Professional Documents
Culture Documents
Storageher Konu 2019 76695 Suyu Arayan Adam Shevket Sureyya Aydemir 1978 482s PDF
Storageher Konu 2019 76695 Suyu Arayan Adam Shevket Sureyya Aydemir 1978 482s PDF
4. Baskı
REMZ› K›TABEY›
ANKARA CADDES›, 93 - › S T A N B U L
«Bir adam vardı. Suyu arıyordu. Top-
raı üç kulaç, be˛ kulaç kazdı. Suyu
bulamadı.
Rama Kri˛ma
Ç o c u k l u u ma a it ilk h a t ı r am bir y a n g ı n d ı r.
B e l ki h e n üz k u c a k t a y d ı m. B e l ki de y ü r ü y o r d u m. F a k at
h e r h a l de ç ok k ü ç ü k t ü m. Ç ü n kü h a t ı r a m da b u n d an d a ha e s ki
bir iz y o k t u r. D ü n y a ya bu y a n g ın i ç i n de g ö z l e r i mi a ç m ı ˛, h a-
y a ta bir y a n g ı n la b a ˛ l a m ı˛ g i b i y i m . ..
B en bir s ı n ır ˛ e h r i n de d o d um ( 1 ). E v i m iz bu ˛ e h r in en
k e n ar m a h a l l e s i n d e y di . Bu m a h a l l e d e n, ˛ e h r in d o u s u nu s a-
r an s ı r t l ar ü z e r i n de k ü ç ük bir k öy g ö r ü n ü y o r d u. Y a n g ın bu
k ö y d e y d i.
A k ˛ am ç ö k ü y o r d u. U f ku ö n ce d u m an d a l g a l a rı k a p l a d ı.
S o n ra bu d u m an d a l g a l a r ı y le a l e v l er b i r b i r i ne k a r ı ˛ t ı. N i h a y et
k a r a n l ık b a ˛ l a y ıp da g e ce k o y u l a ˛ ı n c a, g ö k l e re v u r an k a ra kı —
z ı l l ı k, ufka y e r l e ˛ ti ve k ö y ün ü s t ü ne ç ö k t ü.
Y a ˛ ım i l e r l e d i k çe bu y a n g ı n l a r ın n i c e l e r i ni g ö r d ü m. D e ne —
b i l ir ki ç o c u k l u u m, o n l a r ın k ı z ı l l ı ı i ç i n de g e ç t i.
D o u ˛ um da bir h a rp y ı l ma r a s t l a m ı˛ ( 2 ). Z a t en o y ı l l ar
s ü k ûn y ı l l a rı d e i l d i. O y ı l l ar k a n l ı, m u a m m a lı bir a s ra ge —
b e y d i. B ir a s ır s o na e r i y o r d u. Y e ni bir a s ır d o m ak ü z e r e y d i.
fiu a c a y i p, ˛u y a ˛ a n m a ya d e er y i r m i n ci a s ı r.
B e n im ilk k a n at ç ı r p ı ˛ l a r ım da asıl y i r m i n ci a s ı r la b a ˛ l a y a—
c a k t ı. D e m ek k a d e r i mi o n u n la p a y l a ˛ a c a k t ı m. O n un b ü t ün ço—
c u k l a rı gibi...
B en de a s r ı m ı z ın b ü y ük m a c e r a s ı n d an k e n di p a y ı ma dü—
˛ e n i, o n un y üz m i l y o n l a r ca a d s ız ç o c u k l a r ı n d an b i ri o l a r a k, ka—
(1 ) E d i r n. e
( 2) 1 8 97 T ü r k - Y u n an h a r b i .
10 SUYU ARAYAN ADAM
var ki. sonunda beyin olu bir hendein içinde ölü olarak bu—
lunur. Konaa getirilen cenaze, onun cenazesiydi.
Yalnız benim ilk çocukluk günlerimde deil, sonra yıllar—
ca memleket bu ölümün hikâyeleri, türküleriyle çalkandı. Bu
genç beyden hafızamda kalan çizgiler, onun galiba biraz siv—
rice kumral güler yüzlü ve biraz a˛aıya doru sarkan uzunca
bıyıklarıdır. O delikanlılık çaında babası onu evlendirmi˛,
hacca götürmü˛tü. Fakat galiba çocuu olacak kadar vakit kal—
mamı˛tı. Beni, bekledii çocuu yerine sever, ˛ımartırmı˛. Bel—
ki de gözlerimin renginden olacak bana «Çakır» diye ad tak—
mı˛. O öldükten sonra beni bu konakta hep Çakır diye çaı—
rırlardı.
için bir konak yeri olmu˛tu. Burada arabalar halka halka dizi-
lirdi. Öküzler, mandalar bunların etrafına çökerlerdi. Uçları
araba kanatlarına tutturulmu˛ kilimlerden, çar˛aflardan oda-
cıklar kurulurdu. Yataklar serilirdi. Ate˛lerde tencereler kay-
nardı.
Yeni gelen göçmenlerin çocuklarıyle bizim kenar mahalle-
nin küçükleri arasında hemen arkada˛lık ba˛lardı. Çünkü ye-
ni gelenlerin söyledikleri kasaba, köy isimlerini biz daha önce
i˛itmi˛ olurduk. Hattâ aramızda onlarla hem˛eri, kom˛u çıkan-
lar da bulunurdu. Çünkü bizim de ailelerimiz vaktiyle oralar-
dan kopmu˛tu. Onların geçtii yollardan geçmi˛ti. fiimdi on-
ların konakladıkları bu çayırda konaklamı˛lardı.
* +
ba˛ka ve daha a˛aı bir yerde bir çe˛me, bir fırın ve bir bak-
kal. Her gün ak˛am namazlarında, yahut da ramazanda teravih
namazlarında cemaat mescitte namaz kılarken mahalle çocuk¬
ları teklifsizce, mescit kapısına topla˛ır, ibadeti seyrederdik.
›sim duaları, sakal duaları, tövbeler mescitte yapılırdı. Güvey
kılınırdı.
Hele her yıl bir gece vardı ki, mahallenin en imanlı kadın-
ları o gece, bizim evdeki küçük odada toplanırlardı. Yatsı na-
mazı kılındıktan sonra ortaya çıkarılan çok uzun bir te˛bihin
etrafında halkalanırlardı. Gittikçe derinle˛en bir hu˛u içinde
sessiz sedasız zikre, ibadete dalarlardı. Bu zikir uzun sürerdi.
Ben zikir ba˛larken, odanın bir kö˛esine sinip, te˛bihin etra-
fında halkalanan kadınların saa sola dalgalandıklarını seyre-
derdim. Fakat bu ibadetin sonuna kadar uyanık kalamazdım.
3
34 SUYU ARAYAN ADAM
Bana* dede daima bir ˛eyler okuyor gibi gelirdi. Belki ilâ-
hîler, belki dualar... Namaz vakti gelince, asma çardaına asılı
hasır seccadesini indirir, havuzun kenarına sererdi. Namazdan
sonra ellerini Allaha açarak uzun, derin yakarı˛lara dalardı...
Bir zaman böyle gitti. Gene böyle bir ayin günüydü. Der¬
vi˛ler, dedeler, misafirler kayna˛ıyorlardı. O sırada arkamdan
biri hafifçe kulaımdan yakaladı. Ba˛ımı çevirince bunun bah¬
çıvan dede olduunu gördüm. Dedenin yüzünde her zamanki
mübarek ve nûranî tatlılıı vardı. Hiç bir ˛ey söylemedi. Fakat
kulaımı bırakmadan beni önüne kattı. Kalabalıın arasından
tekkeye girdik. Beni kapının iç tarafında bir yere yerle˛tirdi.
Hafifçe güldü ve ayrıldı. Ondan sonra her ayin günü, tekke
kapısından bu yeni yerime süzülürken bana hiç dokunan ol¬
madı.
- Bizim topraklarımız!
derdik. Bu sözleri seve seve ve sık sık tekrarlardık:
- Bizim topraklarımız! Bizim devletimiz!
Bunları söylerken, içimizde bir ˛eylerin co˛tuunu, bir ˛ey¬
lerin kabardıını ve bu hislerin beni büyüttüünü, gururlan¬
dırdıını duyardım. Duru˛umu, yürüyü˛ümü dei˛tirmi˛tim.
Hele mektep daılıp da sokaklara çıktıım zaman, asker veya
asker mekteplerinden olmayan herkese kar˛ı, bir nevi yüksek¬
ten bakardım.
Ama daha sonra i˛im biraz daha yoluna girdi. Bir gün
aabeyim istanbul'dan, içine tek saçma konulup atılan küçük
bir tüfek getirdi. Kıyafetim hemen günün modasına uydurul -
du. Ba˛ıma üstünde yazılar olan bir keçe külah buldular. Ayak¬
larıma, üzerinde çapraz kaytanlı beyaz keçe tozluklar alındı.
Artık ben de bir komitacı, yahut da bir kahraman sayılırdım.
O sıralarda keçe külah ve keçe kalçınlar, halkın ve askerin bir
nevi mü˛terek kıyafeti haline gelmi˛ti.
- Tarih birlii,
• - Dilbirlii,
- Dilek birlii,
olunca, onun bir gün kurtulması, kalkınması ve kendi toprak¬
ları üstünde kendi saltanatını kurması mukadderdir deniliyor¬
du. Çünkü bu yeni görü˛e göre, aslolan milletti. Vatan, bu mil¬
letin ya˛adıı her yerdi. Hangi taht ve hangi bayrak altında
olursa olsun bu vatanın bir de adı vardı: Turan...
Bu ses, hatta sadece bir teselli görü˛ü bile olsa, o nesil ona
muhtaçtı. Çünkü bu ses bize malûbiyetin haysiyet kırıcı ruh
64 SUYU ARAYAN ADAM
5
66 SUYU ARAYAN ADAM
belirdi.
SUYU ARAYAN ADAM 69
O ders yılı ˛öyle böyle geçti, tatili de gene bir köyde, fakat
bu sefer Meriç kenarına yakın ›briktepe köyünde geçirdim.
Harman makinelerinde çalı˛tım. Mektebe döndüüm zaman,
içimden her gün biran evvel asker olmak, bir an önce harbe
katılmak ihtirası ta˛ıyordu. Hem de yerim cephede ve cephe¬
nin en ileri hattında olmalıdır diyordum. Bu cephe, Türkiye'
nin dı˛ında kalan Türk ülkelerine varan yolların geçtii bir
cephe olmalıydı. Bu cephede hayat ve mukadderatıma tesir
edecek birtakım fatal kudretlerin beni içine alacaı hissi için¬
deydim. Derhal askerlik ˛ubesine ba˛ vurdum. Fakat ya˛ım
gene tutmuyordu. Kanun ise benim çalı˛tıım makinelerde ça¬
lı˛abilecekleri tecil etmi˛ti. Israrlı müracaatlarım ancak 1915
yazı sonuna doru netice verdi. Beni de askere almaya razı
oldular. fiube reisine, Kafkas cephesine gideceim, aabeyim¬
den bo˛ kalan yeri dolduracaım, diyordum...
Sanlı günlerdeyiz,
Birtaraftan Kahire, birtaraftan Batum, Kars,
Birtaraftan Hint, Afgan,
Birtaraftan Farisistan
Bizi bekliyor...»
Evet, her yer bizi bekliyordu. Ve biz bu her yere, hiç dü˛ün¬
meden, hiç bir ˛eyden ˛üphe etmeden, ko˛uyor, ko˛uyorduk.
Bu tükenmez yollarda, kanlarımız tükenip, nefeslerimiz sona
erinceye kadar...
* *
80 SUYU ARAYAN ADAM
6
82 SUYU ARAYAN ADAM
lar için bir haftalık yoldu. Bu yollar hep çıplak sırtlar, yahut
tuzlu-, bozkırlardan geçerler. Erciye˛ daı görününce de batak¬
lıklar ba˛lar. Etraflarında birkaç bakımsız zerdali bahçesi ve
birkaç kısır ba bulunan kasabacıklar sahrada kaybolmu˛ va¬
halar gibidirler.
îhtiyar erkek bize önce, her göçmenin her yeni gelen yol-
cudan sorduu haberleri sordu. Sonra daha ba˛ka sualler sı-
raladı:
— istanbul'dan...
— Erzirumu görmi˛süz?
— Yok...
S U Y U ARAYAN A D A M 97
7
A
™ u Bttinen Hikâye
5
— Elhamdü-l-ülâh Miislümanız,
— Mâmız,
diyenler de çıktı ama;
— Peygamberimiz kimdir?
8
114 SUYU ARAYAN ADAM
Harbin yeni bir kı˛ı daha çattı. Biz ˛imdi Karada denilen
bir silsile üzerinde ve 3.100 rakımlı bir tepe bölgesindeydik.
3.100 metre yüksekliindeki bir tepenin, mahrumiyet içindeki
bir kı˛ harbinde gösterdii manzaranın pek o kadar iç açıcı
olmayacaı tahmin edilebilir. Galiba bunu o zaman dü˛ünenler
de oldu ki, bu tepenin asıl adı bir ordu emriyle dei˛tirildi. Bu¬
raya «Güzel tepe» ismi verildi. ›sim dei˛ti. Fakat hayat her
türlü vasıtalardan mahrum bir memleketin, 3.100 metre yük-
seklikteki bu dada yürütmeye çalı˛tıı bir kı˛ harbi haya-
tı olarak kaldı. Böyle bir harp hayatının maddî hikâyesini
anlatmak bu kitabın konusu deildir. Bu hikâyeleri hem an¬
latmak, hatta hem de dü˛ünmek istemem. Ben burada o gün¬
lerin daha ziyade ruhî cephesine biraz deineceim.
Cephede siperlerin gerisinde boydan boya zeminlikler uza-
nıyordu. Bunlar toprakaltma kazılmı˛ kovuklardı. Yakacak kıt-
tı. Bulunabilen yakacak parçaları, vaktiyle bu daları örten ve
sonra belirtisi bile kalmayan orman aaçlarının, ta˛, toprak
altında kalmı˛ ve oralardan çıkartılan köklerinden ibaretti. Ay-
dınlatacak ise yoktu.
Kar zeminlikleri bazen, hatta kapılarıyle beraber örttüü
için, zeminliin içi gündüz bile bir gece karanlıına gömü¬
lürdü.
Bu gibi zamanlarda hayatın akı˛ı, Birinci Dünya Harbi
devresindeki bütün mevzi harplerinde olduu gibi sıkıcı, yek¬
nesak ve melankolikti. Bu gibi harplerde zafer daima, en son
yıpranan tarafın olur. Ve yıpranı˛ önce ruhlarda ba˛lar. Har-
bin insanı oyalayıcı geni˛ hareketleri yerine, aylar ve aylarca
saplanılan siperlerin kasveti ba˛layınca, ruhları ilk saran ˛ey
melankolidir. Bu melankoli insanın kendi içine dönü˛ü ile ba˛¬
lar, Bir erin, basit bir askerin, kendi içine döndüü zaman,
orada bulduu ˛ey, kendi maddî ve brütal ˛ahsiyetidir.
Fakat her biri bir ba˛ka meslek pe˛inde ko˛an, hayat için
ayrı gayeleri, ayrı tasavvurları olan ve birtakım mefkurelere
sahip bulunan, hulâsa az çok kitap adamı sayılan yedek subay¬
lar için bu reaksiyon daha ba˛ka olurdu. Onlar kendi içlerine
dönünce orada evvelâ, kendi belirli veya belirsiz gelecek kay-
* *
Çar ordusu daıldı. Fakat onun yerini her tarafta, Rus or-
dusunun silâhlarına konan bazı döküntüleri de toplayan Er-
meni birlikleri aldı. Ermeni kıtalarının kar˛ımızda yer alma-
sıyle beraber harp, artık harp olmaktan çıktı. Devam eden ˛ey,
artık bir harp deildi. Harbin kar˛ılıklı bütün kaideleri orta-
dan kalktı. Ermeni birlikleri, bir taraftan cephede sava˛maya
çalı˛ırken, bir taraftan, i˛gal ettikleri sahada kalan yerli sivil
Türk halkı üstünde geni˛ bir kaatil ve imha i˛ine giri˛mi˛ti.
Hem dü˛manı sürmek, hem içeride kalanları bir an önce kur-
tarmak lâzımdı. Aramızdaki sava˛ artık kör ve aman bilmez
bir boazla˛maydı.
9
130 SüYU ARAYAN ADAM
* +
10
146 SUYU ARAYAN ADAM
ti
162 SUYU ARAYAN ADAM
yahut da: -
der geçerdik.
Halbuki ˛imdi Turanda, Turanı arıyor ve bulamıyordum.
Hulâsa her çeli˛me, her soru, her istifham ba˛ka bir cevap
bekliyordu. Hatta uzaktan hep bir ırktan gibi görünen bu mil¬
yonları, hakikatta parça parça ayıran hesapsız farklar vardı.
Her boyun, her ırk kolunun kendi tarihî olu˛undan gelen ve
onun bilinç altına gizlenen özellikler... Sonra dil, lehçe, din,
mezhep ayrılıkları... Nihayet tabiat veya toplum ˛artlarının do¬
urduu dier sayısız parçalanı˛lar, kavgalar. Hepsinin üstün¬
de de ˛u en korkunç ˛ey : Durgunluk, gerilik ve cehalet.
Bu karı˛ıklık içinde hayaller ve iyi niyetler deil galiba
inkılâplar, tasfiyeler lâzımdı.
˛ır dururdu...
* +
Yoksa Turan, maddî bir in˛a davası deil de, yalnız ma¬
nevî bir ülkü müydü? Hiç bir zaman ula˛ılamayacak hayalî bir
ülkünün adı mıydı? Meselâ bir Kızılelma!..
168 SUYU ARAYAN ADAM
12
8
— Nereye gidiyorsun?
190 SUYU ARAYAN ADAM
Ejderhan balıkçısının ilk i˛i bir «harp ilânı» oldu. Bir sa¬
bah evden çıkınca, duvarlara küçük beyannameler asılmı˛ ol¬
duunu gördüm. Bu beyannameler kötü bir elyazısıyle hazır¬
lanmı˛tı. Beyannamelerin ba˛ına «Burjuvaziye ilân-ı harp» söz¬
leri yazılmı˛tı. Altında, Ejderhan balıkçısının imzası bulunu¬
yordu...
Sokaklar bombo˛tu. Herkes evine ve ˛ehir kendi içine çe¬
kilmi˛ti. Zaten her türlü kalabalıın, hareketin, direni˛in der ¬
hal ate˛le kar˛ılanacaı beyannamede yazılıydı. fiehrin ba˛ına
bir yıldırım inmi˛ ve onu mefluç bırakmı˛tı.
Gün sona ererken, ˛ehir tamamen elden geçmi˛ti, taran¬
mı˛tı. Arabalar, kamyonlar; hanlara, kervansaraylara, yıın yı¬
ın ev e˛yası, dükkân, ticarethane malları ta˛ıyorlardı. Ora¬
lar, belki de tıka basa e˛ya ile dolmu˛tu. En deerli ›ran, Tür¬
kistan halıları, altın gümü˛ i˛lemeler, ihtilâl komitesi binası
önünde sergilenmi˛ti. Bunların içinde paha biçilemez parçalar,
antikalar vardı.
Eski fieki Hanlarının son varisinin evinden öyle sandık¬
lar çıkarılmı˛tı ki, bunların içinde neler olduunu sahibi de
bilmiyordu. Bazıları da ele geçen hesapsız altın paralardan
bahsediyordu. Zaten Nuha eski, zengin bir ˛ehirdi.
Ak˛am her tarafta devriyeler dola˛ıyordu. Görünü˛e göre
SUYU ARAYAN ADAM 191
Duyduklarımın, d i n l e d i k l e r i m i n tesiri a l t ı n d a d ü ˛ ü n c e l e -
rim bu noktaya vardıktan sonra, olan bitenlere kendimi zor¬
l a y a r a k d a olsa, birtakım manalar vermeye çalı˛ıyordum. De¬
rine i n m e y e n belirsiz ve sübjektif m a n a l a r . . .
Bunlar hiç ˛üphesiz, doru deildi. Bunların gerçekle bir
ilgisi yoktu. Fakat ne çare ki ben, b u n l a r ı bir inkılâp örtüsü¬
ne büründürerek, böylelikle bir yol bulmak ümit ve gücünü
arıyordum. Bu, elbette ki bir aldanı˛tı.
Evvelâ, en çok tekrar edilen sloganları bozmakla i˛e ba˛¬
ladım. Bütün nutuklarda, mitinglerde, sınıfların k a v g a s ı n d a n ,
p a r t i p o l i t i k a s ı n d a n b a h s e d i l i y o r d u . Sınıf d i k t a t ö r l ü k l e r i anla¬
tılıyordu. B e n b u n l a r d a n h i ç b i r ˛ey a n l a m ı y o r d u m :
b a h i s l e r , b u m e r t e b e , d a l l a n ı p b u d a k l a n ı p d a , s a y ı n d e l e g e l e r
ö l e s o n u d a l g ı n l ı ı n a k a p ı l ı r gibi o l u n c a , Z i n o v i y e f i n s e s i h e -
k e n , m ı z ı k a l a r h e m e n e n t e r n a s y o n a l m a r ˛ ı n ı ç a l a r d ı . O z a m a n
k ı l ı ç l a r , h a n ç e r l e r g e n e s ı y r ı l ı r d ı . D e l e g e l e r g e c e i ç i n y a b ü -
y ü k t i y a t r o d a bir « L e y l â - M e c n u n » o p e r e t i n e , y a h u t bir p a n -
d o m i m e d a v e t e d i l i r , r a p o r o y b i r l i i y l e k a b u l o l u n u r , t o p l a n t ı
a l k ı ˛ l a r a r a s ı n d a s o n a e r e r d i .
E n v e r P a ˛ a n ı n bir g ü n , k u r u l t a y s a l o n u n u n bir l o c a s ı n d a
g ö r ü n ü ˛ ü , fi a r k l ı d e l e g e l e r a r a s ı n d a k a y n a ˛ m a y a s e b e p o l d u .
P a ˛ a n ı n ˛ ö h r e t i m ü s l ü m a n fi a r k t a bir m a s a l , bir e f s a n e h a l i n -
d e y d i . B u h a l k ı n i n a n ı ˛ ı n a g ö r e o , y e r y ü z ü i n s a n l a r ı n d a n biri
d e i l d i . O n u n g ö r ü n d ü ü h e r y e r d e , g ö k l e r i n a ç ı l m a s ı , y e r l e -
rin y a r ı l m a s ı , b ü y ü k v e a z a m e t l i bir ˛ e y l e r i n o l m a s ı l â z ı m
g e l i r d i . O , d a i m a h e r ˛ e y i n ü s t ü n d e v e h e r k e s i n ü s t ü n d e o l —
m a l ı y d ı .
F a k a t b u k u r u l t a y ı t e r t i p e d e n l e r c e , o n u n b u r a d a g a l i b a
s a d e c e g ö r ü n m e s i v e y a ˛ ö y l e c e bir g ö s t e r i l m e s i i s t e n m i ˛ t i ki,
o n a b a ˛ k a n l ı k s a h n e s i n d e b i l e y e r v e r i l m e m i ˛ t i . G ö r ü n d ü ü
l o c a y a ˛ ö y l e c e v e ç e k i n e r e k s o k u l d u . B i r k ö ˛ e y e s i n d i . B u i s e
o n u n a l e y h i n e o l d u v e t ı l s ı m ı n ı b o z d u . . .
Ç ü n k ü , fi a r k l ı n ı n g ö z ü n d e s a h i p , y a h u t h ü d a v e n d , a n c a k
t a p ı l a c a k y e r d e o l d u u , h ü k m ü n ü y ü r ü t e b i l d i i z a m a n bir k u d -
r e t t i r . P u t , y e r e d ü ˛ t ü ü g ü n , b ü t ü n s i h r i n i k a y b e d e r .
E n v e r P a ˛ a i ç i n d e ö y l e o l d u . O n u ilk g ö r ü ˛ l e r i n d e h e -
y e c a n l a r ı n d a n s a r s ı l a n l a r , b i r a z v a k i t g e ç i p d e , k a h r a m a n l a r ı -
n ı i h m a l e d i l m i ˛ , y a h u t d a b ü t ü n d i e r i n s a n l a r d a n biri gibi
g ö r ü n c e y a d ı r g a m a y a b a ˛ l a d ı l a r . B u n u n i ç i n E n v e r P a ˛ a d a
g i t t i k ç e d a h a ç e k i n g e n , h a t t a d a h a ˛ a ˛ ı r m ı ˛ bir h a l a l d ı . Y ü z ü
s a k i n o l m a k t a n z i y a d e s o m u r t k a n d ı . H e l e k e n d i l e r i n i k o m ü -
n i s t s a y a n T ü r k i y e l i bir g r u p , o n u n k o n g r e y e d e l e g e d e i l ,
h a l k m a h k e m e s i k a r ˛ ı s ı n a s u ç l u o l a r a k ç ı k a r ı l m a s ı l â z ı m g e l -
d i i n i k o n g r e b a ˛ k a n ı n a — b e l k i e v v e l d e n d ü z e n l e n e n bir t e r -
t i p l e — k u v v e t l i c e bir i f a d e y l e h a t ı r l a t ı n c a , E n v e r P a ˛ a b ü s -
208 SUYU ARAYAN ADAM
14
210 SUYU ARAYAN ADAM
ver Pa˛aya hiç deilse bir haber4 iletmesi lâzımdı. Onu bura¬
Enver Pa˛aya kendisi için hiç bir haber gelmiyordu. Hava si¬
nirliydi.
˛ında kalpak, ve üzerinde, beli kemerli koyu renkli sivil bir el-
dü. Fakat onun için doru olan tabiî, yalnız kendi görü˛üydü.
anlar!» der gibi bir ˛ey seziliyordu. Zinovyeften ise, hâlâ ümi¬
di. Zinovyeften ise henüz bir i˛aret yoktu. O sırada Dr. Ba-
* T.
P a r t i g e n e l s e k r e t e r i B a g i r o f , d a h a ç o k bir m u a l l i m i a n -
d ı r a n f a k a t y ü z ü n ü n i f a d e s i bir ˛ e y v a d e t m e y e n iri g ö z l ü k l ü
b e l i k e m e r l i k a f k a s g ö m l e i , a y n ı k u m a ˛ t a n ç i z m e p a n t a l o n u
v e ç i z m e l e r i y l e o r t a d a , d a i m a m e ˛ g u l , d a i m a a c e l e i˛i o l a n
bir a d a m g i b i g e z e r d i ( 1 ) .
M a l i y e k o m i s e r i M u s a b e k o f , t e m i z , d e r l i t o p l u bir a d a m ¬
d ı ( 2 ) . D a h a s o n r a S o v y e t l e r B i r l i i n i n ö n d e g e l e n bir ˛ a h -
s i y e t i h a l i n e g e l e n v e b u g ü n b u d e v l e t i n b a ˛ k a n ı o l a n M i -
k o y a n , o s ı r a l a r d a B a k u ' n u n t o z l u , ç a m u r l u a m e l e m a h a l l e l e r i n -
d e ç a l ı ˛ ı r d ı . › n k ı l â p t a n e v v e l s o u k t a n k o r u n m a k i ç i n k a s k e t i ¬
n i n , y ı r t ı k p a b u ç l a r ı n ı n v e y a k a s ı n ı k a l d ı r d ı ı c e k e t i n i n i ç i n e
e s k i g a z e t e p a r ç a l a r ı n ı d o l d u r a r a k g e z d i i s ö y l e n i y o r d u v e o r -
t a d a p e k g ö r ü n m ü y o r d u . T o p l a n t ı l a r d a , k o n g r e l e r d e d a h a z i -
y a d e O r j a n i k i d z e g ö z e ç a r p a r d ı . B ü t ü n t ö r e n , g ö s t e r i s a h n e l e ¬
r i n d e g ö r ü n ü r d ü ( 3 ) .
E n c a n a y a k m i n s a n t o p r a k i ˛ l e r i k o m i s e r i y d i . A a m a l i
O l u bir i h t i y a r d ı . M e s l e i n i h a t ı r l a m ı y o r u m . B a k ı m s ı z , f a -
k a t s e v i m l i bir y ü z ü v a r d ı . D e i r m i s i m a s ı , k ü ç ü k , k u m r a l bir
s a k a l l a ç e v r i l i y d i . M ü t e v a z î , b a b a c a n , h e r z a m a n y ü z ü g ü l e n
bir i n s a n d ı . B e l k i bir a y d ı n d e i l d i a m a , g ö r ü n ü ˛ ü i l e e s k i R u s
m ü n e v v e r l e r i i ç e r i s i n d e ç o k r a s t l a n a n t a m bir s o s y a l i s t t i p i n i
a n d ı r ı y o r d u . R o m a n l a r d a o k a d a r ç o k a n l a t ı l a n b u t i p l e r , d e v -
l e t v e i c r a i ˛ l e r i n d e n z i y a d e fikir t a r t ı ˛ m a l a r ı i ç i n h a z ı r l a n m ı ˛ -
l a r d ı r . B i r t ü r l ü s o n u g e l m e y e n t a r t ı ˛ m a l a r , e s k i R u s m ü n e v -
v e r i n i n e n b ü y ü k g ı d a s ı , e n ç o k s e v d i i ˛ e y d i r . T o p r a k k o m i -
s e r i d e k e n d i k ö ˛ e s i n d e , k i t a p l a r v e a r k a d a ˛ l a r a r a s ı n d a , bir
15
226 SUYU ARAYAN ADAM
— Nereye gidiyorsun?
da unutamıyordum.
Sonra bir sıra olaylar. Ejderhan balıkçısının ilânı-harpleri,
cemiyetin eski hiyerar˛isinin birkaç darbede tasfiyesi, zavallı
bir bayan öretmeni, ›ngiliz emperyalizmiyle Fransız kapita¬
lizminin gizli müttefiki olarak ilân eden ve papaan gibi konu¬
˛an savcı kız. Hele kapıda duran:
çınlıyor gibiydi.
I
10
16
11
17
258 SUYU ARAYAN ADAM
(1) Hatta üçümüz, azaları yalnız bizden ibaret olan gizli bir
de hücre kurmu˛tuk: 6 Austos Hücresi...
Toplantımıza bazen bu hücrenin oturumu ˛eklini verirdik. O
zaman bu üç ki˛üik içtimalarda, Rusya meselesi, Orta Asya mesele-
si, Balkanlar meselesi v.s. hakkında nice deh˛etli kararlar alırdık!..
SUYU ARAYAN ADAM
259
«Sen benim,
›˛aretim ve Hürriyetimsin,
Çıplak bir yaz güne˛i, altında yanan etimsin,
Sen, Memleketimsin...
Elâ gözlerinde ye˛il hâreler,
Büyük, marur ve Muzaffer,
Ula˛ılmadıkça ula˛ılamaz olan,
Hasr etimsin... »
lede birkaç defa haç çıkarır, ba˛larını eerler ve arada bol bol
gibi!..
bine...
diye baırıyordu.
rak her zaman bütün kalır. ›˛te o bütün olan ˛ey var
ki˛ir dururuz...
18
274 SUYU ARAYAN ADAM
Mosko ra Üniversitesinde
1921—1924
276 SUYU ARAYAN ADAM
sında bir gün fiarkta kadın meselesi ˛öyle bir tartı˛maya konu
oldu:
Bir tören günü. mektepte kalan güzel bir Çerke˛ kızı, bel-
ki de fırsat gözleyen bir hem˛erisinin fena bir te˛ebbüsü kar-
˛ısında kalmı˛tı. Kız mukavemet ve ˛ikâyet edince i˛, u m u m î
toplantıya getirildi. Tartı˛ma ba˛ladı.
/
PamirdeM ›stifham
14
:ak gerçi imha edilmi˛tir. Ama. hedefi millî istiklâl olan bir
hareketin mukadder öncüsü daima aydındır. Bu zümrenin ih¬
mal edili˛i, Enver Pa˛a hareketinin Orta Asya'dan millî bir ha-
reket vasfı almasına ve geni˛ halk tabakalarının ümidini ken-
di etrafında toplanmasına engel oldu...
* *
(1) Ahmet Rıza Bey, 1889'da Paris Sergisi'ni ziyaret için oraya
gitmek imkânını bulduu zaman, Bursa Maarif Müdürüydü. Paris'te
kaldı. Aydın bir sükûnetle çalı˛tı. Abdülhamit'e me˛rutiyetin salan-
masını savunan birkaç layiha gönderdi. Me˛rutiyetin ilânından son-
ra mebusan ve ayan meclisleri reisliklerinde bulundu ve her türlü
aktif hareketten çekindi.
(2) O zamanki Kolaası (Önyüzba˛ı) ›smet Bey (›nönü) bu
temas ve toplantılara katılmı˛tı.
SUYU ARAYAN ADAM 297
Doktor Nazım'a.
nüz?
diye sormu˛tum. Cevabı ˛öyle oldu:
(1) B u h u s u s t a r i v a y e t m u h t e l i f t i r . Esas l i d e r l e r i n i n d u r u m u -
na bakarak ›ttihat ve Terakki'yi beynelmilel m a s o n l u u n b i r t a h -
r i k i v e › t t i h a t v e T e r a k k i › n k ı l â b ı ' n ı d a b i r m a s o n l u k h a r e k e t i sa-
y a n l a r v a r d ı r . B u i n k ı l â p t a n evvel c e m i y e t i n m a s o n l a r d a n m u a z z a m
m i k t a r d a a l t ı n p a r a a l d ı ı m i d d i a ederler. B a z ı h a t ı r a l a r v e i s i m -
ler z i k r e d e r l e r . B u y a r d ı m ı n sebebi g ü y a , A b d ü l h a m i t t a r a f ı n d a n
Y a h u d i l e r i n Filistin'e m u h a c e r e t i n e m a n i o l u n m a s ı n a kar˛ılık i t t i -
SUYU ARAYAN ADAM 299
— Daa çıkacaız,
A
diyorlar. Daa çıkmak, Rumeli'de pek görülmemi˛ ˛ey deil
dir. Zaten birkaç günde n beri Resneli Niyazi Bey de, Ohrili
Eyüp Sabri Bey de, Enver Bey de dadadırlar. Ya hürriyet,
ya ölüm! diye and içilmi˛tir. Halil Pa˛a da bir genç subay
olarak arkada˛ları ile daa çıkar. ›lk g ü n ve ikinci g ü n elen-
celi geçer. Askerler ni˛an atıp zeybek o y u n u oynarlar. Kazan-
lar kaynar ve hatta kuzu çevrilir.
nei h a l i n e g e l d i . B i r k l ik i d a r e s i n e h ı z l a sürüklendi. Bu z ü m -
re, en kısa zamanda, kaba s i n d i r m e t e d b i r l e r i n d e n ba˛k a b i r
˛eyden a n l a m a y a n basit b i r b a s kı idaresi karakterini benimse-
di. ›lme d a y a n a n bir fikirden, yazılmı˛ düsturlardan ve inanç-
lı olarak yeti˛en bir k a d r o d a n sonuna kadar yoksun kalan bu
idarenin ba˛ındakiler, iptidaî bir Balkan politikacılıının ka-
ba, sert u s u l l e r i n e kendilerini kaptırdılar. Ve bir daha ondan
kurtulamadılar. ›lmî bir d ü n y a görü˛ü o l m a y a n kapalı v e m ü -
teassıp birer insan olarak kaldılar.
Halktan geldiler. Fakat süratle halktan koptular, birer
halk adamı, h a t t a b i r e r efsane kahramanı gibi çıktılar. Fakat
h e m e n b i r e r s o r u m s u z kli k a d a m o l d u l a r . › s t i b d a d a kar˛ı ayak-
landılar. Fakat getirdikleri de bir nevi istibdat oldu.
›çlerinden bazıları, ˛ahsen milletin malına el uzatmama-
yı, dünya malına sırt çevirmeyi partilerinin bir itibar bayraı
gibi kullanmak istediler. Halbuki asıl yamaya verilen deer-
ler, milletin onlara balanan iman ve ümidiydi. Milletin iman
ve ü m i d i n i suiistimal ettiler. B i r defa e l d e n çıktı m ı , b i r d a h a
kazanılmaz olan hazineyi israf e t t i l e r . Milletin varlıını koru-
yamadılar. Devleti toptan havaya savurdular.
20
Rusya Demek Her fiey Demek
Deildir !
16
**
B u i d e o l o j i n i n n a z a r î esasları R u s y a ' d a d e i l , g e ç e n y ü z y ı l ı n
ortalarından itibaren Almanya'd a hazırlanmı˛tı. F i k i r sahasın-
da ilk m ü c a d e l e c i çıkı˛, Kari Marx'm 1848 yılındaki manifes-
tosuyla ba˛ladı. Sonra Kari Marx ›ngiltere'ye göçtü. Ve Bi¬
rinci Dünya Harbi'ne kadar Marksizm üzerinde, binlerce ve
b i n l e r c e sayfa t u t a n t e z l e r , antitezler, sentezler, itirazlar, mü¬
naka˛alar; A v r u p a ' n ı n fikrî h a v a s ı n d a esti d u r d u (1).
(1) Makyavel. « F l o r a n s a T a r i h i » .
(2) D a h a s o n r a l a r ı ve bilhassa Stalin devrinde 1938 tasfiyesin- ,
den s o n r a ortodoks, m a r k s i z m bir nev i ˛ekilperesttik (formalizm )
sayılarak h a t t a suç telakki edildi. Bu suretle meselâ B u h a r ı n gibi
hakikî marksistlerde n ba˛layarak i n k ı l â p çı m ü n e v v e r l e r v e b u m e -
. y a n d a üniversite m u h i t i pek çok k u r b a n l a r verdiler.
SUYU ARAYAN ADAM 315
**
Narin Çin köprüsünden inince, iki tarafına renkli çiçek-
lerden mozaiklerle çe˛itli cümleler yazılmı˛ bir yoldan, mo-
dern bir binaya varılıyordu. Binanın içinde insanlar ka\-na˛ı-
vorlardı. Yarı giyinik, yarı tok, ve her ˛eye dikkat eden
insanlar.
Bir yanda bir platform üzerinde genç bir delikanlı ko-
nu˛uyordu. Yirmi ya˛ını geceli çok olmasa gerekti. Dinç, te-
n a s ü p l ü v ü c u d u d e r m e ç a t m a b i r elbise içindeydi. Eski bir kü-
lotun üstüne hantal asker çizmeleri geçirmi˛ti. H e r tarafı ka-
palı g ö m l e i n i n b e l i n i i n c e b i r iple sıkmı˛tı. Ceketi yoktu. Bel-
ki bir üniversite örencisi, belki bir asistandı? Kumral saçla-
rı altında renkli bir siması vardı. Anlattıı ˛eylerle co˛mu˛tu:
* *
* *
21
322 SUYU ARAYAN ADAM
**
H o c a n i h a y e t söze b a ˛ l a d ı . Y o u r a c a ı h a m u r u n b ü t ü n m a l -
zemesini tezgâha k o y a n bir ustanın sükûnetiyle .çalı˛ıyordu:
— Kadim ilâhların tarihi, insanların tarihinin bir parçası-
dır. Asur tanrıları, Mısır tanrıları, Enlerin, Yunanlıla-
S U Y U ARAYAN A D A M 329
* *
* *
22
338 SUYU ARAYAN ADAM
Komüntern'm, « G e n i ˛ › c r a K o m i t e s i » n i n t o p l a n d ı ı salon,
saraya biti˛ik ve idare merkezinin çalı˛tıı . b i n a n ı n üst ka¬
tında, geni˛ b i r k o r i d o r u n üstündeydi. Salonun duvarları he-
SUYU ARAYAN ADAM 349
S o n r a d a h a b i r ç o k ˛ e y l e r s ö y l e d i v e Ç i n ' i n i s t i k b a l i n e geç¬
ti. O n a göre y a k ı n d a Ç i n , d ü n y a n ı n yarısı olacaktı v e Uzak-
dou'da z a m a n , Çin'in lehine ve Batı'nm aleyhine çalı˛ıyordu...
Neticeyi almak kolay oldu. E l l e r kalktı. H e r ˛ey, Troçki'
n i n istedii ˛ekilde b a l a n d ı . G e r ç i Ç i n masası bo˛tu (1). Fa¬
kat ba˛kanlık kürsününde Z i n o v y e f b i r eli yerine iki elini de
havaya kaldırınca,. bu bo˛luk dolmu˛, netice ittifakla alınmı˛
oldu.
**
* *
23
354 SUYU ARAYAN ADAM
G i r l a n d m s u n i çiçek v e y a p r a k l a r ı v a r d ı . B u n l a r , t ı p k ı ta¬
biatta o l d u u gibi i˛lenmi˛ti. Yaprakların kaim damarları, son¬
ra daha ince bölüntüler, nihayet ince zar gibi d a m a r l a r bir
SUYU ARAYAN ADAM 355
E s e r b u y d u v e b u eser, o r a d a k i h e m e n b ü t ü n Ç i n l i l e r i n ge¬
ce gündüz, iki ay hiç durmadan çalı˛malarına mal olmu˛tu.
D e r s l e r i n d e ise hiç a k s a k l ık o l m a m ı ˛ t ı . . . Geceki müsamere sa¬
dece bir Çin musikî gösterisi ve bazı beden hareketleri oldu.
Onların asıl övündükleri, sahnedeki kâıt i˛leriydi.
Kamenef sözüne:
— Biz iki hata i˛ledik, diye ba˛ladı. Birinci hata ˛uydu ki.
evvelce Alman ihtilâlini çok yakın zannetmi˛tik. Aldan-
mı˛ız. Yakın deilmi˛. Fakat sonra da ikinci hataya dü˛-
tük. Onu çok uzak zannettik. Gene aldanmı˛ız, meer
o kadar uzak deilmi˛. Çocuklar! Alman ihtilâlinin e˛i-
inde bulunuyoruz!
Ve bekliyorduk. S o n g ü n l e r i n h a v a s ı g a r i p b i r m e d v e ce¬
zir halinde dalgalanıyordu. Ortada birtakım tereddütlerin, tar¬
tı˛maların olduu (1) belliydi. Nihayet bir gün bir profesör
I
**
O g ü n l e r d e yapıları dier bir toplantı, bu k o n u d a beni da-
a karı˛ık dü˛üncelere sevk e t t i .
Bu defaki toplantı, Moskova çayı ardındaki fabrikalardan
erinde yapılacaktı. Evvelâ Kızılmeydan'ı, daha a˛aıda Mos-
ova çayı k ö p r ü s ü n ü geçtikten sonra, birtakım karı˛ık ve ça¬
murlu yollar dola˛arak toplantının yapılacaı fabrikayı bul¬
mak, h a t t a b i r a z güç o l d u . B u r a s ı sapa v e gösteri˛siz b i r y e r d i .
B ü y ü k ve çinko kaplı kapılardan girilen dar, kasvetli fab¬
rika avlusunda su birikintileri, demir yıınları ve ötede beri¬
le yuvarlanan bir sürü hurdalar arasından zorlukla yürüne-
o i l i y o r d u . G e c e sisliydi. A v l u k ö t ü a y d ı n l a t ı l m ı ˛ t ı . Ö n ü n d e b i r -
-.akım insanlar kımılda˛an tek katlı bir binanın kapısına var¬
dım. Davetiyemi gösterip de içeri girdiim z a m a n ba˛ıma ilk
. u r a n ˛ey, her tarafa sinen lahana çorbası ve mahurka (bir
nevi adı t ü t ü n ) kokuları oldu. B u r a s ı f a b r i k a n ı n h e r h a l d e i˛çi
y e m e k h a n e s i y d i . A n l a ˛ ı l a n a y n ı z a m a n d a k u l ü p v e t o p l a n t ı sa¬
lonu olarak da kullanılıyordu.
Oturacak yerler uzunca tahta sıralardı. Üzeri çinko kaplı
büyük yemek masaları, o günkü toplantı için ortadan kaldı¬
rılmı˛, a r k a d a b i r k ö ˛ e y e üst üste y ı ı l m ı ˛ t ı . S a h n e b o ˛ t u . D u ¬
varlarda, bütün fabrika yemekhanelerinde görülen harcıâlem
resimler, yazılar vardı. Bunlardan biri, sahnenin arka duva¬
rını kaplıyordu ve üç kısımdı. F o n bir sanayi yeriydi . Birin¬
ci kısmın üzerinde «tahrip» yazılıydı. Her yer yıkık dökük¬
t ü . B a c a l a r ç ö k m ü ˛ , m a k i n e l e r p a r ç a l a n m ı ˛ t ı . O r t a d a kimsecik¬
ler y o k t u . ›kinci kısmın üstünde de «hücum!» yazılmı˛tı. El¬
lerinde çekiçler, pergeller, aletler b u l u n a n bir i˛çi kalabalıı ¬
nın birtakım bayraklarla bu harabeye hücum ettiini gösteri¬
yordu. Sonra «zafer» sahnesi g e l i y o r d u . Bacalar tütüyor, ma¬
kineler i˛liyordu. ›˛çiler tezgâhlarının ba˛ında arı gibi çalı˛ı-
24
370 SUYU ARAYAN ADAM
* *
K o n u ˛ u r k e n h i ç b i r jest y a p m a d ı . Y ü z ü n ü n h e r z a m a n ka-
p a l ı k a l a n ifadesi h i ç d e i ˛ m e d i . Y u m r u u n u m a s a l a r a v u r m a ¬
d ı . N u t k u n u n h a r a r e t l i y e r l e r i n d e z a m a n z a m a n p a r l a y a r a k din¬
leyicilere alkı˛lama kumandası verir gibi tertiplere müracaat
etmedi. Marksın, Lenin'in cümlelerini aynı m o n o t o n ifadesiy¬
le, fakatj e z b e r d e n v e t a m s a d a k a t l e n a k l e t t i : H e r haliyle, ka¬
rarlarında ve inandıklarında münaka˛a kabul etmez mutaassıp
bir m ü m i n d i . K a s k e t i n i ba˛ına geçirip masadan ayrılırken de
galiba biraz gülümsedi...
Dinleyiciler onu her halde anladılar. Z a t e n g ö r ü n ü ˛ e göre
b u n l a r , o n u n d i l i n i a n l a y a n a d a m l a r d ı . O n u n d a , y a l d ı z l ı tiyat¬
r o s a l o n l a r ı y e r i n e b u sapa f a b r i k a l a r ı seçmes i h e r h a l d e sebep¬
siz deildi. Nutku bitince dinleyiciler onu alkı˛ladılar. Hatta
bunların bir kısmı da ayaa kalkarak alkı˛ladı. Fakat bu al¬
kı˛larda, mübalaalı bir ta˛kınlık yoktu.
*
›˛çi b i r l i k l e r i n d e , i ˛ l e t m e l e r d e , p a r t i k o m i t e l e r i n d e v e m u h ¬
t a r c u m h u r i y e t l e r d e k i l e r l e , y a n i R u s y a ' d a asıl i ˛ b a ˛ ı n d a o l a n l a r -
g r u p l a r ı n , h e r ikisi d e k e n d i t e z g â h ı n ı k e n d i d ü k k â n ı n d a , ken¬
di bildiine göre i˛letmeye çalı˛ıyordu.
*
**
(1) Stalin v e . a r k a d a ˛ l a r ı n ı n b u A l m a n k o r k u s u n u v e A l m a n ¬
y a ' n ı n teknik ü s t ü n l ü ü n d e n gelen k o r k u l u k ı s k a n ç l ı ı m ; Çörçil,
Rozwelt ve dier müttefikler, Fa˛ist A l m a n y a ' y ı kayıtsız ˛artsız sul¬
h a m e c b u r etmek y o l u n d a aldıkları s o n u n a k a d a r t a h r i p kararıyle,
› k i n c i D ü n y a H a r b i içinde gidermeye y a r d ı m ettiler. N i t e k i m A l m a n -
y a yenilince P o s t d a m K o n f e r a n s ı n d a T r u m a n , Atlee v e arkada˛ları ;
P o s t d a m a n l a ˛ m a s ı n ı n ü ç ü n c ü m a d d e s i ile A l m a n sanayiini Sov¬
yetlere verdiler. Batı A l m a n fabrikalarım da ya kendileri yıkacak,
y a h u t da % 15'ini Rusya'ya tahsis etmekle bu y a r d ı m l a r ı n ı ikmal
edeceklerdi. Öyle de oldu.
SUYU ARAYAN ADAM 379
G e r ç i R u s l i d e r l e r i , b u r u h h e y e c a n l a r ı n d a s t a n d a r t b i r va¬
sıf a r a r l a r . N i t e k i m b u g ü n k ü Rus cemiyetinde, bir taraftan da
dier bir temel cereyan olarak geli˛tii görülen ferdiyetçilie;
ya˛ayı˛ta, sanatta, fikirde her gün kendisini g ö s t e r e n ferdî te¬
mayüllere ˛iddetle cephe alırlar. Ama öyle g ö r ü n ü y o r ki, bu¬
gün bu liderlerin Rusya'da en az muvaffak oldukları müca¬
dele, ferdiyetin aleyhinde yürütülen mücadele olsa gerektir.
Standart adam, t o p l u m a h i ç b i r z a m a n ebedî o l a r a k h â k i m ola¬
mamaktadır.
B u n u n ise, r o m a n t i k b i r d ü n y a i h t i l â l i d a v a s ı y l e h i ç b i r il¬
gisi yoktu. Artık ihtilâlcinin yerini teknokrat alacaktı ( 1 ) .
* *
25
20
1923 s o n u n d a O d e s a ' d a n k a l k a n K r o s n o d a r v a p u r u n u n a m -
barları, Fransız limanları için buday y ü k l ü y d ü . Karadeniz'de,
sert bir hava içinde istanbul'a doru yol alan bu eski vapu¬
run, h e r d a l g a d a h e r çivisi a y r ı ayrı gıcırdıyordu. Hele gece¬
leri b u sesler, korku veren, ü r k ü n t ü v e r e n iniltiler halini alır¬
dı. A m a g e m i n i n k o m i s e r i , g e m i h a l k ı n ı h e r gece t a y f a y e m e k ¬
hanesinde toplardı.
t u m i s t i k a m e t i n d e y o l a l ı r k e n n e k a d a r h a f i f t i m . N e k a d a r 7--- i
deydim. H e r ˛ey b a n a n e k a d a r kesin, aydınlık g ö r ü n ü y o r d u
B i r d ü n y a h a r b i n i n d a i m a ö n s i p e r l e r d e g e ç i r d i i m ate˛le¬
r i i ç i n d e n ç ı k m ı ˛ t ı m . B u h a r p , b i z i m m e m l e k e t i m i z i ç i n b i r ye^i
nilgiyle bitmi˛ti. Ama o zaman ben, bu yenilgiyi kabul eîrrlu
y o r d u m . › ç i m d e n ne bir y o r g u n l u k , ne bir hayal kırıklıı duyu¬
yordum:
* *
s a m , b u y a r ı m ü s t e m l e k e ˛ e h r i n i k a p i t a l i s t l e r i n s o y d u u n u , ya¬
m a ettiini g ö r ü y o r d u m :
(1) B a r b a r o s H a y r e t t i n › l k o k u l u (1924) .
(2) Aydınlık m e c m u a s ı
S U Y U AKAYAN ADAM 393
(1) Sükuti, h â k i m i n i s m i y d i . fi e y h i o n a r ü y a s ı n d a :
— Kalbim ferah tut. Ümid edilir, ki Allah, zorluu kolaylıa
çevirir, diyor.
(2) D i y a n e t i˛leri e s k i reisi Aksekili A h m e t H a m d i Efendi.
26
402 S U Y U ARAYAN A D A M
kadar temiz bir çocuk ne˛esi duyuyordu ki, bir insanın bu ka-
dar pürüzsüz sevinebilmesi için, onun ruh yapısının her halde
ba˛ka türlü bir malzeme ile i˛lenmesi lâzımdır diye dü˛ün-
mü˛tüm. Bazı günlerin belirli bir saatmda, penceremizin bak-
tıı Bo˛nak mahallesinin dar bir sokaının ba˛ında e˛iyle ço-
cukları görünürlerdi. Aradaki mesafe oldukça uzaktı. Onların
da daha fazla yakla˛maları mümkün deildi. Onlar göründük-
leri zaman, biz hepimiz bir ˛eylerle me˛gul olmaya çalı˛ırdık.
Onu, hicram ve arada mesafeler olsa da, çocuklarıyle ba˛ba˛a
bırakmak isterdik. Gerçi kalpten gelen göz ya˛larî utanılacak
˛eyler deildi. Fakat ne de olsa alayı˛, insanın kendi madde-
siyle kendi iç âlemi arasında gizli bir yakarı˛tır ve öyle kal-
malıdır.
Fakat o, böyle anlarda her birimizi kollarımızdan çeker,,
omuzlarımızdan kucaklar, oda penceresinin kenarına sürükler-
di. E˛ine ve çocuklarına uzaktan bizleri, sanki huzur ve sü-
kûnunun birer ˛ahidi gibi gösterirdi. Sanki hepimiz iyi ve me-
sutmu˛uz gibi, uzaktan onlara rahatlık, emniyet duyguları ver-
mek isterdi. O gibi anlarda biz hepimiz, kolkola ve omuz omu-
za, pürüzsüz bir iç rahatlıı ile güler, gülümser ve kar˛ı du-
varın dibinde, kederden ve uykusuzluktan nasıl bitkin büzü-
len çar˛aflı kadınla çocuklara ümit ve kalp rahatlıı vermeye
çalı˛ırdık.
Oda halkından biri de bir eski subaydı. Bir zamanlar önem-
li mevkiler i˛gal etmi˛ kimselerin yaverliklerinde bulunmu˛tu.
Belki de son günlerini ya˛ıyordu. Fakat metin, ciddî bir insan-
dı. Kendi durumunu bilir, fakat bize ümit, teselli vermeye ça-
lı˛ırdı. Hareketleri ve sözleri itimat telkin ediyordu ( 1 ) . Ama
bir gece, daha güne˛in domasına epey vakit varken, odamızın
kapısı açılıp da onu uyandırdıkları zaman, sanki hiç bir fev-
kalâdelik yokmu˛ ve tek üzüntüsü, onun yüzünden gecenin
bu saatmda bizim de rahatsız edilmemizden ibaretmi˛ gibi biz-
den özür dileyerek giyindi. Hazırlandı. Hepimizle ayrı ayrı ve
sükûnetle vedala˛tı. Son hükmün yerine getirilmesi için onu
(1) F a t i h m ü d e r r i s l e r i n d e n Atıf H o c a . .
S U Y U ARAYAN ADAM 405
(1) Ali Ç e t i n k a y a .
406 S U Y U ARAYAN ADAM
27
418 S U Y U ARAYAN ADAM
28
434 S U Y U ARAYAN ADAM
da, cezaevi idaresi bize, kapısı orta avluya açılan iki ki˛ilik
ayrı bir oda salayınca, çalı˛mak kolayla˛tı. Zaten bir süre-
den beri bir ˛eyler hazırlamaya gayret ediyordum. Nihayet,
bir yılı a˛an bir ura˛madan sonra, büyükçe hacimli bir ki-
tabın ilk ˛ekli meydana çıktı. Bu kitabın ismi ˛uydu:
«Muasır Türkiye'nin ›ktisadî ›nki˛af ›stikametleri» (1).
Bu kitapta derlenebilen malzemeye göre, memleketin
içinde bulunduu devrenin iktisadî karakteristii tasvir edil-
dikten sonra, millî iktisat faaliyetlerinin ba˛lıca cephelerinin
i˛leyi˛ ˛ekli ayrı ayrı ele almıyor ve sonunda:
«Devletçilik esasına dayanan bir millî iktisat»
sisteminde duruluyordu (2).
Ara˛tırmalarım ve dü˛ünü˛lerim beni, cezaevi duvarları
arasında daha iyi deerlendirebildiim çe˛itli ˛artların ve ger-
çeklerin aydınlıı altında, komünist bir nizamdan ve bu nizamı
getirecek ve elbette ki bizim imkânlarımızla getirilemeyecek,
yani elbette ki bizim imkânlarımızla ba˛arılamayacak komü-
nist usullerden, Devletçi bir iktisat görünü˛üne götürmü˛tü, bir
ihtilâl balılıından ayırmı˛tı. Ama bu, o kadar kolay olmadı.
Nice tereddütler, nice iç burkuntuları ya˛adım. Evet, Türkiye'
de ba˛ka bir devlet kurulmalıydı. Belki gene halka ramen,
a m a halk için bir devlet. Belki güdümlü bir Demokrasi. Ar-
tık devlet, imam ve millet cemaat olmalıydı. Bu imamın da ce-
maate verecei her halde bir ˛eyler vardı.
Fakat kitap, daha ilk bakı˛ta ne kadar eksikti. Evvelâ Tür-
kiye'nin ne yüzölçümü, ne de nüfusu doru olarak biliniyor-
f a k i r l e ˛ m e v e s e f i l l e ˛ m e h a l i n d e d i r . B i z d e h e n ü z p r o l e t a r y a deil,
i˛sizler, i h t i s a s s ı z l a r , h u l â s a « L ü m p e n p r o l e t a r y a » artıyor. N a s ı l k i
i k t i s a d î i n k i ˛ a f d e d i i m i z hallerde, h a k i k î s a n a y i v e t i c a r e t deil,
i h t i k â r ( s p e k ü l a s y o n ) h â k i m o l m a k t a d ı r . B i n a e n a l e y h bizde n e s o s -
y a l demokrasi, ne de dier ˛ekil kütlevî hareketler için lâzım olan
içtimaî z e m i n henüz ve tabiatıyle te˛ekkül etmemi˛tir. Memleketin
z e n g i n , sermayeli, ileri bir h a l e g e l m e s i ˛ i m d i g ü n ü n t a r i h î bir va-_
zifesidir. BU v a z i f e ise, d i s i p l i n l i ve m ü t e ˛ e k k i l bir C u m h u r i y e t p a r -
t i s i n e dü˛er... C u m h u r i y e t i n i d a m e v e m u h a f a z a s ı i ç i n y a p ı l a c a k h e r
h a r e k e t , h a t t a n e k a d a r ˛ i d d e t l i bil e olsa, dorudur. T e r a k k i p e r v e -
•rahe; ileri bir h a r e k e t t i r ».
(1) B u b u h r a n 1929'da p a t l a d ı .
S U Y U ARAYAN ADAM 441
( 1 ) O z a m a n C u m h u r i y e t Merkez B a n k a s ı yoktu. R a p o r u n b a ˛ -
lıı ˛ ö y l e y d i :
«Türk p a r a s ı n ı n p e r i y o d i k t e m e v v ü c a t karakteri» .
( 2 ) B u arada, k e n d i s i n e ç o k ˛ e y l e r b o r ç l u o l d u u m h o c a m A h -
met C e v a t E m r e ' n i n , A n k a r a ' d a d a b a n a g ö s t e r d i i i n s a n l ı k ilgi-
sini anmalıyım.
448 S U Y U ARAYAN ADAM
diye övüneceklerdi.
Fakat bazen bu hayal birden kesilirdi. Tren, harap, tenha
bir kır istasyonunda durmu˛ olurdu. Birkaç toprak dam ye-
re gömülmü˛ gibi görünürdü. Toz toprakla gübre kokuları sa-
vuran bir rüzgâr, ta˛ıdıı süprüntüleri vagonun açık pencere-
sinden üzerimize atardı. Ne bir katre su, ne bir damla ye˛illik
görünürdü. Elleri böürlerinde, karınları sıtmadan ˛i˛mi˛, yüz-
leri sapsarı, lime lime partallar içinde birkaç çocuk, durdukla-
rı yerden, hareketsiz, manasız gözlerle bize bakarlardı. O za-
man kendi hayalimde canlandırdıım ˛eylerden kendim utanır-
dım. Bu bozkır bu kadar bo˛,-bu kadar peri˛anken, ye˛il bir
yamaca dayanmı˛ beyaz badanalı bir köyde hocalık yapmaya
ne hakkım var? diye dü˛ünürdüm. Kafamda kurduum güzel
˛eyler yıkılırdı. Yaylamn çorak ve ücra bir köyünde, hatta bel-
ki de ˛u toprak yıını yerde yerle˛meyi tasarlardım.
29
450 SUYU ARAYAN ADAM
* *
Cevap verdim:
— Mektep çocuklarıyle ›˛im yok vekil bey. Ama siz ken-
dinizi koruyun!..
Hem kendi güldü, hem hepimizi güldürdü.
Altma çizilmi˛ yolda, aır bir treni çeken bir lokomotif gi-
biydi. Yazık ki girdii yolun, henüz çok genç ba˛ındayken öl-
dü (1)...
•
* •*
›˛te benim memurluum Ankara'da o zaman, bu hava için-
de ve bu insanlar arasında ba˛ladı. Onun için hiç bir zaman
kapalı, çekingen ve kararsız bir memur olamadım. Bu hal so-
nuna kadar devam etti. O zaman etrafımda gördüüm insanlar,
Ankara'nın bir devrini ve bir neslini temsil eden insanlardı.
Hepsinin ba˛ı Çankaya'ya balıydı. Çankaya ise Ankara'dan
kopmu˛ bir yer deildi. Çankaya'daki basit ba kö˛künde, her
˛eyden evvel genç, dinamik bir insan ya˛ıyordu. Hayata doy-
mamı˛, hayata ve insanlara balı ve bütün be˛erî kompleksleri
olduu gibi ya˛ayan bir insan. Bu insan, bütün günlük haya-
tiyle, sanki hepimizin arasında ya˛ıyor gibiydi/Ondan ta˛an
dinamik bir hayatiyet havası bu kıraç ve harap Ankara'ya dur-
madan yayılıyordu, ruhları besliyordu.
Hulâsa Ankara'da sular henüz yosunlanmamı˛tı. Dalgalar,
suların dibinden suların yüzüne birtakım yeni davalar, yeni
unsurlar, yeni insanlar atabiliyordu.
Maarif vekâletinde olduu gibi, nafıa vekâletinde, mali-
ye vekâletinde, iktisat vekâletinde ve bütün dier vekâletlerde
i˛ ba˛ında olanlar, yeni kanunlar, yeni projeler pe˛indeydiler.
Genç bir hayat hamlesi i˛lere, hatta bu i˛ler ba˛arılmâsa bi-
le hâkimdi. Bürokrat, aksiyon ve icraat adamını. henüz yene-
memi˛ti.
Birtakım basit kazmalar, küreklerle dalar deliniyor, tü-
neller açılıyordu. Ve derme çatma vasıtalarla ta˛man raylar,
(1) C.H.P. e s k i G e n e l S e k r e t e r i S a f f e t A n k a n .
462 S U Y U ARAYAN ADAM
Yeni bir yol, yeni bir iktisat siyaseti, daha dorusu yeni
bir nizam bulmak lâzımdı. Millî emei ve tasarrufu koruya-
cak, millî esaslara dayanacak, fakat memleketin kalkınma ham-
lesini salayacak ve devam ettirecek bir nizam. Yoksa iktisa-
dî sefaletle beraber, inkılâbın fütuhatı bile zayıflayabilirdi. O
günkü iktisadî siyaseti bir cümleyle ifade etmek mümkündü:
Himayeci bir gümrük siyaseti arkasında liberal bir iktisat niza-
mı. Bu siyasetin ilk ve safiyane esasları 1923'te ›zmir'de top-
lanan iktisat kongresinde atıldı. Bu esaslar, ferdin ve özel te-
˛ebbüsün, konulan gümrük himayesi arkasında ve serbest mü-
nasebetler dahilinde millî bir sermaye biriktirmesi esasına da-
yanıyordu. Biriken ticarî sermayeler sanayi sahasına akacaktı.
Türk hammaddesi Türk sanayiinde istiklâk edilerek memleket
kendine yeter hale gelecekti. Bu fikirler samimîydi. Fakat tari-
hî ˛artların ve sermaye birikmesi imkânlarının tetkiki bakımın-
dan yetersizdi. Bu sistem, millî gücü harekete getirecek ve
memleketi en kısa bir zamanda, büyük ölçüde yatırımlara gö-
türecek ruhtan ve vasıtalardan mahrumdu. Millî gücü ve millî
tasarrufu korumakla beraber, memlekette ileri teknii ve ge-
ni˛ ölçüde yatırımları planlı bir ˛ekilde salayacak bir iktisadî
nizam aranması lâzımdı. Bu iktisadî nizam, hem bir inkılâp
dinamizminden kuvvet almalı, hem de dünyanın gidi˛i içinde,
memleketin bir an evvel kalkınmasına imkân vermeliydi.
**
Zaten dünya, artık eski dünya deildi. Dünya iki ayrı ka-
rargâha bölünmü˛tü. Bir tarafta liberal demokrasi, tarihinin
en büyük buhranını ya˛ıyor ve bu*buhrandan bir çıkı˛ yolu arı-
yordu. Dier taraftan sosyalizm, bir in˛a tecrübesine giri˛mi˛ti.
Bundan ba˛ka liberal nizamın içinde de totaliter geli˛meler
vardı. Her ˛ey, liberalizmin revizyonu zorunluuna doru gi-
diyordu. Bu nizam ya planlı ve güdümlü bir kapitalizme, mil-
letlerarasında bir entegrasyona, daha anlayı˛lı bir i˛birliine
varacaktı. Ya sosyalizmin kar˛ısında fikirsiz, parasız ve nefes-
siz kalarak bir gün mahvolacaktı. Bir çıkı˛ için ise, sömürgeci
usullerin ortadan kalkması, geri memleketlerin geli˛tirilmesi
464 S U Y U ARAYAN ADAM
*30
466 S U Y U ARAYAN ADAM
(1) U z a k d o u d a n M a r i p ü l k e l e r i n e kadar, m i l l î i s t i k l â l s a v a ˛ ı -
n a g i r e n b ü t ü n geri m e m l e k e t l e r l e s o s y a l i s t ü l k e l e r a r a s ı n d a (MÜH
m ü c a d e l e Türkiye's i d e d a h i l o l m a k üzere ) g ö r ü l e n y a k l a ˛ m a l a r ı n
s e b e p l e r i n i b u n o k t a d a n h a r e k e t ederek a r a m a k y e r i n d e olur. B u
y a k l a ˛ m a l a r ı n m ü ˛ t e r e k z e m i n i , b a z e n T ü r k i y e ' d e o l d u u gibi g e ç i c i
k a l m ı ˛ t ı r . B a z e n d e Çin'de o l d u u gibi v e B a t ı â l e m i n i n t a m bir
a n l a y ı ˛ s ı z l ı ı y l e d e s t e k l e n e r e k , b a ˛ k a bir i s t i h a l e seyri t a k i p e t m i ˛ t i r .
S U Y U ARAYAN ADAM 467
* *
(1) Ü t o p y a . H a y a l , M e v h u m ülke.
S U Y U ARAYAN ADAM 471
31
482 S U Y U ARAYAN ADAM
˛er. Halk, kendini tekrar eski yerinde bulmak için, o güne ka-
dar fethedilen siperleri hızla bo˛altır ve geriler...
›nkılâp ve Kadro ile, Kadro ne˛riyatının izaha çalı˛tıı in-
kılâp ideolojisinin objektif prensiplerini incelemek tabiî bu ki-
tabın konusu deildir (1). Ancak en basit bir anlamla ve en
kısa cümlelerle temas etmek icabederse, denebilir ki, Kadro
hareketi esas itibariyle biri tarihî, dieri jeopolitik bir temel
görü˛ten hareket ediyordu:
1 — Bir millî kurtulu˛ hareketi olarak Türk inkılâbının
sosyal ve ekonomik karakterinin ve istikametleri-
nin izahı.
2 — Ortadouda, millî kurtulu˛ hareketlerimizin uluslara-
rası manası.
Kadro'ya göre millî kurtulu˛ hareketleri, çaımızın, bü-
yük, müstakil ve tesirleri itibariyle cihan˛ümul hareketlerdir.
Bu hareketlerin esası, sanayii elinde tutan memleketler, yahut
metropollerle, onlara tabi olan müstemleke ve yarı müstemle-
keler arasındaki tabiiyetin ve tezatm tasfiyesidir (2). Bu ha-
reketler ne peyk, ne de bir ba˛ka hareketin yardımcısıdır. Bun-
lar, çaımızın kaçınılması imkânsız bir mahsulü olan «sınıf mü-
cadelesi» nden de ayrı ve ondan daha mühim bir tezatı temsil
etmektedir.
Halbuki komünist cephe, bu hareketleri, sosyalizmin, dün-
ya hakimiyeti yolundaki mücadelesinin birer peyki ve yar-
dımcısı saymaktadır. Fakat bu, doru deildir. Millî kurtulu˛
hareketleri ne peyk, ne de yardımcıdır. Bunlar, müstakil ve
kendi kanunlarıyle geli˛en hareketlerdir. Bunlar, çada˛ ve
dünyanın kaderine ba˛lıba˛ma müessir olan, dünya ölçüsünde
manalı hareketlerdir. Bu hareketlerin, Birinci Dünya Harbi'n-
den sonra ilk ve muzaffer önderi, inkılâpçı Türkiye olmu˛tu.
Kadro, bunu izaha çalı˛ıyordu.
(1) Kadro hareketi hakkında bir eser hazırlanmaktadır.
(2) Kadro ne˛riyatında bu hareketin cihan˛ümul bir geni˛lik
alacaım daima tekrar ederdi. Nitekim ˛imdi, Çin'den Batı Afrika'ya
kadar yayılan millî istiklâl sava˛ları her tarafta muvaffak ol-
maktadır.
S U Y U ARAYAN ADAM 485
(1) B u t a b i r l e k a s t e d i l e n , b i l h a s s a H i t l e r rejimidir.
496 S U Y U ARAYAN ADAM
* *
Epihtetos'un Kandili
30
\
S U Y U ARAYAN ADAM 511
33
514 S U Y U ARAYAN ADAM