You are on page 1of 29

T.

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ

EDEBİYAT FAKÜLTESİ

ESKİÇAĞ DİLLERİ VE KÜLTÜRLERİ

PLATON İLE RUHUN YOLCULUĞU

Ayça Çatalbaş

İSTANBUL – 2017

1
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER .............................................................................................................. 2
Ö)ET .......................................................................................................................... 3
GİRİŞ .......................................................................................................................... 4
PLATON’UN FELSEFE ANLAYIŞI ................................................................................ 5
PLATON’UN RUH ANLAYIŞI ...................................................................................... 6

POLITEIA (DEVLET) .................................................................................................. 9


PHAIDON RUH Ü)ERİNE ..................................................................................... 19
SONUÇ .................................................................................................................... 27
KAYNAKÇA .............................................................................................................. 28

2
Özet

Yapılan bu çalışmada, Antik Çağ Felsefesi’nin akla gelen ilk isimlerinden biri olan
Platon'un ruh, ölüm ve yaşam hakkındaki görüşleri, Politeia (Devlet), Phaidon (Ruh
Üzerine) adlı yapıtları başta olmak üzere eserleri ışığında incelenip açıklanmaya
çalışılmıştır.

Platon'a göre ruhun özü yaşanılan dünyaya değil öteki dünyaya ait olmakla beraber bu
evrende geçici bir süreyle bulunmaktadır.

Bu sebeple insan, ruhunu ideal bir düzene sokarak tıpkı ideal evrenin bir yansıması gibi
yaşamalı öldüğünde ise ideal olana varabilmelidir.

Anahtar Kelimeler: Ruh, Ölüm, Yaşam, İdeal

Abstract

In this study, according to Plato who is one of the most important thinkers of Ancient
Philosophy, tried to explain his views about soul, death and life in the light of Politeia,
(The Republic), Phaidon (On The Soul)

Plato tells that the source of life belongs to the other world not the world we live in.
Therefore, one should set his soul out to reach the ideal rulers and live in the way of
ideal universe.

Key Words: Soul, Death, Life, Ideal

3
Giriş

Atina'nın yirmi kilometre uzağındaki Aegina adasında İ.Ö 429 yılında doğan Platon,
siyasette nüfus sahibi bir ailenin oğludur. Annesi Periktione büyük yasa koyucu
Solon1'un soyundan gelmektedir.2 Yaşamının erken dönemlerinde önce siyasete
atılmayı daha sonra ise trajedi yazmayı deneyen Platon bu çalışmalarında başarılı
olamayınca şansını felsefeden yana kullanmak istemiştir. Daha sonra ise felsefe anlayışı
ile ünlü Sokrates'i dinlemeye gitmiş, ünlü filozofun sözlerine hayran kalmış ve bu
hayranlık hayatını tamamen değiştirmiştir. Dokuz yıl boyunca Sokrates'in ardından
giden Platon, Atina Devletinin Sokrates'i birçok asılsız iftira ile suçlaması sebebiyle
Atina’ya olan son umudu kırılmış bir şekilde ve kendi güvenliğini de düşünerek
Atina’dan ayrılmıştır. Sevgili hocası Sokrates'in İ.Ö 399 yılında idam edilmesinin
ardından onun öğretilerini çeşitli sorgulamalar ve pekiştirmeler eşliğinde geliştirerek
ilerletmiştir. Üzerinde durduğu en önemli görüşlerden biri Sokrates'in ''kendini bil3''
önermesidir. İnsan kendi ruhuna döndüğünde ahlaki olarak adlandırdığı tüm gerçeklerin
orada olduğunu görecektir.4 Bu bağlamda Sokrates, insanın ruh ve bedenden meydana
geldiği görüşünü benimsemiş ve bedeni ruhun hizmetkarı tinsel bir araç olarak
görmüştür. Ondan oldukça etkilenen Platon, daha sonra diyaloglarında bu görüşe
sıklıkla yer verecektir.

1
Solo : İÖ - Ati alı devlet ada ı

2
Paul Stathern, 90 dakikada Platon, s.21-24

3
Lat:(σosce te ipsum), Yun:(γνῶ εαυ όν) bir Antik Yunan vecizesidir. Delphoi'daki Apollon
Tapınağı'nın girişinde altın harflerle yazılıdır. Deyiş beş antik Yunan bilgesine atfedilmiştir:
Spartalı Chilon, Miletoslu Thales, Sokrates, Pisagor, Atinalı Solon
4
Ah et Arsla , İlkçağ Felsefe Tarihi-Sofistler’den Platon’a s.122

4
Platon'un Felsefe Anlayışı

Akıl hocası Sokrates'in ışığında Batı Felsefesi’nin temellerini atan Platon, tüm yaşamı
boyunca etik bir ahlak felsefesi yolunu izlemiştir. Platon'un felsefe anlayışını beş önemli
teori içerisinde toplamak mümkündür. Bunlar; bilgi, idealar, ruhun ölümsüzlüğü,
evrendoğum, devlet ile ilgili kuramlardır. Platon'un bilgi kuramına göre varlık,
görünüşler dünyası ve idealar dünyası olmak üzere iki ana evrende yer alır. Gerçek bilgi
ideaların bilgisidir, idealar salt ve değişmez oldukları gibi duyu organlarıyla
algılanamaz varlıklardır. Sadece filozoflar uzun ve zorlu çalışmaların eşliğinde onları
algılayabilecek düzeye erişebilirler. Bu durum çoğu zaman sonu olmayan bir yolculuk
gibidir. Gölgeler aleminde sürekli değişim halinde olan nesneleri gören bir kişi aslında
ideaların silik birer kopyasına bakmaktadır.5 Yolculuğunda aşama kaydeden filozof,
kusursuz alemi kavrayabilir olduğunda mükemmel ve eksiksiz olana da ulaşmış
olacaktır.

Platon kendi felsefesini toplu bir kitap olarak sunmayıp diyaloglarında aktardığı için en
önemli düşünceleri özellikle de idealarla ilgili öğretilerini bu diyalogların arasına
serpiştirdiğinden onları teker teker cımbızla çekip bir araya getirmek gerekmektedir.6

Daha sonra devlet kitabında ayrıntılarıyla değineceği gibi, Platon görünen dünyadan
kavranan dünyaya geçişi aşağıdan yukarı doğru eşit parçalarla uzanan bir çizgi
benzetmesiyle tasvir etmiştir. Kişi görünen dünyadan sanı, inanç, çıkarış, kavrayış
basamaklarını tırmanarak mutlak bilgiye varabilecektir.

5
Çiğde Dürüşke , A tikçağ Felsefesi, , s:

6
A.g.e, s:177

5
Platon'un Ruh Anlayışı

Platon'un özellikle Politeia ( Devlet) ve Phaidon (Ruh Üzerine) adlı eserlerinde sıklıkla
yer verdiği ruh anlayışına göre ruh’un devinim7 ile süregelen bir yolculuğu vardır.
Platon eserlerinde bu serüveni çeşitli metaforlarla açıklamaya ve metafiziki kanıtlarla
ispatlamaya çalışmıştır. Örneğin Timaios diyaloğunda Platon dünyanın yaratılmasını iki
aşamada anlatacağını bildirir. Birincisinden evren, ikincisinden ise insan meydana
gelmiştir. Hep var olan, hiç değişmeyen oluşmayan varlık bir de hep değişen, oluşan,
hiç salt olmayan oluş vardır.8 Tüm bunları yaratana ise Platon kimi zaman işçi-zanaatçı
manalarına gelen Demiurgos, kimi zaman da tanrı demiştir. Devineni yaratana yani
ölümsüze benzetmek ancak devineni belli ölçülere bağlamakla mümkündür. Bu nedenle
devinim ölçü ile sonsuza dek sürecektir. Evrenle birlikte yaratılan ancak ve ancak
onunla yok olabilecektir. İlk doğuş her ruh için ayrı koşullar içerisinde olacak, ruh
bedenle birleşerek meydana gelecek kan ve sıcaklık ile canlılığa kavuşarak görünür
olacaktır. Bedenin görevi ise ölümsüz ruhu içinde tutmak, korumak, yeryüzünde
gezdirmektir. Bu yüzden kafa ile beden kesin sınırlarla birbirinden ayrılmıştır. Ayırma
işlemi Platon'un isthmos ''kıstak'' dediği boyun aracılığıyla gerçekleşir. Boyun hem
kafayı bedenden ayırırken hem de ölümsüz ruhu duyuların merkezi olan ölümden uzak
tutmaya yarar. Ne var ki Platon ruhu daha iyi ve daha kötü olmak üzere ikiye ayırmıştır.9

Ruh, birbirine doğuştan bağlıymış gibi daima bir arada bulunan iyi ve kötü bir çift
kanatlı at ve arabacıya benzemektedir. Arabacı ise bir iyi bir de kötü olan bu atların
dizginlerini tutmaktadır. Göğün her yerini farklı zamanlarda farklı biçimlerde dolanan
arabacı bütünüyle dizginleri ele aldığı zaman göğün üzerine yükselir. Kanatları
döküldüğü zaman ise cisimsel bir varlık buluncaya dek aşağı düşer. Topraktan bir varlık
bulduğu anda ise ona yerleşerek güç verir.10 İşte bu güç ona devinimi sağlar.

7
fiz: durağa , dur akta ola , ir oktaya göre yer değiştir ekte ola es e i yap akta olduğu eyle
fels :za a içi de değiş e, hareket, oluş
8
Azra Erhat, Ecce Ho o:İşte İ sa , s. -64

9
Azra Erhat, Ecce Homo-İşte İ sa s:
10
Plato , Phaidros ya da Güzellik Üzeri e,

6
İlkece gökten inen ve gökten inmeden önce ideaları az çok görmüş olan ruh
bedenlendiği andan itibaren diğer alemde gördüklerini unutur. Önceden sahip olduğu
kanatlar bedenlendiği anda işlevini yitirir ta ki insan şeyleri görüp de ruhunun önceki
varoluşunda temaşa ettiği ideaları hatırlayıp kımıldamaya başlayıncaya dek. Bu
kımıldanma Platon’a göre bilmeye başlama anıdır. İnsan düşmüş bir varlık olsa da
idealardan pay almış olduğu için ayrıcalıklı bir varlıktır da.11

Platon’a göre beden ruhun hapishanesi olduğu için ruh bedenin içinde gezinirken
kanatsızdır. Zincirlerle bağlı bir tutsak gibidir. Buna rağmen akli yetkisini kullanıp
bedenin içindeki karanlığı görme ve o karanlıktan kurtulmak için çaba harcama
imkanına, hatta eskisi gibi kanatlarıyla idealar evreninde düşünsel bir yolculuğa çıkma
imkanına sahiptir.

Bu bağlamda Platon'un ruhun özü itibariyle gelip geçici dünyaya değil de ebedi dünyaya
bağlı olduğunu ortaya koyan Pythagorasçı öğretinin etkisini taşıyan bir ruh anlayışıyla
hareket ettiği sonucuna varılır. Yarattığı felsefe anlayışındaki birçok Orpheusçu öğeyi
de Pythagoras’tan alan Platon; dini eğilim, ölümsüzlük, öteki dünya düşüncesi,
mistisizm düşünlerini de eserlerine katmıştır.12 Etkilendiği bu kavramlar ve görüşler
eşliğinde ruhu üç bölüme ayırmıştır.

''İştahla ilgili maddi bölüm: Bedenin ihtiyaçlarına bağlı olan ve bedensel arzuların,
tutkuların doğrultusundaki bölümdür. Tek işi sevmek acıkmak ve susamaktır, doymak
bilmez sürekli haz bekler. Midede yer alır.

Heyecanla ilgili bölüm: Dürtüler, heyecanlar ve duygulara bağlı olan bölümdür. Ruhun
her türlü heyecanla kıpır kıpır olduğu kâh kızdığı kâh sevindiği kâh coştuğu yerdir.
Yürekte yer alır.

11
Çiğde Dürüşke , A tikçağ Felsefesi , , s.
12
Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi I, , s.

7
Akılla ilgili bölüm: İdeaların ve aklın buyruklarına göre davranan iradenin bilgisine
ermemizi sağlayan bölümdür. Başka deyişle ruhun tanrısal bölümüdür. İnsanın akılla
kavradığı her şeyle bağlantılıdır. Asıl amacı ruha heyecanına gem vurmasını bildirmek
ve onu yeniden idealarına kavuşturmaktır. Kafada yer alır.13

Ancak erdem (arete), ölçülülük (sophrosyne), cesaret (andreia), sağduyu (phronesis) ve


adalet (dikaiosyne) ile ruhu oluşturan öğeler mükemmel işleyen halini alacaktır.

En yüksek iyiye ulaşmanın yolunu açan bu mükemmel birleşme mutluluğu da


(eudaimonia) beraberinde getirecektir. Çünkü insanın mutlu olmasının tek yolu zihinsel
istek ve eğilimlerin tam olarak karşılanarak zihinsel doygunluğa ulaşmasıdır. Bu
doygunluk tüm Yunan anlayışını da kapsamaktadır. Platon da bu gelenek içinde
yetişmiş bir filozof olarak her şeyden önce insanı en yüce iyiye götürecek ve ruhunu
doygunluğa ulaştırarak mutluluğa vardıracak olan yolları araştırmıştır. Ona göre
mutluluk yani iyi olma hali herkesin istediği bir şeydir ve insanın yaşamdaki en anlamlı
çabasıdır. Ama bu çabalamada en önemli konu, iyinin nerede bulunacağını görmektir.
Ancak sevgi hissi ile ruh madde aleminde iyinin nerede olduğunu veya olmadığını
anlayabilir. Bu bağlamda özellikle Symposion ve Phaidon adlı diyaloglarında sevgiyi
bilgiye erme yollarından biri olarak sunmuştur. Bu yol insanı idealara sıkı sıkıya
bağlayan bir yoldur. Sevginin verdiği güç ve ışık olmasa, ruhun idealara kavuşma isteği
de olmaz. İyi ya da güzellik ideası madde alemine tüm parlaklığıyla yansır ve ruhu
cezbedip kendisine doğru çeker.

‘Güzele varmak için tüm güzel şeylerin üzerinde yükselmeye başlayacaksın; tıpkı bir
merdiven çıkar gibi bir tanesinden ikinciye iki tanesinden tüm güzel bedenlere,
bedenlerden güzel alışkanlıklara, güzel alışkanlıklardan güzel bilgilere, güzel
bilgilerden ise güzelin kendi bilgisine ereceksin, ta ki güzelin (kalon) ne olduğunu görüp
öğreninceye dek’.14

Çiğde Dürüşke , A tikçağ Felsefesi ,


13
, s:
Platon, Symposion – Şöle ,
14
, Ka al ı Yayı ları,

8
POLITEIA (DEVLET)

Platon’un en önemli eseri kabul edilen Politeia (Devlet)’in yazılış tarihi kesin
olmamakla birlikte yapılan araştırmalar İ.Ö 380-370 tarihleri arasına işaret etmektedir.

Platon’un geçmişten günümüze etkisini sürdürmekte olan bu eseri yazmasına neden


olan en büyük etken, değerli hocası Sokrates’in İ.Ö 399 yılındaki idamı sonucunda iyice
büyüyen devlet karşısında duyduğu derin hayal kırıklığıdır.

Sokrates’in ölümünün ardından Platon, kendisi gibi hayal kırıklığına uğramış kişilerle
birlikte devleti Atina’yı terk ederek Sicilya’ya gitmiştir. Çeşitli yerleri gezdiği
yolculuğundan birkaç yıl sonra Atina’ya dönerek Akademia’yı15 kuran Platon, burada
kendine özgü eğitimler verdiği bir alan yaratmış, uzun yıllar boyunca öğrencileriyle
birlikte burada yaşamıştır.

Eserlerinde dile getirdiği düzen, ahlak ve ruh anlayışı Devlet adlı eserinde siyasal bir
kimliğe bürünmüştür. Çünkü insan ruhunu toplum ruhundan (maneviyatından) ayırmak
imkansızdır. İnsan kendi ruhundaki karmaşaya çeki düzen verirken doğal olarak ait
olduğu toplumun karmaşasını da belli bir düzene oturtmaya ve dengelemeye
çabalamalıdır.16

İdeal devlette imgelenen yeni site, Solon demokrasisinin tam tersine bir dünya gibidir.
Meclisteki siyasal hakları temel alarak bir düzen oluşturulmuştur. Platon sitesinde
insanları üç sınıfa ayırmıştır.17 Sıradan halk, askerler, koruyucular. Sadece
koruyucuların siyasal hakları olacak fakat ne yazık ki dünyevi zevklerden mahrum
kalacaklardır. Aksi takdirde duyguları yapmaları gereken asıl görevi olumsuz yönde
etkileyecektir. Düşünülmesi gereken en önemli şey ise eğitimdir. Eğitim, müzik ve
jimnastik olmak üzere iki bölüme ayrılmalıdır. Kötü örnekler oluşturduğu gerekçesiyle
Homeros, Hesiodos ve tragedya yasaklanmalıdır. Çünkü Homeros ve Hesiodos’da
kutsal tanrılar tarafından yapılan edep dışı hareketler yer almaktadır. Kutsal tanrılar
genç zihinlere kötü örnek olacak şekilde tanıtılmamalıdır. Tragedyada ise üstün insan

15
Akademia: (Yun: Ἀκαδημία Plato ’u İ.Ö .yy da ders verdiği u okul tarihteki ilk akade i olarak ka ul
edilir.Adı ı yakı ları da ulu a Akade ia adlı zeyti liklerde al ıştır.
16
Çiğde Dürüşke , A tikÇağ Felsefesi , , s:
17
A dre Bo ard, A tik Yu a Uygarlığı , Evre sel Bası , s:

9
aşağı tabakayı taklit ederek kendini küçük düşürmektedir. Üstün kişi ne olursa olsun
daha alt tabakaya veya köleliğe özendirilmemelidir. Kölelik yerine ölüm tercih
edilmelidir.

Filozof kralın yöneteceği bu ideal devlet fikri, idealar dünyasının bir yansıması
niteliğinde olacaktır. Bu dünyada sadece ruhun önderliğinde iyiye ulaşılabilir. Çünkü
‘ruh bir göze benzer, hakikat ve varlık ışığının değdiği şeye dayanınca ruh algılar ve
anlar, zekayla ışıldar. Ama oluşun ve bozulmanın alacakaranlığına dönünce yalnızca
sanısı vardır ve gözünü kırparak gider, bir o sanıya bir bu sanıya sahip olur ve zekası
yokmuş gibi görünür. Bilinene hakikati ve bilene bilme gücünü veren şey, iyi ideasıdır’18

Eserine doğruluk kavramını irdeleyerek başlayan Platon, I. kitabında sofistlerin


‘güçlüye göre şekillenen’ doğruluk anlayışına karşı çıkar ve doğruluğu adaletin ve
ahlakın temeli olarak ele alır. Dayandığı bu kavramlar ve güç meselesi devletin
başındaki yöneticiyi de irdelemesine neden olmuştur. Doğruluğun, güçlünün çıkarlarına
göre şekillenen değil, doğal, etik ve adil olanı işaret ettiğini savunan Platon doğru
eylemlerin yapılabilmesi için öncelikle doğrunun ne olduğunun bilinmesi gerektiği
görüşünde dinleyicileriyle uzlaşarak kitabın ikinci bölümüne geçer.

II. kitabında doğruluğu toplumsal açıdan ele alan Platon toplum düzenini sağlamaya
yönelik fikirlerini ortaya koyar. Toplumu tıpkı ruh gibi üç bölüme ayırır. İşçiler,
koruyucular ve yöneticiler. Ruhta ve evrende olduğu gibi, sitede de her parçanın kendine
has, tek ve doğal bir konumu vardır, İnsanın ruhundaki üç ayrı bölüm, devletteki üç
sınıfa karşılık gelir. Ruhun arzu ve istek yönü işçiler sınıfına, öfke yönü askerler sınıfına
ve akıl yönü de yönetim sınıfına denk gelir. Ruh bölümlerinin birbirlerinden üstün
olması gibi toplum bölümleri de birbirinden üstündür. Toplumun en üst kademesinde
filozof idareciler bulunur. Platon ruhun bölümlerinden hareketle sınıflı bir toplum
yapısına ulaşır. Yöneticiler küçüklükten itibaren bedenleri jimnastik ile ruhları ise şiir
felsefe ve müzik ile eğitilmiş filozoflar arasından seçilmelidir. Çünkü doğrudan saparak
yanlışa yani kötülüğe gitmek insan için çok kolaydır. Kötüye yönelim ancak eğitimle
iyiye ve doğru olana doğru gidebilir. Bunu şu mısralarla açıklar;

18
Plato , Devlet, İş Ba kası Yayı ları, e

10
‘İnsanlar kötülüğe akın akın gider,
Kolay ulaşır ona.
Yolu düz, yeri yakındır kötülüğün
İyiliğin önüneyse, alın terini koymuş tanrılar’19

III. kitabında eğitim ilkelerini genişleten Platon, Homeros’a yoğun eleştirilerde bulunur.
Ona göre Homeros eserlerinde çeşitli masallarla kahramanları taklit ederek dolaylı
anlatıma başvurur, ama eğitimde taklit yanlıştır sadece erdem ve cesaret taklit
edilmelidir. Tıpkı Homeros’taki taklitten kaçınmak gerektiği gibi tragedyadaki
taklitlerden de kaçınılmalıdır. Gençlerin tragedyadaki ağlayan kadınlara ve köleliğe
öykünmeleri iyi değildir. Musiki ve jimnastik de belirli şekillerde eğitime sokulmalıdır.
Tüm bu ilkeler her sınıfa ayrı olarak uygulanmalıdır. Platon sınıflar arası farkları
metaller mitosu ile ifade etmiştir.

‘Tanrı, önder olanların mayasına altın katmıştır. Yardımcı olarak yaratılanların


mayasına gümüş, çiftçilerin mayasına da tunç ve demir katmıştır. Bunun için tanrı her
şeyden önce önderlere, doğan çocuklara iyi bekçilik etmelerini ve içlerine bu
madenlerden hangilerinin katıldığını dikkatle araştırmalarını buyurmuştur’20

IV. kitabında tekrardan doğruluk ve eğrilik anlayışına geri dönen Platon kurulacak olan
devletin dört özelliğine dikkat çeker. Bu dört önemli özellik bilgelik, yiğitlik, ölçü ve
doğruluktur. Doğruluk sonradan kazanılmayacağı gibi ruhun kendi doğasının doğal
sonucudur. Ruh hakikate aşık olduğundan, onur arzusu ve açgözlülük tarafından esir
alınamayacak daima doğruya yani adil olana yönelmeyi isteyecektir. İyilik ruhun
sağlığıdır, kötülük ise ruhun hastalığı olarak tanımlanır. Fakat doğruyu sağlamak için
öncelikle eğrinin tüm yönleriyle anlaşılması gerekir.

Kişilerin yaşamının belirlendiği V. kitapta koyulan kanunlarla ortaya çıkacak olan


eğrilik giderilmeye çalışılır. Devlette yaşamını sürdüren kadınlar, erkeklerin yaptığı
görevleri yapabilmelidir fakat bu görev doğalarının izin verdiği ölçüde olmalıdır.
Doğacak çocuklar ailelerinden alınıp devlete ait bir kurumda yetiştirilmelidir. Böylece
çocuklar ailelerine değil devletlerine bağlı olan iyi birer vatandaş olabilirler. İlerleyen

19
A.g.e II.364e
20
A.g.e III. 415b

11
dizelerde savaş kanunlarına da yer veren Platon, koyulan yasalara uygun devletin sadece
filozof kral tarafından yönetilmesi gerektiğini vurgular.

VI. kitabında filozofların meziyetlerini öven Platon, yanlış bilinen doğruları sofistlere
eleştirilerde bulunarak aktarır. Sofistler yüzünden yanlış tanıtılan filozoflar iyi ideası
çerçevesinde kendilerini aktararak önyargılardan kurtulmalıdır.

İyi ideası ancak en yüksek bilgi ölçütüyle aktarılabilir.

Bilmenin gücünü daha iyi kavramak amacıyla çizgi benzetmesini oluşturmuştur.

‘Şimdi iki ayrı uzunlukta ortasından kesilmiş bir çizgi düşün. Bu iki parçadan biri
görülen dünya diğeri ise kavranan dünya olsun. Parçalardan her birini tekrar ikiye böl.
Nesnelerin aydınlık ve karanlık derecelerine göre görülen dünyada bir parça elde
edeceksin; Yansılar parçası. Yansı dediğim şey önce gölgeler sonra su ya da parlak
yüzeylerde görülen şekillerdir.’21

Görülen dünyaya karşılık gelen biçim doxa yani kanaattir. Kavranan dünyaya denk
gelen biçim ise gnosis yani bilmedir. Doxanın ilk yarısında bulunan varsayım ile
imgeler, görüntüler, yansımalar, gölgeler ve tüm şeylerin yansıması bilenebilir. İkinci
yarısında bulunan inanç aracılığıyla ise imgelerin imge olduğu bilinir. Gnosis
bölümünde bu nesneler imgeler haline gelerek söylemsel düşünceye yardım sağlar. Bu
durum öncülerden sonuçlara doğru inen bir akıl yürütmedir. Bilginin son türü olan
uslamada öncüller hipotezi olmayan bir ilkeye dek yükselir ve duyulur olanın desteği
olmadan ilkeye ulaşabilir olanı meydana getirir. Bu felsefi ilerleyiş, diyalektiğin ta
kendisidir.22 Ruh, ilk parçadan başlayarak önce varsayımlara sonra ilkelere son olarak
da kavramların kendisine ulaşacaktır.

Bilgi kuramını daha ayrıntılı bir biçimde aktarmak için VII. Kitabında ünlü mağara
benzetmesine başvurur.

21
A.g.e VI.509e
22
Axel Cherniavsky, Yeni Başlaya lar içi Yu a Felsefesi, Ha itus Yayı ılık, s:

12
‘Yeraltında mağaramsı bir yer içinde insanlar vardır. Önde boydan boya ışığa açılan
bir giriş. İnsanlar çocukluklarından beri ayaklarından ve boyunlarından zincire
vurulmuş bu mağarada yaşıyorlar. Öyle sıkı sıkıya bağlanmışlar ki boyunlarını dahi
oynatamıyorlar. Yüksek bir yerde yakılmış bir ateş parlıyor arkalarında, mahpuslarla
ateşler arasında dimdik bir yol var hani kukla oynatıcılarının kendileri ile seyirci
arasına marifetlerini gösterdikleri, koydukları duvar gibi. Bu alçak duvarın arkasında
insanlar ellerinde türlü türlü araçlar ile insana hayvana benzer kuklalar taşıyorlar. Bu
taşıdıkları şeyler bölmenin üzerinde gözüküyor. Gelip geçen insanların kimi konuşuyor
kimi susuyor. Tıpkı bizler gibi.’23

İşte bu insanlar arkalarındaki ateşin aydınlığıyla sadece gölgeleri görmektedir.


Nesnelerin gölgelerine verdikleri adlarla ise gerçek nesneleri anlattıkları yanılgısına
kapılırlar. Bu kişilerden birinin zincirleri çözüldüğü vakit dışarı çıkacak ve ilk olarak
gözüne vuran yoğun ışık canını yakıp onu kör edecektir. Zamanla gözü ışığa alışacak
ilk olarak sularda şeylerin yansımasını görecektir. Daha sonra sadece gölgelerini bildiği
nesnelerin gerçekliğini görecek kafasını gökyüzüne kaldırabildiğinde ise önce ay’ı sonra
yıldızları en son olarak da güneşin aslını sulara vuran yansıması olmadan tüm
gerçekliğiyle görecektir. Gördüklerini anlatmak için mağarasına döndüğünde orada
karanlığa alışkın olanlar için anlattıkları hiçbir şey ifade etmeyecektir. Işığın ve bilginin
varlığından habersiz olanlar ona inanmayacaklar belki de anlattıklarına güleceklerdir.
Karanlığa alışkın olanları ışığa kavuşturmak zordur filozof da aynı bu zorluklardan
geçerek karanlıktakileri ışığa çıkarmaya çalışandır. Bu çalışma ancak eğitim ile
mümkün olabilir çünkü eğitim ruha bilgi koyma işi değil kör gözlere görme gücünü
vermektir.

‘İşte insanın dünyadaki hali bu kadar trajiktir, çünkü sadece gölgeleri görmekte ve
hakikatin gölgelerini hakikatin kendisi sanmaktadır. Oysa zincirlerini kırıp hem
mağaranın hem de kendinin dışına çıkabildiğinde, bu dünyada duyularıyla algıladığı
şeylerin gerçeğinin yani ideasının birer taklidi olduğunu anlayacak ve bunu anladığı
anda da doğrunun ve hakikatin kendi yaşadığı dünyanın dışındaki bir alemde olduğunu
idrak edecektir24.’ Bu idrak özün bilgisine ulaşmanın ön koşuludur.

23
A.g.e VII. 514a
24
Çiğde Dürüşke , A tikÇağ Felsefesi, , s:

13
VIII. Kitapta ise devlet tiplerini eleştiren Platon, beş çeşit yönetim şeklinin beş çeşit
insan tipine karşılık geldiğini belirtir.

Aristokrasi şeklinin karşılığındaki insan iyi ve doğrudur. Ama bir zaman sonra kötü
doğuşlu çocuklar meydana gelmeye başlayacak her şey gibi bu düzen de son bulmak
zorunda kalacaktır.

Timokratik devlet ise aristokrasi ile oligarşi arasındadır. Demir gümüşle, tunç altınla
karıştığından bu insan kendine fazla güvenecektir. Sahip olduğu meziyetleri bilmeden
her şeyi isteyecektir.

Başında zenginlerin bulunduğu oligarşi sonucu fakir düşen halk ile zenginler arasındaki
uçurum büyüyecektir. Bu da iç karışıklığa sebep olur.

Demokrasi ise verdiği sınırsız özgürlükler ile ruhu düzeninden çıkarak her gün şarapla
ıslanan amaçsız bir konuma getirecektir. Bu durumdan ise tiranlık ortaya çıkacak
eğitimsiz ve zorba kişi devleti uçuruma sürükleyecektir.

Zorba insanın özelliklerine detaylı olarak yer veren IX. Kitapta insan ruhu üç bölüme
ayrılarak aktarılır. Bilgisever, ünsever ve parasever olmak üzere üçe ayrılan insan
ruhundan her biri kendi hayatını beğenecektir. Bunlardan en mutlusu şüphesiz ki
bilgisever filozoftur. Zorbanın aksine ölçülü ve iyidir. Eğrilikten iyiye ve doğruluğa
gitmek zordur. Bir kişi eğriliği sonuna kadar götürüp kendisini doğru bir kişi olarak
göstermenin yolunu bulursa eğrilik bile onun için karlı olacaktır.

Platon ruhun serüvenine ait en önemli bilgileri aktardığı X. Kitabına kurulacak olan
devlette şiirin önemini vurgulayarak başlar. Yasaklamış olduğu taklitleri temel alarak
tragedyayı yeniden eleştirir. Bu eleştiriyi ise sedir benzetmesiyle açıklar.

‘Tanrı sedirin yaratıcısıdır dülger sedirin işçisi, onu çizen ressam ise benzetmecisidir.
Dülgerin yaptığı sedir gerçeğe en yakındır ve farklı yönden bakıldığında değişmez ama
ressam yalnız gördüğü açıdan çizebilir, bu yüzden gerçeğe uzaktır. İşte tragedyanın
durumu da budur.’25

Bu sebeple tragedya yasaklanmalıdır. Çünkü gerçekliğe ve hakikate uzaktır. Hakikatin


peşindeki insan ruhu sonsuzdur ve hakikatten uzaklaşmak insan ruhunu öldürür.

25
A.g.e X. 596a

14
Eserin son kısmı olan X. Kitapta ruh ve öte dünya ile ilgili önemli bilgiler ‘er mitosu’
ile aktarılır. Bu mitosta tanrılar tarafından seçilen Er adındaki bir yiğidin yeraltı
dünyasında yaşadıkları anlatılır. Görevi, yaşam sonrasında olup bitenlere tanık olarak
her ayrıntıyı gözlemlemek ve dünyaya geri döndükten sonra gördüklerini insanlara
aktararak ders vermektir.

Pamphylia’lı Er savaş sırasında yaşamını yitirir. On gün sonra cesedi bulunduğunda


bedeninin hiç bozulmadan kaldığı görülür. Ceset evine taşındıktan sonra cenaze
hazırlıklarına başlanır. On ikinci gün beden odun ateşinde yakılacağı sırada Er aniden
dirilerek ölümünün ardından gördüklerini anlatır.

Öldüğü anda canı bedeninden ayrılmış ve başka ruhlarla birlikte gizemli bir mekana
varmıştır. Bu mekanda dört geçit vardır. Bu geçitlerden ikisi yan yana diğer ikisi ise
bunların karşısına gelecek şekilde gökyüzündedir. Geçitlerin ortasında ölenlerin
ruhlarını yargılamakla görevli yargıçlar oturmaktadır. Yargı sonucunda suçsuz bulunan
ruhlar sağ taraftan gökyüzüne gönderilmekte, suçlu bulunanlar ise sırtlarında işledikleri
suçun belirtildiği bir yafta ile sol taraftan aşağı inen yoldan gönderilmektedir.

Er ise yargıçların huzuruna geldiğinde tanrıların kararı ile kendisine habercilik görevi
bahşedildiğini öğrenir, bulunduğu mekanı seyretmeli daha sonra ise geri dönüp
gördüklerini diğer insanlara da anlatmalıdır. Etrafı seyrederken yargılanan ruhların
bazılarının gökteki geçitten bazılarının ise yerdeki geçitten geçip gittiğine tanık olur.
Gökteki geçitten geçip gelen ruhlar bir ışık seli gibi aşağı akarken, yerdeki geçitten
çıkanlar kir pas içinde perişan haldedir. Uzun bir yolculuk geçirmiş olan ruhlar bir
çayırda toplanır. Yeraltında işkence görmüş olanlar bin yıl süreyle katlandıkları acıları
ağlaya sızlaya anlatırlar. Gökten inenlerse oradaki sonsuz güzellikleri överler. Yaşarken
işlenen hataların ve yapılan kötülüklerin cezası yeraltında kat kat ödenir. Özellikle,
devletine ihanet edenler çok büyük ceza alır. Ama tanrılara veya ebeveynlere yapılan
saygısızlık veya bir insanı öldürmek de en ağır cezalara tabi tutulur. Bunlara karşılık
yaşadığı dünyada iyilik yapmayı seçenlerin ödülü hem yaşanılan dünyada hem de öteki
dünyada çekilen tüm acıları unutturacak niteliktedir.26

26
A.g.e X. 614-615a

15
Er olanları seyrederken diğerlerinin Ardiaios adında bir zorbadan bahsettiklerini işitir.
Bin yıl önce Pamphylia’ya korku salan tiran kendi babası ve ağabeyini öldürmüştür.

Ardiaios yaptığı kötülükler sebebiyle çayıra gelmekten men edilmiştir. Çıkmak


istediğinde geçitler homurdanmış nöbetçiler tarafından yakalanarak derileri yüzülmüş
diğerleri bu halini görüp ibret alsın diye de zincire vurularak bir süre öylece bırakılmış
daha sonra ise Tartaros’un en derinlerine atılmıştır.

Geçidi aştıktan sonra diğerleriyle beraber dört gün boyunca yolculuk eden Er,
yolculuğun sonunda gökyüzü ile yeryüzü arasında gökkuşağından daha parlak ve saf bir
ışığın süzüldüğü mekana varır. Işığın yanına vardığında ışığın ortasında gökyüzüne
gerili zincirler olduğunu görür. Bu ışık göğün kemeridir ve devinmekte olan bütün çatıyı
bir arada tutmaktadır. Zincirlerin uçlarında ‘kader’in’ tekerleğini döndüren kirmen27
asılıdır. Çelikten yapılmış bu kirmen bütün küreleri yörüngesinde döndürmektedir.
Büyük içi boş bir çukuru andıran ağırşağa28 sahip olan kirmenin ağırşağı kendi içinde
küçülen sekiz ağırşağa daha sahiptir. Üstten bakıldığında çember çember ve her biri iç
içe geçmiş bir gövde gibi görünmektedir. 29

‘En dıştaki birinci ağırşağın çemberi hepsinden geniş, bu yüzden altıncı ağırşak ikinci
sıraya, dördüncüsü üçe, sekizinci dörde, yedinci beşe, beşinci altıncıya, üçüncü
yedinciye, ikinci ise yedinci sıraya giriyor. En büyüğünün çemberi renk renk, yedinci
ise en parlak olanı, sekizinci ışığını ondan alıyor ve renkleri de neredeyse aynı. İkinci
ve beşincinin çemberleri de onların rengiyle neredeyse aynı ama daha sarı, üçüncü
hepsinden beyaz, dördüncü kırmızımsı, altıncı ise beyaza daha yakın. Kaderin dizleri
üzerindeki kirmen, kendi çevresinde döndükçe içindeki çemberler de kendi çevrelerinde
daha yavaş şekilde tam tersi yönde dönüyor.’30

Her çemberin üstüne bir Siren31 oturmuştur. Çemberle birlikte dönen sirenlerin her biri
döndükleri sırada tek bir ses çıkarır. Birleşen sirenlerin sesleri ahenkli bir ezgiye
dönüşür. Onlarla birlikte oturan üç Moira (Kader Tanrıçaları) ezgilerine eşlik eder. Bu

27
Kir e : Elde yü eğir eye yaraya tahtada yapıl ış araç.
28
Ağırşak: Yü veya iplik eğrile kir e i ağırlaştır ak içi alt u u a geçirile yarı küre içi i de ortası
delik ağaç veya ke ik parça TDK
29
Çiğde Dürüşke , A tikÇağ Felsefesi, , s:
30
A.g.e X. 616e
31
Sire : A tik Yu a itolojisi de söyledikleri ezgilerle adaları ı yakı da geçe ge i ileri üyüleyip
yok ettikleri söyle e su perileri. De iz kızları a e ze ekle irlikte iki kuyruğa sahiptirler.

16
Tanrıçalardan Klotho (Eğiren) insanın yaşam ipliğini kirmene geçirip döndürmeye
başlayandır. Lakhesis (Pay Dağıtan) çubuğuyla yaşam ipliğini ölçendir, Atropos ya da
Aisa (Değiştirilemez Olan) ise yaşam ipliğini keserek ölüm anını ve şeklini
belirleyendir.

Ezgilere katılırken Klotho şimdiyi, Lakhesis geçmişi Atropos ise geleceği


bildirmektedir.

Er ve diğerleri ışığa vardıklarında Lakhesis huzuruna çıkarılırlar. Yanlarına yaklaşan


rahip, yeni yaşamlarına adım atacak olan ruhlara kura çekmelerini söyler. Kura
çekerlerken tanrılar işe karışmaz, bu yüzden her ruh koruyucu ruhunu (daimon) kendi
seçer. Kuraya bir tek er katılamaz çünkü henüz ölmemiştir. Tüm ruhlar kendi
yaşamlarını seçtikten sonra Lakhesis’in önüne gelirler. Lakhesis onlara daimonlarını
verir. Klotho onları yeni yaşamına bağlarken Atropos yaşama bağlanan ruha yeni
kaderini örer. Daha sonra hep birlikte Lethe ovasına doğru ilerler ve akşam olunca
Ameles Nehri32 kıyısında konaklarlar. Nehrin hiçbir kaba doldurulamayan suyundan
içtikleri zaman her şeyi tamamen unutur ve derin bir uykuya dalarlar. Çöken gece yarısı
ile aniden gök gürüldemeye yer sarsılmaya başlar ve ruhlar aniden gökyüzüne doğru
fırlar. Bu sırada Er’in ırmağın suyundan içmesine izin verilmez çünkü gördüklerini
hatırlamalı diğerlerine anlatmalıdır. Diğerlerinin arasından sessizce bedenine dönen Er
şafak sökerken gözünü açar kendini odun yığınlarının arasında bulur33.

Platon’un ölümsüz evreni anlatırken yarattığı kirmen modeli, günümüz gezegen


sisteminin temeli niteliğindedir. Küreler gezegenleri, kenarları ise yıldızların
yörüngelerini temsil eder. Küreler (gezegenler) üzerinde yer alan Siren’lerin çıkardığı
ses ile oluşan ahenk, evrenin Harmonia’sını oluşturur.

Kendi yaşamlarını ve daimonlarını kendileri seçen ruhlar ise evrendeki adaletin ve


insanın yaşam seçimindeki özgür iradesinin dışa vurumudur. Ruhları Lakhesis’in
huzuruna getiren rahip bu durumu şu sözlerle açıklar;

‘Kaderin kızı Lakhesis’in buyruğuna kulak verin! İşte başka bir ölümlü soyun yine
ölümle son bulacak yeni yaşamı başlıyor, ey kısa ömürlü ruhlar! Size koruyucu ruhunuz

32
A eles Nehri: Kaygısızlık ehri. Lethe ır ağıyla özdeşleştirilir.
33
A.g.e, X. 619a-621b

17
kader tarafından verilmeyecek, çünkü onu siz kendiniz seçeceksiniz. İçinizden ilk kura
sayısını alan kader’in bağlayacağı yaşamı ilk seçen olsun! Ama şunu bilin ki erdemin
sahibi yoktur. Kişi erdeme saygı gösterdiği ölçüde ondan saygı görür. Suç suçu
seçenindir. Tanrı suçsuzdur.’34

Platon’un Tibur’daki büstüne kazınan bu sözler özgür iradeyi gösterir. Tercihler ruhun
kendisine bırakılmıştır, böylece ruh iyi ya da kötü tüm davranışlarından kendisi
sorumludur. Kişi aşırı uçlar yerine orta yolu seçtiğinde ruha iyiyi ve sonsuz mutluluğu
sağlayacak yolu da bulacaktır. Bu düşünce yedi bilgelerin ‘ölçü her şeyin en iyisidir’
sözüyle tüm antik çağa yayılmıştır.

34

A.g.e X. 617a

18
PHAIDON (RUH ÜZERİNE)

Zihin alıştırmalarının en ünlüsü ölümle ilgili olanıdır ve Platon buna Sokrates’in


ölümünü anlattığı Phaidon’da atıfta bulunur. Sokrates bu eserde ‘hayatını felsefe
içerisinde geçirmiş bir insanın ölmeye hakkı vardır çünkü felsefe bir ölüm
alıştırmasından başka bir şey değildir’ der.35

Phaidon da bu alıştırma ruhu ölüm korkusundan arındırma çabası gibi gösterilirken


Devlet’de ruhun bir tür uçuşu gibi yansıtılmıştır.

İdama mahkum edilen Sokrates’in son gününü anlatan Phaidon (Ruh Üzerine) adlı
eserde, ruhun ölümsüzlüğü konusu temel alınır. Kendi ölümünü bekleyen Sokrates’in
arkadaşlarıyla kurduğu diyalog ortaya konulan argümanlar eşliğinde ruh-beden-felsefe
ilişkisi, ölüm-yaşam döngüsü konularını tartışır.

Eser Ekhekrates’in Sokrates’in ölümü anında onunla bulunan dostlarından biri olan
Phaidon’a idam gününde yaşanılanları sormasıyla başlar. Apollon’a kurban adamak için
kutsal bir gemi Delos limanına gönderilmiş, geminin dönüşüne dek idam ertelenmiştir.

Eserin henüz başlangıcında bahsedilen Apollon, sonraları hikayenin tümünde yer yer
anılarak kendine geniş bir yer bulacaktır. Apollon’a adanmış olan Delos gemisi
Apollon’a yani akla adanmış bir heyeti barındırmaktadır ve bu heyet geldiğinde ise
ardında götürdüğü Sokrates’in bedeni değil ruhu olacaktır. Bilgelik sevdalısı bir ruh için
bu yolculuk (ölüm) bir müjde niteliği taşır. Önceki eser Kriton36 diyaloğunda Kriton,
Sokrates’in bazı öğrencileri ve arkadaşlarının onu Thessalia’ya kaçırmak için bir plan
hazırladığından bahsetmektedir. Ne var ki Sokrates bunu kabul etmemiştir. Devletin
kuralları uyarınca mahkum edildiğini ve cezadan kurtulmak için yasadışı bir iş
yapmanın yanlış olduğunu savunmuştur. Bu nedenle kaçmak yerine kalıp ölüm cezasına
katlanmanın kendi için bir görev olduğuna karar vermiştir.37 Bu sebeple Phaidon
mahkum koğuşuna girdiği sırada Sokrates’in karısı Ksantippe ve dostları acıyla
ağlarken Sokrates’in huzurlu olduğunu görür. Sokrates karısının acıyla bağrışları
üzerine haz – acı ilişkisine değinerek sohbeti başlatır. Birbirlerinin karşıtı olan haz ve
acı sürekli savaş halindedir.

35
Pierre Hadot, İlkçağ Felsefesi Nedir? , sf:74
36
Platon, Kriton, Ka al ı Yayı evi
37
Bertra d Russell, Batı Felsefesi Tarihi I, Alfa Yayı ları, s

19
‘Tanrı birbiriyle savaşa tutuşan bu iki şeyi barıştırmak ister, başaramayınca da onları
başlarından birbirine bağlar. Bu nedenle ne zaman biri ortaya çıksa peşi sıra diğerini
de getirir’38

Bu yüzden Sokrates’in zincirlerinin acısı, yerini ölümün tatlı hazzına bırakmıştır.

Delos gemisinin hikayesini dinleyen Ekhekrates, Phaidon’a Sokrates’in ölümü anında


neler olduğunu ve yanında kimler olduğunu sorar. Phaidon pek çok dostun orada
bulunduğunu anlatır. Fakat orada bulunurken hissettikleri ona çok tuhaf gelmiştir. Sanki
az sonra sevgili arkadaşı ölecek biri gibi hüzünlü hissetmemiştir. Çünkü Sokrates’in
sözleri ve duruşu hüzne ve ölüme çok uzaktır. Mutlu görünmektedir. Kimsenin elde
edemediği bir mutluluğa az sonra kavuşacak gibi heyecanlıdır. Bu garip durum
karşısında odada bulunan herkes acı – haz eşiğinde gidip gelmektedir.

Phaidon odada bulunanları sıralar; Apollodoros, Kritoboulos ile babası, Hermogenes,


Epigenes, Aiskhines, Antisthenes, Paianialı Ktesippos, Meneksenos, Thebai’lı Simmias,
Kebes, Phaidonides, Megara’lı Eukleides, Terpsion ve pek çok Atinalı.

Tüm bu kalabalığın içerisinde bulunmayan Platon dikkat çekmektedir. Hastalandığı için


gelemediği rivayet edilir.

Ölüm günü geldiğinde karısı Ksantippe’nin ağlayıp yakarışlarına aldırmadan onu


odadan çıkarıp evine yollarlar. Sonrasında ise ölüm ve öte dünya üzerine bir sohbet
başlar.

Sokrates kendi ölümünü beklediği günden bu yana hücresinde Aisopos masallarını


dizelere dökmüş, Apollon onuruna övgü şiirleri düzmüştür. Onun ilk kez ezgilerle şiirler
oluşturmasına şaşıran ve Sokrates gibi bir filozofla rekabete girmekten korkan Euenos

arkasından atıp tutmuştur. Olanları Kebes’den dinleyen Sokrates, şiir yazma nedeninin
Apollon olduğunu vurgular, Hades’e giderken Euenos’un da ardından gelmesini önerir.

Kebes’ e göre Euenos bu fikre sıcak bakmayacakır. Çünkü tanrılar insanın kendini
öldürmesini kesin bir biçimde yasaklamışlardır.

Zaten Sokrates de bu görüşe benzer bir argüman sunarak insanın kendini öldürmesinin
günahkar bir eylem olduğunu savunmaktadır. Bir yandan da kendisi için bir hayat fırsatı

38
Platon, Phaido Ruh Üzeri e, Ka al ı Yayı evi,

20
varken erdemli bir şekilde ölmeyi seçmiştir. Ama ona göre ölüm bazen zorunlu olarak
tercih edilmelidir. Özellikle de kendini erdemli bir yaşama adamış filozoflar tarafından.

‘Platon’a göre beden ruhun hapishanesidir. Ruh beden içindeyken tutsaktır, zincirlerle
bağlıdır, kanatları yoktur. Buna rağmen akli yanını kullanıp bedenin içindeki karanlığı
görme ve o karanlıktan kurtulmak için çaba harcama imkanına sahiptir.’39

Bu hapishaneden kaçmayı en çok isteyen kişiler de şüphesiz ideaların gerçek


görüntülerine en çok yaklaşmış filozoflar olacaktır.

‘Kim bilir yaşamak mı ölmek yoksa ölmek mi yaşamak? Gerçekten de ölülere


benzediğimizi düşünürüm. Bir bilgeden duymuştum bizler gerçekten de ölüymüşüz,
bedenlerimiz ise mezarımız. 40’

Sokrates’e göre filozoflar tüm yaşamları boyunca öte dünya için hazırlık yaparlar,
gerçek dünyanın bir yansıması olan bu dünyada yaşanılan hazlar sadece bir
yanılsamadır. Bir filozof tüm bu dünyevi hazlardan arınıp ruhsal doyumu aramalıdır.
Bu yüzden ölüm bir filozof için bir üzüntü kaynağı değil aksine neşe kaynağıdır. Ona
göre kişi bedensel ihtiyaçlardan tamamen uzak durmamalı fakat onların kölesi olmaya
müsaade etmemelidir. Ölüm ruhun ve bedenin birbirinden ayrılmasıdır. Ruhsal hazlara
ulaşma yolunda beden daima bir engeldir, filozof ise bedenin hazlarından ve dünya
nimetlerinden en fazla uzaklaşabilen kişidir. Ölüm gerçekleştiğinde ruh bedenden
kurtularak özgür kalacaktır.

Ölüm konusunda ortak bir fikre varmalarından sonra ruhun ölümsüzlüğü hakkında yeni
bir tartışmaya başlarlar.

Kebes diğer insanlardan ruhun bir nefes gibi olduğunu işitmiştir. Bedenden ayrılan ruh
bir anda havaya karışıp yok olacaktır. Az önce işittiği ruhun yolculuğu hikayesi ve daha
önce işitmiş olduğu diğer hikayeler yüzünden kafası karışmıştır. Buna karşılık Sokrates
ona ölen ruhların Hades’de olup olmadıklarını sorar. Cevabı şüphesiz evet’dir.

‘Ruhun bu dünyadan Hades’e gittiğini daha sonra ise oradan buraya döndüğünü yani
ruhun ölenlerden doğduğunu dile getiren bir öğreti vardır. Yaşayanların ölenlerden
yeniden doğduğu kabul edilirse, bizim ruhlarımızın da orada bulunmuş olması

39
Antikçağ Felsefesi, Çiğde Dürüşke , Alfa Yayı ları, s
40
Platon, Diyaloglar, Remzi Kitapevi, 2016, Gorgias 493a

21
gerekmez mi? Olmasalardı yeniden doğamazlardı. Yaşayanların ölülerden başka hiçbir
şey olmayacakları açık bir şekilde gösterilebilse bu dediğim yeterince kanıtlanmış
olacaktır.’41

Savını daha da güçlendirmek isteyen Sokrates, diyalektik yönteme başvurarak


açıklamalarını güçlendirir. Ona göre hakikati bulmak için doğanın kendisine bakmak
yeterlidir. Doğada her şey bir oluş halinde sürerken karşıtlıklardan meydana gelir. Sıcak
soğuğun, haklı haksızın, güzel çirkinin karşıtıyken yaşam da ölümün karşıtıdır. Tıpkı
ölümün de yaşamın karşıtı olduğu gibi. Eğer bu durum böyle olmasaydı ve doğadaki
her şey bir çember gibi değil de düz bir çizelge gibi ilerleseydi sonunda her şeyin aynı
biçime gelmesi ve oluşun durması gerekirdi. Oluş durduğunda ise hiçbir şey var olmaya
devam etmez sona ererdi.

Daha sonra ise bilginin anımsama olduğu konusundaki sohbete geçilir. Ruhun önceden
bilgiyle var olduğunu temellendirmek isteyen Sokrates, bilmenin aslında anımsama
olduğundan yola çıkarak ruhun ölümsüzlüğünü ideaların kalıcılığına bağlar.

‘Platon, ruhun yeniden yaşama başlarken her şeyi unutmuş gibi görünse de aslında işin
iç yüzünün böyle olmadığını, hafızanın anamnesis yetisi 42
sayesinde önceden
öğrendiklerini hiçbir şekilde unutmayacağını belirtmiştir. Çünkü ona göre ruh tanrısal
kökenlidir ve gerçeğin bilgisi ruha içkindir. Dolayısıyla bilgi ruhta ezelden beri
vardır.’43

Ona göre vücudun hazlarından ve esaretinden kurtulan gerçek filozofun ruhu öldükten
sonra öteki dünyaya geçerek tanrılarla beraber mutluluğa erer. Ama bedeni ve bedenin
hazlarını seven kişi tekrar dünyaya döndüğünde eşek, akbaba, şahin gibi hayvanların
bedenlerine girecek erdemli kişiler ise ya arı, karınca gibi sürü halinde yaşayan sosyal
hayvan türlerinin arasına girecek ya da yeniden insan bedeninde doğacaktır.

Kendisini dinleyen dostlarını ölüme olan hoşgörüsüne karşı ikna edemeyen Sokrates
onlara kuğu hikayesini anlatır.

41
Platon, Phaidon – Ruh Üzeri e, Ka al ı, , d
42
A a esis a ı sa a : Ruhu ede e gir ede ö eki varlığı da gör üş olduğu ideaları ili e
dö üşü.
43
Çiğde Dürüşke , Geç işi U uttura Nehir: Lethe, Arkeoloji ve Sa at Dergisi, Eylül – Aralık

22
‘Kuğular öleceklerini hissettiklerinde daha önce olmadığı gibi uzun ve güzel şakırlar,
çünkü hizmet ettikleri tanrılarına gitmek üzere oldukları için sevinçlidirler. Fakat
insanlar ölüme karşı kendi korkuları sebebiyle kuğulara iftira eder, ölüme ağıt yakan
kuğuların acıları yüzünden şakıdıklarını söylerler. Ne var ki hiçbir kuşun açken,
üşürken ya da başka bir nedenle acı çekerken ötmediğini hesaba katmazlar. Üzüntüsü
yüzünden ağıt yaktığı söylenen bülbül, kırlangıç, hüthüt kuşu için de bu böyledir.’44

Sokrates’in ölümü karşılama biçimi Orpheizm öğretisine45 birebir uymaktadır. Bu


öğretiye göre ruhun ölümsüzlüğü düşüncesi, ruhun zaman içinde farklı bedenlerde de
var olduğu temeline dayanır. İnsan tanrısal atalarından gelen günahlarının bedelini bu
dünyada ödemekte ve ruhu bir mezar niteliği taşıyan bedenin içerisinde hapsolmuş bir
biçimde debelenmektedir.

‘Beden, sadece yiyecek ihtiyacı yüzünden bile sonsuz meşakkatin kaynağıdır. Birden
karşımıza çıkıp gerçek varlık arayışımızı önleyen hastalıklara da yatkındır. Bizi
ağzımıza kadar aşklarla, arzularla, korkularla, her türden kuruntularla ve sonsuz
ahmaklıkla doldurur. Aslında denildiği gibi, tüm düşünce gücümüzü alır götürür.
Savaşlar, kavgalar ve ayrılıklar nereden gelir? Bedenden ve bedenin arzularından değil
mi? 46’

Sokrates’e göre bedenin maruz kaldığı tüm hazlar ve acılar değişmez olan aklı
yumuşatmaktadır ve ruhu bedene çivileyerek idealara ulaşmayı zorlaştırmaktadır.

‘Her bir haz ve acı adeta bir çivi varmışçasına ruhu bedene çiviler, perçinler, bedensel
kılar ve onu bedenin bildiklerinin doğru olduğuna inandırır. Ruh bedenle aynı kanılara
ve arzulara sahip olmakla, bedenle aynı alışkanlıkları ve yaşam tarzını edinmek
zorunda kalır. ’47

44
Platon, Phaidon Ruh Üzeri e, Ka al ı, , a
45
Orpheizm: Orpheus tarafı da kurulduğu iddia edile gize di i. Öte dü ya ı varlığı ve ruhu
ölü süzlüğü i a ı irçok di i görüşü ve felsefi düşü eyi deri de etkile iştir.
46
Bertra d Russell, Batı Felsefesi Tarihi I, Alfa Yayı ları, s
47
Plato , Phaido Ruh Üzeri e, Ka al ı, , d

23
Daha sonra Simmias ruhun bir uyum, evrenin bir armonisi olduğu savını ortaya koyar.
Pythagorasçı48 bu düşünceye göre bedenin içerisinde bulunan sıcaklık soğukluk,
kuruluk ve nemlilik bir uyum içerisindedir ve bu uyum evrenin bir taklidi niteliğindedir.

‘Eğer lir kırılsa armoni varlığını sürdürebilir miydi?’ diye sorar Simmias. Fakat
Sokrates bu düşünceye karşı çıkar. Çünkü armoni karışıklıktan meydana gelmişken ruh
yalındır. Uyum içinde uyumsuzluk barındıramayacağından hem kötülük hem de iyilik
barındıran ruh tam olarak uyum içerisinde olamaz. Eğer aksi olsaydı ruh kendisine karşıt
olan hiçbir şeye hükmedemez uyum gösterirdi. Bu konuda Homeros’un Odysseia
destanından bir örnek verir;

‘Çattı yüreğine şu sözlerle, göğsüne vura vura;

Katlan yüreğim katlan, atlattıydın sen daha korkuncunu’49

Bu pasaja göre Homeros da ruhun uyumdan çok bedene hükmeden ve duygulanımları


yöneten bir güç olduğunu düşünmektedir.

Bundan sonra Sokrates düşüncelerini dile getirmeye devam eder, ona göre her şey
karşıtlıklardan meydana gelmiştir karşıtlıklar da birbirlerini meydana getirirler fakat
asla birbirlerine dönüşmezler. Kar sıcağa yaklaştığında yok olacak, ateş suya
yaklaştığında ortadan kalkacaktır. Bedeni canlı kılan ruh ona yaşam verendir, yaşamın
karşıtı ölümdür. Ölüm yok edilemez ve bu yüzden de bir son değildir. Ruh Hades’e
doğru yolculuğa çıkar;

‘Söylenenlere göre her insan öldükten sonra, kendisini yaşarken gözeten daimon’u50
tarafından Hades’e gitmek üzere toplanılan bir yere götürülecektir. Kendilerini bu
dünyadan öteki dünyaya götürmekle görevlendirilmiş bu daimon onlara kılavuzluk
edecektir. Hak ettiklerini çektikten ve takdir edilen süre boyunca orada kaldıktan sonra
başka bir kılavuz tarafından geri getirileceklerdir. 51’

48
Pythagorasçılık: Bede de so a öz akı ı da ayrıla ruh phsyke a lılar arası da i sa veya
hayva ayırt edil eksizi ir ede de diğer ede e dolaşır. Ruhu ölü süzlüğü teorisi i te el alır.
49
Homeros, Odysseia, Ca Yayı ları XX.17
50
Dai o : Kişiselleştiril iş elli ta rılarda ayrı olarak i sa üstü ve ta rısal etkilere sahip ola
kavra ıla az güç. Yol gösteri i.
51
Platon, Phaidon Ruh Üzeri e, Ka al ı Yayı ları, ,

24
Bu yolculuk uzun ve zorludur. Eğer böyle olmasaydı daimon’un kılavuzluk etmesine
gerek kalmazdı. Daha erdemli bir yaşam sürmüş kişilerin ise kılavuzları tanrılar olacak,
her biri kendilerine yaraşır şekildeki bir yere yerleşeceklerdir. Fakat herkes bu
harikulade bölgelerden haberdar değildir. Bu yüzden Sokrates açıklamaya başlar;

Sokrates’e göre yeryüzünün küçük bir bölgesine, gördüğümüz dünya hakimken geri
kalan bölgelere de başkalarının yaşadığı pek çok farklı dünya hakimdir. Yeryüzünde
birbirinden biçim ve büyüklük bakımından farklı pek çok çukur vardır. Bu çukurların
içerisinde hava su ve buhar vardır. Yeryüzündeki bu çukurlarda yaşamakta olduğumuzu
farkında olmayan bizler kendimizi yeryüzünün üzerinde oturur sanmaktayızdır. Tıpkı
okyanusun diplerinde yaşayan birinin güneş ile diğer yıldızları su aracılığıyla görüp
denizin gökyüzü olduğu yanılsamasına kapılması gibi. İşte bu kişi ne denizin yüzeyine
ulaşmayı deneyecek ne de kafasını kaldırıp denizden uzaklara doğru bakmayı akıl
edecektir. Eğer bir kişinin doğası, havadan yaşanılan dünyaya bakmaya yeterli olsaydı
gerçek dünyanın, gerçek ışığın ve gerçek gökyüzünün aslında burada olmadığını bilirdi.
Çünkü yaşanılan dünyanın oyukları aşınmış; çamur, balçık ve kumla dolup taşmıştır.
Yukarıdan yeryüzünün tamamına bakan bir kişi ise yeryüzünü on iki parçalı meşin bir
top gibi görür. Yeryüzünün tamamı çok parlak ve berrak renklerden oluşmuştur. Bir
taraf ergüvan rengiyken, diğeri altın sarısı, öteki ise beyazdır. Kayalar pek çok değerli
taştan oluşmuş, etraf renk cümbüşüne sahip çiçekler ve ağaçlarla bezenmiştir. Yeryüzü
böyle güzel ve safken bizim de içlerinden birinde yaşadığımız çukurları çirkin ve
hastalıklıdır. Çünkü aşınıp zarar görmüşlerdir. Tüm bu çukur bölgeler pek çok yer altı
geçidiyle birbirine bağlanmıştır. Bu geçitlerin arasında durmaksızın akan su, balçık ve
ateş bulunur. Bahsedilen ateş lavlar halinde büyük çatlaklara dolmaktadır. Çatlaklardan
en büyüğü ise Tartaros52 ismiyle anılan yerdir. Pek çok akıntı girdaplar oluşturarak bu
çukura akar. Bu akıntılardan en büyüğü en dıştan çepeçevre akan Okeanos ırmağıdır.
Onun tam karşısında bulunan ve karşıt doğrultuda akan ise Akheron’dur. Akheron yer
altından geçerek Akherousias nehrine dökülmektedir. Buraya pek çok ruh ölümden
sonra gelmekte yazgısının belirlediği süre boyunca kalmakta son olarak ise bir canlı
olarak doğmak üzere oradan tekrar gönderilmektedir. Üçüncü ırmak bu ikisinin tam
ortasından doğmakta ve alevlerle yanan bir bölgeye doğru dökülmektedir. Orada su ve

52
Tartaros: Tartarus Ölüler ülkesi.

25
çamurla kaynayan bir göl oluşturur. Akherousias Gölü’ne karışmadan onun kıyılarına
ulaşır ve Tartaros’un en derinlerine dökülür. Buna Pyriphlegethon adı verilir ve
yeryüzünün farklı noktalarından fışkıran lav akıntıları onun birer parçasıdır. Karşısında
akan grimsi renkteki korkunç ve pis akıntı Styks Gölü’nü meydana getirir. Onun akıntısı
da Pyriphlegethon’un aksi yönünde akarak Tartaros’a ters yönden varır. Ozanlar bu gölü
oluşturan akıntıya Kokytos adını verir.

İşte daimon’larının kılavuzluğunda yolculuğa çıkan ruhlar da önce yargılanmak için


Akheron’a gidecekler, Akherousias’a ulaşacaklardır. Yapmış oldukları kötülüklerin
bedelini ödeyip iyilikler için de ödüllendirileceklerdir. Fakat kefaretini ödeyemeyecek
kadar büyük ölçüde kötülük etmiş olanlar bir daha asla çıkmamak üzere Tartaros’a
atılacaklardır. Bunlar; kutsal şeylere büyük saygısızlık edenler, pek çok kez yasalara
karşı gelerek adam öldürenlerdir. Büyük bir kabahat olmakla birlikte düzelebilir olduğu
düşünülen; anne babaya öfkeyle şiddet gösterip yaşamlarının geri kalanını pişmanlık
içinde geçirenler ve buna benzer şekilde adam öldüren kişiler de oraya atılacaklardır.

Burada bir yıl süreyle kaldıktan sonra, adam öldürenler Kokytos’a, ana baba katili
olanlar ise dalgalar aracılığı ile Pyriphlegethon’a sürükleneceklerdir. Akıntı onları
Akherousias Gölü kıyılarına getirdiğinde öldürdükleri ya da kötülük ettikleri kişilere
yüksek sesle seslenecek onlardan af dileyecek ve bulundukları yerden çıkıp göle
girebilmek için onlardan izin isteyeceklerdir. Onları ikna edebilirlerse cezalarından
kurtulabilecek, edemezlerse Tartaros’un derinliklerine geri gönderileceklerdir. Bu
onlara yargıçların uygun gördüğü bir cezadır.

Yaşamlarını erdemle ve felsefeyle arındırmış olanlar ise bedenlerinden büsbütün


kurtularak yeryüzünün en tepesine yerleşecekler yaşamlarını burada sürdüreceklerdir.

İşte bu yüzden erdemli bir yaşam sürmenin ödülü büyüktür. Ruhunu ölçülülük, adalet,
cesaret, özgürlük, doğruluk ile dolduran ve Hades’e gitmek için kaderin kendisini
çağırmasını bekleyen kişi, ruhu için korkmamalı aksine sevinmelidir.

Bu yüzden Sokrates de kaderinin onu çağırdığı an ölüme korkusuzca gitmektedir. Son


isteği ise öldükten sonra yalnızca bedeninin gömüldüğünün ruhunun hala var olduğunun
herkese hatırlatılmasıdır. Kendisine verilen baldıran zehrini dostlarının ağlamaları
eşliğinde son damlasına dek içtikten sonra uyuşan uzuvları ile ölümü beklerken soğuyan
bedeninden çıkan ruhu o hep özlemini çektiği öte dünyaya doğru yolculuğa çıkar.

26
Sonuç
Platon’a göre yaşanılan dünyada geçici olarak bedene hapsolmuş olan ruh, ancak
idealara ulaşma çabası ile bulunduğu evrenden kurtulabilecektir. Bu çaba erdemli bir
yaşam sürmek ile mümkündür. Erdemli bir yaşam sürmek bedenin hazlarından ve
acılarından mümkün olduğunca uzaklaşmak ile gerçekleşebilir. Öldüğü zaman,
bedeninden kurtularak maddi dünyadan ayrılan ruh, ideaların yer aldığı öte dünyaya
gittiğinde bir sona değil aksine cezanın ve ödülün yer aldığı başlangıca erecektir.

‘‘Doğum nasılsa ölüm de öyledir. Ruhun bedenle birleşmesi, hiçbir şekilde bedenden
ayrılmasından daha mükemmel değildir…’’53

53
Platon, Nomoi, 828D
Emre Erten– Emel Karayel – Vi da Taşçı, A tik Yu a ’da Yaşaya Sözler, Arkeoloji ve Sa at Yayı ları,
2003

27
KAYNAKÇA

Ahmet Arslan, İlkçağ Felsefe Tarihi 2 Sofistler’den Platon’a, İstanbul Bilgi Üniversitesi

Yayınları, İstanbul, 2016

Andre Bonnard, Antik Yunan Uygarlığı 3, Evrensel Basım, İstanbul, 2004

Axel Cherniavsky, Yeni Başlayanlar İçin Yunan Felsefesi, Habitus Yayıncılık, İstanbul,

2013

Azra Erhat, Ecce Homo İşte İnsan, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1993

Bertrand Russell, Batı Felsefesi Tarihi 1 İlkçağ Felsefesi, Alfa Basım, İstanbul, 2012

Çiğdem Dürüşken, Antikçağ Felsefesi Homeros’tan Augustinus’a Bir Düşünce

Serüveni, Alfa Basım, İstanbul, 2013

Çiğdem Dürüşken, Geçmişi Unutturan Nehir: Lethe, Arkeoloji ve Sanat Dergisi, Eylül

– Aralık 2012

Güler Çelgin, Eski Yunan Edebiyatı, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1990

Homeros, İlyada, Azra Erhat – A.Kadir, Can Yayınları, İstanbul, 2010

Homeros, Odysseia, Azra Erhat – A.Kadir, Can Yayınları, İstanbul, 2010

Jacques Derrida, Platon’un Eczanesi, Alfa Basım, İstanbul, 2016

Metin Becermen, Platon’un Ruhun Ölümsüzlüğü Düşüncesini Phaidon Diyaloğunda

Temellendirişi

Mustafa Kaya, Platon’un Kuramı, Sosyal Bilimler Dergisi, 2013

Paul Strathern, 90 Dakikada Platon, Zeplin Kitapevi, 2016

Pierre Hadot, İlkçağ Felsefesi Nedir? , Dost Yayınevi, Ankara, 2017

Platon, Devlet, Sabahattin Eyüboğlu – M.Ali Cimcot, İş Bankası Yayınları, 2017

Platon, Diyaloglar, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2015

Platon, Kriton, Filiz Öktem – Candan Türkkan, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2011

28
Platon, Phaidon Ruh Üzerine, Nazile Kalaycı, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2012

Platon, Phaidros ya da Güzellik Üzerine, Birdal Akar, Ankara, 2016

Platon, Sokrates’in Savunması, Erman Gören, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2006

Platon, Symposion Şölen, Eyüp Çoraklı, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2007

W.K.C Guthrie, Yunan Felsefe Tarihi 1 Sokrates Öncesi İlk Filozoflar ve

Pythagorasçılar, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2011

Ayrıca;

http://www.ancient-origins.net

http://www.perseus.tufts.edu

www.tdk.gov.tr

29

You might also like