You are on page 1of 94

Dicle Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi düsbed


www.e-dusbed.com
(DÜSBED) ISSN : 1308-6219

Dicle Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi

Editör
Doç. Dr. İdris KADIOĞLU

Editör Yardımcısı
Yrd. Doç. Dr. Tamer KUTLUCA

Yıl: 3 Sayı: 6
Kasım 2011

www.e-dusbed.com
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Kasım 2011
(DÜSBED) ISSN : 1308-6219 YIL-3 S.6

Sahibi
Dicle Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Adına Enstitü Müdürü
Prof. Dr. Sabri EYİGÜN
Editör
Doç. Dr. İdris KADIOĞLU
Yardımcı Editör
Yrd. Doç. Dr. Tamer KUTLUCA
Yayın Kurulu
Prof. Dr. Sabri EYİGÜN
Prof. Dr. Yener ÖZTÜRK
Doç. Dr. Behçet ORAL
Doç. Dr. Kemal TİMUR
Yrd. Doç. Dr. Hatip YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Abdullah ERDOĞAN
Danışma Kurulu
Prof. Dr. Battal ARVASİ, Ankara Üniversitesi
Prof. Dr. Hakan HAKERİ, Selçuk Üniversitesi
Prof. Dr. Hasan KAVRUK, İnönü Üniversitesi
Prof. Dr. İbrahim YILDIRIM, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Süleyman ÇALDAK, Adıyaman Üniversitesi
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Doç. Dr. Behçet ORAL
Dergi Sekretaryası
Arş. Gör. Abdulhakim TUĞLUK

İletişim Adresi
http://www.e-dusbed.com
e-mail: info@e-dusbed.com
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Kasım 2011
(DÜSBED) ISSN : 1308-6219 YIL-3 S.6

KASIM 2011 SAYISININ HAKEMLERİ


Prof. Dr. Emrullah GÜNEY, Dicle Üniversitesi
Prof. Dr. Kazım YOLDAŞ, Bingöl Üniversitesi
Doç. Dr. Bahir SELÇUK, Adıyaman Üniversitesi
Doç. Dr. Behçet ORAL, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. İdris KADIOĞLU, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. İlhan KAYA, Dicle Üniversitesi
Doç. Dr. Nadir İLHAN, Fırat Üniversitesi
Doç. Dr. Şahmurat ARIK, Ahi Evran Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Cahit AYDEMİR, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Fazlı ERGÜL, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Hatip YILDIZ, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. İbrahim HALİL ÇANKAYA, Mevlana Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Mümin TOPCU, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Münir ERTEN, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Rıfat EFE, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Sabri KARADOĞAN, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tamer KUTLUCA, Dicle Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Tayfun TUTAK, Fırat Üniversitesi
Yrd. Doç. Dr. Yelda SEVİM, Fırat Üniversitesi
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Kasım 2011
(DÜSBED) ISSN : 1308-6219 YIL-3 S.6

İÇİNDEKİLER

Yrd. Doç. Dr. Yener ÖZEN


ALGIN ÖĞRENME TEORİSİ YAŞAM BOYU DEĞİŞEREK VE GELİŞEREK ÖĞRENME
(Öğrenmeye Sosyal Psikolojik Bir Bakış)
ss.1-16

Osman SOLMAZ
Yrd. Doç. Dr. Nilüfer BEKLEYEN
THE USE OF THE INTERNET BY HIGH SCHOOL EFL TEACHERS FOR
PROFESSIONAL PURPOSES
ss. 17-28

Yrd. Doç. Dr. Abdullah AYDIN


BÂKÎ’NİN BİR GAZELİNİN ŞERHİ VE SES TEKRARLARI AÇISINDAN
DEĞERLENDİRİLMESİ
ss. 29-45

Yrd. Doç. Dr. Hatice KARAKUŞ


HEMŞİRELERİN İŞ TATMİN DÜZEYLERİ: SİVAS İLİ ÖRNEĞİ
ss.46-57

Mahfuz ZARİÇ
AĞRIDAĞI EFSANESİ ROMANINDA MİTİK VE İDEOLOJİK YAPI
ss.58-72

Doç. Dr. Kaya YILMAZ


Meryem KAYA
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLERİNİN TARİH ALGISI VE TARİH ÖĞRETİMİNE
PEDAGOJİK YAKLAŞIMLARI
ss.73-95

Yrd. Doç. Dr. Cahit TAŞDEMİR


İLKÖĞRETİM 7. SINIF MATEMATİK DERS KİTABININ ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİ
GÖRÜŞLERİ DOĞRULTUSUNDA EĞERLENDİRİLMESİ; BİTLİS İLİ ÖRNEĞİ
ss.96-110

Yrd. Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR


DİL BİLİM İLE DİL BİLGİSİ, DİL BİLİMCİ İLE DİL BİLGİCİ KARŞIT GÖSTERGELER
MİDİR?
Kasım 2011
Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
YIL-3 S.6
(DÜSBED) ISSN : 1308-6219

DİL BİLİM İLE DİL BİLGİSİ, DİL BİLİMCİ İLE DİL BİLGİCİ
KARŞIT GÖSTERGELER MİDİR?

Yrd. Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR*


*Gaziantep Üniversitesi, Gaziantep Eğitim Fakültesi, Türkçe Eğitimi
Bölümü, fkarademir@gantep.edu.tr

Özet
Türkiye’deki kimi dil bilim çevrelerinde, dil bilim (İng. linguistics) ile dil bilgisi (İng.
grammar), dil bilimci ile dil bilgici büsbütün karşıt kavramlar olarak değerlendirilmekte, dil bilgisi
bilim dışı bir alan olarak gösterilmektedir.
Bu yazıda, dil bilim ile dil bilgisi terimlerinin kavramsal değerleri ve bu iki disiplinin geli-
şim süreçleri değerlendirilmiş, bu disiplinlerin karşıt olmadıkları, dil bilgisinin, dil bilimin bir alt dalı
olduğu belirtilmiştir. Buna bağlı olarak dili bütün göstergeleriyle, yazı ve konuşma boyutlarıyla,
gelişen, değişen bir sistem olarak kabul edip onu bilimsel olarak inceledikleri sürece dil bilgicilerin de
özde dil bilimci oldukları vurgulanmıştır.
Anahtar sözcükler: dil bilim, dil bilgisi, dil bilimci, dil bilgici

ARE LINGUISTICS AND GRAMMAR, AND LINGUISTS AND GRAMMARIANS


OPPOSITE SIGNS?
Abstract
Some scholars in linguistics field in Turkey accepts linguistics and grammar, and linguists
and grammarians as completely opposite concepts and linguistics are suggested to be in nonscientific
area.
This paper evaluates conceptual values of linguistics and grammatical terms, and develop-
ment processes of these two disciplines; and suggests that these disciplines are not opposite and
grammar is a sub-branch of linguistics. Therefore, it stresses that language should be accepted as a
developing and changing system with its all signs, and writing and speaking dimensions; and gram-
marians should be accepted as linguists as long as they examine the language scientifically.
Keywords: linguistics, grammar, linguists, grammarian

Giriş
Her ikisinin de malzemesi dil olan ancak gelişim süreçleri, kapsam ve iş-
leyişleri bazı yönlerden farklılık gösteren dil bilim (İng. linguistics) ile dil bilgisi
(İng. grammar), Türkiye’deki kimi dil bilim çevrelerinde çok defa, büsbütün farklı
alanlar olarak değerlendirilmektedir. Yer yer geleneksel dil bilgisinin bilim dışılı-
ğına dikkat çekilmekte, iki alanın araştırmacıları karşıt biçimde konumlandırılmak-
tadır. Söz konusu durum, Türk dili çalışmalarında bir kavram ve kimlik karmaşası
meydana getirmektedir. Özellikle hem dil bilim hem de dil bilgisi derslerinin işlen-
diği Türkçe Eğitimi, Türk Dili ve Edebiyatı gibi bölümlerde, anılan karmaşa,
önemli bir öğretim sorunu olarak kendini göstermektedir. Bu karmaşanın ortadan
112 Yrd. Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR

kalkması, Türk dil bilimi terminolojisinin sağlıklı biçimde işle(n)mesi ve öğretil-


mesi açısından önem arz etmektedir.
Bu yazıda, dil bilim (İng. linguistics) ve dil bilgisi (İng. grammar) terimle-
rinin kavramsal değerlerine ve bu iki disiplinin gelişim süreçlerine dikkat çekilerek
anılan terminolojik sorunun giderilmesine katkı sağlamak amaçlanmaktadır.1
Değerlendirme
Öncelikle dil bilim (İng. linguistics) ile dil bilgisi (İng. grammar)2 terimle-
rini farklı kılan bilgi (İng. knowledge) ve bilim (İng. science) göstergelerinin içer-
dikleri kavramsal değerlere bakalım. Bilgi, zihnin, evrendeki varlık ve olgularla
ilgili iradî veya gayri iradî algıları; bilim, deney ve araştırmalara dayalı, disipline
edilmiş bilgiler bütünüdür. Bilgilenme, duyu sahibi herkesin her konuda gerçekleş-
tirebileceği bir eylem; bilim yapma, belli kişi ve alanlara has, derinlikli ve kuşatıcı,
akademik bir ameliyedir. Bilimsel bilgi de bu ameliyenin başka bir karşılığıdır (bk.
http://tdkterim.gov.tr). Bilim, bilgi, bilimsel bilgi, ilim, irfan, marifet, malumat gibi
aynı kavram alanını paylaşan terimlerin kavramsal nüanslarının derinlemesine or-
taya konması ise ayrı bir inceleme konusudur.
Bilim göstergesinin yukarıda belirtilen kavramsal değerine göre dil bilim
teriminin, dil ile ilgili disipline edilmiş bilgiler bütününü karşıladığı açıktır. O hal-
de dil bilgisindeki bilgiyi nasıl değerlendirmek gerekir? Disipline edilmemiş ma-
lumat yığını olarak mı yoksa kavramsal değeri bilime denk olan bilimsel bilgi ola-
rak mı? Türkçe dil bilgisi çalışmaları bağlamında düşünüldüğünde yüz yıla yakın
süredir çeşitli bakış açılarıyla Türk dili ekseninde üretilen bilgileri bütünüyle bilim
dışı saymanın gerçekle bağdaşmayacağı ortadadır. Öyleyse Türkiye’deki dil bilgisi
çalışmalarını bilim dışı sayanların gerekçeleri nelerdir? Bu konuda ileri sürülen
gerekçelerden bazıları şunlardır: “Geleneksel dil bilgisi, buyurucu bir nitelik taşır.
(Buyurucu, bilimselin karşıtıdır). Dilin oldukça dar bir kesiti üzerinde işlem yapar,
dil düzeneğine yabancı, kökeni dil dışında yer alan katı kurallara yer verir, bu
kurallara uyulmasını buyurur. Sorunlara genellikle yanlışlık / doğruluk ölçütü
aracılığıyla yaklaşır. Bu dar çerçeve içinde bile; dil düzeneğinin kendine özgü

1
Bu yazı, dil bilim ile dil bilgisinin benzer veya ayrı yönlerini, iki disiplinin tarihi süreçlerini ve alt
dallarını uzun uzadıya ortaya koyma amaç ve iddiasında değildir. Anılan konularla ilgili, gerek
basılı metinlerde gerekse genel ağ ortamında yığınla bilgiye ulaşmak mümkün olduğundan buna
gerek görülmemiştir. Terim yüklü uzun metinlerin daha az okunduğu/anlaşıldığı da bir gerçektir.
Dilaçar’ın 50 sayfayı aşkın “Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri, Yöntemi, Eğitimdeki Yeri
ve Tarihçesi” adlı değerli çalışması bu konuda önemli bir örnektir. Türkçe Eğitimi/Türk Dili ve
Edebiyatı öğrencilerine okumaları için salık verdiğimiz bu kapsamlı çalışmanın çok az öğrenci ta-
rafından tamamen okunabildiği ve dördüncü sınıfta olmalarına rağmen lisans öğrencilerinin te-
rimlerle yüklü bu teferruatlı çalışmayı anlamakta zorlandıkları tarafımızdan tespit edilmiştir. Sıra-
lanan etkenlerle, bu yazı, yazılış amacına uygun olarak elden geldiğince kısa ve öz tutulmuş, bir
kaçı Kaynakça bölümünde de yer alan kaynaklardaki bilgiler tekrarlanarak malumu ilam yoluna
gidilmemiştir.
2
Türkiye’de, tespitlerimize göre, gramer terimi üzerine en kapsamlı çalışmayı yapmış olan
Dilaçar, dil bilgisi teriminin, gerek kapsamı gerekse kıvamı açısından gramer terimine tam olarak
denk gelmediğini, ilköğretimde dil bilgisi terimi kullanılsa bile yükseköğretimde daha akademik
bir nitelik taşıdığı için gramer teriminin kullanılması gerektiğini belirtir (bk. Dilaçar, 1971: 84).
Buna karşın bugün bütün öğretim kademelerinde ve konu ile ilgili akademik çalışmalarda gramer
terimine karşılık olarak dil bilgisi terimi kullanılmakta, bu eşdeğerlik algısı, terim sözlüklerinde
de dil bilgisi ile gramerin birbirinin karşılığı olarak verilmesinde kendini göstermektedir (bk.
Vardar vd., 1998: 76; Hengirmen, 1999: 119; Korkmaz, 2003: 68).
DİL BİLİM İLE DİL BİLGİSİ, 113
DİL BİLİMCİ İLE DİL BİLGİCİ KARŞIT GÖSTERGELER MİDİR?

kuralları dil bilgicinin buyrultusundan doğan kurallarla sık sık çelişir…” (Vardar,
2001: 40 vd.). Sıralanan gerekçeler, elbette ki Türkiye’deki kimi dil bilgisi çalışma-
ları ve bu doğrultuda yapılan dil bilgisi öğretimi için doğrudur. Ancak geleneksel
dil bilgisi çerçevesinde yapılan bütün çalışmaları aynı kefeye koyarak değerlen-
dirmek toptancı bir yaklaşım biçimidir.
Bizce bu disiplinleri ve onların mensuplarını karşılaştırmada varılan bu tür
aşırılıkların ortadan kalkması, dil bilim ile dil bilgisi arasındaki terminolojik kar-
maşanın çözümü, büyük ölçüde iki disiplinin Batı’daki gelişim süreçleri ile bizdeki
gelişim süreçlerinin farkına varmaktan geçer.
Batı’da linguistics, grammar’i müteakiben ortaya çıkmış ve dil eksenli
farklı akımlarla beslenerek bugün çatı bir disiplin halini almıştır (Geniş bilgi için
bk. Aksan, 1998: 16 vd.; Dilaçar, 1971: 123 vd.). Disiplinlerin ayrışması ve adlan-
dırılması tabii olduğundan terimlerin gösteren-gösterilen ilişkisi açıktır. Türkiye’de
ise, Türkçeyi konu alan ciddi anlamdaki dil çalışmaları, Dil İnkılâbından sonra
başlamış, konuya yönelenler, bir yandan dili belli kurallar çerçevesinde belletmeye
çalışırken diğer yandan Arap asıllı Türk alfabesinden yüzlerce eseri Latin asıllı
yeni alfabeye aktarmaya, yeni neslin istifadesine sunmaya gayret göstermişlerdir.
Bu arada derleme-tarama çalışmaları, dili özleştirme çabaları ve bu çerçevede geli-
şen tartışmalar önemli ölçüde zaman almış, özellikle imlâ konusundaki tartışmalar
ciddi oranda mesai kaybına neden olmuştur. Haliyle çağdaş yaklaşımlar yeterince
takip edilememiş Türkçenin sistemini, derin yapısını modern dil bilim disiplinleri
çerçevesinde işleyen doyurucu çalışmalar sınırlı kalmıştır.
Zamanla Türkiye’de, bir yandan Türk dili diğer yandan yabancı dil eğitimini
akademik düzeyde veren farklı bölümler kurulup çoğalmış; Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümlerinde, Türk dilinin tarihi metinlerinin okunması, tamiri, gramerlerinin ya-
zılması gibi çalışmalar öne çıkarken İngilizce, Almanca, Fransızca gibi Batı dilleri-
ni öğreten yabancı dil bölümlerinde, bu dillerin gramerlerinin yanı sıra Batı’daki
dil bilim disiplinleri, bu disiplinlerin gelişim seyirleri tanınmaya çalışılmıştır. Bö-
lümler arasındaki söz konusu içerik farklılığı, doğal olarak bölüm mensuplarının
dile bakış yöntemlerini şekillendirmiş, bu nedenle Türk Dili ve Edebiyatı Bölümle-
rinde art zamanlı; yabancı dil bölümlerinde ise eş zamanlı bakış yöntemiyle üreti-
len çalışmalar ağırlık kazanmıştır.3
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümleri ile yabancı dil eğitimi veren bölümler
arasındaki bu bakış ve üretim farkları, yabancı dil bölümü menşeli araştırmacıların
akademik çalışmalarını Türk dili alanında sürdürmeye başlamaları ile daha da be-
lirginleşmiş, bu durum Türk dili araştırmalarında dil bilimci-dil bilgici ayrımında
önemli bir etken olmuştur. Zira yabancı dil bölümü menşeli araştırmacılar (Berke
Vardar, Özcan Başkan gibi), aldıkları eğitimin doğal bir sonucu olarak Batı kay-
naklarını dolayısıyla dil bilimin (linguistics) geldiği noktayı daha erken ve yakın-
dan takip edebilmiş, öğrendikleri disiplinleri Türkçeye uygulamaya gayret göster-
mişlerdir. Türkiye’deki Dil Bilim Bölümlerinin kurulması, dil bilimin Türkiye’de
bir disiplin olarak yerleşmesi ve terminolojisinin şekillenmesinde büyük oranda bu
özellikteki uzmanlar öncü rol üstlenmişlerdir (Ayrıntılı bilgi için bk. Demir; Yıl-
maz, 2003: 37 vd.).
3
Art ve eş zamanlı bakış yöntemlerinin karşılaştırılması konusunda geniş bilgi için bk. (Saussure,
1998: 127 vd.; Vardar, 2001:116 vd.; Aksan, 1998: 38 ; Karademir, 2011: 583 vd. ).
114 Yrd. Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR

Modern verilerin ışığında gelişen dil bilim alanını önemli ölçüde sahiple-
nen bu uzmanlar, her fırsatta dil bilimin dil bilgisinden üstünlüğünü, dil bilimin bir
bilim, dil bilgisinin ise dayatmacı kurallar bütünü olduğunu dile getirmişlerdir.4
Özellikle Türkoloji bölümlerinden gelen ve Türk dilini geleneksel yöntemlerle
inceleyen kişileri yergiye varacak derecede eleştirmişler, bunlara yer yer Türkoloji
kökenli olup ancak modern dil bilim metotlarını özümseyenler de katılmışlardır.
Örneğin, Gemalmaz’a göre, dil bilim konusunda yeteri kadar bilgisi olmayan
dil bilgisi uzmanları; dilin canlı ve büyülü bir varlık olduğunu sanırlar. Onlar için
dil ögeleri şekilden öteye pek geçmez. “Gel-me-m”, “gel-me-yiz” çekimli şekille-
rinde “geniş zaman” ekine ne olduğunu açıklayamazlar. “Okul çanta-sı”ndaki “-
sı”yı, “iyelik 3. teklik kişi eki” sanırlar. Onların önemli bir kesimi “ses”le “harf”i
ayıramaz, Türkçedeki ses uyumlarının oluşum sebeplerini, bu uyumların dilimize
ne kazandırıp, ne kaybettirdiğini tarif edemezler… (Gemalmaz, 1995: 82-85).
Yukarıya sadece bir kısmı alınmış olan eleştiriler5 iyi okunduğunda, bunların
dil bilimci ile dil bilgicinin farkını ortaya koymaktan çok, kişilerin bilgi düzeyleri
ve alanları ile ilgili yeni gelişmeleri takip edip etmedikleriyle ilgili olduğu görülür.
Kaldı ki her alan mensubunun, alanına vukufiyetinin aynı derecede olması da bek-
lenemez. Şayet sorun aynı konuda farklı görüşlerin varlığı ise bu da cehaletin gös-
tergesi değil bilimin gereğidir.
Burada şu gerçeği elbette ki de göz ardı edemeyiz: Köktürk Kitabelerinden
başlayıp Türk dilinin bütün safhalarını ana kaynaklarından öğrenerek gelen bir kişi
ile ağırlıklı olarak yabancı dil öğrenimi gören, Türk dilini ise daha çok eş zamanlı
olarak inceleyen bir kişinin genelde dile, özelde ise Türk diline bakışı doğal olarak
aynı olmayacaktır. Ancak bu durum, kişilerin birbirlerini belli alanlarla sınırlama-
larını gerekli kılmaz. Zira yabancı dil ve yanı sıra yaygınlaşmaya başlayan Dil
Bilim Bölümlerinden gelen dil bilimcilerin, Türk dilini, tarihi seyrini de dikkate
alarak incelemesi, Türk Dili ve Türkçe Eğitimi Bölümlerinden gelenlerin ise çağ-
daş yaklaşımlara daha da eğilerek dil dizgesinin evrensel boyutlarına yönelmesi bu
sorunu önemli ölçüde çözecektir. Bunun günümüzde gerçekleşmekte olduğu da son
zamanlarda yayımlanan bilimsel çalışmalardan anlaşılmaktadır. Zira Türkoloji,
Türkçe Eğitimi Bölümlerinden mezun olup Türk dili ve lehçeleri üzerine çalışanlar,
dille ilgili çağdaş yaklaşımları daha çok benimsemeye, Türkçeye uygulamaya baş-
lamışlardır.
Hal böyle olunca, aynı veya benzer konuları bazen aynı veya benzer bazen
de farklı bakış açılarıyla inceleyen araştırmacıları; birilerini dilin kurallarını koyan,
o kuralları muhafaza ve müdafaaya çalışan tutucular (dil bilgiciler), diğerlerini
bütün dillere eşit mesafede duran, dile içerden değil, dışardan bakan/inceleyen
eşitlikçi ve özgürlükçü bilim insanları (dil bilimciler) olarak değerlendirmek, uy-
gun bir yaklaşım değildir.
Böyle bir yaklaşım, bir disiplinler demeti olan ve farklı pencerelerden dile
bakma özgürlüğü sunan dil bilimin öğretisine zıt olduğu gibi geleneksel dil bilgici
4
Erdoğan Boz, “Geleneksel dilbilgisi ile dilbilim çatışması” konusunu ele almış, “Geleneksel
dilbilgisi ile dilbilim çatışmasının varlığını kabul edenler dilbilimcilerdir.” tespitinde bulunmuş-
tur (bk. Boz, 2007: 3-14; Ayrıca bk. Demir-Yılmaz, 2003: 38).
5
Dil bilimcilerin geleneksel dil bilgisine ve dolayısıyla dil bilgicilere yönelik eleştirileri konusunda
daha geniş bilgi için bk. (Vardar, 2001: 40; Boz, 2007: 3-14).
DİL BİLİM İLE DİL BİLGİSİ, 115
DİL BİLİMCİ İLE DİL BİLGİCİ KARŞIT GÖSTERGELER MİDİR?

olarak nitelenen bilim adamları açısından kabul edilebilir de değildir. Zira ömrünü
Türk dilinin türlü konularını araştırmaya adadığı halde sırf farklı yöntemlerle dile
yaklaştığı için, bir araştırmacının yukarıda sadece birkaç örneğini sıraladığımız
yergiye varan eleştirileri üzerine alıp, dil bilimci olmadığını kabullenmesi, kendini
dil bilimcilerce bu denli küçümsenen bir alanla (dil bilgisi) sınırlı görmesi güçtür.
Bu arada geleneksel dil bilgisinin üretim ve öğretiminde yöntemden termino-
lojiye türlü sorunların olduğu, bu alandaki bilim insanlarınca da kabul edilen bir
gerçektir.6 Ancak geleneksel dil bilgisindeki bu sorunlara bakarak örneğin Muhar-
rem Ergin’i dil bilimci kabul etmemek, sırf mensup olduğu bölümünün adı dil bi-
lim bölümü olduğu ve Batı kaynaklı tercüme terimleri daha sık kullandığı için aka-
demik hayatının daha ilk basamaklarında bulunan bir araştırmacıyı dil bilimci ka-
bul etmek ne kadar doğru olur? Kaldı ki geleneksel dil bilgisindeki sorunla-
rın/açmazların benzerleri geleneksel dil bilgisine karşıt olarak konumlandırılan
modern dil bilimde de mevcuttur.
Sonuç olarak, bize göre dil bilim ile dil bilgisi karşıt disiplinler değildir. Dil
bilim, dil ile ilgili disiplinler demetini karşılayan çatı bir disiplin, dil bilgisi, onun
kapsadığı disiplinlerden biridir. Tarihi süreçteki ayrışmayı hesaba katmazsak, gel-
diğimiz noktada dil bilgisinin, dil bilimin uygulamaya dayalı bir alt dalı olduğu
gerçeği, dil bilimci ile dil bilgici karşıtlığına dikkat çekenlerce de ifade edilmekte-
dir: “Nasıl hekimlik bilgisi, anatomi biliminin uygulama alanlarından biriyse, dil
bilgisi de, dil biliminin uygulama alanlarından birisidir” (Gemalmaz, 1995: 83)7.
Dolayısıyla ister bir dili ister birden fazla dili, tek veya çok yönlü incelesin, dili
bütün göstergeleriyle, yazı ve konuşma boyutlarıyla, gelişen ve değişen bir sistem
olarak kabul edip onu bilimsel olarak inceleyen kişi, bizce dil bilimcidir. Uğraş
alanının adı da dil bilimdir. Buna göre Türkçe dil bilgisini bilimsel metotlarla ince-
leyen bir kişi temelde dil bilimcidir. Özelde dil bilgicidir. Ancak her dil bilimci, dil
bilgici değildir. Dil bilimin başka alanlarına göre ifade edersek, bilimsel yaklaşım
sergilediği sürece, her ses bil(im/gi)ci,8 dil bilimcidir, ama her dil bilimci, ses
bil(im/gi)ci değildir, diyebiliriz.

6
Tartışılan bazı sorunlar için bk. (Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı, 1995; Türk Gramerinin
Sorunları II, 1999).
7
Ayrıca bk. (Dilaçar, 1971: 85).
8
Türk dili araştırmalarında dil bilim-dil bilgisi ayırımında yaşanan karmaşanın bir benzeri de ses
bilim ve ses bilgisi ayrımında yaşanmaktadır. Modern dil bilime göre ses bilgisi (İng. phonetics),
konuşma seslerini (fonları) inceler, fizyolojik (artikülatuvar), akustik ve işitsel (odituvar) olmak
üzere üç ana dala ayrılır. Ses bilgisiyle sıkça karıştırılan ses bilim (İng. phonology) ise bir dildeki
anlam taşıma özelliği olan sesleri ve ses olaylarını inceler. Ses bilgisindeki konuşma sesi ifadesi-
nin ses bilimdeki karşılığı sesbirim (fonem)dir. (Vardar vd. 1998: 175 vd.; Kılıç-Erdem, 2008: 1).
Geleneksel dil bilgisinde ise yaygın olarak ses bilgisi terimi kullanılmakta ancak bu terimin içeri-
ği, ses bilgisi (phonetics) ile değil ses bilim (phonology) ile örtüşmektedir. Başka bir deyişle gele-
neksel dil bilgisinin önemli bir alanını teşkil eden ses bilgisinde, yer yer konuşma seslerinin fizyo-
lojik, akustik ve işitsel değerlerine değinilmekle birlikte asıl incelenen/işlenen dilde anlam taşıma
özelliği olan sesler ve bu sesler arasında gerçekleşen ses olaylarıdır. Bu durumda, dil bilgici/ses
bilgici olarak nitelenen bilim insanlarının yaptığı işin, aslında ses bilgisi değil ses bilim olduğu
görülmektedir. Hiç şüphesiz burada da karmaşaya neden olan, dil bilim ve dil bilgisi terimlerinde
olduğu gibi, tercümeye dayalı taklidi bir adlandırmanın söz konusu olması ve dil bil- yapısına ge-
tirilen -im ve -gi ardıllarının yeterli derecede anlamsal ayrımı sağlayamamasıdır. Başka bir deyiş-
le suni olarak -im ve -gi biçim birimleriyle sağlanmaya çalışılan kavramsal farkın, dil kullanıcıla-
rınca içselleştirilememesidir. Bu arada kimi araştırmalarda, yukarıda belirtilen içerik farkları ay-
116 Yrd. Doç. Dr. Fevzi KARADEMİR

Kaynakça
AHANOV, Kaken (2008). Dil Biliminin Esasları, (Aktaran: Murat Ceritoğlu),
Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara.
AKSAN, Doğan (1998). Her Yönüyle Dil, Ana Çizgileriyle Dilbilim, Türk Dil Ku-
rumu Yayınları, Ankara.
BAŞKAN, Özcan (2003). Bildirişim, Multilingual Yayınları, İstanbul.
Bilim ve Sanat Terimleri Ana Sözlüğü, http://tdkterim.gov.tr
BOZ, Erdoğan (2007). Türkiye Türkçesinde +(A) Durum Biçimbirimi, Gazi
Kitabevi Yayınları, Ankara.
COŞKUN, Volkan (2000). “Fonetik, Fonoloji ve Türkiye Türkçesinin Ünsüzler
Matriksi”, Türk Dili, 588: 588-594.
DEMİR, Nurettin-YILMAZ, Emine (2003). Türk Dili El Kitabı, Grafiker Yayınla-
rı, Ankara.
DEMİRCAN, Ömer (2009). Türkçenin Sesdizimi, Der Yayınları, İstanbul.
DİLAÇAR, Agop (1971). “Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri, Yöntemi, Eği-
timdeki Yeri ve Tarihçesi”, Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten, s. 83-
145.
DİLEMRE, S. Ali (1952). “Gramer Davası ve ‘Linguistique Statique’”, Türk Dili,
15: 123-130.
GEMALMAZ, Efrasiyap (1995). “Dil Bilimi ve Dil Bilgisi”, Türk Dili, 517: 82-85.
GÜNER, Galip 2008). “Şekil, İçerik ve Anlam Bağlantısı Bakımından Türkiye
Türkçesi Gramerciliği”, Erciyes, 362: 15-18.
HENGİRMEN, Mehmet (1999). Dilbilgisi ve Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Engin
Yayınevi, Ankara.
KARADEMİR, Fevzi (2011). “Eş Zamanlı Bakışla Türkiye Türkçesinde Yardımcı
Ünsüzler”, Turkish Studies, 6/2: 561-598.
KILIÇ, M. Akif; ERDEM, Mevlüt (Basılmamış.). “Türkiye Türkçesindeki ‘Yumu-
şak G’ Ünsüzünün Fonetik Analizi”, VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı,
20-25 Ekim 2008, Ankara.
KORKMAZ, Zeynep (2003). Gramer Terimleri Sözlüğü, Türk Dil Kurumu Yayın-
ları, Ankara.
KARPUZ, H. Ömer (1999). “Türkiye Türkçesinin Sözdizimiyle İlgili Çalışmaların
Dilbilim Metodolojisi Bakımından Değerlendirilmesi ve Bazı Teklifler”, 3.
Uluslar Arası Türk Dil Kurultayı, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, s.
625-639.

nen kabul edilmekle birlikte, fonetik’in ses bilimi, fonoloji’ninse ses bilgisi/sesdizimi olarak karşı-
landığını (bk. Coşkun, 2000: 590; Demircan, 2009: 1) yani bir karmaşanın da terimlerin tercüme
boyutunda yaşandığını belirtmek gerekir.
DİL BİLİM İLE DİL BİLGİSİ, 117
DİL BİLİMCİ İLE DİL BİLGİCİ KARŞIT GÖSTERGELER MİDİR?

KURUM (1995). Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı, Türk Dil Kurumu Yayın-
ları, Ankara.
KURUM (1999). Türk Gramerinin Sorunları II, Türk Dil Kurumu Yayınları, An-
kara.
SAUSSURE, Ferdinand De (1998). Genel Dilbilim Dersleri, (Çeviren: Berke
VARDAR), Multilingual Yayınları, İstanbul.
VARDAR, Berke (2001). Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual Ya-
yınları, İstanbul.
VARDAR, Berke vd. (1998). Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, ABC
Kitabevi, İstanbul.
ZÜLFİKAR, Hamza (1991). Terim Sorunları ve Terim Yapma Yolları, Türk Dil
Kurumu Yayınları, Ankara.
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 139

Gramer-Dil Bilgisi

Grammar-Accidence
Dilek ERENOĞLU*

Özet
Genel olarak birbirlerinin yerine kullanma eğiliminde olunan gramer ve dil bilgisi terimlerinin
kullanım alanları aslında farklıdır. Bazı dillerde olduğu gibi dilimizde de bu ayrım mevcuttur.

Anahtar Kelimeler
Gramer, Dil Bilgisi, Türk Dili

Abstract
The uses of grammar and linguistic terms, which people tend to use each for the other, are
different indeed. As in some languages, this difference also exists in our language.

Key Words
Grammar, Accidence, Turkish Language

* Arş. Gör. Dr., Osmangazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
140 • TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Bilim dalları çeşitli ihtiyaçlardan doğar. Her ihtiyaç, toplumunu, düzenle-


yici ve yaratıcı çalışmalara yöneltir. Z. Faruk Perek’e göre “bu gerçek bilhassa
gramerin doğuşunda kendini gösterir” (Perek, 1961, 1)
Dünyada yaşamaya başladığından beri, “insanı biriktiren bir varlık hâline
getiren, gelenek ve tarih sahibi kılan dil” (Karaağaç, 2002, 7) üzerinde, başlıca
iki sebebe dayalı araştırmalar yapılmaktadır; dilin kurallaşan kullanımlarını
tespit etmek, tespit edilmiş kuralların işleyişini ve sürekliliğini sağlamak. Bu
amaçlar yönünde, çeşitli adlar altında –gramer, dil bilgisi, dil bilimi, vb.- eserler
kaleme alınmaktadır.
Toplumlar dillerinin araştırılması ve öğretilmesi ile ilgili çalışmalara ad ko-
yarken çeşitli terimler kullanmışlardır. Bunların bir kısmı, birbirlerinden etki-
lendiklerinden aynı, bir kısmı da farklı dil yapılarına uygun ayrı terimler ol-
muştur. Türk Dili üzerindeki çalışmalarda gramer ve dil bilgisi terimleri kulla-
nılmıştır. Genel olarak birbirini karşıladığı düşünülen ve sıklıkla kullanılan
gramer ve dil bilgisi adlı terimler zaman içinde ayrı anlam yükleri taşır hale
gelmiştir.
Düşünen ve düşünme yolunun ve şeklinin resmini çıkarmaya çalışan insan
özellikle düşünme aracı üzerinde çalışmalar yapmaya yönelmiştir. Tarihin dil
ile takip edebildiğimiz ilk devirlerinden beri insanoğlu için, genellikle bir inanç
sistemi ortaklığına dayalı olarak, oluşturduğu toplumun inanç sisteminin sür-
mesi amacıyla dilinin doğruluğunu ve anlaşılırlığını sağlamaya yönelik dil ça-
lışmaları önem kazanmıştır.
Şekillenmesinde dil unsurunun büyük rolü olan toplumların varlığı, dille-
rinin varlığına bağlıdır. Dilin korunmasını ise gramer yapısının korunması sağ-
lar. Dilaçar, gramer ile ana dilin korunması arasında çok sıkı bir bağ kurar:
“Gramer, eğitimde, kültürde, ana dilinin ve ulusçuluğun korunmasında son derece
önemli bir rol oynar. Ana dili, onu konuşanın dil bilincini belirttiği gibi, onda, çocukluk
çağından başlayarak dil duygusu da yaratır. Her ana dilinde, şimdikiliği geçmişe, ulu-
sal geleneklere bağlayan gizemli bir güç vardır. Her dil, kendi kuruluş düzeni, işleme
mekanizması, yapı ve diziliş düzeni ile bir düşünüş ve anlatış kalıbı, yapısal bir düzeni,
biçim özelliği olan bir yapıdır. Ana dili, topluluk bilincini yansıtan, dünya görüşünü
kalıplayan ulusal bir varlık, gramer de eğitimde bu varlığın en güçlü ve güvenilir koru-
yucusudur.” (Dilaçar, 1989, 123)
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 141

Bugün, Avrupa Birliği üyelerinin kullanılması zorunlu tutulan para birimi


adı “euro” sözü üzerindeki anlaşmazlıklar ana dilin korunması çabasına ayrı
bir örnektir. Bu çaba içindeki birkaç ülkeden biri Litvanya’dır. Litvanya başkanı
Algidras Brazauskas, para biriminin ülkesinde “euras” adı ile kullanılacağının
kabul edilmemesi hâlinde AB anayasasına imza atmayacağını belirtmiş ve dö-
nem başkanı Hollanda’ya bir mektup yazmıştır: “Litvanya dilinde gramer hata-
sı yapmak anayasamıza aykırıdır. Bu aynı zamanda Litvanya dilinin doğal ya-
pısına dışardan siyasi bir müdahale anlamına gelir.” (Karasu, 2006, 3)
Dilin yapısını belirleyen gramer doğuda eski din kitaplarını, batıda da eski
edebiyat anıtlarını doğru anlamak zorunluluğundan doğmuştur. İlk gramerler
Hintliler, Yunanlılar, Romalılar ve Araplar tarafından yazılmıştır.
Dillerde, gramer veya dil bilgisi terimi olarak dil, kural, yazı ve öge kav-
ramlarıyla ilgili sözler kullanılmıştır. Pek çok dilde yan yana, üst üste kulla-
nımda olan bu iki terim, aslında birbirini tam olarak karşılamamaktadır. Agop
Dilaçar’a göre, gramer denilen bilim, bütün kapsamı ve ayrıntıları ile dil bilgisi
sözcüğünün çerçevesine sığmaz, hele agrammatical, grammaticalisation gibi
türevler de bütün incelikleriyle rahatça dil bilgisi sözünden türetilemez. Gra-
mer kavramı, genel dil bilimin çizdiği anlamın bütün genişliğini taşımak zo-
runda olduğu için, dil bilgisi’nin çerçevesi içerisinde kalamaz. Ona göre grame-
rin tanımı şöyledir:
“Dilbilim, gramer’i şu şekilde tanımlar: 1. Biçim, söyleniş, cümle yapısı, anlam ve
söz tarihi bakımından belirli bir düzenlilik gösteren sistemli söz gruplanmalarından
meydana gelen dilin bu yönden incelenmesi. 2. Belli bir çağda belli bir dilin bu bakım-
dan incelenmesinin konusu olan görüngüler ve bunların sistemi. 3. Bu görüngüleri
yöneten kurallar. 4. Bu kuralları öğreten ders kitabı. 5. Bir sözün ya da yazının bu ku-
rallara uyup uymama derecesi. Bu tanımlardan anlaşıldığına göre, gramer yalnız dil
bilgisi değildir; bilgi’ye dayanmayan tarafları da vardır. Dilin kendisi, varlığı, yapısı ve
kuralları bizim bilgimize bağlı değildir. Bilsek de, bilmesek de onlar vardır, işlemekte ve
yaşamaktadır.” (Dilaçar, 1989, 84 85)
Garver Newton, gramer ve dil bilgisi farkını dil bilimci bakışa göre şöyle
yansıtmaktadır:
“Dilbilimciler dil bilgisini betimsel değil nominatif olarak kullanan okul öğretmen-
lerinden kendilerini ayırırlar. Dilbilimciler dilin bilfiil nasıl kullanıldığının tam bir
tanımını yapmaya çalışırken, öğretmenler biçimleri vurgulayıp kural dışılıkları ceza-
landırarak tanımları öğrencilerin kafasına iyice sokmak için kullanırlar. (Newton, 2002,
114)
142 • TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

Efrasiyab Gemalmaz, dilbilim terimini, her tür ve düzeydeki dilleri araştı-


ran ve inceleyen, bu dillerle ilgili genellikleri bulmaya çalışan, bu yolda yön-
temler geliştiren bilim dallarının ortak adı olarak tanımlar. Bu doğrultuda dil
bilimci ile dil bilgisi öğreticisini ayırır. Dil bilimci, belli bir kullanım alanı ve
düzeyi için, belli bir dili veya dilleri inceler; bu dilin veya dillerin ifade incelik-
lerini belirlemeye çalışır; söz konusu dili veya dilleri gerektiğinde başka dillerle
karşılaştırır; gerekiyorsa belli bir dilin ifade gücünü artırmanın yollarını gös-
termeye çalışır. Dil öğreticisi, dil bilgisi öğretmeni ise, belli bir dilin benimsen-
miş kurallarını belletmeyi ve uygulatmayı görev edinmiştir; onun için olandan
çok olması gereken önemlidir. ( Gemalmaz, 1995, 82)
Berke Vardar, dil biliminin dil bilgisi çalışmalarından yavaş yavaş ayrılarak
XIX. yüzyıl başlarında kendine özgü bir inceleme alanı olarak ortaya çıktığını
belirtir. (Vardar, 1998, 22). Bu doğrultuda, dil biliminin geleneksel dil bilgisi ile
bir tutulamayacağını savunur:
Bilimsel bir inceleme alanı olan dilbilim, her şeyden önce, olguların nesnel biçimde
gözlemlenmesini ya da doğrulanabilir ilkelere dayalı tümdengelimli bir kuramlaştırma,
açıklayıcı genel nitelikli dilsel örnek tasarlama etkinliklerinde bulunulmasını gerektirir.
Geleneksel dilbilgisi buyurucu bir nitelik taşır, dilin oldukça dar bir kesiti üzerinde iş-
lem yapar, dil düzeneğine yabancı, kökeni dil dışında yer alan katı kurallara yer verir.
(Vardar, 1998, 41-42)
Bugün birçok toplulukta kullanılan gramer teriminin ana anlamı, Yunanca-
da “yazı” demek olan gramma köküne dayanır. Bundan Yunanca grammatike,
Latince grammatica, Fransızca grammaire, İngilizce grammar, Almanca
grammatik sözleri türemiştir.
Asya’da grameri kuran Hintliler, MÖ IV. yüzyılda buna bir bilim ve sanat
olarak vyakarana “ayırma, çözümleme” demişlerdir; gramerin Avrupadaki ku-
rucuları olan Yunanlılar da aynı yüzyılda grameri tekhne grammatike “yazı ile
ilgili sanat” olarak kavramışlardır. Romalılar bu adı Latinceye ars grammatica
şeklinde aktarmışlar, bu ad Ortaçağlarda ufak değişikliklerle Avrupa dillerine
geçmiştir: İtal. grammatica, İsp., Port. gramaticá, Rus. grammatika, Pol.
gramatyk, Fel. grammatica, Dan., Norv., İsvç. grammatik, İrlan. gramadach,
Gal. gramadeg v.b. Avrupa’da kimi uluslar gramer için “dil bilgisi” anlamına
kendi söz hazinelerinden terimler yaratmışlardır: Çek. mluvnice, İzl. malfraedi,
Mac. nyelvtan, Fin. kielioppi gibi. Bizde gramere çoğunca dil bilgisi denmekte
ise de bu terim “dil bilgisi” (Alm. Sprachkundi, yani türlü diller bilme) ile öz
gramer (Alm. Grammatik, Sprachlehre), kavramları arasındaki kesin ayrımı
belirtmemektedir. (Dilaçar, 1989, 84)
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 143

Araplar dil çalışmalarında Hintlilerin ve Greklerin etkisinde kalmıştır. El-


Kitab’ın yazarı İran asıllı Sibeveyhî, VIII. yüzyılın en önemli “nahiv” veya
“morfoloji” bilginidir. (Başkan, 2003, 32) Batı kaynaklı gramer terimi yerine,
Araplar, ilm-i sarf ü nahiv ve kavâ’id terimlerini kullanmışlardır.
Araplardan Türklere geçen sarf, nahiv, kavâid terimleri Cumhuriyet döne-
minin ilk yıllarına kadar Türkçe gramer çalışmalarının adında da yer almış da-
ha sonra yerini gramer, dil bilgisi ve dil bilimi terimlerine bırakmıştır: Kavâid-i
Türkiye (Ahmed Cevdet Paşa, İstanbul, 1875), Nev Usûl Sarf-ı Türkî
(Şemseddin Sami, İstanbul, 1892), Yeni Sarf ve Nahv Dersleri (Ahmet Rasim,
1925), Gramer (İ. Necmi Dilmen, İstanbul, 1928), Genel Dil Bilgisi (A. Saim
Dilemre, İstanbul, 1937), Türk Dilbilgisi, Türkçenin Bugünkü ve Geçmişteki
Gelişmeleri Üzerine Gramer Denemesi (A. Cevat Emre, İstanbul, 1945), Türk Dil
Bilgisi (Muharrem Ergin, İstanbul, 1958), Osmanlıca Grameri (F. Kadri
Timurtaş, İstanbul 1964), Dilbilim ve Türkçe Yazıları (Doğan Aksan, 2004)
Bekir Çobanzade, gramer türlerini ilmî sarf ve mektep sarfı olarak ikiye ayı-
rır ve mektepte okutulan sarfın tam anlamıyla sarf olmadığını aynı zamanda
gayri ilmî olduğunu da belirtir. (Çobanzade, 1926, 188)
Faruk Kadri Timurtaş, yüzyıllar boyunca Türk dilinin incelenmesi alanında
çok sayıda eser verildiğini ancak dilimizin ilmî şekilde ve kendi bünyesine uy-
gun olarak tedkik edilmesinin hayli yeni olduğunu belirtir. Ayrıca, Türkçe
gramer sahasında uzun zaman Türkçe bir esere rastlanmadığını ve asırlar boyu
Arapça ve Farsça kavâide (sarf ve nahve) önem verilmiş olduğunu da ifade et-
mektedir. Ona göre, bizde modern anlamda filoloji ve lengüistik çalışmaları çok
yeni olduğu için dilimizin tam bir gramerinin ve sözlüğünün meydana getiri-
lemediğini belirtir. (Timurtaş, 1996, 32-34) Timurtaş, Türk dili gramerlerinin
yazılması ve bunlar içinde Osmanlıcada geçen Arapça ve Farsça kaidelere yer
verilmesinin Tanzimat’tan sonra başladığını, bu dillerin daha önce ayrı ayrı
öğretildiğini ifade eder. (Timurtaş, 1964, 13)
Zeynep Korkmaz, X. yüzyıldan başlayarak İslam medeniyeti altına girmiş
olan Türk dünyasında Araplara ve diğer yabancılara Türkçeyi öğretmek üzere
yazılmış gramer veya gramer-sözlük karışımı eserlerin çoğunun Arap ve Fars
dilinde olduğunu ve bu eserlerde Türkçenin kurallarının Arap dilinin kalıpları-
na göre düzenlendiğini belirtir. Divânu Lûgati-t’Türk (M. 1073), Kitâbü’l-idrak
li Lisâni’l-etrâk (M. 1312), Mukaddimetü’l-edeb (13. yüzyıl), Ettuhfetü’z-Zekiye
(14. yüzyıl) adlı eserleri de örnek olarak verir. (Korkmaz, 1992, VII)
Tanzimat döneminde ve Cumhuriyet öncesinde yapılmış olan gramer ça-
lışmalarında, Fransız grameri esas alınsa da bu eserler sarf ve nahiv adı ile ka-
144 • TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

leme alınmıştır. Cumhuriyetin ilânından sonra Türkiye Türkçesi ile ilgili gra-
mer çalışmaları ders kitabı ve özel gramer konuları ile ilgilidir. 1928’de Türk
Dili Encümeni’nin hazırladığı Muhtasar Türkçe Gramer adlı eser, adında “gra-
mer” teriminin kullanıldığı ilk eserlerdendir. (Korkmaz, 1992, 4- 5)
Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi adlı eserinin Önsöz’ünde dil bilgisi teri-
mini gramer teriminin geniş anlamı ile eş tutmaktadır: “Bu kitap, Batı Türkçesi-
nin gramerini içine almaktadır. Gramer tabirini burada geniş manası ile alıyor
ve dil bilgisi karşılığı olarak kullanıyoruz. Dar manası ile gramer, dil bilgisi’nin
fonetik ve sentaks kısımlarının dışında kalan bahisleri için kullanılır.”, “…dil
bilgisi’nin vazifesi seslerden cümleye kadar bütün bir dil birliklerini yapı, mana
ve vazife bakımından incelemektir. Bu sebeple bir dili incelerken, bir dilin gra-
merini ortaya koymağa çalışırken dil bilgisini klâsik bölümlere ayırmak yerine,
dili bütün hâlinde yapı, mana ve vazife bakımından ele almak daha doğrudur.”
( Ergin, 1986, 28)
Dilaçar, gramer ile ilgili temel bilgiler verirken okul grameri ile bilimlik
grameri birbirinden ayırır:
“Yukarıda anılan bilimsel ve klasik gramer, dilin sistemine göre yazılmış olan gra-
merdir ki kuruluş modelindeki ana direkleri, ana ilkeleri yön gösterici ana kuralları sap-
tar, gizli kalmış özellikleri meydana çıkarır. Öğretici okul grameri ise dilin sistemini göz
önünde bulundurmak koşuluyla, öğrenciye daha çok dilin düzgüsünü ve buna bağlı
kuralları öğretir, alışkı ve kullanıştan ayrılmanın yanlış olacağını örneklerle ve alıştır-
malarla gösterir.”(Dilaçar, 1989, 119)
Türk Dil Kurumu, dil bilimi, gramer, kural bilimi, dil bilgisi terimlerinin
kullanımı ile ilgili şu sözlük bilgilerini vermiştir:
“Türk Dil Kurumu yayınlarında gramer, dil bilimi, dil bilgisi, kural bilimi
terimlerinin kullanılışı şu şekildedir:
“Kurumun bu alanda ilim yayını olan “Gramer (Kuralbilim) Terimleri” adlı eserde
kuralbilim’in hemen yanıbaşında gramer terimine de yer verilmiş, hatta kuralbilim ay-
raç içine alınmıştır. (Türk Dili-Belleten, 1940, sayı:1-2) 1942’de yayımlanan “Gramer
Terimleri”nde, Yüksek Gramer Komisyonunun kararıyla, dil bilgisinin yanına gramer
terimi de konmuş ve ona öncelik verilmiştir; 1949’daki “Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde
Dil bilgisi: bk. Gramer şeklinde belirtilmiş ve bu konu ile ilgili tanımlar hep gramer,
gramer genliği, gramer kuralı, gramer öncesi gramer ulamları maddelerinde yapılmış-
tır”. (Dilaçar, 1989, 86)
Türkçe sözlükte, dil bilgisi ve gramer terimleri, iki ayrı maddede tanımla-
nır: dil bilgisi: Bir dilin ses, biçim ve cümle yapısını inceleyip kurallarını tespit
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 145

eden bilim, gramer. (TDK, 1998, 589) gramer: Fransızca grammaire < Yun. 1.Dil
bilgisi 2.Dil bilgisi kitabı. (TDK, 1998, 895)
Gramer Terimleri Sözlüğü’nde bu iki terim için ayrı açıklamalar vardır: dil
bilgisi: Çeşitli düzeylerdeki okullarda, Türkçe’nin ses, şekil ve cümle yapısı ile
cümlenin öğeleri arasındaki anlam ilişkilerini öğreten bilgi dalı; bu bilgileri ve-
ren dersin ve kitapların adı. Bk. ve krş. gramer. (Korkmaz, 1992, 44) gramer:
(Alm. grammatik, sprachlehre; Fr. grammaire; İng. grammer; Osm. İlm-i sarf ü
nahv, ilm-i kavâid) Bir dili ses, şekil ve cümle yapıları ile dilin çeşitli ögeleri
arasındaki anlam ilişkileri açısından inceleyerek bunlarla ilgili kuralları ve işle-
yiş özelliklerini ortaya koyan bilim. Ses bilgisi, şekil bilgisi, cümle bilgisi ve an-
lam bilgisi gramerin başlıca bölümleridir. Tür olarak tasvirî gramer (durgun
gramer, statik gramer), tarihî gramer ve karşılaştırmalı gramer gibi türleri var-
dır. Bk. ve krş. dil bilgisi. (Korkmaz, 1992, 75)
Diğer Türk şivelerinde de gramer, dil bilgisi ve dil bilimi terim adları yan
yana kullanılmaktadır: Dil bilgisi: Az. grammatika, Tkm. dil bilimi ~
grammatkia, Uyg. grammatika, Tat. tel beleme ~ tel ğıyleme ~ grammatika,
Bşk. tel beleme, Kmk. til ilmu ~ tilni hakındagı ilmu, Krç.-Malk. Grammatika ~
til bilim ilmu, Nog. tîl îlmîsî ~ grammatika, Kzk. til bilimi, grammatika; Tuv. tıl
ertemi, Şor. *til piliji ~ grammatika. (Naskali, 1997, 32) Özb. umumiy
tilşunoslik, til bilimi, grammatika (Mahmudov-Naskali, 1996, 683)
Ansiklopedi maddelerinde de farklı bilgilere rastlanmamaktadır: Türk An-
siklopedisi, gramer maddesinde dil bilgisi, dil bilgisi maddesinde de gramer
(MEB, 1970, 268) maddesine gönderme yapar. (MEB, 1970, 52) Türk Dili ve
Edebiyatı Ansiklopedisi, terimi, dil bilgisi maddesinde tanımlar ve gramer te-
rimi için dil bilgisi (Dergâh, 1977, 372) maddesine göndermede bulunur. (Der-
gâh, 1977, 306) Ana Britanica, gramer maddesinde dil bilgisi maddesine gön-
derme yapar: dil bilgisi: Gramer olarak da bilinir, bir dilin ses, sözcük, tümce
gibi ögeleri ve özellikleri ile bunların birlikte oluşturduğu düzeni ortaya koyan
ve açıklayan kurallar bütünü. Kuralların ortaya konduğu kitaplara ve dilin so-
yut özelliklerini inceleyen dala da dil bilgisi denir. (Ana, 1988, 629)
Sözü edilen terimler, genel olarak aynı anlam yüklerini taşımaktadır. Fakat
bazılarında, zamanla farklılaşan kullanımlar terimlerin anlam yüklerini değiş-
tirmiştir.
Türk Dili alanında başlangıcından bu yana, yan yana yürüyen dilin ince-
lenmesi çalışmaları ile dilin öğretilmesi çalışmaları üzerine yazılan kitapların
adlandırılmasında sarf, nahiv, kavâid, dil bilgisi, dil bilimi, kural bilimi ve gra-
146 • TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ

mer terimleri kullanılmıştır. Bu terimlerden sarf, nahiv ve kavâid bu gün kulla-


nılmamaktadır.
Dil bilimi terimi ise son asırlarda gelişen, Batı kaynaklarından beslenen
tümdengelimli modern dil çalışmaları alanında kullanılmaktadır.
Bize batıdan gelen gramer ve dilimize ait dil bilgisi terimleri, birbirini karşı-
ladığı düşünülen terimlerdir. Gramer terimi ile kapsamlı olarak Türk dilini in-
celeyen bilimi ifade etmek üzere sunulan dil bilgisi terimi, zamanla ayrı anlam
yüklenmiştir. Genel şekliyle gramer kitapları, bilim alanında dilin varlığı ve
kullanımıyla ilgili kurallaşmalarını notlarken dil bilgisi kitapları, tespit edilmiş
kuralları bilgi seviyelerine göre öğretime sunmaktadır. Dili araştırmak ve tespit
etmek üzere yapılan çalışmalar “gramer”, dili öğretmek amacıyla yapılan ça-
lışmalar ise “dil bilgisi” terim adları ile anlam bulmaktadır. ©
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI DERGİSİ • 147

KAYNAKLAR

Ana Britanica Genel Kültür Ansiklopedisi, Ana Yay., A.Ş. İstanbul, 1988
Başkan, Özcan, Lengüistik Metodu, Multilingual Yay., İstanbul, 2003
Çobanzade, Bekir, Türk Dili ve Edebiyatının Tedris Usûlü, Baku, 1926
Dilaçar, Agop, “Gramer: Tanımı, Adı, Kapsamı, Türleri, Yöntemi, Eğitimdeki Yeri
ve Tarihçesi”, TDAY Belleten 1971, TDK, Ankara, 1989, 2. Bas.
Dilaçar, Agop, “Dil ve Gerçek”, Dil Yazıları, TDK Yay., Ankara Ün. Bas., Ankara,
1974
Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Boğaziçi Yay., İstanbul, 1986, 15. Bas.
Gemalmaz, Efrasiyab, “Dil Bilimi ve Dil Bilgisi”, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi,
TDK Yay., Ankara, 1995, sayı: 517
“Gramer (Kuralbilim) Terimleri”, Türk Dili- Belleten, 1940, seri II, sayı 1-2
Karaağaç, Günay, “Dil, Tarih ve İnsan”, Dil, Tarih ve İnsan, Akçağ Yay., Ankara,
2002
Karaağaç, Günay, “Türlerin Anayurdu Türkçe’dir”, Dil, Tarih ve İnsan, Akçağ Yay.,
Ankara, 2002
Karasu, Ayşe Özek, “AB’li Küçüklerin Dil Mücadelesi”, Hürriyet Gazetesi, 11 Şubat
2006
Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlüğü, Ankara, 1992
Mahmudov, Nizamettin-Gürsoy Naskali, Emine, “Türkiye Türkçesi-Özbekçe-Rusça
Gramer Terimleri Karşılıkları”, Türk Dili Dil ve Edebiyat Dergisi Terim Özel Sayı-
sı, TDK Yay., Ankara, 1996, sayı: 540
Naskali, Emine Gürsoy, Türk Dünyası Gramer Terimleri Kılavuzu, TDK Yay., Ankara,
1997
Perek, Faruk. Z., Eski Çağda Dil Bilgisi Araştırmaları (Gramerin Doğuşu), İstanbul Ün.
Yay., İstanbul, 1961
Timurtaş, Faruk Kadri, Osmanlıca Grameri, İstanbul, 1964
Timurtaş, Faruk Kadri, “Türkçenin İncelenmesi, Grameri ve Lûgati”, Diller ve Türk-
çemiz (Haz. Mustafa Özkan), Alfa Bas., İstanbul, 1996
Türk Ansiklopedisi, MEB Yay., C. XIII, Ankara, 1970
Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi Devirler/İsimler/Eserler/Terimler, Dergâh Yay., İs-
tanbul, 1977 c. 3
Türkçe Sözlük, TDK Yay., Ankara, 1998
Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve İlkeleri, Multilingual, İstanbul, 1998
T Ü R K Ç E ÇALIŞMALARINDA VE Ö Ğ R E T İ M İ N D E DİLBİLİMİN
YERİ*

Prof. Dr. Doğan AKSAN

I. G İ R İ Ş

Son yıllarda yayımlanmış ünlü bir dilbilim kitabının 1 kapağında şu


sözler yer alıyor:
"Dilbilim, çoğu bilim alanları ve birçok mesleklerin uygulamaları
için, bir on yıl önce (biz on beş-yirmi yıl diyebiliriz) düşünülemediği kadar
önem kazanmıştır. Edebiyat bilginleri, tarihçiler, ruhbilimciler, insanbilim­
ciler, toplumbilimciler ve politologlar, hukukçular ve doğal bilimler
uzmanlarının hepsi, bugün dilbilim sorunlarıyla uğraşmak zorundadırlar".
Konumuzla ilgilenenler, sanırım, bu sözlerin ne ölçüde gerçeği yan­
sıttığını kolayca kestirebileceklerdir. Dilbilimin değeri kabul edilince de
Türk dili çalışmalarında ve öğretiminde bugüne gelinceye kadar bu bilimin
yeri ne olmuştur, bugünkü yeri nedir, eksiklikler, yanlış tutumlar hangileri­
dir, günümüzde bu çalışmalarda hangi yönlere önem verilip nelere özen
gösterilmelidir; bütün bu konular önem kazanır. Biz işte bu konulara, önce
geçmişteki duruma kısaca bir göz atarak değinmek istiyoruz.
H e r şeyden önce, Türklerde bir dilcilik geleneğinin bulunduğunu
söylememiz gerekir. Birçok önemli dil çalışması içinde özellikle anmak is­
tediklerimde biri, Kâşgarlı M a h m u t ' u n Dîvân ü Lügati't-Türk'üdür. Türk­
çe ve Türklük bilgisi açısından önemli birçok yönlerinin yanı sıra, Türk
sözvarlığını sözcükbilim açısından özenle inceleyen, X I . yüzyıl (Karahanlı)
Türkçesinin birçok konularını ses, biçim ve anlam açısından aydınlatan
bu yapıttan sonra, Ali Şîr Nevaî'nin Muhâkemetü'l-Lugateyn'inden özellikle
söz etmek gerekir. Bizce bu ünlü Çağatay şairinin yapıtı, aynı zamanda
Türkçe'de ilk adbilim ve anlambilim çalışması sayılabilir. Farsça'yla Türkçe'yi
kavramlar bakımından karşılaştıran, Türkçe'nin bu açıdan Farsça'ya
üstünlüğünü ortaya koyan Nevâî, aynı zamanda Türkçe'nin kavram zengin­
liğini de gözler önüne sermiştir.

* Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü ve "Ankara Dilbilim Çevresi"nin


işbirliğiyle 16-17 Şubat 1978 günlerinde Ankara'da düzenlenen "Dilbilimin Yüksek Öğretimdeki
Yeri" konulu seminerde okunarak tartışılan bildiridir.
1 J o h n Lyons'ın Introduction to Theoretical Linguistics adlı yapıtının Einführung in die moderne
Linguistik adlı Almanca çevirisi (2. basım, München, 1972).
44 DOĞAN AKSAN

XVI. yüzyılın ortalarında Bergamalı Kadri Efendi'nin Müyessiretü'


l-Ulüm adlı dilbilgisi kitabı, Keçecizade Mehmet Fuat'la Ahmet Cevdet'in
X I X . yüzyıl ortalarında yazdıkları Kavâid-i Osmaniye adlı dilbilgisi yapıtı
da doğu dilciliği doğrultusunda yazılmış, ancak üzerinde durulmaya değer
önemli çalışmalardır.

Mütercim Asım, bizim gerçekten önemli bir dilcimizdi. Ünlü Kamus


Çevirisi''nde2 Türkçe'nin sözcükbilimi konusundaki geniş bilgisini ortaya
koyduğu gibi, kendisinden önceki ve sonraki birçok bilginlerin başarama­
dığı bir işi başarmış, Arapça'sı bulunan en kıyıda köşede kalmış kavramların,
doğru karşılıklarını, halk dilindeki ve kimi ağızlardaki biçimlerini göstere­
bilmiştir.

Çeşitli sözcükleri ve edebiyat alanındaki çalışmalarıyla adını sonsuz-


laştıran, özellikle Kâmus-i Türki'siyle çok sık anılan ünlü dilcimiz Şemsettin
Sami'nin, yurdumuzda batılı anlamdaki ilk dilbilim yapıtını ortaya koy­
duğunu görüyoruz. 1303'te (1888 ?) İstanbulda basılan Lisân adlı kitabın­
da Şemsettin Sami, dilbilimin ne olduğunu açıklamakta, insan dilinin ses­
leri, dilin doğuşu, dil tipleri, dilin gelişmesi gibi konuları incelemekte ve
lingııistique terimini karşılamak üzere ilmiü'l-lisân terimini önermektedir.

Yurt dışında, X V I I . yüzyılın başlarına kadar uzanan Türkoloji


çalışmalarında, önce T ü r k dilini tanıtıcı yayımlar hazırlanmış, basit dil­
bilgisi ve konuşma kitapları yayımlanmıştır 3 . Türkçe'nin Altay ve kimi Ural
dilleriyle yakınlıklarının ortaya konmasından, Köktürk yazıtlarının çözül­
mesinden sonra Türkolojinin özellikle XX. yüzyılda, Avrupa'da geliştiğini,
dilbilgisi, sözlük ve dil incelemeleri alanında pek çok çalışmanın yayım­
landığını görüyoruz. Eğer yurt dışındaki çalışmaların genel bir değerlen­
dirilmesine gidilecek olursa, Türkiye dışındaki Türkoloji yayımlarının
genel olarak filoloji çalışmalarının doğrultusunda olduğunu, bu araştır­
maların verilerine koşut bulunduğunu söyleyebiliriz. Dilbilgisi çalışma­
larında bizde özellikle J e a n Deny'nin yapıtı, dil araştırmalarında da Bang
Okulu etkili olmuştur. Avrupa'da da ancak son yıllarda, dilbilim araştır­
malarının verileri ışığında yeni incelemelere gidilmiş bulunuluyor.

Türkoloji tarihini inceleyecek bir araştırıcı, bizde olsun, batıda olsun


başlangıcından bugüne değin Türkçe çalışmalarını özetleyecek olursa bu
çabaların ürünlerinin başlıca şu alanlarda yoğunlaştığını saptayacaktır:
Türkçe'nin yayımlanmamış ürünlerinin çevriyazı ya da tıpkıbasımlarının
yayımlanması, bunların geleneksel dilbilgisi açısından incelenmesi, sözlük
yayımları ve özellikle Bang Okulu etkisiyle biçim bilgisi incelemeleri.

2 El-Ukyânüsü'l-Basit fi Tercemeti'l-Kâmüsü'l-Muhît, 1305 (1887) baskısı üç ciltliktir.


3 Bu konuda geniş bilgi için bkz. A. Dilâçar, Türkiye Tûrkçesi gramerlerinden seçme eserler: Türk
Dili I I , (1953), N o : 21, 603-610.
DİLBİLİMİN YERİ 15

II. Eksiklikler, Sorunlar, Bunların G i d e r i l m e s i ve Ç ö z ü m l e n ­


m e s i İçin ö n e r i l e r

I. T Ü R K Ç E ÇALIŞMALARI

T ü r k dili çalışmalarının yurt dışında ve bizde, bugüne dek genel


olarak dilbilim temeline oturtulmadığını, yeni gelişmelere, yeni görüş
ve akımlara gereğince ayak uydurulamadığını söyleyebiliriz. Halbuki
-bir benzetme yapmak gerekirse- "Dilbilim, bütün dil çalışmalarının kur­
mayıdır" diyebiliriz. Türkçe çalışmaları ve öğretimi, artık dilbilimin kur­
maylığında yürütülmelidir.

a. S e s b i l i m : Türkçe'nin ve Türkiye Türkçesinin ses düzeni, yeterince


aydınlatılmamıştır. Seslerin çıkış yerleri, süreleri, ses bileşmelerindeki özel­
likler, deneysel sesbilim verilerine göre kesinlikle saptanmış değildir.
Muzaffer Tansu, Özcan Başkan, Hikmet Sebüktekin, Nevin Selen gibi
araştırıcılar bu yolda önemli adımlar atmış olmakla birlikte, d a h a yapıla­
cak çok şey vardır. Ses çizimlerinden (sonagramlardan) yararlanılarak söy­
leyişte hangi seslerin çıkarıldığının, ses dizgemizle ilgili niteliklerin kesin­
likle belirlenmesi gereklidir 4 . Bir örnek verecek olursak "Yumuşak g"
adıyla anılan sesin Türkiye Türkçesinde hangi sözcüklerde çıkarıldığı,
sözcüklerin nerelerinde ve hangi koşullarda belli olduğu, bu açıdan or­
taya konmalıdır. İkizünlü (diphtongue) konusu da böyledir; görevsel ses-
bilimle ilgili çeşitli sorunlar da aydınlatılmayı beklemektedir. Sesbilim
alanında, özellikle batı dilleri üzerinde yapılan araştırmaların Türkçeye
uygulanması zamanı gelmiş, geçmektedir.

Bugün birçok dilbilimci, konuşma dilini dil çalışmalarında temel


olarak benimsemektedir. Örneğin J. Lyons, modern dilbilimin (geleneksel
dilbilgisinin tersine), konuşma dilinin "temel ve d a h a eski" olduğunu sa­
vunduğuna değinir (Introduction to Theoretical Linguistics, 1968, s. 39).
Konuşma dili ya da konuşulan dil, Türkçe çalışmalarında genel olarak
ihmal edilmiştir. Bizde hep yazı dili üzerinde durulmuş, onun eğilimleri ve
kuralları belirlenmeye çalışılmıştır. Konuşma dilindeki biçimler, ses değiş­
meleri, ses eğilimleri hemen hiç ele alınmamıştır. Örneğin ile ilgecinin kişi
adıllarıyla kullanılışı /sennen/, /bennen/, /onnan/ ya da /otobüslen/,
/kalemlen, kalemnen/ gibi kullanımlardan dilbilgisi kitaplarında hiç söz
edilmez.'

Türkçe'nin dilbilgisi kitaplarında "fonem" kavramı yerleşmemiştir.


H â l â "ses" için "harf" terimini kullanan (sesli harf, sessiz harf gibi) dilbil­
gisi yapıtları vardır. Dil seslerinin sınıflanmasında ve öğretiminde eski

4 Prof. Dr. Nevin Selen'in hazırladığı, bu bildirinin sunulduğu sırada henüz yayımlanmamış
olan Söyleyiş Sesbilimi, Akustik Sesbilim ve Türkiye Türkçesi (Ankara, 1979) adlı çalışmada çeşitli ses-
çizimlerine, aşağıda değinilen "yumuşak g" sorununa ve "ikizünlü" konusuna yer verilmiştir.
16 DOĞAN AKSAN

bilgiler yer alır. Seslerin çıkış yerleri konusunda yeni incelemelerin verilerine
baş vurulmaz. Ötümlülük-ötümsüzlük kavramına, ortaöğretim kitaplarında
gereğince yer verilmemiştir. Aynı olay kimi yerde seslem yitimi (haplologie),
kimi yerde kaynaşma (contraction) olarak gösterilir.
Dilbilgisi çalışmalarında görevsel dilbilgisine de gereken önemin
verilmesi gerekmektedir.
b. B i ç i m b i l g i s i : Biçimbilgisi (morfoloji) çalışmalarında, öteki alan­
lara oranla d a h a çok şey yapılmış olmakla birlikte, "morfem" (biçimbirim)
kavramı bizde yeni yerleşmeye, benimsenmeye başlamıştır (Ortaöğretimde
hep ek-takı kavramları kullanılmıştır).
Türkçe'de ünlü uyumu ve ünsüz benzeşmeleri dolayısıyla kök morfem­
lere belli morfemlerin getirilmesi (allomorflar) şimdiye değin bir biçim­
bilgisi ve morfofonemik olayı olarak ele alınmamıştır. Bu açıdan bakınca
"koruyucu ünsüz, koruma ünsüzü" diye bir kavram -doğaldır ki- bulun­
maz.
c. Sözdizimi (syntaxe), genel olarak geleneksel dilbilgisi yöntem­
leriyle incelenmiştir. Yapısal dilbilim yöntemleriyle, dönüşümlü-üretimsel
yöntemlerle Türkçe'nin sözdizimi yönünden özenle ve derinliğine incelen­
mesi gerekir.
ç. S ö z c ü k b i l i m : Türkçe'nin sözvarlığı, leksikolojisi, yeterince incelen­
memiştir. T a r a m a Sözlüğü bir yana bırakılırsa tarihsel sözlüklerin eksikliği,
Rasanen, Clauson ve Sevortyan'ın köken sözlüklerinin herkesçe kolaylıkla kul­
lanılabilecek nitelikte ve geniş çerçeveli olmayışı, sözcüklerdeki ses, biçim
ve anlam değişmelerinin rahatça izlenmesini zorlaştırmaktadır. Bir sözcü­
ğün eski biçimini, kökenini, Türkiye Türkçe'sine gelinceye dek geçirdiği
değişiklikleri öğrenebilmek için günümüzden geriye, birçoğunun dizini
bulunmayan pek çok kaynağı tek tek taramak gerekir. Örneğin Yunus
Emre'de geçen bir sözcüğü, Kutadgu Bilig'de bulunduğunu bildiğimiz
bir kullanımı saptayabilmek için çoğu kez taramaya girişmekteyiz. Bu du­
rumun sonucu olarak ses bilim, anlam bilim ve ad bilim çalışmalarında ak­
saklıklar, eksiklikler belirmiştir.

Bugünkü Türkiye Türkçe'sinde sıklık (frequence) üzerinde hem ses, hem


de sözcük açısından gereğince çalışılmış olmadığı için, öğretimde de biraz­
dan değineceğimiz yetersizlikler doğmuştur. Türkçe sözcüklerde seslerin
geçiş sıklığı, gerek günlük konuşmalarda, gerekse dilin çeşitli alanlardaki
kullanımında sözcüklerin hangilerinin en sık geçtiği konusu, aynı zamanda
dil incelemeleri için de önemli bir sorundur; birçok dilde bu yolda incele­
meler vardır.
Bugüne kadar ki çalışmalarda dilbilgisinin temel kavramlarından
"kip" (modus) ve "zaman" (tempus), A. Dilâçar'ın da değindiği gibi 5 , sık

5 Gramer, s. 106-109.
DİLBİLİMİN YERİ 47

sık birbirine karıştırılmıştır. Bilindiği gibi kip, eylemle anlatılan işin anlatım
6
biçimidir; zaman kavramından, temelde ayrılır .
Eylemlerle ilgili, başka iki kavram da genel olarak incelenmesi yakın
zamana kadar ihmal edilenlerdendir. Bunlardan biri, kılınış (Alm. Akti-
onsart) terimiyle karşılanan ve anlatılan işin zaman açısından niteliğini
(başlama, süreklilik, bitme gibi) belirleyen ölçüttür. Görünüş (Alm. Aspekt,
İng. ve Fr. aspect) biçiminde adlandırılan kavram ise eylemin kullanılışına
yansıyan ruhsal etkiler ve koşullarla ilgilidir. Bu konu ancak son yıllarda,
İsveçli Türkolog Lars Johanson'un çalışmasıyla (Aspekt im Türkischen,
Uppsala, 1971) geniş bir biçimde ele alınmıştır.

d. A n l a m b i l i m : Anlambilim, bütünüyle bir yana bırakılmıştır. Eski


Türkçe'nin, Eski Anadolu Türkçe'sinin birçok ürünleri yayımlandığı halde ne
yurt dışında, ne de bizde, bunların adbilim ve anlambilim yönünden yete­
rince incelenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Elde yalnızca, Zajaczkowski'nin
bir yazısı (Remarques concernant les etudes semantiques turques: R . O .
XV [1947], 145-158, on üç sayfalık yazı) vardır. Bir de Caferoğlu'nun bir-iki
yazısında, anlam konularına değinilmiştir. Anlam bilimi ve Türk Anlam-
bilimi adlı çalışmamızda ele alınan konuların Türkçe'nin çeşitli evrelerini,
konuşulduğu çeşitli çağ ve alanları kapsayacak biçimde incelenmesi, özel­
likle Türkiye Türkçe'sinin anlambilim açısından niteliklerinin ortaya kon­
ması gerekmektedir.

Anlatımbilim (Stilistik) çalışmalarının önemine ve gereğine de burada


değinmeliyiz.
e. Lehçebilim (diyalektoloji) : Bu alandaki çalışmalarda, ağız metin­
lerinin saptanmasında ayrı ayrı çevriyazı (transkripsiyon) sistemleri
kullanılmıştır. Bunlardan bir bölümü, Alman Okulu çeviriyazı dizgesinden,
ufak tefek ayrımlarla oluşturulmuş, bir bölümünde daha ayrıntıya inilmiş,
ancak hiçbirinde A P I (Uluslararası Sesbilim Birliği) yazısı kullanılmamış­
tır.
Bu saydıklarımıza ek olarak dilbilgisinde ve dilbilimde terim konusuyla
bilgisayarlardan yararlanma sorununu da eklemeliyiz.
Dil çalışmalarında terim birliğinin yeterince sağlanmamış olduğu,
bir gerçektir. Bu ancak, ortaöğretimde, bir ölçüde gerçekleşmişti (tamlama,
özne, nesne, tümleç,yüklem... gibi terimler). Yeni yetişen dilbilimciler arasında
da bugün terim birliği vardır, denemez. Communucation, articulation gibi çok
genel terimlerde bile değişik karşılıklar kullanılmaktadır.
Her türlü dil incelemesinde bilgisayarlardan, artık yeterince yararlan-
malıyız. Bugün bir tez çalışması için kimi zaman 60-70 000 fiş kullanan
araştırmacılar bunların sınıflandırılabilmesi için büyük zihin yorgunluk-

6 Türkiye Türkçe'sinde eylemlerin kip ve zaman açısından incelendiği şu yapıta bkz. S. Özel
N.Atabay-D. Aksan (yayımlayan), Sözcük Türleri, I I , s. 98-115.
48 DOĞAN AKSAN

larına katlanmakta, aynı fişleri tekrar tekrar elden geçirmektedirler. Bilgi­


sayar çalışması alanında A. Tretiakoff'un çabalarından (bkz. Exemples
d'utilisation d'un ordinateur pour l'etude d'un texte: Bilimsel Bildiriler,
1972, T D K yayını) ve A. Köksal'ın basılmamış doktora tezinde sunulan
yöntemlerden yararlanılabilir.

2. T Ü R K Ç E Ö Ğ R E T İ M İ

Türkçe öğretiminde, dilbilimin anadili ve yabancı dil öğretimi konu­


sunda bugün elde ettiği ilerlemelerden yararlanılmış olduğunu söyleyebi­
lecek durumda değiliz. Bu öğretim, hâlâ geleneksel dilbilgisi öğretimi, kom­
pozisyon yazımı ve okuma parçalarının tanıtılması ve alıştırmalar biçimin­
de sürdürülmekte, ülkemiz koşulları nedeniyle dilbilgisi öğretimine de kimi
okulda pek az yer verilmekte, kimi okulda ise hiç yer verilmemektedir.
Her şeyden önce öğrenciler, anadiline saygı, söyleyişte ve yazımda
özene yöneltilmelidir. Bir sözcüğü yanlış yazma, yanlış bölme, önemsiz
bir kusur olarak görülmemelidir. Anadili öğretiminde, bugün ileri ülkelerde
benimsenen, iyi sonuçlar veren yöntemlerin uygulanmasına gidilmelidir.
Bir örnek vermek gerekirse, gerek ilk ve ortaokul kitaplarında, gerekse
yetişkinlerin eğitiminde kullanılan kitaplarda ve özellikle, yabancılar için
hazırlanacak Türkçe kitaplarında Türkçe'nin sözvarlığı içinden sözcüklerin
seçimi konusu gösterilebilir. Biraz önce değindiğimiz sıklık cetvelleri olma­
dığı, dilin sözcüklerinin kullanılış sıklığı göz önünde bulundurulmadığı
için bu kitaplara sözcük seçimi kişisel görüş ve değerlendirmeye bağlı
kalmış, sözcük ve kavram açısından yetersizlikler, eksiklikler doğmuştur,
kanısındayız.

Dilbilgisi okutulurken Türkçe'nin sesle ilgili temel nitelikleri başta,


iyice belirlenmeli, öğrenciye kavratılmalıdır.
Türkoloji ve genel olarak filoloji öğretiminde bugüne değin dilbilime
yeterince önem verilmiş olmadığını özellikle belirtmeliyiz. Kimi filoloji
bölümlerinde Latince öğretimi, kavramların tanınması açısından bir ölçüde
yararlı olurken o da bir yana bırakılmıştır.
Türkçe'nin öğretiminde Türkçe'nin sorunları, dilbilim kavramları ve
sorunları içinde ele alınmalıdır. Yalnız dil öğretiminde değil, edebiyat
öğretiminde de dilbilim, ilk bilgilerden olmalıdır. Özellikle söz sanatı sayı­
lan anlam olayları, sözcüklerin anlambilim açısından görünüm ve nitelikleri
ele alınmalıdır. Kısacası, dil ve edebiyat öğrenimi görecekler, ana çizgileriyle
de olsa, dilbilim, özellikle anlambilim görmelidirler (Bugün anlam, kavram,
bağlam, deyim gibi kavramlar birbirine karıştırılmaktadır). " M e f h u m " o-
larak öğretileni " m e v h u m " olarak öğrenen ve kullanan öğrenci çoktur.
Dil öğretimiyle edebiyat öğretimi arasındaki sınır gevşetilmeli, hatta
kaldırılmalıdır.
DİLBİLİMİN YERİ 49

İlk ve ortaöğretimde ciddi bir anadili öğretiminin gerçekleşememekte


olması, yüksek öğrenime gelen ve bu öğrenimi bitirip toplum içinde bir
görev yüklenen kişilerde, dolayısıyla toplumda yeterli bir anadili bilgisinin,
anadili egemenliğinin yerleşememesine yol açmaktadır. Bu eksiklik, yabancı
dil öğretiminde aksaklıklara da neden oluyor.
İyi bir anadili öğretimi planlanırken dilbilimcilerden yararlanılma­
lıdır.
Radyo ve özellikle televizyon, Türkçe öğretiminde dolaylı ve doğrudan
doğruya etkili olabilecek güçlü bir araçtır. Her şeyden önce, bugün yurda
çok yayılmış olan bu araçtan ortak dilimizin en düzgün kullanımını her gün
dinlemek, büyük yarar sağlayacaktır.
Birçok eksikliklerden söz ettik. Konuşmamızın sonunda, eksikliklerimizin
giderilmesi dil alanındaki inceleme ve araştırmalarda günümüz dilbiliminin
düzeyine erişilmesi konusunda çok umutlu ve çok sevinçli olduğumu da
özellikle belirtmek istiyorum. 1953'te dilbilime başladığımda İstanbul ve
Ankara Üniversitelerinde bu konuda çalışan yalnızca birer asistan vardı.
Ayrıca, birkaç öğretim üyesi dolaylı olarak ilgileniyordu. Bugün birçok
üniversitelerimizde ve bu arada Hacettepe Üniversitesinde en yeni yöntem­
lerle çalışan, dilbilime ve Türkçe'ye önemli katkılar sağlayacak tezler ortaya
koyan değerli gençler yetişmiştir. İşte u m u d u m u n ve sevincimin kaynağı
bu dilbilimcilerdir.

You might also like