Professional Documents
Culture Documents
Massimo Montanari Avrupa'da Yemeğin Tarihi Afa Yayınları
Massimo Montanari Avrupa'da Yemeğin Tarihi Afa Yayınları
AVRUPA'DA YEMEĞİN
TARİHİ
AFA
In t e r m e d i a AVRUPA'YI KURMAK
1949’da Im ola’da doğan M assim o M ontenari, C atania ve
Bologna üniversitelerinde O rtaçağ dersi verm ektedir. Başlıca
yapıtları arasında Ortaçağ’da Kırsal Bölgeler (Torine, 1984) ve
Ortaçağ’da Yiyecek ve Kültür (R om a, 1992) de bulunm aktadır.
La Fame e L ’A bbondanza
adlı bu kitap
Jacques Le G o lfu n editörlüğü altında
farklı ülkeden beş yayınevinin inisiyatifiyle yayınlanan
The Making of Europe (Avrupa'yı Kurmak)
dizisinin bir parçasıdır.
© 1993: C .H . Beck V erlag, Münih
© 1993: Basil Blackwell, Oxford
© 1993: E ditorial C ritica, Barcelona
© 1993: Guis. L aterza & Figli, Rom a-Bari
© 1993: Editions du Seuil, Paris
Yayına H azırlayan
Ö zden A rıkan
katkılarıyla
ISBN 9 7 5 - 4 1 4 - 3 0 5 - 6
M assim o M ontanari
AVRUPA’DA
YEMEĞİN TARİHİ
Çeviren:
Kıtlık Çağı 15
B aıbaılaı• ve Rom alılar 19
Et: G üçlünün Yiyeceği 26
T a n n ’nm Ekmeği (ve Şarabı) 30
Z iyafet ve O nıç 36
T erra et Silva (T oprak ve O n n a n ) 42
E km eğn Rengi 46
D oğadan Yararlanma 49
2 D ö n ü m N oktası 55
Z o n ın lu Tercih 55
G ü ç ve Ayrıcalık 60
G ü n lü k Ekm eğim izi Bugün d e B ize B ağşla... 65
Kentin Boğazı 69
H em Ç o k Hem d e İyi Yem ek 73
G a stro n o m i ve Kıtlık 78
A çlığ n G eri D ön ü şü 87
E to b u r B ir A vru pa m ı ? 90
E tsiz Beslenm e Rejim i 97
Nitelik Sonunu 102
Hayranlık Uyandıran B ir Sofra 112
Yoksulların B olluk Rüyası 115
4 A vru p a v e D ünya 119
6 D evrim 165
N otlar 182
A V R U P A ’YI K U RM A K
Kıtlık Çağı
O yıl Galya’nm h em en hem en tüm ünü etkisi altma alan çok büyük
bir kıtlık yaşandı. Pek çok insan ekm ek yapm ak için üzüm çekirde-
Kıtlık Çağı 17
Barbarlar v e R om alılar8
E s k i İ z la n d a e d e b iy a tı ü z e rin e İki d e r l e m e d e n d ü z y a zı o la n ı. ( Y N ).
24 Ortak B ir B eslenm e D ili için Tem el Aryışı
rün bitki ve sebzeye dayalı yemek rejim lerine nasıl olumlu bir
açıdan baktığım gayet iyi vurgulam aktadır. Bu kültüre göre etsiz
de yaşanabilirdi, hatta bu, tercih bile edilirdi (Yunanlı ve R om a
lıların geleneklerinde vejetaryen felsefelerinin bolluğu tesadüfi
değildir.). Birkaç örnek daha verm ek gerekirse: Yem ek konusu
na pek ilgi duymamakla birlikte II. G ordianus "sebze ve meyve
den çok hoşlanırdı". Bir başka dengeli ve az yemek yeme alış
kanlığına sahip im parator olan Septimius Scverus da "kendi top
raklarının sebzelerinden ve ara sıra şarap içm ekten hoşlanır, ço
ğu kez önüne konan etleri tatm azdı bile" H atta yeme alışkanlık
larının ahlaka aykırı ve aşırı olduğu düşünülen bazı şahıslar bile
oburluklarını sadece bir tür yiyecekle, meyve ile gidererek veje
taryenliğin ideolojik çerçevesinden uzaklaşm am aktaydılar. Clo-
dius Albinus "özellikle meyve konusunda inanılm az bir oburdu:
Aç karnına 500 incir, bir sepet şeftali, 10 kavun ve 10 kg
üzüm"ün yanı sıra 100 ad et çalıbülbülü ve 400 adet istiridye yiye
biliyordu. G allienus’un "üzüntüyle karşılanan bir inceliği"nin ise
"adeta meyve dağları oluşturması, üzümleri üç yıl saklam ası ve
kış ortasında kavım ikram etmesi" olduğuna değiniliyordu.
Trakyalı Maximinus pek çok Rom alı aydının uzun süre boşu
na karşı çıktığı bir "barbar" kültürünü temsil ediyordu ve "anne
babası da barbar olan (biri Got, diğeri Alani halkından) ilk as-
ker-imparatordu" M aximinus’un biyografisini yazan Iulius Capi-
tolinus, imparatorunu onaylam ayan bir tavırla M aximinus’un
günde bir amfora dolusu (yaklaşık 20 İt) şarap içtiğini ve "20 hal
ta, 30 kg et yediğini", hatta, gerçek bir Romalı için düşünülem e
yecek bir durumda, yani "hiç sebze tatmamış" olabileceğini, oğ
lu genç Maximinus’un farklı olm adığını, "yemeği ve özellikle
vahşi av hayvanı etini çok sevip yaban domuzu, ördek, balıkçıl
kuşu ve her türlü av etinden başka bir şey yemediği"ni yazıyor
du. Firmus’un ise çok içtiği ve "çok et yediği", günde bir deveku
şu yediği yazılm aktadır. Kuşkusuz bütün bu anlatılanları biraz
tem kinli bir yaklaşımla okumak gerekli. Ancak asıl konu bu bil
gilerin doğruluğunu kabullenm ek yerine bu anlatılanlarda bes
lenm e m odelleri de dahil olm ak üzere o çağın Avrupası’nın tari-
26 Ortak Bir Beslenm e Dili İçin Tem el Aryışı
Ancak ekm eğin asıl özü İsa Mesih idi ve İsa M esih "Bakire
M eryem ’in rahm ine ekilmiş, onun etinde m ayalanm ış, çektiği
eziyetlerle yoğrulmuş, m ezarım oluşturan fırında pişmiş ve kut
sal Ev Sahibi’nin inananlara her gün sunulduğu kiliselerde ol
gunlaşmıştır".41
Benzer m etaforik ifadelere özellikle, anlaşılabilir nedenlerle
daha güç bulundukları O rta ve Kuzey A vrupa’da, ekm ekten da
ha değerli ve aran an m addeler olan şarap ile zeytinyağının tarif
lerinde de rastlanm aktadır. Süratle yaygınlaşan bir edebi tür ha
line gelen azizlerin Vıtae’leri (Yaşam Ö yküleri), Hrisliyanlığı
yaymak için bu görevlerinin önemli vasıtaları olan üzüm bağı ye
tiştiriciliği ile buğday ekim ine önem veren pek çok kişinin öykü
leri ile doludur. Papaz %'e m anastır rahiplerinin biyografilerinde
bu şahıslar tarlalarda çalışmaya hevesli insanlar olarak anlatıl
m akta, arşiv doküm anlarında da kilise ve m anastırların bağcılık
ve tahıl ekim inde önem li rolü olduğu ortaya konm akta, hatta
m üteakip yüzyıllarda bağların, daha önce hiç düşünülem eyecek
iklim ve enlem lerde yetiştirilerek İngiltere’nin orta kesim lerine
bile uzanacak şekilde gittikçe daha geniş bir bölgeye yayılması
nı sağladıklarına işaret edilm ektedir.42 Ayrıca, şurası da hatırda
tutulm alıdır ki, azizlerin yaşamını anlatan eserlerde, örneğin ek
mek som unlarının çoğalm ası ve suyun şaraba dönüşmesi gibi
azizlere atfedilen kutsal mucize görünüm ündeki olaylar, çoğu
kez yoğun insan gücü ile gerçekleşen işlerdi.
Ö zellikle F ranklar gibi, böyle bir hareket tarzının kendileri
ne gerek Rom a İm paratorluğu topraklarında yerleşm e gerekse
düşmanlarını yenme imkanı tanıdığını görerek H ristiyanlığı er
ken bir dönem de benim seyen halklar, R om a-H ristiyan beslen
me m odellerinin Kuzey A vrupa’da yaygınlaşm asının başlıca so
rumlusudur. Frankların gücünün sağlam laşm asını ve "gerçek" di
nin, Ariusçuluğa galip gelişinin anlatıldığı öykülerde şarap, bu
T a n n ’nm Ekm eği (ve Şarabı) 33
girişim lere siyasi ve kültürel gerek çeler oluşturulm asında son de
rece stratejik ve tem el bir rol oynam aktadır. 9. yüzyılda
R eim s’li H incm ar tarafından yazılan A ziz Rem igius’un Yaşam ı’n-
da, Rom a dininin savunucusu ve Frank gücünün kurucusu Clo-
vis, V izigotlann kralı Ariusçu A laric’e karşı kesin sonucu b elirle
yecek bir meydan savaşına girm ek üzereyken, Clovis’i vaftiz
edip Hristiyan yapan Reim s piskoposu Rem igius Clovis’e, onu
"kutsam ak üzere" savaş azm ine ve gücüne şevk katacak (tabii şa
rap lükeninceye kadar) bir sürahi şarap verir. Sanki büyü yapıl
mışçasına "Kral ve kraliyet ailesi ile oradaki diğer insanlar şara
bı içerler. Ancak şarap hiç eksilm ez ve şişeden, adeta bir kay
naktan dokülürcesine akm aya devam eder" ve tabii Clovis’i zafe
re ulaştırır. H incm ar anlattıklarım daha da inandırıcı kılabilm ek
için Birinci K rallar kitabından* bir öyküye de atıfta bulunur. Bu
öyküde diğer kaplardan da çeşitli yiyecekler, hem de un ve zey
tinyağı aktığı anlatılm aktadır: "Ve fıçıdaki yem ek azalm adığı gi
bi, kavanozdaki zeytinyağı da yetti ve arttı."43
Söz konusu şarap kültürünün yerleşm esi kuşkusuz belirli bir
direnişle de karşılaştı. 6. yüzyılda yaşayan ve Clovis’ten sonra
tahta geçen Kral Childebert, C arilephus adlı papaza izinsiz iş
gal ederek ekip biçtiği orm anlık bölgeden çıkmasını em rettiğin
de, papaz buna karşılık krala orm anda yetiştirdiği asm aların üzü
m ünden bir kadeh şarap sunar. Kral, papazın sunduğu şarabı
"adi bir içecek" diye aşağılayarak bu barış jestini reddeder. A ca
ba bira içmeye mi alışıktır, yoksa daha iyi şarapları mı tercih et
m ektedir? H er halükârda, geriye dönerken atım n bir noktada
adeta büyülenmişçesine hiç kıpırdam adan durması üzerine piş
m an olur, halasım anlayarak C arilephus’tan özür diler ve kendi
sine az önce reddettiği şaraptan tattırm asını rica eder. Dostluk
işareti olarak da bir kadeh şarabı olduğu gibi içer.44 D iğer yöre
lerde bira kültürünün ya da Kuzey A vrupa’nın bazı pagan kültür
lerinde Hristiyan dinî törenlerinde şarabın kutsal rolüne bir al
ternatif oluşturup kutsal içki olarak kabul edilmesi nedeniyle
E s k i A h i t ’t e (Y .N .V
34 O nak Bir Beslenm e D ili İçin Tem el Aryışı
Z iyafet ve Oruç
büyük m iktarda kem iğin elini sıyırıp yedikten sonra kem ikleri kı
rıp iliklerini yediğini ve kem ikleri de m asanın altına yığdığım
görünce hem en bu şahsın "çok güçlü bir asker" olabileceğini dü
şünüp Lom bard kralının oğlu Adelchis olduğunu tahm in etmiş.
Adelchis’in önündekileri "avım yiyen bir arslan gibi" yiyip yuttu
ğu anlatılm akta, kendisini seyredenlerin gizleyem edikleri hay
ranlıklarından da o zam anlar "erkeklik" kavram ıyla ne ifade et
mek istendiği anlaşılm aktadır.57 D em ek ki A ristophanes "barbar
lar sizin erkek olduğunuza ancak dağ gibi bir yiyecek yığınını yi
yip bitirebilirseniz inanırlar" derken doğru söylüyormuş.58
Frank aristokrasisinin yaşam tarzının özellikle bu tür gerçek
sosyal adap niteliğinde d eğerlere dayalı olduğu anlaşılm akladır.
Cluny’li başrahip O do’nun biyografisinde O do’nun çocukluğun
dan beri "Frank tabiatıyla bağdaşm ayan",59 alışılm adık bir biçim
de tutumlu olduğu belirtilm ektedir. Karolenj sülalesinin yok ol
duğu 888 yılında bir İtalyan soylusu olan Spoleto dükü G uido
Fransa tahtına geçebilecek bir im parator adayı olarak M clz pis
koposunun misafiri olduğunda, sofrada Frank âdetleri uyarınca
çok çeşitli ve bol m iktarda yem ek bulunm aktaydı. Ancak
Guido’nun makul bir m iktarda yemek yemesi üzerine ve sadece
bu nedenle, 10. yüzyılda yazan Crem onalı yazar Liutprand,
Guido’nun Fransa tahtına geçm eye layık görülm ediğini an lat
m aktadır. Bu seçimi yapan seçici kurula göre çok iştahlı olm a
nın krallık görevini yürütm ek için bir ön koşul olduğu anlaşıl
m aktadır.60 Aynı yazara göre Bizans im paratoru ve "Y unanlıla
rın kralı" N ikephoros Phokas yeşillik yem ekten hoşlandığı ve ye
m ekte ifrata kaçm adığı için küçümsenirdi, oysa Frank kralı Sak-
sonyalı O tto yem ek konusunda "hiçbir zam an çekingen davran
madığı ve sade yiyeceklerden hoşlanmadığı" için61 büyük bir li
derdi.
Kilise dünyası içinde de A kdeniz bölgesi ile Kıta Avrupası
bölgesinde yaygın olan "Roma" ve "Germen" beslenm e adetleri
arasında benzer farklılıklar bulm ak mümkündü. Kuzey A vrupa’
daki kilise çevreleri özellikle aşırı m iktarda yem ek yeme konu
sunda çok hassastı. Öylesine ki, kuzey kiliselerinde "normal" ka
bul edilen yemek m iktarları Rom a Kilisesi’nin yönetim konseyin
Ziyafet ve Oruç 39
labildiği ağır bir salgın hastalık ortalığı kasıp kavurdu. Kıtlık sa
dece besi hayvanlarım değil, çok değişik türde vahşi hayvanları
da etkiledi. O rm anda, ağaçların en sık olduğu bölüm lerde çok
sayıda geyik ve başka hayvan telef oldu." Bunu şiddetli yağm ur
lar, seller ve sam anların ıslanıp çürümesi izledi. Tahıl hasadı
az, ancak üzüm rekoltesi yüksekti. M eşe palam uduna gelince,
"meşe ağaçları üzerinde palam ut tom urcuklarının oluşmasına
rağm en, bu tom urcuklar olgunlaşmadı" Eserin başka bir yerin
de G regorius, 548 kışının son derece soğuk olduğunu, bu neden
le "soğuktan uyuşan kuşların tuzak kullanm aksızın elle yakalana
b ild iğ im yazıyordu.70 G örüldüğü gibi, dondurucu soğuklar da or
m an ekonomisi ve bunun avlanm a üzerindeki etkileri açısından
"yorumlanıyordu".
D önem in öteki yazarları da benzer kaygılarını b elirtm ekte
dirler. A ndrea da Bergam o 872 yılında m eydana gelen bir don
sonucunda tüm bitkilerin öldüğünü yazar ve "ormandaki bütün ta
ze yapraklar kurudu" diye an latır.71 A nnales Fuldenses adlı eser
de 874 yılında kar yağışının kasım ayı başlarında başlayıp ilkba
har başlangıcına kadar devam ettiği belirtilm ekle, "bu nedenle
orm ana girm ek mümkün olmadı" denm ektedir.72 Ö zel b elg eler
de de bu sorunlara değinilm ektedir. Em lak alım -satım ıyla uğra
şan bir kuruluşun kârlarının incelendiği bir İtalyan kayıt b elge
sinde, taşınm az m allarla ilgili olarak verilen Fiyatların iyi hava
şartlarına, yani, tahıl ve üzüm rekoltesinin iyi olmasına, meşe
palam utlarının ağaçlarda olgunlaşm asına ve balıkların da göl ve
ırm aklarda çoğalm asına bağlı olduğu belirtilm ektedir. Ö zellikle
bu sonuncu ürüne, yani tatlı su balıklarına büyük önem verildiği
ve söz konusu ürünün piyasa şartlarına göre satılm asından çok
ev içi tüketim amacıyla tutulduğu anlaşılm akladır.73 Yiyecek, tü
keticinin bulunduğu mevkide aranıyor, bataklıklarda (ya da ır
mak veya göllerde) balık tutulm asına, denizde balık tutulm asın
dan daha fazla önem veriliyordu. Bu da Rom a ekonomisiyle kar
şılaştırıldığında önemli bir farklılığa işaret etm ekledir. Ö rneğin
şair Sidonius Apollinaris, R om alıların pek değer vermediği lur-
nabalığına övgüler düzm üşlü.74 T ours’lu G regorius C enevre Gö-
lü’nde tutulan, "tanesi 50 kg’ya varan" alabalıklardan söz e d er
Terra et Silva 45
E km eğin Rengi
Doğadan Yararlanm a
Zorunlu Tercih
(ve bazı durum larda da yok edilm esi) daha fazla tarım a dayalı
bir ekonominin yegane habercileri değildi. O rm anlar da "ehlileş
tirilerek" tarım sal yöntem lerle işlenmeye başladılar. Bu dönem
de O rtagüney A vrupa’da meyve veren kestanelikler azam i ölçü
de yaygınlaştı. K estane ağaçları yabani türlerden ayıklanıp daha
önce meşelik olan yerlere dikiliyordu. Bu tercihle am açlanan
açıktı. K estaneden un elde ediliyordu ve besin değeri tahılınki-
ne eşitti. Kestane ağacına "ekm ek ağacı" denmesi bir rastlantı
değildi.7
T anm ın gelişm esi için atılan tem el adım ların (ilk girişim 9.
yüzyılda, bunu izleyen ve daha kesin sonuca yönelik girişim ise
11. ila 13. yüzyıllarda gerçekleştirilm işti), dönemin, hakkında
pek az bilgi sahibi olduğumuz üretim ve beslenm eye ilişkin bu
nalım larıyla çok yakından ilgili olduğu görülm ektedir. T üketi
min büyük ölçüde yerel üretim e dayalı olduğu bir dönem de öne
mini küçümseyem eyeceğim iz yerel kıtlıkları hesaba katmazsak,
mevcut belgelerde 750 ile 1100 yıllan arasında Avrupa genelin
de 29 kıtlık, yani ortalam a her 12 yılda bir kıtlık yaşandığı belir
tilm ektedir. Ancak bu hesaplam alann tem el alındığı çalışm aları
yapan Bonnaise’in de belirttiği gibi, bu bilgilerde iki önem li kro
nolojik dönüm noktası bulunm aktadır. Kıtlık yıllarının özellikle
8. yüzyılın ikinci yarısında (6 adet) ve 9. yüzyılda (9 adet) sıklaş
tığım görüyoruz. 10. yüzyılda daha az sıklıkla yaşanan kıtlıklar
(tümü yüzyılın ilk yarısında olmak üzere sadece 3 kıtlık), 11.
yüzyılda yeniden sıklaşmıştı (8 adet).8 Bölgesel ve ulusal kıtlıkla
ra baktığım ızda benzer sonuçlara ulaşıyoruz. Bütün durumları
ele aldığım ızda 11. yüzyılın, kıtlıklardan en çok etkilenen yüzyıl
olduğu görülm ektedir. Çizdiği genel tablonun gerçeği oldukça
doğru yansıttığı sanılan ancak temkinli bir şekilde değerlendiril
mesi gereken, 18. yüzyılda kalem e alınmış bir belgede, Fran
sa’da 11. yüzyılda 26 kıtlık meydana geldiği belirtilm ekte olup
bu sayı bu ülkenin tarihinde herhangi bir yüzyılda m eydana gel
miş en fazla kıtlık sayısına işaret etm ektedir. Bunu 16 kıtlıkla
18. yüzyıl izlem ektedir.9 O halde, vakanüvis Radulfus G lab er’in
yazılarında yer alan ve Avrupa edebiyatındaki en korkunç kıtlık
tariflerinin 11. yüzyıla ait olması şaşırtıcı değildir.
D ö n ü m N oktası
Bu arada bütün dört ayaldi hayvanları v e ku şlan yiyip tük eten in
sanlar, korkunç açlığın p en çesin d e her türlü eti, hatta hayvan ö lü
lerini v e diğer iğrenç yiyecekleri yem eye başladılar. Bazıları ö lm e
m ek için orm anda buldukları kökleri v e su bitkilerini yem eye çalış-
tılarsa da bir işe yaram adı. T anrı’nın gazabından kurtuluş yoktu.
O d ö n em d e m aalesef açlığın etkisiyle insanlar daha ö n c e çok e n
der duyulan bir yola başvurarak insan eti yem eye başladılar. Y o l
cular kendilerinden güçlü olanlarca yakalanıyor, dört parçaya ayrı
larak ateşte pişirilip yeniyordu. Açüktan kurtulm ak için sürekli ola
rak bir yerden bir yere gidenler sığındıkları yerde gece dövü lerek
öldürülüyor v e ev sahipleri tarafından yeniyorlardı. Ç oğu kim se
çocukları bir m eyve parçası veya yumurtayla kandırıp ıssız bir yere
götürüyor v e öldü rü p yiyordu. Pek çok yerd e d e açlığı giderm ek
için mezarlardan çıkarılan cesetler yeniyordu. Bu çılgınlık o kadar
yaygınlaştı ki, b a şıb o ş hayvanların insanlara g öre yakalanıp yen m e
şansı daha azdı. Yam yam lığın adeta norm al uygulama haline geld i
ğini d ü şü n en biri bir gün norm al hayvan etiymiş gibi pişm iş insan
etini satm ak üzere T o u r n u s pazarına getirdi. Y akalandığında su çu
nu inkâr etm edi, elleri kolları bağlanarak yakıldı. G etirdiği et to p
rağa göm üldü , ancak biri gece eti kazıp çıkararak yedi. A ncak bu
adam da yakılarak cezalandırıldı.
Z on ın lu Tercih 59
Güç ve Ayrıcalık
de edilen tüm yiyecekleri temsil etm ekteydi. 11. ila 13. yüzyıllar
arasında Avrupa tarım ında buğdayın yeri önemli ölçüde arttı ve
buğday üretim i diğer tahıl üretim inin önüne geçti. Bunun sonu
cunda da ekm ek üretim i, özellikle de beyaz ekm ek üretim i art
tı.27 Ancak bu gelişm eden hem en hem en sadece iki özel tüketici
grubu (zam an zam an birbirinin yerine geçen) yararlandı: Köylü
lerden toprağın kullam m ı karşılığında kira olarak kısm en kendi
kullanım ları için kısm en de satm ak üzere diğer tahıl ürünlerini
beğenm eyerek buğday alan toprak sahipleri ve kendileri toprak
sahibi değillerse buğdayı piyasadan satın alm a gücü olan kentli
ler. Pazara sadece kenarından köşesinden girebilen ve bunu da
sadece üretim fazlalarım satmak için yapan köylüler ise, g en el
de kendi ürettikleriyle, yani kirayı ödedikten sonra ellerinde ka
lanla yetiniyorlardı.
Bunun sonucunda da köylülerin beslenm e rejim i daha k alite
siz tahıllara ve baklagillere, bazen de daha önce belirttiğim iz gi
bi kestaneye, çoğunlukla esm er ekm ek, mısır ekm eği ve çorbala
ra dayalı oluyordu. 13. yüzyılda yazan M ilanolu yazar Bonvesin
de la Riva "çok m iktarda kestane, acıdan ve fasulye, ekm ek (pa-
nis locis) yerine pek çok insanı doyurdu" dem ektedir.28 Buğda
yın köylülerin sofrasında yer alm ası ancak belirli bölgelerde, o
da 13. yüzyıldan itibaren gerçekleşm iştir. Ö rneğin T oscana’nın
kırsal kesiminde, kent yaşamının kırsal ekonom i üzerindeki etki
si nedeniyle köylülerin kent tüketim kalıplarını taklit ettikleri
Floransa ile Siena arasındaki bölgede29 veya buğday ve arpaya
dayalı Rom a tarzı üretim modelinin hâlâ uygulandığı Güney İtal
ya’da bu durum geçerliydi. Ancak bu bölgelerde bile buğday
esas olarak kuzeyin varlıklı kentleri ve yurtdışındaki krallıklara
gönderilm ek için pazarda satılm ak üzere üretilirken, çorbalar
da, pide türü ekm eklerde ve diğer çok düşük kaliteli ekm ekler
de kullanılan arpa ve yeşillikler ise yerel köylülerin beslenm e re
jim inde önemli rol oynuyordu.30
Birkaç istisna dışında, buğdaydan üretilen beyaz ekm ek sade
ce az sayıda insanın yiyebileceği özel bir besin m addesi olarak
kaldı. 12. yüzyılda A quitaine’li G uillaum e’un yazdığı bir şiirde
Kentin Boğazı 69
ekm ek, son derece pahalı bir yiyecek olan biberle ve kaliteli şa
rapla aynı değerde görülüyordu: "Ekm ek beyaz, şarap güzel, bi
ber boldu."31 Cistercium tarikatına bağlı din kardeşlerine verdi
ği bir vaazda Romalı Um berto, naklettiği veya uydurduğu - k i
bizim am açlarım ız açısından ikisi arasında bir fark y o k tu r-
önemli bir öyküde şöyle diyordu:
Kentin Boğazı34
tığı, hatta kent kapılarının sadece yerel kırsal nüfusa değil, aynı
zam anda kentin kendi yoksul halkına da kapatıldığı durum lara
yol açtığı da oluyordu.
"Cenova büyük bir yokluk dönemi yaşıyordu ve kentteki sefil
insan sayısı diğer tüm ülkelerdekinden fazlaydı." Y etkililer g em i
ler hazırlam ış ve "bütün yoksullardan kıyıya gitm eleri istenerek
burada kendilerine kent yetkililerince ekm ek verileceği" sokak
larda ilan edilmişti. R ıhtım da sıraya giren insanlar kuyruklar
oluşturmuşlardı. B unlar sadece kentin yoksulları değil, diğer yer
lerden de gelm iş "sefil" insanlardı. Kent yetkilileri bu iki grubu
ayırmak istiyormuş gibi davranarak kentlilerin bir gem iye, ya
bancıların da öteki gem ilerden birine binm elerini istediler. H e r
kes gem ilere bindi. O anda kürekler hem en suya indirildi ve
hem yoksullar hem de kendisini yoksul gibi gösterenler Sardin-
ya’ya götürüldü. "Bu insanlar Cenova’da kıtlık sona erinceye ka
dar Sardinya’da tutuldular." Bu öykü 13. yüzyıl sonlarında yazı
lan bir Novellino, yani fabl ve alegorik öyküler kitabından alın
mıştır.43 Uydurma olduğuna inansak bile yine de o dönem de ü re
tilmiş, o dönem in hayal ürünü bir eser olduğunu düşünmek zo
rundayız. Kayıt ve belgelerde anlatıldığı gibi, daha sonraki yüz
yıllarda da Fernand B raudel’in deyimiyle "burjuva vahşeti"ni44
anlatan pek çok benzer öykü mevcuttur.
H em Çok H em de İyi Y em ek
zartmasını, bir büyük somun ekm eği ve iki büyük tatlıyı mideye
indirmişti. Bunu gören karısı Guiborc böyle çok m iktarda yem ek
yiyen birinin aynı zam anda savaştan çekilerek ailesinin adım le-
keleyemeyeceğini söylemiş ve kocasını azarlam ıştı. Bir başka
olayda ise Guiborc benzer bir yemeği G uillaum e’un yeğeni Gi-
rart’a ikram etmişti. G irart da tıpkı amcası gibi gözlerini m asa
dan bir an için olsun ayırm aksızın bütün yiyecekleri m idesine in
dirmişti. G irart’ın böylesine büyük bir iştahla yem ek yediğini gö
ren Guiborc kendi kendine bu adam ın m utlaka cesur bir savaşçı
olduğunu düşünmüş ve kocasına dönerek, "Bunun da senin soyun
dan geldiği belli,"49 demişti.
Dönem in yazılarında, soylulara yakışır bir cesaretin, zam an
zam an acım asız bir güç im ajıyla özdeşleştirildiği kültürel m odel
ler ve geleneksel yaşam biçim lerinin yanı sıra, kibar k ah ram a
nın - y a da en azından bu kahram anı bize tarif eden y a z a rın - yi
yecek konusunda daha ılımlı bir tavır sergilediği, hatla neredey
se yiyecek konusuna ilgisiz bir davranış içinde olduğu durum lar
da vardı. Yem ek konusundaki bu itidalli yaklaşımı, söz konusu
yüzyıllarda gelişip bütünlük kazanan bir imaj olan "Hristiyan" sa
vaşçısının dinî ahlaka bağlılığı olarak ele alm ak çok basit bir yo
rum olur. Rom ans adı verilen ve O rtaçağ şövalyelerinin aşk ve
serüvenlerini anlatan 12. ve 13. yüzyıl manzum öykülerinde soy
luların günlük yaşamının beslenm eyle ilgili yönlerine genelde sa
dece hafifçe değinilmiştir: "Önem li olan herkesin önünde yete
rince yemek bulundurarak herhangi bir yokluk ya da cim rilik dü
şüncesini kafalardan silm ekti."50 C hrétien de Troyes’nın Erec et
Enide adlı eserinde Kral A rthur’ın sarayında yenen bir yem eğe
çok kısa değinilm ektedir: "Y em eğin kalitesine gelince bu konu
üzerinde pek fazla durm ayacağım ." Y em ekte sadece kuş eti, av
eti, meyve ve iyi şarap olduğunu öğrenebiliyoruz. H alta E re c ’in
taç giymesiyle son bulan büyük ziyafetin tarifi bile, yem ekte n e
ler ikram edildiğini anlam ak isteyen biri için biraz düş kırıklığı
yaratıyor: "Bin şövalye ekm ek servisini yaptı, bin kişi şarabı g e
tirdi, diğer bin kişi de diğer yem ekleri." Ve karşım ıza yine aynı
ifade çıkıyor: "İkram edilen çeşitli yem ekleri size tarif edebili
Hem Ç o k Hem d e İyi Yem ek 77
Gastronom i ve Kıtlık
da "yirmi varlıklı bey", "on iki ince zevkli varlıklı" gibi ifadeler
söz konusudur. A ncak burada sözünü ettiğim iz iki grup da bu ki
tapların doğrudan am açladığı okuyucu kitlesi değildi. K itaplar
aksine, profesyonel aşçılar için, bir senyöre ya da varlıklı bir
kimseye ya da belki de bir han sahibine aşçılık yapan kim selere
hitaben yazılmışlardı. K itaplardaki ö n eriler bu aşçılara hitaben
yapılan önerilerdir. Ö rneğin üstü ham urla kaplı yılan balığı ye
meği için "biraz soğutun yoksa varlıklıların ağzı yanar"; ravioli
için, "üzerinde hafif bir kızarm ış tabaka olsun yoksa varlıktılar
beğenmez" denm ektedir. Ö rneğin aşçılara yılan balığı yahnisi
için "fazla pişirmeyin, aksi taktirde dağılır," denm ekte, zaten tuz
lu bir balık olduğu için de fazla tuz koym am aları öğütlenm ekte-
dir. Yine aynı aşçılara, piyasa koşullarının getirdiği ve diğer
tüm kısıtlam alara uygun olarak yem eğin tadında ve kullanılan
m alzem elerde önemli ölçüde esneklik payı bırakılm aktadır.
14. yüzyılda İtalyanca yayınlanan bir m etinde "burada yaz
olanlarla ilgili olarak iyi bir aşçı daim a kendi durumunun g erek
tirdiği özel koşullara göre hareket edecek ve yiyecekleri kendi
uygun gördüğü şekilde değiştirip süsleyebilecektir" denirken, A l
manca yazılmış bir m etinde de, "bu tarifi başka yem ekler yapar
ken de kullanın" denm ektedir. A vrupa’da yazılan yemek kitapla
rında yem ek tariflerinin çoğunda m iktarlarla ilgili ayrıntıya giril
m emesi bu tariflerin tipik bir özelliğidir. Bu aynı zam anda hitap
edilen aşçıların profesyonel kişiliğiyle de bağlantılıdır. Çünkü
bu aşçılar yaptıkları işin özellikle yaratıcılığa ve denem eye daya
lı bir sanat olduğunu, ölçü ve oranların ise bu işin am atörlerinin
ve acem ilerinin başvurduğu bilgiler olduğunu biliyorlardı. A n
cak, en azından İtalya’da yayınlanan bu tür ayrıntılı bilgi içeren
az sayıda kitabın burjuva geleneğinde yazılmış kitaplar olması
rastlantı değildir. Bunun nedeni belki de "ince zevkli varlıklı-
la r'ın harcam aları konusunda daha dikkatli olm aları, m asrafları
nı çok iyi kontrol etm ek istem eleri ya da yem ek kitaplarına m e
raklı kentlilerin daha çeşitli ve m uhtem elen daha geniş bir ke
simden gelm eleriydi. Giovanni Sercam bi’nin yazdığı bir novella-
da profesyonel aşçılardan "yemek pişirme sanatım kitapların ve
84 D ö n ü m N oktası
ladı. Kuşkusuz iki olay arasında doğnıdan bir neden sonuç ilişki
si bulunm am aktadır. H er iki olayın da kendi gelişm esi ve tarihi
vardır ve şunu da biliyoruz ki veba basili sıçanlar tarafından ta
şınmaktadır. Yine şurası da açıktır ki, bir halkın yaşam standar
dı -tem izlik , konut kalitesi, beslenm e türü v s - insanların enfek
siyona karşı korunması veya enfeksiyona açık olm asında önemli
rol oynam aktadır.5 A vrupa’yı 14. yüzyılın ortasında vuran bu bü
yük salgın "sadece basil bir rastlantı olamaz; bu salgım hazırla
yan neden, güçlüklerle dolu uzun yıllar sonucunda artan nüfusun
varlığını sürdürm esinin tehlikeye düşmesidir" 6 Belki de bu ne
denle, hayvancılık ve balıkçılık sayesinde halkın iç bölgelerdeki
köylülere nazaran daha yüksek bir protein ve yağ tüketim i sağla
yabildiği Felem enk ülkelerinde, söz konusu salgın hastalık kıyı
bölgelerinde çok daha hafif geçm iştir.7 Sonuçta veba salgım Av
rupa nüfusunun hem en hem en dörtte birini (bazı belgelerde üçte
birini) silip süpürm üştür.8
Veba dram ından sonra, "insan sayısının azalm ası dolayısıyla dün
yadaki tüm ürünler bollaşacak" sanılm ıştı.9 A ncak bu cüm ledeki
M althus tarzı düşünceyi yansıtan tahm in gerçekleşm edi. Bu cüm
lenin yazarı Floransalı vakanüvis M atteo Villani "veba salgınım
izleyen açlık ve kıtlık, hayatta kalanların T a n n ’ya şükredip gü
nahlarını affetmesini isteyeceklerine, kendilerini çılgın bir neşe
ye k ap tırm ala rın ın bir sonucudur. Bununla birlikte durum da g e
nel bir iyileşme m eydana geldi, zaten böyle bir trajediden sonra
da başka türlü olam azdı. 1388 yılında yazan Giovanni de Mus-
sis’e göre, Piacenza kenti bir bolluk diyarına dönmüştü:
Ferrara M arkisi Borso d’E ste ’nin kullanım ına tam am en tahsis
edebilm ek maksadıyla avlanm a yasağı uygulaması gibi, bu hak
lar her an kaldırılabiliyordu. Buna karşılık, 15. ve 16. yüzyıllar
da, avlanm a bölgelerinin halka geçici olarak açılm ası, prens ve
senyörlerin aşağı tab ak aların sevgi ve saygısını kazanm ak için
kullandıkları süratli ve etkili bir yöntemdi. Bu yola başvuranlar
dan biri de Fransa K ralı VIII. C harles’ın İtalya’ya girdiği 1494
yılı gibi,15 siyasi açıdan hassas olan bir anda halk desteğini g a
rantiye alm ak isteyen Ludovico il M oro idi. Bu tür hak ve ayrıca
lıklar kuşkusuz bir aldatm aca olup söz konusu ayrıcalığın veril
mesini gerektiren şartlar ortadan kalkar kalkm az geri alınan ve
gerçek sahibine geçen haklardı.
yen, ancak inkâr da edilm eyen etin karşıtı niteliğinde bir yiye
cek oluşu giderek daha net bir şekilde ifade edilir oldu.17 M önü
ler birbirine karışm am aları için et veya balık mönüsü şeklinde
birbirinden kesinlikle ayrılarak hazırlanm aya başladı. İki yiye
cek türü arasındaki rol farkı kesin olup aradaki sım r çizgisi aşıla
mıyordu: E tle balık arasındaki ve "Karnaval"* ile "Büyük Per
hiz" arasındaki savaş, aslında sadece, aynı anda hem birbirine
karşı hem birbirini tamam layıcı olan ve yıl boyunca "saygılı bir
biçimde" sırayla uygulanan, et ve balık tüketim inin son derece
yerleşik kültürel bütünlüğünü gizleyen (13. yüzyılda yaygınlaşm a
ya başlayan) bir kelim e oyunu idi.18 Bazı Avrupa kentlerinde (ör
neğin Floransa’da) etin ve balığın satışı, tedarik edilm esi ve da
ğıtımı başlı başına bir sanat olarak kabul ediliyordu.19
Hristiyanlığın yaygınlaşması, etin yanı sıra bir balık tüketimi
geleneğinin de yaratılm asında önemli ve belki de belirleyici bir
rol oynamıştır. Bede, pagan A nglo-Saksonların "deniz ve ırm ak
ları balık dolu olm asına rağmen" balık tutm adıklarım söylerken
bölgeyi Hristiyanlaştırm aya gelen Piskopos Winfrid, bölge halkı
na "balık tutarak yiyecek temin etmeyi" öğretiyordu. Ayrıca,
Zug Tucci’nin de gözlem lediği gibi, 11. yüzyılda hazırlanan
Domesday Kitabı da (Kıyamet Günü K itabı) D cvonshirc’de çok
az sayıda balıkçı ve çok fazla sayıda domuz çobanı (17 balıkçı,
1168 domuz çobanı) sayıldığım belirtiyordu. Aym zam anda 11.
yüzyılda, M ersebergli T hietm ar’ın anlattıklarına göre, "Polonya
lI prensler el yem em e kuralını ihlal edenleri dişlerini çekm e gi
B ü y ü k P e r h iz ö n c e s in d e z iy a fe l ve e ğ le n c e le r in d ü z e n le n d iğ i d ö n e m .
100 Herkes K en d i Yiyeceğini Yesin
dus Hristiyan dinî belgelerindeki eski bir konuyu tek rar ele alır
ken daha önce de gördüğüm üz gibi, insanları daha ender bulu
nan ve pahalı balık yem eklerine başvurmak zorunda bırakaca
ğından et yem enin reddine karşı çıkıyordu.20 E n büyük sorun, ça
buk bozulan balığın bir yerden bir yere nakli idi. T hom as de
C antim pre’ye göre - v e "özellikle de A lbertus M agnus’un öneri
sine uyarak otların üzerine, rahat hareket edebilecekleri serin
ve gölge bir yere konduklarında" - "suyun dışında altı gün yaşa
yabilen" yılan balığı da işte bu yüzden çok revaçta olan bir balık
türüydü. Y akalanıp başka yerlere nakledilen balıklar genellikle
tatlı su balıklan idiler. Bunlar daha kolay bulunuyor ve nakledili
yordu. "Aquinolu T om m aso’nun Fransa’da severek yediği ringa
balığını C am pania’da bulm ası bir mucize gerektiriyordu": Bir se
pet dolusu taze sardalye inanılm az bir şekilde aynı tazelikte bir
sepet ringa balığına dönüşüvermişti. T aze deniz balığı g erçek
ten ender rastlanan bir yiyecek türü olup kent pazarlarına ancak
salam ura olarak ulaşabiliyordu. Tuzlam a (kurutm a, islem e veya
yağda saklam a) yöntemi oldukça eski bir yöntem olm asına rağ
m en salam ura balık ancak 12. yüzyılda bu ve diğer gıda koruma
yöntemleri artan talep karşısında m ükem m elleştikten sonra yay
gınlaşmış, buna karşılık taze balık daim a bir lüks yiyecek olarak
kalmıştır.
Baltık D enizi’nin tuzlu ringa balığının büyük çapta ve ticari
boyutlarda alınıp satılm ası 12. yüzyılda gerçekleşm işti. 13. yüz
yılda ise daha önce değindiğim iz Thom as de C anlim pre, bu yön
tem le saklandığında ringa balığının "diğer bütün balıklardan d a
ha uzun süre bozulm adan durdu' ğunu doğrulam ıştır. 14. yüzyıl
ortalarına doğru W ilhelm Beukelszoon adlı bir Felem enkli rin
ga balığının, tutulduğu teknede süratle tem izlenip, tuzlanıp fıçı
lara yerleştirilm esini m üm kün kılan bir sistem geliştirdi.21 İşte
H ansa Birliği denen kuzey Avrupa kentleri birliğinin ve daha
sonra da Felem enkli ve Z eelandlı balıkçıların edindikleri zen
ginlik bu yöntem den kaynaklanıyordu. Ancak 14. ve 15. yüzyıl
larda ringa balığı Baltık D enizi’nden kayboldu. Bunun üzerine
Etsiz Beslenm e Rejim i 101
Nitelik Sorunu
Köylü sınıfının bazı kesim leri için bile sosyal sınıflar arasında bü
yük bir hareketin söz konusu olduğu 14. ila 16. yüzyıllarda, eg e
m en sınıflar çeşitli sosyal grupların yayam biçim leri’nin kesin ta
nım lara uyması konusunda özellikle hassastı. Y em e alışkanlıkla
rı başta olmak üzere giyim ve ev içi davranışlar da dikkatle izle
niyordu. Ancak am aç, bir tamm verm ekten ziyade uyulması g e
rekli norm ların belirlenm esi idi. "Günlük yaşamı düzenlem eye
yönelik yasalar" buna iyi bir örnek teşkil etm ektedir. Bu yasalar
"özel" davranış ve tüketim biçimlerini kontrol etm eye yönelik
olup - b i r ziyafetin ne derece "özel" bir faaliyet olduğu da tartışı
l ı r - israfı, gösterişi ve söz konusu ailenin ya da loncanın çevre
nin gözündeki yerinin ve gücünün ortaya konduğu düğün eğlen
celeri gibi olaylarda sergilenen aşırılıkları önlem eye çalışıyor
du. Bu yasaların dayandığı tem el, ahlaki kaygılardan ziyade sos
yal ve siyasi kontrolün sağlanm ası idi. A m aç kurumsal düzenin
korunup güvenceye alınm ası ve belirli bir sosyal ya da mesleki
grubun saygınlığının birdenbire artarak mevcut dengenin bozul
m asına neden olm asını önlem ekti. Ilımlı davranış konusunda
çağrıların sık sık ve ısrarlı bir biçimde yapıldığı siyasi o rtam la
rın, en azından ideolojik ve programlı gelişm eye dayalı bir açı
Nitelik Sorunu 103
dan bakıldığında eşitlik ve dem okrasinin desteklendiği ortam lar
olması bir rastlantı değildir. İşte ziyafet adabının Provveditori ai
le Pompe adı verilen yetkililerin kontrolüne verildiği Venedik
Cum huriyeti’nde de durum böyleydi. Ö rneğin 1562 yılında yayın
lanan bir kararnam ede, h er yem ekte bir porsiyon kızarmış ve
bir porsiyon haşlanmış etten fazla et verilem eyeceği, ayrıca bu
porsiyonlarda üç türden fazla el veya kuş eti bulunam ayacağı be
lirtilmekteydi. "Uçan ve karada yaşayan" türden olsun yabani
hayvanlar da yasaklanmıştı. E te dayalı yem eklerde "iki tür ızga
ra et, iki tür haşlama et ve iki tür yağda kızarm ış elle birlikte iş
tah açıcı çeşitli yiyecekler, salatalar, süt ürünleri ve diğer alışıl
mış yiyecekler, bir tabak norm al pasta, badem ezmesi ve alışıl
mış şekerlem eler" verilebiliyordu. Göl balıkları ile birlikte ala
balık ve mersin, pasta veya paslelli, şekerle imal edilmiş şekerle
m eler ve tatlılar yasaklanmıştı. Sadece "normal", yani fırıncılar
tarafından yapılan pastalar ikram edilebiliyordu. Aynı zam anda
"et ile balığın aynı yem ekte verilem eyeceği" de yerleşik bir ku
ral haline gelmişti. K ararnam e aynı zam anda kam u yetkililerine
aşçıların pişirdiklerini mutfak ve yem ek salonlarını denetleyerek
kontrol etm e görevini veriyordu.24
Bu tür kurallar çok yoğun bir sosyal dönüşüm sürecinin yaşan
dığı ve geleneksel soylu sınıfın yam sıra (veya bunlara karşı) bur
juvazinin ortaya çıktığı bu dönem de, yönetici sınıflar içinde bir
düzen kurm ak için yemek rejim i uygulam alarının norm alleştiril
mesi arzusunu yansıtıyordu. G örgü kuralları ve yaşam "biçimi"
bu gayretler için bir başlangıç oluşturuyordu. Ancak en çok ilgi
çeken husus yönetici sınıflarla diğer sınıflar (kentli küçük burju
vazi, alt sınıflar, köylüler) arasındaki farklılıktı. Bu dönem lerde
yazılmış tüm belgelerdeki (özel b elgeler ve kam u belgeleri, öy
küler, tartışm a yazıları, tarım sal ve bilimsel yazılar, lıbbi-beslen-
me rejim ine ilişkin yazılar) tem el özellik, yemek ve yemek ye
me alışkanlıklarına değinildiğinde bu konunun belirli sosyal ka
tegorilere ve gruplara göre ele alınmasıydı.
Burada ilk varsayım, insanın beslenm e rejim inin "kişisel özel-
likleri"ne göre belirlenm esinin gerekli olduğu idi. "Özellikler"
104 Heikes K en d i Yiyeceğini Yesin
rıntılı tarifinin yer aldığı, tanınmış bir Fransız fa b lia u ’sunda pais
de Coquaigne (C uccagna ülkesi) hakkında şunlar anlatılıyordu:
Avrupa ve D ü nya
Y e n i İ s p a n y a , b u g ü n k ü M e k s ik a . ( Y .N .) .
Yeni O yuncular 121
Y en i Oyuncular
E km ek ve Et
Burjuva V ah şeti
vansal yağ yerine bitkisel yağı tercih etm eyi öğrenen halklar,
belki bu konudaki kültürlerini tam anlam ıyla birleştirm em işlerdi
am a, yine de birbirlerine uyum sağlam aya başlam ışlardı. Roma
Kilisesi’nin norm larından "kurtulan" kültür, önceden asla düşünü
lem eyecek zıtlıkları sergilem eye başlıyordu. E toburların Avrupa-
sı kendi yiyeceğinin reklam ını yapıyor; bunu da bir çeşit bağım
sızlık sem bolü haline getiriyordu. 1500 ve 1600’lerde Protestan
A vrupa’da yazılan yazılar etin serbestçe tüketilm esi üzerinde yo
ğunlaşm akta ve Katolik tarafında sıkça görülen ve yasak ya da
izinli yiyeceklerin kurallarım en ince ayrıntılarına kadar anlatan
diyet yazılarına karşıt görüşler savunulmaktaydı. Bu yazılara ör
nek olarak Arnoldus M ontanus’un Diatriba de eisu canıium et qu-
adragesinıa pontifıcionım ’u (E t Y em e ve K atolik Perhizi Ü zeri
ne İncelem e) anılabilir (Am sterdam , 1662). "Perhiz Yiyecekle
ri" örneğinde olduğu gibi, yasaklanan ve izin verilen yiyeceklere
ilişkin kuralların çok daha ayrıntılı ve bürokratik bir dille açık
landığı m etinler de vardı.43 Bunun en iyi örneği, Paolo Zacc-
hia’nın Vitto qııaresimalesi'dir (Rom a, 1636). Sonuçta, biraz da
tepki olsun diye, Katolik Kilisesi özel hayatı ve davranışları çok
sıkı kontrol etmeye başlamıştı (hatta söylentilere göre, 17. yüz
yılda Floransa’da bir engizisyon görevlisi sokaklarda dolaşır ve
kokudan, evlerde et pişip pişmediğini kontrol ederm iş).44
Tabii bu kopuşun, kültürel etkisinden farklı olarak reel etkisi
ni ölçmek güç bir iştir. H er ne kadar özellikle İngiliz yazarlar,
R eform ’un A vrupa’daki balık endüstrisine ağır bir darbe indirdi
ğini kabul etseler de, burada yapay yollardan işlenen balıkla (o-
ruç ve Büyük Perhiz günlerinde olduğu gibi), beslenm e rejim i
nin tem el yiyeceği olan (Felem enk, İskoçya ve Norveç’te olduğu
gibi) balığı ayırm ak gerekir. Ancak şunu söyleyebiliriz ki İngilte
re ’de balıkçılık hissedilir derecede düşmüştür. A m a A. R. Mic-
hell’ın da söylediği gibi, en büyük darbeyi, zaten çok fazla yay
gın olm ayan tatlı su balıkçılığı yem iştir.45 Kısacası, her halükâr
da bu etki, hissedilir derecede büyüktür.
Bütün bunların, artık sıradan sayılam ayacak kadar prestijli
bir içki olan şarap olgusunu da içine alıp alm adığı ise kesin de
ik i A vru pa J35
Kendisiyle aynı zam anda yaşayan pek çok insan gibi Evelyn de
salatanın yağ ve sirkeyle yapılması gerektiğini savunuyordu. T a
bii burada yağ derken, zeytinyağından bahsettiğim iz açık. Ama
şunu da çok iyi biliyoruz ki, Kuzey A vrupa’daki tüccarların ço
ğu, oldukça düşük kaliteli yağ getirtiyorlardı. H atta İngilizcede
ki "yağ kadar koyu (as brown as oil)" deyimi de buradan gelir ve
İtalya’da veya Fransa’da anlaşılm am ası doğaldır. İşte bu yüz
den, Flandrin’e göre51, Kuzey ülkelerinde yaşayanlar her zam an
renksiz, kokusuz bir yağın hayalini kurm uşlardı. Ama yine de e l
lerindekini kullanmaya devam ettiler. T abii ki bunun da sebebi
dam ak tadı değil, gereksinim di. Y ılda bir gün bile hayvansal
yağ kullanmayı yasaklayan K atolik kurallarına göre başka seçe
nekleri yoktu. Tabii bu kuralları uygulam ayanlar da yok değildi,
am a bunun, elde edilm esi çok zor bir hak ve ayrıcalık olduğunu
da kabul etm ek gerekir. İşte böylece, zeytinyağı kullam m ı Ku
zey A vrupa’da yaygınlaşmaya başladı. Salatalarda pişirilm eden
kullanılm asına, özellikle İngiltere ve Fransa’da uzun yıllar de
vam edildi. Ancak yem eklerdeki kullanım ı, yerini yavaş yavaş te-
reyağına bırakmaya başladı.
14. ve 15. yüzyıllarda tereyağının da yaygınlaşmasıyla yaşan
maya başlayan bu değişim, tüm A vrupa’yı avcunun içine alan bir
moda haline geldi. H atta, sadece Kuzey ülkeleri değil, İtalya ve
İspanya da bundan etkilendi. 1400’lerdc, L uther’in tarifleri, ön
ce İtalyan mutfağım, sonra da İspanyol mutfağım fethetti. Fland-
rin’in deyimiyle, bu ülkeler Kuzeyli beslenm e alışkanlıklarını ka
bul ederek bu ülkeler, ikinci bir istilaya uğram ış oluyordumişler-
dir. İngiltere ve Fransa’da, 14. ve 15. yüzyıllarda tüm yem ekler
Z evkler D eğişiyor 137
bebi ise aynı zam anda onJara yedirilm ek istenen ürünlerin azlığı
ve düşük kalitesidir. H er şeyden önce, yedikleri tüm yiyecekler
çoğu zam an sulu ve kötü tatlı, hatta bazen zehirliydi. Bir de bu
nun yanı sıra bu insanlara, patatesten ekm ek yapm aları tavsiye
edilmiş ve öğretilm eye çalışılmıştı ki bu, patatesin ekm ek yap
m ak için son derece kötü bir seçim olması nedeniyle çok olum
suz sonuçlar yarattı. İşte bu yüzden, özellikle İtalya’da, p apazlar
la bile işbirliği yapıldı ve halkın güvendiği bu insanlar, patatesin
ekimi, toplanması ve pişirilmesiyle ilgili bilgiler sağladı.23 Tabii
bu arada, yeni toprak sahiplerinin, topraklarının bir kısmını p ata
tes ekimine ayırm aları da bir yasayla zorunlu hal getirildi.
Bu arada geçmiş deneyim ler, yeni bir ürünle neler yapılabile
ceğini de öğretiyordu. 19. yüzyılın başında basılan çoğu yemek
kitabında, "yüksek" kültürün patatesi mutfağında nasıl kullanaca
ğıyla ilgili bilgiler verilmişti. Böylece, oldukça erken bir zam an
da patates, yemek kültürü içinde son derece değişken bir yer
edindi. Aynı şeyi, yoksulların beslenmesiyle kısıtlı kalan mısır
için söylemekse mümkün değildir.24 Ancak yine de, iki yüzyıl ön
ceki Avrupa köylülerinin patatesi nasıl gördüklerini de unutm a
mak gerekir: Hayvan yemi olarak. Ama aynı zam anda (ya da
belki tam da bu yüzden), köylülerin de yem eği... Giovanni B alar-
ra ’nın da açıkladığı gibi patates, "hem hayvanlar hem de insan
lar için harika bir besin"di.25
1767 yılında bir İtalyan, A lm an köylerinden bahsederken şöy
le diyordu: "O bölgelerin zavallı köylüleri, yılın altı ayında sade
ce patates yiyorlar, am a son derece de güzel ve sağlıklılar."26
Bu açıdan baktığım ızda patatesin, tek başına çok "sağlıklı” bir
besin kaynağı olmasa da, en azından mısır örneğinde olduğu gi
bi hastalık yaratm adığı bir gerçektir. E lbette tektip beslenm e re
jim leri insan sağlığını her zam an olumsuz yönde etkiler. Belki
çok çeşitli bir beslenm e de vücut dengesinin m ükem m el olm ası
nı garanti etm ez, am a en azından, tek bir yiyeceğin bulunm am a
sı durumunda başka alternatifler vardır. İşte bu noktada,
1845-46 yıllarında İrlanda köylülerinin başına gelenleri h atırla
mak gerekir: Bu tarihte, iki patates rekoltesinin kötü sonuçlan
M a kam a Yiyiciler 155
M akarna Yiyiciler
nen aşın nüfus patlam ası, bir zam anların bu zengin kentinde po
litik ve ekonomik durumun gittikçe kötüleşmesine yol açtı. Şehir
deki tüm kaynaklar kurumuş, yönetim deki İspanyollar ise doğru
tedbir kararlan alam am ışlardı. Böylece et tüketimi yerini tahıla
bıraktı. Bunun üzerine, birtakım teknolojik ilerlem eler sayesin
de m akam a üretim i, geçm işe göre çok daha uygun fiyatlarla yay
gınlaşmaya başladı. Bu sayede birdenbire m akam a, yoksul hal
kın başlıca besin kaynağı oluverdi. Tabii bunun sonucu olarak,
18. yüzyılda "m akarna yiyiciler" lakabı SicilyalIlardan N apolilile-
re geçti. M akarna-peynir çifti (13. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar
böyle bir kanşım tercih ediliyordu), geleneksel et-sebze çiftinin
yerini aldı. Böylece, protein değeri de yüksek olan dahiyane bir
çözüm üretildiği söylenebilir. İşte bu nedenle Güney İtalya’da,
sadece mısır veya patatesle beslenen Kuzey’de olduğu gibi açlık
tan ya da kötü beslenm eden kaynaklanan hastalıklarla ölüm lere
çok fazla rastlanm adı. Sadece G üney topraklarında yetişen ve
besin değeri oldukça yüksek olan bir buğday türü sayesinde G ü
neylilerin, Kuzeyli vatandaşlarına oranla daha iyi korundukları
söylenebilir. Ayrıca bu buğday türünün en önemli özelliği de,
uzun süre saklanabilm esidir. İşte bu besin türünün, Avrupa’mn
bu bölgesindeki başarısının anahtarı da budur. D iğer bölgelerde
ise sadece tam am layıcı bir unsur olarak kalm ıştır.34
Böylece m akarnanın İtalyan beslenm e kültürüne ikinci kez
girmesi, Napoli eliyle oldu. A m a tabii tüm bölgelerde aynı hızla
kabul gördüğü de söylenem ez. 18. yüzyılın sonlarında, G üney
İtalya’mn kimi yörelerinde bile m akarna, halen zengin ailelerin
tükettiği m arjinal bir yiyecek durumundaydı. 35 A m a yine de,
her ne kadar her tarafa eşit şekilde dağılmam ışsa da, çılgınlar
gibi m akam a ve lazanya yiyen İtalyan imajı doğru ve geçerliydi.
Z am anında çizilen pek çok resim de olduğu gibi, sokaklardaki
özel dükkânlardan alınan m ak am a elle, üstüne belki biraz pey
nir rendeleyerek yenirdi. Ancak 19. yüzyılın ortalarına doğru
makarnaya, biraz da dom ates sosu eklem eye başlandı. Z aten do
m ates de, İtalyan ve Avrupa yem ek kültüründe büyük şans yaka
layan A m erikan ürünlerinden biriydi.
Beslenme ve Nüfus
"daha iyiye giden bir beslenm e rejim i' yle açıklam ak da oldukça
zordur.
Tabii bütün bunlar, beslenm e rejimiyle nüfus yapısının birbi
rinden tam am en kopuk ve bağım sız olduğu anlam ına gelm ez.
Ama, Livi Bacci’nin tezinde olduğu gibi, besin-nüfus ilişkisini kı
sa süreli olaylarla, daha doğrusu ölüme neden olan krizlerle sı
nırlandırm ak daha doğrudur. Kıtlık dönem inde, dolayısıyla doğ
rudan açlık nedeniyle, özellikle hijyen şartlan , bulaşıcı ya da
şahsi hastalıklarla ortaya çıkan bu krizler, hele bir de sık ara lık
larla tekrarlandıklannda, nüfusun hissedilir derecede azalm ası
na neden olmuşlardır. A m a orta ve uzun vadede beslenm e faktö
rü, nüfus faktöründen bağım sızdır. Normal şartlarda (tabii sürek
li açlıkla karşı karşıya kalan bir halk ne derecede norm al şartlar
da olabilirse) nüfus, beslenm e şartlarına her zam an iyi uyum sağ
lamıştır. Vali Fievee 1815 yılında M orvan halkıyla ilgili şunları
anlatır: "1812 yılında Fransa’yı kasıp kavuran kıtlık sırasında
M orvan halkına, ekonom ik çorbalar pişirm eleri için bir kasa
m alzem e tem in etmiştik. A m a insanlar, zaten hep kıtlık halinde
olduklarını, diğerlerinden daha fazla acı çekm ediklerini, o yüz
den de çorba içme lüksü için yeterince zengin olm adıklarını söy
lediler."39
D em ek ki, nüfus artışının sebeplerini başka yerlerde aram ak
gerekir. Bunun yanı sıra, 18. yüzyıl A vrupa'sının, nüfusu artsa bi
le, hatta belki de bu yüzden, son derece sefil bir beslenm e reji
mi olduğunu söylemek de yanlış değildir.
Tarihte, en azından sanayi öncesi uzun dönem de, sık sık tek
rarlanan bir başka paradoks ise insanların, şehir m erkezlerinde
ya da tarım ın ileri olduğu bölgelerde değil de, daha az ekinin ol
duğu, ticaretle daha az uğraşılan, daha marjinal yörelerde daha
iyi yaşaması ya da en azından, krizlerden nispeten daha az etki
lenm esidir. Burada, A. Poitrineau’nun 18. yüzyılda ele aldığı Al-
vernie örneğini verm ek yerinde olur: Bu yörenin tepe ve otlak
bölgelerinde, yani daha "gelişmiş", tahıl tarlaları ve bağların d a
ha bol olduğu yerlerinde halkın beslenm e düzeni çok daha m o
noton, vitamin ve hayvansal proteinlerden yoksundur. Oysa dağ
162 A çlık Çağı
Et Sağlığa Zararlıdır
reksiz olan bütün o tartışm alara girm eden diyebilirim ki, et tüke
timi, aşın m iktarlarda olm adıkça kabul edilebilir."48 Aslında bu
sözlerin de, zaten mevcut olan ve bilim sel olm aktan çok fikir dü
zeyinde kalan bir tartışmayı körüklediğini söylem ek mümkün
dür. T üketicilerin sağlığı ve besinlerin tem izliği bu tartışm anın
sadece bir parçasıydı. A m a Aydınlanm a Ç ağı’nda pek çok düşü
nür tarafından ortaya atılan (bunlann arasında sadece Rous-
seau’yu saymak yeterli olacaktır)49 bu vejetaryenlik doktrinleri
nin başansı, aslında Hristiyan geleneğinin daha önce sıkça için
de bulunduğu durum ların bir tekrarıdır. Aslında her şey, sebze
nin, keşişler ve papazlar tarafından "doğal, basit ve huzur dolu",
vücuda ve zihne dinginlik getiren bir yiyecek olarak görülm esin
den kaynaklanm ıştı. Tabii bu düşüncelere karşıt fikirler de savu
nuldu, hatta bunlar, politik ve toplum sal savlarla da desteklendi.
Ancak "hijyenik", "hafif1, "akılcı" bir beslenm e rejim i seçmek,
ancietı regime’s ve temsil ettiği beslenm e kültürüne karşı da bir
alternatif olarak görülmüştü. Y em eğin ağırlığına, aşırılığına açı
lan savaş, aynı zam anda asillere ve "aydın" burjuvalara karşı da
açılan toplum sal, politik ve kültürel bir savaştı. Av mevsimi du
yulan kokular, at üstünde geçen bir günün sonrasındaki iştah,
hep beylik günlerine ait im ajlar olarak kabul ediliyordu. 18. yüz
yılda bütün bu değerlerin tartışılm ası, lüksün ve refahın daha in
ce bir hal alm ası, yumuşak ve krem alı sosların tercih edilmeye
başlam ası da yine bu yeni sınıfların, yeni ideolojilerin, yeni m o
daların karışm asıyla ortaya çıktı. Bir zam anların güç ve asalet
sem bolü olan delice bir iştah ve bol bol et yem ek, toplum ta ra
fından artık kabul görm eyen im gelerdi.
Bütün bunlann, aristokrasi ya da yüksek burjuvazi içinde tek
bir yönde ilerleyen elit tabakaya ait sorunlar ve karşıtlıklar oldu
ğu bir gerçektir. Am a vejetaryenliğin seçimi türü bu konular,
zengin tabakayı aşıp da köylülerin ve işçilerin tabakasına geldi
ğinde ortaya çıkan sonuçlar - s in ir bozucu dem em ek için bu teri
mi kullanıyoru m - gülünçtür.50
6
D evrim
İlk İngiliz vejetaryan derneği, alışıldığı üzere bir grup elit tara
fından, 1847 yılında M anchester’da kurulm uştur. Am a bu, sade
ce geleneksel hayvan öldürm em e düşüncesinden ya da sebze ye
m enin doğallığından ve yüceliğinden dolayı kurulmuş bir dernek
değil, tarım sal üretim in yükselişini vurgulayan daha çok ekono
mik nedenlerden de etkilenm iş bir kuruluştur. Ayrıca, hayvan ha
yalına daha "insancıl" bir yaklaşım benim senm iş olması, kasaplı
ğın dehşet verici bir iş olarak görülm esi de önemli etkenlerdir.
Bu tür düşünce değişim lerinin arkasında, N orbcrt E lias’ın çok
güzel betim lediği doğadan uzaklaşm a ve "uygarlaşma" sürecinin
de etkileri olmuştur. İşte bu yüzden, K. T hom as’ın da dediği gi
bi, bu tür aktivitelerin daha çok kent ya da burjuva akliviteleri,
ve tarlalardan ya da hayvanlardan ayrı düşen bir toplumun, bun
lara olan özlemini belirtm ek için gösterdiği tepkiler olduğunu
da kabul etm ek gerekir. Am a tabii başka şekillerde düşünmek
de mümkündür. Acaba, elit tarafında da olsa, vejetaryen h areke
Etin Yeni Zaferi 167
H ep im iz K entli Oluyoruz
"Kral olsaydım sadece yağ içerdim" 17. yüzyılda bir Fransız köy
lüsü tarafından söylenen bu söz, geçm işteki "fakir" rejim lerin
belki de en baş eksiğini gözler önüne serm ek Bitkisel yağdan,
domuz yağından, tereyağından uzun uzun bahsetm iştik. Bu farklı
"yağlama" yollarının g erek ekonomik, gerekse besinsel tüm özel
liklerinden de söz etm iştik. Fakat aslında, genelde yağın bulun
ması, her zam an sorunlu olmuştur. Tereyağı ve zeytinyağı son
derece pahalı olunca , köylülerin beslenm esi katı yağlara (özel
likle de domuz yağının farklı türlerine) ve bir m iktar da ceviz ya
ğına dayalı bir hal alm ıştır. Bunların bulunam adığı durum larda
ise diğer hayvansal yağlar ve düşük kalite bitkisel yağlar kulla
nılmıştır. Yine de, özellikle bitkisel yağların satın alınm ası g e
rektiğinden ve bu da, köylülerin hiç de hoşlanm adığı bir şey ol
Zevk, Sağlık ve Güzellik 177
Halk kesim inin en büyük suçu, hiçbir zam an yeterince onurlu dav-
ranamayacaklarını düşü nm eleri v e bu yüzden, her zaman tüm sa
nat dallarında güzellik göstergesi sayılan ölçülülükten uzaklaşmala
rı. İşte bu yüzden tabaklan her zam an fazla dolu, yem ekleri çok
kokulu, sıcak v e acı. İşte bu yüzden, öğle yem eklerinde kurdukları
m asalar da, fil v e balinaları doyuracak çok şeyle dolu oluyor
58. A risto p h an es ile ilgili pasaj The A charnians adlı eserden alınm ıştır.
59. O d o 'n u n tu tu m lu lu ğ u ile ilgili olarak bkz. Patrología L atina , 133, sütun
51'de lo h an n es Italicu s'u n Vita Odonis adlı eseri.
60. S p o leto D üküyle ilgili öykü A n tap o d o sis'ten (D erleyen J. Becker. L iudpran-
di O pera. H an n o v er ve Leipzig, 1915, s. 18) alınm ıştır.
61. N ikephoros P h o k as ve Saksonyalı O tto ile ilgili değerlendirm e Relaıio de le-
gatione consıantinopolitana adlı eserde (a.g.e.. s. 196-7) b u lunm aktadır.
62. 1059 tarih in d e yapılan ruhani şura için bkz. Monumento Germaniae Históri
ca, Concilio aevi karolini. II. s. 401. Aynı zam anda bkz. R ouche (1984.
s.278-9)
63. M anastırlardaki beslenm e rejimiyle ilgili olarak bkz. M onlanari (1988a. s. 63
folio). (A kdeniz y ö netm eliklerine göre K uzey A vrupa yönetm eliklerinin da
ha katı olm ası k o n u su n d a d a bkz. s. 20-1).
64. Ü to p ik (köylülere göre m i?) Cuccagna ülkesiyle ilgili olarak bkz. aşağıdaki
eser, s. 94-7.
65. B eslenm e rejimiyle ilgili öğünlerin hesaplanm ası için bkz. R ouche (1973.
1984).
66. M oulin (1978, s.104).
67. Ş arlm an'ın yemek yem e alışkanlıklarıyla ilgili tarifler E in h a rd 'ın Vita Karoli
Magni, B ölüm 22, 24 (D erleyen G ..H . P ertz, H annover, 1863) adlı eserinden
alınm ıştır.
68. 6 ila 10. yüzyıllardaki çok değişik çevresel şa rtlar ve üretim yöntem leriyle ilgi
li olarak bkz. M ontanari (1979; 1984, s. 5 folio).
69. Değişik kıtlık türleri kavram ıyla ilgili olarak bkz. M ontanari (1984. s. 191 fo
lio; 1988. s. 36-7).
70. T o u rs’lu G regorius'un iki pasajı Historia Francorıım, X. 30; III. 3T de yer al
m aktadır.
71. A ndrea da Bergam o, Historia; Monıtmenıa Germaniae Histórica, Scripıores
rerum italicarıtm et germanicarıtm saecc. V I-X I, s. 229 adlı eserden alınm ış
tır.
72. A nnales Ftıldenses; Monıtmenıa Germaniae Histórica, Scripıores. I. s. 387
adlı eserden alınm ıştır.
73. Sözü edilen mal envanteri Breve de cıtrte Milliarina (E m ilia'daki M igliarina
bölgesinde. S anta G iulia di Brescia M anastırının m allarını içerm ektedir). In
ventan altomedievali di terre, coloni e redditi, Rom a, 1979, s. 203-4 adlı eser
de yayınlanm ıştır. E n v an terin ait olduğu dönem in değiştirilm esi (daha önce
bilinenin aksine. 10. değil. 8. yüzyıl) C arboni tarafından yakın zam anda yapı
lan araştırm aların so n u cu n d a gerçekleşmiştir.
74. Sidonis A pollinaıjs. C arm ina. 24; Monıtmenıa Germaniae Histórica, A nclo
tes antiqttissimi. V III adlı eserde yer alm aktadır.
75. T o u rs'lu G regory'nin alabalığı için bkz. Monıtmenıa Germaniae Histórica,
Scripıores rerum merovingicarum. I, s. 539 adlı eserde Liber in gloria marty-
rıtm. D iğer atıflarla ilgili olarak bkz. M ontanari (1979. s. 293-5) ve aynı za
m anda Z u g T u c c i'n in (1985) önem li eseri.
76. Buğday bunalım ı ve b u n u n sonucunda daha az revaçta olan tahılların ve özel
likle çavdarın başarısı ile ilgili olarak bkz. M ontanari (1979. s. 109 folio).
186 A vru pa'da Yemeğin Tcuihi
D ön ü m N oktası
40. 13. ve 14. yüzyıllara ait tarım sal yazıların İngilizce m etinleri için bkz. D . Osc-
hinsky tarafın d an derlenen. Walter o f Henley and other Treatises on Estate
Management and Accounting. O xford. 1971.
41. D erleyenler G. Fasoli ve P. Sella. Statuti di Bologna dell’anno 1288, I. V ati
can. 1937. s. 123.
42. B urad a verilen ö rneklere rağm en buğday tü k etim in in belirgin kentli özelliği
ve buğdayın b ü tü n sosyal sınıflarca b ir sta tü sem bolü olarak aran ır olm ası
k o nu su n d a bkz. La R oncière (1982. s. 430-1 ve diğer yerlerde).
43. G. M anganelli'nin derlediği II novellino. M ilano, 1957. novella LXXXV. s.
96-7.
44. Bu k o n u 4. bölüm de yeniden ele alınacaktır.
45. B on av en tu re’den alınan b u pasaj Q uod renunciationem'de geçm ekledir,
bkz. M ollat (1978, s. 131).
46. a.g.e., s. 158.
47. R iccobaldo da F errara (Rerum Italicarum Scripıores. IX. s. 128) k o nusunda
bkz. M on tan ari (1984. s. 166).
48. W e m h e r d e r G arten aerc'n in Helmbrccht adlı eseri ile ilgili olarak bkz. M ar-
le lo tti (1984).
49. Chanson de Guillaume ile ilgili olarak bkz. .1. F rappier. Les Chansons de
geste du cycle de Guillaume d ’Orange, Paris. 1955-65. I. s. 126-7.
50. A. M artello tti ve E. D u ra n te tarafından derlenen. Libro di buone vivande.
La cucina tedesca dell’età cortese. F asano. 1991. s. 20.
51. Chrétien de Troyes için bkz. a.g.e.. s. 21-2 ve Le G o ff (1982).
52. "G örgü kuralları"nın ortay a çıkışı ko n u su n d a E lias'ın (1969) eseritem el es
niteliğini korum aktadır.
53. T iran t lo B lanc’ın gastronom i dünyasına yeniden dahil edilmesiyle ilgili ola
rak bkz. C rous (1990) ve T u d ela ve C astells (1990).
54. P apa III. In n o certiu s'u n yayınladığı De contemptıt m undi adlı yasaklar listesi
ile ilgili olarak bkz. Patrologia Latina. 217 (alın tılar için sütun 723-4).
55. 1000 yılından önceki yüzyıllarda b aharatların yaygınlaşması k onusunda bkz.
L aurioux (1983, 1989a).
56. Y enen etlerin ve balığın tazeliği ve baharat kullanım ı konusundaki tartışm a
larla ilgili olarak bkz. F landrin ve R edon (1981. s. 402) ve R ebora (1987. s.
1520 folio). O rta ç a ğ d a gastronom i k o n u su n d a daha genel b ir tartışm a için
bkz. H enisch (1976) ve L aurioux (1989b).
57. A rag p n ’lu III. B üyük P ed ro 'n u n (daha sonra yine değineceğim iz) Ordinaci-
ones’i ile ilgili olarak bkz. M on tanari (1990b) ("yatak odası baharatlan"na
atıf I. k itap bölüm 2'dedir).
58. Farm akoloji ile gastronom i arasındaki ilişki için bkz. Plouvier (1988).
59. R ebora (1987, s. 1523).
60. "B uıjuva" ve "kıısal kesim" yem ek kitapları arasındaki farklar için bkz.
a.g.e.. s. 1441. 1471 ve diğer yerlerde.
61. B e m a rd 'ın C luny tarikatı rahiplerini azarlam ası. Aziz I’etru s'u n Y önetm elik
leri ve U lrich'in Consuetudines'i ile ilgili olarak bkz. M ontanari (1988a, s.
90).
62. M uhteşem D oğu rüyası k o n u su n da bkz. Le G o ff (1977).
63. L aurioux (1989a) (Joinville ile ilgili alınlı için bkz. s. 206).
190 A vru pa'da Yemeğin Tarihi
64. Profesyonel aşçıların yem ek kitabı kullanım ı konusunda bkz. G. Sercam bi.
Novelle. CV1III (D erleyen G. Sinicropi, Bari. 1972. I. s. 480.).
65. G. Serm ini. Le Novelle X XIX (D erleyen G. V ettori). R om a. 1968, s. 494.
66. Salim bene da Parm a. Crónica. G . Scalia. Bari. 1966. I. s. 322.
67. Flandrin (1984. s. 77-78).
68. bkz. a.g.e., s. 81.
69. K entlerde fırın bulunm ası ile "pasta"lann önem i arasındaki ilişki k onusunda
bkz. R ebora (1987. s. 1513-18).
70. K entlilerin aşçı d ü k k an ların a gidişi konusunda bkz. G. Sercam bi. Novelle.
LXXV. (I. s. 330).
71. "Yüksek” m utfak ile halk m utfağı arasındaki ilişki için bkz. R ebora (1987. s.
1518-19).
72. 1246 yılında yapılan "kıtlık pastaları" için bkz. Renim Italicarıım Scriptores.
IX. s. 772‘de Chronicon Rar/nense.
1. L e G o f f ( l% 7 . s. 305).
2. A vrupa'da 13. yüzyılda m eydana gelen kıtlık olayları için bkz. M ollat (1978.
s. 158-62).
3. Ö zellikle İtalya'daki kıtlık olayları için bkz. P in to (1978).
4. V akanüvislerin yazılarındaki tariflerle ilgili olarak bkz. M ontanari (1984. s.
2020. 206-207).
Beslenm e ile hastalık arasındaki varlığı tartışm alı bağlantı konusunda bkz. Li-
vi Bacci (1991).
6. Biraben (1975. s. 147).
7. Slicher van B ath (1963. s. 89-90).
8. Veba salgınının dem ografik etkileri ile ilgili olarak bkz. H elleiner (1967. s.
8-9); J.F . Flecker tarafından 100 yılı aşkın b ir süre önce yapılan nüfusun c/c
25'inin vebadan öldüğü şeklindeki tahm in hâlâ geçerliliğini korum akla birlik
te. bazı bölgelerde bu oran 9c 50-60. h a tta daha yüksek olm uştur.
9. M atteo Villani. Historia, I. 5 (bkz. Croniche sloriche di Giovanni, Matteo, e
Filippo Villani. M ilano. 1848)
10. Giovanni de Mussis. Rerıını Italicarum Scriptores. XVI. s. 581-2‘de Chroni
con Placentinıını: aynı zam anda bkz. R ebora (1987. s. 1502-4).
11. Braudel (1981. s. 190 folio) (alınlı yapılan deyim s. 193'te). Aşağıda verilen ö r
nekler için . b u eserin yanı sıra bkz. D yer (1986). W yczanski ve D em binska
(1986). van d e r W ee (1963). Nevcux (1973). Slichervan B ath (1963. s. 84 ve d i
ğer yerlerde). S tro u ff (1969. 1970). A ym ard ve Brese (1975). G uiffrid a (1975).
Chevalier (1958). F'iumi (1959. 1972) ve Le Roy L aduric (1974): bazı genel
m ülahazalar için bkz. B en n assarv c G oy (1975).
12. F t tük etim in in geçirdiği evrim le ilgili varsayım konusunda bkz. Abel (1937)
(aynı zam anda 1935): bu eserlerde aynı zam anda G. S chm oller in d aha önce
yapm ış olduğu çalışm alar da göz önü n e alınm aktadır. A yrıca değerlendirm e
leri için bkz. M androu (1961. s. 967).
N otlar 191
1. Capiıolo quai narra l'essere di un m ondo nuovo trovato nell Mar Oceano a d
lı yapıt. 1976 yılında C a m p o resi'de yayınlanm ıştır. Yapılan alın tılar 30*7-11.
sayfalardandır.
2. Relaıione d'alcune cose della Nuova Spagna G .B . R am usio'nun eserleri ara
sında. Navigaıiom e viaggi ise M. M ilanesi'nin 1988 yılında basılan eserinde
bulunabilir, (bkz. M ontanari. 1991. s. 85 - 86).
3. A vrupa nüfusuyla ilgili v eriler için Livi B acci'nin 1987 yılında yazdığı yazılar
esas alınm ıştır. K astilya ile ilgili bilgiler ise Slicher van B a th 'ın . 16. yüzyıldaki
tan m kolonizasyonundan söz ettiği k itabından alınm ıştır.
4. F ran sa'd a yaşanan kıtlıkların listesi için bkz. Braudcl. 1979, s. 46.
5. Sylvius'un kitapçığıyla ilgili olarak bkz. 3. bölüm s. 87.
6. "Kıtlık üzerine yazılar" ile ilgili olarak, bkz. C am poresi. 1983, s. 45-47. Id..
1980.
7. Buğdayın A v ru p a'd a yaygınlaşmasıyla ilgili olarak bkz. Slicher van B ath.
1962. s. 366-67.
8. Mısırın A v ru p a'd a "ilk” kullanım ıvla ilgili olarak bkz. H ém ardinquer. 1973:
Slicher van B ath. 1962. s. 250; B raudel, 1979. s. 135-37. Ö zellikle Fransa ilel il
gili veriler için bkz. H ém ard in q u er. 1963. İtalya için, konusunda tek eser olan
M cesedaglia (1927) ve C o p p o la (1979). B alkan Yarım adası için ise bkz. Stoi-
anovich. 1970.
9. A vrupa'da p atatesin yaygınlaşması ile ilgili olarak S alam an'ın klasik eserinin
(1985) yanı sıra bkz. S licher van B ath (1963. s. 266) ve B raudel (1981. s.
167-71).
10. 1550 ve 1560 yıllarıyla ilgili bilgiler için bkz. Braudcl. 1971, s. 171.
11. A bcl'in araştırm ası için bkz. " E to b u r A vrupa mı?" ve yukarısı.
12. Cenevre bölgesiyle ilgili çalışm alar P iuz tarafından 1970 yalımda yazılan ese
rin. özellikle 143. sayfasından alınm ıştır. E km ek tüketim iyle ilgili olan bilgi
ler ise a.g.e.. s. 140-141'dedir.
13. B raudel (1981). s. 196.
14. 14. ve 15. yüzyıl İtalyası ile ilgili veriler için bkz. Mazzi. 1980. s. 84-85.
15. A vrupa ile ilgili diğer bilgiler için Neveux, 1973.
16. Piuz (1970. s. 140. 140-41).
17. G ou b ert (1966. s. 167).
18. B raudcl (1979. s. 107).
19. T huillier (1970, s. 156).
20. Piuz (1970. 138-139).
21. a.g.e.. s. 140.
22. B raudel (1981. s. 143-44).
23. Piuz (1970. s. 136).
24. B loch (1970. s. 233).
25. "Fırıncı kral" benzetm esi için bkz. Kaplan. 1976.
194 A v ru p a ’d a Yemeğin Tarihi
26. "Vahşi burjuvasi" kavram ıyla ilgili yazılar için bkz. B raudel, 1979, s.47. Yine
C enevre'deki d u ru m la ilgili olarak bkz. Piuz. 1970, s. 134-35.
27. a.g.e.
28. 1590 yılında Bolonva da olanlar. P om peo V izani'nin günlüğünden fi due ulti-
m i libri delle hisıorie della sua patria) alınm ıştır (B olonya. 1608. s. 138-89).
29. 16. ve 17. yüzyıllarda yoksulluğun yayılmasıyla ilgili, bkz. G erem ek. 1980 ve
1986.
30. B raudel (1981. s. 75 - 76).
31. Piuz (1970. s. 131-35).
32. M artin L u lh cr'in konuşm aları, yazarın Discorsi a lavola adlı eserinden alın
m ıştır (Torino. 1969. s.188).
33. T acitus. Germania. XX III.
34. Sarhoş A lm an tiplem esi için bkz. Messedaglia. 1974 ve B raudel. 1979.
35. F. Rcdi için bkz. C am poresi (1990. s. 147).
36. M ontaignc'in izlenim leri için bkz. The Diary o f Montaigne's Journey to Italy
in 15S0 and 1581 (Çeviren: E .J. T rechm ann) New Y ork. 1929. s. 108. 216,
218-219.
37. A skerlerin beslenm e düzenleriyle ilgili olarak, bkz. M orineau. 1970. s. 110,
111. 118-19.
38. a.g.e.
39. İngiltere ve F ransa'daki nüfus eğrisi ve buğday fiyatlarının değişim leriyle ilgi
li bilgiler için bkz. Livi Bacci. 1987. s.82.
40. C astelv ctro 'n u n Brieve racconto di tutte le radici, di tutte l ’erbc e di tutti i
frutti, ehe crudi o cotti in Italia si mangiono adlı eseri (ilk kez 1614'de L ond
ra'da yayınlanm ıştır) için bkz. L. F irp o 'n u n (derleyen) Gastronomia deI Ri-
nascimento'su. T o rin o . 1973. s. 131-76. (s. 3 2 -3 8 'd e editörün notu).
41. F clici'nin "m cktup"u için (alıcı Ulisse A ldrovandi. 1569) bkz. G. A rbizzoni
(der.) Şeritti naturalistic!, I. L'rbino. 1986; M assino'nun Archidipno, overo
dell'insalata, e dell'uso di essa. Venedik. 1627.
42. M artin L u lh cr'in konuşm aları, yazarın Discorsi a lavola adlı eserinden alın
m ıştır (T orino. 1969. s.188).
43. P aolo Z acchia. Vitro quarcsimalc. Rom a. 1636.
44. Floransalı engizisyon ccllalı ile ilgili, bkz. C am poresi. 1983. s. 192-93 (Im-
b e n 'te n alıntılanm ıştır. 1930. s. 254 - 255).
45. A vrupa balık en d ü strisin d e yaşanan reform la ilgili, bkz. M ichell. 1979. s. 212.
46. 17. yüzyılda bira tü k etim in in yaygınlaşmasıyla ilgili olarak, bkz. Braudel.
1979. s. 212.
47. F landrin (1984. s. 77).
48. Olcum lardinum ' la ilgili bilgiler için bkz. W aller M ap'in De nugis curialiıım.
I, 24. s. 77'deki tarifleri.
49. A vrupa m utfağında yağ kullanım ıylla ilgili veriler, genellikle F landriıı in 1983
yılında yazdığı eserinden alınm ıştır, tereyağ kullanım ı için bkz. s. 108 (ve ayrı
ca Ilcm ard in q u cr 1970a. s. 260). Ayrıca bkz. F landrin (1984).
50. A ragon kardinalinin hikayesi için bkz. B raudel. 1979. s. 187.
51. Bu bölüm de yapılan alınlıların büyük çoğunluğu F'landrin'in bclgelcrinden-
dir.
N otlar 195
52. 16. yüzyıla k ad ar sos kullanım ıyla ilgili veriler için aynca bkz. F landrin ve Rc-
don (1981, s. 401) ve L auriou* (1989b, s. 35).
53. B aharatın yaygın kullanım ıyla ilgili veriler için bkz. B raudel (1979. s. 197): ve
Laurioux (1989b. s. 35).
54. 14. ve 15. yüzyıllarda artan şeker tüketim iyle ilgili olarak bkz. I.auıioux
(1989b. s. 208).
55. Bu A lm an ö m ek için bkz. Libro di buonc vivande. La cıtcina tedesca et va-
letııdine. s. 56.
56. P latin a tak m a adlı B a rlo lo m eo S acchi'den yapılan alın tılar için bkz. De ho-
nesta voluptate et valenıdine. C L X X V III: İtalyancadan çeviri için I:. Facci-
oli (der.) IIpiacere onesto e ta bııona sahile. T orino. 1985 baskısı kullanıl
mıştır.
57. O rtcliu s'tan ( Theatrum orbis) yapılan alıntılar için bkz. B raudel, 1979. s.200.
58. Şekerin ve şek er p lantasyonlarındaki kölelikle ilgili bilgiler için bkz. M intz
(1985). M eyer (1989). A ynca bkz. La cana de azucar en ticm pos de los graıı-
des d escubrim ientos. 1450-1550. M otril. 1989.
59. 17. yüzyıl şarap tük etim iy le ilgili bilgiler. M onlanari (1979. s. 3 8 1 -8 4 ). R ouc-
he (1973. s. 308. 311). Pini (1989. s. 122) ve B cnnassar ve G oy'un (1975.
408. 424) eserlerinden alınm ıştır.
60. İsveçle ilgili veriler S lich erv an B a th 'ın (1963. s. 85) eserinden alınm ıştır. A y n
ca bkz. B raudel (1981. s. 234 - 35).
61. Ilo te l-D ic u ile ilgili alınlı için bkz. H ohl. 1971. s.187.
62. Şarapla suyun k a n ştın lm a pratiğiyle ilgili bilgiler için bkz. M onlanari (1988a.
s. 88 - 89): 19. yüzyılda İçm e suyunun anlılm ası zorluğuyla ilgili olarak bkz.
B cnnassar-G oy (1975. s.424). R ochc (1984). G oubert (1986).
63. Pagan d inlerde şarabın kutsallığı ile ilgili olarak bkz. örneğin O lto (1933) ve
L'imaginaire dit vin adlı k o n ferans n o tla n (Marsilya. 1989): aynca D clicn n e
(1986). Şarabın keyif verici ilaç gibi kullanılm asıyla ilgili olarak, bkz. D e Fcli-
cc (1936) ve E sco h o ta d o 'n u n (1989) eserleri.
64. D am ıtılm ış alkolün keşfi ve yayılması (önce ilaç olarak, sonra her yerde) k o
nusunda bkz. B raudel (1979. s. 228-32). A ynca bkz. F sc o h o ta d o (1989. I. s.
299 - 300). B n ın ello (1969) d a yararlı olabilir.
65. Kahvenin A vrupa'ya lakdim edilm e öyküsü için bkz. Jacob (1935).
66. Schivclbusch (1980. s. 27).
67. I.e G ran d d'A ussy ve L.S. M crcier'le ilgili alınlılar B raudel'dcn (1981.
2 5 6 -6 0 ) alınm ıştır.
68. Çay kon u su n d a bkz. L 'kers (1936). B raudel (1981. s. 2 5 0 -5 6 ) ve B uıcl
(1989). 17. yüzyıl so n lan n d ak i Felem enkli figür B urem a'dan (1954) (lle m a r-
dinqu er'd cn alın tılan m ıştır (1970b, s. 209). a.g.e.. s. 286'da İngiltere'deki tü
ketim (D ru m m o n d ve YVilbrahanı. 1937. dahil çeşitli yazarlardan derlenm iş
tir). C. B o n tck o e dan alıntı Ja k o b 'd a n (1935. s. 81).
69. Jacob (1935. s. <90-01).
70. Schivelbusch (1980. s. 83).
71. K akao kullanım ıyla ilgili olarak bkz. B raudel (1981. s. 249 - 50. A ynca bkz.
Cam poresi (1990. s. 1 1 5 -1 6 ) Yeni içeceklerin sosyal ve ideolojik anlam ıyla il
gili olarak bkz. Schivclbusch (1980).
Açlık Çağı
1. 18. yüzyıl A vrupa nüfusu ile ilgili bilgiler için bkz. Livi Bacci. 1987, s. 12.
2. 18. yüzyıl lan m ıv la ilgili olarak, bkz. Abel. 1935: Slicher van B ath. 1962. s.
332.
3. Pirincin A vrupa'ya ikici kez gelişiyle ilgili olarak bkz. I’oitrineau (1970. s.
151) ve P iu z'u n (1970. s. 144) sserleri.
4. Buğday ile ilgili v eriler için Slicher van B alh (1963. s. 264 - 65). M ollanda ilk
kez kullanım ı ile ilgili örnek oluyor (M orineau 1970. s. 122).
M ısır ve patatesle ilgili olanlar için bkz. Stoianovich (1970. s. 283) ve Slicher
van B ath (1963. s. 93 ve not).
6. Çevrilm em iş b u iki eserin başlıkları: Alimurgia, o sia m odo di render meno
gravi le carestie per sollievo de 'poveri ve Della ghianda e della quercia e di
altre cose mili a cibo e cohura.
7. bkz. "Yeni O yuncular" ve yukarısı.
8. Kula (1936. s. 261).
9. Mısırın Kuzey İtalya'daki başarısı için M essedaglia'ya (1927) ek olarak ayrıca
C oppola (1979).
10. Mısır ekim inin yaygınlaşması ile tarım da kapitalist gelişme arasındaki ilişki
için bkz. B raudel (1981. s. 166).
11. S toianovich (1970. s. 273).
12. Stoianovich (1970, s. 282): özellikle B alkanlarda m ısır konusuyla ilgili olarak
bu esere başvurunuz.
13. G. B a ttarra. Pratica agraria disrribuita in vari dialoglıi, Cesena. 1782, s.
104-105. A yrıca bkz. M ontanari (1991. s. 341-43).
14. Pellagra hastalığı için yapılmış M essedaglia'nin klasik eserleri (1927,
1949-1950. vb) d e dahil sayısız çalışm a m evcuttur. B unlardan biri C oppo-
la'ya (1979), en sonu n cu su ise D e B em ard i'y e ait o lan ıd ır (1984).
15. M etinde bahsi geçen İtalyan hekim G. S tram bio'dur.
16. B raudel (1981. s. 170).
17. 18. ve 19. yüzyıldaki p a ta te s yüketim i ile ilgili veriler, S licher van B ath. Mase-
field. B raudel. P o ilrin eau . Stoianovich ve T huillier'den alınm ıştır.
18. bkz. P o ilrin eau (1970. s. 159).
19. S toianovich (1970. s. 150).
20. T huillicr (1970. s. 161).
21. Panjek (1976).
22. a.g.e.
23. a.g.e.
24. P atatesin "sosyal ko n u m u n u n yükselmesi" hakkında bkz B loch'un (1970. s.
234 - 35) kısa gözlem leri.
25. B attarra. Pratica Agraria. s. 131 - 134.
26. G. B o n an o m e'n in b ir m ektu b u n dan; bkz. Panjek (1976, s. 585).
27. İrlanda’da yaşanan kıtlık ile ilgili olarak bkz. Slicher van B alh (1962. s.
373-74) ve W o o d h am -S m ith (1962): Salam an (1985).
28. B attarra. Practica Agraria. s. 131-134.
29. M akam a tü k etim i ile ilgili bilgi almak için Médiévales. Langue, textes, histo
ire dergisinin 16-17. sayılarında yayınlanan (1989) "M arco Polo: une histoire
com parée des p âles alim entaires" başlıklı m akaleden yararlanılm ıştır. M akar-
N otlar 197
Devrim