Professional Documents
Culture Documents
Jean Deny - Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi)
Jean Deny - Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi)
Jean DENY
Yaşayan Doru Dilleri Okulu Fahrî Yöneticisi
Türkçeye Çeviren
Oytun ŞAHİN
Ankara, 1995
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU
TÜRK DİL KURUMU YAYINLARI : 616
Jean DENY
Yaşayan Doğu Diller Okulu Fahrî Yöneticisi
Türkçüye Çeviren
Oy tun ŞAHİN
Anknnı 1Q<><
5X46 sayılı kanuna jöre bu eserin bütün yayın. tercüme ve ftıibas haklan
Türk Dil Kuruınu'na aittir.
ISBN: 975-l_6-O71>:
ÖNSÖZ
GİRİŞ : Dillerin Sınınandınlnuuı vt Genel Özellikleri Açnmdan
Oytun Şahin
ÖNSÖZ
"Türk Dilinin Grameri" (Osmanlı dialeği) adlı çalışmamız oluz yıllık oldu ve
mevcudu tükendi. Türkoloji ile ilgilenen veya çalışma yapmak isteyen bir çok kimse
bizden bu eserin yeniden yayınlanmasını isledi. Biz reddettik. Çünkü o zaman konu üze
rindeki fikirlerimizin değişmediğini ve bazı eksiklikleri farketmediğimizi kabul ederek
kendi kendimize haksızlık etmiş olurduk.
2° Kelime sonundaki tonlu ünsüzlerin tonsuzlaşması veya başka bir tonsuz ün
süzden sonra yine tonsuz bir ünsüzün gelmesi olayı da Kemalist reformla alfabenin de
ğiştirilmesinden sonra genelleşmiştir.
Bu vesileyle şunu ifade edelim ki. reformdan bu yana yirmi yıldan fazla geçmiş
olmasına rağmen Arap karakterlerine alışmış yazarların (ki buların bazıları el yazısı ola
rak Arap karakterlerini kullanmakta ve bunları lâıin harflerine çevirme işi bazen yayı-
nevlcrine düşmekledir) hâlen yetiştirmek yerine yetiştirmek yazdığını görmek mümkün.
Bu açıklamalar 1920'li yıllarda yaptığımız çalışmamıza yöneltilmek islenen tenkilleri
hafifletebilir.
Ek almış veya almamış kelimelerin fonetik ve genel yapıları (organik vc hece) ile
ilgili bütün olayların biraraya toplanmasının gerekli okluğu kanaatine vardık. Türkçe'nin
bütün morfolojisinin ekin işlenmesine dayandığı ve bu dilin kuralını verirken bir isim
çekimi, bir fiil çekimi ve bir iyelik çekimi dışında bir şey olmadığı bilinmektedir.
Bu selveple, kuralları biraraya toplama ve daha sonra her bölümde tekrarlama ge
reği duymadan sadece özel durumlara uygulama avantajı vardır.
İşte bu yüzden, şimdiki eser daha sonra yapılacak ve ismi morfolojik açıdan daha
yakından ele alınabilecek olan çalışmaya bir anahtar sunmak amacını gülmektedir. İkin
ci çalışma daha dar veya daha geniş kapsamlı olabilir ama bu birinci kısımdan beslene
ceği muhakkaktır.
Geçmişle olduğu gibi, bugün de, İstanbul'daki eğitimli insanların kullandığı orta
lama dili ele alıyoruz, bu dil ki, yenilikçilerin tasarladığı baştan başa değişime diren
miştir. Kısacası 30 yıl önccsininkinden önemli farkları olan yeni bir dil değil incelediği
miz.
Dillerinin zenginliğini göstermek isteyen yazarların önünde çetin bir mesele var;
konuşma dili, ağızlar ve kullanılmayacak kadar eskimiş arkaik OsmanlIca deyimler, bu
konuda genellikle dilin normal gelişimine aykırı şekilde üretilmiş kelimelere başvurma
ya veya oğuz sahasının dışındaki kaynaklara inmeye gerek bırakmadan yardımcı olabil
mektedir.
Atatürk'ün yaptırdığı önemli derlemeler sonucu ortaya çıkan ve çok daha zengin
malzemeye sahip olan Anadolu lehçesine (halk ağızlarına) bu çalışmada daha fazla yer
ayırmak ilgi çekici olurdu fakat bu görevi bizden sonrakiler çok daha iyi şartlarda yeri
ne getireceklerdir.
Not; Yeri geldiğinde, "kanca" yerine ilmi açıdan, "Titre” kelimesi gibi geniş bir
sahayı içine alan "Farsça" terimini kullanıyoruz.
I- TÜRK DİLLERİ
Ayrıca, hemen hemen bütün Avrupa toplulukları ve Asya topluluklarının bir kıs
mı tarafından konuşulan dillerin, bir ağacın küçüklü büyüklü dalları kadar çok gruplara
bölündüğü ispatlanmıştır (Bopp 1816).
Yazılı anıtlar bulunmadığı için bu ortak dil ancak teorik olarak şekiIlendirilebil-
di. Hint-Avrupa adı verilen bu dil grubunun başlıca kolları şunlardır: 1- Doğu ağızları
veya "yüz" (cem) anlamına gelen sateni grubuna girenler; Hint-İran veya Arien, Erme
nice (Thraco-phrygien), Arnavutça (Thraco-illyrien), Balto-Slav. 2- Balı ağızlan veya
Centunı grubuna girenler; Helenik, İtalik, Scltik, Germanik, bu gruba Anadolu Hititleri,
Orta Asya Tokharlan gibi yer yüzünden silinmiş toplulukları ve arkeolojik kazılarının
ortaya çıkardığı veya çıkaracağı diğer bazı toplulukları da ekleyebiliriz.
Bundan sonra diğer gruplar ortaya çıkmış ve XIX. yy.m ilk yansından itibaren
engin bîr dil ailesinin mevcudiyeti farkedilm iştir. Türani diller olarak isimlendirilen bu
dil grubunun adı, Şahnâıne’nin eski Farsça terminolojisinden faydalanarak konulmuştur.
Eserde "Turan" adı, İran'ın kuzeyindeki topraklarda, "Tur" adlı efsanevî kahra
manın Beyliğine verilen isimdir. Türkçe'den ayrı olarak, Japonca, Korece ve Hintçe'nin
dravidien ağızlan vb.’de bu dil ailesinden sayılmaktadır.
Çok eski bir Mezopotamya dili olan Sümerce de Turanî aileden sayılmıştır.
1873'de Opperı tarafından geç de olsa sınıflandınlabilen Sümerce bilindiği gibi Asur-
Bâbil medeniyetinin bir müjdeci ve öğrctecesidir. Türkçe ile karşılaştırma çabalan An
kara ve İstanbul'un haklı olarak ilgisini uyandırdı ise de, şu an için bütün söylenebilecek
olan Sümerce'nin eklemeli bir dil olduğu ve Joseph Halevy ve diğerlerinin önceleri
inandığı gibi, Sâmi dili olmadığıdır.
Turanî terimi, tutulmasında en fazla payı olan Max Müller tarafından dahi terke
dilmişse de bazı filologların yeniden kullanıldığı görülmektedir. Adlandırmak istediği
grup çok daha gösterişsiz oranlara inmiş ve Ural-Altay adını alarak kendi içinde tekrar
ikiye bölünmüştür. 1-Fin-Ogur dillerini içine alan Ural kolu ki, bu dillerin başlıcaları
şunlardır: Fince (Finlandiye) Macarca (Macaristan) ve Estonya dili, Sarnoycd dili de bu
gruba eklenebilir. 2- Türkçe'yi -ki buna yanlış olarak Türko-Tatar(I) denmektedir. Mo
ğolca'yı (ve Kalmuk) ve Tunguz-Mançu dilini içine alan Altay kolu.
Macar bilginlerinin, karşılaştırmalı Ural dilleri gramerini sağlam bir temele oturt
masından beri, Fin-Ogur grubu Ural-Altay grubundan ayrılmıştır.
Altay terimi daha dar ise de, ancak geçici bir değer taşıyacak ve daha itinali bir
çalmışına Moğolcanın ve Türkçenin genel bir gramer oluşturmasına izin veremeyecek
tir. Bu dillerin Manuç ile olan akrabalığı daha uzak hatta şüphelidir.
I- Tatar’lar (esk. lata) veya Batı'da söylendiği gibi Tatar'lar Moğol kökenli bir halktır. Tatar ke
limesinin kullanılması Rusça'dan gelen bir alışkanlıktır.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 3
Hunların dili olan Hunca'yı bir Türk dili olarak kabul edersek, Çuvaşça için Balı
Hun dili, Türkçe için ise Doğu Hun dili diyebiliriz.
2- Türkçe’nin Farklı Ağızları: Kamuoyunda uzun süre devam eden bir inanışın
aksine Türkçe, yalnız Türkiye ve eski Osmanlı topraklarında konuşulan bir dil değildir.
Türk dilleri ailesi, engin bir sahayı kaplayan çok sayıda lehçelere sahiptir. Türkiye'nin
dışında; Balkanlar'da (Bulgaristan, Makedonya, Trakya, Dobruca (Tatar)), Besarabya'da
(Hristiyan Gagavuzlar), Kırım'da, Volga Havzasında, Sovyetler'in Asya topraklarında,
İran'da özellikle İran Azerbaycani'nda Afganistan'ın kuzeyinde, Çin Türkistam'nda (Sin-
kiang), Alma Ata'da konuşulmaktadır. Sovyetler Birliğinin 15'den fazla Cumhuriyetinin
dili Türkçe'dir. Sovyetler'deki resmi dillerin 5'i de Türkçe'dir: Azeri, Türkmen, Özbek,
Kazak, Kırgız Türkçeleri. Aslından en çok uzaklaşan Türk dilleri ise Çuvaşça ve Yakut-
ça'dır (Lena üzerinde),
Bu dil, Anadolu'da kullanılan dil gibi, çeşitli alt lehçeleri ile birlikte, diğer uzak
ve yakın bölgelerdeki Türk diliyle aynı çeşittendir. Bu bölgeler: İran ve Rus olmak üze
re her iki AZerbaycan, Türkmenistan (Hazar Denizi'nin ötesinde kalan kısım) Kafkasya,
Kırım ve Balkanlar’ın bazı ağızları.
Bu dil türüne, büyük bir boy olan Oğuz adı verilmiştir. Türkmen terimi de eş an
lamdadır, ama, bu boylar birliğine dahil olmayan bazı göçebe topluluklar için de kulla
nılmış olduğundan sakıncalıdır. (Kaşgari I, 80, st. 30)
4- Osmanlı veya Otoman: İstanbul ağzı, edebî Türk dilleri arasında en zengini ve
en önemlisi olan Osmanlıca’ya temel teşkil etmiştir. (Otoman, Hanedanın kurucusu olan
Osman'ın adından gelir. Otman veya Olunıan) (Aynı isim bu çalışmanın ilk versiyonun
da dipnotla geçmekteydi).
Bu mücadele, daha büyük adamın sağlığında tcrkcdildi denebilir. Elde kalan sa
dece az sayıda terim -ki çoğu yönetimle ilgili terimlerdi- ve 1928’dc gerçekleştirilen
Harf İnkılâbı oldu. Bununla birlikte, birçok lüzumsuz yabancı kelimenin kaybolduğunu
ve dili millîleştirme temayülünün yürürlükte olmakla birlikte memnuniyet verici şekilde
ılımlı hale geldiğini inkâr etmemek gerekir. Bu uzlaşmaz reform, Osmanlı Türklerinin
işleye işleye zenginleştirdiği dili fakirliğe sürükleyecekti.
MM. Taeschncr ve Wittek tarafından öne sürülen Türk-rum(l> adı, Türkler tara
fından etnik sebeplerle reddedilmeseydi tamamiyle yerinde olacaktı. Oğuz tâbiri fazla
tutmayacaktı çünki, Arap-Fars kültürünün etkisi ile kötü anlamlar almıştı. Türkmen keli
mesi ise göçebelere verilen ad olduğundan (tarih bakımından) vc Türkmenistan dili için
kullanıldığından sakıncalı olacaktı.
Biz Fransızca'da kullanmak için, eski talebemiz Prof. Louis Bazin’in telkin ettiği
”turquicn" terimini teklif ediyoruz. Bu kelime, yüzyılın başında boşuna öne sürülen
Türkiyeli veya Türkiyalı kelimeleri ile, bazıları tarafından Ile-de-Francc ağzı için kulla
nılan "Francien" kelimelerinin taklididir. "Doğu Türkçesi" "Türkiye Türkçesi"de dene
bilir veya XIX. yy.ın ilk yarısındaki Fransız Türkoloğlannın yaptığı gibi, kısaca Türk
deyip, yazarken; Osmanlı Türkçesi için "Türe" diğerleri için "Türk" şeklinde ayırım ya
pılabilir.
1- Rum- Arapkir bu ismi Roma'yı belirtmek için kullanırlardı, aha sonraları sırasıyla Bizans
(Yeni Roma). Selçukluların Anadolu'da fethettikleri ilk yer olan Sivas dolaylan, bütün Ana
dolu Selçuklu Devleti. Osmanlı İmp.nun Türk illeri özellikle Avrupa'daki toprakları olan
Ruın-el-i (Rumeli yazılır, Rum ülkesi demektir) için kullanıldı. Bugünkü Türkçe'de Rum ke
limesi, Türkiye'deki YunanistanlIlar için kullanılır. Yunanistan'dakilereise Yunan (lonien)
denir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 5
Bu görüş açısından, özellikle, tek heceli (monosilabik) diller ile (çinçe, tibet dili,
2’ (Hinl-Avrupa ve Sâmi) birbirinden ayrılmakta ve ikisinin
anamit vs.) bükümlü dille/I-
arasına eklemeli diller yerleştirilmektedir ki. bu son grup, ilk iki sınıfa girmeyen ağızlar
topluluğunu, dolayısıyla Türk dillerini de içine aldığından oldukça geniştir.
1° Kök. (fr.da racine) anlam ifade eden temel unsurdur. Kelimenin ifade etmek
istediği fikri belirtir, ayrıca, diğer iki unsurdan gelen tâli kavramlar da kökün üzerine
konur. (Karş. ing. stem (rot) vc alm. Stoff)
3° Çekim eki, tamamen şekille ilgili unsurdur. Aynı cümleciğin kelimeleri ara
sındaki ilişkiyi veya bir kelimenin belli bir gramer kategorisi ile olan ilgisini belirtir.
Örn.: -ons, 1.çoğul şahıs şimdiki zaman bildirme kipi, aim-ons, desir-ons, vs.
I- Şekil özellikleri dışındaki, diğer genel özellikler üzerine bilgi almak için bkz,: Structure de
la langue turqe adlı makalem, Confdrcnces de l'lnstiıut de linguistiquc de l’Universitc de Pa
ris, IX, yıl 1949. Paris, Klineksieck. 1950, parg.: 17'dcn 51'e.
2- "Bükülme" terimi ileride daha değişik bir anlamda ele alınacaktır: Bir lahana çekim ekinin
eklenmesi (bkz. s.227).
6 J e a n D E N Y
Aksine Türkçe’deki bütün kökler, (Türkiye Türkçesi'nde isim fiilden geriye kalan
unsur olan -i- sesi hariç) tek başına bulunabilir ve hiçbir ek veya takının yardımı olma
dan morfolojik bir rol oynarlar.
Örn.: Ver! (donne!) vermek fiili, emir kipi, 2.tckil şahıs. Ver- bu fiilin kökü.
I- 5'tcn 10'a kadar olan paragraflar daha detaylı olarak tekrar ele alınacaktır.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 7
II- Fonetik Değişimler: Türkçe kelimeyi meydana getiren unsurların bir derece
ye kadar sabit bir görünüşü vardır. Ses uyumu kuralını -önemli olmakla beraber- istisna
kabul edersek, kelimelerin uğradığı değişiklikler İstanbul Türkçesi'ni çok az eıkileşmiş-
tir (özellikle edebî dilde). Bunların başlıcalan tonsuz ve tonlu ünsüzler arasındaki değiş
medir (bkz. §204 ve dev., §62).
12- Bu durum temelden gelen önemli bir farktır. Bu fark, Türkçe'nin iki önemli
karakterini belirtir; Gramerin düzgünlüğü ve morfolojik sistemin açıklığı.
1° Gramerin düzgünlüğü: Türkçe’de istisna çok azdır. Aslında her istisnai hal ay
rı bir değişimi gerektirir.
Yüklemin birden fazla fiil çekimi olmadığı gibi, isim çekimi de sadece bir tane
dir.
13- Ses uyumu: Türkçe'nin ve genellikle Ural-Aitay dil grubuna ait dillerin en
tipik özelliği ses uyumudur. Bu fonetik bir olaydır (Benzeşme = assimilalion). Bu konu
daha ileride (§ 65 ve dev.) incelenecek olmasına rağmen, kelime yapısı ile ilgili oldu
ğundan ve Türk alfabe ve yazısını mâkul bir şekilde incelemek için gerekli olduğundan
ilk kuralını şimdiden belirtmekte fayda vardır. (§ 15 ve dev.)
Bu ilk kural şu şekilde açıklanabilir: tik ünlünün ince (dili ileriye götürerek telâ
fuz edilenler: e, i. ö, ü) veya kalın (dili geriye alarak telâfuz edilenler: a. i, o, u) olması
na göre sonraki ünlüler de aynı şekilde ince veya kalın olurlar. Buna göre Türkçe keli
meleri iki sınıfa ayırmak mümkündür.
14- Çekim eklerinin rolü : Değişim yokluğuna karşı çekim eklerinin kullanılma
sı genelleşin iştir. Türkçe'de dilbilgisine uygun değişmeleri belli etmekte yararlanılan tek
araç budur. (Burada sentaks'a (söz dizimi) vasıta olan kelimelerin yeri konusunu hesaba
katmıyoruz).
Yukarıdaki açıklamalar Türkçe ile (eklemeli dil) bizi dolaylı yoldan ilgilendiren
Arapçe ve Farsça (bükümlü diller) arasındaki farkın esasını kavrayabilmemiz için yeter
li olacaktır.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 9
III- ALFABE
15-Türk alfabeleri : Türklcr, milâdi VI. yy .dan beri Orhun (veya rünik) adı ve
rilen özel bir yazı kullanıyorlardı. (Orhun: Moğolistan’ın kuzeyinde bir nehir) Orhun
Yazıtları (VIII. yy.) Danois.V.Thomsen tarafından çözülmüştür (1894).
Daha sonra Uygur yazısı (sogd asıllı) Orhun yazısının yerini almıştır.
İslâmiyelin kabulünden sonra, Uygur alfabesi yerini yavaş yavaş, Farslar’ın yap-
tıklan değişiliklcrc uğramış olan Arap alfabesine bırakmıştır.
Brahmi ve Tibet hariç, sözü edilen bütün alfabeler sâmi asıllı alfabeler gibi sağ
dan sola yazılırdı.
Arap alfabesi ise (elifba), Türk fonetiğine uygun değildi : Hem fazla, hem eksik
sesler vardı. Aynı harfin dört farklı şekli olabilmesi, büyük harf bulunmaması ve yalnız
Kur'an’da vc daha titiz olan eski el yazmalarında bulunan kısa heceler hariç, sadece
uzun ünlülerin şekillendirilmesi gibi hataları mevcuttu. Bu alfabenin, kaligrağfiye. epig
rafiye ve taşigrafiye faydalı olan çok zarif şekillere sahip olduğunu da belirtmek gerekir.
Türkiye'de bu yazının ortadan kalkması, estetik açıdan ve özellikle yapı (anıt) sanatı açı
sından bir kayıptır.
Kısaltma ve açıklamalar:
ince ses = yabancı kelimeler haricinde, ince sesliler (ünlü veya ünsüz) sadece in
ce sesli kelimelerde görülür, (bkz. § 13).
karşıtlık = başka bir sesle fonetik olarak zıt düşmektir. Aşağıdaki tabloda temel
olarak iki çeşit zıtlık söz konusudur: 1° ince ve kalın sesler, § 13 ; 2° tonsuz ve tonlu
sesler, §20,2° ve §24.
fr. = fransızca
kalın ses = yabancı kelimeler haricinde, kalın sesliler (ünlü veya ünsüz) sadece
kalın sesli kelimelerde görülür (bkz. § 13).
6. E, e = Fr. daki açık e (ouvcrı, pere) (§ 54 vc dev.) Öm.: ebe — n°l deki sesin
ince karşılığıdır.
8. G, g — n°!4 deki sesin tonlusudur, aslında iki sesi içine alır (bkz. § 30):
a) Fr. "aiguiere kelimesini telâfuz ederken iki heceli söylenen "gui" gibi, arkasın
dan gizli bir "y" sesi (gy) geliyormıışcasına ince ve ıslak. Örn.; Gece.
b) Fr. daki "garde" kelimesinde olduğu gibi, kalın ve kuru. Örn.: Gıda (arapça).
9. ğ (büyük harfi yoktur, çünkü sadece ünlülerin ardında görülür ama belki küçük
harf yüksekliğinde büyük harfi kullanılabilir) Aslında iki sesi içine alır, (bkz. § 34):
a) y (n° 28 deki gibi) ince — Örn.: eğe (eyc şeklinde telâfuz edilir)
b) ğ (gh) kalın (bkz. § 33, 34) İstanbul ağzında tamamen tonlulaşnuş vc kaybol
muştur. Örn.: ağa (a'a, â şeklinde telâfuz edilir) (aga. eskiden büyük erkek kardeş anla
mında)
10. H, h soluklu "h" denen gırtlak sesidir, Türkçe kelimelerden çok, yabancı keli
melerde görülür. Aslında iki sesi içine ahr (§ 38):
11. İ, i = fr. i (Paris kelimesindeki gibi) (§ 54 ve dev.) Örn.; iki — n°12 deki har
fin incesidir, büyük harfinin üzerinde de nokta vardır).
12 .1, ı (noktasız i) veya kalın i, telâfuz için §21,6° ya bakınız. Örn.: sızı n°l l
deki sesin kalın karşılığıdır.
13. J, j ~ Fr. ve Rumencedeki j, Fr. da ince ünlünün önündeki g. Örn.: jest (Fr.)
geste — n°23 deki sesin tonlusudur. (Sadece yabancı dillerden geçmiş kelimelerde gö
rülür)
14. K, k —n°8 deki sesin tonsuzudur. Aslında iki sesi içine alır (bkz. §29):
12 J e a n D E N Y
a) fr. daki, "ciııquiemc" kelimesini telâfuz ederken iki heceli söylenen "qui" gibi,
arkasından gizli bir "y" sesi (ky) geliyormuşçasına ince veya ıslak. Örn.: keçe
b) fr. "kaolin" kelimesindeki gibi kalın veya kuru. Örn.: kaça (kaç kelimesinin e
hali)
b) kalın veya derin 1, (Rusça veya Polakça'daki derin I; İngilizce will ve well ke
limelerindeki iki (11) ile karşılaştırın) Örn.: al (parlak kırmızı) (bkz. § 43).
18. O, o = fr. o (socle kelimesindeki gibi) Örn.: olmak — n°19 daki sesin kalını
dır.
22. S. s = fr.daki s (ss) (sou, tasse). Örn.: ses (Fransızcadaki "cesse" gibi telâfuz
edilir) — n°29 daki sesin tonsuz karşılığıdır.
25. (J, u = Almanca u, fr. ou (bouder) Örn.: bulurun — n°26 daki sesin kalını.
26. Ü. ü = Almanca ü. fr. u (buvard) Örn.: ütü — n°25 deki sesin incesidir.
28. Y, y = İngilizce y, fr. y, f (Yolande, baîonette) Örrn.: yasa veya yayan, tonlu
akıcı.
29. Z, z = fr. z (zigzag) fr. s (asie) Örn.: az — n°22 deki sesin tonlu karşılığıdır.
Not: Türkçe'de harflerin isimleri her zaman fr.daki gibi değildir. Tiirkler alfabelerini he
celerken bütün ünsüzleri bizdeki bö gibi telâfuz ederle (açık e ile: be). Yani, cf, hache (aş), jji. ka,
el. em. enn. er. ess, igrek. zed yerine; fe, he,je, ke, le. me, ne, re, pe. se, ye. ze denir, ğ harfi ise
yumuşak g diye isimlendirilmiştir.
Not: İnce okunması gereken ünsüz, kelimenin son sesi ise bu işaret kullanılmaz. Örn.: ka
bul. Böyle olmakla beraber, gene de halâsız veya tanı esasına uygun şekilde yazmak gayesiyle bu
nüans belirtilmek islenirse, uzatma işareti, ince okunması gereken ünsüzden önceki ünlü üzerine
konur: Kemâl. Böylece sondaki "1" nin derin okunmasından kaçınılmış olur.
c) î ünlüsünün üzerine, Arapça'daki nispet sıfatlarını veya etnik sıfatlan, diğer "i"
lerden ayırmak ve aynı şekilde okunmalarını önlemek için konur: İlmî, ilmi (onun ilmi);
umumî, hususî vs. Özel isimlerde ise son "i"nin üzerine uzatma işareti konmaz: Fevzi,
Remzi. Niyazi vs.
19- Yazı İşaretleri: Aynen Batıdaki gibidirler. Sadece, Türkler'in aralık nokta
lan adıyla iki nokta yanyana (..) kullandıklarım belirteceğiz. Bunlar, bazen virgül, ba
zen noktalı virgül yerine geçerler.
Türkçe’deki yazı işaretlerinin adları: Virgül, noktalı virgül, nokta, soru işareti,
ünlem işareti (nidâ) tırnak işareti, (giyme), çizgi (lire), kesme noktaları, noktalı çizgi,
paragraf, üç yıldız, ayraç (nıuteriza veya kavseyn) parantez, köşeli ayraç (köşeli paran
tez).
T BİRİNCİ BÖLÜM
SESLER
1° Soluk verme: Bir miktar hava adeta körük vazifesi gören ciğerler tarafından
ileriye doğru itilirler.
2° Sesin meydana gelmesi: İtilen hava gırtlaktan geçer. Gırtlakta ses telleri (şada
telleri) adı verilen iki kas vardır. Bunlar havanın İtişiyle meydana gelen titreşimlere gö
re birbirlerine yaklaşır veya uzaklaşırlar. Sesler, ses tellerinin titreşip titreşmemesine gö
re tonlu (çınlak) veya tonsuz (boğuk) diye adlandırılırlar. (İngilizce'de voiced, voice-
less). Türkçe'de çınlak yerine yumuşak veya hafif; boğuk yerine ise sert veya kuvvetli
de denir.
3° Boğumlanma : Hava, boğaza ve ağtz boşluğuna gelir, (bazen, damak eteği al
çaksa, burun çukurlarına da gelebilir) Dudakların dilin alt çenenin ve damağın hareket
leri seslerin hacmini vc şeklini değiştirir, aynı zamanda her sesin boğumlandığı yeri tâ
yin eder.
çerken hiçbir gürültü çıkmazsa elde edilen sesler Önlülerdir, (ünsüzler için bir sonraki
satır başına bakınız.)
Bu durumun aksine, organlar, sıkışık havanın geçicinin duyulabilir bir ses çıkara
bilmesi için yeterince birbirlerine yaklaşmışlarsa elde edilen sesler UnıUderdtr
Nihayet, kapanmanın tam olduğu durumlarda. bu engel bir anlık ise ve geçişi
zorlamak mecburiyetinde olan hasa karşısında birden direnci kırılırsa ses elde edilebilir.
ı. Cm.Ci.er
21- Bazı şahsi telâfuz değişikliklerini hesaba kalmazsak (bu paragrafın sonuna
bakınız) modern Türkçe'de başlıca sekiz unlu mevcuttur. 13. paragrafta bundan bahis
edilmişti Türkçe'de ünlüler nâdiren kapalıdırlar. Genellikle, ses perdelen İtalyanca'daki
kadar açıktır vc Türk vokal sisteminin kusursuz vimctnvınc sahip olduklarından tipik
kabul edilebilirler. İngilizce'de. Fransızca'da veya diğer bazı Tİlkçe lehçelerinde (mese
lâ Kazan) mevcut olan ses perdelerindeki hükümlülük l>»ğu Tlrkçcsi'ndc yoktur.
I- Ünlüler konusunda »üreye ail bir hal olan komite ile sure fıknn» kandırmamak gerekir
Ttıl Mı CinturrtuM Tetrei KumUrtı fHılor hu«ıno
17
6’ ı (n"l2) Bu sesin Fr.da karyılıg yoktur Skieve çok kapalı btr '<Ş' yaklayık
bu fikir serebilir. Bu »e» İngilizce 'Chrnlmas
* * ile. p<».
»e "eherry' kelimelerindeki "i
lakça ’byk" kelimesindeki (Rusça'da da tynı kelime aynı yektldc telâfuz cdıltrj -y’ sesi
arasındadır. Bu »cu çıkartmak için dudaklar normali »esini çıkarır gibi yekli alır ama.
aynı /amanda dil ile dudakların birleymc noktası penye doğru çekilir. Om.: iki
Yazı dilinde olmadığından, bir başka karma ünlüyü İhmal enik. Bu xeUi gibi ke
limelerin sonunda rastlanan kapalı i dtr. ntm (eı-ınt) s». (norma) ı sesine sahip olan he
cenin »eya ı yekli ile gösterilir, incedir >v kendisini takip eden hecelerin ünlüleri de da
mu ince olur Gerekirse yazıda I (t trerna) yekimde de belirtilebilir Bu ses Osmanlıca
kelimelerin umunda görülen se XVII. yy. dilcilerinin u yekimde yazıya geçirdikleri un
lu de olabilir. Konu, kitabımızın 164 paragrafının I. kısmında ele alınacaktır.
N.K Dimitries (Stroytur yazıka. 1959 »h 7) açık hecede bulurun dar e ile (bizim
terminolojimizde ri:) kapılı hecede bulunan geniş e yi (bas: kapalı t ile bir midir?)
ayırmıştır. Bcrgstrasscr ve Mcsaros ise üç çeşit e sesi ayırdctmışlerdır. (bkz. #61).
Bu uzun ünlüler bazen (her zaman?) akraba dillerden dan Moğolca'daki gibi, es
kiden iki heceli olan elemanların kısaltılmış şeklidir.
Yem yazının eksiği. Arap yazısında olduğu gibi uzun sesleri belirtmemesidir
Daha Oace söylediğimiz gibi, vurgu uzun ünlünün bulunduğu heceye (ifâret) ge
liyor ama. halk dilinde kelimenin sonuna doğru yer değiştirebilir.
Ora.: koıdırr yerine kauvât (ar. kaıDı-n): hacamAt (ır. hacJhift); reya/tdt (ar.
riylfkız). Ayrıntılı bilgi için îlîtTc bakınız.
II. ÜNSÜZLER
24- Tonsuz ünsüzlerin sınıflandırılması sonantlara gOrr daha karışık vc daha ku
rallı olmakladır.
I* Dudak terleri (dudakların birbirlerine veya dişlere değmesi). 2" Dif inlen
(dil vc dişler). 3” Difdamak mini. 4
* Damak mlcri (Çınlak sesleriyle tamamlanır.)
Başka bir grup teşkil eden yumuşak ünsüzler (m hariç) dış hareketleriyle elde
edilirler.
Bu çift sınıflandırma iki bölümlü ve simetriktir yâni her seferinde seslerin zıddı
na ulaşılır.
ZMr» Afi Omttmm Tmri Karatan iTtriryr Tiriı-m) 19
Islanma : Bazı ünsüzler için (boğaz seslen ve yanal yumuşak I) lalı bir tcl&fuz
olayı daha vardır, dilin damağa daha yakından dokunduflu bu duruma ıslanma ilenir. İle
nde de göreceğimiz, gibi. (#2X ve 42) yeni yazı ıdanan ve ıslanmayan ünsüzlen bir
birinden ayırt etmemekledir Islanmayı belirten o;cf bir işarete gerek olmayacak şekilde
tasarlanmıştır. (#1X 2've #2X). Gerektiği zaman. İrime lyurrtr ile karışabilecek olan
(') yerine, satırın üzerine yazılan (y) harfim kullanmaktayız. (#18 I* ve #17. n°8vc
n’14).
A. ÜNSÜZLERİN ÖZEIJ.İKLERİ
I. Dudak Ünsüzleri
a) bir tonsuz : f (Türk dillerine yabancı olan bu ünsüz, yalnız Türkiye Türkçe-
ü nde vardır. Sadece öfltmtK. üfürmtk gibi taklidi seslerde (onomatopelerde) efendi
I- Bo noktada Türkçe deki kullanım arapça'dakme benzer, 'ses* teriminin ifadesi ıçm de hart
İksire) kelimesi kullanılır
20 J e a ıı D E N Y
b) biri tonlu : v (diğer birçok lehçelere göre Türkiye Türkçesi'nde daha sık görü
lür) Örn.: ev.
Patlayıcılar P b
Sızıcılar f V
Mnemotcknik formül: Paris'te beş fakülte var (Kelimelerin baş harfleri dört du
dak sesini veriyor)
Tonlu dudak sesi olan m için §46’ya, genel olarak dudak sesleri için de grameri
mizin 1. baskısının 45., 56., 47. paragraflarına bakınız.
2. Diş Ünsüzleri
Patlayıcılar t d
Sızıcılar S z
b) biri tonlu : c (fr. dj) (bkz. alfabe §17 n°3 ve §99) Örn.: caba.
b) biri tonlu :j (fr. j) (bkz. alfabe n°13) Sadece yabancı kelimelerde, bkz. §162.
Patlayıcılar Ç c
(diş eti)
Sızıcılar ş j
(fısıltılı)
Sürekli diş sesleri üzerine notlar : m hariç bütün tonlu ünsüzler, yâni akıcı ve tit
rek sesler olan r, l (§41, 42), naza] ses n (§ 45) ve yan ünlü y (§ 47) sızıcı diş sesi sa
yılabilirler.
Türkçe’de, belki proto Türkçe'de de bundan başka bir sızıcı tonlu diş arası sesi
mevcuttu. Bu ses (İngilizce'deki "this" in th sesi) Türkiye Türkçesinde ve genel olarak
Oğuz Türkçesi'nde y şeklinde dönüştü (adak yerine ayak). Diğer lehçelerde de d. t, z
ve belki r şeklinde gözüktü (karş. arkaik yazıda ing. "the" yerine "y").
4. Damak Ünsüzleri
28— Islanma : Patlayıcı damak ünsüzleri bazen ıslak, bazen değildirler. Islanma,
kulağa i gibi, daha doğrusu kısa söylenen y gibi gelir. Damak ünsüzlerine, it1, F, g\
gy gibi ilâvelerde bulunur.
Yeni Türk alfabesi, zaman zaman, bülün eski Türk alfabelerinin tersine, ıslanmış
olan ve olmayan ünsüzleri ayırtctmcdiği için kusurlu bulunmuştur, fakat bütün belirsiz
likleri önlemek için, ses uyumu kuralını bilmek kâfidir (§65 ve dev./1' : fnce sesli bir
Türkçe kelimede damak ünsüzü ıslaktır, kalın sesli bir Türkçe kelimede ise damak ünsü
zü ıslak değildir.
Islanma geniş ünlülerin (ince, e, ö) önünde daha hassastır (bkz. §55). Dar ünlüle
rin (ince, i, ü) önünde ise hemen hemen hiçtir, bunlarla karışırlar denebilir. Kelimenin
sonunda ıslanma şahıslara göre çok veya az hassas olur. Ünsüzlerin önünde ayırdedile-
mez durumdadırlar.
Örn.: köpek, k- öpek şeklinde telâfuz edilir, köpekler (kyöpekler); kesmek (kes
mek, kyesnıeky); küp. tilki.
a) biri tonsuz : k (veya: iki sert; ky vc k, bkz. alfabe §17 n°14), daha doğrusu:
ıslak k(ky) (ince sesli Türkçe kelimeler için yukarıdaki örneklere bakınız.) ıslak olmayan
k(k) (kalın sesli Türkçe kelimeler) Örn,: Kakmak, akıntı, koyu, kuyu.
Damak ünsüzü ile başlayan son eklerde sert k sesi yumuşak ünsüz olan g’ye
dönüşür (bkz. § 205).
1- Gramerimizin 1. baskısında (sh. 62. nolı ve §67) şimdiki kullanış şekli önceden sezilmişli.
Modem yazı tarafından kabul edilmiş olan sistem, alfabedeki harflerin sayısını ikiye indirme
imkânı vermiştir. Islanmayı göstermek için kullanılan inceltme işareti de sadece yabancı dil
lerden alınmış kelimeler için geçcriidir (bkz. §18, 2° akıcı 1 harfinin basitleştirilmiş trans
kripsiyonu söz konusudur).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları {Türkiye Türkçesi) 23
taylıkla/ı sesine dönüşebilir- kh (yakışı yerine yahşi) Anadolu'da ise, g veya ğ şek
line girebilir (kan yerine, gan veya ğan), bunlar için §33 ve 38'e bkz.
30-b) biri tonlu: g (daha doğrusu, iki tonlu : gy ve g, bkz. alfabe §17 n°8)
ıslak g (gy) (ince sesli Türkçe kelimeler) Örn.: göstermek, (göstermek, gös
*
termek şeklinde telâfuz edilir); gevşek (g
*'evşek, gyevşeky); güneş, gitmek.
ıslak olmayan g (g) (kalın sesli Türkçe kelimelmer) Örn.: Bur gu; dal-gın; yan
gın.
31- Patlayıcı bir tonlu ünsüz olan g, Türkiye Türkçesi’nde hiçbir kalın sesli ke
limenin başına gelmez, (gık, gıcır vs. gibi laklidî sesler ve gaga gibi nâdir görülen istis
nai kelimeler dışında) ince veya kalın, hiçbir grup kelimenin sonunda da bulunmaz
(§100. §94).
Her grup (ince-kalın) kelimenin içinde bulunabilir fakat sadece sızıcı bir tonlu
ünsüzden sonra gelir. Pratik olarak dudak sesi v, yumuşak ünsüzler r, l, n ve ıslıklı
ünsüz z'den sonra görülür. Genellikle (belki de her zaman) iç damak sesidir (kaburga,
omurga'da olduğu gibi) veya sonekin baş harfi olur (bkz. §204. 205).
Kelime başında olduğu gibi, g ünsüzü birçok Türk lehçelerinde tonsuz bir ün
süz olur. Bu sesi eğreti kabul etmek gerekir. Patlayıcı bir tonlu ve kalın ünsüz olan g
sesinin (ıslak olmayan) Türkçe’de fonolojik olarak bağımsız olup olmadığını kendi ken
dimize sorabiliriz. Eski Türkçe’de, Patlayıcı tonlu ünsüz olan g, bir yazı hatasına sebep
olmayacaksa ve aynı kelimenin başka bir sesine uyumla ilgili etki yapması söz konusu
değilse, tonsuz ünsüzden sonra da görülebilir (karş. ekler: -rtga vs.)
32- Yabancı kelimeler: Yabancı kelimelerde normal olarak, patlayıcı damak ses
leri (k. g), ince sesli ünlülerin önünde ıslak, kalın sesli ünlülerin önünde ise ıslak değil
lerdir. Örn.: kestane (kyestane şeklinde telâfuz edilir); keder (ar.) (k- eder telâfuz edilir)
gazi (ar.).
1- Bu arada taklidi seslerde bazen, nazal damak sesi ri’nin (§45) ikiye bölünmüşü gibi gözü
ken ng grubu (anlatımlı) bulunmaktadır: Bangır, hüngür, zangır, zıngır, şangır, şungur, şın
gır, çungur, çungur, çırgtr, (çıngrak ve çıngırdak fr.daki "sünnette" anlamındadır, bkz.
§142, not) langır, tungur, tıngır, langır, lungur vs.
24 J e a n D E N Y
33- 2° Sızıcı (sızmalı) damak ünsüzleri: Prensipte, Türk dillerinin çoğunda iki
adet sürekli damak sesi vardır:
a) biri tonsuz : h (kh) Boğazın gerisinden telâfuz edilen k yerine kullanılır (bk,
§29). Bu ses, soluğun boğazdan çıkarken meydana getirdiği hırıltıyla karşılaştırılabilir
(krş. Almanca "ach" kelimesindeki ch, İspanyolca "jota” kelimesindeki j, Hollanda-
ca "gcgeven"deki g, Arapça halifedeki ha), aynı ses, fr.'da, ing.'de ve Türkiye Türkçe-
si'nde mevcut değildir.
Örn.: Ağır; ağır, avır, Sır hatta âr şekillerinde telâfuz edilir; aşağı, (eskiden
aşağa) aşağı, aşan hatta aşSşekillerinde telâfuz edilir.
34- g > ğ değişimi : Bilindiği gibi, bulunduğu kelimenin ince veya kalın oluşu
na göre iki değeri olan patlayıcı ünsüz g, ünlüden sonra geldiği zaman g şeklinde ya
zılan bir sızıcı ünsüz haline geliyor fakat bu sesin de patlayıcı g den uzak iki değeri olu
yor.
Yâni, yazıdaki beraberliğe rağmen iki farklı g > ğ değişikliği mevcuttur. Şu şe
kilde anlatılabilir:
Ünlüden sonra:
1° İnce sesli kelimelerde g (ıslak), y(ğ yazılır) oluyor (bkz. alfabe §17 n°9 ve
28).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Tiirkçesi) 25
Örn.: Beğenmek (beğenmek yerine), beyennıek şeklinde telâfuz edilir; iğne (iğne
yerine) iyne telâfuz edilir; yirmi (yiğirmi'nin kısaltılmışı yigirmi yerine); eğlenmek
(eğlenmek yerine) eylenmek şeklinde telâfuz edilir;
beg yerine bey; yeg yerine yey (eski kelime) (bey ve yey kelimelerinin istis
nai olarak, beğ ve yeğ yazılmadığını belirtmeliyiz).
2° Kalın sesli kelimelerde g (ıslak olmayan), sürekli yumuşak damak sesi ğ(gh)
haline geliyor vc ğ şeklinde yazılıyor (§33,b).
Yazıda aynı şekle dönüşmüş olmalarına rağmen bu ses değişikliği bir öncekine
paralel değildir. Aslında, kalın g Türkiye Türkçesi’nde gerçekten otonom bir ses olma
dığından çıkış noktası aynı değildir (bkz. §31). Gerçekte, k>g>ğ değişikliği yerine
bir k > ğ değişikliği söz konusudur, yani daha karışık bir gelişme veya belki de direk
k > ğ (g) değişikliği söz konusu olabilir; karş. meselâ, ağarmak (ağarmak) fiili, ak
veya ak dan (beyaz gelen ak-ar-mak veya ak-ar-mak şeklinde idi. Gelecek paragrafa
da bakınız.
Şunu da ilâve edelim ki, Türkçe’de patlayıcı tonlu damak sesinin, bir ünlünün ya
nında sızıcı hale gelişi modern Yunancada.gamma'nın, ince ünlünün önünde y şeklinde,
kalın ünlünün önünde ise ğ olarak telâfuz edilmesine benzer.
35-A- > ğ değişiliği : Bazı durumlarda, Türkiye Türkçesi'nde çok heceli isimle
rin sonunda meydana gelir. İsimlerle ilgili konuda tekrar bahsedilecektir (bkz. §204 ve
34).
(kalın seslilerde) boğmak veya kovmak vs. kov- veya ov- la başlayan diğer keli
meler.
5. Gırtlak Ünsüzleri
37- Türkçe'de gırtlak sesleri, yabancı dillerden alınan kelimeler dışında damak
harfleri ile ikâme edilebilen, ifade ile ilgili unsurlar ve suni olarak yapılan ünsüzler şek
linde tâli seslerdir. Üç adettirler:
1 ° bir süreksiz : Kapanmalı (patlayıcı) gırtlak sesidir. Kesme işareti (') veya
apostrof şeklinde tasvir edilir (§18), Bu, Alınan'ların Âfosatz'ıdır. Bir ünlü telâfuz edil
26 J e a n D E N Y
Türkiye Türkçesi'ndeki kullanılışında bu patlayıcı ses iki Arapça sesi temsil eder;
a) hemze, genellikle elife, dayanır (elif, Arap alfabesinin ilk harfidir, aynı zaman
da uzun â’yı belirtir veya baş harfin ünlü olduğunu haber verir). Karş. §166: hamzelif.
b) ayn veya yumuşak gırtlak sesinin büzülmesi, sadece Araplar'da ve bir ölçüye
kadar DanimarkalIlarda mevcuttur ve yalnız onlar telâfuz edebilirler.
mes'ul (halk arasında kullanıldığı gibi me-sul şeklinde değil, mes-ul diye telâ
fuz edilmelidir);
meb'us (meb-us telâfuz edilir, yerine önce saylav, daha sonra milletvekili keli
meleri kullanıldı),
Apostroftan sonra, ünlüden meydana gelen bir Türkçe ek gelirse durum gene ay
nıdır. Bu konu üzerine bkz. §126.
Örneklerle de görüldüğü gibi, halk dilinde hatta bazen kültürlü şahısların konuş
malarında bile patlayıcı gırtlak sesine önem verilmemektedir. Resmi yazı şekli bile
1928'lerden itibaren bazı kelimelerle bu harekete katıldı: Sürat (Arapçası 'ayn'la sur'at,
sur'a); ricat (Arapçası 'yan'la ric'at, ric'a) gibi.
Şimdi, meb'us yerine mebus yazılıyor, aynı zamanda "Türkçe Sözlük''te teb'id
şeklinde yazılmış kelimelerde bulunabiliyor.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 27
38- 2° iki adet "soluklu" sızıcı ses vardır. İkisi de h şeklinde belirtilir (bkz. alfa
be §17n°10).
b) biri tonsuz : h (h yazılır) çok hafif bir gırtlak büzülmesi gerektirir. Bu ses so
luk vererek (alarak değil) çıkarılır, gırtlaktaki hava birden bire dışarı verilir, h sesi, h ,
kh sesinin yumuşatılmışıdır (§33). Türkçe'de h sesi k > h > h gelişmesinin sonucudur
ve buna göre sadece kalın sesli kelimelerde bulunur
Örn.: halı [kail yerine, halı şeklinde telâfuz edilir. Erzurum’un eski adı Kalika-
la'dan türemiştir, Ermenice Karnoy Kağak, Karnoy Kalak)-,
hotoz (Â'ufas’dan gelir, hotoz diye söylenir. Orta Asya ve Tibet öküzü, bu hayva
nın at kuyruğunu andıran kuyruğu, tuğ oğuz gibi kumanda işareti), başa konan süs, sor
guç, hanımların taktığıı kenarsız püsküllü şapka, horoz ibiği.
dahi (dahi telâfuz edilir) dak-ı, tak-ı'dan gelmiştir. (Bkz. §67 ve 93).
Örn.: ahçı (ahçı telâfu edilir) a^p'dan gelmekledir (aykırılaşma ile). Her iki yazı
lış şekli de kabul edilmiştir;
ahşam ve ahşa-, akşam ile okşa- nin yerine; aksa- yerine aksa- (bkz. §14 not).
Not: Yabancı kelimelerde iki ünlü arasına (nâdiren sona gelen) gelen Ij, sebep olduğu
boşluğa rağmen tamamiyle kaybolabilir.
1- Eski ve yeni Türkçe'de ve yabancı dillerden gelmiş kelimelerde, h yerine yanlışlıkla süreksiz
(kapanmalı) k sesine yapılan geri dönüşe bağlı olarak, bunun tersi bir olay da mevcuttur:
Örn.: hatun daha sonraları kadın (daha eskiden kanın deniyordu); ar. haffaf halk dilinde ka
vaf (§174); Farsça Ijıunbara, hıımpSre (karş. hum, Ijumb, humra) Türkçe kumbara; ar. halife
Türkçe kalfa (bkz. § 150);
Arapça'daki hazine, hazne, Rusya-Moğol Türkçcsi'nde kazna (Rus Dcvleli’nin hâzinesi) ol
muştur, harite (çanta, kese) kelimesi de cimri prens I. İvan'ın (1328-1340) lâkabı olmuş ve
Kalita şeklini almıştır.
28 Jean DENY
Örn.: tuhaf veya tuhaf (tohaf, tuhaf, toaf taaf şekillerinde lelâfuz edilir) (ar.
töh/e'ni çoğulu, kİ. ar. tuhfa);
Aynı olay, "hâne" ile yapılan ve çok kullanılan Farsça veya Farsça'ya benzeyen
bileşimlerde de meydana gelir;
(Yanyana gelen iki "a” harfi tek bir uzun ses olarak okunur)
39- b) bir tonlu h (bkz. alfabe §17 n°10) Bu h sesi, Lorraine'de, Normandia'da
ve Fransız tiyatrosunun trajedilerinde kullanılan h sesidir (je te hais). Karş. Almanca
ve İng. de iki ünlü arasındaki normal h sesi: "Alkohol", "alcohol".
a) Bir önceki paragrafla incelediğimiz lonsuz ünsüzün, daha az veya daha fazla
sabit, tonlulaştınlmış halidir, bazı yabancı kelimelerle bazı kalın sesli kelimelerin imlâ
sında ayırdedilmczler. Türkiye Türkçesi’ndeki Türkçe kelimelerde primitif bir damak
sesinin gelişmesi sonucu meydana gelmiştir.
Örn.: kutas > hotoz > hotoz > hotoz (bkz. §38)
tak-a > dak-a > (daha) > daha karş. dahi (bkz. §38)
hacı (ar. hâcc) hacı telâfuz edilir, (müslüman hacısı), hrisliyan hacısı hacı lelâfuz
edilir;
hakim (Ar. hakini) aynı şekilde yazılıp hekim okunan (tıp hekimi) kelime vardır;
(h)öyük arkeolojik kalıntılarla veya suni olarak meydana gelmiş tümsek, tümü-
lüs: öy-nıek'den (yığmak) türemiştir;
Bir çok ünlemlerde buna benzer bir durum görülür fakat burada söz konusu olan,
ünsüzün kaybolmasından ziyade, kelimede bulunup bulunmadığına göre anlamı değiş
tirmesidir: (h)a, (h)e, (h)ay, (h)ey.
8) Yabancı kelimelerde:
Damak
(ve gırtlak) Tonsuzlar Tonlular
ünsüzleri
Patlayıcılar k g
(kapanmalı gırtlak sesi;') (-)
Sızıcılar (h = h) ğ
(Sızmalılar) (h)
Bilindiği gibi aslında, damak seslerinin, kendinden sonra gelen ünlüye göre deği
şebilen çift değerleri var.
30 J e a n D E N Y
B- TONLU ÜNSÜZLER
a) bir normal titrek: r. Bu ses, Paris'te olduğu gibi, küçük dilin titreşimi ile değil,
dil ucunun titreşimi ile çıkartılır ve Fransanın güneyinde söylenen yuvarlanmış r'ye ben
zer bir telâfuz meydana gelir. Örn.: artır-mak, kar.
Not: Bu ses Türkçe veya yabancı kelimelerde bazen / ile yer değiştirir.
r'den fye:
Örn.: belgüzar (halk dilinde) "hatıra", Farsça bergiizâr'dan gelir (J. Dcny, Chan-
sons des Janissaires tures d'Alger. Mölanges Rend Bassct, 1925, sh. 46, 78 nol 2, Maxi-
mofa atfen); belhodar (halk dilinde) "şanslı", Farsça berhordâr’dan gelir (aynı eser, sh.
97, 129); erzelum, Evliya Çelebi tarafından söylenen Erzertım'dan gelir, II. 205; kürre
(ar) gülle: peleme (Sami Bey, fr.-Türkçe) pereme yerine. Yunanca perama'dan gelir; sal
kım. sark-mak'dan gelen sark-ım yerine; tulumba, İtalyanca tromba'dnn gelir, eski fr.da
trompe (bkz. §116); ölpemıek (Evliya Çelebi, VII. sh.269, 6. satır; Zeburi David, Atina
1891, CXIX 120, Yunan harfleriyle) ürpermek yerine (ürpermek); palan r (Meninski
Bcrnardo da Parigi) Yunanca parathiiri'den gelir; kelli-felli, ker-li fer-li^> yerine (ar.)
Farsça kerr-ııferr (şatafat) bkz. Farsça kerreferre (süslü).
fden r'ye:
Örn.: görge veya gölge (§137); giileş yerine güreş: iskemli yerine iskentri. bu
gün ki söylenişi iskemle (Fr.daki "eseabeau" §119); selinin, selrnen, silmin yerine, serini,
sirrnin Ermenice'de şalinin; tereme ve teleme (§95). —rek vc—(y)e—rek (zarf fiil) ekleri
nin halk arasında söylenen -lek şekli için, 1. baskımızın §1325 kısmına bakınız: yukarı-
lak örneğine aşağı-lak örneğini de ilâve ediniz (Hazreti Danyil, Livrc de Dainel'den
(2).
Anadolu Türkçesi’ne çevrilmiş, II. 39 sh. 7, 28.satır)1
1- Gramerimizin birinci baskısının Ali Ulvu Elöve tarafından yapılan tercümesindeki ilgi çekici
bir nota göre (§1:5) r'den /'ye geçiş İstanbul ağzında sık görülen bir olmaydır: şekerli, şekel-
li, gelirler, geliller, alırlar, atıllar,
2- /'den r'ye dönüşme olayı, Türk dillerinde eski devirlerde de tespit edilmiştir. Bkz. Kaşgari ki
lit yerine kiril (bakz. §117. 164).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 31
42- b) Her ikisi de l şeklinde ifade edilen iki adet yanal titrek (alfabe § 17 n° 15).
a) Düz / (İng.de: clear /) Modern Fr.daki ve İng.deki (ünlünün önünde) fye teka
bül eder fakat şahıslara göre daha az veya daha çok vurgulu ve hafif bir yumuşatma ile
söylenir. İnce sesli Türkçe kelimelerde görülür. Örn.: el, bitmeli.
(J) derin / veya art damaktan çıkan l İng.de dark /. Dilin ön kısmı oyulur ve
yandan daha fazla havanın çıkmasına izin verir, dilin arkası ise damak eteğine doğru sü
rülür (art damak). Bu ses, Bulgarca’da, Romence'de,bazı Rum dialeklerinde ve İng.de
(ünsüzlerin önünde ve kelime sonlarında) "well. old" gibi kelimelerde bulunur. Rus
ça'da ve Polakça'da, İng.deki yan sesli dudak harfi "w"ye benzer bir intiba bırakır ve
çok daha vurguludur (eski Fr.da bu ses mevcuttu ("chcvaux").
Türkçe’de kalın sesli kelimelerde görülen bu ünsüz, rünik yazıtlar hariç (§71)
hiçbir zaman diğer / sesinden herhangi bir özel işaretle ayırtedilmemiştir.
1° Genel kural şudur: Eğer kelime, yabancı asıllı olduğu unutulacak kadar çok
kullanılıyorsa, l, kalın ünlülerin yanında derin olur.
karyola (İtal.); lokanta (it. locanda); Balat (Bizans'ta Palatyon); İstanbul, "Stam-
boul, Constantinople" Bizans'ta s'timboli, eskiden (ei)s ten poli (n).
(düz l ile):
Halk diline geçmiş bazı Arapça kelimeler ise derin / ile telâfuz edilirler: halk,
ak(ı)l, as(ı)l, fas(t)l, has(ı)t, mal, fal, nal.
Araplar tarafından da tumturaklı şekilde söylenen Allah kelimesi çift derin / ile
telâfuz edilir.
3° Kelime yabancı asıllı olsun veya olmasın, İstanbul’da, ilk hecede ve a ünlüsü
nün önünde. / ünsüzü genellikle ıslak olur (bu olay Türkiye Türkçcsi’ndeki taklidi ses
lerde de görülebilir, bkz. §110).
32 J ta n D E N Y
Örn.: Lâz; lâf (taşrada derin / ile laf şeklinde telâfuz edilir); lâkırdı flâvta;
plâçka (arn.). Karş. lâborattıvar, lâtin, lârgetto, lâmba, lântenis, plâka, plâsiron, platin,
plasman vs.
44- Not: 1- İki l sesi batılı yazarlar tarafından nadiren ayırtcdilmiştir ama milâdi XIV.
yy.dan itibaren Arap dilbilimci Abü-Hayyân de Grenade (ölümü 1344) tarafından canlandırılmış-
tır. Abü-H.dc G.. el-lâm el-murakkaka veya el-hâlişa (yâni, ince/, katıksız / veya damak sesi /)
ile. el-lSın el-mufalılıama (tumturaklı veya art damaktan çıkan /) tabirlerini kullanmıştır.
(kaw3nuı-el-kiilliya fi raht-el-lugat-et-turkiyya, Fuat Köprülü tarafından yayınlanmış sh. 4.
Kiıab-el-idrük sh. 125'de tekrar yayınlanmıştır).
Not: 2- Rotasizm (z sesinin r sesine dönmesi) adı verilen olayın izlerine Türkçe'de fazla
sıyla rastlanır:
gör-, göz: semir-, semiz; bor (bozkır, kır kelimesi tek başına da işlenmemiş kı
sır toprağı ifade eder, kız kelimesinden de gelmiş olabilir, (kısır kadın kavramına yakın
olmuyor mu?)); Azeri Türkçesi'nde, eski şekli -mer halini koruan geniş zaman negatif
eki -mez; ilil çatılarının eki -gür, -güz: bazı zamirlerin veya şahıs zamirlerinin çoğul
çekim ekleri -iz: biz. siz. -im, -iz, -in, -iz, -sin, -iz, -fy)iz. ol-ar (onlar), bul-ar (bun
lar); yanyana gelen şeylere yapılan ek: -iz (ikiz, üçüz, dördüz, beşiz ve muhtemelen
yal(ı)ıı-iz); bölüştürmede kullanılan -er. bir-er eki ile yakınlaştırılabilir. Çan-za için
§142'nin notuna bakınız.
I- del- vc deş- fiilleri, ortak bir köklen gelip farklılaşmış olabilirler (bkz. §93) Turcica'da
(J.As., 1947. sh.186) / harfli kelimelere. Türkçe’deki baş (yara) karşılığı olan balık- fiilinin
mişli geçmiş zamanı baltk-mış (yaralanmış) ilâve olunacaktır. (Kutadgu Bilig, reşit Rahme
ti Aral. 2402; Radloffda yanlışlıkla patik-: Altay dilinde palıg ve palü (Radloff. IV, 1167.
1168)) Özellikle Ramstcdt tarafından incelenen rotasizm ve lambdaizm olayları için
Rasâncn'in Materialen zıır Laııtgesclıichte der türkisehen Sprachen. sh. 22-23’e (Studia Ori-
entalia XV, Helsinki) ve A.Ü. Dil Tarih Coğ. Fak. Dergisi Haşan Eren'in raporu VIII, 1950
sh. 241-242'yc bakınız.
Tiirk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 33
Not: Modern yazı şekli, bir n sesini (damak sesi n) gözden saklar. Bu ses doğu Türkçe-
si’nde çift sesle ve çift şekille (ng) belirtiliyordu. Osmanlı alfabesinde ise ince k veya ince g ses
lerinin üzerine üçgen şeklinde konulan üç nokta ile gösterilirdi. Dil tarihine değin sebepleriyle bu
sesi belirtmek gerekecektir, bunun için n şeklini kullanacağız. Aynı ses bazı Anadolu dialekle-
rinde hâlen korunmaktadır. Bu ünsüzün dudak sesi olmasıyla ilgili olarak §83'e, damak sesinin
kaybolmasıyla ilgili § 152'ye ve nazal sesin kaybolmasıyla ilgili olarak da § 163’e bkz.
48- Yan ünlü y sesini hariç tutarsak, diğer sonantlar (akıcı olanlar, bkz. §46'nın
notu) istisnai haller dışında Türkçe kelimelerin başında bulunmazlar, r, l ve n ünsüzleri
hiçbir zaman bu durumda görülmezler (/ ile başlayan bazı taklidi sesler ve eski Türk
çe'deki nang kelimesinden gelen soru zamiri ne hariç). Bu üç ünsüzle başlayan ya
bancı kelimeler ise, konuşma dilinde başlarına bir ünlü alırlar. (§112 ve dev.)
y sesi sık sık başta bulunur fakat arkasından geldiği zaman yeri sağlam olmaya
bilir (bkz. 1. baskımız §83). Diğer Türk dillerinde de durum aynıdır. Bazen eski Osman-
lıca'da olduğu gibi, baş harften düşmüş olan y, yakın zamanda yeniden yerini almıştır:
(y)ılan, (y)ıldız karş. §161.
49- Aşağıda Türkçe'deki seslerin hepsinin tablosunu bulacaksınız (ünlü ve ün
süzler). Ünlülerin sınıflandırılması §53-60 arası paragraflarda daha detaylı olarak ele
alınacaktır.
III- TÜRKİYE TÜRKÇESİ'NDEKİ ÜNLÜ VE ÜNSÜZLER TABLOSU
İki dudak Diş-dudak Asıl diş Damaksılar Damaksılar Asıl damak Gırtlak
harfleri ünsüzleri
an
t tonlular
D E N Y
l tonlular z (ıslıklı) j (fıs.) ğ kalın > sıfır
Sızıcılar TİTREKLER (diş harfleri)
düz ve ıslak arldumak sesi
yan ünlü ..................... g mce
Ölümlüler f titrek diş ses. ... 1 ve (ly) 1 (D
akıcılar I , ,
t nazal sesler...
tumturaklı seslerde Arapça (kalın) telâfuz kabul edilir: zerf değil zarf (zarf) sülh
değil sulh (şulh).
Arapça'daki kısa i genellikle korunmuştur ama aynı kelimedeki art damak sesle
rinin veya tumturaklı seslerin etkisiyle t şekline dönüşebilir: hırka; fırka; zıt; zıd(d) vs.
51— Not: Kelimelerin bir çoğunda Arapça'daki u sesinin (Türkçe'de ü şeklinde telâfuz
edilir) değiştiği görülür. Türkiye Türkçesi'nde o(ö): hukka yerine hok (Fr.ya houka veya houkah
şeklinde geçmiştir. Hokna, hortum bkz. tulumba §41); höcre (ulemanın veya dinî) hücre (organ
hücresi); lokma; noksan: nokta; Osman; Ömer; öm(ü)r; örf: öz(ür); sof, sufı veya sofi, Türkçesi
sofu: sofra; sohbet bazen sohbet; şöhret; tohaf, toaf, taaf veya tuhaf (resmi yazı şekli), (karş.
§38 not); töhmet.
Bazen hürmet yerine hürmet şeklinde telâfuz edilir, mühlet yerine mühlet veya
mehlet; şule, şu'le yerine şöle veya şöhle ve şühle telâfuzları görülür.
Arap halk dilinde mevcut olan bazı değişikliklerden de konuşma diliyle Türk
çe'ye girmiş olanlar vardır.
KELİME
BİRİNCİ BAŞLIK
FONETİK UNSURLARI AÇISINDAN TÜRKÇE KELİME
I- (EK ALMIŞ VEYA ALMAMIŞ) KELİMEDE FONETİK
A. ÜNLÜLERİN SINIFLANDIRILMASI’**’
1° Derinlemesine boğumlanma.
2° Uzunlamasına boğumlanma (bu ilk iki kriter dilin duruşunu da hesaba katar:
1° yatay durumda, 2° dikey durumda).
1- Uç (ekstrem) diye isimlendiriyoruz çünki daha tazyikli (daha kapanmalı) bir boğumlama ile,
ünsüzlere, daha doğrsu ünlü ile ünsüz arasındaki seslere geçilir, yâni o'darı kapanmalı gırtlak
sesine (ar. hemze'ye ve kelime başında elife), ı'dcn yarı ünlü y'ye (darlık) ve u'dan (düzlük)
yarı ünlü w'ye geçmek mümkün. Arapça'da bu seslere "hafif harfler" denir.
(*) Mütercimin notu: J. Deny eserin Fransızca aslında Türkçe'deki "geniş ünlüler" için "voyelles
basses" (bas ünlüler), "dar ünlüler" için ise "voyelles hautes" (tiz ünlüler) terimlerini kullan
mıştır. Yazar, Türkçemizdc "düz ünlüler" diye sınıflandırdığımız sesler için "voyelles
elargies" (geniş ünlüler). Türkçe'deki "yuvarlak ünlüler" için ise, "voyelles r&recies" (dar ün
lüler) demektedir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 37
Tumturaklı diş sesi d (dâd, t. dad) bazen z gibi telâfuz edilir: zabit; izafet zam
(zamm); zamk; zıt (§50). Bazen de (nadiren) d gibi telâfuz edilir: dalalet; adale.
Bazen, aynı Arapça kökten türemiş kelimelerde telâfuz değişik olabilir: kaza
(Türkiye Türkçesi'nde kadı), zarp, darp, darbe, darphane, darbımesel.
İngilizce ve modern Yunanca’da aynen mevcut olan Arapça diş arası ıslıklı sesle
ri Türkçe'de, dili dişlerin arasına getirmeden telâfuz edilen normal ıslıklı sesler şeklinde
bulunur. (Burada diş arası telâfuzunu yıldızla belirteceğiz).
sa,
Sert dişarası sesi *s (* t.se, Arapçada'ki ta (t. te) sesi ile aynı şekil, ama üze
sıfe (theta yerine)) 5
rinde 2 yerine 3 nokta bulunur. İng.de sert th, modern Yunanca’da *
oluyor: servet; Osman (eskiden bu isim benzer bir Türk ismi ile karıştırılarak, Suriye
Araplanyla aynı şekilde Otman, Otuman (Ottoman) şeklinde telâfuz edilmiş olabilir).
Arapça yumuşak dişarası sesi *z (* zâl, t. zel, Arapçadaki dal ile aynı şekilde ya
zılır fakat üzerinde bir nokta vardır; İng. yumuşak th, modern Yunanca’da (delta yerine)
*zelta) z olur, zat (*
zSt yerine) (şahıs, Azeri Türkçesinde "şey") Bilindiği gibi Türkçe
kendi öz dişarası sesi olan *z'yi ortadan kaldırmıştır. Bu sesi 27. paragrafta dh şeklinde
yazmıştık).
Damak sesleri çok hafiftir (daha ileriden telâfuz edilirler) patlayıcı olan k (ileri)
(kâf, Ud'ef) ve k (geri) (kâf, l.kaf) sesleri karşılıklı olarak ıslak hale gelirler: kâtip (ar.
katib yerine) kyatip telâfuz edilir ve ıslak olmayan ki Kuran (bkz. §29).
Sızmalı tonlu damak sesi ğ (gayn) (bkz. §33 2°,b), baş harflerde patlayıcı g (ıs
lak olmayan) oluyor (§30): gazi (§32), galip (gâlib). Ünsüzlerden özellikle ıslıklı ve
akıcı harflerden sonra gelince de aynı değişiklik görülür (Türkçe'de buna uyan ses de
aynı durumda bulunur, bkz. §31).
Ünlüden sonra geldiği zaman sızmalı ses yerinde kalmıştır (mübalağa; tebliğ)
ama telâfuz daha çok patlayıcı sese yöneliktir (mübalağa). Baştaki patlayıcı damak sesi
38 J e an D E N Y
nin tonsuzlaşmasıyla ilgili olarak §96'ya bk. Gırtlak sesleri için bk. §37 ve dev. I sonantı
için bk. §43. v şeklinde telâfuz edilen, Arapça'nın yan ünlüsü w; valde (ar. walida,
edebi kelime) (karş. §150).
İki kısım arasında zıtlık bağı vardır, fakat her kısmın kendi içindeki dört ünlü bir-
biriyle ilgilidir yani onlara niteliklerini veren ortak karakterleri vardır. Ortak yanları in
celik olan seslere ince sesli ünlüler diyeceğiz vs.
1° 4 kalın sesli ünlü (daha derin) zıd olan 4 ince sesli ünlü (az. derin) mevcut ve
tersi,
54- 1° Derinlik kriteri (dile dair boğamlanma) veya damaksı boğumlanma: Dilin
yatay plânda, damağa göre ileri-geri hareketi, a tipi ünlüler:
a) İncelik ilişkisi: 4 tane ince veya ön damak ünlüsü e, i, ö, ü (daha doğru fakat
alışılmamış söylenişiyle: az derin ünlüler) dilin ileriye doğru hareketiyle telâfuz edilir
ler. Türkçe'de bunlar için ince sıfatı kullanılır.
b) Kalınlık ilişkisi. 4 adet kalın veya arldamak ünlüsü (daha doğru fakat alışıl
mamış söylenişiyle: daha derin ünlüler) a, /, o, u dilin daha geriyi doğru hareketiyle te
lâfuz edilirler. Türkçe'de bunlara ''kalın" denir.
Bu birinci sınıflandırma, ima ettiği gibi (§13) ses uyumunun ilk kuralına temel
olmaktadır (§66). Türk dilinin temelidir ve bütün dile egemendir.
Birinci şema:
İnce ünlüler e i ö ü
Kalın ünlüler a 1 0 u
Görüldüğü gibi, her iki yatay sırada da harfler alfabetik sırayladır ve e hariç ince
seslilerin hepsi diaktritik noktalarla belirtilmişlerdir. (Daha İlmî Türkçe yazılarda e sesi
â şeklinde yazılır böylece diaktritik noktalarla belirtilen ince sesli ünlüler serisi tamam
lanmış olur).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 39
Genellikle tabii ve üstün derecede normal bir ünlü sayılan a sesi Türklcr tarafın
dan özellikle sesuyumunda kalın sesli olarak incelenmiştir.
İnce ve kalın sesli terimlerinin yerine bazen damak ve artdamak terimleri kulla
nılmıştır. Yumuşak - sert veya zayıf- kuvvetli terimleri de kullanılır. Türkçe’de hafife ve
sakile de denebilir.
a) Genişlik ilişkisi: 4 adet geniş ünlü (daha doğru fakat alışılmamış söylenişi: az
c ö
dar) —— dili indirerek telâfuz edilirler. (Bu durumda, havanın geçebilmesi için daha
a, o
geniş bir pasaj meydana geldiğinden -bizim de vaktiyle kabullendiğimiz gibi- bunlara
düz ünlüler adı verilir) Şimdi düz ve yuvarlak veya tercihen düzleşmiş ve yuvarlaklaş
mış terimlerini kullanıyoruz (§57).
i, ü
b) Darlık ilişkisi: 4 adet dar ünlü ~~ dilin yeniden yükselmesiyle telâfuz edi
lirler. Türkçe'de dar sesliler diye adlandırılırlar.
İleride de göreceğimiz gibi, (§192) bu ikinci sınıflandırma iki sınıf ünlünün ayı-
redilmesine yardımcı olur ama ses uyumu kuralına yararı yoktur.
Bu sınıflandırma ile, hiçbir zaman gözden kaybetmememiz gereken bir önceki sı
nıflandırmanın birleşmesinden şu şema elde edilir:
darlar darlar
ince ünlüler e i ö ü
Kalın ünlüler a 1 0 u
genişler genişler
56- Geniş ünlülerin özellikleri : Dar ünlülerle mukayese edildiğinde geniş ünlü
ler daha değişmez daha sabittirler.
a) Darlara nazaran daha nadir olarak silinir ve düşerler. Darların hükümsüz kal
mış özelliklerinin örneklerini daha ileride göreceğiz. (§132 ve dev.). Dar ünlülerden
farklı olarak ve aynı sebeplerden dolayı geniş ünlüler bağlaç vazifesi görmezler.
belirtir. Şu örneklerde olduğu gibi: pat-pıt, çat-çıt, car-cır, tak-tık, par-pır, faş-fış vs.
(karş. §140).
Bazı eklerde geniş ünlüden dar ünlüye geçilebilmcktedir (bir nevi yıpranma so
nucu), muhtemelen bu olay sonucu bazı ekler iki kola ayrılıp, aynı anda her iki sınıf
içinde de bulunabilmektedirler; (bkz. §199).
Nihayet, aslı bir olan eş kelimeleri de göz önüne alırsak (daş (taş)-dış (tış). kat-
(osm. eskiden kıt, (takılı deyimlerde) vs. gibi) Türkçe'de iki fonik derece izinin mevcu
diyetini kabul etmek gerekir: Kuvvetli (geniş ünlü ile) ve z«v//(dar ünlü ile).
c) Altay ve (kara-) Kırgız lehçeleri hariç, geniş ve yuvarlak ünlüler “> Türkçe
kelimelerde yalnız ilk hecede (kökte) bulunurlar. Örn.: Örümcek; kolay. İstisna olarak
sadece bileşik fiilleri; al-ı-komak'lan gelen alıkomak gibi, (aşağıdaki not kısmında konu
edilecek olan ~[i]yor eki de başkalarıyla bitişmiş eski bir fiilin kalıntısıdır) veya proto
Türkçe veya Moğol Türkçesi’nde bulunan ilk telâfuz şekli değişmemiş çok eski terimle
ri gösterebiliriz, (horoz, karş. §38; kolon karş. §143 gibi).
Türkiye Türkçesi'ndeki çok az sayıda kelime, bütün bunlara rağmen ikinci hece
sinde o ile telâfuz edilir: tapo (tapu yazılır, tap-mak fiilinden türemiştir) yankı yerine
yanko, resmi yazı şekli yanAn'dur.
O halde, sadece dar ünlüler genişlik benzeşmesine uğrarlar (Kırgız veya Allay
dilleri hariç), geniş ünlüler ise yalnız derinlik benzeşmesine uğrarlar (§54)(l\
arasında tereddüt eder.. Birinciler genellikle daha eski gibi görünürler: boğa > buğa,
buğday < boğday, büyük < höyük eskisi badhük, dudak (Hindo ğlu ve Ciadyrgy dodak ı
da belirtirler) göm (Ciadyrgy güm ü de belirtir) kova (Viguier: kava) kötük-kütük, oğlan,
1- o ünlüsünün çekim ekinde (-[i]yor) göüldüğü tek durumda, bu ses (geniş, yuvarlak ve ka
lın) derinlik benzeşmesinden kaçar (§45) ve değişmeden kalır. Bu hal, bu şeklin yon- (eski
Türkçe'de yürümek anlamında, 70. par.da konu edildiği gibi, sınıf değişmesi ile yörü- ve yü
rü- olmuştur. Karş. §74) yardımcı fiilinden gelen kökeni ile açıklanır. Bu fiil, geniş zaman
gövdesine getirilince ~(y)e, -(y) i ile değişik fiillerin zarf-fiiline karışır, sev-i yor-ur (-um)
ve sev-e yor-ıırf-um) şekilleri hece binişmesi sonucu aktüel veya sürek fiili şeklini alırlar:
seviyor-um, seveyor-ıun. Seve.... şekli XIX. yy. boyunca terkedilmiştir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 4]
ulan veya bazen iden şeklinde telâfuz edillir (§145) uğur-oğur (§148 in sonu); tomruk,
tumrıık; yukan-yokan; yürük < yöriik vb.
Aynı olay, yabancı kelimelerde de meydana gelir: Avrupa lat., İtal. Europa; avu
kat < avokat; bukal < bokal; İstanbul < Islambol (§43); siimendüfer < şömendöfer
(Fr.), demir yol(u) ve şimendifer de deniyor.
a) Düzlük ilişkisi : 4 adet düz veya uzun veya nötr (yuvarlak ünlülere zıt olarak)
e i
ünlü : -1— Dudakların çekilip uzatılmasıyla telâfuz edilirler. Türkçe'de bazı durumlar-
3* ı
da bunlara "dudak sesleri" denebilir^.
Hiç bir zaman gözden uzak tutmamamız gereken birinci sınıflandırma ile (derin
lemesine bağ) bu sınıflandırmanın birleşmesinden şu şema elde edilir:
İnce ünlüler e i ö ü
Kalın ünlüler a 1 o u
1- Açık bir ünlü yuvarlak hale gelirse dudaksılaşma. tam tersi halinde ise dudaksılıktan ayrılma
durumu var demektir.
Dudaksılaşma örnekleri için §78'e, dudaksılıktan ayrılma durumu örnekleri için de §89 ve
§78'e bakınız.
42 J e a n D E N Y
Düzler Yuvarlaklar
İnceler e i ö ü
Kalınlar a 1 0 u
zim açıklamalarımız için fazla önemli değilse de ilişkilerin daha açıklığa kavuşması ba
kımından fayda vardır.
1° hiç ilişki olmaması (üçlü zıtlık): Söz konusu iki ünlü arasında hiçbir ortak
özellik bulunmaması, zıtlıkların ise her üç özcllikde de mevcut olması, a ile unün hiç
bir ilişkileri yoktur, çünki a kalın, geniş vc düz, il ise ince, dar ve yuvarlaktır vs.
Bu şekilde dört çift mevcuttur (ünlülerin ikiye bölünmesi ile çıkan sayı). Bunlar: a/ü, e/
u, ı/ö, Uo.
2° Basit ilişki (çifte zıtlık): İki ünlü arasında yalnız bir ortak özellik ve iki de zıt
özellik bulunması. Buna göre a ve i düz fakat a kalın vc geniş, i ise ince ve dardır
vs. Bu şekilde 12 çift mevcuttur (ayırdedici özelliklerin iki ile çarpımından çıkan sayı):
e/ü, i/ö, a/u, ı/o, e/o, a/ö, i/u, ı/ü, e/ı, a/i, ö/u, o/ü.
3° Çifte ilişki (basit zıtlık): iki ortak özellik, tek bir zıt özellik bulunması. Buna
göre a ve e geniş ve düzdürler fakat a kalın e ise incedir vs. Bu şekilde de 12 çift
mevcuttur, sayımlarını daha aşağıda göreceğiz.
Eğer taklidi sesler gözönüne alınacak olursa Türkçe'de veya türemiş olduğu fara
zi primitif Altay dilinde vokalizmin gelişmesinin a sesinden hareketle çift taraflı zıt
olan sesler tarafından yapıldığı kabul edilebilir. Üç ünlüye sahip (a-i-ıı) dillerde de muh
temelen durum aynı idi fakat daha ileri bir durumda denebilir ve Türkçe'deki 8 ünlünün
yerleşme durumu basit zıtlıklarla açıklanır. Teorik olarak bu 8 ünlü basit zıtlıklar zinciri
ile a ünlüsünden çıkarılabilir. Paragraf 60'da göreceğiz.
Aralarında zıtlık olan (basit, çift, üçlü) her iki ünlüye zıt çiftler diyoruz.
E i Ö Ü
Düzler Yuvarlaklar
E i Ö Ü
zıtlıkların sayısını da c ile gösterirsek şu formülü elde ederiz: N = 2C. Zıtlıklar 3 adet
olduğuna göre; N = 23 = 8.
Dördüncü bir zıtlığın varlığını kabul edecek olursak (meselâ ünlülerin kapalılığı
gibi) N = 24 = 16 rakamı elde edilir ama bu hipoteze ihtiyacımız yok çünki sınıflandır
mamız üç boyut üzerine kurulmuştur.
Tersine olarak, ayırımın üç prensibini arka arkaya uygularsak, üç defa ikiye böl
me ile, 8 ünlüden hareket edip bir ianesi elde edilebilir: 8:2 = 4; 4:2 = 2; 2:2=1.
Bu rakam 8'în küp kökünün ikiye bölünmesiyle de bulunur.
Ve nihayet, François Deny adlı Ecole Nat. des Langues Orrientales öğrencisinin
tasarladığı gibi bir küp çizilebilir ve uzaydaki üç boyutun yerine hiç duraksamadan harf
ler arasındaki üç adet bağlantı konulabilir.
Küb. bundan başka, spasial bağlılığın veya zıtlığın oranını kolayca bulmamıza
yarar. Kübün yardımı olmadan bunları tesbit etmek zor ve karışıktır.
Buna göre o-a-ı tepesi kalınlık özelliğini, o-a-e tepesi genişlik özelliğini ve e-a-ı
tepesi de düzlük özelliğini temsil eder vs.
Spasial bağlılık veya zıtlık durumlarında yüzeylerin köşeleri karşılıklı olarak 3'c
tamamlanır. (59. par.da tablodan sonraki satır başında söylenenlere uygun olarak).
Eğer bir zıtlık söz konusu ise, tabii ki paralel yüzeylerin köşeleri işe karışacaktır. Mese
lâ. o-a-ı köşesi (kalın) ö-e-i (ince) köşesinin zıttıdır. ü-ö-e, i-ii-ö ve e-i-ii köşeleri de
o-a-ı köşesinin zıtlarıdır.
1° Kübün iki zıt köşesinde bulunan iki ünlü arasında hiç bir ortak özellik yoktur
ve 3 özellikte zıtlık vardır. 59. par.da konu edilen 4 çift ünlüdür bunlar: 1° Bu iki ünlü
tepesini meydana getiren yüzeylerin üç köşesinin zıttı, üçlü zıtlıkı verir, a/ü çifti için.
o-a-ı (kalın), o-a-e (geniş) ve e-a-ı (düz) köşeleri karşılıklı olarak ö-e-i (ince), u-ı-i
(dar) ve ö-o-u (yuvarlak) köşelerine zıttır.
2° Bir yüzeyin iki zıt köşesinde bulunan iki ünlü arasında basit ilişki (çift zıtlık)
vardır. Çift zıtlık, her iki ünlü tepesinin kullandığı yüzeylerin iki köşesi arasındaki zıt
lık tarafından temsil edilir. Bkz. 59, 2°. Kullanılan yüzeylerin köşeleri o-a-ı (kalın) ve
o-a-e (geniş) dir, bunlar karşılıklı olarak şu köşelerin zıhıdırlar: ö-e-i (ince), u-ı-i (dar).
3° Kübün bir kenarının iki ucundaki ünlüler arasında çift ilişki (basit zıtlık) var
dır. İlgili bu iki özellik bu kenarla birbirinden ayrılan her iki yüzeyin üzerinde yazılıdır.
Basil zıtlığı ise, yüzeyin iki köşesinin zıtları belirtir. Bu köşelerin herbiri söz konusu ke
nara ait köşeleri tamamlan. (Bkz. §59,3°).
4° Üçlü ilişki olması ve hiç zıtlık bulunmaması durumu ise teoriktir. §59, 4° son
daki Ek I'deki şekle de bakınız.
61- Karma ünlüler : Belli başlı 8 ünlüden başka, genel Türkçe'de dokuzuncu ola
rak bir karma ünlü mevcuttur. Kapalı e ünlüsü olan bu ses, i ile açık e arasında bir
sestir. Eski yazılarda bu ses genellikle i şekliyle gösterilirdi. Çoğu Türk lehçelerinde,
bazen açık e'ye bazen fye dönüşerek kaybolmuştur. İstanbul'da açık e şeklinde telâ
fuz edilir. Bazı Oğuz dialekleri ise özellikle Doğu Anadolu'daki orijinal telâfuzu muha
faza etmiştir.
Örn.: el (Rumeli vs.), bugün el yazılır ve İstanbulda olduğu gibi telâfuz, uzuv
olan el ile aynı şekle gelmiştir, (el kelimesi ile. Rusça mir kelimeleri arasında anlam pa-
rallelliği dikkate değerdir.)
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçe») 4'
İstanbul'da, eklerin telâfuzunda, i ile t arasında karma bir i (T) sesi mevcuttuı
bu ses i şeklinde yazıya geçirilir: ver-dim (ver-dim) Türkçe’de yazıya geçmemiş olaı
bu nüansı biz de hesaba katmadık.
Sınıflandırma bakımından kapalı e'yi içine alan karma ünlüler, ince ünlüler sim
fınagirerler ve ses uyumu kurallarına göre davranırlar, bkz. §2l'in sonu.
B. ÜNLÜ BENZEŞMESİ
62- 1° Yarı ünlü y'nin yardımıyla geniş (yuvarlak) bir ünlünün, dar (yuvarlak
bir ünlüye benzeşmesi (y bazen ğ şeklinde yazılır, karş. alfabe § 17 n°9) veya - > -
değişimi: a 1
Bu olay normal olarak y'nin önünde, istisnaen ise y'nin arkasında meydana ge
lir.
Örn.: gey-, giy- şeklinde de yazılır ve söylenir; eyi, iyi şeklinde de yazılır vı
söylenir; çıyan < çayan; çiğne < çeğne; yine < yene; yıka < yayka; gelişme yay s
yıy >yı şeklinde olmuştur. Bkz. § 16l'in sonu.
Bazen, ses uyumuun tesiriyle benzeşme daha da ileri gidebilir; söyle-yor > söy
H-yor > söylü-yor (§72).
Kaynaştırma sesi -y- ’nin önünde de aynı olaya rastlanır (§ 182): ağla-ya ağla-yc
yerine, ağlıya ağlıya; varıncaya yerine, varmaya.
Örn.: sevi-yim değil, seve-yim; olı-yım değil, ola-ytm; anlt-ymca değil, anla
yınca.
48 J e a n D E N Y
Ünlülerin sıralanması nc şekilde olursa olsun, iki geniş ünlüden biri muhafaza
edilmek istenmiş; diye şeklinde olduğu gibi (de- fiilinin -(y)e ile bağ-fiili) bir de -(y)i
ile (eş anlamlı bağ—fiil) de-yi şekli vardır.
63- 2°Bir ünlünün, bir dudak ünsüzü tarafından dudak ünlüsü haline getirilmesi:
Örn.: bebr (leopar) > böbür (halk ağzındaki eski şekli; karş. Sultan Timur soyun
dan gelen Hindistan fâtihi Babür'ün (1483-1530) adı); karş. bebiirlenmek ve böbürlen
mek fiili; baba > buba (halk dilinde, dialeklal); buçuk < bıç-uk (biç- fiilinden) (§70 ve
97); biber (Yuyanca: piperi) > büber ; büyük < höyük < beyük ; duvar < Farsça
dNâr; hadımı (Eski Osm.) < ar. hadim: hamur < ar. hanıır, hamuz < ar. hâmid (karş. bu
arada, ar. halk dilinde hâmud); havuç < Farsça haviç; kalbır yerine kalbur (Fr. "crib-
le", karş. aynı anlamda ar. girbal. lal. crihrum (karş. §88. 2°. 96); kapudan < Venedikçe
capitan (den.) (kapudan paşa) kapudana < Ven. capitana; kayyımı < ar. kayyinı; lobut
< ar. nabbût (karş. 79. 111, 174); marptıç < Farsça mârpiç: palamut < mod. Yunanca
valadini, klas. Yun. bâlanos, karş. Fr. aynı anlamda "gland, vallonnde", karş. pelit §97.
- Özel isim Namık (ar. Nâmik) genellikle Namuk şeklinde telâfuz edilir (vurgunun yeri
ni değiştirerek), Karş, tövbe, nöbet ve dövlet kelimeleri (§51).
Pek sık görülmemesine rağmen, bu olay, ünlünün dudak ünsüzünden, akıcı sesler
olan l veya r tarafından ayrılması durumlarında da meydana gelebilir.
Örn.: avlı yerine avlu veya havlu, (Yun. aitle)', havruz < Farsça Sbrız; namlu <
namlı (Farsça nâm dan gelir).
Nihayet bir dudak ünlüsünün, ses uymunun 2. kuralının normal gelişimini engel
lediği veya geciktirdiği kelimeler mevcuttur (§72 ve 74): çabuk, kabuk, avuç, çapul, ça
mur vs. (daha etraflı bir liste için, bkz. Actes du XIX. Corgres des Orientalistes Roma,
1938, sh. 229).
2. Ünliilerarası Benzeşme
64- Ünlüler arası benzeşme uyumla ilgilidir. Yâni, ünlüleri ayıran ünsüzlerin
ötesinde uzaktan kendi kendine meydana gelir. 53. ve sonraki paragraflarda incelediği
miz basit vokalik ilişkilere dayanır (§59,2°). Her vokalik bağlantıya ait, her iki yarı grup
masında çift zıtlık vardır, fakat basit ilişki tarafından bir atraksiyon da mevcuttur. Bu
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 49
yönden yan gruplardan birine ait olan bir ünlü, karşı yarı grubun ünlüleriyle benzeşebi
lir.
İlerleyici benzeşmeler ise, tersine, "ses uyumu" diye özci bir ad alacak kadar
önemlidir.
65- Ses uyumuna veya "sinharnıoniznı"c (Rusça kullanılış şekli) yalnız Türk
çe'de değil, Ural-Altay adı altında toplanan dillerde de rastlanır. Malez dilinde, bazı Po-
linezien ve Amerikan dillerinde çok az ölçüde görülür. Almanca'daki Umlaut ile karşı
laştırılabilir ama. o olay geriye doğrudur.
Ses uyumu hem fonetik, hem morfolojik bir olaydır: Aslında, kelimeyi meydana
getiren morfolojik elemanlar arasında bir bağlantı sağlar.
Ses uyumu eğer bilse ve istese idi, estetik bir olay da olduğu söylenebilirdi, çün-
ki Türkçe'nin "uyumlu" karakterinde payı mevcuttur yâni kulak için bir pohpohlayıcıdır
(özellile İstanbul’da). Bunun sonucunda meydana gelebilecek monotonluk tehlikesi ise,
bu benzeşmeden kaçan yabancı kelimelerin olduğu gibi bırakılmasıyla bertaraf edilmiş
tir.
Ses uyumu aynca şunları da belirtin Bir Türkçe kelimedeki ünlüler arasında en
az bir ortak özellik (basit ilişki §59) bulunduğu gereğince -çünki daima bulunur veya
elde edilir- ses uyumu bir dayanışma ve ünlüler arası benzeşme olayıdır. Fiilen sanki
sonraki ünlü, öndeki ünlüye benzeşir. Ses uyumunun prensibi şu şekilde açıklanabilir:
Türkçe'deki bütün kelimeler, bütün ekler veya ek grupları ses uyumuna boyun eğmişler
dir. İlerleyici ses uyumu, her ünlünün, bir önceki hecenin ünlüsü ile benzeşmesine daya
nır. Bu benzeşme, başlıca 8 ünlünün hepsi için derinlcmcsinedir ve eğer benzeşecek
harf dar sesli ise aynı zamanda genişlcmesinedir (dudak sesi).
Hâkirn ünlü, Türkçe kelimelerde ilk ünlü, yabancı kelimelerde ise son ünlüdür,
(bu İkinciler bir veya birden çok ek aldıkları zaman) (karş. § 189 not).
66- Ses Uyumunun Birinci Kuralı (genel) : Derinlik veya damak sesinin karşı
lıklı bağı: Türkçe'de bir hece grubunun ilk ünlüsünün ince veya kalın olmasına göre,
sonraki ünlülerde ince veya kalın olurlar. Aynı kural daha detaylı bir şekilde şöyle söy
lenebilir: Eğer bir Türkçe kelimenin veya heceler grubunun ilk ünlüsü ince ise (e. i, ö,
ü) sonraki ünlüler de ince olacaktır (e, i, ü; ö sesi ise ilk heceler dışındaki hecelerde gö
rülmez, §56,d). Eğer ilk ünlü kalın ise (a, ı, o, u) sonraki ünlüler de kalın olacaktır, (a,
ı, u; o sesi ise ilk heceler dışında görülmez).
Sonuç: Bir Türkçe kelimede ya sadece ince ünlüler mevcuttur ya da sadece kalın
ünlüler.
a, ı, o, u a, ı, u aynı vb.
Bu şemalar farklı ünlülerin birbiri arkasından geliş biçimini kesin olarak belirt
miyor ama, her hecede bulunması mümkün olanları (e, i, ü veya a, ı, u) gösteriyor. Ün
lülerin organik olarak ardarda gelişi daha ileride incelenecek (§76).
I
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 51
anne, daha yaygın kullanılışı ana dır. İlk söyleniş şekli annedir. Ana, günlük dil
de samimiyet ifadesi olarak kullanılır. Bu eski kelime Çuvaşça’da da mevcut;
dahi (aslında tak-: takı dan gelme zarf fiildir), karş. §38 ve 93;
Irak yerine İrak ve ırmak yerine İrmak telâfuzları, Meninski gibi eski ve dikkatli
yazarlar tarafından belirtilmiştir. Muhtemelen kitaplarda kalmış olan daha kibar bir telâ
fuz söz konusudur (karş. §200) (çünki bir ince sesli ünlü mevcuttur), -rek (-rak) karşı
laştırma ekini (daha sonra küçültme) meydana getirdiği için İrak kelimesinin baş harfi
nin kaybolma temayülü vardır. Karş. § 161 ’in sonu.
Kaşmer kelimesi (soytarı), Dozy vc Barthelemy gibi bazı Arapça bilginleri tara
fından Türkçe olarak kabul edilmiştir ama muhtemelen Arapçadır. Şu gerçek ki, Arap
52 J e a n D E N Y
ça'daki ğ-s-m-r ve. k-ş-m-r kökleri "soytarılık" anlamına gelmiyor ama Palgrave
(Dozy'de) g-ş-m köklü (prensipte yetersizlik anlamım içine alıyor) bir kelimenin "ili—
breded clowns" anlamını verdiğini belirtiyor. Gaşmer, g-ş—m kökünün genişlemesi ile,
soyları anlamına gelen bugün kaybolmuş bir kelime olabilir.
yahşi için §136'ya bkz; ipra için yıpra başlığı altında §141'ebkz.
Not: 1- Bazı ekler ses uyumu kurallarından kaçarlar: -[ijyor (§56 d, not), -ki, -ken (iken
yerine), -daş, -leyin (bazen), -[ijıntrak (karş. §109).
Not: 2- Tam olarak edebi olmayan şarkıların sözlerinde, kibarlık özentisiyle bazı kalın
kelimelerdeki a sesi e şeklinde telâfuz edilir, (iki kerede bir aynı kelimede): yara yerine yare,
kara yerine kare. Bu telâfuz şekli kısmen Arap harflerinin yazılış şeklinin tesiriyle de meydana
gelmiştir. Daha kibar kabul edilen ince telâfuz için §200'e bkz.
Not: 3-Anne ve kardeş kelimelerinde ses uyumu kurallarının bozulması, oldum olası hi-
pokristik bir niyetin sonucu olabilir. (Karş. §172)
68- Ses uyumu kurallarındaki bâriz bir istisna da, biri ince diğeri kalın iki keli
meden meydana gelen ve yeni yazıda tek kelime gibi yazılan birleşik kelimelerde görü
lür. Örn.: Boğaziçi (Boğaz içi yerine); pisboğaz (pis boğaz); çiçekaşısı (çiçek aşısı);
çavuşüzümü (çavuş üzümü) vs.
69- Tesadüfen ses uyumu kurallarının gereklerine uymamış çok kullanılan ya
bancı kelimeler bazen, konuşma dilinde, özellikle halk ağzında bu kurallara uydurul
muştur. Bu sonucu veren vokal ik benzeşmeler için §79'a bkz.
70- Sınıf Değişikliği : Bazen bir Türk lehçesinde ince sesliler sınıfına dahil olan
bir kelime, bir başka lehçede kalın sesliler sınıfında olabiliyor.
Türkiye Türkçesidc (veya batı Türkçesi) genel Türkçe'deki bir çok kelimenin te-
lâfuzunu damak ünlüsü haline getirmiştir.
Örn.: dil; din-; din-le; esre(eskiden) eski e ve a harflerinin şeklinin adı; in; iş;
it; piş-; yeni^; yeşil.
Eski Türkçe’de bu kelimeler, tıl, tın-, tın-la-, asra, yın (karş. §160), iş, vs. şek
linde telâfuz edilirdi.
Bazen aynı kökten türemiş olan kelimeler iki farklı sınfa dahil olabilirler:
Genellikle sınıf değişikliği ince sesli telâfuz yönünde oluyor, ama daha modem
kalın telâfuz örnekleri de mevcut.
Örn.: issi (eski Osm.da) sı-cak, ısıdan gelir (§132), karş. sı-t-ma (isi-t-me yeri
ne); yumuşak, yünden gelir (§144).
Uygur alfabesi iki çeşit dudak sesini ayırmıştır, Arap alfabesi ise diş sesleri ara
sında da ayırım yapmıştır.
Sadece Orhun yazısı derin l ile düz l (veya ıslak) arasında ayırım yapmıştır.
İkisi arasındaki aykırılık kulak tarafından da net olarak duyulabilir.
Not: İstanbul'da, l sesini kalın ünlülerin önünde dahi damak sesi yapma eğilimi vardır,
(bkz. §43, 3°) Ali Ulvi ElÖve'nin tesbitine göre bu olay y sesinden sonra meydana geliyor; / yi ta
kip eden ünlü üzerine de yansıyabiliyor: baylar yerine boyler deniyor.
72- Ses Uyumunun İkincu Kuralı (dudak): Genişleme (Daralma) veya Dudaksı-
laşma (§57) - Türkçe kelimeler ses uyumunun birinci kuralından bağımsız olarak, ses
uyumunun dudak kuralına da boyun eğerler. Bu kural, birincinin üzerine konur ama, 56.
paragrafın c ve d bölümlerinde anlatılan sebeplerle daha sınırlı ve karışık bir uygulama
dır. Dudak benzeşmesi sadece dar ünlülerde olur (1, Ü), (Büyük harflerin değeri konu
sunda §59’abkz.)
Bir ünlünün düz (E, 1) veya yuvarlak (Ö, Ü) olmasına göre, bir Türkçe heceler
grubunda bunu takip eden dar ünlü de karşılıklı olarak düz (İ) veya yuvarlak (Ü) olur.
Yukarıda da (§66) gördüğümüz gibi, Türkçe bir kelimede ikinci heceden itibaren
E, t, Ü ünlüleri bulunabilir.
Aslında, bir kelimenin ilk ünlüsü düz olursa bütün diğerleri de düz olur, olabile
cek üç ünlüden (E, I, 0) sadece dar ünlü Ü yuvarlak olduğundan hariçle kalır. Diğer
ikisi İ ve E düzdürler. Aşağıdaki şemayı elde ederiz:
Eğer bir kelimenin ilk ünlüsü yuvarlak ise onu takip eden hecelerin ünlüleri yu
varlak veya düz olacaktır.
Olabilecek üç ünlüden dar sesli Ü mümkündür, çünki yuvarlaktır, dar 1 ise düz
olduğu için hariçte kalır, geniş E sesi ise her zaman mümkündür ama o gözüktükten
sonra gelen bütün ünlüler düz olmak zorundadır (1. şemaya göre).
Yuvarlak ünlü ile (Ö, Ü) başlayan kelimeler tekrar iki bölüme ayrılırlar: Yuvar
i
lak ünlülerden oluşan kelimeler ve karışık ünlülerden oluşan kelimeler, böylece aşağıda
ki iki şemayı elde ederiz :
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 55
Ö veya Ü Ü vs.
3. şema: Karışık ünlülerden oluşan kelimeler (yuvarlak ünlüleri takip eden düz
ünlüler):
Özetlersek, eğer ilk ünlü düz ise diğerleri de düz olur. Eğer ilk ünlü yuvarlak ise
tâkibcn sadece yuvarlak ünlüler de mevcut olabilir, hem yuvarlak hem düz ünlüler de
olabilir. Her iki tür sese sahip olan kelimelerde, yuvarlak ünlüler başta bulunur.
Şunu da ilâve edelim ki, 3. şema ilk ikisinin birleşimidir, daha doğrusu ikisinin
üst üste konmuş şeklidir, eğer ki düz ünlülerin kaygan ve mobil bir şeridiyle örtülü yu
varlak ünlülerin (2. şema) sabit bir şeridinden meydana geldiği kabul edilirse. Bu mobil
şerit, başına yeniden katılan E sesinin teşvikiyle 1. şemaya uygun olur. Bu, sağa veya
sola kaydırılarak yuvarlak ünlüler serisi uzatılır veya kısaltılır.
İleride de görüleceği gibi (§192) kararlı bir £ ünlüsünün ortaya çıkışı, I. sınıf
lan bir ünlünün eke katılmasından dolayı olabilir.
Ses uyumunun birinci kuralı ile yukarıdaki üç şemada verilen kelime sınıflarını
birleştirirsek aşağıdaki altı adet Türkçe kelime çeşidini elde ederiz :
74- Daha önce değindiğimiz gibi Türkçe'de dudak ses uyumu dişeti ses uyumu
na nazaran daha yenidir.
Örn.: sancıı, bugünkü söylenişi sancı; içlin (bu yüzyılın başında hâlen aynı şe
kilde telâfuz ediliyordu, bugün: için)', eyü (19. yy. başlarında böyle söyleniyordu bugün,
eyi, iyi şeklinde söyleniyor); kadun (Oğuzlarda hatun, bugün: kadın)', arştın (Eski
Osm., Farsça), bugünkü şekli arşın (hemen hemen 70 cm(l) (Rusça'ya geçmiştir); aitun,
altın (para adı olarak Rusça'ya geçmiştir),
Örn.: udi- (Orhun) bugünkü şekli uyu-; burgı (Osm.) bugünkü şekli burgu; yö-
ri-, yüri- (Esk. Osm.) bugünkü şekli yürü (§56 not).
1° Düz bir ünlüden sonra yuvarlak bir ünlü gelebilir eğer ki dudak ses uyumu ku
ralı bir dudak ünsüzünün varlığıyla geciktirilmiş veya engellenmişse. Bu konuda §63'e
bkz. Kapu kelimesi bu durumun tipik örneğidir. Ancak bu yüzyılın başında, İstanbul'da
kapı şeklini aldı. Dudak ünsüzü p nin mevcudiyeti normal u-ı dönüşümünü uzun sü
re engelledi. Bugün halen kapu şeklinde telâfuz edenler mevcuttur. Bazılarının avcıı
şeklinde telâfuz ettikleri (v sesi sebebiyle) avcı kelimesi de örnek gösterilebilir. Diğer
örnekler için §63'ün sonuna bkz.
2° Yuvarlak bir ünlüden sonra bir dar, bir düz ünlü bulunabilir eğer bunu takip
eden ünsüz y ise (§62). Örn.: çözül-rne—yecek yerine çözülmiyecek.
1- Dirseklen orta parmağın ucuna kadar eşik bir ölçü, dirsek ölçüsü. Karş. paralel anlamdaki ke
limeler: Lâtince cubitus. ar. -Türkçe zira, Yun. pehiis, pihis (doğu Fr. pic.), (ng. eli (esk. eln,
karş. Fr. aune}, eli bow. Rusça lokot, pol. lokiec', vs. Bkz. § 148 karış maddesi.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 57
istisna : İsim fiillerin 3.çoğul şahısında, yuvarlak bir ünlüden sonra bile -dir-ler
denir, bu olay -ler ekinin geriye doğru tesirinden meydana gelebilir.
75- Sözü edilen bu iki ses uyumu kuralı Türkiye Türkçesinde tek bir kuralda bir
leştirilebilir (Büyük harflerin değeri için §59'a bkz.)
Türkçe bir hece grubunun ilk ünlüsünün ince (e, i, ö, ü) veya kalın (a. ı, o, u) ve
aynı zamanda düz (E, i) veya yuvarlak (Ö, Ü) olup olmamasına bağh olarak, sonraki ün
lüler de aynı özelliklerde olurlar; şu durum hariç:
Yuvarlak bir ünlüden (Ö, Ü) sonra geniş (ve düz) ünlü E gelirse, bu ve sonraki
ünlüler (E, İ) dudak benzeşmesinden kaçar vc düz ünlü olarak kalırlar.
ve 6 adet de aynı ünlünün tekrarı ile (o-o ve ö-ö hariç, §56, c):
o
Sekansların sayısı ünlülerin sayısının iki katıdır. ~ ile başlayan 4 sekans sa
dece kelime başlarında bulunur.
Bu sayım, daha önce bclirtiğinıiz üzere, zıt çiftleri temsil eden büyük harfler kul
lanılarak sadeleştirilebilir, (1. ses uyumu kuralına göre):
E-İ, Ö-Ü,
2) İ ve Ü ünlülerinin tekrarı,
Son iki sekansın alfabetik sıra içinde oldukları da nazara alınırsa (ünlülerin sınıf
landırılması şeması gibi §59) bu sıralamayı akılda tutmak kolay olur.
Mümkün kılınan sekansların saysımn bir dereceye kadar sınırlı olması, Türkçe'de
ses uyumu olayının kudretini gösterir.
77- Not; Yukarıda incelenmiş olan ses uyumu kuralları Türkçe kelimenin bütününe yani
eklerine de uygulanır. (Yukarıda verilen örnekler ekli kelimelerdir). Yabancı kelimelerin ise sa
dece eklerine uygulanır.
78- 64. paragrafta gördüğümüz gibi, Türkçe'de bu olay nâdir görülür. Ayrıca ses
uyumundan farklı olarak, bir kelimenin bir veya istisnaen iki ünlüsünü içine alır.
Dudak sesi örnekleri : Çubuk < Esk. Osm. çıbuk (Kaşgari'de çıbık) (Fr. da "chi-
bouque" olarak eski şeklini korumuştur); içkur yerine uçkur, bkz. §144 kuşa-ıı-. Du
dak sesi olmayanlara örnekler (daha çok görülür): Sıvık < suvık; kırbaç < kurbaç (Fr.ya
eski şekli geçmiştir: courbache); kılavuz < kulavuz; pınar > punar (bunar) (karş. §97);
pıtrak < putrak (butrak < botrak) (karş. §97); ıpra- < ııpra- bkz. §14! yıpra-; eksi <
öksi (ses uyumu ile öksü dc olmuştur); keçi veya eçki (dial. vs.), eşgi (Culardian) öçki
(Kaşgari vs.). (Son iki örneği karş. §88, 2°); bulak, bulaş-, bulaşık kelimeleri de bılak
şeklinde telâfuz edilmiştir vs.
Darlık benzeşmeleri istisnaidir çünki, geniş ve dar ünlüler arasındaki zıtlık dilde
önemli bir rol oynar (§191 ve 192): ıstrga < astığa (bkz. § 132).
Gerileyici benzeşme bazı birleşmelere de sebep olabilir: bu gün yerine büğün
(bkz. § 165); o bir yerine öbür. 13u ikinci kelimede hem gerileyici hem ilerleyici benzeş
me vardı r.
Kendiliğinden meydana gelen dudak sesi olmama ile ilgili bkz. §89.
c) Bazı yabancı kelimelere zorla kabul ettirilmiş ünlülerarası benzeşme:
79- Yabancı kelimelerin en çok kullanılanlarını az da olsa ses uyumu kuralları
na uydurabilmek için yapılan uygulamalar bazen geriye bazen ileriye doğrudur.
Bu değişiklikler dudak kadar, dişeti (derinlemesine) benzeşmesi şeklinde de olur.
Örnekler:
zampara < Fars, zenpâre; çingene < çingâne (ileriye doğru olduğu gibi geriye
doğru benzeşmeyle de açıklanabilir).
İlerleyici dudak benzeşmesi :
müslütnan < müsliman (ar. müslim kelimesinin çoğulu, karş. §88 b); ıııüşür <
müşir (ar. müşir); müftü < müfti (ar. muftî); nıülhüd veya mülhüdü < miilhid (ar.
mulhid); müflüs müflis (ar.); müdür veya imidir (ar. mudîr); koçu < eskiden koçi, (Ma
carca kocsi, çekçe koci. Fr. coche, İng. coach); kutu < esk. kuti (kuti?), (mod. Yun. kuti.
60 J e a n D E N Y
esk. kibotion, kivolion); Rüştü (Rüşdi yerine), Şükrü, Hüsnü, Zühdü ve buna benzer di
ğer isimlerin Arapça'daki ilk şekillerinde, sonlarında i harfi mevcuttu.
Gerileyici dudak benzeşmesi (nâdir görülür):
müsüllü, misillü, mis(i)l-lü yerine, -li ekinin eski telâfuzuyla, (ar. misi, nıithl);
lobut Arapça nabbüt yerine (bkz. §63, 111, 174).
İlerleyici dudak sesi olmama durumu (nâdir görülür):
çaşıt, ar. casus; tekir < tekfur, tekfür. Osm. (Ermenice takavordan gelir) karş. Te
kir dağ; ecit mecit (Anadolu ağzında) < yecüc mecüc; harın, ar. harun (Arapça'ya Türk
çe'den geçmemişse, atla ilgili terimlerde bu duruma sık rastlanır) ; mazlım (halk dili,
esk.) < mazlum, (ar. mazlum) Doğu Türkçesinde kadın; maksim (halk dilinde ve eski
miş) "çocuk" ar. ma’şüm, Rus tatarlarında maksim "boza” anlamındadır.
Gerileyici dudak sesi olmama durumu :
ıninasip (halk dilinde) < münasip (ar. munSsib); misafir veya müsafir (ar.
musafir); fırsat < fursat (ar. furşa); Fırat < ar. Furat; hırdavat < hurdavat (ar. barbar
çoğulu, Farsça hurda); fırça < fiırça (karş. mod. Yunanca'da vurtsa) (§25); fıçı (mod.
Yun.da vutsi, klas. Yun.da bütis); fışkı <fuşkı (karş. mod. Ym.dafuski); fırtına < İtal.
fortuna (karş. fr. esk. "fortune de mer"); filika < İtal. feluca; mimkin(halk dilinde) <
nıümkin (karş. mümkün, ileriye doğru benzeşmeyle daha dar); Mıstafendi (Mustafendi
yerine) (bkz. § 165, hocafendi).
C. ÜNSÜZ BENZEŞMESİ
(71. paragrafta bahsedilen ve ünlüler arası benzeşmenin yan tesirinden ibaret
olan, ünsüzlerin dişeti benzeşmesinden bağımsız olarak, ünsüzleri etkileyen başka ben
zeşmeler mevcuttur).
Örn.: yedi < Eski Türkçe'de yeti; budak Eski Türkçe'de butak; ada (karş. Kazan:
ataw); iç etik (etük) yerine çedik; kuduz < Eski Türkçe'de kutuz (karş. meşhur Rus gene
rali Kutuzov); kadın (Oğuzlarda kadın) < Osm. hatun (bu kelimeler için bkz. §74,1°).
Kelime sonlarında ise ünlü ile başlayan bir ek alan kelimelerde sık rastlanır.
(Bkz. §210 ve dev.)
lodoz < Yun. notos (§111); Anadolu < Yun. Anatoli. "’Levant, Anatolie"; paydos
< Yun. fagito §26; çadır < Farsça çatr; kapudan, kapudaııa, vcncdik dilinde capitan,
capitana (bu kelimeler için §63'e bkz.); pide veya bide < Yun. pitta §97 ve 174.
ç > e değişmesi
Örn.: gece < Eski Türkçe'de keçe; ocak, eskiden oçak (üç ayak yerine) (karş.
Rusya'nın güneyindeki Oçakov şehrinin adı); inci < Eski Türkçe'de yinçü (§160); ço-
cuk< Doğu Türkçesinde çoçuk; ucuz > Eski Türkçe'de uçuz; acı < açığ; (bkz. buncuk
§85).
Selçiik ve Sançar özel isimleri Arapça ve Eski Osm. kullanılışta Selçuk vc San-
car şekline girdi. Yazı dilinde de aynı değişme oldu.
81- 1° g > ğ değişmesi (ünlüden sonra) : Patlayıcı bir sesin (g), bir ünlünün te
siriyle zayıflayarak sızıcı bir ünsüz (ğ) haline dönüşmesi olmayıdır. 34. paragrafta bah
sedilmiştir.
2° k > ğ değişmesi (daha doğrusu k > g > ğ): İsimler konusunda bahsedilecek
tir.
3° k > h (h) değişmesi (ş den sonra) : Bu şekilde birkaç tane benzeşme olayı
vardıı; akşam > ahşam; okşa- yerine ohşa-, Bu kelimeler 38. paragrafta belirtilmişti.
Yazı şekli vc bazen de telâfuz akşam vc okşa- olarak kalır.
başvurunuz;; döv-, gövde, güve, güveç, güvez, üvez, üvey, kavanoz (kağanoz), kılavuz
(§78) kova, kovan, ovala- (veya oğala-), ov-(veya oğ-), yavuk. yelkovan.
Bu kelimelerden herhangi biri ünsüzle başladığı takdirde, bu ünsüz hemen he
men her zaman bir damak ünsüzü olur ve söz konusu değişim, bir ayrışma ile kaplandı
ğı zaman daha kolay meydana gelir.
83- 2° h (eski damak sesi n) > m değişmesi, (dudak ünlüsünden sonra) (karş.
§45)
Örn.: gömlek > gönlek, (gön); domuz < donuz; omurga > onıırga; kumral, ko-
rim-’dan gelir, (Rusça kaurıy: esmer, gagavuzca kontuf) + al (parlak kırmızı) ; Domrul,
(özel isim. Kitabi Korkut'da) Tonrul, özel isim, (aslında Kaşgari'ye göre, masal kuşu gi
bi bir hayali kuş adı). Yumuşak kelimesi için § 144’e bkz.
85- 1° 1 > n Değişikliği ("n" den sonra): Bu olay özellikle halk dilinde, prensip
te Türk dilinin özelliğine ters bir ikizleşme ile sonuçlanır. Genellikle çokluk eki -ler de
görülür: onlar > onııar, karın-lar > karınnar. -li vc -lik eklerinde de görülür. (Kırgız ve
Kazak gibi diğer Türk lehçelerinde "1" harfi, aynı eklerde, kolaylıkla burun sesi olma
yan diş sesine (d, t) dönüşebilir), kunna- fiili için bkz. § 143. honnut (§67).
Bu olay şu eserde belirtilmiştir: Hindoğlu, Gramer, 1839. sh.: 11; Viguier sh.:
53, 188 (satır 11). 204, 216 vs. ve yalnız halk dili için, Bcrgstrasser, ZDMG, cilt 72,
19)8 sh.: 252.
Not: Gramerimizin birinci baskısında (adılenda §137) Türkçe'ye çevrilmiş bir Kur'an’a
(1426 yılına ait) dayanarak tuhaf bir i > m değişikliğini (m nin önünde) göstermiştik: ırunman
lınl-ma-n yerine) (ayrılmayın anlamında) (trankripsiyon yapılmadan arap harfleriyle aktarıl
mış/
Örn.: ben, ben(i)z, benz-e- kelimeleri diğer dillerde, men, meniz, menze- olur.
Bin- (ata binmek), bin (rakam), boynuz, btmcuk (eskiden bunçuk) (Ukrayna dilinden
geçmiştir, asıl anlamı kumandan alının kuyruğudur) (karş. §80): bengi (eski Türk
çe) > mengi (mengü) kelimeleri için de aynı olay söz konusudur.
Türkiye Türkçesinde de yer yer, söz konusu nazal sese dönüşme örnekleri görü
lür (daha ziyade yabancı kelimelerde):
malıana (halk dilinde) < behüne (farsça); manga (ital. banca'dan gelir. Türkiye
türkçesinde karavana) (çörme)', mendirek, farsça benderek'den, bender'in küçültülmüşü
1- Ali Ulvi Elöve, çalışmamızı Türkçe’ye çevirirken bizim metnimizi latin harfleri ile yazmıştır
ve ırunman yerine iyinnek veya iyinnekke? şeklinde okumuştur. Öyle ise aşağıdaki tartışma
yersizdir. Ayrıt- yerine mi- fiili (Meninski) üzerine § 161 ’e bakınız.
»
64 JeanDENY
86- Eski yazıda, arapça kelimelerin imlâsı mesele olmuyordu. Önemsiz bazı de
ğişikliklere orjinal imlâ şekli muhafaza ediliyordu. Bugünkü yazı, eski harfleri (karak
terleri) çevirip yazmakla yetinmiyor, uğradıkları fonetik değişiklikleri ve hakiki telâfuz-
larını hesaba katarak aktarıyor. Bu fonetik değişikliklerin bazıları arapçada da
hissedilmiş olmasına rağmen eski yazı bunlara aldırmamıştır.
1928'de resmi indeks (İmlâ Lügati) tarafından belirtilen bu transkripsion bazı tu
tarsızlıklara rağmen yeterince sistemlidir ve daha komple bir incelemeyi gerektirir.
Yenilikçilere rehberlik etmiş olan kurallardan birkaçını açarak konuya son veri
yoruz. (Türk dilinde yaratılan kriz durumu üzerine §4 e bakınız).
1- Mangır (para, metelik) kelimesinin bakır kelimesi ile yakınlığı olabilir ama böyle bir benzer
liği içine alabilecek olan *banır şekli de (karş. §90) bildiğimiz kadarı ile hiçbir yerde görül
memiştir.
Verilen örneklere benzer nazal ses haline gelme olayları başka dillerde de görülür. Farsça
pingan (Türkiye Türkçesi'nde fincan) arapça'da mengele olmuştur. La pandore (ut, lavta)
grek-latin pandura; karş. Ukrayna dilinde bandura) mandorc, mandoline vs. kelimelerini
üretmiştir. Bandura, arapça-türkçe tanbur (a), tambur (a) nin metatezi gibi görünmektedir.
(Karş. §84, 1. par. ve 130), aslında kelimenin kökeni doınra, rusça domri ve tamburdan daha
başka bir anlamda. Romen pandurasınm Doğu'dan geldiği (daha sonra "luth") tesbit edilecek
tir, (ar. el-'ud). Panduranın eskiliğine rağmen bu benzerlikler incelenmeye değer.
Aynca işte Türkçe'de, baştaki "b" sesinin kayıtsız şartsız nazal sese dönüştüğü örnekler: ma
kara < eskiden bakara (Burh. Kat. gerger maddesi) ar. halk dilindeki bakkara dan, kİ. ar. da-
ki bakra dan gelir, karş. §174; barsama veya mamama (karş. balsamitey; farsça bîşe (orman)
-türkçe meşe (karş. farsça iniş dan inişin (koyun) - türkçe meşin (işlenmiş koyun derisi): fars-
ça’daki piş ... veya puş, türkçe'deki, peş: peşin peşref peşekâr, peşkeş, peştimal, peştivan,
peştahta ya da beştahta kelimeler serisini verir.
Daha nâdiren nazal sesten uzaklaşma durumu da görülebilir: farsça mebiir > türkçe mımbar,
ınuınbar, bumbar; maydanoz (magdanoz), yun. makedonisi den gelir, türkçe dialekte bahta-
niz (Maniler), haildeniz (Aksoy-Gaziantep).
Türk. Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 65
b > p : ipka, iptida, mepsut, tepşir (T.S.: tebşir), hapis (ek olarak ünlü harf gelin
ce: haps). Bir istisna hariç daha bir çok örnek mevcuttur: habıeımek (habt etmek) T.S. :
haptetmek.
sb > sp : ispat, tespih, müspet, fakat esbap {sebep in çoğulu), tebashus, kısbî,
hasbî vs.
tb > tp : hutpe T.S.: hutbe fakat tatbik, rütbe vs.
sc > sç : mesçit fakat, tescil.
sd > st: kasten, kasti, kast-etmek, fakat, tesdis, tasdi, tasdik, mesdut.
şb > şp: teşbih (T.S.: teşbih).
şd > şt: rüştiye (rüştüye) Rüştü, fakat teşdit.
sv > sp : bu değişim de belirtilmelidir: espap (veya esvap, arapça thawb çoğulu),
kispet, fakat misvak, müsvedde.
D. BENZEŞMEZLİK (DİSSİMİLATİON)
Örn.: tepme veya tekme; inan > halk dilinde inam; aşçı veya ahçı (as'dan gelir);
sinsile < ar. silsile; pergel < farsça pergür; patiska < ital. batista (§97); ııamkör veya
66 J e a n D E N Y
nankör, farsça nün ve kür (kör) den gelir, (karş. ekmek haini deyimi); temelli > halk di
linde te/nenli (temel den gelir); temelli: temeli olan, Cezayir'de tepe yamacında bir yol
adı: Telenıli'dcn metatez sonucu; atlar veya aktar (ar. 'atlar) (karş. halk dilinde Ccbe-
laktar, popüler etimolojide Gibraltar veya eczacı tepesi); muşamba < ar. muşamma';
dllmmel veya dümmele (eski arapçadan) dümbel (dümbele) veya dühmele; velvele halk
dilinde vervele; zelzele > halk dil. zerzele (Holderman Viguier); zelber < farsça serbâr
(§111); mağrur (ar.) > halk dil. nıağrul (Hindoğlu); nesne (eski) > neste (eski ve halk
dili) (Hindoğlu).
Not: "I" sesinden sonra (veya ünlüden sonra) edilgenlik eki - i 1 - yerine -in- olur.
Şüphesiz bu durum dönüşlülük eki - i n - ile karıştırılması sebebiyle olan bir benzeşmezlik yü
zü ndendir.
E. METATEZ (GÖÇÜŞME)
Örn.: kavra- < csk. karva-; çömlek veya çölmek; bakraç > halk dil. barkaç;
kibrit > halk dil. kibrit; irmik > halk dil. imrik; ırvala- (irvele) > halk dil. ıvrala-:
turp > trup (L. Ronzevalle, Rumeli Grameri (Gr. de Roumölie) sh.: 71; Blau Bosn., sh.:
304) kevran (halk dil.) < farsça kervan; pehriz < fars. perhiz; poyraz > halk dil. poryaz
(mod. yun. da boryas, kİ. yun. Boreas); orbuk < obruk (§141 ytpra-); zelber veya zebler
(§11 \ )\zincerfe (§111).
Not: Bu metatez, ilk hecede meydana geldiği zaman, amacı, baştaki bir grup ünsüzü
(Türkçe'de nâdir görülen) kaldırmaktır, (bkz. §118).
2° Yeri değişen iki ünsüzden biri, ıslıklı veya fısıltıh bir sestir, (oldukça nadir gö
rülen bir durum):
Örn.: Ekşi > halk dil. eşki; öksü (eski) > eski (Burh. Kat. sh.: 140 sat. 5) "yeni ol
mayan" anlamındaki "eski"den ayırdeımck için vurgu ilk hecedir; keçi (eçki yerine) (ün
lünün de yer değiştirmesiyle ilgili olarak §78 e bak.); çezgin- (çeğzin-) ve çezgin (eski
osm.) (etrafında dönmek); tütsüve azerice tüstü; tutsak ve azerice dustak.
Örn.: çaparız veya paçarız (zor anlamında); lanet (ar. halk dil. nalet; mizaç (ar.)
> halk dili ve (aşra ağzında nıicaz (HiıSroslhatös’in Türkçe tercümesi); bulgur ve burgul;
turgay veya tuygar.
Örn.: reçel > halk dil. leçer (farsçadan alınma riçâr kelimesinde de metatez mev
cuttur.: rîçûr, kelimesinde de metatez mevcuttur: rîçSr, Uçar).
Metatez bazen komşu ünlüleri de birlikte sürükler: Ar. gilbâr yerine kalbur (bkz.
§63 ve 96).
89- Bir dar (veya yuvarlak veya dudak ünlüsü §57) ünlünün gereğinde, karşılığı
olan geniş (veya nötr) ünlüye dönüşmesi olayına dudak sesinden uzaklaşma diyoruz.
Bu olay, her zaman, ünlülerin gerileyici benzeşmesiyle meydana gelir. (Bu konu
için §78 e bkz.)
68 Jean DENY
Aşağıdaki örneklerde, daha eski durumda kelimenin ikinci ünlüsünün geniş oldu
ğu ve geriye doğru bir dudak sesinden uzaklaşma (benzeşme) hareketi yapıldığı sayıl
mazsa, kendiliğinden meydana gelen bir dudak sesinden uzaklaşma söz konusu.
ö>e değişmesi:
öy (eskiden) ev; ölmek (esk.) > etmek (bugün ekmek) (gerileyici benzeşme?); ök-
sük (esk.) > eksik ösrük > esrik (sarhoş); töpe ve töpü (esk.) > tepe (gerileyici benzeş
me) (§95), (töpe-le- veya töpü-le- > lepe-le-)^.
o > a değişmesi:
kovuk (esk.) > kavuk soğuk > çuvaşça savıtk (Türkiye türkçesi ile ilgili değil
se de, nâdir görülen değişikliğe örnek olarak bunu veriyoruz).
ü > i değişmesi:
tülki, tülkii > tilki (gerileyici benzeşme?) > düb, tüb, tüp (esk.) > dib; yünçük
(esk.) > incik, yünçüt-yünçit-yunçut- fiilinden, yunçıt (esk.) > inci-t değişme baştaki y
harfinin benzeşme hareketinden meydana gelmiş olabilir, karş. §62; sübi, sübü den (esk.
osm.), sivi-l-, sivi—r (sivri) vc sivri-, sivri-l-; büt— (esk.) > bit— den bütün ve Anadolu
ağzında, bitün.
uruk (esk.) > ırk, halk dil.: ilk (Arapça’daki 'irk kelimesinin tesiriyle olabilir),
uluç (uluc) Uluç Ali Paşa'nın (Türk amirali) lâkabı, daha sonra Muhteşem Süleyman ta
rafından değiştirilmiş vc Kılıç Ali Paşa olmuştur. Batıklar Ochialy veya Eudj'ali derler.
(Uluç lâkabı, Arapça'daki 'ile, -çoğlu ’uluc - dan gelir "şişman ve kuvvetli eşşek; hare
ketlerinde kaba olan, gayri müslim veya dinsiz barbarlar" anlamındadır. (Kazimirski'ye
göre). Aşağıdaki yabancı kelimelerde de dudak sesinden uzaklaşma mevcuttur: fırın, fıs
tık, ve fındık, Arapça'daki, furn (karş. lat. fumus) fustuk (Farsça piste, peşte) vefıınduk
(yun. pontiko, pondiko) karşılığı. Yukarıda (§79) fu... yerine fi... ile başlayan bir dizi ke
lime gördük bu değişme gerileyici bir benzeşmeden olabilir ama kendi kendimize şunu
da sormalıyız: Baş harfin fonolojik bir baskısı da söz konusu olamaz mı? Aslında Türki
ye Türkçesi'nde fu.... ile başlayan kelime sayısı çok azdır.
____
1- Gramerimizin 1. baskısında §595. notta, tep-nıek den tepelemek yaptık. Belki de iki türev ka
rışmış olabilir.
2- Kaşgari'de (III, 123): kavuk ve kovuk belirtilir. 122. sahifede de kağut'un dialektik şekilleri
olarak kavut ve kavut gösterilmekte.
* Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 69
90- Bu olayı nazal ses n (§45) dolayısıyla görüyoruz. Bazen, a ünlüsü ve genel-
a ö
likle geniş ünlüler —, — ile ilişkiye girince nazal ses özelliğini kaybeder ve damak se-
e o
si k veya ğ haline gelir.
Örn.: sakız < sanız (Sakız adası); sağır < sanır; aktar- < andar-; çakır çanır;
koçkar < koçnar (Kaşgari'ye göre Oğuz Türkçesi bir kelime) eğil < enli.
Osm. inip, nun kurucusu, Osman Bey'in babası Eriuğrul Bcy'in adının eski şekli
Er Tonrul (Aşıkpaşazâde'ye göre, Giese, sh. 5 satır 2), Tonrul için §83 de Domrul mad
desine bkz.
Tanrı kelimesinden başka, lehçe olarak ve halk ağzında kullanılan Tağrı şekli
vardır. (Memluk Mısır tarihçisi Tağriberdi'nin adı, Dicudonne, Deodal, Theodore, vs).
Söz konusu değişikliğin başka bir açıklaması için §109 da sondan önceki 3. satır
başına bkz.
91- fil (nl yazılır) > ğn değişikliği - Halk ağzına mahsus bu olay iki etapta mey
dana gelir:
2° Önceki paragrafta olduğu gibi, birinci ünsüzün nazal ses özelliğini kaybetme
si:
kağnı < kanlı (kafi); arıla- (afıla-) > ağna-; yanlış (yanlış) - yağnış (§135) Bu
son şekli ile Cezayir şivesine geçmiştir, Ben Chencb sh. 86; gönlüm > göynünı (göğ-
nüm); gönlek (bugün gömlek, §83) > köynek (azeri şivesinde); den-lü. derl-li (esk. EAT
osm.), e hali: deyni (değni), Malatya dialeğinde bu deyni (A. Caferoğlu IV, 273).
70 J e a n D E N Y
92- Türk dillerinin genel eğilimi kelimelerin başında ve sonunda tonsuzları ton
lulara tercih etme yönündedir.
İleride de (§110) görüleceği gibi, istisnalar dışında, kelime başlarında sızıcı ton
lulardan (sonantlar bu gruptadır) kaçınırlar.
Patlayıcı ünlülere gelince, kelime başında sık sık görülen "b" hariç, genellikle
tonsuz ünsüzü tercih ederler. Altay ağızlarnda sisteme kavuşan bu eğilim, Orhun yazıt
larında da (VIII. yy) bclililmekte ve bugünkü Türkçe'de de görülmektedir.
Pelliot'ya göre Türkçe’den kopye edilmiş eski Tibet vc Çin yazılarında tonlu ün
süzle başlayan kelimeler bulunmaktadır ve bunlar bugünkü Türkçe'de baştaki ünsüzleri
yeniden tartışmaya koymaktadır.
Öte yandan, Orhun Yazıtları d, g, c (ve p) yi baş harf olarak kabul etmese de batı
Türk dilleri (oğuz) kabul etmektedir. Bu diller tabiati ile daha tutucudurlar ve eğer kul
lanılışları daha kesin ve sabit olsaydı, bu durum baştaki tonlu ünsüzlerin eskiliklerinin
delili olurdu. Gerçekten, bu dillerde kelime başındaki yumuşama konusunda Alman-
ca'dakini hatırlatan bir düzensizlik vardır.
Bugün de, Türkiye Türkçesi'nde, bazı kelimelerin başındaki diş sesleri bazen ton
suz (t), bazen tonlu (d) telâffuz edilirler. Telâffuz şahıslara göre değişir: taş (resmi yazı
lış şekli) veya daş denir. Viguier, daha 1790 da (sh. 54) (bir önceki kelimedeki ünlünün
veya tonlu ünsüzün arkasından gelen baştaki "t" ünsüzünün yumuşayarak "d" olabildiği
ni tesbit etmişti: turlu turlu (türlü türlü) durlu durlu; tatmaq, datmaq. Aynı araştırmacı
nın yazdığına göre, gendi kelimesi tonsuz bir ünsüzden sonra veya cümle başında kendi
şeklinde kullanılır.
Tersine bir eğilim de mevcuttur ve eski Osman!ıca'daki tonlu bir kelimenin Tür
kiye Türkçesi'ndcki karşılığı tonsuz olabilir, meselâ; dikili taş (dik-den gelir) Türkiye
Türkçesindeki telâfuz şeklidir. Antioche piskoposu Macaire’in 1652 de İstanbul'a yaptı
ğı geziyi anlatmak için Arapça olarak yazdığı hikâyede tikili daş denmiştir (iki kelime
deki harfler karşılıklı yer değiştirmiş). Bkz. Patrolagia Orientalis, cilt. XXII, 1. fasikül
sh. 97.
Bazen, bir kelime terkedilen eski şekline dönebilir. Galata (Kalata) kelimesinde
olduğu gibi, Ortaçağda Cenevizlilerin İstanbul'un dış mahallelerinden birine verdikleri
bu isim, Cenevizliler zamanındaki gibi Kalata şeklinde telâfuz ediliyor. Arapça'daki
defne kelimesi Türkiye Türkçesinde tefne şeklini almıştır ve XVIII yy. da da böyle telâ
fuz edilmekte idi (Viguier). Bugün, belki edebi dilin tesiri ile yeniden defne denmekte
dir.
Bundan başka, aynı kökten türeyen faklı kelimelerin gelişimi her zaman birbirine
paralel olmayabilir. Doğu Tükçcsinde "gece" anlamına gelen tün kelimesi dün (önceki
gün) şeklinde telâfuz edilir ama, kuşlardan bahsederken tün-e- (gece konmak) ve tünek
denir, (karş. tng. de "rooster" kelimesinin horoz için kullanılması).
Bu durumun ortaya attığı karışık soruların çözümünde iki ekstrem sonuç müm
kündür, bir de bunları uzlaştıran üçüncü bir yol vardır:
1° Baştaki sesin ilk şekli tonlu idi ve Oğuz dili de diğer Türk dillerinin bu eğili
mine biraz gecikme ile uyum göstermek zorunda kaldı. Bu çözüm yakın tarihli yumuşa
maları - az olmakla beraber- açıklayabilseydi tatminkâr olacaktı.
2° Baştaki sesin ilk şekli tonsuzdur ve tonlulaşma, tâli, geçici ve kaybolarak yeri
ni tekra tonsuz ünsüze bırakacak bir olaydır.
Bize en mâkul görüneni bu üçüncü açıklamadır. Basit değildir çünki temsil ettiği
bütün hallerin derin bir incelemesi gerekecekti, bu inceleme eski yazının belirsizliği ile
daha da zorlaşmaktadır.
Öyle görünüyor ki, Anadolu lehçelerinin incelenmesi zayıf bir yardım olacaktır.
Halen büyük bir karışıklık hüküm sürmektedir.
72 J e ü n D E N Y
93- Yumuşama? - Türkiye Türkçesi'ndeki "d" veya ”g" (ince) Doğu Türk
çe'lerinde genellikle "t" veya "k (ince) ya tekabül ederler.
dağ; dağarcık, dağar m küçültülmüşü, Doğu da (D.) tağar; dahi (eskiden dakı)
dak-dan gelir, (karş. §38 ve 67) — dş. takı, tak- fiiliyle aynı anlamda (batıda da. dak-
ile aynı anlamda; dal; dalak; dam — D. tam; dam-Ia, dam-la- — D. tam-; damak
(karş. dam) ; damar; damga; danış------D. taııu- aynı anlamda ama Batı'da tam-; dar;
darı — tarığ (karş. bş. tarla-tarığlağ bkz. § 152 ve 135 ; davar— D. tavar karş. ar. mâl,
Türkiye Türkçesi'nde mal (koyunlar), Rusça tovar ve tovarişç = arkadaş (yoldaş): dav-
ra-n-, — D. tavra- (bkz. §141); dayı (Cezayir'in Dey'i) — D. tağay ; daz; de-; değ-;
değin; değirmen; değ-me (değ- den gelir; del—; deli — D. telli, aynı anlamda; del-ik
(karş. del-) ; demin; demir — D. temür (Timurleng ve Tamerlan'ın adı); deniz — D.
tengiz; denk — teng (eşit, benzer) (Karş. kitabımızın 1. baskısının 930. bölümü. Bu
önemli kelime Türkçe'de ve Farsça'da ortak gibi gözükmektedir); der-; de-şik — D.
teş—Uk (lambdaizmlc: del- ? bkz. §44); deve; dile-; dil-im; dip, dib — D. tiib: diri —
D. tiriğ (canlı) (§152); dirsek — D. tirsgek (§152); diş eskiden tış; dişi; dit------ esk. tit-
; diz; diz-; diz-gin (diz-den gelir?); doğ-; doğra-; dola-, — D. dolga- (§152); dolu;
d°n D. ton; don; doy-; dök—; döl; dön—; dört; döşe-; döşe—k karş. Rusça t'ufak;
döv-, — esk. tög-dul; dulun (dulun); duman (karş. Rusça tuman; lürkçe tümen kelime
siyle bağı var); dur-; durna veya turna; duy-; düğ-, (düğün kelimesi bu köklen gelir);
düğ-nıe (düğ- den gelir); dün — Genel lürkçe'de tün; dür-; düş; düş-; düz; düz-
gece — keçe; geç; geç-; gel-; gemi; geniş (geniş) — ken; ger-; gerek; geri —
kini; gevşe-; gey (esk. osm.) — ked (kez); gey-, giy- (§62) kez; geyik — keyik; gez
(esk. osm.); gibi; gır-; git- (gıd-); giz-le~; giz-li; göç; göç-; göz; güç; gül-; gümüş —
(gömüş yerine?); gün (eskiden güneş anlamında); güreş (karş. §41); güt- (giid-); güve
— küye.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 73
Bu olay nâdir görülür. Diş sesleri için yukarda (§92) birkaç örnek görmüştük.
Olay o kadar olağan dışıdır ki, Türkiye Türkçesinde kelime başlarında bulunması
adet olmayan "g" (kalın) sesini başa getirir (karş. §31).
Bu kelimeler şunlardır: garga (Refik Halid'e göre karga yerine) Bulgarca'ya aynı
anlamda garga olarak geçmiştir); gargı: kargı yerine; Kiıâb-el-İdrâk'e göre Fars kamı
şı; eski söylenişi kırtlak yerine ise gırtlak.
Gırtlak kelimesi de. gırgır, gıdık, gıcık, gıcır kelimeleri gibi canlıdır.
Garga ve gargi kelimelerinde aynı kelimenin iki hecesi arasında bir dahili ikile
me (daha doğrusu aliterasyon) olduğu var sayılabilir. (Türkçe'deki aliterasyonlar konusu
için "Türk Dilinin Yapısı" (1950 sh. 21) yazımıza bakınız) (Aynı zamanda bakınız: 175
not.)
95- Baştaki ünsüzün yakın geçmişte tonsuzlaştığı Türkçe kelimeler : Eski Os-
manlıca'da başta bir tonlu ünsüz vardı, biz sadece bugünkü şekillerini veriyoruz:
taban; tabanca; tak-; tansuh (csk. danstık); tapşır— (eski kelime); taşra (aynı
kökten gelen dış, dışarı gibi diğer kelimeler başlarındaki tonlu ünsüzle telâffuz edilir
ler); tavuk (esk: dakıık.); tefek, (ufak tefek) (bkz. önceki paragraftaki metin); teleme veya
tereme (§41) (deleme Farsça’da aynı anlamdaki delemek veya delemeg den Türkçe'ye
geçmiş olabilir); temren; tepe (§89); tepe-le- (§89); tepre-n- (bkz. §141); teskere; til
ki; tipi; titre-; titsi-n- (veya tiksin- veya tiskin-); tın-ma-; tırnak; tırpan; toprak (ms.
de la Bibliot. Nat. A.F.T. 87, 29 v° de doprak şeklinde yazılmış); törpü; tıımağ (karş
Farsça dimağ, Türkçe damak, tamak kelimeleriyle çakışı, §93?); tut-; tutkal (taftan ge
lir?); tuzak (tut-sak? yerine, karş. §88, 2°); tilke-n-; tüke-t; tür-lii (karş. §92)
I- Evliya Çelebi (VII. 505) belki de kendisine ait olan bir şekil gösteriyor: tutmaç (tutmaç) yeri
ne, dutınaş, Arapça'daki lalıise'ye karşılık, karş. macarca laska, rusça lapşa. Bu şekil şüphesiz
tut- dut-) fiilinin tesiriyle oluşmuştur.
74 J e a n D E N Y
kendi (bkz. §92) — gendii (Meninski tarafından Thcsaurus'ünde verien tek şekli
budur); kemik — ge’nük (aynı şahsın verdiği tek şekildir); körük — görük, Bulgarca'ya
geçmiş şekli, g'ur'uk; kötürüm — Bulgarca’da; g'ut'ur'um; üstün köyü (üstün körü ve kö-
nü'nün eş anlamlısı) (karş. eski osm. da göy-ün-); külek (Suriye Arapçasındaki kawlak
buradan gelir, Berggren. süt. 706) — gölek, göylek, güynek; kezlek — gezlek (Menins-
ki'de iki şekli de vardır; Kaşgari de kezlik şeklini belirtmiştir: Türk kadınlarının taşıdığı
bir çeşit kılıç. Arapça vc Farsça'ya da geçmiştir.
tabak < debbağ (ar.) (karş. §174); tahıl, tahal (halk dilinde) < dahi (ar.); Takya-
nos veya Dakyanos, 7 Donnants efsanesindeki İmparator Decius'un adının bozulmuş
şekli; tane (tüne) < döne; (Kaşgari'de aynı anlam için tene kullanılmış); taraba (sırp- ■
ça'ya geçmiş) Mağazada satılan malların üzerine serildiği masa (Arapça'daki dükkâna
gibi, (daha ileride görülecek)) Romancc'ye taraba < darrâba şeklinde geçmiştir (ar.
bkz. Dozy karş. §174); tav < döv (farsça); tef < dejf(ar.) (Yahudice'de aynı anlama ge
len toph kelimesi mevcut); tefne < defne (ar) (karş. §92); tefler (halk dilinde) veya def
ter (farsça); tellâk < dellâk (ar.) (karş. §174); tentene, dantane, dantella < "dentelle'1
(fr.); terzi < derzi (farsça) (karş. ar. tirâz, Grohman'ın İslâm Ansiklopedisi'ndeki yazısı);
tesgâh < destgâh (farsça); tellâl < dellâl (ar.) (karş. §174); testere < destere; testi veya
desti (karş. ar. taşt); deyze yerine teyze (bkz. §138); torlu < durdi (farsça); turaç <
durrSc (ar.) tükân (halk dilinde, dükkân yerine, ar.) (bkz. §74); tülbend < farsça dulbend
("turban' ve "lulipc" kelimeleri çeşitli dillere buradan geçmiştir).
kaddere veya gaddâre (Sultanların maiyetindeki hasekilerin iki tarafı keskin kı
lıçları); Kalata veya Galata (bkz. §92); kalbur < gırbal (bkz. §63 vc 88, 2°); kaleta ve
ya galeta; kalyan < galeone (catalon); kamaz (halk dilinde) veya gammaz (ar.) (karş.
§174); kanca, Sultan kayığı, karş. fr. "ganehe", birçok roman dillerinde bu kelime yu
muşak sesle başlar; karkın < gargtn (Farsça veya Türkçe?) (bir çeşit siyah deri); kavga
< gawga (ar.); kayda ve gayda (Türkçe vc Slavca); kayp < gâ'ib (ar.); kayret (halk dilin
de) ve gayret (ar.); kayri (halk dilinde); kaytan ve geytan; kılıf < gilâf (ar.); konca <
gonçe (farsça); ktılambara < gulâmpâre; kurhet (halk dilinde) ve gurbet (ar.); (çingene
lere verilmiş adlardan biri); kurabya vc gurabiye (ar.) ; kuruş veya gurtış < "grossus"
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 75
(bozulmuş lâtince), gros Almanca "Groschcn", Slavca groş (Türk kuruşu); kurna < gur-
na (yun.) (Hamam duvarındaki çeşme yalağı) (bir yapının köşesi); gişe veya kişe.
dalyan < falyan < dalyan (İtalyan fabrikasyon kılıcı, (eskimiş kelime)); (madra-
guc, Sicilya tipi dalyanlar); Davas < Tavas, Denizli vilâyetindeki kazanın yönetim mer
kezi; davul < tabi (ar.); destanlara < testa di nıoro (ital.) (karş. teste de Morc, orada bu
lunan oymalı figürden dolayı); Divriği veya Divrik < Tefrica, Anadolu'nun doğusunda
Bizans Paulicien'lerinin şehri; Dırabzan (karş. Parsça darbezin) veya tırabzan, yun. tra-
peza’dan gelir; dümen < timoni (yun.), tinıone (ital.)
Galata < Kalata (Ceneviz'ce Calata) Yukarıda 2°. bölüme ve §92 ye bkz.; garga
veya karga (karga) < carga (ital.) "carica" yerine, karş. garga funda, garga tulumba (bir
kişinin ayaklarından ve omuzlarından tutularak iki kişi tarafından taşınması; daha doğ
rusu: carguez la pompe (denizcilerin ve tulumbacı adı verilen itfaiyecilerin taşıdıkları),
(not: Par. 94 teki Türkçe karga kelimesiyle vurgu farkı vardır); gazino veya kazino (ca-
sino (ital.)); gerdel (tahta çanak), (Caldaria nin bozulmuşu?); gergef < kargâh (farsça);
Girid, Girit < i Kriti (mod. yun.) (La CrSte) (§117); gisvet (Gennade Scholarios, Halasi
Kun yayını sh. 233) kisvet (ar.) yerine kispet (halk dilinde) (Türkiye Türkçesi’nde, pro
fesyonel güreşçi mayosu); gılaptan veya kılaptan < klapotos (yun.) (Hançeri, "or" mad
desi) (§117); gönder < kondari? (mod. yun.), bu arada karş. Kaşgari'de köııdger-; kra
vat yerine gravat (halk dilinde, 5 Temmuz 1924 tarihli Karagöz Dergisinde);
gurçete < crocete (ital.) (den.) § 117; gübre < kopria (yun.); gilgüm (karş. lâtince cucu-
ma); gümrük < kum (m) erki (yun.); güverte < coverta (eski venedikçe; ital.: copcrta),
fr. da "couverte".
97- Türkçe bir kelimede genel olarak kelime başında en çok rastlanan dudak sesi
"b" dir, yâni yukarıda gördüğümüz (§92) üzere, kelime başına geldiklerinde tercihen
(belki he zaman) sertleşen diş ve damak seslerinin aksine bu bir tonlu ünsüzdür. Türkiye
Türkçesinde de "b" sesi kelime başlarında "p" ye göre son derece daha sık görülür, "p"
sesine ise daha ziyâde taklidi seslerde ve yabancı kelimelerde rastlanır.
76 Jean DENY
parmak; pastırma (bastır-mak dan gelir) = güneşle kurutulmuş kısrak eli; paşa
(eğer hu kelime baş-ağa dan geliyorsa); paşmak veya başmak; berk yerine pek (sıfat ve
zart); pekmez veya betmez; pire < bürge (karş. ar. bargut) bkz. s. 152; pisirik, peserek
veya bisrik. bisirek, beserek (bir çeşit deve); piş- (geçişsiz); pıçak veya piçak, bıçak ye
rine kullanılması gitgide sıklaşmakta, (piş- ve biç- kökleri için §70 e bkz.); pınar (pu
tlar), bınar (buhar) dan gelir, (karş. §78); pıtrak (bkz. §78); por veya bor; porsuk: potuk
veya puduk; poğıır (pohur), karş. boğra, Doğu Türkçesi'nde ve eski Türkçe'de aynı an
lamda özel isimdir); puhu veya bulut.
paha < be/ıâ (farsça) paha lı kelimesi buradan gelir; patiska; patlıcan, eski şekli
badilcan daki metatez sonucu bu şekli almıştır. Arapça bûdincön, Farsça bâdingân; pa
zar < bazâr (farsça); pazı < büzü (farsça); pazıbent (pazı'dan gelir) < hüzübend (farsça);
pelit < balût (ar.), karş. palamut (§63); pide veyabide (§80 ve 117); pirinç < birine
(farsça); pirzola, Venedikçe brisiola'dan gelir, İtalyanca braciuola; pırlanta, fr. "brillant"
dan gelir; poğada, yun. boğada veya bağada dan gelir, Venedikçe bugada, (karş, fr.
buec, buandcrie); potin veya fotin, fr. "bottinc"den gelir; poyraz (kuzey doğu rüzgârı, lo
dosun tersi, §80); karş. klas yun. Borcas (Borde), mod. yun. voryâs (Türkiye Türkçe
si'nde foyraz ve hoyraz şekilleri de mevcuttur §123); praçol, ilal. bracciolo'dan gelir
(den.); (bir araba çeşidi, bu ad Romanya’daki Braşov şehrinden gelmiştir?); prasya <
braccia (İtal.); prazrana < berazbün (farsça) (kılıç namlusunun kuyruğu-sipere giren
kısmı-); pııkal; pul. ital. bollo, bulla'dan gelir, (karş. bozulmuşu bulla, follis vs.); pusat.
arapça Msâfdan gelir, (b-s-t kökünden) karş. Türkiye lürkçesi’nde döşe- den döşeme;
pııse veya buse (farsça); pusula < busola (ital.); put (Hrisliyan haçı), Arapça bud dan ge
lir, (Buda heykelciği); pyango İtalyanca bianca dan gelir., karş. fr. blaııçue.
Daha başka şahsi telâffuz örnekleri de verilebilir. Seyyah Evliya Çclcbi'nin (VII,
321) börtün yerinepörtün (bertone, (ital.)), berton (den.)) yazdığı gibi.
98- Yabancı bir kelimede, kelime başındaki "p” nin yumuşaması gözle görüle
cek kadar nâdir bir olaydır. Bunun örnekleri özellikle denizcilikle ilgili terimlerde
görülür:
babafingo < pappafico (ital.); bastika < pastecca (ital.); biber (lal. piper); boca <
poggia (ilal.) (orsa nın tersi, ital. orza, fr. örse); bodoslama < podostima (yun.) (karş.
§119, grup sİ, not).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 77
Bal-yenıez kelimesi (esk. osm.) (yanılmayan, hedefine ulaşan, daha kaba olan
bok-yeınez deyiminin cdcbli söylenişidir) İtalyanca "palla e mezzo" dan kaynaklanmak
tadır.
Baf < Paphos (Kıbrs adasında, Venüs'ün doğum yeri); Balaı < Palati(on) Palais.
İstanbul’da bir semt adı; Balya, Badra veya Balla (elim.) Badra < Palia-Patra (Patras, da
ha doğrusu: eski Patras); Bandırma < Panormos; Bartın < Parthenos; Bozana < Podan-
dos (Ortaçağda: Butrcntum, Boulendrot); Bıırgaz, Bıırgas. Bıırgos, kale şatoların bulun
duğu çeşitli yerlerin tek veya bileşik adlan, yun. pyrgos, pürgos'dan gelir. (Ar. burç,
Alm. burg, Fr. bourg vs.) İzmir bölgesinde Sultan Abdülmecid tarafından Lamartine'e
verilen uçsuz bucaksız yerlerin adı Burgaz'dı; Bursa veya Brıısa < Prusa (Brousse).
Hindoğlu (sh. 561) Türkiye Türkçesi'nde "Prtısse" yerine Bru.ş dendiğini söylü
yor; bugün ise Prusya denmekte.
Baştaki "v" nin tonsuzlaşıp "f" olduğu istisnai örnekler için Ek n ye bakınız.
99- Bazı nâdir istisnalar hariç Türkçe kelimelerin başında kaymalı (dişeti) ün
süzlerden sadece "ç" bulunur.
"c" ile başlayan sadece iki adet tek heceli fiil vardır: cay- ve coş- "c" ile başla
yan çok heceli fiiller bazı tâbirlerden türemişlerdir: cırla-,cıvılda-, cırtla-, cızırda- vs.)
Yabancı kelimelerde de, prensipte, tonlu dişeti ünsüzü c olduğu gibi kalmıştır. İs
tisnalar azdır, işte bazıları:
çamaşır < cameşııy (farsça), çaşıt < cûsûs (ar.); çavdar > cawdar (ar.); çıfıt
(halk dili) veya çifııt (esk.) < cuhüd (farsça) §223 not; çeket daha doğrusu ceket (Türkçe
çepken kelimesi (kısa köylü ceketi) cepken şeklinde telâfuz edilir)
Not: Bazı kelimelerde ıslıklı s sesinin tonlulaşıp z ye dönüşmesi olayı için §111 e bkz.
78 J e a n D E N Y
100- Türkiye Türkçesi de, diğer Türk dilleri gibi kelime sonundaki süreksiz ün
süzlerin tonsuzlaşması eğilimine boyun eğer.
Türkiye Türkçesi'nde bir kelime tonlu ünsüzle veya sızıcı sesle (tonlu veya ton
suz) bitebilir ama patlayıcı bir ünsüz söz konusu olduğu zaman, bu seslerin sert söyle
nişleri olan p, t, ç, k üstün gelir ve sondaki ünsüz olarak görülürler.
Bu durum, aşağıdaki dört fiil hariç (zaten az kullanılırlar); fiil köklerinde görü
lür; koc-; yed-; ged-; güd-.
Her zaman böyle değildi. Aşağda da görüleceği gibi, eskiden meselâ patlayıcı
tonlu damak sesi g kelime sonunda bulunabilirdi fakat ya tamamiylc kaybolarak (bazı
durumlarda sızıcı ünsüz ğ ye geçiş yaptıktan sonra) ya da k sesine dönüşüp tonsuzlaşa-
rak bu yerden uzaklaştı.
101- Türkçe veya yabancı bir isim veya Türkçe bir fiil tabanı patlayıcı ünsüzle
bitiyorsa, bu ünsüz muhakkak p, t, ç veya k dır.
Aşağıdaki kelimeler eskiden tonlu ünsüzle yazılıyorlardı, bugün ise tonsuzla te
lâffuz ediliyorlar:
Arapça kelimeler: Arap (karş. rusça eski kullanılışı: arap); kitap (kitûb); mektup
(mektüb); kâtip (katib); vücut (vucüd): intaç (intöc); revaç (revâc); cellât (cellât!).
Diğer yabancı kelimeler: Kulüp veya klüp: Sırp; damat (farsça dânıSd); felt mar-
şal; velosipet; turunç (farsça turunç): buldok.
102- Genellikle Arapça ve diğer yabancı özel isimler için de aynı olay söz konu
sudur (Atatürk, lâtin alfabesi kullanan ülkelerin yurttaşlarının adlarında bile orijinal ya
zılışın muhafaza edilmesine karşı çıkmıştır):
Mehmet veya Memet (Mehmed; Peygamber veya bir gayri Türk söz konusu oldu
ğu zaman: Muhammet, ar. Muhammad: Mehmet şekli Türkiye dışında da kabul edilmşi-
tir); Ahmet (Ahmed); Mahmut (nıahmûd); Hamil (HamTd) (bu ilk dört isim Peygam
berin adlarıdır); Bayezit; Cahit (Cühid); Reşit (Reşîd) Eyyub veya Eyüp ve Eyip
(Eyyüb); Jorj (sertleştirmeden) Sant; Kristof Kolonıp: Loit Corç: Belgrat; Bağdat
(Bâğdâd).
Atatürk'ün empoze ettiği sistemde, aynı kelimeye iki imlâ şekli verilmesi sakın
calı görülmüştür, böylece, kelime ünlü ile başlayan bir ek aldığı zaman (§208) telâfuzda
da yazıda da son sesi tonlu olur.
Not: Burada, özel isimlerin ve ayrıca Türkçe coğrafi isimlerin telâffuzundaki kararsızlığı
belirtmek gerekmektedir. Anadolu'daki yer adları, aynı kasabanın kendi sâkinleri tarafından dahi
farklı şekillerde söylenebilecek kadar değişkendir. Resmi adı Susıgtrfıi: (su sığırından gelir) olan
bölge (ve nehir), Susgırltk, Suskırlık ve Susurlu isimlerini de taşımaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz
(§102) Bayezit adına gelince (İstanbul'da Üniversitenin bulunduğu semtin ve buradaki camiin
adı) resmi belgelerde dahi değişik şekillerde telâfuz edilmektedir, Bayezit, Bayezid, Bayazıt, Be
yazıt, Beyazıd. Bu çeşitli söyleniş şekilleri semtte dahi mevcuttur. "R6publiquc" anlamına gelen
kelimede de iki değişik şekilde söylenir: Cumhuriyet veya Cumhuriyet.
105- Türkiye Türkçesi'nin, yabancı kelimelerde grup teşkil eden ünsüzleri ton-
suzlaştırma eğilimi vardır.
Bu eğilime cevap olarak 86. paragraftaki kurallar sayılabilir: orijinalde, iki ünsüz
de tonlu ise aynı olay meydana gelir:
bd > pt: zilpte (bd grubuna sahip olan diğer bütün Arapça kelimeler bunu muha
faza etmektedirler), aptes (farsça Sbdest), aptal (orijini tartışmalı: arapça abdal?) T.S.:
zübde.
v sesi direnir ve/haline gelmez. Cedvel yerine (ar. cadıva!) cetvel denir.
Bütün müslümanlar gibi Türkler de şerefli kabul edilen bazı eski isimleri Arap
ça'daki ulamalara uyarak kullanırlar. Kelimenin 2. terimi "din" ise, bunu tâkip eden
"el-" edatı benzeşme sonucu "ed-" olmuştur: Nur-ed-din (Nür-ed-din) (din ışığı);
Fahr-ed-diıı (eski fr. Facardin) (dinin gururu); Cemal (cemâl) -ed-din (dinin güzelli
ği); Nasr(naşr) -ed-din (dinin zafer) vs.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 81
J. HECE YAPISI
1. Tek Hecelilik
106 - Türkçe'de kökün aslen tek heceli olduğunu gördük (karş. Societe de Lingu-
istique de Paris'nin 21 Nisan 1945 tarihli genelgesi), ikinci hece açık olduğu takdirde
kök iki heceli de olabilir, kara kelimesinde olduğu gibi. Ama burada da ikinci ünlü ta
mamen bağımsız değildir, çünki ses uyumunun 1. kuralına uymaktadır (§667. Bu her ne
kadar kök kelime için gerekliyse de, bir nevi teorik bir ikinci ünlüdür.
Hâlen tek heceli olan bir fiil kökü, eski bir, çok heceli kelimenin kısaltılmışı ola
bilir. Meselâ çık kelimesi için durum böyledir, Kaşgari'den öğrendiğimize göre tış-ık
isim-fiilinden gelir (dışarı koymak (tış, dış)). Bu durumda bile tek heceli bir elemana
kadar varılabilir (ttş). Böyle durumlar çok nâdir görülür ve 1. hecenin ünlüsü değişmez
bir unsurdur (karş §115 ve 133).
1° Bir açık hece: Tek bir ünlü; yâni tek hece halinde çıkarılan iki ünlü değil; bir
ünsüzün arkasında olabilir veya olmayabilir,
2° (Daha çok) bir kapalı hece, yâni açık hecedeki elemanların bir ünsüz veya na
diren ve bazı şartlarda iki ünsüz tarafından tâkip edilmesi.
Ünlüyü "v" ile, ünsüzü de "e" ile ifade edersek aşağıdaki şemaları elde ederiz
(parantez içinde gösterilen ünsüzler, olmaması mümkün olabilenlerdir):
Açık hece : (e) v. Örn.: o; ko-
Kapalı hece : (e) ve. Örn.: al-; kai-
: (c) vcc. Örn.: ürk-; kürk.
82 J e a n D E N Y
Türkçe bir kökte iki ünsüzden daha fazlası ile meydana gelen ünsüz grubu bulun
maz.
Bir Türkçe kelimede aralıksız olarak ardarda gelen ünsüzlerin sayısı, ünsüzle
başlayan bir ekin (en fazla bir ünsüzle) kelimeye katılması ile en fazla bir birim artabi
lir. En uzun gruplar üç ünsüzlüdür, bunlar da iki heceye bölünürler. Bununla birlikte, bi-
biri ardınca üç ünsüze sahip bir ek mevcuttur: - [ijmtrak (§67. not 1); m öndeki heceye,
tr ise takip eden heceye aittir. Bu olaya doğu türkçesi'nde sık rastlanır: yumurtka (Türki
ye Türkçcsi: yumurta), rt öndeki heceye, k ise onu takip eden heceye aittir.
108- Tek bir açık heceden (yâni (c) v formülüne uyan) meydana gelen Türkçe
kelimeler azdır. Bunlar:
Bir isim: su
işaret zamirleri: bu, şu, o,
edat: ki (türkçe- farsça),
soru zamiri: ne,
ve ek gibi kabul edilen diğerleri: da (de, ta, te) bağlacı, kuvvetlendirici ma, me (eski),
soru eki mi (mı. mu, mü);
fiil kökleri: de-; ye- ; ko- (koy-, eskiden bırakmak anlamında); sı- (eski osm.);
ünlemler: (anlamlılar, bu oluşuma en az karşı olanlar) a, ha, e, he, o, ho, hu, ya, yo, yu,
na di, de, tü. tu).
Bu kelimelerin bazıları zaten eski kapalı hecelerden gelmektedir: su< (sug)
(sub); şu < şol; o < ol; ne < nün; da < dahi.
Eski türkçe'de az sayıda kapalı tek heceliler de mevcuttu: sü; kü; ba-; o- (u-)
(fiil).
Bu kelimelerden birkaçının bükülmesi, pek belirgin olmasa da dilin bazı özellik
lerini gösterir.
Böylece, su kelimesi bükülmenin kaidesiz olduğu tek isimdir, -in halinde su-nun
yerine suyun şeklinde söylenir, iyelik eki ise: suy-urn, -un, -u, -ıınıuz, -unuz şeklinde
dir, (su-rn, -h. -su vs yerine). Aynı şekilde, ne-n var? yerine bazen (soru zamiri ne ile)
ne—yin var? denir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 83
109- Ünsüz diftongları: Komple tek heceli kelimeler (örn.: Türk, §107) bu şekli
sonradan almış olabilirler, (c) vc tipindeki daha basit köklerde, ses gelişmeleri (genişle
meleri) durumunda (belki de her zaman) grubun ilk ünsüzü ânzî eleman rolü oynar,
(orijinde anlamlı eleman olabilir).
Bu gruplar herşeyden önce sızıcı olan birinci ünsüzle patlayıcı ikinci ünsüz ara
sında bir zıtlığa sebep olurlar. Daha kesin söylemek gerekirse, birinci ünsüz bir sonant-
tır (r. I, n), ikinci ise, normal olarak bir patlayıcı tonsuzdur: p. t, ç, k (nâdiren, özellikle
anlam veren eklerde, patlayıcı tonlu olabilir) (l). (§100).
Örn.: seçe (Kajgari'ye göre oğuz dili) Kserçe; tuç (Kaşgari, esk, osm.; Bulgar
ca'dan) x tunç; pek (esk. bek) x berk (Kaşgari r nin ânzî olduğunu söylüyor, zû'); dit- x
din- (halk dili): se (r) p~; yon (t)-; kurtar- (§153); ollur- (§157) karş. § 163 ün sonu.
Bu arada, bazen, grubun anlamlı oluşu sebebiyle, iki şekil arasında küçük bir mâ
nâ farkı olabilin yır- (veya yar-); yırt-
Bazı yapım elerinde de, daha az veya daha çok anlam değeri olan diftonglar bu
lunabilir: -dik yerine, -drik (veya -dirik, bağlaç ünlü ile): burun-d (r) uk veya burun
duruk (-tunik, -duk ekleri için bakınız, Bang, Turan 1918. sh. 289);
-i [m] trak (§67, not 1) —rek veya -lijnıtik a karşılık: zeytin—imtrak; kısa-rak:
kara-mtık;
Fiilden isim yapmak için -di veya -ti: par-d-tt; giir-ül-tü; pat-ır-dt veya pat-
ır-tı vs.
-filnti, bir önceki ömeke yakındır, -[i]lti ve -[ijrti şekilleri vardır, (hareket, çal
kantı, kırıntı, keyifsizlik, hastalık ifade ederler): gez-inti; gir-inti çık-mtı; kes-inti,
kaz-ıntı, kır-ıntı vs.; sız-ıltı; kara-ltı, kara-rtı vs.
I- öm.: Arapça sicaf(§ 111) yerine sincel, havuç yerine havınç (halk dili). İlerideki ng grubuna
(?) bakınız.
84 J e a ıı D E N Y
Arızî olan daima birinci unsur değildir, İkincisi de olabilir. Yırt- kelimesinde ol
duğu gibi, akıcı ses organiktir, t ise ilâve edilmiştir. Mühim olan, gereken durumlarda
grup oluşmasıdır.
Nazal damak sesi n nin (§45 not) ünüsüz diftongları kategorisine girip giremeye
ceği sorulabilir. Eski OsmanlI ve Orhun alfabelerinde tek bir harfle gösterilen bu ses, di
ğer Türklerin Arapça alfabelerinde ng şeklinde iki harfle gösterilir. Kaşgari bunu nç ve
ng şeklindeki iki nazal sesten biri olarak kabullenir, nç ünsüz diftongları grubunda yer
alır, ng ise nk nin tonlulaşmış şeklidir. 90. paragrafta konu edilen bu karmaşık ünsüzün
nazal olmayan şekillerini, diğer gruplar için olduğu gibi, ng şeklindeki diftongun karşılı
ğı olarak kabul etmek gerekir. Aşağıda birbirini andıran karşılıklı ifadeler göreceğiz: ta
kır X langır; takır x tangır.
Bütün ünsüz diftongları arasında, ng grubunun aynı anda, yâni tek bir ses halin
de, nazal vc damak sesini (fi), çıkarmaya en yatkın grup olduğunu gözden uzak tutma
mak gerekir.
Ünsüz diftongları ile ilgili daha komple bir çalışmayı beklerken, bazı detaylar
için Turcİca, adlı yazımıza başvurabilirsiniz (J.As., 1943-1945 sh. 201 ve dev.)
Not: Özetlersek. Türk kelimesi tipindeki kökleri meydana getiren unsuların arızî harfi de
hesaba katılırsa, incelediğimiz dilde kökün normal şeması (kapalı hecede) (c) Vc şeklinde olur.
Bu arada, eğer kara tipindeki kelimeler bağımsız kökler olarak kabul edilirse
(§106) 107. paragrafta verdiğimiz iki şemaya, iki adet açık hecesi olan üçüncü bir şema
eklemek gerekir. Bu durumda, ilk ünlüden sonra bir ünsüz diftongu bulunması elverişli
değildir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 85
Patlayıcı ünsüzlerden, art damaktan çıkan g sesi (kalın) hemen hemen hiç bir za
man kelime başında görülmez (bkz. §31).
Türkiye Türkçesinde l ile başlayan diğer onomatopeler: lap (bir cismin düşerken
çıkardığı ses) (karş. fr. flapi) (fr. flaque d'eau) (dilini batırarak birşey içilirken çıkan
ses); Doğu Türkçesinde ve Moğolca'da lap kelimesi "doğru, açıkça, tam" anlamına ge
lir. Farsça'da ise "büyük lokma" demektir. Türkiye Türkçesinde lop, "oburca yutulan
lokma" demektir. Lop peyniri, lop inciri, hazırlop tâbirleri buradan gelir; lüp (argo Mik-
86 J e a n D E N Y
hailov) (yapılması kolay şey), liip-çü (ollakçı, aşırtnacı) karş. ar. lak lük = asalak, otlak
çı). Bundan başka, -adak (nadiren -edek) ekiyle yapılan, âni hareketleri belirten onoma
topeler vardır: lap-adak veya ünüsüz diftongu ile larp-adak (Evliya Çelebi D. 387:
lark-adak) (= ansızın, birdenbire) aynı anlamda; Hp-edek veya lep-edek (anadolu dia
leği); Kazan ağzında lap itmak veya lap-tl-da- mevcuttur (Balint) lap-ır-da ve lab-ır~
da- (suda neşeyle çırpınmak), laşk-ıl-da- (diş altında çatırdamak).
Bu kadar zengin bir ifade şeklinin, onomatopeik orijinin unutulacağı daha çok
kelime vermemesi gariptir, lakırdı kelimesi için durum böyledir.
Not 2: I ile başlayan kelimelere loğ ve lav u da ilave edebiliriz (Anadolu'da teras damlar
da bulunan ve bu damları düzeltmek, basmak için kullanılan rulolar Türkler'in gelişinden önce
kullanılan lokal bir terim olabilir.)
Not 3 : istisnai olarak, I den n ye doğru değişmeler de bulunabilir lohusa (yunanca) >
nohusa (halk dilinde) (Hindoğlu) karş. fr. "loehies”.
s > z değişikliği, takip eden ünsüz tonlu ise daha kolay gerçekleşir: zamk (ar.
samğ); zanaat, zenaat (halk dili) < ar. san at (sanat şeklinde telâfuz edilir), şinâ'a (sına-
at olarak telâfuz edilir) (meslek); zantur (Burh. Kat. misket) santur, suntur yerine zenhir
(Mcninski) (iti. saltcro, yun. psaltirion) 1° def, 2° bir çeşit ağız tamburası: zelber ve zeb-
ler (halk dili ve dial. §87 ve 88) < farsça serbSr; zengin < farsça sengm (notlar ve özet
ler XIV, 43); zerzavat, zarzavat < farsça, ar. sebzevat (§88); zincab (Viguicr, "hermine
grise”) veya sincap farsçadaki sincüb yerine; secef yerine zincef (§109 not) -ar. sicSf;
zincefre. zencifre, zincerfe (§88); (farsça'da z ve y, arapça'da r ve ; olarak değişik şekil
lerde kullanılır); zığla veya sığla, storax veya styrax sıvının Türkiye türkçesi’ndeki adı
(Burh. Kat. lebenî); zımba farsça sunbe, stınıbe; zımpara farsça sunbüde; sıncan yerine
zıncan = Afrika kara çalısı (bkz. Islâm Ans. sandjak maddesi); sıpkın yerine zıpkın (Abü
Hayyân sh. 68); sırtlan yerine zınlan (Viguier "hiene" maddesi) (hyene); zurba (Anadil
den Derlemeler) farsça surbe (kuş sürüsü); zurna farsça suma (y); ziimbül (Viguier,
hyacithe maddesi) farsça sünbül (§84); zebil (halk dili) ar. sebil, (Magazanik).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 87
Değişme islisnaen ters yönde olabilir: Türkiye Türkçesi'nde sokak ar. zokâk. Ba
zen. Arapça'da da yer yer s > z değişikliğinin meydana geldiğini hesaba katmak gere
kir; zerbûl (bir çeşit ayakkabı), grekçe servulia; sırmâye yerine zırmâye; Türkçe'deki su
başı yerine zubaşi, esası sü büst (ordu komutanı, daha sonraları polis memuru, subaylara
verilen ünvan, kır bekçisi (eskiden)) (zubâşı Castell tarafından belirtilmiştir (1669) ve
XIII. yy. da da Bar Hebreaus tarafından, Tar. nıuht. ed-duwal, sh. 438 1. 2. satırlar;
karş. Yahya es-SûIT (xcs.)> Marius Canard yay. II, 114).
n>l değişikliği daha nâdir görülür: Lostromo (denizcilikte tayfaların başı) < ital.
nostromo (eskiden). Kadırga ekibi ve alt ekibi, fr. nötre homme (Rabclais'de); lodos
(§80) (güneybatı rüzgârı, sıcak rüzgâr, poyrazın tersi (İstanbul), grekçe Notos dan gelir;
lobut (cop), arapça nabbûl. nabbâd'dıın gelir (§79, 63, 174); lekes. lekes, nekes (§79)-
farsça nâkes (cimri) (karş. Viguier), (Arapça'da aynı kökten gelme ve aynı anlamda kul
lanılan lekiz ve lekis mevcuttur); nuri veya nuru (1° bir tavşancıl çeşidi, 2° bir çeşit pa
pağan. Malezya dilindeki luri den gelir ama Devic'e göre Malezya dilinde nuri de den
mektedir. Bu kelimenin eş okunuşlusu olan lürî (doğu türkçesi'nde ve farsça'da lülî) ye
gelince, Çingene demektir ve Aror, al-Ror (Hindistan) şehrinden gelmektedir ve Arap
ça'daki Nûrî, Nawar adlan (Çingene) buradan geçmedir.
Türkçe'deki laçin (bir çeşit şahin kuşu) Moğolca'da aynı anlamda kullanılan na-
şin'e karşılıktır.
Lades (filipin) kelimesi farsça yad-est den gelir "bu benim hafızamdadır" anla
mında) (§158)
112- Yabancı kelimelerin başında bulunan akıcı seslerin önünde türeyen ünlüler
- Halk dilinde, t, r veya n akıcı sesleriyle başlayan yabancı kelimelerin önüne genellikle
bir ünlü eklenir. Bu ünlü çoğunlukla kelimenin ilk ünlüsü ile benzeşir ve bu benzeşme
(gerileyici) aynı zamanda hem dudak hem damak benzeşmesi olur (karş §79).
Birkaç nâdir istisna dışında (bazı coğrafi özel isimler ve oruç kelimesi gibi) bu
yenilik edebi dil ve aydınlar tarafından kabul edilmemiştir. Buna karşılık bazı okuma
mış kişiler bu eğilimi çok ileriye götürürler. Aşağıda sadece en çok yapılan deformas-
yonlardan örnekler vereceğiz.
88 J e a n D E N Y
İ, Ü
Prensipte, başa gelen bu ünlü dar (------ ) olur ve uygunu i dir.
ı, u
Örn.: (istisnalar hariç, sadece bozulmuş şekli veriyoruz) ilâzım (ar.) (a ünlüsüne
rağmen öne gelen ünlü incedir çünki / yumuşaktır); iliman (yun. limeri) (Viguier, Djou-
lardian atasözleri), daha eski şekli ilimon (Mascis, Vocab. toseano e turchesco, 1677, li
mon yerine, Aşıkpaşazade ve Lutfi Paşa'da grekçe limionas, limnionas, limeonas dan
gelir. Macheras'da "port" (Kıbns Günlüğü) eski kelimeler sözlüğü, karş. fransızca li
mon; ilimanlık (Viguier/'^; ilimon (arapça leymûıı, Zünü/ıdan gelir) (Viguier); [limonata
(Viguier); Ilcro, Lera, Leroz (Grekçe Leros, Lero, Leria'âan geir) Takımadalarda Lcros
adası (Haınmcr’in Tarih Atlası); llikya (Hindoğlu) "Linini" Hammer'in atlasına göre "İl
meli". Grekçe Limni'den gelir, eskiden "Lenınos" Lemnos adası, Stalimenc diye de ad
landırılır. (Paragraftaki nota bakınız); //ov, Lvov, Lwow veya Lemberg'in Türkiye Türk-
çesi'ndeki adı (Fr. Leopol); ıraf, farsça raf dan gelir (Djoulardian atasözleri); ırahmet
(Arapça) (Hüseyin Rahmi, halk dilinde olduğu gibi; Mahmut Makal. Bizim Köy); iryal,
iryal; real del plata, İspanyol parası, eski Hollanda, Alman ve Avusturya gümüş parası
(ecu) Suriye'de: Osmanlı Mecidiyesi, (Evliya Çelebi'de) riyala yerine ıryala, İtalyanca
reale (galea) dan gelir. Eski Osm. Donanmasında: tuğamiral, (riyal ve riyala kelimeleri
için İslâm Ansiklopedesinc bkz.); Ulubat (Ulubad), eski şekli, Lupadi, Lopadion, Leo-
padion, esk. fr.: Lupaire, Luparie, Lupairie, Bursa'da semt; uruba (Meninski vs.), urba,
ruba. İtalyanca roba, rubba'dan gelme (Bu kelime yakın geçmişte kaybolmuştur. Fran
sızca'dan gelme rob, rop kelimeleri kullanılmaktadır.); Urum, doğrusu Rum, (Türklere
ait Yunanistan) Arapların Roma'ya verdikleri addan gelmektedir; urup (urub) (çeyrek
arşın (uzunluk ölçüsü)) Arapça rub dan'gelir (çeyrek); Urııs, doğrusu Rus (Rusya-lı vc
resmi olunmadığı durumlarda moskof tâbirleri kullanılır); lüfer yerine iilüfer (Djoulardi
an: ülifer, ölüfer) nilüfer kelimesinin başından ses düşmesiyle meydana gelmiştir. (1° çi
çek adı: nenufar, 2° Osm. tmp. nun kurucusu Osman Bey'in hanımının adı (efsane?), 3°
Bursa civarında küçük bir nehir (bu addan mı gelme?) (nenufar kelimesi Arapça'da,
Farsça'da, Yunanca'davs. çeşitli bozulmalara mağruz kalmıştır); üriibbe, rütbenin (ar.)
bozuk söylenişi. - Kırım Tatarları Polonyalı'Iara ilah derlerdi (Veliaminof-Zernof, Ma-
teriaux) Polonya dili ve Ukrayna dilinde liach, (Osmanhca'da leh ve lih, günümüzde Po
lonez).
1- Türkiye türkçesi'ndeki iliman kelimesi, grek alfabesindeki, daha Bizans devrinde i haline gel
miş olan ela harfinin kalıntısının dialekte mevcut olduğu eski telâfuz şeklini de kapsar. Is-tin
yerine İs-tan şeklinde telâfuz edilen ve yer ismine katılmış olan yunanca eis ten (=...e doğru
anlamında) kelimeleri içinde aynı olay söz konusu. Örn. Stalimena, Staıtköy (Kos adasının
Türkiye türkçesi’ndeki adı) vc İstanbul (eis ten Polin); karş. §119 3. paragrafın sonu.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 89
"n" önündeki türemeler daha seyrek görülür: ınar farsça nâr; ınaınaz, farsça na
maz; inefes (ar. nefes) Bir de halk dili söz konusudur.
ö
113-İstisnai olarak başa gelen ünlü geniş olur (e,----- X a ile örnek bilmiyoruz,
o
Örn.: orospu, farsça nispi den gelir; oruç (oruç) farsça rüze (Çağatayca: uruz, Kazan di
linde araza, Kırım: oraza; Cod. Com.: oruç('\ erişte, farsça rişte'den gelir (Meninski,
daha seyrek görülen reşte şeklini de ilâve ediyor) (ip) erişte kelimesi tre^re'nin metatezi
de olabilir; öreke (Hindoğlu: röke) mod. yunancadaki roka dan, ital. rocca, alm. Roc-
ken, eskiden roccho, arapça rukka, aynı anlamda berber tarika, karş. fr. roquct, rochct
(belki de eröke nin metatezi veya öre- fiiliyle karışmış); ölüfer, bkz. §112 iilüfer keli
mesi; Orosçuk, halk dilinde Rusçuk yerine kullanılır. Bulgarca Russe (Boucher de Pert-
hes, 1855 II sh. 413).
114-Yabancı kelimenin birinci hecesinin kapalı olması halinde, başa gelen ünlü
bazen basit bir metateze uğrayabilir (karş. §88).
Örn.: urba, uruba (bu kelime için §112 ye bakını); Arapça Rü/ıa’dan gelen Urfa,
Orfa (esk. Edesse) (Metatez Suriye dilinde ve Ermenice'de doğrulanmıştır); raya yerine
ürya (Arapça'dan) (Şah İsmail'in popüler romanının Yunan harfleriyle yazılan metni).
1- oruç (oruç) kelimesinin sonundaki c harfi, şüphesiz Farsça'nın ötesinde, ortaçağ irancası (ve
ya sogdça? daha ilerideki röcik şekline bakınız) ile açıklanır. Codex Cumanicus (benzer bir
ünlünün önde türemesi ile) oroz ve roz kelimelerini verir, Gronbech, aynı keimeler için
Luck'un karaite'ine gönderme yapar ve başka bir yoldan farsça rüz (gün) kelimesi ile akraba
dırlar. Farsça'da rüze oruç, orucu bozmak için yenen hafif yemek anlamında, orijini türkçe
oruç, oruz vs. ve farsça rüzi (günlük rızık, yevmiye, pay, porsion anlamında), uygurcu'da
geçmiş ve oroz olmuştur (Radloff). Farsça rözik de buradan gelir, pehlcvi dilindeki röcik ile
(günlük rızık) ilişkilidir. Bu son kelime de suriye arapçasındaki rüz,T<ja aracılığı ile gelmiştir,
arapça'da (Nallino, Barthdlemy) rizk (çoğulu erzak) şeklindedir. Türkiye Türkçesi'ne de rızk
olarak geçmişti. Fransız etimolojistlerin iddia ettiklerinin aksine, grekçe riziko kelimesinden
değil (karş. Cod. Cum. da fortuna) (Avrupa dillerinde ilal. risco -İr. risque— kelime ailesin
den gelen bütün kelimeler gibi) Arapça’dan gelmektedir. - Anadolu dialekinde oruz, uruz ke
limeleri "kaygı, düşünce, amaç" (günlük dertler?) anlamlarına gelmektedir.
uraza ve orazaşekilleri, oroz kelimesinin ikinci hecesindeki o harfinin elimine edilmesi so
nucu oluşmuştur şüphesiz (§56, c).
90 J e a n D E N Y
epargncr) eskiden: jcter, lance/1^; almak. Bazen eski şekli olan bırak-a dönülür, ama
telâfuzdan çok imlâda. Meninski'nin (XVII yy.) "İnstitutions" da yazdığı gibi brak-mak
fiili, bilgili kişiler tarafından btrak-nıak şeklinde telâffuz edilir çünki kelimelerin başın
da nâdiren iki ünsüz birden bulunur. Bugünkü resmi imlâ şekli çifttir: brakmak ve bırak
mak.
Şüphesiz tış-tk- fiili (§106), ünlünün düşmesinden sonra (§136 ve 106) fi
şeklinde telâfuz edildi ve gecikmeden çık- şeklini aldı.
Not: Bu paragrafın başında belitilen dillerden bağımsız olarak, aynı aykırılık Arapça'da
ve nâdir istisnalar bir yana bırakılırsa Farsça'da da görülür.
1° Baş harf grubunun ikinci sesi akıcı bir ünsüz, olabilir. Prensipte, bu dürümda
kilere ilişilmemişim Aşağıdaki örnekler tipik gruplardır: (her grup için bir örnek), blöf,
bravo, drogist, flört, Fransa, gliserin, grip, klâsik, kroki plâtin, prensip, tren.
İstisnalar azdır:
117- b) Bağlaç ünlünün araya girmesi : Bu ünlü genellikle, dudak çekimi kural
larına göre bir sonrakiyle benzeşir (§172) (yumuşak "1" nin yanında damak sesine dö
nüşme veya bir dudak ünsüzünün yanında dudak sesine dönüşme olayları hariç).*
li
1- Karş. iki rusça fiil olan brosat' ve kidal'. her ikisini ndc Türkçe'de anlamları vardır. -Uruk- fii
li eski bir şekil olan bırık-a- yerinedir ve bazı Türk dillerinde bırga- ve burga- (atmak) hali
ne gelmiştir (Tobolsk; karş. Boudagov; Guiganov)? Genel Türkçe’deki hınk dan gelir bu da
primitif bir fiil olan bir- dan gelmekte ve "dağılmış" anlamında olmak üzere sadece Kırgız
dilinde korunmakladır. Bırık-a- fiili benzer bir (akıcı sesin yanında §134) i düşmesi olayına
ve bir metateze mağruz kalmış, btrka- yerine bırak- haline gelmiştir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 91
Örn.: biranda veya buranda, brandadan gelir; dtrabzan (bkz. §96 3°); filandra
bkz. §\2];filâvta, doğrusuflâvta, ital./lauto'dan gelir (flüte); filinta, polaçka flintadan
gelir, alm. Flinle (kısa av tüfeği) ing. flint; filorya (Reşat Nuri Güntekin; Panayotides,
Zenker) veyaflûrya (İmlâ Lügati) = flûrya kuşu, grekçe flöri veya hlörio'dan gelir, (lori-
ot. daha doğrusu "san kuş") Arapça’da asfar şuffâriye ve şafrâyesi; fırer. Hristiyan okul-
larındakilcre verilen isim; fırancela (Reşat Nuri Güntekin. parasscrie; Miklo-
sich:firandzela), doğrusu francala, francela (Fr. da frangeole veya frandzola denen lüks
ekmeğin levantenlerce telâfuz şekli) §80 ve 97) pide veya fodolo (lürk ekmeği) ve so
mun (ermeni ekmeği) karşılığı (Brayer, Constantinopol'de 9 sene, I, 426); fırkata
(frdgatc); fülûri (Baki, XVI. yyffılûri, (Evliya Çelebi, III, 341: flura veyaflora?)florin,
ftyorin, flori, filurin, forint "florin" (ital. yîormo'dan gelir, Floransa-Firenze parası, "fle-
ur" (çiçek) den dolayı bu adı almıştır (flor). Osmanlıca bu kelimeyi sırasıyla, grekçe flu-
ri, macarça forint, İtalyanca fiorino ve fransızca florin’den alınmıştır. Girit (Girid) (bkz.
§96,4°); gıranit, (granit) (Türk Yurdu, yıl 1329, sh. 742); gürçete, bkz. §96,4°); Hıristi
yan veya hristiyan, grekçe hristianos'dan gelir; hırızma veya hiriznıa veya horoznıa (fr.
rusnıa) grekçe hrisnıadan gelir (hriznta şeklinde telâfuz edilir) veya hresına ("hriâ”dan
gelir, Kazan Türkçcsi'ndeki krimze (metatezle) ve, dialektal Rusça’da knntza. krtrnza,
krunıza aynı anlamdadır veya mod. grekçe’deki "ekklisia"dan (dglise);
kilit (kilid), grekçe klidi'den gelir (def) (Kaşgari kiril şeklinde belirtiyor); kılaptan (bkz.
§96. 4°); kıral. slavca Âra/’dan gelir. Kari yerinedir; kuluçka veya koloçka (Bernardo da
Pariği: kolaçka) slavca kloçkadan gelir. (Bulgarca'da da kvaçka) karşl. grekçe klûsa,
klössa, klössö, ital. chiocca, aynı anlamda karş. lal. glocirc, alm. glucken, rusça klohtat'
kvohtat', fr. glousser; kulüp (kulilb); kuruş, bkz. §96, 2°; pıılanya (R.N. Güntekin’e göre
bağlaç olan dudak ünlüsü ve derin "1" ile), veya plânya (yumuşak "1" ile) plane, modern
grekçedeki "plania"dan gelir, karş. lat. plana; şilep, mod. grekçedeki "slepi"den gelir; ti
ren. bazen tren yerine kullanılır; tulumba, ital. "tramba"dan gelir, (bkz. §41, not), "clari-
nette" kelimesi Türkiye Türkçesi'nde birçok değişikliklere uğradı ve klarnet (e), klâma-
ta. kıraneto ve kıranata (Mısır arapçasında kurnela) şekillerini aldı.
Not : Yabancı bir kclimerde. bağlaç ünlü. I. ünlü ile (geniş) benzeşme sonucu, istisnai
olarak geniş olabilin
Felemenk; kerevit veya kirevit, mod. grekçe’deki krev (v) ati den, eski grek
çe’deki krav (v) atos, Krav (v) ation dan gelir, lat. grabatus, fr. grabat (Anadolu ağızla
rında kılavat, ünlü bağlacıyla bazen kravat, bazen rusça kravat' şeklini alır, aynı nıanâ-
I- Redhousc (Lexicon) Prahuva, Preznik, Priştina, prinçesa yerine Pirahuva, Pireznik, Pirişti-
na, piriııçesa şekillerini verir.
2- Habeichc lügati. Arapça frammason şeklini verir. Bu şekil, başka bir açıklama haııra getirir;
metatez snnım farmrtK/tn frnm/mm haline ?elmis olabilir.
1
92 JeunDENY
dadır); şaratıpo, -ov, -oy, -ol ve aynıları n yerine nı ile (Anadolu ağızlarında şırampol.
şeranpol. Anadolu Deri.), alm. schranke; şarapnel; Redhouse(Lexicon) da, Preboy ve
Prezrin yerine Pereboy ve Perezrin deniyor.
Palaska kelimesi (fişiklik), slavca ploska, alm. Flasche. ital. fîasco. fr. tlasque
vs. ile ilgili olabilir.
Not 2 : Traş (traş ol-), farsça teraş, tiraş'dan gelir. Bağlaç vazifesi görebilecek bir ünlü
nün kaybolma durumu mevcut. Bu olay, kelimenin ilk hecesinden bir ünlünün düşmesi anlamına
geldiğine göre oldukça luhaftır, (bkz. §133).
118- I945’de Türk Dil Kurumu tarafından Türkçe sözlük adıyla basılan lügât,
bağlaç ünlülere, I928'de basılan İmlâ Lügâti'ne göre çok daha geniş bir yer ayırmıştır.
Türkçe Sözlük'leki şu kelimeler. 1. ünlüleri kaldırılırsa ilk şekillerine (özellikle Fransız
ca'daki) dönerler: bıranı(ür), bıronş(it). bıdûz. biilöf (ing.), buroş(iir). dtragon, dırosera,
Fıraıısız(ca), filânı, filegnıon, fiteol.filok (ital. fiocco, flocco), filoş (ing.-fi.), filotilla. fi-
lilor (in), firekans, firengi, Firenk, firenoloji, fireze, firigorifik. fülüt, gilikoz (-it, -liri),
giliserin, gtlüten ginays (ing.), gırado (ital.), gırafik, gırafo f-loji, -metre, gtranı f-ofon.
-santimetre), gırandi (ital.), gtranidit, gırena, gırev. ktlârinet (bkz. §117). kılâsik. kılâ-
sör, kılâvsen. kılâvye, kırem (a), krematoryum, kıreozot, kırep (on), ktreş, kıriket (ing.),
kırışta! (oit), kırioskopi. kırizantenı, külüz, pılâçka (arn.), pdâjiyoklâz, pdâk (a), pılaıtçe-
te. pılânkton, pılâııör, pılâııye (ital.; bkz. §117), ptlâsman, pılâstik, pdâstron, pılâterina
(grek.), pdâtform, pılâtin, pdâtoııik, pılâzma, pırafa, pıratik (a), pırazvana (bkz. §97),
pıroblem, pıreııs (es), pırasa (grek.), piresbit, piresto, pirevantoryum, piresesyon. pirim,
pirimadonııa (İtal.), pirimat (fr.), pirina (grek.), purofesör (fr.), purofesyonel (fr.), pıı-
rogram, puroletarya, puroleter, pııropaganda, purosodi, purotestan, purotesto (ital.)
purotojin, purotokol. purotonema (grek), pıırotoplâzma, purova (ital.), ptıruva (ital.), tı-
rahom, tırampa (ital.), tırampete (küçük tambur), ııramvay, tıransatlantik. tiransforma-
tör, tıransit. tırapeza, tiravers (demir yolu), riremolit, liribün. tirigonernetri(k), tiriko. ti-
rikosefal. tirilyon, tiripoli, tirişin, tiriyo (ital. trio), turopik (a), turompet, türöst (ing.).
Görüldüğü gibi, "la-" ile başlayan bütün kelimeler "pılâ" şeklinde yazıya geç
miştir. Seslerin kombinezonu zor ve alışılmamıştır çünki kalın ünlü "ı" hemen yumuşak
"1" nin (plâ-) önünde bulunur, ilâzım kelimesi için §112 ye, pıılanya kelimesi için ise
§ 117 ye bakmak gerekir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 93
119- 2° Kelime başındaki ünsüz gurubunda ilk ses olarak ıslıklı s bulunabilir.
Hemen hemen bu gibi her durumda, başta bir tiz ünlü türemesi mevcuttur. Bu noktada
Türkçe, genellikle .r nin düşmesini takiben başta bir e türemesi olayının sık sık görüldü
ğü fransızcaya benzemektedir \
En sık rastlanan guruplar, st, sk, sp, dir. özellikle de birincisi. Üçünün de ikinci
ünsüzleri patlayıcıdır. İkinci seslerin sızıcı olduğu guruplar nâdir görülür (si, sm, sf, sv).
Baştaki dar ünlü, dudak harfinin çekiciliğine uygun olarak ardındaki ünlüye ben
zeşir ama çok defa bundan kaçar ve ince i sesinin telâfuzu genellikle isteğe bağlıdır. Bu,
Xe. formdaki arapça isim fiillerinin etkisi ile olabilir. Çok kullanılırlar, her zaman isti
fe başlarlar ve Türk kulağını bu telâfuza alıştırmışlardır. Coğrafi kelimelerin is ile baş
layanların i ünlüsü de (grekçe eis, "içinde, doğru") çok defa benzeşmeye uğrar: İstanbul
veya İstanbul; İstanköy "Kos". Karş. §112 not.
İşte bu yabancı kelimelerin, türemiş ünlülerle birlikte, muhtemelen eksik bir lis
tesi (bunlar çoğunlukla, grekçeden geçmiş venedik kökenli denizcilik terimleridir):
istalâğmit; istalâktit; istalya (ven. stalia, fr. "starie, estarie, surestarie"); İstampa;
istasiyon, istatik; istatistik: istatüko ("statü quo); istavrit (yun. stavridi "saurel.l balık");
istaroz (yun.); istearik asit; istearin; islefan veya istifan (yunanca'dan) "1“ Eticnııe, 2°
Yunanlılarda ve Enncnilerde evlilik tacı"; isteka (ilal. stecca) "isteka kuyruğu"; istenog-
rafli); istenotip; istep; isteroskop; istereotipi: isterilize; isterlin; istif (ilal. stiva, fr. esti-
ve); istilyoz (yun. den.); istimbot ing.); istinga (ital. sliccare, stingare" yelkenleri istinga
etmek"; istofa "eski bir kumaş çeşidi"; istok (ing.); istop veya stop, istoper ya da istaper
(den. komut); istralya (ital. slraglio); istromaça, istrıınıaça (ital. stramaz/.o "halat çarkı",
istrongilo (yun. "picarel" balık); üstübeç. farsça ispiciac, sipida "beyaz şey"; üstüpü (ital.
stoppa, fr. "ötoupc"); ustııfat, ıstıtfato (ital. stufato, fr. "etoufföe, etüvce"); fştip (Ştipyc,
eskiden Slibo), Makedonya’da bir yer adı.
I- Eski arap yazısında, yabancı özel isimler de dahil olmak üzere, ünsüz gurubu ile başlayan bü
tün kelimelerin başına, arapçuda kelime başındaki ünlünün belirlisi olan elif gelir. Tamamiyle
ortografik olan bu elif genellikle i ile başlayan mübalağlt bir telâfuza sebep olur.
Buna karşılık, balı dilleri, doğu kökenli özel isimlerde baştaki dar ünlüyü düşürmüşlerdir (ay
nı harf guruplarını takiben): İstanbul veya İstanbul yerine "Slamboul". Üsküdar (farsçada
postacı) yerine "Sculari (Asya'da); İskender (Alcxandre) yerine "Scander Bcg".
94 J t a n D E N Y
ıskaça (ital. scassa "gemi direğinin dikildiği yer); iskafandr; ıskala (ital. scala,
"müzik terimi"); ıskalara (ital., yun. den. "skalara"? "büyük merdiven"); ıskalarya (yun.
skalieres "çannukların basamakları"); iskampavia (ital. scappavia) "dar, uzun, hafif bir
kayık"; iskanca (ital. seangiare'den gelir) veya kıvança "den. dört saatlik nöbet değişi
mi"; ıskaparma, den. menşei bilinmiyor; ıskarça (Barbicr de Meynard'a göre scargi-
a'dan geliyor); iskariat. ital. scarlalto'dan gelir "lâl renkli kumaş”; ıskarmoz, yun. scar-
mos. ital scalmo "tolel"; iskarpele (ital. scarpcllo'dan gelir,); iskarpin, ital. scarpino
"escarpin"; iskarso (ital. scarso'dan gelir "gemiyi toptan kiralama" bak. ıskaparma); ıs
karta (ital. scarto'dan gelir, "kötü bir kartın çıkarılması, kötü mal. malın tortusu"), iskar
to, ital. scarto'dan gelir; ital. scala'dan iskele: iskelet; iskemle (scanıni'den gelir), "tabu
re" (§41); iskete "yeşil kanarya" (bazen: istek kuşu, kırmızı boğaz) yun. .vkathi’den gelir,
"sarıasma kuşu", eski yun. skantha "saka kuşu"; iskoçya; iskolâstik: iiskorbüt; iskorpit
(bir balık) "scopenc"; iskot (ital. seota, fr. "ecutc"); iskupamar (ital. scopamare) "gemi
direğindeki yardımcı yelken"; ızgara veya ıskam (ital. scara. yun. eshara) "ızgara, gemi
kızağı, sintine"; uskumru, yun. skuınbri "scombrc”; uşkuna (ıskuna) "iki direkli küçük
yelkenli"; uskur "pervane, pervaneli vapur" (fr. ıJcrou ile yakınlığı olan ing. screw den
gelir); uskurçina "teke sakalı"; Üskilb, Üsküp (Skopljc) "Makedonya'da şehir"; üsküf ve
ya ıskııfya, "bir çeşit yüksek kalpak, külah" (yun. dan gelir, rusça'daki skufya ile karşı
laştırın); üskül (i), yun. skuli "taranmış ince yün"; öskire; ilsküre; esküre; üsküle vs.
bkz. farsça ve arapça sukre; sukkurce "boyu eninden uzun sıvı kabı".
Doğu Türkçesi'ndc. şk nin önünde dar ünlü türemesi izlerine rastlanır: işkarffars-
ça'daki şikâr yerine), (Çin Türkistanı'nda 7 Söğclcr Tarihi, Zapiski arhcologiçeskovo
odşçcstva, VIII, rusça). Aslında başla türemeden ziyade bir metatez söz konusudur.
Benzer metatezler farsçada mevcuttur: şikence ve şikenbe yerine, işkence ve işkembe.
Saıni Bey'c göre, Türkçe'deki işkil, arapça şek(i)l den gelmektedir.
ispalet. ital. ve yun. spaletta'dan gelir, fr. "dpaulctte" (mod. apolet; isparça; izbarço
"gemide yükü istif etme" (şu iki kelimeye bakınız: isparçina ve sparnıaça); isparçina;
izbarçina (Evliya Çelebi), isparçaııa (imlâ Lügati) ital. sparcina, sparzina'dan gelir "üç
1- spaleta mod. yunanca'da "omuzluk, şal" anlamına gelir. Karş. 1862 Tük Gümrük Tarifelerin
de "ipek kravatlar, spaleta ve fular" maddesi, sh. 18-19.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 95
kollu ip" (den); sparmaça (Türkçe Sözlük 1945) veya purmeçe (Tomphson. Den. Te
rim.) "palamar, gemiyi iki taraftan demirleme" ital. ormcggio; ispasa, fr. "depasscr.
(den aşmak)"; ispati, ispati, Sicilya dilindeki .rpari'den. yun. spathi, kuzey ital. spadc
(oyun kâğıdının bir çeşidi) den gelir, fr. epdes, modem anlamı: "iskambilde sinek"; ıs
pavli, ispavlo, ispagula (rcdhouse) "ip, tel", ital. spago'dan (|) gelir, ital. sagola'dan ge
len (den.) savlo. savla ile karşılaştır; ıspazmoz, yun. dan gelir, fr. "spasmc”; ispekstros-
kop; (spekülâsyon; ispekülâtör; ispencik, pericik "eskiden kölelere verilen azadlık
belgesi" farsça'da penc-yek Devlete gelen ganimetin beşte biri; ispençiyar (daha eski
den: ispeçiyar), Venedik dilindeki specier veya spicier'dcn gelir, "eczacı", karş. ven.
speciaria veya speziaria "eczane", yun. spetsieris "eczacı", ispençiyari (eczacılığa değin;
ispendik, ispendek (yun.?) (küçük levrek); ispermeçet, ital. spermaceti (balina yağı); is-
pilâta, ıspilata, ispalâta (İmlâ Lügati) ital. piatta, alm. Piötte (karş. rus. plot); ispino(z).
yun. spino. fr. pinson; ispir veya izbir, eskiden: syis, ital. sbirro'dan gelir, karş. fr. sbire;
ispir (dial.) veya ispiri, esperi fr. epervier. kars. alm. Sperber, ital. spar(a)viere, ing.
sparrow, sparrow hawk; ispire (?); ispiritism, ispiritizına; ispiritiialism, ispiritüel; ispir
to, ital. spirto, fr. esprit (alkol, şaraptan yapılan); ispoııtane; ispontanenıan (spon-
lanĞment); ızbandut, izbandtıt (korsan, dev gibi adam), ital. sbandilo'oan gelir, (banni.
karş. fr. bandiı).
sl, zl gurubu:
İslâv (slav); islim veya istim İngilizce’deki steam'in (buhar) bozulmuş şekli;
İslovak; Isloven. Fr. "piaslre izlote veya izelote", polakça, Zlotowy (talar) kelimesini an
dırıyor ve bir başta türeme olayının varlığım hatırlatıyor, (hollanda taleri, florin, "30 ku
ruş değerindeki para), telâfuz, Ukrayna dilindeki zolota veya zolata dan etkilenmiştir.
isnıokin (smoking. Amerikan İngilizccsi'nde: ıuxedo); izmarit (bir cins balık, si
garanın son ucu), yun. ınarida, smaris (küçük değersiz balık); izmavla (frambuaz), kaş.
smeuron, simuron, fr. "mûrc" (olgun), lal. morum, yun. moron, pol. morva; İzmir, yun.
Zmirni'den gelir. (Smyrne).
1- Küçültme eki alarak spaghctıi olur. Türkiye Türkçesi’nde önde türeme olmadan spageti denir,
(karş. §113).
2- st > sl değişimine Türkiye Türkçesi’nden bir başka örnek: yun. podostima yerine bodoslama
(bkz. 897). Her iki halde de kelimenin devamında bir m mevcuttur. Eski paralann üzerinde
rastlanan cinas isim İslam bol un da benzer bir değişimle sadeleşerek İstanbul haline gelmiş
olması mümkündür.
96 J e a n D E N Y
- ısmar-la- (eskiden sımada-) fiili (bir şey buyurmak), metatez sonucu işmar
(simar'dan türemiştir; Anadolu dialekleri, farsçadaki sipariş kelimesinin bozulmuşları
olan tsmarış ve ısmanç kelimelerini korumuştur.
Not: Aşağıdaki paragraflar da dolaylı bir şekilde kelimelerin hece yapısı ile ilgilidir.
K. İÇ TÜREME (EPANTEZ)
(Başta türeme için bkz. §112 den 115e ve 119)
120- Bağlaç vazifesi gören ünlünün içte türemesinin amacı alışılmamış ünsüz,
guruplarını ortadan kaldırmaktır. Bunun örneklerini, pirensipte ünsüz guruplarının ha
riçte tutulduğu kelime başlarında gördük (§117). Aynı olay, Türkçe kelimelerde nâdi-
ren, (§145) yabancı kökenlilerde ise daha sık olmak üzere kelime içinde de meydana ge
lebilir. Bir ünsüz gurubu ile sona eren tek heceli Arapça kelimeler özel bir kategori
teşkil ederler (§122).
Bağlaç vazifesi gören ünlüler dardır ve Arapça kelimeler dışında, daima bir so-
nantın yanında bulunurlar. Ses uyumu kuralına uyarak, komşu ünlülerle benzeşirler.
121- Bu durumda, genellikle, patlayıcı diş sesini (d, t) takiben sesinin gelmesi ile
oluşan gurubu dağıtmak söz konusudur.
Buna karşılık, hağlaç vazifesi gören ünlü ile birlikte telâfuz edilen yabancı keli
meler şunlardır (genellikle her iki telâfuz şekli de kabul edilmiştir):
durnu eski. Modrena, (Anadolu'da bir yer adı); Mıtııdıtros veya MOndros veya Mııdros
(Limni adasında). Birinci Dünya Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918 de burada imzalanan
Mondros Mütarekesi ile ünlüdür; ınusand(ı)ra (gardrop); şamaııdfı)ra, şamaııd(u)ra
(yun. simadura, simandur); turn(u)sol; ustıı(u)pa (bkz. §119). -Batı alfabelerindeki ,v
harfi kelimede ünsüzün önünde ise bağlaç vazifesi gören ünlü sayesinde kis şeklini alır:
ekispres veya iki bağlaç ünlü ile: ikispires (tren. exprcs).
122- Tek heceli Arapça bir kelimenin sonunda iki ünsüz ardarda ise - şema:
(c)vcc - ve bu ünsüz gurubu dilin fonolojisine uygun değilse, Türkçe’de çoğunlukla bu
iki ünsüzün arasına bağlaç vazifesi gören bir ünlü ilâve edilir, böylece şema: (c) vcic
olur. Bu dar ünlü alışıldığı üzere, genellikle kendinden önceki ünlü ile benzeşir. Eski
Osmanhca'da, bağlaç vazifesindeki ünlü bazen yuvarlaşır vc daha yeni olan ikinci ses
uyumu kuralının (dudaksı) mübalağlı benzeşmesinden kaçınır, bilindiği gibi: şeh(i)r
(farsça) yerine şehiir, mey(i)l yerine meyid (Vambery, Alt-Osınan. Spr. sh. 38).
Eğer kelime ünlü ile başlayan bir ek alıyorsa, bağlaç vazifesi gören ünlü düşebi
lir: is(i)m, tamlayan eki olursa: ism-iıı.
İşte Arapça’dan geçmiş olan kelimeler içinde, sözünü ettiğimiz şekilde bağlaç ün
lü almış olanlardan en çok kullanılan bazıları (ilâve edilmiş olan harfler parantez içinde
gösterilmiştir);
ak(i)s; ak(ı) 1 (arapça bir kelime olmasına rağmen derin 1 ile söylenir, bkz. §43,
2°); as(ı)r; bik(i)r; ceh(i)l: dev(i)r: enı(i)r; fas(ı)l (bak. §43, 2°y,fik(i)r; hay(ı)r;
htş(ı)m; hiik(ü)m; hiis(ii)ıı; hüz(ü)n; il(i)m; kah(i)r; kiz(i)p (~b); kıs(ı)m; kııt(u) p(-b);
nab(ı)z; neh(i)r; nul(u)k; üm(ü)r; res(i)m; şek(i)/; vez(i)>t- Türkçe’de İslâmi bir özel
isim olan Hızır, arapça'daki Hadr ve Hadir yerine kullanılır, etimolojik olarak "maviye
çalan yeşil rengi (gökyeşil)" ifade eder ve göklerde hayat bulan efsanevî bir şahsiyeti
belirtir (Büyük İskender, Gençlik kaynağı vc Musa ile ilgili islâmi menkıbeler). Bu şa
hıs, Incil'de adlan geçenlerle ve hristiyan azizlerle (Elie, Saint Gcorges), payen pullan
(glaukos) ile senkretik bağları olan bir müslüman azizdir. Eşil kelimelerinden birine uy
gun olarak, Hızrelles (Hız.ır-Elyas yerine) bağlaç ünlü olmadan söylenir.
Daha ileride (§129) bahsedilecek olan durumlar haricinde, bağlaç ünlü vurgulu
dur: emir (önceki bölümlere bakınız), buyruk anlamında, emir ise (arapça’da uzun ünlü
ile, buna göre Türkçe'de de sabit ünlü ile) prens anlamındadır.
98 J e a n D E N Y
123- Farsça kelimelerin çok az bir kısmı (daha öncekilerle aynı yapı özelliğini
göstermek üzere) bağlaç vazifesi gören ünlü alır: şeh(i)r (Türk dillerinde de bağlaç ünlü
almamış halde görülür ve şar olarak telâfuz edilir, coğrafi isimlerde sık rastlanır), müh
(ü)r, (Araplar tarafından arapça bir kelime olarak değerlendirilir, temhir (damgalamak)
gibi türevleri vardır; zeh(i)r.
Not: Zehir kelimesi, Viguier’nin "venin" (hayvan zehiri, gizlikin) başlığı altında gösterdi
ği gibi zikir olarak da (konsolide bir bağlaç ünlü ile, § 129) lelâfuz ediliyordu. Oysa gagavuz leh
çesinde zihir, "zehir, (pipodaki) nikotin artığı" anlamındadır, bu Türkiye Türkçesi'nde "pipo artığı
(doğu Türkçesi'nde, baika, patko, rnatka), is, kurum, karanlık, kara çaltcı-dcdikoducu" anlamları
na gelen zifir kelimesinin aslıdır. Arapça konuşan doğu hıristiyanlannda, aynı kelime (zifir, zefer)
"Büyük perhiz sırasında et yemek" etin yağı anlamını almıştır, (zehir mecazlı ifadelerle açıklana
bilen anlatımlar/
124- Bağlaç ünlünün ortaya çıkması oldukça belirsiz bir tutumla meydana gelir.
Çıkarılabilecek gibi görünen tek kural şudur: Gurubun iki ünsüzünden ilki / veya r gibi
bir akıcı ses olduğu zaman, şu kelimeler haricinde iç türeme yoktur: il (i)nı; hil(i)m;
karfi)n (asır).
Çoğu durumlarda ilk ünsüz v veya y olduğu zaman da, iç türeme meydana gel
mez, Aşağıdaki 30 kelime istisna olmak üzere, diğer ünsüz guruplarında iç türeme mev
cuttur. (İmlâ Lügatinde gösterilmiş olan bu tipte 270 arapça kelimeden):
ahz, beht, bugz, cezp (~b), cins.fahz, gasp (-b), hapı (habt), hamı(-d), harf, hats
(hads), harf, kast (-d), kesp (-b), küııh, meks, meşk, mezç (-e), nefh, raks, remz, rtfk.
rızk, rüşt (-d), semt, şahtn, uml, uııf, zamk, zapt (zabt).
Halk dilinde bağlaç ünlüler daha çok görülür: cisr yerine cisir (köprü) (Tamburi
Arulin sh. 29); sebt yerine sepit (cumartesi) (Viguier sh. 433).
Türkiye Türkçesi'nden tekrar başka bir dile geçen kelimelerde de bağlaç ünlü ko
runmuştur: Karş. bulg. rehin; azil.
1- İt x/değişimine Türkiye Türkçesi'nde seyrek rastlanır ve genellikle halk dilinde veya dialek-
İcrde meydana gelir. İşte bazı h >/örnekleri: sofla < Farsça sahte; gergef Farsça kârgâh; çı
fıt < Farsça cııhud (bak. §99). Aşağıdaki örneklerde ise bu olayın tersi söz konusu (f > h) : ıh
lamur < yun. Flamuri (bak. § 116, a); mühlüs < miiflüs (halk dilinde arapçııdaki müflis yerine)
(Viguier. sh. 36); mıdıt - Farsça mııfı (Bitme, Hindoğlu, Theoretisch..sh.l57); hırsam, kotluk
ve Gicse. Analol.. sh. 36 daki diğer örnekler; hoyraz ve foyraz, poyraz'ın popüler şekilleri
(bak. 97); aynca Ek II ye de bakınız, v > h değişmesi ise daha da azdır; kalıam, kahıun (dia-
lek) < ar. kav(ıı)m (bak. §128).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 99
125- Ses uyumu kurah sık sık bozulmakta ve bağlaç ünlü a gibi bir kalın ünlü
nün arkasından i şeklinde söylenmektedir: az(i) I (bir yukarı paragrafa bakz.): haş (i) v;
nah (i) v; kab(i) r.
Bu durum genellikle, ses uyumu bozukluklarının daha sık rastlandığı edebî te
rimler için söz konusudur.
Bazı kelimeler ise tereddütlüdür: Bazen vak(i)t, bazen de vak(i)t şeklinde telâfuz
edilir.
Bu arada, rahatsız edici bir ikiz anlamdan kaçınmak maksadı ile. men (i)' yerine
meni değil, men yazılır.
Eğer bu kelimeler ünlü ile başlayan bir ek alırlarsa, söz konusu bağlaç ünlü, ge
rektiği gibi düşer, fakat, ‘ayn bir iç patlamalı gırtlak sesi şeklinde yeniden ortaya çıkar
ve yazıda kesme işareti (apostrof) ile gösterilir: ııev'i (bak. §37). Ne-vi değil, nev-i ola
rak telâfuz edilmelidir.
127- Prensip olarak, bağlaç vazifesi gören ünlü fonetik değişmelere engel olmaz:
Hapis veya hapis, arapça habs tan gelir, bu kelimedeki b sesi, bağlaç ünlü araya girme
se de, kendisinden sonra gelen tonsuz ünsüz j sayesinde lonsuzlaşm ıştır; karş. sebt yeri
ne, sepit (§124, sondan bir önceki satır başı).
128- Bağlaç ünlü, bazen de bir dudak sesinin yanında bulunması sebebiyle du-
daksılaşabilir; havuz (ar. havzY, sabıır veya sabır (ar. sabr); halk dilinde kavim, kavım
ve kavm (İmlâ Lügati) karşılığı olarak kullanılan kavımı (karş. cez. fr. goum). Anado
lu'da kağum, kavımı, kaftanı, Azeri Türkçesinde kohurn (hısımlık) olarak söylenir.
1- feri (ar. şer') (dinî kanun) için de aynı durum söz konusu, ek olarak gelen i ile: şer’i (şer'î ile
karıştırmamak gerekir, bkz. §37). -Cüz kelimesi ile ilgili olarak; (günlük kelimelerden hemze
ile biten tek kelimedir) cüzü şeklinde yazan birkaç yazar dışında hiç kimse bağlaç ünlü koy
*
maz. Ek olan bir i ile, bazen cüz'ü, bazen cüzü yazılr, (cüzüferd: atom).
100 J e a n D E N Y
129- Esasta değişken olan bağlaç ünlü bazı kelimeler içinde sabitleşebilir, öyle
ki, kelime ünlü ile başlayan bir ek alsa bile yerinde kalır: ceviz; havuz (önceki paragrafa
bkz,); Mısır; sabır (İmlâ Lügatindeki düzeltmelere göre, sh. 360 önceki par.la karş.); sa
tır; sıfır; sınıf: tahıl (bkz. §96, 1°). Bu kategorideki kelimelerden iki tanesi Farsça'dan
gelir; tohum ve zehir (§ 123, not).
Sedir kelimesinde, bağlaç ünlü ince sesli (i) olarak kalmış ve vurguyu üzerine
alarak kelimenin arapçasındaki kalın ünlü a yı da (şadr) geriye doğru tesir ederek) in-
celtmiştir.
130- Türkçe'deki kelimelerde ünsüz türemesi olayı çok derin bir incelemeyi ge
rektirir. Meselâ, tipik bir Sibirya kelimesi olan ve Türkçe ton, toiira (Türkiye Türkçe-
si'nde don) dan gelen tundra kelimesinin hikâyesi nedir?
Türkçe kelimelerden örnekler: kaplu (kaplı) bağa yerine kaplumbağa; tuç yerine,
bugün tunç (109. par.ta geçti); doğu Türkçesi'ndeki domra yerine tambur (a) (rus. dom-
rı, çoğul), (tanbur şeklinde bir pirimitif tipi söz konusu değilse, karş. §84, 1 satıraşı ve
§85, not).
Yabancı kelimelerden örnekler: Farsça hutnra veya hum'dan gelen kumbara; ar.
fenn (sanat, bilim) den fent (d) (hile); ar. /ursa'dan (fırsat), fırsant; farsça'daki
pösbân'dan gelen pazvant (d), (gece bekçisi), hintçe çantrangam (dört köşe) dan gelen
satranç, (halk dilinde santranç); Redhous'a göre farsça) üstiic veya ume'dan gelen üs-
tünç ya da ustunç, fr, "Ğtui de chirurgien": cerrahın, berberin alet kutusu, ital. matema
tikçinin pergel kutusu, astuccio, stuccio, taşrada eslug, (fr. daki, estoier ile, lat. deki stu-
dere ile ilgisi yok); sincef için §109, not kısmına, funca için de §132 ye bakınız.
131- Bir önceki açıklamada, Türkçe kelimelerin, bağlaç ünlüler veya diftonglar
gibi arizî unsurların katılmasıyla genişlemeye olan temayülleri söz konusu edilmişti.
Takip eden paragraflarda ise, bunun tam zıttı, yıpranmış ve mânayı kavramaya
hiçbir katkısı kalmamış unsurlardan kelimeyi arındırmaya dayanan eğilimden söz ede
ceğiz.
132- Bu olay zannettiğimizden daha sık meydana gelmiştir: Bugün ünsüzle baş
layan bir çok kelimenin başı eskiden ünlü idi.
Apheröse, prensipte sadece dar ünlülere dokunur. Sadece açık hecelerde meyda
na gelir ve böylece de, bir hece kaybına sebep olur. Biz burada, s, ş, ç, m, k, l, sesleri
önündeki durumunu gösteriyoruz: ısı—t, ısı veya ıssı (§75) fiilinden ısıtma yerine sıtma;
ısı-cak (ısı kelimesinin küçültmelisi) (1426 yılı ms. fol. 110) yerine sıcak (yukarıya
bkz.); Lıca veya Ilıca (içte türeme sonucu Lunca, bkz. §130, Mudros-Kastro yolu üze
rinde, tarafımızdan gezilen Linini termal sulan), Anadolu ve Balkanlarda bir dizi bölge
adı, aslında "termal suyu, sıcak banyo" anlamında, tlı-ca veya ılı-cak kelimeleri de, ısı-
cak, sıcak gibi, ılı veya ılık kelimelerinin küçültmesidir, karş. bulg.lıca, "termal, madeni
sıcak sular; sır-, ısır- fiilinin taşradaki şeklidir, Hindoğlu ve Aucher'in lügatlerinde bu
fransızca kelimeye bakınız; ısırıs yerine sırış, ibidem; sırga (Anadil Derlemeleri: ni
dan gelir, asırga ve ısırga'nı dialeği, rusça'daki s'erga "küpe" dan gerileyici benzeşme
ile meydana gelmiş, karş. §78^\ çerii (içeri anlamında), (esk. Osm. da Birgevi. Risale
sh. 40/2); Modem dil, yeniden en eski şeklini alınıştır: içeril yerine içeri; iç edik(etik)
1- Caferoğlu, Kitab-el-idrak: isirga, sh. 40; ısırga Nevai tarafından kullanılmıştır. Ahuşka. sh.
55.
2- Karş. Mütercim Asım, Kamü (Firuzabadi), Bulak, 1250, H, 66-1, 13 ve 15. st.
102 J e a n D E N Y
1
(set ayakkabının içine giyilen yumuşak tabanlı iç pabucu), rus. içetıgi (Dal, II, 67);
imek-le- (emekle) yerine mekle-, Birgevi, Risale sh. 21^\ mızgaıı-, ımızgan—‘m diale-
ği, (uyuklamak) (Anadil Deri.); şimdi, imdi aındi den gelir, çok eskiden uş-iındi veya
oş-imdi; ışıla- yerine şıla- (Korkut; anad. dial.); kindi, günümüzde ikindi denir,
karş. ekindü ve yekindi! (İslâmiyette öğleden sonra ibadet vakti), (ms. 1426, fo. 57 v°
19. satır; Kitâb-el-idrâk, edit. Caferoğlu, sh. 135, 8. satır ve I. baskı sh. 179, Codcx Cu-
manicus: ekindü, kinda; Houtsma sh. 170; karş. rometıce chindie ve achindie); yun. /ko-
nlon yerine Konya; igumetıos (yun. Manastır Başkanı) yerine gomenos (Bianchi, fr. -t;
Cevdet Tarihi, XI, 118). - Aşağıda, al- ile başlayan üç kelime de, rusçaya geçerken baş
taki ünlüyü kaybettiler, (bir geniş ünlü söz konusu ise de, bu kayıp henüz Türkçe’de
iken de meydana gelmiş olabilir): alaşa (kötü at), Rusça'da loşad' (at), pol. losze (tay);
alaçıık (Türk çadırı), rusça laçuga (kulübe); ulufe (esk. Osm. ordusunda askere verilen
ücret) kök olarak arapça 'ulufe den gelir (yulaf ölçeği, hayvanlara yedirilen saman, ordu
yedekliği) halk arasında ulûfa diye telâfuz edilir (karş. Kırk vezirde geçen küçültmesi
ıdûfacuk, Bclletele yayını, sh. 136 12. satır), «7e/(Viguier vs.) ölefe (Ciakciak, stipendi-
o, soldo maddeleri) öliife (Ciandyrgy, aynı kelimelerde), kunıık: alapa (Sbomik Kavka-
za, XVII. cilt, sh. 50); Moğollarca kabullenilerek, onlar tarafından Çin'e kadar götürülen
alafa kelimesi için bkz.: Çuatremöre, Hit. des Mong. de Perse, sh. 371; yunancaya, lufes
ve olfes (ücret, ödenek) şeklinde, rusçaya da lafa (şans, hayatta ve iskambilde kazanç
fayda) şeklinde geçmiştir. Lefe (pansiyon) kelimesinin başındaki ünlü Türkçe'de kaybol
muştur (Kırını Türkçcsi, Zaalof, Dict. sh.:64)^\ - yuku (uyuku, uyku) kelimesi için
bkz.: §137.
133- Türkçe'de ilk hecedeki (kökteki) ünlünün çok sağlam bir unsur olduğunu
gördük (§106). Birkaç değişme hesaba katılmazsa (onomatopelerde ifade sebebiyle
a’nın zayıflayarak t olması gibi) Türkiye Türkçesi'nde istisnaların çok az sayıda olduğu
görülür (§115): kulavuz, kılavuz veya Kaşgari'deki kulabuz yerine klavuz; karş. klıbtk
(§88 1°, b). Çok kullanılan kişi kelimesinin, bazı doğu dialeklerinde kşi olarak telâfuz
edildiğini de belirtelim. Düşme olayı aşağıdaki kurallara göre meydana gelir:
1- Grammaire'irnizin 1. baskısındaki sh. 960, satır 1 de verilmiş olan öneğin fransızca tercüme
sini düzeltiniz.
2- Karş. (lalla, (esk. osm. (anad.)) (Süheyl ve Nevbahar) arapça inşallah (in şâ Allah) tâbirinin
halk dilindeki işalla şekli yerine. Karş. Şaliam (O.A. Aksoy, Gaziantep).
3- İki zıt şekil arasınldaki farkı şöyle belirtelim: lafa (kalın) ve lefe (ince); kelimenin aslındaki
son ünsüzün farklı telâfuz edilmesinden ileri gelmekledir: ulûfa (halk dilinde), ulufe (ilim di
linde)
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 103
Düşme hemen daima, sızıcı ünsüz bir diş sesinin (bu terim için genel olarak bkz.
§27 not) önünde meydana gelir. Tesbit edildiği yerler:
1° Türev kelimelerde (yaşayan), seyrek olarak, isimden yapılan isim (bakraç,
yalnız, iylik, karanlık, hepsi, içersi, yarsı), normal olarak da fiilden yapılan ® isimler
ve türev fiillerde®.
2° îkİ heceli organ ve uzuv adları veya hısımlıkla ilgili kelimelerde çekim ekin
deki ünlülerin önünde (bkz. §145).
Bu olay Türkiye Türkçcsi'nde açık hecelerde (kork- ve kırk- fiilleri hariç, §137;
§138 de ayırdıklarımıza da bakınız) ve söylediğimiz gibi normal olaak sızıcı bir diş sesi
nin yâni bir sonantın (r, l, n) önünde veya seyrek olmak üzere tonsuz bir hışırtılı sesin
(s, ş) önünde görülür. 139-144 arasındaki paragraflarda, böylecc elde edilen kombine
zonların öneminden söz edilecek.
Değişken ünlüden bir önceki ünsüzün önemi yoktur ama o bizzat bir ünlünün ar
kasından gelmelidir, aksi halde üç adet ünsüzden oluşan bir grup meydana gelir.
134- Aşağıdaki listede, sabit olmayan ünlüleri parantez içinde gösterdik.
r'nin önündeki dar ünlünün düşmesi:
ayr-ı, ay()r- dan gelir; bağr-ış (İmlâ Lügati, düzeltmeler, sh. 358) bağ(ı)r-dan
eylem ismi; bağr-ış-; brak-, bkz. §115, not; buyr-uk, Orhon: görevli (buyuruk) (buy
(n)r-dan gelir; çatrapatra (iyi-kötü (konuşmak v.)), çat(ı)r pat(ı)r dan gelir, onomato
pe, §140; çevre, Gramerimizin 1. baskısı sh. 908'e bakınız. pev(7)rden gelir; aynı fiilden
çevr-ili, çevr-inti; devr-ik, dev(i)r- den gelir, aynı fiilden devr-im; eğr-i ve sinonimi
büğr-ü, eğ(ı)r- ve bük-ür den gelir (büğ(ü)r-); kavr-uk, kav(u)r- dan gelir; kıvr-ak,
kıvr-ım, kıvr-ıntı, daha ileride kıvra bakınız, §141; ötr-e, ötrü, ötürü ve (Meninski) üt
tü. ütürü, eski yazıda arapçadaki kısa u sesini, türkçede ise ü, u, ö, o seslerini temsilen
satır aralarına yazılan işaret -ünlü, farsça piş, Doğu Türkçesi'nde otra -karş. Türkiye
Türkçesi'nde orta - otru, ordu, ııdru, uduru, udra, üdüre farsça'daki piş gibi "karşı kar
şıya" anlamına gelen bütün kelimeler, karş. §136 karş—ı; savr—uk "hoppa" (mecazi), bu
dala, (Ahmet Vefik'in Moliere’den çevirdiği aynı adlı piyese başlık olarak kullanılmış
tır.) sav(u)r- dan gelir; sıyr-ık, sıy(ı)r'dan gelir (Fr. da kelime olarak karşılığı yoktur)
aynı fiilden sıyr-ıntı, sıyr-ıl- (pasif); süpr-üntü süp(ü)r- den gelir; tükr-ük (İmlâ Lüga
ti; tükürük, Türkçe sözlük tükrük'den tükürük'e gönderme yapıyor), tük(ü)r- den gelir;
boğur yerine bağra, bkz. §97. Bu kategorideki (isimden) fiillerden, -e- (-a-) eki taşı
yanlar için § 141e bkz.
1- -e, -i, -ek, -ik, -iş, -inli, -ili, -im eklerini hatırlayalım.
2- -e-veya -i-, -le-, -iş-, -il- eklerini hatırlayalım.
104 J e a n DENY
bükl-üm, bük- fiilinin pasifi, bük-(ii)l— den gelir; der-li toplu, der-(t)li yerine
dir, der- den gelir, (karş. aşağıda not kısmında: dern-ek); diri (canlı) den gelen diri-lik
yerine, dir-lik (diri-lik kelimesi ünlü düşmesi olmadan da mevcuttur ama hafif bir mâ
na değişikliği ile: "hâlen hayatta olma, canlı olma"); iyi, eyi den, iyi-lik, eyi-lik yerine
iy-lik, ey-!ik; karan-lık, karan-lık. karah(u) karaii(ı) (eski kelime) den gelir; oğ(u)i-ak
yerine oğl-ak, (Codex Cumanicus); oğ(u)l-an yerine oğl-aıı (Kaşgari'ye göre, oğ(u)l
kelimesinin topluluk ismi, er için eren olduğu gibi, oğ(u)l için §145’c bkz.); yan(ı)l-
dan, yanl-ış, yatıl—ış (karş. §91); yay(ı)l— dan yayl—ım; yıg-dan, yığ—(ı)l—ın— yerine, yiğ
itli- (eski osmanlıca; Hülviyaı Şahi, fol. 3; karş. -Tarla haline gelen tar-ığ-la-ğ da ı
ünlüsünün düşmesi damak sesi ğ nin düşmesinden sonra olmuştur (§152 ve 100).
ay- dan ayı dan, aşt-la- yerine, aş-la-; besi den bes-le-; içeri den içeri-le-k
yerine içer-le-k; ileri-le- yerine iler-le-; koku-la- yerine kok-la-; sepi den sepi-le-
yerine sep-le-; yası (yassı) dan, yas(s)ı-la-n-yerine, yas-la-ıı- (§175).
Bu kategorideki isim fiillerden -e- (-a-) eki taşıyanlar için §142 ye bakınız.
Not: Der-in- den gelen der-nek kelimesini bir yana bırakacak olursak (karş. bu paragra
fın başındaki der-li ve aynı paragrafın ortasındaki yığn-ak) rı'nin önündeki dar ünlünün düşmesi
bildiğimiz kadarı ile, her zaman kelimeye -e- (-a-) ekinin gelmesine bağlı olmaktadır. 143. pa
ragrafta ele alınacaktır.
hep-(i)-si (3. şahıs iyelik ekinin ikilenmesi ile) yerine hep—si; içer(i)-si yerine
içer-si; yar(ı)-sı yerine yar-st, arapça an-ıutşfun eş anlamlısı (arkaik, Umarb. Muham-
med Al-Nasafi, Al-Manzumat al-khilafiyat, fol. 13 - iki kere - Ms. Oriental. 6815 Bri-
tish Museum); yat- dan yat-sı, eski şekli muhtemelen yatğusı idi.
Kar- kökünden kar-(ı)s-, kar-(ı)ş- dan kar-(t)yt yerine kar-yı (Kutadgu Bi-
lig’de düşmanlık duygusu anlamında); kavuş- dan, kavş-ak; ko-n- ile aynı kökten olan
kon-uş- dan komşu veya konşu, koıışu nun aslı olan konşıı şekli karışıktır; yak ile aynı
kökten olan yak-ış- dan yak-ış—ı yerine yalıyı (esk. osm. halen doğu Türkçesi'nde kulla
nılır) Türkiye'de kitabî telâfuzu yahşi dir (§67); tavşan, karş. tavuş ve tavuş- fiili. -Çık-
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 105
fiilinin eski şeklinden ünlü düşmesi olayı için 106 ve 115 e bakz.- Yukarıda verilmiş
olan karşı ve yahşi kelimelerinin etimolojisi, yeni kaybettiğimiz W. Bang tarafından,
Woııı köktiikischen zum osmnischen, 2 Mittcilung, 1919. sh.: 29 ve 31 de öne sürülmüş
tü. Bu çalışmayı görmeden önce biz de aynı neticelere varmıştık.
Bu kategorideki (isimden) fiillerden -e- (~a~) eki alanlarla ilgili olarak §144'e
bkz.
Gölge veya görge, karş. köliga (Kaşgari; bkz. §41 not); yon-dan (yörii- ve yü
rü-, karş. §56, d, not), aynı anlamda yor(ı)-ga yerine yor-ga (rahvan yürüyen at);
turgay, torğay veya metatez sonucu tuygar, duygar, doygar, karş. tunga (Kaşgari) çeşit
li küçük kuşlara verilen isim; serçcgiller vs.; ay- (konuşmak) ın ettirgeni ay-ıt (birisini
konuşturmak) yerine ayı- (esk. osm.) söylemek, daha eskiden sorgulamak (Kaşgari). Bu
durum sık sık meydana geldiği için, ettirgenden etken kullanıma geçilmiştir ve ay-ıt- fi
ili bizzat "konuşmak" anlamım almıştır Karş. §212.1
23
1- Oğuznâme'ye gönderme yapmak kâfi değildir, bu metinde tiirk kelimesi için türiik şekli de
verilmektedir. - Eğer gerçekten, eski bir kırık şekli söz konusu olsa idi, Societe de Linguisti-
que de Paris'de bir konuşmada anlatmış olduğumuz gibi, bu kelimede arkaik bir kır-ık (vurgu
1. hecede) bulmaya çalışırdık. Takip eden onluk sayı, (eski Türkçe’de elig (el uzuvıı anlamın
da). Çuvaşça'da alla) sayı adlarına özgü ikizleşme olayı neticesinde. Türkiye Türkçesi'nde el
li (aslı elig), Çuvaşça'da alla olmuştur, (karş. 173). Bu hipoteze göre kırk, kırılmış parmak
manasında olacaktı (beş onluktan bir onluk eksilmesi), bu da eski Türkçe'de önceleri "kırk
üç" yerine "üç elli" denen sayma düzenine bir başka örnek teşkil edecekti.
2- Karş. Rumen bilgin lorga'nın soyadı.
3- Tezkere-i Evliya'da, Uygur alfabesi ile baz.en ayıt-, bazen de ayt şekli görülmektedir. - Bu fi
ilin Osmanlıca kitâbi ıclâfuzu eyit- ve eyt- idi, (ince telâfuzu abartmak, ukalâlık sayılabilir)
et- fiili ile (kitâbi olarak it-; eski bir kapalı e söz konusu) karıştı, her iki fiilin de geniş zama
nında gövdedeki t yumuşamaktadır. Eski metinleri okurken veya halk ozanlarının (aşıkların)
şiirlerini söylerken, eydiir, eydir (il dit) yerine eder (i) fail) diye telâfuz edilir, (karş. tr. halk
dilindeki "il me fait; qu'il me lait").
I
1
106 J e a n D E N Y
138- Daha önce de görüldüğü gibi (§133) kelime içindeki geniş ünlülerin düşme
si çok seyrek bir olaydır. Bildiğimiz birkaç örnek şunlardır:
Çağla (İmlâ Lügati, Redhouse, Türkçe Sözlük) "taze badem, yeşilken yenebilen
erik veya şeftali" Anadolu lehçelerinde çağala (Anadil Deri./1), farsça çagale ve caga-
le; çağanak yerine çağnak (İmlâ Lügati), ikilemede çalgı çağanak (gürültülü müzikle
eğlence partisi, taşkın şenlik) karş. farsça çegane, avarca çağana (keman), Türkiye
Türkçesi’nde kastanyet anlamında çağana (Bocthor'a göre, Suriye arapçasında aynı an
lamda şağâne); değenek yerine (Baki, Wambdry, Alt-Osm., 40 3. satır, Meninski, The-
saurus) değ-nek, (sırpça degenek); eyerden (eğer ve eder ile kanşır) eyrinı; (teyze, esk.
osm. deyze, deyeze (Meninski) ve eje (eze) (karş. §96, 165); yumurta-la— yerine yumurt
la- (yumurta).
Uzun bir kelimedeki haplolojinin söz konusu olduğu son örnek hariç düşen ünlü,
ğ nin ardından gelmektedir.
Diğer taraftan, bu örneklerin hepsinde nomal olarak, kapalı hecelerde, bir sonan-
tın (r, l, n) veya hışırtılı ünsüzün (z) önündeki ünlünün düşmesi söz konusudur. Yumurt
la- kelimesinde düşme 3. hecede meydana gelmiştir.
139—e- ve -i- (aynı ekin zayıflamış şekli) ile isimden yapılmış fiiller:
Kaşgari’nin bize gösterdiği (onomatopeik) tâbirde olduğu gibi: çikir çikir (dişleri
gıcırdatma) deyiminden çikr-e- fiili (konuşurken dişleri) gıcırdatmak fiili yayılmıştır.
1- Belde bite (bitsin) çağala, hasda (hasta) yeyi sağaia (sağalsın), (Proverbes de Djoulardian,
sh. 137 de zikredilen alaylı bir atasözü.
Türk Dili Gramerinin Temel Kurulları (Türkiye Türkçesi) 107
Bu fiil diğer benzerleri gibi yeni hece yapısına uygun olarak çik-re- şeklinde bölünmüş
ve -re- hecesi açığa çıkmış, bu hece de daha sonralan boğ-ra- (tahtadan odun kesmek)
gibi fiillere yaramıştır (karş. boğ-um, bitkilerde budak, bitişme yerleri arasındaki mesa
fe, şişkinlik). Örnekler her zaman bu kadar bâriz olmayabilir ama doğra- (Doğu Türk.
toğra-) gibi bir kelimenin bugün kaybolmuş veya az bilinen bir terimden yapılmış ben
zer bir oluşma dayandığı apaçıktır.
Böylece -re-, -le- (bize göre), -ne- ve -se-ö) gibi yeni isim ekleri meydana
çıkmıştır.
1° Bir kapalı heceden oluşan tek heceli şekil: pat, par, kipi, şak, hış, sız, vs. Bu
kelimelerin bazıları cins isim olarak kullanılabilir: car (bildiri), çav (ünlü). Bu tek heceli
onomatopeler, çok üretken olan ve cins isimlerin çoğuna katılan -1c- eki vasıtasıyla tü
remiş fiiller oluştururlar, pat-la, par-la-, şak-la- vs. gibi, sık sık tekrarlanarak söyle
nirler: pat pat vs. Daha hafif bir gürültü ya da daha ölgün bir ışık veya hafifletilmiş ha
reketler söz konusu olduğu zaman, geniş ünlünün yerini dar bir ünlü alır: pıt, pır, vs.
Ya yukarıda sözü edilen tek heceli Örneklerden türemiş, ya da, bilinen tek heceli
şekillerde (en azından günümüz dilindekilcder) karşılığı olmayan onomatopeler. Bu
uzama, -ir, -il, -in, -iş ile meydana gelir. Bir patlayıcı sesten sonra (b, p. t, c, k, g) -ir
gelir: pat-ır, şak-ır vs. r den sonra -ıl gelir: par-ıl, pır-ıl vs. Sızıcı ünsüzün (s, ş, z, v,
m, ğ) ardından ise bazen -ir, bazen —il gelir. Türkiye Türkçesi'nde —in uzatması nâdir
1- Burada öne sürülmüş olan fikirlerin bazıları, Bang, Wom Köktürkischen zum Osmanischen,
II, 18 ve dev., 33 de başka zengin detaylarla hafitçe öngörülüyordu.
2- Daha fazla detay için bkz.: Dmitrijev, N.K.. Reitrage zur Osmanichen Mimologie, WZKM.
XXXIV. 105 den 123 e ve 271 den 285 e. -Gramerimizin 1. baskısı §850.
108 J t an DENY
görülür: kişne-, esne- gibi (bkz. § 143). -iş ile yapılan uzatmalar ise daha çoktur: çağ-ış,
Çiğ—ış. kağ-ış, çav-uş (çav dan, bkz. 1°), fr. chiaoux, ing. chiaus, choush (karş. başka
bir tarzda, tuhaf bir onomatopik rastlaşma, ing.: chavish (gevezelik) Türkiye Türkçe-
si'nde: civciv). Bu iki heceli onomatopeler -de- eki ile türemiş fiiller meydana getirirler:
pat-ır-da-, çat-ır-da- (karş. ing. chatter ile olan rastlaşma), gür-ül-de- paralel olarak,
-di (-ti) ile yapılan isimler (eylem isimleri) var: pat-ır-dı, güriil-tü, par-ıl-tı, kığış-tı
vs. (Gramerimizin §858). -(i)nti eki ile yapılan isimler çok yaygındır fakat aslında bun
lar, anlam olarak, kısmen, hareket noktası kök fiiller olan başka bir oluşumdan gelirler
(ibidem, §857). -de-(-da-) ile yapılan fiillerden isc-r/eA- (-dak) ile isimler türetilir (ve
ya daha seyrek olarak -daytk ile): fırıl-da-, fır-ıl-da-k, bıngıldak veya bıngıldayıp ışı-
l-da-k (karş. ışı, ışı-l, ışı-k §160), pır-ıl-da-k, fık-ır-da-k vs.
141—re- (-ri-) ile yapılan fiiller: Daha önce açıkladığımız üzere (§139) bu fiil
ler de aşağıdaki paragraflardakilcr gibi -e- (-i-) ile türetilmişler ve bu türevler, ünlüle
ri. kökün sonundaki ünsüzle bitiştirmek suretiyle başlangıçta yeni hecelerin oluşumuna
yaramışlardır.
Çayır dan çayra- (dial.) (buğdayın olgunlaşması), bu fiil aynı zamanda, "otların
yağmursuz!uktan kuruması" anlamına da gelir (Anadil Deri.), ibidem: gevre-, aynı an
lamda, edebi dilde: gevrek;
Çınra- (eski osm.: çanra-, karş. çan, çaıi) ve çinre-, çinre-, bkz. §42 not 1;
Öğürden (§147) (evcil hayvan) öğre-, ettirgeni öğre-t- ve öğre-n- (okra-? ilgi
si müphemdir), yeni Türkçe’de öğretmen, öğrenci;
Sıçra- daha eskiden ve dialck olarak sıçıra-, kökeni karanlıktır, saç- ve saç ile
benzerlik vardır, karş. Çağatay ağzındaki saçra- (sıçra-'ın sinonimi) Kaşgari'de sııçı-
bukra- ve sttçı- bııkn (sıçramak), moğolca satsah (serpmek), Türkiye Türkçesi'ndeki
s/p- ile belki kanştırılabilir, ve Hindoğlu'na göre "birci ateş etmek”, saç-tna (av saçma
sı). karş. Turcica I, sh.:200.
Titre-, daha eskiden titire— (Viguier) (Fransızca'da da Türkçe'deki ile aynı taklidi
ses), karş. tir tir (veya lir—il tir—il ya da ttr-ıl tır-ıl) titre-, karş. diğer lehçelerdeki sino
nimi kaltra- ve kaltır-a- (Radloff, II, sütun 26ü ve 261).
Ytldra-, daha doğrusu yıldtra- (parlamak) karş. yıldırım (1, Bcyaziı’in unvanı),
karş. yaldra, yalda- (pırıldamak), yaldrık. yaldrıık, yoldnık, yıtldrıık. yaltak "parlak,
şık", yal-ın (yal-tıi (yalaz, alev, parıltı), Kaşgari ve başka kaynaklarda yaşın ve ışı-n
§143 not), karş. Türkiye Türkçesi yıldırak (parlak); yalap yalap, yalap şalap (parlak fi
kir) yalapdak (çabuk) (Dede Korkut); yalabı- (parlamak) yalabık, yalabıık (halk dil.)
(parlayan, renk değiştiren, güzel, elegan) yalabıkla- (parlamak). Kaşgari yal- fiilini
(alevlenmek, yanmak) (bu anlamda yan- m sinonimi) ve yalıtır-, yalrat-, yalat-1 veri
yor. Bu aileden olan bütün kelimeler yal- fiiline dayanıyor, Yıpra- ve yıpra-n- (Sami
Bey tarafından ve dolayısıyla İmlâ Lügati ve diğerleri tarafından da unutulmuştur) (es
kimek) (mecazi olarak, zayıflamak, gücü azalmak, tükenmek, çökmek, bozulmak) ilk
anlamı: tuz buz olmak, parçalara ayrılmak, harabeye dönmek, (karş. kağşa-, § 144) an
lam daralması ile: yepri- (Firuzabadi’dcn Türkçe'ye tercüme, ama aynı metinde ytpra-
daha sık görülür), yepre-; ipra- (§67, 161) Meninski, Bernardo da Parigi, Bonelli-
lasigian, Djoulardian (Proverbes, sh,:42) tarafından ileri sürülmüştür, karş, epri- (Bur
han Kati'nin tercümesi, Lehçel-ül-Lugal, Anadolu lehçeleri); opra-, obra- (Uygurca.
Kaşgari: "eskimek", giyecekler için kullanılır) yerine upra-'dan (Karail), geriye benzeş
me ile (§78) ipra- Etimolojinin temeli Anadolu lehçesidir (!) (Söz Derleme Dergisi ve
Anadilden Derlemeler'de aşağıdaki kelimelere bakınız): op— (çökmek), op-an (op-ın sı
fat fiili, mağara, peynir ve tereyağ yapılan tabii çukur) opruk, obruk (edebi dilde de), or-
buk (metatez sonucu) (rusça'ya ovrag şeklinde geçmiş) opan m sinonimi; obrul- (ufa
lanmak, tuzbuz olmak), eskimek (giyecekler için) anlamında oprak (Uygurca Kaşgari,
Codex Cumanicus), uprak (giyecekler) (karait) türevleri vardır, -Karş. yamir- (mahvet
mek, bozmak), yimriil- (tuzbuz olmak) (Radloff, vs.).
M
1
110 JeanDENY
-ri-, -rü- ile hafifletilmiş şekil nâdir görülür (yukarıda yıldra- başhığı altında
yaldra- yerine yalda- kısmına bakınız), ama eski Türkçe'den beri bu konuda örneklere
rastlanır: suçı- bakrı-, yukarıda sıçra- maddesine bakınız; çığır dan (Kaşgari) çığrıı
(sertleşmek, meselâ ayakların altındaki toprak) Bu kelime, anlam olarak, topra- (otlann
susuzluktan kuruması) fiiline yaklaştınlabilir, bu fiil Kaşgari tarafından belirtilmiş ve
toprak kelimesinin etimolojisi yapılmıştır (toprak = kuru-sert, anakara) karş. yun.
ksera, rusça suşa, eski türkçe kuruğ öl yir (kuru ve rutubetli toprak). Toprak kelimesinin
kökeni doğrudan doğruya veya bugün kaybolmuş olan bir aracı (top-ur?) yoluyla top
kelimesine kadar uzanır. Karş. semantik gelişme üzerine, lâtince globus, gleba.
Aşağıdaki örnekte (Tobolsk dialeğinden) -re- unsuru gerçek bir, isimden fiil ya
pan ekdir: yulduzyarığ-ra-yde (yıldızlar parlıyor); yarığ-ra-yarığ ın (ışık) türevidir.
142—le- ile yapılan fiiller: Kanaatimize göre, Türkiye Türkçesi'nde temel keli
menin son sesi olan I ile, -e-, -/-ekinin kaynaşması olayının görüldüğü iki veya üç fiil
mevcut:
inle-, eski osmanhca'daki inil-e-den gelir (Yunus Emre, Dolap şiirinin nakara
tında, vezne uydurmak gerektiği için bu şekilde telâfuz etmiştir) inil-e- ise iki heceli
taklidi ses olan in—il den gelir (karş. Evliyâ Çelebi, V, 203, 11. satır: inil inil inle— ve tü
revleri inilde-, inilti, iniltili, bu sonuncusu hekimlikte "Iuctueux" karşılığı olarak kulla
nılır, karş. çağatay iniş— (iki veya birkaç kişinin birlikte ağlaması, ağlaşmak); karş. §141
de iğre- başlığı altındaki inre-;
çatla-. Bu fiil, bugün, tek heceli bir taklidi ses olan çat m çok iyi bilinen -le- eki
ile yapılmış kurallı bir türevi olduğu intibaını vermektedir (bak. §140, 1°). Oysa, Kaşga
ri çanla- (şaklamak) fiilini öne sürmekledir ve bu fiili kesin olarak çat-d-a-^ şeklin
de kesmek gerekir.
Türk Dili Gramerinin Temel Kurallar: (Türkiye Tilrkçesi) 111
Bu oluşuma, paraleli olan -ra—re- eki ile yapılanlara nazaran çok daha az rast
lanması şaşırtıcıdır. Biz, bu yapının oldukça eski bir devirde şimdikinden çok daha fazla
yaygın olduğunu düşünüyoruz (bak. Antropoloji 1923, sh.: 173). Önceleri -1 ile yaplan
iki heceli laklîdî seslere uygulanan bu oluşum, genelleşmiş ve yanlış bir kesimle artık
ölmüş olan -le— ekini doğurmuştur. Kaşgari'nin devrinde yaşadığı zannedilen bu ek,
bugün en az Fransızcadaki -er eki kadar canlıdır, (telgraf-la-).
Moğalcacıların muhalefeti dışında, aynı -re- eki de görülmüş (Hambis, Gramer,
sh.:42) ve akıcı bir sesin önündeki dar ünlülerin düştüğü tespit edilmiştir: kls. nıoğolca
tasula-, mod. moğolca tasla-; kls. moğolca tasara-, mod. moğolca taşra- (sökülmek,
yolunmak).
Bizim teorimizle, çat-La- veya iki heceli bir taklidi sesten gelen çat-ır-da- da
ha yeni ve -le- ekinin anlam kaybına yardım eden şekiller olarak değerlendirilir.
Neticede, -le- ekinin meydana gelişini, etkilerini çok eskiden beri hissettiren dar
ünlülerin değişkenliği olayına borçluyuz, (karş. §56, a).
Diğer Türk dilleri ile ilgili daha ileri bir araştırma, muhtemelen, söz konusu ge
lişme ile ilgili nice örnekler tespit edilmesine imkân sağlayacaktır, işte bunlardan biri:
tars (tırs) taklidi sesi, (şaklama, çatırtı, gürültü patırtı) (karş. Rusça, tryesk) Altay, Kır
gız vs. gibi çeşitli dillere dağılan türevler vermiştir: (Radloff 111 te bu kelimelere bakın)
tars-ıl, tars-tl-a- ve daha yeni olduğu muhakkak olan tars-la—, tarsıl-da- (Radloff,
tars benzeri Osmanlıca bir taklidi sesi de bunların arasında saymıştır, ama bu pek be
lirli değildir).
1- çinle- fiili (çalmak, çınlamak; kulakları çınlamak, uğuldamak) (Es’al efendi; Bcmardo da Pa-
rigi, tintillarc, sonarc: Acuher) bugün kullanılmakta olan çınla-ın ince şekli veya diyalek şekli
ve aynı zamanda en eski şekil olan çinile- (çin-il-e-) (Deri. Dergisi, Aksoy-Gaziantep) ye
karşılık olabilir; karş. çinildi (-ti) (Sudi. Bostan, I. sh. 585, 20. satır: dolap çinildisi), karş. in
le- paragrafındaki inilti. - Bu fiiller çok zengin bir aileden geliyor: çan, çiti, çın (çok heceler
de föıg... çiıı çin çiııre-; çin-ir çin-ir veya çın-ır çın-ır (Meninski), çiııgir çiııgir (veya çıngır
çıngır?)) (Kunos, Büyücü oyunu sh. 12); çınır- (Meninski, Acuher). çinirde- çinini, çınırtı,
çıngırda-, çıngırtı; çıngır(d)ak (Hindoğlu: çmırdak). Sadettin Nüzhet, Konya, Mani n° 145 de
arap harfleri ile, kulaklarım çınıla-r yazıyor, fakat kafiye çinile—rdemeyi gerektiriyor.
çinle- (çınla-) paralel olarak çiııre- (çıııra-) fiili var. §141, çittir (çınır) dan türemiş olmalı,
yukarıda aynı nota bakınız; çııîrak (Redhouse) ve çınrağı (Kam., Burh. Kat.'da zengdân) çtn-
ra- dan olabileceği gibi çınır- dan da türemiş olabilir.
Bütün bu şekiller çan (çan) dan gelir, yukarıda çariza- fiiline bakınız, (Meninski, Onomasti-
con, linnire maddesi); çanra- için bir hata söz konusu değilse, orada ilgi çekici bir z sesinin r
sesine dönmesi örneği var. Redhouse: çanla-.
Karş. diğer dillerdeki benzer kelimeler: fr. tinler, lat. tinnirc, lintinnire, farsça tânîden, ar.
Kaşgari'de tıktla- ve tikile (tık, tik) fiilleri de ardır, bize göre bunlar tık-ıl. tik-il
gibi iki heceli taklidi sesleri içine almaktadır (karş, Türkiye türkçesi tıkır). Son olarak,
Türkiye Türkçesindeki çağla- (su için- fokurdamak, köpürmek, kaynamak) ile çağıla-,
jağtla-, sağıla- ı karşılaştırabiliriz.
143- -ne- ile yapılan fiiller: Türkiye Türkçcsi'nde çok azdır: kişne-, karş. kiş-
ir-di; esne- (karş. §140, 2°); ağna- ve ağna-n- (Anadolu lehçesi) (atlarda, eşeklerde,
yerde sırtüstü debelenmek) (Anadil Deri. Derleme Dergisi). Bu hareketin yapıldığı yere
ağnak denir. Doğu türkçesi'nde ve Kaşgari'de (gevelemek, kekelemek anlamında) bulu
nan bu fiili, halk arasında anla- yerine söylenen ağna- ile karışlımamak gerekir, karş.
§91. Osmanlıca'daki ağına-, ağın- ve ağıl-, eski dar ünlüyü korumuşlardır; Türkiye
Türkçcsinde çiğne- (edebi dilde) fiilini ağna- ile karşılaştırın, daha eskiden (Viguicr,
Meninski. Ahteri, Firuz- abadi tercümesi) çeyne- ve bütün beklemelere rağmen daha da
eskiden çiyne-, çene, çe/ıehin tesiri ile; bu son fiiller aynı zamanda "hor görmek, ayakla
çiğnemek" anlamında da gelir (özellikle eski Türkiye ve Mısır'da, hasta çocukların vü
cutları üzerinden yürüyen kutsal kişiden söz ederken) bu anlamda çığna- fiili de var; bu
sonuncusu ve çağna-, ağna- ın ardından ikileme olarak kullanılırdı: ağna-n- çağna-n-
(dönüşlü) (dönmek, yatakta uyuyamadan dönüp durmak) (Nakiboğkı Hamza, Tohfet ül
letaif, 1953/4, ms. Ch. Gilet, fol 10 v° ve 58) ağna- çığna- (ayakla çiğnemek, bir yeri
yakıp yıkmak) (Aşıkpaşazede, Giesc yayını, sh. 111.21. satır; İstanbul baskısında hiç
yok) karş. Anad. dialeğinde çağna- (koyun veya keçinin can çekişerek ölmesi, çatlama
sı) ve ağnak ile eş anlamlı olan çığnak için yukarıya bakınız; arkaik olması gereken bü
tün bu şekillerin kökeni konusunda bilgimiz yok. Anadolu dialeğinde kınına- (kısrağın
yavrulaması) oldukça sarihtir: kııl-na yerinedir (§85). Kaşgari bunu yazarken, bu fiilin
kulun kelimesinden (tay) (§147) gelen kıtlun-a yerine olduğunu özellikle belirmiştir,
karş. kulan, kolon (§56, c) (yaban eşeği). Aynı yazar, bu açıklamayı takiben hayvanın
süt alınan memesinden (yelin) bahsederek yelne- fiili ile (sütle doldurmak) olan bir ben
zeyişe değiniyor (karş. §147).
I- Kaşgcri’deki bu tip diğer ilgi çekici filler şunlardınçıÂvte-, çikin (karş. doğu türkçesi. Pavet de
courtcilli, Zcnker) kalını- (aynı ekle fakat teoride, dar ünlü ile yâni, -ni-, -i-) (kalın olmak);
yaşın yaşna- (aydınlatmak), karş. Türkiye Türkçesi'nde ışın (güneş ışığı), ışı- ve türevleri
(§ 140ın sonuna doğru); karş. yalın (§141, yılılra- maddesi).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları ( Türkiye Türkçesi) 113
144—şe- ile yapılan fiiller: Bu fiillerin de sayısı azdır. Bazıları tartışmasız ola
rak anlatımlı bir kökenden gelir: çağsa-, çığsa-, kağşa-, kığşa-, 140, 2° de söz edilmiş
olan, iki heceli taklidi seslerden gelen bütün fiiller (çağış, çığtş, kağış, kığış) "taşların çı-
kadığı çatırtı ile çökmek (çakıl ile de ilgili ini?), molozlar, yıkıntılar, harabeye dönme,
yıkılma, eskime, bozulma, tıkırdama anlamlarına gelir, gevşe- (daha ileride bakınız) ile
karıştırılır. Farklı Anadolu diyalcklcrinde, bu kelimelerin zengin türevleri vardır (bkz.
Söz Derleme Dergisi, çağıştak, çağşak, çağşanıa, çağşanıak, çığşamak, çığşılınak, gağ-
şamak, gakşok, gavşak, kağşak, kağşama, kavşak, kığıştı maddeleri) (karş. Grammaire
sh. 543: çağışdı). Karş. karaite fiilini, Zajaczkowski'nin "ekler"le ilgili çalışmasında
(sh. 144) kav-şa- ile, haklı olarak kak (anlamlı kökü olmalı) ile benzerlik kuruyor;
(karş. ing. cake, ar. ka'k (kuru pasla?)), karş. anlam için, rusça suhary, osm. suhari (kuru
pasta) olarak rusça suhoy (kuru) O dan geçmiş. Aşağıdaki fiiller taklidi seslerden geli
yor gibi gözükmektedir;
gevşe-, (gevşek) Kaşgari’ye göre gevijden gelir (gev- fiilinden). Kağşa-, kavşa-,
kavşak ile ilgisi hakkında daha yukarıya bakınız. Gen. gefi-iş, gen-iş ile de ilgi olabilir,
karş. gerişe-, geiîşe-k. (Tank Tarama Dergisi) bir öncekilerin sinonimleri, ancak bu du
rumda, gefi-iş-ek, gerl-iş-e- yerine olmalılar.
Kuş—n— (dönüşlü) (eskiden kur-şa-k, bugün kuşa-k), karş. kur (kemer), Osman-
lıca'da iç-kur yerine geriye doğru benzeşme ile uç-kur haline gelen kelimeden kal
madır.
Okşa-, ohşa— (benzemek, andırmak) kar. ok (uygur vs.) (benzer, eş, eski Türk
çe'de edat olarak kullanılmıştır; uşa-t- (ettirgen) (küçük parçalara indirmek) (moderni
ııfa-t-, türevleri ufak, ikilemesi ufak tefek, çeşitli Türk dillerinde bazıları çok eski ol
mak üzere sayısız çeşitleri vardır), karş. Türkiye Türkçesi’nde uşa-k (oğlan, aslında kü
çük; hizmetçi) etimolojisi Bang tarafından incelenmiştir (Keleti Szemle, 1918/1919, sh.:
7 ve dev.) ancak mümkün olabilen ilgiler sebebiyle büyük güçlükler arzetmekledir.
1- Karş. çağşadan sıfatı, Shaikhzade, Islâm Ansiklopedisi. Germian Beyi Süleyman Şah için ya
zılmış olan mersiye. -Kuran’ın lâtin karakterde yazılmış modem tercümesinde. Meryem
Sûresinde "kemiğim kavşadı" tâbiri "kemiklerimin gücü yok" anlamındadır (karş. kemiğim
gevşedi). - Evliya Çelebi (IV, 365. 13. satır) ve Bcrnardo da Parigi. ciottolo maddesinde, ça
kıl yerine çağıl şeklinde telâfuz ediliyor. - Türkçe ve Farsça'da çakşır, çalışır, çağsır (şalvar)
kelimesi şüphesiz aynı etimolojik aileden geliyor.
114 J e a n D E N Y
1
Yum-şa- (kuştüyü gibi yumuşak olmak), yumşa-k (mecazi olarak da)(elâslik. es
nek (karakter) efemine, nazik, ince), yün, yün (n-m değişikliği için §83 e, sınıf değişik
liği için §70 e bkz.) başka birçok şekille ilgili olarak Zajaczkowski ve Bang'a bkz., Or-
hon'da yınışak (muhtemelen baş harfin etkisi ile değişim eskiden olmuştur,), karş. tel.
yım (kuştüyü) Türkiye Türkçesi'ndeki halk dilinde de aynı değişim var ama belki de ge
rileyici benzeşme sebebiyledir. Bugün (en azından XIX. yy. başından beri) İmlâ Lügati
nin otoritesine rağmen yumuşak (primitif değişken sese bir dönüş gibi gözüken bağlaç
ünlü ile) şeklinde telâfuz edilmektedir; A. Vahid'in Ing. -Türkçe Lügatinde "sofi" mad
desinde yınıışak yazmakta, J.K. Birge, idem; A. Vahid Moran her iki şekli de veriyor.
Eski osm.da imşak kelimesi de var (Ferhengnamei Sadi, hicri 755, kısmı 195). karş.
Anad. dialeğindeki metatezi: işmak (Söz Derleme Dergisi).
Not: Hışırtılı ünsüzlerden y hariç, -se- ve -ze- ile yapılan fiiller elde edilebilir fakat, -ze-
ile yapılan fiiller -ve- leşmiştir vc eğer -se- eki büyük bir gelişmeye mâruz kaldı ise bu, san-,
say- fiilinin ekleşerek araya girmesi ve -(y) esi ile yapılan "işlek" (gelecek zaman) şekilleri saye
sindedir, (bkz.: Gramerimizdeki lndex.) Çari-za (çınlamak) (z sesinin rye dönmesi olayı ile çan-
ra- için § 142. nota bakınız.)
Bu arada, aksa-, ahsa- (topallamak) gibi fiilleri daha yakından incelemek gere
kecektir (karş. Aksak Timur veya Temir; "Timour le boitcux", k dan h ya geçiş üzerine
bakz.: §38); feeriiz'den ben—ze üzerine §145 e bakınız; son olarak, Kaşgari tarafndan
(Besim Atalay'ın yayını, ktıbuz ve kupza- kelimeleri) önemli bir çalgı olan kopuz konu
sunda, ileri sürülen kobza- fiilini (kopuz çalmak) belirteceğiz, (slav dilinde kobza. lanta,
gayda anlamında). Bakınız: M. Fuad Köprülü’nün incelemesi. Milli Tetebbuat Mecmua
sı, II sh: 57 den 63 e.
145- Sabit olmayan bir ünlüye sahip uzuv veya organ adları ve hısımlıkla ilgili
kelimeler - 133. paragrafta da söylediğimiz gibi, ünlü düşmesi, kelimeye bir çekim eki
nin gelmesi sonucu olur. Bir gramer ekinin önünde düşme olmaz: bakır, iyelik bildiren
3. tekil şahıs eki ile bakırı şeklini alır.
Bazı organ ve uzuv adları ile hısımlıkla ile ilgili kelimeler ise bu konuda istisna
oluştururlar: bağır, bağrı olur.
Bu ünlü sabit değildir ama biz onu eklerdeki sabit olmayan ünlülerden ayırmak
için bağlaç adım veriyoruz. Eğer kelime, ünlü ile başlayan (özellikle dar ünlü ile §149)
bir ek alıyorsa (genel anlamda: çekim eki veya türeme eki) sabit olmayan ünlü, yukarıda
bahsi geçen bağr-ı kelimesinde görüldüğü gibi düşer. Ses uyumu kurallarına riayet etti
ği anlaşılıyor.
Burada mevcut olan ilkel zihniyet kalıntısı, ailenin vücudu ile ferdin vücudunu
birbirine karıştırır ve gene aynı zihniyete bağlı olarak, anlamlı köklerden gelen keli
melerle, bu gövdelerin her ikisine de özel bir ortak ses işlemi uygulanır (140. paragrafta
gördüğümüz gibi).
1- Karş. : Ldvy-Bruhl, tikel Ruh. Felix Alcan, 1927, sh.: 76 dan 82,’ye. ilkel insanın, çevresin
deki şeylerden kendini soyutlama kabiliyeti yoktur, şahsiyetini dış dünyaya, özellikle de bu
dünyanın, aile ve kabileden meydana gelen en dar kısmına yansıtır. Dillerin birçoğunda, vü
cudun bir kısmını veya bir akrabalık derecesini belirten kelimeler, şahıs zamirlerinin kullanı
mına bağlı olarak bazı özellikler gösterir (mdlanıSsien ve micromSsicn). Lcvy Bruhl. bu keli
melerin, birey ile topluluk arasındaki dayanışmayı belli eden özel bir grup teşkil ettiğini
düşünecek kadar ileri gidilip gidilemeyeceğini soruyor.
2- Eski Osmanhca'da da, beyni (Fıruzabadi tercümesi, i. 564; Burh. Kat. tere. 374, 10. satır.
deınûğ maddesi; Bostan. Sudi'nin tefsiri, II. 145 1. satır; Gülistan, aynı tefsir. 1293 baskısı,
sh. 73, 7. satır): karş. uygurca meni, Kırım şivesinde men ve Kaşgari'dc aynı anlamda inin i,
meni, inlini, Türkiye Türkçesi'nde meni sperm anlamına gelir). Son hecesi i olan şekillere 3.
ekil şahsın iyelik eki alanlarda kalıhr, Bang bunları Durch das posscssivsuffifx erweilcrte No-
minalslamme, Vom kökl. zum osman., IV adlı çalışmasında çok iyi incelemiştir. - burada Os-
manhca'nın Kaşgari’dcn daha arkaik olduğu görülecektir. -Beyni şekli, farsça'daki burun an-
lamna gelen bini ile benzer olması sebebiyle mesele yaratmaktadır, farsça'da demâg
kelimesinin hem "beyin" hem "burun" anlamına geldiğini de hatırlatalım. Tesadüf mü? Yok
sa aynı kaynaktan mı geçmiş? Farsça kelime başlarındaki bi nin Türkiye Türkçesi’nde bazen
bey şeklini aldığını belirterek sözümüzü bitiriyoruz: beyhude (gereksiz, boşuna), beyhuzur
(huzursuz) (bu bileşiklerde bi "....siz...... sız" anlamındadır).
■
1
] 16 JeanDENY'
oğl-ak (karş. ing. bu iki anlamı birleştiren "kid"), sabit ünlü ile oğul şeklinde ise bir ko
vandaki genç arı anlamında; torun (bazen sabit olmayan ünlü ile); yarın (Kaşgari, bkz.
§ 147 nin sonu) arış için § 148 de karış başlığına ve §74 e bkz.)
Not: Arapça kökenli olmasına rağmen Türkçe'de, özellikle nâzik ifadelerde çok kullanılan
hatır kelimesinde bazen, ekteki ünlünün önünde bulunan dar ünlünün düşmesi olayı görülür: lıat-
rıntz için.
146 - Aşağıdaki kelimelerde, daha önceleri sabit olmayan dar ünlüler, sonradan
sağlamlaşarak yerleşmiştir:
Avuç (eskiden av(ı)ç; daha sonra av(u)ç, ehali: avcıma, Hülviyat Şahi, fol. 33);
çekin (eskimiş, İmlâ Lügati, A. Vahid Moran) veya çikin, daha doğrusu çeğin çiğin
Anadolu dialeğinde çiğin (Türkçe Sözlükle de), çiğni (karş. §145 not) "atın bağlı ense
si", eskiden çiğ(i)n: siğiline dek, "ensesine kadar" (Risalei Birgevi, 77); eğin, iğin
(omuzlar, sırt) eskiden eğ(i)n: eğnine alıtp (omuzuna alıp) ibidem 74, 10. satır; idem
(Ciadyrgy, adossare başlığı, Zenker); irin (Kaşgari), erin; erin (Radloff, Houtsma), îrinı
(Ahmet Vefik, dudak), iren (dudak, özellikle alt dudak), emi (Codex Cum., karş. §145
not), Anadolu dialeği erin (Söz Der. Dcrg.) İlk şekli kapalı e ile, ein (Söz Der. Derg.)
İlk şekli kapalı e ile, erin idi.
147 - Aynı ses düşmesi olayı bazı hayvan isimlerinde veya uzuvlarını belirten
kelimelerde de görülür (özellikle türevlerde, dar ünlünün düşmesi) : Boğur (erkek deve)
(veya bağra, bkz. §97); kulun (tay vs. bkz.: §143); öğür (evcil hayvan, bkz. § 141); yelin
(meme, bkz.: §143). -Yağır (Türkiye Türkçesi, "atın eğeri, karş. çiğin §146), aynı yerde
yıpranma veya yara: karş. eski osm. (Firuzabadi tercümesi) ve Anadolu dialeği, yağan,
yağımı veya (sadece dialek mi?) yanıt (bkz.: §145) Kaşgari'dcki yarın Osmanlıca’daki
şekillere göre daha eski gözüküyor. (Atın eğerini ve genellikle aynı zamanda insan
omuzunu ifade eden terimlerin zenginliği farkedilecektir).
148 - İkinci ünlünün (dar) düşme olayının gerçekleşmesi için gerekli bütün nite
likleri taşımasına rağmen yine de, her durumda (bazı nâdir ekler dışında) bu dar ünlüyü
muhafaza eden az miktarda kelime mevcuttur:
Gelin (Orhon Kitabelerinde); Bang, op. ciit. (bkz.: §145) sh.: 11 de Radloff a gö
re (Prob. Gagavuzca metinler, X, 22b) gelni (onun gelini) şeklini gösteriyor; dünür (ka
rı-kocanın ebeveynleri), Kaşgari : tüııür (hanımın); Pelliot, Kalyanamkara LXIV, tun
gur (nişanlı?) Caferoğlu’nun Uygur Sözlüğü ündeki çeşitli kaynakçalara bakınız; karş.
i
r
eski osm. ikizleme dünür dünürsü, Aşıkpaşazâde, Giese yayını, sh.: 52 3. satır, karş.
Anadolu dialeğinde dünürsü, (bitişik iyelik eki ile?) veya dünürcü, görücü ile aynı an
lamda
Boğun (eklem) (Kaşgari, idem) boğ-um ile aynı anlamda {boğma, boğum, dü
ğüm, bambu halkası), boğ- fiilinden gelir. Tobolsk Türkçesi'nde buğun kelimesi "nesil"
2\
anlamına geliyor (karş. bir sonraki kelime/1
1- Slavcadaki svat "kayınpeder" ve "çöpçatan veya "sağdıç” anlamlarını birleştirir. Dünür, slav-
cadaki dever (sağdıç) kelimesi ile, dünürsü ise drujka (sağdıç) ile (slavca drug (dost) küçült
me eki almışı) karşılaştırılabilir mi? Eş sesli küçültme eki -ska her iki dilde de görülür; karş.
abıışka (evlilikte eş) (eski Doğu Türkçesi’nde) ve babuşka (ihtiyar kadın, büyük anne), vs.
(Rusça’da); karş. Rusça'daki melez kelime başka, Türkçe'deki baş m bozulmuşu. Bu telkinler
ütün sakıncalar göz önünde tutularak yapılmıştır ama incelenmeye değer. Evlilik bağıyla ilgi
li terimler komşu halkla arasında kolaylıkla birbirine geçer ve yayılabilir.
2- Burada vücudun kısımları ile, jenerasyon adlan arasında daha önce gösterilmiş olan dayanış
maya rastlanmakta (§145, notl). Guiganov buğun kelimesinin rusça karşılığı olarak kolyeno
yu kullanıyor, pokolyenye "nesil, kuşak" anlamında, aslında: diz. Karş. Ernout, Dict., sh.:419,
lâtincc’de: "baba, ailede çocuğu kabul etmek için... dizlerinin (gemi) üzerine alır". Türkiye'de
göbek", aynı yaştaki insanlar anlamına da gelir ve baba çocuğunun dini adını (göbek adı) ko
yarken onu dizlerinin üstüne alır. Göbek kelimesi ile bazı hısımlık adlan arasındaki ilişki ile
ilgili olarak Emout’da umbö maddesine bakınız.
•>
I 18 J e a n DEN I
Çavım "aygır veya eşeğin erkeklik organı" çav dan gelir (karş. Türkiye Türkçesi
vc konuşma dilinde ç«Â) Anadolu lehçelerinde aynı anlamda çavımı ve çavkm, kürtçe
çavkaıı.
Tıdun, eskiden ılıdım, dulun (karş. esk. dıdıık) "şakak".
Kısır, ünlü düşmesi ile, kısrak.
Karış, (diğer adı ser- den ser-e) Kaşgari'dc geçer, asıl anlamı "baş parmağın ucu
ile küçük parmak arasındaki mesafe", doğu Türkçesi’ndeki kari ile ve arış (Farsça ereş
"dirsekli, mediusun ucundaki dirsek kısmı") ile karıştırılmamalı, dar ünlünün düşmesi
ile arşın (bu kelime için §74 e bkz.) Bu son kelime uzuv isimleri kategorisine dahil sayı
labilir. §145;
oğıır (bugünkü imlâsı uğur) ünlünün önünde uğr şeklini alır veya uğur olarak ka
lır: ıtğrtm-a (e hali); uğra- fiili buradan gelir; -Oğıır kelimesi hayvanlarda içgüdüye ya
ran olan bir organı ifade eder mi? Araştırmaların bugünkü durumunda kendi içinde ilgi
çekici olan bbr hipotez pek ispatlanabilir görünmemekledir.
149- Sabit olmayan ünlünün düşmesi olayı bazen geniş ünlünün önünde gerçek
leşmez. Bir başka deyişle, ekteki geniş ünlüye nazaran dann önündeki düşme daha sık
görülür. Düşme olmadan e hali : oğıd-a, ağız-a, bunııı-a şeklindedir. Gönül kelimesi
nin e hali ise, ünlünün düşmesi sonucu gönl-e olur.
150- Bazı yabancı kelimelerde ikinci derecedeki dar ünlünün (bağlaç) düşmesi:
Halk dilinde benimsenmiş olan sınırlı sayıdaki 3 heceli Arapça ve Farsça kelime
lerin 2. hecelerindeki dar ünlü, uzun ve bazı kelimeler de de vurgulu olmasına rağmen
düşer. Bu olayın, vurgunun 3. ve son heceye doğru yer değiştirmesinin ardından meyda
na geldiği, bazı kelimelerde ise uzun i nin kısa i ye dönüşmesinden sonra gerçekleştiği
tahmin edilmektedir:
ûlıiret (bu ve takip eden örnekler Arapça'dan geçen kelimelerdir) ahret (ahret-Iik
kelimesi buradan gelir, öbür dünyayı hak etmek maksadıyla beslenen yetim- öksüz ev
lâtlık, karşı, halayık); halîfe; asıl anlamı (Peygamber veya İmam'a) vekâlet eden, vekil,
kâtip kalfa (duvarcı, duvarcı ustası, arkadaş, loncalarda ustaya karşı); eski konaklarda,
hizmetçi veya köleleri genellikle gönüllü olarak yönetmekle görevli kadın, halayık, esas
anlamı yaratık; harfte (İmlâ Lügati) arapça harita dan geldiği düşünülür, yun. hartes
(coğrafi harita). Türkiye Türkçesi'nde harta Türkçe Sözlük) ; mürüvvet, önce nıiiriivet
sonra nıürvet (halk dilinde) olmuş (insanlık bolluk, ihsan, hürriyet, bir evlilik veya do
ğum vesilesi ile harcanan, evlâtların evliliğinden dolayı duyulan veya ileride duyulması
üıııid edilen sevinç); valide valde (anne, asıl anlamı : doğuran (kibarcası)); zahire bazen
zahre olarak telâfuz edilir (erzak, tahıl).
Söz konusu dar ünlü, başka bir ünlünün ardında ise, kaybolmak yerine satirce ya-
rı-ünlü y ye dönüşerek zayıflar: fûida (ar.) fayda: mâlıiıûp, mahitab (farsça) mehtap (ay
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Tiirkçesi) | 19
ışığı) veya lı nin yumuşaması ile maytap (Bengal ateşi); sahife (ar.) sayfa; taife (ar.) tay
fa (gemi mürettebatı).
Farsça âyine, Türkiye Türkçesi'nde ayna olmuştur (aklatma anlamına da gelir.
ayna-ct = aldatıcı)
c) Kelime sonundaki ünlülerin düşmesi
151 - İki heceli kelimelerin sonundaki ünlülerin düşmesi nadiren gerçekleşir
(§227 not):
sar- (sarık, türban gibidir), karş. aynı anlamda (Kaşgari) sanı-; Sami Bey'c göre
koku- dan kok- ama Kaşgari'de kok- vardır: kısmen aynı anlamda olan kazı ve kaz- Fiil
lerinin herbirinin Kaşgari'de birbirine benzemeyen anlamları vardır; sars- Meninski za
manında (XVII. yy.) sarsı- şeklinde lelâfuz ediliyordu. - Belki de tam tersi, iki heceli
kelimeler tek heceli primitif şekillerin gelişmişi olabilir (bkz §106). Bu mesele, Türk
dilleri çok daha derinlemesine incelenmeden aydmlatılamaz. Karş. uyu- (Kam. Firuz..,
rwb kökü başlığında; aynı anlamda : uy- (dialek, bkz. O.A. Aksoy, Gaziantep).
-re. -ri ile yapılan zarfla de veya den hâli ekleri alınca sondaki ünlü geniş bile
olsa genellikle düşer: bnr(a)-da; or(a)-da; nerfehde?; içer(i)-de. dışarfıf-da: yakar
(ıf-da; aşağ(ı)-da; aşağ(t)da (Son iki kelimede, 135. paragrafdaki karanlık kelimesinde
olduğu gibi, düşme olayı 3. hecede meydana geliyor) den halini elde etmek için kelime
sonuna bir n sesi ilâve edilir; bur(a)-datı vs.
Aşağı kelimesi bazen aşa şeklinde kısalabiliyor.
Yunanlı kökenli Anadolu (Anatoli) kelimesi halk dilinde Anadol şeklinde telâfuz
edilir.
2. Ünsüz Düşmesi
152 - Tonlu damak seslerinin düşmesi : Genellikle Türkçe'de, özellikle Oğuz
Türkçe'sinde (ve Türkiye Türkçesi'nde) tonlu damak seslerinin pek sabit olmadığını gör
müşlük (§30 dan 33 e).
Türkiye Türkçesi'nde g sesinin, tonlu ünsüzün (pratikte ölümlünün ya da ıslıklı
nın (z)) ardından düşmesi olayı sık sık görülür: elek. karş. elgek (altay dili); yala-, karş.
yalga- (altay vs.); uyan- (uygan- yerine); emek (emgek yerine. Cod. Cum. vs., karş. Ka
zak dilinde enbek); pire. karş. bürge (Kaşgari, §97); kazanç (kazganç); kayır-fkaygur-f
Nazal damak sesi n nin (kolaylıkla ng ye ayrışabilir) uğradığı damaksıhğın kay
bolması. benzer bir olaya dayanmaktadır (§45, not).
Bir ünlüden sonraki ve özellikle iki ünlü arasındaki tonlu damak seslerinin ıslan
ması ile ilgili olarak 34. paragrafa gündeme yapıyoruz. Burada kolayca tesbil ediyoruz
ki, sondaki g sesi çeşitli Türk dillerinde iki tip muameleye mâruz kalmştır: Tonlulaşına
ve ıslanma (bazen kaybolmayı takiben): eski türkçe tarıglag veya tarığlag (?) (Kaşgari)
120 J e a n D E N Y
1
(§93 ve 135) aynı anlamda tarla olmuştur; -lig eki, aynı dilde (Türkiye türkçesi’nde) bir
taraftan türemiş soyut isimlere -lik haliyle şekil verirken, diğer taraftan -li ile de iyelik
sıfatlarını şekillendirir.
İşle sondaki damak sesinin düşmesine birkaç örnek:
acı (açığ); yeni-çeri, yeni-çeri deki çeri (eski türkçe) (çeriğ); katı (kattğ); kuyu
(kuduğ); ulu (büyük, Ulu Cami (Bursa'da) gibi deyimlerde kullanılmakta), Ulukışla
(Anadolu'da bir yer adı), Uluğ, aynı zamanda özel isimdir; kış-lag yerine kış-la (karş.
Ulukışla) askeri karargâh, kelime anlamı kış mahalleleri; yay-la (yüksek dağ, kelime
anlamı yaz mahclleleri, eskiden yay — ilkbahar, yaz (mod.); tuz dan tuz-lağ yerine tuz
la (tuzocağı); yadag yerine yaya.
Yukarıda zikredilen kışla ve yayla kelimelerinin, Türkiye Türkçesi’nde, sonunda
tonsuz ünsüz bulunan şekli de mevcuttur: kışlak, yaylak; böylece kelimelerin gerçekte
göçebelerin diline ait olduğu ve bu ikinci telâfuzla, "kış mahalleleri, yaz mahalleleri"
demek olan ilk anlamlarını özenle muhafaza ettikleri anlaşılır (kökeni lehçe farklılıkları
na veya doğudan alınan kelimelere dayanır).
153 - Yukarıdaki paragrafta konu edilen (ilk iki satırbaşında) damak seslerinin,
önceki eklerin baş sesi olmaları muhtemeldir. Her ne olursa olsun, Türkçe’de günlük dil
de, ilk hali tonlu ünsüz olan damak sesleriyle başlayan çok miktarda ek mevcutur. Bu
durumda aşağıdaki ekleri belirtebiliriz:
Sıfat—fiil eki -gaıı(-ketı) (Türkiye Türkçesi'ne -{y)en olarak geçmiştir), bugün
-ir- olarak geçen eski ettirgen ekleri -gur- -guz- eskiden gelecek zaman istek eki olup
günümüze ~(y)e olarak gelen -gay, -gu ve -(y)ince, -(y)eli şeklinde aslına uygun olarak
bugüne gelen bağ—fiil ekleri -gin-ce, -geli.. Ayrıca, suv-gar-, ot-kar, baş-kar-, kut-
ğar- veya kut-kar- fiillerindeki isimden fiil yapma eki olan ve Türkiye Türkçesi’ni her
zaman suv-ar- (sulamak, suvarmak, su, sub. sug'dan gelir) ot-ar (ot dan gelir), baş-ar
(baş'dan gelir), kurtar- (r ile genişleyerek, § 109) şekillerinde geçen -gar- eki.
154 - Çok heceli kelimelerin sonundaki tonsuz damak sesleri, küçültme ekleri -
cik ve -rek in önünde düşerler: küçük, küçücük, küçürek.
155 - Akıcı seslerin düşmesi : r ve / akıcılarının düşmesi olayı çok eskiden beri
meydana geliyor gibi görünüyor. Çeşitli Türk dillerinde bazı örnekleri mevcut (karş.
özellikle Gunnar Jaring, Sludien zu einer Osltürtischen Lautlehre, Lund, 1933).
Modern Türkiye Türkçesi’nde, dialek konuşmalarda ve halk dilinde, özellikle
vurdumduymaz bir konuşma tarzına özenen serseri çevrelerde bu olayın izlerini görmek
mümkün. Aşağıdaki örneklerde 5 sesten (ünlülerden ve akıcı ünsüzlerden) meydana ge
len aralı harf gurubunun uzun a şeklinde kısaldığını görüyoruz: on paralık yerine on
pûk veya onıpSk. ctğaraltk yerine cığûk, Hüseyin Rahmi’nin Can Pazarı eserinde (İkdam
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 121
12 Aralık 1922) külhanbeylerin ve (eskiden) dilenci keşişlerin (aptal, abdal veya mec-
dub) konuşmaları.
156 - Akıcı r sesinin düşmesi - Bu olay kelime içinde nâdir görülür:
kur-şak yerine kuşak, bkz. §144 kuşa-n- maddesi.
Eklerin sonunda ise, nispeten daha sıktır:
Eski o! zamirinin (ek almış) yerine gelen, isim fiil ya da zarf fiilin 3. tekil şahısı
dur-ur idi (doğu Türkçesi'nde tur-ur) (Osm. kitap telâfuzu: dürür dur-, tur- fiilinin ba
sil geçmişi) kelime anlamı ayakta durmak, kalmak (karş. ing. stay). Karş. latincc starc
ile roman dillerindeki kullanılış şeklini: idi anlamında, ital. sla. vs. Bu şekil, -dir (Türki
ye Türkçesi), -di (azeri) olarak kısalmıştır. Alıay dilinde ise -t olur.
Tamamlanmamış isim fiil (ihtiyaca göre ek olur) -i in oluşumu er- fiiline daya
nır (223).
Hâli hazır veya sürekli şimdiki zaman eki -(i) yor Türkiye'de bazı köylülerin ko
nuşmalarında sondaki r yi kaybeder: diyorum yerine diyom (bkz. Kovalski Ency-
clopödie de L'İslam, fr. baskısı IV. sh.: 935 "Türks" maddesi).
Şart ve istek kipi eki -se de eskiden -ser idi.
1 rakamının adı olan bir kelimesi, ünsüzle başlayan bir kelimenin önünde beliti-
siz artık! olarak kullanıldığı zaman, konuşma dilinde, sonundaki r sesi düşer. Böylcce
kendinden sonraki kelime ile bir çeşit kaynaşma meydana gelir.
Hiçbi-şey ya da hiç bi-şe (genellikle olumsuzlukla birlikte); bi-defa örneklerin
de olduğu gibi. Saray şairi Baki'de de (XIV. yy.) bi-bak örneği mevcuttur (Dvorak Ya
yını, 265).
Bıdır zarfı (geçen sene) (karş. eski fr.: antan) (Gramerimizin Türkçe tercümesin
de tartışılmasına rağmen) "bir yıldır” yerinedir.
Anadilden Derlemeler adlı dialek sözlüğü hepsi "bir kere, biraz" anlamına gelen
benzer kaynaşmalar gösteriyor: biçala. bidıkım, bikez, biyol (biryol).
Bir şekil tâbiri (ar. sehl: kolay) aynı anlamdadır ve şu şekillerde görülür: biseğel.
biseğeiden, bisel. bisehel, bissehel, bise, bisecik. Söz Derleme Dergisinde daha az sayı
da, başka şekiller bulunmaktadır.
Edebi dilde geçen benzer bir terim bazı açıklamalar gerektiriyor; biteviye veya
bir teviye (durmaksızın, sürekli olarak anlamında) (İmlâ Lügati, sh. 61; karş. Refik Ha
lil. Ay Peşinde, arap harfleriyle olan baskısı, sh. 10 ve 64). "Bir düziye" deyiminin aynı
sı bir söyleyiş söz konusu, diğer şekilleri, bir düzüye ve bir düzeye, aynı anlamda ve ilâ
veten yuvarlakça, sadece eşitçe, eşit anlamlarında; karş. bir düzü-de, (düze-de). düz-
I
122 JeunDENY
fiilinin (düzeltmek düzene koymak) bağ fiilleri düzü. düze, (deyi ve diye gibi). Aslında,
biteviye, bitevi'nin (daha eski şekli biitevi "masif, toplan, toplam", karş. biitevi ölü ke
mikleri, "iskelet" anlamında) e halidir. (Baha. Aucher. Hindoğlu, karş. bulg. bit'uvi,
Guerov'da da aynı anlamda), "liütün ile aynı anlamda, dialekıc bit-fiilinin (eski şekli
biit-. bitkinin çıkması, sona ermek) başka bir türevi olan bittin. Abuşka. Çağatay dilin
deki bütev kelimesinin Osm. daki bütün den geldiğini öne sürmekledir.
Riteviye'nin aslının bir teviye olduğunu söylemek yanlıştır fakat, konuşan kişile
rin kulaklarının bir yerine bi ile haşlayan kaynaşmalara ne kadar alışık olduğunu göste
rir. (Bkz. § 167).
157 - Akıcı i nin düşmesi: Bu olay öncekine göre daha sık görülür. Tercihen ge
niş ünlünün (o, a, e) ardından meydana gelir. Prensipte, «’datı sonra gelince bu harfin
uzamasına sebep olur.
İşaret zamirleri o. şu: ol ve yo/’dan gelir.
Eski Türkçe'de "oturmak" anlamındaki olur- (Orkhon) önce genişleme ile.
(§109) alttır- ve oldur- şeklini almış daha sonra akıcı sesin düşmesi ile otur- olmuştur.
Ohıız yerine dc bugün otuz denmektedir, bazıları altnuş'ı da atmış diye telâlüz etmekte
dirler. (Çuvaşça'da bu sayı için ıı/fnm/la birlikte. / nin düşmesi sonucu oluşan utmai'Ğa
mevcuttur, bkz. §44, son kısmı).
Gel- fiilinin ettirgeni gel-tir-, daha sonra getir- olmuştur.
Dialek lelâfuzlarda, alt yerine üt ve kalk yerine kük şekilleri vardır: (bkz. Chan-
sons des Janissaires d'Algcr. Melangcs Rene Bassct. 1925. II. 85 (53 hariç) not 2.
Meninskinin, ol- fiili, emir kipinin 3. ıckil şahsından geldiğini söylediği olsun
yerine osurt başkaları tarafından da belirtilmektedir. (Meninski. Thesaurus I, 517. sü
lün).
Apar- (eski osın. "alıp götürmek") alıp var- lan ünsüzlerin kaynaşması ile mey
dana gelmiştir.
158 -1 nin (ve k nin) düşmesi - En çok Farsça'dan gelen kelimelerde görülür (ge
nellikle ,v den sonra); dost yerine dos; abdest yerine aptes; yâd est yerine lades bkz.
§111, sonuna doğru; rast gelmek den (farsça rüşt. (doğru gerçek, karş. ing. right) rasgel-
mek (karşılamak), rasgele, rasgetirtnek (uygun olma) vs.; destgüh yerine tesgâh (bkz.
§96); pesftfi (bas; perdah (t) (parlatma); zerbaf (t) (ince alay); derbend'den (dağlarda
ki zorlu geçit, boğaz) deıven aga (eskiden, dağlık bir bölgedeki kasabanın yöneticisi).
Bu son örnekte n sesinden sonraki t nin düştüğü görülüyor, genellikle bunun tersi mey
dana gelir: n’nin ardında t türemesi olur. Fen (arapça fenn) fend (fent) (zanaat, yapma
cık) şeklini alır, diğer örnekler için §130 a bkz.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 123
1- Mest kelimesinde tam tersi bir olay var: s'nin ardından t türemesi, (farsça mes. ar. mesti "içe
giyilen, üzerinden abdest alınabilen ayakkabı, karş. osm. çedik §132)
1
124 J e a n D E N Y
Türkiye Türkçesi'ndeki yıpra-t-, ıprat- ya da iprat- dan gelir (bkz. § 141, yıpra-
maddesi).
Bazen şu tuhaf olaya da rastlanır; konuşma dilinde y ile başlayan bir kelime bu
sesi kaybeder ve bir süre sonra yeniden alır. Yıldırım > ıldırını > yıldırım; yılan >
dan > yılan örneklerinde olduğu gibi. Lehçeden gelen etkiler de bu değişmelere yardım
cı olmaktadır (karş. §48).
Irak haline gelen eski yırak (uzak) kelimesi de (önceki paragrafa bkz.) belki aynı
olayın sonucudur. Bu şekiller, herhalde ay(ı)r- temel fiilinden gelir, pasifi ayrıl (dar
ünlünün düşmesi sonucu, § 134). Şöyle bir gelişme düşünülebilir ayır- > lyır- > ır. ay
rıl- > ınl—; yayka- > yıka- (§62) da olduğu gibi. Ayır- yerine -ır- fiili Hindoğlu tara
fından "separer" başlığı altında gösterilmiştir (deri. Dergisi ve Kanı. Firuz II, 451).
162 - f>y değişimi: ç ünsüzü bazen kelime sonlarında ve patlayıcı tonlu ünsüzle
rin önünde j olur: içti yerine işti, üç yerne üş. eski osm. da güç yerine güş.
İbrahim Necmi'nin gramerine göre (sh. 72): saçtık, geçtik, içtima (ar. içtimâ), aç
tı, içti (daha yukarıya bkz.), hiçlik, kaçlı göçlü kelimelerinde t ve i nin önündeki ç sesi y
oluyor.
Arapça kökenli özel isimler olan Mecdi, Vecdi, Neclâ ve basit isimler olan (gene
arapça) vicdan, vecdet, necdet, iclâl, meclis, mecnun ve ecnebi kelimelerinde d. I ve n
nin önündeki c sesi j oluyor. (Bu durum da ne kadar çok yabancı kelimenin bozulmuş
veya halen bozulmakta olduğunu gösterir).
Eczane (karş. eza-cı) tecziye, haczi, aczi kelimelerinde z nin önündeki c sesi z
olarak telâfuz ediliyor.
163 - Özel durumlar : sonra > sora, so/ıra'daki n(n) nin düşüşünü belirtmek ge
rekir. Şüphesiz iki etapta oluşmuştur, sonra > soğra (karş. §45 not, eski Türkçe ve halk
dilindeki Türkçe'de nazal sesin kaybolması. Tanrı yerine Tağrı) > sora (ünlüden sonra
ki damak sesinin amüismanı §34). Aynı gelişmeyi ortaya çıkaran Tanrı yerine Tan şekli
de bulunmakladır.
Beri kelimesinde eskiden var olan fi de benzer şartlarda kaybolmuştur, (bkz.
Grammaire 1. baskı §90 b). Gelişme, behri > begri ; beğri (beyri) > beri şeklinde ol
muş olmalıdır.
/(n)şallah'daki zı'nin düşmesi ile ilgili olarak § 132 not 2 ye bkz.
Yumurtga > yumurta, çekürtge > çekirge gibi değişimler ünsüzlerdeki diftong
(§109) problemlerini onaya çıkarır ve günlük Türkçe üzerinde bir incelemenin konu
sudur.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 125
164 - Demek sesi g (ğ) nin amüismanı: 34. paragrafla sözü edilen kalın (ğ) veya
incesi (y), sık sık, bir veya aynı zamanda komşu iki ünlünün kaybolmasına yol açar:
ağa > â (karş. abi, §159); aşağı- aşâ (§331); akıcı ses r den sonraki g veya ğ nin yok ol
ması, bazen bu r nin önünde bulunan dar ünlünün de düşmesine sebep olur: yapurgak
(yapurğak) > yaprak; yoğurkan > yorgan, yoğur- fiilinin (süt ürünlerini koyulaştıran)
ve yoğurt un ilk anlamı.
4. Kaynaşma
165 - Ayrı ses sınıflarına dahil, nispeten bağımsız iki kelimeyi birleştirerek tek
kelime haline getiren bugünkü yazı şeklini bir tarafa bırakıyoruz: Boğaz iç—i yerine
(karş. §48 boğuz maddesi) Boğaziçi- Bu örnekte, kullanılarak yerleşmiş olan bir ad takı
mı söz konusu. Buz kıran (ismi takiben sıfat fiil) yerine buzkıran; buzlucam (buzlu sıfa
tının ardından isim). Gramatikal sebeplerle ikinci terimi baş-ı olan ve bu seriden diğer
birkaç ad takımını da kaynaşma olarak kabul etmek yerinde olacaktır, (bkz. Gramerimi
zin 1. baskısı, §1114).
Burada, bu istisna hariç, terimlerden birinde veya her ikisinde, bir hece yutulma
sına veya fonetik değişmeye yo! açan kaynaşmalardan başkası ele alınmayacaktır. Niha
yet, bu açıklamada genellikle birbirini takip eden iki kelime arasında meydana gelen
ikinci değişimleri hesaba katmayacağız: buz kıran yerine bus-kıran gibi.
166 - îşte tespit ettiğimiz birkaç kaynaşma örneği (kesinlikle tamamı değil):
Ayol!, ây oğul yerine (özellikle kadınlar arasında samimi konuşmada); burnotu (esk.)
(enfiye, ar.) burun-ot-u yerine (dar ünlünün düşmesiyle); büğiin, bu gün yerine (grama
tikal olarak esas kelimenin belirlediği gerileyici ünlü benzeşmesi ile) karş. aynı olay ya
kut lehçesinde o kün (o gün) yerine öyiin (öğün) ve Altay Türkçesinde pu (bu) kün yeri
ne pügün;
■
126 J e a n D E N Y
hocafendi, hoca efendi yerine (karş. Mustafa Efendi yerine Mıstafendi; Mıstabey' de de
nir; geriye doğru dudak sesinden uzaklaşma olayı için § 165 in sonuna bakınız);
isal (biber), ısı (isi) nın dialeği, genel olarak biber, büber §63;
kaftan, kap ton yerine, esas anlamı "üst giyeceği":
kahvaltı veya karaltı, kahve alt-ı yerine;
karnaksı veya karnakatısı (karın ağrısı, rahatsız edici- bağırgan kişilere hitaben haka
ret) bu iki kelimenin birincisi "karın ağrısı" için kullanılır. Viguier sh. 406 da karnasa.
karnaksı, karnağrısı örneklerini veriyor, burada Arapça karnasa ile kesişme var;
kaynana ve kaynata, kayın ana ve kayın ata yerine (bkz. §145) karş. daha aşağıda
sütne;
kendisi, gendözü yerine, kaynaşma ile gendi! (kendi) ö-zü yerine gendözü'den gelmiş,
kendi yerine bkz. §92;
peki.pek iyi (eyi) den gelir, karş. §159; II. Abdülhamid devrindeki ilk Meclisi Mebu-
san'ın başkanı olan Ahmet Vefık Paşa meslektaşlarına peki-ei adını vermişti;
kek kardeşinin (dayı yerine tay) kız kardeşi, karş. Houtsnıa, Lügatçe: tay eze; Altay di
linde aynı tip bir kaynaşma mevcut: tay abas (annenin erkek kardeşi), tayhas olmuş
(Rusça Altay ,Grameri, sh.:258),
167- Belirtisiz artikl ve rakam adı olan bir kelimesi, bazı kaynaşmalarda yer alır:
biraz yerine biraz; öbtirgiiıı (geriye doğru benzeşme).
169 - Kaynaşma, bir kelimeye, i ile başlayan bazı gramatikal unsurların ilâvesi ve
bu r'nin ünsüzün ardında olunca kaybolması şeklinde özetlenebilir. Bunlar: 1° isim fiil
lerin bazı şekilleri (sürekli geçmiş zaman eki "idim", şart kipi eki "isem", dolaylı geçmiş
zaman eki "imişim", zarf fiil eki "iken" ve eski isim fiil "idüğ-, idig—", bu sonuncusu
iyelik ekiyle birlikledir). Karş. §223.
Kim ise yerine kullanılan kimse kelimesi de böyle oluşmuştur. Karş. geçen parag
raftaki nemerse (Doğu Türkçesinde erse. ı.ve'nin en eski şeklidir.
2° çekim edatı "ile": el-le.
Bu şekilleri biliştiren isim ünlü ile bitiyorsa, i yerinde kalır veya y ye dönüşür:
paşa ile, neyse.
M. ÜNLÜ MİKTARI
170 - Temelde Türkiye Türkçesinde uzun ünlülerin sayısını azaltma eğilimi var
dır. Türkmen Türkçcsi’nden (en yakın şive) farklı olarak, genel türkçedeki kelimelere bu
durum uygulanmıştır. Türkmen Türkçesindeki kelimeler ise çok miktarda eski uzun ün
lüyü muhafaza etmiştir. Bu durum dayandığı dilin etkisi ile veya yalnızca Osmanlı İni-
] 28 JeanDENY
paratoluğu topraklarının çok yaygın olması sebebiyle diğer kavimlerle daha fazla irtibat
ta bulunmasından dolayı olabilir.
Durum böyle iken, iki ünlü arasındaki damak sesinin yumuşamasınn (§34) ardın
dan uzun ünlüler yeniden oluşurlar, ancak, her zaman, hattâ bu durumda bile ünlü neti
cede kısahr:Türkçe-moğolca Kağan (kağan) kelimesinde olduğu gibi, ard arda, ka'an.
han (Sultan isimlerinin ardından unvan gibi söylendiği zaman kısa ünlü ile tclâfuz
edilir).
Bazı ünlüler anlam sebebiyle uzatılmış olabilirler; yo! (itiraz ünlemi, ihtiyatlı ol
ma). Diğer uzatmaların meydana gelmesi az-çok tesadüfi olarak, durumlara ve şahıslara
göre olur.
N. İKİZLEŞME
172 - Türkiye Türkçesi uzun ünlülere karşı olduğu gibi, uzun (çift) ünsüzlerden
de kaçınmaktadır.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 129
Gene de, rastlantı sonucu, daha doğrusu bir ekle yapılan kelimelerde ikizleşme
olabilir: güzellik (güzel-lik), etti (et-ti).
Bu vesile ile şuna dikkat çekelim: 185. paragrafa göre, eklerin başındaki ünsüzler
patlayıcılardan t, d, ç, c, k, ve g, sızıcılardan ise s, /, m den başkası olamaz.. Öte yandan
35. paragraftan çıkan sonuca göre, patlayıcı iki g sesi arka arkaya gelemez. Demek ki
mümkün olan ikizleşmeler şu ünsüzlerle sınırlıdır: t (d), ç (c), k, s. I. '»■ Eğer kelimele
rin (veya eklerin) sonunda sadece tonsuz patlayıcıların bulunabileceği (§100 den 104'e)
kuralım kabul edersek, parantez içinde yazdığımız harfleri bu serinin haricinde tutma
mız gerekir.
Buna karşılık, prensipte organik ikizleşme olmaz, yâni, kökteki ünsüz ikileşmez.
Bu da. Türkçe köklerde birbirini takip den iki ünsüzün birbilerinden farklı olmasının ne
ticesidir, (§107 ve 109).
İstisnalar, uzun ünlüler için olduğu gibi (§170) ifadeli (tumturaklı) konuşma ile
açıklanabilir. Daha inandırıcı olmak için evet yerine evvet denir; daha müşfik olmak için
ana yerine anne denir (§67 ve not 3), daha aşağılatıcı olsun diye eşek yerine eşşek denir
ve küçüklüğü mübalağa etmek için küçük yerine küççük denir.
Bu şekillerden bazıları, anne gibi veya bazı Anadolu lehçelerindeki evvet ve küç
çük gibi, ifade değerlerini kaybedip normal kullanılan şekil haline gelirler.
Doğıl Türkçesi şivelerinde (Yakut Türkçesi de buna dahil) aynı olay görülür: fkki
veya ekki, yetti, sekkiz. dokkuz.
Türkiye Türkçesi'ndc ise sadece elli sayısı bu duruma örnek gösterilebilir. Genel
Türkçe'deki şekli e/ig'dir, (bkz. §137 not 1).
174 - Bazı yabancı kelimelerde, başta Arapça olanlarda, çift ünsüzler bire inmiş
tir. Bu durum özellikle en çok kullanılan memuriyet adlannda (veya meslek adı. geniş
anlamda ve kelimenin aynı mecazi anlamında) kökteki tekrarlanmış olan 2. ünsüzde
5
130 J e a ıı D E N Y
meydana gelir (arapça’da kökler temel olarak 3 ünsüze sahiptir): hammûl yerine hamal;
gammaz yerine kamaz (§96, 2°); kassûb yerine kasap; debbüg yerine tabak; dellâk yeri
ne telâk; dellâl yerine telâl (bu son üç kelime için §96, 1° ve bkz.); serrüc yerine saraç
(geriye doğru damak benzeşmesi ile, §797: kawwSs yerine kavas: kavaf iğin §38, noı'a
bkz.; bazen sarraf yerine saraf.
Bu olayın diğer örnekleri: hammüm yerine hamam; kerre yerine kere; mürüvvet
yerine mürvet (bkz. §150); dükkân yerine tükân; darrâba yerine taraba; durrSc yerine
turaç (bu son üç kelime için, §96, 1° ve bkz.); nabbüı yerine lobut (§63, 79, III). Ayrı
ca bkz.: § 103, 105, 85'in sonu ve 215'in nolu.
Arapça'da, -î eki ile sıfattan yapılan soyut kelimelerin feminen eki olan -iyye(t)
(bugün genellikle yerine -lik konmuştur) her zaman iye(t) olarak kısalmışım: cumhur
iyet veya cümhur-iyet; insaniyet; memnuniyet, iftariye (Türkiye'deki müslünıanlann, ra
mazan ayında oruç bozma saatinde sundukları gösterişli ikram).
Not: Bazı yabancı kelimeler, ayrışma sebebi ile ikizleşmeden sakınılmışım Örnek olarak
87. paragraftaki kelimeler gösterilebilir: atlar, musonuna, kınnap, temelli. Ünlü tandır (tundur)
kelimesi farsça tannür (fırın) dan gelir.
Eskiden dil, iş işten geçtikten sonra ayrışmalara başvurarak bu olaya karşı gelir
di: Azeri Türkçesi'nde ıssı yerine isti denir (ünlü sınıfının değişmesi ile ilgili olarak §70
in sonuna bkz.). Belki yastık kelimesinde de yassık lan bir ayrışma görülebilir.
I- Türkiye türkçcsindc. tam anlamıyla ikizleşme olmayan fakat "tekrarlama" denebilecek bir
usûl vardır, ünsüz benzeşmesine benzer bir ikileme. Aynı ünlü harfin önünde bulunan, baş
harfle, ikinci hecenin ilk harfinin tekrarlanması şeklinde kendini gösterir. Bu olaya dahili ali
terasyon denebilir (iki farklı kelime arasında meydana gelen aliterasyondan farklı olarak):
muşmula; mismillah (ar. bismillah, her türlü çalışma veya işe başlarken, özellikle kurban ve
ya kasaplık hayvan keserken söylenir; Farsça'da bismil (kaş. yahudilerde koşer) ve bismdgâh;
Türkçe'de misimi (eskiden Türkçe konşan hıristiyanlar tarafından Meryem Ana'ya söylenir
di). musmıl ve mıısmul şekillerinde de telâfuz edilir, (Evliya Çelebi. Tosya ilçesi için: Anado
lu lehçelerinde hâlâ yaşar);
mıymıntı;
tentene (dantel) (§96. 1°); Türkçe'de ve Balkan dillerinde dantelin başka bir adı daha vardır:
bibil.
Bu usûl Türkiye Türkçesi’nde pek kullanılmıyor. Buna karşılık ikileme ve tekarlama, genel
likle önemli bir rol oynuyor dilde. Bu konu ile ilgili olarak §94 e ve Türkçe'nin Yapısı adlı
çalışmamıza baş vurabilirsiniz.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkyesi) 131
O. VURGU
Türkçe köklerde (§227 not) (isim veya fiil kökü olsun, türemiş veya türememiş
olsun) eğer bükülmemişlerse (çekim eki almamışlarsa) vurgu sondadır. Çekim eklerine
gelince, bazıları vurguyu üzerine alırken, bazıları da kökte bırakır.
Uzun ünlülere önem verilen dillerden (Arapça ve Farsça) geçen kelimeler konu
olunca, prensipte, bu kelime halk diline yerleşmiş vc yabancı kökeni unutulmuş ise, vur
gu kelimenin sonuna doğru kayar, aksi halde bu uzun ünlülere yönelir (150. paragraftaki
örneklere bakınız).
Cümledeki vurgu ise, fiilin (prensipte cümlenin sonundadır) hemen önündeki ke
limeye gelecek şekilde yer değiştirir.
Burada "ek" kelimesini genel anlamında, yâni yapım ve çekim ekleri için kulla
nacağız.
A. EKLERDEKİ ÜNLÜLER
Genişler Darlar
İnce e i ü
Kalın a 1 u
Düzler Yuvarlaklar
Basitleştirilmiş Şekli
Geniş Dar
E t Ü
Düz Yuvarlak
179 - Daha ileride de görüleceği gibi (§190 ve 191) hcrşey. sanki ek ünlüler allı
e
değil de, biri geniş, biri dar veya daha doğrusu biri basit değişme — ve diğeri çift de-
i, ü a
ğişme ------ olmak üzere iki adetmiş gibi gerçekleşir. Aynı geniş ünlü teferruatlı ola-
ı, u
rak, sırasıyla iki şekil alır, aynı dar ünlü ise kendinden önceki ünlünün tabiatına göre
dört değişik durumda görülür.
1° Geniş ünlüler (e, a) çokluk çekim eki - ler' de olduğu gibi sadece e ile gösteri
lebilir.
2° Dar ünlüler (i, ü, t, u) kısaltmak için sadece i ile gösterilebilir, yapım eki -
lik'de olduğu gibi.
İki grup arasındaki tenazursuzluk (iki geniş, dört dar ünlü) için birbirine dayalı
iki sebep gösterilebilir: e ve « geniş ünlüleri için dudaksılaşmanın (diğer geniş ünlüler
olan ö. o'ya dönüşerek) imkânsızlığı, ve ö ile o'nun bir ek içinde bulunmasının imkân
sızlığı (§56 c ve d).
r
Veri olan bir gramer sınıfının aldığı ekteki ünlünün her iki sınıflan hangisine ait
olacağı ise, her türlü anlam ve mantık düşüncesinden bağımsız bir olgu meselesidir.
Çokluk ekleri, e hali, de hali ve den hali ekicinde 1. sınıftaki ünlüler, -i ve -in hali ekle
rinde ise 2. sınıftaki ünlüler bulunur, ve bu ayırım grameri kullanarak öğrenilir. Sadeleş
tirmek için şöyle diyeceğiz : Eğer ek tek heceli ise (bu durumda tek ünlüye sahiptir)
1. sınıfa aittir (geniş ünlülere). Bu en sık görülen durumdur. Eğer ekte iki veya çok istis
nai olarak üç ünlü bulunuyorsa bu ünlülerden (veya eklerden § 192) bazısı bir sınıfa, ba
zısı ise diğer sınıfa ait olabillir.
Şunu da belirtmeliyiz ki, sadece fonetik açıdan bakarsak, bir ek kazara bir sınıf
tan diğerine geçebilir. Bu konuda, _v (sonant) ile temas sonucu meydana gelen ünlü ben
zeşmelerine bakınız (§62). Eklerin sınıflandırılmasındaki bu değişmeler hesaba katılma
yacaktır.
180 - Bazı eklerin başında bulunan ünlüler yardımcı ses sayılabilirler, daha ileri
de de (§218. 219) göreceğimiz gibi, düşebilirler (elision). Elision kelimesini burada
fransızcadaki kullanımından biraz farklı ele alacağız çünki Türkçe'de düşen ilk ses de
ğil, İkincisi.
Eklerin başındaki ünlünün yardımcı mı, asil mi olduğu, ek ünlü ile bilen bir keli
meye getirildiği zaman anlaşılır.
Bu durumda, az önce söylediğimiz gibi yardımcı sesler kaybolur, asil sesler ise
yerinde kalır.
Not: Bazı eklerin yardımcı ses otan ünlülerle başladığını söylemek yerine, bu eklerin, ün
süzle başladığım ve eğer ekin getirildiği kelime de ünsüzle bitiyorsa yardımcı bir ünlünün araya
girmesi vasıtası ile bu kelimeye bağlandığını söylemek teorik açıdan daha doğru olur.
»
5
134 JeanDENY
Türkçe kelimeler, ünlüden ziyâde daha çok ünsüzlerle bittiği ve böylece yardım
cı ünlünün yerinde kalışı, düşüşünden daha sık olduğuna göre, biz, ekleri açıklamaların
yanındaki iki şema yerine köşeli parantezlerle tek şema halinde göstermeye elverişli
olan tutumu tercih ediyoruz.
182 - Ekin başındaki ünlü asil ise, bu ek ünlü ile hilen bir kelimeye getirilse bile,
baştaki ünlünün yerinde kaldığını belirtmiştik.
Dernek ki, e hali çekim eki sabit veya asil ünlü ile başladığı için, araya y girer:
-(y)e. Peder-e dendiği halde, aynı anlamdaki baba kelimesi için baba-ya denir.
Bazı eklerin başındaki asil ünlünün orijini, yerini sağlamlamış eski bir yardımcı
ünlüdür. Emir kipi 2. tekil şahıs çekim eki için durum böyledir: - (y) in daha eskiden - i
[n].
183 - Araya katılan 4 ünsüz y, n. s ve s'nin orijini açıklanabilir: y'nin orijini sese
(veya ses akışmasına) değindir, karş. §202;
n' -(n)in şeklinde in hali çekim ekinde görülür, diğer Türk dillerinde de i hali çe
kim ekinde bulunur, bugün, eski şekillerini de gözönüne alarak in halinin (-ning, -ni.
(n) in (dillere göre değişir)) ve i halinin (-ni, -dg, —ig. ~(y)i) belirtisi haline gelmiştir,
bağımsız eski bir kelime olan nang’in (şey) kısalmışıdır.
s, 3. tekil şahıs iyelik çekim ekinde (veya iyelik eki) bulunur: - (s)i, bize göre,
kendii (kendi)-öz yerine kullanılan eski bir kelime olan gendöz’den (eski bir şekil olan
ei-özlc beraber. İng. deki "body" ile karşılaştırılabilir) gelir. Gendöz kaynaşması (birin
ci heceden başka yerde kabul edilemeyecek olan bir ö ii değişimi ile gendiiz olmuştur.
§56, c) iyelik eki ile gendüzii olmuş, buradan yanlış bir kesme sonucu gendü-m, gendü-
n, gendii-zü yapılmış; daha sonra ıslıklı z'nin sertleşmesi ile gendü-sü haline gelmiştir;
karş. -zun (eski), -sun (emir kipi 3. tekil şahıs). Kendisi şekli halen çok kullanılmakta
dır. (Emir kipi çekim eki -sin ile, iyelik eki çekim eki -si birbiriyle ilgili olabilir).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 135
ş, bölüşüm ile ilgili rakam adlarında görülür, (-(ş)er eki olarak), beş-er örneğine
dayanarak altı-şar şeklinde genelleştirilmişti/1^ Karşılıklılık (veya ortaklık) belirtmek
için kullanılan -ijs] eki de oluşuma yardım etmiş olabilir.
B. EKLERDEKİ ÜNSÜZLER
185 - Bazı ünsüzler eklerde hiç görülmezler. Bunlar, İstanbul ağzında, dudak
sesleri b.f ve v ile. gırtlak sesi /ı'dır. Aynı zamanda sadece yabancı kelimelerde rastla
nan j ile, kapanmalı gırtlak sesi (') da söz konusu olamazlar.
Sonuç olarak, bir ekin başında sadece patlayıcı diş sesleri d, t, c, ç; damak sesleri
g, k ve süreklilerden ıslıklı y ile tonlu nı ve l (çok nadiren r) den biri bulunabilir.
186 - 11. paragrafta açıklanmış olan prensibe aykırı olarak, bir ek (geniş anlamı
ile) (karş. §7 not) bir kelimeye "biliştiği" zaman her iki unsurda da fonetik değişmeye
sebep olabilir, bu değişme bir taraftan bazen ünlüleri, bazen ünsüzleri (süreksiz) etkiler
ken diğer taraftan bazen eki bazen de kelimenin bizzat kendisini tesir altına alır. 201.
1- Samoılovitch tarafından öne sürülen bu açıklama (rusça yazılmış Osmanlıca Grameri. 1925,
sh. 36) gerçeğe oldukça yakın gözükmektedir, çünki, Çağatay Türkçesi'nde bölüşüm eki ile
kelime arasına r giren -(r)ler. buna göre bir-er'e benzetilerek iki-rer denmesi gerekir.
B
1
136 J e a n D E N Y
paragrafta söz edilecek olan ince (damak sesi) ve kalın (damak sesi olmayan) ünsüzlerle
ilgili yansımaları bir yana bırakırsak, bu değişmeler kelime ile ek arasındaki ortak böl
gede meydana gelirler, kelime sonunun baskısı ekin başına, (ilerleyici benzeşme) ve ters
yönde de ekin baskısı ile kelime sonuna tesir ederler (gerileyici benzeşme). Ünlüler ara
sı değişme söz konusu olduğu zaman, iki ünlünün direk teması gerekli değildir (§64, za
ten ünlüler en az bir ünsüzle ayrılmak zorunda olduklarından bu imkânsızdır). Ünsüzler
söz konusu ise durum başkadır.
Ek başında:
Kelime sonunda:
1° 8 adet ünlünün hepsi
2* Bütün sızıcı ünsüzler (sızmalı veya ölümlü) ve patlayıcılar arasından sadece
veya başlıca tonsuz ünsüzler (yazı reformunun kabulü doğrultusunda § 104).
I
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 137
rimsi sıfat-fiili) ve -ken ("olmak" mastarının bağfiili). Bu son iki ek. halk dilinde de de
ğişikliklere uğrarlar.
189 - Türkçe bir kelime söz konusu olduğu zaman eklerdeki ünlülerin ses perde
si kelimenin ilk ünlüsü tarafından yakından yakına belirlenir.
Yabancı bir kelime söz konusu ise bu perde kelimenin son ünlüsüne iştirak eder.
Bir Türkçe veya yabancı kelimenin son ünlüsünün ince veya kalın ve aynı za
manda geniş veya dar oluşuna göre, eklerdeki ünlüler de buna uyarak, aşağıda belirtile
cek durum dışında, aynı tabiatta olacaklardır:
Ekle bulunan dar bir ünlünün ardından, geniş (ve düz) ünlü olan E sesi geliveri
yorsa bu ve bunu takip eden ünlüler (E, İ) dudak benzeşmesinden kaçarak düz, kalırlar.
Not: Kısacası, yabancı bir kelimenin son hecesi ile bu kelimeye bilişmiş olan Türkçe ek
lerden oluşan bir gruba, ses uyumu bakımından tamamen Türkçe bir kelime imiş gibi davranılır.
190 - Ek almış olan kelimeden hareket ederek ekteki ünlülerin değişmelerini in
celedik; bundan sonraki açıklamada, pratik sebeplerle, bizzat eklerdeki ünlüleri başlan
gıç noktası olarak alıp değişiklikleri adım adım inceleyeceğiz.
Önce, ekin tek heceli olduğunu yâni, sadece bir ünlü taşıdığını kabul edeceğiz.
Ses uyumu adına her ekteki ünlünün çınlanışı, eki alan kelimenin son ünlüsüne
göre değişeceğinden ekte bulunan ünlü mecburen değişken bir unsudur. e hali için du
rum böyledir, el kelimesinin e hali el-e olur fakat at kelimesinde çekim eki e yerine a
sesidir: at-a, çünki e olsa idi at-e şekli elde edilecekti ve bu da damaksı ses uyumu ile
çelişecekti.
Öyle ise. e hali çekim eki e veya a değil, e ve a arasında münavebeli olarak deği
şen bir ünlüdür. Buna göre, bir ünlü atlaması veya daha doğrusu bir ünlü değişimi mev
cuttur :
fin değişim geniş sesler için (e. a) basil, dar sesler için çift olacaktır (§192).
Ses değişimlerinin sınırları gibi yönü de darlık zıtlıkları temeline dayanan (§56)
yardımcı ses uyumu kurah tarafından çizilir. Şöyle ifade edebiliriz:
Ekle bulunan bir ünlü, uğradığı değişiklikler arasında, orijinindeki darlık özelli
ğini korur.
Bu değişimlerle kendi kategorisi dışına sürüklenmeyen bir geniş sesli (e) geniş
olarak kalır, yâni yerini sadece başka bir geniş sesliye (a) bırakabilir (önceki paragrafta
ki el-e ve at-a örnekleme bakınız).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 139
Ekte bulunan dar bir ses (meselâ i) yerini sadece diğer dar seslere (daha sonra gö
receğimiz gibi, ı, ii, ıı) bırakabilir, çok nâdir istisnalar dışında, asla e veya a ile de yer
değiştirmez. Aynı şekilde, -di çekim eki -dt, —dil. -dıı olabilir fakat anlam değiştirme
dikçe -<le veya -da olamaz, -di v.s. ilil ekidir, (belirli geçmişi ifade eder) -de veya -da
eki ise isim ekidir (isimin de hali eki).
192 - Benzeşmeden ziyâde bir üleştirme olayı olan ses uyumu yardımcı kuralı
(§65 son paragraf), eklerdeki ünlülerin veya unsurların ikiye ayrılarak sınıflandırılması
nın doğruluğunu gösterir.
e
1° Ekteki geniş ünlüler : — Bu sesleri, eklere dair birinci sınıf unsurlar veya ba-
a
sil değişme olarak isimlendireceğiz, e harfi ile de belirtebiliriz.
2° Ekteki dar ünlüler (i, t, ii, u). Bunları da eklere dair 2. sınıf unsurlar ya da çift
değişme şeklinde isimlendireceğiz, çünki iki yerine dört ses perdesini temsil ediyorlar :
i x ü
-------- . Kısaltarak ılade etmek için i harfinde uzlaşılabihr.
ı x u
179. paragrafla da belirttiğimiz gibi ekin hangi sınıfa, hangi gramer kategorisine
ait olduğunu öğrenmek gerekecektir. Bizim e ve i şekillerinde yazıyor olmamız 1. sınıfa
mı, 2. sınıfa mı dahil olduğunun hemen anlaşılmasını sağlayacaktır.
193 - Eklerdeki ünlülerin daha önce konu edilmiş olan (§66 ve 72) benzeşme ve
ya ses uyumu kurallarından birine boyun eğdiklerini gördük.
Bu olayın sonucu olan, eklerdeki dönüşümün kurallarını veya daha basit deyi
miyle. pratikte her iki sınıf ünlüde bu olay neticesinde meydana gelen dönüşümleri ince
leyeceğiz.
Ek almış olan kelimenin son ünlüsünün ince veya kaim oluşuna göre, ekteki ünlü
de buna karşılık olmak üzere ince veya kalın olur.
140 J e <1 n D E N Y
Bu kural eklerin her iki sınıftaki unsurlarını da ilgilendirir. Ses uyumunun birinci
kuralının (damaksı) tabii sonucudur. Bununla birlikle, geniş bir uygulama alanı vardır
çünki, yabancı kelimeler için de gcçcrlidir.
Bunu ekteki 1. sınıf unsurlara uygularsak (basit dönüşüm) aşağıdaki düzeni elde
ederiz:
Simetrik olarak da, kelimenin son ünlüsü a. ı, o, u olursa, ekteki ünlü de a olur.
İnce e, i, ö, ü e
Kalın a, ı» o, u a
Mastar eki -mek (1. sınıf) için 8 adet ünlü ile (kelimenin son ünlüsü olmak üze
re) birer örnek:
Ekteki geniş ünlü unsurlarda dönüşüm basil, yâni, sadece iki ünlü ile sınırlı oldu
ğundan 1. sınıfa dahil olan ünlünün ses perdesini belirlemek için 1. kural yelerlidir.
Buna karşılık, aynı kural ekteki 2. sınıfa dahil unsurlara uygulandığında şu gerçe
ğin meydana çıkmasına sebep olur:
İki dönüşümden sadece biri gerçekleşir, böylcce bir taraftan — diğer taraftan
ü 1
— arasında seçim yapmak kalıyor. Bu ikinci dönüşüm sadece 2. bir kural tarafından
u
gerçekleştirilebilir.
Ek almış olan kelimenin son ünlüsünün düz (E. t) veya yuvarlak (Ö, Ü) oluşuna
göre, ekteki ünlü de buna karşılık olmak üzre düz (İ) veya yuvarlak (Ü) olur,
i .. ü
I ile (— yerine) U (— yerine) arasındaki tereddüt de ortadan kalkınış olur,
ı ıı
Eke dair 2. sınıf unsurları (dar ünlüleri) ilgilendiren bu kural, ses uyumunun yal
nız dar ünlülere dokunan ikinci kuralının (dudaksı §72) kaçınılmaz neticesidir,
Düz E, İ i
Yuvarlak Ö,Ü Ü
Belirli geçmiş zaman I. tekil şahıs çekim eki için 8 adet ünlü ile (kelimenin son
ünlüsü olmak üzre) birer örnek:
e, i, ö, ü Yedi bölük
ntnemoteknik kelimeler :
a, ı, o, u Başı bozuk
(Üst sıradaki 4 sesin ince, alt sıradaki 4 sesin ise kalın olduğu biliniyorr; seslerin
yanyana gelişi de alfabetik sıraya göredir).
Bu sesler, üst satırdan başlanark aynı sıra ile ikişer ikişer yan yana olmak üzere
bir sütuna yerleştirilecekler, ve her ikili grubun ikinci sesi parantez içine alınacak:
e. (i)
ö, (il)
a. (t)
o, (u)
Gruplardaki her iki ses. kelimedeki son ünlüleri, parantez içindekiler ise ekte ol
ması gereken ünlüyü gösteriyor.
Not : 193'ten 196’ya kadarki paragraflarla söylenenler ekleri incelerken uygulama yap
mak gerektiğinden 66-76 ve 189. paragraflarda Türkiye Türkçesi'nde bütün kelimelere (ek almış
veya almamış) uygulanan ses uyumunun genel kuralları anlatılırken söylenenlerin başka bir şekil
de yeniden ele alınmasından ibarettir.
Ünlü sekansları, ekler için de, Türkçe kelimenin kendisi için olanlar ile aynıdır
şu farkla ki, geniş ünlülerin ortaya çıkması tesadüfi değil, kullanılan ekin cinsine bağ
lıdır.
197 - İki heceli bir ekle veya farklı birkaç ekin ardarda gelişinde geniş bir ünlü
den (-e) sonra (nadiren düz §56 c ve d) dar bir ünlü (~i) görülür, bu da — basit dönüşü
ü 1
haline getirilebilir, yuvarlak ünlüler — kelimenin son ünlüsü de olsalar bu olayın dışın
da kalırlar. u
Bu gözlem, ses uyumu kuralı bütünüyle anlatılırken (§75) bir tarafa bırakılmış
olan uygulamadan ibarettir.
i
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçe*!) 143
198 - Bir ekte yuvarlak bir ünlünün bulunması, bu ekteki diğer bütün ünlülerin
de yuvarlak olmasını gerektirir (aynı zamanda kelimenin son ünlüsünü de).
Bu, 72. ve 73. paragraflarda yazılanların neticesidir.
199 - Çift sesli ekler ; - (y-)e. -fy)i ile yapılan zarf fiil eki. geniş zaman çekim
eki ve diğer daha az kullanılan bazı ekler, bazen geniş bazen dar sesli olurlar (geniş za
man eki fiile göre değişir). Buna göre, her iki ek sınıfına birden ait olurlar, bir sınıftan
diğerine geçiş bazen organik (önceden bilinir) bazen de keyfidir (en azından görü
nürde).
200 - Eklerdeki ünlü dönüşümü kuralına aykın durumlar : Daha yukarıda (§67.
63). genel olarak ses uyumuna istisna teşkil eden halleri gördük. Arap yazısının ve eski
kullanım şeklinin tesiri ile ekteki her iki ünlü dönüşümü kuralından diğer sapmalar hak
kında Gramerimizin 1. baskısının 163. ve 164. paragraflarına atıf yapıyoruz.
Bu tip. geçerliliği kalmamış şekiller arasından sadece bazı feminen Arapça keli
melerin (arapçada teklik veya çokluk) son hecelerindeki kalın ünlüye (a) rağmen ekleri
nin ince ünlü ile telâfuz edilmesi gibi önemsiz kalıntılar bugüne kadar korunmuştur. Bu
durumda, "hakikat-i" demek kibar şekli oluyor, halk arasında ise "hakikati" diye telâfuz
edilir.
Aşağıda, İmlâ Lûgati'nin (Lügati değil!) (1928 baskısı, Kemalist reform) bilgile
rinin elverdiği ölçüde eksiksiz düzenlenmiş olan bu kelimelerin listesi alfabetik sıra ile
verilmiştir, bütün bu kelimeler -al ile bitmektedir:
ahlâkiyat, biat, cemaat, cemadat. cerahat, edat, edebiyat, fasahat. fiat, fıtrat, fiishat,
hafriyat, hamakat, hayalât. hazakat, hil'at, hilkat, ifakat, ihsaiyat, istirahat, istitaat. it
halât. izahat, kanaat, kerahat (daha doğrusu kerahet}, kıraat, liyakat, lügat, maslahat,
melâhat, menfaat, meşekkat. mufarekal, musadekat. mutavaat, muvafakat, muvasalât,
müsabaka!. miisaraat, refakat, rikkat, saat, sadakat, san'at, seyahat, sıhhat, sınaat. ser-
kat, sürat, şecaat, şefaat, şenaat, tabaat, tabahat, tabiat, tadilât, talâkat, talimat, tami
rat, tashilât, tarikat, tathirat, teferruat, telefat, tenvirat, tenzifat, vesatat, vüs'at, ziraat.
1945 basımı Türkçe Sözlük, aşağıdaki telâfuz şekillerini vermekle daha ileri bir
dönemi belirtiyor: cemadatı, edatı, edebiyatı, hayalâlı, ifakatı, ihtiyatı, ihsaiyatı. istitaa-
tı. ithalâtı, izahatı, maslahatı, meşakkati (meşekkatı yerine), mutavaatı, muvasalâtı vs.
Mufarekat (i) yerine de mufarakat (i) denmektedir. Saati ve fıatı git gide daha sık kulla
nılmaktadır.
Bu kelimelerin tamamının genç nesiller tarafından anlaşıldığı şüphelidir. Ayrıca,
aslına uygun lelfıftızda kararsızlıklar olduğunu belirtmeliyiz. Özellikle kelime başındaki
mu- ile mü- arasında çok tereddüt edilir.
144 JeanDENY
Bu izafet ünlüsü uzun S veya uzun ü ile biten bir kelimeyi takip ediyorsa akışma-
lı y sesi kullanarak (ses boşluğundan sakınmak için) ses benzeşmesinden kaçar: cez.a-
yi-nakdî (karş. §183).
Farsça bi kelime olan desti haricinde bu örneklede yer alan bütün kelimeler
Arapçadır.
203- 2° Türkçe bir kelime haricinde, iki Arapça veya iki Farsça ya da bir Arapça
bir farsça olmak üzere iki isimden (eş veya zıt anlamlı) oluşmuş açıklayıcı çiftlerde
(atf-ı tefsirî), Arapçadaki "ve" bağlacının (klâsik arapçada wa) yerine Faısçadaki
"o"nun karşılığı olmak üzere konan u (ü) ünlüsü için de aynı durum söz konusu.
Prensipte ikinci terim 1. yi belirtir ve açıklar fakat gerçekte bu çiftler en azından
başlangıçta, hattatların derin bilgi gösterişi yapmalarına vesile olurdu.
u sesinin konuşma dilinde uğradığı bu değişiklik bazen 2 etapta oluyordu, önce
ses uyumunun birinci kuralı daha sonra ikinci kuralı uygulanarak: Örn.: ilin u haber >
ilmühaber > ilmihaber (mahallenin muhtarı veya belediye başkam tarafından teslim edi
len evrak) (ilim (2. ünlü sabit değildir) ve haber kelimeleri ile yapılmış). Bu iki kelime
de arapçadır. Sistemli bir imha hareketine konu olan bu deyimler gitgide azalmakta ve
yapılmış olanların çok azı korunmaktadır. Osmanlıca'da izafet çok canlı idi ve istenildi
ği kadar yeni deyimler oluşturmaya yarıyordu.
Burada çok özel bir davranış söz konusu çünki, başka dillerden geçmiş sözdizim-
lerini içine alıyor (Arapça ve Farsça kelimelerle sınırlanmıştır, Arapça olanlar Farsça'ya
girmiştir). Sadeleştirme hareketi önce ikiden fazla terimin biraraya getirilmesi yolu ile
yapılmıış olanları (letâbu'u-izâfat, izafelerin ardarda gelmesi) elemekle işe başladı.
Can u gönül deyimini de (çift) ihtiva eden can gönülden ifadesi, kulağa hoş gel
miyor çünki 1. terim farsça İkincisi ise Türkçe. Ünlü dönüşümünün ctkisyle cantgöniil-
deıı şeklinde telâfuz edilir.
B. TÂLİ DEĞİŞİMLER
(EKLERİN BAŞ SESLERİ İLE EK ALAN KELİMELERİN SON SESLERİ)
204 - Ünlü dönüşümlerinden bağımsız olarak, ekin ilk unsuru ile kelimenin son
unsuru bizim "tâli" olarak adlandıracağımız değişimlere uğrayabilirler, bunlar diğerle
rinden farklı olarak her ek için uygun olmazlar. Bu değişimler 3 çeşittir:
1° Patlayıcı tonsuz ile patlayıcı tonlu ünsüzler arasında : jfden sonra dudak sesle
ri p/b, diş sesleri t/d, c/ç, damak sesleri k/g, (§347. Mnemoteknik formül : "base de cette
grammaire" (bu fransızca kelimelerin herbirinin başsesleri her değişimin Türkçe'deki
yumuşak şeklini verir) karş. §185'in sonu).
146 J e a n D E N Y
2° Bazı kelimelerde son seslen (ünsüz) önceki sabit olmayan ünlünün düşmesi
(§217).
3° Ses düşmesi veya içtüreme (§219).
2°. ve 3°. maddelerdeki değişimler sadece ekin ünlü ile başladığı durumlarda
kendilerini gösterirler. 1° maddede söz edilen değişimlere gelince, patlayıcılardan farklı
olarak, sızıcılar kendi içinde tonsuz ve tonlu sesler arasında (kendinden son.aki patlayı
cıları bu duruma mahkûm etmek pahasına da olsa) bir münavebeye maruz kalmazlar.
Bu hal kelime sonunda olduğu gibi eklerin başlangıcında da aynıdır. Bilindiği gibi, sızı
cılar arasında sadece sızmalılar değil, ölümlüleri de sayıyoruz; ölümlüler tonludur ve
burada söz edilecek olan dönüşümlere katılması mümkün değildir.
Pratik olarak, bir ekin başında bulunabilen sızıcılar (§85) ıslıklı tonsuz ünsüz s
ile ölümlülerden 1 ve m'dir. Aynı yerde ğ ancak aposteriori bir durumda bulunabilir,
§34). Buna karşı kelime sonunda, herhangi bir sızıcı bulunabilir.
Daha fazla bilgi edinmek için yukarıda söz edilmiş olan üç tâli değişimi ek çeşit
lerindeki değişiklikleri gözönünc alarak, aşağıdaki şekilde ayırarak inceleyeceğiz:
I. Bir (patlayıcı) ünsüz ile başlayan ekler,
2. Ünlü ile başlayan ekler.
2. şıkta belitilenler hariç, (§208-217) ses uyumunun sebep olduğu bütün bu deği
şimler ilerleyicidir.
1, Birincisi: Ek (patlayıcı) ünsüz ile Başlarsa
Meydana Gelecek Dönüşümler
205- Ek, patlayıcı bir ünsüz ile başladığı takdirde kelime değişmez, ancak, ek
değişikliğe uğrayabilir (tonsuz ve tonlular arasında, §204. 1°)
Patlayıcı dudak sesleri p/b hiçbir zaman bir ekin başında görülmediklerinden
(§185) bu durumda ancak t/d. ç/c, k/g ünsüzleri ile ünlülerin ardında olmak üzere ğ bu
lunurlar, mnemoteknik formül olan "de cette grammaire" kelimelerinin baş seslerini bü
yük harfle yazarak kısaltma yapacağız: D. C, G.
Bu dönüşümün kuralı şöyle ifade edilebilir: Ekin başında bulunan patlayıcı (D,
C. G) kelimenin son sesi tonsuz ise tonsuz, kelimenin son sesi tonlu ise tonlu olur.
Örn.: Diş sesi ile başlayan ekler: -de (de hali çekim eki): sızıcı tonludan sonra,
ev-de; sızıcı tonsuzdan sonra: elınas-ta; patlayıcı tonsuzdan sonra: kahp-ta; ünlüden
sonra: Bosna'da.
Dişeti sesi ile başlayan ekler: -ci (meslek ismi ekleri): şeker-ci, kuş-çu, kitap-çt,
boya-cı.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 147
Damak sesi ile başlayan ekler: -gen (fiilden sıfat yapma eki): çekin-gen. alın
gan, çalış-kan, çekiş-ken, çığırt-kan, ağla-ğan, sütle-ğen (sütliyen, sütlüyen).
206 - Türkiye Türkçesi'ndc, damak sesi sadece yapım eklerinin başında bulunur
(§31). Damak sesi ile başlayan yalnız iki adet çekim eki vardır, -ki (olmak mastarının
sılal—fiilinin zamiri) ve-ken (aynı mastarın zarf-fiil olarak kullanımı); bu ekler yumuşa
madan kaçarlar. Ayıca, ünlü dönüşümlerinden de kaçınırlar (§188) ve kendi aralarında
yakınlaşırlar.
Yapım eki -gen için altı adet lelâfuz şekli mümkündür: (yukarıdaki örneklerde
belitildiği gibi) -gen, -gan, -ken, -kan, -ğen, -ğan (örneklere bakınız).
Dar ünlü ile de sekiz şekil mevcut: -kin (farklı anlamda) -Giıı: -kin, -km, -kiin, -
kun, —gin, -gtn, -gün, -gun (tonsuz ünsüzle başlayarak). Çift ünlü dönüşümünde 2. sınıf
bir ek söz konusu olduğundan çok sayıda oluşum mevcuttur. Örn.: kes-kin (kes- den ge
lir); bas- lan bas-kın. düş- ten düş-kün, coş-kun (veya taş-kın, ya da aş-kın); bez-gin,
bay-gtn (eski bay- fiilinden, karş. bay-tl-), düz- fiilinden düz-gün, 6oz-dan boz-gun.
Not: Damak seslerinin incelik-kahnlık dönüşümlerinin kısmen yeni bir olay olduğu belli
dir (genel Türkçe’yi gözönüne alarak), iken (ken) isim fiilinin zarffiili daha eski olan er-gen şek
linde telâfuz edilirdi. Ergen kelimesi vardır ama "yetişkin” anlamındadır ve daha yeni olmalıdır.
Erken kelimesine gelince, tonlulaşmamış bir A'ya sahiptir çünki eriken'den gelir.
207 - Eğerek patlayıcı bir ünsüzle başlıyor ve kelime de patlayıcı ünsüzle biti
yorsa, tonlulaşmaya maruz kalan ekteki sestir. Bu, olayın bizzat ifadesinden (§205) ileri
gelir ve münavebeleri belirleyen, kelimenin son sesidir.
O halde, kelimenin son sesi ekin baş sesine göre daha sabittir. Bu arada şunu da
belirtmeliyiz, ek sızıcı bir sesle başlıyorsa, daha önce tespit edildiği gibi, bu ses değiş
miyor ve söz konusu ek daha sabit oluyor.
208 - Eğer ek ünlü ile başlıyorsa 204. paragafta işaret edilen (tâli) değişimlere
kelime maruz kalır. Kelimenin kendisinin ünlü veya ünsüzle bitmesine göre iki durum
ayırdctmek yerinde olur, her ikisinde de değişimler gerileyicidir.
148 JeanDENY
209- Bu şartlarda. 204. paragraf 1°. bölümde söz edilmiş olan (tâli) değişimlerle
(kelimenin sonundaki patlayıcıların tonlu-tonsuz dönüşümleri) 2°. bölümdeki değişim
lere (kelimenin son hecesindeki sabit olmayan veya yardımcı ünlünün düşmesi) uğrayan
kelimedir.
Ünsüzün kendinden sonraki (ve ekin başındaki) ünlü ile benzeşmesi tonlulaşma-
ya meydan verir, karş. §80.
211 - Bir kelimenin konuşan kişiye göre değişime uğrayıp uğamaması yâni dönü
şümün ihtiyari olması durumu istisnaidir. Örn.: süt, -i hali siit-ü veya siid-ü, -t ile ya
pılan çok heceli Türkçe kökler için (§226) aynı durum geçerli.
Türkçe tabanlarla yabancı kelimelerin ve ayrıca tek heceli tabanlarla (veya keli
melerle) çok hecelilerin söz konusu olduğu durumları ayırdetmek gerekir.
212 - Türkçe tabanlar: Aşağıdaki istisnalar dışında, tek heceli Türkçe kökler de
ğişikliğe uğramazlar:
et- > ed- (yardımcı fiil olarak çok sık kullanılır): mastar et-ıııek, fakat geniş za
man ed-er şeklinde olduğu gibi ekin ünlü ile başladığı diğer hallerde de böyle olur;
kel- > ked- ya da ged- (gedik yapmak), karş. ged-ik, kamu hukukuna aykırılık, (eski
anlamı arpalık); güt- > güd-.
En azından sondan beş fiil, eskiden bir tonlu ile sona eriyordu.
Eski Osmanhca’da 137. paragrafta olduğu gibi tabanın tek heceye indirildiği
eyit- (ayıt- yerine) > eyd- dönüşümü vardı (bkz. §137, not).
and > and-; at > ad- (isim), hayvan ismi olan "al" kelimesinde dönüşüm yoktur; borç
> bore—; but > bud-; çok > çoğ—; dip > dib—; dört > dörd-: geç > gec—: güç > güc—;
kap ; kab-; kurt > kıırd-; Kürt > Kiird-; öç > öc-; ot > od-, karş. odun, oda (kelime
anlamı ateş yakılabilen yer) rusça izba kelimesine anlam olarak yakın, stübe, ütüv ile il
gili; ot (dönüşümsüz) biıki anlamında; öt > öd-, öd-ü kop- deyiminde korkmak anla
mında; saç > sac- (başımızdaki saç söz konusu ise dönüşüm yok); tat veya dal > dad-
(dönüşüm olmadan "Tat" olarak kullanıldığında Fârisi vs. kökenli. Türkçe’yi kötü konu
şan veya anadili Türkçe olmayan toplulukları ifade eder); uç > uc- aynı kelime dönüşü
me uğramamış olarak içlin, için (lakı) (eski şekli uçun) şeklinde kullanılır öyle ise tonlu-
laşma daha yenidir; yat > yad- (yabancı) karş. yad-ırga-; yurt > yurd-.
213-1 ile biten çok heceli. Türkçe tabanlarda tonlulaşma ihtiyaridir (fiil tabanla
rında olduğu gibi isim tabanlarında da durum aynıdır).
Örn.: unut-, geniş zaman unut-ur veya unud-ur (fiil tabam); bulut, tamlayan hali
(in hali) bulud-un veya bulut-un (isim tabanı).
214 - Diğer çok heceli tabanlar yâni ç ve k ile sona erenler gelişmeye (mutation)
maruz kalırlar. Ağaç, kemik, kuşak gibi kelimelerin e hali ağac-a, kemiğ-e, (kemi-ye
şeklinde telâluz edilir) kuşag-a (lelâfuzu kuşa'a) olur.
1
150 JeanDENY
Damak sesi ile sona eren çok heceli kelimeler deyince fiil mastarının (-mek) isim
hali ile gelecek zaman hali (-(y)ecek) akla gelmeli; yaz-nıak. e hali yaz-mağ-a, yaz
acak, yaz-acağ-ırn.
Not I : Türkiye Türkçesi'nde k ile sona eren çok heceli iki adet fiil tabanı mevcuttur: ac
ık- ve gec-ik-, Eski Türkçe'de ve diğer modem Türkçe ağızlarda bu tip isimden fiillere çok daha
fazla rastlanır.
Not 2 : Türkiye Türkçesi'nde p ile sona eren çok heceli isim mevcut değildir: yalap keli
mesi değişmeyen bir zarftır, dolap kelimesi ise dola- fiili ile olan benzerliğe rağmen muhtemelen
Türkçe değildir.
Not: Sondaki patlayıcının arapçadaki aslı çift ünsüz ise ekteki ünlünün önünde ikileşme
tekrar görülür (karş. S103): Öm.: sel (ar. sedd) ilgi hali sedd-iıı; hak (ar. hakk) hakk-ınız var.
216- Yabancı kelime sonundaki ünsüzün aslı tonsuz ise. ekteki ünlünlün önünde
de tonsuz olarak kalır.
Om.: idrak (ar.) ilgi hali idrak-in; ittifak (ar.) ilgi hali ittifak—irt Konuşma dilinde itti-
fağ-m.
Bu arada, son örnekte de görüldüğü gibi, k ile sona eren bazı yabancı kelimelerin
çok kullanılanları Türkçe bir kelime gibi muamele görürler ve ekteki ünlünün önünde
k > £ değişimi görülür. Öm. lâstik (fr. elastiquc’den gelir) ilgi hali lâstiğ-in.
Fizik; melek (ar.); meleğ-im; ahmak (ar.); Syarıs (siyans) Politik, e hali Syans
Politiğ-e; taktik; gambrik vs. kelimeleri için de aynı durum söz, konusu.
217 - İkinci hecesinde bağlaç vazifesi gören ünlüye sahip olan iki heceli bir keli
me ünlü ile başlayan bir ek aldığı zaman bağlaç vazifesindeki ses düşer (karş. §204, 2°).
Bu tip kelimeler için 145 ve devamı ile 150. paragraflara gönderme yapıyoruz.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 151
218 - Daha önce de belirttiğimiz gibi (§180 ve dev.) ünlü ile başlayan ekler aşa
ğıdaki iki grafik görünümden birine sahiptirler (ilgi hali eki örnek olarak alınmıştır):
-[i] n, köşeli parantez içine alınmış olan gayri sabit ya da yardımcı bir ünlü ile
başlar: peder-in (peder farsçadır);
Her iki durumda da ek ünlü ile başlamış veya başlıyor kabul edilmiştir. Bu çalış
mada -in şeklinde (gerçekten ünlü ile başlayan) bir yazma usülü görülmeyecektir, ekin
başındaki ünlü ya köşeli parantez içine alınmış olacak ya da parantez içindeki bir ünsü
zün ardında bulunacaktır.
219 - Hem kelime ünlü ile biter, hem de ek ünlü ile başlarsa, eğer ekteki ünlü sa
bit değilse (yardımcı ise) düşer, sabit ise bir ünsüz türemesi yolu ile yerinde kalır.
182- 184. paragraflarda, ses boşluğuna meydan vermemek için kullanılan bu ün
süzler daha teferruatlı anlatılmıştır.
220 - Eklerdeki bütün ünlüler 1. ses değişim kuralına (k, g, ğ, ve / seslerine yan
sıyan derinlik ya da damaksılık, §201) uyarlar ve bu ünlüler dar ise aynı zamanda 2. de
ğişim kuralına da uyarlar (genişlik ya da dudaksılık). Bütün bu değişimler ilerleyicidir
(Eklerin ses uyumu hakkında §188-208 e bkz.).
inceler (e), i, ö. ü
kalınlar (a), t, o, u
*
ixü
2» Eklerdeki i tipi dar ünlüler arasında çift dönüşüm olur, ------ aşağıda kolon
ıxu
halinde yazılan ünlüler bunu gösterir (her satırdaki ikinci harf, ek için seçilmesi gereken
ünlüyü belirtir):
152 J e a n D E N Y
e, (i) a, (t)
inceler ö, (il) kalınlar o, (u)
2. Tâli Değişimler
221-Yukandakilcrden bağımsız olarak, ekin ilk sesini veya kelimenin son hece
sini etkileyen değişimler olabilir.
Ekin ünsüz veya ünlü ile başlayıp kelimenin de ünsüz veya ünlü ile bitmesi halle
rini ayırdetmck uygun olur.
İki tür durum incelenmeli:
1. si: Ek patlayıcı ünsüz ile başlıyorsa (kelimenin son sesi değişken olabilir): "de
cette grammaire” mnemoteknik formülündeki ses değişimi (§205).
2. si: Ek. ünlü ile başlıyorsa. Bunu da kelimenin ünsüz veya ünlü ile bitmesine
göre ikiye ayırmak gerekir:
b) (ek ünlü ile başlarken) kelime ünlü ile bitiyorsa: Ekteki sabit olmayan (yar
dımcı) ünlünün düşmesi ve ekin başındaki sabit ünlünün önünde bir ünsüz türemesi
(araya girmesi) (§219).
3. Tablo
222 - Aşağıdaki tablo, aynı özeti tablo halde göstermektedir. Bütün eklerin kul
lanımını yâni Türkiye Türkçcsi'nin yapısının özünü özetlediğini düşünürsek fazla komp
like gözükmeyecektir: Bu kuralları, sözlü kısımların incelenmesi ile ilgili özel durumla
ra uygulamak kalıyor. Karş. §14.
EK BAŞINDA VE EK ALMIŞ KELİME SONUNDA MEYDANA GELEN DEĞİŞİMLER
<- ŞEKLİNDE TERSİNE OK İLE GÖSTERİLENLER HARİCİNDE BÜTÜN DEĞİŞİMLER İLERİYE DOĞRUDUR
daha doğrusu:
Kök + bir veya birkaç yapım eki + bir veya birkaç çekim eki
(7. paragrafın notunda belirttiğimiz gibi, ek kelimesini bazen geniş anlamda hem
yapım hem çekim ekleri için kullanmakta yarar vardır. Terimler bilinçli kullanıldığı tak
dirde karışıklık olmayacaktır).
Örn.: Ben baygın i-di-m, baygındım haline gelir, i-di-m "etre" fiilinin hikâyesi.
-i- kökünün kaybolması, aslında getirilen çekim eki ile kısmen telâfi edilir, -di-m veya
-se-nı vs., ekleri normal fiiller söz konusu olduğu zaman buradakinden farklı anlamda
olurlar, {-di- hikâye değil belirtili geçmiş zamanı gösterir, -se- eki de tahmin değil şart
bildirir vs.)
İmkânsızlık bildiren fiil eki -(y)eme eski bir negatif fiil olan o-ma veya u-ma-
(kaybolmuş o- (u-) kökünden) dan gelmiştir (karş. Türkçe'de eskiden Tanrı'nın adı O-
ğan (her şeyi yapabilen) aynı fiilin sıfat fiili, karş. ar. kadir, aynı anlamda sıfat—Fiil).
Örn.: iş (karş. ing. job) eski Türkçe'de ış (§70); ver! eski Türkçe'de ber.
Kökler isim veya fiil halinde görülürler. Bunlara isim kökü (örn. iş) ve fiil kökü
(örn. ver-) denir.
İlmî çalışmalarda, isim ve fiil köklerini birbirinden ayırdetmk için fiil kökleri sağ
tarafa bir tire çekilerek belirtilir. (Görüldüğü gibi biz de aynı usülü uyg ıluyoruz).
Prensip olarak. Türkiye Türkçcsi'nde özellikle dilin bugünkü durumunda bir kök
aynı zamanda hem isim hem fiil kökü olamaz. At (binek hayvanı anlamındadır) ve at-
(fiil) tesadüfi benzerliklerdir ve görüldüğü gibi anlamları tamamen farklıdır. İstisnalar
çok azdır: Örn.: don. don-; şiş, şiş-. Bazıları eski osmanlıca olan aşağıdaki kelimeler
için de aynı durum söz konusu:
an, dik. din, düz, gev, iv, pus. san, ses, sik, şifi, sürç, tan, toz, tüm. um ve Türk ve Altay
dillerinin mukayeseli olarak incelenmesini daha da derinleştirerek bulunabilecek olan
başka kelimeler. Burada, tarih öncesi devirden kaldığı için isim ile fiilin ayırdedilcme-
mesi ya da yanlış ayırdcdilmesi durumu ihtimal dahilindedir. Zaten Türkçe'nin yapısın
da ortaya çıkan karışıklıklar bu hipotezi doğruluyor.
Daha yeni bir anlaşmazlık durumunun söz konusu olduğu istisnai halleri (boya,
boya- gibi) bir tarafa bırakmak gerekir, meselâ İngilizce'de bu daha farklı ölçüde olur,
225 - Kelimenin ikinci şeması : Kök + bir veya birkaç yapım eki.
Bir veya daha fazla yapım eki alan kelime türetilmiş kelimedir. Örn.: iş-çi. iş-
çi-lik; ver-dir, ver-dir-me (vurgu son hecede) (verme eylemi), ver-dir-me. vurgu son
dan bir önceki hecede, (vermeme).
Not : Türkçe'de türeme zengindir. İsimden ve fiilden lüremeler mevcuttur. İsimden yapıl
mış kelimelerin bazıları isim, bazıları ise fiil olurlar. Fiilden yapılanlar için de durum aynıdır.
226 - Kök için, primitif kelime ve türememiş kelime terimleri tam oturmamıştır.
Türkçe'nin morfolojik sisteminin berraklığına rağmen (karş. §12, 2°) Altay'la karşılaştı
rıldığında, grameri bir unsurun köke mi ait yoksa ölmüş bir morfem mi olduğunu (konu
şan kişi tarafından ek hissi verilmemişse) kesin olarak bilmemizi sağlayacak kadar iler
lemiş değildir.
156 J e a n D E N Y
Eski Türkçe metinlerde bulunan ba fiili (karş. bay-) (§206, bay-gııı) bir isim kö
kü görünümünde olan bağ kelimesinin aslında ba-ğ olduğunu düşünmemizi sağlamıştır.
(Aksine, bağ (bay) kökünün bazı ağızlarda eskiden -ba haline geldiğini de düşünebili
riz).
Buna karşılık, balık gibi bazı kelimeler, türemiş kelime görüntüsü vermekte iken
(~ik eki çok sık görüldüğünden) bilinen hiçbir Türkçe köke kesin larak bağlanumamak-
ladırlar.
Gerekirse, bahsettiğimiz tesadüflere çok nadiren yol açan, özellikle tek heceli in
iler için fiil kökü terimini tutabiliriz fakat prensip olarak bunda da. fiil tabam (basit ta
ban) gibi bir tâbir kullanmak daha ihtiyatlı olacaktır. (Taban kelimesinin tanımı hakkın
da bir sonraki paragrafa bakınız). Aslında, tek heceli bir kelimenin kısalma veya hece
binişmesi yolu ile iki heceli bir kelimeden gelmiş olması zaten çok nâdir rastlanan bir
durum gibi gözükmektedir. Aynı durumu çık- fiilinde gördük (§106).
Bir veya birkaç çekim eki almış olan bir kelime (türemiş veya değil) çekilmiş
(bükülmüş) kelimedir.
Teorik bir açıklama yaparken çekilmemiş bir kelimenin sıfır çekim ekine sahip
olduğunu söylemek bazen elverişli olabilir.
228-Değişken olan veya olmayan kelimeler : Bir kelime çekilmiş ise değişken
dir. Çekilmiş değilse değişken de değildir.
i
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Tiirkçesi) 157
229 - Türkiye Türkçcsi'nde (veya genel olarak Türkçe'deki) her değişken kelime
çekilmemiş olarak kalabilir, yâni bazı durumlada çekim eki olmadan görünebilir. Aşağı
da belirlilen hallerde bu tespit edilir :
1“ İsimler teklik okluğu zaman (veya özne, daha doğrusu mutlak hal olduğu za
man) çekilmemiş isimlere isim tabam denebilir.
2° Fiiller, emir kipi, teklik 2. şahıs olduğu zaman. Çekilmemiş fiillere ise fiil ta
banı denebilir.
Not: Sadece türemiş kelimelere değil kaynak kelimeye (türememiş) de uygulanan bu ku
ral, belli bir kıvrımdan sonra ve daha açık şekilde bizi 224. paragraftaki müşahedelere tekrar götü
rür, buna göre hiç ek almadan tek başına cümlede belirli bir morfolojik rol oynayabilir. Aslında
çekim eki almadan kullandan bir isim kökü tekil dununda mutlak hal değerindedir: iş, ve teklik 2.
şahıs emir kipi olan bir de fiil kökü: ver.
230-Çekim eki ile ilgili aşağıdaki tanımı yapmak için yukarıdaki paragraflarda
verilen bilgileri kullanabiliriz: İsim tabanlarını teklik mutlak hal durumundan, fiil taban
larını ise tekil emir hâlinden (2. şahıs) kurtaran unsurdur. Örn.: iş-ıeıı. iş kelimesinin
den hali (iş: kök kelime veya primitif isim tabanı) iş-çi-den, iş-çi'nin den hali. (iş-çi
türemiş isim veya türemiş isim tabanı). Burada -ten ve -den olarak görülen -den. kim
den hali çekim eki, olmasa idi. is ve iş-çi isim tabanları mutlak hakle kalacaktı).
Değişken olmayan kelimeler: Sıfat ve sıfat fiiller. Zarf kısmen değişkendir: Zarf
niteliğindeki 3 halde her zaman çekimlidir, bunlar e hali (yaklaştırma), den hâli (uzak
laştırma) ve de hâlidir, (hareketli veya hareketsiz yer belirtme).
Değişken olan veya olmayan kelimeler şemasına gelince 229. paragraftaki müşa
hedelere göre değişken bir kelime 224. 225 ve 227. paragraflardaki 3 şemadan herhangi
birinde gösterilebilirken değişken olmayan kelime ise sadece ilk ikisine uyabilir.
232 - Karma veya zamirimsi ekler: Yapım ekleri ile çekim ekleri arasında yer
alan morfemlerdir. Birinciler gibi, mutlak hâl (teklik) değerini birleştirdiği isimde kay
bolmazlar. Meselâ, -ki eki, bu değeri kaybetmiş olan kelimeyi yeniden eski haline geti
rebilir. Ama aslında yapım eklerinden farklı olarak, karma ekler bazen çekim eklerinden
1
158 J e a n D E N Y
sonra yer alabilirler. Burada, sonuncularla yaklaşıyorlar. Örn.: ben-inı (beıı'in ilgi hali);
hen-iııı-ki (bana ait olan anlamında). Karma ekler: iyelik eki ile, -ki 1 > ekidir. Her ikisi
de zamir değerinde olduklarından zamirimsi ekler diye de adlandırılabilir.
isim kökü. \
isim kökü + bir veya daha fazla J +1 veya daha +1 karma + 1 veya daha fazla çekim
yapım eki I fazla çekim eki ek eki
Bu şema daha ziyade teoriktir ve gene teorik olarak sınırsız olarak uzatılabilir.
Pratikle, ihtiva elliği unsurlardan biri veya birkaçı eksik olabilir.
Türkçe kelimelerin Arap harfleri ile yapıldığı lügatlerde fiiller mastar şeklinde
belirtilirdi ve bu alfabenin özellikleri göz önüne alınırsa başka türlü yapılması da olduk
ça zordu. Bu şekilde gösterme alışkanlığı da aynı sakıncalara sahip olmamasına rağmen
Lâtin alfabesi ile yazılan modem Türkçe lûgatlede de korunmuştur. Mastardaki gereksiz
çekim eki (-meki-mak) nin kaldırılması küçümsenmeyecek derecede bir yer tasarrufu
sağlayacaktı. Bu çekim ile. eksiksiz olarak yazılması, ses uyumu kuralına uyulmayan
Türk dillerine, Türkiye Türkçesi'nde böyle olmadığını göstermek için olabilir.
1- Genel olarak yüklem ismi çekim ekleri ile. aynı sebepten dolayı her ikisi de ad çekim eki gibi
görev yapar, iyelik eki bu çekim eklerinin 2. si, -ki (aslında "olmak" mastarının sıfat fiili ol
duğuna göre eski bir yüklem ismi çekim ekidir) ise 4. südür. (I. ad çekim eki çoğulunki, 3. sü
ise isim çekiminindir).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 159
EKİ
ÜNLÜLERLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIN TAMAMLANMASI
(§53-79)
inceler e i 6 û
kalınlar a ı o u u
Böylece:
inceler â i ö û
------------------------ olur.
kalınlar a ı o u
Bu şemada bütün ince sesler noktalı, kalınlar ise noktasız. Ses farklarını belirlen
noktalar hariç her iki serinin transkripsionu aynıdır.
Grafikler - Dört ünlünün farklı gruplarının okuyucu gözü ile düzenlenmesini bir
yana bırakıp sadece ünlüler arasındaki çok boyuılu ilişkilere bağlanacak olursak 60. pa
ragrafta verilmiş olan ünlüler kübü birçok değişikliğe elverişlidir.
2° Taban tabana zıt köşelerin birbiri ile yerini değiştirmek meselâ, â - a köşesi
ile 6 - o köşesini vs.,
Bu yer değiştirmelere rağmen bu harfler 1. küpte olduğu gibi 41ü gruplar halinde
kalacaklar ve farklı yüzlerdeki ortak ilişki (inceler, kalınlar vs.) ile, ünlüler arasındaki
çok boyutlu (basit, çift ya da üçlü) ilişki değişmeyecektir.
160 J e a n t) E N Y
Mümkün olabilen farklı şekilleri burada göstermek usanç verici olabilir üstelik
herbiri de kolayca yeni şekiller oluşturabilecektir. Birinci tarzdaki müdahale ile 4 farklı
şekil (başlangıç kübü de dahil) ve 2. tarz müdahale ile 24 farklı şekil (4ü öncekinin ay
nı) elde edildiğini bilmek yclerlidir. Böylecc ilk müdahaledeki 4 şekille birlikte toplam
24 şekil ekle edilmiş olur. Mümkün olabilen değişiklikleri düzenleyerek hu rakam yük
seltilebilir.
Kübün her köşesinin iki ucunda bulunan 2 ünlü arasında çifte ilgi (basit zıtlık) ve
bir yüzün zıt tepelerine yerleştirilmiş 2 ünlü arasında da basit ilgi (çifte zıtlık) bulundu
ğu bilinmektedir.
Böylece, sözü edilen 24 şekilden herhangi birinde ve mükün olabilen başka şe
killerde kühün farklı yüzlerine diagonal çizgiler çekilir, bu çizgiler, aralarında çok bo
yutlu basit ilgi (çifte zıtlık) bulunan ünlüleri birleştirir. İki adet eşkenar üçgen pramil el
de edilir, biri diğerine göre çevrilmiş, iç içe girmiş gibidirler.
Şekillerini daha açık belirtebilmek için bu iki piranıiti (l1 ayrı ayrı çizeceğiz ve
her iki şekilde de 60. paragraftaki kübü başlangıç noktası olarak alacağız.
I- Düzlemdeki izdüşümlerini aynı şekil üzerine yerleştirirsek (noktalı çizgilerin yerine kesiksiz
düz çizgiler konacaktır) 6 köşeli uzatlmış bir yıldız elde edilecektir, buna bir hcxagnıın şekli
verilebilir (diğer adı Salomon'un mührü) fakat bazı iç çizgiler birbirinin üzerine bineceği için
bu şekli okumak çok zor olacaktır. Merkezdeki 2 ünlü için de durum aynı olacaktır.
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları iTürkiye Tiirkfesi) 161
İki şekilden herbiri, birbirlerine eşit 4 adcı eşkenar üçgenden meydana gelmişler
dir, birincisi: a-i-u, a-u-ö , a-ö -i, i-6-u, ve İkincisi â-ı-ü. â-ü-o, â-o-ı. ı-o-ü.
Derinlik (damaksılık) ilişkisi açısından her iki üçgen piramid birbirinin tam tersi
dir. Birinden diğerine geçmek için harflerin noktalarının yerini değiştirmek yetecektir.
Her piramidde 2 adet ince ünlü, 2 adcı kaim ünlü bulunduğunu da belirtmeliyiz. Bundan
dolayı, iki şeklin her birindeki 4 adet ünlü arasında basit ilgi (çifte zıtlık) olacaktır.
Birçok dilin 3 temel ünlüsü olan a-i-u harfleri eşkenar üçgenlerden birini oluş
turmaktadır (burada, izdüşüm sebebiyle deforme olmuşlardır).
Baslar
I,
Bu şekil iki çizgi ile dön parçaya bölünmüştür, birisi ince ünlüleri (solda) kalın
lardan (sağda) ayıran dikey W çizgisi diğeri dar ve genişleri ayıran yatay HH' çizgisi
dir. Yuvarlak ünlüler düzlerden ayırdedilcbilmelcri için çember içine yerleştirilmişler
dir.
162 J e a n D E N Y
Her ünlünün 3 adet çifte ilgi (basil zıtlık) bağını düz çizgi ile, 3 adet basit ilgi
(çifte zıtlık) bağını kesikli çizgi ile ve tek adet ilgisizlik (üçlü zıtlık) bağını da nokta
nokta çizgi ile belirttik.
Üçlü ilgi (sıfır zıtlık) teorik olarak bir nokta ile belirtilebilir, yâni sekizgenin kö
şelerinin herbiri ve orada bulunan ünlü ile.
EK II
F SESİ İLE İLGİLİ ÇALIŞMALARIN TAMAMLANMASI (§ 25)
Dudak sesi f çoğunlukla daha eski veya yabancı kelimelerdeki dudak seslerinin
(p, v, b) yerine geçen tâli ses gibi belirir.
Bu olay düzgün söylenen Türkiye Türkçesi kelimelerinde nâdir görülür ancak di
ğer Tük dillerinde sık sık gerçekleşir. Eskiden öpke (aynı anlamda) şeklindeki öfke keli
mesini burada zikredebiliriz, kap-ton (kap-don) yerine kaftan, livadan gelen (Bang tara
fından vaktiyle incelenmiş olan etimolojide oldukça karanlık kalmştır) ııfa- fiilinin
türevleri ile de doğrulanmadadır, ııfa-t, ufa-n, ufak (tefek) vs. (sh. 178 deki görüşümü
ze bakınız).
Taklidi seslerde (onomatope)/ve p sesleri ile yapılan şu ikilemeler vardır: fıs ve
pis, fısır ve pısır (genellikle ikileme yapılır) türevleri pısırtı, fısırtı vs. ıslıklan ifadelen
dirir (kazların, kaynayan sesini, özellikle, fısıltıları, dedikodulan); karş. Türkçe fiskos
ile roman dillerindeki benzer onomatopeleri; ital. bisbiglio, fr. bisbille, aslında "murmu-
re” (Dauzat); birdenbire uçmayı ifade eden fır. pır vefır-la, pır—la vs gibi sayısız türev
leri; topaç kelimesi fırla(k), pırla(k), pırpır, firfir. pirpiri. firfiri, pırlangıç, fıriangıç,
(kıriangıç'ın tesiri ile mi'?), pıriagaç, (karş. doğu Türkçesi’nde kııiagaç), fır-ıl-da-k di
ye adlandınlır. Yunanca farla (topaç) ile muhtemel bir ilişki vardır; Bernado da Parigi
pirla (topaç) kelimesini İtalyanca olarak kabul ediyor (karş. aslında Meycr Lühke. 6522
bpiri- maddesi).
Yabancı dillerden alınmış kelimelerde aynı olay çok daha sık görülür:
pufla < yun. pııpla (kuştüyü) (Evliya Çelebi, VII, 280a, bağlaç ünlü ile pupııla).
fotin, potin'in halk dilindeki söylenişi (fr. bottine),
fındık < yun. pondiko
foyraz, poyraz'm halk dilindeki şekli (§97),
fıçı < yun. vutsi klas. biitis (§79),
ftrça < yun. vurtsa (fr. brosse) (§79),
safra < yun. savııra (ital. sabura'dan gelir, lat. sabulum),
fanayır, panayır yerine (yun.), halk dili, fena yer şeklinde kelime oyunu yapılır,
mutfak < nıutpak (ar. nıatbah).
Türk Dili Gramerinin Temel Kuralları (Türkiye Türkçesi) 163
Bazen f. soluklu h ile değişir: pofpof-lar (fi- unsuru ile, fr. kelimede de üfleme,
soluk ifadesi vardır; İngilizce’deki puff da şişine, usanma, övünme bildirir), pohpoh-lar
(prensiple bu bir ünlemdir). Pofpof-lar kelimesi Gerostathes tercümesinde gösterilmiş
tir, Atina 186. Aynı değişimler için (f x /ı) anlamı olmayan kelimelere bakınız, (123,
not).
Bugün ünlem olarak az kullanılıyor gibi gözüken uf, çok miktarda türeve sahip
tir: iif-le-, üj-ür-, üf-iir-üntü, üf-ür-ük. Eşili piifle birlikte bu kelime sihir terminoloji
sinde çok görülür. Üfleme ve tükürük bu düzende önemli bir rol oynuyorlar (daha aşağı
ya bakz.) (Journal Asiatique’de 1943^15 sh. 436 daki özet açıklamalarımıza bkz.). Üf-
ür-ük, cini şeytanı kovmak için yapılan töreni belirtir, üf-ür-ük-çii bu işi yapan kişi
(Makedonya'da pokus-çu, hous poAırr'dan gelir). Kazan'da, diğer Türk lehçelerinde Uf
yerine üs denir, sihirle ilgili kelimeler: üş-kür- (öş-kür-), üş-kiir-ii, üş.kür-üeü. Bu
karşılaştınıa bize ufak (ve yakın terimleri) kelimesinin (bilindiği gibi uşak (küçük erkek
çocuk) kelimesinin az çok yakın anlamlısıdır ve böyleee küçük (kökeni chiot) ile eş an
lamlı bir terim olarak kabul edilmektedir) iyi bir etimolojisini yapma fırsatı vermekte
dir. Ufa- için bkz. ek II, sh. 176,
yuf ünleminde de f bulunur (karş. yuha) ve tükürmekle ilgili onomatopelerde
(üfürükçü ve sihir yapanın ağzında üflemeye yarayan alet) görülür: tüf, tfu, tii. ptü. tüp.
Türkiye Türkçesi’ndeki tür-kiir- fiili azeri Türkçesi’ndeki tüf-îir- tiip-kür, tüp-
ilr- in karşılığıdır. Karş. uf tuf (Akhoundof, L'ouurs et 1c voleur, Barlier de Meynard
yayını, sh. 121).
EK III
KELİME BAŞINDAKİ B VE I» SESLERİ KONUSUNDA
Türkçe’de kelime başındaki sesleri sadasızlaşlımıa eğiliminin aksine olarak (§92
ve dev.) genel Türkçe'deki b sesi sadece Altay Türkçesi’ndeki ağızlarda p olur. Osmanlı-
ca'da her zaman v olur (tonlu). Türkiye Türkçesi’nde p ile başlayan fiil kökünün mevcut
olmaması da bu duruma destek olur. Buna karşılık p, anlatımlı kelimelerin başında sık
sık görülür (bkz. yukarıda Ek 11).
İstisnai üç İlil tanıyoruz: piş- pus-, ve porsu- Bundan dolayı, bu istisnaların
birbiriyle ilgili olup olmadığı ve bu üç fiilin anlatımlı bir kökeni olup olmadığını sor
mak doğru olur. Tamamıyla pişme sesinin taklidi olan piş- için bu kabul edilir, (fr. frire,
ing. fry, dat. frigerc kelimeleri de anlatımlı olamazlar mı?).
Pus- fiiline gelince, ikili deyim sus-pus'un mevcudiyeti aynı neticeye varmamızı
sağlıyor. Porsu- fiili de muhtemelen anlatımlıdır: her halükârda türemiştir.
Ortaya çıkarılan bu gerçekler, taklîdi bir sesin direkt olarak fiil kökü haline gele
bildiği (karş. basit kökler, §224) primitif şekilleri sezinlememizi sağlıyor. Bu olay İngi
lizce'de sık görülür ama bu dilde, mastar edalının kaybolması şeklinde açıklanır.
95-06-Y-0151-616
Ne 2624