You are on page 1of 53

FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 1 * İdeal insan : bilge, güçlü, cesur, çıkarların değil

KEMAL ALBAYRAK
doğruluk ve adaletin yönlendirdiği bir kişidir
* Konfüçyüs batılı filozofların aksine ; metafizik ve
Sokrates Öncesi Felsefe doğa bilimleriyle ilgilenmemiştir.
Felsefe kelimesi Yunanca philo/filo ve sophia/sofia
* Tanrı ve tanrıçalardan söz etmemiş, insanlığın nihai
kelimelerinden oluşmuştur. Philo sevgi, sophia
doğasına değinmemiştir.
bilgelik ve hikmet anlamlarına gelmektedir.
* Bütün kaygısı toplum, aile ve bireydir.
> Felsefe, varlıklar, olaylar, olgular, şeyler vs. * Tek başına yaşayan bireyin hiçbir kıymeti yoktur.
hakkında akli, tutarlı ve bütüncül bir şekilde düşünme * Bireyler kendilerini aile ve topluma ve dolayısıyla
etkinliğidir. devlete ve onların mutluluğuna adamlıdır.
> Felsefenin bir etkinlik olması onun biten, * Buda dan farklı olarak"orta yol" dan söz eder
tamamlanan bir şey olmadığını, süren ve gelişen bir 3. Lao-Tzu/Lao-Tse
süreç olduğunu ifade etmektedir. > MÖ. 6. yüzyılda Çin’de yaşamıştır. Onun Tales ile
> Filozofa yardımcı olan şeylerin başında ise merak çağdaş olduğu kabul edilir.
ve hayret gelmektedir. > Tao' nun görüşleri ;
> Filozof ve bilim adamı doğaya-evrene sürekli soru * Bireye vurgu yapar. Asıl olan bireydir.
soran kişilerdir. * Devlet, toplumdaki her bireyin refahı ve mutluluğu
Felsefenin başlangıcı için çalışmalıdır
> Felsefeyi Sümerlere kadar dayandıran görüşlere * Bireyin hayatında yer tutmaması gereken doğal
rastlamaktayız. arzular ve dürtüler kötü şeyler değildir.
> Çin’de Konfüçyüs, Hindistan’da Buda ve İran’da * İnsanların doğuştan iyidir.
Zerdüşt bu anlamda akla ilk gelen düşünürlerdir. * İyi birey doğayla uyum içinde olan kişidir.
> Ancak felsefeyi m.ö. 5-6. Yüzyıllardaki Antik 4. Zerdüşt
Yunan uygarlığına dayandırmak ve bir Yunan > İran’da yaşamıştır.(MÖ 628 551)
mucizesinden söz etmek son derece yaygın bir iddia > Görüşleri :
olarak karşımıza çıkmaktadır. * İlahi gerçeklik ve “kötülük problemi” üzerinde durur
> Bu iddiaya göre felsefe MÖ. 6. Yüzyılda yaşayan * Ahlaki bir tektanrıcılık savunuculuğu yapsada
Tales (624-546) ile başlamıştır. Yahudilikten, eski Mısır ve Hint inançlarından
> Yunan bilginlerini diğerlerinden ayıran özellikler ; etkilenmiştir.
- Bilim ile ihtiyaçtan ziyade meraktan uğraştılar. * Ahura Mazda’yı tüm tanrılardan üstün tutar ve
- Tüm bildiklerini sistemleştirme yoluna gittiler. ibadete layık olanın o olduğunu söyler.
- Doğada gözlemledikleri çokluğun altında * Dünyanın karşıt metafizik güçler arasındaki
yatan bir ve tek ilke arayışına girip, olayları tek tek çatışmayla belirlendiğini savunur.
açıklamakla yetinmediler * İnsanlar hem iyilik hem de kötülükle dünyaya
- Bir düşünce-bilim geleneği yaratıp bunu yazıya gekmiştir.
geçirdiler. Antik Batı Felsefesi
Antik Doğu Felsefesi A. Milet Okulu (İyonya okulu)
1. Buda > İzmir’in güneyindeki Milet şehrinde ortaya
> Adı Siddhartha Gautama (MÖ 563 545) olan Buda çıkmıştır.
Hindistan’da yaşamıştır. > En çok bilinen üç filozofu aynı zamanda doğa
> Huuzurun kaynağını araştırırken bir gün bilgi filozofları olarak da bilinler:
ağacının altında aydınlanarak gerçeği kavradı. 1 ) Tales
Kendisine “aydınlanmış”, “uyanmış” anlamında Buda > Milet Okulu’nun kurucusudur.
adı bu yüzden verilmiştir. > Aslen Fenikeli olup daha sonra Milet’e yerleşmiştir.
- Bu aydınlanışa göre insanı mutlu kılacak olan şey, > Fizik, matematik ve astronomi bilginidir.
aşırılıklardan uzak bir “orta yol” tutturmaktır. > Bir güneş tutulmasını önceden haber vermiştir
- Bu orta yol, beşeri acılardan kurtulmak için dünyevi > Çeşitli geometri teoremleri üretmiştir.
gerçekliklerin, arzuların ötesine gitmeyi öğütlüyordu. > Çok bilgili olduğu için kendisine sofos ünvanı
2. Konfüçyüs : (MÖ 551 479) verilen ilk kişidir.
> Onun felsefesi > Görüşleri :
- Toplumsal ve politik meseleler, * Varlığın ana maddesinin (arche/arke) su olduğunu
- Doğru ve adil yönetim, iddia ederek düşünce dünyasında ilk defa “ana madde”
- Aile ve toplum değerleri gibi meselelerden sorununa değinmiştir.
oluşmuştur. * Düşüncelerini ortaya koyarken teolojik-mitolojik
> Konfüçyüsün temel görüşleri : açıklamaları bir kenara koyarak kendi gözlemlerine
* Bir tür “üstün insan”dan söz eder. dayandırmış ve vardığı sonuçları akli bir şekilde
* Onun zamanına kadar ideal insan bir tür aristokrat idi. açıklamaştır. 1
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 1 B - Pythagoras (Fisagor) ve Pythagorasçılar
KEMAL ALBAYRAK
> Sisam adasında doğup gençliğinde Güney İtalya’ya
yerleşmiş olan Pythagoras, yarı efsanevi bir kişiliktir.
* Çokluk durmadan değişir.
> Hiçbir şey yazmadığı halde ona mal edilen birçok
* Bazı varlıklar bir takım değişimler geçirdikten sonra
eser vardır.
yok olup gider.
> Pythagoras bir tarikat kurucusu ve aynı zamanda din
* Tüm farklılığın, değişimin ve dönüşümün ardında
düzelticisidir.
duran bir ilke vardır. Bu ilke ve aynı zamanda
> Tarikat, Orfik/orphic inançların ve Dionysos
varlıkların ana maddesi “su”dur.
okulunun etkisinde kaldığı gibi bu inançlarda
* Her şey sudan gelip suya gitmekteydi.
düzeltmeler de yapmıştır.
* Bu görüşüyle varlığın ardındaki ilkeyi açıklama
> Bu tarikatın inançları arasında en çok anılmaya
sorununu felsefe tarihine kazandırmıştır.
değer olanı tenasüh inancıdır.
2. Anaximandros
> Bu nedenle tarikat mensupları et ve bazı sebzeleri
> Bilimsel faaliyet ile felsefi düşünce birbiri ile iç
yemezler, hayvanlardan elde edilen hiçbir eşya
içedir.
kullanmazlardı.
> Görüşleri :
> Bunlar ayrıca siyasi bir topluluk haline gelmişlerdir.
* Tüm şeylerin bir tek ana maddeden geldiğini kabul
> Matematik, astronomi, tıp ve müzik ile
etmiş ancak bu maddenin ne olduğu ve nitelikleri
ilgilenmişlerdir.
konusunda onu aşmıştır.
> Pythagoras’ın adını taşıyan bir geometri
* Ana madde öncelikle, ezeli ve ebedi, yani sonsuz
teoremi(Pisagor teoremi) bu gün hala kullanılır
olmalı ve diğer tüm maddi şeylere kaynaklık
> İrrasyonel sayıları bulan Pythagorasçılar, müzik ile
etmelidir
sayılar arasındaki ilişkiyi de fark etmişlerdir.
* Bu öncesiz ve sonrasız ana maddeye sonsuz
> Sayılar üzerine yaptıkları uğraşlar en
anlamına gelen aperion adını vermiştir.
sonunda onların her şeyin ana maddesini sayı olarak
* İnsan dâhil tüm canlıların önce denizde yaşadığını
ortaya koymalarına yol açmıştır.
ve daha sonra karaya çıktığını söyleyerek bir tür evrim
> Böylece ana madde tartışmasında somut bir madde
teorisi de ortaya atmıştır.
yerine soyut bir nesneyi kabul etmişlerdir.
> Düşünsel tarihte yazılı geleneği başlatmıştır
> Bu ilke, bilgiyi matematik düşünceye indirgemek
> Karadeniz’e açılan denizciler için ilk defa bir harita
olarak anlaşılabilir.
yapmuştır.
> Ancak evrenin belli ilkelere göre anlaşılabilir bir
> İlk güneş saatini tasarlamıştır
yapı olduğu varsayımını içerdiğinden önemli bir
> Dünyanın silindirik bir biçimde olduğunu düşünür.
bilimsel yaklaşım olarak görülebilir.
3. Anaximenes
C. Bağımsız Filozoflar
> İlk defa ruh kavramını felsefeye kazandırmıştır.
1- Xenophanes (Ksenofanes)
> Görüşleri
> Şairdir. “tabiat hakkında” adlı eserini manzum
* Ana madde havadır
olarak yazmıştır.
* Hava seyrekleştiğinde ateş, sıkıştığı zaman ise
> Görüşleri :
rüzgâr, bulut, su ve toprak haline gelmekteydi.
* O zamanların din anlayışını belirleyen Homeros ve
* Ruhumuz bizi canlı kılan, ayakta tutan ve onu
Hesiodos’u eleştirir.
dağılmaktan kurtaran şeydir.
* Ona göre bu ikisi tanrıları insan biçimli düşünerek
* Bu şey hava ve havanın faaliyetidir.
hata yapmışlar ve sonuç olarak zina, hırsızlık, aldatma
* Hava, evreni de ayakta tutmakta, onu sarıp
gibi tüm kötü şeyleri tanrılara yakıştırmışlardır.
sarmalamakta ve onu dağılıp yok olmaktan
* Tanrı birdir, hareketsiz ve sonsuzdur. Ne doğar ne
kurtarmaktadır.
ölür, ne de değişir.
> Milet Okulu’nun son filozofudur.
* Hareket etmeyip, değişmediği halde dünyadaki tüm
# Aristoteles bu üç filozofu fizikçiler olarak
hareket ve değişimi yönetir, her şeyi duyar ve görür.
nitelemiştir.
* Başka tanrıları kabul etmekle birlikte tüm tanrıların
# Onların önemi başardıklarından çok yapmaya
üstünde bir yüce Tanrı koyar. Bu nedenle o, tam
çalıştıkları şeyden kaynaklanır.
anlamıyla bir tektanrıcı(monoteist) sayılmaz.
# Cevaplardan çok sordukları sorular önemlidir.
* Ana madde topraktır. Her şey topraktan gelir ve
# Onlar, mitosu terk ederek olayların
günü gelince bir şekilde toprağa döner.
açıklamasında deney ve gözleme başvuran ilk yunan
2. Herakleitos(Heraklit)
filozoflarıdır.
> Efesli bir filozoftur. Antik çağın ilk gerçek felsefi
# Doğayı, onun kaynağını, ondaki değişimleri,
tartışmasını Parmenides ile yapmıştır.
dünyanın şekli ve çeşitli astronomik olaylarla
> “Tabiat hakkında” adlı eseri üç bölümden oluşur:
ilgilenmişlerdir
Fizik, teoloji, politika.
# Çeşitli bilimsel teoriler üretmişlerdir.
2
# İnsanla ilgili konularla ise ilgilenmemişlerdir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 1 1 - Parmenides
KEMAL ALBAYRAK
> Felsefeye Herakleitos’un görüşlerinden etkilenerek
başlar.
> Eserlerinde halkı küçük gördüğüne dair bazı ipuçları
> Felsefenin kendisinden sonraki seyrini baştan aşağı
vardır.
değiştirmiştir.
> Eserlerini halk için değil, kendisi gibi aristokrat
> Aristoteles ve Platon ondan övgüyle söz ederler.
olan insanlar için yazmıştır.
> Ortaya koyduğu görüşlerle sadece Yunan felsefesini
> Yazdığı eserlerin herkes tarafından anlaşılmasını
değil, yüzyıllar sonrasını bile etkilemeyi başarmıştır.
istemezdi. Bu yüzden kendisine “Karanlık
> Yazdıkları günümüze en çok ulaşan antik
Herakleitos” denirdi.
Yunan filozofudur.
> Görüşleri :
> Eserlerini manzum olarak yazmıştır.
* Evrendeki değişmeden çarpıcı bir şekilde söz eden
> Görüşleri
ve bu konuda önemli görüşleri dile getiren ilk
* İki farklı dünya görüşünü kabul etmekte ancak hangi
filozoftur. Bu konudaki meşhur sözü “bir nehirde iki
dünyanın gerçek hangisinin görüntü olduğu
kere yıkanılmaz” şeklindedir.
noktasında Herakleitos dan ayrılmaktadır.
* Evrenin tamamının tıpkı akan bir nehir gibidir
* Gerçek dünya değişmeyen, sabit olan dünyadır.
* Hiç bir şey aynı kalmamaktadır. Yaş – kurur vs...
* Gerçek dünya ise hareketsiz ve basit(bölünemeyen)
* İnsan biçimli Tanrı anlayışına karşı çıkar.
olup “Bir”in kendisidir. Bu “Bir” Tanrı ile aynıdır.
* Evrendeki değişim bir tür zıtlar mücadelesidir
* Gerçek olan şey, varlığın bir olduğu ve var
* Evrendeki değişimden muaf olan ve değişimi idare
olduğudur.
eden bir tek şey vardır. Bu da : evrenin tüm işleyişine
* “Varlık vardır ve var olmayan şey yoktur” sözü,
hâkim olan yasadır. Bu yasa logos yasasıdır.
onun tüm düşüncesinin temelini oluşturur.
# Logos, bağlantılı söz ya da akıl anlamına gelir.
* Düşünce ile varlık aynı şeydir.
* Evrende hiçbir şey yok olmaz. Her şey başka bir
* Dolayısıyla, doğru düşünmek, çelişkisiz düşünmek
biçimde yeni baştan ortaya çıkar.
esasen var olanı düşünmektir.
* Logos ile aslında Tanrı’yı kasteder. Tanrı, evrenin
* Varlık yokluktan çıkmadığı gibi, yok
içinde bulunan, evreni düzenleyen ve idare eden
olan bir şey var olamaz.
ilkenin yani logos’un kendisidir.
* Değişim ve dönüşüm tamamen çelişkili şeylerdir.
* Logos aynı zamanda ateştir. Yani ana madde ateştir.
* Her şeyin tek bir ana maddeden geldiğini söyleyen
*Ateş aynı zamanda dünyanın ruhu olup dünyadaki
İyonyalı filozoflar bu tür bir çelişkiye düşmüşlerdir.
her şeyin içine işlemiştir.
* Varlık özü itibariyle bir ve tektir. Ne değişir ne de
* Bireysel ruhlar dünyanın ruhu olan ateşten birer
dönüşür.
parçadırlar.
* Bize değişme ve dönüşme gibi görünen
* Geçici bir süre için ateşten kopan bu ruhlar, günün
şey tamamen yanıltıcı olan görünüşler dünyasından
birinde insan ölünce, tekrar sonsuz ateşe
başka bir şey değildir.
kavuşacaklardır.
> Parmenides evren görüşünde Herakleitos’a
> Tanrıyı aynı zamanda evrenin de içinde kabul
muhalefet etse de onun rasyonalizmini sonuna kadar
ettiği için monoteist panteist sayılır.
sürdürmüştür
> Herakleitosun önemli düşüncelerinden birisi de iki
> Varlık hakkındaki görüşünü tamamen akli temellere
farklı evreni kabul etmiş olmasıdır.
dayandıran ilk düşünür olmuştur.
Buna göre dünya, ikiye ayrılır
2. Zenon
a ) Görünüşler dünyası
> Parmenides’in öğrencisi olan Zenon Elea Okulu’nun
- Duyularımızla algıladığımız âlemdir
ikinci filozofudur.
- Burada her şey bize sabit görünür
> Varlığın birliğini, hareketsizliğini savunmak üzere
- Oysa gerçekte her şey sürekli bir akış içindedir
mantıksal kanıtlar geliştirmiştir.
b ) Gerçeklik dünyası
> Bu kanıtlar felsefe tarihinde Zenon paradoksları
- Ancak akılla kavrayabiliriz.
olarak bilinirler.
- Bizi bilgiye götürecek olan şey duyularımız değil
> Saçmalığa indirgeme yöntemini ilk defa bulandır.
aklımızdır.
> Getirdiği kanıtlar iki başlıkta incelenebilir.
- Bu görüşüyle hem rasyonalist hem de idealist bir
a-) Çokluğa karşı geliştirdiği kanıtlar
felsefenin temellerini atmıştır.
> Varlık eğer çokluktan, yani şeylerin bileşiminden
D. Elea Okulu
meydan geliyorsa bu, onun bölünebilir olduğu
> Kurucusu Xenophanes’in öğrencisi Parmenides’tir.
anlamına geliyor.
> Herakleitos’un rasyonalizmini sürdürülür.
- Bir şeyi sonsuza kadar böldüğümüzü varsayalım.
> Varlık üzerine daha çok düşünme yoluna gitmiştir.
- En sonunda ağırlığı olmayan ve yer kaplamayan bir
> Varlığın ancak akılla anlaşılabileceği düşüncesi Elea
sonsuz küçüklüğe ulaşırız. Böyle bir şey aslında bir
Okulun’da zirve yapmıştır.
varlık olmadığından gerçek değildir. 3
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 1 ANA MADDE HAKKINDA DÜŞÜNCELER
KEMAL ALBAYRAK Tales Su
- Bu şeyi bir şeye eklemekle ondan hiçbir şey Anaximandros Aperion
arttıramayız. Çıkarmakla da hiçbir şey eksiltemeyiz.
- Zenon bu akıl yürütme ile çokluğun ve bölünmenin Anaximenes Hava
bir yanılsamadan başka bir şey olmadığını göstermek Pythagoras Sayı
ister. Xenophanes Toprak
b-) Harekete karşı geliştirdiği kanıtlar
Herakleitos Ateş
> Aschylos (Aşil) ile kaplumbağa arasındaki
yarıştır. Parmenides Bir tek şey değildir
- Aşil Yunanistan’ın en hızlı koşucusudur. # Konfüçyüs, birey toplum içindir derken Lao-Tzu,
- Eğer muhaliflerin dediği gibi, bir doğru sonsuz toplum birey içindir, der. Konfüçyüs doğal arzu ve
sayıda noktalardan oluşuyorsa Aşil ile kaplumbağa dürtüleri kötülerken Tao, bunlar normal kaşılar.
arasındaki mesafe hiçbir zaman kapanmayacaktır. # Pythagorasçılar, varlıkları anlamak için onların
> Bu kanıtlar görünüşler dünyasının nasıl aldatıcı altındaki matematiksel esasları anlamak gerektiğini
olduğunu da göstermeye yöneliktir. düşünüyorlardı. Evrenin belli ilkelere göre
> Oysa Zenon ve hocası Parmenides’e göre aslında anlaşılabilir bir yapı olduğunu varsaydığı için, bu
gerçeklik dünyası sabittir. Her şey bize sadece görüşleri, bilim tarihi açısından önemlidir.
öyleymiş gibi # Herakleitos’un iki farklı evren görüşünün önemi,
görünür. gerçek evrenin akıl ile anlaşılabileceğini
# Elea Okulu ortaya koyduğu görüşlerle kendilerinden söylemesindedir
sonraki dönem üzerinde derin etkiler bırakmışlardır. # Parmenides’e göre var olmayan düşünülemez,
# Görünüşler dünyasını tamamen bir yanılsama olarak kavramlarla ifade edilemez.
görmekle doğa araştırmaları açısından olumsuz bir İLKLER
çığır açmışlardır.
# Elea Okulu’nun tekçi anlayışına karşı çıkan bazı Tales Kendisine sofos ünvanı verilen kişidir
filozoflar aynı zamanda doğa araştırmalarındaki Anaximandros Denizciler için harita yapmıştır
olumsuz etkiyi de yıkmaya çalışmışlardır. Bunlar, Anaximandros Güneş saatini tasarlamıştır
plüralist filozoflar olarak anılmaktadırlar.
FELSEFE TARİHİ NOTLAR ÜNİTE - 1 Anaximenes Ruh kavramını felsefeye kazandırmıştır
KEMAL ALBAYRAK Anaximenes Deney ve gözleme başvuran yunandır.
# Yedi Bilge: Antik Yunan dünyasında yaşamış, Parmenides Varlığı tamamen akla dayandırmıştır
bilgece sözleriyle topluma yön vermiş düşünürlerdir.
Zenon Saçmalığa indirgeme yöntemini kullanmıştır
- Kim oldukları tam olarak bilinmediği gibi aslında
sayıları da tartışmalıdır. Tales Ana madde sorununa değinmiştir
1- Rodos’lu Kleobulos, Pythagorasçılar İrrasyonel sayıları keşfettiler
2- Atina’lı Solon,
3- Isparta’lı Khilon, Herakleitos Evrendeki değişimden bahsetmiştir.
4- Lesbos’lu Pittakos,
5- Pirine’li Bias,
6- Korinthos’lu Periandros,
7- Milet’li Thales
# Arche: Arke diye okunur. Antik Yunan filozoflarının
evrenin yapıtaşı ya da ana maddesi anlamında
kullandıkları sözcüktür.
# Orfik inanç ya da Orfizm: Kurucusu Orpheus’tur.
Tamamen mitolojik bir dindir. Esin kaynağı
Dionysos’tur.
# Dionysos: Yunan şarap tanrısı olarak bilinir.
Orfizm’e kaynaklık etmiştir.
# Homeros: Antik Yunan’da yaşamış İyonyalı şair.
İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi olarak
kabul edilmektedir.
# Hesiodos: M.ö 8. yy.’da yaşadığı kabul edilen
Yunanlı şair. Homeros ile birlikte Antik Yunan
dünyasının din ve düşünce dünyasını şekillendirmiştir 4
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 2 > Görüşleri
KEMAL ALBAYRAK
* Ana madde doğadaki varlıkların sayısı kadardır.
* Bu ana maddeler gözle görülmeyecek kadar küçük
Pluralist ve Antropolojik Dönem olup ezeli ve ebedidirler.
A. Plüralist Dönem
* Görünür hale gelmeleri için bir araya gelerek
> Pluralist çoğulcu demektir.
birleşmeleri gerekmektedir.
> Evrenin ana maddesi konusunda birden fazla öğe
* İnsan vücudu dâhil tüm nesneler bu sonsuz
kabul ettikleri için bu adı almışlardır.
öğelerden meydana gelir.
> Parmenides’in varlık ve varlığın birliği, ezeliliği ve
* Kan öğeleri, kemik öğeleri, et öğeleri hep bir araya
ebediliği hakkındaki görüşlerine katılırlar.
gelerek kan, kemik ve et vs. meydana getirirler.
> Ancak değişmeyi de apaçık bir olgu olarak kabul
* Aldığımız besinlerde bu öğelerin hepsi bulunur.
ederler.
> Sonsuz öğe görüşüyle Anaxagoras atomcu görüşe en
> Bu noktada uzlaşmaya giderek bunu plüralist bir
çok yaklaşan filozof olmuştur.
hipotezle ifade ederler.
* Kozmoz/kosmos yani düzen oluşmadan önce evrene
- Buna göre her biri basit olan, ezeli ebedi ve
kaos/kargaşa hakimdi.
değişmez olan ilk maddeler bir araya gelerek karmaşık
* Doğadaki maddelerin bir araya gelmesi için gerekli
maddeler meydana getirirler.
olan güç “Nus”tur.
- Böylece hem ilk maddenin mutlaklığı korunmakta
* Nus dışsal bir güç olup maddidir.
hem de dış dünyadaki değişim temellendirilmektedir.
* Ona göre Nus, evreni belli bir “gaye”ye (telos)
1. Empedokles
düzenlemiştir.
> Yunan felsefesinin bilim adamı filozof tipinin en
* Teloloji olarak adlandırılan bu görüşe göre, evren
seçkin örneklerinden biridir.
Tanrı tarafından belli bir gayeye yönelik
> Çok ileri bir tıp bilgisine sahip olup morfoloji ve
düzenlenmiştir.
fizyolojiye önemli katkılar yapmıştır.
> Felsefe tarihinde teleolojik(gayeci) görüşü ortaya
> İleri düzeydeki hekimliği nedeniyle zaman zaman
atan ilk düşünür
bir büyücü olarak görülmüştür.
> Evrenin düşünen bir kuvvet tarafından düzenlendiğini
> Birden fazla ana öğe kabul eden ilk filozoftur.
iddia eden ilk düşünürdür.
> Ana öğe terorisi Platon ve Aristoteles üzerinde etkili
3. Demokritos
olmuştur
> Abderra Okulu olarak da bilinen Atomcu Okulunun
> Görüşleri :
kurucusu Leukippos öğrencisidir.
* Parmenides’in varlıkla ilgili görüşlerine katılır.
> Hem Milet hem de Elea Okulu’nun etkisinde kalan
Ancak ezeli ebedi olan şeyin maddi bir öğe olduğunu
Leukippos-Demokritos ikilisi Atom teorisinin ilk
iddia eder ve değişim inkar edilmez
kurucularıdır.
* İlk madde aslında dört tanedir. Bunlar hava, su,
> Filozoflar içinde en materyalist olanıdır.
toprak ve ateştir.
> Görüşleri
* Bu dört unsur ezeli ve ebedi olup değişmezler ve
* Atomların varlığı mantıksal bir yolla temellendirilebilir.
dönüşmezler.
* Sonsuz bir şekilde bölünmek imkânsızdır.
* Evrendeki nesneler bu dört öğenin çeşitli oranlarda
* Tüm cisimler artık daha fazla bölünemez olan
bir araya gelmesiyle oluşurlar.
son öğelerine kadar ayrılabilir.
* Bu dört öğe, birbirlerine veya başka bir şey
* Atomlar çok küçük olduklarından görünmezler.
indirgenemezler.
* Atomların üç sıfatı vardır: sertlik, şekil ve büyüklük.
* Onlar bir ressamın paletindeki dört temel renk
* Buna karşın atomlar renk, ses, sıcak ve soğuk gibi
gibidirler. Onlarla her türlü resim yapılabilir.
sıfatlarından yoksundurlar.
* Bu dört öğe kendi kendine birleşip ayrılmaz, canlı
* Bu nitelikler atomların duyularımız üzerindeki
değildirler.
etkilerinden oluşmaktadırlar.
* Maddi olan bu öğeleri bir araya getiren ve sonra da
* Evrende mekanik bir zorunluluk hâkimdir. Buna
ayıran güç, “sevgi” ne “nefret”tir.
Determinizm denir. Bu görüşle evreni düzenleyen akıl
* Dört temel öğe, edilgen iken sevgi ve nefret etkindir
sahibi bir gücün varlığını reddetmekte ve ateizme
ve sırayla evrene hükmederler.
varmaktadır
2. Anaxagoras
* Aynı cinsten atomlar bir araya gelerek cisimleri
> İyonyalı olup daha sonra Atina’ya yerleşerek o
oluştururlar.
zamanki devlet adamı Perikles’in yanında yer almıştır.
* Organik varlıklar da bu sürece tabidirler.
> Atina civarına düşen bir göktaşının güneşten kopan
* Ruh, çok hızlı hareket eden atomlardan meydana
bir parça olduğunu söyleyerek, aslında güneşin
gelmektedir.
yanan büyük bir taş kütlesi olduğunu iddia etmiştir.
* Tüm bilgileri duyularla elde edilip akılla kontrol
- Yunanistan’da Güneş Tanrı olarak görülmekteydi. Bu
edilir.
görüşü nedeniyle dinsizlikle suçlanıp hakkında dava
* En güvenilir duyu dokunmadır. 5
açılmıştır. Dinsizlikle suçlanan ilk flozoftur.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 2 > İlk defa, dildeki eril,dişil ve nötr(cinsiyetsiz)
KEMAL ALBAYRAK
kelimeleri ortaya koymuştur.
> Hitabetin esasları, ikna edici bir konuşmanın ilkeleri
> Demokritos’un ahlak anlayışı iki temel düşünceden
hakkında kurallar belirlemiştir.
oluşur.
> Bu sayede Yunan dili zenginleşmiş bir bilim
1. Aşırı istek ve arzuların akıl ile dizginlemesi
ve felsefe dili haline gelmiş ve Platon ile Aristoteles’in
gerekir.
ortaya koyacakları felsefi sistemler için önemli bir
2. İnsan bütünün çıkarını kendi kişisel çıkarından
basamak olmuşlardır.
üstün tutmalıdır.
2. Gorgias
# Plüralist Okul içinde saydığımız her üç düşünür,
> Eseri : “Doğa üzerine veya var olmayan üzerine”
cisimlerin birden fazla öğenin bir araya gelmesi
> Meşhur sözü şöyledir: “1- Bir şey yoktur, 2- olsa
sonucunda oluştuğunu iddia etmişlerdir.
bile bilemezdik, 3- bilsek de başkasına aktaramazdık”.
# Buraya kadar gördüğümüz filozofların hepsi, hemen
- Bu sözüyle üç önemli tez ileri sürmektedir.
hemen yalnızca doğa ile ilgili konularla ilgilenmiş,
1-Varlık yoktur. Eğer var olsaydı ya sonlu ya da
insan ile ilgili konuları ihmal etmişlerdir.
sonsuz olurdu. Her iki halde de çözülmesi güç
# Bu yüzden onlara doğa filozofları denmiştir.
problemlerle karşılaşmaktayız.
B. Antropolojik Devir
2- Akıl ile elde edilebilecek bilgiyi de dışlamaktadır.
> İnsan ve insanla ilgili sorunların daha çok
İnsanın istediği her şeyi düşünebildiğinden hareketle
konuşulduğu ve merkeze alındığı bir dönemdir
düşünmenin herhangi bir bilginin doğruluğunu
Sofistler gösteremeyeceğini iddia eder.
> Sofist : bilgisinde ve sanatında usta olan insanlara
3- Bilgi Aktarma işlemi kelimelerle olduğundan ve
verilen bir sıfattır
insanların kelimelere yükledikleri anlamlar farklı
> M.Ö. 5. yy.da Atina’da ortaya çıkan bir grup insan
olduğundan insanlar arası bilgi alışverişinin imkânsız
için kullanılmıştır.
olduğunu ileri sürer.
> Kendilerinden önceki felsefe geleneğini iyi derecede
# Sofistlerin yaşadığı mö 5. yy. ortaya çıkışları,
biliyorlardı.
uğraşları ve başardıkları açısından XVIII. yy.
> Filozofların zıt görüşlerisofistleri “hakikat”ın
Aydınlanma çağı ile büyük benzerlikler
varlığından şüpheye düşürmüştür.
göstermektedir. Bu benzerlikleri şu şekilde
> Bu anlayış septisizm olarak bilinmektedir.
sıralayabiliriz.
> Sofistleri felsefe tarihinde ilk kılan üç önemli nokta
1. Her ikisi de metafizik bir devrin sonunda ortaya
vardır:
çıkmışlardır.
1. Yunan felsefe tarihinin ilk sistemli şüphecileridir.
2. Her ikisi de kendilerinden önceki felsefe sorularını
2. İnsan, toplum ve pratik konular üzerine felsefe
bir kenara bırakıp zamanlarının siyasal ve sosyal
yapmaya başlayan ilk filozoflardır.
konularını ele almışlardır.
3. Para karşılığı ders veren ilk filozoflardır.
3. Her ikisi de geleneğe ve boş inançlara savaş
4. Demokratik yönetimi temellendiren ilk
açmıştır.
düşünürlerdir.
4. Her ikisi de toplum, ahlak ve siyasetle ilgili
> Hitabet sanatına çok önem verirler
kurumların insanlar tarafından meydana getirildiğini
> Hakikat’in göreli olduğunu ve kişiden kişiye
ve bu nedenle insanlar tarafından değiştirilebileceğini
değiştiğini düşünen sofistler için önemli olan, diğer
ileri sürmüşlerdir.
insanları ikna edebilmek idi.
5. Her ikisi de kendilerinden sonraki yeni sosyal ve
Önemli sofitler
siyasal yapılara zemin sağlamıştır.
1. Protogoras :
# Sofistler diğer toplumsal yapılar gibi devletin de
> Şüpheciliğini “insan her şeyin ölçüsüdür” şeklindeki
insani bir yapı olduğunu düşünmüşlerdir.
veciz bir sözle ortaya koymuştur.
# Sofistler devletlerin nasıl oluştuğu ile ilgili iki farklı
> Duyularla elde edilen bilgiyi kesin bir şekilde
teori üretmişlerdir.
şüpheyle karşılayan ilk düşünürdür.
1 . Sözleşme Teorisi
> Görüşleri
> Protogoras ve Antiphon tarafından savunulur
* Herkes için geçerli olan bir doğru bilgi yoktur.
> İnsanlar bir arada yaşamaya muhtaçtır.
* Bilgi, kişiden kişiye ve zamana göre değişir.
> İnsan, doğanın en zayıf, en savunmasız ve en
* Doğru şu anda algılanan, istenilen, O anda
acınacak yaratığıdır.
faydalanılan şeydir.
> Bir araya gelen insanlar, kendi aralarında
- Bu yaklaşımları nedeniyle bir tür siyasal
işbölümüne dayanan bir sözleşme yapmışlardır.
pragmatizme yol açmışlardır.
> Herkes eşit hak ve yükümlülüklere sahiptir.
* Gençleri bir gün iktidara geleceklerini hesaba
> Herkesin aynı hak ve yükümlülüklere sahip olduğu
katarak yetiştirmek gerekir. Bu da iyi bir hitabet sanatı
bu düzeni sağlayacak ideal sistem ancak demokrasi
anlamına gelmektedir.
olabilir. 6
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 2 > Bu anlayış daha sonra Platon tarafından “bilgi
KEMAL ALBAYRAK
hatırlamaktır” şeklinde formüle edilecektir.
> Sokrates, muhatabına sorular sorarak önce ne
> Köleliğe karşı çıkarlar. Herkes eşittir.
bildiğini açığa çıkartır ve ardından bildikleri
> Bu ve benzeri görüşleri nedeniyle
şeyler arasındaki çelişkileri, tutarsızlıkları göstermeye
sofistler, o zamanın hâkim ideolojisi tarafından hoş
çalışırdı.
karşılanmamıştır.
> Tutarlılık bu yöntemin odak noktasıydı.
2. Güç Teorisi
> Alay ve ironiyi bu yönteminin bir parçası olarak
> Thrasymachus ve Callicles’in tarafından savunulur.
kullanıyordu.
> Thrasymachus ın görüşleri
> Metafizik, fizik ya da doğa bilimleriyle
* İnsanlar arası güç mücadelesi temeline dayanır.
uğraşmamıştır.
* İnsanlardaki temel dürtü bir arada yaşama ihtiyacı
> O, sofistlerin insanı merkeze alan felsefelerini
olmayıp, kendini başkalarına kabul ettirme isteğidir.
sürdürmüştür.
*Yasa : güçlü insanların zayıf insanlara kendi
> Tüm tartışmalarında varmak istediği nokta, erdemli
iradelerini zorla kabul ettirmelermeleridir
bir hayatın, doğru ve ahlaklı yaşamanın esaslarını
* İnsanlar güçlü ve zayıf diye ikiye ayrılır..
bulmaktır.
> Callicles' ın görüşleri
> Erdem, bu dünyada üstün bir düzenin varlığının
* Adalet, zayıf insanların güçlü insanları, güçlerini
ifadesidir. Gerçek bilginin imkânı, dünyada böylesi
kullanmaktan menetmek için başvurdukları bir hiledir.
bir düzenin varlığı ile mümkündür
* Aciz insanlar adalet, ahlak gibi kavramları
> Bu üstün düzen ise ancak iyi bir Tanrı'nın varlığı ile
uydurarak güçlü insanları, güçlerini kullanmaktan
açıklanabilir.
vazgeçirmeye çalışılar.
> İnsan ruhu ölümsüz olup, yaptıklarının karşılığını
* Günümüz hukuk devletleri sözleşme teorisine
görecektir.
dayanırlar.
> “Erdem bir bilgidir” diyen Sokrates,
# Güç teorisi ile sözleşme teorisi birbirine tamamen
kimsenin bile bile kötülük yapmayacağını ileri
aykırı teorilerdir.
sürmüştür.
# Sözleşme teorisinin en meşhur savunucusu John
> Sokrates ahlak alanında tam bir iyimserliğe sahiptir.
Locke olup, sonraları en olgun ifadesini J. J. Rousseau
Mutluluk yani “eudaimonia” konusuna bu anlayış
ile bulacaktır.
çerçevesinde yaklaşır.
# Güç teorisinin en meşhur savunucuları Machiavelli
> Mutluluk, her şeyden önce insanın kendisiyle uyum
ve Hobbes’tur.
içinde olmasıdır. Mutluluk insan yaşamının nihai
C. Sokrates
amacıdır
> Felsefe-düşünce tarihinde bir dönüm noktasıdır.
> Sokrates’in ahlak anlayışını formüle etmek
> Önceki tüm filozoflar Sokrates’ten öncekiler
gerekirse; bilgi sahibi kişi erdemli kişi demektir.
anlamında pre-sokratikler olarak adlandırılır.
Erdem ise insanı mutlu kılan tek şeydir.
> Ardında yazılı bir metin bırakmamıştır.
> Devlet ona göre aynı zamanda bir eğitim kurumu da
> Onun düşüncelerini öğrencileri olan Xenophanes ve
olduğundan yurttaşları mutluluğa ulaştıracak tedbirleri
Platon’un eserlerinden öğreniyoruz.
almalı, onları erdemli birer insan yapmak yolunda
> Adı Peleponnes savaşlarından sonra duyulmaya
bilgilendirmelidir.
başlamıştır.
> Devletin sözleşmeye dayandığını kabul eder.
> O, cesur bir asker olduğu kadar halk meclisinin
Buna göre yurttaşlar ile devlet
sözünü sakınmayan bir üyesiydi.
ve devletin yasaları arasında bir sözleşme vardır.
> Gençleri baştan çıkarmak ve Atina’nın tanrılarına
> Demokrasi karşıtıdır.
inanmayıp yeni tanrılar icat etmek” suçuyla yargınmış
> Sokrates’in karşı çıktığı ve arzuladığı devlet
71 yaşında idam edilmiştir.
modellerine göre onun bir “anayasal monarşi” ya da
> Daimonia” diye adlandırdığı tanrısal sesi Sokrates’in
yeni tanrısı olarak gördükleri için böyle suçladılar
“aristokrasi” istediği sonucuna varabiliriz.
> Öğrencisi Platon Sokrates’in yaptığı destansı Sokratesçi Okullar
savunmayı “Sokrates’in Savunması” adıyla > Düşüncelerinden etkilenen öğrencileri onun
kitaplaştırmış ve ölümsüzleştirmiştir. felsefesini yaşatmak adına pek çok okul kurmuşlardır.
> Sokrates’in tartışma yöntemi “sokratik yöntem,” Bu açıdan Sokrates bir din kurucusuna benzetilebilir.
“sokratik sorgulama,” “sokratik diyalektik” veya 1. Megara Okulu
“diyalog yöntemi” olarak adlandırılmıştır. > Megaralı Euklides(Öklid) tarafından kurulmuştur.
> Bu yöntemin esası soru-cevap şeklindedir. > Elea Okulu’nun ve özellikle Parmenides’in varlık
>“Bir şey biliyorsam, o da hiçbir şey bilmediğimdir” anlayışı ile Sokrates’in ahlak anlayışını birleştirmeye
> Kimseye bir şey öğretmeye kalkışmaz ve insanların çalışmıştır.
doğru olanı kendilerinin bulmasını isterdi. Bu yönüyle > Bu okul daha sonra Platon’un kurduğu okulun
“doğurtma yöntemi” olarak da adlandırılmıştır. gölgesinde kalmıştır. 7
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 2 # Anaxagoras, dinsizlikle suçlanıp hakkında dava
KEMAL ALBAYRAK
açılan ilk filozoftur. Ana maddenin sonsuz sayıda
olduğunu iddia etmiştir. Bu görüşüyle atomcu görüşe
2. Elis-Eretria Okulu
zemin hazırlamıştır.
> Kurucusu, Sokrates’in çok sevdiği öğrencilerden
# Demokritos bu günkü anlamda atomculuğun
biri olan Elisli Phaidon’dur.
kurucusudur. O aynı zamanda evrende mekanist bir
> Platon, yazdığı diyaloglardan birine onun adını
zorunluluk olduğunu düşünüyordu.
vermiştir.
# Sofistler ilk defa insan üzerine felsefe yapan
3. Kynikler Okulu
filozoflardır.
> Atinalı Anthisthenes tarafından kurulmuştur.
# Protogoras duyu bilgisinden tümüyle şüphe eden ilk
> Kynik ise köpek gibi anlamına gelmektedir.
düşünürdür
> Anthisthenes Sokrates’in bilgi ve ahlak
# Günümüz hukuk devletleri sözleşme teorisine
konularındaki kaygılarını sürdürmüştür.
dayanırlar
> Ona göre en önemli soru insanın mutluluğa nasıl
# Sokrates için bilgi, mutluluğa götürecek bilgidir.
ulaşacağı sorusudur.
Ona göre bilmek ve erdemli olmak aynı şeydir.
> Bilge kişi, diğer insanların kınamasına aldırmadan,
İnsanların bilgisizlik yüzünden kötü olduğunu kabul
özgürce yaşayan kişidir.
ederdi.
> Daha sonraki Kynikler bu anlayışı uç sınırlara kadar
# Sokrates’e göre demokrasi kötü bir yönetim
taşımışlardır.
biçimidir. Demokrasinin toplumu ve devleti
> Diogenes bu uç örneklerden bir tanesidir. Varlıklı ve
yozlaştırdığını düşüyordu. Ona göre devlet
sıradan bir yaşam sürebilecek durumdayken
yönetiminde herkesin söz hakkı olması büyük bir
yoksunluk içinde bir hayat yaşamayı tercih etmiştir.
hatadır.
4. Kyrene Okulu
> Aristippos tarafından Kuzey Afrika’da kurulmuştur. İLKLER
> Sokrates’in mutluluk idealinden yola çıkan bu Empedokles Birden fazla ana öğe kabul etmiştir
okulun vardığı nokta hedonizm(hazcılık)dir.
Anaxagoras Dinsizlikle suçlanmıştır.
> Mutlu bir yaşam, zevki mümkün olduğu kadar çok,
acısı mümkün olduğu kadar az olan yaşamdır. Anaxagoras Teolojil-gayeci görüşü ortaya atmıtır
> Bilge kişi, sonunda pişmanlık yaratmayacak ve acı Protogoras Duyularla elde edilen bilgiye karşı çıkmıştır
vermeyecek zevkleri tercih etmelidir.
Protogoras Eril,dişil ve nötr kelimeleri ortaya koymuştur.
> Hegesias’a göre, tüm zevkler eninde sonunda acıya
dönüşür. Bilge kişi hem acı hem de zevk karşısında Sofistler Sistemli şüphecilerdir
ilgisiz olan kişidir.
Sofistler İnsan üzerine felsefe yapmışlardır
> Devlete ve toplumsal kurumlara karşı ilgisizdirler.
> Tüm kanunlara, gelenek ve göreneklerle ilgili tüm
kurumlara karşıdırlar.
FELSEFE TARİHİ NOTLAR ÜNİTE - 2
KEMAL ALBAYRAK
# Deizm : evrenin Tanrı tarafından yaratılmadığını,
sadece ona düzen ve ilk hareketi verdiğini iddia eden
bir görüştür. Deizme göre Tanrı evrene daha sonra
karışmaz.
# Teizm : evrenin Tanrı tarafından yaratıldığını ve
düzenlendiğini ve daha sonra vahiy ve vb araçlarla
evrene müdahale etmeye devam ettiğini iddia eder.
# Ateizm : her iki görüşü de reddederek, evrenin bir
yaratıcısı veya düzenleyicisi olmadığını iddia eder.
# Septisizm: kelime anlamı şüpheciliktir. Hakikatin
varlığından şüphe eden anlayıştır.
# Tarihteki ilk sistemli şüpheciler sofistlerdir.
# Septisizm görecelilik olarak bilinen rölativizm yani
görecelilik ile yakından ilişkilidir.
# Rölativizm : herkesin doğrusunun kendine ait
olduğunu savunan, doğru ve yanlışın zamana ve
zemine göre değiştiğini iddia eden görüştür.

8
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 3 2 - Geçiş devri diyalogları:
KEMAL ALBAYRAK
> Felsefi sorunlar belli sembollerle ifade edilir
> Sokrates’in etkisi hafifler
Sistematik Felsefe > Bu diyaloglar Şunlardır.
Platon
* Menexenon,
> Sistem sahibi filozoflar :
* Menon,
1. Yolun başında felsefi çerçevelerini çizerek tüm
* Gorgias, ( sofisttir )
sorulara bu çerçeve dâhilinde çözümler getirirler
* Kratylos,
2. Tüm felsefi sorunlara bir şekilde değinirler
* Euthydemos.
> Sistematik felsefe aynı zamanda sentezcidir.
> Menon diyalogunda ideler kuramını ilk defa ele
Platon'nun Yaşamı
almaktadır.
> M.Ö. 427 yılında Atina’da doğmuştur.
3 - Olgunluk devri diyalogları:
> Aristokrat bir aileye mensup olup babası Ariston, o
> Bu devirde yaratıcı ve sanatçı yönünü sergiler.
günkü yönetici Perikles’in yakın dostudur.
> Bu eserler şunlardır:
> Asıl ismi Aristokles(Aristocles) dir
* Phaidros,
> Spor öğretmeni ; atletik yapısı nedeniyle, adını
* Symposion,
Platon olarak değiştirmiştir.
* Phaidon Politeia,
> Türkçe’ye, Arapçadan Eflatun olarak geçmiştir.
* Parmenides. Phaidros.
> İlk felsefe eğitimini Herakleitoscu Kratylos’dan
> Bu eserlerinde ideler kuramı, aşk, ruhun
almıştır.
ölümsüzlüğü, ideal devlet gibi konular yer alır.
> Felsefe hayatında yön veren asıl olay, onun Sokrates
4- İhtiyarlık devri diyalogları:
ile karşılaşmasıdır.
> Deneycilik (ampirizm) ve Duyumculuk
> Sokrates’in Platon üzerindeki etkisi çok büyüktür.
(sensualizm) ile hesaplaştığı bu dönemde özellikle
- Bu etki öncelikle yöntem açısından görülebilir.
ideal devlet şekli üzerinde önemle durur.
- Diğer bir etkisi de ahlak ve bilgi anlayışında görülür
> Bu eserler şunlardır:
> Platon'un tüm eserleri diyalog şeklindedir
* Theaitetos,
> Eserlerinde Sokrates’in sokratik-diyalektik yöntemi
* Philebos Timaios,
hâkimdir.
* Kritias,
> Sokratesin idamından sonra Mısır, Kyrene ve Güney
* Nomoi,
İtalya gibi o zamanın önemli ticaret ve bilim
* Sofist.
merkezlerine uğramıştır.
Bilgi Öğretisi(Epistemoloji)
> Bir ara Scilyadaki Sirakusa’da kral olan I.
> Bilgi sofistlerin iddia ettiği gibi göreceli değildir.
Dionysios’un sarayına kabul edilmiş ancak görüşleri
> Bilgi konusunu ele aldığı eseri, Theaitetos' dur.
nedeniyle tehlikeli biri olarak görülmüş ve kral
> Herkes için geçerli, kesin bir bilgi vardır.
tarafından bir köle olarak satılmıştır.
> Sofist şüpheyi tamamen dışlamaz. Sofistlerin algı ve
> MÖ. 387 yılında meşhur Akademi’yi kurmuştur.
deney hakkındaki şüphelerini haklı bulur.
> Akademi, antik okullar içinde en uzun ömürlü
> Bilgi,algıya dayalı olmaz.Algının bittiği yerde başlar
olanıdır ve MS. 495 yılında imparator Justinian
> Duyular sadece görünüşler dünyasını algılar
tarafından kapatılmıştır.
> Gerçek dünya ve şeylerin gerçek bilgisi için
Eserleri
ruhun çalışmasına ihtiyaç vardır.
> Platon'un birer diyalog olarak kaleme aldığı > Duyular algılarken, ruh düşünür.
eserlerini dört grup altında toplamak mümkündür. > Algılar ölümlü olan duyu organlarının ürünü iken,
1 - Gençlik devri diyalogları: düşünce ölümsüz ve sonsuz olan ruhun ürünüdür.
> Sokratik diyaloglar olarak da anılırlar. > Matematik ve geometri ile ilgili bilgiler kesin
> Sokrates’in yöntemi takip edilir. bilgiye birer örnektirler.
> Konular tartışılır ancak belli bir sonuca ulaşılmaz. > Duyular yoluyla elde edilmedikleri gibi, zaman ve
> Bu eserler şunlardır: zemine göre de değişmezler.
* Küçük Hippias, > Bu bilgiler zaman ve mekân üstü olan sonsuz
* Protogoras, gerçekler ve doğrulardır.
* Laches, İdeler öğretisi
* Thrasymachos, > Platon için bilgi, tam olarak kavramların bilgisidir.
* Politeia(Devlet I. Bölüm), > Kavramlar hiçbir şekilde deneme dünyasından
* Charmides, edinilemezler. Buna örnek, “aynılık” kavramıdır.
* Euthyphron, > Deneme dünyasında gördüğümüz hiçbir şey, mutlak
* Apologie(Sokrates’in Savunması) anlamda iyi, güzel ve adil olamaz.
* Kriton. > Platon bu mutlak kavramlara “ide” adını verir.
- Apologie ve Kriton’u Sokrates’in ölümünden sonra 9
yazdığı kabul edilmektedir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 3 > Hiçbir şey mükemmel değildir.
KEMAL ALBAYRAK
- O nedenle bilgi dediğimiz şey görünüşler dünyasının
bilgisi olamaz.
> Bu kelimenin aslı “idea” olup “ideal” ve “idealizm”
- Çünkü her şeyin değiştiği, dönüştüğü bir yerde
kavramları ondan türemiştir.
kesinliği yakalamak mümkün değildir.
> İdeler genel kavramlar olup varlık dünyasındaki her
- O nedenle (doğru) bilgiye gözleyerek varamayız.
şeyin mükemmel birer aslı olarak düşünülebilir.
2. Mağara Benzetmesi
> Deneme dünyasından edindiğimiz veriler, idelerin
> İnsanlar elleri ayakları zincirlenmiş bir şekilde bir
altında toplanarak, onlar aracılığıyla işlenerek
mağarada, sırtları mağaranın girişine dönük bir şekilde
düzenlenir ve bilgi haline gelir.
oturmaktadırlar.
> Bilmek, bir şey hakkında hüküm vermektir.
> Başları da sabitlendiğinden geriye ya da sağa sola
> Bilmek : Bir şeyin şu ya da bu ideyle bağlantısını
bakma imkânları yoktur.
kurarak, onu ideler altında bir yere yerleştirmektir.
> Bu insanlar dışarıdan vuran ışığın, karşıdaki duvara
- Örneğin bir nesnenin güzel olduğunu söylerken onu
yansıttığı gölgelerden başka bir şey görmemektedirler.
“güzel” idesinin altına yerleştirmiş oluruz.
> Mağaranın duvarı görünüşler dünyasını
> Platon'a göre bu ideleri düşünen ve onlarla iş gören
temsilederken, mağaranın dışı ideler ve gerçeklikler
yetimiz ise ruhtur. Çünkü İdeleri algılayacak bir
dünyasını temsil etmektedir.
duyumuz yoktur
> İdeler dünyasında olmayan bir şey görünüşler
> Ruhumuz ideleri zaten bilmektedir.
dünyasına, yani mağaranın duvarına yansıyamaz.
> Şeyler hakkında bilgimiz olmadan onları
> Mağaranın duvarına yansıyan her şey ideler
sınıflandıramaz, onlar hakkında hüküm veremeyiz.
dünyasının etkisi altındadır.
> Sokrates’in bu konudaki düşüncelerini geliştiren ve
> İnsanlar hiçbir zaman idelerin kendilerini
sistemleştiren Platon, bunu, “bilgi hatırlamaktır”
göremezler. Görebildikleri tek şey idelerin görünüşler
şeklinde formüle etmiştir.
dünyasına yansıyan gölgeleridir.
> Sokratik ya da diyalektik yöntemin önemi işte tam
> Aslında görünüşler dünyası gerçek bile değildir.
olarak burada ortaya çıkmaktadır.
> Pek çok insan o gerçek dünyanın birer yanılsama,
> Platon’a göre diyalektik, bütün ilimlerin tacıdır.
olduğunu düşünüp, asıl gerçek olanın mağaranın
Varlık Öğretisi
duvarına yansıyan şeyler olduğunu düşünebilir.
1. İki dünya anlayışı
> Görünüşler dünyası ile gerçek dünya arasındaki
> Daha önce Herakleitos ve Parmenides’te
farkı anladığında ise geri dönüp arkadaşlarına bunu
gördüğümüz iki farklı dünya anlayışı, Platon
anlatmak isteyecektir.
ile birlikte dört başı mamur bir öğretiye dönüşmüştür.
> Mağara benzetmesi sıradan insanlarla filozoflar,
- Herakleitos gerçek dünyanın değişen-dönüşen dünya
bilginler arasındaki farkı ortaya koymak açısından
olduğunu söylerken,
çarpıcıdır.
- Parmenides gerçek dünyanın değişmeyen, sabit kalan
Psikoloji ve Ruh Öğretisi
dünya olduğunu söyler.
> Platon’un ruh anlayışı büyük ölçüde, gençliğinde
- Platon, Parmenides’in tarafını tutar.
yaptığı yolcuklarda tanıştığı Pythagorasçıların ve orfik
> Platon iki Dünyadan birine ideler dünyası, ötekine
inançların etkisi altındadır.
görünüşler dünyası adını vermiştir.
> Bu inanışlara göre ruh, tanrısal bir kaynaktan
A - İdeler dünyası
çıkmıştır ve bu nedenle ölümsüzdür.
> Gerçek dünya ideler dünyası olup sabit ve
> Fakat ruh bu dünyada sonlu bir bedene mahkûm
değişmezdir.
olmuştur ve ölümden sonrasında, yaşadığı hayata göre
> İdeler, mükemmel varlıklar olup bu dünyadaki
bir başka bedene, bitki, hayvan ya da insan olarak
eksik, tam olmayan nesnelerin asıl, özgün
tekrar girer.
modelleridir.
> Ruh bu döngüden kurtularak erdemli bir yaşam
> İdeler ezeli ve ebedidir. Mükemmel oldukları için
sürmekle mümkündür.
değişmezler.
> Ruh bu dünyadaki bedene girmeden önce ideler
> Bilgi, bizim ruhumuzda önceden var olan ideleri
dünyasında yaşamaktaydı ve sürekli ideler dünyasına
hatırlamaktan ibarettir.
geri dönmek istemektedir.
> Bilgi, ideleri bilmek ve onlar arasındaki mutlak
> Ruh bir ide değildir, fakat idelerle yakınlığı vardır.
ilişkileri bilmektir
> Hatta dünyada idelere en çok benzeyen şey ruhtur.
> Bilmek, bir şey hakkında hüküm vermektir.
> Ruhta bulunan, ve sonsuzluk dünyasından kalan
> Bilgi, tam olarak kavramların bilgisidir
hatıralar ise ona sürekli geldiği yeri hatırlatırlar.
B - Görünüşler dünyası
> Ruhun ölümsüz olduğunu gösteren en önemli şey ise
> Sürekli akan, değişen-dönüşen bir dünyadır.
“hatırlama”dır.
> Bu dünya, sonlu ve gelip geçici varlıkların
> Platon, ruhun üç ayrı kısımdan meydana geldiğini
dünyasıdır.
ileri sürer. Bunlar, akıl, irade ve iştahtır. 10
> Duyular dünyasıdır.
* Bu meclisler esen rüzgâra göre sık sık fikir
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 3 değiştiriyordu.
KEMAL ALBAYRAK
* Bu devlet şekli heyecan ve ihtiraslara dayanıyordu
4 - Despot Devlet(Tyrannie):
> Akıl, insanın başında bulunurken, irade göğsünde,
* Baskıcı, zorba devletler köle ruhlu insanlar yetiştirir.
iştah ise bedenin aşağı kısımlarında bulunmaktadır.
# Platon yanlış devlet çeşitlerinin yanlış insanlar
> Akıl, hem iradeye hem de içgüdülere hâkim olup
ürettiğini düşünür.
ruhun en değerli kısmıdır.
# Bütün bu devlet şekilleri zaaflarla doludur.
> İrade, ancak akla boyun eğdiği zaman iyidir. İştah
# Bu tür devletlerde her an her şey olabilir.
ise her zaman kötüdür.
# Yönetimler sık sık el değiştirir.
Ahlak Öğretisi
# Düzen sağlanamaz, ihtilaller eksik olmaz,
> Başlarda, tamamen Sokrates’in etkisi altındadır.
> Platon'un alternatif devleti ise “ideal devlet”tir.
> İnsanların amacının mutlu olmak olduğunu düşünür.
> İdeal devlette, her biri üstüne düşeni yapan üç sınıf
> İyiyi ve kötüyü bilen insanların erdemli isnsanlardır
insan vardır:
> Kötülük, insanın bilgisizliğinin bir sonucu oluşur.
- Yöneticiler, askerler ve işçiler.
> Sonraları Platon’un ahlak anlayışı ideler öğretisinin
> Bu üç sınıf ruhun üç bölümüne karşılık gelirler.
etkisinde kalır.
Yöneticiler akıl, askerler irade, içiler ise iştaha karşılık
> İnsanlar, ideler dünyasındaki ideallere yönelmeli ve
gelmektedir.
yaşamlarını ideler dünyasına göre şekillendirmelidir.
1 – Yöneticiler :
> Erdem iki türlüdür.
* Aynı akıl gibib diğerlerini yönetir.
1 - Gerçek erdem : İdelerin bilgisine sahip
* Asker sınıfının içinden seçilirler.
olmakla gerçekleşir.
* Ciddi bir felsefe eğitimi de almaları gerekir.
2 - Sıradan erdem :Gündelik hayatta yerinde
* Platon yöneticilere sınırsız yetkiler verir.
sayılabilecek bir davranış
* Yönetim yetkisi tek kişiye verilmez.
> En yüksek erdem adalettir.
* Yönetim filozoflardan oluşan bir aristokratlar
> Adalet, ruhun kuvvetleri arasındaki dengeyi sağlar
tabakasının elinde olacaktır.
> Adil kişi, insanlık idesine en çok yaklaşmış kişidir.
* Platon'un felsefe eğitiminden kastı kendi ideler
> Ruhun kuvvetlerinin hem kendi arasında hem de
öğretisidir.
içgüdülerle sürekli bir çekişme içinde olduğunu söyler.
2 - İşçi sınıfı:
> Platon'a göre artık kötülük sadece bilgi
* Toplumda üretimle uğraşan insanlardır.
eksikliğinden ibaret değildir. insanı kötü yapan şeyler
* Köleler, çiftçiler, sanatkârlar bu sınıfa girerler.
sadece bilgisizlik değil, bazı hastalıklar, vücudun bazı
* Erdem onlar için çalışmak ve itaat etmekten ibarettir.
sıvıları, yanlış eğitim ve siyasi etkiler olabilir.
* İşçiler istedikleri gibi evlenebilir, mal mülk sahibi
Devlet Öğretisi ve Siyaset Felsefesi
olabilir, çocuklarını istedikleri gibi yetiştirebilirler.
> Siyaset ve yönetim ile doğrudan ilgili üç eseri
3 - Asker sınıfı:
- Politeia(Devlet),
* Bedensel eğitimleri şarttır.
- Politikos(Devlet Adamı)
* Teorik bilimler, müzik, edebiyat eğitimi de almalılar.
- Nomoi(Yasalar)’dır.
* Bu sınıf için en büyük erdem cesarettir.
> Devletler, insanların iradeleriyle bir araya gelip
* Evlilikleri tamamen devlet tarafından ayarlanır.
kurdukları yapılar değildir.
* Bunlardan doğan çocuklara devlet el koyar ve ana-
> Devlet bir organizmadır ve içinde yaşayan bireyleri
babaları onları bir daha göremezler.
biçimlendirir.
* Zayıf olanlar öldürülür, güçlü olanlar ise geleceğin
> Bireyler de devlet üzerinde etkili olabilirler.
toplumunu oluşturmak üzere özenle yetiştirilirler.
> Yanlış olan devlet şekilleri :
* Bu sınıfın mal-mülk edinme hakları da yoktur.
1 - Militarist Devlet:
* İşçi sınıfından layık görülenler bu sınıfa alınabilirler.
* Platon buna “Timokratie” der.
* Platon'un asker sınıfı için uygun gördüğü sistem bir
* Askeri kaygıların önplanda olduğu bir devlettir.
tür komünist-sosyalist yapıdır.
* Şan, şöhret ve makamlar en önemli şeylerdir
# Platon’un ideal devleti bir “ütopya”dır.
* Şan ve şöhretin en iyi sergilendiği yer savaşlardır.
# İlk ütopya Platon'a aittir.
2 - Plutokrasi(Plutokratie):
# Yaşlılık döneminde yazdığı Nomoi(Yasalar) adlı
* Bu tip devlette zenginlik ve servet esastır.
eserde devlete ilişkin bazı düşüncelerini değiştirir.
* Zenginler zengin kalmaya çalışırken, fakirler de
# Fikir değiştiremeye yönelten nedenler tecrübelerdir.
zengin olmaya çalışırlar.
# Sonraları daha gerçekçi bir devlet modeli önermiştir.
3 - Demokrasi:
# Platon öncelikle idarecilere sınırsız yetkiler
* O günkü Atina demokrasisinde yönetim halk
vermenin bir hata olduğunu anlamıştır.
meclisinin elindeydi.
# İdeal devlet ancak bir tanrılar devleti olabilirdi.
* Halk meclisi ise demagogların elinde adeta bir
11
oyuncağa dönüşmüştü.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 3 # Başka bir ifade ile İdeler, mükemmel varlıklar olup
KEMAL ALBAYRAK
bu dünyadaki eksik, tam olmayan nesnelerin asıl,
özgün modelleridir.
# Yöneticiler de herkes gibi yasalara göre davranmalı,
yasalara göre karar vermelidirler.
# Yani ideal devlet artık bir “yasa devleti”dir.
# Platon asker sınıfı için öngördüğü sosyalist-
komünist yapıdan da vazgeçer.
# Özel mülkiyet serbest olup aile hayatı serbesttir.
# Ancak yine de sınırsız mülkiyete izin yoktur.

# Platon'un ideal devletinde toplumu şekillendiren en


üstün güç “ideler öğretisi”dir.
# Yeni devlette bunun yerini “din” almıştır.
# Eserinde dini duygulara ve törenlere çokça yer verir.
# Platon'un fikir değiştirmediği konu ise eğitimdir.
# Eğitim, devletin en önemli görevidir.
Tanrı ve Din Öğretisi
> Platonun ideler öğretisi aynı zamanda dinsel bir
öğretidir.
> Tanrı, mükemmel bir varlıktır, tektir ve değişmez.
> Her türlü zaaftan ve kötülükten uzaktır.
> Tanrı mutlak güç, mutlak bilgelik, mutlak iyilik ve
mutlak güzelliktir.
> Dünyadaki her şeyin sebebi olan Tanrı, evreni belli
bir düzene göre yaratmıştır.
> Varlıklar düzeninin en tepesinde bulunan Tanrı ile
ideler öğretisinin en tepesinde yer alan “iyi idesi” bir
ve aynı şeydir.
> “Tanrı her şeyin ölçüdür” der.
> Bilge kişinin örnek alacağı kişi Tanrı’dır.
> İnsanın zaafları ruhun hapsedildiği bedenden
kaynaklanır.
> Tanrısal bir kaynaktan gelen ruh bedenden bir an
önce kurtulmaya çalışır.
> O nedenle insan bedensel içgüdülerin değil, aklın
kontrolünde olmalıdır.
> İyilik yapan insanları ödüllendirecek, kötülük
yapanları ise cezalandıracaktır.
Sanat Öğretisi
> Platon sanatı bir taklit olarak görür.
> Sanatçı, gördüğünü taklit eden kişidir.
> Ancak sanatçının gördüğü şey, gerçek olmayan bir
görünüşler dünyasıdır.
> Görünüşler dünyası ise zaten gerçek olanın, yani
ideler dünyasının gölgesidir.
>Dolayısıyla sanatçının yaptığı şey bir gölgeyi taklittir

FELSEFE TARİHİ NOTLAR ÜNİTE - 3


KEMAL ALBAYRAK

# Platonun ide öğretisi : en genel anlamıyla ideal,


mükemmel, düşünülebilen en iyi dünya olarak
anlaşılabilir.
# İdeler genel kavramlar olup varlık dünyasındaki her
şeyin mükemmel birer aslı olarak düşünülebilir.
12
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 4 1 - Materyalist felsefe :
KEMAL ALBAYRAK
> Tales ile başlayıp atomculara kadar uzanır
> Aristoteles materyalist görüşün pek çok konuda
Sistematik Felsefe II başarısız olduğunu düşünüyordu.
Aristoteles
* Bu başarısızlığın birinci nedeni, insan doğasına dair
Yaşamı
tatmin edici bir açıklama getirememiş olmasıdır.
> M.Ö. 384 yılında Selanik yakınlarındaki Stageira
* Başarısızlığın bir diğer nedeni, materyalist felsefenin
kasabasında doğmuştur.
değişim olgusunu tam olarak açıklayamamasıydı.
> Babası Nikomachos Makedonya kral ailesinin
> Herakleitos, her şeyin değiştiğini söylerken sabit ve
doktoru ve aile dostudur.
kalıcı bir şey bırakmazken, atomcular değişimi sadece
> 17 yaşındayken Platon'un Akademisine girmiş ve
hareket ile açıklıyorlardı.
Platon'un ölümüne kadar 20 yıl boyunca ders almıştır.
2- İdealizm :
> Platon'un ölümünden sonra Prens Hermeias’ın
> Parmenides ile başlayıp Platon ile doruk noktasına
daveti üzerine Anadolu’ sahillerinde
ulaşmıştır.
bulunan Assos’a gitmiş ve burada bir süre ders
> İdeler dünyası ile gerçek dünya arasında bir uçurum
vermiştir.
vardı ve bu da değerler alanını gerçekçi bir temele
> Daha sonra Kral Philipp tarafından 13 yaşındaki
dayandırmayı zorlaştırıyordu.
oğlu İskender’i yetiştirmek üzere Makedonya’ya davet
> Aristoteles’e göre, hem değişim problemini
edilmiştir.
açıklayacak hem de ahlak ve değer alanını sağlam bir
> Aristoteles Atina’ya döndükten sonra Lykeion olarak
temele dayandıracak daha gerçekçi bir felsefe inşa
bilinen kendi okulunu kurmuştur.
etmek gerekiyordu.
> Fransızcaya Lycee olarak, oradan da Türkçe’ye Lise
> Aristoteles’in doğa araştırmalarındaki yöntemi
olarak geçmiştir.
gözlemdir.
Eserleri
> Öncelikle tek tek varlıklarla ilgilenir. Ardından
> Mantıkla ilgili eseri Organon'dur. Organon zihin
çeşitli karşılaştırmalar ve çıkarımlarla tümel
aleti anlamındadır. 6 Kitaptır.
önermelere, genel hükümlere ulaşmaya çalışır.
* Kategoriler,
> Aristoteles’e göre gerçek olan, elimizle tuttuğumuz
* Önermeler,
duyularla algıladığımız tek tek varlıklardır.
* Birinci Analitikler,
> Bilimin görevi bu tek tek varlıklardan hareketle
* İkinci Analitikler,
sınıflara, gruplara ve en sonunda sistemlere
* Topikler
ulaşmaktır.
* Sofistik Deliller.
> Bu görüşleriyle bilimdeki sistematik çalışmayı ve
> Fizik ya da doğa bilimleri ile ilgili eserleri:
onun gerekliliğini ilk defa ifade eden düşünürdür.
* Fizik,
> Onun, bilimlerin felsefeden ayrılarak ayrı bir
* Göğe Dair,
disiplin haline gelmesinde ilk adımları attığı
* Oluş ve Bozuluş,
söylenebilir.
* Meteoroloji
> Bilim ile felsefeyi kesin olarak birbirinde ayırmasa
> Canlılar ile ilgili yazdığı eserler
da “İlk Felsefe” adını verdiği metafiziği diğerlerinden
* Hayvanlar Tarihi
ayırmıştır.
* Bitkiler
> Metafizik’te varlığı varlık olarak ele alıp
> Ahlakla ilgili eserleri
temellendirmek ister, varlığın ilk ve son ilkelerini
* Nikomachos’a Etik
bulmaya çalışır.
* Eudemos’a Etik
> Tanrı'nın kendisi tüm sebeplerin sebebi olduğundan
> Siyaset felsefesi ile ilgili eseri
Aristoteles metafiziği Teoloji(Teologie) olarak da
* Politika,
adlandırılır.
> Psikoloji ile ilgili eseri
> İlk Felsefe genelin bilgisi olup en tanrıca olanıdır.
* Ruh Üzerine
> Bu bilim, insanın sahip olduğu en büyük gücü olan
> En önemli eseri sayılabilecek olan Metafizik ise
akıl sayesinde temellendirilebilir.
aslında tesadüfen bu adı almıştır.
Mantık Öğretisi
- Aristoteles, adını koymadığı bu kitaptaki konuları
> Mantığı bağımsız ve sistemli bir disiplin olarak
İlk Felsefe olarak adlandırmıştır.
ortaya koyan ilk düşünür Aristoteles’tir.
- Hem felsefeye giriş hem de bir felsefe tarihi olan bu
> Aristoteles’e göre mantık, felsefenin bir kolu
eser, öğrencisi Andronikos tarafından tasnif
olmayıp , felsefe yapmak için bir araçtır.
edilirken fizikten sonraki eserler arasında sayılmıştır.
> Mantık bilime bir giriştir. Düşüncenin formlarını,
Felsefesi
biçimlerini, yasalarını belirleyen temel bir bilgidir.
> Aristoteles’e kadar Yunan düşünce dünyasına hâkim
> Mantık, doğru düşünmeyi sağlayan bir araçtır.
iki ana felsefe akımından söz edilebilir.
13
Bunlar Materyalizm ile İdealizmdir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 4 > Ona göre ide veya cins, tek tek varlıkların dışında
KEMAL ALBAYRAK
değil, varlıkların kendilerinde bulunur.
> Her varlık bu şekilde iki ayrı etkenin rol
> Mantık en genel haliyle aslında yöntemli, tutarlı,
oynamasıyla meydana gelir.
bütüncül ve doğru akıl yürütme sistemidir.
1 - Bu varlığın genel niteliklerini meydana getiren
> Aristoteles mantığı, ontolojik bir nitelik taşır. Yani
zorunlu bir etkendir.
ona göre düşüncenin formları aynı zamanda gerçek
* Örneğin, bir çınar tohumundan her zaman bir çınar
varlıkların, gerçekliğin de formudur.
ağacı meydana gelir.
> Düşünce dediğimiz şey, gerçekliğin yani,
2- O çınarın içinde yetiştiği iklime göre çınarın diğer
varlıkların ve onlar arasındaki ilişkilerin zihnimizdeki
niteliklerini meydana getirir.
bir yansımasıdır.
* Bunlar ağacın gövdesi, kalınlığı, boyu, yaprakları vs.
> Düşüncenin yasaları ile varlığın yasaları bir
ile ilgili etkenlerdir.
ve aynıdır.
> Aristoteles ile Platon'un uzlaştığı bir konu zihindeki
> Kant mantığı ise formel/biçimseldir. Kant’a
kavramların nesnel gerçekliklere karşılık olduklarıdır.
göre düşünce ve dolayısıyla mantık formları sadece
> Ancak bu nesnel gerçekliğin tam olarak ne olduğu
zihnimizin kurallarıdır.
konusunda ayrılırlar.
> Kanta göre varlığın yasaları dediğimiz şey aslında
Varlık ve Oluş:
zihnimizin yasalarından başka bir şey değildir.
> Aristoteles her nesnenin madde ile şekil(form)den
> Aristoteles’e göre bir şeyi bilmek öncelikle o şeyi
oluştuğunu ileri sürer.
belli bir kavram grubu içine sokmak demektir.
> Buna göre evrendeki her oluş şekil verici bir gücün
> Bilginin doğru olması için kavramların kesin doğru
maddeyi etkilemesi ve ona bir şekil kazandırması ile
olması şarttır.
meydana gelir.
> Kesin ve doğru kavramlara ise ancak tanım yoluyla
> Tüm varlıklar madde ve şekilden oluşan bir birliktir.
ulaşılabilir.
> Bu birlik yalnızca zihinde ayrılabilen metafizik bir
> Bu kavramlar sistemine kategoriler adını verir.
birliktir.
> Ona göre her nesne için on tane kategori vardır.
> Şekilsiz maddeden, maddesiz bir şekilden söz
* cevher(töz), * nicelik, * nitelik,
edilemez.
* bağıntı, * yer, * zaman,
> Bu maddenin öncesiz-sonrasız yani ezeli-ebedi
* durum, * ilişki(sahiplik), * etki ve edilgi
olmasını da kabul etmek gerekir.
> Kategoriler düşünceyi sözlerle ifade etme biçimidir.
> Aristoteles’e göre doğadaki her oluş belli bir amaca
> Aristoteles mantığının diğer bir önemli yanı
yöneliktir.
önermelerdir.
> Doğadaki etken güçler her zaman maddeye yeni
> Önerme, bir şey hakkında bir hüküm vermektir.
şekiller vererek oluşu sürdürür.
> Bir diğer önemli konu kıyastır
> Bu etken güçlerin başında kuşkusuz Tanrı
> Çelişmezlik ilkesi veya üçüncü halin imkansızlığı
gelmektedir.
gibi ilkeler bu türden kabullerdir.
> Evrendeki ilk oluşu meydana getiren, ona ilk
Bilgi öğretisi
hareketi veren güç Tanrı’dır.
> Aristoteles’in bilgi anlayışı mantık anlayışı ile
> Tanrı'dan başlayan bu oluş aynı zamanda Tanrı'nın
birebir örtüşür.
kendisine yönelmiştir.
> Aristoteles duyularımıza güvenir ve onların bizi
> Tanrı'ya doğru gelişen bu oluş, bazı basamaklara
yanıltmayacağını ileri sürer.
ayrılır.
> Bilgilerimizdeki yanılgı duyulardan değil,
- Bu basamakların ilki organik olmayan doğal
duyularla elde edilen verilerin zihinde yanlış bir
dünyadır.
şekilde işlenmesinden kaynaklanır.
- Bu dünyayı hava, su, ateş ve toprak gibi temel öğeler
> Mantık sayesinde duyulardan gelen verileri sistemli
meydana getirir.
bir şekilde bir araya getirip onlardan doğru çıkarımlar,
- Onun üzerinde En aşağıda bitkiler, onun üzerinde
sonuçlar elde edebiliriz.
hayvanlar ve en sonunda insanlar yer alır.
> Aristoteles, doğuştan bilgiyi ve doğuştan kavramları
> İnsan daha aşağı tabakadaki varlıkların tüm
kabul etmez ve bu konuda hocası Platon'a karşı çıkar.
niteliklerine sahiptir.
> Çelişmezlik, özdeşlik, üçüncü halin imkânsızlığı
> Basamaklar arasındaki ilişki madde-şekil ilişkisi ile
ilkeleri sayesinde zihin, dış dünyadan gelen verileri
aynıdır.
işler.
> Her basamak kendinden sonraki basamak için bir
Metafizik (İlk Felsefe)
maddedir.
> Aristoteles sonraları Platon'un etkisinden kurtulur
> Her yukarıdaki basamak ise şekildir.
Metafizik adlı eserinin birçok yerinde ideler öğretisini
> Doğadaki her oluşta dört temel neden vardır
eleştirmeye başlar.
1 - Maddi neden: Oluşun şekillendirdiği madde. Her
> Ona göre ideleri ve ideler dünyasını kanıtlamanın
oluşla birlikte bir madde şekil kazanır. 14
bir yolu yoktur.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 4 * Dört temel öğe hâkimdir ve ondaki nesneler bu dört
KEMAL ALBAYRAK
öğenin niteliklerini taşırlar.
* Nesnelerin hareketi düzgün, doğrusaldır.
2 - Şekil kazandıran neden: Maddede kendini
2- Ay üstü(gökyüzü)
gerçekleştiren formdur.
* Nesneler beşinci bir öğe olan Ether’den oluşur.
3 - Harekete geçiren neden: Her oluşu harekete
* Ether, mükemmel ve sonsuz olup diğer dört öğe gibi
geçiren, onu başlatan etken nedendir.
dönüşüp değişmez,
4 - Amaçsal/ereksel neden: Her oluşun amacını
* Nesneler dairesel hareketlidir
oluşturan, varılmak istenen amacı gösteren nedendir.
* Dairesel hareket Yunan düşüncesinde en mükemmel
Tanrı:
hareket olarak kabul edilmektedir.
> Her oluşun bir nedeni vardır ve bu neden sonsuza
* Aynı zamanda basit ve sonsuzdur.
kadar gitmez
* Nesneleri, sonsuz, mutlak ve ölçülü hareketleri ile
> Bir ilk nedenin bulunması gereklidir. Bu ilk neden
Tanrı'ya en çok yaklaşan varlıklardır.
Tanrı’dır.
> Aristoteles’e göre yıldızlar, insanüstü varlıklar olup
> Tanrı ezeli-ebedi/sonsuz olup hareketsizdir.
akli varlıklardır.
> Tanrı sonsuz olduğu gibi, onun başlattığı hareket de
> Yıldızların dünya üzerinde etkileri bulunmaktadır.
sonsuzdur.
> Bu düşüncesiyle bir yandan Yeni Platonculuğa bir
> Aristoteles’e göre, Tanrı evreni yaratmamış, ona
yandan da Ortaçağ astrolojisine etkide bulunmuştur.
sadece şekil ve hareket kazandırmıştır.
Ruh Öğretisi
> Madde, tıpkı Tanrı gibi ezeli-ebedidir. Evrene ilk
> Aristoteles tüm organik varlıkların birer ruha sahip
hareketi verdikten sonra da artık ona karışmaz.
olduklarını kabul etmektedir.
> Bu düşünce Deizm olarak bilinmektedir.
> Ruh organik dünyanın özünü, esasını
- Deizmde Tanrı evreni yaratmaz, sadece şekil verir.
oluşturmaktadır.
- Evreni başlatıp yasalarını belirledikten sonra da artık
> Ruh, bedeni şekillendiren bir ilkedir.
hiçbir şekilde ona karışmaz.
> Ruh ile beden arasındaki ilişki madde ile şekil
> Teizm öncelikle Tanrı'nın evreni yoktan yarattığını
arasındaki ilişki gibidir.
düşünür.
> Ruh, bedeni etkileyen güçtür.
- Teizmde ezeli-ebedi bir maddeden söz edilemez.
> Aristoteles bu etkin güce Entelekya(Entelechia)
- Madde dâhil, her şeyi Tanrı yaratmıştır.
adını verir.
- Tanrı evreni yaratıp başlatan ve onun varlığını
> Aristoteles ruhları da basamaklara ayırır.
sürdürmesini sağlayan güçtür.
1. Bitkisel ruh:
- Tanrı sonradan da evrene müdahalelerde bulunabilir.
* Organik dünyanın en aşağı tabakasını oluşturan
Fizik Öğretisi
bitkilerin ruhudur.
> Tüm varlıkların dört ana öğeden meydana geldiğini
* Bitkilere canlılık verdiği gibi onların belli bir amaca
ileri sürer.
göre gelişmelerini de sağlar.
> Bunlar toprak, hava, su ve ateştir.
* Bu ruh sadece beslenir, büyür ve neslini sürdürür.
> Bu dört öğe teorisi Empedokles’ten alınmadır.
2. Hayvani ruh:
> Empedokles’e göre Bunlar belirli oranlarda
* Bitkilerin bir üst basamağını oluşturur
birbirleriyle birleşip ayrılarak şeyleri meydana
* Hayvanların belli bir amaca yönelik hareket etmesini
getirirler.
sağlayan ruhtur.
> Aristoteles bu konuda ondan ayrılır. Ona göre bu
* Algılama ve hareket etme yeteneklerine de sahiptir.
dört öğe birbirine dönüşebilir.
* Şuursuz da olsa gördüklerini saklama ve hatırlama
> Her öğede öteki öğeleri kendine dönüştürme
yeteneğine sahiptir.
> Her bir öğenin kendine has bazı nitelikleri de vardır.
* Hayvani ruh bedene bağlıdır ve bedenle birlikte var
- Toprak, kuru, soğuk ve ağırdır.
olup, bedenle birlikte yok olur.
- Ateş, kuru, sıcak ve hafiftir.
3. İnsani ruh:
- Hava yaş, sıcak ve su ile toprağa oranla daha hafiftir.
* Bitkisel ve hayvansal ruhun sahip olduğu niteliklere
> Bu görüşleri nedeniyle Aristoteles fiziği
ek olarak akıl ve düşünme yeteneklerine sahiptir.
kalitatif(sıfatçı) bir fizik olarak anılmıştır.
* Bitkisel ve hayvansal ruh, insani ruh için birer
> Aristoteles’e göre renk ve ses de nesnelerin
madde işlevi görürler.
kendilerine has gerçek nitelikleridir.
* Akıl bedenden bağımsızdır. Bedenin yok olmasıyla
> Demokritos ve Phythagorasçılara göre bu tür -
kaybolmaz.
niteliklernesnelerin kendilerine ait değildir.
* Şuurlu bilinçli ve irade sahibidir.
Evren Öğretisi
> Aristoteles aklı ikiye ayırır.
> Aristoteles’e göre evren mükemmel bir küre olup,
1 - Pasif akıl
merkezinde dünya bulunur.
* Algılayan, duyusal akıldır.
> Evren iki kısımdır.
* İnsandan insana farklılık gösterebilir 15
1- Ay altı(yer yüzü)
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 4 > Aristoteles üç çeşit yönetim şeklinden söz eder.
KEMAL ALBAYRAK
1 - Demokrasi,
2 - Monarşi
* Duyulara dayanarak bir takım kavramlar
3 - Aristokrasidir.
oluşturmaya çalışır..
* Yönetim biçimlerininbir birine üstünlüğü yoktur.
* Bedenle birlikte yok olur
> Bir devlet kendi yurttaşlarının iyilik ve mutluluğunu
2- Aktif akıl
ön planda tuttuğu ölçüde iyi veya kötü olabilir.
* Tüm insanlarda ortaktır ve insanı insan yapan asıl
> Bir devletin iyi bir devlet olabilmesi yasaların nasıl
nitelikler onda bulunur.
uygulandığına bağlıdır.
* Bilinçli, açık ve seçik kavramlar bu akılla elde edilir.
> Aristoteles’e göre kölelik tamamen doğaldır
* Ölümsüzdür.
> Aristoteles’e göre köleler bedenen güçlü, ancak
İnsan Öğretisi
zihin/akıl olarak yetersiz insanlardır.
> İnsan, evrende Tanrı'ya en çok benzeyen, ona en çok
> Devlet içinde yaşayan hür insanlar üç sınıfa ayrılır.
yaklaşan varlıktır.
1- Fakirler,
> İnsan pek çok açıdan hayvanlara benzese de özü
2- Zenginler
itibariyle onlardan ayrılır.
3- Orta hallilerdir.
> İnsanı hayvandan ayıran en önemli niteliği: akla
> Aristoteles, bu sınıfların her türlü mal mülk edinme
sahip olması, düşünebilmesi ve konuşabilmesidir.
ve aile kurma hakkını kabul eder.
> Konuşmak bir çeşit sesli düşünmektir.
> Ekonomik gücü elinde bulunduran köylüler, satıcılar
> Aristoteles anlamlı konuşabilme yeteneğini Logos
ve işçiler vardır.
olarak adlandırmaktadır.
Sanat Öğretisi
> Logos’a sahip tek varlık insandır.
> Poetik ve Retorik adlı kitaplarında değinir.
Ahlak Öğretisi
> Ona göre güzel, matematiksel bir orantı, belli bir
> Mutluluk hakkında üç temel görüş bulunmaktadır.
büyüklüğü gösteren uyum ve düzendir.
1- Mutluluğun mümkün olan en yüksek hazza ulaşmak
> Sanat taklittir
olduğunu savunur.
> Aristoteles’e göre sanatın amacı, insan ruhunu asil
2- Erdemli bir yaşam sürerek insanlar mutluluğa
bir şekilde neşelendirmekve rahatlatmaktır.
ulaşabilirler.
> Sanatın amacı kendinde değil, eğitim ve siyaset gibi
3 - İnsan, yaşamın amacını anlayarak, gözlem ve
işlevlerindedir.
araştırmalar yaparak mutluluğa ulaşabilir.
> Sanatın asıl amacı ahlakidir.
> Aristoteles üçüncü anlayışı savunur.
Peripatos Okulu
> Onu bu anlayışa götüren şey ise, insanın akıllı bir
> Aristoteles’in kurduğu Lykeion, kendisini de içine
varlık oluşundan hareket etmiş olmasıdır.
alacak şekilde Peripatos Okulu olarak anılmışdır
> Aristoteles’in ahlak anlayışı onun insan ve ruh
> Aristoteles derslerini yürüyerek verdiği için
anlayışına uygundur.
“yürüyenler” anlamında bu adı aldığı kabul edilir
> Akla sahip olan insan, hayvanlardan farklı olarak
> Müslüman filozoflardan Kindi, Farabi, İbni Sina ve
sadece hazzın peşinde koşmayacaktır.
İbni Rüşd Peripatosçu filozoflar olarak bilinir.
> Akla uygun olan davranışlar aynı zamanda
> Onlara Peripatos kelimesi karşılığı
erdemli davranışlardır.
Meşşaiyyun/Meşşailer (yürüyenler) de denmiştir
> Dolayısıyla erdem tamamen akla dayanmaktadır.
> Aristoteles Platon'a karşı çıkarak ahlakın teorik bir
yapı olduğunu reddeder. Uygulama yapılmasını ister
> İnsan tüm ihtiyaçlarını giderirken ölçülü olmalıdır.
> İnsan, ancak aklı sayesinde ölçülü davranabilir.
Devlet ve Siyaset Öğretisi
> Eserinin adı Politika’dır.
> Platon’un ideal devlet anlayışına karşı çıkar
> Devletin en önemli görevlerinden birisi eğitimdir
> Sosyalizm ile individüalizm(bireycilik) arasında bir
devlet modeli bulmaya çalışmıştır.
> Aristoteles de Platon gibi insanı toplumsal/sosyal bir
varlık(zoon politikon) olarak tanımlar.
> Aristoteles devletin en önemli amacının adil ve
ahlaklı yurttaşlar yetiştirmek olduğunu düşünür.
> İdeal devlet peşinde koşmak gereksizdir.
> Ona göre yapılması gereken şey uygulanabilir en iyi
modeli gerçekleştirmektir.
16
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 5 > Bu değişim ve oluşun yasaları Logos tarafından
KEMAL ALBAYRAK
belirlenir.
> Herakleitos ve Stoa Okulu Logos’un ateş cinsinden
Helenistik ve Roma Felsefeleri bir şey olduğunu kabul etmiştir
> İskender, Makedonya’nın başına geçtikten sonra, > İnsan Logos’a sahip o lan tek varlıktır.
Yunanistana egemen büyük Asya seferine çıktı. > Eski Stoa fiziği, ana hatlarıyla Herakleitos ile
> Bu sefer sayesinde Yunan kültür ve felsefesi Aristoteles fiziğinin etkisi altındadır.
Doğu’ya ve Akdeniz çevresine yayılmıştır. > Madde iki türlüdür.
> Helenizm,Doğu ile Batı düşüncelerinin kaynaşması 1- Aktif :Logos yani Tanrı
ile ortaya çıkan yeni düşünce ve kültür akımıdır. * Tanrı, çok ince ve görünmeyen bir maddedir.
> Helenistik dönemin en önemli siyasi olayı ise Roma * Monist(tekçi) ve materyalist bir sistem ortaya attılar.
İmparatorluğunun kurulması olmuştur(M.Ö. I. yy.) 2 - Pasif
> Romalılar bilim,kültür ve felsefe Yunanların Dini Bilgi Öğretisi
Konularda Doğu’nun etkisi altında kalmıştır. > Bilgi ;
> Bu etkilerin en büyüğü Hristiyanlıktır. 1 - Herkes için geçerli olan genel kavramlardan
> Zamanla yunan etkisi kaybolmuş Roma 2 - Deneyden gelen verilerden oluşur.
düşüncesinin etkisiyle yeni felsefe akımları ortaya > Genel kavramlar sezgi yoluyla doğrudan ve
çıkmıştır. zorunlulukla bilinirler.
> Bu felsefe Helen-Roma felsefesi olarak > Onlar hiçbir şekilde deney verilerinin işlenmesiyle
adlandırılmıştır. elde edilemezler. Tanrının varlığı gibi.
> Bu dönemde felsefe teorik konulardan uzaklaşarak > Dünyada Tanrı'nın varlığına inanmamış hiçbir halk
pratik sorunları ön plana çıkarmıştır. ve kültür yoktur.
> Bu dönemde Ahlak Felsefesi önem kazanmıştır > Stoa Okulu dış dünyaya dair bilgimizin mümkün
> Roma’nın Hristiyanlığı resmi din olarak kabul olduğunu düşündüğü için dogmatik olarak anılırlar r.
etmesiyle Hristiyan olmayan filozoflar baskıgördü Psikoloji ve Ruh Öğretisi
> Atina dışında da felsefe-bilim merkezleri kuruldu. > Ruh anlayışı materyalisttir
> İskenderiye, Antakya, Tarsus, Harran, Cündişapur, > Ruh maddi bir öz olup görünmezdir.
Bergama, Rodos ve İstanbul gibi şehirler bilinenleridir > Ruh, bedeni bir arada tutan, onu canlı kılan ve ona
> Antakya ve İskenderiye okulları felsefenin İslam hâkim olan sıcak bir nefestir.
dünyasına geçmesinde en önemli rolü oynamışlardır. > Ruh sekiz bölümden meydana gelir. Duyu organları
1- Stoa Okulu (Stoacılık) ve konuşma yeteneği bunlar arasında yer alır.
> Kıbrıslı Zenon tarafından kurulmuştur. > Ruhu yöneten ve diğer bölümlere hâkim olan güç
> İki sütunlu bir yerde ders yaptıkları için “sütunlu “hegemonikon”dur.Hegemonikon nihai kararları verir.
galeri” anlamına gelen “Stoa” adını almıştır. > Zenon insan ruhunun tanrısal ruh ile aynı mahiyette
> Stoacılık, felsefenin görevini insanı mutluluğa olduğunu savunmuştur.
ulaştırmak olarak görür. > Ruh ile beden arasındaki ilişki Tanrı ile evren
> Mutluluk insanın kendine bağlıdır. arasındaki ilişki gibidir.
> Stoa Okulu Kynikler’den etkilenmiştir. > Ruh ateşten bir nefes gibi bedenin her yanına
> Kynikler’e göre insan, aşırı istek ve içgüdülerine işlemiş ve yayılmıştır.
hakim olmalıdır. > Ruh bedenden ayrıldıktan sonra, beden ölür. Ruh ise
> İnsanın erdem ve mutluğu onun iç huzuru ve bir süre yaşamaya devam ettikten sonra ölür.
hürriyetine bağlıdır Ahlak öğretisi
> Stoacılar İdealist bir ahlak anlayışına sahiptirler > Evrendeki her şey belli bir amaca göre düzenlenmiş
> İnsan, tanrısal bir kaynaktan gelmiştir ve bu akli bir süreci ifade etmektedir.
dünyada önemli ödevleri vardır. > İnsan da bu amaca yönelik davranmalı ve Tanrının
> Stoa Okulu üç dönem halinde incelenebilir. kendisi için belirlediği rolü en iyi şekilde oynamalıdır.
1 - Eski Stoa (M. Ö. 300-130), > Evrende bir zorunluluk hâkim olup insanın mutlu
> Kynik felsefeyi geliştirmeyi amaç edinmiştir. olmak için bu zorunlu süreci görmeli ve teslim olmalı.
> Dil ile düşünce arasındaki yakın ilişki vardır. > Stoa ahlakında öne çıkan konulardan bir tanesi bilge
> Onun ilk defa dil felsefesi yaptığı da söylenebilir. kişi idealidir.
> Bu okulun Zenon dışındaki önemli temsilcileri > Bilge kişi, tüm aşırılıkları yenmiş ve doğa ile uyum
Kleanthes ve Khrysippos gibi filozoflardır. içinde olan kişidir.
Fizik ve Evren öğretisi > Her zaman aklın ve erdemin gereklerine göre
> Herakleitos’tan etkilenen Zenon’un geliştirdiği hareket eder ve mutluluğu kendi iç huzurunda bulur
Logos teorisi Stoa felsefesini büyük oranda > Bilge kişi bu evrende olup bitenlerin, olabilecek en
belirlemiştir. iyi şeyler olduğunu kabul etmeli ve evrendeki yerini
> Evrenin sürekli bir değişim ve oluş içinde olduğu gibi benimsemelidir. 17
bulunduğunu kabul etmiştir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 5 > İşte bilgideki yanılma bu değişmeden kaynaklanır.
KEMAL ALBAYRAK
Ahlak Öğretisi
> Kyrene Okulu’nun etkisi altındadır.
Devlet Öğretisi
> Siyasetten ve her türlü kurumdan uzak durmuşlardır.
> Stoalılar bir dünya devleti ve dünya yurttaşlığından
> İnsanı mutlu kılacak şey zevk ve hazdır.
söz eden ilk düşünürlerdir.
> Epicuros için zevkler öncelikle maddidir.
> Tüm insanları içine alacak bir dünya devleti
> Manevi zevkler, maddi zevklerin sonucunda elde
düşüncesi ise ilk defa Stoalılar tarafından ortaya
edilir.
konmuştur. Bunda siyasi şartlar etkili olmuştur
> Zevk peşinde koşarken ölçülü olmak gerekir.
> Dünya devleti anlayışı Stoalıların evren-metafizik
> Mümkün olduğunca, sonuçta acı verecek
anlayışları ile de uyumludur.
zevklerden uzak durmak gerekir.
> Tüm evreni Logos’un yönetimi altındaki bir sistem
> Epicuros için en büyük zevk, insanın kendini tüm
olarak gören Stoalılar, tüm insanları da Logos’un
maddi etkilerden ve içgüdülerden uzak tutması bu
çocukları olarak görürler.
sayede özgür olmasıdır.
> Stoalıların devlet öğretisi günümüz modern hukuk
> Epicuros’un da bilge kişi ideali vardır.
devlet anlayışına çok yakındır.
> Bilge kişisi aşırı bireysel bir yaşam süren ama aynı
2 - Orta Stoa (M. Ö. 130-50)
zamanda dostluğa çok önem veren kişidir. Cemaat gibi
3- Roma Stoası/Yeni Stoa(M.Ö. 50- M. S. 3. yüzyıl).
yaşamalarının nedeni de bu dostluk anlayışıdır.
2 - Epikür Okulu
> Bilge kişi Ölümden korkmaz
> Epicuros Aslen Sisamlı olup daha sonra Atina’ya
> Epikür Okulu bireysel, bencil ve faydacı bir ahlak
yerleşerek M.Ö. 306 yılında orada okulunu kurmuştur.
anlayışı ortaya koymuştur.
> Demokritos’un etkisinde kalmıştır.
> İlkesel olarak iyi olan bir şey yoktur.
> Kurduğu okul gerçek bir felsefe okulu olmaktan
> Eylemler kişinin faydasına olunca iyi, zararına
çok, kendi düşünceleri etrafında toplanmış bir cemaati
olunca kötü olur.
andırır.
> Bu anlayışta aile, toplum ve devletin yeri yoktur.
> Onun okulunu diğer antik okullardan farklı kılan
3 - Septikler (Şüpheciler)
niteliği, kendi öğrencilerine bizzat kendi hayatından
> Sofistlerin ortaya koyduğu felsefeyi uç noktalarına
örneklerle, pratik bir şekilde yol göstermiş olmasıdır.
kadar taşıyarak onu tam bir felsefi sistem yaptılar
> Epikürcüler insanın kendi kendini mutlu kılabilecek
> Septik felsefe öncelikle bilgi ile ilgilidir.
yeterlilikte olduğunu düşünürler.
A- İlk Septikler
> Epikürcüler toplum ve devlet hayatından uzak
1. Pyrrhon (M. Ö. 360- 270)
duran, siyaset ve dünya işleriyle ilgilenmeyen bir
> Pyrrhon’un, İskender ile birlikte Hindistan seferine
topluluktu.
katıldığı söylenir.
Fizik-Evren Öğretisi
> Ona göre insan aklı şeylerin özünü kavrayamaz
> Epicuros Sokrates öncesine dönüş yapar.
> Biz sadece nesnelerin bize nasıl göründüğünü
> Evren anlayışında Demokritos’un etkisi altında
bilebiliriz.
kalmıştır.
> Nesneler farklı insanlara farklı şekilde görünürler.
> Evreni atomlar oluşturur, Atomlar yer kaplar
> Birbiriyle çatışan, çelişen farklı iddialardan
> Atomlar sonsuz sayıda olup öncesiz ve
hangisinin doğru olduğunu bilemeyiz.
sonrasızdırlar.
> Bilge kişi, şeylere ilişkin hükmünü erteler,
> Atomların hepsi aynı hızda hareket ederler ve
> (Epoche). “Bu şey böyledir” demek yerine, “bu şey
hareket ederken birbirlerine çarpar, takılır veya
bana böyle görünüyor” demek daha doğrudur.
ayrılırlar.
> Hiçbir şey bizzat güzel ya da çirkin değildir.
> Bu nedenle evrene, mekanik bir zorunluluk
> Herkes gibi bilge kişi de pratik hayatın bir parçasıdır
hakimdir.
> Phyrron’un görüşleri, öğrencisi Timon (M. Ö. 320-
> Demokritos’tan farklı olarak Epicuros, atomların
230) aracılığıyla sürmüştür.
hareketi sırasında bazı sapmaların olabileceğini söyler
> Timon’a göre ne duyulara ne deakla güvenebiliriz
> Bu sapmalar sayesinde evrende tesadüfi olaylar
> Nesnelerin gerçek yapısını kavrayamayız
mümkün olmaktadır. O zaman irade söz konusu olur
(akatlepsia) .
Bilgi Öğretisi
> Bu nedenle tüm yargılarımızı askıya almalı ve teorik
> Tüm bilgimizi duyularla elde ettiğimiz algılardan
kabul ve iddialardan kaçınmalıyız (epoche).
oluşur.
> Ancak bu şekilde ruh dinginliğine (ataraxia)
> Bu algılar daha sonra çeşitli hükümler elde etmek
ulaşabiliriz.
amacıyla düzenlenir.
2. Akademi Şüpheciliği
> Nesnelerin hareketi sırasında, gözle görülemeyen
> Arkesileos (M. Ö. 316-241) tarafından başlatılmıştır
bazı görüntül, onlardan ayrılarak gözümüze gelir
> Diğer önemli temsilcisi Karneades (M. Ö. 214-
> Gözümüze ulaşmadan önce bu görüntülerin durumu
129)’tir. 18
değişebilir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 5 # Antik çağ şüphecileri genelde şüpheyi
KEMAL ALBAYRAK
bir amaç olarak görmüş olsalar da ikinci türden bir
şüpheye zemin hazırlamak açısından önemli
> Her ikisi de Platon’un Akademi’sinde yöneticilik
bir işlev görmüşlerdir
yapmıştır.
> Arkesileos’un Okulu’na Orta Akademi denir
> Kaerneades’in okuluna Yeni Akademi denir
> Akademi Şüphecileri Platon’un algı nesneleri ile
duyusal veriler hakkındaki şüphelerini uç noktalara
taşıyarak onu Stoacı dogmatizmin karşına koydular.
> Stoacı dogmatizm bilgi ile ahlak alanında
doğru olana ulaşılabileceği görüşünü ifade etmektedir.
> Arkesileos, Sokrates’in “hiçbir şey bilmiyorum”
sözünden hareket ederek, “hiçbir şey bilmediğimden
bile emin değilim” noktasına varmıştır.
> Karneades bir sofist gibi her konuyu tartışmaya
hazır birisidir.
> Stoacı teoloji ile teist düşünceye saldırarak
onlardaki çelişkileri ortaya koymaya çalışmıştır.
> Güvenebileceğimiz nesnel bir ölçüt yoktur.
> Duyu algılarının hepsi görecelidir.
> Akıl ise Sofistlerden de anlaşılabileceği üzere her
türlü çelişkili düşünceyi savunabilecek niteliktedir.
> Bu yüzden ikisi de güvenilir birer ölçüt olamazlar.
> Herkes için geçerli ahlak ilkeleri yoktur.
> Akademi Şüpheciliğinin en önemli tarafı sonraki
Stoa düşüncesinin gelişmesinde etkili olmuş olmasıdır.
3. Duyumcu Şüphecilik
> Burada var olan bir tıp geleneği, yöntem olarak
deney ve gözlemi benimsemişti.
>Bunlar arasında en meşhur olanları :
* Ainesidemos,
* Agrippa
* Sextus Empricus’tur.
> Sextus Empricus, şüphecilerin görüşlerini bir kitap
halinde toplamıştır. Bu görüşlerden bazıları
şunlardır:
1. Aynı şeyler farklı insanlarda farklı etkiler yaparlar.
2. Her insan duyu bakımından farklı yaratılmıştır.
3. Algılar, içinde bulunduğumuz duruma göre değişir.
> Artık sistemli bir felsefe akımı haline gelen
şüpheciliğin en önemli işlevi insan zihnini
uyarmasıdır.
> Şüpheciliği ana hatlarıyla iki şekilde
değerlendirmek mümkündür.
1 - Doğru bilgiye ve hakikate hiçbir zaman
ulaşılamayacağı inancını körükleyerek bir tür
ümitsizlik yaratması durumudur.
* Bu anlayış için şüphe bir amaçtır.
* Bunun sonucu bir tür nihilizm olarak ortaya
çıkabilir.
2 - Filozofların henüz mutlak bilgiye ve doğruya
henüz ulaşamamış olduğunu ifade etmektir ki, bu
yönüyle bilimsel şüpheyi tetikleyen bir anlayış
olmuştur.
* Daha sonraları Descartes ile hayat bulmuştur ve
şüpheyi bir tür araç olarak görmektedir.
19
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 6 nesnelerin duyulara nasıl göründüğü,
KEMAL ALBAYRAK
3. kitapta, kader, sezinleme, nefis, zaman, aşk,
4. kitapta, ruh, duyum ve hafıza
Yeni Platonculuk
5. kitapta, ideler, güzellik ve akıl
> İlkçağ’ın son önemli akımı, din felsefesinin ağırlık
6. kitapta, cinsler, sayılar, “iyi” ve “bir” gibi konular
kazandığı dinsel dönem olarak adlandırılmıştır.
incelenmektedir.
> Helenistik dönemde, Yahudilik başta olmak üzere
Plotinos’un Felsefesi
diğer Doğu dinlerinin etkisiyle Doğu’nun dinsel ve
> En başta gelen özelliği materyalist olmayışıdır.
mistik öğretileri, felsefi öğretilere sızmaya başlamıştır.
> Plotinos’a göre ise evrenin esası maddi değildir.
> Bu devirde insanın akıl ve gözlem ile doğruyu
> Evren manevi, ruhsal bir esastan gelmektedir.
bulabileceği inancı zayıflamıştır.
> Plotinos’un felsefesi özellikle Pythagoras’tan ve
> Evrenin sırlarını öğrenmenin yolu ancak vahiy,
Platon’dan çokça etkilenmiştir.
ilham veya sezgi olabilirdi.
> Ahiret inancı ve Tanrı’ya yükselme gibi öğeler, ona
> Bu tür yetilere de herkes sahip olamazdı.
mistik bir karakter kazandırmıştır.
> Bu çağın hem bilgi hem ahlak açısından bilge kişi
> En yüksek bilgi Tanrı'ya ilişkin mistik bilgidir
ideali artık Sokrates değil Pythagoras’tır.
> Filozofun amacı Tanrı’yla birleşme şeklindeki
> Bu devirde bilimsel ve felsefi düşüncenin merkezi
mistik tecrübedir.
ise İskenderiye olmuştur.
> Gerçek anlamda Aristoteles keşfedilinceye
A. Philon ( M. Ö. 25- M. S. 50 )
kadar, yüzyıllar boyunca Plotinos, filozofların ilk
> İskenderiye’nin yetiştirdiği en önemli düşünür dür.
başvuru kaynağı olarak kalmıştır.
> Philon Yahudilik ile Yunan felsefesi arasında
Tanrı ve Evren Öğretisi
uzlaştırma denemelerinde en başarılı olan kişidir.
> Tanrı mutlak ve değişmez bir birliktir.
> O, Tevrat’ı ve Yahudi ilahiyatını Platon felsefesi ile
> Çokluk ve değişiklik Tanrı'nın etkisiyle ortaya çıkan
uzlaştırmaya çalışmıştır.
şeylerdir.
> Platon’nu Musa peygamberin bir talebesi olarak
> Tanrı “İlk olan” ve “Bir olan”dır.
gören Philon’un görüşleri aslında, Tevrat’ın Platoncu
> Bütün zıtlıkların ve bütün sınırlı belirlenimlerin
görüşler ışığında okunmasıdır.
ötesinde olan bu en yüksek varlık hakkında hiçbir şey
> Bu uzlaştırma denemesinin en özgün yanı ideler
söylenemez.
öğretisi ile ilgilidir.
> O’nu tam anlamıyla bilemez ve kavramlarla
> Philon Tanrı'nın yaratıcı olduğunu kabul etmektedir.
açıklayamayız.
B. Plotinos ( 203-270 )
> Onun ne olduğundan çok, ne olmadığını bilebiliriz.
> Yeni Platonculuk Plotinos tarafından kurulmuştur.
> O ancak sezgi ile bir vecd halinde bilinebilir.
> Yeni Platonculuğun fikir babası Plotinos’un hocası
> Evren Tanrı'dan meydana gelmiştir.
Ammonius Saccas’tır.
> Evrenin Tanrı'dan meydana gelmesi, Tanrı'nın
> Plotinos hakkındaki bilgilerin çoğunu onun
bölünmesi, ya da parçalara, kollara ayrılması demek
öğrencisi olan Porphyrios’tan öğreniyoruz.
değildir.
> Roma’da kendi okulunu kuran Plotinos, İmparator
> Tanrı basit bir cevher/töz olduğundan böyle bir şey
Gallienus ve karısı tarafından destek görmüştür.
düşünülemez.
> Campagna’da Platinopolis adıyla Platon’un ideal
> Evren bir çeşit zorunlulukla Tanrı'dan sudur eder
devletini gerçekleştirmeye dönük bir proje üzerine
> Plotinos evrenin oluşumunu yani evrenin Tanrı'dan
çalışmış ve imparatorun rızasını almıştır.
çıkışını ışık ve güneş örneği ile açıklamaya çalışır.
> Öğrencisi Porphyrios, onun hayatını yazan kişidir.
> Her şeyin varlığı Tanrı ile açıklanabilir.
> Ayrıca Plotinos’un eserlerini düzenleyen ve onları
> Plotinos’un tanrısı teizmde olduğu gibi yaratıcı
her biri dokuz bölümden oluşan altı kitaba ayıran
değildir. Evreni yoktan var etmemiştir.
kişidir.
> Plotinos’a göre “Bir’den yalnızca bir çıkar.” O
> Eserin Enneadlar yani dokuzlar olarak
nedenle Tanrı'dan ilk sudur eden varlık
adlandırılmasının nedeni budur.
da bir olmak zorundadır.
> Plotinos bir tür psikolojik destek merkezi gibi
> Tanrı'dan ilk taşan varlık “Nus(Nous)”tur.
çalışmıştır. Ayrıca öksüz çocukları evine alıp onların
> Nus akıl alanını meydana getirir.
koruyuculuğunu üstlenmiştir.
> Bu taşma Tanrı'nın düşünmesi ile olur. Yani düşünce
> Gnostikler’i eleştirmesine rağmen Hristiyanlık
ile varlık aynıdır.
hakkında sessiz kalmıştır.
> Nus’un düşünmesi ile çokluk ve varlık tabakaları
> Onun felsefesindeki manevi idealizm daha
meydana gelir.
sonraları ünlü Hristiyan ilahiyatçı ve filozof, St.
> Tanrı'nın düşünmesi, Nus ile birlikte ideler
Agustine of Hippo’ya pek çok ilham vermiştir.
dünyasını meydana getirmektedir.
> Enneadlar adlı eseri altı kitaptan oluşmaktadır.
> İdeler, Tanrı'nın düşünceleri ve evrendeki diğer
1. kitapta, genel olarak hayat, insan ve ahlak
varlıklar da bu idelerin birer yansımasıdır. 20
2. kitapta, evren ve doğal olayların işleyişi ve
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 6 > İnsanlar, cisimler dünyasını, duyular yoluyla
KEMAL ALBAYRAK
algılayarak bilir.
> Ruh dünyasını ise, kendi ruhu vasıtasıyla doğrudan
> İdeler, Tanrı'nın düşünceleri olarak Tanrı'ya en yakın
bilir.
tabaka olduklarından mükemmeldirler.
> İdeler dünyasını ise aklı ile bilir.
> İdeler, görünüşler dünyasındaki nesnelerin
> Plotinos için önemli olan Bir’in bilgisidir.
mükemmel birer aslı, örneği olarak sonsuzdurlar.
> Bu bilgiye de ancak cezbe/vecd/trans halinde
> İdeler, Tanrı’da olduğu gibi mutlak birlikten
ulaşılabilir.
yoksundurlar.
> Cezbe haline giren insan ruhu Tanrı'ya açılır ve
> Nus’un düşünmesi ile üçüncü tabaka olan Ruh
Tanrı ile birleşir.
meydana gelir.
> İnsanın Tanrı’yı doğrudan doğruya bilip kavradığı
> Ruh’un işlevi, ideler evrenini temaşa etmesi ve
anlar, ruhun, bedenden ayrılıp Tanrı'ya yöneldiği ve
ideleri örnek alarak görünüşler dünyasını
yükseldiği mutlu anlardır.
şekillendirmesidir.
> Bu nedenle cezbe hali, en üstün bilgi derecesini ve
> Ruh, Nus karşısında pasiftir. Ancak madde
aynı zamanda insanın en yüksek amacını meydana
karşısında aktiftir.
getirir.
> Ruh iki yönlüdür.
Estetik/Sanat Öğretisi
1 – Üstün : İdeler evrenini temaşa eder.
> Güzellik, felsefesinin temel kavramlarından biridir.
2 – Aşağı : Maddeyi şekillendirir.
> Onun estetik anlayışı metafizik bir temellendirmeyi
> Diğer varlıkların etkileri nihai
esas almaktadır.
noktada Tanrı'ya döndürülmektedir. Bu özellikleriyle
>Mutlak iyilik anlamına gelen Tanrı mutlak güzelliktir
Plotinos felsefesi tamamen dinsel bir felsefedir.
> Madde kötü olduğu kadar çirkindir de.
Ruh ve Beden/Madde Öğretisi
> Beden ise ancak ruhu yansıttığı ölçüde güzel olabilir
> Plotinos’a göre öncelikle bir evren ruhu vardır.
> Güzellik Nus’un duyular dünyası içindeki
> Tek tek insan ruhları, bu evren ruhundan ayrılmış
yansımasıdır
parçalardır.
C. Proklos (410-485)
> Ruh ne bir madde ne de bir güçtür.
> Proklos sudur teorisini yöntemsel ve mantıksal
> O, kendine has bir cevher ve özdür.
açıdan temellendirmeye çalışan bir Yeni Platoncudur.
> Ruhun maddeye şekil kazandırma gücü vardır.
> Başarılı bir matematikçi olmasına rağmen Tanrı
> İnsan, ruh ve bedenden oluşmuştur ve ruh, bedeni
hakkındaki düşünceleri tamamen hayal ürünüdür.
bir araç gibi kullanır.
> Çeşitli dinlerin ve ulusların mitolojilerini bir sistem
> Beden bileşik bir yapıya sahiptir ve sürekli bir
halinde toplamıştır.
değişme ve akış içerisindedir.
> Sisteminin en dikkat çekici yönü diyalektik bir
> Ruh ise basit ve bölünmez bir yapıya sahiptir,
yöntem izlemesidir.
> Ruh olmasaydı ne oluş ne de hareket olurdu, beden
> Yeni Platonculuk zaman içerisinde, pek çok efsaneyi
çözülür ve dağılırdı.
barındıran fantastik bir ilahiyata dönüşmüştür.
> Beden, ölümlü iken ruh ölümsüzdür.
> Gerçekler ve doğrular doğadan ve ona ilişkin
> Plotinos ruhun ölümsüzlüğünütenasüh/
gözlem ve deneyimlerden değil, kitaplardan
reenkarnasyon teorisi ile açıklar.
aranmıştır.
> Henüz madde ile birleşmemiş olan ruh, bu aşamada
> Proklos dan çok kısa bir süre sonra Bizans
kendi kaynağına dönmüş durumda, Nus’u temaşa
İmparatoru Justinianus’un fermanıyla tüm felsefe
etmekteydi.
okulları kapatılmıştır.
> Ancak sudur sürecinin gereği, kendi özüne aykır
> 529 yılında gerçekleşen bu olay aynı zamanda
olan madde ile birleşmiştir.
Ortaçağ’ın da başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
> Öyleyse, ruhun beden ile birleşmesi onun için adeta
# İlkçağ’ın sonunda ortaya çıkan Yeni Platonculuk
bir ceza, bir düşüştür.
neredeyse tüm Ortaçağ boyunca etkisini
> Plotinos metafiziğinde madde sudur sürecinin en
sürdürmüş, Rönesans’a kadar etkili olmuştur.
sonunda yer alır.
> Madde aslında bir cisim bile değildir.
> Madde, mutlak bir var olmayıştır.
> Kötülük gerçekten var olan bir şey değil, bir yokluk,
bir eksikliktir.
> Öyleyse evrende gerçek anlamda kötülükten söz
edilemez.
Bilgi Öğretisi
> Varlığı çeşitli tabakalara ayılır.
> Her bir varlık tabakasını bilmeye yarayan ayrı ayrı
21
bilgi araçlarımız, yetilerimiz vardır.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 7 > Gnostisizm, herhangi bir dine ve inanca has bir akım
KEMAL ALBAYRAK
olmayıp tüm dinlerde yer bulmuş mistik bir anlayıştır.
> Felsefi olmaktan çok dinsel bir akım olarak hem
Ortaçağ Felsefesi çoktanrıcı inançlarda hem de Yahudilikte yer
Patristik Felsefe ve Skolastik Felsefe
bulmuştur.
> Ortaçağ için bir başlangıç ve bitiş belirlemek zordur.
> Ancak Hristiyan gnostisizmi daha derli toplu ve
> En bilinen iddialara göre Ortaçağ 476 yılında
sistemli bir akım olarak görülebilir.
Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması ile başlamış
> Tüm gnostik akımlarda görülebilen ortak nitelikler
ve 1453 yılında İstanbul’un fethi ile son bulmuştur.
* Tanrı'nın ve ona ilişkin bilginin düşünce ve akıl ile
> Farklı iddiaların ortaya çıkmasının nedeni Ortaçağ
elde edilebileceğini reddeder.
kavramı ve anlayışına yönelik bakış açısıdır.
* Tanrı ancak kişisel bir tecrübe ile bilinebilir.
> Buna göre
* Buna göre Tanrı’yı bilmek için tüm duyusal şeylerin
* Avrupa’da siyasi otorite ortadan kaybolmuştur.
ötesine gidip Tanrı ile bir olmak, birleşmek esastır.
* Ciddi bir güvenlik sorunu ortaya çıkmıştır.
* Kişisel mistik tecrübeleri vahyin, yani Kutsal Kitap
* Toplum kapalı ortamlara çekikmiştir.
öğretilerinin önüne geçirirler.
* Toplum Sadece kendi ihtiyaçlarını karşılayacak
* Bu düşünceler, Hristiyanların asla kabul
kadar üretim yapmaya başlamıştır.
edemeyeceği şeylerdi.
* Ticaret ve mal dolaşımının neredeyse yok olmuştur.
> Patristik Felsefenin ilk dönem temsilcileri,
> Ortaçağ’a damgasını vuran en büyük etken
Apolojist(apologetic) olarak da adlanır.
kuşkusuz Hristiyanlıktır.
> İlk dönem Patristik Felsefenin temsilcileri :
> Ortaçağ’ı, Hristiyanlığın gerçek bir güç haline
1- Tertullianus (160 - 222)
gelerek, tüm ipleri eline geçirdiği 4. Yüzyılın
> Yaşamı boyunca gnostiklere karşı mücadele etmiştir.
ortalarında başlatmak daha doğru görünmektedir.
> Ona göre inanç her türlü bilginin üzerindedir.
> 325 yılında I. İznik Konsili, İmparator
> Onun anlayışını, “Saçma olduğu için inanıyorum”
Constantinus’un himayesinde toplanmıştır.
şeklindeki kendisine ait meşhur sözü özetlemektedir.
> 384 yılında toplanan Bordeaux Konsili’nde çıkan
> Hristiyan öğretilerine olduğu gibi inanmak gerekir
kararla, Piskopos Priscillianus ve ona yakın bir kadın
> İnanmak sayesinde akıl ölçülü hale gelir.
ile iki öğrencisi canlı canlı canlı yakıldılar.
> Dogmanın akla karşı kesin bir üstünlüğü vardır.
> Artık Kilise’ye meydan okuyacak hiç kimse yoktu
> Kilise, onun bu düşüncelerini reddetmiştir.
> Kilisenin son kurbanı 1600 yılında İtalya’da
2 - Clemens(150-215)
görüşlerinden dolayı, canlı canlı yakılan Giordano
> Kilisenin bakışını Onun görüşlerinde buluruz.
Bruno’dur.
> Clemens’in görüşünü özetleyen sözü“anlamak için
> Ortaçağ’ın bitişi için bir tarih vermek gerekirse, en
inanıyorum” şeklindedir.
uygunu bu olaydır.
> Buna göre inanç ve akıl karşıtlığı yoktur.
> Ortaçağ karanlığı ifadesi en çok Orta ve Batı Avrupa
> Ancak inanç yine de bilgiden önce gelir.
için geçerlidir.
> İnandıktan sonra inançların akla uygunluğunu
> Ortaçağ Hristiyan Felsefesinin en başta gelen
kavramak gerekir.
özelliği kuşkusuz Tanrı anlayışıdır.
> Hristiyan ilahiyatını felsefenin girmesinde
> Tanrı, bu evreni ve insanı kendi özgür iradesiyle ve
onun katkıları çok önemlidir
yoktan yaratmıştır.
3 - Origenes(185-245)
> Hristiyanlığın mutlak ve aşkın Tanrı anlayışı ile
> Plotinos’un hocası Ammonias Saccas’ın da
insan arasında artık ontolojik bir ayırım vardır.
örğencisidir
> Hristiyanlığın insan anlayışı ise asli günah ve düşüş
> Hristiyan inançlarının akılla anlaşılır hale getirilmesi
öğretilerinin ışığında şekillenmiştir.
gerektiğini savunuyordu.
> Tanrı, İsa’nın bedeninde dünyaya gelerek insana
> Teslis öğretisini Platoncu görüşler ışığında
tekrar ölümsüz olma fırsatı vermiştir.
yorumlayarak temellendirmeye çalışmıştır.
> Kilise, Tanrı ile insan arasındaki uçurumu
A . Aziz Agustinus (354-430)
kapatabilecek tek şey Kilise’dir.
> Dindar bir Hristiyan olan annesinin, onun üzerindeki
Patristik Felsefe
etkisi büyüktür.
> Hristiyan kilise babalarının, antikçağın felsefi
> Ateşli mizacı nedeniyle inişli çıkışlı ve çalkantılı bir
araçlarıyla Hristiyanlığı savunma ve temellendirme
hayat yaşamıştır.
girişimlerinde bulunduğu döneme Patristik Felsefe
> Önceleri Romalı diğer gençler gibi kendini zevk ve
(Kilise Babalarının Felsefesi) adı verilmiştir.
sefaya vermiştir.
> “Kilise Babası” ifadesi başlangıçta Kilise’nin en
> Cicero’nun eserlerini okuyarak felsefeye merak
tepesindeki kişi için kullanılıyordu.
sarmıştır.
> Gnostisizm, bilgi anlamına gelen gnosis
> Bir aralar, insan doğasındaki kötülüğü açıkladığını
kelimesinden gelmektedir. Kastedilen şey
düşünerek Mani(Maniheizm) dinine girmiştir. 22
Tanrı'nın bilgisidir
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 7 Skolastik Felsefe
KEMAL ALBAYRAK
> Skolastik (scholasticus) latince okul anlamına gelen
schola kelimesinden türemiştir.
> Daha sonra şüpheci felsefeyi benimsemiştir.
> Hristiyan öğretilerin öğretildiği Kilise okullarıdır.
> Ardından, Plotinos ve Platon’u okumasıyla
> Patristik Felsefe’nin ortaya koyduğu öğretiyi
şüphecilikten vazgeçmiştir.
savunma, sistemleştirme çabalarının ürünüdür.
> Hayatının dönüm noktası ise 387 yılında Hristiyan
> Skolastik felsefe aynı zamanda o güne kadar
olmasıdır.
görülmüş en sistemli ve en örgütlü felsefedir.
> Sapkın anlayışlara, putperestliğe, şüpheciliğe ve
> Dağ başlarına kadar manastır yaptılar
maniheizme karşı mücadele etmiştir.
> Manastırların daha ileri bir aşaması olarak kurulan
> Kuzey Afrika’da yaşadığı yere nispeten
katedrallerde ise bu okullarda eğitim hizmetini
Agustine of Hippo olarak da anılmaktadır.
verecek kadrolar yetiştiriliyordu.
> En meşhur eseri İtiraflar(Confessiones) dır.
> Skolastik’te felsefenin görevi dinsel dogmaları,
> Dünya edebiyatının ilk gerçek otobiyografisi olarak
vahyin doğrularını savunmak ve temellendirmek,
bilinen bu eserde çalkantılarla dolu hayatını yazmıştır.
onları anlaşılır hale getirmektir.
> İlk yazdığı eser ise Contra Academicos
> Agustinus’un “anlamak için inanıyorum” sözü
(Akademicilere karşı)’tur.
skolastik için çıkış noktasıdır.
> Agustinus’a göre kendilerinden şüphe edilemez
> Amaç savunmak, temellendirmek ve çürütmek
derecede açık ve seçik olan doğrular vardır.
olunca Skolastiğin en önemli kitabı Aristoteles’in
> Bunların başında mantık ilkeleri gelir.
Organon’u olmuştur.
> Dış dünyanın gerçekliğinden şüphe edilebilir.
> Skolastik filozofların yeni bir şey bulmak gibi
>“Şüphe ediyorum, öyleyse varım” der.
herhangi bir çabası yoktur.
> Tanrı ve ruhun varlığında şüpe yoktur.
> Skolastik Felsefe kendi içinde üç döneme ayrılır.
> Tanrı ve ruh dışında bilinmeğe, araştırılmaya
* 8-12. yüzyıllar arası Erken Skolastik,
değer bir şey de yoktur.
* 12-14. yüzyıllar arası Yüksek Skolastik
> Tanrı, evreni özgür iradesiyle yaratmıştır.
* 14-16. Yüzyıllar arası Geç Skolastik olarak adlanır
> İlk insan Âdem bu iradeyi kötüye kullanarak günah
A. Aziz Anselmus (1033-1109)
işlemiştir. Tanrı’dan kopmuş ve düşmüştür.
> Yıllarca Canterbury başpiskoposluğunu yapmıştır.
> Genetik olarak kötülük devam etmiştir.
> Kilise ile siyasi otoriteler arasındaki mücadelede
> Bu durumdan Tanrı'nın inayeti ile kurtulabilir.
önemli roller oynamıştır.
> Bu anlayış Hristiyan ilahiyatına asli günah öğretisi
> Ona göre bir şeyin doğru olması için onun var olana
olarak yerleşmiştir.
uygun olması, bir şeyin var olması için de “mutlak bir
> İrlandalı bir rahip olan Pelagius tarafından kurulan
varlığın” olması gereklidir.
bu mezhebe göre Âdem’den kalan asli günah diye bir
> Mutlak bir varlık olmadan diğer şeylerin varlığı
şey yoktur.
düşünülemez.
> Agustinus, insanların işlemiş oldukları kötülüklere
> Tıpkı bunun gibi “mutlak iyi” ve “mutlak değer”
karşı cezalandırılmasının kötü bir şey olmadığını
olmalı ki iyi ve değerli şeylerden söz edelim.
düşünür.
> Öyleyse “mutlak iyi” olan “mutlak varlık” olarak
> Agustinus’a göre insanların bazılarının kurtarılması
Tanrı vardır.
ve bazılarının lanetlenmesi, Tanrı tarafından önceden
> Anselmus bu düşüncesiyle, Platon’un
belirlenmiştir.
idelerini tümel varlıklar olarak gerçek saymıştır.
> Tanrı seçtiği insanlara kurtuluşu getirmek için, oğlu
> Kavram realizmi olarak bilinen bu görüş, bu
İsa kılığında insan olarak yeryüzüne inmiştir.
dünyadaki her şeyin, mutlak bir karşılığı olduğunu
> Agustinus’a göre yaratılış, düşüş, İsa ve en
varsaymaktadır.
nihayetinde kıyamete kadar olan olaylar bir defaya
> Anselmus, geliştirdiği ontolojik kanıt ile meşhur
mahsusturlar ve tekrarlanmazlar.
olmuştur.
> Bu görüşleriyle Agustinus, tarihi ilk defa
> Bu kantının aşamaları ana hatlarıyla şöyledir:
felsefenin konusu yapmış ve tarih felsefesinin
* Zihnimde bir Tanrı kavramı var.
kurucusu olmuştur.
* Bu kavrama göre Tanrı en mükemmel varlıktır.
> Agustinus, bu görüşlerine “Civitas Dei(Tanrı
* Tanrı var olmadığında en mükemmel varlık olmamış
Devleti)” adlı meşhur eserinde değinir.
olur.
> Buna göre Tanrı devleti gelecekte ve
* Var olmayış ise Tanrı için bir eksiklik olur.
Tanrı'nın kurtulmuş kulları tarafından kurulacaktır.
* Bu ise en baştaki Tanrı kavramı açısından çelişki
> Yeryüzünde süregiden insanlık tarihi, işte
ortaya çıkarır.
Tanrı Devleti ile Şeytan Devleti’nin giderek
* Öyleyse en mükemmel varlık olan Tanrı'nın varlığı
birbirlerinden ayrılmasının sürecidir.
zorunludur.
> Kilisenin amacı işte bu ideal Tanrı devletini yansıtan
23
bir yeryüzü toplumu kurmaktır.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 7 > Tecrübe dünyasının dışındaki nesneleri ancak
KEMAL ALBAYRAK
analoji/kıyas ile bilebiliriz.
> Akıl bize duyu ötesinin bilgisini veremez.
> Bilginin sadece kavramların işleyişiyle elde
> Tanrı’yı doğrudan kavramak da söz konusu değildir.
edilebileceğini varsayan bu bakış açısı
> Aquinas’a göre aklın genellemeler ve soyutlamalarla
akılcılık (rasyonalizm) olarak bilinir.
varacağı en yüksek kavram “varlık” kavramıdır.
> Asli günahı açıklarken insanın Tanrı'ya karşı günah
> Bu açıdan en temel bilim de ontoloji(varlık bilimi)
işlediğini ve bu yüzden artık eksik ve
olmaktadır.
günahkâr olduğunu söyler.
> Varlığın ve düşüncenin yasaları aynıdır.
> Anselmus’un çağdaşı olan Roscelinus(1050-1125)
> Bu yasaların başında çelişmezlik ilkesi gelmektedir.
kavram realizmini reddederek, tümel yani genel
> Aquinas’a göre tüm varlıkların özü
kavramların kendi başına var olduklarını, gerçek
ve varoluşu ayrı iken Tanrı’da öz ve varoluş aynıdır.
olduklarını reddetmiştir.
> Aquianas, tümeller tartışmasında ılımlı realizmden
> Ona göre gerçek olan yalnızca tek tek varlıklardır.
yanadır.
> Tümel kavramlar insanın tek tek nesnelerden
> O, tümel kavramları nesnelerin özsel formları olarak
hareketle, soyutlama ve genellemeyle ulaştığı
görür.
şeylerdir.
> Bir nesne ancak özü sayesinde kendisi olabilir.
> Tüm ortaçağ felsefesine damgasını vuran bu
> Oluşu başlatan Tanrı’dır.
tartışma “tümeller sorunu” olarak bilinir.
> Ruh, canlı nesneye biçim kazandıran güçtür.
> Roscelinus bu düşünceleriyle Nominalizm’e
> Evrendeki varlıklar aşama aşama yaratılmıştır.
öncülük etmiştir.
1 - Cansız maddeler
B. Thomas Aquinas (1225-1274)
2 - Organik güç - bitkilerden
> Bütün skolastik dönemin en büyük düşünürüdür.
3- hayvanlar,
> Onun öğretisi kendisinden sonra Kilise’nin resmi
4 - İnsan
öğretisi olmuştur.
5 - Melekler
> En önemli iki eseri
6- Tanrı
1. Summa Conra Gentiles (Kafirlere Karşı), İbni
> Anselmus’un ontolojik kanıtına karşılık Aquinas,
Rüşdçülere karşı yazılmıştır ve Summa Philosophica
“kozmolojik kanıt” olarak bilinen bir
olarak da bilinir.
delil geliştirir.
2. Summa Theologica ise Tanrı'nın varlığı ve özü,
* Hareketin varlığı kuşku götürmez bir gerçektir.
insan ve insanın kurtuluşu ve diğer skolastik
* Hareketin olabilmesi için bir hareket ettiriciye
öğretilerin temellendirilmesi hakkındadır.
ihtiyaç vardır.
> Aquinas : vahiy ile aklın iki ayrı bilgi kaynağı
* Bu da bizi ilk hareket ettiriciye götürür.
olduklarını kabul ediyor ve bunların birbiriyle
> Ayrıca dünyadaki “göreli iyi”nin Tanrı'nın varlığı
tamamen örtüşemediğini ileri sürüyordu.
için bir delil olduğunu düşünür.
> Ona göre akıl ile vahiy bize tamamen başka
> Aquinas’ın ahlak anlayışı akılcıdır.
alanların bilgisini veriyorlardı.
> Ona göre insanın en üstün yetileri akıl ve iradedir.
> İnanç önermelerinin tümü akılla kavranamaz.
> Akıl, iradenin üstünde yer alır ve iradeye yol
> Fakat onlar akla karşı, yani saçma da değillerdir.
gösterir.
> Teslis, Tanrı'nın İsa’da bedenleşmesi, dünyanın 7
> İrade özgürdür.
günde yaratılmış olması gibi inançlar bunlardandır.
> Aquinas, Yunan Felsefesinin dört ana erdemi olan
> Tanrı'nın varlığı ve ona ilişkin pek çok şey akılla
cesaret, ölçü, bilgi ve adalete üç yeni erdem ekler.
bilinebilir.
Bunlar,1- inanç, 2 - sevgi 3 - umuttur.
> Bilmek kanıtlamak iken, iman, Tanrı'nın otoritesine
> Genel itibariyle Aristotelesçi bir düşünür olan
dayanarak vahyi olduğu gibi kabul etmektir.
Aquinas, tıpkı onun gibi insanın politik/toplumsal bir
> Aquinas’a göre bilgi, inanç tapınağının girişidir.
canlı(zoon politikon) olduğunu kabul eder.
> Daha ileri gidebilmek için vahyin aydınlatmasına
> Ona göre, Tanrı'nın iradesine uygun bir devlet
ihtiyaç vardır.
zorunlu ve doğaldır.
> Aquinas kendi düşüncesini “inanmak için
> Devletin en temel ve en kutsal amacı, insanı nihai
biliyorum” şeklinde formüle etmiştir.
amaç olan Tanrı'nın inayetine ulaşmak noktasında
> Aquinas, bilginin deneyle başladığını kabul eder.
erdemli bir şekilde yetiştirmektir.
> Zihnimiz duyulardan gelen verileri işleyerek genel
> Aquinas’a göre Kilise, devletin üzerinde yer alır.
kavramları meydana getirir.
C. Ockhamlı William (1285-1347)
> Kavramlar bize nesnelerin genel özlerini verir.
> Skolastik Felsefenin son döneminin en ünlü
> Bir şeyi bilmek onun özünün etkilerini
düşünürüdür.
kavramsallaştırmak demektir.
> Londra’nın güneyindeki Ockham’da doğduğu için
> Kavramlar nesnenin özünün zihinde yansımasıdır.
bu adı almıştır.
> Tüm bu bilgiler tecrübe dünyası ile ilgilidir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET ÜNİTE - 7
KEMAL ALBAYRAK
> Oxford Üniversitesi’nde okuyup daha sonra bir süre
burada hocalık yapmıştır.
> Fransisken bir düşünür olarak Kilise öğretilerine
muhalefet etmiş ve bu yüzden Kilise tarafından
heretik/sapkın olarak mahkûm edilip aforoz edilmiştir.
> Temel eserleri
* “Summa Totius Logicae”
* “Philosophia Naturalis”’tir.
> Ockhamlı William Nominalizm in kurucusudur.
> Nominalizm, tümeller tartışmasının da sonunu
getirmiştir.
> O. Willim’a göre gerçek olan şey tek tek nesnelerdir.
> Genel kavramlar veya tümeller tamamen yapay
şeylerdir.
> Tek tek nesneleri soyutlayarak, genelleyerek ya da
kıyaslayarak vardığımız genel kavramlara gerçeklik
vermek yanlış bir çıkarım yapmaktır.
> O. William’ın bu konudaki meşhur bir sözü
Ockham’ın usturası olarak bilinir.
> Buna göre, nesneler zorunlu olanlar dışında
çoğaltılmamalıdır.
> Ockhamlı William’a göre tek tek nesnelerin ve
bireylerin gerçekliği vardır.
> Bilginin kaynağı duyularımız, algılarımız ve
deneydir.
> Deneyler ya bizim dışımızdaki nesnelerle
ilgili olarak “dış deney” ya da kendimizle ilgili olarak
“iç deney” olabilir.
> Bilgiler ancak deneye uygun ise doğru olabilir.
> Tanrı'nın varlığı ve birliği ve ona ilişkin şeylerin
bilgisi, ruhun ölümsüzlüğü, evrenin yaratılması
deneyle söz konusu olmadığından bunlar hiçbir
şekilde kanıtlanamaz.
> Bunlara ancak inanılır.
> Bunlar asla bilgiye dönüşmeyeceğinden inanç ile
bilgi arasında aşılmaz bir uçurum vardır.
> Ahlak alanında iradeci(voluntarist)dir.
> Ona göre irade akıldan önce gelir.
> İnsan önce irade eden, isteyen bir varlıktır.
> İnsanı bilgiye ve mutluluğa götüren şey aklı değil
iradesidir.
> Bu durum Tanrı için de geçerlidir.
> Ahlakı belirleyen şey Tanrı'nın iradesidir.

25
FELSEFE TARİHİ ÖZET 8. ÜNİTE * Nominalizm, tümellerin değil de, tek tek nesnelerin
KEMAL ALBAYRAK
asıl gerçek olduklarını ileri sürer.
* Yalnız tek tek varlıkların bir gerçekliği olduğuna
RÖNESANS FELSEFESİ
göre, bilginin kaynağı da ancak iç ve dış deney
* Fransızca “yeniden doğuş” anlamına gelen
olabilir.
Rönesans, Avrupa’da 15. ve 16. yy.da yaşanan
* Deney bilginin temeli olarak alınınca da, ne Tanrıyı,
düşünce hareketi ve felsefe anlayışıdır
ne ruhu, ne de evreni salt akla dayanarak
* Bu dönemde ortaya çıkan genel eğilim, ilk aşamada
açıklayamayız.
antik yunan düşüncesinin yeni bakış açılarıyla ele
* Nitekim nominalistlere göre Tanrı’nın varlığı bile
alınıp incelenmesi şeklinde kendini göstermiştir.
kesin olarak kanıtlanamaz;
* Rönesans Batı düşüncesinin iki büyük çağı arasında
* Doğruluk tek yönlü değil, çift yönlüdür.
bir geçit dönemi ve köprüdür.
* Bilgi bakımından yanlış olan bir görüş iman
> Bu dönemlerden biri ortaçağ öteki de yeniçağdır.
bakımından doğru olabilir, iman bakımından yanlış
* Rönesans’la birlikte ortaçağda büyük değişimin ilk
olan da bilgi bakımından doğru olabilir.
işaretlerinden olarak ulusal devletlerin ortaya çıkması
* Nominalizm, Rönesans’ta felsefenin kendi
ve ekonomik alandaki gelişmeler kilisenin maddi
bağımsızlığını kazanması bakımından bir adım olarak
gücünü sarsmış, sosyal yapıda bir takım değişikliklere
kabul edilmektedir.
yol açmıştır.
* Bilim ve felsefe Rönesans’ta kilisenin otoritesine
ORTAÇAĞ VE RÖNESANS DÖNEMİMİN ANA
karşı ayaklanınca, Aristoteles’in de otoritesinden
ÖZELLİKLERİ
kurtulmak istemiştir.
A- Ortaçağın Ana Rengini Din Oluşturur
* Ancak, daha sonra o dönemde de Aristoteles’i
* Ortaçağda felsefenin temel yapısını din şekillendirir
kendisine çıkış noktası ve temel yapacaktır.
* Hıristiyanlık bu çağda, kendi ilkeleriyle çok sıkı bir
RÖNESANS DÖNEMİ FELSEFE AKIMLARI
birliği olan evrensel bir düşünce yapısı kurmuştu.
* Rönesans ilk olarak büsbütün yeni olan sorunlar
* Felsefenin görevi, kilisenin öğretilerini açıklamak ve
ortaya koymamış, sorunlarını antikçağda bulmuştur.
desteklemekten ibaret olarak görülüyordu.
* İkinci olarak da Rönesans’ın bu sorunları ele alışı
* Teolojiye hizmet eden bir bilgi kolu haline gelmişti.
başlangıçta özgün yaklaşım arz etmemektedir.
B- Rönesans’ta Otoritelerden Bağımsız Olma ve
Daha ziyade antikçağın otoritelerini taklit etme
Bireysellik Ön Plandadır:
şeklinde kendini gösterir.
* Otoritelerden bağımsız olma” çabası, ortaçağın
1 - Hümanizm
evrensel şemasını kırmıştır.
* İnsanın özü ile bu dünyadaki yerinin ne olduğunu
* Felsefe de artık tek bir yolda tek bir amaca yönelmiş
araştıran akıma denilir
bir bilgi türü olmayıp insan düşüncesini kurcalayan
* Geniş anlamıyla, modern insanın yeni hayat
her türlü sorunu ele almıştır.
anlayışını ve duygusunu dile getiren bir akımdır.
C - Ortaçağda Filozoflar Aynı Zamanda Din Adamıdır.
* Antik yunan düşüncesine ait eserler çevrilerek ve
* Saint Augustinuse, Saint Anselmus, Saint Thomas
yorumlanmak sureti ile antik düşünce bütün yönleriyle
Aquinas hem filozof hem de kilise’nin de büyükleri
ortaya konulmaya çalışılır.
arasında yer almaktadırlar.
* Antik literatür üzerine yapılan bu çalışmaların
* Ortaçağ düşünürü doğrunun zaten bulunmuş
gayesi, dinden bağımsız bir kültür kurmak, insan ve
olduğuna inandığı için yeniyi aramaz,
dünya ile ilgili bir felsefe oluşturmak ve kültür
* Fakat Rönesans ile birlikte filozof din adamı tipi
bilimlerinin doğal bir sistemini temellendirmek
yerini daha bağımsız araştırıcı ipine bırakmıştır.
gayretinden ileri gelmektedir.
D - Rönesans’ta Çeşitlilik ve Sistemler Çokluğu Var:
* Rönesans, insanı evrensel bir yapının solgun bir
* Ortaçağ felsefesi kendi içine kapalı bir sistemdir
üyesi olmaktan kurtarıp onu kişiliğini arayan,
* Ortaçağ düşüncesinin birliği vardır; bu düşüncenin
benliğinin bütün canlılıklarıyla ortaya koymak isteyen
yürüdüğü yol da birdir, varmak istediği amaç da birdir.
birey haline getirmiştir.
* Rönesans’ta tek bir sistemin; bütün bir kültür
* Bu yüzden Rönesans bir individüalizm çağıdır.
dünyasının bir tek bir çerçevede toplanmasının yerini
* Rönesans’ta yalnız tek kişi değil, insan grupları da
bir sistemler çokluğu almıştır.
birer birey olarak biçimlenmek yoluna girmişlerdir.
* Kendine güvenen, kendi dilinde yazabilen filozoflar
* Hümanizm akınımın önemli simaları
düşünürlerin oluşturduğu bir çeşitlilik hâkimdir.
> Francesco Petrarca (1304-1374), İtalyan şair
* Rönesans felsefesi, antikçağ felsefesi gibi, insan ve
hümanistlerin ilk atasıdır
evrene ilişkin bütün sorunları ele alır, bunları çözmek
- Başlıca kaygısı, ahlak konuları ve bir yaşama
için birçok yollar arar.
sanatının kuralların geliştirmektir;
E - Nominalizm ve Aristoteles’e karşı tepkidir.
> Giovanni Boccaccio (1313-1365),
* Rönesans felsefesinin dinden kopmasına kendine
> Niccolo Macchiavelli (1469-1527)
göre yöntem ve amaçları olan bir bilgi kolu olmasına
> Michel de Montaigne (1533-1592)
yol açan etkenlerin başında nominalizm gelmektedir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 8. ÜNİTE * Bu bakımdan yeniden canlanan atomcu felsefe,
KEMAL ALBAYRAK
Rönesans’ın birçok görüşleri gibi, ortaçağ
skolastiğine büsbütün zıttır.
2 - Platonizm
5 - Şüphecilik
* Rönesans’la birlikte Aristoteles’e karşı oluşan tavır,
* Montaigne şüpheciliğin en önde gelen
Platon’a karşı ilgiyi artırmıştır.
temsilcilerinden biri olarak kabul edilmektedir.
* Bunun en açık ifadesi olarak 1459’da Floransa’da
* Montaigne’de Petrarca gibi stoa düşüncesine
kurulan Platon Akademisi gösterilebilir.
dayanmaktadır.
* Rönesans İtalya’sında Platon üzerindekiaraştırmaları
* Montaigne’in individüalizmi ile insanı en iç özünden
Bizans’tan gelen bilginler başlatmıştır.
yakalayan hümanizmi, onu her türlü dogmatizmin
* Bunların başında İstanbul’lu Georgios Gerrdstos
düşmanı yapmıştır.
Plethon yer alır.
* Böylece olgunlaşan Rönesans düşüncesinin,
* Plethon, Doğu ve Batı Kiliselerini birleştirmek için
Montaigne’de artık eleştirmeye de geçtiği görülür
1438 yılında Ferrara ile Floransa’da yapılan Din
* Bunun sonucu stoisizm, bundan sonra popüler bir
Adamları Toplantısı’nda bulunmak üzere İstanbul’dan
felsefe olarak yayılmış, başlıca da ahlak ve siyaset
İtalya’ya gelip burada kalmış,
alanında oldukça etki olmuştur.
* Plethon ile birlikte İtalya’ya gelen Trabzonlu
RENAİSSANCE’IN DİN ANLAYIŞI
Basilius Bessarion da önmeli çalışmalar yapmıştır
Reformation
* Platon Akademisi’nden yetişenler arasında en
* Rönesans’ın en büyük değişimlerinden birsi olarak
büyüğü, olarak Marsilius Ficinus kabul edilmektedir.
Reformation gösterilebilir.
* Ficinus’un en önemli katkısı, Platon’un ve Plotinos’
* Reformation, ortaçağ kilisesine, bu kilisenin resmi
un da yapıtlarını çevirmesidir.
felsefesi olan skolastiğe karşı bir tepki olarak ortaya
* Ficinus’a göre, Platon ile Aristoteles’in felsefeleri
çıkar.
aynı akımın ortaya koyduğu doğrunun iki biçimde dile
* Çıkış noktası ilk Hıristiyanlığa dönmektir
gelmesidir.
* Hıristiyanlık dünyasında Katoliklik ile Ortodoksluk
3 - Aristotelizm
yanında üçüncü büyük ayrılık olan Protestanlığı ortaya
* Rönesans Aristoteles felsefesini ele alırken, kendi
çıkaran süreci Alman Martin Luther başlatmıştır
bakış açısı ile yani hümanist bir anlayışla ele almıştır.
* Reformation’un ilk manifestosu, Luther’in 1517
* Rönesans’taki hümanistler, Aristoteles’in öğretisini
yılında Wittenberg Kilisesinin kapısına astığı ünlü 95
skolastiğin yaptığı eklemelerinden temizlemeye
tezidir.
çalışmışlardır.
* Burada Luther, para karşılığında günah bağışlama
* Rönesans’taki Aristotelizm’in, Platonizm’de olduğu
belgeleri satması gibi birçok farklı konuda Katolik
gibi kendi içinde bir birliği yoktur:
Kilisesini şiddetle eleştirir.
* Aristotelizm felsefeni kendilerine çıkış noktası
* Bu hareket Otuz Yıl Savaşlarının ana nedenlerinin
yapan iki grup bulunur.
başında yer alır.
A - İbn Rüşd’çüler,
* Reformation’un başlıca kaynağı Alman
* Aristoteles’in felsefesini yorumlarken içine pek çok
mistisizmidir
Yeni Platoncu öğeler karıştırmışlardır
* Bu mistisizmin kökleri de ortaçağdadır ve bütün
B - Alexandristlerdir.
öteki mistik çığırlar gibi, onunda kaynağı Yeni
* Rönesans’ta Aristoteles felsefesi ile uğraşan
Platonculuk’tur.
hümanistlerin başında Theodorus Gaza (Ö. 1478)
* Evrenin, içindeki bütün var olanlarla birlikte, tek
adında Bizanslı bir bilgin vardır.
varlığın özünden fışkırmış olduğu tasavvuru, Yeni
* Pietro Pomponazzi (1462-1524)’de Rönesans’taki
Platonculuk’un ana görüşüdür.
Aristotelesçilerin en büyüklerinden kabul edilir
* Mistisizm, ilkesi gereği, sınırları kesin olarak
4 - Atomizm
belirtilmiş bir dogmaya bağlanamaz; o, daha çok bir
* Rönesans’ın Atomizm’i ele alışı, bu öğretinin asıl
gönül dindarlığı olarak görülür.
kaynağı olan Abdera Okuluna (Leukippos ile
* Mistisizm, yine ilkesi gereği, bir kilise örgütünün
Demokritos’a) değil daha ziyade Epikür’de
insan ile Tanrı arasında aracılığını da reddeder.
dayanmaktadır.
* Ona göre dışarıdaki kiliseye gerek yoktur.
* Fakat ortaçağ Epikür’e karşı önyargılı bir bakış
* Her insan kendi kendisinin rahibidir,
sergilemiştir.
* Herkes Tanrı’yı doğrudan doğruya, araçsız olarak
* Epikürcülük doğru yoldan sapmış putperestlik
kendi içinde bulabilir.
olarak algılanmaktadır.
* Daha sonra . J. Calvin ile başlı başına bir
* Epikürcülüğe en büyük hizmeti de Rönesans
mezhep olmuştur.
sonlarında yetişen bir Fransız düşünür, Gassendi
* Daha sonra İngiltere’de yayılan Kalvinizm, burada,
(1592-1655) yapmıştır.
Protestanlığın bir şekli olan Anglikanizm olarak ortaya
* Epikür felsefesinin teorik yapısını özgün şekli ile
çıkmıştır. 2
ortaya koymuştur.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 8. ÜNİTE * Yeniçağın ilki diyebileceğimiz bir devlet felsefesi
KEMAL ALBAYRAK
geliştirmiştir.
* Devlet anlayışı kuvvete dayanan ulusal devlettir.
Doğal Din Akımı
* Hukuk da kiliseye bağlı olmaktan kurtarılmalı, din
* Rönesans döneminin sonlarına doğru ortaya çıkar
dogmalarından değil, doğrudan doğruya devletin
* Bu akım akıl dini olarak da ifade edilir.
özünden türetilmelidir.
* Doğanın içinde evrensel akıl egemendir.
* Devletin başında bulunan kimsenin tek bir hedefi
* İki tipik düşünürü
olmalıdır o da devleti yaşatmak ve gücünü artırmaktır.
1 - Fransız Jean Bodin (1530-1597)
* Bu amaca varmak için kullanılacak her araç
* Dinlerden her biri yalnız rölatif/göreli olarak
meşrudur.
doğrudur.
* Din, ahlak, hukuk devlete bağlıdırlar,
* Kurtuluş ile mutluluğa erişmek için yalnız akıl ve
* Devletin sınırları nerede bitiyorsa, ahlak ve hukuk
doğa yasası yeterlidir.
da orada sona erer.
* Onun için ne Pagan dinlerin ne de Kitap (vahiy)
* Devletlerin karşı karşıya bulundukları yerde de,
dinlerinin yasalarına gerek vardır.
ancak savaş vardır.
* Bütün dinler, doğal olan ve her insanda baştan beri
* Macchiavelli’nin bu anlayışında devletler
bulunan tekbir dinin çocuklarıdır.
hukukunun ve uluslararası ilişkileri düzenleyen bir
* Bu doğal dinin temel ilkeleri
hukukun yeri yoktur.
> Tanrı’nın bir olduğuna, ahlak bilincine, özgürlüğe,
B - Hugo Grotius:
ölümsüzlüğe ve öbür dünyada bir karşılığın olduğuna
* Doğal hukuku devletin temeli yapan en önemli
inanma
Rönesans düşünürüdür.
2 - İngiliz Herbert of Cherbury (1581-1648)
* Pozitif hukuk ile doğal hukuk arasında bir ayırım
* Dinin temel esasını ve kaynağını doğal dinde
yapmıştır.
bulmuştur.
* Ona göre Pozitif hukuk insanın kendisinin tarih
* Diğer alanlarda olduğu gibi akıl din alanında da
içinde şu ya da bu nedenle isteyerek koymuş ve
bağımsızdır.
kurmuş olduğu hukuktur.
* Vahiy de akla ve aklı doğrularına uymalıdır.
* Dolayısıyla pozitif hukuk, ancak tarihi olarak
* Her dinin temeli, her yerde her zaman için geçerli
konmuş olduğu dönemin koşullarını bilmekle
olan şu beş önermeden ibarettir.
anlaşılabilir.
> En yüksek bir varlık veya bir Tanrı vardır,
* Doğal hukuk ise, insanın aklında yerleşik olarak
> Bu varlığa tapmalıdır,
bulunur.
> Bu tapmanın esası, erdemi gerçekleştiren bir
* Dolayısıyla tarih içinde değişmez ve her türlü pozitif
dindarlıktır,
hukuktan üstündür.
> Günah ve suçun cezası pişmanlıkla ödenmelidir,
* Doğal hukuk, aklın bir buyruğu olduğu için de ancak
> Öbür dünyada bir ödül ve cezanın olacağını
felsefe ile kavranabilir.
beklemelidir.
* Doğal hukuk, insanın doğuştan getirdiği haklar
DEVLET VE HUKUK FELSEFESİ
olduğu için devletin sınırlarında durup kalmaz.
* Kendisini Roma imparatorluğunun varisi sayan
* Dahası uluslararası ilişkileri düzenleyen bir hukuk
ortaçağ devleti, evrensel nitelikte bir devletti.
olur.
* Farklı uluslar ve devletler, kendisini Tanrı’nın
* Yeniçağ devletler hukukunun babası sayılır.
yeryüzündeki bir kurumu sayan Kutsal Roma
* Fransız Devriminin “İnsan Hakları Bildirisi”,
imparatorluğunun birer organı gibi idiler.
Birleşmiş Milletler’in “İnsan Hakları” doktrini hep bu
* Aquinolu Thomas, devletin görevi “yeryüzünde
temelden beslenmişlerdir.
Tanrısal Devlet düzenini gerçekleştirmede”dir. der
DOĞA FELSEFESİ
* Kilise devletin üstündedir.
* Rönesans’ta doğa, ortaçağ için olduğu gibi, yalnız
* Rönesans’ta ulusların kendi kimliklerinin farkına
bir dekor, bir sahne değildir.
varmasıyla, doğal olarak kiliseye karşı ayaklandı
* Rönesans düşüncesi, bilgiye olan özlemini doğa
* Rönesans’ın devlet felsefesi, yeniçağ devlet
dünyasında bulur.
felsefesinin temelini oluşturmuştur.
* Rönesans’ın doğası sonsuzdur.
A- Niccolo Macchiavelli:
* Bu dönemin doğa bilimcileri
* Antikçağın devlet görüşünü Rönesans’ın
> Nicolaus Cusanus’u (1401-1464),
eğilimleriyle birleştiren ilk düşünürdür
> Paracelsus (1493-1541),
* Onun önemi, yeniçağ tarihinin ana düşüncelerinden
> Nikolaus Kopernikus(1473-1543)
biri olan ulusal devlet idesinin temsilcisi olmasıdır.
> Galileo Galilei (15641642),
* O zamanki İtalya’nın parçalanmış durumundan
> Francis Bacon’da (1561-1626)
etkilenen Macchiavelli, ülkesinin kurtuluşunu güçlü
ve birlikli birulusal devlet olarak ortaya çıkmasında
bulur.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 8. ÜNİTE * Fakat Bacon’ın kendisi böyle bir “bulgular yöntemi”
KEMAL ALBAYRAK
üzerinde çalışmamış, daha ziyade yeni bir doğa bilgisi
yöntemini ortaya koymuş ve esas başarısı da yeni bir
1 - Nikolaus Kopernikus:
doğa bilgisi yöntemi ile ilgili geliştirmiş olduğu
* Doğanın “gerçek yapısı” ile sübjektif kavrayışımızın
düşüncesinden gelmektedir.
arasında büyük bir ayrılığın olduğunu kesin olarak
kanıtlar.
* Yeni doğa anlayışını son kesin biçimine yaklaştıran
ve temelini kuran kişi Kopernik’tir.
* Evren tasavvuru ile ilgili büyük bir devrim getirmişti
* Yeni teori, geosentrik (dünya merkezli) bir anlayış
yerine heliosentrik (güneş merkezli) bir anlayışı
getirmektedir.
* Geosentrik evren yerine heliosentrik evren
anlayışını koymak, anthroposentrik (insan
merkezli )dünya görüşünü de ortadan kaldırmak
anlamına gelmektedir.
* Kilise’nin evren tasavvurunu alt üst eden bu
yaklaşım kilise tarafından kabul edilmez bulunmuş ve
şiddetle karşı çıkılmıştır.
2 - Galileo Galilei:
* Rönesans düşüncesi bilgide bir yöntem ararken ilk
önce skolastiğin kullandığı formel mantığa tepki ile
işe başlamıştır.
* Galileo bu yönteme itiraz edenlerin başında gelir.
* Galileo yöntem konusundaki incelemelerine formel
mantığı eleştirme ile başlar.
* Galileo’nun geliştirdiği yöntemin özelliği, deney ile
matematik düşünceyi birleştirmiş olmasıdır.
* Bu yöntem anlayışında, duyularla kavradığımız
deney, araştırmanın temelidir;
* Doğayı yalnız duyuların gözü ile görmek yetmez;
doğayı gerçekten kavramak istiyorsak, yapılacak şey;
fenomenleri matematik ile çözümlemektir.
* O halde gözlerimizin önünde bulunan doğa, büyük
bir kitap gibidir; ancak yazılmış olduğu dili biliyorsak,
bu kitabı okuyabiliriz.
* Doğa konusunda sağlam bilgilere varma yolunda,
Galileo’nun iki yöntemi tümdengelim ve tümevarım
yöntemlerini birlikte kullanmak şeklinde ortaya
çıkmaktadır.
* Burada ilk adım sentetik, ikinci adımda analitiktir.
3 - Francis Bacon:
* Modern deney bilgisinin kurucusu sayanlar
olmuştur.
* Kurulmakta olan yeni doğa biliminin düşünce ve
görüşlerini çok güzel kavrayıp anlatmış, özellikle de
bu yeni bilimin hayatta nasıl büyük bir değişikliğe yol
açacağını çok iyi sezmiştir.
* “Bilmek, egemen olmaktır” düşüncesi, onun ana
görüşüdür.
* Ona göre şimdiye kadar ki buluşlar daha çok
rastlantılar sonucu elde edilmiş olup,
bundan sonraki bulguları planlı hale getirmek için ve
güvenilir bir şekilde elde etmek için
sağlam bir yöntem bulunmalıdır.
4
FELSEFE TARİHİ ÖZET 9. ÜNİTE 1. Bölümde bilgi teorisi ve metafizik,
KEMAL ALBAYRAK
2. Bölümde cisimler dünyasının ilkeleri,
3. Bölümde kozmoloji üzerine öğretiler,
AKILCILAR 4. Bölümde yer'in fizik yapısı incelenir.
DESCARTES
E - Ruhun ihtirasları:
* Yeniçağ felsefesinin kurucusudur
F - İnsan Üzerine İnceleme:
* Bunun nedeni; yeniçağ felsefesinin ilk büyük
* Bu eserinde fizyoloji öğretisi geliştirilir.
sistemcisi olmasıdır
G - Ahlak Üzerine Mektuplar:
* Denilebilir ki, 17. yüzyıl felsefesi ana çizgileriyle
* Prenses Elizabeth, İsveç Kraliçesi Christine ve
Descartes’ın çizmiş olduğu çerçeve içinde gelişmiştir.
İsveç'teki Fransız Elçisi Chanut'ye yazdığı
*17. yüzyıl felsefesi bu anlamda Dekartçılık/
mektuplardan oluşmaktadır.
Cartesianizm olarak da ifade edilebilir.
Matematik Yöntem:
Hayatı
* Matematik geometrik niteliktedir ve düşünceden çok
* Descartes, 1596 yılının 31 Mart günü Fransa'da
hayal gücüne yönelmektedir.
Touraine eyaletinin La Haye şehrinde doğmuştur.
* Matematik, tıpkı formel mantık gibi bağlantılı ve
* 1604 yılında Cizvitlere ait olan La Fleche Kraliyet
seçik olmalıdır.
Yüksek Okuluna gönderildi.
* Descartes, döneminin matematiğinde bulduğu bu
* Matematiği sağlam, ama eksik bulur; bundan sonra
eksiklikleri kendisinin geliştirdiği analitik geometri
bu bilimi tam bir bilimsel yöntem olarak geliştirip
sayesinde çözme kavuşturmuştur.
tamamlamak onun en temel kaygılarından biri olur
* Bu yöntem, aritmetiğin objeleri olan sayıları son
La Fleche'i bitirdikten sonra
öğeleri olan birimlere böler.
* Aile geleneğine uyarak, askerlik mesleğini seçti.
* Sonra onları bu birimlerden, toplama, çıkarma,
* Keşiş Mersenne, Descartes’ın La Fleche'den okul
çarpma, bölme gibi belli hesap kurallarına göre
arkadaşı olup bu arkadaşlıkları hayatlarının sonuna
yeniden birleştirir.
kadar sürmüştür.
* Açık ve seçik olarak bilmek, doğru olarak bilmek
* Mersenne'in Descartes felsefesinin yayılma ve
demektir.
tanınmasında büyük rolü olmuştur.
* Yanılma, bilginin objesini bulanık ve karışık olarak
* Çalışmaları için tam bir yalnızlığı özleyen
kavramaktan ileri gelir.
Descartes, 1629 ilkbaharında Paris ve Fransa'dan
* Basit olanı doğrudan doğruya, olduğu gibi kavrarız.
ayrılıp Hollanda'ya gider.
* Bileşik olanı ise, ancak temel öğelerine geri
* Başlıca yapıtlarını Hollanda'da geçirdiği bu yıllarda
götürebilirsek yani çözebilirsek kavrayabiliriz.
yazdı.
* Descartes’in yöntemi ile Galileo’nun yöntemi
* İsveç Kraliçesi Christine 1649 yılında, bir akademi
benzerdir.
kurmak üzere Descartes'i ülkesine davet eder.
> Her ikisinde de iki işlem göz önünde
Eserleri
bulundurmaktadır. Bunlar; Analiz ve sentezdir
A - Aklın İdaresi İçin Kurallar:
Metodik Şüphe
* Metot Üzerine Konuşma için bir ön hazırlık olarak
* Descartes geliştirmiş olduğu bu matematik yöntemi
kabul edilmektedir.
felsefesine uygulamıştır.
B - Dünya:
* Descartes’ göre felsefe incelendiğinde görülecektir
* Fizik (doğa) sorununu ele alan bir eser
ki içinde birbirini tutmayan birçok düşünceler
niteliğindedir.
bulunulmaktadır.
* Daha sonra Dünya ya da Işık Üzerine İnceleme adı
* Descartes bu durumdan kurtulmak için sağlam ve
altında 1664 yılında yayımlanmıştır.
kesin bir dayanak bulmak gerektiğine inanır.
C - Denemeler:
* Bunu yapmak içinde ilk olarakşüphe ile işe başlar.
* Konuları :
* Descartes’ın şüphesi bir yöntem şüphesidir.
> Metot Üzerine Konuşma
* Bu doğru bilgiyi elde etmede kullanılan bir araçtır.
> Geometri:
* Descartes bu şüphe yöntemini şu şekilde ortaya
> Dioptrik: Çalışmada ışığın kırılması, görme ve optik
koymaktadır.
camları konuları incelenmektedir.
> Çevremizde baktığımızda çeşitli nesneler görürüz.
> Meteorlar: bu başlık altında da tuzun doğası,
> Bunların her birinin çeşitli niteliklerinin olduğunu
rüzgârlar ve fırtınaların nedeni, gökkuşağının renkleri
biliriz.
açıklanmaktadır.
> Doğal olarak bu nesneleri duylar yoluyla yani
D - Metafizik Üzerine Düşünceler/ İlk Felsefe Üzerine
görerek, işiterek, dokunarak vb. şekilde biliriz.
Düşünceler:
> Ama duyularımız bizi bazen yanıltmaktadır.
* Descartes felsefesinin bütün yapısını, bu düşünce
> Mademki ara sıra yanıltmaktadırlar o halde her
yapısının tümünü sistematik bir düzen içinde anlatan
zaman yanılttıklarını da düşünmek mümkündür.
bir kitaptır.
5
* Kitabın bölümleri ;
FELSEFE TARİHİ ÖZET 9. ÜNİTE * Sonlu olan bu iki tözü yani ruh ile maddeyi
KEMAL ALBAYRAK
birbirinden ayıran temel nokta bilinçtir.
* Ruhun bütün etkinliği, Duyumlama, algılama,
> Nihayet sonunda kendimizden, kendimizin gerçek
duyma vb. düşünmenin yani ruhun bu özniteliğinin
bir varlığı olduğundan da şüphe edebiliriz.
kipleri veya çeşitli halleridir.
* Fakat Descartes’ın şüphesi burada durup kalmaz.
* O halde bilinç (düşünme) ruhun temel niteliğidir.
* Doğru'nun son ve mutlak ölçüsünü Tanrı'da buluruz
3 - Madde/Cisim:
diye düşünülebilir.
* Descartes’e göre maddi dünyayı doğrudan değil
* Fakat Tanrı’nın aldatan, yalan söyleyen bir ruh
dolaylı olarak bilincimizin dışında bulunan bir dünya
olduğu da düşünülebilir.
olarak kavrarız.
Cogito Ergo Sum:
* Bu düşüncesini Descartes balmumu örneği üzerinde
* Şüphesinin son noktası “şüphe ettiğini bilmektir.
şöyle açıklar.
* Şüphe etme bir çeşit düşünmedir, düşünmenin bir
* Ruhtan farklı olan cismin temel niteliğinin ne
durumudur ve bu durumun bütün düşünme için
olduğu konusu önemlidir.
geçerliliği vardır.
* Bazı cismin öyle bir niteliği vardır ki, onu ortadan
* Descartes ünlü önermesini ortaya koyar:
kaldırırsak, cismi de ortadan kaldırmış oluruz, yani
Cogito ergo sum /Düşünüyorum, öyleyse varım.
cismin varlığı bu nitelikle mümkün olmaktadır. Bu
* Descartes’ın düşünme ile kastettiği bilinçtir.
nitelik de uzam/yer kaplamadır.
* Daha açık bir ifadeyle bilincimizi bilmemiz,
* Cisim düşünmez, ruh da yer kaplamaz.
kavramamız veya kendi bilincimizin farkına
Doğa Anlayışı:
varmamızdır.
* Cismin temel niteliğinin yer kaplama olduğu
* Dolayısıyla Descartes, bütün gerçekliği, varlık ile
düşüncesi, Descartes’ın fizik öğretisinde
ilgili bütün güvenilir bilgileri bilincin kendi üzerine
büyük bir rol oynamaktadır.
eğilmesinden hareketle geliştirmiştir.
* Boş uzayın olamayacağı sonucunu da çıkarmıştır.
* Kopernik sisteminde insan evrenin sonsuzluğu
* Fakat diğer taraftan yer kaplayan cisim olmadan
içinde değersiz hale gelmişti.
uzam da olamaz.
* Descartes’le birlikte insan yeniden evrenin
* Uzay ile cisim aynı şeydirler yani cisimler uzay
merkezinde değerini bulur.
içinde bulunmazlar.
Tanrı’nın Varlığının Kanıtlanması:
* Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse uzay,
* Tanrı düşüncesini çıkış noktası olarak alan iki
maddenin yer kaplamasıdır.
kanıtlama ortaya koyar.
* Uzay homojen bir madde ile baştan aşağı doludur,
1 - Tanrı en yetkin varlık ya da en gerçek varlıktır.
en küçük bir yeri bile boş değildir.
* Kanıtlamasına şu şekilde bir soru sorarak başlar.
* Ancak, uzayı katı cisimlerle değil de, sıvı bir madde
> Bizim içimizde bulunan bir Tanrı kavramı
ile dolu diye düşünmek gerekir.
bize nereden gelmiş olabilir?
* Descartes’ın doğası baştan aşağı mekaniktir;
> Algıladığımız nesnelerden gelmiş olamaz, çünkü
* Bu doğa görüşü, cisimler dünyasının özünden
bunların hiçbiri sonsuz ve yetkin değildir.
metafizik olarak türetilmiştir.
> Ruhumuzda gerçekten de bulunan Tanrı kavramının
* Descartes’ın bu mekanist doğa tasarımında, son
nedeni Tanrı ise, bilincimizde Tanrı düşüncesinin
nedenlerdin, gayelere yönelmiş olan nedenlerin
olmasından Tanrı'nın gerçek bir varlığı olduğunu da
bulunmayacağı, yani teleolojik (gaye) bir açıklamanın
bir sonuç olarak çıkarabiliriz. Öyle ise Tanrı vardır.
yeri olamayacağı kendiliğinden anlaşılmaktadır.
2 -Ortaçağ felsefesinden aldığı ontolojik kanıtı ele alır.
* Descartes'e göre, evrenin gayesinin ne olduğunu
* En olgun biçimini Anselmus’ta bulunur
biz bilemeyiz.
> Tanrı en gerçek, en yetkin varlıktır.
* Evrenin gayesi, olsa olsa, yine Tanrı'nın kendisidir.
> Tanrı'yı bir defa var olan, bir defa da var olmayan
* Gerçi doğanın yapısı ile yasalarını Tanrı düşünmüş
bir şey diye düşünelim.
ve istemiştir.
* Metodik şüphenin sonucunda bilinci ortaya koyan
* Tanrı onu yarattıktan sonra, doğa artık kendi
Descartes, buradan hareketle Tanrı'nın var oluşunu
kendine, her şeyi sıkı bir zorunluluğa bağlayan kendi
ortaya koymuş, bundan da cisimler dünyasının
yasalarına göre işlemektedir.
gerçekliğine inandıracak temeli hazırlamıştır.
Ruh-Beden Düalizmi:
Töz/Cevher Anlayışı:
* Descartes’ın bu mekanist doğa anlayışı cansız
* Gerçekte özleri bakımından birbirinden ayrı olan üç
doğada durup kalmamış, canlı doğayı da
obje, üç töz/cevher vardır.
içine almıştır.
1 - Tanrı:
* Descartes'e göre, canlı varlıklar da cansız cisimlerle
* Tanrı sonsuz, ruh ile madde sonlu olan tözlerdir.
aynı yapıdadırlar, aynı yasalara göre işlerler; canlı,
* Sonsuz töz olan Tanrı, en yetkin, en gerçek yani
yalnız daha karmaşık olan bir makinedir.
bütün gerçeği kendisinde toplayan varlıktır.
6
2 - Ruh:
FELSEFE TARİHİ ÖZET 9. ÜNİTE
KEMAL ALBAYRAK
* Canlıda olan solunma, kan dolanımı, beslenme gibi
durumlar cansız doğadaki olaylar gibidirler,
dolayısıyla bunlar da aynı nedenlerle
açıklanmalıdırlar.
* Yalnız doğrudan doğruya ruhun etkisi ile meydana
gelen vücut hareketleri, yani iradi hareketler bu
mekanist açıklamanın dışındadır.
* Ruhtan yoksun olan öteki canlılarda yani bitkiler ve
hayvanlarda bu şekilde hareketler yoktur.
* Dolayısıyla bitki ile hayvan makineden farksız
canlılardır.
* Canlı vücut da maddidir,
* Ruh bedenin faaliyetine hiçbir şekilde karışmaz.
* Ruh, bedenin birtakım uyarmalarını doğrudan
doğruya duyar ve onlara birtakım duyumlarla tepkide
bulunur.
* Ruh ile beden birbiri karşısında, hem etkin hem de
edilgin olabilen birer etmen durumundadırlar.
* Bu durumda ruh ile bedenin birbirini nasıl
etkiledikleri önemli bir noktadır.
* Descartes beden ile ruhun beyindeki
karşılaşmalarının yani ruhun beyin üzerinde etkilerinin
beynin tek bir noktasından olabileceğini düşünür.
* Descartes bu noktayı, beynin biricik çift olmayan
organı kozalaksı bez olduğunu ileri sürmektedir.
* Descartes’ın düşüncesinde ruh-beden düalizmi
ortadan kalkmamış, kat’i bir şekilde devam etmiştir.
Ahlak:
* Descartes’ın ahlak öğretisinin hareket noktası, iyiye
yönelmiş olan akıllıca bir isteme ile duygulanımları
yenmektir.
* Erdem, iradeyi bedenin etkisi altına almasına izin
vermeyerek bu etkilere karşı dayanacak ruh gücünü
insanın kendisinde bulmasıdır.
* Erdem de, insanı mutluluğa götüren yoldur.
* İçgüdülerinin kölesi olan insan, ancak sığ ve gelip
geçici olan hazlara erişir.
* Descartes mutluluğu elde etmenin yolunu şu şekilde
ortaya koymaktadır.
> İlk olarak doğruyu açık olarak bilmek,
> İkincisi doğru’yu istemek,
> Son olarak da elimizde olmayan şeylerle ilgili bütün
isteklerimizden vazgeçmek.
* Ancak kendi iradesiyle bilgiyi eylemlerine
kılavuz yapabiliriz.
* Aksi tekdirde duyular ve duygular düşünceleri
bulandırmak suretiyle nimetlere karşı aşırı değer
uyandırabilirler.
* Nihayet ana hatları ile özetlemek gerekirse
denilebilir ki Descartes felsefesi, üç temel esas
üzerinde geliştirilmiştir denilebilir.
1 - Ruh ile beden arasındaki düalizm,
2 - Matematik yöntem
3 - “Cogito ergo sum” önermesi
7
FELSEFE TARİHİ ÖZET 10. ÜNİTE C - Etika:
KEMAL ALBAYRAK
* Spinoza’nın en önemli eseridir. Felsefi sistemini
tümüyle bu çalışmasında ortaya koymuştur.
SPİNOZA
D - Devlet Üzerine İnceleme:
* Spinoza’nın felsefesi düşünce tarihinin görüp
* Demokrasinin diğer yönetimler karşısında açık
tanıdığı kendi içinde en tutarlı sistemdir.
üstünlüğünü göstermeye çalışır.
* Bu sistemde bütün varlık katı bir determinizme
E - Anlığın Düzeltilmesi Üzerine İnceleme:
bağlanmıştır.
* Tamamlanmamış eseridir.
* Maddi dünyaya da, düşünce dünyasında da tek bir
* Metodolojik bir eser niteliğindedir.
yasa egemendir.
F - Tanrı, İnsan ve İnsanın Mutluluğu Üzerine
* Burada sayısız varlıkların çokluğu tek bir kaynaktan
İnceleme:
(sonsuz tözden) türetilmiştir.
* Etika’nın birçok konusunun ilk olarak incelendiği,
* Bu sistemin evren tablosunda her şey, öncesiz
yani doğa ile Tanrı özdeşliği tezinin ifade edildiği bir
sonrasız bir düzen içinde zorunlu olarak olmuştur.
incelmedir.
* Spinoza’nın bütün yaşam ve düşüncesinin temel
Bilgi ve Yöntem Anlayışı:
hareket noktası, Tanrı sevgisidir.
* Çıkış noktası ve varılmak istenen son nokta Tanrı
* Spinoza’nın sistemi panteizmdir; onun öğretisi her
bilgisi kavramıdır.
şeyde Tanrı’yı bulur.
* Bütün var olanları Tanrı, belli ve değişmez bir
* Alem, Tanrı ile doludur ve Tanrı’nın kendisidir.
düzene göre, kendi özünden türetmiştir.
* Spinoza’nın öğretisi çeşitli etkilerden oluşmuştur.
* Kökleri Tanrı’da olan bütün bu nesnelerin ideleri de
* Bu öğretinin biçim kazanmasında, Yahudi
O’ndadır.
mistikleriyle skolastiklerinin yanı sıra Giordano
* Bu anlayışı ile Spinoza panteizme en keskin
Bruno’nun panteizmi ile yeni doğa biliminin de yeri
formülünü kazandırmıştır.
vardır.
* Daha açık bir ifadeyle mantıki sebep ile
* Spinoza’nın hayatı bütünüyle bir bilge hayatıdır.
gerçek sebep özdeş olmaktadır.
Hayatı:
* O halde buradan hareketle denilebilir ki,
* 1632 yılında Amsterdam’da ticaretle uğraşan
düşüncedeki düzen, gerçekteki düzeni birebir olduğu
bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.
gibi karşılamaktadır.
* Burada başlıca kutsal kitaplar, Talmud, büyük
* Nasıl Tanrı’nın kendisi gerçekteki her şeyin kaynağı
Yahudi skolastikleri ve yorumcularının
ise, Tanrı idesi de bütün bilgilerin kaynağıdır ve
eserlerini okudu.
kaynağı olarak alınmalıdır.
* Kendisinden Latince dersi aldığı bir hekim onu yeni
* Descartes gibi önce kendi varlığımızı bulup bunun
doğa bilimi ile tanıştırdı.
içinde Tanrı kavramını aramaktan ziyade Spinoza,
* Spinoza Rönesans’ın panteist filozofu Giordano
doğrudan doğruya Tanrı idesini mutlak, değişmez bir
Bruno’nun eserlerini de okumuştur.
çıkış noktası olarak baştan kabul eder.
* Yahudi cemaatinden çıkarılır. Bu olay, Spinoza’nın
* Spinoza’nın kullandığı yönteme matematik yöntem
yaşamında bir dönüm noktası olmuştur.
değil de, geometrik yöntem demek daha doğru olur.
* Hayatını daha çok optik camlar yaparak kazanmıştır.
* Spinoza, rasyonel kanıtlamanın ideali sayılan
* Pfalz Kontu Kari Ludwig (Descartes’le mektuplaşan
Eukleides geometrisini örnek olarak almış
Prenses Elizabeth’in kardeşi) kendisini Heidelberg
ve sistemine dıştan bu sentetik demonstratif bilimin
Üni'de felsefe profesörü olması için davet etmiştir.
formunu vermeye çalışmıştır.
* Kendileriyle sık sık yazıştığı Amsterdam’daki
* Bu yüzden ana eseri olan Etika’nın adı “Ethica,
yakın dostlarının ısrarları üzerine yayımladığı bir
Ordine Geometrica Demonstrata” (Geometrik
eserinin Teolojik-Politik İnceleme (Tractatus
yönteme göre kanıtlanmış olan ahlak) şeklindedir.
Theologic-Politicus) uyandırdığı tepki üzerine, bundan
* Geometrinin şekilleri için uzay ne ise, tek tek
böyle hiçbir şey yayımlamamaya karar veririr
nesneler için de Tanrı odur.
Eserleri:
* Uzay, geometrik şekillerin var oluşlarının
A - Descartes Felsefesinin İlkeleri:
koşuludur.
* Genç bir öğrenciye verdiği derslerin bir araya
* Tanrı, bütün var olanların var olabilir olmasını
getirilmesinden oluşmaktadır.
kendinde bulunduran tek tözdür.
* Spinoza bu eserinde, felsefede bir yöntem olarak
* Alem bir zorunlu bağlantılar sistemidir.
geometrik yöntemin kullanılmasına duyduğu ilgiyi
* Spinoza, Descartes’in düalizmini, maddi töz iki ruhi
gözler önüne sermektedir.
töz arsında bulunan kesin ayrılığı bu anlayışıyla
B- Teolojik-Politik İnceleme:
çözecektir.
* Eserde hoşgörü, ifade ve inanç özgürlüğü gibi
* Onun öğretisinde her şeyin tek kaynağı olan Tanrı,
konular ele alınır.
tek bir töz, geri kalan her şey, yani ruh da cisim de bu
* Kendi alanı dışında bir otorite olma iddiası ile ortaya
tek ve sonsuz tözün birer görünüşünden ibarettir 8
çıkan teolojiye karşı ciddi bir eleştiri mahiyetindedir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 10. ÜNİTE * Spinoza, Descartes’ın töz düalizmini aşmıştır
KEMAL ALBAYRAK
* Artık ruh ile cisim iki farklı töz olmayıp
bir tözde birleşmektedirler.
Cevher/Töz Anlayışı:
* Bundan dolayı nitelikler tözsüz olamaz ve
* Töz, kendi kendisinde var olan, kendi kendisiyle
bilinemezler.
kavranan, yani kavramı başka bir şeyin
Tavırlar Teorisi:
kavramına bağlı olmayan şeydir.
* Tavırlar (ayrı ayrı görünüşler, nesneler), tözün
* Töz kendi kendisinin nedenidir.
sıfatlar çerçevesindeki çeşitli halleridir.
* Töz kavramından daha üst bir kavram yoktur.
* Tavır, tözün bir belirlenimi veya başka bir şeyde var
* Spinoza, bu töz tanımı ile objektif bir olguyu da, bir
olan, bu başka şey dolayısıyla kavranabilen şeydir.
gerçeği de ortaya koyduğuna inanmaktadır.
* Bir şeyin var oluşunun nedeni bir başka şeydedir,
* Tözün var olduğundan hiçbir şekilde şüphe dilemez.
bu başka şeyin var olması da yine başka bir şey
* Töz meydana gelmiş ve yok olacak bir şey değildir.
yüzündendir.
* Ancak sonsuz ve sınırsız olan tek bir töz vardır.
* En sonunda töze (Tanrı’ya) ulaşır.
* Diğer bütün geri kalan şeyler (nesneler varlıklar)
* Bundan dolayı tözün bir etkisi olan tavır (tek tek
tözün ya ;
görünüşler, nesneler), sonunda ancak töz ile anlaşılır
> Nitelikleri/sıfatları (attributum) veya
* Spinoza, modusları ikiye ayırır.
> Görünüşleri/ tavırlarıdır (modus).
1 - Sonsuz moduslar ; Tanrı’nın öncesiz sonrasız
* Spinoza’da töz, Tanrı ve doğa özdeş yani aynı şeydir
özünden doğrudan doğruya çıkarlar.
* Töz için geçerli olan Tanrı için de geçerlidir.
* Sonsuz modus ise hareket ve sükundur.
* Bütün var olanlar Tanrı’dadır.
* Sonsuz modus ise sonsuz düşüncedir. Sonsuz
* Tanrı olmaksızın bunlar ne var olabilirler ne de
düşünce bütün ruhi fenomenlerin değişmesi
kavranabilirler.
içinde hep aynı kalır.
* Ruh da, cisim de Tanrı’nın temel niteliklerindendir.
2 – Sonlu moduslar : meydana gelmeleri için bir başka
* Tanrı’nın her şeyin nedeni olmasından, bu neden ile
modusu gerektirirler.
nedenin ortaya çıkardığı etkinin farklı şeyler oldukları
* Maddi dünyada yer alan sonlu moduslar, uzay
şeklinde anlaşılmamalıdır.
içindeki sayısız fenomenlerdir.
* Burada etkiden kasıt nedenden ayrı bir durum
* Düşüncede yer alan sonlu moduslar, psişik
olmayıp sadece nedenin kendi özünü açması, kendisini
olaylardır.
gerçekleştirmesinden ibarettir.
Doğa Anlayışı:
* Tanrı’nın eseri olan alem kendisinden ayrı bir
* Tanrı evreni yaratmamıştır, evrenin kendisidir.
varlığa sahip değildir.
* Tanrı, nesnelerde, bunların genel özü olarak bulunur.
* Tanrı kendi kendisinin nedeni (causa sui) olduğu
* Nesneler de onun gerçekliğinin birer görünüşü, birer
gibi farklılık olmaksızın var olanların da nedenidir.
tavrıdırlar.
* Tanrı, alemin içkin (immanent) bir nedeni fakat
* Spinoza’ya göre, oluşu zaman içinde görüp
aşkın/müteal (transcendent) yani alemin dışında bir
kavramak, bulanık ve gerçeğe uygun olmayan bilgiye
neden değildir.
vardırır.
* Diğer bir ifadeyle Tanrı, nesnelerin içindedir, dışında
* Açık, seçik ve upuygun bir bilgi olan ve olması
değildir.
gereken felsefe, gerçeği zamansız olarak görmelidir.
* Tanrı, yaratan doğa (natura naturans),
* Tanrı, dinamik bir varlık değil, yalnız mantıki ve
tavırlar/görünüşler ise yaratılmış doğadır (naturata).
matematik bir sebeptir.
Sıfatlar Teorisi:
* Alem de böyle bir sebepten meydana gelmiş olan bir
* Spinoza sıfatları/nitelikleri, tözün özünü oluşturan
sonuçtur.
şey şeklinde tanımlar
* Sonucun sebepten çıkması aynı zamanda bütün
* Bu ancak düşünce ile kavranabilir.
gerçekliğin yapısını da ortay koymaktadır.
* Tanrı’nın sonsuz nitelikleri vardır.
* Bundan, dolayı Spinoza’nın bir öncesiz sonrasız
* İnsanlar bunlardan yalnız ikisini, madde (yer
matematik mantıki bağlantılar sistemi olan alemi
kaplama) ile ruhu (düşünce) bilebilir.
cansız, donmuş, bir düzen gibi görünür.
* Tanrı’nın özü ancak bu iki biçimde görünür.
* Bütün nesneler sonsuz bir bağlantı içindedir
* Bu öz, kendini ya madde dünyasında ya da ruhi
* Bu bağlantı kesintisizdir, aralıksızdır ve hiçbir
* Tanrı’nın bilinen bu iki niteliğinin kendisine özgü
boşluk kabul etmez.
kanunları vardır.
* Bundan dolayı alem içinde rastlantı ve tesadüfler
* Bundan dolayı biri diğerinden türetilemez ve biri
olamaz.
diğeri ile kavranamaz.
* Spinoza alemle ilgili olarak tamamıyla mekanist
* Onlar ancak kendi içlerinde anlaşılabilir
olan bir doğa görüşüne sahiptir.
* Ruhi dünya düşünce modus’u ile maddi dünya ise
* Bütün maddi fenomenler, ancak maddi olan
uzam modus’u ile açıklanabilir.
nedenlerle açıklanmalıdır. 9
* Bunların birinden ötekine bir atlama olamaz.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 10. ÜNİTE * Spinoza için devlet yapma bir kurumdur; insanın
KEMAL ALBAYRAK
kendi esenliğini sağlamak için kurmuş olduğu büyük
bir makine gibidir.
* Alemde olup bitenler, maddi nedenlerin matematik
* Devlet biçiminin değerini gösteren ölçü, bu şeklin
zorunluluğuna bağlıdır.
devletin amacına uygun olup olmamasıdır.
* Bundan dolayı doğada ne rastlantıya, ne gayeye, ne
* Dinin ne devletle, ne de bilimle bir ilgisi vardır.
de mucizeye yer yoktur.
* Devlet, amacı bakımından, insanın manevi hayatının
Ruh-Beden İlişkisi:
da tam bir özgürlükle gelişmesini sağlamak
* Ruhta olup bitenler de matematik bir zorunlulukla
zorundadır,
birbirinden çıkmaktadırlar.
* Devlet ancak dış fillere karışabilir, gönüllülere
* Kendisinden önceki bir olay tarafından
karışamaz.
belirlenmemiş hiçbir olay iradi bir karar olamaz.
* Spinoza’nın devlet öğretisinin liberal bir
* Bu düşüncesi ile Spinoza, irade özgürlüğünü
niteliği olduğu görülürür ki ; Spinoza yeniçağın ilk
tamamıyla ortadan kaldırmaktadır.
liberal devlet filozoflarından biridir.
* Gerçek özgürlük, Spinoza’ya göre, kendi doğamızın
Ahlak Anlayışı:
zorunluluğunu kavramak ve bu zorunluluğa uygun
* Spinoza’ya göre ahlakta soyut ölçüler, idealler
olarak hareket etmektir.
koymanın, toplum için ütopyalar ileri sürmenin yeri
* Ruh–beden ilişkisi problemi, Descartes felsefesinin
yoktur.
ortaya çıkardığı bir problemdir.
* Burada yapılacak şey, değer yargıları vermek değil,
* Ruh ile bedenin görünürde birbirleri üzerinde
gerçeği tanımaktır.
etkileri bulunmaktadır.
* İnsanın dünyası da her türlü tutkudan uzaklaşılarak,
* Çünkü bunlar zorunlu olarak birbirlerini her an
her türlü önyargıdan sıyrılarak sanki çizgiler, yüzeyler,
karşılarlar ve her an birbirlerine paralel bulunurlar.
cisimler inceleniyormuş gibi incelenecektir.
* Bu paralelizm yüzünden maddi dünyadaki her
* Ahlakın ve topluluk hayatının fenomenlerinden
fenomen, ruhta kendisini karşılayan bir
Spinoza ne nefret eder, ne de onlarla alay eder, onları
temsilci/ide bulur.
kavramak ister.
* Beden sağlam ve güçlü ise ruhi hayat da buna uygun
* Ahlak ile sosyal hayatın mekaniğinin temelinde
bir nitelik kazanır.
kendimizi koruma isteği vardır.
Psikolojisi:
* Spinoza’nın ahlak öğretisi de, sistemin bu en son ve
* Spinoza’nın psikolojisinde duygu üzerinde durmakta
en olgun temelini doğal gerçekte arar
ve irade ve ahlak görüşünü bu duygu öğretisi üzerine
* Burada ilkin erdem kavramıyla kendimizi koruma
kurmaktadır.
isteği arasında bir bağlantı kurulur.
* Spinoza’ya göre, kendi varlığımızı koruma ile
* Spinoza’ya göre, ahlak yasası da doğa yasasına
ilerletme isteği ve duygusu bütün varlığımıza egemen
aykırı olamaz, hatta aynı şeydir.
olan bir durumdur.
* Doğa yasası gereği, beden gelişmek, serpilmek ister.
* Bu istek bedende kendini kör, bilinçsiz bir korunma
Bedende olduğu gibi ruhta da bu istek, bu eğilim
isteği olarak gösterir.
vardır.
* Spinoza için bir şey kendiliğinden kötü ya da iyi
* Erdemli bir ruh, yetkin olan, yani en açık ve en
değildir.
seçik tasarımları olan ruhtur.
* Biz bir şeyden bu şey kötüdür diye tiksinmeyiz,
* Açık seçik bilgiden doğan erdemin insanı maddi
aksine bu şeyden tiksindiğimiz için ona kötü deriz.
bakımdan da güçlü yaptığını düşünür.
* O halde iyi ile kötü izafi olan belirlenimlerdir.
* Bu anlayışı onun ruh ile maddenin paralelliği
* Kendimizi koruma duygusuna uygun olan iyidir, bu
öğretisinden çıkan bir sonuçtur.
duyguya aykırı olan kötüdür.
* Erdemli bir kimse, bilgisi olduğu için güçlüdür
Devlet Anlayışı:
* Ruh ne kadar etkin olursa, o kadar yetkin,
* İnsanın ruhi hayatı üzerindeki bu naturalist ve
dolayısıyla o kadar erdemli olur.
mekanist görüşünü Spinoza, ahlak ve devlet anlayışına
* Tutkular ruhun bulanık ve karışık olan edilgin
da olduğu gibi aktarmıştır.
halleridir.
* Bu anlayışta iyi ve kötü kavramları ahlakın bu iki
* Tutku durumunda insan köledir, düşünme
ana kavramı tamamıyla psikolojik niteliktedirler.
durumunda özgürdür.
* Bir kimsenin ne kadar gücü varsa, o kadar da hakkı
* Ahlakın ödevi düşünce ile tutkuları yenmedir.
vardır.
* İnsanı güçlü yapan bilgi Tanrı bilgisidir
* Kendimizi koruma isteği, her şeyden önce,
* Tanrı’yı bilmek, Tanrıyı sevmekle aynı şeydir.
varlığımızın, gücümüzün ve haklarımızın güven
* Tek bir Tanrı’nın olduğunu, bütün geri kalanların
altında bulundurulmasını gerektirir.
ancak Tanrı’nın gelip geçici görünüşleri olduğunu
* Bu güvenliğe de devlet halinde yaşamakla
kavramış olan bir kişi, gelip geçici şeylere karşı artık
varılabilir.
bir istek duymaz. 10
FELSEFE TARİHİ ÖZET 11. ÜNİTE * Yalnız matematikçiler ileri sürdüklerini
KEMAL ALBAYRAK
kanıtlayabilecek durumdadırlar.
* Bir hesap yanlışını bulduğumuz gibi bir düşünce
LEİBNİZ
yanlışını da açık ve güvenilir biçimde bulup
* Leibniz sadece bir filozof değil, aynı zamanda
gösterebilirsek, felsefedeki ayrılıkların ve
matematikçi, doğa bilgini, tarihçi, filolog, hukukçu ve
çekişmelerin ortadan kalkacağını umabiliriz.
teologdur.
* Formüller ile yazılmış olan bir felsefi araştırma ile
* Leibniz’in felsefesi, ağırlıklı olarak bilginin tümünü
evrensel bir felsefe dili kurulmuş olur
kapsayan mantık ve matematik bağlantılar sistemi
* Bilim, yalnız önermelerin nasıl kanıtlandığını değil
ve evreni rasyonel bilgi ile açıklayan bir metafiziktir.
aynı zamanda yeni önermelerin nasıl bulunduğunu da
* Leibniz yeniçağ Alman felsefesinin büyük düşünürü
göstermelidir.
ve babasıdır denilebilir.
* Birtakım önermeler vardır ki bunlar daha ileriye
* Leibniz Descartes ve Spinoza’dan farklı olarak
götürülemeyen en son önermelerdir.
pratik alanda da kendini göstermiştir.
* Diğer bütün önermeler bunlardan türetilir, bunlara
* Leibniz’in evrensel bir dil kurma ve nihayetinde din
dayanarak kanıtlanır ama bunların kendileri
ve bilimin uzlaştırılması çabası önemlidir.
artık kanıtlanamaz.
Hayatı:
* Bu çeşit önermelere Leibniz, ilk doğrular der
* Gottfried Wilhelm Leibniz, 1646 yılında Almanya
* İlk doğrular yeni önermeleri bulmak için çıkış
’nın Leipzig şehrinde doğmuştur.
noktası da olacaklardır.
* Leibniz, Leipzig ve Jena Üniversitesinde felsefe ve
* Leibniz’in yapmaya çalıştığı önermeleri
hukuk okumuştur.
birleştirerek, bunlar arasında kombinasyonlar
* Altdorf Üniversitesinde hukuk doktorasını verdiği
oluşturmak sureti ile yeni önermelere ulaşmanın bir
zaman kendisine öğretim üyeliği teklif edilir fakat
tekniğini, bir sanatını geliştirmek, doğruya ulaşmayı
Leibniz bunu kabul etmez.
mekanikleştirmektir.
* Leibniz bir süre Nürnberg’de kaldıktan sonra Mainz
Bilgi Anlayışı:
Seçici Prensinin hizmetine girmiştir.
* Leibniz,Bilgiyi dört basamağa ayırmaktadır.
* Bu görevi sırasında siyaset ve yazarlık bakımından
* Descartes’in doğru bilginin ölçüsü saydığı "açıklık"
etkinliği çok geniş olmuştur.
ve "seçiklik" kavramlarına göre ayarlanmıştır.
* Bu dönemdeki çalışmalarında en çok üzerinde
1 - Duyu Bilgisi:
durduğu mesele, XIV. Louis’nin Almanya’yı bölme
* Son öğelerine kadar çözümlenmemiş olan bu bilgi
gayretine dikkati çekmek ve bunu önleme yollarını
seçik olmayan bir bilgi çeşididir.
hazırlamak olmuştur.
* Bu yüzden buna "karışık bilgi" denir.
* Bir görev vesilesiyle gittiği Londra da Royal
2 - Bulanık veya Açık Bilgi:
Society’nin (BilimlerAkademisi) üyeleriyle yakın
* Duyu bilgisi ya bulanıktır ya da açıktır.
ilişkiler kurarak, onlara kendisinin yapmış olduğu bir
* Hayvanlar bu bilgi basamağına kadar çıkabilirler.
hesap makinesini de göstermiştir.
3 - Açık ve Seçik Bilgi:
* Berlin Bilimler Akademisini kurmuştur
* Duyu izlenimlerinde birtakım ayrımlar ayırt edip
* Rus Çarı Büyük Petro’yu Fetersburg’da bir akademi
bunları belirtmeye ve tanımlamaya girişince, bilginin
kurmaya isteklendirmiş,
üçüncü basamağına çıkılmış olur.
* Akademiler arasında bir birlik kurmaya uğraşmıştır.
* Bu bilgi artık tamdır,
* Hannover devletinin para sistemini, madenciliğini,
* İnsan çoğu zaman bu bilgi basamağında kalır.
ipekçiliğini düzeltmek için planlar hazırlamıştır.
4 - Upuygun Bilgi:
* Leibniz’in hayatı 1716 yılında sona ermiştir.
* Gerçek bilgiye dördüncü basamakta ulaşılır.
Eserleri:
* Sayı bilgisi böyle bir bilgidir,
A - Theodise: Leibniz’in tek bitmiş ve kendisi
* Diğer bir ifadeyle ancak evrensel bir matematiğe
hayattayken yayımlanmış olan eseridir.
varırsak, bilgimiz de tam olur.
B - Monadologie: Leibniz’in bütün felsefesini içine
Doğuştan İdeler:
alan bir çalışmadır. Eserde monadlar
* Leibniz-Locke polemiğinin merkezinde doğruluk
teorisinin temellendirilmesi yapılmaktadır.
problemi vardır
C - Metafizik Üzerine Konuşma: Monadoloji’nin
* Çözüm için iki yaklaşım ön palana çıkmaktadır.
yanında Leibniz’in metafizik düşüncelerini ana
1 - Deneycilik/Empirizm:
çizgileri ile ortaya koyduğu diğer önemli eseridir.
* Doğru yargılara, ancak duyu algılarıyla varırız.
D - İnsan Anlığı Üzerine Yeni Denemeler: Felsefi
* Doğuştan olan hiçbir bilgi, hiçbir doğruluk yoktur.
yapıtlarının en önemlisi olan bu eser, Locke’a karşı bir
* Bu görüşün klasik temsilcisi John Locke’tur.
polemiktir ve ölümünden 50 yıl sonra yayımlanmıştır.
2 – Akılcılık/Rasyonalizm:
Yöntem Anlayışı:
* İnsanda doğuştan olan doğrular vardır.
* Leibniz yöntem anlayışında Descartes’in metodunu
* Deney ile edinilmiş olanlardan değerce üstündür 11
takip eder.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 11. ÜNİTE * Dolayısıyla birey (individuum) ile bütün
KEMAL ALBAYRAK
(universum) arasında bir bağlantı kurulur.
* Her monadın özünde öteki monadların her biri
* Leibniz, İlk önce duyulardan geçmemiş olan hiçbir
temsil edilmektedir.
şey anlık/zihinde bulunamaz fakat anlığın/zihnin
* Çokluğun birlik haline gelmesini sağlayan da
kendisi hariç.
tasarımdır.
* Leibniz bununla şunu kastetmektedir. Duyu
* Tasarım da, her biri kendi içine kapalı olan ayrı ayrı
izlenimlerinden bir bilgi, bir doğru meydana
monadların ortaklaşa bir temel özelliğidir.
gelecekse, anlığın varlığı gerekir.
* Monadlar tasarımlayan kuvvetlerdir ve
* Çünkü anlık/zihin duyudan elde edilen bir şey
tasarımlarının konusu da evrendir.
değildir.
* Monadlar arasındaki ayrımlar, tasarımları
* Buradan hareketle Leibniz iki türlü doğru
arasındaki ayrılıklardan ileri gelir.
kabul eder.
* Bazı monadlar evreni ötekilerden daha açık ve seçik
1 - Akıl Doğruları veya Zorunlu Doğrular:
olarak tasarımlarlar.
* Leibniz’e göre birtakım kavramlar baştan beri
* Monadlar, aralarında yalnız tasarımlarının açık ve
deneyden önce anlıkta bulunmaktadırlar.
seçik olması bakımından sıralanırlar.
* Örneğin geometrinin kavramları böyledir.
* Bu sıralama düzeninin bir ucunda tasarımları açık ve
* Doğuştan bilgiler arasında her şeyden önce Tanrı
seçik olmayan monadlar, öbür ucunda da tasarımları
kavramı vardır.
açık ve seçik olarak monadlar bulunur,
* Ruhumuzun derinliklerinde mantığın ana ilkeleri
* Monadların, bilgi ve yeteneklerine göre dizildikleri
vardır ki bunlar özdeşlik ilkesi ve çelişmezlik ilkesidir.
bu sıra, yalnız duyumlayabilen monadlar ile başlar ve
* Tanrı, gerçek varlık diye tanımlanır. O halde
salt düşünce etkinliğinde bulunabilen monadda sona
Tanrı’nın var olması zorunludur. Bunun karşıtı bir
erer.
çelişme olurdu.
* Böylece monadlar evreni duyularla karışık ve
* Leibniz’e göre bu tür doğrular karşıtları bir çelişkiye
bulanık olarak ya da akıl ile açık ve seçik
götürecek olan doğrulardır.
olarak tasarımlayabilmeleri bakımından birbirinden
* Çelişmezlik ilkesine dayanan bu doğrulara Leibniz
ayrılıp buna göre aralarında sıralanırlar.
akıl doğruları veya zorunlu doğrular demektedir.
* Karışık duyu tasarımlarından ileri geçemeyen
2 - Olgu Doğruları:
monadlar pasif, seçik düşünce tasarımları olan
* Akıl doğrularına karşılık deneyden gelen olgu
monadlar ise aktiftirler.
doğruları bulunur.
* Monadların hiyerarşik diziliminde en aşağıda
* Akıl doğruları zorunlu, olgu doğruları ise
bulunan, pasif ve karışık tasarıma sahip olan
mümkündürler yani olanaklıdırlar.
maddedir, en yukarıda bulunanı da Tanrı’dır.
* Olgu doğrularının başka türlü olabileceklerini
* En yüksek monadın bütün tasarımları tam bir açıklık
düşünmek bir çelişki doğurmaz.
ve seçikliktedir, bundan dolayı Tanrı aktifliğin
* Olgu doğruları duyularla ya da gelenekle edinilirler.
kendisidir.
* Örneğin "bugün hava güzel", "Batı Roma
* Monadlar düzeninin bir tarafında madde, diğer
* Leibniz’in düşüncenin bir temel ilkesi olarak
tarafında da Tanrı bulunur.
çelişmezlik ilkesinin yanında yeter sebep ilkesine
* İkisinin arasında da sonsuz sayıda ara basamaklar
dayanmaktadırlar.
mevcuttur.
Töz/Cevher Anlayışı:
* İnsan da bu ara basamaklarda yer alır.
* Leibniz’e göre tözler maddi olmayan etkin kuvvettir
* Monadların sonsuz çokluğu, büyük bir bağlantı
* Dolayısıyla tözler maddi olmayan varlıklardır.
çerçevesinde bir birlik oluşturur.
* O halde yer kaplama tözün temel niteliği olamaz,
* Bu bağlantı içinde her monadın kendine göre bir yeri
sadece etkinliğinin bir sonucu olabilir
vardır.
Monadlar Teorisi:
* Bir birey olan her monad evrenin bütününü özel bir
* Leibniz, tözlerin sayıca sonsuz kabul eder.
biçimde, kendi bulunduğu yer bakımından yansıtır.
* Sonsuz sayıda olan tözlerin her biri bir bireydir
* Evrenin organik bir birliği vardır.
(individuum) ve bölünemez olan bir birliktir.
* Her varlık bu birlik, bu bütün içinde zorunlu olan bir
* Buradan hareketle Leibniz tözü monad olarak ifade
öğedir.
eder.
* Temel özellikleri tasarımlayan kuvvetler olan
* Monadlar kendi içlerine kapalıdırlar, bu yüzden
monadlar arasındaki bağlantıyı kuran da, onların
birbirlerine etkiyemezler.
tasarım etkinliğidir.
* Ancak monadlar arasında bir bağlantı vardır.
* Tasarımları geliştiren, bir tasarımdan ötekine geçiş
* Bu bağlantı, Leibniz’e göre, monadın içinde bulunur
yapmak için monadın içinde etkinlik isteği veya
* Her monad kendine göre evrenin bütününü
tasarımları geliştirmek için bir eğilim bulunur.
kendisinde taşır.
12
* Her bir monad evrenin bir aynasıdır.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 11. ÜNİTE * Aşağı monadların merkezi monadda birleşip
KEMAL ALBAYRAK
bir arada bulunmaları, bir uzay ilintisi olarak kendini
gösterir.
Ezeli Ahenk/Önceden Kurulmuş Uyum Teorisi:
* Bu yüzden cisimler yer kaplayan şeyler diye
* Monadların birbiri üzerinde doğrudan doğruya bir
görünürler.
etkileri olamaz.
* O halde uzay metafizik bir gerçek değil sadece bir
* Monadlar arasındaki karşılıklı etkiler bir görünüşten
görünüş ve monadların tasarımlarını düzenleyen bir
başka bir şey değildir.
formdan ibarettir.
* Her monad kendi içinde aynı şeyi yaşamaktadırlar.
* Uzay gibi zaman da başlı başına bir gerçek değildir.
* Bu yüzden monadlar sanki hep birbirine etkide
* Doğadaki bütün değişmeler adım adım gerçekleşir.
bulunuyorlarmış gibi görünürler.
* Her hareket zorunlu olarak bir başka hareketten çıkar
* Monadlar arasındaki bu bağlılığı Leibniz ezeli
* Doğada sıçramalar yoktur.
ahenk/önceden kurulmuş uyum diye adlandırır.
* Doğanın değişme ve yürüyüşünde hiç kopmayan bir
Ruh-Beden İlişkisi:
süreklilik vardır.
* Leibniz ruh ile beden arasındaki bağlantıyı ezeli
* Leibniz’e göre doğa alanındaki mekanik bağlantı
ahenk teorisi ile açıklamaktadır.
kendi kendisi için değil sadece Tanrı’nın
* Ruhun monadları ile bedenin monadları arasında
koymuş olduğu bir gayeyi gerçekleştirmek için bir
hiçbir nedensellik bağlantısı yoktur.
araçtır.
* Beden ile ruh arasındaki ilişkileri aydınlatmak için
Psikoloji:
Leibniz, birbirine paralel işleyen iki saat örneğini verir
* Leibniz’in psikolojisi de monad öğretisine dayanır.
* Tanrı, yalnız beden ile ruhu değil, bütün varlıkları,
* Bedenin merkezi monadı olan ruh ölümsüzdür.
sürekli bir uyum içinde bulunacak şekilde
* Yüksek monadların bedeni olan aşağı monadlar
düzenlemiştir.
sürekli bir değişme içindedirler.
* Böylece Tanrı sürekli olarak evrenin düzenine
* Hiçbir ruh bir bedenden ötekine atlayamaz.
karışmak zorunda kalmaz.
* Açık ve seçik tasarımları olduğu için, insan ruhu
* Evrende kesin bir mekanizm hüküm sürer, ama bu
ölümden sonra bilinçli olarak devam edebilir.
mekanizm belli bir gayeyi gerçekleştirmek içindir.
* Ölüm bir büzülme veya bir kapanma, doğum ise bir
Doğa Anlayışı:
açılma, açığa çıkma adeta bir tomurcuğun serpilmesi
* Leibniz, doğa öğretisini de monadlar teorisi temeli
gibi bir süreci ifade eder.
üzerinde geliştirmiştir.
* İnsan ömrü boyunca kendisinde saklı
* Ona göre cisim de bir monad, bir organizmadır.
bulunanları veya Tanrı’nın ruhuna önceden
* Cisim, monad yani canlı bir töz olunca yer
yerleştirmiş olduklarını yaşar.
kaplamaz, içinde cisimlerin hareket ettikleri uzay da
* Bu düşüncesiyle de Leibniz, ölümsüzlüğü yalnız
başlı başına bir gerçek olmaktan çıkar.
ölümden sonrası için değil, doğumdan öncesi için de
* Bu yüzden Leibniz atom öğretisini reddeder;
kabul etmektedir.
* Monad öğretisi madde kavramını ortadan kaldırdığı
Ahlak:
için, Leibniz bu sorunu şu şekilde çözmeye çalışır
* Eğilimlerimizi belirleyen tasarımlar, rasyoneldir
> Bazı monadlar aşağı monad kümelerini yüksek bir
* Bir eğilimin değeri, onu harekete geçiren tasarımın
açıklık ve seçiklik derecesinde tasarımlayabilirler.
değerine göre ölçülür.
> Bunlar aşağı monadlar karşısında bir çeşit merkezi
* Leibniz için, ahlak bakımından doğru olan ile doğru
monad konumundadır.
olmayanın ölçüsü doğru ve yanlış tasarımlardır.
> Bu durumda aşağı monadlar pasif, merkezi monad
* Eğilimlerin bir karanlık, bilinçsiz tasarımlardan
aktiftir.
doğan karanlık ve bilinçli olmayanları bir de açık ve
> Merkezi monadların daha açık ve seçik olan
seçik olan ahlaki irade vardır.
tasarımları, aşağı monadlardaki bulanık durumları
* Leibniz’e göre güdüsüz bir davranış yoktur ve bu
belirler.
anlamda bir özgürlük de yoktur.
> Böylece merkezi monad, öteki monadları birbirine
* Bir monadın tasarımları bulanık ve karışık iseler, o
bağlayan bir töz, bir bağ olmaktadır.
pasif bir durumdadır.
> Bu şekliyle bileşik cisimleri bir merkez etrafında
* Bir monad, açık ve seçik olan tasarımlar geliştirip
kurulmuş bir birlik diye anlamak organizmacı bir
aktif olabiliyorsa, o zaman onu ahlaki irade yönetiyor
yaklaşımdır.
ve kendi kendisini belirliyor demektir ki, buda
> Nitekim Leibniz için bileşik cisimler birer
özgürlük durumudur.
organizmalardır.
* Bütün rasyonalistler için olduğu gibi, Leibniz için de
* Doğadaki bütün varlıklar organik niteliktedir.
özgür olma, eylemlerimizde kendimize aklı kılavuz
* Doğa balıklarla dolu bir havuz gibidir. İnorganik,
yapmakla mümkündür.
cansız dediğimiz cisim, organizmaların sadece en
* Ahlaki irade açık ve seçik bilgiden doğar.
aşağı bir basamağıdır.
13
FELSEFE TARİHİ ÖZET 11. ÜNİTE
KEMAL ALBAYRAK
* Önceden kurulmuş uyum ilkesine göre öteki
monadlarla birlikte içinde yer almış olduğu bağlantıyı
öğretir.
* Bu öğrenme ne kadar açık ve seçik ise, monadın
bencilliği o derece azalmakta buna mukabil
başkalarının iyiliğini isteyip onlara sevgi duyması da o
kadar artmaktadır.
* Ahlakın gayesi ruhun açık ve seçik tasarımlarla
aydınlanmasıdır.
* Ruh ne kadar aydınlanmışsa, o kadar sevgi ile dolar.
* Dolayısıyla erdem ile mutluluk beraber bulunur.
* Erdem bilgeliktir, yetkinliğe erişmektir.
* Bilgice yetkin olmak da başkalarına karşı sevgiye
ulaştırır.
* Leibniz’in hukuk felsefesi de bu ahlak anlayışının
doğal bir sonucudur.
* Hukukun temeli ahlaktadır, ahlaki sevgidedir.
* Bu sevgi toplumun mutluluğunu desteklemeyi,
dünya nimetlerini hakka göre dağıtmayı öğretir.
* Sevgi bütün bunları bir gaye olarak ortaya koyar,
bilgelik de bu gayeye ulaştıracak yolları gösterir

14
FELSEFE TARİHİ ÖZET 12. ÜNİTE Hayatı:
KEMAL ALBAYRAK
* John Locke, 1632 yılında İngiltere'de Bristol
yakınlarında Wrington'da doğdu.
İNGİLİZ AYDINLANMASI VE DENEYCİLİĞİ
* Yükseköğrenimini Oxford Üniversitesi'nde doğa
AYDINLANMA FELSEFESİ
bilimleri ile tıp okudu.
* 18. Yüzyıl felsefesine Aydınlanma Felsefesi denir.
* Fizikçi ve kimyacı Robert Boyle ile tanışmasının
* Aydınlanma, insanın düşünme ve değerler ile ilgili
gelişmesi üzerinde büyük etkisi oldu.
olarak din ve geleneklere bağlı kalmaktan kurtulup
* İngiliz Elçiliği kâtibi olarak Brandenburg
kendi aklı, kendi tecrübeleri ile hayatını aydınlatma
Dukalığında çalıştı.
çabası olarak tanımlanmaktadır.
* İngiltere’de Shaftesbury ile tanışır. Bu tanışma
* Kant’ın Aydınlanma tanımı ; "Aydınlanma, insanın
sonraki hayatı için çok önemli olmuştur.
kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama
* Locke’nin en önemli etkisi olarak şunları sırlanabilir
durumundan kurtulup aklın kendisinin kullanmaya
> Devlet felsefesi siyasi liberalizmi hazırlamıştır.
başlamasıdır."
> Doğal din akımına yol açmıştır.
* 18. Yüzyıl Descartes'ta ve Spinoza'da olduğu
> Eğitim üzerindeki düşünceleri rasyonel doğal olan
şekliyle büyük sistemler kurma çabası yoktur.
bir eğitim dönemini başlatmıştır.
* Bu dönemde metafiziğe karşı şüphe ve metafizikten
Eserleri:
uzaklaşma ön planda tutulur.
* Locke’nin eserleri, bilimsel olmaktan çok yetiştirici
* Yeni doğa bilimi doğanın yapısını, doğru olarak
eğitici bir nitelik taşırlar.
kavramakla insana doğa üzerinde egemen olmak
A - İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme:
yollarını açmıştı.
* Felsefe alnındaki en temel eseridir.
* Doğa karşısında başarı kazanan aynı aklı, kültür
* Descartes'in doğuştan gelen ideler düşüncesine karşı
dünyasına da uygulamak, matematik doğa bilimine
bir polemik niteliği taşımaktadır.
paralel olarak kültür bilimlerini de kurmak, kültür
* Eserin konusu insan bilgisinin kaynağı, kesinliği ve
dünyasını da akılla aydınlatarak bu alanda da aklı
sınırları üzerine bir incelemedir.
egemen kılmaktır.
* Hayat anlayışının teorik temellerini açıklar
* İşte 18. yüzyıla Aydınlanma Çağı adını verdiren bu
B - Eğitim ile İlgili Bazı Düşünceler:
düşüncedir, bu inançtır.
* Eserde ruhu ve vücudu bozmayan, bunları sağlam ve
* Aydınlanma yüzyılının ideali, bilginin ilerlemesine
sağlıklı yapan doğal eğitimin temellerini göstermiştir.
dayanan entellektüel bir kültürdür.
C - Hıristiyanlığın Akla Uygunluğu:
* Akla karşı beslediği bu güven yüzünden Aydınlanma
D - Hoşgörürlük Üzerine Mektuplar:
düşüncesi geleneklerin köleliğinden kurtulacağına,
* Eserde din baskısına karşı hoşgörüyü (tolerance)
kaderini bizzat kendi eliyle düzenleyeceğine, insanın
savunur.
özgürlük ve mutluluğunun boyuna artacağına inanır.
* Genel olarak Locke'un çalışma ve araştırmalarının
* Toplumu, devleti, dini ve eğitimi aklın ilkelerine
ağırlık merkezini insan, insanın ilgisi, dini, eğitimi,
göre yeni baştan düzenlemeye girişilir.
devlet gibi konular oluşturur.
* 18. Yy. felsefesi kültür felsefesi olduğundan
* Çekişme ve anlaşmazlıklarla yüklü olan metafizik
sistemlerden uzaktır.
sorunlardan elden geldiği kadar uzak kalmak ister.
* Düşünürleri, sistemli düşünüp çalışan filozoflar
* Onun yapmak istediği bir insana yol gösterip şekil
değil, daha çok büyük yazarlardır.
verebilecek olan bir hayat anlayışıdır.
* Felsefenin geniş çevrelerin eğitim ve yetişmesinde
Bu hayat anlayışının teorik temellerini de, en önemli
yer alması, felsefe sorunları üzerinde aydınların uzun
felsefi eseri olan İnsan Anlığı
uzun durması 18. yüzyılın bir başka özelliğidir.
* Her türlü metafizik iddiaları bir yana bırakıp
*18. Yüzyıl Aydınlanmasının ana özelliği, laik bir
doğrudan doğruya bilginin yapısını ele alan, ilk kişidir
dünya görüşünü kendisine tam bir bilinçle temel
Bilgi Anlayışı:
yapması, bu laik görüşü hayatın her alanında
* Descartes ve İngiliz filozoflarından Cudworth ile
tutarlı olarak gerçekleştirmeye çalışmasıdır.
Herbert of Cherbury doğuştan düşünceler öğretisinden
* 18. yy'a felsefe yüzyılı denilir.
yanadırlar.
LOCKE
* Cudworth için de matematik kavramlar deneyden
* John Locke, İngiliz Aydınlanmasını, dolayısıyla da
gelmiş olamazlar, çünkü gerçekteki şekiller matematik
Avrupa'daki Aydınlanmayı başlatan düşünürdür.
kavramlara tıpatıp uygun değildirler, bunlara az ya da
* Hayatının büyük kısmı 17. yyda geçmiştir
çok benzerler.
* Bireyin özgürlüğü, hayatın her alanında aklın rehber
* Tanrı idesinin bütün, toplumlarda bulunuşu da,
alınmasının gerekliliği, kültürün hemen her alanında,
onun doğuştan olduğuna bir kanıttır.
bilimde, dinde, devlet ve eğitimde gelenek
* Herbert of Cherbury buradan hareketle akıl ahlaki
ve otoriteden kurtulma çabası aydınlanmanın en tipik
ile akıl dinini, bütün insanlarda doğuştan hazır olarak
özellikleri arasında yer almaktadır.
bulunan bu kavramlara dayandırmaktadır. 15
FELSEFE TARİHİ ÖZET 12. ÜNİTE * Bu faaliyetten birtakım etkinlikler yanında birtakım
KEMAL ALBAYRAK
edilgin durumlar da meydana gelir.
* Şimdi ruh bu etkinlikler ile edilgin durumlara
* Locke'un doğuştan düşünceler öğretisine karşı
yönelirse, anlıkta dış nesnelerden gelenlerden başka
eleştirisi Descartes'a olduğu kadar kendi yurttaşları
türlü olan tasarımlar ortaya çıkar.
olan bu iki İngiliz filozofuna yönelmiştir.
* Algılamak, düşünmek, şüphe etmek, ruhun bu çeşit
* Locke ; kendisinden önce Hobbes ile başlayan
etkinliklerindendir. İşte İç deney bu etkinliklerin
kendisinden sonra da Hume'da devam edecek olan
duyulması, yaşanmasıdır.
empirist felsefeden yana olacaktır.
* Locke'a göre bütün kavramlarımız veya
* Hobbes’a göre de doğuştan düşünceler yoktur.
tasarımlarımız bu iki kaynaktan türemektedirler.
* İnsan tamamıyla duyularına ve içgüdülerine bağlı
* Zihin, ilk duyu izlenimlerini alır almaz tasarımlara
olan bir varlıktır.
da sahip olmaya başlar.
Doğuştan Gelen İdeler:
* Onun için, insan bu ilk duyu izlenimlerinden önce
* Her insanın bilincinde bir takım ideler ve birtakım
düşünemediği gibi, rüyasız uykularında da düşünmez.
tasarımlar bulunur.
Basit Ve Bileşik İdeler:
* Bu tasarımların zihne nereden geldiği ile ilgili olarak
* Basit idelerden bir kısmı ruha tek bir duyunun, bir
ilk yaklaşım bunların zihinde doğuştan bulundukları
kısmı da birkaç duyunun aracılığıyla ulaşırlar.
şeklindedir.
* Bir kısmı yalnız iç deneyin, bir kısmı da hem iç hem
* Bu iddianın dayandığı en temel kanıt bir takım
de dış deneyin aracılığıyla ruhta meydana gelirler.
teorik ve pratik ilkelerin bütün insanlarca doğru kabul
* Yalnız iç deney ile edinilen basit tasarımlar düşünme
edilmesidir
ve isteme tasarımlarıdır.
* Locke, birtakım ilkeler üzerinde bütün insanların
* Hem dış hem de iç deneyle edinilen basit tasarımlar
uzlaştıkları iddiasını şüpheli bulur.
Haz, acı, varlık, birlik, kuvvet, tasarımlarıdır.
* Ona göre bu şekilde bir uzlaşma olsa bile, bu
Bunlar, dış deney ile iç deneyin öğeleridir.
ilkelerin doğuştan olduklarını kanıtlamak için yeterli
* Bileşik ideler basit idelerin bir araya getirilmesinden
olmadıkları söyler.
birleştirilmelerinden meydana gelirler.
* Örneğin üzerinde uzlaşılan ilkeler arasında özdeşlik
* Basit ideleri edinirken ruh pasiftir, bileşik ideleri
ile çelişmezlik ilkeleri çocuklar ile okuma yazma
meydana getirirken de aktiftir.
bilmeyenler bu ilkeleri bilemezler
* Ruh, kendine özgü birtakım faaliyetlerle basit ideleri
* Doğuştan olan teorik ilkeler olmadığı gibi, doğuştan
bir malzeme olarak işleyip bunlardan bileşik ideleri
pratik önermeler de yoktur.
oluşturur.
* Bütün ahlak kuralları temellendirilmeye muhtaçtır,
* Bu faaliyetler başlıca üç tanedirler:
yani geçerlikleri için kanıt göstermek gerekir.
1. Birkaç basit ideyi tek bir bileşik ide halinde
* Tanrı tasavvuru da doğuştan değildir.
bağlamak.
* Şayet insanda doğuştan ideler bulunmuş olsaydı,
* Bu, bütün bileşik ideler için zorunlu olan bir
bunların herkes için aynı olması gerekirdi ki o
faaliyettir.
zamanda farklı farklı anlayışların olmaması gerekirdi.
2. Basit ideleri ya da bileşik ideleri bir araya getirme,
Tabula rasa:
yan yana koyma. Bu işlemde tek tek ideler
* İnsanın zihinde bulunan ideler nereden gelmektedir.
birbirleriyle kaynaşmazlar. Bundan dolayı her biri tek
* Anlık başlangıçta üzerine hiçbir şey yazılmamış olan
başına, ayrı ayrı görülebilir.
düz beyaz bir kâğıt gibidir (tabula rasa).
* Bu faaliyetle ile ruh, ideler arasındaki ilgileri kurar.
* Locke ruhta doğuştan olan yetilerin bulunduğunu
3. Bir ideyi gerçekte bağlı olduğu, birlikte bulunduğu
reddetmemekle birlikte tüm idelerimizin deneyden
öteki idelerden ayıran soyutlama.
geldiğini kabul eder.
* Bununla da anlık tümel kavramları oluşturur.
* Locke deneyi ikiye ayırır.
Modus:
1 - Dış deney, dış duyum
* Bu üçlü faaliyetle meydana gelen üç bileşik ide
* Konusu, dışımızdaki algılanabilen nesnelerdir.
çeşidinin birincisinde önce moduslar bulunur.
* Vücudumuzdaki bir uyarının ya da bir hareketin
* Moduslar, kendi başlarına bir varlıkları olmayan,
beyne ulaşması, sonra da ruhumuzda bir duyumun
tözlerle ilgili ya da tözlerin nitelikleri olarak
doğmasıyla meydana gelir.
düşünülen bileşik kavramlardır.
2 - İç deney, iç duyum
* Örneğin uzay ve zaman tasarımları birer
* Konusu da ruhun içinde olup bitenler, ruhun
modusturlar.
faaliyetleridir.
> Uzay tasarımını biz görme ve dokunma duyularına
* Dış deneyden gelen tasarımlar ruhta işlenirken
dayanarak elde ederiz.
yapılan bu faaliyetten başka bir şey değildir.
> Sayı ve zaman tasarımlarını da, tasarımların arka
* Dışarıdan gelen tasarımlar karşısında ruh
arkaya oluşunu bize yaşatan iç deneyin yardımıyla
kendiliğinden faaliyete başlar.
meydana getiririz. 16
FELSEFE TARİHİ ÖZET 12. ÜNİTE * Duyumlar, yalnız, nesnelerin üzerimizdeki
KEMAL ALBAYRAK
etkileridir.
* Locke duyumları, nesnelerin gerçeğini yansıtmak
* Kuvvet, hareket, bileşik renkler ve formlardan
bakımından ikiye ayırır:
oluşan tasarımlar da bu moduslardır.
1. Birtakım duyumlar gerçeği yansıtırlar.
* İç deneyde ise algılama hatırlama, düşünme, dikkat
2. Birtakım duyumlar ise gerçeğin yansıtmazlar.
gibi tasarımlar modusturlar.
* Bunlar sübjektiftirler.
* Nesne, töz kavramlarımız da basit idelerin
* Bunlardan birincisine Locke birinci nitelikler,
birleştirilmelerinden meydana gelmişlerdir.
diğerine de ikinci nitelikler der.
* Tanrı idesini iç duyumdan edindiğimiz manevi
* Birinci nitelikleri ortadan kaldırdığımızda nesnenin
nitelikleri genişletmekle meydana getiririz.
kendisi de ortadan kalkar.
Bağıntı:
* İkinci nitelikler ise, rastlantılı olan, ancak belli
* Bileşik idelerin ikinci grubunda bağıntı tasarımları
birtakım ilintiler içinde nesneye bağlanabilen
yer alırlar.
niteliklerdir.
* Bunlar için bir örnek neden - etki tasarımıdır.
* İkinci nitelikler renk, ses, koku, tat, sıcaklık,
* Bu ideye birtakım nitelikler ile nesnelerin, başka
soğukluk gibi duyumlarda kendilerini
nitelikler ve nesnelerin etkileriyle meydana
gösterenlerdir.
geldiklerini algılamakla ulaşılır.
Bilginin değeri:
* Ahlaki ideler de bağıntı tasarımları içinde yer alırlar,
* Objesine uygun bilgi ancak iç deneyin algılarında
çünkü bunlar da, kendi eylemlerimiz ile ilgili
olabilir.
tasarımlarımızın bir yasa tasarımı ile birleşmesinden,
* Descartes’in yaptığı gibi, yalnız düşünmeyi değil,
bu ikisi arasında bir ilgi, bir bağ kurulmasından
ruhun bütün canlı ve renkli halini, bütün
meydana gelirler.
yaşantılarımızı kesin ve güvenilir sayar.
Soyutlama:
* Dış deney algılarının böyle bir değeri yok
* Bileşik idelerin üçüncü bir grubu, da, soyutlama ile
bunlardan duyular yani ikinci nitelikler ruhun yalnız
elde edilen yani bir tasarıma bağlı olan diğer
sübjektif halleridir.
tasarımlardan ayırmakla meydana getirilen ideleri
* Objelerin aralarındaki bağlantıları da biz kendimiz
kapsar.
düşünüyoruz.
* Bu düşüncesi ile Locke tümel kavramlar anlayışında
* Buna göre bir cisimler dünyasının olduğu kesin
nominalist bir tavır sergiler.
olarak kanıtlanamaz.
* Tümel kavramların gerçek objektif bir varlığı yoktur
* Ancak, cisimler dünyasının var olduğu daha olasıdır.
* Beyaz, beyazlık diye başlı başına var olan
* Bilgi gerçek objenin yansıması olan bir tasarım
bir şey olamaz.
olarak anlaşıldığı takdirde, ancak kendimiz üzerine bir
Sözcükler:
bilgimiz olabilir, nesneler için böyle bir bilgimiz
* Sözcükler tasarımlarımızın birer ifadeleridir.
yoktur.
* Her bir şeyin ayrı bir adı olamayacağına göre, bir
* Bundan dolayı insan için dış dünya bakımından
sürü benzer şeyleri bir araya getirir, ikinci derecede
doğruluk, doğru bilgi, tasarımların objelere uygun
saydığımız birtakım halleri bir yana bırakıp bir
olmasında değil, tasarımların kendi aralarında
soyutlama yaparak bir tümel kavrama varırız ve buna
birbirlerine uymasında aranmalıdır.
bir ad takarız.
* Doğruluk tasarımların birbirine doğru olarak
* Soyutlamayı adım adım ileri götürerek varlık
bağlanmasından başka bir şey değildir.
kavramına kadar da ulaşırız.
* Tasarımların bağlantılarını kavratan bilgimiz de,
* Soyutlama ile elde ettiğimiz cins ve tür kavramları
inandırma gücü bakımından sezgisel ve demonstratif
yalnızca anlığımızın yaratılarıdır. bunlar
bilgi diye iki dereceye ayrılır.
nominal varlıklardır, gerçek varlıklar değildirler.
* Sezgisel bilgide tasarımlar arasındaki uygunluğu ya
* Çünkü gerçek varlık, kendi kendine kendi
da uygunsuzluğu doğrudan doğruya, başka
başına var olandır.
tasarımların aracılığı olmadan görürüz.
* Dolayısıyla biz bunu bilemeyiz.
(akın kara, üçgenin daire olmadığını bilişimiz gibi).
* Cins ve tür kavramlarımızla biz doğaya yapma
* Bu çeşit bilgi, en açık ve seçik olan bilgidir.
sınırlar koyarız,
* Kendi varlığımızı bilişimiz de böyle bir sezgisel
* Duyularla edinilen basit idelerin bilgi değerinde
bilgidir.
tasarımlar dışarıdaki objelerden gelirler, ama bunların
* Demonstratif bilgide ise ideler arasındaki uygunluk
bu nesnelere kesin olarak benzediklerini ileri sürmeye
ile uygunsuzluğu bu idelerin doğrudan doğruya
hakkımız yoktur.
kendilerinden değil de, ancak başka idelerin aracılığı
* Bir kâğıt üzerine bir sözcük yazdığımızı düşünelim.
ile kavrayabiliriz.
Bu yazı bu sözcüğün ya da onun taşıdığı düşüncenin
* Bu bilgi için kanıtlar, belgeler olması gerektir. Bu
bir etkisidir ama yazının, nedeni ile yani düşünce ile
sezgisel bilgi kadar açık ve seçik değildir. 17
hiçbir benzerliği yoktur.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 12. ÜNİTE * Burada uzay algısının dokunma ve görme
KEMAL ALBAYRAK
duyumlarında nasıl meydana geldiği deneysel olarak
gösterilir.
* Locke'un bilgi teorisi felsefesinin ağırlık merkezidir,
* Görme ve dokunma duyumlarının bağlantıları
* İnsan bilgisini yalnız iç ve dış deneyin içinde
mantıki bir zorunluluk olmayıp yalnızca alışkanlıktır
bırakan, insanın erişebileceği doğruluğu yalnız
B- İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine İnceleme:
tasarımların kendi aralarındaki ilişkileri görmede
* Felsefi ana yapıtı olan bu kitabında Berkeley, maddi
bulan bu bilgi anlayışı modern bir nominalizmdir ve
bir dış dünyayı ortadan kaldırır.
empirizmin de en yalın, en kavranılır şeklidir.
C - Hylas ile Philanous Arasında Üç Konuşma:
* Bu felsefenin Aydınlanma yüzyılı üzerinde yaptığı
* Bu eser, Berkeley'nin öğretisini kolay
büyülü etki daha ziyade bu sade biçiminden ileri
kavranılır bir biçimde anlatır.
gelmiştir.
* İnsan bilgisinin gerçekliği ilk yetkinliğini, ruhun
BERKELEY
maddi olmadığını ve Tanrı'nın öngörüsünü açık olarak
* Locke’nin felsefesi içindeki tam bir açıklık
tanıtlamak için, septiklere ve ateistlere karşı yazılmıştı
ve tutarlığa vardırılmamış düşünceler, birbirine çok
aykırı çığırlara da yol açmıştır.
* Dış duyu sansüalizmi kolaylıkla materyalizme
* Bir yandan materyalizme ,öbür yandan bunun tam
vardırabilir. Bunun tipik emsilcisi Condillac’tır.
tersi olan bir spiritüalizme götürülebilmiştir.
* İç duyu sansüalizmi de spiritüalizme yol açabilir.
* Bu gelişmedeki spiritüalizmin temsilcisi de George
Bunun temsilcisi de Berkeley’dir.
Berkeley’dir.
* Berkeley'nin sansüalizmini aşırı nominalizminde
* Locke'un problemlerini çıkış noktası olarak almış,
açık olarak görebiliriz
ama sistemini kendi düşünceleri üzerine kurmuştur
* İnsan bilgisinin ilkeleri adlı yapıtının girişinde
* Bu sistemde dini metafizik bir renk ağır basmaktadır
Berkeley, Locke'un soyutlama teorisini eleştirir.
* Locke'un teorisi cisimler dünyasının varlığını
* Berkeley nominalizmde büsbütün ileri giderek,
ortadan kaldırmak anlamına geliyordu.
tümel tasarımların insanın zihninde bile bulunduğunu
* İşte Berkeley’in de yaptığı bu düşünceyi tutarlı
kabul etmek istemez.
olarak sonuna kadar götürmek olmuştur.
* Bu ileri nominalizm, Berkeley’in öğretisinin ana
* Berkeley, immateryalist bir görüşü geliştirerek
çizgisidir.
maddi olan bir dış dünyayı kabul etmenin yanlış ve
* Ona göre, tümel nitelikteki nesnelerin ve
haksız bir soyut düşünce, bir hipotez olacağını
tasarımların olduğu düşüncesi, birtakım
göstermeye çalışır.
felsefe okullarının bir kuruntusudur.
* Dış dünya ve nesnelerin gerçek nitelikleri olan bütün
* Biz bir tasarımı bölebiliriz, bütün ötekilerini bir
şeylerin hepsi deneyden türemiş olan ideler ile
yana bırakarak nesnenin tek bir parçasını
bunların arasındaki bağlantılara geri götürülebilir.
tasarımlayabiliriz.
* Nesnelerin bilinç dışında bağımsız bir varlıkları
* Ama birçok nitelik arasında ortak olanı kapsayan
olduğunu kabul etmek bir çelişkidir.
yeni bir tasarım kuramayız.
* Çünkü böyle bir kabul, objelerin tasarımlanmadan,
* Bu ortak olanı gösteren işaretlerimiz, yani
düşünülmeden de var olduklarını ileri sürmek
sözcükler var, ancak ortak olan için tasarımlarımız yok
demektir
* Örneğin “ağaç”ın sözünü ederken, hep duyumlamış
* Dışarıdaki objelerin var oluşlarını düşünmeye ne
olduğumuz tek bir ağacı göz önünde bulundururuz.
kadar uğraşırsak uğraşalım, incelediğimiz hep kendi
Dolayısıyla ağaç kavramı soyut bir tasarım olmayıp,
idelerimizdir.
ancak bütün ağaçları temsil eden bir tasarımdır.
* Varlık bir algılamadır. Gerçek olan, yalnız
* Berkeley, Descartes ile Locke'un ileri sürmüş
algılardır,
oldukları objelerin genel ve soyut niteliklerini
* Dolayısıyla ideleri algılayan ruhlar ile ayrı ayrı
reddeder.
ruhlardaki duyumları birbirine bağlayarak objeler
* Ona göre soyut bir yer kaplama, yani uzay yoktur.
haline getiren, böylelikle düzenli ve yasalı bir doğa
* Büyüklük, şekil durum gibi genel nitelikler de
tasarımım oluşturan Evrensel ruhtur, Tanrı'dır.
yoktur.
Hayatı:
* Nesnelerin bütün maddi nitelikleri, ancak birtakım
* Berkeley İrlanda’da 1685 yılında dünyaya gelmiştir.
ilintilerdir.
* Öğrenimini önce Dublin, sonra Londra'da yaptı.
* Örneğin bir kirazı alalım. kirazın bütün ikinci
* Bir misyoner kurulunun başkanı olarak ABD'ye gitti.
niteliklerini, yani ayrı ayrı duyularımız
* Clayne Piskoposu oldu. Berkeley 1753 yılında öldü.
üzerine yaptığı izlenimleri görme, dokunma, koklama,
Eserleri:
tatma... izlenimlerini birer birer
A- Yeni Bir Görme Teorisi:
ortadan kaldıralım. Geriye ne kalır? Berkeley’e göre
* Bu yapıtta uzayı görme konusu incelenir.
bir hiçbir şey kalmaz. Kokusu, tadı, rengi, sertliği vb.
* Bu görme teorisi psikolojide bir çığır açmıştır.
dışında kiraz meyvesi bir hiçtir. 18
FELSEFE TARİHİ ÖZET 12. ÜNİTE * Oysa Berkeley mucizeye de yer vermektedir.
KEMAL ALBAYRAK
* Tanrı özgür olduğundan ve her şeye gücü
yettiğinden, gerekli olan yerde, tasarımların
* Tözü ise Berkeley, tam anlamıyla bir kuruntu olarak
alışılmış sırasını bozabilir, bu sıranın dışına da
kabul eder.
çıkabilir.
* Bizim nesne ve onun nitelikleri dediğimiz şeyler,
ancak duyumun bağlantılarıdır.
* Bizim dış dünyada var diye saydığımız şeyler
tasarım hallerimizin bağlantılarıdır.
* Varlık duyumlamadan, algılamadan başka bir şey
değildir.
* Doğal bir insan için algılanan, şey, var olan bir
şeydir.
* Gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz vb.
şeylerin biz var olduklarına da inanırız.
* Berkeley için algılamanın dışında bir cisimler
dünyası yok ama algının olması için algılayan bir
varlığın da olması gerektir.
* Ancak, Berkeley'in spiritüalizmi, tözü reddettiği
cisimler dünyasını yalnız bir görüntü ve kuruntu da
saymaya kalkışmaz.
* Tasarımlarımızın bir diş nedeni de olacaktır, çünkü
bu tasarımları biz kendimiz yaratamayız.
* Bu neden maddi olamayacağına göre, manevidir,
ruhidir.
* Sonlu ruhlardaki tasarımları düzenli bir şekilde
meydana getiren sonsuz ruhtur, Tanrı'dır.
* Berkeley dış dünyanın objektifliğinin garantisini
Tanrı'da bulmaktadır.
* İdelerin kimisinde bulduğumuz gerçekçilik, bunları
Tanrı'nın tasarımlamasından ileri gelir ve bu çeşit
tasarımlar doğrudurlar.
* Doğru tasarımlar, Tanrı'nın tasarımlarına uygun
olanlardır.
* Yanılmalar ile kuruntular, yalnız sonlu ruhlarda
meydana gelen tasarımlardan doğarlar.
* Tanrı'nın doğru ve gerçek idelerinin sonlu ruhlarda
uygun olmayan şekillerde düzenlenişlerinden
meydana getirirler.
* Doğa ve doğa bilgisi problemini de Berkeley bu
açıdan çözer.
* Cisimler birer tasarım bağlamı ise, onların arasında
bir nedensellik ilgisi de olamaz.
* Her cismin zaman içinde geçirdiği değişikliğin
temeli Tanrı'nın tasarımlarındadır.
* Cisimler dünyasındaki hareketlerin akışı, Tanrı'nın
tasarımlarının sıralanışını yansıtır.
* Bundan dolayı doğa bilgisinin görevi, Tanrı’nın
tasarımlarının düzenini anlamaya çalışmaktır.
* Bir doğa yasası, Tanrı'nın oluşturduğu
bir tasarımlar düzenidir.
* Berkeley'in doğa anlayışı, o sıralarda Newton ile
klasik anlatımını bulan mekanist doğa görüşü ile tam
bir karşıtlık halindedir.
* Mekanist doğa görüşünde, doğa çerçevesinde bütün
olup bitenler sıkı bir determinizme bağlanır, bütün
doğa olayları kesiksiz, sürekli, bir nedenler zinciri
19
içinde yer alırlar.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 13. ÜNİTE * Düşünmenin yapıcı gücü, duyumlarla edinilen
KEMAL ALBAYRAK
gereçleri birleştirmek, değiştirmek, genişletmek ya da
daraltabilmekten ileri geçemez.
İSKOÇ AYDINLANMASI
* Düşünmenin bütün malzemesini dış deney ile iç
DAVİD HUME
deney sağlar.
* Mekanist doğa biliminin başlıca hareket noktası
* Zihnin görevi, yalnız bu malzemeleri bağlamak ve
olarak nedensellik ilkesinden duyulan şüpheye en
birleştirmektir.
sistematik biçimini David Hume kazandırmıştır.
* Bütün idelerimiz, izlenimlerimizin temeli üzerinde
* İngiliz Aydınlanması Locke ile başlamış Hume ile de
meydana gelir ve canlı izlenimlerin soluklaşmış
sona ermiştir.
yansımalarıdır.
* Hume İngiltere'nin yetiştirmiş olduğu düşünürlerin
* İlk bakışta kaynaklarından çok uzaklaşmış gibi
en açığı, filozof olarak en derinidir
görünen idelerin dahi derinlemesine incelendiğinde bu
Hayatı:
kaynaktan çıkmış oldukları görülür.
* David Hume 1711 yılında Edinburgh’ta soylu bir
* Tanrı idesi de böyledir: Zihin bu ideyi bilgelik, iyilik
çiftlik sahibinin oğlu olarak dünyaya gelmiştir.
gibi insanın birtakım niteliklerini alıp genişletmek
* Edinburgh’ taki üniversitede klasik diller ile felsefe
sureti ile elde eder.
okumuştur.
* Tasarımları birbirine bağlayan da, bir
* İlk ve en önemli eserlerinden olan İnsan Doğası
çağrışım mekanizmasıdır.
Üzerine Bir İnceleme’nin müsveddelerini Londra'da
* Ona göre izlenimlerin ideler haline geçmesi, birinci
bastırmış fakat beklediği etkiyi oluşturmamıştır.
planda bellekte olmaktadır.
* Düşünceleri din bakımından şüpheli görüldüğünden,
* Hatırlama da önceden edinilmiş olan izlenimlerin
Hume'un Edinburgh Üniversitesindeki ahlak
yeniden canlandırılmasıdır.
profesörlüğü görevine alınmasına da mani olmuştur.
* Yanlış bir hatırlama, herhangi bir idenin, gerçekte
* Hume daha sonra çıkan Ahlak, Siyaset ve Edebiyat
hiçbir ilgisi olmadığı bir izlenimle bağlanmasından
Denemeleri adlı yapıtı ile adını duyurmuştur.
veya bir izlenimi başka bir izlenimin idesine
* Bir müddet bir generalin sekreteri olarak Hollanda,
bağlamaktan doğar.
Almanya, Fransa, İtalya ve Avusturya'da dolaşmıştır.
* Hume’a göre ideaların veya izlenimlerin birbirine
* Bu seyahat süresinde ilk eserini yeni baştan ele
karıştırılmasında asıl rolü olan hayal gücüdür.
almış bir kısmını İnsan Zihni Üzerine Bir İnceleme
* Hayal gücü, ruhtaki diğer yeniden canlandırma
ismiyle yayınlamıştır.
faaliyetleri gibi birtakım yasalara bağlıdır ve bilgi
* İngiltere’ye döndükten sonra Edinburgh Üniversitesi
teorisinin başlıca işi, bu etkinliklerin mekanizmasını
Hukuk Fakültesi Kütüphanecisi olarak çalışmaya
aydınlatmaktır.
başlar.
* Bu anlayışla da Hume Lockeçağrışım psikolojisini
* Burada İngiltere Tarihi adlı eserini yazmıştır.
bilgi teorisine temel olarak almaktadır.
* Yine bu dönemde Dinin Doğal Tarihi adlı eseri de
* Hume çağrışımın ana yasalarını bulmuş olduğu
yayınlanmıştır.
kanısındadır.
* Daha sonra bir müddet Dışişleri Bakanlığı müsteşar
* Bunlar; benzerlik, aykırılık, uzay ve zaman
yardımcılığı yapmıştır.
bakımından yakınlık ve neden etki ilişkisi yasalarıdır.
* 1776 yılı Ağustosunda öldü.
* Hume için de doğruluk, tasarımlar ile bunların
* Doğal Din Üzerine Konuşmalar adlı eseri
dışında bulunan bir nesneler dünyası arasındaki
ölümünden sonra yayımlanmıştır.
uygunluk olamaz.
Bilgi Anlayışı ve Şüpheciliği
* Ona göre de, cisimler dünyasının varlığını bile,
* Berkeley'in soyut kavramların insan zihninde dahi
ancak bir olasılık olarak kabul edebiliriz.
bulunmadığı düşüncesini çok doğru bulur.
* Cisimler dünyasının varoluşu, olsa olsa, nedensellik
* Dış deney ile iç deneyin birbirinden büsbütün ayrı
ile kanıtlanabilir.
olan iki deney alanı sayılamayacağı kanısındadır.
* Çağrışım mekanizması Hume için oldukça önemlidir
* Hume da ilk olarak tasarımların kaynağı sorusunu
Töz/Cevher Eleştirisi:
ortaya koyar.
* Hume , Berkeley’in yarım yaptığı işi tamamlayarak
* O da bilincin içindekileri izlenimler ile ideler olmak
ruhun töz olduğu görüşünü de ortadan kaldırır.
üzere ikiye ayırır.
* Hume bunu yapmakla hem spiritüalizmden
* İzlenimler, işitirken, görürken ya da sever ve nefret
kurtulmuş, hem de Locke'un kaçınmaya çalıştığı
ederken, duyduğumuz canlı duyumları,duygulanımları
materyalizmden sıyrılmıştır.
anlamaktadır.
* Hume töz kavramına yönelik eleştirisi ana hatlarıyla
* İdeler ise, izlenimlerden daha az canlı olan hatırlama
şu şekilde ifade edilebilir.
ve hayal gücü tasarımlarıdır.
* Ben ya da ruh dediğimiz şey da aslında bir
* Bunların bilincine, ancak herhangi bir izlenime
tasarımlar bağlamıdır.
yönelindiği zaman ulaşılır.
20
FELSEFE TARİHİ ÖZET 13. ÜNİTE * Hume'un bilgi öğretisi,İngiliz empirizmi denilen
KEMAL ALBAYRAK
dönemin en büyük ve son başarısıdır.
* Hume'da en yaratıcı olgunluğa erişmekle son sözünü
* Bu bağlamın altına bir dayanak koymaya veya bir
de söylemiş olan empirizm, İngiliz Aydınlanmasının
töz yerleştirmeye kimsenin hakkı yoktur.
teorik temeli olmuştur.
* Çünkü insanın ancak açık algıları için açık
FRANSIZ AYDINLANMASI
tasarımları vardır.
* Aydınlanma Felsefesi, en aşırı, en radikal
* Töz denilen şey ise bu algılardan tamamen
sonuçlarına Fransa’da ulaşmıştır denilebilir.
bağımsızdır yani zihinde tözle ilgili bir algı
* Bu durum Fransa'nın politik sosyal durumu ile
bulunmamakta onun içinde töz üzerine bir bilgimiz
açıklanabilir.
olamaz.
* Fransız Aydınlanma felsefesi şimdiye kadarki
* Dolayısıyla töz kavramı, duyumlarımızı birçok
anlayış ve görüşleri kıyasıya yıkmak isteyen kışkırtıcı
defalar hep aynı biçimde birleştirmemizden,
ve inkarcı bir savaş felsefesidir.
bağlamamızdan meydana gelmiştir.
* Bu noktada kendisine büyük güveni olduğu için de
* Zihin nitelikleri algılarken, alışkanlıklarının bir
dogmatiktir.
sonucu olarak haksız bir şekilde bu niteliklere
* Bu yüzden aydınlanmanın karakteristiği olan
düşüncede bir de töz ekler.
çizgilerin en kesin biçimlerini Fransa'da bulmak
* Bu alışkanlık, zihni her niteliği bilinmeyen bir töze
mümkündür.
bağlı olduğunu kabule vardırır.
* Fransa'da bu eğilimi gerçekleştirenler başta Voltaire
* Duyumlar bize yalnızca nitelikleri, durumları ve
olmak üzere Fransız Ansiklopedistlerdir.
etkinlikleri gösterirler.
CONDİLLAC
Nedensellik Eleştirisi:
* Fransız Aydınlanmasının temellerini, bilgi teorisi ve
* David Hume'un nedensellik ilkesine yönelik itirazı
psikoloji bakımından, işleyenlerin başında Etienne
oldukça etkili olmuştur.
Bonnot de Condillac (1715-1780) gelir.
* Bu temelde iki sebebe dayanmaktadır.
* İnsan Bilgisinin Kaynağı Üzerine Deneme adlı
1 - Bu itirazın deney bilimlerinin dayandığı ana temeli
yapıtında Locke’un empirizmini yurttaşlarına
yıkmak tehlikesini ortaya çıkarmasıdır.
sistematik bir biçimde tanıtmıştır.
2 - Kant’ın bu itiraza büyük değer vermesi, kendisini
* Bundan üç yıl sonra yayımlanmış olan bir başka
dogmatik uykulardan uyandıran bu eleştirinin kendi
yapıtında, Sistemler Üzerine İnceleme de Locke’un
felsefesine yol açan görüşlerden biri olduğunu
öğretisini Malebranche, Spinoza ve Leibniz’e karşı
söylemesidir
savunmuştur.
* Hume'un nedensellik sorununa yaklaşımı, töz
* Duyumlar Üzerine İnceleme adını taşıyan ana
sorununa yaklaşımı ile paraleldir.
yapıtında Locke’tan ayrılarak etkisi çok büyük
* Nedensellik de, töz gibi, hiçbir zaman algılanamaz,
olmuş olan kendi öğretisini geliştirmiştir.
ancak düşünülebilir.
Bilgi Anlayışı:
* Nedensellik bir sonuç olarak da çıkarılmaz.
* Condiliac’ın bilgi teorisi, her şeyi deneyden
* O halde bu durumda kanıtlanması da olamaz.
türetmek yolunda yapılmış olan en radikal denemedir.
* Böylece nedensellik doğrudan doğruya bilinemediği
* Öğretisi açıklık ve yalın oluşu yüzünden büyük etki
gibi dolaylı olarak, yani kanıtlamalarla da bilinemez.
kazanmış, bir aralık okul ve üniversitelerde
Dahası hiçbir şekilde bilinemez.
Descartes’çı felsefenin yerini almıştır.
* Bu durumda töz kavramında olduğu gibi burada da
* Fransız Devrimi sıralarında ve sonra Napolyon
aynı sorunla karşılaşılır ki bu da zihinde böyle bir
döneminde öğretimde resmi felsefe olmuştur.
tasarımın olduğunu kabul etiğimizdir.
*’un iç deney ile dış deney arasında yapmak istediği
* Hume'un bilgiyi olguların saptanmasından ileriye
ilke ayrılığı, kendisinden sonra bir derece ayrılığına
götürmemek istemesi pozitivist bir anlayıştır.
indirilmişti
* Yalnız, Hume bu öğretisi ile empirik bilimlerin
* Condillac ; Locke Teorisini Berkeley’nin tersine
çalışmalarının boşuna olduğunu ileri sürmez.
olarak, dış duyumu temel diye alıp, iç duyumu bunun
* Her ne kadar nedensellik ilgileri hiçbir zaman kesin
oluşturduğu bir şey haline getirmiştir.
olarak kanıtlanamaz olsalar da yine de bunlara
* Condillac, ruhtaki bütün olayları duyuların
inanmalıdır.
sağladıkları duyumlardan türetmeye, ruhta bütün olup
* Çünkü bu inanma pratik hayat bakımından
bitenlerin kılık değiştirmiş duyumlar olduğunu
gereklidir.
göstermeye çalışmıştır.
* Doğa yasası, olgular arasındaki tekrarlanmaları çok
* Condillac, kendisine birbiri arkasından duyu
muhtemel olan ilişkiler kavramıdır.
organları kazandıran bir mermer heykel tasarlar.
* Şayet doğa yasası derken olaylar arasındaki gerçek
> Sonra bu duyu organlarının sağladığı duyumlardan
ve zorunlu bir bağlılığı anlarsak, bilme gücümüzün
ruhta nelerin meydana geldiğine bakar.
dışına çıkmış oluruz.
21
FELSEFE TARİHİ ÖZET 13. ÜNİTE * Ruhu, bedenden hareketle incelemek gerektiğini ileri
KEMAL ALBAYRAK
sürer.
* Bir çocuk kendisine hiçbir şey öğretmeden baştan
> Birbiri ardından çeşitli duyu organları ile donatılan
beri tam bir yalnızlık içinde büyütülürse, bu çocuk
bu heykelde türlü ruh fenomenlerinin izlenimlerden
sonunda bütün bildiklerinin duyulardan gelmiş
biri kuvvetli ise, ruh buna yönelir, böylece ‘dikkat’ adı
olduğunu görecektir.
verilen fenomen meydana gelir.
* Duyularla edinilmiş bu bilgiler incelediğinde
> Karşılaştırma ve yargı yalnız iki duyum aynı
duyuların doğa filozoflarının sözünü ettikleri o cansız,
zamanda bulunduklarında meydana gelir.
şekilsiz maddeyi değil de, canlı, hareket halinde
> Hatırlama bir izlenimin etkisinin uzun sürmesinden
bulunan, belli formları olan maddeyi tanıttıkları
başka bir şey değildir.
görülecektir.
> Soyutlama bir duyumu öteki duyumlardan ayırıp
* Lamettrie’ye göre, ruh, bedenin öteki görevleri gibi
çıkarmadır.
bir görevdir ve bu görevin organı da beyindir.
* Condillac’a göre bir duyumda hep iki yön vardır. Bir
* Madde yalnız bir uzam değildir.
tasarım, bir de duygu ile bundan doğan bir isteme.
* Maddede hareket gücü ve duyumlama yeteneği
* Duyumlardan hep iki sıra ruh hali gelişir.
vardır.
1 -Teorik yönde ; dikkat, hatırlama, ayırt etme,
* Bunlar maddenin temel nitelikleridir.
karşılaştırma, çıkarsama, hayal etme, soyutlamadır.
* Lamettrie, Descartes’a karşıt olarak hayvanlar için
2 - Pratik yönde ; tutku, sevgi, nefret, umut, korku ve
de duyma ve düşünmeyi kabul eder.
bir de ahlaki istenç meydana gelir.
* Maddi doğada sert karşıtlıklar değil, geçişler vardır.
* Böylece Condillac’a göre ruh, ben’in bir duyumlar
D’HOLHACH
bütününden ibaret olmaktadır.
* 18. Yüzyıl Fransız materyalizmini bir sistem haline
* Condillac aşırı derecede bir sensualisttir.
getiren Paul Henri Baron d’Holhach’tır (1723-1789).
* Madde, Condillac’a göre, duyumlayamaz,
* Doğa Sistemi adındaki kitabı, materyalizmin kutsal
düşünemez, bölünebilen ve yer kaplayan bir şeydir.
kitabı sayılmaktadır.
* Ruhun ise birliği vardır. Duyumlayabilmek,
* Bu eser materyalizmi sistemleştirmiş, ama ortaya
düşünebilmek için onun bu birliği gereklidir.
yeni bir düşünce koyamamıştır.
* Duyumların işlenebileceği bir dayanak veya töz
* O dönem için önemi, spritüalist ve düalist
olmalıdır. İşte böyle bir şey olan ruh, Condillac’a
felsefelerle şiddetle savaşması, bunların gerek teori,
göre, maddi değildir.
gerekse pratikte ne kadar zararlı olduklarını büyük
FRANSIZ MATERYALİSTLER
bir ısrarla belirtmesidir.
* 18. Yüzyılın Fransız materyalistleri, özellikle ruhun
* D’holbach’a göre maddi doğa cansız, edilgin, kendi
maddi nitelikte olduğunu ileri sürerler.
kendine hareket edemez olsaydı, o zaman Tanrı gibi,
* Materyalizmini oluşturan etmenlerin başında
ruh gibi manevi nedenlere başvurmak gerekli olurdu.
Gassendi’nin atomculuğu, Hobbes’un materyalizmi,
* Doğa areketsiz duran her şey değildir.
bir de bu yüzyıldaki doğa bilimlerinin birtakım
* Hareket maddenin temel niteliğidir.
araştırmaları gösterilebilir.
* Ruh, beynin bir niteliği olup ; bu nitelik, canlı
LAMETTRİE
varlıklara özgü bir düzenlemenin ürünü olmaktadır.
* 18. yüzyıl Fransız materyalizminin kurucusudur
* Bu düzenleme sayesinde canlı varlığa alınan cansız,
* Ruhun Doğal Tarihi adlı yapıtındaki düşünceleri
duygusuz madde cansız olmaktan çıkar, duyma
sebebiyle Hollanda’ya sığınmak zorunda kalmış,
yeteneğini kazanır.
birkaç yıl sonra yayımladığı Makine İnsan adındaki
* Düşünme bir molekül hareketidir, tıpkı beslenmeye,
kitabın yarattığı tepki ve kızgınlık dolayısıyla buradan
büyümeye temel olan hareketler çeşidindendir.
Prusya’ya kaçmak zorunda kalmış,
* Bütün bu hareketler elbette bilmecelidir, ama
* Lamettrie’nin çıkış noktası ; Organik hayat ile ruhi
manevi bir töz kabul etmekle de bilmece çözmüş
hayatı birbirlerine paralel olarak incelemesi,
olunmaz.
birincisindeki değişikliklere ikincisinin de bağlı
* Bütün bilim hatta ahlak dahi ona göre fizikidir.
olduğunu kabul ediyor olmasıdır.
VOLTAİRE
* Descartes’in mekanist doğa felsefesini benimser
* Fransız Aydınlanmasının gerçek önderi, yazar ve
* Doğada bir teolojiye hiçbir şekilde yer
filozof Voltaire’dir,
kalmaz, burada bütün olup bitenler “çarpmalara”‘
* İngiliz felsefesini Fransa’ya getiren, aydınlanmaya
bağlanabilir, dolayısıyla geride madde ve onun
hız kazandıran kişidir.
hareketlerinden başka bir şey kalmaz diye düşünür.
Felsefi Eserleri:
* Lamettrie, Descartes’ın hayvanları birer otomat
A - İngilizler Üzerine Mektuplar:
saymasını doğru bulur ve bunu insan içinde ileri sürer.
* İngilizlerin yenidünya görüşünü, yeni siyasi sosyal
* Beyin üzerinde yapmış olduğu gözlemlerin,
kurumlarını tanıtılır.
ona ruhun fiziki organizmaya bağlılığını göstermiş
* Eser, yasak edilip yakılmıştır.
olduğuna inanır.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 13. ÜNİTE * Ne ruh, nede madde üzerine açık ve seçik olan bir
KEMAL ALBAYRAK
bilgimiz var.
* Nesnelerin özü bize kapalıdır.
B - Newton Felsefesinin Öğeleri:
* Dünyanın gerçekte duyularla bize göründüğünden
* İngiliz biliminin büyük bir başarısını tanıtılır.
başka türlü olması oldukça mümkündür.
C - Felsefe Sözlüğü:
DİDEROT
* Voltaire dünya ve hayat anlayışını özetlemiştir.
* Ansiklopedistler arasında en ilgi çekici olan,
D - Ulusların Töreleri Ve Ruhu Üzerine Deneme:
düşünceleri bakımından en zengini Denis
* Tarih felsefesi terim olarak ilk defa bu kitapta
Diderot (1713-1784) dur.
kullanılmıştır.
* İlgilerinin çok yönlü olması yüzünden düşüncesinde
Bilgi Anlayışı:
birlik bulunmaz.
* Locke’un bilgi öğretisini Fransa’ya asıl getirendir
* Önce teizme inanmakla başlamış, şüpheci deizmden
* O, Locke’tan daha enerjik olarak bütün tasarımların
geçmiş, buradan natüralizme kaymış ve sonunda
dış duyumlardan geldiğini ileri sürer.
materyalizme çok yaklaşan bir panteizme varmıştır.
* Voltaire töz anlayışında da cesaretle ileri gider. Ona
* Diderot, 18. yüzyıl devrimci ruhunun zirvesidir
göre, düşünen töz ile yer kaplayan tözün aynı şey
denilebilir.
olmaları muhtemeldir.
* Genel olarak ifade etmek gerekirse Aydınlanmanın
* Ona göre “ben bir bedenim” önermesi Descartes’in
başlıca idelerini ilk önce Renaissance ortaya koymuş,
“düşünüyorum” önermesi kadar kesin bir bilgidir.
17. yüzyıl bunları düzenleyip sistemleştirmiştir
* Ruh beden ile bir rastlantı olarak birleşmiş olan,
ondan bağımsız, başlı başına olan bir töz olamaz.
* Ona göre, ruhun görevleri bedene bağlıdır ama yine
de bu yüzden beden ile ruh aynı şey olmazlar.
* Her var olan şey hem maddi hem de ruhi niteliktedir.
ANSİKLOPEDİSTLER
* Ayrı görüşlerin bir araya toplanması çok önemlidir.
* Açıklamalı Bilimler, Sanatlar ve Zanaatlar
Ansiklopedisi 1751 yılında yayımlanmış ve 35 cilt
olarak 1780 yılında tamamlanmıştır.
* Bilgi görüşü bakımından Ansiklopedi başlıca
empirizme, bunun Fransa’da almış olduğu sensüalist
biçime dayanır.
* Metafizik görüşü bakımından da, başlangıçta septik
olduğu, sonraları materyalizme kayar gibi olduğu
söylenebilir.
* Çok yayılmış olduğundan Kilisenin görüşlerini
oldukça sarsmıştır.
* Açık, anlaşılır ve aydınlatıcı bir düşünüş başlıca
özelliğidir.
* Ansiklopedinin amacı, gelenek ve göreneğe bağlı
inançları ihtiyatlı, örtülü deyişlerle sarsmaktır.
* Burada her türlü inanç anlatılır, ama hepsinden de
şüphe edilir.
* Ansiklopedi’yi meydana getirenlerarasında Voltaire,
Rousseau, d’Holbach gibi düşünürlervardır.
* İlk yayımlayıcısı d’Alemhert ve sonra Diderot’tur.
D’ALEMBERT
* Jean d’Alembert (1717-1783) büyük bir
matematikçidir.
* Felsefe için önemi, Ansiklopedi’ye yazdığı, yapıtın
genel görüşünü belirten önsöz dolayısıyladır.
* Bilgi dünyasını tamamıyla Francis Bacon’un
bilimleri sınıflamasına ve yöntemine bağlanarak
betimler.
* Locke’a dayanarak Ansiklopedi’nin görüşünü deney
bilgisinin dışına çıkarmaz.
* Deney dışına çıkan bilgiler bakımından Ansiklopedi
23
septiktir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 14. ÜNİTE * Burada duyu dünyası ile düşünce dünyası
KEMAL ALBAYRAK
birbirinden ayırt edilir.
* Numen alem ve fenomen alem olarak ayrılan bu iki
KANT VE ALMAN İDEALİZMİ
ayrı dünya için farklı değerlere sahip iki farklı bilgi
KANT
anlayışı ortaya konmuştur.
* Çıkış noktası, Leibniz-Wolff felsefesidir.
* Burada ortaya konan asıl yenilik Kantin salt
Leibniz-Wolff Felsefesi
kavramını genişletmesi ile başlamaktadır.
* Rasyonalist bir felsefedir.- Matemetikçi -
* Salt deyince, bilen süjede (insan) bulunan,
* Rasyonalizm, doğru bilgiye ulaştıran bilgiler ile
deneyden gelmemiş olan bir form şeklinde anlaşıldığı
kuralların a priori olarak bulunduğu akıl olduğuna
* Kant, duyu bilgisi’nin de salt öğeleri olduğunu ileri
inanır.
sürmektedir ve bu anlayış, felsefe tarihi için yenidir.
* Doğa ile akıl arasında bulduğu uygunluktan cesaret
* Duyu bilgisinin salt öğeleri uzay ile zamandır.
alan Aydınlanma düşüncesi ; manevi olayları da akılda
* Uzay ile zaman kavram değil, birer görüdürler.
a priori olarak bulunan ilkeler ile açıklamaya girişmiş,
* Çünkü tek tek uzay parçaları, uzay kavramının altına
akıl için doğuştan olan kavramlar ve ilkelerle Tanrı’yı
konamazlar.
da, iyiyi de, adaleti de bileceğimize inanmıştır.
* Yön olarak sağ ile solu tanımlayamayız, ancak
* İnsan bunlara Tanrısal akıldan pay alması sebebiyle
gösterebiliriz.
ulaşmıştır.
* Dolayısıyla bunların bilinmeleri yalnız görü ile
* Evreni yaratırken Tanrı’nın ne düşünüp tasarladığını
mümkündür.
anlayabilirsek, evrenin yaratılışını kavrayabiliriz.
* Uzay ile zaman süjenin/insanın gözlükleri gibidirler.
* Tanrı büyük bir mantıkçı, matematikçi gibidir.
* Uzayla ilişkili olan bilim matematik, özellikle de
* Tanrı, istese dahi evrene yerleştirmiş olduğu akli
geometridir.
düzene karşı gelemez.
* Zaman ile ilişkili olan bilim ise teorik mekaniktir.
* Onun iradesi bile bu rasyonel ilkelere bağlıdır.
Kritik Dönem:
* Akıl, iradeden öncedir.
* Kritik dönemi 1781 yılında yayımlanan Salt Aklın
*Aklının kurduğu bu düzen dışında kalan bir şeyi
Eleştirisi ile Kant’ın kendisinin olan ve kritisizm ya da
Tanrı yapamaz.
kritik felsefe denen felsefe görüşü başlamıştır.
* Tanrı evreni mucizelerle değil, rasyonel yasalarla
* Eser , bilginin doğru olma iddialarının haklılığını
yönetir.
ayırt etmeyi göz önünde bulundurmaktadır.
Hayatı:
* Kritik deyiminden anlaşılan da bu ayırt etmedir.
* Kant, 1724 yılında Doğu Prusya’da Königsberg
Bilgi ve Yöntem:
şehrinde doğmuştur.
* Kant, aklın faaliyetini inceleyip eleştirecek yönteme,
* Gençliği pietist etkiler altında geçmiş olup onun din
Transandantal (Transcendental) adını vermektedir.
felsefesinde oldukça etkili olmuşlardır.
* Bu yöntem ; şu ya da bu objeye yönelmiş olan
* ilk büyük eseri olan Salt Aklın Eleştirisi eseriyle
bilgiyi değil bilginin kendisini inceleyen yöntemdir
Kant, hem kendi felsefesinin temelini kurmuş, hem de
* Bilginin eleştirisi ve bir bilgi öğretisidir.
felsefe tarihinde çok çeşitli gelişmelere kaynak olacak
* Transcendent - Aşkın bilginin karşıtıdır.
bir dönemi başlatmıştır.
> Transcendent bilgi mümkün bilginin sınırlarını aşan
* Kant 1801 yılında Königsberg’de ölmüştür.
bilgidir.
Eserleri:
> Transandantal bilgi ise, bu sınırları aşmayıp
* Salt Aklın Eleştirisi-1781.
araştıran bilgidir.
* Pratik Aklın Eleştirisi-1788.
A priori ve A posteriori Bilgi:
* Yargı Gücünün Eleştirisi-1790.
* A priori bilgi, deney verilerinden elde edinilmemiş
* Gelecekte Bir Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Her
olan bilgidir.
* Metafiziğe Prolegomena-1783.
* Kant’a göre, hem görüde, hem de düşüncede a priori
* Ahlak Metafiziğini Temellendirme-1785.
olan bilgi öğeleri vardır
* Salt Aklın Sınırları İçinde Din-1793.
* Apriori , zorunlu ve tümel geçerliliği olan bilgidir.
Gelişmesi bakımından felsefesi iki döneme ayrılır.
* A priori bilgiyi a posteriori bilgiden, yani deneyden
Kritik Öncesi Dönem:
türemiş olan bilgiden ayıran da bu ölçüdür.
* Leibniz-Wolff felsefesinin çerçevesi içinde kalmıştır
* A posteriori bilgiler deneyden türemiş olan mümkün
* Doğa bilimi ile ilgili konular üzerinde durmuştur.
bilgilerdir yani kesinlik ifade etmezler
* Döneminin ikinci evresinde, metafizik sorunlar ve
Sentetik ve Analitik Yargılar:
Rasyonel Teoloji sorunları üzerinde durmuştur.
* Analitik yargılar yalnız kavramları açıklayan,
* Leibniz-Wolff felsefesinden ayrılmaya başladığının
kavramın tanımında esasen saklı olanı aydınlatan
ilk belirtisi, Duyu Dünyası İle Düşünce Dünyasının
yargılardır. “Cisimler yer kaplarlar” yargısında yeni
Formu ve İlkeleri adlı esridir.
bir şey öğrenemeyiz,çünkü yer kaplama zaten cismin
* Bu eser, kritik öncesi ile kritik dönem arasında bir
tanımının içinde bulunmaktadır. 24
köprü gibidir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 14. ÜNİTE Kategoriler:
KEMAL ALBAYRAK
* Kant duyu bilgisine temel olan entellektüel bir bilgi
kabul eder.
* Sentetik Yargılar: analitik yargıların tersine bilgimizi
* Çünkü ona göre, bizim deneyden önce olan birtakım
genişletir ve çoğaltırlar.“Cisimler, ağırdırlar”
ana kavramlarımız (kategorilerimiz) var.
yargısında yeni bir şey öğrenilir. Çünkü ağır olmak
* Biz bunları deneyin içine yerleştiririz.
cisim kavramında kapsanmış değildir.
* Deney ancak bu salt kavramlar ile bir düzen kazanıp
* Analitik yargılar, karakterleri gereği, hep a
bir bilgi olur.
aprioridirler, dolayısıyla a posteriori olan analitik
* Kategoriler objektif olarak a priori’dir,
yargılar olamaz.
* O halde deneye düşüncenin salt formları bir düzen
* Sentetik yargılar içinde a posteriori olanları da, a
kazandırmış olmaktadır.
priori olanları da vardır. A posteriori olan sentetik
* Çünkü Kant’ın ifadesiyle anlığın kendiliğindenliği,
yargılar, yargıların normal halidir, en çok rastlanan
duyarlığın ise alırlığı vardır.
formudur.
* Diğer bir ifadeyle bilgide etkin olan yön anlık/zihin,
Sentetik a priori:
edilgin olan yön de duyarlık/deneydir.
* Kant’ın bütün araştırmasının asıl göz önünde
* Görüsüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür.
bulundurduğu yargı türü budur.
* İçerikleri olmayan, yani içleri görü ile (duyusal öğe
* Sentetik a priori yargı; deneye dayanmayan fakat
ile) dolmamış olan kavramlar, içleri boş birer kabuk
bununla birlikte mevcut kavramın dışına çıkan a
gibidirler.
priori yargı demektir.
* Kavramsız görüler ile de bir şey kavranamaz.
* Salt Aklın Eleştirisi’nin başlıca ödevi de, bu tür
* Kant’a göre kategoriler,dört ana gruba ayrılır.
yargıların dayandığı temeli, geçerliklerinin
1-Nicelik: Birlik, Çokluk, Bütünlük
nedenini bulup göstermektir.
2-Nitelik: Gerçeklik, Olumsuzluk, Sınırlılık
* Buradan hareketle Kant’a göre bilgide kesinlik,
3-Görelik: Cevher ve ilinti, Nedensellik ve bağımlılık,
ancak salt deney bilgisinin dışına çıkıp bu gibi sentetik
Ortaklık veya karşılıklı eylem
a priori yargıları kullanmaya hakkımız olan yerde
4-Modalite: İmkan-İmkansızlık, Varlık-Yokluk,
olabilir.
Zorunluluk-Zorunsuzluk
* Kant bu gibi yargıların var olup olmadıklarını, Salt
* Anlığın salt kavramları (kategoriler) yanında doğa
Aklın Eleştirisi’inde ele alınıp incelenen üç bilim yani
bilgimizi kurmada payı olan diğer bir etken de, salt
matematik, fizik ve metafizik üzerinde göstermeye
yargılardır.
çalışmaktadır.
* Bunlar da fenomenlerin düzenlenmesine yararlar.
* Örneğin “doğru, iki nokta arasında en kısa yoldur”
* Örneğin “Doğada maddenin miktarı ne azalır, ne
bu deney ile aksi gösterilebilecek bir yargı değildir.
çoğalır” yargısı fenomenleri bir düzen içinde
“her değişmenin bir nedeni vardır” derken, bu
birleştirmekte, onlara bir bağlantı, bir form
önermedeki değişme kavramının içinde neden kavramı
kazandırmaktadır.
bulunmamaktadır.
* Böylece salt yargılar ile de doğa yasaları
* Konusu gereği deneye dayanmayan metafiziğin
kurulmaktadır.
yargılarının hepsi a priori’dir.
* Kant, formel mantık gibi salt anlığın içinde kapanıp
* Salt Aklın Eleştirisi’nin ana problemi, metafiziğin
kalmayan, tersine, dışarıya çıkıp objeler alanına
mümkün olup olmadığıdır.
mümkün deneyin dünyasına uzanan bir Transandantal
* Kant’a göre, doğal bir metafizik vardır.
mantık geliştirir.
* Kant, Salt Aklın Eleştirisi’nin araştırdığı konuları
* Bilginin entellektüel bir temel üzerinde oluştuğu
özetleyen şu üç soruda toplar.
düşüncesini Kant, “Salt anlık fenomenlere yasalarını
1. Matematik nasıl mümkündür?
dikte eder” sözü ile anlatmaya çalışmıştır.
2. Doğa bilimi nasıl mümkündür?
Metafizik:
3. Bir bilim olarak metafizik nasıl mümkündür?
* Metafiziğin üç ana konusu vardır. Ruh, Evren ve
* A priori olan sentetik yargılar nasıl mümkündür?
Tanrı
Salt Aklın Eleştirisi için bir çıkış noktası olan sorunun
* Metafizik de anlığın başlatmış olduğu birleştirmeyi
ortaya atılmasının gerekçesi şu şekilde ifade edilebilir.
sonuna kadar götürdüğü takdirde olumlu bir şey
1.Varlık yalnız kavramlarla kavranamaz.
yapmış olur.
2. Kant a göre, böyle salt düşüncenin içinde kapanıp
Kant,metafiziğin insanda doğal bir yatkınlık olarak
kalmış bir mantığı bırakıp objelere, mümkün deneye
bulunduğunu söyler.
uzanan bir mantık, geliştirmelidir
Akıl İdeleri: Ruh, Evren ve Tanrı:
3. Bir şey bilmek istendiğinde kavramları görünün salt
* Yapısı gereği boş görünüşlere kapılan akıl bir ilkeler
formları ile duyu verilerine bağlamak gerekir.
yetisidir.
* Sadece salt olan görüşler, kavramlar ve yargılar ile
* Aklın ilkelerine ya da kavramlarına metafizik objeler,
bir şey elde edilemez.
yani deneyin ötesinde bulunan objeler karşılıktırlar. 25
* Burada da salt formların ötesine bir geçiş gerektir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 14. ÜNİTE Numen ve Fenomen:
KEMAL ALBAYRAK
* Numen, özü gereği bilinemez.
* Nesnelerin ancak bize göre oluşlarını veya yalnız
* İde, Kant’a göre, duyuların kendisine karşılık olarak
görünüşlerini yani fenomen’i biliriz fakat onları
bir şey sağlayamadıkları zorunlu olan bir salt akıl
oldukları gibi bilemeyiz.
kavramıdır.
* Fenomen’in yani görünüşlerin arkasında bir şeyin
* Mümkün deneyin dünyasında idelere karşılık olacak
bulunmakta olduğunu da, doğal olarak tasarlarız.
bir obje yoktur.
* İşte şeyin kendisi (numen) fenomen’in ötesinde diye
* Kant, pratik ideleri bir yana bırakarak yalnız üç
tasarladığımız şeydir.
teorik ideyi ruh, evren ve Tanrı idelerini kritik eder.
* Dolayısıyla da tamamıyla belirsiz ve bilinemez olan
* Evrenin bütününü bilmek ideasında kozmolojik ide
bir şeydir.
de, salt aklın öteki kavramları gibi mutlak, koşulsuz
* Anlığın salt formlarının kullanılması bu sınırda sona
olanı anlatır.
ermeli, yani kategoriler yalnız fenomenlere
* Dolayısıyla mümkün deneyin dünyasında yani
uygulanmalı, fenomenler dünyasının dışına çıkıp bunu
fenomenler dünyasında kendisine karşılık olan bir şey
aşmamalıdır.
yoktur.
* Böylece şeyin kendisi (numen) kavramı, bilgimizin
* Kant’a göre, deneyin üstüne (Numen alem)
sınırını gösteren bir kavramdır.
yükselmeye kalkan düşünce, zorunlu olarak
* Böylece Kant, evrenin başlangıcı ve sınırı ile
çelişmelere veya birtakım antimoniler ile karşılaşır.
maddenin yapısı sorunlarındaki antinomileri çözmek
Antinomiler:
denemesinde, nedenler dizisi numenler olsaydı, bu
* Kant’a göre, zihni antinomilerle karşı karşıya
antinomileri çözülemezdi demektedir.
bırakan dört tane kozmolojik ide vardır.
* Tanrı idelerinin antinomilerini çözmeyi denerken
1. Evrenin başlangıcı ve sonu problemi (Evrenin
Kant öyle birtakım düşünceler ileri sürer ki, bunlarla
zamanda bir başlangıcı, uzayda bir sınırı var mıdır
artık fenomenler dizisi dışına çıkıp, büsbütün
veya yok mudur?)
başka bir alana ancak akılla kavranan bir dünyaya
2. Maddenin yapısı problemi (Maddenin artık
girilir.
bölünemeyen son parçaları yani atomlar var mıdır
* İşin içine ahlaki kaygılar karıştığından, Kant’ın
veya yok mudur?)
buradaki tutumu teorik bakımdan pek tutarlı
3. Özgürlük sorunu (Nedenler zincirinde geriye doğru
görünmemektedir.
gidersek, sonunda artık kendisinin bir nedeni olmayan,
* Kant, evren çerçevesindeki bütün olayları tek bir
yani özgür olan bir varlığa ulaşılabilir mi veya
nedensellik ile açıklamanın gerekli olmadığını, doğada
ulaşılamaz mı?)
bulunanın yanı sıra bir de özgürlük ile olan bir
4. Tanrı sorunu (Evrenin nedeni olan zorunlu bir varlık
nedenselliğin de düşünülebileceğini söylüyordu.
var mıdır veya yok mudur?)
* Burada onun istediği, özgürlüğü kanıtlamak değil,
* Kant’a göre bu sorunların hem tezlerini, hem de
ancak özgürlüğün çürütülemeyeceğini de göstermektir.
antitezlerini aynı kesinlikle kanıtlayabiliriz. Başka bir
İrade özgürlüğü:
deyişle bu soruları olumlu olarak da, olumsuz olarak
* Kant’a göre irade özgürlüğü, ancak ahlaki bakımdan
da yanıtlayabiliriz.
kurtarılabilir.
Özgürlük Antinomisi:
* İnsan bir yandan fenomenler dünyasına,öbür yandan
* Kant, insanın maddi yönü ile yani bedeni ve
da numen dünyasına, düşünülen dünyaya bağlıdır.
içgüdüleriyle fenomenler dünyasına bağlı olmasına
* İnsan bedeni, içgüdü ve eğilimleri ve psişik güdüleri
rağmen, yine de özgür olabileceğini kabul etmektedir.
ile fenomenler dizisi içinde yer alır.
* Buradaki sorun, nedenselliğin koşulsuz geçerliliği
* Ama bir yandan da bir nedenler dizisini
antinomisidir.
kendiliğinden başlatmak gücündedir.
* Kant bu özgürlük antinomisini şöyle formüle eder.
* Kant’a göre, insanın doğal nedenler zinciri dışında
Tez: Evrende özgürlük ile olan bir nedensellik vardır.
birtakım şeyler yapabilmesi, bu düşünceye
Antitez: Evrende özgürlük yoktur, burada her şey,
vardırmaktadır.
ancak doğa yasalarına göre olup biter.
* İnsanın hayatında gereklilik diye bir olgu var ki,
* Burada göz önünde bulundurulan, bir nedenler
böyle bir şeyi doğada bulunmamaktadır. G
dizisini başlatan ilk nedendir ve bundan da iki şey
* Böylece Kant, iki türlü özgürlük kavramı geliştirmiş
anlaşılmaktadır.
olmaktadır.
1. Evrenin bir ilk nedeni vardır. Ona artık bir nedeni
1. Kozmolojik bakımdan özgürlük bir nedenler
olmadığından özgür diyebiliriz.
dizisini kendiliğinden başlatmak gücü.
* Nedenler zinciri onunla başlamıştır. O bir başlatıcı
2. İrade özgürlüğü duyarlığın bütün etkilerinden
nedendir, nedenler zinciri geriye doğru gidilirse,
kurtulmuş olmak ve insanın nedensellikten başka olan
mutlak olana varılabilir.
gereklilik yasasına bağlı olması.
2 . Bu evrendeki olayların artık hareket halinde bulunan
26
serisi içinde de başlatıcı nedenler ortaya çıkabilir.
FELSEFE TARİHİ ÖZET 14. ÜNİTE * Ahlak, içgüdülerde, eğilimlerde ve eylemlerimizin
KEMAL ALBAYRAK
sonuçlarında değildir.
* Onu niçin Kant, fenomenler dünyasından gelen
* Kant bir de karakter kavramını ele alır.
bütün etkilerin çok gerisinde bulunan ahlaki özümüze,
* İnsanın bir empirik, bir de salt olarak kavranan
alt iradeye kadar inmeyi dener.
karakteri vardır.
İyi İrade, Kategorik İmperatif ve Özgürlük:
* Empirik karakteri insanın fenomenler içine
* Kant ahlak ile ilgili üç kavram incelemektedir.
örülmüştür
> İyi irade,
* İnsan bütün hayati boyunca dış dünyada olup
> Kategorik imperatif
bitenler karşısında davranışlarda bulunurken, bunların
> Özgürlük
arkasında hep salt olarak kavranan karakteri vardır.
* Doğa insanı bir gayeye göre yaratmıştır.
* O halde salt olarak kavranan karakteri de yine tanımı
* Bu gaye mutluluğa erişmek olsa, doğa insanı çok
gereği uzay ve zamanla ilgisi olmayan bir şey anlaşılır.
yanlış, çok ters yaratmış demek gerekirdi.
* Öyle ise, nasıl oluyor da zaman dışında olan bu salt
* İnsanda içgüdülerden başka mevcut olan akıl ;insanı
kavranan karakter, zaman içinde olup bitenleri
hiç de mutluluğa götüren bir şey değil, mutluluğa
etkileyebiliyor?
ulaştırmada hiç de iyi bir kılavuz değildir.
* Kant da bu güçlüğü görmekte ve bu karakter
* Akıl da insanı fenomenler dünyasının üstüne
bilinemez ancak düşünülebilir demektedir.
yükseltip, ona bir değer, bir onur kazandırır.
* Böylece artık salt düşüncenin dünyasına girilmiş
* Ona başka bir dünyadan gelen, bir sesi işittirir. Bu
olur.
ses de ahlak yasasıdır, kategorik imperatif’tir.
* Oysa Kant, bu dünyaya girmeyi şimdiye kadar hep
* Kant’a göre, dünyada, dünyanın dışında bile iyiyi
yasak etmişti.
irade başka koşulsuz iyi sayılabilecek bir şey yoktur.
* Kant’ın tutumundaki bu değişiklik, teorik aklı
Ödev:
karşısına ahlak bilincinin çıkmasından olmuştur
* İnsan yapısı gereği, yalnız mutluluğa yönelmiş
denebilir.
olamayacağına göre, geriye ödevden
* Nedensellik yasası bütün evren çerçevesinde
başka bir şey kalmamaktadır.
kayıtsız şartsız olarak mevcut ise, o zaman insanın da
* Ödevde aklın sesi, dolayısıyla da insanın en yüksek
bu yasaya, artık hiçbir şekilde kendini
değeri dile gelir.
kurtaramayacak şekilde, sıkı sıkıya bağlanması
* Aklın sesi olan ödev ile doğal eğilimler karşılaşınca,
gerekmektedir.
ya çatışabilirler, yani ödevin emrettiği ile içgüdülerin
* Burada Kant’ın gönlünde iki ilke çarpışmaktadır.
istediği arasında bir uyuşmazlık olur. Veya
* Teorik yönü ile Kant, doğanın sıkı bir nedensel
uyuşabilirler, yani ödev ile eğilim arasında bir uyum
bağlantısı olmalıdır, yoksa sağlam, bir doğa bilimi
kurulmuş olabilir ve her ikisi de aynı şeyi isteyebilir.
olamaz derken, ahlakçı yönü ile de insan özgür olarak
* Kant a göre, ödev ile eğilimin bu uyuşmalarından
yaratılmıştır, doğaya bağlı olan bir yanı olsa bile yine
doğan eyleme iyi diyemeyiz.
özgürdür demektedir.
* Bu, ancak bir rastlantıdır.
* Metafizik düşmanlığı, numeni bilemeyeceğimizi
* Oysa bir eylemin iyi olabilmesi için, hiç koşulsuz
ileri süren öğretiye tutarlı olarak bağlı kalmak
olarak ödevden çıkmış olması gerekir.
demektir.
* Demek, iyi irade kavramının birinci belirtisi,
* Biz ancak fenomenleri, deney çerçevesine girenleri
eylemin salt ödevden doğmuş olmasıdır.
biliriz.
* Bu kavramın ikinci belirtisini de Kant şöyle ortaya
* Onun için bu çerçeveyi aşan bir durumdan
koyar.
(transcendent) kaçınmalıdır.
* Ödevden doğan bir eylemin, ahlaki değeri,kendisiyle
* Kritikten maksat da, duyulur üstüye geçmeyi
varılmak istenen gayede değil, bu eylemin kararını
önlemektir.
verdiren maksim(kural, ilke)’ dedir Buradaki gaye
Ahlak:
yerine, eylemin fenomenler dünyasında bulunan bir
* Kant’ın ahlakta a priori’yi araması, kesin olan bir
sonucu gözetmesi de diyebiliriz.
ahlak bilgisine varmayı göz önünde
* İşte Kant’a göre, bir eylem dışarıda bulunan bir
bulundurmasındandır.
sonuç yüzünden değil, ancak kendisine dayandığı ilke/
* Ahlak alanında da bir a priori varsa, ancak o zaman
maksim yüzünden iyi olur.
bilim niteliğinde bir ahlak öğretisi olabilir.
* Bu ilke/maksim a posteriori ya da a priori olabilir.
* Bilgide a priori olmasaydı, düzenli bir doğa tablosu
* Dolayısıyla burada sözü geçen maksim, ödev
yerine gelişigüzel tasarımlar olurdu.
maksim’idir. Ödev de aklın buyruğu olduğundan,
* Bunun gibi, ahlak da gelişigüzel olan istekler ve
objektif, zorunlu ve tümel geçerlidir.
eğilimlere bırakılırsa, tümel geçerliliği olan bir ahlak
* Kant’ın aradığı, hep bu çeşitten yasa niteliği olan
kurulamaz.
şeylerdir.
27
FELSEFE TARİHİ ÖZET 14. ÜNİTE ALMAN İDEALİZMİ
KEMAL ALBAYRAK
* Alman Aydınlanması başlıca idelerini İngiliz ve
Fransız Aydınlanma felsefelerinden devşirmiştir.
* Kant’a göre, bu dünyada iki türlü yasalılık vardır.
* Leibniz’in yetişmesiyle, Almanya Yeniçağ
Bir yanda doğa yasaları, zorunluluk yasaları
Felsefesine ilk büyük düşünürünü vermiştir.
bulunmaktadır.
* Leibniz’in felsefesi Alman Aydınlanmasında iki ayrı
* Diğer yandan da ahlak yasaları bulunmaktadır.
doğrultuda ele alınmıştır.
Bunlar, gereklilik yasalarıdır. İradesi olan bir kişiye,
> Bir yandan Leibniz’in karşıt görüşleri uzlaştıran, her
özgür bir süjeye seslenirler.
şeyi uyumlaştıran tutumu popüler anlatışlarla geniş
Kategorik İmperatif:
çevrelere benimsettirilmiş,
* Kategorik imperatif (kesin emir) anlamına gelir
> Diğer taraftan da Alman üniversitelerindeki bir okul
Kant, bunu anlatan üç formül verir.
felsefesi çerçevesinde özellikle yöntem anlayışı
* Fakat kategorik imperatif’i açıklamadan önce
işlenmiştir
emirleri kategorik ve hipotetik diye ikiye ayırır.
* Kant felsefeye büyük yenilikler getirmiş, felsefede
1 - Hipotetik/Koşullu Emirler:
büyük bir devrim yaratmıştı.
* Koşula bağlı emirlerdir. Koşulu arzu ettiği şey
* Alman İdealizminin de ana kaynağı Kant felsefesidir
olmazsa emri yerine getirmeye bilir.
* Alman İdealizmi deyimi ile başlıca Fichte,Schelling,
2 - Kategorik Emirler:
Hegel ve Schleiermacher’i içine alan, sonunda bazı
* Kant’ın asıl ahlakı saydığı emirler de bu ikincilerdir.
çizgileri ile Schopenhauer’e de uzanan bir filozoflar
* Koşulsuz mutlak emirdir.
çevresinin 19. yüzyılda geliştirdiği bir felsefe dönemi
Birinci Formül:
anlaşılır.
* Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir ilkeye
* Kant, metafiziğin ana çizgilerini göstermişti.
maksime göre hareket et.
* Ancak, Alman İdealistleri bununla yetinmezler,
* Örneğin “yakınlarına iyilik et, dostlarını sev, değerli
bütünlüğünü elde etmiş, kesin bir bilgiden türetilmiş,
işler gör, ulusuna, insanlığa hayırlı ol” denmemekte,
sağlam ve tutarlı olan ideal bir sisteme varmak isterler.
yalnız eyleme temel olan istencin niteliği belirtilmekte
* Alman idealizminin bir başka özelliği de,
* Bu genel yasanın formunu, şemasını vermekte, ama
düşünürlerinin dinç bir dinamizm ve yaratma
içeriğini belli etmemektedir.
sevinci ile beslenen iyimserlikleridir.
* Burada irade kendi kendisini gaye bilmekte, kendi
* Onlara göre, şüphe, ancak gelip geçilecek bir
kendisini gereklendirmektedir. Kısacası akıl
duraktır, yoklanıp ayıklama için, daha bir derinleşme
taşıyan kişi kendi kendisinin gayesidir.
için bir vesiledir.
İkinci Formül:
* Bir sisteme varmak isteği, Alman idealistlerinin
* İnsanlığı kendinde ve başaklarında, hiçbir zaman bir
aralarında ortak oldukları başlıca bir yöndür.
araç olarak değil, hep bir gaye olarak görecek gibi
* Eserlerinin hemen her biri yeni bir sistem tasarısı
hareket et.
getirmek ister ve Bu bakımdan ele alındığında Alman
* Bu formülde, bir çeşit içerik belirmektedir.
idealizmi Kant ile tam bir karşıtlık halindedir.
* Yalnız bu içerik, fenomenler dünyasından değil de
* Çünkü Kant için sistemden çok kritik esastı, kritik
numen dünyasından alınmıştır.
onun ana tutumu idi.
* Burada artık salt formel olarak kalmamakta, yalnız
* Oysa Alman İdealistleri için kritik, olumsuz bir
eylemin formunu emretmekle yetinmemekte,
şeydir, olsa olsa bir hazırlayıcıdır.
metafizik nitelikte de olsa, bir içerik vermektedir.
* Wolff okulunun ciddi düşünürleri bile Kant’ın
Üçüncü Formül:
eserini ancak olumsuz olarak anlayabiliyorlardı.
* Otonomi (özerklik) idesine göre hareket et.
* Kant felsefesinin olumlu değerleri ile geniş
* İnsan ancak kendi yasasını kendisi koyabilirse
çevrelerce tanınmasını sağlayan Kari Leonard
(otonomi), özgür, dolayısıyla ahlaki bir kişi olabilir.
Reinhold (1758-1823) olmuştur.
Özgürlük:
* Reinhold, Kant’ın öğretisinin yaygın olarak
* Kategorik imperatif’in gerçekleşebilmesi için,
anlaşılmaya en elverişli olan bir yönünü, ahlak ve din
iradenin özgür olması zorunlu bir koşuldur.
sorunlarını kendisine çıkış noktası yapmış, sonra
* Çünkü irade içgüdülerden bağımsız olamadığı
buradan Aklın eleştirisine ulaştıran yolları göstermeye
takdirde insanın karşısına bir emirle (imperatif)
çalışmıştır.
çıkmanın anlamı olmaz.
* Bu arada Kant’ın yalnız anlamaya değil, öğretisinin
* O zaman insan, tıpkı doğadaki bir nesne durumuna kandırıcı olmayan yönlerini de gidermeye uğraşmış, bunu
düşerdi. yapmakla da yeni öğretinin ilk geliştiricisi olmuştur
* İnsanın kendi yasası da kategorik imperatif’tir, ahlak * Fichte’nin ortaya çıkmasıyla büsbütün yeni ve büyük
yasasıdır. olan bir çığır başlayacaktır. Bu çığırın Schelling ve Hegel
gibi ileri gelen düşünürleri, en yüksek spekülatif amaçlara
ulaşmaya çalışacaklardır. 28

You might also like