ler (U rbild )” adını
doyurucu bir yorum için yetm ez. Böyle durum verdiğim “arkaik kalıntılar” üzerine olan düşün
larda, ilk olarak Freud tarafından gözlem lenm iş, celerim , rüya psikolojisi ve m itoloji hakkında y e
yorum lanmış olan, rüyalarda sık sık rüya görenin terli bilgisi olm ayanlarca hep eleştirilmiştir. “Ar
kişisel deneyim lerinden çıkartılamayan elem an k etip” deyimi, çoğunlukla belirli bir m itolojik im
ların ortaya çıktığı gerçeğin i anımsamamız gerek ge ya da m otif olarak yanlış anlaşılıyor. Ama bu
m ektedir. Freud’un “arkaik kalıntılar” adını ver tür im geler ancak bilinçli tasavvurlardır; böyle
diği bu elemanlar, insan ruhunda doğuştan geli değişken resimlerin kalıtsal olarak aktarılabilece
yorm uş gibi görünen ruhsal biçimlerdir. İnsan vü ğini düşünm ek saçm a olur. Arketip, bir motifin
cudu, her birinin ardında uzun bir gelişim öyküsü bu türden temsili resimlerini oluşturm a eğilimli
olan bir sürü organın m üzesi gibi olduğuna göre, dir. Bu temsili resimler, tem el yapıları değişm ek-
aynı şekilde ruhum uzun da b öyle örgütlenm iş ol sizin ayrıntılarda çok büyük farklılıklar gösterebi
duğunu düşünebiliriz. İçinde bulunduğu vücut gi lir. Örneğin düşm an kardeşler m otifinin birçok
bi o da tarihten yoksun bir ürün değildir. “Tarih” çeşitli temsili vardır ama tem el şem a hep aynı
derken, ruhumuzun kendi geçm işiyle sözel ya da kalmaktadır.
diğer kültürel gelenekler açısından olan ilişkisini Beni eleştirenler, benim “kalıtsal olarak edinil
kastetmiyorum. Ruhsal oluşumları henüz hay- miş tasavvurlar” dem ek istediğim i sanmakta, bu
vanlarmkine çok b enzem ek te olan arkaik insanla n edenle de arketip fikrini yadsımaktadırlar. Bu
rın ruhlarının biyolojik, prehistorik, bilinçdışı g e arada, eğer arketipler bilinçli tasavvurlar olsaydı
lişimini kastediyorum . Tıpkı vücudum uzun yapı onları aracısız olarak anlayabilmemiz gerek eceği
sının sürüngenlerin anatomik m odeline dayalı o l gerçeğin i gözd en kaçırmaktadırlar. Oysa bunlar
ması gibi, bu sonsuz eski “psike” de ruhumuzun bilincim izde ortaya çıktıklarında çoğunlukla şaşı
esasını oluşturur. A natom icilerin, biyologların rıyor, anlayamıyoruz. G erçekte bunlar, kuşların
alışmış gözleri vücudum uzda o eski m odelin pek yuva yapmaları ya da karıncaların örgütlü toplu
çok izini bulur. Ruhun deneyim li araştırıcısı da luklar kurmaları cinsinden içgüdüsel bir eğilim
m odern insanların rüyalarıyla ilkel ruhun ürünle den ibarettir.
J *
* *
A R T I S ,
O iV A M C H E M İ A M
V O C A N T . ANTIO.VIS- ■
11*1 1 T T H P M I, !
fitti ■ ,
T m h n u o to s n o n rm */
-«• >* 'T
tımmm lk4 ' 4
, ■‘ - /■ / •
lara yem den yaşam verir. 7. Sarhoş bir kadın suya düşer, oradan yenilen
2. C ennete doğru bir uçuş; orada putperest miş ve ayık olarak çıkar.
danslarıyla bir şeyler kutlanmaktadır. Sonra c e 8. Sahne Am erika’dır; bir sürü kişi bir karınca
hennem e doğru inilir; orada da m elekler iyi şey yuvasının üzerinde yuvarlanıp durmaktadır. Ka
ler yapmaktadır. rıncalar onlara saldırır. Rüyayı gören kızcağız pa
3. Bir dolu küçük hayvancık kızı korkutm akta nik içinde bir ırmağa düşer.
dır. Bu hayvanlar inanılmaz düzeyde büyüm eye 9. Aym üzerinde bir çöl vardır; rüyayı gören kız
başlarlar ve bunlardan biri kızı yutar. bu çölü n kumlarına batarak o denli derine gider
4. Minik bir fareciğin içinden sırayla kurtçuklar, ki sonunda ceh en n em e gelir.
yılanlar, balıklar ve insanlar geçerler. Sonunda fa 10. Bu rüyada kız ışıklı bir top görm ektedir. D o
re insan haline gelir. Bu, insanın kökenlerinin kununca ondan dum anlar yükselir. Bir adam g e
dört evresini gösterm ektedir. lir ve kendisini öldürür.
5. Küçük bir su damlacığı m ikroskopla bakılır 11. Kız tehlikeli bir hastalığa yakalandığını gör
gibi görülm ektedir. Kız su damlasının dallarla d o mektedir. Derisinin içinden birdenbire kuşlar çı
lu olduğunu görür. Bu, dünyanın kökenini g öster kar ve kendisini tam am en örterler.
m ektedir. 12. Sivrisinek bulutlan güneşi, ayı ve yıldızları
6. Yaramaz bir oğlanın elinde bir çam ur topağı karartmaktadır. Yalnız bir yıldız kalır ve bu tek
vardır. Bundan küçük parçalar koparıp gelen g e yıldız kızın üzerine düşer.
çe n e fırlatır. B öylece herkes hastalamr. Kısaltılmamış orijinal m etinlerinde her rüya
Küçük kızın ilk düşündeki (s. 6 9 ] arketipsel
motiflerin paralelleri. Isa A dem 'in mezarı
üzerinde çarm ıha geriliyor. Yeniden doğum
konusunun bir simgesi. Yeni Adem olarak
Isa (Strasburg M anastırı) (solda).
N avahoların bir kumresmi dünyanın dört
köşesini, boynuzlu başlarla gösteriyor (üstte).
Ingiliz taç giym e töreninde (Kraliçe II.
Elisabeth, 1 9 5 3 ) halk Westminster
Katedrali'nin dört portaline yerleşmiştir
(sağda).
ce felsefi niteliktedir. Örneğin ilk rüya öbür hay le tanıdığı düşünülebilir. Am a dinsel geçm işi ger
vanları öldüren kötü bir hayvandan söz etm ek te çek te çok önem siz boyuttaydı. Ebeveyni ge rçi is
dir. Am a tanrı onlara tanrısal bir Apokatastasis, m en Protestan’dı ama Incil’i yalnız söylentilerden
yani yeniden yaratış ile yaşamı geri verm ektedir. biliyorlardı. Ç ocuğa, zaten az bilinen A pokatasta
Batı dünyasında bu, Hıristiyan geleneği yoluyla sis tablosunun öğretilm iş olması özellikle olanak
bilinen bir imgedir. Evliyaların işleri arasında (II sızdı. Babası bu mistik tasavvuru kesinlikle hiç
I: 21) görülebilir: “Her şey yeniden yaratılıncaya işitmemişti. 12 rüyanın dokuzunda bu yok olup
kadar cen n et onu (M esih) kabul ed ecek tir...” Er yen iden var olm a tem ası vardı. Dahası bu rüyala
ken Yunan kilise önderleri, örneğin Origenes, rın hiçbirinde özgün Hıristiyan eğitim ve etkileri
özellikle zamanın sonunda, kurtarıcıyla her şeyin nin izi bulunm uyor. Hatta tam tersine ilkel m it
en eski ve tam durum una geri getirileceği varsa lerle yakın bağlantılılar. Bu bağlantı 4. ve 5. rüya
yımı üzerinde dururlardı. Am a Matta’ya göre de da beliren “kozm ogonik m it” (dünyanın ve insan
(XVII: 11) zaten eski bir Yahudi söylencesi vardı: ların yaradılışı) ile doğrulanıyor. Aynı bağlantı Bi
îlyas “gerçek ten g elecek ve her şeyi yeniden rinci Korint m ektubunda (XV: 22) da görü lm ek
oluşturacaktır” . İlk Korint m ektubu da (XV: 22) tedir ki bunu da az ön ce belirttim. Görüldüğü gi
aynı tasavvura gön d erm e yapar: “A dem de olduğu bi onda da A dem ve Mesih, ölüm ve diriliş birbir-
gibi hepsi ölecek ve Mesih ile hepsi yeniden yaşar leriyle bağlantılıdır.
kılınacaktır.” Genel Kurtarıcı Mesih tasavvuru, canavar ta-
V ı t K D r e a m s u p o n my b e d thou, .s e n r e s t , m e AcalFnglitest m e
with. V is io n s
18. yüzyılın başlarında sona erdi, en az iki yüzyıl hasına uygun böylesine devrim ci bir tasavvuru
dan beri de tümüyle kullanım dışı. Peki ama b u n ereden bulmuştur?
nu küçük kız nereden alabilmişti? İshak Peygam - Bu sorular bizi yeni bir soruya götürür: Bu rü
b e r’in vizyonundan mı? Am a Serafim ’i tanrı ile yaların nasıl bir telafi anlamı olabilir ki, küçük kı
özdeşleştiren hiçbir Hıristiyan öğretisi yoktur. zın N oel’d e babasına armağan e d e ce k kadar
Aynı soru boynuzlu yılan için de sorulabilir. önem verm esine yol açmış olsun?
Gerçi Incil’de, örneğin Vahiyler Kitabı’nda birçok Rüyayı gören eğer ilkel bir büyücü olsaydı bu
boynuzlu hayvandan söz edilm ektedir. Ama b un rüyaların ölüm, dirilme ya da yeniden yaratılma,
lar, en önem lileri canavar olsa bile (Canavar an dünyanın orijini gibi felsefi motiflerin görünebilir
lamına gelen Yunanca drakon sözcüğü, kelime varyasyonları olduğu düşünülebilirdi. Am a bu tür
anlamıyla yılan dem ektir) hep dört ayaklıdır. rüyalar, kişisel d üzeyden yorum lanmak istendi
Boynuzlu yılan, 16. yüzyılın Latin simyasında, ğinde um utsuzca zorlaşır. Bunlarda kuşkusuz
Merkür’ün ve cıvanın simgesi ve Kutsal Üçlüğün “kolektif resim ler” vardır ve ilkel kabilelerde er
karşıtı olarak, Q uadricornutus Serpens (D ört kekliğe geçişten ö n ce anlatılanlarla belirli bir
boynuzlu yılan) adıyla görülür. Am a benim sapta analojileri bulunm aktadır. Bu d ö n e m le rd e o
yabildiğim kadarıyla bu bilgi yalnızca bir yazarda gen çlere tanrıların işleri ya da hayvanlan yara
bulunmaktadır ve bu çocu ğu n onu tanıma olasılı tanlar anlatılır, dünyanın ve insanların nasıl yara
ğı da yoktu. tıldığı, dünyanın sonunun mutlaka geleceği ve
İkinci rüyada kesinlikle Hıristiyanlık dışı olan ölüm ün ne dem ek olduğu öğretilirdi. Hıristiyan
ve bilinen değerlerin tersine çevrilmesini, örn e cem aatlerde de gen çlere aşağı yukarı benzeri bir
ğin cen n ette putperestlerin danslarını, ceh e n öğretim verilir. Ama insanların çoğu bu şeylerin
n em de iyilik yapan m elekleri içeren bir m otif b u üzerinde ancak yaşlandıklarında, ölüm yaklaştı
lunmaktadır. Bu simge moral değerlerin göreceli ğında yeniden düşünürler.
ğini gösterm ektedir. Bu çocu k , N ietzsche’ııin d e Küçük kız tesadüfen her iki duruma aynı anda
kaynaktan fışkırmaktadır. Eski çağların m itoloji örneği: Bir Zulu büyücüsü, inek
boynuzundan kulağına (ruhları kovmak
lerinde bu güçlere ruhlar, cinler ya da tanrılar adı
için) üfleyerek bir hastayı tedavi ediyor
verilmekteydi. Bunlar bugün de her zamanki gibi (altta solda). Bir ortaçağ yaratılış resmi
etkindirler. Ama biz kontrolü elim izden alan bir tanrının A dem 'e yaşam üflediğini
takım güçlerin elinde bulunduğum uzu hiçbir za gösteriyor (sağda). 13, yy'd a n bir Italyan
tablosunda İsa bir körü tükürükle
man kabul etm ek istem iyoruz.
iyileştiriyor (altta).
insanın ruhu
Bugün bilinçlilik dediğim iz şey, içgüdülerden ya Bu bölünm üş psikolojiye bir örnek olarak bir
vaş yavaş ayrılmıştır; ama bu içgüdüler de tüm alkoliğin olgusunu anımsıyorum. Belli bir dinsel
den yitip gitmiş değildir. Yalnızca bilincimizle iliş hareketin yüceltici etkisine girmişti. Durum ken
kilerini yitirmişlerdir, bu yü zden de kendilerini disini o denli hayranlık duygusuyla doldurm uştu
dolaylı yollardan g ö sterm ey e zorlanm ışlardır. ki alkol bağımlılığını tüm üyle unutmuştu. G örü
Kendilerini bir nevroz olgusunda bedensel sem p nüşe göre m ucizevi şekilde İsa tarafından iyileşti
tom lar yoluyla olabileceği gibi, anlaşılamayan ke rilmiş bulunuyordu. Böylelikle ilahi affın ve söz
yifsizlikler, unutkanlıklar ya da konuşm ada yapı konusu dinsel örgütün etkinliğinin çok uygun bir
lan yanlışlarla da gösterebilirler. tamğı haline gelmişti. Ne var ki topluluk önünde
İnsan gerçi kendi ruhuna egem en olduğunu birkaç hafta itiraflarda bulunduktan sonra h e y e
sanmaktadır. Ama ruh hali ve duygularına e g e canı azalmaya başladı, bir parça alkollü içki uy
m en olamadığı, bilinçdışı faktörlerin sayısız gizli gun gibi görünüyordu ve b ö y le ce yeniden içm eye
yollardan kararlarına sızdığını fark etm ediği süre başladı. Bu kez örgüt, bu olgunun patolojik oldu
ce muhakkak ki kendisinin egem eni değildir. Bu ğu, İsa’nın bu işe karışmasının uygun olmadığı so
bilinçdışı faktörler varlıklarını arketiplerin özerk nucuna vardı. A dam cağız ondan sonra bir kliniğe
liğine borçludur. M odern insan kendi ikiye b ölü n kaldırıldı. B öylece kendisini ilahi bir iyileştirici
müş durumunu görm ek zorunda kalmaktan sis değil, bir hekim tedavi altına alabildi. Bu, m o
temli bir şekilde kaçınmaktadır. Dış yaşamın b e dern, “kültürlü” insan zihninin biraz daha yakın
lirli bölgeleriyle kendi davranışları eşit şekilde ay dan incelem eye değen bir yüzüdür. Burada alarm
rı çek m ecelerd e tutulmakta, hiçbir zaman da bir verecek d e re ce d e dağınıklık ve psikolojik şaşkın
araya getirilm em ektedir. lık bulunmaktadır.
Bir an için insanlığı tek bir b irey olarak düşü dünyayı yalnızca karşımızdakilerin haksız olduğu
nürsek, onun da tıpkı bireyler gibi bilinçdışı g ü ç konusunda kandırmaya çalıştığımız sü rece de öy
lerden etkilendiğini görürüz. İnsan ırkı da belli le kalacaktır. Kendi gölgem izi ve onun kötülükle
sorunları ayrı çek m ecelerd e saklı tutar gibidir. İş rini tanımaya gerçek ten ciddi olarak çalışmak çok
te tam da bu yü zd en ne yaptığım ızı çok iyi düşün daha akıllıca olurdu. E ğer gölgem izi, yani varlığı
meliyiz; çünkü hepim iz kendi yarattığımız ölüm mızın karanlık yanım görebilirsek her türlü ahla
cül tehlikelerin tehdidi altındayız. Dünyamız tıp ki ve ruhsal ayartmaya karşı bağışık hale gelebi
kı nörotik bir insan gibi dağıtm ış durum dadır; D e lirdik. Olayın şimdiki durum uyla her türlü hasta
mir P erde sim gesel ayrım çizgisini oluşturuyor. lığa açığız, çünkü biz de tamam en onlar gibi yapı
Batılı insan D oğu ’nun saldırgan gü ç istenci karşı yoruz. Ancak biz bu durum da, iyi tavır örtüsü al
sında kendisini olağanüstü savunma önlem lerine tında ne yaptığımızı ne görm eye ne de anlamaya
zorunlu saymakta, ayın anda kendi ahlakı ve iyi niyetli olduğum uzdan, daha da geri durumdayız.
değerleri ile gururlanmaktadır. Kom ünist dünyanın elinde büyük bir mit bulu
Ama bu arada k en di güzel tavırları ardında nuyor. Buna aldanma adını veriyor, yalnızca bu
sakladığı günahının^ kom ünist dünya tarafından yargımızla da onu d e f edeceğim izi um uyoruz. Bu
sistemli olarak yü zü n e çarpılacağını fark etm iyor. mit her şeyin bolluk, berek et halinde olduğu, b ü
Batının gizlice, biraz da utanarak katlandıkları yük, adaletli ve akıllı bir sahibin herkesi bir çocu k
(diplom atik yalanlar, sistematik şaşırtmalar, ör yuvasındaki gibi yönettiği bir altın çağ ya da ce n
gütlü tehditler) ^Doğu’da bütün çıplaklığıyla gün net hakkmdaki arketipsel düştür. Bu kudretli ar-
ışığına çıkarılıyor. Batılı insana Demir P erd e’nin ketip infantil bir biçim de ele alınmıştır ama sırf
ötesin den kendi kötü gölgesi sırıtıyor. bizim daha üstün olan durumum uzla karşı karşı
Batı toplam larındaki on ca insanın çaresizlik ya kaldı diye ortadan kaybolmaz. Hatta biz onu
duygusunu açıklayan durum budur. Onlar zorluk kendi çocuksuluğum uzla destekliyoruz bile. Çün
larımızın aslında ahlaki türden olduğunu, bu zor kü bizim Batı dünyam ız da aynı m itolojinin elinde
lukları n ükleer silahların artırılmasıyla ya da ek o bulunuyor. Farkında olm adan biz de bir refah
nom ik yarışm a yoluyla çözem eyeceğim izi yavaş devletine, dünya barışma, insanların eşitliğine,
yavaş anlam aya başlamış bulunuyorlar. Çoğum uz insan haklarına, adalete, gerçeğ e ve -b u n u ister
m oral v e ruhsal çarelerin daha etkili olabileceği seniz pek yüksek sesle söylem eyelim - yeryüzün
ni, çünkü bunların bizi durm adan artan enfeksi de tanrının egem enliğine inanıp duruyoruz.
yon a karşı bağışık hale getirebileceğini anlayabi Acıklı g erçek ise insanların yaşamının g e c e ve
liyoruz. gündüz, d oğu m ve ölüm , mutluluk ve sefalet, iyi
Yine de bütün bu tür girişimlerin tekil olarak ve kötü gibi uzlaşm az karşıtlıkların karmaşık bir
işe yaramadığı anlaşılmıştır. Kendimizi ve bütün kom pleksinden ibaret olduğudur. Üstelik bunlar
dan herhangi birinin günün birinde karşıtına ga
lip gelip gelm eyeceğini d e bilem iyoruz. İyinin k ö
tüye, sevincin acıya galip geleceğin den emin d e
ğiliz. Yaşam bir savaş alanıdır, öyle de kalacaktır;
öyle olm asaydı hiçbir şey varlığını sürdürem ezdi.
"D ünyam ız nörotik bir insan g ib i Eski Hıristiyanları bu dünyanın yakında sona
dağıtm ıştır." Berlin Duvarı.
ereceğim um m aya ya da Budistleri bütün d ün ye
vi isteklerden, hırslardan vazgeçm eye özendiren
Her toplumun, arketipsel cennel ya da bir
zaman olduğuna ve gene olacağına
inanılan altın ça ğ tasarımı kendinindir.
19. yy'dan bir Amerikan resmi, geçmiş
bir ütopyanın tasarımını anlatıyor.
W illia m Penn ile yerliler arasında
1 6 8 2 'd e anlaşmanın yapılışını
gösteriyor. Her tarafında uyum ve barış
olan ideal bir manzara (solda). Ütopik
bir düşüncenin temsili: Bir M oskova
parkındaki afiş, Rus halkını geleceğe
doğru götüren Lenin'i gösteriyor (sol
altta).
^w:S '
olan herhangi bir şey var m ıydı? Rüya doğal ve Büyümeyi, gelişmeyi ya da
psikolojik olgunlaşmayı
normal bir şeydir, aslında olduğundan başka bir
simgeleyebilir; kurban ya d a ölümü
şey de ifade etm ez. Talm ud bile “rüya, kendi ken temsil edebilir (M esih'in ağ açta
disinin yorum udur” diyor. Karışıklık yalnızca rüya çarmıhı), fallik simge o lab ilir vb
içeriklerinin sem bolik olmasından, bu yü zden de (üstte). Aynı şekilde haç (sağda) ve
lingam (en sağda) g ib i iyi bilinen
bir anlamdan daha fazla anlam içerm esinden ileri
düş motiflerinin d e aynı şekilde bir
gelm ektedir. Sem boller, bizim bilinçli akılla kavra dolu simgesel anlamı olabilir.
Tıbbi psikolog sem bollerle ilgilendiğinde “kültü yol açm aksızm sökülem ezler. Bastırıldıkları ya da
rel” olanlardansa öncelikle “doğal” sem bollerle uğ ihmal edildikleri zaman özgün enerjüeri, hesapla-
raşacaktır. Bunlar psikenin bilinçdışı içeriklerince nam ayacak olası sonuçlarıyla birlikte bilinçaltına
yöneltilirler. Bu yüzden de belli başlı arketipsel savuşup giderler. Bu yoldan kaybolm uş gibi görü
İmgelerin çok çeşitli varyasyonlarım gösterirler. n en psişik enerji, gerçek te bilinçdışının en üst ta
( )lguların çoğunda bunlar arketipsel köklerine ka bakalarında bulunan şeylerin yem den canlanm a
dar izlenebilir. Bunlar en eski m etinlerde, ilkel sına, yoğunlaşm asına yarar. Bunlar belki de şim
toplum düzenlerinde görülebilen düşünce ve re diye kadar kendilerini açık etm eye İliç fırsat b u
simlerdir. Öte yandan kültürel sem boller “ ebedi lamamış, engellen m eden bilince çıkmak olanağı
gerçeğin” anlatımı için bilinçli kullanılmış sem bol hiç tanınmamış olan eğilimlerdir.
lerdir. Bunlar birçok dinde kullanılırlar. Ç okça bi B öyle eğilimler bilincimizin, her zaman var
çim değiştirmiş, hatta az çok bilinçli gelişim sü reç olan ve potansiyel olarak tahrip edici olan gölge
leri geçirmişler, bu yoldan uygar toplumlarca da yanım oluştururlar. Belirli koşullarda olum lu etki
kabul edilen kolektif resimler haline gelmişlerdir. yapabilecek olan eğilimler bile, bastırıldıklarında
Böyle kültürel sim geler eski gizemlerinin, b ü cinlere dönüşürler. Bu yüzdendir ki doğal olarak
yülerinin çoğu na hâlâ sahip durumdadırlar ve b u ço ğ u kimse bilinçdışı olandan ve psikolojiden
nu “söylerler” . Bunlarm bazı kim selerde derin korkar.
duygusal tepkilere yol açtıkları, psişik yüklerinin Çağımız, yeraltımn kapılarının açılmasının ne
önyargılar gibi etkin olduğu bilinmektedir. Bunlar dem ek olduğunu bize gösterm iştir. Yüzyılımızın
psikologun hesaba katmak zorunda olduğu fak ilk on yılının m asum iyetiyle kimsenin tahmin
törlerdir. Yalnızca rasyonel bakış açısından an ed em eyeceği kadar korkunç olaylar olm uş, dün
lamsız oldukları için görm ezden gelm ek ahm ak yamızı tep e taklak etmiştir. O günden beri dünya
lıktır. Söz konusu sem boller ruhsal yapımızın çok bir şizofreni durum unda kalmıştır. K orkunç ilkel
önem li parçalarıdır. İnsan toplum unun yapısında liğini kusan yalm z uygar Almanya olmamıştır;
yaşamsal önem i olan güçlerdir ve ciddi zararlara Rusya da onunla yönetilm ektedir ve Afrika da tu
tuşmuş bulunuyor. Batı dünyasının kendisini ra yorlar ki ezelden beri insanlarm kaderine hükm e
hatsız hissetm esinde şaşılacak bir şey yok. den gizemli psişik kudret karşısında tümüyle kör
M odern insan kendi rasyonalizminin, kendisi kalıyorlar. Oysa bizler onların gizlerinin, gizem le
ni psişik yeraltınm m erham etine ne denli bırak rinin bütün varlığım yağmaladık ve artık bizim
mış olduğunun farkında değildir. Kendini batıl için hiçbir şey kutsal değil.
inançlardan kurtarmıştır, en azmdan öyle oldu Eski çağlarda, insanların ruhlarında içgüdüsel
ğunu sanmaktadır, ama bunu yaparken ruhsal gü çler ortaya çıktığında bilinçleri bunları anlamlı
değerlerini de büyük ölçü de yitirmiştir. Ahlaksal bir psişik örgüye entegre edebiliyordu. Am a artık
ve ruhsal geleneği yıkılmıştır. Bu çözülm enin b e “uygar” insan bunu yapamıyor. Onun “ilerici” bi
deli ise şimdi dünya çapında şaşkınlık ve çözü l linci içgüdülerin ve bilinçdışm m , görevlerini yeri
m eyle ödenm ektedir. ne getirebilm elerini ve birbirlerini özüm leyebil-
A ntropologlar, ilkel bir toplum düzeninin ruh melerini sağlayacak bütün araçlarını elinden al
sal değerleri uygarlığın saldırısına uğradığm da mış bulunuyor. Özüm lem e organları, genel olarak
neler olduğunu sık sık tanımlamışlardır. İnsanlar kutsal sayılan gizem li sem bollerden ibaretti.
yaşamlarının anlamına olan inançlarını yitirirler, Örneğin bugün “ıu a d d e”den söz ediyoruz.
toplum sal düzenleri çök er ve kendileri de ahlak Onun fizik özelliklerini tanımlıyoruz. Laboratuvar
ça yıkılırlar. Bizler de bugün aynı durumdayız. Ne deneyleriyle onun çeşitli taraflarım gösterm ek is
ki biz neyi yitirdiğimizi hiç anlayamadık; çünkü tiyoruz. Yine de “m a dd e” sözcü ğü kuru, insanlık
ruhsal önderlerim iz maalesef, simgelerin oluştur dışı, saf zihinsel bir kavram olarak kalıyor. Bunun
duğu gizem i anlamak yerine, kurumlarmı koru bizim için hiçbir psişik anlamı yok. Buna karşılık
makla m eşguldüler. Benim kanımca inanç - in “m a dd e”nin eski im gesi ne kadar farklıydı. Yer
sanların en güçlü silahı o la n - düşünceyi dışla Ana’nm derin duygusal anlamını ifade ed en “Ulu
maz; ancak bazı inançlılar doğa bilim lerinden -v e Ana”ydı o. Aynı şekilde bir zamanlar ruh denilen
elbette psikolojiden d e - o denli korkar görü nü şey, bugün zihin yoluyla tanımlanmaktadır ve
b öylece de “Evrenin Babası” olmaktan çıkmıştır. Bu muazzam kayıp rüyalarımızdaki sem boller
O artık insanın sınırlı ego düşüncesine indirgen le dengelenir. Onlar kökendeki doğam ızı yeniden
miştir; “babam ız” sim gesindeki ölçülm esi olanak gün ışığına çıkarırlar. Doğam ızın dürtülerini, ö z
sız duygusal enerji de entelektüel bir çölün kum gün düşünce tarzını aydınlatırlar. Ne yazık ki iç e
larına göm ülüp gitmiştir. riklerini, bize artık yabancı ve anlaşılmaz olan d o
Bu iki arketipsel ilke, D oğu ve Batı’nm karşıt ğanın diliyle anlatırlar. Bu yü zden bu dili, ilkel ta
sistemlerinin tem elinde yatmaktadır. Kitleler ve kıntılarından uzaklaşmış, özellikle de tanımladığı
onların önderleriyse, evrensel kuralın, Batı’nm şeylere mistik katılımdan uzaklaşmış olan m o
yaptığı gibi eril olup “baba” olarak adlandırılması dern konuşm a biçim im izin kelimeleri ve kavram
nın ya da kom ünistlerin yaptığı gibi dişi sayılıp larına tercü m e etm eliyiz. Bugünlerde ruhlardan
“anne” denilmesinin, tem elde hiçbir farkı olm adı ve gizem li varlıklardan söz ettiğim izde onları ça
ğını anlayamamaktadırlar. Aslında her ikisini de ğırm ıyoruz artık. Bir zamanlar çok güçlü olan bu
bilmiyoruz. Eskiden ise bu ilkeler dinsel törenler sözcüklerin gü cü de ihtişamı da yitip gitti. Büyü
de ço k yönlü olarak saygı görm ekteydiler. Bu da lü form üllere inanmayı bıraktık. Artık pek fazla
bir zamanlar onların insanlar için taşıdıkları ruh tabu ve benzeri kısıtlanma kalmadı. Görünüşe ba
sal anlamı belirtiyordu. Buna karşılık bugün bun kılırsa dünyamız, böyle gizem li varlıklardan, cadı
lar yalnızca soyut kavramlardır. Bilimsel anlayışı lardan, kurt adamlardan, vam pirlerden, çalılık
mız geliştikçe dünyam ız insanlıktan uzaklaştı. İn ruhlarından ve bütün öbür bizar varlıklardan, bir
san kendini kozm osta yalıtılmış hissediyor, çünkü zamanlar ormanları dolduran yaratıklardan arın
kendisi artık doğa ile bağlantılı değil ve duygusal dırılmış bulunuyor.
“bilinçdışı kimliği” doğal görüntüsünü yitirmiş Daha kesin söylem ek gerekirse dünyamızın yü
bulunuyor. Bunlar da giderek sim gesel içerikleri zeyi bütün batü ve irrasyonel unsurlardan tem iz
ni feda etmişlerdir. Gök gürültüsü artık öfkeli lenmiş görünüyor. Ama, insanların gerçek iç dün
tanrımn sesi değil, şim şek de onun cezalandıran yasının (onu görm ek istediğimiz şekliyle değil,
mızrağı değil. Hiçbir ırmakta bir ruh barınmıyor.
Hiçbir ağaç, bir adamın yaşam prensibi, hiçbir yı
lan akim b ed en e girmiş şekli, hiçbir mağara da
büyük bir cinin evi değil. Taşlardan, bitkilerden
ve hayvanlardan insanlara seslenen yok, insan da
onlara kendisini anlayacakları inancıyla bir şeyler
söylem iyor. İnsanın doğayla bağlantısı kaybolup
gitmiş ve onunla birlikte bu sim gesel bağın orta
ya çıkardığı güçlü duygusal enerji de yitmiş.
geler, peygam berler ve bütün inançlı kişilere iliş İllüzyonlar, fanteziler, arkaik düşünce tarzları, te
kin, yeryüzünün bütün Ulu Analar’ma ilişkin her m el dürtüler vb.
şeyi bilebilirsiniz. A m a bunlar resim lerden ibaret Bu, insanların çoğu zaman ister istem ez neden
kaldıkça, onların gizem leri yaşanm adıkça rüyada bilinçdışının içeriği ile, bazen ondan korksalar bile,
konuşulur gibi olur; neden söz edildiği bilinm e böylesine uğraştıklarım açıklamaktadır. Bu artık
den kalır. Kullanılan kelim eler boş ve değersizdir. içerikler nötr ya da tarafsız değildirler. Tam tersi
Kelim eler ancak gizem leri, yani yaşayan insanlar ne öyle güçlü bir yükleri vardır ki, çoğ u zaman sa
la olan ilişkileri görülm eye çalışılırsa yaşam ve d ece nahoş olmakla kalmazlar; sahici bir korkuya
anlam kazanabüir. A ncak o zaman adlarının pek da neden olabilirler. Ne kadar bastırılırlarsa bütün
değerinin olmadığı, insanlarla olan ilişkilerinin tür kişiliği, bir nevroz biçim inde, o denli sararlar.
ve biçiminin ise çok önem li olduğu anlaşılabilir. Onlara böylesine yaşamsal bir ön em sağlayan
Rüyalarımızın sem bol oluşturucu işlevi, insan onların psişik enerjileridir. Bu tıpkı, bir süre bi
ların asıl ruhunu, daha ö n ce h iç bulunmadığı, ile linçdışı bir d önem yaşadıktan sonra birdenbire
ri, ayrıntılı, yükselmiş bilince, hem de eleştirel bir belleğinde bir boşluk olduğunu, o sırada önem li
bakış ve incelem eye maruz kalmadan getirebilm e şeyler olmuş olabileceğini saptayan bir kimsenin
girişimidir. Çok eski zamanlarda insanın bütün durum u gibidir. Psikenin tümüyle kişisel bir konu
kişiliği bu esas ruhtan ibaretti. Bilinç geliştikçe olduğunu varsaydıkça - k i çoğ u zaman böyle ka
bilinçli ruh, ilkel psişik enerjinin bir kısmıyla ilin bul ed ilir- yitip gitmiş olan çocukluk anılarını y e
tiyi yitirdi. Bilinçli ruh eski ruhu hiç tanımadı niden kazanmaya çalışacaktır. Oysa anılarındaki
çünkü aslında kendisinin farkında olabilecek tek boşluk, gerçek te çok daha büyük bir yitimin, ilkel
şey olan eski ruh, ayrıntılı ve gelişmiş bir bilincin psikenin yitiminin sem ptom undan ibarettir.
gelişimi sırasında gözd en uzaklaştırılmıştı. Tıpkı em briyonun gelişimi sırasında tarih ö n
Am a buna karşılık, bizim bilinçdışı dediğim iz, cesini ym elediği gibi, ruh da bir dizi tarih öncesi
eski ruhun unsurları olan ilkel bazı belirtileri sak aşamalardan geçerek gelişir. Rüyaların ana görevi,
lamış bulunuyor. Rüya sem bolleri daima, sanki bu tarih ön cesi ve aynı zamanda çocu k su anıları
bilinçdışı, ruhun kendi gelişimi sırasında terk et uyandırmaktır. Böyle anımsamaların bazı durum
miş olduğu ne varsa geri getirebilm eye çalışırmış larda dikkati çek en bir iyileştirici gü cü vardır. Bu
gibi bu özelliklere ilişkin bildirimler verm ektedir: nu Freud uzun zaman ö n ce keşfetmişti. Onun göz-
Çocukluk anılarının hatırlanması ve arketipsel
davranış biçimlerinin reprodüksiyonu, geniş bir
ufuk ve bilincin genişlem esi etkisi sağlar. Bu, yi
ten ve yem d en bulunan içeriğin bilince özüm sen-
m esi ve entegrasyonu sağlanabilirse başarılabilir.
Bunlar nötr olmadıkları için benim senm eleri on
larda bazı değişikliklere yol açacağı gibi, kişiliği
de değiştirir. -B u kitabm ileriki bir bölüm ünde
Dr. M. L. von Franz’m tanımlayacağı g ib i- “birey
selleşm e süreci” admı verebileceğim iz bu evrede
sem bollerin yorum u önem li bir rol oynar. Çünkü
sem boller, psikedeki karşıtlıkları birbirine barış
tırmak ve birleştirm ek için doğal bir girişimdir.
E lbette sem bolleri yalnızca görm enin ve son
ra bir yana süpürm enin böyle bir etkisi yoktur.
lemi, çocukluk anılarındaki bir boşluğun (bir çeşit Bu çok çok eski nörotik durum u yem den ortaya
hafıza kaybının) geçek bir yitim anlamına geldiği çıkararak bir sentez girişimini m ahveder. Ama ne
ve onun yeniden keşfinin yaşamda bir gelişim ve yazık ki, arketiplerin varlığını hiç yadsımayan bir
huzur sağladığı görüşünü ispat etmektedir. kaç kişi onları yalnızca kelim eler olarak ele al
Bir ço cu k b ed en en henüz küçük, bilinçli dü makta, onların yaşayan geçekliğini unutmaktadır
şünceleri de henüz az ve basit olduğundan, çocu k lar. Bunların özgünlüğü böylelikle (u su lsü zce)
ruhunun çok uzaklara ulaşan kom plikasyonlarm ı dışlanınca sınırsız bir bütünlem e süreci başlar,
fark edem eyiz. Oysa çocu k ruhu, tem el kimliğin yani bir arketipten öbürüne geçilir, her şey her
de tarih ön cesi psikeye dayanmaktadır. Bu “te anlama gelir. Arketip biçim lerinin birbirlerinin
m el ruh” , insanlığın evrim aşamalarının em briyo yerine bir ölçü d e geçebildiği doğrudur. Am a on
nunda hâlâ bulunuşu gibi, çocu k ta halen bulun ların özgünlüğü bir gerçektir ve öyle kalır. A rke
makta ve işlem ektedir. Rüyalarım babasına h ed i tipsel bir olgunun değeri de buradadır.
ye ed en küçük kıza ilişkin ön ce d e n söylediklerim i Bu duygusal değer, rüya içeriğinin yorum u
anımsarsanız ne dem ek istediğim i daha kolay an nun bütün entelektüel süreci boyu n ca göz önün
layabilirsiniz. de bulundurulmalıdır. D üşünce ve duygu birbir
İnfantil am nezide, daha sonraki psikozlarda lerine taban tabana zıt olduklarm dan bu ço k k o
da sık sık görülen garip m itolojik fragmanlar b u laylıkla gözd en kaçabilir. Çünkü düşünce duygu
lunur. Bu türden im geler son d erece özgün, d ola sal değeri n ered eyse otom atik olarak bastıracak
yısıyla da çok önemlidir. Bu tür birikintiler daha tır. Psikoloji, d eğer faktörünü (yani duyguyu) h e
sonraki erişkin yaşam da yen iden ortaya çıktığın saba katmak zorunda olan tek bilimdalıdır; çünkü
da, kimi kişilerde derin psikolojik bozukluklara bu, psişik olgularla yaşam arasmdaki tek eklem
yol açarken, kimilerinde ise m ucizevi iyileşm ele halkasıdır. Psikoloji sık sık bilimsel olmamakla
re ya da din değiştirm eye n eden olur. Bunlar ç o suçlamr. Eleştirenlerin fark etm edikleri ise d uy
ğunlukla uzun süredir yitik olan bir yaşam p arça gulara hak ettikleri yeri verm enin bilimsel ve ya
sını geri getirirler. Bu da insan yaşamına am aç şamsal zorunluluğudur.
kazandırır, onu zenginleştirir.
Çatlağın onarımı
Aklımız doğaya egem en olan yeni bir dünya ya ırmaklardan, dağlardan, hayvanlardan kaçm ış ve
ratmış ve onu u cu b e m akinelerle donatmıştır. tanrı-insanlar da bilinçdışm da yeraltına gizlenmiş
Bunlar bizim için o denli vazgeçilm ez olarak g ö bulunuyorlar. Orada, geçm işim izin kalıntıları ara
rünm ektedir ki onları bırakmak olasılığım bile dü sında zavallı bir yaşam sürdürm eye çalıştıklarım
şünem iyoruz. İnsan bilim sel ve araştırıcı ruhunun düşünüyoruz. Bugünkü yaşamımız, akıl adlı tan
serüven dolu esinlerini izlem eye, kendi m uhte rıça tarafından yönlendirilm ekte. Oysa bu b izim
şem kazanımlarına hayran olm aya m ecburdur. en büyük dahası acıklı aldanışımız. Aklın yardı
Aynı zamanda korkunç dehası, kitle halinde inti mıyla “doğayı yendik!” diye kendim izi kandırma
harları giderek daha da olası kıldıkları için gittik ya çalışıyoruz.
çe tehlikeli olan nesneleri bulmak gibi garip bir A ncak bu bir slogandan ibaret. Çünkü yeryü
eğilime de sahiptir. zünün fethi den en şey bizi bu aşırı nüfusa getirdi
Hızla artan dünya nüfusu karşısında insanoğ ve gereken politik tutum u becerm ekteki yetersiz
lu, giderek yükselen bu taşkını durdurm a ça rele liğimizden ötürü zorluklarımız daha da artacak.
rini aramaya başlamış bulunuyor. Ama doğa, in İnsanlar için hâlâ ön sırayı kapmak için birbirle-
sanın yaratıcı ruhunu insana karşı yönlendirerek riyle boğuşm ak çok doğal. Öyleyse “doğayı yeni-
hepim izi geride bırakmaktadır. Örneğin hidrojen şimiz” n erede?
bom bası nüfus artışına çok etkin bir son verebile Her değişim bir yerden başlamak zorunda ol
cektir. D oğaya egem en olduğum uz düşüncesiyle duğuna göre, bunu öğrenip uygulayacak olan, bi
böylesine gururlu olmamıza karşın, aslında onun rey olarak insandır. Değişim bireylerden başla
kurbanlarıyız, çünkü daha kendimizi kontrol al malıdır; her birimiz, değişim i başlatan birey olabi
tında tutmayı bile öğrenebilm iş değiliz. Yavaş fa liriz. Kimse kendi yapm ak istem ediğini yapacak
kat görünüşe bakılırsa kaçınılmaz şekilde m ahvo- birini bekleyip etrafa bakmamaz. Am a ne yapm ak
luşa doğru ilerliyoruz. gerektiğini kimsenin bilm ediği anlaşıldığına göre,
Artık yardım isteyeceğim iz tanrılarımız yok. her birimiz kendi bilinçdışım n bir çıkış yolu bulup
Büyük dünya dinleri ilerleyen bir kansızlıktan bulmadığını araştırsa, hiç de fena olmazdı. Bilinç
m ustaripler; çünkü o faydalı gizem ormanlardan, li akıl bu bakım dan pek faydalı bir şey yapamıyor.
Bugünün insanı, büyük inançların da felsefe sis
temlerinin de kendisine, bugün dünyanın içinde
bulunduğu durum da faydalı olacak güveni vere
bilecek güçlü ve canlı fikirleri sağlayamadığı ger
çeğinin farkına acıyla varmış bulunuyor.
Budistlerin, eğer insanlar Dharma’nm (öğreti,
yasa) sekiz soylu yolunu izleyiverseler her şeyin
2 0 yy'ın büyük kenti, N e w York (sol
yoluna gireceğim söyleyeceklerini biliyorum . Hı
üstte). Bir başka kentin sonu:
Hiroşim a-19 4 5 (altta), insan do ğ a y a ristiyan da bize, tanrıya inanıversek dünyamızın
egemen g ib i görünse d e ju n g henüz daha iyi olacağını söylem ekte. Akıl insanı, insan
kendi d o ğ a m ız üzerinde denetime
ların zeki ve akıllı olmalarıyla sorunlarımızın çö -
sahip olm adığım ızı belirtmiştir.
zülüvereceğini ileri sürmekte. Yıldırıcı olan, b u n kimsenin, bu konuda yetenekli bir yargıç olabile
ların hiçbirinin kendilerinin bu sorunları çözem e- ceğini de ileri sürem eyiz.
yişleridir. Her ne kadar Katolik Kilisesi, Somnia d eo Mis-
İnançlı Hıristiyanlar sık sık, tanrımn eski za sa (tanrımn gönderdiği rüyalar) olgusunu kabul
manlarda yaptığı gibi kendilerine niçin hitap e t ediyorsa da kilise düşünürlerinin çoğunluğu rü
m ediğini sorarlar. B öyle soruları duyduğum da yaları anlamak için hiçbir ciddi girişim de bulun
hep, eski çağlarda tanrının insanlara sık sık ken muyorlar. V ox D efn in (tanrının sesinin) rüyada
dini gösterdiği, şimdi ise böyle bir şey olmadığı algılanabileceği olasılığını kabul ed e ce k kadar ra
sorusuyla karşılaşan hahamı düşünürüm. Haham, hat bir Protestan yön tem ya da öğreti bulundu
bu soruyu soranlara “bugün artık o denli aşağıya ğunu da hiç sanm ıyorum . Ama eğer bir teolog,
eğilebilen kimse y o k ” diye yanıtlamış. tanrıya gerçek ten inanıyorsa, tanrının rüyalar y o
Bu yanıt, tam da çivinin başına vuruyor. Bizler luyla konuşm aya m uktedir olmadığını nasıl kabul
kendi sübjektif bilincim ize öyle yakalanmış, kıs edebilir?
kıvrak sarılmışız ki, yüzyülarm gerçeğini, tanrının Yarım yüzyılı aşkın bir süredir doğal sim gele
ancak düşlerde ve vizyonlarda konuştuğu g e r çe rin araştırılmasıyla uğraştım. Sonunda da rüyala
ğini unutmuşuz. Budist, bilinçdışı fantezilerin rın ve onlardaki sem bollerin hiç de budalaca ve
dünyasını işe yaramaz illüzyonlar olarak red d ed i anlamsız olmadıkları sonucuna ulaştım. Tam ter
yor; Hıristiyan, kilisesiyle İncil’ini kendisiyle bi sine rüyalar, rüya sem bollerini anlamak zahm eti
linçdışı arasına koyuyor; rasyonel düşünen aydın ne katlanana, son d e re ce ilginç bilgiler sunm akta
ise daha kendi bilincinin ruhunun tamamı olm a dır. Gerçi sonuçlar, alım satım gibi dünyevi işler
dığım bile bilmiyor. Yetmiş yılı aşkın bir süredir, le p ek ilgili değiller ama yaşamın anlam ve önem i
bilinçdışı, hiçbir ciddi psikolojik araştırmanın bir herhalde ticaret yaşamıyla yeterince açıklana
kenara atamayacağı, tem el bir bilimsel kavram maz. İnsan gönlünün derin özlem i de bir banka
haline gelmiş olmasına rağm en, bu görm ezden hesabıyla doyurulamaz.
geliş sürüp gidiyor. İnsanlık tarihinin bu dönem inde, elde bulunan
Artık doğal olguların faydaları karşısmda kadi bütün enerji doğanın araştırılması için kullanılır
ri mutlak tanrıyı andırır yargıçlar gibi davranm a ken, insanın bilinçli işlevleri de elbette araştırıla
malıyız. Artık botaniği, eski usul faydalı ve fayda caktır; ama ruhun sem bolleri üreten asıl karma
sız bitkiler sınıflamasına ya da zoolojiyi, ilkel, za şık kısmı hâlâ araştırılmamış duruyor. Her g e ce
rarsız ve tehlikeli hayvanlar sınıflamasına göre oradan sinyaller almamıza rağmen onları deşifre
ele almıyoruz. Ne var ki hâlâ yalnız bilincin an etm enin çoğ u insana gereksiz görünm esi inanıl
lamlı, bilinçdışm m sa anlamsız olduğunu sanıyo maz bir şey. İnsanm en önem li aygıtı, ruhu ilgi
ruz. D oğa bilim lerinde b öyle bir düşü nce ancak çekm iyor; hatta güvensizlik ve küçük görm e ile
gülünçtür. Örneğin mikroplar anlamlı mı, yoksa bakılıyor. “S adece psikolojik b u ” deniyor sık sık;
anlamsız mıdırlar? yani hiç önem li değil!
Bilinçdışı ne olursa olsun, anlamlı oldukları, Bu yaygın önyargı n ered en geliyor? Anlaşılan
önem li oldukları görülen simgeleri üreten bir d o ne düşündüğüm üz sorusuyla o denli m eşgulüz ki,
ğa fenom enidir. Yaşamında m ikroskoba bakm a bilinçdışı ruhum uzun bizim hakkımızda ne dü
mış bir kimsenin, m ikroplar alanında bir otorite şündüğünü sorm ayı unuttuk. Sigmund Freu d’un
olduğunu düşünem eyiz. A ynı şekilde, doğal sim düşünceleri, çoğu kimse için zaten var olan psi-
geleri hiç ciddi bir şekilde incelem em iş olan bir kenin hor görülüşünü haklı çıkarmaktadır. Fre-
ııd’dan ö n ce psike sad ece görm ezden gelinirdi;
bugün ise ahlaki süprüntüler için bir çöplük oldu.
Bu çağdaş görüş noktası elbette tek yönlü ve
haksızdır. Bilinçdışı hakkında g erçek bilgilerimiz,
oıuın doğal ve nötr bir fenom en olduğunu g ö s te
riyor. O insan doğasının, açık-koyu, iyi-kötü gibi
bütün yanlarını içerm ektedir. Bireysel ve kolektif
sem bollerin araştırılması henüz başlangıç aşama
sında ama ilk veriler cesaret verici ve bugünün
insanının yanıt bulamamış birçok sorusu da yanıt
bulacak gibi görünüyor.
Joseph L. Henderson
Ebedi simgeler
İnsanlığın eski öyküsü bugün, eski insanlardan katkıda bulunmuştur. Londra ya da N ew York’ta
kalan sem bolik resim ler ve mitlerle yeniden keş biz, cilalı taş dönem i insanlarının bereket törenle
fedilm ektedir. Arkeologlar geçm işin derinliklerini rini arkaik batıl inançlar olarak yadsıyabiliriz. Bi
kazdıklarında, hazine olarak topladıklarımız eski risi bir hayal gördüğünü ya da sesler işittiğini ile
çağların olguları değil, heykeller, resimler, tapı ri sürerse artık o kutsal biri ya da bir kahin gibi
naklar ve eski inançlardan haber veren dillerdir. m uam ele görm ez. Daha çok bir ruh hastası sayı
Diğer sem boller bizim için bu inançları anlaşılabi lır. Eski Yunanlıların mitlerini ya da Kuzey A m e
lir kavramlara tercü m e ed en filologlar ve din bi rika yerlilerinin halk söylencelerini okuyor ama
limciler taralından aydınlığa çıkarılacaktır. Bun onlarla bizim “kahramanlar” ya da dramatik olay
lar da kültür antropologlarınca yaşama geçirilir lar karşısındaki durum um uz arasında hiçbir ilişki
ler. Onlar, bugün bile, uygarlığın kıyısında yaşa görm üyoruz. Oysa böyle ilişkiler vardır. Onların
yan küçük kabile topluluklarının töre ve mitlerin temsil ettiği sem boller insanlık için önem lerinden
de yüzlerce yıldan beri değişm eden aynı sem b o hiçbir şey yitirmiş değiller.
lik örneklerin bulunabildiğini gösterirler. Bu tür ebedi sim gelerin anlaşılması ve yen i
Bütün bu araştırmalar, bu tür simgelerin yal den değerlendirilm esinde çağımızın en önemli
nızca eski çağların halklarına ya da “geri kalmış” katkılarından birini, Dr. C. G. Jııng’ıın Analitik
kabile topluluklarına ait olduğunu, bugünkü kar Psikoloji okulu başarmıştır. Bu, sem bollerin gün
maşık yaşama uygunsuz olduklarını sanan m o delik yaşamın doğal bir parçasını oluşturduğu il
dern insanların tutumunu değiştirm ekte pek çok kel insanlarla, sem bollerin görünüşte hiçbir aıı-
lanı taşımadığı m odern insanlar arasındaki yapay isteyen eski bir sem bolün süregelen değerini keş
sınırın yıkılmasına yardım cı olmuştur. fetm ekte ona yardım edilmelidir.
Jung’un bıı kitapta zaten açıklamış olduğu gi Analist bir hastayla birlikte sem bollerin an
bi, insan ruhunun kendi tarihi vardır ve Psike, lamlarını etkili bir şekilde araştırmadan ön ce,
kendi ön cek i gelişim inden birçok izleri taşımak bunların kaynakları ve anlamları üzerine iyi bilgi
ladır. Ayrıca bilinçdışının içeriğindekiler de psike edinmiş olmalıdır. Çünkü eski mitlerle m odern
üzerinde şekillendirici bir etki yapmaktadır. Bi insanların düşlerinde görünen öyküler arasındaki
linçli olarak bunu görm ezden gelebiliriz; ama b i analojiler rastlantı değildir. Bunlar, m odern insa
li nçdışı olarak onlara ve onları anlatan sem bolik nın bilinçdışı ruhu, bir zamanlar anlatımını ilkel
biçim lere -düşler de dahil olmak üzere- tepki g ö s lerin inanç biçim lerinde ve adetlerinde bulan
teririz. sim geleştirm e yeteneğini korum uş olduğu için
Tekil bireyler belki düşlerini birbiriylc ilgisiz vardır. Bu yeten ek hâlâ da önem li bir rol oyna
bulur. Ama uzun bir zaman sürecinde analist, bir maktadır. Bizler, bu sem bollerin aktardığı m esaj
dizi düş im gesinden, bunların belli bir örnek taşı lara sandığımızdan çok daha fazla bağımlıyız. G e
dıklarını saptayabilir; hasta bunu anladığı zaman rek tutumumuz gerekse davranışlarımız bunlar
olasılıkla yaşamı karşısında yeni bir bakış açısı dan aynı şekilde etkilenm ektedir.
kazanır. Bu sem bollerin bazıları, Jııııg tarafından Örneğin savaş sırasında H om eros’ım, Shakes
“kolektif bilinçdışı” adı verilenden, psikeııiıı in p eare’iıı ve T olstoy’un yapıtlarına karşı artmış bir
sanlığın ortak mirasını içeren ve dışa vuran tara ilgi ortaya çıkar ve onların savaşa sürekli (ya da
fından gelm ektedir. Bu sem boller o denli eski ve “arketipsel”) anlam yükleyen bölüm leri yeni bir
m odern insanlar için o denli az tanıdıktır ki, onu anlayışla okunur. Bunlar bizde, bir savaşın güçlü
doğrudan 11e anlayabilir ne de özüm seyebilirler. duygusallığını hiç yaşamamış olan birine oranla
Burada analist yardım cı olabilir. Belki hasta ço k daha derin bir tepki uyandırır. T n ıva düzlü
yıpranmış olan dahası artık uygun olmayan sim ğündeki savaşlar gerçi A g in co u ıl ya da Borodı
gelerin yükünden kurtarılmalıdır. Ya da ölm üş ol ııo ’dakilere hiç benzem iyordu ama büyük yazar
mak yerine m odern bir biçim de anlatını bulmak lar zaman ve yer farklarını aşmayı, evrensel olan
Kahraman miti en bilinen ve yeryüzünde en yay şından belli oluşuna, önem li konum a ya da gü ce
gın olan mittir. Onu Yunanlılar ve Romalıların kla hızla ulaşmasma, kötüye karşı başarıyla d övü ş
sik m itolojilerinde, ortaçağda, U zakdoğu’da ve m esine, kibir denilen günaha kapılmasına, ölm e
bugünkü ilkel halklarda buluyoruz. Bizim düşleri sine neden olan ihanet son ucu düşm esine ya da
m izde de ortaya çıkıyor. Onda belirgin bir drama kendini “kahram anca” feda edişine ilişkin öyküler
tik çizgi, göze ço k çarpm asa da derinlere giden işitilir.
psikolojik bir anlam bulunmaktadır. Daha sonra bu örgüyü psikolojik olarak neden
Kahraman mitleri ayrıntılarda birbirlerinden anlamlı saydığımı ve aynı zamanda kişiliğini k eş
ço k büyük farklar gösterirler ama hepsinin yapısı fetm eye, ortaya çıkarmaya çalışan bireyler için
birbirine çok benzer. Bu dem ektir ki onlar birbi- olduğu kadar kendi k olektif kimliğim saptamak
riyle hiçbir doğrudan kültürel teması olmayan, gibi bir gereksinim i olan toplum için de önem ini
örneğin Afrika zencileri ya da K uzey Amerika Kı ayrıntılı olarak göstereceğim . Gene de kahraman
zılderili boyları, Yunanlılar ya da Peru’nun İnka- lar mitinin bir başka önem li özelliği bir çıkış n ok
ları gibi gruplar ve bireyler tarafmdan geliştiril tası sağlamasıdır. Çoğu söylen cede kahramanın
miş de olsalar, hepsinin evrensel bir örgüsü var başlangıçtaki güçsüzlüğü, kendisine insanüstü
dır. Daima bir kahramamn yoksul da olsa hariku görevlerinin çözüm ü için yardım cı olan güçlü
lade doğumuna, insanüstü gücünün daha en ba- “ koruyucu” figürler ya da kollayanlarca denge-
Üslle arketipsel kahram anlara yoldaşlık İskandinav kahramanı Sigurd, yılan Fafnir'i
oden koruyucu figüre uç örnek. Yunan öldürür (üstte). Eski Babil destanından
mitinde genç A şil'e öğüt veren Kentaur kahraman G ılgam ış, bir aslanla dövüşür
Che^on (en üstte) Kral Arthur'un (ortada). G üzel kızların kurtulması için tek
koruyucusu Büyücü M erlin, elinde bir kağıt kişilik gücüne sık sık başvurulan modern
tomarı tutuyor (ortada). M o dern yaşam dan Amerikan ç iz g i kahramanı Superman
bir örnek: Bilgi ve deneyim ine meslekten (altta).
bir boksörün çoğunlukla bağım lı olduğu
antrenör (altta). Ç oğu kahram anlar çeşitli
canavarları ve kötü güçleri yenmelidirler.
lenm ektedir. Yunan kahramanlarından T h ese- alıyorum; çünkü bu, kahramanın gelişim indeki
us’un yanında koruyucu tanrı olarak denizler tan dört evreyi çok belirgin bir şekilde gösteriyor. Dr.
rısı P oseidon durmaktadır; Perseus’un yanında Paul Radin’in 1948’de H ero C ycles o f the W inne
Athena, A chilles’in yanında bilge Kentaur Cheri- bago (W in n e b a g o ’nun Kahram an D ön gü leri)
on bulunur. adıyla yayınladığı bu öykülerde kahraman kavra
Böyle tanrı benzeri figürler gerçekte, kişisel mının en ilkelinden en m ükem m eline kadar bu
egoda bulunmayan gü cü sağlayan bütün psikenin ilerlem e görülebilm ektedir. Her ne kadar bunlar
sem bolik temsilcilerdirler. Onların özgün rolleri, daki sem bolik figürler başka başka adlar taşısa da
kahramanlar mitinin belli başlı işlevinin, yaşamın rolleri aynıdır. Örneğin ruhunu kavradığımızda
karşısma çıkaracağı zahmetli görevlere hazırlan bunu daha iyi anlayacağız.
ması için, bireyin benlik bilincinin -kendi gücünü Radin, kahraman mitinin gelişim inde dört ev
ve güçsüzlüğünü bilişinin- gelişmesini sağlamak re saptar. Bunları Hilebaz, Tavşan, Kızılboynuz,
olduğunu düşündürüyor. İnsan giriş sınavım başa İkiz evreleri olarak adlandırır. “ Bunlar bize bü yü
rıp yaşamın olgunluk evresine girdiğinde kahra m e sorunuyla başa çıkmaktaki zorlanmamızı, çok
manlar miti geçerliliğini yitirir. Kahramanın sim ed ebi bir anlatım yardım ıyla gösterm ek tedir”
gesel ölüm ü aynı zamanda bu olgunluğa eriştir. derken, bu gelişimin g erçek psikolojisini çok iyi
Şimdiye kadar kahramanlar mitinin, doğu m tanımıştır.
dan ölüm e kadar bütün döngünün ayrıntıyla b e Hilebaz evresi en erken, en az gelişmiş yaşam
timlendiği bütününden söz ettim. Ama dikkat edi kesitine uyar. Hilebaz, b eden sel ihtirası davranışı
lirse, bu döngünün her aşamasında, kahramanlık için tayin edici olan bir figürdür; bir ço cu ğ u n akıl
öyküsünün, bireyin benlik bilinci gelişiminde ulaş yürütm esine sahiptir. Zalim, alaycı ve duygusuz
tığı belirli bir noktaya ve o anda karşısına çıkan dur. Bizim Tavşan Brer ve Tilki Reynard öyküle
soruna uygulanabilecek özgün biçim ler vardır. Ya rimiz Hilebaz m itinden belirgin hatlar taşımakta
ni kahramanın resmi, insan kişilik gelişiminin her dır. Başlangıçta bir hayvan biçim inde olan bu fi
evresini yansıtan bir biçim de gelişir. gür arka arkaya gözü pek işler yapar, zamanla da
Bunu bir tür diyagramla sunarsam daha kolay değişir. Orada burada b oş b oş gezinm esinin so
anlaşılır. Bu örneği K uzey Am erika’nın az bilinen nunda Hilebaz, erişkin bir adamın fizik görünü
bir kabilesi olan W innebago Kızılderililerinden m ünü almaya başlar.
Bir sonraki figür Tavşan’dır. Hayvansal çizgi gösterir. Gücü K ızılboynuz’un olası zayıflıklarını
leri Am erika yerlilerince çoğ u zaman bir K ojot dengeleyen, “yolda saldıran” adlı kudretli bir kuş
olarak temsil edilen Hilebaz gibi o da ön ce bir biçim inde bir yoldaşı vardır. Kızılboynuz’la artık
hayvan biçim inde görünür. Henüz insan vü cu d u insanların, insanüstü gü çler ya da koruyucu tan
nun olgunluğuna erişm em iştir ama buna rağmen rılara, telıditkâr kötü gü çlere karşı zafer kazan
insan kültürünün kurucusu, biçim lendiricisi o l mak için gereksinim duyduğu dünyasına, bu h e
duğu ortaya çıkar. Onun kendilerine ünlü büyü nüz arkaik bir dünya olsa da varmış olduk. Öykü
törelerini verdiğine inanan W innebagolar bu yü z nün sonuna doğru tanrı benzeri kahraman k aybo
den onu kurtarıcıları ve kültür kahramanları sa lur. Kızılboynuz’u ise oğullarıyla yeryüzünde bı
yarlar. Radin’in bildirdiğine göre bu töre o kadar rakır. İnsanın mutluluk ve güvenini tehdit eden
etkiliydi ki P eyote töresinin üyeleri, Hıristiyanlığı tehlike artık onun kendisinden gelm ektedir.
tanıdıklarında Tavşan’ı terk etm eyi reddetm işler Sondaki İkiz evresinde' de yin elen ecek olan bu
di. O Mesih’in biçim iyle karışmıştı dahası kimileri esas konu şu soruya yol acar: İnsanlar kendi ki
hazır Tavşanları varken M esih’e h iç ihtiyaçları o l birlerine ya da m itolojik olarak söylersek, tanrıla
madığını düşünüyorlardı. Bu arketipsel figür, Hi- rın kıskançlığına yenilıneksizin ne kadar mutlu
lebaz’a göre belirgin bir gelişim gösterir: Tav- kalabilirler?
şan’ın nasıl bir toplum sal varlık olduğu, Hile- İkizler Güneşin oğullan sayılsalar da insan ni-
baz’da var olan diirtüsel ve çocu k su uyaranları teliğindedirler ve ikisi birlikte tek bir varlık oluş
nasıl düzelttiği görülür. tururlar. En başta ana karnında birlik iken d o
Kahraman figürlerinin üçü n cü sırasındaki Kı- ğumla ayrılmışlardır. Aıııa gene de birbirlerine
zılboynuz, denildiğine göre on kardeşin en g en ci aittirler ve çok gü ç olsa da. onları yeniden birleş
dir. A rketipsel bir kahramanın yerine getirm esi tirmek zorunludur. Bu iki çocu k ta insan doğası
gereken beklentileri, belirli sınavları geçerek g ö s nın her iki yanını görürüz. Kiri, “e t” yumuşak, di
terir: Yarışlar kazanır, dövüşlerde öne çıkar. İnsa rençsiz ve girişimsizdir; öbiirü, “d estek ” ise dina
nüstü yetenekleri, devleri (zar oyununda) hileyle mik ve isyankârdır. Kimi ikiz kahraman öyküle
ya da (bir gü reşte) gü cü ile yenm esiyle kendini rinde bu davranış özellikleri öylesine işlenmiştir
yorum çünkü aşağıda iki kavgacı genç var. düşü gören yalnızca beyaz bir maym un görür.
Ben onların bizi de yakalayacağını sanıyo Karalar giyinmiş adam birden ortaya çıkar ve ay
rum. Ama gruptan bir kadın merdivenden so nı hızla kaybolur; bu ö n ce beyaz maymuna bir
run çıkmaksızın inince bunun güvenli oldu kontrast oluşturan ve bir an için asıl kahramanla
ğunu görüyorum ve hepimiz kadının ardın karıştırılan yeni bir figürdür. Düşte bu şekilde ka
dan aşağı iniyoruz. rışıklıklar hiç de alışılmadık değildir. Biliııçdışı
düşü gören e her zaman belirgin im geler sunmaz.
Bu tür bir düş çabukça, basitçe yorum lana Bu figürler dikkati çek ercesin e bir tiyatro g ö s
maz. Bunun düşü gören le ilgisini, diğer sim gesel terim inde ortaya çıkıyorlar. Bu kavramla düşü
içeriğini gösterm ek için onu dikkatle çözm eliyiz. görenin analizdeki kendi terapisine gön derm e
Bu düşü gören hasta bedensel olarak geçk in ce yaptığı anlaşılıyor: Sözü edilen “rehber” de belki
fağa ilerleyişini sim geleyen batıdan doğuya doğru fedakarlığı. Ingiliz şair Byron Yunanistan'da
18 2 4 devriminde ölmüştür (üstte). Hıristiyan
g e ce yolculuğuna çıkaran bir deniz canavarı tara
a zizi Lucia, gözlerini ve yaşamını inanç
fından yutulur. Kahraman, bir tür ölümü temsil uğruna feda etmişti (altta solda).
ed en bir karanlık içine girm ektedir. Bu m otif b e önem li bir bölüm ünü sahiden tam yaşamayı be-
nim kendi klinik deneyim im de karşılaştığım rüya cerem em işti. Bunun son ucu olarak da g erçek leş
larda da ortaya çıkmaktadır. m eyen metafizik erekler peşinde sem eresiz ara
Kahramanla ejderha arasındaki dövüş bu m i yışlarda kendini yitirmiş, gerçekliği tam olmayan
tin aktif biçimidir. A çık ça egonun geriye dönük ya da eksik biriydi. Yaşamın, iyi olanı da kötü ola
eğilimler karşısındaki zaferini yansıtan arketipsel nı da aynı şekilde yaşamak buyruğunu kabul et
temayı gösterir. İnsanların büyük çoğunluğu için m eye henüz hazır değildi.
kişiliğin karanlık ya da olum suz yanı bilinçdışı ka Hastamın düşündeki kara giyimli adamın, bi-
lır. Ama kahraman gölgenin var olduğunu ve için linçdışınm bu yönüyle ilintili olduğu anlaşılıyor.
deki gü cü tüketebileceğim kavramak zorundadır. Onun kişiliğinin “g ö lg e ” yanına, bunun çok yönlü
Ejderhayı y en eb ilecek kadar ürkütücü olmak isti olanaklarına ve kahramanın yaşamın zorluklarına
yorsa tahripkâr güçlerle anlaşması gereklidir. Ya hazırlanmasındaki rolüne böylesi bir uyarı, düşün
ni eg o zafer sevincini yaşamadan ön ce kendi g öl erken bölüm lerinden, kurban edilen kahraman
gesini zorlamalı, özüm sem elidir. temasına, mihrap üzerinde yatan yakışıklı gen ç
Bu temayı büyük bir edebi kahraman figürün adama, önem li bir geçiş oluşturmaktadır. Bu fi
de, G oethe’nin Faust’unda da bulabiliyoruz. Fa- gür hem en her zaman, gençliğin geç d ön em in d e
ust, M ephistopheles’le bahse girdiği zaman bir ki ego oluşturma sürecini çağrıştıran kahraman
“gölg e ” figürünün gü cü altına girer. Düşünü an lık biçim ini tem sil etm ektedir. Bu d ön em de kişi
lattığım adam gibi Faust da ön ceki yaşamının yaşamının ideal ilkelerini ifade etm ekte, onların
Birinci Dünya Savaşı'ndan askere çağrı: M ito lo jid e kahraman çoğunlukla, kibiri
Piyadeler ve bir askeri mezarlık. yüzünden tanrıların onu yeniden
C anlarını ülkeleri için verenleri anma tevazuya döndürm ek istemeleriyle ölür.
törenleri ve ayinler çoğunlukla M o d e m bir örnek olarak: 191 2 'd e
kahramanın arkatipik kurbanındaki ölüş Titanic gemisi bir aysberge çarparak
ve yeniden doğuş motifini yansıtır. batmıştır. ("Titanic" filminden bir montaj,
Birinci Dünya Savaşı ölüleri için dikilen 1 9 4 3 ). Onun ba tam a yacağ ı
bir İngiliz anıtındaki yazı "günbatım ında söyleniyordu. Am erikalı yaza r W a lte r
ve gün doğum unda sîzleri a n a c a ğ ız " Lord'a göre bir gem ici "tanrı bile bu
der (altta]. gem iyi batıram az" demişti (sağda).
kendisini ve başkalarıyla olan ilişkilerini değişti Aynı şekilde, gençliğin egosu da daima bu ris
rebilecek gücünü hissetm ektedir. Yani gençliğin, ki göze almak zorundadır çünkü eğer bir genç,
çok çekici, enerji ve idealizm dolu olan çiçek a ç ulaşabileceğinden daha yüksekteki bir ereğe y ö n
ma dönem inde bulunmaktadır. Am a acaba neden lenm ezse, gençlikten olgunluğa kadar önüne çı
kendisini kurban-iıısaıı olarak sunar? kacak olan engelleri aşamaz.
Bunun nedeni belki de W innebago söylen ce Şimdiye kadar hastanım kendi kişisel çağrı
sindeki İkizler’i, yok olmamak için güçlerinden şımları düzeyinde ilişkilendirebildigi sonuçlardan
vazgeçm eye iten nedenin aynıdır. Gençliğin çok söz ettim. Ama daha arketipsel bir düş düzeyi,
güçlü bir itici gü ce sahip olan idealizmi gözü p e k sunulan insan kurbanındaki gizde vardır. Bu bir
liğe kadar gitmelidir; insan egosu ancak kibrin giz olduğundan, sim gelem iyle bizleri insanlık tari
den yokoluşa düşm e tehlikesini göze alarak tanrı hinin en derinlerine götüren törensel bir eylem le
benzeri bir konum a yükseltilebilir. (Kırılgan, in anlatılmaktadır.
san eliyle yapılmış kanatlarla gökyüzüne çıkan Bu törensellik aslında aynı zamanda hem b e
ama bu sırada güneşe çok yaklaştığından düşen lirli bir keder hem de ölüm ün bir yenilenm e oldu
Ikarııs öyküsünün anlamı da budıır.) ğuna inançla bir tür sevinç taşımaktadır. İster
Kahramanlar sıklıkla zor durumdaki
(Anim a'yı temsil eden) bir kızı
kurtarmak için canavarla boğuşurlar.
A z iz G eo rg, bir kızı kurtarmak için bir
canavarı öldürüyor (1 5. yy'ın bir
Italyan resminden) (solda). 1 9 1 6 'd a
"Büyük Sır" film inde canavar bir
lokom otife dönüşmüş am a
kahram anca kurtarış aynı kalmıştır
(sağda).
de ya da düşteki insanın kendi gençliğinin um ut m e arasında tam ve mekanik koşutluklar aramak
ları ve korkularına geri d öndüğü törensellikte, te gerektiği samlmamalıdır. Her düş söz konusu
ma hep aynıdır; ölüm yoluyla yeni bir doğum un olan düş gören e özgüdür. Bunun biçimi d e birey
Düşün sonu, düşü görenin kendisinin nihayet gösterm ek istediğim bilinçdışınm düşe arketipsel
düşteki eylem e katıldığı ilginç bir son söz getir m alzem eyi nasıl kattığı, onıın örgüsünü düş g ö re
m ektedir. Kendisi diğer kimselerle birlikle, aşağı nin gereksinim ine göre nasıl değiştirdiğidir. Bu
atlamak zorunda kaldığı bir platform un üzerinde yüzden bu özgün düşte W innebagoların Kızılboy-
dir. Merdivene güvenm ez çünkü kavgacıların ka nıız ya da İkizler döngüsünde gösterdikleri ile
rışmasından korkmaktadır; ama bir kadın kendi doğrudan bir ilişki aranmamalıdır. İlişki noktası
sini cesaretlendirerek aşağıya güvenle in ebilece daha ço k her iki tem anın ortak özelliği olan kur
ğini gösterir, gerçek ten öyle de olur. Benim onun ban öğesidir.
çağrışımlarından çıkardığım; katıldığı bütün g ö s Genel bir kural olarak, kahraman sem bolleri
terinin, yaşadığı içsel değişim in süreci olan anali ne gereksinimin, egonun bir desteğe m uhtaç ol
zinin bir parçası olduğunu, belki yeniden gü nde duğu durumlarda, yani bilinçli ruh bir g örev kar
lik g e rçeğ e dönm enin güçlüğünü düşündüğüydü. şısında sorunu yalnız başına ya da bilinçdışmdaki
Kendi deyim iyle “kavgacılar”dan korkusu, Hile gü ç kaynakları olmaksızın çözem ediğin de, ortaya
baz arke tipinin kolektif bir biçim de ortaya çıka çıktığı saptanabilir. Örneğin sözünü ettiğim düş
Bu düşteki kurtarıcı elemanlar, burada olası bir yanma, güzel kadınları korkunç tehlikeden
lıkla rasyonel aklın sim gesi olan, insan eliyle ya kurtarma yeten eğin e ilişkin hiçbir belirti bulun
pılmış m erdiven ve düş göreni m erdiveni kullan m uyordu. (Z or durum daki gen ç kız, ortaçağ A v
maya yüreklendiren kadının varlığıdır. Onun dü rupa’sında öne çıkan bir efsaneydi.) Bu mitlerin
şün sonucunda ortaya çıkışı, belki bu son d e re ce ya da düşlerin “anima” , G oeth e’nin “eb edi dişi”
de eril eylem i bütünlem ek üzere dişil bir öğe ka adını verdiği erkek ruhundaki dişil öğe üzerinde
bir rekabet savaşma zorunlu değildi; tam tersine ile özdeş olarak görülm em esi gerekir. Bu daha
dem okratik bir topluluğu oluşturmak gibi uygar çok egonun kendim , erken çocu klu ğu n ebeveyn
bir görevle yüküm lüydü. Yaşamın doyum una resimleri yoluyla ortaya çıkan arketiplerden ayır
ulaştığı gibi bir karar kahramanca görevlerin ö te masına yarayan sem bolik araçlardandır. Jung,
sine geçiyor, gerçek ten olgun bir konum a ulaşı her insan varlığının tem elde bir bütünlük duygu
Am a bu değişim otom atik olarak olmaz. Ol suna sahip olduğunu düşünm ektedir. İnsan eriş
gunlaşma arketiplerinin çeşitli biçim lerinin anla kin olduğunda da bireyselleşm iş eg o bilinci bu
tım bulabileceği bir geçiş evresini gerektirir. kendilikten -ruhsal bütünlükten- yükselir.
Son yıllarda Jung’un bazı öğrencilerinin çalış
maları, bireysel egonun bebeklik çağm dan ç o c u k
luk çağm a geçiş sırasında ortaya çıkardığı bir dizi
olguyu belgelem iş bulunuyor. Bu ayrışma, baş
langıçtaki bütünlük duygusuna ağır zararlar ver
m eksizin hiçbir zaman tamamlanamaz. E go, ruh
sal sağlığı korum ak için benlikle olan bağlantısını
durmadan yen iden ele almak zorundadır.
Benim çalışmalarımda kahraman mitinin, psi- ler. Bu zedelenm enin, bireyleri grup yaşamına
kenin farklılaşmasında belki de ilk aşama olduğu özü m seyecek bir iyileşm e süreciyle yeniden ona
ortaya çıkmaktadır. Bunun, anlaşıldığına göre rılması gerekir. (Bireylerin grupla özdeşleşm esi
egonun başlangıçtaki bütünlük durumunun g ö r e çoğunlukla bir totem hayvan tarafından sim gele
ce özerkliğine ulaşmaya çalıştığı dörtlü bir döngü nir.) Böylelikle grup, zedelen en arketipin gerek
çizdiğini söylem iştim . Belli bir d ereced e özerkli lerini yerine getirm iş ve gençlerin, yeni bir yaşa
ğe ulaşılmadıkça bireyler hiçbir zaman erişkin bir ma başlamak için ö n ce sem bolik olarak kurban
çev rey e uyum sağlayabilecek durum a gelem ez edilm eleriyle ikincil bir eb eveyn haline gelmiş
ler. Yine d e kahraman miti bu kurtuluşun olaca olur.
ğına garanti verm ez. Yalnızca egonun bilinçlen Jung’un deyim iyle “gen ç adamı geri bırakabi
m esinin nasıl olacağım gösterir. Bireylerin anlam lecek gü çlere verilen bir sunu gibi görünen bu
lı bir yaşam sürebilm ek ve çok gerekli olan birey çok önem li serem on ide” , başlangıçtaki tem el ar
sel biriciklik duygusunu kazanabilmek için bu bi- ketipin gücünün asla, bilinçdışının besleyici g ü ç
linçliliğe sahip olmak, onu geliştirm ek sorunu ise lerine karşı yabancılaşmanın felç edici duygusu
h ep vardır. Hem ilk çağların tarihi hem de bugün olmaksızın, kahram an-ejderha savaşındaki gibi
kü ilkel toplumların töreleri bize, olgunlaşma mi- sürekli, kalıcı biçim d e kınlamadığını görüyoruz.
terine, törelerine, g en ç erkek ve kadınların anne İkizler efsan esin de kibirlerinin sonuçlarından
babalarından ayrılıp kendi soylarının düzenine korkulduğu için onları uyumlu bir ego-benlik iliş
girmelerinin biçim ve yöntem lerine ilişkin zengin kisine zorla geri döndürm ekle, bunun nasıl düzel
m alzem e sağlamaktadır. Ama çocukluk dünyasın tildiğini görm üştük.
dan bu kopuş tem eldeki ebeveyn arketipini z e d e Bu sorun kabile topluluklarında olgunlaşma
olması gerekirdi ama gecikm iş bir gelişim süreci yaşamın koruyucusu olan Ulu
A na'nın olduğu bir tabut. Kapak
geri kalmasına neden olmuştu. Bu gecik m e ona,
içinde tanrıça N ut'un bir resmi
tedaviye gelm esine yol açan nevrozu getirmişti.
vardır. Tanrıça böylece öleni
Düş ona her iyi kabile büyücüsünden d e alabile kucaklar (ölenin resmi tabut dibin d e
M a la y a ve Borneo'daki D yak'larda
gelinin törensel kaçırılışı (Yitik Kıta
filminden, 1 9 5 5 ) (sağda). Bu
uygulamanın bir kalıntısı gelini kapı
eşiğinden taşımak adetinde kalmıştır (en
sağda).
den bu ikisi gen ç adam için, her iki eşin bireysel etm eye hazır olm azsa izole olacağı ve utanacağı
doğalarına kaldırılamayacak hiçbir zorlamada b u gerçeğini kavraması için erkekliğine hitap edil
lunmayan bir evlilik durum unu tem sil etm ek tey m esine gereksinim i vardı. Düş ve ardından gelen
di. E ğer kendisi de b öyle bir durum sağlayabilse d üşünceler kuşkularını kırmaya yetti. Düş aracılı
evlilik kendisi için de kabul edilebilir olurdu. ğıyla gen ç bir erkeğin saf özerkliğini bırakıp, ken
Oynanan oyunda her erkek damının yüzüne di payına düşen, kahram anca olmasa da ilişkiler
bakmaktaydı ve dördü, kare şeklindeki bir dans bakımından zengin olan yaşam biçim ini kabul
pistinin köşelerinde bulunuyorlardı. Dans e d er e d eceği sim gesel töreni yaşamıştı.
ken bunun bir tür kılıç dansı olduğu ortaya çıkı Sonunda evlendi, eşine bağlılıkla uygun bir
yordu. Dans edenlerin her birinin elinde kısa bir doyum a kavuştu. Dünyadaki başarıları evliliği yü
kılıç bulunuyordu. Kolların, bacaklarm bir dizi zünden hiç de kısıtlanmış olmadı, tersine arttı.
hareket yaptığı, sırayla saldırı ve yenilgi anlatım Gelinin duvağının ardında görünm ez annele
larının verildiği zor bir arabesk icra edilm ekteydi. rin, babaların pusu kurmuş olması olasılığı karşı
Son sahnede dans edenlerin dördü de kılıçlarını sındaki nörotik korkuyu bir yana bıraksak bile,
göğüslerine saplayacak ve öleceklerdi. Yalnızca normal gen ç erkeğin de düğün törenine ilişkin
düşü gören intihar etm ekten çekiniyor, öbürleri kaygılanmak için yeterin ce nedeni vardır. Bu her
yere yıkıldığında yalnız kendisi ayakta kalıyordu. şeyd en ön ce, erkeğin kendini pek de kahraman
Öbürleriyle birlikte kendisini feda etm ediği için olarak h issedem eyeceği dişil bir olgunlaşma töre
korkaklığından çok utanıyordu. nidir. Kabile toplum larında bunun için gelinin ka
Bu düş hastamın yaşam karşısındaki tutum u çırılması gibi panzehir törenlerin bulunmasına
nu değiştirm eye çoktan hazır durum da olduğunu hiç de şaşırtmamalıdır; bunlar erkeğin kahraman
gösterm ekteydi. Çok benm erkezciydi, kişisel ba rolünün elindeki kalıntılarına bir an için sıkı sıkı
ğımsızlığın hayali güvencesini aramaktaydı ama sarılmasını sağlar, çünkü hem en ardından gelinin
içten içe çocukluğunda annesi tarafından bu d en egem enliğine girerek evliliğin sorumluluklarını
li ezilişinden kaynaklanan korkunun pençesin - üstlenm ek zorunda kalacaktır.
deydi. Eğer çocukluğunun ruh durumunu terk Fakat evlilik teması öylesine evrensel bir im
gedir ki daha derin bir anlam da taşır. Bu aynı za olarak harfi harfine ya da mutlak bir anlamı değil,
manda, erkeğin kendi ruhundaki dişil öğenin, ancak sim gesel bir anlamı olabilir. Onun korkusu
gerçek bir eşi almakla kabul edilebilir, hatta g e kimliğini, çok ataerkil bir evlilik içinde yitirmekti
rekli hale gelen sem bolik keşfidir de. Bu yüzden ki gerçek te de başından ge çe n buydu.
bu arketiple, uygun bir uyaran olduğunda, hangi Bununla birlikte arketipsel bir biçim olarak
yaşta olursa olsun her erkekte karşılaşılabilir. kutsal evlilik, bütün gelişimi b oyu n ca olgunlaşm a
Evlilik durum u karşısında bütün kadınlar töreleri niteliğindeki birçok olayla buna hazırlan
olum lu bir tavır takınmazlar. Z or ve kısa bir evli mış olduğundan, kadın psikolojisi için çok ön em
lik yüzünden terk etm ek zorunda kaldığı doyuru- li ve anlamlıdır.
lamamış kariyer dilekleri olan bir kadın hasta, dü
şünde kendisini, gen e diz çökm üş olan bir erk e
ğin karşısında diz çökm üş olarak görüyordu. Er
kek kendisine yüzüğü takmaya çalışıyor ama yü
zük parmağını kaskatı geriyordu.
Bunun bu evlilikle birleşm e töreninin yadsın
ması olduğu apaçıktı.
Bütün bilinçli kimliğini erkeğin hizm etine sun
mak zorunda kalacağı yanılgısı içindeydi. G erçek
te evlilik ondan, kendi bilinçdışı olan, doğal yanı Şiva ve Parvati; arketipsel düğün
(zıtlıkların, eril ve dişilin birleşmesi);
nı erkekle paylaşmasını bekler. Bunun da ilke
19. yy'd a n Hint heykel.
Güzel kız ve canavar
(Güzel ve çirkin)
Bizim toplum um uzda kızlar da eril kahramanlık gen ç kadınlarla birlikte bir kuyrukta duruyor,
m itlerinde yer alırlar çünkü oğlanlar gibi onlar da kuyruğun n ereye gittiğini görm ek için ileriye bak
güvenilir bir ego-kim liği geliştirirler ve belli bir tığında hepsinin sırayla kafasının kesildiğini görü
eğitim almaları gerekir. Buna karşın duyguların yor. Düşü gören hiç korkmaksızm kuyrukta kalı
da ruhun daha eski bir katmanının yüzeye çıktığı, yor, kendisine de aynı işlemin yapılmasına hazır
onları erkek taklidi değil d e kız olmaya zorladığı olduğu anlaşılıyor.
görülüyor. Bu ruhsal içerik ortaya çıktığında m o Kendisine bunun, her şeyi anlayışıyla karşıla
dern kadın olasılıkla bastırmaktadır çünkü bu on maya çalışma alışkanlığından vazgeçm ek istediği
ların eşitlenm iş nitelikteki arkadaşlıklarını orta anlamına geldiğini açıkladım; bedenini özgür bı
dan kaldıracak bir tehlike olur. rakmayı, b ö y le ce doğal cinsel tepkilerini ve anne
Bu bastırış o denli başarılı olabilir ki kadın b el likle kendi biyolojik işlevlerini doyurm ayı öğren
li bir süre için, okulda, üniversitede öğrendiği eril m esi gerekiyordu. Düş bunu drastik bir değişiklik
zihinsel ereklere yönelm eyi sürdürür. Evlense gereksinim i olarak ifade ediyordu; “eril” kahra
evlilik arketipine görünüşte hiç konuşulm asa da man rolünü feda etmeliydi.
içerdiği anne olmak yükümlülüğü ile birlikte tabi B ekleneceği gibi bu eğitimli kadın bu yorum u
olmasına rağm en bir özgürlük aldanışını korur. entelektüel d ü zeyde almakta zorluk çekm edi.
B öylece bu durum, bugün çoğunlukla olduğu gi Kendisini kocasına tabi kılmaya çalıştı. Aşk yaşa
bi, kadını sonunda göm ülü dişiliğini yeniden keş mı daha doyu ru cu hale geldi ve sağlıklı iki ç o c u
fetm ek için sancılı ama sonunda kazançlı bir sü ğu oldu. Kendisini giderek daha iyi tanıdıkça bir
re ce zorlar. erkek için (ya da bir kadının eril eğitilmiş aklı
Buna iyi bir örneği henüz çocu ğ u olmayan için) yaşamın fırtınalar içinde, kahramanca bir is
ama kendisinden beklendiği için bir iki ço cu k sa tencin eylem i olarak g e ç e ce k bir şey olduğunu
hibi olmak isteyen g en ç bir evli kadında görm ü ş ama bir kadının kendini tam kendi gibi h issede
tüm. Cinsel tepkileri hiç doyu ru cu değildi. Bunun bilm esini yaşamın uyanış süreciyle en iyi ge rçe k
için hiçbir açıklamaları olmadığı halde bu durum leştirilebileceğini görm eye başlamıştı.
onu da kocasını da çok sıkıyordu. G enç kadın iyi İçinde bu tür bir uyanışın anlatımını bulduğu
bir yüksek okulda m ükem m el bir sınavı başarm ış ünlü bir mit güzel kız ve canavarın masalıdır. Bu
tı. Kocasıyla birlikte diğer erkeklerle birçok en te masalda, öbür kardeşleri pahalı armağanlar iste
lektüel dostlukları vardı. Yaşamının bu yanı b ü dikleri halde babasından kendisi için yalnız bir
yük ölçü d e olumlu ilerlerken sık sık öfke patla beyaz gül isteyen, dört kızın en küçüğü ve baba
maları oluyor, erkeklerin yabancılaşm asına yol sının gözdesi olan güzel bir kız anlatılır. Kız bu sı
açan, kendisinin d e hiç hoşuna gitm eyen saldır rada isteğinin babasını ve onunla olan iyi ilişkile
gan konuşmalar yapıyordu. rini ciddi bir tehlikeye attığını fark etmemiştir.
Bu sırada kendisine çok önem li gelen, bu yü z Çünkü babası bu beyaz gülü bir canavarın büyü
den de anlayabilmek için bir uzm ana danışması lü bah çesinden çalacak, bu hırsızlığa ço k kızan
na yol açan bir düş görm üştü. Düşünde başka canavar da babaya, olasılıkla ölüm olan cezasını
çekm ek üzere üç ay sonra gen e gelm esini buyu navar onsuz yaşayamayacağını, şimdi geri d ön d ü
racaktır. ğüne göre artık mutluluk içinde öleceğin i anlatır.
(Canavarın babaya bu vadeyi verişi, üstelik Am a kız canavarı sevdiğini onsuz kendisinin de
ona eve dönüşünde ardından bir sandık dolusu yaşayam ayacağını anlar. Bunu ona söyler ve eğer
altın da gönderişi kendi doğasına aykırıdır. A da ölm eyecek olursa onunla evlenm eye söz verir.
mın kızma anlattığına göre canavar hem zalim Bunu söyler söylem ez şato parlak bir ışık ve
hem de dostçadır.) müzikle dolar, canavar kaybolur. Onun yerinde
Kız babasının cezasını üstlenm ekte ısrar eder yakışıklı bir prens durmaktadır. Prens kıza bir ca
ve ü ç ayın sonunda büyülü şatoya kendisi gider. dının büyüyle kendisini canavara dönüştürdüğü
Orada kendisine güzel bir oda, hoş bir yaşam su nü, büyünün etkisinin güzel bir kız kendisine yal
nulur; yalnızca kimi zaman canavar onu ziyarete nızca iyiliği yüzünden aşık oluncaya kadar sürdü
gelerek kendisiyle günün birinde evlenip evlen ğünü anlatır.
m eyeceğin i sormaktadır. Kız bunu her seferinde Bu öykünün sem bollerini çözüm lersek güzel
reddeder. Bir gün büyülü aynasında babasının kızın, babasına duygusal olarak çok bağlı olan
hasta olduğunu görür. Ona bakmak için bir hafta herhangi bir kız ya da gen ç kadın olduğunu g ö r e
lığına eve gitm ek üzere canavardan izin ister. Ca biliriz. Onun iyi huyu bir beyaz gül dilem esiyle
navar kız kendisini terk ederse öleceğini, ama bir simgelendirilmiştir ama bilinçdışı amacı, bir an
haftalığına gidebileceğini söyler. lam oynamasıyla babasıyla kendisini, yalnızca iyi
Evde babası kızının eve dönm esine ço k sevi lik değil, aynı zam anda zulüm ve lütuf ifade eden
nir; ama kız kardeşleri onun rahatını kıskanırlar, bir ilkenin gü cü altma sokm uştur. Sanki kendisi
canavara verdiği sözünü tutmaması için onu en ni aşırı ahlaklı ve gerçekdışı bir durum da tutan
gellem eye çalışırlar. Bir gün kız düşünde canava sevginin yükünden kurtulmak istem ektedir.
rın üzüntüsünden ölm ek üzere olduğunu görür. Canavarı sevm eyi öğrenm ekle içindeki insan
O zaman izin süresini aştığını hatırlar, onu ya aşkı, hayvansal (bu yü zden kusursuz olm ayan)
şamda tutmak için hem en geri döner. ancak tam anlamıyla g erçek erotik biçim iyle uya
Ölm ekte olan canavarın bakımını üstlenir, bu nır. M uhtem elen bu kendisinin ilişkilerdeki asıl
arada onun çirkinliğini tümüyle unutmuştur. Ca rolünün uyanışını temsil etm ektedir. Başlangıçta-
mini gösterm ekteydi. Düşte kendini öfkeyle sal adam”la karşı karşıya kalıyoruz. Taman
dıran bir boğa karşısında görüyordu. Ö nce kaçı onların elimleyiz ama ben tek çıkış yoluı
panik içinde kaçmak ya da dövüşmek olm;;
yor ama hem en bunun hiçbir anlamı olmadığını
ğını hissediyorum. Bu yaratıklara, dikkatli
anlıyordu. Yere düşüyor, boğa üzerine çıkıyordu.
ni kendi iyi yönlerine çekmek için insaı
Tek um udunun boğaya şarkı söylem ek olduğu
davranmalıymışız. Bir mayınım bana yakl;
aklına geliyor, titrek bir sesle de olsa bunu yap
yor; onu dans partnerimmiş gibi selamlı
maya başlayınca boğa sakinleşiyor ve ellerini ya
rum, dans etmeye başlıyoruz. Daha sonra ı
lamaya başlıyordu. Yorum ortaya çıkardı ki k en
ğaüstii güçlerim varmış ve adamın biri de
disi artık erkeklerle çok daha kadınsı bir şekilde, mek üzere. Benim elimde bir kuş tüyü ya
yalnızca cinsel olarak değil, bilinçli kimliğinin dü gagası var, onunla onun burun deliklerine '
zeyine uygun bir şekilde en geniş anlamıyla e ro va üflüyorum; yeniden soluk almaya başlıy
tik olan özel ilişkilere girebilecek durumdaydı.
Bu kadın bir eş ve anne olarak yazarlık yetile nerek dolanmaya başlıyor ve okşanmak isti
rini ihmal etm ek zorunda kalmıştı. Düşü gördüğü yor. Bunun bir peri masalı durumu ya da bir
sıralarda kendini yen iden çalışmaya zorlamaya düş olduğunu anlıyorum; onun değişmesini
uğraşıyor ama aynı zamanda kendisini daha iyi ancak yumuşaklıkla sağlayabilirmişim. Onu
kucaklamak istiyorum ama dayanamayıp onu
bir eş, sevgili ya da anne olamadığı için eleştiri
kendimden itiyorum. Ama onu yanımda tut
yordu. Düş sorununu olasılıkla benzer bir deği
mam ve ona alışmam gerektiğim hissediyo
şim süreci içinde bulunan diğer kadınların ışığın
rum, belki bir gün onu öpebilirim de.
da gösteriyor, yabancı bir evin üst katından, yük
sek bilinçli bir d üzeyden alt bölüm lere d oğru ini
Burada bir ön cek in d en farklı bir durumla kar
liyordu. Bunun kolektif bilinçdışının, canavar-
şılaşıyoruz. Bu kadın içindeki eril, yaratıcı işlevle
adamın, kahraman döngülerinin başlangıcında
çok fazla yüklenmiş bulunuyordu. Bu kom pulsif
rastladığımız hem kahramansı hem soytarı b en
zihinsel yanı yüzünden dişil, kadınsı yanını hiç
zeri Hilebaz figürünün eril tarafını kabul etm eye
doyuram ıyordu. (D üşüyle ilgili olarak “kocam eve
zorlayan anlamlı bir yönüne giriş olduğunu düşü
geldiğinde yaratıcı yanım yerin dibine giriyor, aşı
nebiliriz.
rı titiz bir ev kadınına dönüşüyorum ” dem işti.)
Bu maymun insanlarla ilişki onun için ön ce
Düşü kadınlığı açısından kötülenmiş ruhunu d ö
yaratıcı ruhunun evvelden bilmediği doğal bir un
nüştürerek onu kendisinde kabul etm eye, bak
suruyla tanışma anlamına gelm ektedir. Böylelikle
maya zorluyordu. B öylece kendi yaratıcı en telek
yeni, yaşına daha uygun bir tarzda yazmayı öğ re
tüel ilgilerim, kendisinin başkalarıyla içten ilişki
necektir.
kurmasını sağlayan içgüdüleriyle birleştirebile
Bu dürtünün yaratıcı eril unsurla ilişkili old u
cekti.
ğu, bir adamı bir tür kuş gagasıyla burnuna hava
O halde bu kadın kendi naif kendilik portresi
üfleyerek canlandırdığı ikinci sahnede gösteril
ni aşabilmeliydi; duygularının bütün zıtlıklarını
mektedir. Solunumla ilgili bu uygulama erotik bir
kucaklamaya hazır olmalıydı. Tıpkı onun gibi gü
sıcaklıktan çok ruhun güçlenm esi gereksinimini
zel kız da iyicil öfke ve saldırısını uyarmaksızın
anımsatmaktadır. T örensel eylem yeni bir girişim
kendisine saf bir beyaz gül verem eyen babasına
için gereken yaratıcı yaşam soluğunu verm ek te
olan masum güvenini bırakmak zorundaydı.
dir; bu bütün yeryüzünde bilinen bir simgedir.
Bir başka kadının düşü de güzel kız ve canavar
öyküsünün “doğa” yönünü anlatır:
sonra bir de bakıyorum ki o hayvan yarı yarı orjisel törenleri d o ğ a gizlerine açılım ı simgeler.
M e n a d 'la r Dionysos'u övüyor (sağda) S atirler
ya bir kadın oluyor. Benim etrafımda sürtü
aynı yaban tapınm a sırasında (en sağda).
Orpheus ve ademoğlu
“Güzel kız ile canavar” masalını, hiç beklenm edik rahip adayının varlığı erotik bir doyum la sim gele
şekilde ortaya çıkan, ço k doğal bir olağanüstülük nen çok sıkı korunm uş gizlere, tanrı D ion ysos’un,
duygusu uyandırıp bir an için onun belli bir bitki eşi Ariadne ile kutsal birleşm e törenine, sim gesel
türüne m ensup olduğunu unutmamıza yol açan bir esrime yoluyla hazırlanabilmesiydi.
yabani bir çiçeğ e benzetebiliriz. Yalnız daha b ü Zamanla D ionysos ayinleri duygulandırıcı din
yük tarihsel efsanelerde değil mitin vurgulandığı sel güçlerim yitirdiler. Doğal yaşam ve sevi sem
ya da onun tarafından yönlendirildiği inançlarda bollerinden kurtuluş özlem i ortaya çıktı. Durma
da bu tür bir giz bulunur. dan ruhsal ve beden sel olanlar arasında salın
Bu tür bir psikolojik yaklaşımı çok yerinde bir makta olan D ionizyen’din belki çok yabandı. Per-
şekilde ifade eden tören ve mit tipi G reko-R om en hizkâr ruhlar için pek uygun bulunmamıştı. Bun
Dionysos kültü ve onu izleyen Orpheus m itinde lar dinsel vecdi O rpheus’a tapınmakla içsel olarak
çok karakteristik şekilde görünür. Her iki mit de yaşayabiliyorlardı.
“gizem ler” olarak bilinen tipe belirgin bir başlan Orpheus büyük olasılıkla bir şehadet. ile ölmüş
gıç sağlar. Hayvan ya da bitkiler alemi üzerinde olan, mezarı bir adak yerine dönüşen gerçek bir
çok mahrem bilgilere sahip olduğuna inanılan insan, bir şarkıcı, yalvaç ve öğretm endi. Erken
androjen nitelikte bir tanrı-insanla ilintili sem bol d önem Hıristiyan kilisesi O rpheus’da M esih’in ilk
ler içerir. örneğini görm üştü. Her iki din de g e ç Helenistik
D ionysos kültünde inisyanlaşanm kendim b ü dünyaya gelecekteki bir yaşama ilişkin vaadi g e
tünüyle hayvansal yanm a bırakmasını, böylelikle tirmişlerdir.
yer ananın doğurganlık gücünü algılayabilmesini Ama Orpheus kültüyle Hıristiyan dini arasın
sağlayacak orjisel törenler bulunurdu. Tören şa da önem li bir fark vardır. Orphik gizem ler sulan-
rap içm ekle başlıyordu. Bundan beklenen, yeni dırılnuş biçim de de olsa eski Dionizik dini yaşam
da tutuyorlardı. Ruhsal dürtü, eski bereket tanrı anlatılanlarda bulunabilir. Bu sırada, ortaçağ kili
ları gibi tarımla bağlantılı olan, yılın ancak belli sesinin en yüksek başlangıç ayini haline getirm iş
zamanlarında ortaya çıkan, başka bir şekilde sö y olduğu vaftiz töreni de yapılırdı. Bu rit bugün pek
lem ek gerekirse doğum , gelişim, olgunluk ve ölü kalmamış, Protestan kilisesinde ise bütün bütün
mün sonsuza kadar durmadan yeniden gelen ortadan kalkmıştır.
döngüsü dem ek olan bir yarı-tanrıdan geliyordu. Bugün de inananlar için tem el bir inisiyasyoıı’
Buna karşılık Hıristiyanlık gizem leri ortadan gizi anlamı taşıyan bir ayin, Katolik Kilisesi ayin
kaldırdı. İsa Mesihleri, peygam beri saf semavi k ö lerinde kupanın kaldırılmasıdır. Jung ayinlerdeki
kenli bir varlık olarak tasarlayan, babaerkil ve g ö değişim simgeleri üzerine bir çalışmasında bunu
çe b e bir çobanlar dininin ürünü ve devrimcisiycli. şöyle tanımlar: “ Kupanın havaya kaldırılması şa
İnsani bir bakireden doğm uş olan insanoğlu, tan rabın ruhanileşmesini hazırlar. Bu, hem en ardın
rısal bir ete bürünm e olayı son ucu sem adan gel dan Kutsal Ruh’un çağırılmasıyla onaylanmakta
mişti. Ölüm ünden sonra da “ ölülerin ayağa kalkı dır. Çağrı, şarabın Kutsal Ruh’la birlikte içilm esi
şıyla” geri d ön ü n ceye değin tanrı hakkı için y ö ni sağlar, çünkü o üreten, bütünleyen ve değişti
netm eyi sürdürm ek üzere, kesin olarak sem aya ren Kutsal Ruh’tur. Havaya kaldırmadan sonra
geri dönm üştü. eskiden kupa, M esih’in sağ tarafından akan kana
E lbette erken Hıristiyanlığın perhizkârlığı faz uygun olarak, İsa’nın etini sim geleyen ekm eğin
la sürm edi. D öngüsel gizlere olan inanç inananla sağına indirilirdi.”
rı o denli sıkıyordu ki sonunda kilise putperest Cemaata katılım töreni, (kom ü n yon ) ister Di-
geçm işin birçok uygulamalarını kendi törelerine o n y sos’un kadehinden ister kutsal Hıristiyan ku
almak zorunda kaldı. Bunlar arasında en önem li pasından içilsin, her yerd e aynıdır. Am a içerd ik
olanlar Yas Cuması ve Paskalya Pazarı’n da’ , leri ayrıntılar her iki dinde farklıdır. D ionysos
İsa’nın dirilişi kutlamalarında yapılanlara ilişkin kültü katılımcıları şeylerin kökenine, karşı k oy
maya çalışan toprak ananın karnından dışarı atı
lan tanrının “ fırtına gibi” doğuşuna bakarlar.
Belli bir dine kabul ediliş töreni (çn .)
Pom pei’de Villa dei Misteri (G izem ler Evi) duvar Pom pei'de Villa dei M isteri'deki bir
freskte bir Dionysos töreni görünüyor
larındaki fresklerde anlatılmış olan ritte tanrı, bir
(üstte]. O rta d a bir yeni gelene,
rahibin adaya sunduğu D ionysos kadehinde k or
arkasında tutulan tanrı maskesinin
kutucu bir maske olarak yansıtılmıştır. Daha son yansımasını gördüğü Dionysos'un
ra, tanrının ürem e, gelişm e ilkesinin simgesi ola tören kabı veriliyor. Böylece tanrının
ruhu simgesel olarak içkiyle karışır;
rak, içinde yeryüzünün lezzetli yenüşleri ve fallus
Katolik ayin sırasında kadehin
bulunan sepeti görürüz. kaldırılışı töreninin bir paraleli (altta).
Ana fikri doğanın eb edi doğum ve ölüm d ön
güsü olan bu geriye bakışın aksine Hıristiyan gi
zemi, adayın aşkın nitelikte bir tanrıyla birleşm e
umudu üzerine ileriye yöneliktir. Doğa ana bütün
o güzel m evsim sel değişim leriyle geride bırakıl
mıştır. Hıristiyanlığın tem el yapısı insanın gök ler
deki tanrının oğlu olduğuna olan ruhsal inancı su
nar.
Am a her ikisi D ion ysos’u anımsatan ama M e
sih’i de sevinçle b ekleyen O rpheus’un, tanrının fi
güründe kaynaşmışlardır. Bu orta figürün p sik o
lojik anlamı, İsviçreli yazar Linda Fierz David’e
göre Orpheus ayininin Villa dei Misteri’de resim
lerle ifade edilmiş olan yorum unda tanımlanmış
tır:
“Orpheus şarkı söyleyip lirini çalarken öğret
m ekteydi ve şarkısı o denli kudretliydi ki bütün
doğayı zorluyordu. Liriyle şarkı söylerken kuşlar
X'rcccwccw:^
akarsular onun çevresin de akıyorlardı. Kar ve d o mın oturduğunu görüyorum. Dostça görünü
lu yağm ıyordu. A ğaçlar hatta kayalar bile Orphe- yor, bana acaba kendisini işitmiyor muyum
us’un ardından gidiyordu; kaplanlar ve aslanlar, diye soruyor. Nerede olduğumu çok iyi bildi
ği anlaşılıyor. Çok çirkin göründüğümü, çev
koyunlarla yan yana ve kurtlar geyiklerle, ceylan
remde bir ölüm havası okluğunu fark ediyo
larla birlikte onun yanm a uzanıyorlardı.”
rum. Bıınım onun için itici olup olmayacağını
Peki bu ne dem ektir şimdi? Doğa olaylarına
bilmek istiyorum. Ona uzun uzun bakıyorum.
tanrısal bir bakışla bu kuşkusuz dem ektir ki “ I )o-
Geri çekilmiyor. Daha iyi soluk alabiliyorum.
ğadaki olgular içeriden harmonik bir düzene gire
Sonra vücudumu serin bir meltemin ya da
bilirler. E ğer aracı tapınma eylem inde ışık ile d o
soğuk suyun yaladığını hissediyorum. Bunun
ğayı temsil ederse h er şey ışık olur ve bütün ya üzerine beyaz çarşafa sarınıyorum, uyumak
ratıklar barışır. O rpheus düşünce ve imanın be- istiyorum. Adamın şifa veren elleri omuzları
denleşıııesidir. O bütün çatışmaları çözen dinsel mın üzerinde. Bir ara orada yaralar okluğunu
tutumu sim geler, çünkü bununla bütün ruh, her anımsar gibiyim; ama ellerinin ağırlığının ba
türlü çatışmanın ötesin de olan ona yönelecektir. na güç verdiği ve beni iyileştirdiği görülüyor.
Bunu yapan gerçek Orpheus da iyi bir çoban,
onun ilkel bir bedenleşm esi olur.” Bu kadının önceleri çok güçlü dinsel kuşkuları
İyi bir çob a n olduğu kadar bir aracı da olarak vardı. Çok sıkı bir Katolik eğitim görm üştü ama
Orpheus, D ionysos kültü ve Hıristiyan dini ara gençliğinden bu yana ailesinin biçimsel dinsel an
sında bir denge sağlar; aslında D ionysos da Mesih layışından kurtulmaya çalışıyordu. Gene de kilise
de söylediğim iz gibi zaman ve mekan olarak fark yıllarındaki sem bolik olgular ve onların anlamına
lı yönelişler gösterseler de benzer roller oynar; derin bir bakış, kendisinin ruhsal değişim süreci
aşağı dünyaya karşı semavi, ezeli ve ebedi olan ne yoldaşlık etm ekteydi; bu yüzden de onun ana
döngüsel bir din. Bu başlatıcı olaylar dizisi, dinler lizi sırasında dinsel sem boller üzerine bu derin te
tarihinde durmadan, m odern insanın düşlerinde, mel bilginin çok yardım cı olduğunu görüyordum .
fantezilerinde olabilecek her türlü anlam kayma F a n t e z ile r in d e n
larıyla yinelenir. Analizdeki bir kadının çok y or
gun ve çökkün bir durum dayken şöyle bir fante I
W A L l)K N t
zisi vardı:
LİFLİ İN THK W <fU U a.
İnsanları etkileyen sem boller çeşitli amaçlara hiz Başka türlü söylem ek gerekirse, bunlar kişinin sı
m et edebilirler. Kimilerinin uyandırılmaları, inisi- nırları belli herhangi bir varoluş biçim inden kur
yasyonlarını D ionizyen bir “yıldırım riti” yolu ile tulmasını ya da onu aşmasını sağlar. Söz konusu
yaşamaları gerekir. Diğerleri ise tapmak alanında kişi bu suretle gelişiminin daha yüksek ya da da
ya da kutsal bir mağarada inkıyat edileceklerdir. ha olgun bir aşamasına doğru ilerleyebilir.
Tam bir inisiyasyon eski m etinlerde olduğu kadar Daha ön ce de belirttiğim gibi, bir çocu ğu n bir
yaşayan kim selerde de görebildiğim iz gibi, her m ükemm elliği vardır, ama bu yalnızca kendisinin
ikisini de içerir. İnisiyasyondaki tem el amaç, ego bilinci ortaya çıkm adan öncedir. Bir erişkin
gençliğin doğasında başlangıçta bulunan “hile- ise bütünlük duygusuna ancak bilincin bilinçdışı
bazlığı” eğitmektir. Bu n edenle yapılması gerekli ruhsal içerikle birleşm esinden sonra ulaşır. Bu
ayinler zorlayıcı olsa da inisiyasyonun uygarlaştı birlikten Jung’un “ruhun aşkın işlevi” dediği şey
rıcı, yüceltici bir am acı bulunmaktadır. gelişir. Bununla insan en yüksek ereğine, kendi
Yanı sıra bilinen en eski kutsayıcı geleneklere kişisel benliğinin tam gerçekleşm esine ulaşabilir.
ait, insanın yaşamındaki geçiş evreleri ile ilintili Bizim “aşkmlığın sem bolleri” olarak adlandır
bulunan bir başka simgesellik de vardır. Bu sim dığımız insamn bu ereğe d oğru olan çabalarını
geler adayı herhangi bir dini öğretiye ya da dün temsil eden simgelerdir. Bunlar bilinçdışının iç e
yevi bir grup bilincine entegre etm eye çalışm az riklerinin bilince ulaşmasına yardım e d e ce k araç
lar. Tam tersine insanın ham, sabit, kesin olan bir ları hazırlarlar, kendileri de bu içeriklerin etkin
durumdan kurtulma gereksinim ine yöneliktirler. ifadesidir.
17. yy'd a n bir Fransız lablosu yılanın Hermes'nin bir yanında çubuğa sarılı
M. L. von Franz
olarak kabul edilip edilmediğine bağlı olduğunu Ama bütün bir yaşam süreci düşünde
m eander biçim i, ruhsal gelişim sürecini
göstermiştir. Böylelikle düş imgeleminin olası an
açıklar.
lamım, işlevini önem le ortaya koymaktadır.
Am a Jung’un kuramının gelişim inde bu olası Meander: Irmakların bizde menderes
de denilen büklümleri, (çn.)
lık başka bir soruya yol açmıştır: Bireyin bütün
düş yaşamının am acı nedir? Düşler insan varlığı
nın, yalnızca anlık psişik ekonom isinde değil, ya
şamının bütününde nasıl bir rol oynamaktadır?
Pek çok kişiyi gözlem leyerek, düşlerim in cele
yerek (ki en az 80.000 düşü yorumladığını h esap
lamıştır) Jung, yalnızca bütün düşlerin düşü g ö
renlerin yaşamlarıyla çeşitli d erecelerde bağlantı
lı olduğunu değil, aynı zamanda bunların h ep g e
niş bir psikolojik etm enler ağının parçaları oldu
ğunu bulmuştur. Buna ek olarak, bunların bir b ü
tün olarak belirli bir kurguyu ya da üslubu izler
gibi göründüğünü de saptamıştır. Bu kurguya
Jung “bireyleşm e rü reci” adım verm ektedir. D üş
ler her g e ce farklı sahneler ve im geler ürettikle
rinden, çok dikkatle gözlem eyen kim seler olası
lıkla bir ana şema bulunduğunun farkma vara
mazlar. Oysa yılları kapsayan bir süre b oyu n ca
kendi düşlerim gözlem leyerek bütün sekansı in
celeyen biri, belirli içeriklerin ortaya çıkıp kay
bolduklarım, sonra yem d en geldiklerini g ö r e ce k
tir. Hatta çoğ u kimse aynı figür, manzara ve d u
rumları yineleyerek düşlem ektedirler. Bütün bir
dizi b oyu n ca izlenirse bunların yavaş fakat algıla
nabilir şekilde değiştikleri görülebilir. Düşü g ö re
nin bilinçli yönelim i düşlerin ve sem bolik içerik
lerinin uygun bir yorum uyla etkilenecek olursa
bu değişim ler hızlanabilir.
B öylece düş yaşamımız, tek tek ipliklerin bir
görünüp bir kaybolduğu, hiç ummadık bir zam an
da da yen iden ortaya çıktığı dalgalı bir dokum aya
benzer. E ğer bu dalgalı desen uzun bir zaman di
limi b oyu n ca gözlenirse, yavaş, zor fark edilebilen
Psike, yüzeyinde bilinci temsil eden beyaz bir
bir ruhsal gelişim ve bireyleşm e sürecini m eyda
leke (A) bulunan bir küreyle gösterilebilir. Ego
na getiren bir tür gizli düzenleyici ya da yön len o yüzeyin merkezidir (bir şey ancak e g o onu
dirici eğilimin çalışmakta olduğu görülebilir. tanıyorsa bilinçlidir). Self, hem bütün küre (B),
hem aynı zam anda onun çekirdeğidir. Onun
Giderek daha kapsamlı, daha olgun bir kişilik
düzenleme işlemleri düşleri üretir.
ortaya çıkar, diğer kim seler tarafından da hisse
dilir. Sıklıkla gelişimin bir aşamasında takılı kal
Bu sem bol Labrador Yarım adasinm yerlileri
maktan söz edişimiz, böyle bir gelişm e, olgunlaş
olan Naskapi Kızılderilileri’nin tasarım dünyasın
ma sürecinin her birey için mümkün olduğunu
da özellikle bozulm am ış halde bulunmaktadır. Bu
gösterir. Bu ruhsal gelişm e istenç gücünün bi
orm an avcıları öylesine küçük aile gruplarında
linçli çabasıyla m eydana getirilem ediği, istenç dı
birbirlerinden o denli uzak ve yalnız yaşarlar ki
şı ve doğal olarak olduğundan, düşlerde gelişimi,
bu yü zden hiçbir kabile geleneği, dinsel görüş ya
yavaş, güçlü ve isten ç dışı büyüm esi de belli bir
da tören geliştirem em işlerdir. Sonuç olarak Nas
planı izlem ekte olan, bir ağaçla simgelenir.
kapi avcıları kendilerini yaşam boyu yalnızca içle
Düzenleyici etkinin kaynaklandığı düzenlem e
rinden gelen bilinçdışı sese ve düşlerine bırak
merkezinin, kendi ruhsal düzeneğim iz içinde bir
mışlardır. Neye inanacaklarını anlatan din öğret
çeşit “çekirdek atom ” olduğu anlaşılmaktadır. Bu
menleri, törenleri, bayramları ya da kendilerine
düş imgelerinin kâşifi, organizatörü dahası kayna
yardım cı olacak töreleri yoktur. Basit yaşam g ö
ğı olarak da adlandırılabilir. Jung bu m erkeze, b ü
rüşlerinde insanın ruhu sad ece bir içsel yoldaştır;
tün ruhun ancak küçük bir parçasını oluşturan
ona doğrudan doğruya “dostum ” ya da “Mista’p e o ”
“e g o ”dan ayırmak için, “s e lf’’ adım vermiş, onu
yani “Ulu A dam ” diye seslenirler. Bu Mista’p e o
ruhun tamamının bütünlüğü olarak tanımlamıştır.
yürekte yaşar, ölüm süzdür; ölüm anında ya da
Çağlar boyunca insanlar kendiliklerinden böyle
ondan hem en ö n ce bireyi terk eder, daha sonra
bir iç m erkezin varlığını fark etmişlerdir. Yunanlı
bir başka varlık içinde yem d en var olur.
lar ona insanın iç “Daim on”u demişler, Mısır’da bu
Düşlerine dikkat eden, anlamını bulm aya ve
“Ba” (ca n ) kavramıyla anlatılmış, Romalılar da onu
doğruluklarını araştırmaya girişen Naskapiler Ulu
bireyin öz “Genius”u saymışlardır. Daha ilkel to p
A dam ’la daha derin bir bağlantıya girer. O bu ki
luluklarda bu çoğunlukla bir hayvanda vücut bulan
şileri ödüllendirir; onlara daha çok, daha iyi düş
bir varlık ya da fetiş olarak düşünülüyordu.
ler gönderir. O halde bir Naskapi bireyinin en bü
yük zorunluluğu düşlerindeki yol göstericileri iz
Self: (İng.) benlik, kendilik. Türkçe karşılığı Jung’un ifa
lem ek, sonra da onlarm içeriklerine sanatla kalıcı
desini karşılamadığı için kitapta Self olarak geçecektir.
bir biçim vermektir. Yalan dolan Ulu A dam ’m iç taşlarm niteliği, yerin konum u, güneş ve rüzgara
varlıktan kaçmasına n ed en olurken, cöm ertlik, göre durum u gibi bir dizi özgün etm en bulun
diğerkâmlık ve hayvan sevgisi onu çeker. B öylece maktadır. Çamın bütünsel gizil varlığı bu durum
düşler Naskapi’ye doğada, av olanakları, hava ve lara örneğin eğri büğrü büyüyerek, taşlardan
benzeri yaşam için ço k önem li koşullar bakım ın uzaklaşıp gü neşe doğru uzanarak tepkiler verir,
dan da tam anlamıyla kılavuz olur. Bu çok ilkel in bunun sonucunda ağacm büyüm esi biçimlenir.
sanları burada, bizim uygarlaşmış düşünceleri B öylece bir çam bireyinin biricik olan, yinelen
m izle hiç buluşm amış oldukları v e Jung’un “ s e lf ’ m esi olanaksız varlığı ortaya çıkar. Asü tek ger
adım verdiği öze ilişkin doğal bir içgörüyü hâlâ çeklik budur, oysa başlı başm a çam yalnızca bir
korudukları için anlatıyorum. olanak ya da som ut bir fikirdir. İnsanlarda bu tek
Self, bilinçli kişilikten farklı olan bir içsel y ön olanın, biricik olanın gelişimi Jung tarafından bi
lendirici etm en olarak tanımlanabilir. Yalnızca ki reyleşm e süreci olarak adlandırılmıştır ki bunun
şinin kendi düşlerini denetlem esiyle yakalanabi da iki yön ü göz önünde tutulmalıdır. Ö n ce bütün
lir. Bunlar onun, kişiliğin sabit yayılımı ve olgu n canlılarda olduğu gibi insanda da kendiliğinden,
laşmasını sağlayan, düzenleyici bir m erkez old u bilinçdışı bir gelişim süreci olur; bu bir insanın
ğunu gösterir. Ruhun bu daha geniş, n ered eyse kendi içinde yaşadığı bir süreçtir; ama aslında bu
bütün olan yönü, ön ce doğuştan gelen bir olanak süreç, eğer insan bunun farkındaysa bir gerçeklik
olarak ortaya çıkar. Yavaş yavaş ortaya çıkabilir olur. Çamın, kendisine şekil veren koşullan bilip
ya da yaşam b oyu n ca oluştukça tam olarak geli bilmediğini, bundan üzülüp üzülmediğini ya da
şebilir. Bunun ne kadar gelişebileceği, egonun sevinip sevinm ediğini elbette bilmiyoruz. Am a in
ş e lfte n gelen mesajları dinlem eye hazır olup o l san bu olup bitenlere bilinçle katılır, bunu d uy
m am asına bağlıdır. A n cak N askapiler, Ulu guyla da yaşar, hatta ayrıntıları özgür istencinin
A dam ’ın işaretlerim almaya açık olan kişilerin da kararıyla etkileyebilir de. S özcüğün daha dar an
ha iyi, daha işe yarar düşler gördüklerini fark e t lamıyla bireyleşm e bu işbirliğini içerir.
mişlerdir. Alıcı kişilerin içinde doğuştan bulunan E n azından insanlarda buna, çam örneğinde
Ulu A dam ’ın, bunu görm ezden gelenlere göre da olm ayan bir şey daha eklenir: B ireyleşm e süreci,
ha gerçek olduğunu ekleyebiliriz. Böyle bir kim se içte bütünlüğü sağlayan özle, dıştan etküeyen ol
aynı zam anda daha tam bir insan da olur. guların ortak etkilerinden daha fazla bir şeydir.
Bu bakımdan egonun doğa tarafından kendi is Bunun içsel algüanışında sanki kişilik üstü bir
tencini sürdürmek üzere değil, ona bir bilinçlilik güç, yaratıcı bir edim le işe karışıyor gibidir. Kimi-
katarak gerçekleşm esine yardımcı olmak üzere g e leyin bu bilinçaltı gizli bir plana uygun olarak iş
liştiği anlaşılıyor. Örneğin b en eğer hiç farkında ol leri yönetiyorm uş gibi de hissedilir. Sanki bir şey,
madığım bir sanat yetisine sahipsem aslında bu hiç benim tarafımdan görü lem eyen ama beni gören
yok gibidir, çünkü ancak benim egom onu algılar bir varlık, belki yürekteki Ulu Adam , bana bak
sa gerçeğe dönüşebilir. Bu yüzden doğuştan gelen makta, bana ilişkin görüşlerini düşlerim le bana
bireyleşm e olanağı, bilinçle kavranarak yaşama g e anlatmaktadır.
çirilen ruhsal bütünlükle aynı şey değildir. Ne var ki ruhsal özün bu yaratıcı etkin yanı an
Bu, şu şekilde göz önün de canlandırılabilir: cak ego, bu daha özgün, derin varoluş şekline
Bir dağ çam ının tohum u ağacın bütününü latent yaklaşabilmek için kendini her türlü fayda ve
olarak barındırır; ama h er tohum belirli bir za am aç düşüncesinden özgürleştirebilirse işe k oyu
m anda belirli bir yere düşer, orada toprağın ve labilir. E go kendini herhangi bir amaç ya da plan
olmaksızın, bu içsel gelişim yönelişine bırakabil- kalksan kırılır. Bundan hiçbir şey yapılmaz;
melidir. B irçok varoluşçu filozof bu durumu ta bu kullanılamaz. Bu yüzden bu ağaç bu kadar
uzun yaşayabilmiştir.”
nımlamaya çalışmışlarsa da yalnızca bilinçlilik al
Ama aynı gece dülger bir hana ulaşıp uy
danışını yadsımaya kadar varabilmişlerdir; bilinç -
kuya daldığında o ulu meşe ağacı düşüne gir
dışının kapışma kadar ulaşmakta ama kapıyı a ç di ve dile geldi: “Beni sizin yetiştirdiğiniz alıç,
makta yetersiz kalmaktadırlar. Bizlerden daha armut, portakal ve elma ağaçlarıyla, bütün
köklü ilişkileri olan kültürlerde yaşayan insanlar, öbür meyve ağaçlarıyla mı kıyaslıyorsun?
çoğunlukla ruhun içsel gelişim sürecine yer aça Bunlar kendi yemişlerini olgunlaştırmaya bi
le fırsat bulamadan insanlar üzerlerine saldı
bilmek için, bütün bilinçli amaç düşüncelerinden
rır, onları kırıp dökerler. Dalları kırılır, to
uzaklaşmak gerektiğini bizden çok daha iyi anlar
murcukları yolunur. Kendi armağanları ken
lar. Bir keresinde dışadönük başarılar bakımından dilerine zarar verir. Yaşamlarını bile sonuna
hiçbir şeye ulaşamamış olmaktan yakınan yaşlı kadar sürdüremezler. Bu her yerde böyle
bir hanım tanımıştım. G erçekte ise zor bir k ocay olur. Bunun için ben hep tümüyle faydasız
olmaya çalıştım. Zavallı ölümlü! Bir işe yara
la iyi bir evlilik sürdürebiliyordu ve sonunda ol
mış olsaydım bu büyüklüğe ulaşabilir miy
gun bir kişilik geliştirebilmişti. Bana yaşamda h iç
dim? Ayrıca sen de ben de yaratıklarız. Nasıl
bir şey yapamamış olduğunu söylediğinde bir Çin olur da bir yaratık öbürünü tepeden yargıla
bilgesi olan Chuang Tzu’nun bir masalım anlat yabilir? Faydasız ölümlü adam, ne anlarsın
tım. Hemen anlayıp çok rahatladı. Öykü şuydu: sen faydasız ağaçlardan?”
Dülger uyanınca düşüne ilişkin düşünce
lere daldı ve sonra çırağı yer sunağını neden
Kaya adındaki bir gezgin dülger dolaşır
bu ağacm koruduğunu sorduğunda, “kapa
ken, bir yer sunağı yakınındaki bir tarlada di
çeneni” dedi, “Tek kelime bile duymak iste
kili, dev bir meşe ağacı gördü. Ağaca hayran
miyorum buna dair! O ağaç özellikle orada
olan çırağına “bu tümüyle faydasız bir ağaç”
yetişmiştir; yoksa onu tanımayanlar ona kö
dedi. “Bu ağaçtan bir gemi yapmaya kalksan
tülük ederlerdi. Eğer o yer sunağının ağacı
kısa zamanda çürür; ondan araçlar yapmaya
olmasaydı çoktan kesilebilirdi.”
güçlerine egem en olmanın gerekli olduğu gerçeği sızdır. G erçek olan herkesin farklı, yalnız kendisi
ne işaret edilmektedir. Öğretilere yönelm ek yeri ne özgü biricik bir şey olma zorunluluğudur.
ne belirli bir durum için içsel bütünlüğün şimdi ve Birçokları, Jungiyen yaklaşımı, psişik m alzem e
burada ne yapılmasını istediğini dinlemek gerekir. yi sistematik şekilde sunmamış olmakla eleştirir.
Yönelişimiz yukarıda belirtilen dağ çamı gibi Ne ki eleştirenler bu malzemenin, ancak çok yü
olmalıdır: O gelişirken ne yoluna bir kaya çıkınca zeysel şekilde sistematiğe dökülebilen duygularla,
kızar ne de böyle engelleri nasıl aşabileceği ü ze usa sığmayan, durmadan değişen doğayla besle
rine planlar yapmakla uğraşır. Sadece sağa mı s o nen, başlı başına canlı bir deneyim olduğunu ımut-
la mı büyüyeceğini, dirence karşı zorlayacağını maktadırlar. Çağdaş derin psikoloji burada, ınikro-
yoksa ondan uzaklaşması mı gerektiğini hisset fıziğin önüne çıkan smırlarla karşılaşmış oluyor.
m eye çalışır. Bu nasıl işleyeceğim , ne yön e g id e Yani rasyonel ve sistematik tanımlamalar ancak is
ceğini kimsenin b ilem eyeceği saf bir yaratıcı u ğ tatistik ortalamayla uğraştığımız sürece mümkün
raştır. Bu yöneltiri dürtüler egodan değil, ruhun dür. Am a tek bir ruhsal olguyu tanımlamaya kal
bütünlüğünden, ş e lfte n gelir. Biz de bir ağaç gibi kıştığımız zaman, onun olabildiği kadar çok açıdan,
kendimizi, bu belli belirsiz, gene de tüm üm üze olabildiğince dürüst bir resrruni verm ekten başka
egem en olacak kadar güçlü olan güdüye, derin bir şey yapamayız. Tıpkı fizikçilerin de ışıgııı ne ol
lerden gelen biricik ve yaratıcı gerçekleşm e g ü duğunu tammlayamadıkları, ancak kimi deneylere
düsüne bırakmalıyız. Bu sırada bir başkasını tak dayanarak onun parçacıklardan mı yoksa dalgalar
lit etm ek de işe yaramaz; çünkü herkesin yerine dan mı oluştuğunu söyleyebildikleri gibi psikoloji
getireceği görev, dolduracağı yer kendisirıindir, de aynı zorluklarla karşı karşıyadır; biz de bireyleş
bunu bir başkası bilem ez. Gerçi insanoğlunun s o m e sürecinin, bilinçdışınm aslında ne olduğunu
runlarının çoğ u birbirinin benzeridir ama asla tıp söyleyem ez ancak onun nispeten tipik olan belirti
kısı değildir. Çam ağaçları da birbirlerine çok lerini tarif etm eye çalışabiliriz.
Bilinçdışıyla ilk karşılaşma
İnsanların gençlik dönem i çoğunlukla gerek dün mayan bir şeyi gösterir. Zaten sonunda da yaşa
yaya gerekse kendi iç varlığına, büyük bir duygu mını “ soğuk elleri” ile kendisi sona erdirmiştir.
sal yoğunluk durumu içinde yavaş yavaş uyanışla B öylece daha bu çocu klu k düşünde bütün trajik
karakterizedir. Çoğu çocu klu k düşlerinin hem en kaderi belliydi.
hepsi, çoğunlukla da ilk önem li izlenimler, sem Kimi zaman bunlar yalnızca bir düş olm ayıp
bolik biçim de belli başlı kader örüntülerini h e belirli kader unsurlarının sem olik olarak belirdiği
m en sergilem eye başlarlar. Kimi zaman bunlar, çok etkileyici, unutulmayan gerçek olgulardır.
g erçek olgular sim gesel bir bakışla görüldüklerin Bunlar dışta gerçek ten olmalarına rağmen bir
de, kehanet etkisi bırakan anılardır. Örneğin pa düş gibi görülebilirler. Yalnızca sim gesel anlamla
tolojik korku nöbetleri yüzünden kendi yaşamını rı nedeniyle belleğe yapışık kalmışlardır. Okul ça
yirmi altı yaşında sona erdirmiş olan g en ç bir ka ğının başlamasını, çoğu n d a gittikçe artan bir ego
dın, daha küçük bir çocu k ken düşünde yatağında oluşum u ve dünyaya uyum evresi izler. Bu evre
yattığı sırada, Jack Frost’un -kış mevsiminin haki nin acı verici kimi şok yaşantıları olmaksızın yü
mi olan masal kahramanı kral- odaya girerek tam rümesi çok nadirdir. Çoğu kim sede bu aynı za
m idesi üzerinden karnını avuçladığını görüyordu. m anda artan bir farklı olm a duygusuyla bağlantı
Uyandığında karnını kendisinin avuçladığını fark lıdır. Bu biricik olma duygusu da birçok çocu ğu n
etmişti. Bu çocu ğu n soğuğun, donm uş yaşamın yalnızlığına bağlı olan belli bir kederle birliktedir.
ciniyle karşılaştığında gösterdiği tepkisizlik iyi ol Dünyada yolunda olm ayan her şeyin, hem dışarı
Bilinçdışı ister ö n ce yardım cı olarak ister olum yor bunu” dediği küçük günahlarm ayrıdına varır,
suz biçim de gelsin bir süre sonra bilinçli yönelişi, -ç o ğ u kez de bu n eden le u tanır-
bilinçdışı etm enlere yeniden adapte etm e gerek Eğer bir dostunuz sizi bir kusurunuz nedeniyle
sinimi ortaya çıkar. Bu yüzden d e bilinçdışından eleştirdiğinde içinizden bir öfke kabarıyorsa, tam o
gelen ve eleştiri gibi görü nen şeyin kabulü gerek noktada bilincinde olmadığınız gölgenizin bir par
lidir. Düşler aracılığıyla kişiliğin şu ya da bu n e çasının bulunduğundan emin olabilirsiniz. “Daha
denle görm ezden gelinen yanlarıyla bir tanışıklık iyi olmayan” öbürleri sizi gölge kusurlarınızdan d o
sağlanmaktadır. Bu, Jung’un “gölgenin algılanışı” layı eleştirdiklerinde öfke duymanız elbette doğal
adım verdiği durumdur. (G ölge deyimini, kişiliğin dır. Ama eğer kendi düşleriniz, yani kendi varlığı
bu bilinçdışı kısmı düşlerde sık sık kişileşmiş bir nız içindeki bir iç yargıç, sizi eleştirirse ne söyleye
biçim de ortaya çıktığı için kullanmıştır.) bilirsiniz? Bu an, egonuzun yakalandığı andır, so
Gölge, bilinçdışı kişiliğin bir bütünü değildir; nuç da elbette şaşkın bir sessizlik olacaktır. Bunun
egonun bilinmeyen ya da az bilinen özelliklerini, tü ardından acılı ve uzun bir kendini eğitme çalışma
müyle kişisel alana ait olan taraflarım temsil eder, sı başlar; bu çalışmanın Herkül’ün işlerinin psiko
bunlar rahatlıkla bilinçli de olabilir. Bazı bakımlar lojik bir eşdeğeri olduğunu söyleyebiliriz. Anımsa
dan gölge, bireyin kişisel yaşamı dışındaki bir kay yacağınız gibi Herkül’ün ilk işi, Augias’ın yüzlerce
naktan gelen kolektif etmenleri de içerebilir. sığırın onlarca yü dışkılarım bırakmış oldukları ağı
Bir birey kendi gölgesini görebilm ek için giri lım bir gün içinde temizlemekti; bu sıradan bir
şim de bulunduğunda, kendisinde bulunduğunu ölümlünün yalnızca düşünm ekle bile ölüm cül bir
inkar ettiği, ama başkalarında bol bol gördüğü yılgınlığa düşeceği bir görevdi.
özelliklerin, bencillik, zihinsel tem belük ve dağı Ama gölge yalnızca yapılmayanlardan, eksik
nıklığın, gerçekdışı hayallerin, utanç ve kötü ni kalanlardan ibaret değildir. Aynı sıklıkla çok hızlı
yetlerin, dikkatsizlik ve korkaklığın, para hırsının yapılmış olanlarda da görülür. Düşünm e fırsatı bi
ve ihtiraslarm, kısaca kendi kendine “hiç önem i le bulamadan kötü sözcük ağızdan çıkıverir, entri
yok; bunu kimse fark etm ez, ayrıca herkes yapı ka, yanlış karar gerçekleşm iş olur! Dahası gölge,
ğı sırada kişinin ayakları kendinin ve başkalarının gülerek, ilkokuldan beri eski arkadaşlar oldu
ğumuzu söyleyerek yaklaşıyor. Ben de onu
gölgelerine takılıp sendeler. Buna karşılık karşı
tamyorum. O bana kendi yaşamım anlatırken
cinsten olanlarla birlikteyken gölge gene de görün
onunla birlikte çıkışa doğru ilerliyorum, son
se de artık belli bir çekingenlik de duyulmaktadır. ra da çıkıp sokakta dolaşmaya başlıyoruz.
Mitlerde ve düşlerde gölge bu yüzden aynı cinsten Kocaman dairesel bir yol boyunca yürü
bir figür olarak ortaya çıkar. Buna örnek olarak yoruz. Ortalık garip bir şekilde aydınlık. Bir
yeşil alana vardığımız sırada önümüzden üç
aşağıdaki düş verilebilir. Bu düş kırk sekiz yaşında,
at dört nala geçiyor. Çok güzel, güçlü hay
yalnız başına ve kendi için yaşamaya gayret eden,
vanlar ve çok da bakımlı görünüyorlar. Ama
çok çalışan, çok mazbut, haz ve içtenliği gerçek binicileri yok. (Acaba bir askeri birlikten mi
doğasının elverdiğinden çok daha fazla bastırmaya kaçmışlar?)
çalışan bir erkek tarafından görülmüştür.
Bodrumdaki bir sürü bilinmeyen geçit ile kilit
siz odalar eski Mısırlıların, bilinçaltının ve onun sı
Kentte çok büyük bir evim varmış, orada
oturuyormuşum. Ev o kadar büyük ki her ta nırsız olanaklarının simgesi olan yeraltı tasarımla
rafını bilmiyorum bile. Bu yüzden evin içinde rını anımsatıyor. Aynı zamanda insanın gölge ala
dolaşıyorum. Özellikle bodrumda hiç bilme nında, gizlice sokulan yabancı etkilere ne denli
diğim odalar ve yabancı bodrumlara (ya da
açık olduğunu da gösteriyor. Arka avluda, yani dü
sokağa) açılan geçitler keşfediyorum. Bu g e
şü görenin ruhunun henüz bilmediği bir alanında
çitlerin kiminin kilitli olmadığım, kimindeyse
eski bir okul arkadaşı, yani düşü görenin kendisi Bu, kişi kendi “öte yanı” ile karşılaştığında sık
nin, çocukken tanıdığı ama sonra unutmuş olduğu sık ortaya çıkan bir sorundur. G ölgede genellikle
bir yanı ortaya çıkıyor. Çoğunlukla kişinin çocu k bilmem gereksindiği birçok d eğer bulunmaktadır
ken sahip olduğu (yaşam sevinci, birden öfkelen ama bunlar, kişinin kendi yaşamına uyarlaması
m e ya da saflık gibi) özellikler birden yitip gider, nın zor olduğu bir biçim dedir. Bu düşteki geçitler
nereye gittikleri de bilinmez. Burada da düşü g ö ve büyük ev de düşü görenin henüz kendi ruhsal
renin böyle bir özelliği arka avludan geri dönm ek boyutlarını tanımadığını, bu boyutları tam d ol
durmayı henüz becerem ediğini gösterir.
te, yeniden dostluk kurmak istemektedir. Bu figür
Bu düşteki gölge, içed ön ü k biri (dış dünyadan
olasılıkla düşü görenin dışladığı yaşamdan zevk al
geri çekilm eye fazlaca eğilimli bir kim se) için ti
ma yetisini, dışadönük gölge yanını temsil etm ek
piktir. Söz konusu dış nesnelere, dış yaşama da
tedir. Onun böyle zararsız bir figürden neden kor
ha fazla yönelik olan, dışadönük bir kişiyse, gölge
ku duyduğu, onunla karşılaşmadan ön ce neden
tüm den farklı görünecektir.
huzursuz olduğu da hem en anlaşılır: Onunla so
Örneğin düşleri yaratıcı bir özel yaşamda ısrar
kaklarda dolaşmaya başladığında atlar başıboş ka
ettiği halde canlılığı n edeniyle durmadan dış uğ
lır. Düşü gören onların askeri hizmetten, yani ken
raşılara, m eslekte başarılı olm a çabasına sapan
disinin o ana kadarki yaşamını karakterize eden bi
gen ç bir adam şöyle bir düş görm üştü:
linçli disiplinden kaçtıklarını düşünür. Atların bini
Bir adam bir divana uzanmış, örtüyü üzerine
cilerinin olmayışı dürtülerin bilinçli denetim den çekmiştir. Bu bir Fransız, her türlü suça hazır bir
kurtulabildiklerini belirtmektedir. Bu eski arka serseridir. Ben yanım da bir memurla birlikte
daşta ve atlarda, düşü gören de şimdiye dek eksik m erdivenden inm ekteyim , aleyhime bir kom plo
olan ve aslında çok gereksinim duyduğu bütün hazırlandığının da farkındayım. Fransız beni, te-
olumlu enerji yeniden ortaya çıkmaktadır. sadüfenm iş gibi, öldürecekm iş. G erçekten de ar
Italyan ressam C hirico'dan "Korku
dolu ge zi" (solda]. Boş geçitler,
çoğunlukla labirentle simgelenen,
bilinçdışıyla ilk karşılaşmayı
anlatıyor. İO 1 4 0 0 dolaylarından
bir papirüsten M ısır yeraltının
kapıları (sağda). Labirent çizim leri
(altta), soldan sağa: Fin taş bahçesi
(Tunç çağı), Ingiliz bahçe tarhı
labirenti (1 9. yy) ve Chartres
katedrali döşemesinde bir labirent.
dımızdan çıkışa doğru yaklaşıyor. Ama ben uya ona yazık olmuş olmaz. Serseri de sonunda h oş
nık bekliyorum. Birden iri yarı, daha gösterişli, nut. Aslında o, yalnızca düş görenin yanlış bilinç
varlıklı, nüfuzlu bir adam yambaşımda, sağdaki durumuyla uyuşmadığı için negatif ve tehlikeli
duvara doğru sendeleyip yere düşüyor, hastalan davranan bir pozitif gölge figürüdür.
mış. Bu fırsattan faydalanarak m em urun kalbine Bu düş gölgenin çok çeşitli özelliklerden, ö r
bir bıçak saplayıp onu öldürüyorum . O zaman nekse bilinçli olmayan gurur (kansız başarılı) ya
“yalnızca biraz ıslaklık hissedilir” gibi bir şey d u da içedönüklük (Fransız) gibi özelliklerden oluşa
yuluyor; bu daha çok bir yorum gibi. Artık özgü bildiğini gösterm ektedir. Düşü görenin bu özgün
rüm. Fransız da artık bir şey yapm ıyor; çünkü ona düşte Fransızları çağrıştırışı özellikle aşk işlerin
bu işi veren ortadan kalkmış. (Galiba memurla iri den iyi anlamalarındandı. Bu bakımdan düşteki
adam aynı kişi; biri öbürünün yerine geçiy or.) iki figür çok iyi tanınan iki dürtüyü, iktidar gü dü
Serseri, düşü görenin “öbür yanını” , içindeki sü ve cinselliği temsil etm ektedir. İktidar güdüsü
içedönü k olanı, “kaybed ecek bir şeyi olm ayan”ı burada ikili olarak, resmi makam ile başarılı kişi
temsil ediyor. Divanın üzerinde, örtülü olarak ya olarak ortaya çıkıyor. Resmi makam, yani m em ur
tışı pasiflik, yalnızlık, içedönüklük aradığını g ö s varlığıyla, daha ço k kolektif uyumu temsil ed er
teriyor. M em ur ve gizlice onunla eş olan “başarılı ken başarılı kişi daha çok gururu gösterm ektedir;
adam ” , sözü edilmiş olan dış uğraşları, dış “zoru n ama elbette ikisi de gü ç güdüsüne hizm et eder.
lulukları” sim gelem ektedir. Başarılı olanın yere Düşü gören bu tehlikeli içsel özellikleri giderir gi
yıkılışı, düşü görenin, dışa karşı çok hareketli derm ez Fransız’ın tehlikesi ortadan kalkar, yani
olan yaşamına rağm en sık sık hasta olduğu g e r çe cinsel güdünün tehlikeli yönü de giderilmiş olur.
ğini anlatıyor. Bu başarılı olanın damarlarında Gölge sorununun siyasal çatışm alarda büyük
kan değil, yalnız bir miktar su olduğu anlaşılıyor. bir rol oynayacağı apaçıktır. Bu düşü gören adam
Bu da dış başarılarda artık gerçek bir yaşam b u kendi gölge sorununa ilişkin içgörü den yoksun
lunmadığım gösteriyor. Bu yüzden bıçaklanırsa olsaydı serseri Fransız’ı kolaylıkla dış yaşamın
“tehlikeli kom ünistleri” ile ya da resm i görevli ve
varlıklı adamı “her şeyi elinde tutan kötü kapita
listler” ile de pekala özdeşleştirebilirdi. O zaman
kusurları kendisinde aramaya gereksinim i de kal
mazdı. Kişi kendi bilinçdışı eğilimlerini “başkasın
da” gördüğünü düşünüyorsa buna “projeksiyon ”
adı verilir. Bütün ülkelerin siyasal kızıştırma p ro
pagandaları gibi, küçük gruplarla bireylerin arka
m erdiven dedikoduları da öbür insanlara objek tif
bir bakışı karartan, g erçek insancıl ilişkileri en
gelleyen böyle projeksiyonlarla doludur.
Kendi gölgem izi dışa yansıtmanın bir başka
dezavantajı daha vardır. E ğer kendi gölgem izi, di
yelim ki kom ünist ya da kapitalistlerle özdeşleşti-
riyorsak, kendi kişiliğimizin bir parçası karşı ta
rafta kalmaktadır. Son u çta istencim izle olmasa
da sürekli olarak, bu karşı yanı destekleyen şey
ler yaparız, b öylece istem eden düşmanımıza yar
dım etmiş oluruz. Tersine eğer bu yansıtmanın
farkına varır, korku ya da düşmanlık olmaksızın
konuyu tartışabilirsek, diğerleriyle duyarlı şekil
d e ilişki kurabilirsek, o zaman karşılıklı birbirini
anlama, en azından anlaşma şansı doğar.
Gölgenin dost mu düşm an mı olacağı kendim i
ze bağlıdır. Bilinmeyen bodrum ve Fransız düşle
rinin gösterdiği gibi gölge h er zaman bir iç d üş
man değil, tıpkı birlikte yaşanılan diğer bütün in
sanlar gibi, durumun gereğine göre bazen boyun
eğerek, bazen direnerek, kimi zaman da severek
birlikte yaşamak zorunda olduğum uz bir varlıktır.
Gölge ancak görm ezden gelinir ya da yanlış anla
"Beş yıldan uzun bir süredir bu adam
şılırsa düşmanlaşır. Avrupa'nın her yanında, yakacak bir şey
Sık olm asa da kimi zaman bir kimse kendi d o bulmak için deliler g ib i koşup duruyor. |
ğasının en kötü yanını bilinçli olarak yaşamak, da
ha iyi olan egosunu bastırmak zorunda kalır. O
zaman düşlerde gölge pozitif figür olarak görü
nür. Bu suçluların düşlerinde gözlem lenebilir.
Onlar alışılmadık d ereced e sık olarak insanlığın
hayır sahiplerinin, ışığın, hatta kutsal ülkelerin fi
gürlerini düşlerler. Bu durum a sıradan insanların
kimi özelliklerinde de rastlanabilir. Onlar da her-
hangi bir pozitif özelliği, kendilerine ilişkin kendi mez. Maalesef bilinçdışı ay ışığı altındaki bir arazi
im gelerine uymadığı ya da bu özellik öbür eğilim gibidir; bütün görüntüler silinmiş, iç içe geçmiştir.
leriyle zor uyuşacağı için bastırırlar. İnsan kalıtsal Bir şeyin nerede başladığı da nerede sona erdiği de
faktörlerin inanılmaz bir karışımı olarak dünyaya bilinemez. Buna bilinçdışı içeriğin kirliliği de denir.
gelir. Bunların içinde birbirleriyle uyuşması çok Jung bilinçdışı kişiliğin belli bir yönünü gölge
zor olan karşıt özellikler de sık olarak bir arada olarak adlandırırken bu g ö re ce açık belirgin olan
dır. Kendi doğal duygularını çok güçlü yaşayan bir kısımdır. Çoğunlukla bu, egonun kendisinde
bir kişiye gölge soğuk, negatif bir entelektüel ola bilm ediği her şeydir. Hatta tam da bu yüzden çok
rak görünebilir, geride bırakılmış olan zehirli yar değerli olan unsurlar da bununla karışıktır. Örne
gıları, olum suz düşünceleri kişileştirir. B öylece ğin yukarıda anlatılan düşteki Fransız'ın hiçbir işe
hangi biçim i alırsa alsın gölgenin işlevi egonun yaramadığım ya da değerli bir içedönüklük parça
karşıt yanını temsil etm ek ve kişinin çoğu başka sı olmadığını kim söyleyebilir? Gene anlatılan düş
kişilerde en beğenm ediği özellikleri taşımaktır. teki azgın atlar; bunlar serbest bırakılmalı mı bıra
E ğer gölge, dürüstçe, içgörüyü de kullanarak kılmamalı mıdır? E ğer düş bunu açıkça söylem i
bilinçli kişiliğe entegre edilebilirse iş g öre ce daha yorsa ego bilinci bu kararı verm ek zorundadır.
kolay olur. Ne yazık ki bu çaba her zaman işe ya Gölge değerli yaşam unsurlarını içerm ekteyse
ramaz; çünkü gölgeyle dürtü öylesine büyük bir bunlarla m ücadele edilm em esi, tersine yaşamın
ihtirasla bağlantılıdır ki akıl bununla başa çıkam a içine uyarlanmaları gerekir. Bunun için belki ego
yacaktır. Dışarıdan gelen acı bir deneyim kimi za gururundan bir parça feda etmeli, kendisine ka
man yardım cı olabilir. Yani gölge dürtüleri, gü dü ranlık görünse de öyle olmayan bir şeyleri yaşa
leri durdurabilm ek için bazen insanm başma bir malıdır. Bu da dürtülerin aşılması kadar gözü pek
tuğlanın düşm esi gereklidir. Bazen de kahraman bir fedakârlığı gerektirebilir. Gölgeyle karşılaş
ca bir karar bunları durdurabilir; böylesi insanüs maktan doğan ahlaki sorunlar Kuran’ın 18. sure
tü bir çaba ancak “s e lf ’ içindeki Ulu Adam, kişi sinde çok güzel anlatılmıştır: Bu öyküde Musa çö l
nin onu taşımasına yardım ederse mümkündür. de Hızır (Yeşil kişi ya da “tanrının baş m eleği”) ile
Ancak gölgenin dayanılmaz bir dürtünün olağa karşüaşır, birlikte yolculuk etm eye başlarlar. Hızır
nüstü gücüne sahip olduğu gerçeği, onun her za Musa’yı, yaptıklarını hiç şaşırmadan izlemesi için
man kahramanlıkla bastırılması gerektiği anlamına uyarır. Eğer bunu yapam ayacaksa Hızır’dan ayrıl
gelmez. Kimi zaman gölge, şelfin gereksinimi de malıdır. G erçekten de Hızır yoksul balıkçıların ka
aynı yönü gösterdiği içüı güçlüdür, kişi içindeki ba yıklarını batırır, Musa'nın gözü önünde güzel bir
sıncın şelften mi gölgeden mi olduğunu ayırt ede- çocu ğu öldürür, bir kafir kentinin yıkılmak üzere
B öyle zor zihin sorulan yalnızca gölgenin görün yanlarım gösterm ek için kadın giysileri giyer ya da
m esiyle oluşmaz. Çoğu zaman bir başka “içsel fi takıları arasmdan görünen m em eler takarlar.
gür” de ortaya çıkar. Düşü gören eğer erkekse bi- Bildirilmiş bir rapor, yaşlı bir şaman tarafın
linçdışım n dişil bir kişiliğini de keşfedecektir; bir dan dine kabul edilen, bunun için de karda açıl
kadın içinse bu bir eril figür olur. Çoğunlukla bu mış çukura göm ülen gen ç bir adamı anlatmakta
figürler gölgenin ardında durup yeni, farklı s o dır. Adam bu sırada düşsel bir durum a girip sa
runlar çıkarırlar. Jung, bunların eril ve dişil b i yıklamaya başlar. Bu kom a içinde birden ışıklar
çim lerine “animus” ve “anima” adım verir. Anima saçan bir kadın görür. Bu kadın kendisine bilm e
erkeğin ruhundaki, belli belirsiz duygular, huylar, si gerekenleri öğretir. Daha sonra da bu zor uğra
sezgiler, akıldışı olana karşı duyarlık, kişisel sevgi şını uygulamakta karşılaşacağı sorunlarda, ö te d e
yetisi, doğa sevgisi, en önem li olarak da bilinçdı- ki güçlerle bağlantı kurmasını sağlayarak yardım
şmı algılama yetisi gibi bütün dişil psikolojik eği cı olmak için, koruyucu bir ruh gibi yanında olur.
limlerin kişileşmesidir. Eskiden birçok halklarda Böyle bir yaşantı erkeğin bilinçdışım n kişileşmesi
tanrısal buyrukları alabilmek, tanrılarla bağlantı olan “anima”yı gösterm ektedir.
kurmak için kadın rahiplerin kullanılmış olması Erkekte animarun görünüşü ön ce annesinin ka
(Yunan Sybil’leri gibi) bir rastlantı değildir. rakteri tarafından biçimlenir. Eğer onu olumsuz
Animarun erkeğin ruhundaki bir iç figür olarak olarak algılamışsa anima çoğunlukla depresif tabi
nasıl algılandığına iyi bir örnek Eskimolar, diğer at, sinirlilik, sonsuz hoşnutsuzluk ve alınganlık
kutup kabilelerindeki büyücüler ve şamanlarda özelliklerim taşır. Am a eğer erkek bunu aşabilirse
bulunabilir. Hatta bunların bazıları “hayaletler ül bunlar onun erkeksiliğini güçlendirici olarak da et
kesi” ile bağlantı kurmalarını sağlayan içsel dişil kiler. Böyle bir erkeğin ruhunda olumsuz anne ani-
zaman anima bir ölüm m eleği olur. Anima, C octea- mak için suya atlayınca kadın kahkahalar atıp
u ’nun Orphée filminde bu rolle görünmektedir. bir baykuşa dönüşür, uçup gider. Avcı ise ge
Fransızlar bu tür anima figürüne “fem m e fata riye, giysilerine doğru yüzmeye çalışırken
le” adını da verirler. (B u karanlık animanın daha buzlu sularda donarak boğulur.
ne getirem ezlerse öleceklerdir. Bu tür anima er laklarını seyretm eleri olsun, ister onlara sinem a
keği zeka oyunlarına sokar. Bu tür anima bütün larda, dergilerde, striptiz gösterilerinde ya da yal
yalancı entelektüel söyleşilerde gözlem lenebilir, nızca gündüz düşlerinde asılsın, erotik fanteziler
bunlar erkeğin gerçek lere dokunmasını engeller. olarak ortaya çıkar. Animanın bu ilkel estetik ve
0 zaman erkek yaşam üzerinde o kadar düşünür saf doğal olan yanı özellikle bir erkek, E ros ala
ki her türlü içtenlik ve gerçek duygular yitip git nında daha bebek kalmışsa saplantılı olur.
tiği için kendisi bir türlü yaşayamaz. Bu tür bir Animanın bütün bu yönleri gölge ile aynı eği
anima, O edipus’a bilm ece soran Yunan Sfenks’i limi taşır, bir kim seye, gerçek bir kadının özellik
ile gösterilmiştir. Görünüşe göre doğru yanıtladı lerini almış gibi görünm esine yol açacak şekilde
ğında Sfenks intihar taklidi yapar. Böylelikle Oe- yansıyabilir. Bir erkeğin birdenbire “aklı başından
dipus bunu aştığını sanır ve aslında kaçınması g e giderek ” aşık olmasına, bu kadını kendi içinden
reken anne-anima karmaşasına doğru koşar. Bu oldum olası tanıyıp bekliyorm uşçasm a “ilk bakış
eski Yunan söylencesi bugün bile önüm üzde bir ta tutulmasına” yol açan da bu yansıtma sü reci
uyarı işareti olarak durmaktadır; çünkü bugünün dir. Erkek o zaman öylesine tutulur ki bu dıştan
Avrupa aklı o zamanki Yunan’da gelişm eye başla bakan için çılgınlık olarak görünür. Özellikle de
mıştı. S öylen ce bize aynı zamanda, bilinçdışı ruh belli belirsiz bir perisel yapıdaki kadınlar bu tür
ve E ros’un sorunlarını kendi başımıza çö z e b ile ce anima yansımalarını çekerler; çünkü erkek onla
ğimizi sandığımızda uğursuz bir düş içine yuvar ra akla gelebilen bütün değerleri yansıtabilir.
lanacağımızı da gösterm ektedir. Anim adan kaynaklanan b öyle ani tutkular pek
Çok sık olarak da anima ister birçok erkeğin çok aileyi sarsar, bütün karmaşalarıyla o ço k bili
sanki zorunluym uş gibi hanımların güzel yuvar nen “ü çg e n ”e neden olurlar. A ncak anima bir iç-
Bir erkeğin enlelleklüalizmi vurgulayışı
olumsuz bir A nim a'ya bağlı olabilir. Bu
masal ve millerde, erkeğe ya çözmek ya da
ölmek zorunda olduğu bilmeceler soran dişil
figürlerle canlandırılır. 19. yy dan bir Fransız
resmi Sphinx'in bilmecesini yanıtlayan
O edipus (üstte).
aynı ayan, uyumu bulmasını ve böylece içsel derin olarak tanımlanır. Eski Ingiliz gemisi "Cutty
Sark"ın mahmuzundaki dişi kalyon figürü
liklerine giden yollan keşfedebilmesini sağlaması
(üstte]. G em inin süvarisi simgesel olarak
dır. Sanki bir içsel alıcı, yukandaki anlamsızlıklan
onun kocasıdır. O yüzden gemi batınca
değil, o “koca adam”ın sesini alabilecek şekilde bel onun d a birlikte gitmesi gerekir.
dayanmak zorunda olduğu için kendine acımaktay gelebilir. Gem iler g ib i o d a çoğunlukla dişi
olarak adlandırılır ve sahipleri onu d a istekli
dı. Böyle bir örgütün koruyucu kucağına sığınmış
bir sevgili g ib i okşayıp severler (altta).
olanlara imreniyordu. (Protestan olarak doğmuştu
ama artık dini bir bağı yoktu.) Düş şöyleydi:
dan çıkarıyor. Kendini güvensiz hissel,mene yol rengidir. Am a bu aşam ada Eros da
spirilüalizedir. Dördüncü aşam aya iki
açıyorlar, anlamsız konuşmalarıyla seni içsel ayi
tirnek (altta): Ö reklerde aklın tanrıçası
ninden alıkoyuyorlar. Eğer rahibeyi (yani içe d ö
Athena (solda) ve M o n a Lisa.
nük aııimayı) izlersen o seni hem yardımcın lıenı
de rahibin olarak yönlendirir. Onda 1(5 (4 çarpı 4)
antik resim içeren garip bir dua kitabı vardır. Senin
kendi ayinin senin dindar animanm göstereceği
ruhsal resimlerden ibarettir.” Başka türlü söyler
sek, eğer düşü gören anne kompleksinden kaynak
lanan iç güvensizliğini yenebilirse yaşamdaki göre
vinin doğasının dini bir hizm et niteliği olduğunu
anlayacaktır. Eğer ruhundaki imgelerin sembolik
anlamı üzerinde derin düşünürse bunlar kendisini
onları gerçekleştirm eye ulaştıracaktır.
Bu düşte anima, eg o ile self arasında aracı ola
rak ortaya çıkıyor. “Dört kere d ört” resim sayısı bu
içsel ayinin bütünlüğe hizmet ettiğini gösteriyor.
Jung’ıın gösterdiği gibi ruhun iç çekirdeği (self)
kendini çoğ u zaman dördül yapılarla gösterir.
Dört sayısı arama ile de bağlantılıdır çünkü kendi animasmdan gelen duygularım, huylarını,
Jung’un bildirdiğine göre onun gerçekleşm esi için bilinçdışı fantezilerini ciddiye alır, bir biçim de
dört aşama gereklidir. İlk aşama m itolojide en b e saptamaya, örneğin yazıda, resim de, heykelde or
lirgin olarak, saf biyolojik nitelikte olan Havva’da taya koymaya, müzik ya da dansla bağdaştırmaya
simgeleşmiştir. İkinci aşama örneğin Faust’un He- kalkarsa ortaya çıkar. Sonra onun üzerinde sabır
lena’smda belirir. Bu E ros’un estetik, romantik bi la çalışırsa, derinlerden gittikçe daha çok içerik
çimidir, cinsel unsurlarla da karışıktır. Ü çüncü yükselir. Ama bu çalışma zihinsel, ahlaksal olmalı,
aşama ruhsallaştırılmış Eros olarak örneğin Baki yani duyguları katarak yürümeli, fantezi de mutla
re M eryem ’de biçimlenir. D ördüncü aşama sevgi ka “Nasıl olsa fantezi, canım !” gibi gizli yan düşün
yi çoğunlukla Sapienta (bilgelik) olarak kişileşti- celer olmaksızın gerçek olarak alınmalıdır. Bilinç
ren biçim de ortaya çıkar, çünkü bilgelik en kutsal, dışı üzerinde böyle bir hevesle yeterince uzun ça
en saf olanı da aşabilir. Bu son aşama için bir baş lışılırsa bireyleşm e süreci yavaş yavaş kişinin ken
ka imge Süleyman’ın N eşideler N eşidesi’ndeki Şu- di gerçekliği haline gelir, bütün yönlerini açar.
lam kızıdır; bu m odern insanın çok seyrek ulaşa Animanm içe doğru rehberlik rolü sayısız ya
bildiği bir aşamayı simgelemektedir. Buna en çok zın yapıtında anlatılmıştır; F ra n cesco C olon -
yaklaşabilen Mona Lisa olabilir. na’nm H ypnerotom achia’smda, Rider Haggard’m
Burada dörtlük kavramının belirli tipte sim ge She yapıtında ya da Sonsuz Dişi’sinde, G oet-
sel m ateryalde sık görüldüğüne işaret edeyim . h e ’nin Faust’unda. Bir ortaçağ m etninde böyle
Bunun ana esasları daha sonra tartışılacaktır. bir figür kendisini şöyle anlatıyor: “Ben tarlada
Peki animanm içe giden yoldaki rehberlik rolü çiçek, vadilerde zambağım; güzel aşkın, korku
pratikte ne dem ektir? Olumlu işlevi, bir erkek nun, bilginin, kutsal inancın anası benim. Ben çok
Kadındaki bilinçdışının karşı cinsten biçimlenişi annesi gibi biçim lendirm esine benzer olarak kızı
olan animus da olumlu ve olum suz yanlar taşır. nın animusunu da baba biçim lendirir. Kızının ru
Ama animus kadınlarda sıklıkla erotik fanteziler ya huna bu tartışılamaz olan görüşlerin rengini v e
da yönelişler olarak değil daha çok “kutsal” inanç ren babaciır; ne ki bu arada kızın gerçekliği eksik
lar olarak ortaya çıkar. Bu kendini yüksek sesle, kalır. Animusun kimi zaman ölüm m eleği olarak
enerjik olarak dışavurduğunda kadının eril yam tem sil edilmesi bundandır. Örneğin bir çingene
kolaylıkla tanınabilir. Am a dıştan son derece dişil masalı yalnız yaşayan bir kadınının tanımadığı
etki bırakan kadında da sessiz ama son derece güzel bir gezgini yanm a alıp onunla yaşamaya
sert, katı bir güç olarak görülebilir. Onda birden başladığını anlatır. Oysa bunun ölüm ün kralı ol
soğuk, tartışılmaz, bencil bir şeylerle karşılaşılır. duğunu anlatan korkulu bir düş görm üştür. Bir
Kadındaki animusun durmadan yinelediği, en süre onunla birlikte olduktan sonra ona kim oldu
sevdiği tem a “tek istediğim sevgi ama o beni sev ğunu açıklaması için baskı yapm aya başlar. Ya
m iyor” ya da “bu koşullarda yalnız iki olasılık bancı açıklarsa kadının öleceğin i söyleyerek ön ce
var”dır. Bunlardan ikisi de sevimsizdir. (Olum suz buna karşı koyar. Kadın yine de ısrar eder. S o
animus hiçbir zaman istisna kabul etm ez.) Ani- nunda kendisinin bizzat ölüm olduğunu söyler ve
m usa kolay itiraz edilm ez; nasıl olsa haklıdır ama kadın korkusundan ölür.
o durum a tam uygun değildir. G erekçeleri g örü Mitolojik bakış açısından görülürse güzel ya
nüşte çok mantıklıdır ama n eden se hep gerekli bancı olasılıkla pagan bir baba-tanrı imgesidir,
olan noktanın dışında kalır. Erkeğin animasmı ölülerin yöneticisidir -P e rs e p h o n e ’yi kaçıran Ha-
J r İV » W İn » « » « U .U k r.
rr» ImmI f f y'M iotf Wwp>t.
Tıpkı anima gibi anirnusta da yalnızca olum suz ikili oluşu, bu saldırganlarda çift etki olasılığı b u
özellikler, gaddarlık, saldırganlık, boş konuşma ya lunduğunu, bunun da öyle eziyetli düşü n celer
da sessiz, takıntılı kötü düşünceler yoktur. Bunun den ço k farklı bir şey olabileceğini gösteriyor.
aynı şekilde kesin olumlu, değerli bir tarafı da var Düşü görenin onlardan kaçan kız kardeşi yakala
dır. O da yaratıcı etkinliğiyle ş e lfle köprüler kura nır, işkence görür. G erçek yaşam da bu kız kardeş
bilmesidir. 45 yaşındaki bir kadının aşağıdaki dü kanserden oldukça erken yaşta ölmüştür. Sanat
şü bu noktayı gösterm eye yardım cı olabilir: yeten eği olduğu halde bunu hem en hiç kullanma
mıştır. Daha sonra düşte saldırganların kılık d e
Gri, kapüşonlu giysili iki kişi balkondan ğiştirmiş sanatçılar olduğu ortaya çıkar. E ğer dü
odaya tırmanıyorlar. Niyetleri bana ve kız şü gören onların (aslında kendisinin) yeteneğini
kardeşime kötülük etmek. Kız kardeşim ya anlarsa kötü girişimlerini sürdürm eyeceklerdir.
tağın altına saklanıyor anıa onu bir sopayla Bu da düşün anlamını gösteriyor: Korku n öb etle
oradan çıkarıp işkence ediyorlar. Ondan son rinin ardında bir yandan gerçek bir ölüm tehlike
ra sıra bana geliyor. İkiliden daha yetkili ola
si, ama öte yandan da yaratıcı bir olanak bulun
nı beni duvara dayıyor. Ama İkincisi o sırada
maktadır. Düşü görenin resirne üstün bir yeten e
birden duvara bir resini çiziyor. Ben bunu gö
ği vardı ama bu uğraşının anlamlı olacağından
rünce (dostça davranmak için) “ne güzel re
h ep kuşku duyuyordu. Düş ona bu yeteneği yaşa
sim!” diyorum. O zaman bana eziyet etmekte
ması gerektiğini cid di bir dille anlatmaktadır. O
olanın başı bir sanatçıya benziyor, kıvançla
zaman tahrip edici aniınusu yaratıcı bir gü ce d ö
“evet, gerçekten” diyor ve öbürünün yapıtını
dostça temizlemeye başlıyor. nüşecekti.
Yukarıdaki düşte olduğu gibi animus sık sık
bir grup erkek şeklinde, kişisel olmaktan çok ko
Bu iki figürün sadist yön ü düşü gören için çok
lektif bir şey gibi görülür. Bu kolektif zihinlilikten
tanıdıktı; çünkü gerçek yaşamda da sevdiği kişi
dolayı kadınlar çok yaygın olarak (içlerindeki ani-
lerin tehlikede olduğu, hatta belki de ölm üş o l
rmısu dile getirdiklerinde) fiilleri “ insan....... ya
dukları duygusuna kapıldığı korku nöbetleri g e
par” , “ ...yapılır” , “ ... giyilm ez” , “ ... olm az” biçim le
çirm ekteydi. Am a bu düşteki animus figürünün
riyle kullanırlar. Anlatım larında da “h erkes” , “dai
m a” , “h ep ” gibi genellem eler sıktır.
Animus'un dörl aşamasının canlanışları: Bir erkeğin portresine sevgiyle bakan bir
Birincisi tümüyle bedensel erkek; hayali cangıl genç kız (Hint minyatürü) (sağ üstte). Bir resim
kahramanı Tarzan (En üstte oynayan Johnny ya d a film yıld ızına aşık olan kadın a p açık
W eismüller], İkincisi romantik erkek; İngiliz kendi Animus'unu erkeğe yansıtmaktadır. Film
şair Shelley, 19. yy (orta solda). Ya da y ıld ızı Rudolph Valentino (1 9 2 2 yılında bir
"Eylem ad am ı" Ernest H em ingw ay; savaş filmde) binlerce kadının Animus
kahramanı, yazar, avcı vb. Üçüncüsü "Söz projeksiyonunun sağlığında da ölümünden
sahibi" -Büyük siyasal hatip Lloyd G eo rge sonra d a ağ ırlık noktası olmuştu (sağda).
Dördüncüsü ruh gerçeğine bilge önder- Dünyanın her tarafından kadınların
G andhi. Valentino'nun cenazesine gö nderdiği
çiçeklerin bir bölümü (en sağda).
Kadının ruhundaki içsel erkek dışa yansıtılır
sa, aile yaşamında, tıpkı anima gibi, zorluklara
n eden olabilir. Durum u daha ağırlaştıran da her
iki cinsteki animus ve animanın birbirlerini karşı
lıklı olarak uyarmalarıdır. B öylece, aşk çatışm ası
nın stereotipisinin d e gösterdiği gibi, her çatışm a
kendiliğinden daha aşağı duygusal bir düzeye
iner.
Söylediğim iz gibi kadının animusu cesaret, gi
rişim ruhu, gerçekçilik, en üst biçim inde ruh d e
rinliği ve içselleştirm e sağlayabilir ama ancak
kendi “kutsal” inancını sorgulayabilecek ve düş
lerinin yol gösteren işaretlerini, kendi inançlarına
karşı da olsa alabilecek nesnelliğe ulaşabilmişse.
O zaman self, içsel tanrısal bir yaşantı verebilir ve
kadının yaşamına bir anlam katar.
Self: Bütünlüğün simgeleri
İnsan kendi animası ya da animusuyla içinden, bi Aşk acıları içinde yalnız başına yaşayan
linçsiz bir şekilde onunla özdeşleşem ey ecek d en bir kız, bakır bir kayıkla gelen bir büyücü ta
li uzun boğuşursa, bilinçdışı ego karşısında başka, rafından göğe kaçırılır. Bu büyücü aslında in
yeni bir sem bolik biçim alır. Ruhun çekirdeğinin, sanlara avda başarılı olmaları için yardım
yani ş e lfin biçim inde görünür. Kadınların düşle eden ay ruhudur. Ay ruhu bir keresinde gi
dince kız evnini yanındaki küçük bir eve mi
rinde self kişileştiğinde üstün bir dişil varlık, ör
safirliğe gider. Orada ufacık bir kadın bulur.
neğin rahibe, büyücü, toprak ana, doğa ya da aşk
Bu kadın sakallı foklarm bağırsaklarmdan bir
tanrıçası olarak görünürken erkekte takdis edici
elbise giymektedir. Bir de küçük kızı olan bu
(örneğin bir guru), yaşlı bilge, doğanın ruhu, kah
kadın, ay ruhunun aslında kızı öldürmek ni
raman gibi ortaya çıkmaktadır. Buna örnek ola
yetinde olduğunu anlatarak kızı uyarır. O bir
rak burada iki masal verilebilir. Bir Avusturya
tür Mavi Sakal, bir kadın katilidir. Onu kur
masalı şunları anlatır: tarmak için küçük kadın, kızı gökten yeryü
züne ulaştıracak uzun bir ip örer. Bu yeni ay
Bir kral askerlerine lanetli bir kara pren doğduğunda olmalıdır, çünkü o sırada küçük
sesin tabutu başında nöbet tutma buyruğunu kadın ay ruhunu bayıltabilecektir. Kız kendi
verir. Ama prensesin her gece kalktığı ve n ö ni iple aşağı bırakır. Ama kız, küçük kadın
betçiyi öldürdüğü bilinmektedir. Sonunda sı özellikle anlattığı halde aşağıya vardığında
rası gelen bir asker korkusundan ormana ka gözlerini yeterince hızlı açamaz. O zaman bir
çar. Orada yaşlı bir zither' çalgıcısıyla karşıla örüm ceğe dönüşür. Artık hiçbir zaman yeni
şır. (Ama bu çalgıcı aslında bizzat tanrıdır.) den insan olamayacaktır.
Bu yaşlı çalgıcı ona kilisenin belli noktalarına
saklanmasını ve kara prensesin kendisini bul
Birinci masalda tanrının kendisi olan yaşlı zit
maması için de çok sessiz durmasını öğütler.
her çalgıcısı şelfin , erkeğin ruhunda ortaya çıktı
Bu öğütle asker hem kurtulur hem de pren
ğı gibi yaşlı bilge olarak görünüşünün tipik bir ör
sesi büyüden kurtarır. Sonunda da onunla
neğini verm ektedir. Eski m asallarda B ü yücü
evlenir ve kral olur.
Merlin ya da Yunanlılarda tanrı Hermes de aynen
ortaya çıkar. “Bağırsaktan giysileri” ile küçük ka
Aslında bizzat tanrının kendisi olan yaşlı zit
dın da burada b enzer bir şey, bir kadındaki self fi
her çalgıcısı, psikolojik dile çevrilirse ş e lfin sim
gürüdür. Yaşlı çalgıcı kahramanı tahripkâr anima-
gesidir. Askere, yani egoya yok edici anima figü
smdan ve küçük kadın da masal kahramanım, ay
ründen kurtulmakta hatta onu kurtarmakta yar
ruhu kılığında bir E skim o’dan, Mavi Sakal’dan
dım cı olur.
kurtarır. E lbette ardından kızın kendi kabahati
Kadında ise self yukarıda da söylendiği gibi di
yüzünden iş kötü sonuçlam r ama bu başka bir k o
şil bir görüntü taşır. Buna örnek olarak da bir E s
nudur.
kim o masalı verilebilir:
Self figürü düşlerde yalnızca yaşlı bilge ya da
bilge kadın olarak görünm ez; aynı sıklıkta genç hat
Zither: Alp halklarının, özellikle Avusturyalılar’ın, gitara ta çocu k biçiminde de görünebilir. Çünkü self aynı
benzeyen bir halk çalgısı, (çn .)
Psike'nin tümünün iç merkezi olan self,
düşlerde üstün bir insan figürüyle
canlanır. K adınlarda self bilge ve güçlü
bir tanrıça olarak görünür. Örnek; G rek
tanrıçası Demeler (oğlu Triptolemus ve
kızı Kore ile. IO 5 . yy'd a n bir
kabartm ada] (sağda|. Birçok masalın
koruyucu meleği d e dişil self
canlanışıdır. Kül kedisinin koruyucu perisi
(Gustave Dore nin resimlemesinden]
(üstte). Hans Christian Andersen'in bir
masalının resimlerinden yardım eden
yaşlı kadın (altta).
Erkeklerin düşlerinde self çoğunlukla
"b ilg e ihtiyar" figürüyle canlanır.
Arthur efsanesinin Büyücü M erlin i
(1 4. yy'd a n bir Ingiliz el
yazm asından] (en solda]. 18. yy'dan
bir Hint resminde bir guru (bilge]
(ortada]. Ş elfin bir canlanışını
gösteren, Jung tarafından yapılm ış bir
resim (solda). Bunu rüyada görmüştü.
Elinde anahtar tutan, Jung'un deyişiyle
"yüksek içgörü'yü temsil eden, kanatlı
yaşlı adam .
zamanda oldukça zaman dışı bir şeydir, gen ç ya da yatlamış, donuklaşmış yaşamı zenginleştiren, ya
yaşlı onun için eşittir. Örneğin bir erkeğin aşağıda ratıcı olanaklarla dolu bir içsel serüven haline d ö
ki düşü şelfi bir çocuk şekli ile vermektedir: nüştüren böyle bir armağan sunar. Bir kadının
psikolojisinde şe lfin aynı şekilde gen ç kişileşm e
Bir oğlan çocuğu ata binmiş sokaktan ge si doğaüstü yetenekli bir gen ç kız olarak görü n e
lip bahçemize giriyor. (Bahçenin gerçekte bilir. Buna örnek kırk sekiz yaşındaki bir kadının
olan çiti ve çevre çalılığı yok, bahçenin sınırı aşağıdaki düşüdür:
açık. Oğlanın maksatlı mı geldiğini, yoksa
atın mı onu isteği dışında getirdiğini bilmiyo
Bir kilisenin önündeyim, süpürgeyle taşla
rum.)
rı temizliyorum. Birden üzerine bir kalas atıl
Atölyeme giden patikada durmuş, onların
mış olan bir dereyi geçmek zorunda kalıyo
gelişini keyifle izliyorum. Oğlanın güzel atın
rum. Orada bir öğrenci var. Onun bana yardım
üstünde görünüşü beni derinden etkiliyor.
etmesini istiyorum ama birden onun, kalası
Çok küçük ama son derece güçlü yaban bir at
gevşeterek beni engellemek islediğini fark
bu. (Bir erkek domuzu andırıyor.) Kalın, gü
ediyorum. Birden karşı kıyıda küçük bir kız
müş grisi, uzun, fırça gibi kılları olan bir deri
beliriyor ve bana elini uzatıyor. Beni tutabile
si var.
cek gücü olduğunu hiç sanmıyorum ama elini
Oğlan önümden, evle atölye arasından ge
tuttuğumda beni doğaüstü bir güçle kolaylıkla
çiyor, sonra atından atlıyor ve onu ekili olan
ve gülümseyerek karşı kıyıya çekiveriyor.
kırmızı ve sarı lalelerin ezmemesi için çiçek
tarhından dikkatlice uzaklaştırıyor. Bu lalele
Bu düşü gören, dindar bir kişidir ama düşüne
ri düşümde karım az ön ce dikmiş.
bakılırsa kiliseye (P rotestan ) artık bağlı kalama
yacaktır; gerçek te girişi yitirmiş görünm ektedir,
Bu çocu k şelfin , yaşamın yenilenm esi, yaratı
gen e de kilisenin yolunu tem iz tutmaya çalışmak
cı bir atılımın ortaya çıkmasıyla her şeyin yeniden
tadır. Ama bunun yerine bir dereyi geçm esi ge re
yaşam ve girişim ruhuyla dolacağı yeni bir ruhsal
kir. Bu, tem el yaklaşım değişikliklerinde sık görü
uyum anlamına gelm ektedir. Eğer bir adam ken
len bir simgedir. Düşü görenin kendisi öğrenci
dini bilinçaltının önerilerine bırakırsa bu ona, ba
motifini, bir ön ceki g e c e ruhsal arayışını belki
Bugün birçok kimsenin düşlerinde self,
ünlü kişilikler kılığındadtr. Psikologlar
erkeklerde sık sık Albert Schvveilzer
(en solda] ve C huchill'in (solda),
kadınlarda ise Eleanor Roosvelt ve
kraliçe Elisabeth'in (bir Afrika evindeki
resim) göründüğünü gözlem lem ekledir
(sağda).
üniversiteye yen iden giderek rahatlatabileceğim oluşm uş; soluk aldığında yel esiyor, konuştuğun
düşünm esine bağlamıştır; ama düş apaçık b un da gök gürlüyor, çevresine göz attığında şim şek
dan vazgeçm esini salık verm ektedir. Bunun ü ze ler çakıyormuş. İyi olduğunda hava iyi, kötü oldu
rine dereyi kendi başına geçm eye çalışırken self ğunda kapalıymış. Öldüğünde parça p arça olmuş;
figürü küçük kız harika bir şekilde yardıma gelir; vücudu Çin’in b eş kutsal dağını oluşturmuş; başı
küçüktür ama doğaüstü bir gücü vardır. doğudaki T ’ai Dağı’m, gövdesi ortadaki Sung Da-
Ama ister yaşlı ister gen ç olsun insan biçim i ğı’m, sağ kolu kuzeydeki Heng Dağı’nı, sol kolu
şelfin g e c e ve gündüz düşlerinde görünüş ola güneydeki Heng Dağı’nı, iki ayağı da batıdaki Hua
naklarından yalnızca biridir. Onun kendini g ö s Dağı’nı oluşturmuş. Gözleri ise güneş ve ay o l
terdiği çeşitli yaş aşamaları da yalnız bizi bütün muşlar.
yaşam evrelerinde izlediğini değil, aynı zam anda Daha ön ce de dediğim iz gibi bireyleşm e sü re
bizim bilinçli zaman duygum uzun ötesine ulaştı ciyle ilgili olan sim gesel resim ler dördlil bir yapı
ğım gösterir. şeklinde düzenlenm e eğilimi gösterirler. Örnek
Self yalm zca bilinç alanımızda, onun zaman dört bilinç işlevi ya da anima ve animus gelişim i
aralığında bulunmaz. Onun zaman dişilik, daima nin dört aşamasıdır. Dörtlük bu yüzden P’an
varoluşluk yam da vardır. Bu yüzden sıklıkla b ü Ku’da da ortaya çıkar. Çok özel durum larda self
tün evreni kaplayan bir “ Ulu A dam ”la sim gelendi- sim gesi başka sayı yapılarında da görünebilir; d o
rilir. Bir bireyin düşünde böyle bir sem bol ortaya ğal durum da o her zaman 4 ya da 4’ler dizisinin 8,
çıkarsa sorunlarının yaratıcı bir çözüm e kavuşa 16, 32 gibi öbür sayılarıdır. Özellikle 16 sayısı 4
cağı umulabilir çünkü ruhsal yaşamın çekirdeği kere 4 simgesi olarak ço k önemlidir.
harekete geçm iş, iç varlığın birliğini sağlamış da Batı uygarlığında da ilk insan olarak A dem bi
hası büyük zorlukları alt ed ebilecek hale gelmiş çim inde benzeri “kozmik adam ” düşünceleri g e
demektir. lişmiştir. Örneğin bir Yahudi söylencesin de tanrı
Bu yü zden birçok mit ve dinde kozmik bir in A d em ’i yaratmak için dünyanın dört köşesinden
san figürünün ortaya çıkmasına, çoğunlukla da kırmızı, siyah, beyaz, sarı tozları almış, b öylece
çok olumlu bir rol oynam asına şaşılmamalıdır. Bu A dem “dünyanın bir ucundan öbür ucuna ulaşa-
bizde A dem , İran’da Gayomart ya da Hindistan’da biliyormuş; eğildiğinde başı doğuya, ayakları batı
Puruşa olarak görünür. Çoğunlukla evrenin tem el ya değiyorm uş.) Bir başka Yahudi söylencesine
prensibi olarak tanımlanır. Çinliler bütün dünya göre bütün insanlığın ruhları daha o zaman
dan ön ce tanrısal bir insanın, P’an Ku’nun yaşadı A dem ’in içinde m evcutm uş; ruhu “bir kandilin fi
ğını, onun gök ve yere biçim verdiğini düşünür tili gibi sayısız iplikten örülü” imiş. Burada insan
lerdi. O ağladığında Sarı Nehir ve Yangçe Irmağı lığın, bütün ayrımlardan öte birliği düşüncesi bu-
M r M* S ta Z ti M tt g
UN * - A u* 3 İt a te
* a i'İ *
JZ. .» K w - t L
¡1 ft) i\ t
fc
İt K T. ¡4 ~ T E v»
A
<n
i
m £7)
pî K
a
t* »
flfe «i
i£
tt u
s ,'f
(t fi
n fk
+ .:
en
.I.«
ravent kamışı şeklinde ilk insan çiftini dünyaya zam an Adem benzeri ilk insan olarak
ortaya çıkar. Ve Isa da self'in kişileşmesi
getirmiştir. İlginçtir ki Çin’in P ’an Ku’su da ya p
olarak anlaşılmıştır. 1 5. yy Alm an ressamı
raklarla kaplı olarak, bir bitki gibi resmedilir. Bu
G rü new ald'ın resmi İsa'yı, kozm ik adam
hiçbir hayvansal hareket gösterm eden büyüyen, yüceliğinde gösteriyor (sağ üstte).
Krali çift örnekleri, (psişik bütünlük ve G rek başını Jung, örtülü şekilde iki yanlı,
self'in simgesi] Şiva ve Parvati'yi gösteren yani hermafrodit olarak düşündü. Sabine
H int heykeli (solda]. O n la r hermafroditik ya zd ığ ı mektupta "öbür özdeşleri Adonis,
olarak birleşmişlerdir. Hindu tanrıları Tammuz ve .. Baldur g ibi, her iki cinsin
Krişna ve Radha bir a ra d a (altta]. bütün çekiciliği ve güzelliğine" sahip
olduğunu yazıyor (sol altta].
Bern'de bulunmuş olan ayı tanrıça
Artio'nun Roma öncesi heykeli (Bern
de ayı demektir] (sağda). O lasılıkla
bu, bu sayfada anlatılan düşteki ayıyı
andıran bir ana tanrıçaydı. Bu düşteki
simgesel figürlere öbür özdeşler:
Ölülerin ruhlarını barındırdıklarına
inandıkları kutsal taşlarıyla Avustralya
yerlileri (ortada). 1 7. yy'ın bir simya
elyazm asından; aslan çifti olarak
gösterilen bir krali çift (altta).
çalışıyor. Ben bundan korkarak az önce iske M e dusa'nın bir bakışı erkekleri taşa çevirir
ve bu yüzden ancak aynadan bakılabilir.
lesinde durduğum binaya kaçıyorum. Daha
Bir kalkana yansımış olan Medusa
sonra kendimi bir dolu kadının arasmda bu
(C aravaggio'nun tablosu, 17. yy].
luyorum. En az yarısı, kabarık siyah saçları
olan ilkel kadınlar ve öbür yansı da sarışm ya
da kahverengi saçlı bizim (düşü görenin ül
kesinden) kadınlar. İlkel kadınlar (daha çok
genç kızlar) yüksek soprano sesle çok doku
naklı acıklı bir şarkı söylüyorlar. Sonra yük
sek, süslü bir araba üzerinde, başında yakut
larla süslü altın bir taç olan sarışın bir genç
adam çıkageliyor. Bu çok güzel bir görüntü
oluşturuyor. Yanında genç sarışm bir kadın,
herhalde karısı oturuyor, ama onun tacı yok.
Bu çift az önceki dişi aslan ve küçük aslan
mışlar. Onlar da ilkellerden. O zaman bütün
kadınlar (hem ilkeller hem de öbürleri) kut
layıcı bir şarkı söylemeye başlıyorlar ve krali
yet arabası da ufka doğru yavaş yavaş uzak
laşıyor.
ana tanrıçadır. (Ö rneğin Yunanistan’da A rtem is’e Düşü gören yaşamında şim diye dek bir kadın
dişi ayı olarak tapılırdı.) Onun ovarak parlattığı la evlilik bağını yadsımıştır. Yaşamın bu yönüne
oval taş olasüıkla düşü görenin kişiliğim sim gele yakalanmaktan duyduğu korku düşte ayı-kadm -
m ektedir. Taşları ovalamak ve parlatmak insanlı dan gen e pasif seyirci rolüne kaçm asm a neden
ğın bilinen, olağanüstü eski bir uğraşıdır. Avru olmaktadır. Ayının taşı ovalamasıyla kendisine
pa’da birçok yerde kabuk şekline getirilmiş “kut yaşamın bu yanma da karışması gerektiği anlatı
sal” taşlar bulunmuştur; bunlar taş devrindeki in lır; çünkü ancak evliliğin ovalamasıyla kendi var
kaplar olarak kullanılmıştı. Avustralya’da bugün Taş parlayınca bir ayna gibi olur b ö y le ce ayı
de ölen atalarının iyicil tanrısal gü çler olarak taş onda kendisini görebilir. A ncak yeryüzündeki sı
lar içinde barındığını düşünen yerliler vardır. Bu kıntıları kabul ederek insan ruhu tanrısal güçlerin
taşlar ovulduğu zaman onların ve kendilerinin gü- aynası haline gelebilir. Am a düşü gören yükseğe,
yani yaşamın zorunluluklarından uzağa kaçar.
Düş ona b öy le ce ruhunun, animanın farklılaşma
dan kalacağını, bir dolu anonim nitelikte ve biri il
kel, diğeri daha yüksek d üzeyde olmak üzere iki
ye ayrılmış kadınlarla gösterir.
Dişi aslan ve oğlu bireyleşm enin gizem ini g ö s
term ektedirler. Çünkü self simgesi olan yuvarlak
taşları biçim lendirm ektedirler. Kendileri de asil
bir çifttirler ve böylelikle içsel bütünlüğün sim ge-
sidirler. Ortaçağ sem bolizm inde örneğin “bilgelik
taşı” , içsel bütünlüğün ünlü simgesi bir çift aslan
ya da aslanlara binmiş bir çift insan olarak temsil
edilir. O halde bireyleşm e zorlaması çoğunlukla
insanın bir başka insana duyacağı aşk tutkusunda
ortaya çıkar. Karşı cinse olan doğal eğilim son un
da insan kendi bütünlüğünün gizemini h e d efle
m ektedir. Bu yü zden tutkuyla sevdiği zaman in
san sevdiğiyle bir olm ayı yaşamın tek önem li ere
ği olarak hisseder.
İçsel bütünlük aslan çifti olarak ortaya çıktı
ğında bu şe lfin henüz gü cü aşan bir tutkuda sak
lı olduğunu gösterir. A ncak aslanlar kralla annesi
olduklarında bireyleşm e dürtüsü insancıl bilinç
aşamasına erişmiştir, ondan sonra da düşü g ö re
nin yaşamının uzak ereğidir.
Aslanlar değişm eden ö n ce yalnız ilkel kadınlar
Yazar b u ra d a m etin ve ilgili re sim le rd e , aslında bir tapm ak den çıkarırlar. Bunu anladığında içindeki taşa
olan K a b e’nin siyah g ö rü n ü şlü yapısıyla, oıu ııı bir k ö ş e s i olan sevgin, saygın artar. Bunun hiç kuşkusuz
n e yerleştirilm iş olan H a cer-iil E sv e t’i (S iyah T a ş ) karış
gerçek olduğunu bil” diye yazıyordu. Simyanın
tırm aktadır. Kitabın g e r e k İngilizce g e re k A lm a n ca ba skı
sın da ay n e n y in e le y e n bu yanlış, yazarın bilgi ek sik liğin taşı (lapis) içim izdeki kaybolmayan, çözü lm eyen
d e n kaynaklanm ış olsa gerek tir. Bildiğim iz gibi K abe ea-
bir şeyi, ebedi olan, bu yü zden de birçoklarınca
hilliye d ö n e m in d e K u reyş kabilesinin bü tü ıı putlarını b a
rındıran bir tapm ak, bir P a n th e o n ’dur; aşağıdaki m in y a “ruhun içindeki tanrı” yaşantısı ile tanımlanan bir
tü rd e d e g ö n ild iiğ ii gibi norm al yapı taşlarından inşa e d il şeyi sim gelem ektedir. Bu taşın üzerini kaplayan
m iştir. İslaıu için kutsallığı ilk ezanın Bilal-i H a l» ş i taralın
bütün önem siz şeylerin tem izlenm esi uzun acıla
dan on u n ö n ü n d e o k u n m u ş olm asın d an v e Islam ın M ek
k e ’yi fe th in d e n son ra K ıble olarak saptanm ış olm asın d an ra mâl olur. Am a en azından bir kez bir self ya
kaynaklanır. Siyah g ö rü n ü şü ise ü zerin e örtü len ö z e l ö r tü
şantısı olmayan insan pek yoktur. Dinsel bir ya
d e n dolayıdır. H acer-iil E s v e fis # M ekke yakınlarına d ü ş
m üş bir m e te o r d u r v e g e n e eahilliye d ö n e m in d e K a b e ’nin şam, kişinin bu yaşantıyı yeniden bulabilmek, ar
k ö şe sin e yerleştirilm iştir. S ö y le n c e y e g ö r e daha o zam an tık elinde tutabilmek (bir taş da başlı başına kalı
e rd e m iy le tanınan M uh aıum ed, bu taşın y e rin e k on u lm a
cı bir şeydir), böylelikle şe lfin her zaman danışı-
sı için seçilm iş kişiydi v e h eıu iz p e y g a m b e r d eğildi, ( ç ıı.)
Bugün pek çok kim se, özellikle de işleri n eden iy re deliğinin önünde bekleyen kedi benzetm esini
le kentlere yazgılı olanlar, can sıkıcı bir boşluğun kullanırlar. Bununla anlattıkları dikkatin ne çok
sıkıntısını çekiyorlar. Sanki bir türlü gelm ek bil gergin ne de çok gevşek olması gerektiğidir. “Bu
m eyen bir şey bekleniyor. Gerçi sinema, spor yol denenm eye başlandığında... Zamanla doğru an
olayları, siyasal heyecanlar bizi bir süre çek ebili geldiğinde bireyin ruhsal içinin sanki yere düşen
yor ama bunların ardından gen e yorgunluk ve olgun bir kavun gibi birdenbire açılmasını sağlayan
düş kırıklığıyla evin kuruluğuna dönülüyor. bir şeyin oluvermesi şeklinde meyvesini verecek
Çağdaş insan için yaşanmaya değer tek serü tir. O zaman bunu uygulayan, sadece içtiği suyun
ven ancak kendi içinde bulunabilir. Bunun böyle soğuk mu sıcak mı olduğunu bilen biri gibi olur.
olduğu sezgisiyle bugün birçok kimse Yoga ve Bütün kuşkular uçar, gider ve de kişi köşe başında
benzeri D oğu öğretilerine yönleniyorlar. Söz k o babasıyla karşılaşan biri gibi mutlu olur.”
nusu serüven bunlarda bulunamaz oysa; çünkü Böylelikle alışilagelmiş yaşamın ortasında bir
kişi yalnızca Hintli ve Çinlilerin halihazırda var denbire h eyecan verici bir iç serüven başlar. Bu
olan bilgilerini üstlenerek doğrudan kendi iç m er herkes için tek ve biricik olduğundan başkası ta
kezi ile karşılaşamamaktadır. Kendi içine yoğ u n rafından ne taklit edilebilir ne de çalmabilir.
laşma da gerçi aynıdır ama Jung, kişinin herhan Kişi çoğunlukla iki n eden d en kendi ruhunun
gi bir yön erge olmaksızın yalnızca ve özgürce yön eten m erkeziyle tem ası yitirir. Bunlardan biri
kendi iç varlığına ulaşabileceği yolu göstermiştir. bir içgüdüsel dürtünün ya da duygusal im genin
S elfm gerçekliğine gündelik olarak bir parça onu, dengesini yitirm esine neden olan bir tek
dikkat edildiğinde iki ayrı düzeyde ya da iki ayrı yönlülüğe götürm esidir. Bu hayvanlarda da olur;
dünyada yaşanıyor gibi bir durum ortaya çıkar. Bir örnekse cinsel tutkuya kapılmış olan bir erkek
yandan daha ön ce de olduğu gibi dikkat dış dünya geyik bütün korunm a duygusunu, hatta açlığı
daki olaylara, görevlere yönelirken, aynı zamanda tüm den unutur. İlkel halklar bu tek yönlüleşm e-
gerek dış olgularda, gerek düşlerde şelfin, am acı ye “ ruhun yitimi” adını verirler ve bundan çok
nı ve yaşamın akışının hangi yöne gideceğini açık korkarlar. Bu tür bozukluğun bir başka biçim i de
ettiği bütün işaretlere, göz kırpışlara dikkat edilir. sürekli olarak belli ve gizli karmaşalar çevresinde
Bu tür yaşantıyı tanımlayan eski Çin metinleri, fa dönen gündüz düşleridir. Aslında gündüz düşleri
kişinin kendi karmaşalarıyla tem asa geçm esin den kum resimleri yardımıyla, hasta bir kişiyi kendiy
kaynaklanır; ama aynı zamanda bilincin yoğ u n le ve evrenle yem den uyumlu hale getirm ek, böy-
laşma yetisini ve sürekliliğini de tehdit eder. lece sağlığına kavuşturmak için uğraşırlar.
İkinci n eden tam karşıt niteliktedir; ego bilin Doğu uygarlıklarında benzer resimler iç varolu
cinin aşırı sağlamlaşmasındandır. Her ne kadar şun pekiştirilmesi ya da kişiyi derin meditasyona
disiplinli bir bilinçlilik bütün uygar etkinlikler için ulaştırmak amacıyla kullanılır. Mandalamn önünde
zorunluysa da -b ir dem iryolu makasçısı düşlere derin tefekküre dalmak bir iç barışa, yaşamın yeni
dalarsa ne olacağını herkes b ilir- bunun ş e lfte n den anlam ve düzen kazandığı duygusuna ulaştırır.
gelen dürtüleri, mesajları bloke etm ek gibi ciddi Mandala aynı zamanda bu tür bir dinsel gelenek
bir dezavantajı da vardır. Bu yü zden b irçok uygar ten etkilenmemiş olan, bunu bilmeyen çağdaş in
kişinin düşleri bilinçaltı ve onun çekirdeği self ile sanın düşlerinde kendiliğmden göründüğü zaman
temasın yen iden kurulması ile ilgilidir. da bu duyguyu ortaya çıkarır. Belki pozitif etkisi
Ş elfin mitolojik temsilleri arasında dünyanın bu gibi durumlarda daha da büyük olur çünkü bil
dört köşesi kavramına sık sık rastlamr. Çoğu im gi ve gelenek kimi zaman düşünceyi karıştırabilir,
gede de Ulu Adam, d örd e bölünm üş bir çem berin doğaçlam a yaşantıyı durdurur.
m erkezinde görünür. Bu oluşumu Jung, Hindu Altmış iki yaşındaki bir kadının aşağıdaki dü
kavramı olan “mandala” (büyülü halka) sözüyle şünde kendiliğinden ortaya çıkan bir mandala ö r
adlandırmıştır. Bu ruhun çekirdek atomunu sim neği bulunmaktadır. Bu kişinin yaşamının çok ya
gelem ektedir, bunun aslı ve anlamı hakkında h iç ratıcı yeni bir evreye geçişine bir prelüd gibi o r
bir şey bilmiyoruz. İlginçtir ki Naskapi Kızılderili taya çıkmıştır.
leri kendi “ Ulu A dam ’larım bir insan biçim inde
değil bir mandala şekliyle gösterm ektedirler. Nas- Yarı aydınlık bir manzarayı seyrediyorum.
kapiler içsel yaşantıyı dinsel ayinlerin, doktrinle Arka tarafta yumuşak bir şekilde yükselen ve
rin yardımı olmaksızın doğrudan doğruya, safça aynı düzeyde devam eden bir tepe görüyo
yaşarken diğer toplumlar mandala motifini yitik rum. Onun başladığı ufuk çizgisinde “altın gi
bir iç dengeyi yem den kurabilmek için kullanırlar. bi parlayan kare şeklinde bir disk” ilerliyor.
Ön tarafta filizlerin çıkmaya başladığı koyu
Örneğin Navaho Kızılderilileri mandala biçimli
“ sol” uyum suz, bilinçdışı tepkileri, bazen de mesi ve izlemesi gereken gelişm eye yönelik bir gü
“ters” olanı belirtir. Sonunda altın diskin hareke dü olabilir. Aynı şekilde anüna ve aııimusun da iki
ti sona erer, yuvarlak taş masanın üzerinde du yönü vardır; onlar da kişiye yaşam veren bir geliş
rur. Artık kalıcı bir zem ine ulaşmıştır. m e ve yaratıcılık sağlayabildikleri gibi katılaşmaya
le ikili bir yan taşır. Bunu daha ön ce örnek verilen, Elinde ayna tutan bir berber onu içeri buyur
aydaki ufak kadının masal kahramanına yardım et edip hamama götürmüş. Ama suya girer gir
mez bir gök gürültüsü duyulmuş, her yer
m ek istediği ama gerçekte kızın bir örüm ceğe d ö
kapkaranlık kesilmiş, berber de kaybolmuş
nüştüğü Eskimo masalı çok iyi anlatır.
ve su yükselmeye başlamış.
Hatta şelfin tehlikeli yam, aynı zam anda en
Hatem çaresizce çepeçevre yüzmeye baş
büyük gü ce de sahip olduğundan, n eredeyse da
lamış; bir yandan da su yüksele yüksele kub
ha büyüktür. Tehlike burada kelimenin tam anla
beye ulaşmış. Artık işinin bittiğini düşünüp
mıyla örüm cek haline dönüşm ekte, yani hezeyan
duasını etmiş ve kubbenin kilit taşını tutmuş.
lar örm eğe başlamaktadır. Örneğin bu noktada O zaman gene bir gök gürültüsü olmuş, her
kişi büyük bir heyecanla en derin kozmik bilm e şey ortadan silinmiş ve Hatem kendini bir ç ö
celeri yakaladığına, çözdü ğü ne inanabilir. Bu ara lün ortasında yapayalnız buluvermiş.
da bütün insan gerçekliğiyle bağlantısı k opm uş Çölde ilerlemeye başlayan Hatem neden
tur. Bu durum un güvenilir bir belirtisi mizah algı sonra zar zor çok güzel bir bahçeye ulaşmış.
sının ve insancıl duyguların yitimi olabilir. Bunun ortasında halka şeklinde dizilmiş taş
Bu durumda ş e lfin ortaya çıkışı kişinin bilinç heykeller varmış. Bu halkanın tam ortasmda
kafesi içinde bir papağan duruyormuş. O sıra
li egosu için büyük bir tehlike de oluşturmakta
da yukarıdan bir ses duymuş: “Ey yiğit, bu ha
dır. Ş elfin iki yönlü özelliği “B adgerd Hamamı’nm
mamdan canlı çıkamayacaksın. Günün birinde
Gizem i” adlı şu güzel İran peri masalında ço k iyi
Gayomart (İlk İnsan), güneşten ve aydan da
gösterilmiştir:
ha parlak koca bir taş bulmuş, onu kimsenin
bulamayacağı bir yere saklamıştı. Bunun için
Soylu prens Hatem Tai sultandan Bad bu büyülü hamamı yaptırdı. Burada gördüğün
gerd (Olmayış Kalesi) Hamamı’nın gizemini papağan büyünün bir parçasıdır. Onun ayakla
araştırma buyruğunu almış. Hatem Tai bir rının altında altm bir yayla altın oklar vardır.
dolu maceradan korkusuzca geçip kaleye Onlarla üç kez deneyeceksin. Eğer kuşu vura-
yaklaşmış. O zamana kadar oradan kimsenin
Bugün, özellikle de büyük kentlerde kendini belli larla gezm eye gitm ek istersiniz; ama bir düş bunu
eden muazzam nüfus artışının bizim üzerimizde yasaklayarak onun yerine yaratıcı bir iş yapm aya
bunaltıcı bir etkisi olması kaçınılmazdır. Hepimiz sizi zorlar. Eğer bilinçdışm ızı dinlerseniz, bilinçli
“ Pekala, ben yalnızca, tıpkı bınlercesi gibi şu ya da planlarınızla sürekli bir çatışm a beklenebilir. İs
bu adreste yaşayan şu ya da buyıım. Bunlardan tencinizin önü diğer amaçlarla, teslim etm ek ya
birkaçı ölürse ne fark eder? Daha elde yeteri ka da en azından ciddi bir şekilde düşünm ek zoru n
dar var” diye düşünüyoruz. Gazetelerde, bizim da olduğunuz amaçlarla kesilmiştir. Bireyleşm e
için şahsen bir anlam taşımayan sayısız m eçhul in sürecinin zorunluluk ve yük olarak algılanışının
sanın ölümünü okuduğum uzda da içimizdeki ken nedeni bııdur.
di yaşamımızın da hiç önem i olmadığı duygusu Bütün seyahat edenlerin koruyucusu Aziz
daha da büyüyor. İşte bu nokta bilinçdışına ilginin Kristof bu yaşantı için uygıın bir simgedir. Söy
en fazla işe yarayacağı andır. Çünkü yaşamın her lenceye göre Kristof aşırı gü ç duygusuyla kibirliy
ayrıntısının en belirgin gerçekliklerle nasıl iç içe di, ancak en güçlü olana hizm et etm ek istiyordu.
örülü olduğunu insana apaçık gösteren düşleridir. Hizmetini ön ce bir krala sundu ama onun şeytan
Kuramsal olarak hepimizin bildiği, her şeyin bi dan korktuğunu görü n ce ondan ayrılıp şeytanın
reylere dayandığı gerçeği, herkesin ancak kendi hizmetine girdi. Am a şeytanın da İsa’dan korktu
başına yaşayabileceği gerçekler olarak düşlerde el ğunu görü nce ona hizm et etm eye, onu buluncaya
le tutulur hale gelir. Kinıi zaman Ulu Adam’m biz kadar beklem eye karar verdi. Bir keşiş onu bir ır
den bir şeyler istediği, bize çok özgün görevler ver mağın en dar yerinde bulabileceğini söyleyince
diği şeklinde güçlü bir duyguya kapılırız. 15u yaşan böyle bir yer bulup yıllarca orada, ırmağın karşı
tıya yanıtımız bize, kendi ruhumuzu ciddiye alarak sına geçm ek isteyen yolcuları sırtında taşıdı. Fır
kolektif önyargıların akıntısına karşı yüzebilmek tınalı bir g e ce d e küçük bir çocu k gelerek karşıya
için gereken gücü sağlamakta yardımcı olur. geçm ek istedi. Kristof çocu ğ u kolayca sırtladı
Elbette bu her zaman kolay kabul edilir bir g ö ama ırmağın içinde attığı her adımda sırtındaki
rev değildir. Örneğin bir sonraki pazar arkadaş yük ağırlaşıyordu. Irmağın ortasında artık “sııtırı-
da sanki bütün evreni taşıyordu” . 0 zaman om u z
larında taşıdığının, beklediği İsa olduğunu kavra
dı; İsa da bütün günahlarını bağışlayarak ona
ebedi yaşam verdi.
Bu m ucizevi çocu k , sıradan insanı kelimenin
tam anlamıyla “bastıran” ama aynı zam anda da
kurtarabilecek olan şe lfin simgesidir. Sanatta bu
çoğunlukla sırttaki yerküre ile gösterilir, çünkü
ço cu k ve küre bütünlüğün en yaygın simgeleridir.
Kişi kendi bilinçdışınııı isteklerine uymaya ça
lıştığında yalnız kendine uygun olanı yapamaz,
aynı şekilde sad ece çevresinin isteklerini de yeri
ne getirem ez. Bu arada kendini bulabilmek için
sık sık kendi grubundan, örneğin ailesinden, eşin
den ve öbür kişisel bağlantılarından larklı düşm e
yi de göze almak durum unda kalır. Bunun son u
cu olarak kimileri, bilinçdışını gözetm enin kişiyi
toplum dışı ve bencil yaptığını ileri sürerler. Ama
Psikoljik olgunluğa erişmek bireyin aslında öyle olm az; çünkü burada daha az bilinen
kendi işidir. Bu yüzden de bugün bir başka gerçek, yani ş e lfin kolektif ya da to p
gittikçe zorlaşıyor. Çünkü insanların
lumsal yönü oyuna girer.
bireyselliği yayg ın konformizmin tehtidi
Pratik bir bakış açısından bu etm en, düşlerini
karşısındadır. Stereo tipik yap ılarıyla
modern bir Ingiliz yerleşim yeri (en belli bir süre izleyen kimsenin, kısa zamanda ç o
solda). İsviçre'de bir spor gösterisi ğunlukla çevresindeki diğer kimselerle olan ilişki
o rganize bir kitle görünümü sunuyor
leriyle uğraştığını fark etm esiyle ortaya çıkar. Ör-
(solda).
için uyarabilirler ya da düşünde, o ana dek dikka arasında, aile gibi açık do ğal gruplar
oluşmasını yadsıyan bir bağlantıya neden
tini çekm em iş birisiyle kendisini mutlu eden bir
o la b ilir (üstte solda). Bilinç düzeyinde bir
karşılaşma görür. Elbette düş bir kimseyi bu tarz ruhsal akrabalık, kültürel gelişimin çekirdeği
da ortaya çıkarıyorsa bunun iki türlü yorum u ola olabilir. 18. yy'ın Fransız ansiklopedistleri
(aralarında elini kaldırmış olan Voltaire)
bilir. Birincisinde bu kimse bir yansıtma olabilir,
(üstte). 2 0 . yy başlarında M a x Ernst'in
yani düş imgesi düşü görenin kendisinin bir iç y ö
"D a d a is tle ri (altta). İngiliz W ills
nünün simgesidir. Örneğin birisi düşünde uygun Laboratuvarlarında fizikçiler (en altta).
dikkatli bir tutum ve bilinçle düşünm ek zorunlu kim seler vardır; dikkatle bakıldığında ise onların
dur. Am a bütün içsel süreçlerde olduğu gibi bura ancak benim yaramaz köpeğim le yapabildiğimi
da da self en üst makamdır. Bu yüzden bütün in yaptıklarını görürüz; yani köpeğe sadece, nasıl ol
san ilişkilerini de bilinçli ego sorunu ele alarak ya sa yapacağı sezilen em irler verilir. Ancak uzun bir
nıltıcı yansıtmaları ortaya çıkarıp onu kişinin dı çalışmayla, bilinçli konum un da değişm esiyle bir
şında değil içinde düzeltm edikçe, o düzenler. Bu likte, bilinçdışı adım adım değişebilir. K am uoyu
yüzden çoğunlukla ruhça birbirine uyan, aynı zih nu etkilem eye niyetli kim seler simgeleri kullan
niyete sahip kişiler birbirlerini bulurlar ve bu dıklarında elbette bu kimseler, gerçek sim ge iç e
gruplanış bütün dış toplumsal, örgütsel düzenle riğini kullanmak koşuluyla, insanlara daha kolay
m elerden bağımsız olarak işler. Birleştirici unsur seslenebilirler; gen e de insanlarm duygularının,
bilinen ilişki, çıkar ortaklıkları değil, self aracılı bilinçdışlannın gerçek ten harekete geçip g e ç m e
ğıyla oluşan bir bağdır. Böyle bir grup başkalarıy yeceği ön ced en hesap edilem ez. İstatistikler h iç
la mutlaka çatışm a halinde değildir, yalnızca “özel bir prodüktörün, bir müzik parçasının “hit” olup
ve başka”dır. Çok büyük toplum sal zorunluluklar olm ayacağım ön ce d e n bilem eyeceğini gösterm iş
ise bu grup oluşumu için çok zararlı da olabilir, tir. Bilinçdışının bireylerde olduğu gibi kitlelerde
çünkü bilinçdışının insanları birleştiren gizli etki de kendi özerkliğini koruduğu anlaşılıyor.
sini engeller. Bu bakımdan, “ideal” bir m otiften Tam da bu nokta bilinçdışmı tanıyanlarca en
hareket edilse bile, kitle bilincinin yalnızca bir fazla kuşku belirtilmiş olan noktadır. Çünkü düş
gerçeğin bildirilmesini aşan nitelikte siyasal ola ler çok sık olarak hem en daha o gün karşılaşılmış
rak kurcalanması, reklam ve propaganda zararlı olan motifleri içerir. Am a dikkatle bakıldığı zaman
dır. Burada elbette, insan ruhunun bilinçsiz tara bu “gündüzden kalanlar”m çoğunlukla değiştiril
fım etkilem enin m ümkün olup olmadığı sorusu da diği ya da tümüyle farklı bağlamlarda kullanıldığı
ortaya çıkar. Pratikte düşlerin etkilenem ediği g ö görülebilir. Ayrıca düşün neden tam da bu motifi
rülmüştür. G erçi bunu yapabildiklerini ileri süren seçtiği, binlerce öbür m otife ise hiç dokunmadığı
da sorgulanmalıdır. Bilinçdışı yalnızca kendi y o
rum ilintilerine uyan imgeleri, olguları seçm ek te
dir. Örneğin kendi çocu k su doğallığım bastırmış
olan birisi, trafikte çiğnenen bir çocu ğa ilişkin bir
şeyler okur, hem en o g e ce de bununla ilgili bir düş
görür. Dıştaki olgu bilinçdışı tarafından alınmış,
bir iç gerçekliğin simgesi olarak kullanılmıştır.
Kolektif dış içerikler için de böyle olur. Bunda
da bilinçdışı dış dünya yaşantılarından, kendini dı-
şavurabileceği resimleri seçer. Örneğin ben çağdaş
düşlerde sık sık, ruhun “yaralı nokta”sının yani
şelfin kolayca ortaya çıkacağı yer olan büyük ça
tışmanın simgesi olarak Berlin’i bölen duvarın g ö
rüldüğüne tanık oldum. Birçok düş de “Hiroshima-
m on A m our” (Hiroşima Sevgilim) filmine ilişkindi.
Çoğu da ya filmdeki sevgililerin yeniden bir araya
gelmesi (şe lfin bir görünüşü olarak) ya da bir
atom patlaması (çıldırma ve toptan yok oluş sim
gesi olarak) mesajlarım içerm ekteydi. Bu filmlerin
bilinçdışını etkilemiş olduğu kolaylıkla sanılabilir-
di; oysa durum kesinlikle öyle değildi. Bilinçdışı fil
mi kendini ifade etmek için kullanıyordu.
Kam uoyunu sad ece m anipüle eden yetkililer,
ekonom ik baskı ya da şiddet uyguladıklarında bir
süre için halkın ruhunu etkileyebilirler. Ama bu
yalnızca bilinçdışının bastırılmasıdır ki bu da ka
labalıklar için, bireyde olan sonuçların aynını v e
rir; yani ruhsal hastalığa yol açar. Çünkü bilinçdı-
etkileyici, korkunç bir hayal gördüğünü anlatıyor. dini gene elçilere rastladığı yerde karda yatı
yor buldu. Bunun üzerine halkma törenin na
Son d erece güzel atlar dört grup halinde dört
sıl yapılacağım anlattı. Onlar da bunu hâlâ
yön d en fırlıyorlar, ardm dan bulutlar üzerinde
yapıyorlar.
oturan kabilenin ataları “Dünyanın Altı D ed esi”
görünüyordu. Onlar kendisine halkma faydalı altı
Bu iki örnek, bir ritüelin ya da dinsel adetin
sim ge armağan ediyorlar ve yeni yaşam yolunu
nasıl bir kişinin bilinçdışınm bir yaşantısından
anlatıyorlardı.
kaynaklandığım ve sonra bütün bir boyu n yaşa
On altı yaşm a geldiğinde müthiş bir yıldırım
mını biçim lendirdiğim gösterir. Bu tür adetler yi
korkusuna kapıldı. Ne zaman gök gürleşe, “ acele
nelendiğinde zamanla yen iden biçim lenip az çok
et, acele et” diye sesler duyuyordu. Bunlar ona o
sabitleşinceye kadar m ükem m elleşirler. Bu kris
hayalindeki atlarm nal seslerini anımsatıyordu.
talleşme sürecinin kötü tarafı gittikçe daha fazla
Yaşlı bir şaman bu korkuyu, gördüğü hayali halkı
kişinin asü yaşantıyı unutmaları, yalnız kendileri
na anlatması gerekirken kendine saklamış olm a
ne anlatılana inanmalarıdır. Artık bu tür olguların
sından diye açıklamıştı. Bunun üzerine kabilesine
gerçek olduğuna, böyle bir yaşantının olabilece
anlatmış, onlar da o düşü gerçek atlarla bir tören
ğine inanmazlar.
gibi uygulamışlardı. Kara Geyik ve halkının b irço
Bu dinsel gelenekler çok çalışılmış ve eskimiş
ğu bunun üzerlerinde şifalı bir etki yaptığına y e
olan şimdiki biçim leriyle, çoğunlukla bilinçdışı y e
min ediyorlardı... “Hatta atlar bile eskisinden da
ni yaratıcı değişim lere karşı direnirler. Hatta te o
ha mutlu ve sağlıklıydılar.”
loglar bu “ doğru” dinsel simgeleri ve simgesel
O düş kabile tarafından, o kabile kısa zaman
doktrinleri, bilinçdışı ruhun dinsel işlevinin araştı
sonra beyazlar tarafından yok edildiğinden yin e
rılmasına karşı savunurlar; bu arada uğrunda sa
lenem edi. Am a elim izde halen yaşayan farklı bir
vaştıkları değerlerin varlıklarım tam da bu işleve
olgu var. Alaska’daki Colville Irmağı çevresinde
borçlu olduklarım unuturlar. Derin esinleri algıla
yaşayan Eskim o kabileleri kendi Kartal Ayinle-
yan, biçim lendiren bir insan ruhu olmadan insan
ri’nin kaynağım şöyle açıklıyorlar:
ların gerçekliğine hiçbir dinsel simge de girem ez
di. (Peygam ber ve evliyaları anımsamak yeter.)
Genç bir avcı bir kez güzel bir kartal vur
Bu tür dinsel gerçekliklerin bir insan ruhun
muştu. Kartalın güzelliğine hayran olan avcı
onu doldurdu ve ona sunular vermeye başla dan bağımsız olarak kendiliğinden ortaya çıktığı
dı. Günün birinde yoğun kar fırtınasında ge ileri sürüldüğünde “E ğer bunu ortaya çıkaran bir
ne avlanmaya gittiğinde birden karşısında iki insan ruhu değilse n edir?” diye sorulabilir. Bu
hayvan-insan belirdi. Kendilerini kartal ülke ruh, g erçeğ i kavramamızı sağlayan tek organım ız-
sinin elçileri olarak tanıttılar ve onu kartal ül dır.
kesine götürdüler. Orada koyu bir davul sesi B öylece bilinçdışınm çağım ızda araştırılışı bir
işitiliyordu. Yanındakiler bunun “bir annenin kapıyı daima kapalı tutar. Bazılarının tercihiyle,
çarpan kalbi” olduğunu anlattılar. Sonra kar bir kimsenin kendi başm a spiritüel bir gerçeklik
şısına siyah giysili bir kadın, avladığı kartalın
olabildiği şeklindeki hayali ruhsal gerçek, kesin
annesi çıktı, halkının ölen oğlunun onuruna
likle dışlanır. Çağdaş fizikte d e H eisenberg’in “b e
lirsizlik ilkesi” ile, mutlak bir fizik gerçeklik bula olarak anlaşılabileceği, onlara doğru olanın anla
bileceğim iz yanılgısı dışlanarak bir kapı kapatıl tılabileceği yanılgısına kapı kapatılmakta ama ay
mıştır. Ama bilinçdışm ın keşfi bu sevilen yanılgı nı anda onunla kıyaslanabilir bambaşka geniş bir
ların yitimini, önüm üzde tahmin edilem eyecek alan, yani şe lfin birçok tekil insanı etkileyen bir
kadar çok yönlü ve sınırları içinde tutulamayacak leştirici işlevi açılmaktadır. Bugün egem en olan
olan yepyen i bir gerçeklik alanını açarak gider entelektüel gevezeliklerin yerini b ö y le ce psike-
m ektedir. Bunda objek tif araştırma ve kişisel etik nin gerçekliğinde olup biten anlamlı olgular ala
serüven garip bir şekilde birleşm ektedir. Bu ger caktır. Bunun insanın ruhsal ve toplum sal gelişi
çeğin tanınması olasılıkla yepyeni türden bir “bi m ine nasıl etki ed eceğin i bilmiyoruz. Am a gen e
lim ” ortaya çıkmasına yol açacaktır. Çünkü o za d e bir şeyden eminim: Jung’un bireyleşm e sü re
man duygu, moral değerlendirm e işlevi artık dı cini buluşu, ileriki kuşaklarca, eğer gerilem e ve
şarıda bırakılamayacaktır. Am a bu yeni alanın y o duraklamadan kaçınmak isterlerse, bir gerçek
lunun öğretilebilirliği g ö r e ce azdır. Çünkü bunda olarak sayılmalıdır.
ki birçok unsur biriciktir, insandan insana dille
tam anlatılamaz. Burada da öbür insanların tam
Aniela Jaffé
olarak yaşandığı düşünülm ektedir. Ola ki yolun mağara resimlerinde hayvan resimleri arasında za
zahm eti de mağaranın kuytuluğu da gizin korun man zaman bulunan, hayvan kılığına girmiş insan
ması için düşünülmüştür. ları andıran figürler ilgi çeker. Trois Freres’de hay
Taş Çağı’mn mağara resimleri hem en istisna van postu giyinmiş bir adam, sanki hayvanları ezgi
sız olarak, hareketleri, duruşları son d erece doğal lerle etkilemek ya da büyülem ek istiyor gibi basit
olan ve büyük bir sanatsal yetiyle yapılmış olan bir kaval çalar. Aynı mağarada dans eden, hayvan
hayvanlan gösterir. Am a gen e de gerçeğin natli- gibi giyinmiş geyik boynuzlu, at kuyruklu, ayı pen
ralist bir kopyasından başka bir şeyin söz konusu çeli bir insan, yaklaşmakta olan yaklaşık beş yüz
olduğunun belirtileri vardır. Kühn, “ En garip olan hayvanlık bir sürüye hükmeder. Kuşkusuz ki bu
kimi resim lere atışlar yapılmış olmasıdır. M ontes- “Hayvanların Efendisi”dir. Bunlar Afrika'nın halen
pan’da, bir yaban çitine sokulm uş bir at gravürü yaşayan kabilelerinin adetleridir. Bunlar bilinme
görülür. Bu, yü zlerce atış deliğiyle delinmiştir. yen, kuşkusuz simgesel olan biçimlerin anlamı so
Aynı mağaradaki bir ayı heykelinde iki yüz kırk rusuna yanıt verebilirler. İııisiyasyon törenlerinde,
atış deliği bulunmaktadır. Trois Freres mağara gizli birliklerde, krallıklarda da hayvanlar ve hayvan
sında bir ayı resmi üzerinde bu delikler resm edil kılıkları belirli bir rol oynarlar. Kral ve kabile şefi
miştir; ayının başı aşağı düşm üştür ve burnundan her zaman bir hayvan, çoğunlukla aslan ya da leo
kan boşanır” diyor. Öldürm e sürecini gösteren pardır; İmparator Haile Selasiye’nin ünvanı olan
çeşitler sayısızdır. Bum erang’ın isabet ettiği atlar, “Yuda Aslanı”, bugün bile bu anlamı çağrıştırır.
oklar saplı yaban hayvanlar görülür. Onu yakalar Zaman içinde geriye gidildikçe ya da ilkel, bu
mış gibi uzanan ve öyle de olan, sayısız el iziyle neden le de doğaya yakın bir kültür düzeyine ya
çevrelenm iş hayvan resimleri bilinmektedir. kınlaştıkça bu ünvan kelime anlamıyla alınmaya
Bütün bu resimler, yüzyılımızda da henüz A f başlar. Ş ef artık yalnız hayvan olarak adlandırıl
rika’da yaşayan avcı kabilelerce uygulanmakta maz, aynı zamanda hayvan olarak yaşanır. Oğlan
olan bir av büyüsünü anlatıyor. Bu sırada resm e ların olgunluk törenlerinde tam hayvan kılığında
dilen hayvana bir “eş”in işlevi veriliyor; ona olan, göründüğünde artık tam bir hayvandır ya da da
ilkel analoji düşü n cesine göre gerçek hayvana da ha da korkutucusu, bir hayvan ruhu, bir cindir ve
olur. Resim onun yaşayan özü, en iç varlığının sünneti de o yapar. Bu anda kabilenin ya da s o
sim gesi yerine geçer. yun atasını bedenleştirm ekte ya da temsil etm ek
Psikolojinin bakış açısından, her şeyden önce, tedir, bu yüzden de asıl tanrının kendisidir. T o
tem hayvanı temsil ed er ve odur. Bu yü zden T ro- leri bulmuştur. Bunlar daha Buz Çağı törelerinde
is Freres’deki, dans ed en hayvan insamn, kılığıy dans edildiğini gösteriyor. “Yere sade topuklar
la bir tür hayvan cine dönüşm üş olan bir kabile bastırılmış; dans edenler bizonlar gibi adımlarla
şefi olduğunu çıkarsamak doğru ve haklıdır. Za dans etmişler. Bir b izon dansı, hayvanların verimi
man içinde birçok yerde, hayvan giysisi, hayvan ve çoğalm ası ve öldürülm eleri için bir dans yap
ve cin m askelerine dönüşm üştür ve bunların sa mışlar.”4
natsal biçimlendirilişi büyük ustalıkla kullanılır. Jung anlatımında yerlilerin totem hayvanla
Çoğunlukla bunlarda aşılamaz bir güç, etkilem e bağlantılarına, hatta onun kimliğini kazanışlarına
gü cü vardır ve tanrı ile aynı saygıyı görürler. Mas işaret ediyor. Belli törenler bu ilişkiyi oluşturm a
kelerin bugün bile b irçok ülkede, en başta İsviç ya yarar. Bunlar her şeyden ön ce çocukların er
re ’de bir halk sanatı olarak algılandığı biliniyor. kekliği kazandıkları olgunlaşm a törenleri ya da
Maske sanatsal bütünlem e amacıyla klasik çağ ti inisiyasyon ritleridir. Oğlan kendi hayvan ya da
yatrosunda olduğu gibi Japonya’da da çeşitli No totem ruhunu alır, aynı anda da sünnetle kendi
Oyunları’nda oyun cu m askeleri olarak kullanıl sinde dürtüsel ya da hayvansı olanı feda etm ek
mıştır. Simgesel geri plan bakımından maske, zorundadır. Bu ikili süreçle yalnızca totem klanı
başlangıçtaki hayvan kılığının anlamından farklı na alınmış olmaz, yalnızca totem hayvanla ilişkisi
değildir. Onun ardında harekete geçen bireysel kurulmaz, bir erkek, dolayısıyla daha geniş bir
dışavurumuyla insan doğası saklıdır. Bunun için anlamda insan olur.
bunu taşıyan cinin onurunu, güzelliğini ama aynı Doğu kıyılarındaki Afrikalılar sünnet olm am ış
zamanda korku uyandıran ifadesini de elde eder. lara “hayvan” derler. Onlar henüz totem ruhunu
Psikolojik bakış açısından maskenin onu taşıyanı almamış, güdüselliklerini feda etm em işlerdir.
arketipsel bir figüre dönüştürdüğü söylenebilir. Hayvanla insamn henüz ayrılmamış olduğu söyle
Aslında bütün ya da kısmi kılığın ona uygun nebilir; bu yüzden de içlerindeki hayvan daha üs
hareketler ve jestlerle bütünlenişi olan dans da tündür ve onlar insan olarak değil, hayvan olarak
başlangıcında kültü tamamlayan bir rit olarak ka görülm elidirler.
bul edilir. Bu cinler tarafından, cinlerin onuruna Psikolojik bakış açısından hayvan, insanın gü
yapılırdı. Kuhn, T uc d ’A udu bert’te yumuşak kil düsel ve dürtüsel doğasının bir simgesidir. Uygar
üzerinde hayvan heykellerini çevreleyen ayak iz insan da kendi dürtüselliğinin gücünü, bilinçdı-
le de dinsel sanat) b oyu n ca görünüşünün genel Hindu tanrısı G aneşa (N e p a l kral sarayında
boyalı heykel] bilgelik ve mutluluk tanrısı
örnekleri olarak kullandım. Şimdi aynı şekilde en
(üstte). Kuğu görünüşüyle Zeus, Leda'yla
güçlü ve evrensel simgeyi, daireyi inceleyelim . (ortada). Bir ortaçağ sikkesinin ters
yüzlerinde çarmıha gerilmiş Isa insan ve
yılan görünüşüyle (sağda).
Sanatta daire simgesi
M. L. von Franz daireyi (ya da k iin'yi) bütünlü ri eklenir ya da duygular heyecanlara yakıııdır-
ğün ya da şelfin sim gesi olarak açıklıyor. Daire ortaya çıkabilmesini anlatır.
motifi ortaya çıktığı her yerde, eski güneş inanç Hindistan ve U zakdoğu’nun sanatında dört ya
larında ya da çağdaş dinsel görüntülerde, mit ya da sekiz oklu tekerlek, m editasyoııda kullanılan
da düşlerde, m editasyon resim lerinde ya da m o dinsel imgelerin yaygın biçimidir. Özellikle Tibet
dern kentlerin planlarında, daima yaşamın bir y ö Lamaizm’inde zengin figürlü mandalalar önemli
nüne, tem elindeki bütünlüğe işaret eder. bir rol oynar. Kural olarak bu mandalalar, kutsal
Bir Hint yaradılış efsanesi, tanrı Brahma'nın güçlerle evren arasındaki ilintiyi temsil eder.
bin yapraklı dev bir altın lotus’ıın tam ortasında Buna karşın D oğu m editasyon figürlerinin bir
durduğunu, bakışlarını uzayın dört yönüne g ö n çoğ u saf geom etrik desenlerdir; bu desenlere
derdiğini anlatır. Onun, çiçeğin yuvarlaklığı içinde yantra adı verilir. Bu “ soyu t” yantralarda daire ve
dörtlü bakışı, yaratış işine başlamadan önceki te kareler yanında ü çgen de rol oynar. Bunlar iç içe
mel konumu, vazgeçilem ez bir düzen girişimidir. ge çe n üçgenlerdir; birinin tepesi aşağıya, öbürii-
Bııda’dan da aynı şekilde söz edilir. D oğduğu nünki yukarıya doğrudur. Anlatılara göre bunlar
an bir lotus çiçeği açm ış, Buda ufkun sekiz y ön ü Şiva ve Şakti’nin, görsel sanatlarda da sayısız var
nü görebilm ek için onıın ortasına çıkmıştır. Bun yasyonlarla gösterilen tanrı çiftinin birliğidir. Psi
dan başka yukarıya ve aşağıya da bakıyordu. Dü kolojiyle yorum landığında bu çift, ruhun ya da
zenleyen bakışlar gibi sim gesel bir jest, en kısıtlı şelfin iki kutuplu, dişil olduğu kadar eril de olan
sözlerle Prens Siddharta’nın daha doğum unda bi bütünlüğünü temsil etm ektedir. Tanrıça dünyevi
ricik bir kişilik, aydınlatma için öngörülm üş bir olanın kişisel ve zamansal dünyasını, tanrı da ru
Bothisatva olduğunu anlatmaktadır. Kişiliği ve hun kişisel ve zamansal olmayan dünyasını g ö s
ilerideki varoluşu, bir bütünlük izlenimi verir. term ekledir. Biri bilinçdışı, öbürü bilinç içindir.
Brahma ve Bııda’da görülen mekan uyumu, Ü çgen yantralarda da Şiva ve Şakti’nin resim-
insanın psişik uyumu için sem bolik olarak alına sel birleşiminde de karşıtların geriliminin vurgu-
bilir. Bilincin, Jung tarafından kendi bölüm ünde
anlatılmış olan dört işlevi -düşünce, duygu, h eye
can ve sezgi- insanı dünyanın, gerek kendi için
den gerekse dışından algılamakta olduğu izlenim
Dokuz iç içe geçmiş üçgenden
lerini alabilmek için donatır. Bu işlevler aracılı
oluşan bir Yanlra; bülünlüğü
ğıyla yaşantılarıyla başa çıkacak, onları özü m se-
simgeleyen bir m andala (sağda],
yecek , bunlar aracılığıyla tepkiler verecektir. Buda'nm doğumunu gösleren
Brahma’nın evreni dörtlü olarak tarayışı, insanın Tibet resmi; alt kenarda Buda
da ire şeklindeki çiçeklerden bir
bu dört işlevin gerekli olduğu entegrasyonunu
haç üzerinde (en sağda). Büyük
sim gelem ektedir. (Sanatta daire, sıklıkla sekiz
İskender'in doğum unda m andala
ışınlıdır. Bu bilincin söz konusu dört işlevinin al biçim inde yıld ızlar görünüyor.
gısal olarak üst üste gelm esi vo b öylece ara dört (1 6. yy elyazması) (sağ üstte).
çalılık şeklindeki tanrı simgesi olan dairesel bir B öyle bir törenle kurulan Rom a kenti daire bi
ağacın m erkezindeki resmidir. Hıristiyan sanatın çim indeydi. E lbette bu öykü R om a’nm eski ünü
da en yaygm olan mandala ise, dört azizle çev re olan “urbs quadrata” (kare, dörtgen kent) tanı
lenmiş olan İsa görüntüsüdür. Bunun kökeni eski mıyla çelişiyor. Bu çelişkiyi açıklamaya çalışan
Mısır’a tanrı H orus’un dört oğluyla gösterilişine bir teoriye göre “ quadrata” sözü, “d örd e b ölü n
kadar gider. m üş” olarak anlaşılmalıdır, çünkü yuvarlak kent
Mimarlıkta da mandala önem li bir rol oynar kuzeyden gü neye ve doğudan batıya giden iki
ama bu gözd en kaçar. Oysa hem en her kültürde, yolla bölünüyordu. Bunların kesişme noktası da
dinsel olduğu kadar dindışı birçok yapının planı “m undus” oluyordu. Öbür teoriye göre bu çelişki,
böyledir. Klasik çağ, ortaçağ ve hatta şimdiki ça ğ daha Eski Yunan’da uğraşılan, daha sonra sim ya
da kent planlamasına girer. Klasik bir örnek, Plu- da rol oynayan, geom etride çözü lem eyen “quad-
tark’m (İS 4 6-12 0), R om a’nm kuruluşunu anlatı ratura circuli”nin (dairenin kareleşm esi) görsel
mıdır: görünüşü olarak, sim gesel anlaşılmalıdır. Gariptir
Rom ulus Etruria’dan kendisine masallardaki ki Plutark da kuruluşun daire törenini anlatma
gibi, her şeyi belli kutsal törelere ve yöntem lere dan ö n ce “Rom a quadrata” dem ektedir. Belki R o
göre, gizlerdeki gibi d ü zenleyecek olan adamlar ma onun için hem kare, hem daireydi! Her iki
getirtti. Bunlar ön ce bugünkü Com itium ’un oldu açıklamadan gerçek bir m andala biçim i çıkar. Bu
ğu yerde yuvarlak bir çukur açtılar ve oraya ya na Plutark’ın, Etrüsklerin kent kuruluşunu “giz
yasaların buyurduğu ya da doğanm gerekli kıldığı lerdeki gibi” yani gizem li olarak öğrettikleri anla
şeyleri koydular. Ö n ce h er biri geldiği yerden bir tımı da ekleniyor. Kent yapım ında dış biçim den
likte getirdiği bir avuç toprak attı ve hepsini iyice daha fazlası söz konusuydu. Mandala biçim i ken
birbirine karıştırdılar. Bu çukura -a yn ı zamanda ti ve elbette oturanları da sad ece nesnel olanın
dünya dem ek o la n - “m undus” dediler. Bundan üzerine yükseltm ektedir. Bu da m erkezde bulu
sonra, burayı bir dairenin m erkezi olarak alıp nan “m undus” ile vurgulanır. Bu ad “öte ta ra f’
kentin sınırlarını çizdiler. Romulus bir sabana bir alanıyla, ata ruhlarının ülkesiyle bağlantıyı kuru
saban demiri takıp bir inek ve bir boğayı ona k oş yor. (A yrıca m undus, büyük bir taşla örtülüydü.
tu ve derin bir çizgi çekti. Duvar bu yarık üzerine “Ruh taşı” adı verilen bu taş belli günlerde kaldı
yapılacaktı. Kapıların olacağı yerlerde sabanı yu rılıyor, yani ölülerin ruhları açığa bırakılıyordu.)
karı kaldırılıp bir boşluk bırakıyor, sonra sürm eye Ortaçağ kenti de usulen bir mandala planıyla
devam ediyordu. inşa edilmiştir. Yaklaşık olarak daire biçim inde
olan bir duvarla çevrilidir. İki ana cad de onu kent na geliyordu. Bu dindar kişilerin yaşam duygusu
çeyreklerine (quartier) böler ve duvarın dört ka na ve gereksinim lerine uyuyordu. (M odern kent
pısında sona erer. Caddelerin kesişm e noktasın lerdeki daire şeklinde planlamada ise estetik ya
da, yani kentin yaklaşık olarak m erkezinde kated da pratik kaygıların rol oynadığını Paris’in bu say
ral durur. Ortaçağın dörde bölünm üş kentinin fadaki havadan çekilm iş resmi gösteriyor.)
m odeli, Kutsal Kitap’ın vahiyler bölüm ündeki, Psikolojik bakış açısından her mandala yapısı,
d ört köşeli planı ve üç kere dört kapısı olan duva ister sivil, ister dinsel olsun, arketipsel bir içeri
rıyla “ C ennetteki K udüs”tiir. M erkezinde ise, ğin dış dünyaya yansımasıdır. Kent, kale, tapınak
vurgulanarak belirtildiği gibi, bir tapınak yoktur. psişik bütünlüğün sim gesi olur ve bu yolla bu
Çünkü o Kudüs’ün ortasında zaten bizzat tanrı mekanla karşılaşan ya da orada yaşayan insanlar
nın varlığı bulunur. (Bir kentin mandala tarzında üzerinde özgün bir etki yapar. Mimarlıkta da b ü
planlanışının m odası hiç geçm em iştir. M odern bir tün yansıtmalarda olduğu gibi, bilinçdışı bir süre
örnek W ashington kentidir.) cin, bilinçdışı olmasına rağm en anlamlı bir biçim
Ne ortaçağ kentlerinde, ne de ilkel ya da eski lendirm enin söz konusu olduğunu yen iden belirt
çağ kent yapım ında mandala tem el bir estetik ya m ek gerekm ez. “Bu şeyler düşünülm ez” diyor
da ekonom i sorunuydu. Bu, mekanın düzenli bir Jung, “Altın Çiçeklerin Gizem i” adlı Çin kitabı y o
evrene sem bolik yüceltilişi, ortasından öteki d ün rumunda: “Am a gen e de geçm işin karanlık derin
yaya bağlanan bir yer olarak kutsanması anlamı liklerinden, bilincin en derin içgörüsünü ve ru
ÎS 1000 dolaylarında ortaya çıkan birçok tari B öylece yüzyıllar b oyu n ca izlenen iki sunum
kat ve hareket arasında simya önem li bir rol oy tarzı, iki stil görülüyor. Biri dış dünyaya, duyum
nar. Simya Hıristiyanlıkın ileri sürdüğü “ilahi ruh” ların dünyasına, öbürü düşlerin dünyasına, içgö-
yanında “m addenin ruhu”nu ileri sürüyordu. Ruh rüntülere, fanteziye tutunmaktadır. Bunların ti
ile m addeyi birleştiren bir bütünlüğün p eşin dey pik işaretleri çıkarılmaya çalışılmıştır. Yeni za
di. Bıı bütünlük için bin ad, sim ge kullandı. Bun manlarda, mağara resimleri araştırmalarıyla tanı
ların en önem lilerinden biri “quadratura circuli” dığımız H. Kühn, “imajinativ” yani fanteziden çı
(dairenin kareleşim i) gerçek mandalaydı. kan ve “ sensoryel” yani doğaya uyan stili birbirin
Sim yacılar deneylerini, yaşantılarını yalnız den ayırır. Her iki kavram da öyle basit ve açık
sözcüklerle anlatmamış, düşlerini, düşlemlerini görünüyor ki bunları kullanmayı yeğliyorum .
birçok resimle de vermişlerdir. Bunlar yaratıcılık İmajinativ sanatın ilk kanıtları ço k eskilere
ve sim gelem de üstüne çıkılamayacak sem bolik uzanıyor. Akdeniz havzasında İÖ ü çü n cü bin yıl
resimlerdir. Sanat kalitesine nadiren ulaşırlar. da en parlak dönem in e ulaşıyor. Bu eski sanat ya
Büyük Flaman ressarru H ieronym us B osch (1450 pıtlarında “yapam am ak” ya da “henüz yapam a
civarı) bu sanatın en iyi tem silcisi sayılabilir. Ya mak” değil, dinsel-ruhsal bir kavrayışın belirli an
pıtlarındaki sim geler en ön ce simya bakımından latımının söz konusu olduğu şimdi anlaşılıyor.
anlaşılabilir. Bugünkü sanat bu eski yapıtlarla yen iden yakın
Simyacılar yalnız ve saklı, fantastik olduğu ka bir ilişki kuruyor, çünkü yarım yüzyüdan fazladır,
dar derin anlamlı, bir o kadar da sofu yapıtlarını sanatsal anlatım imajinativ olarak tanımlanacak
yaratırken öte yanda aydınlık gün ışığında du olan bir evrede bulunuyor.
yumlara yönelik sanatın m ükem m el eserleri d o Bugün de geom etrik ya da “soyu t” daire sim
ğuyordu. R önesans’tan beri durmadan yen iden gesi resim de dikkate d eğer bir yer tutuyor. Am a
keşfedilen dünya, doğa karşısındaki hayranlık ö y birkaç istisnayla, değişen zamana uygun olarak,
le büyük oldu ki ardm dan gelen beş yüzyılın g ö r karakteristik bir değişim geçiriyor. Yuvarlak artık
sel sanatını etkilem eyi sürdürdü. Duyumsal, d o dünyayı kaplayan, resm i dolduran tek ve belirgin
yurucu ana, ışık ve atm osfere bağlı sanatın son figür değildir; çoğalm ış, n eredeyse rastlantıyla
tem silcileri 19. yüzyılın em presyonistleriydi. ortam da bulunan, gevşek şekilde bir arada duran
bir grup olarak görünüyor. Bazen daire yüzeyi,
R obert Delaunay’ın ünlü güneş halkalarındaki gi
bi asimetrik yapılanmıştır. Henri Matisse’in “Va
zodaki Latin Çiçekleri ile Natürm ort” tablosunda
bakışın odağında eğri siyah bir kalas üzerinde,
Latin çiçeklerinin ço k sayıda yaprağı yeşil bir yu
varlağa doğru gelişm ekte ve küre sol üst köşesi
kıvrılmış, kare bir figürü kapatmaktadır. Bu güzel
resm e bakarken daire ve dörtgen formlarının bir
zamanlar birbirine ait olduğu, düşünceler, duygu
lar dünyasını anlattıkları hiç anımsanmaz. Ama
anımsayan ve bunun anlamını soran, çağlardan
beri bir bütünü oluşturan elem entlerin, artık k op
tuğunu, ayrıldıklarını ama gen e de var oldukları
nı, birbirlerine dokunduklarını düşünür!
Rusya doğum lu sanatçı Vasili Kandinsky’nin
yaptığı bir resim de sabun köpükleri gibi görünen
birbirinden ayrı renkli toplar ya da daireler var
dır. Bunlar da gerideki büyük bir dörtgen, bunun
içinde de kareye yakın iki küçük dörtgenle bağ
lantılıdır. “ Birkaç Daire” adını verdiği bir başka
resm inde gene koyu bir bulut (ya da ona çarpan
bir kuş) ve düzensiz bir grup renkli küre ya da
daireler görülür.
İngiliz sanatçı Paul Nash yuvarlağı gizemli bir
bağlantıyla gösterir. “Aşağılardaki Ş ey” adlı res
m inde, dünyanın yaradılış çağından b oş bir m an
zarada ön planda bir top bulunuyor. Bir tenis to
pu görünüm ündeyse de üzerindeki çizgiler Çin’in
sonsuzluk işareti olan Tai-gi-t’u gibi görünür ve
manzaranın boşluğu karşısında yeni bir boyut
Delaunay'in ( 1 8 8 5 -1 9 4 1 ) gevşek
dağılm ış daireleri "Formes circulaires:
soleil, lune" (üstte). Kandinsky'nin
(1 8 6 6 -1 9 4 4 ) "Birkaç daire"si (solda).
Paul N ash'in (1 8 8 9 -1 9 4 6 )
"Landscape from a D ream 'i (sağda).
Pierre M o ndrian 'm (1 8 7 2 -1 9 4 4 )
dörtgen biçimlerin egemen olduğu
"Kom pozisyon"u (altta).
kal”) kom pozisyonların ustası Hollanda doğum lu yet taşıdığı anlaşılıyor. Zamanımızın (yalnızca
sanatçı Piet M ondrian’dır. Onun resim lerinde ku renkli bir yapılanma ya da “ilk m add e”yi gö ste
ral olarak hiçbir gerçek m erkez yoktur, gene de ren ) belli soyut resim lerinde de bu tarz zaman
kesin, neredeyse asketik tarzlarıyla düzenli bir zaman yeni bir gelişimin dokusuym uş gibi ortaya
bütün oluştururlar. Diğer sanatçıların resim lerin çıkıyor.
deki düzensiz dörtlü kom pozisyonlar ya da g ev Daire simgesi günüm üzün yaşamında ço k d e
şek olarak gruplanmış sayısız dikdörtgenler daha ğişik bir olguda da garip bir rol oynamıştır, zaman
da yaygındır. zaman hâlâ da oynamaktadır. İkinci Dünya Sava-
Daire psikenin simgesidir. Eflatun da psikeyi şı’nın son yıllarında uçan yuvarlak cisim lere iliş
küre olarak tanımlamıştır. Kare ve sık sık da dik kin “görsel d edik odu ” ortaya çıkmış, bunlara
dörtgen toprağa bağlı m addenin, bedenin, ger uçan daire ya da UFO (U ııidentified Flying Ob-
çekliğin simgesidir. En m odern sanatta bu iki te je c ts = Tanımlanamayan Uçan N esneler) d en m e
mel biçim arasındaki bağlantı ya yoktur ya da ye başlanmıştır. Jung bunları “Gökte Görülen
gevşek ve rastlantısaldır. Bunların ayrılığı 20. Şeylere İlişkin M odern Bir Mit” kitabında in cele
yüzyıl insanının psişik durumunun bir başka an miştir. UFO’ları, bütün zamanlarda daireyle sim
latımıdır; ruhu köklerini yitirmiştir, dağılmak gelen en bir psişik içeriğin, yani bütünlüğün p ro
ü zered ir. Bugün dünyanın durum u nda (D r. jeksiyonları olarak açıklar. Başka türlü söylersek,
Jung’un giriş bölüm ünde işaret ettiği gibi) bu ay bu “görsel dedik odu ” , zamanımızın birçok düşün
rılma geçektir. Dünyanın batı ve doğu yarım kü de de görüldüğü gibi, bilinçdışı kolektif psikenin,
releri Demir P erde ile bölünm üştür. apokaliptik çağımızdaki yarılmayı daire simgesi
Ama karo ve dairenin görünüş sıklığı abartıl- aracılığıyla yeniden iyileştirme çabasıdır.
mamalıdır. Bunların sim gelediği yaşamın tem el
faktörlerini bilince çıkarmanın kesinlikle bir acili-
Bu bölüm de “m odern resim ”, “m odern sanat” d e Üzerine” adlı ünlü yazısında, “Her çağm sanatsal
yimleri sokaktaki adamın verdiği anlamda kulla özgürlük ölçüsü kendine göredir. Bu özgürlük sı
nılacaktır. Benim ele alacağım ise Kühn’ün d eyi nırını da en güçlü deha bile g e çe m e z ”7 diye for
miyle m o d e m imajinativ resimdir. Bu tür resim m üle etmiştir.
ler soyut, daha doğrusu non-figürativ olabilirler Yarım yüzyıldan beri artık “M odern Sanat”
ama hep öyle olmak zorunda değildirler. Favizm, duyguları etkilem ektedir. Tartışma bugün de
Kübizm, E kspresyonizm , Fütürizm, Süprem a- başlangıcında olduğu kadar sıcaktır. Olumlayan-
tizm, Konstrüktivizm, Orfizm gibi çeşitli tarzlar lar ile karşı çıkanlar birbirleriyle çarpışırlar ama
arasm da bir ayrım çabam olmayacaktır. Bu gru p yen i anlatım biçim leri h iç ön görülm ediği kadar
lardan biri ya da öbürüne özellikle yönelirsem bu dayanmıştır. Onu teh dit e d e n tehlikeler yalnızca
tam am en rastlantısal olur. M od em resimlerin e s d ejen era syon ve stil ya da m od a olarak donm a
tetik ayrımıyla, özellikle de sanatsal değerlendir sıdır.
m esiyle ilgilenmiyorum. M odern imajinativ resim Geniş kitlede -en azından Avrupa’da- yandaş
burada yalnızca çağım ızın bir olgusu olarak ele ve karşıtlar çatışıyor. Ama tartışmanın sıcaklığı,
alınmıştır. Onun sem bolik içeriği sorusunun tartı her iki tarafın tem silcilerinin de duygusal olarak
lıp yam tlanabileceği tek yol budur. Bu kısa b ö etkilendiklerini gösterir. Karşıtlar da yadsıdıkları
lüm de yalnız birkaç sanatçıdan söz edilebilir, ya yapıtların etkisinden kurtulamıyorlar. Rahatsız
pıtlarından yapılacak seçm eler de az çok rasgele ya da öfkelidirler ama duygusallıkları, etkilendik
dir. M odern sanatı, az sayıdaki tem silcisi bakı lerini gösteriyor. Olumsuz hayranlık da olumlu
m ından tartışırken bir sınır içinde kalmalıyım. hayranlık kadar önem lidir. M odern sanat sergile
Çıkış noktam, sanatçının bütün zamanlarda rindeki ziyaretçi sayısının yüksek oluşu yalmz
çağının ruhunun aracısı, sözcü sü olduğu gerçeğ i meraktan daha fazla bir şey olduğunu gösteriyor.
dir. Yapıtı kendi psikolojisiyle ancak kısmen anla Merak olsa çabuk doyurulurdu. Yapıtlar için ö d e
şılabilir. Bilinçli ya da bilinçsiz olarak sanatçı za nen fantastik fiyatlar ise verilen sosyal değerin
manının, sonunda kendisini d e biçim lendiren d o ölçüsüdür.
ğasına, değerlerine biçim verir. Hayranlık, bilinçdışı etkilendiği zaman ortaya
M odern sanatçı çoğunlukla zamanıyla yapıtı çıkar. M odern sanat yapıtlarının etkisi yalnız g ö
arasmdaki etkileşimi algılar. Fransız ressam ve rünüşleriyle açıklanamaz. Klasik ya da duyumsal
eleştirm en Jean Bazaine, “N otes sur la peinture sanata eğitilmiş g öz için bunlar alışılmamıştır, ya
d ’aujourd’hui”sinde5 “insan istediği resmi ya p bancıdır. Nonfigürativ sanatta izleyiciye kendi
maz; söz konusu olan, bütün gücüyle çağm yapa dünyasını anımsatacak hiçbir şey yoktur; hiçbir
bileceğini yapm aktır” der. Birinci Dünya Sava- şey kendi gündelik çevresin den değildir, hiçbir
şı’nda ölen Alman ressam Franz Marc, “büyük ya insan ya da hayvan tamdık bir dil konuşmaz. Sa
ratıcılar biçimlerini geçm işin sislerinde aramaz, natçının yarattığı bir dünya ve evren belirtisi de
zamanlarının gerçek en derin ağırlık m erkezine yoktur. Gene de insanla bir bağlantısı vardır. Üs
yönlenirler.”6 diye yazıyordu. Daha 1911’de Rus telik bu bağlantı belki d e duyumsal sanatın d o ğ
ressam Kandinsky bunu, “ Sanattaki Spiritüel rudan hissettirip yaşattığından daha yoğundur.
Çağdaş sanatçı insanın içine bakışım, yaşamın ne de “M odern Sanat”ın simge içeriğini soruştu
geri planını anlatmak ister. Bu durum da sanat ya ran psikologlar için bu yazıların incelenişi çok
pıtı yalmz som ut, “doğal” , duyumsal olanın alanı açıklayıcıdır. Bu yü zden aşağıdaki tartışmada sa
nı değil, bireysel alam da terk eder. Son d erece natçının kendisinden olabildiğince sık söz edil
k olektif olur, b öy lece birkaç kişiye değil birçok melidir.
kişiye dokunur. Bireysel olarak kalan sunumdur, “M odern Sanat”m başlangıcı tarihi olarak
tarz ve kalitedir. Bilm eyen için çağdaş sanatçının 1910 alınabilir. Bu başlangıç dönem inin en güçlü
duygulanımının gerçek , yapıtının anlatımının iç kişiliklerinden biri, etkisi yüzyılın ikinci yarısında
ten, taklit edilmiş ya da etki altmda kalarak mı da izlenebilen Kandinsky’di. “Biçim Sorununa
yapılmış olduğunu anlamak zordur. Çoğu zaman Dair”8 adlı denem esin de şöyle yazıyor: “Bugün
ön ce yeni çizgi ve renk kullanımına alışması g ere sanat açıklanabilecek olgunluğa ulaşmış olan
kir. Bunu bir yabancı dil öğrenir gibi öğrenm esi “spiritüel”i temsil ediyor. Bu temsilin biçim leri iki
gerekir. Sonra güzelliklerini, anlatım gücünü ve kutupta toplanabilir: 1. Büyük soyutlama, 2. Bü
kalitesini keşfedecektir. yük realizm. Bu iki kutup önüm üze, bir erekte
Bu yüzyılın sanatının öncüleri yeni sunum sonlanan iki yol açıyor. Sanatta bu iki unsur her
tarzlarının seyirciye nasıl geldiğini hissetmiş ol zaman vardı; birincisi ikinci içinde ifade edilirdi.
malıdırlar. Daha ön ce, 20. yüzyılın yenilikçileri gi Bugün her iki unsurun varlıklarını ayrı ayrı sür
bi kimse, ereklerine ilişkin o kadar bildiri, yazı ya dürdükleri görülüyor. Sanat anlaşılan soyutun
yınlamamıştır. Burada söz konusu olan yalnız nesnel olanla anlatımı ya da tersi gibi hoş bütün
başkalarına kuramsal açıklamalar değil, daha çok lem elere bir son verm iş.”
kendi sanatsal inanç bildirileriydi. Bunların çoğu İki örnek Kandinsky’nin varsayımım açıklaya
da çelişkili, karışık, bazen de şiirsel, kendi yaratı bilir. 1913’te Rus Kasimir Maleviç, beyaz zemin
cı çalışmalarım garip bir biçim de açıklayan d en e üzerinde siyah bir kareden başka bir şey görü lm e
m elerdi. Sanatçılar başkalarıyla değil, kendileriy yen, belki de yüzyılın ilk soyut resmini yaptı.9 Bu
le hesaplaşm aya çalışıyorlardı. na ilişkin olarak “sanatı, nesneler dünyasının den
Asü önem li olan, sanat eseriyle doğrudan kar gesinden kurtarmak için um utsuz bir çaba sonun
şılaşmadır, her zaman da öyle olmuştur. Am a g e da kare biçim ine sığındım ” diye yazıyordu.
I Krapilii-i.
1
1 ,'s ,\f]. rııd.lı. A ritm i)
GeMtAcp".v'
XV*\y
!r . •
« i >‘ f l.l.-tiT
r « ..ıu t n L r .- l- c n ıb » j İ t '
Wn**’*0 |
dapkut’«' 1
* !,r ı» < » "
"«"Hit M
, üstte).
Slfotii '
tıtrifb^ı.
Hans A rp'ın (dğ. 18 8 7 ) bir araya getirdiği
tahta parçaları (sol altla). Pica^so (dğ. 1881)
plastiğini yapraklı bir dalla bütünler (altta)
Bir yıl sonra Fransız ressam Marcel Ducham p,
Nesnelerin gizemli ruhu
rasgele seçtiği bir nesneyi, bir şişe kurutucuyu
bir sehpa üzerine yerleştirip bir sergiye koydu.
Jean Bazine buna ilişkin olarak: “ Kullanım ama
Gördüğümüz gibi, “büyük som ut”un çıkış noktası
cından uzaklaşıp kıyıya atılmış olan bu şişe kuru
Ducham p’m ünlü, garip şişe kurulucusuydu. Şişe
tucu, garip bir efeııdisiz nesne olma onuru kaza
kurutucu yapılışında sanatsal değildi. Duchamp
nıyor. Hiçbir işe yaramaz, am ade, her şeye hazır
kendisini anti-sanatçı olarak adlandırıyordu. Ama
yaşıyor. Huzursuz eden, anlamsız bir yaşamın ke
onunla, sayısız sanatçı için önem li bir rol oynaya
narında yaşıyor. Huzursuz eden nesne; bu sanata
cak olan bir unsur günışığma çıkmıştır. Onlar buna
atılan ilk adım ” diye yazıyordu. Kare ve şişe kuru
“objet trouvé” ya da “ready m ade” diyorlardı. Nes
tucu, sanatla kelimenin dar anlamıyla hiç ilişkisi
nenin büyüleyici etkisi hissedilm eye başlanmıştı.
olmayan sem bolik jestlerdi. Gene de bunlar bir
Örneğin İspanyol ressam Joan Miro her gün
birlerini karşıt sınırlara ( “büyük soyutlam a” , “b ü
şafakta kumsala “dalgalarla yıkanmış nesneleri
yük realizm”) götürüyorlardı, g elecek onyılların toplamak için” gider, “kişiliklerini k eşfed ecek bi
sanat tarzını da bunlar yönlendireceklerdi. Ne rini bekleyerek orada yatan nesneler” bunları
olursa olsun bunların aralarında içsel bir ilişki bu bulduğunda atölyesinde saklar. Zaman zaman o n
lunmaktadır: Korku yüklü, huzursuz eden nesne lardan bazılarım alır, çok da ilginç k om p ozisyon
soyutlam aya götürür; ruh m addeyi aşacaktır. lar ortaya çıkar. “Sanatçı sık sık kendi yarattıkla
Psikolojik açıdan, çıplak nesneyle soyut n es rının biçim leri karşısında şaşırır.”
nesizlik gibi ayrı kutuplardan iki jest, o zanuın, Bi Daha 1912’de İspanya doğum lu sanatçı Pablo
rinci Dünya Savaşı (incesi insanlardaki, sanatta Picasso ve Fransız sanatçı Gorges Braque, çöp ler
sim gesel bir anlatını bulan psişik yarılmayı g ö ste den topladıklarıyla “collages”lar yapıyorlardı."’
rir. Bu yarılmanın kökeni, bu bölü m de de g ö ste Max Ernst resimli “big business” çağının resimli
rilmeye çalışıldığı gibi, çok ön celerd e aranmalıdır. dergilerinden kupürler kesiyor, onları kendi fante
Bu daha R önesans’ta ela hissediliyordu, o zaman zisine göre bir araya getirip, burjuva yaşamı at
kendini doğa bilimleriyle din, bilm ek ve inanmak mosferini, deıvıonik, kabus benzeri bir gerçekdışı-
arasında belli ediyordu. O zamandan beri insan ııa çeviriyordu. Alman ressam Kurt Schwitters
uygarlığı doğal tem ellerinden, içgüdüselin alanın keııdi çö p tenekesinin içindekilerle çalışıyordu; çi
dan daha da uzaklaşmış, b öylece aradaki uçurum viler, paket kağıtları, yırtık eski gazete parçaları,
tiren biletleri ve kumaş artıklarını bir araya getiri
giderek daha derinleşmiştir. Artık, bilinç ve bi-
yor, bunları garip güzellikleri şaşırtıcı bir etki ya
linçdışııım uyuşmazlığı gibi, nesne dünyasıyla ruh
pan orijinal bir bütün de birleştiriyordu. Ama
dünyasının karşıtlığı şeklinde de yaşanıyor. Bu iki
Schw itters’in bu nesneler saplantısı, bu “nesneler
kutup arasındaki gerilim, çağdaş insanın, sanat
den maııik büyüleniş” “ bazen anlamsızlığa kadar
yapıtlarında anlatım bulmaya çalışan psişik duru
da gidiyordu. “N esnelere Adanmış Bir Katedral”
m unu karakterize ediyor.
admı verdiği yapıyı çöp lerd en inşa etti; üzerinde
10 yıl çalıştı, buna yer açmak için kendi evinin üç
katını deldirdi. Bu katedralde çöp ler arasında in
sanlar için hiç yer bulunm uyordu.
Psikolojinin bakış açısından bu “ob jets tro-
u v é ”ler, “co lla g e ”lar, absü rd değerlen dirilm iş
nesneler ve bunların büyüleyici etkisi, Scwit- geride duran, sanatın bütün gizemli ihtişamım
ters’in yapıtlarıyla, “M odern Sanat”ın insan zihni oluşturan daha y ü ce durum unu tanımamızı sağ
nin ve sem bollerinin tarihinde alacakları yerin ilk layan, alışılmış eşyadır” diye yazıyordu.12
belirtilerini veriyor. Burada eski bir geleneğin, bi- Paul Klee ise “nesne, dışından anlaşıldığından
linçdışı da olsa sürdürüldüğünü gösteriyor. Bu, daha fazla bir şey olduğunu bilişimiz sonucunda,
aralarında özellikle simyanın ve herm etik fe ls e fe dış görünüşünün ötesine doğru genişlemiş olur”13
nin bulunduğu, ortaçağ gizli dinsel hareketlerinin diyordu. Jean Bazaine de “bir nesne bize, kendisi
geleneğidir. Simyacılar da m addeyi, m addenin ni aşan güçlerle dolu göründüğü için bizde sevgi
ruhunu kendi m editasyonlarm ın objesi durum u uyandırır” 14 diye ekliyordu. Bu çok kez yinelenen
na yükseltmişlerdi. Schw itters en değersiz m ad “nesnenin ruhu” ya da “m addenin ruhu” kavramla
deyi, ç ö p kovasındaki atıklan sanat eseri d eğeri rıyla, eski bir simyacı varsayımı da yem den canla
ne, “katedral” düzeyine yükseltirken, bilm eden nıyordu; m addeye sıkışmış olan bir ruhu kurtarıp
simyacıların özdeyişini, aranan değerin pislikte serbest bırakmak, eski bir simya kavramıdır. Bilin
bulunacağı ilkesini izlem ekteydi; “In stercore in- cin bilebilişirun sona ulaştığı, kavranamayacak ola
ventur.” A ynı gerçeği Kandinsky de dile getirir: nın başladığı her yerde, kolektif bilinçdışmdan
“Bütün ölüler titrer. Yalnızca şürlere konu olan böyle tasarımlar ortaya çıkar. Simyacılar “m alze
yıldızlar, ay, ormanlar, çiçek ler değil sokaktaki m e ve değişimi” bilm ecesini kendi tarzlarında çö z
çam urdan göz kırpan pantalon düğm esi de... Her m eye uğraşmışlardı. Yüzyılımızın insanı için “m ad
şeyin, konuşm aktan çok susan bir ruhu vardır.” d e ” fizik sayesinde akıldışı bir kavram olmuş, böy-
Sanatçüarın olduğu kadar simyaciların da bil lece nesneler de giz haline gelmiştir.
m ediği, m addeye ya da eşyaya kendi ruhlarından B irçok sanatçının hissettiği “nesnenin gözün
bir parçayı yansıttıkları gerçeğiydi. Bunların, hat gördüğünden daha fazla bir şey olduğu” duygusu,
ta çöplerin bile büyüleyici etkisi, aldıkları yüksek İtalyan ressam Giorgio de C hirico’nun yapıtların
değer, o “gizemli canlanış” bundandı. Kendi ka da vurgulanıyor. Kendisi bir mistik, aradığım hiç
ranlıklarım, dünyevi gölgelerini, kendilerinin ve bulamayan trajik bir arayıcıdır. Kendi portresinin
zamanlarının yitirdiği psişik içeriği ona yansıtı (1 9 0 8 ) altına “Et quid am abo nisi q u od aenigma
yorlardı. Am a simyacılardan farklı olarak m od ern est?” (V e ben d e sevilir olan bulm aca değilse n e
sanatçılar Hıristiyan düzeni içine katılmıyorlar, d ir?) diye yazm ıştı.15
onun tarafından korunm uyorlardı. Hatta Schw it- Chirico, “pittura m etafísica” ekolünün kuru
ter’in yapıtı bir bakıma kiliseye karşıydı. Hıristi cusuydu. “Her n e sn ed e” diye yazıyordu, “İki yön
yanlık m adde alemini aşmaya çalışırken, o n ere bulunur; her zaman gördüğüm üz, herkesin gör
deyse fanatik bir tek yanlılıkla m addeye bağlı ka düğü, bilinen yan ile ruhsal ve m etafizik olan, an
lıyordu. Am a paradoks olarak Schw itter’in tarzı cak nadir kimselerin, berrak bilinç anlarında, m e
nesnelerin som ut gerçekliklerini ele geçirir. R e tafizik m editasyonla görebildiği yan. Bir sanat ya
sim lerinde m alzem e soyut sunumların soyut un pıtı, dış görünüşünde görülem eyen bir şeyi anlat
suru olur. Kendini soyutlam aya başlar. Am a bu malıdır” .16
garip şekilde o anın gerçeğin e uygundur; aynı an C hirico’nun yapıtları nesnelerin “ruhsal y ö -
da fizikte m addenin mutlak “ som u t”luğu sorgu nü”nü görünür kılar. Bunlar gerçeğin, bilinçdışm
lanmaya başlanmıştır. dan görüntüsel olarak gelen düşsel transpozis-
“N esnenin gizli ruhu” , varoluşun geri plam o yonlarıdır. Am a “m etafizik soyutlam a”sı korkutu
sırada ressamları uğraştırıyordu. Carlo Carra, cu bir katılıkla anlatılmıştır. Resim lerdeki atm os
“Bu basitlik biçim ini ortaya çıkaran, varoluşun o fer kabus ve m elankolidir. İtalyan kentlerinden
mydı. Elbette C hirico’nun “durgun güzellik”te
bulunan “korkunç boşluk”u gösterip g österem e
diği kuşkulu kalabilir. Resimlerinin ço ğ u huzur
suz edicidir, hatta kimi bir kabus gibidir. Ama
“boşluk”a sanatsal anlatım kazandırmaya yoğ u n
laşmasıyla, bugünün insanının ana sorunsalına
kadar ilerleyebilmiştir.
Chirico’nun dayandığı Nietzsche, keşfettiği kor
kunç boşluğun nedenini “tanrı öldü” diyerek bildi
riyordu. Chirico’nun çağdaşı Kandinsky de benzer
şekilde formüle ediyordu: “Gökyüzü boşaldı. Tann
öldü”.18Bu söylem ler duyulmamış bir etki yapabilir,
ama yeni değildir. Tanımın ölümü ve bunun sonu
cu, “metafizik boşluk” daha 19. yüzyılda edebiyat
çıları, özellikle de Almanya ve Fransa’da huzursuz
Gerçeküstü sanatın örneği olarak
etmişti.19 Şimdi 20. yüzyılda açıkça tartışılmaya
René M a gritte'in (dğ. ] 8 9 6 ] "Le
Souliers Rouges"u. Uygunsuz başlanan ve sanatta simgesel anlatım bulan uzun
elemanların bir araya gelişi absürd, bir gelişimdi. B öylece çağımızın sanatının Hıristi
irrasyonel ve düşsel etkiyi
yanlıktan ayrılışı mühürleniyordu.
uyandırıyor.
Jung da bu garip, zor anlaşılır “tanrının ölü
m ü” görüngüsünü, çağımızın bir olgusu olarak ele
almıştır. “Biliyorum ki ve bununla da sayısız baş
ka insanın da bildiğim vurgulamış oluyorum , şim
çeşitli alanlar, kuleler, nesneler olağanüstü k es
diki zaman, tanrının görünm ezliği ve ölüm ü çağı
kin bir perspektiften ve sanki havasız bir m ekan
dır.” Yıllarca hastalarının düşlerinde, yani m o
da, görünm eyen bir ışık kaynağından gelen acı
dern insanların bilinçdışında, Hıristiyan tanrı im
masız soğuk bir ışıkta görünür. Antik tanrı başla
gesinin solmakta olduğunu gözlem ledi. Bu im ge
rı, klasik geçm işle bağlantıyı oluşturur.
nin yitimi, yaşama anlam veren yü ce bir etm enin
En korkutucu resim lerinden birinde m erm er
yitimi demektir.
bir tanrıça başm m yarana bir çift kırmızı lastik el
G ene de işaret edilm elidir ki, ne N ietzsch e’nin
diven, m odern bağlam da “büyülü bir n esne” k o
“tanrı öldü” anlatımında ne de C hirico’nun “m e
yar. Zem indeki yeşil top , çarpıcı zıtlıkları birleşti
tafizik boşluk”unda ya da Jung’un bilinçdışı im ge
ren bir simge olarak rol oynar; onsuz psişik dağü-
lerden çıkarttıklarında, tanrının gerçekliği, varlı
ma daha fazla olurdu. Bu resim, kesinlikle sofisti
ğına, aşkın bir varoluş ya da olmayış üzerine h er
ke bir deliberasyonun son ucu değildir; bir düş
hangi bir şey vardır. Söz konusu olan yalnızca, bi-
resm i olarak alınmalıdır.
linçdışından bilince çıkan, resim, düş, düşünce,
Chirico, N ietzsche’nin ve Schopen h auer’in fel
intuisyon' gibi insan anlatımlarıdır. İçeriklerin k ö
sefelerinden esinlenm işti.17 İlk olarak S chopen -
ken olarak bilinçdışında nasıl ortaya çıktığı ve ya
hauer ve N ietzsche, yaşamın anlamsızlığının d e
şayan tanrı im gesinden ölü tanrı im gesine d önü
rin anlamım ve bu anlamsızlığın sanata nasıl d ö
şüm ün nedeni, açık bırakılması gereken bir soru
n ü şeceğin i anlatm ışlardı. K eşfedilen korkunç
dur. Burası anlayışın şuurlarıdır.
boşluk, m addenin ruhsuz, durgun güzelliğinin ay-
İntuisyon: içedoğm a. (çn .)
G io rg io de C hirico (dğ. 1 8 8 8 ) da M a rc
C h a g a ll (dğ. 1 8 87) g ib i, "görünenin
ardındaki varoluş"un anlatımı peşindeydi.
C hirico'nun vizyonu ("Filozof ve Şair")
a ğ ır bir melankoli taşır (altta).
C hagall'inkiyse sıcak ve duygu yüklüdür.
Kudüs'teki cam pencerelerinden biri.
(1 9 6 2 ) (sağda).
Salvador Dali (dğ. 1 9 04) en tanınmış M a x Ernst'in "D oğa Tarihi"nden frottaj (18
gerçeküstücü ressamlardandı. Unlü tablosu yy) (sağ altla). Gerçeküstücü stilde gravür.
"Yanan Zürafa" (üstle). M ercan, laş ve iskeletlerin kompozisyonu
(altta).
sin üzerinde dörtnala koşan bir atı algılayamayan yatıyordu. Örneğin Max Ernst, Boticelli’nin “ Eğer
kişi bir budaladır.” (Burada yeşil topun, antik boyaya batırılmış bir sünger duvara fırlatılsa, onun
m erm er başın ve kırmızı lastik eldivenin Chiri- bırakacağı lekeden başlayarak, hayvanlar, manza
c o ’nun tablosunda “rastlantıyla” bir araya gelişle ralar ve her türlü biçim görülebilir” sözlerini tartı
ri akla geliyor.) E lbette bu çağrışımların b irçoğu n şan Leonardo da Vm ci’ye geri dönüyordu.
da şaka, oyun ve saçmanın şans eseri şiirsellikleri 1925’te Max Ernst, döşem e tahtalarındaki bin
de vardır. Am a sanatçıların çoğu için oyun ve şiir lerce çizik ve lekeye gözlerini dikip baktığı sırada
sellikten tamam en farklı bir şey söz konusuydu. kendisini zorlamaya başlayan bir hayali şöyle anla
Bunu Fransız heykeltıraş Jean (ya da Hans) tır: “Meditasyon ve hallüsinasyon yeteneklerimi ko
A rp’ın yapıtında rastlantının oynadığı rol gösteri rumak için bu çizgi ve lekelerin üzerine rasgele ka
yor. “Görüntülerin ardında derinde uyuklayan gi ğıtlar sererek üzerlerine kurşun kalem grafiti sürüp
zemli bir tem el anlam”28 ve son derece basit bir bir dizi çizim aldım. Daha sonra bu çizimlere gözle
anlatım yaratabilmek için Arp, rasgele fırlatılmış rimi dikerek baktığımda birden, birbirine karşıt ve
yapraklarla tahta yontular yapıyordu. Bunlara iç içe geçen resimlerden oluşan bir hallüsinasyo-
“rastlantılar yasasına göre düzenlenmiş yaprak nun güçlenişi ile sarsıldım. Frotajla kazanılmış bu
lar” ya da “rastlantılar yasasına göre düzenlenm iş resimlerden ilk diziye Histoire Naturelle adını ver
dörtgenler” gibi adlar veriyordu. Bunlarda yapıta dim.”"9 Bu “frottage”larından birçoğunun üzerine
derinliği veren rastlantıydı. Bu, düzenlem elerde ya da arkasına Max Ernst halkalar ya da daireler
belireni, fark edilm eden işleyen bir gücü, “gizemli yerleştirerek, resme kendine özgü bir derinlik ve
bir tem el anlam”ı anlatmaktaydı. duygu katmıştır. Burada psikolog, imgenin doğal
Gerçreküstürüleıiıı sanatsal çabalarının, bulut dilinin kaotik zararlarını, “self'i içeren bir psişik bü
formasyonlarının, odun yongalarının, düşsel re tünlük simgesiyle karşılamak, dengeyi sağlamak
simlerine çıkış noktası yapılmasının ardında, Paul çabasını kolayca görebilir. Halka ya da daire resme
Klee’niıı sözleriyle “rastlantıyı öne çıkarmak” fikri egemendir. Kendiliğinden anlam taşıyıcı, anlam ve-
Franc Marc “geleceğin sanatı bilimsel bilincimize ler “nesnenin gerisindeki varoluş”u saptamaya
biçim sel anlatım sağlayacaktır” demişti. Bu p e y çalışıyorlardı. Aynı zamanda yapıtları bilincin ar
gam berce bir sözdü; bilinçdışmın, m odern resmin dındaki, hatta ancak çok en der hallerde nesnesiz
birçok yapıtında hangi rolü oynadığını, derin p si olan düşün ardındaki bir varoluşun dışavurum uy
kolojinin verilerinin sanatçıyı nasıl esinlediğini du. B öylece fizik ve psişik görüngülerin gerisin
gördük. Sanatla, atom fiziği verileri arasında da de, bilinem eyen bir varoluş olarak duran o “geri
şaşırtıcı bir ilinti ortaya çıkıyor. (Fizikle bilinçdı- plan ge rçe k liğ i”ni g ö sterm ek tey d iler. Bunlar
şı ilişkisi M. L. voıı Franz’ın son uç yazısında tartı onun eşdeğerleriydi.
şılacaktır.) Ancak birkaç sanatçı anlatım yollarıyla fizik ile
A tom fiziği, basitçe söylersek m addenin yapı psikoloji bilimleri arasındaki ilintinin farkındaydı.
taşlarından nesnelliği ya da som utluğu, aynı za Kandinsky fizikte, o sırada henüz başlangıç aşa
manda doğrudan kavraııabilirliği çalmış, b öylece masında olunan buluşlar karşısındaki şaşkınlığını
m addeyi bir gizem haline getirmiştir. Bu da ger vurgulayan ustalardan biriydi: “Atom un p arça
çeğin değişik bir algılanışına ulaşmıştır. İçinde bi lanması benim ruhumda bütün dünyanın parçala
zim fizik yasalarımızın geçerli olduğu “doğal” nışıyla eşitti. p]n kalın duvarlar birden yıkılmıştı.
dünyamızın arkasında, şim diye kadar bilinm eyen Her şey güvensiz, sallantılı ve gevşek hale gelm iş
yasallıklarıyla yeni, akıldışı gerçekler ortaya çık ti. Gözümün önünde bir kaya havada eriyip gö-
mıştır. Buna uygun olarak psikolojide de bir deği
şim olm uş, bilinç dünyasının ardında, derinde bir
bilinçdışı katmanı bulunm uştur (ya da daha d o ğ
rusu yeniden bulunm uştur) ve burada da yeni,
şim diye kadar bilinm eyen yasallıklar geçerlidir. Bu ve bir önceki sayfadaki resimler
Her iki yeraltı dünyasının karakteristiği, sü (Franz M a rc, 1 8 8 0 1 9 1 6 ) artan bir
soyutlayış ve dış objeden uzaklaşma
reçlerinin, içeriklerinin görülem ez oluşudur. Sa
gösteriyor. "M a vi Atlar" (191 1) (en
natın çağımızın anlatımı olarak anlaşılmasında bu
solda). "O rm anda Geyikler"
önem lidir; sanat artık som ut gerçekliği bırakarak ( 1 9 1 3 / 1 4 ) (ortada). "O yn ayan
rünm ez olsa artık şaşırmazdım. Bilim bana göre m ut” , “figürativ” ve “nonfiglirativ” , “duyum sal” ve
m ahvolm uştu.”111 Düş kırıklığının sonucu nesnel “düşsel” ayrımlarından ya da biçim sorunlarından
olandan ve doğa alem inden geri çekilmekti. “B e çok daha önem li şeyler vardı. Onlar yaşamın, n es
nim için sanat alemi, doğa alem inden gittikçe ay nelerin merkezinin, bunların değişm ez zemininin
rılmaktaydı.”10 ve içsel kesinliğin arayışı içindeydiler. Sanat mis
Sanatın Doğa alem inden ayrılışı o sırada sayı tik hale gelmişti.
sız sanatçıda da oluyordu. Franz Marc “G örüntü Sanatçıların gizem inde boğuldukları ruh, n es
lerinin görsel aynasını kendilerine doğrulttukça nelerde, yaşamın doğal görünüm lerinin ardında
nesnelerin daha çok konuşacağını bin yıllık d en e aradıkları gizli bir ruhtu. Bu simyacıların m adde
yim im izden bilm iyor m uyduk? Görüntü ebediyen ve doğada keşfetm eyi umdukları ruhun tıpkısıy-
yassıdır” 13 diye yazmıştı. Onun için sanatın ereği dı. Simyanın mistiği gibi sanatçılarmki de Hıristi
“her şeyin ardında bulunan ve dünyevi olmayan yanlık dışındaydı, çünkü “doğanın ruhu” ya da
varoluşu gösterm ek, yaşamın aynasını kırarak var “nesnelerin ruhu” , Hıristiyanlığın “sem avi” ruhu
oluşun gözlerine doğrudan bakmak”tır.:',, Paul na uygun değildir. Daha ço k onun karanlık, dün
Klee şöyle yazıyor: “Sanatçı doğal görüntünün bi yevi zıddıdır. Bu çağdaş sanata yol açm ış ve ta
çim lerine, kendisini eleştiren gerçekçilerin ço ğ u rihsel önem ini de betimlemiştir. Ortaçağdaki her-
nun verdiği zorunlu önem i verm ez. Kendini g e r m etik’ hareketler gibi sanat da bugün, çağın Hı
çeklikle çok bağlı hissetm ez; çünkü doğanın bu ristiyanlığı bütünleyen bir anlatımı olarak anlaşıl
ürünlerinde yaratış sürecini pek görem em ek te malıdır.
dir. Biçim sel ürünlerden çok biçim leyen güçlerle Kimse sanatın mistik zeminini Kandinsky ka
ilgilidir.”1’5 Piet M ondrian kübizmi, soyutlamayı dar açık görüp sözünü etmemiştir. Onun için b ü
mantıksal sonucuna kadar götürm em iş olmakla yük sanat yapıtlarının önem i “yüzeyinde, dışında
suçlar. Ona göre soyutlamanın son ereği “değişen değil, bütün köklerin kökü, sanatın mistik içeri-
doğal biçim lerin gerisinde saklı duran değiştiril ğindedir” . 17 Bu yü zden der ki: “Sanatçının açık
m em iş, saf gerçeklik için bir anlatım”d ır.“ Sanat gözü kendi içsel yaşamına yönelm iş olmalı, kula
çı bu “son erek ”e, artık öznel duygulanım ve tasa ğı içsel gereksinim inin sesini dinlemelidir. Mistik
rımdan etkilenm eyen bir biçim lem e ile ilerler.
Bkz. B aba oğlu ; H erınetizm , B D S yayınları, 1997, İstanbul
Aslında o sırada sanatçılar için “soyu t” ve “s o (ç n .)
I S
'v k r n *
'H m *
bakımdan zorunlu olana anlatım kazandırmanın bazen poetik, bazen dem onik anlatımı olarak g ö
tek yolu budur.”"8 Kandinsky için dünya “ruhsal rülmelidir. Mizah ve gariplik insani olana kurulan
olarak etkileyen varlıkların evreni”dir,™ o resim köprüdür. Doğa yasalarının dikkatli gözlem i ve
lerini evrenin ruhsal il'adesi, renk ile şekillerin yaratılmışlara olan sevgi, uzakları dünyaya bağ
harmonisi olarak alıyordu. “ Biçimin, tam soyut lar. “Sanatçı için doğayla diyalog con d itio sine
olduğunda, bir geom etrik biçim in aynısı olduğun qua non olarak kalır. ”4r
da bile, bir iç ezgisi vardır, bu biçim le aynı özel “ Gizli ruh”un bam başka bir anlatımını da g en ç
liklere sahip bir ruhsal varlıktır.”"’ “ Bir üçgenin soyut ressamların en dikkati çekenlerinden, daha
tepesinin bir daireye dokunuşu gerçekte, M iclıc- kırk dört yaşındayken bir araba kazasında ölen
laııgelo’da tanrının parmağının A d em ’in parmağı Amerikalı Jackson P ollock ’ta buluruz. Oııun “a c
na dokunuşundan daha az etkileyici değildir.”'" tion paintig” stili çağımızın gen ç sanatçıları ü ze
1914’te Franz Marc “Aforizm alar”mda “Madde rinde büyük bir etki yapmıştır. “ My Painting” ad
insanın en fazla tolere ettiği ama algılamadığı bir lı yazısında çalışma tarzım şöyle anlatıyor: “R e
şeydir. Eskinin dünyaya bakışı yerini dünyayı g ö sim yaptığını sırada ne yaptığımın bilincinde ol
rüşe bırakmıştır. Hiçbir mistik, cenneti apaçık mam. Ancak sonradan resim le bir tanışma süreci
gördüğü en yoğun anında bile çağdaş düşüncenin başlar. Değişiklikler yapmaktan, imgeyi tahrip e t
m ükem m el soyutluğuna, derinlem esine görü şü m ekten hiçbir korkum yoktur. Çünkü resmin
ne ulaşamamıştır”“ diyor. kendi yaşamı vardır. Bunun gerçekleşm esi için
Çağdaş ressamlar arasındaki şair sayılabilecek çalışırım. Ancak resim le tem ası yitirirsem sonuç
olan Paul Klee için sanat yalnızca görüleni ver beş para etm ez. Yitirmediğim takdirde saf bir
m ekle kalmamış, “gizli olanı da görünür kılmış harmoni, kolay bir alış ve veriş olur ve ortaya iyi
tır” .'1" Yapıtı tem el bir yaratış zem ininden kök al bir resim çıkar.” Bu sırada yere serilmiş olan tu
maktadır. “Elim çok uzak bir dünyanın aracıdır. val üzerinde çılgınca dans ediyor, kanava üzerine
Kafam da şurada işleyen değil, uzak, yüksek bir boyaları fışkırtıyor, serpiyordu. B öylece ortaya
yerlerdedir.”44 K lee’nin yapıtında doğanın ruhu çıkan resim ler tüm üyle şekilsiz, kaotik, renkten
ile bilinçdışının ruhu birbirine ayrılmaz biçim de lav ırmakları, çizgiler, yü zeyler ve noktaların da
bağlıdır. E goyu da kendi büyülü halkalarına çe k ğılımı oluyordu. Simyacıların “massa con fıısa” ,
mişlerdir. Yapıtı gerideki bir yaşamın çok yönlü, “prim a materia” ya da “ch a os” tanımlarını anım
satıyordu. Bu simyacıların değişim sürecinin d e dinsky’nin “büyük soyutlam a” ve “büyük gerçek -
ğerli başlangıç m addesiydi, psikolojik olarak da çüik” kavramlarının, sanatın sonuç olarak tek bir
bilinçdışının sim gesi olarak kabul edilm eliydi. ereğe varacak olan birbirinden ayrı iki kutbu ola
P ollock ’un resimleri de aynı zamanda her şey rak etkin olmaya başladığı akla geliyor. B öylece
olan bir “h iç”i temsil etm ekteydi. Bu resim ler bi bu ereğe ulaşılmış m ıydı? Elbette hayır. Ancak şu
linç ve varoluşun ortaya çıkmasından da ön ceki kadarı söylenebilir ki sanatçının biçim lendirişinde
zamanlarda yaşar gibiydiler; ya da her türlü varo pek de sanmak istediği kadar özgür olmadığı an
luşun ve bilincin yok olm asından sonraki fantas laşılıyor. Resm i az ya da çok bilinçdışı m eydana
tik harabe manzaralarıydı. gelm işse o zaman, doğanın onun geride bırakma
Yüzyılımızın ortasında nonfigüratif ya da so yı um duğu biçim lendirm e yasaları güçlerini sür
yut, resm in en önem li, en sık kullanılan anlatım dürmektedirler. Soyutla doğa yapıları arasındaki
yolu oldu. Biçimin çözülm esi ne denli öne çıkarsa, esrarlı ilinti fark edilm eden çok ön ce Kandinsky
resim sim gesel içeriğim o denli yitirdi. Çünkü bunu anlatmıştı: “Soyut resim doğanın ‘deri’sini
simge bilinm eyeni gösterse de bilinen dünyaya terk etmiştir, yasalarını, büyük konuşmama izin
aitti. Nonfigüratif resim lerde ise bilinen dünya verin kozmik yasaları, terk etmiş değildir.”4*5
çözülm üştür. Bilinenle bilinm eyen arasında bir Bunun onlara nasıl geldiğini ve resim lerinde
köprü olabilecek hiçbir şey yoktur. Ama beklen olanın ruhun hangi derinliklerinden fışkırdığını
m edik bir şey belirmiştir; soyutlamaları n ered ey en açık şekilde söyleyenler bugünkü sanata yol
se tam olan birçok resim, organik ve inorganik açanlardı. Onlar bugün de bunun anlaşılması için
m addelerin m olekıiler yapılarının m ikrofotografi yolu gösteriyorlar. Çünkü izleyen kuşaklar kendi
ile alınmış resimlerine şaşırtıcı bir benzerlik g ö s lerini aynı biçim de hesaplaşm aya zorunlu hisset
term ektedir. B öylece doğa ile garip bir bağlantı miyorlar. Ne Kandinsky, ne Klee ne de m odern
oluşm uştur ve sanatsal soyutlama sanatçı farkına resm in erken dönem ustalarından herhangi biri,
bile varmadan, uzak olsa da saf bir gerçeklik ola egonun itilmesi ve doğal m addenin yadsınm asıy
rak görü n m ek tedir. Yüzyılın başında Kan- la, psikolojik bakış açısından ruha ve doğanın te
m eline mistik bir batışla ne tür bir tehlikeyi ateş ederken Marini: “E ğer son on iki yıldaki binici
lemiş olduklarının farkındaydılar. yontularıma art arda bakarsanız, atm yaban kor
Bunu açıklamak için soyut sanatm bir başka kusunun giderek arttığını ama korkudan şahlana
yönüne bakılmalıdır. W ilhelm W orringer ünlü ya cağı ya da kaçacağı yerde donu p kaldığım görür
pıtları “ Soyutlam a ve H issetm e” (1 9 0 7 ) ve “ Go- sünüz. Bütün bunlar, dünyanm sonuna yaklaştı
tik’in Biçim S oru n ların d a (1 9 1 2 ), soyutlayıcı sa ğımızı düşündüğüm dendir. Her figürde daha d e
natı, en ço k nordik insanlarda bulunduğuna inan rin bir korku ve çaresizliği vurgulamaya çalıştım.
dığı metafizik bir huzursuzluk ve korkunun dışa Sona eren bir efsanenin, bireysel, m uzaffer kah
vurum u olarak belirtmişti. Nordik insan, güneyli raman efsanesinin, hümanistlerin “u om o di vir-
lerin doğallığı ve dünyeviliğine sahip değildir. tu ”sunun (ahlak insanı) son evresini verm eğe ça
Gerçeklikten acı çeker. Ruhani olan, gerçeküstü, lışıyorum .”
duygulanım üstü bir dünyanın özlem i içindedir. Masallar ve efsanelerde “m uzaffer kahraman”
Sanatçı olarak da bu dünyaları arar, özlem ini so- bilincin simgesidir. Onun yıkılışı, Marini’nin de
yutlayıcı bir üslupta dışavurmaya çalışır. Sir Her- belirttiği gibi bireysel insanın ölümü, gerçek bire
bert Read, “C oncise History o f M odern A rt” adlı yin yokoluşundan çok sosyal alanda olan, sanat
yapıtında, metafizik kaygının artık yalnızca ger- alanında resim den insanın geri çekilişi ile gösteri
manik ve nordik insanın özelliği olmayıp, m odern len bir olgudur.
dünyanın bütününü karakterize ettiğine işaret R oditi’nin, Marini’nin stil olarak klasikten mi
ederek, K lee’nin 1915 başlarında günlüğüne yaz uzaklaşmak istediği, “soyu t” olma yolunda mı ol
dığım alıntılar: “Bu dünya ne denli korkunçsa sa duğu sorusunu “sanat korkuyu vurgulamaya ça
nat da (bugün olduğu gibi) o denli soyut hale g e lıştığı anda klasik idealden uzaklaşmış olur” diye
lir; buna karşılık mutlu bir dünya gerçek çi sanatı rek yanıtlar. Sanatının ön örnekleri olarak Marini,
üretir.”47 Franz Marc için soyutlamaya kaçışı, P om pei kazılarının gün ışığına çıkardığı cesetleri
dünyadaki kötü ve çirkin yüzündendi. “Daha çok arıyordu. Roditi, Marini’nin yeni stiline bir tür
erkenden insanları ‘çirkin’ buluyordum ; hayvan “Hiroşima Stili” adını veriyor. Bu bir kıyam et g ö
bana daha güzel görünüyordu. Am a onda da d uy rüntüsünü andırıyordu. Marini bunu onaylıyor.
gularıma aykırı, çirkin o kadar çok şey buluyor Kendisini yeryüzündeki bir cen n etten kovulmuş
dum ki yaptıklarım içgüdüsel olarak gittikçe daha gibi hissettiğini söylüyor. “Kısa zaman öncesine
şematikve soyut hale geldi.”48
Jackson Pollock (dğ. 1 9 1 2 ]
İtalyan yontucu Marino Marini de benzerini
resimlerini transa benzer bir durumda
yaşıyordu. Yıllarca çeşitli varyasyonlarda yaptığı yapıyordu (solda], Fransız G eorges
ana motif, bir atm sırtındaki çıplak bir g en ç oldu, M atthieu d a "action painting"
ikinci büyük savaştan sonra yapılan erken yon tu yöntemini kullanmaktaydı (en solda].
Soyut resimlerle do ğ a d a ki
larında gen ç hayvanın üzerinde kolları alabildiği
elemanların m ikrofotografik resimleri
ne açık ve beden i hafif arkaya eğikti. Marini, ya arasında şaşılacak benzerlik vardır.
zar E douard Roditi ile 1958’de sanatı üzerine Gliserin içindeki ton
dalgalanm alarının resmi
yaptığı konuşm asında49 bunu “umut ve şükran
(Karşılaştırınız s. 2 2 ] (sağda).
sim gesi” olarak tanımlamıştır. Yıllar geçtik çe bu
şekil “soyu t”landı; binicinin az çok “klasik” görü
nüşü ortadan kalktı.
Bu değişim im altmda yatan duygulardan söz
kadar yon tu cu dolgun, duygulu, güçlü biçim leri
aramaktaydı. Ama yaklaşık on beş yıldır yontu sa
natı çözülm ekte olan biçim leri seviyor.”
Marino Marini ile Edouard Roditi arasındaki
konuşm a yorum gerektirm iyor. Duyguları açık
olarak bir m odern sanat sergisini gezen kimse,
sanatsal çalışmaya hayranlığına ve beğenisine,
sergilenen çalışmaları çok sevm esine rağmen, re
sim lerden, plastiklerden yayılan korku, şaşkınlık,
saldırganlık, alay izlenimini almaktan kurtulamaz.
Sayısız yapıtta huzursuzlukla vurgulanan “m eta
fizik korku” Marini’de olduğu gibi, tehdit eden bir
kıyamet karşısındaki umarsızlıktan gelmiş olabi
lir. Başkalarında üslup, “tanrı öldü ” duygusuyla
daha çok dinsel olana kayabilir. Her ikisi birbirine
sıkı sıkıya bağlıdır.
Bu içsel sıkıntının köklerinde bir yenilgi, daha
doğrusu bilincin dünya ve insan gerçeğin den g e
ri çekilm esi yatar. Sanatçı kendisini bilinçdışm -
dan gelen doğaçlam alara bırakmaktadır. Mistik
yaşantının taşkını ile yaşama, dünyaya, zaman ve
mekana, m addeye, canlı, doğal görünüm lere iliş
kin her şey bırakılır ya da yabancılaştırılıp çö z ü
lür. Yersel olanın ve bilincin dengeleyici, sınırla
yıcı karşı gücü olm ayınca biliııçdışı hiç şaşmaksı-
zın kendi öbür, karanlık yanm a döner; yaratıcı s e
sin “ dünyaların ahengi”ni ya da ana tem elin hari
kulade gizlerini, şaşkınlık ve tahrip izler. Bir olgu
dan daha fazlasında sanatçı bilinçdışının pasif
kurbanı olmuştur.
Fizikte de yeni araştırılan arka plan dünyasının
çelişkileri ortaya çıkmıştır. Doğanın en iç yasaları,
tem el elementinin, atomun yeni keşfedilen yapı ve
ilişkileri, o zamana kadar görülmemiş tahrip gücü
olan silahların bilimsel tabanını oluşturmuştur.
B öylece kıyamete giden yol açılmış oluyor. En d e
rin bilgi ile dünyanın yok edilmesi burada, doğanın
tem el zemininin keşfinin iki yanıdır. Bunun köke
ninde de bilincin yani bilinçdışı güç dürtülerin kar
şısındaki sorumluluğun yadsınması bulunuyor.
Bilinçdışının ve içeriğinin tehlikeli ikili özelli-
ğini de egem en olan bilincin önem li rolü kadar ta ile kişileştirirlerdi. M erkür’ün “iki yüzlü M erkür”
nıyan Jung, insanlığa katastrofa karşı tek bir silah (M ercurius dup lex) olarak adlandırılması boşuna
sunabilmektedir: O kadar basit ama bir o kadar değildir. Hıristiyanlığım dinsel dilinde bu şeyta
da iddialı bir çare olan bireysel bilincin uyandırıl- nın olum suz ruhudur. Am a olanaksız görünse de
ması. Bilinç, yalnızca bilinçdışım dengeleyen kar onun da çift bir yanı vardır. Gizil bir olum lu yan
şı ağırlık olarak zorunluolmakla, yaşama anlam olarak, Lucifer olarak da görülür. Lucifer “ışık ta
katma olanağı olmakla kalmaz. Bilincin belirgin şıyıcı” demektir.
bir pratik önem i de vardır. Dış dünyada, kom şu Kendi içinde birbirine karşıt ya da kutuplu
larda ya da kom şu halklarda tanık olunan kötü olan chtonik ruhun bu paradoksal durumu ışığın
nün, bizim kendi ruhumuzun da içeriğinde bulun da bakıldığında (ch ton ik ruhun simgesi olduğunu
duğunun bilincine varmak, kom şum uza tavrımızı anladığım ız) m odern sanatın da ikili bir yön ü var
değiştirm ede de ilk adımdır. dır. Olumlu bağlam da bu, gizemli derin bir doğa
İmrenme, iştah, şehvet, yalan ve bütün bilinen mistiğinin dışavurumudur. Olumsuz olarak da an
günahlar biliııçdışının “karanlık” yanıdır. Kendini cak kötü ve tahripkâr bir ruhun dışavurumu ola
iki türlü gösterebilir. Olumlu bağlam da insanı, rak yorumlanabilir. Bu iki yan birbirine aittir.
nesneleri ve dünyayı yaratıcılıkla dolduran “doğa B öyle bir paradoks biliııçdışının ve içeriklerinin
rulııı” olarak görünür. Bu, bu yazıda sözü çok edi tem el özelliğidir.
len “chtonik” , dünyevi, yerscl-ruhtur. Ama aynı Bir yanlış arılamayı önlem ek için bu açıklanan
ruh, aynı bilinçdışı hiç fark edilm eden karanlık düşüncelerin, sanatsal ya da estetik değerlerle
bir ruha, “kötü ruh”a dönüşebilir, iktidar ve tah hiç ilgisi olmadığını, yalnızca zamanımızın sanatı
rip dürtüsü olarak yaşanır. Bu değişim özellikle nı yorumlamak için düşünüldüğünü yeniden vur
bilinç yetersiz kalırsa tamamlanır. gulamak gerekir.
Simyacılar doğanın bu ikili ruhunu “Merkür”
Am a daha sonuna ulaşmadık. Zamanın ruhu sü sam, gelecek te yavaş yavaş kendine ulaşabilecek,
rekli hareket halinde algılanmalıdır. Çok yavaş, kendi ağırlığım yen iden bulacak ve onu dünyanın
belli belirsiz ama durm adan akan bir ırmak gibi dış gerçekliğine kadar güçlendirebilecektir.”51
dir. Hızlı yaşanan yüzyılımızda on yıl bile çok Jean Bazaine de b enzer deyim lerle konuşu
uzun bir zamandır. yor: “Bugünün ressamları için duygularının saf
Yüzyılın ortalarında resim de bir dönüş belir ritmini, kalbinin en gizli vurum unu, som ut bir bi
m eye başladı. Bu hiç de devrim ci, sanatı 1900’ler- çim de hapsetm ek yerine resm etm enin baştan çı-
de olduğu gibi alt üst ed en bir şey değildi. Am a karıcılığı büyüktür. Onunla kurutulmuş bir m ate
ereklerini şu ana kadar ele aldığımızdan değişik, m atiğe ya da m onotonluk ve çizginin artan yo k
yeni bir şekilde form üle ed en sanatçı grupları sulluğunda sona eren bir tür soyut dışavurum cu
oluştu. Bu değişim soyut resmin sınırları içinde luğa düşüyor. Oysa inşam dünyasıyla yen iden ba
oluyor. rıştıran tarzda, insanın her an dünyada kendi bi
İnsanların yaşanan ana kalıcılık sağlamak g e çim lendirilm em iş yüzünü yen iden k eşfed ebilece
reksinim inden ortaya çıkan, som ut gerçeğin su ği bir tür ‘kom m ünion sanatı’ vardır.”
numu bu arada fotoğrafla geçerli bir tarz bulm uş Sanatçılar için söz konusu olan kendi iç ger
tu. Buradan gerçek bir figürativ sanat gelişti.50 O çekliklerinin dünyanın ya da doğanın gerçekliğiy
zaman doğal olarak çoğ u görsel sanatçı derinle le birleşmesiydi. Bu yolla “insan olarak ağırlığın
şen bir içselliğe doğru, düşsel sanatı izlemeyi sür yeniden geri fethedilm esi”ne giden yolları bulabi
dürerek bir adım daha ilerlediler. Ama birçok leceklerine inanıyorlar. Bir kez daha sanatın iki
g en ç sanatçı için onlarca yıldan beri var olan an ayrı yolu birleşir gibi görünüyor. Bunları Kan
latım yolları artık hiçbir m acera, hiçbir feth edile dinsky yüzyılın başında “büyük soyutlam a” ve
cek alan sunm uyordu. Yenilikler arıyorlardı. A ra “büyük realizm” diye tanımlamıştı. Am a bu bir
dıklarını hem en yambaşlarında olan ve gen e de leşm e şimdi ve kesin olarak, soyut resim le doğa
kaybolm uş olanda, doğa ve insanca olanda b u ld u dan m ikrofotografiyle alınmış resim ler arasında
lar. Am a söz konusu olan doğanın resimle k opya
sı değil, doğaya duygusal bir yanıttı.
Fransız ressam A lfred Manessier sanatının
ereğini şu sözlerle form üle ediyordu: “Yitip giden
gerçekliğin ağırlığını yen iden yakalamalıyız. K en
dim ize insanın ölçülerinde yeni bir yürek, yeni bir
D oğa ve insan bir zam anlar sanatın
can, yeni bir ruh başarmalıyız. Ressamın asıl g e r
konularıydı. Bu yüzyılda bunlar fotoğraf
çekliği ne soyutlam ada, ne d e realizmde, kendi sanatınca üstlenilmiştir. M o dern
nin insan olarak ağırlığını yeniden kazanmakta fotoğrafçılık yalnız çekim yapm az, ruh
hali ve duygulu yaşantıyı da
dır. N onfigüratif bana şu anda, ressamın kendi iç
biçim lendirir. Bir Japon kış manzarasının
gerçeğin e ulaşabileceği ve tem el kendiliğini yaka fotoğrafı (W erner Bischof, 1 9 1 6 -1 9 5 4 ],
layabileceği en uygun şans olarak görünüyor. A n
cak bu yeniden fethedilen noktadan sanırım res
VI
rastlantıyla bulunan benzerliklerle değil, sanatsal sı, yalnızca siparişi verenin açık düşüncesini g ö s
biçim leyişin bilinçli değişim iyle olmaktadır. term ekten daha fazla bir şey. Bu daha çok “m o
G özlem ci ön ce bu sanatçıların yapıtlarında dern sanat”ııı rolünün, Hıristiyanlığım, hernıetik
değişik bir atm osfer fark ediyor. A lfred Manesi- bağlam da bütünleyicisine dönüşm esi gerçeğini
er’iıı, Gustave Singier’in, Oscar D a M t’in ve diğer simgeliyor. Bütünlem eden bir birlikte etkilem e
lerinin resim lerinde, bütün soyutlam a ile bir va yolıı açılıyor. İsa’nın hayvan sim gelerine bakılırsa
roluşun onamı, bütün duygu yoğunluğuyla n e re semavi ile doğal olan arasındaki gerilim ve birlik
deyse ateşli bir biçim ve renk harmonisi ortaya teliğin anlatıldığı görülür. Bugün bu bin yıllık in
çıkıyor. Jean Lurçat’nm ünlü duvar kağıtlarında sanlık sorununun çözü m ü n d e yeni bir aşamaya
doğa yaşamaktadır. Bunlar düşsel, duyumsal sa varılmış gibi görünüyor. G elecekte ne olacağı bi
nalın mutlu bir birleşimi sayılabilir. linem ez. Olumlu sonuçların karşıtlar arasında bir
Klee de benzeri için uğraşmıştı. Am a Klee köprü mü oluşturacağı yoksa bu yolun ön ced en
“ ölülerin ve doğmamışların yakınında” , kozmik görülem eyen kargaşalara mı yol açacağı henüz
denilebilecek bir uzaklıkta yaşıyorken, burada yanıtlanamayaıı bir sorudur. Henüz çok fazla kor
söz edilen gen ç sanatçı kuşağı köklerim sağlam ca ku, çok fazla tehdit etkindir. Bunlar toplum yaşa
toprağa daldırmışlardır. Onlar için biçim lendir mında olduğu gibi sanatta da ağırlığını koruyor.
m ede, çalışmada bu yandaki gerçeklik önemlidir. Her şeyden ön ce bireylerin, sanat olarak ya da
M odern resmin şu anda, içsel ve dışsal olanın bir sanatta kabul etm eye hazır olduklarından kendi
leşimi ön e çıkm ışken, yen iden dinsel konuları ele leri ve yaşam için sonuçlar çıkarmaya karşı di
alması anlamlı görünüyor. “ Metafizik boşluk” aşıl rençleri çok güçlü. Sanatçı psikologun anlatmak
mış görünüyor. Şimdi hiç beklem ediğim iz bir şey tan çekindiği birçok şeyi, bilincinde olmadan,
ortaya çıkıyor; kilise m odern sanatın sipariş ve re düşmanlığı da uyandırm adan anlatabilir. Psiko
ni oluyor. Yüzyılımızın sanatının kiliseye taşm m a- logların sözleriyle bireyler kendilerine dokunul-
muş ve seslenilmiş hissederler. Sanatçının yaptı
ğı, özellikle çağımızın insanı için uzak ve kişisel
olmayan bir alandadır. Psikolog bilince yönelm iş
tir, sanal, yapıtıysa bilinçdışıııa dokunur. Ama
gerçek sanal, yapılı kendi çağının ötesini, zaman
ötesini gösterir. Bu onun uyandırdığı ve hep
uyandıracağı hayranlığı açıklar. O izleyende de
zaman ötesine bir köprü kurabilmişi,ir.
Jolande iacobi
P T TjfT U t l i m U l U T U r i
m r n m
O lg u n la ş m a Y o lu n d a k i S im geler
Giriş
Jung psikolojisinin yalnızca yaşamının ikinci ya n Kendisi içedönük, utangaç, ince hatlı, uzun b o y
sında bulunan kimselere uygulanabileceği yaygın lu, açık renk saçlı, açık yüksek bir alnı ve koyu göl
bir kamdır. Ama bu bir yanılgıdır. Çünkü bireyleş geli mavi gözleri olan bir gençti. Bir analizin ne ol
m e süreci, insanın ruhsal gelişim yolu, doğum dan duğu, nasıl olduğuna ilişkin hiçbir fikri yoktu. Bana
ölüm e kadar sürer dolayısıyla yaşamın ilk yansım gelmesine yol açan, birçok kişi için söz konusu ol
da kapsar. “Gölge” adı verilen şeyle ilişkili sorunla duğu gibi bir nevroz değil (en azından bir görüşm e
rın çalışılması, bilinçlendirilmesi, b öylece egonun rica eden m ektubunda böyle diyordu), kendi ruhu
güçlendirilmesi bu dönem e aittir. Yaşama, çevreye üzerinde bir çalışmaya “içten gereksinim” duyma
uyum gereksinimi karşısındaki korku, kendi düşle sıydı. Bu “gereksinimin” ardında anneye güçlü bir
rine geri çekilme, çocu k kalmaya eğilim, özellikle bağlılık, yaşam, yaşamın getireceği zorunluluklar
gen ç içedönüklerde bireyleşm e sürecinde kimi ve riskler karşısında duyulan korku vardı. Henry
şeyleri engellemiştir. Am a derin bilinçdışı alanları eğitimini yeni tamamlamış, büyük bir endüstri fir
uyarmak, içlerindeki hâzineleri, örneğin düşlerde masında işe girmişti. Her gen ç adamın, erişkinliğm
gizli zengin simgeleri yukarı çıkarmak başarılırsa eşiğindeyken altetmek zorunda olduğu sorunlar
bununla ruhun gelişimi büyük ölçü de desteklene önünde dunıyordu. “Sanırım, yaşamımın bu evresi
bilir. Simgelerin bireyleşm e sürecinde, bunun ilk nin özel bir önem i var” diye yazıyordu: “Karar ver
yarısında da ne denli büyük bir anlam kazandığım m em gerekiyor; yalnız, kararsız, korunma altında,
sizlere, Henry adını vereceğim yirmi beş yaşındaki gerçeklere yabancı bir gen ç olarak mı kalacağım
bir m ühendis örneğiyle gösterm ek istiyorum. yoksa bütün güvenceleri fırlatıp atmaya, gerçeğin
Henry, bir çiftçi ailesinden gelen babasım n bütün gereklerini kabul etm eye hazır, sağlam bü'
pratisyen hekim olarak çalıştığı D oğu İsviçre’nin adam mı olacağım?” Birlikte yapacağımız “gezi”ye
kırlık bir bölgesinde oturmaktaydı. Baba kapalı, büyük umutlar bağlıyordu. Bununla yaşamın anla
m oral ilkeleri, özellikle de “çocuklarından çok mını bulup bulamayacağı anlaşılacaktı.
hastalarının babası” olması ile oldukça iletişim Kendisini anlatırken Henry, kendini insanların
den yoksul bir adamdı. E vde anne h er bakım dan arasmda ketlenmiş hissettiğini, kitaplan her türlü
yönetim i elinde tutuyordu. H enry ondan söz arkadaşlığa yeğlediğini söylüyordu. Kendisine kar
ederken “biz annemin güçlü ellerinde yetiştik” di şı eleştiriciydi, çoğu zaman kuşkular içindeydi. Ya
yordu. A nnenin ataları h er tür sanata karşı özel şma göre çok okumuştu hatta estetik bir entellek-
likle sevgi, ilgi duyan akadem isyenlerdi. Sertliği tüalizme eğilimliydi. Dinsel bakımdan başlangıçtaki
ne rağm en geniş bir duygusal ufku vardı; impul- bir tanrı tanımazlıktan abartılı bir Protestanlığa
sivdi*, rom antik yapılıydı ve İtalya’ya hayrandı. geçm iş, sonunda bir yansızlığa ulaşmıştı. Erkenden
Katolik olmasına karşm çocukları babanın p rotes matematik, teknik yetilerini en iyi şekilde kullana
tan inancım izlemişlerdi. H enry’nin iyi anlaştığı, bileceği bir uğraş seçmişti. Mantıklı, doğa bilimle
kendisinden ü ç yaş büyük bir ablası vardı. rinde eğitilmiş düşünce tarzı kendisine sağlam bir
destek sağlıyordu. Bunun yanında irrasyonele ve
impulsiv: fevri, dürtüsel. (ç n .) mistiğe de belirli bir eğilimi vardı ama; daha sonra
tam da bu yanı kendisi için çok önem kazanmasına layıcı bir tuzak oluyordu. Açıklanamayan bir güç
rağmen, bunu itiraf etm eye bile yanaşmıyordu. onu çocuklukta tutmak istiyor, onu dış dünyada
İki yıl kadar ön ce Henry İsviçre’nin Fransızca bulaşabileceğinden korktuğu her şeye karşı çık
konuşulan bölgesinden gen ç bir Katolik kızla nişan maya zorluyordu. Sevgilisinin onda uyandırdığı
lanmıştı. Onu zarif, becerikli, girişimci olarak tanım hayranlık bile onu annesine bağımlılıktan kurtara
lıyordu. Buna rağmen bir evliliğin sorumluluğunu m ıyor, kendisini bulmasını sağlayamıyordu. Ruh
alıp almamakta kararsızdı. Kızlarla pek az teması ol sal bakım dan gelişebilm ek çabasının ardında aynı
duğundan beklemenin, hatta bütün bütün bekar zamanda anneden kurtulma gereksinimi bulundu
kalıp kendini bilime adamanın belki daha bile iyi ğunun hiç farkında değildi.
olacağını düşünüyordu. Birçok “evet, ama” her ka H enry ile analitik çalışm am tam dokuz ay sür
rarı engelliyordu. Hemen bir karara varabilmek için dü. Bu çalışma 50 düşü sunduğu 35 oturum u
biraz daha olgunlaşması gerektiği ortaya çıkıyordu. kapsıyordu. Böyle kısa analizler pek sık olmaz.
Her ne kadar Henry’de hem annesi hem baba Ancak H enry’ninki gibi çok yüklü düşler gelişm e
sından kalıtımla aldıklarıyla özgün bir karışım b u sürecim hızlandırırsa olabilir. Jung’un bakış açı
lunuyorsa da belirgin bir ölçü de annesine bağım sından elbette başarılı bir analiz için gereken sü
lıydı. Bilincinde gerçek, yani “aydınlık” anneyle, re için bir kural yoktur. Her şey bireyin içsel olay
onun ülküleriyle, gururuyla ne kadar özdeşleşm iş ları algılamaya hazır oluşuna, bilinçdışı alanlar
se, bilinçdışı alan da o denli derin ve acımasızca dan iletilecek olan m alzem eye bağlıdır.
“karanlık” annenin elindeydi. Bilmçdışı egosunu Çoğu içedönükler gibi Henry de görece tekdü
sarmalıyor, bütün keskin zekası, kendine saf akıl ze bir dış yaşam sürmekteydi. Gün boyunca uğra
cı bir zemini sağlamak için çabaları ancak yapay şı onu çok meşgul ediyordu. Geceleri bazen kendi
olarak oluşturulmuş bir üst yapı olarak kalıyordu. si gibi sanat tartışmalarından zevk alan sevgilisi ya
G erçek anneye karşı düşm anca tepkilerle, “içsel, da dostlarıyla dışarı çıkıyordu. Am a çoğu zaman ya
ruhsal anne”nin gizli kalmış dişil yanının yadsını- bir kitap ya da kendi düşünceleri üzerinde derin
şıyla böylesine “kavranmışlık”tan kaçış bazen zor leşmiş olarak evinde yalnız kalıyordu. Her ne ka-
H enry beni ilk ziyaretinin hem en ertesinde şu bir sağanak başlıyor. Eşyamın, sırt çantamın
düşü görm üştü: ve motorlu bisikletimin yanımda olmayışına
üzülüyorum. Ama bana onları ertesi gün al
Tanımadığım kimselerle gezideyim. Zinal- mamı salık veriyorlar. Bu öneriye uyuyorum.
rothorn’a gidiyoruz. Çıkış noktamız Samaden.
Ama yalnız bir saat kadar yürünüp mola veri Jung analize getirilen ilk düşe özel bir önem
liyor, çünkü tiyatro oynanacakmış. Bana aktif verir. Ona göre bu beklentisel bir anlam taşır. Ya
bir rol düşmüyor. Özellikle oyunculardan biri ni analize girm eye karar veriş hiçbir zaman psike-
ni, acıklı bir roldeki uzun, dökümlü, açık renk nin güçlü bir duygusal çalkanması olmaksızın
bir elbise giymiş olan bir genç kadını anımsı
gerçekleşm ez. Bu sırada da arketipsel resimlerin
yorum. Öylen vaktiymiş ve ben geçide doğru
ve sem bollerin çıkacağı derinlikler karışmış olur.
devam etmek istiyorum. Öbürleri kalmayı
O yü zden bu düşler toplu m ca geçerli olan davra
yeğliyorlar. Ben bütün eşyamı bırakıp yukarı
nış biçim leri ve çözüm leri gösterirler. Düşü gö re
doğru tırmanıyorum. Ama kendimi yeniden
vadide buluyorum ve yönümü tümüyle yitiri nin psişik çatışmaları için terapist açısından da
yorum. Gezi grubuna dönmek istiyorum ama çok değerli olan içgörü sağlarlar.
hangi dağa tırmanmam gerektiğini bilemiyo O halde bu düş bize H enry’nin daha sonraki
rum. Sormaya da çekiniyorum. Sonunda yaşlı gelişimine ilişkin neler söylüyor? Bunun için ön ce
bir kadın gideceğim yolu gösteriyor. Bu kez kendisinin getirdiği çağrışımlara bakmalıyız. Sa-
grupla sabah çıktığımızdan daha başka bir
m edan’ın, İsviçre’nin 17. yüzyıldaki özgürlük sa
yoldan çıkıyorum. Gruba ulaşmak için uygun
vaşçısının, Jürg Jenatsch’ın memleketi olduğunu
yükseltide bir dönüş yapmak ve yamacı izle
biliyordu. Tiyatro bakımından aklına özellikle sev
mek gerekiyor. Sağ yandaki bir dişli tren yolu
diği bir kitap olan G oeth e’nin “Wilhelm M eister’in
boyunca ilerliyorum. Soldan durmadan her
birinin içinde gizlenmiş, şişmiş, mavi giysili Öğrenim Yılları” geldi. Kadın ona Arnold B öck-
bir adam bulunan arabalar geçiyor. Bunların lin’in “Ölüler Adası” adlı resm indeki beyaz figürü
ölü oldukları söyleniyor. Arkamdan da böyle anımsattı ve “Yaşlı Bige Kadın” dediği d e bir yan
arabaların gelip beni ezebileceklerini düşünü dan analisti, öte yandan da J. B. Priestley’in “Bir
yorum ve bu yüzden durmadan arkama dö Kapı A çılıyor” (T h ey Came to a City) adlı oyunun
nüp bakıyorum. Ama korkum yersiz. Sağa daki temizlikçi kadını temsil edebilirdi. “ Dişli
doğru döneceğim yerde insanlar beni bekli
T ren” de çocukluğundaki (surlarla çevrili) amba
yorlar. Beni bir hana götürüyorlar. Bu sırada
rı düşündürdü. Düş bir grup gezisini, hazırlandığı
analiz girişimine tam uyan bir gezintiyi anlatmak
tadır. Bireyleşm e süreci çoğunlukla bilinm eyen
Henry'nin çocukluk anısı; gene kendi bir yere yapılan bir geziyle simgelenir. Böyle bir
çizim iyle hilal (sol üstte). İsviçre'de geziye yazında sayısız koşutluklar bulunur. Örne
modern bir fırın ışıklı reklamında aynı
ğin Dante’nin “İlahi K om edya”smda “gezgin ”in yol
şekil (ortada). H ilal şekli her zam an ay
ararken bir dağa ulaştığı ve ona tırmanmaya karar
anlam ını taşır ve böylece dişil prensibi
gösterir; IO 3. yy'd a n Babil tanrıçası verdiği bir örnek bulunur. Ama üç garip hayvan
iştar'ın başındaki taç g ib i (altta). onu engellerler. (Ki bu H enry’nin daha sonraki bir
Bireyleşme sürecinin başlangıcı sıklıkla
bir d a ğılm a dönem i olabilir. Baş
kahramanı korku içinde karanlık ormana
girer (1 5. yy "Poliphilo'nun düşü" kita
bından ilk tahta oym a] (solda). Karanlık
orman bilinçdışı alanın simgesidir.
düşünde ortaya çıkan bir m otiftir.) Bu yüzden ö n ler. Burada da H enry’de yetersiz olan duygu işle
ce vadiye hatta oradan cehen nem e kadar inmiştir. vinin önem ini vurguluyordu. Aynı sözcü kteki
Bunun ardından ön ce arafa çıkmış oradan da c e n “h orn ” (boyn u z) eki de onun çocukluk yaşantı
nete ulaşmıştır. Bu koşutluklar H enry’yi de belki sından bildiğimiz ay çöreğini anımsatmaktadır.
bir şaşkınlık ve yalnız başına arayış süresinin b ek Düşte kısa bir yürüyüşten sonra m ola verilir,
lediğini gösteriyor. Yaşam gezismin ilk yarısı bura Henry kendi özelliği olan pasifliğe döner. Bu n ok
da dağa tırmanışla simgeleştirilmiş olarak bilinçdı- ta tiyatro seyretm ekle vurgulanmıştır. Tiyatroda
şı alanlardan egonun yüksek bir konum una yük seyirci olmak yaşama aktif katılımdan kaçınmak
seliş, yani analizin vaat ettiği artmış bir bilince için yeğlen en bir fırsattır. Seyirci kendini oyunla
ulaşmak olarak gösteriliyor. özdeşleştirebilir, bu sırada fantezilerini de sürdü
Sam edan düşte girişimin başlangıç yeri olarak rebilir. Bu tür bir özdeşleşm eyle katharsis’ yaşa
adlandırılmıştır. Burası H enry’nin bilinçdışı ö z mak daha Eski Yunan’da bile, tıpkı J. L. M ore-
gürlük arayışının somutlaşması olarak kabul e d e n o’nun “Psikodaram a”sında olduğu gibi, istenen
bileceğim iz Jenatsch’m İsviçre’nin Veltlin b ö lg e bir şeydi. Aynı şekilde Henry de düşüncelerinin,
sinin Fransızlardan kurtuluşu için harekete g e çti bir gen cin olgunlaşm a sürecini anlatan bir yapıt
ği yerdir. Am a Jenatsch’m Henry ile başka ortak olan G oeth e’nin “W ilhelm M eister”ine gitm esiyle
noktaları da vardır: O da Katolik bir kıza aşık olan bir parça içsel gelişim yaşamış olabilir. Bu sırada
bir Protestandı, o da tıpkı anne bağımlılığından romantik, acıklı bir figürün dikkatini çekm esi de
ve yaşam korkularından kurtulmak için analiz şaşılacak bir şey değildir çünkü bu ona kendi an
olan Henry gibi özgürlüğü için çarpışıyordu. Bu nesini anımsatıyor, aynı zamanda kendi dişil ya
benzerlikler H enry’nin kendi özgürlük savaşının nını da kişileştiriyordu. Onunla Böcklin’in “Ölüler
başarısı için olumlu belirtiler olarak yorum lanabi Adası” arasında kurduğu ilişki H enry’nin d ép res
lir. Gezinin h edefi de H enry’nin pek bilm ediği Ba sif durum unun kanıtıdır. Bu izlenimi zaten beyaz
tı İsviçre’deki bir zirve olan Zinalrothorn’dur. Bu lar giyinmiş rahibe b enzer birinin içinde tabut b u
Z in alroth orn adındaki “ r o t” (k ırm ızı) h e ce s i lunan bir kayığı bir adadan alıp götürdüğünü g ö s
H enry’nin duygusal sorununa dokunmaktadır. teren asıl resim de amaçlamaktadır. Burada belir-
Kırmızı renk genellikle duyguları, tutkuyu sim ge Katharsis: Boşalma, (çn .)
giıı bir çift paradoks buluyoruz: İlki kayığın bur O anda Henry çaresiz, çıkışı olmayan bir du
nunun adadan uzaklaşır gibi konuşlanmış olması, rumda bulunmaktadır ama bunu kabul etmekten
İkincisi de H en ıy’nin düşüncesine göre herm afro- utanır. O sırada kendisine doğru yolu gösteren
dit olan rahibin cinselliğinin belirsiz oluşu. Bu çift “yaşlı kadın”la karşılaşır. Onun tavsiyesini tutmak
yönlülük H enry’nin ambivalansını belli etm ekte zorunda kalır. “Yardım eden yaşlı kadın, dişil nite
dir: Ruhundaki zıtlıklar henüz birbirinden tam likteki ebedi akıl”m masallardan ve mitlerden bili
ayırdedilebilecek kadar ayrışmış değil. Henry bir nen bir sem bolüdür. Akılcı olan Henry onu izle
den fark eder ki bu arada öğlen, “yaşamın ortası” mekten çekinir çünkü bu onun için bir ödün, alışıl
olm uştur ve yola koyulmalıdır. G eçide doğru yola mış akılcı düşünce tarzının yadsınması, bir sacri fı-
koyulur. Bir dağ geçidi, bir eğilim den diğerine, cium intelleetus’u (aklın feda edilişi) gerektirecek
bir yenisine geçen “geçiş durum u” için iyi bilinen tir. Ama gene de bu ödünsüz olmaz. Bu durum,
bir simgedir. Ama bu durum u kendi başına aşm a H em y’nin analistiyle durumunda olduğu kadar,
lıdır; egosu için bu “g e çiş ”i dış yardım almaksızın analizin kendisi ve hatta yaşam için de geçerlidir.
başarabilmek son d erece önemlidir. Bunun için Gene de H enry’nin aklına Priestley’in, insanla
gereçlerini, yani kendisine artık yük olmaya baş rın ancak bir inisiyasyonla girebilecekleri “yeni
layan eski bilgi materyalini, aynı zamanda olay bir k ent”e ilişkin olan (belki burada A pokalips’te-
larla eski başa çıkma tarzım geride bırakır. ki “Yeni Kudüs”le bir analoji de söz konusudur)
Bununla beraber yine de başaramaz. Egosu y ö yapıtından, “yaşlı kadın” gelmiştir. Bu çağrışım
nünü yitirir, böylece gene çıktığı vadiye gelir. Bu H enry’nin bu karşılaşmayı içinden kendisi için
yanügı Henry’nin bilinçli egosunun harekete g e ç çok önem li olarak algıladığını gösterm ektedir.
m eye kararlı olduğunu ama (topluluğun öbür ü ye Oyundaki tem izlikçi kadın, “ orada kendi odam
lerinde kişileşmiş olan) diğer ruhsal özelliklerinin olacağına söz verdiler” der. Dem ek ki o bağımsız
eski pasivitede inat ettiklerini, egoya refakat etm e ve kendine yeter hale gelecektir, tıpkı H enry’nin
ye niyetli olmadıklarını gösterm ektedir. (Yani dü de dilediği gibi.
şü görenin kendisi düşte ortaya çıkarsa bu çoğu n Henry gibi çok akılcı düşünen bir gen ç adam
lukla yalnız kendisinin bilinçli yamnı, egosunu g ös için ruhsal gelişim ve bireyleşm e yoluna bilinçle gi
terir; buna karşılık diğer figürler düşü görenin az rebilmek, o zamana kadarki bütün eğilimlerini göz
ya da çok bilinçdışı olan çizgilerini temsil ederler.) den geçirip değiştirmeyi gerektirir. Buna uygun
olarak da “yaşlı kadm”m önerisine uyarak tırman korkar. Gerçi bu korkusunun yersiz olduğu anlaşı
maya başka bir yerden başlamalıdır. Ancak ondan lır ama bize H enry’nin geriden, yani egosunun ar
som a gruba, yani ruhunun geri bıraktığı özelliklere dından gelebilecek olandan korkusunu gösterir.
ulaşmak için hangi noktada sapacağım bulabilir. Şişmiş gibi görünen mavi elbiseli adamlar meka
Bundan sonra, belki kendi teknik eğitiminin nik olarak üretilen steril entelektüel düşünceleri
etkisiyle, çift hatlı bir dişli tren yolunun sağ tara simgeliyor olabilir. Mavi genellikle düşünce işlevine
fım izleyerek -yani bilinçli tarafından- tırmanmaya işaret eder. Böylece bu adamlar entellektüel yük
başlar. (Sim geciliğin tarihinde sağ yan daima b i seklerde, hava azlığından ölmüş düşüncelerin, for
linçle, sol yansa bilinçdışıyla özdeşleşm iştir.) Sol müllerin simgeleri olabilir. Bunlar ayrıca Henry’nin
yandan içinde küçük adamlar saklı olan küçük va ruhunun cansız iç parçalarım da anlatabilir. Bu
gonlar inmektedir. Bir gidiş geliş olduğu anlaşıl adamlara ilişkin bir yorum düşün içinde yapılmak
maktadır. Henry, yukarı doğru çıkan vagonlardan tadır: “Bunlar ölmüş olabilir.” Am a Henry o sırada
birinin arkadan gelip kendisine çarpabileceğinden yalnızdır. Bu açıklamayı kim yapıyor? Bu bir sestir
ve bir düşte duyulan ses çok anlamlı bir olgudur.
Jung bıma ilişkin olarak düşlerde sesin ortaya çık
masının şelfin işe karışması olduğu tanımını yapar.
Bu, kökleri ruhun kolektif temellerinde olan bir bil
gidir. Sesin söyledikleri üzerinde tartışılamaz.
H enry’nin ölü form üllere ilişkin olarak kazanıp
düşe getirdiği içgörü düşte bir dönüm noktası
oluşturmaktadır. Artık yeni, bilinçli bir yön e, bi
linçli ve dış dünyaya doğru gitm ek için doğru
noktadadır. Orada kendisini ö n ce terk edilmiş
olan kim seler beklem ektedir. Orada artık onlara,
ruhunun ö n ced en tanımadığı öğelerine bilinçli
olarak yaklaşabilir. Toplum la uyuşabilir, uzlaşabi
lir. B öylece bir çatı altı ve y iyeceğe kavuşur.
O zaman gerilimi çözen , toprağı b esleyen yağ
mur başlar. M itolojide yağm ur gök ile yer arasın
da bir barışma, bir sevgi birliği anlamı taşımakta
dır. Örneğin Eleusus gizem lerinde her şey suyla
Bu düşün başı başlangıç düşüne çok benziyor. dir. Ö nce bir geyik, çekingen, ürkek, masum ka-
Burada da karşısına düşsel bir kadın figürü çıkıyor. dınsılığm sem bolü, ortaya çıkar. Bunun hem en
Düşün bütün havası da yerdeki kuru yapraklar da ardından Henry üç garip, ürkütücü “m elez h ay
Böcklin’in başka bir resmini anımsatıyor. O resmin van” görür. Bunların kendi farklılaşmamış dürtü-
adı “Güz Düşünceleri” . Bu düşte romantik bir at selliğini, içgüdülerinin anlaşılamaz karmaşasını,
m osfer de görülüyor. Melankolisini temsil eden bir yani gelecekteki gelişiminin ham m addesini an
romantik güz atmosferinin Henry’ye hiç yabancı lattığı görülm ektedir. En ço k dikkatini çek en ise
olmadığı belli oluyor. Gene bir insan topluluğu onların hiçbir yüz ifadesi olmayışıdır; yani en kü
içindedir, ama bu kez askerlikte, asker arkadaşla çük bir bilinç ışıkları yoktur.
rıyla bir uzun mesafe yürüyüşündedir. Bütün bu Çoğu insanın zihninde dom uz kirli cinselliği çağ
durum, askerliğin de akla getirdiği gibi, ortalama rıştırır. (Örnek olarak Odisse’de Kirke, kendisini ar
bir erkek durumudur. Henry bana “yaşamın bir zulayan erkekleri dom uza çevirmektedir.) Köpek
simgesi” demiştir. Ama düşü gören ona uymayı is aslında sadakat simgesiyse de aynı zamanda dişil
temez. Yola tek başına devam eder. Olasılıkla her şehvetliliğin de simgesidir çünkü eş arayışında se
zaman böyle olmaktadır. Déjà vu izlenimi de bu çim yapmaz. Buna karşılık kanguru anaçlık ve şef
yüzdendir. “H edefim e hiç ulaşamayacağım” dü katli bakımın simgesidir. Am a bu hayvanlar bu özel
şüncesi güçlü aşağılık duygularını gösterir. Bu ya liklerin yalnızca bir kısmım göstermektedirler daha
rışı hiç kazanamayacağım düşünmektedir. Yürüyü sı bu özellikler de anlamsız şekilde karışıktır. Jung,
şü onu H om brectikon’a çıkarır. Bu ona gizli kalmış simyada masalsı garip yaratıkların çoğunlukla “ma-
çocukluk planlarım anımsatan bir addır. (Hom =ev; teria prima”nm (ilk m adde), her şeyin başlangıcın
Brechen=kırmak). Ne ki kırma girişimi fantezide daki maddenin, eg o ’nun kendi gelişim ve olgunlaş
kaldığından burada da (başlangıç düşünde olduğu ma sürecine başlamasından önceki ilk total bilin
gibi) yolunu yitirir, sormak zorunda kalır. mezliğin simgelendirilmesine yaradığım bildirmek
terir. Bunlar eş olarak bir kadına bağlanmaktan te sol tarafta bir uçurum var, sağ taraf ise bir
korkuya da yakındırlar. Bir başka düş ve bunun yar. Yol boyunca yalnız başına olan gezginle
akla getirdikleri bu çatışmayı gösterm ektedir. rin fırtınada saklanması için tek tek kovuklar
oyulmuş. Bu kovuklardan birine yarı gizlen
Tanımadığım bir çiftin düğününe katılıyo miş olarak bir sokak yosması sığınmış. Ama
rum. Sabahın saat birinde küçük düğün toplu
ben onu garip bir şekilde arkadan, kaya tara
luğu, yani gelin ve damat, kızın ve erkeğin sağ
fından görüyorum; biçimsiz, yamık yumuk bir
dıçları, eğlenceden ayrılıyorlar. Beklediğim
şey. Onu merakla inceleyip gerisine dokunu
büyük bir salona geliyorlar. Yeni evli çiftin de
yorum. Belki de diye düşünüyorum, bu bir
onların sağdıçlarının da kavga etmiş oldukları
anlaşılıyor. Çatışmayı sona erdirmek için so kadın değil de bir erkek fahişedir. Ama bu ki
nunda iki erkek, iki kadım bırakıp çekiliyor. şi birden bir azize oluveriyor. Omuzlarında
kısa, kızıl bir pelerin var. Yoldan aşağı doğru
Henri bunun üzerine “bunda Giraudoux’nun ta yürüyor ve biraz ileride daha geniş, içinde
nımladığı cinslerin savaşım görüyorsunuz” diye kaba ağaçtan yapılmış sandalyeler ve sıralar
açıkladı ve devam etti: “ Düşümdeki büyük salonu bulunan kovuğa giriyor. Yüksekten bakan bir
gördüğüm Bavyera’daki saray, kısa süre öncesine
kadar yoksullar için acil konutlar yapmak üzere
kullanılmıştı. Oradayken kendi kendime, eski bir
güzelliğin yıkıntıları içinde yoksul bir yaşam sür
mek, büyük bir kentin çirkinlikleri arasmda aktif
bir yaşam sürmekten daha iyi değil mi diye sormuş
tum. Kısa süre ön ce bir arkadaşımın nikahında şa
hit olarak bulunduğum sırada da gelin üzerimde
hiç iyi bir izlenim bırakmamış, bu evlilik kısa za
manda yıkılır diye düşünmüştüm.”
Pasivite ve içedönüklüğe sığınma özlem i, bir
evliliğin başarısız olacağından korku, düşte cin s
lerin ayrılışı; bütün bunlar hiç kuşkusuz Henry’nin
bilinci gerisinde saklanan gizli kuşkuların sem p-
tomlarıydüar.
bakışla bütün bulunanları, bu arada beni de linç tarafında görüşlerinin sert duvarıyla çevril
süzüyor ve bütün onu izleyenler o kovuğa gi miş dar yolda ilerleyen yalnız gezgin resmi, daha
rip yerleşiyorlar. ü ç bin yıl ön cesinin Çin kehanetler kitabı I-
Ging’in dördü ncü işaretinde görülür. Henry de o
H enry’ye bu figür paleolitik çağdan kalma bir kitapta anlatüan gezgin gibi “g e n ç bir şaşkın”dır.
bereket tanrıçası heykelciği olan W illendorf Ve- Am a belki de analiz sayesinde artık hiç de davet
n ü sü ’nü çağrıştırm ıştı. “W allis’d e (İsv içre’nin kâr olm ayan yükseklerden aşağı doğru inm ekte
Fransızca konuşulan bölgesinde bir kanton) bir dir. H edefe yönelik olarak, yani yapay olarak ka
gezim sırasında eski Kelt mezarlarını gezerken yalara oyulm uş olan kovuklar, H enry’nin bilinç
kalçalara dokunmanın eski bir bereket töresi ol alanındaki bilinçdışı boşlukları sim gelem ektedir.
duğunu duymuştum . Orada bir kayanın düz bir Bunlar, dış dünyadaki gerilim ler tehdit edici ol
yüzü her türlü m addeyle sıvanmış; çocu ğu olma duğunda, “yıldırım lar” d üşerse sığm ılabilecek
yan kadınlar, kısırlıktan kurtulmak için çıplak kıç yerlerdir. Konsantrasyon gü cü azaldığında fante
larıyla bu kayadan aşağı kayarlarmış.” Azizenin zi dünyası engellenm eksizin bu boşluklara girebi
pelerini de ona nişanlısının bir ceketini anımsat- lir. Orada beklenm edik durumlar ortaya çıkabilir
mıştı; ama o beyazdı. Bunu bu düşün görüldüğü ve ruhun tasarımlara bol oyun alanı bırakan arka
g e c e dans için giymişti. Buna karşılık onun birlik planına derinlem esine bir bakış sağlar. Bunun ya
te olduğu bir kız arkadaşı da kızıl bir cek et giymiş nında kaya kovukları “taştan ana rahmi” sem bol
ti ve bu kendisinin daha çok hoşuna gitmişti. leri, değiştiğimiz, yem d en doğduğum uz esraren
Düşün anlattıklarını doğru olarak anlayabil giz mağaralardır. İçedönük H enry de dışarısı ken
m ek için H enry’nin aklına gelenleri kültür ve sim disi için fazla bulanık olduğunda, düşlerim özgür
geler tarihinden analojilerle bütünlem ek gerekir. bırakabilmek için herhalde bilinçli egosunun bir
Sol yamnda, yani bilinçdışı tarafında korkunç d e mağarasına çekilir. Böylelikle onun önünde n e
rin bir uçurum la sınırlanmış, sağ yanında, yani bi den, içsel dişil çizgilerinin bir yansıması olan bir
Kuşku ve dirençlere rağm en H enry canla başla rüntü oluşturuyor. Çıkartılan parçaların ya
ruhunda olup bitenlere katılmaya başladı. D üşle kındaki istasyonun raylarıyla taşınması gere
rinden etkilendiği açıkça görülüyordu. Onların b i kiyor. Gölün tabanı yeşil bir toprak parçasma
dikleri anlaşılıyordu. Zamanla H enry’nin kendi gösterisi olarak ele alırsak burada, bilinçli yaşam
ruh gezisinde tam yol ilerlem ekte olduğunu apa da da fark edilebilen önem li bir ilerlem e kendim
çık gösteren düşler gelm eye başladı. Analizin gösteriyor. Suya (bilinçdışm a) batmış olan (ba s
başlamasından iki ay kadar sonra şu düşü getirdi: tırılmış olan) lokom otifler -enerji ve güç sim gele
ri düşte yük vagonlarıyla- h er türlü değeri, yükü
Memleketimden çok uzak olmayan komşu taşıyan araçlarla birlikte gün ışığına çıkartılmak
bir gölün kıyısındaki küçük bir yerin limanın tadır. Onlarla olasılıkla H enry’nin çocukluğunda
da, suyun dibinden son savaşta batırılmış lo kendisinin aktivite basıncının önem li bir miktarı
komotifler ve yük vagonları çıkartılıyor. Önce da alt tabakalara inmişti. Şimdi bunlar yem den
silindir biçiminde büyük bir lokomotif kazanı kullanılabilecektir. Gölün koyu renkli tabanının
çıkartılıyor, ardından muazzam, paslı bir yük da yeşil bir çayıra dönüşm esi H enry’nin yeni uya
vagonu. Her şey seyre değer romantik bir g ö nan güçlerim anlatır.
Am a dişil yanı da Henry’ye yalnız başına yap b öy le ce kamburla “çiftleşm iştir” , aksi takdirde
tığı bu yolculukta yardım cıdır. On altıncı düşün korkulu “ihanet ettiği” düşüncesi akima gelm ez
d e o karşısma kambur bir kız olarak çıkar. di. G erçekteyse H enry burada kendi dişil yamyla
bir ilişki kurmuştur. Bu küçük kambur kızm
Tanımadığım, ince görünüşlü ama kendi H enry’nin ruhsal gelişim inde oynadığı önem li rol
sini çirkinleştiren bir kamburu olan bir genç bir başka düşte anlatılmaktadır:
kadınla okul yolundayım. Okul binasına daha
birçok genç de giriyor. Ama hepsi şan dersi Tanımadığım bir erkek okulundayım.
için özel odalara giderken kız ve ben küçük Oraya ders saatinde gizlice giriyorum. Neden
kare şeklinde bir masanın başma oturuyoruz. gizlendiğimi bilmiyorum. Sınıfta küçük dört
O bana özel şan dersi veriyor. İçimden birden köşe bir sandığm arkasına saklamyorum. Ko
bir acıma duygusu yükseliyor ve bu yüzden ridora açılan kapı yarı açık. Yakalanmaktan
onu dudaklarmdan öpüyorum. Aynı anda korkuyorum. Önümden bir erişkin beni gör
suçsuz olsam da nişanlıma ihanet ettiğim ak m eden geçiyor. Ama küçük kambur bir kız
lıma geliyor. geliyor ve beni hem en buluyor. Saklandığım
yerden beni çıkarıyor.
Şan ile şarkı duyguların anlatımıdır; bunlar
dan da Henry hâlâ korkuyor. Bunları ancak ergen Her ikisinde H enry kıza bir okulda rastlıyor.
halde, rom antik biçim de tamyor. Bunlar burada Her ikisinde de gelişm esine yardım cı olacak bir
eşit dört kenarıyla bir bütünlük m otifi olan “kare” şey öğreniyor. A yrıca bunu fark edilmeksizin
bir masayla anlatılmaktadır. Bu durum duyguları yapması, o sırada pasif kalması gerekiyor. Buna
nı harekete geçirm ek için tam anlamı ile uygun ben zer “kambur çirkin kız”lar pek çok masalda
dur. Kızı dudaklarm dan öpm esine engel olamaz, ortaya çıkar. Halk ağzında da “kambur”un çirkin
liğinin, doğru adam gelip de kızı bir öpücükle la
Resim (W illiam Turner) "Rain, Steam netinden çıkarırsa yen iden parlamaya başlayacak
and Speed" adını taşıması gibi,
olan en büyük güzellikleri sakladığı söylenir. Bu
lokomotifler, a p a ç ık dinam izm , enerji
ve hareketi simgeler (solda). rada kız H enry’nin, aynı şekilde kendisini çirkin
Henry'nin düşünde gölden çıkarılan leştiren bir lanetten kurtarılması gereken ruhu
lokomotifler de önceden bilinçdışında
olabilir. H enry’nin duygularım şarkı söyleyerek
bastırılmış duran, değerli bir etkinlik
uyandırmaya çalışması ya da onu parlak gündüz
için potansiyeli gösteriyor (altta).
ışığıyla karşılaşması için saklandığı kuytudan çı
karışı onun yardıma hazır bir kadm ön d er oldu
ğunu gösterm ektedir. O halde H enry hem nişan
lısına hem de aynı zamanda, ö n ce dış dünyadaki
“kadın”ın temsilcisi, sonra da ruhunun derinle
rindeki dişil özelliklerin som utlaşm ası dem ek
olan kambur kıza ait olmalıdır.
Kehanet düş
Tüm üyle akücı düşüncelerine dayanan, ruhsal sol bacağımı yaralıyor. Bu kez yolun açılıp
yaşamlarının belirtilerini görm ezden gelen kim açılmayacağım bir fal gösterecekmiş; yoksa
selerde sıklıkla batıl inançlara doğru açıklanamaz bunu yaşamımızla ödermişiz. Önce sıra bende.
bir eğilim bulunur. Kehanetler, fallar, dinler, b ü Dört Çinli fildişinden çubuklarla fal açıyorlar.
Sonuç olumsuz, ama bana gene de ikinci bir
yücüler, dolandırıcı şarlatanlar tarafından kolay
şans veriliyor. Önce yanımdaki kişi bağlanmış
lıkla kandırılırlar. Düşler kişinin dış yaşamım
ken bu kez beni bağlayıp bir yana koyuyorlar
dengelediğinden, bu kişilerin kendi zihinlerine
ve benim yerime o geçiyor. Onun önünde fal
verdikleri aşırı ön em de akıldışı olanla yüz yüze
benim için ikinci kez atılıyor. Bu kez sonuç
geldikleri ve on dan kurtulamadıkları düşlerle
olumlu oluyor ve ben kurtuluyorum.
dengelenm iş, kaldırılmış olur.
H enry de bu olguyu analizi sırasmda çok etki
Bu düşün garipliği ve alışılmadık önem i kadar
leyici şekilde yaşadı. B öyle aküdışı temalara da
sem bollerinin zenginliği, bütünlüğü ilk bakışta
yalı d ört olağanüstü düş ruhsal gelişim in de
görülüyor. Bununla birlikte sanki H enry’nin bilin
önem li kilom etre taşlarım oluşturdular. Bunlar
ci bunu görm ezden gelm ek istiyor gibiydi. Bilinç-
dan ilki analizin başlamasmdan on hafta kadar
dışırım yarattıkları karşısmdaki kuşkuculuğu dü
sonra geldi.
şünüldüğünde bu düşü rasyonalizasyon tehlike
sinden korumak, araya girm eksizin H enry’nin ru
Güney Amerika’da maceralı bir yolculuk
hunu etkilem esini sağlamak önem li görünüyor
sırasında nihayet yurda dönmek için şiddetli
du. Bu yü zden bir yorum dan kaçındım. Onun y e
bir istek duyuyorum. Bir dağ üzerinde bulu
rine bir öneride bulundum : Kendisine ünlü Çin
nan bilmediğim bir kentte tren istasyonuna
fal kitabı I Ging’i (D eğişim ler) okumasını v e son
ulaşmaya çalışıyorum. İçgüdüsel olarak istas
yonun kentin merkezinde, dağın en yüksek ra düşteki dört tipin ne yaptığım kendi kendine
ceğimden korkmaktayım. Bir şans eseri sağ I Ging kökleri m itolojik zamanlara giden, eli
tarafımdaki, istasyona hiç geçit vermeyecek m izde İÖ 3000 yıllarındaki şekli bulunan ço k eski
bir duvar gibi dikilen ortaçağ mimarisiyle ya bir bilgelik kitabıdır. Bunu harika bir yorum la bir
pılmış, birbirine bitişik evlerin arasmda ke likte A lm anca’ya çevirm iş olan R ichard W ilhelm’e
merli bir geçit buluyorum. Sahnede çok pito gö re Çin’in her iki ana felsefe akımının, Taoizm
resk bir taraf var. Evlerin güneşli, boyalı yüz
v e K onfuçyanizm ’in kökleri I Ging’dedir. Kitap in
lerini, geçidin karanlık kemerli girişini ve geçi
sanın, kendisini çevreleyen m ikro ve m akrokoz-
din loşluğu içinde kaldırımlara oturmuş pa
m osla birliği, birbirini tamamlayan, birbirine zıt
çavralar içinde dört kişiyi görüyorum. Soluk
eril, dişil öğeler üe Yang ve Yin ikiliği varsayımla
soluğa geçide dalıyorum; birden önümde, bes
rı üzerine dayanır. I Ging’de 64 işaret bulunur. Bu
belli aynı şekilde trene yetişmeye çalışan ace
leci biri beliriyor. Yaklaşırken kapıyı koruyan işaretlerin h er biri altı çizgiden oluşmuştur. Bu
dört kişi önümüze atlıyor, Çinli oluveriyorlar çizgiler Yang ve Yin’in olası bütün kom binasyon
ve bizi engellemeye çalışıyorlar. Onlarla boğu larıdır. Düz çizgiler Yang ya da eril yani güçlü, k e
şurken birinin sol ayağının uzun tırnağı benim sik çizgiler Yin ya da dişil yani zayıf sayılır.
Her işaret insancıl ya da kozm ik durumdaki tılı olarak yazmıştır. Şim diye dek rastlantı, tele
değişiklikleri tanımlamakta, her biri bu durumda pati, kehanet vb olarak tanımlanan olaylar ve
tutulacak olan yolu resimli bir dille anlatmakta benzerleri de bu ilkeyle açıklanabilir. Düşler de
dır. Çinliler bu fala işaretlerden hangisinin belli zaman zaman böyle bir özellik gösterebilirler.
bir anda en uygun olduğunu bulmak için bakar H enry I Ging’i dikkatle okuduktan sonra, kendisi
lar. Çinliler bunun için elli çubuktan oluşan bir ne uygun bir d ozda kuşku ile de olsa, benim ö n e
dem eti kullanırlar. Am a bugün genel olarak üç rime uymaya, paralarla bir fal açm aya karar ver
m adeni para kullanılmaktadır. Bunların üçünün mişti. Sonuç şaşırtıcıydı. E lde ettiği işaret Meng
de aynı zamanda atılmasıyla bir çizgi oluşur. Bu yani “gençlik şaşkınlığı”ydı ve bu kendi yaşamın
sırada yazı Yin’dir ve iki sayılır. Tura ise Yang’dır daki durumla ilginç bir “anlamlı eş oluş” göster
ve ü ç sayılır. Paralar altı kez atılır, b öy lece yamtı m ekte, tam uyan bir “tam ” sağlamaktaydı. Kitaba
içerm ekte olan işaret oluşm uş olur. göre bu işaretin üstteki ü ç çizgisi bir dağı, dolayı
H enry bir kez, Çinlilerin geleceğ i araştırmak sıyla da “sükuneti korum a”yı sim gelem ekteydi.
için kullandıkları garip bir oyuna ilişkin bir şeyler Biçim lerinden ötürü bir “kapı” olarak da yoru m
oku m u ş old u ğu n d an sö z etm işti. (Olasılıkla lanabilirdi. Alttaki ü ç çizgi suyu, çukuru ve ayı
Jung’un “Altın Çiçeklerin Gizemi” adlı kitabı y o simgeliyorlardı. Bu sim gelerin hepsi H enry’nin
rum unda.) Jung bunun asla saçm a olarak değer ön cek i düşlerinde ortaya çıkmışlardı. H enry’ye
lendirilm em esi gerektiğini gösterm işti. Çünkü bu uyarlanabilecek sözler arasında şu da bulunuyor
tür “ilahi gibi” olan yöntem ler “eşzamanlılık” ilke du: “Gençlik şaşkınlığı için boş im gelem lere sap
sine, yani bir dış olayın içsel bir olguyla, nedensel lanış en umutsuz olandır. Bu fanteziler ne kadar
olm ayan ama anlamlı olan eş zamanlılığına da gerçekdışı olursa utanmaları o denli azalır.”
yanmaktadır. Jung bu konuda “N edensel Olma Bu ve benzeri cüm lelerle falın H enry’nin soru
yan Birlikteliklerin Bir İlkesi Olarak Eşzamanlı nu için doğrudan doğruya anlamlı olduğu ortaya
lık” adlı yazısında (T op lu Yapıtları, Cilt 8) ayrın çıkıyordu. Bu onu çok sarsmıştı. Ö nce bu şoku is-
on da bir bilinç genişlem esinin başladığı çık a rıla anımsatan bir kadın olan resim
(sağda). Henry'nin ruh durumu da
bilir. H enry’nin daha ön ce işitmiş olduğunu söy
böyleydi: Bir yanda saflığa, bekarete,
lediği uzun tırnağın sol ayakta bulunması -ki ayak yüklenen aşırı değer, öte yanda
aynı zamanda p en çe dem ektir- burada bir hare bilinçdışı dürtüsellikten korku. G en e de
kete geçm ek sorununun değil, H enry’yi yaralaya küçük, yeşil, m andalayı andırır bitki
"birleştirici simge" olarak iki zıt tarafın
cak kadar aykırı olan bir konum ve duruş sorunu
arasında duruyor. Bir başka analiz
nun söz k on usu old u ğu n u b elirtm ek ted ir. sonrasında "uykusuzluk" adını verdiği
H enry’nin yeraltından gelene, dişil olan, kendi resmi (solda), lüm üyle tutkulu, kırmızı
dürtülerini, korkusunun siyah "duvarı"
doğasının m addi derinliklerine bilinçli yönelim i
ile, bilincini kaplamaması için nasıl
çok belirsiz ve ambivalandır. “Sol bacağı” ile sim
geriye bastırdığı görülüyor.
ed iverirler. B ö y le ce H enry’nin d ü şü n d e de
Akıldışı ile yüz yüze
akıldışı olan, insan kaderi üzerinde korkutucu ve
anlaşılamaz bir gücü olan yabancı kökenli bir “fal”
şeklinde belirmiştir. H enry’nin akılcı egosuna, bir
Henry’nin davranışları fal düşünün üzerinde nasıl
sacrificiıım intellectus’a kayıtsız şartsız boyun eğ
bir etki yaratmış olduğuna hiçbir kuşku bırakmı
m ekten başka bir seçen ek kalmamıştır.
yordu. Şimdiden soııra artık bilinçdışımn bildirdik
Am a H enry gibi böyle deneyim siz ve olgunlaş
lerini merakla izliyor, analiz de gittikçe hızlanıyor
mamış kimselerin bilinci henüz böylesi bir feda
du. O zamana kadar ruhunun derinlerini n eredey
kârlık için yeterin ce hazır değildir. Şansını yitirir
se yırtacak boyutta olan gerilim artık yüzeye çık
ve yaşamı tehlikeye girer. Aynı zamanda artık y o -
mıştı. Bununla birlikte cesaretle dayandı ve girişi
lıınadevam ederek evine de d önem eyecek , b öy le
minin mutlu sonuna ilişkin git tikçe artan um udu
ce erişkinliğe g e ç iş te n de kurtulacaktır.
nu korudu. O büyük düşten daha iki hafta g e çm e
H enry’nin içgöriisii bu “Büyük Düş”le tam da b u
den (yani henüz düşü konuşmadan ö n ce ) yem den
na hazırlanmaktadır. Am a o zaman bilinçli, uygar
akıldışıyla yüzleştiği bir başka düş görmüştü.
egosu bağlanıp bir kenara konur. Kendi yerine il
kel serseri g e ç e ce k ve H enry’nin yaşamının bağlı
Odamda yalnızım. Bir delikten bir sürü
olduğu falı o atacaktır. Ama ego izolasyonla tu
kara, iğrenç böcek çıkıyor ve benim proje
tuklanmış ise, gölge figürü ile simgeleştirilmiş
masamı kaplıyorlar. Ren onları bir tür büyüy
olan bilinçdışı içeriği yardım a koşup çözü m geti
le deliklerine geri sokmaya çalışıyorum. Üç
rebilir. Bu, o bilinç tarafından tanınır, sürekli re-
ya da dört böcek kalıncaya kadar bunu başa
l'akata alınırsa olabilir. Henry de b öy lece kurtul rıyorum da. Bu kalanlar masadan inip odaya
muştur. Çünkü kendi gölgesi, kendi yerine oyunu dağılıyorlar. Onları kovalamaktan vazgeçiyo
kazanmıştır. rum; çünkü artık o kadar iğrenç gelmiyor
lar... Saklandıkları yeri ateşe veriyorum. Bü
yük bir alev yükseliyor. Odamda yangın çıka
cağından korkuyorum ama korkum boşuna.
akıldışı ani bir düşünceyi kullanmaktadır. Ondan A m m on'u güneş içinde gösteriyor
(üstte). M ısır'd a Skarabeus aynı
sonraki bilinçli yaşam da H enry’nin girişim cesa
zam anda güneşin de simgesiydi. Daha
retiyle dolu olduğunu görüyoruz, ama bu herhal çok Henry'nin düşündeki "şeytansı"
d e henüz uygun yer ve biçim de değildir. Bunun böceklere benzeyen böcekler. James
Ensor'un (1 9. yy) çizimi insanları siyah,
için bir başka düşün sorununu daha fazla aydın
iğrenç böcekler olarak gösteriyor
latması gerekecektir. Bu düş sim gesel bir dille
(altta).
H enry’nin kadınlarla sorum lu bir ilişkiden korku
sunu, yaşamın duygusal yanm dan kaçınma eğili
mini gösterm ektedir.
ama yalnız papazlar ve damlar, yani gençliğinde tir. Bunu öğrenm esiyle H enry için analizinin bu
kısmının görevi bitm iş oluyordu. Artık sorum suz
gü ç ve zenginliğe verdiği önem in kolektif sim ge
bir yaşamın cen n etin den kesin olarak kovulm uş
lerini görü n ce düş kırıklığına uğrar. Resimli kart
olduğunu, bir daha hiçbir zaman oraya d ön em e
lar bitince, yani iç dünyasının sim geleri tükenin
yeceğini biliyordu.
ce bu düş kırıklığı yoğunlaşır. Geriye hiçbir im ge
Kapanış düşü
Bilinçdışı ve bilimler
Ö nceki bölüm lerde C. G. Jung ve bazı arkadaşla cak araçlardı. G erçekten bilinçdışırun keşfinin et
rı bilinçdışırun simge yaratan işlevini anlatmaya, kisi, dünya görüşüm üzün ikiye katlanmasından
bu yeni bulunan etm enin g ö z önünde tutulması az değildir; çünkü o andan itibaren her zaman bir
gereken kimi yaşam alanlarım gösterm eye çalıştı psikolojik olgunun bilinçli mi yoksa bilinçdışı mı
lar. Bilinçdışmı, onun arketipsel dinamik çek ir görülm esi gerektiğini, hatta her “dış” gerçeğin bi
deklerini anlamanın daha başındayız; gen e de zim tarafımızdan ne kadar bilinçli ya da bilinçdışı
onun birey üzerinde, onun duygularım, ahlaksal, algılandığım sormak zorundayız.
spiritüel görüşlerim , toplum sal ilişkilerim yön len Bu arketipsel güçlerin yalnızca ruhsal bir iş
direrek ve böylelikle on u n bütün kaderini biçim lem de ortaya çıkan ürünlerde görünm eyip, insan
lendirerek muazzam bir etki yaptığını şim diden lığın diğer kültürel uğraşılarında da ispat edilebil
kavrayabiliyoruz. Arketiplerin oyununun ve sem m esi şaşılacak bir şey değildir. Bütün insanların
b ol biçim lendirm esini işleyişinin bütünsel bir tar bu birlikte miras alınmış davranış tarzlarına sahip
zı izlediğini, bunun anlaşümasmm ruhsal zor du olması, bunların son ürünlerinin de yani sim gesel
rumlarda iyileştirici bir etki yaptığım da görebili düşünce, fantezi ve uğraşıların da her alanda b u
yoruz. Bu arketipsel güçlerin bilincimizi nasıl lunabilm esine şaşmamak gerekir.
esinlendirip bozabildiğini görebiliriz: Yeni düşün Bu alanların birçoğunun bilimsel incelenişi o
ce, davranış türleri getirdiklerinde yaratıcı, bu zamandan beri Jung’un buluşlarından, düşüncele
düşü nce ve yargüar don u p daha ileri gelişm eyi rinden etkilenmiştir. Örneğin edebiyat tarihinde,
engellediklerinde ise bozucu! J. B. Priestley’in “Edebiyat ve Batılı A dam ”m da
Jung kendi bölüm ünde, arketipsel içeriklerin Gottfried Diener’in “Faust’un Helena’ya Giden Yo-
kültürel ve bireysel yapısını zayıflatmamak için, lu”unda ya da James Kirsh’in “Shakespeare’nin
bilinçdışı simgelerin yorum unun nasıl dikkatli da Hamlet’i”n de bunları buluruz. Herbert Read ve
hası özgün olması gerektiğini gösterm işti. K endi Aniela Jaffe’nin sanata bakışları da Jung’un düşün
si bütün yaşamım bu yoru m çalışmasına adamış celerine dayanır. Aynı şekilde Erich Neum ann’ın,
tır ama hâlâ da çalışılması gereken yeni uygulam a Henri M oore üzerindeki incelem esi ve Michael
alanları bulunmaktadır. Jung bir öncüydü, yaşam Tippett’in müzik üzerinde çalışmaları da böyledir.
b oyu da bu yeni alanda daha birçok sorunun g e Arnold T oyn bee’nin tarih anlayışı ve Paul Radin’in
niş araştırmalar gerektirdiğinin bilincinde kaldı.
Bu n edenle kavram ve varsayımlarını, onları çok
da belirsiz form üle edilmiş bırakmadan, olabildi
ğine geniş, dikkatli oluşturmuştu. Buunun içindir Türeyen bir çelik levhadaki ses da lg ala rı
ki onun görüşleri, kapılarım yeni olası buluşlara (serpilmiş olan kumla görünür hale getirilmiş)
tam anlam ıyla bir m andala motifi oluşturuyor.
tam am en açık tutan “açık” bir sistem görünüşün-
dedir. Yani Jung için kavramlar, bilinçdışırun bu
yeni bulunan ruhsal alanım araştırmada kullanıla
antropolojik araştırmaları, arketipleri Jung bağla teriyor. Bilinen bir örnek Darwin’in türlerin geli
mında ele alır. Çin kültürünün araştırılması, R ic şimi kuramıdır. Bunu ön ce biraz uzun bir d en e
hard Wilhelm, Erwin Rousselle, Carl Hentze ve m eyle bildirmişti, 1844’te bunu büyük bir tez ha
Manfred Porkert’in çalışmalarının gösterdiği gibi line getirm ek için çalışıyordu. Projesi üzerinde
özellikle Jung’un senkronisite düşüncesinden fay çalışırken birden A. R. W allace admda, tanım adı
dalanmış hatta Hans Marti kamu hukuku alanında ğı g e n ç bir biyologdan bir yazı eline geçti. Bunda
bile arketipleri göstermiştir. Elbette bu sanat ya kısa ama Darwin’inkinin tıpa tıp aynı bir teori an
da edebiyatın yalnızca arketipleri bakımından an latılıyordu. W allace o sırada Malay takımadaların
laşılabileceği dem ek değüdir. Bu kültür alanları dan Moluk adalarmda bulunuyordu. Darwin’in bir
kendi özgün yasallıklanna sahiptir. Am a arketiple d oğa araştırmacısı olduğunu elbette biliyordu;
ri onların gerisinde duran ve ilham veren güçler ama n e üzerinde çalıştığına ilişkin en küçük bir
olarak tanıyabilir, çoğu zaman, da psikolojik bir y o fikri yoktu.
rumla, düşlerde olduğu gibi bilinçdışının, belli bir Böylelikle iki yaratıcı doğa araştırmacısı aynı
yöndeki, sanatçının da pek fark etmediği etkisini, anda aynı noktaya ulaşmış, h er ikisi de bu düşün
peygam berane mesajını görebiliriz. ceyi bilinçaltından gelen bir kıvılcımla yakalamış
İnsanlığın ruhsal etkinliklerinin araştırılması lardı. B öyle bir durum da arketip bir creatio con -
alamnda, Jung’un düşüncelerinin önem li olduğu tinua’m n (sürekli yaratış) ajanı gibi ortaya çıkı
anlaşüabilir. Jung’un buluşları aynı zamanda b ek yor. (Bu yü zden Jung eşzamanlı olguları “zaman
lenm edik şekilde doğa bilimleri araştırmalarma, içinde vuku bulan yaratıcı etkinlik” olarak da ad
örneğin biyolojiye de yen i bir ışık sepmiştir. landırırdı.)
Fizikçi W olfgang Pauli, evrim kuramının, C. G. B enzer “işe yarayan rastlantüar” kişi zor bir
Jung’un eşzamanlılık kavramının g ö z önüne alın yaşamsal durum içinde bulunduğu ve bilm ediği,
masını gerektirdiğini ileri sürmüştür. Daha ön ce örneğin bir akrabanın ölüm ü, yaşamsal önem i
çeşitli bitki ve hayvan türlerinin rastlantısal kalı olan bir şeyin yitimi gibi bir şeyi bilmek zorunda
tım m utasyonlarım gösterdikleri, daha sonra ka olduğunda da ortaya çıkar. Sıklıkla o sırada, düş
zanım ilkesiyle en iyi uyum yapanların yaşamda le ya da akima gelm esiyle duyu dışı algılamalar
kaldıkları düşünülüyordu. Am a m o d e m hesaplar olur. Buradan anormal rastlantısal olguların da
yeryüzündeki evrim için g e ç e n zamanın onun yaşamsal bir gereksinim ya da zor durum oldu
yalnızca böyle bir gelişim le olabilm esi için çok kı ğunda ortaya çıktığı çıkarsanabilir. Buradan da
sa olduğunu gösterm işti. Jung’un, eşzamanlılık giderek, büyük bir zorlanm a ya da büyük bir g e
olgusunun, nadir ama işe yarayan rastlantılar o l reksinim le karşılaşan bir hayvan türünün de
duğu düşüncesi, daima “işe yarayan” rastlantısal m addi yapısm da işe yarayan, ama neden sel olm a
m utasyonların olduğunu açıklam aya yardım cı yan değişiklikler ü retebileceği düşünülebilir.
olabilirdi. E lbette bu, sonradan yaşamın araların Bilinçdışı psikolojisiyle umulmadık ölçü de bü
dan işe yarayanları s e çeceğ i sayısız işe yarama yük karşılaşma olanağı bulunan alan atom fiziği
yan rastlantıdan daha hızlı bir gelişimi olanaklı kı dir. Bu ilk bakışta son d e re ce d e olanaksız görü nü
lardı. Ne olursa olsun bugün, arketiplerin aktive yor, bu yü zden de kimi açıklamaları gerektiriyor.
oldukları zaman böyle yarara yönelik rastlantılar Her iki alanın göze çarpan ilintisi öncelikle fi
oluşturabildiğini ispat edebiliriz. zikteki tem el kavramların (örn ek; mekan, zaman,
K endi bilimimizin tarihi de böyle işe yarayan m adde, enerji, kontinuum ya da alan ve parçacık
eşzamanlı rastlantı ham lelerinin örneklerini g ös gibi) tem elde, Eski Yunan filozoflarının intuitiv,
yarı mitolojik, arketipsel düşünceleri olmalarıdır. ed ile m e z- insan ruhunun doğuştan gelen tem el
Bu düşünceler ancak sonradan yavaş yavaş m o eğilimlerinden; onu baş etm ek zorunda kaldığı bü
dern biçim lerine ulaşmışlardır. Örneğin parçacık tün çeşitli dış ve iç gerçekler arasmda “d oyu ru cu ”
kavramı, ona atom, parçalanamaz tem el birim rasyonel bağlantılar bulma zorunda bırakan eği
adım veren İÖ 4. yüzyıl Yunan filozofu Leukippos lim lerinden kaynaklanm aktadır. İnsan doğayı
ve öğrencisi D em okritos tarafından form üle edil araştırdığında, sonunda bir objektif gerçeklik bul
miştir. Her ne kadar atom u daha sonra parçalaya- mak yerine, ünlü fizik bilgini W erner Heisen-
bildiysek de nihayet bugün de m addeyi parçacık b erg’in deyimiyle “kendi kendisiyle karşüaşır” .
lar ya da dalgalar (ya da daha doğrusu sınırlı qu- Bu görüş açısm da yansıyan izlenim ler n e d e
antum lar) olarak görm ekteyiz niyle W olfgang Pauli ve diğerleri, bilimsel kavram
Enerji kavramı, bunun gü ç ve devinim büyük alanında arketipsel sim gelerin rolünü araştırma
lüğü ile ilişkisi de eski stoacı’lardan çıkııuştır. O n ya başlamışlardır. Hatta Pauli, dış nesneleri lnce-
lar bunu, evrende bulunan bütün nesnelerde b u leyişim izde daima aynı zam anda bilimsel açıkla
lunan bir tür yaşam veren ton os, gerilim olarak maların içim izdeki oluşumlarını da göz önüne al
düşünm üşlerdi. Bu m odern enerji kavramının m amız gerektiği kanısındaydı. Bu, daha sonra ko
açıkça yarı m itolojik olan çekirdeğidir. nuşacağım ız, dünyanın fizik ve psişik, nicel ve ni
Hatta daha yakın zaman düşünenleri de kav tel bütün yönlerinin bir olarak görüldüğü bir tekil
ramlarım yan mitolojik olan arketipsel imgelere gerçeklik düşüncesine, yeni bir dünya kavramına
üzerine kurmuşlardır. Örnekse 17. yüzyılda René da ışık serpebilirdi.
Descartes nedensellik yasasım; “çünkü tann, karar Bilinçdışınm psikolojisiyle fizik arasında bu,
ve hareketlerinden vazgeçm ez” diye “ispat” etmiş oldukça açık bağlantılardan başka, bir köprü da
tir. Büyük astronom Johannes Kepler, uzayın “T es ha vardır. Jung, Pauli’nin ve diğer bilimadamları-
lis”” nedeniyle üç boyutlu olduğundan emindi. mn yakın yardımıyla m odern psikolojinin, atom
Bunlar, bizim m odern bilimsel kavramlarımızın fizikçilerinin m ikrofizik olgularıyla karşılaştıkla
ne denli arketipsel tasarım-varsayımlardan geliş rında yarattıklarına şaşüacak kadar paralel olan
miş olduğunu gösteren birkaç örnektir. Bunlar kavramlara ulaştığım keşfetti. Bu kavramların en
prim er olarak “o b je k tif’ dış gerçekleri yansıtma ön em lilerin d en biri, N iels B o h r’un bulduğu
yıp -y a da en azından bunların böyle olduğu ispat “kom plem entarite” kavramıdır.
M odern fizik, ışığın ancak mantık olarak birbi
Varlık egemenliğinin baba, oğul ve kutsal ruhta olduğunu
rine karşıt ama k om plem en ter (tam am layıcı)
ileri süren “üçbirlik” düşüncesi, (çn .)
Aslında dipnotu niteliğinde olan bu notlar kitabın orijinalinde de diye not etmektedir.
Jacobi’nin makalesi dışında, yerinde işaretlenmemiştir. Çeviri 1 1 4 . Navaho’lann her iki savaş tanrısı Maud Oakes tarafın
aynen orijinalinde olduğu gibi sayfa numaralan iledir, (çn.) dan Where the Two to their Father, A Navaho War Cera-
monial, Bollingen/New York, 1943 ‘de ele alınmaktadır.
C. G. Ju n g - B ilin çd ışı’na giriş 1 1 7 . Jung, Düzenbaz figürünü: Zur Psychologie der Trick-
S a y fa 3 7 Nietzsche’nin Kryptomnesie’si Jung’un Zur Psycholo ster-Figur, (Ges. Werke, Bd. IX) ‘da ele alır.
gie sogenannter okkulter Phaenomene (Okkult denilen fe 1 1 8 . Ego ile Gölge arasındaki çatışma Jung'un Der Kampf
nomenlerin psikolojisine dair) Toplu Yapıtları, Cilt I’de an um die Befreiung von der Mutter (Ges. Werke, Bd. V) de
latılmıştır. “Seyir Defteri”nden söz konusu bölüm ve Nietzs açıklanmaktadır.
ch e’nin alıntısı şöyledir: ' 1 2 5 . Minotaurus Mitinin yorumu için Mary Renault’un ro
J. Kemer’in “Prevorst’tan yapraklar” Cilt IV, s. 57, “Korkulu manı The King Must Die (Pantheon, 1958) ile karşılaştırınız
anlamı olan bir alıntı...” başlığıyla (1831-1837): 1 2 5 . Labirent simgesi Eric Neumann tarafından, Ursprung
“Dört kaptan ve bir tüccar, Mr. Bell, Stromboli adasmda, sgeschichte des Bewustseins’da incelenir.
tavşan vurmak için karaya çıktılar. Saat üçte bu grup gemi 12 8 . Ego’nun ortaya çıkışı için karşılaştırınız; Erich Neu
ye dönmek üzere toplanmışlardı ki şaşkınlık içinde iki ada mann, a. g. e. Michael Fordham, New Developments in
mın havada kendilerine doğru hızla uçtuğunu gördüler. Analytical Psychology, Londra, Routledge and Kegan Paul,
Bunlardan biri siyah, öbürü gri giyimliydi. Çok yakınların 1957 ve Esther M. Harding, The Restoration of the Injured
dan geçtiler ve onları şaşkınlık içinde bırakıp aceleyle kor Archetypal Image (özel basım) New York, 1960
kunç Stromboli yanardağının kraterine daldılar. Bu çifti 1 2 9 . Jung’un inisiyasyon üzerine çalışması, Analytische
Londra’dan tanıdıklarını fark etmişlerdi." Psychologie und Weltanschaung (Ges. Werke Bd. VIII) de
F. Nietzsche’nin “Böyle Buyurdu Zerdüşt”ünden Bölüm XI, • yayınlanmıştır. Aynı zamanda Bkz. Arnold van Gennap, The
“Büyük olaylara dair" (1883): “Zerdüşt mutlu adaya doğru Rites of Passage, Chicago 1961
giderken bir gemi de duman püsküren dağın olduğu adaya 1 3 2 . Kadınlarda güç deneme Erich Neumann tarafından
demir atıyor ve mürettebatı da tavşan vurmak için karaya açıklanmıştır. Amor und Psyche, Zürih 1952
çıkıyordu. Öğlen saatına doğru, kaptan ve adamları bir araya 1 3 7 . Beauty and the Beast masalı Mme Leprince de Beau-
geldiklerinde birden havadan bir adamın kendilerine doğru mont’un The Fairy Tale Book’unda yayınlanmıştır, New
uçarak geldiğini gördüler ve o kişi onların yanı başından ge York, Simon and Schuster, 1958
çerken bir ses çok net olarak ‘Zamanıdır! Tam zamanıdır! 1 4 1 . Orpheus söylencesi E. Harrison’un Prolegomena to
‘dedi. Ama bir gölge gibi hızla ateş dağı yönünde uçtu ve the Study of Greek Religion, Cambridge University Press,
şaşkınlık içinde onun Zerdüşt olduğunu gördüler... ‘Bana ba 1922’de bulunur. Aynı zamanda Bkz. W. K. C. Guthrie, Orp
kın! ‘dedi yaşlı sedümen, ‘Zerdüşt cehenneme gidiyor!’.” heus and Greek Religion, Cambridge, 1935
38. Robert Louis Stevenson, Jekyll ve Hyde’ı gördüğü dü 1 4 2 . Jung’un Katolik kupa törenini açıklaması: Das Wand
şü, “Across the Plains” kitabında “Düşler üzerine bir ba- lungssymbol in der Messe, Ges. Werke Bd. XI, Bkz. ayru za
his”de ele alıyor. manda; Alan Watt; Myth and Ritual in Christianity, Vangu
56. Jung’un düşü, Anniela Jaffe tarafından yayınlanmış ard Press, 1953
olan C. G. Jung; “Anılar, Düşler, Düşünceler”, Zürih’te daha 1 4 5 . Linda Fierz-David’in Orpheus ritine yorumu; Psycho
ayrıntılı olarak işlenmiştir. logische Betrachtungen zu der Freskenfolge der Villa dei
63. Eşikaltı düşünce ve görüntülere örnekleri Pierre Ja- Misteri in Pompeji. Ein Versuch von Linda Fierz-David,
net’nin yapıtlarında bulursunuz. Zürih, 1957
9 3 . Kültürel simgelere daha başka örnekler Mircea Elia- 14 8 . Esquilin tepesinin Roma höyüğünü Jane Harrison an
de’nin yapıtı “Şamanizm Zürih, 1947’de yayınlanmıştır. latıyor, yukarıda a. g. e.
C. G. Jung’un toplu yapıtlarına da bakınız. (I-XVIII ciltler- 14 9 . Bkz. Jung: Die transzendente Funktion, C. G. Jung
Hazırlanıyor) Institut, Zürih
1 5 1 . Joseph Campbell kuş kılığındaki şamanlardan söz edi
Jo se p h L. H enderson M odern İnsan ve M itler yor: Das Symbol ohne Bedeutung, Zürih, Rhein-Verl., 1958
10 8 . İsa'nın dirilişinin son olduğuna dair: Hıristiyanlık es-
katolojik (son kadere yönelik) bir dindir. Yani göz önünde M. L. von F ran z - B ireyleşm e Sü re ci
tuttuğu, kıyametle benzer anlamlı olan bir son erektir. Bir 16 0 . Düşlerde menderes motifinin ayrıntılı incelenişi
kabile kültürünün anaerkil elemanları korunmuş olan öbür Jung’un toplu yapıtlarında ele alınmıştır. (Bd. VIII) Ayrıca
dinler (örneğin Orfizm) ise, Eliade'ın “Ebedi dönüş mi- Bkz. Jung Ges. Werke Bd. XII, Teil I ve Gerhard Adler, Stu
ti”nde (Düsseldorf, 1953) gösterdiği gibi döngüseldir. diesin Analytical Psychology, Londra 1948.
1 1 2 . Bakınız; Paul Radin, Hero Cycles o f Winnebago, In 1 6 1 . Jung’un Şelfi açıklaması, Ges. Werke. Bd. IX, Teil 2
diana University Publications, 1948. ve Bd. XII.
113. Tavşan figürüne ilişkin olarak Radin; “Tavşan, bütün 1 6 1 . Naskapi Frank G. Speck’in; Naskapi: The Savage Hun
uygar ve alfabe öncesi dünyadan ve dünya tarihinin en eski ter of the Labrador Peninsula, The University Press o f Ok
zamanlarından beri bildiğimiz gibi, tipik bir kahramandır." lahoma Press, 1935.
1 6 2 . Psişik bütünlük kavramı anlatılıyor Jung: Ges. Werke Adlers, Frankfurt a. M. 1926, s. 172.
Bd. XIV, Bd. IX, Teil 1 ve 2. 17 9 . “Zehir kız”ın bir anlatımı W. Hertz, Die Sage vom Gift-
1 6 3 . Meşenin öyküsünün kaynağı: Richard Wilhelm; maedchen, Abh. der bayr. Akad. der Wis. 1 CI. XX Bd. 1
Dschuang-Dsi; Das wahre Buch vom südlichen Blütenland; Abt. München, 1893.
Jena 1923, S. 33-34 17 9 . Öldüren prenses Chr. Hahn tarafından ele alınır; Gri
1 6 3 . Jung bireyleşme sürecinin simgesi olarak ağacı; Der echische und Albanesische Maedchen, Bd. 1, München/
philosophische Baum, Von den Wurzeln des Bewustseins Berlin 1918, s. 301: Avcı ve her şeyi gören ayna.
(Zürih 1954) ‘te inceler. 18 0 . Bir Anima yansıtmasından ileri gelen Aşk çılgınlığı
1 6 3 . Taştan sunak üzerinde sunu verilen “Yerel Tanrı” bir Elinor Bertines, Human Relationships, S. 113 f. Aynı za
çok bakımlardan antik genius loci’ye uyar. Bkz. Henri manda Bkz. Dr. H. Strauss, Die Anima als Projektionserleb
MaspĞro, La Chine antique, Paris, 1955, S. 140 f. (Bu bilgi nis, Yayınlanmamış manuskript, Heidelberg 1959.
için Ariane Rump’a teşekkür ederim.) 18 0 . Jung, olumsuz bir Anima yardımıyla psişik integrasyo-
16 4 . Jung bireyleşme sürecini tanımlamanın güçlüğünü nu tartışır; Ges. Werke, Bd. XI, s. 164 ff; Bd. IX, s. 224 f;
vurgular. Ges. Werke, Bd. XVII, s. 179. Bd. XII, s. 25 f, 110 f, 128.
1 6 5 . Çocuk düşlerinin öneminin bu kısa tanımı başlıca 1 8 5 . Anima’nm dört aşaması için Bkz. Jung, Ges. Werke,
Jung’dan kaynaklanmıştır: Psychologische Interpretation Bd. XVI, s. 174
von Kindertraeumen (Notlar ve dersler), ETH Zürih, 18 6 . Francesko Colonna’run Hypnerotomacliia’si Liııda Fi-
1938/39 (yalnız özel yayın). Özgün örnek, 1938/39’da aynı erz-David tarafından yorumlanmıştır: Der Liebestraum des
başlıklı bir seminerin raporundan, s. 76 ff. Bkz. Jung; Die Poliphilo, Zürih 1947
Entwicklung der Persönlichkeit, Ges. Werke, Bd. XVII; Mic 18 6 . Anima’nın rolünü anlatan alıntı Aurora Consurgens
hael Fordham, The Life o f Childhood, Londra 1944 (öz. s. I’den Çeviri E. A. Glover. Almanca baskısı M. L. von Franz-
104); Erich Neumann, Ursprungsgeschichte des Bewustse Jung’un Mysterium Coniunctionis, Bd. 3, 1958
ins; Frances Wiekes, The Inner World of Consciousness, 1 8 7 . Jung, şövalyelerin hanım kültünü inceler. Ges. Werke,
New York/Londra 1927; Eleanor Bertine, Human Relatios- Bd. VI, S. 274 ve 290f, aynı zamanda Bkz. Emma Jung ve
hips, Londra 1958 M. L. von Franz, Die Graalslegende in psychologischer
16 6 . Jung psişik çekirdeği açıklar: Die Entwicklung der Sicht, Zürih 1960
Persönlichkeit, Ges. Werke Bd. XVII, S. 175 ve Bd. XIV, S. 18 9 . Animııs’un Kutsal İnanç olarak ortaya çıkışı için Bkz.
9 ff. Jung, Two Essays in Analytical Psychology, Londra 1928, s.
1 6 7 . Hasta kralı anlatan masal modelleri için Bkz. Joh. Bol- 127ff; Ges. Werke Bd. IX, Bl. 3. Aynı zamanada Bkz. Emma
te ve G. Polivka, Anmerkungen zu den Kinder-und Haus- Jung, Animus und Anima, passim; Esther Harding, Wo-
maedchen der Brüder Grimm, Bd. I, 1913-1932, s. 503 ff. man’s Mysteries, New York 1955; Eleanor Bertine, Human
Grimm masalı Der Goldene Vogel’in bütün varyasyonları. Relationships, s. 128ff; Toni Wolff, Studien zu C. G. Jungs
16 8 . Gölge’nin bir başka incelemesi Jung’un Toplu Yapıtla Psychologie, Zürih 1959, s. 257ff; Erich Neumann, Zur
rında, Bd. IX, Teil 2, Kap. 2 ve Bd. XII, s. 29 f ve; The Un- Psychologie des Weiblichen, Zürih 1953
discovered Self, Londra 1958, s. 8-9, Bkz. Frances Wiekes, 18 9 . Çingene masalının alındığı yer: Der Tod als Geliebter;
The Inner World of Man, New York/Toronto 1938. Göl- Zigeunermaerchen. (Die Maedchen der Weltliteratur, hsgb.
ge’nin algılanmasına iyi bir örnek; G. Schmalz, Komplexe F. von der Leyen ve P. Zaunert) Jena 1926, s. 117f
Psychologie und Körperliches Symptom, Stuttgart 1955. 19 4 . Değerli eril özelliklerin ileticisi olarak Animus’u Jung,
1 7 1 . Mısır’ın yeraltı kavramının örnekleri, The Tomb of Ges. Werke Bd. IX, s. 182f ve Zwei Essays, Bl. 4’te ele alır.
Ramses VI, Bollingen Series XL, Teil 1 ve 2, Pantheon Bo- 19 6 . Kara prensesten söz eden Avusturya masalı için Bkz.
oks, 1954. “Kara Kral Kızı” , Maedchen aus dem Donaulande, Die
1 7 1 . Projeksiyon olgusuyla Jung Ges. Werke, Bd. VI, Ta Maedchen der Weltliteratur, Jena 1926, s. 150f
nımlar, s. 582 ve Bd. VIII, s. 272 ff. ‘de uğraşır. 19 6 . Ay Ruhu Eskimo masalı “Örümcek olan bir kadına da
1 7 3 . Kuran, E. H. Palmer çevirisi, Oxford University Press, ir “den alınmıştır; K. Rasmussen, Die Gabe des Adlers, s.
1949. Bkz. Jung’un Musa ve Hızır öyküsü yorumu, Ges. 121f
Werke. Bd. IX, s. 135 ff. 19 6 . Şelfin genç-yaşlı kişileşmesine ilişkin bir açıklamayı
1 7 5 . Hint masalı Somadeva: Vetalapanchavimsati, İngilizce Jung yayınlamıştır; Ges. Werke, Bd. IX, s. 151f
çevirisi C. H. Tawney, Jaico book, Bombay 1956. Bkz. Hein 200. P’an Ku efsanesi Donald A. McKenzzie; Mythen aus
rich Zimmer’in mükemmel psikolojik yorumu The King and China und Japan, (Londra, s. 260) ve H. Maspero; Le Tao-
the Corpse, Bollingen Series XI, New York, Pantheon, 1948 ism, (Paris 1950, s. 109) de bulunabilir. Ayrıca Bkz. J. J. M.
17 6 . Zen ustasma yapılan oyun Der Ochs und sein Hirte, de Groot, Universismus, Berlin 1918, s. 130-131; H. Koest-
(Koichi Tsujimura çevirisi), Pfullingen 1958, s. 95. ler Symbolik des chinesischen Universums, Stuttgart, 1958,
1 7 7 . Anima üzerine daha fazla bahis için Bkz. Jung, Ges. s. 40; C. G. Jung, Mysterium Coniunctionis, Bd. 2, s. 160-
Werke, Bd. IX, Teil 2, s. 11-12 ve Bl. 3; Bd. XVII, s. 198 f, 161.
Bd. VII, s. 345, Bd. XI, s. 29-31, 41 f., 476 vb. Bd. XII, Teil 200. Kozmik adam olarak Adem tartışması için Bkz.; Au
1. Bkz. ayrıca Emma Jung, Animus und Anima, Zwei Es gust Wünsche, Schöpfung und Sündenfall des ersten Mens
says, The Analytical Club of New York 1957; Eleanor Berti chen, Leipzig 1906, s. 8-9 ve 13; Hans Leisegangi Die Gno
ne, Human Relationships, Ks. 2; Esther Harding, Psychic sis, Leipzig, Krönersche Taschenausgabe. Psikolojik yoru
Energy, New York 1948 ve diğerleri. mu için Bkz. C. G. Jung, Mysterium Coniuctionis, Bd. 2,
1 7 8 . Sibirya avcı masalı Knud Rasmussen; Die Gabe des Kap. 5, s. 140-199 ve Ges. Werke, Bd. XII, s. 346f. Olasılıkla
mann’ın yapıtını kullandım: Die Malerei im 20. Jahrhundert, mente, s. 84
2. Aufl. München 1957 ve Herbert Read, Geschichte der 263. 44 Tagebüchern, Berlin 1953, Dokumente, s. 86
Modernen Malerei, München 1959, ayrıca birçok tekil yapıt. 263. 45 W. Haftmann’dan alıntı, a. y. g. e., s. 89
251. 8 Der Blaue Reiter, München 1912, Dokumente’den, 264. 46 Essays über Kunst und Künstler, hrsg. von Max
s. 87 Bill, Stuttgart 1955, Dokumente, s. 87
253. 9 Notes sur la peinture d’aujourd’hui, Paris 1953, a. g. 265. 47 a. y. g. e., s. 178
e. 265. 48 Briefe, Aufzeichnungen und Aphorismen, Berlin
253. 10 Kolaj, tekil elemanların yapıştırılmasıyla yapılan 1920, Dokumente, s. 79
resimlerdir. 265. 49 Edouard Roditi: Dialoge über Kunst, Insel Verlag
253. 11 W. Haftmann, Die Malerei im 20. Jahrhundert, 1960
München 1957, s. 254 268. 50 Henri Cartier-Bresson, Werner Bischof, Lucien
254. 12 W. Haftmann’dan alıntı: Paul Klee. Wege bildne Clergue ve diğerleri akla gelir.
rischen Denkens, 3. Aufl., München 1957, s. 71 268. 51 W. Haftmann’dan alıntı, a. y. g. e., s. 474
254. 13 Wege des Naturalismus, Weimar/München 1923, 268. 52 Notes sur la peinture d’aujourd’hui, Paris 1953,
Dokumente, s. 85 Dokumente, s. 126
254. 14 Notes sur la peinture d’aujourd’hui, Paris 1953,
Dokumente, s. 125 Jo lan d e Ja c o b i - Olgunlaşm a yolunda sim geler
254. 15 “Bilmeceyi değil de neyi seveyim? “ 272. Der Palast der Traeume. Homeros’un Odisse sinin
254. 16 Sulla Arte Metafisica, Roma 1919, Dokumente, s. XIX. kitabına 16. yy’dan bir illüstrasyon. Orta nişte Uyku
112 tanrıçasını görüyoruz; elinde haşhaş başlarından bir demet
255. 17 Dokumente, s. 112Aynca Bkz. W. Haftmann, ag. tutuyor. Sağında, ardında iyi, gerçek düşlerin bulunduğu
e., s. 241ff “Boynuz kapı” (üstünde boynuzlarıyla bir sığır duruyor).
255. 18 Dokumente, s. 36 Solda, ardında yanlış, kötü düşlerin olduğu “Fildişi kapı”
255. 19 Özellikle Heinrich Heine, Jean Paul, Arthur Rimba (üstündeki fil başıyla). Saçağm üstünde Solda Ayın tanrıça
ud ve Stéphane Mallarmé kastedilmiş sı Diana ve sağda kollan arasında çocukları uyku ve ölümü
255. 20 Bkz. Psychologie und Religion, Zürih, Rascher tutan Gecenin tanrıçası.
Verlag 277. Analizdeki ilk düşün önemini Jung, Seelenprobleme
257. 21 H. Read’den alıntı: Geschichte der Modernen Ma der Gegenwart kitabında ortaya atmıştır. (5. Aufl., Zürih
lerei, München/Zürih 1959, s. 128 1950, s. 92)
257. 22 H. Read, ag. e., s. 124 290. “ Kehanet düş” bölümü için Bkz. Das Buch der Wand
257. 23 aynı eser, s. 124 lungen ya da I Ging, Çinceden çeviren ve açıklayan Richard
257. 24 Les Manifestes du Surréalisme 1924/42, Paris Wilhelm, Jena 1924, (En yeni basım Düsseldorf/Köln 1956)
1946, Dokumente, s. 117 291. Wilhelm’in Meng işaretini yorumlayan alıntısı I Ging,
257. 25 Les Manifestes. Documente, s. 118 Bd 1, s. 16’da bulunuyor.
257. 26 Bkz. C. G. Jung’un ilk yazısı 292. 4 numaralı işaretin -Meng: Bir tür kapı-üst üç çizgisi
258. 27 New York 1948; Dokumente, s. 119, M. Emst ya nin simgelemi için Bkz. I Ging, Bd. II, s. 213. Sonra 52 nu
zar Lautréamont’la bağlantı kuruyor. maralı işaret Gen; Dağ, “sakin duruş” ve aynı zamanda “yan
259. 28 Carola Giedion-Welcker, 1947. Hans Arp, s. XVI yol “demektir. Aynı zamanda “küçük taşlar, kapılar ve açık
259. 29 Dokumente, s. 121 lıklar... hadımlar ve bekçiler... ayak parmakları ve bacaklar
260. 30 Almanach de la Librairie Flinker. Paris 1961 “söz konusu olduğunda; ki bu da Henry’nin düşüne tam
262. 31 Rückblicke. M. Bill’in Kandinsky hakkında giriş ya uyuyor. Meng işareti için aynı zamanda Bkz. I Ging, Bd I, s.
zısından. Über das Geistige in der Kunst, a. g. e., s. 11 14
262. 32 Selbstdarstellung, Berlin 1912, Dokumente, s. 86 292. I Ging’e ikinci bir kez bakışla ilgili olarak Jung, onun
262. 33. Briefe, Aufzeichnungen und Aphorismen, Berlin İngilizce basımına yazdığı önsözde şöyle yazıyor: “Deneyin
1920, Dokumente, s. 79f yinelenmesi, çıkış durumunun yeniden oluşturulamayışı gi
262. 34 W. Haftmann’dan alıntı, a. y. g. e., s. 478 bi basit bir nedenle olanaksızdır. Bu yüzden her zaman yal
nızca ilk ve tek yanıt vardır. “
262. 35 Über die Moderne Kunst, Konferans 1924, Doku
292. 30 numaralı işaret Li, tutucu ve ateş hakkında daha
mente, s. 84
262. 36 Neue Gestaltung, München 1925, Dokumente, s. fazla bilgi için Bkz. I Ging, Bd. I, s. 87 ve Bd. II, s. 126
292. Dağ üzerindeki kent motifini Prof. K. Kerenyi, “Yük
100
262. 37 Über das Geistige in der Kunst, a. y. g. e., s. 83 sek kentlerin gizi “adlı makalesinde ayrıntılı olarak anlatmış
ve yorumlamıştır: Europaeische Revue, 1942, Heft 8/9 ve
263. 38 Über die Formfrage, München 1912, Dokumente,
Einführung in das Wesen der Mythologie, Zürih 1951,
s. 88
Absch. I, s. 19ff
263. 39 Ebd.
293. “Dört “motifi üzerine Jung, Ges. Werke Bd. IX, XI, XII
263. 40 Über das Geistige in der Kunst Dokumente, s. 88
ve XlV’de ayrıntılı olarak açıklamalarda bulunmuştur. Dört-
263. 41 Aufsaetze von 1923-1943. Dokumente, s. 91
lem sorunu bütün kitapları boyunca kırmızı bir iplik gibi
263. 42 G. Schmidt’ten alıntı: Vom Sinn der Parallele
gitmektedir.
“Kunst und Naturform “ , Kunst und Naturform, Basel 1960
296. Oyun kartlarına bağlanan simgelere ilişkin Bkz. Hand-
263. 43 Über die Moderne Kunst, Konferans 1924, Doku-
Wörterbuch des deutschen Aberglaubens, Bd. IV, s. 1015 ve 309. Hannah Arendt’in söylemi; The Human Condition, a.
Bd. V, s. 1110 y. g. e., s. 266
297. “Dokuz” sayısının simgeselliğine ilişkin olarak diğer 309. Arketipsel matematik temel içedoğuşlar üzerinde da
yapıtlardan başka, en önemli olarak Bkz.: F. V. Hopper; Mé ha fazla bilgi için Bkz. Pauli, Vortraege... a. y. g. e., s. 122
diéval Number Symbolism 1938, s. 138 ve Ferd. Conseth, Les mathématiques et la réalité, 1948
299. Gece deniz yolculuğu düşünün ana şeması hk. Bkz. J. 310. Pauli, Jung’la birlikte tasarımlarımızın bilincimize çık
Jacobi; Der Weg zur Individuation, Zürih 1965, s. 84ff madan önce “düzenlenmiş” olduklarım düşünmektedir.
299. İlkellerin, insan vucudunun bütün çıkarttıklarında bu 310. B. L. van der Waerden’in söylemi; Einfall und Überle
lunan büyülü güç üzerine daha fazla bilgi için Bkz.; E. Neu gung, a. y. g. e., s. 9
mann; Ursprungsgeschichte des Bewustseins, Zürih 1949
SANAT
1- Desen mi Demesen mi? Cem Mumcu, Yıldırım B. Doğan, Desenler: Selçuk Demirel
2- Artrit ve Sanat, Kolektif
3- Çocuk ve Sanat, Kolektif
4- Bedava Gergedan, Orhan Cem Çetin
5- Orson Welles, André Bazin - Çev. Senem Deniz
6- Sinema Köşelerinde, Ilhan Mimaroğlu
EDEBİYAT
ROMAN
1- Planımız Katliam, Haldun Aydıngün
2- 7, Cem Akaş
3- Altın, Biaise Cendrars - Çev. Nuriye Yiğitler
4- Bir Kuzgun Yaz, Mehmet Ünver
5- Mariella, Max Gallo - Çev. Asena Sarvan
6- Mathilde, Max Gallo - Çev. Işıl Bircan
7- Sarah, Max Gallo - Çev.: Asena Sarvan
8- Ziyaretçiler, Giovanni Scognamillo
9- Salta Dur, Semra Topal
10- Pus, Mehmet Ünver
11- Kentlerin Kraliçesi, Hakan Senbir
12- Cowrie, Cathie Dunsford - Çev. Funda Tatar
13- Selkie'lerin Şarkısı, Cathie Dunsford - Çev. Funda Tatar
14- İstifa, Akça Zeynep
15- Acayip Hisli, Kate Atkinson, Çev. Devrim Kılıçer Yarangümeli
16- Makber, Cem Mumcu
17- Kötü Ölü, Erkut Deral
18- Boşlukta Sallanan Adam, Saul Bellow - Çev. Neşe Olcaytu
19- Tuhaf Bir Kadın, Leylâ Erbil
20- Hazdan Kaçan Kadınlar, Fidan Terzioğlu
21- Kurban, Saul Bellow, Çev. Perran Fügen Özülkü
22- Hey Nostradamus, Douglas Coupland, Çev. İrem Başaran
23- Kâseden Hisse, Tibor Fischer, Çev. Duygu Günkut
24- Getrude 2'ye nasıl bölündü?. Şule Öncü
25- Üç Başlı Ejderha, Leylâ Erbil
ÖYKÜ
1- Beyoğlu Kâbusları ve Diğer Öyküler, Giovanni Scognamillo
2- Bir Gamze-Bir Kuştüyü Yastık, Gülseren Tuğcu Karabulut
3- Üçüncü Sayfa Güzeli / Binbir İnsan Masalları-I, Cem Mumcu
4- Cinsel Öyküler, Kolektif - Editör: Cem Mumcu
5- Hepimiz Gogol'un Palto'sundan Çıktık, Süreyyya Evren
6- Muallâkta, Araf'ta ve Düşlerde / Binbir İnsan Masalları-ll, Cem Mumcu
7- r, Cem Akaş
8- Âşık Öyküler, Kolektif - Editör: Sevengül Sönmez
9- Deli Öyküler, Kolektif - Editör: Cem Mumcu
10- Suçlu Öyküler, Kolektif - Editör: Halil Gökhan
11- Gelecek Öyküler, Kolektif - Editör: Deniz Koç
12- Erotik Öyküler, Kolektif - Editör: Halil Gökhan
13- Sahici Aşklar Külliyatı / Binbir İnsan Masalları-lll, Cem Mumcu
14- Absürd Öyküler, Kolektif, Editör: Nida Nevra Savcılıoğlu
15- Sidre, Berrin Karaka;
16- Aşk ve Öbür Duygular, Türkay Demir
17- Hassas Ruhlar Terazisi / Binbir İnsan Masalları-IV, Cem Mumcu
18- Su Kedileri, Mustafa Ziyalan
19- Tül, Berrin Karakaş •
20- Mevt Tek Hecelik Uyku, Feryal Tilmaç
21- Bütün Hikâyeleri, Fikret Ürgüp
22- Hayat Gerçeğe Perde / Binbir İnsan Masalları-V, Cem Mumcu
23- Aradım Yaz Dediniz, Feryal Tilmaç
ŞİİR
1- Ahkâm Vakti Tohumları, Yusuf Eradam
2- Enel Aşk, Yelda Karataş
ÖZEL DİZİ
1- Kahramanlar Kitabı, Kolektif Editörler: Cem Mumcu, Nida Nevra Savcılıoğlu
2- Mazruf, Enis Batur
3- Bu Kalem Un(ufak), Enis Batur
4- Koşarak Geldim Çorabı Deldim, Kornet
5- Hayat Kırıklığı, Cem Mumcu
PSİKOLOJİ / PSİKİYATRİ
1- Majör Depresif Bozukluk Hastalarının Tedavileri İçin Uygulama Kılavuzu, Çev. Ayla Yazıcı
2- Şiir ve Psikiyatri Kavşağında, Yusuf Alper
3- Duygudurum Bozukluklarında Atipik Antipsikotik Kullanımı, Editör: Simavi Vahip
4- Öteki Peygamberler, Anthony Storr - Çev. Aslı Day
5- Biz - Romantik Aşkın Psikolojisi, Robert A. Johnson, Çev. Işılar Kür
6- Buradan Böyle / Hayatın Psikososyopolitiği, Erol Göka
7- İç Bahçe, Betül Yalçıner, Lütfü Hanoğlu
8- Psikiyatri ve Sinema, Krin O. Gabbard, GlenGabbard, Çev. Yusuf Eradam, Haşan Satılmışoğlu
9- Psikiyatri Tarihi, Ali Babaoğlu
10- Yaşlılık ve Depresyon - Cem Mumcu, Çağrı Yazgan
11- Kadın ve Depresyon - Cem Mumcu, Suzan Saner, PeykanG. Gökalp
12- Az Rastlanır Psikiyatrik Sendromlar - David Enoch, Hadrian Ball, Çeviren: Banu Büyükkal
13- Nöroloji ve Psikiyatrinin Örtüşen Yüzleri, Betül Atabey Yalçıner, Lütfü Hanoğlu
14- Âşiyan'daki Kâhin - Tevfik Fikret'in Melankolik Dünyası, Serol Teber
15- Aşk ve Kıskançlık, Ayala Malach Pines - Çev. Canan Yönsel
16- Kozmik Kahkaha, Vamık D. Volkan, Çev. Banu Büyükkal
17- Cesur Yeni Beyin, Nancy C. Andreasen, Çev. Yıldırım B. Doğan
18- Atlarla Yaşayan Kadın, Vamık D. Volkan, Çev. Banu Büyükkal
19- "Bilimsel Bir Peri Masalı"- Sigmund Freud'un "Aile-ve Tarihsel Romanı", Serol Teber
20- Kusursuz Kadının Peşinde, Vamık D. Volkan, Çev. Banu Büyükkal
21- Şizofreni: Sesler, Yüzler, Öyküler, Editör: Haldun Soygür
22- Depresyon Atlası, Andrew Solomon, Çev. Berna Çapçıoğlu, Gülderen Dedeağaç, Funda Tatar
23- Şizofreni Hastalığı Anlamak ve Onunla Yaşamayı Öğrenmek, Dr.Mustafa Yıldız
24- Kış Bakışı, Bir Ruh Hekiminin İç Bahçesi, Haldun Soygür
25- Canavar ve Kurbanı, Çocuk Ruhunu Anlamak, Türkay Demir
26- İnsan ve Sembolleri, C. G. Jung, Çev. Ali Nahit Babaoğlu
27- Aşk ve İrade, Rollo May, Çev. Yudit Namer
28- Kim Bu Çılgın Türkler?, Ali Nahit Babaoğlu
29- Dinamik Psikiyatri, Edwin R. Wallace, Çev. Hakan Atalay
30- İnsanın Anlam Arayışı, Viktor E. Frankl, Çev. Selçuk Budak
İLETİŞİM
1- Basın İlanı Böyle Yapılır, Jim Aitchison, Çev. Serkan Balak
MİZAH
1- Yamyamın Yemek Kitabı, Yusuf Eradam
2- Kafadanbacaklılar, Mehmet Ulusel
3- F, Izel Rozental
4- Geç, Kadir Doğruer
5- B, Izel Rozental
GEZİ
1- Dikkat! Buda, Izel Rozental
2- Fethiye'den Antalya'ya Likya Yolu, Barış Doğru
FELSEFE / DİN
1- Bir Sevdâ Yorumu Kitabı, Ahmet İnam
2- Hz. Muhammed'in Yolunda / Günümüz Dünyasında Islâmiyeti, Yeniden Düşünmek, Carl W. Ernst-, Çev. Cangüzel
Güner Zülfikar
TARİH / İNCELEME
1- Medya Tarihi / Diderot'dan İnternete Frédéric Barbier,
Catherine Bertho Lavenir Çev. Kerem Eksen
2- Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, Samuel P. Huntington - Çev. Cem Soydemir,
Mehmet Turhan
3- Labirentin Tarihi, Jacques Attali, Çev. Selçuk Kumbasar
4- Ütopya: Hayali Ahali Projesi, Akın Sevinç
5- Körü Körüne İnanç, Vamık D. Volkan - Çev. Dr. Özgür Karaçam
6- Türkiye'nin Çıplak Tarihi, Kolektif Editör: Cem Mumcu
7- Bakırköy Akıl Hastanesi'nin Gizli Tarihi, Editörler: Betül Yalçıner, Peykan Gökalp, Cem Mumcu
EROTİK US
1- Kadınlar İçin Erotik Astroloji, Olivia - Çev. Işılar Kür
2- Yatağında Yalnız mısın? Eski Japon Ozanlarından Aşk ve Özlem Şiirleri -
Çev. Celâl Üster
3- Kimsenin Konuşmadığı Dil, Eugene Mirabelli, Çev. Ahu Antmen
4- Çifte Alev / Aşk ve Erotizm, Octavio Paz - Çev. Tomris Uyar
5- Ezgiler Ezgisi 'Neşideler Neşidesi' - Çev. Samih Rifat
6- Bahar Noktası, William Shakespeare - Can Yücel
7- Sevdâ Lügati, Mehmed Celâl - Günümüz Diline Aktaran: Sevengül Sönmez
8- Samuraylar Arasında Aşk, Ihara Saikaku, Çev. Fatih Özgüven
9- Lulu, Almudena Grandes, Çev. Nejat Bayramoğlu
ANI
1- Şanslı Adam, Michael J. Fox - Çev. Oytun Süngü
2- Bostancı Masalları, K. Özcan Davaz
3- Paşama Mektuplar, Ayşe Nil
... ŞEYSİ
1- Terapi Şeysl, Cem Mumcu, Yıldırım B. Doğan, Desenler: Mehmet Ulusel
2- Hukuk Şeysi, Kadir Şinas
ÇOCUK
1- Filmimin Hikâyesi 1, Kolektif
2- Filmimin Hikâyesi 2, Kolektif
3- Noel Baha'dan Mektuplar, J.R.R. Tolkien, Çev. Leyla Roksan Çağlar
abcçdefg
öhıijklm rı
it]
k itap lar
YAYINLANAN KİTAPLAR:
POPÜLER KÜLTÜR
1- Z "Son İnsan" mı?, Hakan Senbir
2- Poplisans, B. Volkan Yücel
3- Biri, Kemal Tümerkan
4- Sana Bi'şey Olmasın, Ayşe Özyılmazel
EDEBİYAT
ROMAN
1- Güllerim Açtı Seni Görünce, Hande Özcan
2- Evden Uzakta, Cathie Dunsford, Çev. Taşkın Ermişoğlu
3- Aşk Bir Varmış Bir Yokmuş, Tom Perrotta, Çev. Duygu Akın
4- Beni Kalbimden Vuranlar Var Ya, Reşat Çalışlar
5- Kırmızı Fener Sokağı, Mehmet Ünver
6- Konuşmayan Tavuskuşu Camio, Berrak Yurdakul
7- Saatçi Bayırı, Ayça Şen
8- Gece Gelini, Erkut Deral
9- Aşka Şeytan Karışır, Hande Altaylı
10- Hayta, Ergin Atlıhan, Çev. Nejat Bayramoğlu
11- Kentlerin Kraliçesi, Hakan Senbir
12- Rolkesen, Millenia Black, Çev. Perran Fügen Özülkü, Deniz Pehlivaner
13-Türk Diplomatın Kızı, Deniz Goran, Çev. Burcu Küheylan Uyurkulak
14- Bir Yazarın Romanı, Mert Özmen
15- Kemal'e Eren Kadınlar, Melike ilgün
16- Her Şeyin Bittiği Yerden, Sami Dündar
ÖYKÜ
1- Pornovida, Zafer llbars
2- Aşk Yüzünden, Evren Yiğit
3- Hayat Bu İşte, Suzan Mumcu
ÖZEL DİZİ
1- Sallama Klasikler, Greg Nagan, Çev. M. Onur Duman
2- The Stage in the Text, Özden Sözalan
EROTİK US
1- Yatmadan Önce 100 Fırça Darbesi, Melissa P.
2- Yusufçuk Gece Gelir, Melissa P.
3- Penisin Katı Gerçekleri, Alexandra Parsons, Çev. Ulaş Erkal
4- 7 Gece, Alina Reyes, Çev. Buket Yılmaz
5- Haram, Selva Nuaymi, Çev. Nehir Su
6- Mutluluk, Denis Robert, Çev. Mehmet Demirtaş
ANI
1- Yarım Asırlık Asker, Orgeneral (E) M. Hikmet Bayar
2- Kırk Yılın Penceresi, Suzan Mumcu
İNSAN VE SEMBOLLERİ
Ç e v ir i: A li N a h it B a b a o ğ lu
Cari G ustav Jung'un son yapıtı İn san ve Sem bolleri kendinden sonra gelen nesillere,
uzattığı bayrağı devralan bilim adam larına, düşünürlere, dahası dönüp kendi içine bakm ak
ve gördüğünün değerini fark ederek “b e n ”ine yaklaşm ak isteyen bireye, dünyayı
anlam landırm aya çalışırken faydalanabileceği bir arm ağandır.
İnsan ve Sem bolleri okurun, kendi potansiyeline işlerlik kazandırm ası bakım ından içsel,
ötekilerle ilişkilerini uyum lu, anlam lı bir hale getirm ek üzere de dışsal yolculuğunda
yanından ayırm ak istem eyeceği bir başucu kitabı, kaostan dinginliğe doğru ilerlerken
zihnini aydınlatm asına y arayacak bir düşsel kılavuz metindir.
okuyan us