You are on page 1of 2

Dostoyevski: Napolyon muyuz, yoksa bir bit mi?

Rus Edebiyatçı, yazar Dostoyevski 1821 yılında Moskova'da yoksul bir ailede dünyaya geldi.
Babası, doktor annesi ise hasta bir kadındı. Genç yaşta tüberküloz hastalığından önce annesini,
sonra babasını kaybetti. Altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olan Dostoyevski, hayat perdesini sil
baştan yazabilmek üzere Petersburg'ta Mühendislik okumaya başladı. Edebiyatla da bu dönemde
tanışan Dostoyevski'nin ilk romanı olan ''İnsancıklar'' ile Edebiyat sahnesine adımlarını attı. İn-
sancıklar romanından sonra istediği sükseyi elde edemeyen yazarın, olgunluk döneminde ''Suç ve
Ceza'' isimli romanıyla, Rus edebiyatına ismini altın harflerle kazıdı.

Suç ve Ceza romanı, Rusya'nın çok çalkantılı olduğu zamana tekabül eder. 1861 yıllarında, toprak
reformu ile toplumsal meseleleriyle gündemde olan Rusya'yı temsil etmek üzere sembolize edilen
Raskolnikov karakteriyle bizleri buluşturmaktadır. Raskolnikov tek bir kişiyi değil, bu yıllarda
yaşayan bir toplumsal kesimi temsil eder. ''Raskolnik'' Rusça'da ''Baş kaldıran'' anlamını taşır, isim
seçimi bir tesadüf değildir, olay örgüsünün şekillenmesi açısından bizlere bir ipucu verir. Raskol-
nikov bu dönemin çocuğu olmasına rağmen, iki dönemi temsil eder. Aydın, yeni fikirli bir kesim ve
gelenekselleşmiş, eskinin izlerini taşıyan bir diğer kesim. Yazar, dümensiz kaldığına inandığı
Raskolnikleri, Raskolnikov şahsında kurtarmak ister.

Raskolnikov, başarılı bir hukuk öğrencisidir. Maddi yetersizliklerden dolayı, öğrenimini sürdüre-
memiştir. Petersburg'ta küçük bir pansiyonda yaşayan Raskolnikov, yaşadığı sürecin adaletsizliğine
dem vurarak, imkansızlığı kendi bilincinde çözümlerken, kasabada yaşayan yaşlı, tefeci ve kötü bir
kadın olan Alyona İvanovna'yı öldürmeyi düşünür. Yaşadığı problemlerin kaçışını, bir sorumluya
atfetme arzusunu, egemenliğin ve otoritenin ''kendi varoluşunu' etkilediğini görmekteyiz. İvanova
bir tefecidir, suçludur, ölmesinde herhangi bir sorun teşkil etmeyecek bir bittir, Raskolnikov'a göre.
İvonava'nın ölümünün ardına kimse düşmeyecek, kimse bir ölümü görmeyecektir. Kendisi topluma
büyük katkılar sunabilecekken, maddi imkansızlıklar nedeniyle sekteye uğramıştı. Para sıkıntısı
çekmemeliydi, normlar onun lehineydi.

Raskolnikov yazmış olduğu ''Suçlar Üzerine'' makalesinde, insanları iki kesime ayırır.
1. Üstünler
2. Sıradan insanlar

Üstünler milyonda bir gelen dehalardır, Newton gibi. Suç işlerken sıradan insanlar gibi bilinç kay-
bına uğrayarak işlemezler. Napolyon ölüm emrini verirken, yüzbinlerce kişiyi ölüme gönderirken
aklı başında ve bilinç halindedir. Vicdan azabı yaşasa dahi, bu derin acı onun motivasyonu olur
çünkü temel inancı, toplumu daha üst bir ülküye yönlendirmektir. Şiddet bir araçtır fakat bu araç,
Napolyon için zayıflık değil, bir ihtiyaçtır. Raskolnikov, cinayet motivasyonunu hazırlarken, vicdan
kaygısını yenebilmek için düşüncesini şekillendirir. Bu zararlı biti öldürürken vicdan azabı çekecek
midir ve bu çektiği azap, Napolyon olmaya yetecek midir?

Raskolnikov suçluların suç işlerken geçici bir bilinç kaybı yaşadığına inanır. Şuur kaybına güvenen
Raskolnikov karakteri, bu cinayeti kendi içsel muhasebesinde kazanabilmek için önce inanmış,
daha sonrasında doğruluk ilkesiyle bu inancı temsil etmiştir. Raskolnikov'un temsil ettiği kitle,
Raskolnikler de toplumsal hafızayı reddeden, onu silen, binlerce yıllık geçmişe sırt çeviren bir ki-
tledir. Öyle ki, devrim başarılı olursa binlerce kişinin ölümünü ya vicdan azabı çekmeden kabul
edeceklerdir ya da o azapla yaşamayı öğrenip Napolyon olacaklardır. Ölüm ve şiddetin, her iki du-
rumdada somut bir şekilde resmedildiği bu romanda, iki kutubuda bir bütünlükte ele alan Raskol-
nikov, bu iki kesimden hangisi olduğunu bilmek ister. Artık yapması gereken tek bir şey kalır,
öldürmek. Raskolnikov, Napolyon mudur yoksa bir bit mi?
Tefecinin evine öldürmek için giden Raskolnikov, baltayı sakladığı yerden bulur ve tasarladığı gibi
sırtından tek seferde vurarak öldürür. Balta bizlere, Raskolnikov'un sıradan bir katil olmadığına dair
büyük bir delildir. Acı çektirme ve hedef odaklı olmayan bu cinayette, acılı, sancılı bir ölümün vic-
dan kaygısını nüksettirme ihtimaline karşı alınan bu karar, Raskolnikov'un bir katil ama bir cani ol-
madığını bizlere gösterir niteliktedir. Yaptığı hamleden sonra, neredeyse şuurunu kaybeden karak-
terimiz, hiç beklemediği bir olayla sarsılır. Lizavetta, tefecinin masum kız kardeşi bu cinayeti görür
ve tanık bırakmamak için, anlık bir karar ile Lizavetta'yı da öldürür. Bu panik hali, şuursuzluğuna
gölge düşürürken, sadece içi dolu para çantası ve eşya alıp, oradan ayrılır. Dostoyevski'nin burada
mesajı açıktır, şiddet kontrol edilemez. Mevzu bir cinayetse bile, plana tabii değildir.

Raskolnikov, İvanova'yı tesadüf eseri seçmemişti. Tüm kasaba, tefeci kadına karşı hınca hınç bir
nefret kusarken, borçluyduda. Bir bakıma, ölümünün ardından hiçbir kesimin ahlakına ters
düşmeyecek, sorgulanmayacaktı. Tüm kasaba, bu cinayete onay vermiştir. Dostoyevski, bu kez
toplumun ahlakına, yargılarına, normlarına ses getirmişti. Öyle ki, tefecinin ölümüne onay veren
kasaba, masum Livazetta'nın da ölümüne onay vermişti. Raskolnikov işlediği cinayetten sonra
hastalanır, rüyalarında ve hatta uyanıkken dahi yaşlı kadınların ölüsünü görmeye başlar. Vicdan
öyle ki, Napolyon olmanın gerekliliklerine yansıma yaparak, yakasına yapışmıştı. Cinayeti düşün-
meden yapamayan Raskolnikov, endişelere kapılır ve artık hafızası, onu gerçeğin aralıklarına taşır.

Sokrates, bizim vicdan olarak tanımladığımız bu içsel duruma ''Daimon'' adını vermiştir. İnsanları
yöneten ve geliştiren görünmez yüce varlıklar olarak nitelendirilen ''vicdanın sesi'', Daimon'un teza-
hürü anlamındaki ''Daimonion'' terimiyle belirtilir. Raskolnikov'un İvanova'yı öldürmesiyle, Liza-
vetta'yı öldürmesinde hiçbir fark yoktur. Yazar bizlere, bilincin getirmiş olduğu bilinçsizlik
örgüsüyle cevap verir. Şiddetin dönüşümünü, Raskolnikov üzerinden, tüm Raskolniklere gösteren
yazar, vicdanın uyutulamayacağını, susturulamayacağını ve hatta, şuursuzlaştırılamayacağını;
Raskolnikov'un ne bir Napolyon, ne de bir bit olmadığını anlatarak, olağanın dışında şiddetin
dönüşümünü taşıyarak gösterir.

Toplumun ''Daimon''uyla, ahlakın normları arasında bir sürecin başladığını, Sonya ile tanışmasıyla
görebiliyoruz. Sonya bir fahişedir ve yazar toplumsal algılarımızı yıkarak, bir fahişenin tüm toplum-
dan daha üst bir biince sahip olduğunu gösterir. Vicdan öğretisinin ete kemiğe bürünmüş hali olarak
Sonya'yı verir. Cinayeti Sonya'ya itiraf eden Raskolnikov, bastıramadığı ve susturamayacağını an-
ladığı, motivasyon temelini ''bir tefeciyi öldürmek'' bir hakkı teslim etmek olarak tanımladığı fakat
aslında hiçbir zaman kaçamadığı bu gerçekle tekrardan yüzleşti. ''Toprağa karşı da suç işledin. Git
ve toprağı öp. Ondan af dile'' der Sonya. Raskolnikov'a katil diyebilen Sonya'ya fahişe diyende,
yaşlı maktüle tefeci diyende aynı toplumdur. Roman, insanları yöneten ve geliştiren vicdanın
karşısında hangi sebep, motivasyon zemininiz ne kadar sağlam, ne kadar kuşkusuz olursa olsun, şu-
urun karşısında yıkılmayacak bir yönetici olduğunu gösterir.

Feyza Keskin

You might also like