You are on page 1of 4

BİR KADOŞ ŞÖVALYESİ İÇİN “KELAMIN SIRRI” NE İFADE EDER?

TUNCAY FİLİZ
Pek Ali Büyük Üstad
Zor bir işe soyunan ya da rutine uğurlanan birine “Allah, yardımcın olsun!” deriz. Deriz ama
Allah nasıl yardımcı olacaktır insana, buna dair pratik nedenleri düşünmeyiz ya da
düşünmemeyi çoğu kez alışkanlık haline getirmişizdir. Ya korkularımızdan, ya ön
yargılarımızdan ya da her şeyi Allah’a havale etme alışkanlıklarımızdan ötürü söylediğimizin
arka planı üzerinde pek durmak istemeyiz.
Haklı çıkmayı umduğumuz davalarımızda “Allah, bizimle beraber” diyerek destek ararız.
Ancak karşımızdakilerin de ayni şeyi dileyebileceklerini, Allah’ın onlarla da birlikte
olabileceğini aklımıza getirmek istemeyiz.
Başı dertte olan, “Seni bana Allah gönderdi” der. Allah’ın görev verdiği bir elçi, bir çeşit
Allah’ ın eli olmaktan daha büyük bir onur elde edemeyeceğimizi rutinde unutur geçeriz.
Bütün ruhlar Allah’tan çıkmıştır. Hiçbir şey yok olmayacaktır, bütün ruhlar yine Allah’a
döneceklerdir.
Karşıtların birliğidir yaşam. Yoksulluk, işkence ve kölelik; zenginlik, merhamet ve
özgürlüğün karşıtlarıdır. Tarihsel süreçte görece azalsalar da gerçek anlamda eşitlik
sağlanıncaya kadar hep var olacaklardır. Bu acılar, şövalyenin mücadele azmi için birer
mükâfattırlar.
Her şeyin başında özgürlük gelir. İş, aş, felsefe, bilim, inanç ve aşkta… Hür müyüz biz?
Hürüm deyince hür olabiliyor muyuz? “Sen Hürsün!” diyen karşısındakine hürriyet
bağışlayabiliyor mu? Peki, nasıl ve ne zaman hür olacağız?
– “Karanlıklar kaybolduğu zaman!” Nasıl kaybolacak karanlıklar?
–“Işık, hatayı yendiği zaman”…Yani kendimizi tanıdığımız, yani ruhumuzda doğru olarak
bildiğimiz her şeyin hata olduğunu fark ettiğimiz zaman. Yani bu hatanın ışığı tutsak aldığını
ve kendi kendimizi karanlığa mahkûm ettiğimizi anladığımız zaman.
İçimize işleyecek olan ebedi ışığın hakikat olduğunu anladığımız zaman.
Kendi doğru bildiğimiz yasalardan vazgeçerek ruhumuzu, tüm ihtiraslarımızı yenecek olan
sevgi ve ışığın kanununa teslim ettiğimiz zaman.
İşte o zaman gerçek Allah’ı ya da Gerçeği görme yolunda büyük adımlar atılacaktır. EUM’
nın sevgi, bağışlama ve iyilik olduğu anlaşılacaktır.
Gerçek diye çarpıtılan her şey çarpıtanların yüzüne çarpılacaktır.
İnsanlar, masallardan ve mucizelerden yana değil akıl ve hikmetten yana olacaktır.
Yasa evrenseldir. Yasa, canlı ve cansız her şeyin içindedir. Özgürlük yasaların bilincine
varmaktır. Yasaların bilincine varmak, bilmediklerine tutsak olmaktan kurtulmaktır.
İnsanın içindeki evrensel yasa, her insanda mevcut olan ilahi kıvılcım demektir. Tüm insanları
kardeş kılan bu ilahi kıvılcımdır. İlahi kıvılcımı içinde taşıyanlar Allah’ın evlatlarıdır. Allah’
ın çocukları, Allah’a layık olmak zorundadırlar bunun içindir ki nefret değil sevgi, kavga
değil barıştan yanadırlar.
Işığın karanlığa karşı bir savaşı vardır ve bu savaşta bizler kardeşiz ve Allah’ın
avadanlıklarıyız. Kimi zaman çekiç, kimi zaman taşçı kalemi, kimi yerde cetvel, kimi yerde
şakuliz. Allah’ın oğlu olduğuna inanan ve o kıvılcımı içinde hisseden kişi, kendisine güvenen
kişidir ve o, şaşmaz bir şekilde adalet ve özgürlük yolunda dimdik yürüyendir.
İçimizdeki hakikat, hata ve kusurlarımızı yenecektir. Allah’tan gelen dürüstlük ikiyüzlülüğü,
riyakârlığı ve şerefsizliği er ya da geç yok edecektir. Şefkat ve merhamet hoşgörüsüzlüğü alt
edecektir.
Adalet ve özgürlük yolunda yürüyen Kadoş Şövalyesi bu yolda köprüler inşa ediyor. Pelikan’
ın şefkatinden kartalın azametine geçiyor. Alfa ile omegayı yan yana getiriyor, birlikte idrak
ediyor. İlksizliğin ve sonsuzluğun bilincine varıyor. Bu bilinçle “Başlangıç ve Son” olan
Allah’ı düşünüyor, hissediyor.

Kadoş Şövalyesi için Kelam’ ın Sırrı Neyi İfade Eder Tuncay Filiz 24.03.2010 1
Tanrı; Herob dağında Musa’ya göründüğünde” Ben Ben olanım, Beni size Benim
gönderdi” dedi.
Aziz Johanna’ ya göründüğünde “Alfa ile omega, Başlangıç ile Son Ben’im” dedi. Alfa ile
omegayı birlikte okuyup sevgiyi bulduk, öğrenmenin sonsuz olduğunu kavradık.
Sevgi ilgi demektir. İlgi ise bilgidir. İlgisiz ve bilgisiz sevgi olmaz. Sevgi öğretmek
için değil öğrenmek içindir. Paylaştıkça çoğalan tek şeydir sevgi ya da bilgi.
Gökkuşağı yedi renkten oluşan bir yaydır, dairenin bir parçasıdır. Efsanede Tufan’ ın
sona erdiğine dair Allah’ın bir işareti olarak kabul edilir. Allah, gök kuşağı ile insanları
affettiğini müjdelemiştir. Artık, Allah’ın gazabı değil rahmeti söz konusudur. Bu nedenle
Allah’tan korkarak sığınaklar aramak beyhudedir. Sığınılacak tek yer Allah’tır, emniyette
hissedilecek tek yer Allah’a olan güvendir. Nuh, sakin demektir. Ortam sakindir, çünkü Allah
öyle istemiştir.
Ve çalışmak, bir ceza bir lanet değildir. Çalışmak olsa olsa bir ibadettir. Allah
çalışandan yanadır, O, rızkını çalışana verir. Çalışma insanı eğitir ve insanı yüceltir.
Areopajın alfası 22, omegası ise 30’dur. Alfadan omegaya geçen, omegadan alfaya döner.
İbadet, kalıplaşmış bir takım söz ve davranışların tekrarı değildir. İşini yapmak ta bir ibadettir.
Kadoş Şövalyesi, vahiy yoluyla gelen bütün dinler için müşterek olması gereken bir
temelin arayışı içindedir. Musa, İsa, Muhammed Allah’ın kelamı için gönderilmiş Elçilerdir.
Bütün insanlar aynı babanın oğullarıdır, yani kardeştirler. Durum bu ise kardeş kavgası yok
olmalıdır, paylaşmak ise var olmalıdır.
Vahiy yoluyla bizlere tebliğ edilmiş olan Gerçek Allah’ı anlamak için putları yıkmak
gerek. Bunun için de batıl inançlarımızı, ilkel duygularımızı Allah’a kurban etmek gerekir.
Tanrı kıskanç, ikide bir gazaba gelen, sevgili kavmini 40 yıl çöllerde süründüren,
verdikleri sözü yerine getirmedikleri için insanları ve hatta tüm canlıları tufan ile boğan varlık
değildir. Tersine dua edenleri dinleyecek kadar onlara yakındır, şefkat ve merhamet doludur.
İnsan Allah’ la dertleşme ihtiyacı duyduğu zaman bir mabede gereksinim duymadan tabiatın
kucağına oturup, O’na düşüncesini açtığı anda O’nu yanında bulur.
Kadoş şövalyesinin Tanrı’ yı bir mabedin dört duvarı arasına hapseden anlayışlarla,
“Senin mabedin, benim mabedim!” kavgalarıyla işi yoktur. Zaten insan elinden çıkan
mabetler ne kadar ihtişamlı olursa olsunlar tabiatın görkemi karşısında sadece birer kopya
değil midirler?
Allah’ın bu tür mabetlere sokulmak istenmesi adeta hapsedilmesi, akıl ve zeka
sorunudur. Allah dağda, taşta, yedi kat gökte değildir. O, bir mabedin dört duvarı arasına
hapsedilemez. Allah’ı vicdanımızda arayıp da kendi içimizde bulursak, ulaştığımız yerin
hakikat yani, dairenin tam merkezi olduğunu anlarız. İşte o zaman “Vahdet-i Vücudu” da
anlamış oluruz.
Nuh Tufanı’ yla kurban olan insanlar ve insanlık değil, insanlığı mahvetmeye çalışan
batıl inançlar, taassup ve sefalettir. Allah’ın istediği kurbanlar bunlardır. Batıl inançları ve
kötülükleri kurban edecek olan Tufan’ da budur. Nuh’un gemisi insanlığı aydınlığa
kavuşturacak olan refah sandığıdır.
Clausen K:.’ in dediği gibi: “Biz, kutsallığı kirletmeyen her inanca saygı gösteririz.
Masonluk, hiçbir tarikata, hiçbir dine, hiçbir fikre ve hiçbir şahsa mahsus değildir. Bütün
inançlardaki gerçeği kucaklar, hepsine hürmet eder.” Ne güzel söylemiş! Evet bizim
gayretlerimiz tek bir zekâ, tek bir yüreğe sahip olmak içindir.
“Zaman içinde kuvvet, zaman üstünde Allah’ın sembolüdür. Bütün olayların ilk
sebebi, şuur içinde mutlak varlığı gösteren izafi varlıktır.” Yaratılmış şeylerin varlığı
yaratıcının varlığından başka bir şey değildir. Yaratılan yaratanın tezahürüdür.
Yaradılış anlık bir olay değildir, süreçtir ya da süreklidir. Hep de sürecektir. Her şey
ama her şey, her an söylenen “Ol” un tezahürüdür. Her ne oluyorsa olsun, olan her şey İrade-i
Külliye’nin eseridir. İrade-i Külliye, eserin içinde vardır, eserin içinde yaşamaktadır.

Kadoş Şövalyesi için Kelam’ ın Sırrı Neyi İfade Eder Tuncay Filiz 24.03.2010 2
Biz, İrade-i Külliye’nin bir parçası olan İrade-i Cüzziye’yi nefsimizde taşıyoruz.
Aslında eser olan biz, bize bahşedilen İrade-i Cüzziye nedeniyle doğa üzerinde müessir rolü
oynuyor ve bu nedenle Eşref-i Mahlûkat olarak anılıyoruz.
İrade-i Cüzziye, İrade-i Külliyenin bir parçası olduğundan, yaratan yaratılanda, yani
müessir eserde yaşadığı için insan yaratandan, yaratan da insandan ayrılamaz. Her insan,
hakikatin bir parçasıdır, her insan “Ben Hakikatim, Ben Hak’ım” diyebilir. “Enel Hak”
sözünü söyleyebilir. Çünkü her insan Allah’ın bir parçasıdır.
Âdem’den adam olmaya doğru yol alıyoruz. Adam gibi adam olarak Yaratılışa yani
Ol’ a iştirak etmek istiyoruz.
Hakikat tek değil çifttir. St. Andre Haç’ının iki kolu gibidir. Siyah-beyaz, çift başlı
kartal gibidir. Haç’ ın bir ayağı ilim diğer ayağı dindir. Yaşam zıtların birliğidir. Siyah-beyaz
çift başlı kartal çifte hakikati zıt olmaktan çıkarıp kanatlarında taşıyarak tek bir hakikat haline
getirmiştir.
Şövalye, bilinemezlerin sembolü olan X’ i kullanarak insanlar arasında batıl ve
taassubun yükselttiği engelleri yıkarak yol alıyor. Masonik hayatımızda 1 ile 30 derece arası
seyahatlerimiz yataydı. 30’ uncu dereceden itibaren dikey seyahate geçmiş bulunuyoruz.
Rit’ imizin başından itibaren bize “Ol!” diyerek olmaya davet ettiği yapı piramit gibi
insan olmaktı. Tabanı kuvvet, zirvesi akıl ve hikmet, kenarları ise eşkenar üçgenler ile
güzellik olan piramit…
Bu piramidin duvarları yıkılıp ta göğe doğru açıldığında asıl görev başlamıştır.
Ne zaman? Zamanın müdürü biz olduğumuza göre biz ne zaman uygun görürsek o zaman.
Nereye? Haç’ın gösterdiği 4 istikamete doğru.
Ne için? Üçüncü Mabedin inşası için. Ancak Kadosh Şövalyesi bu sefer taş ve çimentoya
ihtiyacı olmayan bir mabet inşasının bilincindedir. Üçüncü mabed ilmin, adaletin ve
hürriyetin mihrabı olacaktır.
Piramidin duvarlarını kaldırmak, bizi hapseden duvarları yıkmak demektir. Duvarlar
yıkılınca tötonik haç ortaya çıkar ve Allah için yolculuk başlar. Bu çalışma, Allah’ın
kelamının yayıldığı andan itibaren başlamıştır.
Bu dereceye gelene kadar kelamın sırrı vaatlerinde bulunan ama hiçbirini yerine
getirmeyen ritimiz, sütunlar arasında evreni yaratan yüce kudretin sembolü de bulunan
mabedi bize yıktırdı ve yıkıntıları çiğneyerek yola devam etmemizi istedi.
Ancak biliyoruz ki yıktığımız şeyler ne masonluk ne semboller ne de dindi..
Yıktığımız şeyler:
1. Ömrümüz boyunca çevre etkisiyle içimizde kemikleşen bütün kanaatlerimizdi.
2. Masonluk tarafından inşa edilmiş bile olsa EUM’ nın bir mabedin sütunları arasına
hapsedilmiş olabileceği düşüncesiydi.
3. Masonluğun bize en son sözü söyleyebileceği düşüncesiydi.
4. Sembollerin içinde kendi koyduklarımızın dışında başka bir değerin olabileceği
düşüncesiydi.
Kadoş şövalyesi bunları yıkmadıkça mabede giremez, üçüncü mabedi inşa edemez.
Bize son sözü hiç kimse söyleyemez, masonluk ta söyleyemez. Masonluk bize son
sözü söylemenin yollarını hazırlar. Eğer son sözü masonluk söyleseydi o da bir dogma
yaratmış olurdu. Neticede son sözü yani kelamın sırrını yalnızca biz söyleyeceğiz. Bunun
için de sembollerin içine ne koyduysak onu arayıp bulacağız.
Evrende her şeyin temeline töz, cevher ya da enerji diyoruz. Bu terimler nihayet adına
bize büyük kolaylıklar sağlıyorlar. Ancak hepsi izafi kalıyorlar. Bu tür izafiyetten
kurtulamayan hiçbir bilim ya da görüş Kelamın Son Sözü’ nü (sır) söyleyemiyor.
Evrenin Son Sözü’ nü ya da Kelamın Sırrı’nı göreceli olan bilimler veremiyor. Enerji
de öyle! Çünkü enerji de son tahlilde bir semboldür. Enerji, kendi vicdanımızda bulduğumuz
bir semboldür. E=mc2’ dir.. Peki bu sembolün arkasında kalan gizli gerçek nedir?

Kadoş Şövalyesi için Kelam’ ın Sırrı Neyi İfade Eder Tuncay Filiz 24.03.2010 3
Mutlak olan nedir? Mutlak olan tek şey hareket, değişme ve gelişmedir. Ama izafi
olmayan bir mutlak vardır ve izafi olmayan mutlak bizlere yol göstermektedir. Bu mutlak
hakikat idrak edilemez, yalnızca hissedilir.
Kadoş Şövalyesine mal olmuş, onlar tarafından gizlenen, kulaktan kulağa fısıldanan
bir sır yoktur, olamaz, zaten kelamın sırrı böyle düşünülemez. Ancak O sırra ulaşmak için
önümüze bir merdiven konmuştur.
Merdivenin bir tarafında aklın diğer tarafında ruhun tekamülü vardır. Yani bir tarafta Allah
sevgisi tarafta insan sevgisi vardır.
Allah’a yükselmek elbette kolay değildir. Basamakları çıkmak için seçilmiş ve
denenmiş olmak gerekir. Seçilmiş demek, Kadoş Şövalyesi olmak demektir. Şövalyeliğin
çilesi sadece Allah rızası içindir. Şövalyenin hedefi merdivenin Allah sevgisi tarafını
tırmanmaktır. Kadoş, Allah katına kadar yükselip şimdiye kadar yaptıklarının mükâfatını
görmeyi düşler.
Evet, Allah katına çıkabilmek! Kadoş şövalyesi buna inanır ve bunun mümkün
olduğunu bilir. Bütün Kadoş Şövalyeleri için bu, kendi aralarında paylaştıkları sırdır ama
Kelamın Sırrı değil!
ELOAH ve KEROBA kendi içimizde birleşen merdiven basamaklarıdır, eğer başarıp
ta birleştirebilirsek idrak edemeyeceğimiz ancak hissedeceğimiz bir şey olacaktır: Bir
kavuşma, sevgi birleşmesi. İnsan ve Allah sevgisinin birleşmesi... Çift ayaklı merdiveni
tırmanıp zirveye ulaşan Kadoş, Miraç’a çıkmış demektir. Merdiven, aklın ve ruhun
tekamülünü sağlayan bir miraçtır.
İnsan ve Allah merdivenin son basamağında buluşurlar. Ancak Allahı içinde
hisseden kişide, Allah ve insan sevgisi birleşir, ancak o zaman kutsal ve temiz anlamına gelen
Kadoş Şövalyesi unvanına layık olur. Ancak O’nun varlığını vicdanında hisseden bir insan bu
şerefe nail olur. Miraç’a çıkan şövalye artık o şövalye değildir, manevi bir değişime
uğramıştır ve orada Kelamın Sırrı’ nı alır. Bu sır, artık onun sırrıdır. Bu, kaç bin yılda kaç
kişiye kısmet olur bilemeyiz.
Kadoş şövalyesi merdivenin zirvesine çıkıp orada kalmaz, zirveye çıktıktan sonra
insanlar arasına iner... Oheb Eloah (Allah Sevgisi) ile tırmanıp kelamın sırrını alan Kadoş
Şövalyesi , (Oheb Kerobo) İnsan Sevgisi ile iner ve VİTRİOL’ e geçer!
Kadoş Şövalyesi yalnızca bilmek ve olmak için değil, bilip olduktan sonra
da yapmak için vardır. Neyi yapmak? Gereken her şeyi yapmak! Çünkü Allah Öyle İstiyor!
Allah Kaostan Düzene geçilmesini istiyor!
Erdem nefsimize olan saygıdır. Merhamet, başkalarına olan sevgimizden
başka bir şey değildir. Kadoş Şövalyesi saygın ve merhamet sahibi olandır.
Bir insanın isteyebileceği en büyük nimet vicdan hürriyeti olmalıdır. Ancak Şövalye
bunu kendisi için değil tüm insanlar için ister.
Kadoş Şövalyesi, yüreğinde Allah sevgisiyle yükselen, ne zalime boyun eğen ne de
zulme sessiz kalan masum yani günahsız olan kişidir. Allah sevgisinden yoksun kişi insan
sevgisinden de yoksundur. Kolayca insanlık dışı emellere alet olur. Kadoş Şövalyesi, kendi
içindeki ilahi cevheri keşfedendir.
Şüphesiz, Kadoş Şövalyesinden başka merdivenin zirvesine çıkanlar da
vardır. Ancak onlar, orada kalmayı tercih ederek kendi çevreleri ile ilişkilerini kesen bir daire
çizerler, kendilerini dairenin ortasına gömerler ve kalan ömürlerini inzivada geçirirler. Kadoş
Şövalyesi gibi Kelamın Sırrı’nı alarak insanların arasına karışmazlar.
Kelamın Sırrı’ na ulaşmak çok zordur, ama dilerim içimizden çoğu Pharash Chol(=Her
şey anlaşıldı) ve Phaal Chol (Her şey yapıldı) deme hakkına sahip olur.

24.03.2010
TUNCAY FİLİZ-30°

Kadoş Şövalyesi için Kelam’ ın Sırrı Neyi İfade Eder Tuncay Filiz 24.03.2010 4

You might also like