Professional Documents
Culture Documents
MERVE BENZEŞ
BİLECİK 2022
1
ÖN SÖZ
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği sonucu meydana gelen doğal afetler,
finans, tarım, hayvancılık, üretim, ulaşım, sağlık gibi birçok sektörü olumsuz etkilemekte, çok
sayıda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Doğal afetlerin yol açtığı zararların maliyeti
hızla artıyor. Bu büyüme, sigorta ve reasürans sektörleri için risk oluşturmasının yanı sıra
devlet bütçesini de önemli ölçüde etkilemektedir.
Doğal afetlere karşı teknolojik olarak gelişmiş erken uyarı sistemleri oluşturmak,
akarsuları eski haline getirmek veya afetler sırasında uygulanacak acil afet planları
oluşturmak gibi önlemler alarak afet risklerini tamamen ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Kendinizi bu tehlikelerden korumanın en iyi yolu sigortadır. Ülkemiz, sektörün katastrofik
risklerini azaltmaya başlayan devlet destekli tarım sigortasını yaygın olarak benimsemiştir.
Ancak özel sigorta, diğer sektörlere faydalar sağlar. Afetlerden sonra sigorta bilincini
artırmaya yönelik projeler oluşturulmuş ve sigorta bilincinin artmasıyla Türk sigortacılık
sektöründe önemli değişiklikler yaşanmıştır. Doğal afetler sonucu hasar tutarlarının hızla
artmasının sigorta ve reasürans şirketlerini tazminat ödeyememe riskiyle karşı karşıya
bıraktığı değerlendirilmektedir.
2
ÖZET
Doğal afet risk yönetiminde en çok tercih edilen yöntem reasüranstır. Ancak doğal
afetlerin sıklığının ve boyutunun artması, reasürans piyasalarının kapasitesinin azalmasına,
reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk aktarma maliyetinin artmasına
neden olmaktadır. Günümüzde doğal afetlerin neden olduğu kayıpların sigorta ve reasürans
şirketlerinin ve devletlerin finansman sağlamakta zorlandığı boyutlara ulaştığı görülmektedir.
Afet Tahvilleri, günümüzde doğal afet riskleri için en yaygın kullanılan alternatif
finansman yöntemlerinden biridir. Felaket bonoları ilk olarak 1990'ların ortalarında, doğal
afet riskini sigorta ve reasürans şirketleri ile devlet dışındaki çok sayıda taraf arasında yaymak
ve zaman içinde riski yönetmek için ortaya çıktı.
3
ABSTRACT
These developments have led insurance and reinsurance companies and governments,
as the last reinsurer, to seek new ways to manage natural disaster risks other than traditional
methods such as reinsurance. The management of risks by transferring them to the capital
markets is called "Alternative Risk Transfer Methods" in addition to the traditional methods.
Disaster Bonds are one of the most widely used alternative financing methods for
natural disaster risks today. Catastrophic bonds first emerged in the mid-1990s to spread
natural disaster risk between insurance and reinsurance companies and multiple parties
outside the state and manage risk over time.
For this purpose, disaster bonds, which are issued for a limited period of time in order
to securitize natural disaster risks in a certain geography, provide the transfer of natural
disaster risk to investors. Since their initial issuance, disaster bonds have provided reinsurance
markets with additional opportunities to finance disaster risk and protect against possible
price changes in these markets.
4
İÇİNDEKİLER
BİRİNCİ BÖLÜM
TABLOLAR LİSTESİ..................................................................................................6
ÇİZELGELER LİSTESİ..............................................................................................7
ŞEKİLLER LİSTESİ....................................................................................................8
GİRİŞ.............................................................................................................................8
1.1.1. Deprem............................................................................................................11
1.1.2. Tsunami...........................................................................................................14
1.1.3. Volkanizma.....................................................................................................15
1.1.4.1. Heyelan....................................................................................................16
1.2.1. Sel....................................................................................................................17
1.2.2. Çığ...................................................................................................................18
1.2.3. Dolu.................................................................................................................19
1.2.5. Kuraklık..........................................................................................................20
5
1.2.5.1. Türkiye’de Kuraklık.................................................................................21
1.2.6. Sis....................................................................................................................21
1.2.7. Fırtınalar..........................................................................................................22
1.3.2.1. Covid-19...................................................................................................24
1.4.2. Hazırlık............................................................................................................28
1.4.3. Müdahale.........................................................................................................29
1.4.4. İyileştirme.......................................................................................................30
İKİNCİ BÖLÜM
SİGORTACILIK
6
2.7. Sigorta Şirketleri....................................................................................................53
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.2. Doğal Afetlerin Sigorta Piyasası Sonuçları: Zarar Oranları, Primler ve Kayıplar.62
SONUÇ VE ÖNERİLER............................................................................................71
KAYNAKÇA...............................................................................................................73
7
TABLOLAR LİSTESİ
Tablo 2.2: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri
Tablo 2.3: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri
Tablo 2.4: Türk sigorta sektörünün 2019 ve 2020 yılı karlılık sonuçları (Milyon TL)
Tablo 4.1: 31.12.2006 Tarihi İtabriyle Bölgelere Göre Sigortalı Konut Sayıları ve
Zorunlu Deprem Sigortası kapsamındaki Sigorta Oranları
8
ŞEKİLLER LİSTESİ
9
QRAFİKLER LİSTESİ
Qrafik 2.3: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Dışı Branşı Prim Üretimi
Qrafik 2.4: Araç Adeli En yüksek 10 ilin Sigortasızlık Oranı Dağılımı (2018 Mayıs)
Qrafik 2.8: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Tüm Araç Türleri Dahil) (2018
Mayıs)
10
KISALTMALAR LİSTESİ
11
GİRİŞ
Doğal afetler, birçok kişinin sigortalı risklerinin aynı anda gerçekleşmesine ve büyük
maddi kayıpların karşılanmasına neden olur. Sigorta şirketlerinin doğal afet risklerini iyi
yönetememeleri, likidite ve finansal sorunlarla karşı karşıya kalmalarına neden olmaktadır.
Yapılan araştırmalar hem doğal afetlerin sıklığının hem de sebep olduğu maddi
zararların 1990'lı yıllardan itibaren arttığını göstermektedir. Bu durum, global reasürans
fırsatlarının azalmasına, reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk
transfer maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu gelişmeler, doğal afet risklerini reasürans
koruması için alternatif risk transfer yöntemleriyle yönetmek isteyen sigorta ve reasürans
şirketlerini ve hükümetleri desteklemeyi amaçlamaktadır. Bu kapsamda alternatif risk transfer
yöntemlerinden biri de sermaye piyasalarında “Afet Bonosu” ihracıdır.
Türkiye'de doğal afet risk yönetimi için Afet Sigortaları Havuzu (DASK) kuruldu.
Çalışmada öncelikle Türkiye'de doğal afet risk yönetimi için sigorta şirketlerinin, devletin ve
DASK'ın bir seçenek olup olmayacağı tartışılmaktadır. Mevcut durumda DASK, kapsadığı
konutlarla ilgili riskleri karşılama gücüne sahiptir, üstlendiği riskleri düşük maliyetle
reasürans piyasasına aktararak yönetir, diğer yandan bazı alanlar vardır.
Diğer doğal afet riskleri, özellikle DASK'ın kapsamadığı bazı deprem riskleri sigorta
şirketleri tarafından karşılanacaktır. Öte yandan, olası bir deprem sonrasında hem DASK hem
de isteğe bağlı sigorta sistemi kapsamında olmayan risklerin finansmanının devlet bütçesi
üzerinde ciddi baskı oluşturabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, dünya reasürans piyasalarında
doğal afet risklerinin teminat kapsamının azalma eğiliminde olması ve gelecekte DASK ve
sigorta şirketlerinin üstleneceği doğal afet risklerinin artacağı düşünüldüğünden, doğal afet
risklerinin azaltılması gerekmektedir. DASK ve sigorta şirketlerinin mevcut durumda olmasa
da gelecekte gerekli teminatı sağlamak için afet bonosu ihracını gerçekleştirebilecekleri
düşünülmektedir.
12
BİRİNCİ BÖLÜM
DOĞAL AFETLER
Doğal afet kavramında ilk akıllara gelen deprem, tsunami, sel, heyelan gibi olaylar
aslında doğal afet değil bir doğa olayıdır ve dünya’nın evrim sürecinde oldukça önemli bir rol
oynamaktadır. 200 milyon yıl önce yeryüzü Pangea adlı tek bir kıta ve okyanustan ibaretti. İlk
olarak Gondvana ve Avrasya olarak ikiye ayrılmıştır. 180 milyon yıl önce de Pangea kıtası
hızlı bir yarılma yaşayarak iki parça birbirinden uzaklaşmaya başlamıştır. Kuzey Atlas
Okyanusu ve Hint Okyanusu çizgileri boyunca yarılan bu kıtalarda Kuzey Amerika
Afrika’dan, Hindistan da Antarktika’dan ayrılmıştır. Tenis Denizi biraz kapanıp kuzeydeki
Lavrasya ve güneydeki Gonvana tümüyle ayrılarak Dünya üzerinde 3 büyük kara kütlesi
oluşturmuşlardır (Pampal, 2000: 45). 135 milyon yıl önce ise Grönland kıtası Kuzey
Amerika’dan ayrılmış ve Hindistan kıtası da kendisinden 3200 km uzaklıkta bulunan
Asya’nın güney kıyısına çarparak kuzeye doğru hızla kaymıştır. 65 milyon yıl öncesinde de
Güney Amerika kıtası Afrika kıtasından ayrılmış ve Amerika kıtaları birbirine kenetlenmiştir.
Gondvana kıtasından ayrılacak sadece Avusturalya ve Antarktika kıtaları kalarak
Avusturalya’da Antarktika’dan ayrılmış, kuzeye yönelmiştir. Günümüzde ise Atlas Okyanusu
Antarktika’dan Afrika’ya kadar uzanmakta, Kuzey Amerika ile Güney Amerika birbirine
kenetlenmiş, Avusturalya kıtası Antarktika’dan ayrılmış, Hindistan kıtası kuzeye doğru
hareket etmiş ve Asya kıtasına çarparak Himalaya dağlarını oluşturmuştur. Tüm bu
değişiklikler doğa olayları sonucu meydana gelmiş ve gerçekleşmeye de halen devam
etmektedir (Atabey, 2020: 29).
Doğa olaylarının genel olarak doğal afet sayılabilmesi için parasal olarak belirli
miktarların üzerinde hasar vermesi ve yine belirli sayının üstünde ölü veya yaralı kişilerin
13
olması gerekir. Afete dönüşen doğa olayları arasında en büyük sebepler bataklıkların veya fay
hatlarının üzerine yapılan konutlar, sağlıksız yapılaşma, yapılardaki maliyeti düşürme
yöntemleri, politik çıkarlar gibi faktörler rol oynamaktadır. Bu sebeplerle birlikte yaşanan
doğa olayının fiziksel büyüklüğü, hızlı nüfus artışı, riski yüksek olan bölgelerdeki
sanayileşme, yaşanan doğa olayının yerleşme alanlarına olan uzaklığı veya yakınlığı gibi
faktörlerin eklenmesi de doğa olaylarının yıkıcılığına ya da büyüklüğüne etki etmektedir
(Yavaş, 2001:121).
Doğal afet niteliği taşıyan doğa olayları genel olarak üç gruba ayrılırlar. Bunlar
Jeolojik veya jeomorfolojik olarak da adlandırılabilen yer kökenli doğal afetler, atmosfer
kökenli doğal afetler ve biyolojik kökenli doğal afetlerdir (Değirmenci ve İlter, 2013: 282).
Jeolojik afetler olarak da adlandırılan yer kökenli doğal afetler, deprem, tsunami,
volkanizma ve kütle hareketleri olmak üzere 4 ana başlık altına ayrılmaktadırlar. Kütle
hareketleri ise kendi içinde heyelan, kaya düşmesi ve çamur akıntıları olarak
sınıflandırılmaktadır.
1.2.1. Deprem
14
Kuzey Anadolu Deprem Zonu, dünyada bulunan en geniş ve aktif atılımlı faylar
arasında yer almaktadır. Kuzey ve Güney kolu olarak Marmara Denizi’nde iki kola ayrılan
Kuzey Anadolu Deprem Zonunun kuzey kolu Marmara Denizi’ni tamamen geçerken güney
kolu ise Marmara Denizi’nin güneybatı yönünde ilerleyerek Ege Denizi’ne doğru yön
almaktadır (Kartal ve Zünbül, 2000: 78).
Batı Anadolu Deprem Zonunun önemli deprem kaynağı Ege Graben Sistemini
oluşturan graben alanlarındaki normal fay sistemleri olarak görülmektedir. Depremlerin Ege
Denizinin orta derinliklerinde daha yoğun görüldüğü bu zon Anadolu’nun batısındaki Edremit
Körfezinden Toros Dağ Zincirinin başladığı Akdeniz’e kadar uzanan bölgeyi kapsamaktadır
(Pampal, 2000: 62).
580 km uzunluğa sahip Doğu Anadolu Deprem Zonu Bingöl bölgesinde biraz
belirsizleşse de Palu-Pötürge arasında tekrar birleşmektedir. Türkiye’nin en etkin fay
hatlarından birini oluşturan bu zon Karlıova ile Antakya arasında bulunmaktadır (İmamoğlu
ve Çetin, 2007: 23).
15
Qrafik 1.1: Son 31 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Grafik Göstergesi
16
Qrafik 1.2: Son 22 Yılda Meydana Gelen Depremlerin Qrafik Göstergeleri
3500
3000
2500
2000
1500
1000
500
0
0 0 0 01 0 02 0 0 3 0 0 4 0 0 5 0 0 6 0 07 0 08 0 09 0 1 0 0 1 1 0 1 2 0 1 3 0 14 0 15 0 16 0 17 0 1 8 0 1 9 0 20 0 21
20 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2 2
1.2.2. Tsunami
İlk defa 15 Haziran 1896 yılında 21.000 kişinin hayatını kaybettiği Meiji tsunamisi
olarak tarihe geçen tsunami, okyanusun veya denizin tabanında meydana gelen tektonik
olaylara bağlı gerçekleşen yıkıcı dalga olarak tanımlanabilmektedir. Genel olarak tsunami,
Richter ölçeğine göre 6,5 şiddetinin üzerindeki ve yer yüzeyinden 50 km derinde oluşan
depremlerde veya volkanik patlamalarda meydana gelmektedir (Sözcü, 2019: 16).
Türkiye 8300 km’den fazla kıyı şeridine sahip bir ülkedir. Ayrıca deprem bölgesi
olması sebebiyle de tsunamilere dikkat edilmesi gereken bir ülkedir. Yapılan araştırmalar
3000 yıl içinde 90’ı aşkın tsunami olayının bu topraklarda meydana geldiğini göstermektedir
(Necmioğlu, 2018: 23).
17
Yine 1999 Gölcük depremi sonrasında da Gölcük ve Değirmendere kıyılarında yıkıcı
etkisini gösteren tsunami dalgaları meydana gelmiştir. 21 Temmuz 2017 yılında Gökova’da
meydana gelen ve 6 km derinliğine sahip deprem özellikle Muğla başta olmak üzere Güney
Batı Ege’de hissedilerek Bodrum’da tsunamiye yol açmıştır. Dalgalarının 30-40 m yüksekliğe
sahip olduğu bu tsunaminin yıkıcılığı özellikle Gümbet’te oldukça fazla hissedilmiştir
(Atabey, 2020: 178).
1.2.3. Volkanizma
18
1.2.4. Kütle Hareketleri
1.2.4.1. Heyelan
Aşırı yağış, insanların bazı çalışmaları, bitki örtüsünün yetersiz oluşu gibi sebeplerle
belirli miktarlardaki kütlenin veya kütlelerin yamaç dengesinin bozulmasıyla alçak kesimlere
doğru hareketi heyelan olarak tanımlanmaktadır (Öztürk, 2002: 12). Daha kısa betimlemek
gerekirse kısaca zeminlere ve üstlerinde bulunan kaya kütlelerine uygulanan kuvvetin
değişmesidir (Alptekin ve Yakar, 2020: 46).
Eğimli yamaçlarda üst üste gelen sert ve yumuşak tabakaların özellikle sıcaklık
geçişleri ile aşınmalara uğrayarak eğimden aşağı düşmeleri kaya düşmeleri olarak
adlandırılmaktadır (Polat ve Güney, 2013: 31). Mevsimsel sıcaklık değişkenlikleri ve toprak
yapıları sebebiyle ülkemizde en çok kaya düşmesi İç Anadolu bölgesinde görülmektedir.
Özellikle Nevşehir ve Kayseri bölgelerinde çoğalan kaya düşmeleri özellikle sık tekrarlarında
ciddi yaralanmalara, can ve mal kayıplarına neden olmaktadır (Taşdemiroğlu, 1970: 41).
19
Kaba parçacıkları açısından zayıf ancak tortu ve kil bakımından zengin olan bu akışkan yapı
çamura benzediği için ismini buradan almıştır (Sözcü, 2019: 23).
Atmosfer kökenli doğal afetler daha çok iklimlerden kaynaklı olmaktadır. Kendi
içinde sel, çığ, dolu, don olayı, kuraklık, sis, fırtınalar ve iklim değişiklikleri olmak üzere
sekiz alt gruba ayrılmaktadır.
1.3.1. Sel
Can ve mal kaybına sebep olmadığı sürece hidrometerolojik olay olarak kabul edilen
seller ile taşkınların büyük bir çoğunluğu doğanın kendini koruma mekanizması olarak ortaya
çıkmaktadır (Özcan, 2006: 12). Ancak insanların sel altında kalmaya elverişli yerlerde
yerleşim kurması ve ardından sel olayı meydana geldiğinde can ve mal kayıplarının
yaşanması gerçekleşen olayın afete dönüşmesine neden olmaktadır.
Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle yarımada ülkesi olmakta ve çok fazla kıyısı
bulunmaktadır. Ülkemizin batısından gelen yoğun yağışlar özellikle Akdeniz ve Karadeniz
kıyılarını etkilemektedir. Haziran ayında en yüksek seviyeye çıkan sel olayları son yıllarda
artış göstererek 100’ün üzerine çıkmıştır (Demircan, 2018: 95).
1.3.2. Çığ
Genellikle eğimli, dağınız ve bitki örtüsüne çok sahip olmayan arazilerde biriken kar
kütlelerinin yer çekimi etkisiyle hızlı bir şekilde kaymasına çığ denmektedir (AFAD). Çığın
büyüklüğüne göre yüzeysel, küçük, orta, büyük ve çok büyük olarak sınıflandırmak
20
mümkündür. Bu sınıflandırmalar çığların tahrip potansiyellerine, akış sınıflandırmalarına,
mesafelerine ve hacimlerine göre yapılmaktadır (Sözcü, 2019: 32).
Ülkemizde, yılda ortalama 26 kişinin can kaybına yol açan çığ en çok, Kuzey Anadolu
Dağları, Doğu Anadolu’daki depresyon alanları dışında kalan yaklaşık bütün alanlar ile
Güneydoğu Toroslarında yaşanmaktadır (Sözcü, 2019: 34). AFAD verileri incelendiğin 1990-
2019 yılları arasında gerçekleşen çığ istatistikleri aşağıdaki gibidir (AFAD):
180
158 159 155
160
144
140
120 110
104
100
80
68 67
61 60
60 54
46
40
22 21 21
16 15
20
6
11
6 8 10
11 10 6 10 14 8 10
3
0
9 0 91 9 2 9 3 9 4 9 5 96 9 7 9 8 9 9 0 0 01 0 2 03 0 4 05 06 0 7 08 0 9 10 1 1 12 13 1 4 15 1 6 17 18 1 9
19 1 9 19 19 19 19 1 9 19 19 19 20 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20 2 0 20 2 0 2 0 20
1.3.3. Dolu
Son yıllarda oluşan doğal afetler incelendiğinde dolunun, ülkemizde en çok meydana
gelen ilk üç doğal afet içinde olduğu görülmektedir. %22 gibi gerçekleşme oranına sahip olan
21
dolu kış aylarında Akdeniz Bölge’sinde sıklık gösterirken yaz aylarında ise İç Anadolu ve
Doğu Anadolu Bölge’lerinde görülmektedir. Kış mevsimin daha çok zarar vermesinden
dolayı kış olayı olarak tanımlansa da 2020 yılına bakıldığında bu afetin %58’inin yaz,
%28’nin ilkbahar ve %13’ünün ise sonbahar mevsiminde gerçekleşerek sadece %1’nin kış
ayında yaşandığı gözlemlenmiştir (Erkan, 2021: 67).
Hava sıcaklığının donma derecesi olan 0°C’nin altına düşmesiyle gerçekleşen ısı
alışverişi sonucunda oluşmaktadır. Kış aylarında ve yüksek rakımlı yerlerde meydana gelen
don olayının gerçekleştiği günler ise donlu günler olarak ifade edilmektedir (Sözcü, 2019:
37).
Ülkemizde kış mevsimi yaşanırken görülmediği çok az yer olan don olayının başlama
ve bitmesinde nem miktarı, yer şekilleri, rüzgârın hızı, bulutluluk oranı gibi etkenler önemli
rol oynamaktadır (Erlat ve Ölgen, 2008: 35). Özellikle Akdeniz, Ege ve Karadeniz
bölgelerinde donlu günler ortalama 10 gün olarak belirlense de ülkemizin bazı yerlerinde 90
güne kadar ulaşabilmektedir. Bu sayı İç Anadolu ve Doğu Anadolu’da ise 20-50 gün arasında
değişmektedir (Gürsu ve İnce, 2009: 12).
1.3.5. Kuraklık
Literatürde birçok tanımı olan kuraklık genel olarak yağış miktarlarının ciddi anlamda
azalmasıyla doğru orantılı olarak sıcaklığın yüksek artış göstermesi olarak
tanımlanabilmektedir (Aybarç, 2018: 45). Oldukça yavaş ilerleyen ve hava, su ile beraber
toprak üzerinde de önemli etkisi bulunan kuraklık (Mengü, Anaç ve Özçakal, 2011), sosyal
yaşam, çevresel ve ekonomik etken olarak her alanda önemli zararlar oluşturan meteorolojik
doğal afetler içerisinde kapsamlı bir etkiye sahip doğal afet olarak görülmektedir (Kapluhan,
2013: 54).
22
1.3.5.1. Türkiye’de Kuraklık
1.3.6. Sis
Sis çoğu doğal afet gibi tek başına bir yıkıcılık göstermemektedir. Ancak görüş alanını
oldukça aza indirdiğinden dolayı kara, hava ve deniz ulaşımlarında kazalara sebeplere olarak
can ve mal kaybı yaşatabilmektedir.
Türkiye sis olayını yaşayan bir ülkedir. Sisin gerçekleşmesi için nemin önemli bir
faktör olması ve Türkiye’nin yarımada ülkesi olmasıyla birlikte bazı bölgelerinin sık yağış
alması uygun koşulları oluşturmaktadır.
Aldığı yağışlar ve denize kıyısının olması sebebiyle ülkemizde en çok sis olayının
yaşandığı bölge Karadeniz Bölgesi olarak bilinmektedir. Ancak oluşan bu sisler günümüze
kadar ciddi can ve mal kaybı yaşatmamıştır (Özşahin, 2013: 54).
1.3.7. Fırtınalar
Hava sistemini ifade eden fırtınanın oluşması için rüzgâr hızının 63 km/saat ya da
daha fazlasının olması gerekmektedir. Ancak bu durum tek başına fırtına olarak
adlandırılmamaktadır. Buna ek olarak önemli bir doğa olayına neden olabilecek büyüklükte
olmasının yanı sıra sağanak yağış, şimşek ve yıldırım gibi elektriksel olayları da üretebilecek
23
özelliklere sahip olması gerekmektedir. Her ne kadar şiddetli yağmur ve dolu yağışlarına
neden olsa dahi nadiren kar sağanaklarının oluşmasında da etkili olmaktadır (Türkeş, 2015:
32).
Türkiye karasallığın etkili olduğu dağlık ve engebeli bir yapıya sahiptir. Bu durum üç
tarafının denizlerle çevrili olmasıyla birleştiğinde deniz-kara ve dağ-vadi arasındaki ısı
farkından dolayı rüzgârların etkisi altında kalmasına neden olmaktadır. Bu rüzgârlar
devamında gerekli koşulları sağlayarak fırtınaya dönüşebilmektedir. Özellikle Kuzey Ege ve
Batı ile Orta Akdeniz’de artış gösteren bu doğal afet son yıllarda 35 fırtına ve hortum
oluşması olarak tarihe geçmiştir (Sözcü, 2019: 49).
24
1.4. Biyolojik Kökenli Doğal Afetler
Tarihi oldukça eski olan biyolojik afetler insanları geçmişten günümüze etkileyen ve
baş gösterdiğinde önüne geçilmesi çok zor olan bir afet türüdür. 14. yüzyılın ortalarında kara
ölüm olarak adlandırılan biyolojik afetin Avrupa nüfusunun yaklaşık 3/1’inin ölümüne yol
açması bu durumun en büyük kanıtı olarak tarihteki yerini almıştır (Dölek, Durmuş ve
Kuruyer, 2021: 13).
Böceklerin büyük bir sürü halinde bir bölgeyi işgal ederek ya da bir yerden bir yere
göç ederken geçtikleri yerleri tahrip ederek, insanların can ve mal kaybına sebep olmalarına
böcek istilası denmektedir. Böcek yumurtalarının ölmesini ve dolayısıyla sayılarının aşırı
artmasını önleyen soğuk kış ortamları, küresel ısınma sebebiyle etkisini kaybetmeye
başlamıştır. Bu durum böcek türlerinin topluluklarında aşırı artışa sebep olarak bazı
bölgelerde böcek istilalarına sebep olmuştur (Cansaran, 115: 2).
Kısa sürede insan, hayvan ve bitkilerin birçoğuna bulaşan hastalıklar salgın olarak
nitelendirilmektedir. Salgın kendi içinde endemi ve pandemi olarak ikiye ayrılmaktadır.
Salgının belirli bir bölge veya birkaç ülkede görülerek etkili olmasına endemi denirken, bir
kıtayı veya daha fazlasını etkileyerek küresel olarak nitelendirilmesine pandemi denmektedir
(Özdemir ve Eser, 2020: 2).
1580-1641 Çin vebası, 1770-1772 Rus vebası, 1812 Tifüs salgını, 1822 Kolera salgını,
1918-1920 İspanyol gribi geçmişten günümüze tarihe geçen bazı büyük salgın hastalıklardır
(Arslan, 2020: 31). Günümüzde ise 2019’un Aralık ayında Çin’in Wuhan kentinde baş
gösteren Covid-19 salgını görülmektedir.
25
1.4.2.1. Covid-19
Korona veya corona virüs olarak adlandırılan Covid-19, Orthocoronavirinae alt ailesi
içinde yer almaktadır. Pozitif polariteli ve tek zincirli olan corona zarflı RNA
virüslerindendir.
İlk 31 Aralık 2019 yılında görülen covid salgını 6 kıtada yüzlerce ülkeyi etkisi altına
alarak pandemi sürecini başlatmıştır (Dikmen, Kına, Özkan, ve İlhan, 2020: 43). 7 Ocak
2020’de insanlarda yeni görülen koronavirüs olduğu tespit edilerek COVID-19 adını almıştır
(Altın, 2020: 14). Pandemi, karantina, sosyal mesafe gibi yeni kavramları tanıtan Covid-19,
özellikle ilk ortaya çıktığı dönemlerde, fiziksel ve psikolojik olarak insanları oldukça
yıpratmıştır. Hava ve temas yoluyla bulaşması insanların günlük yaşamlarıyla birleştiğinde
oldukça hızlı bir şekilde yayılma göstermiştir.
İlerleyen dönemlerde insanların yeni sürece alışması, virüsün evrim geçirerek etkisinin
azalması ve aşının bulunması gibi nedenler vaka ve ölüm sayılarını azaltırken iyileşme
oranında artış yaşanmasını sağlamıştır. Nisan ayının son 1 aylık vaka ve iyileşme verileri ise
aşağıdaki tabloda gösterildiği gibidir:
20,000
15,000
10,000
5,000
0
ar Ap
r
Ap
r
Ap
r
Ap
r pr pr pr pr pr pr pr pr pr pr
1 -M 2- 4- 6- 8- 0 -A 2 -A 4 -A 6 -A 8 -A 0 -A 2 -A 4 -A 6 -A 8 -A
3 1 1 1 1 1 2 2 2 2 2
26
1.5. Doğal Afet Riski ve Yönetimi
Doğal afet yönetimi temelinde, doğal afet meydana gelmeden tedbir alınmasıyla
başlamaktadır. Doğal afet sırasında müdahale edilmesiyle devam eden afet yönetimi afet
sonrasında hayatı normale döndürmekle tamamlanmaktadır. Elbette bu döngüsel bir süreç
olduğu için tek yönlü değildir. Zarar azaltma, hazırlık, müdahale ve iyileştirme, risk
yönetiminde uygulanması gereken adımlardır (Sözcü, 2019: 59).
Afet yönetimi uygulanırken tüm kurum ve kuruluşların döngüye dâhil edilmesi bütün
kaynakların kullanılması açısından önem arz etmektedir (Şahin ve Üçgül, 2019:43).
Toplumun ortak bir şekilde hazırlıklı olması da bu duruma dâhildir (Işık vd., 2012: 14). Afet
öncesinde, sırasında ve sonrasında yapılması gereken önemli çalışmalar ise aşağıdaki tabloda
verildiği gibidir (Erkal ve Değerliyurt, 2009: 147-164).:
27
Tablo 1.1: Afet Öncesinde, Sırasında ve Sonrasında Yapılması Gereken Önemli
Çalışmalar
Doğal afet riski; bu, nadiren meydana gelen ancak yüksek maddi hasara neden
olabilen hortum, deprem ve kasırga gibi doğal olaylar ve terör, hava kirliliği veya iklim
28
değişikliği gibi insan kaynaklı afetler riskini içerir. Doğal afet risklerinin yönetiminde farklı
ülkeler tarafından geliştirilmiş farklı sistemler bulunmaktadır. Doğal afet risk yönetimi
uygulamaları “Proaktif” ve “Reaktif” yöntemler olarak ikiye ayrılabilir.
Proaktif risk yönetiminde, afet meydana gelmeden önce afet olasılığı ve yol
açabileceği zararlar tahmin edilir. Bu tahminlere göre gerekli tedbirler alınmaktadır. Reaktif
risk yönetiminde, afet sonrasında meydana gelen kayıpların tazmini için teknikler geliştirilir.
Son yıllara göre doğal afetlerin görülme sıklığı ve verdiği zarar giderek artmıştır.
Özellikle 1990'lar, dünyanın çeşitli yerlerinde birçok doğal afetin ve doğal afetlerin yol açtığı
büyük zararların yaşandığı bir dönem olmuştur. Florida'daki Andrew Kasırgası, Sudan'ın
büyük bir bölümünü etkileyen kuraklık, Çin ve Orta Avrupa'daki kasırgalar 1990'larda
meydana gelen felaketlerden sadece birkaçı. Bunun sonucunda dünyanın önde gelen sigorta
şirketleri, doğal afetlerin yol açtığı büyük zararları ödemekte zorlandıklarını ve iflas riskiyle
karşı karşıya olduklarını açıklamaya başladılar.
Sigorta sistemi daha çok doğal afet risk yönetiminde kullanılmaktadır. "Sigorta" farklı
açılardan iki farklı şekilde tanımlanabilir. İlk tanıma göre sigorta, beklenmedik kayıplardan
kaynaklanan zararların bir finansal sözleşme yoluyla yeniden dağıtılmasıdır. İkinci tanıma
göre sigorta, belirli bir menfaat karşılığında bir tarafın diğer tarafın zararlarını karşılamak için
yaptığı anlaşmadır. Herhangi bir riskin sigortalanabilmesi için öncelikle tanımlanabilir olması
ve yol açabileceği hasarın öngörülebilir olması gerekir(Güler, 2008: 16).
Yapılan çalışmalarda, yüksek hasara neden olan bir doğal afet meydana geldiğinde
veya peş peşe birçok doğal afet meydana geldiğinde, doğal afetler için reasürans imkanlarının
azaldığı ve reasürans şirketlerinin doğal afetlerden korunmak için daha yüksek sigorta
primleri talep etmeye başladığı gözlemlenmiştir. Hem artan reasürans maliyetlerini azaltmak
hem de reasürans piyasasının kapasitesini artırmak için alternatif risk transfer yöntemleri
geliştirilmeye başlanmıştır. Bu yükümlülükler kapsamında sigortanın tanımı, alternatif risk
transfer yöntemlerini de içerecek şekilde genişletilmiştir (TSRŞB European Union and
International Relations Unit. 2007).
29
1.5.1. Zarar Azaltma
Halkı alınabilecek önlemler konusunda eğitme amacı güden zarar azaltma, gelecekte
meydana gelebilecek herhangi bir afetin oluşturacağı hasarları azaltan politika ve azaltma
olarak tanımlanabilmektedir (Sözcü, 2019: 62). Afet yönetiminin temel taşı, zarar azaltma
olarak görülmektedir. Çünkü zararı azaltma hem afet meydana gelmeden hem de herkes
tarafından alınacak önlemleri kapsamaktadır.
1.5.2. Hazırlık
Hazırlık afet sırasında hangi birimlerin aranacağı, nerede toplanılacağı, nasıl hareket
edileceği gibi can ve mal kaybını asgari düzeye indirgemeyi hedefleyen bir aşamadır. Zararı
azaltmadan farklı olarak hazırlık direkt olarak zararı azaltmaya veya ortadan kaldırmaya
yönelik değil personelin ve birliklerin geniş yelpazede olaylara müdahale yeteneğine sahip
olmalarını, müdahale kapasitesinin arttırılmasının ve afetzedelerin bu ekip ve birliklere
ulaşabilecek bilinçte olmalarını hedeflemektedir (Sözcü, 2019: 63).
30
sevk edilmesi, stokların yapılması ise depo yönetimi içerisinde yer almaktadır (Önsüz ve
Atalay, 2015).
1.5.3. Müdahale
Afet yönetiminin üçüncü evresi olan müdahalenin başlıca amacı can ve mal
kayıplarını en aza indirerek gerçekleşen afetlerin etkisini azaltmak ve ortadan kaldırmak için
harekete geçmektir. Bütün evrelerin birbirleriyle bağlantısı olduğu gibi müdahale evresi de
hazırlık aşaması ile bağlantılıdır. Afetin kaçınılmaz göstergelerinin ve sonuçlarının ortaya
çıkmasıyla başlamaktadır. Hayat kurtarmak, maddi zararları en aza indirmek ve iyileştirme
evresinin etkinliğini artırmak ile devam edip sonunda normale dönen toplum hayatıyla sona
ermektedir (Sözcü, 2019: 64). Afet büyüklüğüne göre bazı kaynaklarda azami 2 aylık bir
süreyi kapsadığı kabul görmektedir (Şahin, 2019: 109).
31
ulaşma ve onları kurtarma gibi öncelikli konuların her birine ait departmanın bulunması
işlemlerin sonuca daha hızlı ulaşmasını sağlayacaktır.
1.5.4. İyileştirme
Afet yönetiminin son aşaması olan iyileştirme, en uzun süre alabilen ve en maliyetli
aşama olarak nitelendirilen evresidir. Afet sonrası hasarların belirlenmesi, maddi zararların
karşılanması, toplum hayatının tamamen eskiye dönmesi bazen aylar sürebilse de bazı
durumlarda yıllarca devam edebilmektedir (Cakici, 2009: 34).
Afet sonrasında iyileştirme süreci, birkaç hafta süren müdahale; birkaç ay süren
normale dönme; 1-2 yıl sürebilen yeni yerleşimlerin kurulması; 1-5 yıl arasında sürebilen
kalkınmaya yönelik yeniden inşa dönemi olarak 4 aşamada ele alınabilmektedir (Çoban,
2019:15)
32
İKİNCİ BÖLÜM
SİGORTACILIK
İnsan ve doğa arasındaki ilişkinin yanı sıra diyalektik bir çatışma da vardır. Bu,
insanların doğa güçleriyle sürekli mücadelesine yansımaktadır. Bu nedenle olağanüstü olaylar
ve riskler, insanlığın varoluşu için doğal normlar olarak kabul edilmektedir. İşgücü organları,
doğal güçlerin yıkıcı etkilerine maruz kalmaktadır (Anbar, 2008: 16).
Kelime olarak güvence anlamına gelen sigorta, İtalyancaya olan sicurta kelimesine
dayanmaktadır (Yayla, 2019: 43). Riziko adı verilen hesaplanabilir risklerin oluşmasından
önce belirli bir primin ödenmesi şeklinde işleyişi olan sigortacılık (Ayan, t.y.: 1001-1039),
ortaya çıkacak risklerin azaltılma ya da ortaya çıktıktan sonra oluşan maddi hasarların
tamamını veya bir kısmını güvence altına alma durumu olarak tanımlanmaktadır (Yayla,
2019: 44).
İnsanların yaşamı gün içerisinde kısa vadede veya uzun süreçlerde oluşabilecek
risklerle doludur. Ancak her riskin hesaplanabilir bir maddi karşılığı yoktur. Hesaplanabilir
maddi karşılığı olan riskler riziko olarak tanımlanmaktadır. Sigorta rizikoları teminat altına
alan bir oluşumdur.
Havuz sistemi olarak çalışan sigortacılık bir risk yönetimidir. Ancak sigortacılıkta
riskin tesadüfi olması en önemli ikinci etkeni oluşturmaktadır. Bu durumda sigorta
yapılabilmesi için en önemli iki etken riskin hesaplanabilir ve tesadüfi olması olarak ifade
edilmektedir (Aktaş,2007: 16).
Her yıl dünyada çok sayıda kasırga, sel, deprem, toprak kayması, fırtına, volkanik
patlama, tropikal siklon (hava akımları) olayları meydana gelmektedir. Bu olaylar, kazalarla
ve trajedilerle sonuçlanmasının yanı sıra toplumda büyük maddi kayıplara da neden
olmaktadır (Erpek,2007: 13). Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri'nde son on yılda meydana
gelen doğa olayları, ekonomisine ülke milli servetinin ortalama %1-2'si kadar zarar vermiştir.
11 Eylül 2001'de New York'ta meydana gelen terör saldırısı sırasında oluşan zararın
başlangıçta 100 milyar dolar olduğu tahmin ediliyordu (Hardle,2007: 45).
2003'te Amerikalı sigortacılar teröristlerden 300 milyar dolar talep etmişti. (Freeman,
2004: 14). 2005 yılında doğal afetler sonucunda ise 250 bin kişi hayatını kaybetmişti. Aralık
2004'te Güneydoğu Asya'da 300.000 kişinin ölümüne neden olan deprem ve tsunamiden
32
sonra, Eylül 2005'te Rita ve Katrina kasırgaları on binlerce insanın hayatına mâl olmuştu
(Aktaş, 2007: 18).
27 Şubat 2010'da Şili'de 8,8 büyüklüğünde bir deprem ve ardından gelen tsunami
500'den fazla insanın can kaybıyla sonuçlanmıştı. Yüz binlerce evin, birçok yol ve köprünün
yıkıldığı felaketin yol açtığı hasar 30 milyar doları bulmuştu(Anbar,2008: 9). Bütün bunlar
gösteriyor ki, her doğal afet ve kaza, emek organlarına zarar veren bir tehdit olarak
görülmelidir. Şu anda sigorta ilişkilerinin, yani bir sigorta nesnesinin oluşumunun ön
koşulunun bir risk faktörü olması doğaldır (Hardle,2007: 47).
RİSK
Kişiye Yönelik
Riskler
Sorumluluğa Yönelik
Riskler
33
olgudur. Dolayısıyla risk terimi, herhangi bir doğal fenomenden veya insan faaliyetinin belirli
özelliklerinden kaynaklanan kayıp tehlikesini ifade etmektedir (Swiss, 2006: 67).
Risk hem tarihsel hem de ekonomik bir kategoridir. Tarihsel bir kategori olması,
insanların oluşabilecek potansiyel tehlikenin farkında olmaları ile kendini göstermektedir. Bu
itibarla riskin, medeniyetin alt kademelerinde ölüm korkusu ile aynı zamanda oluştuğu
söylenebilmektedir. Diğer bir ifadeyle risk, toplumsal gelişme sürecinde yaratılmıştır
(Freeman, 2004: 14).
Sigortayı yapan sigorta şirketlerinin istikrarı, ödeme gücü devlet tarafından özel olarak
değerlendirilmektedir. Çünkü sigortacının iflası, sadece sigorta sözleşmesinin feshi değil, aynı
zamanda elindeki tüm fonların kaybı anlamına da gelmektedir (Erpek,2007: 25). Bütün
bunlar, sigortanın ülkenin sosyo-ekonomik yaşamında ve nüfusunda oldukça önemli bir rol
oynadığını ve önündeki asıl görevin daha da geliştirilmesi olduğunu göstermektedir.
Türkiye’de sigortacılık kurum ve kuruluşlarını aşağıdaki gibi göstere biliriz (Hardle,2007:
50).
34
19. yüzyılın sonundan itibaren, sosyal risk yönetiminin devlet kavramının unsurlarından biri
haline gelmiştir. Endüstriyel kazalara karşı devlet zorunlu sigortası ilk toplu özel sigorta
türlerinden biridir (Macminn, 2006: 15). Daha sonrasında devlet sosyal sigorta sisteminde
emeklilik ve sağlık sigortası ile geçici çalışma kapasitesi kaybı için sosyal sigorta
düzenlemelerine başlamıştır. Bu sigorta türlerinin uygulanmasına ilişkin devlet müdahaleleri
ve devlet düzenlemeleri ülkelere göre farklılıklar gösterse de, sosyal risklerin sigortasız
yönetildiği ekonomik açıdan gelişmiş bir toplum bulmak mümkün değildir (Erpek,2007: 29).
Avrupa ülkelerinin gelişme eğilimi, şunu söylememize izin veriyor: 20. yüzyılın başında
devlet sosyal sigorta sistemi egemen iken, modern ekonomi, bir dizi nedenden dolayı özel bir
sosyal risk sigortası sisteminin geliştirilmesine yöneliktir. Arnavutluk, İngiltere, Fransa,
İspanya ve diğer ülkelerde kamu emeklilik ve sağlık sigortası reformları, sosyal risk yönetim
sisteminde özel sigortanın güçlendiğini açıkça göstermektedir (Özinci, 2002: 93).
Profesyonel olarak risk yönetimi ile ilgili olan ekonomik kalkınma alanı, sigorta,
üretim ve yaşam faaliyetinin güvenliğini etkilemektedir. Olumsuz olay riskini azaltmaya
yönelik koruyucu önlemlerin uygulanmasına özel önem veren işletmelerde ve çiftliklerde,
sigorta oranı düşüktür, tam tersi durumda ise yüksektir (Yayla, 2019: 64). Bu tür önlemlerin
listesi oldukça kapsamlıdır ve çeşitli üretim ile hizmet alanlarındaki mesleki faaliyetin
özellikleriyle ilgilidir. Nüfusun yangına ve bulaşıcı hastalıklara karşı korunmasını sağlamak
için toplu tarama ile ilgili tedbirler, kitlesel ekonomik kayıpların oluşmasını önlemede
oldukça önemli bir rol oynamaktadır (Erpek, 2007: 76). Sigorta operasyonlarının kapsamlı
gelişimi, özellikle, uzun vadeli hayat sigortasının ortaya çıkması, büyük miktarda sermayenin
sigorta kuruluşlarının elinde toplanması, sigortacılık ve diğer işlevlerde kurumsal
yatırımcıların ortaya çıkmasının ana nedenleridir. Sigortacılar yükümlülüklerini yerine
getirmek için bir sigorta rezervi oluşturmuşlardır (Anbar, 2008: 15).
35
zamanda göreceli bağımsızlıktır. Finansal sistem, devletin, ticari kuruluşlar, bireysel finansal
kurum ve kuruluşlar gibi ekonominin finansal olmayan bölümünün işlevlerini yerine
getirmesinin yanı sıra çeşitli finansal kaynak fonlarının ellerinde yoğunlaşması anlamına
gelmektedir (Macminn, 2006: 21).
1) Finansal sistemin işlevsel amacı: Bu, sistemin her bir halkasının üzerine düşen
görevi yerine getirmesinde kendini göstermektedir. Örneğin, devlet bütçesi, devlet mali
kaynakları fonlarının oluşumu ve kullanımı ile belirlenen devlet, işletmeler ve nüfus
arasındaki dağıtım ilişkilerini ifade etmektedir. İşletmelerin finansmanı, kamu üretiminin ilk
sayısız ihtiyacını karşılamayı amaçlayan devlet bütçesine ve ticari bankalara karşı
yükümlülüklerini yerine getiren para fonlarının yaratılması ve kullanılmasıyla bağlantılı
olarak ortaya çıkan ilişkileri ifade etmektedir (Anbar, 2008: 34).
36
faaliyetlerin genel yönetimi, devlet makamları ve idari organlar tarafından
gerçekleştirilmektedir (UNEP FI, 2006).
Risklerin sigortalılar arasında yeniden dağıtılması özel bir süreç anlamına gelmektedir.
Her bir sigortalının mülkiyet menfaatlerine olası zarar riski aralarında dağıtılır ve sonuç
olarak her sigortalı ödenen tazminata ortak olur. Bu ilişkilerde belirleyici olan nokta, sigorta
priminin sigortacıya ödenmesidir. Çünkü yeniden dağıtım sürecinin organizasyonunun
sağlanmasına izin verir. Ancak bu, tahsil edilen sigorta primlerinin yetersizliğinin sigortacıyı
tazminat ödemekten muaf tuttuğu anlamına gelmez (Yayla, 2019: 32).
Doğal afetler, kazalar, hırsızlık veya mal tahribi, acil hanehalkı koşulları rastgele ve
olası olmasına rağmen, insanlar uzun zamandır bu olaylara maruz kalmaktadır (Ceylan, 2006:
78). Bu nedenle, eski zamanlardan itibaren ilgililer, maddi zarara uğrayanlara yardım etmek
için mal sahipleri derneklerinin kurulmasının uygun olduğunu ve bu derneğe katılanların
sayısı ne kadar fazlaysa, o kadar önemli olduğu fikrini oluşturmuştur (Anbar, 2008: 19).
Dayanışma içinde zararın dağıtımı için çıkarları birleştirme fikri burada ortaya çıkmıştır. Sözü
edilen bu işaretler, özellikle mal kaybı, zararın dayanışma esasına göre dağıtılması, zararın
ödenmesi ekonomik özünü ifade etmektedir (Özinci, 2002: 93).
Bir girişimcilik türü olarak sigortacılık faaliyetinin özelliği, belirli bir girişimcilik riski
ile karakterize edilmesidir. Bu, sigortacıya birtakım yükümlülükler getirir. Başka bir deyişle,
sigortacının fonları hasarı karşılamaya yeterli olup olmadığı, sigorta bedelini ödemekle
yükümlüdür (UNEP FI,2006). Sigorta faaliyeti, sigortalıların korunmasını sağlamakla
ilgilidir. Bunun için riskler yeniden dağıtılır. Bu yeniden bölünme ancak risklerle ilgili olarak
mümkündür. Çünkü tesadüfi olaylar meydana geldiğinde vatandaşların ya da mallarının can
ve sağlığına zarar vermektedir (Araya, 2007: 26).
Sigorta, sigortalının mülkiyet çıkarlarına verilen zarar için parasal tazminat ile ilgilidir.
Uygulamada, bu tür sigorta ilişkilerinin optimal şekli, uzmanlaşmış kuruluşların katılımıyla
geliştirilmiştir (Ceylan, 2006: 34). Burada sigortalının ödediği sigorta primlerinin pahasına
37
sigorta fonlarının oluşturulmasından ve sigorta bedelinin ödenmesinin sağlanmasından
bahsetmek gerekmektedir (Aktaş, 2007: 17).
Bu nedenle, eski zamanlardan itibaren, ilgili kişiler, maddi zarara uğrayanlara yardım
sağlamak için mülk sahipleri derneklerinin kurulmasının uygun olduğu konusunda hemfikir
olmuşlardır. Bu derneğe katılanların sayısı ne kadar fazla ise o kadar önemli olduğu
fikrindeydiler (Ceylan, 2006: 57).
Sigorta, belirli bir sigorta olayı meydana geldiğinde ödenen sigorta primleri pahasına
oluşan fonlar nedeniyle ekonomik kişilerin ve vatandaşların "mülkiyet çıkarlarının
korunması" alanındaki ilişkileri ifade etmektedir. Sigorta yeni değer yaratmaz, sadece bir
sigortalıya verilen hasarın tüm sigortalılar arasında dağıtılması ile ilgilenir. Her sigortalının
sigorta primini sigortacıya ödediği ve sigorta fonunun buna bağlı olarak oluştuğu
söylenenlerden anlaşılmaktadır. Herhangi bir sigortalının bir sigorta olayı sonucunda zarara
uğraması halinde, bu zarar fonun tamamındaki fonlardan karşılanır (Özinci, 2002: 93).
Sigorta hem ekonomik hem de mali bir kategoridir. Özü, hasarın tüm sigortalılar
arasında dağılımında ifade edilir. Bu, doğal afetlerin sonuçlarının ortadan kaldırılması
alanındaki iş birliğinin bir nevi hatırlatıcısıdır. Dolayısıyla sigorta, üretim ilişkilerinin
unsurlarından biridir (Erpek, 2007: 102). Çoğaltma sürecinin kesintisiz ve engelsiz devamının
esası olan maddi zararın ödenmesi ile ilgilidir. Ödeme para şeklinde yapılmaktadır. Bunun
sonucunda sigortanın temelini oluşturan üretim ilişkileri paranın dolaşımı yoluyla kendini
göstermektedir. Sonuç olarak, sigorta finansal sisteme aittir. Sigorta, finans gibi, bölünmüş bir
kategoridir. (Swiss, 2006: 45).
Sigorta sırasında dikkate alınan beklenmedik durum mutlak olmamalı, başka bir
deyişle hiç dikkate alınamayacak bir olay olarak değerlendirilmemelidir. Sigorta olasılığının
38
belirlenmesi olası olaylarla ilgilidir. Bu, istatistiksel gözlem yoluyla belirlenebilir ve
beklenebilir. Aynı zamanda, mümkünse, dikkate alınan olayın keyfi oluşumu hariç
tutulmalıdır (Ceylan, 2006: 63).
Örneğin, bu tür dolandırıcılık, sigorta bedelini almak için gemiyi kasten doldurup
batırmak veya sigorta bedelini almak için bir akrabanın diğerini öldürmesi veya intihar etmesi
sonucunda işlenmektedir. Olumsuz maddi sonuçlar doğurabilecek olayların meydana gelme
olasılığı bir kişi tarafından değil, birçok kişi tarafından anlaşılmalıdır (Cakici, 2009: 35).
Başka bir ifadeyle, insanlar rastgele doğa olaylarının herkesin başına gelebileceğini ve
herkese zarar verebileceğini anlamalıdır. Bu nedenle, spontane olaylar meydana geldiğinde
oluşan zararın ödenebilmesi için herkesin, genel hazineye belli bir miktar para yatırması
gerekmektedir. Ancak, çoğu durumda bu, sigorta ilişkilerinin katılımcıları tarafından
anlaşılmamaktadır (Aktaş, 2007: 23).
Bazı insanlar ortak fona ödediklerinden fazlasını alır, bazıları daha az alır ve bazıları
ise hiçbir şey alamaz. Ancak hiçbir şey satın almayanların sigortayı olumsuz olarak
görmemeleri muhtemeldir. Özellikle, sigortalı işletmenin binası yanmadıysa, girişimci
yangından kaynaklanan zararı tazmin etmek için hiçbir şey almayacaktır. Bununla birlikte,
müteşebbis binayı sigorta ettirmektedir. Çünkü uygun bir temel varsa yangından kaynaklanan
hasarı karşılamak için alacağının ödeneceğini bilir (Anbar, 2008: 12).
Böylece, sigorta ile birçok kişinin finansal kaynakları pahasına özel acil durumların
meydana gelmesi sonucu mala gelebilecek zararın karşılanması amaçlanmaktadır. Risklerin
yeniden dağıtılması, olası hasarların zaman içinde dağılımı ile bağlantılı olarak sigorta
işlemlerinin özellikleri, bu işlemleri gerçekleştiren kuruluşlar tarafından sigorta rezervlerinin
oluşturulmasını gerekli kılmaktadır. Sigortalının ödediği sigorta primleri, sigortacılar için
gelir veya kazanç sayılmaz (TSRŞB European Union and International Relations Unit. 2007).
39
Çünkü sigorta ödemelerinde cari sigorta primleri kullanılmalıdır. Bir sigorta şirketinin faaliyet
göstermesi için gerekli bir koşul olan sigorta karşılıklarının oluşturulması, sigortanın başka bir
işlevinin değerlendirilmesine olanak tanımaktadır (Anbar, 2008: 63). Bu, harekete geçirilen
fonların uzun süre ekonomide ana kredi kaynağı olarak kullanılabileceği anlamına
gelmektedir. Nitekim yabancı sigorta şirketlerinin tecrübesi, sigorta kuruluşlarının
ekonominin çeşitli sektörlerinde yatırım açısından bankalardan sonra ikinci sırada yer aldığını
göstermektedir. Ekonomik açıdan sigorta, toplumun ve üyelerinin beklenmedik ihtiyaçlarını
karşılamak için gerekli merkezi ve merkezi olmayan para rezervlerinin ve maddi kaynakların
yaratılmasıyla bağlantılı olarak ortaya çıkan bir ekonomik ilişkiler sistemi anlamına
gelmektedir (Swiss, 2006: 14).
2) Sigorta sırasında hasarın yeniden dağıtımı, her zaman kapalı olan sigorta
katılımcıları ile sigortalılar arasında gerçekleştirilmektedir. Bu yeniden dağıtım ilişkilerinin
ortaya çıkması, hasarın rastgele doğasının maddi kayıplara yol açması ile ilgilidir. Ancak
kural olarak ülkenin tüm bölge değil, sadece bir kısmını kapsamaktadır. Bu, tüm sigortalıların
ödedikleri sigorta primleri nedeniyle zarar görenlere ödeme yapmalarını sağlar (Anbar, 2008:
15). Ayrıca, sigorta katılımcıları çemberi ne kadar genişse, hasarın yeniden dağıtımında her
bir sigortalının payının o kadar küçük olduğuna dikkat edilmelidir. Bu nedenle, milyonlarca
poliçe sahibi sigortaya katıldığında ve yüz milyonlarca eşya sigortalandığında, hasarın tazmin
yöntemleri de aynı derecede etkilidir. Çünkü sigorta fonu adı verilen bir fonda yeterli para
toplanmakta ve bu sayede küçük bir sigorta primi ödenerek sigortalının uğradığı yüksek
zararın ödenmesi mümkün olmaktadır (Swiss, 2006: 54).
Sigorta bir meta biçiminde olmasına rağmen, her zaman tekrarlayan finansal ilişkilerle
ilgili olmuştur. Tahıl ve diğer tarımsal ürünler gibi homojen, kolayca bölünebilir malzeme
40
değerlerine verilen zararın yeniden dağıtılmasına dayanmaktadır. Ama bunlar parasal
mallardır. Parasal ilişkilerin gelişmesiyle bağlantılı, sigorta yasal olarak yerini para
biçimindeki sigortaya bırakmıştır (Patricia,2001: 56).
4) Hasarın kapalı bölümü, sigorta fonundaki fonların iadesini şart koşmaktadır. Her
poliçe sahibinin sigorta fonuna ödediği ücretin tek bir amacı vardır. Belirli bir bölgede ve
belirli bir dönemde meydana gelen hasarın tazminidir. Bu nedenle, tüm sigorta ödemelerinin
toplam tutarı (sigortayı yapan kuruluşun ek maliyetleri dikkate alınmadan) o bölgede yerleşim
için kabul edilen hasar tazminatı şeklinde iade edilmektedir (Anbar, 2008: 35).
Netto ödemeler, hesaplama döneminde (genellikle beş veya on yıl) belirli bir bölge
ölçeğinde (ülke, bölge, şehir, ilçe) oluşabilecek olası hasar bazında belirlenmektedir. Bu
nedenle net ödeme tutarının tamamı, alan hesaplaması için geçen süre içerisinde hasar
şeklinde iade edilmektedir. Geri ödeme özelliği, sigorta kategorisini kredi kategorisine
yaklaştırmaktadır. Çünkü para şeklinde verilen borcun geri ödenmesini sağlayan kredi-para
ilişkileridir. Böyle bir geri dönüş ilkesini, sigortanın karakteristik bir yönü olarak kabul
ederken, her şeyden önce hayat sigortası için geçerli olduğunu dikkate almak gerekmektedir
(Swiss, 2006: 76).
41
Sigorta, sigorta olaylarının bir sonucu olarak ekonomik kuruluşlara verilen zararların
ödenmesi amacıyla sigorta fonunun oluşturulması nedeni, katılımcılar arasında bir dizi özel
kapalı yeniden dağıtım ilişkisini ifade etmektedir (Anbar, 2008: 12).
a) Belirli bir olasılıkla rastgele olayların varlığı nedeniyle, sigorta katılımcıları için
yeniden dağıtım ilişkileri ortaya çıkar ve bunlar da risklidir;
b) Fonların yeniden dağıtımı, esas olarak sigortaya katılan kişilerle sınırlıdır bir başka
deyişle kapalıdır (Cakici, 2009: 32).
c) Yeniden dağıtım ilişkilerinin temeli sigorta fikridir. Bu yeniden dağıtımın özü, tüm
katılımcılar tarafından sigorta fonuna verilen fonların önceden belirlenen kişilere zararın
ödenmesinde kullanılmasıdır. Bu yeniden dağıtım, sigorta fonuna sigorta primi ödeyen kişi
sayısının, fondan ödeme alan kişi sayısından fazla olmasına dayanmaktadır.
42
sigortalıya ödenecek tutar, sadece zararın miktarına değil, aynı zamanda her bir özel sigorta
sözleşmesinde öngörülen koşul veya koşullara bağlı olmaktadır (Aktaş, 2007: 19). Ortalama
istatistiksel bilgilere göre, fonlar genellikle ödemeden 5-10 yıl sonra iade edilmektedir. Bu
nedenle, sözleşme süresinin kısa olduğu durumlarda, belirli bir sigortalıya fon verilmemesi
sigortacılıktaki ilişkilerin olası niteliğini teyit etmekle birlikte, bu karakteristik yönü hiçbir
şekilde göstermemektedir. Çünkü sigortacılıkta fonların belirli bir sigortalıya değil, tüm
sigortalılara ödeneceği varsayılmaktadır (Patricia, 2001: 72).
6) Sigorta olayının neden olduğu hasar ise yeniden dağıtımı belirleyen koşullardan
biridir (Christian, 1997: 34). Buradaki fonlar sadece sigortalıların zararlarının tazmini için
kullanıldığından, sigorta primi miktarı bu ilişkilere katılan kişi sayısına bağlıdır. Sigortalı
sayısı fazla ise her birinin hasar dağılımındaki payı daha azdır. Dolayısıyla sigortalı sayısının
fazla olması sigorta priminin de yüksek olması anlamına gelmekte ve bu da hasarın daha
eksiksiz ödenmesine olanak sağlamaktadır. Zorunlu devlet sigortasının avantajlarından biri de
burada kendini göstermektedir (Martin, 2004: 67).
7) Uzun vadeli özel sigorta türleri için sigorta primlerinin mevduat niteliği, özellikle
hayat sigortası olmak üzere, uzun vadeli sigorta türlerinin geliştirilmesinde sigorta
rezervlerinin yerleştirilmesinin yatırım kredi niteliğindedir.
belirli bir olayın (sigorta davası) miktarında ve bunun neden olduğu hasarda;
43
sigorta fonlarının oluşumuna yardımcı olan hasar olasılığının ve sigorta
oranlarının hesaplanmasında;
ilgili taraflar arasında sigorta primlerinin eşit olmayan dağılımında;
sigortalının ödediği sigorta primlerinin bir kısmının sigorta fonuna iadesinde.
Sigortacının paranın bir kısmını sigortalılara iade etmesi, yukarıda belirtildiği gibi, onu
kredi kategorisine yaklaştırarak, sadece finansal kategorilere değil, aynı zamanda kredi
kategorilerine de atfedilmesine olanak tanımaktadır (Anbar, 2008: 122). Bu nedenle,
ekonomik doğası gereği sigorta, finansal, ekonomik ve kredi kategorilerine girmektedir. Bu,
finansal sistemin bir halkası olarak sigortanın içeriğini ve özelliklerini ortaya çıkarmamızı
sağlamaktadır. Sigortanın ekonomik doğası sabit kalırken, ekonomik içeriğinin değişken
olduğu ve sosyo-ekonomik üretim yöntemi ile devlet tipi tarafından belirlendiği de
belirtilmelidir. Bir finansal kategori olan sigorta, esas olarak girişimcilik, ticaret, borsa, döviz,
bankacılık ve krediler için finansal risklerin sigortası yoluyla özünü ifade etmektedir. Hasarın
sigortalılar arasında para biçiminde yeniden dağıtılması ile karakterize edilir ve bankacılık,
yatırım, ticaret, girişimcilik ile birlikte diğer finansal faaliyet alanlarında finansal bir işlemi
temsil etmektedir (Anbar, 2008: 56).
Yazarlar, sigortacı ve sigortalı olmak üzere iki tarafın sigortaya katıldığını belirterek
açıklığa kavuşturur ve bunlardan birinin sigortacı tarafından ödenen sigorta primleri pahasına
bir sigorta fonu oluşturan sigortacı olduğunu gösterir (Anbar, 2008: 14).
44
beklenmedik kazalardan korunmasıdır" ve zararların tazminine yönelik fonlar yaratma
anlamına gelmektedir. Ülkemizde ve yurtdışında sigortacılık konularına ayrılmış literatürün
çok büyük bir bölümünün incelenmesi, çoğu araştırmacının sigorta faaliyetini haklı olarak
özel bir girişimcilik türü olarak gördüğünü göstermektedir (Swiss, 2006: 64).
Özel iş türlerinden biri olan sigortacılığın ana unsuru sigorta sözleşmesidir. Hukuki
açıdan işlem, bir veya daha fazla kişinin faaliyetlerini resmileştiren ve medeni hukuk
görevlerini belirlemeyi, değiştirmeyi veya sona erdirmeyi amaçlayan yasal bir işlemdir.
Ekonomik açıdan, anlaşma, konuların ekonomik çıkarlarının uzlaştırılması anlamına
gelmektedir. Böylece sigortalı ve sigortacı olmak üzere iki kişi sigorta sürecine katılmaktadır
(Anbar, 2008: 13).
Bununla birlikte, sigortalının ana menfaati, sigortacının ana menfaati ile örtüşemez.
Unutulmamalıdır ki sigortacı bir iş adamıdır ve sigortacılık da bir iş türüdür. Çünkü bir
sigortacıda sigorta ile uğraşma arzusu, kar elde etmeyi umduğunda ortaya çıkmaktadır. Başka
bir ifadeyle, girişimcilik faaliyetinin diğer alanlarında olduğu gibi kâr elde etmek sigortacının
temel amacıdır (Swiss, 2006: 42).
Böylece sigortacı, sigortalı bir olayda kendisine verilen zarara karşılık sigorta bedelini
alabilmesi için sigorta ücretini ödemektedir (TSRŞB European Union and International
Relations Unit. 2007). Sigortacı ise fonlarını şirketin kayıtlı sermayesine yatırarak kâr elde
etmeyi ummaktadır. Başka bir ifadeyle, sigortalı, sigortacının kayıtlı sermayesindeki parayı
dikkate alır, yeterince profesyonelce yönetileceğini ve sigortalı bir olay durumunda
sigortacının tutarı ödeneceğini umar. Sigortacı, aktiflerinin ana parçası olan sigortalıların
parasını dikkate alarak, sigorta sırasındaki riskleri ve kayıpları en aza indirmeyi ve yönetilen
sermayeyi artırmayı hedefler (Anbar, 2008: 54).
31.12.2017 tarihi itibarıyla 61'i sigortalı, 2'si reasürans, 39'u hayat dışı, 4'ü hayat, 18'i
hayat ve emeklilik olmak üzere toplam 63 şirket bulunmaktadır. Hayat dışı şirketlerden ikisi
yurtdışında kurulu bir sigorta şirketinin Türkiye şubesi olarak faaliyetlerine devam
etmektedir.
45
Tablo 2.1: Sektördeki Şirket Sayısı
Hayat Dışı 37 39
Hayat 4 4
Hayat/Emeklilik 18 18
Reasürans 2 2
Toplam 61 63
Doğrudan veya dolaylı olarak %50'den fazla yabancı sermayeye sahip şirketlerin
yabancı sayıldığı yaklaşımıyla, şirketler sermaye yapılarına göre sınıflandırıldığında sektörde
23 yerli ve 38 yabancı şirket bulunmaktadır. 31.12.2017 tarihi itibariyle toplam sermayenin
%70,5'i, toplam primin %64'ü ise yabancılara aittir (Acar, 2006: 65).
Türkiye'de hakim kültür hayat risklerine karşı sigorta yoluyla önlem almak yerine işi
yaratıcıya bırakmayı teşvik etmektedir. Buna bir tür kadercilik denilebilir. Din kültürü ayrıca
sigortacılığı yasaklanması gereken bir şans oyunu olarak görerek hariç tutmayı önermektedir.
Aslında Osmanlı İmparatorluğu'nda hayat sigortası dini bir fetva ile yasaklanmıştır (Grace,
2004: 45). Son yıllarda müminler yavaş yavaş takaluf (kooperatif sigortası) yoluyla sigortaya
ısınmaya başlamışlardır. Katılım Bankacılığına benzer bir sigorta türü geliştirme çabaları
artmaktadır. Genel olarak, Türkiye'de sigorta sektörünün hala çok küçük olması sebepleri
arasında dini faktörlerde bulunmaktadır.
46
Qrafik 2.1: Ülke Bazında Prim Üretimi ( milyon Amerikan Doları)
Gayri safi yurtiçi hasıla içinde brüt prim üretiminin payı, sektörün ekonomideki yerini
ve önemini göstermektedir. OECD verileri dikkate alındığında, toplam prim üretimi için
benzer bir durum dikkat çekicidir (Grace, 2004: 67).
Hazine Sigorta Gözetim Kurulu'nun 2006 yılı raporuna göre, 2006 yılında sigorta
sektörünün toplam aktifleri bir önceki yıla göre %21 artarak 18,6 milyar TL'ye, prim üretimi
yüzde 24 artarak 9,7 milyar TL'ye, sigorta sektörünün toplam aktifleri ise yüzde 24 artarak 9,7
milyar TL'ye ulaşmıştır. Poliçe sayısı ise %15 artarak 34 milyon adede ulaşmıştır. Diğer
taraftan, 2006 yılsonu itibarıyla devlet dışı emeklilik sistemi katılımcı sayısı 1,1 milyona,
sözleşme sayısı 1,2 milyona, sistemde toplanan fon miktarı ise 2,8 milyar TL'ye ulaşmıştır
(Swiss, 2006: 12).
Aynı rapora göre, sigorta ve devlet dışı emeklilik sektöründe 31 hayat dışı sigorta
şirketi ile 21 hayat ve emeklilik şirketi faaliyet göstermektedir. İş Bankası iştiraki olan Milli
Reasürans T.A.Ş., 2007 yılından bu yana Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliği'ne
kayıtlı olup, Türkiye'de faaliyet göstermektedir. Ayrıca, 2006 yılı faaliyetleri sonucunda hayat
dışı şirketler emeklilik faaliyetleri hariç 38,042 bin TL teknik kâr, hayat/emeklilik şirketleri
ise 143.188 bin TL teknik kâr elde etmiştir. Hayat sigortasına ek olarak, trafik ve kasko
branşlarında sigorta şirketleri için, sağlık alanında ise hayat sigortası şirketleri için teknik bir
kayıp söz konusudur (Araya, 2007: 43).
47
2.4. Temel Sigortacılık Göstergeleri
31.12.2017 itibarıyla sigorta şirketlerinin toplam prim üretimi bir önceki yıla göre
%15,04 artarak 46.579.015.990 TL olarak gerçekleşmiştir (Anbar, 2008). Ancak 2003 yılı
sabit fiyatlarla toplam sigorta primleri bir önceki yıla göre %0,37 oranında azalmıştır
(Yıldırım, 2019: 45). Toplam primler içinde %14,7'lik paya sahip olan hayat branşındaki
toplam prim üretimi 6 milyon 844 milyon 22 bin 868 adet olurken, hayat dışı branştaki toplam
prim üretimi ise %85,3'lük paya sahip oldu. Prim, 39 milyon 734 milyon 993 bin 122 TL
oldu. Önceki yıllarda büyümenin temel lokomotifi olan hayat dışı genel sigorta primlerindeki
büyüme, 2017 yılında %12,1'lik artışla enflasyonun altında kalmıştır. Hayat alanındaki toplam
prim üretimi 2017 yılında %35,8 artarak enflasyonu aştı (Aktaş, 2007: 16).
48
Qrafik 2.3: 2013-2017 Yılları Arası Hayat Dışı Branşı Prim Üretimi
31.12.2017 tarihi itibarıyla sigorta şirketlerinin toplam hayat matematik karşılık tutarı
6.548.740.620 TL, hayat sigortalarında kişi başı prim 2016 yılına göre %33 artarak 81 TL
olmuştur. 31.12.2017 tarihi itibarıyla Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) katılımcı sayısı
6.625.759 TL, katkı payı 52.539.176.257 TL ve devlet katkısı dahil fon tutarı 77.822.638.166
TL'dir (Pollner, 2017: 35).
49
2.6. Sektör Dağıtım Kanalları
50
Sigorta şirketleri tarafından yazılan sigorta primlerinin satış kanalı dağılımına
bakıldığında, hayat dışı şirketler tarafından yazılan sigorta primlerinin %64,2'si acenteler
tarafından, %81,4'ü hayat sektöründe faaliyet gösteren şirketler tarafından yazılmaktadır
(Pollner, JD 2001). Branş bazında bakıldığında, hava aracı ve hava aracı sorumluluk
branşlarında yazılan primlerin büyük çoğunluğunun acente kanalıyla, kara araçları
sorumluluk, yasal koruma, ulaşım ve karada yazılan primlerin büyük çoğunluğunun olduğu
görülmektedir. Bankalardan sonra kaza bölümüne yazılan primlerin çoğu acenteler, deniz
taşıtları sorumluluk bölümünde yazılan çoğu prim, komisyoncular aracılığıyla yazılmıştır
(Swiss, 2006: 87).
Qrafik 2.4: Araç Adeli En yüksek 10 ilin Sigortasızlık Oranı Dağılımı (2018 Mayıs)
51
Qrafik 2.6: Sigortasızlık Oranı En Yüksek 10 İl ( Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018
Mayıs)
Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi'nin trafik sigortası raporuna göre, tüm araç türleri
için sigorta oranlarının en yüksek olduğu yıllar İstanbul, Bingöl ve Trabzon; Traktör ve
motosiklet dışındaki araçlarda sigorta oranlarının en yüksek olduğu yıllar sırasıyla Bingöl,
İstanbul ve Tunceli'dir (Aktaş, 2007: 23).
Qrafik 2.7: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Tüm Araç Türleri Dahil) (2018
Mayıs)
52
Qrafik 2.8: Sigortalılık Oranı En Yüksek 10 İl ( Traktör ve Motosiklet Hariç) (2018
Mayıs)
Doğal afet riskleri, kişi veya kurumların yönetebileceğinden çok daha büyük riskler
olduğu için, genellikle bu riskleri çeşitlendirebilen ve yönetebilen portföy büyüklüğü ve
kurumsal yapıya sahip sigorta şirketlerine sigorta sözleşmesi ile devredilmektedir. Risk
yönetimi karşılığında sigorta şirketlerine prim ödenmektedir (Cakici, 2009: 32). Ödenen prim
nedeniyle, sigortalı kişi ve kurumların bir anlamda rizikoyu finanse eden taraflar arasında yer
aldığı düşünülebilir. Bununla birlikte, risk meydana gelirse, sigorta şirketleri altta yatan
maliyetleri karşılamaktan sorumludur (Acar, 2006:112). Sigorta şirketleri çok farklı
özelliklere sahip tarafların risklerini portföylerinde toplamaktadır. Kazanılan ödüller de
değerlendirilmek üzere çeşitli yatırımlara yönlendirilir. Yatırımlar ve getirileri, poliçe
sahiplerinin zararlarını finanse etmek için kullanılır (Rodrigo, 2007: 34).
53
sonra, toplam prim üretiminde %0,17'lik payla dünyanın en büyük 35 sektörü konumuna
gelmiştir. Sektör Türkiye'nin gayri safi yurtiçi hasılasının yaklaşık %1.6'sına sahipken,
Japonya, ABD ve İsviçre gibi bazı ülkelerde bu rakam %10 civarında (www.aksigorta.com.tr,
2008) ve OECD ülkeleri ortalaması %8.32'dir. Almanya'daki sigorta primlerinin büyüklüğü
Türkiye'nin otuz katı olmasına rağmen, Türkiye'deki büyüme oranı 2006 yılında prim
harcamaları bakımından Almanya'nın on katıdır (Araya, 2007: 32).
Güçlü fiyat rekabeti: Her şirket daha fazla müşteri çekmek için fiyatlarını düşük
tutmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla yazılan toplam prim artsa bile sigortacılık faaliyetinden
elde edilen gelir aynı oranda artmaz. Sigorta şirketlerinin sadece prim miktarında değil, ürün
kalitesinde de rekabet edebilmeleri, sektörde daha kârlı ve kâr artırıcı fiyatlarla yer almalarını
sağlayacaktır (Pollner, 2001: 13). Özellikle internetin gelişmesi ve sigortalıların internet
platformları aracılığıyla fiyat bilgisi elde edebilmeleri, fiyat rekabetini ön plana
çıkarmaktadır. Teknolojik altyapılar sayesinde kara araçları branşında kasko ürünü ve kara
araçları sorumluluk branşında trafik ürünü için sigorta yaptırmak isteyenler hızlı bir şekilde
fiyat teklifi alabilmektedir. Benzer şekilde şirketler de rakipleri hakkında fiyat bilgilerini daha
kolay ve hızlı bir şekilde elde edebilirler. Bu durum sigorta şirketleri için rekabeti daha da ön
plana çıkarmaktadır (Canabarro, 2000: 76).
Devlet, sigorta ücreti talep etmeyen bir sigortacı gibi hareket etmelidir: Her kişi,
aile, işletme hayatın gerektirdiği riskleri azaltacak tedbirler almalıdır. Kültür ne kadar
zenginse ve farkındalık ne kadar derinse, sigortaya olan eğilim de o kadar büyük olmaktadır.
Bu da sektörün gelişmesini ve genişlemesini sağlamaktadır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 84).
Ancak demokratik sistem, partilerin acımasız güç yarışı ve belki de yanlış anlaşılan refaha
54
devlet yaklaşımı, devleti sigorta primlerini ödeme konusunda isteksiz bir tür haline
getirmektedir (Pollner, 2001: 15). Devlet, deprem, sel ve kuraklığın neden olduğu kayıpları
hazineden karşılama eğilimindedir. Bu poliçe, potansiyel poliçe sahiplerini prim ödeyerek
sigorta hizmetleri satın almaktan caydırarak onları özgür kılmaktadır. Kast edilen olgunun en
tipik kanıtı ve sonucu, zorunlu DASK sigortasına istenilen düzeyde katılım sağlanamamasıdır
(Acar, 2006: 90).
55
bağımsız kuruluşlar aracılığıyla kontrol edebilmektedir. Devlet makamları, uzun vadeli
sigortalara ve sigortacıların görevlerini yerine getirmelerine özel önem vermektedir (Aktaş,
2007: 19).
Sigorta primlerinin gayri safi yurtiçi hasıla içindeki özgül ağırlığının yüksek olması
yabancı ülke sigorta piyasası için tipiktir. Böylece UDM'de sigorta primlerinin özgül ağırlığı
ABD, İngiltere ve Japonya'da %8, İsviçre'de %7,5 ve Almanya ve Hollanda'da yaklaşık
%6'dır (Pollner, 2001: 18).
56
Avrupa Birliği üyesi ülkeler, mevzuatlarında sigorta şirketlerinin sigortacılık ve
finansal faaliyetlerini düzenleyen kurallar, sigortalılara sağlanan teminat ve menfaatler
arasındaki farklılıkları kademeli olarak ortadan kaldırmaktadır (Aktaş, 2007: 76). Örneğin,
Avrupa Birliği yasaları, Birliğe dâhil ülkelerdeki araba sigortacılarına, trafik kazaları
durumunda ulusal bürolar oluşturmalarını ve zararların tazmini için koordineli normları
uygulamalarını tavsiye etmektedir (Karabıyık ve Anbar, 2009: 15). Çoğu sigorta türü isteğe
bağlıdır. Araç sahiplerinin hukuki sorumluluk sigortası tüm AB ülkeleri için zorunludur ve
bazı ülkelerde, örneğin Almanya'da çevresel risk sigortası zorunludur. Diğer zorunlu sigorta
türleri arasında bina inşaatında kiracıların hukuki sorumluluğu, ilaç, nükleer enerji vb.
alanlardaki sivil mesleki sorumluluk yer almaktadır (Araya, 2007: 12).
2014 yılında konut piyasası Avrupa UDM oranı yüzde 7,46 ile gerçekleşmiştir. 2013
yılında faiz oranı 0,6 oranında azalarak %7,52'ye gerilemiştir. Ülkelere göre sigortanın
GSYİH içindeki payının değeri aşağıdaki gibi olmakla birlikte, Romanya'da sigorta maliyeti
çalışan bir kişinin GSYİH'sinin %1,2'si iken Finlandiya ve Hollanda'da bu gösterge %11,3'tür.
Avrupa'da 2014'te 1967 Euro harcanmıştır. Bir önceki yıl bu fiyat 1911 Euro idi. 2014 yılında
paranın 1.202 Euro'su hayat, 765'i hayat dışı olarak hesaplanmıştır. (Karabıyık ve Anbar,
2009: 54). Sektörde, tüm gelişmiş ülkelerdeki sigorta şirketlerinin fiyatları, verimlilik düzeyi
ve itibarları için yeterli görülmektedir (Pollner, JD 2001). Sigorta şirketlerinin faaliyetlerini
kabul ettikleri görülmektedir. Performansları övgüden daha fazlası olmalıdır. Firmaların
güvenilirliği sadece taahhütlerini yerine getirme kabiliyetleri değil, aynı zamanda yerine
getirme isteklilikleridir.1987 UNCTAD'da (BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı)
yöneticilerin kişilikleri ve dürüstlükleri ön plana çıkarılmıştır (Swiss, 2006: 86).
57
2020 yılının başından itibaren tüm dünyayı etkisi altına alan ve 50 milyondan fazla
insanın ölümüne neden olan Covid-19 salgını, bir takım sosyal ve ekonomik sorunları da
beraberinde getirmiştir (Cakici, 2009: 46). Pandemi, önce ülkelerin sağlık sistemlerine ağır bir
yük getirmiş ve birçok ülkenin sağlık sisteminin çökmesiyle sonuçlanmıştır. Salgının
yayılmasını kontrol altına almak için ülkeler, seyahat kısıtlamalarının yanı sıra zorunlu
karantina, sokağa çıkma yasağı, aktivite kısıtlamaları gibi birçok önlemi hayata geçirmişti.
Alınan önlemler salgınla mücadelede faydalı olsa da tüketimin azalması, tedarik zincirinin
bozulması ve üretimin azalması gibi sorunlara da yol açmıştır (Canabarro,2000: 87).
Türkiye, Covid-19'un geç görüldüğü ülkelerden birisidir. Ancak ilk bulaşma tarihi olan
11 Mart 2020'de ülkedeki enfeksiyon sayısı hızla artmaya başlamış ve Mayıs 2021 sonuna
göre toplam enfeksiyon sayısı 5 milyonu aşarken ölüm oranı da artmıştır. Ülkede Covid-19'un
yayılmasını azaltmak için farklı zamanlarda uzun süreli sokağa çıkma yasağı uygulanmış,
restoran, sinema ve birçok farklı işletmenin faaliyetleri geçici olarak kısıtlanmıştır. (TC Sağlık
Bakanlığı, 2021).
Beklendiği gibi, Covid-19'un Türkiye ekonomisi üzerindeki etkisi son derece olumsuz
olmuştur. Salgının ekonomiye verdiği zararı telafi etmek için ülkede "Ekonomik İstikrar
Kalkanı" adı verilen bir destek paketi hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede birçok mükellefin
vergi ödemeleri, kamu bankalarından kredi talepleri ertelenmiş ve istihdamı desteklemek
amacıyla kısa çalışma ödeneği getirilmiştir. (TC Hazine ve Maliye Bakanlığı, 2020). O
dönemde T.C. Merkez Bankası, piyasadaki likiditeyi ve ekonomik canlılığı artırmak için
politika faizini 250 baz puan indirmiştir. (CBST, 2020).
2019'u 69 milyar TL prim üretimi ile kapatan Türkiye'de sigorta sektörü, bunun
karşılığında reel sektöre 129 trilyon TL garanti verdi. O yıl prim üretiminin GSYİH'ya oranı
%2,78'e ulaştı. 2015 yılında bu oranın %2,05 olduğu ve yıllar içinde kademeli olarak arttığı
dikkate alındığında, Türk sigorta sektörünün pandemi öncesi dönemde istikrarlı bir büyüme
gösterdiği sonucuna varılmaktadır (SEDDK, 2020: 7). 2020'ye yüksek bir büyüme oranıyla
başlayan Türkiye'nin sigorta sektörü, pandeminin Türkiye'de aktif olmadığı ilk üç ayda bile
güçlü bir büyüme performansını sürdürdü. Sektör, 2020'yi Nisan ayından itibaren
yavaşlamasına rağmen %19,2'lik bir büyüme ile kapattı (Grace, 2004: 124). Ancak toplam
poliçe sayısındaki değişime bakıldığında, 2020 yılında satılan poliçe sayısının 2019 yılına
göre yaklaşık 3 milyon daha az olduğu hesaplandı. 2020 yılında prim üretimindeki reel
büyümenin %4,06 olduğu dikkate alındığında, Türk sigorta sektörünün 2020 yılındaki
58
büyümesinin enflasyon ve maliyet artışına bağlı olarak ortalama primlerdeki artıştan
kaynaklandığı şeklinde yorumlanabilir (TSB, 2021).
Tablo 2.3: Türk Sigorta Sektörünün 2019 ve 2020 Yılı Prim Üretimleri
Tablo 2.4: Türk sigorta sektörünün 2019 ve 2020 yılı karlılık sonuçları (Milyon TL)
59
kanallarından sigorta ürünlerinin satış oranlarına baktığımızda hayat dışı ve hayat
sektörlerinde farklı sonuçlar karşımıza çıkıyor (Aktaş, 2007: 14).
Qrafik 2.8: Satış Şekline Göre Kara Araçları ve Hayat Branşı Prim Dağılımı
60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Doğal afetlerin neden olduğu felaketler, bir sigorta açısından çok daha problemlidir.
Ortalama olan büyük bir risk sayısı yerine, yıldan yıla oldukça öngörülebilir bir model
izlemelidirler. Aslında durum, çok sayıda bağımsız denemenin olmadığı, daha ziyade yüksek
oranda ilişkili riskler için tek bir çekilişin olduğu ve böylece o yıl her otomobilin veya hiçbir
otomobilin bir kazaya karışmadığı bir otomobil sigortası vakasıyla paraleldir (Aktaş, 2007:
32).
Felaket riskleri sonuç olarak sigortacılar için çeşitli problemler teşkil etmektedir.
Sigortacının, her on yılda büyük bir felaket yaşayan çok yüksek riskli durumda
teminat yazdığını varsayalım. Bu felaket yılında, şirket, primleri aşan bir zarara uğrayacaktır.
Sigortacının devlete teminat yazmasının kârlı olması için, sonuç olarak, bu riske maruz
kalmamışsa, diğer yılda sigorta için daha fazla ücret alması gerekecektir (MMC Securities,
2007).
Bir afetin meydana geldiği yıllarda afet riski durumlarında her yüksek kayıp
oranlarının gözlemlenmesi ve özellikle afet olmayan yıllarda bu tür afet risklerine maruz
kalmayan devletlerdeki kayıp oranlarına kıyasla düşük kayıp oranlarının beklenmesi
beklenmektedir (Pollner, 2001: 38).
Doğal afetlerle bağlantılı üçüncü bir fenomen, zaman içinde riskleri öğrenmektir.
Felaketlerden kaynaklanan kayıpların dağılımı, çeşitli nedenlerle zaman içinde
61
değişebilmektedir. Yüksek riskli sahil bölgelerindeki yapılaşmanın artmasının yansıttığı
problemlere bu duruma örnek olarak gösterilebilmektedir (Araya, 2007: 89).
Şaşırtıcı bir şekilde, felaket risklerinin sigorta piyasalarını nasıl etkilediğine dair bu ve
diğer temel hususları ele alan hiçbir ekonometrik analiz yoktur (Kleffner,1996: 67). Elbette,
sigorta, sigortacılığın potansiyel rolüne ilişkin analizlerin yanı sıra kavramsal nitelikte
kapsamlı tartışmalar da olmuştur. Ancak felaket risklerinin sigorta şirketi davranışını nasıl
etkilediğine dair ampirik bir inceleme yapılmamıştır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 84).
Zarar oranı, maruz kalınan zararların kazanılan primlere oranı olan, dikkate aldığımız
ilk ölçüdür. Zarar oranının tersi, sigorta şirketi kârlılığının en yaygın olarak kabul edilen
ölçüsüdür ( Babuna vd., 2020: 63). Aşağıdaki çizelgede, 1984–2004 dönemi boyunca tüm ev
sahiplerinin sigorta şirketleri için kayıp oranı modelini ve ayrıca felaket risklerine karşı
özellikle savunmasız olan eyaletler için modeli sunmaktadır (Pollner, 2001: 23).
62
yükselişlerin olmadığı yıllarda bu yüksek riskli durumlarda kayıp oranlarının çok düşük
olması dikkat çekicidir. (MMC Securities, 2007).
Riskler tam olarak öngörüldüğü için, primler uzun vadede sigortacının yazı yazmayı
arzu edilir kılmak için yeterli kâr elde edeceği şekilde ayarlanmış olacaktır. Bununla birlikte,
riskler tam olarak öngörülmediyse ve afet olayları gelecekteki tehlikelerin değerlendirmelerini
önceden depoya yönlendirirse, o zaman ya oranları yükseltmeyi ya da oranların
yükseltilmesini seçecektir (Acar, 2006: 32).
Daha sonra, sonraki değişken kümeleri, önceki yılda ve iki yıl önceki eyalette,
beklenmeyen afetlerin ve blok buster afetlerin etkisine aitti. Ancak, gişe rekorları kıran
felaketlerin bir etkisi vardır (Karabıyık ve Anbar, 2009: 145). Bir blokaj felaketinin meydana
gelmesi, ev sahiplerinin sigorta kapsamını yazan firmaların sayısını11 ile azalttığından,
önemli bir etki bir dönemlik gecikme ile ortaya çıkmaktadır. Böylece, gişe rekorları kıran
felaketleri izleyen primlerdeki düşüşün çoğu, o eyalette sigorta yazan firma sayısındaki net
düşüşten kaynaklanmaktadır (Canabarro, 2000: 45).
63
Tablo 3.1: Fırtına ve Sel Risklerinin Sigorta ve Devlet Tarafından Karşılanması
DASK, tüm doğal afetlerden kaynaklanan riskleri sigortalamak için oluşturulmuş bir
kurum olmasına rağmen, mevcut durumda sadece zorunlu deprem sigortası uygulamaktadır
(Ersoy vd., 2019). Etkin bir yapı oluşturmak ve maliyet avantajı sağlamak amacıyla DASK'ın
587 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca teşkilat ve kadrosu bulunmamaktadır.
DASK'ın tüm fonksiyon ve faaliyetleri dış kaynaklıdır (Aktaş, 2007: 32).
64
Yöneticisi" olarak atanmaktadır. DASK'ın teknik işleri 08.08.2000 tarihinden itibaren 5 yıl
süreyle Milli Reasürans T.A.Ş.'ye devredilmiştir (Freeman, 2004: 21).
08.08.2005 tarihinden sonra Kurumun teknik işleri Garanti Sigorta A.Ş. Zorunlu
Deprem Sigortası, sigorta şirketleri ve DASK adına sözleşme yapmaya yetkili acenteleri
tarafından yapılmıştır. Sigorta şirketleri toplanan primleri DASK'a aktarmaktadır (Cakici,
2009: 31).
Zorunlu deprem sigortasına ilişkin yönetmelik 4452 sayılı Kanunun verdiği yetkiye
dayanılarak 25.11.1999 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilmiş ve bu sigortaya
ilişkin Genel Şartlar, Tarifeler ve Talimatlar Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
girmiştir. Zorunlu deprem sigortası kapsamına giren konutların malikleri veya intifa hakkı
sahipleri, ikamet tezkeresi aldıktan veya evde oturmaya başladıktan sonra bir ay içinde bu
sigortayı yaptırmak zorundadır. Sözleşme, başlangıçtan itibaren poliçe bir yıllık bir süreyi
kapsamaktadır (Erpek, 2007: 134).
Zorunlu deprem sigortası gerektiren konutların kapsamı 587 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile belirlenmiştir. Arsa ile yapılan konutlar zorunlu deprem sigortası
65
kapsamındadır (Freeman, 2004: 45). Bu çerçevede, devlet kurum ve kuruluşlarına ait binalar,
köylerdeki yapılar, ofis binaları veya iş merkezleri gibi ticari ve sınai amaçlarla kullanılan
binalar, inşaatı henüz tamamlanmamış binalar, hazine arazisi üzerinde yapılmış kaçak yapılar
ve zorunlu deprem sigortası uygulanmadan önce tamamlanmış ise deprem sigortası kapsamaz.
31.12.2006 tarihi itibariyle bölgelere göre sigortalı konut sayıları ve zorunlu deprem sigortası
kapsamındaki sigorta oranlarını gösteren tablo aşağıda verilmiştir (Aktaş, 2007: 56).
Tablo 3.1: 31.12.2006 Tarihi İtabriyle Bölgelere Göre Sigortalı Konut Sayıları ve
Zorunlu Deprem Sigortası kapsamındaki Sigorta Oranları
66
Tablo 3.2: Zorunlu Deprem Sigortası Poliçelerinin Yıllara Göre Dağılımı
Poliçe Adedi %
Yıl Poliçe Adedi Hasılat (TL)
Değişim
2000 159.324 1.681.195
Zorunlu deprem sigortasının başladığı 2000 yılından 2001 yılına kadar düzenlenen
poliçe sayısında önemli bir artış olmuştur (Macminn, 2006: 45). Patlamayı takip eden yıllarda,
politika sayısı azalmaya başlamıştır. Son 3 yılda düzenlenen poliçe sayısı ise değişen bir
trende girmiştir (MMC Securities – 2007). Ancak, bir önceki tablodan da görüleceği üzere,
sigorta oranının en yüksek olduğu Marmara Bölgesi'ndeki konutların %70'i kapsam dışıdır.
Türkiye'deki tüm konutların kısa vadede garanti altına alınabilmesi için zorunlu deprem
sigortasındaki artışın daha yüksek olması gerektiği düşünülmektedir (Aktaş, 2007: 21).
Zorunlu deprem sigortası öncesi tecrübede konut sigortasına deprem riskine karşı
sigorta dâhil edilmiştir. Zorunlu deprem sigortasının devreye girmesiyle birlikte deprem riski
konut sigortası kapsamından çıkarılmıştır (Freeman, 2004: 34). Zorunlu deprem sigortası
kapsamında binada kapsanan riskler; deprem, deprem yangını, deprem heyelanı, deprem
patlaması şeklindedir. Bina içerisinde yer alan mal ve taşınır mal gibi varlıklara ilişkin riskler
teminata dâhil değildir. Bu riskler için gönüllü sigorta gereklidir. Ayrıca, ölüm dâhil her türlü
bedensel yaralanmalar teminat kapsamı dışındadır (Araya, 2007: 45).
67
3.8.Sigorta Bedelinin Tespiti
DASK'ın amacı, düşük prim ödemeleri ile düşük gelir gruplarını deprem riskinden
yeterince korumaktır. Bu kapsamda prim tutarlarının tüm segmentlerin karşılayabileceği
düzeyde belirlenmesi hedeflenmektedir (Erpek, 2007: 65). Sigorta bedelinin tespitinde,
sigortalı konut binasının yapım şekli ve genel yüzeyi için Hazine Kurulu tarafından
yayımlanan "Zorunlu Deprem Sigorta Tarife ve Talimatı"nın 3 üncü maddesinde belirlenen
metrekare fiyatının çarpılması sonucu bulunan meblağ esas alınmaktadır (MMC Securities,
2007).
Sigorta değeri sigortalı konutun değerini aşarsa, sigortanın bu değeri aşan kısmı
geçersiz sayılmaktadır. Prim tutarı hesaplanırken binanın yapım yılı ise dikkate
alınmamaktadır (MMC Securities, 2007).
DASK tarafından teminat olarak ödenecek miktar, yıkılan binanın yeniden inşası
masrafları dikkate alınarak belirlenmektedir. Bu çerçevede verilecek azami kefalet tutarı, her
bir inşaat maliyetindeki artış dikkate alınarak DASK tarafından açıklanmaktadır (MMC
Securities, 2007). Hazine Kurulu'nun "Zorunlu Deprem Sigortası Tarife ve Talimatı"nın 2.
maddesine göre zorunlu deprem sigortası kapsamında bir konut için verilebilecek azami
sigorta tutarı 110.000 TL'yi geçemez (Erpek, 2007: 46). Konut binasının değeri, sigorta
bedelinin azami tutarını aşarsa, aşan tutar zorunlu deprem sigortasından mahsup edilmektedir
(Macminn, 2006: 12). Bu kısmın karşılanması için ek sigorta gereklidir. Afetzedeye verilen
zararın teminatının ödenmesi için DASK'ın belirlediği belgelerle DASK'a başvurulması
gerekmektedir. DASK, tazminat miktarını belirledikten ve gerekli belgeleri doldurulur ve en
geç bir ay içinde afetzedelere zararları ödenir. Ayrıca bina sistemlerini etkileyecek veya
binayı zayıflatacak faaliyetlerde bulunulması halinde sigortalı tazminat hakkını kısmen veya
tamamen kaybetmektedir (Freeman, 2004: 134).
68
3.10. DASK’ın Yatırım Politikaları
Zorunlu deprem sigortası kapsamında tahsil edilen sigorta primleri fonlara aktarılarak
değerlendirilmektedir. DASK fonları her türlü vergi, harç ve harçtan muaftır. DASK
fonlarının yatırımlara tahsisine ilişkin esaslar, "Afet Sigortaları Havzası Yönetim Kurulu
Çalışma Usul ve Esaslarında Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin Ek birinci
maddesinde düzenlenmiştir. Bu esaslar çerçevesinde DASK fonları, başta likidite ve dayanak
menkul kıymetler olmak üzere getiri oranı dikkate alınarak Kurum yöneticisi veya Sermaye
Piyasası Denetleme Kurulu tarafından yetkilendirilen portföy yönetim şirketleri tarafından
yönetilebilir (Köse ve Dikme, 2021: 10). Bu çerçevede, 2003 yılında alınan yönetim kurulu
kararı uyarınca DASK fonlarının yönetiminin iki farklı portföy yönetim şirketi tarafından
uygulanmasına karar verilmiştir. 31.12.2006 tarihi itibariyle DASK'ın fon dağılımı aşağıdaki
tabloda verilmiştir (Acar, 2006: 2).
Tabloda görüldüğü gibi, DASK fonlarının çoğu düşük riskli TL vadeli mevduat olarak
kabul edilmektedir. DASK fonlarının kullanım amaçları 587 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname'nin 16. maddesinde sınırlandırılmıştır. Bu amaçlar dışında başka giderlere tahsis
edilmesi mümkün değildir (MMC Securities, 2007). Bu kapsamda DASK fonları, DASK
tarafından sigortalanan binaların tazminat ödemeleri, DASK'ın yönetim ve işletimi için
gerekli maliyetler, reasürans, sermaye ve benzeri piyasalardan sağlanan koruma ödemeleri ve
deprem durumunda hasar tespit ödemeleri için kullanılabilmektedir (MMC Securities, 2007).
Ağustos 2007 sonu itibariyle, DASK'ın olası depremlerin yol açacağı zararlar için hala
1 milyar Euro'luk ödemesi bulunmaktadır (Hazine Müşavirliği 16.08.2007 Basın Bülteni).
69
Mevcut durumda DASK, aldığı riskleri reasürans sözleşmeleri yoluyla reasürans
şirketlerine devretmektedir. DASK'ın 01.11.2004-31.10.2005 tarihleri arasındaki 2004 yılı
faaliyet raporuna göre portföyündeki riskler Swiss Re, Munich Re ve Axa Re yönetimindeki
çeşitli reasürörler tarafından sağlanmıştır (Erpek, 2007: 4). Bu çerçevede 730 milyon dolar
garanti altına alınmıştır. Yakın zamanda yayınlanan 2005 yıllık raporuna göre, 01.09.2005 -
01.11.2005 - 31.10.2006 tarihleri arasında Swiss Re, Munich Re, Axa Re, Partner Re, Everest
Re ve Diğer şirketlere 920 milyon Euro'luk çoğunluk sağlanmıştır. 787 sayılı Kanun'un 17.
maddesine göre DASK, reasürans dışında sermaye piyasaları dahil diğer piyasalardan da
koruma sağlayabilmektedir (Köse ve Dikme, 2021: 15).
SONUÇ VE ÖNERİLER
70
Sigorta, kişi ve şirketlerin maruz kaldıkları çeşitli riskleri sigorta şirketlerine
devretmelerini sağlayan bir risk transfer mekanizmasıdır. Aktarılan bu riskleri yönetmek için
sigorta şirketleri kuruldu. Çok sık yaşanmayan kasırga, deprem gibi doğal afetlerden
kaynaklanan risk yönetimi, sigorta şirketleri için ayrı bir önem taşımaktadır. Çünkü doğal
afetler birçok kişinin sigortalı risklerinin aynı anda gerçekleşmesine ve önlenmesi gereken
büyük maddi kayıplara neden olmaktadır. Sigorta şirketlerinin bu riskleri iyi yönetememeleri,
likidite sorunu yaşamalarına ve finansal sorunlarla karşılaşmalarına neden olmaktadır.
Doğal afetlerin maliyetleri yüksek boyutlara ulaştığı için devlet de kayıpların tazmin
edilmesi sürecinde bazı dünya deneyimlerine katılmaktadır. Doğal afet risk yönetiminde
kullanılan en önemli yöntem reasüranstır.
Yapılan araştırmalar hem doğal afetlerin sıklığının hem de sebep olduğu maddi
zararların 1990'lı yıllardan itibaren arttığını göstermektedir. Bu durum, reasürans fırsatlarının
azalmasına, reasürans primlerinin artmasına ve geleneksel yöntemlerle risk aktarma
maliyetinin artmasına neden olmaktadır. Bu gelişmeler, alternatif risk transfer yöntemleriyle
reasürans korumasını desteklemek için doğal afet risklerini yönetmeye çalışan önde gelen
sigorta ve reasürans şirketleri ve hükümetlerdir. Bu kapsamda ortaya çıkan alternatif risk
transferi yöntemlerinden biri de sermaye piyasalarında afet bonosu ihracıdır.
Bir doğal afet sonrasında devletin ödediği zararın devasa oranları devlet bütçesinin
sınırlarını ciddi şekilde zorlamaktadır. Oluşan zararları telafi etmek için ek vergiler uygulanır,
dış borç alınır veya yüksek faiz oranlarıyla iç piyasalardan borç alınabilir. Bu nedenle, doğal
afetlerin neden olduğu zararın devlet tarafından tazmin edilmesi, ülkenin genel ekonomik
durumunu ve doğal afete maruz kalan vatandaşların ve diğer vatandaşların refah düzeyini
olumsuz yönde etkilemektedir. Bu bağlamda, son yıllarda gelişmekte olan ülkeler, refah
düzeylerini etkilemeden afet yönetiminde afet bonoları ihraç etme eğiliminde olmuştur.
Meksika depremi için ihraç edilen afet tahvilleri bu eğilimin en iyi örneğidir.
71
Mevcut durumda DASK, kapsadığı konutlarla ilgili riskleri teminat altına alma
kabiliyetine sahip olup, üstlendiği riskleri reasürans piyasasına aktararak düşük maliyetle
yönetmektedir, buna karşın bazı alanlar bulunmaktadır. Binaların yönetmelik gereği sigortalı
olmadığı ve 110.000 TL'lik maksimum riskin bu sigorta tarafından karşılandığı anlaşıldı.
Diğer doğal afet riskleri, özellikle DASK'ın kapsamadığı bazı deprem riskleri sigorta şirketleri
tarafından karşılanacaktır. Öte yandan, olası bir deprem sonrasında hem DASK hem de isteğe
bağlı sigorta sistemi kapsamında olmayan risklerin finansmanının devlet bütçesi üzerinde
ciddi baskı oluşturabileceği düşünülmektedir.
KAYNAKÇA
72
ACAR Onur - 2006 "Gelişmiş Ülkelerin Sigorta Sektörlerinde Doğalafet Risklerinin
Finansmanı ve Katastrofik Tahviller: 2005 Yılı Analizi"
AKYEL Recai 2007 "Afet Yönetim Sistemi: Türk Afet Yönetiminde Karşılaşılan
Sorunların Tespit ve Çözümüne ilişkin Bir Araştırma", Doktora Tezi
BRANDTS Silke, LAUX Christian - 2007 "Cat bonds and reinsurance: the
competitive effect of information-insensitive triggers"
www.wiwi.uni-frankfurt.de/schwerpunkte/finance/wp/941.pdf
73
HARDLE Wolfgang, CABRERA Brenda López - 2007 "Calibrating CAT Bonds for
Mexican Earthquakes", SFB 649 Discussion Paper 2007-037, Humboldt-Universität zu
Berlin, Germany
MMC Securities - 2007 “The Catastrophe Bond Market At The End of 2006, Rippples
into Waves” www.guycarp.com/portal/extranet/pdf/GCPub/Cat%20Bond%202006.pdf
Press Release: The World Bank News Release No: 2000/8/ECATR 2000 “World Bank
Project Improves Risk Management And Earthquake Mitigation In Turkey”
Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği 2007 "Sermaye Piyasasında Yeni
Ürünler Çalışma Grubu”
http://www.tspakb.org.tr/yayinveraporlar/cgruplari/YeniUrunler_Calisma_Grubu_Rapor
u_01.pdf
74
United States General Accounting Office 2002 "CATASTROPHE INSURANCE
RISKS The Role of Risk-Linked Securities and Factors Affecting Their Use", Report to the
Chairman, Committee on Financial Services, House of Representatives
587 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun
Hükmünde Kararname”
http://www.dask.gov.tr/300.html
Ozturk, K. (2002). Global Climate Change and Its Possible Effects on Turkey. Gazi
University Journal of Gazi Education Faculty, 22(1), 47-65.
Kadıoğlu, M. (2008). Risk Management for Flood, Landslide and Avalanche: Basic
Principles of Disaster Mitigation. Ankara, JICA Turkey Office Publications, No:2, 251-276.
75
Karabıyık, L. & Anbar, A. (2009). Financial Instruments that Insurance and
Reinsurance Companies Can Use in the Management of Natural Disaster Risk. Journal of
Accounting and Finance, (41), 42-52.
Erpek, S. (2007). Disaster Bonds, One of the Alternative Risk Financing Methods of
Insurance Companies, and Applicability in Turkish Capital Markets. Ankara: Capital Markets
Board.
Acar, O. (2006). Financing of Natural Disaster Risks and Catastrophic Bonds in the
Insurance Sector of Developed Countries: An Analysis of 2005. Journal of Insurance
Research, (2), 107-121.
TSRŞB European Union and International Relations Unit. (2007). Reducing the Social
and Economic Impacts of Climate Change and Natural Disasters. (http://www.tsrsb.org.tr/
sites/default/files/documents/CEAiklimraporu.doc). [05.02.2011].
Cakici, E. (2009). The Effect of Global Warming and Climate Change on Agricultural
Insurance in Turkey. Marmara University Institute of Social Sciences Suggestion Journal,
8(32), 105-111.
Angbazo,LazarusA.,andRangaNarayanan.(1996).“CatastrophicShocksintheProperty-
LiabilityInsuranceIndustry:EvidenceonRegulatoryandContagionEffects,”JournalofRiskandIns
urance63(4),619–638.
Born, Patricia H., William M. Gentry, W. Kip Viscusi, and Richard J. Zeckhauser.
(1998). “Organizational Form and Insurance Company Performance: Stocks Versus Mutuals,”
In: David Bradford (ed.), The Economics of Property-Casualty Insurance, NBER Insurance
Volume. Chicago: University of Chicago Press, pp. 167–192.
76
Gollier,Christian.
(1997).“AbouttheInsurabilityofCatastrophicRisks,”GenevaPapersonRiskandInsurance 83,
177–186.
Grace, Martin F., Robert W. Klein, and Paul R. Kleindorfer. (2004). “Homeowners’
Insurance with Bundled Catastrophe Coverage,” Journal of Risk and Insurance 71(3), 351–
379.
InsuranceServicesOffice.
(1996).“Homeowners’Insurance:ThreatsfromWithout,WeaknessWithin,”Avail- able at:
http://www.iso.com/studies analyses/docs/homeowners.html.
Kleffner, Anne E., and Neil A. Doherty. (1996). “Costly Risk Bearing and the Supply
of Catastrophic Insur- ance,” Journal of Risk and Insurance 63(4), 657–672.
Viscusi, W. Kip. (1993). “The Risky Business of Insurance Pricing,” Journal of Risk
and Uncertainty 7(1), 117–139.
Istanbul Chamber of Industry (ICI). 2021. ISO Turkey Manufacturing PMI Index.
https://www.iso.org.tr/projeler/iso-turkiye-manufacturing-pmi/ Access Date: 01.06.2021).
Insurer Newspaper. (2021). BNP Paribas Crisis Conservation and Planning Survey.
https://sigortacigazetesi.com.tr/kismir-krizin-issız-riskine-dair-korunma-i needini-tetiklenen-
endiseyi-besledigini-goruzun/ (Access Date: 01.06.2021).
The Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT). 2020. Monetary Policy
Committee Meeting Summaries.
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Temel+Faaliyetler/
Para+Politikas i/PPK/2020 (Access Date: 01.06.2021).
77
The Central Bank of the Republic of Turkey (CBRT). 2021. Indicative Central Bank
Exchange Rates.
https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Istatistikler/
Doviz+Kurlari/Goste rge+Niteligisinde+Merkez+Bankasi+Kurlarii/ (Access Date:
01.06 .2021).
Turkish Statistical Institute (TUIK). 2020. Death and Cause of Death Statistics 2019.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-Istatistikleri-2019-33710
(Access Date: 01.06.2021).
Turkish Statistical Institute (TUIK). 2021a. Labor Force Statistics March 2021.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Isgucu-Istatistikleri-Mart-2021-37481 (Access Date:
01.06.2021).
Turkish Statistical Institute (TUIK). 2021b. Consumer Price Index March 2021.
https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Tuketici-Fiyat-Endeksi-March-2021-37381 (Access
Date: 01.06.2021).
78
ERSOY, B., KAYGUSUZ, M. & BOZDOĞAN, T. (2019). Evaluation of Financial
Performance of Life and Pension Insurance Companies in Participation Insurance Activities
by TOPSIS Method. Social Sciences Studies Journal (SSSjournal), 48, P. 5978-5985. doi:
10.26449/sssj.1843.
79