You are on page 1of 129

«Bizim için çok geç, Biz kendiınim

ist.ediğimiz gibi bir hayat kuramadık


Hayatımızda ne varsa hepsi de sahte,
hepsi de yalan. Hiç biri de bizimle
uyuşmuyor.»
BİLGİ YAYINLARI : 9
TİYATRO DİZİSİ fi

Birinci Basım
Ekim 1965

BİLGİ 'iA YINEVİ


Sıı.lı:e.rye. Caddesi No : 8
Yen!feb!r, Ankara
Tel 1 77408 • 1 78930
Güner Sümer
Bozuk Düzen

Bilgi Yayı nevi


Adalet'e

GİM
Güzel İstanbul Matbaası
Ankara
KİŞİLER

Ömer
Turgut
Güzin
Hakkı
Gemici
Hamlan
Nermin Abla
Demet
Ragıp
Deri ceketli
Oyun, 2 Bölüm Garson
BOZUK DÜZEN, Ankıırıı'da. Sanat Tt11at1'08Unda. ilk defa
20 Ektm 1965 tarıhtnde Ganer SÜMEB'tn saJıne dilzent,
Aktan OKAN ııe Orhan DINÇ'tn dekorlan tçinde a.ıaOıcLo.kt
rol dağıtımt11le 011nanmııtır:

ÖMER, Erkan YÜCEL


TURGUT Ayberk ÇÖLOK
GÜZİN Elif Türkliıı ATAMER
HAKKI Gilner SÜMER
GEMİCİ Asaf ÇİYİLTEPE
HANDAN Aysan SÜMERCAN
NERMİN ABLA Serap TAYFUR
DEMET Semira.ır.ia PEKKAN
RAGIP İsmet AY
DERİ CEKETLİ Savaş DİNÇEL
GARSON Oktay SöZBlR

Reji Asistanı : Aysan SÜMERCAN

BOZUK DÜZEN ilk defa lstanbul Beledt11es' Şehtr Tt11atro­


ları. Kadıkö11 böl1lm1lnde, ıs Ocak 1965 tarthtnde G1lner
SÜMEB'tn sahne d1lzent, Erstn SATGAN'ın dekorları tçtn­
de a.ıa,,ıdakt rol da.f1ı.tımt11le oynanmı,,tır.

ÖMER Mazlum KİPER


TURGUT Doğan BAVLI
GÜZİN Nedret GÜVENÇ
HAKKI Fuat 1ŞHAN
GEMİCi Kemal ERGÜVENÇ
HANDAN Nur SABUNCU
NERMİN ABLA Saime ARCIMAN
DEMET Ayşegül DEVRİM
RAGIP İsmet AY
DERi CEKETLi Muharrem ŞEN
GARSON Şükrü ÖZKOL

Beji Asistanı : Muharrem ŞEN


DEKOR

1. Ana dekor, ba;h,çe içinde küçük bir evdir.


Bağda bakımsız bir bahçe, kuromU§ birkaç
ağaç. Geride bahçenin çifteri.
Bir bahçe kalpısı. Çitin de arkasında so­
kak, bir sokak feneri.
Solda tek ka.tlı bir ev, evin içi görülür.
Bahçeden küçük bir merdivenle veranda­
ya, verwrıdadan bir kapıyla evin içine geçi­
lir.
Evin içi orta halli bir ailenin havasını ve­
recek bir özellikle döşenmiştir. F�ladanı
bir '[>ikap, bir radyo ,bir telefon göze çar­
par.
Sol tarafta, tctm evin giriş kapısının kM­
şısında küçük bir ı>encere vardır. Bu pen­
cere dekorda görünmeyen komşu evin pen­
:eresine bakmaktadır.

7
Geride, diğer bir odaya. ve mutfağa açılan
iki kapı.
11. Yardımcı delwr, bir BAR dekorudur. Bu,
mümkün o"l<luğu kadar basitleştirilmi§ bir
dekordur. Bir Amerikan bar, birkaç tabure
ve yukarıdan indirilecek ışıklı bir BAR
yazısı yetecektir. Bu dekor sağ kuliste bu­
lundurulacak hareketli bir p14tform üze­
rine yer"leştirilecektir. Oyunun Bar bölü­
mü geldiği zaman bir ray ya da teker­
lekler üzerinde hareket"lendiri"lecek bu plat­
form, ana dekorun, bahçe kısmının sağ,
önünde bırakılacak bir boşluğa yerleşecek­
tir. BAR dekoru, ana dekorda4ı ayrı bir ışık
düzeniyle aydınlatılacaktır. Ana dek-Orun
ışıkları ağır ağır kararırken bu ikinci ışık
düzeni ağır ağır açılacak, bu ışık değişimi
içinde Bar dekorunun hareketlenerek ya�
vaş yavaz sahneye girdiği görülecektir.
Böylelikle sinemadaki - fondü - açılış, ka­
panışı andıra;n bir geçişle dekorun değişi­
mi, oyunun gidiş temposu aksamadan ya­
'[>'ilacaktır.

8
B1R1NC1 BöLüM

(Bir müzik kutusunun çıkardığı çok hafif


bir ezgi duyulur. Pencereden giren ak­
şaxm ışığı odayı hafifçe aydınlatmaktadır.
ômer, sahnenin önünde yere oturmuş, daJ,­
gın, önünde açık duran müzik kutusundan
çıkan ezgiyi dinlemektedir. Az sonra dışa­
rıdam. bir kız çocuğunun bağırdığı duyu­
lur.)
1

ÇOCUK ömer ağabey! .. Ömer ağabey ! .. Ömer


.

ağabey !.. (Bir an. ômer kendine gelir. Ku­


tuyu ka-patır. Müzik durur. Kalkar. Pen­
cereye gider.)
öMER. Efendim Çiğdem?
ÇOCUK. Oh, neyse evdeymişsiniz. Evde değil­
siniz diye öyle korktum ki...
öMER. Neden?

_9
ÇOCUK. Çünkü sizinle muhakkak konuşmam
gerekti.
öMER. O kadar önemli mi?
ÇOCUK. Çok. Yani evde olmasaydınız ne ya-
pardım bilmem.
öMER (Gülerek) Eh, de bakalım.
ÇOCUK. Yani öyle şaşacaksınız ki.
öMER. Haydi canım, meraklandırma öyleyse.
(Bir an.)
ÇOCUK. Sarman nihayet doğurdu.
öMER. Ne diyorsun! ..
ÇOCUK. Altı tane yavrusu oldu. Yani öyle şe­
k�r şeyler ki. ikisi kara, dördü tekir. Sar­
man gibi.
öMER. Ne zaman doğurdu?
ÇOCUK. Az önce. Şimdi yavrularını yalayıp
duruyor. Sarman doğururken öyle ağladı
öyle ağladı ki...
öMER. Kediler ağlar mı?
ÇOCUK. Ağladı. Gözümle gördüm. Ömer ağa­
bey, insanlar da doğururken ağlarlar mı?
öMER. Bilmem.
ÇOCUK. Ömer ağabey, insanlar neden altı ta­
ne birden doğurmuyorlar?
öMER. Bilmem, hiç düşünmedim.
ÇOCUK. Hayat kediler için daha zor yani.
(Bir an) isterseniz yavrulardan birini size
veririm.
öMER. Eksik olma.
ÇOCUK. Hatice teyzeye de söyleyin Sarman'­
ın doğurduğunu.
öMER. Söylerim.

10
ÇOCUK. Yakında çıkacak mı hastaneden?
öMER. Belli olmaz. Daha yeni ameliyat oldu.
ÇOCUK. Ama karalardan veremem. Kusura
bakmayın yani. Karalardan az. iki tane.
(Telefon çcilar.)
öMER. Bir dakika Çiğdem, telefon! ..
ÇOCUK. Güle güle Ömer ağabey.
öMER. (Telefonu açar.) Alo. Ağabey! Mer­
haba. iyilik. Hastanede misin? Nasıl ol­
du? Konuşabiliyor mu? Evet. Dükkanday­
dım. iki müşteri geldi. Hayır. Görmedim
Turgut'u. Maçı vardı öğleden sonra. Gü­
zin de orada mı? Selam söyle. Oturuyo­
rum öyle. Aç değilim. Kim? Konuşmak mı
istiyor? Peki, ver. (Bir an) Anne! .. Nasıl­
sın? Tabii iyi olacaksın. Haftaya kalmaz
evdesin. Dükkanda beklemem gerekti. Ya­
rın gelirim. Benim için üzülme. Bildiğin
gibi burası. Ha, Çiğdemin kedisi doğurdu.
(Güler) Ya.. Herkes seni soruyor. üşüt­
mem, merak etme. Peki, sıkı giyinirim.
Haydi yorma kendini. Ellerinden öperim.
(Bir an) Ağabey! Peki, olur. Bekliyorum.
Güle güle... (Telefonu kapatır. Kararsız
evin içinde dolaşır. Pikabın önüne gider.
Bir plak seçip koyar. Müzik ... Bu sırada
bahçe çitinin gerisinde Turgut'"la Demet
görünürler. El eledirler.)
TURGUT. Yoruldun mu?
DEMET. Biraz.
TURGUT. İşte burası. Sevimsiz bir kulübe,
değil mi?

11
DEMET. Hiç de değil. Yalnız biraz uzak.
(Turgut çevik bir hareketle çiti a:ıar.)
TURGUT. Haydi, sen de atla bakalım.
DEMET. Delirdin mi, kapı dururken..
TURGUT. Çok kolay... 1şte ... (Kızı birden ku-
cağına alıp, çiti a:ıırır.) Hop! .. (Demet bir
çığlık atar. Güler. Turgut onu kollarına
alır.)
DEMET. Bırak. Yapma! ..
TURGUT. Bugün beni hiç öpmedin.
DEMET. Yapma diyorum. (ôpü§ürler. Bir
a§k oyunu ba§lar. Sesleri zaman zaman
çalan müziğin altında kaybolur. Zaman
zaman üzerine çıkar.) Etraftan görecek­
ler.
TURGUT. Görsünler. (Müzik... Gülii§meler.. ).

DEMET. Canımı acıtıyorsun.


TURGUT. Seni seviyorum.
DEMET. Yalancı.
TURGUT. Saçlarını, kokunu, herşeyini sevi­
yorum. (Müzik. Kız güler. ôpü§ür'ler. Ay­
rılırlar.)
DEMET. Müzik sizin evden mi geliyor?
TURGUT. Evet. Bizim profösör dinler bunla-
rı.
DEMET. Kim dedin?
TURGUT. Kardeşim, Ömer. Biz ona profösör,
deriz.
DEMET. O neden?
TURGUT. Dünya işleriyle ilgisi yoktur da. Ya
müzik dinler ya kitap okur. Keman da ça­
lar. Seneye konservatuara gidecek. Haydi,

12
gel... (Kızı elinden tutar.)
DEMET. Bahçeniz ne kadar bakımsız. Neden
çiçek ekmiyorsunuz buraya?
TURGUT. Boşver. (Küçük merdiveni çıkıp
kapının önüne gelirler. Turgut paspasın
altından bir anahtar çıkarır.) Kapının
anahtarını buraya koyarız. Aklında bulun
sun. Gelir de birisini bulamazsan açar gi­
(Kapıyı açar.) Merhaba profösör! .
rersin.
öMER. (Kendine gelir.) Merhaba ağabey.
TURGUT. Yine karanlıkta oturuyorsun.
öMER. Dinliyordum da. (Müziği durdurur.
Işığı yakar.)
TURGUT. Bak sana nişanlımı tanıştırayım:
Demet.
DEMET. (Güler) Merhaba profösör.
öMER. (El sık�ırlar.)
Merhaba.
DEMET. (Turgut'a) Kardeşin sana benzemi­
yor.
TURGUT. Kimseye benzemez o. (ômer'e) Ne
haber?
öMER. Hiç, sende?
TURGUT. Kazandık. Beş-bir. (Demet'e) Na­
sıldım bugün?
DEMET. Zehir...
TURGUT. !ki gol attım. Solda oynattıklan
halde.
öMER. Az önce ağabeyim telefon etti hasta­
neden.
TURGUT. Eee?
öMER. Seni sordu.

13
TURGUT. Nasılmış annem?
öMER. Bilmem. (Bir an) İyi.
TURGUT. Elbette iyi olacak. (Demet'e) Kü­
çük bir ameliyat geçirdi de...
DEMET. Ya... Söylememiştin bana.
TURGUT. önemsiz bir şey. Hem sen neden
ayakta duruyorsun? Otursana. Evimizi
nasıl buldun?
DEMET. Sevimli.
TURGUT. Haydi canım, bu harabenin neresi
sevimli. (Omer onlardan uzakta b-ir köşe­
ye sessizce oturur.) Kimler geliyor bu ge­
ce partiye?
DEMET. Haldunla nişanlısı, Ziziler, Leloş da
yeni flörtüyle gelecek.
TURGUT. Hım, saat kaç?
DEMET. Sekize geliyor.
TURGUT. Geç kaldık ha ... Ben şimdi iki da­
kikada değişirim. Sen profösörle çene çal
biraz. (Çıkar. Sessizlik. Demet evin içinde
dol.a.şır. Omer hiç ondan yana bakmaz).
DEMET. Kaç yıldır bu evde oturuyorsunuz?
öMER. Bilmem. Çok oluyor İstanbul'a geldik
geleli.
DEMET. Ne zaman geldiniz İstanbul'a?
öMER. Ben daha küçüktüm. Zelzeleden son­
ra.
DEMET. Hangi zelzele?
öMER. Büyük zelzele. Dedim ya, daha küçük­
tüm. İyi hatırlamıyorum. Yalnız kasaba­
daki bütün evler zelzelede yıkıldı. Bizim
ev de ... Sonra işte buraya geldik.

14
DEMET. Turgut bunları anlatmadı bana.
öMER. Anlatmamıştır.
TURGUT. (içeriden) Ömer! Gömlekler ne�
de?
öMER. Alt çekmecede. Acı şeylerden konuş­
masını sevmez o. Güzel şeyleri sever. Hak­
kı da var. (Bir an) Sahiden nişanlandınız
mı onunla?
DEMET. Yok canım, daha nerede ... Belki Fa·
külteyi bitirirse...
öMER. Ona göre bir kızsınız.
DEMET. Neden?
öMER. Dedim ya ... Güzel şeyleri sever.
DEMET. Ha? Beni güzel mi buluyorsun?
(ômer cevap vermez. Sessizlik. Demet gü­
ler.)
TURGUT. (Başını kapıdan çıkarır.) Kol düğ­
• melerini bulamıyorum.
öMER. Dolabın gözüne bak. (Turgut kaybo-
lur. Sessizlik.)
DEMET. Cevap vermiyecek misin?
öMER. Plaklanmı görmek ister misiniz?
DEMET. tsterim. (Pikabın başına gelirler.)
Çok .plağın var mı?
öMER. Çok değil. Para yetmiyor ki. (Deme­
tin kolu pikabın ilzerinde duran müzik ku­
tusuna takılır. Kutu yere dܧer.) Ah; ..
(Tel,ô,şla kutuyu yerden oJ,ır.)
DEMET. özür dilerim. (ômer kutuyu açar.
Müzik başlar.)
öMER. Neyse, bozulmamış. öyle korktum ki.
(ikisi de yere diz çökmüşlerdir. Milzik de-

15
vam eder.) Çünkü zelzeleden kalan tek
şey bu. Daha doğrusu eski günlerden... ba­
bamdan kalan tek şey... Bir seyahatten dö­
nerken getirmişti. Bizim için büyük bir
yenilikti bu. O zamanlar radyomuz filan
yoktu. Siz kasabayı bilmezsiniz. Orada gü­
zel bir hayatımız vardı. Bilmiyorum, belki
de şimdi bana öyle geliyor... Hastaneden
çıktığım zaman ortada ne bizim ev vardı
ne de öteki evler. Bu kutu yıkıntıların ara­
sında kalmıştı. Böylece.. bir taşın üzerin­
de. (Kutuyu kapatır. Müzik durur. Sessiz­
.

lik.)
DEMET. Plaklar...
öMER. Ah, evet. Fazla bir şey yok. Bunlar
Beethowenler. Bu da Vivaldi, dört mev­
sim. Rahmaninof... •

DEMET. Hiç kız arkadaşın yok mu senin? ..


(Sessizlik)
öMER. Bu da Albinioni . . . Addagio . . .
DEMET. Boşuna uğraşma. Ben bunlardan an­
lamam. KlA.sik müziğe de meraklı değilim.
Sorduğuma cevap ver.
öMER. Hayır, yok.
DEMET. Neden?
öMER. Bilmiyorum. Bunlara bakmıyacaksa­
nız...
DEMET. İstersen olabilir (Bu sözle bera­
. . .

ber birden ômer'in elini tutmuştur. Kendi­


liğinden oluvermiş bu harekete ikisi de şa­
şarlar. Sessizlik. Demet elini çeker.) Bir
sigara verebilir misin bana?

16
öMER. Bakiym (Kalkar. MasCllnın üzerin­
. . .

den bir sigara aulur getirir.)


DEMET. (Sigarasını yakarken) Bu gece bi­
zimle beraber gelmek ister misin?
öMER. Hayır. Teşekkür ederim.
DEMET. Nasıl istersen. (Turgut girer. Koyu
renk elbise giymiş. Gravat takmıştır.)
TURGUT. İşte ben hazırım. Ağabeyini nasıl
buluyorsun profösör?
öMER. Yakışıklı.
TURGUT. Bu çocuğun zekasına bitiyorum.
(Demet'e) öyle değil mi? (Demet dalmış­
tır) öyle değil mi?
DEMET. Ha? Bana mı dedin?
TURGUT. Ohoo... Günaydın kızım. Profösör,
diyorum, zeki çocuk, değil mi?
DEMET. Evet, öyle. Gidiyor muyuz?
TURGUT. İstersen. Ben hazırım.
DEMET. (ômer'e) Allahaısmarladık.
öMER. Güle güle.
TURGUT. Eyvallah profösör.
öMER. İyi eğlenceler. (Kapıya kadar gider­
ler)
TURGUT. (Demet'e) Ha, bir dakika. Birşey
unuttum. (ômer'e alçak sesle) Paran var
mı?
öMER. (Cebinden biraz para çıkarır) Hepsi
bu kadar.
TURGUT. Çaktırmadan bana geçir. Sonra
öderim. (ômer paral,arı Turgut'un cebine
koyar. Turgut, yüksek sesle) Ağabeyime
de öyle dersin, olur mu?

17
öMER. (Alışkın) Olur, öyle derim.
TURGUT. Hayd i yavrucuğum, kaçalım.
DEMET. (Kapıdan ômer'e el sartar) Eyval-
lah Pro-fö-sör ...
öMER. Güle güle. Gene buyrun.
DEMET. Buyururuz. (Kapıyı kapayıp veran­
daya geçerler. ômer arkalarındaın bakar.
Sonrcı koşarak gerideki kapıdan çıkar.
Kapıyı kapatır. Az sonra içeriden keman
çaldığı duyulur. Bu sıra verandada.)
DEMET. Amma modası geçmiş bir kardeşin
var.
TURGUT. Boşver. tyi çocuktur.
DEMET. Ne kadar ürkek.
TURGUT. Açılamadı daha.
DEMET. Şu zelzele hikayesinden bana neden
bahsetmedin?
TURGUT. Oturdu bunları mı anlattı sana?
DEMET. Hani doğma büyüme tstanbul'luy-
dun?
TURGUT. Canım bırak bu tatsız şeyleri.
DEMET. Yalancı.
TURGUT. Evet, yalan söyledim. Ne kasabayı
ne de o zelzeleyi hatırlamak istemiyorum.
Kötü günlerdi onlar geçti. Düşünmek iste­
miyorum.
DEMET. O düşünüyor.
TURGUT. O kasabayı severdi. (Bir an) Za­
vallı profösör.
DEMET. Neden zavallı?
TURGUT. Ne var şimdi şu Allahın belası zel­
zeleyi hatırlatacak. Profösör .. . O zelzelede

18
ölebilirdi.
DEMET. Yaralandı mı?
TURGUT. Kaçarken ... yıkılan bir duvarın al­
tında kaldı. Sonra günlerce hastanede yat­
tı.
DEMET. Onu seviyor musun?
TURGUT. Severim tabii kardeşim.
DEMET. İyi bir kardeşin var.
TURGUT. (Demet Turgut'a sarıhr.
iyidir.
Başını göğsüne datyar. içeriden keman se­
si gelir.)
DEMET. Ona yardım etmen gerek.
TURGUT. Biliyorum.
DEMET. Turgut! ..
TURGUT. Ha'ha?.
DEMET. özür dilerim.
TURGUT. Zarar yok. Unut. (Kız birden Tur-
gut'u öper. Sessizlik.)
DEMET. Turgut!.
TURGUT. Evet?
DEMET. Beni seviyor musun?
TURGUT. Evet. Söyle, evleneceğiz, değil mi?
DEMET. Sen istersen. önce fakülteyi bitir-
men gerek.
TURGUT. Anlıyorum.
DEMET. Gidelim mi?
TURGUT. Gidelim. İyisin ya?
DEMET. İyiyim. (Bahçeye inerler. Bu sıra.da
bahçe kapısından Hakkı'yla Güzin girer­
ler)
TURGUT. Merhabalar.
HAKKI. Merhaba. Beyimizi gören cennetlik.

19
TURGUT. (Güzin'e) Merhaba Tavşan.
GÜZİN. Merhaba Turgut. Bu ne şıklık...
HAKKI. Annem seni sordu.
TURGUT. Biliyorum. Bir ara giderim.
HAKKI. Hanım kız yeni mi?
TURGUT. (Bozulur) Tanıştırayım : Demet.
Güzin, ablam...
GüZiN. Memnun oldum.
DEMET. Ben de.
(El sıkı§ırl,ar)
TURGUT. Ağabeyim, Hakkı. (Soğukç a b<ı§la­
rıyla selamla.şırl,ar. Sessizlik.) Eh, hoşça
kalın.
HAKKI. Güle güle. Bize de uğra.
TURGUT. Ağabey, gözünü seveyim başlama.
HAKKI. Peki peki, bunları sonra konuşuruz.
DEMET. (Hafifçe) Allahaısmarladık.
GüZiN. iyi eğlenceler.
(Demet'le Turgut bah­
çe kapısından çıkarken... )
HAKKI . Turgut, baksana! (Turgut yakwşır)
Paran var mı? (Turgut omuzlarını kaldı­
rır. Hakkı para verir.) İyi eğlenceler.
TURGUT. Sağol. (Koşarak çıkar.)
GüZiN. Sevgilisinin yanında niye bozuyorsun
çocuğu?
HAKKI. İçerliyorum hergeleye.
GÜZİN. Bırak eğlensin çocuk. İçimizden biri
çıkarsın bari hayatın tadını.
HAKKI. Eğlenmesin diyen yok. Hiç değilse
beş dakika yoklayabilirdi annemi.
GÜZİN. Evet, öyle.
HAKKI. (içeriden gelen kerruı,n sesini dinler)
Peki, şu bizim küçük? Hiç de hayatın ta

20
dını çıkarmak niyetinde değil.
GÜZİN. O böyle, biliyorsun... (Bir an) Peki
ağabey, ya sen ?
HAKKI. Efendim ?
GüZİN. Ya sen, sen çıkarmıyacak mısın ha­
yatın tadını ?
HAKKI. Bana bakma. (Bir an) Peki, sen ?
GÜZİN. Bana bakma. (Gülii.§ürler. Ka'{Y/,yı a­
çıp eve girer"ler.)
HAKKI. Hey, Paganini ! Biz geldik !. (Keman
sesi durur.)
GüztN. Acıkmışsınızdır. Size birşeyler hazır­
lıyayım.
HAK!. Ben aç değilim. Sen eve gecikmiyor­
sun ya ?
GÜZİN. Kaç dakikalık iş. iki yumurta kırı­
veririm.
HAKKI. Ragıp beklemesin ?
GÜZİN. Hastanede olduğumu biliyor. Hem...
(Sözün sonunu getiremez. ômer gir�r.)
öMER. Merhaba abla.
GÜZİN. Merhaba şekerim. Nasılsın ?
öMER. İyiyim. Sen ? (ôpüşür"ler.)
GüztN. Seni merak ettim de geldim. Hiç uğ­
ramıyorsun bize.
öMER. Vakit olmuyor. Okul, sonra dükkan-
da ağabeyime yardım ediyorum.
GÜZİN. Kendine iyi bakıyor musun ?
öMER. Merak etme. Annem nasıl ?
GÜZİN. Dünden daha iyi.
öMER. Sesi bir tuhaftı telefonda.

21
HAKKI. Merak edilecek bir şey yok. Yarın
pazar. Beraber gideriz görmeye.
GüZiN. Size yiyecek birşeyler hazırlıyayım.
(Güzin mutfak kapısından çıkar.)
öMER. Ağabey!
HAKKI. Ha ?
öMER. Annem... telefonda... ağlar gibiydi.
HAKKI. Seni özlemiştir de ondan.
öMER. Acaba ?
HAKKI. Daha yeni doktorla konuştum. İyile­
şecek, dedi.
öMER. Sahi mi?
HAKKI. Tabii. Yarın kendin de görürsün.
(Sessizlik)
öMER. Ağabey!
HAKKI. Efendim ?
öMER. O kız yine bugün seni aradı.
HAKKI. öyle mi ? Ne dedin ?
öMER. Hastanede olduğunu söyledim.
HAKKI. Evet ?
öMER. Meraklandı. Geçmiş olsun, dedi.
HAKKI. Başka ?
öMER. Sonra ev adresini sordu. Ben gene
ararım, dedi.
HAKKI. Peki.
öMER. Selam söyledi.
HAKKI. Peki, sağol (Güzin girer)
GüZtN. Yumurta varmış, sahana kırıverdim.
Reçel de var. Ömer, haydi şekerim.
öMER. Canım istemiyor.
GüZtN. Olmaz. Annem, kendine iyi baksın, de­
di. Haydi !

22
öMER. Peki peki. Yerim ,merak etme.
GÜZİN. Bana bir diyeceğin var mı ağabey ?
HAKKI. Seni istasyona kadar geçireyim.
GÜZİN. Zahmet etme.
HAKKI. Canım sıkılıyor zaten.
GÜZİN. Ömerciğim, Allahaısmaladık şekerim.
öMER. Güle güle abla. (ôpüşürler.)
HAKKI. Ben birazdan dönerim, Ömer.
öMER. Peki ağabey.
(Hakkı'y7,a Güzin verandaya çıkarwr.
ômer mutfak kapısından çıkar.)
HAKKI. Güzin !
GÜZİN. Ağabey ?
HAKKI. Tren saatine daha var. İster misin bi­
raz konuşalım.
GÜZİN. Tabii isterim. Birşey mi var.
HAKKI. Yok. Birşey olduğundan değil. Siga-
ra ?
GÜZİN. Teşekkür ederim. tçmem.
HAKKI. Eskiden arada bir içerdin.
GÜZİN. Şimdi onu da bıraktım. (Hakkı bir
sigara yakar. Merdivene oturur. Sessizlik.
Az sonra Güzin de yanına oturur.) Bugün
düşündüm de uzun zamandır bir araya ge­
lemiyoruz. Bazan sizi öyle göreceğim geli­
yor ki. . .
HAKKI. Ya, öyle . . .
GüZtN. Eskiden Ömer arada bir gelirdi. Şim­
di onun da uğradığı yok. Ayrı şehirlerdey­
miş gibi yaşıyoruz.
HAKKI. Ya sen ? Neden bizi aramıyorsun ?
GÜZİN. Ev işlerinden vaktim mi oluyor. Ev-

23
lenmediğin için bilemezsin. Sonra Ragıp
çocuk gibi .Her gün arkasını toplamak ge­
rek.
HAKKI . Neden bana işin doğrusunu söylemi­
yorsun Güzin?
GÜZİN. Hangi işin doğrusunu ağabey?
HAKKI. Sen . . . sen mutlu değilsin Tavşan . . .

(Güzin susar .Başını önüne eğer ) Bana


.

açılabilirsin. Ne zamandır bunu seninle ko­


nuşmak istiyorum. Geçen gün Ragıbı gör­
düm. İki arkadaşının kolunda, fitil gibi
sarhoştu. Onu böyle ikinci görüşüm. (Ses­
sizlik) Bak Tavşan, bana her şeyi anlatman
gerekir.
GÜZİN. Ne söyliyeyim ağabey. Her şeyi bili­
yorsun işte.
HAKKI. Eve pek uğradığı yok galiba. öyle
mi?
GüZİN. öyle.
HAKKI. Peki sebep? Başka bir kadın mı?
GÜZİN. Bilmiyorum. Sanmıyorum.
HAKKI. Eee, öyleyse?
GÜZİN. Bu iş başından bozuktu zaten ağabey,
biliyorsun. Onunla birbirimizi tanıyor muy­
duk? Hayır. Neden evlendik? Bilmiyorum.
Sadece o h!li vakti yerinde biri, ben de
evlenme çağı gelmiş, yemek, ütü yapma­
sını bilen bir kızdım. Hepsi bu. Geldiler, is­
tediler Olur mu? Dendi. Olur. Sonra haydi
bakalım..
HAKKI. Peki ama, diyebilirdin ki. . .
GÜZİN. İstedin de anlatıyorum ağabey. Yoksa

24
şikayet olsun diye değil. Anlıyacağın onun­
la ilk günden beri yabancıydık. Hala da
öyleyiz.. Belki çocuğumuz olsaydı.. Aman
canım ,çocuk olmadıysa o da benim suçum
değil ya. (Sessizlik)
HAKKI. Ayrılmayı düşündün mü hiç?
GÜZİN. Ayrılmayı? Bilmiyorum.
HAKKI. Allah kahretsin ! Tavşan, biliyorsun
ben hayattan tad almayan, her şeyi kendi­
ne dert edinen boktan herifin biriyim. Ama
kötü bir insan değilim.
GÜZİN. Biliyorum, değilsin.
HAKKI. Hiç değilse sizleri mutlu görmek is­
tiyorum.
GÜZİN. Bırak peygamberce lafları. (Bir an.
Gülümseyerek) En iyisi sen bana şu kız­
dan bahset biraz.
HAKKI. (Utangaç) Hangi kızdan?
GÜZİN. Ömer dedi ya. Seni aramış.
HAKKI. Sen nereden duydun?
GüZtN. Bir kere de ben dükkandayken gel-
mişti.
HAKKI. Hay allah . . . Neyse, geç şimdi bunu . . .
GÜZİN. Neden?
HAKKI. Bilyor musun, hayatımızda bir zorla­
ma, bir tatsızlık var. Kopuk kopuk yaşıyo­
yoruz. tstanbul'a geldik geleli bu böyle.
GÜZİN. Zelzeleden beri, desene.
HAKKI. Kasabada daha iyiydik.
GÜZİN. O zaman çocuktuk.
HAKKI. Ondan değil. Başka bir şey. Mesela,
ne bileyim .. bir ağaç bir toprakta boy atar,

25
ye§erir, onu alır başka bir toprağa dikme­
ye kalkarsın önce kökü tutmaz, sonra da
kuruyup gider.
GüZ1N. Zelzele her şeyi silip süpürdü.
HAKKI. Yıkılan yalnız bizim ev değildi.
GüZİN. öyle.
HAKKI. Herkesin evi yıkıldı. Ama yalnız biz
ve bizim gibi birkaç kişi neyi var neyi yok
sabp savıp kasabadan kaçtık. Oysa öteki­
ler evlerini yapabilmek için yeniden işe sa­
rıldılar. Herkes yeni evini yaparken biz
ardımızda bir harabe bırakıp kaçtık.
GÜZİN. Babam öyle istedi.
HAKKI. önce de kendi pişman oldu.
GÜZİN. Bütün derdi şuraya güzel bir bahçe
yapmak, çiçekler dikmekti.
HAKKI. Düşündüm de on yıl olmuş.
GüZtN. Hay Allah, nereden aklımıza geldi
bunlar şimdi.
HAKKI. (Ayağa kalkar) Tren saati yaklaştı.
GüZtN. Şu bahçenin haline bak. Çiçek değil ot
bile yok.
HAKKI. Gidelim mi ?
GüZtN. Gidelim (Bir an)
HAKKI. Güzin!
GüZtN. Evet ağabey ?
HAKKI. Aslında seninle konuşmak istedikle-
rim bunlar değildi.
GÜZİN. Ya ? Ne o ağabey ? Neyin var"
HAKKI. Birşey değil. . . yani. . . şey..
GÜZİN. Yoksa annemle mi ilgili ?
HAKKI. Evet, yani hayır.

26
GüZ1N. Neden söylemiyorsun ?
HAKKI. önemli bir şey değil . .. yalnız . Tur­
. .

gut'un durumu . . . derslerine hiç çalışmı­


yor. . . sonra . ..
GüZ1N. Ağabey, çatlatma insanı allahaşkı­
na! .. (Bir aın. H aıkkı Güzini kolundam tu­
tar. Oturur. Kendisi de ywnına oturur.)
HAKKI. Güzin.. . ben. . . galiba . . . ben evlenece­
ğim . ..
GüztN. Ha ?.. (Bir an, §(1,Şkınlık. Güzin gülme­
ye ba§"lar.)
HAKKI. Bu ,bu o kadar komik bir şey mi ?
GüZ1N. Hayır ağabey. Yalnız, hoşuma gitti.
Bunu hiç bir zaman yapamıyacaksın sanı­
yordum.
HAKKI. (Kalkar) Haydi bakalım, treni kaçı­
racaksın.
GüZ1N. (Hakkı'nın koluna girer) Haydi, hem
yürüyelim hem anlat. O gördüğüm kız m ı ?
HAKKI. Evet.
GüZ1N. Her şeyi kararlaştırdınız mı ?
HAKKI. Hayır. Daha cevap vermedi . (Yürür-
.

ler.)
GüZ1N. Bir gün bize getir ,olur mu ?
HAKKI. Olur.
GüztN. Evin içinde bir kadın lazım.
HAKKI. Biliyorum. (Bahçe kapısından çıkar­
Tnır. Sesleri uzaklaşır. Bir süre sessizlik.
Evin içi: Mutfak kapısı açılır. Omer gi­
rer. Pencereye yakla:ıır.)
öMER. Çiğdem! Çiğdem !

27
ÇOCUK. (Dışarıdan) Efendim Ömer ağa­
bey?
öMER. Yavrular ne alemde ?
ÇOCUK. Uyuyorlar.
öMER. Görmeye gelebilir miyim?
ÇOCUK. Gelebilirsiniz. Ama gürültü etmeden
yani...
-Işıklar Söner-

il.
(Aynı dekor. Ertesi gün. ôğleye doğru.
Günlerden Pazar. H akkı'yla ômer bahçe
kapısından girip eve doğru ilerler...)
HAKKI. Eh, için rahat etti mi?
öMER. Evet.
HAKKI. Dedik ya, seni özlemişti. Biliyor mu­
sun annem içimizde en çok seni seviyor.
öMER. Niye ? Hepimizi sever. (Hakkı kapıyı
çalar. Bekler.)
HAKKI. Hıh, beyimiz hala uyuyor. (Paspasın
altındaın anahtarı alır. Kapıyı açar. Girer­
ler.) Baksana şuna, kalksın artık
öMER. (Oda kapısını açar bakar) Uyuyor . . .
HAKKI. (Kapıya yaklaşır.) Hey hazret ! Kalk
artık istersen, ha! (Ses yok. Koltuğun ü ze-
rinden bir yastık aJıp içeri fırlatır.)
Hey! .. Sana dedik !
TURGUT. (içeriden) Ne oluyor yahu ?
HAKKI. Kalk artık.
TURGUT. İnsana rahat yok mu bu evde?
HAKKI. öğlen oldu .
TURGUT. İsterse akşam olsun. Pazar değil mi

28
günlerden ...
HAKKI. Hastaneye gitmiyecek misin?
TURGlIT. Gideriz.
HAKKI. Kalk da biraz yüzünü görelim.
TURGUT. Peki canım, anladık. Kalkıyoruz.
HAKKI. (ômer'e) Karnın aç mı ?
öMER. Hayır.
HAKKI. istersen dışarıda bir yere gidelim ye­
meğe.
öMER. Siz isterseniz gidin. (Turgut, pijama-­
kırla, esniyerek, yarı uyur girer.)
HAKKI. Günaydın.
TURGUT. Günaydın. Ömer, gözünü seveyim
bana bir kahve yap.
HAKKI. Git kendin yap.
TURGUT. Ne uğraşıyorsun benimle?
öMER. Az şekerli mi olsun ?
TURGUT. Boşver promesör.
öMER. Nasıl olsun?
TURGUT. İstemiyorum. (ômer, çaresiz omuz­
larını kaldırır. Bir kitap alır, verwndmyaı
çıkar. Sessizlik. Turgut bir gazete alıp bir
köşeye oturur. Hakkı'dan kaçmaktadır.
Hakkı, bir sa»ıdalye çeker karşısına otu­
rur.)
HAKKI. Bak Turgut, dinle.
TURGUT. Dinliyorum.
HAKKI. Turgut, seninle .. Dinliyor musun?
TURGUT. Evet, dedik ya.
HAKKI. önce şu gazeteyi bırak elinden.
TURGlIT. Pekila. (Gazeteyi bırakır) Oldu
mu?

29
HAKKI. Neden benimle konuemaktan kaçıyor­
sun ?
TURGUT. Kaçmıyorum. Ama seninle anlaş­
mak imkansız.
HAKKI. Nerden biliyorsun ? Bir kere denedin
mi ?
TURGUT. Biliyorum. Sen hayatı kendine ze­
hir etmeye alışmışsın.
HAKKI. Turgut !
TURGUT. Her şeyi en olmayacak yanındal].
tutuyorsun. Neden yaşadığının farkında
bile değilsin. Bir dükkan köşesinde sabah­
tan akşama kadar hapsediyorsun kendini
HAKKI. Belki haklısın. Belki ben böyleyim.
Zararım kendime. Ama Turgut, sizin ben­
den daha farklı olmanızı istiyorum
TURGUT. öyle mi ?
HAKKI. Evet. İstersen inanma. Bir sebep var­
sa. . .
TURGUT. Neden üzerime düşüyorsun öyleyse.
Bırak herkes kendi hayatını yaşasın.
HAKKI. Kendi hayatını yaşama diyen kim ?
Bunun için elimden gelen her şeyi yapma­
ya hazırım. Ama senden birazcık yakınlık
istiyorum. Belki biraz... ne bileyim.. Tur­
gut ,annem ölebilirdi. Şaka değil, annem
diyorum. Onun bizim için nelere katlandı­
ğını biliyorsun.
TURGUT. Onu sevmediğimi mi sanıyorsun ?
Annemi ? Sizin kadar ben de severim. Bel­
ki sizden daha fazla değil. Ama sizin ka­
dar.

30
HAKKI . Böyle bir şey demedim. Ameliyattan
önce hepimiz yanındaydık. Sen yoktun. O
hep seni sordu .Belki son bir kere daha
görmek için.
TURGUT. İşte, yine başlıyor. Sen işi hep . . .
HAKKI. Ameliyattan sonra da görünmedin.
TURGUT. Peki, görünmedim, ne olacak ?
HAKKI. Bütün gün, bütün gece neredeydin ?
TURGUT. Sana ne ?
HAKKI. Doğrusunu söyle.
TURGUT. Bilmiyorum.
HAKKI. Barları, meyhaneleri dolaştın. Saba-
ha da fitil gibi sarhoş döndün.
TURGUT. Evet, öyle yaptım.
HAKKI. Bir kere bile hastaneye uğramadın.
TURGUT. Uğramadım.
HAKKI. Peki ama neden ?
TURGUT. Vaktim yoktu.
HAKKI. Ya, demek vaktin yoktu ? Neden? im­
tihanlar mı ? (Turgut susar.) Fakülteye
uğradığın yok, değil mi ? (Sessizlik) öyley­
se ?
TURGUT. Birisini seviyorum. (Bu sefer Hak­
kı susar) Birisini seviyorum, duydun mu ?
Sevmek. Bu kelime sana bir şey anlatıyor
mu ? Belki ne imtihanlar, ne de dükkan­
daki müşteriler kadar önemli değil. Ama
yine de bir sebep. Benim için hepsinden da­
ha da önemli bir sebep.
HAKKI. Bunu bana söyliyebilirdin.
TURGUT. Alay et diye mi ?
HAKKI. Etmezdim.

31
TURGUT. Anlıyacak mıydın?
HAKKI. Belki.
TURGUT. Bak ağabey, herkesle uğraşmak
huyundan vazgeç
HAKKI. Kimseyle uğraşmıyorum ben.
TURGUT. Yahut herkese yardım etmek he­
vesinden. Sen herkesten çok yardıma muh­
taçsın.
HAKKI. Devam et.
TURGUT. Biraz, biraz çevrene bak. Herkesin
nasıl yaşadığına bak.
HAKKI. Bakmadığımı ne biliyorsun?
TURGUT. Görüyorum. Sen insanları sevmi-
yorsun.
HAKKI. Beni tanıyamamışsın.
TURGUT. Neden bir arkadaşın yok öyleyse?
HAKKI. Yalnızlığı sevdiğimden değil. Çalış-
mak zorundayım, biliyorsun. Çünkü . . . çün­
kü sizi düşünmek zorundayım. Annemi dü­
şünmek...
füRGUT. Neden bir sevgilin yok? (Hakkı su­
sar) Afedersin bu soruya karşılık vermek
zorunda değilsin. Bırak da şimdi gazete­
mi okuyayım.
HAKKI. Oku. (Sessizlik. Bu anda bahçe çiti­
nin gerisinde Handan görünür. Elinde bir
kağıt, çevresine bakınarak evi aramakta­
dır. Az sonra bahçe kapısından girer.
ômer'e yakla:ıır.)
HANDAN . Günaydın.
öMER. Günaydın. Buyrun.
HANDAN. Rahatsız etmiyorum ya.

32
öMER. Yo, hayır.
HANDAN. Acaba Hakkı ...
öMER. Evet, evde. (Kapıdan) Ağabey!
HAKKI. Efendim?
öMER. Seni bir hanım görmek istiyor.
TURGUT. Beni mi?
öMER. Hayır (Dışarıya) Buyurun. (Handan
girer)
HANDAN. Merhaba Hakkı.
HAKKI. Merhaba Handan.
HANDAN. Dükkanda aradım yoktun. Rahat­
sız etmiyorum ya?
HAKKI. Yok canım. Hoşgeldin. ömer'i tanı­
yorsun. Bu da öteki kardeşim Turgut.
TURGUT. Hoşgeldiniz. (Sırıtır. Hakkıya) Vay
canına. Desene biz uyuyoruz. Meğer sen ne
yamanmışsın.
HAKKI. Git içeri de giyin?
TURGUT. Peki peki. Ömer gozunu seveyim
bana bir kahve yap. Miğde ağrısından ge­
beriyo�.
öMER. Olur ağabey.(Tu rgut oda ômer mut­
fak kapısından çıkarl,ar. Sessizlik).
HAKKI. Neden ayakta duruyorsun? Otursa-
na.
HAKKI. Ortalığın kusuruna bakma.
HANDAN. Yok canım.
HAKKI. Hayli oldu görüşmiyeli.
HANDAN. Evet. Beni hiç aramadın.
HAKKI. Vaktim olmadı.
HANDAN. Sinirlisin. Neyin var?
HAKKI. önemli bir şey değil, geçer.

33
HANDAN. Annen nasıl?
HAKKI. Daha iyi.
HANDAN. Sana bir yardımım olur diye dü­
şündüm.
HAKKI. Sağol Hadan (elini tutar) Çok iyisin.
Sen şimdi bırak bunları da kendinden bah­
set.
HANDAN. Kendimden? Ne anlatayım?
HAKKI. Görüşmiyeli bir hayli oldu.
HANDAN. Aşağı yukarı bir ay.
HAKKI. Ne yaptın? Bütün bir ay?
HANDAN. Hiç. Her zamanki gibi. Değişen bir
şey yok.
HAKKI. Hiç Her zamanki gibi. .Onun da ne
olduğunu bilmiyorum.
HANDAN. Neden?
HAKKI. öyle. Kendini hep saklıyorsun.
HANDAN. Hakkı!
HAKKI. Oysa biliyorsun ki. . . (Bir an) Ney-
se...
HANDAN. Neyi bilmek istiyorsun?
HAKKI. Her şeyi. Seninle ilgili her şeyi
HANDAN Yapayalnız bir kızım işte. Kendi ha-
limde yaşayıp gidiyorum.
HAKKI. Daha fazlasını bilmek istiyorum.
HANDAN. Daha fazlası?
HAKKI. Evet.
HANDAN. Neden herşeyi oluruna bırakmıyor­
sun?
HAKKI. Bilmem. Dinle Handan . (Oda kapısı
.

açılır. Turgut görünür. Giyinmi§tir.)

34
TURGUT. Girebilir miyim? Rahatsız etmiyo­
rum ya? (Girer.)
HAKKI. Ne bu resmiyet?
TURGUT. Haydi için rahat etsin, şimdi doğru
hastaneye gidiyorum.
HAKKI. Aferin.
TURGUT. (Dikkatle H andan'a bakar) Sizi da-
ha önce bir yerde görmüş müydüm?
HANDAN. Beni? Bilmem
TURGUT. Yüzünüz hiç yabancı gelmiyor da.
HANDAN. Tuhaf.
TURGUT. Ya. (ômer kahvelerle girer. Han-
datn'a verir)
HANDAN. Teşekkür ederim.
HAKKI. (Kahvesini alır) Sağol Ömer.
TURGUT. (Kahveyi alır) Eyvallah Profösör.
(Dikkatle Handa!n'a bakmaktadır) İnsan
insana benzermiş ...
HANDAN. öyle derler.
TURGUT. Ömer, sen evde misin?
öMER. Evet ağabey.
TURGUT. Hastaneden sonra kulübe gidece­
ğim. Arayan olursa oraya telefon ediver.
OMER. Olur.
TURGUT. (Kahvesini bitirir) Eh, (Handan'a)
Hayırlı Pazarlar efendim.
HANDAN. Size de.
TURGUT. A nneme bir diyeceğin?
HAKKI. Yok. Bir isteği olursa telefon etsin.
TURGUT. Eyvallah profesör. Dediğim gibi.
OMER. Güle güle. Merak etme. (Turgut çıkar.
Omer fincanları toplar.)

35
HANDAN. Elinize sağlık.
öMER. Afiyet olsun. (Fincamlarl.a mutfak ka­
ınsındarn çıkar.)
HANDAN. Kardeşlerin birbirine benzemiyor-
lar.
HAKKI. Benzemeler.
HANDAN. Ömer iyi çocuk.
HAKKI. (Telefon çalar .) Bir
İyidir. dakika.
(Telefonu açar.) Alo. Evet. Hayır, az önce
çıktı. Profösör? Ha, evde ... Bir saniye.
(l çeriye) Ömer! ( ômer girer)
öMER. Efendim ağabey?
HAKKI. Telefon.
öMER. Bana mı?
HAKKI. Evet.
öMER. (ŞU-§ırmış) Allah allah. (Telefona)
Buyrun. Benim. Ah, evet. Tanıdım. Teşek­
kür ederim. Az önce çıktı.
HANDAN. (Haikkı'ya, arılayı:ılı bir tavırla)
Bana bahçeyi gezdirsene .
öMER. Nasıl?
öMER. Anhyamadım.
HANDAN (Alçak sesle) Bırak da çocuğu ra-
hat konuşsun.
HAKKI. Ha?
HANDAN. (Hakkı'yı kolundan çeker) Haydi.
öMER. Evet, dinliyorum. (Hakkı'y"la Handan
çıkwrlar. Bahçenin gerisine doğru yürürler.
Sırtları seyirciye dönüktür. Sesleri duyul­
maz.) Anlamıyorum, benimle ne konuşa­
caksınız? Neden kendisiyle konuşmuyorsu­
nuz. Akşama kadar dönmez. Hayır, ben çı-

36
kamanı. Bakın... eğer . .. Nasıl? Burası si­
zin için uzak değil mi? Peki, yakındaysa­
nız . . Plaklar Elbet görebilirsiniz. Yalnız...
Peki, nasıl isterseniz. Güle güle. (Bir an)
Bir dakika. Alo! Alo! (Çaresiz, telefonu
kapatır. Bir süre düşünür. Sokak kapısını
açıp dışarı bakar. HO/Y/,d,an'la Hakkı dönüp
öne doğru yürürler. ômer kapıyı kapatır.
Tel,ô,şlıdır.)
HANDAN. Biliyor musun ,buraları sakin yer­
ler .
HAKKI. Şehirden oldukça uzak.
HANDAN. Şehir beni yoruyor. Şehrin gürül­
tüsü, kalabalığı, ışıkları... Çoğu kere ses­
siz bir köşeyi arıyorum. Bir göl kıyısını,
küçük bir kasabayı.. ( ômer, geriden, oda
kapısından çıkar.)
HAKKI. Dün Güzin'le konuştum.
HANDAN. Güzin?
HAKKI. Kızkardeşim. Ona senden bahsettim.
Şimdi her şeyi biliyor.
HANDAN. Acele etmişsin.
HAKKI. Hayır Handan. tki ay oldu, hala ce­
vap vereceksin. Daha ne bekliyorsun bil­
mem.
HANDAN. Ben de bilmiyorum Hakkı. Bunu
açıklamak zor. Bu yalnızlıktan ben de
memnun değilim. İnsan kalabalığın içinde
bazen daha da yalnız hissediyor kendini.
Şehir bir ormana benziyor. Ormanlardan
korkanın. Bir binalar, bulvarlar, ışıklar
ormanına.. Bir de bakıyorsun ki bu orına.-

37
nın içinde yapayalnızsın. Tek başına. Kim­
seler yok .

HAK.Ki. Beni biraz seviyor musun? Evet mi,


hayır mı?
HANDAN. Hayır diyemem.
HAKKI . öyleyse? Neden bu yalnızlık? Ne­
den evlenmiyoruz? (Sessizlik.) Cevap ver
miyecek misin? (Sessizlik.) Peki, nasıl
istersen (Uzun bir sessizlik. Hand<ı4ı dal­
mıştır. Uzaktan uzağa bir caz müziği du­
yulmağa başlar.) Ne düşüni.lyorsun?
HANDAN. Hiç. (Bir sigara; çıkarır.)
HAKKI. (Yaklaşır) Handan!
HANDAN. Hakkı, beni biraz kendi halime bı­
rak. (Hakkı'nın yanından ayrılıp yavaş ya­
vaş sahnenin önüne doğru yürürken ışıklar
kararır. Müzik yaklaşır. Evin içi, bahçe
karanlıkta kawbolur. Yalnız küçük bir ışık
Handmı'ı aydınlatır. Müzik yükselir. Han­
dan bu küçük ışığın içinde ağır ağır yürür­
ken sahnenin sağ önünde küçük bir BAR
dekoru aydınlanır. Bu, bir amerikan bar
ve birkaç tabureden ibaret basit bir de­
kordur .Yukarıdan bir BAR yazısı iner.
Taburelerden birinde Nermin Abla, yaşlı
bir orospu oturmakta, içkisini yudumlayıp,
ağızlıkla sigarasını içmektedir. Handan
yürüyüşüne devam ederek dekorun içine
girer. Nermin Abla'nın yanındaki tabureye
oturur. Nermin Abla, Handan'ın sigarasını
yakar. Bu sahne boyunca caz müziği fonda
devam eder.)

38
NER. A. Ne o kız? Ne düşünüyorsun?
HANDAN. Ne olsun Nermin abla?
NER. A. Dalgadasın gene.
HANDAN. Dalgadayım ya.
NER. A. Boşver güzelim. Binin yarısı beş­
yüz.
HANDAN. O da bizde yok.
NER. A. Değil mi ya. (Kadehini uzatır) Çek
bir yudum ,açılırsın.
HANDAN. (içer) Ablacığım, nereye varacak
bu işin sonu?
NER. A. Hangi işin?
HANDAN. Bıktım bu hayattan.
NER. A. Bir de bana sor. Yirmi yıldır mes­
lekteyim.
HANDAN. Sen de bıkmışsındır.
NER. A. Hem de nasıl. Bu işin dönüşü yok
anacığım. Sen yine erken bıkmışsın. Daha
dur bakalım. Dün bir bugün iki. Ben senin
yaşındayken üç tane milyoner iflas ettir­
dim. Hey gidi günler. Güzel kızdım allah
için, sırma gibi pırıl pırıl sarı saçlarım var­
dı. Yoldan bir geçsem bütün esnaf işlerini
bırakıp sokağa dökülürdü.
HANDAN. Peki abla, sonunda ne oldu?
NER. A. Ne olacak? Hiç. Biz böyle gelmiş
böyle gideriz. Ama hayatı sen benden sor.
Kalın enseli fabrikatörlerden ,incecik fidan
boylu talebelere kadar kırk türlüsü geçti
elimden.
HANDAN. Nermin abla, bana bir akıl ver.

39
NER. A. Derdini söyle de derman arıyalım.
Çocuk mu peydahladın?
HANDAN. Yok canım.
NER. A. öyleyse? Sevdalı mısın? (Han­
dan susar.) Heh, anlaşıldı. Bak, bu işin
püf noktası var. Sana sevdalanma filan
demiyorum. Ama meslek bir yana, gönül
işi bir yana. Aşk karın doyurmaz.
HANDAN. Ben bu işi burakacağım.
NER. A. Çocuk olma. Bu işe başlamak kolay
da bırakması zor. Omuzuna kanat takıp
cennet-i alaya huri girsen orada da Hazre­
ti Ali efendimizin neferleri rahat vermez.
HANDAN. Yani, herşeye yeniden başlamaz
mıyım?
NER. A. Dedim ya. Zor. Erkek kısmına gü­
ven olmaz.
HANDAN. Sıfırdan başlamak istiyorum, her­
şeye.
NER. A. Anlıyorum canım. Sen bu hayata
ısınmadın. Aslında sana göre değil. (Bir
an) Nasıl bir adam seninki?
HANDAN. Bilmem. Benim için iyi. Basit.
NER. A. Nerede tanıdın?
HANDAN. Dışarıda.
NER. A. Hayatını biliyor mu?
HANDAN. Hayır.
NER. A. Ne istiyor, söyledi mi?
HANDAN. Söyledi. Evlenmek istiyor.
NER. A. Benim de bir şoför Osman vardı.
Fiğ tarihinde. !kimiz de birbirimize yanıp
tutuştuyduk. Gel, derdi, evlenelim seninle.
Kanın ol. Herşeyinle kabulümsün. Ne olur­
san ol kabulümsün. Yeter ki gel ,benim ol,
benimle otur...
HANDAN. Sonra ne oldu?
NER. A. Sonra . . . bir gece tuttum kolundan
getirdim bara. İşte gör bakalım Osman,
dedim. Ben işte buyum aslan yarim. Eh,
şimdi de bakalım (Jçer) Heh, karnına ta­
banca sıkmış gibi gözleri yuvalarından uğ­
radı. Tepinmeye, orospu, diye bangır ban­
gır bağırmaya başladı. Ulan hani herşeyi­
mizle kabuldük? Ulan hani verdiğin söz­
ler? Yok. Dinlemedi. önce beni herkesin
ortasında bir temiz marizledi, sonra da bas­
tı gitti. Gidiş o gidiş. Anlıyacağın erkek
kısmının ciğeri beş para etmez. (Sessiz­
lik ... Müzik ...)
HANDAN. Peki Nermin abla ,ben ne yapayım?
NERMİN. Orasını neşen bilir.
HANDAN. Görmiyeyim, bir daha yanına uğ­
ramıyayım, o beni unutsun ,ben de onu, de­
dim. Yapamadım.
NER. A. İnsan sevgilisine numara yapabilir
mi?
HANDAN. Yapamaz.
NER. A. Yalan da söyliyemezsin.
HANDAN. Söyliyemem.
NER. A. öyleyse sen de benim gibi yap. Dök
herşeyini ortaya. Görelim bakalım. Kaç
paralıkmış ciğeri.
HANDAN. O da zor, biliyor musun ..
NER. A. Ya hernı ya mernı... Kabul ederse

41
iyi. Etmezse. ..
HANDAN. Ya etmezse?
NER. A. Etmezse karalar bağlayıp yas tuta­
cak değilsin ya. Gençsin, güzelsin. Sen de
dalgana bakarsın.
HANDAN. Söylemesi kolay.
NER. A. Benim aklım bu kadarına eriyor.
Haydi haydi, üzme tatlı canını. Neredeyse
müşteriler düşmeye başlar. Git de kendine
çeki düzen ver. (Yeni bir sigara yakar.
Handan kalkar. lşığın d�ına doğru yürür.
Müzik yükselir. Barı aydın'ıatan ?,§ıklar ka­
rarırken evin içi, bahçe ve Hakkıı aydın"la;­
nır. Hcundanı geriye yürür. Arkası Hakkı'­
ya dönük, verandanın bir köşesine oturur.
Telefon çalmaya başlar .Müzik kesilir.
ômer girer. Telefonu açar.)
öMER. Alo, buyrun. Hayır efendim Yanlış.
(Telefonu k<11patır. Bir köşeye oturur. Hak­
kı, Handan'a yaklaşır.)
HAKKI. Handan! (Sessizlik) Neyin var?
HANDAN. Hiç Hakkı. Birşey değil.. Geçer.
HAKKI. Seni üzdüysem.
HANDAN. Hayır, bana bir şey yapmadın.
HAKKI. Bana bak. (Handan döner.) Haydi,
gülümse şimdi.
HANDAN. (Gülümser) Ne iyisin. (Hakkı'nın
elini öper.)
HAKKI. Benim için üzülme.
HANDAN. Dalmışım ... Bir yığın şeyler. ..
HAKKI. Bırak düşünmeyi. Bak, hava ne gü-
zel. Çıkıp biraz gezelim, ister misin?

42
HANDAN. Tabii isterim (Hakkı, Handan'ı
koUarındanı tutup kaldırır. Kapıya gider,
içeri).
HAKKI. ömer!
öMER. Evet ağabey ?
HAKKI. Biz çıkıyoruz.
öMER. (Teld§lı) Çıkıyor musunuz ?
HAKKI. Evet, bir şey mi var?
öMER. Yo . . . yo . . . birşey yok . . .
HAKKI. Pekala ,haydi akşama görüşürüz.
öMER. (Verandaya çıkar"lar.)
Güle güle.
HANDAN. Hoşça kal Ömer.
öMER. Güle güle efendim. (Hakkı'yla Handan
bahçe kapısından çıkıp kaybolurlar. Omer
arka"larından bakar. Sonra evin içine dö­
ner. Kapıyı kapatır. TeUişlıdır. Ne yapaca­
ğını bilemez. Rehberi karıştırır. Telefonu
açıp numaraları çevirir.) Alo! Beykoz ku­
lübü mü ? Turgut orada mı ? Gelmedi mi ?
Teşekkür ederim. (Telefonu kapatır. Evin
içinde <lolaşır. Pencereye gider.) Çiğdem!..
Çiğdem ! .. (Cevap gelm. ez .Bu sırada dışa�
rıda Demet görünür. Bahçe kapısından gi­
rer. ômer birden karar verip pardesüsilnil
giyer. Çıkmak için kapıya gider, açar.. D e­
met'le karşı karşıya gelirler. Demet, alay­
cı, gülümser. Birşey söylemez. Ağır ağır
yürür, Omer'in önünden geçip evin içine gi­
rer. ômer'e döner.)
DEMET. Ne o profesör ? Kaçıyor muydun?
(ômer cevap vermez.)
-I ş ı klar Sön er-

43
III

(Karanlıkta bir konçertonun son mezürle­


ri duyulur. l§ıklar açılır. Müzik devam
eder. Demet bir koltukta uyuyakalmı§tır.
ômer pikabın önünde yerde oturmaktadır.
Yan gözle Demet'e bakar. Müzik kesilir.
Sessizlik. ômer pldğı kaldırır. Sıkıntılı,
bekler. ôksürür, Sessizlik. Daha. yüksek
öksürür. Yine sessizlik. Ayağa kaJ,kar.)
öMER. Bitti !
DEMET. (Kendine gelir) H a ?
öMER. Bitti. Uyanabilirsiniz.
DEMET. Ha ,öyle mi ? Uff, boynum . . . özür
dilerim, biraz yorulmuşum da . . .
öMER. Ben özür dilerim.
DEMET. Allah allah, nede n ?
öMER. Başınızı ağrıttım. Herkes müzik sev­
meye mecbur değil ya, (Bir an) ama ken­
diniz istediniz.
DEMET. Tabii. Ben istedim. Başlarda da ho­
şuma gitmişti. Ama . . . yorgunluktan . . .
Aaa'maan ,ne bileyim, uyuyakalmışım iş­
te . . . Çok kalın kafalıyım, değil mi ?
öMER. öyle bir şey demedim.
DEMET. Hayır hayır, açık konuş. öyleyim.
Ama ne yapayım, benim suçum değil . . .
öMER. Size bir çay yapayım.
DEMET. Boşv'er canım.
öMER. Akşam çayı.
DEMET. Boşver, dedim. Otur da biraz konu­
şalmı. En iyisi sen şuradan bir sigara ver

44
bana. ( ômer bir sigara verir Demet ya,,.
kar.) Kendimi ne kadar zorluyorum, olmu­
yor. Gid�yorum ,kitaplar filan alıyorum.
Ama iki sayfa okudum mu canım sıkılıve­
riyor. Bir ara merak ettim, iki üç klasik
plak aldımdı. Zorla değil ya, beş dakika
dinlemeden kendimden geçiyorum. Ondan
sonra haydaaa ... Gelsin ça ça ça. (ômer
. .

güler.) Ne gülüyorsun?
öMER. Bilmem.
DEMET. Birşey söylesene.
öMER. Ne diyeyim?
DEMET. Aslında fena bir kız değilim.
öMER. Muhakkak.
DEMET. Gösterişim yerinde. Niyetim iyi. Ama
şu kafamı bir türlü adam edemedim.
öMER. Neden böyle diyorsunuz?
DEMET. öyle canım öyle, biliyorum.
öMER. (Uysal) Peki.
DEMET. Sen Turgut'a hiç benzemiyorsun.
öMER. Benzemem
DEMET. O da benim gibi kalın kafalının biri.
öMER. Bilmem.
DEMET. Sen akıllı çocuksun.
öMER. Teşekkür ederim.
DEMET. İster misin seninle arkadaş olalım.
öMER. Neden istemiyeyim.
DEMET. Çaylardan balolara, balolardan ter­
zilere sürtmekten bıktım. Biraz doğru dü­
rüst şeyler yapmak istiyorum.
öMER. İstemek başlamak sayılır.
DEMET. Bırak palavrayı. Aslında bunu ne za-

45
mandır istiyorum. Ama bir türlü kıvıramı­
yorum. Birisi de çıkıp bana yardım etmi­
yor ki. Arada bir tiyatroya gidiyorum Prö­
mi-yerlere ... O da tiyatroyu sevdiğimden
değil. Takıp takıştırıp boy göstermeye. An­
lıyorsun ya ...
öMER. Anlıyorum.
DEMET. Karşıma da hep Turgut gibileri çık­
tı, şansımdan.
öMER. Turgut fena insan değildir.
DEMET. Biz de fena demedik. Ama, nah! (Ka·
/asına vurur) Benden beter.
öMER. O yaşamayı sever.
DEMET. Yaşamayı herkes sever.
öMER. öyle değil. Mesela ben ...
DEMET. Anladık anladık, sen zaten bambaş-
ka bir oğlansın.
öMER. öyle mi?
DEMET. öyle.
öMER. Beni akıllı bulduğunuzu söylemiştiniz.
DEMET. Tabii. Değil mi?
öMER. Bilmem. Beni tanımıyorsunuz ki.
DEMET. Turgut bana anlattı.
öMER. Ya. Neyi mesela?
DEMET. Herşeyi.
öMER. Mesela?
DEMET. Çok okuduğunu. Yazdığını. Konser­
vatuara gideceğini .
öMER. Evet, belki.
DEMET. Sonra sen, maçtı, danstı, bilmem ne
öyle zıpırca şeylere de yüz vermiyorsun.
öMER. Belki. Ama isterdim. Dansa gidebilme-

46
yi meseli.. Meseli. Turgut gibi bir hayatım
olmasını.
DEMET. Hoppala ! Ne duruyorsun öyleyse?
Seni tutan mı var?
öMER. Tutan yok. Ama . . . bilmem . . . ben böy-
leyim işte.
DEMET. Fazla şişme ama fena da değilsin.
öMER. (Utangaç) Yok canım.
DEMET. Allah aşkına bırak şu sünepeliği.
Senden elli kere daha budalalann kasıntı­
sını görmüyor musun? Hem sizli bizli ko­
nuşmaktan da vazgeç artık.
öMER. Peki. (Bir an) Şey . . . size ... sana .. . bir­
şey sorabilir miyim?
DEMET. Sor sor, utanma.
öMER. Onunla ,yani Turgut'la evlenecek mi-
siniz?
DEMET. Neden sordun?
öMER. Hiç. Bilmek istiyorum.
DEMET. Peki, söyliyeyim. Aslında ben de bu-
nu konuşmak istiyordum seninle.
öMER. Evet?
DEMET. Bir sigara daha alabilir miyim?
öMER. Al. (Demet sigara yakar. Bir an.)
DEMET. Turgut'a bakarsan bu işi oldu bitti
sanıyor.
öMER. Ya siz, sen ?
DEMET. Ben? Kendi kendime çok düşündüm ...
öMER. Evet?
DEMET. Olmıyacak.
öMER. Olmıyacak mı?

47
DEMET. Olmıyacak çünkü ne o beni adam ede­
bilir ne de ben onu.
öMER. (ilk defa kızgın) Peki bunu neden ken­
disine söylemedin?
DEMET. Bağırma canım, sen de . . . Kaç kere
söylemeye niyetlendim. Yüz yüze gelince
bütün cesaretim kırılıveriyor. Biliyorsun,
bütün budalalar gibi sevimli bir oğlan.
öMER. Neden zamanında . . .
DEMET. Herşeyi söylemek, herşeyi bitirmek
için geliyorum. Beş dakika sonra bir de
bakıyorum öpüşmeye başlamışız. (Bir an.)
öMER. Peki, benden istediğin?
DEMET. Bana kızmıyorsun ya . .. Kızıyor mu-
sun?
öMER. Evet. Biraz.
DEMET. Ama haklıyım.
öMER. Kendini haklı görmeye alışmışsın.
DEMET. öyle mi sanıyorsun?
DEMET. Bak, bunu sana anlatabilmek ister­
dim. Bak, dinle, İnsan yaşıyor, yaşıyor
son günün birinde ne kadar gereksiz, an­
lamsız bir yaratık olduğunu anlıyor. Bir
süs bebeği olmaktan bıktım. Bunu belki sen
anlamazsın .Bir de bakıyorsun ne kendine
ne de çevrene bir hayrın var. Oysa . . . ne
bileyim . . . yeryüzünde bir taşın ,bir eğrel­
ti otunun bile değeri var. (Bir an. Şaşır­
mış.) Vay canına, amma konuştum . . .
öMER. Biliyor musun ,sandığın kadar budala
bir kız değilsin.
DEMET. Bırak numarayı.

48
öMER. Sahi söylüyorum.
DEMET. Arada bir tutar böyle.
öMER. Neden kendini küçük görüyorsun ?
DEMET. Kim demiş ? Topuksuz pabuçla bir
altmış geliyorum.
öMER. Sen istersen Turgut'u yola getirebilir­
sin.
DEMET. Ben ? Alay etme. Hem bu hikaye ge­
reğinden fazla uzadı. Kızmaca yok.
öMER. Peki, bir an önce herşeyi kendisine an-
lat. Hatta hemen şimdi . . .
DEMET. Ne ne ne?
öMER. Kulübe telefon edeyim gelsin.
DEMET. Aklını mı kaçırdın ?
öMER. Neden ?
DEMET. Dayaktan pestile çevirir beni.
öMER. Onu da mı yapıyor ?
DEMET. Kafası kızdıkça.
öMER. Bunu bilmiyordum.
DEMET. Bak, ben birşey düşündüm. (Çanta­
sından bir zarf çıkarır) Ona bir mektup
yazdım. Aklımın erdiği kadar. . . herşeyi
açıkladım. Mektubu kendisine vermek ge­
rek. Yapabilir misin?
öMER. Neden kendin vermiyorsun ? (Bir an.)
DEMET. Ben burada olmıyacağım. Yann bir
seyahate çıkıyorum. Bir ay kadar sürecek.
istiyorum ki döndüğüm zaman herşey bit­
miş olsun.
öMER. Postayla gönder.
DEMET. Ne fark eder '?
öMER. Evet. Hiç. (Bir aJn. Mektu"bu alır.)

49
DEMET. Teşekkür ederim.
öMER. üzülecek.
DEMET. Ben de sevinmiyorum ya. (Kalkar).
Artık gitsem iyi olur.
öMER. Sen bilirsin.
DEMET. Off, eve dönmeyi hiç istemiyorum.
öMER. Neden?
DEMET. Sen bizim evi bilmezsin. Allahın be­
lası bir yerdir.
öMER. Neden?
DEMET. Neden? Neden ? Herşeye bir neden
yapıştırıyorsun.
öMER. Elbette. Herşeyin bir nedeni var. Gö­
zümü yumuyorum, bir nedeni var. Gözümü
açıyorum, bir nedeni var. Gülümsüyorum
bir nedeni var. Konuşuyorum bir nedeni
var. Susuyorum, yine bir nedeni var . . .

(Sessizlik.)
DEMET. Annem kumarbazın biridir. Kendi gi­
bi birkaç dostu var. Gelsin briç gitsin po­
ker. Konuştukları da ne ? Etekler uzamış
mı kısalmış mı ? Yılın moda rengi hangisi?
(Durur.) Bütün bunları sana ne diye an­
latıyorum sanki?
öMER. Bilmem. Belki ferahlamak için.
DEMET. Hepsinden de nefret ediyorum ! Hep­
sinin de Allah belasını versin ! (Bir an) Sa­
hiden de insan ferahlıyor. Nereden bildin ?
öMER. Ben de ferahlamak istediğim zaman
çok konuşurum. Daha doğrusu çok konuş­
madığım için hiç ferahlıyamam.
DEMET. (Bir süre düşünür) Hiçbir şey anlı-

50
yamadım.
öMER. Yani . . . ben . . . çok konuşmasını sev­
mem.
DEMET. Ha . . . konuşamadığın için . . . yani . . .
ha, anladım . . . konuşamadığın için de fe­
rahlıyamazsın. (ômer, evet, anlamında ba­
şını sallar.)
DEMET. Eh, sen de konuşu konuşuver.
öMER. Olmuyor.
DEMET. Benim gibi yap meseli. Devam ede-
yim mi ?
öMER. Hoşuna gidiyorsa.
DEMET. Ne diyeyim ?
öMER. Sen bilirsin. Peki baban, o nasıl ?
DEMET. Daha zararsız. İçkisini ver susar.
Ama ötekiler . . . beni de kendilerine benze­
tiyorlar. Allah beni de kahretsin !.
öMER. Yok canım.
DEMET. Yo yo, etsin.
öMER. Sen de oynuyor musun onlarl a ?
DEMET. Ara sıra. Dördüncü bulamadıkları
vakit. Onlarla aynı budalaca l!fları da ko­
nuşuyorum. Sonra her baloya ayrı bir tu­
valet diktiririm. Gördün mü ? Kahretsin iş­
te, Allah beni de kahretsin !.. (Çantasını,
yağmurluğunu alır.)
OMER. Gidiyor musun ?
DEMET. Evet. Sözde ferahlıyacaktık. Sen ra­
hatsız olma, ben yolu biliyorum. Turgut'la
ayrılıyoruz. Buna inanacağım bile gelmi­
yor. Yine de böylesi daha iyi. Neyse, aUa­
ısmarladık profösör.

51
öMER. Güle güle. (El 81,kışırlar.)
DEMET. Sahi, senin asıl adın neydi?
öMER. Ömer. (Bir an).
DEMET. ömer ,istersen seninle arkadaşlık
edebiliriz. İstersen döndüğümde beni ara.
Arar mısın? (Sessizlik.)
öMER. Hayır.
DEMET. öyle mi? Nasıl istersen. Neyse, tek­
rar allahaısmarladık.
öMER. Güle güle. (Kapıyı açar. Demet veran­
daya ç·ıkar. Gidecekken birden döner.)
DEMET. ömer ! (Yaklaşır) Kimse benimle
senin kadar anlayışlı konuşmamıştı.
öMER. Ne yapmamı istiyorsun?
DEMET. Bilmiyorum. Belki birşeyler yapabi­
lirsin. Belki beni. . . Aynı hayata dönmek
istemiyorum. Aynı budalaca şeyleri yaşa­
mak istemiyorum. İstiyorum ki benim de
bir dostum olsun. Gerçek bir dost. İstiyo­
rum ki . . . Bilmem. İşte . . . Hayır. Hiç bir­
şey istediğim yok. Ne istediğimi bile bilmi­
yorum. Affedersin. Seni rahatsız ettim.
(Gitmek için döner.)
öMER. Demet! (Demet, bakar). Döndüğünde
istersen beni ara. (Bir an.)
DEMET. Teşekkür ederim. (Koşarak merdi­
venleri iner. Sonra yine koşarak geri dö­
ner. ômer'i yamağından öper. Aynı çabuk­
lukla tekrar merdivenleri inip, bahçe kapı­
sından çıkıp gider. ômer uzun uzun ark�
sından bakar .Sonra dalgın, merdiven ba ­
samaklarından 'birine çöker Gökyüzüne

52
bakar. Bir süre öylece kalır. Az sonra Tur­
gut'un bahçe kapısından girip ona yaklaş­
tığı görülür.)
TURGUT. Ömer ! (ômer kendine gelir) Sen
misin?
öMER. Evet ağabey.
TURGUT. Ben de bu karanlıkta oturan kim,
diyorum. Ne yapıyorsun?
öMER. Gökyüzüne bakıyorwn. Turgut da gök-
yüzüne bakar.)
TURGUT. Ne var gökyüzünde?
öMER. Hiç. Yıldızlar.
TURGUT. üşüyeseksin.
öMER. Hava soğuk değil. İçeride sıkıldım da
biraz.
TURGUT. Ağabeyim evde mi?
öMER. Hayır.
TURGUT. Kapıyı da açık bırakmışsın.
öMER. öyle mi ? Farkında değilim. (Turgut
içeri girer. ômer onu takip eder.)
TURGUT. Gelen giden oldu mu?
öMER. (Kararsız) Yoo hayır.
TURGUT. Arayan soran? (ômer belli belirsiz
başını sal,lar.) Neyin var?
öMER. Yok birşeyim. (Bir an.)
TURGUT. Eh profösör, sana bir haberim var
Bil bakalım ne?
öMER. Nereden bileyim.
TURGUT. Güzel bir haber.
öMER. Hayrola.
TURGUT. Profesyonel oluyorum
öMER. Ne demek o?
TIJRGUT. Yani aylıklı futbolcu. Bugün söy­
lediler. Kulüp bana aylık bağlıyor. Düşün,
artık para kazanacağım.
öMER. Ne kadar?
TURGUT. Altıyüz lira, ayda.
öMER. Tebrik ederim.
TURGUT. Ne zamandır bunu bekliyordum.
Artık l;:imseye muhtaç olmaca yok. Kendi
paramı kendim kazanacağım.
öMER. Demek bu işler de para getiriyor.
TURGUT. Sen uyuyorsun yavrum. Asıl para
getiren bu işler.
öMER. Ağabeyimle konuş bunları.
TIJRGUT. Ne diyeceğini biliyorum. tçerliye­
cek. Kavga edeceğiz. Ama aldırma. Okulu
bitir diye tutturmuş. Tut ki bitirdim. Tut
ki avukat oldum. Daha mı çok kazanaca­
ğım sanıyorsun? Haydi canım. Kaç tane
avukat var ortalıkta. Hepsi de sinek avlı­
yorlar. Ama iyi bir futbolcu ayda ne ka­
zanıyor, biliyor musun?
öMER. Ne bileyim.
TIJRGUT. Tahmin et. Bin mi? tkibin mi? 'Oç­
bin mi?
öMER. Bilmem.
TIJRGUT. Ayda beşbin liraya para demiyor­
lar oğlum, aç gözünü.
öMER. Anlamam bu işlerden.
TURGUT. Belli belli. Anlamayan bir sen de­
ğilsin. ötekilerin de kafasına girmiyecek.
(Bir an) Dinle profösör: Ama hiç bir şey
sormadan, hiç tartışmadan, olur mu? (Ce-

54
vap beklemeden) Bak, ben bu gece tüyüyo­
rum. Bir arkadaş yanına davet etti. Evin­
de kalacağım. İşlerimi yoluna koyuncaya
kadar sizden ayrı yaşamam gerek.
öMER. Sen bilirsin ama bütün bunları önce
ağabeyimle konll§.
TURGUT. Hayır hayır, onu görmeden gitsem
daha iyi. Yoksa bir tatsızlık çıkacak, bili­
yorum.
öMER. Ne yapmak istiyorsun ?
TURGUT. ilk iş şehrin içinde kendime bir oda
tutayım, diyorum. Bu dağ başında yaşa­
maktan bıktım. Artık nişanlanmak için
fakülteyi bitirmeye de lüzum yok. Aylığım
artar artmaz o işi de hallederim.
öMER. Ağabey !
TURGUT. Ha ?
öMER. Evlenmeyi ıyıce koydun mu aklına ?
TURGUT. Elbette. Şu kız da bugün beni hiç
aramadı. (Bir an) On dakika sonra bir
tren var. Ona yetişmek istiyorum. Bana
yardım edebilir misin ?
öMER. Ne için ?
TURGUT. Bir iki elbise, çamaşır alacağım
yanıma. İçerideki küçük bavul boş mu ?
öMER. Evet.
TURGUT. Düşün profösör, önümde koskoca
bir hayat beni bekliyor. Renkli bir hayat.
Günün birinde meşhur olacağım, görecek­
sin (Geriden çıkar. Bir an. içeriden) Bu­
.

radaki gömleklerin hepsi de kirli. Allah


kahretsin ! Oradan pardesümü getirir mi-

55
sin bana. (ômer askıdaki pardesüyü al­
mak için döndüğü anda Hakkı girer)
öMER. Tam zamanında yetiştin ağabey.
HAKKI. Hayrola ne var ?
öMER. Turgut evden gidiyor.
HAKKI. Ne zaman ?
öMER. Hemen, şimdi.
HAKKI. Hay serseri. Nereye gidecekmiş.
öMER. Bilmiyorum. Bir arkadaşının yanına,
dedi. Şehirde y�ayacakmış. (Bu anda
elinde bir bavul, birkaç e§yayla Turgut
girer).
TURGUT. Banyodaki traş takımlarını da
(Hakkı'yı görür susar. Bir an).
HAKKI. Bu hikaye de nereden çıktı Turgut ?
Ne oluyor ?
TURGUT. (ômer'e) Hemen çıkardın mı bak­
layı ağzından ? (Hakkı'ya) Evet, gidiyo-
rum.
HAKKI. Bir yere gideceğin yok budala. Bı-
rak o bavulu elinden.
TURGUT. İşlerime karışma
HAKKI. Nereye gideceksin ?
TURGUT. Şehirde yaşamaya.
HAKKI. Hangi parayla .
TURGUT. Param var.
HAKKI. Nereden buldun ?
TURGUT. Kulüp veriyor. (Turgut, çantayı
yerle§tirmeye başlar. Bir an.)
HAKKI. Hiç değilse biraz daha kalabilirsin.
TURGUT. Kararımı verdim. üsteleme.
HAKKI. Hiç değilse annem iyileşene kadar.

56
TURGUT. tyile§ti sayılır.
HAK.Ki. öyle sanıyorsun. Çevrenle ilgin bu
kadar. Bilmiyorsun ki. . .
TURGUT. Yeter ağabey. Dilediğimi yapmak
istiyorum artık. Kurtulmak, biraz nefes
almak istiyorum. Anladın mı? Nefes al­
mak.
HAKKI. Nefes alayım derken sudan çıkmış
balıklar gibi boğulacaksın.
TURGUT. Yakamı bırak artık. Bırak da dile­
diğim gibi yaşıyayım.
HAKKI. Peki Turgut, peki. Git, dilediğin gibi
yaşa. Ama Turgut .. . Annem.. . iyi değil.
Miğdede yeni kanamalar başladı. Sonra
ben . . . borç gırtlağa geldi. Hastane, dok­
tor,il8.ç parası. Dükkanda işler yürümü-
yor.
TURGUT. tyi ya. Ben de para kazanmaya gi-
diyorum.
HAKKI. (öfkeli) O parayı istemiyorum.
TURGUT. Sevsinler. İstemiyormuş.
HAKKI. Babam olsa o da istemezdi.
TURGUT. O da senin gibi ahmağın biriydi.
HAKKI. Turgut! Ahmak dediğin . . . baban . . .
TURGUT. öyle, öyle, işte. Ne yapalım. Doğ-
rusu bu. Komşu Salah Beye baksana. !kin­
ci apartmana başlıyor. Dükkanını sizinle
aynı zamanda açmıştı. Hem de bir yığın
borçla . . .
HAKKI. Kara borsa yapıyor o.
TURGUT. Sen de yap.
HAKKI. Yani çalıyor.

57
TURGUT. Sen de çal.
HAKKI. Seni piç ! (Turgut'un yakasına sarı·
Zır.) Bir daha söyle bakıyım. . .
TURGUT. istersen dövüşelim. Ama bu birşeyi
değiştirmez. Görüyorsun işte senin eline
kalırsak bir gün . . . Neyse haydi, bırak şu
yakamı.
HAKKI. Bi� daha söyle, dedim.
TURGUT. Söylüyorum işte. Herkes para ka­
zanmanın yolunu biliyor. Bizimse namu­
sumuzdan başka övünecek bir yanımız yok.
Aman ne şeref. Karaborsa yapmıyorsun,
diye karpuz kabuğundan bir madalya tak­
salardı bari yakana. Sen insanları tanı­
mıyorsun. Mezar taşına ; burada karabor­
sa yapmadığı, çalmadığı için açlıktan ge­
beren namuslu budalanın biri yatıyor, diye
yazarlar.
HAKKI. (Yav<Z§ Y<llV<Z§ Turgut'un yakasını bı­
rakmıştır) Turgut, ben insanları tanıyo­
rum. Bütün korkwn da bu yüzden. Onların
karşısına tek başına çıkmak için gençsin
daha.
TURGUT. Kokma. Kendimi korumasını bili-
rim.
HAKKI. Seni harcarlar.
TURGUT. Ne yapacağımı biliyorum. (Bir an)
HAKKI. Nerede kalacaksın ?
TURGUT. (Çantayı kapatır) Şimidlik bir ar­
kadaşın evinde. Ömer ! Pardesümü verir
misin.

58
öMER. (Pardesüyü verir) SB.hiden gidiyor
musun ağabey ?
TURGUT. Evet. Gitmem gerek.
HAKKI. Paranı kulüp mü verecek, dedin ?
TURGUT. Evet. Şimdilik.
HAKKI. Sonra ?
TURGUT. Sonra herhalde evleneceğim.
HAKKI. O kızla mı ?
TURGUT. Evet.
HAKKI. O kadar kolay mı bu iş ?
TURGUT. Elbette. Sonra da babası yanında
bir iş verir herhalde.
HAKKI. Herşeyi hazırlamışsın.
TURGUT. Gördün ya, boşuna konuşmuyorum.
(Bir an) Haydi ağabey, şimdilik eyvallah.
(Elini uzatır.) Elimi sıkmıyacak mısın?
(El sıkışırlar) .
HAKKI. Söylenecek bir şey kalmadı. Şansın
açık olsun.
TURGUT. Sağol.
HAKKI. Arada sırada annemi yoklamayı
unutma.
TURGUT. Unutmam. (Hareketsiz durmakta
olan ômer'e döner. Elini uzatır.) Eyvallah
profesör. (ômer bir adım geri çekilir) Ne
o ? Neyin var ? Eyvallah dedik. (ômer ce­
binden Demet'in mektubunu çıkarır. Tur­
gut'a uzatır) O da nesi ?
öMER. Hiç. Bir mektup.
I ş ı k l a r S ö n e r

59
iV

(Aynı dekor. Birkaç gün sonra, bir ak:jam


üzeri. Hakkı'yla. ômer yemektedirler.)
öMER. Yesene ağabey.
HAKKI. Canım istemiyor.
öMER. Neyin var.
HAKKI. Hiç. (Sessizlik. Hakkı bir sigara ya-
kar.)
öMER. Kaç gündür göründüğü yok.
HAKKI. Kimden bahsediyorsun.
öMER. Turgut ağabeyim.
HAKKI. Bugün geldi.
öMER. Dükkana ?
HAKKI. Evet.
öMER. Neredeymiş ?
HAKKI. Söylemedi.
öMER. Nasıl, iyi mi ?
HAKKI . Fazla konuşmadık. (Bir an) Sarhoş-
tu.
öMER. Neden eve dönmüyormuş ?
HAKKI. Bilmiyorum.
öMER. Hiçbir şey demedi mi ?
HAKKI. Hayır. Para istedi.
öMER. Ya. (Sessizlik.) Peki, mektup için ? ..

HAKKI. Hangi mektup ? Ha, şu . . . Kız l;ıurada


değilmiş. (Bir arn) Eve dönmek istemiyor.
Ne yapacağını da bilmiyor. Kulüple de ba­
şı belaya girmiş . . . (Kadehine rakı koyar J
öMER. Sen de içkiye başladın.
HAKKI. Evet.
öMER. Eskiden içmezdin.

60
HAKKI. İçmezdim. Ne yaptığımı ben de bil­
miyorum. Hayatımda hiçbir zaman ken­
dimi bu kadar yorgun hissetmedim. Eski­
den her akşam içen insanları anlamazdım.
Şimdi anlıyorum. Hayata karşı dayanmak
insanın tek başına becerebileceği bir iş de­
ğil. Bir zamanlar sevdiğim, bağlandığım
ne varsa, bakıyorum şimdi hepsi de bana
yabancı. Beynimin, ellerimin, gözlerimin
hiçbir şeye yetmediğini anlıyorum. (Bir
an.) Bana birşeyler çalsana.
öMER. Ne çalayım ?
HAKKI. Ne istersen. (ômer bir pMk koyar.
Müzik . . . ) Ömer birgün dönmek ister miy­
din ?
öMER. Nereye ağabey ?
HAKKI. Kasabaya. Biliyor musun, her şeye
yeniden başlamak gerek. Biz artık geri
dönemeyiz. Ne Turgut, ne Güzin ne de ben.
Bizim için çok geç. Biz kendimize istediği­
miz gibi bir hayat kuramadık. Hayatımız­
da ne varsa hepsi de sahte, hepsi de yalan.
Hiçbiri de bizimle uyuşmuyor. Benim bir
yığın borcum var. Turgut'u biliyorsun. Gü­
zin hepimizden daha mutsuz.
öMER. Ağabey ! Aklımda kalan birşey var.
Kasabayı terketmeden birkaç gün öncey­
di. Tek başıma dolaşıyordum. Heryerde yı­
kıntılar temizleniyor, heryerde yeni bir te­
mel kazılıyordu. Sonra da temellerin dibi­
ne büyük, kocaman bir taş yerleştiriyor­
lardı. O vakit bunun neden olduğunu an-

61
lıyamamıştını.
HAKKI. Şimdi anlıyor musun '{
öMER. Bilmem. Galiba.
HAKKI. Bu eski bir inanış. En büyük, en sağ­
lam taşı temele koyarlarsa ev sağlam olur­
muş. Bir daha da hiç yıkılmazmış. .. (Bir
an müzikten b<ı.şka birşey duyulmaz.) Kim­
bilir. . . Belki günün birinde sen de oraya
dönersin. Eğer dönersen kendi evini yap­
man gerekecek. O vakit sen de en büyük
taşı temele koyacaksın. (Kapı çalınır. Dı­
şarıda Güzin vardır. Bitkin bir haldedir.
Gözlerinde siyah güneş gözlükleri vardır.
ômer, kalkıp kapıyı açar.)
öMER. Abla ! (Güzin birşey söylemeden
ömer'in boynuna sarılır.)
HAKKI. (Kalkar) Güzin !
GüZtN. Ağabey ! (Bu kere Hakkının boynuna
sarılır.)
HAKKI. Neyin var ?
GüZiN. Hiç. Hiç birşey.
HAKKI. Nerden çıktın bu saatte ?
GüZtN. Birşey sorma.
HAKKI. Çel, otur şöyle. (Güziın oturur.)
öMER. Yemek yedin mi ?
GüZtN. Aç değilim.
HAKKI. (ômer'e) Şu müziği kapatıver. (ômer
plağı durdurur.) Ragıp yok mu ?
GüZtN. Hayır.
HAKKI. Böyle yalnız çıkman . . .
GüZtN. Biliyorum . . . off, ağabey size ihtiya­
cım vardı.

62
HAKKI. tyi ettin. Birşey demiyorum. Çıkar­
sana mantonu. (Mantoyu almak için kal­
kar. Güzin'e yaklwjır.) Sen, sen titriyor­
sun. Neyin var ? Hasta mısın ?
GüZtN. Hayır.
HAKKI. öyleyse ?.
GüZtN. Yok birşey.
HAKKI. Nasıl birşey yok. Açık konuş. Yoksa
Ragıp'l a ? (Güzin cevap vermez.) Kavga
mı ettiniz ? (Sessizlik) Neden cevap ver­
miyorsun ?
GüZtN. Atıştık biraz. Her zamanki gibi
HAKKI. Nasıl her zamanki gibi ? O gözlüğü
neden taktın ? Günün bu saatinde ?
GüZtN. Hiç. (Hakkı gözlüğü çıkarır. Güzin'in
sol gözü üzerinde bir pamuk vardır. Kız
birden ellerini yüzüne kapatarak ağlamaya
başlar.) Dayanamıyacağım. Artık dayana­
mıyacağım.
HAKKI. Şimdi anlıyorum. Nerede o herif ?
GüZtN. Bırak ağabey.
HAKKI. Nerede, diyorum.
GüZtN. Boşuna.
HAKKI. Ne hakkı var!
öMER. (Yatıştırmak isteyen bir tonla.) Ağa­
bey ! (Sessizlik. Güzin ağlamaktadır. Hak­
kı bir aı n düşünür. Sonra gelir Güzin'in ya­
nına oturur. Tatlı bir sesle.)
HAKKI. Peki Güzin. Ama üzülme. Yarın her­
şeyi yoluna koyarız. İstemiyorsan onunla
yaşama artık. Bizimle kalırsın, ha ? Bizim
de sana ihtiyacımız var.

63
öMER. (Güzin'e) Gel , istersen biraz uzan.
GüZtN. (ômer'e sarilır.) Neden sanki sizden
uzakta yaşıyorum ? Sade sizin yanınızda
biraz rahatım.
HAKKI . üzülme tavşan. İstersen hep bizimle
birlikte kalırsın.
öMER. Haydi gel ,gel biraz uzan.
GüZtN. Ağabey !
HAKKI . Bırak ,şimdi halin yok. Sonra anla­
tırsın.
GüZtN. Ne işim vardı tanımadığım insanlann
arasında ? Bir yığın yabancının.. Sürüyle
sarhoşa aşçılık et . . . sonra da . . . olur mu
(Ağlar. Hakkı'yla
hn kadar da haksızlık . . .
ômer ne yapacaklarını bilmeden birbirleri­
ne bakarlar.)
öMER. Bugün hastaneye gittim. Annem çok
iyiydi. Yakında çıkacakmış . . .
HAKKI. Göreceksin herşey yoluna girecek'
(Hakkı bir mendil verir. Güzin gözlerini si­
ler.) Haydi, ağlama artık. Herşey yoluna
girecek. Göreceksin. Herşey. Haydi, ağla­
ma . . . haydi . . . haydi. . . (Güzin'in hafif ha­
fif hıçkırdığı duyulur. Evin içini aydınla­
tan ışıklar yavaş yavaş kararmaya başlar.
Aynı anda BAR dekoru aydınlanır. Mu­
zik... Barda Turgut ve Gemici, ya:ılı, kır
saçlı, posbıyıklı bir adam oturmaktadır.
içerler.)
GEMİCİ. (Garsona) Yenilesene şunları. (Gar­
son içki koyar.) Haydi, çek bakalım.
TURGUT Eyvallah. (içerler.)

64
GEM1Ct. Eh, şimdi söyle bakalım. Çaktın dal­
gayı, değil mi ? Var mı işin korkulacak bir
yanı ? Yok.
TURGUT. Korktuğumdan değil.
GEMİCt. Ne düşünüyorsun öyleyse ? İki sal­
lanmaktansa bir vurması iyidir. Mesele ba­
sit. Senin paraya ihtiyacın var, benim de
bir adama. öyle mi ?
TURGUT. öyle.
GEMİCİ. Haydi, çek bakalım. (içerler) Böy­
le beş parasız, züğürt dolaşmak daha mı
iyi ? Değil. Bilirim yolsuzluğun ne olduğu­
nu.
TURGUT. Bak ağabey, gücüne gitmesin ama
seni daha pek iyi tanımıyorum.
GEMİCİ. Tanımıyormuş. Laf. Kimse kimseyi
iyi tanımaz. Ben babamı bile iyi tanımıyo­
rum. Hayatta en büyük kazığı ondan ye­
dim. Sonra, kafanı çalıştır bir kere. Diye­
lim ki senin başını belaya soktum. Polis
sana kiminle çalıştığını soracak mı ? Sora­
cak. Sen ne diyeceksin ? Kamarot Arif,
derler bir hergele varJır, onunla . . .
TURGUT. Aman ağabey, estağ . . .
GEMİCİ. Yo yo . . . öyle mi ? öyle. Kamarot
Arif'in de başı belaya girecek mi ? Girecek.
Kamarot Arif kendi başının belaya girme­
sini ister mi ? İstemez. Demek oluyor ki
Kamarot Arif senin başının belaya girme­
sini istemez. Haydi bakalım, çek. (içerler).
TURGUT. Biliyorsun Arif ağabey, paraya ih­
tiyacım var. Ne olursa olsun yapmaya ha-

65
zırım, Ama ne bileyim, böyle işlere daha
hiç bulaşmadım.
GEMİCİ. Namus damarın kabardı. Bilirim
Onbeş yıl önce ben de böyleydim. Biri ge­
lip bu işi teklif etse kafasında parçalar­
dıın şişeyi Sonradan işler değişti. Hayatı
anladım. Şimdi söyle bana : Kamarot Arif
namusuz bir adam mı ?
TURGUT. Nebileyim, öyle birşey . . .
GEMİCİ. Değil. Kamarot Arif namussuz bir
adam değil. Neden değil ? Takkeni önüne
koy da düşün bir kere : Kamarot Arif'in
aylığı kaç paradır ? Dört yüz lira. Sefer­
lerde topladığı bahşişler de yüz papeli bu­
lur. Ne etti ? Beşyüz. Kamarot Arifin ka­
rısı var mı ? Var. O karısından kaç çocuğu
olmuş ? üç. Kimin eline bakar bunlar ? Ka­
marot Arifin.Kamarot Arif kaç paket si­
gara içe r ? iki. Kirada mı otutu r ? Kirada
oturur. Rakı içer mi ? Her akşam. Kama­
rot Arif karıları sever mi ? Sever. Dostu da
var mı ? Elbet. Eh, be yavrum, gözünü se­
veyim, beşyüz lirayı hangi birine yetiştir­
sin Kamarot Ari f ?
TURGUT. Haklısın ağabey. Yaşamak z o r bu
devirde.
GEMİCİ. Haydi haydi, çek. (içerler) Birer
daha içer miyiz ? İçeriz (Garsona) Tazele
şunları. (Garson içki koyar). Ben senin
yerinde olsam bir saniye düşünmem. İş
basit. Malı şuradan alıp şuraya götürecek­
sin.

66
TURGUT. Ne kadar kazanacağım ?
GEM1Ci. Orasını merak etme. Kamarot Arif
kazandı mı herkes de kazansın if!ter. Ben
eli açık adamım.
TURGUT. Peki ağabey.
GEM1Ci. Kabul mU ?
TURGUT. Zaten kaybedecek birşeyim yok.
GEMiCi. Göreceksin, rahat ettiririm seni. Es-
kiden yalnız çalışırdım. Kocadım şimdi.
Her işe yetişemiyorum. Müşteriler de eski­
si gibi değil. Nazlı oluyorlar. Malı alıyor­
sun Palermo'dan, Napoli'den ya da Marsil­
ya'dan. Buraya kadar getiriyorsun. Dışarı
çıkarıyorsun. iyi güzel . . . Sonra da işin
yoksa kapı kapı dolaş. Yoruyor insanı.
(Bir an susarlar. Müzikten bdı.'jka birşey
duyulmaz.)
TURGUT. Ne zaman başlıyorum ?
GEMİCİ. (Gevrek gevrek güler.) Başladın bi­
le. Bundan sonra ben demek sen, sen de­
mek ben. Bu işte ağzını sıkı tutmasını bi­
leceksin, anlaşıldı mı ? Karşına çıkan iki
adamdan biri muhakkak aynasızdır, bunu
unutma. Polisten bol birşey yok bu memle­
kette. (Bir an) Off, ben de kafayı tuttum
galiba. Köroğlu da bekler. Beklesin, işi yok
ya. Bu gece nerede yatacağımı bilirim ben.
Eh, ne yaparsın ? Yarın akşam sefer. Ver
elini Cenova . . . Oradan Marsilya . . .
TURGUT. Tatlı iş sizinki de.
GEMİCİ. Orasını sen bana sor. Oyy . . . Bacak­
larım gene başladı. Denizde kaptım bunu . . .

67
Romatizma . . .
TURGUT. Ne zaman buluşuyoruz?
GEMtCt. Yarın sabah, Kör'ün kahvesinde. Ba­
zı mallar var elimde. Vereceğim adrese gö­
türürsün.
TURGUT. Saat kaçta ?
GEMİCİ. Ne bileyim saat kaçta .Sabah dedik
ya. Dokuz, bilemedin onda.
TURGUT. Tamam.•
GEMİCİ. Ben yavaş yavaş kırayım kirişi. Sen
kalıyor musun ?
TURGUT. Kalayım biraz daha.
GEMİCİ. Sabaha sızıp kalma, ha .. .
TURGUT. Merak etme.
GEMİCİ. (Garsona) Baksana reis! Nedir şu
içtiklerimizin günahı?
GARSON. Kırkbeş lira.
GEMİCİ. (Para verir) üstü kalsın. Eh, haydi
hoşça kal .Yarına, ha?
TURGUT. Yarına.
GEMİCİ. (Bir an durur) Paran var mı ? Yok.
(Para verir.) Haydi.. (Turgut'un omuzuna
vurur) Eyvallah.
TURGUT. Güle güle Arif ağabey. (Gemici çı­
kar. Müzik. Turgut içmeye devam eder. iyi­
den iyiye sarhoştur. Nermin ab"la girer.
Turgut'un yanındaki tabureye oturur. Tur­
gut elindeki kadehi sonuna ka.dar diker.
Garsona.) Bir rakı daha.
NER. A. Bu kadar çok içme delikanlı. Genç­
liğine yazık.
TURGUT. Boşver.

68
NER. A. tık defa mı geliyorswı buraya ? Se-
ni daha önce görmemiştim.
TURGUT. Birkaç kere geldim. Ama eskiden.
NER. A. Doğru değil bu kadar içmek.
TURGUT. Umurumda mı ?
NER. A. Sevdalı mısın ? (Turgut cevap ver­
mez. Nermin A. güıer.) Anlıyorum.
TURGUT. Hiçbir şey anladığın yok.
NER. A. Bizim de başımızdan. Gençlikte. Be­
nim de bir şoför Osman vardı . . .
TURGUT. Geç bu lafları. Sevdalı filan değilim
ben.
NER. A. Külahıma anlat. Gözüne bakınca an­
larım adamın. Sevdalı değilsen neden içi­
yorswı bu kadar?
TURGUT. İçkiyi seviyorum. Hem ne yani, bir
insan sade sevda yüzünden mi acı çeker?
NER. A. Senin yaşında öyledir.
TURGUT. Ne istiyorsun benden?
NER. A. Hiç, biraz laflıyalım, dedik. BQzul­
dun mu ?
TURGUT. Hayır.
NER. A. Boşver. Geçer. Herşey geçer. üzme
tatlı canını.
TURGUT. üzmüyorum.
NER. A. Kadınlar böyledir. Bilmezler erke­
ğin kıymetini
TURGUT. Canımı sıkıyorsun.
NER. A. Ne yani, biri değilse öteki. Yakışık­
lı çocuksun.
TURGUT. Bak güzelim, bugün kimseyle uğra­
şacak halim yok. Şuraya iki kadeh içeyim

69
diye geldim. Kendi halime bırak beni.
NER. A. Peki peki. Bir kadeh de bana ısmar­
lamaz mısın ?
TURGUT. tç. Ama konuşmadan.
NER. A. Peki konuşmadan. (Garsana) bir
cinfiz. (Nermin A. içkisini aJ,ır. Bir yudum
içer. Sonra kalkar, kadeh elinde, çıkışa
doğru yürür. Bu anda Handan girer. Kar­
şıla§ırlar. Turgut'un sırtı onlara dönüktür.)
Bir keklik düşmüş. Paralı. Su gibi içiyor.
Ama biraz dertli. istersen bir dene. (Han­
da;n başiyle bir işaret ya;par. Nermin A. çı­
kar. Handan Turgut'un yanındaki tabureye
oturur. Bir sigara çıkarır. Müzik, ağır bir
hava. . . Işıklar biraz daha kararır. MwıJ'i,
loş bir ışık barı aydınlatmaktadır.)
HANDAN. Ateşiniz var mı ?
TURGUT. (Bakmadan) Niyetin içmekse söy­
le bir kadeh de sen. Beni kendi halime bı­
rak.
HANDAN. (Sıkılgan) Teşekkür ederim. (Gar­
sona) Bir cinfiz. (Garson içkiyi verir. Tur­
gut birden tezgahın üzerine kapanır. Hıç­
kırdığı duyulur.) Hey, neyiniz var ?
TURGUT. Yok birşeyim.
HANDAN. Ağlıyorsunuz.
TURGUT. (Doğrulur. Kendini toparlamaya
çalışır) Hayır, ağlamıyorum.
HANDAN. Peki (Bir an) Sigaramı yakar mı­
sınız ? (Turgut döner. Çakmağını y<ikar.
Handan yüzünü yaklaştırır. Çakmllğın o},e­
vi her ikisinin de yüzünü aydınlatır. Hiç­
birşey söylemeden birbirlerine bakarlar . . . )
- P E R D E -
-- 1 K 1 N C 1 B ö L O M -

( J!üzik kutusunwn çıkardığı melodi duyu­


lur. Pencereden giren ak§am ı§ığı odayı
aydınlatmaktadır. Birinci bölümün batıında
olduğu gibi ômer, s�hnenin önünde yere
oturmU§, dalgın, müzik kutusundan çıkan
ezgiyi dinlemektedir. Az sonra dı§arrıdan
çocuğun sesi duyulur.)
ÇOCUK. Ömer ağabey ! Ömer ağabey ! ( ômer
kutuyu kapatır. Müzik durur. Kalkar pen­
cereye gider.)
öMER. Efendim Çiğdem ?
ÇOCUK. Neyse evdeymişsiniz. Evde değilsiniz
diye öyle korktum ki yani . . .
öMER. Neden ? Ne oldu ?
ÇOCUK. Yavruları götürdüler.
öMER. öyle mi ?
ÇOCUK. Evet. Bu sabah.
öMER. Hepsini de mi?

71
ÇOCUK. Hepsini de. Bir sepetin içine koyup
götürdüler. Ne kadar ağladıysam boşuna.
Yavrular da öyle ağladılar öyle ağladılar
ki yani. . .

öMER. Neyse, üzülme.


ÇOCUK. Sepeti götüren kadın köşeyi dönün­
ceye kadar seslerini duydum. Ömer ağabey
siz annenizi sever misiniz ?
öMER. Severim elbet.
ÇOCUK. Ben, benimkini sevmiyorum.
öMER. Olur mu öyle şey . . .
ÇOCUK. Onu da sevmiyorum, yavruları götü­
ren cadı kadını da. (Bir an.) Neyiniz var
Ömer ağabey ? Yoksa rahatsız mı ettim si­
zi ?
öMER. Yoo, hayır Çiğdem. (Bu sırada kapının
önünde Turgut görünür. Temiz pak giyin­
miştir. Koltuğunun altında bir pOıket.) Ne­
den sordun ?
ÇOCUK. Bilmem yani . . . öyle bir haliniz var.
öMER. Hayır canım yok birşeyim.
ÇOCUK. Yavrular içinse üzülmeyin. Annem
dedi ki ,Sarman gelecek yıla yine doğurur­
muş. (Turgut kapıyı çalar.)
öMER. Kapı çalınıyor Çiğdem. Sonra konuşu-
ruz, ha.
ÇOCUK. Güle güle Ömer ağabey.
öMER. (Kapıyı açar. Bir küçük sessizlik)
TURGUT. Merhaba Ömer.
öMER. Hoşgeldin ağabey. (Bir llln) Girsene.
(Turgut girer) .

72
TURGUT. Görüşmiyeli çok oldu.
öMER. öyle. Görünmedin.
TURGUT. Nasılsın ?
öMER. İyi. Ya sen ?
TURGUT. Ben de. Yine karanlıkta oturuyor­
sun.
öMER. Ya.
TURGUT. Işığı yak da yüzünü göreyim. (ô­
mer ışığı yakar.) Hiçbir şey değişmemiş
evin içinde.
öMER. Ne değişsin istiyorsun ?
TURGUT. Herşey yerli yerinde. Eskisi gibi.
öMER. Hangi rüzgar attı seni ?
TURGUT. Hiç. Seni görmek istedim. Hoşuna
gitmedi mi ?
öMER. Gitti tabii. Yalnız, ne bileyim.
TURGUT. Döneceğimi sanmıyordun ?
öMER. Evet.
TURGUT. Sen de ötekiler gibi, sizi sevdiğime
inanamıyorsun.
öMER. Ondan değil.
TURGUT. Neyse, geçelim bunları. İyi gördüm
seni.
öMER. Ben de seni. Çok şıksın.
TURGUT. Yok canım. (Elindeki paketi evirir
çevirir, çekingen, masanın üzerine koyar.)
Senin için.
öMER. Niye zahmet ettin ?
TURGUT. Zahmet değil. Bilmem hoşuna gi­
der mi. .. (ômer paketi açar. içinden bir
plak çıkar.) Biliyorsun, pek anlamam bu

73
işlerden. Bir arkadaşıma sordum, bunlar
iyiymiş... öyle dedi ...
öMER. Teşekkür ederim ağabey. Ne zaman­
dır isteyip de alamadığım plaklardı bun­
lar. (Bir an) Bir kahve yapayım mı ?
TURGUT. Zahmet etme. Otur da biraz konu­
şalım, daha iyi. (Otururlar) . Ağabeyim
nasıl ?
öMER. Bildiğin gibi.
TURGUT. Bugün hastaneye uğradım.
öMER. Endişelenecek birşey yok, diyorlar
ama ...
TURGUT. Portakal götürmüştüm. Yemesine
müsaade etmiyorlarmış. öteki hastalara
dağıttı ...
öMER. Bilmem ki neden. .. Toparlayamadı bir
türlü kendini.
TURGUT. Konuştuk biraz.
öMER. Ya ?
TURGUT. Derslerimi sordu.
öMER. Evden ayrıldığını ona söylemedik.
TURGUT. Bilse üzülürdü.
öMER. üzülürdü. (Sessizlik.)
TURGUT. Hiç beni arayan soran oldu mu ?
öMER. Hayır. Kim arıyacaktı ?
TURGUT. Kimse. Yani . . . Belki bir arkadaş
aramıştır, diye sordum.
öMER. Hayır, kimse aramadı. (Sessizlik)
TURGUT. Bugünlerde dönmüş olması gerek.
öMER. Ağabey !
TURGUT. Demek aramadı.
öMER. Hala mı ?

74
TURGUT. Evet Ömer. Hala. Bana ne oldu bil­
miyorum. Bir oyuıı oynandığının farkın­
dayım. Yine de inanmak istemiyorum.
(Bir an) Senin dersler nasıl gidiyor ?
öMER. İyi.
TURGUT. Yakında bitiriyorsun ha ?
öMER. Bir aksilik olmazsa.
TURGUT. Güzini gördüğün var mı ?
öMER. Evet, sık sık. (Bir an) Ağabey. Güzin
bizde kalıyor.
TURGUT. Ya ... peki ama ...
öMER. Ayrılacaklar sanıyorum.
TURGUT. Demek ...
öMER. Dövmüş onu.
TURGUT. Ragıp mı ?
öMER. Evet.
TURGUT. Vay canına ! Desene ailede herke-
sin işleri yolunda gidiyor ?
öMER. Hem de nasıl...
TURGUT. Zavallı Tavşan. (Sessizlik)
öMER. Artık oynamıyorsun galiba. Gazete-
lerde adını görmüyorum.
TURGUT. Evet, bıraktım. Böylesi daha iyi.
öMER. Ne yapıyorsun peki ?
TURGUT. Bir iş buldum çalışıyorum. Yani...
(Kararsız) Çalışıyorum işte. Kazanıyorum
da ... Çalıştıktan sonra.. . kimseye muhtaç
değilim ... (Omuzlarını kaldırır) İşte ...
öMER. Tabii, tabii değilsin.
TURGUT. Ağabeyim gecikir mi acaba ?
öMER. Bilmem. Beklemiyecek misin ?
TURGUT. Sanmıyorum.

75
öMER. Yemeğe kal.
TURGUT. İşim var. Sonra yine gelirim. (Ka­
pının önünde Ragıp, orta yaşlı bir adam,
görünür. Hafif sarhoştur. Kapıyı çalar.)
öMER. Geldiler galiba.
TURGUT. Ben gitsem . . . (Kalkar)
öMER. Artık gidemezsin. (ômer kapıyı a-.
çar.)
RAGIP. Merhaba küçük.
öMER. Merhaba enişte.
RAGIP. Yoklar mı ?
öMER. Daha gelmediler. Buyurun.
RAGIP. Buyuralım. (Girer.)
TURGUT. Merhaba Ragıp.
RAGIP. Ne o, Ragıp mı olduk. Enişte der in­
san ulan. Sen adam olmıyacaksın.
TURGUT. Dut gibisin gene.
RAGIP. öyleyim, ne olmuş ? Sen mi veriyor­
sun içtiklerimin parasını ?
TURGUT. Bana bak Ragıp ,eskiden ne der­
sen eyvallah diyordum. Çünkü Güzin var­
dı arada. Bundan sonra ayağını denk al
Ağzından çıkanı kulağın duysun.
RAGIP. Ne yaparsın yani ? Döver misin ?
TURGUT. Belli olmaz ?
RAGIP. Haydut herif !
TURGUT. Yeter Ragıp !
RAGIP. Peki peki, seninle uğraşacak halim
yok.
öMER. Buyurun, oturun şöyle enişte.
RAGIP. Oturalım. (Oturur.)
TURGU r. Neyse, haydi ben kaçayım.

76
RAGIP. Ne o, benden mi kaçıyorswı ?
TURGUT. Gidiyordwn zaten.
öMER. Gene gelecek misin ?
TURGUT. Elbette.
öMER. Ağabeyime bir diyeceğin var mı ?
TURGUT. Geldiğimi söylersin. Eyvallah Ra-
gıp. Pardon, enişte ...
RAGIP. Defol !
TURGUT. içki sana yaramıyor.
RAGIP. Defol, dedim.
öMER. Ağabey !
TURGUT. Korkma profösör. Çok gördük böy­
lelerini. ( Ragıb'a) Ha, aklımdayken söy­
liyeyim, kızcağıza bir daha el şakası yap­
maya kalkma. Pişman olursun sonra.
Haydi, hoşçakal Ömer.
öMER. Güle güle. (Turgut çıkar) .
RAGIP. (Arkasından bakar.) Serseri ! (Ses-
sizlik.) Saat kaç ?
öMER. Yediye beş var.
RAGIP. Ne zaman gelirler ?
öMER. Gelmeleri lazım.
RAGIP. Gecikmezler ya ?
öMER. Sanmam.
RAGIP. Neyse, vaktim var. Beklerim. (Ses-
sizlik) Baksana küçük !
öMER. Efendim enişte ?
RAGIP. İçilecek birşey yok mu evde ?
öMER. Bilmem ki...
RAGIP. Ben de amma budalayım. Burası me­
lekler evi. Melekler içer mi hiç. İçki in-

77
sanlar içindir. ( ômer dolaptoo yarısından
çoğu içil111/İ,§ bir rakı §'i§esi çıkarır.)
öMER. İsterseniz...
RAGIP. Hele hele, kim içiyor bunu ?
öMER. Ara sıra Hakkı ağabeyim.
RAGIP. Aferin. Desene adam olmaya karar
verdi. ( ömer omuz silker.) Ver bakayım
onu bana. Bardak yok mu ? (ômer bir bar­
dak verir. Ragıp rakıyı doldurur.)
öMER. Su vereyim mi ?
RAGIP. İstemez. (Oturur. içer.) Saat kaç ?
öMER. Dört var yediye.
RAGIP. Biliyor musun, çok inek bir ablan
var. (Sessizlik) inek bir ablan var, dedim,
öMER. Duydum.
RAGIP. iyi ettim. Nah ! Kafa yok kafa ! O­
nun için yapmadığımı bırakmadım. Yedi­
ği önünde, yemediği arkasında. İstese en
güzel elbiseleri giyerdi. Ama yok, içinde
yok. Süfliliği seviyor. insanın içinde ol­
malı. (Bir an.) Beni sevmiyor. Değil mi ?
öMER. Bilmem.
RAGIP. Bilirsin. Sevmiyor beni. İğreniyor
benden. Neden iğreniyor ? Neden sevmiyor
ben i ?
öMER. Bilmiyorum.
RAGIP. İçermişim. İçerim tabii . Erkeğim
ben. Geceleri geç dönüyormuşum. Ne za­
man istersem o zaman dönerim. Bir erke­
ği anlamak lazım. Şimdi sen de beni anla­
mıyorsun. Anlıyor musun ?
öMER. Anlıyorum.

78
RAGIP. Anlamıyorsun.
ôMER. Peki, anlamıyorum. (içer.)
RAGIP. Büyüyünce anlarsın (içer.) Geç kal-
dılar. Saat kaç.
öMER. İki var.
RAGIP. Kaça iki var ?
öMER. Yediye.
RAGIP. Toparlak hesap yedi desene şuna.
(Bir an.) Kimbilir neler anlatmıştır size.
öMER. Hiçbir şey anlatmadı.
RAGIP·. Anlatmıştır. Onu dövdüğümü mese­
la. Ha, anlattı, değil mi ?
öMER. Anlattı. Daha doğrusu gördük.
RAGIP. Dövdüm. Pişman da değilim. Hoş, bi­
raz da pişm anım . Hem pişmanım hem de­
ğilim. Ağlayan kadına tah ammülüm yok.
Kısacası beni anlamıyor. Beni biraz anla­
sa. Neler yapmazdım onun için. İçiyorum.
Ama neden içiyorum ? Bunu bir kere olsun
düşündü mü ? Sanmam. Birazcık konuş­
sa ya. Konuşmaz. Dut yemiş bülbül gibi
susar. Hep bir yabancı gibi oturur karşım
da. Sanki onu zorla alınışım gibi. (tçer)
Sonra bir çocuk istiyorum ben. Hakkım.
Bir oğlum olsun istiyorum. Tosun gibi bir
velet. Herkesin bir oğlu var. Benim neden
olmasın ? Neyse, geçelim bunları. Sen an­
lamazsın. Ne önemi var. Ama benim içimi
bir bilsen. (Kapının önünde Hakkıy"la Gü­
zin görünürler.) Saat kaç ? (Kapı çalınır.)
öMER. Geldiler.
RAGIP. Gelsinler.

79
(ömer k<ilkar ;kapıyı açar. Geri çekilir.
önce Ha.kkı sonra Güzin girerler. Ragıb'ı
görürler. Birbirlerine bakarlar. Sessizlik.
Ragıp oturduğu yerden kalkmaz. Arkası
onlara dönüktür.)
RAGIP. Bir merhaba yok mu ?
HAKKI. (Yaklaşır) Hoşgeldin Ragıp.
RAGIP. Hoşbulduk. (Güzin birden geriden çı­
kar.) Küçük, söyle, şuna da gelsin. Kork­
masın, yiyecek değiliz. (ômer, Güzin'in
arkasından gider.) Sadece biraz konuşmak
istiyorum.
HAKKI. Hangi rüzgar attı seni ?
RAGIP. Biliyorsun. (Bir an) Karımı görmeye
geldim.
HAKKI. 1yi ettin.
RAGIP. Yoksa hakkım değil mi ?
HAKKI. Hakkın elbet.
RAGIP. Hakkım. Karım sayılır. Boşanmadık
daha.
HAKKI. Evet, öyle.
RAGIP. Boşanacak da değilim.
HAKKI. Kimbilir.
RAGIP. Kimbiliri var mı ? Ben bilirim. Boşan­
mıyacağım ,diyorum demek ki boşanmıya­
cağım.
HAKKI. Güzin öyle demiyor.
RAGIP. Ne demek Güzin öyle demiyor. Onun
dediğiyle mi ?
HAKKI. Senin dediğinle de değil.
RAGIP. öyle herkesin keyfine göre iş yok. Er­
kek kim burada ? Hem sen kim oluyorsun ?

80
HAKKI. Ağabeysi.
RAGIP. Bir kız evlendi mi ağabeysiyle, bokuy­
la püsürüyle işi biter. Ben kocasıyım, an­
laşıldı mı işlerime burnunu sokma.
HAKKI. Kendine gel Ragıp. Bağırmakla hiçbir
şey elde edemezsin.
RAGIP. (Bağırır) Kim bağırıyor ? Ben mi ?
Laf.
HAKKI. Sakin konu şursan daha iyi anlaşırız.
RAGIP. (Bağırır) Nasıl istersem öyle konuşu­
rum.
HAKKI. Bağırma.
RAGIP. (Bağırır) Bağırmıyorum. (Bir an. Ya­
v� bir sesle) Bağırmıyorum .. Yalnız, söy­
le şuna da gelsin. (Güzin ômer'le geriden
girer. Sessizlik. Ragıp kalkar, ona doğru
yürür.) Merhaba küçük hanım. (Sessizlik)
Ne o ? Tanıyamadın mı ? Ben be ! Ragıp !
Kocan !
GüZiN. Tanıdım Ragıp.
RAGIP. Merhaba. (Güzin kar:ıilık vermez.)
Merhaba, dedik. (Güzin yine kar:ıılık ver­
mez.) Görüyor musunuz ? Suç kimdeymiş ?
Hergün bu böyle. Merhaba. Ses yok. Nasıl­
sın ? Ses yok. Karnın aç mı ? Ses yok. Si­
nemaya gidelim mi ? Ses yok. Sonra da
öfkelenince suç Ragıp'da oluyor. Çünkü
Ragıp ayyaştır. Çünkü Ragıp itin biridir.
öyle mi ? (Güzin'e) Dilini mi yuttun yok­
sa ? Merhaba, diyoruz. Merhaba !
GüZtN (Kısık bir sesle) Merhaba.
RAGIP. Çok şükür, dilini yutmamış.

81
HAKKI. Bak Ragıp, gel istersen otur §Öyle.
Madem konuşacağız, konuşalım.
RAGIP. Konuşalım. Ben uysal adamım aslında.
Otur, otururum. Konuş konu§urum. Ne
yani . . .
HAKKI. Güzin, haydi canım, gel sen de şöyle.
RAGIP. Gel şöyle ! (Otururlar.)
HAKKI. Ömer, bize bir kahve yapıversene.
öMER. Peki ağabey. (Çıkar. Sessizlik.)
RAGIP. (Dayanamaz, yine patlar.) İş mi ylni
şu yaptığın. Haber vermeden çekip git­
mek . . . nerede görülmüş ? Herkese rezil et­
tin beni. Başka biri olsa . . .
HAKKI. Ragıp !
RAGIP. Peki peki, öfkelenmiyorum. Görüyor­
sun. öfkelendiğimden değil. Konuşacaksak
konuşalım. Neden öfkelenecekmişim ?
HAKKI. Peki.
RAGIP. Peki.
HAKKI. Evet ?
RAGIP. Evet ?
HAKKI. Seni dinliyoruz.
RAGIP. Beni mi dinliyorsunuz ? Ne diye ?
HAKKI. Bir diyeceğin yok mu ?
RAGIP. Bir diyeceğim ? Var, var elbette.
HAKKI. İstersen ben başlıyayım.
RAGIP. İstersen başla.
HAKKI. Sigara ?
RAGIP. Eyvallah. (Birer sigara yakarlar.)
HAKKI. Bak Ragıp, mesele basit. Güzin'le ge-
çinemiyorsunuz öyle mi ?
RAGIP. Geçinemiyoruz ? (Güzin'e) öyle mi ?

82
GüZtN. öyle.
RAGIP. öyleymiş.
HAKKI. Neden ?
RAGIP. (Güzin'e) Neden ?
GüztN. Ne bileyim neden.
HAKKI. Eve geç dönüyorsun. Bazan hiç dön­
müyorsun. Karınla ilgilendiğin yok. Sonra
bir insan içer, anlarım. Ben de içerim. Ama
sen çok içiyorsun.
RAGIP. Artık eskisi kadar içmiyorum.
GüZ!N. Belli.
RAGIP. Ne demek belli ?
GüztN. Belli işte. Sarhoşsun.
RAGIP. Kim ? Ben mi ? (Hakkı'ya) Buyrun.
Görüyorsun, değil mi ? Sarhoş muşum. Ka­
bahat kimde şimdi ? (Güzin'e) Sen sarhoş
görmemişsin. Kardeşin bir kadeh rakı ver­
di de onu içtik.
GüZiN. Neden inkar ediyorsun Ragıp ? Kaç
yıldır eve bir gece ayık döndün mü ? Kav­
gasız gürültüsüz bir gecemiz geçti mi ?
RAGIP. Evet, geçmedi.
GüZiN. Peki ama neden ?
RAGIP. Senin yüzünden.
GüZiN. öyle mi ?
RAGIP. Evet, senin yüzünden. Ben i hiç anlıya­
madın. Bana bir gün olsun yakınlık gös­
termedin. Bir erkeği anlamak lazım.
GüZ!N. Bir kadını da. Ben ne yaptım sana ?
RAGIP. Hiçbir şey. Keşke yapsaydın. Hiç de­
ğilse yaşadığını anlardım. Sıkıntıdan baş­
ka birşey getirmedin bana. Evin içi her

83
gece bir cehennem gibiydi. O cehenneme
dönmektense sokaklarda sürtmek işime
geliyordu. Barlar, meyhanelere gidiyorsam
bu yüzden gidiyorum. Bu yüzden umumha­
nelere (Durur. Yüzünü uğuşturur.) Ney­
se . . .
GüZtN. Bunları söylemek için mi geldin ?
RAGIP. Hayır. Neden geldiğimi ben de bilmi­
yorum. Ne söyliyeceğimi bilmiyorum. As­
lında bir söyliyeceğim de yok. Adam ol­
mam ben. En iyisi defolup gitmek. (Kal­
kar).
HAKKI. Ragıp !
RAGIP. Bırak Hakkı. (Kapıya doğru yürür.
sonra durur. Uzun bir sessizlik. Ağır ağır
Güz4ı'e döner.) Bir şeye ihtiyacın var mı ?
GüZtN. Yok.
RAGIP. Annen nasıl oldu ?
GüZtN. İyi.
RAGIP. Paran var mı ?
GÜZİN. Var. (Bir an. Ragıp Güzin'e yaJcla..şır.)
RAGIP. Bak Güzin. Evet, içiyorum. Kabul. Bu
boku içmeden yaşıyamıyorum. Ama bir in­
san sarhoş olmak istiyorsa sebebi vardır
bunun. Beni biraz anlamaya çalıştın mı ?
Ayık kafayla dayanamıyorum bu dünyaya.
Peki ama neden ? Güzin sen beni sevmiyor­
sun. Hiçbir zaman da sevmedin. (Sessiz­
lik) Sonra bir çocuğum olsun istedim. O
da olmadı. (Sessizlik) Aslında göründü­
ğüm kadar kötü değilim. (Sessizlik) Güzin,
eve dön. (Sessizlik) Hakkı, sen de birşey
söyle. (Hakkı, omuzlarını kaldırır.)
GüZtN. Ragıp, dönsem ne faydası var ?
RAGIP. Eve dön.
GüZtN. İki gün sonra aynı hikaye yine başlı-
yacak.
RAGIP. Eve dön.
GüZtN. Biz birbirimiz için değiliz.
RAGIP. Sen istersen düzelebilirim.
GüztN. Bwıu kaç yıldır istedim. Ragıp. Ben
böyleyim işte. Başka türlü olamam. Son­
ra çocuk olmadıysa bu da benim suçum
değil.
RAGIP. Beni adam edebilirsin.
GüZtN. Yapamam Ragıp. Benim kimseyi adam
edecek halim yok. (Sessizlik).
RAGIP. Ya. . . demek böyle . . . demek . . . (Bir
an.) Peki, ne yapacağız ?
GÜZİN. Ayrılalım olsun bitsin.
RAGIP. Dönmiyecek misin ?
GÜZİN. Hayır Ragıp. Artık dayanacak gücüm
yok.
RAGIP. Son sözün bu mu ?
GüZtN. Evet. Son sözüm bu.
RAGIP. Hakkı, sen birşey söylemiyecek misin ?
HAKKI. Ne diyeyim ?
RAGIP. Pekala . . . öyleyse suç benden gitti.
(Kendine çekidüzen verir.) Ne yani yalva­
racak değiliz. Ne sanıyorsunnuz siz ken­
dinizi ? (Güzin'e) Çok geçmeden bana
yalvarmaya başlıyacaksın ama iş işten
geçmiş olacak !
GÜZİN. Yalvarmam Ragıp.

85
RAGIP. öyle olsun. Ne zaman istersen boşa­
nırız. Sonra pişman olma.
GÜZİN. Nasıl istersen.
RAGIP. Suç bende. Bir iyilik edelim dedik.
Bunlara mı iyilik etmek . . .
HAKKI. Uzun etme Ragıp.
RAGIP. Peki peki. Defolup gidiyorum. Bir
daha da dönecek değilim. (Güzin'e) Senin
de . . .
HAKK. Ragıp, kendine gel.
RAGIP. (Hakkı'ya) Gitmeden önce sana bir
çift sözüm var. (Yeni bir sigara yakar.)
Bu evin erkeği sensin değil mi ?
HAKKI. Eh, öyle.
RAGIP. Peder beyin, rahmetlin in bana ufak
bir tıkıntısı olacak da . . .
HAKKI. Ya ?
RAGIP. Ya.
HAKKI. Nasıl bir takıntı ?
RAGIP. İstersen senetleri göndereyim. Dük­
kanı yaptırırken almıştı.
HAKKI. Ne kadar ?
RAGIP. On bin lira. Zaten bugünlerde de pa­
raya ihtiyacım var. (ô.mer elinde kahve­
lerle girer.) Ne kadar çabuk ödenirse o
kadar sevinirim. Haydi , eyvallah.
öMER. Enişte, kahveniz . . .
RAGIP. Benim hakkımı sen iç küçük. Bu saat­
te kahve mi içilirmiş . . . (Çıkar. Bir an ses­
sizlik. Güzin ellerini yüzüne kapatır. Evin
içini aydınlatan ı§ıkletr kararırken yanda
BAR dekoru aydınlanır. Gemici ile Turgut

86
barda oturmaktadırlar. Müzik...)
GEMtCt. Birer kadeh atar mıyız ? Atarız.
(Garsona) Baksana reis ! iki rakı !
TURGUT. Ben bira içeyim.
GEMİCİ. Ne o hasta mısın ?
TURGUT. Yoo . . . pek canım istemiyor bugün.
GEMİCİ. Haydi haydi, Kamarot Arif'in masa-
(Garsona) İki ra­
sında içilirse rakı içilir.
kı ! (Garson rakıları koyar.) Gidelim.
TURGUT. Gidelim. (içerler.)
GEMİCİ. Her seferinde İstanbul'a inince bir
tuhaf olurum. önce başım döner. Sonra da
burnuma garip bir koku gelir. Rakı koku­
su mu desem, balık kokusu mu, yoksa Me­
lahat'ın kokusu mu . . . öyle birşey işte. 11-
kin bir sevinç dolar içime. Arkasından bir
hüzün bastırır. Mallar kazasız belasız çık­
tıysa korkma, dünyalar benim. Ver elini
Beyoğlu. önce çiçek pazarı. Beyaz peynir,
kavun, rakı .. Hey gözünü seveyim . . . Son­
ra da Melahat . . . Sevgilin var mı senin ?
var elbette, h a ?
TURGUT. Yok.
GEMİCİ. Amma yaptın. Ne biçim delikanlılık
bu ?
TURGUT. Boşver. Vardı bir tane. Geçti . . .
GEMİCİ. Geçer. Kimisi yakar da geçer, kimi­
si yakmadan . .. (içerler.)
TURGUT. İşler nasıl gitti bu sefer ?
GEMİCİ. Fena değil. Ortalıkta bir bulanıklık
var ama anlamıyorum. Aynasızlar kontro­
lu sıklaştırdı. Acaba bir ispiyonlayan m ı

87
var, diyorum kendi kendime. Mallan çı­
kardım çıkarmasına, ama eskisi kadar ra­
hat değil. Gelecek sefere daha da dikkatli
davranmak gerek. Sana verdiklerimi yeri­
ne teslim ettin mi ?
TURGUT. Evet.
GEMtCt. Günün birinde yaş tahtaya basacak­
mışım gibi bir his var içinde. Korkmuyo­
rum. Ama garip bir şüphe. Zaten bunun
için seninle konuşmak istiyorum.
TURGUT. Hayrola.
GEMiCi. Bu işlerden yoruldun artık. Hergün
şüphe içinde yaşamak canına okuyor insa­
nın. içimde hep bir bulantı. Günün birinde
aynasızlar enseme bineceklermiş gibi geli­
yor. Zor bu yaştan sonra kodesi boylamak.
Haklı mıyım ?
TURGUT. Haklısın.
GEMtCt. Haklıyım. Bir karım, üç çocuk. Son­
ra romatizmalarım. Rakıyı da eskisi gibi
içemiyorum. Dokunuyor. Kaç yaşındasın ?
TURGUT. Yirmibeş.
GEMtCt. Güzel yaş. Gözünü seveyim, iç içe­
bildiğin kadar, bana mısın demez. Yürü
yürüyebildiğin kadar. Bacak ağrısı çek­
mezsin. Ağrırsa nasırların ağrır. Onun da
çaresi var. Yalınayak yürürsün.
TURGUT. Efkarlısın bugün.
GEMiCt. Efkarlıyım. Bugün değilse yarın gü­
nümüz dolup defterimiz dürülecek. Artık
unu eledik, eleği asmanın günü geldi. Hiç
değilse bir kenarda üç beş kuruş param

88
olsun istiyorum. Haklı mıyım ?
TURGUT. Haklısın.
GEMtCt. Haklıyım. öyleyse diyeceklerime iyi
kulak ver.
TURGUT. Dinliyorum.
GEMtC1. Elimin altında bir iki büyük iş var.
Büyük kazanmak için büyük oynamak ge­
rek. Tamam mı ?
TURGUT. Tamam.
GEMtCt. Mallar Marsilya'da yatıyor.
TURGUT. Benden istediğin ne ?
GEMtct. Patlama, dinle. Mallar Marsilya'da
yatıyor. Bir yolcu lazım bana. Malların bir
kısmını Marsilya'dan alıp buraya getire­
cek bir yolcu. Anladın mı ?
TURGUT. Yani ?
GEMiCt. Bu yolcu sen olabilirsin.
TURGUT. Nasıl ?
GEMİCİ. iyi dinle. üç beş gün sonra atlayıp
Marsilya'ya gideceksin. Vereceğim adres­
ten malları alacaksın. Sonra da dönüşte
bizim gemiye bineceksin. Anlıyorsun değil
mi ? öteki yolcularla birlikte. Herhangi bir
yolcu gibi.
TURGUT. Anlıyorum.
GEMtCt. Yol işi, pasaport için merak etme.
Ben hallederim.
TURGUT. Bu işte tehlike çok ağabey.
GEMİCİ. Büyük kazanmak için büyük oyna­
mak gerek, dedim. Kulağını aç. Bedava
ekmek yok. Sonra bu işlerden elimizi ete­
ğimizi çekeriz. Sen de, ben de, Yoruldum

89
artık. Korkusuzca yaşamak istiyorum
TURGUT. Yakalanırsak ?
GEMİCİ. Polis seni tanımıyor.
TURGUT. Acaba ?
GEMİCİ. Eminim. (Bir an.)
TURGUT. Ne kadar kazanacağım ?
GEMİCİ. En aşağı on bin. En çok yirmi . . .
TURGUT. Düşünmem gerek.
GEMİCİ. Düşünülecek birşey yok. Sadece kü­
çük bir gezinti yapacaksın. Hepsi bu. Bi­
raz deniz havası alırsın.
TURGUT. Bana birkaç gün mühlet ver.
GEMİCİ. Nasıl istersen . Ama kaybedecek vak-
timiz yok.
TURGUT. Düşünmem gerek.
GEMİCİ. Kaç gün ?
TURGUT. Bilmiyorum. Hiç değilse birkaç
gün.
GEMİCİ. İki gün yeter mi ?
TURGUT. Bilmiyorum.
GEMİCİ. Ne kadar gecikirsek o kadar kötü.
Yeter mi ?
TURGUT. Pekala.
GEMİCİ. İki gün ?
TURGUT. İki gün.
GEMİCİ. Birer tane daha içer miyiz ? İçeriz.
(Garson'a) !ki rakı. (Garson rakıları dol­
durur.) Haydi, sıhhatine ! (içerler. Gemici
hendi havasına dalar. Sarhoştur. Bir halk
havaısı mırıldanır. Deri ceketli girer. Tur­
gut'u görür.)
DE. C. Merhaba Turgut.

90
TURGUT. Merhaba.
DE. C. Keyfin gıcır bakıyorum.
TURGUT. Ya.
DE. C. Görünmüyorsun ?
TURGUT. Olmuyor. Çalışıyorum.
DE. C. Yanındakiyle mi ?
TURGUT. Evet. N'olmuş ?
DE. C. Hiç. Sorduk. Kulübe uğradığın yok.
TURGUT. Kulüple işim bitti.
DE. C. Oturabilir miyim ?
TURGUT. İstersen.
DE. C. Sigara ?
TURGUT. Eyvallah. (Sigara yakarlar.)
DE. C. Seninki dönmüş. Gördüm.
TURGUT. Birşey içer misin ?
DE. C. (Garsona) Konyak ; Duble ! (Garson
konyak koyar.)
TURGUT. Yalnız mıydı ?
DE. C. Hayır. Bir kız, bir de oğlan vardı ya­
nında. Kız yabancı değil ama oğlanı tanı­
mıyorum.
TURGUT. Konuştunuz mu ?
DE. C. Hayır. Ya beni görmedi, ya da gö rme ­
mezlikten geldi.
TURGUT. Nereye gittiklerini biliyor musun ?
DE. C. Nişantaşında rastladım. Bir süre bir·­
likte yürüdüler. Sonra kız ayrıldı. Seninki
oğlanla birlikte bir pastaneye girdi. (Tur­
gut bir dikişte içkisini bitirir.)
TURGUT. (Garsan<JJ) Hesap.
GARSON. Hepsi mi ?
TURGUT. Hepsi .

91
DE. C. Ne o, kaçıyor musun ? (Turgut cevap
ı·ermez.) Bu saatte hiçbir yerde bulamaz­
sın.
GARSON. Otuzbeş lira. (Turgut para verir.)
TURGUT. Hoşça kal Arif ağabey.
GE:WıiCİ. (Sızmak üzereyken kendine gelir.)
Hah, ne o ? Ne oluyor ?
TURGUT. Bana müsaade.
GE1HCİ. Nereye ? Daha saat kaç ?
TURGUT. Gitmem gerek.
GEMİCİ. Ya, öyle mi ? Ya, pek i . . . İyi düşün,
ha. Korkulacak birşey yok. Sadece küçük
bir gezinti yapacaksın.
TURGUT. Peki, düşünürüm. (Deri ceketliye)
Eyvallah.
DE. C. Güle güle. (Turgut hızla çıkar.)
GEMİCİ. ( Arka..sındwn "bağırır) Anladın mı,
küçük bir gezinti ! (Deri ceketli, kayıtsız
içkisini yudumlar. Gemici, garsona döner,)
Bana bir maden suyu ! (Barı aydınlatan
ışıklar kararırken evin içi aydınlanır. Mü­
zik kaybolur. Hakkı'yla Güzin masaının ba.­
şındadırlar. Hakkı gazete okumaktadır.
ômer bir köşede yaJ,nız oturur.)
HAKKI. Şu gazetenin haline bakın. Bir tek
iyi haber yok. Adana'da sel baskını. An­
kara'da bir uçak düşmüş. Yirmi iki ölü.
( Sessizlik.)
GÜZİN. Onbin lira . . . Çok para . . .
HAKKI. Salacakta bir berber karısıyla iki ço­
cuğunu öldürmüş.
GÜZİN. Onbin lira, çok para . . .

92
HAKKI. Ne söyleniyorsun kendi kendine ?
GüZ1N . Onbin lira, diyorwn . . . Çok para . . .
HAKKI. Ya, çok para.
GüZiN. Senin de bir yığın borcun var.
HAKKI. Eh, peki, ne yapalım ? Ne yapabili·
riz Tavşan ?
GÜZİN. Ben de kendime hep bunu soruyorum.
HAKKI. Hergün bu böyle. Bir yeri tıkıyayım
derken başka bir yer patlıyor.
GÜZİN. Şimdi de benim yüzümden . . .
HAKKI. Saçmalama. Senin yüzünden olan bir­
şey yok. Parayı alan babam . . .
GÜZİN. Ağabey, benim birkaç parça eşyam
var. Düğünden kalma. Bir kolye, bir çift
küpe, işte, birkaç da bilezik . . .
HAKKI. Bırak şimdi. Senin parana ihtiyacı­
mız yok. Yarın öbürgün kendine lazım
olur.
GÜZİN. Haydi canım, ne için lazım olsun ?
Sonra bilirsin, mücevher filan takmayı
sevmem.
HAKKI. Neden ? O inci kolye sana pek yakı­
şıyordu.
GÜZİN. Sahicisi değil ki o. Plastikten. Geçen
yıi doğum günümde annem almıştı.
HAKKI. Ya ? . . .
GÜZİN. Ya. Sahicisini hiç takmıyorum.
HAKKI. Neden ?
GÜZİN. öteki daha güzel. Ucuz ama, olsun,
daha güzel . . . (Ömer sessizce kaJ,kar. Geri­
den çıkar.)

93
HAKKI. Kendine bu işi dert edinmf'. Herşeyi
bana bırak.
GÜZİN. Herşeyi, her zaman sana bırakıyoruz
ağabey.
HAKKI. Bana bak Tavşan, kafamı bozma !
Paraydı, borçtu . . . erkek işi bunlar. Senin
aklın ermez.
GÜZİN. Ağabey, sonra . . .
HAKKI. Ne ?
GÜZİN. Hani, senin evlenme işin . . .
HAKKI. Hangi evlenme işim ?
GÜZİN. Kendin söyledin.
HAKKI. Ben öyle birşey söylemedim.
GüZiN. Ama.
HAKKI. Uzun etme ! Karnım aç. Haydi, mut-
fağa gir de bize birşeyler hazırla.
GÜZİN. (Kalkar. Tatlı bir sesle.) Ağabey !
HAKKI. Söyle.
GÜZİN. Ne iyisin.
HAKKI. İyilik karın doyurmaz yavrum. Kar-
nım aç, dedim. Duymadın mı ?
GÜZİN. Duydum.
HAKKI. öyleyse ?
GOZ1N. Pekala. Ne istersin ?
HAKKI. Bilmem.
GüZiN. Tavuk kızartması ?
HAKKI. Sevmem.
GüZ1N. Rosto ?
HAKKI. Ağır gelir.
GOZİN. Pirzola ?
HAKKI. Dişlerime dokunur.
GÜZİN. Eh peki, sahanda yumurtaya ne der­
sin ?
HAKKI. Bak, ona itirazım yok. (Bu sırada
ômer girer. Elinde keman kutusu vardır.
Yr:ı.kla:;ır. Kutuyu masanın üzerine bıra­
kır.)
öMER. Ağabey !
HAKKI. Ne var Profösör ?
öMER. İsterseniz bunu da satın.
HAKKI. Ne ?
öMER. Madem para lazım. Satın.
GÜZİN. Ömerciğim !
öMER. Abla, nasıl olsa bu evde kimsenin ke­
man dinliyecek hali yok . . . (Bir an . . )
.

-I Ş I K L A R S ö N E R-

Birkaç gün sonr�. Akşamı üzeri. Akşam


ışığı. Sahnede kimse yoktur. Az sonra çi­
tin gerisinde Demet, a.ğır a.ğır yürüyerek
gorunur. Hemen arkasından deri çeketli
belirir. Onu takip etmektedir. Demet, ta­
kip edildiğinden habersiz boJıçeyi geçip
verandaya çıkar. Deri çeketli gizlenerek
onu gözetler. Demet kapıyı çalar. Ses yok
Tekrar çalar. Ses yok. Sonra aklına gelir.
Paspasın altına bakar, anoJıtarı bulup ka­
pıyı açar, içeri girer. Deri çeketli arkasın­
dan fırlar. Kapının aralığından onu gözet­
lemeğe ba:;lar. Demet, kaygısızca etrafı
karıştır. Müzik kutusunu açıp dinler. Bir
sigara yakar. Radyoyu açar. Hareketli bir

95
dans müziği. Kendi kendine dans ede?
Sonra bir dergi alıp koltuklardan birine
oturur. Bir süre müzik. . . Dışarıda ômer
görünür. Deri çeketli onu farkederek sak­
lanır. ômer bahçeyi geçerek eve kadar ge­
lir. Kapı açıktır. Sessizce içeri girer. De­
met'in arkası ona dönüktür, görmez. ômer
bir süre ona" ortalığa şaşkın bakar. Demet,
sigarasını tüttürüp radyodaki melodiyle
birlikte şarkı söylemektedir.
Sözsüz oyun . . .
ômer birden radyoyu kapatır. Demet'in
şarkısı ağzında kalır. ômer'den yana dö­
ner.)
DEMET. (Kaygısız) Ah, sen miydin ?
öMER. Evet.
DEMET. Korkuttun beni.
öMER. özür dilerim.
DEMET. Merhaba.
öMER. Merhaba.
DEMET. Hoş geldin, demiyecek misin ?
öMER. Hoş geldin. (Sessizlik. Bakışırlar. De-
met güler.)
DEMET. Ne öyle tuhaf tuhaf bakıyorsun ?
öMER. Hiç.
DEMET. Şaşırdın mı ?
öMER. Bilmem. Biraz.
DEMET. Beni beklemiyordun ?
öMER. Beklemiyordum.
DEMET. Ama işte buradayım.
öMER. Görüyorum.
DEMET. Evet böyle hırsız gibi girişime ne

96
dersin ? (ômer cevap vermez. Omuzlarını
kal,dırır. Sessizlik. Deri ceketli kapının
önünde yeniden belirerek gözetlemeye bQ,§­
lar.) Bir şey söylemiyecek misin ?
öMER. Hayır.
DEMET. Tuhaf.
öMER. Ne diyeyim istiyorsun ?
DEMET. Bilmem. Ben senin yerinde olsam
söyliyecek bir yığın şey bulurdum.
öMER. Mesela ?
DEMET. Mesela . . . Ne bileyim . . . Hiç değilse,
yolculuğun nasıl geçti diye sorardım.
öMER. Nasıl geçti ?
DEMET. Berbat. Yalnızlık ve can sıkıntısı . . .
öMER. Yalnız mıydın ?
DEMET. öyle sayılır. Bir yığın insan vardı
yanımda. Anlaşamadığın, sevmediğin in­
sanlar. O vakit daha da yalnız hissediyor­
sun kendini.
öMER. Anlıyorum.
DEMET. Seviniyorum !stanbul'a döndüğüme.
(Sessizlik.)
öMER. Başka.
DEMET. Efendim.
öMER. Başka ne sorardın ?
DEMET. Bilmem.
öMER. Nasıl girdin içeri ?
DEMET. Bak, bunu sormazdım. Pencereden,
kapıdan, bacadan . . . Ne önemi var ? Niye-
tim kötü değil ki . . .
öMER. Peki, ben de sormuyorum öyleyse.
(Bir an) Neden geldin ?

97
DEMET. İşte bunu sorardım.
öMER. Evet ?
DEMET. Cevabını da vereyim mi ?
öMER. İstersen.
DEMET. Vermiyeceğim.
öMER. Sen bilirsin.
DEMET. Ben senin yerinde olsam, neden ver·
miyorsun, diye de sorardım. Bir an) Soru­
yor musun ?
öMER. Peki soruyorum. (Sessizlik.)
DEMET. Çünkü neden geldiğimi biliyorsun.
öMER. Bilmiyorum.
DEMET. Doğru söyle.
öMER. Belki Turgut'u görmek için.
DEMET. Hayır.
öMER. Evet, Turgut'u görmek için.
DEMET. Hayır Ömer. Turgut değil.
öMER. öyleyse ?
DEMET. Nereye gitsem yalnızdım. Hiç bir
şey beni avutmadı. Aradığım yalnız bir tek
insandı.
öMER. Hangi insan ?
DEMET. (ômer'e yakla.şır.) Ömer, biliyorsun ..
öMER. Bilmiyorum.
DEMET. Ama biliyorsun.
öMER. Bilmiyorum.
DEMET. Budala. (Birden ômer'in boynuna
sarılır, öper. Deri ceketli bunu görür gör­
mez fırlar. Koşar<IJk bahçe kapısından çı­
kıp uzaklaşır. Bin an . . . ).
öMER. Demet . . . Neden ? . . .

98
DEMET. Bir şey söyleme.
öM ER. Ama . . . .
DEMET. Hayır, sus. Söylenecek bir §ey yok.
Bir tek kelime bile fazla.
öMER. Neden ben ?
DEMET. Neden bir başkası olsun ? Seni tanı­
dığım andan beri seviyorum. Şurada yan­
yana oturduğumuz andan beri, bana hika­
yenizi anlattığın andan, yanında uyuyakal­
dığım andan beri . . . Nasıl başladı bu duy­
gu ? Nasıl birdenbire herşeyi unutuverdim ?
Ben de bilmiyorum. Ama artık saklana­
cak bir yanı yok . . . (Bir an) Ömer, bana
kızma ne olur? . . .
öMER. Hayır, kızmıyorum.
DEMET. Hiçbir şey kendi isteğimle olmuş
değil. Herşey birdenbire olup bitiverdi,
kendiliğinden. Engel olamadım.
öMER. Ne var bende sevilecek ?
DEMET. Bilmem. Belki de hiçbir şey. Belki
de senden sevilmiyecek ne varsa ben on­
ları seviyorum. ürkekliğini, çocuksu hali­
ni, korkunu . (ômer, Demet'in yanından
. .

ayrılır. Gider bir köşeye oturur.)


öMER. Bir erkek bütün bunlardan daha faz­
la bir şey olmalı . . . (Akşam iyiden iyiye
çökmüştür.)
DEMET. Beni biraz olsun anlıyabiliyor mu­
sun ?
öMER. Biraz değil, çok iyi anlıyorum Demet.
Ya senin beni anlıyabilmen ? İmkansız olan
bu . . .

99
DEMET. Çünkü sen kendini saklıyorsun. Hep
saklanıyorsun. Herkesten kaçıyorsun.
öMER. Evet. Evet, doğru.
DEMET. Peki Ömer, neden ? (Sessizlik.)
öMER. Neden Neden herkesten kaçıyorum ?
Keyfimden mi ? Hayır. öyleyse ? Neden ?
Neden ? Bu nedenlerin cevabını açıklıya­
cak değilim. Ne sana, ne de bir başkasına.
Benim yerim burası. Karanlıkta rahatım.
Yanımda kimseler yokken. Akşam olunca
mağrama çekiliyorum. Kimseler yok ora­
da. Hiç kimse. Her taraf sessiz. Çevrem
karanlıklar içinde. Seviyorum bu karanlı­
ğı. Kimsenin bir ışık yakmasını istemiyo­
rum. Ne de kimsenin içeri girmesini. Ora­
da tek başımayım. Yapayalnız. Gözlerimi
yumup karanlığın içine uzanıyorum. Çıt
çıkmıyor etrafta. İşte benim gerçek mut­
luluğum o zaman başlıyor. (Sessizlik. De­
met gelir, ômer'iın yanına oturur.)
DEMET. Ben de giremez miyim oraya ? (Ba­
şını ômer'in omuzuna koyar.) Yanında
böyle otururum. Hiç gürültü etmeden.
öMER. Hayır Demet. Alışmak zordur bu ses­
sizliğe. Yıllar ister. Oysa sen, sen başka­
sın. İkinci gün orayı ışıklara boğmak is­
tiyeceksin.
DEMET. Seni seviyorum.
öMER. Ne önemi var ? Bir gün, iki gün sü­
rer bu sevgi . Sonra da geçer gider. Belki
birı:ı z acı çekersin. Hepsi bu. Sen ve ben ..
Ayrı yıldızların insanlarıyız biz..

100
DEMET. Ayrı yıldızların ?
öMER. Evet. Her insanın bir yıldızı vardır.
Sen gökyüzündeki yıldızların en parlakla­
rından birinde yaşıyorsun. Belki de kutup
yıldızıdır. Benim yıldızımsa ondan çok
uzaklarda. Boşluğun içinde kaybolmuş bir
yıldız. Bütün öteki yıldızların parıldadağı
bir yaz gecesinde bile seçmek imkansız
onu.(Sessizlik.)
DEMET. Biliyorum, Turgut'u düşünüyorsun.
öMER. Turgut'u ?
DEMET. Evet. Belki de haklısın. Hiç bir mut­
luluk başkasının kötülüğü üzerine kurula­
maz ki. Ama ben . . Ben ne yapacağım ?
öMER. Yanılıyorsun Demet. Sana Turgut'tan
önce rastlasam yine ayni şeyleri söyler­
dim.
DEMET. Acı çekmemi istiyorsun.
öMER. Hayır. Ama biliyorum, sana verebile­
ceğim hiçbir şey yok. Sen de biliyorsun.
Hiçbir şey . . .
DEMET. Acı çekmemi istiyorsun. Haklısın da.
(ômer'e dahaı çok sokulur. Ba§ı omuzunda
gözlerini yumar. Sessizlik.)
öMER. Vakit geç oldu.
DEMET. Bırak beni biraz. Buna ihtiyacım
var. Az sonra çekip gideceğim, merak et­
me. Bir daha da dönecek değilim.
öMER. Demet.
DEMET. (Sessizlik
Bırak. Hiçbir şey söyleme.
Odanın içi karanlıktır. Çok hafif, mavi bir
ışık Demet'l,e Omer'i aydınlatır. Dışarıda

101
yanan sokak fenerinin altında deri çeketli,
Turgutla 'birlikte görünür. Turgut'a evi
gösterip 'bir şeyler söyler. Sonra 'bir kah­
kaha atarak uzaklaşır.
Turgut yalnız kal,ır. Ağır ağır baı1ıçeyi ge­
çer. Kapının önüne gelir. Kapının aralığın­
dan içeri bakar. Sonra şessizce içeri süzü­
lür. Sessizlik. Bir süre. . . Sonra birden
ışıkları yakar. Odanın içi aydınlanır.)
DEMET. (Ayağa fırlar. Turguttan yana dö ­
ner.) Turgut. (ômer ellerini yüzüne kapar.
Turguttwn yana bakmaz. Demet Turguta
doğru yürür.) Turgut . . . inan . . . bak . . . is-
tersen inanma . . . ama . . . bütün suç bende
biliyorum.
TURGUT. Bizi yalnız bırak.
DEMET. Turgut, inan. Seni sevdim. Ama ar­
tık bitti. Anlıyorsun, değil mi ? Elimde de­
ğil. Bitti.
TURGUT. Bizi yalnız bırak.
DEMET. Ona kızma. Hiçbir şey yapmış değil,
bilmek istiyorsan i şte. Onu seviyorum.
TURGUT. (Bağırır) Bizi yalnız bırak, dedim.
Anladın mı. Daha ne istiyorsun ? Bizi yal­
nız bırak.
DEMET. (ô.mer'e döner.) ömer . . .
öMER. (Y� yavaş awağa kalkar. Her ikisi­
ne de bakmadan.) Git artık Demet ! Bura­
da senin için yapılacak bir şey yok. Git!
Nereye istersen. Bir daha da geri dönme . .

Demet bir an çaresiz kaJ,ır. Bir Turgut'a

102
bir ômer'e bakar. Sessizlik. Sonra kapıya
doğru yürür.)
TURGUT. Demet. (Demet döner. Bcık'uJırlar.
Turgut bir adım atar. Çaresiz ellerini açar.
Bir aın . Demet koşarak çıkO/r. Turgut ar­
.

kasından bakar. Sonra çok kısık bir sesle)


Onu seviyorum.
öMER. (Hızla ona döner) Hayır.
TURGUT. Onu seviyorum.
öMER. Hayır ağabey . . (Turgut kapıya doğ­
.

ru yönelir.) Ağabey gitme.


TURGUT. Allah kahretsin onu seviyorum.
(ômer fırlar, kapıyı kapatır. Kapıy"la Tur­
gut arasında durur.)
öMER. Gitme.
TURGUT. Çekil karşımdan.
öMER. Ağabey.
TURGUT. Senin ağabeyin değilim. Çekil kar­
şımdan.
öMER. Hayır!
TURGUT. Kimsenin ağabeysi, kardeşi sevgili­
si, oğlu değilim. Hepsi yalan bunların.
Hepsi uydurma.
öMER. Yanılıyorsun.
TURGUT. Tek başımayım. Her zaman da öy-
leydim.
öMER. Değilsin.
TURGUT. Hepinizden nefret ediyorum.
öMER. Ben seni seviyorum.
TURGUT. Senden de nefret ediyorum.
öMER. Ama ben seni seviyorum.
TURGUT. Çekil k arşımdan.

103
öMER. Ağabey.
TURGUT. Çekil diyorum. Elimden bir kaza
çıkacak.
öMER. Ağabey.
TURGUT. Çekil karşımdan. (Tokat atar. Bir
an.)
öMER. Bana bu güne kadar hiç vurm amıştın.
TURGUT. Benden özür dile.
öMER. Neden ?
TURGUT. Benden özür dile.
öMER. Neden.
TURGUT. Benden özür dile.
öMER. Ona bir şey yapmadım.
TURGUT. özür dile, diyorum.
öMER. Yapamam da . . . Biliyorsun. Ne ona n e
d e başka b i r kadına . . .
TURGUT. Benden özür dile. (Tokat atar.)
öMER. Neden ?
TURGUT. İçten pazarlıklı. (Tokat atar.)
öMER. Neden ?
TURGUT. (Tokat atar.)
İki yüzlü.
r
öMER. Neden ? (Tu gut tokat atar.) Neden ?
(Tokat) Neden ? (Tokat) Neden ? (Tokat)
Neden ? (Tokat) Neden ?
(Birden telefon çalmaya ba§lar. ômer ka­
pının önünde bitkin kalır. Turgutun kolları
dil§er. Uykuda yürür gibi odanın ortasına
doğru yürür. Sonra bir yere tutunur. Te­
lefon uzun uzun çalmaktadır. ômer sende­
liyerek doğrulur. Bir havlu alır. Yüzüne
bastırır. Gider telefonu açar.)
öMER. Alo. Evet. Burası. Evet evet doktor.

104
Kendisi yok. Ben kardeşiyim. Küçük kar­
deşi. Dinliyorum doktor. Tabii, tabii söyli­
yebilirsiniz, herşeyi, (Uzun bir sessizlik)
Ne zaman, On dakika mı oluyor? Ya . . . De­
(Ahizeyi elinden bıra­
mek . . . Anlıyorum . . .

kır. Duvara dayamır. Turgut ondam yanaı


döner Yakla§ır. ômer kıpırtısız, bo§lukta
bir yere doğru bakmaktadır. Bir an.) Ağa­
bey. Annem. On dakika önce. (Birbirlerine
yakla§ırlar. Sessizlik .Turgut birden atılır,
ômer'i kucaklar. Hıçkırdığı duyulur.)
- /§ıklar sön er -

(Karaınlıkta gök gürültüsü, sağanak halin­


de yağmurun tıpırtısı. I§ıklar aıçılır. Erte­
si gün, öğleden sonra. Yağmur yağmakta­
dır. Sokaktam ko§arak birkaç §emsiyeli
adam geçer. Az sonra Hakkı, Güzin, ômer
bahçe kapısından girerler. Her üçü de koyu
renk elbiseler giymi§lerdir. Ellerinde §em­
siyeler, bahçeyi geçip eve girerler.)
GüZiN. (ômer'e) Şemsiyeni kapının önüne
koy da kurusun şekerim.
HAKKI. Off, ayaklarım . . . (Oturur.)
GüZtN. Ne kötü bir gün.
HAKKI. Sabahtan beri yağıyor.
GüZtN. Duracağı da yok .(Sessizlik, yağmu-
run tıpırtısı ,ômer kapıdan dı:ıarı bakar.)
öMER. Gelir mi dersiniz ?
HAKKI. Kim gelir mi ?
öMER. Turgut ağabeyim.

105
HAKKI. Kim bilir. Turgut bu, belli mi olur . . .
öMER. Bütün gün görünmedi.
HAKKI. Belki de alıp başını gitmiştir.
GÜZİN. Nereye gider ?
HAKKI. Ne bileyim. Başka bir yere, başka
bir şehre.
GüZiN. Neden gitsin ?
HAKKI. Dedim ya. Turgut bu. Onunla hiçbir
şey belli olmaz.
öMER. Hayır, dönecek. Göreceksiniz.
GÜZİN. Haydi canım, kapat kapıyı. üşüye-
ceksin.
öMER. (Kapıyı kapatır.) Muhakkak dönecek.
GÜZİN. Karnınız aç mı ?
HAKKI. Ağzıma birşey koyacak hal yok ben­
de. (Bir sigara çıkarır.)
GÜZİN. Bir tane de bana ver bari. (Hakkı si­
gara verir. Güzin onun yanında oturur. Si­
garaları yakarlar. Sessizlik, yağmurun tı­
pırtısı.) Tanıdıklardan kimse yoktu cena­
zede. Ne bir akraba ne bir komşu.
HAKKI. Hava güzel olsa belki gelen olurdu.
Ama bu yağmurda . . .
GÜZİN. Bırak şakayı
HAKKI. Şaka etmiyorum. (Bir an.) Ragıp'ın
haberi var mı dersin ?
GÜZİN. Bilmiyorum, sanmıyorum.
HAKKI. Herşey birden nasıl değişiyor. Bir
insan, aslında çok şey. Sonra bir de bakı­
yorsun . . . gitmiş . . . yok . . .
GÜZİN. Ne tuhaf. Dün bütün gün yanınday­
dım. Yeni bir sabahlık , bir tarak, bir de ay-

106
na istemişti. Onları götürdüm. Uzun za·
mandır onu hiç bu kadar neşeli görmemiş­
tim. Şakalaştı, güldü, hikayeler anlattı. Ya­
kında çıkacağını söylüyordu. Hatta sine­
malarda yeni hangi filmlerin oynadığını
sordu. (Bir an) Ben gittikten az sonra sa­
bahlığı oda komşusuna vermiş. Tarakla ay­
nayı da hemşireye. Sonra da . . .
öMER. Hediye vermesini severdi.
HAKKI. Evet. Kasabadan ayrılırken bütün el­
biselerini komşulara dağıtmıştı.
GOZİN. Hiç acı çekmemiş. önce uyuyor san-
mışlar. (Yağmurun tıpırtısı.)
HAKKI. Berbat bir gün.
GüZtN. Berbat bir öğleden sonra.
HAKKI. Birşeyler yapmak 18.zım.
GüZtN. Dükkana gitmiyecek misin ?
HAKKI. Hayır.
GüZtN. Nedir bu halin ? Dünyanın sonu mu
geldi ?
HAKKI . Bilmiyorum. Bir sıkıntı . . . bunalıyo­
rum.
GüZtN. Hiç değilse şu yağmur dinseydi.
HAKKI. Ne yapsam bir anlamı yokmuş gibi
geliyor. Bütün gün ağlıyabilmeye çalıştım.
Onu bile beceremedim. Ne tuhaf, ben ağla­
masını bilmiyorum galiba. Evimiz yıkıldığı
gün de ağlayamamıştım. (ômer'e) Seni
hastaneye götürdükleri gün de ... Babam öl­
düğü zaman da ağlayamadım. Bu sefer ağ­
layacağımı sanıyordum. Boğazım düğüm­
lendi, içimde birşeyler yanar gibi oldu. Yi-

107
ne de gözümden bir damla ya� gelmedi . . .

(Gök gürültüsü. Yağmurun tıpırtısı. Dı§Q­


rıda Turgut görünür. Elleri cebinde, ceke­
tinin yaklarını kaldırmıştır. Bahçenin or­
tasına kadar ağır ağır yürür. Orada yağ­
murun altında öylece durur. Kıpırtısız, eve
doğru bakar.)
öMER. (Birden) Kapı mı çalınıyor?
GüZiN. Hayır.
öMER. Kapı çalınıyor !
GüZiN. Hayır, sana öyle geliyor.
öMER. (Fırlar) Kapı çalınıyor! (Kapıyı açar.
Turgut bahçenin ortasında kıpırdamadan
ona bakar. Uzun bir an.) Size söyledim !
Geleceğini biliyordum ! (Güzinle Hakkı ka­
pıya doğru yönelirler. Yağmurun sesi hız­
lcrnarak duyulur. Bir şimşek çakar. Gök
gürültüsü. Geriilen bir iki insan koşuşarak
geçerler. ômer merdivenlere kadar yürür.
Turgut hiç kıpırdamaz.) Islanacaksın.
(Turgut yine kıpırdamaz. Bir kere daha
gök gürültüsü. Hakkıyla Güzin kapıdan
bakmaktadırlar. ômer, döner, şemsiyeyi
alı1'. Turgut'a doğru yürür. Yanına gelince
[Jemsiyeyi onun üzerine tutar. Yağmur,
gök gürültüsü. Bir an her ikisi de hareket­
siz dururlar. Sonra Turgut elini ômer'in
omuzuna atar, gülümser. ômer de ona.
Birlikte ağır ağır eve doğru yürürler. Ve­
randaya çıkar'lar...)
GüZ1N. Merhaba Turgut !
TURGUT. Merhaba Tavşan !

108
HAKi. Hoşgeldin.
TURGUT. Merhaba (Turgut önden
ağabey.
eve girer. Sessizce bir köşeye oturur. ôte­
küer onu takip ederler. ômer kapıyı kapa­
tır.)
HAKKI. Seni bekliyorduk. (Bir an) İyi ettin
geldiğine.
TURGUT. Biliyorum.
GÜZİN. Göreceğim geldi seni Turgut. Hepi­
miz de özledik.
TURGUT. Benim de sizi göreceğim geldi.
GÜZİN. Ceketini çıkar. Islanmışsın. (Turgut
ceketini çıkarırı. Güzin aJ,ır, ômer'e verir.
ômer bir köşeye asar.)
TURGUT. Sabah gelemediğim için kusura
bakmayın.
HAKKI. Boşver. (Turgut'un yanına oturur.
Bir sigara verir. Yakar.)
TURGUT. Dündenberi nereye gittiğimi bilme­
den dolaşıp duruyorum. öyle . . . Sokaklar­
da, deniz kenarında ,tanımadığım yerlerde.
Zaten nereye gittiğimi hiçbir zaman bile­
medim. Nihayet öğleye doğruydu sanıyo­
rum, hastaneye telefon ettim. Nereye kal­
dırdıklarını söylediler. (Biran) Vardığım­
da kimseler yoktu. Siz gideli çok olmuş.
Mezarlık bomboştu. Bir bekçiye yerini sor­
dum gösterdi.
HAKKI. Unut bunları.
TURGUT. Hiç değilse bir çiçek gönderen ol­
saydı.
GÜZİN. Aman ,nedir bu haliniz yahu ! Çocuk-

109
lar gibisiniz. Biraz önce ağabeyim, şimdi
de sen Turgut. Konuşacak başka bir şey
kalmadı sanki. Bir de ben ağlamaya baş­
larsam üç gün susmam, haberiniz olsun . . .

(Arkasını döner. Hıçkırdığı duyulur. Tur­


gut susar. Sessizlik. Hakkı, Güzin'in y<Jlnı­
na yaklaşır.)
HAKKI. Haklısın Tavşan. Haklısın. En iyisi
unuturmuş gibi yapmak.
(Güzin bir mendil çıkarır. Gözlerini siler.)
GÜZİN. Yaşarken birbirimizin farkında deği ­
liz. Yıllarca birbirimizden ayn yaşadık.
Günlerce birbirimizi görmediğimiz oldu.
Size o kadar ihtiyacım olduğu günlerde
hiçbiriniz de beni aramadınız. Bir insanı
sevmek için ille ölmesini mi beklemek ge­
rek ?
HAKKI. Haklısın, dedim Tavşan. Azarlama.
GÜZİN. Artık ölüm lafını duymak istemiyo­
rum. Annemi anacaksanız başka türlü anın.
Ondan bize kalan daha güzel şeyler var,
onları anın. Hem böyle tembel tembel de
oturup durmayın karşımda . . .
HAKKI. Ne yapalım ?
GÜZİN. Ne bileyim ? Onu da mı ben söyliye­
ceğim ? Kalk, dükkana git, müşteri bekle.
Gelmezse rafların tozunu al ,ortalığı sü­
pür . . .
(ômer pencereden dışarı bakmakta, Turgut
oturduğu kö§ede hareketsiz durmaktadır.
Hakkı onlardan yana döner.)
HAKKI. Duydunuz ya çocuklar ! Haydi baka­
lım, toparlanın ! Kendimize bir çeki düzen
110
vermemiz gerek. (Turgut'a) Sen ne dersin
Turgut?
TURGUT. Hiç.
HAKKI. Yaşamak için birşeyler yapmak ge­
rek.
TURGUT. Biliyorum.
HAKKI. ömrümüzün sonuna kadar burada
böyle oturacak değiliz.
TURGUT. Haklısın.
HAKKI. (Birden) Bak sahi, unutuyordum az
kalsın. (Cebinden bir kağıt çıkarır) Dün
geldi. Şubeden. Senin için. (Kağıdı Tur­
gut'a verir. Bir an) Askere çağırıyorlar.
(Sessizlik. Turgut kağıdı okur. Cebine ko­
yar. Gülümsemeye çalı§ır.)
TURGUT. Abla ! (Güzin ona döner.) Karnım
. . .

aç.
GüZiN. işte nihayet aklı başında bir laf. Hay-
di, biriniz gidip birşeyler alın.
HAKKI. Ömer, duydun mu ?
öMER. Duydum.
HAKKI. Ne duruyorsun öyleyse ? Haydi, fır­
la ! ( ômer kapıya yönelir.) Dur, nereye gi­
diyorsun ?
öMER. Bakkala.
HAKKI. Para ?
öMER. Sabi.
HAKKI. Al şunu. (Para verir.)
ôMER. Ne alayım ?
HAKKI. Ne istersen. Canın ne çekerse. Sucuk,
peynir, pirinç .. . ( ômer gitmek için döner.)
Ha, bir şişe de . . .

111
GüZ1N. Hayır ! (Bir an)
HAKKI. Bir şişe de süt. (ômer çıkar.)
GüZ1N. Bir yığın da bulaşık birikti. Ömer ge-
lene kadar onları yıkıyayım bari. (O da
geriden çıkar. Turgutl,a Hakkı arasında bir
süre sessizlik. Hakkı pencereden bakar.)
HAKKI. Yağmur dindi. (Sessizlik.)
TURGUT. (Hakkıya yaklaşır.) Ne dersin, bel­
ki, askere gidersem benim için daha iyi,
h a ? Kendimi toparlarım biraz.
HAKKI. Elbette.
TURGUT. Nasıl olsa fakülteyi bitireceğim
yok.
HAKKI. Aldırma.
TURGUT. Askerden sonra da bir iş ararım
kendime.
HAKKI. Belki biraz sıkıntı çekeceğiz. Ama
çalışırsak herşey yoluna girer.
TURGUT. Evet. (Sessizlik.)
HAKKI. Hava açıyor. Bulutlar dağıldı.
TURGUT. önümiiz yaz.
HAKKI. Eve de bir çekidüzen vermeli. Hiç de­
ğilse bir badana ister. (Bir an.)
TURGUT. Ağabey ! Ne zamandır seninle bir­
şey konuşmak istiyorum. Bilmem . . . belki
şimdi sırası değil . . .
HAKKI. Söyle Turgut. Nedir ?
TURGUT. Şey . . . bilmiyorum ...
HAKKI. Çekinme. (Bir an)
TURGUT. Hani . . . senin bir dostun vardı . . .
bir kız . . .
HAKKI. Evet.

112
TURGUT. Bir sabah gelmişti, bir pazar saba-
hı. . .
HAKKI. Evet. (Bir M)
TURGUT. Seviyor musun onu ?
HAKKI. Neden sordun ?
TURGUT. Söyle, seviyor musun ? (Hakkı su­
sar.) Seviyorsun, değil mi ? (Hakkı yine
susar.) Anlamıştım bunu.
HAKKI. Aslında ben de bilmiyorum. Garip
bir duygu. Evet, galiba seviyorum.
TURGUT. Evlenmeyi düşündün mü ?
HAKKI. Düşünmüştüm.
TURGUT. Ya şimdi ?
HAKKI. Artık geçti.
TURGUT. Neden ?
HAKKI. Bilmiyorum. Başkalarından farklı
bir kız. Onu fazla tanımıyorum. Kim ol­
duğunu, n � istediğini bana anlatmadı. Sev­
gi ? Evet. Sevdiğini söyledi. Evlenmek ?
Hayır. Bundan kaçıyor.
TURGUT. Anlıyorum.
HAKKI. Herşeye, herkese yabancı bir insan.
TURGUT. Hayatını biliyor musun ?
HAKKI. Hayır. Bir yerde çalışıyormuş. Ne-
rede olduğunu bile açıklamadı.
TURGUT. Söyledin mi evlenmek istediğini ?
HAKKI. Söyledim. İstemedi.
TURGUT. Neden istemediğini de biliyor mu­
sun ?
HAKKI. Hayır.
TURGUT. Ağabey . . . o kız . . . iyi bir insan ga­
liba.

113
HAKKI. Neden ?
TURGUT. Hiç. öyle. İçimden geldi.
HAKKI. İyi bir insandı.
TURGUT. Şimdi değil mi ?
HAKKI. Hayır, onu demek istemedim. Ama
benim için bitti. Artık onu göreceğimi san­
mıyorum.
TURGUT. Aptallık etme.
HAKKI. Bırakan ben değilim. Giden o. Nere­
ye gittiğini de bilmiyorum. (Uzaktan ha­
fif bir müzik duyulur.)
TURGUT. Belki geri döner.
HAKKI. Geri dönmiyeceğini de biliyorum.
TURGUT. Belli olmaz.
HAKKI. Bir kaç gün önce oturduğu yere git­
tim. Ayrıldığını söylediler. (Bir an) Ne
bir adres bırakmış, ne de nereye gittiğini
söylemiş.
(Müzik yaklaşır. Evin içi kararırken bar
dekoru aydınlanır. Handan elinde küçük
bir valizle ayaktadır. Barda garson ve
Nermin abla. Nermin abla içer.)
HANDAN. Ne nereye gittiğimi söyledim, ne
de bir adres bıraktım.
NE. A. Kimsenin seni aramasını istemiyor-
sun ?
HANDAN. Kimsenin.
NE. A. Ya o ?
HANDAN. Ne de onun. Kimsenin.
NE. A. Böyle birden kaybolup gideceksin.
HANDAN. Becerebilirsem.
NE. A. Sevmiyor musun artık onu ? (Bir an.)
HANDAN. Seviyorum.
NE. A. öyleyse ?

114
HANDAN. Ne yapayım ?
NE. A . Niçin onunla her şeyi konuşmuyor-
sun ?
HANDAN. Bilmiyorum. Cesaretim yok.
NE. A. Konuşsan iyi edersin.
HANDAN. (Çantasından bir mektup çıkarır.)
Ona bir mektup yazdım. Herşeyi açıkla­
maya çalıştım. Ama bÜmem . . . Belki de
göndermem.
NE. A. Eğer o da benim şoför gibiyse. Belki
haklısın. Belki böylesi daha iyi. İzini, sır­
rını belli etmeden toz olursun ortalıktan.
HANDAN. Belki de gönderirim. (Bir an) Böy­
lesi onun için de iyi. Çok geçmeden unu­
tur gider.
NE. A. Erkek kısmı öyledir. Çabuk unutur.
HANDAN. O biraz farklıydı. (Bir an) Belki
göndermem.
NE. A. Erkekler için bütün kadınlar birbiri­
ne benzerler yavrucuğum.. Işıklar söndü­
ğü zaman . . . karanlıkta . . . bir kadın olsun
da ne olursa olsun. Beni okşarken sevgili­
sinin adını sayıklıyanları gördüm. (Bir
an) Bir şey içer misin ?
HANDAN. Eksik olma.
NE. A. Bir konyak ?
HANDAN. Hayır. Tren saatine bir şey kal-
madı.
NE. A. Sahi nereye gideceksin ?
HANDAN. Bilmiyorum.
NE. A. Yine de bir düşündüğün vardır.
HANDAN. Şimdi Mersin'e gidiyorum. Anne-
min akrabalarından biri var orada. Bir sü-

115
re onun yanında kalacağım. Sonra da bel­
ki bir iş bulur, çalışırım.
NE. A. Herşeyi kökünden değiştireceksin.
HANDAN. Becerebilir miyim dersin ?
NE. A. Neden beceremiyeceksin ?
HANDAN. Kimbilir. (Bir an) Eh yolcu yo-
lunda gerek.
NE. A. Bizi unutma.
HANDAN. Unutur muyum hiç.
NE. A. Yahut daha iyisi . . . unut gitsin . . .
HANDAN. Abl a !
NE. A. Herşeyin doğrusunu söylemeli. Anıla­
cak bir yanı yok bu hayatın.
HANDAN. Bu hayatın, belki, haklısın. Ama
siz iyi insanlarsınız.
NE. A. O senin iyiliğin. Senin için dua ede­
ceğim. Eh, bizim duamızı kim kabul eder,
orasını bilmem. (Bir an).
HANDAN. Allahaısmarladık Nermin Abla.
NE. A. (Kalkar) Şansın açık olsun. (öpüşür­
ler.) Ah, bir dakika ! (Çantasınd<ım bir to­
mar para çıkarır.) Bunu arkadaşlar ara­
sında topladık. Çok bir şey değil . . . ama,
işte . . . belki yardımı dokunur. (Parayı ve­
rir. Handan birşeyler söylemek ister. Söy­
liyemez.)
HANDAN. Abla . . .
NE. A. Birşey söyleme. Teşekküre değmez.
Haydi, yolun açık olsun. (Handan valizini
alır.)
GARSON. Götüreyim Handan abla.
HANDAN. Zahmet etme. Kendim taşırım.
(Handan ağır ağır sağa. doğru yürürken
BAR'ı aydınlatan ışıklar kararır. Müzik

116
durur. Uzaktan tren düdükleri duyulur.
Sağ portelin üzerine küçük bir ı§ık dii§er.
Handan yürüyerek uu ı§ığın içine girer.
Cebinden Hakkı'ya yazdığı mektubu çıka­
rır. Uzun bir sessizlik. Bir süre mektuba
bakar. Sonra karar verip yırtmağa b<ı§lar.
Ufak kağıt parçalarrını boşluğa doğru sa­
vurur. Sonra yürüyerek karanlığın içinde
kaybolur. Kağıt parçaları havada UÇU§'Ur­
ken ı§ık kararır. Sahnede kimse yoktur.
Dekorun çeşitli yerlerinde yanıp sönen -
lokal ı§ıklar - sıra;siyle a:ıağıdaki görüntü­
leri aydınlatır :
- Evin içinde dağınık bir kö§e, yere atıl­
mı§ gazeteler,
- Geride sokak feneri, bo§ bir sokak.
- Yemekten sonra bir masa, bula§ıklar.
- Bar.
- Tezgahta boş bir şi§e, biri devrilmi§ iki
kadeh, kül tabl-0.sının içinde tüten sahipsiz
bir sigara.
- Evin içinde telefon, yanında bir vazo
içinde solmu§ bir çiçek.
- Bahçede kurumuş bir ağaç.
- Verandada bir şemsiye.
Bütün bu görüntüler bir düzensizliği, bir
bunaltıyı deyimliyecek şekilde düzenlen­
melidir.
Işıklar söner, kısa bir karanlık. Bir tele­
fonun çaldığı duyulur. Telefon ziliyle bir­
likte ev·in içi aydınlanır. Yemekten biraz
sonra. Turgut, Güzin, Hakkı sahnededir.
Hakkı kalkar, telefonu açar.)
HAKKI . Alo ! Evet, benim. Merhaba Ragıp.

117
Bildiğin gibi. Yani, herhalde duymuşsun­
<lur. Demek istiyorum ki. . . (1'elcjonu eliy­
le kapatır, Güzin'e) Daha birşeyden ha­
beri yok. Söyliyeyim mi ?
GüZiN. Boşver.
HAKKI. (Telefona) Yo, yok bir şey. Hayır
canım. Herşey bildiğin gibi. Sen nasılsın ?
Peki bir dakika, sorayım (Güzin'e) Bir di­
yeceğin var mı ? diyor.
GüZiN. Hayır, yok.
HAKKI. (Telefona) Hayır Ragıp, yokmuş bir
diyeceği. Evet, dinliyorum. Anlamadım.
(Bir an) Evet Ragıp. Biliyorum. Tabii ödi­
yeceğim. Yalnız . . . Biraz daha bekliyemez
misin ? Bir yahut iki hafta. Nasıl ? Birkaç
güne kadar imkansız. Elimde para yok.
Anlıyorum . . . ama . . . hiç değilse bir hafta.
ödiyeceğim, diyorum. Peki Ragıp. Evet
Ragıp. Peki, dedim. Peki. Peki. Güle güle.
(Telefonu kapatır. Sessizlik. Güzin, bitkin
bir kenara çöker. Hakkı yaklw;ır, omuzu­
nu okşar.) üzülme sen. Bakarız bir çare­
sine.
TURGUT. Ne o ağabey ? Ne oluyor ?
HAKKI. Yok birşey.
TURGUT. Nasıl birşey yok ? Nereden çıktı bu
hikaye ? Neyi ödiyeceksin ?
HAKKI. Yok birşey, dedim. (Sigara uzatır)
Yak bir sigara.
TURGUT. (Elindeki sigarayı gösterir.) Yanı­
yor. Cevap verecek misin ?
HAKKI. Turgut, yeniden başlamayalım gözü­
nü seveyim. (Bir an) Pekala. Ragıp'a bi­
raz borcumuz vardı onu istiyor.

118
TURGUT. Ne borcu ?
HAKKI. Eski bir borç.
TURGUT. Ne kadar eski ?
HAKKI. Ne bileyim ne kadar. Babamdan kal-
mış.
TURGUT. Çok mu ?
HAKKI. On bin lira (Bir an)
TURGUT. Anlıyorum. (Sessizlik)
HAKKI. üzülecek birşey yok. Bakarız çaresi­
ne.
GÜZİN. Hep böyle diyorsun. Neyin çaresine
bakacaksın ?
HAKKI. Kararımı verdim.
GÜZİN. Ne kararı ?
HAKKI. Dükkanı satacağım.
GÜZİN. Haydi canım !
HAKKI. Evet, satacağım.
GÜZİN. Peki , sonra ?
HAKKI. Sonra . . . sonra daha ufaktan başla­
rım. Başka borçlarımız da var zaten. Has-
'
taneye, bankaya . . .
GÜZİN. Peki ama sen ?
HAKKI. Hazır müşteri var. İyi de para veri­
yor.
GÜZİN. Sonra sen ne yapacaksın ?
HAKKI. Ufak bir tütün bayii açayım diyo­
rum kalan parayla. Biraz işler yoluna gir­
sin sonra büyütürüm.
GÜZİN. Herşeyini bu dükkana bağlamıştın.
TURGUT. Bu haksızlığı anlamıyorum. Şu Ra­
gıp herifine babasından dünyanın parası
kaldı. Bizeyse babamızdan bir yığın borç.
Ragıp dolandırıcı herifin biridir. Sense
ağabey, alacak defterin, dört yıldır, beş

119
yıldır, altı yıldır tek kuruş ödememiş müş­
terilerin adıyla dolu . . .
HAKKI. Uzatmayın. Daha sonra yeni bir dük­
kan satın alırım. Ne yani, daha genciz !
TURGUT. Dükkanı satmıyacaksın.
HAKKI. Söylemesi kolay. Peki, borçlar ? Kim
ödeyecek on bin lirayı ? Amcamız mı Dayı­
mız mı ? Kim ödeyecek ?
TURGUT. Ben ödiyeceğim.
HAKKI. (Gülmeye çalışır.) Ne o, define mi
buldun ?
TURGUT. Evden mi telefon ediyordu ?
HAKKI. Kim ? Ragıp mı ?
TURGUT. Evet.
HAKKI. Bırak alayı gözünü seveyim.
TURGUT. Alay etmiyorum. Evden mi telefon
ediyordu ?
HAKKI. Evet. Ne olacak ? (Turgut telefona
gider, açar. Numaraları çevirir.) Ne yap­
mak istiyorsun anlamıyorum.
TURGUT. Susar mısın bir dakika. (Bir an)
Alo ! Ragıp ! Merhaba ! Ben Turgut. Tele­
fon etmişsin. Hakkı söyledi.
HAKKI. (Güzin'e) Aklını kaçırmış bu.
TURGUT. Ufak bir borcumuz varmış sana.
Evet. Kapa çeneni de dinle. Para iki güne
kadar elinde olacak. Ben ödiyeceğim. Evet,
ben !
HAKKI. Ver şu telefonu bana !
TURGUT. (Hakkı'ya) Dokunma . (Telefona)
. .

İki güne kadar, diyorum. Söz. O vakit yü­


zünü görmek isterdim. Ragıp Sen ! . . . Ney­
se. Peki Ragıp, peki. Görüşürüz. Güle gü­
le. (Telefonu kapatır.)

120
HAKKI. Eh, peki şimdi n e olacak ?
TURGUT. Konuştuklarımızı duydun.
HAKKI. Duydwn.
TURGUT. Sözümde duracağım.
GüZtN.Turgut, ama nasıl ?
TURGUT. Şi mdiye kadar bu ailenin bütün
pislikleri senin üzerine yıkıldı ağabey. Ar­
tık yeter.
HAKKI. Anlıyorum Turgut, anlıyorum. Ama,
yarabbim, parayı nereden bulacaksın ?
TURGUT. Orasına sen kanşma.
GüZtN. Turgut, beni korkutuyorsun.
TURGUT. Korkulacak bir şey yok Tavşan,
inan. Bulacağım, diyorum. Bulacağım.
GüztN. Turgutcuğum !
TURGUT. Güzin ! Ağabey ! Bana engel olma­
yın, ne olur. Ne olur bana bir fırsat verin.
Şimdiye kadar sizin için hiç bir şey yapa­
madım. Annem için de . . . Kimse için hiç
bir şey yapamadım. İşte şimdi hayatımda
ilk defa size bir yardımım dokunacak. Ha­
yatımda ilk defa bir işe yanyacağım. Bir
işe yarıyacağım. Anlıyorsunuz, değil mi ?
Hayatımda ilk defa . . . (Sessizlik. Hakkı,
Turgut'a yakUı.şır.)
HAKKI. Peki evlat. Sen bilirsin. (Bir an)
Ama hiç değilse parayı nereden bulduğu­
nu söyle.
TURGUT. Seni anlıyorum. Şüphe . . . Hep şüp­
he. (Güzin'e) Tavşan, ben kötü bir insan
değilim. Belki annemi görmek için sık sık
hastaneye gitmedim. Serseri bir yanım
var, biliyorum. Ama kötü bir insan deği­
lim.

121
GüZ!N. Nereden çıkan yorsun bunları şimdi ?
TURGUT. Arada bir kötü işler yapsam bile . . .
yine de kötü bir insan değilim. (Bir an.
Hakkı'ya) Kulüp geri dönmem için on bin
lira teklif etmişti. Kabul edeceğim. Zarar
yok, biraz daha oynayabilirim. (Sessizlik.)
HAKKI. Artık koca herif oldun. İşlerine ka­
rışmak bana düşmez. Nasıl istersen öyle
yap.
TURGUT. (Telefona gider. Numaraları çevi­
rir. Bir an) Alo ! Arif ağabey orada mı ?
Evet, lütfen . Turgut, dersiniz. (Bir an)
Alo ! Merhaba Ağabey ! Turgut ! Evet, ka­
bul ediyorum. Ne zaman istersen. Yalnız
paraya hemen i htiyacım var. On bin lira.
Peki ,kabul. Acele ederim. Sağal ağabey.
Sağal. Güle güle. (Telefonu kapatır. Ses­
sizlik. Geriden ômer girer.) Bu hikayeyi
artık düşünmeyin. Yarın para Ragıp'ın
elinde olacak. (Bir an) Ağabey ! (Hakkı
döner.) Bir sigara versene.
(Hakkı sigara verir. Turgut yakar. Bir an.
Ağır ağır yürür. Ceketini alır, giyer.)
HAKKI. Dışarı mı çıkıyorsun ?
TURGUT. Evet.
GüZtN. Nereye gideceksin ?
TURGUT. Bilmiyorum. (Bir an.) Sadece kü­
çük bir gezinti yapacağım. (Sessizlik) Ha­
yırlı akşamlar.
HAKKI. Sana da. (Turgut, döner, Omerle kar­
şıla:jır. Hafifçe saçlarını okşar.)
TURGUT. Hoşça kal Profösör.
öMER. Güle güle ağabey.
(Turgut çıkar. Sessizlik. Ağır ağır bahçe-

122
yi geçer. Sokağa çıkar. Akşam inmektedir.
Geride sokak feneri yanar. Turgut son bir
kere dönüp eve bakar. Sonra uzaklaşır.)
öMER. Nereye gitti ?
HAKKI. Küçük bir gezinti, dedi. (Bir an. Gü-
zin'e) Kaç gün sürecek dersin ?
GüZtN. Bilmem.
HAKKI. Şu kulüp hikA.yesine inandın mı sen ?
GüZtN. Hayır.
HAKKI. Ben de. (Sessizlik.)
GüZtN. Sen dışa.rı çıkmıyor musun ?
HAKKI. Hayır. Yorgunum. (Bir koltuğa çö­
ker.) Kıpırdayacak bilim yok. (Bir gaze­
te aJıp okumağa boşlar. Güzin eline bir di­
kiş alır. Hakkı'nın karşısındaki koltuğa
oturur) H ıh , gökyüzüne yeni bir füze fır­
latmışlar !
GüZtN. Ne dersin, ayda bir arsa satın alalım
mı ?
HAKKI. An lamıyorum, yeryüzünde bu kadar
düzensizlik, bunca dert dururken insanlar
ayda, yıldızlarda ne arıyorlar ?
öMER. (Elimde müzik kutusunu <ilır. Bir kö­
�eye otururken . ) Kimbilir belki de yer­
. .

yüzünden bıkıp kaçan mutluluk perisini


arıyorlar. Belki de ona başka bir yıldızda
rastgeleceklerini sanıyorlar. . . (Bir an.)
Ama gökyüzü o kadar geniş, yıldızlar da
(Kutuyu açar. Müzik b�"lar. Müzik
çok ki.
devam ederken . . . )
P E R D E

1 1 Eylül 1961 - 18 Eylül 1962, Paris

123

You might also like