You are on page 1of 80

TC.

BİLECİK ŞEYH EDEBALİ ÜNİVERSİTESİ


LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ BANKACILIK VE FİNANS
ANABİLİM DALI
BANKACILIK VE SİGORTACILIK PROGRAMI

DOĞAL AFETLERİN EKONOMİK ETKİLERİ: TÜRK SİGORTA


SEKTÖRÜNÜN DEĞERLENDİRİLMESİ

MERVE BENZEŞ

BİLECİK 2022

1
ÖN SÖZ

Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği sonucu meydana gelen doğal afetler,
finans, tarım, hayvancılık, üretim, ulaşım, sağlık gibi birçok sektörü olumsuz etkilemekte, çok
sayıda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Doğal afetlerin yol açtığı zararların maliyeti
hızla artıyor. Bu büyüme, sigorta ve reasürans sektörleri için risk oluşturmasının yanı sıra
devlet bütçesini de önemli ölçüde etkilemektedir.

Doğal afetlere karşı teknolojik olarak gelişmiş erken uyarı sistemleri oluşturmak,
akarsuları eski haline getirmek veya afetler sırasında uygulanacak acil afet planları
oluşturmak gibi önlemler alarak afet risklerini tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Kendinizi bu tehlikelerden korumanın en iyi yolu sigortadır. Ülkemiz, sektörün katastrofik
risklerini azaltmaya başlayan devlet destekli tarım sigortasını yaygın olarak benimsemiştir.

Ancak özel sigorta, diğer sektörlere faydalar sağlar. Afetlerden sonra sigorta bilincini
artırmaya yönelik projeler oluşturulmuş ve sigorta bilincinin artmasıyla Türk sigortacılık
sektöründe önemli değişiklikler yaşanmıştır. Doğal afetler sonucu hasar tutarlarının hızla
artmasının sigorta ve reasürans şirketlerini tazminat ödeyememe riskiyle karşı karşıya
bıraktığı değerlendirilmektedir.

2
ÖZET

Doğal afet risk yönetiminde en çok tercih edilen yöntem reasüranstır. Ancak doğal
afetlerin sıklığının ve boyutunun artması, reasürans piyasalarının kapasitesinin azalmasına,
reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk aktarma maliyetinin artmasına
neden olmaktadır. Günümüzde doğal afetlerin neden olduğu kayıpların sigorta ve reasürans
şirketlerinin ve devletlerin finansman sağlamakta zorlandığı boyutlara ulaştığı görülmektedir.

Bu gelişmeler, sigorta ve reasürans şirketlerini ve son reasürör olarak hükümetleri,


doğal afet risklerini yönetmek için reasürans gibi geleneksel yöntemler dışında yeni yollar
aramaya yöneltmiştir. Risklerin sermaye piyasalarına aktarılarak yönetilmesine geleneksel
yöntemlere ek olarak “Alternatif Risk Transfer Yöntemleri” adı verilmektedir.

Afet Tahvilleri, günümüzde doğal afet riskleri için en yaygın kullanılan alternatif
finansman yöntemlerinden biridir. Felaket bonoları ilk olarak 1990'ların ortalarında, doğal
afet riskini sigorta ve reasürans şirketleri ile devlet dışındaki çok sayıda taraf arasında yaymak
ve zaman içinde riski yönetmek için ortaya çıktı.

Bu amaçla belirli bir coğrafyadaki doğal afet risklerinin menkul kıymetleştirilmesi


amacıyla belirli periyotlarla sınırlı olmak üzere ihraç edilen afet tahvilleri, doğal afet riskinin
yatırımcılara transferini sağlamaktadır. Felaket bonoları, ilk ihraçlarından bu yana, reasürans
piyasalarına, felaket riskini finanse etmek ve bu piyasalardaki olası fiyat değişimlerine karşı
koruma sağlamak için ek fırsatlar sağlamıştır.

3
ABSTRACT

The most preferred method in natural disaster risk management is reinsurance.


However, the increase in the frequency and size of natural disasters causes a decrease in the
capacity of reinsurance markets, an increase in reinsurance premiums and an increase in the
cost of transferring risk using traditional methods. Today, it is seen that the losses caused by
natural disasters have reached such dimensions that insurance and reinsurance companies and
governments have difficulty in providing financing.

These developments have led insurance and reinsurance companies and governments,
as the last reinsurer, to seek new ways to manage natural disaster risks other than traditional
methods such as reinsurance. The management of risks by transferring them to the capital
markets is called "Alternative Risk Transfer Methods" in addition to the traditional methods.

Disaster Bonds are one of the most widely used alternative financing methods for
natural disaster risks today. Catastrophic bonds first emerged in the mid-1990s to spread
natural disaster risk between insurance and reinsurance companies and multiple parties
outside the state and manage risk over time.

For this purpose, disaster bonds, which are issued for a limited period of time in order
to securitize natural disaster risks in a certain geography, provide the transfer of natural
disaster risk to investors. Since their initial issuance, disaster bonds have provided reinsurance
markets with additional opportunities to finance disaster risk and protect against possible
price changes in these markets.

4
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM

TABLOLAR LİSTESİ..................................................................................................6

ÇİZELGELER LİSTESİ..............................................................................................7

ŞEKİLLER LİSTESİ....................................................................................................8

GİRİŞ.............................................................................................................................8

1.1. Yer Kökenli Doğal Afetler.....................................................................................11

1.1.1. Deprem............................................................................................................11

1.1.1.1. Türkiye’de Deprem..................................................................................12

1.1.2. Tsunami...........................................................................................................14

1.1.2.1. Türkiye’de Tsunami.................................................................................15

1.1.3. Volkanizma.....................................................................................................15

1.1.3.1. Türkiye’de Volkanizma...........................................................................16

1.1.4. Kütle Hareketleri.............................................................................................16

1.1.4.1. Heyelan....................................................................................................16

1.1.4.2. Kaya Düşmeleri........................................................................................17

1.2. ATMOSFER KÖKENLİ AFETLER.....................................................................17

1.2.1. Sel....................................................................................................................17

1.2.1.1. Türkiye’de Sel..........................................................................................18

1.2.2. Çığ...................................................................................................................18

1.2.2.1. Türkiye’de Çığ.........................................................................................18

1.2.3. Dolu.................................................................................................................19

1.2.3.1. Türkiye’de Dolu.......................................................................................19

1.2.4. Don Olayı........................................................................................................20

1.2.4.1. Türkiye’de Don Olayı..............................................................................20

1.2.5. Kuraklık..........................................................................................................20

5
1.2.5.1. Türkiye’de Kuraklık.................................................................................21

1.2.6. Sis....................................................................................................................21

1.2.6.1. Türkiye’de Sis..........................................................................................21

1.2.7. Fırtınalar..........................................................................................................22

1.2.7.1. Türkiye’de Fırtına....................................................................................22

1.2.8. İklim Değişiklikleri.........................................................................................22

1.2.8.1. Türkiye’de İklim Değişikliği...................................................................23

1.3. BİYOLOJİK KÖKENLİ DOĞAL AFETLER......................................................23

1.3.1. Böcek İstilası...................................................................................................23

1.3.2. Salgın Hastalıklar............................................................................................24

1.3.2.1. Covid-19...................................................................................................24

1.4. DOĞAL AFET RİSKİ VE YÖNETİMİ................................................................25

1.4.1. Zarar Azaltma.................................................................................................28

1.4.2. Hazırlık............................................................................................................28

1.4.3. Müdahale.........................................................................................................29

1.4.4. İyileştirme.......................................................................................................30

İKİNCİ BÖLÜM

SİGORTACILIK

2.Sigortanın Rolü ve Önemi..........................................................................................32

2.1.Sigortanın Finansal Sistemdeki yeri.......................................................................35

2.2. Sigortanın Niteliği ve Gerekliliği...........................................................................37

2.3. Türkiyede Sigortacılık Sektörüne İlişkin Genel Bilgiler.......................................46

2.4. Temel Sigortacılık Göstergeleri.............................................................................48

2.5. Hayat Sigortaları ve Özel Emeklilik (Uzun Vadeli Fonlar) Göstergeleri..............49

2.6. Sektör Dağıtım Kanalları.......................................................................................50

6
2.7. Sigorta Şirketleri....................................................................................................53

2.2.1 SIGORTACILIK SEKTÖRÜ’NÜN TÜRKIYE GENELINDE


DEĞERLENDIRILMESI.........................................................................................................54

2.2.2Türkiye'de Sigortacilik Sektürunun Tarihi ve Gelişim Süreci..............................54

2.2.3Türkiyede Sigortanın Gelişimine Etki Eden Faktörler.........................................54

2.2.4 Dünyanın Endüstriyel Olarak Gelişmiş Ülkelerinde Sigorta Piyasasının


Organizasyonu..........................................................................................................................55

2.2.5 COVID-19 PANDEMISININ TÜRK SİGORTA SEKTÖRÜNE ETKİSİ.........58

2.2.6 Covid-19 Pandemisinin Türk Sigorta Sektörüne Etkisine Genel Bakış..............58

2.2.7 Pandemi sonrası Türkiyede Sigorta Sektörünün Genel Görünümü.....................59

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYEDE SİGORTA SEKTÖRÜ VE AFETLERE İLİŞKİN YAPILANMA

3.1.Doğal Afetlerin Sigorta Piyasaları Üzerindeki Yıkıcı Etkileri...............................61

3.2. Doğal Afetlerin Sigorta Piyasası Sonuçları: Zarar Oranları, Primler ve Kayıplar.62

3.3.Doğal Afetlerin Sigorta Şirketlerinin Devletten Çıkışlarına Etkisi........................63

3.4. DASK Hakkında Genel Bilgiler............................................................................64

3.5. Zorunlu Deprem Sigortası......................................................................................65

3.6.Teminat Altına Alınan Konutlar.............................................................................66

3.7. Teminat Altına Alınan Riskler...............................................................................67

3.8.Sigorta Bedelinin Tespiti........................................................................................68

3.9. Teminat Bedelinin Belirlenmesi............................................................................68

3.10. DASK’ın Yatırım Politikaları..............................................................................69

SONUÇ VE ÖNERİLER............................................................................................71

KAYNAKÇA...............................................................................................................73

7
TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1.1: Afet Öncesinde, Sırasında ve Sonrasında Yapılması Gereken Önemli


Çalışmalar

Tablo 2.1: Sektördeki Şirket Sayısı

Tablo 2.2: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri

Tablo 2.3: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri

Tablo 2.4: Türk sigorta sektörünün 2019 ve 2020 yılı karlılık sonuçları (Milyon TL)

Tablo 3.1: Fırtına ve Sel Risklerinin Sigorta ve Devlet Tarafından Karşılanması

Tablo 4.1: 31.12.2006 Tarihi İtabriyle Bölgelere Göre Sigortalı Konut Sayıları ve
Zorunlu Deprem Sigortası kapsamındaki Sigorta Oranları

Tablo 4.2: Zorunlu Deprem Sigortası Poliçelerinin Yıllara Göre Dağılımı

Tablo 4.3: 31.12.2006 tarihi itibariyle DASK'ın fon dağılımı

8
ŞEKİLLER LİSTESİ

Şekil 2.1: Riskin Türleri

Şekil 2.2: Sigorta kurum ve kuruluşları

9
QRAFİKLER LİSTESİ

Qrafik 1.1: Son 31 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Grafik Göstergesi

Qrafik 1.2: Son 22 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Grafik Göstergeleri

Qrafik 1.3: 1990-2019 yılları arasında gerçekleşen çığ istatistikleri

Qrafik 1.4: Nisan Ayının Son 1 Aylık Vaka ve İyileşme Verileri

Qrafik 2.1: Ülke Bazında Prim Üretimi (milyon Amerikan doları)

Qrafik 2.2: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Branşı Prim Üretimi

Qrafik 2.3: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Dışı Branşı Prim Üretimi

Qrafik 2.4: Araç Adeli En yüksek 10 ilin Sigortasızlık Oranı Dağılımı (2018 Mayıs)

Qrafik 2.5: Sigortasızlık Oranı En Yüksek 10 İl (Tüm Araç Türleri Dahil)

Qrafik 2.6: Sigortasızlık Oranı En Yüksek 10 İl (Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018


Mayıs)

Qrafik 2.7: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018


Mayıs)

Qrafik 2.8: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Tüm Araç Türleri Dahil) (2018
Mayıs)

Qrafik 3.1: Ev Sahibi Sigortasında Ortalama “Firma-Devlet” Zarar Oranları, 1984–


2004

10
KISALTMALAR LİSTESİ

DASK - Afet Sigortaları Havuzu

ABD – Amerika Birleşik Devletleri

OECD - Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü

GSYİH - Gayri safi yurtiçi hasılat

UNCTAD - Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı

11
GİRİŞ

Doğal afetler, birçok kişinin sigortalı risklerinin aynı anda gerçekleşmesine ve büyük
maddi kayıpların karşılanmasına neden olur. Sigorta şirketlerinin doğal afet risklerini iyi
yönetememeleri, likidite ve finansal sorunlarla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır.

Doğal afetlerin maliyetlerinin yüksek olması, devletin bu kayıpların tazmin edilmesi


sürecinde bazı dünya uygulamalarına katılmasına neden olmuştur. Doğal afet risk
yönetiminde kullanılan en önemli yöntem reasüranstır.

Yapılan araştırmalar hem doğal afetlerin sıklığının hem de sebep olduğu maddi
zararların 1990'lı yıllardan itibaren arttığını göstermektedir. Bu durum, global reasürans
fırsatlarının azalmasına, reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk
transfer maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu gelişmeler, doğal afet risklerini reasürans
koruması için alternatif risk transfer yöntemleriyle yönetmek isteyen sigorta ve reasürans
şirketlerini ve hükümetleri desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda alternatif risk transfer
yöntemlerinden biri de sermaye piyasalarında “Afet Bonosu” ihracıdır.

Türkiye'de doğal afet risk yönetimi için Afet Sigortaları Havuzu (DASK) kuruldu.
Çalışmada öncelikle Türkiye'de doğal afet risk yönetimi için sigorta şirketlerinin, devletin ve
DASK'ın bir seçenek olup olmayacağı tartışılmaktadır. Mevcut durumda DASK, kapsadığı
konutlarla ilgili riskleri karşılama gücüne sahiptir, üstlendiği riskleri düşük maliyetle
reasürans piyasasına aktararak yönetir, diğer yandan bazı alanlar vardır.

Diğer doğal afet riskleri, özellikle DASK'ın kapsamadığı bazı deprem riskleri sigorta
şirketleri tarafından karşılanacaktır. Öte yandan, olası bir deprem sonrasında hem DASK hem
de isteğe bağlı sigorta sistemi kapsamında olmayan risklerin finansmanının devlet bütçesi
üzerinde ciddi baskı oluşturabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, dünya reasürans piyasalarında
doğal afet risklerinin teminat kapsamının azalma eğiliminde olması ve gelecekte DASK ve
sigorta şirketlerinin üstleneceği doğal afet risklerinin artacağı düşünüldüğünden, doğal afet
risklerinin azaltılması gerekmektedir. DASK ve sigorta şirketlerinin mevcut durumda olmasa
da gelecekte gerekli teminatı sağlamak için afet bonosu ihracını gerçekleştirebilecekleri
düşünülmektedir.

12
BİRİNCİ BÖLÜM

DOĞAL AFETLER

1.1. Doğal Afetler

Doğal afet kavramında ilk akıllara gelen deprem, tsunami, sel, heyelan gibi olaylar
aslında doğal afet değil bir doğa olayıdır ve dünya’nın evrim sürecinde oldukça önemli bir rol
oynamaktadır. 200 milyon yıl önce yeryüzü Pangea adlı tek bir kıta ve okyanustan ibaretti. İlk
olarak Gondvana ve Avrasya olarak ikiye ayrılmıştır. 180 milyon yıl önce de Pangea kıtası
hızlı bir yarılma yaşayarak iki parça birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Kuzey Atlas
Okyanusu ve Hint Okyanusu çizgileri boyunca yarılan bu kıtalarda Kuzey Amerika
Afrika’dan, Hindistan da Antarktika’dan ayrılmıştır. Tenis Denizi biraz kapanıp kuzeydeki
Lavrasya ve güneydeki Gonvana tümüyle ayrılarak Dünya üzerinde 3 büyük kara kütlesi
oluşturmuşlardır (Pampal, 2000: 45). 135 milyon yıl önce ise Grönland kıtası Kuzey
Amerika’dan ayrılmış ve Hindistan kıtası da kendisinden 3200 km uzaklıkta bulunan
Asya’nın güney kıyısına çarparak kuzeye doğru hızla kaymıştır. 65 milyon yıl öncesinde de
Güney Amerika kıtası Afrika kıtasından ayrılmış ve Amerika kıtaları birbirine kenetlenmiştir.
Gondvana kıtasından ayrılacak sadece Avusturalya ve Antarktika kıtaları kalarak
Avusturalya’da Antarktika’dan ayrılmış, kuzeye yönelmiştir. Günümüzde ise Atlas Okyanusu
Antarktika’dan Afrika’ya kadar uzanmakta, Kuzey Amerika ile Güney Amerika birbirine
kenetlenmiş, Avusturalya kıtası Antarktika’dan ayrılmış, Hindistan kıtası kuzeye doğru
hareket etmiş ve Asya kıtasına çarparak Himalaya dağlarını oluşturmuştur. Tüm bu
değişiklikler doğa olayları sonucu meydana gelmiş ve gerçekleşmeye de halen devam
etmektedir (Atabey, 2020: 29).

Doğa olaylarının afet kavramına dönüşebilmesi ise literatürde farklı niteliklerle


değerlendirilmektedir. Birleşmiş Milletler Risk Azaltma Ofisine göre toplumun işleyişinde
aksaklıklara neden olan ve toplumun kendi kaynaklarını kullanarak baş etmeye çalıştığı,
maddi ya da çevresel kayıp veya etkiler olmasına sebep olan olaylar afet olarak
nitelendirilmektedir. Buna karşın bazı araştırmacılar bir doğa olayının afet olarak
sayılabilmesi için yüz ölü, yüz yaralı ya da bir milyon dolarlık zarar olması veya on ve daha
fazla insanın ölmesi, yüz ve daha fazla insanın yaralanması, olağanüstü hal ilan edilmesi gibi
şartların gerçekleşmesi gerektiğini öne sürmektedirler (Sözcü, 2019: 2).

Doğa olaylarının genel olarak doğal afet sayılabilmesi için parasal olarak belirli
miktarların üzerinde hasar vermesi ve yine belirli sayının üstünde ölü veya yaralı kişilerin

13
olması gerekir. Afete dönüşen doğa olayları arasında en büyük sebepler bataklıkların veya fay
hatlarının üzerine yapılan konutlar, sağlıksız yapılaşma, yapılardaki maliyeti düşürme
yöntemleri, politik çıkarlar gibi faktörler rol oynamaktadır. Bu sebeplerle birlikte yaşanan
doğa olayının fiziksel büyüklüğü, hızlı nüfus artışı, riski yüksek olan bölgelerdeki
sanayileşme, yaşanan doğa olayının yerleşme alanlarına olan uzaklığı veya yakınlığı gibi
faktörlerin eklenmesi de doğa olaylarının yıkıcılığına ya da büyüklüğüne etki etmektedir
(Yavaş, 2001:121).

Doğal afet niteliği taşıyan doğa olayları genel olarak üç gruba ayrılırlar. Bunlar
Jeolojik veya jeomorfolojik olarak da adlandırılabilen yer kökenli doğal afetler, atmosfer
kökenli doğal afetler ve biyolojik kökenli doğal afetlerdir (Değirmenci ve İlter, 2013: 282).

1.2. Yer Kökenli Doğal Afetler

Jeolojik afetler olarak da adlandırılan yer kökenli doğal afetler, deprem, tsunami,
volkanizma ve kütle hareketleri olmak üzere 4 ana başlık altına ayrılmaktadırlar. Kütle
hareketleri ise kendi içinde heyelan, kaya düşmesi ve çamur akıntıları olarak
sınıflandırılmaktadır.

1.2.1. Deprem

Yeryüzünde hissedilebilen ve doğal nedenlerle oluşan yer sarsıntıları deprem olarak


adlandırılmaktadır. Litosfer adı verilen yerkabuğu aslında sürekli gelişen ve değişen bir
yapıya sahiptir. Litosferin bazı hareketleri yavaş olsa da bazı hareketleri hızlı
gerçekleşmektedir. Yılda yaklaşık 1-2 cm’lik yavaş hareketleri sadece hassas ölçümlerle
anlaşılabilmektedir. Ancak deprem adı verilen hızlı hareketlerin birçoğu insanlar tarafından
hissedilmekte ve maddi manevi zararlara neden olabilmektedir (Pampal, 2000: 1).

Depremlerin oluşmasında çeşitli nedenler etkili olabilmektedir (Görür, 2020: 1).


Ancak en önemli nedeni litosferin yavaş hareketlerinden kaynaklı belirli bölgelerde biriken
enerjilerdir. Kısaca litosferin hızlı hareket ederek depremlerin oluşmasının en önemli nedeni
yavaş hareketleridir (Pampal, 2000:3).

1.2.1.1. Türkiye’de Deprem

Türkiye jeopolitik konumu sebebiyle fay hatları üzerinde bulunmakta ve dolayısıyla


deprem bölgesi sayılmaktadır. Türkiye’de Kuzey Anadolu Deprem Zonu, Batı Anadolu
Deprem Zonu, Doğu Anadolu Deprem Zonu ve Yerel Episantr Zonları olmak üzere toplam
dört deprem bölgesi bulunmaktadır (Pampal, 2000: 62).

14
Kuzey Anadolu Deprem Zonu, dünyada bulunan en geniş ve aktif atılımlı faylar
arasında yer almaktadır. Kuzey ve Güney kolu olarak Marmara Denizi’nde iki kola ayrılan
Kuzey Anadolu Deprem Zonunun kuzey kolu Marmara Denizi’ni tamamen geçerken güney
kolu ise Marmara Denizi’nin güneybatı yönünde ilerleyerek Ege Denizi’ne doğru yön
almaktadır (Kartal ve Zünbül, 2000: 78).

Batı Anadolu Deprem Zonunun önemli deprem kaynağı Ege Graben Sistemini
oluşturan graben alanlarındaki normal fay sistemleri olarak görülmektedir. Depremlerin Ege
Denizinin orta derinliklerinde daha yoğun görüldüğü bu zon Anadolu’nun batısındaki Edremit
Körfezinden Toros Dağ Zincirinin başladığı Akdeniz’e kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır
(Pampal, 2000: 62).

580 km uzunluğa sahip Doğu Anadolu Deprem Zonu Bingöl bölgesinde biraz
belirsizleşse de Palu-Pötürge arasında tekrar birleşmektedir. Türkiye’nin en etkin fay
hatlarından birini oluşturan bu zon Karlıova ile Antakya arasında bulunmaktadır (İmamoğlu
ve Çetin, 2007: 23).

Afyon-Akşehir Çukurluğu, Ankara-Eskişehir Kırık hattı, İç Anadolu'da Kırşehir-


Yerköy, Kayseri ve Göller Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu'da Urfa bölgeleri geçmişte sismik
olarak aktif olmuş ve gelecekte deprem tehlike ve risk alanları olarak değerlendirilmektedir
(Pampa, 2000: 34).

Orta Anadolu’da Afyon-Akşehir Çukurluğu, Ankara-Eskişehir Kırık Hattı, Kırşehir-


Yerköy, Kayseri ve Göller Bölgesi ile Güneydoğu Anadolu’da Urfa yöreleri geçmişte sismik
bakımdan aktif olmuş ve gelecekte de deprem tehlikesi ve riski taşıyan bölgeler olarak
değerlendirilmektedir (Pampal, 2000: 67).

Geçmişten günümüze ülkemizde birçok büyük deprem meydana gelmiştir. 7.1


şiddetindeki 20 Aralık 1942 Erbaa-Niksar, 7.2 şiddetindeki 18 Mart 1953 Yenice-Gönen, 7.2
şiddetindeki 28 Mart 1970 Gediz, 7.0-7.1 şiddetlerindeki 24 Kasım 1976 Çaldıran-Muradiye,
7.4 şiddetindeki 17 Ağustos 1999 İzmit, 7.2 şiddetindeki 12 Kasım 1999 Düzce ve 7.2
şiddetindeki 23 Ekim 2011 Van depremleri Cumhuriyet kurulduktan sonra ülkemizde
gerçekleşen en büyük depremlerin başında gelmektedir (Görür, 2020: 55). Elbette ki 99 yıl
boyunca yaşanan depremler bunlarla sınırlı kalmamıştır. Ancak bu depremler can ve mal
kaybına yol açan, etkisinin uzun süre hissedildiği depremler olarak tarihe geçmiştir. Afet ve
Acil Durum Yönetimi Başkanlığının son 31 yıllık verilere dayanarak hazırladığı grafik ise
aşağıdaki gibidir (Acil Durum Başkanlığı, 2022).

15
Qrafik 1.1: Son 31 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Grafik Göstergesi

Kaynak: (Acil Durum Başkanlığı, 2022)

Ülkemizde son 22 yılın verileri incelendiğinde M>3.0 ve M<3.9 aralığında ortalama


yılda 1898 deprem olurken bu sayı M>4.0 ve M<7.9 aralığında ise ortalama yılda 186 deprem
olarak görülmektedir. Elbette ki bu depremlerin çoğu bizim hissedemeyeceğimiz seviyede ya
da denizin açıklarında, yerleşim olmayan bölgelerde olduğu için hepsini hissetmiyoruz.
Ancak depremlerde kırılan fay hatları uzantılarını veya yakınlarındaki fay hatlarını etkilediği
için hissedilmeyen ufak depremlerin ileride büyük hasara sebep olabilecek potansiyelde
olduğunu unutmamamız gerekmektedir. Son 22 yılın verilerinin grafiği ise aşağıdaki gibidir:

16
Qrafik 1.2: Son 22 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Qrafik Göstergeleri

M>3.0 VE M<3.9 M>3.0 VE M<7.9


4000

3500

3000

2500

2000

1500

1000

500

0
0 0 0 01 0 02 0 0 3 0 0 4 0 0 5 0 0 6 0 07 0 08 0 09 0 1 0 0 1 1 0 1 2 0 1 3 0 14 0 15 0 16 0 17 0 1 8 0 1 9 0 20 0 21
20 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2

Kaynak: (BÜT. Merkezi, 2020-2021)

1.2.2. Tsunami

İlk defa 15 Haziran 1896 yılında 21.000 kişinin hayatını kaybettiği Meiji tsunamisi
olarak tarihe geçen tsunami, okyanusun veya denizin tabanında meydana gelen tektonik
olaylara bağlı gerçekleşen yıkıcı dalga olarak tanımlanabilmektedir. Genel olarak tsunami,
Richter ölçeğine göre 6,5 şiddetinin üzerindeki ve yer yüzeyinden 50 km derinde oluşan
depremlerde veya volkanik patlamalarda meydana gelmektedir (Sözcü, 2019: 16).

Verilere göre oluşan tsunamilerin %80’i Pasifikte, %10’u Atlantik’te meydana


gelmektedir(Sözcü,2019: 67). Ancak bu durum, son 65 yılda Ege Denizinde kayıtlara geçen
çok sayıda tsunami olduğunu da göz önünde bulundurursak, ülkemiz için tehlike arz
etmediğini göstermemektedir (Eyidoğan, 2017: 12).

1.2.2.1. Türkiye’de Tsunami

Türkiye 8300 km’den fazla kıyı şeridine sahip bir ülkedir. Ayrıca deprem bölgesi
olması sebebiyle de tsunamilere dikkat edilmesi gereken bir ülkedir. Yapılan araştırmalar
3000 yıl içinde 90’ı aşkın tsunami olayının bu topraklarda meydana geldiğini göstermektedir
(Necmioğlu, 2018: 23).

17
Yine 1999 Gölcük depremi sonrasında da Gölcük ve Değirmendere kıyılarında yıkıcı
etkisini gösteren tsunami dalgaları meydana gelmiştir. 21 Temmuz 2017 yılında Gökova’da
meydana gelen ve 6 km derinliğine sahip deprem özellikle Muğla başta olmak üzere Güney
Batı Ege’de hissedilerek Bodrum’da tsunamiye yol açmıştır. Dalgalarının 30-40 m yüksekliğe
sahip olduğu bu tsunaminin yıkıcılığı özellikle Gümbet’te oldukça fazla hissedilmiştir
(Atabey, 2020: 178).

1.2.3. Volkanizma

Yüksek sıcaklıkların ve basınçların yerin içindeki kayaları eritmesiyle ortaya çıkan


konveksiyonel akımlarla magmanın yüzeye ulaşmasına ve yeryüzüne çıkmasına volkanizma
adı verilmektedir. Magmanın yüzeye ulaşmasına aracılık eden dağ görünümlü yapı ise volkan
ya da yanardağ ismiyle bilinmektedir. Aktif ve pasif olmak iki türü bulunan yanardağların
aktif sayılabilmesi için 100 yılda bir patlaması gerekmektedir (Sözcü, 2019: 18).

Volkanik bölgelerde bulunan toprakların bereketli olması ve uzun aralıklarla


yanardağların aktif konuma geçmesi sebebiyle uzun yıllar boyunca volkanların çevresi
yerleşim yeri olarak seçilmiştir. Günümüzde de tehlikesi bilinmesine rağmen devam etmekte
olan bu yerleşkeler, her neslin volkanik patlama görmemesinden kaynaklı insanların
oluşturduğu özgüvenden kaynaklanmaktadır. Ancak gerçekleşen volkanik patlamalarda,
volkanik materyal ile temas halinde yüksek ısıdaki kül, gaz, kaya ve magma ani ölümlere
sebep olmaktadır. Düşen taşlar ve kayaların yol açtığı yaralanmaların yanı sıra çatılarda
biriken küllerin dahi çökme riskini artırması ölümlere yol açmaktadır. Fiziksel hasarların yanı
sıra yaşanan olaylardan sağ çıkan kişilerin psikolojik olarak da ağır travmalar yaşaması
kaçınılmaz olarak görülebilecek oranda yüksektir (Atabey, 2020: 89).

1.2.3.1. Türkiye’de Volkanizma

Volkanik arazi bakımından oldukça zengin olan Anadolu’da; Doğu Anadolu’daki


Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı; Orta Anadolu’daki Erciyes, Melendiz, Hasan ve
Karadağ; Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ dağları volkanik püskürtmelerle oluşan
dağlardır. Ayrıca Batı Anadolu’da 68 genç volkanik koni mevcuttur ( Soykan ve Atasoy,
2008: 56). Her ne kadar Türkiye’deki bu volkanik dağlar aktif olmasa dahi bilim insanları
yanardağları tamamen pasif veya sönmüş bulmanın doğru olmadığını belirtmektedir.
Günümüzde bir tehlike arz etmese dahi ileride bu bölgelerde yaşayan kişiler için tehlike
oluşturabileceği, düşük ihtimallerle de olsa risk taşıyabileceği unutulmamalıdır.

18
1.2.4. Kütle Hareketleri

Levha adı verilen dünyanın yüzeyi sürekli değişmektedir. Kütlelerin yerçekiminin de


etkisiyle aşağı doğru hareket etmesi olarak tanımlanan kütle hareketleri de dünya yüzeyinin
değişmesine katkıda bulunan en önemli doğa olaylarından birisidir (Sözcü, 2009: 34). Seyrek
bitki örtüsü, aşırı yağış ve yüksek yamaç eğimi gibi faktörler de yerçekimiyle beraber kütle
hareketlerinin en önemli sebepleridir (Yağızel ve Özyavaş, 2020: 67).

Kütle hareketlerini heyelan, kaya düşmeleri ve çamur akıntıları olarak üç gruba


ayırsak da hem dünyada hem de Türkiye’de en sık görülen kütle hareketleri heyelan ve kaya
düşmeleridir (Özşahin, 2014: 32).

1.2.4.1. Heyelan

Aşırı yağış, insanların bazı çalışmaları, bitki örtüsünün yetersiz oluşu gibi sebeplerle
belirli miktarlardaki kütlenin veya kütlelerin yamaç dengesinin bozulmasıyla alçak kesimlere
doğru hareketi heyelan olarak tanımlanmaktadır (Öztürk, 2002: 12). Daha kısa betimlemek
gerekirse kısaca zeminlere ve üstlerinde bulunan kaya kütlelerine uygulanan kuvvetin
değişmesidir (Alptekin ve Yakar, 2020: 46).

Heyelanlar hem Dünya’da hem de Türkiye’de oldukça sık gerçekleşen ve en büyük


kayıpları yaşatan doğal afet olarak görülmektedir. Son 50 yılda ülkemizde gerçekleşen doğal
afetler incelendiğinde heyelanın %45’lik bir oranla en sık gerçekleşen doğal afet olduğu
ortaya çıkmıştır (Akıncı, Doğan, Kılıçoğlu, ve Keçeci, 2010: 76). Bunda Türkiye’nin toprak
yapısının ve mevsimsel koşullarının etkisi büyüktür (Öztürk, 2002: 23).

1.2.4.2. Kaya Düşmeleri

Eğimli yamaçlarda üst üste gelen sert ve yumuşak tabakaların özellikle sıcaklık
geçişleri ile aşınmalara uğrayarak eğimden aşağı düşmeleri kaya düşmeleri olarak
adlandırılmaktadır (Polat ve Güney, 2013: 31). Mevsimsel sıcaklık değişkenlikleri ve toprak
yapıları sebebiyle ülkemizde en çok kaya düşmesi İç Anadolu bölgesinde görülmektedir.
Özellikle Nevşehir ve Kayseri bölgelerinde çoğalan kaya düşmeleri özellikle sık tekrarlarında
ciddi yaralanmalara, can ve mal kayıplarına neden olmaktadır (Taşdemiroğlu, 1970: 41).

1.2.4.3. Çamur Akıntıları

Yeraltı sularının harekete geçmesiyle yüzey malzemeleri su ile doygun hale


gelmektedir. Bunun sonucunda doygunluğa ulaşan yüzey malzemeleri vadiler boyunca
oldukça hızlı hareket etmektedir. Bu olay kısaca çamur akıntıları olarak adlandırılmaktadır.

19
Kaba parçacıkları açısından zayıf ancak tortu ve kil bakımından zengin olan bu akışkan yapı
çamura benzediği için ismini buradan almıştır (Sözcü, 2019: 23).

Mevsimsel koşulları, yağışları ve konumu nedeniyle çamur akıntılarına olanak


sağlanan ülkemizde en büyük çamur akıntısı Isparta’nın Senirkent ilçesinde 13 Temmuz 1995
yılında yaşanmıştır. 100’ün üzerinde konut eklentileri çamur altında kalırken 74 kişi de
yaşamını yitirmiştir (Fural, Cürebal ve İnan, 2019: 98).

1.3. Atmosfer Kökenli Afetler

Atmosfer kökenli doğal afetler daha çok iklimlerden kaynaklı olmaktadır. Kendi
içinde sel, çığ, dolu, don olayı, kuraklık, sis, fırtınalar ve iklim değişiklikleri olmak üzere
sekiz alt gruba ayrılmaktadır.

1.3.1. Sel

Vadi yamaçları ile tabanlarında, kıyılarda, çukur olan alanlarda ve akarsuların


yataklarında büyük su kütlelerinin kontrolsüz bir şekilde yayılması veya akması sel olarak
adlandırılmaktadır (Özcan, 2006: 45). Tek bir etkene bağlı gelişmeyen sel ve taşkınların
(Dölek, 2013: 52) sebepleri olarak en başta akarsu havzası içinde büyüyen ve yaygınlaşan
yerleşimleri, yeni yolların açılmasını ve yeni tesislerin kurulmasıyla arazi yapılarının
değişmesini sayabilmekteyiz (Korkanç ve Korkanç, 2006: 76).

Can ve mal kaybına sebep olmadığı sürece hidrometerolojik olay olarak kabul edilen
seller ile taşkınların büyük bir çoğunluğu doğanın kendini koruma mekanizması olarak ortaya
çıkmaktadır (Özcan, 2006: 12). Ancak insanların sel altında kalmaya elverişli yerlerde
yerleşim kurması ve ardından sel olayı meydana geldiğinde can ve mal kayıplarının
yaşanması gerçekleşen olayın afete dönüşmesine neden olmaktadır.

1.3.1.1. Türkiye’de Sel

Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle yarımada ülkesi olmakta ve çok fazla kıyısı
bulunmaktadır. Ülkemizin batısından gelen yoğun yağışlar özellikle Akdeniz ve Karadeniz
kıyılarını etkilemektedir. Haziran ayında en yüksek seviyeye çıkan sel olayları son yıllarda
artış göstererek 100’ün üzerine çıkmıştır (Demircan, 2018: 95).

1.3.2. Çığ

Genellikle eğimli, dağınız ve bitki örtüsüne çok sahip olmayan arazilerde biriken kar
kütlelerinin yer çekimi etkisiyle hızlı bir şekilde kaymasına çığ denmektedir (AFAD). Çığın
büyüklüğüne göre yüzeysel, küçük, orta, büyük ve çok büyük olarak sınıflandırmak

20
mümkündür. Bu sınıflandırmalar çığların tahrip potansiyellerine, akış sınıflandırmalarına,
mesafelerine ve hacimlerine göre yapılmaktadır (Sözcü, 2019: 32).

1.3.2.1. Türkiye’de Çığ

Ülkemizde, yılda ortalama 26 kişinin can kaybına yol açan çığ en çok, Kuzey Anadolu
Dağları, Doğu Anadolu’daki depresyon alanları dışında kalan yaklaşık bütün alanlar ile
Güneydoğu Toroslarında yaşanmaktadır (Sözcü, 2019: 34). AFAD verileri incelendiğin 1990-
2019 yılları arasında gerçekleşen çığ istatistikleri aşağıdaki gibidir (AFAD):

Qrafik 1.3: 1990-2019 yılları arasında gerçekleşen çığ istatistikleri

180
158 159 155
160
144
140

120 110
104
100

80
68 67
61 60
60 54
46
40
22 21 21
16 15
20
6
11
6 8 10
11 10 6 10 14 8 10
3
0
9 0 91 9 2 9 3 9 4 9 5 96 9 7 9 8 9 9 0 0 01 0 2 03 0 4 05 06 0 7 08 0 9 10 1 1 12 13 1 4 15 1 6 17 18 1 9
19 1 9 19 19 19 19 1 9 19 19 19 20 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20

Kaynak: (AFAD, 2020)

1.3.3. Dolu

Soğuk ve Tropikal kuşaklarda genellikle görülmeyen ve Orta Kuşak karalarında


oldukça sık meydana gelen dolu, yer küre ile orta troposfer arasında gerçekleşen kuvvetli bir
kararsızlık ve bu kararsızlık sonucunda ortaya çıkan, düzensiz bir parça olarak veya küreye
benzer, sert ve buz şeklinde gerçekleşen yağış olarak tanımlanabilmektedir (Birinci, Bağcı ve
Ay, 2022: 35).

1.3.3.1. Türkiye’de Dolu

Son yıllarda oluşan doğal afetler incelendiğinde dolunun, ülkemizde en çok meydana
gelen ilk üç doğal afet içinde olduğu görülmektedir. %22 gibi gerçekleşme oranına sahip olan

21
dolu kış aylarında Akdeniz Bölge’sinde sıklık gösterirken yaz aylarında ise İç Anadolu ve
Doğu Anadolu Bölge’lerinde görülmektedir. Kış mevsimin daha çok zarar vermesinden
dolayı kış olayı olarak tanımlansa da 2020 yılına bakıldığında bu afetin %58’inin yaz,
%28’nin ilkbahar ve %13’ünün ise sonbahar mevsiminde gerçekleşerek sadece %1’nin kış
ayında yaşandığı gözlemlenmiştir (Erkan, 2021: 67).

1.3.4. Don Olayı

Hava sıcaklığının donma derecesi olan 0°C’nin altına düşmesiyle gerçekleşen ısı
alışverişi sonucunda oluşmaktadır. Kış aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde meydana gelen
don olayının gerçekleştiği günler ise donlu günler olarak ifade edilmektedir (Sözcü, 2019:
37).

1.3.4.1. Türkiye’de Don Olayı

Ülkemizde kış mevsimi yaşanırken görülmediği çok az yer olan don olayının başlama
ve bitmesinde nem miktarı, yer şekilleri, rüzgârın hızı, bulutluluk oranı gibi etkenler önemli
rol oynamaktadır (Erlat ve Ölgen, 2008: 35). Özellikle Akdeniz, Ege ve Karadeniz
bölgelerinde donlu günler ortalama 10 gün olarak belirlense de ülkemizin bazı yerlerinde 90
güne kadar ulaşabilmektedir. Bu sayı İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da ise 20-50 gün arasında
değişmektedir (Gürsu ve İnce, 2009: 12).

1.3.5. Kuraklık

Literatürde birçok tanımı olan kuraklık genel olarak yağış miktarlarının ciddi anlamda
azalmasıyla doğru orantılı olarak sıcaklığın yüksek artış göstermesi olarak
tanımlanabilmektedir (Aybarç, 2018: 45). Oldukça yavaş ilerleyen ve hava, su ile beraber
toprak üzerinde de önemli etkisi bulunan kuraklık (Mengü, Anaç ve Özçakal, 2011), sosyal
yaşam, çevresel ve ekonomik etken olarak her alanda önemli zararlar oluşturan meteorolojik
doğal afetler içerisinde kapsamlı bir etkiye sahip doğal afet olarak görülmektedir (Kapluhan,
2013: 54).

Ormanların tahrip edilmesi, nüfus sayısındaki artışın yaşanması, şehirleşmenin


artması, iklim değişiklikleri yaşanan kuraklıkların en önemli sebepleri arasında sayılmaktadır
(Sırdaş ve Şen, 2003: 32). Doğal bir iklim olayı olan kuraklığın her çeşit iklim tipinde
görülmesine ilaveten diğer doğal afetler gibi ani görülmemesi en önemli özelliği olarak kabul
edilmektedir. Genelde yavaş ve sessizce gelişmesi önlem alınması için geç kalınmasına sebep
olurken, gerçekleştikten sonra da çözümü çok zor olan bir doğal afettir (Aybarç, 2018: 45).

22
1.3.5.1. Türkiye’de Kuraklık

Üç tarafı denizlerle çevrili olmasına rağmen Türkiye’nin çoğunluğu kuraklığa ve yarı


kuraklığa sahiptir. Yazın gerçekleşen kuraklıklar normal meteorolojik olgular olarak görülse
de ilkbahar ve kışın yaşanan kuraklıklar etkisini yıllarca gösterebilmektedir (Sözcü, 2019:
42). Geçmiş dönemlerde yaşanan kuraklıklar incelendiğinde Karadeniz bölgesinin kuraklığı
en az yaşayan bölge olduğu görülmektedir. En az etkilenen bölgelerden en çok etkilenen
bölgelere doğru bir sıralama yapılacak olursa Karadeniz’i sırasıyla Ege, İç Anadolu, Doğu
Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Marmara bölgesi izlemektedir (Akbaş, 2014: 89).

1.3.6. Sis

Görüş mesafesini 1000 metrenin altına düşürerek bulutların yeryüzüne inmiş


görüntüsü yaratan sis, atmosferin yer seviyesine yakın kısımlarında yeterli bir nem oranına
sahip olarak soğuması ve yoğunlaşmasıyla asılı kalan su damlacıkları ya da buz kristalleri
yığını olarak tanımlanmaktadır (Sözcü, 2019: 44). Sisin oluşması için yeterli miktarda nem,
soğuma ve yükselme bulgularının gerekli koşulu sağlaması gerekmektedir. Elbette bu
olgulara ilaveten sıcaklık, rüzgâr ve karaların kullanımı gibi yardımcı faktörlerde etkili
olmaktadır (Akbayır, Yavuz, Deniz ve Özdemir, 2018).

Sis çoğu doğal afet gibi tek başına bir yıkıcılık göstermemektedir. Ancak görüş alanını
oldukça aza indirdiğinden dolayı kara, hava ve deniz ulaşımlarında kazalara sebeplere olarak
can ve mal kaybı yaşatabilmektedir.

1.3.6.1. Türkiye’de Sis

Türkiye sis olayını yaşayan bir ülkedir. Sisin gerçekleşmesi için nemin önemli bir
faktör olması ve Türkiye’nin yarımada ülkesi olmasıyla birlikte bazı bölgelerinin sık yağış
alması uygun koşulları oluşturmaktadır.

Aldığı yağışlar ve denize kıyısının olması sebebiyle ülkemizde en çok sis olayının
yaşandığı bölge Karadeniz Bölgesi olarak bilinmektedir. Ancak oluşan bu sisler günümüze
kadar ciddi can ve mal kaybı yaşatmamıştır (Özşahin, 2013: 54).

1.3.7. Fırtınalar

Hava sistemini ifade eden fırtınanın oluşması için rüzgâr hızının 63 km/saat ya da
daha fazlasının olması gerekmektedir. Ancak bu durum tek başına fırtına olarak
adlandırılmamaktadır. Buna ek olarak önemli bir doğa olayına neden olabilecek büyüklükte
olmasının yanı sıra sağanak yağış, şimşek ve yıldırım gibi elektriksel olayları da üretebilecek

23
özelliklere sahip olması gerekmektedir. Her ne kadar şiddetli yağmur ve dolu yağışlarına
neden olsa dahi nadiren kar sağanaklarının oluşmasında da etkili olmaktadır (Türkeş, 2015:
32).

1.3.7.1. Türkiye’de Fırtına

Türkiye karasallığın etkili olduğu dağlık ve engebeli bir yapıya sahiptir. Bu durum üç
tarafının denizlerle çevrili olmasıyla birleştiğinde deniz-kara ve dağ-vadi arasındaki ısı
farkından dolayı rüzgârların etkisi altında kalmasına neden olmaktadır. Bu rüzgârlar
devamında gerekli koşulları sağlayarak fırtınaya dönüşebilmektedir. Özellikle Kuzey Ege ve
Batı ile Orta Akdeniz’de artış gösteren bu doğal afet son yıllarda 35 fırtına ve hortum
oluşması olarak tarihe geçmiştir (Sözcü, 2019: 49).

1.3.8. İklim Değişiklikleri

Doğal iç sebeplerle olabileceği gibi dış zorlama etkenlerle de gerçekleşebilen iklim


değişikliği, sıcaklık ve yağışın istatistiksel gözlemlerle en az on yıl ve daha fazla süresince
tespit edilen doğal ya da insan kaynaklı değişimler olarak tanımlanabilmektedir (Tuzer, 2011:
34). Kendi içinde iklim değişkenliği ve değişebilirliği de önemli bir ayrımı oluşturmaktadır.
Zaman ve alan ölçeklerinde iklimin ortalama durumundaki ve standart saplamalar ile uç
olayların oluşumu gibi öteki istatistiklerindeki değişimler iklimsel değişkenlik olarak
adlandırılırken, iklim sisteminin içerisindeki doğal iç süreçler ya da doğal kaynaklı dış
zorlama etmenleri etkisiyle oluşan değişimler ise iklimsel değişebilirlik olarak ifade
edilmektedir (Türkeş, 2008: 21). Her ne kadar iklim değişikliği doğal ya da insan kaynaklı
olarak temelde ikiye ayrılsa da bilim insanları tarafından iklim değişikliğinin en büyük sebebi
küresel ısınma olarak görülmektedir(Türkeş, 2013: 23).

1.3.8.1. Türkiye’de İklim Değişikliği

Türkiye özellikle küresel ısınmaya bağlı yaşanacak iklim değişikliğinden karmaşık


iklim yapısı nedeniyle en fazla etkilenecek ülkeler arasında bulunmaktadır (Öztürk, 2002: 12).
Ülkemizde genel olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise ılık ve yağışlı geçmesinin sebebi
olarak Akdeniz havzasının ülkenin en doğusunda yer almasıyla ülkenin önemli bir bölümünün
Akdeniz ikliminin özelliklerini taşıması olarak görülmektedir (Şen, 2013: 34). Bu durum olası
küresel ısınmaya bağlı yaşanacak iklim değişikliğinde ülkenin geniş bir alanının
kapsanacağının göstergesidir.

24
1.4. Biyolojik Kökenli Doğal Afetler

Biyolojik doğal afetler, salgın hastalıklar ve böcek istilaları şeklinde ikiye


ayrılmaktadır. Bunlar kazara oluşabileceği gibi kasıtlı olarak da ortaya çıkarılabilmektedir.
Canlıların hasta olmasına veya ölmesine sebep olabilecek toksin, virüs, bakteri ve
organizmalar ile organizma türlerinin ortaya çıkması ya da hazırlanması biyolojik ajan olarak
tanımlanmaktadır (Cebeci ve Odabaş, 2019: 13). Biyolojik ajanların aerosol olarak havaya
püskürtmesi, hastalık taşıyan canlıların sağlıklı canlılara bulaştırması, su ve gıdalarla
dağılması biyolojik afetleri oluşturmaktadır (Tercan, 2020: 32).

Tarihi oldukça eski olan biyolojik afetler insanları geçmişten günümüze etkileyen ve
baş gösterdiğinde önüne geçilmesi çok zor olan bir afet türüdür. 14. yüzyılın ortalarında kara
ölüm olarak adlandırılan biyolojik afetin Avrupa nüfusunun yaklaşık 3/1’inin ölümüne yol
açması bu durumun en büyük kanıtı olarak tarihteki yerini almıştır (Dölek, Durmuş ve
Kuruyer, 2021: 13).

1.4.1. Böcek İstilası

Böceklerin büyük bir sürü halinde bir bölgeyi işgal ederek ya da bir yerden bir yere
göç ederken geçtikleri yerleri tahrip ederek, insanların can ve mal kaybına sebep olmalarına
böcek istilası denmektedir. Böcek yumurtalarının ölmesini ve dolayısıyla sayılarının aşırı
artmasını önleyen soğuk kış ortamları, küresel ısınma sebebiyle etkisini kaybetmeye
başlamıştır. Bu durum böcek türlerinin topluluklarında aşırı artışa sebep olarak bazı
bölgelerde böcek istilalarına sebep olmuştur (Cansaran, 115: 2).

1.4.2. Salgın Hastalıklar

Kısa sürede insan, hayvan ve bitkilerin birçoğuna bulaşan hastalıklar salgın olarak
nitelendirilmektedir. Salgın kendi içinde endemi ve pandemi olarak ikiye ayrılmaktadır.
Salgının belirli bir bölge veya birkaç ülkede görülerek etkili olmasına endemi denirken, bir
kıtayı veya daha fazlasını etkileyerek küresel olarak nitelendirilmesine pandemi denmektedir
(Özdemir ve Eser, 2020: 2).

1580-1641 Çin vebası, 1770-1772 Rus vebası, 1812 Tifüs salgını, 1822 Kolera salgını,
1918-1920 İspanyol gribi geçmişten günümüze tarihe geçen bazı büyük salgın hastalıklardır
(Arslan, 2020: 31). Günümüzde ise 2019’un Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde baş
gösteren Covid-19 salgını görülmektedir.

25
1.4.2.1. Covid-19

Korona veya corona virüs olarak adlandırılan Covid-19, Orthocoronavirinae alt ailesi
içinde yer almaktadır. Pozitif polariteli ve tek zincirli olan corona zarflı RNA
virüslerindendir.

İlk 31 Aralık 2019 yılında görülen covid salgını 6 kıtada yüzlerce ülkeyi etkisi altına
alarak pandemi sürecini başlatmıştır (Dikmen, Kına, Özkan, ve İlhan, 2020: 43). 7 Ocak
2020’de insanlarda yeni görülen koronavirüs olduğu tespit edilerek COVID-19 adını almıştır
(Altın, 2020: 14). Pandemi, karantina, sosyal mesafe gibi yeni kavramları tanıtan Covid-19,
özellikle ilk ortaya çıktığı dönemlerde, fiziksel ve psikolojik olarak insanları oldukça
yıpratmıştır. Hava ve temas yoluyla bulaşması insanların günlük yaşamlarıyla birleştiğinde
oldukça hızlı bir şekilde yayılma göstermiştir.

İlerleyen dönemlerde insanların yeni sürece alışması, virüsün evrim geçirerek etkisinin
azalması ve aşının bulunması gibi nedenler vaka ve ölüm sayılarını azaltırken iyileşme
oranında artış yaşanmasını sağlamıştır. Nisan ayının son 1 aylık vaka ve iyileşme verileri ise
aşağıdaki tabloda gösterildiği gibidir:

Qrafik 1.4: Nisan Ayının Son 1 Aylık Vaka Ve İyileşme Verileri

VAKA SAYSI İYİLEŞME SAYISI


25,000

20,000

15,000

10,000

5,000

0
ar Ap
r
Ap
r
Ap
r
Ap
r pr pr pr pr pr pr pr pr pr pr
1 -M 2- 4- 6- 8- 0 -A 2 -A 4 -A 6 -A 8 -A 0 -A 2 -A 4 -A 6 -A 8 -A
3 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2

Kaynak: (Sağlık Bakanlığı T. S., 2022)

26
1.5. Doğal Afet Riski ve Yönetimi

Doğal afet yönetimi temelinde, doğal afet meydana gelmeden tedbir alınmasıyla
başlamaktadır. Doğal afet sırasında müdahale edilmesiyle devam eden afet yönetimi afet
sonrasında hayatı normale döndürmekle tamamlanmaktadır. Elbette bu döngüsel bir süreç
olduğu için tek yönlü değildir. Zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme, risk
yönetiminde uygulanması gereken adımlardır (Sözcü, 2019: 59).

Afet yönetimi uygulanırken tüm kurum ve kuruluşların döngüye dâhil edilmesi bütün
kaynakların kullanılması açısından önem arz etmektedir (Şahin ve Üçgül, 2019:43).
Toplumun ortak bir şekilde hazırlıklı olması da bu duruma dâhildir (Işık vd., 2012: 14). Afet
öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gereken önemli çalışmalar ise aşağıdaki tabloda
verildiği gibidir (Erkal ve Değerliyurt, 2009: 147-164).:

27
Tablo 1.1: Afet Öncesinde, Sırasında ve Sonrasında Yapılması Gereken Önemli
Çalışmalar

Gerekli idari, yasal ve teknik önlemlerin alınması

Olayların önlenmeye çalışılması


İyileştirme ve ilk yardımın hızlı, etkili, verimli ve zamanında
Afet Öncesinde
yapılacağından emin olunması
Toplumun bilinçlendirilmesi

Riski azaltacak ve sürdürülebilir kılacak kalkınmanın sağlanması

İletişim ve ulaşım imkânlarının sağlanması

Arama ve kurtarma çalışmalarının başlatılması

Bütün tahliye ve boşaltma işlemlerinin tamamlanması

Geçici barınma ihtiyacının karşılanması

Afet Sırasında Giyecek, yiyecek ve içecek ihtiyaçlarının karşılanması

İlk yardım alanlarının oluşturulması

Güvenlik önlemlerinin alınması

Hasar tespitlerinin başlatılması

İkincil afetlerin önlenmesi

Ulaşılabilecek en fazla insanın kurtarılması

Kurtarılan insanların sağlıklarına kavuşturulması

Oluşabilecek tehlikelerden insanların canlarının ve mallarının korunması

Afet Sonrasında Hayatın normal akışına döndürülmesi

İnsanların gündelik yaşamlarına ulaştırılması

Oluşan ekonomik ve sosyal problemlerin en kısa sürede çözümlenmesi

Güvenli ve yeni bir yaşam alanı oluşturulması

Kaynak: (Erkal ve Değerliyurt, 2009: 147-164).

Doğal afet riski; bu, nadiren meydana gelen ancak yüksek maddi hasara neden
olabilen hortum, deprem ve kasırga gibi doğal olaylar ve terör, hava kirliliği veya iklim

28
değişikliği gibi insan kaynaklı afetler riskini içerir. Doğal afet risklerinin yönetiminde farklı
ülkeler tarafından geliştirilmiş farklı sistemler bulunmaktadır. Doğal afet risk yönetimi
uygulamaları “Proaktif” ve “Reaktif” yöntemler olarak ikiye ayrılabilir.

Proaktif risk yönetiminde, afet meydana gelmeden önce afet olasılığı ve yol
açabileceği zararlar tahmin edilir. Bu tahminlere göre gerekli tedbirler alınmaktadır. Reaktif
risk yönetiminde, afet sonrasında meydana gelen kayıpların tazmini için teknikler geliştirilir.

Son yıllara göre doğal afetlerin görülme sıklığı ve verdiği zarar giderek artmıştır.
Özellikle 1990'lar, dünyanın çeşitli yerlerinde birçok doğal afetin ve doğal afetlerin yol açtığı
büyük zararların yaşandığı bir dönem olmuştur. Florida'daki Andrew Kasırgası, Sudan'ın
büyük bir bölümünü etkileyen kuraklık, Çin ve Orta Avrupa'daki kasırgalar 1990'larda
meydana gelen felaketlerden sadece birkaçı. Bunun sonucunda dünyanın önde gelen sigorta
şirketleri, doğal afetlerin yol açtığı büyük zararları ödemekte zorlandıklarını ve iflas riskiyle
karşı karşıya olduklarını açıklamaya başladılar.

Sigorta sistemi daha çok doğal afet risk yönetiminde kullanılmaktadır. "Sigorta" farklı
açılardan iki farklı şekilde tanımlanabilir. İlk tanıma göre sigorta, beklenmedik kayıplardan
kaynaklanan zararların bir finansal sözleşme yoluyla yeniden dağıtılmasıdır. İkinci tanıma
göre sigorta, belirli bir menfaat karşılığında bir tarafın diğer tarafın zararlarını karşılamak için
yaptığı anlaşmadır. Herhangi bir riskin sigortalanabilmesi için öncelikle tanımlanabilir olması
ve yol açabileceği hasarın öngörülebilir olması gerekir(Güler, 2008: 16).

Örneğin bu bağlamda borsada beklenen kayıpların sigortalanması mümkün değildir.


Doğal afetlerin en önemli özelliği, ne zaman meydana geleceğini ve vereceği zararı doğru bir
şekilde tahmin etmenin imkansız olmasıdır. Bu nedenle doğal afet risklerinin öngörüsü
düşüktür. Doğal afet risklerinin düşük öngörülebilirliği, bu risklerin sigortalanmasını
zorlaştırmaktadır.

Yapılan çalışmalarda, yüksek hasara neden olan bir doğal afet meydana geldiğinde
veya peş peşe birçok doğal afet meydana geldiğinde, doğal afetler için reasürans imkanlarının
azaldığı ve reasürans şirketlerinin doğal afetlerden korunmak için daha yüksek sigorta
primleri talep etmeye başladığı gözlemlenmiştir. Hem artan reasürans maliyetlerini azaltmak
hem de reasürans piyasasının kapasitesini artırmak için alternatif risk transfer yöntemleri
geliştirilmeye başlanmıştır. Bu yükümlülükler kapsamında sigortanın tanımı, alternatif risk
transfer yöntemlerini de içerecek şekilde genişletilmiştir (TSRŞB European Union and
International Relations Unit. 2007).

29
1.5.1. Zarar Azaltma

Halkı alınabilecek önlemler konusunda eğitme amacı güden zarar azaltma, gelecekte
meydana gelebilecek herhangi bir afetin oluşturacağı hasarları azaltan politika ve azaltma
olarak tanımlanabilmektedir (Sözcü, 2019: 62). Afet yönetiminin temel taşı, zarar azaltma
olarak görülmektedir. Çünkü zararı azaltma hem afet meydana gelmeden hem de herkes
tarafından alınacak önlemleri kapsamaktadır.

Afet meydana gelmeden kaynakların ve teşviklerin belirlenmesi, zarar azaltmanın ilk


konularındandır. Yerleşim yerlerinin risk profillerinin çıkarılması, olası senaryolara çözüm
önerilerinin geliştirilmesi, hasar analizleri için hazırlık yapılması, mevcut zarar azaltma
yöntemlerinin gözden geçirilerek genişletilmesi gibi konular ise kaynak ve teşviklerin
belirlenmesinin ardından en önemli konular olarak gelmektedir (Güler, 2008. 35).

Bu önlemlere verilebilecek en iyi örnekler dere yataklarına yerleşimlerin


engellenmesi, eve düştüğünde hasar verecek eşyaların duvara sabitlenmesi ve bu tür
konularda halkın bilinçlendirilmesidir. Doğal afetler konusunda analiz yapan, çözümler
sunabilen ve afet konusunda eğitim almış antropologların oluşturulması, halkın
bilinçlendirilmesini arttırarak zarar azaltma çalışmalarının başarısını yükseltecektir (Varol ve
Gültekin, 2016: 35).

1.5.2. Hazırlık

Hazırlık afet sırasında hangi birimlerin aranacağı, nerede toplanılacağı, nasıl hareket
edileceği gibi can ve mal kaybını asgari düzeye indirgemeyi hedefleyen bir aşamadır. Zararı
azaltmadan farklı olarak hazırlık direkt olarak zararı azaltmaya veya ortadan kaldırmaya
yönelik değil personelin ve birliklerin geniş yelpazede olaylara müdahale yeteneğine sahip
olmalarını, müdahale kapasitesinin arttırılmasının ve afetzedelerin bu ekip ve birliklere
ulaşabilecek bilinçte olmalarını hedeflemektedir (Sözcü, 2019: 63).

Hazırlık aşaması planlama, satın alma, nakliye yönetimi ve depo yönetimi


bölümlerinden oluşmaktadır. Doğru malzemelerin uygun maliyetlerle satın alınarak, zaman ve
mekân planlaması yapılıp uygun noktaya ulaştırılması planlama aşamasına girmektedir. Bütün
bu malzemelerin temininde tedarikçi firmaların güvenilirliği ve mevcut kapasiteleri gibi
konular ise satın alma kısmında incelenmelidir. Nakliye yönetimi ise malzemelerin doğru
mekân ve zamanla uygun maliyetler ile ulaşımının sağlanması için işletilen yönetim
sistemidir. Bütün bu aşamaların ardından gerekli koşularda saklanması, kullanılacağı zaman

30
sevk edilmesi, stokların yapılması ise depo yönetimi içerisinde yer almaktadır (Önsüz ve
Atalay, 2015).

Temel amacı uygun sistemlerin, süreçlerin ve kaynakların afetzedelere hızlı ve etkili


yardımı yerinde sağlamak, destek önlemlerini kolaylaştırmak ve hizmetleri iyileştirmek olan
hazırlık aşaması yönetici sınıfın hazırlığı ve toplumun hazırlığı olarak iki şekilde
düşünülmektedir. Afet yönetimi için gerekli atamaların yapılması, bütün donanım ve
kaynakların sağlanması, ekipman donanımlarının bakımı, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin
kullanımı tahliye yollarının ve barınakların belirlenmesi gibi ihtiyaçlar yönetici sınıfın
hazırlığı; bireysel olarak afet öncesinde, sırasında ve sonrasında alınabilecek önlemler ile
yapılacaklar listesinin bilinmesi ise toplum hazırlığı olarak ifade edilmektedir (Sözcü, 2019:
64).

1.5.3. Müdahale

Afet yönetiminin üçüncü evresi olan müdahalenin başlıca amacı can ve mal
kayıplarını en aza indirerek gerçekleşen afetlerin etkisini azaltmak ve ortadan kaldırmak için
harekete geçmektir. Bütün evrelerin birbirleriyle bağlantısı olduğu gibi müdahale evresi de
hazırlık aşaması ile bağlantılıdır. Afetin kaçınılmaz göstergelerinin ve sonuçlarının ortaya
çıkmasıyla başlamaktadır. Hayat kurtarmak, maddi zararları en aza indirmek ve iyileştirme
evresinin etkinliğini artırmak ile devam edip sonunda normale dönen toplum hayatıyla sona
ermektedir (Sözcü, 2019: 64). Afet büyüklüğüne göre bazı kaynaklarda azami 2 aylık bir
süreyi kapsadığı kabul görmektedir (Şahin, 2019: 109).

Ülkemizde ‘’Afet ve Acil Durum Müdahale Hizmetleri Yönetmeliği’’ afet


yönetiminin müdahale evresi için hazırlanarak 26.08.2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir
(Şahin ve Üçgül, 2019: 89). Ancak müdahale, yakından uzak çevreye doğru açılan bir yelpaze
izlemektedir. Bunu mahalli idareler, iller, ulusal birimler, uluslararası kurumlar ve yardım
kuruluşları olarak sıralamak mümkündür (Sözcü, 2019: 65). Müdahalenin operasyon servisini,
haberleşme hizmetleri grubu, ulaşım hizmetleri grubu, güvenlik hizmetleri grubu, yangın ve
tehlikeli madde hizmet grubu, arama ve kurtarma hizmet grubu, ilkyardım ve sağlık
hizmetleri, altyapı hizmetleri grubu, sosyal hizmetler grubu, enkaz kaldırma hizmetleri grubu,
defin işlemleri hizmet grubu ve tarım hizmetleri grubu oluşturmaktadır (Işık, Aydınoğlu, Koç,
Gündoğdu , Korkmaz ve Ay, 2012: 14).

Operasyon servisleri müdahalenin en önemli noktalarına dikkat çeker niteliktedir.


Haberleşme, ulaşım, güvenlik, sonrasında yaşanabilecek felaketler, azami sayıdaki kişilere

31
ulaşma ve onları kurtarma gibi öncelikli konuların her birine ait departmanın bulunması
işlemlerin sonuca daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır.

1.5.4. İyileştirme

Afet yönetiminin son aşaması olan iyileştirme, en uzun süre alabilen ve en maliyetli
aşama olarak nitelendirilen evresidir. Afet sonrası hasarların belirlenmesi, maddi zararların
karşılanması, toplum hayatının tamamen eskiye dönmesi bazen aylar sürebilse de bazı
durumlarda yıllarca devam edebilmektedir (Cakici, 2009: 34).

İyileştirmenin ilk adımı, eğer gerekliyse, afetzedelere geçici barınma yerlerinin


ayarlanmasıdır. Afet bölgesinin temizliği ve zarar gören altyapıların oluşturulması ise
afetzedelerin travma sonrasında oluşan psikolojilerinin tedavisiyle beraber sonra gelmektedir
(Alkın, 2021: 67).

Afet sonrasında iyileştirme süreci, birkaç hafta süren müdahale; birkaç ay süren
normale dönme; 1-2 yıl sürebilen yeni yerleşimlerin kurulması; 1-5 yıl arasında sürebilen
kalkınmaya yönelik yeniden inşa dönemi olarak 4 aşamada ele alınabilmektedir (Çoban,
2019:15)

32
İKİNCİ BÖLÜM

SİGORTACILIK

2.Sigortanın Rolü ve Önemi

İnsan ve doğa arasındaki ilişkinin yanı sıra diyalektik bir çatışma da vardır. Bu,
insanların doğa güçleriyle sürekli mücadelesine yansımaktadır. Bu nedenle olağanüstü olaylar
ve riskler, insanlığın varoluşu için doğal normlar olarak kabul edilmektedir. İşgücü organları,
doğal güçlerin yıkıcı etkilerine maruz kalmaktadır (Anbar, 2008: 16).

Kelime olarak güvence anlamına gelen sigorta, İtalyancaya olan sicurta kelimesine
dayanmaktadır (Yayla, 2019: 43). Riziko adı verilen hesaplanabilir risklerin oluşmasından
önce belirli bir primin ödenmesi şeklinde işleyişi olan sigortacılık (Ayan, t.y.: 1001-1039),
ortaya çıkacak risklerin azaltılma ya da ortaya çıktıktan sonra oluşan maddi hasarların
tamamını veya bir kısmını güvence altına alma durumu olarak tanımlanmaktadır (Yayla,
2019: 44).

İnsanların yaşamı gün içerisinde kısa vadede veya uzun süreçlerde oluşabilecek
risklerle doludur. Ancak her riskin hesaplanabilir bir maddi karşılığı yoktur. Hesaplanabilir
maddi karşılığı olan riskler riziko olarak tanımlanmaktadır. Sigorta rizikoları teminat altına
alan bir oluşumdur.

Havuz sistemi olarak çalışan sigortacılık bir risk yönetimidir. Ancak sigortacılıkta
riskin tesadüfi olması en önemli ikinci etkeni oluşturmaktadır. Bu durumda sigorta
yapılabilmesi için en önemli iki etken riskin hesaplanabilir ve tesadüfi olması olarak ifade
edilmektedir (Aktaş,2007: 16).

Her yıl dünyada çok sayıda kasırga, sel, deprem, toprak kayması, fırtına, volkanik
patlama, tropikal siklon (hava akımları) olayları meydana gelmektedir. Bu olaylar, kazalarla
ve trajedilerle sonuçlanmasının yanı sıra toplumda büyük maddi kayıplara da neden
olmaktadır (Erpek,2007: 13). Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde son on yılda meydana
gelen doğa olayları, ekonomisine ülke milli servetinin ortalama %1-2'si kadar zarar vermiştir.
11 Eylül 2001'de New York'ta meydana gelen terör saldırısı sırasında oluşan zararın
başlangıçta 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu (Hardle,2007: 45).

2003'te Amerikalı sigortacılar teröristlerden 300 milyar dolar talep etmişti. (Freeman,
2004: 14). 2005 yılında doğal afetler sonucunda ise 250 bin kişi hayatını kaybetmişti. Aralık
2004'te Güneydoğu Asya'da 300.000 kişinin ölümüne neden olan deprem ve tsunamiden

32
sonra, Eylül 2005'te Rita ve Katrina kasırgaları on binlerce insanın hayatına mâl olmuştu
(Aktaş, 2007: 18).

27 Şubat 2010'da Şili'de 8,8 büyüklüğünde bir deprem ve ardından gelen tsunami
500'den fazla insanın can kaybıyla sonuçlanmıştı. Yüz binlerce evin, birçok yol ve köprünün
yıkıldığı felaketin yol açtığı hasar 30 milyar doları bulmuştu(Anbar,2008: 9). Bütün bunlar
gösteriyor ki, her doğal afet ve kaza, emek organlarına zarar veren bir tehdit olarak
görülmelidir. Şu anda sigorta ilişkilerinin, yani bir sigorta nesnesinin oluşumunun ön
koşulunun bir risk faktörü olması doğaldır (Hardle,2007: 47).

Bu nedenle, herhangi bir risk faktörünün bulunmadığı durumlarda sigortaya ilgi


yoktur. Riskin içeriği ve olasılığının derecesi, sigorta ilişkisinin içeriği ve sınırları tarafından
belirlenmektedir. Risk, sigorta sözleşmesinin süresi boyunca mevcuttur. "Risk" kavramı,
meydana gelebilecek zararın önlenmesinin imkânsız olduğu varsayılarak, beklenen herhangi
bir olay nedeniyle olumsuz bir duruma girmek anlamına gelmektedir (Freeman, 2004: 35).
Belirli bir risk, örneğin yangın riski, yalnızca herhangi bir olumsuz olayın (örneğin, sigortalı
binanın yanması) imkânsızlığı olarak anlaşılmaktadır.

Şekil 2.1: Riskin Türleri

RİSK

Finansal ve Finansal Statik ve Dinamik Temel ve Özel Saf ve Spekülatif


Olmayan Riskler Riskler Riskler Riskler

Kişiye Yönelik
Riskler

Mala Yönelik Riskler

Sorumluluğa Yönelik
Riskler

Kaynak: (Devrim, 2006)

Düşüncemizi biraz basitleştirirsek, risk, insan faaliyetinin herhangi bir alanında


mümkün olabilen ve ifadesini birden çok bireysel riskin izolasyonunda bulan nesnel bir

33
olgudur. Dolayısıyla risk terimi, herhangi bir doğal fenomenden veya insan faaliyetinin belirli
özelliklerinden kaynaklanan kayıp tehlikesini ifade etmektedir (Swiss, 2006: 67).

Risk hem tarihsel hem de ekonomik bir kategoridir. Tarihsel bir kategori olması,
insanların oluşabilecek potansiyel tehlikenin farkında olmaları ile kendini göstermektedir. Bu
itibarla riskin, medeniyetin alt kademelerinde ölüm korkusu ile aynı zamanda oluştuğu
söylenebilmektedir. Diğer bir ifadeyle risk, toplumsal gelişme sürecinde yaratılmıştır
(Freeman, 2004: 14).

Yabancı ekonomistlere göre, ülkenin ekonomik gelişimi ne kadar yüksekse, sigortaya


o kadar fazla fon ayrılmaktadır. Ayrıca ekonomistler, ülkedeki durum istikrara kavuştukça,
ekonomisi geliştikçe ve insanların refahı arttıkça, toplanan sigorta primlerinin de arttığı
görüşündedirler. Bu, Türkiye’de de sigortacılık faaliyetlerinde bulunan şirket ve kuruluşların
çalışmalarını gösteren güncel istatistiki verilerde açıkça görülmektedir (Cakici, 2009: 14).

Sigortayı yapan sigorta şirketlerinin istikrarı, ödeme gücü devlet tarafından özel olarak
değerlendirilmektedir. Çünkü sigortacının iflası, sadece sigorta sözleşmesinin feshi değil, aynı
zamanda elindeki tüm fonların kaybı anlamına da gelmektedir (Erpek,2007: 25). Bütün
bunlar, sigortanın ülkenin sosyo-ekonomik yaşamında ve nüfusunda oldukça önemli bir rol
oynadığını ve önündeki asıl görevin daha da geliştirilmesi olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de sigortacılık kurum ve kuruluşlarını aşağıdaki gibi göstere biliriz (Hardle,2007:
50).

Şekil 2.2: Sigorta kurum ve kuruluşları

Düzenleyici ve Denetleyici Kurumlar

Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme


Müdürlüğü (Düzenleme) Kuruşu Başkanlığı (Denetim)

Kaynak: (Sylvie, 2007)

Sigorta kuruluşları, varlıklarının miktarı ve bunları borç sermayesi olarak


kullanabilmeleri bakımından ticari bankalardan sonra lider konumdadırlar. Yabancı ülkelerde,
sigortacılar gelen yatırımların neredeyse %50'sini sağlamaktadır. Geçmişte sigorta, esas
olarak çeşitli mal ve menfaatlerin mülkiyeti ile ilgili maddi menfaatler sağlamalıydı. Ancak

34
19. yüzyılın sonundan itibaren, sosyal risk yönetiminin devlet kavramının unsurlarından biri
haline gelmiştir. Endüstriyel kazalara karşı devlet zorunlu sigortası ilk toplu özel sigorta
türlerinden biridir (Macminn, 2006: 15). Daha sonrasında devlet sosyal sigorta sisteminde
emeklilik ve sağlık sigortası ile geçici çalışma kapasitesi kaybı için sosyal sigorta
düzenlemelerine başlamıştır. Bu sigorta türlerinin uygulanmasına ilişkin devlet müdahaleleri
ve devlet düzenlemeleri ülkelere göre farklılıklar gösterse de, sosyal risklerin sigortasız
yönetildiği ekonomik açıdan gelişmiş bir toplum bulmak mümkün değildir (Erpek,2007: 29).
Avrupa ülkelerinin gelişme eğilimi, şunu söylememize izin veriyor: 20. yüzyılın başında
devlet sosyal sigorta sistemi egemen iken, modern ekonomi, bir dizi nedenden dolayı özel bir
sosyal risk sigortası sisteminin geliştirilmesine yöneliktir. Arnavutluk, İngiltere, Fransa,
İspanya ve diğer ülkelerde kamu emeklilik ve sağlık sigortası reformları, sosyal risk yönetim
sisteminde özel sigortanın güçlendiğini açıkça göstermektedir (Özinci, 2002: 93).

Profesyonel olarak risk yönetimi ile ilgili olan ekonomik kalkınma alanı, sigorta,
üretim ve yaşam faaliyetinin güvenliğini etkilemektedir. Olumsuz olay riskini azaltmaya
yönelik koruyucu önlemlerin uygulanmasına özel önem veren işletmelerde ve çiftliklerde,
sigorta oranı düşüktür, tam tersi durumda ise yüksektir (Yayla, 2019: 64). Bu tür önlemlerin
listesi oldukça kapsamlıdır ve çeşitli üretim ile hizmet alanlarındaki mesleki faaliyetin
özellikleriyle ilgilidir. Nüfusun yangına ve bulaşıcı hastalıklara karşı korunmasını sağlamak
için toplu tarama ile ilgili tedbirler, kitlesel ekonomik kayıpların oluşmasını önlemede
oldukça önemli bir rol oynamaktadır (Erpek, 2007: 76). Sigorta operasyonlarının kapsamlı
gelişimi, özellikle, uzun vadeli hayat sigortasının ortaya çıkması, büyük miktarda sermayenin
sigorta kuruluşlarının elinde toplanması, sigortacılık ve diğer işlevlerde kurumsal
yatırımcıların ortaya çıkmasının ana nedenleridir. Sigortacılar yükümlülüklerini yerine
getirmek için bir sigorta rezervi oluşturmuşlardır (Anbar, 2008: 15).

2.1.Sigortanın Finansal Sistemdeki yeri

Finansal sistemin özü, bir yandan finansal kaynakların dağıtılması ve yeniden


dağıtılmasının doğası, diğer yandan fonların vergi ve vergi dışı yöntemlerle seferber edilmesi,
görev ve yetkileri ile ilgilidir. Başka devletlerin finansal sistemleri, yapıları için fonları
harekete geçirme ve kullanma yöntemleri açısından farklılık gösterse de, ortak bir özelliğe de
sahiptirler (Özinci, 2002: 61). Bu genellik, ülkedeki ekonomik ve sosyal süreçlerin yanı sıra
devletin finansal sisteminin ayrı bağlantıları çerçevesinde finansal kaynak fonlarının oluşumu
ve kullanımı üzerinde doğrudan ve zıt bir etkiye sahip olmaları gerçeğinde kendini
göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, finansal sistemin her bir halkası bağımsızdır, ancak aynı

35
zamanda göreceli bağımsızlıktır. Finansal sistem, devletin, ticari kuruluşlar, bireysel finansal
kurum ve kuruluşlar gibi ekonominin finansal olmayan bölümünün işlevlerini yerine
getirmesinin yanı sıra çeşitli finansal kaynak fonlarının ellerinde yoğunlaşması anlamına
gelmektedir (Macminn, 2006: 21).

Farklı toplumsal yeniden üretim koşullarında finansın gelişiminin analizi, içeriklerinde


ortak özellikler olduğunu göstermektedir. Bu, finansın faaliyet gösterdiği nesnel nedenler ve
koşullarla ilgilidir. Bu koşullardan biri meta-para ilişkilerinin gelişmesi ve bu ilişkilerin
öznesi olarak devletin varlığıdır. Örneğin, para-kredi, ücret fonu ve diğer değer
kategorilerinden farklı olarak finans, devletin işleyişi ile organik olarak ilişkilidir. Ancak, tüm
finansal ilişkilerin ortak özelliklerinin bulunması aralarındaki belirli farklılıkları da
unutturmamalıdır (Swiss, 2006: 42).

Gelişmiş bir fon sisteminin oluşumu, modern ekonominin temel özelliklerinden


biridir. Dünya ve Türkiye ekonomisinde fonlar çok değişkenli bir olgudur. Çünkü devlet ve
devlet dışı, bütçe ve bütçe dışı, ulusal ve uluslararası, alan ve yerel, alan, alanlar arası, hisse,
yatırım vb. fonlar mevcuttur. Ancak buna rağmen, özel bir kamu sektörü finansmanı biçimi
gibi hepsinde ortak olan özellikler vardır (Aktaş,2007: 34).

Finansal sistemin oluşumu aşağıdaki üç ana unsura dayanmaktadır:

1) Finansal sistemin işlevsel amacı: Bu, sistemin her bir halkasının üzerine düşen
görevi yerine getirmesinde kendini göstermektedir. Örneğin, devlet bütçesi, devlet mali
kaynakları fonlarının oluşumu ve kullanımı ile belirlenen devlet, işletmeler ve nüfus
arasındaki dağıtım ilişkilerini ifade etmektedir. İşletmelerin finansmanı, kamu üretiminin ilk
sayısız ihtiyacını karşılamayı amaçlayan devlet bütçesine ve ticari bankalara karşı
yükümlülüklerini yerine getiren para fonlarının yaratılması ve kullanılmasıyla bağlantılı
olarak ortaya çıkan ilişkileri ifade etmektedir (Anbar, 2008: 34).

2) Finansal sistemin bölgesel organizasyonu: Bu, her ekonomik birimin kendi


finansal aygıtına ve sigorta acentelerine sahip olduğu anlamına gelmektedir.

3) Finansal sistemin tekdüzeliği: Devletin, merkezi mali organları aracılığıyla,


ekonomik ve sosyal alanlarda ortak bir amaç doğrultusunda birleşik bir maliye politikası
uyguladığı anlamına gelmektedir. Tüm çevrelerin yönetimi, tek tip mevzuat ve normatif
eylemler temelinde gerçekleştirilmektedir. Devletin finansal sisteminin organizasyon yapısı,
yönetimini karakterize ederek bir dizi finansal kurum ve kuruluşu ifade etmektedir. Mali

36
faaliyetlerin genel yönetimi, devlet makamları ve idari organlar tarafından
gerçekleştirilmektedir (UNEP FI, 2006).

2.2. Sigortanın Niteliği ve Gerekliliği

Sigorta, sigortalının mülkiyet çıkarlarına zarar veren risklerin yeniden dağıtılmasını ve


sigorta primlerinin harekete geçirilmesini sağlayan uzmanlaşmış kuruluşlar tarafından
yürütülen özel bir ekonomik faaliyet türüdür. Sigortacılar yükümlülüklerini yerine getirmek
için bir sigorta rezervi oluştururlar ve sigortalı mal için tutarı sigortalıya öderler (Araya, 2007:
16).

Risklerin sigortalılar arasında yeniden dağıtılması özel bir süreç anlamına gelmektedir.
Her bir sigortalının mülkiyet menfaatlerine olası zarar riski aralarında dağıtılır ve sonuç
olarak her sigortalı ödenen tazminata ortak olur. Bu ilişkilerde belirleyici olan nokta, sigorta
priminin sigortacıya ödenmesidir. Çünkü yeniden dağıtım sürecinin organizasyonunun
sağlanmasına izin verir. Ancak bu, tahsil edilen sigorta primlerinin yetersizliğinin sigortacıyı
tazminat ödemekten muaf tuttuğu anlamına gelmez (Yayla, 2019: 32).

Doğal afetler, kazalar, hırsızlık veya mal tahribi, acil hanehalkı koşulları rastgele ve
olası olmasına rağmen, insanlar uzun zamandır bu olaylara maruz kalmaktadır (Ceylan, 2006:
78). Bu nedenle, eski zamanlardan itibaren ilgililer, maddi zarara uğrayanlara yardım etmek
için mal sahipleri derneklerinin kurulmasının uygun olduğunu ve bu derneğe katılanların
sayısı ne kadar fazlaysa, o kadar önemli olduğu fikrini oluşturmuştur (Anbar, 2008: 19).
Dayanışma içinde zararın dağıtımı için çıkarları birleştirme fikri burada ortaya çıkmıştır. Sözü
edilen bu işaretler, özellikle mal kaybı, zararın dayanışma esasına göre dağıtılması, zararın
ödenmesi ekonomik özünü ifade etmektedir (Özinci, 2002: 93).

Bir girişimcilik türü olarak sigortacılık faaliyetinin özelliği, belirli bir girişimcilik riski
ile karakterize edilmesidir. Bu, sigortacıya birtakım yükümlülükler getirir. Başka bir deyişle,
sigortacının fonları hasarı karşılamaya yeterli olup olmadığı, sigorta bedelini ödemekle
yükümlüdür (UNEP FI,2006). Sigorta faaliyeti, sigortalıların korunmasını sağlamakla
ilgilidir. Bunun için riskler yeniden dağıtılır. Bu yeniden bölünme ancak risklerle ilgili olarak
mümkündür. Çünkü tesadüfi olaylar meydana geldiğinde vatandaşların ya da mallarının can
ve sağlığına zarar vermektedir (Araya, 2007: 26).

Sigorta, sigortalının mülkiyet çıkarlarına verilen zarar için parasal tazminat ile ilgilidir.
Uygulamada, bu tür sigorta ilişkilerinin optimal şekli, uzmanlaşmış kuruluşların katılımıyla
geliştirilmiştir (Ceylan, 2006: 34). Burada sigortalının ödediği sigorta primlerinin pahasına

37
sigorta fonlarının oluşturulmasından ve sigorta bedelinin ödenmesinin sağlanmasından
bahsetmek gerekmektedir (Aktaş, 2007: 17).

Bu nedenle, eski zamanlardan itibaren, ilgili kişiler, maddi zarara uğrayanlara yardım
sağlamak için mülk sahipleri derneklerinin kurulmasının uygun olduğu konusunda hemfikir
olmuşlardır. Bu derneğe katılanların sayısı ne kadar fazla ise o kadar önemli olduğu
fikrindeydiler (Ceylan, 2006: 57).

Sigorta, belirli bir sigorta olayı meydana geldiğinde ödenen sigorta primleri pahasına
oluşan fonlar nedeniyle ekonomik kişilerin ve vatandaşların "mülkiyet çıkarlarının
korunması" alanındaki ilişkileri ifade etmektedir. Sigorta yeni değer yaratmaz, sadece bir
sigortalıya verilen hasarın tüm sigortalılar arasında dağıtılması ile ilgilenir. Her sigortalının
sigorta primini sigortacıya ödediği ve sigorta fonunun buna bağlı olarak oluştuğu
söylenenlerden anlaşılmaktadır. Herhangi bir sigortalının bir sigorta olayı sonucunda zarara
uğraması halinde, bu zarar fonun tamamındaki fonlardan karşılanır (Özinci, 2002: 93).

Sigorta hem ekonomik hem de mali bir kategoridir. Özü, hasarın tüm sigortalılar
arasında dağılımında ifade edilir. Bu, doğal afetlerin sonuçlarının ortadan kaldırılması
alanındaki iş birliğinin bir nevi hatırlatıcısıdır. Dolayısıyla sigorta, üretim ilişkilerinin
unsurlarından biridir (Erpek, 2007: 102). Çoğaltma sürecinin kesintisiz ve engelsiz devamının
esası olan maddi zararın ödenmesi ile ilgilidir. Ödeme para şeklinde yapılmaktadır. Bunun
sonucunda sigortanın temelini oluşturan üretim ilişkileri paranın dolaşımı yoluyla kendini
göstermektedir. Sonuç olarak, sigorta finansal sisteme aittir. Sigorta, finans gibi, bölünmüş bir
kategoridir. (Swiss, 2006: 45).

Sigortanın anlamı, olumsuz koşullar ve hasar durumunda zararı azaltmaktır. Ancak


sigorta, her türlü mal veya başka bir kayıp durumunda kişilerin yardımına gelemez. Bu
nedenle, sigortayı mümkün kılan bir takım ek koşulların olması gerekir. Sigorta konusu olay
ya tesadüfi ya da meşru olmalı, ancak belirsiz bir süre içinde gerçekleşmelidir. Olayın rastgele
olması, genellikle bu olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin önceden bilinmediği anlamına
gelmektedir. Beklenen olayın belirsizliği, olayın kesinlikle gerçekleşebileceği, ancak ne
zaman gerçekleşeceğinin bilinmediği demektir. Her insanın ölmesi gerektiği gerçeğine bir
şekilde benziyor ama kimin yaşayacağını ve kaç yıl yaşayacağını tahmin etmek imkânsızdır
(Anbar, 2008: 56).

Sigorta sırasında dikkate alınan beklenmedik durum mutlak olmamalı, başka bir
deyişle hiç dikkate alınamayacak bir olay olarak değerlendirilmemelidir. Sigorta olasılığının

38
belirlenmesi olası olaylarla ilgilidir. Bu, istatistiksel gözlem yoluyla belirlenebilir ve
beklenebilir. Aynı zamanda, mümkünse, dikkate alınan olayın keyfi oluşumu hariç
tutulmalıdır (Ceylan, 2006: 63).

Bu nedenle, ilke olarak sigorta, ya kişilerin iradesine bağlı olmayan olaylarla ya da


meydana gelmemesi için alınan önlemlerle ilgilidir. Örneğin, yangın sigortası, yalnızca
yangın güvenliği kurallarının tam olarak takip edildiği yasal normlarla düzenlenir ve yangın,
sigorta olaylarının oluşumunu etkilemek için bir araç olarak kullanılmaktadır (Özinci,2002:
93).Olumsuz olayların meydana gelmesini önlemeye çalışmak, belirli bir kişinin meydana
gelmesiyle ilgilenmemesi, onlardan kaçınmaya çalışması ile açıklanmaktadır. Böyle bir
ilginin olmaması, sigortayı bir tür dolandırıcılık faaliyeti haline getirmektedir (Anbar, 2008:
57).

Örneğin, bu tür dolandırıcılık, sigorta bedelini almak için gemiyi kasten doldurup
batırmak veya sigorta bedelini almak için bir akrabanın diğerini öldürmesi veya intihar etmesi
sonucunda işlenmektedir. Olumsuz maddi sonuçlar doğurabilecek olayların meydana gelme
olasılığı bir kişi tarafından değil, birçok kişi tarafından anlaşılmalıdır (Cakici, 2009: 35).

Başka bir ifadeyle, insanlar rastgele doğa olaylarının herkesin başına gelebileceğini ve
herkese zarar verebileceğini anlamalıdır. Bu nedenle, spontane olaylar meydana geldiğinde
oluşan zararın ödenebilmesi için herkesin, genel hazineye belli bir miktar para yatırması
gerekmektedir. Ancak, çoğu durumda bu, sigorta ilişkilerinin katılımcıları tarafından
anlaşılmamaktadır (Aktaş, 2007: 23).

Bazı insanlar ortak fona ödediklerinden fazlasını alır, bazıları daha az alır ve bazıları
ise hiçbir şey alamaz. Ancak hiçbir şey satın almayanların sigortayı olumsuz olarak
görmemeleri muhtemeldir. Özellikle, sigortalı işletmenin binası yanmadıysa, girişimci
yangından kaynaklanan zararı tazmin etmek için hiçbir şey almayacaktır. Bununla birlikte,
müteşebbis binayı sigorta ettirmektedir. Çünkü uygun bir temel varsa yangından kaynaklanan
hasarı karşılamak için alacağının ödeneceğini bilir (Anbar, 2008: 12).

Böylece, sigorta ile birçok kişinin finansal kaynakları pahasına özel acil durumların
meydana gelmesi sonucu mala gelebilecek zararın karşılanması amaçlanmaktadır. Risklerin
yeniden dağıtılması, olası hasarların zaman içinde dağılımı ile bağlantılı olarak sigorta
işlemlerinin özellikleri, bu işlemleri gerçekleştiren kuruluşlar tarafından sigorta rezervlerinin
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Sigortalının ödediği sigorta primleri, sigortacılar için
gelir veya kazanç sayılmaz (TSRŞB European Union and International Relations Unit. 2007).

39
Çünkü sigorta ödemelerinde cari sigorta primleri kullanılmalıdır. Bir sigorta şirketinin faaliyet
göstermesi için gerekli bir koşul olan sigorta karşılıklarının oluşturulması, sigortanın başka bir
işlevinin değerlendirilmesine olanak tanımaktadır (Anbar, 2008: 63). Bu, harekete geçirilen
fonların uzun süre ekonomide ana kredi kaynağı olarak kullanılabileceği anlamına
gelmektedir. Nitekim yabancı sigorta şirketlerinin tecrübesi, sigorta kuruluşlarının
ekonominin çeşitli sektörlerinde yatırım açısından bankalardan sonra ikinci sırada yer aldığını
göstermektedir. Ekonomik açıdan sigorta, toplumun ve üyelerinin beklenmedik ihtiyaçlarını
karşılamak için gerekli merkezi ve merkezi olmayan para rezervlerinin ve maddi kaynakların
yaratılmasıyla bağlantılı olarak ortaya çıkan bir ekonomik ilişkiler sistemi anlamına
gelmektedir (Swiss, 2006: 14).

Mali açıdan, sigorta sırasında, uzmanlaşmış departmanların fonları yaratılır. Bu fonlar,


doğal afetler, kazalar ve bazı olaylardan kaynaklanan zararların tazmini için kullanılmaktadır.
Yukarıda da görüldüğü gibi ekonomik bir kategori olan sigorta, finansal kategorilerin bir
parçasıdır. Ancak finans, gelir ve tasarrufların dağılımı ve yeniden dağıtımı ile ilgilenirken,
sigorta yalnızca yeniden dağıtım ilişkilerinin meydana geldiği alanları kapsamaktadır. Bu
bağlamda, ekonomik sigorta kategorisinin belirli yönlerini karakterize eden aşağıdaki
özellikler not edilebilir:

1) Sigorta sırasında ekonomiye ve nüfusa mali zarar verebilecek ani, beklenmedik ve


kaçınılmaz sigorta olaylarının ortaya çıkma olasılığı nedeniyle, fonların yeniden dağıtılması
ilişkileri ortaya çıkmaktadır.

2) Sigorta sırasında hasarın yeniden dağıtımı, her zaman kapalı olan sigorta
katılımcıları ile sigortalılar arasında gerçekleştirilmektedir. Bu yeniden dağıtım ilişkilerinin
ortaya çıkması, hasarın rastgele doğasının maddi kayıplara yol açması ile ilgilidir. Ancak
kural olarak ülkenin tüm bölge değil, sadece bir kısmını kapsamaktadır. Bu, tüm sigortalıların
ödedikleri sigorta primleri nedeniyle zarar görenlere ödeme yapmalarını sağlar (Anbar, 2008:
15). Ayrıca, sigorta katılımcıları çemberi ne kadar genişse, hasarın yeniden dağıtımında her
bir sigortalının payının o kadar küçük olduğuna dikkat edilmelidir. Bu nedenle, milyonlarca
poliçe sahibi sigortaya katıldığında ve yüz milyonlarca eşya sigortalandığında, hasarın tazmin
yöntemleri de aynı derecede etkilidir. Çünkü sigorta fonu adı verilen bir fonda yeterli para
toplanmakta ve bu sayede küçük bir sigorta primi ödenerek sigortalının uğradığı yüksek
zararın ödenmesi mümkün olmaktadır (Swiss, 2006: 54).

Sigorta bir meta biçiminde olmasına rağmen, her zaman tekrarlayan finansal ilişkilerle
ilgili olmuştur. Tahıl ve diğer tarımsal ürünler gibi homojen, kolayca bölünebilir malzeme
40
değerlerine verilen zararın yeniden dağıtılmasına dayanmaktadır. Ama bunlar parasal
mallardır. Parasal ilişkilerin gelişmesiyle bağlantılı, sigorta yasal olarak yerini para
biçimindeki sigortaya bırakmıştır (Patricia,2001: 56).

3) Sigorta, hasarın bölgesel birimlere birlikte zamana göre yeniden dağıtılmasını


içermektedir. Ancak, sigorta fonundaki fonların bir yıl içinde bölgelere göre etkin dağılımını
yapabilmek için yeterince geniş bir alana ve sigortalı nesne sayısına sahip olunması
gerekmektedir. Zaman içinde tekrarlanan hasar dağılımı, olağanüstü olayların meydana
gelmesinin rastgele doğası için dikkat çekicidir. Başka bir ifadeyle, olağanüstü olaylar arka
arkaya birkaç yıl boyunca meydana gelmeyebilir ve bu nedenle meydana gelme zamanları
tam olarak bilinmemektedir. Bu durum, geçmiş yıllarda lehte alınan sigorta primlerinin bir
kısmından yedek akçe oluşturulmasını zorunlu kılmaktadır. Bu fon, uygun olmayan yıllarda
toplanan fonlardan olumsuz yıllarda oluşan zararların tazmini için koşullar sağlamaktadır.

4) Hasarın kapalı bölümü, sigorta fonundaki fonların iadesini şart koşmaktadır. Her
poliçe sahibinin sigorta fonuna ödediği ücretin tek bir amacı vardır. Belirli bir bölgede ve
belirli bir dönemde meydana gelen hasarın tazminidir. Bu nedenle, tüm sigorta ödemelerinin
toplam tutarı (sigortayı yapan kuruluşun ek maliyetleri dikkate alınmadan) o bölgede yerleşim
için kabul edilen hasar tazminatı şeklinde iade edilmektedir (Anbar, 2008: 35).

Sigorta ödemeleri, aşağıdaki iki bölümden oluşan sigorta tarifelerine göre


belirlenmektedir:

1. Muhtemel hasarın tazmini için yapılan net ödemeler;

2. Sigortayı yürüten sigorta kuruluşunun bakımıyla ilgili ek maliyetler.

Netto ödemeler, hesaplama döneminde (genellikle beş veya on yıl) belirli bir bölge
ölçeğinde (ülke, bölge, şehir, ilçe) oluşabilecek olası hasar bazında belirlenmektedir. Bu
nedenle net ödeme tutarının tamamı, alan hesaplaması için geçen süre içerisinde hasar
şeklinde iade edilmektedir. Geri ödeme özelliği, sigorta kategorisini kredi kategorisine
yaklaştırmaktadır. Çünkü para şeklinde verilen borcun geri ödenmesini sağlayan kredi-para
ilişkileridir. Böyle bir geri dönüş ilkesini, sigortanın karakteristik bir yönü olarak kabul
ederken, her şeyden önce hayat sigortası için geçerli olduğunu dikkate almak gerekmektedir
(Swiss, 2006: 76).

Sigorta sırasında ortaya çıkan yeniden dağıtım ilişkilerinin yukarıda belirtilen


özellikleri, onu aşağıdaki gibi tanımlamamıza izin vermektedir.

41
Sigorta, sigorta olaylarının bir sonucu olarak ekonomik kuruluşlara verilen zararların
ödenmesi amacıyla sigorta fonunun oluşturulması nedeni, katılımcılar arasında bir dizi özel
kapalı yeniden dağıtım ilişkisini ifade etmektedir (Anbar, 2008: 12).

Sigorta, ekonomik açıdan fonların yeniden dağıtılması sürecini karakterize etmektedir.


Sigortacılığın özünü tanımlayan ve onu finans ile kredi gibi kategorilerle aynı hizaya
getirmemizi sağlayan yeniden dağıtım ilişkilerinin varlığıdır. Böyle bir yeniden dağıtım
aşağıdaki özelliklere sahiptir (Anbar, 2008: 34):

a) Belirli bir olasılıkla rastgele olayların varlığı nedeniyle, sigorta katılımcıları için
yeniden dağıtım ilişkileri ortaya çıkar ve bunlar da risklidir;

b) Fonların yeniden dağıtımı, esas olarak sigortaya katılan kişilerle sınırlıdır bir başka
deyişle kapalıdır (Cakici, 2009: 32).

c) Yeniden dağıtım ilişkilerinin temeli sigorta fikridir. Bu yeniden dağıtımın özü, tüm
katılımcılar tarafından sigorta fonuna verilen fonların önceden belirlenen kişilere zararın
ödenmesinde kullanılmasıdır. Bu yeniden dağıtım, sigorta fonuna sigorta primi ödeyen kişi
sayısının, fondan ödeme alan kişi sayısından fazla olmasına dayanmaktadır.

Yukarıdaki hususlara dayanarak, sigortanın aşağıdaki özellikleri ortaya çıkmaktadır


(Patricia,2001: 65):

1) Seferber edilen fonlar hedeflenmelidir. Bu, fonların önceden belirlenmiş


durumlarda mağdurlara verildiği anlamına gelmektedir. Sigorta kaynakları, sigorta
sözleşmesinde öngörülen koşullara uygun olarak belirli olayların meydana gelmesi
durumunda kullanılmaktadır. Bir sigorta sözleşmesi yapma ve şartlarını belirleme kuralları
medeni hukuk normları ile düzenlenmektedir.

2) İlişkilerin olasılığı sigorta sırasında, sigortalının olayın ne zaman gerçekleşeceğini


ve hasarın boyutunu önceden kestirmesi mümkün değildir. Ayrıca hangi sigortalının zarar
göreceğini belirlemek de mümkün değildir. Bunlara ek olarak, hangi olayın olacağını, ne
kadar güçlü olacağını ve sigortalının menfaatlerini kimlerin etkileyeceğini önceden tahmin
etmekte mümkün olmayacaktır (Yıldırım, 2019: 43).

3) Fonların geri ödenmesinin gerekliliği ise fonların, tüm sigortalılara ödenmesi


amaçlandığından, iade edilmesini gerektirmektedir. Sigorta primleri, sigorta şirketlerinin
hizmetlerine ilişkin giderler düşüldükten sonra kısaca sigorta fonunda tahsil edildikten sonra
sigortalıya iade edilmektedir. Sosyal sigortadan farklı olarak, mal sigortasında belirli bir

42
sigortalıya ödenecek tutar, sadece zararın miktarına değil, aynı zamanda her bir özel sigorta
sözleşmesinde öngörülen koşul veya koşullara bağlı olmaktadır (Aktaş, 2007: 19). Ortalama
istatistiksel bilgilere göre, fonlar genellikle ödemeden 5-10 yıl sonra iade edilmektedir. Bu
nedenle, sözleşme süresinin kısa olduğu durumlarda, belirli bir sigortalıya fon verilmemesi
sigortacılıktaki ilişkilerin olası niteliğini teyit etmekle birlikte, bu karakteristik yönü hiçbir
şekilde göstermemektedir. Çünkü sigortacılıkta fonların belirli bir sigortalıya değil, tüm
sigortalılara ödeneceği varsayılmaktadır (Patricia, 2001: 72).

4) Fonların geri dönüşü savunma niteliğinde sigortacıların sigorta karşılıklarının,


sigorta korumasının gerçekleşmesinden ve belirli bir sigorta olayından önce ve dolayısıyla
sigorta riski gerçekleşene kadar sigortalı tarafından ödenen sigorta primleri pahasına oluşması
nedeniyle, önleyici tedbirler yardımıyla sigorta fonunun yapısıdır (Martin, 2004: 59).

5) Yeniden dağıtım ilişkileri kesinlikle kapalıdır. Sigortada yeniden dağıtım ilişkileri,


sigortalı bir olay olması durumunda ödenecek zarar miktarının bu ilişkilerin tüm katılımcıları
arasında bölünmesi anlamına gelmektedir. Sigorta konuları sigorta şirketlerinde fonları
harekete geçirir ve mülkleri ile kişisel çıkarlarını korur. Bu durumda, risk tüm sigortalılara
aittir ve bu özellikle istikrarsız ekonomik koşullarda maksimuma kadar önemlidir. Ayrıca
ekonomik olarak faydalıdır (Yıldırım, 2019: 89). Bu nedenle, sigortacılıkta yeniden dağıtım
ilişkisi, sigorta fonunun oluşumuna katılan, sigorta primi ödeyen toplam sigortalı sayısının
kural olarak sigorta bedelini alan sigortalı sayısından fazla olmasına dayanmaktadır.

6) Sigorta olayının neden olduğu hasar ise yeniden dağıtımı belirleyen koşullardan
biridir (Christian, 1997: 34). Buradaki fonlar sadece sigortalıların zararlarının tazmini için
kullanıldığından, sigorta primi miktarı bu ilişkilere katılan kişi sayısına bağlıdır. Sigortalı
sayısı fazla ise her birinin hasar dağılımındaki payı daha azdır. Dolayısıyla sigortalı sayısının
fazla olması sigorta priminin de yüksek olması anlamına gelmekte ve bu da hasarın daha
eksiksiz ödenmesine olanak sağlamaktadır. Zorunlu devlet sigortasının avantajlarından biri de
burada kendini göstermektedir (Martin, 2004: 67).

7) Uzun vadeli özel sigorta türleri için sigorta primlerinin mevduat niteliği, özellikle
hayat sigortası olmak üzere, uzun vadeli sigorta türlerinin geliştirilmesinde sigorta
rezervlerinin yerleştirilmesinin yatırım kredi niteliğindedir.

Ekonomik bir kategori olan sigortanın özgünlüğü, ifadesini şu şekilde bulmaktadır:

 belirli bir olayın (sigorta davası) miktarında ve bunun neden olduğu hasarda;

43
 sigorta fonlarının oluşumuna yardımcı olan hasar olasılığının ve sigorta
oranlarının hesaplanmasında;
 ilgili taraflar arasında sigorta primlerinin eşit olmayan dağılımında;
 sigortalının ödediği sigorta primlerinin bir kısmının sigorta fonuna iadesinde.

Sigortacının paranın bir kısmını sigortalılara iade etmesi, yukarıda belirtildiği gibi, onu
kredi kategorisine yaklaştırarak, sadece finansal kategorilere değil, aynı zamanda kredi
kategorilerine de atfedilmesine olanak tanımaktadır (Anbar, 2008: 122). Bu nedenle,
ekonomik doğası gereği sigorta, finansal, ekonomik ve kredi kategorilerine girmektedir. Bu,
finansal sistemin bir halkası olarak sigortanın içeriğini ve özelliklerini ortaya çıkarmamızı
sağlamaktadır. Sigortanın ekonomik doğası sabit kalırken, ekonomik içeriğinin değişken
olduğu ve sosyo-ekonomik üretim yöntemi ile devlet tipi tarafından belirlendiği de
belirtilmelidir. Bir finansal kategori olan sigorta, esas olarak girişimcilik, ticaret, borsa, döviz,
bankacılık ve krediler için finansal risklerin sigortası yoluyla özünü ifade etmektedir. Hasarın
sigortalılar arasında para biçiminde yeniden dağıtılması ile karakterize edilir ve bankacılık,
yatırım, ticaret, girişimcilik ile birlikte diğer finansal faaliyet alanlarında finansal bir işlemi
temsil etmektedir (Anbar, 2008: 56).

Kamu üretimini, girişimciliğini ve vatandaşların refahını sigorta yoluyla korumak için


sigorta kullanmanın nesnel ekonomik gerekliliği, ekonomik varlıkların ayrılması, artan
finansal risk seviyesi ve vatandaşların mülkiyet çıkarları ile belirlenmektedir. V.V.Shakhov'a
göre sigorta, gerçek ve tüzel kişilerin uğradıkları zararın çok sayıda kişi arasında dağıtım
yoluyla ödenmesi anlamına gelmektedir (Martin, 2004: 70). Hasarın tazmini, sigorta
kuruluşundaki sigorta fonunun fonları pahasına yapılmaktadır. Görüldüğü gibi burada sigorta,
sigortalının menfaatlerini güvence altına almak olarak kabul edilmektedir.

Petersburg yazarları A.B. Krytik ve T.V. Nikitina, "Sigorta İşletmesi Organizasyonu"


ders kitabında, Sigortanın özünün, belirli bir para (sigorta) fonunun oluşturulması ve bir kaza,
doğal afet durumunda olası hasarın mekânsal ve zamansal dağılımı olduğunu not etmektedir
(Swiss, 2006: 43).

Yazarlar, sigortacı ve sigortalı olmak üzere iki tarafın sigortaya katıldığını belirterek
açıklığa kavuşturur ve bunlardan birinin sigortacı tarafından ödenen sigorta primleri pahasına
bir sigorta fonu oluşturan sigortacı olduğunu gösterir (Anbar, 2008: 14).

1999 yılında Profesör T.A. Fyodorova'nın editörlüğünde yayınlanan ders kitabında


sigorta şu şekilde tanımlanmıştır: "Sigorta, doğası gereği, nüfusun mülkiyet çıkarlarının

44
beklenmedik kazalardan korunmasıdır" ve zararların tazminine yönelik fonlar yaratma
anlamına gelmektedir. Ülkemizde ve yurtdışında sigortacılık konularına ayrılmış literatürün
çok büyük bir bölümünün incelenmesi, çoğu araştırmacının sigorta faaliyetini haklı olarak
özel bir girişimcilik türü olarak gördüğünü göstermektedir (Swiss, 2006: 64).

Özel iş türlerinden biri olan sigortacılığın ana unsuru sigorta sözleşmesidir. Hukuki
açıdan işlem, bir veya daha fazla kişinin faaliyetlerini resmileştiren ve medeni hukuk
görevlerini belirlemeyi, değiştirmeyi veya sona erdirmeyi amaçlayan yasal bir işlemdir.
Ekonomik açıdan, anlaşma, konuların ekonomik çıkarlarının uzlaştırılması anlamına
gelmektedir. Böylece sigortalı ve sigortacı olmak üzere iki kişi sigorta sürecine katılmaktadır
(Anbar, 2008: 13).

Bununla birlikte, sigortalının ana menfaati, sigortacının ana menfaati ile örtüşemez.
Unutulmamalıdır ki sigortacı bir iş adamıdır ve sigortacılık da bir iş türüdür. Çünkü bir
sigortacıda sigorta ile uğraşma arzusu, kar elde etmeyi umduğunda ortaya çıkmaktadır. Başka
bir ifadeyle, girişimcilik faaliyetinin diğer alanlarında olduğu gibi kâr elde etmek sigortacının
temel amacıdır (Swiss, 2006: 42).

Böylece sigortacı, sigortalı bir olayda kendisine verilen zarara karşılık sigorta bedelini
alabilmesi için sigorta ücretini ödemektedir (TSRŞB European Union and International
Relations Unit. 2007). Sigortacı ise fonlarını şirketin kayıtlı sermayesine yatırarak kâr elde
etmeyi ummaktadır. Başka bir ifadeyle, sigortalı, sigortacının kayıtlı sermayesindeki parayı
dikkate alır, yeterince profesyonelce yönetileceğini ve sigortalı bir olay durumunda
sigortacının tutarı ödeneceğini umar. Sigortacı, aktiflerinin ana parçası olan sigortalıların
parasını dikkate alarak, sigorta sırasındaki riskleri ve kayıpları en aza indirmeyi ve yönetilen
sermayeyi artırmayı hedefler (Anbar, 2008: 54).

2.3. Türkiyede Sigortacılık Sektörüne İlişkin Genel Bilgiler

31.12.2017 tarihi itibarıyla 61'i sigortalı, 2'si reasürans, 39'u hayat dışı, 4'ü hayat, 18'i
hayat ve emeklilik olmak üzere toplam 63 şirket bulunmaktadır. Hayat dışı şirketlerden ikisi
yurtdışında kurulu bir sigorta şirketinin Türkiye şubesi olarak faaliyetlerine devam
etmektedir.

45
Tablo 2.1: Sektördeki Şirket Sayısı

Sektördeki Şirket Sayısı 31.12.2016 31.12.2017

Hayat Dışı 37 39

Hayat 4 4

Hayat/Emeklilik 18 18

Reasürans 2 2

Toplam 61 63

Kaynak: (Aydın, 2019: 107-118)

Doğrudan veya dolaylı olarak %50'den fazla yabancı sermayeye sahip şirketlerin
yabancı sayıldığı yaklaşımıyla, şirketler sermaye yapılarına göre sınıflandırıldığında sektörde
23 yerli ve 38 yabancı şirket bulunmaktadır. 31.12.2017 tarihi itibariyle toplam sermayenin
%70,5'i, toplam primin %64'ü ise yabancılara aittir (Acar, 2006: 65).

Sigorta sektörünün ülke içindeki durumunu anlamak ve ekonomideki yerini, sektörün


büyüklüğünü, fiyat rekabetini, sektöre olan güvenini, sektörün düzenlenmesini ve sigorta
sektörüne karşı tutumunu ölçmek için devletin bunu kontrol etmesi gerekmektedir (Anbar,
2008: 32). Diğer taraftan sigortacılık sektörü de her sektör gibi toplumun genel kültüründen
etkilenmektedir. Bu nedenle kültürlere bakmak sigorta sektörünün durumunu anlamada da
faydalı olacaktır (Araya, 2007: 35).

Türkiye'de hakim kültür hayat risklerine karşı sigorta yoluyla önlem almak yerine işi
yaratıcıya bırakmayı teşvik etmektedir. Buna bir tür kadercilik denilebilir. Din kültürü ayrıca
sigortacılığı yasaklanması gereken bir şans oyunu olarak görerek hariç tutmayı önermektedir.
Aslında Osmanlı İmparatorluğu'nda hayat sigortası dini bir fetva ile yasaklanmıştır (Grace,
2004: 45). Son yıllarda müminler yavaş yavaş takaluf (kooperatif sigortası) yoluyla sigortaya
ısınmaya başlamışlardır. Katılım Bankacılığına benzer bir sigorta türü geliştirme çabaları
artmaktadır. Genel olarak, Türkiye'de sigorta sektörünün hala çok küçük olması sebepleri
arasında dini faktörlerde bulunmaktadır.

46
Qrafik 2.1: Ülke Bazında Prim Üretimi ( milyon Amerikan Doları)

Kaynak: (Cakici, 2009: 105-111)

Grafiğe bakıldığında Türkiye'de hayat ve hayat dışı sigorta şirketlerinin ürettikleri


prim toplamının gelişmiş batı ülkelerinin çok gerisinde kaldığı görülmektedir. Türkiye'nin
prim üretimi açısından gelişmiş ülkelerle değil, gelişmekte olan ülkelerle paralel durumda
olduğu anlaşılmaktadır (Cakici, 2009: 43).

Gayri safi yurtiçi hasıla içinde brüt prim üretiminin payı, sektörün ekonomideki yerini
ve önemini göstermektedir. OECD verileri dikkate alındığında, toplam prim üretimi için
benzer bir durum dikkat çekicidir (Grace, 2004: 67).

Hazine Sigorta Gözetim Kurulu'nun 2006 yılı raporuna göre, 2006 yılında sigorta
sektörünün toplam aktifleri bir önceki yıla göre %21 artarak 18,6 milyar TL'ye, prim üretimi
yüzde 24 artarak 9,7 milyar TL'ye, sigorta sektörünün toplam aktifleri ise yüzde 24 artarak 9,7
milyar TL'ye ulaşmıştır. Poliçe sayısı ise %15 artarak 34 milyon adede ulaşmıştır. Diğer
taraftan, 2006 yılsonu itibarıyla devlet dışı emeklilik sistemi katılımcı sayısı 1,1 milyona,
sözleşme sayısı 1,2 milyona, sistemde toplanan fon miktarı ise 2,8 milyar TL'ye ulaşmıştır
(Swiss, 2006: 12).

Aynı rapora göre, sigorta ve devlet dışı emeklilik sektöründe 31 hayat dışı sigorta
şirketi ile 21 hayat ve emeklilik şirketi faaliyet göstermektedir. İş Bankası iştiraki olan Milli
Reasürans T.A.Ş., 2007 yılından bu yana Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'ne
kayıtlı olup, Türkiye'de faaliyet göstermektedir. Ayrıca, 2006 yılı faaliyetleri sonucunda hayat
dışı şirketler emeklilik faaliyetleri hariç 38,042 bin TL teknik kâr, hayat/emeklilik şirketleri
ise 143.188 bin TL teknik kâr elde etmiştir. Hayat sigortasına ek olarak, trafik ve kasko
branşlarında sigorta şirketleri için, sağlık alanında ise hayat sigortası şirketleri için teknik bir
kayıp söz konusudur (Araya, 2007: 43).

47
2.4. Temel Sigortacılık Göstergeleri

31.12.2017 itibarıyla sigorta şirketlerinin toplam prim üretimi bir önceki yıla göre
%15,04 artarak 46.579.015.990 TL olarak gerçekleşmiştir (Anbar, 2008). Ancak 2003 yılı
sabit fiyatlarla toplam sigorta primleri bir önceki yıla göre %0,37 oranında azalmıştır
(Yıldırım, 2019: 45). Toplam primler içinde %14,7'lik paya sahip olan hayat branşındaki
toplam prim üretimi 6 milyon 844 milyon 22 bin 868 adet olurken, hayat dışı branştaki toplam
prim üretimi ise %85,3'lük paya sahip oldu. Prim, 39 milyon 734 milyon 993 bin 122 TL
oldu. Önceki yıllarda büyümenin temel lokomotifi olan hayat dışı genel sigorta primlerindeki
büyüme, 2017 yılında %12,1'lik artışla enflasyonun altında kalmıştır. Hayat alanındaki toplam
prim üretimi 2017 yılında %35,8 artarak enflasyonu aştı (Aktaş, 2007: 16).

Qrafik 2.2: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Branşı Prim Üretimi

Hayat Dışı Brüt Prim Üretimi


45000
40000
35000
30000
25000
20000
15000
10000
5000
0
2013 2014 2015 2016 2017

48
Qrafik 2.3: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Dışı Branşı Prim Üretimi

Hayat Dışı Brüt Prim Üretimi


45000
40000
35000
30000
25000
20000
15000
10000
5000
0
2013 2014 2015 2016 2017

Kaynak: (TUIK, 2020)

2.5. Hayat Sigortaları ve Özel Emeklilik (Uzun Vadeli Fonlar) Göstergeleri

31.12.2017 tarihi itibarıyla sigorta şirketlerinin toplam hayat matematik karşılık tutarı
6.548.740.620 TL, hayat sigortalarında kişi başı prim 2016 yılına göre %33 artarak 81 TL
olmuştur. 31.12.2017 tarihi itibarıyla Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) katılımcı sayısı
6.625.759 TL, katkı payı 52.539.176.257 TL ve devlet katkısı dahil fon tutarı 77.822.638.166
TL'dir (Pollner, 2017: 35).

49
2.6. Sektör Dağıtım Kanalları

Tablo 2.2: Sigortacılıkta Yazılan Primlerin Satış Kanalı Bazında Dağılımı

Tüm Şirketlerin Yazılan Primlerin Branş ve


Branş Satış Kanalı Payları (%)

Merkez Acente Banka Broker Diğer


Kaza %5,8 %38,0 %52,4 %3,5 %0,3
Hastalık/Sağlık %11,1 %51,2 %10,6 %26,9 %0,1
Kara Araçları %0,7 %82,1 %10,1 %7,0 %0,1
Raylı Araçlar %0,0 %100,0 %0,0 %0,0 %0,0
Hava Araçları %67,9 %21,8 %4,0 %5,1 %1,2
Su Araçları %9,3 %47,6 %8,0 %29,5 %5,5
Nakliyat %8,0 %56,5 %4,6 %29,3 %1,6
Yangın ve Doğal Afetler %6,5 %45,1 %28,3 %17,5 %2,6
Genel Zararlar %9,9 %41,8 %32,0 %9,0 %7,3
Kara Araçları
Sorumluluk %5,9 %83,4 %2,2 %3,8 %4,7
Hava Araçları
Sorumluluk %61,3 %10,6 %4,5 %22,3 %1,4
Su Araçları Sorumluluk %15,7 %2,7 %0,7 %80,8 %0,0
Genel Sorumluluk %9,4 %46,0 %10,6 %31,6 %2,5
Kredi %20,9 %11,0 %7,1 %56,9 %4,1
Kefalet %9,9 %14,6 %46,6 %28,4 %0,6
Finansal Kayıplar %8,6 %39,0 %24,3 %27,5 %0,6
Hukuksal Koruma %0,3 %77,4 %17,7 %4,7 %0,0
Destek %100,0 %0,0 %0,0 %0,0 %0,0
Toplam Hayat Dışı %6,8 %64,2 %14,5 %11,7 %2,9
Toplam Hayat %7,5 %6,2 %81,4 %4,9 %0,0
Genel Toplam  %6,9 %55,7 %24,3 %10,7 %2,5

Kaynak: (TSB, 2021)

50
Sigorta şirketleri tarafından yazılan sigorta primlerinin satış kanalı dağılımına
bakıldığında, hayat dışı şirketler tarafından yazılan sigorta primlerinin %64,2'si acenteler
tarafından, %81,4'ü hayat sektöründe faaliyet gösteren şirketler tarafından yazılmaktadır
(Pollner, JD 2001). Branş bazında bakıldığında, hava aracı ve hava aracı sorumluluk
branşlarında yazılan primlerin büyük çoğunluğunun acente kanalıyla, kara araçları
sorumluluk, yasal koruma, ulaşım ve karada yazılan primlerin büyük çoğunluğunun olduğu
görülmektedir. Bankalardan sonra kaza bölümüne yazılan primlerin çoğu acenteler, deniz
taşıtları sorumluluk bölümünde yazılan çoğu prim, komisyoncular aracılığıyla yazılmıştır
(Swiss, 2006: 87).

Qrafik 2.4: Araç Adeli En yüksek 10 ilin Sigortasızlık Oranı Dağılımı (2018 Mayıs)

Kaynak : (Aydın, 2019: 107-118)

Qrafik 2.5:Sigortasızlık Oranı En Yüksek 10 İl (Tüm Araç Türleri Dahil)

Kaynak: (Aydın, 2019: 107-118)

51
Qrafik 2.6: Sigortasızlık Oranı En Yüksek 10 İl ( Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018
Mayıs)

Kaynak: (Altan ve Yıldırım, 2019: 345-358)

Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi'nin trafik sigortası raporuna göre, tüm araç türleri
için sigorta oranlarının en yüksek olduğu yıllar İstanbul, Bingöl ve Trabzon; Traktör ve
motosiklet dışındaki araçlarda sigorta oranlarının en yüksek olduğu yıllar sırasıyla Bingöl,
İstanbul ve Tunceli'dir (Aktaş, 2007: 23).

Qrafik 2.7: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Tüm Araç Türleri Dahil) (2018
Mayıs)

Kaynak: (Altan ve Yıldırım, 2019: 345-358)

52
Qrafik 2.8: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018
Mayıs)

Kaynak: AL(Altan ve Yıldırım, 2019: 345-358)

2.7. Sigorta Şirketleri

Doğal afet riskleri, kişi veya kurumların yönetebileceğinden çok daha büyük riskler
olduğu için, genellikle bu riskleri çeşitlendirebilen ve yönetebilen portföy büyüklüğü ve
kurumsal yapıya sahip sigorta şirketlerine sigorta sözleşmesi ile devredilmektedir. Risk
yönetimi karşılığında sigorta şirketlerine prim ödenmektedir (Cakici, 2009: 32). Ödenen prim
nedeniyle, sigortalı kişi ve kurumların bir anlamda rizikoyu finanse eden taraflar arasında yer
aldığı düşünülebilir. Bununla birlikte, risk meydana gelirse, sigorta şirketleri altta yatan
maliyetleri karşılamaktan sorumludur (Acar, 2006:112). Sigorta şirketleri çok farklı
özelliklere sahip tarafların risklerini portföylerinde toplamaktadır. Kazanılan ödüller de
değerlendirilmek üzere çeşitli yatırımlara yönlendirilir. Yatırımlar ve getirileri, poliçe
sahiplerinin zararlarını finanse etmek için kullanılır (Rodrigo, 2007: 34).

2.2.1. Sigortacılık Sektörünün Türkiye Genelinde Değerlendirilmesi

2.2.2. Türkiye'de Sigortacılık Sektörünün Tarihi ve Gelişim Süreci

Türkiye Cumhuriyeti 1923'te kurulmadan önce, Türkiye'de sigortacılık yabancı


kuruluşlu şirketler tarafından yönetiliyordu. Yeni cumhuriyetin kuruluşundan 1980'lere kadar
istikrarlı ve uzun bir dönem olmuş, ancak 1980'lerin gelişinden sonra sigorta ürünleri
çoğalmış ve sigortacılık sektörü önemli ölçüde değişmiştir. 1998 yılında 69'a ulaşan sigorta
şirketi sayısı daha sonra azalmaya başlamıştır (MMC Securities, 2007). Türk sigorta sektörü,
iki finansal kriz yılı (1994 ve 2001) dışında son yirmi yılda güçlü bir büyüme yaşadıktan

53
sonra, toplam prim üretiminde %0,17'lik payla dünyanın en büyük 35 sektörü konumuna
gelmiştir. Sektör Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %1.6'sına sahipken,
Japonya, ABD ve İsviçre gibi bazı ülkelerde bu rakam %10 civarında (www.aksigorta.com.tr,
2008) ve OECD ülkeleri ortalaması %8.32'dir. Almanya'daki sigorta primlerinin büyüklüğü
Türkiye'nin otuz katı olmasına rağmen, Türkiye'deki büyüme oranı 2006 yılında prim
harcamaları bakımından Almanya'nın on katıdır (Araya, 2007: 32).

2.2.3. Türkiyede Sigortanın Gelişimine Etki Eden Faktörler

Türkiye'de sigorta sektörünün yeterince gelişmemiş olmasının sebeplerinden bazıları,


sektörün kendi durumu ile doğrudan ilgilidir. Bunlar kısaca şu şekilde açıklanabilir.

Güçlü fiyat rekabeti: Her şirket daha fazla müşteri çekmek için fiyatlarını düşük
tutmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla yazılan toplam prim artsa bile sigortacılık faaliyetinden
elde edilen gelir aynı oranda artmaz. Sigorta şirketlerinin sadece prim miktarında değil, ürün
kalitesinde de rekabet edebilmeleri, sektörde daha kârlı ve kâr artırıcı fiyatlarla yer almalarını
sağlayacaktır (Pollner, 2001: 13). Özellikle internetin gelişmesi ve sigortalıların internet
platformları aracılığıyla fiyat bilgisi elde edebilmeleri, fiyat rekabetini ön plana
çıkarmaktadır. Teknolojik altyapılar sayesinde kara araçları branşında kasko ürünü ve kara
araçları sorumluluk branşında trafik ürünü için sigorta yaptırmak isteyenler hızlı bir şekilde
fiyat teklifi alabilmektedir. Benzer şekilde şirketler de rakipleri hakkında fiyat bilgilerini daha
kolay ve hızlı bir şekilde elde edebilirler. Bu durum sigorta şirketleri için rekabeti daha da ön
plana çıkarmaktadır (Canabarro, 2000: 76).

Sektöre güvensizlik: Her sektör gibi sigortacılık sektörünün de dürüst ve dürüst


olmayan oyuncuları bulunmaktadır. İyi şöhretin çok yavaş yayıldığı yerde, kötü şöhret çok
hızlı yayılır ve abartılır. Sigorta şirketlerinin bazı yanlış uygulamaları sektöre olan güveni
sarsabilmekte ve müşteri tabanını daraltabilmektedir. Özellikle sigorta şirketleri tarafından
sigorta primlerinin ödenmesi sürecinde ortaya çıkan sorunlar sigortalılar tarafından yanlış
anlaşılabilmektedir. Sigortalının, sigorta ödemesini alma süresinin uzatılması, kişilerin sigorta
şirketlerine bakışını olumsuz etkilemektedir (Aktaş, 2007: 15).

Devlet, sigorta ücreti talep etmeyen bir sigortacı gibi hareket etmelidir: Her kişi,
aile, işletme hayatın gerektirdiği riskleri azaltacak tedbirler almalıdır. Kültür ne kadar
zenginse ve farkındalık ne kadar derinse, sigortaya olan eğilim de o kadar büyük olmaktadır.
Bu da sektörün gelişmesini ve genişlemesini sağlamaktadır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 84).
Ancak demokratik sistem, partilerin acımasız güç yarışı ve belki de yanlış anlaşılan refaha

54
devlet yaklaşımı, devleti sigorta primlerini ödeme konusunda isteksiz bir tür haline
getirmektedir (Pollner, 2001: 15). Devlet, deprem, sel ve kuraklığın neden olduğu kayıpları
hazineden karşılama eğilimindedir. Bu poliçe, potansiyel poliçe sahiplerini prim ödeyerek
sigorta hizmetleri satın almaktan caydırarak onları özgür kılmaktadır. Kast edilen olgunun en
tipik kanıtı ve sonucu, zorunlu DASK sigortasına istenilen düzeyde katılım sağlanamamasıdır
(Acar, 2006: 90).

2.2.4. Dünyanın Endüstriyel Olarak Gelişmiş Ülkelerinde Sigorta Piyasasının


Organizasyonu

Endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde sigortacıların ve sigorta aracılarının faaliyetleri,


anonim şirketler, karşılıklı sigorta şirketleri, devlet ve karma sigorta kuruluşları, özel
teşebbüsler ve ortaklıklar, kooperatif sigorta kuruluşları, ortak girişimler, otomobil şeklinde
çeşitli organizasyonel bazlarda yürütülmektedir (Swiss, 2006: 16). Farklı ülkelerde sigorta
şirketleri kurulduğunda, farklı organizasyonel ve yasal formları kullanma deneyimi
oluşmuştur (Pollner, 2001: 45). Bu nedenle ABD ve Almanya'da anonim şirketler, Fransa'da
karşılıklı sigorta şirketleri bir avantaja sahipken, İngiltere'de sigorta kuruluşlarının yanı sıra
karşılıklı sigorta birlikleri de bulunmaktadır. Ayrıca, Büyük Britanya'daki sigorta piyasasında
ortaklıkların ve şahıs şirketlerinin çeşitli organizasyon biçimlerinin konumu oldukça güçlüdür
(Araya, 2007: 17).

Kooperatif sigortası İtalya ve İspanya'da yaygın olarak bulunmaktadır. Almanya,


İngiltere, Fransa ve Japonya'da devlet sermayesinin katılımıyla sigorta şirketleri yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bunlara örnek olarak Almanya'daki "Germes" sigorta şirketleri ve
Fransa'daki "Kotasi" sigorta şirketleri verilebilir. Faaliyetleri esas olarak dış ekonomik alanla
sınırlıdır. Bununla birlikte, sigortacıların organizasyon biçiminden bağımsız olarak,
faaliyetleri belirli normatif belgeler tarafından düzenlenir ve genellikle özel devlet sigorta
kontrol organları tarafından denetlenir. Bu kuruluşlar İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer
ülkelerde faaliyet göstermektedir (MMC Securities, 2007).

Endüstriyel olarak gelişmiş ülkelerde sigortacılığın organizasyonu özel sigorta


mevzuatına, yargı ve sigorta geleneklerine dayanmaktadır. Devlet düzenlemesinin gerekliliği
iki faktöre bağlıdır. Bunlardan biri sigortalının korunması, diğeri ise devletin uygulamaya
koyduğu ekonomi politikası ile ilgilidir (Acar, 2006: 43).

Birinci sorunu çözmek için devlet, sigorta sözleşmelerinin içeriğini, sigorta


primlerinin miktarını ve tartışmalı konuları düzenleme kurallarını ilgili organları veya

55
bağımsız kuruluşlar aracılığıyla kontrol edebilmektedir. Devlet makamları, uzun vadeli
sigortalara ve sigortacıların görevlerini yerine getirmelerine özel önem vermektedir (Aktaş,
2007: 19).

Bunlara ek olarak, devlet organları sigortacıların faaliyetlerine ilişkin aşağıdaki


hususları düzenler:

a) Sigorta faaliyetlerinin ruhsatlandırılması ve yabancı sigorta sermayesini temsil


eden firmalar da dâhil olmak üzere sigorta kuruluşlarının ve şirketlerinin tescili,

b) Sigorta yükümlülüklerini yerine getirebilmek için sigortacılardan mali teminat


talep etmektedir. Bu amaçla, zararların tazmini, karşılıkların oluşturulması ile profesyonel
personel ve uzmanların yetiştirilmesi yoluyla gerçekleştirilir,

c) Sigorta kuruluşlarının ödeme gücünün belirlenmesi, teknik karşılıkların


hesaplanması ve bunlara yerleştirilmesine ilişkin kuralların belirlenmesi,

d) Koşulların belirlenmesi sigortacının faaliyetinin durdurulması ve iflası için,

e) Ülkedeki sigortacıların faaliyetlerini denetleyen devlet organlarının çalışma


kurallarının belirlenmesi,

f) Sigorta kuruluşlarının sigorta, reasürans ve mali-ekonomik faaliyetlerinin yıllık


denetiminin yapılması, yıllık bilançolarının onaylanması ve yayınlanmasına ilişkin kuralların
belirlenmesi,

g) Zorunlu sigorta türlerinin uygulanması,

h) Sigorta şirketlerinin, sigorta aracılarının, sigorta koşullarının ve sigorta tarifelerinin


organizasyonel-hukuki biçimlerine ilişkin kural ve talimatların hazırlanması.

Sigorta primlerinin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki özgül ağırlığının yüksek olması
yabancı ülke sigorta piyasası için tipiktir. Böylece UDM'de sigorta primlerinin özgül ağırlığı
ABD, İngiltere ve Japonya'da %8, İsviçre'de %7,5 ve Almanya ve Hollanda'da yaklaşık
%6'dır (Pollner, 2001: 18).

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği üye ülkelerindeki sigorta piyasasının


durumu ile gelişme eğiliminin bir analizi, sigorta sermayesinin çok aktif bir şekilde
yoğunlaşması ve sigorta işinin uluslararasılaşması sürecinin devam ettiğini göstermektedir.
Sigorta sermayesinin uluslararasılaşma sürecinin Avrupa sigorta piyasasını daha fazla
kapsadığını da belirtmek gerekmektedir (Acar, 2006: 78).

56
Avrupa Birliği üyesi ülkeler, mevzuatlarında sigorta şirketlerinin sigortacılık ve
finansal faaliyetlerini düzenleyen kurallar, sigortalılara sağlanan teminat ve menfaatler
arasındaki farklılıkları kademeli olarak ortadan kaldırmaktadır (Aktaş, 2007: 76). Örneğin,
Avrupa Birliği yasaları, Birliğe dâhil ülkelerdeki araba sigortacılarına, trafik kazaları
durumunda ulusal bürolar oluşturmalarını ve zararların tazmini için koordineli normları
uygulamalarını tavsiye etmektedir (Karabıyık ve Anbar, 2009: 15). Çoğu sigorta türü isteğe
bağlıdır. Araç sahiplerinin hukuki sorumluluk sigortası tüm AB ülkeleri için zorunludur ve
bazı ülkelerde, örneğin Almanya'da çevresel risk sigortası zorunludur. Diğer zorunlu sigorta
türleri arasında bina inşaatında kiracıların hukuki sorumluluğu, ilaç, nükleer enerji vb.
alanlardaki sivil mesleki sorumluluk yer almaktadır (Araya, 2007: 12).

Avrupa Sigorta ve Telafi Federasyonu'nun 2014 yılı hesaplamalarına göre, Avrupa


borsası dünya sigorta piyasasına %35'lik oranla liderlik etmektedir. Onu %29 ile Kuzey
Amerika, %28 ile Asya, %4 ile Güney Amerika ve Avustralya izlrmektedir. Tüm illerde 714
milyar yeni faiz oranı hayat sigortası olmak üzere toplam 1169 milyar Euro, kalan 39 faiz
oranı ise 455 milyar Euro olarak gerçekleşmiştir. İl göstericisine göre, şirketlerin toplam faizi
943 milyar avro olurken, bunun %66,8'i 630 milyar yeni hayat, 313 milyar %33,2 gelir
şirketin hayattaki payıdır (MMC Securities, 2007).

2014 yılında konut piyasası Avrupa UDM oranı yüzde 7,46 ile gerçekleşmiştir. 2013
yılında faiz oranı 0,6 oranında azalarak %7,52'ye gerilemiştir. Ülkelere göre sigortanın
GSYİH içindeki payının değeri aşağıdaki gibi olmakla birlikte, Romanya'da sigorta maliyeti
çalışan bir kişinin GSYİH'sinin %1,2'si iken Finlandiya ve Hollanda'da bu gösterge %11,3'tür.
Avrupa'da 2014'te 1967 Euro harcanmıştır. Bir önceki yıl bu fiyat 1911 Euro idi. 2014 yılında
paranın 1.202 Euro'su hayat, 765'i hayat dışı olarak hesaplanmıştır. (Karabıyık ve Anbar,
2009: 54). Sektörde, tüm gelişmiş ülkelerdeki sigorta şirketlerinin fiyatları, verimlilik düzeyi
ve itibarları için yeterli görülmektedir (Pollner, JD 2001). Sigorta şirketlerinin faaliyetlerini
kabul ettikleri görülmektedir. Performansları övgüden daha fazlası olmalıdır. Firmaların
güvenilirliği sadece taahhütlerini yerine getirme kabiliyetleri değil, aynı zamanda yerine
getirme isteklilikleridir.1987 UNCTAD'da (BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı)
yöneticilerin kişilikleri ve dürüstlükleri ön plana çıkarılmıştır (Swiss, 2006: 86).

2.2.5. Covis-19 Pandemisinin Türk Sigortacılık Sektörüne Etkileri

2.2.6. Covid-19 Pandemisinin Türk Sigorta Sektörüne Etkisine Genel Bakış

57
2020 yılının başından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan ve 50 milyondan fazla
insanın ölümüne neden olan Covid-19 salgını, bir takım sosyal ve ekonomik sorunları da
beraberinde getirmiştir (Cakici, 2009: 46). Pandemi, önce ülkelerin sağlık sistemlerine ağır bir
yük getirmiş ve birçok ülkenin sağlık sisteminin çökmesiyle sonuçlanmıştır. Salgının
yayılmasını kontrol altına almak için ülkeler, seyahat kısıtlamalarının yanı sıra zorunlu
karantina, sokağa çıkma yasağı, aktivite kısıtlamaları gibi birçok önlemi hayata geçirmişti.
Alınan önlemler salgınla mücadelede faydalı olsa da tüketimin azalması, tedarik zincirinin
bozulması ve üretimin azalması gibi sorunlara da yol açmıştır (Canabarro,2000: 87).

Türkiye, Covid-19'un geç görüldüğü ülkelerden birisidir. Ancak ilk bulaşma tarihi olan
11 Mart 2020'de ülkedeki enfeksiyon sayısı hızla artmaya başlamış ve Mayıs 2021 sonuna
göre toplam enfeksiyon sayısı 5 milyonu aşarken ölüm oranı da artmıştır. Ülkede Covid-19'un
yayılmasını azaltmak için farklı zamanlarda uzun süreli sokağa çıkma yasağı uygulanmış,
restoran, sinema ve birçok farklı işletmenin faaliyetleri geçici olarak kısıtlanmıştır. (TC Sağlık
Bakanlığı, 2021).

Beklendiği gibi, Covid-19'un Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi son derece olumsuz
olmuştur. Salgının ekonomiye verdiği zararı telafi etmek için ülkede "Ekonomik İstikrar
Kalkanı" adı verilen bir destek paketi hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede birçok mükellefin
vergi ödemeleri, kamu bankalarından kredi talepleri ertelenmiş ve istihdamı desteklemek
amacıyla kısa çalışma ödeneği getirilmiştir. (TC Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2020). O
dönemde T.C. Merkez Bankası, piyasadaki likiditeyi ve ekonomik canlılığı artırmak için
politika faizini 250 baz puan indirmiştir. (CBST, 2020).

2.2.6. Pandemi sonrası Türkiyede Sigorta Sektörünün Genel Görünümü

2019'u 69 milyar TL prim üretimi ile kapatan Türkiye'de sigorta sektörü, bunun
karşılığında reel sektöre 129 trilyon TL garanti verdi. O yıl prim üretiminin GSYİH'ya oranı
%2,78'e ulaştı. 2015 yılında bu oranın %2,05 olduğu ve yıllar içinde kademeli olarak arttığı
dikkate alındığında, Türk sigorta sektörünün pandemi öncesi dönemde istikrarlı bir büyüme
gösterdiği sonucuna varılmaktadır (SEDDK, 2020: 7). 2020'ye yüksek bir büyüme oranıyla
başlayan Türkiye'nin sigorta sektörü, pandeminin Türkiye'de aktif olmadığı ilk üç ayda bile
güçlü bir büyüme performansını sürdürdü. Sektör, 2020'yi Nisan ayından itibaren
yavaşlamasına rağmen %19,2'lik bir büyüme ile kapattı (Grace, 2004: 124). Ancak toplam
poliçe sayısındaki değişime bakıldığında, 2020 yılında satılan poliçe sayısının 2019 yılına
göre yaklaşık 3 milyon daha az olduğu hesaplandı. 2020 yılında prim üretimindeki reel
büyümenin %4,06 olduğu dikkate alındığında, Türk sigorta sektörünün 2020 yılındaki
58
büyümesinin enflasyon ve maliyet artışına bağlı olarak ortalama primlerdeki artıştan
kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir (TSB, 2021).

Tablo 2.3: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri

Kaynak: (T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, 2006)

Covid-19'un Türk sigorta sektörü üzerindeki olası etkileri değerlendirildiğinde en çok


öne çıkan risklerden biri hasar prim oranlarındaki artış ve buna bağlı olarak finansal
performansın düşmesidir. Öte yandan, 2019 ve 2020 yıllarında sektörün finansal göstergeleri
hayat dışı ve yaşam alanları için karşılaştırıldığında, pandeminin finansal sonuçlar üzerinde
ciddi bir olumsuz etkisinin olmadığı görülmektedir (Swiss, 2006: 45).

Tablo 2.4: Türk sigorta sektörünün 2019 ve 2020 yılı karlılık sonuçları (Milyon TL)

Kaynak: (Press Release, 2020)

Covid-19'un tüketici davranışları üzerindeki en belirgin etkilerinden biri de e-ticaret


maliyetlerindeki artış olmuştur. Türkiye'de e-ticaret sektörünün ticaret hacmi 2020 yılında bir
önceki yıla göre %66 artmıştır (E-ticaret Bilgi Platformu, 2021). Pandemi döneminde e-ticaret

59
kanallarından sigorta ürünlerinin satış oranlarına baktığımızda hayat dışı ve hayat
sektörlerinde farklı sonuçlar karşımıza çıkıyor (Aktaş, 2007: 14).

Qrafik 2.8: Satış Şekline Göre Kara Araçları ve Hayat Branşı Prim Dağılımı

Kaynak: (Victor, 2006)

60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

TÜRKİYEDE SİGORTA SEKTÖRÜ VE

AFETLERE İLİŞKİN YAPILANMA

3.1.Doğal Afetlerin Sigorta Piyasaları Üzerindeki Yıkıcı Etkileri

Otomobil sigortası gibi geleneksel sigorta pazarları, zaman içinde oldukça


öngörülebilir bir model izleme eğiliminde olan çok sayıda bağımsız riskin sigortacı yüzü
olabilmektedir. Firmanın zararlarını ödemeden önce yatırım yapabileceği ve getiri elde
edebileceği primler alarak, firma kârlı bir sigorta işi yürütebilecektir (Aktaş,2007: 76).

Doğal afetlerin neden olduğu felaketler, bir sigorta açısından çok daha problemlidir.
Ortalama olan büyük bir risk sayısı yerine, yıldan yıla oldukça öngörülebilir bir model
izlemelidirler. Aslında durum, çok sayıda bağımsız denemenin olmadığı, daha ziyade yüksek
oranda ilişkili riskler için tek bir çekilişin olduğu ve böylece o yıl her otomobilin veya hiçbir
otomobilin bir kazaya karışmadığı bir otomobil sigortası vakasıyla paraleldir (Aktaş, 2007:
32).

Felaket riskleri sonuç olarak sigortacılar için çeşitli problemler teşkil etmektedir.

Birincisi, kayıplar az sayıdaki toplu olaydan kaynaklandığından, sigortanın zararları


karşılamak için yeterli kaynağa sahip olmamasıdır. Daha az dramatik olarak, firma, teminat
için talep ettiği primlerin değerinden çok daha fazla zarara uğrayabilmektedir (Acar, 2006:
13). Yeterli reasürans yokluğunda, firma iflas edebilmekte veya bu tür felaket risklerine
önemli ölçüde maruz kalınan bir eyaletten çıkmayı seçebilmektedirler (Pollner, 2001: 63).

Sigortacının, her on yılda büyük bir felaket yaşayan çok yüksek riskli durumda
teminat yazdığını varsayalım. Bu felaket yılında, şirket, primleri aşan bir zarara uğrayacaktır.
Sigortacının devlete teminat yazmasının kârlı olması için, sonuç olarak, bu riske maruz
kalmamışsa, diğer yılda sigorta için daha fazla ücret alması gerekecektir (MMC Securities,
2007).

Bir afetin meydana geldiği yıllarda afet riski durumlarında her yüksek kayıp
oranlarının gözlemlenmesi ve özellikle afet olmayan yıllarda bu tür afet risklerine maruz
kalmayan devletlerdeki kayıp oranlarına kıyasla düşük kayıp oranlarının beklenmesi
beklenmektedir (Pollner, 2001: 38).

Doğal afetlerle bağlantılı üçüncü bir fenomen, zaman içinde riskleri öğrenmektir.
Felaketlerden kaynaklanan kayıpların dağılımı, çeşitli nedenlerle zaman içinde

61
değişebilmektedir. Yüksek riskli sahil bölgelerindeki yapılaşmanın artmasının yansıttığı
problemlere bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir (Araya, 2007: 89).

Şaşırtıcı bir şekilde, felaket risklerinin sigorta piyasalarını nasıl etkilediğine dair bu ve
diğer temel hususları ele alan hiçbir ekonometrik analiz yoktur (Kleffner,1996: 67). Elbette,
sigorta, sigortacılığın potansiyel rolüne ilişkin analizlerin yanı sıra kavramsal nitelikte
kapsamlı tartışmalar da olmuştur. Ancak felaket risklerinin sigorta şirketi davranışını nasıl
etkilediğine dair ampirik bir inceleme yapılmamıştır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 84).

3.2. Doğal Afetlerin Sigorta Piyasası Sonuçları: Zarar Oranları, Primler ve


Kayıplar

Zarar oranı, maruz kalınan zararların kazanılan primlere oranı olan, dikkate aldığımız
ilk ölçüdür. Zarar oranının tersi, sigorta şirketi kârlılığının en yaygın olarak kabul edilen
ölçüsüdür ( Babuna vd., 2020: 63). Aşağıdaki çizelgede, 1984–2004 dönemi boyunca tüm ev
sahiplerinin sigorta şirketleri için kayıp oranı modelini ve ayrıca felaket risklerine karşı
özellikle savunmasız olan eyaletler için modeli sunmaktadır (Pollner, 2001: 23).

Qrafik 3.1: Ev Sahibi Sigortasında Ortalama “Firma-Devlet” Zarar Oranları, 1984–


2004

Kaynak: (Hardle, 2007)

Beklenebileceği gibi, bu yüksek risk durumlarında, genel olarak ev sahiplerinin zarar


oranlarını büyük ölçüde aşan kayıp oranlarında ani artışlar olmaktadır. Ancak büyük ve ani

62
yükselişlerin olmadığı yıllarda bu yüksek riskli durumlarda kayıp oranlarının çok düşük
olması dikkat çekicidir. (MMC Securities, 2007).

Hipotezimiz, bu felaket kayıpları ve gişe rekorları kıran olayları yaşayan sigortacıların,


fiyatlandırma uygulamalarını, felaket olaylarının meydana gelmediği yıllarda yazdıkları
sigortaların, çok sayıda vergiye tabi olmayan devletlerde yazılan sigortalardan daha kârlı
olacak şekilde ayarlayacaklarıdır. Bu ek kârlılık, bu firmaların büyük felaketlerin meydana
geldiği yıllarda artan kayıpları telafi etmek için gereklidir (Araya, 2007: 32).

2.3.Doğal Afetlerin Sigorta Şirketlerinin Devletten Çıkışlarına Etkisi

Doğal afet olaylarının primler üzerindeki olumsuz etkisi, firmaların ya yazdıkları


kapsam miktarını azaltarak ya da eyaletten birlikte çıkarak doğal afet olaylarına uyum
sağladıklarını göstermektedir (Swiss, 2006: 76).

Doğal afetler şirketler tarafından tamamen öngörülseydi, o zaman firmaların çıkışı


üzerinde önemli bir etki olmasını beklemezdik. Doğal afetler, şirketleri, gelecekteki ev
sahiplerinin sigorta kapsamını eyalette yazmanın risklerine ilişkin değerlendirmelerini gözden
geçirmeye götürmez. Felaket olayı, sabit bir maliyet olarak işlev görecektir, böylece daha
önce devlette sigorta kapsamı yazmak optimal olsaydı, o zaman bunu yapmak kârlı olmaya
devam edecektir (Freeman, 2004: 21).

Riskler tam olarak öngörüldüğü için, primler uzun vadede sigortacının yazı yazmayı
arzu edilir kılmak için yeterli kâr elde edeceği şekilde ayarlanmış olacaktır. Bununla birlikte,
riskler tam olarak öngörülmediyse ve afet olayları gelecekteki tehlikelerin değerlendirmelerini
önceden depoya yönlendirirse, o zaman ya oranları yükseltmeyi ya da oranların
yükseltilmesini seçecektir (Acar, 2006: 32).

Daha sonra, sonraki değişken kümeleri, önceki yılda ve iki yıl önceki eyalette,
beklenmeyen afetlerin ve blok buster afetlerin etkisine aitti. Ancak, gişe rekorları kıran
felaketlerin bir etkisi vardır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 145). Bir blokaj felaketinin meydana
gelmesi, ev sahiplerinin sigorta kapsamını yazan firmaların sayısını11 ile azalttığından,
önemli bir etki bir dönemlik gecikme ile ortaya çıkmaktadır. Böylece, gişe rekorları kıran
felaketleri izleyen primlerdeki düşüşün çoğu, o eyalette sigorta yazan firma sayısındaki net
düşüşten kaynaklanmaktadır (Canabarro, 2000: 45).

63
Tablo 3.1: Fırtına ve Sel Risklerinin Sigorta ve Devlet Tarafından Karşılanması

Ülke Sigorta Teminatı Devlet Desteğinin Oranı

Fırtınalar, seller ve göçüklerde dâhil olmak


Devlet desteği yoktur. Fırtına ve sel
üzere tüm doğal afetler sigorta şirketlerince
riski tamamen özel sigorta ve
İngiltere teminat altına alınmaktadır. Mortgage için
reasürans şirketlerince
şart Olduğundan %90 oranında
karşılanmaktadır.
yaptırılmaktadır.
Fırtına teminatı standart olarak
Devlet desteği yoktur. Fırtına ve sel
sunulmaktadır. Doğal Afet için sigorta
Almany riski tamamen özel sigorta ve
teminatı zorunlu olmayıp, ek bir prim
a reasürans şirketlerince
karşılığında sigorta şirketleri tarafından
karşılanmaktadır.
sunulmaktadır.

Devlet desteği yoktur. Fırtına ve sel


Mal sigortası poliçeleri fırtına riskini riski tamamen özel sigorta ve
Japonya
kaosamaktadır. reasürans şirketlerince
karşılanmaktadır.

'Caisse Centrale de Reassurance''


Doğal afet teminatı zorunludur. Fırtına tarafından afetler için sınırsız devlet
teminatı standart olarak sunulmaktadır. Tüm garantisi verilmektedir. CATNAT
Fransa
poliçe sahiplerince devlet tarafından denilen ulusal program sel, göçük,
belirlenen ek bir prim ödenmektedir. heyelan, çığ ve depremi
kapsamaktadır.
Devlet sel riskini karşılamaktadır.
Mal sigortası poliçelerinin çoğu fırtına Kasırga riski ise özel sigorta
riskini kapsamaktadır. Sel ise tamamen şirketlerince karşılanmakta olup,
ABD
devlet garantisinde olduğu için kapsam Florida'da ''Florida Hurricane
dışıdır. Catastrophe Fund'' sigorta şirketleri
için reasürans temin edebilmektedir.
Kaynak: (Press Release, 2020)

3.4. DASK Hakkında Genel Bilgiler

DASK, tüm doğal afetlerden kaynaklanan riskleri sigortalamak için oluşturulmuş bir
kurum olmasına rağmen, mevcut durumda sadece zorunlu deprem sigortası uygulamaktadır
(Ersoy vd., 2019). Etkin bir yapı oluşturmak ve maliyet avantajı sağlamak amacıyla DASK'ın
587 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca teşkilat ve kadrosu bulunmamaktadır.
DASK'ın tüm fonksiyon ve faaliyetleri dış kaynaklıdır (Aktaş, 2007: 32).

Hazine Müşaviri tarafından imzalanacak sözleşme kapsamında, Kurumun teknik


çalışmalarını en fazla 5 yıl süreyle yürütmek üzere bir sigorta veya reasürans şirketi "İşletme

64
Yöneticisi" olarak atanmaktadır. DASK'ın teknik işleri 08.08.2000 tarihinden itibaren 5 yıl
süreyle Milli Reasürans T.A.Ş.'ye devredilmiştir (Freeman, 2004: 21).

08.08.2005 tarihinden sonra Kurumun teknik işleri Garanti Sigorta A.Ş. Zorunlu
Deprem Sigortası, sigorta şirketleri ve DASK adına sözleşme yapmaya yetkili acenteleri
tarafından yapılmıştır. Sigorta şirketleri toplanan primleri DASK'a aktarmaktadır (Cakici,
2009: 31).

Kurum, Hazine Müşavirliği, Bayındırlık ve İnşaat Bakanlığı, Sermaye Piyasası


Kurulu, Türkiye Sigorta ve Reasürans Birliği'ni temsilen bir üye ile Kurum yöneticisini
temsilen bir üye müsteşarlık tarafından atanacaktır. Teknoloji meraklısı hazine, yedi üyeli bir
yönetim kurulu tarafından yönetilmektedir. DASK'ın mali tablolarının yıllık olarak bağımsız
denetimden geçirilmesi gerekmektedir. DASK'ın yıllık gider, hesap ve işlemleri Hazine
Kurulu'nun denetimine tabidir (MMC Securities, 2007).

3.5. Zorunlu Deprem Sigortası

Zorunlu deprem sigortasına ilişkin yönetmelik 4452 sayılı Kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak 25.11.1999 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilmiş ve bu sigortaya
ilişkin Genel Şartlar, Tarifeler ve Talimatlar Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Zorunlu deprem sigortası kapsamına giren konutların malikleri veya intifa hakkı
sahipleri, ikamet tezkeresi aldıktan veya evde oturmaya başladıktan sonra bir ay içinde bu
sigortayı yaptırmak zorundadır. Sözleşme, başlangıçtan itibaren poliçe bir yıllık bir süreyi
kapsamaktadır (Erpek, 2007: 134).

Bir yıllık sürenin bitiminden itibaren 1 ay içinde poliçe sahibi tarafından


yenilenmediği takdirde, poliçe otomatik olarak ancak tazminatsız olarak yeniden
düzenlenmekte ve Kurumun poliçe kapsamındaki sorumluluğu sona ermektedir. Bu nedenle
süre sonunda poliçenin yenilenmesi önemlidir (Ersoy, 2019: 67). Aynı bina veya konut için
zorunlu deprem sigortası yaptırmak mümkün değildir. Ancak zorunlu deprem sigortası
şartıyla isteğe bağlı deprem sigortası satın alınabilmektedir. DASK'ın kuruluşundan 2007 yılı
Ağustos ayı sonuna kadar meydana gelen 172 depremle ilgili olarak genel zorunlu deprem
sigortası kapsamında yaklaşık 18,3 milyon TL tazminat ödenmiştir (Hazine Müşavirliği
16.08.2007 Basın Bülteni).

3.6.Teminat Altına Alınan Konutlar

Zorunlu deprem sigortası gerektiren konutların kapsamı 587 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile belirlenmiştir. Arsa ile yapılan konutlar zorunlu deprem sigortası

65
kapsamındadır (Freeman, 2004: 45). Bu çerçevede, devlet kurum ve kuruluşlarına ait binalar,
köylerdeki yapılar, ofis binaları veya iş merkezleri gibi ticari ve sınai amaçlarla kullanılan
binalar, inşaatı henüz tamamlanmamış binalar, hazine arazisi üzerinde yapılmış kaçak yapılar
ve zorunlu deprem sigortası uygulanmadan önce tamamlanmış ise deprem sigortası kapsamaz.
31.12.2006 tarihi itibariyle bölgelere göre sigortalı konut sayıları ve zorunlu deprem sigortası
kapsamındaki sigorta oranlarını gösteren tablo aşağıda verilmiştir (Aktaş, 2007: 56).

Tablo 3.1: 31.12.2006 Tarihi İtabriyle Bölgelere Göre Sigortalı Konut Sayıları ve
Zorunlu Deprem Sigortası kapsamındaki Sigorta Oranları

Sigortalı Konut Sigortalılık


Bölge Konut Sayısı
Sayısı Oranı (%)
Marmara 4.143.474 1.227.990 29,64

İç Anadolu 2.227.056 448765,00% 20,15


Ege 2.318.262 382195,00% 16,49

Akdeniz 1.663.126 206106,00% 12,39

Karadeniz 1.282.097 169614,00% 13,23


Doğu Anadolu 611.788 64247,00% 10,5
Güney Doğu 742.866 55792,00% 7,51
Toplam 2.554.709 19,67

Kaynak: (Pollner JD, 2001)

Tablodan da görüleceği üzere sigorta kapsamındaki konutların çoğu deprem riskinin


ve sigorta bilincinin nispeten yüksek olduğu Marmara Bölgesi'nde yer almaktadır. Bununla
birlikte, Marmara Bölgesi'ndeki konutların sigortalılık oranı %29 civarındadır (Köse ve
Dikme, 2021: 43). Kalan konutların yaklaşık %70'i zorunlu deprem sigortasına dâhil değildir.
Zorunlu deprem sigortasından önce sigortalı konut sayısı 500 bin civarındaydı. (Hazine
Müşavirliği - 16.08.2007 Tarihli Basın Bülteni) Zorunlu deprem sigortası yaptırılan konut
sayısı 2.554.709'a ulaşmasına rağmen, Türkiye'deki konutların yaklaşık %81'i halen sigortalı
değildir. Zorunlu deprem sigortası poliçelerinin yıllara göre dağılımı aşağıda verilmiştir
(Anbar, 2008: 34).

66
Tablo 3.2: Zorunlu Deprem Sigortası Poliçelerinin Yıllara Göre Dağılımı

Poliçe Adedi %
Yıl Poliçe Adedi Hasılat (TL)
Değişim
2000 159.324 1.681.195

2001 2.427.840 %1423,84 40.942.237


2002 2.127.980 %-12,35 65.605.100

2003 2.022.470 %-4,96 86.305.345

2004 2.089.569 %3,32 126.208.384


2005 2.417.176 %15,65 159.094.714
2006 2.554.709 %5,69 205.815.940
Toplam 685.652.915

Kaynak: (Pollner JD. 2001)

Zorunlu deprem sigortasının başladığı 2000 yılından 2001 yılına kadar düzenlenen
poliçe sayısında önemli bir artış olmuştur (Macminn, 2006: 45). Patlamayı takip eden yıllarda,
politika sayısı azalmaya başlamıştır. Son 3 yılda düzenlenen poliçe sayısı ise değişen bir
trende girmiştir (MMC Securities – 2007). Ancak, bir önceki tablodan da görüleceği üzere,
sigorta oranının en yüksek olduğu Marmara Bölgesi'ndeki konutların %70'i kapsam dışıdır.
Türkiye'deki tüm konutların kısa vadede garanti altına alınabilmesi için zorunlu deprem
sigortasındaki artışın daha yüksek olması gerektiği düşünülmektedir (Aktaş, 2007: 21).

3.7. Teminat Altına Alınan Riskler

Zorunlu deprem sigortası öncesi tecrübede konut sigortasına deprem riskine karşı
sigorta dâhil edilmiştir. Zorunlu deprem sigortasının devreye girmesiyle birlikte deprem riski
konut sigortası kapsamından çıkarılmıştır (Freeman, 2004: 34). Zorunlu deprem sigortası
kapsamında binada kapsanan riskler; deprem, deprem yangını, deprem heyelanı, deprem
patlaması şeklindedir. Bina içerisinde yer alan mal ve taşınır mal gibi varlıklara ilişkin riskler
teminata dâhil değildir. Bu riskler için gönüllü sigorta gereklidir. Ayrıca, ölüm dâhil her türlü
bedensel yaralanmalar teminat kapsamı dışındadır (Araya, 2007: 45).

67
3.8.Sigorta Bedelinin Tespiti

DASK'ın amacı, düşük prim ödemeleri ile düşük gelir gruplarını deprem riskinden
yeterince korumaktır. Bu kapsamda prim tutarlarının tüm segmentlerin karşılayabileceği
düzeyde belirlenmesi hedeflenmektedir (Erpek, 2007: 65). Sigorta bedelinin tespitinde,
sigortalı konut binasının yapım şekli ve genel yüzeyi için Hazine Kurulu tarafından
yayımlanan "Zorunlu Deprem Sigorta Tarife ve Talimatı"nın 3 üncü maddesinde belirlenen
metrekare fiyatının çarpılması sonucu bulunan meblağ esas alınmaktadır (MMC Securities,
2007).

Ödenecek prim tutarları, sigorta bedeline göre belirlenmektedir. Ödül miktarının


belirlenmesinde Hazine Kurulu'nun söz konusu talimatının 1 inci maddesinde belirtilen
oranlar esas alınmaktadır. Prim tutarı belirlenirken binanın büyüklüğü, yapı sınıfının kalitesi
ve deprem riski gibi birçok faktör de dikkate alınmaktadır. Sigorta primleri her türlü vergi,
harç ve harçtan muaftır (Acar, 2006: 39).

Sigorta değeri sigortalı konutun değerini aşarsa, sigortanın bu değeri aşan kısmı
geçersiz sayılmaktadır. Prim tutarı hesaplanırken binanın yapım yılı ise dikkate
alınmamaktadır (MMC Securities, 2007).

3.9. Teminat Bedelinin Belirlenmesi

DASK tarafından teminat olarak ödenecek miktar, yıkılan binanın yeniden inşası
masrafları dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu çerçevede verilecek azami kefalet tutarı, her
bir inşaat maliyetindeki artış dikkate alınarak DASK tarafından açıklanmaktadır (MMC
Securities, 2007). Hazine Kurulu'nun "Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimatı"nın 2.
maddesine göre zorunlu deprem sigortası kapsamında bir konut için verilebilecek azami
sigorta tutarı 110.000 TL'yi geçemez (Erpek, 2007: 46). Konut binasının değeri, sigorta
bedelinin azami tutarını aşarsa, aşan tutar zorunlu deprem sigortasından mahsup edilmektedir
(Macminn, 2006: 12). Bu kısmın karşılanması için ek sigorta gereklidir. Afetzedeye verilen
zararın teminatının ödenmesi için DASK'ın belirlediği belgelerle DASK'a başvurulması
gerekmektedir. DASK, tazminat miktarını belirledikten ve gerekli belgeleri doldurulur ve en
geç bir ay içinde afetzedelere zararları ödenir. Ayrıca bina sistemlerini etkileyecek veya
binayı zayıflatacak faaliyetlerde bulunulması halinde sigortalı tazminat hakkını kısmen veya
tamamen kaybetmektedir (Freeman, 2004: 134).

68
3.10. DASK’ın Yatırım Politikaları

Zorunlu deprem sigortası kapsamında tahsil edilen sigorta primleri fonlara aktarılarak
değerlendirilmektedir. DASK fonları her türlü vergi, harç ve harçtan muaftır. DASK
fonlarının yatırımlara tahsisine ilişkin esaslar, "Afet Sigortaları Havzası Yönetim Kurulu
Çalışma Usul ve Esaslarında Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin Ek birinci
maddesinde düzenlenmiştir. Bu esaslar çerçevesinde DASK fonları, başta likidite ve dayanak
menkul kıymetler olmak üzere getiri oranı dikkate alınarak Kurum yöneticisi veya Sermaye
Piyasası Denetleme Kurulu tarafından yetkilendirilen portföy yönetim şirketleri tarafından
yönetilebilir (Köse ve Dikme, 2021: 10). Bu çerçevede, 2003 yılında alınan yönetim kurulu
kararı uyarınca DASK fonlarının yönetiminin iki farklı portföy yönetim şirketi tarafından
uygulanmasına karar verilmiştir. 31.12.2006 tarihi itibariyle DASK'ın fon dağılımı aşağıdaki
tabloda verilmiştir (Acar, 2006: 2).

Tablo 4.3: 31.12.2006 tarihi itibariyle DASK'ın fon dağılımı

Dask Fonları Dağılımı TL


Hazine Bonosu/Devlet
814
Tahvili
Dövizli Tahvil 69.948.964
Vadeli TL Mevzuat 333.433.644
Vadeli Döviz Mevduat 73.844.344
Vadesiz Döviz Mevduat 9.440.706
Toplam 486.668.472

Kaynak: (Anbar, 2008: 223-253)

Tabloda görüldüğü gibi, DASK fonlarının çoğu düşük riskli TL vadeli mevduat olarak
kabul edilmektedir. DASK fonlarının kullanım amaçları 587 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 16. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu amaçlar dışında başka giderlere tahsis
edilmesi mümkün değildir (MMC Securities, 2007). Bu kapsamda DASK fonları, DASK
tarafından sigortalanan binaların tazminat ödemeleri, DASK'ın yönetim ve işletimi için
gerekli maliyetler, reasürans, sermaye ve benzeri piyasalardan sağlanan koruma ödemeleri ve
deprem durumunda hasar tespit ödemeleri için kullanılabilmektedir (MMC Securities, 2007).

Ağustos 2007 sonu itibariyle, DASK'ın olası depremlerin yol açacağı zararlar için hala
1 milyar Euro'luk ödemesi bulunmaktadır (Hazine Müşavirliği 16.08.2007 Basın Bülteni).
69
Mevcut durumda DASK, aldığı riskleri reasürans sözleşmeleri yoluyla reasürans
şirketlerine devretmektedir. DASK'ın 01.11.2004-31.10.2005 tarihleri arasındaki 2004 yılı
faaliyet raporuna göre portföyündeki riskler Swiss Re, Munich Re ve Axa Re yönetimindeki
çeşitli reasürörler tarafından sağlanmıştır (Erpek, 2007: 4). Bu çerçevede 730 milyon dolar
garanti altına alınmıştır. Yakın zamanda yayınlanan 2005 yıllık raporuna göre, 01.09.2005 -
01.11.2005 - 31.10.2006 tarihleri arasında Swiss Re, Munich Re, Axa Re, Partner Re, Everest
Re ve Diğer şirketlere 920 milyon Euro'luk çoğunluk sağlanmıştır. 787 sayılı Kanun'un 17.
maddesine göre DASK, reasürans dışında sermaye piyasaları dahil diğer piyasalardan da
koruma sağlayabilmektedir (Köse ve Dikme, 2021: 15).

SONUÇ VE ÖNERİLER

70
Sigorta, kişi ve şirketlerin maruz kaldıkları çeşitli riskleri sigorta şirketlerine
devretmelerini sağlayan bir risk transfer mekanizmasıdır. Aktarılan bu riskleri yönetmek için
sigorta şirketleri kuruldu. Çok sık yaşanmayan kasırga, deprem gibi doğal afetlerden
kaynaklanan risk yönetimi, sigorta şirketleri için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü doğal
afetler birçok kişinin sigortalı risklerinin aynı anda gerçekleşmesine ve önlenmesi gereken
büyük maddi kayıplara neden olmaktadır. Sigorta şirketlerinin bu riskleri iyi yönetememeleri,
likidite sorunu yaşamalarına ve finansal sorunlarla karşılaşmalarına neden olmaktadır.

Doğal afetlerin maliyetleri yüksek boyutlara ulaştığı için devlet de kayıpların tazmin
edilmesi sürecinde bazı dünya deneyimlerine katılmaktadır. Doğal afet risk yönetiminde
kullanılan en önemli yöntem reasüranstır.

Yapılan araştırmalar hem doğal afetlerin sıklığının hem de sebep olduğu maddi
zararların 1990'lı yıllardan itibaren arttığını göstermektedir. Bu durum, reasürans fırsatlarının
azalmasına, reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk aktarma
maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu gelişmeler, alternatif risk transfer yöntemleriyle
reasürans korumasını desteklemek için doğal afet risklerini yönetmeye çalışan önde gelen
sigorta ve reasürans şirketleri ve hükümetlerdir. Bu kapsamda ortaya çıkan alternatif risk
transferi yöntemlerinden biri de sermaye piyasalarında afet bonosu ihracıdır.

Gelişmekte olan ülkeler açısından bakıldığında, sigorta bilincinin düşük olması ve


hasarın zaten devlet tarafından karşılanacağı düşüncesi nedeniyle doğal afet kayıplarının
büyük bir kısmı sigorta kapsamında değildir. Bu nedenle, bir afet meydana geldiğinde,
sigortalının kaybı, devletin verdiği hasara göre nispeten küçüktür. 1999 Marmara
depreminden sonra 800 milyon dolarlık sigorta kaybı olmasına rağmen, bu depremin
ekonomiye etkisi yani devlet tarafından karşılanması gereken kısmı yaklaşık 8,5 milyar dolar
olmuştur.

Bir doğal afet sonrasında devletin ödediği zararın devasa oranları devlet bütçesinin
sınırlarını ciddi şekilde zorlamaktadır. Oluşan zararları telafi etmek için ek vergiler uygulanır,
dış borç alınır veya yüksek faiz oranlarıyla iç piyasalardan borç alınabilir. Bu nedenle, doğal
afetlerin neden olduğu zararın devlet tarafından tazmin edilmesi, ülkenin genel ekonomik
durumunu ve doğal afete maruz kalan vatandaşların ve diğer vatandaşların refah düzeyini
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda, son yıllarda gelişmekte olan ülkeler, refah
düzeylerini etkilemeden afet yönetiminde afet bonoları ihraç etme eğiliminde olmuştur.
Meksika depremi için ihraç edilen afet tahvilleri bu eğilimin en iyi örneğidir.

71
Mevcut durumda DASK, kapsadığı konutlarla ilgili riskleri teminat altına alma
kabiliyetine sahip olup, üstlendiği riskleri reasürans piyasasına aktararak düşük maliyetle
yönetmektedir, buna karşın bazı alanlar bulunmaktadır. Binaların yönetmelik gereği sigortalı
olmadığı ve 110.000 TL'lik maksimum riskin bu sigorta tarafından karşılandığı anlaşıldı.
Diğer doğal afet riskleri, özellikle DASK'ın kapsamadığı bazı deprem riskleri sigorta şirketleri
tarafından karşılanacaktır. Öte yandan, olası bir deprem sonrasında hem DASK hem de isteğe
bağlı sigorta sistemi kapsamında olmayan risklerin finansmanının devlet bütçesi üzerinde
ciddi baskı oluşturabileceği düşünülmektedir.

KAYNAKÇA

72
ACAR Onur - 2006 "Gelişmiş Ülkelerin Sigorta Sektörlerinde Doğalafet Risklerinin
Finansmanı ve Katastrofik Tahviller: 2005 Yılı Analizi"

AKTAŞ Gökhan - 2006 "Alternatif Risk Transferi" Sayı:Ocak 2006, S: 10-24

AKYEL Recai 2007 "Afet Yönetim Sistemi: Türk Afet Yönetiminde Karşılaşılan
Sorunların Tespit ve Çözümüne ilişkin Bir Araştırma", Doktora Tezi

ARAYA Rodrigo - 2004 "Afet Riskleri ve Sigorta Konferansı" Oecd, Derecelendirme


Kuruluşunun Afet Tahvilleri ve Riske Bağlı Menkul Kıymetlere Bakışı, Powerpoint sunumu

BOURIAUX Sylvie - 2007 “Managing Catastrophic Risk: Developments in Capital


Market Alternatives to Reinsurance”

BRANDTS Silke, LAUX Christian - 2007 "Cat bonds and reinsurance: the
competitive effect of information-insensitive triggers"
www.wiwi.uni-frankfurt.de/schwerpunkte/finance/wp/941.pdf

CABRERA Brenda L´opez - 2006 "Pricing Catastrophic Bonds for Earthquakes in


Mexico"

CARDENAS Victor - 2006 "Sovereign natural risk management: a common challenge


for developing countries and insurance companies”

COLLİS Charles - 2006 "Side-Cars An Alternative to Cat Bonds", Conyers


Dill&Pearman The Offshore Law Firm

Deloitte - 2007 “Menkul Sermaye Gelirleri, 2007 Yılı Vergi Rehberi”47

DOHERTY A. Neil - 1997 "Financial Innovation In The Management Of


Catastrophe Risk" Department of Insurance and Risk Management Wharton School,
University of Pennsylvania, Keynote Lecture

EM-DAT: The OFDA/CRED International Disaster Database - http://www.em-


dat.net/disasters/Visualisation/profiles/countryprofile.php

ERİŞKON Devrim - 2006 “Sigortacılıkta Alternatif Risk Finansmanı Yöntemleri”


İstanbul

FREEMAN Paul K. - 2004 "Government Natural Catastrophe Insurance Programs"


OECD Conference on Catastrophic Risks and Insurance November 22-23

73
HARDLE Wolfgang, CABRERA Brenda López - 2007 "Calibrating CAT Bonds for
Mexican Earthquakes", SFB 649 Discussion Paper 2007-037, Humboldt-Universität zu
Berlin, Germany

Hazine Müsteşarlığı-16.08.2007 Tarihli Basın Duyurusu


www.treasury.gov.tr/duyuru/basin.htm

MACMİNN Richard , RİCHTER Andreas - 2006 "Hedging Brevity Risk with


Mortality-based Securities"Discussion Paper 2006-3, Ludwıg- Maximilians-Universität
München Munich School Of Management

MMC Securities - 2007 “The Catastrophe Bond Market At The End of 2006, Rippples
into Waves” www.guycarp.com/portal/extranet/pdf/GCPub/Cat%20Bond%202006.pdf

ÖZİNCİ Ferdi - 2002 "Design of catastrophe-linked securities for the potential


İstanbul earthquake", Yüksek Lisans Tezi

STRİPPLE, Johannes - 1998 "Securitizing the Risks of Climate Change Institutional


Innovations in the Insurance of Catastrophic Risk" lu- research.lub.lu.se/php/gateway.php?
who=lr&method=getfile&file=archive/00025836/

Swiss Re - 2006 "Sigma No:2/2006-Securitization New Opportunities For Insurers


and Investors"www.insurance-journal.ca/extra/2006/documents/SigmaSwissRe.pdf

Swiss Re - 2007 "Sigma No:2/2007-Natural Catastrophes and Man-Made


Disasters"www.swissre.net/resources/ce8f6a80455c6b9f8b2bbb80a45d76a0-
sigma2_2007_e.pdf

T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sigorta Denetleme Kurulu 2006 “Sigortacılık


ve BES Faaliyet Raporu” www.hazine.gov.tr/sdk2006/Rapor_2006.pdf

Press Release: The World Bank News Release No: 2000/8/ECATR 2000 “World Bank
Project Improves Risk Management And Earthquake Mitigation In Turkey”

Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği 2007 "Sermaye Piyasasında Yeni
Ürünler Çalışma Grubu”
http://www.tspakb.org.tr/yayinveraporlar/cgruplari/YeniUrunler_Calisma_Grubu_Rapor
u_01.pdf

74
United States General Accounting Office 2002 "CATASTROPHE INSURANCE
RISKS The Role of Risk-Linked Securities and Factors Affecting Their Use", Report to the
Chairman, Committee on Financial Services, House of Representatives

587 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname”

http://www.dask.gov.tr/300.html

Ozturk, M. (2009). Flood Disasters in Our Country, Parliamentary Environment


Commission. (http://www.mozturk.net/ ?Type=1&Id=379). [28.02.2011].

Ceylan, A. (2006). Temporal and Regional Distribution of Meteorological Natural


Disasters, General Directorate of State Meteorology Affairs, Ankara. (http://www.dmi.gov.tr/
2006/arstirma/ files/metafetac.pdf). [10.01.2011].

Pollner, JD (2001). Afet Risk Yönetimi : Alternatif Risk Finansmanı ve Sigorta


Havuzlama Mekanizmalarının Kullanılması. Politika Araştırması Çalışma
Belgesi.Washington D.C., Dünya Bankası

Ozturk, K. (2002). Global Climate Change and Its Possible Effects on Turkey. Gazi
University Journal of Gazi Education Faculty, 22(1), 47-65.

Kadıoğlu, M. (2008). Risk Management for Flood, Landslide and Avalanche: Basic
Principles of Disaster Mitigation. Ankara, JICA Turkey Office Publications, No:2, 251-276.

UNEP FI (2006), İklim Çalışma Grubu Raporu: İklim Değişikliğine Uyum ve


Hassasiyet: Finans Sektörünün Rolü.
(http://www.unepfi.org/fileadmin/documents/CEO_briefing_adaptation_vulnerability_2006.p
df). [17.12.2010].

Anbar, A. (2008). Effects of Climate Change on Financial Services Industry.


Electronic Journal of Social Sciences, 7(23), 223-253.

TSSR European Union and International Relations Department (2010). Combating


Climate Change and Contribution of the Insurance Industry.
(http://www.tsrsb.org.tr/sites/default/files/documents/03CEA_iklim_degisiklig_raporu_ozet.d
oc) [05.12.2010].

75
Karabıyık, L. & Anbar, A. (2009). Financial Instruments that Insurance and
Reinsurance Companies Can Use in the Management of Natural Disaster Risk. Journal of
Accounting and Finance, (41), 42-52.

Erpek, S. (2007). Disaster Bonds, One of the Alternative Risk Financing Methods of
Insurance Companies, and Applicability in Turkish Capital Markets. Ankara: Capital Markets
Board.

Association of Turkish Capital Market Intermediary Institutions. (2007). New


Products in the Capital Markets Working Group.
(http://www.tspakb.org.tr/tr/Portals/57ad7180-c5e7
49f5b282c6475cdb7ee7/AIM_Yayin_ve_Raporlar_Calisma_Gruplari_YeniUrunler_Calisma_
Grubu_Raporu_01.pdf). [11.01.2011]

Geographia (2008). Turkey is under the threat of natural disasters.


(http://www.derspc.com/Forum.asp?forum=oku& msgid=2418). [28.02.2011].

Acar, O. (2006). Financing of Natural Disaster Risks and Catastrophic Bonds in the
Insurance Sector of Developed Countries: An Analysis of 2005. Journal of Insurance
Research, (2), 107-121.

TSRŞB European Union and International Relations Unit. (2007). Reducing the Social
and Economic Impacts of Climate Change and Natural Disasters. (http://www.tsrsb.org.tr/
sites/default/files/documents/CEAiklimraporu.doc). [05.02.2011].

Cakici, E. (2009). The Effect of Global Warming and Climate Change on Agricultural
Insurance in Turkey. Marmara University Institute of Social Sciences Suggestion Journal,
8(32), 105-111.

Angbazo,LazarusA.,andRangaNarayanan.(1996).“CatastrophicShocksintheProperty-
LiabilityInsuranceIndustry:EvidenceonRegulatoryandContagionEffects,”JournalofRiskandIns
urance63(4),619–638.

Born, Patricia H. (2001). “Insurer Profitability in Different Regulatory and Legal


Environments,” Journal of Regulatory Economics 19, 211–237.

Born, Patricia H., William M. Gentry, W. Kip Viscusi, and Richard J. Zeckhauser.
(1998). “Organizational Form and Insurance Company Performance: Stocks Versus Mutuals,”
In: David Bradford (ed.), The Economics of Property-Casualty Insurance, NBER Insurance
Volume. Chicago: University of Chicago Press, pp. 167–192.

76
Gollier,Christian.
(1997).“AbouttheInsurabilityofCatastrophicRisks,”GenevaPapersonRiskandInsurance 83,
177–186.

Grace, Martin F., Robert W. Klein, and Paul R. Kleindorfer. (2004). “Homeowners’
Insurance with Bundled Catastrophe Coverage,” Journal of Risk and Insurance 71(3), 351–
379.

Insurance Information Institute. (2006). “Catastrophes: Insurance Issues.” Available


at: http://iii.org/media/ hottopics/insurance.

InsuranceServicesOffice.
(1996).“Homeowners’Insurance:ThreatsfromWithout,WeaknessWithin,”Avail- able at:
http://www.iso.com/studies analyses/docs/homeowners.html.

Kleffner, Anne E., and Neil A. Doherty. (1996). “Costly Risk Bearing and the Supply
of Catastrophic Insur- ance,” Journal of Risk and Insurance 63(4), 657–672.

Viscusi, W. Kip. (1993). “The Risky Business of Insurance Pricing,” Journal of Risk
and Uncertainty 7(1), 117–139.

Zeckhauser, Richard. (1995). “Insurance and Catastrophes,” Geneva Papers on Risk


and Insurance Theory 20(2), 157–175.

Natural Disaster Insurance Institution (DASK), 2020. Interactive Earthquake Map,


https://dask.gov.tr/toplumsal-paylasim-etkilesimli-deprem.html (Access Date: 01.06.2021).

E-Commerce Information Platform. (2021). Statistics.


https://www.eticaret.gov.tr/istatistikler (Access Date: 01.06.2021).

Istanbul Chamber of Industry (ICI). 2021. ISO Turkey Manufacturing PMI Index.
https://www.iso.org.tr/projeler/iso-turkiye-manufacturing-pmi/ Access Date: 01.06.2021).

Insurer Newspaper. (2021). BNP Paribas Crisis Conservation and Planning Survey.
https://sigortacigazetesi.com.tr/kismir-krizin-issız-riskine-dair-korunma-i needini-tetiklenen-
endiseyi-besledigini-goruzun/ (Access Date: 01.06.2021).

The Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT). 2020. Monetary Policy
Committee Meeting Summaries.
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Temel+Faaliyetler/
Para+Politikas i/PPK/2020 (Access Date: 01.06.2021).

77
The Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT). 2021. Indicative Central Bank
Exchange Rates.
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/
Doviz+Kurlari/Goste rge+Niteligisinde+Merkez+Bankasi+Kurlarii/ (Access Date:
01.06 .2021).

Turkish Statistical Institute (TUIK). 2020. Death and Cause of Death Statistics 2019.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-Istatistikleri-2019-33710
(Access Date: 01.06.2021).

Turkish Statistical Institute (TUIK). 2021a. Labor Force Statistics March 2021.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Mart-2021-37481 (Access Date:
01.06.2021).

Turkish Statistical Institute (TUIK). 2021b. Consumer Price Index March 2021.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-March-2021-37381 (Access
Date: 01.06.2021).

Turkish Statistical Institute (TUIK) ). 2021c. Motor Vehicle Statistics.


https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Motorlu-Kara-Tasitlari-Aralik-2020-37410 (Access
Date: 01.06.2021).

Turkish Insurance Association (TSB). 2020. TSB Corona Virus Recommendations.


https://www.tsb.org.tr/tr/duyuru/tsb- recommend-kararlarina-iliskin-basin-aciklamasi (Access
Date: 01.06.2021).

Turkish Insurance Association (TSB). 2021a. Statistics, General Insurance Data,


https://www.tsb.org.tr/tr/istatistikler (Access Date: 01.06.2021).

ALTAN, I. & YILDIRIM, M. (2019). Analysis and Evaluation of the Financial


Performance of the Insurance Industry with the Entropy Weighted TOPSIS Method. Journal
of Human and Social Sciences Research, 8 (1) , 345-358. doi: 10.15869/itobiad.463395.

AYDIN, Y. (2019). Financial Performance Analysis of the Life/Pension Insurance


Sector in Turkey. Journal of Finance, Economics and Social Research, 4 (1), 107-118. doi:
10.29106/fesa.536729.

ÇETİN, A. C. (2020). The Effect of the Coronavirus (Covid-19) Epidemic on General


Economic Activities and Stock Market Index in Turkey. Mehmet Akif Ersoy University
Journal of Applied Sciences, 4 (2), 341-362. doi: 10.31200/makuubd.766901.

78
ERSOY, B., KAYGUSUZ, M. & BOZDOĞAN, T. (2019). Evaluation of Financial
Performance of Life and Pension Insurance Companies in Participation Insurance Activities
by TOPSIS Method. Social Sciences Studies Journal (SSSjournal), 48, P. 5978-5985. doi:
10.26449/sssj.1843.

KÖSE, A. & DIKME, B. (2021). Evaluation of the Performance of Companies


Operating in Non-Life Branches in the Turkish Insurance Sector. Journal of Financial
Research and Studies, 13 (24), 171-188. doi: 10.14784/marufact.880627.

79

You might also like