Professional Documents
Culture Documents
Yalçın Küçük - Bir Yeni Cumhuriyet İç
Yalçın Küçük - Bir Yeni Cumhuriyet İç
Ik "
Fotoğraf: Em in IIa k a r ar
250 LİRA
ı a ___ ■ ■
Yalcın K U C U K
c :d
~ö O
Tu 3
> 'S
z
o
■t
BİR YENİ CUMHURİYET İÇİN
Yalçın Küçük, Bir Yeni Cumhuriyet İçin / 1980 Ey
lül / Kapak, Nevin Şenkan / Kapak Baskısı, Çolakoğ-
lu Matbaası / Dizgi-Baskı, Yaylacık Matbaası / Cilt,
Deniz Mücellithanesi / Kitabı Hazırlayan, Metin Al-
demir / Kitabı Yayımlayan, Kemal Karatekin, Te
kin Yayınevi, Ankara Cad. 51 - İst. Tel. : 27 69 69
YALÇIN KÜÇÜK
Bir Y e n i
mhuriyet
(Tan Oral’ın Çizgisiyle)
Derleyen :
Ömer Kükner
TEKÎN YAYINEVİ
i c i N D E K İ L E R
Derleyenin Önsözü 7
Nasıl Başladı? .. .................................................................. 9
Birinci Bölüm 1973 : Ekonomik Kaosa Doğru ........... 27
İkinci Bölüm 1974 : Yaşanan Günlerin B ilin c i........... 113
Üçüncü Bölüm 1975 : Şiddetin Siyasal İktisatı ........... 196
Dördüncü Bölüm 1976 : Çelişkinin Demir Yasası ........... 347
Beşinci Bölüm 1980 : Yolun Neresindeyiz? ................... 468
Tarihçe .......... .................................................................. 561
Notlar .......... . ....................................................... 564
DERLEYENİN ÖNSÖZÜ
Bu yazıların hepsi
bu adresle
kargoya verildi.
Şimdi Bülent yok.
Fakat ben yine,
Bülent’e sunuyorum.
Emeği çok.
Böyle de
beğenmesini
diliyorum.
Y. K.
7
NASIL BAŞLADI?
VERGİSİZ SANAYİ
2 Ocak - 5 Ocak
* «T eşvik T ed birleri» tartışılm ay a başlan dı. T eşvik -T edbir
leri Y asası M eclis’e sev k ed ild ik ten son ra ortay a çeşitli g ö
rü şler atıldı. İşad am ları, tasarın ın son d erece y ararlı o l
duğunu açıklad ılar. K arşı çık a n la r ise tem eld e, tasarın ın
san ay id en a lm a n vergin in o rtad an ka ld ıracağ ın ı belirttiler.
A yrıca A nayasa h ü kü m leri açısın d an sakın calar olduğu b e
lirtildi.
28
JAPON İŞİ
31
32
ÜST KATTAKİ SARSINTI
13 Ocak - 20 Ocak
* CHP G en el B aşkan ı Ecevit, T eşvik T edbirleri Y asası’nm
kam uoyundan kaçırılm ak istendiğini ve h üküm etin ted b ir
leri geri alm asının zorunlu olduğunu açıkladı.
* B ü tçe’d e tasarru f için kam u cari giderleri 500 milyon, K IT
öden eği 200 m ilyon lira azaltıldı.
* D evletin 10 m ilyar liralık tasarru f bonosu borcu olduğu
saptandı.
* İşad am ı D. Soyer, fiy a t artışlarının ön em li sosyal sorunlar
yarattığın ı belirterek, ön lem alın m asın ı istedi.
* D anışm a Kurulu, K öy İşleri ve G ü m rü k-T ekel B a k a n lık
larının kap atılm asın ı önerdi.
* CHP ile AP seçim lerd e yüzde 5’lik b a r a j sistem i konusun
d a anlaştı.
20 Ocak - 2 Şubat
* D evlet P lan lam a T eşkilâtı, tü ketim sanayiinin teşvik gör
m esinin sakın ealı olduğunu belirterek, teşvik kapsam ın dan
çıkartılm asın ı istedi.
37
CHP’NİN EKSİĞİ
40
DONDURMAYA KARŞI
4 Şubat - 9 Şubat
* B a şb a k a n M elen bü tçen in 3 m ilyar lira a ç ık vereceğin i
söyledi.
* T icaret B akan lığ ın ın karşı çıkm asın a karşın M aliye B a
kanlığı, fiy a t artışların ı en g ellem ek için bazı m allard an
y ü k sek vergi alın m asın ı istedi.
* Özet sek tö r sözcüleri K u ru m lar V ergisine karşı çıktılar.
* T ü rkiy e’nin ele k tr ik darboğazı için d e olduğunu a çıklay an
E n erji ve T abii K a y n a k la r B a k a n ı N. K od am an oğ lu d er
h a l ön lem alın m ası g erektiğ in i açıklad ı.
* İşçi dövizleri artış hızın da düşm e görü leceğ i belirtildi.
* İn şa a t M ühendisleri Odası B a şk a n ı İ. Silier, «K eban B a -
r a jı’n m m aliy eti g ecik m ed en ötürü 3 m islin e çıktı», dedi.
* CHP m illetv ekili L. B ilgen , «için d e bulunduğum uz a ra r e
jim d e işçinin grev h a k k ı kısıtlan ıy or» dedi.
43
ÇARPIKLAŞAN EKONOMİ
47
UZATMALI İKTİDAR
50
EKONOMİK POLİTİKAYI
KİM SAVUNACAK?
53
54
FUTBOLUN SİYASAL İKTİSADİ
57
58
İNÖNÜ, DEMİREL VE TALÜ
24 Mart - 6 Nisan
* OECD ü lkeleri ara sın d a en az vergi ö d en en ülken in Tür
kiy e olduğu açıklan d ı. A yrıca en ad a letsiz vergi uygula
m asın ın T ü rkiye’d e görüldüğü bildirildi.
* S en a to ’da, TPAO’ya sınırsız p etrol a ra m a ru hsatı ben im
sen m işken , AP’liler bu m ad d ey i d a h a son ra y asad an ç ık a r t
tılar.
* D evlet B a k a n ı Z. B a y k a ra , fiy a t artışların ın önlenm esinin
kısa sü rede olan aksız olduğunu belirtti.
* İm a r v e İs k â n B a k a n lığ ı v aliliklere g ön derdiği bir g en el
g e ile M im ar ve M ühendis O dalarının, bin aların tek n ik
kon trolü için verdiği vizeleri kaldırdı.
* CHP G en el B a şk a n ı E cevit, p artisin in eg em en güçlerin
p artisi o lm a k ta n çıktığ ın ı söy ley erek 12 M art’m sosyal ve
ek o n o m ik a la n d a k i istek lerin d en hiçbirin in g erçek leşm e
diğini belirtti.
* CHP G en el S ek reteri K . K ırıkoğlu ve CHP M YK’sı cu m
hu rbaşkan lığ ı seçim in d e E cev it’le an laşm azlığ a düştükleri
için is tifa ettiler. O, Eyüboğlu, G en el S ek reter oldu.
* F. A lm an ya’nın 600 bin y aban cı isçiye ih tiy a cı olduğu a ç ık
landı.
* Sosyal D em okrat S en d ik a la r K on sey i B a şk a n ı ve CHP Yoz
g at M illetvekili A bdu llah B astürk, isçilerin de d em o k ra
side söz sa h ib i o lm aları g erektiğ in i belirtti.
* NATO G en el S ek reteri J . Luns, A m erika’nın T ü rkiye’y e y a p
m a k ta olduğu a sk eri yardım ın, doğrudan doğruya A m e
r ik a ’n ın k en d i çık a rla rı açısın d an yapıldığın ı ve yardım ın
du rdu ru lacağın ı san m adığın ı açıklad ı.
61
62
İŞÇİLER Mİ, DEMOKRASİ M İ,
YOKSA İKİSİ M İ?
7 Nisan - 13 Nisan
* T ü rkiy e ekon om isi 1972’d e özellikle im a lâ t san ay iin d e a r
tan talebin d e etk isiy le ön em li artışla r k ay d etti. Sanayiin
büyü m e hızı yüzde 11.9 o la ra k g erçek leşirken , GSMH a r
tışı yüzde 7.7 o la ra k g erçekleşti.
* T icare t B a k a n ı N. Talû, fiy a t artışların a, im alâtçı fir m a
ların ku rd u kları p a ra v a n şirketlerin n ed en olduğunu a ç ık
lay arak, fiy a tla rın ilgili b a k a n lık la rca saptan m asın ı iste
di.
* M aliye B a k a n ı Z. M üezzinoğlu, y en i vergi tasarısı ile G elir,
K u ru m lar Vergisi ve Usul K an u n ların ın d eğ işeceğ in i a ç ık
ladı. Bu tasarıya g öre y a ba n cılara gelir vergisi alan ın d a
tan ın an m u a fiy et ve istisn alar kaldırılıyor. T icarî k a z a n ç
lard a ciro h a d leri yüzde 70 oran ın d a arttırılıyor. K urum lar
vergisinin ka p sa m ı genişletiliyor.
k T İS K B a şk a n ı H alil K a y a 1972 yılının san ayi için g erek
yatırım v e istihdam , g erek üretim v e ih r a c a t bakım ın d an
ö n cek i yıllara oran la d a h a verim li olduğunu açıklad ı.
* F \. K oru tü rk cu m h u rbaşkan ı oldu. M elen başkan lığ ın d aki
h ü kü m et istifa etti. E cev it C u m hu rbaşkan ın ın seçilm esi ile
d em o k ra si için esen lik yolunun açıld ığ ın ı açıklad ı. AP ve
CHP H elen ’in y en id en b a şb a k a n olm asın a k esin lik le k a r
şı çıktılar. E cevit, D em irel’in h ü kü m eti ku rm asın ı istedi
ve ken d isin e zorluk çık a rm a y a ca k la rın ı açık lad ı. AP v e CGP
Talû’nun b a şb ak a n lığ ı için an laştı. N aim Talû K ö şk ta r a
fın d a n görevlen dirildi. DP T alû’nun aday lığ ın ı geçm işte
çiftçiy i ezen ad ım lar a ttığ ı için kın adı. A yrıca E ge ve Çu-
ku rovalı çiftç iler K oru tü rk’e telg ra f ç e k e r e k T alû’nun a d a y
lığına karşı çıktılar.
67
«halk kapitalizmi» olur. Halk kapitalizmi ise hiç gerçek
leşmemiş, hiç gerçekleşmeyecek bir düş. Halkı avutmak,
biraz da uyutmak için piyasaya sürülen bir düş.
DEMOKRASİ ÖNÜNDE
RANTİYELER
14 Nisan - 4 Mayıs
* T aîû’nun b a şb ak a n lığ ı özel sek tö rd e sevin çle karşılan d ı ve
ço k süratli k a lk ın m a b ek len d iğ i açıklan d ı.
* M erkez B an kasın ın ta k sitli satışları fin a n se e d e c e k bîr or
ta k lık k u ra ca ğ ı , açıklan d ı. İth a lâ t d a dah il, d ay an ıklı sı
n aî ürünlerin ta k sitle satışları için k red i sa ğ la y a ca k olan
fin a n sm a n ortaklıkları, izne bağ lı o la ra k im alâtçı, başSa-
yi v e bay iler ta ra fın d a n ku ru labilecek.
* DPT ve DİE’nin hazırladığı, Millî G elir a raştırm asın d a t i
ca ret gelirinin yüzde 25 e k s ik gösterildiği saptandı.
* OECD’y e g öre T ü rkiye’nin m illî geliri 1972 yılında artm adı,
* A dan a’d a y ap ılan to p la n tıd a kon u şan san ay iciler, fiy a t a r
tışların d an y a k ın a ra k , «biz d e zarar görüyoruz» dediler.
* K ö p -K o o p M YK üyesi A. Altun, büyük m ağ azaların k o
o p era tif birlikleri ka n a lıy la kurulm ası g erektiğ in i açıkladı.
CHP G en el B a şk a n ı E cevit, büyük m ağ azaların ku ru lm a
sına değil, bun ların serm a y e te k elin e dönüştürülm esin e
karşı çık tık la rın ı a çık la y a ra k , T ü rkiye’d e bü yü k p azarlam a
örgü tlerin e g erek duyulduğunu ve bu örgü tlerin üreticiler,
tü keticiler, es n a f ve z a n a a tk ârla r ta ra fın d a n kurulm ası zo
runluluğunu savundu. AP G en el B a şk a n ı D em irel <üıem bü
yük m ağazalar, h em d e es n a f olacak» dedi. T ürkiye Ş o fö r
ler v e O tom obilciler F ed erasy on u B a şk a n ı H. T iyenşan bü
yük m a ğ azalara ta r a fta r oldu kların ı açıklad ı.
71
EKONOMİK KAOSA
DOĞRU
77
TARİH GİBİ
5 M a y ıs - 25 M a y ıs
* B a şb a k a n Talû, «ekon om iy i zorladığım ız iğin birtakım f i
y at artışları olacaktır. A yrıca teşv ik b a kım ın d an d a fiy a t
h a rek etlerin in biraz artm ası y in e, k a lk ın m a y a bir v asıta
o lm a k ba k ım ın d a n doğrudur, çü n kü y atırım ları çab u k
a m o rti e d e r s im d ed i
* Ş. E rtan, fiy a t artışların ın du rdu ru lm am ası h a lin d e sa n a
yi ürünleri ih ra ca tın ın d u racağ ım v e isçilerin sok a ğ a d ö
kü leceğ in i belirtti.
* Talû «ta b a n fiy a tla rın ı arttırm ayıp, tarım sal ü retim d e ku l
lan ılan girdilerin fiy a tla rın ı sa b it t u t a c a ğ ı z d e r k e n , B a ş
b a k a n Y ardım cısı K . Satır, ta b a n fiy a tla rın ın arttırılacağ ın ı
açıklad ı. Bunun ü zerine s p ek ü la tif a m açlı buğday alım ı
başladı. T üccar TMO’dan ucuza bu ğday alim in i hızlan dır
dı. Bu g elişm elerd en son ra a çık la n a n tarım sal ürün tab an
fiy a tla rın d a yüzde 15 ile 30 ara sın d a a rtış görüldü.
* CHP G en el B a şk a n ı E cevit, d ev letin tarım fiy a t p o litik a
sının a n arşi için d e olduğunu belirtti. Ayrıca tarım a r a ç
ların ın d ev let ta ra fın d a n ith a l ed ilm esin in zorunlu oldu
ğunu savundu. K ü çü k ç iftç i ile büyük çiftçiy e aynı ta b a n
fiy a tın ın u ygu lan m asın a k a rsı çıktı.
* T ü rkiye’d e en erji açığ ı büyü k boy u tlara ulaştı. T ürkiye
O dalar B irliği ça lışm a rap oru n da, san ayiin en büyü k so
ru n ların dan birin in en erji y etm ezliği olduğu açıklan dı.
E n erji ve T abii K a y n a k la r esk i B a k a n ı i. Topaloğlu, en er
ji sıkın tısın ın tem el n ed en in in g eçm iş AP iktid arın ın so
rum suzluğu olduğunu belirtti.
80
SELÂMET, EDEBİYAT
VE İKTİSAT
26 Mayıs - 1 Haziran
* T ürkiye O dalar B irliğ i’nin yayın ladığı rap orda, ü cret ve
fiy a t kon seyin in bir an ön ce ku ru lm ası istendi, d evlet m e
m ur m aaşları ile y an öd em elerin in en fla sy o n ist baskıyı a r
tırd ıkları kay d ed ild i. A yrıca işçi dövizleri ile tasarru fları
nın h isse sen etleri yoluyla y atırım lara y ön eltilm esi istendi.
D aha son ra yayın lan an T ü rkiye O dalar B irliği bild irisin d e
50. yılda m ali a f istedi.
* Talû, «h ü kü m et özel sektörü var gücü yle d e s te k le y e c e k
tir» dedi.
* T ürkiye ile AET a rasın d a im z a la n a ca k olan tek n ik an la ş
m a ile T ü rkiy e’nin k o n so lid e liberasy on listesin i belirli öl
çüde d eğ iştirm e y etk isi o la ca k . A yrıca topluluğa yeni k a
tıla c a k ü lk eler san ayi a la n ın d a k i bütün gü m rüklerini Tür
k iy e’y e ka rşı bir d e fa d a sıfıra in d irecek. Bazı T arım sal i h
ra ç m a d d eleri için yen i sürüm ko la y lık la rı tan ın acak.
89
EKONOMİNİN ÖKSÜZ
ÇOCUKLARI
101
kon u şan E cevit d e p artilerü stü p o litik a y a karşı çıkarak,
T ü rk -îs y ön etim in i eleştirdi. U luslararası Hür İsçi S en di
k a la r ı K on fed erasy on u ad ın a kon u şan O. K ersten , a n a r
şiye ka rsı a lın a ca k ö n lem lerin isçilerin sen d ikal m ü ca d e
lesin i zed elem em esin i istedi. Ç alışm a B a k a n ı A. N. E rdem ,
i§çi ü cretlerin in fiy a t artısın ın n ed en i olam ay acağ ın ı söy
ledi.
M eclis’e sunulan tasarıya g öre DGM’ler yaz tatili y a p a
m a y a ca k .
E cevit, in san ların huzurunun kışkırtıcı a ja n la r yüzünden
bozulduğunu söyledi.
T ü rk -îş kap sam lı a f istediğin i açıklad ı.
2 H a z ir a n - 15 H a z ir a n
F iy atların 1973 yılının ilk üç ay ın d a yüzde 72 oran ın d a a r t
tığı açıklan d ı.
ISO B a şk a n ı D. Soyer, fiy a t artışların ın ek o n o m ik tık a
n ık lığ a v e sosyal ç a lk a n tıy a n ed en olacağ ın ı belirtti.
P ah alılığ ın sürm esi üzerine «Fiyat İstik ra rı K oordin asyon
K om itesi»n in kurulduğu açıklan d ı. OECD’nin T ü rkiye için
fiy a t artışların ı ön leyici ted birleri a ra ştıracağ ı belirtildi.
ABD ilâ ç en dü strisin in T ü rkiye’d e h a ş h a ş ekim in in y a s a k
lan m ası n ed en iy le sıkın tıy a düştüğü belirtildi.
Y asa çık a lı bir yılı aştığ ı h ald e, SSK ilâç fa b r ik a s ı ku rm ak
için g irişim de bulu nm adı. ;
ESO B a şk a n ı §. E rtan , m am u l dem irin yüzde 30-60 kârla
satıldığın ı b e lirtere k ön lem alın m asın ı istedi.
M eclis DGM tasarısın ı ben im sedi. CHP k a rşı çıktı ve A n a
y asa M ah kem esin e başv u racağın ı açıklad ı.
T ü rk -İş g en el kurulu son a erdi. D em irsoy ve Tunç yen iden
seçildi. G en e l-İş B a şk a n ı A. B aştü rk «Türk İş sağ güçlerin
elin e geçtfo dedi. T ü rk -İş ta ra fın d a n y ay ın lan an bildiride
d ern ek ler y asasın d a d eğ işik lik ve işçi-m em u r ayrım ında
çözüm sağ lan m am ası durum unda g en el greve g idileceğ i b e
lirtildi. G en el g rev e b a şla m a k için 15 gün süre tanındı.
E cev it T ü rkiy e’yi b ir azınlığın sın ıf eg em en liğ in den a n ca k
işçin in siy asete ağ ırlık koy m asın ın koru yabileceğin i söy
ledi.
S ekiz ü lk e p etrol fiy a tla rın a yüzde 11.9 oran ın d a zam y a p
tı.
102
16 H a z ira n - 6 T e m m u z
480 bin m em urun ay lıkların d an k esilen k e s en ek lerle olu
şan İflEYAK fo n u n d a k i 2,5 m ilyar lira D evlet Y atırım B a n
kasın a d ev red ilerek yatırım k red isin e dönüştürüldü.
TİSK , fiy a t a rtışların a hü kü m etin seçim ekon om isi uygu
lam asın ın n ed en olduğunu kay d etti.
İşad am ları T alû ’y a v erd ik leri m u h tıra d a son g ü n lerd e b e
lirgin bir h a l a la n k red i kısıtlam asın ın ön len m esin i iste
diler. M uhtırada ay rıca fiy a tla rın arttığ ı bir d ön em d e t e
davül h acm in in ısrarla sabit tutulm asın ın issizlik ve dur
gunluk y a ratacağ ı belirtildi. K a ça k çılığ ın r e k a b etiy le ith a
lâtçıların i§ y ap am az du ru m a g eld ik leri k a y d ed ilerek acil
ön lem alın m ası istendi.
B aşb a k a n Talü m şırı ön lem ah lâksızlığı ve rüşveti a rttı
rır » dedi.
DPT p a ra ve kred i sorum lusu G üngör Uras yayınladığı
rap ord a p iy asad a p a ra ve k red i d arlığı id diaların ın g eçer
siz olduğunu gösterdi. A yrıca n orm alin ü zerin deki fiy a t a r
tışların ın serm ay e birikim in i hızlan dırdığın ı belirtti.
Y üksek D en etlem e K u ru lu n ca yayın lan an ra p o rd a ü retim
de özel sektör g elişirken , kam u sektörü n ü n gerilediği o r
tay a kondu. K am u kesim in in g erilem e n ed en leri o la ra k öz-
k a y n a k yetersizliği, borç v e a la c a k b irik im leri ile hü kü m et
m ü d a h a leleri gösterildi.
T ü rkiy e’d e a y d a o rta la m a 1500 lira n e t g elire sah ip ü c
retli veya m em ur yılda 8 bin lira vergi öd erken , beyan
usulüne g öre vergi v eren tüccar, san ay ici ve n akliy atçı g i
bi m ü k ellefler y ıld a orta la m a 6 bin lira vergi ödüyor.
Cezayir, Fas, İsrail, İsp a n y a ve Tunus g ibi AET üyesi o l
m ayan ü lk elere T ü rkiye’y e tan ın an d an d a h a fa z la güm rük
indirim i sağlandı. Bu g elişm e ü zerine to p la n a ca k T ürkiye-
AET o rta k lık kon seyin de, AET’d en Türkiye'ye verdiği ta
vizlerin arttırılm asın ın isten eceğ i açıklan d ı. D aha sonra
im zalan an tica ret an laşm ası ile eld e ed ilen tavizlerin sa
nayileşm eyi en g elley ecek, hızlı san ayileşm eyi sağ lay acak n i
telik te olduğu açıklan d ı. A yrıca tarım sal ürün ih racın d a
yen i tavizler eld e ed ild iğ i belirtildi.
M ark’ın değerin in yüzde 5,5 artm a sı n ed en iy le y ap ıla ca k
ith a lâ tın d a h a p a h a lı h a le g eleceğ i açıklan d ı.
Serm ayesi 100-150 m ilyon a ra sın d a d eğ işen bazı firm alar
fiy a t artışları n ed en iy le iflâ s etti.
103
SSK ’nın 1,5 m ilyar lirayı bu lan prim a lacakların ın işv e-
ren lerd en tah sil ed ilm ed iğ i belirlen di.
K o n ten ja n sen atörü Ö. D erbil’in DGM yasasın ın iptali için
h azırladığı başvuruyu T abii S en atörler ve CHPTi p a rla
m en terler im zaladı. D erbil d a h a son ra A nayasa M ah kem e
s in e başvurdu.
A f ön erisin in M eclis’te görüşülm esi AP ve CGP’liler ta r a
fın d a n en gellen di.
T op rak ve T arım R eform u T asarısı yasalaştı.
E cevit doku n u lm azlığın ın kald ırılm ası için M eclis B a şk a n
lığın a başvurdu.
NATO G en el S ek reteri J . Luns ABD’nin Avrupa’d an ç e k il
m esin in A vrupa’yı çö k erteceğ in i belirtti.
K oru tü rk «5 yıllık plan ların d eğişen h ü kü m etlerle b irlikte
d eğ iştirilm esi büyü k sa k ın ca la r ta şır » dedi.
N ixon -B rejn ev d oru k toplan tısı yapıldı. 1974 yılın da yeni
bir görüşm e için k a ra r alındı.
1 T e m m u z - 27 T e m m u z
E m isyon h a cm i 15 günde 2 m ilyar lira, m evdu at h a c m i
nin ise yaln ızca 90 m ilyon lira arttığ ı belirlen di. Artışın
1 m ilyar lirad an fa z la sı H azine öd em elerin in fin an sm an ı
için kullanıldı. T arım ürünlerin in d estek len m esi için em is
yon h a cm in d ek i artışın sürm esi v e fiy a t artışların ın h ız
lan m ası beklen iy or.
D PT’nin h ü k ü m ete sunduğu ra p o rd a d estek lem e alım f i
y atların ın bir yıl ö n ce ilân ı önerildi. Aynı rap ord a tüm
d estek lem e alım ların ın ü reticilerin katılım ıyla olu şacak bir
hold in g ta ra fın d a n yön etilm esin in y ararlı olacağ ı belirtildi.
O tom otiv san ay iin d e ilk grev T o fa ş’ta başladı.
B ed elsiz oto ith a lâ tı k a r a r ı yürürlüğe girdi.
CHP-DGM, D erü ekler, T oplan tı v e G österi Yürüyüşleri, S ı
kıy ön etim ve M illî Eğitim T em el Y asaların ın iptali için
A nayasa M ah kem esi’n e başvuruyor. Ayrıca CHP’nin s ık ı
yön etim siz seçim k a ra rın d a n v azg eçm eyeceği açıklan dı.
AP, K orutürk'ün ik i y asayı v eto etm esin i eleştirdi.
4 B a k a n ın d iren m esi yüzünden işçi-m em u r ayrım ı sorunu
çözülem iyor.
T ü rk-İş G en el B a şk a n ı S. D em irsoy, işçi-m em u r ayrım ı
nın çözü lm em esi durum unda g en el grev e g id eceklerin i t e k
rarladı.
104
S ıkıyön etim A n kara v e İsta n b u l’da ik i ay uzatıldı. B irle
şim de E cev it’e söz v erilm em esi n ed en iy le CHP’liler M eclis’i
terketti.
B arolar B irliği B a şk a n ı F. E rem , Ü niversiteler Y asasını p ro
testo için, kürsüsünden istifa etti.
28 T e m m u z - 3 A ğ u sto s
Ecevit döviz bolluğunun yan lış y erlere k a n alize edildiğini
belirtti.
T icaret B a k a n ı A. T ürkel, ih ra ca tın 1973 yılı son u n da 1
m ilyar d olara u laşacağ ın ı açıklad ı.
Pam uklu ü rü n lerd eki fiy a t artışı yüzde 15’e ulaştı.
Otom otiv sektörü n d e işveren lo k a v t u ygu lam aya başladı.
T o f aş, R en au lt, SKT, M ako, Coşkunöz, K arsan , Ar çelik, G en -
ta ş’ta lokav t u ygu lam aya kondu. Bunun üzerine T ofaş
önünde top lan an 6000 işçi k a ra rı p ro testo etti.
Ecevit, ik tid a ra g elm eleri h a lin d e ü n iversite giriş sın av ı
nı k a ld ıra ca k la rın ı açıklad ı.
4 A ğ u sto s - 10 A ğ u sto s
B u rsa’d a k i grev v e lo k a v t u ygu lam aları büyük y a n k ı u yan
dırdı. B u rsa’d a lokav tı p rotesto m itin g in e 20 bin i aşkın
işçi katıldı.
Ecevit, lo k a v t h a k k ın ın dünyanın h içb ir ü lkesin d e T ü rki
ye'de olduğu k a d a r kötü y e ku llan ılm ad ığ ın ı belirtti.
T ü rk-İş G en el S ek reteri H. Tunç, lokav tların sürm esi h a
lin d e g en el g rev e g id ecek lerin i belirtti. Tunç, B a şb a k a n
Talû ile yaptığı g örü şm eden son ra da, hü kü m etin işveren e
sem p ati duyduğunu açıklad ı.
Ü lke dü zeyin de 30 bin işçi ile işveren a rasın d a uyuşm az
lık olduğu belirtildi. B u n ların arasın d a TPAO, Er dem ir g i
b i büyük kam u işyerleri d e var.
DPT h azırlad ığ ı bir rap ord a 1974 yılını k ritik yıl ilân etti
ve istikrar prog ram ı önerdi.
Oto lâstiği ith a lâ tın ı a rttırm a k için güm rük vergisi o ra
nı yüzde l ’e indirildi.
11 A ğ u sto s - 17 A ğ u sto s
O tom otiv a la n ın d a k i grev ve lo k a v tla r sürüyor. TMGT G e
n el B a şk a n ı E. Ü nsal arabu lu cu lu k ön erdi. P etro l-tş S en
dikası, tüm sen d ik a la ra 24 sa a tlik g en el grev önerdi.
105
* İstan bu l Sanayi O dası B a şk a n ı E. Soysal, B u rsa’d a k i grev
ve lokav tta, ta ra fla rın g e r ç e k le n y an sıtm ad ıkların ı a ç ık
ladı.
* S ek a ’d a toplu sözleşm e görü şm elerin d e an laşm a olm adı.
* H aziran ve T em m uz ay ların d a h u bu bat ve ürünleri fiy a t
ların d a yüzde 25 artış kay d ed ild iğ i belirlen di. B ayın dırlık
B a k a n ı N. Ok’un DPT’n in P olatlI’d a ku ru lm asın a karar
verdiği ta k ım tez g â h la rı san ayiin in Ç an kırı’ya n a k li için
b a sk ı yaptığı açıklan d ı.
* D em ir fiy atın ın ton u n a 450-900 lira zam yapıldı.
* S eyitöm er linyit san tralın ın zam an ın d a bitirü m em esi 400
m ilyon kw h en erji açığ ın a n ed en oldu.
17 A ğ u sto s - 24 A ğ u sto s
* B a k a n la r Kurulu, işçi-m em u r ayrım ı sorununu k a ra ra b a ğ
ladı. B ir hizm et a k d i ile ü cretli çalışan larla, yapm ış oldu
ğu işte b ed en i çabası, fik r î ça b asın a ağır basan ların işçi
sa y ıla ca k la rı açıklan d ı.
* ABD ve K a n a d a d ışın d aki ü lk elere d olar karşılığı ih racat
y asaklan d ı. D iğer ü lk elere y a p ıla ca k ih ra ca tta , dolar dışın
da, p a ra sı M erkez B a n k a sın ca döviz o la ra k alın ıp satılan
ü lkelerin p a ra la rı g eçerli ola ca k . A lınan kara rla rla ith a
lâ tçı ve satıcıların te k e lle ş m e eğ ilim lerin in en g ellen eceğ i b e
lirtildi.
* DPT, fu e l-o il sa n tra lla rm a k a rsı çıktı. 11 san tralin g e c ik
m esin in 1,5 m ilyar lira zarara yolaçtığı açıklan dı.
* İstan bu l T icaret Odası B a şk a n ı B. O sm anağaoğlu, fiy a t a r
tışların ın m em lek etin ba şın a k ıs a zam an d a çeşitli g a ile
ler a ça ca ğ ın ı belirtti.
* T ürk İ ş ’i suçlayan 5 bağım sız sen d ika dayan ışm a konseyi
kurdu.
* B a şb a k a n Y ardım cısı K . Satır B u rsa’d a k i grev ve lokavt
için arabu lu cu lu k y ap a ca ğ ın ı açıklad ı.
25 A ğ u sto s - 31 A ğ u sto s
* O tom otiv san ay iin d e grev ve lo k a v t u ygu lam adan k a ld ırıl
dı.
* ABD’li P rof. C. Shoup, T ü rkiy e’d e büyü k ölçü de vergi k a
çırıldığın a işa ret ed erek , m em u r m aaşların d an in safsızca
verg i kesild iğ in i belirtti.
* İth a l m alları fiy a t kon trolü y ön etm eliğ i yürürlükten k a l-
106
dirildi. İh r a c a tta kur garan tisi sistem in in g etirileceğ i b elir
tildi.
A nayasa M ahkem esi, istim lâ k te peşin ö d em e m ad d esin i ip
ta l etti.
T eşvik sistem in d en en fa z la tek stil sektörü n ü n y a ra rla n
dığı belirlen di.
2 Ja p o n otom otiv san ayiin in T ü rkiye’d e fa b r ik a ku racağı
açıklan d ı.
15 bin T op raksa işçisin in grev e g id eceğ i açıklan dı.
1 E y lü l - 14 E y lü l
T üccar ve S an ayiciler D erneği, h ü kü m etin p ah alılığ a k a r
şı ön lem o la ra k h a lk ı bazı m ad d eleri b o y k o ta çağırm asın ı
istedi.
İth a lâ tta ön ko n tro l m ekan izm asın a son v erilm esi n e d e
n iyle vergi kaçakçılığının, arta ca ğ ı ve dövizlerin gereksiz
y ere h a rca n a ca ğ ı belirtildi.
K on sorsiyu m B a şk a n ı G iel, bazı ü lkelerin Türk ek o n o m i
sinin ken d i k a n a tla rıy la u ça b ilecek h a le g eldiğin e in a n d ık
ların ı v e T ü rkiy e’y e verilm esi düşünülen kred ilerin bir k ıs
m ının K uzey A frika ü lkelerin e verilm esin i istediklerin i,
açıkla d ı. K on sorsiyu m u n bu y ön d eki ön erisin i T ü rkiye r e d
detti.
DSİ, işi gününden ön ce bitiren m ü tea h h ite p a ra m ü k â
fa tı vereceğ in i açıklad ı.
AET’nin 77 ü lk ey e tan ıdığı tercih ten T ü rkiye’nin a n ca k
1974 yılın da y a ra rla n a ca ğ ı açıklan d ı.
Sanayi O daları yap tığ ı a çık la m a d a , fiy a t artışların ı en g el
lem e k için alın an ön lem lerin çözüm g etirm ey eceğ i b elir
tildi.
Avrupa Y atırım B a n k a sı verdiği kred in in faizin i arttırdı.
E rdem ir’d e grev başlay acak. G rev oy lam asın a katılan işçi
lerin ço k büyük bir bölüm ü, g rev e « ev et » dedi.
Sili’d e fa ş is t d a rb e yapıldı, A ilen de öldürüldü.
D İSK 14 E k im ’d e y a p ıla ca k seçim lerd e CHP’nin d estek len
m esi doğrultusunda k a ra r aldı.
15 E y lü l - 12 E k im
T ü rkiy e’nin aldığı 185.6 m ilyon d o la rla D ünya B a n k a sın
dan en fa z la k r e d i a la n ü lkeler arasın d a en ön sıralarda
yer ald ığ ı açıklan d ı.
107
OECD raporu n a g öre T ü rkiye’d e en flasy on oram , yüzde
11.3’e ulaştı.
B u ğday ve. un. fiy a tla rın ın artm a sı sonucunda ek m eğ e zam
y apılm asın ın kaçın ılm az olduğu belirtildi.
S ü m erban k çeşitli ürü n lere yüzde 100-150 arasın d a zam
yaptı. İn şa a t m alzem esi fiy atların ın son 2 a y d a yüzde 20-
50 a rasın d a arttığ ı belirtildi.
DPT raporu n a g öre 1972 yılın da p rog ram a göre en y ü ksek
uygu lam a yüzde 82 ile teşv ik ted b irlerin d e g erçekleşti.
Avrupa ü lkelerin in şap h astalığ ı b a h an esiy le, Türk ih raç
m alların a lim an ların ı k a p a m a sın a T ü rkiye’nin m isillem e
o la ra k ticarî ilişkilerin i k e seceğ i belirtildi.
S eçim k am p an y ası yoğun o la r a k sürdürülüyor. Sıkıyönetim
uygulandığı son illerd en d e kaldırıldı.
E cevit, seçim kam p an y asın ı p a h a lılık ve işsizliğin ortad an
kaldırılm ası, a f çıkarılm ası gibi kon u lar üzerinde d u rarak
sürdürdü. A yrıca işçi v e köy lü lerin özlem lerin in yalnızca
CHP iktid arın d a g erçek leşeb ileceğ in i ve söm ürünün tü m ü y
le orta d a n kald ırılacağ ın ı belirtti.
E cevit, 12 M art rejim i u ygu lam aların a karşı çıkarak, A na
y asa d eğ işikliklerin in g ereksiz olduğunu ve T ü rkiye’nin sık ı
yön etim siz y ö n etileb ilec ek bir ü lk e olduğunu ve sıkıy ön e
tim e başvu rm an ın g ereksiz olduğunu vurguladı. T ü rkiye’
n in d em o k ra sid en v azg eçm esin e ABD’nin karşı çık m a y a
cağın ı savu n an E cevit, tüm sol gü çleri seçim lerd e CHP’de
birleşm ey e çağırdı.
D em irel’in seçim p rop ag an d ası, tem el o la ra k d arbelerin d e
m o k ra siy e zarar verdiği, A n ayasa d eğ işikliklerin in zorunlu
luğu g örü şlerin e dayan dı. A f çıkarm an ın gereksiz ve za
rarlı olduğunu belirten D em irci, 12 M art uygulam alarının
seçim şansını azaltıcı u y gu lam aların a sah ip çıkm azken , s e
çim şan sın ı arttıracağ ın ı in an dığı uygu lam aları savundu.
Ö rneğin A nayasa d eğ işiklikleri u ygu lam aların a sahip çı
k a rk en , h a ş h a ş y asağı u ygulam asını şid d etle eleştirdi.
13 E k im - 26 E k im
S eçim lerd e CHP 185, AP 148, MSP 49, DP 45, CGP 13, MHP
3, TBP 1 m illetv ek ili çıkardı.
S eçim lerd en son ra CHP’nin h ü kü m eti MSP ile ku racağı
108
yolun da g elişm eler başlad ı. E rbakan , CEP ile hü kü m et
ku rm aya p ren sip te h azır oldu kların ı, E cevit d e ku ru lacak
koalisy on için ön yargısı olm adığın ı açık la d ı.
D em irci ise, m îlletin k en d ilerin e m u h a le fe t görevi v erd iğ i
ni belirtti. Ve AP h içb ir h ü k ü m ete k a tılm a m a k ararı a l
dı. Talû h ü kü m eti is tifa etti.
Seçim den son ra h ü k ü m ete girm esi b ek len en CHP, a f ta
sarısı ile T op rak v e T arım R eform u n u n uygulanm asını e n
g elley ece k bir ta sa rı h azırladığın ı a çık la d ı. E cevit, AET île
olan ilişkilerin gözden g eçirileceğ in i belirtti.
12 M art’tan son ra g e rçek ü cretlerd e dü şm e olduğu b elir
tildi.
O rtadoğu’d a savaş çıktı. A rap ü lk eleri İsra il karşısın d a sa
vaşın, başın d a eld e ettik le r i üstünlüğü yitirdiler ve İsrail
savaşı kazandı.
27 Ekim - 9 Kasım
E cevit, h ü kü m eti k u rm a k la görevlen dirildi v e ilk o la ra k
E rb a k a n ’la görüştü. MSP, E cev it-E rb ak a n g örü şm esin den
son ra AP’y e bir m ek tu p yazarak, AP’n in m u h a le fe tte k a l
m a kararın ı değiştirm esin i istedi. AP, MSP’nin isteğini red
d etti. Bu g elişm e üzerine E cev it’in ön erisin e MSP önce,
«evet» dedi. E rtesi gün ise CHP-MSP koalisyonunun k u
rulm asın ın olan aksız olduğunu açık la d ı. MSP’nin olum suz
tutum u üzerin e E cev it h ü kü m et ku rm a görevini ia d e etti.
S eçim lerd en sonra, ertelen m iş du ru m d aki zam lar yürürlü
ğ e kon m ay a başlan dı. İ lk o la r a k p lâ stik h a m m a d d esin e yüz
d e 86-90 oran ın d a zam yapıldı. F iy at K on trol K om itesi
P etkim ürü n lerin e zam yapılm asın ı onayladı.
P etrol kon u su n da görü len d a rlık Sovyetler B irliği’n d en y a
p ılan ith a lâ t île h a fifle d i. P etrol sıkın tısın a karşı önlem
o larak , ulusal ra fin erilerin P etrol O fisi d ışın d aki kuruluş
la ra işlen m iş ürün v erm esi y asaklan d ı. D ünya fiy atların ın
yü kselm esi sonucu nda, I r a k ve L iby a’nın y ü k sek fiy a t ta
lep leri ben im sen di. E n erji ve T abii K a y n a k la r B a k a n ı K.
D em ir p etro l ü rü n lerin e zam y ap ılacağ ın ı açıkladı.
T ü rkiy e’d e vergin in yüzde 66’sını ü cretli ve m aaşlıların
ödediğ i açıklan d ı. 1970 yılın da b ey a n n a m en vergi yüküm
lülerinin vergi h a sıla tı yüzde 10 a rta rk en , m em ur ve iş
çiler yüzde 44 oran ın d a fa z la vergi ödedi.
109
DPT yayın ladığı bir ra p o rd a T ü rkiye’nin AET’ye girişinin
tem el n ed en in in siy asal olduğunu belirtti.
Eylül ayın da M erkez B a n k a sı kred ilerin in yüzde 11 yü ksel
diği belirtildi.
9 K a s ım - 30 K a s ım
1972 yılın da işçi verim liliğinin yüzde 7 artm asın a karşılık
işçilerin reel ü cretleri yüzde 1,5 oran ın d a düştü.
DPT’nin yayın ladığı Tütün R aporu n da, y ab an cı şirk etle
rin, tütünü m aliy etin in a ltın d a fiy a tla ih raç etm elerin in
d ev leti 375 m ilyon lira zarara soktuğu açıklan d ı. A yrıca
y aban cı tütün şirketlerin in 50 yılda 4,5 m ilyar lira vergi
k a çırd ık la rı belirlen di.
F ed era l A lm anya’n ın y aban cı işçi kabulünü durdurm asının
T ü rkiye için büyü k sorunlar y a ra ta cağ ı belirtildi. Bu k o
n u da görü şlerin i a çık la y a n T ü rk -İş G en el S ekreteri E.
Tunç, işçi ith alin in durdurulm ası için «ço k teh likelid ir*
dedi.
TPAO, I r a k ’ta p etro l a r a m a k için İr a k ’a ön erid e bulundu.
H üküm et ku rm a görevi, E cev it’ten son ra D em irel’e v eril
di. D em irel’in tem a s ettiğ i lid erlerd en E cevit ve Bozbeyli,
D em irel’in ö n erilerin i red d ettiler. D em irel’li koalisy on a
g irm ey eceğin i ■a çık la y a n DP’d en sonra, D em irel’in, k en d i
b a şk a n lığ ın d a k i AP, CHP, MSP koalisyonunu CHP r e d d e t
ti.
Bu g elişm eler üzerine D em irel d e h ü kü m eti ku rm a g ö re
vini ia d e etti.
E cevit, CHP y etk ili ku ru lların d an azınlık h ü kü m eti ku r
m a k için y etk i ald ı ve ilk o la ra k E rb a k a n ’la görüştü. D a
h a son ra y ap ılan a ç ık la m a d a CHP’nin azın lık h ü kü m eti
ku rm ad an y an a olduğu, bu g erçek leşm ezse erk en seçim is
ted iğ i belirtildi.
1 A ra lık - 7 A ra lık
80 m ily arlık b ü tçed e görünen a ç ık m iktarın ın 5,5 m ilyar
lira olduğu açıklan d ı. B ü tçe üzerine görüşlerini açıklay an
T ü rkiye O dalar B irliği G en el S ek reteri O. Dizdaroğlu, 1974
yılı bü tçesin in istik ra r sağ lay am ay acağın ı belirtti.
Çay ih ra cın d a kilo b a şın a 25 lira zarar edildiği belirlen di.
K ritik bir d ö n em e girildiğini belirten DPT, T ürkiye ek o -
110
nom isinin B atı ekon om ilerin d en etkilen m esin in en aza in
dirilm esi için ön lem alın m asın ı istedi.
E rbakan , partisin in g ele ce k h a ft a ku ru lacağın ı ön e sür
düğü koa lisy o n d a m u tla k a y er a la ca ğ ın ı açıkladı.
Ecevit, p artisiz b a ş b a k a n form ü lü n ü CHP’nin b en im sem e
diğini açıklad ı.
C u m hu rbaşkan ı F. K oru tü rk, CHP-AP koalisyon u ku ru lm a
sını istedi.
8 A ra lık - 14 A ra lık
OECD y ayın ladığı bir rap ord a AP h ü kü m etleri d ön em in
d e uygulanan k a lk ın m a v e fiy a t p olitikasın ı şid d etle e le ş
tirdi. R ap ord a T ü rkiye’d e k i en flasy on u n ek o n om id e bir y a
v aşla m a s ağ lan m aksızın çözü lem ey ecek bir durum a g eld i
ği belirtildi. E n flasyon u n tem el n ed en i o la ra k da, özel s e k
törün ih tiy açların ı k a r şıla m a k için sü rekli gen işleyen k r e
di h a cm i v e bu n a d a y a n a ra k y ap ılan em isyon hacm in in
büyüm esi gösterildi.
İstan bu l S an ayi Odası B aşkan lığ ın d an ay rılan E. Soysal,
CHP’nin çoğunluğun yüzünü gü ldü receğin e, T ü r k iy e li to p
lum sal p a tla m a la rd an koru y acağ ın a in an dığını açıklad ı.
«Ulusal F iy at ve Ü cret D aim i İh tis a s K om isyon u » rap oru n
d a ü cret ve m aaşların fiy a t artışların ı besley en bir k a y
n a k olm adığı belirtildi.
Y erel S eçim ler yapıldı. CHP 33, AP 19 ild e beled iy e b a ş
kan lık la rın ı kazan d ılar.
Seçim sonuçların ı d eğ erlen d iren E cevit, y erel seçim son u ç
larının, g en el seçim lerd en son ra orta y a çıkan sorunları ç ö
zecek n itelik te olduğunu belirtti.
E cev it’in tele fo n fa tu ra la rın ın MİT ta ra fın d a n öden diği
ve telefo n u n MİT ta ra fın d a n d in len ildiği saptandı.
15 A ra lık - 21 A ra lık
E czacıbaşı H olding’e bağ lı kuruluşlar, h a lk a açılm a k a r a
rı aldılar.
M otor san ayiin in kuruluşu P lan ’a ay kırı o la ra k yaban cı
serm ay ey e açıldı.
F. A lm anya’da toplu işçi çık a rm a isteklerin in yılbaşın a k a
dar donduruldu.
Y erel seçim lerd en son ra h ü kü m eti ku rm a görevi yen iden
N. T alû ’ya verildi. Talû, K oru tü rk’ün isteğ in e uygun o la
111
r a k p a rtilere Millî K oalisy on v e e rk en seçim ön erisin i g ö
türdü. E cevit, C EP’nin h ü kü m ete k a tılm a k için fa z la t i
tiz d av ran m ay acağ ın ı açık la d ı. MSP, T alû ’nun ön erisin e
k a rşı çık a ra k , AP, MSP, CGP koalisyon u ön erdi. CHP e r
k en seçim koşulu ile M illî K oalisy on a ka tılacağ ın ı açıkladı.
AP d e Millî K oalisy on a k a tıla b ileceğ in i belirtti. DP Millî
K oalisy on a katılm a y a ca ğ ın ı açık la d ı. Son o la r a k CGP de
K oalisy on a k atılacağ ın ı açık la d ı. S eçim tarih in i liderlerin
k a ra rla ştıra ca k la rı belirtildi.
112
İKİNCİ BÖLÜM
22 A ra lık - 11 O cak
* T eşvik belgesin in yüzde 60’ı en gelişm iş 7 ü ’e, yüzde l ’i
ise en geri S il’e verildi.
* 1973 yılın da dış borçlard a 355 m ilyon d olarlık artış oldu
ğu ve top lam dış borç m iktarın ın 2 m ilyar 577 m ilyon d o
lara yü kseldiği açıklan d ı.
* Çeşitli büyük h old in g lere bağ lı şirk etlerin h a lk a a ç ıla c a k
ların ı belirtm elerin d en sonra, «h a lk a a çılm a » konusu yay
gın o la r a k tartışılm ay a başlan dı. V ehbi K oç, K oç H oldıng’e
bağ lı şirk etlerin d e h a lk a açılacağ ın ı açıkladı. T ü rk -îş G e
n el S ek reteri H. Tunç, h a lk a a çık şirk etlerin am acın ın ucuz
k red i sağ lam ak olduğunu belirtti. CHP’li üç m illetvekili
h a lk a açılm an ın kuşku yarattığ ın ı açıklad ı. CHP ise, h a lk
tasarru fların ın ö n celik le h a lk sektörü n d e d eğ erlen d irile
ceğin i belirtti.
* Ç eşitli işveren sözcüleri de, h a lk a açılm a kon u su n da g ö
rüşlerini belirttiler. S. Saban cı, « tarif ettiğim iz m ân ad a
h a lk a a ç ık şirk etlerle h a lk sektörü a rasın d a y akın laşm a
var,» dedi. K o ç H oldin g koord in atörü C. K ıraç, «kişisel
o la r a k CHP’nin h a lk sektörünün, h a lk a a ç ık şirketlerle b ü
tü n leşeceğ in e inanıyorum ,» dedi.
* İstan bu l S an ayi Odası başkan lığ ın d an istifa ed en E. Soy
sal ise, a ile şirketlerin in h a lk a açılm ası ile h a lk sektörü
nün a ra sın d a bir ilişki olm adığın ı açıkladı.
* B asra K ö rfez i ü lkelerin in p etro le yaptığı yüzde 112 zam
m ın T ü rkiy e’y e yan sıy acağ ı açıklan d ı. Y aban cı şirketler
yen i zam lı fiy a tı u ygu lay abilecekler. P etrol sorununun g i
d e r e k büyü m esi karşısın da, N. Talû hü küm eti, p etrol a r a
m a v e ü retm e çalışm aların ı g eliştirm ek am acıy la bir fon
ku rm ayı kararlaştırdı.
116
BEYİN MİTİ
119
Erbakan, Baykal'ı seviyormuş. Bir zaman da Demi-
rel, Ülman'ı veya Mac Namara da Karaosmanoğlu'nu se
viyordu. Bunlardan ne çıkar? Önemli olan kütlelerin sev
mesi, örgütün tutması. Önemli olan «beyin takımının» bu
nu unutmaması.
120
YÜKSEK ÜCRETLE KALKINMA
12 O ca k - 25 O cak
* N. T alû hü kü m etin in , y aban cı p etrol şirketlerin in T ü rki
y e ’d e ü rettik leri p etrolle, ith a l m alı p etrol a rasın d aki fa r
k ın M erkez B a n k a sın a yatırılm asın ı ön g ören p etro l fon u -
123
MODERN TEKNOLOJİ,
YABANCI SERMAYE
VE ARAPLAR
126
İKTİSATÇININ SORUSU
26 O ca k - 1 Ş u b a t
* Y aban cı p etro l şirketlerin in a ş ın kâ rların ı ön ley ecek y a
sa d eğ işikliğ i h azırlan dığı açıklan d ı.
132
EKONOMİDE ÖZGÜR İNSAN
* AP G en el İd a r e K u ru lu n da G en el B a şk a n D em irel’in is
tifasın ı istey en V. A. Özkan, seçim lerin k ay bed ilm esin d en
D em irel’in sorum lu olduğunu söyledi.
2 Şubat - 8 Şubat
* T ü rkiye’d ek i y aban cı serm ay en in 16 ü lkey e a it olduğu k a y
dedildi. Y aban cı serm ay e için d e en büyük p a y a yüzde^ 18.133
ile F. A lm anya sahip. ABD yüzde 14.32 ile ikin ci, İsviçre
ise 13.83 ile üçüncü sırad a yer alıyor.
* DPT’n in yu rda d ön en işçiler a rasın d a y ap tığ ı bir a n k e te
göre, işçiler şirk etlere o r ta k o lm a k için ç a b a g österm iyor
lar.
* TEK elek triğ e zam yaptı.
* ABD p etro l şirketleri, O rtadoğu savaşın dan sonra, ta r ih
lerin d ek i en büyük k â rı eld e ettiler.
* CHP-MSP koalisyon u M eclis’te 235 oyla güvenoyu aldı.
* 70 AP’linin D em ir e l’e m u h tıra v ereceğ i açıklan d ı.
* Ç alışm a B a k a n ı Ö. Sav, D em okles’in kılıcı gibi işçinin b a
şında du ran yasaların ay ık la n a ca ğ ın ı belirtti.
* D ışişleri B a k a n ı T. Güneş, ü slerle ilgili ikili an laşm aların
gözden g eçirileceğ in i açıklad ı.
* ABD’nin T ü rkiy e’y e 1974 yılın da da a sk eri yardım y a p a
cağ ı açıklan d ı.
9 Şubat - 22 Şubat
* 12 M art h ü kü m etleri d ön em in d e fiy a tla rın top lam olarak
yüzde 67.1 oran ın d a arttığ ı açıklan d ı. T icaret B akan lığ ı
K on jo n k tü r D airesin ce yayın lan an bir ra p o rd a adı geçen
d ön em d e em isyon h acm in in 1972 yılın da 17.7, 1973 yılının
ilk on ay ın d a yüzde 34.2 oran ın d a arttığ ı belirtildi. Yıl
lık fiy a t artışların ın ise 1971’d e yüzde 23, -1972’de yüzde
14.9, 1973’d e yüzde 29 olduğu açıklan d ı.
* C um huriyet ta rih în d e ilk k ez H âzinenin ih a le yolu ile borç
alaca ğ ı açıklan d ı. M aliye B akan lığ ın ın yaptığı düzenlem e
ile. H âzineye bo rç v erm ek istey en özel v e tüzel kişilerin
H âzineye m ek tu p la başvu rm aların ın g erek tiğ i belirtildi.
139
YAŞANAN GÜNLERİN BİLİNCİ
142
İŞ ÇEVRELERİ ve ERBAKAN - DEMİREL
YARIŞMASI
146
ORTAK PAZAR'LA EVLİLİK
150
ECEVİT VE İŞ ÇEVRESİ
154
YAZGI VE UYARI
155
luyla düzeltilmesi yoiiarı da kapatılmak isteniyor. Tür
kiye'nin yazgısı mı? Yazgı olmaması için uyarmak gerek.
Af neden böyle çıktı? Çeşitli yorumlar yapmak müm-,
kün. En kolaylarından biri, ilkel bir determinizm. Türki
ye'nin sınıfsal dengesi içinde, bundan başka türlü olma
yacağı söylenebilir. Ama inandırıcı olmaz. Türkiye, 1922
Türkiyesi değil. 1936 Türkiyesi değil. 1950 Türkiyesi de
ğil. Ve 1986 Türkiyesi değil. Sermaye kurbanlarının affı,
bugün kütlelere ve kütlelerin bilinçli kesimlerine mal ol
muştur. Bunu önlemek zor. Bunu önlemek isteyenler,
yüksek bir fiyatı göze almalı. Kütlelerden kopuk, oy ve
ren geniş seçmen kütlesinden habersiz dar bir particilik
hesabıyla mümkün olan bütün yolları denemekten kaçı
nanlar sonuçlarına katlanmalı. Yola çıkarken iyi hesap-
gerekli. Sadece sağıyla pazarlığa dayanan bir hesabın
yanlış olduğunu anlamak için Bağdat'a gitmeğe gerek
yok.
Kolayından ikinci yorum, aldanma ya da aldatma ile
iigiii. Bu yorumu çok uzatmak her bakımdan zararlı. Za
rarını görmek isteyenler için bir öykü var. Masalımsı bir
öykü. Kısacası şöyle: Bir ülkede, bir büyük şair varmış. Üs-
tad veya Şair-i Azam diye bilinirmiş. Dış dünya görmüş,
gezmiş, şiir yazmış ve en sonunda kendisinden çok genç
bir hanımla evlenmiş. Asalet Hanım. Asalet Hanım, adı
gibi asil. Tarihin derinliklerine uzanan soylu bir aileden
gelme. Gözü dışarda, işi her yerde. Asaletle ilgili dedi
kodular almış yürümüş. Sonunda, büyük şairin yakınla
rına kadar gelmiş. Yakınlarından biri, bir gün, Üstad'r
uyarmış Aile Kurulunda, «Üstad» demiş; «Asalet Hanım,
sizi aldatıyor.» Üstad, renk vermeyip, «icabına bakarım»
demekle yetinmiş. Başka bir aile kurulunda da icabına
nasıl baktığını açıklamış: «Söylediğiniz sorunla ilgilendim.
Aslı yokmuş. Asalet Hanıma sordum» buyurmuş.
Aldanma yada aldatma kuramıyla ilgili şimdilik bu
kadar. Bunun ayrıntılarına inmek, dedikoduların gerçek
olduğunun anlaşıldığı bir «kader» günü izlenen tutumu
156
tartışmak, gerçekten şu an için zararlı. Üstelik de önemli
•değil.
İlkel determinizm, her zaman olduğu gibi yanlış. Al
danma kuramı, hiçbir zaman önemli değil. Amerika’nın
da, sermayenin de, Demirel'in de bir oyunu olacak. Önem
li olan, bütün bu oyunları bilerek yola çıkmak. Dünyanın
ekonomik ve siyasal pratiğinin bugünkü oluşumunda,
Türkiye’de şimdiye kadar hiçbir siyasal örgütün elde ede
mediği geniş ve bilinçli bir desteğin varlığında, bu yol
da başarıyla yürümek mümkün. Yol arkadaşının açık
kaypaklığına rağmen. Alınan destekten ürkülmemesi şar-
tıyle.
Öyleyse, ortadaki somut başarısızlığın nedeni ne?
Neden dünya pratiğinin derinliklerinde. Ancak bunun için
sondaj araçlarına gerek yok. Çünkü Türkiye’nin sıkış
mış tarihi, nedeni gösteren örnekleri her gün fışkırıyor.
En son saçılan örnek, düşün özgürlüğü yasasıyla ilgili.
Halk Partisi, bir düşün özgürlüğü yasası hazırladı. Dü
şün özgürlüğünü getirmek isteyen, Halk Partisi. Her ko
nuda uzmanlara danışmayı bir ilke olarak benimsediği
ni ilân eden, Halk Partisi. Tasarıyı hazırlayanlara da, ta
sarı üzerinde görüşme açacak olanlara da şunu söyle
meli: Bu tasarı Meclise gelirse üye sayısının tamamından
oy alır. Çünkü, pratikte mevcut durumu bir adım bile ile
riye götürmüyor.
Tasarının belkemiği, 141 ve 142. Bu iki madde, Tür
kiye’de bir uzmanlık dalı haline geldi. Uzmanları, sanık
ları ve savunma avukatları. Bunun dışında uzmanı yok.
Halk Partisinde ise 141 ve 142 uzmanı mevcut değil. Ama
yardıma hazır birçok uzman var. Halk Partisi, bunlardan
yararlanmayı düşünmüyor. Bunu ihmalle açıklamak zor.
Bunun gerçek nedeni, ürkmek. Şu anda Halk Partisine
kendi solundan ürküntü hastalığı gelmiş durumda. Teh
likeli bir hastalık.
Soldan ürküntü, kütlelerden kopmaya giden yolun
başlangıcı. Buğday fiyatları konusunda alınmış karar, bu
yolda atılmış önemli bir adım. Düşün yasasını oluşturma
157
da izlenen tutum ile buğday tablosu arasında yakın bir
ilişki olmalı. İkisi de aynı kapalılığın sonucu. Bu sonucur
parlak cümleler örtmeye yetmez. Buğdaya yüksek fiyat
vererek, üretimi arttırıp petrolden kaybedilen dövizleri ge
ri alma tasarıları bir düş olmaktan ileri gidemez. Bu düşe-
kimse inanmaz. Zamanla herkes, böyle ilginç buluşların
nereden geldiğini merak etmeye başlar.
İp uçları belli olmaya başlayan yeni strateji şöyle:
«Solun, Halk Partisinin nerede bırakacağı belli olmaz. Bu;
yüzden, Halk Partisi sağ kadroya dayanmalı.» Halk Par
tisinin kurmaylarının böyle düşünmüş olmaları mümkün..
Buna da şaşılmaz. Çünkü, böyle düşünce, sosyal demok
ratların alın yazısı. Aynı zamanda da zayıflıklarının temel
kaynağı. Zayıf olan, tereddüt içinde olan, en iyi niyetle
istediğini bile gerçekleştiremez. Niyet, sonuç almak için
yeterli değil. Niyet, sosyal pratiğin en az önemli unsurla
rından biri. Üzerinde durmaya bile değmez.
Türkiye’de bir sosyal demokrat parti yok. Sosyal de
mokrat eğilimi gösteren parti var. Sosyal demokratların'
bütün ürküntü ve kuşkusuyla birlikte. Bunun, Türkiye’nin
yazgısı haline gelmesini önlemek zorunlu. Devamlı uya
rarak. Bir yandan, 12 Mart öncesinin bazı çevrelerin yay
gın maksimaiist eğilimlerine; diğer yandan 14 ekim son
rasının yine bazı çevrelere egemen minimalist eğilimle
rine kapılmadan. Halk Partisi uygulamasının ne kadarı
nın koalisyon veya geçmişin kalıntılarından geldiğini, ne-
kadarının başka nedenleri bulunduğunu inceden inceye
hesaplayarak.*
158
İŞÇİ CEPHESİNDE
162
SEÇİM EKONOMİSİNDE ZAMANLAMA
166
167
YABANCI SERMAYE RAPORU
171
DIŞİŞLERİNE ÇIKARMA
6 Nisan - 12 Nisan
* İşa d a m la rı V. K o ç ile N. E czacibaşı A m erika B irleşik D ev
le tle r in d e D ışişleri B a k a n lığ ı v e D ünya B a n k a sı y etk ilile
ri ile görü şm eler y aptılar. E czacibaşı, H alk Sektörü n ü olu m
lu buldukların.j, bildirdi.
* D anıştay, ilâ ç fiy atların ın S ağ lık v e Sosyal Y ardım B a k a n
lığın ca sap tan m asın a a it k a ra rn a m en in ip tali ile ilgili is
tem i red d etti.
* T ü rkiy e’nin AET ile ilişk ilerin d e üçüncü ü lke durum unda
olduğunu söyleyen, K . İn an , T ü rkiye’nin bu durum dan ku r
tarılm ası g erektiğ in i açık la d ı. İn an , T ü rkiye’nin durum u
nun AET ile ilişki ku ran yüz ü lked en biri o la r a k b en im
sen m esin e son v erilm esin i istedi.
178
KIBRIS’TA ZAMAN
182
KEYNES’İN YENİDEN ÖLÜMÜ
184
Aslında böyle bir bekleyiş için başka nedenler de
var. San otuz yılda Batı iktisat bilimini Keynes'le birlik
te en çok etkileyenlerden birisi Samuelson, bir yandan;
Keynes iktisatını geliştirirken; diğer yandan, iktisatı ma-
tematikleştirme gerekçesiyle soyutlamaya çalıştı. Baş
ka bir deyişle Batı iktisatınm soysuzlaşmasına katkıda
bulundu. Son zamanlarda Amerika'nın çok satan haftalık
dergilerinde yazı yazan Samuelson'un görüşlerinde de
bir değişme ortaya çıkıyor. Uzun yıllar matematik tek
nikler kullanarak Marx'ın iktisatınm yanlışlığını anlatma
ya çalışan Samuelson şimdi devamlı olarak Marx’ın okun
masını salık veriyor. Bunun nedeni açık olmalı. Teknolo
jinin gelişimi, firmaların büyümesi ve sınıflı tarihin aşa
maları Marx’ın sisteminin başlıca aktörleri.
Teknoloji ve tekellerden sonra tarihin de iktisat
biliminin temel çerçevesi içinde yer alacağı günler fazla
uzak değil. Samuelson'la birlikte Batı iktisatınm soyut
laştırılmasında en büyük şerefe sahip olan Ingiliz iktisat
çısı Hicks'in, meslek hayatının sonlarına doğru, iktisat
tarihi yazması oldukça düşündürücü. Yalnız, tarihin ikti-
satın parçası olması her zaman tek başına aydınlatıcı
olmuyor. Geçmişe bakarak bugünü anlamaya çalışmak da
tarihçi yaklaşım. Ama getireceği ipuçları sınırlı. Bir de
geçmişe bakarak yarını anlamaya çalışmak var. Asıl ta
rihçi yaklaşım bu. Asıl kalıcı olan da bu. Adam Smith,
geçmişine bakarak yaşadığı günleri anlamaya çalıştı. Ve
yaşadığı günlerde kaldı.
Tekellerin, teknolojinin önemini görmek yetmiyor. Bir
de tarihin yönünün ileriye doğru olduğunu kabul etmek
gerek. Bu yapılmadığı zaman, teknoloji ve tekeller kar
şısında teslimiyetçi bir tutum almak kaçınılmaz. Batı ve
Türkiye. Enerji Ajansı’nı yaratmakla, bu teslimiyetçi tu
tumlarını sergilediler. Bununla, ekonomik bunalım teh
likesinin uzaklaştırılacağına inanıyorlar. Yanıldıklarını an
layacaklar. Çok geçmeden.
185
■* B ir m ily on d an fa z la bu ğday ü reticisin in p iy asad an buğday
satın ald ığ ı belirtildi.
* ilâ ç la r a yüzde 10-15 k â r h a d d i ta n ın a cağ ı açıklan d ı.
-* G en el a f y asası ön erisi M eclis’te k a b u l edildi.
13 Nisan - 19 Nisan
* K ÎT ’ler 1972 yılın da 2.6 m ily ar lira k â r ettiler.
* T ü rkiy e’d e k â r oran ın ın en y ü k sek olduğu alan ın ith a lâ t
m ü tea h h itliğ i olduğu açıklan d ı. İ t h a lâ t m ü teah h itliğ in d e
k â r oran ı yüzde 46, d a ğ ıtım cılık ta k â r oran ı yüzde 44, tu
rizm işletm eciliğ in d e ise k â r oran ı yüzde 28.
* Özel yatırım ların durduğunu ö n e süren V. K oç, vergi g e
lirlerin in azalacağ ın ı belirtti.
* G ü m rü k ve T ek el B a k a n ı M. T ürkm enoğlu, 1965-1972 yıl
ların d a özel sektörü n a r a ç v e m a k in e ith a lâ tın d a 18.5 m il
y a r liralık güm rük m u a fiy eti tan ın dığın ı açıklad ı.
•*F iy a t istikrarın ı k o ru m a k için T icaret B akan lığ ın d a b ir d a
ire kuruldu.
* SSK G en el Müdürü E. A tabek, ilâ ç v e kon u t yap ım ın a iliş
k in ça lışm alara başlan d ığ ın ı açıklad ı.
* CHP, örgütüne, y a k la şa n O dalar B irliği kon g resin d e CHP'-
n in etkin liğ in in artm ası için çalışm a y apılm asın ı isteyen
b ir g en elg e yayınladı.
* T İS K G en el B a şk a n ı H. K ay a, işçilerin gay et iyi örgü tle
n ip m a d d î güçlerini birleştirebild iklerin i, işveren lerin ise
bun u ba şa ra m a d ık la rın ı söyledi.
* D İSK G en el B a şk a n ı K . T ü rkler, D İSK ’in d em okrasiy e yü
r e k te n in an an , d em okrasin in bütün ku ru m ve ku rallarıyla
u ygu lan m asın ı istey en bir kuruluş olduğunu b elirterek
D İS K ’in CHP’y i bu n ed en lerle d estek led iğ in i açıklad ı. T ü rk
ler, D İS K ’in CHP’yi d estek lem esin in b ir diğer n eden in in de-,
ek o n o m ik v e siyasî a çıd a n h a lk sektörü sistem in e in an
m a s ı olduğunu söyledi. CHP-MSP h ü kü m etin in ise, h alk
sek tö rü sistem in i m ih v er a la n prog ram ı n ed en iy le d e s te k
len d iğ in i a çık la y a n T ü rkler, h ü kü m et program ı için d e en
güzel h a lk sek tö rü örn eğ in i v erm ek üzere D İSK üyesi sen
d ik a la r ile D İSK ü yelerin in k o lle k tif girişim sonuçlarının
p e k y a k ın d a uygu lam aya girm iş olacağ ın ı belirtti.
186
•* ABD D ışişleri B a k a n ı K issin g er’e, T ü rkiye’n in h a şh a ş e k e
ceğ i resm en bildirildi.
* 141 v e 142 a f k a p sa m ın d a n çıkarıld ı.
20 Nisan - 26 Nisan
■* S an ayi ve T ek n o lo ji B akan lığ ın ın , DPT’nin yerin i a la c a k
n ite lik te bir örgüt k u rm a k isted iğ i belirtildi.
* D ünya B an kasın ın , k red i v ereceğ i p r o jeleri ik i k ez h azır
la ta r a k kam u kuruluşlarını zarara soktuğu kay dedildi.
* K . T ü rkler yap tığ ı a çık la m a d a , serm ay e sınıfının, C ffP -
MSP iktid arın ı işbaşın d an u z a klaştırm ak için oyunlar dü
zen lediğin i açıklad ı. A zınlıkta bu lu n an serm ay e sın ıfın ın
v e tem silcilerin in D ÎS K ’in oy çağrısı yaptığı b ir iktid arı
işbaşın d an u za k la ştırm a k için a k la h a y a le g elm ed ik oyun
la r d ü zen len diğin i b elirten T ürkler, «bu durum karşısın d a
s a d e c e bir ik tid a rı oy larla işbaşın a g etirm ek yeterli d eğ il
dir, en ön em lisi işbaşın a g etirilen iktid arın program ın ı d es
teklem ektir,» dedi.
•* T İS K G en el B a şk a n ı H. K ay a, T IS K ’in h er zam an sosyal
ve e k o n o m ik b a k ım d a n istikrarlı bir d em o k ra tik düzenden
y an a olduğunu ve özel sektörü n kay g ıların ın giderilm esi
g erek tiğ in i belirtti.
* Ecevit, özel sektörü n bazı u n su rların da h ü k ü m ete karşı bir
d iren ç görüldüğünü açıklad ı.
* P etro l-İş S en d ikası, a k ü işvereninin , ak ü fiy a tın a zam a l
m a k için sen d ikay ı g rev e zorladığını v e akü yü k a ra b o rsa
y a düşürttüğünü açık la d ı.
* Suudî A rabistan o r ta k u ç a k san ay ii ku rm ayı önerirken ,
T ürkiye, Suudî A rabistan ’a e t k o m b in a sı k u rm ak istediğ i
n i belirtti. E cev it’in toplan dığı u zm an lar AET K a tm a P ro
tokolü n ü eleştird iler.
* M erkez B a n k a sı 1973’te 1.3 m ily ar lira k â r etti.
* D isiplin cezaları d a a f ka p sa m ın d a n çıkarıld ı. A f S en ato’-
d a görü şü lm eye başlan dı.
* NATO lâğvedilirse, V arşova P a k tı’n m varlığın a son v erece
ğ i açıklan d ı.
* P ortekizld e ordu y ö n etim e el koydu.
27 Nisan - 3 Mayıs
* Ecevit, u zm an larla yap tığ ı top lan tıd an son ra, AET T em el
187
A nlaşm ası aynı k a lm a k koşuluyla, ö zellik le geçiş d ön em i
n e ilişkin p rotokollerin v e K a tm a P rotokolü n gözden g e
çirileceğ in i açıklad ı.
* 14 m ilyar lira lık arttırım ı k a rşıla m a k için b ü tçed e yü zde
l ’lik kısın tı yapıldı.
* T ü rkiye O dalar B irliği B a şk a n ı S. D iblan, h ü kü m etin olu m
lu kararların ın y an ın d a o la ca k la rın ı açıkladı.
* M argarine yüzde 15-20 oran ın d a zam yapıldı.
* G üm rük ve T ek el B a k a n ı T ü rkm en oğlu 2.5 y a p ra k ta n fa z
la çayın satın alın m ay acağ ın ı açıkladı.
* T ü rk-îş, sanayi işçilerin in ta b a n ü cretlerin in 10 lira a rttı
rılm asın ı istedi.
* K â r oran ın ı y etersiz bu lan a k a r y a k ıt bayilerin in b o y k o t
y a p a ca k la rı açıklan d ı. Bunun üzerin e a k a ry a k ıt bayilerin in
k â r oran ı yüzde 30 arttırıldı. D İSK G en el B a şkan ı Türkler,
CHP-MSP koalisy on h ü kü m etin in işbaşın a g elirken bü yü k
e k o n o m ik p ro b lem lerle k a rşı karşıy a olduğunu ve E cevit
h ü kü m etin in bu zorunluluk karşısın d a g erek li zam ları y a p
tığın ı ileri sürdü.
* İstan bu l ve E ge S an ayi O daları biribirlerin i p olitikay a fa z
la k a rıştık la rı g erek çesiy le eleştirdiler.
* A skeri Y argıtay, 141-142’nin fik ir suçu olduğuna ilişkin k a
ra r aldı.
* C elâl B ayar, T abii S en atörlü k ön erisin i geri çevirdi.
* S en a to ’d a d eğ iştirilerek b en im sen en a f yasası, geri g ö n d e
rildiği M illet M eclisi K om isyon u n da, M eclis’ten çıktığ ı b i
çim de, S en ato’d a y ap ılan d eğ işiklikler k a b u l ed ilm ed en g eç
ti.
4 Mayıs - 10 Mayıs
* T ü rkiye S an ayi O daları toplan tısın da, h a lk sektörü, k o o p e
r a tifç ilik gibi kav ram ların a çık lığ a kavuşturulm ası isten d i,
* F irm aların zam talep lerin d e, m aliy etleri y ü ksek g ö sterd ik
leri saptan dı.
* ABD 20 m ilyon d o la rlık yardım ı v erm ek için T ü rkiye’nin
h a ş h a ş la ilgili k ararın ı bek led iğ in i açık la rk en , ABD K o n
gresin e, h a ş h a ş ek m esi durum unda h er türlü yardım ın k e
silm esi için k a r a r tasarısı verildi.
* Ç alışm a B a k a n ı Ö. Sav, işverenin, işyerini d ev retm esi du
ru m u n da bile, d ev ralan ın d a kıd em tazm in atın ı ö d e m e k le
sorum lu olacağ ın ı açık la d ı.
188
* M eclis K om isyon u n da, a f kon u su n da y ap ılan d eğ işiklikler
ben im sen di.
11 Mayıs - 17 Mayıs
* T İS K B a şk a n ı N arin, «S osyal an layışı d a h a ön ceki h ü kü
m etlerd en fa r k lı olan CHP-MSP h ü kü m eti, göreve b a şla
dığı günün k a tı ve teo rik d ü şü n celerin den g id erek u zak
la şm a k ta ve. g erçek çiliğ e yaklaşm aktadır,'» dedi.
* Avrupa borsaların d a d eğer k a y b ed en d olar karsısın d a T L ?-
n in d eğ eri 50 kuruş yükseldi. Bunun ü zerine İstan bu l S a
n ayi Odası B a şk a n ı N. Gezgin, bu durum un ith a lâ tta yüz
d e 3.5’lu k bir ucuzluk sağlayacağın ı, bu n a ka rşılık ih r a c a t
ta olu şa ca k kay ıp için h ü kü m etin prim öd em esin i istedi.
* TL.’nin d eğ er kazan m ası ile ilgili görü şlerini a çık la y a n
TÖSİAD B a şk a n ı F. B erker, ih ra ca tta olum suz etk iler d o
ğu racağ ı için k a r a r a ih tiy a tla b a k tık la rın ı belirtirken , M a
liye esk i B a k a n ı K. K u rdas, ka ra rın tü k etim i teşv ik edici,
ih raca tı, ta sa rru fla rı ve. h ü kü m et k a y n a k la rım zay ıflatıcı
olduğu için olum suz bulduğunu açıklad ı.
* TPAO, E g e’d e p etro l a r a m a k için bir A m erikan şirketi ile
an laştı.
* Z eytin yağın a yüzde 20 zam yapıldı.
* M eclis’te k i oy lam a sırasın da 20 MSP’linin oy verm em esi
n ed en i ile 141-142 a f k a p sa m ı dışın da kald ı. Af f ı n d ar k a p
sam lı çıkm ası üzerine CHP-MSP koalisyon u ciddi bir bu
n alım a sürüklendi. E cev it h ü kü m et için d e güven bunalım ı
doğduğunu açık la d ı, ay rıca h ü kü m et o la r a k verd ikleri ç e
şitli sözlerin te h lik e a ltın a girdiğini belirtti. K işisel ola ra k
istifa etm e eğ ilim in d e bulu nan E cevit v e B a k a n la r ile CHP
örgütü a rasın d a görüş birliği olm adığı kaydedildi.
* İstan b u l S an ayi O dası B a şk a n ı N. G ezgin, a f n ed en iy le o r
tay a çık a n olum suz durum sonucu ortay a ç ık a c a k bir h ü
kü m et bu n alım ın a ü lken in tah am m ü lü olm adığın ı a ç ık la
dı.
18 M ayıs - 24 Mayıs
* B or v e linyit m ad en lerin in d ev let eliy le isletilm esi için M ec-
lis’e y asa tasarısı verildi.
* T ü rkiye O dalar B irliği rap oru n da, fiy a t artışların ın fin a n s
m an g ü çlü kleri y a ra ttığ ı belirtildi.
189
* CHP p a rti m eclisi E cev it’in h ü k ü m etten çek ilm e ön erisi
n i ben im serken , CHP M YK’sı çek ilm e kararın ı b en im sem e
di.
* Af f a kargı çık a n 20 MSP’linin bir kısm ın ın MSP’d en ç ık a
rıla ca k la rı ka y d ed ilirk en , MSP’nin k a r a r a lm a k için il b a l
kan ların ın eğilim in i sap tay acağ ı açıklan d ı.
25 Mayıs - 31 Mayıs
* T ÎS K B a şk a n ı H. Narin, siyasal m ü cad elen in ön p la n d a
tu tu lm ası yüzünden ek o n o m ik p ro blem lerin unutulduğun a
belirtti.
* G üm rük v e T ek el B a k a n ı M. T ürkm enoğlu, bir d u ty -frres-
h o p ’m günlük kazan cın ın 70 bin lira olduğunu açıklad ı.
* P en tag on çev relerin e g ö re Y unanistan, E g e petrolü için
T ü rkiy e ile sav aşacağ ın ı ABD'ye bildirdi. T ürk p etro l a r a
m a gem isi Ç andarlı, b ir savas filosu n u n koru m ası a ltın d a
E ge’y e açıldı.
* E cevit, bu ğday ta b a n fiy a tın a yüzde 70-90 zam y a p ıla c a
ğını açıklad ı. Öte yan dan , se k e r kıtlığın ın olm ay acağ ı v e
fiy a tın ın a rttırılm ay acağ ı belirtildi.
* 1974 yılı bü tçe tasarısı k a b u l edildi.
* E rbakan , h ü kü m etin m u tla k a sü receğin i açık la rk en , APt.
DP v e CGP h ü kü m eti eleştirm eğ e v e S ağ C ep h e için ç a
lışm alara başladılar.
1 Haziran - 7 Haziran
* T ü rk isçilerin in 1976 y ılın dan itibaren AET ü lkelerin d e ser
b estç e d o la şa bilm elerin i en g ellem ek için bir ey a let b a ş b a k a
nı F ed era l A lm anya h ü kü m etin e başvurdu.
* H. N arin k ıd em tazm in atın ın 30 güne çıkarılm asın a karçn
çık a ra k , h iç bir isletm en in bu yükü k a ld ıram ay acağ ın ı b e
lirtti.
* Y u n an istan ’la g erg in lik sü rerken , BP ve M obil T ü rkiye’y e
p etro l ith a lâ tın ı durdurdular. İ k i ş ir k ete ith a lâ tı sürdür
m eleri, a k s i durum da ATAŞ’m h ü k ü m et ta ra fın d a n res’en
işletileceğ i bildirildi.
* P etk im -İs S en d ikası G en el B a şk a n ı M. K ilınç, A tas’m d er
h al d ev letleştirilm esin i istedi.
* T ü rkiye O dalar B irliğin in elin d e bulu nan lisan s ve fiy a t
tescil y etkisin in y en id en T icaret B a kan lığ ın a v erileceğ i
açıklan d ı.
190
* S aban cı H olding’e bağ lı L assa ile B.F. G ood rich firm a sı a r a
sın da T ü rkiy e’d e lâ stik im alin e ilişkin an la şm a im zalan dı ...
8 H a z ir a n - 12 T e m m u z
191
* B u rsa kü çü k san ayi sitesi in şa a tın d a ve İsd em ir’d e işçiler
d iren işe g eçtiler. İsd em ir’d e 26 işçi tutuklandı. B u rsa’d a
ise 387 işçi işten atıldı. H. Tunç, id eo lo jik a m açlı grevlerin
karşısın d a oldu kların ı a çık la y a r a k B ursa ve: İsken d eru n ’d a
k i d iren işleri kın adı.
-* E rbakan , hü kü m etin özünde özel sektörcü bir hü kü m et o l
duğunu söyledi.
* T op lan an CHP tüzük ku ru ltayın da, CHP’nin d em o k ra tik
sol bir p a rti olduğu tüzük hü km ü o la ra k ben im sen di.
* TSİP kuruldu. G en el B a şk a n lığ a A. K a çm az getirildi.
* K ıb rıs’ta durum un gergin olduğu belirtildi. M akarios, Yu
n an cu n tasın ın K ıb rıs’ta d ik ta rejim i k u rm ak istediğin i
açıklad ı. Y u n an istan D ışişleri B a k a n ı T eten es istifa etti.
-* A n ayasa M ahkem esin in a f y asasın ın 5. m ad d ey i ip tal e t
m esi üzerine, fik ir suçları d a a f k a p sa m ın a girdi. T a h li
y elerin y a k ın d a g erçek leşeceğ i açıklan d ı.
* M illî Eğitim B a k a n ı M. Û stündağ h a k k ın d a verilen g en
soru ön ergesi reddedildi.
* T ürk ve Y unan ku vv etleri E g e’d e ta tb ik a tla r y ap arken ,
'Başbakan E cevit ile Y unan B a şb a k a n ı A ndroçopulos B rü k
sel’d e b iraray a geldiler.
* Y unanistan, T ü rkiy e’nin ön erilerin i red d etti. Ecevit, « Yu
n an ulusu kim in b a rışta n y an a olduğunu gördü,'» dedi.
13 T e m m u z - 19 T e m m u z
* DPT h ü k ü m ete tica ret k esim in d e k â r oran ların ı dü şü recek
ön lem ler önerdi.
* T icaret B akan lığ ı, yeni, ilâç fiy atların ı ken d isin in sa p ta m a
sı g erektiğ in i b elirtirk en S ağlık v e Sosyal Y ardım B a k a n
lığı bu n a karşı- çıkıyor.
* Oto lâstiği fiy a tla rın a zam yapıldı.
* P arlam en terlerin ABD’y e y a p a ca ğ ı iyi n iyet gezisi ip ta l ed il
di.
* K ıb rıs’ta d a rb e yapıldı. Y unan cu n tasın a bağ lı fa şist gü ç
ler, K ıbrıs Y unan C um huriyetini ku rd u kların ı açıklad ılar.
* D arben in b aşların d a M akarios’un öldürüldüğünün a ç ık la n
m a sın a karşın , d a h a son ra M akarios’un kurtulduğu a n la
şıldı. E cevit, T ürk yön etim in in K ıb rıs’ı tem sil ed en te k m eş
ru yön etim o la r a k tan ın m ası g erek tiğ in i açıklad ı. T ürkiye
g aran törlü k h a k k ın ı ku lla n m a k üzere girişim lere başladı.
192
Ecevit, İn giliz B a şb a k a n ı W ilson ile görü şm ek üzere L o n
d ra’ya gitti. M illet M eclisi olağanüstü top lan tıya çağırıldı.
ABD ve İn g iltere, T ü rkiye’nin K ıbrıs’a m ü d a h a le etm em e
sini istedi. S ovyetler B irliği ise S am pson d arbesin i «faşist»
o la ra k n iteledi.
20 Temmuz - 2 Ağustos
27 ay d an bu y an a ilk k e z fiy a tla r düştü. D üşm e ora m yüz
d e 3 o la r a k belirlen di.
Sun’i gü breye zam yapıldı.
T ürkiye 20 T em m uz’d a K ıbrıs’a çık a rm a yaptı. K ısa zam an
d a durum a h â k im olundu. S am pson istifa etti. Y u n an is
tan ’d a d a cu n ta is tifa etti. K a ra m a n lis göreve çağrıldı.
A teşkes sağ lan m asın d an sonra, E rbakan , T ü rklerin ve R u m
ların K ıb rıs’ta ayrı b ö lg elerd e y aşam ası g erektiğ in i b elirt
ti. C en ev re’d e top lan an barış g örü şm elerin d e T ü rkiye’nin
resm î tezinin ik i bölg eli fed era sy o n olduğu açıklan d ı. D a
h a son ra C enevre görü şm eleri çıkm aza girdi. Ecevit, « K ıb
rıs’ta yen i düzenin tem eli atıldı,» dedi.
3 Ağustos - 9 Ağustos
B edelsiz ith a lâ t uygulam ası getirilen m alın cinsi ve m ik
tarı yön ü n den kısıtlan dı.
DGM yasasın ın g eçici 1. m ad d esi A nayasa M ah kem esi ta
ra fın d a n iptal edildi.
AET’nin T ü rkiye’y e tan ıdığı ayrıcalıkların , üçüncü ü lk e
lere tan ın an k o la y lık la r sonucunda, ön em i kalm adı.
A m erikan T em silciler M eclisi G en el Kurulu T ü rkiye’ye h er
türlü yardım ın kesilm esin i ön g ören şartlı ön eriyi b en im
sedi. Ö n erideki şartın, T ü rkiye’nin ek e ce ğ i h aşh aşın A m e
r ik a ’y a girm esin in en g ellen m esi olduğu belirtildi.
ABD C u m hu rbaşkan ı Nixon, W aterg ate skan d alin in u laştı
ğı boyu tlar n ed en iy le istifa etti.
25 Kasım - 28 Kasım
TL.’nin d eğ eri m ark, fra n k , şiling, kron v e flo rin k a rşı
sında düşürüldü.
E cev it’in B a şb a k a n ik en DPT’y e hazırlattığı AET R aporu n
da AET’nin, T ü rkiy e’nin san ay ileşm esin i en g elled iğ i b elir
tildi.
193 F. : 13
İs tifa ed en CHP-MSP K oalisyonunun y erin e kurulan S. I r
m a k h ü kü m etin in p rogram ı M eclis’te okundu. B a şb akan
İrm ak, erk en seçim tarih in i sa p ta m ak için, lid erlerle to p
lan tı y ap acağ ın ı açıklad ı.
CIA B a şk a n ı Colby, ABD’nin, çıkarları açısın dan gerekli
g örm esi durum unda dünyanın h er y erin e m ü d ah ale ede
ceğin i belirtti.
29 Kasım - 5 Aralık
DPT’nin h azırladığı bir raporda, AET üyeliğinin, Türk iş
çilerin in AET ü lk elerin d e serb est d olaşım ı konusunda h e r
h a n g i bir a v a n ta j sağ lam ad ığı belirtildi.
T eşvik ted biri o la ra k uygulanan güm rük vergisi m u a fiy e
tinin, güm rük vergisi gelirlerin i y a n yarıya azalttığı be
lirtildi.
Irm a k hü kü m eti 17 kabu l oyuna karşı, 358 red oyuyla gü
venoyu alam ad ı. AP, CHP d ışın d aki p artilere sağ k o a lis
yon çağ rısın d a bulundu.
6 Aralık - 12 Aralık
DP G en el B a şk a n ı F. B ozbeyli, seçim tarih i ve şartların
d a a n la şm a k kay d ıy la CHP ile koalisyon ku rabileceklerin i
açıklad ı.
CHP G en el B a şk a n ı E cevit, D em irel’in uyguladığı ta k tik
lerle h ü kü m et ku ru lam ayacağın ı, bu n alım ın artacağ ın ı be
lirtti.
K ıbrıs’ta k i İn giliz ü slerin d e reh in tutulan T ürklerin du
ru m ların ın NATO B a k a n la r K on sey in e götürüleceği a ç ık
landı.
M akarios K ıb rıs’a döndü.
ABD, T ü rkiye’y e a sk erî y ardım ı kesti.
F. A lm an ya’nın a sk erî y ard ım a başlam ası için ise yoğun
tem asların yapıldığı belirtildi.
194
DP, AP’nin koalisy on çağrısını resm en red detti. AP, M$P,
CGP ve MHP ara la rın d a gü çbirliği ku rdu lar.
Y erin e yenisi çıkarılm ad ığ ı için T op lan tı ve G österi Yürü
yüşleri Y asası o rtad an k alktı. H er türlü gösteri ve yürü
yüşün serbest olacağ ı belirtildi. İstan bu l" S ıkıyön etim K o
m u tan lığı ise top lan tı ve gösteri yürüyüşlerini izine b a ğ la
dı.
ABD S en ato v e T em silciler M eclisi U zlaştırm a Kurulu, Tür
k iy e’y e a sk erî y ardım ın 5 Ş u bat 1976 ta rih in e k a d a r u za
tılm asın a k a ra r verdi.
195
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
20 Aralık - 9 Ocak
* 1975 yılı ith a lâ t prog ram ı 4 m ilyar dolar o la ra k saptandı.
L iberasyon oran ı yüzde 100 arttırıldı.
* İh r a c a tta vergi iad esin in d en etim e ba şla n a cağ ı açıklandı.
* Büyük d em ir stokları bu lu n m asın a karşın , Sanayi ve T ek
n oloji B akan lığ ı a r a m alı için dem ir ith a lin e izin verdi.
Aynı biçim d e büyük stok bu lu n m asın a karşın sun’i gübre
ith alin e d e izin verildi.
* DPT’nin belirled iği yatırım p olitikasın d a tarım a özel bir
önem verildi.
* H azine’nin, güm rük in dirim i u ygu lam asın dan 1974 yılında
5 m ilyar lira kay bı oldu.
* M illiyetçi C ep h e a d ı a ltın d a b ira ra y a g elen p artilerin seçim
ittifa k ın ı görüştüler. CEP, MSP d ışın d aki p artilerin lid er
lerinin biraray a g e lm e s i . için g irişim de bulunduğunu a ç ık
ladı. DP’li Sükan, itibarın ı yitirm iş kişilere d evletin teslim
ed ilem ey eceğin i belirtti. MSP G en el B a şk a n ı E rbakan , K o -
ru tü rk’ün h ü kü m eti k u rm a görevini, D em irel’e verm esin i
istedi. DP, C elâl B a y a r’a g en el b a şk a n lık önerdi. Tüm bu
g elişm eler sonunda, MC, h ü kü m eti ku rm aya talip olduğu
nu açıklad ı.
199
200
HALK PARTİSİNİN SAĞI SOLU
204
TRAJEDİ İLE KOMEDİ
208
KAMU İŞLETMELERİ
1 Şubat - 7 Şubat
212
SIKIŞAN DÜNYADA TÜRKİYE
220
221
DÜNYANIN KADINLARI
225 F. : 15
226
DEMOKRASİ VE SANAYİDE HIZ SORUNU
230
HÜKÜMETİ AŞAN BUNALIM
234
ÇUKUR HÜKÜMETİNİN ÖMRÜ
243
TÜRKİYE'DE ZAMAN
247
SERMAYENİN GELİŞİMİNDE
MEMURLARIN AYRIŞIMI
251
252
DENK TAŞLAR
* DP G en el B a ş k a m v e G en el S ekreteri, D em irel’in h ü kü m e
ti ku rm a görevin i d erh a l bıra k m a sı h alin d e, bir hü kü m et
ku ru labileceğ in i a çık la rk en , DP’d en ilk k o p m a g erçekleşti h.
Yurt dışında ik e n b a ş b a k a n lık görevin i red d ed en Ecevit,
yurda dönüşünden son ra yaptığı a çık la m a d a , erken seçim i
AP’y e şa n ta j o la r a k ku llan m a fır s a tı v erm ey eceklerin i söy
ledi.
255
MC HÜKÜMETİNİN GETİRDİĞİ AÇ1KLİK
29 Mart - 4 Nisan
*B ir h a ft a önce, CHP d estek li DP h ü kü m etin i savu n an S.
B ilgiç v e S ark a d a şı, T ü rkiye’nin bey n elm in el kom ünizm in
teh d id i altın d a olduğunu b elirterek, DP’d en istifa ettiler.
* MC h ü kü m etin in prog ram ı M eclis’te okundu. Ecevit, MC’-
n in güvenoyu a lm a m a sı durum unda T ü rkiye’n in ön ü n de
y en i o la n a k la r açıla ca ğ ın ı belirtti.
* B a ş b a k a n D em irel, ö n ce y o k lu k la rı k a ld ıra ca k la rın ı b elir
terek , gü bren in u cu zlayacağını, e le k tr ik kısın tıların ın or
ta d a n k ald ırılacağ ın ı, g ecekon d u y a tapu v erileceğin i söy
ledi.
5 Nisan - 11 Nisan
* M aliye B akan lığ ın ın , gelir, em lâk, oto alım v ergilerin de
arttırım istediği açıklan d ı.
* B a ş b a k a n D em irel, T ü rkiy e’n in dü n ya en flasy on şam p iy o
nu olduğunu söyledi.
* F . A lm anya, AET’d en , T ü rk işçilerin in serbest dolaşım h a k
kın ın iptalin i istedi.
* MC’nin ku ru lm ası ile b irlik te m illetv ek ili tra n sferleri bü
yü k bir hız kazan d ı. H em en h e r p a rtid en istifa la r oldu. İs
tifa ed en ler ço k k ıs a bir sü re son ra b a şk a p a rtilere g ird i
ler. T ra n sfer son u n da MC oy ta b a n ın ı arttırdı.
* D İSK 'e bağ lı T E K S T İL sen d ikası 12 bin işçiyi kap sa y a n
sözleşm e : im zaladı. İşçilerin ü cretlerin d e yüzde 50-120 a r
tış sağlandı.
259
i
260
PAMUK İPLİĞİ İLE HÜKÜMET
12 Nisan - 18 Nisan
* İşa d a m ı V. K oç, T ü rkiy e’d e h a rp san ayiin in tüm üyle ku
rulm asının ve g eliştirilm esin in m ü m kün olm ad ığ ım söy
ledi.
* IMF, T ü rkiye’nin dış k red id en y ararlan m asın ın m üm kün
olduğunu b ild irerek k r e d i a la b ilm e k için öngördüğü taviz
leri açıklad ı.
* Tütün tü ccarları, y aban cı b a n k a la rd a n yüzde 20 fa iz le 150
m ilyon lira k red i aldı.
* D ışişleri B akan lığ ı, T icaret B a k a n lığ ı ve DPT’nin AET’y e
karşı yü kü m lü lü klerin azaltılm asın a ilişkin ön erilerin i m a
cera o la r a k n iteledi.
* MC h ü kü m eti M eclis’te 222 kabu l, 218 red, 2 çekim ser oyla-
güvenoyu aldı.
* DP’d en istifa ed en m illetv ek illerin d en b aşka, DP’li bir m il
letv ekili d e oy lam ay a katılm ad ı. MC’nin güvenoyu a lm a
sı üzerine, CHP G en el B a şk a n ı E cevit, ,«m ilyon lar orta y a
d ö k ü lm ü ş tü r d e d i.
* Türkiye, N orodom S ih an u k h ü kü m etin i tanıdı.
19 Nisan - 2 Mayıs
* AET, T ü rkiye’y e 1975 yılı p rog ram ın d aki y a b a n a serm a
y e hü kü m lerin in değiştirilm esin i önerdi.
264
ÖZGÜR OLMAYAN HÜKÜMET
268
RÜZGÂR EKENLER
272
!Ç YAPÎ ÜZERİNE DIŞ POLİTİKA
277
TÜRKİYE'DE KİLİTLENME
17 M ay ıs - 23 M ayıs
* OECD ü lkeleri arasın da, T ü rkiye’nin kişi başın a düşen g e
lir açısın d an sonuncu olduğu açıklan d ı.
* P am u k ih racın d a, p a zarlam a koşu lların ın iyi değ erlen d iri-
lem em esi yüzünden, D evlet 460 m ilyon lira zarara girdi.
* S p ek ü la tif n itelikli m alların ith a lâ tı 4 m isli arttı.
* Nevzat Y alçıntaş, TRT G en el Müdürü oldu.
* T ü rk-Y u n an D ışişleri B a k a n la rı R o m a ’d a biraray a g elerek
K ıbrıs kon u su n da g örü şm elere başladılar.
* ABD senatosu, T ü rkiy e’y e uygulanan silâh am bargosunun
kaldırılm am yolu n da k a ra r aldı.
* D İSK olağan ü stü g en el kurulu toplan dı.
24 M ay ıs - 30 M ay ıs
* T ürkiye O dalar B irliğinin 30. g en el kurul toplan tısın da,
girdi fiy a tla rın d a k i artışların ın ürü n lere y eterin ce yansı-
tılam ad ığ m d an şik â y et edildi.
* DPT’nin hazırlad ığ ı buğday raporu n da, bu ğday tab an f i
yatların ın 1975 yılın da a rttırılm am ası önerildi.
281
DÜNYADA YER ARARKEN
285
SEÇİMLERDEN SONRA DEVALÜASYON
290
CİNNETİN KAPISINDA DEMİREL
294
TÜRKİYE'NİN YALNIZLIĞI
299
HAZ5RANDA ERKEN SEÇİM
303
ÇARESİZ DEMİREL
307
TERSİNE DÖNEN DÜNYA
12 T e m m u z - 18 T e m m u z
312
ŞİDDETİN SİYASAL İKTISATİ
317
KINA VE KUR’AN
321 F. : 21
BİR PLANLAMA GÜLDÜRÜSÜ
326
ÖLÜ YILDA ÖLÜM H IZ I
337 F. : 22
DIŞ BAĞLANTI İLE İÇ DÜZENLEME
341
* ABD T em silciler M eclisi, T ü rkiy e’y e u ygulanan silâh a m b a r
gosunu k ısm en kald ırd ı.
4 Ekim - 17 Ekim
* T ü rkiy e’n in AET ü lk elerin e o la n ih ra ca tı 973 m ilyon d o
lardan , 738 m ilyon d o la ra düştü. İ h r a c a t y ap an firm aların
y a tırd ık la rı serm ay en in 16 k a tı k â r ed eb ild ik leri a ç ık la n
dı.
* MC 12 E kim seçim lerin d en on gün ö n ce em isyonu 4 m il
yar lira arttırdı.
* ABD T em silciler M eclisinin am barg oy u k ısm en kald ırm ası
D ışişleri B a k a n lığ ın ca y etersiz bulundu. E rb a k a n ise k a ra rı
T ü rkiye’n in iç işlerin e bir m ü d a h a le o la r a k n iteledi.
* CHP’nin A n kara m itin g in d en d ö n en lere polisin açtığ ı ateş
son u n da 1 kişi öldü.
* A nayasa M ahkem esin in , DGM’yi ip tal k a ra rı g azetelerd e
yayın lan dı.
* Y apılan S en ato seçim leri son u n da AP 27, CHP 25, MSP 2
sen a tö r çıkard ı.
18 Ekim - 24 Ekim
* M aliye B a k a n ı Y. E rg en ekon , H üküm et ile işbirliği y a p
m a m a la rı durum unda, özel b a n k a la rın devletleştirileceğ in i
açıklad ı.
* E n erji v e T abii K a y n a k la r B a k a n ı S. K ılıç p etrol ürünle
rin e zam y ap ılm ay acağ ın ı açık la d ı.
* İr a n ’ın T ü rkiy e’y e 1 m ily ar d olar k r e d i vereceğ i h a b e r v e
rildi.
* S an ayiciler, fiy a t k o n tro l kom itesin in kald ırılm asın ı iste
diler.
* R eel ü cretleri ilk k ez 1974 y ılın d a a rtış gösterdi.
* T ü rk -İş G en el S ek reteri S. §id e, T ü rk -İş’in y a bir partiyi
d estek ley eceğ in i, ya d a y en i bir p a rti ku racağ ın ı te k r a r
ladı.
* ABD ü slerin in fa a liy e ti için, o r ta k ku llan ım v e T ü rkiytf-
y e tazm in at öd en m esin in , koşu l o la r a k ö n e sürüleceği a ç ık
landı.
25 Ekim - 31 Ekim
* S. S aban cı, ü cret, kira, fiy a t v e k â rla rın b irlik te dondurul
m asın d an y a n a old u kların ı açıklad ı.
342
* TL.’nin d e ğ e r i bir k ez d a h a düşürüldü, 1 d o lar 15 TL. oldu.
* T ü rkiy e’nin S ovyetler B irliği’n d en 60 a d e t h elik o p ter ala~
cağı h a b e r verildi.
■* İra n S a h i v e eşi, K oru tü rk’ün çağrılısı o la r a k T ü rkiye’ye
geldi.
* G en elku rm ay 2. B a şk a n ı ile H ava K u v v etleri K om utanı,
S ovyetler B ir liğ in e d a v et edildiler.
1 Kasım - 7 Kasım
* Orta v ad eli k red ilerin lim iti aşm ası fiy a t artışların a n e
den oldu.
* K red i o la n a k la rın ı a rttırm a k için b a n k a la rın ikram iy e d a
ğ ıtım ı y asaklan d ı.
* Y aban cı p etro l şirketlerin in zam istek lerin in kabu l ed il
m em esi üzerine T ü rkiy e’d e p etro l a ra m a çalışm aların a son
v e r e c e k le r i . açıklan d ı.
* T ica ret açığın ı k a p a tm a k a m acıy la ith a lâ t tazm in at ora n
ların ın yüzde 100-150 o ran ın d a arttırılacağ ı belirtildi.
* Millî G ü ven lik Kurulu, ulusal gü ven lik v e ek o n o m ik d en
gesizlik kon u ların d a u yarıda bu lu n arak, yatırım ların Do-
ğu’y a y ö n eltilm esin i istedi.
* T ü rkiye ile İra n o r ta k ta n k san ayii ku rm a yolu n da an la ş
m ay a vardılar.
* F ra n sa ’nın, T ü rkiye’nin silâ h ih tiy acın ın bir bölüm ünü k a r
şılay acağ ı a çıklan d ı.
* G es-İş sen d ikası, D İSK ’e k a tılm a k a r a n aldı.
8 Kasım - 14 Kasım
* F iy a t .kon trol k o m itesi bugü ne k a d a r olan u ygu lam ada hiç
b ir zam ta leb in i red d etm ed i.
* DPT ih ra ca tı arttırıcı ö n lem ler alın m asın ı önerdi.
* ABD’n in tazm in at ö d em e koşulunu k a b u l etm em e durum un
da, T ü rkiy e’nin, ü slerle ilgili h içb ir görü şm e y ap m a y a ca
ğı açıklan d ı.
15 Kasım - 28 Kasım
* E g e B ölg esi S an ayi O dası B a şk a n ı S■ E rtan, AET’d e bir
m ey d a n savaşın ı göze a la c a k du ru m da old u kların ı a ç ık
ladı.
* F iy atların y ıld a yüzde 25 arttığı} ^kırsal k esim d e r e e l gelirin
7 yıld a yüzde 13 a rttiğ ı belirlen d i.
343
* B üyük ilâ ç şirketleri, SSK ’m n ilâç ih a lelerin i b oy kot etti.
* IM F’nin yen i bir d evalü asyon için yoğun b a sk ı yaptığ t
kay d ed ild i.
* T ü rkiy e’nin F ran sız-A lm an yapım ı jetlerin yap ım ın a Tür
k iy e’n in d e k a tıla ca ğ ı açıklan d ı.
* TRT G en el Müdürü N. Y alçıntaş, g örevin den istifa etti.
* B irleşm iş M illetler G en el Kurulu, bloksu zların K ıb rıs’a iliş
kin tasarısın ı 117’y e k a rşı 1 oyla k a bu l etti. A ley h teki t e k
oyu T ü rkiye verdi.
* V ladivostok Zirvesi yapıldı. B rejn ev ile F ord çeşitli kon u
la rd a an laştılar.
* K ıbrıs kon u su n da T ü rkiy e’nin yalnızlığı, te k ça re o la
r a k K T FD ’n in bağım sızlığını g ü n d em e getirdi. D en k-
taş, bağ ım sızlık ilân e d ecek lerin i açıklad ı. D ışişleri B a k a m
Ç ağlayan gil de, bağım sızlık ilân ın ı d estek ley ecek lerin i a ç ık
ladı. D ah a son ra yaptığı bir a ç ık la m a d a ise, hü kü m et p rog
ra m ın d a K ıbrıs’ın bağım sızlığı ile ilgili bir m a d d e olm ad ı
ğını b elirtere k , yap tığ ı ilk a çık la m a d a n geri döndü.
* E cevit, T ü rkiy e’nin tarih in in en yaln ız gü n lerin de olduğu
nu söyledi.
* CHP P arti M eclisine sunulan, T ü rkiye’nin, NATO’nun a s
k e r î k a n a d ın d a n çek ilm esin e ilişki bir önerge, zam ansız
bu lu n arak g ü n d em e alın m adı.
29 Kasım - 5 Aralık
* T icaret B akan lığ ı, B a şb a k a n lığ a başv u rarak, AET ile ilgili
yü kü m lü lü klerin 1976 yılı için ertelen m esi g erek li olduğu
nu belirtti.
* IMF, T ü rkiye’den y a b a n cı b a n k a la r a k olay lık gösterm esin i
istedi.
* M illî Savun m a B a k a n ı M elen, ta n k ve h elik o p ter san ayiin in
ku ru lacağın ı açıklad ı.
* D en ktaş, K ıb rıs’ta bağım sızlık ilân ı için referan d u m y ap ı
lacağ ın ı açıklad ı. CHP, D en k ta ş’m k en d i b aşın a ön em li k a
rarlar a la ra k , bu n ları T ü rkiy e’y e k a bu l ettirm e p eşin d e ol
duğunu belirtti.
* ABD, T ü rkiy e’nin üsler için k ir a istem esin i gülünç buldu
ğunu açık la d ı.
* İsta n b u l’d a T ü rkiye İşçi P artisi üyesi ik i g en ç yü zlerce
kişin in gözü ön ü n de öldürüldü. D ah a son ra düzen len en c e
n aze tö ren in e sald ıran polis, cen azey i k a ç ıra ra k tören i e n -
344
gelledi. Y üzlerce kişi yaralan d ı. D İSK, MC’nin d erh a l is
t ifa etm esi g erektiğ in i açıklad ı. B a ş b a k a n D em irel, h ü kü
m etin g erek irse sıkıyön etim ilân ed ebileceğ in i belirtti.
6 Aralık - 12 Aralık
* 1975 yılın da özel k esim stokların ın r e k o r düzeye y ü kseld i
ği belirlen di. B a k a n la r K urulu top lan tısın d a, CGP ve MHP’-
n in sıkıyön etim istek leri reddedildi.
* Ecevit, CHP ile AP’nin tem el ilk elerd e an laşam ad ığ ın ı b elir
terek , «sıkıy ön etim ilân e d ilecek du ru m a gelinm işse, bu
MC’nin çaresizliğini g österir ,» dedi.
* T ü rk -îs g en el grev y a p m a k a ra rı aldı.
* TÖB-DER’in dü zen ley eceği m itin gler ip ta l edildi.
* E cevit, T ü rkiye’n in güvenliği için kom şu ları ile , saldırm az
lık p a k tı im zalay abileceğ in i açıklad ı.
13 Aralık - 19 Aralık
* MC’nin, DÇM borçlan m ası dışın da 360 m ilyon d o larlık k r e
di ku llan dığı belirlen di. A yrıca DÇM dövizlerinin brü t d ö
viz rezerv lerin e y a k la ştığ ı belirtildi.
* B irta k ım yen i m am u ller ih ra ca tta vergi iad esi u ygu lam a
sın a alındı.
* S an ayiciler, girdileri oluşturan m al v e hizm et fiy atların ı,
F iy at K on trol K om itesin in ön izni o lm a d a n a rttıra b ilm ek
isted iklerin i a çıklad ılar.
* Ağır san ayii p r o jeleri için bü tçey e 2 m ily arlık fo n ayrıldı..
* A sm sağcı m ilitan ların teşv ik g örm em esi durum unda, Tür
k iy e ’n in barış için d e yaşay acağ ın ı a çık la y a n Ecevit, ayrıca,
P arlam en to a ritm etiğ in d e y akın bir g e le c e k te d eğ işik lik ler
olaca ğ ın ı belirtti.
20 Aralık - 26 Aralık
* TÜSÎAD B a şk a n ı F. B erk er, büyük ç a p ta bir devalü asyon a
karşı old u kların ı söyledi.
* E n erji v e T abii K a y n a k la r B aka n lığ ın d a n yapılan a ç ık la
m ad a, T ü rkiye’d e köm ü r y a ta k la rın ın y eterin ce işletilem e
diği belirtildi.
* F. A lm an ya’ya yap tığ ı geziyi ta m a m la y a n CHP G en el B a ş
k a n ı E cevit, T ü rkiy e’y e döndü. E cevit yaptığı açıklam ada,.
T ü rkiy e’n in d ışa açılm a sın d a bü yü k y a ra r olduğumu v e
CHP için ik tid a r olm a zam an ın ın g eld iğ in i belirtti.
345
* CHP K a rs M illetvekili K . G üven M eclis B a ş k a m seçildi.
27 Aralık - 2 Ocak
* S ovyetler B irliği ile T ü rkiy e’n in yaptığı tica retin AP h ü kü
m etleri d ön em in d e artış g österirken , CHP-MSP koalisyon u
sırasın da düşüş g österd iğ i belirlen di.
* IM F’nin, T ü rkiye’y e açtığ ı k red in in 35 m ilyon d olarlık k ıs
m ın ı verm ed iğ i açıklan d ı.
* S ovyetler B irliği B a şb a k a n ı K osig in T ü rkiye’yi resm en zi
y a ret etti. Sovyet yard ım ı ile ku ru lan İsken d eru n D em ir-
Ç elik F a b rik a sı K osig in ’in d e katıld ığ ı bir tö ren le işletm e
y e açıldı. Z iyaret sırasın da, T ü rkiye ile Sovyetler Birliği
a rasın d a D ostluk B elg esi h azırlan acağ ı açıklan d ı. ,
* Y argıtay g en el kurulu, işçilerin sen d ik a seçm elerin d e en
' e tk in yol sayılan refera n d u m u y a sa dışı o la ra k n itelen d i
ren bir k a r a r aldı.
* G e r ç e k işçi ü cretlerin in 5 y ılda 2 kuruş arttığ ı belirtildi.
* F . A lm anya ile, T ürk K a r a K u vvetlerin in g erek duyduğu
silâh ların o r ta k y ap ım ın a ilişkin girişim lerden sonra, Şu
b a t ayı için d e yen i bir savu n m a işbirliği an laşm asın ın im
z a la n a ca ğ ı açıklan d ı.
346
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
3 Ocak - 9 Ocak
* MC, D ışişleri B akan lığ ın ın , AET’y e ta n ın a c a k ödünlerin er
telen m esi ile ilgili ön erisin i red d etti.
* Dış tica ret açığı 3 m ily ar 134 m ilyon d o la ra yükseldi.
* Ç ekoslov aky a B a ş b a k a n ı Strogual, B a ş b a k a n D em irel’in
kon u ğu o la ra k A n kara’y a geldi.
* T ü ketici fiy a tla rı 1975 yılının ilk 11 a y ın d a yüzde 18’in
ü zerin d e a rtış gösterdi.
* Ecevit, CHP’nin ik tid a r a g elm esi için y a p ıla ca k çalışm alar
karşısın d a CHP m eclis gru bu n dan y etk i istedi.
10 Ocak - 16 Ocak
* TÜSİAD G en el S ek reteri G. Uras’m AET’y e ilişkin h azır
ladığı rap ord a, T ü rkiye’d en iflâ s m asasın a doğru hızla yol
a la n bir ü lk e o la ra k söz etti. Aynı rap ord a, AET’n in Tür
k iy e’yi y aban cı serm ay ey e a çılm ay a zorladığı kaydedildi.
* K â r oran ların ın arttırılm asın ı isteyen a k a r y a k ıt bayileri
bir günlük b o y k o t yaptılar.
* T ü rkiy e’d e gelir vergisin in ü çte ikisini, işçi v e m em u rların
öded iğ i açıklan d ı.
* T ü rk -îş G en el B a şk a n ı Tunç, sıkıy ön etim d e en ço k işçile
rin sıkın tı çektiğ in i, bu yüzden sıkıy ön etim e kesin lik le k a r
şı old u k la rım açık la d ı. MHP’li S. Som uncuoğlu, devlet gü ç
lerin in y an ın d a solcu lara k a rşı ça tıştık la rın ı açıkladı.
* A nkara, İzm ir v e İsta n b u l’d a m ey d an a g elen olay lard a b ir
ç o k kişi öldürüldü.
351
BÜYÜK SERMAYE VE HALK PARTİSİ
17 O cak - 23 O cak
* 1976 yılı -programında, AET’nin diğer ü lkeler ile olan iliş
k ilerin d e T ü rkiye’yi d ik k a te alm ad ığ ı belirtildi.
* Cezayir, im zaladığı bir a n laşm a ile AET’den istediğ i h er
türlü ödünü kopardı.
* 1975 yılı için d e 45.5 m ilyar liralık yatırım için teşvik b e l
gesi verildi.
* H isse sen etleri fiy a tla rı son iki yılın en y ü k sek düzeyine
çıktı.
* Son gü n lerde yoğu n laşan saldırılar karşısın da, çeşitli kişi
v e kuruluşlar görüşlerini açıklad ılar. TÜSİAD, k a b a ku v
v etten ça re u m an lara k a rşı oldu kların ı a çıklarken , V. K oç,
«1976’d a y asalar karşısın d a k a b a kuvvetin y aşam a şansının
olm ad ığ ı isp a t ed ilm elid ir ,» dedi. CHP G en el B a şk a n ı E ce-
vit ise, d em o k ra tik r ejim e y ön elen saldırılar karşısın da,
D İSK ile T ü rk -İş’in işbirliği y ap m aları için çağ rıd a bulun
du. D İSK G en el B a şk a n ı T ürkler, D İSK ’in, CHP’nin y a p
m ış olduğu işbirliği çağrısın a h ay ır d iyem eyeceğin i a ç ık la
dı. T ü rk-İş de, d em okrasin in koru n m ası için D İSK ile g ö
rü şm eye hazır olduğunu açıklad ı.
356
KİŞİSEL VE SINIFSAL KURBAN
24 O cak - 30 O cak
* MC, P e t k i m ’in te k e r le k lâ s t i ğ i y a p ı m ı m ön g ö re n k a r a r n a
m e y i e n g e llerken, bu sektörde y a b a n c ı serm aye ile özel
se ktö r t ü m ü y le egemen d u r u m a geldi.
* B u z d o la b ı ve ça m a şır m a k in a s ın a yüzde 10 o ra n ın d a zam
ya p ıld ı.
* M e clis B ü tç e K o m is y o n u , b ü tç e y i 1 m i l y a r 102 m i ly o n li
r a a r t t ı r a r a k benimsedi.
360
EN ZAYIF HALKA
8 Şubat - 13 Şubat
* MC’nin ik tid a rd a olduğu 1975 yılını ek o n o m ik açıd an ’b a
şarılı g ö sterm ek a m acıy la 1976 yılı prog ram ın d a ta h r ifa t
yap tığ ı ileri sürüldü.
* T icaret B a k a n lığ ın ca y ay ın lan an bir rap ord a, AET’nin T ü rk
sın aî ü rü n lerin e tan ıd ığ ı ödü n lerin ön em in i yitirdiği v e
T ürkiye-A ET ilişkilerin in iflâ s n o k ta sın a geldiği belirtildi.
AET u zm an lan T ü rkiy e’y e d a h a fa z la ödün v erilem ey ece
ğin i belirttiler, bun a k a rşılık T ü rkiye’d e bulunan AET h e
yetinin, T ü rkiy e’d en y aban cı serm ay e kon u su n da önem li
ödü n ler isted iğ i açıklan d ı.
* 13‘ m ilyon lu k L o c k h e e d rüşvet olayı M eclis’e yansıtıldı,
L o c k h e e d T ü rkiye tem silcisin in d e fterlerin e el kondu.
* T ü rkiye’y e p etro l satm ayı red d ed en İran , Y u n an istan ’a özel
an laşm a ile p etro l satışı yaptı.
* T ü rkiy e’d e k i pah alılığ ı, işçi ü cretlerin e bağ layan S an ayi ve
T ek n o lo ji B a k a n ı A. Doğru, ortaçağın , ifta h a r ed ilecek bir
m azi p a rça sı olduğunu söyledi.
* MC, T ü rkiy e’nin p s ik o lo jik savaş saldırısı île karşı k a rşı
y a olduğunu id d ia etti.
* CHP G en el B a şk a n ı E cevit, MC p a rti gruplarının D em i-
rel’e suç ortağ ı olm ay ı k a b u l etm ey eceğ in i um duğunu söy
ledi.
370
SELÂMET İÇİN SON ŞANS
14 Şubat - 20 Şubat
* TÜSİAD’a g ö re p lan h ed eflerin in a n c a k y a n sın a u laşıla
bild i ve ek o n o m id e y ap ısal d eğ işm e g erçekleşm ed i.
* 4 m ily arlık yen i yatırım için y a b a n cı serm aye izni v eril
di. AET’d en y a p ıla ca k ith a lâ tta M erkez B a n k a sı tem in at
oran ı yüzde 10 düşürüldü.
* Türkiye, AET’den , diğer ü lk elere yaptığı ih ra ca tı en g elle
y ec e k biçim d e d av ran m am asın ı istedi.
* G en elk u rm a y ın L o c k h e e d rüşvet olayın ı soruşturduğu a ç ık
landı.
* Ani o la ra k A n kara’y a g elen NATO kom u tan ı, G en elku rm ay
B a şk a n ı S an car’la görüştü. G örü şm eden bir gün son ra ise
S an ca r’m görev süresinin bir yıl u zatıldığı açıklan dı.
* B ü tçe 208’e karşı 229 oyla kabu l edildi.
21 Şubat - 27 Şubat
* P etrol ara n m a sın d a ku llan ılm ası g erek en 4 m ilyar lira G üb
re S an ayii ile K ÎT ’lerin zararların ın ka p a tılm asın d a ku l
lanıldı.
* S an ayi v e T ek n o lo ji B a k a n ı A. Doğru, AET serm ayesinin
T ü rkiy e’d e büyük z ararlara y ol a ça ca ğ ın ı v e y ab an cı ser
m a y e açısın d an en liberal ü lke olan T ü rkiye’nin yaban cı
serm ay ey e y en i ödü n ler v erm esin in m ü m kün olm adığını
söyledi.
* İşçi dövizlerinde, 1976 yılı S u bat’m a k a d a r gelen m iktarın,
1975 yılının aynı d ön em in e oran la 92.3 m ilyon dolar d ah a
az olduğu belirtildi.
* T ü rkiy e’nin döviz rezervlerin in M erkez B an kasın ın d en eti
m in d en çık a ra k , y aban cı ve özel b a n k a la rın elin e geçtiği
açıklan d ı.
* L o c k h e e d u ça k firm asın d an rüşvet alan ların listesi ABD’-
den isten di.
* Ecevit, D em irel’in siyasal h a y a tta k alm ay a h a k k ın ın olm a
dığını belirtti.
375
BÜTÇE VE PROGRAM ELEŞTİRİSİ
380
yaza doğru hız alıyor. Enflasyonun bir kaynağı böyle olu
yor.
381
BÜROKRASİYİ PARSELLEMEK
383
nı parsellemek, kaçınılmaz olarak, bürokrasiyi parselle
meyi gerektiriyor. Özel ekonominin büyükleri, bürokrasi
nin büyüklerini parsellemek ihtiyacını duyuyor. Ekono
minin küçüklerinin bu parsellemede yeri yok. Şansı yok.
Bürokrasinin küçüklerinin de parsellenme şansı yok. Bu
na kimsenin gücü yetmez. Yetmediği, bürokrasinin kü
çüklerindeki bilinçlenme düzeyinin hızla artışından da bel
li. Parselleme ve parsellenme ilişkisi, büyükler arasın
da. Demirel de hep «büyük» Türkiye’den söz etmiyor mü?
Bir bildiği olmalı.
Rüşvet iddialarım genel olarak ve kolay kolay red
detmek kolay değil. Bir geleneği var. Bu geleneği gös
teren belgeler, araştırmalar var. Zeki Pakalın’ın Maliye
Tarihi’nden daha önce de söz edildi. Henüz kitap haline
getirilmemiş bu dört ciltlik incelemede, OsmanlI'nın ku
ruluşundan yakın zamanlara dek bürokrasinin üst nok
talarım dolduranların kişilikleriyle ilgili belgesel bilgiler
yer alıyor. Maliye Tarihi'nde Mülhame Paşa ile Osmanlı
Nazırı Mahmut Celâl Paşa hakkında, Sait Bey tarafın
dan yazılan ve Meşrutiyetten sonça yayınlanan şu man
zumeye yer veriliyor: Mülhame Paşa ile Mahmut Celâl /
Oldu iki vasıtai cem’i mâl / Verdiğini etmiyor âlem he
lâl / Pek mi uzaktır şafakı inkılâp / Böyle mi memur
edelim intihap / (M. Zeki Pakalın, Maliye Tarihi, Cilt: 3,
sayfa: 514). Aynı Mahmut Celâlettin Paşa için, Reji Mü
dürlerinden Lui Amber'in hatıralarında (Vakit, 6 Nisan
1927) şöyle yazılıyor: «Bu yakınlarda Nafio Nazırı Mah
mut Celâlettin Paşa öldü ve yerine Zihni Paşa Nafia Na
zırı oldu. Mahmut Paşa, Kabinenin yegâne faal adamı
idi. Fakat irtişası o derece gelmişti ki para için her şe
yi satardı.»
Mülhame Paşa, Mahmut Celâl Paşa dönemleri geri
de kaldı. Osmanlı düzeni geride kaldığı için. Artık herke
se iş yapmak eskisi kadar kazançlı değil. Bunun örnek
leri, gümrük ve tapu dairelerinde görülüyor. Bunlar, pe
rakendeci işleri. Asıl iş, büyük birimler arasında. Büyük
harcama yapan, büyük karar alan büyük bürokratlarla.
384
büyük iş yapan büyük işletmeler arasında. Büyük karar
lar, üç-dört büyük işletme arasında bir seçim demek. Se
çimin sonucunda yüz milyonluk, milyarlık bir iş almak
demek. Bu durumda seçimin sonuçları, rastlantıya bıra
kılamaz. Eğer büyük ve çok iş yapıyorsanız, bürokrasi
yi parsellemeyi denemeniz kaçınılmaz. Deneme', başarılı
olur veya olmaz. Bu, ayrı.
Sonuç alıcı işlerin yapılmadığı bir dönemde araştır
ma eylemlerinin artması da kaçınılmaz. Kütlelerin rahat
sızlıkları, sonuç alıcı eylemlere dönüştürülmüyorsa, araş
tırma eylemlerinin artması da kaçınılmaz. Kütlelerin ra
hatsızlıkları, sonuç alıcı eylemlere dönüştürülmüyorsa,
araştırma girişimleri artacak. Son zamanlarda araştırma
önergeleri artıyor. Araştırma kuralları artıyor. Ancak bu
araştırma girişimlerinden sonuç alınması isteniyorsa, ne
yin araştırılacağım iyice saptamak gerek. Bugün araştı
rılması gereken konulardan birincisi şu: Hangi büyük ka
mu görevlisinin kardeşi, yeğeni, kızı veya oğlu hangi
büyük işletmede çalışıyor? Aldıkları ücretler ne? Çok mu
büyük? Çok büyük ise, üniversiteden taze mezun birisi
neden bu kadar yüksek ücret alabiliyor? Aldığı ücret ile
kardeşinin, amcasının, dayısının veya babasının bulundu
ğu kamu görevi arasında bir istatistik ilişki kurulabiliyor
mu?
Böyle bir araştırma akademik sonuçlar da verse zah
metine değer. Yalnız bu araştırmayı başka bir araştırma
ile tamamlamak gerekiyor. İkisini birlikte yapmak müm
kün. Mümkün olan da şu: Türkiye gelişti. Türkiye büyü
dü. Bu yüzden daha önce büyüyen kapitalist ülkelerde
ki bazı gelişmelere Türkiye’de de rastlanır oldu. Bir ge
nel müdür, bir genel sekreter, bir başkan, bir müsteşar,
bir bakan ve hatta bir Başbakan görevden ayrılır ayrıl
maz bir büyük işletmenin yöneticisi oluyor. Büyük işlet
menin yöneticisi olan büyük kamu görevlisi eskileri, hep
ekonomi ile ilgili. Danıştay Başkanları, Yargıtay üyeleri,
kamu görevinden ayrıldıkça böyle önerilerle karşılaşmı-
385 F. : 25
yor. Büyük sermayenin sözcüleri, devamlı olarak bürok
rasinin iş bilmezliğinden yakınıyor. Ama yakındıkları bü
rokrasinin en büyüklerini, görevden ayrılır ayrılmaz özel
kesimde yönetici yapmaktan çekinmiyor. Çelişki değil
mi? Çelişki olduğuna göre üstüne gidip araştırmak ge
rek. Bu büyük işletmelere transfer olan büyük bürokrat
ların, kamu görevinde iken yaptıkları işlerle sonradan
transfer oldukları işler arasında bir ilişki var mı? İsta
tistik olarak bir bağlantı kurulabilir mi? Sonuçlar aka
demik kalsa da bu da araştırmaya değer. Rahatlamak:
ve aklanmak için böyle bir araştırma gerekiyor. Remo
yasası gereğince üstelik muhasebe-i umumiye yasasının
dışında harcamalar yaptığı ve emekli olan bazı kamu
görevlilerinin büyük işletmelerde görev almaya başladık
ları bir zamanda böyle bir araştırmaya mutlak gerek
var.
Bir başka nedenle de gerek var. Ekonomik olarak
büyük bürokrasinin büyük işletmeler tarafından parsel
lenmesi sürecinin kuramsal temellerinin oluştuğu bir za
manda ekonomiyi siyasetten ayırmak çok zor. Parsellen
me süreci bütünlüğü olan bir süreç. Ekonomik eğilimler
le siyasal eğilimleri biribirinden ayırmak çok güç. Sömü
rüyü artırma eğilimi ile faşizan eğilimlerin biribirinden
ayrılmasının çok zor olduğu gibi. Bu yüzden böyle bir
açıklık çok gerekli. Böyle bir açıklığın, örneğin bir sıkı
yönetim uygulaması altında, sağlanamayacağı bilinme
li. Zaten biliniyor ama, bir kez daha hatırlanması çok
yararlı.
vvvv%^vvvvyvvvvvvvvvvvvvvvvv%vvvvvvvvvvvv%vvvv%vvvvvvvvvv%‘
* Adalet, B a k a m İ. M üftüoğlu, B aşsavcın ın MHP için soruş
tu rm a a ça ca ğ ın ı söyledi.
* B a ş b a k a n Sü leym an D em irel’in y eğ en i Y ahya D em irel’in
vergi iad esin d en y a ra rla n m a k am acıy la, su n taları m obilya
o la r a k g ö stererek ih r a ca t yaptığı belirlen di. Y ahya D em i-
rel h a k k ın d a v erilen tu tu klam a k a ra rm a u yarak teslim o l
du ve cez a ev in e kondu.
386
ÖZGÜRLÜKÇÜ SAYILAR
391
392
ÇOK YANLI TİCARET: VERGİ İADESİ*
5 Mart - 19 Mart
* Turizm in d e ih ra ca t ürünü sayılıp vergi iad esi k a p sa m ı
n a alın m ası istendi.
* T ürkiye Zirai D onatım K urum u G en el Müdürü, M aliye B a
kan ı Y. E rg en ek o n ’u gü bre sıkın tısı y a ra tm a k la suçladı.
* CHP P arti M eclisi, K İT h isselerin in satılm asının ih a n et
olacağ ın ı belirtti.
* İta ly a n u ça k şirketi Air I ta lia ’dan bağ ış kabu l ed en eşi
yüzünden, H ava K u v v etleri K om u tan ı Org. E. A lpkaya
görevin den is tifa etti. Air Ita lia ’nın L o c k h e e d u çakların ı
T ü rkiye’y e sa ta n a ra cı bir şirket olduğu belirtildi.
* CHP’d e O rhan Eyüboğlu G en el S ek reter oldu. D. B ay kal
ve ek ib i y ön etim e girem edi.
* Y eni CHP yön etim i, MC’nin ik tid a rd a n düşürülm esi için
yapılan çalışm aların sürdürülm esine k a r a r verdi. t
* T ü rkiy e’nin 1976 yılında, F. A lm an ya’d an 1 m ilyar 250 m il
yon liralık a sk eri m a lz em e a la ca ğ ı açıklan d ı.
20 Mart - 9 Nisan
* M erkez B an kasın ın ■19 O cak’tan bu y an a döviz tran sferi
yapam adığı, kam u kesim i ith a lâ t talep lerin in d e 4-6 ay
arasın d a b ek letild iğ i belirtildi. Bu n ed en le bir ta k ım a r a
cıların ortay a çıktığ ı kaydedildi.
■* IMF, T ü rkiye’d e işçi ü cretleri ile m em u r m aaşların ın don
durulm asını istedi.
* T icaret ve S an ayi O daları, 4. P lan ’da ü cretlerin den etim
altın a alın m ası g erektiğ in i açıklad ı.
* MC, TL.’nin d eğ erin i 1 yılda 7. kez düşürdü. Son a y a rla
m alarla 1 d olar 16 TL. oldu.
397
ORDU'DA EKONOMİ
402
ÇANKAYA'DA NAKARAT
408
AVRUPA'DA DOMİNO
423
YUMUŞARKEN YÜKSEK GERİLİM
428
FAŞİZM ÜZERİNE...
434
TEMEL HAKLAR - TEMEL MALLAR
440
DÜZENİN ÜNİVERSİTELERİ
446
ISLAMIN SİYASAL İKTİSADI
451
İKİ BÜYÜK PARTİNİN TABAN POLİTİKASI
456
GERİYE DOĞRU YARIŞ
12 Haziran - 18 Haziran
* T ü rkiye’nin ih ra ca tta islediği p olitikan ın , ith a lâ t ih tiy acı
n ı arttırdığı belirtildi.
* Özel sektörü n son bir ay için d e M erkez B a n k a sı kay n ağ ın
d an 3 m ilyar lira k red i ku llan dığı belirlen di.
* M oskova’d a bulu nan Ecevit, T ü rkiye’nin SSCB, SSCB’n in
T ü rkiye için te h lik e olm ası d ön em in in geçtiğini söyledi. Ay
rıca, ü lk eler arasın d a olum lu işbirliğinin, gü ven lik açısın
dan, silâ h la n m a d a n d a h a ç o k etk ili olacağ ın ı belirtti.
* MC’nin, ith a lâ tta , b a n k a la rın m a l bed ellerin i M erkez B a n
ka sın a peşin o la r a k yatırm a kararı, b a n k a cıla r ta r a fm d n
tep k i ile karşılan dı.
462
Ü C R E T L E R VE TÜKETİM ARAÇLARF
467
B EŞÎN C İ BÖLÜM
İş Adamları Ne Yapıyor?
İş adamları ne yapıyorlar? Banka satın alıyor. Gaze
te satın alıyor. Bir sınıfın gücü, bireylerinin nitel ve nicel
gücünden meydana gelir. Aritmetik toplam değil. Ancak
bireylerinin gücünden de tümüyle bağımsız değil. Türki
ye'de burjuvazinin gücünün ulaşmış olduğu düzeyi ölçer
ken iş adamlarının ne yaptığına bakmak gerekiyor. Bu
ülkede işçinin ve emekçinin et almasının güçleştiği bir
dönemde, büyük sermaye grupları banka satın alıyor. Ar
tık Türkiye'de banka kesiminin çok büyük ölçüde sanayi
sermayesinin kontroluna girdiğini söylemek mümkün. Bu
ekonomi, 1970 yılına girerken tanık olduğu finans kapital
ile sanayi sermayesi arpsındaki çelişkileri geride bıraktı.
Türkiye’de iş adamiarı gazete satın alıyor. Artık ga
zeteler sermaye gruplan arasında pay ediliyor. Türkiye'
de iş adamları spor klüpleri satın alıyor. İş adamlarının
satın aldıkları veya kurdukları spor klüplerinin spor alan
ları daha çok popüler oluyor. İş adamları henüz futbol ta
kımı satın almadılar. Basketbol, voleybol ve daha sonra
güreş takımları satın aldılar. Şimdi basketbol ve voleybol
Türkiye'nin en yaygın sporları olmaya başladılar. Artık
işçiler ve emekçiler maçlarda ciğerlerini «Efes Pilsen» ve
ya «Eczacıbaşı» ya da «İstanbul Bankası» haykırışları ile
dolduruyorlar. Bunun için kavga ediyorlar. «Takımları» ve
ya firmaları, yendikleri zaman seviniyorlar; yenildikleri za
m an üzülüyorlar.
Türkiye'de iş adamları artık ödül veriyor. Bu toplu
mun ünlü yazarları, bilim adamları, sanatçıları, bu toplu
mun değerleri, iş adamlarından ödül alıyorlar. Sanatçı der
nekleri ile firmalar, gazetelere ilân vererek, çeşitli dal
larda hapası yüksek yarışlar açıyor. İş adamlarının satın
aldıkları ya. da kurdukları bankalar, bu toplumun kültürü
ne egemen olmak istiyor. Bankalar, oyun yarışmaları açı
yor. Sayısız «sosyalist» sanayi sermayesinin egemenliği-
471
ne girmiş bankaların yarışmalarında derece almak içirt
kuyruğa giriyor.
İş adamları, kamuoyunu oluşturucuları seçiyor. Ter
sinden söylemek de mümkün. İş adamlarının «adamları»
kamuoyunu oluşturuyor. Artık Türkiye’nin büyük basının
da, terete'de kamuoyunu oluşturabilmek için, çok büyük
ölçüde, ya büyük firmaların maaşlı danışmanı veya yöne
ticisi olmak gerekiyor; ya da Odalar Birliği, TÜSİAD, Sos
yal Etüdler Konferansı gibi sermayenin ve büyük serma
yenin örgütlerince düzenlenen panellerin «gediklisi» ol
mak gerekiyor. Büyük basın ve Ecevit terete’si dahil te-
rete, büyük sermayenin-itibar etmediği bilim adamlarına
itibar etmiyor. Görünüşü kurtarmayı amaçlayan istisnalar
bir yana.
Banka satın alan, spor kulübü satın alan, gazete sa
tın alan, ödül veren, bilim adamları arasında itibarı karar
laştıran iş adamları bugün Türkiye'de özel üniversiteye
sahip olabiliyor: Boğaziçi Üniversitesi. Tekellerin danış
manı Üniversite öğretim üyeleri Boğaz-içi'nde toplanıyor.
Boğaziçi Üniversitesi, bu ülkede, özel sektörün özel üni
versitesini meydana getiriyor. Boğaziçi Üniversitesi, bu
ülkede, büyük sermaye ile akademik yaşam arasındaki
bütünleşmenin en gelişmiş tipini veriyor.
Bunun anlamı ikili: Birincisi, bütünleşme Boğaziçi
Üniversitesi ile sınırlı değil. Diğer akademik kuruluşlar
için de geçerli. Ancak Boğaziçi, bu bütünleşmenin en ile
ri ve en gelişmiş örneğidir. İkincisi ise şu: Bu, sermaye
nin bir tepkisidir. 1960 döneminin görkemli yıllarında üni
versite ve yüksek öğretim kurumlarındaki kadrolar iki ya
nılgının birden içine düştüler. Biri, o yıllarda Türkiye'nin
sosyalist iktidarı kuracağını sandılar. İkincisi, Türkiye'nin
o zamanki sosyalist iktidarının kurucularının kendi öğren
cileri olacağını sandılar. Bu yüzden hiçbir birikime sahip-
olmadan birdenbire ve çok idealist bir biçimde «sosyalist
oldular»; sonra da öğrencilerinin arkasına takıldılar. Çok
ses getirdiler. Bu yüzden 1970 yıllan Türkiye burjuvazisi
için bu süreci tersine çevirme dönemi oldu. Başardıkla-
472
rını söylemek mümkün. Akademik kadrolar bugün pek.
sessiz. Kendi kabukları içindeler.
480
den iyi bildiği teleks ve telefondan ibaret bir işletme sa
yılan «Tahtakale Merkez Bankası» bu işlemlerinde yüzde
on kâr elde etse ne olacak? Yılda 14 milyar Türk Lirası
oluyor. Ancak bu tür işlerde yüzde on ile kimse çalışmaz.
Yüzde yirmi demeli. Yılda 28 milyar Türk Lirasına çıktı.
Yalnız bu normal işlerden. Arada devalüasyona veya kur
ayarlaması olmayacak. Olursa kâr birdenbire artar. Örnek
olsun, yılda kırk milyara ulaşır.
Şimdi üç: Kaç kişi bu Tahtakale? Belki kırk kişi. De
mek adam başı bir milyar lira oluyor. Nerede bunlar? Son
ra dört: Toplam kırk milyara yakın veya yarıya indirseniz
yirmi milyar Türk liralık bir rant var, ortada. Türkiye’nin
büyük sermayesi bu yirmi milyarı, Tahtakale'nin gayri meş
hur şöhretlerine barakır mı? Şimdi beş: Neden bıraksın
lar? Sonuçtan önce altıncı nokta: Bu iki milyarı kimler
kullanıyor? Türkiye’de Murat, Renault veya Otosan dö-
vizsizlikten durdu mu? MESS işletmeleri, pazarın gevşek
liğinin ötesinde önemli ölçüde üretimlerini durdurdular
mı? Bu dövizleri, Türkiye'nin büyük işletmeleri kullanıyor.
Ve sonuç: Banka satın alan, gazete satın alan, aldığı
banka ve gazetelere Almanya’da şube açan bir büyük
sermaye kendi kullandığı dövizleri neden başkasına top
latsın?
«Tahtakale Merkez Bankası», büyük sermayenin dö
viz kaçakçılığını örtbas etmek için uydurulmuş bir haya
lettir. Büyük sermaye, Batı Alman Bankaları ve kendi ban
kaları aracılığıyla, Batı Avrupa'daki Türkiye’n işçilerin dö
vizlerini topluyor ve kullanıyor. Bu sistem, 1974 yılında
CHP-MSP Hükümeti ile ve bir sistem olarak başladı. CHP -
MSP Hükümeti’nde Maliye Bakanı Deniz Baykal, Merkez
Bankası’nın dışında özel bankaların döviz tutmasına izin
verdi. Ayrıca Merkez Bankası'nın özel bankalar üzerinde
denetimini ciddi ölçüde kaldırdı. Daha sonraki Hükümet
ler bu yolda devam etti. Demirel, «1979 Kasım ayında
Merkez Bankası'nın fonksiyonu bitmişti» dedi. Doğrudur.
Ancak bu bitmişlik Merkez Bankası'nda döviz rezervleri
nin azaltılmasından ileri gelmiyor. Ecevit ve Demifel baş
481 F. : 31
kanlığındaki hükümetler zamanında Merkez Bankası'nın
temel işlevleri ve yetkileri, zamanla özel bankalara dev
redildiği için, bitmiş oluyor. Bir hükümet başkanı her gün
ve görüntülerle özel bankaların «bize gelin ve adınızı sor
mayacağız, dövizlerinizi alacağız» türünden reklam yap
malarını sağlarken Merkez Bankası’nın işlevinin bittiğin
den şikâyet edemez. Ederse...
«Tahtakale Merkez Bankası» büyük sermaye ile bü
yük basının uydurduğu, büyük öğretim kurumlarının bü
yük iktisatçılarının fetva emini olarak imzalamalarıyla
zenginleştirdikleri bir hayalettir. Büyük sermaye kuruluş
larının, Ecevit ve Demirel hükümetleri ile meşrulaşan, dö
viz kaçakçılığını gizlemenin bir yoludur.
Peki, Tahtakale'de döviz alım satımı ile uğraşan iş
letmeler yok mu? Kuşkusuz var. Tıpkı büyük basının ya
nında küçük basının olduğu gibi. Beş büyük basın Tür
kiye'de tiraj in yüzde doksanına yakın bir bölümünü sağ
lıyor. Küçük basında resmi ilânla beslenen «fikir gazete
leri» kendi çaplarına göre çok büyük kârlar elde ediyor.
Kendi çaplarına göre büyük paralar kazanan bu küçük
«fikir gazeteleri» büyük basın ile uyum içinde yaşıyor.
Lenin'in «Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi» kitabında, ilk
defa ve bugüne de kalan bir katkı olarak, gösterdiği gibi
büyük sermaye çok zaman küçük sermayeyi yaşatıyor ve
canlı tutuyor. Büyük basın «fikir gazeteleri» ile dolu kü
çük basını, bir tampon bölge olarak ve çok zaman kâğıt
ve benzeri karaborsayı kamufle etmek için, canlı tutuyor.
Tahtakale de öyle. Büyük döviz operasyonunun küçük bir
payı ile yetiniyor.
Döviz Manyaklığı ve Tahtakale Hayaleti, Türkiye eko
nomisinin temel özelliklerini ve çaresizliğini gizlemek için
önemli bir işlev görüyor. Türkiye'nin mevcut döviz sıkın
tısı, çok büyük bir bolluk içinde hızla gelişen ve gelişme
içinde eşitsiz gelişen yasasına zengin bîr tipoloji çizen
Türkiye sanayiinin dengesiz yapısından doğuyor. Dövizle
alınan parça kullanarak «yerli yapım» aygıtlar üreten ve
bunları*ihraç edemeyen ve içerde iç pazarı genişletme hı-
482
zını yitiren Türkiye ekonomisi, kaçınılmaz kaderi ve derin
bunalımı ile karşı karşıya duruyor.
Şimdi döviz manyaklığı ile ilgili ikinci aşamaya sıra
gelmiş oluyor. Burada şunu söylemek gerekli: Türkiye’
ye bu kış çok kar yağdı. Günlerce ve haftalarca kar kalk
madı. Sonra tekrar yağdı. Türkiye’ye eğer bu kadar kar
yağmasaydı, yağan kar değil de hep döviz olsaydı, bu
durumda bile Türkiye’nin pek az sorunu çözülürdü. Nite
kim 12 Mart Muhtırasının ilk yıllarında öyle oldu. Türki
ye'ye kar yağarcasına işçi dövizi aktı. Gelen dövizler için
Merkez Bankası Türk Parası çıkarmak zorunda kaldığın
dan yalnızca enflasyon arttı.
Döviz kıtlığı Türkiye’nin temel sorunu olmadığı gibi
döviz bolluğu da temel çaresi olmaktan çok uzak. Şu an
da Türkiye'nin karşılaştığı en acil sorun, döviz sorunu ol
maktan çok uzak. Türkiye’nin yakın gelecek yılları da
kapsayan bir zaman şeritinde en acil sorunlarından biri
sinin ne olduğunu, Dördüncü Beş Yıllık Plan ilân edildi
ği zaman Ankara Akademisi tarafından düzenlenen bir
bilimsel toplantıya sunduğum bildirideki cümlelerle ifade
edebilirim. Şöyle: «Birinci ve ikinci plan, Menderes döne
minde yapılan plansız alt yapı yatırımlarının üzerine otur
du. Üçüncü plan, daha önceki plan dönemlerinin sınırlı
alt yapı eklemeleri sonucunda, alt yapı sıkıntıları karşı
sında bocalamaya başladı. Dördüncü plan, artık alt yapı
sıkıntılarının tam bir darboğaza dönüştüğü bir dönemin
talihsizliğini yaşayacak. Başka bir deyişle, dördüncü ve
beşinci planlar, alt yapı yatırımlarına öncelik verme anla
mında Menderes dönemini yeniden yaşayacak.»1 Türkiye,
1978- 1988 yıllarını içine alan bir on yıllık dönemde yo
ğun olarak alt yapı yatırımlarına öncelik tanımak zorun
da. «Menderes Dönemini Yeniden Yaşamak» deyimi ile
kastedilen, bu.
«Bunu şöyle de ifade edebilirim. Artık Türkiye’de her
büyük imalât sanayii yatırım projesi için, bir baraj veya
santral, bir karayolu veya demiryolu ağı ve çok büyük öl
çüde bir liman kapasitesini genişletme yatırımı zorunlu
483
oluyor. Bu yüzden artık yol, liman, enerji, baraj yatırım
ları, yatırım fonlarının dağıtımında imalât sanayii yatırım
larıyla birlikte fakat imalât sanayii yatırımlarının önünde
bir yere sahip oluyor.» Aynı bilimsel toplantıda dile getiri
len bu görüşler, 1965 yılında başbakanlık koltuğuna otu
rurken Demirel'in talihini ve 1979 yılında tekrar aynı koltu
ğa oturduğu zaman gerçek çapını da gösteriyor.
Bir parantez ile başka türlü de söylemek mümkün.
1965-1969 dönemi Demirel demokrasisi, önce hazır bir alt
yapı birikimine ve buna ek olarak da yavaş yavaş çoğa
lan işçi dövizlerinin rahatlığına dayandı. İmalât sanayii
kolayca kaynak bulabildi. Gelişen dayanıklı tüketim malla
rı için alıcı bulmak zorunlu idi. Bu zorunluluk içinde işçi
ücretleriyle memur maaşlarının nisbi artışı kaçınılmaz ol
du. Böyle bir durumda Demirel'in demokrasi dönemi ya
şandı.
Ancak işler tersine döndü. İki örnek: İstanbul - An
kara karayolunu yeniden yapmak zorunlu. İskenderun'a
bir yeni liman gerekli. 1965 dönemi bunları hazır buldu.
1980 yıllarında yeniden yapmak gerekli oldu. Bütün bun
ların, iktisatçı için, bir tek anlamı var: Aynı teknoloji dü
zeyinde, aynı maliyetlerde, aynı beceri düzeyinde bugün
bir çamaşır makinası fabrikası için eskisine göre çok
daha fazla toplam yatırım yapmak zorunlu. Çünkü ça
maşır makinası yatırımını, bir ulusal ekonomi, sadece
çamaşır makinasının yapıldığı fabrika ile sınırlı göremez.
Yolu, limanı ve enerjisi de düşünülür. Türkiye şimdi ve
gelecek on yılda bu düşünme zorluğuyla karşı karşıya.
Yatırım ise tek başına döviz demek değil. Kamu yö
neticileri pekâlâ biliyorlar. Son üç yıldır Türkiye’de bir
çok kamu yatırımı döviz yokluğundan önce iç para olma
dığı için gerçekleştirilemiyor. Yatırım demek, dövizden
önce iç finansman demek. Türkiye'de parlamentolar on
beş yıldır yem vergi yasası çıkarmıyor. Bu, bir. İkincisi
daha net. Başbakan Demirel, son hükümetinin yüzüncü
gün dönümü dolayısıyla düzenlediği basın toplantısında
açıkladı. Türkiye Kömür İşletmeleri, işten ayrılan Işçileri-
484
nin milyarlarca liralık kıdem tazminatını ödeyemiyor. Tür
kiye’de kıçlem tazminatını ödemek için Türk Lirası gerekli.
Dövizle ödenmez. Dövizle ödeme yapmak ile, enflasyonu
körükleme açısından, Merkez Bankası'ndan para basmak
arasında hiç fark yok.
Türkiye'nin sorunu iç finansman imkânlarını genişlet
mek. Nasıl olacak? Türkiye bütçelerinin en büyük gelir
kalemi gelir vergisi. Gelir vergisi içinde de işçi ve emek
çilerin verdikleri vergiler. Şimdi ne olacak? İşçi ve emek
çiler, enflasyon ile vergileme yöntemi ile, gelir vergisi
açısındari ülkenin en büyük zenginleri arasına girdiler.
Gelir Vergisi yasası çıktığı zaman en büyük zenginler için
düşünülen vergi oranlarıyla Gelir Vergisi ödemeye başla
dılar. Sonunda MESS gibi büyük sermayenin azılı örgütle
ri bile işçi ve memurların vergi yükünü azaltma zorunlu
luğunu kabul eder göründü.
Peki ne olacak? Döviz Manyaklığı ve Tahtakale Ha
yaleti, bu soruyu gizlemeye yarıyor.
Dünya Bunalımı mı yoksa
Bir Dünyanın Kayışı mı?
Türkiye burjuvazisi, hızlı ve aynı ölçüde eşitsiz geliş
me ile iç dengesizliği ve dolayısıyja israf boyutları yükse
len ekonomisini yeniden düzenlemenin fiyatını ödemek is
temiyor. Bu fiyat, bir süre için, ekonominin gelişme hızını
yavaşlatmaktan ve hatta durdurmaktan geçiyor. Türkiye
burjuvazisi, kendi iradesiyle, buna razı görünmüyor. Eko
nomideki dengesizlikleri ve israfı bütün boyutlarıyla saklı
tutmak ve bu saklı tutuşun fiyatını ise, yeni krediler yo
luyla Batı ekonomilerine yüklemek istiyor.
Bunu bir karşılıklı değişim olarak yapma isteğini açık
ça belli ediyor. Türkiye, en açık bir biçimde son üç yılda,
emperyalizme bağlılığını artırma pahasına Batı Avrupa ve
Amerikan kredisi almak istiyor. Son üç yıldır, Türkiye sa
nayicilerinin de taraf olduğu Ortak Pazar ile yeni bir an
laşma istekleri, Brüksel ile ekonomik çıkar tartışmaları,
tümüyle bir kenara atılmış oluyor. Sonunda Türkiye, son
on yıldan beri Ortak Pazar ile daha iyi bir ortaklık anlaş-
485
ması yapma için sürdürdüğü kabadayılanmaiarı bir ke
nara bıraktı ve «kayıtsız şartsız» Ortak Pazar'a kaydol
mak için başvuruda bulunacağını açıkladı.
Türkiye Kıbrıs çıkartması nedeniyle kapamış olduğu
Amerikan üslerini açtı. Türkiye, Türkiye solunun uzun mü-
caddelerden sonra burjuvazinin alnına bir yüz karası ola
rak yapıştırdığı Amerika Birleşik Devletleri ile ikili anlaş
maları, hiçbir tepkiyle karşılaşmadan yeniden imzaladı.
Türkiye, Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü kolaylaştırmak
için Ege Denizi üzerinde iddia ettiği bazı haklarından vaz
geçti. Bir süre sonra Ege Denizi dibinde var olduğunu
iddia ettiği haklarından da vazgeçebilecek.
Türkiye, yeni borçlar alabilmek için her türlü siyasal
geriliğe razı görünüyor. Burada bir küçük parantez açmak
gerekli oluyor. Bu ülkede, devlet adamlarının hesap ve ti
caret bilmedikleri üzerinde yaygın bir düşünce var. Ta
rih bunun tam tersini gösteriyor. Türkiye Cumhuriyeti'nin
emperyalizme ve emperyalist ülkelere verdiği her siyasal
ödünü, bir ekonomik hesap karşısında yaptığı ortaya çı
kıyor. Hükümet, 1926 yılında Musul'u İngiltere'ye verince
derhal karşılığında döviz istiyor. 1945 ve 1946 yıllarında
Sovyetler Birliği’nin Türkiye’den üs ve toprak istediği ya
lanı ile sıcak savaş kışkırtıcılığı yapıp sonradan adı ko
nan soğuk savaşa razı olunca bir de kalkınma planı ha
zırlıyor ve Amerika Birleşik Devletleri'nden beş yüz mil
yon dolar istiyor. 1957 ve 1958 yıllarının derin ekonomik
bunalımında, emperyalizmin Orta Doğu'daki hevesli jan
darmalığını Suriye’ye yürümek veya Irak Devrimini bas
tırmak projelerine kadar götürüyor. Bu hevesle 300 mil
yon dolarlık kredi ve hibe alıyor.
İran Devrimi'ne, Türkiye'de zamanın Başbakanı Ece-
vit, çok büyük ölçüde Batı'dan kredi alma imkânını ar
tırıcı bir gelişme olarak bakıyorlar. Bu yüzden, İran Dev-
rimi’nin ilk ayında «bakalım ne olacak?» politikasını açık
ça ve resmen izliyor. Daha sonra İran Devrimi'ni İran’da
ki İranlı Türk-Kürt zinciri içinde görmek istiyor. Milliyet'-
ten Orsan Öymen İran Devrimi'nden aylar sonra İran'a
gönderiliyor ve İran'daki İranlı - Türk - Kürt halkları ara-
486
sındaki kanlı çatışmaları tefrika ettikten sonra «hayatını
zor kurtararak Türkiye’ye sığınıyor»2.
Afganistan’daki Sovyetier Birliği’nin silâhlı yardımını
yine zamanın Türkiye Başbakanı Süleyman Demirel yal
nızca emperyalist ülkelerden akacak dövizleri artıracak
ve akışı çabuklaştıracak bir gelişme olarak değerlendiri
yor. Büyük basın, tarihinin pek az kaydettiği bir tek yanlı
ve tahrifatçı yayına başlayarak savaş kışkırtıcılığı yapı
yor. Vehbi Koç’un Milliyet Gazetesi'nde Dil-Tarih ve Coğ
rafya Fakültesinden bir gayri meşhur profesör, Türkiye’
nin Afganistan’a olan «tarihsel ilgisini» yazıyor. Batı Av
rupa’dan Ankara’ya gelen gayri meşhur televizyon yo
rumcuları «devlet» televizyonuna çıkartılıyor ve bir hanım
muhabire «Türkiye'nin değerini şimdi anladık» diyor.
Ancak öyle görünüyor ki, emperyalist ülkelerin dev
let başkanları ya «Türkiye’nin değerini» pek iddia edildi
ği gibi anlamıyorlar; ya da anladıkları yönde harekete geç
mekte acele etmiyorlar. Aslında her ikisi. Çünkü hareke
te geçilmedikçe anlamış olmak mümkün görünmüyor.
Şimdi ortaya şu çıkıyor: Türkiye, içine girdiği derin
ekonomik bunalımdan kurtulmak için tek umudunu em
peryalist ülkelere bağlamış görünüyor. Bunun için her tür
lü gericiliğe razı olduğunu açıklamaktan geri kalmıyor.
Ancak emperyalist ülkeler, Türkiye’yi «kurtarmak» için
fazla aceleci davranmıyor.
Nasıl açıklanacak? Dört temel neden ileri sürülebilir.
Bunlar birbiri ile çok yakından ilgili. Birbiriyle diyalektik
ilişki içinde. Bunlar kısaca ele alınacak. Önce birincisin
den başlanacak. Birincinin birinci olması en önemli olma
sından ileri gelmiyor. Anlatımı kolaylaştırmasından ileri
geliyor.
Birincisi, en önde Amerika Birleşik Devletleri olmak
üzere emperyalist ekonomilerin derin bir bunalım içinde
olması. Bunalım, Türkiye için acele hareket etmesini ön
lüyor. Emperyalist dünyanın lideri Amerika Birleşik Dev
letlerimin derin ekonomik bunalım içinde olması, Türki
487
ye'ye, bu ülkeden gelebilecek acil yardımı zorlaştırıyor.
Bu, gayet açık. Üzerinde fazla durmayı gerektirmez.
Ama yine de üzerinde durmak gerekli. Şu nedenle:
Bunalım ne demek? Daha açıkçası «dünya bunalımı» ne
demek. Bu soruyu sormak lâzım. Çünkü soğuk savaşın
toplum bilimleri ve bu arada, soğuk savaşın iktisat bilimi
«bunalım kavramı» üzerinde de çarpıtıcı etkisini göster
di. Bunalım, ufkî bir bakış ile, deniz üzerindeki dalgalan
malar gibi algılanmaya başlandı. Dalgalar, bir ufuk hat
tının altında ve üstünde hareketleri gösteriyor. Dalgalar
veya dalgalanma dönemi geçtikten sonra ufuk hattı bü
tün parlaklığıyla ortaya çıkıyor. Eskisi kadar parlak.
Soğuk savaşın Batı iktisat bilimi, devresel ile yapı
sal veya konjonktürel ile strüktürel arasında bir ayrıma
dayandı. Soğuk savaşta etkinliğini artıran Anglo-Ameri-
kan ampirisizmi bu ayırımın ekonometrik ve pratik daya
naklarını sağladı. Ekonometrik veya matematik olarak bir
trend çizip.yapısal olanı trend ile göstermek ve trend et
rafındaki dalgalanmaları da konjonktüre! saymak, yaygın
bir pratik haline geldi. Devresel ile yapısal, konjonktürel
ile strüktürel, denizin ufuk hattı ile dalgalar, trend ile al
tında ve üstünde gidip gelmeler, iki ayrı dünya gibi bir
birinden ayrıldı.
Teorosiz pratik veya soyutlama gücünden yoksun
ampirisizm, her zaman mülk sahiplerinin çıkarlarını giz
lemenin ve savunmanın en verimli yollarından birisi oldu.
Bundan, ideoloji düzeyinde, emperyalist ekonomilerin bur
juvazileri yararlandı. Şu nedenle: İşçi ve emekçilerin için
de yaşadıkları kapitalist sistemin sürekliliğine, yaşayabi
lir olduğuna, inançlarının sağlam tutulmasında bu ampiri-
sizmin çok büyük katkısı oldu. En çok da Amerika Birle
şik Devletleri’nde. Devresel hareketlerin sistemin yapısı
nı etkilemeyeceği bir ideoloji oldu.
Şimdi bu yıkılıyor. Net olarak ortaya şu çıkıyor: Dev
resel olan aynı zamanda yapısaldır. Konjonktürel olan, ilk
önce, strüktüreldir. Bunalım, yapıdan doğar. Strüktürel
olan ve çözümleyen sorunlar, kapialist sistem içinde, kon-
488
¡onktürel olarak kendisini gösterir. Devresel hareket, ka
pitalizmin eşitsiz gelişmesinin zorunlu ve kaçınılmaz bir
sonucudur; mutlaka, kapitalist yapıyı etkiler.
Nelerin yıkıldığını tarih gösteriyor. Bundan tam yüz
yıl kadar önce, zamanın en gelişmiş kapitalist ülkesi ve
doğmakta olan emperyalist sistemin lideri İngiltere, bir
«devresel hareket» içine girdi. Çağdaşları, «bunalım» de
diler, «gelip geçecek». Sonra uzun sürdü. Adına «Long
Depression» dediler. Çağdaşları böyle öğrendi. Ancak ta
rih bunun yalnızca bir devresel hareket olmadığını, İngi
liz İmparatorluğumun duraklama dönemini de başlattığı
nı, Birleşik Krallık dünyasının kaymakta olduğunu gös
terdi.
Bugün kapitalist dünya için bir dünya bunalımı var.
Fakat bununla birlikte «Bir dünyanın kayışı» var. Tüm
dünya, bir dünyanın kayışını yaşıyor. Petrole dayalı, can
damarı Detroit'te olan Amerikan binek otomobillerine da
yalı bir «American Way of Life», ya da Türkçesi ile «Ame
rikan yaşam biçimi» yıkılıyor. Amerikan ekonomisi kayı
yor. Kapitalist dünya üzerinde bile Amerika Birleşik Dev
letleri kendi liderliğini paylaşmak ihtiyacını duyuyor. Şim
dilik Amerika Birleşik Devletleri kapitalist dünya üzerin
de liderliğini paylaşma işini «barışçıl» yollardan yapıyor.
Neden böyle oldu? Bu sorunun irdelenmesinin yeri
burası değil. Ancak böyle olduğundan kuşku duymamak
gerek. Duyanlar için bir tablo yeterli.
489
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİNDE SON 70 YILDA
YILLIK ORTALAMA BÜYÜME HIZLARI
(yüzde olarak)
1909>-29 1 9 4 7 -5 7 1 9 5 7 -6 7 1 9 6 7 -7 2 1 9 7 2 -1 9 7 7
1972 F iy a t la r ıy l a -
G SM H 2,8 3,8 4,0 3,0 2,7
1972 F iy a t la r ıy l a
F e r t B a ş ın a
G SM H 1,8 2,0 2,5 2,0 1,9
E n fla s y o n 2,8 2,7 2,0 4,8 7,2
S a n a y id e V e r im -
lilik 1,5 2,5 2,9 1,8 1,3
K a y n a k : F a z ıl C. S a y a r , «Y ü zy ılın S o n Ç e y re ğ in d e D ü n y a K a
p ita liz m i» , S o s y a lis t İ k tid a r , O ca k 1980, S a y ı 4, s a y
f a 22.
E c o n o m ic I m p a c t, 1979, sa y ı 26, s a y f a 7 4 ’d en a k t a
rarak .
490
Tablo yeteri ölçüde açıklayıcı. Verimlilikteki yıllık or
talama artış hızları alındığında, Amerikan sisteminin eko
nomik performans açısından son derece göz alıcı 1947 -
1967 soğuk savaş dönemi bir yana, 1909-1929 kalkınma
döneminin de gerisine gitmeye başladığı görülüyor. Ame
rikan dünyası kayıyor. «Ortalama Amerikalı» kendine ve
sistemine güvenini yitiriyor. Tıpkı bundan yüz yıl kadar
önce İngiliz dünyasının kaymağa başlaması gibi. İngiliz
dünyası kaymaya başlarken yerine Amerikan dünyası ve
liderliği geçmeye başladı. Şimdi Amerikan dünyası kay
maya başlarken yerine almaya Batı Alman ve Japon dün
yaları aday görünüyor.
Hiç kuşku yok, ilişkrdiyalektik. Batı Almanya'nın eko
nomik liderliğinde Batı Avrupa ekonomilerinin gelişmesiy
le Japon ekonomisinin gösterdiği hızlı genişleme, Ameri
kan ekonomisinin gelişme hızının mutlak olarak gerile
mesinde ve Amerikan ekonomisinin nisbi yerinin daralma
sında etkili. Başka etkili faktörler de var. Dünya sosyalist
sisteminin giderek genişlemesi, dünya sosyalist sistemi
nin her gün ekonomik gücünü artırması, etkili faktörlerin
başında yer alıyor. Ancak burada bu ve diğer faktörlerin
incelenmesi üzerinde durulmuyor.
Sıra emperyalizmin Türkiye'yi «kurtarmak» için acele
davranmayışının ikinci nedenine geldi. Bunu şöylece açık
lamak gerekli ve yeterli: Dünya emperyalist sistemi, Tür
kiye île «ilgilenme» sorumluluk ve görevini Batı Alman
kapitalizmine bırakmış görünüyor. Bunu daha önce de yaz
dım. Ancak şimdi kanıtlamak çok kolay. Hatırlanacak,
Emperyalist ülkeler devlet başkalarının Guadeloupe zir
vesinde Türkiye ile ilgilenme Batı Almanya'ya ve bir Batı
Alman bakanlık müsteşarına verildi. Daha sonra ve dün
ya olaylarının gelişmesiyle emperyalist blokta Türkiye ile
ilgili sorumlu terfi etti ve Batı Alman Maliye Bakanı
Matthöfer oldu. Diğer günlük olaylarda da Türkiye’yi «kur
tarma» operasyonunda inisiyatif ve sorumluluğun Bonn’a
verilmiş olduğunu gösterdi.
491
Burada bir yanlış anlaşılmayı önlemek gerek. Emper
yalist kampta Türkiye masası sorumlusunun değişmesi
nin'son iki veya üç yılda olduğunu söylemek yanıltıcı olur.
Daha önce olmuştur. Ancak ne zaman? Söylemek zor.
Türkiye masası sorumluluğunun İngiltere’den Amerika Bir
leşik Devletlerine geçişi nota ile oldu. Türkiye Üzerine
Tezler’in ikinci kitabında bu notalara değindim ve net ta
rih biliniyor: 1974. Truman Doktrini bu devir teslim işle
minin sonucudur.
492
sanıimamalı. Batı Almanya bu sorumluluğu üzerine almış
durumda. Ancak, büyük bir doğallıkla, bütün maliyeti yük
lenmek istemiyor. Bu maliyete Amerika Birleşik Devletle-
ri'nin de katkıda bulunmasını istiyor. ABD ise, 1947 yılın
da İngiltere’den öğrendiğini B. Almanya’ya tatbik etmek
istiyor. Tüm maliyetin B. Almanya tarafından yüklenilme-
sinî istiyor. Öyle sanıyorum, VVashington’da yapılan son
Carter Schmidt görüşmelerinin Türkiye ile ilgili bölümün
de bu maliyet pazarlığı ele alındı. Bu görüşmeden sonra
Milliyet «anlaştılar» haberini verdi. Henüz tam anlaşmamış
olmaları mümkün.
Çünkü acele etmeleri için bir neden yok. Bu, acele
davranmayısın üçüncü nedeni ile ilgili. Üçüncü neden şu:
Emperyalizm, ekonomizm demek değildir. Emperyalizm,
denetimindeki ülkelere ve tüm dünyaya yalnızca «ekono
mist» olarak bakmaz. Aynı zamanda «politik» olarak ba
kar. Değerlendirmelerini «ekonomi politik» yapar. Bunun
anlamı şudur: Emperyalizm, ekonomik olarak bir ülkenin
batmayacağını bilir. Bunu Türkiye'nin fıkra yazarlarının
ve pek çok bilim adamı ile politikacısının da öğrenmesin
de yarar var. Bir ülke, bir ticari işletm^ değildir. Bir ülke,
bir ekonomik-politik bütünlüktür. Ekonomik olarak iflâs
ticari işletmelerde görülür, ülkeler veya devletler, salt
ekonomik gelişmelerle, iflâs etmezler; aynı anlama gel
mek üzere «batmazlar».
Türkiye iflâs etmez. «İflâs etmek» ne demek? Bir ül
kenin veya Türkiye’nin iflâs etmesi ne demek? Ayrıca gü-
493
zel mi, kötü mü? Bir ülke ekonomik olarak iflâs etmez.
Emperyalizm, ekonomizm olmadığı için bunu çok iyi bilir.
Bir ülke, ekonomik olarak, refah ve bunalım dönemlerine
girer. Bunalım dönemleri, aynı zamanda, yeni dönüşüm
ler için en elverişli dönemlerdir. Yeni dönüşümler? Ne için?
Güzel için mi, kötü için mi? Bunalımdan doğrudan doğru
ya ve bire bir kesinlikte güzel ya da kötü çıkmaz.
Güzelin doğumu politiktir. Mutlak politik hareket is
ter. Emperyalizm, politiktir. Şu an için Türkiye'de güzelin
doğumunu sağlayacak güç ve kapsamda bir politik ör
gütlenmenin olmadığını biliyor. Emperyalizm, şu an için,
Türkiye’nin bir sosyalist« tehdit» altında olmadığını görü
yor ve biliyor. Emperyalizm, Türkiye'de kendisini «tehdit»
altında görmüyor.
1970 yıllarında bu tehditi zayıflatmak, geri plana at
mak ve belli bir zaman için ortadan kaldırmak için tedbir
lerini aldı. Bunlar, Türkiye içinde sosyalistlerden demok
rat imal etme süreci içinde, gerekli etkinliğini gösterdi.
Şu anda Türkiye'nin ekonomik olarak batmayacağını bi
len emperyalizm politik olarak da telaşlı görünmüyor. Bu
yüzden acele etmesi için bir neden yok.
Bu söylenenler emperyalizmin Türkiye’ye bakış açı
sından değerlendirilmesi ile ilgili. Ancak emperyalizm eko
nomizm olmadığı gibi öyle at gözlüğü takmış sadece Tür
kiye'ye bakmıyor. Türkiye bir bütünün parçası. Hiç kuşku
yok, bu bütünde İran ve Afganistan da var. Hiç kuşku
yok, Türkiye’nin burjuva politikacılarının ümit ettikleri gi
bi, İran ve Afganistan’daki gelişmeler emperyalist kampta
«Türkiye’nin fiyatını» yükseltti. Ancak fiyatın yükselmesi,
acele etmek anlamına gelmiyor. Böylece sıra dördüncü
nedene geliyor.
Dördüncü neden şu: Türkiye güçlü sosyalist sisteme
sınır komşusudur. Türkiye’nin emperyalist kampta fiyatı
nın yükselmesi de, dünyanın ilk ve en güçlü sosyalist dev
leti olan Sovyetler Birliği’nin sınır komşusu diğer iki ül
kedeki gelişmelerden doğuyor. Emperyalist kampta Tür-
494
kiye’nin fiyatındaki konjonktürel yükselme, kendiliğinden
olmuyor. İran’da Humeyni Devrimi'nden sonra Afganis
tan’da «sosyalist yönelişli» devrimi yıkmak için örgütle
nen iç ve dış direnişi kırmaya çalışan Afgan kuvvetlerine
Sovyetler Birliği'nin silâhlı yardımından dolayı oluyor. Em
peryalist kampta Türkiye’nin fiyatını yükselten neden, ay
nı zamanda, acele etmenin muhtemel tehlikelerini de gös
teriyor.
Bir ölçüde açmak gerek. Kısaca şöyle yapılabilir. 1977
ve 1978 yıllarında Sovyetler Birliği’nde Türkiye ile ilgili
iki önemli çalışma yayınlandı. Bu iki kitapla ilgili olarak
yazdığım bir yazı şöyle bitti: «Bir noktayı, açarak, ekle
mek gerekiyor. Soğuk savaşın doğuşunda Türkiye aktif
ve istekli bir rol oynadı. Aynı ölçüde aktif ve aynı ölçüde
istekli olmasa bile, yumuşamanın gelişmesinde de rol oy
nuyor. Türkiye ile Sovyetler Birliği arasında iyi komşuluk
ilişkilerinin gelişmesi yalnızca, uluslararası yumuşamanın
bir sonucu olmuyor. Aynı zamanda bir parçası oluyor»3.
Tekrar etmek gerekli: Türkiye yumuşamanın yalnızca so
nucu değil aynı zamanda parçası.
Çok doğal nedenlerle. Yumuşama şiddetten doğdu.
Soğuk savaş döneminde Kore ve Vietnam dışında dünya
iki kez şiddet barometresinin çok yükseldiğini gördü. İki
si de Türkiye üzerinde oldu. Birincisi, 1957 yılında Türki
ye'nin emperyalizmin jandarması olarak Suriye’ye yürü
mek istemesinde oldu. Sovyetler Birliği, vermiş olduğu no
talarla, böyle bir hareketin savaşı doğuracağını en net bir
biçimde belli etti. Türkiye, yerle bir olma tehlikesiyle kar
şı karşıya geldi. İkincisi Amerika Birleşik Devletleri'nin Kü
ba kuşatması sırasında ortaya çıktı. Bu kuşatma sırasın
da da verilen notalarda bir savaşın ilk önce Türkiye üze
rinde patlayacağı yine açıkça ifade edildi. Küba kuşatma
sında savaşın önlenmesi, karşılıklı olarak, Küba ve Tür
kiye'deki füzelerin sökülmesiyle sağlandı. Türkiye, fiya
tının düştüğünü görmemek için olsa gerek, Türkiye'deki
Amerikan Jüpiter füzelerinin sökülmesini önlemek için çok
495
çaba sarfetti. Fakat Amerika Birleşik Devletleri sözünde
durdu.
Küba bunalımının, tümden, Türkiye'deki Jüpiter fü
zelerinin sökülmesini sağlamak için yaratıldığını ileri sü
ren Batılı yorumcular var. Bu yorumlara herhangi bir ciddi
yet izafe etmek mümkün değil. Ancak böyle bir çarpıt
ma Türkiye’deki üslerin önemini göstermesi bakımından
öğretici. Yumuşamanın Küba bunalımından sonra günde
me girmesinin öğretici olması gibi.
Bir geçici süreç olarak yumuşama Afganistan devri
mi ve özellikle Sovyetler Birliği’nin silâhlı yardımından son
ra da, yaşamını sürdürüyor. Carter'ın Sovyetler Birliği’nin
yardımından hemen sonra «yumuşama ölmüştür» demesi
ne rağmen yumuşama yaşıyor. Batı Avrupa ve bu arada
Batı Almanya Şansölyesi Schmidt de yumuşamanın ya
şadığım söylüyor.
Yumuşama daha yaşayacak. Bunda kuşku yok. An
cak gelişen olaylar yumuşamanın içerliğini tanımlamaya
imkân veriyor. Afganistan’daki gelişmeler de bu imkânı
sağladı. Emperyalist sistem, Sovyetler Birliği'nin silâhlı
yardımını, dünya sosyalist sisteminin kazananlarını önemli
ölçüde silebilecek bir gelişmenin başlangıcı olarak de
ğerlendirmek istedi. Afganistan'da «Rus Ayısı» tarafından
akıtılan «yurtsever» Afgan kanı üzerinde çok yoğun bir
kampanyaya başladı. Türkiye basını, bu kampanyada en
önde ve akıl almaz bir sorumsuzlukla yer aldı. Bu kez
Milliyet’in bir başka yıldızı, Ortak Pazar’ın Brüksel Karar-
gâhı’nın maaşlı memuru Mehmet Ali Birand Kâbil’dekL
otellerin birinden «çocuklar için korkutucu» masallar yaz
maya başladı. Sonra birdenbire Amerika Birleşik Devlet
lerinin televizyonlarından tüm dünyaya bu kampanyayı
durdurucu filmler gönderildi.
Neden? Şimdilik iki neden bulunabilir. İlki, ortalama
Amerikan yurttaşı ile ilgili. Amerikan kapitalizmi, üniver
siteleri, eğitimi, sineması, gazeteleri, radyo ve televizyo
nu ile ortalama Amerikan yurttaşını «kuş beyinli» yapmış-
496
lir. Ortalama Amerikan yurttaşı Amerikan emperyalizmi
nin başka ülkelerdeki silâhlı operasyonlarını, kovboy film
lerinin mantığı ile, «iyi Amerikalının bir diktatörün boyun
duruğu altında inleyen bir zavallı halkı» kurtarma girişim
leri olarak görmeye alıştırılmıştır. Afganistan ile ilgili yo
ğun kampanya ile «kuş beyinli» Amerikan yurttaşının «ne
duruyoruz» demesi mümkündür.
Başkan Carter’in burada bir cevabı olamaz. Olama
yacağının anlatılmış olması mümkündür. Diplomatik ka
nallarla anlatılmış olması mümkündür. Başka türlü de an
latılmıştır. Bir anlatma yolu şudur: Sovyetler Birliği Ko
münist Partisi’nin teorik yayın organı Kommunist Dergi
sinin Ocak 1980 sayısında, Sovyetler Birliği Komünist Par
tisi Sekreteri ve Politbüro kandidat üyesi Profesör B. Po-
nomaryev'in bir incelemesi yer alıyor. «Kurtuluş Hareket
lerinin Yenilmezliği» başlığını taşıyan bu incelemede şun
lar var: «Bilindiği gibi, iki dünya savaşına yol açan buna
lımların sonunda gerçekten ihtilâller oldu. Bundan önce
1870 ve 1904 savaşları Fransa ve Rusya’da ihtilâlci patla
maları hızlandırdı. Birinci dünya savaşı vesilesiyle Büyük
Ekim Sosyalist Devrimi zafere ulaştı ve birçok Avrupa
ile Asyâ ülkesinde, dünya emperyalist sisteminin temelle
rini kökten sarsan devrimci yükseliş, devrim dalgası, ya
yıldı. İkinci dünya savaşı nedeniyle çeşitli kıtalarda bir se
ri ülkede sosyalist halk demokrasileri ve ulusal kurtuluş
devrimleri ortaya çıktı. Bunların çoğu zaferle sonuçlan
dı. Sosyalizm tek ülkenin sınırlarını aştı ve dünya sosya
list sistemi meydana geldi. Tarihsel eğilim bir kez daha
saptandı: Çağımızda savaşlar ihtilâllere yol açıyor»4. Em
peryalist dünyanın yeni bir savaş kışkırtıcılığı yaptığı bir
zamanda her dünya savaşından yeni yeni sosyalist dev
letlerin çıktığının hatırlatılmasının «zamanlı» olduğunda
kuşku yok.
Olaylar böyle bir hatırlatmanın işe yaradığını göster
di. Ancak bu hatırlamanın yanlış anlamalara yol açma
ması gerekli. Ponomaryev, aynı incelemesinde, savaşlar
■ile devrimler arasında bire bir ilişki olmadığını belirtme-
497 F. : 32
ye özen gösterdi. Yalnızca ve önemli olarak, yeni bir sa
vaştan savaş kışkırtıcısı emperyalist kampın zararlı çı
kabileceğini açıklıkla belirtti. Buna ek olarak bir de şu
nu ekledi: «Fakat marksizm - leninizmin izleyicileri dev-
rimlerin meydana gelmesi için savaşın gerekliliğini hiç;
bir zaman düşünmediler ve düşünmüyorlar»5. Sanayi üre
timi, en büyük emperyalist ülke olan Amerika Birleşik Dev-
letleri'nin sanayi üreticisinin yüzde seksenini aşmış bir
sosyalist ülkenin yöneticisi partisinin önde gelen bir yet
kilisi olarak Profesör Ponomaryev, bir savaşın muhtemel
sonuçlarını hatırlatıyor.
Bu hatırlatma, aynı incelemede, bir başka hatırlatma
dan sonra geliyor: Kapitalist ülkelerdeki bunalım. Dünya
kapitalist sistemi derin bir bunalım içinde ve Ponomaryev
devam ediyor: «Bu yüzden emekçi kütlelerin temelli top
lumsal dönüşümlere yönelişleri çok açık bir biçimde ge
lişiyor. Son on yıllarda komünist partilerin durumları
nın önemli ölçüde güçlenmesi ve etkilerinin artması bu
nunla ilgilidir. Fransa, İtalya, Japonya, Portekiz, Hindis
tan, Finlandiya, Yunanistan, İspanya, Kıbrıs, Arjantin, Mek
sika ve diğer ülkelerde komünist partiler ulusal ölçekte
bir siyasal güç ve ideolojik mücadelede çok büyük bir
faktör olarak hareket ediyorlar. Birçok ülkede komünist
partileri, devletin yönetimine doğrudan doğruya katılma
yı. bir hak olarak talep ediyor. Federal Alman Cumhuri
yeti, Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Belçika ve di
ğer ülkelerde komünistlerin kütlesel tabanları genişliyor
ve. etkileri artıyor.» Dünyadaki güçlerin de bilinmesi ge
rekiyor.
Bu açıklıkta, emperyalizmin Türkiye sorumluluğu gö
revini üstlenen Batı Almanya’nın fazla aceleci davranma
yısın! anlamak daha kolay oluyor. Batı Almanya, soğuk
savaşın içeriğini anlama ve tanımada, Amerika Birleşik
Devletleri’nin siyasal ekspertizine de muhtaç görünüyor...
J. M. Keynes: Merkantilist ve
M. Friedman: «Teorisi»
498
Amerika Birleşik Devletleri ise kaymakta olan dünya
nın kendi dünyası olup olmadığını anlamakla meşgul. Bir
Amerikalı için bu, zor bir iş. Aslında genel olarak zor bir
iş. Çağdaş insanın tarihsel olayı anlaması çok zor. Çünkü
tarihsel olanı anlamak bir ölçüde yaşanılan zamanın, çağ
daş anın, dışına çıkabilmeyi gerektiriyor. Bunun kolay ol
duğunu söylemek çok zor.
Ancak anlamayı kolaylaştıracak ipuçları olduğu da
söz götürmez. Bu ipuçlarından birisi Hristiyan dünyanın
son Christas ayinine ait. Son Christas ayininde Başkan
Carter ile yardımcısının Washinğton'da dua ederken gös
teriyor. Başka Carter ve yardımcısı Mondale bir fotoğraf
ta yan yana dua ederken görülüyorlar. Fotoğrafın altında
Başkan ve Mondale’ın Tahran'da Amerikan Büyükelçili
ğinde rehin tutulan Amerikan diplomatlarının yazgısı için
dua ettikleri-yazılı. Hiç kuşku yok, «tarihsel» bir sahne ve
yirminci yüz yılın önemli sahnelerinden birisi. Emperyaliz
min lider ülkesi Amerika Birleşik Devletleri'nin, soğuk sa
vaş dönümünde her ülkede, her devrimci kıpırdanışta, o
ülkede belki varolmayan yurttaşlarının can güvenliğini so
run haline getiren ve bazan da olmayan sorunlar için as
ker kullanan Amerika Birleşik Devletleri’nin, çaresizliğini
gösteriyor.'
Bir dünyanın kayması, çaresizliktir. Çarelerin çaresiz
lik olmasıdır. Artık Amerika Birleşik Devletleri için birçok
cephede çareler, çaresizlik oluyor. Artık soğuk savaş dö
neminde kapitalist ülke ekonomilerinin performansının
yüksek olmasını sağladığı varsayılan «Keynesian Revolu-
tion», Türkçesi ile, «Keynes İhtilâli» çare olamıyor. Dün
yanın kayışı, bu dünyayı meydana getiren unsurların pek
çoğunun yıkılmasıyla birlikte oluyor. Amerikan dünyasının
kayması, soğuk savaş döneminde dünyanın tüm kapitalist
ülkelerinin üniversitelerinde ders olarak okutulan Keynes
İhtilâli veya Keynes İktisatı’nın yıkılmasıyla birlikte tarih
sahnesine çıkıyor.
Artık Keynes iktisatının bir çare olmadığında hep bir-
499
leşiliyor. Bu yüzden Keynes'in yeniden ölümünden söz et
mek moda haline geldi. Batı iktisat biliminde Keynes ik
tidarı yıkıldı. Soğuk savaş döneminde başta Amerika Bir
leşik Devletleri olmak üzere kapitalist ülkelerde sürekli
bir refahı sağladığı varsayılan bir «iktisat bilimi» de, ik
tisadi düşünceler tarihinin sayfalarına çekilmeye başladı.
Bütün bunlar üzerinde tartışma yok. Fakat tartışma
gerekli. Keynes iktisatının çaresizliği üzerinde değil. Doğ
rudan doğruya Keynes iktisatının üzerinde. Şöyle: Bir ve
ya birkaç pratik reçetenin ötesinde bir Keynes iktisatı
oldu mu? Batı iktisatını önce sarsan, sonra kırk yıl kadar
hükmünü sürdüren bir Keynes ihtilâlinden söz edilebilir
mi? Soğuk savaş dönemi ekonomik refahını Keynes ikti-
satına mı borçlu; yoksa Keynes iktisatı akademik iktida
rını soğuk savaş döneminin ekonomik refahına mı borçlu?
Kısaca açıklamak gerekli. John Maynard Keynes,
kendisi kadar üne kavuşmamış olsa da zamanın tanınmış
Cambridge iktisatçılarından J. Neville Keynes'in oğlu.
Edebiyatla ilgili. Şair olmak istiyor. Baba Keynes, yirmin
ci yüz yılda Batı üniversitelerinde okutulan iktisatın ku
rucusu Alfred Marshall'ın arkadaşı ve hatıra defterinin
26 Kasım 1905 tarihli sayfasına şunları düşüyor: «Maynard,
bazı cevaplarını parlak olarak niteleyen Marshall'ın der
si için çok çalışıyor. Korkarım, Marshall onu, iktisat için
her şeyi bırakmaya ikna etmeye çalışıyor»0. Genç Keynes,
baba ve aile dostu iki tanınmış iktisatçının etkisiyle ikti
satçı oluyor.
John Maynard Keynes, klasik iktisata da Marshall'ın
geliştirdiği neoklasik iktisata da hiçbir zaman ısınamıyor.
Hiçbir zaman iyi bir iktisatçı olamıyor; bunun yerine çok
para kazanabilen bir borsa spekülatörü olmayı başarıyor.
Kazandığı parayı Nevvton'un özel mektuplarını toplamak
gibi antika işlerine yatırıyor. Şair kişiliğini ve «uçarı en-
tellektüel» niteliğini bırakmıyor. İnsanların iş sahibi olma
sını ve İngiltere’nin de güçlü bir devlet oiarak varlığını
sürdürmesini istiyor.
500
Sonradan pek meşhur olan «Genel Teori» kitabının,
nerede ise hiç atıf yapılmayan, bir pasajında şunları ya
zıyor: «Bu yüzden, her şeyin, eskiden zanaat ve şimdi
lerde teknik denilen şeyin yardımıyla, bedava veya kıtlık
veya bolluğuna göre bir rantı olan doğal kaynaklar ile
yine kıtlık ve bolluğuna göre bir fiyatı olan, araçlara içe
rilmiş geçmiş emek kullanılarak, emek ile üretildiği kiasik -
öncesi doktrine sempati duyuyorum»7. Klasik-öncesl dö
nem, istihdamı, manüfaktür denilen işliklerde ilkel teknik
ler kullanılarak çok sayıda emekçiye üretim yaptırarak
sağlamayı devlet politikası sayan merkantilist dönem olu
yor.
Merkantilizme, iktisat tarihi içinde, teorisiz pratik zen
ginliği demek mümkün. Siyasal iktisat, merkantilist pra
tikler üzerinde gelişti. Klasik iktisatçılar merkantilist pra
tikten bir teori çıkarırken, merkantilist iktisatçıları «ka
çık» olarak resmetme başarısını gösterdi. Marx, bu nok
taya, çok önceden dikkat çekti. Artık Değer Kuramların
da şunu yazdı: «Bu arada, Merkantilistlerin, daha sonra
Bayağı Serbest Ticaretçiler tarafından gösterildikleri ka
dar kaçık oldukları düşünülmemelidir»8. Hiç kuşku yok,
Keynes, Marx'in bu yargısından habersiz öldü. Çünkü
Marx’in Kapitalini «bir öğrencinin müsvedde defteri» sa
yacak kadar iktisattan uzaktı. Ayrıca Artık Değer Kuram
ları İngilizce olarak yakın zamanlarda yayınlandı.
Fakat merkantilizm konusunda benzer yargılara ula
şabildi. Genel Teori'nin pek az okunduğu anlaşılan mer
kantilizm ile ilgili bölümünde şunları ifade etti: «Önceki
merkantilist teoriye gelince, anlaşılabilir bir açıklaması
mevcut değil ve bizler, merkantilizmin saçmalıktan kıl pa
yı daha iyi olduğuna inandırılarak yetiştirildik»9. İnsanla
rın iş sahibi, İngiltere’nin güçlü olmasını isteyen ve iş
olduğu takdirde insanların çalışacağına inanan Keynes,
merkantilizme sempati duyuyor ve klasik iktisatçıların
merkantilizmi «şaşmalık» olarak göstermelerine karşı çı
kıyor.
501
Klasik ve neoklasik iktisat, merkantilist politikacıları,
değerli madenler karşısında, Amerikan kovboy filmlerinde
bir kızılderilinin incik-boncuk karşısında duyduğu hayran
lığa benzeri duygunun esiri çılgınlar olarak gösteriyor. Ta
rihse! neden şu: Asya kıtasının, o zamanki adıyla, Hindis
tan'ın zengin ticaretini genişletmek için Batı Avrupa'dan
yola çıkan Colombus yanlışlıkla Amerikan kıtasını bulu
yor. Amerikan kıtası bomboş. Batı Avrupa’nın mallan kar
şısında Amerika kıtasından alınacak bir mal yok. Bu yüz
den Batı Avrupa'nın Colombus’un gemisiyle Amerika'yı
keşfetmesi hiç işe yaramıyor. İşe yaraması için bir keşif
daha yapmak gerekiyor. Bu keşif, Batı Avrupa için, Ame
rika’nın keşfinden de kârlı çıkıyor ve şöyle oluyor: Alma
dan vermek, vermeden almak demektir. Kısa süre için
almadan vermek, uzun dönem vermeden almayı sağlaya
biliyor. Batı Avrupa’nın gemileri kısa sayılacak bir dönem
Amerika kıtasına mal götürüyor. Karşılığında, değerli ma
den topluyor. Kısa bir süre almadan veriyor. Sonra Ame
rikan kıtasında tarım ve manüfaktür gelişiyor. Batı Avru
pa uzunca bir dönem Amerika kıtasını sömürüyor. Ver
meden alıyor.
Klasik ve neoklasik iktisat değerli madenlere tutku
su nedeniyle merkantilist politika ve iktisatı kaçıklık ola
rak resmediyor. Böyle yaparken, klasik iktisat, kendisi açı
sından son derece haklı bir entellektüel gerekçeye daya
nıyor. Merkantilizm, millî devletin doğuş döneminin ikti
sat pratiğini meydana getiriyor. Servet, devlet ve iktidar
özdeş görülüyor. Bu yüzden serveti, devleti ve doğmakta
olan burjuva devleti meydana getiren «cevher» ara
nırken, değerli madenlerde karar kılınıyor. Fizyok
ratlar, bîr geriye dönüş ile «cevher» olarak toprağı
buluyorlar. Burjuvazinin iktidar bilimî olan siyasal ik
tisat ise ulusal-burjuva devleti meydana getiren cevherin
emek olduğunu kanıtlıyor. Adam Smith, 1776 yılında «Mil
letlerin Serveti» adlı kitabında devletin yapması ve yap
maması gereken işleri yazıyor. Burjuva iktidarının en dev
rimci yasası olan emek değer yasasını geliştiriyor. Bu
502
nedenle değeri, «değerli» metal olarak gösteren görüş
lere karşı çıkması gerekiyor. Neoklasik iktisatın mer
kantilist politikaları saçmalık olarak göstermeye çalışma
sı ise tam bir cehaletten kaynaklanıyor.
Cehalet, bilimden habersizliktir. Neo-klasik iktisat ce
halettir. Marx’in iktisatından habersizdir. Marx, Siyasal İk-
tisatın Eleştirisine Katkı'da ne kadar açık yazıyor: «On-
altıncı ve on yedinci yüz yıllarda, modern burjuva toplu-
munun çocukluk döneminde, altına duyulan evrensel su
suzluk, ulusları ve prensleri altın kâseyi bulmak için de
niz aşırı haçlı seferlerine gönderirken, modern dünyanın
ilk yorumcuları, parasal sistemin kurucuları, ki merkan
tilist sisteme bunun sadece bir çeşitlemesidir, altın ve
gümüşü yani parayı, serveti meydana getiren tek şey ola
rak ilân etti»10. Her halde sadece bu kadarı bile Marx'in
iktisatının insanlık için ne büyük hazine olduğunu göster
meye yetiyor, olmalı.
Fakat bu kadar değil. Klasik ve neo-klasik dönemlerin
saçmalık olarak nitelemeye çalıştıkları merkantilist döne
mi, Marx, «modern burjuva toplumunun çocukluk dönemi»
olarak tanımlıyor. Grundrisse’de ise, merkantilist sistemin
tarihsel ve tarihi ilerleten işlevine işaret ediyor. Şöyle :
«Sonra, manüfaktürlerde sanayi kapitalinin ve bu neden
le de, ücretli emeğin ortaya çıktığı ve sanayi dışı serve
te, feodal toprak mülkiyetine, antitez olarak ve bunların
pahasına, geliştiği bir dönem olan Merkantilist Sistem
geldi»11. Sanayi kapitali, diğer ve tarihsel olarak daha ge
ri bir servet biçimi olan feodal toprak mülkiyetine karşı
ve bunun aleyhine olarak, Merkantilist Sistem döneminde
ortaya çıkıp gelişmeye başlıyor.
Keynes, bir iktisatçı ve daha öncesinde bir insan ola
rak, bu çözümlemelerden habersiz olarak gelişip ölüyor.
Ancak 1920 yıllarının başında daha az ölçüde, fakat son
larında çok yaygın olarak ve milyonlarca işçinin, kendi
iradelerinin dışında, işsiz kaldığını görünce merkantilist
pratiği ve politikaları hatırlamaktan geri kalmıyor. «Altın
madenleri uygarlık için çok büyük değer ve öneme sahip
503
tir» diye yazıyor. Fakat bir şanssızlık: On milyonlarca iş
sizi derhal fabrikalarında işlerine götürecek kadar yay
gın altın madenleri yok.
John Maynard Keynes, on altıncı yüz yılda Amerika
kıtasının altın madenlerinin işlevini anlamış görünüyor.
Bu işlev, kısa bir süre için, almadan vermekten ibaret.
Uzunca bir dönem vermeden alabilmek için. Bunu göre
bildiği için her kapitalist ülkenin bir altın madeni bulabi
leceğini keşfediyor ve yine Genel Teori’nin hiç dikkat
edilmediği anlaşılan bir bölümünde açıkça şunları yazı
yor: «Eğer Hazine boş içki şişelerini banknotlarla doldu
rursa, terkedilmiş bir maden yatağına gömer ve üzerini
kentin çöpleri ile örter, sonra da çok denenmiş - iyi sonuç
vermiş Laîssez-faire ilkesine uygun olarak banknotları
kazma işini banknot taşıyan toprakları işleme hakkını,
şüphesiz, açık artırma ile vermek gerekiyor) özel teşeb
büse bırakırsa, işsizlik ortadan kalkar ve karşılıklı etkile
şimin yardımıyla topluluğun gerçek geliri ile kapital ser
veti de, muhtemelen başlangıçtakinden önemli ölçüde faz
la olur»12. Keynes, hem kapitalist sistemden duyduğu ha
yal kırıklığını ifade ediyor ve hem de bu sistemi ayakta
tutabilmek için geçerli gördüğü reçeteyi yazıyor.
«Eğer bizim devlet adamlarımızın klasik iktisata daya
lı eğitimleri daha iyi bir yolun önünü tıkıyorsa, piramit in
şa ederek, depremlerle ve hatta savaşlarla serveti artır
mak mümkündür.» Keynes, reçeteyi biraz daha genişleti
yor. Ancak hepsi aynı kapıya çıkıyor. Tulumbayı çalıştıra
bilmek için önce bir kova kadar su dökmek gerekiyor.
Almadan vermek, bu kadar. Sonra bir daha duruncaya
kadar tulumba su veriyor. Vermeden almak da böyle olu
yor. Hitler piramit yerine otobanları yapıyor. Roosvelt bü
yük barajlar ile gerekli talebi ve başlangıcı sağlıyor.
Keynes iktisatı teorisiz pratiği yazıyor. Ekonomide iş
sizlik şeklinde bir bunalım görülünce efektif talebi ve ay
nı anlama gelmek üzere, ulusal üretimin pazarını geniş
letmeyi formüle ediyor. Ulusal pazarı genişletmek, ihra
catı artırmak ve ithalâtı kısmak biçiminde de mümkün gö~
504
rülüyor. Bu ise kapitalist ülkeler arasında önce ticaret sa
vaşına daha sonra da bayağı savaşa, gebe bir reçete ola
rak beliriyor. Mizaç itibariyle barışçıl Maynard Keynes,
bunun mutlak önlenmesi gerektiğine inanıyor. Bu yüzden-
Bretton Woods Anlaşmaları ve Uluslararası Para Fonu,
IMF, Keynes sisteminin doğal parçaları olarak ortaya çı
kıyor. Keynes, Uluslararası Para Fonu’nun baş mimarları
arasında yer alıyor. Burada da modeli, Merkantilist sis
temin, Doğu Hindistan Şirketi veya Türkiye Şirketi gibi
enternasyonaiist tekellerinden aldığını söylemek mümkün.
Doğu Hindistan Şirketi, bir dönemde uluslararası ticareti
yöneten örgüttür. Keynes'in tek hayran olduğu iktisatçı
nın da Doğu Hindistan Şirketi'nin bir memuru olan Robert
Malthus olması, her halde tesadüfi değildir18.
İkinci savaş sonrasında Amerikan askerleri bir yan
dan doğal bir açlıkla, diğer yandan, büyük tekellerin bi
linçli tahrikleriyle büyük bir oburluk yarışına giriyorlar. Sa
vaşın sona ermesi nedeniyle korkulan efektif talebin düş
mesi olayı ile karşılaşılmıyor. «Ortalama Amerikalı» tari
hin pek az kaydettiği bir oburluk yarışına başlıyor. Ame
rikan üniversitelerindeki iktisat derslerinde buna oburluk
denmiyor, «pent-up demand» adı veriliyor. Daha «bilim
sel» oluyor. Daha sonra Marshall Planı ile büyük bir ta
lep yaratılıyor. Keynes'in boş şişelere bonknot doldurma
önerisi, karşılıksız Amerikan dolarını kullanmak şeklinde
gerçekleşiyor. Talebin düşme tehlikesi belirince Kore Sa
vaşı başlatılıyor. Lübnan ve Suriye krizleri bir başka ta
lep düşmesine denk geliyor. 1960 yılında Kennedy önemli
bir bunalım sonucunda seçimi kazanıyor. Bu bunalımdan
Vietnam savaşını genişleterek kurtulacağını sanıyor. Vi
etnam halkının kahramanca karşı koyması Amerikan eko
nomisinin duraklama döneminin başlangıcına işaret edi
yor.
Bütün bu gelişmeler içinde Keynes iktisatının hiçbir
etkisi yok. Bu gelişmeler içinde Keynes yaşamıyor. Bir ik-
tisatın hayaleti dolaşıyor. Böylesi gerek. Bir teorisiz pra
tiği, bir hayalet ile gizlemek gerek. Keynes’in «çarpan»-
505
veya «çoğaltan» katsayısı, Keynes’in yakını Roy Horrod'-
un sistemi dinamikleştirmek için eklediği «hızlandıran»
katsayısı birer parmak hesabından daha öte bir teorik
derinliği sahip görünmüyor.
Teorisiz pratik teori açlığını doğurur. Kapitalist ülke
lerde de doğurdu. Birazdan değinilecek olan Marx, En
gels, Lenin ve Stalin'in kitaplarının dünyanın en kapitalist
yayınevleri tarafından basılıp satılmaya başlaması teori
açlığının bir göstergesi değilse nedir? Ancak kapitalist
ülkeler bu açlığın temel kitaplarla doyurulmasını önlemek
ister. İstedi. Bunun için ve her zaman olduğu gibi sahte
peygamberleri sürdü.
Bunlardan birisi ve şu anda en çok sözü edileni Mil-
ton Friedman oldu. Her sahte peygamber öğretisinin işine,
bazı doğru öğeleri almak zorundadır. Friedman da öyle
başladı. «Teori 'vakaları' idrak etmenin yoludur ve teori
olmadan 'vakaları' idrak etmemiz mümkün değildir»14. Bu
günlerde ve başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üze
re önde gelen kapitalist ülkelerde «Keynes öldü, yaşasın
Friedman» sloganlarının atılmasına yol açan 1953 tarih
li kitabının ilk paragrafına şöyle başladı: «Siyasal iktisa-
tın Kapsam ve Yöntemi üzerine hayranlık uyandıran kita
bında John Neville Keynes (şeylerin) ne olduğu ile ilgili
sistemleştirilmiş bir bilgi bütünü olarak... bir pozitif bilim;
ne olması gerektiğinin kriterlerini tartışan sistemleştiril
miş bir bilgi bütünü olarak... bir normatif veya düzenleyici
bilim... ve belli amaçları elde etmek için bir kurallar sis
temi olarak... bir sanat arasında ayrım yapıyor... ve 'si
yasal iktisatın ayrı bir'pozitif bilimini tanımanın’ önemini
vurguluyor»15. Friedman, Keynes döneminin parlak döne
minde John Maynard Keynes'in karşısına John Neville
Keynes'î koyarak işe başlıyor. Korkak ve sinsice.
Temel görüşünü şöyle formüle ediyor: «Ben şu yar
gıyı ileri sürüyorum, özellikle Birleşik Devletler olmak üze
re bütün Batı dünyasında, yansız yurttaşlar arasında eko
nomi politikasıyla ilgili ayrılıklar, temel değerlerdeki te
melli ayrılıklar ve insanın nihai amaçları konusunda ay-
506
arılıklardan çok, ve çok büyük çoğunlukla yapılan bir ey
lemin ekonomik sonuçlarıyla ilgili - ilke olarak pozitif ik-
îisatın gelişmesiyle ortadan kaldırılabilecek- tahmin ay
rılıklarından geliyor»16. Friedman bu yargıyı ileri sürüyor.
Ne zaman mı? Tam 1953 yılında. Tam Mccharty’ciliğin
önce Amerika Birleşik Devletleri ve buradan bütün kapi
talist dünyayı ve bunun içinde, kuşku yok, Türkiye'yi ilkel
pençesine aldığı bir zamanda. Amerika'da en masum eleş
tirilerin bile en gözde bilim adamı, sanatçı ve yurttaşı an-
ti-Amerikan hareketleri izleme adı altında engizisyon ko
misyonlarının önüne çıkarmaya yettiği bir zamanda. So
ğuk savaşın «düşünen hayvan» olarak tanınan insanda
ki, düşünme eylemini durdurduğu bir zamanda. Bıi dönem
de hangi Amerikan yurttaşı, bilim adamı veya iktisatçısı
Amerikan toplumundaki «temel değerlerdeki temel ayrı
lıklar» üzerine söz edebilir ki? Söz edebildi ki.
Kapitalist iktisatçı Keynes, kapitalist sistemin temel
lerindeki temel kusurları görüyor. Gözlerini kapatıp, sis
temi ayakta tutabilecek ve sistemin, Keynes olmadan da,
uyguladığı pratikleri formüle ediyor. Keynes, bunalımın ik
tisatçısıdır. Friedman refahın ve soğuk savaşın iktisat
çısıdır. Kapitalist sistemin temellerini tartışmayan ve tar
tışmaya izin vermeyen soğuk savaş iktisat biliminin teo
risini kurmak istiyor. Kendi çapında.
«Pozitif iktisat, ilke olarak, herhangi bir ahlâkî pozis
yon veya normatif değer hükmünden bağımsızdır»17. Böy
le yazıyor. Pozitif iktisatın «görevi, mevcut durumda her
hangi bir değişiklik hakkında doğru tahmin yapmada kul
lanılabilecek bir genellemeler sistemi sağlamaktır.» Mil-
ton Friedman’a göre pozitif iktisatçının durumu, gebelik
testi yapan laborantın durumundan farksızdır. Gebeliğin
nasıl olduğu veya olması gerektiği Friedman'ı hiç ilgilen
dirmez. Ve devam eder: Pozitif iktisatın «performansı,
yaptığı tahminin hassaslığı, kapsamı ve uygulamaya gös
terdiği uyum ile ölçülecektir.» Laboratuar testinde söylen
diği gibi gebe mi, değil mi? Friedman'ın pozitif iktisatı ve
tıuna dayalı teorisi budur.
507
Milton Friedman, pozitif iktisat olarak tanımladığı öğ
retisini, sistemin temellerini tümüyle ilgi alanının dışına
çıkara n ve yalnızca kapitalist sistemin uygulamalarına yö
nelik test edilebilir hipotezler geliştirmeyi amaçlayan bir
entellektüel çabayla sınırlıyor. Bu öğretiye göre pozitif
iktisatın, atom bombasıyla ilgisi, sadece bir patlamada
kaç milyon insanının canını alacağını tahmin etmeye ya
rayan bir genellemeler bütünü sağlamaktan ibaret oluyor.
Bir milyon can ise ve atom bombasının test edilmesiyle
gerçekten bir milyon insan ölüyorsa, pozitif iktisat pozi
tiftir ve pek başarılıdır. Gebelik testi pozitif ise kadın gebö
demektir.
Friedman, pozitif biiim geliştirme iddiasıyla ortaya
çıkıyor. Her iyi veya kötü, başarılı veya başarısız bilim
adamı gibi temel politik endişelerden hareket ediyor. Fri-
edman’ın önündeki temel politik endişe ve daha doğru
deyişle entellektüel tutku, bir başka kitabında açıkça söy
lediği şekliyle, şudur: «Tarih, yalnız kapitalizmin siyasal
özgürlüğün zorunlu koşulu olduğunu göstermektedir»1*.
Kapitalizm, siyasal özgürlüğün zorunlu koşulu olunca, ka
pitalizmin önündeki engellerin kalkması gerekir. Ancak
emperyalist dünyanın yeni peygamberi Friedman’a göre
engeller saymakla bitmez. Örnek olsun, yaşlılar için emek
liliğin sigortası bunlardan birisidir. Özgürlüğe aykırı bir
müdahaledir. Çok büyük çoğunluğun bunu istemesine
rağmen böyledir. Çünkü, bu yeni peygambere göre, «doğ
ru, zorunlu yaşlılık sigortasını özgürlüğün ihlâli sayan
yurttaş sayısı az olabilir ama özgürlüğe inananlar hiçbir
zaman oy hesabı yapmazlar»19 (*). Friedman, kapitalist
508
sistemin bütün kusurlarının, kapitalist sistemin yeteri ka
dar kapitalist olmayışından ileri geldiği inancını yaymak
istiyor. Yaşlılık sigortası veya asgarî ücret gibi işçi sınıfı
nın kazanımlarını, kapitalist sistemin faziletlerini göster
mesinin engelleri olarak sayıyor. Eğer bunlar olmasa ve
fiyat sistemi serbestçe işlese işsizlik de olmaz20.
Bunu ve esas sorununu, bir uzun paragrafta, açıklı
yor. Şöyle: «On dokuzuncu yüzyılın sonlarından başlaya
rak ve özellikle 1930 sonrasında Birleşik Devletler’de li
beralizm deyimi, en çok ekonomik politika alanında olmak
üzere, çok yeni bir vurgulama ile birleştirilmeye başlandı.
O, arzu edilen hedeflerin gerçekleştirilmesinde iradi özel
düzenlemeler yerine, ilk önce devlete güvenme isteği ile
birleştirilmeye başlandı. Parola, özgürlük yerine, refah
ve eşitlik oldu. On dokuzuncu yüzyıl liberali, özgürlüğün
•genişletilmesini refah ve eşitliği artırmanın en etkin yolu
sayıyordu; yirminci yüzyıl liberali, refah ve eşitliği ya öz
gürlüğün ön koşulu ya da almaşığı sayıyor. Refah ve eşit
lik adına yirminci yüzyıl liberali, klasik liberalizmin savaş
tığı deviet müdahalesinin tüm unsurlarını ve paternaliz-
*mi canlandırmaya meylediyor. Saati, on yedinci yüzyıl
merkantilizmine döndürme eyleminin işinde gerçek libe
ralleri reaksiyoner diye azarlıyor!»21. Reaksiyoner Fried
man, kendisini on dokuzuncu yüzyıl liberali; başta Key-
nes, eleştirdiklerini on yedinci yüzyıl liberali olarak görü
yor.
Kapitalist «sosyalist» Bir Bilim Adamı
«Yolun neresindeyiz» sorusuna cevap arandığı bir
yerde önce Keynes ye sonra Friedman üzerinde bu kadar
durulması yadırganabilir. Yadırganmaması gerekiyor. Çün-
:kü alınan yoiun bir bölümünün görülebilmesi için Keynes
ve Freidman karşıtlığı yararlı olacak. Yarar, bu ülkede
Başbakan Demirel'in ilân ettiği Yeni Ekonomik Politika
kararları dolayısıyla ortaya çıkan Ecevit-Demirel karşıtlı
ğının Keynes-Friedman karşıtlığı çerçevesine oturtulmak
¿istenmesinden doğuyor. Bununla birlikte ve bundan öte.
509
Keynes - Friedman karşıtlığı, Türkiye’de bir kapitalist
«sosyalist» bilim adamının tanınmasını kolaylaştırıyor.
Bundan da öte, moda sever Türk aydın türünün en ge
lişmiş tipinin tanıtılmasına imkân veriyor. Bu kapitalist
«sosyalist» bilim adamı ve aynı anlama gelmek üzere mo
da sever Türk aydının en gelişmiş tipi İstanbul Üniversi
tesi ile Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Dr.
Sencer Divitçioğlu'dur.
Profesör Milton Friedman, tekrar oluyor, kapitalist
sistemin temellerinin bilim adamlarının ilgi alanına alın
masına karşı çıkıyor. Geliştirilmesini istediği bir «pozitif
iktisat» ile bilim, kapitalist sistem için test edilebilir hi
potezler geliştirmesini öneriyor. Test edilebilir hipotezler
olarak da fazla entellektüel şakaya ihtiyaç duymuyor. Ka
pitalist sistemin çeşitli istenmeyen sonuçlarını düzeltmek
için işçi sınıfı ve emekçilerin yıllardır mücadele ederek
kazandıkları toplu sözleşme, asgarî ücret, emeklilik si
gortası gibi çeşitli düzenlemelerin kaldırılması halinde ka
pitalist sistemin daha iyi işleyeceğini ileri sürüyor ve bu
nun test edilmesini istiyor. Ancak içinde yaşadığı Ameri
ka Birleşik Devletleri'nde böyle bir test yapılamıyor. Fried
man, her başkanlık seçiminde ortaya çıkan aday aday
larının en gericisini destekliyor; ama bunlar adaylığı bile '
kazanamıyor. Bu yüzden Friedman «pozitif iktisat» görüş
lerini Sili'nin faşist diktatörü Pinochet'ye danışmanlık ya
parak test etme yollarını arıyor.
1980 yılı Ocak ayında Başbakan Demirel, Türkiye’de
devletin ekonomiyi yönetme mekanizmalarının bir bölü
münden vazgeçtiğini ilân eden Yeni Ekonomik Politikası
nı açıkladı. Açıklama çok büyük bir devalüasyon ve zam
furyası ile birlikte geldi. Cumhuriyet Halk Partisi Genef
Başkanı Bülent Ecevit de bu politika demetini Friedman
Modeli olarak niteledi. Türkiye kamuoyu Friedman'dam
böylece haberdar oldu. Ecevit, bu kararlardan sonra Vi-
yana’da katıldığı Sosyalist Enternasyonal toplantısından
döndüğü gün havaalanında yaptığı basın toplantısında,
Türkiye’nin işçi ve emekçilerine Friedman'ın adını bir da-
510
ha hatırlattı ve Sosyalist Enternasyonal'ın başta Willy*
Brandt olmak üzere diğer liderlerinin de, Demirel'in uy
gulamaya koyduğu politikanın Friedman Modeli olduğu
konusunda kendisini desteklediklerini açıkladı. Böylece ve
Ecevit’in sayesinde Türkiye'nin kahvelerindeki siyasal tar
tışmanın düzeyi yükseltilmiş oldu.
Ancak bununla iş bitmedi. Bir ihtiyaç doğdu. Dünya
Bankası ve Uluslararası Para Fonu’nun Türkiye'ye yıllar
dır önerdiği politikaların temelli olarak kabul edildiği an
lamına gelen Yeni Ekonomik Politika için bir destek gerek
ti. Sosyalist Enternasyonal'in de işin içine sokulduğu bir
tartışmada Demirel için bir «sosyalist» ve tabii bilimsel
destek bulma işi Milliyet Gazetesi'ne düştü. Milliyet Ga
zetesi, 1961 -1971 dönemi Türkiye İşçi Partisi üyesi ve
«sosyalist» ve de bu yüzden profesörlüğünü ancak Danış
tay kararı ile alabilen Profesör iktisatçı Sencer Divitçioğ-
lu ile konuştu.
Dr. Divitçioğlu, Demirel’in Yeni Ekonomik Politikasr
ile ilgili olarak şu başlangıç değerlendirmesini yaptı: «Bay
Demirel son iktisadi kararlar hakkında 'bunlar sadece
bir zam furyası değildir' derken, tarihsel bir gerçeği ifa
de etmiş oluyordu. Bu gerçek, Türk toplumunun yüz yılr
aşkın bir battal iktisadi olgunlaşma döneminin sonunda
eriştiği, özellikle 1950’lerden sonra sağlamca yerleşen ka
pitalist üretim tarzının gereği olan liberal ilkelerin kabu
lünün tescil edilmesidir. 24 Ocak kararları, şimdiye dek
kapitalist sistemin işleyişini köstekleyen, ekonominin sı
nıfları ile birlikte kendisini yeniden üretmesini engelleyen
tüm iktisat politikalarını, yani iktisadın hayatta yaygın ve
yoğun devlet müdahalesini lağvetme niyetiyle alınmış
tır»22. Yukarda Friedman'm görüşlerinin boşuna açıklan
madığını gösteren ipuçları var.
Dahası var: «Bu kararlar, bence, mantıksal planda»
da, tarihsel planda da meşrudur.» Dr. Divitçioğlu, kayna
ğı meçhul bir otorite ile, Demirel’in kararlarına «meşrui
yet» ilân ediyor. Devam ediyor: «Kararlar, Türk ekonomi
si 1
«inin tarihsel planı bakımından da meşrudur. Çünkü bun
dan böyle, müdahaleci devlet ve uyguladığı iktisat politi
kaları ile yarattığr ‘Avantacı Öbek', bugünkü kapitalist
Türk ekonomisini maddesel ve sınıfsal yeniden üretecek
.normal olanakları sağlamaktan yoksun görünmektedir.
"Avantacı Öbek', sabit tutulan fiyatlar, faiz haddi ve Türk
;parasının değeri ile, bunların piyasa değerleri arasındaki
rantı elegeçirmiş bir alt-sınıftır. Bunun kapitalist sınıftan
farkı, üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmayışıdır.»
Tıpkı Mîlton Friedman gibi konuşuyor: Kapitalist devletin
yaptığı her müdahale kapitalist sınıfın ve ekonominin ge
lişmesini önlüyor.
«Sosyalist» Profesör Divitçioğlu'nun Milliyet ile ko
nuşmadan önce kapitalist Profesör Friedman'ı okumuş
olduğuna inanmak gerekiyor: «Bay Demirel tarafından
açıklanan kararlar, Türk ekonomisinin bugünkü perişan
durumuna deva olabilecekse haklıdır. Eğer kapitalist bir
ekonomi varsa, ekonominin selâmeti, ancak 'Müdahaleci
■Devleti’ 'Kapitalist Devlet' yapıp, 'Avantacı Öbeği' de ele
dikten sonra 'Kapitalist Sınıfı’ oyunun kurallarına uygun
biçimde hizaya getirmekle sağlanabilir.» Daha önce, yu
karda, Friedman’ın pozitif iktlsatı İle ilgili olarak söyle
nenleri burada da tekrar gerekiyor: Gebelik testi pozitif
ise kadın gebedir. Bunun aynını Dr. Divitçioğlu söylüyor:
«Bay Demirel tarafından açıklanan kararlar, Türk ekono
misinin bugünkü perişan durumuna deva olabilecekse
“haklıdır.» Çünkü şimdi iş, «sosyalist» profesöre göre, eko
nominin selâmeti için kapitalist ekonomiye uygun «Kapita
list Devleti» yapmaktır. «Sosyalist» profesöre göre Demi
rel, «Kapitalist Devleti» yapmaktadır ve bu yüzden iyi
yapmaktadır.
Ancak şimdi muhalefette olan eski başbakan Ecevit,
Oemirel'in kötü yaptığını ileri sürüyor. Demirel’in, Fried-
man’ın öğretisine uygun hareket ettiği için, kötü yaptığı
nı İleri sürüyor. Demirel bundan alınmış görünüyor ve
«Kim oluyormuş Friedman» diye soruyor. Fakat Ecevit’in
sözlerinden «sosyalist» Profesör Divitçioğlu'nun alındığı
512
ve endişe duyduğu anlaşılıyor. Şunları söylüyor: «Türk
ekonomisi için müdahaleci devleti savunmaya olanak ol
madığı gibi, bunu 'Refah Devleti’ kisvesi altında sunma
ya da olanak yoktur. Her şeyden önce unutmamak gere
kir ki, Batı'nın refah devleti, kapitalist üretim tarzının bir
yan ürünüdür, kendi başına bir sistem sayılmaz. Vergi
lerde etkinlik, toplumsal’ güvencelerin kapsamını geniş
leten ve toplumsal tüketim gereksinmelerini karşılayan
bir devlet... Bu nedenle Bay Ecevit’in ‘Refah Devleti' ör
tüsü altında ’Müdahaleci Devleti' sanki ‘Kerim Devlet' ola
rak alıp sunması ve son kararlar hakkında gösterdiği aşı
rı tepki gerçekçi olmadığı gibi, endişe vericidir del.» Tam
böyle. Hiç kuşku yok, Sencer Divitçioğlu Milliyet ile gö
rüşmeye giderken yanma mutlaka Milton Friedman'ı al
mıştır.
Friedman’dan alıntılar bunun için gerekti. «Toplum
sal güvencelerin kapsamını genişleten» öneriler bir ya
na, eleştirileri gerçekçi bulmayan ve bunlardan endişe
duyan «sosyalist» profesörler çıktı. Friedman'm düşün
celerini Süleyman Demirel’den çok ötede ve çok büyük
bir istekle savunan «sosyalist» bilim adamı oluştu. Fried-
man, kendi görüşlerini, kendisi için belli bir dürüstlükle ka
pitalizm adına yapıyordu. «Sosyalist» profesör sosyalizm
adına yapıyor, olmalı. Bu yüzden bu türe «kapitalist sos
yalist» bilim adamı demek gerekti.
Bu neden böyle oldu? Sencer Divitçioğlu burjuvaziye
veya aynı anlama gelmek üzere Demirel’e mi satıldı? Ke
sinlikle hayır. Hiç ilgisi yok. Yoksa Divitçioğlu, şimdiye
kadar kişiliğini saklayabilmiş bir «ajan» veya «polis» mi
idi? Düşünülemez bile. Öyleyse neden? Şimdilik iki ne
den söylenebilir. İkincisi ise özeldir. Divitçioğlu, otuz yıl
dır sosyalizmden daha çok hep moda ile uğraşmıştır. Dr.
Divitçioğlu moda sever Türkiye entelijansiyasının ne ge
lişmiş ve en canlı örneğini veriyor.
Biraz üzerinde durmak ve bunun yalnızca Türkiye’ye
özgü olduğunu sanmamak gerekli. Çok eskiye kadar gi
diyor. Kari Marx’a Petersburg’tan bir mektup geliyor. Ka-
513 F. : 33
pital'in Rusçaya çevrileceğini bildiriyor, izin ve fotoğraf
istiyor. Bu Almancadan başka bir dile ilk çeviri olacak.
Marx hayret ediyor ve L. Kugelman’a hayretini yazıyor.
Yazdığı mektupta şunlar da var: «Yine Dunker tarafından
basılan benim Proudhon’a karşı eserim hiçbir yerde Rus
ya’da olduğu kadar satılmadı. Kapitol'i çeviren ilk ülke
Rusya oluyor. Ancak bunu fazla abartmamak lâzım. Rus
aristokratları gençliklerinde Alman üniversitelerinde ve
Paris'te okudular. Onlar her zaman Batı'daki en son mo
danın peşinden koşarlar. Bu, on sekizinci yüzyılda Fran
sız aristokratlarının bir bölümünü meşgul eden iyi yemek
düşkünlüğünden farksızdır. Voltaire, aydınlatıcı düşünce
leri için 'bunlar terziler ve ayakkabıcılar için değil' demiş
ti»23. Marx, moda sever ve izler aydınların evrenselliğine
işaret ediyor. Moda sever ve moda izler Türkiye entelijan-
siyası için en moda kitap, en moda elbise veya ayakkabı
dan farksızdır.
Toplum bilimci, bilimsel çalışmaları sırasında, tipolo-
ji çizer. Anglo-Amerikan bilim adamı da aynını yapar. Yal
nız tîpolojisini çizerken en ilkel örnekten başlar. Bütün
sistemini bu ilkel tip üzerine kurar. Sonra bunu geliştirir
veya artık sistemini kurmuş olduğu için, geliştirmeye de
ihtiyaç duymaz. Bunun tipik örneği, Robinson Crusoe ma
salıdır. Robinson Crusoe, toplum ile ilişkileri açısından,
en ilkel toplumsal insandır. Batı toplum bilimi ve iktisatı
Robinson Crusoe ile başlar ve biter.
Aslında bunun tersini yapmak gerekiyor. Moda sever
ve moda izler aydının veya bilim adamının, hiç kuşku yok,
Sencer Divitçioğlu tek örneği değil. Ancak en gelişmiş
örneği. Buradaki gelişmişlik, bir pratik zenginlik anlamın
da. Divitçioğlu, moda severliğinin pek çok pratik uygula
masını göstermiş durumda.
Doktorasının ne olduğunu bilmek mümkün değil. Ya
yınlanmış ilk kitabı, «İktisadi Büyüme, Marx'm Görüşleri
ve Harrod’la Karşılaştırma» olsa gerek. 1959 yılında İs
tanbul Üniversitesi tarafından yayınlanıyor. Bu yıllar, Har-
rod ile takviyeli Keynes iktidarının sürdüğü yıllar. Harrod,
514
hızlandıran adı verilen yatırım ile gelir artışı arasındaki
bir katsayı ile, Keynes’i dinamikleştirmiş durumda. Böy
le sayılıyor. O zaman Batı ülkelerinde en moda olan Har-
rod. Çok büyük bir moda. Bu moda içinde daha az yay
gın fakat daha çekici bir diğer moda, Keynes ve Harrod'u
Marksist göstermek. Sencer Divitçioğlu, bu modaya uyu
yor ve uyguluyor.
Bu moda bir süre Türkiye'de etkiii oldu. Gittikçe azal
dı. Ancak yine de 1967 yılında bile bu moda üzerinde dur
mak zorunlu oldu. O tarihte yaptığım bir çalışmada, dip
notta da olsa, şunları yazmak gerekli oldu: «S. Divitçioğ
lu, Marx'cı kuram ile Harrod modeli arasında formel bir
ilişki kurmaya çalışmıştır ve görünüşe bakılırsa bu işi ba
şarmıştır. Yalnız S. Divitçioğlu, Marx'cı kategorilerden
Harrod'cu büyüme hızına giderken Marx’a iki fonksiyon
eklemiştir: Bunlardan birisi hızlandıran tipi yatırım fonk
siyonu, diğeri ise Keynes’ci biriktirim fonksiyonudur. Bu
her iki fonksiyonu da Marx'cı saymaya, bunlara Marx’cı
kuram içinde bir yer bulmaya imkân yoktur.» Dipnot şöy
le devam ediyor: «Bütün bunlar bir yana, Harrod modeli
nin iki öğesi, hızlandıran ve çoğaltandır. Eğer kategoriler
birbirini tutuyorsa her kuram, hızlandıran ve çoğaltan ek
lemesiyle - ve bazı budamalarla - Harrod modeline çev
rilebilir. Aynı şekilde Marx’a hızlandıran ve çoğaltan so
karak, Harrod kuramını elde etmek, Marx’cı kategoriler
iie Keynes’ci toplamlar arasında bir benzerlik olduğunu
göstermekten başka bir anlama gelmez. Bu ise daha ön
ceden yapılmıştır»24. Dr. Divitçioğlu Batı üniversitelerinde
daha önceden yapılmış olanı aynen yapıyor.
Dr. Divitçioğlu hep aynı işi yapıyor. Bir moda eski
yince bir yenisine sarılıyor. 1960 yıllarının ikinci yarısında
Türkiye entelijansiyası, Keynes ve Harrod marksizmini aş
mış bulunuyor. Türkiye, kendisine dönmüş bir durumda.
Marksizm - Leninizmin Türkçede yeni yayınlanmaya baş
layan temellerinin ilk ışığında kendi toplumsal yapısını
incelemek için hummalı bir çaba harcıyor. İşte tam bu
sırada Dr. Divitçioğlu, bu hummalı çabayı, marksizm-leni-
515
nizmden saptırabilmek için yeni bir moda ile ortaya çı
kıyor: Asya Tipi Üretim Türü veya ATÜT. Marx'ın ikti-
satında henüz gelişmemiş bir feodalite olarak bulunan ve
tarihin belli dönemlerinde Bizans, Osmaniı veya Çin'de de
görülebilen ATÜT, kısır fakat yoğun bir tartışmanın konu
su oluyor.
ATÜT, Türkiye'nin sui generis, nev-i şahsına münha
sır veya aynı anlama gelmek üzere, kendine özgü, bir top
lum düzeni olduğunu göstermek için öne sürülüyor. Ken
dine özgü toplumsal yapı iddiaları her yerde, marksizmin
ve daha sonra marksîzm-leninizmin dışına çıkmanın ge
rekçesi olarak kullanılır. On dokuzuncu yüzyılda Rusya'
da narodnlkler sui generis bir Rusya topium düzeni id
dialarından kendine özgü bir yolla nev-i şahsına mün
hasır bir sosyalizm kurmak istediler. ATÜT, Türkiye'de
narodnizmin bir çeşitlemesi oluyor.
Yine Batı’dan geliyor. Dr. Divitçioğlu'nun ATÜT mo
dasını başlattığı zaman Batı'da, on dördüncü yüzyıl Arap
bilim adamı İbn Haldun'un yeniden keşfedildiği görülü
yor (*). Zamanına göre çok ileri bir bitim adamı olan İbn
516
Haldun OsmanlI’ya düşkün görülüyor. OsmanlI toplum dü
zenini övüyor. OsmanlI’nın devlet örgütleme niteliğini gök
lere çıkarıyor. Dr. Divitçioğlu, ATÜT modasına, «Kerim
Devlet» icadını baş tacı yapıyor. Aynı zamanda «Türk sos
yalizmi» peşinde olan ve bir köylü ideolojis'den ileri gi
demeyen TİP Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, Dr. Di-
vitçioğlu’nun Kerim Devlet'ini «Ceberrut Devlet» olarak
anlıyor. Mustafa Kemal'e düşmanlığını bir Osmanlı hay
ranlığına çeviren Kemal Tahir de «Devlet Ana» ile bu mo
danın önde gelenleri arasına giriyor.
ATÜT, Dr. Divitçioğlu'nun yaratabildiği en büyük mo
da festivali oluyor. Bu, «aslına dönmek isteyen» Türk ay
dını ile moda sever ve izler Türkiye aydınının buluşmasın
dan doğuyor. Türk aydını, kendi yapısına sui generis de
nilmesinden pek hoşlanıyor. Daha önce söylenmiş olsa
da.
On beşinci yüzyılın ikinci yarısında doğan büyük İtal
yan bilim adamı Niccolo Machiavelli, Prens'te, şunları ya
zıyor: «Tarihin tanıdığı krallıklar iki yolla yönetilmişlerdir:
Ya bir prens ve lütfü ve müsaadesiyle bakan olarak ül
kenin yönetiminde kendisine yardım eden hizmetkârlarıy
la; veya bir prens ve yerlerini yöneticisinin lütfuyla değil
kanlarının eskiliğiyle tutan baronlarla»25. Bu iki yoldan bi
rincisiyle ilgili olarak verdiği ek açıklama şu: «Prens ve
hizmetkârları tarafından yönetilen devletlerde, kendisinin
üstünde sayılan başka kimse olmadığı için ve diğerleri
sadece bakan veya prensin memurları olarak itaat gör
dükleri ve hiç kimsenin özel bir sevgisine muhatap olma
dıkları İçin, prensin otoritesi daha fazladır.»
Machiavelli’nin tanımladığı bu devlet biçimi, on be
şinci yüzyıl Osmanlı devletini hatırlatıyor. Tüm sevgisizliği
bakanlar veya vezirler iie memurlar veya kapıkulları üzer
lerine çektikleri için yalnızca baştaki monarkın iyilikleri
ne bakarak böyle bir devlete «Kerim Devlet» demek müm
kün. Ya da monarkın otoritesine ve memurların yaptıkla
rına bakarak «Ceberrut Devlet» demek de mümkün. De-
517
mek ki, Machiavelli hem Dr. Divitçioğlu’na ve hem de
Mehmet Ali Aybar’a yetiyor.
Machiavelli devam ediyor: «Zamanımızda bu iki tür
yönetimin örnekleri Türk hükümdarı ile Fransa Kralıdır.
Tüm Türk monarşileri bir kişi tarafından yönetiliyor, di
ğerleri hizmetkârları oluyor ve krallığını sancaklara bö
lerek, o, çeşitli yöneticileri tayin ediyor, istediği zaman
değiştiriyor veya azlediyor. Fakat Fransa Kralı, tebası ta
rafından tanınan ve sevilen çok sayıda kadim asil ile çev
rilidir; her birinin, kralın kendisini tehlikeye sokmadan
dokunamayacağı imtiyazları vardı. Şimdi kim bu iki dev
leti incelerse, Türk devletini elde etmenin zor olacağın!
görecektir; fakat zaptettikten sonra, tutmak çok kolay ola
caktır. Diğer taraftan, birçok açıdan, Fransa krallığını
zaptetmek kolaydır, ancak tutmada büyük güçlük olacak
tır»26. Ve çok büyük açıklık getirmiş oluyor.
Osmanlı Avrupa topraklarında küçük devletleri bir
birine karşı oynayarak ilerledi. İlk sosyalist ülke, bir öl
çüde de, emperyalist ülkeler arasındaki anlaşmazlıklar,
değerlendirebildiği için ayakta kaldı ve gelişti. Machia
velli, aynı zaman kesiti içinde Osmanlı ile Fransa'yı kar
şılaştırarak feodalite ile merkezi devlet arasındaki tersine
ilişkiyi açıklamış oldu. Feodalitenin gelişmemiş ve güç
süz olduğu zaman merkezi otorite güçlüdür. Feodalitenin
gelişmemiş ve merkezi otoritenin güçlü olduğu dönemler,
çelişkinin sığ olduğu dönemlerdir. Osmanlı tarih içinde
feodalitesinin güçlendiği ve merkezi otoritesinin zayıfla
dığı bir süreci yaşadı. Ancak geç yaşadı. Çünkü Osmanlı
bu süreci yaşarken, Batı Avrupa’da feodalinin gücünü kı
ran merkezi ve milli devletler meydana geliyordu. Bu, ka
pitalizmin doğuşu ve burjuva devletlerinin ortaya çıkması
demek oldu.
Emek değer yasası işte bu zamanın yasasıdır. Burju
vazinin iktidara yürüyüşünün yasasıdır. Devrimci yasadır.
Emek değer yasası, saf ve net işleyişini, basit yeniden
üretim şemasında gösterir. Burada emek ve sermaye he
nüz birbirinden tam olarak ayrılmamış durumdadır. Bur-
518
¡uva toplumunun çocukluk dönemi, aynı zamanda emek
değer yasasının en saf bir biçimde işlediği zamandır. Bu
dönemde üreticiler arası rekabet emekçiler arasındadır.
Bu yüzden ekonomide artık değer, üreticilerin toplam
emek içindeki paylarına göre olur. Dolayısıyla artık değer
ile değişken sermayenin bölümüyle gösterilen sömürü
oranı, birbirine eşit olur.
Burjuvazi iktidarını genişlettikçe emek ve sermaye
birbirinden net olarak ayrılır. Sermaye tüm hakimiyetini
tesbit eder. Böyle bir dönemde ekonomide yaratılan tüm
artık değerin üretici birimler arasındaki paylaşılması, ar
tık eskisi gibi emek paylarına göre olamaz. Sermayenin
egemehliği buna müsaade etmez. Müsaade etmediği için
de fiyatlar değerlerden saparlar. Bu sapma nedeniyle de
değerin fiyata dönüşü sorunu ortaya çıkar.
Bu sorunu Marx keşfetmedi. Fiyatların veya Marx’in
kullandığı deyimle üretim fiyatlarının değerden saptığı
düşüncesi Ricardo'da net bir biçimde var. Ricardo bu
yüzden değer yasasından geri döndü. Marx ise tam tersi
ni yaptı. Hem değer yasasının işleyişine, görülmemiş bir
açıklık getirdi ve hem de değer yasasının Marx’in genel
yasa anlayışında olduğu gibi, bir eğilim olarak işlediğini
gösterdi. Kapital'in üçüncü cildinde şöyle yazdı: «Fiyat
lara ve fiyat hareketlerine değer yasasının egemen olma
sı bir yana, metaların değerinin yalnızca kuramsal olarak
değil aynı zamanda tarihsel olarak da, üretim fiyatların
dan önce geldiğini kabul etmek çok yerindedir. Bu, emek
çinin kendi üretim araçlarına sahip olduğu duruma, ken
di emeğiyle yaşayan toprak sahibi çiftçinin, kadim ve
modern dünyadaki zanaatkârın durumuna uyar»27. Emek
çinin kendi üretim araçlarına sahip olduğu durum, kendi
emeğiyle yaşayan çiftçi, eski ve yeni zamanlardaki za-
naatkâr, basit yeniden üretim şemasının unsurlarını mey
dana getiriyor. Bugünkü deyişle «küçük burjuvalar» olu
yorlar. Märx, burada, değer yasasının tarihsel önceliğine
işaret ediyor. Bu, böyle koşullarda, değer yasasının daha
net olarak işlediği anlamına geliyor.
519
Bunu da, daha önce belirtildiği gibi, Üçüncü Ciit'te
yazıyor. Önemi şurada: Burjuva iktisatçıları ne zaman sı
kışsalar Kapitai’in birinci ve üçüncü cildi arasında çelişki
den söz eder ve değerin fiyatlara dönüşümü nedeniyle
Marx'ın iktisatında buldukları çelişkileri sayarlar. Çok ön
ceden bunu Böhm-bawerk yaptı. Başkaları izledi. 1970 yıl
larına gelince başta Samuelson olmak üzere Amerika Bir
leşik Devletleri’nin ünlü iktisatçıları kolları sıvadılar. De
ğer yasasının yanlışlarını saymaya başladılar.
Sebepsiz değil. Emperyalist ekonomilerin bunalımla
rı, Batı toplum bilimlerinin de bunalımı oldu. Her iki ne
denle kapitalist ülkelerde son yıllarda Marx'ın öğretisine
ve iktisatına çok büyük bir ilgi başladı. Batı’nın tüm ya
yınevleri klasikleri basıp satmaya başladılar. Amerikan üni
versiteleri en azından birer «marksist» bilim adamı bul
mak zorunda kaldı. Batı ülkelerinde genç araştırıcılar, el
yordamı ile, Marx’ın iktisatını öğrenmeye koyuldular. İş
te bu nedenle, mesleğin ağır toplarını bir defa daha Marx’-
ın düşüncelerini çürütmeye koşmak gerekli oldu.
Yine işte tam bu zamanda moda sever ve izler Dr.
Divitçioğlu geç kalmadı. Yeni bir kitap çıkardı. Önsözüne
şunları yazdı: «Yazarın eğilimi açıkça Marksist teoriye
doğru ise de, Marksist iktisat teorisinde şimdilik doldu
rulamayan boşluklar (örneğin azalan kâr haddi) ya Marx'-
ın çözümündeki hatalar gösterilerek sergilenmiş ya da
işaret edilerek geçiştirilmiştir»28 (*). Böylece Dr. Divitçi
oğlu, Türkiye üniversitelerinden kendisine katılan bir kaç
genç ile birlikte ve üstün matematik bilgisiyle donanmış
olarak Marx’ın hatalarını düzeltmeye koyuluyor. Fakat pek
uzun sürmüyor. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri’nde üs
tün matematik ile Marx’ın eksikliklerinin düzeltilemeyece
ği anlaşılınca bundan vazgeçiliyor ve daha geri bir mev
zide Friedman’ın «pozitif iktisatı» ile savunmaya geçili-
520
yor. Moda sever ve moda izler Dr. Divitçioğlu, bu kez Sa-
mueison veya Morishima’yı bırakıp FriedmarTa sarılıyor.
(*) Bunları şimdi yazmak kolay. Ancak on iki yıl önce yaz
mış olduğum ortaya çıkıyor. 1968 yılında da benim yazılarım
çoğu zaman TİP’in görüşleri sayıldı. Parti yönetiminin tutu
munu kesinlikle yanlış buldum, fakat ses çıkarmadım. Çek
müdahalesinden hemen sonra da Sovyetler Birliği üzerinde
araştırm a yapmak üzere İngiltere’ye gittim. TİP’de parti içi
muhalefet başlamıştı. Bu vesileyle yurt dışından gönderdiğim
yazı, Sovyetler Biriiği’nin müdahalesini Türkiye’de savunan tek
yazar olduğumu gösteriyor. Aynı görüşleri, büyük bir hoşnut
lukla, şimdi de savunuyorum. Şöyle :
«Dahası var. Örgütün bu dönemdeki temel doğrultusu
nu biçimleyen, onun sağa gidişini hızlandıran ve dolayı
sıyla bugünkü sarsıntıyı şiddetlendiren bazı üst yapısal ge
lişmeleri de gözetmek gerekir. Bunlardan biri ve zaman için
de sonuncusu Çek olaylarıdır. Çek olaylarım örgüt, bütünüyle
sosyalist mantığın gerekleri yerine kapitalist önermelerin
çerçevesi içinde değerlendirmiştir. Olaylardan sonra or
taya çıkan bilgiler, bu değerlendirmenin ne kadar yanlış
olduğunu göstermiştir. Gerçi bunu şimdi söylemek çok da
ha kolaydır. Fakat belirli bir güvenle söylenebilir ki, eğer
zamanın sağa çekici nesnel koşulları olmasaydı, örgüt bu
yanılma için o kadar ‘istek’ göstermezdi.»
Tfalçın Küçük Londra’dan yazıyor, «Tip’teki Bunalımın Nedeni».
Ant Dergisi, sayı 104, Aralık 1968.
529 F. : 34
«zenci güzeldir» ve giderek «black is revolutionary», yine
Türkçesiyie «zenci devrimcidir» modalarının yaygın ol
duğu dönemdi. Aynı moda, iç dinamizmin üzerine bir dış
özentinin çıkışmasıyla, Türkiye'de etkisini gösterdi. Tür
kiye’de «kürt devrimcidir» inancı yayıldı ve hiçbir nesnel
temeli olmadan inananların sayısı arttı.
İşte Leninist devrimci-demokrat kategorisinin kürtler-
ie sınırlı tutulması yanlışı buradan geliyor. Bunun kesin
kes düzeltilmesi gerekiyor. Birincisi şu nedenle: Bırakınız
devrimci-demokrat olmayı, kürt olarak doğan herkesin,
demokrat olacağı düşüncesi bile dayanaktan yoksun. Dün
yaya kürt olarak gelen burjuvalar ve büyük toprak sahip
leri kesinlikle demokrat değiller. İkincisi ezmek ve ezil
mek, hiç kuşku yok, sınıfsaldır. Hiç kuşku yok, siyasal ör
gütlenmeyi gerektiriyor. Ancak sınıflar içinde kişiler de
yer alıyor. Bu yüzden, hiç kuşkusuz bir siyasal örgütlen
meye dayanmakla birlikte, kürt olarak doğan kır emekçi
lerini ezenler, yine ve ilk önce, kürt büyük toprak sahip
leri oluyor.
Üçüncüsü, kürt olarak doğan aydınların ve genel ola
rak küçük burjuvazinin demokrat olması ve bunlardan
devrimci-demokrat bir hareketin doğması mümkündür. An
cak devrimci demokrasi adına, Türk şoven milliyetçiliği
nin karşısına kürt şoven milliyetçiliğini çıkarmak çok tar
tışma götürür. Yazı, dii ve kültürün geliştirilmesi gibi de
mokratik hakları savunmak başkadır; bunlardan bir şoven
milliyetçilik çıkarmak bambaşkadır. Şoven milliyetçiliğin
Türkçüsü, Kürtçüsü olmaz, hepsi aynı kapıya çıkar.
Dördüncüsü, milliyetçilik milli devletin doğuşu ile eş
zamanda tarih sahnesine çıkıyor. Marx'ın burjuva düze
ninin çocukluk dönemi dediği dönemde hız alıyor. Bu yüz
den, Şeyh Said İsyanı dolayısıyla Doğu Anadolu’nun ka
na boyanması ve Dersim Olayları'nın Türkiye'de milli dev
letin kuruluş ve yerleşme zamanlarında ortaya çıkması
rastlantı sayılamıyor. Bu nedenle sosyalist iktidar eşiğin
de bir Türkiye milli devlet sorunlarını geride bırakmış olu
yor.
530
Devrimci-demokrat kategorisine sağlanan bu açıklık
tan sonra özet durum saptaması şöyle devam ediyor:
1980 yılının Mart ayında, Türkiye’nin tarihinin en derin
kavgalarından birisini yaşadığı bir zamanda, Türkiye’nin
tüm köyleri ve köylüleri sakindir. Doğu Anadolu'dan Batı
Anadolu’ya, Hatay’dan Samsun’a kadar Türkiye köylüle
ri sakin görünüyor. Tarihin belli bir kesitinde kendi adı
na bir «terör» yazmış ve daha sonraki proleterya dikta
törlüğü kavramına modeli sağlamış olan «Yenilmez» ihti
lâlci Robespierre yazıyor: «Mutlu bir halk hiçbir zaman
taşkın bir halk olmamıştır»81. Türkiye köylerinde köylüle
rin, görece olarak, mutlu ve sakin olduklarına hükmetmek
gerekiyor.
İki nedenle olsa gerek. Birisi yapısal. Burada yapısal
nedeni, aynı zamanda, tarihsel neden olarak anlıyor ve
alıyorum. Bu anlayış ile, birinci olarak, şu çıkıyor: Türki
ye’de köylülüğün devrimci-demokrat geleneği yoktur. Hep
bilinir, yok veya ender olan hep şiirleştirilir. Nazım Hik
met, Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin'i bu yüzden
şiirleştirmiş, olmalı. Erol Toy, demokrat köylü hareketi
nin romanını yazmak isteyince, yine on beşinci yüzyılda
Şeyh Bedrettin'e gitmek zorunda kalmış olmalı. Erol Toy,
Azap Ortakları'nda Bedrettin'i idealize ediyor.
İkinci neden ise konjonktüre! ve ekonomik. 1971 yı
lına giren dönemde Süleyman Demire!, sanayi burjuvazi
sinin itişi ile, tarım lehine olan ekonomik eğilimleri dur
durdu ve yer yer tersine çevirmeye başladı. Sanayi ürün
leri ile tarım ürünleri arasındaki fiyat makasına, sanayi
ürünleri lehine, el attı. Başka nedenlerle birlikte düştü.
Türk Sanayicileri ve İş Adamları 12 Mart’tan bu yönde
daha hızlı adımlar bekledi. Tersi oldu. Uzun 12 Mart dö
neminde ve tüm hükümetler zamanında bütün ekonomik
ibreler tarımın lehine döndü. Bundan küçük ve orta köy
lülüğün de yararlandığı anlaşılıyor. Böyle olmalı.
1980 başında Türkiye'de ırmakların kenarları sakin.
Bir süre böyle gitmesi en büyük ihtimal görünüyor. Fab
rikaları için aynı netlikle konuşmak mümkün değil. İşçi
531
sınıfının mücadele ve özellikle sosyalist iktidar için bir
mücadeleye hazır olduğunu söylemek çok zor. Ancak bu
her halde kavgadan kaçacağı anlamına gelmiyor. Gelme
meli. Yalnız burada bir netlik yok. Öyle görünüyor ki, bur
juvazi için de bir netlik yok. Bu yüzden bir denemeye ih
tiyaç duyulur. TARİŞ’te bunu yaptı.
Yapılanın bir özeti var: «Polisin TARİŞ'te arama yap
maya kalkması ile başlayan işçi direnişi ve bu direnişe
yapılan saldırılar şu kısa dönemde bazı hedeflerin sonuç
landırılacağının göstergesi oldu. Aynı günlerde Ege Üni
versitesinde TARİŞ işçileriyle dayanışma amacıyla baş
layan direniş, yaklaşık 6-7 saati bulan silâhlı çatışmaya
ve daha sonra Üniversite'de derslere ara verilmesine
dönüştü. Görülenler, gelişmelerin pek planlandığı gibi ol
mayacağını ya da en azından sonuçlarının ağır olacağını
vurguluyordu. Özellikle, örgütsüz de olsa solun direnme
gücünün fazlalığı, zaten zedelenmiş olan 'devletin say
gınlığım’ yıpratacağa benziyordu. Bu nedenle bir-iki gün
içerisinde bir geri çekilme gözlenmiş oldu. En azından
ilericilerin direnme gücü tartışılmış ve bir anda üzerine
gidilmesinin doğuracağı sonuçlar değerlendirilmişti. İlk
güç yoklamalarında ciddi bir darbe yenmesi, bir anda iş
çilerin direnişleriyle baş başa kalmalarına neden oldu.
İşçilerin çoğunluğunun politik bilinçten yoksun olmaları,
önemli bir kesimin de yalnızca ekonomik nedenlerle mü
cadele içinde olduğunun kavranması burjuvazinin yeni
saldırı için aradığı güvenceleri oluşturuyordu»3-. Olayların
içinden gelen bu değerlendirme, birçok büyük değerlen
dirmenin yapıldığım gösteriyor.
12 Mart Türkiyesi’nde sağ terör hep bir «baş» üzerin
de arandı ve ısrar etti. «Yılanın başı ezilecektir» sözü çok
işitildi. Şimdi Türkiye burjuvazisi «ezilecek baş» bulama
manın sıkıntısını çekiyor. Sağ terör için hedef olacak bir
«baş» bulamıyor. Bir ara da öğretmenleri ve öğretmen
örgütü TÖB-DER’i seçmeyi denedi, bu örgütün yönetici
lerini tutuklamakla birlikte bu tür kampanyanın ikna edi
ci olamayacağını görerek hızını kesti.
532
12 Mart'ın dar döneminde TİP kapatıldı, bir çok genç
öldürüldü ve öldü, aydınlar ve öğrenciler hapislerde yat
tılar. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, DİSK, 12
Mart dönemini bütün bunlara girmeden atlattı. Ancak da
ha sonra çok daha büyük darbeler yedi. 1976 yılında Ge
ne! Yas i!ân etti. O zaman bunu «Oyun İçinde Oyun» ola
rak niteledim ve yazdım. 29 Mayıs 1977 tarihinde de
DİSK'in en önemli sendikalarından Maden-İş, işçilere
CHP'ne oy vermeleri için şantaj olsun diye ve işyerlerin
de büyük stok varken, Aziz Nesin’in şimdiden klasikleş
miş öyküsündeki başlık ile, «Büyük Grev» yaptı. «Mess’i
Ezeceğiz» sloganı ile başladı, işçilerinin çoğunu perişan
etti.
DİSK, 12 Mart dönemini kapatılmadan geçirdi. Anın
da «Oyun İçinde Oyun» olarak nitelediğim bir «Genel Yas»
ile üyelerinin DİSK'e güvenini sarstı. «Mess-i Ezeceğiz»
sloganı ile başlayan «Büyük Grev» de Maden-İş’e güveni
ortadan kaldırdı. TARİŞ olaylarında görülen örgütsüzlük
ve siyasal bilinç eksikliği doğrudan doğruya belli bir ey
lem zincirinin doğal sonuçları oldu. DİSK'in «Genel Yas»
eylemi ve DİSK'in en önemli sendikası sayılan Maden-lş’-
în «Mess’i Ezeceğiz» sloganlı «Büyük Grevi» 15-16 Hazi
ran olayiarı ile işçi sınıfının kazandığı örgütüne güven
duygusunu ortadan kaldırdı. İşçi sınıfının örgütüne güven
duyması kendisine güven duyması demektir. Böylece 12
Mart yönetimine yol açan 15-16 Haziran olaylarının et
kilerini kazımış oldu.
Ancak yapılanlar, DİSK’in gücünün azalmasından
başka bir sonuç vermedi. İşçilere CHP bilincini aşılamak,
DİSK üyesi işçilerin sosyalizm için mücadele kararlılığını
bir kararsızlığa çevirdi. Üstelik CHP bilincini aşılamak bir
demokrat mücadelenin proğramları yerine «ya faşizm ya
CHP» kâbusu ile sunuldu. Böylece sosyalizm için müca
dele kararlılığı eritilirken demokrasi bilinci de geriletildi.
Şimdi bu noktada. TARİŞ denemesinden net olarak şu
çıkıyor: İşçi sınıfı sosyalizm için yapılacak bir mücadele
ye istekli görünmüyor. Fakat kavga etmekten kaçmıyor.
533
DİSK ise, yeni yöneticileriyle, bir yandan koşulların değiş-
miş olduğunu görüyor; diğer yandan da, eski yöneticilerin
12 Mart deneyimi önünde tereddüt geçiriyor.
Buraya kadar söylenenlerden şu çıkıyor: Türkiye,
1905 yılına doğru yol alıyor.
Reai'my Sotsiaiizm
1970 yıllarının başında, 1970 yılının Haziran ayında
15-16 Haziran var. 15-16 Haziran öyle yalnızca «Şanlı Di
reniş» değil. Böyle olsa o kadar önemli olmazdı. Bundan
çok öte. 15-16 Haziran, Türkiye'de çok teorik bir tartış
manın çok pratik bir sonudur. Türkiye tarihinde sınıfların
varlığı veya yokluğu tartışması 15-16 Haziran tarihinde
bitmiştir.
TİP 1961-1971, yanlışlarla doludur. Ancak bunlar 1961-
1971 dönemi TİP’nin Türkiye’nin yakın zamanlarının en
önemli siyasal hareketlerinden birisi olmasını önlemez.
Önlemiyor ve değerinden de azaltmıyor. 1961-1971 döne
mi Türkiye İşçi Partisi’nin önemi bir tek noktada: Türki
ye'de işçi sınıfının varlığını iddia etti. İnandıramadı. 15-
16 Haziran zamanında yetişti. Fakat o zamana kadar
TİP çok kan kaybetti, zayıf düştü. 12 Mart ile kapatıldı.
Tarihe yazıldı.
Marx, Büyük Napolyon ile Lui Bonapart’ı karşılaştırır
ken «tarihte her şey iki kez oluyor» diyor. «Birincisi tra
jedi, İkincisi komedi.» Gerçekten de öyle oluyor. Birinci
TİP trajedi ile sona erdi. İkincisi tümden komediye dönüş
tü. 1978 yılı başlarından başlayarak 1979 yılı sonlarına
doğru tam bir komedi oldu.
1970 yılının ortasında Türkiye’de 15-16 Haziran Olay
ları oldu. Tarihsel bir olay olarak ortaya çıktı. Ancak bir
«olay» olarak kalmadı. Tarihin akışını hızlandırdı. 12 Mart
Muhtırası'nı çabuklaştıran başlıca etkenlerden oldu. 1970
yıllarının sonunda 1979 yılının Aralık ayında Sovyetler Bir
liği Afganistan’a silâhlı yardımda bulundu. Afganistan'
daki iç savaşa müdahale etti. Çok büyük bir olay olarak
534
görüldü. Ancak görülmekle kalmayacak. Tarihin akışı
nı hızlandıracak.
1979 yılı Aralık ayından önce Ocak ayında Sovyetler
Birliği Komünist Partisi’nin teorik yayın organı Kommu
nist Dergisi’nde Profesör Ponomaryev'in bir incelemesi
var. «Real’my Sotsializm i ego Mejdunarodnoe Zna çenie»
başlığını taşıyor. Ponomaryev'in Sofya'da yapılan ulus
lararası teori konferansına sunduğu bildiriye dayandığı
yazılıyor. İnceleme, «Reel Sosyalizm ve Uluslararası
Önemi» konusunu ele alıyor. Ele alınması gerekiyor.
İnceleme, yirminci yüz yılın son yirmi yılının eşiğinde,
sosyalizm için mücadelenin üç temel çizgisini belirterek
başlıyor. Şöyle: «Birincisi. Eğer Büyük Ekim Devrimi ta
rihin yönelişini sosyalizme çevirmiş ve yeni çağın temel
eğilimini belirlemişse, bu yolda sosyalist ülkelerin çoğun
luğunun başarısı insanlığın sosyalizme doğru dönüşü ol
mayan ilerleyişini perçinledi. Toplumun devrimci yenilen
mesinde temelden yeni bir aşama belirdi»33. İkinci ola
rak, kapitalizmin çağın sorunları karşısındaki yetersizli
ğinin ortaya çıktığı bir zamanda sosyalizmin tartışma gö
türmez başarılarının sosyalizmin çekiciliğini artırdığı be
lirtiliyor.
«Üçüncüsü. Bundan hemen hemen yüz elli yıl önce
sadece 'komünizm hayaleti’ karşısında, kutsa! takip için,
Çar ve Metternik'ten Fransız radikali ve Alman polisine
kadar bütün eski Avrupa birleşti. Şimdi günümüzün reei
sosyalizmi karşısında çok daha fazla sayıda güç birleş
miş durumda: Askeri-sanayi kompleksleri ile gürültücü ve
şamatacı güvenilir hizmetkârlar ordusuyla güçlü enfor
masyon örgütleri burada, CIA ve başlarında Luns ve Ha-
ig’i ile NATO burada, tüm bir anti-komünist komiteler, ko
misyonlar ve dernekler ağı, Pinochet ve Smith türünden
faşist rejimler, goşist teröristler, reaksiyoner milliyetçiler
hep burada. Emperyalist gericilik şimdi de Pekin liderle
rinin şahsında bir müttefik buldu.» Komünizm bir hayalet
olmaktan çıkıp «reel sosyalizm» aşamasına ulaşınca ça
tışma şiddetleniyor.
535
İnceleme devam ediyor: «1970 yıllarının derin ve kap
samlı bunalımı, kapitalizme, sadece ekonomik değil, ayni;
zamanda ahlâki-siyasi darbeler indirdi. Batının birçok ka
pitalist ülkesinde burjuva toplumunun çözüm bekleyen ve
müzminleşmiş sorunlarını sosyalist dönüşümlerle çözme
eğilimleri güçlendi. Sınıf kavgasının şiddeti yükseldi. Bur
juvazi buna, emekçiler üzerindeki baskıyı artırarak, bu
arada demokrasiyi kısarak veya ortadan kaldırarak, ce
vap verdi. Kapitalist toplumlarda demokrasi ve özgürlük
sorunu en sıcak sorunlardan birisi haline geldi. Bu ko
şullarda burjuva ideologlarının sosyalist demokrasiye, sos
yalizmdeki insan haklarına hücum etmeleri, hastalığı
'hastalıklı kafadan sağlıklıya’ geçirme girişiminden fark
sızdır. Bu dönemde Birleşik Sosyalist Vietnam kuruldu,
Laos halkı sosyalizm yoluna girdi. Angola, Etiyopya, Mo
zambik, Afganistan, Güney Yemen ve diğer ülkelerde sos
yalist yöneliş açıklandı»34. Reel sosyalizm bir dünya sis
temi olduğu bir zamanda ve 1979 yılının son aylarına gel
meden önce diğer bazı ülkelerle birlikte Afganistan'da
«sotsialistiçeskaya orientatsiya» sosyalist yöneliş ilân
edilmiş oluyor.
Profesör Ponomaryev, Sofya’daki teori konferansına
sunduğu incelemesinde sosyalist yönelişli devletlerin te
mel özelliklerini de çizmeye çalışıyor. «Ekonomik temeli
sosyalist ilişkilere gelişebilecek üretim ilişkileridir» diyor.
«Sosyalist yönelişli devletin toplumsal temelini, ulusal ba
ğımsızlığın güçlendirilmesinde, temelli toplumsal dönü
şümlerde çıkarı olan tüm katmanları içine alan demok
ratik blok meydana getiriyor.» Dış politikasının temelini
ise anti-emperyalist ve barışçı olmanın yanında, hiç kuş
ku yok, sosyalist ülkelerle dostluk oluşturuyor. Yönetici
rol ile ilgili olarak da şunları yazıyor: «Sosyalist yönelişli
devletin siyasal sisteminde yönetici rol devrimci-demok-
rat güçlere aittir. Birçok ülkede bunlar, tedrici olarak, bi
limsel sosyalizme, marksizm-Ieninizme, yönelik program
larıyla sosyalizm için savaşan öncü örgüte dönüşme eği
limi taşıyan partileri meydana getirdiler.»
536
Burada, devam etmeden önce, bir küçük özet gere
kiyor. Angola, Etiyopya, Mozambik, Güney Yemen ve Af
ganistan gibi üretici güçlerin gelişme düzeyi iie siyasal
deneyim birikimi Türkiye’ninkinden çok az olan ülkeler
sosyalist yönelişli devletlerini kurmuşlar. Bunu tersinden
de söylemek mümkün. Güney Yemen ve Afganistan gibi
üretici güçlerinin gelişme düzeyi geri ve siyasal deneyim
birikimi az olan ülkelerde ancak sosyalist yönelişli devlet
ler kurulabiliyor. İşçi sınıfının nitel ve nicel varlığının sı
nırlı olmasından dolayı bu sosyalist yönelişli devletlerde
yönetici rol devrimci-demokratlara düşüyor. Ancak yapıla
cak ekonomik düzenlemelerin, mutlak, sosyalist ilişkilere
dönüşecek türden olması gerekiyor. Bir de, çokça zaman,
yönetici rolü üstlenmiş olan devrimci-demokratlar sosya
list örgütlenmeyi yapacak siyasal partiye dönüşüyorlar.
Demek ki, eşitsiz gelişme yasasının netleşme zinciri için
de bugünün tarihi, devrimci-demokratların hareket ala
nını son derece daraltıyor.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi Sekreteri ve Polit
büro kandidat üyesi Profesör Ponomaryev bu açıklayıcı
incelemesinde devam ediyor: «Bilindiği gibi, Çin Devri-
mi'ni bastırmak isteyen emperyalistler birçok kez silâhlı
müdahaleye başvurdular. Otuz ve kırklı yıllarda Japon
işgalcileri Çin'in büyük bir bölümünü zaptettiler. O zaman
Sovyetler Birliği'nin Çin halkına yapmış olduğu yardım
belirleyici rol oynadı. Kwantunskiy’in ordularını mağlûp
etti ve ülkenin kuzeyini işgalcilerden kurtardı ve Çin’in
devrimci güçlerini yabancı topraklardan gelen istilâlardan
korudu»35. Hiç kuşku yok, Ponomaryev Çin’e yapılmış olan
yardımla övünmüyor. 1979 yılı başında Sovyetler Birliği'
nin belli durumlarda silâhlı yardımda bulunabileceğinin
işaretini veriyor.
Verilen işaret 1930 ve 1940 yıllarında Çin Devrimi için
yapılanlarla sınırlı değil. Devam ediyor: «Anlaşılıyor, bun
lar emperyalistlerin beğenilerine uygun düşmüyor. Bir
likler tümüyle meşru hükümetler tarafından Birleşmiş Mil
letler ilkelerine uygun olarak istenmiş olmasına rağmem
537
îKüba’nın Angola ve Etiyopya'ya yaptığı silâhlı yardım sı
rasında nasıl bir karmaşa yarattılar. Ve yardım, ülkeleri,
ulusal rejimlerini devirmek için gelen yabancı askerler
tarafından işgal edilmiş tecavüz kurbanlarına yapıldı. Bu
durumda emperyalistlerin kimlerle 'dayanışma' içinde ol
dukları görülüyor. Bir kez daha mütecavizlerle.» Açıklık
biraz daha artıyor.
Bundan sonra açıklık daha yakın zamanlara doğru
getiriliyor. Profesör Ponomaryev, «sosyalist yönelişli dev
letler, sosyalist toplumun kuruluşuna gidebilecek yolda
ilk adımları atıyorlar» dedikten sonra devam ediyor: «Sos
yalist yönelişli devletler, eski sömürge halklarının tarih
sel öncü türüdür. Emperyalizm, özgürlüğüne kavuşmuş
•ülkeleri kendisi için ciddi bir tehdit olarak görüyor ve bun
lara karşı en sert baskı, şantaj, şaşırtmaca politikasını
uyguluyor ve hatta silâhlı müdahaleye başvuruyor. Bu du
rumlarda biz, bu ülkelerle dayanışma içinde olmayı ve bu
ülkeleri desteklemeyi görev sayıyoruz. Sovyetler Birliği,
reel sosyalizm devleti, değişmez bir biçimde bu politikayı
uyguluyor. Bizim bu politikamız, bir süre önce imzalanan
Sovyet-Etiyopya ve Sovyet-Afganistan dostluk anlaşmala
rında açık ifadesini buldu. Bu vesileyle, sosyalist ülkele
rin silâhlı yardımı yalnızca özgürlüğüne kavuşmuş ülke
nin meşru hükümetinin isteği üzerine yaptığını, bir kez
daha hatırlatmak isterim»36. Sovyetler Birliği Komünist
Partisi Politbüro kandidat üyesi Profesör Ponomaryev’in
' 1979 Ocak ayında yapmış olduğu hatırlatmalar bundan
ibaret.
Buna ekleyebileceğim şunlar: Kapitalist ülkelerde çok
itibarlı bir meslek var, «sovyetoloji». Sovyetologlar, Sov
yetler Birliği ve diğer sosyalist ülkelerdeki yayınları ince
lerler. İncelemelerini meslek dergilerinde yayınlarlar. Bu
gün Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da bir üniversiteye
üniversite denebilmesi için mutlaka bir «sovyet depart
manı» olması gerekiyor. İngiltere’de iki yıl kadar, Batı dün
yasının en eski ve en ünlü sovyet departmanlarının biri-
sinde^ araştırmacı olarak bulundum. Burada edindiğim bil-
538
file re göre, Amerika Birleşik Devietleri'nde CİA i!e ilişki
kurmadan sovyeîoioji üzerinde çalışmanın imkânsız ol
duğunu söyleyebilirim. Kuzey Amerika'daki sovyetoloji ça
lışmaları, CIA ve ABD Dış İşleri Bakanlığı ile yakından iliş
ki içindedir.
Butlun önemi şurada: Sovyetler Birliği’nde, kapitalist
ülkelerde söylenenin ve yazılanan tam aksine, hiç sürp
riz olmaz. Politikalar yazılarak ve tartışılarak geliştirilir.
.Bunlar yalnızca sovyetologları bilgilendirmek için yazıl
maz. Aynı zamanda ve öncelikle sorumlu sovyet yurttaşı
için yazılır. Bu, sosyalist demokrasinin vazgeçilmez bir
gereğidir.
Victor Zorza 1968 yılında İngiltere'de yayınlanan Gu
ardian Gazetesi'nin yazarı idi. Bir göçmen. Çok dil bili
yor. İşi, sürekli olarak sosyalist ülkelerin gazete ve ya
yınlarını okumak. Bunlara dayanarak 1968 yılında Sovyet
ler Birliği'nin Çekoslovakya'ya müdahale edeceğini önce
den tahmin etti, yazdı ve sonradan ödül aldı. Hiç kuşku
yok, o zaman yazılanlar, Guardian yazarı için yazılmadı.
Öncelikle sovyet yurttaşı ve diğer sosyalist ülkeler için
yazıldı. Sovyetler Birliği'nde sovyetologlar da okudukları
için, böyle bir gerekçe iie, sovyet yurttaşının bilgi edinme
ve tartışma özgürlüğünden vazgeçilmiyor.
Hiç kuşku yok, 1979 Ocak ayında Kommunist Dergi-
si'nde yer alan bu inceleme ciddiyetle ele alınmıştır. Bu
nun için olsa gerek. Carter, 1979 Aralık ayında Sovyetler
Birliği’nin Afganistan'a silâhlı müdahalesinden sonra
«Brejniyev beni yanılttı» demek zorunda kalmıştır. Bu
nun içindir ki, sonradan Washington’dan Afganistan'a
yardım kararı «Brejniyev ve Kosıgin'den habersiz alındı»
türünden akıl almaz haberler çıkarılmıştır. Bunlar, tümüy
le, Birleşik Amerika Devletleri içinde yöneticilerin birbir
leri için buldukları mazeretlerdir. Hiç kuşku yok, 1979
yılında Afgan devrimini yıkmak için Pakistan üzerinden
■harekete geçirilen karşı devrimci güçler, Amerika Birle
şik Devletleri içinde tartışma konusu olmuştur. Hiç kuş-
iku yok, bazı Amerikan yöneticileri, Ponomaryev’in ince-
539
lemesini göstererek, bunun sonuçlarına dikkati çekmiştir;
Bu haberler bununla ilgili olmalıdır.
Bütün bu söylenenlerden 1979 Aralık ayında Sovyet-
ler Birliği'nin Afganistan'a silâhlı yardımının başta Ame
rika Birleşik Devletleri olmak üzere emperyalist blok için-
bir sürpriz olmadığı ortaya çıkıyor. Ancak emperyalizm*
reel sosyalizmin bu realitesini kabul etmez görünüyor.
Bir soğuk savaş kışkırtıcılığı ve sıcak savaş hazırlığı baş
lıyor. İşte tam bu sırada 1980 yılının Ocak ayında yine-
Kommunist’de Profesör Ponomaryev'in, daha önce sözü
edilen, yeni bir yazısı çıkıyor. Bu yazıda daha önce sözü
edilen şu hatırlatma var: «Bilindiği gibi, iki dünya sava
şına yol açan bunalımların sonunda gerçekten ihtilâller
oldu. Bundan önce 1870 ve 1904 savaşları Fransa ve
Rusya’da ihtilâlci patlamaları hızlandırdı. Birinci dünya-
savaşı vesilesiyle Büyük Ekim Sosyalist Devrimi zafere
ulaştı ve birçok Avrupa ve Asya ülkesinde, dünya emper
yalist sisteminin temellerini kökten sarsan devrimci yük
seliş, devrim dalgası, yayıldı. İkinci dünya savaşı nede
niyle çeşitli kıtalarda bir seri ülkede sosyalist halk de
mokrasileri ve ulusa! kurtuluş devrimleri ortaya çıktı.
Bunların çoğu zaferle sonuçlandı. Sosyalizm tek ülkenin
sınırlarını aştı ve dünya sosyalist sistemi meydana geldi.
Tarihsel eğilim bir kez daha saptandı: Çağımızda savaşlar
ihtilâllere yol açıyor»37. Bunun yerinde ve zamanlı bir ha
tırlatma olduğunda hiç kuşku yok. Her halde 1980 Ocak
ayından sonra soğuk savaş kışkırtıcılığının yavaşlamasın
da bu tür hatırlatmaların yararı olduğunu düşünmek ge
rek.
Ancak burada 1980 yılı Mart ayında bir durum sap
taması yapılıyor. Bu durum saptaması sırasında başka
hatırlama ve hatırlatmalara daha ihtiyaç var. Bunlardan
birisi şu: Türkiye sosyalist hareketi sürekli olarak kendi
eksikliğini başka yerde aradı. Kendi eksikliğini başka yer
de aramak, bu eksikliği veya bir başkasını, başka yerden
kapamayı da beraberinde getiriyor.
Bu önemli bir hastalık. Bu hastalığın giderilmesi ge-
540
cekir. Giderilmesi için önce teşhis edilmesi ve teşhisin
doğru olması gerekir. Türkiye sosyalist hareketinde böyle
bir hastalık var. Örnek mi? Biri şu: Türkiye sosyalist ha
reketi İkinci Dünya Savaşından hemen sonra Türkiye bur
juvazisinin uydurduğu Sovyetler Birliği’nin Türkiye'den üs
ve toprak istediği yalanına inandı. Bundan hiç kuşku duy
madı. Örnek olsun, TKP yöneticileri bir ömürden uzun bir
zamanı yurt dışında geçirdikleri halde ve ellerinde çok
daha fazla belge olabileceği halde, bunun yalan olup ol
madığını bile araştırmaya zahmet etmedi.
Böyle bir durum olursa, bilimsel bir bakışla, sormak
■gerekiyor: Neden Türkiye sosyalist hareketi bu yalanın
üzerine gitmedi? Tek cevap: Kolayına geldiği için. Sov
yetler Birliği'nin Türkiye'den toprak ve üs istediği yalanı,
Türkiye sosyalist hareketinin eksiğini kapamanın araçla
rından birisi haline geldi. «Ah şu Stalin ve Molotof olma
sa!» Neler olmazdı ki!
Türkiye sosyalist hareketi bu yalanda eksiğini ka
pamak için bir şal buldu mu, bulmadı mı? Bulduğunu gös
teren bir belge var. Bir edebiyat eseri. Bir roman. Roman
ların bilimsel çalışmalara kaynaklık edebileceğini başka
bir yerde yazdım. Roman, Vedat Türkali'nin romanı: «Bir
Gün Tek Başına». Yazarı, biliniyor, 1951 TKP Tevkifatı
nedeniyle uzun yıllar hapis yatmış bir kimse. Türkiye ile
rici hareketinin değerli mensuplarından birisi. Roman da
belli bir mücadele kesitini veriyor. Romanda, Türk ro
manlarında hep rastlanan ve «hep doğruyu söyleyen» bir
kahraman var: «Baba». Roman bir bölümünde şöyle de
vam ediyor: «Baba çayını karıştırdı,, bir yudum aldı. Dü
şündü bir an. -Ayrı bir durum vardı ortada, dedi. Mustafa
Kemal komprador burjuvaziye vurdu. Pre-capitalist tefe-
ci-bezirgân yapıyı değiştiremedi. Devletçiliğimiz, hangi iyi
niyetle yapılmış olursa olsun, bu zümrelerin egemenliği
ni pekiştirmekten, göbeklerinden bağlı oldukları finans
kapitali semirtmekten başka bir işe yarayamazdı. İş Ban
kası grubunun gücü burdan geliyor. Ne görüyoruz bugün?
En geri tefeci-bezirgân zümrelerle, kapitalizmin en son
541
aşamasının, emperyalizmin, kucaklaşıp tepindiği bir ül
ke... Finans kapital saltanatı. îş Bankası gurubunun baş.
mimarı Celâl Bey'in başta bulunması rastlantı değil... Kim
verdi bu fırsatı onlara? Tarihin iki büyük avallıği: Birinci
si - yağmaya katılmış, suç ortaklığı etmişleri bir yana bı
rakırsak - yönetimi elinde tutan sivil, asker bürokratların'
dar görüşlülüğü, bir soy kafasızlığı, İkincisi harpten he
men sonra ülkeye yöneltilmiş Stalin, Molotof politikası...
Bunlar olmasa bu yola düşmeyecek miydi bu tefeci bezir
gan finas kapital toplumu? Tarihte zorunluluklar da var
dır, sorumluluklar da...»38. Türkiye'de bu görüşlerin ki
me ait olduğu biliniyor. Bunlar, TKP ideolojisinin Dr. Hik
met Kıvılcımlı tarafından değiştirilmiş biçimi oluyor (*).
Türkiye'nin sosyalistleri uzun süre Sovyetler Birliği'-
nin Türkiye’den toprak ve üst istediğine inandılar. İnan
mak kolaylarına geldi. Ama artık bu kolaylık yok. Böyle-
bir yalanı yalanlayan bir çok belgenin yayınlanmış olma
sına ek olarak, emekli büyükelçi Mahmut Dikerdem, M il
liyet Gazetesi'nde yayınlanan anılarında, Türkiye Cum
huriyeti Dış İşleri Bakanlığı arşivlerinde böyle bir yalanı
destekleyen bir tek belgenin bile olmadığını açıkladı.
Türkiye sosyalist hareketi, Sovyetler Birliği’nin Tür
kiye’den üs ve toprak istediği yolundaki yalanını, bir ek
siğini kapatmak için, dokunmadan saklı tuttu. Şimdi Sov-
yetier Biriiği'nin Afganistan'a yapmış olduğu yardımı ye
ni bir soğuk savaş için kullanmak isteyen emperyalizm
ile bunu Batı’dan daha fazla kredi bulmanın aracı olarak
kullanmak isteyen Türkiye burjuvazisinin yalanlarını doğ
ru değerlendirmek gerekli. Aksi halde, dış faktörü sü
rekli olarak abartan Türkiye ilerici düşüncesinin, Sovyet-
542
ler Birliği'nin Afganistan’a yardımını müzmin eksiklerini,
görmemenin gerekçesi yapması mümkün.
Bu yüzden çok net ve çok özet bir değerlendirme zo
runlu oluyor. Bu değerlendirme iki bölümden meydana ge
liyor. Birincisi şu: Enternasyonalizm, dünya devrimci ha
reketleri arasında dayanışma demek. Bu dayanışma için
de, hiç kuşku yok, silâhlı yardım da var. Dayanışmama;
biçimini somut durum belirleyecek. Bunu, dünya devrimci
hareketleri arasındaki, gerektiğinde silâhlı müdahale şek
lini de alabilecek yardımlaşmanın gerek koşulu saymak
mümkün.
Böyle bir açıdan bakıldığında Sovyetler Birliği’nin Af
ganistan’a yardımı ile Amerika Birleşik Devletleri'nin Vi
etnam'a müdahalesi arasında bir benzerlik veya paralel
lik kurmaya imkân yok. Amerika Birleşik Devletleri’nin Vi
etnam'a müdahalesinde, isterseniz yardımında da diyebi
lirsiniz, asıl yanlışlık müdahalede değil Amerika Birleşik:
Devletleri’ndedir. Amerika Birleşik Devletleri, nereye «yar
dım» yaparsa ve ne şekilde bir yardımını götürürse, mut
laka oradaki egemen sınıfların sallanan iktidarını sağlam
laştırmak için yardım yapıyor. Bu, Amerika Birleşik Dev
letlerimdeki rejimin niteliğinden ileri geliyor. Yanlışlık, re
jimin niteliğinden doğuyor. Bu nokta, ikinci koşula gelince-
daha açık olacak.
Enternasyonalist dayanışma bir sosyalist devletin di
ğer bir devrimci harekete gerektiğinde silâhlı biçimde yar
dımının gerek koşuludur: ancak, kesinlikle yeter koşulu
değildir. Yeter koşul şudur: Bir sosyalist ülkenin bir baş
ka ülkeye silâhlı yardımda bulunabilmesi için söz konusu
ülkede sosyalizmi kuracak veya en azından sosyalizme
yönelen güçlü ve kapsamlı bir siyasal örgütlenme ve bu
örgütlenme karşısında iç ve dış gericiliğin silâhlı hareketi
gereklidir. Amerika Birleşik Devletleri, Vietnam’da, sosya
lizmi kuracak bir siyasal örgütlenmeyi bastırmak için ve
iç gericiliği desteklemek için bulundu. Yanlışlık burada.
Eğer ikinci koşul, yeter koşul olmazsa, enternasyona
list dayanışma adıyla yapılan veya yapılacak olan en ba-
543
•yağısından «devrim ihracatı» maceracılığını aşamaz.
«Devrim ihracatı» veya tersinden söylendiği zaman «dev
rim ithalâtı» sosyalizmde yok. Hiçbir ülkede sosyalistler,
kendi siyasal örgütlenme eksikliklerini, devrim ithalâtı ile
gideremezler.
Ponomaryev, Afganistan Olayları nedeniyle savaş kış
kırtıcılığına yönelen emperyalist ülkeleri bir yeni savaşın
yeni sosyalist ülkelerle son bulabileceği konusunda uyar
dığı incelemesinde şunları da yazıyor: «Tarihsel bir zo
runluluk olarak ihtilâlin ortaya çıkış ve gelişme yasaları
vardır. O, ezilen sınıfların kökten ihtilâlci dönüşün talep
lerinin kütlesel hareketlere dönüştüğü yer ve zamanda
başlar. İhtilâl, ekonomik ve toplumsal-siyasal çelişkilerin
derinleşerek artık 'tepedekiler' için eskisi gibi yönetmek
imkânının kalmadığı, 'aşağıdakiler' için de eskisi gibi ya
şamanın mümkün olmadığının anlaşıldığı bir genel-ulusal
bunalıma dönüştüğü zaman gerçekleştirilir. Başka bir de
yişle, ihtilâl için, yapay olarak ve hele dışardan etkileye
rek yaratılması mümkün olmayan bir devrimci durum ge
reklidir.» Bundan sonra Sovyetler Birliği Komünist Par-
tisi’nin tutumunu belirterek şöyle devam ediyor: «Bilimsel
sosyalizme göre dışardan müdahale, iç ihtilâlci süreci
'dürtmek' veya yapay olarak başlatmak çıkar yol değildir
ve zararlıdır. SBKP her zaman ihtilâlin zorlanamayacağı
ve bununla başka bir halkın 'mutlu yapılamayacağı’ dü
şüncesiyle hareket etti ve hareket ediyor. İhtilâlin kökleri
ve muharrik kuvvetleri her zaman ulusal topraktadır»39.
Bunlar da çok zamanında ve yerinde hatırlatmalar sayıl
malı.
Çünkü Afganistan Olayları dünya ve Türkiye tarihi
nin akışını hızlandıracak türden olaylardır. Bu yüzden her
tarafta ve suyun her iki yanında, hem burjuvazi ve hem
de ilerici saflarda, çok net bir biçimde anlaşılması gerek
li. Burjuvazi, Afganistan’a Sovyetler Birliği'nin yardımını
bir «sovyet adamını» dışardan getirip iktidara oturtmak
biçiminde anlamaktan ve özellikle anlatmaktan vazgeç
meli. İlericiler arasında ise «devrim ihracatı» veya «dev-
544
cim ithalâtı» illüzyonlarına yer olmamalı. Bu yüzden SBKP
teorik yayın organı Kommunist'in Ocak 1980 sayısında
çıkan Profesör Ponomaryev’in incelemesinden son bir ak
tarma fazla sayılmamalı: «Komünistlerin 'devrim ihracını’
reddettikleri uluslararası komünist hareketin birçok bel
gesinde tespit edilmiştir. 1960 yılı Komünist ve İşçi Par
tiler Konferansı Belgesi’nde 'marksist-Ieninist öğretiyle yö
netilen komünist partiler her zaman devrim ihracına karşı
oldular. Fakat aynı zamanda emperyalist karşı-devrim ih
racıyla da kararlı bir biçimde mücadele ederler' diye yaz
maktadır.»
546
nuna geldi ve bu dönemi geride bıraktı. Şimdi işçi ve
emekçiler için «fakirleşme dönemi» başladı. Bu yüzden
sanayi burjuvazisi, ithal ikamesini bırakıp ihracat bayra
ğını açtı. Bu yüzden Dr. Sencer Divitçioğlu ve etkileye
bildiği az sayıda iktisatçı «solculuk sevdası» ile sanayi
burjuvazisinin bu eğilimine alkış tutmaya başladı. İhra
cat da işçi ücretleri ile emekçi maaşlarını azaltmayı ge
rektiriyor.
Türkiye aşırı bir tüketim kamçılamasından sonra işçi
ve emekçiler için tüketimin zor olduğu bir döneme giri
yor. Türkiye işçi ve emekçileri taş devri, tunç devri ve
Ecevit devri'nden sonra «lahmacun devri» denilebilecek
bir devire giriyor. Her köşede lahmacuncu açılıyor. Fa
kirleşme rejiminin zorunlu bir sonucu olacak. Lahmacun,
hamur, soğan, acı birer ve et kokusundan yapılıyor.
İnsanlar her öğün lâhmacunu kolay kolay kabul et
mezler. Gerçekten insanlar güzel şeylere lâyıktır. Ancak
Türkiye'nin kapitalizmi bundan sonraki dönemde işçi ve
emekçiye yalnızca lahmacun vaad edebiliyor. Bunun tek
başına yenmeyeceğini bilecek. Bu yüzden lâhmacunlo
birlikte, işçi ve emekçiye, bir de «öbür dünya» vaad ede
cek. Öyleyse, Türkiye kendi iç dinamiğiyle, bir daha aşı
rı bir dinselliğin baskısı altına girecek.
Örnek olsun, DİSK'e bağlı Maden-îş ile TISK’e bağlı
MESS’in geliştikleri dönem geride kaldı. Şimdi ayrı ayrı
gelişmek zorundalar. Metal işleyen sanayi dallarının ge
lişmesi için, daha önceki dönemde, işçi sınıfı içinde bir
bölümün görece olarak yüksek ücret alması zorunlu idi.
Şimdi tam tersi. Metal işleyen sanayi kolları, belli gelr
bölüşümünde, iç pazarda doyum noktasına ulaşmış gö
rünüyorlar. Bu yüzden kütlesel olarak ürettikleri mallan
ihraç etmek zorunluluğuyla karşı karşıya geliyorlar. Bu
nun için de Türkiye ekonomisi düşük ücret dönemine g ir
miş oluyor.
Fakat bu kadar değil. Türkiye burjuvazisi on beş yıl
dır vergi yasaları çıkarma pratiğini kaybetti. Tasarruf ve
547
vergilerle finansman, yerini, en adaletsiz vergi olan enf
lasyona bıraktı. Enflasyon ile aynı zamanda, «Türk Mu
cizesi» diyebileceğim bir yöntemle, işçi ve emekçilerin
vergi ödeme oranlarını iki misline çıkardı. Kısaca şöyle
oldu: Bundan on beş yıl kadar önce on yıllık bir memur
veya işçi, yüzde 25 çevresinde bir oranla gelir vergisi
öderken şimdi yüzde 50 düzeyinde bir oranla vergisini
ödüyor. Çünkü fiyat artışlarını yakalamasa bile ücret ve
maaşlardaki artışlar, işçi ve memurları çok daha yüksek
vergi oranlarına çıkarıyor. «Türk Mucizesi» ile işçi ve
emekçiler fiilen fakirleşirken, Gelir Vergisi yasası önün
de zenginleşiyor. Bugün işçi ve memurlar, Gelir Vergisi
yasası çıkarıldığı zaman Türkiye'nin büyük zenginlerine
lâyık görülen oranlar üzerinden gelir vergisi ödüyorlar.
Kayıp her taraftan. Kaybedenler var. Yalnız şu da
var: Kazananlar olmazsa kaybedenler olmaz. Tersi de
doğru. Yoktan var olmaz; vardan yok olmaz. İşçi ve emek
çiler kaybediyor. Çok kazananlar var. Gelir bölüşümü,
insafsız bir hızla, daha da bozuluyor. (*) Bundan bir so
nuç çıkıyor: Türkiye'de lüks tüketim için üretim ve ger
çekten lüks tüketim için harcama alanları açılıyordu. Bu
yüzden Türkiye ekonomisi, artık fakirleşen işçi ve emek
çileri için, islâmın «tevekkül felsefesine» daha çok muh
taç duruma geliyor.
Siyasal iktisatın duygusuz fakat açıklayıcı mantı
ğıyla bakınca ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Ufukta İslâm
var. Aslında İslamcı baskı şimdi de var. Ufukta olan da
ha derin bir dinsellik.
Türkiye'de daha yoğun islâmcı dinsellik nasıl arta
548
bilir? Kısaca üç yoluna işaret etmek gerekir. Birincisi
başında Erbakan’ın bulunduğu dinsel ve siyasal akımın
güçlenmesi, ¡kincisi, bu güçlenmenin, MHP, CHP ve AP
gibi sermayenin diğer partilerini daha çok etkisi altına
alması. Burada «daha çok» diyorum, çünkü halen almış
durumda. İlk zamanların kımız içen dinsiz Türk boyları
nı model alarak yola çıkan emekli albay Türkeş'in hacı
olması veya «laik» Cumhuriyet Halk Partisi Genel Baş
kanı Bülent Ecevit'in «Allah» demeden konuşmasını bağ
lamaması alınmış olan mesafeyi gösteriyor. Üçüncü bir
yol da, dinselliği çok daha açık bir devlet politikası ha-
iine getiren, Albay Kaddafi türünden bir hükümet başka-
nının bulunması oluyor.
Bu üçüncü yolu şöyle formüle etmek de mümkün:
12 Mart Süleyman Demirel'i başbakanlıktan indirdi. An
cak, esas olarak, Süleyman Demirel’in politikasını uygu
ladı. Demirei'in bütün rakiplerini politika sahnesinden
sildi. Türkiye İşçi Partisi'ni kapattı, İnönü'yü tarihin de
rinliklerine gönderdi, Necmettin Erbakan'ın partisini ka
pattı, kendisini İsviçre’ye ikamete raptetti. Şimdi çok da
ha kapsamlı bir yeni askerî müdahalenin bunun tersi
ni yapması mümkün. Tersi şu: Erbakan’ı Türkiye'nin si
yaset sahnesinden silip Erbakan’ın temsil ettiği islâmcı
dinsel politikayı daha yoğun bir biçimde uygulamak.
Mümkün mü? Açıktır, bu üçüncü yol, Silâhlı Kuvvet
lerin Türkiye’nin yönetimini ele almasına bağlı görünü
yor. Bu yüzden bu üçüncü yolun mümkün olup olmaya
cağı, Silâhlı Kuvvetlerin yönetime gelip gelmeyeceği tar
tışmasıyla ilgili görülüyor.
Böyle bir ihtimal üzerinde durulduğu çok açık. CHP
Genel Başkanı Ecevit, sürekli olarak, bir Güney Ameri
ka Modeli üzerinde duruyor. Ecevit’in Güney Amerika
Modeli üzerinde ısrarı, büyük bir yanlışlıkla, CHP Genel
Başkam’nın Süleyman Demirel'i eleştirisi olarak anlaşıl
dı. Böyle bir eleştiri var. Ancak ısrar bundan çok ötede.
Ecevit'in ısrarı, Demirei'in yüksek enflasyonlu ve yüksek
devalüasyonlu bir askerî rejimi planladığı şeklinde, anla-
549
şıiıyor. Bu var. Fakat bundan çok öte. Güney Amerika
Modeii’nin belirleyici özelliği bu değil. Askerî rejimler,
yüksek enflasyon ve devalüasyonlar, başka yerlerde de
görülüyor. Güney Amerika Modeli, askerî yönetimlerde,
sürgün veya hapislerle bir komuta yönetiminin bir diğeri
ile değiştirilmesi anlamına geliyor. CHP Genel Başkanı,
Güney Amerika Modeli üzerinde ısrarlı duruşu ile, Demi-
rel’i eleştirmekten daha çok Silâhlı Kuvvetler komuta ka
demesini böyle bir gelecekten dolayı uyarmak istiyor.
Acil olarak böyle bir ihtimal olduğu için mi? Bu nok
taya sıra gelecek. Ancak önce şu söylenmeli: CHP hep
«kurtarıcı» rolündedir. CHP hep kurtarır veya kurtara
maz. Ama hep «kurtarıcı» olduğuna inanır. Unutulma
malı, 27 Mayıs’tan hemen önce CHP Genel Başkanı İnö
nü, Menderes’e «sizi ben de kurtaramam» diyerek yeni
bir ün yapmıştı. CHP, hep «kurtarıcı» tablosunu oynar.
Kurtulunacak bir tehlike olmasa bile yaratır. 1977 seçim
lerinden hemen önce CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit,
kendisini ve böylece Türkiye’yi çok büyük bir «faşist»
tehlikeden kurtardı. Orgeneral Namık Kemal Ersun'un
başkanlığında bir büyük «faşist» cunta ortaya atıldı. Da
ha sonra Ecevit 21 ay başbakanlık yaptı, böyle bir teh
likeyi ağzına bile almadı.
CHP hep «kurtarır.» Böyle «kurtarıcı» tablolar, biraz
da, CHP'nin özgürlüklerin kısılmasına istekli ve razı oldu
ğu zamanlar ortaya çıkarılır. CHP, böyle durumlarda, «ne
yapalım, bunlara razı olamazsak demokrasi tümden gide
cek» der. Bu zamanlarda da böyle oluyor. Şu sıralarda
CHP Genel Merkezi sürekli olarak cunta haberleri imal
ediyor.
Şimdi buna ihtiyacı var. Çünkü CHP ve Genel Baş
kanı, 2-3 yıllık bir model üzerinde karar kılmış görünü
yor. Bu modele «Ecevit’in Karamanlis Modeli» demek
mümkün. Bu model uygulanıyor. Bu modelin işlemesi ve
başarıya ulaşması için, Silâhlı Kuvvetlerin dönüşü olma
yacak bir biçimde yönetime gelmemesi gerekiyor. Bu ko
şul sağlandığı sürece CHP, yakın bir zamanda hükümet
550
olmamaya ve hatta 1981 seçimlerinde belli bir yenilgiye
bile razı görülüyor.
Kısaca «Ecevit'in Karamanlis Modeli» şöyle görü
nüyor. Bir: Yunanistan’da sermaye politikacısı Karaman
lis, yedi yıllık bir askerî yönetimden sonra, geçmiş başa
rısızlıklarını unutturarak ve bir kurtarıcı olarak başba
kanlığa döndü. Türkiye’de bu aranın yedi yıl olmasına ge
rek yok. Çünkü 1967 yılında Albaylar Cuntası, Yunanis
tan’da muhalefetin örgütsel olarak diri olduğu bir zaman
da geldi. Türkiye’de son beş yıl, sürekli olarak devrimci
hareketin sendikal, meslekî ve politik örgütlerini felce
uğratmak için kullanıldı. Bu yüzden iki veya üç yılın ye
tebileceği düşünülüyor.
İki: Yunanistan’da açık bir Albaylar Rejimi ile geçiş
tirildi. «Ecevit'in Karamanlis Modeli», Silâhlı Kuvvetler'in
•açık desteğinde bir baskı rejimini tercih eder görünüyor.
Tabii, Demirel'in yönetiminde ve Silâhlı Kuvvetler tara
fından desteklenen bir baskı rejimi, «Ecevit’in Karaman
lis Modeli» için bir altın çözüm oluyor.
Üç: Bu dönemde şimdiye kadar çocuk felcine yaka
lanmış olan devrimci hareketin sendikal örgütü, DİSK ve
meslekî örgütleri TÖB-DER, TÜM-DER ve mühendis ve
mimar odaları, POL-DER örneğinde olduğu gibi veya ben
zer yollarla tümden paralize olacaklar. CHP içinde ise
tam sağ bir kadro oluşturulacak.
Dört: Karamanlis, bu yedi yılı Paris’te ve emperya
lizmin daha büyük güvenini kazanmak için geçirdi. Bü
lent Ecevit’in İsveç ülkesini tercih ettiği görülüyor. Ka
ramanlis, hep Paris'te kaldı. Bülent Ecevit gidip gele
bilir.
Beş: Konstantin Karamanlis, Yunanistan'a dönüşte
Komünist Partisi’ni resmen tanıdı. Türkiye'de özgürlüğün
tüm kurumlarının tahrip edildiği bir zamanda Majeste
lerinin Sadık Komünist Partisi, MSKP Ecevit'i «özgürlük
çü» ve aynı zamanda «kurtarıcı» göstermek için çok ge
rekli olabilir.
Türkiye’de partileşmiş solda tip-tkp-tsip var. tlp-tkp-
551
tsip uzun zaman birbirini eleştirdi. Şimdi birdenbire ve
her üçü de birbirini eleştiren unsurlarından arındıktan
sonra birbirlerini çok beğenir oldular. O kadar ki sürekli
olarak birleşmekten söz ediyorlar. Fakat gerçekten de,
birleşmelerine hiçbir mani olmamasına rağmen, bir tür
lü birleşemiyorlar.
Neden mi? Bir nedeni şu: Devrim öncesinde Çin’e
bir yabancı gelmiş. Cinlileri çalışırken görmüş. Ağır ve
özenle çalışıyorlar. Yabancı bakmış bakmış, birine yak
laşmış «bu işi kaç günde bitiriyorsun» diye sormuş. Çin
li «otuz gün» demiş. Yabancı «şöyle yaparsan, bir gün
de bitirirsin» demiş. Cinli, sakin ve aldırmaz bir biçimde
baktıktan sonra «peki, yirmi dokuz günde ne yapacağım»
diye sormuş, tip-tkp-tsip birleşseler ne yapacaklar?
tip-tkp-tsip, Türkiye'nin bu ihtilâlci objektivîtesini
«birleşme dedikoduları» ile ve Cumhuriyet Halk Partisi'-
nin daha da sağa kaymasını önlemeye yarayacak ted
birleri düşünmekle getirecek. Başka çaresi yok. Çünkü
eğer birleşirlerse «ne yapacağız» sorusu ortaya çıkacak.
Cumhuriyet Halk Partisi'nin sağına takoz olmaktan baş
ka bir işlev düşünemeyen bu hareket birleşirse gerçek
ten «ne yapacak»? Üstelik tip’in profesyonel kadroların
da önemli kazanımlar elde etmiş olan tkp’nin tip’in bir
yük haline gelen yönetici kadrolarını almak isteyecekle
rini ve tip’in yönetici kadrolarının da birleşmenin gerek
tirdiği cesareti göstermek isteyeceklerini sanmıyorum.
Fakat «Ecevit'in Karamanlis Modeli» çerçevesinde
güçlüklerin bir bölümünü aşmak mümkün olabilir. Bu*
modelin gerektirdiği MSKP, buradan veya başka bir yer
den, çıkabilir. Böylece «Ecevit'in Karamanlis Modeli» ile
Yahya Kemal'in «his var mı bu âlemde nekahat gibi
tatlı / gönlüm bu sevincin helecanıyla kanatlı» dizesinde
ifade ettiği «kurtarıcı» hava tümüyle yaratılmış oiur.
CHP, bu yüzden, «biz seviyeliyiz, onların seviyesine
inmeyiz» diyerek herhangi bir muhalefet yapmaktan ka
çınıyor. Bu yüzden sürekli olarak Güney Amerika Mode
li üzerinde ısrar ederek dönüşü olmayan bir askerî mü
552
dahale için Silâhlı Kuvvetler’in bugünkö komuta kade
mesini uyarıyor.
«Aşırı İyimser» k im :
Doğan Avcıoğlu mu,
Yalçın Küçük mü?
Burada ortaya çıkan soru şu o lu yo r: Türki
ye’de artık Silâhlı Kuvvetler'in yönetime çok daha»
kapsamlı bir biçimde müdahalesi kaçınılmaz mı? Doğ
rusu bu soruyu şimdi sormak ve cevaplandırmaya ça
lışmak, bende, kabak tadına benzer bir lezzet uyandırı
yor. Çünkü daha 10 Ağustos 1976 tarihli ve 70 sayılı Yü
rüyüş Dergisi için yazmış olduğum başyazının başlığı
şöyle: «Açık Kapı Sosyalizmi: Halk Partisi ve Cuntacılık».-
Ö zaman çok tartışılan ve şimşekleri çeken bu başya
zının şiddeti en çok çeken bölümü şöyle: «Halk Partisi,
Cumhuriyet tarihinde hep umut oldu. Hep umutları kır
dı Halk Partisi umut olduğu sürece cuntacılık eğilimleri
geriledi. Anlaşılması gayet kolay bir durum. Üstelik Halk;
Partisi, sık sık umutları kırdığı için, geçici bir durum. Halk:
Partisi’nin hem umut, hem de umut kırıcı olması cunta
cılık için çok verimli bir toprak. Çünkü bir umudu gös
terip işçi sınıfının bağımsız siyasal örgütüne karşı çık
mak mümkün. Umut varken bağımsız örgüte ne gerek
var? Mantık, bu. Umut ortadan kalkınca da, işçi sınıfı
nın bağımsız örgütünü geliştirmek için bu kadar zaman
harcamaya ne gerek var? Bir mantık da bu»40. Cumhu
riyet Halk Partisi sık sık umutları kırdığı için Silâhlı Kuv
vetler yönetimi'ne açılan bir kapı oluyor.
1978 başında kurulan CHP Hükümeti'nin bir AP ve
ya Silâhlı Kuvvetler Hükümeti’ne veya her ikisine birden
gerekli koşulları hazırlayacağında hiç kuşku yoktu. Tür
kiye'nin sorunlarının, kendisi sorun olmuş emperyaliz
min tüm desteğine rağmen, çözebilmenin Halk. Partisi
nin boyutlarını çok aştığı 1976 yılında da biliniyordu. An
cak Türkiye'nin partileşmiş solu, bunun gereklerini ye
rine getirmek yerine CHP kuyrukçuluğunu ve CHP Ko
miserliğini bir politika bellediler. Burada inisiyatif tkp’ne:
553
düştü, tkp, sosyalist dünyaya güçlü görünmek için büyük
bir gürültünün içine girdi ve tarihinden gelen «Kemaliz-
min Sol Kanadı» özellikleriyle, kendi solunu pasifize et
mek isteyen Cumhuriyet Halk Partisi’nin kanatları altına
girdi, tkp’nin bu kuyrukçu politikasına ilk katılanlar da
bugün devrimci-demokrat sıfatına ulaşan kavgacı genç
lik oldu. Devrimci-demokratların bugünkü şiddetinde, ken
di yarattıkları olan hayal kırıklığının payı büyük, tkp ön
cülüğündeki bu CHP kuyrukçuluğuna, daha sonra ve ken
di içlerinden patlayarak tip ve tsip katıldı. Bu büyük ya
nılgıdan ilk uyananlar devrimci-demokratlar ile tkp için
de bir bölüm oldu. Ancak bugün ortaya çıkan devrimci
objektiviteye hazırlanmak için gerekli bir altın dönem,
önemli ölçüde, heba edilmiş oldu.
Türkiye kapitalizmi bugün «demokrat» çözümleri ve
burjuva devlet legalitesini aşan bir noktaya geldi. Tür
kiye burjuvazisi, zengin siyasal birikimi ile ve ancak ka
muoyunu ikna etmek için deneme-yamlma yoluyla, tüm
«demokrat» çözümleri bir bir çürütme süreci içine gir
miş görünüyor. Her çürüme aşamasında bir mesafe da
ha katediliyor. Türkiye sanayi burjuvazisi, önündeki eko
nomik çözümlerin, «demokrat» özellikleri aştığını ve sos
yalist çözümlerin kaçınılmaz olarak gündeme girdiğini
görüyor. Türkiye ekonomisi artık ya faşizan bir disip
line ya da sosyalist bir planlamaya girecek. Bunun dı
şında ancak «mucize» kalıyor. Veya aynı anlama gelmek
üzere Türkiye kapitalizmine zaman kazandırıcı bazı «ida-
re-i maslahat» yolları kalıyor.
Bütün bunlara bakarak Türkiye için bir Silâhlı Kuv
vetler yönetimine gelmiş olduğuna hükmetmek mümkün.
Ancak çok acele etmemek ve her yerde olduğu gibi bu
rada da ekonomizme düşmemek gerek Türkiye’nin eko
nomik sorunları, örgütlü solun örgütsüzlüğü ve güçsüz
lüğü, Silâhlı Kuvvetler yönetimini güçlü bir eğilim olarak
ortaya çıkarıyor. Ancak bu eğilimin karşısında başka eği
limler de var
554
Önce, Türkiye ne 27 Mayıs 1960, ne de 12 Mart 1971
tarihinde olduğu tarihte durmuyor. Aradan geçen zaman
içinde Türkiye'de, tarihin belki de akıi almaz' olarak nite
leyebileceği, gelişmeler oldu. Önce Ecevit Hükümeti za
manında paralize edilip, Demirel Hükümeti zamanında ya
sal olarak kapatılan bir POL-DER, bugün kapanmış ol
masına rağmen, gerçekten çok önemli bir gelişme. Bur
juvazi, POL-DER olayını ne kadar abartsa abartmış ol
maz. Bugün etkinliği azalmış bir TÜM-DER 1970 yılları
nın gerçekten önemli gelişmeleri arasındadır. Abdi Ipek-
çi'nin katili Mehmet Ali Ağca’nın İstanbul askerî ceza
evinden kaçtığı zaman Birinci Ordu ve İstanbul Sıkıyö
netim Komutanı Orgeneral Üruğ’un, toplumdaki gelişme
lerin Silâhlı Kuvvetler'e iz düşürdüğünü söylemesi, Ko
muta Kademesi için önemli bir değerlendirme olmalıdır.
İkincisi, artık ve ilk kez silâh kaçakçılığı sıkıyönetim
kapsamı içine alınmış bulunuyor. Türkiye burjuvazisi,
uzun yıllar kârlı bir iş olarak saklı tuttuğu silâh kaçakçı
lığından korkar oldu. Türkiye’de solun inançlı düşmanı
Faruk Sükan ve bazı «demokrat» yazarların da deste
ğiyle bir «silâhsızlanma» kampanyası hazırlandı. Çünkü
bugün «halk» ciddi boyutlarda silâhlanmış görünüyor.
Silâhlanan «halk» genellikle kaçakçılardan silâh alır.
Üçüncüsü, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan
Evren, Batı Avrupa başkentlerine yapmış olduğu spn ge
ziden döner dönmez özel sektörün özel korumasını geliş-
. tirmesini istedi. Özel sektör, silâhlı özel koruyucular tu
tacak. Orgeneral Evren'in konuşmasından iki gün geç
meden Demirel Hükümeti, bu konuda tasarısını açıkla
dı.
Özel sektörün silâhlı özel koruyuculara sahip olma
sı ve bunlara ateş etme de dahil polis yetkileri verilmesi
son derece vahim ve tehlikeli bir yoldur. Bunda hiç kuş
ku yok. Ancak bugünkü durumun da Silâhlı Kuvvetler için
deki eğitim ve disiplin için daha az tehlikeli olmadığı ka
bul edilmeli. Silâhlı Kuvvetler'de erler «vatan bekçisi» ola
cak yetiştirilirler. Şimdi «vatan bekçisi» olarak yetîştiri-
555
!en erlerin OsmanlI Bankası’nı, Deutche Bank’ı veya Âr~
Çelik’i veya bir başka özel kuruluşu beklemeleri çok çe
lişkili bir durum yaratıyor. Yine «vatan için ölme» andıy
la yetişen bu erlerin, Eczacıbaşı Holding’i veya Halit Na~
rin’in tekstil fabrikasını beklerken ölmesi de çok tuhaf
oluyor. Bu yüzden, özel sektörün silâhlı özel koruyucula
ra sahip olması projesi çok sakıncalı olmakla beraber
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Evren’in durumunu an
lamak da gerekiyor.
556
«uygulamalarına büyük sermayenin siyasal programı esas
oldu.
Şimdi böyle bir program yok.
Böyle bir durumda Silâhlı Kuvvetlerin 1979 yılının
oon ayında siyasal parti liderlerine vermiş olduğu muh
tıra bir program eksikliğini de gösteriyor. Silâhlı Kuvvet
ler, siyasal partilerden ve özellikle en çok oy alan CHP
ve AP'den bir program yapmalarını istiyor. Bu istek. Si
lâhlı Kuvvetlerin dışına yönelik. Şu anda Silâhlı Kuvvet
ler, hazırlanacak böyle bir programı, yalnızca dışardan
«desteklemek istiyor. İçinde yaşanılan durumda Silâhlı
Kuvvetlerin kapsamlı bir biçimde ülke yönetimine gel-
,mek istemediklerine inanmak gerek.
Öyleyse bir özet ve iki eşitsizliği saptamak gerek.
Bir-. Türkiye'de sosyalist iktidar için devrimci objektivite
var, ancak, bunun öznel koşulu olan siyasal örgütlen
me yok. İki: Türkiye'de Silâhlı Kuvvetlerin ülke yöneti
mini eline alması için güçlü bir nesnel eğilim var, fakat,
Silâhlı Kuvvetlerin öznel durumu buna uygun düşmüyor.
1980 yılı Mart ayında «Yolun Neresindeyiz?» sorusunun
en kısa cevabı bu oluyor.
Bu özet cevap iyimserlik mi, kötümserlik mi? Buna
«cevap aramadan önce değerli düşünür ve dostum Do
ğan Avcıoğlu’nun cevabına bakmakta yarar var. Avcı-
oğlu, yeni kitabına yazdığı uzun incelemenin sonunda
şunları söylüyor: «Ülkemiz, emperyalist çemberi kırıp ‘neo-
kolonyal' faşist sürüklenişten kurtulmayı başarabilecek
mi? Koşulların iyimserliğe pek yer vermediği açıktır. Bu
konuda hayli kötümser olmayı gerektiren nedenler orta
dadır. Türkiye, büyük bir olasılıkla, ilk modeli yaşayaca
ğa benzemektedir. Belki de ikinci model, ilk modelin için
den çıkacaktır»41. Avcıoğlu, «kötümser» görünüyor ve iki
•.sayfa önce de bu iki model hakkında özet bilgi veriyor.
Şöyle: «Doğaldır ki, her iki model de boşlukta oluşmaz,
sınıfsal bir temele oturur. Plansız model, iç ve dış büyük
sermayenin modelidir. Planlı gelişme ise, İşçisi ve köylü-
557
süyle tüm halk güçlerinin ekonomik modelidir. Örgütlü
ve bilinçli halk güçlerinin eliyle yürütülebilir ve başarıya
ulaştırılabilir».
Doğan Avcıoğlu’nun iki modeli, tam olmamakla bir
likte, burada benim «faşizan disiplin» ile «sosyalist plan
lama» olarak belirlediğim yol ayrımına denk düşüyor. Ve
Doğan Avcıoğlu, yukarda kaldığı yerden, devam ediyor:
«Bu noktada çetrefil bir sorun ortaya çıkmaktadır: Ül
kemizde halk güçlerinin siyasal örgütlenme ve ona bağ
lı olarak bilinçlenme düzeyi düşüktür. Bu konuda tutar
lı, fakat aşırı iyimser görüşler geliştiren Yalçın Küçük’e
göre, ülkemizde en ileri atılımların nesnel koşulları var
dır, ama öznel koşullar tümüyle yok değilse bile, çok ek
siktir. Sol partiler, 'kitlelerle aralarına duvar çekmiş’, halk
tan kopuk ve içine kapanık, örgüt niteliği taşımayan ay
gıtlardır (Sosyalist İktidar II, sa. 85-86). Yalçın Küçük,
yine de nesnel koşulların varlığının, öznel koşulların ek
sikliğini kısa sürede giderebileceği inancını sürdürmek,
ister. Ne var ki, tarihte, nesnel koşulların olgunlaştığı
durumlarda bile, öznel koşulların yetersizliği nedeniyle
çok uzun zamanların akıp gittiği sık sık görülür. Örgüt-
süzlük ve politizasyon, ya da bilinçlenme eksikliği, Tür
kiye’de devrimci atılımların önüne dikilen, aşılması güç
bir engeldir. Sendikalar da, partilere benzer biçimde, üc
ret ve emek komisyonculuğu yapan, işçiden kopuk, bü
rokratik aygıtlardır»42. Doğan Avcıoğlu, bu incelemesinin
son paragrafında, «fakat gerçeklere dayalı ölçülü bir
iyimserliğin başarının ilk koşulu olduğunu akıldan çıkar
mamak gerek» demesine rağmen pek «kötümser» görü
nüyor.
Ancak görünüşe aldanmamak gerek. Özünde Doğan
Avcıoğlu çok iyimser ve hatta «aşırı iyimser» denebi
lecek bir çözümlemeyi savunuyor. Çok açık ve çok ba
sit bir nedenle. Daha önce aktarıldığı gibi şöyle yazıyor:
«Türkiye, büyük bir olasılıkla, ilk modeli yaşayacağa ben
zemektedir. Belki de ikinci model, ilk modelin içinden
çıkacaktır». Çok açık: Neo-kolonyal faşist sürüklenişten*
558
birinci modelden, işçisi ve köylüsüyle tüm halk güçleri
nin ekonomik modeli, ikinci model, çıkabilecektir.
Burada biraz durmakta yarar var. Değerli düşünür
ve dostum Doğan Avcıoğlu, öteden beri kendisine yö
neltilen sağlıklı eleştirileri anlamak istememekte ısrar
ediyor. Avcıoğlu, sağlıklı açıdan, hiçbir zaman, iktidar
perspektifi içinde Silâhlı Kuvvetler’i düşündüğü için eleş
tirilmedi. Her kim iktidarda ise veya iktidarı düşünüyorsa
Silâhlı Kuvvetler'î düşünür. Diğeri çocukluk bile değil,
çocuksu bir davranış olur. Çocukluk güzeldir, fakat, ço
cuksu davranış çekilmez olur.
İktidarı düşünenler Silâhlı Kuvvetler'i düşünürler ve
ilgilenirler. Bunda kuşku yok. Ancak bir devrimci iktida
rı hiçbir zaman siyasal örgütlenmenin almaşığı veya baş
langıcı olarak düşünmezler. Bu nokta Leninist siyaset bi
liminin turnusol kâğıdıdır. Bir devrimci iktidardan yalnız
ca deneme-yanılma yönteminin sonucunda sosyalist ik
tidarı kuracak bir siyasal örgütlenme beklemek bir baş
ka tür ekonomizm oluyor. Ekonomizm, bir aşırı iyimser
lik olsa gerek.
Ancak bugünkü devrimci objektivite ile boy ölçüşe
cek bir siyasal örgütlenmenin olmadığı da muhakkak.
Öyleyse ne yapılacak? «Ben bugünü daha önceden gör
düm ve yazdım, artık benim işim bitti» demek olmaz. Hiç
olmaz. Devrimci harekete küsmek olmaz. Ekono
mik nesnellik ne kadar varsa, devrimci nesnellik de
o kadar var. Devrimci ya da daha uygun bir deyişle «te
orik ihtilâlci», devrimci tarihin eksiklikleri veya yanlış
ları için «bunlar da benimdir» diyebilendir. Bu yüzden
küsmek olmaz. Bunun karşısında tarihin daha elverişli
koşullar yaratmasını beklemek de olmaz. «Teorik ihti
lâlci» tarihin sunduğu elverişsiz koşulları aşabilendir.
Bu durumda ne yapılacak? I. Suphi Candemir, Sos
yalist İktidar Dergisi’nin Mart 1980 sayısında «Bir Daha
Fenersiz Yakalanmamak İçin»43 başlıklı önemli inceleme
sinde neler yapılabileceğini, öz bir biçimde, kataloglu-
559
7 or. «Bu güçler uyumsuzluğu ortamında, üç yol kalıyor:
Teslim, intihar ve direniş. Teslim olmak, ortadaki güç
dengesizliğinin farkına varıp yeniden CHP'ye yanaşmak,
CHP’den medet ummak anlamına geliyor. Türkiye solun
da, «bunu yapabilecekler var. Kim oldukları da biliniyor.
-Sonra, intihar yolunu seçenler olacak. Bilinçsiz öfkeli-
ler’in, dün, 12 Mart döneminde, bu yolu nasıl seçtikleri
de biliniyor.» Sonra şöyle devam ediyor: «Geriye, direne
cekler kalıyor. Türkiye sosyalizminin umudu da, bunlara
bağlıdır.» I. Suphi Candemir, direnenlerin «Türkiye sos
yalizmin umudu» olmalarını, Türkiye sosyalist hareketinin
İçinde bulunduğu hastalıklı duruma bağlıyor: «Evet, dire
nenler, değişik sol kesimlerden çıkıp, yeni bir bütün oluş
turacaktır. Çünkü, bugün Türkiye sol hareketinin özelli
ği, tek tek her kesimde belirli olumluluklarla birlikte, kan
serleşmiş ve tedavisi mümkün olmayan yaraların da bu
lunmasıdır. Tek tek bakıldığında, yanlışlar bu çizgilerden
her birinin öylesine ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir
ki, şu ya da bu çizginin kendine özgü yanlışlardan arı
nıp gelişmesi mümkün değildir. Dahası, her çizginin ken
dine özgü yanlışı, onun özelliği olmaktan da öte varlık
nedeni haline gelmiştir.» Direnme, sağlıklı bir örgütlen
me için de gerekli görülüyor.
Direnmeme veya direnişe katılmama ise sağlıksızlık do
ğuruyor. Tedavisi ancak büyük bir fiyatla mümkün olabi
liyor. Tarih bu tür örnekler veriyor. 1923 yılı Haziran ayın
da Bulgaristan'da Aleksandr İstanbuliskiy’in hükümetine
karşı faşist darbe düzenleniyor. Bulgaristan Komünist
Partisi başlayan kavgayı küçümsüyor ve dışında kalmaya
çalışıyor. Bulgaristan bunu çok ağır ödüyor. «Bulgaristan
Komünist Partisi Tarihi», daha sonra, bunu şöyle yazı
yor: «Hükümet darbesinin galebesinde Bulgaristan Ko
münist Partisi'nin de ciddi kabahati vardı. BKP Merkez
Komitesi Haziranda büyük bir siyasal hataya meydan ver
di. Böyle bir önemli tarihi anda, parti yönetiminde dev
rim üzerine dar sosyalistçe görüşler üstün geliyordu ve
¡Merkez Komitesi, gelişmekte olan olaylara karışmama
560
tığursuz kararını aldı. Merkez Komitesi, BKP’nin kasaba
ve köy burjuvazisi arasındaki savaşa katılmayacağım,
bağımsız bir mevzi alacağını ve işi, iç savaşa vardırır
larsa, o zamanki duruma göre tavır takınacağını bildir
di»44. BKP, îstanbuliskiy'in başında bulunduğu köylü de
mokrat siyasal harekete karşı yöneltilen faşist darbeye
jlk önce seyirci kaldı. Darbe başarılı oldu.
Ancak yanılgısını anlamakta gecikmedi. 1923 yılın
da Eylül Ayakianması’nı düzenledi. Yenildi ve uzun bir
baskı dönemi başlamış oldu. Bulgaristan Komünist Par
tisi, bu pek dürüst tarihinde, yenilgisini üç nedene bağ
ladı. Birincisi, BKP’nin henüz içindeki sağ unsurlardan
temizlenmemiş olmasıydı. İkincisi şöyle yazıldı: «İkinci
olarak, partinin antifaşist silâhlı savaşta orduyu hiç ol
mazsa onun en önemli birliklerini kendinden yana ka
zanmaması çok olumsuz etki gösterdi. Partinin orduda
peşin çalışmaları son derece yetersizdi. Bundan dolayı
faşist burjuvazi, ayaklanmayı bastırma savaşında ordu
yu kullanabildi»45. Aynı tarih üçüncü neden için de şu
hükmü verdi: «Eylül ayaklanmasına halk aydınlarının en
geniş tabakalarının katılmamaları da olumsuz etki gös
terdi. Parti onları kendi savaşçı bayrağı altına çekme uğ
runda aktif çalışamıyordu. Halbuki halkın ve küçük bur
juva tabakaları arasında halk aydınlarının büyük etkisi
olduğu bilinmektedir.»
Buradan ancak bu incelemenin başına dönülebilir.
Yolun neresindeyiz? Türkiye tarihinin en büyük bu
nalım döneminde miyiz? Böyle düşünmek ve söylemek
mümkün. Yoksa, Türkiye tarihinin en güzel objektivite-
sini mi yaşıyoruz? Böyle düşünmek ve söylemek de müm
kün. Hangisi doğru? Her ikisi de. Olur mu? Her yerde
ve çok zaman böyle oldu. Tarihte güzelin doğumu hep
büyük bunalımla birlikte oldu.
561 F. : 36
TARİH ÇE
1 — V e rg isiz S a n a y i 5 O ca k 1973
2 — J a p o n iş i 2 M a r t 1973
3 — Ü s t K a t t a k i S a r s ın tı 23 M a r t 1973
4 — İk i K i ta p B ir Ö n söz 6 N isa n 1973
5 — C H P ’n in E k s iğ i 18 M a y ıs 1973
6— D o n d u r m a y a K a r ş ı 1 H a z ir a n 1973
7 — Ç a rp ık la ş a n E k o n o m i 15 H a z ir a n 1973
8 — U z a tm a lı ik ti d a r 6 T e m m u z 1973
9 — E k o n o m ik P o litik a y ı K im S a v u n a c a k ? 13 T e m m u z 1973
10 — F u tb o lu n S iy a s a l î k t i s a t ı 27 T e m m u z 1973
11 — İn ö n ü , D e m ire l v e T a lû 3 A ğ u sto s 1973
1 2 — i ş ç i l e r m i, D e m o k ra s i m i, y o k s a ik isi m i? 17 A ğ u sto s 1 9 7 3
13 — H a m ilin e Y a z ılı B ü r o k r a s i 24 A ğ u sto s 1973
14 — D e m o k ra s i Ö n ü n d e R a n tiy e le r 31 A ğ u sto s 1973
15 — E k o n o m ik K a o s a D o ğ ru 7 E y lü l 1973
16 — İk i G ü n K a l a 12 E k im 1973
17 — T a r i h G ibi 26 E k im 1973
• 18 — S e lâ m e t, E d e b iy a t ve i k t i s a t 9 K a s ım 1973
19 — D a ğ ılm ış S e rm a y e 23 K a s ım 1973
2 0 — E k o n o m in in Ö k sü z Ç o c u k la rı 30 K a s ım 1973
21 — M a h a llî S e ç im le r v e A P ’n i K u r t a r m a O p e ra sy o n u 7 A r a
lık 1973
2 2 — A lm a n y a ’y a Ü z ü n tü le rle 14 A ra lık 1973
23 — i k ti d a r ı A lm a k ve K u r m a k 21 A ra lık 1973
2 4 — H a lk a A ç ıla n G ü ç lü k le r 11 O c a k 1974
2 5 — B e y in M iti 25 O c a k 1974
26 •
— Y ü k s e k Ü c r e tle K a lk ın m a 1 Ş u b a t 1974
2 7 — M o d e rn T e k n o lo ji, Y a b a n c ı S e rm a y e ve A r a p la r 8 Şu
b a t 1974
562
28 — İktisatçının Sorusu 22 Şubat 1974
29 — V e rg i 8 M a r t 1974
30 — E k o n o m id e Ö zg ü r İ n s a n 15 M a r t 1974
31 — E şik te k i T ü m s e k 22 M a r t 1974
.32 — Y a ş a n a n G ü n le rin B ilin c i 19 N isa n 1974
33 — İ ş Ç e v re le ri ve E r b a k a n -D e m ir e l Y a r ış ı 26 N isa n 1974
34 — O r ta k P a z a r la E v lilik 3 M ay ıs 1974
35 — E c e v it ve İ ş Ç e v re s i 10 M ay ıs 1974
36 — Y a z g ı ve U y a r ı 31 M ay ıs 1974
37 — İ ş ç i C ep h esin d e 7 H a z ir a n 1974
38 — • S e ç im E k o n o m is in d e Z a m a n la m a 12 T e m m u z 1974
39 — Y a b a n c ı S e rm a y e R a p o r u 19 T e m m u z 1974
40 — D ışişlerin e Ç ık a r m a 2 A ğ u sto s 1974
41 — D ış İliş k ile rd e E k o n o m i 9 A ğ u sto s 1974
42 — K ıb r ıs ’t a Z a m a n 5 A ra lık 1974
-43 — K e y n e s ’in Y e n id e n Ö lü m ü 19 A ra lık 1974
44 — K a r a n lığ ı A r a y a n P a r t i 2 O c a k 1975
45 — H a lk P a r t i s i ’n in S a ğ ı S olu 9 O ca k 1975
46 — T r a je d i ile K o m e d i 31 O cak 1975
-47 — K a m u İ ş le tm e le r i 7 Ş u b a t 1975
48 — S ık ışa n D ü n y a d a T ü rk iy e 14 Ş u b a t 1975
49 — A d a le t ile H a r e k e t ve S e lâ m e t 28 Ş u b a t 1975
50 — D ü n y a n ın K a d ın la r ı 8 M a r t 1975
51 — D e m o k ra si v e S a n a y id e H ız S o ru n u 21 M a r t 1975
52 — H ü k ü m e ti A ş a n B u n a lım 2 8 M a r t 1975
53 — Ç u k u r H ü k ü m e tin in Ö m rü 4 N isa n 1975
54 — G ü b re P o litik a s ı 11 N isa n 1975
55 —- T ü r k iy e ’de Z a m a n 18 N isa n 1975
,5 6 — S e rm a y e n in G e lişim in d e M e m u rla rın A y rışım ı 25 N isan
1975
.5 7— D en k T a ş la r 2 M ay ıs 1975
■58 — M C H ü k ü m e tin in G e tird iğ i A çıklık 9 M a y ıs 1975
59 — P a m u k İp liğ i ile H ü k ü m e t 16 M a y ıs 1975
60 — Ö zg ü r O lm a y a n H ü k ü m e t 6 H a z ir a n 1975
61 — R ü z g â r E k e n le r 13 H a z ira n 1975
62 — İ ç Y a p ı Ü z e rin e D ış P o litik a 4 T e m m u z 1975
63 — T ü r k iy e ’d e K ilitle n m e 11 T e m m u z 1975
64 — D ü n y a d a Y e r A r a rk e n 8 A ğ u sto s 1975
65 — S e ç im le rd e n S o n r a D e v a lü a s y o n 22 A ğ u sto s 1975
66 — C in n e tin K a p ıs ın d a D e m ire l 19 E y lü l 1975
d>7 — T ü r k iy e ’n in Y a ln ız lığ ı 10 E k im 1975
563
68 — H a z ira n d a E r k e n S e ç im 17 E k im 1975
69 — Ç a re siz D e m ire l 24 E k im 1975
70 — T e r s in e D ö n e n D ü n y a 31 E k im 1975
71 — Ş id d e tin S iy a s a l î k t i s a t ı 14 K a s ım 1975
72 — K ı n a ve K u r ’a n 22 K a s ım 1975
73 — B ir P la n la m a G ü ld ü rü sü 28 K a s ım 1975
74 — Ö lü Y ıld a Ö lüm H ızı 12 A ra lık 1975
75 — ■ C u m h u riy e t D ü ş m a n la r ı 19 A ra lık 1975
76 — D ış B a ğ la n tı ile İ ç D ü zen lem e 26 A ra lık 1975
77 ■
— Ç elişk in in D e m ir Y a s a s ı 2 O ca k 1976
78 — B ü y ü k S e rm a y e ve H a lk P a r ti s i 9 O ca k 1976
79 — K iş is e l ve S ın ıfs a l K u r b a n 16 O ca k 1976
80 — E n Z a y ıf H a lk a 23 O cak 1976
81 •
— Y o lsu z lu k Ç e m b e ri ve S ık ışa n Y ö n e tim 30 O cak 1976'-
82 — S e lâ m e t İ ç i n S o n Ş a n s 7 Ş u b a t 1976
83 — B ü t ç e ve P r o g r a m E le ş tiris i 13 Ş u b a t 1976
84 — B ü r o k r a s iy i P a rs e lle m e k 20 Ş u b a t 1976
85 — Ö zg ü rlü k çü S a y ıla r 27 Ş u b a t 1976
8 6 — Ç ok Y a n l ı T i c a r e t : V e rg i İ a d e s i 4 M a r t 1976
87 — O rd u ’d a E k o n o m i 12 M a r t 1976
88 ■
— Ç a n k a y a ’d a N a k a r a t 19 M a r t 1976
89 — A v r u p a ’d a D o m in o 26 M a r t 1976
90 — Z a m a n a K a r ş ı Z a m a n la m a 9 N isa n 1976
91 — S e rm a y e ile Y a p a y a ln ız 16 N isa n 1976
92 — Y u m u ş a r k e n Y ü k s e k G e rilim 23 N isa n 1976
93 — F a ş iz m Ü z e r in e ... 30 N isa n 1976
94 — T e m e l H a k la r - T e m e l M a lla r 7 M ay ıs 1976
95 — D ü z e n in Ü n iv e r s ite le ri 14 M ay ıs 1976
96 — İ s l â m m S iy a s a l îk t i s a t ı 21 M ay ıs 1976
97 — İk i B ü y ü k P a r t i n i n T a b a n P o litik a s ı 4 H a z ira n 1976’
98 — G e riy e D o ğ ru Y a r ış 1 1 H a z ira n 1976
99 — Ü c r e tle r v e T ü k e tim A r a ç la r ı 18 H a z ira n 1976
564
NOTLAR
1 — Y . K ü ç ü k , D ö rd ü n c ü P la n D ö n em i, A ra lık 1978, te k s ir ,
say fa 8
2 — B u k o n u d a a y rın tılı bir d e ğ e rle n d irm e iç in bkz. S on
B ir Y ıld a T ü rk iy e , F o s y a lis t İk tid a r , E k im 1979, s a y f a 1
3 — Y . K ü ç ü k , T ü r k i y » Ü zerin e İ k i S o v y e t K ita b ı, E k o n o m ik
Y a k la ş ım , İ lk B a l a r 1980, S a y ı 1, s a y f a 178
4 — B . P o n o m a ry e v , N eo d o lim o st O sv o b o d itel’n o g e D v iş e n i-
y a , K o m m u n is t, Y n v a r ’ S a y ı 1, s a y f a 17
5 — B . P o n o m a ry e v , ibid., s a y f a 18
6 — R .F . N a rro d , T h e L ife o f J o h n M a y n a rd K eyn es, N .Y .
1963, s a y f a 107
7 — J.M . K e y n e s , T h e G e n e ra l T h e o r y of E m p lo y m e n t I n t e
r e s t a n d M o n ey , N .Y . s a y f a 213
8-— K . M a rx , T h e o r ie s of S u rp lu s V a lu e , P a r t I, s a y f a 179
9 — J.M . K e y n e s , T h e G e n e ra l T h e o r y , op. c it. s a y f a 3 3 4 -
335
10 — K . M a rx , A C o n trib u tio n to th e C ritiq u e of P o litic a l
E c o n o m y , N .Y . s a y f a 2 1 5 -2 1 6
11 — K . M a rx , G ru n d ris s e , P e n g u in E d itio n , s a y f a 327
12 — J.M . K e y n e s , T h e G e n e r a l T h e o ry , op. c it. s a y f a 130
ve 129
13 — J.M . K e y n ş s , E s s a y s in B io g ra p h y , L o n d o n , 1933
14 — M. F r ie d m a n , E s s a y s ih P o s itiv e E c o n o m ic s , C h ica g o
1953, s a y f a 34
15 — M. F r ie d m a n , ibid, s a y f a 3
16 — M . F r i e d m a n , ibid, s a y f a 5
17 — M. F r i e d m a n , ibid, s a y f a 4
18 — M. F r i e d m a n , C a p ita lis m a n d F re e d o m , C h ic a g o , 1962,
sa y fa 10
19 — M . F r ie d m a n , ibid, s a y f a 9
565
2 0 — F i k r e t G ö rü n , d e rle y e n , İ k i s a t t a K a p s a m ve Y ö n te m ,
A n k a r a , 1979, s a y f a 45
21 — M . F r ie d m a n , C a p ita lis m a n d F r e e d o m , op. c it. s a y f a
5 -6
22 — M illiy et, 18 Ş u b a t 1980
2 3 — K . M a rx , F . E n g e ls i R e v o ly u ts io n n a y a R o s s iy a , M o sk v a,
1967, s a y f a 2 3 -2 £
24 — Y . K ü ç ü k , P la n la m a - E l e ş tir i c i Y a k la ş ım , b a s ılm a m ış d o k
t o r a tezi, 1967, s a y f a 32
2 5 — N icco lo M a c h ia v e lli, T h e P r in c e , M e n to r B o o k E d itio n ,
1952, s a y f a 4 3
26 — N icco lo M a c h ia v e lli, ibid. s a y f a 4 3 -4 4
2 7 — K . M a rx , C a p ita l, V ol. I I I , s a y f a 177
28 — S. D iv itçio ğ lu , D e ğ e r ve B ö lü ş ü m , İ s t a n b u l 1976, ö n söz
29 — R o b e s p ie rre , D e v rim in B a ğ r ın d a n , V e d a t G ü n y o l Ç e v i
ris i, İs ta n b u l, 1975, s a y f a 33
30 — R o b e s p ie rre , D e v rim in B a ğ r ın d a n , ib id . s a y f a 33
31 — R o b e s p ie rre , D e v rim in B a ğ r ın d a n , ibid. s a y fa 3 8 -3 9
32 — C e m a l H ek im o ğ lu , T a r i ş O la y la rın ın D ü ş ü n d ü rd ü k le ri,
S o s y a lis t İ k tid a r , M a r t 1980, s a y ı 6 , s a y f a 34
33 — B . P o n o m a ry e v , R e a l’n ıy S o ts ia liz m i M e jd u n a ro d n o e
Z n a ç e n ie , K o m m u n is t, Y a n v a r ’ 1979, sa y ı 2, s a y f a 17
3 4 — b . P o n o m a ry e v , R e a l ’m y S o tsia liz m , ibid. s a y f a 23
35 — B . P o n o m a ry e v , R e a l ’m y S o tsia liz m , ib id . s a y f a 28
3 6 — B . P o n o m a ry e v , R e a l ’n ıy S o tsia liz m , ibid. s a y f a 30
37 — B . P o n o m a ry e v , N eo d o lim o st’ O sv o b o d itel’n o g o D v iş e n i-
, y e, K o m m u n is t, Y a n v a r ’ 1980, S a y ı 1, s a y f a 17
38 — V e d a t T ü r k a li, B i r G ü n T e k B a ş ın a , s a y f a 101
39 — B . P o n o m a ry e v , N eo d o lim o st, O sv o b o d itel’n o g o D v işe-
n iy a , op. c it. s a y f a 16
4 0 — Y . K ü ç ü k , A çık K a p ı S o s y a liz m i: H a lk P a r t i s i v e C u n
ta c ılık , Y ü r ü y ü ş D e rg isi A ğ u sto s 1976, sa y ı 70, s a y f a 3
41 — D o ğ a n A v cıo ğ lu , D e v rim ve «D em o k rasi» Ü z e rin e , İ s
ta n b u l, 1980, s a y f a 7 0 -7 1
4 2 — D o ğ a n A v cıo ğ lu , D e v rim ve «D em o k rasi» Ü z e rin e , ibid.
s a y f a 6 8 v e 69
4 3 — İ. S u p h i C a n d e m ir, B ir D a h a F e n e r s iz Y a k a la n m a m a k
İ ç i n , S o s y a lis t İ k tid a r , M a r t 1980, s a y ı 6 , s a y f a 4 4
4 4 — B u l g a r is t a n K o m ü n is t P a r ti s i T a r ih i - D e rs K ita b ı, A n
k a r a 1975, s a y f a 110
4 5 — B u l g a r is t a n K o m ü n is t P a r t i s i T a r ih i, ib id . s a y f a 123
566