You are on page 1of 190

&

SANDRA GALLAGHER

Çeviren; Ümran Temelkuran

Amerika'nm En Önemli E�itmeninden


Hayata ve Kartyere Yön Veren Dersler
SANATI
"Yaşam Sanati" eşsiz iletişimci ve al<•l hocası Bob Prnctor'ın
en popüler atölyesi olan Matrixx·den en önemli bilgileri
sunuyor. Bu kitapla l<endinizi fenomen olan Bob Proctor'ın
öğrencisi gibi hissedecel<siniz.

Bu rehber sayesinde şimdiye l<adar sahip ol d u ğ u nu z size ,

zarar veren inançlann, özgürlüğünüzü nas1l elinizden al dı­


ğlnl anlayacaks1n1z.

Bob Proctor'1n dünyaya yaydıği bi rçok paha biçi�emez


öğreti aras1nda, yeni bir öğrenci olarak içselleştireceğiniz
en önemli konular şunlard1r:

• Hayatta arzulad1ğ1n1z şeyleri nasıl elde edebilirsiniz?

• Olumsuz düşünce kahplann1 nas1l silersiniz ve zih ni ­

nizi b a ş an h olmak ad1na nas1l programlarsınız?

• Hayat1n1zda, ilişk i ler i niz d e ve işiniz d e en yüksek


verimi sağlamak için ne yapa bilirs i niz?

: ;.'

23 t,
"\. �

��,. :�\
\�·.Sola Unitas
hııpplneas.leamlng.perfomıonca
l llll 1 111 1 11 1 111111 1 nıı
9 786059 692762
i Ç i N D E K i L ER

Önsöz 5

Ders Bir istediğin Her Neyse Elde Edebilirsin 9


Ders İki Tam Olarak Yapmanızı Söylediğim

Şeyi Yapın 17
Ders Üç Sadece Tek Bir Özelliğe

ihtiyacınız Var 23
Ders Dört Eğer Hepsini Temizleyemiyorsan

Hiçbirini Temizleme 27
Ders Beş Sorun Sizin Nerede Olduğunuz 31
Ders Altı Para Bir Büyüteçtir 37
DersYedi Düşüncelerinizin Toplamısınız 47
Ders Sekiz Siz Buna Zaten Sahipsiniz 57
Ders Dokuz Mevcut Model Eskimiştir 73
Ders On En Etkili Gücümüz 79
Ders On Bir Yanlış Yapıp Yapmadığınızı

Nasıl Anlarsınız 93
107
Ders On İki Ciiçrcki ·ıck Sınır
ı JJ
Ders On Üç Yağmur Yağana Kadar L)aııs Er

Ders On Dört ı·ek Kaynak


(Tek Tedarik Ka ynağı ) ı ı ')

Ders On Beş Sihirli Grafik 12 ı

Ders On Altı Kontrol Edebileceğiniz Tek Şey ı35

Ders On Yedi Hayalierinizi Düşünceyle

Gerçeğe Dönüştürün 143

Ders On Sekiz Her Şeyi Sizin Yapınanıza

Gerek Yok 153

Ders On Dokuz Sizin Haınleniz 159

Ders Yirmi Yukarıdan Aşağıya

Doğru Çalışın 163


Ders Yinni Bir Bu Parayla İlgili Değildir 17 1
Ders Yirmi İki Şükredin 181
Ders Yirmi Üç Esnek Olma Zamanı 18 5

Son!iiiz 189
ÖN SÖZ

�� �
i iiğiı ı kadarıyla �
Pro tor, y ı�� � asrı aşkın b r

B
��b
suredır her gun· · kışısel gelışı. nı egıtımı. alan tek kı -

şidir. Çalışması, en değerli bilgi türünü taşır; kendi yo­


lunuzdaki engellerle nasıl başa çıkabilirsiniz ve böylece
mutlu, sağlıklı ve zengin bir hayat yaşayabilirsiniz. O,
dünyada milyonlarca insana ve sayısız organizasyona en
büyük hedeflerine ulaşmalarında olağanüstü bir çalışma
yaptı. Bob, Andrew Carnegie'nin, Napolyon Tepesi'nin
ve Earl Nightingale'in büyük soyuna doğrudan bağlan­
tı sağlayan son canlı öğretmen! Gezegende bu adam ve
yaşanıı değiştiren öğretileri gibi hiç kimse yok! O sadece
öğretmelde kalınıyor; yaşıyor! Bob, seksenierin başların­
da ve hayatımda tanıdığım herkesten daha çok enerjiye
ve hevesliliğe sahip. Yaşamının misyonunu, son elli-yılı
aşkın süredir devam ettirdiği için hep yeni başlıyor gibi
davranıyor. O misyon da mümkün olduğunca çok in­
sana, sınırsız yaşama sanatına hakim olması konusunda
yardımcı olmak. Bob Proctor'ın ve öğretilerinin en ola­
ğanüstü yanı, onun gerçekten bilinçli ve yetkin olına­
sıdır. Bir başka deyişle, çok iyi sonuç alıyor; neden çok
iyi sonuç aldığının bilincinde olarak, başkalarıyla derhal
kullanabilecekleri şekilde paylaşabiliyor. Hayarının nasıl
ve neden değiştiğini öğrenmek için dokuz buçuk yıldır
harika mentorlar, öğretmenler ve kitaplada çalışarak cid­
di bir araştırma yaptı. Farkındalığı oluştuğunda ise tek
istediği şey başkalarına öğretmekti. Şaşırtıcı gerçek şu
ki hemen hemen tüm başarılı insanlar, neden bu kadar
başarılı olduklarını açıklayamazlar. Onlar veya üstleri,
akıllı oldukları ya da iyi eğitilclikleri veya iyi öğretmen­
leri olduğu düşüncesiyle kendilerini tatmin eder. Ancak
çok iyi eğitime sahip, akıllı öğretmenleri olan ama iyi
durumda olmayan akıllı i nsanlar da var. Bir kişi belli bir
çaba harcayarak başarılı olup neden olduğunu açıklaya­
mazsa, kendileri için vazgeçemediği ancak başkalarına
anlatamadığı çok güçlü bir şeyler vardır. Proctor sadece
başarılı olmakla kalmaz, neden olduğunu bilir ve bu en
değerli bilgiyi aktarılabilir olarak görür; aktarır.
Bob Proctor, gerçekten Tanrı'nın en yüksek yaratılış
şekli olduğumuza, muhteşem zihinsel yeteneklerle kut­
sanmış olduğumuza ve tek eksiğin Hz. Süleyman' ın b izi
gelişmeye çağırması olduğuna inanıyor; bu bizim anlayı­
şımız. Kim olduğumuzu, yaptığımız şeyi neden yaptığı­
mızı ve sonuçlarımızdan memnun kalmazsak neyi, nasıl
değiştireceğimizi anlamalıyız. Proctor, sadece bu kon uyu
öğreten ustadır.
Hayatıma yaptığı paha biçilmez katkı için m i nnetta­
rım. Onun öğretileri bana amacımı bulma ve onu takip
etme cesareti verdi; beni yetkilendirdi. Arkadaşı m oldu­
ğu için son derece ayrıcalıklı hissediyorum ve şirketimiz
olan Proctor Gallagher Enstitüsü'ndeki iş ortağı olmak­
tan dolayı ona minnettarım.
İ stediğiniz sonuca ulaşmak için size gereken dersler,
bu kitabın sayfaları arasında sakl ıdır. O nun paylaştığı
gerçek şey aslında yaşam sanatıdır. Sayfayı çevirirken ,
Bob Proctor' ın sınıflarından birine doğru yürüdüğün ü­
zü hayal edin.

SANDRA GALLAGHER
DERS BİR

iSTE D i G i N H ER NEYSE ELD E


E D E B iLiRSiN
Zihin Gücünü Yeniden Kazanma

ün telefonda bir koçluk görüşnıesi yapı yorduın ve


D bir noktada dedinı ki: Biliyorsun ki önüınüzdeki
yüzyıl içinde hatta belki de bundan çok daha kısa bir
süre içinde, insanlar geriye dönüp bakacak ve çocuklara
yaptığımız şeyin, bir suç olduğunu düşünecek. Gerçek­
ten öyle... Bu bir suç olacak...

Bir çocuğun küçükken, sadece minicik bir bebekken


sahip olduğu özgürlüğü bir durup düşünün... Hayal
gücü onu nereye gitınek isterse oraya götürür. Çocuklar
istedikleri her şeyi yapabilecekleri olağanüstü bir dünya­
da yaşarlar. Pilot olabilirler, ip cambazı olabili rler; N i­
agara Şelalesi' nde bir taraftan öbür tarafa geçerken hiç
sorun yaşamayabilirler. Bu tam da onların olağanüstü
zihinlerinde gerçekleşir.

Sonra çocukları okula göndeririz ve bu düşsel yara­


tıcı süreç birdenbire kötü bir şey haline gelir. Çocuğun
hayal gücü 'dikkatini vermeme' olarak adlandırılır. Bir
s iircliğine gü rkcıni i hayal giidi tti cm i ne dalına k, he nıen
ôğrctıncnin "Ne yapıyorsun?" d cın csi ne sc he p olur. Bu
ccz�ıbndırıbbilir bir su\·nır ve bu eczalar çok etkilidir.
Kii�·iik �·ocuğu bir �ey yaptığı i',.·in hi rkaç kez d<>vcrsi n iz
ve sonr�ı bilin hakılını ne olur? Bunu bir daha yapmazlar.
Böylece hayal güçlerini -ki bu inanılnıaz bir zihinsel yc­
tidir- gdiştirnıek için övülnıck ve teşvik cdilnıck yerine,
neredeyse tanıanıen durdunnaya zorlanırlar.
Mükeınnıel bir oyuncu ko çu olan Stella Adler şöyle
deıniştir; "Yetişkinler, hayatı olan birenin dışın da ele al ı r.
On l a rı yok etnıektense bir araya getinnek hayal güçleri ni
,

kullannıak d a h a iyi dir. 'Taınaınen kat ı l ıyorum


" .

Onun içindir ki biz yetişkin ler sırf hayal gücümüzü


tekrar nasıl kullanacağım ızı öğren mek için binlerce dolar
ödüyor, işten izin alıyor ya da evimizden uzaklaşıyoruz.
Bunu öğrenmek zorundayız. Hepimizin bu olağanüstü
güce erişebileceğimiz bir konuma geri dönmemiz gerekli
çünkü insanlar tarafından yapılan gördüğün üz her şey
birinin hayal gücünün fiziksel olarak tezahüründen baş­
ka bir şey değildir. Bu odanın içinde görüş alanınızda
bulunan her şeyin şu anda olduğu şey de budur.
Eskiden Toronto'da Bayview Bul van' nda bir ofısim
vardı. Ofisleri temizlediğimiz bir temizlik şirketine sa­
hiptik. Yerleri temizlerneye bu şekilde başlamıştım. Bir
gün "Bir araba telefonumuz olmalı!' diye düşündüm.
Böylece bir araba telefonu aldık ve yola bir denetlemeci
koyduk, etrafı dolaşıp bütün temizlikçileri denediyordu
ve telefonla iletişim kuruyorduk. Arabalarının üstüne an­
teni tutsun diye bir kayak takımı monte etmek zorunda
kaldık, bu şekilde onlara ulaşabiliyorduk çünkü telefonda

lO
Y;ışa m Sanarı

sadece yarı m düzi ne kanal vard ı ve telefon iyi çal ışm ı­


yordu. Bugün elbette ki milyon larca açı k hat var. Ba.�ka
bi riyle kendi frekansı nda iletişim kurabil iyoruz. Peki , bu
nasıl oldu? B i ri bunu hayal etti; oldu.
Şu anda resminizi çeksem, dünyanın herhangi bir
yerindeki herhangi birine yollayabiliri m . Tek yap mam
gereken gönder tuşuna basmak . . . Ve an ında çaaat! Aynı
anda her yere o/o 1 00 ulaşır. Eğer Sao Paolo'daysan ız res m i
alırsınız. San Francisco'daysan ız resm i alı rsınız. Shang­
hai'daysanız resmi alırsınız. Chicago'daysanız resmi al ı r­
sınız. Neden ? Çünkü resim her yerdedir. On u som u t
hale getiren tek şey onunla etkileşime giren bir şeydi r;
numaranız. "Pat!" resim sizin!
Düşünce tıpkı bu resim gibidir. Bir düşünceyi durdu­
ran tek şey, bu düşünceyle etkileşime giren başka bir dü­
şüncedir.
Dünyanın herhangi bir yerinde bulunan herkesle te­
lepatik olarak iletişim kurabiliriz; bunu her zaman yapı­
yoruz. Sadece ne yaptığım ızı bilmiyoruz. Neden ? Çünkü
ne yapıyor olduğumuzu bize kimse öğretmedi, bu yüz­
den cahil büyüdük.
*******

Şunu bir düşünün. Küçük bir sincap doğduğunda


kimsenin ona bakmasına gerek kal maz. Bu küçük sin­
cap ağaçlarda bir aşağı bir yukarı koşmaya başlar hemen .
Fındık arar. Bir şeyler bulur ve kendi ni besler. Ancak kü­
çük bir bebek bakılınazsa ölür. Görüyorsunuz ki küçük
sincap içgüdüsel olarak hareket eder; bu harikad ır. Si n­
cap tamamen kendi evinde, kendi doğal ortaınındadır.

ıı
Boh Procıor

Biz ise kend i ortam ımızda taman1cn yönümüzü şaşın­


rız. Neden ? Çünk ü bize kendi o rtamı mızı yaratma yerisi
zihinsel olarak verilmiş olsa da bun u yapmayız. Neden
yapmayız? Çün kü bize " Bu saçma . . . " " Büyü artık!" "Bu
gerçekçi değil!" "Sen kim olduğunu san ıyorsun?" ve
buna benzeyen boş laflar söylend i.
Zihni olağanüstü olan i nsanlar var ve etraflarında bu­
lunan koşulların ya da durumların içinde sıkışıp kaldık­
larını düşünerek mücadele ediyorlar. Bunu yapmak iste­
rim ama yapamam çünkü . . . "Çünkü .. . " den sonra gelen
her şey koşuldur ve insanlar, bu koşula boyun eğer hale
gelirler. Bu koşul onlar için Tanrı'nın bir versiyonudur ve
bu koşulla ilgili olarak algılarının emrettiği şeyi yaparlar.
Daha iyi bir yönteme ulaşmayı denemezler bile!

*******

Mali özgürlüğe sahip olabilmek amacıyla çeşitli gelir


kaynaklarını nasıl yaratabileceğinizi öğrenmek için bura­
dasınız. Şimdi "Ah, ben bunu yapamam ki!' diye düşü­
n üyor olabileceğinizi biliyorum. Neden yapamayasınız?
" Çünkü daha önce hiç yapmadım." Daha önce hiç yap­
madığın ız şeyleri yapmayı öğrenmediğinizi düşün ebili­
yor musunuz? Hala ayak parmaklarınızla oynayarak be­
beklik karyolanızda yatıyor olurdunuz. Evet, yapardınız!
Ancak · ayağa kalkıp bir ayağınızı ötekinin önüne at­
manız gerekiyordu. Bunu yapmanın size öğretilmesi
gerekiyordu. Elinizi tutmuşlardı; " Kendi kendine adım
attı! Gördün mü? Kendi kendine adım attı! Yürüyor! Ah,
d üştü. Ah, bir tarafını inci tti! " Sendelediniz, tökezlediniz
ve biraz zamanınızı aldı. Ama muhakkak ki yürümeyi
öğrendiniz.

12
Ya�arıı Saııaıı

O , her n eyse; yapabi l i rs i n iz. Sadeec <ntlslf ya p ı l a ca ğı ­


nı öğren mek zorundas ı n ız.
B i r keresinde b i r reform k i lisesinde p iskopos olan
Wright kardeşleri n babası n ı n , o n la ra uçabileccklcrini id­
dia ettikleri için cehen ncınde yanacaklarını; Tanrı bizjm
uçınamızı isteseydi kanatlarımız olacağını söylediğini
okumuştum.
Elbette ki yüzyıllar boyunca buna inanıld ı . Aynı za­
manda dünyanın düz olduğuna da inanıldı. Gerçekten
bunu beni msedik, gerçekten buna inandık ve bu o ka­
dar da uzun bir zaınan önce değildi! O zamanlar geçerli
olan ilme göre dünyanın nasıl yuvarlak olma ihtimali
olabilirdi ki! Dünyanın kenarında nasıl yaşardınız? Alt
tarafını ise aklınıza bile getirmeyin. Bir geminin gözden
kayboluşunu izlediğinizde gem i sanki aşağı düşmüş gibi
görünüyordu! Görüldüğü gibi mantık dünyanın yuvar­
lak olma ihtimalinin olmadığını emrediyordu, o nedenle
inanılan şey buydu.
İnsanlar bu fikri benimsediğinde onların düşünüyor
olduğunu mu var sayıyorsunuz? S izce uçamayacağım ızı
iddia ettiklerinde olağanüstü hayal güçlerini mi kullanı­
yorlardı? Sanmam.
Earl Nightingale benim mentorumdu ve ondan çok
şey öğrendim. Onun bana ((Eğer birçok insan ne düşün­
düğünü söyleseydi, dili tutulurdu." dediğin i hatı rlıyorunı.

*******

Başkalarıyla rekabete giren birçok insana rasrlarsınız.


Hoşlarına gitmeyen ve rekabet ettikleri biri vardır. "()nu
yeneceğim!" Ne için? Neden tüın zan1anınızı onu dü�iine-
Boh Prouor

rck ge��ircsiniz ki? Ho�uııuza giden biri değil ki Eğer onu


. . .

diişiinc<.:ck olursanız, sade<.:c on un iyi özelliklerini görün.


Eğer bunu yapn1azsanız, kütii bir titreşime gircrsiniz.

Birçok insan benimle ta nı ş ırken heyecanlan ı r. Ben


bunu eğlenceli bul urum . Bir tanesini hatırl ıyo ru m , yıllar
önceyd i . �foronto'daki Metropolitan Li fe için bir kong­
rede çalışıyorduın. Bu kongrede bi rçok insan vardı. Bir
ada nı gördünı ; bana doğru yürüdü ve sonra uzaklaştı ,
yürüdü, uzaklaştı . Benimle tanışacağı için heyecanlıydı .
Oldukça belliydi .
En sonu nda ınüdürü onu yanıma getirdi ve "Bob,
senin Harry'yle tanışmanı istiyorum ." dedi. Adamın eli
sınisıklanı ol muştu. Titriyordu. Müdür "Seninle tanış­
tığı için heyecanl ı." dedi. Gülmeye başladım ve çabucak
"Sana gülın üyorum ama sana seninle tanıştığım için
heyecanlandığımı söyleseydim bunun komik olduğunu
düşönmez miydin? Demek istediğim, neden b iri benim­
le tanışacağı için heyecanlansın ki? Biliyorum, 'Neden
biri benimle tanışacağı için heyecanlansın ki?' diye düşü­
nüyorsun. Sen böyle düşün ürdün. Ben de böyle düşünü­
yor um." dedim.
Bunu neden yaparız? Niçin başka bir insanın hatta
hiç tanımadığımız bir insanın varlığının bizi korkutma­
sına izin veririz? Neden ondan daha eksik olduğumuzu
hisssederiz? Niçin zihinsel olarak değerimizi azaltırız? Bu
bize öğreti i miş olmalı. Biz bununla doğmadık!
Fakat bir dinleyin: Biz artık kocaman insanlar olduk.
Düşünme yeteneğimiz var. Öyleyse gerçekten ne yapmak

14
Yaşarn Sanall

istediği mizi düşünıneye başlayalı m . Ne yapmak zorunda


olduğuın uz fikrinden kurtulalım . H içbi r şey yapmak zo­
runda değilsiniz. D iyeceks i n iz ki "Nefes almak zo runda­
yız." Hayır, kafanızı n üzerine poşet geçi rip buna so n ve­
rebilirsiniz. Yapabilirsin iz. "Vergi ödemek zo run dayız."
Hayır, değilsiniz! Hapse girebilirsiniz ya da vergi lerden
ınuaf bir bölgeye gidebilirsiniz. Vergi ödemek zorunda
değilsiniz. Hiçbir şey yapmak zorunda değilsi n iz.
Doğrudan aklımıza sokmamız gereken şeyin ne old u­
ğun u biliyor musunuz?
Tüm eylemlerimizi biz belirliyoruz.
İkinci Dünya Savaşı sırası nda Nazi toplama kampı­
na yollanan Viyana asıllı Yahudi psikiyatr Viktor Frank!
''Men's Search for Meaning (İnsanların Anlam Arayıp) is­
minde bir kitap yazmıştır. Bu oldukça iyi bir kitaptır. B u
kitapta, kampta maruz kaldığı zihinsel veya psikolojik
suistimali göz önünde bulundurmaksızın , h i ç kimse n i n
onu düşünmek istemediği bir şeyi düşünmeye sevk et­
mediğini söylemiştir.
Aynısı sizin eylemlerin iz için de geçerlidir. Yaptığımız
her şeyi yapmayı biz seçiyoruz. "Beni buna o zorladı!"
Ah, hayır, hayır, hayır, hayır, hayır. Seni o zo rlamadı .
Eğer daha önceden bunu yapmamaya karar verdiysen ,
aranızda küçük bir çatışma yaşanm ış olabilir. Diğer seçe­
nek rahatsız edici olmuş olabilir. Ama seni o zorlamadı ;
sen seçtin . Yaptığımız şey için sorumlul uk almak zo run­
dayız. Hayatımız için sorumluluk almak zorundayız!
*******

Burada önemli nokta şudur: Daha önce hiç yapn1ad ı­


ğın ız bir şeyi yapmaya kalktığınızda için izde h e r rürdcn

15
Boh Proctor

çılgınca bir şeyler olacaktır. İçinizde sizinle konuşup ··sen


kiın olduğunu sanıyorsun? Bunu yapamazsın . Sabah saar

dokuzda orada olman mümkün değil! Saat dokuzda bu·


rada olman g er ek bunu yapman gerek! diyen küçük bir
, "

s es olacak. İç i ni zde ki bu küçük ses çoğunlukla konuşma...


nı n galib i olur. Bu bir savaşa dönüşür ve çoğunlukla bu
küçük ses k a zan ır.
B ir kişi 100.000 dola rl ık bir poliçeyi birisine satmak
istiyorsa, önce o telefon görüşmesini yapması gerekir Bu .

görüşmeyi yapmadığında bunu istemiş olmaz. Sonra da


yolda giderken der ki "Zaten işe ya ramayacaktı Bu bir
.

şeyi değiştirmeyecek. Bazı i nsanların b unu almaya gücü


yetmez., ,
Saçma! İnsanların istediğini almaya gücü yeter. Eğer
eve gidip bir göz atarsanız ihtiyacınız olmayan birçok
eşya görürsünüz. Onları satın aldınız çünkü siz istediniz.
Bir şeyi gerçekten isterseniz her zaman ona sahip olmak
için ne gerekiyorsa yaparsınız; her zaman! Bu varoluşu­
nuzun mutlak kuralıdır. Bir karar aldığınızda beyninizi
farklı bir frekansa yönlendirirsiniz. O frekansta olan ne
varsa kendinize çekmeye başlarsınız. Şu an bunu anlıyor­
sanız bu her şeyi biraz daha kolaylaştırır. Çok daha iyi
bir hile getirir. Eğer anlamıyorsanız, bu her şeyi oldukça
zorlaştırır. O yüzden birlikte anlamaya çalışacağız.
Nereden geldiğimi bilmeniz bunu anlamak için size
yardımcı olabilir. Tüm bunların nasıl başladığını sizinle
paylaşmak istiyorum.

16
DERS iKi

TAM OLAR AK YAPMANIZI


SÖYLE DiGiM ŞEYiYAPlN
Başarı İçin Mutlak Reçete

evdiğim -kesinlikle çok sevdiğim- bir kitap var. Adı


S 'Düşün ve Zengin Ol' Napoleon Hill tarafından ya­
zılmış. Bu kirabın hayatınıın gidişatını belirlemenıdc
çok büyük erkisi oldu. ı 96 ı 'de okumaya başladım ve ha­
yanındaki her şey değişmeye başladı. Bu kitabı okunıayı
hiçbir zanıan bırakmadım. Sebebi yavaş okuyan biri ol­
mam değil, bu kitapta okunacak çok şey olması.
Kitabın hayatıma nasıl girdiği ise başlı başına bir
öykü. Bu kadar sene sonra bile beni hala şaşırtıyor.

O zamanlar Torooto'nun East York bölgesinde, East


York İtfaiyesi'nde çalışıyordum. O zamana kadar yaptı­
ğım en iyi işti. Gerçekten orada olmanıalıydını. () i�e
girnıemeliydim. O işe başvuran yüzlerce, belki de birkaç
bin insan vardı. Toplumun belli bir kesinıi ya itfaiyeci ya
da polis menıuru olmak ister çünkü ithliyeciler veya po­
lisler fabrika işçilerinden ya da garsonlardan biraz daha
fazla kazanır. İrfaiyeci olmanın polis nıemuru oln1akran
Bob Proctor

daha iyi olduğunu düşündüm hep çünkü biz ge ce nöbe­


tinde yatmaya gidebiliyorduk, polisler ise yatamıyordu.
Her neyse, gazetede bir ilan vardı; East York'ta yirmi
bir itfaiyeciyi işe alacaklardı. Biz de East York' a yeni ta­
şınmıştık. Torooto'nun Beaches bölgesinde büyüdüm ve

"Vaaay!" diye düşündüm, bu da bir şeydir.


O zamanlar bir benzin istasyonunda çalışıyordum.
Lastikleri değiştiriyor, yağı değiştiriyor, araba yağlıyor ve
araba yıkıyordum ... Bunu haftada kırk sekiz saat, altı
gün boyunca saati bir dolarlığına yapıyordum. Bir ay
içinde hafta boyunca her gün çalışıyordum, böylece ayda
üç günüm boştu ve haftada yaklaşık 50 Dolar kazanıyor­
dum . Annemin az ilerisinde.oturan bir sulh hakimi var­
dı: Hakim Lynn. Onu tanımıyordum. Adamın nasıl bir
görünüşü olduğunu bilmiyordum. Ama bir sulh hakimi
olduğunu biliyordum. Böylelikle gidip kapısını çaldım
ve dedim ki "Beni tanımıyorsunuz beyefendi ama an­
nem buraya yakın oturuyor. East York'ta itfaiyeci alıyor­
larmış ve ben de bir başvuru formu dolduracaktım. Bana
yardımcı olabileceğiniz herhangi bir şey var mı acaba?"
Sanırım ona sorduğum için etkilendi. "Ah!" dedi,
"İçeri gir, evladım." Telefonu aldı, belediye başkanını
aradı ve dedi ki "Yanımda itfaiyeye alınmasını istediğim
genç ·bir adam var. " Veeee, itfaiyedeydim!
Şimdi, 73 kilo olmam gerekiyordu ve hayatımda hiç
73 kilo olmamıştım. Spor salonuna gidiyordu m, kilo al­
maya çalışıyordum çünkü muayene olmam gerektiğini
biliyordum . Kilo almaya çalıştığırndan Weight On (kon­
santre yağ) içiyordum, yanında portakal suyu da içmek
zorundaydım ki öğürmeyeyim. Umutsuzca kilo almaya
çabalıyordum fakat hala 61 kiloydum.

18
Yaşam Sanarı

Raponı nıu almak üzere devlet dai resine gi tti m , ora­


daki yaşl ı doktor dedi ki "Sen şimdi itfaiyeci olacaks ı n ,
değil nı i oğlum?"
"Evet efendim, evet efendim." dedim. " Oraya gi t ve
tartıl. " dedi .
Tartıya çıktım ve "Ne diyor?" diye sordu. " 73 ki lo."
Bir saniye duraksadı ve "Bu kadar." dedi, yazdı ve işte
oradaydım, itfaiyede!
Ayda yedi gün ve yedi gece çalışıyordum. Gece n öbet­
çi olduğunda mutfağa girip yiyecek bir şeyler hazırlayıp
belki bir kahve yapıp biraz televizyon izleyip vakit ilerle­
yince yataklar yapılıp yatmaya gidiliyordu. Biri gecen i n
bir yarısı bir yangın çıkarırsa kalkıp yangın ı söndürmeye
gitmek gerçek bir külfetti!
Hiç kimse bu işten ayrılmamıştı. 1 934'ten beri tek
bir kişi bile işi bırakmamıştı. Gece uyumaya gidiyo r­
dum, sabah uyanıp itfaiye istasyonundan golf oyn amaya
gidiyordum. Gidip bilardo oynuyordum. Gelirimi i kiye
kadamıştım ve nadiren çalışmak zorunda kalıyordu m !
Adeta emekli olmuştum! Ölüp cen nete gittiğiınİ düşü­
nüyordum.
Sonra bir gün mutfakta oturuyordum ve itfaiye is­
tasyonunun yakınlarında oturan Ray Stanford isimli bir
adam kahvesiyle yanıma gelip oturdu. Ray zama n ı n ı n ço­
ğunu insanları uyandırmaya çalışarak geçiren inan ılmaz
bir adamdı .
Ray "Bob, ne yapıyor olmayı tercih edersin?" diye sordu.
Dedim ki "Şu anda yaptığınıdan başka bir şey yap­
mayı tercih etmem , burayı çok seviyoruın! Niye sevnle­
yeyim ki?"

19
Bob Proctor

Fakat Ray benim bilmediğim bir şey biliyordu: Geç­


mişimin, aldığım karnelerin, maaş çekimdeki rakamla­
rın benim kim olduğumla alakası olmadığını...
"Gerçekte ne istiyorsun?" diye sordu. " Bir miktar
para ıstıyorum. "
. .

Para gerçekten o zamanlar istediğim tek şeydi. Yılda


4000 Dolar para kazanıyordum ama 6000 Dolar borcum
.vardı. Eğer borcumu kapatmak için on sekiz ay boyunca
kazandığım her şeyi, geçinmek için elimde hiçbir şey kal­
madan tutsam, o zaman dahi borcumla başa baş geliyordu.
Ray cebinden bir tomar para ç ıkardı ve dedi ki " Bu
şey konuşamaz ama duyabilir ve çağırırsan gelir. Ne ka­
dar istersin?"
"25.000 Dolar."
Fakat 25.000 D o l ar kazanabileceğime tam olarak
inan madım. Yani böyle bir parayı bulmak için yangın
merdivenlerinden birini satmak zorunda kalacaktık. Ta­
nıdığım hiç kimsenin 25.000 Doları yoktu ki bu Hawa­
ii'ye kadar yüzrnek gibi olurdu. Mü�kün değil di! Müm­
kün olmadığına inanmak üzere yetiştirilmiştim. Buna
inanmıyordum, içime doğmuştu. Ailemizde hiç kimse
böyle bir şey yapmamıştı. Gidebildiğiniz kadar geriye
gidip baktığınızda ailemizde hiç kimsenin okula dahi
gitmediğini görebili rdiniz. Bu saçma, i m ka n s ı z paranın
aklı ma nasıl geldiği ve ağzımdan nasıl çıktığı konusunda
hiçbir fıkrim yoktu.
Ray hiç istifıni bozmadı. Bana sadece "Tam olarak
söylediğim gibi yaparsan, istediğin şeyi nasıl elde edebi­
leceğini tam olarak göstereceğim sana." dedi.
Bu dediğine inanmadım. Ama onun söylediği şeye

20
Yaşam �anarı

inannıış olnıası na inand uıı ve bu, içimde bi r yerlerde


bana doku ndu.
Bu yüzden söylediği şeyi yapınaya karar verdim, bana
verdiği ki tabı okunıaya başlayarak daha önce adını hiç
duymadığım; Napoleon Hill'in yazdığı Düşün ve Zen­
gin Ol isimli kitap.
Ray bana " Her gün çalışınanı istiyorum." dedi . Bu
benim için yapması zor bir şeydi fakat yaptım. Yalan
söylediğini ya da neden bahsettiğini bilmediğini aniaya­
na kadar, bana söylediği şeyi tam olarak yapmaya karar
verdim.
Dediğim gibi, tüm dünyam gece ve gündüz birbirin­
den ne kadar farklıysa o kadar değişmeye başladı. Etra­
fıma bakmaya başladım. İtfaiyeci arkadaşlarımın itfajye
istasyonuna girip televizyonun karşısına oturduğun u
görüyordum. Belki kırklı yaşlarındalardı; sendikadan ve
erken en1eklilikten bahsediyorlardı. Sonra da geçen sene
emekli olan Harry'nin bu sabah öldüğünü duydum. Za­
vallı adamcağız. Kalbi durmuştu.
"Burada kalamam artık!" diye düşündüm. Buradan
gitmem gerek. O yüzden Ray'in bana söylediğini -söy­
lediği her şeyi- yapmaya devam ettim ve h iç durmadım .
Bugün birine koçluk yaparsam yine aynı şeyi söyle­
rim. Size önerdiğim şeyi yalan söylediğimi ya da neden
bahsettiğimi bilmediğimi anlayana dek tam olarak yap­
mal ısınız.
Aynı şey sizin için de geçerli. Benim biraz çıldırmış
olduğumu düşüneceğinizi biliyorum ve belki de kitlele­
rin zihninde zaten öyleyim.
Ancak size söylediğimi tam olarak yaparsanız, istedi-

21
Bob Proctor

ğiniz sonuçları elde edersiniz. Tıpkı benim yaptı ğım gibi.


Eğer insanları yönetiyorsanız, onların davranışlarının
sizin aklınızı karıştırmasına izin vermeyin. O nların elde
ettiklerinin onların yeteneği olduğunu düşün.menize se­

bep olmasına izin vermeyin. Onların da sizin inandığJnız


şeye inanmasını sağlayın. Onlara bunu nasıl yaptırırsı­
nız? Onlara sadece basit şeyler yaptırın. Söz vermesini
sağlayın. Bunu her gün yapmasını sağlayın. Her gün.
Kandırmaca yok. Bunun sizin zeki olmanız ya da olma­
manızla bir ilgisi yok.

22
DERS ÜÇ

SADECE TE K B iR ÖZ E L Li(;E
iHTiYAClNlZ VAR
Disiplinili Hayat Değiştiren Gücü

���· bana ilk kon�ı� nıaınızd�1 �- riti � �bi � ş�y söyledi.


R Başarılı olınak ıçın tek bır ozel lıge ı tıyacınh var.

Disiplinli ol ınan gerek."


Aslında disipl inli olnıak istemedinı . Bu sözcüğün ne
an l anı a geldiğini bilıniyordunı. Kanada Donan ması' nda
öğrenci olnuışnıın ve disiplin okulda öğrenci olm ak gi­
biydi. Bana söylenen i yapmazdıın . Sana söyleneni yap­
nıadığında yalnızca dananınadaysan başın büyük dert­
te demekti. Demek istediğim , bedel ini öderdin! Yirmi
birinci doğum günümde odaya kilidendim ve tüm gün
taarruz derslerini gözden geçirme cezası aldım .
Off, bize yaptıkları sadistçeydi. Ama kuralların n e ol­
duğunu biliyordum ve dedim ki "S*ktir git. Senin kural­
larına uymuyorum!" Ooo, uymuyor musun? B ilirsiniz,
bence her genci altı ay ya da bir sene boyunca askere,
donanınaya ya da buna benzer bir şeye alıp orada tutma­
ları lazım ki böylece hızlı bir biçimde büyüsünler. Seni
zihinsel olarak serdeştiriyorlar!
Bob Prm:tor

Evet, beni zihinsel olara k sertleştirdiler fakat disipli­


nin cezayla eşdeğer olduğu izlenimi kaldı bende. Eğer
söylenen şeyi yapmazsam resmi geçit tören meydanın­
da kafaının üstünde bir tüfekle çömelerek durma cezası
veriyorlardı. Yalnızca dört kiloluk bir tüfekti a ma dört
kiloluk bir tüfeği sadece birkaç dakikalığına kafanızın
üstünde tutarsanız dört yüz kilo olduğunu sanırsınız! Ve
derler ki "Kaldır tüfeği!"

"Emredersiniz komutanım, erneedersiniz komuta-


nım.',
Bu hikayeyi şimdiye kadar sadece bir ya da iki kez
anlattım fakat şu an öylesine geliverdi aklıma, o yüzden
size aniatmarn gerektiğini düşünüyorum. Resmi geçit
töreninin yapıldığı meydandaydım ve görev başın da aşa­
ğılık bir subay vardı; bana gör.e adi biriydi. Bana geçit
alanında seksek cezası verdi, on dört gün boyunca bunu
yapmıştım. Yeni bitmişti ve bana bir on dört gün daha
verdi, Bunun üstesinden gelemeyeceğimi düşündüm.
Yere düştüm.
"Kalk ayaga.,, dedi.
w

"Kalkamıyorum komutanım." dedim. "N' oldu?"


"Yan tarafımda bir ağrı var." " Öyleyse revire git!" dedi.
Ona yürüyemediğimi söyledim. Beni revire götürdü-
ler. Yalan atuğımı söylemeye korktum çünkü o zaman
başım gerçekten derde girecekti! Bir deniz asteğmenini
ge tirdiler ; doktor gibi bir şeydi. Yan tarafıma bastırdı ve
"Acıyor mu?" dedi.
"Evet komutanım." de dim .

Enesi sabah cerrah beni apandi si ti mi almak üzere


ameliyathaneye aldı! Hiçbir şeyim olmadığını söylemek-

24
\';ışaııı Sana ı ı

ten çok korkuyorduııı! Böylece apancli sitimi aldılar, has­


tan ed e k i cezanı bitti ve iki haftalık izi n aklım. Keşke bir

a pa ndi s i t i nı d a h a ol sa yd ı d i ye d üşünd ü m!

Hey, d i n l ey i n ; oyuını ku r alına göre o ynamazs an ız


kendi nizi konıik durunılara sok a rsınız Anlatmak iste­
.

diğiın şu: Disiplinin ceza olduğu düşüncesi ne sah i p t im .


Bunun disiplin olduğun u düşünüyordum; onları resmi
geçit töreni nıeydanına çıkartıp eşek sudan gel inceye ka­
dar dövnıek.

*******

Gerçek şu ki d isiplin kendine komut verme ve buna


uyma becerisidir. Eğer disipli nli değilseniz herhangi bir
sonuçtan bir şey geliştiremezsiniz. Eğer disiplinliysen iz
istediğiniz hemen her şeye sahip olabilirsiniz. Bu çok
temeldir, çok basittir ve çok da yanlış anlaşılır. Birçok
insan tüm hayatını gözden geçirir ve hoşuna gidebilecek
şeylerden hoşlanmaz çünkü disiplini yoktur. Fakat Ray
haklıydı eğer sizde disiplin varsa ciddi biçimde istediği­
niz her şeye sahip olabilirsiniz.
Ben çok disiplinli biriyim . Başka birisinin çalışıp çalış­
madığını önemsemem. Ne yapmak zorunda olduğu m u
bilirim ve yaparım; hiç kimsenin beni motive etmes i ne
ihtiyaç duymam . Kimsenin beni övmes ine gerek duy­
mam . Sadece d isipl ine gerek duyarı m. Hepsi bu. Bana
iltifatlar yağdırman ıza gerek yok. Sadece hayal gücünıü n
çalışmasına izi n veririm " Bunu yapacağı m!" deri nı ve gi­
der yaparım.
Eğer hayatı nızcia herhangi bir önemli değişikli k yap­
mak istiyorsanız yapıl masını gerektiğini bildiği niz şeyi

25
Bob Proctor

yapmak için kendinize kesinlikle emir vermelisiniz. Eğer


bunu yapabilirseniz gittikçe güçlü bir hale gelirsiniz.
Daha sonrasında da yapabileceğinizi sanmak ye ri n e iste­
diğinizi yapabileceksiniz.

26
DERS DÖRT

EGER H E PSiNi
TE MiZLE Y E MiYORSAN H iÇBiR iNi
TE MiZL E ME
Çok Çalışma Efsanesini Kırmak

Vou Were Born Rich (Zengin Olmak İçin Doğdunuz)


1 isimli kitabıının ikinci bölümünde insanlara borçtan
nasıl kunulabileceklerini anlatıyorum. Gelirinizin bir
bölümünün otomatik olarak bir hesaba gittiği otomatik
bir ödeme programı yapıyorsunuz. Paranın tümü orada
gözetilir, tamamen otomatiktir; otomatik yanıt verme
sistemi gibidir. Borcu ödemek için otomatik bir yöntem­
dir, böylece asla borç hakkında düşünmek zorunda kal­
mazsınız. Daha sonra zihninizde bolluk kavramını inşa
etmeye başlarsınız.
Görüyorsunuz, her zaman neyi düşünürseniz onu
hayatınıza çekersiniz. İstediğinizi değil, duygusal olarak
içinde bulunduğunuz şeyi çekersiniz. Çünkü amacınız
borçtan kurtulmaksa muhtemelen sonsuza dek borç
içinde kalacaksınız.
*******
Boh l'rocror

Daha önce dediği ın gibi 25.000 dolarlık amacımı ilk


ağzı mdan kaçı rdığımda ciddi değildim ; en azından bi­
l i nçli olarak öyle değild i. Fakat Ray beni ciddiye aldı ve
aınacımı bir kart üzerin e yazdırd ı .
B u n u yaptığımda çok ilgi nç bi r şey olmaya başladı.
Bundan önce sürekli borcum u düşün üyordum. Ala­
caklılar sürekli telefonla beni arıyordu ve ben "Defolun!
H iç param yok!" diyordum. Bu onların parası olmasına
rağmen onlara sinirleniyordum! O parayı bana borç ola­
rak vermemeleri gerekiyordu. Fakat. verdiler ve gördü­
ğünüz gibi sürpriz bir şekilde geri istediler. B u yüzden,
her halükarda zamanıının tümünü borcumu düşünerek
geçiriyordum.
Bu amacı yazdığım andan itibaren para kazanmayı
düşünmeye başladım. Yani 2 5 . 000 doları.
Birinin "Yer temizleme işinde iyi para var." dediğini
duymuştum. Düşündüm ki "Ben gurur/u değilim. Yerleri
temizleyeceğim." Aynı kişi bana "Başka biri için çalışma;
kendin için çalış." demişti. Bu bana anlamlı gelmişti fa­
kat bunu yapmak için bir yer temizleme makin ası ve di­
ğer donanımları almak zorundaydım.
980 dolara kullanılmış bir makine ve ona uygun bir­
kaç kovayla paspas buldum. Bu da 980 Dolar b ulmam
gerektiği anlamına geliyordu. Hiç kimse bana borç para
vermezdi; ben de kendime borç para vermezdim çünkü
geri ödemeyeceğimi biliyordum! Geri ödemek istemedi­
ğimden değil, hiçbir zaman geri ödeyecek kadar yeterli
param olmadığından. Fakat bir kitapta " Eğer biri sana
borç vermeyi kabul etmezse başkasına git, o da vermezse
bir başkasına git; oldukça kısa süre içinde borç istente

28
Y;ı�aııı .\ııı;ııı

konusunda daha iyi oLıcıksııı ve birileri saıı�ı Inı par;ıyı


ödün<.; verecek.'' diye bir cüııılc oku n nış t u ın .

Kcndinıi güvenilir bir şirkcttc b uldu n ı ve Müdür Al


Keiper'la gö r ü ş ıne k için içeri girdim. İşte, B<ıy Kcipcr'ın
ofisinde ona ne islcdiğinıi anlatıyonını, çok hevcsliyirn
ve ben bu işi h a y ali ınde ku rgulanııştıııı. Tti rn dünyad a
ye rleri teınizleyeccktinı. Sanırıın bcninı biraz deli oldu­
ğunıu düşündü aına yapacaklartın konusunda oldukça
h evesliyd inı de!
"Sana bu parayı ödünç vereceğim ." dedi. Çok şaşır­
n1ıştıın . Ama yine de bin doları alıp gitti m .

*******

İtfaiyecilik ışımin yanı sıra kendi temizlik şirketiın


vardı artık. Daha fazla para kazanma yolu nun daha fazla
çalışmaktan; başka b ir ofis, daha sonra başka bir ofis sa­
hibi alınaktan geçtiğini düşünüyordum. İşte buradayı m,
ofis temizliyoruın, yangın söndürüyorum, ofis temizli­
yorum, yangın söndürüyorum, ofis temizliyorum . İ tfa­ . .

iye istasyonundan içeri girdiği mde hiç kiınsenin yangın


çıkarmaması için dua ediyordum, çok yorgundum ve
uyumak istiyordum.
Bir gün yoldan geçiyordum. Aşırı yorgundu m . Ken­
dime geldiğimde kaldırımdaydım, yukarı baktım, bana
bakan iri yarı bir polis memuru vardı. Çok iri kıyım bi ri
değildi belki de ama ona baktığımda benim gözü nıe bir
dev gibi görünm üştü; korkutucu bir or taın d ı çünkü er­
rafımda bir kalabalık toplanm ıştı, yan ıp sönen ışıklar
vardı ve bir siren sesi duyuyordunı. Bayılnııştını, san ı rını
biri ben i m öldüğümü düşün nıüştü. Yaln ızca yi ı·ın i yedi

29
Bob Procror

yaşındaydım. Yirmi yedi yaşında genç bir adamın yolda


bayılınası normal değildir.
Beni hastaneye götüreceklerdi. Sonunda kendime
geldim ve nerede olduğumu aniayıp " Buradan çıkmam
lazım!" diye düşündüm. Beni hastaneye götürmemeJeri
için onları ikna ettim ve tek başına tüydüm o radan, bir
yere oturup d üşünmeye başlad ım Aniden i çimden bir
.

ses "Eğer hepsini temizleyemiyorsan hiçbirini temizle-


me.ı" ded'ı.
Bunun üzerine kalkıp giyindim, temizlik ofislerine
başka insanlar aldım. Beş yıldan az bir zamanda Toronto,
Montreal, Boston, Cleveland, Adanta ve Londra, İngil­
tere'de temizlik ofisleri sahibi oldum. Bana ne iş yapıyor
olduğum sorulduğunda "Temizlik ofıslerim var." diye
cevap veriyordum. Başka ne yapıyordum? Her gün "Dü­
şün ve Zengin Ol"u okuyordum; disiplinli bir şekilde.
Ofıs temizleyen birçok insan vardı ama onlar benim yap­
tığımı yapmıyorlardı. "Düşün ve Zengin Ol"u okuyan
birçok insan vardı ama onlar benim yaptığımı yapmı­
yorlardı. Ansızın, bu başarının neden hoşuma gittiğini
bilmek istedim.

30
DERS BEŞ

SO R U N SiZiN N ER E D E O L D U G U N U Z
Amaç Belirlemenin Ötesine Geçmek

ay Stanford'un bana öğrettiği ilk derslerden biri ilk


R başta nerede olduğuna, sonrasında nereye gid iyor
olduğuna baknıan ve sonra da hareket etmen gerektiğiy­
di. Bu kadar basit ve bu kadar açık. Yine de amaca giden
yol bu kadarsa ve a nıaca giden yolda yap ılacak başka bir
şey yoksa gerçekten ; neden i nsanlar bu kadar çıkın aza
giriyor?
Açıkçası i nsanlar nereye gittikleri n i bilmiyorlar. Diğer
bir deyişle, bir hedefleri yok.
Sorunun bu olduğunu düşün ürdüm eskiden fakat ar­
tık öyle düşün nıüyorum . Çoğu insanı n bir hedefi oldu­
ğuna i nanıyorum. İş hedefi tanımlamaya geldiğinde çok
açıkça ifade edem iyor olabilirler, herkesi n aniayabilmesi
için hedeflerini bir yere yazmamış olabilirler fakat san ı­
rım onların da i lerlemek istedikleri bi r nokta var.
Öyleyse geriye ne kal ıyor? Nerede olduğunuz . . . So­
runun tanı da bu rada olduğunun farkına vard11n ; şu an
nerede olduğu nuz.
Bob Proctor

Neredesiniz? Şey, b irç ok insan "Ne rede ol du ğumu bi­


liyorum, Sheraton Otel 'de sizin semineri nizdeyi m." der.
Hı-hı. Burası fiziksel olarak bulunduğunuz y e rdir. Fakat
z ih ins el olarak neredesiniz? Bu harika bilgileri bilen biri
neden çatışma yaşar, veri msiz ol maya devam eder, sapla­
nıp kal ır ?
Yanıt şu ki kişiliğiınİzin iki bölümü var. D ü n y ayı ve
içindeki her şeyi izleyen bir bölüm var. Bu bi zi m düşünsel
zihnimiz. Seçme, düşünme ve imgeleme yeteneğine sa­
hip olduğumuz taraf burası. Kişiliğiınİzin başka b i r tarafi
daha var; b ilinçaltı ya da duygusal zihin. B irazdan buna
geleceğiz . .
Şu anda olduğundan çok daha fazla para kazanabi­
leceğinize inanıyorsanız elinizi kaldırınanızı istiyo rum.
Ee, öyleyse neden kazanamıyorsunuz? " Kazanabileceği­
me inanıyorum!" diyorsunuz. Bir açıdan b una gerçekten
inanıyorsunuz. Bilinçli düzeyde "Evet, evet! Sadece inan­
mıyorum, biliyorum!' diyorsunuz.
Fakat davranışlarınızı kontrol eden kısmınız bu de­
ğil, kazandığınız para miktarını kontrol eden şey ise s izin
davranışınız.
Davranışlarınızı kontrol eden kişilik bölümünüz şu
an konuştuğum kısım değil. Şu an bahsettiğim bölüm si­
zin düşünsel zihniniz. Düşünerek oturuyorsunuz orada.
Bunu biliyorum! Ancak düşünsel zihninizin bilmediği
şey b ilinçaltı düzeyde sizin çok daha fazla kazanabilece­
ğinize inanmadığınızdır.
'Pratik' sözcüğü inancındavranışla birleştirilmesidir.
İşimiz bilinç düzeyinde inandığınız fikirleri alıp bu n ları
düşsel zihninize taşımanıza ya rd ı mcı olmaktır. Eski ko-

32
Yaşam Sanatı

şullara dayal ı fiki rleri dışarı atmak ve yeni fıki rleri yerlcş­
tirn1ektir. Bu olduğunda her şey değişi r.
Ben bunu yaptım. Çok para kazandım ve ne yap tığım
konusunda h içbi r fıkrim yoktu.
Görüyorsunuz ki sorun paradigmalardır. Paradigma
nedir? Paradigma çok sayıda alışkanlık demektir; düşsel
zihindeki programlamadır. Paradigmalara birazdan gi re-
cegız.
� .

Ray S tanford beni oturttu ve bir kağıdın üzerine 'S'


yazdı. " Bob, bu 'S' senin hayatta elde ediyor olduğun
sonuçları temsil etsin." dedi. ''Aldığın sonuçlardan m utlu
musun ;ı"
.
Sonra bir 'm' bir 's' ve bir de 'z' koydu ve "Bu 'm' mut­
luluğu, 's' sağlığı ve 'z' zenginliği temsil etsin. Mutlu bir
adam olduğumu düşünüyor musun?" dedi.
"Evet, bana oldukça mutlu görünüyorsun." dedim.
"Hiç hastayken gördün mü beni?" dedi. Görmediği­
mi itiraf etmek zorunda kaldım.
" Beni hiç beş parasız gördün mü?" dedi. Bu adamın
her zaman bir tomar parası vardı üstünde. H iç parasız
olduğunu görmedim.
Sonra dedi ki " Bob, şimdiye kadar tanıştığım en m ut­
suz i nsanlardan biri olmalısın." Öyleydi m. Ben mutsuz
bir insandım. Hemen hemen her zaman ınutsuzdum.
Ah, ara sıra eğleniyordum fakat eğlence ve mutluluk
iki farklı şeydir. Eğlence çok kısa ömürlüdür ve çok sığ­
dır. Sanırım herkes ara sıra eğlenir. Fakat mutluluk de­
rinlerde yer etmiş bir şeydir ve uzun sürelidir. Ben çok
mutlu biri değildim; ne olduğunu bilmiyordun1.

33
Rob Proctor

uTaman1en mutsuzsun. Öylesin . Her zaman hastastn.


Ölün1cül bir hastalığın ya da başka bir şeyin yok fakat
her daim ya başın ağrıyor ya üşütüyorsun ya da başka bir
şey ve sürekli meteliksizsin." dedi.
Hatırlayın, o zamanlar yılda 4.000 Dolar kazanıyor­
dunl ve 6.000 Dolar boreuro vardı. " S an a söylediğim
şeyi kesinlikle yap!" dediği zamandı.

Neden beni seçtiğini bilmiyorum. Doğruyu söylü­


yorum, size sebebini söyleyemem. Bizimle birlikte olan
rehberlerimiz olduğundan gayet eminim ve y olum uzda
bize rehberlik ediyorlar. Bana da rehberlik edildiğine ve
bu adamın hayatımda olmasının bir tesadüf olm a dığın a
ınanıyorum.

Bir yılda 4.000 Dolar kazanıp 6.000 Dolar borcu


olan biri olmaktan çıkıp 175.000 Dolar kazanan biri
haline geldim. Ne yaptığım hakkında kesinlikle bir fik­
rim yoktu. Sonra bir milyon dolardan fazlasına çıkardım
bunu. Bu 1960'lı yıllardaydı; o zamanlar bir milyon do­
lar çok paraydı. Bugün de çok para fakat göreceli olarak
konuşmak gerekirse o kadar da çok değil. Eğer bana ne
yapıyor olduğumu sorsaydınız bilmiyordum. Gerçekten
bilmiyordum. Bununla birlikte, daha önce de belimiğim
gibi neden değiştiğiınİ bilmek zorundaydım.

Gördüğünüz gibi, berbat bir geçmişten geldim. O za­

mana kadar hiç sonuç getiren bir şey başarmamıştım. Bir


kız ve bir de erkek kardeşim var; ikisi de okulda başarılı­
lardı Başları hiç derde girmemişti. Kız kardeşim benden
.

bir yaş büyük, erkek kardeşim ise bir yaş küçüktü. Onlar
için her zaman her şey yolundaydı. Bana gelince, annem
"Bunu bana niye yapıyorsun?" diye ağlardı. Ben ona hiç-

34
bir şey yap ın ı yord u m kend i me yap ıyord u m! Kend i me
,

ya rattığı nı soru n l a r ı n yan ı s ı ra ann e m in söyled iği sözle­


rin de zih n i ınde s uçl u l u k yaratmas ına izi n ve riyord u m .
Son ra dediğim gibi donanınaya gi rdiın ve b un u n nasıJ
bir deneyim olduğunu size anlattım. H iç iş deney i m i m
yoktu. Çok az örgün eğitimim vardı ; sekizinci s ı n ıftan
sonra birkaç aylığına Danforth Teknik Okul u'na gi ttim .
Bir gün müdür yardımcısı beni odasına çağırdı ve örgün
eğitimimin ani bir şekilde sonlandığı bilgisini verdi. O
kadar mutlu olmuştum ki! Bitmişti. Artık oraya gitmek
zorunda değildim! Okulu sevmediğim i söylemek az bile
kalır. O zamana kadar hiç kimse benim okulu sevrnemi
sağlayamamıştı.
Bunu bir düşünelim. Okulu bitirip işe gittiğİnizde ne
yapıyorsunuz? Zamanınızı, enerjinizi, sadakatinizi, bilgi­
nizi bir miktar paraya satıyorsunuz. Ben ne satacaktım ?
İyi davranışiarım bile yoktu ki!
Böylelikle önce bir iş buldum, bir kasaba bakkal iye
eşyası teslimatı . . . Onları bir yük arabası üzeri nde tes­
lim etmem gerekiyordu çünkü bisikletim yoktu. Bu beni
kısa sürede yıprattı; daha sonra Torooto'nun merkezi nde
bir matbaada akşam beşten sabah ikiye kadar haftalık 12
dolara bir iş buldum. Ama bugün geriye dönüp baktı­
ğımda onların bana yardımsever davrandıkların ı çünkü
benim 12 dolara bile layık olnıadığım ı fark ediyonını.
Donanmadan son ra barlarda çalıştı m. Asl ı n da kovu l­
madan önce sadece bi rkaç saatliğine i ki barda çalıştıın.
Şu an sanının bu bir rekor. . . Bir işe sadece bir saarliğint'
girme rekorunu iki kere kırdığ ı ın ı sö yleyeb ili ri nı !
Çalıştığım yerlerden biri n i n ön ünden arabayb �t'Çt'r-
Bob Proctor

ken karıma "Linda, şuradaki yeri görüyor musun; sadece


bir saatliğine çalaştığım yerlerden biris i. " dedim. Çünkü
sattığırndan daha fazlasını içiyordum! Beni orada çalış-­
tırmak onlar için hiç karlı değildi.
insanlarla
Şu anda burada tüm bu o fisler, çalıştırdığım
bu kadar para kazanırken geçmişimi düşünüp bunu nasd
yaptığımı çözmeye çalışıyorum. Eğer aradaki fark bu ka­
dar büyük olmasaydı belki de devam ederdim, daha fazla
temizlik ofisi açardım ve yaptığım şeyi yapmaya devam
ederdim. Ama fark o kadar büyüktü ki bu beni şaşırtma­
ya başladı. Neler olduğunu bilmem gerekiyordu. Neden
değişmiştim?
Yanıtı bulmaya kararlıydım. Bunu çözmem dokuz
yılımı aldı. Paradigmamı değiştirmiştim, yapuğım buy­
. du. Paradigmamı iki şekilde değiştirdim. Biri, benim
üzerimde duygusal etkisi olan bir şeye kişisel bağlılı ğım ,

diğeriyse bir fıkrin sürekli aralıklarla tekrarlanmasıydı.

36
DERS ALTI

PAR A B i R B Ü YÜTE ÇTiR


Yapmak İstediğiniz Şeyi Nasıl Yaparsınız?

skiden araba sürerken sadece şu iki albümü dinler­


E dim ; Earl Nightingale'a ait The Strangest Seeret (En
Tuhaf Sır) ve Düşün ve Zengin Ol. Onları o kadar çok
dinledim ki mesajlar kızgın demirle beynime m üh ür­
lenmiş gibi hayatıının ayrılmaz bir parçası oldular. Beni
hücrelerime kadar değiştirdiler. Kelimenin tam an lamıy­
la o mesajların kendisi oldum.
*******

Dünyadaki en zeki insanların bir kısmıyla tanıştım .


Mutlak dahilerle öğrenim gördüm. Bana öğrettikleri ne o
kadar ilgi duyuyordum ki bu durum onların da bana öğ­
retme konusunda ilgili olmalarını sağladı . Birçok insanın
asla öğrenmeyecekleri şeyleri yani yaptıklarımızı neden
yaptığım ızı ve yapmak istediklerimizi neden yapmadığı­
mızı biliyorum. Bu kadar basit ve açık; bir insan ın nasıl
yapılacağını halihazırda bildiği şeyi neden yapn1adığı nı
ve hayatının neden çıkınaza girdiğini tahmin edebil ınesi
çok da rastlanan bir durum değildir.
Bob Proctor

*******

Danışman olarak çalıştığım ilk büyük şirket Pruden­


tial of America ydı . Dünya tarihindeki en
' büyük si gor­
ta ş irketiydi ; en büyük! Eği ti me milyonlarca dolar para
harcamışlardı . Fakat yine de yıldızlarının neden yıldız
olduğunu bilmiyorlardı.

Ben biliyordum.

Kendimi, Prudential merkezinde bulunan Şikago ofi­


sinin müdür yardımcısı olan Mel Haycraft' ın odasında
buldum. Şikago ofisi bu şirketin on bölgesi içinde bir
numaraydı. "Elinizde ne var? " diye sordu.
"Tüm dünyanızı değiştireceğini düşündüğüm bazı 6-
kirlerim var." dedim. "Gerçekten mi?" dedi.
"Evet." dedim.
Yanıt olarak bir avuç dolusu broşürü alıp masanın
öbür ucuna fırlattı. Çalışma masasının üstünde broşür­
lerden başka hiçbir şey yoktu. "Herkes aynı şeyi söylü­
yor." dedi.
''Ama ben farklıyım." "Nasıl farklısınız?" " Sonuç alı­
yorum." dedim.
''Ah, gerçekten mi? Bu insanların hepsi aynı şeyi söy­
lediler." "Evet şey, ben farklıyım. "
"Sizi farklı yapan şey ne?"
" Ben kendimi farklı kılıyorum," dedim. " Dinleyin,
burada sonsuza dek oyun oynayacak kalabilirdik Sizin
sorumluluğunuz satışları arttırmak. Üstünüzde sizi de­
netleyen biri var ve satışları daha iyi bir hale getirmezseniz
size kapıyı gösterecek. Bunu biliyorsunuz. Yapmak istedi­
ğinizi yapmanıza yardım edecek adam benim. En iyi ele-

38
ı n a n ları n ızdan yüz k i.5 i ve r i n ha n a -en köt ü l e r i ve rmeyi n

ba n a , e n k ö t ü l e r l c h erkes b i r şeyl e r ya pa b i l i r- s i ze n e ya ­
pab i l eceği rn i göstereyi m ; s izde n tek k u ruş al m a ya cag ı m ."
Ba n a b a k ı p " S evd i nı b u n u ." d ed i . " Scvcccgi n i zi d ti ­
şün nıüşrüın b e n de." d e d i m .
TekJ i fınıi kabul etti. En iyi ç al ı ş a nla r ı n d a n 1 00 k i ş i ­
yi seçti ; ayn ı süre içinde o zamana kadar sattı klarından
daha fazla satmalarını sağladık Şi rketteki herkes Mel
Haycraft'ın ne yaptığını bil mek is tiyordu. 1 00 k i ş i l i k
denemeyi yaptıktan sonra Prudential' ın Chicago'da bu­
lunan H illsi de Holiday Inn'deki 450 satış eleman ı n ı al­
dım. Onların karşısına dikilip " Her birinize dışarı çıkıp
bu sene 5 milyon dolarlık işin nasıl yapılacağını göstere­
bilirim." dedim.
Bunu söylediğimde dinleyenlerin tüm ünü kaybetti m.
Bedenleri oradaydı ama akılları başka yerdeydi .
İlk arada, adamın biri yanıma geldi ve dedi ki " S iz hiç
sigorta sattınız mı?"
" Hayır, hiç satmadım. Neden?"
"Siz neden bahsettiğinizi bilmiyorsunuz."
''Ah, ben neden bahsettiğimi biliyorum. Ş imdiye ka­
dar hiç sigorta satmadığıını söyledim sadece."
" Bu şirketin seneye yüz yıllık bir şirket olacağı n ı bili­
yor musunuz?" dedi. " Doğru."
"Yir mi bin satış acentanıız olduğunu bil iyor musu-
nuz.�" "Evet. "
" H içbirim izin şimdiye kadar 5 milyon dolarlık poliçe
yazm adığı nı biliyor musun uz?" "Öyleyse siz ilk ol ab ilir-
. . "
sı n ız.

39
Bob Proctor

Su ratında bi r sırt tmayla baktı bana. " Bu sene yapabi­


leceğimizi söylediniz. Ağustos ayındayız, yılın yarısından
fazlası bitti."
"Öyleyse o kadar da uzun sürmez bunu yapmanız,
öyle değil mi?" dedim .
"Olay şu . . . " dedim. " Siz zaten S milyon dolarlık po­
liçenin nasıl yazılacağını biliyorsunuz. Sorununuz bunu
nasıl yazacağınız değil. Nasıl yapılacağını bildiğiniz şeyi
neden yapmıyorsunuz? Asıl sorun bu. Eğer oraya geri gi­
dip kulaklarınız• açıp beni dinlerseniz S milyon doları
nasıl yazabileceğinizi göstereceğim. Bunun nasıl yapıla­
cağını bilmek için sigorta satınama gerek yok. Yapmak
istediğiniz şeyi n·eden yapmadığınızı bilmiyorsunuz."
Adı Don Slovan'dı . Aralık ayında muhasebe defterle­
rinde 5.200.000 Dolar değerinde iş yaptı. Yılı 6 milyon
doların biraz üstünde kapadı. Bunların tümü Prudenti­
al'ın kayıtlarında var. Ben ise bu konuyu yazan dergiler­
den size sonuçları gösterebilirim.
5 milyon dolarlık sigorta satan sadece o değildi. Tüm
insanlar zincirleme olarak onu takip ettiler. Bu Proctor
denen adamın ne yaptığını çözmek için New Jersey'den
psikologlar yolladılar. Bir psikolog geri dönüp " Ne yap­
tığını kaydedin, dışarı çıkıp onun yaptığı şeyi öğretmesi
için bir oyuncu bulacağız! " dedi.
"Zavallı adam, ne yaptığım konusunda hiçbirfikri yok!"
diye düşündüm. Söylediklerimden dolayı olduğunu sanı­
yordu. Hiçbir şekilde söylediklerirole ilgisi yoktu. Yaydı­
ğım enerjiyle ilgiliydi.

*******

40
Y;ı p rn S:-11 1 a 1 1

Hayatı nıı d e ği ş ti r m e k i ç i n ne yaptığı m ı çözd ü m .


Nasıl değişeceği ni gös te r m e k içi n k i msen i n k i � i l i ği n i
i n c e le m ek zo runda kalmad ı m . Sadece kend i m i n k i n i
i ncelemeın gerekti . S izi i n ce l e m e k zor u n d a deği l i m . Sa­
dece kendim i i ncelemek zoru ndayı m . Hepi m iz ayn ıyız.
Bazılarımız erkek, bazıları mız kadın fakat ü reme siste­
mi dışında hepimiz ayn ıyız. Yaşla, ırk.Ja ve k ü l t ü rl e i l gi l i
farklılıklar olduğunu düşünebilirsiniz. Bunlardaki tek
farklılık görün ümdedir; gerçek ise nadiren nesnelerin
görünümündedir. Hepimizi bir ateşin içine atı n, hepi­
miz kül oluruz. Daha üstün yeteneklerinizi kullan ın . İçi­
nize bakın.
Hepimiz vücut bulmuş ruhsal varlıklarız. Sadece bir
zihnimiz var. Sadece bir. Hepimiz aynı zihinsel güçlere
sahibiz. Hepimiz farklı programlamalara sahibiz. Hepi­
mizin farklı genetik koşullanmaları var. Hepimiz farklı
çevrelerde yetiştirildik. Fakat hepimizde aynı yetenekler
var.
Duyularımız aracılığıyla yaşamaya koşullanmışız.
Duyabiliyor, görebiliyor, koklayabiliyor, tat alabiliyor ve
dokunabiliyoruz. Dış dünyanın bizi kontrol etmesine
izin veriyoruz. Karnemize bakıp nasıl biri olduğumuzu
kontrol etmesine izin veriyoruz. Karneler satış belgesine
ya da iş değerlendirmemize dönüşüyor.
Önsezi, algı, i rade, hafıza, muhakeme ve hayal gücü
gibi daha üstün yeteneklere sahibiz. Bu yetenekleri ge­
liştirip etkili bir şekilde kullanmaya başladığımızda dış
dünyamızı kontrol edip onun bizi kontrol etmesini dur­
durabiliriz.
Einstein "Sezgisel akıl kutsal bir hediyedir ve rasyo-

41
Bob Proctor

nel akıl sadık bir hizmetçid ir. Biz hizmetçiyi onurlandı ..

ran ve hediyeyi unutan bir toplum yarattık." derken çok


haklıydı.
Yapmamız gereken; programlamamızın nasıl gerçek­
leştiğini fark ederek bizi kontrol etmesini durdurmak
ve kendimizi kontrol etmemizi sağlayacak şekilde bunu
nasıl değiştirebileceğim izi anlamaktır. Bunu yaptığınız
zaman hayatınızın kontrolünü elinize alırsın ız. İşte o za­
man, hedef belirleyebilir ve o hedefe ulaşabilirsiniz.

*******

Dünyada tek bir sorun vardır; o da cehalettir. Ş irke­


tinizdeki tek sorun cehalettir. İ nsanları geride tutan tek
şey cehalettir. İ nsanlar bunu bilmez ve birçok durumda
da bilmediğini de bilmez.
Bu derslerde ilerledikçe hayatınızın değişmeye başla­
dığını anlayacaksınız. Tek yapacağınız · kendinizi açmak
ve daha farkındalıldı olmaktır.

*******

Napoleon H ill'in ne dediğine bakın. Bu çok iyi.


Para 'büyük para' denen miktarlarda geldiğinde onu
toplayan kişiye akar, suyun aşağı aktığı kadar kolay bir
biçimde. Burada bir nehirle karşılaştırılabilecek kadar
büyük, görünmeyen bir enerj i akışı vardır. Nehirden far­
kı, bir tarafın tek yöne doğru akarak akış yön ündeki her
şeyi zenginliğe doğru ileri ve yukarı taşımasıdır. Diğer
taraf ise ters yöne, aşağıya doğru akarak akışa girmeye
(ve kendilerini bundan kurtarmaya) yetecek kadar şans­
s ız olan her şeyi, mutsuzluk ve fakirliğe doğru taşır.

42
Yaşa rn Sa narı

Büyük b i r servet b i ri k tire n h e rk es h a ya t ı n bu akışı n ı n


v ar l ı ğ ı n ı a n l a ın ışt t r B u , kişi n i n diişiitune sürecinden ol u­
.

ş u r. Düşüncenin o l u m l u duygu l a r ı , kişiyi servete taş ı ya n


akış yönünü, negati f d uyg u l a r kişiyi fa k i r l i ğe taş ıyan ta­
rafı o l u şt u r u r
.

B u , testisini doldurma amacı taşıyan kj ş i l e r için m ü t­


hiş bir önem taş ı r.
Eğer fakirliğe sürükleyen enerji akışı tarafı ndaysan ız
bu, akışın diğer tarafına ileriemenizi sağlayac ak kürek
olarak size sadece uygulama ve kullanma yo l uy l a h izmet
edebilir. Yalnızca okunıak ve bu konuda öyle veya böyle
yargıda bulunmak size hiçbir şekilde fayda sağlamaz.
Fakirlik ve zenginlik sıklıkla yer değişti rir. Fakirlik gö­
nüllü olarak zenginliğin yerini alabilir ve gene l l i kle de
öyle olur. Zenginlik fakirliğin yerini aldığında değişinı
genellikle iyi anlaşılan ve dikkatle uygulanan pla n l a r ile
gerçekleşir. Fakirliğin plana ihtiyacı yoktur. On a ya rd ı nı
edecek kimseye gereksinimi yoktur çünkü gözü pek ve
gaddardır. Zenginlik utangaç ve ürkektir. Kendi n ize çek­
meniz gerekir.
Büyük paraya odaklanmak istiyoruz. Ken d i nı i z i bü­
yük para akışına çekmek ve büyük para hakkı n da ko­
nuşmaya başlamak istiyoruz. Para hakkı nda çok konu­
şurum, insanları para hakkında doğru d ü ş ü nnı ey e t�şv i k
ermeye çalışırım. Ancak şunu b i l me n iz gerek i r: Pa ra b i r
büyüreçtir. Olduğu şey tanı o l a ra k bud u r. Çok para k a ­
zanmak sizi daha iyi biri yapınaz; siz d ah a ö nce n�ysc­
niz onu çoğaltır. Eğer iyi b i r i nsan değ i l se n i z daya n ı l nuz
biri haline gelirsiniz. Eğer iyi bi riysen iz daha da i�·i b i ri
haline gelirsiniz. Para, yapnıayı sevdiği n iz şey i n J�ıh�ı

43
Bob Proctor

fazlasını yapmanızı sağlar. Para gerçekte bunun içindir.


Para sadece iki şey yapar: Birincisi, para sizin daha rahat
o lmanız için kullanılır, siz daha rahat oldukça daha etkin
bir hale gelirsiniz; ikincisi, yaptığı nız iyil i kleri fiziksel
varlığınızın çok ötesine yayınanızı sağlar.

*******

Para nereden gelir? Sonsuzluktan. Her şey nereden


gelir? Bunu düşünün. Para sadece bir lci.ğıttır. Sadece bu;
üzerinde mürekkep olan kağıt. S iz kullanana kadar eski
bir gazete kadar işe yaramaz. Fiziksel kağıt, para değildir.
Parayı temsil eder. Para bir fikirdir. Evrendeki tüm para
sizin kullanımınıza hazırdır. Fakat onu kendinize çek­
melisiniz. Parayı kazanınanız gerekir. Parayı 'üreten'ler
sadece hapishanedeki, darphanedeki ya da hapse girme
yolundaki insanlardır. Bunların dışındaki herkes parayı
kazanır. Bu kadar basittir. Bununla ilgili karmaşık bir şey
yoktur. Eğer durup öğrenirsek hepsi oldukça basittir.

*******

Şu şekilde düşünün: Eğer güne doğru düzgün , iyim­


ser düşünerek başlarsanız günün doğru düzgün geçmesi
ihtimali oldukça büyüktür. Diğer taraftan, eğer güne ne­
gatif düşünerek, kötü başlarsanız büyük ihtimalle kötü
devam edecektir. Gün içinde çok ilerleyemeyeceğinizden
ve birinin gününüzü mahvetmeye çalışacağından emin
olabilirsiniz. S ize kötü bir haber verecekler. Belki de bir
gazereye bakıp kötü bir şey göreceksiniz. Televizyonu
açtığınızda yine kötü bir haber çıkacak karşınıza. Biri
sizin rahatınızı bozmaya çalışacak. Onlar bunu bilinçli
ve kasten yapmaya çalışmıyorlar. Bu onların hayat tarı.ı

44
Yaşa nı Sa n a u

çünkü o nlar b u şekilde yaş ıyo r. Eğer o n l arı din lersen iz


yol u n uzdan saparsı nız. S izi n doğru yolda ol man ız lazı m .

Para kon usu nda da b u böyledir.


B u n u gözün üzde canlandı rman ızı istiyorum . O neh­
rin resmini zihni nizde oluşturun . Bir taraf s iz i isted iği­
nize doğru taşıyor. D iğer taraf sizi istediği n izden uzağa
taşıyo r. B i r tara f sizi zengin liğe götürüyor, diğer taraf fa­
kirliğe götürüyor.

45
DERS YEDi

D Ü Ş Ü NC E L ERiNiZiN
TO P LA M ISINI Z
Enerji, Farkındalık ve Değişimin Gerçek Anahtarı


stediğinizi ken� inize çekmezsiniz. Istekler doğası ge-

I reği zekidir. Istekler bilinçli olarak zihninizdedir.


Neyseniz onu, uyuml u olduğunuz şeyi çekersiniz ve siz
bilinçaltındaki zihninizde sabitlenmiş düşüncelerinizin
toplamısınız. Kalbinizin derinlikl erinde istediğinizi elde
etmek ve istediklerinizin tohumunu ekmek zorundası­
nız. Evrensel bilinçaltı zihninizin derinl iklerinde . . . Bunu
ektiğiniz zaman, içinde bulunduğunuz titreşimi beli rle­
yecek; sizinle uyumlu olan titreşimdeki enerj iyi kendi­
nize çekebileceksiniz. Titreşim düzeylerine frekans adı
verilir. Zihnimiz ve bedenimiz frekanslada işlev görür.
Tıpkı radyonuz gibi, sadece çalıştığı frekansı çeker. Eğer
huzurunuz kaçarsa, olayların, paranın canınızı sıkmasına
izin veriyorsanız, bu gece havanın kararacağından emin
olduğum gibi sizi ten1in ederim ki daha fazla sorunu
hayatı nıza çekeceksiniz. Sadece uyumlu olduğunuz şeyi
kendinize çekebilirsiniz.
Bob ProncH

Ş i md i, bunu nasıl değiştiririz diye so ruyors u n uz.


Bunu farkı ndalıkla değiştirirsiniz. Bu n pkı o kulda
küçük bir çocukken, siz daha çarprnayı yeni öğrend i ği ­
nizde öğretmeninizin size yeni b i r matematik denklemi­
ni öğretmeye çalışması gibidir; kesirli sayıları önün üze
verirler. Sadece rakamı çarpmazsı nız, aynı zamanda al tı­
na bir çizgi çekip çizginin de altına bir rakam koyarlar ve
bu rakamlar yığınını yanyana koyup bunları çarprnanızı
isterler. Elbette ki ne yapıyor olduğunuzu bilmezsi n iz.
Ö ğretmen size tahtada gösterir ama yine anlam azsınız,
o yüzden öğretmen yan ınıza gelir ve bir denklem çözer.
Hala anlamazsınız çünkü çok heyecanlısınızdır. S ize dik­
katli olup olmadığınızı sorar. Sonra sizin yapmanızı ister.
S iz "Nasıl yapacağımı bilmiyorum." dersin iz. Ö ğret­
men "Sana az önce gösterdim." der.
Siz "Nasıl yapacağımı bilmiyorum?" dersiniz tekrar.
Öğretmen "Dikkat et. Sana gösterdiğim şeyi izle! " der.
Görüyorsunuz ya dinlemiyordunuz. Kulaklarınızla
duyarsınız ama duygularınızla dinlersiniz. Sıklıkla biri
sizinle konuşur ve onları duyarsınız ancak söyledikleri
şeyi size sorduklarında tekrar edememişsi nizdir. Söyle­
diklerine duygusal olarak dahil olmaya izin vermeniz
gerekir. Şimdi, öğretmen bir kez daha anlatırken dinler
ve sonunda "Şimdi anlıyorum!" der ve oradan hareket
edersiniz. Farkındalık devreye girer ve anlarsınız.
Farkındalığı geliştirmen iz gerekir. Farkındalığın ise
bir temeli olmalı. Anlayış sizin temelinizdir. Bu Hz.
Süleyman' ın yüzyıllar önce tam olarak söylediği şeydir;
" Bütün varlığınla anlayış kazan.,

*******

48
Ş i rn d i d ü şü n e l i nı ; gerçek t en d üşü n e l i m . Elde et m e k r c
olduğu nuz so n u ç l a r fa rkındal ı k sev i yen izi n bi r gö,li re rge­
s i d i r. Eğer b u n u n size zi h n i n i zde a n i J nı l ı ge l m eye haş­
lanıasına i zi n ve r i rse n i z fa rk ı n da l ı ğı n ı z ı n p a rad igm a l c u
,

yü z ü nd e n e n ge l l e ndiğ i n i a n laya c ağı n ı z ı sa n ı yoru m . Far­


kı ndal ığı engelleyen eski koşul lanmalardır. Koşu l l a n m a ­
yı değişti rmek zorundasınız.
Şimdi, farkındalığınızin birazcık arttığını hayal edi n ­
sadece bunun olduğunu hayal edin. Aman Allah ı m eğer
tüm yaptığınız bu olsaydı, elde etmek istedikleri n i z i ço­
ğaltırdınız! Bunu anlamanız bilinçli farkındal ık seviyenizi
arttırınanız açısından önemlidir ve burada yapmak istedi­
ğimiz çeşitli alanlardaki farkındalık seviyenizi arttı rmaya
çalışmaktır.
lşığı açtığınızda karanlığı yok edersiniz. Işı k olsun; bi­
linçli farkındalık daha üst seviyede olsun.
Dinleyin, bir insan yılda 100.000 Dolar kazanmak is­
tediği için yılda ı 00.000 Dolar kazanmaz. Yılda I 00.000
Dolar kazanır çünkü ayda ı 00.000 doları nasıl kazana­
cağı konusunda farkındalı ğı yoktur! Ayda ı 00.000 do­
ları nasıl kazanacağı konusunda farkındalığı olduğunda
geriye gidip yılda ı 00.000 dolara razı olmaz.
Işık olsun; bilinçlilik seviyesi daha yüksek olsun. Far­
kındalık düzeyimizi arttırmak istiyoruz. Tıpkı Maya
Angelou'nun dediği gibi ; "Daha iyisini öğrenene kadar
elinden gelenin en iyisini yap. Sonra daha iyisini öğren­
diğinde, daha iyisini yap."
İnsanlar neden mücade le eder? İnsanlar mücadele er­
mek istemez. Mücadele ediyorlar çünkü mücadeleyi na­
sıl onadan kaldıracaklarının farkında değiller.

49
Bob Proctnr

Farkındalık düzeyinizi nasıl arttırırsın tz? Bu güzel bir


soru ve he rkesin yanıt alması gereken bir soru. Bun u ma­
kul b i r zaman dilimi içinde, profesyonel koçlu kla birleş-­
tirilm iş etkili b i r eğitim a racılığıyla yaparsınız. Koşullan­
ınayı değiştirir ve farkındalık seviyenizi arttırırsınız.
G ö r üyorsu nuz , f arkın d alığ ı nızı arttırmak , basitçe
daha küçük bir fıkrin yerine daha büyük b ir fıki r koy­
mak tı r. Bunu her yaptığınızda nasıl yap ıld ığı konusunda
daha farkında olursunuz.
Bir çocuk karanlıktan korktuğunda bunun üzücü bir
şey olduğunu söyleriz. Fakat bundan çok d aha üzücü bir
şey söyleyeceğim size: Işıktan korkan bir yetişkin . Bazı i n­
sanlar uyanmaktan korkuyor. Bulundukları yerde o kadar
rahatlar ki . . . Tam buralarda bir yerde, muhtemelen şu an

bulunduğunuz yere yürüyüş mesafesinde, bazı kötü ni­


yetli ya da sarhoş insanlar tarafından her gece eziyet edi­
len kadınlar olduğunu biliyor musunuz? Ve bu kadınlar
ayrılmaktan korkuyorlar! Neden ayrılmaktan korkuyor­
lar? Çünkü tek başlarına kalmaktan bu adamla oldukla­
rından daha fazla korkuyorlar. Bazen ayrıldıktan sonra
aynı şeyin içine tekrar geri dönüyorlar. Bu alışılmadık bir
durum değil . Buna ne sebep oluyor? Buna sebep olan on­
ların bilinci. Bilinci değiştirmek zorundasınız. Değiştir­
mezseniz sürekli bir değişiklik yapamazsınız. Gerçekten
istediğiniz şeyi çekemezsiniz.

*******

Aradığımız her şeyde kendimizi arıyoruz.


Bunu ilk okuduğumda anlamadığıını biliyorum. Ara­
dığımız her şeyde kendimiz i arıyoruz. Oyu n u n adı fiu-

so
Y�a m San a t ı

kı ndalık nr. Böyle l ikle kendi mizle ilgi l i belirli şevler hak­
kı nda farkı ndalığa sah i p olacağız.

(Bob rastgele b irini seçti ve kişil iğini a��rı n rı l ı olarak


tanımladı)

BOB: Tina, ne kadar zamandır insan kişili ği üzeri­


ne inceleme yapıyorsun? Kaç senedir?
TINA: Yirmi altı yıldır.
BOB: Sadece yanından yürüyüp geçen ve önceaz

benim yaptığım gibi sana nasıl bir insan olduğunu


söyleyebilen biriyle ne kadar sıklıkla karşılaşıyor­
sun ? Sık rastlanan bir şey değil, değil mi?
TINA: Nadir bir durum.
BOB: İlk kez böyle biriyle karşılaşan . Faka t çok
doğru şeyler söyledim. Sırf söylediklerimin doğru­
luğunu onaylan1ak için devarn edebilirrum fakat
kişiliğini okumada çok iyiyim, öyle değil n1i?
TINA: Çok haklısınız.
BOB: Bunu yapmayı nereden biliyorum? Şimdi
dinleyin, burada otururken gördüğünüz şey Tina
değil. Bu Tina' nın bedeni. Bu moleküler bir yapı .
Bu yüksek hızda titreşen bir molekül kütlesi. Ti­
na'nın zihni harekettir. Bu onun zihni değil : bu
onun zihninin ifadesi. Zihin harekettir. Beden bu
hareketin göstergesidir. Şu anda içinde bulundu ­
ğu titreşim; bunu algılıyor um. Bu titreşin1i oku­
yabil i rim . Eğer ben bun u okuyabiliyorsam siz de


Ho h l 'rı ıc ı o r

o k u ya h i l i r.'\ i n i z. ( ; c;zl cri rn i k a pa r��ı yd ı r n d a o n u n


n a s ı l h i ri o l d u �u n u h i l i rd i rn , a n l aş ı l d ı n ı ı ? Beden ­
d e n gel e n e n c rj i çok cd< i 1 i ve gii�· l li d Li r; h i r f( > t oğra f
ın a k i n ası n ı n içi n d e n g<.\:ch i 1 i r, hi r f( , roğra f ll l m i ­
n i n içi nden geçe b i 1 i r ve a s l ı n d a cner j i y i fl> toğra fl a ­
y a b i l i rsi n i z . T'i n a zi h n i n d e k i i rn gd c ri d eğ i ş t i rd i k çc
e n e rj i n i n re ngi nd e k i y o ğu n l u k da d e ğ i ş i r.

Ben doğd u ğ u ın sene - uzu n za nı a n i> n ce- h i r Rus fo­


toğrafçısı olan Scınyon Ki rl iarı b i r cis ın i ve ondan gelen
enerjiyi fotoğraAayabild iği n iz bi r fo to ğ ra f h i ç i nı i gel iş­
ti rdi. Bu yüzden diyebi li riz ki 'fi na zi h n i ndeki i m g el e r i
değişti rd i kçe i ıngeleri n rengi ve yo ğ u n l u ğ u da deği ş i r.
Şu an onun enerj isiyle bağlan tıya ge ç t i ği m d e o n un
enerj isinin değişmesine sebep olabi liri m . Aslında onun
enerj isinin değişmesine sebep olduğum da o da ben im­
kin i n değişmesine sebep olur. Di yel i m ki biz bu kon uda
hiçbir şey bilmeyen iki ofis görevlisiyiz. Biz fark etmesek
de birim izi n enerjisi diğeri n i n enerj is i n i n değişmesine
sebep olur.
İ nsanları n masalarında oturduğu herhangi bir şi rket­
teki herhangi bir ofisi ele alalım. Böyle b i r ofise gi rip
"Şu kadını oraya otun!" "Oradaki adamı buraya otun!"
" Bu kadını al ve onu oraya koy!" diyeb ilirin1; ofisi yeni­
den düzen leyip ofisteki verim i arttırabil irdim . Enerjinin
serbestçe akmasını sağlayabilirim. Buna 'devridaim' adı
verilir.
Vücuttaki kan dolaşımı durduğunda bitersiniz. Her
şey bitmiş olur. Sonsuz yolculuğunuzun bir sonraki ev re­
sine geçersiniz. Dolaşım evrenin kanunudur. Bir ofistt­
ki enerj in i n serbestçe akmasını sağladığınızda veri nı lilik

52
Yaşam Sanatı

artacaktır. Çevremizin zihinsel durumumuzla çok ilgisi


olduğunun farkına varmamız gerekir.

Topeka, Kansas'taki Menninger Kuruluşundan Karl


�,1 enninger, çevrenin kalınından daha önemli olduğu­
nu söylemiştir. Zaman geçirdiğiniz insanlar konusunda
çok dikkatli almalısınız. Yoğun olarak vakit geçirdiğim
insanlar konusunda çok çok dikkacliyimdir. Zaman ayır­
mak istemediğin1 bazı insanlar vardır. Onlardan daha
i)i olduğumu düşünmem; sadece onlar gibi olmak is­
temem . Hiç kimseden daha iyi olduğumu düşünmem
ve kimsenin de benden daha iyi olduğunu düşünmem.
Ancak size bir şey söylemem gerekiyor; hayao bazı in­
sanların yaşadı ğı gibi yaşamak istemem ve siz de onların
yaşamak istediği gibi yaşamak istemiyorsanız, onlardan
uzak durun. Sürekli körü titreşim içinde olan biriyle çok
vakit geçirmek istemeyecek kadar akıllı olmaLsınız.

BOB: Tina, yirmi küsur yıldır zihin konusunda


çalışıyorsun ve yine de bir insanın yanından yürü­
yüp geçerken onunla ilgili her şeyi anlatabilmemin
çok alışılmadık bir şey olduğunu söylüyorsun. An­
laşılmasını istediğim nokta bu -bu yetenek bana
özgü değil- yalnızca birçok insana göreceli olarak
alışılmadık bir şey gibi geliyor. Ben bir şeyi yapa­
biliyorsam siz de yapabilirsiniz. Sizin için geçerli
olmayan hiçbir şeye sahip değilim! Eğer gerçekten
isterseniz ve bedelini ödemeye hazırsan ız diğer in­
sanların yaptığına tanıklık e niğiniz şeyleri yapmayı
öğreneb ilirsi niz.

53
Bob Proctor

Şi rket merkezindeki bir yönetim kurulu odası na gir­


diğimde, yönetim kurul undaki lerin tam olarak nasıl in­
sanlar olduklarını ve masadaki herkesle tam olarak nasıl
çalışacağımı biliri m. Sol beyin ağı rl ı klı olanlar ve sağ be­
yi n ağı rlıklı olanlar ile sol ve sağ beyin aras ı n da gidip ge­
lenleri bilirim. Enerj ileri ne dikkat ederim ve satışı yapa­
bilmek amacıyla konuşmayı nasıl yap ılandı racağı mı net
olarak bilirim. Bu, zihnimde satışı yapıp yapmayacağım
meselesi değil; sat �şı yapmak istiyor muyum meselesidir.
Eğer satış yapmak istemiyorsam yapmayacağım . Neden?
Çünkü birlikte çalışmak istemeyeceğiniz bazı insanlar
vardır. Her gün satış yapmaya zorlayacağım birisiyle ça­
lışmayacağım. Neden her gün satış yapmaya zorlayacağı­
nız birine koçluk yapmak isteyesiniz ki? Eğer söylediğim
şeyi yapmıyorlarsa o zaman her ikimiz de yandık demek­
tir. O yüzden kiminle çalıştığım konusunda seçiciyimdir.
Birçok insan, onlara kendi tarzlarında koçluk yapmanızı
ister ve tarzları işe yaramaz.
Bir müşteri dediğimi yaptığı sürece devam ederim.
Eğer istedikleri gerçekten buysa multi milyon dolarlar
kazanırlar ve harika bir öğrenci olmaya devam ederler.
Fakat sıklıkla sadece çok fazla şey öğrenip sonrasında
sizden daha fazlasını öğrenmek istemezler ve b u yüzden
�epenkleri indir� rler.
* * * ** *

Harika öğrenciler bilgiyi çok hızlı alırlar. Mükemmel


öğrenciler her zaman daha fazlasını isterler. Ö ğrenmeye
heveslidirler. Bilgiyi sünger gibi emerler. Avi, benim ha­
rik� öğrencilerimden biridir. Bana sürekli sorular sorar;

54
Y�ışa m Sa n a r ı

bununla i l gi l i , şu nunla ilgil i . H i çbi r t ü rde soru sormaya


. .

çek i n rn e z.
Aptalca soru yoktur. Eğe r b i r soru n uz varsa sor m a­
lrsınız. Amaç farkındal ığı gel işti r mekti r. B u ta m a m e n
farkr ndal ı kl a ilgi l i dir. Olan tamamen b u d u r.

ss
DERS SEKİZ

Si Z B U NA ZAT EN
SA H i PSi N i Z
Ruhsal Mükemmeliğinizi Anlamak

asayla Çalışmak kitabında Raymond Holliwell, "İçi­


Y mizde harika bir içsel dünya var ve böyle bir dün­
yanın açığa çıkarılması doğanın sınırları ya da limitleri
içinde arzuladığımız her şeyi yapmamızı, elde etmemizi
ve başarmamızı sağlar." demiştir.
İçinizde faaliyet gösteren bir dünya var. Harika bir
dünya. Bunu anlamaya çalışmak istiyoruz. Ruhsal
DNA'nız mükemmeldir. Kesinlikle mükemmel. H içbir
değişiklik, hiçbir düzeltme gerektirmez. İçinizde mut­
lak bir mükemmellik var. Bunu anlamamız gerçekten
önemli . İçinizde mükemmellik var. Üzerinde değişiklik
yapılması gerekmiyor. Değiştirilmesi gerekmiyor. O ,
orada. Tek yapmanız gereken yüzeye çıkmasına izin ver­
mek. Uzanıp yapabileceğinizi düşündüğünüzün ötesin­
de olan, gerçekten sevdiğiniz bir şeyi elde etmeye çaba­
ladığınızda, önceden yapabileceğinizi düşü ndüğünüzden
Boh l 'roc ı o r

çok daha iyisi n i yerine get i rcb i l cccği n izi a n l a y aca k.� ı n ız.
İ ç i n izde daha önce fa rk ı n a va r a m a cl ı ğ ı n ız bir y e te n e k ol­
d u ğ u n u n farkı na va rd ı n ız.

G ör ü yo rs u n u z 'o' her n e yse . . . H e r n e ol m ak i s t i yor­


,

san ız, 'onu' elde etmek zorunda o l duğ u n uz fi kri nden ha­
reket ediyoruz. Hiçbir şeyi 'elde etmek' zorunda değilsi ­
niz. O , sizde var zaten . Beş parasızlıktan çıkı p m i l yo n l ar
kazanma uğraşına girerken sadece bende olanın farkına
vardı m.
Bilim ve din bilimi bize şimdiye kadar var olan tüm
gücün her zaman, her yerde, ayn ı anda var olduğunu
gösterir. Benim içimde olduğunu! O hep vardır -tüm
güç- tüm bilgi . Bunu anlamaya çalışalım. Ş i mdiye ka­
dar var olan ya da ebedi olarak var olacak tüm bilgi aynı
anda, her yerde, eşit olarak 0/o 1 00 mevcuttur. Bu harika
bir düşüncedir. Hiçbir şey yaratılmamış ya da yok edil­
memiştir. Her şey aynı şeyden yapılmıştır: Ruh/ enerji.
Kendinize sorun; "Fikirler nereden gelir?" "Akıllı telefon
fikri nereden gelmiştir?"
Basit gerçek şu ki bir insan hayal gücünü harekete ge­
çirmiş; bize doğru ve bizim içimizde sürekli olarak do­
laşan güçten gelen fikri oluşturmuştur. Bu insan, o fikri
zihninde görürse, elinde tutabileceğinin farkındaydı.

*******

Bu zor değildir. Bunu anlamak gerçekten oldukça ko­


laydır. Bunu çocukl ara da öğrenim.
Bir arkadaşıma evimin duvarında asılı bir resmi gös­
teriyordum. Bir çerçeve içinde, beş adet spor kartından

58
Yaşam Sa n a t ı

oluşan bir set. Her b i r kartta o zaman dekationda a1 tın


ınadalya kazanan ve halen hayatta olan beş kişiden bi ri­
nin resınİ var; kartların her biri altı n madaJyayı kazanan
kişi tarafı ndan inızaJanmıştı. Ben im iyi arkadaşlarımdan
biri olan Milt Campbell da onlardan bi riydi . Bana bu
kartları veren kişiydi kendisi. Diğerleri ise Bob Mathi­
as, Jim Thorpe, Rafer Johnson ve Bruce Jenner. (Cai tlyn
Jenner olarak tanınmıyordu o zamanlar.)
Milt o zamanlar benimle çalışıyordu. On iki çocuk­
tan oluşan bir grubumuz vardı. Onlarla haftada bir saat
telefonda çalışıyordum. Onlara zihinleri ve hayadarı
hakkında bir şeyler öğretiyordum. Sadece on iki hafta
sonra, Kansas City'de, yaklaşık on bin kişinin karşısında
sahnedeydiler -telefonda bir saat süren on iki ders- ve
yetişkinler not tutuyorlardı. Çocukların bu kadar kısa
sürede zihinleriyle ilgili öğrendikleri kesinlikle insanın
aklını başından alıyordu. Biz yetişkinler -çok fazla şey
bildiğimizi sanıyoruz- bu yüzden tüm bunları 'saçmal ı k'
olarak reddediyoruz. Bu gerçekler her zaman sadece bir­
kaç kişi için var olmakta ve anlaşılmakta.

*******

Sadece ruhsal bir varlık olduğunuzu anlayın. Size


doğru olan ve sizin içinizde dolaşan bir güç var ve bu­
nunla her istediğinizi yapabilirsiniz. O güç içinize aktık­
ça düşünceleri seçersiniz. Bu düşünceleri içselleştirdikçe
bedenin tireşim oranını değiştirirsiniz. Bilinçli düzeyde,
içinde bulunduğumuz titreşimin farkına vardığımızcia
bu bilinçli farkındalığa duygu adını veririz. ' Duygu' tit­
reşimin bilinçli farkındalığını tanımlamak için icat etti­
ğimiz bir sözcüktür.

59
1\oh l 'rm ı ı ı r

B u n u b a ş k a b i r b i ç i n ı d c e l e a l a lıın : B u b i r sc<r· i rn mc­

scl cs i d i r. H o l l iwc l l ' i n bu ko n u d a ne s ö y l c d i � i n c h a k ı n ;


" H ay�t ttaki ti.i nı başarı s ızl ı kl a r, e t ra fı nı ı zd a b u l u n a n .� ı ­
n u·l ı şeyl e r i n tarafı n ı tut tuğu nı uz i ç i n d i r. H a y a t ta k i t ü m
b a ş a r ı ise i ç i ın izdeki yasa n ı n ta ra fı n ı t u t m a m ı z sa yes i n ­
dedir."
Eğer bir şeyi gören1ez, koklaya ınaz, on u n ra d ı n a ba­
kamaz veya ona dokunamazsak o na fiziksel olarak dahi l
olan1ayız; onun orada olmadığını söyleriz. Bilirsi niz, sık­
lıkl a insanların "Bilmediğin şey senin ca nını acı tmaz."
dediğini duyarsınız. Bilmediğin şey seni öldürebil ir. Du­
run ve bunun hakkında b ir düşünün. Bu odada hava var.
Eğer odayı tamamen hava geçirmez bir şekilde kapatıp
içeri hava pompalasaydık ne olurdu? Oda havaya uçardı.
Kelimenin tam anlamıyla tüm duvarları yerle bir eder­
dik.
Göremediklerinizde de bir güç vardır. Bunu anlama­
ya başlamamız gerekir. Hayattaki tüm başarısızlık/ar, et­
rafimızda bulunan sınırlı şeylerin -dışarıda olup bitenler­
tarafını tuttuğumuz içindir. Dışarıda bir sınırlama görür
ve böylece farklı bir şeye sahip olamayacağımızı sanırız.
Daha fazla para ister fakat küçülen banka hesabını görü­
rüz. Bu yüzden gerçekten istediğimiz şeyin peşinde koş­
ınayı bırakırız. Görüyorsunuz, eğer küçülen banka hesa­
bı gibi etrafımızdaki sınırlı şeylere odaklan ır ve bu n un
bizim gerçekliğimiz olduğuna inan ırsak bunun daha faz­
lasın a sahip oluruz.
Ancak odağımızı içimizdekine ve istediğimiz başanya
çekebitir ve bunun bizim için mümkün olduğuna ina­
nabiliriz. Ne öğrenmek istediğinizin bir önemi · yoktur. . .

60
Ya.� a ın Sa n a t ı

Bu n u yapnıa yö ntemi zaten b u radad ı r. Eğer nka n ı p kal­


dıysan ız bu sadece bu yö ntenı i n hen üz farkı na varma­
dığııl lz içind i r. Düşün ıneye deva ın ed i n . . . O h e r neyse
hayal edi n . Onun tamaınlandığın ı görü n . Yöntem ya
aklın ıza gelen düşünceler ya da başka bir kişi a rac ı l ı ğ ı y­
la gelecektir. Tamamlandığını gördüğün üzde, zi h n i n izi ,
yön temi içeren frekansa yöneltmiş olur ve onu kendinize
çekersiniz.

*******

Bir seminer verirken genelde ayakta durur, kendimi


işaret eder ve "Bu ben im." derim. Fakat gerçek şu ki as­
lında bu kesinlikle ben değilim. Bu benim bedenim. Eğer
"Sen kimsin?" diye soracak olursanız "Ben Bob' um." de­
rim. Ben Bob değil i m . Bob, benim adım. Hiç kimseni n
"Ben el. Ben baş. Ben ayak." dediğini duymamışsınızdır.
"Benim elim, benim başım, benim ayağım. Benim · adım.
Benim bedenim." dersiniz. Bu ben değilim. Gerçek beni
asla fiziksel gözlerinizle görmezsiniz. Ben her şeyi biliyo­
rum. Ben tamamen güçlüyüın. Benim parçam her yerde
çünkü ben bir ruhum. Benim bir ruhum yok, ben bir ru­
hum. Ben Tan rı' nın yaratımının en yüksek form uyu m .
Bunu bir düşünün. Dünyanın öbür tarafında olsa bile
başka bir insanın varlığını hissedebilirsiniz. Eğer o sizi dü­
şünüyorsa ve siz de onu düşünüyorsanız yani onun ener­
jisine duygusal olarak dahiiseniz -onunla aynı frekansta,
uyum içindesiniz- o zaman varlığını hissedersiniz. Bu,
ruhta zaman ya da mekan olmamasındandır. Ruhta za­
man ya da mekan olduğu bir illüzyondur. Zihne gelince,
zaman ya da mekan yoktur. Bunu anlamaya çalışmamız
gerekir.

61
1\oh Procı o r

Şi md iye kadar var olan ya da ebedi ol arak var olacak


tüm bilginin her za man burada olduğu n u a n lamamız
gereki r. Uçakları uçurma yö ntemi h e r zaman bu raday­
d ı . Mikrofonları ve bilgisayarları yapma yön temi her za­
man bu radaydı. İnsan lar neden mücadele ediyo r? Neden
sürekli bu tür bilgiye direnç gösteriyo rlar? Hen ry Ford
araba ürettiğinde bir insanın " Ben bu aptalca şeyle rden
birini almayacağım." dediğini duymak olağan dışı değil­
di. " İyi bir at ve güzel bir fayton alsan çok daha iyi olur!"
"İnsanlar o şeyleri asla almaz!" "Arabalar için yollar yap­
man ve her köşede benzin alman gerekecek." "Arabalar
asla popüler olmayacak."
Bugün seyahat etmenin en iyi yolunun arabalar oldu­
ğunu düşünüyoruz. Fakat gerçek şu ki seyahat etmenin en
iyi yolu henüz düşünülmedi bile. Şu anda yaptığınızı en
iyi şekilde yapmanın yolu henüz hiç düşünülmedi. Bunu
neden düşünmüyorsunuz? Bu bilgiyi iletmenin daha iyi
bir yolunu neden düşünmüyorsun uz? Bilgi buradadır. Tek
yapmanız gereken onunla bağlantı kurmaktır.

*******

Yakın zamanda Tel Aviv' e gittim; Tel Aviv'den Kıbrıs'a,


Kıbrıs'tan Dubai'ye, Dubai'den Melbourne' e, Melbour­
ne'den Auckland' a, Auckland'tan Los Angeles' a gidip Los
Angeles'tan Torooto'ya geri döndüm. Bunların tümü
yaklaşık yedi sekiz gün içinde oldu. Gittiğim her yer­
de bana "Sadece bir saatimi sizinle geçirebilir miyim?"
"Sizinle sadece on beş dakika geçirebilir miyim?" "Size
sadece bir soru sorabilir miyim?" diye soran büyük kala­
balıklar vardı ve ben yapamadı m. "Yapamam." d e ın e k zo­
rundaydım çünkü uçağa yetiş mem gerekiyordu; bir son-

62
Yaşa n ı .\ ;ı rıa ı ı

raki şe h re git nı c nı ge re k i y o rd u Fa kcı t h e p " B u i n.\ a n l a r l ;ı


.

vakit geç i re b i l s e yd i n l sadeec soru l a rı yan ıtlt- ı yab i l.\ cydim


,

t üı n hayatları nı deği ş t i reb i l i rd i rn . " d iye d üşü n ü yo rd u m.


M u h te rnel e n o i nsa n l a r ı n n e öğren mek i.<ı tcd i k l c r i n i h i l i ­
yo rd u nı ve bugün sa h i p o l d uğ um u z i l e t i ş i m s i s t eml e r i y l e
bunun bir yolu alnıası ge r e k t i ğ i ni d ü ş ü n üyoru m .
Şimdi , uçakla Los Angeles'tan Io r o n to ya ge r i dön ü ­ '

yorum ve aklıma Streaming ( duraks ız i n te r n e t yayı n ı )


geldi! Streaming hakl<ı nda hiçbir şey b i l m iyo rd u m bu ,

yüzden IT eleman ımız Joshua Carr'ı aradım ve " S t rea­


ming hakkında ne biliyorsun?" diye sordum.
"Ne bilmek istiyorsunuz?" dedi .
"Duraksız internet yayını yapabilir miyim ?" dedi m .
"Elbette yapabilirsiniz; ben ayarlarım." dedi.
Bir iki saat içinde beni geri aradı ve "B ilgisayarı n ız­
da bir ikon var, ona tıldayın." dedi ve dediği gibi yap­
tım; o günden sonra duraksız internet yayını yapmaya
başladım. Fikir hakkında iki saat boyunca düşündükten
sonra, Bob Proctor' ın Streaming Kulübü' ne altm ış farkl ı
ülkeden üç yüzün üstünde insan katıldı.
Yapabileceklerinizin sonu yoktur! Fakat adı m atıp yap­
manız gerekir! Bunu nasıl yapacağı mı bi lm iyo rd u rn .

Bunu nasıl ayarlayacağımı bilmek zorunda değildi m .


Başka biri bunu nasıl yapacağını biliyordu. Bunu ben im
için yapmasın ı sağladım. Anlaman ız gereken şey bunu
yapnıa yön teminin zaten burada o l d uğudu r Tek ih tiya­ .

cınız olan yardınıdı r.


Yardım alın.' Yardım isternekten korkmayı n . G u ruru­
nuzu yeni n . Şehirdeki en zeki insan alınaya çal ışrnayı n .
En zeki insan deği lsiniz siz. Her zaman sizden daha Zl'ki

(d
Boh Prou o r

b i r i leri vard ı r. S izi n yapm ayı bi l nıc diğ i n i z ş ey l e r i n na.\ ıl


yapılac ağı n ı b i l e n i nsan lar var. N as ı l yapı l a c a ğ ı n ı iiğre�
nebi lir veya ben im yapt ığı m gi bi bi rine ya p t ıra b i l i r � i n i z. .

Ancak şunu d a a nl ay ı n : B i l m ed iği m iz için ke n d i m izi


aşagı gor m ey ı z
.... . . .

Andrew Carniege bunu şu sözleriyle kusu rsuz bir şe­

kil de ifade etmiştir.


Büyük bir servet birikimi güç gerektirir, güç ise son de­
rece düzenli ve zekice yönfendirilmiş uzmanlık bilgisi ara�
cılığıyla elde edilirfakat bu bilginin illaki serveti biriktiren
kişinin nıülkiyetinde olması gerekmez.
Andrew Carnegie şahsen çelik işi ile ilgili hiçbir şey
bilmediğini ve bununla ilgili illaki bir şey bil meyi önem­
semediğini ifade etmiştir. Çelik imalan ve pazarlaması
için gerek duyduğu uzmanlık bilgisine işin dehası olan
grup aracılığıyla erişmiştir. 1 908 yılında Andrew Carne­
gie' ın dünyanın en zengin adamı, büyük ihtimalle dün­
yadaki ilk milyarder olan kişidir.
Evrendeki tüm güç her yerde, aynı anda, 0/o 1 00 eşit
olarak mevcuttur. Bu güce sahipsiniz! Tüm bilgiye sa­
hipsiniz. Her sorunun bir cevabı vardır. Webster hita­
bet sorusunu cevapsız bir soru olarak adlandırmıştır. Bu
bir soru değildir. Bu bir ifadedir. Her sorunun bir yanın
vardır! Yanıt madalyonun öbür yüzündedir! Kutupluluk
yasası vardır. Bu yasa her şeyin bir zıddı olduğunu ifade
eder: Soru-yanıt, yukarı-aşağı, sıcak-soğuk . . . Biri olma­
dan diğerine sah ip olamazsınız. Kendinize doğru sorula­
rı sormaya başlayın. Yanıdar ortaya çıkacaktır.
Kendinize sormak zorundasınız; "Gerçekten olduğu­
nuz gibi mi davranıyors unuz?"

64
Yaşanı Sa n a ı ı

İnsanların "Ah , ben aynen böyleyi m." dediği n i duya­


rız. Hadi aına! Ya da derler ki " Bunu gerçekten yap mak
isterdim ama nasıl yapacağımı bi l m iyo rum .''
Eğer insanlar sürekli "Yapamam çün kü nasıl yapaca­
ğımı bilıniyoruın ." deselerdi nerede olacağı mız konu­
sunda bir fi kriniz var mı? Nasıl olacağını bilmek zorunda
değilsiniz! Sadece yapabileceğinizi bilmek zorundasın ız.

* * * * * **

Eğer bir hedef belirler ve bunu nasıl başaracağı nızı


bilirseniz ileri gitmezsiniz. Yaniara gidersiniz! Bir hedef
belirlediğinizde nasıl yapılacağı konusunda kesinlikle hiç
fikrinizin olmadığı bir şey için hedef belirliyor olmalısı­
nız. Tek ön koşul şudur: Bunu istiyor musunuz? Bunu
gerçekten istiyor musunuz?
Zengin Olmak İçin Doğdunuz isimli kitabımda bir
öykü anlattım -bu seksenli yıllarda geçiyor- tanı dığım
bir çiftle ilgili . Pat ve John çok huzursuzdu, anlaşamıyor­
lardı ve zor zamanlar geçiriyorlardı. Dedim ki "Sorunu­
nuzun ne olduğunu biliyor musunuz? Bir hedefiniz yok!
Bir hedefe ihtiyacınız var. Gerçekten istediğiniz ne?"
Pat sohbetimize duyarlı hile geliyor, John ise soru­
larıma sinirleniyordu. Sonunda, "Kendi evimizi almak
istiyoruz." dediler.
"Öyleyse dışarı çıkın ve alın." dedim. John " Hiç pa­
ramız yok! " dedi.
"Paraya hiç ihtiyacınız yok, paraya niçin ihtiyacınız
var ki?" dedim . " Ne demek istiyorsun? Paraya ihtiyacı­
mız yok mu?" dedi John.
"Ee, ev almaya karar verm ediniz ki. Öyleyse paraya ne

65
Boh Proc t o r

ıçın ihtiyacınız var?" dedim. "Gerçekten zi hninizle hir


oyun oynayalını . Gerçekte ne istiyorsun uz?" O zaman lar
Pat' in kız kardeşiyle birlikte bir bodrum kannda oturu ­
yo rlardı. Oğlu John'la kon uşınuyordu; annesiyle yaşıyor­
du. Noel'de kendi evlerinde birlikte o l mak istedi kJerini,
John' un oğlu ve Pat'in kızıyla orada o l m ak istedi kJerini
söylediler.
" Öyleyse tamam." dedin1. "Hedef bu. Başarması çok
zor olmasa gerek. Sadece iste." "Sadece isteyeyim mi?"
" Evet, sadece iste!"
Harvey Kalles Real Estate'te tanıdığım bir · emlakçı
olan Natalie Kop ınan' ı aradını. Ofisi yakınlardaydı ve
" Buraya bir uğra. Burada patlamaya hazır biri var. Ev
almak istiyorlar ama hiç paraları yok! " dedim.
Natalie oraya uğradı; kendisi daha önce benim bir
serninerime katılmıştı, o yüzden kesinlikle ne yapma­
sı gerektiğini biliyordu. Onlara " Evi bana tarif edin."
dedi . Onlar evi tarif ettiler, o da gidip buldu. 7 Bards
Walkway'deydi ev. Onlara evi almak için ne yapmaları
gerektiğini anlattı. Bu, ekim ayındaydı.
İkisi de aynı şirket adına hayat sigortası satıyordu ve
dedim ki " Gidip müdürünüze acilen yatırmak üzere bu
kadar parayı nasıl kazanabileceğinizi sorun." ve yaptılar. 7
Bards Walkway' e taşındılar. Aralık' ın onu ya da on ikisin­
de taşındılar ve ayın on altısı gibi onları görmeye gittim.
Evdeydiler fakat küçücük bir masaları ve sadece iki
sandalyeleri vardı . " Bununla nasıl Noel yemeği yiyecek­
siniz?" dedim .
"John' un oğlu hala bizimle konuşmuyor.'' dediler.
" Ee, daha Noel alınadı ki!" dedim. Noel olduğu nda

66
Yaşam Sa n ;ı u

kanm Linda ve ben yeni taşı nmıştık ve kurtulmaya bak­


tığımız fazladan bir yemek odası tak ı m ı mız vard ı. Üstü
açı iabilen bir Cadillac' ım vardı ve bu rada, kışı n ortas ı n ­
da, ağaçlı yolda, arabadaki yemek odası takımıyla üstü
açık araba kullanıyordum. Etrafımda sarı lı san dalyeler,
masalar vardı ama onları oraya götürdüm ve Noel günü
oğlu çıkıp geldi, kızı da oradaydı ve hep birlikte evlerin­
de Noel yemeği yediler.

*******

İçinizde, her şeyle, Tanrı'yla bir olmak isteyen sizden


bir parça var. Bu arzu sizin ileriemenizi sağlayacak. Bu içi­
nizdeki şeyin, kendisini sizin aracılığınızla ifade etmesine
izin verdiğinizde çok yaratıcı olursunuz. Bir insan olarak
kendi eşsizliğinizi ifade etmeye başlamak isteyeceksiniz.
Bilmek istediğim her şeyin yanıtının kendi içimde ol­
duğunu biliyorum. Sadece zihnimi rahatlarmarn gerek.
Sadece kendimi arzuladığım iyiliklere açınam gerek.
İş ortağım Sandy Gallagher ve ben oturup şirketi­
mizle yılda 1 00 milyon dolar kazanma hedefi belirledik.
Bazı insanlar "Neden emekli olmuyorsun?" diyor. Bu
"Neden gidip kendini gömmüyorsun?" demeye benz i­
yor. Emeklilik kötü bir fiki r: Bu, hayattan elini eteğin i
çekmektir! Kötü bir fikir çünkü bir sürü şey yapmak is­
tiyorum. Afrika'da bir sürü okul yapmak istiyorum. Yap­
mak istediğim her türden şey var ve bunların mal iye ti
çok yüksek. Eğer ihtiyacınızdan çok paraya sahipseniz
yapmanız gereken şeyi yapmıyorsunuz demektir! Beni m
her zaman yaptıklanından ya da başardıklarımdan daha
fazla yapacaklarım var.
Parayla yapmak istediğim şeylerden dolayı daha fı z -

67
l �oh Prm: ıo r

la para kaza n nıa n ı n dışında, pa raya ge rçe k te n bi r i Jgj m


yok. Para sadece b i r araç. Ben i eve gö tü recek b i r araha ,
gi tınek istediğinı yere götürecek b i r u ça k g i b i . Para h i r
araçtır. B i r i nsan olarak eşsizl iği nizi i fade e t mek içi n kul­
lanılan bir araç.
Siz öl ümsüz bir ruh u n çocuğusun uz. Eğer bun ları iç­
selleştirirseniz gerçekte kim o lduğun uzu o zam a n a n l aya­
caksınız. Bunu çok iyi anlaman ızı istiyorum.
Görüyorsunuz ki tüm yaptıklarınız söylediği m şeyleri
dinlemek ve bunlar kendinize biraz daha obj ekti f olarak
daha ziyade bir yabancı gibi bakınanızı sağladı.
Bu gezegende kendi özümüze bir yabancı gibi dı­
şardan bakabilen tek canlılarız. Kendi davranışlarımızı
gözlemleyebiliriz. Söylediğimiz şeyi dinleyebiliriz. Yap­
tığımız şeye ve gittiğimiz yere dikkat edebiliriz. Neleri
yapma kapasiteniz olduğunu bilen bir canlı yok.
Burada Steve Bow ismindeki bir arkadaşımdan bir
alıntım var; "Tanrı'nın bize hediyesi ömrümüz boyunca
kullanmayı ümit edebileceğimizden daha fazla yetenek
ve beceriye sahip olmamızdır. Bizim Tanrı'ya hediyem iz
ise bu yetenek ve becerileri bu ömür boyunca mümkü n
olduğu kadar çok geliştirmektir."

*******

Burada bitİrıneden önce odadaki herkesin istediğinizi


elde etmenize yardımcı olması için bir fırsatınız olacak.
Şu anda ne istediği nizi bilm iyor olabilirsiniz. Ya da bu­
raya ne istediğinizi bildiğinizi düşünerek gelnıiş ve fıkri­
nizi değiştirmiş olabilirsiniz. Fikriniz çarpıcı bir ş e k i l de
değişmiş olabilir.

6R
Yaş; ı nı Sa n �ı ı ı

Jen n i fer, geçen defa bu raya geldiği nde ne istediği ni


b il nıiyord u n , değil nı i ? Hayı r, bilm iyord u n . Bu raya en
son ne zaman gel miştin? Ekim sonu ve şi mdi yal n ızca
Ocak ayı n ı n o rtası. Eki m' i n o rtaları n da buradan ayrıl ı r­
ken moral i n b iraz bozuktu çünkü diğer insanlar ne iste­
diklerini hemen hemen biliyorlardı ; sen ise bilmiyordun.
Son ra eve gittİn ve pat diye bir şey oldu. Ne oldu? Ne
yapabilirim? diye düşünmeyi bıraktın ve gerçekte hangi
kon uda iyiyim ve ne yapmayı seviyorum? diye düşün me­
ye başladın. Hangi kon uda iyisin ?

JENNIFER: Ben iyi bir anneyim, anneliği seviyo­


rum.
BO B: Peki başka?
JENNIFER: İyiyim çünkü öğrettiklerinizi alıp uy­
guluyorum.
BOB: Öyleyse anneliği beceriyorsun? Ne yaptın
peki?
JENNIFER: Bir hafta için de bir kitap yazmak ve bir
sonraki Matrixx seminerin e kadar bestseller (en iyi
satan kitap) olmasını istediğime karar verdim. Size
yazdım çünkü sizin reddetmenizi istemedim . Siz de
yap dediniz. Peggy McColl ile bağlantı kurdum.
BOB: Ve bir hafta için de yazdın ?
JENNIFER: Evet.
BOB: Satışlar iyi mi?
JENNIFER: En çok satan uluslararası kitaplarda
bir numara.

69
Bob Proct o r

Görüyorsunuz, yapamadığı şeyi düşün m ey i b ı rakıp


yapınayı sevdiği şeyi düşün meye başladı. 'Teşekkürler,
Jennifer. Ona bi raz da siz yardım edin .
Ne yapmak istediğinize karar vermediyseniz n e yap­
mak istediğinizi unutu n . Kendinize "Ne yapmayı seviyo­
rum?'' diye sorun.
Bunu yapmayı çok seviyorum, buna bayılıyorum,
buna kesinlikle bayılıyo rum. İnsanların uyanışı nı izle­
meyi çok seviyorum! Uyandıkları zaman bunu bilirsi­
niz. Bir şey söylemeyebilirler ancak enerj iyi; enerjinin
değiştiğini hissedersiniz. Gerçekten hissedersiniz. "Vay
be!" dersiniz. Odadayken bunun olduğunu her zaman
görürüm. B u beni heyecanlandırır. Beni gerçekten mo­
tive eder. Bu bir çeşit eğlencedir. İnsanları eğlendiren ki­
şilerin yaptığı budur. Enerjiyi dışarı çıkarırlar; seyirciden
enerj iyi alı rlar; seyirciye enerj i verirler. Enerj inin dolaş­
masını sağlarlar. Burada, odada olan da budur. Gittikçe
büyür ve daha da iyiye gider.
Gerçekte ne yapmayı seviyorsunuz? Gerçekte ne yap­
mayı seversiniz? Hedefınizi küçük bir kart üzerine yaza­
cağınız noktaya geleceğiz. Bunun zor bir mesele olma­
dığını anlayacaksınız. Dönüp geriye bakacak olursak,
bu en iyi satan kitaplar listesine girer. Bunun ne kadar
basit olduğundan tİksinrnek gibi bir şeydir bu, öyle değil
mi? Yani, neden bunun sorun haline getirildiğini merak
edersin iz. B u b üyük bir sorundur çünkü nasıl yapacağı­
n ızı bilmezsiniz. Bunu nasıl yapacağınızı çözene kadar
beklerseniz hiç çözemeyebili rsiniz. Sadece harekete geç­
meniz gerekiyo r, yardım gelecektir.
Jennifer en iyi satan kitap yazma konusunda hi'ı:b i r

70
Y;ışa m Sa n ;ı r ı

şey b i l mi yord u , o yüzden ba na sordu . ( ) na Pc ggy Mc­


Co l l un nu maras ı n ı verd i m ve Peggy yc u l a.� t ı . Pc ggy ki­
' '

taplar konusu nda, onları yazı p en iyi s a t a n k i t a p l ar yap ­


nıa konusunda gerçekten i yi d i r.
Bir fikirle ortaya çıkıp buradaki h erk es i n s ize ya rd ı m
etmek için sahip olduğu tüm fikir ve bağlantı ları kul lan ­
masını sağlamak nasıl olurdu? Bu güzel o l u rd u , öyl e değil
mi? Olacak olan tam olarak bu. Fakat ne istediğin ize ka­
rar vermediğiniz takdirde size yardımcı olamazlar. B un u
yazınanız gerek. Onu okurnam için bana veri rseniz, siz
yazarken zihninizde var olan resmin aynısı olacaktı r. Bu
iyi bir fi kir mi? Sanırım öyle.

71
DERS DOKUZ

M E VC UT M O D E L E S K i M i ŞTi R
Travma Sonrası Gelişim için Zihninizi Yeniden
Programlama

ina bana güzel bir soru sordu. Bunu herkesin önün­


T de konuşmak istiyorum. "Travma sonrası stres ve
travma sonrası gel işim var. Travma sonrası gelişime nasıl
dahil olursunuz?" diye sordu.
Michael Beckwith bana bunun yanıtını verdi. Üç
adımdan oluşan bir yaklaşım var; aslında bununla ilgi l i
bir film yaptı sanırım ya da bir kitap yazdı. Geçmişi ge­
ride bırakıp gelecekten iyi beklentiler içinde olmak için
üç adımlık bir yaklaşım :
1 numara: Olan oldu; kabul edin: Hayatınızda ne ol­
duğu önemli değil. Bazılarının geçmişinde hayatını mah­
veden kötü şeyler olmuş olabilir; bu gerçekten çok huzur
bozucudur. Olan oldu; kabul edin. Ya siz onu kontrol ede­
ceksiniz ya da o sizi kontrol edecek. Olan oldu; kabul edin.
Bunu bir Cumartesi Michael'dan öğrendim. Ertesi
hafta Cedars-Sinai Tıp Merkezi'nde göğsümü kesip kal­
biınİ çıkarttılar. Aort kapakçığtın yenilenirken ameliyat
sırasında akciğer zarlar ımın arasına hava kaçmasına sebep
Boh Procro r

oldular. (Ç . N . Diğer adı pneu mothorax , hayati teh l i ke


yaratan b i r duruın . ) B i r şeyi b i l mek is ter m is i n iz? Daha
da iyi olduın , aynen öyle, doksan gün içi nde bir roket
gib i yol lara geri dönd üın . M ichael ba na bu n u b i r Cu­
ınartes i günü anlarm ıştı . O cu martes i kon uştu , ben pazar
günü konuştum. Onun dediğini not ald ı m . 'Bu harika'
d iye düşündü m .

2 Numara: iyiyi hasat edin: 'Hasat etmek' kel imesini


seviyorum; onları ekinleri getirirken görebilirsiniz, bilir­
s iniz değil mi? İ yiyi hasat edin . Her şeyde bir iyi taraf
vardır ve siz daha fazla aradıkça daha fazla bulursunuz.
İ yiyi hasat edin.

3 Numara: Geri kalan her şeyi affedin: Aifetmek ta­


mamen gitmesine izin vermek anlamı na gelir. Bırakın.
Sadece gitmesine izin verin. Yanlış olana kafa yormayı
bırakın. Geri kalan her şeyi affedin. B u travma sonrası
gelişmedir. Kötü insanlar ve iyi insanlar var.

Bunu yapmak için bunlardan daha fazlası gerekli. De­


mek istediğim, birkaç davranışsal bilim insanı, psikiyatrist
ve psikolog görmem gerekir. Yani birçok terapiye girmemiz
gerekir, diye düşünebilirsiniz.
Görüyorsunuz ya bunu karmaşık bir hile getirmek is­
temezsiniz. Eğer karmaşık olsaydı asla anlayamazdım. Ben
basit bir adamım. Ben gerçekten basit bir adamım. Basite
indirgeyin. Yapmak istediğiniz budur. Tuhaf derecede ba­
sit hale getirin. Olan oldu; kabul edin. Ya o sizi kontrol
edecek ya da siz onu kontrol edeceksiniz. İki numara: İyiyi
hasat edin. Üç numara: Geri kalan her şeyi affedin.

*******

74
Yaşam Sanatı

Cyn thia Kersey ile havaalanı ndaki Mari na O tel'de


tanıştım. Cynthia Kersey' i tanıyıp tan ı m ad ı ğı nızı bil­
miyorum ama düzgün biri. Gerçekten öyl e. Tüm d ü n ­
yada okul yapmak için milyonlarca dolar para topladı .
Fakat şu an kocası onu terketti ve oldukça sarsıl m ış d u­
rumda. Terapisrinden çıkıp otele yeni gelmişti ve o n u n ­
l a i l k kez karşılaşmıştım.
"Terapistin ne söyledi?"
"Şey, dokuz ay ile bir sene boyunca gerçekten kızgın
olacağıını söyledi." dedi Cynthia.
"Bunu neden yapmak isteyesin ki? Terapistini işten
kov. Neden kızgın olmak isteyesin? Ona sevgi yol la." de­
dim. Bana sanki delirmişim gibi baktı.
"Sevgi mi yollayayım?" diye sordu.
"Ona sevgi yolla. Bunun onunla bir ilgisi yok. O n un
hakkı nda kötü düşüncelere sahip olduğunda o belki d e
dışarıda iyi vakit geçiriyar ve kötü titreşimde o lan s e n
oluyorsun!" dedim.
"Zihninin nasıl çalıştığını anlamaya başla. O n a sevgi
yolladığında sevginin senin aracıl ığınla ona geçmesi ge­
rekiyor. Zihnine akan, şekli olmayan bir enerj iyi alıyor­
sun ve buna bir şekil veriyorsun. Bunu güzel b i r şeye dö­
nüştürüp ona gönderiyorsun. Onun bununla ne yaptığı
ona kalmış. Fakat bundan fayda gören sensi n ."
Aifetmek nedir bilir misiniz? Affetmek sizin fayda­
nızadır. Siz bir şey yaparsınız ve ben sizi affederim, b u
benim faydamadır. Bunu sizin için yapmıyorum, b u n u
kendim için yapıyorum! Affetmek tamamen gitmesine
izin vermektir. Bırakmaktır.

*******

75
Bob Proctor

İ nsanlar üzi.icü h i kayelerini sürekl i tekrarl ar. Ayn ı


üzücü h ikayelerle yaşamaya deva m ederler. Ve ne olur
bilir ın isi n iz? Eğer b unları tekrarl amaya devam edersen iz
bunlar tekrar olmaya devam edecekti r, fiziksel dü nya­
nızda olmasa b ile en azından zih n i n izde. Neden orada
yaşamak istiyorsunuz? Sevdiniz m i ? Hayır. Ö yleyse ne­
den oraya g idiyorsunuz? Neden gitmek isted i ği n iz yere
gitmiyorsunuz? İ stediğiniz yere gitme kabiliyeriniz var.
Seçme yeteneğiniz var.
Görüyorsunuz ki siz ruhsal bir varlıksınız. Zihnini­
zi kullanma biçiminiz duygusal durumunuzu belirler.
Duygusal olarak dahil olduğumuz her ne varsa, içinde
bulunduğumuz titreşimi belirler. Beden yüksek titreşim
hızına sahip moleküller küdesidir.

*******

Affetmek olağanüstü bir kavramdır. Söylediğim gibi,


tamamen gitmesine izin vermek anlamına gelir. Kendi­
nizi affedin. Yaptığınız şeyi değiştiremezsiniz. Bilirsiniz,
muazzam suçluluk duygularıyla ortalıkta dolanan birçok
insan var. Suçluluk ve gücenme, bir insanın deneyimle­
yebileceği en zararlı duygulardır.
Ben çok fazla suçluluk duygusuyla yetiştirildim. Bu
yüzden, büyüdüğümde de çok suçluluk duygusu yaşı­
yordum ve bundan kurtulmakta da zorluk çekiyordum.
Yaptığım en ufak bir şeyde doğru olmadığımı düşünü­
yordum, kendimi gerçekten suçlu hissediyordum. Bu
sebeple Güney Kaliforniya'da bir psikiyatriste gittin1 . O
psikiyatriste sadece dört beş kez gittim. Orada kendim
olabiliyordum; artık gitmem gerekmediğine karar ve r -

76
di rn . Basit b i r a A-e t m e k a v r a ııı ı n ı k u l l a n a ra k s uç l u l u k r �ı n
k u nu l nı a nıa ya rd ı nıcı o l m ayı başa ra b i l m i ş r i .

A R-etnı c k çok ya ra rl ı b i r k av ra m d ı r. K e n d i m i zi a ffc r ­


nıey i öğre n nı e nı i z ge re k . l) i ğc r l c ri n i de a ffc t rn c m iz ge ­
rek. Dün ya p t ı ğ ı m ı z ı değişti rc m cycccği rn izi a n l a m a m ız
gerek. Bir şeyi kasten yan lış yap m ış o l s a n ı z bile b ı rakı n
gitsin! Eğer akl ınıza gelirse gene bırakın. B i ri size b i r şey
yaptıysa darılmayın, bırakın gitsin . Bu, o n u tek r a r y a p ­
ma fırsatını onlara vermek istediğiniz anlam ına gel m ez.
Sadece zihnin izde kötü düşünceler barı ndırarak iyi yö n­
de hareket edemezsiniz.
Affetmek şin1diye kadar yapabileceğiniz en özgü rleşti­
rici şeylerden biridir. Kendinizi kötü hissetmenize sebep
olan hiçbir şeye turunınama alışkanlığı geliştirin. Kendi­
nizi sevmeye başlayın . Kendinize saygı duymaya başlayın
ve yapma kapasitenizin olduğu şeyler için büyük bir say­
gınız olsun.
Şunu anlayın: Biri ya da bir şeyle ilgili kötü düşün­
celer taşımanın kimseye bir faydası yoktur. Bu büyük
bir hatadır. Zararlıdır. Hatanın bedeli ise öl ümdür. Bu
sizin ölüp gömüleceğiniz anlamına gelmez. Fakat kötü
düşünceler s izin arkadaşlığınızın ya da ilişkinizi n toprağa
verilmesine yol açabilir. Gelirinizi n cenazesinin defnedil­
mesine sebep olabilir.
Affe tmek her şeyin artmasına sebep olur. D aha sağl ık­
lı olmanızı sağlar. Gel irinizin artmas ı n ı , arkadaşları n ızın
çoğalmasını, işinizin büyü rnesini sağlar. Sadece h e r h a n g i
bir suçl uluk ya da kırgı nlık düşüncesini güzelli k, bolluk.
bereket düşüncesiyle değiştiri n .
Buckn1 inster Fuller "Olanları va r olan gerçekl i kle sa-

77
1 \oh l 'roc f or

va�a rak dl'ği� l i l'l' ll l l''/.siniz. Bir şeyi d eğişti r m e k içi n , va r

o la n ınodd i iŞl' ya ra n 1 a z h ;t l e gc t iren ye n i hi r rnodd ge�


li� l irin." dl'ın i�tir.

Kl'ndinizi ll l'rl'de o l ııı ak is t iyorsanız orada gö r ü n ve

sonra d a orada olun. ( ; cçıniş tc olnı ay ı n . ()rada o l u n ! ()1 -


nı �lk istediğiniz kişi gibi h areket cdi n .

7R
DERS ON

EN ETK i L i G Ü C Ü M Ü Z
Bizi Bir Attan ya da Domuzdan Farklı Kılar

s izinle bir şey paylaşmak istiyorum:


Usta bir güçtür zihin, şekil veren ve üreten,
İnsanoğlu kendisidir zihnin; alır daima
Düşüncenin aracını ve biçim/endirirken dilediğini,
Bin keyif ve bin musibet doğurur:
Düşünür gizli saklı ve sonunda olur:
Etrafi aynasıdır onun.

James Allen bu sözleri yüz yıldan uzun bir zaman


önce yazmıştır. Yaklaşık elli beş sene önce bunları ince­
lemeye başladım. Bunlar bana her yıl daha fazla anlam
ifade ediyor. Bu sözler Düşünce Yasası' nı tanımlıyor.
Düşünmek etkili bir güçtür. Sahip olabileceğim iz en
etkili güç olduğu söylenmiştir.
Pulitzer Ödülü kazanan bir oyun yazarı olan Archi ­
bald MacLeish Özgürlüğün Sırrı isimli bir oyun yaznuş ­
tır; karakte rlerden biri ayağa kalkıp "İnsan olma özelliği-
Bob Procror

ne sah ip b i riyle ilgili tek şey o n un zih n i d i r. D i ğer her şeyi


b i r donı uz ya da atta da bulabil i rs i n iz." dem işti r.
Ko mik bir satır fakat doğru . D iğer her şeyi bi r domu7.
ya da atta da bulabili rsi n iz. Görüyorsunuz ki düşünmek
çok çok güçlü bir enerj i biçimidir. Düş ünce dalgaları
tüm zaman ve mekana nüfuz eden kozmik dalgalardır.
D üşünce Yasası'nı açıkl adıkça Raymond HolliwelJ'in,
m uhteşem kitabı Yasayla Çal ışmak'ta üzerinde durduğu
noktalara değinmek istiyorun1.
"Ortalama bir insan için hayat bir m uammadır, de­
rin bir gizemdir, karmaşık ve anl aşılmaz bir sorundur ya
da öyle görünür fakat kişinin anahtarı varsa çok basittir.
G izem cehaletin yalnızca diğer adıdır; aniaşılmadığı za­
man her şey bir gizemdir ama hayatı anladığım ızcia artık
gizemli görünmez o şeyler." demiştir.
Yirmi altı yaşına kadar hayat benim için gerçek bir gi­
zemdi. Tam olarak Holliwell' in tanımladığı gibiydi : An­
laşılmaz bir sorun. Bir sürü sorunum vardı! Fakat daha
sonra bu bilgileri incelemeye başladım. Biraz zamanımı
aldı ancak bu kavramları benimsemeye başlayıp zihni­
mi adapte etmeye başladıkça hayarım değişmeye başladı .
Sorunlanın ortadan kalkmaya başladı. Çok daha fazla
para k<:.zanmaya başladım. Sağlıklı bir bedende yaşıyor,
çok nadir hasta oluyordum. Farklı insanları hayatıma
çekmeye başladım, daha ilginç insanları . Görüyorsunuz,
gerçek o ki ben yalnızca daha da ilginç bir insan halin e
geliyordum . Bir insan ilginç olduğu için insanlar onunla
ilgilenir. Görüyorsunuz ki aklımızdan etkili düşünceler
geçirmeye başlarsak her şey değişmeye başlar.
Raymond Holl iwell şunları da söylemişti r:

80
Yaşam San;ı ı 1

İnsan ilerleyen, sürekli gelişme gösteren bir varlıktır;


sadece özünde var olan güçleri ni geliitirerek, kültür/e yol­
culuk edilip Jethedilebilecek sı nırsız bir gelişi"ı okyanusu
uwnrr önünde. Bireyin gelişimi büyük ölçüde kendisine
hakinı olan zihinsel durumuyla belirlenir çünkü zihin in­
sanların tüm hayatına hükmeden temel unsur ve güçtür.
İnsanda baskın olan zihinsel duruma önem verilmelidir
çünkü zihinsel durum kişinin tüm kudretine, yeteneklerine
ve güçlerine ait eylemleri ve yönleri düzenleyecektir. Bunla­
rın toplamı, kaçınılmaz olarak kişiye özgü birçok deneyimi
ve kişisel kaderi belirler.
Görüldüğü gibi insana hakim olan zihinsel durum
bilgisayardaki merkezi işlem birimi gibidir. Merkezi iş­
lem birimi bilgisayara hakim olan zihinsel durumdur.
Holliwell şöyle devam eder:
İnsana hakim olan zihin durumu, bireyin konulara,
olaylara ve genel olarak hayata karşı benimsediği çeşitli
zihinsel tutumlardan oluşur. Eğer tutumlar açık fikir/i,
iyimser tarzda ve gerçekçiyse, baskın olan zihinsel durum
son derece yapıcı ve ilerletici bir eğilime uyumlu olacak ve
bunları ortaya koyacaktır. Kişiliğin hemen hemen tüm güç­
lü tarafları şu ya da bu şekilde bilinçli zihin yoluyla işlev
gördüğü, günlük zihinsel ve fiziksel eylemler büyük ölçüde
bilinçli zihin tarafindan kontrol edildiği için baskın zihin­
sel durumun bireyin güçlerinin ilerleyeceği yönü belir/eye­
ceği açıktır.
İnsana hakim olan zihin durumu çok önemlidir;
aslında her şeydir. Biliyorum ki sizlere ve bana dışarı­
larda bir yerlerde olup bitenleri değiştirmek zorunda
olduğumuza inanmamız öğretildi . Bir şeyleri düzelrme-

81
Bob Proctor

m iz gerektiğine i nanmamız . . . Kelimenin tam anl am ıyla


duyularımızla yaşamak ve gördüğümüz, duyduğumuz,
kokladığımız, tadına baktığımız ya da dokunduğumuz
şeyler aracılığıyla hareket etmek üzere p rograml andık
Fakat d aha önce dikkatinizi çektiğim üzere, üstün yete­
neklerimiz; irademiz, algımız, hayal gücümüz, s ezgil e ri ­
miz, bellek ve muhakeme üzerinde çok az durulm uştur.
Ruhsal yeteneklerimiz gerçekte her şeyin ortaya çıktığı
yerdir. Her şey içerde başlar.
Dışarıda olup bitenleri değiştirmek için endişelenme­
nize gerek yok Bu ister sizin b an k a hesabınız ister vücut
.

sağlığınız olsun, beni ilgilendirmiyor. D üşünce gücüne


haki m olursanız röntgenin sizi farklı gösterdiğini anla­
yacaksınız. Banka hesabı farklı bir bakiye gösterecektir.
Aslında hayattaki her şey değişmeye başlayacaktır.
Raymond Holliwell' in düşünceyle ilgili söylediğini
paylaşayım:
Düşünce zor algılanan bir unsurdur; fiziksel olarak gö­
rünür olmamasına rağmen, gerçek bir güç ya da maddedir;
elektrik, ışık, ısı, su ve hatta taş kadar gerçektir. Etrafimız,
düşüncelerimizin elektrik akımları ya da küçücük ışık ışın­
ları veya müzik dalgaları gibi içinden geçtiği uçsuz bucak­
sız bir düşünce okyanusuyla çevrilidir. Düşüncelerinizi ku­
zey kutbundan güney kutbuna, dünyanın tamamına, tek
bir saniyeden daha kısa süre içinde birçok kez gönderebilir­
siniz. Bilim insanları bize düşüncenin ışık hızıyla karşı/aş­
tırıldığını söylemektedir. Bize, düşüncelerimizin saniyede
1 86. 000 mil hızında yol aldığını söylüyorlar. Düşüncele­
rimiz sesimizden 93. 000 kat daha hızlı seyahat etmekte.
Şimdiye kadar evrende bilinen hiçbir güç ya da kuvvet bu

82
Yaşam s�nau

kat:U1r b üyük ya da hızlı olrnarnıştır. Zihnin, bilinen her­


hangi bir elementin en büyüğü, bir güç hataryası olduğu
bililnsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir.

Bu şaşırtıcı değil mi? Görüyorsunuz ki düşünen kişi


bilgisayarın işlem birimi gibidir. İ nce bir istasyo n aya rı
yapıldığı zaman gerçekten hızlı çalışır. Düşünebilirsi niz.
Düşündüğünüz şey en sonunda hayatınızdaki son uçları
meydana getirir. Bu bir kanundur.
Size zerre kadar şüphe duymadan öğrendiğim bir şey
anlatacağım. Bunu sizinle daha önce paylaştım fakat
tekrar üzerinde durmak istiyorum. Aklınızdan geçirip
hemen duygusal zihninize devrettiğiniz düşünceler, yasa
gereği vücudunuzun titreşim oranını kontrol eder. Vücu­
dunuz manyetik bir enerj i kütlesidir. Gerçekten öyledir.
Eğer kapkaranlık bir odada kızılötesi bir fotoğraf maki­
nasının önüne geçerseniz, vücudunuzu sadece parılda­
yan, ışık saçan bir formda görürsünüz. Eğer vücudunuzu
duyabilseydiniz sesi kulağın ıza bir senfoni gibi gelirdi .
Yine de çıplak gözle bakıldığında bir cisim gibi gö­
rünür. Ama bir cisim değildir. Vücut gezegendeki en
muhteşem araçlardan biridir. Siz bir tanesinin içinde ya­
şarsınız. Vücudunuzun yapacağı şeyi emreden, düşündü­
ğünüz şeydir. Eylemlerimizin akıbetimizi meydana getir­
diğini biliyoruz. Eğer akıbetimizi değişti rmek istiyorsak
eylemlerimizi değiştirmek zorundayız. Ancak düşüneeye
geçmezseniz eylemler değişmeyecektir. Geçici olarak de­
ğişebilir ama bana inanın, sürekli olarak tekrar ettiğiniz
düşünceler bilinçaltınızda sabit hale gelir. Hayatınızda
olanları belirleyecek olan düşünceler bunlardır. Bununla
ilgili hata yapmayın.

83
Boh Proctor

Yi ne Holl iwell'den :
Bazıları iki güçle başa çıkmamız yani iyiyi çekebilmek
için kötüyü ortadan kaldırmamız gerektiğini düşünür;
fakat bu doğru değildir. Örneğin; üşüyorsak ısınmak için
soğuk ve sıcaklıkla uğraşmayız. Ateş yakar ve bu ateşin et-
rafinda top/andıkça bundan yayılan sıcaklıktan keyif alır
ve ısınırız. Isıyı oluşturduğumuzda soğuk yok olur çünkü
soğuk ısının olmamasıdır. lsınmak için tüm düşüncemizi
sıcaklığı yaratma eğilimi olan bu şeylere odaklarız; sıcağı
düşünürken soğuğu dikkate almayız ve ısıyı meydana ge­
tiririz. Zenginlik ve yoksulluk iki şey değildir; onlar sadece
aynı şeyin iki tarafidır. Doğru ya da yanlış kullanı lan tek
bir enerjidir. Bolluk hakkında düşünüp sonra da ortaya
çıkabilecek ters durumlar için endişe duyamayız. Bol/uğu
düşünürüz ve biz onu düşündükçe onun tersi olan yokluk
emilir veya yok olur. Arzu ettik/erimizin gerçekleşmesi için
tüm düşüncelerimizin arzu ettiğimiz bir şeye yönlendiril­
mesi gerekir. Yöntemimiz iki gücü manipüle etmek, iyi ve
kötüyle, doğru ve yanlışla, zenginlik ve yoksullukla uğraş­
mak değildir; ancak İyilik Ytısası 'na uyar ve iyiye kafa yo­
rarsak tüm iyi şeylerin olmasını sağlarız.
Hayatınızın akıbetini değiştirmek istiyorsanız ki ben
bunu yapmak istediğiniz önerme üzerinde çalışıyorum,
zihninizi nasıl kullandığınız üzerinde ciddi biçimde dü­
şünmelisiniz.
Aldous Huxley "Evrenin, gelişmesinden emin olabile­
ceğiniz tek bir köşesi vardır; o da sizsiniz." dediğinde hak­
lıydı.
Dışarıda değiştirmek istediğimiz tüm o şeyleri b i l i rsi­
niz, onlar yalnızca içerde olup birenin bir yansın1asıd ır.

84
Yaşam S;ı n ;ı u

B u şu anda size iddial ı bir düşü nce gibi gelchilir a n cak


bir hafta ya da bir ay bu nun üzerinde çal ışı rsan ız öyle ol­
ınayacaktır. Düşüncelerinizi seçmek ve d üşüncelerin izi n
hayatınızı kontrol ettiği ile ilgil i olarak duyduğu nuz her
şey doğrudur. Düşündüğünüz şey hal ine gel i rsiniz. Bu
Düşünce Yasası'dır.
**** ***

Genetik olarak programlanma şekliniz baskın olarak


beyninizin sağ yarısını mı yoksa sol yarısını mı kulla­
nacağınızı belirler. Beynin sağ yarısı yaratıcı kısımdır.
Renkler, resimler, müzik, duygular vb. şeyleri halleder.
Sol yarı ise daha lineer (doğrusal) ve analitiktir. Daha
en tellektüeldir.
Beyninin sol yarısı daha baskın olan biri bununla
hareket etme konusunda zorluk çekecektir. Ö ncelikle
yanıtların burada olduğuna inanmak üzere yetiştirildik.
Biz küçük bir çocukken bize bir şeyi çözmemiz gerekti­
ğini söylediler. Ebeveynlerim ize gidip "Bunu istiyorum."
derdik, onlar da bize " Hımm, bunu nasıl elde edecek­
sin?" diye yanıt verirlerdi. Çocuk onu nasıl elde edeceği­
ni bilmez. Bu yüzden de onlarda, nasıl elde edeceğini çö­
zemediği için onu elde ederneyeceği izlenimini bırakırız.
Büyüdüklerinde gerçekten yapmak istedikleri bir şey­
le ilgili soru sorarlar. Anne-babalar " Para nereden gele­
cek?" der. Elbette· ki çocuklar bunun yanıtını b ilmezler.
Bu yüzden hayallerini terk etmek zorunda kaldıkları iz­
lenimi edinirler ve hayallerinin kaybolmasına izin verir­
ler. Ne yazık ki bu onların zihinlerine çok küçük bir yaş­
ta programlanır. Buna çevresel koşullanma denir ve bu
çok yaygındır. Örneğin; bir şey isteyip paranın nereden

85
Bob Proctor

geleceği ni anlayaınazsak bunu un utmamız gerektiğj ne


inann1aya programlandık.
Sonuç olarak, birçok insan bir hedef h akkın da düşün­
düğünde bunun nasıl olacağını anlayamazsa hedef belirle­
ın ez. Her şeyiyle planlayana kadar beklerneye devam eder
ve sonra da "Tamam, sanırım bunu yapabilirim." der.
Bu hiçbir şekilde hedef belirlemek değildir. Bu, zaten
yapabileceğinizi bildiğiniz şeyi hedeflemektir. Ama ya­
pabileceğinizi düşündüğün üz bir şeyin p eşinden koşmak
ilham vermez. İstediğiniz bir şeyin peşinden koşmanız
gerekir.
Şimdi, neden gerçekleştirebileceğinizi bildiğiniz bir
hedefi belirlemenin gerçekte bir hedef belirlemek olma­
dığını söylediğimi merak ediyor olabilirsiniz. Bunu söy­
lüyorum çünkü neden ilk önce hedef belirlediğiniz ko­
nusunda düşünmeniz gerek. Araba almak için, ev almak
için, iş bulmak için hedef mi belirliyorsun uz? Hayır! Siz
bilinçli farkındalığınızı arttırmak için hedef belirliyor­
sunuz. Gerçek hedefın amacı sizinle ilgili daha fazlasını
ortaya çıkarmaktır ve bunu yaptığınızda, yaptığınız her
şeyden daha fazla keyif alırsınız.
Başarabileceğiniz bir hedefi belirlemek ölmek gibidir.
ilham verici değildir. Diğer insanlardan fazla destek ala­
mazsınız. Belki de vazgeçersiniz. Fakat size ilham veren
bir hedef belirlerseniz, destek alınasanız da önemli değil­
dir. Heyecan duyarsınız; bu, içinizde bir şeyleri alevlen­
dirir. Yaşamanın yolu budur!

*******

Artık istediğiniz şeyin peşinden koştuğunuzda bunun

86
Yaşa m Sanatı

nas ı l gerçekleşeceği konusunda bilgi niz olmayacağı nı an­

layın.
Üç farklı durum sebebiyle Edmund Hillary (Everest
Dağı' nın zirvesine ulaşan ilk insan) ile çalışma fı rsatını
yakaladım. Hillary'de herhangi birinden farklı olarak gö­
rebildiğim tek şey bedeniydi . İri yarı biriydi ama o dağı n
zirvesine nasıl varacağın ı bilmiyordu. Yeni Zelandalı bir
arıcıydı. Dünyadaki en yüksek dağın zirvesine ulaşınakla
i lgili ne biliyordu ki? Hiç kimse o dağa tırmanmamıştı
daha önce. O yüzden birinden bununla ilgili bilgi edine­
mezdi. Bununla ilgili kitap okuyamazdı. Aslında, buna
teşebbüs etme konusunda nüfusun o/o99'unun cesaretini
kırmaya yetecek kadar kanı t vardı. O dağa tırmanma­
ya çalışan birçok insan ölmüştü; Zirvede buza göm ülü
ll

insanlar bulabileceğim söylendi bana. Vücutları orada


11
donmuş; asla oradan aşağı inemeyecekler.
Hillary'ye bunu yapamayacağı söylendi. 1 9 5 1 'de b u
arıcı parayı, takımını ve rehberlerini yanına aldı; yola
koyuldular ve başarısız oldular. Dağın zirvesine varama­
dılar. Eve dönmek zorunda kaldılar.
Tüm arkadaşları ve akrabaları " Sana söyledi m , yapa­
madın!" dediler.
"Yapmadık ama yapacağız." dedi.
Sonra ona kızmaya başladılar ve " Hayatını kaybede­
ceksin. Orada hava o kadar az ki nefes alamazsın. Bunu
yapmak imkansız." dediler.
Fakat 1 952'de tekrar gitti. Daha fazla parayla. Daha
fazla kaynakla. Yine başarısız oldu. Fakat görüyorsunuz
ki başarısızlık kazanman ı n bir parçasıdır. Başarısızl ık onu
sadece daha kararlı bir hale getirdi.

87
B ob Proctor

1 9 5 3 'te tekrar gitti. Ve bu defa yapt ı ! Everest Dağı 'nı n


zirvesinde dikildi .
H illary'den bu yana binden fazla i n san Everes t Da­
ğı' nın zirvesine tırmandı. B u neredeyse i nsanları n " Eğer
biri yaptıysa buna inanırız. " demesi gibi.

Fakat Hillary bunu hiç kimse yap m adığında da buna


inanm ıştı . Wright kardeşler nasıl havalandı? Uçamadığı­
mızı ispatlayabilirdiniz. Ama onlar uçabile ceğim izi bili­
yorlardı çünkü bunu görebiliyorlardı .
Eğer görebilirseniz yapabilirsiniz. Nasıl yapacaksınız?
Bunu ancak yaptıktan sonra söyleyebileceksiniz. Bu zih­
ninize kilidenmiş bir şey değil. Bu sizin i n ancınıza kilit­
lenmiştir. Bu eğer zihninizdeki fıkre tutunursanız bunu
hayatınıza çekecek titreşim içine gireceğin iz inancına ki­
litlenmiştir.
B u nedenle yasaları anlamanız gerekir. Yasalarla olan
ilişkinizi anlamak zorundasınız ve bunu yapabileceğinizi
bil mek zorundasınız. Para nereden gelecek? Şu anda ne­
redeyse oradan! Parayı kendisine çekecek olan sizsiniz.
Hillary dağın zirvesine ulaştı çünkü oraya ulaşabile­
ceğine inandı! Zihnin nasıl çalıştığını anladı. İ stediği şe­
yin imgesini zihninde tutarsa başarılı olacağını anlarnıştı.
Kendisini ölürken görmedi; kendisini sonsuza dek buzun
içine hapsolmuş olarak görmedi. Kendisini zirveye çıkmış
ve aşağı inmiş olarak gördü. Yaptığı tam olarak budur!
Siz bunu bu şekilde anlamak zorundasınız! Kendinizi
dağı nızın zirvesine vanrken görmek zorundasınız. İhti­
yaç duyduğunuz her şeyin ihtiyaç duyduğunuzcia size
geleceğini bilin . Bunu gerçekten kavramanın tek yolu
D üşün ce Yasası'nı anlam aktır. Bunu ne kadar incelesiniz

88
Yaşam s�ı ıı a t ı

az gel ir. Elli beş yıldan fazla bir zamandır bunun üzerin­
de çal ışıyorum ve sanırırn yeni yeni anlamaya başladım.
Ama güzel olan tarafı şu ki bunun sonu yok.
Hedefler ve hedeflere ulaşmak bakım ı ndan, bunun
hakkında bir an düşünün. Güzel bir roman okuyorsunuz
ve gerçekten çok ilginizi çekiyor. Gerçekten bitmesini is­
temiyorsunuz çünkü ondan çok keyif alıyorsunuz. Yi ne
de sona ermesini istiyorsunuz çünkü neler olduğunu öğ­
renmek istiyorsunuz. Fakat sona ereceğini biliyorsunuz.
Ya da biriyle yemeğe çıkmış ve onunla harika vakit ge­
çiriyor olabilirsiniz fakat biteceğini biliyorsunuz. Tatilde
olabilirsiniz ve biteceğini bilirsiniz. Öğrettiğim şey çok
ilginizi çekmiş olabilir ve siz bilirsiniz ki bu seminer sona
erecek. Bunu bilirsiniz.
Fakat kendinizi ve potansiyelinizi incelemeye başla­
dığınızcia bunun sonu yoktur. Bu yüzden elli beş yıldan
daha fazla bir zamandır her gün uyanıp "Daha fazlasını
elde edebilirim. Bundan dahafazlası var. Dahafazlasını an­
layabilirim. " diye düşünürüm. Bu sizi canlı tutar. Bu sizin
heyecanınızı korur. Her gün uyandığınızda kol saatinizi
ayarlarsınız çünkü sonsuzlukla ilgilendiğinizi bilirsiniz.

*******

Biz neden bahsediyoruz? Sizin potansiyelinizden bah­


sediyoruz. Neler yapabileceğinizi bilmiyorsunuz. Hiç
kimse neler yapabileceğinizi bilmiyor. Bu zamana kadar
neler yaptığınız beni ilgilendi rmiyor. Benim nasıl başla­
dığıma bir bakın. Mutsuzdum. Hastaydım. Sadece bir­
kaç aylık lise eğitimim vardı. Beş parasızdım. Hiç iş de­
neyimim yoktu. Yani kaybetmekten bahsediyorum. Ben
gerçek bir mağluptum!

89
B ob Proc t o r

Tüm bun lar geçmişte kaldı . Bun lar artık arkan ızda
kaldı. Daha önce olduğu nuz yer o ras ıyd ı . O rası nın, sizin
nereye gideceğinizi belirlemesi gerekm iyor. Bunu nasıl
yapacağınızı yapana kadar çözmeyeceksiniz.
Burada bir nokta daha var. Yaptıktan sonra bunu nasıl
yaptığınızı hala bilmiyor olacaksınız çünkü o raya vanrken
farkına bile varmadığınız bir sürü tesadüfi şey olacak.
Hedefinize doğru çal ışıyor olduğunuzu imgelemeni­
zi istiyorum. Oraya varacağınızı biliyorsunuz fakat nasıl
varacağınızı bilmiyorsun uz. Böyle bir sorun ya da zorluk
var ve bu sizi gerçekten geriyor. B u sizi gerçekten sınıyor
ve bunu çözebilecek gibi görünmüyorsun uz fakat sürekli
olarak bunu düşünüyorsunuz.
Süpermarkette alışveriş yapıyorsunuz ve kasiyere ka­
dar uzun bir kuyruk var. Bu yüzden yılgı nsınız ve aniden
birisi alışveriş arabanıza çarpıyor. Ne olduğun u anlamak
için arkanıza dönüyorsunuz ve döndüğünüzde rafın üze­
rindeki bir gazetede bir manşet görüyorsunuz. Manşet­
teki her neyse beyninize çarpıp bir dizi düşünceyi tetikli­
yor ve sorunun çözümü pat diye aklınıza geliyor.
Hedefinize ulaştıktan sonra arkanıza bakıyorsunuz,
belki üç ay sonra "Eğer o kişi benim alışveriş arabama
çarpmasaydı , diye düşünüyorsunuz.
. . .

Bu, zihninizi teriklemek için olan tesadüfi şeylerden


biridir. Bu şeyler zihninizi farklı bir frekansa yönlendi­
rir. Gördüğünüz üzere, frekanslada düşünürsünüz. So­
rununuzun yanıtı sorunun olduğundan daha yüksek bir
frekanstadı r. Bilinçli farkındalık sevıyenızı arttırmaya
devam etmeniz gerekir.

90
YaŞam Sanatı

Dr. Michael Beckwith " B i l i n ç farkı n da olduğunuzu n


farkına varmaktır." dem işti r. Bu, bu n u açıklamanın çok
güzel bir yoludur: Bilinç , n e d üşündüğünüz hakkında
gerçekten düşünebilmekt i r.

91
DERS ON BİR

YAN L I Ş YA PI PYA PM A D I G I NIZI


NASI L AN L ARSl N l Z
Evrensel Yasalarla Uyum İçinde Yaşamak

homas Edison'ın söylediğine bir bakı n :


T Dünyanın sonsuz zekayla yönetildiğini biliyorum. Et­
rafi mızdaki her şey, var olan her şey bunların ardında son­
suz yasalar olduğunu kanıtla1: Bu gerçek inkar edilemez.
Kesinlik derecesi matematikseldir.
Her şey yasaya uygun olarak çalışır. Yasa kesindir. Ya­
sayı Tanrı'nın çalışma yöntemi olarak görüyorum. Her
şey böyle meydana gelir.
Wernher von Braun - The Seeret filminde ondan alıntı
yaptım- evrenin doğal kanunları o kadar nettir ki uzay
gemileri yapmak konusunda hiç sıkıntı çekmiyoruz, i n­
sanları aya gönderebiliyor ve yere inişinin zanıanlaması­
n ı saniyesine varana kadar kesinlik içinde yapabil iyoruz
demiştir.
Sorun umuz şu ki onu görüyoruz, ona inan ıyoruz fakat
onu kullanamıyoruz. Braun'un da söylediği gibi insanlar
yasayı kullan ıyor, aya gidiyor fakat kendi hayatının içi-
1\oh l 'roc t o r

ne al ın ı yor. l ) üş ü n ce n i n e n e rj i o l d u ğu n u a n l a m ı yo r u z
.

[)üşii nce d a l gaları n ı n t ü m za m a n ve rn eka n la ra n ü fuz


e d e n ko7Jn i k dalgalar o l d uğu n u a n l a m ı yo ruz. İçi nde ya­

şad ığı rn ız bu beden i n ti t reş i m i n i d üşüncem izin kon rrol


ett i ğ i n i a n laın ıyo r u z. İç i n d e b u l u n d uğu m uz ti treş i m i n
haya t ı n1 ıza çektiğimiz şeyleri bel irled i ğ i n i an lam ıyoruz.
Düşün cem izi değiştirene kadar ayn ı şeyi n tekrar tekrar
ol maya devam ettiğini an lamıyoruz.
Gördüğünüz üzere eğer yasayla uyum içinde olursanız
hayatınız daha da iyiye gitmeye devam edecek. Yasaya
uygun yaşarsanız daha fazla kazanmaya devam edeceksi­
niz, kendinizi daha iyi hissedeceksiniz ve daha fazla eğ­
leneceksiniz. Hayatınız düzelmeye devam edecek. Eğer
düzelmiyorsa yasayı ihlal ediyorsunuzdur. Bu kadar ba­
sit. Yasayla tartışmaya girmeyin.

*******

Küçük bir çocukken Pazar günü haftasonu okulu­


na gidiyordum. Okulu astığırnda kız kardeşim annerne
bunu söylediği için ceza olarak kendimi Pazar okulunda
bulmuştum.
Annem babam yukarıda şarkı söyleyip birbirleriyle
konuşurken orada kilisenin bodrumunda Pazar okulun­
da öğretmen olan bu içine kapanık kızla birlikteydim
işte. Her ne olursa olsun, orada bodrum katındaydım
ve orada bana günahın bedelinin ölün1 olduğu söylendi.
Her zaman bunun oldukça ağır bir ceza olduğunu dü­
şündüm ama onlar söylediği için inanarak kabullendim.
Eğer bun u yaparsan bu günah rır, şunu söylersen bu gü­
nahtır dendi bana. Aman Allahım, ölecek miyin1 ? d iye:
düşündün1.

94
Yaşam Sa n a l l

Oldukça merakl ı bi riydiın , o yüzden bunu deneyc­


ceği ın diye düşündüm. Sadece denemekle kalmadı m,
yaptım ve hoşuma da gi tti! Ölmedim! Bir daha yaptım .
Sadece söylemekle kalmadı m, hem canım da yan madı ,
bilirsiniz, güzel bir histi ve ölmedim diye düşündüm.
Eğer gerçekten günah işlersem kelimenin tam anla­
mıyla öleceğimi düşünmüştüm. Görüyorsunuz ki sorun
söylenen şey değildi, benim algımdı. Anlayıştın neyin
eksik olduğu ile ilgiliydi. Günahın bedeli ölüm m üdür?
Evet, kesinlikle. Öyleyse sormalısınız: Durun bir dakika!
Ölüm nedir?
Ölüm yaşamın tersidir. Eğer yaşam büyümekse, o
zaman ölüm büyümernek olmalı. Büyümemek! Bakın,
Webster gibi olacağım; yeni sözcükler türetiyorum. Bir
gün sözlük yazacağım. Yirmi sekiz yılı aşkın bir süredir
benim yanımda çalışan Gina sözcükleri ne zaman tek tek
harf olarak kodlasam her defasında farklı kodladığımı
söyler. Fakat her ne olursa olsun hayatın temel kanunu
yaratmak veya parçalara ayırmaktır. Parçalara ayırmak
yok olacağınız anlamına gelmiyor. Ya ileriediğiniz ya da
geri gittiğiniz anlamına geliyor.
Yasayı ihlal ettiğinizde bu günahtır. Yasayı ihlal edin,
kaybedersiniz. Yasayla uyumlu olun, kazanırsınız. Bir
anlam ifade ediyor mu?

*******

Olaya şu şekilde bakın; yasa der ki verin, alacaksınız.


Birinin elini sıkmak için elinizi uzattığınızda istediğiniz
onun eli değildir, sadece elinizi uzatırsınız ve karşılığında
o da size elini verir. Bu böyle olur. İyilik yaptığınızda
iyilik bulursunuz. Yasa budur.

95
Bo b Proctor

Eğe r dışarı çıkıp bi r şey elde etmeyi dencrsem bu çok


işe yaramayacaktı r. Eğer satış yapmak istiyo rsam ve ".Size
gerçekten yardım etmek istiyorum. " derse m ve " Biraz para
istiyo rum, umarım satışı gerçekJeşti riri m . " diye düşün ü­
yorsam yasayı ihlal ediyorum. B i l i nçli düzeyde Size yar­
dım etmek istiyorum düşüncesini yol l uyo rum . O yüzden ,
bu zihinsel olarak olum] u bir düşünce fakat duygusal
olarak gerçekte; "Sizin paranızı istiyorum." B u sebeple,
" Size yardım etmek istiyorum." düşüncesini duyuyor
ama aldığı his "Sizin bana yardım etmenizi istiyorum."
Öyleyse ne oluyor? Onun zihninde bir çelişki yaratıyo­
rum. Bilinçli düzeyde pozitif bir düşünce, bilinçaltında
negatif bir düşünce. Duygusal olarak ne algıladığını an­
lamaz ama yine de algılar ve bu on u yine de etkiler. Sa­
tış işlemini tamamlamak için karşı tarafın i mza atmasını
sağlamalısınız. Buna itaatkar davranış adı verilir. Çelişki­
li bir zihinden asla itaatkar bir davranış elde edemezsiniz.
Fakat "Size gerçekten yardım etmek istiyorum." der­
sem ve duygusal olarak da size yardım etmek istemekle
ilgiliysem ne yapmanız gerektiğini bilirsiniz; tıpkı bunun
gibi. Satışı tamamlamak konusunda endişelenmenize ge­
rek kalmaz. Satışı gerçekleştirmek çok iyi bir sunumun
doğal sonucudur. Sadece insanlara yardım etmeye aşık
olmak istersiniz. Kazandığınız paranın miktarı her za­
man verdiğiniz hizmet miktarıyla doğrudan bağlantılı­
dır. Bu tamamen yasayla uyumludur.

*******

The Science of Getting Rich {Zengin Olma İlrni) ki ­


tabının yazarı Wallace Watdes kitabı n bir bölürnünün
tarnamını Dai mi Artış Yasası'na ayı rn1 1ş t t r. Eğer yas�t)'J

96
Yaşam Sanatı

uyarsanız son uçları nız sürekli olarak daha iyiye gidecek­


tir: Gelişn1e, çoğalma. Bir iyilik yapıldığında daha büyük
bir iyilik için istek olacaktır. Sonrasında daha ileri bir du­
ruma yönelir insan . Görüyorsunuz, daha görkemli başka
bir durum ortaya çıkar. Vizyonunuz sizi sürekl i teşvik
eder. Böylelikle ilerleyen hayatın gerçek hayat olduğunu
keşfedersiniz. Tanrı'nın sizin yaşamanızı istediği bir ha­
yat. Hayatın sürekli daha iyiye gitmesi gerekir.
Elde ettikleriniz daha iyiye gitmiyorsa yasayı ihlal
ediyorsunuz. Kaybedeceksiniz. Ya siz ölüyorsunuz ya da
işiniz ölüyor. Bu böyledir. Sizin cesedinizi göm üyor ol­
mayabilirler fakat satışlarınız azalıyor, daha az para kaza­
nıyorsunuz, kendinizi o kadar iyi h issetmiyo rsunuz, h iç
enerj iniz yok, bir nevi tükendiniz.
Bu uyarıcı bir işaret olmalıdır. Düşünmelisiniz, Bir
dakika, Bana ne oldu? Yasayı ihlal ediyor olmalıyım.
Sadece insanlara yardım etmeyi düşünün. Zihninizde
önemli bir fikir oluşturun. Yaratmaya başlayın. Kendi­
nizi iyi hissedin.
*******

Küçük bir çocukken beni çoğunlukla büyükannem


büyüttü. Her zaman büyükannenin Tanrı gibi oldu­
ğunu düşünürdük. Sevimli küçük bir hanımefendiydi
fakat düşünceleri doğru değildi. "Sahip olduklarınızla
yetinmelisiniz canım." derdi . B üyükannem yanılıyordu!
Sahip olduklarınızla mutlu almalısınız ancak asla yetin­
memelisiniz.
Yerinmernek yaratıcı bir durumdur. Bakın, bizim sü­
rekli yeni bir şeye ulaşmamızı sağlayan şey yetinmemektir.
Yasa ne diyor? Daha fazla, daha iyi, daha uzağa. O yüzden

97
Bob Proc ı o r

koşucu br daha h ızl ı koşmak ister. Yüksekten atlama .s poru


yapanlar daha yükseğe atlamak ister. Şarkıcılar daha fazla
şarkJ söylemek ister. Para kazananlar daha fazla kazan mak
ister. Siz daha fazlası n ı yapmak istersin iz. Bu elde etmek
ın i? Hayır! Bu gelişmek. Hedefler bir şey elde etmek için
değildir. Hedefler gelişmek içindir. Elde etmek güzeldir
fakat bir yan faydası ise hedef ne kadar büyükse o kadar
hayat dolu hale gelınenizdir. Oldukça basit.

*******

Siz ruhsal bir varlıksınız. Fiziksel bir bedende yaşar­


sınız. Fakat beden sadece sizin daha üstün tarafınızı n fi­
ziksel tezahürüdür.
Ruh nerededir? Ruh aynı anda her yerdedir. Bu ne an­
lama geliyor? Ruh her yerdedir. Ruh burada bu kürsüde­
dir. Ruh bu platformdadır, bu bilgisayardadır, havadadır.
Diyeceksiniz ki şimdi kafam karışmaya başladı . Bah­
çedeki kayada ruh .roktur diyeceksiniz. Durun biraz ruh
bahçedeki kaya hariç her yerdedir! Ha, ruh ağaçta mı?
Ruh bahçedeki kaya ya da ağaç hariç her yerdedir! Hım­
mm. Ruh arabarnın tekerleğinde mi? Hayır! Hayır! Ara­
banın tekerleğinde değil! Bu ruh! Ruh bahçedeki kaya,
ağaç ya da arabamdaki tekerlekler hariç her yerdedir!
Durun biraz eğer her yerdeyse, her yerdedir.
İnsanların kafasının nasıl karıştığını görüyor musu­
n uz? Ne yapmamız gerektiğini biliyorsunuz: Başka bir
şey düşünmeliyiz. Fakat onun yerine televizyonu açalım.
Başka birinin dünyasında kaybolalım diye düşünürüz.
Yaptığımız bu.
Arabanın tekerleği sizin vücudu nuzun yapıldığı n1ad-

98
deni n aynısından yapılmıştır. Ağaç sizin vücudunuzun
yapıldığı maddenin aynısından yapılmıştır. Bahçedekj
kaya da sizi n vücudunuzun yapıldığı maddenin ayn ısın­
dan yapılmıştır.
Bahçedeki kaya hareket ediyor. Her şey hareket eder.
B izler hareket okyanusuncia yaşıyoruz. H içbir şey dur­
maz. O duvar hareket ediyor. Hareketsiz gibi görünür
ama gerçekte öyle değildir. H içbir şey ölü değildir.
Bu yanlış bir kavramdır. Taburun içindeki ceset ha­
reket ediyor. Eğer ceset hareket ermiyorsa nasıl toprak
olacak? Eğer ceset kalınnların ı alıp ona mikroskop alun­
da baksaydınız hareket ettiğini görürdünüz. Gözlerini­
zin önünde dans ettiğini ve bu ceset kalınularının toprak
olduğunu. Neden? Çünkü hareket eder. Her şey hare­
ket eder. H içbir şey durmaz. Hiçbir şey yaraalmamış ya
da yok edilmemiştir; hayat kuramı bun u doğru kabul
eder. Ölüm diye bir şey yoktur. S iz geçici bir süre için
bu bedene taşındınız; bu bedenden de taşınıp gideceksi­
niz. Hem hayat hem ölüm geçiştir ve aynı maceranın bir
parçasıdırlar.
B izimle Dünya'daki diğer varlıklar arasındaki farkı
bilmek ister misiniz? Bizler yaratıcı varlıklarız. Biz Tan­
rı' nın suretinde yaratıldık. B iz, ruhun istediğimiz şekilde
hareket etmesini sağlayabiliriz. İstediğimiz şekle girmesi­
ni sağlayabiliriz.
Fakat ne oldu biliyor musunuz? Denklemi tersine
döndürdük. Tanrı'yı kendi suretinüzde yarartık ve -dişi
değil, eril olan- onun nasıl her an her yerde olabileceğini
çözmeye çalışıyoruz. Bunun nereye gittiğini görebiliyor
musunuz? Bu yanlış bir yola gider. Neden? Çünkü biz

99
Boh Prouor

cah iliz. Anlam ıyoruz. Ancak di n kon us u n da deri n hir


araştırma yaparsanız b u n u n doğru old uğu n u anlarsın ız.
Sorun bizim algı m ızda. S iz ve ben ru h sal varl ı klarız. Fi­
ziksel bir bedende yaşıyoruz. Ancak hayvanlar alem i n i n
geri kalanından farklı o larak bize bir akıl veril m iş tir. Bize
hiçbir hayat formunun sahip olmadığı zih insel özelJikler
verilmiştir. Bu zihinsel yetenekleri ne şekilde kullandığı­
mız duygusal durumumuzu belirler.
D uygusal durum nedir? Kendimizi nasıl hissettiği­
mizdir. İçinde bulunduğumuz titreşimdir. Öyleyse için­
de bulunduğumuz titreşimden bahsederken duygusal
durumumuzdan bahsediyoruz. D uygu, içinde bulundu­
ğumuz titreşimin bilinçli farkındalığıdır. " Kendimi iyi
hissetmiyorum. " dediğinizde gerçekte şunu dersiniz; "İyi
bir erkileşim halinde olmadığırnın olarak farkındayım."
"S orun ne.:> "
"Sadece kendimi çok kötü hissediyorum."
"Ned en 1. "
" Şey, sorun onun bana davranış biçimi."
''Ahhhh, onun davranışlarının senin duygularını kont­
rol etmesine izin veriyorsun. Neden onun davranışlarının
senin duygularını kontrol etmesine izin veresin ki?"
"Nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsun. Yaşadığım mal i
sorunları bilseydin neden üzüldüğümü anlardın."
Neden parayla ilgili üzülesiniz ki? Bunun amacı ne­
dir? Neden herhangi bir şeye üzülesini z ki ? Neden sade ce
"Olan bu, kabullen! , deyip bakmıyorsunuz olaya? Ya o
sizi kontrol edecek ya da siz onu kontrol edeceksiniz.
* ** * ** *

1 00
Yaşa 111 Sa n a t ı

İşte, herkesin gerçekten anlaması gereken b i r şey. Kişisel


gel işim üzeri ne çal ışan insanlar tan ıyorum, tan ıyorsunuz.
Büyük bir kütüphaneleri var, birçok sern inere katıl m ı.� lar
fakat gerçekten olduramıyorlar. Kafalarının karıştığı nokta
"Nereden bi raz para kazanırım?"
Kaç kişinin bununla ilgili olarak kafası karışık? Dürüst
olun. Elinizi kaldırın. Ayağa kalkın. Birkaç kişi. Teşekkür
ederim. Bunu yapıyorum ki kendinize itiraf edebilesiniz.
Düşün ve Zengin Ol'da, Napoleon H ill der ki:
Eğer siz de çok çalışma ve dürüstlüğün zenginlik geti­
receğine inananlardansanız, haşa! Bu doğru değil! Büyük
miktarlarda gelen zenginlik asla tek başına çok çalışmanın
sonucu değildir! Zenginlik belirli ilkelerin uygulanmasına
dayanan belirli taleplere yanıt olarak gelir. Tesadüfen ya da
şans eseri değil.
Bunu kimden talep edeceksiniz? Tanrı'dan mı talep
edeceksiniz? Başka birinden mi talep edeceksiniz?
Alınnda der ki "Zenginlik belirli ilkelerin uygulan­
masına dayanan belirli taleplere yanıt olarak gelir. Tesa­
düfen ya da şans eseri değil." Öyleyse talep kendinizden
olacaktır. Bunu kendinizden talep etmek zorundasınız.
Daha sonrasında da kurallara uymanız gerekecektir. Ya­
sayla birlikte çalışmak zorundasınız.
Bu konuyu kolaylıkla es geçme ihtimaliniz var fakat
mutlak Telafi Yasası vardır.
Seminerlerimizde harika bir Amerikan futbolu koçu
olan Don Shula'dan alıntı yapıp bir kart verdiğimiz bölüm
var. Shula "Başlangıç birçok insanı durdurur." demiştir.
Bu roket bilimi değil. B u kendinize karşı gerçekren
dürüst olmaktır. Birçok insan bunu kendinden talep et-

101
Bob Proctor

m ez. Bunu talep etmek zorundasınız. Bu n u gerçekren


uygulamak zorundasınız.

Telafi Yasası bazen değil , her zaman , sadece Rusya ya


da Amerika'da değil ; her zaman, her yerde, tüm zaman­
larda kazandığınız para miktarının şu üç kon uyla kesin
o larak orantılı olduğunu i fade eder: (1) Yaptığınız şeye
duyulan gereksinim, (2) Bunu yapma kabiliyetiniz, (3)
S izin yerinizi doldurmakta ortaya çıkacak olan zorluk.
PGI'de (Ç. N . Yazarın ortağıyla kurduğu şirketin adı.)
yaptığımız şeye tüm dünyada çok büyük talep var. Şu
an üzerimde 40 Dolar var. Sadece bu 40 Dolar ile beni
dünyadaki herhangi bir yere giden bir uçağa bindirebi­
lirsiniz; bunu derhal çoğaltacağım konusunda sizi temin
ederim. Derhal.
Çünkü nasıl yapılacağını bildiğim bu şeyin dünyanın
her yerinde talep gördüğünü biliyorum. Bu konunun
dünyada talep görmediği hiçbir yere gitmedim şimdiye
kadar.
Şanghay' a gittik. İ nsanlar üstüme üstüme geldiği için
etrafımızdaki yaklaşık yirmi kişiye "Ellerinizi yukarı kal­
dırın." demek zorunda kaldılar. İ stedikleri bir şeye sahip
olduğumu biliyorlardı. Sanırım bana yeterince yaklaştık­
larında ona sahip olacaklarını düşünüyorlardı. O bu şekil­
de elde edilmiyor. Sözün özü, o sizde zaten var!
Bir kişinin anlayış düzeyini her zaman elde ettiği so­
nuçlara bakarak söyleyebilirsiniz. Eğer sonuç yoksa, ya­
sayla uyum içinde yaşamıyor olmalarından kaynaklan­
dığını bilmiyorlar. Size nasıl bir hikaye anlattıkları beni
i lgilendirmez. Bilmiyorlar! Ve maalesef birçok durumda
da bilmediklerini bilmiyorlar.

102
Yaşam Sanatı

Bu, bu odadaki herkesi n ilgilen diği bir şeydir. Kazan­


dığı nız para miktar ı kesin olarak yaptığı nız şeye olan ih­
tiyaçl a orant ıl ıdır.
Bu sektöre girdiğim zaman bunu bilmiyordum . Sek­
töre bu yüzden girmedim. Sektöre girdim çünkü kesin­
likle bu işi sevdim. Earl Nightingale' i plakta diniediğim
ilk günden beri bu işle ilgili şeyler yapıyorum ve hiçbir
zaman yaptıklarım yeterli gelmiyor. Çünkü bu konuda
inanılmaz bir açlık çekiyorum. Hayatımda hiç kimsenin
Earl N ightingale gibi konuştuğunu duymadım; o nun
konuşması beni gerçekten çok etkilemişti.
Görüyorsunuz ki kazanabileceğim miktarın bir sınırı
olmadığını biliyorum ve gelirimi arttırmanı n tek yolu­
nun bunu daha iyi anlamak olduğunu biliyorum. İşin
sırrı pazarlamada değil. İşin sırrı satış için yapılan su­
numda da değil. İşin sırrı sizin anlayışınızda. Eğer anlayı­
şınızda bir sır yoksa daha fazla para kazanamayacaksınız.
O yüzdendir ki Süleyman "Bütün varlığınla anlayış
kazan." demiştir. Anlayış kazanmanın sadece tek bir yolu
vardır. Bir yolu; iki değil. Bu ancak öğrenme yoluyla
olur. Başka yolu yoktur.
Öğrenmenin birçok şekli vardır; öğrenmek zorunda­
sınız! Bilgi her an her yerdedir. Var olmuş olan veya var
olacak olan tüm bilgi her zaman her yerdedir. Aynı anda
her yerdedir.
Bilgisayarınız her zaman buradaydı. Sadece Steve )o bs
ya da Bill Gates' e ulaşmamıştı. Her zaman buradaydı!
Sadece farkında değildik. Edison havada sihir olduğu­
nun farkına vardı ve bunu şişeye koyup yönlendirerek
kontrol altına almayı başardı. Niagara Şelaleri u-zu-u-

1 03
Boh Prouor

u n b i r zaman d ı r oraday d ı . Şdal derdcn e l de edjlcn tüm


clek rriğ i n tek b i r kanala yön l en d i ri l m esi gereki yordu.
B u n u anlaman ı z gereki r. Kazan d ı ğJ n ız para m iktarı
yaptı ğı n ız şeye duyulan i h t i yaç la kesi n olarak oran nJıdır.
Buraya tekrar tek rar gelen i nsan lar görüyoru m . Bi raz ge­
l işme gösterip artı k öğren d i kleri n i d ü5ün üyo rl ar. Ögren­
men i n bi ttiği n i h i ç sanmıyorum . Her za m an öğre n i yoruz .

Seksen yed i ya5ı ndaki M i chelan gelo " HaJa öğren iyo­
rum." demişti r. Öğren meye devam etmek wrundasınız.

Eğitim sistemimiz ve kurumsal hizmet içi eğitim


programları m ız noksan. Eksik olan bir şeyler var. Nü­
fusun %J3 ' ünün paran ın (Yo97 'si ni kazandığı nı bildiğim
içi n bun u söyl üyorum. B i r şeyl er yan lış! O yüzden bili­
yorum ki yaptığım işe olan talep her daim çok yüksek
olacak.
Bir düşüncem var ve bundan vazgeçebileceğimi hiç
sanm ıyorum. Eğer öğrenim gördüğünüz bölümde ruh­
sal /spiritüel bir kurum yoksa o bölüm ün eksik olduğuna
inanıyorum. Eğer eksikse başarılı olamayacaksınız.
Ben din öğretmiyorum . Din öğretme niteliğim yok
fakat elbette ki hayatımızın spiritüel tarafıyla ilgili bir
şeyler biliyorum. Şunu kesinlikle biliyorum : Özünüz
ruhtur ve ruh daima büyümeye uygundur. Asla gerile­
rneye uygun değildir. Her zaman gelişmeye uygundur,
her zaman. İçinizde bir şey hep ilerlemek ister.
O yüzden ne yaparsanız yapın, daha iyisini yapmak
isteyeceksiniz. Eğer koşuyorsanız daha hızlı koşmak is­
teyeceksiniz. Eğer şarkı söylüyorsanız daha iyi söylemek

1 04
Yaşa m San a ı ı

isteyeceks i n iz. Eğer sa t ı ş yap tyorsan ız d a h a fazla sa r m a k


isteyeceks i n iz. Eğer yüksekten a t l a m a spo ru ya p ı yorsa n ız
d aha da yükseğe atlam ak isteyeceksin iz. İ lerleyi p ge l iş ­

rnek s izi n doğan ızdadır.

*******

Telafi Yasası'nın ikinci kısmına göre kazandtğın ız para


miktarı her zaman için, kesin olarak işinizi yapma kabili­
yerinizle o rantılı olacaktır.
Bu konuda çok iyi bir hale geldim fakat çok daha
fazlasını elde edebileeeğimi biliyorum. İyi olduğum için
yerimi doldurmaları zor ki bu da yasanın üçüncü kısm ı .
Fakat yerim doldurulabilir. Vazgeçilmez olmak diye bir
şey yoktur.
Saxon White Kessinger tarafından yazılan "Vazgeçil­
mez Adam" isminde harika bir şiir var. Şiirde der ki:

Bir kova al ve do/dur onu suyla,


Daldır elini bileğine kadar içine,
Çektiğinde elini, ölçüsüdür ne kadar özleneceğinin
Geride kalan boşluk.
Sıçrat etrafo daldırı rken elini gönlünce,
Karıştır suyu dilediğince,
Çok geçmeden anlarsın durulunca,
Fark olmadığını ilk halinden.

Şu an yaptığım, hi ç kimsenin vazgeçilmez olm adığı


fikrini açıklamak. Vazgeçilmez olduğun uz fikrin i edin -

lOS
Bob Proctor

meye başlarsanız egonuz sizi ele geçirir ve gerçekten hapı


yutarsın ız. Yanlış yöne gidersiniz.
B u nlar temel öğelerdir. G ücün nerede o lduğunu anla­
tnam ız gerek. Güç size kim olduğu nuzu gösteren ruhsal
özünüzdedir. Bunu anladığınız, üzerinde çalışıp bunun
devridaimi için daha iyi bir araç olduğun uz m üddetçe
elde ettiğiniz sonuçlar da daha iyi olacaktır. Yaptığınız
işte daha iyi olmak zorundasınız.
Napoleon Hill "Fırsat aramaya çıkm ayın, bulundu­
ğunuz yerde ona uzanıp onu kucaklayın ." demiştir.
Eğer geriye bakıp bir an bunu düşünecek olursanız,
eğer ihtiyaç varsa ve yeterince iyi olduğunuz için yerini­
zin doldurulması zorsa, işin sırrı kendinizi sürekli ola­
rak geliştirmenizdedir. Öyleyse Telafi Yasası' nın üzerin­
de odaklanmanızı gerektiren kısmı ikincisi kısımdır; işi
yapma yeteneğiniz üzerinde odaklanın. Sadece yaptığı­
nız işte iyi olmaya devam edin ve her zaman daha da iyi
olabileceğinizi bilin.
Bunu her gün görüyoruz. Bunu apaçık gördüğümüz
yer spordur. Sürekli yeni rekorlar kırılıyor. B iliyorsunuz,
yıllarca insanların bir mili daha hızlı koşamayacağı düşü­
nüldü. İnsanlar vahşi hayvanların kendilerini kovalama­
sına izin verip daha hızlı koşamadılar. Roger Bannister
bunu küçük parçalara böldü ve dört dakikada bir mil
rekorunu kırdı. Fakat bir ay içinde başka biri onun reko­
runu kırdı. Şimdi Boston Maratonu'na bakacak olursa­
n ız bir maratonda neredeyse dörç dakikada bir mil koş­
tuklarını görürsünüz. Beş dakikada bir mil koşup bunu
yirmi altı kez yapıyorlar! Kısa süre öncesine kadar böyle
bir şeyi düşünemezdiniz.

1 06
DERS ON İKİ

G Ü ÇTE K i TE K S I N I R
Evrenin Bolluk Bereketine Erişim

vrenin bolluk bereket dolu olduğunu anlamanız


E gerek. Aman Allahım. En eski yazıların bulunduğu
Upanişad'lara (Ç.N. Hinduizmin kutsal kitapları.) dö­
nüp bakabilirsiniz. Orada der ki "0, bereketten bereket
aldı ve bereket var hala."
Diyeceksiniz ki, "Bu nasıl oluyor?"
Derin bir nefes alın. Hadi ama tüm havayı ciğerleri­
nize çekin. Hadi!
Şimdi tutun. Günün geri kalanını bu şekilde geçirin.
Görüyorsunuz, bunu yapmak aklınızdan geçmez.
O, bereketten bereket aldı ve bereket var hala.
Diyeceksiniz ki "Bu farklı." Hayır, değil. Tam olarak
aynı.
Her şeyin aynı yasayla işlediğini anlamam ız gerek.
Hayattaki tüm başarı içimizdeki yasanın tarafında olmak
sayesinde geçekleşir. Tamam. Öyleyse, yasayla çalışmak,
yasayı hayatımıza alıp sessiz bir ortak olarak önemsemek
olarak düşünülebilir.
1\oh P ıoc t o r

Yasayı ken d i elieri n izd e tu tuyor ve yasayla uyum i çi n ­


de çal ışıyor olab i l i rs i n iz.
B i r a n lan1 i fade ed i yor deği l m i ? Nas ı l i le rlers i n iz? Şöy­
le ki i l k önce kendin izi orada görmek zo ru n d as ı n ız. Sa n k i
za te n oradayn1 ışsı n ız gibi davra n m ak zo rundas ı n ız.

Bu nerede ol ur? Bu zihnen olur. Eğer b i l i n c i rn d e b i r


fi krin1 varsa o zaman fikri sizinle ve b i lincinizle p a yl a­
şabilirim öyle değil mi? Eğer bende bir fiki r va rsa size
verebilirim. Bu bir anlam ifade ediyor m u ? Eğer bende
bir fikir varsa onu elde etmeme gerek yok; o varsa sizinle
kon uşabilirim, öyle değil mi?
Eğer aklımda bir fikir varsa bunu zihinsel olarak sizin­
le paylaşabilirim. Benim zihnim, bunu sizin zihninizle
bilinç düzeyinde paylaşabilir. Burada fiziksel düzlemde
olması gerekmez. Sizinle para hakkında konuşabilirim.
Öyleyse bunu elde etmiyorum, bu bende var. Eğer duy­
gusal olarak fıkrimle bir bağ kurduysam bu duyguları si­
zinle paylaşabilirim. Zihinsel ve duygusal olarak bir fikre
sahipsem, ona sahibim. Doğru mu?
Hz. İsa doğmadan altmış yedi yıl önce Horace "Nemo
dat quod non habet." demiştir. Bunu çevirecek olursak
"Sizde olmayan bir şeyi veremezsiniz." anlamına gelir.
Fakat bunun tam tersi, sizde olan bir şeyi verebilecek
olduğunuzdur. Eğer zihnen ona sahipsem, onu zihinsel
olarak sizinle paylaşabilirim. Eğer duygusal olarak ona
sahipsem, onu duygusal olarak sizinle paylaşabilirim.
Yapamayacağım tek şey fiziksel olarak ondan keyif ala­
mayacağım ya da fiziksel olarak onu sizinle paylaşama­
yacağımdır.
Görüyorsunuz ki sorun buradadır. Biz fiziksel duyu-

1 08
Yaşa ın Sanat ı

ları nı ızla yaşa rız. Eğer fiziksel olarak' yoksa, ders i n iz ki


"Şey, bende yok! '' Ah, evet bende var. Sizi nle onun hak­
kı nda konuşabili riın . Sizinle duyguları m ı paylaşabi l i rim.
O sadece cisiın o larak henüz tezah ür etmem iştir. O ne­
reden gelir?
Her şey fiziksel olmayandan gelir. Daha üst bir po­
tansiyelden alt potansiyele doğru çalışıyorsunuz. Kimler
mühendis? Burada bir elektrik m ühendisi var mı? Olma­
sı lazım. İtiraf edin. Var mı? Tamam.
Eğer elektrik üzerine çalışıyorsam daha üst bir potan­
siyelden alt bir potansiyele doğru çalışmak zorundayım,
öyle değil mi? Eğer bunun aksine davranmaya çalışır­
sam baş ı m derde girecektir. Bana katılınıyor musunuz?
(Tavandaki ışığı işaret ederek) Elektrikle ilgili tek sınır
onun içinden geçip dolaşımcia olduğu bir şekle/forma
sokulmasıdır. Buna elektrik adını veririz ama aslında bu
elektrik değildir. Bu, elektriğin bir ifadesidir, öyle değil
mi? Elektrikle ilgili tek sınır o nun içinden geçip dolaşım­
da olduğu bir şekildir/formdur. Yetmiş beş watdık bir
ampulün altmış watdık bir ampülden daha fazla enerj isi
vardı r. Yüz watdık bir ampulün ise daha da fazla enerj isi
vardır, öyle değil mi?
Ruhsal gücünüzdeki tek sınır onun içinden geçip do­
laştığı formdur/şekildir: Siz. Büyük bir fikir oluşturun;
enerj inin daha güçlü ifade edildiğini hissedeceksiniz. Bir
insanı etrafta yürürken görürsünüz, gücü yok, enerjisi
yok, çok büyük bir fikri yok. Tüm yapmanız gereken bir
insanı izlemek; zihinlerinde neler olup bittiğini anlarsı­
nız. Beden neler olup bittiğin i gösterir. Uyuşuk, oradan
oraya sürüklenen insanları gördüğünüzde canlarının sık-

1 09
Boh Procı o r

kın o lduğunu b i l i rsiniz. Kötü düşün celerden başka bir


şeyleri olmadığını bilirsiniz; tabii bir şey düşün üyorlarsa!
Bazı i nsanlar düşünmüyor bile. Etrafları n da olup bi­
tenin oyuncağı ol uyorlar sadece. Okyanusta balıkçı ol­
tasının ucuna takılan mantar gibiler, her tarafta zı p zıp
zıplıyorlar. Düşünen bir insan nereye gi ttiği n i bilir. On­
lar üstün yeteneklerini: Mantık, i rade, sezgi, algı, akıl ve
hayal güçlerini kullanırlar.

*******

Öze bakın; öz nerededir? Öz her an her yerdedir.


Çizgili bir kağıt üzerinde bulunan satıriara bakın ; bu
satırlar, daha yaygın olarak frekans olarak adlandırılan
titreşim düzeylerini temsil etsin. Her şey yasaya uygun
olarak çalışır ve bu yasalardan biri de Titreşim Yasası'dır.
Tamam, şimdi öz nerededir? Öz her yerdedir. O her şey­
dir. O bizim kişiliğiınİzin en üstün kısmıdır. Bunun en
düşük kısmı nedir? Beden. Tam ortada ne var? Zihin.
B izi herhangi bir yaşam formundan farklı kılan şeydir
bu. Daha üstün bir seviyeye erişip, daha alt düzeydeki
şeyleri zihnimiz aracılığıyla değiştirebiliriz .
Burada anlamamız gereken şudur; buna siz izin veri­
yorsunuz. Her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğunu anla­
yacaksınız. Bir gökkuşağının renkleri gibi her frekans bir
üsttekine ve bir alttakine kancayla bağlıdır. Sınır çizgisi
yoktur. Evrendeki her şeye kancayla bağlısınız. Her şeye.
Bağlısınız. Müthiş zihniniz daha üst bir düzeye, öze eri­
şebilir. Sayfadaki her satır bir üsttekine ve bir alttakine
bağlıdır. Fiziksel olmayana odaklanın, istediği nizi görü n.
Kendinizi onunla görün.

1 1o
Yaşanı Sana t ı

Aına biz bunu yapmayız, öyle değil mi? Biz en dü­


şük seviyeye gideriz. Parasal açıdan nerede olduğum uzu
görn1ek için banka hesabımıza bakarız. Son uçlarım azı n
ne olduğuna balanak için bilgisayara gireriz. Biliyorsu­
nuz. Bunu neden yapıyorsunuz? Herkes bunu yapıyor.
Size bunu yapmanız öğretiliyor. Nerede olduğun uzu bu
şekilde anlıyorsunuz. Ahhh. Hepsinin yanılıp yan ılma­
dığını merak ediyorum. Diyeceksiniz ki " Hepsi yanılıyor
olamaz." Neden? Her zaman yanıldıları
Büyük bir insan grubunun bir tarafa, sadece birkaç
kişinin de diğer tarafa gittiğin i gördüğünüzde küçük gru­
bu takip edin. Belki de yaşadığınız müddetçe asla başka
bir hata yapmayacaksınız. Eğer kitleleri takip ederseniz
gerçekten allak bullak olursunuz. Neden mi? Çünkü ki t­
lelerin nereye gittikleri konusunda hiçbir fikirleri yoktur.
Onların, nasıl bir gün olduğunu öğrenmek için haberleri
seyretmeyi beklemeleri gerekir. Pencereden dışarı bakıp
''Ah, trafik kötü bugün." derler. Neden farklı bir şeki lde
bakmayalım? "O kadar hızlı araba kullanmamıza gerek
kalmayacak, daha yavaş gidebiliriz biliyorsunuz, bu bize
düşünme fırsatı verecek. Araba sürmekten keyif alabili­
riz." Fakat bu biraz çılgınca bir düşünce tarzı, öyle de­
ğil mi? Her zamanki gibi yapıp üzülelim. Evet, arabaya
binelim ve üzülelim. Hızlı git, sonra yavaşla. Sarsılarak
sağa çarp. Arahan paramparça olsun. Bilirsiniz.
Diyeceksiniz ki "Dur bir dakika, eğer bu kadar basitse
neden herkes bunu yapmıyor?" Bu oldukça iyi bir soru.
Buna farklı bir şekilde bakalı m .

ııı
DERS ON ÜÇ

YA G M U R YA G A N A K A D A R
D A N S ET

Düşüncelerinizi Somu t Hale Dönüştürme

eden olmak istediğiniz biri gibi davranmıyorsu­


N nuz? Neden gerçekte olduğunuz bir yıldız gibi
davranmıyorsunuz? Neden biliyor musunuz? Çünkü i n­
sanların ne düşüneceğinden korkuyorsunuz.
Bu ne zaman başladı biliyor musunuz? S iz küçük bir
çocukken. Dediler ki "Komşular ne düşün ür?" Kimin
umrunda! Ben komşuların ne düşündüğün ü buldum;
düşünmüyorlar! Komşuların ne düşüneceği konusunda
endişelenmeyi bırakın! Olmak istediğiniz biri gibi dav­
ranın.
Siz ölümsüz bir ruhun evladısınız. Bu sizin aklınıza ka­
zımak isteyeceğiniz bir şey! Her şeyi bilen, sonsuza dek
var olan bir güç var. Siz b unun bir ifadesisiniz. Bunu
doğru anlamanız çok önemli, çok önemli. Gerçekten ne­
reye gitmek istiyorsunuz?
Ralph Waldo Emerson "Ne olduğunuzu bilmed iğiniz
Bob Proct o r

s ü rece sizi banndtrabilecek hiçbir gezegen, gü neş ya da


ytldtz yoktu r." Bunu zi hninize m ü h ü rleyi n.

*******

Vticudum uzun h areket ettiği ti treşimi bel irleyen aynı


zan1anda duygusal zih nimiz olan bilinçaltım ızdır. Beden
zihnin aracı/enstrümanı olduğu için titreşim hayatınıza
çektiğiniz şeyi belirler. Eğer büyük bir fikirle çalışırsanız
- kendinizi çok başarılı bir işi yönetirken görür ve olayların
gerçek olduğunu tam anlamıyla h issedersiniz- ne olacağını
biliyor musunuz? Eğer bu görüntüyü korursanız, bunun
olmasını sağlayacak insanları hayatınıza çekeceksiniz.
Ancak işinizin sizi kontrol etmesine izin verir, şu kişi,
bu kişi ve olayların ne kadar kötü olduğuyla ilgili şika­
yet ederseniz, olayları hızlandıracak insanları da itecek ve
daha fazl a sorunu çekeceksiniz.
Öyleyse istediğiniz şeyi görün. Kendi imgenizi orada
tutun . Titreşiminizi değiştirin.
Afrika'daki bir kabileyle ilgili şirin bir hikaye var. On­
ların bir yağmur dansı var. Afrika'daki birçok kabilenin
yağmur dansı vardır ama bu kabile farklı. Ne zaman dan­
setseler yağmur yağar!
Antropologlar bu halkı incelemek üzere oraya gittiler
çünkü birçok kabile her dans ettiğinde yağmur yağmı­
yor. G idip bu kabileyi neden her dans ettiklerinde yağ­
m ur yağdığını öğrenmek için araştırdılar.
Ne öğrendiklerini bilmek ister misiniz? Kabilenin
yağm ur yağana kadar dansettiğini öğrendiler. Ahhh.
Her dışarı çıkışımda satış yapıyorum. Nasıl? Çünkü
satışı yapana kadar dışarıda kalıyorum! Ahhh.

ı ı4
Yaşarn Sanatı

Bu roket bilimi değil. Basit bir şey.

*******

Bir bardak alalım, tamam mı? Bardağa su koyalı m. S u


nereden geldi? H içbir yerden gelmedi, ruhtan geldi. Su
neden yapılmıştır? Su enerj idir. Bardak neden yapılmış ­
tır? Enerj iden. Bardak kumdu eskiden. Yaptığımız şey,
kum dediğimiz enerjinin titreşim oranını değiştirip on u
bardağa dönüştürmekti.
Şu anda içi su dolu kum mu var elimizde? Hayır.
Buna şu anda bardak diyoruz. İçi su dolu bardağımız var.
O içi su dolu bir kum değil. İçi su dolu bir bardak. İçi su
dolu bir enerji. Enerj iye kum . . . Hayır, bardak diyoruz .
Su nereye gider? Eğer suya ısı ekierseniz buhara dönüşür,
· buhar ise havaya, eter ya da gaza dönüşür.
İşte, anlamak istediğimiz şey: Enerj i bir şey olmayı
bırakıp başka bir şey olmaya başladığında bunun sınırı
yoktur. Enerj i su olmayı bırakıp buhar olmaya başladı­
ğında da bunun sınırı yoktur. Hepsi birbirine bağlıdır.
Eğer bunu yeterince basit hale getirirseniz anlamarna­
nız imkansız. Görüyorsunuz, bunların hepsi frekans. Sa­
dece farklı frekanslar. Ona buhar diyoruz çünkü o farklı
bir frekansta. Şimdi dikkatinizi bana verin. Buhar nere­
den gelir? Onu geri getirdim; eterden buhara, buhardan
suya fakat şunu anlayın, her satır bir alttakine ve bir üst­
tekine bağlıdır.
Diyeceksiniz ki "Bununla nereye varacaksın?" Nereye
gitmemi istersiniz? Nereye varacağımızı biliyorum. Dü­
şüncemize geri dönelim.
İşte, buradayız; ruh var. Ruhumuz var. Zihnimiz var ve

l lS
Boh Proc lO r

işte . . . Bedeni nı iz var. Ş i nıd i , zi hi nsel yeteneklerim izi akrif


hale geti rel i nı . Zihi nsel yeteneklerinizi n neler old uğu nu
biliyor nıusun uz? Dah a önce deği n nıişti k bu konuya.
B u nlardan biri ınuhakenıed ir. Bu bize düşü n me yeteneği
verir. Öyleyse muhakeıne unsurunu aktif hale geri relim
ve b una daha yüksek bir düzeyde erişel im. Düşünce nere­
dedir? Düşünce her an her yerdedir. Ruh nerededir? Ruh
ta her an her yerdedir. Böylelikle ruhsal özümüze erişir,
düşünceleriın izi topadar ve bir fiki r oluşnıruruz.
Bu otel bir zamanlar düşünceden başka bir şey de­
ğildi . Bir düşüneeye yeterince uzu n bir süre sahip olu­
ruz; düşünce bir şekle dönüşür. Andrew Carnegie şunu
söylemiştir; "Zihinde tutulan, önemle vurgulanan, ·ya
korkulan ya da tapılan herhangi bir düşünce, kendisini
hemen mümkün olan en uygun ya da en elverişli şekilde
zenginleştirecektir." demiştir. Eğer fıkre bağlı kalırsanız
bir biçime bürünecektir. Görüyorsunuz, tüm yaptığımız
yasayla çalışmak. Enerjiyle çalışıyoruz. İçimizdeki güçle
çalışıyoruz. Ruhla çalışıyoruz.
İstediğimiz şeyi olma, yapma ya da istediğimize sa­
hip olma yeteneğimiz var. S izin geçmişinizle ilgilenmi­
yorum. Travmatik bir deneyinıiniz mi oldu? Fark etmez.
Bırakın gitsin! Bilinçaltı düzeyde konsantre olun. Deyin
ki "Vaaay, enerj iyle çevril iyim! Enerj i bana ve benden
içeriye akıyor! Vaay!"
Bu harika. Ben düşünebiliyorum! Teşekkür ederinı
Tanrım! Ben düşünebiliyorum! Zengin olduğumu dülii­
nüyorum! Zengin oldum. Mutlu olduğumu düşünüyo­
rum. Nasıl mutlu olursun uz? Diğerlerinin mutlu olma­
sına yardım edin. Nasıl sevilirsiniz? Diğerlerini sevin. Bu
oldukça basit. Demek istediği m, ben bunu öğrendiın!

ı ı6
Yaş a m Sa n a t ı

SORU: M ü keın ın e l fı k ri r u h ta n n as ı l ken d i m e çe­


kebilirim?
BOB: ' M ü keın m e l fı kir' se n i n ken d i s i ne aşık ol­
duğun fi kirdir.

Eğer sen birini seversen mükemmel insanı kendine


çekmişsindir, öyle değil mi? Bir anlam ifade ediyor mu?
Ama başka biri der ki "Bu beceriksiz herifı mi seviyorsun?
Derdin ne?" Öyleyse, bu bir algı meselesidir. Mükemmel
fikir senin duygusal olarak dahil olduğun fikirdir.
Aşk nedir bilir misiniz? Aşk etkileşimdir. Bilinç, bilin­
çaltı ve bedenin tümünün birden bir fıkre aşık olmasıdır.
Buna aynı zamanda bütünlük adı verilir. D üşünceleri­
niz, duygularınız ve eylemlerinizin tümü bağlantılıdır.
Öyleyse sadece kendinize sormalısınız: Gerçekten ne
yapmayı seviyorum?

I 17
DERS ON DÖRT

T E K K AY N A K
(T E K T E D A R i K K AY N A G I )
Başarının Tüm Sırlarını Keşfedin

uan ın ne olduğunu biliyor musunuz? Ne olduğunu


D söyleyeceğim size. Diz çöküp "Tanrım bana yardım
et." demek değil. Bu dizlerinizin üzerinde gürültü çıkar­
maktan farksızdır. Dua öz ile bizimle birlikte ve bizim
içimizde olan form arasında meydana gelen bir hareket­
tir. Fiziksel olmayana erişir ve fiziksel olanı yaratırız.
Nereden geldiğini merak etmek zorunda değilsiniz.
Sadece tek bir kaynak vardır. Sadece tek bir tedarik kay­
nağı vardır. Eğer diğer insanların sizin kaynağınız ol­
duğunu düşünürseniz muhtemelen yavaşlarsınız. Fakat
sonra tek kaynak olduğunu fark edersiniz: Sonsuzluk. Bu
kaynağa Tanrı diyorum ben, siz ne isterseniz onu deyin
-ister zeka deyin, ister evrensel zeka, ister Tanrı- onunla
bir olana kadar bilinç seviyenizi arttırırsınız. Daha sonra
da sadece sihir yaparsınız.

*******
Boh Prnc r o r

Rayanond Hol l iwel l , Yrıstıyla Çalışmak't a şöyle der:


Doğanın tüm süreçleri başarı/ıdır. Doğa başarısızlık ne­
dir bilmez. O, başarı dışında hiçbir şey planlamaz. Her
şekil ve tarzda sonuç elde etmeyi hedefler. En iyi ;ekilde
ve kelimenin tam anlamıyla başarılı olabilmek için doğa­
yı nıodel olarak alıp, onun yöntemlerini kopyalamalıyız.
Onun ilkeleri ve yasalarıyla başarının tüm sırlarını keife­
deceğiz.
Şunu unutmayın, bu evrende çıplak gözle görebildi­
ğiniz her şey ve göremediğiniz her şey özün bir ifadesidir.
Aynı zamanda özün belli yasalarla çalıştığını da aklınızda
bulundurun. Tıpkı doğa gibi siz de bu yasalara tabisiniz.
Bu sebeple Holliwell haklıdır; kesinlikle doğanın yön­
temlerini taklit etmeliyiz.
Görüyorsunuz, bu evren bir düzen içindedir. Hiçbir
şey tesadüf olarak meydana gelmez. Harika zihninize ek­
tiğiniz imgeler derhal hayatınızdaki sonuçları yöneten
çekim gücünü oluşturur. Fakat bu sürecin negatif imge­
ler için olduğu kadar pozitif imgeler için de eşit olarak
etkili olduğunu unutmamalısınız.
İsteyeceğiniz her şeyin zaten burada olduğu doğrudur
-form olarak olmasa da maddesel olarak- fakat bununla
uyum içinde olmak size bağlıdır. Yasayla hayatınıza her
şeyi çektiğiniz muhakka k; bu yüzden şu anda yaşadığınız
durum ya da koşulları dikkate almaksızın, sadece iste­
diğiniz şeyi ·düşünme alışkanlığını edinmeye başlamak
sizin açınızdan akıllıca bir hareket olacaktır.

1 20
DERS ON BEŞ

S i H i R L i G RAFi K
Zihin Haritası Yapma

iyelim ki odadaki herkese birbiriyle konuşmadan


D odanın şeklini değiştirmem için bana yardım edip
etmeyeceklerini soruyorum. Hepiniz kabul ediyorsunuz.
Ama hiç kimse konuşamıyor. "Başlayalım."
Sonunda birisi "Bizden ne yapmamızı istiyor?" diyecektir.
Siz de "Bilmiyorum ki ona sor." "Neden ona sormu­
yorsun?" "Konuşamam." dersiniz.
Burada kaos yaşardık Neden biliyor musunuz? Çün­
kü hiç kimsenin resmi yok. Resim yok. Fakat karmaşadan
düzen ortaya çıkar ve bu, karmaşadan önce var olan dü­
zenden daha üst derecede bir düzendir. Şimdi diyorum ki
(işaret ederek) "Şurayı odanın ön tarafı, burayı da odanın
arka tarafı yapacağım." Birkaç saniye içinde düzenimiz
olur, öyle değil mi? Neden? Çünkü herkes aynı resimle
hareket ediyor.
İşe giden ve hiç resmi olmayan insanlar var farkında mı­
sınız? Ne için çalıştıklarını dahi bilmiyorlar. Ne yöne gide­
ceklerini bilmiyorlar. Herhangi biriyle konuşup konuşma­
maları gerektiğini bilmiyorlar. Belki de bunu çözene kadar
Bob Proctor

televizyonu açıp başka biri nin dünyasında kayholmabrı


lazım. O yüzden bir süre The Price is Right (Ameri ka'da ya­
yınlanan bir para yarışması) seyrediyorlar. Akılları tamamen
karışık bir durumda. Düzene sah ip olmanız gerek.

BOB: Araban nasıl bir şey? Ne renk?


JIM: Gri.
BOB: Buzdolabın ne renk?
JIM: Gümüş.
BO B: Zihnin ne renk?
JIM: Pek çok renk.
BOB: Hmmm. Büyük mü küçük mü?
JIM: Bazen büyük bazen de küçük.
BOB: Seninki büyük mü? Bir ekmeklikten daha
mı büyük?
KAREN: Evet.
BOB: Büyük. Ne renk peki?
KAREN: Rengarenk.
BOB: Ne kadar büyük?
KAREN: Büyük.
BOB: Ne kadar büyük?

Görüyorsunuz . . . Burada bir sorun yaşıyoruz, öyle de­


ğil mi? Çünkü hiç kimse zihni görmedi. Zihin hakkında
konuşmaya başlıyorsunuz ve bir imge yok.
Dr. Thurman Fleet bunu San Antonio, Texas'ta 1 934
yılında anlad ı ve zihne emir vermeye karar verdi. Bu yüz­
den zihnin bir grafik çizimini yaptı. Dedi ki "Zihn i hiç
görmedik. Bu, zihni temsil etsin ve burada da beden var.''

1 22
Yaşam Sanat ı

Temel grafik şöyle:

Bu dahice. Şimdiye kadar gördüğüm en değerli gra­


fik.
Şu grafiği kullanarak bu dehaya daha ayrıntıl ı olarak
bir bakalım:

Koklama
Duyma Tat Alma

Bilinçli zihin

Bilinçaltı zihin

1 23
Boh Prou o r

Bu ra d a zi h i n ve be d e n v a r Eı ka t z i h i n g r a fi ği n i i k i y�
ay ı rd ı k: B i l i n ç l i zi h i n ve b i l i n ç a hı z i h i n .
D u y u sal u ns u rl a rı m ız va r : Gö reb i l i r, d u ya b i l i r, kok la­
ya b i l i r, tat alabi l i r ve h isse d ebi l i riz . Bu d uyu l a r araCJ i ığıy­
l a yaşanı ak ü zere p r og ram la n d ı k K ü ç ük ç oc uklar gi bi ,
i n s a n l ar şöyle di yecek ; "Sana anlattı ğı ın ı di n ler misi n?"
" Bu na bakar mıs ı n ? '' S a n a sö yl ed iği m i dinler misin ?"
"

Tıpk ı anten gibile r. Dışarıda olup biten ne varsa hepsi ­


n i n oyuncağı oluyoruz. Banka hesab ının , insanların ne
dediğinin, insanların ne düşündüğün ü düşünmenin ve
bizimle ilgili ne düşündükleri hakkı ndaki algımızın bizi
yönetmesine izin veriyoruz. Duyus al unsurlarımızı kul­
lanıyoruz, bunların tümü dış verilerdir.
Anlamak istediğimiz şey şu; bu duyusal unsurlar bizim
başımızı çok derde sokar. O nlar bize dış dünyamızla ile­
tişim kurmamıza ve haberleşmemize yardımcı olmak için
verilmiştir. Bunların hayatımızı kontrol altına almasına
izin vermemeliyiz. Etrafımızda olup bitene karşı öznel oi ­
mamalıyız.
Şimdi bu kavramı anlayalım. Bilinçli zihin aynı za­
manda düşünsel zihin dediğimiz şeydir. Düşünsel unsur­
larımıza bir bakalım. (Aşağıdaki grafiğe bakın.)

1 24
Yaşa m S;ı n;ı ı ı

Kok l a m a
Dı ı y rna Lu A l m a

A l gı
R i l i nç l i z i h i n
i r;ı d c
Entellektüel H ;ı ya l G ü c ü

Unsurlar: Akı l B i l i nça l t ı z i h i n

Önsez i

Mu hake me

Sizde algı var. Alg ı düşünsel bir unsurdur. Dünyanı n


yuvarlak olduğunu biliyoruz. B i r zamanlar düz olduğu­
nu sanıyorduk . Neyi değiştirdik? Algımızı değiştirdik.
Dünya değişmedi. D ünya hala o zamanki gibi . Her za­
man yuvar laktı. Değ işen, dünyayla ilgili algı mızdı .
Benim için değiş en şey benim dünyayla ilgili algım
-içinde yaşadığım dünyam- ve para kazanma kabiliye­
timdi. Mücadele edip hiç para kazanmazken bile sürek­
li olarak para kazanma yeteneğim vardı. Peki neden h iç
para kazanamıyordum? Çünkü hiç kazanamayacağımı
düşünüyordum. Görüyorsunuz, gerçek şu ki ben para
kazanacağıını düşünmüyordum. Dış dünyanın beni
kontrol etmesine izin veriyordum. Algınız gerçekliğin iz­
dir. İçinde bulunduğunuz işle ilgili algıyı değiştirebilirsi­
niz. İşinizi nasıl yürüttüğünüzle ilgili algı nızı değiştiri n.
Siz ve ben Dan'dan bahsediyordu k. Sizin açtığı nız
ateşe ateşle karşılık veriyordum ve yaptığınız şeyle ilgili
algınızı değiştirio dedim. Böylelikle daha fazla ilerleme

1 25
Boh Proctor

kaydedecektiniz, öyle deği l mi? Ve daha fazla para kaL�­


nacaknnız.
İrade başka bir düşünsel yetenektir. OkuJ müdürü
olan Bruce bir serninerime geldi. Dedim ki "Yıllık geli­
rini aylık gelire dönüşrür. " Ne yaptı peki ? Yıllık gelirin i
aylık gelire dönüşrürdü. Kazanahileceği miktardan dolayı
oldukça şaşkındı. İradeniz olduğunda neler yapabileceği-
nıze şaşınrsınız.
.

Başkan Kennedy Dr. Wernher von B ra un' a insanı aya


götürecek bir roketi yapmanın ne gerektirdiğini sordu­
ğunda von Braun dünyanın en iyi bilim adamlarını bir
araya getirmeniz, beyin fırtınası yapmanız gerekecek de­
medi. Kennedy'ye şu dört sözcükle yanı t verdi; "Bunu
yapmak için irade."
Gitmek istediğiniz yere varmak için ne yapmanız ge­
rekir? Öncelikle nereye gitmek istiyorsunuz? Bunu yap­
mak için iradeye ihtiyacınız var. Nereye gitmek istediği­
ni biliyor musun Linda? Emin misin? Gerçekten biliyor
musun? Tek ihtiyacın olan onu yapacak irade. Nereye
gitmek istediğini biliyor musun M ichelle? Elbette, bili­
yorsun. İşte, tüm ihtiyacın olan: Onu yapacak irade. Ne­
reye gitmek istediğini biliyor musun M ike? Nereye git­
mek istediğini bilmiyorsun. Öyleyse muhtemelen hiçbir
yere gitmeyeceksin. Ama bilmen gerekir.
İrade nedir? İrade, size odaklanma yeteneği veren zi­
hinsel bir üstünlüktür. Bilincinize akan bu gücü alırsınız.
Eğer onu görebils eydiniz, başınızın tepe noktasına doğru
akan bir huni gibi olduğunu görürdünüz. Bu güç bilin ­
cinize aktıkça bunu bir resme dönüştürme yeteneğine
sahip olursunuz.

1 26
Yaşam Sa natı

Bir dakika düşünelim bunu. Diyel im ki yataktan kal­


kıp o duvara bir tabela asıyorum ve tüm ışıkları kapatıp
mun1 yakıyorum . Mum ışığıyla duvardaki tabelayı oku­
nıaya çalışıyorum. Ama okuyamıyorum . Yeterince mum
ışığı olmadığından değil. Yeterince ışık var. Işık resme
yöneltilmediğinden okuyamıyorum. Bir kısmı oraya gi­
diyor (işaret ederek) , bir kısmı bana geliyor. Bir kısmı
yukarıya, bir kısmı aşağıya, bir kısmı oraya gidiyor.
Eğer aynı mum ışığını alıp bir el fenerinin içine koy­
muş olsam hiçbiri boşa gitmezdi. O enerjiyi bir araya
getirip bir noktaya odaklardım . Bilincinize akan enerj iyi
bir araya getirdiğİnizde de zihninize olan budur. İrade
sizin dikkatinizi dağıtan şeyleri hariç tutarak tek bir im­
geye odaklanma yeteneği verir.
Eğer bir mağazacia sizin arkanızcia durup size uzun
uzun bakarsam bunu hissedersiniz, değil mi? Hissedersi­
niz. Eğer bakışiarım çok sertse bunu gerçekten hisseder­
siniz. Çok rahatsız edici bir his duyarsınız. Ne oluyor?
Uzun uzun size bakıyorum. Zihnimin ekranında bir fi­
kir -bu sizsiniz- var. Bu enerj iyi gönderiyorum; tam bey­
ninize bir tüfekle ateş ediyor. Hücreleri tam beyninize
gönderiyorum. Bu rahatsız edici bir hisse sebep oluyor.
Arkanıza dönüp beni görürsünüz ve ben de başka taraEı
dönerim. Duygu, titreşimin bilinçli farkındalığıdır.
Zihninizde yarattığınız resmin ya da inıgenin ne yap­
tığını biliyor musunuz? Enerj iyi bir araya getirir. l,itre­
şimin büyüklüğünü arttı rır ve sizden gelen enerj i akışı
çarpıcı şekilde artar. Çok daha güçlü olur.
Onu yapacak irade. Bizi aya götüren budur. Yaptığı­
mız her şeyi yapmam ızı sağlayan budur. İ ra de size güç
verır.

1 27
Bob Proctor

Daha son ra hayal gücü gel i r. H a rika hayal gücünüz.


Hayal gücüm üze davranış şekJ i ın iz ve b u n u yapma m ı ­
z ı n bize öğreti l rne şekli kes i n l i kle suçtu r. Neden büyük
şi rketlerim iz ve yeters iz, yaratıcıl ığı az departman lan m ız
var? Neden orada oturup b i r şeyleri m izi yapamadığı m ızı
kon uşuyoruz? Tek yapmamız gereken tamamen raha tla­
yıp hayal gücümüze izin vermek ve kend i m izi onu ya­
parken görmek ve vaaay, görebiliyorum! O harika büyük
şirketi görebiliyorum. Tüm dünyada faaliyet gösterdiği­
mizi görebiliyorum .
Glenview, lllinois'te Maplewood Lane'deki bir evin
odasında -küçük bir .odada- oturdum ve kalemimi alıp
"Tüm dünyada faaliyet gösteren bir şirketim olacak."
yazdım ve şu anda tüm dünyada faaliyet gösteren bir
şirketim var. Sanırım şu anda doksan küsur ülkede fa­
aliyet gösteriyoruz. Şimdi 1 00 milyon Dolar kazanmak
istiyorum. Yaptığım işi büyütmek istiyorum. Bunu daha
büyük bir şekilde yapmak istiyorum . Neden? Çünkü is­
tiyorum. Tek bilmeniz gereken bu. Sadece istiyorum.
Yapmak istemenin bir sebebi olmal ı diye düşünüyor
olabilirsiniz. Evet. Yapmak istiyorum . Bu sebeple. Sade­
ce yapmak istiyorum. Parayı ne yapacaksın? diye sora­
bilirsiniz. Bilmiyorum. Belki başkasına veririm. Parayı
ne yaptığım önemli değil . Görüyorsunuz ki parayla bir
şeyler yapacağız ve bunu yapıcı bir şekle dönüştürmeye
çalışacağız. Bütün gün sadece oturup para saymayacağız;
parayı yığıp ''Ah, şu paralara bak! " demeyeceğiz. Parayı
ne yapmak için istiyorsunuz? Para işe yaraması içi n kul­
landığımız bir araçtı r. Yapmaktan keyif aldığımız bir şeyi
yapmak için işe yaramasını isteriz. Bu yap ıcı bir şeydi r.
Bize ve başkaları na hizmet eden bir şey.

1 28
Yaşam Sa natı

" Hayal gücü, görüyorsunuz ki. .. " dedi H ill; "Dünya­


nın şiındiye kadar bildiği en harika, mucizevi, anlaşılmaz
biçimde etkili bir güçtür. Zihninizde kaleler inşa edebi­
lirsiniz."

*******

1 970'li yıllara geri dönecek olursak Tennesse'deki


University of Memphis'te (Memphis Üniversitesi'nde)
bulunan Memphis Holiday Inn Oteli ' nde Kem mons
Wilson ve Wallace Johnson adına çalışıyordum. 1 950'de
bir tane bile Holiday Inn yoktu. 1 970'te ise Hilton, Ra­
mada ve Sheraton zincirlerinin kapsadığından daha fazla
Holiday Inn oteli vardı. Her on üç dakikada bir yeni
bir oda yapılıyordu! Neden biliyor musunuz? Wilson,
ailesiyle birlikte tatile girmişti ve yoldaki otelierin du­
rumundan ve çocuklar için ne kadara mal olduğundan
dolayı dehşete kapılmıştı. Johnson'la bu konuyu konuş­
tu ve "Neden hiç kimse güzel bir oteller zinciri inşa edip
çocukların bedava kalmasına izin vermesin ki?" diye dü­
şündüler. Tam olarak yapmaya karar verdikleri şey buy­
du. Holiday Inn otelleri bu fikirden ortaya çıktı.
Kemmons Wilson ve Wal lace Johnson bu otelleri
yaptı. Otelleri Bass şirketine sattılar ve Wallace Johnson
vefat etti. Kemmons Wilson' ı n seksen yaşında tek başına
canı sıkıldı. Wilson lnns otellerini yapmaya başladı ve
ölmeden önce yüz tane otel inşa etti. Aynı zamanda da
HalfLuck and HalfBrains (Yarı şans, yarı beyin) isminde
bir kitap yazdı. Onun tarafından imzalanmış bir kitabım
var.
Yaşın bun larla hiç ilgisi yok! Yaşla ilgili her şey sizin
düşünceniz. Sizin hayal gücünüzü kullanma biçiminiz.

1 29
Boh Pro c to r

Yaşın bir öneminin olduğu ya da cinsiyerin bir ö n em i n i n


olabileceği fikrine nereden kapıldık? Neden bir kad ı n bi r
erkeği n kazandığının °/o?O'i ni kazan ıyor? Bu fi ki r ki min
akl ına geldi? Bunun geçerliliği nedi r? Hiçb ir geçerliJ iği
yok! Fakat bir şeyi biliyorsunuz ki eğer siz ve ben elektrik
mühendisi olarak mezun olsak ve çıkıp bugün , burada,
b u şehirde bir iş bulsaydık, hemen hemen bütün şi rket­
lerde sizden daha fazla maaş alırdım . Neden? Çünkü ben
bir erkeğim. Diyeceksiniz ki "Bu doğru değil." Bunun
doğru olup olmamasının bir önemi yok; yaptıkları bu.
Neden her kadının kendisi için iş hayatına girip bütün
erkekleri işten atmadığını bilmiyorum. Kadınlar bizim
şirketimizi kelime anlamıyla yönetiyorlar. Kelimenin
tam anlamıyla bizim şirketimizi onlar yönetiyor. Kadın­
ları şirketi yönetsinler diye işe almadık. Sadece kendili­
ğinden öyle oluyor.
Bir düşünün! İstediğiniz her ne varsa yapabilirsiniz.
Ne isterseniz yapabilirsiniz. Bu hayal gücüdür. Hayal
gücünüzü kullanın. Her şeyin bununla başladığını anla­
yın. Fakat hayal gücünüzde resmi oluşturduğunuzda bu­
nun gitmesine izin verip "Ahhh, bu güzeldi. Evet, bunu
yapmak gerçekten hoşuma gitti ama bu sadece bir fikir."
demeyin. Nelerden bahsediyorsunuz? Bu hayatınızın gi­
dişatıdır. Bu sizin için bir ilhamdır. Bu sizi canlı tutar.
Hayatınızın her günü size enerj i verir.
Herkesin harika bir hafızası vardır. Eğer zamanımız
varsa, bunu ispatlamanızı sağlayacağım . Yüzlerce şeyin
nasıl hatırlanabileceğini gösterebilirim size. Jerry Lucas
birkaç yıl önce San Francisco'da insanlara İncil'i ezberle­
meyi öğretiyordu. Suudi Arabistanlı, Abdullah isminde
bir psikiyatristimiz vardı ve insanlara Kuran' ı ezberlenlt'-

130
Yaşam Sarı a t ı

yi öğretiyordu. Birçok insan kendi telefon numaras ı n ı


dahi han rlayam ıyo r. Aslında hari ka bir hafızamız var.
Ayrıca önseziniz var. Konuşurken Andy'ye nasıl bir
insan olduğunu söyledim ve çok haklıydım, öyle değil
mi? Evet, görüyorsunuz ve diyor ki "Bunu nasıl yapı­
yorsun?" Farkın dalık kazanıyorsun uz . . . Bu sizin önsezi
unsurunuz, onu alıp okuyorsunuz. İyi polislerin çok sez­
gisel olduğunu anlayabilirsiniz. İyi gümrükçüler sezgisel­
dir. Toronto havaalanında bir gümrükçü vardı. Soyadı
Stringer'dı; Jim Stringer. Havaalanına giderken tanıştı m
onunla. Gümrükteki adamların isimlerini biliyordum.
Daha sonra gazetede Jim'in öldüğünü okudum. Olduk­
ça genç bir adamdı; sadece kırk yaşlarındaydı. Adresini
aldığımı hatırlıyorum; karısına bir kartpostal yolladım
çünkü adamı gerçekten seviyordum. Sık sık durup ko­
nuşurduk onunla; hakkında bilmediğim şey ise onun
burada havaalanında en iyi gümrükçülerden biri oldu­
ğuydu. Ülkeye uyuşturucu ve diğer şeyleri kaçak olarak
sokan insanları orada bulunan diğer herkesten daha fazla
yakalıyordu. Bu onun önsezisiydi. Bunu gazetede yaz­
ınışiardı ve çok sezgisel olduğunu söylemişlerdi. Sadece
kanuna aykırı hareket ettiğinizi anlıyordu ve haklı oldu­
ğu da · ortaya çıkıyordu.
Önsezi, yeteneklerinizden biridir. Üstün bir yetenek­
tir ve bilinçli zihninizdedir. Hayata bilinçaltı ve evrensel
bir düzeyde kanalize olmanızı sağlar. D iğer insanların
enerjisini alıp bunun çevirisini yapmanızı sağlar, böylece
ne düşündüklerini bilirsiniz. Onlarla birlikte olmanıza
gerek yok çünkü bu fiziksel bir şey değildir. Dünyan ın
öbür ucunda olabilirler ve enerj i lerini alırsınız. Bunu
hissedersiniz. Bunu yapan sizin sezgisel unsurunuzdur.

131
Bob Proct o r

Ald ığınız enerpnın çevi risini yapar, böyle l i kle ne olup


bi ttiğini anlayabi lirsiniz.
Bir de manttğınız va r elbette ki . Bu size d üşü n me
yeteneği veren bir şeydir.
Hayal gücünüz g üç l ü bir zi h i nsel yetenekti r. Hayal
gücü, vizyonların ortaya ç ıktığı zih i nsel yetenekti r. Ha­
yatınızdaki olabilir unsurunu tetikler. Hayal güc ü n üz
geleceğe gidip geleceği şinıd iye geri geti rnıenizi ve olmak
istediği niz insan gibi hareket etınenizi sağlar. Napele­
on Hill hayal gücünü "Dünyan in şiındiye kadar bildiği
en harika, nıucizevi, anlaş d ınaz biçimde etkili bir g ü ç !"
olarak tanıınlaınışrır ve siz buna sah ipsi niz. H a y al gücü
bize elektrik ışığı nı , tükenınez kalenıi, uçak yolculuğu­
nu, bilgisayar çipini kazandırn1ışrır; insanlar tarafından
yapı lan her gördüğünüz şey, öncelikle birinin kafasında
oluşmuştur.
Bir de hafızamız var. Kötü hafıza diye bir şey yok­
tur. Sadece zayıf hafızalar vardır. Hafıza fiziksel kasları
güçlendirdiğiniz gibi, kesinlikle aynı şekilde tekrarlanan,
mükemmel pratikle güçlendirilebilecek zihi nsel bir kas­
tır. Birçok insan pratiğin ınüken1mel olduğunu söyler.
Gerçekte mükemmel pratik ınükemmeldir.
Bu altı üstün zihinsel becerinin (irade, algı, önsezi,
hafıza, hayal gücü ve n1antık) tümünü zihninizde sihir
yaratmak için kul lanabilirsiniz. Aslı nda, kurumunnız
üstün yeteneklerinizi geliştirme üzerine 'Zihninizdeki
Sihir' adında bir program geliştirdi.

*******

Şu grafiğe bir göz atalım:

1 32
Yaşa m Sanarı

Düşü nen Bil inçli


Zihin Zi h i n
.. ..
...-"J�l.)ıııl...

D u yg usal B i l i nçal rı
Zihin Zihi n

Görüyorsunuz, bilinçli zihniniz, bilinçaltı zihniniz ve


bedeniniz var. Bilinçli zihniniz sizin düşünen zihniniz­
dir. Düşüncelerinizin oluştuğu yer burasıdır; orada dü­
şünüp taşınabilirsiniz. Bilinçaltı duygusal zihindir.
Pikirlerinizi ve hayalinizi bilinçli zihninizde oluş­
turur, bilinçalnnızda onları etkilersiniz ve bilinçaltı ne
yapar? Bilinçaltının beden yoluyla ifade edilmesi gerekir
çünkü beden zihnin aracıdır. Böylelikle beden harekete
geçer ve bir sonuç meydana getirir.
Burada nasıl bir şey olduğunu görebilirsiniz:

Bilinçl i
Zihin

.. ...�-ii.)ll...

B ı· ı ı· nçaı tı ..
Zihi n
Eyleminiz
son uçları
Koşullar değişti ren
Ş a nlar
tepkiye
Ona m
dönüşür.

1 33
Bnh Pro c to r

Faka t d a h a so n ra gö rü yo rs u n uz ki esk i paradigmaya


ger i d ö n e r i z . " Ne d üşü n ü rl e r? Yan i b i rl i k te çal ıştığı m i n ­
sa n l a rı n b i r kısm ı b u şek i l de dav ra n dığı m ı gö rürse 'Sen
ki nı olduğu n u san ıyors u n ki ? ' d i yecekler ve hakkı mda
k o n uşın aya b aşlayacaklar. Onların ben i m h akkı m d a ko­
n uşmas ı n ı istemiyoru m ." d iye d üş ü n ü rüz.

Onların hakkınızda kon uşması n ı istem i yo rsun uz.


Yani ne diyeceksiniz ki ? Kocan ıza ne diyeceks i n iz? Karı­
n ıza söyleyecek m isiniz? O diyecek ki " Ki m olmaya ça­
lışıyorsun? Büyü artık. Kendin ol! " Söylemeniz gereken
şey; " Ben b uyum!'' çünkü kim olduğun u bilseydi niz, size
kendinizi gösterseydim; sizi oldukça şaşırtırdım.
Bu tuhaf çatışmanın içinizde nereye kadar gi ttiğini
aniayabiliyor musunuz?

1 34
DERS ON ALTI

KO NTR O L E D E B i L E C EG i N i Z
TEK ŞEY
Tepkiden Karşılık Vermeye Geçmek

açınız dışardaki durumlara sürekli tepki gösteren


K insanları tanıyorsunuz? Ben böyle birçok insan ta­
nıyorum . Dışarda olup her şeye tepki gösteriyorlar. Tepki
veriyorlar. Eğer olumlu bir olaysa, etrafta olmaları keyifli­
dir. Fakat negatifse onları emekli edin (etrafınızda tutma­
yın) çünkü huysuz ve sinirli davranırlar. Olan biten her
şeye tepki gösterirler. Kendi hayatlarının sorumluluğunu
üzerlerine almazlar!
Bi rkaç çocuğa tepki göstermekle karşılık vermek ara­
sındaki farkı öğretiyordum. Okulda başının derde girdi­
ği ni söyleyen küçük bir kızla kon uşuyordum. Ona ne­
den diye sordum; oğlanlardan birine vurduğun u söyled i .
Neden vurduğunu sordum ve "Çünkü o aptal! " dedi.
"Şey, bir süre akıllı olmama ihtimali büyük . . . Ve bu­
nun için başın derde girdi." dedim.

" Evet." dedi.


"Ona neden vurdun?" dedim.
Boh Proc ı o r

"Söylediği şeylerden dolayı ." ded i .


"Anl ıyoru m . N i çi n bu d u ru m lara ka r.5 ı l ı k vermek
içi n yeni b i r yol öğren m iyo rsun ki? Bil iyors u n , bi r süre
parkın oralarda dolaştı m ; erkek çocu kları n ı n çok h ızl ı
olgunlaşmadığı nı ve bazıları n ı n h i ç olgu nlaşmad ı ğını
fark ettim. Fakat sen onları n etrafındası n ve eğer her ap­
talca şey yaptıklarında tepki gösteri rsen , etrafta sürekli
tepkisel durumda delanıyor olacaksın . Bir çocuk ap tal­
ca davrandığında neden kendine ' Bunun onun aptalca
davranışı olduğu kesin. Böyle olmadığıma mem nunum . '
demiyorsun? Daha sonra d a kendi işine bak. Böyle yap­
masaydın, başın derde girmezdi çünkü onun davranışını
nasılsa değiştiremezsin." dedim.
Tepki gösterdiğinde durumun ya da kişin i n seni kont­
rol etmesine izin verirsin. Karşılık verirsen, kontrol sen­
de olur. Tepki göstermek ve karşılık vermek arasındaki
fark budur. Bunu öğrenmek büyük bir mesele değil fakat
bunu öğrendiğinizde bunun büyük bir mesele olduğunu
söylüyorum.
Şimdi, tekrar grafiğe bakalım:

Eylem
---- •
� SON UÇLAR

1 36
Yaşa m S a rw ı ı

Bili nçli b i r zi h i n var. Pekala. Bil inçl i zi hin resim ler


oluştu rur. Düşü n i.i rsün i.iz. Bu resim leri çeken s izsi n iz.
Bunlar sizi n hayal leri nizdi r. Siz bu hayalleri b i l i nçaltın ­
da etkilersin iz. Böylece, zih n i n izde sah i p old uğu nuz res­
mi bil i nçal tında etki lersi niz. Daha sonra bu fikir, beden
aracılığıyla eylem olarak ifade edilir. Eylem bir reaksiyon
(karşılık) oluşturur. Bakın, Çekim Yasası aslında içi nde
bulunduğunuz enerjiye karşılık veren evrendir ve eylem/
karşılık; şartları, koşulları ve ortamı ya da konuşma di­
linde sonuçlar adını verdiğimiz şeyi değiştirir.
Süreç budur. Bunu tekrar gözden geçirelim. Resmi
bilinçli zihninizde oluşturursunuz. Hayalinizi oluştur­
duğunuz yer burasıdır. Bu hayali alır ve bununla duygu­
sal bir bağ kurarsınız. Duygusal olarak bağ kurmanız için
kendinize izin verirsiniz. Bunun tamamının olduğunu
hissedersiniz aslında. Bu sizin duygusal durumunuzu de­
ğiştirir. 'Duygu' titreşimin bilinçli farkındalığını tanım­
lamak için icat ettiğimiz bir sözcüktür. Bu duygu ya da
titreşim eylemle ifade edilir. Eylem bir karşılık oluşturur.
Daha sonra eylem/karşılık hayatımızdaki şartları, koşul­
ları ve ortamı değiştirir.
Öyleyse ne anlamak isteriz? Sonuçlanınıza (koşullar,
şartlar ve ortam) zihnimizde olup bitenler sebep olur.
Karşılık aslında çekim yasasıdır.
Bu oldukça basit bir kavramdır. Katılıyor musunuz
buna? Bu şekilde çalışır çekim yasası. Bununla ilgili so­
rusu olan var mı?

ÖGRENCİ: Öz ve düşünce hakkında söylediğimiz


şeyler; şu an yaşadığım sorun bunu eyleme koy-

1 37
Boh Pro c ı o r

nıak. B i r özü müz olduğunu b i l iyo rum fa kat eyle­


m i n oluşması n ı nası l sağlayacağı ın ı bi l m iyorum.
Bazen kon uştuğun uzda buna i n a n m ıyorum ama
" Tamam, Bob'un yeterince deneyimi var, eminim ki
doğru! " diye düşün üyoru m . Bu b i rincisi . Diğer şey
ise Verme Yasası ile ilgil i ; gerçekten , şu an burada­
yım , bu bencilce olabilir fakat ben zengin olmayı
kendim için istiyorum. Bu noktada para vermek
için para sahibi olmayı düşünmüyoru m . Paraya
kendim için sahip olmak istiyorum .

BOB: Parayı neden istiyorsun?


ÖGRENCİ: Paranın keyfini çıkarmak istiyorum.
BOB: Paranın keyfini nasıl çıkaracaksın?
ÖGRENCİ: Yaşam tarzım . Ailem.
BOB: Şimdi dur bir dakika. Para ailen için. Paray­
la ne yapacaksın? Onu ailene mi vereceksin? Bura­
da duralım bir s9reliğine. Her türden para kazan­

dığını, bunu od fı daki bir çekmecede sakladığını
ve ara sıra gidip � aydığını varsayalım. Ailenle hiç­
bir şey paylaşmıyorsun -Hayır, defol un buradan!
Bunu size vermeyeceğim!- Sen de yaşlanacaksın
ileride, öyle değil mi?
ÖGRENCİ: Şey, birkaç ev alabiliriz . . .
BOB: Paranın bir kısmını biriktirmek ve onlarla
paylaşmak istiyorsun.
ÖGRENCİ: Elbette.
BOB: Parayı onlarla paylaşana dek onun keyfini
çıkaramayacaksın. Eğer yeni bir araba alırsan onu

1 38
b i ri n e gös t e re n e d ek o n d �ı ı ı gerç e k r en keyi f ;• l rn �z--­
s ı rı . A ra ba n ı n glizc l l i ğ i n i y ;ı da r aharlıwn• b i r i yl <�
p a yl a ş ı r s ı n ve o n la r d a ''ll rruı n Allahırn, IJu xerçekten
güzel. " d e rl e r. ( ) n u pa y tı.�a n a k a d a r h i çbi r )cyderı
key i f a l a n ı a zsı n . Bu gü ne� ışığı da o l sa u nı r u rnda
deği l . () r u rd u ğ u n ye rd e n " Vay canına, fUna bak.
Ne güzel değil mi! " d i ycbi l i rsi n . Ama o ra d a ba�ka
b i r i varsa ve " Ş una bak! Vay! Şuna bak! " dcr�cn
daha fazl a keyi f al ı rsı n , öyle deği l m i ? c;ön üJ J ü ola­
rak vermeli ve nazi k bi r şeki lde al m al ı sı n . Bu bi r
şey l e ri sürekl i hareket erti rmek meseles i d i r. B u n u
b i r dö n g ü hal i nde tut. Dola.� ım hali nde.
ÖGRENCİ: Ş i md i başkasına vermek için yeterin­
ce param ol madığını düşün üyorum.
BOB: Olan ı ver.
ÖGRENCİ (gül erek) : Ama bu, şu an benim hede­
fi m değil . Benim hedefim para kazanmak.
BOB: Nereden geldiğini kesinlikle anlıyorum ve
biz bu kon unun içine girdikçe sanırım buna yanıt
bulacaksın . Öyle olacak. Bir şeyi bilmek ister mi­
sin? Burada, tam olarak aynı yerde, alırsam veririm
ama almak istiyorum, diye düşünen birçok i nsan
var. Yalnız değilsin . Sana ispatlayacağız. Görecek­
sın.
BOB: Bu konuda başka sorusu olan var mı? Evet.
ÖGRENCİ: Sizin modelinize göre karşılık verme­
mizin sebebi eylem olması. Daha sonra da dedi­
niz ki bu eylemi biz çektik kendimize. Bunu biraz
daha açıklayabilir misiniz?

1 39
Bob Proctor

BOB: Zihninizde bunu an lamak zorundas ı n ız.


Kon trollü bir şekilde -istemediğin iz şey yeri n e is­
tediğiniz şeyi çekecek biçimde- hareket etm eniz
ya da karşılık vermeniz gerekir. Tepki verdiğin izde
istemediğiniz şeyi kendinize çekersin iz. Diğer bir
deyişle, tepki vermek yerine karşılık vermek ister­
siniz ve o zaman istediğiniz şey size geri gelir.
ÖGRENCİ: Neden bu kadar insan tepki gösteri­
yor?
BOB: Tepki gösteriyoruz çünkü tepki göstermek
öğretiidi bize. Bizim dışımızda olup bitenlerin
bizi kontrol etmesine izin veriyoruz. Eğer durup
etrafımızda olanları gözlemleyip tepki vermeyi
bırakabilsek, daha ileride olurduk. Bunu yapma­
ya başladığımızda değişim meydana geliyor. Göz­
lemlerneye başlayıp tepki gösterınemeye başlar ve
tepki göstermeye başladığımızı anladığımızda du­
ruruz. Öncelikle ne yapıyor olduğumuzun farkına
varmamız gerekir. Bunu hemen değiştiremeyiz.

Size, olanları değiştirmekle ilgili güzel bir örnek vere­


ceğim . Ben küçük bir çocukken, "Senler geliyor musu­
n uz?" derdim. Eğer bir şey birden fazlaysa " Senler geliyor
musunuz?" olması gerekiyordu. Bu benim için çok do­
ğaldı. Birden fazla, bu yüzden siz değil, senler. Senden
üç, dört veya beş tane var! Bayan Gregory, arkadaşım
Jack'in annesiydi. Evlerinin orad a dolanırdık ve Bayan
Gregory her zaman " Bob,. senle r değil , siz!" derdi. Bu
yüzden "Gerçekten çok aptal. Birden fazla var, nasıl 'siz'
olabilir?" diye düşünürdüm . Vazgeçmedi. Her defasında

1 40
Y;ı�;ıın Sa ı ı a ı ı

" Bob, 'sizler' de ğ i l , s i z." So n ra " S izl<.:r gel i yo r n ı ww n uz? "


deyip bu n u s ö y l c d iği nı i n (; ı r k ı na v a rd ı ğ ı rn h i r n o k r aya
geld i ın . Ken d i ın i bu n u s ü y l c r k c ı ı d u ya h i l i yo rd u rn . I )�ı h a
son ra " S i zler gel iyo r nu ı s u ıı u z ? " dcrneyi h ı ra k ıp " S iz
gel iyo r nı u s uı n ı z? d cd i ği nı bi r nok taya ulaş t ı rn . Bana
"

kcnd i ın i ç o k ra h a ts ız ed i c i h isse t t i rd i . � i rn d i , ne za rn ;ı n
biri n i n "S izler gel i y o r nı u s u n uz ? d ed iği n i d u ysa m Ba­
"

yan G rcgory'yi göri.iyorunı !


Öncel i kle n e yapıyor old uğu n uzu n farkı na varrn a n ız
gereki r. Durunı lara tepki gösterd iği n izin farkı na varma­
nız ge reki r. Daha son ra kend i n izi d u rd u r m a n ı z gerekir.
İçin izde b i r şey tepki vermek is ter. M isilierne yapacak­
sın ız. Tepki göstereceksi n iz. Kendi n izi tepki vermek ve
durumun kontrolünü ele al ınak konusunda durdurma­
nız gereki r. Bazen ken d i tarafınızda h iç tepki olmayacak.
Hiçbir şey yapınayacaksınız. H içbir eylemde bulunma­
yacaksınız. Sadece gözlem yapıp gitmesine izin verecek­
si niz. Bu, öğrenmesi kolay bir şey değil . Fakat size bir şey
söyleyeceğim; bun�ı öğrenmenin ınükafatı astronomiktir.
Gerçekten çok güzeldir.

141
DERS ON YEDi

H AVA L L E R i N i Z i D Ü Ş Ü N C E Y L E
G E R Ç E G E D Ö N Ü ŞT Ü R Ü N
Düşünce Gücüyle Hayalierinizi Yaratma

anıdığım herkesten daha fazla parası olan bir adama


T mentarluk yaptım. Karayip Adaları ' nda 3,6 metre
uzunluğunda yatıyla denize açılır, oradan yatı Akdeniz' e
getirir, orada denize açılırdı. Fransa' nın güneyinde C ap
d'Antibes'te güzel bir evi vardı. Gstaad'ta başka bir evi
vardı . Londra'daki Eaton Meydan ı' nda da güzel bir evi
vardı. Eğer sizi alıp oraya götürsem ve burası Prens Char­
les' ın dairesi dese m bana inanırdınız. Bu adam çok var­
lıklıydı; beni uçağıyla Akdeniz'deki ya da Karayip Adala­
rındaki yatına veya Cap d'Antibes' e götürürdü. Üç dört
gün için onunla binlerce dolara çal ıştım; işim onun işe
geri dönmesini sağlamaktı.
Doğru . . . Adam çalışmıyordu! Çalışmıyordu çünkü
tahminiınce para kazanmak için çalıştığımıza inandırı­
larak yetiştirilmişti ki yeterince parası vardı. Bu arada,
çalışmanın nihai amacının para olduğu fikri aptalca. Fa­
kat yine de ben işimi yaptım, onun işe geri dönmesini
Boh Proc ı or

ğl a d ı nt ve i şe geri döndüğü nde de be n i m işi m h i r r i .


sa

O n u n la ç a l ı ş m akt an key i f ald ı m


.

Bu dan ı şa n l a i lgi l i ben i şaş ı rtan şey, her sabah Louis


Arnıstrong' u n " Wh at a Wonderfu l Wor l d (Ne hari ka
"

bir dünya) şarkısı n ı ç al m asıyd ı Her sabah gem iden , ev­


.

den , neredeys ek oradan duyabi l iyord uk şarkıyı . Defalar­


ca tekrar tekrar çalardı ve bi liyorsun, bunda b i r şey var
diye düşünürdüm.
Şarkıyı bir iPod' a koymanızı ve her sabah o nunla
uyanınanızı tavsiye ederim. Johnny Nash'in şarkısı " I
Can See Clearly Now" ve Nat King Cole'ün şarkısı " Pre­
tend"i de dinleyebilirsiniz.
"Pretend" (J\.1uduymuş Gibi) şarkısının sözlerinin na­
sıl olduğunu bilirsiniz:

Mutluymuş gibi yap üzgün olduğunda (Pretend


you're happy when you're blue)
Çok zor değil yapması (It isn't very hard to do)
Sonsuz bir mutluluk bulursun (And you 'llfind hap­
piness without an end)
Ne zaman mutluymuş gibi yapsan (Whenever you
pretend)

Eğer sürekli böyle şarkılar çalarsanız zihninizi prog­


ramlarsınız. İlk başta sadece öyleymiş g ibi yapacaksını z.
Fakat oldukça kısa bir zaman içinde sonsuz bir mutlulu ­
ğa sahip olacaksınız.
Sebebi şu:
Çöp adam grafı ğine geri dönelim . Bil inçli zilıin, bi-

1 44
Yaşa ın Sa na r ı

l i nçaltı zi h i n ve beden i görüyorsunuz. İşte, bilmek is­


tediği m iz şey: B i l i nçl i zi h i n düşü nen zi hindir. Bu ayn ı
za ınanda da eği tinı l i zi hindi r. Okulların gerçek te odak­
landığı zi h i n kısmı da burasıd ı r. Daha önce bahsettiği m ,
zekan ı n ve zekayla ilgi l i tüm unsurları n bul unduğu yer
burasıd ı r: Bil i nçli zihin.
Duygusal zihin bilinçli zihinden oldukça farkl ıdır.
Psikoloj i uzmanlarına göre, bilinçli zihin tümevarımlı ve
tümdengelimlidir. Diğer bir deyişle, bilinçli zihin kabul
etme ve reddetme kapasitesine sah iptir fakat aynı za­
manda sadece kabul etme kapasitesine sahiptir. Tamam,
bilinçaltı tamamen tümdengelimlidir. Diğer bir deyişle,
reddetme kapasitesine sahip değildir. Bilinçli zihnin se­
çim yapma kapasitesi vardır. Bu güç sizin bilinçli zihn i­
nize aktıkça, bununla ne yapacağınızı seçebilirsiniz. Dü­
şünmek istediğiniz herhangi bir şeyi seçebilirsiniz.
Bunu düşündüğünüz zaman bu çok büyük bir şey­
dir. Sizin içinizden geçen bir güç vardır. Yapmak zorun­
da olduğunuzu düşündüğünüz şeyler vardır. Kontrol
edemeyeceğinizi düşündüğün üz şeyler vardır. Kontrol
edebileceğiniz sadece tek bir şey vardır; o da siz. Başka
hiçbir şeyi kon trol edemezsiniz. Başka bir şeyle ilgili algı­
nızı kontrol edebilirsiniz. Buna nasıl karşılık verdiğinizi
kontrol edebilirsiniz. Fakat siz kendi kontrolünüz altın­
dasınız. Seçim yapma kapasitesine sah ipsiniz. Herhangi
bir fikri kabul etme ya da reddetme kapasitesine sahipsi­
niz. Televizyonda ne duyduğun uzu biliyorsunuz, bunun
tamamı n ı reddedebilirsiniz. Bunların hiçbirini kabul
etmek zorunda değilsiniz. Ekonominin kötüye gittiğini
söylederse bunu reddedin. Biri gelir ve " Bunlar gerçek­
l ı:- r ve bunlara di kk::-. t etmen lazım!" diye belirtir. Dikka r

1 45
Bol ı l 'rocıor

etrnck zoru n d a deği lsini z. Reddedebi li rsi n iz. lJi kkat c t ­


ınck istcıncd iği nı h i r şeye d i kkat etmek zorunda deği l i m .
' l an rı ha na seçme l<apasites i verd i . �I'l.i m bu hoş laAarı
redd etnıcyi scçcccği m .
B i r şeyi rcddettiği nizde b i r d üşünce o l uşturma kapa­
sitesine sah ip ol u rsun uz. Eğer güzel b i r enerj i görebil i r­
scn iz, bu sizin bilincin ize akar. Bu bi r h un i gibidir. Size
doğru ve sizin içinizden akar. Size akarken herhangi bi r
formu yoktur. Şekli yoktur. Bilinçli zih n i ni ze akan saf,
katı ksız, yaratıcı bir enerj idir. Seçim yapma yeteneğine
sahipsi niz. Bi)j nçaltı nızın, neyi seçer ve aklınıza koyar­
san ız bun u kabul etmesi gereki r. Kesin likle reddetme ye­
teneği yoktur. Bili nçal tınızın reddetme yeteneği yoktur.
Bil i nçal tı niZ tamamen tümdengeli mlidir.
Şimd i , gerçekten kavramaya çalışınan ız gereken kısım
bu. Bilinçal tı nız gerçek ve hayal edilen arasındaki farkı
ayı rt edemez. Eğer sizi hipnotik bir duruma sokarsam
teriemen ize sebep olabilirim. Bu odanın 1 20 derece ol­
duğuna sizi inandırabili rim. Bir saniye sonra çok soğuk
olduğu içi n ti tremen ize sebep olabilirim. Odadaki sıcak­
l ı k değişmemiştir fakat zihninize yerleştiediğim fikirden
dolayı odadaki sıcaldı lda i lgili algınız değişmiştir.
Bedenimi bu masa kadar sertleştirebilirim. Buna ka­
talepsi adı verilir. Söylediğim için katı ve sert hale gelir.
Ona ne yapması nı söylersem o hale gelir. Bu benim be­
den i m . Bedeniniz zihninizin aracıdır. Zih ninizde iste­
diği niz şeyin i mgesini oluşturduğunuıda bilinçahınızın
bun u reddemeyeceği n i anlayın. O tamamen özneldir:
o/o 1 00. Gerçekle hayal edi leni ayırt edemez. Bunu kabul
etmesi gerekir.

146
Y;-ış a ın S a n a t ı

Bu noktada verdiğim bilgi , şimdiye kadar öğrenebi lc­


ceğin iz en önemli şey.
Bugün burada siz ve ben varız. Bir enerj i var. Bu sizin
bilincinize akıyor. Gazete var; radyo, TV adını siz koyun .
Bunların tümü bilinçli zihninize akıyor. Çünkü mantık
unsurumuz var -hatırlayın , man tığın zihinsel unsurlar­
dan biri olduğunu söyledik- bize düşünme yeteneği ve­
ren şey. " Bunu kabul etmeyeceğim . Bunu düşünmeye­
ceğim . Bunu dinlemeyeceğim ." diyebiliriz. Sadece bunu
reddediyorum diyebiliriz; bundan kurtulabilirsiniz.
Ama bunu yapmayız. Ne yaparız? Tam olarak ne yap­
tığımızı söyleyeceğim. Bu tür şeyler geldiğinde zihnimizi
ardına kadar açık bırakırız. B ununla mantık bile yürüt­
meyiz. Zihnimizi tamamen açık bırakırız ve bunlar doğ­
rudan bilinçaltımıza gider. B unu neden yaparız? Çünkü
bunu yapm ak üzere programlandık. Paradigmamızın ol­
duğu yer burası.
Elinizi bir saniye için şöyle tutun, bir saniyeliğine çe­
nenize koyun, bunu yapar m ısınız? Hadi ama. Çeneniz
nerede? (Elini yanağına koyarak) Orada ne yapıyorsu­
nuz? Neden oraya gitti eliniz? Çünkü ben öyle yaptım.
Eğer yürürken uçurumdan aşağı düşseydim beni takip
eder miydiniz? Hadi ama! Beni takip edin ! Ne olduğu­
nu biliyor m usunuz? Düşünmüyordunuz! Bilinçaltınız
tamamen açıktı! Benim yaptığımı yaptınız tam olarak!
Bu bizim yaşama biçimimiz. Biz tüm o insanları dı­
şarıda bir yerlerde görüp tıpkı koyunlar gibi onları takip
ediyoruz . . . "Gidilecek yol orası olmalı! Herkes o yoldan
gidiyor!" Hayır, gerçekte gidilecek yol orası değil! Orada
hiç iş yok. Tüm iş burada, aşağıda. Görün. İki ya da üç kişi

1 47
Bob P roctor

farklı yoldan, aşağıya gider ve işlerin tüm ünü alır. Neden


herkesin gittiği yoldan gideriz? Bunu yapmak için yetişti­
rildiniz! Konuştuğunuz dili kon uşmak gibidir bu. Sevdiği­
niz yiyeceği sevmek gibi. Neden seviyorsunuz? O yiyeceği
sevmeye karar vermediniz. "Ah, karar verdim." diyorsu­
n uz. Hayır, karar vermediniz. Konuştuğunuz dili neden
konuşuyorsunuz? O dili konuşmak üzere yetiştirildiniz.
Küçük bir çocukken bilinçaltıniz tamamen açıktır.
Etrafınızda olup biten her ne varsa doğrudan bilinçal­
tınıza gider. Bir an için bunu düşünmenizi istiyorum.
Dünyanın herhangi bir tarafındaki bir bebeği ele alalım :
Dört beş yaşına gelmeden ö nce -hatta okula bile gitme­
den önce- bu bebek beş dil öğrenebilir, beş dili akıcı bir
biçimde konuşabili r. B u, dünyanın bazı yerlerinde alı­
şılmadık bir şey değildir. Kuala Lumpur'da küçük oğlu
dört dil konuşabilen bir ortağım vardı. Kimse bununla
ilgili bir şey düşünmüyordu. Etrafta dört dil konuşan in­
sanlar vardı. Küçük çocuk dört dil konuşuyordu. Ben
burada hala bir tanesini öğreniyorum.
Bir bebeğe konuşmayı öğrenmeden önce okumayı
öğretebileceğinizi, daha sonra da bebek konuşabildiğin­
de ona bir kitap verebileceğinizi ve onun size bu kitabı
okuyacağını biliyor m usunuz? Hatırlayın, bilinçaltı ona
ne verirseniz kabul eder. Tamamen açıktır. ,
Refah içinde yaşayan bir bölgeye giderseniz, refah
içinde yaşayanların neredeyse tümü üçüncü, dördüncü
veya beşinci nesildir. Anneniz sizi sevdi mi? Tüm bu saç­
malıkiara geri dönüyoruz. Diyelim ki sorunu bulduk.
Hala sorununuz var! Neden tüm zamanınızı sorunu
aramalda geçireceksiniz ki? Sorunu bulduğunuzcia hala

1 48
Ya şa m Sa n a t ı

sorun vardır! Bu sanırım bir çeş i t psikanal iz, öyle değil


mi? Bun u çöpe atalıın. Bu sadece geçm işin bi r parçası
diyelim. Peki ya psikoterapi? Bu biraz daha i lerletici . Bir
anlam ifade ediyo r mu?
Tamam. Öyleyse, tüm bu fikirleri nasıl edin iyoruz?
Tekrar tekrar ve tekrar bu bilgiler bilinçaltına program­
lanır. Bir an buna bir bakın . Bebeğin zihni tamamen
açıktır. Ona ne verirsen iz kabul edecektir. Bu, bebeğin
öğrendi ği dildir. Bebeğin kendisiyle ilgili imaj ı çok erken
bir yaşta oluşturulur. Bebek düşünme kapasitesine bile
sahip olmadan önce, zihinsel yetenekler bile oluşmadan
önce. B u çocuk bebekken ve henüz düşünemezken bile
kendisiyle ilgili bir imaj -bebeğin kendisiyle ilgili dü­
şündüğü- oluşturuyor. Gerçek şu: Bebek kendisiyle ilgili
imaj ı n kendisi için oluşturulmasını sağlıyor. Çoğunluk­
la bunu oluşturan kişi insan potansiyeli hakkı n da bil­
gisizdir. Çok övgüyle yetiştirilen bir çocuğa rasdarsınız;
bu çocuk kendine çok güvenli bir şekilde büyüyecektir.
Çok eleş ti rel bir şekilde yetiştirilen bir çocuk ise kendine
çok güvensiz olarak büyüyecektir. Bebeğin zihnine iste­
diğinizi koyabilirsiniz. İstediğinizi tekrar tekrar ve tekrar
koyun.
Sevdiğiniz yiyeceği neden seviyorsunuz? Sevmeye
programlandınız. Dilinizi neden kon uşuyorsunuz? Onu
konuşmak üzere programlandınız. Sahip olduğun uz ön­
yargılara neden sahipsin iz? B unlara sahip olmak üzere
_ programl andınız. Neden bir i nsan ırkı diğerlerinden üs­
tün olduğunu düşünür? Hepimiz farklı renklerde, farklı
şekillerde, farklı beden ölçüleri nde ve farklı cinsiyetler­
deyiz. Bir şeyi biliyorsunuz -tek bir ortak payda var- tek
bir zihin var. Hepimiz tam olarak aynı şeyin ifadesiyiz.

1 49
Bob Prou or

Ah , ş i ındi tü m bu koşul l a n malar ken d i i maj ı m ız dc­


diği nı i z şeye dönüşürler; a m a ken d i i ma j ı m ı z tck hir
fikirden oluşur. Etrafı n ız n e i l e ç ev r i l i ? B u n a hir daki­
kal ığına bir b a k ı n .
Robert Hei nlein 1 960'lı yıllarda bir bil i m kurgu ya­
zarıydı . Stranger in a Strange Land (Yabancı bir Ülkedeki
Yabancı) ile ilgili olarak şunu yazmıştır ki bu da doğ­
rudur; "Net olarak tanımlanmış hedeflerin yokluğunda,
tuhaf b i r biçimde, günlük ıvır zıvır şeyleri yapmaya sadık
kalıyoruz; en sonunda onun kölesi olana kadar."
B u birçok insan için doğrudur. Önemsiz şeylerin kö­
lesi oluyorlar. Tüm bildikleri bu! lvır zıvır! Önemsiz şey­
ler. Yıllarca onlardan yaratıcı bir fikir çıkmaz ve hayattan
neden keyif almadıklarını merak ederler. Ne oldu? Hayat
geçip gitti yanı başımdan. Hayatın yanı başından geçip
gitmesiyle neyi kastediyorsun?
Etrafınızda hayatı günlük işlerle dolu insanlar varsa
büyük ihtimalle sizin hayatınız da öyledir. Eğer büyür­
ken etrafınızda para kazanmanın zor olduğuna i nanan
insanlar olduysa, büyük ihtimalle siz de buna inanıyor­
sunuz. Eğer büyürken etrafınızda sadece iki yakasını bir
araya getirmek için mücadele eden, paraları olmayan
ama iyi insanlar olduysa, para sahibi olmanın yanlış ol­
duğunu, zengin insanların m utlu olmadığını düşünen
insanların etrafında büyüdüyseniz siz de bu şekilde dü­
şünüyor olabilirsiniz. Bu yanlıştır; gülmeyi bilen zengin
insanlar tanıyorum. Neden bu fı kirlerle büyüdük? Etra­
fımızdaki insanların tüm önyargıları ve berbat düşünce­
leri ile büyüdük.
Diyeceksiniz ki ''Ama ben ailemi seviyorum." Ben de

1 50
Yaşa m Sa n a r ı

beni mkileri seviyorum ama gerçekte çok b aş arılı insanl ar


değillerdi . Babam . . . Onu gerçekte asla ta n ımadım . E r­
kenden ölen, hayatta mağl up olmuş biriyd i . An nem gü­
zel, çalışkan bi riyd i ama tüm hayatı boyunc a çok çal ıştı .
Görün! Ne yapmak üzere programlandık?
Sadece düşünce tarzımızı değiştirelim . Zihn i yen iden
programlayalım.

151
DERS ON SEKİZ

H E R Ş E Y i S i Z i N YA P M A N l Z A
G E R E K YO K

Beyin Takımının Gücü

eçen gün danışanlarıma anlattığım karım Linda' y­


G la ilgili bir öykü var. Yüz seksen beş metrekarel ik
bir yer kiraladı ve kendisi için seminerler yaptığım To­
day's Business'ten bir adamla buluştuk; ofisleri dayayı p
döşüyorlar. Süsleyip püslüyorlar, bilirsiniz, gerçekten iyi
iş çıkarıyorlar. Karım, gelip ofisini yapmaları için onları
tuttu. Mobilyalar ve halılar tam istediği gibiydi. Her şey
istediği gibiydi! Tüm bu çalışma masalarını, tüm bunla­
rı; birçok mobilyayı aldı, bunu şöyle ifade edelim -yüz
seksen beş metrekarelik mobilya- ve kendi işini yapmaya
başladı. Dedim ki "Seninle çalışacak insanlar bulmalı­
sın." Linda yanında birçok insan çalıştırmaya başladı fa­
kat bir süre sonra işler onun boyun u aştı.
Bir gün eve gittim ve onu yatak odasında örtülere sa­
rılıp yatarken buldum. Örtüleri kafasına kadar çekmişti.
Ne yaparız? Ana rahmine geri döneriz. Hiç böyle oldu-
1 \oh Procı o r

ğ u n u z olur nnı ? Ko rkars ı n ız. Rah i md e k i h a l i n ize gc rı


dön e rs i n i z.
İşt e. o ra da yd ı " Li nda so run ne?" ded i m .
.

" Ya p a nı ı yor u ın ! işler boyunı u aştı ! " ded i .


Y�1pnıan1 1 istediği şey ona sarı l ı p "�fa d ım, ben sen in
için ya parı nı , sana yardım ederi m." dememd i . Onun ye­
rin e " Bırak öyleyse! " dedi m ve odadan çıktım.
Ne oldu biliyor m u s u nuz ? O örtüleri n altından doğ-
r
rulu p "Seni alçak, bırakmayacağım 1 işte! " dedi. Işe yaradı !

diye düşündüm. Bırakmadı. İ şe gitmeye başladı.


Bilirsiniz, benim küçük bir kitabım var: James Alien
tarafından yazılan Düşüncenin Gücü. Bu kitaba bayılıyo­
rum. Kitapta şöyle der; "Bir insan yalnızca sızianınayı ve
kötülerneyi bıraktığı zaman insan olmaya başlar ve hayatı­
nı düzene sokan gizli adaleti aramaya başlar." Zayıf bir in­
san gerçekten kendisine yardım edilmesini istemediği sü­
rece güçlü biri ona yardım edemez ve hatta o zaman bile,
zayıf olan kişinin kendisinin güçlü olması gerekir. Kendi
çabalarıyla başkasında hayranlık duyduğu gücü geliştir­
mesi gerekir. Başka hiç kimse bu durumu değiştiremez.
Ben Linda için bunu yapamadım . O kendi düşünce
tarzını değiştirmek, koşullara tepki gösterıneyi bırakmak
ve kendi içindeki gizli gücü ve olasılıkları keşfetmek için
bu koş ulları kullanmaya başlamak zorunda kaldı. Bunu,
gelişebilmek amacıyla kendisi için yapmak zorunda kaldı.

*******

1 96 1 yılına geri gidecek olursak oturup kartırnın üze­


rine yazmış olduğum 25 .000 doları nasıl kazanabiieceği­
mi çözmeye çalışıyordum. Daha sonra Ray bana Düşün

1 54
Yaşam S a n a t ı

ve Zengin O/'daki 6. adı m ı gösterd i . Buna ' Düzen li Plan­


lanla' ad ı verilir. Bir sayfan ın ta n1 tepesinde "Arzu nuzu ,
onu nla eşdeğer olan paraya dönüştürme kapasiten izden
emin o l madan önce, servete karşılık olarak sunmayı
planladığınız h izmet, n1al ya da iş ile i lgi l i uzmanl ık bil­
gisi ne ihtiyacınız olacak." der.
Eğer para kazanacaksanız uzmanlık bilgisine sah i p
olmanız gerekir ve beni m h i ç uzmanlık b ilgim yoktu .
Okula gitmedi m . H iç iş deneyimim olmadı. Zavallı
ben. Kendi m i küçümsüyorum, biliyorsunuz. Tamamen
sahip olmadığım şeyleri düşünüyorum. Ray bana kendi­
mi küçümserneyi bırakana dek asla kendime çeki düzen
veremeyeceği m i söyledi . Sahip olduğum her şeyin bana
uygun olduğunu düşünmeye başlamarnı ve uzmanlık
bilgisine sahip olmak zorunda olmadığımı gerçekten an­
lamamı söyledi .
Şimdi bu kısma bir bakalım, bu kısım aynı sayfanın
biraz altında. Bu oldukça iyi. Hill dedi ki- "Büyük ser­
vederin birikmesi güç gerektirir, güç ise büyük ölçüde
organize edilmiş ve zekice yönlendi rilmiş uzmanlık bil­
gisi yoluyla elde edili r fakat bu bilgin i n -benim üzerinde
durduğum şey- özellikle serveti biri ktiren 'kişi n i n' mül­
kiyetinde olması gerekmez."
Bay Carnegie'den i ki nc i kez bilgi aktanyorum . . . Çok
önemli. Andrew Carnegie 1 908'de dünyadaki en zengi n
adamdı. Ebeveynleriyle Amerika'ya gelmiş, İskoçyalı,
fakir, küçük bir çocuktu. Çeli k işinden para kazandı.
Hatırlayın, ki tabın başka bir bölüm ünde çel iği n pazar­
lanması ya da i malatıyla ilgi l i hiçbir şey bilmediğini ve
öğrenme eği l i m i olmadığını söylem işti . ihtiyacı olan her
şeyi beyin takımının yardımıyla elde etti .

1 55
Boh l'roc ı or

Eğer h e r şeye i h t iyacı n ız olduğu n u d üş ü n üyorsan ız


bunu u n u t u n . Her ş eye i h tiyacı n ız yok. Ben her şeye i h ­
tiyac ı m ol m ad ığı n ı açı k bi r bi ç i mde ö ğrend i m B i l med i­
.

ği ın b i rçok şey var. E tr afı nı ı kesi n l i kle i nan ı l m az i nsa n­


l a r la ç e v re l ed i m Eğer ş i rketi m izdeki i nsan larla tan ışacak
.

olsaydınız çok etkilenirdin iz. Ş i m d i ye kadar tan ışacak


olduğunuz en harika insanlara sahibiz. G ina Hayden uy­
gulamada bir dahi. işlerin yürümesini sağl ıyo r! Dünya­
n ı n herhangi bir yerine gidebilirim -nereye gi ttiğim in bir
önemi yok- her şey benim için hazır. Ki ev' e gidebilirim.
Orada yedi farklı dille uğraşıyorduk, hepsi arkada yedi
farklı kabinde sirnuhane olarak çevriliyordu. Her şey
saat gibi tıkır tıkır işler. Uçaktan indiğimde beni bek­
leyen bir limuzin olur. Hiçbir şey için endişelenmeme
gerek kalmaz. Gina her şeyi halleder. Sandy Gallagher'i
şirketimize aldık. Para kon usunda kesinlikle bir dahi.
Paradan onun kadar anlayan birini görmedim şimdiye
kadar. Parasal bir duruma bakıp ortalama bir insanın asla
göremeyeceği bir şeyi görebiliyor. Mykie Oyler burada
temize çekme işini yapıyor. "Şunu ne naptın ? " diyorum.
"Yazdım." diyor. O işinde iyi, gerçekten çok iyi. Düzenli,
tertipli şeyler yazıyor. Şirkette birçok harika insan var.
Kesinlikle inanılmaz. Nereye gidersen iz gidin harika
i nsanlar bulursunuz. Arash Vossoughi satış ekibirnizin
başında. Harika biri. Kendiniz üzerinde sürekli olarak
çal ıştığınızda m uhteşem insanları hayatınıza çekersiniz.
Büyük ölçüde organize edilmiş ve zekice yönlendiril­
miş uzmanlık bilgisine ihtiyacınız var. İşte, püf nokta­
sı burada; ona sahip olmak zorunda değilsiniz . Şimdi,
izleyin. Yıllarca süren zaman kaybı ve zorluktan kendi­
nizi koruyarak uzmanlık bilgisini elde edebilirsi niz. Size

1 56
Yaşa rn Sa n a t ı

yardun edebilecek insanlar olacak. Tü m yapmanız gere ­


ken verebileceğiniz kadar çok vermek . Sadece insan lara
yardım etmek için daha fazla yönte m düşün mel isin iz.
Size ne olacağı ile ilgili endişelenmek zorunda değilsin iz.
Evren i n sizi bollukla mükafatlandı racağı nı göreceksiniz.
Yalnızca diğer i nsanlara nasıl yardım edebileceği nizi dü­
şünün. Düşünmeniz gereken tek şey bu.
Her şeyin nasıl yapılacağını bilmek zorunda değilsi­
niz. Sadece yaptığım işte iyiyim ve geri kalan her şeyi
diğer insanlara yaptırıyorum.

*******

Yaratıcılığın tanımının ne olduğunu biliyor musunuz?


Rutin olmaması. Yaratıcılık rutinin tersidir. Rutinden çı­
kın. İnsanların size yardım etmesini sağlayabilirsiniz.
Beyin gücü kendisine katkıda bulunduğunuz bir şey­
dir, kendisinden katkı aldığınız şey değildir. Eğer hepi­
miz beyin gücümüzü veriyorsak, bu bizim hepimize kat­
kıda bulunan beyin takımı enerj isidir. Diyelim ki Mykie
ve ben işi çekip çeviren beyin takımıyız . . . biz buna kat­
kıda bulunuruz fakat dikkatli bir biçimde. Mykie der ki
"Michelle'i de ekleyelim." Böylece bir şey planlanır ve
ben Michelle ile vakit geçiririm. Daha sonra Mykie'ye
gelip "Ben öyle düşünmüyorum." derim. Ona neden ol­
duğunu söylemek zorunda değilim. Enerj i orada değild i.
Aynı frekansta değildik. Bu hiçbir şeyin yanlış olduğu
anlamına gelmez. Ama belki de M ichelle ve ben aynı fre­
kansta olabiliriz ve bu durumda ben evet deri m; üçün1üz
aynı frekanstayız. Hepimiz uyum içindeyiz.
Bu bir beyin fırtınası seans ı değil. Gerçek bir beyi n ta-

1 57
Boh Pro c ı or

kı nı ı herkes i n b i r a raya gel i p uyu ın i ç i nde ol m asıd ı r. B i r­


ç ok i nsan ı n ge rçek b i r bey i nta k ı m ı yoktu r. Mark Victor
H a nsen ve ben i nı b i r b ey i n tak ı m ı m ı z var, zaman zaman
i nsan la n davet ederiz. M i l l i o n Dollar Forum ( Milyon
Dolarlık Forum) bu takımdan çıktı. Bu, ne verebilece­
ğiniz ile ilgili. Eğer bu tavırla -vermek- yola çıkarsanız,
bundan ne elde edeceğinize şaşı racaksı nız .

1 58
DERS ON DO KUZ

S i Z i N HAM LENiZ
Karar Vermenin Gücü

ir milisaniye içinde çok büyük sorunları sizin için


B çözecek tek bir zihinsel hamle biliyorum. Bu hamle
şimdiye dek karşılaşabileceğiniz hemen her kişisel duru­
mu ya da iş durumunu düzeltme potansiyeline sahip­
tir . . . Olağanüstü başanya giden yolu kelime anlamıyla
ileriye götürebilir. Karar almaktan bahsediyorum.
Biliyorsunuz, bir şeylerin hızla olmasını istiyorsanız
aynı sektörde elli yıldan fazla bir zamanda, bunu öğre­
nirsiniz. Birçok insanın kararlarla ilgili zorluk yaşadığını
anladım. Bir soruna bakıp tüm olası çözümleri görüyorlar
fakat bir tanesi üzerinde yoğunlaşamıyorlar. Tek bir tane­
sine yoğunlaşıp harekete geçene dek hiçbir şey olmaz.
Tipik olarak şu olur. Zihnimizden bir dizi düşünce
geçer ve gerçekten hoşumuza gideni seçeriz; "Biliyor
musun ? Bu benim gerçekten olmasını istediğin1 şey." der
ve kendimize vurulacak bir hedef seçeriz.
Fakat birçok insanın yaptığı hata şu; " Para bulur bul­
maz . . . yapacağım. O tatile çıkacağım. Para bul ur buln1az
başka bir ofis açacağım . Para bulur bul maz . . . " derler.
Boh Proc tor

B i liyor musunuz? Parayı asla bulamayacaks ı n ız. ( ; i r­


m ek istediği n iz yere varmak için her zam an , düşü ncele­
ri n izi n frekansı nda, i h tiyacı n ız old uğu nu düşünd üğü n üz
şeyi aramaktası n ız. Fakat sistem bu şeki lde çal ışmaz. İ h­
tiyacı n ız olan şeyi bu seviyede bulamazsı n ız. Ces u r ol­
ınanız gerekir. Adım atıp " Bunu yapacağı m ; bun u şimdi
yapacağım." demeniz gerekir.
Edmund Hillary Everest Dağı ' n ı n zirvesine çıkan a ka­
dar oraya nasıl çıkacağın ı bilmiyordu. Wrigh t kardeşler
nasıl uçacaklarını bilmiyorlardı ta ki uçana kadar. Kararı
verdiğiniz saniyede -tam üstüne bastın- beyninizi farkl ı
bir frekansa sokarsınız ve uygun düşünceler zihninizde
dolaşmaya başlar. Sistem bu şekilde çalışır!
Bu şimdiye kadar öğrendiğim en önemli derslerden
biri. Bu benim milyonlar kazanınam a yardım etti. Size
de aynısını yapmanız konusunda yardım edecektir.

*******

Dünyanın en başarılı insanlarının karar alma kapasi­


teleri vardır. Karar alanlar en cepeye çıkar; alamayanlar
ise görünüşe göre hiçbir yere gitmezler. Bunu bir düşü­
nün. Kararlar ya da kararların yokluğu kariyerio oluşma­
sı ya da bozulmasından sorumludur.
Başkalarının kararlarından etkilenmeden karar alma
kon usunda usta olanlar yıllık gelirleri altı-yedi rakamlı
kategoriye girenlerle aynı insanlardır. Bu hayati hamle­
leri yapmak üzere zihinsel güçleri ni hiç gelişti rmeyen in­
sanlar tüm iş yaşamları boyunca daha düşük gelir sırala­
malarına düşerler ve çoğunlukla hayatları sıkıcı ve sönük
bir hayat olmaktan öteye gitmez.

1 60
Ya � a r ı ı ·" " " " ' '

El bette ki ka ra rlard a n et ki lt' IH.' I I s ad t.· u· �d i ri rı il. d e-Kil


d i r. ' J 'ii ın haya t ı n ız e t k i len i r. Zi lı i n ve beden ct;l�l ığı n ıl.,
ailenizi n refah ı , sosya l haya t ı n ız ve �d i�rird i gi n iz il i � k il c ­

rin tü rü sağla ın ka ra rlar alnw kap a s i r e n ize b a� l ı d ı r .

Karar vern1e gibi ünern 1 i bi r şeyi n her okuld a i)ğreri l ­


d iği n i düşüneceksin iz. A rn a üğretil mez. Ka ra r alm a ya l ­
nızca neredeyse tüın resn1 i eği r i n1 k u ru rn l a rı m ızın dcr\
müfredatı nda eks i k değild i r, kuru msal eği tim d ü nya m ız­
daki hemen hemen tün1 eği tim ve i nsan kaynakla rı gel i ­
şim programiarına da dah il ed il mem işti r; bu da sorun u
daha da kötü bir hale geti ri r.
Bu noktada, "Bu yeteneği nasıl gelişti rcbi l i ri m ? " d iye
sorabil irsiniz kendin ize. S izi n için bir yan ıtım var. Bunu
kendi niz yapmak zorundası n ız. İyi haber şu ki şu anda
sizinle paylaştığım bilgiyi düşünüp sind i rerek ba�lam ış
oldunuz. Bu, sizin karar vermenin önemi ile ilgili daha
farkındalıldı olmanıza sebep ol uyor.

*******

Bi rçoğumuzun zayıf karar alan kasları var. Gerçek


bir karar almanın ne anlama geldiğini dahi bilmiyoruz.
Gerçekten yerinde, taahh üt ederek (kendimizi adayarak)
verilen bir kararın yarattığı gücün farkı na varamıyoruz.
Sorunumuzun bir kısmı şu ki 'karar' terimini o kadar
üstünkörü kullanıyoruz ki bu sözcük, taahhütlerimizi
(kendimizi adamayı) değil , dileklerimizi tanımlar hale
geldi . Karar almak yerine tercihlerimizi i fade ediyoruz.
"Decide (karar vermek) , sözcüğü, Latince decider sözcü­
ğün den ('uzağa' anlamına gelen de- kökü ve 'kesmek' an­
lam ına gelen caedere'den) gelir; bu sebeple karar vermek

ı6ı
Bob Proctor

herhangi bir olasılıktan kopmak anlam ındad ı r. Gerçek


bir karar, bir sonuca ulaşınaya kendinizi adadığınız ve
sonra da diğer herhangi bir olasılıktan kendi nizi koparıp
uzaklaştırdığınız anlamına gelir.
Gerçek bir karar aldıktan sonra, özellikle de zor bi r
karar, genellikle omuzların ızdan çok büyük bir yükün
kalktığını hissedersiniz.

*******

Kendinizi adadığınız kararlar iki yerde ortaya çıkar:


Takviminiz ve çek defteriniz. Neye değer verdiğinizi söy­
lediğin izin ya da önceliklerinizin ne olduğunu düşündü­
ğünüzün bir ö nemi yok; gerçekte değer verdiğin iz şeyler­
le ilgili aldığınız kararları görmek için sadece geçen yılın
takvimine ve çek defterinize bakınanız gerek.
Örneğin; kendimi hem profesyonel olarak h em de
kişisel olarak gelişmeye adadıysam, takvimimi gözden
geçirdiğimde, takvim her zaman için, hem kişisel hem
de profesyonel h ayatımda devam eden birçok kursu, se­
miner ve atölye çalışmasını gösterir.
Değerlerinizle ilgili ne söylediğini görmek için takvi­
minize bir göz atın.

1 62
DERS Yi RMi

Y U K A R I D A N A Ş A G I YA D O G R U
ÇA L I Ş I N
Duyularınızı Bunu n Dışında Tutun

u oturumda, Raymond Holliwell'in Yasayla Çalış­


B mak kitabında bulunan Başarı Yasası ile ilgili bölü­
mün ilk sayfasını ayrıntılı olarak açıklayacağız. Bu, hari­
ka dersler alabileceğimiz olağanüstü bir bölümdür.
Örneğin; Holliwell "Tanrı her bireyin başarılı olması­
nı tasadamış tır. İnsanlığın harika olması Tanrı' nın ama­
cı dır." demiştir.
Bu müth iş değil midir? Tanrı sizin ve benim harika
olmamızı tasarlamıştır.
Başka bir kitapta, Robert Russell adındaki bir adam,
yorumlayarak söylüyorum, harika olmanın sırrı yoktur
demiştir. Her gün, harika bir şekilde, küçük şeyler yapa­
rak harika bir hale gelirsiniz.
Öyleyse, gerçekten büyük bir şeyin beklentisi içinde
olmak zorunda değilsiniz. Tam olduğunuz yerden baş ­
layın. Yaptığı nız her şeyde elinizden gelenin en iyis ini
yapın.
l l o l l i we l l �öy le deva n1 ed er: " I n sa n l a r ı n , evren d e iyi
o b n h e r �cy i sadeec k u l l a n ın a y ı p o n la rd a n key i f ;ı l rn a.\ ı
· ı ;uuı ' n ı ıı a rzusu d u r. · ı ;u u ı ' n ı n Yasa l a rı i n sa n l a r ı h i c1: h i r
�ey d c n ı n a h n ı ı n ctnH:J.. I n sa n ze n g i n o l r n a k i ç i n d oğ-
,
ın u şt u r.

Y ı l l a r ö n ce , o z a nı a n öğrcnd i ği nı �cy l e rc d a ya l ı h i r
p rogra nı gcl i�t i rd i nı . isın i · s i z Zen gi n Doğd u n uz ' i d i
çii n kü bu doğru ; siz zengi n o b r ak d o ğd u n uz . I ç i n izd e
deri n b i r yetenek v e kapasi te b i r i k i ı n i var. Bel ki de sad eec
b i raz parasızs ı ıı ız. Faka t Holliwell' i n ded iği gi b i ; " I ç i n i z ­
de yara d ı l ı ş t a n gel e n güçler bitınek ti.i ken mek b i l ınez."
Bu n u b i r an i ç i n d i.işün ınen izi istiyorunı . Bi tmek tü­
ken ınck b il nı ey e n güçlere sah ips i n iz! Bu b i r yasadı r.
Holliwell, "E ğe r güzel b i r şekilde gelişti ril i r ve bili m­
sel olarak uygutan ı rsa her insana başarıyı, sonsuza dek
artan b a şa r ı y ı garant i leyecek, eksiksiz yetenekler bahşe­
d il nı i ş t i r." de nı iştir.
Muh teşenı Napoleo n Hill; "Eğiti mli (kişi) illaki genel
ya da uzrnanlı k isteyen bilgi zengi nliğine sahip olan biri
değildir. Eğitiınli (kişi) d iğerlerin i n hakları n ı i hlal etme­
den , istediği herhangi bir şeyi ya da o n un eşdeğeri ni elde
edebi lecek şekilde, zihinsel yeteneklerin i geliştirmiş olan
b i ridir." demiştir.
Fakat bize bu yetenekleri geliştirmeyi öğretmediler.
B ize beş d uyuınuzla yaşamay ı öğrettiler. Bunun neye yol
açtığın ı biliyor m usunuz? Bu b izi d ıştan içe doğru ya­
şanıaya programlar. Bu bizi aşağıdan yukarıya yaşamaya
programlar. Bununla neyi kastediyorunı ? Kastettiği m şu;
fiziksel olandan, daha yukarıdaki zih i nsel ya da ruhsal
olana doğru yaşıyoruz. F izi ksel olan ı n , daha üstün olanı

164
Yaşa n ı Sa n a t ı

kon trol ctn1esine izin veriyo rsunuz faka t sistem bu .� ek i l ­


de çal ışına z.
Tanrı yukarıd an aşağıya doğru çal ışı r. ()z, her zaman
yukarıdan aşağıya, fiziksel ol mayandan fiziksel olana
doğru açığa çı kar. Eğer yasayla uyum içinde yaşaya­
caksanız bu şekilde çal ışınanız gerekecek. Düşünceden
nesneye doğru çalışmak zorunda kalacaksınız, nesneden
düşüneeye doğru değil.
Şimdi bununla neyi kastediyorum? Demek istediğim ,
banka hesabınızın mali durumunuzu belirlemesin e izin
vermeyın .
İ nsanlar benimle çalışmak için ilk geldiklerinde onlara
sorduğum şeylerden biri, bir yılda en çok ne kadar para
kazandıklarıdır. Eski iş ortaklanından biri ne bu soruyu
sorduğumu hatırlıyorum. " 1 00.000 Dolar." dedi. Bun­
dan oldukça gururluydu ve bu oldukça iyi bir paraydı.
Dedim ki "Eğer sana söylediğimi tam olarak yaparsan,
bunu aylık gelire nasıl dönüştürebileceğini sana gös teri­
rim." Birkaç ay içinde bunu aylık gelir olarak kazanmaya
başladığını biliyor musunuz? Yaptığımız şey bu. Birçok
gelir kaynağı düzenleyerek insanlara yıllık gelirini aylık
gelire nasıl dönüştüreceklerin i öğretiyoruz.
Daha önce Holliwell'in, her normal insanın, güzel
bir şekilde geliştirildiğinde gitgide artan başarıyı garan­
titeyecek eksiksiz yeteneklere sahip olduğunu söylediğini
belirtmiştim. Daha önce bu yetenekler hakkında kon uş­
tuk o yüzden şu anda bunlarla ilgili büyük bir ayrıntıya
girmeyeceğim. Fakat unutmayın ki algıya sah ipsiniz -ha­
yata bakış biçiminiz bu, iradeniz- ve bu size konsantre
olmayı öğretİr; hafızanız. Kötü hafıza diye bir şey yoktur;

1 65
1\oh Proc ı or

ın ü keın ınel b i r h a fı z a n ı z va r. M a n t ı ğı n ız va r - b u s ı z ı n
düşü n ın e yeten eği n iz- ö ı ı s c z i n i z ve h a y a l gücü n üz va r.
Bu n lar ı n tii nı ü o l ağa n üstü zi h i n s e l a raçl ard ı r. Bunl arı
gitgi de art a n başa rı yı d e n cy i ı n l c n ı e k i ç i n gcl iş t i rc h i l i rs i ­
n iz. İçte n dışa doğr u yaşa yaca ksan ı z eğe r bu n l a rı k u l l a n ­
ınak zorunda kalacaks ın ız.
Holl iwe l l şu şekild e devanı eder; " Her insan , i ç i n d e
sonsuz gelişinı için kapasite içerir."
Sonsuz gelişinı ! S izi bilme m ama bu beni heyecanlan ­
dırıyo r. Elli beş yıldan fazla bir zanıan dır bunun üzeri ne
çalışıyorunı ve b i liyonını ki bir elli beş sene daha bun un
için çalışacağım . Sadece bu kon uda dah a iyi olmaya de­
vam etnıek istiyoruın.
Daha sonra der ki Holliwell ; " Her şeyde ilerleme, ya­
sanın büyük anıacıdır. İnsanlar bu am acı teşvik etmede
yasayla çal ışmayı öğrenerek kendisine gitgide artan başa­
rıyı i nşa edebilir."
Öyleyse " Bu yasalan gerçekten incelemenin benim
için kazancı ne?" diye sorabilirsiniz. İşte bu! Gitgide ar­
tan bir başarı elde edeceksiniz. Bu olağanüstü bir fikir!
Daha fazla para kazanacaksınız ve bu sürekli olacak. Yıl­
da 4000 Dolar kazanırken milyonlar kazanmaya başla­
dım ve daha kolay biçimde. Eskisi kadar çok çalışmıyo­
rum.
Napoleon H ill büyük bir fikir için çalışmanın küçük
bir fikir için çalışmaktan daha fazla enerj i gerektirmedi­
ğini söylemiştir. İşte, bizim burada söylediğimiz de bu.
Daha başka ne bekleyebilirsiniz? Daha fazla arkadaşı ­
nız olacak; daha iyi arkadaşlannız. Daha sağlıklı bir be­
dende yaşayacaksınız. işten daha fazla keyif alacaksını z.

1 66
Yaşa m Sanarı

Ne yapmak istiyorsan ız on u yapacaks ın ız. Yaşamak iste­


diğiniz gibi yaşayın.
Şiındi, bunu dinleyin. Holliwel1, " Do ğanın tüm sü­
reçleri başarılı dır. Doğa başarısızlık bilm ez! " demiştir. Bu
muazzamdır!
Holliwell şöyle devam eder; "Doğa, başarı dışında bir
şey planlamaz. Her şekil ve tarzda sonucu hedefler. Ke­
limenin tam anlamıyla başarılı olmak için doğayı ken­
dimize örnek alarak onun yöntemlerini kopyalamalıyız.
Onun ilkeleri ve kanunları ile başarının tüm sırlarını
keşfedeceğiz."
Bu heyecan verici değil mi? Doğayı örnek aldığımız
zaman başarılı oluruz. Bildiğim tek şey var. Dalga her
zaman geri çekilir ve her zaman yükselir. Gece her zaman
gündüzü takip eder. Kış hiçbir zaman kışı takip etmez.
Geçerli olan yasa budur. Doğanın tümünde yasa mü­
kemmeldir ve biz de aynı şeyi yapabiliriz.
Daha sonra "Onun ilkeleri ve kanunları ile başarının
tüm sırlarını keşfedeceğiz. Sonsuz kaynaklar insanın kul­
lanımındadır. İnsanın olasılıklarının sınırı yoktur." de­
mıştır.
Bunu bir düşünün. Sonsuz! Bu demek oluyor ki ka­
pasi temizin sınırları yok.
Sonrasında; "İnsanlar tüm dünyanın unsurlarını,
güçlerini, i lkelerini odaklar ve bireyselleştirir." demiştir.
Tüm dünya! Bu biraz esnek, öyle değil mi?
Yasayla uyum içinde çalıştığınızcia bu evrendeki her
şeyin yardımınıza koşacağını biliyor musunuz? Bu, bu­
lutların üzerinde oturan duygusal ya da kaprisli Tan­
rı' nın kararı değildir. Bu, evrenin mutlak yasası dır. Yasa,

1 67
Bob Proctor

her şeye gücü yeten Tan rı' n ı n muntazam ve sistem li yön­


temidir. Her şey m ü kemmel bir şeki lde işler.
Holliwell şöyle devam eder; " İnsan hari ka bir zeka ge­
liştirebil ir; böyleli kle, hayatı n tüm soruları yanı tlanabil i r,
doğanın tüm s ırları keşfedilebilir, i nsanların tüm sorun­
ları çözülebilir. H içbir şey imkansız değildir."
Şimdi, dünyanın buna korkunç bir şeki lde ihtiyacı ol­
duğu n u düşünüyor olabilirsiniz. Ah, çok hakl ısınız!
Ama biliyor musunuz ki yasayla uyum içinde oldu­
ğumuz için bu şekilde yaşayabiliyoruz. Hayatında hiç
tuvalet görmemiş insanlar olduğunu biliyor musunuz?
Hayatında hiç elektrik sobası görmemiş insanlar oldu­
ğun u biliyor m usunuz? Tüm dünyanın çok uzun olma­
yan bir süre önce bu şekilde yaşadığını biliyor m usunuz?
Elektrik ışığının dünyadaki birçok insana göre yepyeni
bir fiki r olduğunu biliyor musunuz? Kıymetini bilmeyip
kanıksadığımız her şeyin nispeten yeni olduğunu biliyor
m usunuz?
B unların tümü yalnızca geçen yüzyıl ya da ona yakın
zamanlarda oldu. Bunu bir düşünün. B unlar gerçekleşti
çünkü yasayı anlamaya başladık. Siz yasayı anladığınızda
neler yapabileceğinizi düşünün.
Holliwell demiştir ki:
Üstün yetiler, hatırı sayılır yetenekler, yüksek içgörü ve
büyük güç hepimizde uyur vaziyette; bu sıradışı unsurlar
özel psikolojik yöntemlerle, fiili ve pratik kullanım için
geliştirilebilir. Her zihin, azameti geliştirebilir. Bu sadece
NASIL YAP!LACAGINI BİLME meselesidir. Gerçek kişi­
sel gelişim, kendini keifetme, kendini tanıma, kişinin yeti­
lerini uygularken uyduğu yönergelerin doğruluğu ve kişinin

1 68
Yaş ;ı m Sa ıı a ı ı

krndi gürlerini kulltınması her insanı ilerletecektir.


Görüyorsunuz ki zihin nı ükem meld i r. O m ü kcm­
meldir, i nsan deği l . Bizler düşüneb i l i riz v e düşü nceleri ­
miz maddeye dönüşür.
Holl iwell der ki :
Pratik etkinliği garantiler; kullanım sonu( getirir. Bu
sebeple, isteyen her insan ba;arıya ulaşabilir. Ba;arılı olmak
mı istiyorsunuz? Olabilirsiniz. Gerekli olan her ;eye iriniz­
de sahipsiniz; tek ihtiyacınız olan ba;arının dayandığı ilke
ve yasaları doğru bir ;ekilde anlamak ve sonra da ba;arı
kazanana kadar bu amaçları etkileyecek doğru yijntemleri
uygulamaktır.
Fakat bunu hak etmelisiniz. Bedava yemek olmaz.
Başarı Yasası'nın sadece ilk sayfasına değindim. Bunu
öğrendikçe her yerden büyük yardım alabileceğimizi an­
layacaksınız. İstediğimiz her şeye sahip olabiliriz. Keyif
almak istediğimiz her güzellikten keyif alabiliriz. Fakat
sadece yasayla uyum içinde çalışırsak.

*******

Ofıs temizlerneye başladığımda bir milyon doların


üstünde para kazanıyordum. Ama biliyorsunuz ki ofıs
temizlemek yaptığım şeye nazaran önemsizdi. Herhangi
bir şey yapıyor olabilirdim.
Bana ne olduğunu bulmam gerekiyordu. Neden de­
ğişmiştim? Neden hayatta mağlup biriyken bir milyon
dolardan daha fazla kazanan birine dönüşmüştüm ?
Gerçekte yaptığım şey kim olduğurola ilgili inancıını
değiştirmiş olmamdı. Tüm dini kitapları okumuştum;
din ve kişisel gelişim kitapları ndan oluşan olağanüstü bir

1 69
1\oh l 'rm ıo r

k ü t ü p h �ı n c n1 va r. Sadeec kiş isel k ü t ii ph a nc m d c ü ç h i n i n


iiı.eri ndc k i t ap var. Aına l)üpln tJe ;(engin (){ u o k u ycı n #ı
d e k h içb i r şey dcğiş nı c n1 işt i . K i ta b ı baş ka i nsa n la ra da
vcrn1 işt i nı a n1 a h i çb i r şey ol nı a n1 1 ş t ı .

Böyl el i k l e neden dcğişt iği m i çöznı e k ı ç ı n a ra ş t ı r m <l


yapınaya b a ş l a d ın1 Dokuz yı l ı m ı a l d ı v e u l aş t ı ğ ı m son uç,
.

ki nı o l du ğ u ın l a ilgili inancı ın ı değişti rıniş o l nıa m d ı .

Bil iyor musunuz inançlarınızın çoğunu analiz eder­


sen iz hiçb i r temeli olmadığını görürsünüz. Biz yalaniara
ınanıyoruz.
Şimdi " Ben buna inanıyorum." diyorsunuz. Yine de
davranışımız bizim bunu hiç duymadığımızı gösteri r.
Bunun sebebi eksik bir bağlan tı olınasıdır. Bu açık de­
ğildir; içimizdedir.
Başarınız yaptığınız şeyden gelmez. Başarı bunu na­
sıl yaptığınızdır; içinizde ne olup bittiğidir. Bu, yasayla
uyum içinde yaşamaktan gelir. Arada büyük bir fark var­
dır.

1 70
DERS YİRMİ BİR

B U PA R AY LA i LG i L i D E G i L D i R
İstediğinizi Yapma Özgürlüğüne Sahip Olmak

stediğimiz her şey zaten burada; bu sadece elde etme


I meselesi. Varlığının farkında olma meselesi. Aslolan,
asıl şeyi, asıl şey olarak tutmakta. Asıl şey nedir? Asıl şey
özgü ri üktür.
Bill Gove isminde bir mentorum vardı. Bill şu an yok
ama demişti ki " Eğer özgür olmak istiyorsam, kendim
olmam gerekir. Benim olmam gerektiğini düşündüğü­
nüz ben değil. Karımın, olmam gerektiğini düşündüğü
ben değil. Çocuklarımın, olmam gerektiğini düşündüğü
ben değil. Eğer özgür olmak istiyorsam kendim olmam
gerekir ve ben kendimin kim olduğunu daha iyi bilirim."
Kendinizi ne kadar tanıdığınızı bilmiyorum fakat
bu n un üzerinde ne zaman çalışmaya başladığıını biliyo­
rum, ben kendimi çok az tanıyordum. Adımı, kilomu,
boyumu, cinsiyetimi, adresimi, telefon numaramı bili­
yordum. Bunun ötesinde, kendimle ilgili fazla bir şey
bilmiyordum.
Bunu bir an düşünün . Zaman ve para özgürlüğü.
Biz para ve zaman özgürlüğü isteriz. Asla para hakkında
Bob Procı or

düşünnıek zorunda olmadığın ızcia ne kadar çok boş za­


manı nız olduğuna şaşıracaksın ız. Eğer para sorunları nız
varsa bu, zaınanı nızı tüketi r.
Borç içinde olduğumda herkes bana telefon açar ve
" Para nerede, para nerede?" diye sorardı.
Ben de "Paranın nerede olduğunu bilseydim ban a te­
lefon açmanıza gerek kalmazdı! " diye yanıt verirdim .
Yılda 4.000 Dolar kazanıyordum ama 6.000 Dolar
borcum vardı. Bu içinde olunacak iyi bir durum değil.
Görüyorsunuz, kesinlikle u m utsuzdunı çünkü sırf borç­
tan kurtulmak için on sekiz ay boyunca kazandığım her
kuruşu tutmak zorunda kalacaktım ve geçinmek için hiç
param olmayacaktı. Benim yaşadığıın gibi yaşayan çok
insan olduğunu düşünüyorum. Bu keyifli bir şey değil.
Hatta bu yaşamak bile değil ; bu sadece hayatta kalmak!
Para ve zaman özgürlüğü ile neyi kastediyoruz? İste­
diğimiz şeyi istediğimiz zaman yapmak için yeterince
zamana sahip olmak isteriz ve buna maddi gücüm üzün
yerebileceği paraya sahip olmak isteriz.
Eğer bir mağazaya girersem fiyata bakar ve oradan
ayrılırdım. Ama istediğim bir şey görürsem, mağazadan
içeri girebilmeyi ve bakacağım son şeyin fıyat etiketi ol­
masını istiyorum. Alışverişe gittiklerinde birçok insana
bakıyorsunuz; baktıkları ilk şey fıyat etiketi. İstedikleri
bir şeyi asla alamıyorlar. G üçlerinin yetebileceğini dü­
şündükleri şeyi satın alıyorlar. Tüm dükkanı satın ala­
bileceklerini pek bilmiyorlar. Birileri almış. Bunu net
olarak anlamamız önemli .
Sonsuz bir temin kaynağı olduğunu biliyor musunuz?
Tüm dinler ve tüm bilim her zaman bunu öğretmiştir.

1 72
Yaşa m Sanarı

Bu ben i m fı kri ın deği l . Bu ben i m fa rkına va rd ığı m bir


şey. Sonsuz olanla ilgi lendiğ iniz za man asla payı n ıza dü­
şenden daha fazlasını alanı azsı nız. Bolluk bereket herkes
içindi r.
Ray Stanford'ı hatırlıyorum . Bir tomar para çı kar­
mıştı cebinden -adamın her zaman çok parası vardı ve
benim hiç param yoktu- ve bana paranın kon uşamaclı­
ğını ama beni duyduğunu söylemişti. Eğer çağırırsanız
gelir. Bunu hiç unutmadım. Ben parayı çağırıyordum
ama gelm iyordu. Para bana bolluk bereketi anladığırnda
geldi. Zenginliğin ruhunu anladığırnda geldi.

*******

Bunu bir an için düşünmenizi istiyorum. Dünyamız


değişiyor. O kadar önemli ölçüde ve o kadar hızlı değişi­
yor ki bu neredeyse komik. B iliyorsunuz, seminer yaptı­
ğımda koskocaman bir tebeşirimin olması çok uzun bir
zaman önce değildi. Birçok nemli kıyafetim vardı çünkü
tahtayı silmek zorundaydım. Birçok kuru kıyafete ih­
tiyacım vardı ki çalışmaya devam edebileyim ve birçok
tebeşire de ihtiyacım vardı. B ugün ise 1 .300 gramlık
küçük bir bilgisayarım var. Tüm bu resimleri yapıp bir
düğmeye dokunabiliyorum ve "Ta-ta-ta-taaam!" resim
değişiyor.
Dünya küçülüyor; büyümüyor. Şu an herhangi bir
yerden sadece birkaç saat uzaklıktayız. Dünyanın her ye­
rinde iş yapabilirsiniz. Dünyanın her yerinde işyerim var.
Geçen Perşembe Dublin'de çalışıyordum. Bu Perşem­
be Melbourne'deyim. Kısa bir süre önce bunu yapmak
bir örnüre sığacak bir tecrübe olurdu. Şimdi, bunu bir

1 73
Boh l 'rm:t or

haftaya sığd ı rıp a rtı bi r sü rü şey d e yapab i l i rsiniz. Bu


dü nya gerçekten küçül üyo r. Çipler tüm hayatı mızı de­
ğişti rd i .
1 970 yı lında -bazılarınız henüz doğmadan önce- Ch i ­
cago'da True Bel iever (Gerçek İnananlar) isminde küçü k ,
har i ka bir ki tabı n yazarı olan Eric Hoffer ile bi r radyo
p rogramındaydım. Bu kitap bir klasi kti r. Her neyse, bu
program sırasında Hoffer dedi ki " Değişim zamanların ­
da, öğrenmekte olanlar dünyayı miras olarak alırlar; öğ­
renmiş olanlar ise artık var olmayan bir dünya ile başa
çıkmak için donanımlı halde bulurlar kendilerini."
Değişim zamanlarında, öğrenmekte olanlar dünyay ı
miras olarak alacaklardır. Bunu mecazi olarak mutlu,
sağlıklı ve refah içinde olacaksınız diye yorumluyorum .
G örüyorsunuz, 1 9lO'te her şey gerçekten değişiyordu
ama şu an ile karşılaştırırsak daha henüz ısınmaya bile
başlamamıştık. Bugünkü hareket hızımıza bakın.
Değişim zamanlarında, öğrenmekte olanlar dünyayı
m iras olarak alırlar; öğrenmiş olanlar ise artık var olma­
yan bir dünya ile başa çıkmak için donanımlı halde bu­
lurlar kendilerini. Görüyorsunuz, okul bize öğrenmiş ya
da eğitimli insan diye bir şey olduğu fikrini verir. Eğitim­
li insan diye bir şey olmadığını biliyor musunuz? Bunu
kim akıl etti bilmiyorum ama öyle değil . Öğrenmiş i nsan
diye bir şey yok. Ya öğreniyorsun ya da öğrenmiyorsun.
Yine de okuldan mezun olanlar ve yeterince öğren­
miş olduklarını düşünenler neler olduğuna şaşırıyor­
lar. Bu dünya değişiyor. Eğer ilerlemeye devam etmek
istiyorsanız, öğrenmeye devam etmelis i n iz. Öğrenmeyi
sürdürmek zorundasınız. Bu sizin günlük deneyiminizin

174
Yaşam Sanat ı

bir parçası olmal ı ; yemek yemek ya da duş almak gib i .


Bu her zaman yaptığımız bir şey olmalı. Eğer yaparsak
dünyayı miras olarak alırız; mutlu, sağlıkl ı ve refah için­
de oluruz. Birçok insanın standartlarına göre benim ya­
şıındaki bir insan yaşlı olarak kabul edilir; fakat yirmi
üç yaşlarındaki birçok insandan daha fazla enerjim var.
Para kazanıyorum, her şekilde eğleniyorum ve dünyanın
her tarafında her türden harika arkadaşlarım var. Bu ben
öğrenmeye devam ettiğim için böyle. Eğer öğrenmeyi bı­
rakırsanız, her şey uzaklaşır. Bu kadar basit.
Bilgisayarlarımızdaki çipler, geceyle gündüz gibi dün­
yayı değiştirdi. Şu anda biliyorum ki bu odada olup da
şimdiye kadar bu konuştuklarımızı hiç araştırmamış in­
sanlar var. Burada olduğunuz için Tanrı'ya teşekkür et­
melisiniz. Görüyorsunuz, ben her zaman doğru zaman­
da, doğru sebeple, doğru yerde olduğunuza inanırım. B u
sizin sonsuza dek sahip olacağınız e n güçlü şey. Bundan
övgüyle bahsedecek yetkiye sahibim çünkü bunların hiç­
biri benim değil.
Bill Gates'in ifade biçimini seviyorum. ''Açık olan bir
şey var: Gelecekten vazgeçme seçeneğimiz yok. Hiç kim­
senin, teknoloj inin hayatlarımızı değiştirip değiştirme­
yeceği konusunda oy kullanmasına gerek yok." der.
Bu demokratik bir süreç değil. Bu bir anlaşma. Siz de
ya bunun bir parçasısınız ya da değilsiniz. Bu anlaşma
tam olarak sizinle kendiniz arasındadır. Hiç kimse buna
dahil değildir.
Sorunlarınız asla başka biriyle ilgili değildir. Eğer bir
sorununuz varsa konsültasyonda bulunmanız gereken kişi
her zaman müsaittir. Bu, hatırlanınası gereken bir şeydir.

1 75
Boh l 'rı ıl·tor

+ -+ + + + + t

�iındi. bun u b ir d ü ş i i ıı li n . K ;ı ç ı n ı z p a r a s a l ha.� a r ı n ı n


doğru zaınanda , doğru yerde a l nıa k l a ço k ilgisi o l d uğu­
na k a tıl ır ? K a ç ı n ız b u n u n l a henı fl k i r?
Herkes b u n a katı l ı r. Fakat b u rada eksik bir şey va r.
D o ğr u za nı a n d a , doğru yerde old uğu n uzu n fa r kı n a var­
n ı a l ısı n ız . F ı rsatlar bize her zaınan gelir. Ama eğer farkı na
va rınazsa k o n l a rı kaçı rı rı z. Aldığınız sonuçlar sizin far­

kı ndal ı k düzeyin izi n bir ifadesidir. Eğer daha fazla parayı


nasıl k aza n a ca ğı n ızı n far k ın d a l ı ğı n da olsaydınız daha az
kaza n nıakla yetin ir ıniydi niz sizce? Elbette ki hayır!
Hatı rlayın , her di n ve bil im bize istediğimiz her şeyin
zaten burada olduğunu öğretİr. Bu doğruysa neden sahip
olduğuın uzda n daha f.1zlasına sahip olmayalı m ? Çünkü
farkındalığım ız yok. Eğer farkındalık düzeyinizi arttırır­
san ız tünı hayatınız değişir.
Farkındalık düzeyi nizi nasıl arttıracağınızı merak edi­
yor olabilirsin iz. Makul bir zaman diliın inde, profesyo­
nel koçlukla birleştirilın iş etkili bir eğitimle bunu yapa­
bilirsiniz.
*******

Zenginlik yararnıanın anahtar kavramlarından biri


paranı n amaç olmadığını anlamaktır. Evet doğru; dedim
ki para aınaç değildir.
İnsan lar bana sık sık para kazanmak istediklerini söy­
ler. Ancak gerçekte peşinde oldukları şeyin para olmadı­
ğını biliyorum. Peşinde oldukları, paranın satın alabile­
ceği şeyler ve gerçekte istedikleri şeyleri yapabilecekleri
zaman özgürlüğü. Bunun önemsiz bir fark olduğunu

1 76
Yaşa m Sa natı

düşünebilirsiniz ancak bu kadar çok insan ı n asla zengj n


olamamasının gerçek sebebi budur.
Çoğum uza çocukl uğumuz boyu nca para kazanmanın
tüm amacının onu bir kenara ayı rıp yaşlılık günlerimiz
için saklamak olduğu öğretildi. Bunu talihsizlik, kazalar
ya da artık çalışamayacağım ız zamanlardaki yaşlılık gün­
lerim ize karşı bir tür sigorta olarak düşünürüz. Zenginler
paranın banka hesabında durduğunda değil sadece hare­
ket halinde olduğunda işe yaradığını bilir. Zenginliğin,
devamlı gelişme ve hareket yolculuğu olduğunu ve bu
hareket durursa, para akışının da duracağını anlam anız
gerekir.
Zenginlik yolunda önünüzde birçok engel varmış gibi
görünse de gerçekte tek engel parayla ilgili sizin neye
inandığınız, ne düşündüğünüz ve ne hissettiğinizdir.
Birçoğum uz "Görmek inanmaktır." klişesi ile büyütül­
dük. Bu hayata şüpheci ve negatif bir bakış açısı dır. Hala
düşünce sürecim izin bir parçası olana kadar, farkına bile
varmadan hayatım ız boyunca bunu duyarız. Zengin
insanlar bu kl işenin kesinlikle ters olduğunu anlarlar.
Hayatınızda gerçekleştiğini görmeden önce, başarabile­
ceğiniz şeye inanmalısınız . Zengin insanlar 'inanmanın
görmek olduğu' nu bilirler. Şu anda bir milyoneri sizden
ayıran tek şey zenginliğe odaklanmış bir zihindir; bu zih­
nin temeli ise inançtır.
Bu, zenginlerin özel bir beceri ya da bilgiye sahip ol­
dukları anlamına mı gelir? Hayır fakat zengin olmalarına
yardım eden bazı kilit özelliklere sahiptirler.
Bu özelliklerden ilki kendi kalplerini n sesini dinle­
ıneye istekli olmalarıdır. Eğer kitleleri dinleyerek başarı l ı

1 77
Bob Proctor

olabilselerdi kitleler zengin olurdu; onlar değil . Sevdiği­


miz ya da saygı duyduğumuz insanların fikirlerini sor­
mak doğal bir eğilimdir. Maalesef, onların yorumlarını
ya da önyargılarını, hayatlarındaki sonuçları dikkate al­
madan dinleriz. Neyi başardıklarına bakmaktan ziyade
duygusal bağımıza dayanarak dinleme kararı alırız. Para
kübünü doldurmamış biri, size bunu nasıl yapacağınız
konusunda nasıl tavsiyede bulunabilir ki ? Bul unamaz.
Zenginlerin ikinci bir özelliği fırsatlar ortaya çıktığın­
da harekete geçme kabiliyetidir. Fırsatlar sıklıkla kaçıra­
mayacağınız ya da tepemeyeceğiniz bir şey olarak hayal
edilir. Ancak kişisel tecrübelerimden biliyorum ki fırsat­
lar çoğunlukla hayatınızın en zor zamanlarında ortaya
çıkan bir fısıltıdır. Eğer çok zengin veya başarılı insan­
ların hayat hikayelerini okursanız, sıklıkla işlerinden ko­
vulduklarını, okuldan atıldıklarını veya başka insanların
yıkıcı olarak gördükleri öneml i kişisel traj edilerle uğraş­
tıklarını öğrenirsin iz. Yıkılmak yerine, onlar bu zorlukl a­
rı fırsat olarak görmüş ve zengin olmuşlardır.
Zenginler aynı zamanda zenginliğin devam eden bir
süreç olduğunu da anlarlar. Zenginlik, bir gün ulaşıp
daha sonra durulacak bir varış noktası değildir. Aynı
zamanda da kısa bir süre içinde olabilmesine rağmen,
nadiren bir gecede başarılır. Fakat eğer zenginliğe odak­
l anmış bir zihne sahip olmadan önce zengin olursanız,
o zaman bu zenginliği sonsuza dek kaybetme tehl i kesi
altındasınızdır. Hepimiz, piyangodan para kazanıp yal­
nızca birkaç sene sonra neredeyse tek kuruşsuz kalan in­
sanları duymuşuzdur. Onlara zenginler gibi düşü nmesi
hiç öğretilmediği için, devamlı bir zenginliği başarma

1 78
Yaşam Sa natı

şansları çok azdır ve en sonunda da sah ip oldukJan para­


yı kaybederler.
Zenginliğe odaklanmış bir zihne sahip olanlar sev­
dikleri şeyi yaparlar ve bundan para kazanırlar. Sıkl ı k­
la zenginliği arayan bireyler görüyorum; sanki zengin­
lik, aramak zorunda oldukları, dışarıda olan bir şeymiş
gibi . . . Gerçekte, zenginlik sizin içinizdedir. Sevdiğiniz
faaliyetler ve hobiler var ve eğer seçerseniz, bunları işe
dönüştürebilirsiniz. Başarılı olup büyük miktarda zen­
ginlik yaratan kişilerin böyle olmasının sebebi sevdikle­
ri bir şeyi yapmalarıdır. Para bunu takip eder ve sadece
onların, hayallerini gerçekleştirmelerinin mantıksal bir
sonucudur. Para bir hayal değildir.
İ ster en kötü şartlarda büyüyün, ister her türlü avan­
taja sahip olun; istediğiniz hayatı yaratmak için içinizde
tam olarak aynı potansiyele sahipsiniz. Nasıl zengin olu­
nacağı ile ilgili kaç kez kitap okuduğun uz ya da birinin
konuşmasını kaç kez dinlediğiniz önemli değil; hayatı­
nız, siz böyle ola bileceğine inanana dek asla değişmeye­
cek. İnanmak gör mektir!

1 79
DERS YiRMi İKİ

ŞÜKREDiN
Minnettar Bir Tavır Her şeyi Değiştirir

er gün minnettar olduğunuzdan emin olun. Duru­


H munuzun ne olduğuyla ilgilenmiyorum; mutlaka
minnettar olacağınız bir şeyler var. Yılda 5 0 dolardan az
bir parayla geçinen, hasta olan , evlerin i kaybeden i nsan­
lar var. Öyleyse bazıları için aldığı her nefes ya da güneşi
yüzlerinde hissedebiirnek şükretme sebebi olabilir. Fakat
nüfusun geneli için minnettar olunabilecek çok şey var.
Minnettarlığı ifade etmek sihir gibi çalışır. Bir gün,
hayatında zor zamanlar geçiren iş ortağım Sandy Gaila­
gher ile Phoenix'te bir seminer yaptığımı hatırlıyorum.
Şehirden ayrılıyordum ve uçmadan önce bir fincan kah­
ve alıp alamayacağımızı sordu.
Bir kahveeiye gittik ve iyi düşüncelerini sürdürmesine
yardımcı olabilecek iki üç fıki r verınemi istedi. Elbette
dedim ve masadaki bir peçeteyi aldım. Bir kalemle pe­
çetenin üzerine şunları yazdım; "Her sabah şükredece­
ğin on şey düşün." Sonra da dedim ki "Şükrettiklerini
yazmayı bitirdikten sonra, canını sıkan üç kişiye sevgi
yolla."
Bob Proctor

Şu anda birçok insan bunu yapmakta zorluk çekiyor.


Eğer birisi onların canını sı kıyorsa ona kötü enerj i gön­
deriyorlar. Bunu yapmayın , ona sevgi gönderin. Sizin
canınızı sıkan kişinin bununla ilgisi yok. Bu sizin için­
de bulunduğunuz titreşimle ilgili. Ona sevgi göndererek
kendinizi harika bir titreşimin içine sokarsınız.
Sandy'ye söylediğim üçüncü şey, beş dakika sessiz
olup o gün için rehberlik istemesiydi.
Sandy, annesi ve kız kardeşiyle zaman geçirmek üzere
Hawaii'ye gidiyordu ve o yüzden onları da her sabah bu
üç çarallı egzersize dahil etti: Şükran duyulacak on şey
yazmak, canınızı sıkan üç kişiye sevgi yollamak ve beş
dakika sessizce oturup o gün için rehberlik istemek.
İlk sabah Sandy, kızkardeşi ve annesi bunun biraz ap­
talca bir fikir olduğunu düşündü fakat yine de yaptılar.
B ugün ise her biri, bunun onların hayatın ı değiştirdiğin i
söyleyecektir.

*******

Wallace Watdes The Science of Getting Rich {Zengin


Olma ilmi) kitabının bir bölümünü tamamen şükretme
kon usuna ayırmıştır. İlk sayfada "Tüm zihinsel adaptas­
yon ve uyum süreci tek bir sözcükle özetlenebilir; şükret­
mek! " demiştir.
Şimdi 'zihinsel adaptasyon' terimine bakalım. Eğer ha­
yatımızda düşüncemize hakim olan zorluklar varsa -para
kıtlığı, bir iş sorunu, bir ilişki sorunu- soruna odaklanma
. eğilimimiz o lacaktır. Bunu yaparak neye enerj i katarı z?
Soruna! Sonrasında sorun daha da büyü r.
Wallace Watdes bunu yapmayın diyor. Zihinsel adap-

1 82
Yaşanı S:ı n a ı ı

tasyo n s ü reci n e gi ri n . l s ted i ği n i z şey i gö rii n . fs re mcd i ği­


n iz şeye ba karak h iç va k i t h a rcam ay ı n .

Wa tdes "'Tü ın z i h i nsel ada p tasyo n ve uyu m sü rec i tck


b i r sözeli kle özetleneb i l i r; ş ü k re t m e k ! " dem iş. Uyu m , ya­
sayla ahenk i ç i nde o l ınaktt r.

Bunu nas ı l eyleıne koyabil i riz? Buna şu şeki lde baka­


lım. So r u n l a r s izi b u n a l tmı ş gibi göründüğünde, her ne
yapıyorsan ız o n u b ı rakı n ve her şeyi zih nin izden uzak­
laştı n n . Sonra , şükretmeniz gereken her şeyi düşün ün.
Biliyorum bu oldukça zor bir durum ama yaparsanız her
şey anında değişmeye başlayacak. Tıpkı parmaklarınızı
şıklarmak gibi. Sorunlara bakış tarzınızı değiştirdiğİnizde
sorunlar da değişmeye başlar.
Şükretmek, enerj inizi değiştirip istediğiniz şeyi haya­
tınıza daha fazla getirebilmek için güçlü bir yöntemdir.
Sahip olduklarınız için şükredin ve iyi şeyleri daha fazla
hayatınıza çekin . Eğer bir ay boyunca her gün, sadece bu
kelimeyi -şükretmeyi- çalışırsanız hayatınızın değişeceği­
ni garanti ediyorum.
Watdes aynı zamanda, "Şükreden zihin, sürekli olarak
en iyiye sabitlenir; bu sebeple, en iyi olma eğilimi vardır;
en iyi olanın şeklini ya da özelliğini alır ve en iyiyi verir."
,
'Şükran güzel bir sözcüktür fakat her dilde en çok
yanlış anlaşılan sözcüklerden biridir aynı zamanda. Gö­
rüyorsunuz ki şükran sizi kaynakla birleştirir. Kelime an­
lamıyla sizi kaynakla uyumlu hale getirir, böylece tüm
iyilikler size gelir.

1 83
DERS YİRMİ ÜÇ

E S N E K O L M A ZA M A N I
Güzel Pikirlerin Tam Zamanı

Enerji bulunmaz. İnsanlar diyor ki "Bu kadar enerji­


yi nereden buluyor?" Hiç kimse enerj i bulmaz. Herkes
enerji yayar. Enerj i bize doğru ve bizim içimizden akar.
Enerj i eksikliği diye bir şey yoktur.
İşten eve gelip "Hiç enerjim yok!" diyen birini görür­
sünüz. Sorunlarının ne olduğunu biliyor musunuz? Sı­
kılmışlardır! Can sıkıntısı yaratıcı bir fıkrin olmamasıdır.
Hiç yaratıcı bir fıkir üretememiş olabilirler! Bir nevi, ha­
yattan askeriyedeki gibi, yanyana, kortej biçiminde geçip
giderler. Herkesin yaptığını yaparak. Bu, onlar küçük bir
çocukken başlamıştır -diğer küçük çocuklar gibi dışarı
çıkıp onlar gibi olmak isterler ki bu asla olamayacakları
tek şeydir- tüm haya tlarını diğer küçük çocuklar gibi ol­
maya çalışarak geçirirler.

* ******

Benim her zam an güzel fıkirlerim var. Nasıl ulaşaca­


ğımız kon usunda hiç fikrimin olmadığı hedeflerin peşin­
den giderim . Am a ulaşacağımızı biliyorum ve bunu nasıl
Boh l 'roc ı or

yapacağun ızı b i lmiyo r olmam ben i korkutmaz. Bu bana


heyecan verir.
G üzel fıkirlerin, bir konferans salonu ndan ya da bir
yönetim kurulu toplantı odasından tamamen farkJ ı , rahat
bir ortamda tartışı ldığı ya da üzeri ne kafa yorulduğu za ­
man daha da güzelleştiğini anladım. Asl ı nda, yarattığı m
en iyi fikirlerio çoğu mutfak masasında oturup karaJama
ve beyin fırtınası yapıp pencereden dışarı bakarak ortaya
çıkar. Tam orada, mutfağımda olur.

*******

Alfred Adler bir keresinde şöyle dedi; "Benden faydaJa­


nan fikir için minnettarım." Bir fikre aşık olduğunuz za­
man, bu fikre minnettar olursunuz çünkü bu sizi harekete
geçırır.
Hangi fikirler sizi gaza getirip harekete geçmek isteme­
nizi sağlıyor? Eğer emin değilseniz, sessizleşin ve gözünüz­
de canlandırın. Gözünde canlandırma her şeyin başladığı
yerdir. Bunu düşündüğünüz zaman her şey bir resimle
başlar. Dönüşüm Yasası bize der ki enerji her zaman şekle
dönüşür. Diğer yaşam formlarından farklı olarak size ve
bana yaratım yerileri verilmiştir; bu yüzden, zihnimizdeki
görüntü ya da imgeyi yaratma yeteneğine sahibiz.
Şu anda gördüğünüz her şey birinin zihninde tama­
men bir imge o larak başladı. Biz hiçbir zaman, kendimiz­
de değil, her zaman başka birinde bir dahi görürüz. Siz ya­
ratıcı, güçlü ve yenilikçisiniz; içinizde serbest bırakılınayı
bekleyen, hapsolmuş bir deha var. Tamamen tatminkir
olmayan bir hayat yolunda bir gün daha ilerlemeyin.

*******

1 86
Y;ışa nı Sa n ;ı ı ı

Her gün zihni nizi istila eden fikirleriniz olduğu nu


söylüyorsunuz. Harika! Öyleyse ne bekliyorsunuz?
Eğer olnıasını sağlamak üzere harekete geçmiyorsan ız
fikirler işe yaramaz. Fakat eğer harekete geçersen iz, tek
bir iyi fikir tünı hayatınızı değiştirebilir. Dünyayı değiş­
tirebilir!
Üzerinde çalıştığınız bilgisayar veya Facebook ya da
Twitter fikrini bulan siz olmuş olsaydınız, bu nasıl ol ur­
du? Akıllı telefonu bulan insanların ne kadar para kazan­
dığını durup bir düşünün. Bu parayı tahsil eden tarafta
olmayı istemez miydiniz?
Ne yazık ki neredeyse tüm fikirler ölü doğan bebek
gibiler. İ nsanlar bu fikirleri düşünüyor fakat bunlar kişi­
nin zihninde ölüyor. Güzel fikirler. Onlar, kendisini mi­
safir eden kişinin hayatını değiştirebilir. Fakat asla gün
yü zü görmezler.
Neden?
Daha önce dediğim gibi birçok insanı durduran baş­
langıç kısmıdır. Fakat omuzlarınız üzerinde oturan şey,
fikirler yaratacak ve etrafınızdaki her şey bir fikrin ifade­
sinden farklı bir şey olmayacaktır.
Çok güzel bir hayal gücüyle yola koyuldunuz. Fakat
sizi okula aldılar ve Pat! Neye uğradığınızı şaşırdınız. Ha­
yal gücünü, dikkatini vermeme olarak adlandırdılar.
Bunu gönderin gitsin. Daha fazla kalmayın orada.
1 900'lü yılları n başında dünyadaki en zengin insan olan
Andrew Carnegie çelik imalatı ya da pazarlaması ile ilgili
hiçbir şey bilmediğin i söylemiştir. Yine de çelik sektö­
ründe dünyadaki en zengin insan olmuştur.
O bunu n asıl yaptı?

1 87
Bob Proctor

O bunu bir takımla yaptı. Dünya tarihinde, şimdiye


kadar herhangi bir önemi olan herhangi bir şey yapan
hiç kimse, bunu asla tek başına yapmamıştır.

Fikirlerio içinizde ölmesine izin vermeyi bırakın. Ih­


tiyacınız olduğunda yardım alın ki bu fikirler doğabiJsin .
Hayatınızı, değecek bir fikre adayın; o kadar güzel ve ke­
yif verici bir fikir olsun ki sizden faydalandığı için o fıkre
minnettar olun.

1 88
SONSÖZ

ob Proctor' ın konuşmaları üstünkörü okunsa dahi


B bir şeyin açık olarak ·anlaşılması gerekir; o tipik bir
motivasyon konuşmacısı değildir. Gerçek ş u ki Bob Pro­
ctor kendisini bir motivasyon konuşmacısı olarak gör­
müyor. Stella Adler'in oyunculuk yöntemi öğrettiği gibi
o da yaşam yöntemini öğretiyor. Her gün karşılaştığımız
sorunlar ve zorluklar için geçici çözümler sağlam ıyor ve
belirtilerle ilgili söylev vermiyor. Doğrudan b izi çıkmaz­
da tutan şeylerin sebeplerine ulaşıyor ki daha güzel bir
hayata geçiş yapabilelim.
B ob Proctor hayada ilgili yüce bir fıkre sahiptir. Sa­
dece hoşnut değil, neşeli olmanız gerektiğine inanır. Be­
deniniz sadece iyi ve ağrısız olmamalı, titreşi msel olarak
da sağlıklı ve enerj ik olmalıdır. Sadece faturaları ödeyip
yılda bir kez tatile gidebilecek durumda olmamalısınız;
yapmak istediğiniz her şeyi yapmak için istediğiniz .t üm
paraya sahip olmalısınız.
Bob tüm bu şeylerin olabileceğini ümit etmiyor; eğer
tek bir şey yapmayı -evrenin yasalarıyla uyum içinde ya­
şamayı- öğrenirseniz olabileceğini ve olacağını biliyor.
Bob bu farkındalığa çabucak ya da kolayca varmadı.
Napoleon H ill'in Düşün ve Zengin Ol kitabını incele­
mesi, mentoru Earl Nightingale ile çalışması ve doymak
bilmeyen iştahıyla evrensel yasalarla ilgili öğrenebileceği
h er şeyi öğren nıcsi yı l l a rı n ı a l d ı . Boh ı 96 ı d e n hc r i h e r
'

gün , b u nıateryal i i n eel ey i p uygu l a ın ak ta .

Bu ' b i r şey i n n as ı l yapı l acağı i l e i lgi l i ' gclcncksd b i r


kitap değil çü n kü Bob geleneksel b i r adam deği l . Asl ı nda
uyumlu ve normal olmaktan nefret eder. Asla ki tleleri ta­
kip etmememiz gerektiğini çünk ü kitleler i n ki m o l d u k­
larını, nereye gittiklerini veya gerçekten ne istediklerini
bilmediğini söyler.
Bu kitapta sağlıklı, mutlu ve zengin bir hayat yaşamak
için basmakalıp bir denklem vermek yerine, yaşam ders­
leri konu alınmıştır ve bunun daha büyük bir hedefi var­
dır. Bu derslerin amacı, evrensel yasalarla uyum içinde
yaşadığınızda sizin kim olduğunuzia ve sizin için gerçek­
te neyin mümkün olduğuyla ilgili farkındalık düzeyinizi
arttırmaktır. Bu sizin bir gecede, bir ayda ya da bir derste
öğrenebileceğiniz bir şey değildir. Bu hayat boyu süren
bir yolculuktur. Fakat şunu bilin: Bu yasaları aniayıp
bunları uygulamak için bilinçli bir çaba göstermeye baş­
ladıkça, hayatınız her geçen gün daha da iyiye gidecektir.

SANDRA GALLAG H ER

You might also like