You are on page 1of 290

KÖK Tt1RKÇE KAYNAKLARDA GEÇEN BAYIRKULAR

Yrd. Doç. Dr. S. GÖMEÇ

Çin kaynaklarında Tölöslerin bir boyu olarak geçen Bayırkuları,


Tokuz Oguz federasyonu içerisinde de görmek mümkün olup Kök
Türklerin doğusunda, Oğuzların kuzeyinde yaşıyorlardıı. Çince
Pa-ye-ku2 şeklinde transkripsiyon edilmiş olan Bayırku adı, Tibetçe
metinlerde Bayarbgo ve Bayarkaraı biçiminde geçmektedir.
Bayırkular, Ç'u-Io Kagan zamanında Altı Bag Bodun'u meydana
getirmişler; 627 yılında İl Kagan'ın idaresi sırasında, Sır Tarduşlarla
beraber isyan etmişlerdir. Bu sıradaki olaylar Kök Türklere bağlı boy-
larınbirer birer ayrılmalarına sebep oldu. Sır Tarduşların İrkin unva-
nını taşıyan Inanç'larının yanına giderek ona bağlandılar. Inanç Ötü-
ken'de otağını kurar~k, Altı Bag Bodun'u da yanına aldı. 629senesinde
de Altı Bag Bodun Çin'e tabi olmaya gitti4• Bu tarihten sonra zaten
630 tarihinde, Kök Türkler bir inklraz devresine girdiler.
Ancak, Kök Türkler muhtemelen 709 larda. Bayırkuları tekrar
itaata almışlardır; Anta kisre Yir Bayırku Ulug İrkin yagı bolh. Anı
(1) M.J. Degignes, Hunların, Türklerin, Mo~olların ve daha sair Garbi Tatarların Ta.
rih.i Umumisi, C. 3, İstanbul 1924, s. 15; E. Chavannes, Documents sur les Tou-
Kiue [Turcs) Occidentaux, Paris 1903, s. 89; W. Eberhard, Çin'in Şimal Komşu-
lan, çev. N. U1ugtu~, Ankara 1942, s. 60, 154; M.T. Liu, Die Chinesischen Nach-
richten zur Geschichte der Ost-Türken (ru-Küe), C. 2, Wiesbaden 19511,s. 189;
V. Thomscn, "Dr. M.A. Steiıı's Manuscripts in Turkish Runic SCript from Miran
and Tun-huang", Journal of the Royal Asiatil." Society, London 1912, s. 189.
(2) Eberhard, a.g.e .• s. 6; J.R. Hamilton. Les Ouighours. A L'Epoque des Cinq Dynas-
ties. Paris 1955, s. 2; Liu. a.g.e .• C. 1. s. 127.
(3) ,l. Bacot, "Reconna.isar.ce en Haute Asie Septentrionale par CiQQ Envoyes Ouigours
au VlII e Siecle", Journal Asiatique. Tom. CCXLlV, Paris 1956, s. 143; H.W. Ba.
iley, "A Khotanese Text Concerning the Turks in Kantsou", Asia Major, Vol. 1.
London 1949, s. 29; H.W. Bailey. "The Sıaal Holstein Miscellany", Asia Major.
Vol. 2. London 1951-52. s. 22.
(d) H.N. Orkun. Türk Tarihi, C. 1. Ankara 1946. s. 106-107; Liu. a.g.e., s. 141-142;
S. lulien. "Documents sur les Tou-Kiue (Turcs)". Journal Asiati',ue. Tom. 4. Pa-
ris 1864. s. 222-227; J.T. Chang. T'ang Devrindeki Dogu Göktürkleri Hakkında
Yeni Belgeler, Doktora Tezi, Taipei 1968, s. 49-59.
2 SAADETTİN GÖMEÇ

yanyıp Tiirgi Yarıun KölSte bozdiımız6. Bayırkul~ın 710 tarihinden


önce itaata alındıkları, yukarıdaki cümlelerden sonra gelen satırlardan
da anlaşılmaktadır: Köl Tigin altı,.otuz yaşlD2a Kırkız tapa süledimiz.
Süngüg.batmıı karıg söküpen Kögmen Yışıg toga yorıp Kırgız bodu-
nıg oda basdmılZ. Kaganm birle Songa Yışda siingiişclümiz.Köl Ti-
gin Bayırkunmg ak adgırıg binip oplayu tegdi.Bir erlg okun uitı.
İki erig H' aşurı sançdL OL tetdükde Bayırkonmı .ak adgırıg 'udlıkın
sıyu urt17• Bu satırlardan da anlaşılacağı üzere, Köl Tigin'in bu savrş,.
larda bindiği atlar hep, da:ha önce itaata aldığı beylerin atlarıdır. Ne-
dense bu husus şimdiye kadar hep gözden kaçmıştır.
716 senesinde Bayırkular, Kök Türklere karşı bir kez daha isyan
ettiler, Kapgan Kagan'ın son seferi Togla Nehrı kıyısındaki Bayırkula-
ra karşı olmuştur. Fakat, o Ötüken'e geri dönerken gerekli emni)et
tedbirlerini almadığından dolayı, yolda bir BayırKu askeri tarafından
öldiirü1dü8, Kapgan kagan'ın öldürülmesi hadise'si ile adları yayılan
Bayırkular Uygurlar döneminde de önemlerini korumuşlardır.
'Bayırkular, Uygurlar çağında dokuz aileden müteşekkil olup,
Çabış Sengün adlı bir komutanın idaresinde bulunuyorlardı:' Buyrukı
Çablş şengtio, bodUDıTokuz Bayırku•••9•

(5) Türgi Yargun Körün nerede olduAu şimdiye kadar tam olarak öArcnilemcmişlir,
fakat Togla'nın kuzeybatısında küçük bir gölolsa gerek.
(6) Bakınız, Köl Tigin Yazıtı, DoAu tarafı, 34: -o"da" Soııra Yi; Bayırkııların ııug Jr-
kin'i düşman oldu. Onu dağıııp Türei Yarguıı Köl'ü"de bozduk.
(7) Bakınız, Köl Tigin Yazııı. DoAu tarafı, 34-36: Köl Tigiıı yirmi alıı yaşındaykeli Kır-
kızlara doğru ordu sevkettik. Mızrak baıımı karı söküp, Kögmen YıŞ'1 aşarak. yürü-
yüp Kırkız ha/lcını uykuda baslık. K01!on'1ile Songa Yilda ,fOVQfıtk.Köl Tigin Bay,,-
ku:nun ak aygırına binip hızla hürum etti. Bir eri ok il- vurdil, iki eri takip ederek mız-
rakıadı. Bı: hürumdu Bayır/cıı'ııun tok avgırınm u.viuğuııu kırarak vurdular.
(8) W. Eberhard. < in Tarihi, 2. baskı, Ankara 19117s. 210.: L.N. Gumilyev, Drcvniye
Tyurki, Moskova 1967, s. 450; Liu. a.g.e., s.•. 58-259; R, Ginud. L'Empire des Turcs
Cele'ites. Paris 1%0, s. 52; E.H. Parkcr, "Inseription de L'Orkhon", Journal of
the China Branc of the Royal Asiatic Society. vol. 31 fl8%-97). Shanghai. s. 12;
Chang, a.g.t., s. '170-171.
(9) Bakınız, Taryat Terhin Yazılı. Kuzey tarafı. 4: Bakanı Çabış Se"gün. ha/kı Toku::
Bayırku... .
Bu Yazıt için bakınız. S.G. Klyaştornıy. MTerhinskaya Nadpis", Sovyetskaya Tyur.
kologiya. No 3, Bakü 1980.,s. 82-95; S.G. Klyaştomıy, "The Terkbin lnscription",
Acta Orientalia, Tom. 36; Budapest 1982.s. 335-349; T. Tekin, "Kuzey MoAolis-
tan'da Yeni Bir llygur Anıu", Belleteıı. C. 49, Ankara 1982. s. 795-825.
KÖK TÜRKÇEKAYNAKLARDA GEÇEN BAYIRKULAR 3

Bayırku adını en son, 10. yüzyılın ilk yarısına ait olduAunu sandı-
Aımız Miran Metinlerinde görüyoruzıo. 'Buradan çıkan neticeye göre,
Bayırkular 10. yüzyılda da Uygurlara tabidirler.Bu görüşümüzü Ho-
tan'da bulunan Tibetçe metinler de desteklemektedir. 10. yüzyılda
Kansu'da Bayırku1arbulunuyordu ve Uygur tahtında etkili bir rol~
sahiptiler ı1. -

(10) Bakınız, Miran Metinleri. A YQzü. J 5. satır.


Bu yazmayı A. Stein. ı907 yılında Tuıi-huaııg bôlpsinde, Miran Kalesi ha-
rabeleri içerisinde bulmuştur. Bu kale Stein'e göre. Tarım havzasının gQıieyvahala-
rmm Tuo-hUang'a -liden yolunu muhafaza için yapılmıştır. Yazma1ar üç kısımdır.
K8aıdm ya1nız bir yQzüne yazılmiş olmasma ratmen. B yamıaııının iki tar8tı da yaz1-
lıdır. C ya.mıası da diAerlerinden müstakil bir nüshaclır. Bu metinler için bakınız.,
H.N. Orkun. Eski Türk Yazıtlan. C. 2. İstanbul ı936. so ~7; Thomscn. a.ı-m ••
so 18~ı8i:
(ll) Bailey. "'A KhotaDeSe Text ..•••• 8. 28-51.
MUNKtZt MVELLlFLERİNİN SELÇUKLULARLA
İLGİLı KAYıTLARı

Prof. Dr. Ali SEVİM

Bu yazımızda Selçuklu vasaIı olarak Suriye'de Şeyzer ve yörele-


rinde hüküınian olan Munkizoğu1ları ailesinden dört müellifin Selçuk-
lu1arla ilgili kayıtları üzerinde duracalız. Ancak bu müeııif1erin eser-
leri, bugün elimizde bulunmayıp, sözkonusu edeceiimiz kayıtlardan,
XIII. yüzyıl Haleb tarihçi si Kemalüddin İbnü'l-Adim {l192-1260)'in
Bugyc?ıü't-taleb fl Tarihi HalebI adlı biyogl'afik eserine yaptığı nakiJler
vasıtasıyla haberdar oluyoruz.
M1JDkizi müelliflerinin birincisi, bu ailenin yaşça en büyüğü olan
Ebu'l-Hasen Ali b. Mürşid (1095-1150), Askalan yakınlarında Haçlı-
lara karşı yapılan çarpışmalar suasmda hayatını kaybetmiştir. Bugün
elimizde bulunmayan eserinde, genellikle sözlü liilgiler yer almıştır. Bu
kayıtlar Ş1JDlardır:
1- Selçuklu sultanı Alpars1an'm 1071 yılında, gerçekleşemeyen
Mısır seferine giderken, tibi olmasına rağınen kendisine karşı Haleb'i
savunmaya kalkışan Mirdosl emici Mahmud'u, VaSaJ olması sebebiyle
pek ciddi olmayan kuşatması sırasmda vukubulan olaylar, sultan ,ve
veziri Nizamülmülk'oo emir Mahmud ile olan çeşitli nitelikteki ilişki-
leri ayrıntılı olarak anlatılıyor. Bu cümleden olarak Ebu'l Hasen'in,
babası Mürşid'den, onun da Hemmam b. Fazl'dan dinlediAi "Sel-
çuklu askerlerinin çadırları, Mercüt:WJık Mescidi'nin kuzeyinden Km-
nesrin köprüsüne kadar uzanıyordu. Geçtiji her yerde görd..üğün qadır
ve otağların içinde 'sanki sultan var' dersin. Bu çadırlar, onarıık grup-
lar halinde birbirlerine bitişikolarak Fırat ırmağı kıyılarına kadar uza-
nıyordu" şeklindeki ifadeleri, gerçekten ilginç ve hiçbir ilgili kaynakta
yer almamaktadır. Ebu'l-Hasen'in kayıtları arasında, AJparslan'm
özel hayatıyla ilırili bir kayıt da yer almıştır. Bu kayıtların sözlü kay-
(1) :au Eserin selçuklularlailgili bölOmJcriııe ait Arapça metinierin (Ankara 1976.1TK
yay.) çevirisi. Bqogndl/6k SeJrıdC/ıILar TariIıl adıyla 1atBfımıZdaııyine Tirk TariIı
KuruinII yaymJan (AıAara 1982) arasında yaymlanrnlfbr. ÖZeDikIeilk yayında mOCI.
lif ve ucri hakkmda ayrmtılı bilgiicr vcriJmiGtir.
6 ALi SEviM

nakları olarak Ebu'l-Hasen'inbabası MÜ!şid b. Ali, sonradan Dımaşk


emiri olacak olan Tuğtekin, Hernıııiriı b. Fazı ve sonradan Suriye ve
Filistin Selçuklu meIlki Tutuş'un' veziri olacak olan Ebu'n-Necin b.
Dedi kaydedilmiştirl,
2-Ebu'I.Hasen'İn, Malazgirt savaşı hakkında verdiği bilgiler ara-
sında ilginç kayıtlar vardır, şöyleki: Sultanın, Bizans imparatoru Ro-
manos Diogenes'i karşılamak üzere, Haleb'den, kendisine ayak uydu-
rabilen askerlerle birlikte çok süratli bir yürüyüşle Doğu-Anadolu'ya
yöneldiği ve 13 bin askerini teftiş ettiktensonra Ahlat yakınlarında Ro-
manos. Diogenes ile, cuma namazını kıldıktan sonra ve dolayısıyla
bütün Is/dmaleminin bu sırada kendisinin zaferi için dua ettikleri sıra-
larda savaştığı, sultanın beraberindedoğanı ve av köpeği olduğu hal-
de tutsak alınan ve huzuruna getirilen imparatora son derecede izzet,
ikram,lütf ve ihsanlarda .bulunduğu ve ona çok iyi bir şekilde davran-
dığı, daha sonra onu, bir askeri birliğin koruması altında Istanbul'a
gönderdiği bu kayıtlar arasında yer almıştır. A)rıca sultanın; "niçin'
bu sefere çıktığı" sorusu üzerine tutsak imparatorun "Rumiarın ba-
şına ne geldiyse Ha/eb emiri Mahmud'un yüzünden geldiği, Türklerin
Rum'a yürümelerine de yine onun sebep olduğu, bu yüzden de kendi-
sinin Haleb'i almak istediği" şeklindeki cevabı da hiçbir kaynakta ol•.
mayan kayıtlar arasındadır3•
3- Ebu'I-Hasen Ali'nin kayıtları arasında: Selçuklu vasalt ,Mir-
dast emiri Nasr'ın, müttefiki durumunda bulunan ve bu sebeple Haleb'
d~ oturan Haroğlu Harun'un Türkmen askerlerini yağına edip kadın-
Ja~ınasaldırması üzerine, bir Türkmen askerinin attığı okla öldürülmo-
si sonucunda Munkizi emirlerinden Ebu'l-Hasen Sedidülmülk'ün ça~
ba1arıyla kardeşi Sabık'ıo Haleb Mirdô$i tahtına çıkarılması, özellikle
Kildboğulları kabilesinin Haleb ve yörelerine saldırıları ve buna karşı'
Sedidülmülk'ün önlemleri ve nihayet Selçuklu vasa.lı Musul Ukaylo-
ğulları emiri Şerefüddevle Müslim'in, sultan MeUkşah'tan aldığı bir
menşurla Ha/eb yönetimini eline alması ve dolayısıyla buradaki Mir-
dasoğulları ailesinin hükümranlığının sona ermesi, yine ayrıntılı ola-

(2) BUKye (A. Sevim yay.). metın. s. 27-29.


Sultan Alrarslan'ın Mısır ~eferi d•.Iayısıyla gittiı:i Haleb ve yörelerindeki faaliyetleri
hakkında bk. A. Sevim. Sıırive ve Filistin' Selrıık/ular' Tarihi (Ankara 198~. TTK.
yay.). s. S6-fl2: ayrıca bk. Bııgye. s. 43
(3) Bilgye. s. 25-27
Bu kayıtlan krş. lsllini Kaynaklarına giire MaJazgirt Savaşı (Metin', tercüme ve not-
larla yay. F. Sümer-A. Sevim. Ankara 1971. TTK. yay.)
~IUNKizİ 'WELLtFLERİNiN ~ELÇUKLULARLA İLGiLi KAYıTLAlll 7

rak anlatılıyor4• Ebu'l-Hasen Ali, bu kayıtlarda, babası Mürşid'in


kendisine anlattıklar~ rivayetleri nakletmiştir.
4- Ebu'l-Hasen Ali, yine babası Mürşid'in sözlü rivayetinden nak-
len Selçuklu veziri Nizamülmülk hakkındaki kayıtlarında, "onun baş-
kent İs/altan'da dört karısı ve dolayısıyla dört evinin bulunduğu, bu
evlerden hangisinde toplantı yapılacaksa orada vezirin yakın arkadaş-
lanna veya çok önem ve değer verdiği kimselere özelyemekler hazırlat-
tığı, bu yemekler arasında on adet koyundan kavurma ve on kase hel-
vanın bulunduğu" kaydedilmiştir. Yine Ebu'l-Hasen'in, babasından
naklen vezir hakkındaki bir başka rivayette ise, Nizamülmü1k'ün, ih-
,tiyarlık ve takatsizliği sebebiyle bir mahfede taşınmakta olduğu: bir sı-
rada 13 Ekim 1092'de Bağdati'da bir batıni tarafından yaralandığı (di-
ğer ilgili kaynaklar onun, irak'a gelirken Nihavend yakınlarındaki Sıh-
ne'de öldürüldüğü belirtilir) ve buradaki eyine götürüldüğü, daha son-
ra sultan Melikşah'ın, onu ziyaret ettiği sırada, kendisine yapilan bu
suikastın,sultanın emriyle yapıldığına. inanan vezirin, "Ey Alemin
sultanı, babanın ve senin devlet işlerini yürütmekten dolayı yaşlandım.
Beni vezirlikten uzaklaştırsaydm da bana bu siukastın yapılmasını em-
retmeseydin" şekliödeki .sözlerine karşılık, koynunda taşıdığı Kur'an-ı
Kerim'i çıkarıp, böyle bir emri ası! vermediği ve bundan aş1a haberdar
olmadığı hususunda ant içen sultanın, "Ben, böyle bir teşebbüse nasıl
razı olur, reva.görüıiİm. Oysaki sen, benim devletimin bereketisin ve'
babam yerindesin" şeklindeki cevabı kaydedilmiştir kis, bu kayıtlar,
hiçbir ilgili kaynakta yer almamaktadır.
5- Ebu'l-Hasen Ali, güvenilir kimselerden dinlediğini belirttiği
sultan Melikşah'ın Hazine Ndzırı Ebu'I"Ganaim Tacülmü1k Merzban
b. Hıı~rev hakkındaki kayıtlarında, onun, vezir Nizamülmülk'ün öl-
dürülmesinde başlıca rolüoynadığı kanaatıyla, vezirin 7 bin hassa as-
keri tarafından parça parça edilip yüzülen derisine konulmak suretiyle
. öldürüldüğü zikrediJmiştir6. Bu kayıtlar, onun, Niİ.amülmiiHt hakkın-
da verd,iği bilgilerle kısmen bir benzerlik göstermekte ve bir bütün oluş-
turrnaktad ır7•
6- Ebu'l-Hasen Ali, Haleb Selçuklu valisi Kasimüddevle Aksun-
gur hakkındaki kayıtlannda, "sultan Melikşah'ın Bağdad'da avlan-
(4) Bugye. s. 44-57.
Bu konulann aynntılan için. bk. Suriye ve Fi/istin Se/çuk/uları s. 35-'47. 102-103.
(S) Bugye. s. 84, 88-89
(6) Aynı esec. 5.,95-96
(7) Krş. aynı eser. "Nizamü/ıııü/k" mad., s. 59-94
8 ALi SEviM

makta iken kendisini ziyarete gelen kardeşi Suriye ve Filistin Selçuklu


moliki Ticüddevle Tutuş'u görünce atından inip onu karşıladığı, esa-
sında bir sultan olarak onun,atmdan inmemesinin gerektiği, ayrıca,
bu esnada Bağdatl'a gelip sultanın huzuruna çıkan Aksungur ile Tutuş
arasındaki ilgiiıç-münakaşaya müdahale eden Melikşah'ın kardeşin-
den rana çıktığı" anlatılıyor. Yine Msungur 'hakkmda verilen bilgi-
ler arasında, Melikşah'ın ölümü (1092) üzerine, taht mücadelesine baş-
layan Tutuş ile, saltanatın diğer müddeisi Berkyarllk tarafına' geçip
onun adına, Haleb'e gelip yeniden yönetiıiıi eline alan Msungur ara-
sında yapılan savaş ve Msungur'un tutsak alınip öldürülmesi olayı,
bu sırada Tutuş'un hizmetinde bulunan görgü tanığı Rumi b.Vehb'in
ayrıntılı ve hiçbir ilgili kaynakta yer almayan ilginç sözleri8 zikredil-
mektedir.
Munkizi müelliflerinden ikincisi, Kitabü'l-itibar9 müellifi Müeyyi-
düddevle Ebu'l-Muzaffa Usame b. Mürşid (1095-1188)'dir~ İbnü'l-
Adim, Usame'nin bugün bize kadar gelmemiş olan bir 'eserini bizzat
görüp ondan nakiller yapmamış, ancak, Ebu'l-Hasen Muhammed b.
Ebü cafer, Ebu Muhammed b. Abdullah el-Esedi ve Ebu'l-Hasen Mu-
hammed b. Ahnied el-Feneki adlı kimseler aracılığıyla bu eserdeki ka-
yıt1ardan haberdar olmuştur. Usame'nin kayıtlan arasında, Haleb
Sel~klu meliki Rıdvan'ın atabeği ve babalığı Cenahüddevle Hüseyin'
in ondan ayrılıp daha önce, kendisine Tutuş ta~ından ıkta edilen Hu~
mus'a çekilerek orada yine Sf!lçuklulara tabi küçük bir beylik kurduğu,
fakat i ¥ayıs II08'de sfifi kılığındaki üç batıni fedaisi tarafından cuma
namazı sırasında hançerlenerek öldürüldüğü zikredilmekte, daha son-
ra Haçlı işgalinden endişe edenhalkın müracaatı ,üzerine Dımaşk Sel-
çuklu meliki Dukak'ın gelip şehri teslim alarak Dımaşk melikliğine bağ-
laması anlatılıyot10• Bu kayıtlar, diğer, ilgili kaynaklardakilerden
, (İbnü'J-Esir, İbn Asakir vs. gibi) pek farklı ve ayrıntılı değildir.

(8) Bugye, 8. 104-107


Ebu'l~Hasen'in buradaki kayıtları hakkında tbnü'I-Adtm. geniş eleştirilerde bulun
muştur (Dk. Bugye, 8. 105-107)
BQtOn bu konuların ayrıntısı hakkında bk. SUriye ve Filistin Selçuki!ıla", s. 137 vd.
(9) Genellikle mQeUifin(Hayatı hakkında bk. R. Şeşen, lA. "Usdme b. Munklz" mad.)
hatıralarını kapsayan bu eser, Derenbourg (paris 1886) ve Ph. :Aitti (Prinecton 193Q) ,
tarafından iki kez yayınlanınıştır; ayrıca Fransuca, Almanca. IngilizC'eve Rusçaya
çevirileri yapılmıştır (Dk. R. Şeşen. göst., yer).
(10) Bupe, s. 122, I{tş. Aynı ~r "Rıdvanb.TU/ııı" mad., s. 138 vd.; aynca tafsilat için
bk., Suriye de Filistin Selçukluları, s. 173 vd.
MUNKİzi MUELLİFLERİNİN SELÇUKLULARLA iLGiLi KAYıTLARı 9

Usame'nin Efamiye ve yöreleri emiri Selçuklu vasalı Halefb. Mü-,


laib hakkındaki kayıtları arasında, İbn Mülaib'in, yine SelÇllklu vasalı
Selemiyye emiri Haşimi ailesinden Şerif İbrahim ve ailesine karşı giriş-
ti~i tenkil hareketi üzerine, bu ailenin halife ve sultan Melikşah nez-
dinde şikayette bulunması sonucunda, .sultanın buyru~uyla, Tutuş ile
Aksungur, Bozan ve Ya~sıyan'ın birlikte yürüttülcleri tedip ha-
rekatı sonucunda, İbn Mülaib'iıi tutsak alımp sultana Isfa!ıan'a gön.
derilmesi ve hapsi, sultanın ölümü (1092) üzerine de karısının onu ser-
best bırakması, hikaye edildikten sonra İbn Mülaib'in, Efamiye'deki
Mtınilerle işbirli~ yaparak Efamiye'ye gelen Haleb batıni fedaileri ta-
rafından öldürülmesi (1 Şubat 1106) zikredilmiştir ki", bunlar, di~er
ilgili kaynakdakileri tamamlamak suretiyle birbütün oluşturmaktadır.
Usame'nin, SelçUklu vezirlerinden Hıiseyin b. Ali et-Tu~ai hak-
kındaki önemsiz bir kaydındaniZ başka, Haleb kalesi kumandanı Sa-
lim b. Mamik hakkındaki kayıtlarda ise, Musul emiri Şerefüddevle
Müslim'in Türkiye Selçuklu hükümdarı Süleymanşah'la yaptı~ savaş-
ta (20 Haziran 1085) öldürülmesinden biraz önce, Saıim'e "Haleb ka-
ıesini sUltan Melikşah'tan başka hiç kimseye teslim etme" şeklindeki
vasiyeti ve bunun Salim tarafından ısrarla yerine getirilmesi ve ,sulta-
mn teslim aldı~ Haleb kalesine karşılık kendisine Caber kalesini ver-
mesi,zikrediliyor13 ki, bu kayıtlar, di~er kaynaklardaki kayıtlara oran-
la ancak kısmi bir yenilik taşımaktadır.
Munkizi ailesinin üçüncü müellifi Ebu'l-Mugis Munkiz b. Mür-
şid, XI. yüzyılın ortalarında yaşamış olan Maarreli Ebu Galib Hem.
ınam b. Ali el-Mühezzeb'in bugün elimizde bulunmayan ve bu sebeple
niteliği hakkında bir bilgiye sahip olmadığımız (ancak onu, İbnü'l.
Adiın ve Yakut el-Hamavi'nin nakineriyle tamyabiliyoruz) kayıp ese-
rinin bir zeytini oluşturan ve bize kadar erişmeyen bir tarih kaleme al-
mıştır. Munldz'in Cenahüddevle Hüseyin hakkındaki kayıtları arasında;
,onun Humus'ta, melik Rıdvan'm hizmetinde bulunan Ebu Tahir
es~Saigtarafından bjr suikast sonucunda öldürülmesi üzerine yerine,
memlükü Karaca adlı bir emirln geçtiğizikrediliyor ki, bu kayıt, el-
Kdmil'deki14 kayıtlardan daha fazla bir yenilik ve tafsiHit taşımamak.
tadırıs.
(11) Bug)'e. a. 126-127.
Bu konuda tafsilat için bit. Suriye Ile FI/istin Se/çuk/ııları. s. 132 vd.
(12) Bugye. s. 114.
(13) Bugye. a. 203.
Bu konuda tafsilat için bit. SIlTiye Ile Filistin Selçuklukın. 5. 128-129;
(14) el-K!mil ... , X. 5.247. 373. 493. .
(lS) Bugye. s. 123.
, 10 ALi sEViM

Munkiz'in Halef b. Müliib hakkındaki kayıtları ara.iında ise-,yol-


kesicilik ve mü~adere yapmakta olan Halef'in, sultan Melikşah'ın em-
riyle Tutuş. Aksungur, Bozan ve YaAlsıyan'ın tedip harekatı, :diAer
kaynaklara oranla biraz daha deAişikbir şekilde zikrediliyor (Mesela.
kuşatmadan önce, Bozan'ın tbn Müliib'e bir elçi göndermesi VS••• )16.
Daha sonraki bir kayıtta da Aksungur'un, yönetimi tbn MüUHb'eait
olan Efômiye kalesini alıp, bu kayıtların müeJlifi Münkiz'in amcası
Ebu'l-Murhef Nasr'a vermesi zikredilmiştirl7• Munkiz'in yine Halef
b. MüUiib hakkındaki başka bir kaydındada Mısır'a giden tbn Müla-
ib'in, bir kısım Efômiyeli'nin rica;ı üzerine, emirülcüyüş el.Efdal'ın
muhalefetineraAmen, )'eniden ~fômiye kalesine atanması, sözkonusu
ediliyor ki, bu rivayet, ilgili hiçbir kaynakta bulunmamaktadırl8.
Kayıtlardan bahsettiAimiz Munkizi. müelliflerinin sonuncusu ve
yukandI" adıgeçen Usarne'nin o~lu Ebu'l-feviris el-Adud Murhertir.
Bu müellif,özol bir tarihi eser kaleme almayıp birtakım tarihi olaylarla
ilgili olarak muhtasar bir şekilde notlar tutmuştur: tbnü'l-Adim bizzat
Kahire'.de, Ebu'l-fevaris'in kerıdi elyazısıyla yazılmış olan bu notları
elde etmiştir. Babası Usame'nin, kayıp eserinden veya not/arından özet-
ler halinde notlar aldıAı tarafımızdan tespit edilenı9 .Murhef, daha
başka.eserlerden de notlar derlemiştir. 'Bu notlardaki kayıtlar arasında,
. Nizamülmülk~ün bir şiirpo, Hwnus emiri Cenahüddevle Hüseyin'iri
öldürülmesi olayl2ı, Halef b. Müliib'iri barıni taraftan kadı İbn Kı-
nıc (Ebul-feth) ile birlikte Efamiyeli batıni fedaileri tarafından öldürül-
mesj22, Dımaşk Türk Böriler ailesinden İsmail b. Böri haklanndaki ri-
vayederi23, Xi. yüzyıl müdliflerinden Ebiı Galib Abdülvamd b. Hu-
sayn'ın düstür şeklinde düzenlenmiş olan eserlerindeki24 aynı nitelik-
teki kayıtların yer aldıAı, Menbie ve yöreleri emiri Hassan b. Gümüş-
b. Gümüştekin ("t-Türki ve kardeşi İsa'nın,_ Artuklu Belek ve Haçlı
başbuAlanndan Joseelin ile .olan çeşitli ilişkileri hakkında, diAer kay-

(16) Aynı eser. s. 125-126.


(17) Aynı eser. s. 126.
(LS) A)'oı eser, s. 128-129.
(LQ) Aynı ..ser. s. 46-47.
(20) Aynı eser. s.63.
(2ı) ~nı eser, s.~23.
(22) Aynı eser. s. 131.
(23) Ayııı eser. s. 222-223.
(24) Bu ~r ve müellifi hakkında bk. Bugye. s. 35.
MuNJdzi MUELLiFLERİl'fiN SELÇUKLULARLA İLGİLi KAYıTLARı II

naJdardaki .kayıtlara oranla pek yenil,k~getirmeyen birtakım bilgiler2s


yer almıştır. .
Sonuç olarak ifade edilebilir ki, Ebu'J-Fevaris Murhef dışındaki
üç Munkizi müellifinin, Selçuklular tarihi. hakkındaki kayıtlan, büyük
bir çojunlulda, dijer ilgili kaynaklarda. yer almamakta, bu jtibarla
~ Selçukıfllar tarihinin daha çok aydınlıp kavuşmasına yardımcı olmak-
tadır.

(25) .Jlugye.s. 274. i .


Bu Glay hakkında bk. M.H-. YinaDç. tA. "Be/ek" mad.
SELÇUKLULAR ZAMANINDA ANADOLU'DA MEYDANA
GELEN DEPREMLER

Doç. Dr. Feda Şamil ARIK

Tarih boyunca insanoğlu, bir talam doğal Metlere maruz kalmış,


. bunların en korkuncunu ve büyüğünü ise, depremler teşkil etmiştir.
Bilindiği gibi deprem, "yer kabuğu içindeki bir kaynaktan anı olarak
çıkan titreşimIerin çlalgalar halinde yayılarak, geçtikleri ortamları ve
yer yüzeyini sarsması olayıdır". Bu olay(lar), dünyanın oluşumundan
beri, sismik bakımdan aktif bulunan bölgelerde ardışıklı olarak süre-
gelmiş, sayısız insanın ve barınaklarının yok olmasına neden olmuş-
turı. Bu itibarla depremler, oluş sebeplerinden çok, sonuçları bakı-
mından insanlığı ilgilendirmektcdir. Depremler insanlar açısından çok
yönlü sonuçlar ve zararlar doğururlar. Bunları demoğrafik, sosyal,
ve ekemomik olmak üzere başlıca üç bölümde toplamak mümkündür:
Depremlerin yol açtığı önemli zararlarıil başında, insan eliyle yapılmış
yapılar üzerinde tahribatlar meydana getirmesi ve bunların yıkılması
dolayısıyla, can ve mal kayıplarının ortaya çıkması gelmektedir. Bü-
yük depremler genellikle .arkaların'öan taşkın, heyelan, yangın, kaya
düşmesi, Çığ ve zeminin sıvılaşması gibidiğer ikincil doğalolayları da
getirirler. Bu olayların etkileri, bazen depremin doğrudan etkisinden
daha büyük olabilmektedir. Depremlerin sosyal, ekonomik v.b. gibi
zararları da vardır. Bunlar da en,az depremin yıkıcı etkisi kadar tesirli
olabilmekte, hatta bazen daha büyük boyutlara da ulaşabilmektedir.
Mesela depremlerden sonra içme suyu kirlenmesi ve çevre sağlığı prob-
lemleri nedeniyle salgın hastalıklar başgösterebilmekte, işyerlerinin
hasara uğramasıyla büyük oranda işsizlik ortaya çıkmakta, ulaştırma
ve haberleşme sistemleri aksamaktadır. Bunlar yanısıra, ayrıca bu kor-
•(1) Depremin tanımı, oluş sebepleri ve çeşitleri hakkında geniş bilgi için bkz: Bayındır-
lık ve tskan Bakanlı~ı, Teknik Araştırma ve i :ygulama Gn. Md. Depr~m, Ankara, .
1986, 5, 6, 7 v.d .• N. Bayülke, Depremler ve Depreme Dayanıklı Yaptlar, Ankara,
19~7, 2 vd., H. Öıgür. Deprem nilgisi (Sismoloji), Ankara, ı957, :3v.d., S. Öngör,
Deprem mad., Coğrafya Terimleri Sö:lüğü, istanbul, 1975 (Ankara, 1980, 41), 43.
14 FEDA şA:ıdL ARıK

"
kunç olayı yaşamış insanlarda psikolojik bozukluklar, ruhi bunalımlar
da söz konusu olabilme-ktedir. Özellikle sanayi bölgelerinde meydana
gelen büyük depremlerin doğurduğu ekonomik ve sosyal zararlardan
yalnızca depremden etkilenen bölge halkı değil, tüm ülke de zarar gör-
mektedir2•
Bilindiği gibi Anadolu da, dünyanın en eski ve etkin deprem ku-
şaklarından birisinin üzerinde bulunmaktadır. Türkiye'nin de içinde
bulunduğu ve "Akdeniz deprem kuşağı" denilen coğrafi bölgede, dep-
remlerin % 15 inin yoğunlaştığı görülmektedir. Bu kuşak yurdumuzu
kuzey, güney ve batıdan olmak üzere başlıca üç kırık sistemiyle katet-
mektedir3. Türkiye'deki deprem bölgelerini başlıca üçe ayırmak müm-
kündür:
1- Kuzey-Anadolu Deprem Kuşağı: Bu deprem kuşağı batıda Biga
yarımadasından başlayıp, Marmara bölgesini içine alarak Bolu-Kur-
şunlu-Amasya-Erzincan'dan Yan gölü'ne kadar uzanmaktadır. Dep-
rem bakımından çok 3 ktif olan bu bölgeJe- tarihde büyük depremler
meydana gelmiştir.
2- Batı-Anadolu Deprem Kuşağı: Türkiye'nin batı bölümünü kap-
sayan bu alan, Edremit körfezinden, güneyde güney Anadolu kıv-
rımlarının sınırladığı Akdeniz'e kadar uzanmaktadır. Bu bölgede çok
eskiden .beri, Ro,ma, Bizans ve Osmeınh devirlerinde birçok yıkıcı dep-
remin olduğu bilinmektedir.
3- Doğu-Anadolu Deprem Kuşağı: Antakya'dan başlamakta,
Maraş, Malatya, Elazığ, Bingöl, ~itlis ve Yan'akadar uzanmakta ve
yukarıda bahsedilen birinci kuşak ile Karlıova civarında birleşmekte-
dir. Yakın geçmişte ve günümüzde sakin olarak gözüken bu bölgede
ve özellikle Antakya'da eski devirlerde şiddetli, büyük depremler vuku
bulmuştur. Bunlardan başka bazı yerel episantr kuşakları da bulun-
maktadır4•
Ülkemiz toprakları geçmişte çok sayıda yıkıcı depreme maruz
kalmıştır. Bu husustaki bilgi ve kayıtlar, Erzincan, Antakya, İzmir,
(2) Deprem, 28., B'ayülke, Depremler. 14-15.
(3) Deprem, 25.
(4) Deprem. 26-27., Bayülke, Depremler, 17-18. Anadolu'nun genel tektonik durumu ve
deprem bölgeleri için a:vrıca bkz: N. Öcal. Türkiye'nin 5iismisifes; ı'e Zelztle CoğraJ:
yası, Istanbul, 1968., N. Pınar-E. Lahr., Türkiye Deprem Bölgeleri /zalılı Kaıalo/u,
Bay. Bak. Yay., Ankara. 1952.,1. Ketin. Türkiye'nin Genel Tektonik Durumu ile
Başlıca Deprem Bi:ilgeleri Arasında Ilişkiler, M ..T.1. '£ns. Der., 1968, 71.
ANADOLU'DA lifEYDANA GELEN DEPREMLER 15

Bursa, İstanbul v.b. gibi şehirler ile dolaylarında bilinen tarih içinde
birçok depremin meydana geldiğini göstermektedir. Günümüzde yapı-
lan çalışmalar, topraklarımızın % 92 sinin, değişik deprem tehlikesiyle
karşı karşıya bulunan bölgeler içerisinde bulunduğunu, nüfusumuzun
% 95'nin bu bölgelerde yaşadığını, yine büyük sanayi merkezlerimizin
% 98 nin ve barajlarımızın % 92. sinin deprem bölgelerinde olduğunu
ortaya koymaktadır5• Bunlar ülkemiz için depremin önemini, deprem
meselesinin bizim için ne kadar ehemmiyet arzettiğini göstermektedir.

Geçmişte, birçok yıkıcı deprem olduğu gibi, gelecekte de olacağı


ve büyük can ve mal kaybına uğranılacağı bir gerçektir. Bugün insan-,
lık deprem zararlarını azahabilrnek için doğayla yoğun bir mücadele-
ye girişmiş, bu hususta bilimsel ve teknik çalışmalar son zamanlarda
bir hayli hız kazanmıştır. İşte bunlar arasında- çok yönlü ve çeşitli
uzmanlık dallarının' ilgisini ve işbirliğini gerektiren- depremlerin ön-
ceden bilinmesi ve halka bildirilerek muhtemelolan kayıplarının asga-
riye indirilmesi konusu ve önlemi de bulunmaktadır. Bu amaçla bir
taraftan al~tsel ölçüm çalışmaları yapılmakta, diğer taraftan da ista-
tistiki bilgilerin toplanması ve çeşitli şekillerde değerlendirilmesi yolu-
na gidilmektedir. Bunun için başvurulan ve başvurulması gereken en
önemli veriler ise, şüphesiz depremlerle ilgili tarihi bilgi ve kayıtlardır.
Ancak bunlar sayesinde deprem katologları, episantr ve dep-
rem riski haritalarının hazırlanabilmesi veya geliştirilebilmesi mümkün
olabilmektedir6. Son yüzyılda bilhassa depremlerden büyük zarar gö-
ren ülkelerde bu gibi çalışmaların yoğunluk kazandığı göze çarpmak-
tadır. Yurdumuzda da bunlara paralelolarak son otuz-kırk yıldan beri
aynı konuda ciddi araştırmalar yapılmış, konumuz dolayısıyla burada
bizi ilgilendiren tarihi verilere dayanılarak bir takım deprem kataloğ- '
ları? ortaya konulmuş, bunıardan daistifade edilmek suretiyle bazı
haritalar yapılmıştır8. Bu çalışmalar halen devam etmektedir. Deprem
tarihine dair yapılacak yeni araştırmaların da bunlara büyük ölçüde
katkıda bulunacağı, sözkonusu kataloğ ve haritaların daha da gelişti-

(5) Deprem, 5, 27., Hayülke, Deprem/er. ı. 20.


(6) Deprem, 23, 2), 30. 3 ı.
(7) Msı. bkz. tn son ıl Soysal v.: arkadaşları tarafından yapılan çalışma: Türk;'ye ve
Çerresiniıı Tarihsel Deprem Kara/r>ğıı,İstanbul. ı981., K. Ergin ve arkadaşları. Tür.
kiye 1'<' çen'esinin Deprem Kara/ağıı (1600-1964). Istanbul. 1967., N. ÖCal. 1850 Yı_
/Illa Kadar Vi/ lnteııs(veii Türkiye 7e/;:e/e/eri Kata/oi!u. Istanbul, 196ı.
(ll) N. Egeror-E. Lahn, Türkiye TektOlik Haritası, (1:800.000 ölçekli), Ankara. 1945.,
M.T.A. Ens .. Türkiye le%ii Haritası, Ankara. 1963., T.C. İmar ve İskan Bak.,
Türkiye Deprem Bö/ge/eri Haritası, Ankara, 1972.
16 FEDA ŞAMiL ARıK

rilmesine imkan sağlayacağı şüphesizdir. Her ne kadar tatminkar se-


viyede olmasa dahi, şimdiye kadar Cumhuriyet devri öncesinde meyda-
na gelmiş depremleri münferiden veya toplu olarak, gerek doğrudan
doğruya, gerekse dolayısıyla. ele alan çalışmalar yapılmışsa da9, bildi-
ğimiz kadariyle Selçuklular zamanında vukubulmuş depr~mleri müsta-
kilen konu almış bir etüd bulunmamaktadır. Biz bu amaçla ve bir de-
neme mahiyetinde olmak üzere, Xı-XııI. yüzyıllar Anadolu tarihine
dair kaleme alınmış çağdaş yerli ve yabancı ana kaynaklara dayanmak
suretiyle, bu devirdeki depremleri bu makalemizde ele almak istiyo-
. -
ruz.
Deprem sıklığı ve şiddeti bakımından dünyada Çin'den sonra
ikinci sırayı alan Anadolu, antik devirlerde, eski çağlarda, Bizans
döneminde - birçokdepremle karşılaşmış, ayrıca coğrafi bağlantısı
dolayısıyla Filistin ve Kuzey-Suriye'deki deprem merkezlerinden
de etkilenmiştirıo. Ortaçağda Selçuklular zamanında da aynı husus
bahiskonusu olmuş, Anadolu'da çok sayıda deprem meydana
geımiştir. Bu hususta ana kaynaklarda dağınık da olsa, bazı kayıtlar
ve bilgiler bulun.maktadır. Özellikle Ermeni, Süryani ve Arap tarih-
çilerinin eserlerinde zikredildikleri görülen bu kayıtların bir kısmı
yetersiz olsa bile, bfr kısmı da detaylı olarak nakledilmişlerdir.
İşte bütün bunlardan Selçuklular devrinde Anadolu'da meydana
gelmiş olan depremler hakkında bir fikir edinebilmek mümkün
olmaktadır. Bizim tesbit edebildiğimiz bu kayıtlar daha ziyade Ana-
dolu'nun güney, güney-doğu ve doğusunda vukubulmuş depremlere
ilişkindir. Bunlara göre güney Anadolu'nun bilhassa doğu kısmın-
da, Antakya, Akdeniz kıyı şeridi, Kilikya ve bu bölgeye yakın
olan Kıbrıs'ta., güney=doğu Anadolu'da, Urfa, Sümeysat (Samsat)
Maraş, Diyarbekir v.b. gibi yerlerde., doğu Anadolu'da ise, Erzurum,
Erzincan, Dogodop, v.b. gibi yerlerde ve dolaylarında çeşitli tarihler-
de muhtelif depremler vukubulmuş, bunlardan özellikle şiddetli olan-
ları önemli can ve mal kayıplarına yol açmış, yapılarda büyük hasar-
lara sebep olmuştur. Merkez üssü Anadolu olan depremler yanısıra,
merkezi Anadolu dışında -bilhassa Kuzey-Suriye- bulunan depremler-
den de ilgili bölgeler ve sahalar etkilenmişlerdir. Depremlerin meydana
geldiği coğrafi alan bakımından Anadolu'da o zamanlar bir siyasi bir-
(9) Bu çalışmalar not 7'de zikrettiğimiz kalaloğların bibliyografyalarında tafsilatıyla
gösterilınişlerdir.
(lO) Bu hususta bkz: F.A. Schaeffer, Statigraphie Camparee et Chrona/agie de rAsil!
Occidentale (llle et lle Miltenaires), ı948. XIF .• S. L1oyd. Early Anatalia, 1956,
14.• Ency/apaedia Britannica. HI. 1969. 855, A. Ünal, M.Ö. II. Binyıl Anadolu'sunda
ANADOLU'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 17

lik bulunmuyordu. Gerçi Anadolu'nun büyük kısmı Selçuklular'ın


hakimiyeti altında idi. Ancak bir kısım yerlerde de muhtelif Türk olan
ve olmayan teşekküller hüküm sürüyordu. Bunlardan bazıları müstakil,
kimisi de Selçuklular'a tabi durumda idiler. Biz bu bakımdan genel ve
buradaki bütün siyasi teşekkülleribir arada toplayan geniş coğrafi
sahayİ göstermesi bakımından Anadolu tabirini kullanmayı. tercih et-
tik ..
Aşağıda, çeşitli yer ve tarihlerde Anadolu'da vukubulmuş olan bu
depremler, bir kolaylık olmak üzere, günümüz coğrafi bölgelerine göre
bir ayırıma tabi tutulup, kronolojik sıraya göre incelenmeye çalışıla-
caktır.

1- Güney-Anadolu (Akdeniz) Bölgesinde Meydana Gelen Depremler:


Anadolu'nun güneyinde söz konusu olan depremlerle ilgili olarak
tesbit edebildiğimiz kayıtlara göre, bu bölgede başlıca Antakya'da,
ve görünüşe göre Akdeniz kıyı şeridi içinde kalan sahalarda, Kilikya'
da (Çukurova) ve coğrafi yakınlığı dolayısıyla bu bölgeye sokmayı
doğru bulduğumuz Kıbrıs'ta muhtelif tarihlerde çeşitli depremler
meydana gelmiştir.
Bunlardan en eski tarihli olup, Antakya'da vuku bulan deprem
her ne kadar Selçuklu devletinin kuruluşundan (1075) üç sene öncesine
ait ise de, biz kronolojik yakınlığı dolayısıyla bunu da burada ele al-
inadan geçemedik. Çağdaş Ermeni tarihçilerinden yalnızca Vardan'ın
Doğal Afetler, Belleten, XLI / 163 (Temmuz 1977), 443. Bizans Anadolu'sundaki
depremine ilişkin olarak da bkz:
G.c. Maas, Das Erdbeben voll KO/lStantinopel 1894, Himmel und Erde, 7 (1895),409
v.d. (Bizans-Osmanlı devirle~inde, 500-1890 yılları arasında İstanbul' wl geçirdi~i
depremlere ilişkindir). ; G. Dagron, Quand la terre tremble, Travaux et Mbnoires,
vın (1981), Melanges Paul Lemerle, 87-103; E. Hermann, Reallexikon [ür Antike
und Christentum, V, 1010; Bizans imp. daki depremlerin en eksiksiz, doğru listesini
V. Grumel vermiştir. (Bkz: Traite d'eıudes Byzantines. i La Chronologie. Bibliothe-
que Byzantine (1958), 476-87. Ayrı('a bkz. G. Downey. Earthquakes at ConStanti-
nople and Viciııity. Speculum, 30 (1955), 59<H500. 1222-1456 dönemi için bazı
düzeltmeler p. Wirth tarafından önerilmiştir. (Bkz: Zur Byzantinische Erdbebenliste,
Byzantinische Forschunger i (1966), 393-99); A. Ducelier; Les Seismes en Mediter-
ranee du xıe au xııe siecle. Problemes de methode et resultats, provisoires. Actes
du XVe Congres iııternational d'Etudes byzantines. Athenes. 1980, IV, 103-113;
Bizans Anadolusu'nda, ve özellikle İstanbul'daki depremler ile bunların toplumsal
etkileri üzerinde yeni ve son bir çalışma da Frank Verdeyen'in araştırmasıdır. (Bkz:
Tremblements de Terre A Constantinople: I'Impact sur la Population. Byzantion,
LVIII/ i (1988), 155-173.
18 FEDA ŞAMİL ARıK

söz konusu. ettiği bu kayıda göre, 1072 yılında Antakya bölgesinde


"büyük bir zelzele" olmuş, can ve mal kaybına yol açmıştı. Müellif
ölenlerin toplam sayısı hakkında herhangi bir rakam vermemekle be-
raber, buradaki Rum patriğinin bin kişi ile "yarılmış toprağın içine
gömüldüklerini" ve Antakya'daki büyük kiliselerden "Sen Bedros
Kilisesi"nin yıkıldığını belirtmiştirl ı. Ayrıca Rum patriği He ölen diğer
kişilerin bu musibete "Ortodoks Asuriler'in' incilini yakmalarından"
dolayı ma 'ruz kaldıklarını söyleyerek, kendince depremin 'oluş sebebi '
hakkındaki telakkisini de kaydetmiştirl2.
Bundan sonra 'aynı şehirde hicri 467(1074-75) yılında başka bir
deprem daha meydana gelmiştir. Bu depremi çağdaş Arap tarihçile-
rinden yalnızca Azimi kaydetmiş, ancak depr~min şiddeti, e-tki ve
sonuçları hakkında herhangi bir bilgi vermerriiştirl3.
Yine aynı kaynağa göre, 473 (1080-81)'de "deniz sahilindeki yö-
relerde bir deprem" 0lmuştuı4. Müeııif bu yörelerin adını açıkça zik-
retmemiştir. Bununla birlikte, bu depremin güney Anadolu'yu veya
Akdeniz kıyı şeridine giren alanları da muhtemelen etkilemiş olduğu
düşünülebilir.
Elimizde bulunan bir diğer kayıda göre, 479 (1086-87) tarihinde
Irak, EI-Cezire, Suriye iıe "pek çok ülkede" depremler olmuştulS. Bu
kayıdın yer aldığı eserin müellifi olan İbnü'I-Esir'in, her pe kadar açık-
ça zikretmemesine rağmen, bu yerler arasında Anadolu'nun da bulun-
duğu kabul edilebilir. Yine aynı şekilde Suriye'deki depremin güney
Anadolu'yu da sarstığını düşünebiliriz.
484 yılı Şaban ayının 9. cu gününde (26 Kasım 1091) Suriye başta
olmak üzere "pek çok ülkede" ve Anadolu'da şiddetli bir deprem ol-
muş ve bunlar aralıklarla devam etmişti. Depremin merkezinin Suriye
olduğu ve en çoğunun d~ bu ülkede meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Bununla beraberdeprem Antakya şehrinde de çok etkili olmuş, büyük
can ve mal kaybına yol açmış, mimari eserler ile yapılar üzerinde de
aynı şekilde büyük hasara sebep oımuştur. Bir çok ev yıkılmış, enkaz
aitında kalan pek çok kişi ölmüş, şehir surlarının büyük kısmı ile 90
(I ı) Müverrih vardaıı, Türk Fütü/;atr Tarihi (R89-1269), trk. çev. H.D. Andreasyan,
J.e. Ed. Fak. Tiırifı Semineri Dergisi, 1/ .. (1937), 178-179.
(12) Vardan 179.
(13) A=imi Tarihi, (Se/çıık/u/arla Ilgili Bölümler: 430-538 = 10:\8 i 39.11~3: 44), yay. A.
Sevim. Ankara, 1988. 21.
(14) Azimi. 23.
(15) l~nü'I.Esir, El.Kamil Ii't-Tarih. X. (('ev. A. Özaydın), İstanbul, 1987, 143.
ANADOLU'DA MEYD1NA GELEN DEPREMLER 19

burç yıkılmıştıı6 Antakya o sıralarda Türkler'in elinde bulunuyordu.


Bizans devletinin Rum valisininidaresinde iken, ıo85'te Selçuklular
tarafından fethedilmişti17• Büyük Selçuklu sultanı Melikşah sonradan
burçların yeniden yapılmasını, tamir edilmesini emrelmiştir1S• Azim!,
surlardan başka, şehirde bulunan kiliselerin de yıkıldığını kaydetmek-
tediri9. -

Görüldüğü üzere, bu deprem Suriye'deki gibi yüksek şiddette bir


deprem olup, Antakya şehrinde epeyce hasara sebep olmuş, büyük mal
ve can kaybına yol açmıştır. Şehrin o zamanki nüfusunun ne kadar ol-
duğunu bilemiyoruz. Kaynaklarda ölenlerin sayısı hakkında bir rakam
da verilmediğinden, nüfUsun kaçta kaçının yitirildiğini söylemek müm-
kün olamamaktadır. Ancak bu' rakamın hayli yüksek olduğu' şüphe-
sizdir. Şehir bu büyük felaketten yedi yıl sonra yani 491 Receb'inde
(Haziran 1098) d~ HClçlılar (Franklar) tarafından zaptolunacaktır20.

508 yılının 6. cı ayının 29. cu gününde (29 Kasım i114) geceleyin


Kuzey-Suriye2i ve güney-doğu Anadolu'da.şiddetli bir deprem vuku-
bulmuştu. Maraş, Hısnımansur(Adıyaman), Keysun, Raban, Harran,
Balaş, Kişum v.b. gibi yerlerde büyük tahribata yol açan bu depremden
den22, güney Anadolu bölge"i de etkilenmiş, Ermeni tarihçi Sempad'a
göre, Haçlılar'ın elinde bulunan Antakya şehri yıkllmıştl23• Öte yan-
dan, Kilikya (Çukurova)'daki Ermeni Tekfurluğu'nun merkezi Sis
(Kozan) şehri de bu acı akıbetten kurtulamamış ve bu havalide "sa-
16) lhnıi'I-!Csir, X, 174., Urfa'lı Mateııs da 1091'deki bu depremin, Ermeni ta,(vimine
göre Eylül 539'da olduğuna işaret etnıiştir. Bkz: Vekayi-nôme, (951-1136), trk. çev.
H.D. Andreasyarı, Ankara. 1962, 177" Türkçe Selo;ukname'oe de h. -184 yılı Şaban
ayında (Eylül 1091) olduğU zikrcdilmekıedir. Bkz. Ahmed b.. Mahmud, Selçuk-nn-
me, haz. E. Merçil, ı. İstanbul, 1977, 161.
(17) A. Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara, .1983, ılI.
(18) lbmi'I-Esir,X, 174. ,
(19) Azimi, 27. bu büyük geprem hakkında ayrıca bkz: İbnü'l-Kalanisi, Zeylii Tarihi
Dımaşk, yay. H.F. Amedroz, Leiden, 1908, 120-121., E. Honigmann,'Bizaııs Devle-
, ti'ııin Doğu Sınırı, trk. tre. F. ]şıltan, İstanbul, 1970, ın.
(20) Honigmann, Bizans Devleti'nin ...• 122-123.
(2l) Azimi, 39., lbnü'l-Kalfınisi, 191., Sevim, Suriye ve Filistiıı Selçukluları Tarihi, 232.
(22) U/fa'lı Mateos, 254-56., ibııii'l-Esir, X, 404., Gregory Ebu'l-Ferec (Bar Hebraeus),
Tarih,lI, trk. çev. Ö.R. Doğrul, Ankara, 1950, 354., Vardan ise bu depremin tari,hini
yanlış olarak 19 Mayıs ılI4 (Mareri ayının 12. ci pazar günü) olarak vermektedir.
(Bkz. s. 193).
(23) Chronique du Rayaume de la Petiıe-AI'I1/1!/li~, par Le Caıınetable Sempad, Recueuil
des Historiens des Croisades., Documeııts A/'meııiens, Paris, 1868 (Görüşüne göre,
Antakya'nın yıkıldığını sadece bu müeJlif kaydetmiştir):, 614.

/
20 FEDA ~AIIIİL ARlK

yısız insan ölmüş, birçok manastır ve köy harap olarak, onbinlerce


kişi telef olmuştu"24. Urfalı Mateos ve Sempad, ayrıca Karadağ'da
bulunan meşhur Basilien Manastınnda Ermeni din adamlarının yeni
yapılan bir kiliseyi takdis etmek üzere toplandıkları ve ayin yaptıkla-
rı esnada, depremin vukubıılduğunu ve kilisenin yıkılıp, 30 ruhani
ile iki Yardabet'in enkaz altında kalıp, hayatlarını kaybettiklerini ilave
etmektedirler25.
51 i yılı arefe günü (3 Nisan 1i18) meydana gelen bir başka dep-
rem de başlıca, ırak, EI-Cezire, ve diğer "pek çok ülkede" etkili olmuş-
tu26• Yine açıkça belirtilmemesine rağmen, Anadolu da bu ülkeler ara-
"ında bulunmuş olmalıdır. Güney Anadolu bölgesinde de bunun etki-
sinin hissedildiği düşünülebilir.

Bu bölgenin en büyük şehirleri arasında yer alan ve sık sık bu afe-


te maruz kalan Antakya, 517 yılında (1123-24) başka bir depremle kar-
şılaşmışt!. Bu hususta Azimi'nin verdiği bilgiye göre, depremden sonra
herhalde su şebekesi, çeşme, kuyu v.b. gibi su kaynakları hasar gördü-
ğündan, veya suları içilemez haıc geldiğinden, şehirde büyük ölçüde
su sıkıntısı ortaya çıkmış, "sular yağma edilmiş ve bu yüzden de şehir
bahçeleri kurumuştu"27.
Yine 533 (1 i38-39)'da Slıriye28 ve Anadolu'da büyük bir deprem .
.vukubulmuştu. Bu deprem Anadolu topraklarından Fırat kıyılarına
kadar uzanan bir sahada dört ay sürexle devam etmiş, "Rum (Anado-
lu) ülkesinde pek çok yer toprak altında kalıp, yok olmuş ve ani ölüm-
ler meydana gelmişti"29. Bu yerler arasında muhtemelen Akdeniz böl-
gesinin de bulunduğunu düşünmek mümkündür.

Doğu-Akdeniz'in en önemli deprem merkezlerinden olduğu görü-


len Antakya'nın maruz kaldığı hir diğer deprem 552 (1157-58) yılın-
da olmuştur. Receb (Ağustos-Eylül) ayında vukubulan bu depremin
esas merkezini Suriye teşkil etmiş, burada şiddetli ve çok sayıda olmuş
ve ülkenin' birçok yerini harab-eye çevirmiştir. Bu depremden diğer bir-
çok yer gibi Antakya da nasibini almış30, büyük kısmı yıkılmaktan

(24) Uıfa'lt Mateos, 256.


(25) Urfa'lı Mateos, 256., Sempad, 614.
(26) lbnü'l-Esir, X, 423.
(27) Azimi, 47.
(28) Azimi, 63., krş. lbııü'l-Ka/dııisi, 268.
(29) Azimi, 63.
(30) lbııü'l-Esir, XI (Çev. A.. Özaydın), İstanbul, 1987, 185.
ANADOLU'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 21

kurtulamamıştı3ı. Bu depremi Papaz Grigor, 605 yılı Ağustos ayının


26. sı olarak Ermeni takvimine görekesin olarak kaydetmiştir (1 ı57)32.
Yine aynı kaynağa göre, "yer sarsıntıları ertesi sene başına kadar devam
etmiş, 14 ay zarfında vukubulan sarsıntıların sayısını tesbit etmek müm-
kün olamamıştl"33..
Bu depremden 12-13 yıl sonra Antakya yeni bir depremle daha
karşılaşmıştır (l2 Şevval 565 = 29 Haziran 1169-70). İbnü'I-Esir'e
göre, "muazzam ve benzeri görülmemiş olan bu deprem" Suriye mer-,
kez olmak üzere, El-Cezire, Irak ve diğer bütün ülkelerde etkili olmuş-
tu34. Ebu'I-Perec de bu depremi "Arap yılının 12. ci ayına raslayan
Haziran'ın 29 cu pazartesi günü" olarak kesin tarih ve günüyle. etraf-
lıca kaydetmiştir. Müellifin verdiği bilgiye göre, hayli "şiddetli" olan
bu zelzelede "yeryüzü deniz üzerindeki bir gemi gibisallanmış", ve
bu deprem "nesillerden beri emsali görülmemiş mahiyette" olmuştur35
Bu depremin, Anadolu'nun diğer yerleri yanısıra (bilhassa güney-do-
ğu Anadolu ve doğu-Anadolu),'Antakya merkez olmak üzere doğu Ak-
deniz bölgesinde de etkili olduğu görülmektedir. Nitekim kaynakların
verdikleri bilgilere göre, Antakya'da birçok tarihi ve mimari eser bu
deprem neticesinde harap olmuştur. Bunlardan, "Meryem Ana Kilisesi"
ile "George ve Mar Sawma-oğlu kiliseleri'ne birşeyolmamakla birlikte,
Büyük Rum Kilisesi")le Haçlılar'a ait "Rusyana Kilisesi" nin mezbahı
tamamen yıkılmış ve bu deprem Ebu'l-Perec'e göre, bir aya yakın bir
süre (25 gün) devam etmiştir36. Ermeni tarihçilerinden Sempad da bu
depremi "şiddetli" olarak kaydetmiş, ancak tarihi verirken ayında on
günlük bir hata yapmıştır (19 Haziran) Yine ona göre, Antakya'daki
bu depremde birçok kimse enkaz altında kalarak hayatını kaybetmiş"
"Muhteşem Kilise (Saint-Pierre Kilisesi)" ile şehrin surları yıkılmaktan
kurtulamamıştı37. .
597 (1200) yılında vukubulan bir başka deprem Irak, EI-Cezire,
Suriye, Mısır, Lübnan, Akdeniz kıyı şeridindeki yerlerde ve diğer bölge
(31) Ebu' l-Feree, II, 397.
(32) Urfa'lı Mateos, Papaz Grigor'un Zeyl[, 316.
(33) Urfa'lı Mateos, Papaz Grigor'un Zeyli, 316.
(34) lbnü'l-Esir, XI. 286.• R. Şeşen, Seliihiiddin Devrinde Eyyubiler Deı,leti, İstanbul. 1983,
207.
(35) Ebu'l-Feree, II, 409-410.
(36) Ebu'l-Feree, II. 410.
(37) Sempad, 624., ayrıca bkz: Chronique de Mielıelle Syrieıı Patriarelıe Jaeobite ci' Anti-
oehe (J 166-99). Edite pour La Premiere fois et traduite en Français par J.-B. Chabot,
III, Paris, 1910, 370-71 ve not 1
FEDA ŞAMİL ARıK

lerde etkili olarak "Bet Romaya" ya(Anadolu) kadar yayılmıştı. an-


cak doğuda şiddetli olmamıştl,8. İbnü'l-Esir bu depremin "Anadolu'
yu da etkilediğini" söykmektedir. Buna göre söz konusu depremin gü-
~Y Anadolu'nun doğu kısmında, Akdeniz kıyı şeridinde ve Antakya'da
da e-tkili olduğu veya hissedildiği kabul edilebilir.

600 (1203-4) yılında, "Mısır, Suriye, Irak, EI-Cezire, Filistin, Si-


cilya yanında, Anadolu ve Kıbrıs'ta "büyük ve şiddetli bir deprem"
olmuştu. Anadolu ve Kı~rıs adasında tahribat yaptığı ifade edilen39
bu depremin güney Anadolu'yu ve bilhassa bu bölgenin doğu kısmı
ile Akdeniz kıyı şeridindeki yerleri de etkisi altına aldığı söylene-
bilir.

Akdeniz bölgesine pek uzak olmayan Kıbrıs adasında Ermeniler'


in 670. ci yılında (25 Ocak 1221-24 Ocak i222) da aynı şekilde "şiddet-
li" bir deprem olmuştu. O tarihlerde adada Lusignan krallığı hüküm
sürmekteydj4o. Bu depremle ilgili olarak Ermeni tarihçilerinden yalnız-
ca Hetum'un verdiği bilgiye göre, adadaki "Paphos" şehri yıkılmıştı41
Bu depremin yineyakınlığı dolayısıyla güney Anadolu bölgesini de.
sarstığı düşünülebilir.

Bu bölgede vukubulan depremlerle ilgili olarak elimizde bulunan


son kayıda göre, "Yunanlılar'ın 1589 (1269) çi yılının Nisan ayının 17
ci gününde, haftanın dördüncü, günün ilk saatlerinde Kilikya'da şid-
detli bir zelzele" olmuş ve "ServanJ kalesi'nin kayasını, Amaos'u, ve
Haruta kayasını, Ermeniler'in büyük manastınnı (Kral Balut Manastın)
tahrip etmiş, bu felaket sırasında 8.000 kişi hayatını kaybetmişti42•

11- Güney-Doğu Anadolu Bölgesinde Meydana Gelen Depremler:

Tesbit edebildiğimiz kayıtlara göre, bu bölgede başlıca, Urfa,


Harran, Sümeysat, Baliş, Maraş, Diyarbekir vb .. gibi yerleşim birim-
leri ile dolaylarında bu afet söz konusu olmuştu. Şimdi adı geçen böl-
gede meydana gelen ve muhtemelen olduğu düşünülen depremlere dair
kayıtlarımızı kronolojik sıraya göre ele alalım:

(38) Ebu'I-Ferec, ıl, 474-75., lbnü".Esir, XLL(Çev. A. A~ırakça'-A. Özaydın), Istanbul,


1987, 147-48.
(39) lbnü'I-Esir, XII, J 68., Eblı'I-Ferec, ıl, 486.
(40) A. Emilianides, Histo;,'e de C/ıypre. Paris. 1969\ 50.
(41) Tahle Clıronolo;;que de Herhoıım, Comte de Gor'ıgos. RHC, D.E., ı, 485.
(42) Eblı'I-Ferec. IJ, 589.
ANADOLU'DA MEYDA~A GELE~ DEPRE~LER 23

Bunlardan en eskisine göre, 479 (1086-87) yılında Irak, EI-Cezi-


re, Suriye ile diğer "pek çok ülkede" depremler 0lmuştu43• Bu depre-
min doğu Anadolu yanısıra, coğrafi yakınlık bakımından özellikle gü-
ney-doğu Anadolu'yu .da içine aldığı şüphesizdir.

Yine 484 yılının 9 Şaban'ında (26 Kasım 1091) Suriye başta ol-
mak üzere, "pek çok ülkede" vukubulan "çok sayıda"ki deprem Ana-
dolu'da da etkili olmuş, Antakya'da büyük tahribat yapmıştl44. Ur-
falı Matcos, tarihini de kaydederek (Ermeniler'in 539. cu yılı Eylü-
lü) bu depremin"bütün memleket içinde" meydana geldiğini ve "yer
yüzünün şiddetle sarsılarak, gök altında bulunan bütün mahlukların
titrediğini" belirtmiştir. O'nun bu ifadeleri depremin büyüklüğü ve şid- .
deti hak~ında kafi derecede bir fikir vermektedir45• Bu deprem de do-
ğu Anadolu gibi, coğrafi yakınlık ve saha bakımından özellikle güney-
doğu Anadoluyu etkilemiş olmalıdır.
Bu bölgede diğer bir "büyük ve şiddetli" deprem. 508 (ll i4- 15)
yılında vukubulmuştur. EI-Cezire ve Suriye'den başka, Anadolu'nun
bilhassa doğu ve güney-doğu'sunda çok etkili olmuş ve çok büyük can
ve mal kaybını doğurmuştur. Bu büyük depremi kaydeden bir çok ta-
rihçi arasında yer alan İbnü'I-Esir'e göre, bölgede .bulunan "Urfa,
Harran, Sümeysat, Baliş, ve diğer bazı şehirlerin önemli bir kısmı ha-
rap olmuş, pek çok kişi enkaz altında kalarak yaşamını yitirmişti46.
Ermeni ve Süryani tarihçileri de söz konusu deprem hakkında tafsilatlı
denebileçek bilgiler vermişlerdir. Bunlardan Ebu'l-Ferec'in Süryani
Mişel'den naklen verdiği bilgiye göre, "son derece şiddetli" olan bu
deprem Yunanlılar'ın 1426 cı yılının son teşrin'in 29. cu gününde ve
Araplar'ın 6. Ci ayının belirtilen tarihindf' vuku bulmuş47, Maraş, SÜ-
meysat, Edessa (Urfa), Harran, Balaş, Kişum'da büyük can ve mal kay-
bına yol açmıştı. Bütün Maraş şehri yeraltına gömülmüş ve bütün şehir
halkı ~çin bir mezar olmuştu. Samosata'da (Sürneysat) birçok ev yıkıl-
mış ve bu sırada burada bulunan Gerger hakimi Constantin ile birlikte
enkaz altında pek çok kişi ölmüştü. Edessa (Urfa) ~ehrinin sur kulele-
rinden onüçü, Harran'ın surlarının bir bölümü tahrip olmuştu. Balaş'
da, kalenin yarısı ile 100 {"v,Kişum'da ise, Mar John Kilisesi iLe Kırk

(43) Ibnü'I.Esir. X, 143..


(44) Ibnü'I-Esir. X. 174., Mercii, Sekıık-ııaıııe, L 161., Honigmann. Bizaııs 'Devleıi'ııiıı,..
ın .
(45) Urfa'lı Mateos, 177.
(46) Ibııü'l- Esi,., X. 404.
(47) Ebu'I.Ferec, I~, 354.
24 FEDA şAl\1İL ARıK

Şehit Kiliseleri yıkılmıştı. Ancak bu kiliseler sonradan Piskopos Dio-


nisus'un yardımı sayesinde yeniden yapılmıştır48.
Urfalı Mateos da bu korkunç depremi, görgü şahidi olarak tafsi-
latlı bir şekilde eserine dereetmiştir. O'nun verdiği bilgiye göre, Er-
meni takviminin Mareri ayının 12. sine rastlayan pazar günü Hac yor-
tusunda49, "herkesin ... (akşam)' derin bir uykuya dalmış bulunduğu sı-
rada (gece yarısı) aniden müthiş bir gürültü kopmuş ve bütün dünya sar-
sılmış, yer yüzü şiddetle titremişti., kayalar yarılmış, tepeler çatlamış,
dağlarla tepeler şiddetli çınlamış, onlar canlı hayvanlar gibi ses çıkar-
mışlardı. Dağların s~si kulaklarda bir ordunun çıkardığı görÜıtüyü an-
dınyordu. Mahluk1<ir, Allahın gazabı altında şaşkın bir vaziyette dalga-
lı bir deniz gibi titriyorlar ve çalkalanıyorlardı. Bütün ova ve dağlar
sanki bakırdan imişçesine çınladı1ar ve ağaçlar gibi saHandıhir. İnsan.;
lar ağır hastalar gibi inliyorlardı. Yer yüzünden dehşete kapılmış ümit-
siz bir firari gibi figan ve haykırış sesleri yükseliyordu. Bu sesler, zel-
ze1eden sonra da geceleyin bir saat kadar işitiliyordu. Bu felaket esna-
sında' herkes kendi hayatından ünüdini kesmiş ve kıyamet gününün
geldiğini zannetmişti. Çünkü tam bir kıyamet gününü andıran bir hal
vardı. Bundan dolayı herkes ümitsizlik içine düşmüş ve ölü haline gel-
mişti"5o.
Geceleyin, herkesin derin uykuda olduğu bir sırada vukubulduğu
anlaşılan bu büyük depremde, yine aynı müellife göre, bir çok şehir ve
bölgeler harap olmuştur. Bu yerlerin çoğu p zaman Haçlı1ar'ın elinde
bulunuyordu. Mateos'a göre, diğer bölgelerde ve müslümanlar'a ait
. yerleşim birimlerinde hiç bir zarar olmamıştı. Ancak, hislerinin tesiriy-
le bu ifadeyi sarfettiği görülen Ermeni yazann aksine, diğer yerlerin de
bu felaketten etkilendiği muh~kkaktır. Söz konusu depremde Samusat
(Sürneysat), Hısn-t Mansur (Adıyaman), Keysun, Raban ve Maraş
şehirleri harap olmuştur. Hele Maraş'ın akıbeti ise çok daha korkunç
olmuş, bu şehirde yakla~ık 40.000 insan hayatını kaybetmiştir. Yine
aynıyazara göre, o vakitler' büyük nüfuslu bir şehir olan Maraş'taki
bu felaketten hiç kimse kurtulamamıştırsı. Maraş yakınlarında bulu-
nan "Hesuantz (Iesuens) adlı büyük manastır da yıkılmış, buradaki
bütün rahipler enkaz altında kalarak cari vermişlerdi. Deprem durduk-o
(48) Ebu'l-Ferec, II, 354.
(49) St. Andre yortusunun arefesi olan 29. İkinci teşrin. Mateos burada "Hac Yortusu"
demekle bir hata yapmıştır. Bkz: Ed. Dulaurier, "Chrono!, Armen,", i. Kısım 2,
"Anthol. Chronol,", n. ,LXV (Ed. Dulaurier), Urfa'lı Mateos, 255, not 96.
(SO) Urfa'lı Mateos, 255.
(51) Urfa'lı Mateos, 255-56.
ANADOLU'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 25

.
tansonra kar yağmaya başlamış ve her yer karla kaplanmıştı. Kilik-
ya'daki Ermeni manastırlarından Maşgvor manastm'nın meşhur ra-
hibi Grigor'da orada ölenler arasında bulunuyordu. Bu suretle birçok
insan, müthiş bir akıbete maruz kalmışlardıs2•
, Mateos, bu büyük depremin oluş sebebi hakkında da keridi düşün-
cesini eserinde belirtmiştir. Aşağıdaki ifadeler, o devirde vuku bulan
depremlere ilişkin çağdaş teolojik anlayışı 'yansıtması bakımından
dikkate değerdir: Yazara göre, "mahlCıklar", bu depremle "Allahın.
gazabına" uğramıştır. "Çünkü Allah herşeye muktedir olan kuvve-
tiyle öfkeli bakışlarını mahlCıklarına" çevirmiştir. Zira bütün insan-
oğulları peygamberin: "bu zamanda, adaleti icra eden ne bir prens,
ne bir peygamber ve ne de bir şef vardır (Ermiya, XXXIII, 32) demiş
olduğu üzere, doğru yoldan sapmış bulunuyorlardı. İşte herkes bu
suretle günah yollarını tercih edip Allahın bütün emir ve tenbihlerin-
den nefret ettiler. Çünkü gerek prensler kumandanlar, halk adamları,
reisler ve gerekse' ruhanller Allahın yolunda sabit kalmayıp, cismani
şehvete kapıldılar. Allah bu işleri günah saydı ve peygamberin: "o
yere nazar eder ve sarsıtır. Allah öfkeli nazarlarla mahluklarına baktı
ve onlar ilahi kuvvetin korkusundan, yere seriidiler" (Mezamir, C LU,
32) diye söylemiş olduğu sözler, bu zamanda bir hakikat oldu ..."
korkunç bir nişane belirdi. Bunun gibi bir ilahi gazap ne geçmişte,
ne de bizim zamanımızda görülmüş ve işitilmiş, ve ne de kitaplarda
okunmuştu ... (Böylelikle birçok Hristiyanlar müthiş bir akıbete maruz
kaldılar). Bu, (deprem), onların günahları yüzünden oımuştur. Çünkü
bunların herbiri, Allahın çizmiş olduğu yolu terkedip; yanlış yollara
girmiş, mukaddes kitaplarda yazılı olan tenbihlerden yüz çevirmiş ve
çılgınca hareketlerde bulunmuşlardı. Onlar Hz., Nuh zamanında, telef
oluncaya .kadarsırf yiyip içmekle vakit geçiren insanlar gibi hareket
ettiler ve işte nihayet Allahın gazabına uğradılar ve işledikleri büyük
günahları yüzünden teIef oldular"53. \
Diğer Ermeni kaynakları da, bu depremin tarihini günüyle kay-
detmişlerdir. Bunlardan Vardan bu olay hakkında "... dağlardan ve
yıkılan taşlardan korkunç sesler geldi ve yeryüzü sarsıldı. Dünyanın
(52) Urfa'lı Mateos, 256.
(53) Urfa'lı Mateos, 254-55, 256. Eski devirlerde, başta Aristo olmak üt.ere, çeşitli dü-
şünürlerin depremlere ilişkin, teolojik anlayıştan farklı görüşleri için de bkz: L.C.
Chatelain, Theori~ d'auteurs aneiens sur les tremblel1).ents de terre, melanges d'
Areheologie et d'Histoire. Ecole Française de Rome Ant., 29 (1909), 87-ı01. Bi-
zans'ta deprem anlayışı hakk. ise bkz: F. Yereleyen, Tremblements deTerre ii eoıis-
tantinople, 156-160, 172-173.
26 FEDA ş..ulİL ARI.K

sonu zannolundu., bitçok şehiryıkıldı ve 40.000 insan zayıatı sayılabil-


di"54 diyerek, söz konusu bu depremin vukubulduğu yer ve şehirleri
zikretmeksizin, bu afette 40.000 tesbit edilebilen kişinin öldüğünü söy-
lemektedir. Halbuki, diğer kaynaklara göre, sadece Maraş'ta bu kadar
kişi hayatını kaybetmiştir. Sempad'a göre is(, bu depremde Antakya,
Mecis, Harsen-meçour (Hı~n-ı Mansur), Keçoun (Keysun), Ablastha
(Elbistan), R<J.banve Samosate (Samsat) ve Maraş gibi pek çok şehir
yerle bir olmuştur. Bilgilerini esas itibariyle Urfalı Mateos'tan aldığı
anlaşılan bu mücllif, onun zikrettiği beş yerden başka, Antzkya, Ma-
cis, Ablashta gibi yerleşim birimlerini de ilave etmektedir. Yine ondan
ve diğer Süryani kaynaklarından naklen Maraş'ta 40.000 kişinin yiti-
[ildiğini belirtmiştir55.
Yine İbpü'l-Esir'e göre, 511 yılının arefe günü (3 Nisan ıi 18)
Irak, EI-Cezire, ve "pek çok ülkede" bir deprem olmuştu56• Bu dep-
remin de muhtemelen coğrafi yakınlık dolayısıyla doğu ve güney-doğu
Anadoluyu etkilediği söylenebilir.
529 yılı Şevval'inde (Temmuz-Ağustos i 135), Irak, El-Cibftl ve
"diğer bazı yerlerde" "şiddetli" bir depremin daha meydana geldiğini
görüyoruzS7. Bunun da doğu'dan başka, güney-doğu Anadolu'da da
hissedildiğini düşünm~k mümkündür.
Bundan iki sene sonra 532 yılı Safer ayında (Ekim-Kasım.l 137)
Suriye, El-Cezire, güney-doğu Anadolu (Diyarbekir), Irak, ve diğer
bazı yerlerde büyük bir deprem olmuş, pek çok yeri tahrip etmiş, ve
enkaz altında kalan pek çok insan yaşamını yitirmişti58• İbnü'l-Esir,
güney-doğu Anadolu'daki yerleşim birimlerinden sadece Diyarbekir'in
adını zikretmektedir. Bıi yüzden depremin bölgedeki diğer hangi şehir-
lerde etkili olduğunu bilemiyoruz.
Yine aynı yazarın verdiği bilgiye göre, bundan bir yıl sonra aynı
ayda, ve yine aşağı-yukarı aynı bölgelerde çok sayıda ve korkunç dep-
remler olmuştu. Görünüşe göre, bir önceki depiemin devamı olan bu
deprem bir kaç gece aralıklarla devam etmiş, pek çok belde harabe ha-
line gelmiştir59• Bu deprem de yukarıdakiler gibi, Anadolu'nun özellik-

(54) Vardan, i93.


(55) Sempad. 614.
(56) lb"ü'/.Esir, X, 423.
(57) lbnü'/.Esir, XI, 40.
(58) lbnü'l.Esir, XI, 66.
(59) lbnü'l.Esir, X, 70.
ANADOLe'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 27

Le güney-doğu kesimini etkisi altına almış olmalıdır. Nitekim Azimi,


Suriye merkez olmak üzere vukubulan bu depremi ayı ve günüyle kay-
detmiş (13 Safer perşembe ve cuma gecesi), depremin " ... Rum (Ana-
dolu) topraklarından, Fırat nehri kıyılarına ..." kadar uzandığını ve
"Rum ülkesinde pek çok yerin toprak altında kalıp, yok olduğunu ve
ani ölümlerin meydana geldiğini" ve depremin dört ay süreyle devam
ettiğini ifade etmektedir60.
552 yılı Receb'inde (Ağustos-Eylül 1157) Suriye'de çok sayıda ve
şiddetli depremler olmuş ve ülkenin birçok yerini harabeye çevirmişti.
Bu depremden güney Anadolu'da bulunan Antakya da kurtulamamış-
tır61• Papaz GrigoI', söz konusu depremin tarihini kesin olarak zikre-
derek (Ermeniler'in 605. ci yılının Ağustos ayının 26. sı), "her tarafta"
vukua geldiğini ve özellikle Suriye'de etkili olduğunu, yer sarsıntıla-
rının ertesi yılın başına kadar 14 ay kadar devam ettiğini ve meydana
gelen 5'arsıntlların sayılamayacak kadar olduğunu ifade etmektedir62.
Bu depremin coğrafi yakınlık dolayısıyla Anadolu'nun bilhassa güney-
doğu'sunda etkili olduğu şüphesizdir.

Kaynakların ifadesiyle "ardarda, muazzam ve benzeri görülmemiş


korkunç b(r deprem" de 565 yılı 12 Şevval'inde (29 Haziran i170)
Suriye merkez olmak üzere, EI-Cezire, Irak ve "diğer bütün ülkelerde"
meydana gelmiştir63. Ebu'l-Ferec de bu depremi ayı ve günüyle kay-
detmekte (Arap yılının 12. ci ayına rastlayan 29 Haziran P?zartesi sa-
bahı), "şiddetli" olarak vasıflandırmakta, "yer yüzünün deniz üzerİn-
deki bir gemi gibi sallandığını, bu hadisenin nesillerden beri emsali
görülmemiş" mahiyette olduğunu belirtmektedir. Aynı depremi yaşayan
Patrik Mar Michael'in bu husustaki gözlemleri ise şöyledir: "Mar
Hananya Manastın'nda sabah ayini yaptığımız sırada şiddetli gökgü-
rültüsüne benzer bir ses, yerin altında yükseldi. Mukaddes masanın
önünde bulunduğumuz için ona tutunduk, fakat bir taraftan bir tara-
fa sarsıldık. Uzun bir zaman sonra, mezardan çıkmış gibi geri döndük.
Gözlerimiz uykudan uyanmış adamların gözıeri gibi yaşlanıyordu ve
dillerimiz Allaha şükrediyordu"M. O sıralarda Süryani patrikliği
görevinde buluna!} Mişel'in ve ondan naklen Ebu'l-Ferec'in bu ifade-
lerine göre, bahis konusu depremin güney Anadolu'da (bilhassa Antak-
(60) Azimi, 63, nol 739. s. 135.
(61) lbnü'I-Esir, XI, 185., Eblı'I-Ferec, U, 397.
(62) Urfa'lı Mateos, Papaz GrigOl.'un Zeyli, 316.
(63) ıbmi'I.Esir, XI, 286., Hefllm .• 476,.., Şeşen. SDED, 207.
(64) Ebu'I-Ferec, II, 409-10.
28 FEDA ŞAMiL ARıK

ya'da), özellikle de doğu ve güney-doğu'da etkili oldui~u anlaşılmakta


dır. '
Bir başka deprem, 590 yılı Rebiyülevvel'inde (Şubat-Mart 1194)
"EI-Cezire, Irak ve daha birçok yerde" meydana gelriıişti65. Bunun da
coğrafi yakınlık dolayısıyla Anadolu'nun biUıassa güney-doğu'sunda
hissedildiği ya da tesirli olduğu kabul edilebilir.
597 (1200-I)'de Suriye başta olmak üzere, Irak, EI-Cezire, Mısır
ve diğer yerlerde olan bir diğer deprem, Arap tarihçisi İbnü'l-Esir'e
göre, "Anadolu'yu da etkilemiş"ti66. Ebu'!-Ferec de bu depremin "Bet
Romaya" (Anadolu)'ya kadar yayıldığını" belirtmiştir67.
600 (1203-4) yılında Suriye"Mısır, EI-Cezire, Irak, Sicilya, Kıbrıs
ve Anadolu'da "büyük"68, 622 yılı 21 Safer'inde (4 Mart 1225) Musul
merkez olmak üzere Irak, EI-Cezire, ve diğer yakın bölgelerde "orta.
şiddette"69, keza 623 yılı 25 Zilkade'sinde (17 Kasım 1226), yine Mu-
sul (Irak) başta olmak' üzere "şiddetli bir deprem" meydana, gelmiş,
bu depremde Acem ve Arap diyarındaki birçok şehir saIlanmıştı7o.
Bu depremlerden büyük bir ihtimalle Anadolu'nun doğu ve güneyi
~anısıra, güneydoğu'sunun da, yine coğrafi yakınlık yada bağlantı göz
önüne alınırsa, etkilenmekten kurtulamadığını. söylemtk yanlış olma-
yacaktır.

111- Doğu-Anadolu Bölgesinde Meydana Gelen Depremler:


Bu bölgede de bir hayli depremin meydana geldiği anlaşılmaktadır.
Bu hususta tesbit edebildiğimiz kayıtlara göre, başlıca Erzurum, Er-
zincan, Dogodop (Malazgird yakınlarında eski bir Ermeni yerleşim bi-
rimi) vb ... gibi yerlerin ve dolaylarının bu doğa.l felaketle karşı karşıya
kaldıkları görülmektedir. Şimdi bu bölgede olan ve
muhtemelen oldu-
ğu düşünülen bu depremlerle ilgili kayıtları kronolojik sırayla gözden
geçirelim: '
"Suriye, Irak, EI-Cezire ile pek çok iilkede" 479 (1086-87) yılında
bir deprem vukubulmuş~u71. Adı açıkça zikredilmemi~se de, bu dep-
(65) lbııü'I-Esir, XII, 99.
(66) lbııü'l.Esir, XII, 147-48.
(67) Ebu'l-Feree, II, 474.
(68) lbnü'I-Esir, XII, 168., Eblı'I-Fereç., II, 486.
(69) lbnü'l-Esir, XII, 409.
(70) lbnü'l.Esir, XII, 430.
(71) lbnü'l.Esir, X, 133.
ANADOLU'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 29

remin Anadolu'yu, ve bilhassa doğu Anadolu bölgesini de etkilediği


. şüphesizdir. . .
484 yılı Şaban'ında (26 Eylül 1091) da Suriye başta olmak üzere
pek çok ülkede çok sayıda bir deprem olmuştu72, Antakya ve güney
Anadolu'yu da etkileyen bu deprerri, güney-doğu iJebirlikte doğu Ana-
dolu'yu da etkilemiş olsa gerektir. Nitekim Urfalı Mateos, Ermeniler'
in 539. cu yılının Eylül'ünde meydana geldiğini belirttiği bu depremin
"bütün memleket içinde", yani bütün Anadolu'da vukua geldiğini,
söylemektedir. Yine aynı yazar, "yeryüzünün şiddetle sarsıldığını ve
gök altında bulunan bütün mahlukların titrediğini" ifade etmek sure-
tiyle bu depremin boyutu hakkında bir fikir vermektedir73.
508 (l114-15)'de Suriye, EI-Cezire, ve güney-doğu Anadolu'da
meydana gelen74,keza, 511 yılı arefe günü (3 Nisan 1118), Irak, El-
Cezire, ve pek çok ülkede vukubulan depremin75 Anadolu'da, özellikle
doğu bölgesinde de hissedildiği söylenebilir.
, Bu bölgede diğer "şiddetli bir zelzele", Ebu'l-Ferec'e göre, Yu-
nanlılar'ın 1445. ci yılının 23 Eylül'ünde (1134) meydana gelmiş ve
"Dogodap şehri yıkılmıştı"76. "Tolotap" adıyla da bilinen bu şehir
eski bir Ermeni yerleşim birimidir77.
ünlü Arap tarihçisi lbnü'I-Esir'e göre, 529 yılı Şevval'inde (Tem-
muz-Ağustos i 135) Irak, EI-CiMI ve diğer bazı yerlerde pek çok kişi-
nin öldüğü şiddetli bir deprem olmuştur78. Bu yerler arasında doğu
Anadolu bölgesinin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yine bir
başka Arap tarihçi si Azimi, anılan tarihte Erzenürrum'da (Erzurum)
bir deprem meydana geldiğini, şehrin bazı yerlerinin yıkıldığını söyle-
mek suretiyle79 bu hususu ortaya koymaktadır. .
Keza 532. yılı Safer'inde (Ekim-Kasım i 137) Surfye, EI-Cezire,
Diyarbekir, Irak ve diğer bazı yerlerde vuku bulan "büyük"80, ertesi
yıl aynı ayda başta Suriye olmak üzere, aşağı yukarı aynı bölgelerde
(72) Ibnü'I-Esir. X. 174.• Merçil. Selçukname. i. 161,
(73) Urfa'lı Mateas. 177.
(74) Ibnü'l-Esir. X. 404.
(75) Ibnü'I-Esir. X. 423.
(76) Ebu'I.Ferec, n. 366.
(77) Bu hususta bkz: Honigmann, Biz(lns Devleti.nin ...• 1117,not 10.
(78) Ibnü'I-Esir. XI. 40.
(79) Azimi. 58.
(80) Ibnü'l-Esir. XI. 66.
30 FEDA ŞAMiL ARıK

tekrar meydana gelen "çok sayıda ve korkunç" depremlerden81, doğu


Anadolu bölgesi de etkilenniİş olmalıdır.
552 yılı Receb ayında (Ağustos-Eylül IIS7) Suriye merkez olmak
üzere meydana gelen ve doğu Akdeniz bölgesini de sarsan büyük ve
şiddetli depremin82, doğu Anadolu'yu da kapsadığı düşünülebilir. Ni-
tekim Mhteos'a bir zeyl yazan öğrencisi Papaz Grigor bu depremin
Ermeniler'in 605. ci yılının 26 Ağustos'unda "her tarafta" vukua gel-
diğini ve 14 aysürdüğünü ifade etmektedir. Yine aynı müellif, "bu süre
zarfında meydana gelen sarsıntıların sayısının tesbit edilemediğini"
de belirtmiştir83.
Bu bölgede yer alanönemli bir şehir ola.n Erzinean ise, Ermeni
takviminin 615. ci yılında (1116) büyük ve şiddetli bir depreme maruz
kalmıştır. Bu depremi yalnızca Ermeni tarihçilerinden Ani'li Samuel
ile Vardan kaytletmişlerdir. Bunlardan ikincisinin verdiği bilgiye
göre, "1166 senesinde müthiş bir zelzele neticesinde Erzınga (Er-
zincan) harap" 0lmuştu84• Ancak müverrihler bu olayda ne kadar can
ve mal kaybının olduğunu belirtmemişlerdir. Bununla ,birlikte depre- •
min çok şiddetli olduğu ve önemli zararlar doğurduğu muhakkaktır ..
Osmanlı ve Cumhuriyet devirlerinde de bu büyük felaketle bir' çok kez
karşılaştığı bilinen bu talihsiz şehirin önemli bir deprem alanı üzerinde
bulunduğu anlaşılmaktadır.
565 yılı 12 Şevval'inde' (29 Haziran 1170) pazartesi günü başta
Suriyeolmak üzere, EI-Cezire, Irak ve diğer bütün ülkelerde, kaynaklar-
ın ifadesiyle "benzeri görülmemiş korkunç bir deprem ,,' vuku bulmuş-
tu85. Ebu'l-Ferec, o sırada bu olaya şahit oıim PatrikSüryani Mişel'in
ağzıı:ıdan bu depremi anlıtmıştır86. Anadolu'yu da içine alan bu dep-
rem, doğu Akdeniz, güney-doğu yanısıra, doğu Anadolu bölgesini de
etkilemiş olmalıdır.
Doğu-Anadolu'da ve kuzey-Irak'da 575 (1179) tarihinde başka bir.
"büyük zelzele"nin daha meydana geldiği görülmektedir8? Ancak bu-
nun yoi açtığı zarar ve ziyan hakkında bir bilgimiz bulunmamaktadır.
(81) lbııu'I-Esir, XI. 70.
(82) lbııü'I.Esir, XI, 185., Ebu'l-Fercc,II, 397., Urfa'lı Matı'os, Papaz Grigor'un Zeyli, 316.
(83) Papaz Grigor. 316.
(84) Vardan, 207. Ani'li Samuel, Tables Chroııologiques, Col/ectian d'Historiens Armeniens,
II, Fr. tre. M. Brosset, Sı. Petersburg, 1876, RHC, I. E. Dulauıier, D.E., 455.
(85) lbnü'I-Esir, XI, 286.
(86) Ebı/l-Ferec, II, 409., Sempad, 624.
(87) Şeşen, SDED, 207.
ANADOLU'DA MEYDANA GELEN DEPREMLER 31
\

Bu depremler yanısıra, 590 Rebiyülevvel'inde (Şubat-Mart 1194),


Irak, EI-Cezire ve daha bir çokyerde88, 597 (lıOO-I)'de, Musul, Irak,
EI-Cezire, Suriye başta olmak üzere Mısır ve diğer bölgelerde olan ve
Anadolu'yu da kapsayan89, keza Mısır, Sur'ye, EI-Cezire, Sicilya, Kıb-
rıs Vf; Anadolu'da 600 tarihinde (1203-4) vuku bulan büyük depremle-
rin9o, göçünüşe göre, doğu Anadolu bölgesini de etkilediğini söyleye-
biliriz.

SONUÇ

Görüldüğü üzere, Selçuklular devrinde Anadolu'da çeşitli yer ve


tarihlerde muhtelif depremler meydana gelmiştir. Elimizdeki kayıtlara
göre bunların daha ziyade doğu Akdeniz, güney-doğu ve doğu Anadolu
bölgelerinde bahis konusu oldukları görülmektedir. Öte yandan mer-
kezleri dışarıda bulunan depremlerden de bu bölgeler görünüşe göre
etkilenmekten kurtulamamışlardır.

Kaynakların ifadelerinden anlaşıldığına göre, bu depremlerin ço-


ğu yüksek şiddette olup, büyük can ve mal kayıplarına yolaçmışlar,
çeşitliyapı ve eserlerde önemli hasar ve zararlara sebep olmuşlardır.
Bunlardan şehir sur ve burçları, kiliseler, manastırlar v.b. gibi. askeri,
/

dini cımaçlarla kullanılan yapılar, su şebekeleri ehemmiyetleri dolayı-


sıyla müellifler tarafından bilhassa zikredilmişlerdir. .

Bu depremlerin doğurduğu sonuçlar, yol açtığı zararların başında


belirttiğimiz gibi en başta insan kayıpları, yani nüfUs zayiatı gelmek-
tedir. Bu olayın demoğrafik boyutunu teşkil etmiştir. Ancak kaynakla-
rımız, bu kayıpları çoğunlukla açık ve rakama dayalı bir şekilde zikr-
etmekten ziyade. yuvarlak veya genel ifadeıerle söz konusu etmişler-
dir. Bazı kaynaklarda ise, az olmakla birlikte, depremler sonucunda
hayatlarını kaybedenlerin sayısı verilmiştir. Bunlar, verilen zayiatın
yüksek'olduğunu herşeye rağmen ortaya koymaktadır. Ancak o dönem
Anadolu şehirleri ve daha küçük yerleşim birimleri ile nüfUsları hakkın-
da araştırmaların yapılmamış olması dolayısıyla, bu kayıbm oranını
söylemek, ilgili yerleşim birimi nüfUsunun kaçta kaçının yitirildiğini-
tahminen de olsa belirtmek mümkün olmamaktadır.

(88) lhmi"l.Es;r. XII, 99.


(89) lbmi'I-Es;r. XII, 147-48.
(90)' lbnü'I-Esir, XII, 168., Ebu'I-Feree. ll, '486.
32 FEDA ŞAMİL ARıK

Halkın barındığı meskenlerin, birçok amaçlarla kullanılan yapıla-


rın (kaleler, okul-manastır, kilise v.b. gibi), alt yapı tesislerinin (su ve
kanalizasyon şebekeleri v.b. gibi) yıkılması veya hasar görmesi, ilgili
bölge halkı yanısıra, bağ:1ıbulundukları devleti de iktisadi-mali bakım-
.dan zarara uğratmıştıİ. Depremler sonucunda işyerler.inin de ister is-
temez kapandığı ve buralarda çalışan kimselerin. işsiz kaldıkları şüp~
hesizdir. Bu da olayın yarattığı hem sosyal-toplumsal hem de ekono-
mik sonuçtur. Bunlara, depremlerin ve bahsettiğimiz sonuçlarının in-
sanlar üzerinde yaptığı manevi veya psikolojik etkileri de eklemek ge-
rekir. Bütün bunlar dadepremlerin ne kadar çok yönlü sonuçlar ve
etkiler meydana getirdiğiı1i göstermektedir.
Depremlerin vuku bulduğu ilgili coğrafi bölgelerde hüküm süren
siyasi teşekküllerin veya devletlerin bu afetlerdensoori ne gibi işlem-
_ ler yaptıkları, ne gibLtedbirler aldıkları, olayın yaralarını sarmak -İçin
hangi faaliyetlerde bulundukları ise, kaynaklarımızda söz konusu edil-
memiştir. Bununla birlikte, en başta muacciliyet gerekı:iren ilk yardım
çalışmalarının yapıldığı, askeri güvenlik dolayısıyla yıkılan veya hasar
gören kalelerin, sur ve burçlarıyla ivedilikle tamir edildikleri şüphesizdir.
Nitekim bazı kaynakların bu konudakiifadesi de bizim bu düşüncemi-.
zi doğrular mahiyettedir. Temel ihtiyaçlara hizmet veren alt ve üst yapı
.tesislerinin de onarım ve yapımının öncelikle ele alındıj~ımuhakkaktır.
Öte yandan ilgili devletlerin güİıümüzde olduğu gibi, ancak o devrin
imkanları ölçüsünde, diğerbir takım tedbirleri (halka yıkılan evlerinin
tamiri için para yardımında bulunulması, çiftçilere tohumluk buğday ile
araç gereç sağlanması, ve bunların geçici olarakıvergiden muaf tutul-
malan v.b. gibi) aldıkları da düşünülebilir.
Ayrıca bu depremlerin meydana gelmesiyle ilgili, Urfa'lı Mateos,
Vardan gibi çoğu aydın" din adamı olan o devir tarihçilerinin görüşleri,
telakkileri de zamanın olaya bakış tarzını, deprem anlayışını göstermesi
bakımından dikkate değerdir: Bu yazarlar depremi, günahkarların,
zalimlerin, yoldan. sapanların günahları dolayısıyla söz konusu olan
"ilahi bir gazap" olarak görmüşler ve teolojik bir zihniyetle değer-
lendirmişlerdir.
. HlSN-I KEYFA ARTVKLU HÜKVMDARI DAVUD'UN
sİY Asİ FAALİYETLERİ

Doç. Dr. Remzi ATAOGLU

1102 yilı sonlarında Hım-ı Keyfada Sokman b. Artuk tarafından


kurulan Hısn-ı Keyfıl Artuklu Devletinin hükümdarlarından üçüncüsü
olan Rükneddin Davud'un siyasi faali)'etleri konusunda günümüze
kadar müstakil bir çalışma yapılmamıştır. Bir çok Artuklu hükümdarı
hakkında İslam Ansiklopedisinde bilgiler yer alırken1 kaynaklarda faa-
liyetleri ile ilgili oıdukça ilginç malOmat bulunan Davud'un madde
olarak lsHim Ansiklopedisinde bulunmayışı bence bir eksikliktir. Yap-
tığımız bu mütevazi çalışma umarım, İslam Ansiklopedisinin yeni bas-
kısında bahsettiğimiz eksikliği giderir.
Rükneddin Davud'un ne' zaman doğduğumi. dair maalesefbilgi
yoktur. Hatta babası Sokman'ın hükümdarlığı döneminde bile Davud
ile ilgili malOmat kaynaklarda yer almaz. Ancak buna karşılık kardeşi
ve muhtemelen ağabeyi olan İbrahim, babası Sokman'ın son Dımaşk
seferinde onun yanında bulunmuştu2• Bu sebebiedir ki, İbrahim baba-
sına haJef olmuş, Davud'dan önce Hısn-ı Keyfa Artuklu tahtına otur-
muştu.
Ağabeyi İbrahim'in 502/1108 de ölümünden sonra hükümdar
olan Davud İbnü'l Ezrak'a göre, devleti bir süre kardeşinin hanımı
Azer Hatun ile birlikte yönetmiştP. Fakat İbnül Ezrak'ın verdiği bu
bilgiyi destekleyen başka bir kayıt bulunmamaktadır. Ayrıca bu ortak
idarenin ne kadar sürdüğü de belli değildir. Davud, hükümdarlığının
ilk yıııarında Artuklu Ailesi reisi ve Mardin'e sahip olan amcası llga-

(1) Sokman, tlgazi, Kara Arslan, Timurtaş, Necmeddin Alp ve Nureddin Muhammed
İslam Ansiklopedisinde yer alan bazı Artuklu hükümdarlarıdır.
(2) İbnü'l Esir, el-Kamil fi't-Tarih yay; J. Tomberg Beyrut 1965 C. X S. 390. Münec-
cimbaşı, Sahahifü'l Ahbar'fi Vakaii'I Asar. İstanbul Nuru Osmaniye Kütüphanesi
Nr 3172 Vrk. 390a.
(3) İbnü'l Ezrak, Tarihu Meyyafarikin ve Amid Bristish Museum Or 5803-6310 Vrk
177a.
34 llEMZi ATAOGLU

zinin hakimiyetini kabul etmişti. Hatta o, amcasının seferlerine bazan


yardımcı kuvvet göndermiş bazan da bizzatiştirak etmişti4•
Musul hakimi Mevdud'ın Fatimiler tarafından öldürülmesi üze-
rİne adı geçen şehir ve etrafı Büyük Selçuklu Sultanı Muhammed Tapar
tarafından Aksungur ei-Porsiki'ye ikta edilmişti. Bölgedeki Haçlılara
karşı olan harekatları idareyi de üzerine alan Aksungur ile bir türlü
yıldızı barışmayan İlgazi yine Haçlılar üzerine yapılacak bir sefer yüzün-
den onunla ihtilafa düşmüştü. Bu sebeple Aksungur, yardım için gelen
İlgazi'nin oğlu Ayaz'ı esir almış5 bUlllınlada yetinmeyerek Şabahtan
Bölgesini6 ve Mardin civarını yağmalayarak Artuklu beldelerini teh-
did eder duruma gelmişti. Bunun üzerine ilgazi, yeğeni Hısn-ı Keyfi
Artuklu hükümdan Davud ve diğer yeğeni Belek'in de kuvvetleri ile
birlikte Aksungur'un üzerine yürüdü. Artuklu kuvvetleri, Dara yakın-
larındaki Kourdis'de yapılan savaşta Aksungur ve beraberinde bulu-
nan Muhammed Tapar'ınoğlu Mesud'u ~ğır bir mağlubiyete uğrattı-
lar. Savaş sonucunda başta Mesud olmak üzere Aksungurun, saflarında
çarpışan Sincar emiri Temirek, Nusaybin emiri ve birçok komutan Ar-
tuklular tarafından esir alındı. Bu arada savaş esnasındaki kanşıklık-
tan yararlanarak kaçıp kurtulmayı başaran Ayaz, sığındığı yahudi hav-
rasından getirildi. Böylece Artuklu ailesi büyük bir zafer kazanmış, Ayaz
da Aksungurun elinden kurtulmuştu7 Bu olay kaynaklara akseden Da-
vud'un amcası ilgni ile birlikte sefere katıldığı tek olaydır. Ancak şu-
rası muhakkakki, Davud Artuklu ailesinin reisi durumunda olan am-
cası İlgazinin seferlerine ya katılmış yahut da kuvvet göndermişti.
Davud'un 516-1122 de vefat eden amcası ilgazi'den sonra Artuk-
lu ailesi reisi sayılan Belek'e de aynı şekilde yardımlarını sürdürdüğü
muhakkaktır.
(4) el. HiIlenbrand. "The Establishment of Artuqid Power in Diyarbakır in The Twelfth
Century" Studia İslamica 1980 S. 142.
(5) lbnü'l Esir el-Kamil C. X S. Söz Süryani Mihael. Vekayiname, Türkçeye çev; H.D.
Andreasyan Ankara 1941 (T.K. basılmamış nüsha) C. ıı-S. 80 Müneccimbaşı. Saha-
him'I-Ahbar Vrk 390b.
(6) Urfa ile Amid arasında kalan bölgedir.
(7) ibnüı Esir, cl.Kamil C. X. S. 502-503; Urfalı Matcos Vekayiname (951-1136) ve
Papaz Grigor'un Zeyli (l 136-1162) Türkçeye çev: H.D. Andreasyan. Ankara 1962
TTK yay. S. 245. Süryani Mihael; Vekayiname C. n. s. 80 Müneccimbaşı Sahahifü'l
-Ahbar. Vrk 290b. S. Runciman A. History of The Crucades. London 1951. Türkçeye
çev: F~JşJltan, Haçlı seferleri Tarihi 1986-1987.2. cilt. s. 107 Ci. Cahcn, Le Diyar-
bakır au Temps des Primers Urtukides J A 1935 Paris. S. 235-236. A. Sevim, Artuk-
oğlu i1gazi Beııeıen XXVi /104 S. 666-667.
ARTYKLU HÜKÜMDARl DAVUD UN SİYASİ FAALİYETLERİ 35

İlgazi'den sonra Belek Gazi'nin de Menbiç önlerinde şehid edil-


mesi (Mayıs i125) hem Türk-İslam alemi için, hem de ArtukIu ailesi
için büyük kayıp olmuştu. Çünkü Artuklu beyleri her ne kadar ayrı
merkezlerde iseler de artık Belek'in birleştiriciliğinden mahrum kal-
mışlardı. Daha doğrusu arka arkaya gelişen bu iki ölüm hadisesi Ar-
tuklu birliğini bozdus.

Belek'in şehid olmasından hemen sonra beldelerinden Harput,


Mardin ArtukIu hükümdarı olan Timurtaş'ın kardeşi Süleyman'ın eli-
ne geçti. Palu ve Mazkird yöresine de Davud hakim oldu .. Süleyman'ın
daha sonra ölümü üzerine Davyd, Harput'u da kendi ülkesine kattı9
Davut Harput'daki hakimiyetini meşru hale getirmek için oğlu Kara-
Arslan'ı Belek'in tek evladı olan kızı ile evlendirdilo. Böylece O, Belek'
den kalan yerlerin de hukuken mirascısı oluyordu. Bu arada Süleyman'
tn ölümünden sonra kardeşi Timurtaş Meyyafarikin üzerine yürüyünce
şehri ellerinde tutan Kutlu Şah ve vezir Abdulmelik çok acele Davud'a
haber göndererek Meyyafarikin'i kendisine teslim edeceklerini bildir-
diler. Fakat Timurtaş Davud'dan önce davranarakKutluşah'ı ve vezir'i
iknall edip Meyyafarikin'e sahip oldu (Haziran 1124) Timurtaş buna
karşılık babası tıgazi'den kendisine miras kalan Haleb'i feda etmek
mecburiyetinde kalmıştı. Bu durum Timurtaş'ın daha sonra kendisine
rakip olan Davud'a karşı belki de tek başarısı idiıı.

Belek'in vefatından sonra, kalan toprakları üzerinde payını almak


isteyen Danişmendli Emir Gazi'de Malatyayı kuşatarak şehri ele geçir-
di. Arkasında Hanzitl3 bölgesine saldırdı. Hısn'ı Keyfa Artuklu hüküm-
darı biraz da gelinin. mirasm korumak amacıyla Danişmendli hüküm-
darına karşı kOjmak istedi. Fakat o sıralarda Anadolu'da durumu ol.
dukça kuvvetli olan Danişmendli Emir Gazi'ye karşılık verebilecek
gücü olmadığı için sadece Danişmendli hükümdarının topraklarından

(8) O. Turan.Do~u Anadolu Türk Devletleri Tarihi İstanbul 1973. s. 153.


(9) •
el-Azimi, Tarih Kara Mustafa Paşa ktp. Nr. 398 yay: A. Sevim "Azimi Tarihi, Sel-
çuklular ile ilgili Bölümler. (H. 430-538/ m. 1038-39-1143-1144) Ankara 1988 T.
T.K. yayını S. 39-40. İbnüI Ezrak bu olayları H. 518 olayları arasında verir ki,
(a.g.e vrk 162v) gerek Süleyman'ın ölümü gerekse Davud'un adı geçen yerleri alması
ile birbirini takip eden olaylar kısa aralıklarla aynı yılda meydana gelmiş olsa gerekir.
(lO) Ci. Cahen "Le Diyarbakır" JA S. 241.
(i i) jbnü'l Ezrak a.g.e. Vrk 163a Cı. Cahen "Le Diyarbakır J. s. 242".
(12) Ci. Ilillenbrand. "The Establishment" Si s. 142.
(i 3) Harput'un güneyinde Malatya'ya kadar uzanan bölgenin adıdır.
36 REIIIZİ ATAOGLU

bir kısmını yağmalamakla yetind!l4.Diğer taraftan rahat durmayan Be-


lek'in Dul zevcesi Ayşe Hatun, kalan toprakların ayrı bir mirascısı
olarak; Gerger kalesini işgal etti. Buna bozulan Hısn-ı Keyfa Artuklu
hükümdan o sırada Ahlatşah'ı İbrahim ile Gürcistan seferine çıktığın-
dan dolayıl5 duruma müdahale edemedi. Davud'un Gü~cistan seferin-
den ne zaman ve hangi sonuçla döndü&TÜne dair maalesef herhangi bir.
malumata sahip değiliz. Fakat o bu sefer dönüşünde müttefiki olan
İbrahim ile Bitlis ve Erzen hakimi olan Toğan Arslan'a karşı harekete
geçişinin sebebi, herhalde Gürcistan seferinde olduğunu fırsat bilen
Bitlis hakiminin ona ait Hazze'yi ilhak etmiş olmasıdır Hısn-ı Keyfa
Artuklu hükümda rı da, Toğan Arslan'a ait bazı yerleri ele geçirdi16•
Bu arada Mardin'de ikamete m(cbur tutulmuş olan Haleb Sel-
çuklu meliki Sultanşah, oradan kaçarak Hısn-ı Keyfa Artuklu hüküm-
dan Davud'a sığınmıştı. Davud'a bir takım hesaplar peşinde olduğun-
dar ona dokunmamış hatta iyi muamcIede bulunmuştu. Bu Selçuklu
melikidaha sonra Bağdad'a Halifenin yanına gitti17
Timurtaş'ın Meyyafarikin'i almak pahasına kaybettiği Haleb'e
hakim olan Aksungur, 1126 yılı sonlarında Fatimiler tarafmd"n öldü-
rüJünce Musul'a' vali olarak, Irak Selçuklu Sultam Mahmut tarafın-
dan İmadeddin Zengi görevlendirilmiştil8• İmadeddin, bundan böyle
Haçlılara karşı yapılacak seferleri de ~rganize edecekti.
İmadeddin Zengi'nin böyle bir göreve getirilmesi Diyarbakır böl-
gesinde oldukça iddialı olan Davudun bütün planlarını alt-üst etti.
Meyyafarikin meselesi yüzünden Davud ve amcası oğlu Timurtaş ara-
sında henüz yeni başlamış olan rekabet bu müşterek düşman karşısında
geçici de olsa kalktı: Çünkü Zengi'nin ilk işi Haçlılara karşı yolunu aç-
mak bahanesi iI(~ Timurtaş'a ait Nusaybin'i kuşatmak olmuştu. Timur-
taş bu saldığı karşısında Davud'un yardım istedi. Hısn-ı Keyfa Artuklu
(14) Süryani Mihael. Vekayiname c. II s. 82-84 Ebul Faraç. G. Bar Hebracus. İbnu'ı-tbri.
Vekayiname İngilizceden çev. O.R. Dogruı T.T.K. Ankara 1950 c. II S. 358. Ci.
Cahen. "Le Diyarbakır" A.S. 242 O. Turan Selçuklular :tamamnda Türkiye tstanbul
1971 S. ı68.
(L5) Urfalı Meteos Vekliyiname. s. 284. O. Turan Dogu Anadolu ... s. 91 Ci. Cahen
"Le Diyarbakır" s. 242. JA. S. 242.
(16) tbnü'l Ezrak, (a.g.e. Vrk 162b) ve el-Azimi, olayı naklederken Davud'un Ahilit şah
ile beraberli~inden söz etmeden karışık şekilde verirler. Ancak Urfalı Mateos (Ve-
kayiname s. 284) açık şekilde Ahlat Şahı ile beraber Davud'un Gürcistan seferine
giriştigini ve olayların bu şekilde geliştigini nakleder.
(17) e1-Azimi Tarih. s. 40. A. Sevim. Suriye ve Filistin Selçukluları Ankara 1983. s. 241-
(18) tbnü'l Esir el-Kamil C. X S. 643.
ARTYKLU HÜKÜMDARI DAVUD UN SIYASİ FAALiYETLERİ 37

hükümdarı, Timurtaş'a yardıma gideceğine dair söz verdi. Fakat


Mardin Artuklu hükümdarının Nusaybir valisine göndermiş oldulu
posta güvercini tesadüfen Zengi'nin eline geçti. Zengi bundan yarar-
lanarak, posta güvercini ile Nusaybin valisine yanlış bilgi göndererek
şehrin kendisine teslim olmasını sağladıl' '.
Bu arada Urfa HaçlıPrensi loseelin, 1129yılında Amid bölgesine
Aşuma dağlarındaki Türk ve kürt köylerin(~saldırarak ya'ğmaladı. Çün-
kü bölgede oturan bu aşiretler kendisi Aı ıtakya'da iken topraklarına
tecavüz etmişlerdi. Davud Urfa Haçlı preısinin bu saldırısına karşılık
vermek için derhal harekete geçerek seferd m dönmekte olan loseelin'e
ani bir baskın düzenledi. Hezimete uğraya 1 Haçlı prensi Urfa kapısına
doğru kaçmak zorunda kaldılO.
Daha önee bahsettiğimiz gibi Zerigiııin Nusaybin'i ele geçirmesi
birbiri ile rekabette olan Timurtaş ve Davı ıd'u birleştirmiş, ancak OD-
lar Zengi'nin Bağdad'a dönmesinden ) ararlanmamışlardl21• Onlar
Suriye dönüşünde Zengi'ye bir pusu pl, nı hazırladılar, Artuklular
tarafından pusuya düşürüleeeğini haber al ın Zengi bu iki Artuklu hü-
kümdarından daha çabuk davranarak {'ara ve Nusaybin arasında
bulunan Serce'ye saldırdı. Bunun üzerine] )avud ve Timurtaş, yanları-
na Amid beyi İl-Aldı'yı da alarak Dara ya kınlarında Zengi'yi karşıla-
dılar . Yapılan savaşta Artuklular hezimet: uğrayıp çekilmek zorunda
kaldı. Zengi daha başka işleri sebebi ile :ıarekatı devam ettiremedi.
Fakat yenilgiyi hazmedemeyen Davud, Ze ıgi'ye ait olan Ceziretü İbn-
Ömer ve çevresini yağmaladı. Zengi Davu l'u takip etmenin zorluğun-
dan olacak ki oiıun bu hareketine göz yurr maktan başka bir şey yapa-
madı22•
Bu arada Davud hanımı I. KılıÇ Arılan'm kızı Sacide Hatun'u
kaybetmişti2:!.
(19) İbnü'l Esir, et~Tarihü'l Dahir fi'd. Devleti'I Atab ıkiyye bi'l Mavsıl yay: A.A. Tuley.
mat. Kahire 1963 s. 36-37. Aynı lJedreddin. İk [u'l Cuman ci Tarihi ehli'z.zaman
Vehüddin ef. ktp. N. 2389 Vrk. 2b-3a. CI. Cahe 1 "La Diyarbakır" J.A. s. 243. Ci.
Hillenbrand "The Establishmend" s. 143. Q. Twan Dolu Anadolu .. s. 154.
(20) Du olay kısa bir şekilde el.Azimide geçer. Muah ıar kaynaklardan Aynı. (a.g.e. Vrk
20a.) olayı dogru!ar. I. Demirkent. Urfa Haçlı kc ntlulu Tarihi (11118-1146) Ankara
1987 s. 89.
(21) Cı. cahen "Le Diyarbakır." J.A. S. 243
(22) İbnü'! Esir el-Kamil. c. X s. 664 aynı müelliC T Lrihü'l Atabekiyye s. 38-39 SUryeni
Mihael Vekayiname c. n. s. 107 İbnü'l Euak. 1.g.e. Vrk l64a Müneccimbaşı. Sa-
haCiM'I Abbar ... Vrk. 390b
(23) İbnü'l Euak, a.g.e., Vrk. 164a
38 iiE:l1 7,İ ATAOGU;

Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdarı, Timurtaş ile ittifakının sürdüğü


bir sırada ne ittifakı, ne de akrabalık münasebetlerini dikkate almaya-
rak aniden Van gölünün güneyindeki Siird, Bahmard, Batasa ve Ku-
talbası 24 ele geçird i 25. .

Hısn-ı Keyfıl Artuklu hükümdarı Davud'un bu ani atakları ve


başarılı genişleme siyaseti ile el-Cezire bölgesinde ön pla.na çıkması
amcası oğlu Timurtaş'ı, ister istemez ürkütmüştü. Hatta onun son ha-
rekatı Mardin ile müttefiki durumunda olan Ahlat'ın bağlantısını zor-
lamış Mardin'i Meyyafarikin'den ayırır hale getirmiştj26. Bu durum
Timurtaş'ı Davud ile olan siyasi durumunu yeniden gözden geçirmeye
mecbur etti. Bu nedenle o, Davud karşısında mağdu,r duruma düşme-
mek için kendine yeni kuvvetli bir müttefik aramaya başladı. Tam bu
sırada Zengi Halife el-Müsterşid ile ihtilafa düşüp bu mesele ile uğ-
raştığı esnada Timurtaş; fırsatı kaçirınayıp Zengi'ye yaklaşmak için
ona yardımcı kuvvetler gönderdj27.
Zengi'de Timurtaş'ın bu hareketinden çok memnun kalmıştı.
Ayrıca bu ittifak girişimi onun için bulunmaz bir fırsattı. Çünkü Birle-
, başkanlığında, kendisinin zayıf 01-
şik Artuklu kuvvetleri Davud'un
duğu bir sırada heran büyük bir tehlike arz edebilirdi.
Zengi Timurtaş ile kurmuş olduğu bu ittifak ile Artuklu ailesi
arasındaki rekabetin kendi lehine çevireyi başarmış, böylece üstün
vasıflar ile .tam bir savaş adamı olan Davud'u, kendi faaliyet alanının
dışında tutmayı planlamıştı.
Bu gelişmeler doğrultusunda tasarılarını derhal tatbik sahasına
koyan Zengi, Timurtaş'a gönderdiği yardıınlar için teşekkür etmeJ.eba-
hanesiyle İI-Aldı'nın elinde bulunan Amid'e karşı ortak hareket tek-
lif etti, Timurtaş ile bu konuda anlaşan Zengi kuvvetlerini onunla bir-
leştirip Amid üzerine yürüyerek şehri kuşattı. il-Aldı derhal Hısn-ı
Keyfa Artuklu hükümdarı Davud"ı haber gönderip ondan yardım is-
(24) lbnül Esir el-Kamil c. XI s. 13; İbnü'l Ezrak a.g ..r Vrk 167b İbnü'l Adim: Kemaled-
din, Zübdetül Haleb min Tarihi Haleb yay. S. Dahhan Dımaşk 1958 c. n. s. 253-
154 Münecciınbaşı, a.g.c. Vrk 390b. Süryani Mihael Dayud'un esir olan o~lunun Sü-
leyman olduğunu kaydeder Iyehayiname c. LI. s. 107).
(25) Batasa Arap fethinden sonra tanınmış ve Si d'in kuzey doğusunda ye şehre yakın bir
yerdedir. Bahmard Buhtan suyu havzasında el-Cezire hududundadır. Kutalbaş ise
Siird ilc Hızan arasında bir yerleşim merkezidir. (el-Cahen) "Le Diyarbakır ..." JA
s. 221
(26) İbnü" Ezrak a.g.e. Vrk. 164a Ci. Cahen. a.g.e. S. 243.
(27) G.V "ath. Die Geschichiehte der Artugıdischen Fürstentümer in Syrie Und dcr Ga-
ziraı Furatiya (496--812/ ii 02-1409) Berlin 1987 .S. 100
A RTYKLL" IIÜKÜMDA HI DA V{;J) t":\" SİYASi FAALİYETLEn; . 39

tedi. Timurtaş'ın kendi aleyhine Zengi'ye kuvvet gönderme~ini hazme-


demeyen Davud, derhal birliklerini toplayarak Amid önlerine geldi,
ve Zengi'den kuşatmayı kaldırmasını istedi. Onun bu isteği Zengi tara-
fından reddedildiği gibi kuvvetleri M kuşatıIdi. 528 yılı Cemaziyülahir
ayında (Mart 1134) Amid önlerinde Zengi ve Timurtaş'ın~irlikleri bir
yenilgiye uğradı. Hatta oğullarından birisini esir vererek geri çekilmek
zorl!nda kaldı. Daha sonra Amid'i ele geçiremeyen Zengi ve Timurtaş
muhasarayı kaldırarak geri döndülerl8. Sonuçta Amid alınam?mıştı
ama, Davud'a büyük bir darbe indirilmişti. Bunu takiben, Zengi'nin
ve Timurtaş'ın birleşik kuvvetleriHısn-1 Keyf" Artuklu hükümdarına
ait Savur'u kuşattllar29. Buradaki Davud'un naibi olan Hamden b.
Eslem'i öldürerek30 şehri zaptettiler. Zengi rekabeti biraz daha artır-
mak ve Davud'u daha da tahriketmek için Savur'u Timurtaş'a bırak-
tı3ı. Olayın peşini bırakmayan Zengi yine Timurtaş ile beraber Davud'
un oğlu Kara Arslan yönetimindeki ordusunun yenerek Tanza ve Telli
Şeyhi32 ek geçirdi33. Bütün bu olaylar Davud'un kendi ailesi içerisin-
de de ruhsal bunalım yarattığından oğullarından Harputtaki Arslan
Doğmuş, babasına isyan etmiş, Davud oğlunu hapsetmek zorunda kal-
mıştı34.
Davud'un bu zayıf anını iyi değerlendirmek isteyen Zengi ve Ti-
murtaş, onun himayesinde bulunan amcası zadesi Abdü'l Cabbar'ın
oğlu Arslan'ın idaresindeki Zülkarneyn ve Sivan'ı da zapt('ttiler. Zengi
bu yerlerin idaresini de Timurtaş'a bıraktı35. Hatta daha ö"nceele geçir-.
diği Serce ve Dara'nın idaresini de Timurtaş'a vererek36 Tamrladığı
(28) Ci. Cahen "Le Diyarbakır" J.A. s: 244.
(29) Bu yerin adı her ne kadar "Sur" olarak okunmuşsa da istİru;ahından yararlandığı-
mız mükrimin Halil Yinanç nüshasında "Savur" şeklinde okunmuştur (tbnü'l Ez-
rak a.g.e. Vrk 167b)
(30) İbnü'l Ezrak a.g.e. vrk. 167b İmadeddin Halil Emaretü Beni Artuk Kahire 1968
(Basılmamış Doktora Tezi). Aynü'ş-şems Üniversitesi, Ed., Fak. Ktp. Nr. 12949,
b. 83, u bapbıh adı CL Cahen tarafından Candel b. Eslem olarak okunmuş (a.g.e. s.
244) A.A. Savran tarafından da Handel b. Eslem olarak okunmuştur. (A.A. Savrqıı.
Critical Adition of the Artugıd Section in Tarih i Meyyafarikin wa Amid. Doktora
Tezi londor. 1975 a. 31) İmadeddin Halil ve M.H. Yinanç da Hamdan b. Eslem ola-
rak okumuştur.
(31) İbnü'l Adim. Zübde ... C. LL. S. 254. ibnü'l 'Esir. cl-Kamil c. Xl s. 13
(32) Burası Mardin, Hısn-ı Keyfa ve Amid üçgeni arasında kalan önemli bir kavşak nok-
tasıdır. (CI. Cahan a.g.e. s. 225)
(33) İbnü'j Adim Zübde ... C. LI. s. 254. O. Turan Doğu Anadolu .. S. 155.
(34) Süryani Mihael. Vehayinamc c. II. S,. 104.
(35) ibnül Ezrak a.g.e. Vrk 158a
(36) Ci. Cahen "Lc Diyarbakr" J.A s. 245.
40 REMZİ .A.TAOGLU

planı gayet güzel uygulamayı sürdürdü. Gerçekten de Davud fazla şe-


kilde tahrik edildiği için Timurtaş'a karşı olan düşmanlığı daha da art-
mıştı. HJsn-ı Keyfa Artuklu hükümdarı, artık sesini çıkaramayacağı
bir anda birden bire ortaya çıkarak Zengi'nin kendisinden almış ol-
duğu Tanza civarını acımasızca yağmaladı37• Kendisinden böylebir
atak beklemez iken o, bU;olayın arkasından bu defa, 1136yılı Temmu-
zunda Şarvah'ın elinde bulunan Hani'yi ele geçirdi. Ancak idaresini
kendisine niyabeten tekrar Şarvah'a bıraktı38•
El-Cezire bölgesinde olaylar bu şekilde gelişirken Bizans impara-
toru Johannes Komnen Kilikya bölgesindeki Ermenileri tenkil etmek
ve doğu sınırlarını genişletmek amacıyla Haleb yakınlarına kadar in-
mişti. Bizans imparatorunun bu hareketi bütün Türk hükümdarlarını
telaşlandırdı ve onları bideşmeye sevketti. Atabey Zengi, başta Anadolu
Selçuklu Sultanı MesG.d,Danişmendli Melik Gazi, ve bütün Artuklu
beylerini Bizans'a karşı cihad'a çağırdı. Bunun üzerine Hısn-ı Keyfa
Artuklu hükümdarı Davud'un oğlu Kara Arslan komutasında büyük
bir ordu gönderdi (ibnli'l Adim. 50.000 el-Azimİ20.000 kişi'lik abartılı
bir kuvvetin gönderildiğini söylerler.) Bizans "imparatoru bu durum
karşısında geri çekilmek zorunda kaldı39•
Ancak bütün bu ortak cihad hareketi bile Zengi ile Davud'un ara-
sındaki buzları eritrneye kafi gelmedi. Zaten Davud biraz çekindiğin-
den, biraz da kırgınlığından bu ortak harekete bizzat iştirak etmemiş
oğlunu göndermişti.
Zengi ile Timurtaş'ın kendisine yaptıkları bir türlü unutamayan
Davlid, bu olaydan bir yıl sonra Timurtaş'a tabi olan Dilmaç oğlu Hü-
sameddin Kurti'den Erzen'i aldı (533/ 1139) Hüsameddin de Timur-
taş'a sJğınmak zorunda kaldı4o•
Hısn-ı' Keyfcl Artuklu Hükümdarının Timurtaş'a karşı bir türlü
gitmeyen bu kızgınlığını ortadan kaldırmak isteyen ibnül Ezrak, gö-
(37) İbnül Ezrak a.g.e. Vrk 168a
(38) İbnül Ezrak, Sarvah'ın Hani'de ölünceye kadar Davud'un hizmetinde, bulunduAunu'
söyler. (a.g.e. Vrk 168b)
(39) lbnü'l Ezrak a.g.e. Vrk. 168b İbnü'l Kalanisi Zeyh Tarih-i Dımaşk, yay: H.Fo Ame-
droz. Leyden 1908 s. 266. el-Azimi, Tarih s. 52-53. İbnü'l Adim Zübde ... c. II. s.
264-68 İbnü'l Esir her iki eserinde de olaydan bahseder, fakat Artuklularm adını zik-
retmez (el-Kamil c. XI 56-60 Tarihü'l Atabekiyye ..s. SS. C. Alptekin The Reign
of Zengi. Erzurum 1978s. 57-58.
(40) İbnü'lEzrak a.g.e. Vrk. 169a cı. Cahen Le Diyarbakr JA s. 246 O. Turan DoAu
Anadolu.. s. 156
ARTYKLU BÜKÜIlIDARI DAVUD UN SİYASi FAALiYETLERİ 41

revli gittiği Musu1'dan dönüşünde Hısn-ı Keyfa'ya uğrayıp Davud ile


görüşmüştü. Fakat yine de Timurtaş ile Davud arasında barışı sağlaya-
mamışti41• Hareketleri ile Timurtaş'ı taciz eden Davud Zengi ile müca-
deleden vazgeçmemişti. Onunla 534! 1140yılı içerisinde bir defa daha
karşılaşan Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdarı Zengi karşısında yine mağ-
lup olmaktan kurtulamadı. Sonuçda önemli bir merkez olan Bahmard.
Zengi'nin 'eline geçti42•
Hiç bir -zaman yenilgiyi kabullenemeyen ve mutlaka karşılığını
vermeye çalışan Davud. Zengi'nin ülkesine dönmesinden sonra 1141
Temmuz'un da yalnız kalan amcası oğlu Timurtaş'ın ülkesine saldıra,.
rak Meyyafarikin önlerine kadar yağmalayıp Telli şeyh-i ve Fassat'ı43
ele geçirdi44•
Timurtaş Dayud'un bu atağı karşısında bölgeyi boşaltıp ondan
barış isternek zorunda kaldı. Arkasından <;laHısn-ı Keyfa Artuklu hü-
kümdan ile Mardin Artuklu hükümdarı Meyyafarikin'de bir sınır an-
laşması yaptılar45• Bu anlaşmadan haberdar olan Zengi 1142 yılından
önce Kızıl Arslan'ın oğlu Yakub Bey'inÜlkessine,girdi. Az sonra da
Davud'a ait olan Hizan, Maden Irvan46 uc Katalbas'ı işgal etti47• Zen-
gi'nin bu hücümu karşısında Davud ile yapmış olduğu anlaşmadan do-
layı zor durumda kalan Timurtaş, Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdan
ile olan anlaşmayı bozmak zorunda kaldı. Ertesi yıl Mardin'e gelen
Zengi, kayınpederi Timurtaş'ın kuvvetlerini de alarak Davud'u iyice
sindirrnek için harekete geçti. Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdannı ait
'olan Hani, Siırd ve aralarında devamlı el değiştiren Cebel cur ve Zül
kameyn'ı topraklarına kattı48• Bölgedeki hakimiyetini tam anlamı ile
kabul ettiren Zengi. Amid'de Davud adına okunan hatbeyi kaldırta-
\ rak kendi adına okutmaya başladl49• Bütün bu ağır yenilgilerin acısına

(41) ıbnü'l Ezrak a.g.e. Vrk 169b.


(42) İbnü'l Esir. el KamiL. c. XI. s. 79 Müneccim başı Sahahifü'l Ahbar ... Vrk 390b Ci.
Cahen "Le Diyarbaler" J.A. s. 247.
(43) Meyyafarikio'e yakın 'şehrin kuzey dogusunda bir yerleşim merkezidir (CI. Cahen
"Le Diyarbakr", J.A. s. 224)
(44) İbnO'1 Ezrak a.g.e. Vrk. 1696.
(45) ibnO'1 Ezrak a.g.e. Vrk yukanda gösterilen yerler. Ci. Cahen. "Le Diyarbakr" s.
247. ,i
(46) Bugünkü Kilis yakınlarında "Yerupkale" denilen yerdedir (CI. Cllhen a.g.e. s. 222-
223.)"
(47) İbnül Ezrak a.g.e. Vrk 170a.
(48) İbnü'l Ezrak a.g.e. Vrk 170a
(49) ıbnüı Esir Tarihü'I-Atabekiyye .. s. 64 Ci. Cahen "Le Diyarbakr ••.. I.A. 5.248
4.2 HE)lzi ATAOCU;

dayanamayan rak:ibi Zengi'ye karşı netice alamamanın ızdırabıiu çeken


ve çarf'sizlik içeri8inde kıvranan Rü kneddin Davud 19 Muharerrem
539 (23 Temmuz i144 pazar günü Hani'de öldüSO.Daha sonra tabutu
Hısn-ı Keyfa')'a getirilerek 'defnedildisı.
Kardeşi İbrahim'in aksine oldukça hareketli cesur ve atak olan
Davud, Hısn-ı keyfa topraklarını oldukça genişletmişti, Babası Sok-
man'ın ölümünden sonra başlangıçda ağabeyi İbrahim'in Hısn-ı Key-
ra Artuklu tahtınalhalef olması sebebi ile hükümdarlık şansını kaybet-
miş ancak onun 3 yıllık bir hükümdarlıktan sonra ölmesi üzerine Hısn-ı
Keyfa Artuklu tahtına oturabiImişti. ArtukIu ailesi içerisinde liderliğe
oynayan Davud hakkında İbnü'l Ezrak ~er.ne kadar yağmaları sıra-
sında acımasızca davranışlarından dolayı iyi şeyler söylemezse de52
lbnü 'I Esir, özellikİe Zengi'ye karşı mücadelesini ve onun Artuklu
Türkmen oymaı~ı üzerinde ne kadar büyük nüflıza sahip olduğunu
şöyle dile getirir. "Başka kimse olmasa bile Davud ona (Zengi'ye) kafi
idi çünkü o Türkmenler üzerine o kadar nüfuzlu idi ki, eli silah tutan
herkes onun emri altında toplanırda. Çok cesur ve atılgan olan Davud'
a mağlubi)'etler tesir etmezdi. O savaş alanından kaçar gibi gözükür.
Fakat bir kaç gün sonra tekrar döner ortaya çıkardl53• Ancak bu ka-
dar yiğit ve faat olan Davud'un bütün planları Zenginin ortaya. çıkışı
ile altüst olmuş onun Artuklu, hatta Diyarbakr bölgesindeki diğer bey-
ler üzerinde hakim olma hevesini suya düşürmüştü54.
Sonuç olarak 36 yıla yakın Hısn-ı Keyfa Artuklu hükümdarlığı
yapan Davud'un hakimiyet devresini ikiye ayırmak mümkündür.

(SO) Davudun ölümünden az önce' Zengi'nin kendisini sıkıştırması üzerine oğlu Kara Ars-
lan'ı Konya'daki Selçuklu Sultanına gönderdigini kaydeden O. Turan (Doğu Anado-
lu ...s. 157) herhalde bu olayı daha sonra Kara-Arslan Mevrinde vukua gelen hadise
. ile karıştırmış olmalıdır.
(51) İbnü'l Ezrak a.g.e. Vrk. ı70a; İbn-i Şeddad İzzeddin Muhammed el A'lakü'l Hazire
fj zikr-i ümerai'ş-şam ve'l cezire yay. S. Dehhan Dımaşk 1962 s. III kısım II. s. 625;
Ebi'l Fedai! Muhammed el-Hamavi. Tarihü'l Mansun, Telhisü'l Keşfve'l Beyan fi
Havadisi'z. zaman Faksimile yay: P. Gryazneviç. Moskova 1963 Vrk. 81n
(52) İbnü'l Ezrak. a.g.e. Vrk 167 b ve 169a
(53) İbnü'l Esir Tarihü'l Atabekiyye ... s. 81.
(54) Müellifi beııi olmayan Burdur il Halk Kütüphanesindeki 353 numarada kayıtlı bu-
lunan "Tah! el-Arluki" de Zengi'nin rakıbi durumunda olan Davud.un el-Cezire'
nin hükümdarlığının Zengi'ye verilmesi için büyük bir fedakarlık göstererek Halife-
nin vezirine teklifde bulwıduğu kaydedilir. Bölgenin Franklara karşı korunması için
Zengj'nin hükümdar oluşunda Davud'un oynadığı rol nakledilerek, bu yüzden Ata-
beylerin Artuklular'a minnet borçlu olduğu ifade edilir. (a.g.e. Vrk. 16b-ı7a.) ki,
bu bilgiler tarihi gerçeklerden oldukça, uzaktır.
ARTYKLU Hl:KÜMOARI OAVVO UN SİYASİ FAALİYETLEHİ 43 .

Birincisi, 1108 yılından 1 i24 de Belek Gazi'nin ölümüne kadar


olan dönemcÜrki, Davud bu devrede oldukça sessiz kalmıştır. Çünkü
o sırada önce amcası İIgazi Artuklu ailesi liderliği ni sürdürmüş. (Ölü-
mü 1122) daha sonra da bu işi Belek Gazi üslenmişti. Davud'a sadece
onlara itaat etmek düşüyordu.
İkincisi ise, büyük mücadelelerle geren yirmi yıllık (I 124- i 144)
dönemdirki tlümüne kadar sürmüştür. Bu devrede Artuklu ailesi re-
isIiğini ele geçirmek isteyen Davud büyük gayret göstermiş, ancak ka-
der karşısına Zengi gibi bir rakibi çıkarmıştı.
XVi. YÜZYıLıN İiK YARıSıNDA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN
, NÜFUSU VE VAKıFLAR!: 1518 ve 1540 TARİHLİ TAPU
TAHRİR DEFTERLERİNDEN NOTLAR*

Doç. Dr. M. Mehdi İLHAN

Dtyarbakır şehri üzerine yerli ve yabancı yazarlar tarafından çeşit'"


li eserler kaleme alınmış ve yayınlanmışlardır. Bu eserlerşehrin tarihi,
. coğrafyası ve mimari yapılan hakkında bizlere yeterincebilgi vermek-
tedirı. Ancak ,şehirdeki sosyal ve ekonomik faaliyetler hakkındaki bil-
giler bir kaç seyahatnameye münhasır kalmakta ve bu bilgiler de biz-'
leri yeterince aydınlatmamaktaçl.ır2• Ama bu eksikliği arşiv vesikaları
ile gidermek mümkündür3• BU.da yorucu bir ça1ış~ayı gerektirmekte-
* Bu makalede Yıı.rarlandlgıffi1z taputahrir defterlerininher ikisi de İstanbul Baş-
bakanlık Arşivinde bulunmaktadır. 9i4 (1518) tarihli ve 64 nolu defterin muhartiri Ali Çe-
lebi adında bir zatolup defter Amid sancağından maada Mardin, ,Sincar, Berriyecik; Ruha,
Siverek, Çermik, Harput, Ergani, Arabgir,Kığı ve Çemişgezek sancaklarını da kapsamak-.
tadır. Ayrıca deftetde her bk sarieağın kanU11l).amesivardır. 947 i 1540 tarihli ve 200 nolu
. defterin muharriri ise Haydar Çelebi adında bir zat olup olçlukça ~aeimli olan bu de1}er
Aılıidve Mardinlivaları ile Nusaybin ve Savur kazalarını kapsamaktadır. Her birliva ve
kazanın başında' kanunuarnesi bulunmaktadır~
.(1) B,u gibi eserlere örnek olarak şunları verebiliriz; A. Gabriel, Voyages Archeologiques
dans la Turqıiie Orienta/ie •. avec unreeueil' d'inscriptions araoe par Jean Sauvaget,
Paris 1940; M. van Berehemand Josef Strzygoesld, Amida, Heidelberg I, Paris 1910;
Ahmet Necdet Sözer, Diyarbakırhavzası, Ankara 1969; Metııı Sözen,Diyarbakır'da
Türk Mimarisi, İstanbul 1971 ; Rahmi HüseyinÜnal, Diyarbakır ili'ndeki Bazı Türk.
i . isla~ Anıtları Ozerine bir inceleme, Erzurum 197'5; Şevket Beysanoğlu, An~tları ve
Kitabeleri ile Diyarbakır Tarihi, ı. Cilt Başlangıçtan Akkoyunlıilar'a Kadar, Ankara
1987.
(2) Bu seyahatnamelere verebileceğimiz örnekler de kısıtlıdır: R.J. Garden, "Deserip-
tion ofDlyarbekr", Journalöl the Royal Geographical Society 37 (1867) s. 182~193;
Martin van Bruinessen and Hendrİk Boeschoten (eds.), Ev/iya Çelebi in Diyarbekir,
>Leiden 1988.
(3) Diyarbakır şehri ve vilayeti ile ilgili Muhimme ve Ruus defterlerindekiyüzlerce hük-
mün yanında Başbakanİık Arşivi ile Tapu Kada'stroGenel MüdÜrlüğü Kuyud-i
Kadime Arşiv'inde yirmi civarında defter bulunmaktadır.
46 \1. MEHDİ. İLH;\N

dir. Zira şehir hakkıudaki bütün arşiv vesikalarıı:uub:raraya getirilme--


leri bir yana bu vesikala:m okuutıpÇleğerlendirilmeleri oldukça zorbir
- iştir. Dolayısıyla'konuya hir kısıtlamagetirilmesi gerektiği gibi konu
içinde işlenecek vesikaları]] dakısıtlat'maları ve iyi işlenmeleri gerek-
mektedir. Zaten şehrin nüfu':suh~kkındaki bilgilerin engüveniİir kayna-
ğı Tapu Tahtir deftederid:ider"ve bu tapu tahrir defterlerinden daha
. değişik bilgiler elde:ıetmekınümkündur. Bilhassa Qunlar üzerindeki mu-
kayeseli bir çalışma tescil t~ıdilen bilgilerin teyidine yarıy~cağı gibi şehir- '
deki gelişmelere d~::ışık tutacaktır. İşte burada Diyarbakır şehdne ait
iki mufassal defteriıı mukayeseli bir çalışması yııpılmıştır. Ancak bun-
dan sekiz dokuzyıl önce (Muhtemelen 1980 yılında) üzerinde :çalıştı-
ğım Ankara Tapu Kada":tro Genel Müdürlüğü (TKGM) Kuyud-i
Kadime' Arşivi'ndı~ ki ] 564,tarihli defterden bilhassa mahalle adlarını
tesbitte yararlanılınıştu,
Bu ,defterlerden 1518 tarihli olan ilki daha. önce doktora tezime
konu teşkil etmiş4 ve da:ıa ,~lOnratarafıından çeşitli yönlerdeiıdeğerlen-
dirilip bir iki makalem Jayınlanmıştırs. Bu d.efteri ı540 tarihli defterle
karşılaştırmak her zamLn arzu ettiğim bir çalışma olmuştur. Prof. Ne-
jatGöyünç bu defterlm:de:rıyararlanarak bir iki makale yayınlamış6
ve böylece şehrin tarihine büyük bir katkıda bulunmuştur;-
Konumuzun temelini teşkil ,eden 1518 ve 1540 tarihli defterleri 'iki
'açıdan karşılaştımıak LL: ürnkündür: ekonomik faaliyet ve nüfus dağılı~
mı. Ancak 1540 tarihli dC':fterde~ki vakıf kayıtları, bizeşehirdeki ilmi
faaliyetler hakkında bilgi verme:ktedir.

(4) M. Mehdi İlhan, The 1518 (J'ttomanCadastral Survey olthe Sancak of Amid, Ph. D.
thesis, Manchest,er 1977. - .

(5) M. Mehdi İlhan, "Som" Notes on thc'Settlements and Population of the Sancak of-
Amid according to tb,: . 5H: üttornan Cadastral Survey", DTCF Tarih Araştırmala-
rı Dergisi, XIV, Ankara 19::;::3,s. .415-436 + ~harita,; Aynıyazar, "Some Not~s on
the Personal and Pl~ce Names Used;inthe Sancak of Amid During the Firşt Half of
the.Sixteenth Century" Bd'leten, LIV / 209 Ankara, 1990,s. 223-232 (Türkçesi
için bk. S. 213-22:!). ! '

(6) N. Göyünç, "Diy;irbekir Hı:ylerbe)iliği'nin ilk idari faksimatı" Istanbul (Jllive~sitesi


Edebiyat Fakıiltesi ra,:ih Dı:rgisi, XXIII (1969), s. 23",34. Şevket Bey Şanoğlu?da 1540
tarihli defterden yararl~nmı'i;tır, bk. "Kanun.i Devrinde Amid -(Diyarbakır) Şehri",
Beşinci Milletlerarası ilirkoloji Kongresi İstanbul, 23.-28 Eylül 1985, Tebliğler III.
rÜfkTarihi,cilt ı. İstanbtd 1986, s. 139...,154.
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 47

Ekon0D;ıik Faa liyet


1518. tarihli deftere göre Diyarbakır şehriningelirleri Sultan Hassı
ile Beylerbeyinin Hassı arasında paylaşılmakta idi. Her ne kadar Sul-
tan Bassı ile BeylerbeyininJ:Jassının sadece şehirden elde ettikleri gelir-
lerini tam olarak hesaplamak mümkün değil ise de vilayetten elde ettik-
leri gelirlerini hesaplamak mümkündür. Nitekim yaptığım-hesaplama-
lara göre Beyierbeyi Bıyıkb Mehmed Paşa Bassının (1,211,033 akçe)
Padişah Hassının (638,63lakçe)7 çok üstünde olduğu anlaşılmaktadır.
Hatta Bıyıklı Mehmed Paşa Hassının bilhassa Mardin'den de aldığı
gelir (1,080,710 akçe) 8 eklendiğinde, son derece büyük bir -meblağa
ulaştığı ve iki yıl sonraki bir bütçe cetvelinde verilen diğer Osmanlı
beylerbeyilerinin ve beylerinin sancaklarından elde ettikleri gelirleri. ile
ayrı ayrı karşılaştırıldığında onlarınkinin bir kaç katı olduğu ortaya
çıkımiktadır9• '

1518 t2rihli deftere göre Diyarbakır şehrinden elde edilen gelir-


lerin Padişah Hassına veya Beylerbeyi Hassına ait olduğu anlaştl-
maktadır.J;lu kayıtlardan şehirdeki ekonomik faaliyet oldukça canlı
gözükmekteve kirişhane, ma'cunhane, darbhane, boyahane,başhane;
tabakhane, ve bozahane gibi iş yerlerinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Tezim~ konu teşkil ~{mesi yüzünden 15-18tarihli defterin Amidsanca- ;
ğına ait kısmını detaylı şekilde inceleme fırsatı bulduğumdansadece
, şehirde değil sancakta faaliyet gösteren ve defterde kayitları geçen mes-
lek nevilerini tespit etmem mümkünoldu. Sayıları yetmişüçü bulan
bu meslek nevilerini onbir guruba a.yırdım. 1540 tarihli ve 200 nolu
defterde ise bu meslek nevileri kırk civarında idi. Ancak bu defterde
tesbit edebildiğim attar, cellab, karpuzci, kelekci, kettani, külabci
(küla bi), kürekçi, neccar ve serger gibi bir kaç meslek nevilerine ] 518
tarihlitapu tahrir defterinde rastlıyamadım. 1518 tarihli defter ile 1540
. tarihli defterdeki meslek nevilerini birleştirip aşağıdald tabloya dökül-
mesi okuyucuya yararlı olur umarımlO.

(7) 15 Aralık 1529 tarihli İcmal defterine (HA..TD 134) göre Amid Iİvasında Padişah
Hassı 2, 858, 069 akçe idi.
(8) N. Göyünç, XVI. yiizyılda Mardin SelTlcağl,İstanbul 1969, s. 151
(9) Ö.LutfiBarkan,"H.933-934(M. 1527-1528) Mali yılına ait bir bütçe ömegi",
Iktisat Fakültesi Mecmuası, cilt XV (l953~54), s.303-306.
(LO) Bu meslek nevilerinin çoğunu Diyarbakır Kütüpharlesi yazmaJarı arasındabulunan
bir kanunnamenin (Yer No. 6338/3935) sonuna doğru verilen bir meslek-erbabı
listesinde!,!(varak 47a-b) tesbit etmek mümkündür. Bu liste ilavelerde oldu~u gibİ
verilmiştir.

/
.1

48 M" MEHDİ İLHAN

Tablo: 1

ONALTINeı ASRıN İıK YARISINDA DİYARBAKIR'DA -MESLEK NEvtLERİ

Metalişiyle uğraşanlar:

i) Bakırcı (bahıreı) ,; demircii (haddad); kalayei; kuyumcu (altunCi; zerger)

ii) Mataracı (banud); kazanci; iğneci (suzeni); kilitçi; bıçakçi; nalbant (na'l-bend)
Si/ah işiyle uğraşanlar (siXah yapanlar ve silahdarlar):
i) Kalkancı; yaycı (kavs;: kemand; ..kemenger); okçu (tirger)

ii) Topci; tüfekci

Derici/er (deri işiyle uğraşaıılat)::


i) Deriyüzücüsü (yüzüci; seUah); dabbağ (tabak, debbağ)

. ii) Ayakakabıcl. (kE:feşduz;'kıwrlurqcı) ; çarıkçı (çaruhi); ayakkabı tamircisi' (sekkaf),

Mensucat işiyle uğraşanlaır:


i) Yün tüccarı (yünci) •. ılÜIl tarakciJhııllac); pamuk tarakcı (atuci): dokumacı
( ç••lha); yüıilü dokumaı;ı (' abaci);, ketc~n kumaşçı (kettani J
ii)- Kumaş ,boyıyamlar (boyad, salıhağ); çırpıcı (kassar)
iii) Terzi I'hOy>'.at);kalpakçi; çadırei
Çömlekçi/er:
Çömlekci -(çanakçi; fiııcand; kuzeger); çİnici (kasi)
Erzak' tüccarları;
i) Bakkal; kasab (kas.l'qb); efegirmenci; yağci
ii) ,Börekci ; ekmek çi (etmekd; fırınci; habbaz); helvacı (helvai; helvaci; heli'ani);
peynirci (eebban); kebabcı (kebabi)
iii) Hayvan yemi satatılar ('allaf); buğday tüccarı (gendumci; tahılci)
iv) Odunci; mumd;çmii salan (çE!raği)
v) Seyyar satıcı (çerçi); kı/şçi
vi) Karpuzci;- kavımci (battali)

Hizmetçi/er:
. Yemek pişiren (aşçı; tabbalı); kapıcı (kapuci; bevvap); ev hizmetcisi (hizmetkar;
ki/erci); bekçi (b~kci/ 'ases); h:llIlrıaıııc:t(dellak;' hammami); berber (hiıll~k); doktor
(hekim:); tellal (delial,:' simsar);' kılavllZ (kılağuz); celeb (eeliab) tırnarhane muhafızı
(kulla~i): seyis (ei/ugir )

jrapı ve inşaat işleriyle uğraş,anlar:


i) Marangoz (neccar); sıvaci; duvarct teknesini taşıyan (tayyan)
"

1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRiNİN NÜFUSU VE:: "VAKıFLARı 49

. Din adamları:
lmam';fakih; hat/b; hattab; müezzin: Kur'an okuyan (kari); papaz (keşiş)
Askerler:
Akkoyunlu: Ferraş; meş'a1dar;nöger;piyade; yasavul;' tavaei
Osmanlı: Koruci; eivelek; felakaci; fellak
Muhtelif:
Borazan;eevvak;' çavus; tuğci; kelekçi; kürekçi;'tıttar; hanan-i çeltük

1540tarihli defterden de ayrıcaekonomik faaliyeti takip etmek


mümkün oluyor. -Çinilerin pazarlandığı Suk-i Taban.adİndaki çarşı-
.dan .şehrin çinicilikte ileri olduğu anlaşıldığı gibi şehirde, bu defterin'
kayıtlarına göre, kirişhane. ma'cunhane, boyahane, başhane, dabbağ-
hane, bozahane, şem'hane gibi işyerleri. bulunmakta idi. Bu işyerle~
rini 1518 tarihli defterinki il@ karşılaştırdiğımızda şöyle bir tablo
.karşımıza .çıkmaktadır. . .
Tablo: 2
1518 ve 1540 Tarihli Rapu Tahrir Defterlerine Göre Diyarbakır'da İş Yerleri

1518 Tarihli m 1540 Tarihli m


Işyerinin Adı. Vergisi tşyerinin adı Vergisi

Kirişhane 15.000 Kirişha,ne 2.500


Ma'eunhane (ma'a kumar) 15.000 Ma'cunhane 8.000
Darbhane 90.000 Darbhane 650.000
Boyalıane 150:000 Boyalıane, . 142.000
(+ 270.000 Mir-i miran hissesi)
Başhane 15.000 Başhane 8.000
Tabakhane 100.000 Dabbağlıane 8.000
Bozahane 5.000 Bozalıane 5.000
Şem'hane 25.000

Şehirde ticaretin de'oldukça hareketli olduğunu defterlerden anlı-


yoruz. Şehire giriş ve çıkışlar 'dört kl:tpıdan yapılıyor ve bu kapılardan
geçen m~ta'dan vergi alınıyordu: 1518'de27.ooo akçe olan bu v~rginin
1540'da 38.ooo'i bulduğunu defterletdm anlıyoruzll. Şehrin pazar yer-
lerinde esir, binek hayvanlar, küçük baş hayvanlar, peynir, bal, leına,
sabun, gön, meşin gibi meta'lar' pazarlanıyordu .. Bunların satışından
ele geçen vergilerin 1540yılında arttığını görüyoruz. Aşağıdaki tabloyu ~
yakından incelediğimizde bu artışların oldukça yüksek olduğunugörü-
rüz. .' . .
(11) BA. mM, s. 5;~A. m 200, s. 57.

_J
50 ' M. 1I1):'HDİ İLHAN

Tablo:3

1518 ve 15.40 Tari!ıli Tapu l'ahrir Defterlerine Göre Diyarbakır'da Uygulanan

Bazı Vergiler
1518 Tarihli TD ] 540 Tarihli TD
Verginin Adı Mitdari Verginin Adı Mikdarı
._----
Tamğa-yı ağnam 14.000 Bac-ı bazar-ı. ağnam 110.000
Tamğa-yı usera ve devabb - 7.000 Bac-ı bazar-ı esh ve usera 60.000
Tamğa-yı hmil ve arasa ve Mahsul-i kapan-.! arasa 110.000
kapan 70.000
Resm-i bevvabi ... 27.000 Resn1-i ebvab-ı erba'a 38.000

'Yukarıda örnek olanıık verdiğimiz ta.bloda artışların oldukça yük-


sek oluşunuSultan Süleyrnan'ın yaptığı seferlerin giderlerini karşılamak-
tan kaynaklandığını ileri sü~ebi1iriz.Ayrıca 1518tahririndeşehir henüz;
fethedildiğinden sakinl(~rıhoşnut tutmak için vergiler yüksek tutulma-
mış olacağı gibi Osmanlı:lar ile Safeviler arasında cereyan eden uzun
müçadeleler neticesinde nüfus azalıııış ve dolayısıyla ticaret sekteye
uğramış olabHir. İlerideizah edeceğimiz gibi zorunlubir göçün netice-
sinde Diyarbakır'ın nüfusı.:ı.1540yılına dekartmış ve dolayısıyla ticaret
yeniaen canlanımştır.
Onaltıncı asıl'da Diyarbakü' oldukça canlı bir şehir olup bu gün
canlılığını kaybeden Bıyıkh Mehmed Paşc' cami~ (Bu' günki adıyla Fa-
tihveya Kurşunlu camii) c:ivanndadahi bir çok dükkanlar bulunmakta -
idi. Buraya alış veriş için gelip camide namaz kılanlara sık sık yemek -
dağıtılmaktaydılz. Pazar yürin,in günümüzde burada kurulmuş olması
eskiden kalma bir alış..v>e:rişcaıılılılığımn bir devamı olsa gerektir.
Şehirde çeşitli zanaatlara ait 'çarşılarve bu çarşılarda bir çok dükkanlar
mevcuttu. 1540 tarihli defterin vakıf kayıtlarına göre' bu çaışıların sa-
yı8ı lSıcivarında idi. Bu çarşıılarışöyle srralayabiliriz: n Suk-i 'Attarin,
(L2) Bu camiye 10,000 akçeJik geliri'olan bi~ köy Yavuz Sultan Selim'in emriyle 'tahsis
edilmiş ,ancak bu 'para halka dağıtılan yemek için kafi gelmemiştir. Bunun üzerine'
Bıyıklı Mehmed Paşa 1518 tarihli d,eftere gön: Amid Kadısı 'Ubeydullah Çelebinin
..arpaIığl olan 20,000 akçelik Ali Pınar köyünün kendisine temlikedilmesini istemiş
(Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi No. 11607) ve bu isteği yerine getirilmiştk (BA. TO
64, s: 114). Bu köyün gdiri 1540 yılında 27,559 akçeye çıkmıştır (BA TD 200, s. 108).
- .-
Bk. M. M. İlhan, "Diyarbakır Fatihi Vt Beyblerbeyi Bıyıklı Mehmed Paşa", Atatürk
ve Diyarbakır. D. Ü. l3asımevi. Diyarbakır 1981; s. 153-156.
151Ş VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİ~ NÜFUSTlVE VAKıFLARı 51

2) Suk'i 'Attarin-i 'Atik, 3) Suk-j Balai, 4) Suk-i ... ve Bezzazan, 5)


Suk~i Börekçiyan, 6) Suk-i Borsacı, 7) Suk-İ al-Gazal, 8) Suk-i Habba-
zin, 9) Suk-i HalaVıyat, 10) Suk-i Kassarin, 11) Suk-iKohne-i Muzev-
vere, 12) Suk-iNeccario, 13) Suk-i Palanduzin 14) Suk-i Serracin, 15)
Suk-i Tabbakin, 16) Suk-i Taban.
Şehirde 2008 civarında dükkan bulunduğunu söyliyen .Evliya Çe-
lebi yukarıda zikrettiğimiz çarşılarq.an bir ikisini zikrettikten maada
1540 tarihli defterde kaydına rastlıyamadığımız Sipah, Kuyumcular,
Ahengeran, Çilingiran, Cevahir-Ciyan-ı Zergeran, Haffafan, Palan-
duzan, Gazzazan gibi nazarları listelemiştir. Ve Evliya Çelebi'ye göre
birer bezzazistan olan bu çarşılarda üçyüz altmış altı esnafın dükkan-
ları.mevcuttu13• Ancak 1540 tarihli defterde adı belirtilmiyen ve 159
bab dükkanı bulunan' ve 26,397. akçelik gelirinin tamamı Mesudiye
Medresesi vakfına ait olan bir Bezzasistandan bahsedilmektedir. Bu-
nun Mesudiye Medresesine yakın olan ve Ulu Cami civarııida yer alan
büyük bir ihtimalle de zamanımıza kadar ulaşamıyan bir han 'oldu-
ğunu sanıyorum~ Mamafih 1540 tarihli defterde birkaç handan da
bahsedilmektedir. Bunlar 'Atik, Cemal,Sagir, Kebir ve . ? ? hanla-
rıdırlar. 6,840 akçelik geliri olan ve bu gelirinin tamamının Kayıtbay-
Medresesi vakfına aİt olduğu belirtilen bir Kervansarayı da unut-
mamak gerekir. '
,
Çarşı; bazar ve hanlarıyla oldukça canlı ve sosyal bir hayatı olan
Diyarbakırşehri gerek sakinlerine gerekse ziyaretçilerine bir çok ha-
mamlarıyla da hizmet vermekte idi. Bunları şöyle sıralıyabiliriz: Ha-
mam-ı Cedid benam-ı Hammam-ıHacı. Halil, Hammam-ı Beycani
'Beg, Hammam-ı Husrev Paşa, HammaIİı-ı Cedid-i İbrahim, JIammam-ı
Kadı, Hammam-ı Kebir, Hammam-ı Kubad, Hamnıam-ı Mahmud
Beg, Hammam-ı Mirza,_ Hammam der nezd-i Saray, Hamnıam-ı Şuca'
iyye. Evliya Çelebi'de onüç hamamadları zikredilmektedir. Ancak bu
hamamların adlarını biri,hariç-1540 tarihli tapu tahrir defterinde ka-
yıtlı hamamların adlarıyla bağdaştırmak mümkün olmadı. Evliya Çe-
lebi'de BıyıklıMehmed Paşa adıyla iikredilen hamanun defterde "Ha-
mam der nezd-i saray" olarakzikredilen ve Bıyıklı Mehmed Paşa vak-
fına ait, olan hamam ile aynı olduğu kanaatindeyim14•
. ,

Dicle nep.ri ile surların arası bu gün olduğu gibi onaltıncı asırda
da bahçeler ile kaplı idi. Bu bahçelerin en meşhuru bu gün olduğu gibi
(13) M.vanBruinessen and H.Boeschoten, Evliya Çelebiiıı Diyarbekir; Leiden 1988, s. 154
(14) . (I.g.e., s. 166--167.
52 . M; MEHDİ İLHAN

~ zamanda Evsel bahçe1eriidi ..Nitekim 1518 tariWi<:İefterdekikanun~


namedenanlaşıldığı kad<:!rıylaEvsel bostaiılarında kavun (ve şüphesiz (
. karpuz) ve tarlalarında bui~dayve pamuk yetiştiri1iyordu.Evsel mev-
. künde ayrıca bağlarda bulunuyorduıs. K:ıyıt1ardananlaşıldığı kadarıy- ..
la Bıyiklı Mehmed Cainti,Haş3n Paşa zaviyesi ve Dağ Kapı (Bab-ı
Cebel) Cİv:ırıbahçelik idi. Şüphesiz bugün olduğu gibı onaltıncı asır~
da da Diyarbakır halkı bu bahçelerden sebze ve meyve ihtiyaçlarını
gideriyorlardı.

Eğitim ve tlnıiı Faıaliye,t


Başbakanlık Arşivinde:ki 1540 tarihli defter ile TKGM Kuyud i
Kadime arşivindeki 1564 tarihli defter gözönünde bulundumlduğunda
şehirde .Müslümanların yaşadığı 59 mahalle mevcut idi. Bilhassa 1540
tarihli defteregöre heIl1~::ıı
hemenher mahalle bir mescid veya camiden
. adınıalıyordu. Her. iki dı~fterin kayıtları birleştirildiğinde onaltıncı
asırda Diyarbakır şehrinde 38 mescit ve 7 caıni'bulunmaktiı idi. Ayrıca
bu mahallelerarasında bir medrese ve zaviyeve bir de iekye adlarıyer
almaktadır. Mamafih[çkaJle'de bulunan ve bu gün Hz. Süleyman veya'
İçkale Camii olarak bHimmcami mahalle olarak zikredilmemişt;r, Bu-
nun da sebebi o zamanı Cı::ı caminin etrafında bir mahallenin mevcut ol-
mamasından ileri gelmektedir. Evliya Çelebibu camii Halidİbn-i Ve-
lid Camii olarak zikret.mr~ktedirı6,Geriye kalan mahalleIerin bazıları-
nın da belirtilmemekle beraber mescid veyacamilerden'adlarını aldık-
larından şüphe yoktu!'. Bunların ara"ında Aparlo ve Flacı Büzükcami-
lerini sayabiliriz. Bu mesdd. veya' camilerinher ikisi bu gÜD dahi mev- .
cut olup halk tarafından bu adleırlaçağrılmaktadırlar. Aparlo Camii
Evliya Çelebi'de İpariye camii olarak geçmektedir17• .

1540 tarihli d~fterin vakıflar bölümünü incelediğimizde bu cami;.


lerin giderlerini karşılama.k için her birinin ayrı ayrı vakıfları. bulun-
.dukları anlaşılmaktadıırlS• 1540 tarihli tapu tahrir defterinin bir par-
çası ölan bu vakıf defterindeki ;kayıtlara göre ise Diyarbakır'rla35
mescid, 6 cami, 5 medres{;,4 taviye bulunmakta idi. Ayrıca Diyarbakir'
da Haremeyni'ş-şerifeyn vakıflarİ bulunduğu' gibi halkın ziyaretgahı .
olan meşhur bir kaç zevatİn mezarlarına ait vakİflar. da .
mevcuttu.
-~~'-~_. .

(l5) M. Mehdi ılhan, The 1518 Ottoman CadastralSurveyofthe Sancak of Amid, Ph. D.
thesis, Manchester 1977, cilt 2, s. 4.'
(16) M. van Bruinessen and H.Boeschoteu, a.g.e., s. 140-141
(17) a.g.e., s. 137 \
(18) BA. TO 200, s. 310-323.

ilT i II
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN ı;vÜFUSU VE VAKıFLARı 53

Tablo: 4

1540 Tarihli Tapu Tahrir Defterine Göre Diyarbakır Şehrinin Vakıfları

A~ MEScİD VE CAMİ VAKıFLARı (19)

Mescid veya Caminin adı Toplam geliri


Hacı 'Abdurrahman 996
Medrese-i Şeyh 'Abdurrahman 720
Havace Ahmed, 4.748
Alaca' 1.698
Ala'addin a!-Reşid 820
Ha yace '.Ali 936
Şeyh Baştin 2.784
Hacı Bekr Si'irdi 600
Seyyid Ca'feri (veya Yigit Aİımed) 4000
Haci OğU 1.500
Hacı Hamza enderun-i Kal'a 1.930 '
Hacı Hıdırşah 1.320
Derviş Hüseyin 2.272
Hacı Hüseyin' çele~i 2.028
Husrev Pasa * 222.966
'Ikyal 2.414
'Imadi 6.324
Havace İsma'i\ (veya Kavvas Mescidi)" 3.156
cami'.i Kebir* 84.447
Kıstal ' 3.620
Köpri Yapan 1.41y
Kubad Beg 1.200
Kubbe-i Cedid 984
Lale Beg 3.612
Şeyh Matar 5.292
Mu'allak-ı Kebir 3.672
Muhammed Paşa * 109.955
Muhammed Riş-İ Cedid 936

(19) 1540ve 1568 tarihli defterleri karşılaştırdıktan sonra tesbit edebildiğimiz diğer cami
ve mescidler şunlardır: Hacı Ahmed Müderris, 'Ali:Ali Paşa* ,Ablak (veya EI-Umm)
Aparlo"'. Hacı Bahaddin. Çavli, Hamdi, Hasırcı ('Abdu'l-Halim) Hüseyin 'Ali"'.
İbrahim Beg, Kalenderhane. Muhammed Beg Za'im.Si'ir<İi! Tabakhane-i mahalle-i
Kubbe-i 'Ali.
"'-işareti olanlar defterdecami. geri kalanlar ise mescid olarak zikredilmişlerdir.' İta-
lik yazılan mescid ve camiler sadece 1568 tarihli defterde zikredilmişlerdir.
54 M. MEHDİ ii,HAN

Meseid veya Caminin adı Toplam geliri

Kal'a-i Nasıri 2.712


Nebi 'aleyhi's-selam 5.901
lİaci Osman 5.892
Rjş-i 'Atik 1.566
Ruba'i 804
Sa'sa'it 5.212
Hacı Seydi 1.368
Sinan 1.212
Sino ogli* 1',608
Suluki (Subuki?). 2.758
Tace'd-din 2.524
Hacı. Yusuf 720
Hacı Yusuf Büzürk 1.656

. B- MEDRESE VAKIFLARl

Medresenin adı Toplam geliri

Şeyh 'Abdurrahman Bk. Mescid-i ..,


Husrev' Pasa Bk. Caıni'-i ...
Kayıtba'iyye (?) 16.624
Mes'udiyye 42.542
Şuca'iyye Ü.502

C-ZAVIYE VAKıFLARı (20)

Zaviyeninad] , Toplam geliri


Bayendiriyye (Hısn-] Keyf'de) 12.025
Hasan Padişah 36.736
. İbrahim Beg Beycan 64.359
Cami' -i Kebir Bk. Cami'~i ...
. ~.
Seyyid Muhammed 'Askeri (Hiııj'de) 300

D- DIGER VAKıFLAR

Adı Toplam geliri


Haremeyn-i şerifeyn 9.583
Mir 'Ali Beg Bayındır (Türbe} 10.080
. Elvend Şah (Türbe) 1.580

(20) 1540 ve 1568 tarihli defterlerin kayıtlarına göre Diyarbakır şehrinde Bahklı (veya
Balıhh) adında bir tekye: vcİbrahim Beg (nam-ı diger Kubbe-i Sinan der birun-i kara)
adında bir zaviye daha var idi.
:.""
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 55

Mescid' veya Caminin adı Toplam geliri


Şeyh Sa'd (Mezar) 3.303
Çermik (Çermik nahiyesi Mescidi ve Medresesi) ~ 2.160
'Hacı Hüseyin Kasab (Mescid-i'IkyaJ'ın yemeği için şahıs vakfı) 4.248

. Diyarbakır'da bir çok cami, mescid, medrese ve zavjye1~fiıı varlığı


ve bunlara 8it vakıfların zenginliği şehirdeki ilmi faaliyetlerin mevcudi-
yetinin bir kanıtıdır. K8yıtları gözden geçirdiğimizde eğitim yönünden
çok önemli neticelere vara biVriz. .
Ulu Cami'nin (cami'-i Kebir) altı müezzini, iki hatibi ve büyük
bir ihtimalle dört imamı v8rdı. Bunlardan m(lada 011 hafız Ulu Cami'
de görevli bulunmaktaidi.. Ayrıca Nebi Camı ve Şeyh Matar gibi önem-
lieamilerde en azından iki imam,birden fazla müezzin ve hatta birer
hatip olduğuıı<l.'şüpheyoktur. Yukarıda zikrettiğimiz 59 mahallede bi-
rer mescid bulunduğunu var sayıp ve bu mescidlerdeki imam, hatip ve
müezzinlerin sayılarını göz önüne alırsak Diyarbakır'ın mescid ve ca-
milerinde yaklaşık 150 din görevlisi bulunmakta idi. Bu mescid ve cami-
leri n her birinde büyük bir ihtimalle on öğrenci, imam, müezzin veya
muallimlerden ders almaktaydı. Bu varsayıma göre mescid ve camiler-
de ders alan 600 öğrenci bulunmakta idi.
Diyarbakır şehrinin medreselerinde de oldukça ilmi bir faaliyetin
varlığı göze çarpmaktadır. Husrev Paşa medresesinde tedrisat için
günde 50 akçe harcanmakta idi. Ayrıca iki öğrenciyedört akçe, mual-.
Hme beş akçe ve muallim halifesine iki akçe günde verilmekte idi.
Meslidiye medresesinde de tedrisat için günde 50 akçe harcanıp. altı
öğrenciye toplam oniki akçe günde verilmekte idi. Bu medresede ders
veren ve defterde adları zikredilen müderrislerin hatırı sayılır birer ilim
adamları olduklarışüphesizdir. Mevlana 'Abdullatif'e günde 8 akçe,
Derviş Muhammed'e 3 akçe, Piri Çelebi'ye 2.akçe,HüseyinPenbeduz'a
1 akçe ve Hacı Muhammed'e 4 akçe ödeninekte idi.
Diyarbakır'daki zaviyelerin dt. birer ilim ve kültür yuvası oldukları
şüphe götftrmemektedir.UluCami'ye bağlı zaviyedeki din adamları~
nın.titirlerinden ve kendilerine ödenen par8dan.her birinin hatırı sayılır'
birer alim.oldukları anlaşılmaktadır. Zaviyedeki yedi halife.seyyidlerin
şeyhi olan Ali Han'a günde 12 akçe gibı çok yüksek bii meblağ öden-
mekte'idi. Ayrıca Bayezıd Halife günde 7 akçe, MirVeli Şah b. Muhyi'
ye 10 akçe, Seyyıd Ma1ımud'a2 akçe, Seyyid Cum'a'ya 4 akçe, Ham-
za Halife'ye 4 akçe, .... Halife'ye 3 akçe, Tabanzade Hacı Muhammed'-
e 5 akçe ve Muhammed 'Ali veled-ı Hacı 'Ali Halife'ye 3' akçe öden- "-
mekte idi. -
56 M. MEHDİ İLHAN ..

Evliya Çelebi deJDiyarbakır'daki bueğitim ve ilimfaaliyetlerini


teyid etmektedir. Evliya Çelebi'ye göre (Cuma namazı kılınan) Diyar-
bakır camiIerinin her birinde bir veya iki medrese bulunup buralarda
ilim tahsil edilirdi. Evli:ya Çelebi'nin bilhassa zikrettiği ve tedrisat açı;
sından değerlerini beliırttiği medreseler Ulu Cami bitişiğindeki Mesudi-
ye (Evliya Çelebi'de' M~~I'caniye olarak geçmekte), ve Şafi'i, Nebi Camii"
Ipariye, Husreviye, SarUlhzade,Şeyh Rumi v~ ..... medreseleridir., Ev-
liya Çelebi ayrıca hıer(;a.ı:nioeKur'an'ın ezberletildiğini, okuma ve yaz,:
manın öğretildiğinİ belirtmektedir. Hadis ilmiııin tahsil edi~diği"daru'l-
hadis" okullarını ve küçükçocuklarıri akutulduğu "daru't~ta'lim-i
sıbyaiı"-mekteplerini Diyarbakır şehrindeki ilmi faaliyet ve tedrisatın
bir parçası olarak sayabiliriz21.'
Nüfus Dağılımı
. .

Ş,ehrin nüfUSUDa-gelince her iki defterde de birbirlerinden apayrı


bir şekilde.tescil edilmişlı~rdir.IS18 tarihli defterde şehir etrafını çevre-o
leyen surların kapılarından adlarını alan; dört mahalleye bölünmüş ve .
ondan so~ra'.vergi inü]keHıefleri ~haneve mücerred olarak kaydedilmiş-
.lerdir; Diğer defterde iisı~şehirde mevcut tüm cami ve mescitler birer
mahalleye adlarınıverıtnişlerdir. Nüfus ayrıca Müslim vegayri-Müslim
olmak üze~ejki ayrı guırup altında tescil edilmiştir,. IS18 tarihli deftere
göre nüfus tescili ve daj::ıhmı hakkında ,yukarıda zikrettiğiin teZimde
genişbilgi verildiğinden burada daha ziyade IS40 tarihli,defte{üzerİn-
. de durulacaktır.
\, Bilindiği gibi riüfuısıl:aartış veya düşüş tabiivegayr-i tabii olmak
'üzereiki sebebe bağlanmaktadır. Tabii artışveya düşüşe de sebep olan
iki etken vardır: doğum ve ölüm. Gayri tabii artış veya düşüş için de
gene iki etkenvardır: göı~ve tabii felaketler. Diyarbakır şehrindeki nü-,
fus artışını bu etkenleriiııışığındaincelememiz müinkündür.lSlS tarih-
li defteregöre nüfus hesaplamalarını yaptığımdaÖ. L. Barakan'ın ta-
kip ettiği yolu ta'kip etmiş, ancak Diyarbakırşehrinin ve bölgesimn aile
yapısıüzerindeki .uzun yılların mahsulü olan şahsi müşahedelerime
dayanarak ha.ne adedini 55 ile çarpıp elde edilen 'sayıya mücerredleri
eklemeyi uygun göırİllüşi!:iim.lS40 tarihli defter için.de a~ çarpanı
kullanmak yerinde olm :sanırım. .' .
IS18 tarihli tapu t:ıhri~ defterinde şehir sadece dört mahalleye
bölündüğünden mahaııetere göre bir karşılaştırma yapmammümkün
olmadı. Dolayısıyla toplam nüfusukarşılaştırmayla yetindim.
," .'
(21) ~ van Bruinessen "andı H. Boeschoten, a.g.e., s. 142-145.
.\

1518 VE 1540'nA DİYARBAKİR ş~ıtRİNİN NÜFUSU VE V~KIFLARI 57

Tablo: 5

1518 Tarihli Tap~ TahrirDefterine Göre Diyarbak~r Şehri Nüfusunun


MahalleIere. Dağılımı
Mahallenin adı Hane Mücerredı Nüfus

Bab-ı Cebel (Müslim) s. 19 340 30 1.900


Bab-ı Cebel (gayri-Müslim) s. 21 55 '6 309
Babi'l-Ma (Müslim). s. 22 344 22 1.914
Babi'I-Ma (gayri-Müslim) s. 24 554 48 3.095
Babi'l-Ma (Yahudi) s. 27 28 3 157
Bab-ı Mardin '(Müslim) s. 12 146 32 835
Bab-ı Mardin (gayri-Müslim) s. 13 254 . 57
.;
1.454
Bab-! Rum (Müslim) s. ıs' 390 23 2.168
Bab-ı Rum (gayri-Müslim) s. 18 202 16 1.127
Karaciyan (Çingene)s. 9 54 4 301
Toplam (Müslim) f
i.274 II 7.118
Toplam (gayri-Müslim) 1.093 130 6.142
Genel Toplam 2.367 241 13.260

Tablo: 6

1518'de Diy~rbakır Şehrinin Nüfusu


Toplam Müslim Gayri-Müslim Yahudi

Hane X 5.5. + Mücerred 13:260 7.118 5.985 157


% 'Hesabı üzeie (% 10 askeri) 13.260 %.54 %45 %1
. % Hesabı Üzere (+ %10 askeri) 14.586 % 58 % 41 % 1
-
58 1\1. MEHDİ İLHAN

Tablo: 7
1540 Tarihli Tapu Tahrir Defterine Göre Diyarbakır Şehri Nüf~sunun
MahalleIere Dağılımı

A- MÜSLÜMAN NÜFUS
Mahallenin adı (22"---' Nefer Hane' Mücerred İmam Nüfus.
Mc. 'Hacı <Abdurrahmiırı'S". 27 -n ----ı7 4 103
Md. Seyh <Abdurrahman s. 28 15 ii .4 .65
Mc. Ablak s. 24-25
Mc. Havace Ahmed s; 27-28
34 261 8 -.I 5]
133 100, 32 588
Mc. Yiğit Ahmed s. 2,6 35 24 Lo 148
Mc. Hacı Ahmed M'üd(~rris s. 23 47 40 7 ,227
Mc. <Ali b. Reşid s. 2[) 28. 21 6 i 127
Mc. Havace<Ali s. 30 23 12 IÖ Jp 77
Mc. Hacı Bahaddin' s: .18 56 48 6 2n 281
Balıklı Tekye s. 31 20 17 2 i 101
Mc. Şeyh Bastin s. 35 13 ıO 2 ] 63
Haci Büzürk s. 28--29. " 59 i 40 18 ] 244
Camr-i 'Kebir s. 17-18 100 82 i 14 4 487
Mc. Çabis.32-33 36 26 i 8 1+1p 158
Mc. Hasırci s. 25 53 39 i 13 / i 233
Mc. Hıdır Şah s. 30 13 9 4 .54
Mc. Derviş Hüseyin s. 19'-20 68 56 10 2 329
Mc. Hüseyin <Aii s. 33-,]4 23 18 5 104
Mc. İbrahim :aeg s. 32- l7 13 3 1 80 .
Mc. <Imado .s. 33 57 12 14 ] 251
Mc. Havace İsma'iJ. s.2:9 5340 12 1 238
Mc. Hacı '<Izzeddins.-24 32 25 6 1 149
Mc. Kastal s. 31-32 66 49 16 1 291
Mc. Köpri Yapan s. 3] 32 25 5 2 154
Mc. Kubad .Beg s. 22 . 27 23 4 131
Mc. KUbbe-i Cedid s. 3.1 -L 32 25 5 2 154
Mc ..LaieBeg s. 24 27 19 7 1. 117
Cm. Şeyh Matar s. 21-"22 63 52 9 1+1n 306.'
Mc. Mu<allak s. 20-21 45 34 10 ] 203
Mc. Memediyes. 25-26 47 36 LO ı 214
IMc. Nebi s. 26-27 94 73 20 .] 427
Mc. <Atiks. 19 44 33 9 2 202
Mc. Cedid s. 30--31 7760/ 13 1+3n 365
Mc. Rufa<i s. 22 15' 12 2 1 74 .
Mc, Şeyh Sa<di s. J 8 J2 II . 1 62
Mc. Seyyid Sa<sa'a s. 22 15.; LO 4 1 65
Mc. Hacı Seydi s. 23 10 8 ı 1 51
Mc. Srirdi s. 21 36 25 10 1 153
Mc. Sinan s. 18-19 62 53 9 301
Cm. Sinooğli s. 29 16 10 5 1 66
Mc. Sulu ki s. 23-24 54 45 8 ] 261
Mc. Taceddin s. 23 24 18 5 1 110
Tophim 1. 735 1.337 351 . 47 7.965
1518 VE 1S40'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı . 59

B- HıRİSTİYANNÜFUS
Mahallenin adı (22) Nefer Hane i Mucerred Nüfus
Ct. Kn. Hıdır İlyas s. 40-41 161 1501 11 i 836

:~i
Ct. Halii tabi'i Kn. Hıdır İlyas s. 41-42 59 17' 248
Ct. Muşlu-şehr tabi'i Kn. Hıdır İlyas s.
54 61 LO 291
Ct ..Muşlu-berati .. tabi'i Kn. Hıdır İlyas
/

s. Ş5 79 65 14 372
Ct. Kenisa-i Markozma s. 48-50 246 188 58 1.092
Ct. Kenisa-i Küçük s. 38-39 163 158 5' 874
Ct.EI-Deyleclu tabi'i Kn. Küçük s. 44 14 13 .i 73
Ct. Egillu tabi'i Kn. Küçük s: 45 23 17 6 100
Ct. Hadeneflu tabi'i Kn. Küçük s. 45 20 15 5 88
Ct. Kn. Meryem s. 46-47
. 174 155 19 872
Ct. Hısn-ı Keyf tabi'i Kn. Meryem s.
42 28 i
ı 14 168
53-54
Ct. Şeyhi tabi'i Kn. Meryems. 47' 44 33 11 193
Ct. Ka' ablu tabi'i Kn. Meryem s. 47-48 25 20 5 115
Ct. Hamselu tabi'i Kn. Meryem s. 54 19 14 5 82
Ct; Tevrati tabi'i (Kn.) Meryem s. 56 43 '35 8 201
'An Ct. Kn. Nakkaş s. 35-38 430 346 84 1.987
Ct. Belcilu tabi'i Kn. Nakkaş s. 39-40 60 51 9 29q
Ct. Ataki tabi'i Kn. Nakkaş s.43-44 126 100 26 576
Ct. Cıskalu tabi'i Kn.Nakkaş s. 44-45 58 54 4 301
Ct. Haciklu tabi'i Kn. Nakkaş s. 52 17 13 4 76
Ct. Hirzolu tabi'i Kn. Nakkaş s. 34 56 .43 13 250
Ct. Incelu tabi'i Kn. Nakkaş s. 44 48 38 10 219
Ct. Sasuni tabi'iKn. Nakka s.42-43 115 87 28 507
Ct. Süleyman i tabi'i (Kn,) Nakkaş s. -
55-56 64 64 - 362
Ct. Şemes tabi'iKn.Markozına s. 52-53 148 94 54 571
Ct. Kenisa-i Nasturi s. 50-51 212 148 64 878
Ct. Yehuda tabi'i Kn. Nasturi s. 51-52 38 27 II 160
Toplam 2.545 2.049 496 11.772

Tablo 8 .
ünaltıncı Asrın İlk Yarısında Diyarbakır Şehrinde Nüfus Artışı
(% LO askeri Müslüman Nüfusa Eklenmiştir)
1518 1540 ArtıŞ (%-)
Müslümanlar 8 .444 ---s:761 317 (% 4)
Hırıstiyanlar 5.985 11.612 5.627 (% 84)
Yahudiler 157 160 3 (% 2)
Toplam 14.586 20.533 5.947 (%41)

(22) Bu tabloda kullanılan kısaltmalarşunlardır: Mc. = Meesid-i; Md. = Medrese-i


Cm. = Camr-i; p = Pir-i fani; n = Nöger; Ct. = Cema'at-i; Kn. = Kenisa-i,
Müslümün mahallerin listesi için ayrıca bk. Ş. Beysanoğlu. a.g.m., s. 153-154.
60 M. MEHDi İLHAN
/.

1518'de8,444. olan Diyarbakİr şehrinin Müslümannüfusu 1540'


da 8,761'e yükselmiştir. Yirmi iki. yıl içerisinde Müslüman nüfusta ,
% 3.8 bir artış olmuştur. Aynışekilde şehrin YahudiZ3 nüfusu i5Tden
160'a çıkmıştır. Bu da bize % 1.9 bir artış 'Verir:.Gerek Müslüman ge-
rekse Yahudi nüfusundaki bu artış sadeceonaltıncı asır için değil bu
gün için dahi normal artışların altındadır. 1518 ila 1540 yılları arasında
önemli bir savaş veya tabii felakete sahne olmıyan Diyarbakır şehri
için Müslüman ve Yahudi nüfusundaki normalin altında. kabul ettiği-
miz bu artışı ancak tabiii artışlarla açıklayabiliriz. Şöyle ki Diyarbakır
şehrinde doğum orantlllllı ölüm . oranındandaha yüksek olduğunu . söy-
liyebiliriz. Dolayısıyla şe'birdeki Müslüman nüfusun artışı sadece sağ-
lilcl.ıbir yaşamın Deıiices:jidi. Buna karşın Diyarbakır şehrinde Hıris-
tiyan nüfusun artışını tabii etkenlere bağlamamız mümkün değildi.
Zira 1518'de 5,98501al1ıllfıristiyan nüfusu 1540 yılında 11,612 gibiçok
.yüksek bir fakamaulaşnuştır. Bu bize %94 artış verm~ktedir. Martin
van Brunessen Diya.rbakıl!şehrindeki bu oransiz nüfus artışına iki ayrı
açıdan. bakma~tadı1r. ~~£Üslümannüfusun, Hıristiyan nüfusa oranla az
olıriasını tahrir katilPleıriininvergi tahsilinde Önemlibir yeri.ohin Hıris-
tiyanların deftere kayıtlarında daha dikkatli olmalarına karş'm Müslu-
, man nüfusu' pek öneıınlj,ememelerinebağlamakta9ır ..Hıristiyan nüfu-
sundaki anorpıal artışı da herhangi bir felaketten kaçan Hıristiyanla-
rın zorunlu olarak geliipşehre sığınmalarıyla izah etinektedir24• Martin
van Brunessen'iİı bu açıl~lamalarındanjlki ile mutabık olmak pek müm-
kün değildir. Zira Müsll~imanllarda en azHıristiyanlar kadar ve bazen
25
de daha:fazla
. vergi ödilyorlardı
. .'
ve tahrir eminIeriiçin önemli olan ver~ .~

(23) Muharririn "Cenia'at.ı Yehudiyan" yerine "Cema'at-i Y~huda ..." '(BA., ID 200,
s. 51-'-52)yazmışolma:,ının bir yanlışlığın netiCesi olabileceğivarsayımı 151Starihli
defterde (BA., TD 64) Yahudiler kayıtlı bulunduğu halde 1540 tarihli deftdrde ka-
yıtlı bulunmamalarından çıkarıyoruz. Ayrıca iki defterin hane kayıtları birbirlerine
çok yakın. \.
(24) M. vani Bruınessen
. ~,
and. :ıf. Boeschoten, a.g.e., s. 32.
(25) 151S'de Hırıstıyanlar iKe:l'vl:üslüman1arDiyarbakır'da aynı miktarda resm.i çift öde-
mekte idiler. 51 !~kçe, ,cilan bu verginin dağılımışöyle idi: resm,"'i çift: 24; resm-i .
nayibcik ve valicHe 7; rt~sm-i
,
bevvabi:
'. .
7; 'resm-i dehnim3
'. ,
1.;
3'
resm-i 'alef: 10.
Bu vergi 1$40 yılında sadece Müslümanlariçin 50 akçeyeindirilmiş ve buna 6 akçe
irğadiye eklenerek gerçek miktarı artırılmıştır; Hırıstiyanlardan ise hane reisi ve mü-
cerred ayrımı yapllnİadal1 25 akçe ispencealınmaya başlanmış ve hane reisIerinin
vergisine 6 akçe ırğadiyt6 eklenmiştir: lIırıstiyanİarın ödediği bu verg1nin, her ne ka-o
• dar 1540 tarihli defterden anlaşılmaktaise de, Muhimm~ defterindeki bir hükümden
(MD. No.' 40,8. 149) büyOk bir ihtimallesadece hane reisIeri için resm-i ırğadiye
,dahil olmak üzere lıiıra,~:ve ispence adı altında 50 i 55 akçe civarında olduğu anlaşıı •.

/
1518 VE 154Ö~DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VA:KIFLARI 61

gi kaynakları olduğundan deftere kayıtlarda 'Müslümaıilar ile Hıristi- '


yanlar arasında pek bir 'ayrım yapmış olduklarını sanmıyorum. Ancak
Müslüman nüfustan kayda geçmiyenler askeri sınıflardır ve' buıiu da
biz nüfus hesaplamamıza % IOolarak ekledik. Martin van Brunessen
ikinci açıklamasınıbiraz daha açmak gerekir. Şöyle ki şehre büyük bir
Hıristiyan kitlesinin göç ettiği şüphe edilemez. Ancak bu göçün Di-,
yarbe-kireyaleti köylerinden mi yoksa:ı,ir başka eyaletten mi olduğunun
kanıtlanması gerekir., Tabi bu da ancak Diyarbekir vilayeti ile diğer
vilayetlerin taputahrir defterlerinin incelenmesi ve en azından Doğu ve
Güney Doğu Anadolu tarihinin açıklığa kavuşmasıyIli mümkün ola-
bilir. Bu da uzun' ve yorucu bir araştırma ister; Biz ancak konuya kıs-
men deoisa bir açıklık getirebilmek için elirniz altında bulunan 1540
tarihli Amid (Diyarbakır) livası tapu tahrir defterini taramakla yetin-
dik.'Elde, edilen verilerin ışığında şöyle bir izahatta bulunabiliriz: Di-
yarbakır şehrindeki Hıristiyan toplulukların bazılarının Egillu, Hısn-ı
Keyf-(lu), Namselu, Cıskalu, Sasuni olarak tanımlanmaları bunların
buralardi:tDgöç ettiklerini göstermekle beraber defterdeki bazı kayıtlar
şüphelere de yol açmaktadır. Örneğin 1518'de sadece 14 hanelik (nüfus
77) bir Müslüman köyü olan Cıska'da Hıristiyan bulunmadığına göre
bu köyden Diyarbakır şehrine Hıristiyan göçü de söz könusu ölamaz.
Ayrıca 1540'da Cıska'nın Müslüman nüfusu 293'e yükseldiği gibi bura-
'ya 303 hane ve 107 mü~erred Hıristiyan vergi mükellefinin (1774 nü:":
fus) yerleştiril,diği anlaşılıyor. Bu durumda civar nahiyelerden Diyar-
'bakır şehtine kısmi bir göçfuı vukubu'duğu her ne kadar anlaşılmakta
ise de şehre ve hatta köy ve nahiyeıerine başka bölgelerden bilhassa
Hıristiyanların göç ettikleri 'veya ettirildikleri inkac edilemez. 1540 ta- ,
rihli,tapu tahrir defterindeki Amid sancağı sınırlarının 1518 tarihli def.•
terden değişik26 olmasından dolayı her ne kadar sancaktaki Hıristiyan
nüfusun artışını sağlıklı olarak tesbit etmemiz mümkün değilse de beş
veya altı katı olduğuna şüphe yoktur. Ancak her ,ikidefterde mevcut
olan köyleri karşılaştırdığımızda bu artışın gerçek boyutları ortaya
çıkmaktadır.
maktadır. Ancak bu vergi 1565-66 yıllarında Diyarbakır'ı ta1ırir eden Musa Bey ile
Katib Arif'e gönderilen bir hüküm (MD. cilt 5, No. 10, s. 4, tarih: 30 Temmuz 1565)
ile 5 akçe daha arttırılmıştır. Bu durumda bil~assa 1565 yılından once Diyarbakır
bölgesinde Hırıstiyanlardan alınan verginin Müslümanlardan alınan vergiden daha
ziyade olduğu uzak bir ihtimaldi~. :Sk.,Md. Mehdi İlhan, "The Process of Ottoman
Cadastral Surveys during the Second Half of Sixteenth Century:' A Study.Based on
the Döcumeİıts from Muhimme Defters", Anuarul lnstitutuli de lstorie si Archeologie
~A. 'D. Xenopol', XxıV i 1, Iaşi 1987, s. 21; Ö. L. Barkan, Hudavendigar Livası
Tahrir Defterleri i (Giriş), Ankara 1988, s. 28-29. . ,
(26) 1540 tarihli defterde Amid sancağı sınırlarına örneğin Savur nahiyesi (BA., TO 200',
376) ve köyleri de, ilave edilmiştir. Ayrıca bk. Ş. Beysanoğlu, a.g.e.
, ,

M. MEHDİ İLHAN ,
Tabll): 9 Onaltıncı Yüzyılın ilk Yarısında Amid Livasında Hıristiyan Nüfusun
, Artışına Örnekler
Köyün adı 1518'de nüfus 1540'da nüfus, ArtıŞ , (% -)
------
Çaruhi 292 481 189 (% 64.7)
Kankurt 96 186 80 (% 93.7)
Kırte 105 190 85 (% 80.9) .
Tavşan. Depesi 30 101 71 (% 236.6)
- AliPınan 176 508 332 (% 188.6)
Kığı 313 832 519 (% 165.8)
, Satı Kendi 625 1.123 498 (% 79.6)
Kadı Sufla 83 348. 265 (% 319.2)
Kara; Viran Mezra'a' 101
Kasimi 112 557 445 (% 398.3)
Karabaş Çiftlik 46 ,
Mersin-i KÜcük Çiftlik 56
Bakırnas 193 395 ' 202 (% 104.6)
Salbiyye 119 468 349 (% 293.2)
Beklsi ' 149 395 246 (% 165.1)
Permos 96 :m 275 (% 286.4)
BasfeIid 44 124 80 (% 181.8).

.9nolu tabloya bir göz attığımızda Diyarbakır'ın köylerinde Hıris-


tiyan nüfusun % 44 ila %397 gibi çok yüksek artışlar arasında değiş-o
tiğiııi görürüz. % 397 gi.biçok bariz olan gayri tabii artış bir yana %
44 artışın dahi tabiii sayılmas.ımümkün değildir. Ayrıca 1518'de sade-
ce Miislümanların yaşad:ığıPir Hüseyin Depesi've Cıska gibi bazı köylere
Hıristiyanların yerleştij~inigörüyoruz. Buna karşın bu köylerde Müslü~
man aıtışı pek göze ça.rpmamaktadıL Ancak eıiteresan, bir durum ar-
zeden aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Hini nahiyesidir.

Tablo 10. Onaltıncı A.srın ilk Yarısında Rini Nahiyesinde Nüfus Artışı
1518'de nüfus 1540,da nüfus Artış (% -)
------- ---I----~I
Müslim 374 1460 1086 (% 290.3)
Gayri- fo4üslim 395 2.052 1657 (% 419.5)

1540 Tarihli Tapu '[;ahrir Defterine Göre Hıristiyan 'Nüfusun Hini'de Mahaııe1ere •
Dağılımı
M[ahaıı,i:nin adı 1540'da nüfus
___ ' c.... ~_i------i

Mh. Abdulkerim 689


Mh. Sergis 673
Mb. Ekinci 690

ı~' i i
i
1518 YE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 63

Hini Mhiyesinde hem Hıristiyan hem de Müslüman nüfusta ar-


tış oldukça yüksektir. Müslüman nüfustaki artışı iki şekilde izah ede-
biliriz; bir başka vilayettenbu ve benzeri nahiyelere Hıristiyanlar gibi
Müslümanların da getirilip yerleştirilmesi veya Pir "Hüseyin Depesi
gibi 1518'de sadece Müslümeı.nların yaşadığı bazı köylere Hıristiyan-
ların yerleştirilmesF? net.icesinde buradaki Müslüman nüfusun Hini
gibi nahiyelere göç etmesi. İkinci izah şekli ise Hıristiyan nüfustaki
artışın Rini gibi küçük bir nahiyede .~~ 420 gibi çok yüksek bir raka-
ma ulaşması ancak yukarıda izah ettiğimiz göç sebebine bağlanabilir.
1518'de mevcut olan Hıristiyan köylerinin hemen hemen hepsinde son.
derece anormal diyebileceğimiz nüfus aitışı ve hatta Hıristiyanların
Kara Viraıi (bk. Tablo'9) gibi yeni ihdasedilen köylere yerleştirilmesi
Hini'ye göçün Diyarbakır köylerinden olabileceği fikrini çürütmekte-
dir. Geriye Hıristiyanların, yukarıda izah etti~imiz gibi; ancak diğer
civar bölgelerden hatta Safevilerin baskılarından kaçıp gelmt>leri fik-
ri kalmaktadır. Anadolu vilayetlerinin ve hatta bu gün Iran ve Rusya
sınırlan içinde kalan vilayetlerin mufassal tapu tahrir defterleri incele-
nip yayınlandıktan sonra bu sbrunun ç'özümleneceğine şüphe yoktur.
Mamafih Diyarbakır şehrine ve köylerine göç eden bu Hıristiyanları
kÖylerine kayıtlı hanereisIerinin adlarını gözden gecirdiğimizde Toma-
Han, Ya'kub,Murad, Tengrivirmiş, Sufyan, Seyfi, Sultan Ahmed, Ah-
med. Gurci, Timurtaş ve hatta Muhammed gibi Türkçe ve Arapça
adlara ra~tlamaktayız28. Bunun yanında bir çoğunun gayri-Müslim
adları kuııandıkları da inkar edilemez.
Yirmi yıl gibi kısa bir sürede bu denli değişikliklere uğrıyan' Diyar-
bakır şehri ve bölgesinin önemi de şüphesiz artmıştır.' Nitekim Diyar-
bakır şehri Kanunı Sultan Süleyman zamanında İran'a yapılan sefer-
lerde orduların hareket üssü ve kışlağı olarak kullanılmış ve Kanuni
Sultan Süleyman 1535'te birinci İran seferind(m qönerken Diyarbakır
şehrinde 20 gün ve 1554'de ikinci İran seferine giderken de 8 gün geçir-
miştir29 •
. Diyarbakır 'şehrinde ve köylerinde Müslümanlar ile Hıristiyanlar
yan yana yaşamış ve bu yaşam süresince birb.irlerinden pek rahatsız
(27) 1518'de ı7 hane ve i mücerred Müslüman vergi mükellefika):'dı bulunan PirHüse-
yin Depesi köyüne (BA., TD 64, s. 42)1540'ta 24 hane ve 1 mücerred Hırıstiyan
vergi mükellefi kayıtlı olup MÜslüman kaydı yoktur (BA., TD 200, s. 131)
(28) 1518 tarihli tapu tahrir defterindeKi yer ve şahısadları tarafıından değerlendirilmiş
ve Belleten'de yayınlanmıştır. (Bk. dip not 5)
(29) "Diyarbekir" maddesi, IA.
ii.

64 M. MEHDİ İLHAN

olmamış gözükmektediırlı;:r.Diyarbakır
. ,
şelııfinin
. i
mahalleleri bu gün
olduğu gibi onaltıncı asırda ,da iç .i~eidiler. Biıl'yabancının bu giliı dahi
mahalleler arasında sınır çızmesı ımkansızdır. Ayrıca hem 1518 hem
de 1540 tarihli. defterde M:üslümanların çoğurlluk teşkil ettiği bir köyde
bir kaç hane~ik Hıristiyaııı azınlık sükunet içip,dehayatlarını idame et-
, tirdilderi' gibi Müslümanlar da çoğunluğu fIıfistiyan olan köylerde
sükunet içinde yaşıyabillriıekteidiler, Şehirde~i pazar ve çarşılarin her
.iki topluluğa hizmet ,'erd.iği şuphesizdir. . .'

,iLAVELER

, 1540 TARİHLİ TAPU TAHRİR DE~':rERİ VAKIF KAYIT-'


LARI (s; 310-323) " 'i " '
EVKAF-~ LİvA-t AMİD .'1, 's. 310 '
Vald.i Cami'.i ve ]VI[edrese.iMerhum Hüsrev Paşa Ber Muceb-i
Vakfname: .,' " ,i
Mahsul-i icare-İ Ha:tlı.,iKebir ve Han-i Sağir ve Gümrükhane ve
Mizanhane ve hane ..i ma'sare(?) ve dekakin: tevabi'~i mezbur, 71 bab;
fİ sene baha: 106.000 . i .

,
Ve
.
mahsul-İ İcare-İHamam-i Kebir der defs-i
i
Amid ma'a dekakin:
9 bab ve haneha: 18 bab; fi sene. ; baha: 63.0000
, . " 'i
Mahsul-i H<'Imam-.jBican.Beg:26 selım ;Seyt.45 sehm vakf-i Hus-
rev Paşa fi ser.e: 13,000 I,' " '
Mahsul-iicare-i Hamam-i Mahmud Beg: iikr olan hamamin su-
yi Cami'-i Kebirin olup ol edlden her sal 'öşür mahsulCami'-i Kepi-
re verilur, fj sene gayır..i ez 'öşür: 7,900 i '
Mahsul-i .jcare..j Hamam-i Cedid el-ma'ruf be-hamam-i Hacı Ha-
lil: süls hissesi merhum Husrev Paşa vakfıdır, fi s'ene: 8,280 '
Mahsul-i icare..i Hammam der kal'a-İ Hisn-İ Keyf, fi sene: 1,700
, ' i '
, Mahsul-i icare-i asiyab' derenderun-İ Kal'a-İ Nareyn, 1 b~b fi,
sen9: 1,800 ,',,' 1-', ,',
Mahsul-İ icare-i asiyab-i Ha;ci Çoban der karye-İ Yaylak. 1 bab,
fi se~e: 6,300 " , ,i '
Icare-i asiyab der karye-i Cemukı 1 bab, fi sene: 4, 400

i 1"11 i
i
,
1518 VE 1540'nA nİYARB~KIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 65

Mahsul-i bostan der nezd-i burc~i siyah-Amid, fi sene ber vech-i


icare: 4,000 '
Mahsul bostan-i 'atik ve bostaıı-i Rişidrr nezd..:imedrese, fi sene:
4,800
Mahsul-i İcare-i Hane-i Merdumiyet der Mahal1e-i Mescid~i Mu'
aııak~ fi sene: 200 "
Kıt'a-i arz der mevzi'-i Evsel: vakf canibinderi tasai.ruf olunub
sahib-i zemine 'öşri verilur: Has!l gayr~i ez 'ÖŞüi: 300
, İcare-i mahzenha dernezd-iMerdumiyet, 6 bab; fi sene: 570
İcare-i Furn-i habbaz der nezd-i mezbur,' fi sene: 200
İcare.•i hane-i Seydi der mahaııe-i mezbure, fi sene:' 96
İcare-i Mahzeıı-i Cum'a, fisene: 96
İcare-i hane-! 'Aliyye der mahalle-i Mescid~i Rişi-yi 'atik, fi sene:
108 '
İcare-i hane-i 'Aliyye der nezd~i medrese, fi sene: 144
İcare-i hane der' nezd-i Hamam-i Mahmud Beg, fi sene: 72
, İcare-i zemi~der Meydan-i Nasara, hali
YEKUN: 222, 966
MINHA: Ücret-i tedris, fi yevm: 50; Ücret-i i'are, fi yevm: 4;
Ücret-i talebe, 2 nefer, fi yevm: 24 (?); Ücret-i bevvab, 1nefer, fi yevm:
2; Ücret-inezaret, fi yevm: ıo; Ücret-i tevelliyet nefs-i.'öşüı-i mahsul
ber muceb-i vakfname, fisene: 11,148; Ücret-i kitabet, fi yevm: 5;
Ücret-i cibayet, fi yevm: 5; Ücret-i imam-! medrese;
- .
fi yevm;
\. . 5; Ücret-i
'.
te'ezzünet, 3 nefer, fi yevm: 7 ~; ta'rif, fi yevmi X ; Ücret-i hitabet,
fi yevm: 6; Ücret-i kıraet-i(?) mevlid-Mn 1TIa'açırakha ve feraşiye fi
yevm: 4; Ücret-i hafiz-i kütüb: fi yevm: 2; Ücret-i ... , .. fi yevm:
2; Ücret-i müşrifun, 5 nefer, fi yevm: 5;' Ücret-i cüzhavan, 16 nefer;
fi yevm: 32; Ücret-i mu'allim; fi yevm: 5; Ücret-i halife mu'allim, fj
yevm: 2; Ücret-i kayyum (?) ve çiraği, fi yevm: 2; Ücret-i neftçi fi
yevm: 1; Ücret-i ferraş-i ab-hane-i medrese, fi yevm: 2; Ücret-İ'ferra-
şiye-i ab-hane-i cabiyet fi yevm: 2; Ücret-inli'mar ve necear, fi yevm: 6;
Ücret-i meşihet fiyevm: 5; Ücret-i tabbah, fi yevm: 5; Ücret-i şak;ird-:-i
tabbah, fi yevin: 3; Ücret-İ habbaz: ri yevm: 5; Ücret-i şakird-i hab-
baz, fi yevm: 2; Ücret-i nakib-i guşt, ri yevm: 2; Ücret-i nakib.;i nan,
. fi yevm: 2; Ücret-i ayakçi ki kab-kaeak yrtear (?), fi yevm: 2; Ücret-i
66 M. MEHDİ İLHAN

11evvab-ime'keI, fi yevm; 2; Ücret-i kilari, yevm: 3; Ücret-i anbari, ri


fi yevm: 2; Ücret-j vekilii harc, fi yevm: 3; Tahmin-i ruğen-i baha-İ
huereha her ayda ç;eraiğiilik yağ yirulur 14 ab fj sene: 612; Tah-
min-i ruğen-ibaha-i, mescid-i' medrese, fj yevm: 1; Tahmin-i şem'-i
'ase] der eyyam-i şerif, 2: şem'a meseid-i me~res~ye, '1 şem'ameseid
hane-i mezbure, fi sene: 456; Baha-j hasir-i beray-i ..meseid ve hucreha,
fiyevm: 1; Tahmin ,beni olan kış eyyamlarınd~
- i,
dam]arın karın

küreyüb
ve sayİr hizm,etin ideler, 10 nefer, fi sene: 2500 '
s. 311
Harc-i ta'am ve (cüz)lıan .:ıl>..)':"

Baha-i guşt 1 % vukiyye, baha £i yevm: 110; Baha-i birine be-


ra-yi şorba fi yevm: 3 menn, baha fi sene: 10,080 -gayr-i ez Ramazan
el-riıubare.k ve eyyan? Cuı:n'a ve 'ide.yn i BahaJ~,gendUm beray-i şorba p
yevm keyl 1, baha rı sene:: 3280 -gayr-ı ez-Ralmazan el-Mubarek ve '1-
. deyn; Baha-i goften-i hmta, fi sene: 656; Barul.-i dakik -i nan fi yevm 17
men, baha: 75; Baha.-İ Htmtek fi yevm: 2; Bahd-İ nohud, fi yev'ın: 1; Ba-
ha-i piyaz ve magdanos, fi yevm: 1; Baha~i he~me, fi yevm: 15; Üeret-i
hela-yi ~
o o ve oda-yii matbah ma'a. :
o_o. o baha, fi yevm: 2
o • o • o ••

Harc-Lta'am-i eyymn--i Curn'a. ve 'ideyn ve'aşur veRamazan el


mubarek
/

Bal1a-i pirinç, 720 menn, baha:, 8,640 ; aha-i 'asel, her gece üç
menn sarfoluna, '240 menn, baha: 8640; Bdhci-i ruğen, her gece iki-
buçuk menn sarf'oluna, 200 menn,baha: 7,200; Baha-İ za'feran, 160
mİskal, baha: 320; Baha...i .. fi sene: 80l YEKUN:208~052;
0 •• o EL-
ZIYADE: 14,914 -Zikr oila.nbaki sa1-be-sal nia'rifet-ikadi ile evkafin
hidematin~ ve sa'İr levazimina sarfolunub zihde ne kalursa Medine-i
Mutahhare'de Revde-j Mlubarek kuddaınin~ gönderilmek şart olun-
~IŞdur,' ziyade deyu kimeSıueye verilmiye. I. ,'...
Vakf-ı, Cann'-i .Meıdıum Mobammed Paşa ..
. . '. -I . , "
Karye-i Ali Pİnarİ ma'a mezre'a-İ Sakis-i iBüzürk ve nısf-i mezre'a-İ
Sakİs-i KÜçük, hası]: 27,589; İcare-İ Hamam-i Kubad, fi sene: 21, 960;
İeare~İ hammam der nezd,.i beray, fi sene:' 4,680; İCare-i Han-i Cemal,
fi sene: 5,550; İear,e-İ :E~ıan-i'Atik der Cankoi Cedid, fisene:600;
Mahsul-İ bahç~ der havş ..i Ca~İ',-fi. sene: l:ioo; İe~re-i d.ü1ckan~lma~
sara 2 bab, fı sene: 1985; 1care-ı mahazın nezd-ı Camı' 14 bab, f,
sene: 780; İcare-i hane--i Sinan Ça vuş, fisenb: 264; İcare-İ hane-i' Ali
\
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİNNÜFUSU VE VAKıFLARı 67

Çelebi ma'a alıur, fi ~ene: 360; İcare-i dekakin nezd-i Cami', 4 bab, fi
sene: 240; İcare-i mahazin nezd-i Cami', fi sene: 192; İcare-i dükkan-i
Hıdır Şah Çelebi .(?), fi sene: 128; İcare-i dükkan-i Ya'kub Hayyat,
fi sene: 180, İcare-i dükkan der Meydan, fi sene: 1,080; İcare-i dük-
kan-i 'Osman 'Attar, fi sene: 600;İcare-i dükkan-i Hüseyin Kebabi, fi
sene: 2,400; İcare-idükkan-i Haci 'Ali Bakkal, fi sene: 90; İcare-i
asiyab-i .Şeyh ..... . .. 7. bab: fi sene: 10;800.; "İcare-iasiyab der
karye-i Sati, 1 bab, fi sene: 1, 440; İcate-i asiyab der karye-i Demği,
1 bab, fi sene: 8,280;.İcare-i 'zemin der-nezd-i Köpri, fi sene: 100;
İcare-i bahçe der nezd-i Burc-i Evsel, hali; İcare-i han-i Şu'ayb fi
sene: 100.
Nakib ki merhum Muhammed Paşaoğullarına vakf etmiştir, Mev-
cud: 25, 649; , nakdiye-i mezbur fi sene: 18,847; YEKUN:
ı09,955- Zikr olan akçe-ioni onbir buçuka virulub ve yarar yerlere
verile ki zayi' olİnıya; şöyle ki mutevelli ziyade meta 'aya tama' eyleme-
yub mumerraye vireler dahi cami' .... mutevelli zamanında veril-
memişse 01 mutevelliye ta'yin etture. YEKUN: 109, 955
, i

MINHA: Ücret-i tevelliyet, fi yevm: 10; Ücret-i hitabet, fi yevm:


4; Ücret-i imamet, fi yevm: 5; Ücret-i meşihat, fi yevm: 4; Ücret-i
kitabet, fi yevm: 4; Ücret-i nezzaret, ri yevm: 2; Ücret-i cüzhavan
15 nefer, fi yevm: 30; Ücret-i devrhovan, II nefer, fi yevm: ll;
Ücret-i te'ezzünet, 3 nefer, fi yevm: 2 %; Ücret-ihavaniş fi yevm: 1;
Ücret-i mu'arrif, fi yevm: 1; Ücret-i ferraş, 3 nefs, fi yevm: 5; Ücret-i
cibayet, fi yevm: 3; Ücret-i vekil-i harc, fi yevm: 2; Ücret-i kilari, fi
yevm: 2; Ücret-itabbah, fi yevm; 2; Ücret-i hane-şuy(?) fi yevm: 2;
Ücret-i bevvab, fi yevm: 2; Be-cihet-i köften-i hinte ve ücret-i asiyab,
fi yevm: 2 %; Ücret-i zerzevad (?) fi yevm: 1; Ücret-i tevelliyet, 2
nefer fi yevm; 2; Ücret-i mi'ma.r, fi yevm: 2; Baha-i ruğen ve hasir,
. fi yevm: 2; Be-cihet-i müsellem; 10nefer, fi yevm: 1 ; Be-cihet-i rakabe,
fi yevm: "lO.
s. 312

. HARC-I TA.'AM: Baha-i guşt; fi yevm: 50; Baha-i pirinç,2 %


, menn, fi yevm: 30; Bıiha-i gendum. 3 keyl-i İstanbuli, fi yevm: 7 %
Baha-i nan, fi yevm: 30; :Saha-i heyme, fi yevm: 7; Baha-i nemek ve
nohud veşire ve zeyt(?); fiyevm: 2; BE CİHET-İ eyyam-i Cum'a ve
'ideyn ve şehr-i Ramazan e1-.mubarek ve 'aşur fi 80 gece: Baha-İ pİrjnç:
200 menu, baha: 2,400; Baha-İ 'a'ge1,100 mena -her gece bİr batman
üç nugi sarf olunur- baha: 3,600; Balıa-İ ruğen, 120 ~enn, her gece
i
i II
i i,
i
i

\
i i

68 111:. .MEHDİ İLHAN 1


, . i
bir-buçuk batman

sarf oluna; Baha-i za'fedn,i fi sene: 200; YEKUN:
102,900; EL-ZIYADP:: 7,055,-bu dahi rakabe içun hifz olub, zevayid
deyu kimesneye veriJmeYt~viıki' olan ~ertmmatına sarf oluna.

'Vakf-ı Cami'! Kebiır: , i


İcare-i dekakin 'ık:r nezd-i cami', 35 bab', fi s~ne: 9,600; İcare-i
. •. / -/ I.'

dekakin der suk-iKassatin,3 bab,fi sene: 648;Icare-i dekakin der suk-


i 4 bab, fi s.me: 648; İcare-i deRakin der suk-i 'Attarin, 2
bab, fi sene: '5,880; İcare:,.jdekakin der suk-~Tabbakin, 4 bab, fi sene:
1,740; İcare-i dekakin. de:r suk-i Toban 29 [bab, fi sene: 14,688; İea- i

re-i dekakin der suk-i'Attarin-i '~tik, 3 bab, fisene: 528; İcare-i deka-
kin der nezd-i Hammanı ..ı Hüsrev Paşa, 2. bab, fi sene: 890; İcare~i
. dekakin der Meydan, 4 bab: ri sene: 1,9921;İcare~i dekakin der s~-i
K6feş-duzin, 9 bab, f'i sene: 4,116; İcare-i c1lekakinder suk-i Suveyka,
3 bab, fi sene: 720; ':i:caıre-İmahazinder nJzd-i Cami', 5 bab, fi sene:
432; İcare-i mahazin deır ;ııezd-i Cami', 9 bab, fi sene: 1,044; İcare-i
mahzen-i denk der ni~.ıd-i'Araslİ, 1 bab, fils~ne: 197; İcare-i mahazin
der nezd-i Kefeş-duzin., 3 bab, fisene: 432; 1care-i mahzen der rub'-i
Bab el-Ma', Jbab fi :;:eUl;:: 130; İcare-i haneJi Necmedddin, fi sene: 180;
Icare-i haneha-i Han-Çoban, figene: 960;1İcare-i bazlzeminha-i Ev-
sel, 9(?) kıt'a, fi sene: 10,. 694; İcare-i mahzen-i
i .
enderun,.i Cami', hali;
Hisse-i Malikane-j Kary(~-iKaba Sakal, ru1b'-ihububat, fisene: 3,060;
Zemİn-i hali' der nezd ..j '.Arasa, 1 kıt'a; Zeıiin-i hane-i Kara Süleyman,
hali,lkıt'a; Zeınin-i hali der nezd-ihaının~m, 1 kıt'a; Hisse-i Malika-
ne-i karye-i Humeyri Sa~~irrubi'-hububat, fi sene: 1,068;, 'Öşr-i mah-
sul-i Hammam-i Mahmud Beg bera-yi bedel Cami'-i Kebir, fi sene:
716- her neye satılursa. "öşr al!llur.; Hisse~i Malikane 'an karye-i Ce-
muzne, rub'-i hububat, 1'isene: 1,391; Hisse""iMalikane 'an karye~i Fa-
re rub'-i hububat, fi sene: 2,500; Mahsui1i icare-i Hammaıİı-i Mirza,
fi sene: 39,600 -miiıha ücret..i kaza-i Amidj ri yevm: 50, fi sene: 18,000
~el-ziyade vakfiçun 7..a]:ıtolunur,: 21,600, fEKDN: 84;447.
. MINHA: Ücretoj hhabet, fi yevm: 12; Ücret-i imamet, fi yevm:
9; Ücret-i imamet-i,ani, fi yevm: 3; ÜcretLite'ezzünet, 6 nefer, 1 nefer
fi yevm: 3, 5 nefer Ci yevm: 10; Üeret~i ~avaniş fiyevm: 2; Üeret-i
mu'arrif, fi yevm::1; Ücret~iser muhassıl f~yevm: 1; Üeret-İ huffaz, 10
nefer,!i yevm:-I~;Üe~et-i f~rraş,~nefer,lfi y~:m: ~;~çret-i ~erraş-i
hela, fı yevm: 3; 1)eret-ı tevdhyet, fı yevm: 15; Deret-ı kıtabet, fıyevm:
~~;Ücret-i Gibayet, fi yevm: 5; Bahati . j fi yevm: 2(?);
Dcret-i mi'mar ve neecar luş günlerinde karın kÜfeyüp levazım olan
i
i

i
i
i
i i i"
i , 'I II i
1518 VE 1540'DA DiYARBAKıR ŞEHRiNiN NÜFUSU VE VAKıFLARı 69

meremmatınun ~ fİ yevm:'4; Ücret-İ aşçi (?) fiyevm: 2; Ücret-i


çırakçİ, fİ yevm: 3; Be-cİhet-İ türbedaran fİ sene: 600; Baha-İ şem 'a bera
-yİ Ramazan e1- mubarel,c, 2'aded, fİ sene: 360; Beha-İ hasİr, fİ sene:
1,500; Bera-yİ sİracİye-İ mİnare fi Ramazan, fİ sene: 60; Be-cİhet-İ
bera-yİ camİ'-İ şerİf de rah-i ... ; ... vegayrİhİ, fi sene: 12,000; Üc-
ret-İ kursİ-yİ hob(?) öyIe namazında ve İkindİnamazında ve sabah na-
mazında, 3 nefer, fİyevm: 3'; YEKUN: 5,235;EL-ZİYADE: 32,2I2
.5. 313
............ -EVZAVİYE: Ücret-İ 'AIİ Han Şeyh-İ sab'a, fi
yevm: I2; Ücret-İ BayezİdHaIİfe, fİ yevm: 7; t)cret-İ Mİr VeIİ Şah b.
Muhyİ, fİ yevm: 10; Ücret-! Seyyİd Mahmud, fİ yevm: 2; Ücret-İ ebna-İ
Seyyİd Cum'a, fi yevm: 4; Ücret-İ Hamza Halife, fİ yevm: 4; ücre-
t-İBunyad(?) Halife, fİ yevm: 3; ÜcretAİ 'Abdi HaIife, fi yevm: 3; üc-
ret-İ Tabanzade Hacı Muhammed, fİyevm: 5; Ücret-İ Muhammed
. ÇeIebi VeIed-İ Haci'AIİ HaIİfe, fi yevm: 3; Ücret-İ Seyyİd İbrahİm
. MüteveIli-İ Camİ'-İmezbur, fi yevm 5; Ücret-İ nezzaret" fİ yevm:
10; EL-ZİYADE: 9,032 -bu dahi zevayİd deyu kİmesneye verİImeyub
rakabe İçİn hıfz oIuna ..

Vakf-ı Medrese-İ Mes'udiye:

İcare-İ dekakİn-İ Bezza~istan, 195 bab, fİ sene: 26,397; İcare-i


Han-i Sabun (?), fi sene: 7,145; İcare-İ asiyab-ı KoIabİ, 1 bab, fi i .
sene: 8,539; Hisse-İ Malikane 'an karye-İ Kasımİye, rub'..,İ hububat, fi
sene: 459; YEKUN: 42,542 MINHA: Ücret-İ tedrİs, fi yevm: 50; Üc-
ret-İ İ'are, fi yevm: 4; Ücret-i talebe,6 nefer, fİ yevm: 12; Ücret~İfer-
raş, fİ yevm: 2; Ücret-İ teveIliyet, fi yevm: 4; Ücret-i kİtabet, fİyevm:
6; Ücret-i cİbayet, fİ yevm: 2; ücret-i mİ'mar ve neccar, ri yevm:A;
ücret-İ nezzaret, fİ yevm: 3;' YEKUN: 35, 640.
EL-ZİYA~E: Ücret-İ Mevlana 'Abdullatİf, fiyevm: 8; Ücret-İ
Dervİş Muhammed, fiyevm: 3; Ücret-İ Pİri ÇeIebi, fiyevm: 2; Ücret-
-İ Hüs.eyİn Pı:mbeduz, fİ yevm: 1; ücret-İ Hacİ Muhammed, fİ yevm:
4; EL-ZiyADE: 420 ..,bu dahirakabesİ içun hİfzoIuna ..

Vakf-ı Mescid-i Hacı Hüseyin Çelebi:

İcare-İ zemın, 2 Kıt'a, (i sene: 720; İcare-İ mahzen, 2 bab, fi sene:


360; İcare-İ. mahzen, 5 bab, fİ sene: 480; İcare-İ mahazİn, 4 bab, fi se-
ne: 468; İcare-İ asİyab der karye-İ K\JZi (?) . 1 bab,. hali: YEKUN:
i
2,028
.
70 '111. )JEHD~ İLHAN

'\. -

. MİNHA: Ücret-i imamet; fi yevm: .3; Vcret-i te-'ezÜnet, fi yevııı:


1; Ücret-i ferraş, f'Lyevrrıı: % (?); EL-ZİY~DE: 408-rakabesine ve
yağma ve hasirine: sarf oluna. . . .

Vakf-ı Mescilllt-i Kııl'a-i Nasıri:

!care~i asiy~b, 1 I:~a~ı,~i s~ne: 2,52~; Jeare-i d.ükkan-ı nuhas, fi-


sene. 192, Zemm der ,u.eul!-ıasıyab, halı, yIEKUN. 2,712. .
MINHA,: Ücret-i imaillet ve te'ezzüneti-kal'aden verilur;. Ücret-i
.mu'alliın, fi yevm: 2; Ücret-i teve1liyet, fi yevm: 1; -bakiyesi yağınave
hasirine . ve sayir ınerenımatma . sarf olunur.
~.

Vakf-ı Mescid-i 11(ac:Jl 'Osman:


. " . - .
İcare-j dekakin der Sıuk-i Kefeş-duzin, 5 bab, fi sene': 4,560; İ~a-
re-İ dükk3n~işerbetçi,. 1 bab, fi sene: 660; İcare-i dükkan der Suk~i
Suveyka, fi sene: 192; lcat'e-i mahazin 4 bab. fi sene: 360; İcare-i Han,
. fi sen,e: i20; Mahzen, ] bab, hali; YEKUr: 5,892., c •

MINHA : Ücret~i;ma.nıe-t, fj yevm: 3 %; '(lleret-i te'ezzünet, fi yevm:


2; Ücret-i ferraş, fi yevm: i; Ücret-i mu'alli11i, fjyevm: 3; Ücret-i mü-
tevelli ve katib fi yevı::ı: 3; Baha-i ruğen ve hasir,fi yevm: 1; Ü~ret-i
Derviş Muhammed fi ;~evayid, [j yevm: 1; Y •KUN: 5,320; EL-ZIY A-.
DE: 672.-zevayid deyu kimesneye veriımeYU1J 1 rakabesİve sayir 111erem-
mati içun hıfz''oluna. . 1

Vakf-ı Haremeyıı E1:-.Şerifeyn~' - ; s. 314


Karye-i E~bil tabi' ..j S;~vur, hasıl: 4,945; ~care"i ha~e~i Ca 'fer ~eg,
fj sene: 1,440; Icare-i b,a.n(~-İGulam Sinan Kethuda(?), fi sene: 240; Ica-
i '. i
re-İ hane-i Aydoğmış, fj s,ene:: 180; Icare-i mahzen der nezd-ihane-i
Seyyid Ca'fer; fi sene: ı:~~;ic:are-imahzen der hezd-i Mescid-i Hacı Bü-
zürk, fi sene: 48; lcare ..i hane ..i'Abdul-'Azd der fiezd-i Mescid-i Mu-
• ,I • , i

. hammed Paşa, fi sene: 120; I~are-j hane-j K0se Jlyas der nezd-i '-:"::-j~
fj sene: 240; İcare-i fınm-i Halvaci Kızı, fj ~ene: 48; İcare-i ınahzen~i
Nadir ;. fi sene: 4li:; İcare-j mahazjn derlnezd~ı M~scjd, 2 bab,fi
sene; 60; 1care-idükkan-ı 'Abdu'I-Celil, fi sene: 360; Icare-i dükkan
der Suveyka, fi sen~:: 144:: İcare-j fırun-i Sadat Han oğİi,fi sene: 180;
İcare-i mahazin, 2 bab, fj s<me: 96; Hjsse-i Ma1ikane-i'karye-i el-Hayr-
putkuli, rub'-i hububat, fi sene: 1,350; Karye-i Bağine der nezd-i Ço-
bani der Nahiye-i Azerin -Karye-i mezburel Azerinnahjyesinde olup

III i
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLAllı 7l

'an nalıiye-i Kurd Sinan elindeolup dahil-i defter olmamağın mufassal-


de karye-i mezbure yazılmayub, ve haremeyn vakfidur zayi' olmamak
içun vakıf defterine kayd olundi, cizyesi ve külli hukuk-i şer'iyyesi ve
rusum-i 'örfiyesi vakıf içun zapt olunup vechün mine 'l~vüeuh. haric:' .
der. kimesneler dahI ve.ta'arruz etmiyeler, sa.hh, m.

Vakf-İ C~mi'-İ Sioo oğli:


Hisse-! rub' 'an asiyab der nezd~i Babi'J-Ma', fi sene: 288; İeare-i
dekakin, 3 bab, fisene: 420; İeare-İ mahazin, 7 bab, fi sene: 900; İea-
re hali ve harab; YEKUN: ],608
MİNHA: Ücret-i hitabet ve.imamet, fi yevm: 2; Ücret-i te'ezzü~
net, fiyevni: 1; Ücret-i fernış, [iyevm: ]; EL~ZİYADE: ]68 -raka-
besine ve yağına ve hasiriıie sarfoluna. i

-Vakf-ı IVlescid-i Havace İsma'il Nam-ı Diger Mescid-i Kavvas:


İcare-i dekakin der nezd-i Mescid, 5 bab, fi sene: 1,032; İcare-i .
dekakin der Suk-i Palanduzan, 5 bab, fi sene: ],344; İcare-i dükkan-ı
cedid, 1 bab, fi sene: 300; İcare-i mahzen, 2 bab, fi sene: 360; İcare-i
zemin-i mahzen ma'a havş, fiseM: 120; YEKUN: 3,152.
MİNHA: Ücret-i imamet, [j yevm: 3; Ücret-j te'ezzünet veferraş,
fi yevın: 2; Baha-j ruğen Vf" hasir, fi yevm: ~; Baha-i şem'a bera~yi
şeb-i Ramazan, 2'aded,fi sene: 100; YEKUN: 2,700; EL-ZİYADE:
356 -rakabe içun hıfi: olunup zevayid deyu kimesneye verilmeye.

Vakf-ı .Mescid-İ Medre-se-i Şeyh 'Abdu'r-:Rahmao:


İcare-i dekakin der Suk-i Habba.zin, 2 bab, fi fene: 336; İcare-i
dükkan der Suk-j Toban, 1 bab, fi sene: 144; İcare.;imahzender Mahal-
. le-i Medrese-i'mezbur, 1 babJi sene: 120; İcare-i inahzender Mahalle-i
Mescid-i Kubbe-i eedid, 1 ba.b, fi sene: 120; YEKUN: 720; İmamına
ve mü'ezzine ve yağına ve hasirina ve vaki' oldukça meremmatıDa
sarf duna.

Vakr';"ı Medrese-i Kayıtbaiyye: s. 315


İcare-i Karbamaray-i 'arasa, fi sene: 6;840; İcare-i dükkan-i bur-
ci, fi sene: 1,920; İcare-i dekakin der nezd-i minare-i Cami'-i Kebir,
3 bab, [j sene: 624; İciıre-i dükkan der Suk-i Borsaci, fi sene: 240;
İcare-i zel11in-i dekakin-j boyalıane, fi sene: 1,800; Mahsul-i bağ-i

.. "
72 M;. MEHDİ İLHAN,

Muradiye, ri sene: 600; Zemİn~i hali dernıez&.İ 'Arasa fi sene: 360;


, Hisse-i Malikane-i ,hrye:.j Kozan, rub'-i hububat, fi, sene: 22,520;
Hisse-i Malikane 'an karye-i Akvİran, mb'-]i hububat: 1,390; Hisse-İ
Malikane-i karye-İ Zaviyı~;'mb'~i hububat; 500; Hisse-İ Malikane-i
, \ karye-i Duka~ik oğli" rub': 100; YEKUN: 16,626. . .'
MINHA: Ücret.,j tedds,fi yevm: 25; Ücret-i ta1ebe, fi yevm:
-3; Ücret~İ -kitabet ve dbayet, fi yevm:3;Ücret-i ferraş, fi yevm: 1;
YEKUN: 11,520; _EL-ZİYADE: 5,106 -rakabe içun hıfz olunub
zevayid deyu kimesue)'€:: verilmeye; -
Yakf-ı Mescid-i Ta,c,e'd-Din:
İcare-i zeıiıinha d.er Evsel, 5 kıt'a, fi sene: 250; İcare-izeminha der
Evsel, 2 kıt'a, fi.sene: 70();:İcaTe~idekakin, 5 bab, fi sene: 1,128; İcare-
i mahzen, 1 bab;fi s(:lDte:: 90; YEKUN:2,574
MİNHA: Ücret-i imamet, fi yevm: 4; Ücret-İ te'ezzünet ve ferraş,' ,
fi yevm: 1; Ücret-İ- tevelliy.et:, fi yevm: 1; _EL-ZİY ADE: 234 -raka-
besine ve yağına ve hasiirina sarf oluna.
Vakf-ı Mescid-i Hıu:ı Seydi:
,
İcare-İ dekakin, 3 bab, .fi sene: 1,368 -imamına ve mü'ezzineve
sayir masarifine sarf ohma.
Vakf-ı Türbemi :Ebeııd Padişah:
İcare-i sülüki Elvı~ml Pa,dışah, fisene: 1,580 -her CJllIl'a gecesi
üç nefer hafız türbeye varub tilavet ederler. '

Vakf-ı Mescii.d-i rVbı1r.allak-ı Kebİr:


. ,
İcare-idekakin, 9 bab, fi sene: 2,508; İcare-i çardak (?), fi sene:
120; İcare-İ hane-i ima.m, fi scme: 144; İcare-i mahazin, 3 bab, ri sene:
900; YEKUN: 3,672:
MINHA: Ücret-i irru,imelt,fi yevm: 3; Ücret-i te'ezzünet, fi yevm:
.2; Ücret-i ferraş, fi yı;~vm: 1, Ücret-i teveııiyı~t, fi yevm: 2; Baba-i m-
ğen vehasir,fiyevm: ~~L;YEKUN: 3,060; EL-ZİYADE: 6,120 -rakabe
içun hıfz olunub zevayid deyu kimesneye verilmeye.

Vakf-ı Mescid-İ ınaıC:lI Bekr. Si'İrdi:


İcare~i dekakin, 3 bab, fi sene: 360; İcare-i mahzen der nezd-i.
Mescid, 2 bab, fi sene: 240; Mahzen, 1 bab, hali; YEKUN: 600 "

"i i
1518 VE 1540'DADİ:YARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 73

MİNHA: ücret-i imarnet ve'te'ezzünet, fi yevıri: 1~,-bakiyesİ


yağma ve hasirine sarf oluna.
s. 316

Vakf-ı Mescid-İ 'İmadi:


İcare-İ dekakin der SUk-i'Attarin;60 bab, fj. sene: 5, 616; İcare-i
dekakin der Suk-i Kassarin, 2 'bab, fi sene: 396; İcare-i dükkan-ı Peh-
livan, fi sene: 84; İcare-i dekakin der nezd-i Mescid,4 bab, fi sene;
278; YEKUN: 6,324 ,.
MİNHA: ücret ..i imamet, fi yevm: 4; ücret-İ te'ezzünet, fi yevm:
2; ücret-i ferraş, fi yevm: 1, ücret-i Cibayet, fi yevm: 1; ücret-i te-
ri
velliyet, fi yevm: 3; ücret-icüziıavan, 2nefer, yevm: 4; Baha-i ru-
ğen ve hasir, fi yevm: 1; EL-ZİYADE: 564; -rakabesine sarf olunup
zevayid deyu kimesneye verilmeye. "

Vakf-ı Mescid-İ Suluki:


, İcare 'an hİss~~idekakin-i nakkaşin, fi sene:' 360; İcare 'an hisse-İ
dükkan-i 'attari, fi yevm: 360; İcate-i nefs-i dükkan-i 'attari-yi diger,
fi sene: 144; İcare-İ rub'-i dükkan-i zerger,fi sene: 244; İcare-i dükkan-
İ hakim,I bab, fi sene:360;.İcare-İdekakin-i mala, 3 bab, fi sene: 144;
İcare-İ dükkan der nezd-İ Mescİd,lbab, fİ sene: 120; İcare-i mahazİn
der'nezd-i Mescid, 9 bab, fi sene: 840; İcare-İ mahzen-İ Kara 'Ali, 2
bab, fi sene:' 144; İcare-İ zemin der Evsel, fİ sene; 162; Zemin-i hali,
der nezd-i Kenİse-İ Meryem;'YEKUN: 2,785..
MINHA: ücret-i imamet, fi yevm: 3; ücret-i te'ezzÜfiet, fi yevm:
2; ücret-İ ferraş, fi y~vm: 1; ücret-i tevelliyet, fi yevm: 1; Baha.....
i ru-
ğen ve hasir, fİ yevm: ~; EL-ZİYADE: 58

Vakf-ı Mescid-i ŞeyhBaştin:


. Hisse-i Malikane 'an Mezre'a-i Kara Musa, rub'-i hububat, fi
sene: 400; İcare-İ dekakin, 4 bab, fi sene: 936; İcare-İmahzen ma'a
'ahur, 1 bab, fi sene: 216; İcare-İ mahzen-İ diğer, l' bab, fi sene: 72;
İcare-i zemin; 1 kıt'a, fi sene: ıOO;Mahsu1~ibağ dernezd-İ Mescid, fİ
sene: 300;,MahsuI-İ bahçe der nezd-i Kenİse-İ Meryem, fi sene: 700;
İcare-i zemin-İ ahur, fi sene: 20; İcare-i zemin-İ ahur-i diğer, fi sene:
40; YEKUN: 2,784:
'MİNHA: ücret ..i imamet, fİ yevm: 2~; ücret-i te'ezzünet, fi
yevm: 1'; ücret-i tevelliyet,
, '.
fi yevm: 1; ,ücret-İ cüzhavan her haftada'
'
74 M. MEHDİ İLHAN
i' '

iki gün okunür, 5 nefer, fi yevm: 2~; Baha-i ruğen veJhasir, fi yevm:
~;EL-ZİYADE: 84 -rakabesine sarf oluna. . -

Vakf-ı Mesciid-iH~ıd Hıdır Şah:


İcare-i dekakin, 3 bab, fi sene: 1,080; İcare-i mahazin,' 4, bab"fi.
sene: 240-; YEKON: 1,320 '

MİNHA: Ücret.i imamet, fi yevm: 2; ,Ücret-i te'ezzünet ve ferraş,


fi yevm: 1; EL-ZİYADE: 240- rakabesine ve yağına ve hasırına sarf
oluna, " .

Vakf-ı Mescildl.-İÇeırmik:

lcare-i ~siyab der Babi'I-Ma', i bab, ri sene: 2,160

MİNHA:'Ücrehi imamet,'fi'yeym:' 2; Ücret-i te'ezzünet, fi yevm:


1; Ücret-i mu'allim, fi yevm: 1; EL-ZİYADE: 36Ö~nefs-1 Çermik'de
. haEben bihi(?) müderris olan muta;~rnf.ola,

Vakf-ı Mesdd-İ Den/iş Hüseyin: s. 317

, İ~are-i dekakin, 5 bab, ti sene: 1,044; lcare.i mahazin, 4 bab,fi


sene: 228; YEKUN: 1,272
MİNHA: Ücret.j imamet, fj yevm: 2; {)cret-i femiş, fi' yevm: yı;
Baha~i ruğ~ ve hasir" fi sene: ioo; EL-ZİYADE:
. . \' .
272-rakabe içun
hıfz oluna,
i
Vakf-ı Mescild-İ 'AI:addiliıEI-Reşid:
İcare-i mahazin, :8 bab, fi sene: 820
MİNHA: Ücret,,] iımi.m{'~tve te'ezzünet, fi yevm: 1 yı; Ücret-i fer-
raş, fi yevm: X; EL-ZtI{ADE: 100- rakabesiIie sarf oluna,
.Y

Vakf-ı Meschl-İ ]Hm:ı Oğlı:'

İcare-jdekakiin, 5 bab, fi sene: 1,428; lcare-i mahazin, 2 bab, fi


.sene: 72; YEK UN: 1,.500
i
MİNHA<Ücret-i ima.m'et ve te'ezzünet, fj yevm: 3;Ücret~i fer~aş,
fj yevm: yı; , .
EL-ZİYADE: 240 -rakabesine sarf oluna.
1518 VE 1540'DA DİYARBAI~IR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKIFLAIU 75

Vakf-ı Mescid-İ Hacı Muhammed Rişi~yİ Cedid:


İcare-İ mahazin, 3 bab, fi sene: 936
MİNHA: Ücret-i İmamet, fi yevm: 2; Ü~ret-j te'ezzünet, fi
yevm: yı; -EL-ZİY ADE: 13 -yağma ve hasirİna sarf olunur.

. .
Vakf-ı Mescid-İ Hacı 'Abdu'r-Rahman:
..

İca~e-i mahaZİn, 3 bab, fi yevin: 192; 1care-İ dekakİn,2bab, fi


sene: 420; İcare-i mahzen-i Celan, 1 bab, ri sene: 48,; İcare-i mahzen
dernezd-i hane-i Davud, i bab, fi sene;,60; İcare-i mahazİnder nezd-
i Mescid, 3 -bab, fi sene: 228; İcare-i mahzen,) bab, fi sene: 48; YE~
KUN: 996
IMİNHA: Ücret-i imarnet ve te'eZzül1et, fiyevm:2; Ücret-i,ferraş,
fi yl(vm: yı .

Vakf-ı Mescid-İ 'Havace Ahmed:


İcare-i dekakin, ıobııb, fi sene: 3,8]6;' İcare-i mahazin, 2 bab, fi
sene: 132; İcare-i zemin.der Evsel, 5kıt'a, fi sene: 800; Zemİn-i hali
der nezd:-İ Mescid; YEKUN: 4,748.
MİNHA: Ücret-i imamet, fi yevm: 5; Ücret-i te'ezzünet, fi yevm:
2; Ücret"'i ferraş,fi yevm: ı;'Ücret-Vferraşan-ihane, fi yevm: yı; Üc-
ret-i teveIliyet fiyevm: 1; Baha-i ruğen ve hasir,fi yevm: 1; EL-ZİY A-
DE: 968 rakabe içun hifz olunup, zevayid deyu kimesneye verilmeye.

Vakf-ı Mescid-İ Kubbe-İ Cedid:


İcare-i mahazin, 2 bab, fi sene :888; İcare-i hayme (?), 1 bab, fi
sene: 96 YEKUN: 984.
MtNHA: Ücret-i imarnet v~ te'~zzünet, fi yevm: 2 -bakİsi. raka-
besine ve yağınave hasirine sarf olunur.
s. 318
Vakf-ıZavİ)'e-İ Hasan Padişah:
Hisse..:i Malikane 'an karye-İ Satİ Ke.ndi, rub'-İ hububat, fi sene:
13,740; ,
Hisse-i Malikane 'an karye-i Hüseyni, rub'-i hububat, fi sene:J,546;
Hisse-i Malikane 'an karye-i Deyr-i Beşur, rub:, fi sene: 1,285;
Hisse-i Malikane 'an karye-i Gaybate, rub'-i hububat, fi sene: 1,707;
Hisse-i Malikane 'an madrab-i Hamza Beg nam-i diger Ha:nıravat, rub'

i
76 . M. MEHDİ İLHAN

fi sene: 1,280; Hissı;,-i rv.lalikarıe 'an karye-.j Neyfe tabi'-i Ergani, rub'-i
. hububat, fisene: 4,6m:; t~:are-i dükkan der Suk-i 'Attar, 1 bab~ fi sene:
.720; İcare-i diikkaIIL-ir;Alih.~n,1 bab, fi sene: 60i İcare-i dükkan-i hap-
baz, 1 bab, fi sene- 720; kare ..i ahar, 1 bab, fi sene: 80; İcare-i zemin-
ha-i vakfC?), fi sent~: 4',.000; Mahsul-i bahge muttasil be -zaviye-i mez-
bur, fi sene: 1,35Q; İCE.re-İasiyab-i Haci, fi sene: 4,680; İcare-i dükkan
der Suk-i SerraCiıı, .1 bab, fi sene: 960; Dükkan-i harab, 1 bab; YE~
KUN: 36,736.
MİNHA: Ücn;,t-i tı;~veııiyet,fi yevm: 6; ücret-i kitabet, fi yevm:
3; Ücret-i imamet, fi yevm: 2.; Ücret-i te"ezzünet, fi yevm: 1; Ücret-i
. femiş ,fi yevm 2; Ücret-i me'şihat, fi yevm: 3; Ücret-i nezzaret, fi
yevm: 3; Ücret-i tabbah" fi yevm: 3; Ücret-i cüzhavan, 4 nefer, fi
yevm: 4; Ücret~i v(~kil..i harc, fi yevm: 2; Ücret-i cibayet, fi yevm: 2;
Baha~i ruğen vehasir, fj, yevm: 1; Baha-i rakabe, fi yevm: 3.
HARC~I TNAM: Baha-i guşt:fi yevm: 15; Baha-i nan, fi yevm:
10; Baha-i gendum, r::: yevm: 5; Baha-i heyme fiyevm: 3; Baha-i ne~
mekvegayrihi,fi ye;vrr.:~:; BaJıa-i goften-ihınte,fi yevm: 1; YEKUN:
25,020; EL-ZİYADE:: 11,,716;: EL-ZEVAYİD: Ücret-i duhter-
zade-i Hasan Padişah, fi yevm: 10; SAHH EL-ZİY Ap E: bu dahi ra-
kabe içun hıfz olunur' zevayid deyu kime~sneye verilmeye .
. Vakf-ıMeScid.~i :5:e:y:vidCa'fer:
İCare-i inahazin;.2:2. bab, fi sene: 2,728; İcare-i dek;:ı.kin,2 bab,
fi sene: 1,?72; Mahzen,hali, 1 bab; YEKUN: 4,000
MİNHA: Ücn~t-i imamet, fi yevm: 3; Ücret-i te'ezzünet, fi yevm:
1; t.Jcret-i teveHiyet, fi yı~vm: 1; Ücret-i cüzhovan, fi yevm: 1; Ücret-i
ferraş, ri yevm: 1; Üemt ..i rUJ~envehasir, fi yevm:' ~; EL-ZİY ADE:
1,300 -zevayid deyu kimesneye verilmeyup, rakabesi içun hıfz. oluna.
Vakf-ı Mezar ..ı Şe:yh Sa'd:
Hisse-i bahçe~i ':Ayııu'l-Hamasa, ri s(:ne~ 550; Hisse-i Malikane~i
karye-i Kara viran, rub"-i hububat, fi sene: 2,753; YEKUN: 3,303
MİNHA: Ücn~t-i tevdliyet, fi yevni: 2; -bakiyesi hıfı olumip, sal-
be-sal Haziran'ın evvel Cuma'sında cem'iyyet olup 01 gün halvaye sarf
olunur.
VakC-ı Medr~ie-i Şuca'i3'e: . s. 319
İcare-i asiyab-ı Kıuy,e, 2.bab, fi sene, nısf-ı hisse: 5,000; İcare-i
Hammam-ı Şuca'iyye, fi sene, İnsf-ı hisse: 6,840; İcare-i nısf-ı hane, fj

1 II . i ii rı i i
1518 VE 1540'DADİYAli.BAKlR ŞEHRİNİN NÜfUSUVEVAKI;FLARI 77
, , ,,

serie: 360; İcare-i ahur nezd.j Hammam, fi sene, nısf-ı hisse: 90; İcare-i
~~min,4 .kit'a,fi sene: 182; Zemin, hali, nısf, fi' sene: 30; YEKUN,
ıı,502. '
" 1, '
MİNHA: Ücret-i tedris, fi yevrn: 25; Ücret-:i talebe, ri yevm: 3;
Ocre.t-i tevelliyet, fi yevm: 2; Ücret-i ferraş, fi yevm:%; EL-ZIYADE: ,
,1,521 -zevayid deyu kimesneye verilmeyup, rakabe içun hıfz oluna.

Vakf-ıMescid-i Sinan (Defterde Sipah yazılr):


İcare-i dekakiıi~ifulan, 4 bab,fi sene: 484; İcare~i mahazin, 9 bab, ,
fi sene: 708; İcare~idükkan-ı fulan, 1 bab, fisene: 120; Mahazin, 3 bab,
, hali ve harab, YEKUN: 1;,212.
MİNHA: Ücret-i imarnet ve tevelliyet, fi yevm: 2; Ücret-i te'ezzü-
net ve [erraş, fi yevm: 1; EL-ZİY ADE: 133 -yağma ve nasırJu sarf
oluna.

Vakf-ı Mescid-i Haci Yusııf-iBüzürk:


" İcare-İ dekakin, 3 bab, fi sene: 1,320'; lcare-i mahazin, 4 bab, ri
sene: 336; YEKUN: 1~656
, ,', i'
MİNHA: Ücret-i imamet, fi yevm: 2; Ücret-i, te'ezzünet, fi yevm:
1; Ücret-i' [erraş, fi yevm: 1; EL-ZİYADE:216 -rakabesine ve yağma
ve hasirina sarf oluna. '

Vakf-i Mtiscid-i Kıstal:


İcare-i dekakin der nezd-İ Mescid, 9 bab, fi sene': 3;620.
. . .. i

MİNHA: Ücret-i imamet, fixevm: 3; Ücret-ite'ezzünet~ fi yevm:


2; Ücret-i tevelliyeı, fi yevm:2; Ücret-i ruğen ve hasir, fi yevm:. X; ,
EL-ZİYADE: 560 -rakabesine ve validesine (?) sarf oluna, ta'yin olu-
nan cihat ziyade olunmaya. " '

Vakf-:ı Mescid-i Lale Beg:


İcare-,i dekakin,4 bab, 'fi sene: 2, 6 ı2.
MİNHA: Ücret-rimamet vetevelliyet, fiyevın: 3; Ücret~i te'ezzü-
net, fi yevm: 1 X; Ücret-i fei-raş, fi yevm: 1; Ücret-i ruğen ve hasır, ri
y(wm: X; EL-ZİYADE: 452 -'rakab~ İçun hıfz olunup, zevayid deyu
kimesneY.everilmeye.
78 M. MEHDİ İLHAN

, s. 320
Vakf-ı Zal'iye-ji Başendiriye Der Vilayet.,.i Hısn-ı Ke~:
İcare-i asiyab der vadi-yi Merrner, 1 bab, h~sse-i va.kf arba'a .
5,760; İcare-i rna'sa.ra der' Amid, ri' senc~: 1,000; İcare-i hane-i deng,
1 bab, fi sene: '600; İca re,.i bahçe der Hısn-ı Keyf, fi. sene: 1,000; Hisse-i
\,
Malikane-i Karye-İ Şeyh Nasır'Arab, rub'-i'hububat, fisene: 1,425; ,
. Hısse-iMalikane 'an medrab-i rub': 2:,240;YEKUN: 12,025 .
MİNHA: Ücn~t-i H:'velliyet, fi yevm: 4; Ücret-icibayet, fiyevrn:
1; Ücret-i rneşihat, fi yc::vm: 2; Ücret-i kitabet, ri yevm: 2; Ücret-i
tabbah, ri yeyrn: i. Harc-ı ta,"arn her Cu.~'a gecesi ve Ka9İr gecesi 'Ve
iki bayram günü vıe 'aşmegüni veRamazan ge'~eleri pilav' pişer '
fi 77. eyyam. . '
Baha.,.j ~uşt: 20; Hallıa-İ nan: 15; Baha-i pirinç:30; Baha-i ruğen-i
sade: 30; Baha-i he,ym,e::5; B:aha-i neme,k.ve nohud ve pİyaz: 2; EL-
ZiYADE: 571 -rakabe içun hıfz ölunup, zevayid deyu kimesneye
verilmiye.

Vakf-ı Mescid!-İ H!lıvacE~'A~:


.İcare-i nefs-i dekaküı der Meydan, fi sene: 696-; İcare-i dekakin
der nezd~i Mescid ..İ Alaca (?), 1 bab; fi sene: 120; İcaie-i mahzer.
. . . i

der nezd-i Mescid, fi sene: 120; YEKUN: 936. .


MİNHA: Ücn~t-iiııı1arnetve te'ezZüriet, fi yevrn: 1%; Ücret-i fer-,
raş, fi yevm: %; EL-ZİYADE:216 -rakabesine ve yağma vehasirina
\ sarf oluna ..
/
Vakf-ı Mescid,-İSa"sa'a:
, Hisse-İ Maıİk~me.i karye:-İ NasıriYe, msf-ı hububat, fi sene: 2,400;
İcare-i rnağare-İ peynİ'~ (1); fi sene: 100; İcare-i dekakin -sabıkada bir
harab hrbansaray olup, h,aliya dukkanlar izlemiış (?), ıobab, fi sene:
. ,1,200; icare-i dekakİn muttasİ1 be'Mescid-i mez:bur, 3 bab,fi ,sene:
552; Zemİn der Evsel nam, peyam yokdur dedUer; İcare-i mahazin
der bala-yİ dekakİııı-İ cf:did, II bab, fi sene: 960; YEKUN: 5,212 '
MİNHA: Ocn;,t-İ imarnet fi yevm: 3; Ücret-İ te'ezzünet. fi yevm:'
2; Ücret-i tevelliyet,:'i yevm: 2; Ücret-i ferraş"fi yevm: 1; ücret-i
'kitabet ve cibayet, fi y,ı~vm: i;
Harc-ı ta'aı1'1dler nız-İ Yekşenbe ve'Çaharşenbe fj 96 eyyarnyek-
şenbe gün i pirİnç şorbasıbişup, Çaharşer.be gün'i buğday şorbasi bişer.
1518 VE 1540'DA ,DİYARBAKInŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 79

Baha~i pirinç: 5; Baha-i hınte: 3; Baha.i guş~: 5; Baha-i nar.: 4


Baha-i heyme: 2; EL-ZIYADE: 340; -rakabesine ve yağırta'vehasiri:-
na sarf ola~ zevayid deyu kimesneye 'verilmeye.

s. 321
Vakf-ı Cainİ'-İ Şeyh Mataı:

İcare-i dekakin der nem-i Cami', 5 bab, fi Sfne: 420; İcare-i de-
kakin der Suk-i eI-Gaza,l, 6 bab, fi sene; 2,124; İcarr-i dükkan Ger Suk-i
Balayi, 1 bab, fi sene: 180; İcare-i dekakin der Suk-i Tqban, 2 bab,
fi sene: 720; İcare-i dek~kin derSuk-i Kassarın, i bab, fi s{)ne: 120;
İcare-i dükkar der nezd-i Şeyh'Sa'sa'a, 1 bab, fi sene: 96; İcar~-i İmf-ı
. dükkan harisan (?), fi sene: 540; İcare-i mahazin der ll( ıd-i Cami'
,9 bab fi sene: 912; İcare-i mahzen der nezd-i Hammam-ı Kubad, 1
bab, fi sene: 180; YEKUN: 5,292.'

MİNHA: Ücret-i hitabet ve cüzhovan, ri yevm: 2; Ücret~i ima-


met, fi yevm: 4; Ücret-i te'ezzünet Cum'a gününden, gayri günde
nevbetle, 3 nefer,' fi yevm: 3; Ücret-i ferraş fj yrvm: 1~; Ücret-i
teveIliyet ve kitabet; fi yevm: 2; YEKUN: 4,860 EL-ZİY ADE: 432
-yağma ve hasirina ve rakabejne sarf olunup, zevayiddeyu kimes-
neye verilmeye. \

Vakf-ı Zaviye-i İbrahim BegBican Der Birun-i Şehr ve Mıescid-i


Enderun-i Şehr:
İcare-i Hammam-ı Kadi fj sene: 14,400; İcare-i Hamma.m-iCedid-i
[brahill) Beg, fj sen~:, 15,500; İcare-i Han-ı Kettan, fj sene: 5,040;
İcare-iesiyab der enderun-i şehr, fj sene: 4,320; İcare-i dekakin-i ce"'
did d~r Suk-i Kefeşduzin, 3 bab, fi sene:, 756; Mahsul-i bahçe-i Babu'I-'
Cebeı, fj sene: 470; İcare-i dekakin ve ma hazin muttasil be-dekakin-i
cedid-i Kefeşduzin, 3 bab, fj sene: 1,440; İcare-i dekakin-i köhne der
Suk-i Kefeşduzin ve Kassarin, 8 bab, fisene: 5,640; Mahsul-i zemin-
ha-i Evsel, 25 kit'a, fj sene: 5,717; Hisse:i Malikane-i madrab-i Ağçe
Kal'a, rub' fj sene: 800; Hisse-İ M~likane-i karye-i Sa;di, rub'-i hubu-
bat, fj sene: 885; Hisse-i Malikane-i karye-i Şukri, rub'-i hububat fi
'5ene: 2,916; Hisse-i Mıilikane-i Karye-i Piran Depesi, rub', fi sene: 500;
Hisse-i Malikane-i karye-i İ<.ıtirbil, rub', fi sene: 2,470; Hisse-i Malika-
ne-i karye-i Kubbecik, rub'-i hububat, fi sene: 2,445; Hisse-i Malikane-
kaıye-i Kubacık, rub'.i hububat, fi sene: 255; HisseMi Malikane-i
karye-i 'Umrani, rub' hububat (fL sene): 805; YEKUN: 64,359.
80 M. MEHDİ İLHAN

MİNHA: Üere:t-i tt~dris 'an hums:i mahsul: 29 (?);Üeret-i. m.e-


şihat, fi yevm: 8; Ücret~ji cibayet, fi yevm: 3; Üeret-i ferraş, fi yevm:
1%; Üeret-i vekil-i harc, fi yevm: 1%; Üetet-i tabbah, fiyevm: 3;Üe-
ret~i tevelliyet, fi yevm: 1; Üeret-ilmamet der Mesdd-i Zayiye, fi yevm:
3; Ücret-i te'ezzünet der Meseid-i mezbur, fi yevm: 2;Ücret~i cüzhovan,
4 nefer, fi yevm 4; i.Jeret-i imarnetder Mescid-i Şehr~ fi yevm: 2;
Üeret-ikitabet, fi yevrn: 2; Ücret-İ ,'te'eezzünet ve kıra'et~i havaniş-i
Meseid der Şehr, fi :ıc'vm: 2.;Ücret-i..iJ..:.oÜl), fi yevm: 1; Üciet-:i
mi'mar fi yevm: 1:; (eret-i vekil-i ha~c, fi yevm: 5- sabıkda iki akçe
kayd olup, amma haliya vekil-ihare olan kendu neslinden olmağin
, -berat-i Humayun verilmiş" bundan sonra kim olursa yine iki akçe ile
ta'alluf ola, bakisi rakabesi Içunhıfzoluna;
'. . ~ ()cret-i nezzaret, fi
. - :

yevm: 10; Baha-i r1uığmve hasir bera.-yi zayiye, ve me-scid-i zaviye ve


mescid der şehr, fi yev1l1: 2

HARC-1 TA'AM:Baha-i guşt fiyevm: 24; Baha-i nan, fi yevm:


20; Baha-i hinte ve !pirimf' fj ycvm: 9; Baha~i heyme, fı yevm:' 5; Baha-
i nemek ve gayrihi, ri y;:vm: i; Baha-i goften-i hinte, fi yevm: ı; Harc-ı
pilav derin-i eum'a., fi y(~vm: 9. YEKUN: 56,431. EL-ZİYADE: 7,928
-sabika hamamlarm suyi dolabile çekilup,sonra kerahiyeti vardır de-
yu yine zaviye-i mezbun: ki kadim suy'undan zikr olan hamamlarasu
getürmek içun haric:;ienbir kimesneye günde 'onbeş akçe ta 'yin olumip,
oı' kimesne dahi su getürüp bi'l-fi'l buanbeş a,kçeye mutasarrıf imiş.
Yakfınbu kadar vus'aj va.riken hariçden kimesney~ su getürtmek, he-
man o] kimesneye gün,fe onb(~ş akçe verilmek içLİn olup m ural<ebye( ?)
ma'lum olmamağın zikr olan onbeş akçe ciheti ref' alundİ. OL su
getüren ki'nıesnenin ne mikdarharci olmuş ise ma'rifet-i kadı ile görü-
lüpevkaf-ı mezbuı:e ze;vayidinden verile. Ye deyni .eda olunduktan
sonra vaki' olan z;;::v:.ıyidkimesneye verilmeyup, s~ı yali meremmati
içun ve sair rekabeı'eri içun hıfz oluna; zevayid dleyu kimesneye veril-
meye, sahh, ın. .

Yakf-ı Mescid~i ,;ikyal: s. 322


l:Iisse-i MaIikane-i karye-i Toy 'Ömer, rub'i hububat, fi sene: 746;
İcare-i d ükkan der Suk -i Serracin, i bab, ri sene: 360; İeare-i dükkan der
Suk-i Kefeşduzin, 'I b2 b" fi sene: 720; İCare-i dükkan der Suk~i Kassa-
{'in, 3 bab, fi sene: 2i6:, icare-idekakin der nezd-i Mescid, 3 bab, ri
sene: .312; YEKUN:'2,4'14 MİNHA: Ücret-i imamet, fi yevm: i %;
Üc-
ret-i te'ezzunet, fi yevm: ~Iı;Ücr.et-icüzhovan,fi yevm: i;Ücret-i.fer-
raş, fi yevm: %; Ocret-i teyelliyet ve kitabet, ri yevm: i ;EL-ZİY ADE:
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRiNİN NÜFUSU VE 'VAKIFLARI Bl

i . . '
794 -yağına ve hasidna vevaki' oldukça merenünati içuIi sarfolunup,
zevayid .deyu, kimesneye verilmeye.

Vakf-ı Mesdd-iHacl Yusuf:


tcare-i dükkan der Suk-i Neccarin, i, bab, fi ,sene: 360; İcare-i
mah;zen der nezd-i Mescid, fi, sene: 360; YEKUN: 720
'MİNHA:' Ocret-i imamet, fi ye'vm: i; Ocret-i te'ezzü~et, fi yevm:
~; Ücret-i ferraş ve' ruğen-ibaha, fi yevm: %. \ _....,'

Vakf-ı Hacı Hüseyin Kassab, B~ra-yi harc:-ı ta'am der Mescid-i


'Ikyal:
İcare-i dekakin der Suk-i Tabbakin, 3 bab,fi sene: 1,584; İcare-i
dekakin der Suk-iKöhne-i Müievvere, 3 bab"fi sene: 1,140; İcare-i
dükkan der Meydan, i bab, fi sene: 600; 'icare-j dekakin der Suk-i '
Halaviyat, 2 bab,' fi sene: 780;' İcare':i Denk-hane der nezd-i Mescid-i
mezbur, ibab, fi sene: 144; YEKUN: 4,248; ,MİNHA: Ocret-i tevelli-
, yet; 'öşr-imahsul, fisene: 425, Ocret-i cibayet, fi sene: 240; Ocret:'i
tabbah, fi sene: 240. ." ,
i

Ta'am ..... bir buçuk 'batman pirinç pilavı bi şer ve isneyn gecesi
buçuk batman pirinç şorba pişer: Baha-i guşt: 6 ; Baha-i nan: 6; Baha-
i pirinç: 12; Baha-i ruğen: 6; Baha-iheyme; 2%; Baha-i nemek ve gay-
rihi: ~; EL-ZİYADE: 77.
"
Vakf-ı Cami'-İ Nebl 'aleyhi's-selam:
, İcare.i dekakin, 17 bab;fi sene: 4,140; İcare-i mahazin, 8' bab, fi
'sene: 336; Nakdiye-i mevcud: 9,500: evvela un :ve pirincine verile ... ,
riakdiye-imezbur, fi sene: 1;425; YEKUN: 5,901
MİNHA: ücret-i hitabet -ve imamet, fi'yevm: 6- hitabet fi yevm
ı-imarnet fiyevm: 4; Ücret-i cüzhovan,fiyevm: 1; Ücret-İte'ezzÜnet;
3 nefer, fiyevm: 3; Ücret;,i ferraş, Hyevm: 2; Ocrei-i mu'arrif, fi yevm:
1; Ücret-İ çerakçi, fi yevm: 1; Baha-i ruğen ve hasir, fi yevm: 1; EL-
ZIYADE: 501 -rakabe içunhıfzoluttup, zevayid deyu kimesneye v:eril- ,
, meye.

Vakf-ı Mescid-i Köpri Yapan:


İcare~i dükkan der Suk-i,Serracin, 1 bab; fi sene: 480; İCar~-i de-,
kakin der nezd Siık-İ Börekçİyan, 7 bab, ri sene: 900; İcare-i mahzen,
',Ibab, fi ,sene: :\6; Mahzen~i harab, 1 bab'; YEKUN: 1,416 . ,
i
i
i
i
,I i

84 \ M. MEHDİ 'İLHAN

Nessac: dokunı.ad
.Leddam: eskid 'yamacı)
Lekkal C?): terlu"'(cİ
'AlIaf: 'alefci,
:' .
ka mhi '
"Allafi: kamhi
Baggal: katırc!.
Hammar: 'sahi1b-i himar
Mirati: aynaci
Kavvaş: yayci
",Kavsi: 'yayci
Harrat: Qıkrıkç;i
Akkaf: palanduz
Lebbad: keçeci \
Gazzal': ip-bukiçi y~~'ni moy-baf (moY,-tab)
İskaf: chl-{ san',ı.t
Bakkar: sığircıı
H;ammad: turşud
Saffar:, ,pirinçci
S~ggar (?): elekç i "
GarraS: bağ ekici
Kaffas:' basmakç i
Cermuti (?): Cerbi~ci
Nahhas: bakırcİ
Raddfld:- demircı
Kaffal: kilidci
Bakkal: bakkal
Halvayi: helvacı
Revvı:ı;ş: başcı (?)
Nahhas:' esirci
Mukari: kirac:ii
Hammal: dubad (?)
'Aeela, (?): 'ara bad
Zerra' :ekinci
Hayyat: derzi
Geyya: otçi
F akihi: yemişıç:i
Habbaz: etmekçi
Kemandci(?);' sığırtd (?)
Kıdri: çolmekı~i .
Serrac: eyerci

. 111 i i i
1518 VE 1540'DA DİYARBAK.R 'ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARı 85,
'\

Sekkaki: bıçakcİ
Su'urtİ (?): işkenbeci
Tabbah:aşçi ,
Suka'i (1): paçaci
'Hayyam:ça.dırci
. ,
Saydalani: hurub-murdes (?) (eczacı).
Sabun i : ~a~unci '\.
Şemma': mumci
Tacİr: bazergan
Sehham: okçi
Racil: yeniçeri
Ka'id: çavus
Za'İm: subaşİ
I'sar: sulak
Zevvak: ' çasnigir
Tİmarİ: sİpahİ
86 M. MEHDi iUti,N

~.4;4i'.' .i , " ".ı i'

8.310

'W.;:::mj\
'l'" ••• ~J" ,.
! t "'. "\ ~ ••

• . J~

"~JlıI"'.A C\i \i ii J
lI;u~.:;w; 'LII'.~
..~6iJi~:~~~J
.. ' ı
t'J--
('tti -. .•
-ı;
." ,. ".

~.ı. "",.•
T;ij)
~\
( ılı" •••••
.tı ..

,tfficc,ı ~Jl~ .lI''t!


•...
'.••...
~ı~ ~~fJ"ı;ı O~~
;.ı"uJJ. ;.,•
. .,. tt .•

~ ..
.., ....~"
J-A,JJJIS

.....~ ...•
ft.~'.' • tI,~
J
. J. li "

~.t

:.'~~ f"_1-~~
".\' ,....--

i I'
,
1518 VE 1540'DA.DİYA.RBA.KIR ŞEHRİN'iN NÜFUSU VE VA.KIFLA.RI 87

Lo
_Ja
s.310 ..

~ .>~
. ~ -;;ı;ı'
~
~~.~
..
.....0-. (O-I
L- r-'
l"
" r_ \
, L ( .•.~"
~ .._v
(; \.
Q •
\1\ i '"
'._':";"j
~:..o
",O

~.,~

., L
-'Iw JjI
('~L
.. : "~i
t",.. to t,~".
.~ .•..•• ~ .;..-:
- ~.,;
"
\ 'i
"" • tr ~
1"
t •••ı
o

;JJ~,! ) L" i

.;::iAd ~ ..
~
LV ~
.•., ..~~
~J
'}f~~
r••••1- ( ..r , ~ .
"JjJ ...,,,,,,
('''1' . (•••
I
~ ., ,
t:'
_,':'..1
tg;.~-;)J .~,.,.;i -rrJ
_*".<IIlıNWI
(OJ'
.1,
, t'", '-
to
, ... ~,p "
i
~
(~ t
.
••
. ~ .

t~ ,
~

••
t~L
p ....


i J ı1
.Ci U;.
, _4
•••••
Jjt! ~ 1~ı. ~ .J~J ı,r.oJ
c'"ı- •. (''''''\. C:"LOto
l'
(10""
o
('..1<\
O
e~ \
'i

-r.-:;J
f; •••• ı
i'
-~•.. t~ t
'7'91
t ••• i
u~ ,,:Hj.J
"f-.
.;/f
(ol" ,
\

7W
.•. ,
(
;L
.,
l' C"" t-
t' . l'

l":.fitlH~ i
t~J t~1
c-ı L t"" ,..ı

. ;- '. J
.Uj.o~.~,'.J
~J},J •..J:
Jty"""'~~'.JI.%~1I
.ıJ.lı,
..........- ,
t.'" 0' ••••.
88 M. MEHDi iLIUN

8,311

__ ı
\
"i •••

, ~i.". t
\ i
t.._.
"';..-4' .•••
(:-
!
L
ı.*
.
...-. .
,c-i.
~""';
,

,~
vii

£7'
.;;"" ~,.
~

----,.._._~ ı:.p ~~Jtı.3


ı; if "l.•i"a"Joı
'-I,' t J
~i&.i2
-,,, .
••••• L ,*,•
l.
.-ı~..
e # •• '
c-

tt" ~'" --
~~llI_:..6ıı-J "..I L o,. "..J

-
JI!

.I":~J""~". t"i.'»'''0'-.
.;/ .
-', • ~"It. ••••••••••• ı _i
i'" " • " ,1. ,f \ ",. \ ~"

"' ••........•-..".;
- .~
,.... A ~
.ı:~ .•.• ~.•• t..ı •..' _' J
~~d.l4~'
__ ı , rı~~ ...ıı
~ •• it. •. ,,\:~.'. l'"--
t 1ıf ••
L _....
_1.

i I1I
151.8 VE 1540'DA DİYARBAKİR ŞEHRiNiN NÜFUSU VE VAKlFLARI 89
i 1 •••

8.311
~~ .•.•
tiJ~'
_,ı
. ~ • A ,. -~ . "'. -'t
-4
\J •.

7 ~~~"'''
-
f

-r:r ,,'

J 'ı.:. L

_.-
.

rıJ~.4.
..

~! •

.. ,:

"Hi .. .

, . .,
fI6~J

--I.'
-...•..
-
,
••• :

..-
-' _t.
'IJ ••
,~ f<! 1#.fJl
4 J

~ .: ..
LH. \-

'" ..
'L.I • "I. ~
.•.. :. ..- ı... _,,'~i1
~.."..~
..
"

-'•.•""'.\1
,

t' 4 - J
'~t-.s.'.~;'-, ~ _i,

--
.. , :...-...-.,j i
~
. .J--'"
£,., iii~ -::-
i' ~S/
c,.-ı ~ --;....:J
(~\
i ~'~

" #-
(11 ('.po
:,1
ı.
,.
,t •• ,

.\ "
~.,./ ,
";it ••
C~1.
, . ",ıl"- ~
,
t"'~ .
•• •••••
~,ı :t~S
~~t.
••
~~~tt •••'t
ıl
,9~"5
(..•.
p•
ı

, . ~
i

=u~'l .....". ..
----.J
~~
~i L
~
,1/ ~_~

Ci ı
~
C' ,
~
( ....
t .t"; C c.rı •.
. ,
"---' _"./'.9 --4
~
. ~
-~~
'~

~~ ~!JJ _J
C- L
~ 0-. CoP ı

t .•••.
ı
(~1 t~,
. ~.• i
ı
90 llI" MEHDİ iiHAN

~ J-
..~

t .•• ı 's. 312


ı.

~ -'~------_._._---
1",;,,;.._
.A'~J~
,
(~
,M
ı
t,jJ.
~".(-,ii
'I
.t'. l'"

~
-,JI'J
-,
....
/
"r:"" •. 't.~D~ .

..---....--.,' __ i-=:'

\
'\i

-.j
~A.ıi:'"
"'~"i:l~:'4J
•••
J
.
\l- '.ı2
~,:$..i~ıI
J to>..... "lJ

_-l
i'
i 'I.v
,JJ
-.
--'-.\'
f •• ,.
u!:.J/"!.~~
"~ rI!;.
-\
"ro •
1518 VE 1540'0'\ DİYARnAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARI 91
.r ;

~.,i
\ı •.
ı" ,- J

-,..
4 i
..,..•.•••....•
:..J \lt~AI' J ".;...,
"~$.I~JJ ~.\ı""""" l'
8.:U2
f

-'J !:.,'''7!
_t
1 •••.
~J
-I.
t. f (
-:- U
,",., ~ .•.
il;

f •• 1" -ı
"~ .
~ { 1 i c
"'YJ",J. ""

../..•
il f •.
4 ••

ii
, J 1ı.' ••
-. t.J.",i
L " -i
-I ••• -,
-"'I'W'i"'

ll" '

m!-ıı ..~ ..
;.:-t", OJ • ~ "'j$~ ~i..;"U-i-~.•"".-••.•~
-,
i ~ 'i "
'/OJ i , .:.-r.•.•ri4"'"
-,
P. 'I.

.. ..~ ~.
-~-...
'(i
~'

~4: ~tl':_•.,' f'lJ~"Jı ••iIt


:,.,: ••~w~

-'
.tıl • lll., '
,..;..- :
i •• 1 1

--_....:.-------""""':'-:---'-- ...•.••.•..

~
t .•••&
I•

.••••-J#ı;I
t~ t
I.

"

~:i~,!,,"l l •
o ""."lI>,.,..
r

~Jıı:;Cll'..:I.' IW r ¥Jtol,
.,j1 •••. V~••

t...... L
_1
ı , •• -,
•• lı •
92 .nr.~MEHDi' İLHAN

5.313

,-- - \,
~~\
.', ..
.':-".,,-.;
.... ;,~,. ~~. "':J.;/' .. .,
:.-. \ ~

~ . "
..J.~
':.t-.: : ~: ..••~-~
• --- ~~' t.J

" n,.. 1.~


••• -
...;..... t
1/1 io
./
, rı pr ••>J-

..a~~'.--------------""-.r
__ ~ '"
,-
,~.' t3
, ~
-.,
' .. ~.
i,.
~.•••• L

._-",'1
' "'",.ıl,
~.
"t _
{;,

'C.~_.

Jr .
'''':'''
.~ .II
___
.,j •.(ıtı
:11."'"
~
~":~'I
ı:....., ı. (..J'" ı
ır l"

___ --11..--

-.~
1518 VE 1540'DA DİYA.RBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLAR! 93 '
:4 •.. ". -t
. 'i ~ LO.

/ s.313
!'.!,~

......;.------------~-----.....~
"--

u'::

"",-.
lwII_..ı' 'J"
:;.;:; ':" J .is' .•.•
f\ " _1 -1
, • po •
. i ~ '"

ı...

,"~J i .• L
••"'''./~U ~UljyVj
-to
~ po .•
_ı.
i" ~ •
-.1
/~J.
_t
t 01\ ••

L----.-"'-- --.r

-:;:::if
..
<:,.•• 1
i
M. MEHDİ İLHAN

/
8.314

• ' .J

_1
.
•• E.' "7£"
"
~.r wl,..JJ 1•• it.•
", \ o j "'-'6 ., .
,.If.'nJ1l1,," il ~~.~.,.L
'" \ 4

~.ı'il
-~
...
l' ı.
"~,J~

if.
-%
(~
-t'..;

_1
~ •...• ,.

ı~JI;':.J"i7t
" .
-.11 ı.
-'
r •• 4 •.

'QI~;;--~~~; ;,::----
'f;o •• '"

o i,;""....r.-.
._,,:.JJ.~t L ~
-\
'i '.
-"T;..~": ..
~.. 3 ,f", J
.J"':w:"~ıl17
,,!~: lif


fII'.'" 1',

•..•...
/
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAIOFtARI 95

5.314

J;.-: 'it'
'"'Ei
.~~ L
.

,t ••

• ~..... "--.:", , .• J
. tl0Y' - •.."J
.,...,
_\
, t'.
-•• •••••
ı l"'- t.
l" .-

"

,. rJ'
~ıfJ,fo,.r
--J
.rIJy.!"
kı~ o ••.•.•
-L
C'"
!'
ı
c ••

'\J., Cj ,\ıl l 0.- a" " i

v'
/"3~.r.J.AO (Iİ I"VI TJ:r''''l'''iJ-
_•• ı "I
-i.f'

._t.
i !' -
- ı 4., _ı
""!"~
96 M.lIIEHDİ.iLJlAN

8.315 1

•.. '\J r.,.ı.,,...•. . .;


';"~_~J J
'" ~Ji,
\; L .. " 4
._"':~.
~~'
-y./ •..& .~Iı',

- ..
'f!J~tr."J"
\'11;."

_1.
" -..
(
...-.
.
J.,JJ
.
.. \,
(
~;,,'jltI~
ı-ı
,.
"'p o(
-. \ p
t
'i ~(
L

. . -'4.' --v.:' i!.~....


~~.Ul
.-:.' ,1:1""
••}J$;~.\~" ~-'d
fJji:r.j~.
_,,.
~.
t:-.
• ..
'.:ı.fa,!' •.- ~~'i
.;._~,n
p \ .
j .-,.rI.'t'"
•• • P,
lo

-
•.. '\-~ -'- . o.

~_ LO •••

--...r

.......: eL 'j ..~ •..._~.


~.
'"; '."
.,:!.!-. j
~ 1 #

""~/'u ••.••••••
J; ••

-r-.~ ••- t
i ~"A
~,.•...

-_.••..--,..--~._--...-..-_----...,.-.
'7J.Jy J!
( ,.. ,
i/.
1518 v:ı;ı 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUS.u v:ı;ıVAKİFLARI 91

7IJy Y
{-
i
.
s.315

f...'

T,J-
-. , lı."

,.

c .J
\i'
i

...
\i/.~
.

_ ı
i •• ot
_t
~ ~.~
/
't- ••. ~

't." \, C -/ ,
-"-/"J'
.. ,.
-t
98 M. MEHDİ İLHAN
\
8.316
,.---'------- ••.••
-ıı-J)
•.••
i.
-...I
•.•••
~.
OJ

, i

f ...A~r -y ro.,'
• ~. . 1. i -"- 1. \l ,_- ••.••
~ J '\.I" ~. -' 1 1 i '

~.:":J.~~J
-~ ~
,.- ••.
.• ,t
A
. ;,...-ı ..ıJ ••..
•• T
il ii J
-."

~'ID ••••••••• --'------------ •••• - ....r


,;''/1
(, .... , '
S ----.i
......•. ~
'. r
~J .:.

.",
\ . ,

--"'''"' .. ---
. /
ç,..r ....,
,

:.1; ~ 'e,7.•'
-~
\.i' i

"'1ıI-

t,j \.

. _i..
dil ' )

~ •.soV~

- r t

--.:.._--"--------------.-..,..
1518 VE 1540'DA DiYARBAKIR ŞEHRiNiN NÜFUSU VE .VAKIFLARI 99

-----
J-,.rJ/
~
__
-.J JI
~ .-].J /g! 8.316
(ol"
, C r~ t (,;ı
i . ' rJ"
" ,'"
,.,
~..."t

-I
,.., -L
L ~•

•••••• L - \
".. tP" ••

~ı.._';'-'-------""'---------...r
.;:::::d
.c..•• t
!

tJ
•...:;D J.IIi ":F :~
• ., OJ • • ri1
;;;t1..r
"\J (. - " .J \,; L C J
\£T-",WoII,:I "'~ J
••• '-O J -.'o.!./"~d

"i.
100, :~r.MEHDiiLiUN

5.317

l
..•..
-'---J
"._.,,1 .
-.-1, • (il

n' ..J

'L.I ı" 4 J
.- ••~~J
~.L

'---.---'------------../'
~'
~~~" ----.J
..rJJ./~if.
",
•.•.-'-.. ~.i t
~•." .• ~....... t . {'"j'
-.Y,. ", " l

\'

ı,,",

/J.y"~.J

-
'....,t

_•.,-'---:;;.ı-.-., ...J-J,...."':"-..J .•.....:-,r-..- •.•.• "'.1

l ' 4 ,J .• iJ '\ıl 0_ .
\.il "1' .J''V--..:-- •.J'"" -".lı.II • .1 ..,..7~
i.

- ••. 1,.1
~J'~~;..'.c~ • .;ıL!ı"t\,t",2
\
1513 VE 1540'DA DiYARBAKIR şEnniNiN NÜFUSU VE VAKItLARI 101

8.317
~~," •.•. l d ••.••.... C~ J
'.J~.:a:;t.:J !.~.Ql •..l"J -.ii~ c.f -"/;:~ 'to- "
-../~,f
-I. __ ı"
L ~ '"
1 ••

______________________ 4J' '.ı


..r i~ ..s-'
-.• \ C .- ..~ ~~ c -J
~.JjJ~ ••
-~/ ..•J
~Iı
A
t;lü. "
"'" .
,
.... :-
_to

_--' -,._, ~..,....., •••••••• .J' ,J


/
-.-.~-F
102 M. MEHDi iLBAl'f '

--_ ".---
•... 8.318,'

J
it
tt"..J'~:'t;~';
--'''''1,.
-\ -i
"'--
\ Q ( i1 ~,

+.--.J-0J)
....'
_
'
,:

r-:-:. \
OJ
\......ıı:-
J'.ı,J' ı.ı•.~
c '
i .,,01 t Z,o

-;nıı~!'
J -..ı
"\l;;\'lY";:CI
-.\ ~ :-,ı. "t;:
'""'":""Jıı4 t ..ı1.•• ~ t '"

\i \ e" .'J
"".: hı,•..•
""r:': ~

~U..-- ..----_ .....


_---------~

, ---....J
-~r
°_i
!:=:I':J,
' -./ ~
../l0l -rdJ "'y;- t..a
(,lo L
•.. ' .J'.
t""jt '"'ri ~~t
, .. ',1 , ~~•..\

ı.,.r--'._-- (til
4l

•i .. . ;

~ ~ ~ "--;;f::j.l
"%f/f
~"'i\ '
~r~~
(.1-
,L
~
•..
( .••i ~..a-,l
'Q
~.".
i
i •
....,;;--
"~l
\ o
,

'. J
l" ; . r ,~

t~ ,. ..
:
..ıl

/
,.~
-, .' 'p
S W.J,Jl.Q.J 'j
•• ~1.".,
~.•• i.
!•

i i i i
1518 VE 1540'J>A nİY.A.RB.A.}tİil ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKıFLARI 103
• .-' p
!\AJ~~~~
;.a;...:.. ~ 8.318
~,L
.! •

__________ ---- ll" . ..:

.~ -.rı
••.• ~ n. J \.: 1...... -~
-"~;.J ..,.~.:.t ,
_L
t ,. \ıi r --l
,. .... ~.

/
.ıl " • """"""--

__--;..
i
. .., jJ
,••••l

.,
----------------~--oJJ.,.ı
-- t~J J

.ı':;~~-
... --' ..•
~
;4: ~ t-
...- t
cl C ,
104 .M. MEHDiiLHAN

_---- ...•--,----------"'- ..•


S"-~-?-.---.•.
'1I...l
'-.' -
s.319

u~.-'
~'iJ~ .,':ıi)"
_t _1
":Ir'';:&~ ,;u,..
\
'l" •••
,...

'-- __ -- ••a ••--~--------.,....----./.

~~
. .. t.

_ ..J
...:ı'~ı
-~ olı
',.., A",' J
../;L'~i"
••.•, .i,II~".4
-.y...ij.
tl,
- .•~ d~i( .•.
~':" ~ -1 ; ~ı
'" - Ai •••• ır,

---. ...
---------.,.---------v-
~'.~ . .,
...r..
• .. ..~.,
'\ ------
.
"";?';'J',
....:<'f:... '" " <,. t ,
'oJ".' ..• ~' "" ' .•

,; .. ' . -

_.--------------- .....-=--...
;.,.~:J~ ~- uJ.J
~••....

, i

.••..
1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU VE VAKlFLAıu 105

5.319

. \ a J
"-_ıl ..,.:..-:-~,s '._.,..
/'i~
\"/,, - _ A '.' •. '

-ı ~ı
"''''~ ,.
!. .-. ~ •

~ ,"
.

~
<""", J. ........._
• ~i i , _.,.~
~""~!''''ı.,Jf, ••.••••••.•.
•.~. "":oJ ," i I. '-~
v ••••• " . r~ t
- . ,-
~'ı .
-

'-' \. .\. C J
~AJ"~;("
-lo f,
""- &
'" ~, l" ~

__
-: .1\

~•••,i

_--------.:..-.:....-----::==::::-;~F
~.J~-' •.•.
"" ",
\i \ o J, J..J
- ~ tl ...;.r' ..•.~
-.L
l' ~ i i"
___ -'-__ '. --.---'-----.J"
106 1.:[.' MEHDi iLıuN

, -.ı.;,
ilJ " ••••••••••
•• ••
':! ~JJ .• '
11'. /
8.320

i'
J': ~.~.j ~; Jff '\J 1O....•..a....",1'-" J
....ı..~~.ı, \,i;'
~ı:_-iıI
J \J \ -
. ...J 'i 'V\~
e .j' '\J " _ et J
..J.lıiJ.ıJ •.• ;:"
__ ",.. ~'J \tl}

o...-- ~ -i ..-ı -\
-" i
-'IJJ
f o
i i'
'••• "‫ן‬iL. l""-
i •••••
'~'.

".4":," "'J
C,." •.

V"'J~~~ :J;t:
""~"
," ",.. .. "

-,"
t,.J~"I
= i' " t.b

,. .
'1518 VE 1540'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN' NÜFUSU VE VAKıFLAR! 107

__________ ILI. '.J .

.
•••.••••ır..r"

• C. J

~jı :':;/!IıJ
• ,",J.JJ.t;r,'~.
~."''''' ';..0' ~'. j; .-lt!
_Iıı".,~,

_L -: i, -iL:u}. •••" -'I"


-.'
,. E '.
o • l'

Ip ••

i........;.-----------------v

---i..ı
y.wjI'w
---J
.,.J.J ::;:::OJ ---.J
...-.lo ",.i
{'tl
~.,.1
. i .
t~
... t (...
l'
\
,..
('••• 1

•••
108 M. !ıIEHDİ İLHAN

____ -- .,.-,.;.-,---------/""" ••••. ~. tl ''j , -'


,,~,~
••• 8.321
'\ . ,

•••• l G J
'\.ı"
..yc~.~
~,. '- ~ ".J':-';~oY~
....
"1/..•.•• -' i \,U~

• ""'\"7 ,t ...'ot
"' -.\
~I.'
i""-
ı " •
\

t..~
~.1.~!.;.J ~j
..~_.'; '\.;
---....L.j
.-'S.~~'
.r~....• -"1 tllO

..
-\J
~ ..,,-\. _t'
'i \ ••

._-o-,..•••-,-'~

----".--.---..,..-----------....r
~
i

,.I'~ •....-
.....•
~.ır 11.
~

-t
,! ~..

~~
~' .•.~1'
~ ~.
-\

~ LJ
• •• S""'I(4J
vI~~ı~.~\o ~.~
. ! .•.•
:..).

, ¥.ı
~• 'tt
1F.i~~.J
'" i:
&..'C ~ •• j.J
••.
~
"
Jff ,,_,:'.J::.I.IJ~
'-"J1'4~ ••' ;f"" •• ~ --:;.. •••• ' ~ J ~~..., t~
-ı ro--l -:~ -t
t' E. t • o •••. ,f '1.'1 '" ~ o
1518 VE 15.40'DA DİYARBAKIR ŞEHRİNİN NÜFUSU 'VE YAKİFLARI 109

8.321

--.i
~J
;..Jı41..,j
';A .

---=-.ı
~,.!
(.Jo
l'
t
- •

."':ı*"-!rıi
t"':.l
.f
';;~f
(~
;.l
t
--..i
(-r~...••
{.rı
!.

","
~

- r-:
•••.•
- .•.

i
~!i.
, ~. ,.:
t
-
----- '.;. t

.• ..:-:j
.. ~ .
',,,,,,: \

......•. ",

';J'7':~
LO ol ",..;,-ıı • .: 'tl

a .-r.,J .,.r:J
~.,::;ı-- "~-L

i~:~
~ .••••• 1.
110
___ ..,.~_, -,,:.- ', ,..!.--aı-J
., .
....:~.J"" s.322

i
." ,: .) '\;/•..--ü..;ı
~~
•• )i~
"
\,,:.
?,y&'4 j pv/IJ ııı s' ,,:'/.JI ltıP~.ı •• ~ •
-...
-t
_ ••••
i••••••••
r ,~~
"

,,~.,
-t
~ ,t .i
..., •••. OJ

-; '"

"-..-.ıı'._=--..-'- ...•-------.-....,..

~."i_ .•---.----------_.~:.., "..~ J'I/l.;ı .

_'L
.•••'i •

'u" . n '"-
',:~ ..J,;~Ji
-"w....,....:J ..w.i:

-.. ----J
il '" ır .,
..
1518 VE. 1540'D.A. DİY.A.BB.A.KIR ŞElHUNİN NÜP'USU VE VAKIFLA.BI ın

•• 322

....

i ' •••
..
••

.
e 1;:ij ;;ıı ~ . tl ı.ll. ...J

'1.1'0-. ~7::r. 'IJ \"


-"I"~JIJ
/"
O' .J /

-ı-
p" •••• ~.
•••• ..,- C
~ !( •

------ --------------r
112 M. HEHni iLR!N
,,'

4),
.8.323
. ••••• 1tI ••••••. ,-------- ;ııuı :;p..l
••. -_
, •••
.....,. '

.'1

-----..-.." .•.-

'-.'.'~ ••• ' • f" '


ı:.~ •
.--;....,
• ~ "..i~..... -.---r:;ıı-.::'-.:-+;L-----.:.
_.' ,••••~ , ,;~ ••.""
~ ISLi{' _.••.
h •,-'
.LI
(,..
'."-..
• ,..,I)
"~/
..
'!J Lo. .' iL' ı
-..L:. -'~.: : p \",•.•.•..
- - ~i .,ı,;;:- i"
. . ~/ 4ı<' ( ""..:..-- • .
'" •••, ••••••• ,!\oı • .:' ~\ ••• ".t.
. . :'":.I,-~:~,,'••••.
.,~~?~. " " .' .
w' •••••• • •.•.
••llı~I."1
." ~ '1#."
JA,'" ••.~"
~ . ".
,""~. /' ('''''r
"'~'" i
1518 VE 1540'D.0\. Di~A.RBAKIR ŞEHıUNiN NüFUStfVE ~AKıFtARİ. ıU

8.323
tu..,.;.AJ'". ı:ı::J J., ;K-' \

t.I '
••••••'" r-. 0;J (1,1
J
_L
\ "i !' •

_----------~
..... .
i
--r-c-~-'1-.J--,

. . rj
...J:'1. J J
-b
oJ:I- . . ••..,ı""
i, J -Li; ~t4

---~-~
. , I.'

. i ..

-~ a ••.•.•ijJ
\J \ OJ' \.i'
J<ILC •
~".1Iı -~.J
-~ :!-/"'Il' -~"../! .Q.
, :J tiı ....- t
~ ./.J,,', ••••• ~ i' ,.
ol) , ~./ •• ,
"I,;f1 '. .., ,
, "'u
,\"'.
SENED-İ İTTIFAK lLE MAGNA CARTA'NlN
KARŞILAŞTIRILMASIl

Sina AKŞİN.

Sened-i İttifak2' üzerinde bir çok çalışmalar ve yorumlar yapıl-


mıştır3• Sened-i İttifak'ın Magna Carta ile karşılaştırılması da bilinen
bir şeydir. Bu çalışmada ben bu karşılaştırmayı belki biraz daha ayrın-
tılı olarak yapmak. istiyorum.

Sened-i Ittifak
Giıi.,: sİ giriş bölümünde OD'nin başlangıcından o günlere değin
birlik oluşu sayesinde fetih ve zafer elde ettiğini, ama bir süreden beri
devlet vükelası içinde ve taşra memalik hanedanları arasında bencil-
lik ve çekişmenin ortaya çıktığını belirtiyor. Din ve devlet nizamını
kurmak için bu dağılmanın yerine ittifak getirmek üzer" birçok top-
lantılar yapılmış ve sİ oluşturulmuştur. Dikkati çeken birinci nokta, ge-
leneksel değerlerin (fetih, zafor ve din) öne sürülınesidir. İkincisi, çekiş-
menin vükela ile hanedanlar arasında değil. de, her bir zümrenin kendi
içinde gösterilmesidir. Yani zümreler arası bir çekişmeden değil. zümre-
. ler içi bir çekişmeden söz edilmektedir. Bu, Nizam-ı Cedit yandaşları
ile tutucular arasındaki çekişme olsa gerektir.
Birinci şart: Burada Padişahın "devlet-i ebed ınüddetin" kutbu
olduğundan söz edildikten sonra, gerek padişahın şahsına, gerekse sal-
tanata "cümlemizin müteahhid ve zamin" olması,yüksek devlet J?;örev-
Iileri, hanedan ya da ocaklardan söz ve eylemle ihaneti görülenlerin so-
ruşturmadan sonra müttefikan bastırılması öngörülüyordu. Bu tür bir
davranışa yanaşmayanlar da bu yönde zorlanacaklardı. Burada Padi-
(i) 1-4. Temmuz 1992 tarihlerinde Aix-en-Provence'da toplanan 6. Osmanlı Devleti ve
Türkiye'nin ıktisadi ve Toplumsal Tarihi Kongresine sunulmuş olan tebliğdir.
(2) Bu çalışmada Sened-i Ittifak St. Magna Carta da MC olarak kısalıılmıştır.
sI metni için bkz. Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet (Dersaadet, .1309). c. 9, s. 278-83;
Server Feridun. An~yasalar ve Siyasal Belgeler (Istanbul, Aydın Güler Kitabe\.i,
1962), s. 1-4. MC için: J.C. Holt. Mugna Carta (Cambridge, CUP, 1965). s. 313-37.
(3) Bülent Tanör, Osmanlı Imparaturluğunda A//ayasal Gelişmeler (İstanbul, Der Y.,
1991) adlı yapıtında sL üzerine görüş ve tartışmaları çok iyi bir biçimde sunup eleş-
tirmiş, kendisi de ilginç çözümlemeler yapmıştır.
116 SİNA AKŞİN

şahın ve padişahlığın güçlendirildiği, öt,~ yandan ihanet durum~nun


soruşturmaya bağlı kılına.rak bir tür güvence sağlanmak istendiği göze
çarpıyor.
Ikinci şart: Devleti güçlendirmek için memleketlerden yazılan as-
kerin, toplantılarda kararlaştırıldığı üzew, "verilen nizama göre" dev-
let askeri olarak yazılması ve yetiştirilme!.i("tekmili") ve sürekli kılın-
ması, aleyhinde söz söyletilmemesi ve ocaklar tarafından muhalefet
edilirse eastırılması, memleketin neresinde düşman ortaya çıkarsa çık-
sın, toptan ve hızla karşı konulması öngörülüyordu. Bundan anlaşılı-
:yorki, gerek merkezin, g{:reksehanedanm topladığı asker devlet askeri
sayılacak ve belirli bir usule göre yetiştirilecekti. Ocakların' muhalefet
olasılığından söz edilmesi bunların yeni usul asker olacaklarını belli
ediyor. Başka bir deyişle, merkezle birlikte bütün ayanlar Nizam-ı
eedit ya da benzeri asker yetiştireceklerdi. Bunların sürekli görev yap-
ması da herhalde önemlidir, zira "kapısız" asker OD'nde en büyük
asayişsizlik kaynağıydı.
Oçüncü şart: DevM vergilerinin düzenli toplanması ve olduğu gibi
merkeze ulaştırılması, ayrıca Padişah emirlerinin uygulanması kabul
ediliyor, Padişaha kar~ı ~;ıkanlarıri "bilittifak tedibi" öngörülüyordu.
Dördüncü şart: Bu, Sadrıazamın, yani burada Alemdar Mustafa
Paşanın durumunu heın fLyanlara.karşı, hem de devlet adamları ve
Padişaha karşı pekiştirl~C{:kbir maddedir. Padişahın bütün buyrukla-
rının ötedenberi "Matarn-ı Vekaleti Mutlaka" olan Sadrımrndan
çıktığı, her konunun ona minulması gerektiği ve Sadrdizamın söyledik-
lerini yapmak zon~nlului~u hatırlatılıyo:rdu. Ayrıca hiçbir görevli,
başka görevlinin işine karışmayacaktı. 1\'e var ki Sadrıazama da bir
sınırlama getiriliyordu. O da kanuna ve yiikümlülüklere aykırı davran-
mayacak, rüşvet almayac~ık,yolsuzluk yapmayacak, iftira etmeyecekti.
Bunları yaparsa, "bilittifiık men'i" yoluna gidilecekti.
Beşinci şart: Bu, bir can ve kişi dokunulmazbğı maddesidir. Ha-
nedan (yani büyÜk ayanlar) ve ayan ile viikela ve rical (devlet görevli-
leri) bu konuda birbirlerine kefil olmakuLdırlar. St'ye aykırı-bir hare-
keti ortaya çıkmadıkça. n.e devletten ne diğer hanedanlardan bunlar-
dan ,birine bir kötülük gt:1meyecek,'geldiği takdirde öbürleri birleşip
bunu önleyeceklerdir. Hanedan başları öldüğünde, hanedanlann de-'
vamını vükela sağlayacaktır. Hanedanlar aynı biçimde yönetimleri
altındaki ayanlara ve ileri gelenlere (vücuha) güvence sağlayacaklar-
dır. Ayanlardan biri suç işlemişse, yapılaı::aksoruşturmadan ve Sada-
SENED-i iTTiF~K iLE MAGNA CARTA 'NIN KARŞILAŞTIRILMASI II 7

retten izin aldıktan sonra, yerine bir başkasını seçeceklerdir. Ayrıca


kimse kendisine havale edilen yerin dışında bir karış yere el atmayacak,
atarsa, hep birlikte önüne geçilecektir. Fukaraya zulmedenler ve ada-
letin uygulanmasını önleyenler cezalandırılacaktır. "Hasbdbeşeriye"
suç işleyenlere ceza verilebilmesi için sUQun "cümle indinde taayyün"
etmesi gerekmektedir.
Dikkat edilirse b4 hüküm Tanzimattan 31 yıl önce siyaseten katil
usulüne son vermekteydi. Ne devlet adamları, ne de ayanlar "cümle
indinde" suçluluk ortaya çıkmadıkça cezalandırılmayacaklardır. Yine
göze Qarpan husus, bir muhakeme sürecinden söz edilmemesidir. . Bel-
ki de suçun cümle indirrde taayyün etmesi, muhakeme edilmekten da-
ha güvenceli görülüyordu. UydurmGl bir muhakemeden daha sağlam
bir yol sayılmış olmalıdır. (Yalnız bir yerde "gereği gibi" taayyünden
söz edilmesi belki bazı biçimsel koşulların düşünülmüş olabileceğini
hissettirmektedir. )
Metin olarak hayh uzun olan maddede fukaranın da göZ( tildiği
görülüyor. Ne var ki. bu, çok kısa bir cümlecikle adeta geçiştirilirken,
esas ağırlığın devletlileri ve ayanları korumaya verildiği dikkati çek-
mektedir.
Altıncı şart: İstanbul'da ocaklarda herhangi bir fitne ve fesat çı-
karsa, bütün hanedanlann, İzin alma gereği olmaksızın, bu kente gelip
ayaklananların ocaklarını kaldırması, eğer sınıf ise sınıflarını kaldır-
ması (Boğaz yamaklarına yapıldığı üzere), ilgili kişilerin dirlik ve esa-
melerinin iptali, ve soruşturma sonucunda idam edilmeleri hanedan ve
memalik ileri gelenleri tarafından kararlaştırılmıştır.
Vaka-)'i Hayriyeden 18 yıl önce, böylesine resmi bir belgede ocak-
ların ya da sınıfların, ayaklanırlarsa, kaldınlabilecekleri tehdidi açık-
ça öne sürülmekteydi. (Araştınlması gereken bir nokta, bu düşüncenin
daha önce de öne sürülmüş olup olmadığıdır.) Böyle bir ayaklanma
durumunda merkez makamlarından bir şey yapmalannın beklenmedi-
ği, düşünülen tek yaptırırnın ayanların harekete geçmesi olduğu anla-
şılıyor.
Yedinci şart: Burada fukara ve reayanın korunmasının esas oldu-
ğu belirtildikten sonra,hanedaıı ve ayanın asayişe ve halkın vergileri
\
konusunda "hadd-i itidale" uymaları gerektiği söyleniyordu. Buna
göre, zulüm olmaması içİn vergiler. yükela ve hanedanlar arasında gö-
rüşiÜecek ve nasıl karar verilirse uygulamanın sürekli o .yönde olması-
na dikkat edilecekti. Bir de denetim mekanizması getiriliyordu: hane-
llS SİNA AKŞiN

danlar bu konuda birbirlerine nezaret edecekler, zulüm olursa devlete


haber verilecek ve iLifakla önlenmesine çalışılacaktı.
Zey/: Sİ'nin sürekli u}gulanmasır..ı sağlayacak hükümleri içer-
mektedir. Bundan böyl(r Sadaret ve Meşihate atananlar, göreve gel-
diklerinde Sİ'yi imza edip harfiyen uygulayacaklardır. İmzada gecik-
me olmamasını sağlamak Divan-ı Hümayun Beylikçisine ait birgörev
olacak ve bu usul Divan-ı Hümayun kalemine kaydedilecekti. Sİ'nin
suretleri gerekenlere ve bu arada Padişnha verilecek, o da her zaman
. yürütülmesi için bizzat nezaret edecekti.

Şimdi Sİ'nin ana hükümlerini maddeler halinde özetleyelim:


1- Ayanıık babadan oğula geçen,irsi bir görevdir (5. şart).
2- Hanedan denen büyük ayanlar ile diğer ayanlar arasında bir
astlık-ü6tlük (hiyeraq;i) ilişkisi vardır.
3- Hanedanlar birbirlerini denetleyecekler ve davranışları ittifak
halinde olacaktır (7. şart)
4- Ceza hukuku alanında adaleti sağlamak için keyfi siyaseten
katil ve müsadere son bulmakta; soruştmma ve. "cümle indinde taay-
yün" usulleri getiriln:ektedir (5. şart).
5- Vergiler devkt adamlarıile hanedanlar arasında kararlaştın-
lacak ve ılırnh o1aca~(tır (7. şart).
6- Yeni ordu hem merkezde, hem taşrada hanedanlarca kurulacak,
hem merkezi, hem ademi merkezi olacaktır. Rahat durmazlarsa ocak.
ların kaldınlması sö;~ konusudur (2. şart).
7- Sadnazamın du;:"umu adamakıllı güçlendiriliyor, ama haksız
. ve yolsuz davranışlan olursa, hanedanlara direnme hakkı tanınıyor-
du (4. şart).
Yukardaki maddekri biraz daha g(:nel1emeye çalışırsak, ilginç so-
nuçlar çıkabilmektedir. Ceza hukuku alanında keyfi siyaseten katil ve
müsadere yerine soruşturma ve cümle indinde taayyün esaslarının ka-
bulü hukuk devleti yönünden atılmış önemli bir adım sayılabilir. Ver-
gilerin hanedanlarla d(rvlet adamlan tarafından konması, Batıdaki
demokrasi mücadelesinin temelini, yani temsilolmadan vergikonmaz
ilkesini hatırlattığı gibi, Batıda olduğu gibi, parlamentoya doğru_bir
adım olarak yorumlanabilir. Hanedarıların birbirini denetlemesi, dav-
ranışların ittifakla olınası da yinebu parlarnentoya gidiş olarak anlam-
landırılabilii". Bu da St;ııin, ülke yönetimine bambaşka bir biçiII! veren,
SENED-i iTTiFAK İLE MAGNA CA RTA 'NIN KARŞILAŞTIRILMASI 119

köktenci, anayasal bir belge olduğunu bize göstermektedir. Ayrıca sİ,


daha somut olarak ayanların örgütlenmesi, aynı zamanda yeniçerilere
karşı bir silah olarak da düşünülmüştü. Bir yeniçeri isyanı çıktığında,
ayanlar İstanbul'a gelip "Vaka-yı Hayriyeyi" gerçekleştireceklerdi. Ko-
şullar gerçekleşti ama, sanırım büyük ölçüde_Padi~ahın sİ (ve Alem-
dar) aleyhtarlığı yüzünden silah işlemedi.

Magna Carta
Magna Carta (MC) ilk bakışta. Si'den hayli farklı bir belgedir.
Bir kez MC 63 maddeliktir. st kısa ve genel'ilkeleri koyan bir metin-
ken, MC ayrıntılı bir belgedir. Çok k~z aynı ilkenin farkı, konularla
ilgili hükümlerinden her biri, kazüistik denebilecek bir yaklaşımla, ay-
rı bir madde haline getirilmiştir. MC'deki birçok maddeler ayrıntılı
ve kemikleşmiş, gelişmiş bir feodal hukukun bir takım sorunlarını çöz-
mek için yazılmıştır.
Burada MC'nin tümünü tahlil etmek niyetinde değilim. Daha. çok
özgür!ükJer ve temel hukuk düzeniyle ilgili ve / veya si ile karşılaştırı-
labilecek hükümleri ele almak istiyorum. i. madde ile başlarsak (aynı
hüküm en son maddede de tekrarlanmaktadır) burada Kilisenin özgür
ve haklarına sahip olması kararlaştırılmıştır: Papanın da izin verdiği,
Kilisenin "çok gerekli ve önemli' bulduğu özgür seçimler ilkesi kabul
edilmiştir.
Vergiler: Önemli bir konu vergilerdir. 12. maddeye göre Kralın
danışmadan toplayabileceği para, geleneksel feodal hukuka göre, Kra-
lın fidye parası, en büyük oğlunun şövalye yapılması, en büyük kızının
evlendirilmes~yle ilgili masraflarla sınırlı olacaktır. Bu -durumlar için
de paranın makul bir miktarda olması şartı aranmaktadır. Diğer bir
maddeyle Kralın dışındaki öbür feodaller de aynı yükümlülükleri öz-
gür insanlar bakımından üstlenmektedirler (md. 15). Sözü geçen du-
rumlar dışında para toplayabitmek (buna "yardım akçesi" ya da "ce-
beli akçesi" denmektedir) için Kilise ileri gelenlerine, kontlara, büyük
baronlara v.s. tek tek en az 40 gün öncesinden toplantı gün, yer ve
amacını belirten mektuplar yazılacaktır. Çözüm, gelenlerin tavsiyeleri
uyarınca olacaktır (md. 14).
Vergiyi geniş anlamda yorumlar~ak, feodal çalışma yükümlülük-
lerinin (angarya ve benzeri) kötüye kullanılmaması (md. 16) da bu
alana girecek bir hüküm sayııabilir. Aynı biçimde adet ya da y~saya
göre yükümlü olmadıkça hiçbir köy ya da insan köprü inşa etmek zo-
runda kalmayacaktır (md. 23). zahire ya da başka taşınabilir şeylerin-
120 SİNA AKŞİN

istimvaIJerinde bedelkr, mal sahibi ertdemeyi kabul etmezse, peşin


ödenecektir (md. 28). Görevliler, sahibinin rızası olmadan özgür bir
adamdan at ya da ara'ba almayacaklardır (md. 30). Benzer bir hüküm
kereste için konmuştur (md. 31).
Para cezaları:4 Para cezaları suçun ağırlığına göre ayarlı olacaktır:
hafif suçlarda az, ağır sllf;larda çok para cezası kesilecektir. Ama her
halükarda para cezası :;uç;luyu geçim olanaklarından yoksun bırakacak
bir ağırlıkta olmayacaktır (md. 20). Md. 20 özgür insanları, tüccarları,
köylüleri konu edinmektedir. 21. madde kont ve baronları, 22. madde
din adamlarını aynı hükiimden yararlandırmaktadır. Daha sonraki bir
madde (55) haksız para cezalarının ya tümüyle iade edilmesini, ya da
25 baron kurulunca mu:tıakeme edilmesini öngörüyordu. (Bu kurula
Canterbury Başpiskoposu ve uygun göreceğibaşkaları da katılabilecek-
tir.)
Ceza hukuku ile i/gi/i diğer hükümiE'r: Para cezalarının kesilmesi
ancak mahalle sakinlerinden saygınkişilerin tanıklığı ile olacaktır (md.
20). Aynı biçimde kont v'e baronlar ancak eşitleri tarafından para ce-
zasına mahkum edileceklerdir (md. 21). Cinayet ya da yaralama du-
rumlarında davacılardan para alınmayac:aktır (md. 36). Hiçbir adliye
görevlisi, inanılır tanıklar olmadan kimseyi mahkemeye veremeyecek-
tir (md. 38). Hiçbir özgür insan e~itlerinin yargısı olmadan ya da ülke-,
nin yasalarına uygun olmadıkça cezalandırılmayacaktır (md. 39).
Adalet kimseye satılmayacağı gibi, reddedilmeyecek 've geciktirilme-
yecektir (md. 40). Ülkenin yasalarını bilmeyenler ve buna tam uy-
maya niyetli olmayanlaradalet görevlisi yapılmayacaklardır (md. 45).-
Herhangi bir kimse eşitleri tarafından verilmiş yasal bir yargı olmadan
toprak, şato, özgürlük ya. da haklarından Kralca yoksun bırakılmışsa
bunlflr derhal iade edi lec~:ktir. Bu konuda bir anlaşmazlık olursa, 25
baron kurulu bu konuyu çözecektir (md, 52). Dönemin kadına değer
vermeyen tavrına işaret eden bir hüküm de vardır: ölüIİlle ilgili durum-
larda, kadınların başvuru~;u üzerine kim~,e tutuklanmayacaktır, meğer
ki ölü, kadının kocası olsun (md. 54). Kısmen Şeriatı hatırlatırcasına,
ama kadın tanıklığına (karı-koca durumu dışında ki, buradaki tutar-
sızlık açıktır) erkeğe göre % 50 değt-r tanımak yerine hiç değer, verme-
mek bakımından ondan daha geri bir çizgide, benzer bir tavır söz ko-
nusudur.

(4) Orta ÇaAc11sistemlerde (bu arada Osmanlı'da da) para cezaları öncelikle iktidar sa-
hipleri için iyi bir gelir kaynaAıolarak görüldüj:ü için. ceza hükümleriyle vergiler ara-
sında ve ayrı olarak ele s.lmayı Yelıledim. '
RENF.D-i iTTiFAK iLE MAGNA CARTA'NIN KARŞILAŞTIRILMASI 121

Ticareıle ilgili hükümler: Bütün kent, belde ve kasabalar bütün öz-


gürlüklere ve .gümrük serbestliklerine sahip olacaklardır (md. 13).
Şarap, bira (ale), buğday, kumaş, ağırlık ölçüleri ve diğer ölçüler aynı
olacaktır (md. 35). Savaş durumunda, düşman ülkeden gelenler dışında
bütün tüccarlar ülkeye serbestçe girip çıkabilecekler, eski ve haklı usul-
ler dışında vergiye bağlı olmayacaklardır (md. 41).

Avcılıkla ilgili hükümler: Deniz kıyıları dışında bütün İngiltere'de'


dalyanlar kaldırılacaktır (md. 33), Elkonan, kapatılan ormanlar ve
nehir kıyıları' serbest bırakılacaktır (md. 47). Orman ve nchir kıyıları
ile ilgili kötü adetler derhal her kontlukta saygıdeğer kişilere<: seçilecek
12 yeminli şövalye tarafından tamamen kaldırılacaktır (bu, Kralın ya
da Başyargıcın daha ,önce bu gibi durumlardan haberdar edilmemiş ol-
ması durumundadır) (md. 48).
Yaptırım ve denetleme mekanizması: MC'nin uygujanmasını sağ-
lamak için bir mekanizma öngörülmüştür (md. 61). Baronlar, arala-
rından 25 tane temsilci seçeceklerdir. Bunlard"n 4 tanesi MC'ye bir
aykırılık saptadığıııda Krala başvuracaklar vr 40 gün içinde istek-
leri yerine getirilmezse, öbür 21 baronu haberli kılıp Kralı her yoldan
sıkıştıracaklardır. Örneğin, şato, toprak ve mallara elkoymak gibi yap-
tınmlar uygulayacaklar ama Kral, Kraliçe ve çocuklarının kişilerine
ilişmeyecekler, ihlal son bulduğunda Krala itaat etmeye devam ede-
ceklerdir. Kral, MC ihlaline karşı isteyenin 25 barondanyana tavır
almasına, bağlılık andı vermesine peşin olarak izin veriyordu. Ayrıca, .
Kral 25 baronun, oybirliği olmayan durumlarda çoğunlukla karar ala-
bilmesini, ve bu kararların oybirliğiyle alınmış kararlar gibi sayılması-
nı kabul ediyordu.

İk Belgenin Karşılaştırılması

İki belgenin iki önemli bakımdan benzeştiği açıktır. Bir tanesi


vergilerin saptanması işinde bir yanda hanedanların, öbür yandcı.\bü-
yük papaz ve soyluların ortak edilmesi. Bu ilkenin parlamentoya gi-
den bir tohum taşıdığını söyleyebiliriz. Ikinci benzeşme noktası ceza-
larla ilgili olarak hükümdarın keyfiliğine karşı bir teminat arayışının
bulunmasıdır. Bunu da hukuk devleti arayışı diye tanımlayabiliriz.
Farklara gelince. Belki de en önemli fark, kurumlaşma farkıdır.
Vergiler konusunda Sİ'de devlet adamları ile hanedanlar arasında gö-
rüşmeler öngörülmekle yetinildiği halde (7), MC'de bu görüşmenin na-
sıl yapılacağının usulü gösterilmiştir (14). Bu farkı adalet konusunda.
122 SİNA AKşirı

da görmekteyiz. Sİ'de fooruşturma ve "cümle indinde taayyün" gibi


çareler (5) öne sürülürkı:n, MC'de daha Soıııut ve çok kez varolan mah-
kem,elerin ya da 25 bawn kurulunun çerçevesinde bir takım çözümler
kabul edilme~tedir. Bir insanın eşitleri tarafından yargılanma~ı, ada-
letin hükümdar için :laksız bir zenginleşme kapısı olmamasına çalışıl- i

maktadır.
sİ ile MC arasında kurumlaşma ba.kımından göze çarpan bu fark
acaba ne anlama gelmektedir? Hemen be:irtilmelidir ki iki belge yapı 1-
dıkları günün siyaset olaylarının damg,asını taşımaktadırlar. Bununla
birlikte acaba kurumlaşma farkı, lıl5 [ngiltere toplumunun 1808 Os-
manlı toplumundan daha 'gelişmiş', daha 'olgun' olduğuna mı işaret
etmektedir? Bunun :/anıtını vermek kolay değildir ama, sözü edilen
yönde bir işaret sayılabileceğini kabul etmek gerekir gibime geliyor.
(Tabii MC'nin kadınları karşı tavrınıli. dah? geri olduğuna yukarda
işaret etmiştim).5

Belki başka bir fark, MC'nin ticarı~te ve kentlerin özerklikleri ko-


nularına verdiği önemelir.. Birinde olup öbüründe olmaması tümüyle
rastlantı sayılmamahdır sanırım. OsmanIJda kentler özerk değillerdi.
Yöneticilerin soygun;uluklarına karşı olsa olsa bazan fiili direnmele-
ri söz konusuydu6• Ama yasalar, adetler veya anlaşmalar çerçe\-esinde
kazanılmış, sistemin tanıdığı ayrıcalıklar ve haklar var mıydı? Bunlar
bazı yer ve zamanlarda mevcut olmuş olsa bile, Orta çağ İngiltere'sin-
deki denli gelişmiş olmadıklarını söylemek mümkündür.
Diğer bir fark da hükümdarın durum'Jyla ilgilidir. Sİ'de hükümda-
ra karşı son derecede ~aygılı bir yaklaşım vardır ve yapılan sözleşme-
nin Padişahı nasıl ilgilerıdirdiğini, sözü edilen' kötülüklerde onun payı
olup olmadığını ilk bl.kı ~ta anlamak kolaydeğildir. Görünüşe göre kö-
tülükler ya devlet görevlilerinden, ya da hanedan ve ayanlardan kay-
naklanmaktadır. sİ ~istcminin işlemesi için Padişaha yüklenen önemli

(5) Türklerin 1808'de :-aplıkları bir kamu begesinin benzerınin Ingiltere'de 121S'de
yapılmış olması bizdeki ulusçu duyarlıklaıı rahatsız etmiştir. Bu açıdan, 'dünya'
merkezileşmeye gide:ke" bizim adem-i merkeziyete (feodalizme) yönelmemiz kabul
edilemez görülmüştiir. S t konusunun ilgi, h.ıtta heyecan uyandırmasının nedeni bu-
dur.
(6) i 791.'de Halep Valisi atman Köse Paşa, kente gelmiş, fakat halkın isyanı üzerine bu-
rayı terketmek zorunda kalmıştır. "Halep ha.lkının isyanı ve saldırısı, şahsına de~ildi,
Onlar, her valiye aynı oyunu sahneliyor, bö:/lece vergi ödemiyorlardı/' Necdet Sa-
kaoı}lu, Aııadolu Derebeyi Ocaklarındaıı Köse Paşa Haııedaııı (Ankara, Yurt Y.,
1984), s. 82.
SENED-i iTTiFAK İLE MAGNA CA RTA 'NIN KARŞILAŞTIRILIIIASI 123

bir görev de görünmüyor. St'nin her zaman yürütülmesine bizzat ne-


zaret etmesi, si 'nin bir suretinin kendisinde bulunmasına dair hüküm
v<'.rsada, Padişaha (imza ya da yemin gibi) başka bir yükümlülük getir-
memekte, Padişah değişikliğinde ne olacağı öngörülmemektedir. Kısa-
ca, Padişah sİ 'nin bir tarafı değildir adeta. Önümüzde Padişahın dı-
şında yapılmış bir anlaşma söz konusud~r. sİ ne bir ferman, ne bir hatt-
ı hümayundur. Bir hatt-ı hümayunla onaylanmıştır, ama. o da kerhen.
Oysa göreve yeni gelecek bütün sadrıazall) ve şeyhülislamlar bunu imza
ile yükümlü tutuldukları gibi, bu işin ihmal edilmemesi için çare de
ön görülmüştür.
Tabii Padişaha bu çok saygılı ve kollayıcı sayılabilecek yaklaşımın
bir ölçüde onun Alemdar Mustafa Paşa tarafından tahta getirilmiş olan
ve yeni düzenden yana olacağı varsayılan II. Mahmut olmasından kay-
naklandığını unutmamak gerekir. Sİ'de ana sorunun ve tehlikenin ocak-
lardan geliyor biçiminde görüldüğü açıktır. Oysa olağan dışı yollardan
padişah olanların, kendilerini tahta getirenleri ortadan kaldırmaları
Osmanlı hanedanının (hEtta belki bütün İbn Haldun tipi devletlerin)
yazılı olmayan bir kuralıydı.
MC'ye gelince. MC doğrudan doğruya hükümdarın ağzından ya-
zılmıştır. Kral yaptığı yolsuzlukları itiraf etmekte, ve bunlar yeniden
olursa kendisine uygulanacak yaptırımlarıkabul etmektedir. Kralın
baronlarJ~ yaptığı bir mücadelede yenik düştüğü, MC'ilin de Kralın
teslim belgesi olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır. İki belgenin yapIlış
koşulları ve iÜ ülkenin özellikleri bir yana, "balık baştan kokar" ku-
ramı doğruysa, MC'nin yaklaşımı daha gerçekçi ve doğru gözükmek-
tedir. Osmanlı Devletinde daima padişahların saygınliğı gözetilmiştir.
Kısa sürmüş olan isyan halleri dışında, olan biten yolsuzluklardan Pa.
dişahm doğrudan v~ uzun süre boyunca sorumlu tutulması sanırım
ilk kez II. Mahmut ıslahatına karşı tutucuların eleştirilerinde ve II.
Abdülhamit'e karşı Jön Türk mücadelesinde görülmüştür. Milli Mü.
cadele koşullarında da Padişah doğrudan eleştirilememişti.
i

THE LATER PASBALIK OF YANNINA (YANYA):


Topograpby, administration andpopulation in Ortoman Epiros
(1820-':'1913)

Mihalis KOKOLAKİs*

The aim of the preseiıt study is twofold: First, to present a comp-


letesurvey .0fOttoman administrative divisions in Epiros during the
nineteenth century, trace their gradual evolution through successive
reform initiatives, and arrive at a. precise definition of their spatial
, extent; second, to exploit this information.in evaluating and interpre-
ting certain statistical data on the distribııtion and development of
Epirote populations. Although, there exists a mass of published and
manuscript data on these questions, its usage and interpretation has
tended to proceed in arather superficial way, due to a lack of coneep-
tual clarity in handling geographical and administrative terminology,
as well as theexclusive focussing of popuJationstudies on the so-cal-
1ed "ethnic" distributi()n ofOttoman populations, usua1İy inorder to
prove political points. .
The results of this study may beı of interest to three groups of
researchers: (a) Those interested in the loca1 history of Greek Epiros
and Southem AJbania, and wishing to trace. the Ottoman substratum
underlying 20th-century a:dministrative divisions and settlement' pat-
terns. (b) Those dealing with the 'history of Ottoman provinicial insti~
tutions during the Tanzımat and Hamitic period~, notably the content
and evolution of Ottoman .administrative terms, the implementation
of the vilayet system, and the history of census counts. (c) Those study-
ing' the population history of the modern Greek state, ,and wishiDg
to supplement the available popuhition data on the Greek kingdom
during the 19th century with information .on regions which remained
outside the borders of Greece ,
until the beginning . of the 20th century.
.' .
(*) Summary of a doctora! dissertation in Greek. entilled: "To ystero gianniofiko pasa-
liki.khoros. dioikese kai. p!ethysmossten Tourkokratoumene Epeiro (1820-1913),
submitted to the University of Athens (History and Archeo!ogy Section). ın '
January 1993. contdined in 1 pp. 527-533. of the origina! text.
126 l\lIHALIS KOKOLAKİs

s
As indicated beıow, population trend in the two areas were highly
divergent, especially during the latter half of the 19th century. '
i

Part A: Geograpbiical and ,historica} backgronnd '(pP. 21-98)


This part has been designed as an extended introduction to the'
area and period in qUi~8tion.Emphasis, is plaeed on the political and
eeonomic baekground un<;lerlyingüttoman administrative practiees,
on the definition of gı;~ographiealentities and nationality groupings,
and on faetorsliJely to influenee
,
population movements.
The old problem of the ge0l.!raphicaldelineation of Epiros is,dealt
with in chapter i (pp. 22-29). For the purposes of the present study,
this term has simply'been equated with the. area of the üttoman pro-
, vince govemed by the pasha of Yannina. ehapter 2 (pp. 29-38) deals
with landscape, prodUl;tion and economic development. Two main
features stand out: The insufficiency oflocal agrieultural and industrial
production and the hııge trade deficie which was mainly balaneed
through the importation of capital by migrant workers. The distribu-
tion of the population by language and religion is c!iscussedin ~hapter
3 (pp. 38--49).The provilncewas divided between an Albanian-speaking
and largely Muslim population in the north and a predominantly
Greek-speaking Christian population in the south; transitional areas
such as Tsamourya (Çameri), Aryirokastro (Gjirokaster) and Premeti
(Permet) contained a v(~rymixed poİmlation. However, Greek culture
and influence were widespread, among all Christian groups, and the
religious diehotomy was more influential politically and psychologically
than the superficial classification of the population by langua~e.
Chapter 4 (pp. 49-65) deals with some aspeets of 19th-eentury .
üttoman institutions as expressed in the ca:se of Epiros. Four main
thernesare taken tip- the development of the üttoman reform move-
'ment, the status and geıographicaldistributiön of forms of land öwner-
ship, especially priva,te and state-owned chiftliks, themethöds of taxa-
tion, and tlie formation of the üttoman regular and irregular army.
Although the reforms of the Tanzimatperiod greatly affected these
sectors of sociallife, the results were not necessarily beneficial to Epi-
ros as a whole, and may indeed have hastened its decline into econo.
mic and deıiıographic stagnation. Continual tax increases and unrest-
rained competition from Westem countries Weakenedlocal enterprises,
while the gradual impoverishment of old Muslimlandholders was not
. balaneed bya, corresponding improvenient in' tlw condition of the
THE LATER PASBALIK OF YANNINA 127

peasantry. The purehase of ehiftlik land by aspiring smailholders was


onlymade possible through the acceptance of heavy mortgages and a
-lifetime of migrant labour, a process which denuded, the country of
.its potential workforce. .
Chapter 5 (pp. 66-77) briefly traces the history of the three mutu-
ally competitive nationalist movements: Greek, Albanian and Vlakh-
Roumanian. The influence of the lastwasinsignificant, but the first
two were powerful enough to provoke several niajor. uprisings during
the. period in qu.estion. The motives of these uprisings were sometimes
consufed, and, İn the ease of the Albanian Muslims,desire for national
.statehood W,!-S generally less important than the wish to resist the en-
croachment of centralist Tanzimat policies on the system of tribal au-
tonomy prevaJent during the previous century. The attoman govern-
ment pJayed the elements ofresistance against each other quite skill-
fully, a fact which enabled it to minimize its territoriallosses in Epiros
up to the time of the Balkan wars.

Part B: Administrative organization (pp. 99-316) -


Chapter 1 (pp. 100-112) attempts to clarify the use and meaning
of certain forms of Ottoman administrative terminology, notably the
. relationship between the terms "pashalik". "sandjak" and "mutasar-
riflik", or "vilayet", ~'kaza" and "nahiye". in fact, the last two terms
. were often interpreted in several senses, depending on whether the
. context referred to the traditional judicial hierarchy, or ..to contempo-
rary adrninİstrative practice. Lists of kazas and nahiyes in the attoman
yearbooks of the province of Yannina betray a bewildering confusion
of criteria-;the use of 'equivalent Greek terrns in Greek writers of the
peridd was equally inconsistent.
A brief survey of attoman. adıııinistrative divisions in Epiros up
Fo the fall of Ali Pasha ofTepelen (1820) is undertaken inchapter 2
(pp. ı12-1 19). attornan and other sources indicate that the borders
.and main territorial divisiom of the three Epirote sandjaks of Yannİna
.(Yanya), Delvino (Delvine) and Avlona (Vlore) remained almost un-
.chaaged from the early] 6th to the early 19th century. However, the
18th century was rnarked by a considerable loosening of official sand-
jak hierarchy, leading to confusion over sandjakboundaries and the
de facto autonomy of various areas. During the rule of Ali Pasha
(1788-1820), all three sandjaks were subsumed under his personal au-
thority,although their Mficial status differed in each case.
128 MlHALIS' :KOKOLAKİs'

The evoJution of the Ottoman administrativeframework during


the 19th century is discussed in chapters 3 and 4 (pp. 120-148). Between
1820 and 1.846the three Epirote sand]aks were subject to a kind of
personal union under the mutasarrif ofYannimi,who was thus known
as the "mutasarrif of the three sandjaks" (elviye-i selase): this office
was combined for a tim~~'with the valilik of Rume1ia (1824-1833 and
1834-1836), then with the mutasarrifliks of Trikala and Salonjca (1837-
1840), !eading to an extreme conceiı:tration of power in the hands of
a single governor. The status of the three Epirote sandjaks remained
largelytinaffected by the Tanzimat reforms of 1839-1840; it \\;'asonly
in 1846 that radical reforms,were instituted thr0.\lgh'the ageney of the
military governor of Rumelia, Mehmed Reshid Pasha., The pashalik ,
of Yannimi.was now, organized as a separate eyalet, ,,:ith a central ad-
ministrative council (med.jlis-ıidare) and two, vice-governors or kaim-
makams in Gjirokaster and Bera.t~A third kaimmakamlik (Arta) was'
created in 1849, a fourth (Preveza) in 1864. During the period 1864-
_ 1867 there was constant :;hiftingof boundaries, and administrative ca-
pitals in some of thesesandjaks; the details can be filled in by data
provided from Greek consular archives, since the offieial Istanbul,
yearbooks for these years are gtmerally muddled.
In 1867 the vilayet system was extended to the pashalik of Yanni-
na, which was joined with Trikala to form the vilayet of Yannina. (It '
is ı;ıotable that contemporary accounts' betray little enthusiasm for'
this reform; maDYlocal Oreeks regretted the erosİon of locaJ autonomy
through the imposition of government appointees, notably in the 'ad-
ministration of the nahiyes). The prev'ious adininistrative division of
"the province was retained, with minor changes; later, thesandjak of
Trikala was made independent from Yannina (1878), and a new sand.
jak of Leskovik'functioned briefly between 1882-1888. The last years
of Ottoman rule (1910-1912) saw the creation of the separate sandjak
of Reshadiye or Chamlik (Tsamourya). ~
, ,

Chapter 5 (pp. 149-.195)presents a list of all Ottoman kazas to


appear in Epiros during the period in question. In addition to 14 kazas
that functioned çont:inuolLlslyto the end of Ottornan rule (Arta, Yan-
'nina, Paramythia or Aydoıiat, Konİtsa, Margariti, Filyates, Pogoni,
Ddvine, Gjirok2.ster, Tepelene, Permet, Berat, Skrapat and Vlore),
\

new kazas were established at Preveza (1830), Pargil (18,30),Metsovo"


(1850?), Radhovizi (1'859), Himare (1877). Leskovik' (1882) Lushnje
(1894) and~eshadiye (19JlO);in other cases,'older kazas were abolished
i • , " i -
TH:E LATER PASHALIK OF YANNINA 129

or their boundaries changed, while border modifications in 1876-


1882 led to considerable 10ss of territoryon the part of the vilayet.
All such changes have been catalogued in Appendix B II (pp. 280-
288), while appendices B / II-IV (pp. 288-309) contain a list ofOtto-
man governors of Yannina and the sandjaks subject to them.
Chaoter 6 (pp. 196-21O)briefly describes the extent and develop-
ment of Orthodox ecclesiastical dioceses ın Epiros. Since the conIla-
tion of ecc1esiasticaland adrı;ıinistrative divisions is a comınon source
of bmnders, especİ<I.ılyin the Greek source materials, care has been ta-
. ken to distinguish the two sets of data. Finally, chapter 7 (pp. 210-
224) explores the concept of "t()wn" and "village" as abasis of 19t1).
century adminıstrative practice. The chief point to be emphazsized
is that !'villages" appearing in official lists and population statistics
can iri no ~ense b~ equated with discrete settlements, but may corres:'
pond to groups of settleİnents sharing the legal. status of a single com-
mune.

Part c: Population couıits (pp. 317-450)


Chapter 1 (pp. 318-336) ,çontains a survey of Ot~oman censusef-
foits known to have taken place in Epirôs during the 19th andearly
20th century. Direct evidence indicates the existenceof 5 major sur-
veys, occurring mainly in the years 1831, 1845-1846, 1871-1875,' 1884-
1886 and 1905; these coincided with similar activiti({s in other Otto- .
man provinces. Unfortunately. theoffieial records of these cerisuses
have not been located a!rchivally. Figures published by Greek authors
in 1853 and 1856 seem to be based" partIyat least, on the counts of
1831 and 1846; those of the 1870s are concisely reported in Ottoman,.
yearbooks,while the substanee of later censuses is preserved in sum-
mary registers 10'eated in Ottoman: government and Greek consular
archives. Many of these sourceseontaiİı numerieal distortions due to
selective,eorrecting, conscious manipula'tion, orplain arithmetical and
copying errors. Of ten, population figures are not a direct produet of the
actual census, but represent "revised" estimates obtained by dedueting
deaths and adding births officially registered in years following the
census date. The accuracyof such data seems more questionab1e than.
that of the censuses themselves.
The fina] section of this chapter describes the methods emp10yed
in two censuses carried out. by Greekauthorities immediately after
, the eession of parts of Epito~ to Greece in, 1881 and 1913. These sur-
130 MIHALIS, KOKOLAKİs

"

veys are Iaidy reliable' and can be used to test the validity of Ottoman
data.
Chapter 2 (pp. 337-.-347) describes same supplementary sources
which can be used in conju~ction with OUoman censusiecbtds. The
most impartarit of these are church registers, which are independent
of official Ottoman sonrces but usually inferior in quality. A statisticöl
collation published in: 1874 by an Epirote organization in Istanbul
gives the most uşeful s~mmary of such data. Other sources, such as
consular arehives or published geographical and "ethnographical".
works, when not wildly İllaccmate, can usually be shown to depend on _
known Ottoman doeumeiıts or Greek ecclesiastical sources.. Never-
theless, the records of Greek consular authorities in Epiros do on occa-
sion present us with smm: original data. and are particulady interesting
for their detailed statistkal co"erage of the Berat-Vlore area during
the final decades of Ottoman rule. "
Chapter 3 (pp. 348<-166) discussesa number ohechnieal.issues eon-
ceming the aims. method s and validity of official populatian surveys.
Qttoman Censuseswere <lifferentfrom modern census practice in that
they attempted to list paoman citizens ;;Lecordingto their permanent
abode, rather than recmd their presence at a certain place during a
specifie census date. In practice, emigrants often continued to be re-
gistered as inhabitantsof their natiye towns and villages for many
years after their emigration. On the other hand, Ottoman censuses pro-
babIy suffered froma high level ofuİldercounting, especially among
women and children. Su,ch factors may explain a num.be'r of discre-
pancies between officiaI Ottoman data. and the censuses carried out
by Greek authorities soan afterwards.
Some Ottoman figures are expressed in terms of "hanes", or
househoIds; the exact scope of this term can be gleaned from studying
. the rare copies of offici~Jpopulationregisters preserved in ıoeal archives;
Ottoman yearbooks Ofi the vilayet of Yannina give unusually full in-
formation on the average size of Epirote households (apparendy abqut
5. 4 persons, but probably nearer 6 if undercounting of women and
children is taken into aecount). There is same loeal variation, with
southem ceastal are:as and. Muslim communities showing somewhat
smaIler averages..
Though Ottoman data are sametimes criticized as being partial
either to MusIİms or to Christians, neither is probably animportant
hazard. Miıiority groups such as Gypsies, nomad shepherds and fore- .
TaE LATER PASBALIK OF YANNINA 131

ign residents were'almost certainly undercounted, but theyonly con-


stituted an' insignificant part of the population. The total percentage
of uncounted inhabitants was probably dwindIing throughout the 19th
century; for this reason, tlle apparent increase inofficial population
figures may be over-optimistic ..
Taking into account the above observatıons, an attempt is made
in chapter 4 (pp. 367-389) to plot the size anddensity of' the popula-
tion in the various districts öf Epiros during the period in question.
Only sources thought to .be based onactual.c~nsus counts were used
at this stage. Mistaken entries were corrected as far as possible, and.
records consisting only of household counts, as in the transcription
of the 1846census by Aravandinos (1856), were multipIied by figures
represeIiting the average household size of each region in later OHo-
man statistics. Figures showing only male population were doubled and
corrected for an undercounting of 12 % if the releyant data was collec-
ted c. 1870; but only 6 % for figures based on the c~nsus of 1884-6;
in later data, undercountiııg is accepted as negligible. (in tables con-
taining corrected figures. source dates have been rounded). '.
The figures thus obtained were further adjusted in order to off-
set the effect of various boundary changes. Thus the total population
of Epiros! defined in terms of administrative boundaries existing in
1895, is seen to have increased from 385,700 inhabitants in 1830 to
604,000 in 1910, a rise of 57 % In fact, this rise is rather unimpressive
in comparison to other Balkan regions: moreover, most of it is concent- ,
rated in the fisrt had of the Period, gradually levelling off as the. effect
of mass emigration became more pronounced. In the southem, Greek
part of the province, which was much more sparsely inhabited at the
beginning of the period than the northem .areas, rates of increase are
consisently higher, gradually leading to a more balanced distribution
of the populationat the beginning of the 20th century. In all .areas
the Christian populationrose faster than the Muslims, and the Jewish
community faster than either. Thus the MusIims, who account,edfor
53 % of the total population in 1830, hadfallen to 38 % by 1910. Pro-
bably the Muslim population suffered from a lower birth-rate, a fact
to be explained by sodological rather than traditional historical modeIs.
The effects of emigration in reshaping the patterns of population
distribution are documented in chapter 5 (pp. 390-405) by focus~ing
on population and setdement data for the kaza of Yannina. The source
figures are summarized. in Appendix C! II (pp. 430-A45). Villages
.
• !

132 l\II~ALIS KOKOLAİK:S


i
were divided into 7 main types,according to the shape of their p'opu-
lation curve between 1850 and 1910. In areas with a known propensity
to emigration, sw~h as the Za~orohorya and Katsanohorya dusters
. of villages, the population invariably ttmded to ,stagnate. However, this
stagnationwas not directly associated withmaterial poverty, but ra-
ther the reverse. Areas with a lower standard of living, such as the pas-
. toral districts of La.kka and Tsarkovısta, show a muchhighet rate of
population increaSf:.Due to'their imperfect integration into the work-
ings of Ottoman urban society, their inhıibitants were apparently de-
terred froIli embarking on large-scale eniigration: ,

, '

i
i,
-i"
i

,f
, ,

1878~ 1919 ARASINDA TÜRK.~US İl.İŞKİLERt


,/
Prof. Dr. Yuluğ Tekin KUR AT
\ "

1878iJa 1919 arasındaki Türk Rus ilişkilerine bakıldığında Kara-


deniz ve Çanakkale Boğazlan genellikle iki devlet arasındaki tenıel '
konu olma özelliğini sürdürinüş. Babıali statükoyu korumak, Rusya
ise tarihsel bir misyon saydığı sıcak denizlere açılmak doğrultusunda
Boğazlar statüsünü gerek diploma~i ve gerekirse zora başvurarak de-
ğiştirmek çabası içindeolmuştur. Boğazların tüm devletlerin savaş ge-
milerine kapalı tutulma~ını bir kez daha saptayan 1878 Berlin Kong-
resi, Karadeniz'in güvenliği açısından Rusya'ya her ne kadar fayda
sağ1ıyorsa da, bu denizdeki donanmasını başka bölgelere göndermesi
olanağınıda ortadan kaldırıyordu. Örneğin 1904-5 Japonsavaşında
Rusya"Karadeniz'deki savaş gemilerini Uzak Doğu'ya göndermekten
yoksun kalmıştı i.
Öte yandan İstanbul'da 'uzun süre elçi olarak görev yapmış Ne-
lidov 1887 yılında sunduğu bir rapor ile ortamın Osmanl(nın başkenti
ve Karadeniz Boğazı'miı ani bir baskın üe ele geçirümesi için uygun ol~
duğunu vurguluyordu. Bu atılım Babıali'nin 'sonunu getirmeyecek,
Rusya Osmanlı'yı himayesi altına alacak, Selanik'in Ayusturya -Ma-
caristan'a verilmesi ve İngiltere'nin de Mısır'a yerleşmesinin onaylan-
ması karşılığı, söz konusuoldu bitti uluslararası platformda kabul et..
tirilmiş ~lacaktı. Oysa bu .tür bir askeri 'harekatın müdahalesizkala.,.
mayacağı görüşünden hareketle, Nelidov'un raporu red edilmemiş,
daha müsait bir zamanda uygulanmak üzere rafa kaldırılmıştız.
Nitekim 1895.yılında, Ermeni sorununun Avrupa'ya yansıyış bi-
çimi, .İngiltere başbakanı Lord Salispury'i Britanya donanmasını İs-
tanbul'a göndermeye yöneItince, Nelidov'un projesi bu kez çok acil
koşullarda gündeme gelmişti, Ne var ki, böyle bir 'güç gösterisinin, Os~
manlı İmparatorluğu'nda büyük bir bunalımayol açacağını ileri süre~n
(1) d.H. BoIsover, "1815-1914 Arasında Rus Dış Politikasına Bir Bakış" (Çeviren:
Y.T. Kurat) Belleten,cilt XXX 111966), 282.
(2) A.N. Kurat, Türkiye ve Rusya, XVIII. Yüzyıl Sonundan Kur(uluşSavaşına Kadar
Türk-Rus Ilişkileri, 1J89-1919, AÜDTCF Yayınları, Ankara 1970, s. "104,107.
TEKİN Y. KlTRAT

Fransa ve Almanya'nm itirazları karşısında İngiliz donaıiması Ege


denizinde tek başına kalınca, Kasım ayında Malta'ya dönüş emrini
almışW. İşte bu koşullarda Nelidov projesi tahta yeniçıkan II. Niko-
la 'nın huzurunda (1895 Aralık) ele alınmış, Maliye Bakam Witte'n~n
tavsiyelerine uyulara~, ani. baskın atılımından vaz geçilmişti4; Witte'
nin de vurguladığı gibi, 1895'lerde Rusya'nın en acil meselesi Boğaz-
I(lX değil, Mançurya'ya uzanan Trans-Sibir demiryolu dolay~slyla Uzak
Doğu projesi idi. Böylece bu devlet 1905'deki yenilgisine kadar, Os-
manlı ile olan ilişkilerini ikinci plana ittiğinden, Boğazların günde~i
xx. yüzyıla yıkılmış oluyordu5.Bir £Ira sonuç olarak şunu söyleyebi-
liriz ki, 1880'denitibaren başta Gladstone ve arkasından Salisbury gel-
mek üzere, Türk dostu olmayan hükümetlerin Londra'da iktidara gel-
mekri yüzünden Sultan Abdülhamid İngiltere'ye duyduğu güveni yi,tir-
mişti. Padişah Rusya i.le ilişkileri yumuşak tutmaya. çalışmış, fakat bu
devletin geleneksel Boğazlarpolitikasından ötürü Çar'a da güveneme-
diğinden, Osmanlı'nın çıkarlarının korunabilmes! için Almanya 'ya n-
cak bakmaya başlamıştı.
,
23 'Temmuz 1908'de İkinci Meşrutiyetin ilanı Rusya'yı rahatsız
etmiş olmalı ki, Hariciye Nazırı İzvolski diplomatik kanallardan Neli-
Jidov planı,nı uygulamaya girişmişti. Kendisi Avusturyalımeslekdaşı
ile (Aehrental) 15 Eylül 1908'de Viyana'da görüşmüş, bu devletin Bos-
na ve Hersek'i ilhak etmesini Rusya'nın anaylaması karşılığında, Avus-
,turya-Macarista.n"lI1 da Rus savaş gemilerinin Boğazlar'dan geç-mesini
kabul edeceği hususunda. sözlü bir prensip andlaşmasına varmıştı. /
Ancakİzvolski, daha Paris yolunda iken Avusturya'nın Bosna-Herkes'i
topraklarına kattığını (Ekim 1908) gazetelerden öğrenerek aldatıldı-
ğını anlamıştı. Üstelik Fraı;ısızlar da ona yardımcı olmamı'ş ve soru-
nun çözümünün Londra'da yattığını belirtmişlerdi. Britanya Dış İş-
leri Bakanı Grey de, Rus savaş gemilerinin Akdeniz'e inmesini kabul
ediyor, bunun karşıJı,ğında İngiliz muliriplerine de Karadeniz'e giriş
, hakkın~n tanınmasını isteyerek, Rusların bütün hesaplarınİ' alt üst
ediyordu~.
'.İzvolski ayrıca, daha önceden hazırladığı bir mtihtır~yı Paris'teki
Osmanlı Elçisine (Naum Paşa) vermişti. Söz konusu belgede (6 Ekim

(3) A.J.P. Taylor, !J:ıe Struggle For Mastery iıı Europe, Oxford U. Press, s. 36\.
(4) A.N. Kurat, aynı eser, s. 119, do. '
(5) W. Langer, the Diplomacy of !mperialisıiı (3rd Ed), Alfred Knopf, New York 1950,
s. 205, 330.
(6) A.N. Kurat, 145-.147.
1878-1919 ARASINDA TÜRK-R'US İLİşKİLERİ l3S '

1908) Rusya'nın 1833 HÜnkar İskelesi andlaşması statüsüne dönmesi ..


nin, İngiltere ve Fransa tarafmdan uygun görüldüğü vurgulanıyordu.
Kuşkusuz bu blöfün çok geçmeden ortaya çıkması, İzvolski'yi zor du-
rumda bırakmış ve Boğazlar wrunu bu boyutları içinde halefi Snanov' ..'
un oı,nuzlarıııa yüklenmiştj7.

i9 i1 Ekiminde patlak veren T~ablusgarp Savaşını, İtalyanlar de ..


niz harekatına da dönüştürerek Ege'ye taşıyınca, Osmanlı da kendi gü-
venliği açısından 18 Nisan 19l2'de Çanakkale Boğazı'm uluslararası
deniz trafiğine kapatmak zorunda kalmıştı.. Başta İngiltere ve Rusya,
olmak üzere bu .önlemden olumsuz yöndeetkilenen tarafsız devletlerin
Babıali'ye yaptıkları diplomatik baskılar so'nucunda 'Boğazlar 16 Ma ..
yıs'ta yeniden ulaşıma açıldı8• Rus ekonomisi İtalyan.savaşından zarar-
lı çıkmış ve 1912 yılındaki dış ticaret geliri 100 milyon rubIelik bir dü ..
şüş göstermişti. Bu devletin, kendisi gibi bir tarım ülkesi olan Osman-
lı'ya tahıl satacak hali.yoktu. Dolayısıyla Rus tahılının Avrupa'da pa ..
zarlanmasında, Boğazlar ekonomik bir candaman rolünü oynuyorsa.
da, Boğazlar'dan geçen deniz ticaret trafiğinde Rusya ilk sırayıalmı-
yor, 1905-1912 istatistiklerine göre, İngiltere, Yunanistan, Avusturya-'
Macaristan'dan sonra, Almanya ve Fransa'nın 'ön,ünde dördüncü ge.
9
liyord1ı • Bununla birlikte oruıya çİkan bu ekonomik tablo, sıcak de ..
niziere açılmak doğrultusundaki milli politikayı daha da gijçıimdirdi-
ğinden, Sazanav II. Nikola'yı bütün güney Rusya'nın Babıali'ye ba,
ğımlı kaldığı hususundauyarıyorduıo.
Osnianlı'ya karşı daha, sert,bir politika izlenmesini öngören Sa.
zanov'u, Balkan Savaşları bir bakıma zor durumda bırakmıştı. O İz-
volski'nin öcünü almak için Balkan devletlerini Avusturya-Macaris-
tan'a ka'rşı kışkırtmak istemiş, ancak bu devletlerin 'Viyana'ya değil
İstanbul'a karşı birleştiklerini görmüştü. Rus kamu oyu Balkan slav-
. larına coşkulu duyguıarla bağlı olduğundan, Sazanov'unbu, devletle-
rin atılımlarına karşı, tavır almaşı mümkün değildill. Nitekim Rusya
Balkanlıların Osmanlı'ya saldırmasma seyirci kalma~ıa birlikte, Bul ..
garista.n'ın İstanbul'u ele geçirmesine asla göz yumamazdı. Eğer Bul.
gar ordusu Çatalca savunması onünde püskürtülmüş olmasaydı, Os-

(7) Ayııı Eser, s. ı47.


(8) Turkey / Anııual Report-19J2. F. O 424/250-29559,PublicRecord Office. Londra.
(9) A.N. Kurat, s. ı86.
(LO) W.W. Gotlieb, Studies in SecretDiplolııacy, Allen+Vllwin, London 1957, s. 63.
(II) G.H. B'olsover, "1815-1914 Arasında Rus Dış Politikasına Bir Bakış" Bel/eten, cilt
XXX, 284.
136 TEKİN Y. KURAT

manlı başkentindekı Rus elçiliği ve Rus uyruklularının can ve mal gü-


vediğini korumak bahanesi ile İstanbul'a girmek için yapılan ' tüm ha '
, zırlıklar 20 Ekim 19112'detamamlanmıştıP. Zaten ,birinci ve ikinci
Balkan savaşlarını izileyen Londra Konferansı'nda, Osmanlı sınırının
Enez Midye çizgisi olarak saptanmasında, Bulgarlar'ı İstanburdan '
mümkÜn o~duğu kadar uzak tutmaki,steyeriRusya'nın büyük rolü
vardıl3, .

Balkan savaşlarındaki ağır yenilginin dahaçok bağışlanamayacak


lojistik hatalarından kaynaklandığını anlayan ittihatçılar,' O~manlı
kara kuvvetlerinin eğitimini 1913 Ekimin'deLiman von Sanders baş-
kanlığındaki Alman askeri heyetine teslim ederken, .Büyük Savaşta
gerçekleşecek Alman Osmanlı ittifakınada bilmeksizin zemin hazırla-
mış oluyorlardı. Şöyleki i. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı'nın iki
temel sorunu va'rdı. Birisi İstanbul'un olası bir Rus saldırısına karşı
korunması, diğeri ise Yunanlılar'ın Birinci Balkan Savaş'ında ele ge-
çirdikleri Sakız, Sisara ve Midilli adalarının geri alınmasıydı. İşte Ba-
bıali bu sorunlarını destekleyecek bit ittifak zincirin~ girme arayışı
içindeidi. Oysamevcut ittifakların hiçbiri Babıali için ideal sayılmazdı.
, Avusturya-Macaristan ve İtalya Almanya'nın, Rusya da İngiltere ve
Fransa'nın yanında yer almışlardı.
Dolayısıyla havaya bir test balonu uçurulmuş, 1914 Mayısında
, 'Kırım'a gelen Çar'a bir nezaketziyaretinde bulunan Dahiliye Nazirı
Talat Bey, bu fırsattan yararlanarak Sazanov'a ittifak önermişti. Rus
Hariciye NaZırı'nın böyle birgirişimin İstanbul'daki elçileri kanaİıyla '
ba:şlatılmasını söyleye:rekkonuya soğuk bakması, Osmanlı'nın Çarlık
hakkında, duyduğu kaygıları daha da çoğaltmıştıl,4.
Gerçek şu idi ki, Rusya çıkması çok muhtemel bir savaşta Osman-
lı jle aynı safta değil, karşı karşıya olmak istiyordu. Rusya'daki siyasal
seçkinlerin gözünde, ülkenin savaş amaçları, arasında ilk planda yer
ahin Lehistan'da kazanılacak toprakl~r değil, Boğazlar sorununun
,çözümlenmesiydi. Bu çözümün en ideal yolu, Osmanlı'nın Rusya'ya'
savaş ilan etmesı gipi büyük bir hata işlemesiyle olabilirdiıs. Öte yan-
. dan s.azanov müttefijderine Osmanlı topraklarında gözleri olmadığını,
Babıali savaşa girsin veyagirmesin, Boğazlar'daki en1?ielinkesinlikle
(12)' A.N. Kurat. s. 174.
(13) Aynı.,Eser, ş.ı75.
(14) Y.H. Bayur. Türkİiıkıtabi Tarihi, TTK. Ankara 1952. cilt II. s. 158.
(L5) Buchanan to Grey, VeryConfidential. 25 Sept 1914. No: 456. (FiIe53012) F.O
341/2143, PRO.


,
i
1878-1919 ARASINDA TÜRK-RUS İLİşKİLERİ 137

ortadan kaldırılmaşırtın ve İstanbul Boğazı'nda kendilerine bir deniz


üssü verilmesinin tek amaçları olduğunu söylüyorduı6. Ayrıca ittifak
zinciri jçindeki devletlerin hiçbiri kendisine yük olur gerekçesi ile Os-
manlı"yı yanında bağlaşık olarak .gÖrmekıstemiyordu. Oysa her türlü
türlü ortamda savaşabilecek güçte, 4 veya 5 Türk kolordusunun yetiş-
tirildiipni Liman 'Von Sanders'in raporlarından öğrenen Kayzer Wİl-
i
helm, danışmanlarının görüşlerini hiçe sayarak, Osmanlı silahlı kuv-
vetlerinin Alman savaş amaçları doğrultusunda kullanılması olanakla-
rının sağlanmasını emretmiştiı?? . ,
Babıali'nin perde arkasındaki lideri Enver Paşa ise, İngiltere ve
Fransa ile işbirliği yapılmasınıarzulayan muhaliflerine şans tanımış,
. onlarmçaoalarınm boşa çıkmasından sonra, İngiltere'ye ısmarlanmış
ve parası da. ödenmiş iki savaş gemisinin son anda veriJm~mesiüzerine,
.. iilkede~uyanan büyük tepkiyi de koz olarak kullanıp, düşlediği gizli
Alman ittifakını gerçekleştirmişti, Bu ittifak o kadar gizli idi ki, Os-
manlı hükümetindek~ nazırlarınyarıdan fazlası olayın farkında bile
deği1Jerdi18•
2 Ağustos 1914 tarihli bu andıaşmanın yapıimasından üç dört gün
ce, Büyük Savaşın silahlar:ı da patladığından, EnverPaşa seferberlÜ~
hazırlıklarının tamamlanabilmesi için İttifak'ın gizli tutulmasını iste.~
mişti. Oysa Almanlar miun kadar sabırlı değillerdi. Akdeniz'dedola ..
" şan Go~ben zırhlısı ve Breslau kruvazörüne, İngiltere savaşa girmeden
bir gün önce O Ağusto~) İstanbul'a .gitmeleri emri verilmiş ve böyle
bir oldu-bitti sonucunda, Osmanlı'nın artık tarafsızlık statüsünü sür-
düremeyeceği öngörülmüştüı9. Nitekim Babıali her ne kadar 'bu gemi-
lerin Almşnya'dan satın alındığını ileri sürdüyse de, İngilizler Alman
personelin amiralleri 'ile birlikte gemil~rde kalmalarına işaret edip"
Yavuz ve MidilIi'yid.üşman silahı sayarak, Çanakkale Boğı;ı,zı'nı ab..
luka aItına almışlardı. Diğer taraftan Paris'e yönelik Alman taarnizu'
nun Eylül başındaki Marne muharebesinde durdurulması, savaşın
önceden tasarlandığı gibi 4 ay içinde değil, çok uzun bir süre wnra bi..
teceğıni gösteriyordu. Kayzer'in sabrı taşmıştı, Babıali artık Rusya'ya
\ savaş açnialıydı. ;işte bu durumda Enver Paşa kişiseloıarak Berlin ile
(16) . A. Badger, "Russia and the End of the Ottoman Etnpire", The Great Powers and
the En4 of the OttolTlfln Empire (Ed. M. Kent), Alien +Unwin, Sydney 1984, 's. 97
(17) U. Trumpener, Gerinanyand the Ottoman Empire, Princeton 1968, s. 5
(18) Y.T. Kurat '~How Turkey Drifted into World War I", Studi~s in lnfergational1Iis ..
tory (Ed . .o.C. Watt + K. Boume) Longmans, London 1967, s. 297.
(19) B. Tuchman, The Guns of August, DelI, New York 1962, s. nı.
\.

T:EKİN Y. ~KUR.A1'

en gizli andlaşma~ınJ yapmış, ,silahlı kuvvetlerin ihtiyacı için ivedi ola-


rak gereken 5 milyon' altın lira karşılığında harbe girmeyi kabul et-
mişti .. Böylece 600 yıllık İmparatorluğun foonu, Alman AmirıJi Souc-'
hon komutasındaki Osmanlı donanmasının 29 Ekim'de Karadeniz'dekı
,Rus limanlarına saldımıile başlayacaktı2o•
İngÜtere Bahriye Nazırı Winston Churchill gerek Rusya 'ya destek
olmak gerekse Osmanlı'}'ı bir an önce savaştan ~af dışı etmek amacı ile
,Çanakkale Ceph,esi'ni b~şla.tırkenl Bab'taH'nin hasımıarı olarak İngil- .
tere, Fransa, Rusya ve Italya, Osmanlı topraklarını kağıt üzerindeki
gizliandlaşmalar1a paylaşıyorlardİ. 18 Mart 1915 tarihli İstanbul And-
laşmasıyla Boğazların sahibi sayılan Rusya., tarihsel misyonunu bir
bakıma gerçekleştirmiş 0luyordu21. Ne varki, Çanakkale Cephesi açı-.
lışından LO ay sonra (Aralık 1915) itilaf devletlerinin yenilgisi ile çök-
müş ve 1917 Kasım'ındaiktidaragelen Bolşevikler, Çarlıkarşivlerindeki
bütün gizli andıaşmaları emperyalizmin örnekleri' olarak yayınlamışlar
ve İstanbul Andlaşmc:ı.sı'nı tanımadıklarını ilan etmişlerdi22. '
Boğazlar sorunundan sonra, iki devlet için en önemli konu Kaf-.
kasya oluyordu; XıX. yüzyılınson çeyreğine kadar geçen süreçte, Kaf-
kasya'nıIi durumunu savaşlar tayın etmiş ve 1878 Berlin Kongresi'nin
Elviye-i Selase .olarak bilinen Ardahan, Batum ve Kars sancaklarını
Osmanlı'dan koparınası, Çarlığın bu coğrafyada komşusundan aldığı
toprakları doruk noktaşına getirmişti. Rusya, Türk, Ermeni ve Gürcü-.
leri ile. heterojen yapısı olan Güney Kafkasya'da askeri b'ir yönetim
kurmuş ve Osmanlı sınırınabir savunma duvarı .olarak bakmaya baş-
lamıştı23• İşte Çarlık bunun içindir ki, batilı ülkelerin Osmanlı İmpa-'
rator1uğu'ndaki demiryoluyatırımlarından rahatsız.olmuş ve Doğu
Anadolu'ya yönelik projeleri kendi güvenliği bakımından sakıncalı
bulmuştur. Nitekim 1900 yılın~n Nisan ayında yapılan bir andıaşmada
Samsun'dan başlamak üzere Doğu Karadeniz bölgesinde Rus girişim-
cileri dışında' hiçbir yabancı firmaya demiryolu imtiyazı verilmemesi.
şartı Babıali'ye kabul ettirilmişti24. Ancak Rusya'nın uzun süre, Doğu
Anadolu'yu demiryollarından arındırılmış "yasak bölge" statüsünde
devaliı ettirmesi mümkün değildi. Çünkü İkinci Meşrutiyetin getirdiği
ittihatçı iktidar, İmparatorlUğu bir taraftan yabancıların ekonomik
(20) .Bk . .v.Tc Kurat, "How Turkey Drifted into World War 1", s;. 307~15.
(21) Y.T.Kurat, Osmanhlmparatorlıığıı;nim Paylaşı/ması, Kalite Matbaası, Ankara 1976,.
s. 11-12.
(22) Ay1l1 eser, s. ı3.
'(23) A. Badger, "R,ussia.and the End of the Ottoınan Empire", s. 90,
(24) W. Langer, Diplomacy of Imperia/ism,s. 466.
1878-1919. ARASINDA .TÜRK-RUS İLİşKİroERİ -

, boyunduruğundan kurtarmayı amaçlarken, ülkey;i de çağd.aşlaştırmak


istiyordu. DolayısıylaSamsun, Sivas; ~rzurum,ye Trabzon'u içerecek
bir demiryolu şebekesi konusunda Aİnerikalı yatırımcı Chester ile gö-
rüşülmesini Rusyaprotesto edince, ittihatçıların yanıtı hazırdı. Mevcut
andıaşma Bab~ali'nin sÖz konusu bölgelerde yabancı sermzye desteğin-
- de dı~miryoluyapm~sını engellemiyordu25•
Öte yandan uluslararası yatırım piyasasında Rusya'nın ne Alman-
ya ne' de Fransa'ya direnecek gücü yoktu, nitekim 1910 Potzdam And-
laşması'nda, Çarlık ödün vermekzorunda kalıyor, Samsun-Si vas-O i-
yarbakır-Musularasında demiryolu yapılmasını kabul ederken, ancak
bu çizginin doğusunda Erı,urum'a yönelik tüm girişimlerin kendi teke-
linde olduğu ilkesini kabul ettiriyordu. Ayrıca Pot~dam andıaşmasının
bu hükümleri Osmanlı ile 1913 Ekiminde yapılan bir ekonomik proto-
kol ile yenilenm'iştj26.
Erzurum'un. demiryolu şebekesine bağlı olmaması, Büyük Savaş
patlayınca Osmanlı silahlı kuvvetlerini zor durumda bırakmıştl. Rus
Genel Kurmayı'nın, stratejisi diğercephelerde kesin bir sonuç alınma-
'dan bölgede savunmada kalmaktl. Nitekim Enver Paşa'nın Orta Asya'
ya girmek amacı ile 22 Aralık 1914'de başlattığı Sarıkamış taarruzu,
Balkan savaşlarını anımsatan ikinci bir lojistik fiyasko yüzünden 17
Ocak 191S;de felaketle sonuçlanmıştı. Rusya buna rağmen sayısı
30.000'e düşen Türk ordusunun üzerine gitmemiş, ancak 1916 Oca-
ğında, Çanakkale zaferini kazanan birliklerin Doğu'ya gönderileceği
anlaşılınca, Şubat'ta saldırıya geçerek Eylül ayına kadar Erzurum, Bay-
burt, Erzincan, Trabzon, Van ve Muş dahil çok genişbir bölgeyi iş-
gali altına almıştı2?
Rus silahlı kuvvetlerinin Anadölu'da kazandıkları bu başarıda,
Çarlık üniformasını giyen Ermenilerin oluşturduğu "intikam alayları"
ve cephe gerisimle terör faaliyeti yürüten Taşnak çetelerinin büyük rolü
olmuştu. Oysa 26 Nisan 1916 tarihli gizli Sykes-Picot andlaşmasıyla
Irak.ve Suriye'yi aralarında bölüşen İngiltere ve Fransa'nın, Çarlığın
istekleri doğrultusunda'Erzurum, Bitlis ve Van'! Rusya'ya vermeleri,
Anadolu'nun parselasyonunda Ermenileri hiç de göz önüne almadık.
larını kanıtlıyordu. Gerçi Bolşevikler bu andıaşmayı red ederek, Doğu
Anadolu'daki paylarından vazgeçiyor gibi görünüyor1,nsa da, i 1 Ocak

(25) A. Badger, s. 91.


(26) Ayııı
(27) y, T. Kurat,Osman/ı !nıparatorluğu'llUlı Paylaşılması, s. 15-16.
140 TEKİN Y•. KURAT .

1918'de yayınladıkları Türk Ermenistan kararnamesinin maddelerin-


den de anlaşılacağı.gibi, Ermenilerden oluşan bir. halk.milisinin kurul-
.ması ve Moskova'dan atanan bir halk komiseri ile işbirliğiniiı öngörül-
mesi çerçevesi içinde, Doğu Anadolu'daki Türk varlığına hi,9değer ver-
mediklerini gösteriyorlardı28• '. '

Öte yandan Ekim devrimi ile birlikte koşulsuz barış önererek sa- '
vaştan çekilen Rusya"nın Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu ile 2
_Mart 1918'de yaptığı Brest-Litovsk barışında, Bolşevikler Çarlığın
savaşta işgal ettiği tüm bölgeleri .boşaltmanın yanısıra, daha önce ele
geçirdikleri Kars, Ardahan, ve Batum Sancaklarını da iade ediyorlar-
dı. Ne var ki, Brest-Litovsk Doğu Anadolu'da barışı sağlamış değildi.
Gerçi elde daha 18 Ar~lık 1917 gibi erken bir tarihte imzalanmış Er-
zincan mütarekesi vardı. Ancak bu ateşkese muhatap .olan Moskova
değil, bu yönetimin yaptığı andlaşmaları tanımayan Güney Kafkas-
ya Federasyonu Komiserliği id'i. Dolayısıyla Osmanlı Rus savaşının
yerini 1ürk-Ermeni mub,arebeleri almış ve Brest-Litovsk'un koşulları
1918 Ni sari'ında yerine getirilmiştL

Görülüyor ki, 1878-1919 arasında her İki İmparatorlu.\<,:siyasal


yaşamlarının sonhirına doğru yürümüşlerdi. Şu farkla ki' Çarlık top-
raklarını sürekli genişleten.bir dünya devleti olarak kendi iç sorunları-
nın, Osmanlı isebir ,Aıvrupaülkesinden Asya ülkesine dönüşen biçimde
sınırları gittikçe daralarak dışetkenlerin sonucunda yıkılmıştı. Kuşku-
suz Osmanlı'yı bu doğrultuya sürükleyen. etkenlerin başında son 200
yılboyunca Rusya ile yaptığı savaşlardaki yenilgilerin rolü büyük
olmuştur. İşte bunun içindir ki,.gerek Osmanlı yöneticileri gerekse ba- ,
'tılı gözlemcilerin indinde Çarlık, Osmanlı İmparatorluğu'nu ortadan'
kaldırmayı azmetmiş bir güç oIarak görünüyordu. Bunda gerçek, payı
varsa da, Rusya bu siyasetini 1878'deri sonra değiştirerek Kafkaslar'
daki Osmatilı sınırında statükoyu korumak istemiş, yalnızca Boğaz-
lar'da egemen olma politikasını gütmüştür. Gizli andhışmalardaki par-
selasyonlar yukarıdaki görüşlerımize ters düşebilir, ne var ki bunlar
savaş stratejisinin zorunlulukları içinde ka,rşdıklı verilmiş ödünler ola-
,rak ortaya çıkmıştır. En belirgin örnek Rusya'ya Boğazlar'ı kağıt~üze-
rinde kazandıra~ İstanbul Andıaşmasıdır. Oysa Birinci DünyaSavaşı'
nın bitiminde bu a"ndlaşmalargüiıcelliklerinden çok şey yitirmişlerdir.

(28) Y. T. Kurat 'Doğu Anadolu'da Erpıeni Şorunu, 1900-1920' Tarih BoyuncaTürklerin i

Ermeni Toplumu ile ilişkileri, 8-12 Ekim 1984, Erzurum, Atatürk Ü. Yayınları, Kur-
tuluş Ofset, Ankara 1985.
\

1878-1919 ARASINDA TÜRK-RUS İLişKİLERİ 141

1879-1919 süreCiİıdeOsmanlı Çarlık ilişkileri savaş içerisinde,nok~ .


talanırıış, ancak savaştan çekjlen Rusya'nın yeni yöneticileri ile Brest-
Litovsk gibibarışcıl bir platformda yeni bir perde açılmışsa da, 1918
. Mondros ateşkesinden sonra ortada fiilen Osmanlı devleti diye bir şey
ka.lmadığından,. ilişkilerin yürütülmesini Moskova'da Lenin Anadolu.
da da Mustafa Kemal devralmışlardır.

-.
FENER'DE DiL VE ZİHNİYET
17. - 18. YVZYIV

Aleksandra SPHİN i

Çalışmanın amacı 17. ve i8. yüzyılda Vf: özellikle Yen.i Yunan


Aydınlapma dönemi olarak bilinen dönemde, yani 1774'den sonraki.
yıllarda İstap.bul'daki ayrıcalıklı toplumsal tabakaların dilinin ve zih-
niyetinin ir.celenme~idir. Temel kaynak, Osmanlı İmparatorluğu'nun
bürokratik çevresine girmiş olan Atina kökenli P. Kodrikas'ın günlü-
ğüdür. Günlük (Ephemerides), on yıllık kritik bir dönem olan ] 787-
1797 yıllarını kapsamakta, günlük yaşam ve yazarıyla çevresinin ide-
olojisini ortay<:: koymakta, ama aynı zamanda zamanın okumuşlarının
ve Fenerliler (evresinin kullandıkları dil konusunda da cleğerli bilgiler
sunmaktadır. Araştırma, dil ve içerik açısından günlüğün ayrıntılı bir
incelemesini kapsamaktadır. Bunun sağlanması için metin özel bir
program ile bilgisayara geçirilmiştir; metnin bütün sözcükleri, farklı
biçimleri, ne sıklıkta kullanılmış oldukları Vf rilmekte ve ayrı bir liste
halinde de bu sözcükler içerikleri ik gösterilmektedir. Kodrikas'ın
günlüğünden elde edilen veriler, birçok kez, daha iyi bir değerlendir-
menin sağlanması için başka kaynaklarda elde edilmiş bu tür verilerle
karşılaştırılmışlardır. Bu tür kaynaklar ve günlükler zamanın yada
daha eski dönem Fenerliler çevresi kimselerindir: A. Maurokordatos,
K. Dapontes, i. Karyophylles (17. yüzyıl sonu), K. Karatzas, N. Rim-
nitsianes, III. Kal1inikos (18. yüzyıl sonu), E. Knezes. Ayrıca aynı çev-
renin başka metinleri ile de karşılaştırmalar yapılmıştır: bu toplumun
resmi görüşünü dile getiren Patrikhane'nin, dragomanların ve voyvo-
daların yönetimle ilgili yazınlarına ve değişikliklere daha açık olan şiir-
ler ve edebiyat metinleri gibi. Günlüklerin içeriğine benzer Aydınlanma
metinleri ile de kıyaslamalar yapılmıştır. En nihayet "Makrygiannes'in

(J) Bu yazı. Haziran i 991 tarihinde. Paris Üniversitesi I'de Pantheon - Sarbonne'de sa..
vunulmuş olan "P. Kodrikas'nın Günlüklerine ve Başka Fenerli Yazılara göre 17.-
i 8. Yüzyıllarda Fener'de Dil ve Zihniyet" adlı doktora çalışmasının özetidir; YU-
nanca'da H. Millas tarafından çevrilmiştir.
144 ALEKSANDRA SPFİNİ

Anılar"ı ile de, özellikle resmi-halk dilleri arasındaki kullanım la ilgili


bir kıyaslamaya gidilmiştir .
. Çalışma üç bölümden oluşmakta olup en önemli bulgular şöyle-
dir:
Birinci bölümde günlüğün içeriği, inceleme yöntemi anlatıldı ve
istatistik veriler değerlendirildi. Kullanılan sözcük listelerinin incelen-
mesi, dilin zenginliğini sergilemiştir; bu konuda geniş bir kullanım yel-
pazesi ve sıklığıyla bir kez kullanılan sözcükler ve ifadeler görÜlmüş-
tür. Yazarın en özlü ifadeye, yani fiilin dinamik işlevine önem veren
halk dilinin ifadeleri yerine, en "logia" ifadeye doğru bir eğilimi izlen-
miştir3• Aşırılığa, güzele ve tatlılığa doğru ve kabaiıktan kaçan bir eği-
lim sergileyen sıfat ve zarfların kullanımı, derin düşünce ve gözlem
gücü gösteren fiiller gibi sıktır; eylem, karar ve kararlılık gösteren fiil-
lerin kullanımı ise daha azdır. Dinamizm gösteren fiillerin açıkbir bi-
çimde çoğunlukta olduğu Markygiannes'in metni ile kıyaslandığında,
bu metin, "aydınlar" (logios'lar) ile halk tabakaları arasındaki var olan
ve onları belirleyen bütünüyle farklı bir söylem görülmektedir.
İkinci bölüm dil analizini içermekte, gramer ve sentaks ile sözcük
seçimini sunmakta ve böylece dilin özelliklerini ortaya çıkarmaktadır:
bu dil, iki "dili" (logia ve halk) içermekte ama ağdalı dile doğru bir
eğilim göstermektedir. Farklı ve çeşitli biçimlerin kullanımı, tutarlı
bir gramer sisteminin izlenmemiş olması, çeşitlerneler ve tekrarlarıyla
söze görkem veren ama açıklığa karşı olan, retorik havalı ağdalı ifade
ve barokun özelliği olan abartmalı söylem izleyen analitik cümleler,
bu dilin kilise retoriği ile arkaik bir dilin etkisinde kalmış olduğunu gös-
termektedir.
Günlükteki sözcüklerin katmanlaşması, yani tüm sözcüklerin za-
mana göre sınıflandırılması önemli iki ek saptamayı da ortaya koymuş-
tur: 1) Yeni sözcük üretimi (neoloji) sınırlı olup "gösteriş neolojisi"
olarak değerlendirilebilir; yani eski sözcüklerin üzerinde küçük biçim
yada anlam farklılaşmalarına girişilmiş ve daha çok kimi retorik ge-
reksinmelere yanıt veren ama yaşamın gerçek gereksinmelerini karşı-

(2) Makrygiannes, 1821 Yunan İhtilali komutanlarından olup anılan Çaı!daş Yunanca-
nın ilk ve en güzel yazılı örne~lerinden sayılır. Bu anılarla ilgili ayrıntılı ve çok
yönlü araştırmalar yapılmıştır. (Çevirenin notu).
(3) Günümüze dek Yunanca'da çifte dil gelenegi vardır. Halk dili (dimoteke) yüzyıllar-
dan beri günlük yaşamda ve edebiyatta geçerliyken, FenerIiIer ve sonraları "aydınlar"
yapay sayılan bir dili, özellikle yazı dili olarak "logia", "kathareusa" v.b. dilini
kullanmışlardır. (Cevirenin notu).
FENER'DE DiL VE ZiHNİYET 17.-18. YÜZYıL 145

lamayan birçok birleşik sözcük yaratılmıştır. Sınırlı olarak davramş


(politismos / uygarlık, barbaroteta / yabanilik gibi), duyarlılık, mo-
narşinin eleştirisi, yeni buluşlar alanında kimi yeni gereksinmeleri kar-
şılayan sözcükler de görülmüştür. 2) Yabancı sözcüklerin ve yeni bir
uygarlığın bu dile geçmesi. Yabancı kökenli sözcükler tüm sözcük di-
zinin % 11'ni oluşturmaktadır. Bu oran öteki metinlerle kıyaslandı-
ğında oldukça yüksek olduğu görülmektedir. Bu yabancı sözcüklerin
çoğu Türkçe'den ve Avrupa dillerinden gelmedir; Romence'den gelme
sözcükler azdır. Avrupa dilleri (Latince, Ortaçağ ve çağdaş Italyanca,
Fransızca gibi) kökenli sözcüklerüzerInde derinlemesine bir incelen-
me yapılmış ve Fransızca'nm etkisiaçık bir biçimde' saptannnştır.
Fransızca'nın ama Jtalyanca'nın da gittikçe artan yeni sözcük etkisi
Fenerli çevrenin başka. metinlerinde de izleemiştir. Yabancı sözcükler
ayrıca biçimbilimsel ve anlambilimsel yani Yunanca'ya mal edilme.
nasıl sağlandığı açısından ve konu açısından (tema alanı) da incelen-
miş ve böylece yabancı etkisinin hangi alanda ve her alanda hangi di-
lin etkili olduğu saptanmaya çı,ılışılmıştır. Ayrıca bu yeni alıntıların
geçici mi yoksa Yunanca'da kalıcı mı. oldukları araştırılmıştır.
Genelolarak uygarlık etkilerinin güçlü olmadıkları ve yabancı
etkilerin yaşamın dış alanlarında (politika, toplum, maddi yaşam)
kaldığı ve iç dünyaya ilişmedikleri görülür. Temel etkiler Türkçe'den
ve Osmanlı uygarlığından gelmedir; Avrupa'nın yeni etkileri dah~ yay-
gmlaşmamış ve ne de sistemli bir biçimde dille bütünleşmemiştir; bu
o zamanda geçici olarak ödünç alınmış sözcüklerden ve Yunanca'nın
gramerine içerilmemişolmalarından belli olmaktadır. Ama temel teş-
his değişmemektedir: Kodrikas'ın günlüğünde, öteki günlüklerde, şiir
ve edebiyat ama yönetimle de ilgili metinlerdeki dil zenginliği, Yunan-
ca'mn bir çok düzeyindeki çeşitli ifade kullanılmalarından, ve antik
kullanım (arkha, izousa) daha sık olmakla birlikte, yabancı etkilere
açık olmasından kaynaklanmaktadır. Sözcük dizimi alanında arılığa
ve uyuma doğru bilinçli eğitim ancak 19. uncu yüzyılın başlarında ve
yönetsel ve kişisel metinlerde görülür.
Üçüncü bölümde, politika, toplumsal değerlendirmeler, maddi
yaşam, beden, ruh ve düşünce ile ilgili anlayışlar ele alınmıştır. Metnin
ve sözcüklerin incelenmesi sonucunda önemli kimi değerlerin, nasıl
algılandığını ve özel bir ihtimam gösterilmemiş olan günlükler gibi
metinlere nasıl geçirildiğini ortaya çıkarmıştır. Ayrıca eski anlayışla-
rın Aydınlanma 'nın çağdaş değerlerin ve a.nlayışlarıyla nasıl kaynaş-
tıkları da ortaya koyulmuştur. Böylece, kralın kutsal kimliği mitosunun
146 ALEKSAXDnA sPFİNİ

bütünüyle yok olamayışı ile eski ahlak alışkanlıklarının süregelmesi,


monarşinin eleştirisi ve Fransız Devrimi'nin kabulü ile birlikte; krallık
ideolojisinin basmakalıp sö~leriyle devlet ideolojisinin soyut söylemi
ve Fransız Devrimi jargonu yan yana; bir yanda lüks ve gösteriş, öte
yandan ölçülü olma ve düzen bir arada; astroloji ve rüya tabirieri ya-
nında doğa olaylarının bilimsel açıklamaları birlikte var olabilmekte-
dirler. İlkece serbest bir ahlakın kabul edilmesi, Kilisenin tutucu ah-
lakından gerçek bir özgürleşmeyi sağlayamamaktadırlar. Bütün bun-
lara karşın gene de ::ışırı saygı, dinsel aşınıık olarak değerlendirilmekte
ve batıl itikatla belaların kaynaiı olarak algılanan cehalet ve okulsuz-
lukla özdeşleştirilmektedir. Ayrıca eğitim görmenin değeri vurgula-
makta, soylu bir kökene sahip olma ise. Osmanlı yönetiminde önemli
bir yere sahip olmaya yada zenginliğe oranla i,kincil bir rol oynamak-
taydı. Bunlara ek olarak toplumsal erderne ve kültür ile toplumsal
saygınlığı bir arada bulunduranlara önem verilmektedir. Eski günlük-
Iere oranla yeni bir şey, duygusal dünyaya, romantik öncesi melankoli
duygusuna ve can sıkıntısına sık göndermelerdir. Algılama (akıl, ruh,
düşünce v:b.) ile ilgili sözcük seçiminin incelenmesi, akıl ile ruh aklın
işlevi ile duygu ara~ında var olan bocalama}'ı ve bunların sınırlarının
belirsizliğini göstermiştir; ama eğilim duygudan yanadır.

Kısaca özetlenciğinde, Kadrikas'ın günlüğünün incelenmesi, dilde


olduğu kadar ideoloji ile zihniyette de "logia" ve halk, geleneksel ve
yeni öğelerin karışımını göst~rmiştir. Bu günlük, Fenerli toplumun
içinde olan, ama aynı zamand,a "helenbizans" kültürü ile egemen Os-
manlı etkikri içindt: bir denge bulmuş olan ve Aydınlanma felsefesinin
ağır etkisi altında kalmış bir insanın portresini ortaya çıkarmaktadır.
Bu insan, "batılılaşma" döneminin "bizans-sonrası" tipidir"; gelenekle
yenilikler, feodaı anlayışın aşırılığı ve lüksü ile serbestliğin ve ölçülü
olmaya ve düzeye önem veren neoklasik burjuva anlayışın arasıııda
bacalamaktadır.

Çeviren: Herkül MİLLAS


TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin YAMAN

.Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yürütülen Türk Kurtuluş


Sa'Vaşı'nınaskeri yönü; tüm ekonomik yokluklar, işgaller ve Yunaniler-
leyişi, iç ayaklanmalar, azınlık grupıarın ey!emleri 'Ve.İstanbul. hükü-
metlerinin engellemelerine karşın Büyük Zafer'le sonuçlandır,ı1mış5e
tarihe altın. harflerle yazılmıştır. Sözü edilen güçlükler; hem Mustafa
Kemal Paşa'nın, hem de Büyük Millet Meclisi'nin hareket alanını be-
lirleyecek, sınırlandıracaktır. Sakarya Savaşı öncesi, ülkenin içinde bu- .
lunduğu durum, olağanüstü yetkili Meclisin; sahip olduğu yetkilerini
"fiilen" kullanmak üzere, üç aylık geçici bir süre için Mustafa Kemal
Paşa'ya devretmesineneden olmuş, bu süre tartışmalı oturumlar sonu-
cu sürekli yenilenmek durumunda kalınmıştır. Bunda, Mustafa Kemal
Paşa'nın, kararlı, hesaph ve kendinden emin tutumuyanında, kuşkusuz
"Misak":ı Milli"ye kavuşmak amacının' büyük güçlükler taşıması da
etkili olmuştur.'
B.üyük savaş öncesi verdiği önerge ile Başkumandanlık yetkilerini
sınırlatan Başkumandan, amacı 'düşmanı kesin sonuçlu bir yenilgiye
uğratmak olan Milli, Ordu'nun hazırlıklarını büyük bir gizlilik içinde
yürütm~yi başarinlştırl• Büyük Zafer, Türk saldırısının artık bekleniI.!
i
i. mez olduğu, dolayısıyla kamuoyu dikkatinin başka konulara çekildiği
bir zamanda gerçekleştirilmiş, Türkiye ve dünyada büyük bir şok etkisi
yapmıştır2•
. ;

Saldırı hazırlıklarının uzun sürmesi ve özenle gizli tutulması, ge-


lişmeleri iyi değerlendiremeyen, Salahattin ve Hüseyin Avni Beylerin
önayak olduğu Meclis'teki muhalefetgruplarınca sık sık eleştiri konu-
su yapılmıştır. Ocak 1922'de Başkumandanlığın Ankara'da, yani cep-
heden uzakta olduğu belirtilip görevini iyi yapamadığı ,!urgulanırken,
eleştiriler daha sonra acımasıil saldırılara dönüşmüştür. "Sakarya Sa-
(1) Atatürk, Söylev (Nutuk), C. II, Ankara, 1978, g. 478-485.
(2) Yaman, Ahmet Emin, "Kurtuluş Savaşı Basınında Büyük Zafer", ı. ZaferSempoz-
yumu, Afyon, 1989,
A. EMİN YAMAN

,
yaşından sonra, aylar geçtiği halde, ordu niçin saldırıya. geçmiyor?
Ne olursa olsun saldırıya geçmelidir! Hiç olmazsa daı:, belli bircephede
bir saldırı yapılmalıdır ki, ordumuzun saldırı gücü olupolmadığı an-
laşılsın!" sözlerine karşı koyuhir.
"Muhalefetin sonradan ortaya çıkan kanısı; ordum:uzun sal-
dırı gücü kazanamayacağı noktasında toplandı ... Bu kez
"Bizim gerçek düşmanımız Yunanlılar ve Yunan ordusu
değildir. Aslına bakılırsa, Yunan ordusunu bütünüyle yen-o
sek de bununla iş bitmez. İtilaf devletlerini, özellikle İngiliz-
.1~rİ'edimli olarak yenmemiz gerekir. Onun için, Yunan or-
dusu karşısında az bir kuvvet bırakmak, asılorduyu Irak
kuzey sınırına yığıp İngilizlere saldırmak gerekir..." di.
Bu olumsuz pr'opagancia da tutmayınca; "Nereye gidiyoruz?
Bizi kim nereye süriiklüyor ? .. Koskoca ulus belirsii, karan-
lıkerklere akılsızca sürük1enir mi?" diyorlar. Bunu Meclis'
ten Ankara ve ordu birliklerine dek yayıyorlardı; Rauf Bey,
sık sik ve gizlice Mustafa Kemal Paşa'ya "Hıç oİmazsa ger-
çek durumu bana sÖyle. Ordu ne ,durumdadır? Gerçekten
i saldırıya geçmeyecek mi ?". diye soruyordu3• i,

Ken4isine, yakın arkadaşlarına ve orduya katşı yapılan bu ve bu-


na benzer saldırİlara ka.rşı direnen ve cevabını Büyük Zafer'le veren
Başkumandan, ,zaferden sonra katıldığı (4 Ekim 1922tarihli) ilk meclis
oturumunda, sürekli alkışlarla kesilen konuşmasında konuya değinmiş-
tir. Hürmet1e anmak zorunda olduğunu belirttiği, askeri harekatla
ilgili üç kişi; Erkan-ı Harbiye-i Umurniye Reisi Fevzi Paşa, Garp Cep- .
hesi Kumandanı İsmet Paşa ve Müdafaa-İ Milliye Vekili Kazım. Paşa
ile 25 Ağustos'ta "... Taarruz edeceğiz, bilafasıla takipedeceğiz ve duş-
manı imha ederek, nihayet beh(,mehal muvaffak olacağız" dediklerini.
söyler. "Bu kanaata sahip olmayanlar da vardı, hatta ordumuzun, ye-
rinden kıpırdayamayaclJ~ğınıve taarruz yeteneğinden yoksun olduğu
zehabına. kapılan kimseler de vardı. Belki de bu s'ôzieri düşmanı ümit-
lendirdi. Belki isaberoldu. Fakat, bugünelde edilen sonuca yardımcı
olduklarından onıara da. ayrıca. teşekkür etİll\:lkgerekir"4 sö'zleri mec-
liste gülüşmelere yol açar. .
Konuyu, bu oturumda; Meclise bakış açısını tekrar 'ortaya koy-
.
mak zorunluluğunu hisseden, savaşın gelişimini,' geleceğin Türkiye'si
(3) Atatürk, a.g.e., s. 465-468,480-485. M. Kemal Paşa, en çok çalışan ve kışkırtanlarm
Rauf ve Kara Vasıf beyler oldugunu söyler.
'(4) T.B.M.M. Zabıt O:ridesi (Z.C.)~ C. XXIII, (4.9.1338),s. 273.
, ,

TÜRKİYE' BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER 149,

'hedefini anlatmaya çalışan Mustafa Kemal Paşa'nın bu konuşmasıyla


açmak istiyoruz:' '
Meclis en karanlık, en kötü günlerde, sarp ve yalçın kaya gibi azim
ve imanı ile, milli meselelerde şaşmaz bir sağduyu ile daima doğruyu,
iyiyi bulmuş ve seçmiştir. Milletin geleceğini doğrudanüzerine alarak
karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, teredddüt yerine azim
ve i,ma~ koyan, yokluktan koskoca. bir varlık çıkaran Meclisin, civan-
,mert ve kahraman ordularının başııidaki bir asker olmak, sadakat ve
iteatiyle emirlerini yerine ,getirmekten dolayı duyduğu memnuIiiyeti
belirtir ve "bütüIi düIiyaya karşı temsil ettikleri hürriyet ve istikHil
fikrinin zaferinden dolayı tebrik" eder. \
Başkumandanlık Kanununun çıktığı güIiden başlayarak bir yıllık
gelişimi anlatır. Düşmanın, ordumuzun zayıf, taarruz ve takip etmek
değil, yerinden kıpırdayamayacak durumda olduğunu, Meclisimiz ve
hükümetimizin zayıf ve ümitsiz olduğunu zannettiğini ve bütün bu nok-
talarda en büyük hataya saptıklarını ve derin bir gaflet, içinde" oldukla-
rını vurgular. \
Milli amaca' ulaşmak 'için, askeri faaliyetin zorunluluğu iyice anla-
şılınca, Başkumandanhk ertelediği, saldırı 'kararını yerine, getirmeye
karar vermiş ve her türlü ön çalışmayı tamamlamıştır. Yapılan plan,
" ... düşman ordusunu kaçırmak için değil, fakat tutup boğmak esasını
ihtiva eden bir pIandı". Bu plan doğrultusunda hazırlık emri verilmiş,
amacı gizlemekte de yarar görülmüştü. Başkumanda nlığın bu kar~rını
hükümet de onaylamış ~e teşvik etmişti.
26 Ağustos'ta başlayan saldırı hareketini ve düşman,ın durumunu.
ayrıntılarıyİa anlatan Mustaaf Kemal Paşa, 27 Ağustos sabahı, 1310
rakımlı Erkmentepesi'ıiin a1ınmasıyla düşman cephesinin yarıldığını
belirtir. " ... 26 Ağustos sabahı başlayan ve beş gün beş gece devam
eden Afyon-Karahisar ve Dumlupınar Meydan Muharebesi hitam bul-
muş ve düşman kuva-yi asliyesi imha edilmiştir ... Bu muharebenin ne-
ticesi Yunanlıların ve ,RumIarın kalbinisındırmıştı. Binaenaleyh bu
muharebeye Yunan Sındığı Meydan Muharebesi demek pek muvaffık
cilur"du. Savaşı kabul eden .düşman kuvvetleri sağa sola dağılmıştır.
Çekilen askeri birliği yoktur. Firar eden düşman askerleri vardır. Mu-
danya'da gör-Uşmel¥r başlamıştır; . '
•.. "önümüze dikilen bütün mevanii birer birer yıkıp aştıktan
sonra bugün aı:tık Misak-ı Milli'üin çizdiği hudutlar dahilin-
de, mesut, müreffeh ve hür yaşamak için, her, ne lazımsa,
''I

150 A. EMiN YAMAN

bunların hepsini istihsal edeceğiz (alkışlar)... Bu zafer, bize


bit imkan bahşediyor. ~iz, bu imkanı memleketimizin, İnil-
letimizin münevver, mesut ve müreffeh istikbali için kullana-
cağız (inşallah sesleri)". '
"
"muharebe meydanlarında her bii"i ayn ayrı bir menkıbe
bir destan teşkil eden harekatta emsalsiz kahramanlıklar ve
şehamet göstermiş subay,er ve kumandanIarı hürmet ve
takdirie" anan M. KemaLPaşa, "şehitlerimize fatihalar it-
har' edip, konuşmasını "şehamet meydanında ölenlerin ana-
larına ve' babalarına taziyeler değil, fakat; tebrikatımızı ısal
edelim (şiddetli alkışlar)"5 sözleri ile noktalar.
Mustafa Kemal Paşa'dan sonra söz alanlardan, ŞerefBey (Edirne),
özlü bir teşekkür konuşması yapar. Hüseyin ,Avni Bey (Erzurum),
Başkumandana hürmetlerini sunduktan sonra, o güne kadar söyledik-
lerini unutmuşcasına, şunları söyler:
"Milli mefkDrenin rehberi olan Gazi Paşa Hazretleri, bugün
bu ordunun kumandanIığılıı kabul ettiği gibi, milli mefkfı-
renin rehberliğini de kabul etmiştir... Ne büyük, ne,azamedi
,bir ruh! ... Bugün bu zaferi,bize tebşir eden Başkumandan-
dan rica e"derimki, çiftçinin başında yine o zekaları saye-
sinde bu cihan iktisadiyatında tezkar etmelerini, Cenabı
Hak'tan temenni ederim".'
Tmıalı Hilmi Bey (Bolu), Orduyu, zaferin yü~eliği ve büyüklüğü-
nü anlamlandıracak kelime bulamadığını belirtip, " ... O büyük ordunun
'başında bulunan, o büyük ins,!-nakarşı yalnız tevcih edilecekbir ün-
van, bir sıfat" arayışındadır. Bu, "yalnız muzaffer bir kupıandan de-
ğil, taçh bir zafer değiI,en büyük bir unvan" olma:ııdır6•

Türkiye Büyuk Millet Meclisi'nin (TBMM), Büyük- Zafer öncesi


herzamanki olagan işlerini YÜ1'ütt(iğü;yasamayetkisini kullandığı,
dış ilişkiler ve iç güvenıik meseleleriyle uğraştığı, bakanlık bütçelerini
görüşmeye başladığı görülür. "Taarruza" ilişkin herhangi bir konuşma,
ima sözkonusu olmanuştu'?
'(5) aynı yer, s. 264-276; ayrıca bkz, Atatürk'ün Söylev ve DemeçIeri, c: .ı, Ankara,
1961, s. 247-269. '
(6) Z.c., C. XXIII, (4:9. 1338), s. 277-
(7) Z.c., c. XXIL, bkz. s. 313-36.1.
TÜRKiYE BÜYÜK MiLLET MECLisi'NDE BÜYÜK ZAFER 151

Gizlilik gerektiren konuların görüşüldüğü oturumIar, oldukca


hareketli geçmektedir. Ea çok tartışılan konulardan biri; Amasya, To-
kat, Samsun çevresinde görülen Pontus teşkilatına mensup eşkiyanıl1
son zamanlarda müslümanların can ve malına verdikleri zararlar ve
halkın moralinin bozulmasına ilişkindir8• Kuruluş amacının, " ... or~
duyu takviye etmek ve ordunun gerilerindekiemniyet ve asayişi temin
etmek. ..'j9 olduğu bdirtilen İstikIlil' Mahkemesinin bu bölgede de ku~
rulmasİna ilişkin hükümet teklifi LO büyük tartışmalara neden olmuş,
. reddine ılişkin tezkereler wrilmiştilıı. Bu tartışmalar büyük taarruz
günlerinde de sürmüştür12•

Basındaki Vcnedik Konferansı'na iişkin haberler etk"iıi olmuş ol-


malı ki;. Mustafa Durak Bey'in (Erzurum), Yunanlıların İstanbul'u
işgaledeceklerine dair sorularına' ve
Rasim Bey (Ceb~libereket) ve
arkadaşlarının İngiliz Generali Townsend'ın Ankara'yı ziyaretlerinin
siyasi anlamı hakkındaki sorularına; Rauf Bey (Heyet-i Vekile Reisi),
doyurucu cevap veremernekte, ortada resmi bir sonucun olmadığıIlI
belirtmeye özen gösterdiği sezilmektedir13• Söylentinin doğru olup ol-
madığının araştınlması, İtilaf devletlerinin tavırları konusunda bilgi
alınmcısı istemine karşı Rauf Bey, İtillif Devletleri'nin İstanbul'u işga-
lini tanımadıklarımbelirterek, böyle bir soru sormamn işgali meşru-
laştıracağından çekindiğini söyler.

BMM'de, değil saldından, savaştan bile söz edilmediği, belki de


birçok milletvekilinin.aklından bile geçirmediği bir zamanda, 26 Ağus-
tos Cumartesi günü öğleden sonra Rauf Bey'in isteği üzerine gizli otu-
ruma geçilmiş, Rauf Bey, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye V~kili Fevzi
Paşa'dan aldığı telgrafı okuyarak ,saldırı müjdesini vermiştiri4•

(8) 'T.B.M.M. Gizli Celse Zabıtları (G.C.Z.), C. lll, s. 651, 684, 680. Tokat milletvekili
.İtıfat Bey, konuya daha değişik bir açıdan bakmakta, " ..: Bir yerde asayiş olmazsa,
cı memlekette para da olmaz ..." görüşünü örneklemektedir.
(9) aynı yer, (27.7.g338), s. 635.
(lO) .aynı yer, (26.7.1338), s. 606.
(ıı) aynı yer, s. 631, Selahattin Bey (Mersin) ve arkadaşları. teklifi daha da. genişleterek.
İstiklfıl Mahke~eleri'iıin çalışalarma soı; verilmesini önermişlerdir. .
(12) aym yer. bkz. s. 7211-7ı4; 744.
(13) aynı yer, (31.7.1338). s. 642. 640.
(14) ayni yer, (26~8.1338),s. 710-711. Buoturumdan sonra 6 Eylül'e kadar gizli oturum.
yapılmamıştır; ayrıca bkz. Z.c.. C. XXII. (26.8.1338), s. 362-364. Konu meclise su-
nulmadan önce hükümet, görülen lüzum üzerine Ankara ve çevresinde İsti.klfılmah-
kemesi kurulmasına ilişkin tezkere vermiştir; Atatürk'ün Tamim. Telg. ve Beyanna-
152 A. EMİN YAMAN

GeQenyıl hükümet merkezimizi 'İşgal ve kuvvetlerimizi dağıtmak


amacıyla yapılan saldırıyı, Sakarya boylarında dağıtan dünyada eşi
bulunmayan yetenekli ve fedakar insanlardan oluşan kahrariıan ordu-
muz"eksiklerini tamamlamıştı. ,"Bu taarruzdan dolayı millet ve memle-
. ket tamamiyle hemfikir di. Milletimiz her türlü istiktiilehak kazanmıştı".
Bağımsızlık hakkımıZl düşmanlardan alacağımızı, ordumuzun en yakın
, zamanda kesin zaferler kazanmasını dileyen Rauf Bey, saldırının bir-
kaç gün son derece gizli tutulmasının, kesin askerlik 'gereği olduğunu.
belirtir. Konu hakkında söz alan olmaz. Hiçbirşey ölmamışcas~a mec-
lis gündemine geçilir.
28 Ağusto"sgünlü oturumda, Meclis İkinci Başkanı AdnanBey,
27 Ağustos:ta BaşkuI'l1andanMustafa Kemal Paşa'nın Meclis'e gönder-
diği telgrafı okurIS:İki gündür aralıksız devam eden savaşlar sonucun-
da düşmanın Afyon mevziileri düşürülmüş, Afyon geri alınmıştır. Bir-
çok esir, ağır ve hafif top ıle her çeşit savaş malzemesi elegeçirilmiştir.
Düşman mevzilerinin çoğu birkaçhattan oluştuğundan, askeribirIik-
lerimiz, sağlamlaştırılmış bu hatları arka arkaya düşürmek zorunda kal-
.mıştır. Hazırlıklarımız, her çeşit fenni araçlar ve Çeşitliengelleile dona-
tılmış ve takviyeedilmiş düşman meyzilerini bazen bir saatten az bir
zamanda düşürmeyi sağladığıgibi,er ve subaylarımıZln dünyaca bilinen
cesar.et ve kahramanlığı bir kez daha görülmüş ve kanıtlıinmıştır. Ku;-
mandanlanmızın \sevk ve idarede düşman kumanda heyetine üstünlüğü
açıkca görülmektedir. T.B.M~M. Ordularının üstün değer ve yeteneği
sebebiyle "Meclis-İ Ali'yi tebrik ederitil". Milletvekilleri, şiddetli alkış
,ve başarı dilekleriyle memnuniyetlerini dile getirmişlerdir..
Söz alan Rauf Bey, dün vebugüıi kendisini ziyarete gelen Rus ve
.Azerbaycan sefirIerinin, ordunun zaferlerinden dolayı Meclis'i tebrik.
ettikleriIii arzetmiş; Hamdullah Suphi Bey'in (Antalya), Başkumandan
-Paşa ve Qrdu'ya Meclis adına teşekkür edilmesine ilişkin teklifi üzerine,
Mazhar Müfit Be)"m önergesı okunmuş ve oybirliği ile kabul edilmiş-
tir. Önergede, düşman saflarını yararak AfyonkarahisarımıZl geri .al-
mayı başaran şanIı ordumuzun kumandan Vesubaylarına ve bütün ef-
radına Meclisin hürmet ve selamları ile,'devam eden taartuzda başarılı
olmaları dileklerinin ulaştırılması istenmektedirl6• Coşku. içinde 'dua
.

. meleri C. IV Ankara, 1964, s.' 446. Başkumandan M. Kemal Paşa'pm Ankara'ya


çektiği telgraf, "Garp Cephesİndeki ordularımız tevfikat-ı Sübhaniyye'ye istinaden
Ağustos'un 26. Cumartesi günüdüşmana taarruza başlayacaktır."
(15) Z.C.,C. XXII, (28.8.1338), s. 368.
(1(i) aynİ yer, s. 368:-369. \.
TÜRKİYE BÜYÜKMİLLET MECLİsİ'ND,E BÜYÜK iAFER 153

edilmiş, 26:8.1338 tadhli, savaşın başladığına ilişkin hükümet tezkere-


si okunarak, gürtdem gereği Şer'iye VekaletiBütçe görüşmelerine ge-
çilmiştir. ' .
30 Ağustos ,günü, Rauf Bey, Afgan ve İran sefirlerinin kendisini
. ziyaretederek son zaferlerden dolayı Meclisi kutladıklanm, kendisinin
de Meclis adına teşekkürterini bildirdiğini arzeder. Meclis Başkanlığı-
na, Afyonkarahisar'ın geri alınmasından dolayı, Akşelıir Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti Başkanlığı ve Ka~aağaçBelediye Başkanlığı'ndan kut-
lama telgrafları gelmiştir. Gerekli cevabı Meclis' Başkanİık Divanı ve-
recektirl7• Gündemde yer alan, çeşitli suçlardan hüküm giymiş kişi-
lerin af edilmeleriyl~ ilgili maddelere geçiİirls. '. '

31 Ağustos, Meclisin oldukca sakin olduğu, savaşla ilgili hiçbir


konunun görüşülmediği, haberin verilmediği, .kutlama :"'telgraf1arımn
dahi olmadığı bir gündürl9•
.'
2 Eylül günü, Meclis'in suskunluğu, belirsizliklerin ortadan kalk-
'
masıyla yerini hareketlilik ve coşkuyu bırakmİş, cepheden gelen başarı
haberleri ve Anadolu'nun dört bir yamndan gönderilen kutlama tel-
graflarıyla şenlenmiştir.Bu günden itibaren meclise gönderilen kutlama,
telgraflarında bÜyükbir patlama olmuş, sadece gönderen kişi yada ku-
ruluşların isimlerinin okunması bile Meclisin büyük zamanını almış-
tır20• Bunun için sadece çok önemli görülen telgraflar okunacaktır.
Meclisteki coşkuyu ,şu alıntılarla vermek
,
istiyoruz;
v
~ • , i

"Reis: Ordumuz Eskişehir'~ girmiştir tebşir ederim (Alkış- .


lar, daha var sesleri) (Bu esnada Müfit Efendi tarafından'
binen dua edilmiştir)" "
"Rauf Bey- Efendim şimdi Başkumandan Paşa (1/2 Eylül
1338 gecesi)Uşak'ın istirdad edildiğini' tebşir ediyor
efendim (Şiddetli alkışlar )"21.
4 Eylül 1922 günlü,Meclis otur~munda, artık gündemlerin olagaİı
maddesi haline gelecek olan, milletvekillerinin ızin istemleri görüşül-

(17) aynı yer, (30.8.1338), s: 409.


(18) aynı yer, s. 408-413.
(19) aynı yer,' (31.9.1338).
(20) aynı yer, (2.9;1338),s. 462 ve ayrıca bkz. ss. 483; 512-513, ŞJ5,552, 562, 569-570,
584-585, ayrıca bkz. C. XXIII., ss. 4-9, 46-48, 99-100,107,109,135, 153-154, 166-
168, 223-224, 252.
(2ı) Z,c., C. XXII, (2.9.1338), s. 466.
154 A. EMİN YAMAN

, meye başlantr. Kurtarılan yerlerin milletvekilleri, bölgelerine gitmek


istemektedirler. Ynılı izin istemini görüşü!üp, kabul edilmesi için ye-
nileyen Ragıp Bey (Kütahya) oldukca kararlıdır; "...Memleketim
harabolmuş, yanmış, katliamİcra edilmiş. Beni şimdi seçmenlerim yan-
larında gqrmek istemezler mi! .:. Eğer siz mezuniyet vermezseniz ben
istifa eder giderim":l2.Ragıp Bey'e 15 gün, iki senedenberi izin kullan-
mamış olan Besim Atalay Bey'e (Küüı.hya) isteği üzerine bir ay izin
verilir23.İzin isteklerinin artması meclisi zor duruma sokmuş, oturum-
lar i,çin çoğunluğun sağlanamaması problemini ortaya çıkarmıştır.
Meclise sunulan "B.M.M. Riyasetisaniyesi Tezkeresi"den görüldüğü
kadanyla, .bu milletvekilleri ;uzun zamandanberi mehsubu oldukları
memleketi görme, ailesi, akrabaları ve hemşerilerinin ihtiyaçlarını öğ-
remrtek amacıyla izin istemektedirler. Ancak, Ankara'da mevcut üye
sayw 2000lmadıkca hiçkimseye izin verilmemesi kararlaştırılmışt!.
Bugüne kadar geri alman Kütahya, Afyonkarahisar ve Eskişehir mil-
. letvekmerinin izinli alanlarının sayısı 2Q olmuştu. Geri alınacak
yerlerin, milletvekili sayısı 37 idi ki, toplam 57 kişi olduğuna göre,
hepsi gidince Meclisin toplanması mümkün olınayacaktır24.
Bu oturumda ayrıca, yine meclis gündemlerinin olağan maddesi
durumuna gelecek, uzun tartışmalara nedt'n olan bir başka konunun
ilki görüşülür. Bu, 26 Ağustos'tan 31 Ağustos'a kadar Afyopkarahisar
ve Dumlupmar silvaşlarında olağanüstü hizmetleri geçen bazı kuman-
danların 'RM.M. takdimarnesiyle taltiflerine ilişkin Başkumandanlık
tezkeresidir. Kazım Paşa'nın verdiği bi}giye göre. (Müd. MiL. Vek);
.Başkumandanlığın teklifi üzerine, mevcut kanunlar gereğince, isim ve
, rütbeleri belirtilen kimi kumandanlar terfi 'ettirilmiş, kimileri takdir-
name ilesevindirilmiştir. Terfi ettirilenler arasında, Erkan-ı Harbiye-i
Umumiye Reisi Fevzi Paşa 'nın müşirliğe, Garp" Cephesi Kumandanı
İsmet Paşa'nın ferikliğe terfi etmesi dikkati' çekmiş, teklif edilmesine'
rağmen bir yıllıksüreyi doldurmadıkları için Fahrettin Paşa ile İbrahim'
v..¥NazmiBeylerin terfi ettirilemediği, RM.M.nden bir sene içinde iki
takdimame alırlarsa mümkün olabileceği belirtilmiştir:l5•
Konu, meclis içinde bir anda sert tartışmalara dönüşmüş, hükü-
metin istifasını bile gündeme getirmiştir. Operatör Emin Bey, "Takdir-
name verelim" derken, Yasin Bey, "bu taltifleri Başkumandanlık mı
(22) aynı yer (4.9.1338), S', 484.
(23) aynı yer, s. 487.
(24) aynı yer, s. 483-484
(25) aynı yer, s. 472-473.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER 155

teklif ediyor, yoksa Müdafaa-i Milliye Vekaleti mi ?"sorusunu sormuş,.


asıl acımasız eleştiri Hüseyin Avni Bey'den gelmiştir. Sözlerine, HaKi-
miyet-i Milliye Gazetesinde "filan ve filan zevatm terfileri hakkında ira-
dei milliye sadır olmuştur" kaydını görerek hayn~tler içinde kaldığını
belirterek başlamış, irade-i milliyenin Meclisin manevi şahsiyetinde bu-
lunduğunu, "B.M.M.'nin şahsiyeti maneviyesinin ordusunda bit zabi-
rin terfii, bütün millet iradesinin tecelliğahı olan RM. M. 'nin şahsiyeti
maneviyesinin iradesiyle taallük etmeliki .. "o subay giyeceği förmamn
şerefini taşısın, "ben müşirim diye 'emir veTmek saHihiyetini haiz ol-
sun" yapılan işlem hatadır görüşünü savunmuştur. Konuşmalarında
asıl hedef hükÜmet gibi sezinlenmiş ve cevap verilmişse de, asıl hedefi
Başkumandan .Mustafa Kemal Paşa'dır. Şu sözleri dikkati çeker ve
Başkumandam suçlayıc1 niteliktedir;
\

"bazı kimselerin terfii ten3ibedilmiş. Heyet-i Vekileye mua-


melesini yaparak inha edilmesi için yazılmıştır. Bu hukuk,
hukuku hükümdari v~ hükümranidir" Bu ise "yegane Mil-.
iet Meclisinin şahsiyeti maneviyesindedir. yıldızları vermek
hakkını millet B.M.¥. ne vermiştir ... hükümdarın salahiye-
tini şu veya bu z,at istimal ederse' o rütbegayri meşru kalır.
Hiçbir zabit o rütbeyi üzerinde taşıyamaz ... muzafferiyeti-
miz ve şerefimİz için, hiçbir kudretin irades-ine girmemek için
burada çırpımyoruz. Bizim hakkımıza riayetkar olmayanlar,
hakimiyeti milliyenin tecelligahına tecavüz etmiş olurlar.
Bunlar nazarımdaYunan'dan başka bir şey değildir ... Çün-
kü hakimiyet-i milliye kanununa riayet edilmiyor. Bu rüt-
beleri verebilmek için kanuni bir hakka malik olmalı ve şah-
sen Müşirden büyük bir rütbeye malik olmalı, oda B.M.M.
dir.,ı ... "bu .terfiin İrade i milliyeyi ihlal edecek mahiyette
olduğunu, Müşİriyet forınasının "irade-i seniyye" ile "ve-
rildiğini" ısrarla vurgular26•
. .
Meclisin kendi hakkını kullanma hakkını, yetkisini, Meclis başka-
nına vermediğini belirtir. Yahya Galip Bey'e (Kırşehir) göre de işin
içinde "Müşirlik ve Feriklik" vardır27• Yani bu işlemler olmasa iti-
raz da olmayacaktır. Kazım Bey ve Rauf Bey, eleştirilere cevap verme-
ye çalışmışlar, suçlamaların sadece kendilerine yöneltildiği xarsayımın-
dan hareketle işlemin doğruluğunu savunmuşlardıl'. "Yaptığımız mu-

(26) aynı yer, s. 473, 475-477, 479, 481.


(27) . aynı yer, s' 474.
156 , A. EMİN YAMAN

amele kanunun ve usulün ve teamülün haricinde b~rşeydeğildir~Bu


zevat gösterdıkleri hizmetin, fedakarlıgıri mukabilindeta1tif edilmiş-
lerdir" Meclisin vekili sıfatıyla, Meclisin kabul ettiği ve.uygulanmasını
arzu ettiği kanunla~ı uygulamak suretiyle karar verdiklerini, müşirli-
ğin askerlikte "gayei metatip"olduğunu, kanunda' na.sılişlem yapıla-
cağına dair kayıt olmadığını, "müşir şöyle olur, fefik şöyle olur" diye
, bir kanun olmadıkça işlemin.doğru olduğunu, k~ndiliklerinden onbaşı-
lık bile veremeyeceklerini dile getirirler. İktidar mevkiindeki Heyeti
Vekileyi, Yunanlılar 'kadar memlekete muzır gören H. Avni Bey'in,
o Heyeti V~kileyiyerinde tutmaıda çok büyük.bir cinayet işlemiş ola-
cağını belirten Rauf Bey'in sözlerine H. Avni Bey, "yanlış anladınız.
sizleri kastetmedim, lIakimiyet-i Milliyeyiçok kıskanırım" cevabını
vermekle hedefinin M. Kemal Paşa olduğunu açıkca göstermiş; ancak
buna meclisten tepki de gelmemiştir. Çünkü, o güne dek, Başkuman-
dam, Müşirliğe, Meclis teklifve terfi ettirmiş olmakla beraber, yapılan
terfilerin meclisee onaylanması gibi bir kanun, bir eğilim görülmemiş- .
tif8• Rauf Bey'in deyimiyle, "Bugüne kadar binbaşılar, kaymakamlar,
miralaylar için Heyet-i Aliyenin ekseriyetle intihab ettiği Reisin imzası
muteberoluyor da bugün neden olmuyor"du29 •
. Salahattin Bey (Mersin)-Meselenin asla ait değil, usııle ait olduğu-
nu, işleminaceleye getirildiğini, "Mesuliyet-i Vükela Kanunu"nun
görüşülmesiyle çözümlenebileceği, ancak şu anda yapılan işlemin doğ-
ru olduğunu savunur. Refik Şevket Bey (Saruhan), "Bundan sonra
yüzbaşı, mülazim olacaklar hakkında muamele de buraya mı gelecek"
sözleriyle iş~emindQğruluğunu belirtir. İhsan Bey (Cebelibereket), Ra-
uf ve Hüseyin .Avni Beylerin ileri sürdüğü düş'Ü,nceleriözetleyerek,
Rauf Beyin, işlem doğrudur, doğru bı.ılmazsan'ızgüvensizlik meselesi-
ni sözkonusu ediniz. Güvensizlik veriniz sözlerini tekrarlayarak, "İş-
te, Hakimiyet-i Milliye sahas~ açıktır. Ne korkuyorsunuz d.er"Mustafa
Necati Bey'e (Saruhan) göre mesele çok basittir. Ortada birşey yoktur.
Ordumuz ilerlemekte, Meclis bütün ruhuyla zaferimizi alkışlamaktadır.
Terfileri herkes kabul etmektedir (ordu meselesi yoktur sesleri). "Koca-
man bir. gürültü var, fa.kat içi de koftu~. Bugün zaferle ilerleyen ordu
önünde, bu meseledin münakaşası fena bir netice verecektir" Bu işlemi
. alkışlarla bitirelim ve tliltifleri kabul edelim der30• '

(28) aynı.yer. s. 473-475.


(29) aynı yer. s. '476.
(30) .ayıp yer. s. 479-480.
/

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsi'NDE BÜYÜK ZAFER .157

Yeterlilik önergeleri verilmesi üzerine, Başkumandanın yazmış ol-


duğu takd~ame ile taltif edilecek kişilere ait tezkere oylanır ve itti-
fakla kabul edilir. Bunun üzerine, terfiedemeyen Fahrettin Paşa, İbra.'
him ve Nazmi Beylerin terfi ettirilemediklerine göi:e tal<:ditname ile
ta1tineri önerisi verilir; Bunun Başkumandana ait olduğu, bir seneleri-
hin dolinasıp.a 15-16 gün kaldığının Başkumandanlığa yazıldığı, süre
. dolunca işleminyapılacağı belirtilir3!.
Kazım Paşa (Müd. MiL.Vek), söz alarak Eskişehir'den çekilen
düşmankuvvetlerinin İnönü'de sıkıştırılıp yakalandığını: bildirir. Sa-
vaşta düşman perişan bir şekilde' bozulmuş ve iki koldan firar etmeye
başlamıştıi:. Askerlerimiz bunların arkalarfnı kesecek önlemleri almış-
, lar, belki dekesmişlerdir. Diğer yerlerden henüz bilgi gelmemiştir.
. ,
Meclis bu oturumda,. zaferlerin .v~rdiği rahatlıkla İnali konulara
. da' el <:ıtmış,Başkumandanlık emriyle alınan Tekalif-i Milliye% 20'
lerinin geri kalanİnın tahsil edıımemesine ilişkin önerge, Maliye Vekili -
Hasan Fehmi Bey'in olumlu görüş belirtmesi üzerine kabul edilmiştirn .
.6 Eylül günlü oturumda da, "ÜIDera,zabitan ve mep.subin-iaskeri-,
yeden % 20 kat'ındanSarfınazar Edilmesrhk." kanun teklifi okunur33 •
. Milletvekillerinden % 20'lerle ilgili önergeler gelmeye başlar.
- i .
Günün ilgi çeken teklifi, İstanbulmebusu Mazhar Bey'den gelmiş
ve görüşülmeden'kabul edilmiştir34; 1920 yılında bazı yerlerin düşman
işgaline uğraması üzerine Meclis Başkanlığı kürsüsüne örtülen siyah
örtü kaldınlarak yerine yeşil örtü konulacaktır.
, Düşmandan geri alınan yerlermilletvekillerine "nisabı ıriüzakereyi
. haleldar .etmemek" 'şartıyla i!lin verilmesi konusundaki teklif, "... hem
meclisin faaliyetini idame ve hem de onların yapmaları lazİmgelen va-
zife-j vicdaniyeyi ifaya imkan" sağlamak için olumlu karşılanmış,
konu incelenmek üzere Divan Başkanlığınahavale edilmiştir35• Beli-
recek uygun. çözüm, karar. altına
. alıiüıcaktır.
.
'
-Gizli oturumda, Erkan-ı Harbiye-i Umurniye Reisi Fevzi Raşa'nın,
Heyet;.i VekiJeye gö.nderdiği yazı .okuninuştur ;36 Afyonkarahisar,
(31) aynı yer, s. 482.'
(32) aynı yer. s. 586; M. Kemal Paşa, 4 Ekhn 1922 tarihli oturumda. Başkumandanlığın
icraatında Maliye Bakanının gösterdiği kolaylığın kendilerine güç verdiğini belirtir.
(33) aynı yer. (6:9.1338); s. 511. .
(34) aynı yer; s. 513.
(35) aynı yer, s. 513-514.
(36) G.C.Z., C. III. (6.9.1338), s. 746. .
,
158 A. EMİN YAMAN

Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi, düşmamn asıl Qrdusunun


yok edilmesi 'safhasını teşkil eden 30 Ağustos Muharebesi, Gazi Mus-
tafa Kemal Paşa'nm nezaretinde eereyan etmiş ve kesin sonuca ulaş-
mıştır. Trikopis, Anesti' gibı büyük komutanları başta. olmak üzere
düşman, asıİ,ordusunun enkazmı teslim etmiştir. Ordumuz. için bir am
olmak ve Başkumandammıza sevgi, bağlılık ve sarsılmaz güvenimize
yeni bir kanıt olmak üzere "30 Ağustos 1338 Muharebesi"ne Batı Cep-
hesinee,"BaşkumandanIık Meydan Muharebesi" adı verilmiştir. Hü-
,kümetia- bilgisine sunulmakta" Meclisin de haberdar edilmesi, ancak
kon~nun şimdilik yayınlanmaması rica ediÜnektedir.
Konuya ilişkin konuşmasında Kadri Bey, (Diyarbakır), yeni adı
benimsemiş olmalı ki; Başkumandanlık Meydan Savaşı 'sonunda düş-
mamn tüm' kuvvetlerinin imha edildiği Kızıltepe deresinin, "Yunan
Sındığı" olarak adlandırılması .ve'haritalarda bu. şekilde düzeltilmesi
i~in önerge verir. Milletvekillerinin itirazları arasında söz alan Hüse-
yin Avni Bey, " ... bu harbi diınağ yapmıştır. Doğrusunu söyleyince'
tarih kendilerini altın yazı ile yazacaktır. Lütfen anhımadun. Bu ihti~
i sas, dimağ meselesidir. Erkan-ı Ha;rbiyeböyle isim verilmesind~ ittifak r
ediyor. Fakat bendeniz anlamacj.ım ... " diyerekitirazda bulunur. Meclis r
ertesi gün toplanmak üzere dua edilerek çalışmalarına ara verir37• Daha
sonraki oturumlarda görüldüğü üzere H. Avni Bey'in dimağ dediği
meclistir. Anlayamadıı~ı ise Mustafa Kemal Paşa'mn eşsiz önderliği ve~
onun takdir edilmesidier.
7 Eylül günü öncelikle, Başkumandan tarafından RM.M. Başkan- .
lığına gönderilen, adları yazİlı "teyyareci zabitan"ın özel kanun gere-
ğince B.M.M. takdimarnesiyle taltifleri isteği görüşülmeksizin oybir-
liği ile kabul edi1ir3s• Artık, savaşın sonucu ile ilgili yeni işlemler yap-
mak gereği de ortaya çıkmaya başlamıştır. "İctaVekilleri Heyeti Ri-
yaseti", tutsakların "iaşesi" için "Sıhhiye" ve "Muavenet-i İçtimaiye"
,bütçesine kırk bin' lira ek ya.pılmasına i;lişkin tezkere vermiştir. Meclis,
"Muvazene-i Maliye Encümeni"ne havale eder39•
Ba:ş~anlık Divanı'nın hazırladığı, "nisabi müzakere"vhakkındaki
tezkere okunur40: Başkanlık divanı, izini biten miiıetvekillerinin, Mec-
lis'e derhal katılmak üzere hareketlerini tekiden yazmış. Meclis, gö:;

(37) aynı yer, s. 747. >


(38) Z.C., C. XXII, (7.9.1338), s. 535-536. Bıı tür tezkerelerin altında takdirname alması
gereken kişilerin görevleri ve adları yazılıdır.
(39) aynı yer, s. . 536.
(40) aynı yer, s. 536.
TÜRKİYE. BÜYÜK LİLLET MECJoİsİ'NUE BÜYÜK ZAFER 159

rüşme çoğunluğunu aks<j.tmamakiçin, bunların dönüşüne kadar,bir


hafta içinde kimseye izinverilmemesi ve izin uzatına taleplerinin geri
çevrilmesini kararlaştırmıştır. Ankara'daki milletvvkilleriniİı Meclis'te
hazır bulunmaları halipde, görüşme çoğunluğununsağfanacağı belirtil-
miş, bu konuda hassas davranılması istenmiştir. Ankara'da 185 mil-
letvekilinin bulunması gerekmektedir. Bu sayının artması oranında izin
verilebilineceği, Meclise arz ve teklif edilmiştir. Teklif kl:j.bul edilmiş, o

tek tek adları okunan ve oylanan 14 milletvekiline, 15 günle üç ay ara-


sında değişen süreyle izin verilmiştir.
Diğer konular, düşmandan geri alınan yerler halkına .yardım ya-
pılması hakkındaki kanuna yapılacak ek ile bu yerlere gönderilecek
\ memurlar için Dahiliye Vekaleti bütçesinin harcırah faslına ek yapıl-
masına ilişkin tasarı ve kararnamelerdir41• Hükümet, barışahazır olmak
gerekçesiyle "adli komisyoıı"oluşturmak için tezkere verirken42, millet-
vekillerinin, düşman tarafından boşaltılan yerlerin,boşaltılmaları anın-
daki yakma, yıkma ve cana kıymaların protesto edi1nıesive Trakya'da
da ainı konuya ilişkin kaygılarını içeren önergeler verdikleri görülür43•
Hükümet Başkanı Rauf Bey'in istemiyle gizli oturuma geçilir.
Rauf Bey, İstanbul'da görev yapan Hamit Bey'den "mütareke" konu-
sunda aldığı telgrafı okuyarak düşüncelerini sıralar44; Yunan Hükü-
metinin, İngilizlere ateşk~s Jönerisinde bulunduklarına ilişkin basından
ve İstanbul'daki özel istihbaratımızdan aldığımız bilgileri bu tel-
graf doğrulamaktadır. Hamit Bey, bugün, İngiliz, Fransız ve halyan
'baştercümanlarınıİl kendisini ziyaret ederek,- Yunanistan'ın Anadolu'
yu boşaltmak şartı ile ateşkese hazır olduğunu, İngiltere aracılığıyla
İtilaf devletlerine ilettiğini °bildirmektedir. Anadolu'nun bazı yerlerin-
de ve-özellikle İzmir'deki telaş ve heyecan ile, sivil halk arasında olası
kan döküllnesine engelolmak amacında olduklarını ve taraflar arasın-
da ateşkes yapılması isteklerini iletmişlerdir. Rauf Bey, Meclis'e; sözü
edileıl heyecan ve kan dökülmesine neden olmak olasılığından ordu-
ı:nuz açısından kaygı duyulmaması~ he! ayak ,bastığı yerde güvenliği
sağladığını belirtir. Evleri yakan, memleketi yakan, mülkleri söndüren
aksayarak kaçan düşmandır. Ordumuz mensupları yiğit insanlardır.
Müzakere yök sesleri arasında söz alan Emin' Bey (Bursa), bu
o

güne kadar hiçbir şeyden korkmadığı halde "sulh" kelimesinden kork-


• \ o

(41) aynı yer. s. 537.


(42) aynı yer, s. 538.
(43) aynı yer s. 555. 560-561.
(44) O.CZ .• oC III, (7.9.1338), s. 750-7SL.
160 , . A. EMİN YAMAN

tuğuriu, titrediğitii belirtir. fIileler başlamıştır. Barışın kenqisinden değil


etrafım çeviren te4likelerden, samimi adlar altında uzatılniasından kork
nıaktadır. Meclise düşen hiçbir anlaşmazlığa konu olmayan, "Mısak,,:ı
Milli" etrafında toplanmak, doğru'düşünmektir. Hüseyin -Avni Bey
_(Erzurum), Avrup~'n~ hilelerini "kuvveden fiile" Qıkarmak;için binbir
yola saptıklarını belirterek, "bir YunanMuharebesi yaptığımıza kani
değiliz. Her halde bu Avrupa harbidir" der ve Yunanlıların istediği ateş-
kesin, İtiHl.fdevletlerinden gelip gelmediğini sorar. Yunanlılarbunların
savaş' öncüleridir. Düşman perişan "e acz içindedir. Konu yalnız Ana-
dolu değildir. İstanbul, Trakya da vardır. Bizi siyasi zora sokmak ve
ihtimalolmamakla bidikte Yunanlıların tekrar.topar1anması, entrika
için, zaman kazanmaya çalışacakİardır. Koriuyu yine, her zaman oldu-
ğu gibi Mustafa Kemal Paşa'ya getiren Avni Bey; Başkumandan'ın
askeri duruma göre düşünece~ini, ancak onun diişüncesinin yeterli ol~
madığını,Meclis'in kim ile uyuşulacağınıbiJmesi ve şimdiden hazırlan-
,ması gerektiğini söyler. "Meclis, hükümete daimahakimbir vaziyette
devam, etmelidir..." ilyss Sami Efendi (Muş); müzakere edilecek bir-
,şeyolmadığını, "mühür kimde ise Süleyman o olduğunu ve mesele-
,niıi ordunun süngÜlerine bağlı bulunduğunu" belirtirken; Vasıf Bey
(Sivas), "... biz buna karar. vere~eyiz, orduvaziyeti askeriyesine göre
hükmünÜ verebilir" düşüncesindedir. Rauf Bey, ülkeyi bir bütün ola-
rak tanıdığımızı açıklayarak, "...Herşey -Ordu Genel Karargahı'na
bildirilmektedir. Karargah, hükümet kadar "vaziyet-i siyasiye ve İdare-
ye vakıftır ..; son hakkıkelam ordunundur." saptamasını yapar4S •.
Hariciye Vekaleti Bütçeşine, on bin. lira eklenmesine ilişkin tez-
kere ile mülki memurlardan % 20 kesilmesine son verilmesi hakkılldaki
önerge, 9 Eylül i922'de toplanan Meclisin başlıca çalışma konularıdır.
Salahattin Bey (Mersin), daha önce de gündeme getirdiği, hükümetin
görev ve sorumluluğu hakkındaki kanununCumartesi günleri görüşül-
mesı hakkında önerge verir46• Konuşmasında, tecrübelerine dayanarak,
yılsonuna kadarbütçe ile uğraşılsa bile sonuç alınamayacağını, geri ,
alınan yerler için hemen teşkilat yapılmakta ve bütçeye eklenmekte
.. olduğunu, 15 gün geçtikçe bütçede. ek ve indirimlerin olmasını doğal
karşıladığını'belirtir. Hükümetin önünde önemli ve nazik görevler var.,..'
keiı, mesaisiniböyle konulara [butçe] vermesi doğru değildir. Yapıl~
ması gereken, "Vekiller Heyeti'nin havada gezen" yetki ve sorumlulu-
ğunu saptamak, hızla büyüyen büyuyecek menÜeketimizde yönetimle i

(45) aynı yer; s. 751-753.


(46) Z.c., C. xxii. (9.9.1338), s. 567-:-568.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER 161
/

ilgili zorlukları gidetmek, geri alınan yerleri bayındır hale getirmek ve


canlandırmaktır. . .
11 Eylül 1922 günü söz a.1anKazım Paşa (Müd. 'Mil. Vek), Or-
dumuzun Bursa İsta&yonu'na girdiğini. ve bir' askeri birliğimizin, de
şehrin güvenliğiyle görevlendirildiğini haber aldıklarını belir~erek,
"... Bursa alınmıştır, tebril<ederim" der. Sorular üzerine, şehir hakkın-.
da başka biigi olmadığım, bunun haberleşme araçlarının bozuk olma-
sından kaynaklandığını, haber beklediklerini, düşmanın Anadolu'da
ordu halindedeğil, bir çete halinde olduğunun,anlaşıldığını söyler. Re-
fik Şevket Bey (Saruhan) ve arkadaşlarının, İzmir ve Bursa'nın geri
alınması dolayısıyla Başkumandımlığa; "milletin ebedi şükran ve imti-
namının iblağ" edilmesine ilişIdn önergeleri ittifakla kabul edilerek
gizli .celseye geçilir41~ •
"Zabitan; mensubini askeriye ve esnafı aske~iyeyebir nefer tayını
verilmesi", "Ordu maaşlarında evvelce 'Mart'ta kanuİlU mahsusla
kat' edilen % 20'lerin iadesi" ile "Bütün tahsisatı mülkiye ve askeriye-
i den katedilen % 20'lerİn badema kat' edilmemesi" hakkındaki önerge-
geler, Maliye Vekaletince değerlendirilmiş ve hesapları çıkarılmıştır:
Hasan Fehmi Bey (Maliye Vekili), "bir nefer tayını" verilmesi maliye- .
tinin altı ay için 400.000 lira olduğunu,'bu kadar borç ve bütçe açığına
rağmen bir çare ,bulunabileceğini belirtir. % 20 lerin kesilmesine son
verilmesi halinde maliyeti, 2.500.000 liraolacak, zaten açık ve kötü du-
rumda olan bütçeyi dahada kötüleştirecektir. Bu, zaten ödenemeyen
maaşları bir ay daha ertelernek anlamına gelecektir. Halkın sabrı ve ta-
h'ammülütÜkendiğinden yeni "vergikonusu hoş değildir. Dış borç müm-
kün olm'adığı, olamadığı, mümKün olsa bile Meclisin onaylamayacağı
mali şartları içereceğinden, kabul edilmeyeceği tabidir. Kendi yağımtZla
kavrulmak suretiyle barışa kavuşmamız gerekmektedir. Hükümetin,
.memurlara ve halka oldukca önemli denecek kadar borcu vardır.
Tartışmalar sonucunda, herşeye karşın % 20 lerin kaldırılması oy-
çokluğu ile kabul edilir. İzinir Gümrük Geljrleri,. savaş giderlerinin
eksileceği inancı ve özellikle de alınan maaşların çok düşük olması,
Meclıs'ın bu kararında etkili olur. Kanunun, i Eylül 1922 tarihinden
geçerli, olmasıfikri varken, Maliye Vekili'nin teklifiyle, 1 Ekim 1922'
den geçerli olması benimsenir48• Rauf Bey, :Başkumandan'ın İzmir'in
kurtarıldığınÇ! ilişkin resmi telgrafını
.
şimdi aldığını:ve
Q
okuma
.
isteğini
(47) aynı yer, (11.9.1338), s. 619-620.
(48) O.C.Z., C. III, (11.9.1338), s. 756-766.
162 A. EMİN YAlılAN

belirtir. SeHihattin,Bey (İzmir)'in bu telgrafa cevapyazılması ve Meclis'


in selamının bildirilmesine ilişkin teklifi kabul edilir49:
J

13 Eylül günlü oturum gündeminin ağırlıklı konusu Meclise


gelen sayısız kutlama telgraflarıdır. Özellikle Afgan sefiri Sultan Ah~
met Han'ın teltrafı ile Rus sefiri Aralof'un tebriknamesi dikkati çeker.
Samsun'lular tarafından ordumuza "şükrane-i zafer" olarak 50.000
paketi subaylara, 350.000 paketi erlere olmak üzere toplam 8.000.000
sigara gönderildiğilJ,in bildirilmesi de ilginç konular arasındadırSa.
Mali durum için de, bir 'ölçü kabul edilebilir.

14 Eylül'den itibaren ateşkes vebarışa ilişkin konuların Meclis't:


çlaha çok ilgi gördüğü ve hazırJık amacıyla bazı düzenlemelere gidildiği
görülür. İtiliif devletleri temsilcilerinin baskısı sonucu İstanbul Hükü-
meti 8 Ocak i920'de ; genel savaşiçinde yapılan "techir"e ilişkin karar-
nameleri ' kaldırmış, "techir" edilen kişilerin' tasfiye edilen taşınır ve
taşınmaz mallarına ve "techire" tabi tutulanıara devletin tazminatver-
mesi kararını almıştı. Bu kanun; İstanbul'un işgali ve B.M.M.'nin açılı-
şından öp.ce çıktığı için kaldırılması teklif edilir. Gerekçe olarak, Ka-
}lun-u -Esasi'nin 36. maddesiyle, Meclis-i Mebusan'ın onaylamamış
olması gösterilir. Barış görüsmelerinde, aZl1llıklar ~orunu sözkonusu
olduğunda karşımıza çıkacağl1lcan, ertelenmesi mümkün değildir. Tek-
lif, uzun tartışnıahırdan sonra kabul edilirSI. .
16'~ül günü Hakkı Hami Bey (Sinop) i'le SaHihattin Bey (Mersin)
. in; Ateşkes tarihinden, 16 Mart 1920 tarihine kadar, düşman etkisi
altında hükümetçe yayınlanan kararnamelerin, millet ve' mÜlkümüz
menfaatlerine aykırı olanların, araştırılması ve Meclis'e arzedilmesine
ilişkin teklifleri, Hükümete gönderilmek üzere kabul edilirsı.

18 Eylül günü Meclis en tartışmalı 'oturumlarından birine sahne


olacaktır. Meclis açılır açılmaz, Sıhhiye VekiH Rıza Nur Bey ile Dahili- .
ye Vekaleti Vekili Ata Bey'in istifaları sunulurs3. ' ,

,Gizli oturumda, Mustafa Kemal Paşa'nİn, genel durum üzerinde


görüş alışverişinde bulunmak ,:,e gerekli önlemleri almak için "Heyet-i
Vekile"yi cepheye daveti, dolayisıyla hükümetin Meclis'ten izin iste-'
/
(49) aynı yer, s. 766.
(50) Z.c., c. XXIII, (14.9.1338), s. 4-9.,
(51) G.C.Z., c. III, (14.9.0'38), s. 768-774.
(52) Z.t., c. xxrri, (16.9.1338), s. 52.
(53) aynı yer, (18.9.1338), s. 97-98.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER 163

mi gündeme gelir. Rauf Bey, 10 Eylül'den beri (17 Eylül'e kadar) Ge- '.
nel ~aratgah ile düzenli haberleşilemediğine, ülke' işlerine savaşın ha- ,
kim olması sebebiyle, hükümetin karar alabilmefi için ordununbakış
açısını bilmesi gerektiğine değinerek, bunun için Mustafa Kemal Paşa'
ya bir noktada buluşmak isteğinin iletildiğini belirtir. Mustafa Kemal
Paşa, savaş nedeniyle bulunduğu yerden ayrılamayacağını, kendisinin
de hükümetle görü~me gereğini hissettiğini bildirmiştir. Bu zorunı'uluk-
.,lardandolaYl, Meclis uygun bulursa, hükümetin gidip gelmesi arzedilirS4
itiHlf devletlerinin, Başkumandanlık nezdinde girişimlerde bulunmak
üzere olduğunun belirtilmesi ile de, şiddetli tepkiler gelir ve "o halde
Meclisi kapatalım" sözleri yükselir. Üyeler kişisel görüşlerini, konuyu
biraz da abal'tarak; değişik önrriler getirerek açıklamaya başladar.
Hüküm~tin Meclıssiz kan~.r veremeyeceği, Meclis'inhükümetsız ola-
mayacağı,hükümetl~ beraber Meclis'in de gitmesi, Mustafa Kemal
Paşa'nın Ankara'ya gelmesi ve ağırlıklı olarak da hükümetten bir yada
birkaç kişinin gidip gelmesi, düşünceleri savunulur:
Salahattin ,Bey (Mersin): "... Görüşülecek iş nedir? Anadolu se-
feri bitmiştir. İş hükümetindir. Merkezi hükümetin orduya raptetmek
iinkanı vardır", haberleşmeyi sağlayın çıkışını yaptıktan sonra bunu,
hükümetin gidemeyeC(eği,icra kuvvetinden Meclisin mahrum olamaya-
cağı, "... Heyet-i Vekile bizim eıimiz kolumuzdur" sözleriyle destekler.
Yapılması gereken, hükümet içinden bir kişinin gidip gezmesi ve an-
laşmasıdırss. Salahattin Bey'in 'hedefi, daha önceki oturumlarda da
görüldüğü üzere Mustafa Kemal Paşa'dır. Haberleşme yokken görüşü~
lecek işin ne olduğunu sorması, Anadolu seferinin bitmişolduğunu söy-
lemesi,dahası bu sözlerine karşın, 4 Ekim 1922'de, İtilaf devletlerinin
boğaza sokacak orduları olduğunu iddia etmesiS6, kendisinin çelişkiler
içinde olduğunu göstermektedir.
Hüseyin Avni Bey (Erzurum), Avrupa, Avrupa'dan bizimle h~ber-
leşirken, Başkumandanlıkla haberJeşilememesiiıi "acaip" karşılar.
"Anadolu'da muharebe bitmiştir. .. Bı:ışkumandanhğın burada bulun-
masıyla, cephede bulunması arasında bir fark yoktur. Ordu hmir'i
tuttuğu gün, Başkumandan burayı tutacaktı. Gelecek, askeri görevini
,şan ve 'şerefle yerine getirdiğini belirtecekti..." ordu Misak-ı Milli'ye
kavuşuncaya kadar faaliyete devam edecek: Meclis çalışacaktır. Askeri
acz içindeki düşmana zaman kazandırılm?malı<İır... Ordunun, düşma-
(54) G.C.Z., C. m, ([8.9.1338), s. 784-785.
(55) aynıyer, s. 785. .
(56) anyı yer, (4.10.1338), s. 869.
,.
164
. .
A. EMIN YAMAN

~nın hazırlanmasına meydan vermesi çok kötüdüL Devletler, askeri du-


rum için Başkumandanhk ile ilişki kurabilirler, ancaksiyasi durum için
Başkumandan cevap verem~z. Teklif gelirse, HariciyeVekaleti,var diye~
cektir. Hariciye Vekaletine, başvurmuyorlar, burası dış ilişkilerim.izde
tek makamdır der. Hükümetgerek görürse, Meclisle beraber' gider ..
(!). Yalnız hükümet giderse ~ararveremeyeceğini, dimağın .Meclis 01-
, duğunu ileri sürerek; siyasi meselelerin çözümlenme3Lıçin Mustafa
Kemal Paşagelsin, kimse gitmesin düşüncesini savunurS?.
Yahya Galip Bey (Kırşehir), "Anadolu seferi bitmiştir" düşünce- .-. '\
sinde olanlardandıf' Hükümetin gidip, görüşüp gelmeS,i 12 gününü ola-
caktır.Bu işin bir günde telgrafla halledilmesi mümkündür. Başkuman-
, dan'ın Ankara'ya gelememesini" ... bilmem .belki önemli görevi var-
dır ... " sözleriyle"küçümserken " ... veya Meclis kalkar gider"g'örüşünü
savunurSB. . . . .'" •. . ,". .
Müfit Efendi (Kırşehir), bir iki kişinin gitmesinden .yanadır. "Gi-
decek isek beraber, kalacak İsek beraber" dir. Vehbi Bey (Konya).
Başkumandan'ın bu günlerde Ankara'ya gelmesinin döğru olmadığını,
( bir ikikişinin gitmesi gereğini belirtir. Tevfik Rüştü B~y (Menteşe), 'i

hükümeti " ... BaşkumandanlıkJa görüşmedikçe katar alamaz ve alma-


makta' haklıdir ... " ~özleriyle desteklemekle beraber, barış masasına
'oturduğumuzda gereke~ği için üç-dört vekilin gitı?esini önerirs9•
Cevap vermek üzere söz alan H.Rauf Bey;, "Anadolu seferi bit-
miştir". sözüne karşı,amacımizın "Misak-ı Milli" olduğunu hatırlatır.
"Sıfat ve seHihiyetler ve makamlar üzerinde, şekiller üzerınde oynama- '
yahm". TÜ,m kumanda heyeti ile özellikle de ötedenberibize rehberlik
eden Başkumandan ile görüş1l).ek zorunluluğu duyuyorum der. Rauf,"
Bey, Başkumandan'ın, askeri zorunluluk nedeniyle gelemiyorum öedi- :
ğinİ hatırlatarak, " ... Mesele bitmemiştic" Hangi yetkiyle, gelemeyecek r
durumdaolduğunu söylediği halde, "öyleyapma şöyle yap" diyeceği-.
ni sorar. Buzamanda, bu kadar ağır bir sorumluluğu.üzerine alamaya- "
cağını söyler. Meclis tarafından sedImiş Başkumandan'ın, ordu ile Mi-
sak'ı Milli'ye, yürüdüğünü, teklifte bulunmak isteyen, barış yapalım'
diyecekbir yabanemın Başkumandan 'la' görüşebileceğini, ancak onu~
karar almayacağını belirtir60• " "
, , . . r
(57) aynı yer, (18.9.1338), s. 788. Hüseyin Avni Bey, Rauf Bey'in konuşması üzerine; M.
Kemal Paşa'nın görüştüğü konuları Meclis'e arz etmesinin' esas old~ğunu belirte-
rek hükümetten bazı kişilerin gitmeşini olumlu karşılıyor. 791. '
(58) aynı yer, s.788.
(59) aynı yer, s. 789, 786-7$7.
«(i0) aynı yer, s. 790-791.
T,ÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK' ZAFER 165
,
Tartışmalar, verilen önt'rgelerle netleştirilmeye çalışılıİ' ve sonuçta,
Heyet-i Vekile Reisi M. 'Rauf Bey'le, Harkiye Vekili Yusuf Kemal Bey'
in gitmeleri kararlaştırılır61. Rauf Bey'le, ,Yusuf Kemal Bey'in Başku-
. ./ mandanlık ~arargahıI1a gideceklerine ve yerlerine Rıza Nur Beyile
Abdullah Avni Efendi'nin vekaletetmesi hakkındaki karar, "Milli
ordumuza ve Jlaşkumandan Paşa Hazretlerine ,selam söylersiniz" ses-
leri arasında. alın ır62 • • .~

20 Eylül'de, Meclisoturumları sakin geçer. Bursa'daki gösteriler!


ve Meclis'in Bursa:ya davet edildiğine ilişkin telgraf okunur. Bunu, sa-
vaşta yararlılıkları görülenlerin takdirname ile ödüllendirilıp.esine iliş-
kin, yeni gelen yazının okunması ve kabuledilmesi izler63. Gizli oturu:-
mun konusu ise Duyun-u, Umumiye-idaresidir. Gelece~~geiıelbarıştan
.sonra ke,sinleşecek idarenin sürekli ek verği ve' zam gören gelirleri,
VaridaLMazbatasında ve Duyun-u Umumiye Mazbatasında savaş kar- \

şılığı olarak dÜşünülmüş ve gösterilmiştir. Duyuriu Umumiy~ aslında


gelirl~tiiıi Maliye Hazinesine verdiğinden, savaş karşılığı olan zamların
hesabını tutmamıştır. Buda, barış görüşmelerinde başımıza problem
çıkarabilecektir. Düzeltilmesi için "Muvazene-Umuıp.iye Encümeni"ne,
havalesi kararlaştırılır64.
21' Eylül'de, Hükümet Başkam Rauf Bey'in Uşak
6s.
'Afyon"dan ve
gönderdiği,
.
kısa,
.'
izlenimlerini içeren telgrafları okunur .
23 Eylül Cumartesi günü, düşmandan geri alınan, yerler halkına
yardım edilmesine ilişkin kanun tekliflerinin acele görüşülmesine dair,
önergel€?r verilir66.
Gizli oturumda verilen önergeler, Bursa'mn Meclis'idavetine iliş-
kindir. Önce reddedilmesine' ra~en, ısrarlar üzerine uzun tartışmala-
:ra ned~m ~lur.IBirçok miJ1etv~ki1i toplantı1ar~, Bursa'da devam 'edile-
lebileceğigörüşündedir. Kimisi teinsilcigönde~mek gerekliHğini savu-
nurken, kimisi de asıl görevimizi yürütemeyiz; uzun zamanımızı alır,
uygun bir cevap verelim düşüncesindedir. Emir Paşa (Siyas), Meclisin
Bursa yada İzmir'e gitmesi yanlısıdır. Hükümet merkezi oluş,turulma-

(61) aynı yer, s. 791-795,800.


(62) Z.C., C. XXIII, (18.9;1338), s. 101-102.
,(63)' aynı yer, (20.9.1338), s. 107-109.
(64) G. C.Z., C. III, (2Q.9.1338), s.800-803.
(65) Z.c., C. XXIII, (21.9.1338),s. 105 vd.
. (66) aym yer, (23.9.1338), s. 154. Tasarı, 25 Eylül'de yasalaşır ve 500.000 lira ödenek ay-
rılır. bJ<z. s. 166, 175.
166 A. 'EMİN Y A~rAN

diğını, her tarafıiı nıerkez olduğunu belirterek," ... yani biz seyyar bir
meClisiz:.. gidersek günü gününe haber alırız" der. Sonuçta, gitmek ar-
zUedildiği, ancak önemlİ işler olduğu, üstelik diğer yerlerin güceneceği
belirtilir. Ankara'daki milletvekili ailelerinin ~tmesi de 'sorun olacak-
tır. Bursa'ya gidilmesiııin, uygun bir zama.na ertelenmesi teklifi, kabul
edilir67•
Hariciye VekfıletiVı;ıkiliRıza Nur Bey, siyasi durum hakkında bil-
gi vermek üzere kürsüyegelir. ~'8hnd.ayeni durum hakkında fazla bil-
gi yoktur~ Nedeniise, yolların iyi işlememesivelıaberleşmeiıin çok za-
man yapilamamasıdır. Ordumuz, "mıntıka i bitaraf:' denilen. yere var-
mıştır. Rauf .Bey'le~Yusuf KemalBey İzmir'dedirler.,Açık bilgi olma-
manna rağmen, Gen,eral Pelle acele olarak İzmir'e gitmiş ve Mustafa
Kemal Paşa ile görüşmüştür. Ordumuz Çanakkale;ye ulaştığında İngi-
ljzlerbuyük bir telaş ve heyecan göstermiş, Fransa ve İtalya 'yı.yanları-
'na. alarak silahlı kuvvete başvurmakistemişlerdir. Yugoslavya ve Ro-
manya'ya da teklifte bulunmuşlardır. Alınan bilgiyegöre, Fransa ve
İtalya, bu işe1karışmamaktadır: Her ikisi de boğazların serbest olmasın-,
dan yanadır. Biz de aleyhinde olmadığımızı dünyaya ilan ettik. Haber-
leşmenin düzensizliğinden yakınan Rıza Nur Bey, alınanbilgilerin gü-
venilir olmadığını, daha çok Trihun, Reuter Ajansı ve Daily Maj1'den,
İstanbul basınına yansıdığı biçimde alındığını açıklar. Kesin 'olmamak-
la birlikte, sağlambir yerden alman bilgiye göre: İngiltere 60.000
kişilik bir otdu göndermeğe karar vermiş ve Dmdni'da asker toplama-
ya başlamıştır. Fransa'nın d.üşüİlcesinegöre,LIoyd George mağlup-
tur. Hükümet politikası olarak. "Sulh için, Yunanlılar askeri harekfıt-
sız, Trakya'nın ve İ~tanbul'un T.B.M.M.'ne teslim etmek şartıyla Bo-
ğazlarinserbestisini şimdiden ilan ediyoruz" der68•
. !

Soz .alan Mustafa Durak Bey'in(Eruzurın), Çanakkale elimizde


olduktan' sonra, İstanbul'a 3-5 gün içinde girebileceğimizden hiçbir
şüphesi yoktur. O halde, "Ordumuz İstanbul'a girdiği vakit... B.M.M.
nin ordu lıeberaber olınasılazımdır". Hüseyin Avni Bey, önce ajans
haberlerini gönderen sefirleri eleştirir, sonra her zam.an olduğu gibi
üstü kapalı Mustafa- Kemal Paşa'ya yönelir.Pelle ilegörüşülmesini
eleştirir: "... Hariciye Vekili Başkumandan olamayacağı gibi, Başku~
(67) O.C.Z., C. III, (23.9.1338),s.. 806, 810. Bazı milletvekilleri Eskişehir ve Bursa~dan
başlayarak, kurtarılan ,şehirlerimizin 'başlıcalarında tarihi oturumlar yapmak üzere
İzmir'e, Adana'ya kadar gitmeyi teklif etmişlerdir. Hüseyin Avni Bey, önce Bursa'
ya gitmeyi savunurken, soniadüşüncesini yuinüşa(mış" "bitarafım" demiştiı:.
(68) -aynı yer, s. 812-818.
TÜUKİYE BÜYÜK MİLUıT l\lEcLİSİ'NlJE BÜYÜK ZAFER 167
. \ .. .

mandan da Hariciye Vekili vazifesini yapamaz ... Ne kadar kudreti si-


yasiye haiz olursa olsun, milletin siyasi ağzı ancak Hariciye Vekaleti-
dir". Hariciye Vekili'nin, Paşa'ya söz vermemefi anlamına gelecek söz~
ler sarfeder. " ... Eskiden Türkiye'de iki hükümet vareı. Bugün üç hükü-
met oldu ... " deı' ve 20 gündenberi siyasi durum lıakkında bilgi veril-
menıesinden yakınır. Sonuçta, "Başkuniandanlık Karargahı ile irtibat
'tesisi ve alınacak malumaHan Meclisin haberdar" edilmesine ilişkin
bir önerge verilir ve Hariciye Vekaletine tebliğ edilir69•
25 Eylül Perşembe günlü oturumda yine, subayların takdirname
ile taltifleri konusukabul edilir70• Abdullah AzmiEfendinin, İzmir'de
bulunan Rauf Bey ile yapılan haberleşme ve konferans Çlavetine iliş-
kin telgrafları, gizli celsede, m~cliSe arzedilir71 ; Rauf Bey, Franklin
.Bouinon'un İzmir'e geleceğine ilişki~ Başkumandanlığa telgraf geldi-
ğini, bazı dahiliye ve adliye memurlarının derhal izmir'e gönderilmesi
gerektiğini, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey ve Dahiliye Vekili Fethi
Bey'in İzmirde ikam~tleriniıi uzatılmasında zorunluluk olduğunu belir~-
ı~ıiş, 23. Hukuk Müşaviri Münir Bey'i tercümanlık yapmak ve zabıt
tutmak için istemiştir. Hamit Bey'den Başkumandan'a gelen telgrafta~
Fransız ve İtalyan askerinin çekilmekiçin emir aldığı bildirilmiştir.
Hükümet cevap olarak, Franklin Bouillon ile Ankara'da görüşül-
mesini istemiş, İzmir'de görüşmek gerekiyorsa temsilcilerin hükümetçe
seçilerek, Meclis onayına sunulacağı bildirilmiştir. Rauf Bey, F.Bouli-
lon İzmir'~ gelince, Ankara'ya kadar gelmesinin uygun olup olmayaca-
ğının anlaşılacağı yanıtını vermiştir. Barış için henüz teklif yoktur. Baş~
kumandan bir an önce Ankara'ya gelmek amacındadır.Ancak, durum
uygun değildir. F. Bouillon ile görüştükten son~a mümkün ola bile- '
cektir.
24 Eylül günü İtilaf devletleri Hamİt Bey vasıta~lyla notalar vermiş:
üç müttefik, tam yetkiye sahip bir temsilcinin, Venedik veya başkabir
Iyerde yapılacak görüşmelere gönderilmesini istemişlerdir. Birçok ülke-
ye aynı çağrı yapılmıştır. Toplantınınamacı, Türkiye ile Yunanistan
ve müttefik devletler arasında kesin bir barış antlaşmasıileuğraşmak
olacaktır. Üç müttefik, Türkiye'nin Meriç yeEdirne'ye kadar Trakya'yı
tekrar alma arzusuna iyi gözle bakmaktadırlar. Ancak Türkiye, taraf-
.
sız ilan edilen bölgeye ordu göndermeyecektir. Tarafsız bölgenin , sap-

(69) aynı yer. s. 818. 820-82J.


(70) z.c., C. XXIlI, (25.9.1335), s. 166.
(:71) G.c.z., c. nı. (25.9.1338), s. 823-826.
'A. EMİN YAMAN
"
. \

tanması için, M. Kem~ı Paşa ile müttdik generallerarasında Mudan-


ya veya İzmir'de derhal bir toplantı yapılacbileceği bildirilmiştir.
\ Ziya Hurşit Bey (Lazistan); bu açıklamaya karşı, "Hangi Heyet-i
.V~kile? Buradaki mi, yoksa İzmir'deki mi?" tarzında tepki gözetirken;
.Mehmet Şükrü Bey. (Afyon);. "Biz Heyef-i Vekileyi burada biliriz".
sözl('riyle tepki gôsterir. Milletvekilleri ısrarla; hükümetin kendilerine
danışdığından yakınırken, hükümet, işlerin bir an önce yapilması. ge-
rektiğini savunur. Bu tarştışma içinde Tunalı Hilmi Bey, büyük tepki
gösterildiği için geri almak zorunda kaldığı şu sözleri sarfeder: "Efen-
dim; Hükümet gecikirse niye gecikti diye burada çençeİl ederiz... "72
27 Eylül günlü gizli oturumun gündem;; M. Kemal Paşaile vekil- ,
lerin Ankara'ya dönüşleri, siyasi meseleler, İngilizlerin İstanbul ve
. Trakya'dakihareketleri, esirlerin değişimi meselesidir. Başktımandan-
dan gelen, 26 Eylül tarihli telgrafagöre; Askeri harekatımız Boğazlar
mıntıkasına, Marmara sahillerine ve İzmir çevresine ulaştığından beri
.' ciddi, birbirine giren, siyasi karışıklık içine girilmiştir. 9 EylÜrden beri
hemen her gün askeri birliklerimiz, İtilaf devletleri askeri birlikleri ve .
konsolosları ile temas halindedir. ı;laşkumandanlık, biryandan askeri
harekatı ertelernekten endişe duymakta, diğer yandan siyasi girişimler- .
de oyuna gelmemey(},askeri h~rekatm aleyhimize dönmemesine. çalış'" "
maktadı!;".Son notada, Yunan ordusununTrakya'dan çe19leceği,slllı- 'r
rın tayiniiçin, Mudanya'da,kumandanlar arasında askeri konferans"
toplanması sözkonusu olmuştur73• ' . ,

Millen:ekilleri, İstanbul ve Trakya'da Rum ,ve.Ermeniledn yapa-


cakları tahribattan kuşkulandıklarını belirterek hükümetin önlemler
almasını "İstemişler74• Daha sonra, Mustafa Kemal vevekillerİn Frank- i

-lin Bouillon ile görüş~kten sonra Ankara'ya ~ıareketedeceklerine da-,


ir alınanşifre meclise sunulmuş, 'gizli oturuma son veritmiştir7s.Yahya:
Galip Bey (Kırşehir), Ankara'ya gelecek olan, Gazi Mustafa Kema!
-Paşa'nın karşilanması için, Meclis'ten on üyıenin görevlendiritmesine'
ilişkin birönerge vermiş, Meclis'in onayı üzerine görevlendirilecekler,
Divan BaşkanIı~'ncak1.İra ile beIirlenm1ştir7's. •

(72) aynı yer, s. 827.


(73) aynı yer, (27.9.1338), s. 833, 836.
(74) aym yer, s. 834-,835.
(75) aynı yer, s. 838. •
(76) Z.c., C. XXIII, (27.9.1338), s. 193~194; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adarı!
Mustafa Kemal, C. III, İstanbul, 1978, s. 27. Mecl:istetemsil edilen iki grubun oluş-
turduğu 12 kişilik heyetin Mustafa Kemal Paşa'yı Polatlı'da kar.şıladığım belirtir.
- M. Kemal, 2 Ekim'de Ankara'dadır. .

,
'

" / i
'.

, .
TÜRKİYE .BÜYÜKMİLLET MECLİsİ'NDE BÜYÜK ZAFER 169
". ,.
GelişmeJerin ~çıklıkkazanması ve M, Ke~al Paşa'nın Ankara'ya
'gelecek olması nedeniyle.)Meclisin 28 EyıüıPerşembe ve 30 Eylül Cu-
. martesi günlü oturumları) sakin geçmiş77.Gizli oturumda, M. Kemal
Paşa ve Vekillerin İzmir'den Ankara'ya, Afyonkarahisar üzerinden 29/
30 Eylül günü trenlehareket ~:ttikleri;Afyon'dan hangi yolu izleyecek-
lerinin daha sonra bildirileceğine ilişkin telgraf okunmuş ve sevinçle
karşılanmıştır78. .
4 Ekiriı'de, M.Kemal Paşa ve ,diğer vekillerin de katılımı ile top-
lanan ''Meclis, Ali Fethi Bey'in Dahiliye Vekaleti'nden istifasının belir-
'.tilmesi ile çalışmalarına başlamış, Mustafa Kemal Paşa'nın uzun söy-
levinden sonra, gizli otururna geçiİerek, üç müttefik devletin, 23 Eylül
. günü, Hüküme~e verdikleri nüta ve buna verilecek cev~bi nom Meclise
sunulup, tartışmaya açılmıştır. Cevap vermeyelim, bariş konferasına
kalsın itirazları ilekonferans lZmir'de .olsqn önedleri yapılmış. Söz alan'
Mustafa Kemal Paşa, cevap ertelendikce; onlarında konferansı ertele-
yecı~klerine-işaret edince, hükümetincevabinotası kab,ul edilmiştir79.
Bu oturumda Meclisin, barışta karşılaşılacak güçlükleri daha açık gör-
meye başladığı anlaşılmaktadır.
-' Türıdye Büyük MiİIet Mecllsi, Büyiik Zafer öncesi ve sonrasında
olağ:an çalışmalarını sürdürmüş, çalışma günleri olan, Pazartesi, Çar-
_şamba; Perşembe ve Cumartesi günleri düZenli toplanmış, askeri haie-
,katı etkileyecek herhangi bir özeloturuma getek görmemiştir.
"Her evresi ile düşünülmüş, ha:zırlanmışve yÖnetilniiş", amacı düş-
ma~ı kesin sonuçlu bir yenilgiye uğratmak olan. hazırlıkları ve gelişimi
büyük bit gizlilikiçinde yürütülen "Büyük Taarruz"; Meclis'in de bek-
lemediği bir zamanda başlamış, büyük coşkuyla karşılanmıştır. Saldı-
rının beklenmemesinde ,kuşkusuz muhalefetin yaptığı, "orduİhuzun
yerinden kıpırdayamayacağı, saldırı yeteneğinden yoksun olduğU"
propaganda_ı etkili olmuşttil;. '
26 Ağustos Cumartesi günü' öğleden sonra, saldırı. müjdesini alan',
Meclis, saldırının birkaç gün son derece gizli tutulması uyatısına titiz-
likle uymuş, gelen zafer haberleri ve kut1an:ıaları merak ve coşkuyla
iilenmiştir. 26 Ağustos'cin 6 Eylül'e kadar geçen zaman içinde gizli
oturum yapılmamasıda, gizli~ğikoru:ma amacına dönük olmaIidır.

(77) Bkz. z.c., C. XXIII. (28.9.ı338), s. 223 vd. (30.9.1338),-s. 252 vd.
(78) G.ç.Z., C. III, (30.9.1339), s. 840.
,(79) aynı yer, (4.10.1338), s. 860-874.
170 A. EMiN ,YAMAN

Zater haberleri ile belirsizlikler ortadan kalkmaya başlayınca; suskun.


lük yerini yeni bir heyecan v~ hareketliliğe bırakmıştır.'

Bütçe ve aflarla ilgili çalışmalar gündemlerin esasmaddelerj 01-


'makla birlikte, Meclis gündemlerine, kutlamalar, yeni askeri v,e siya~i
,durumla ilgili konular girmeye başlamış, kararların oybirliği ile alın-
masına, tartışmalı konularıngizlj oturumlarda görüşülmesine özen gös-
terilmiştir. Yeni duru!nla ilgili başlıca konular; 26 Ağustos'tan 31 Ağus-
tos'a kadar süren savaşlarda olağanüstü hizmeti geçenlere, B.M.M.
takdimarnesi verilmesine ilişkin Başkumandanlık yazılan, kurtarılan
yerlerin milletvekillerinin izin istemleri, düşmandan geri. alınan yerler
halkına yar"ilm edilmesi, ek bütçe tasarıları, maaşİardan kesilen % 20 •
lerden vazgeçihnesidjr. "Müşirlik" ve "Feriklik" terfiileri, Hükümetin,
Başkumandanlagörüşme zorunhıluğunu iletmesi, ateşkes ve yeni siyasi
gelişmelerde İtiHif de:vletlerinin Başkumandanı mujlatap kabul etmesi;
Başkuman~an, Hükümet ve Dışişlerj Bakanının sert eleştirilere uğ~
ramaSına neden olmuştur. Abartmalı ve birçok açıdan haksız da olsa, ,
milletvekilleri haklarına kararlılık ve kıskançlıkla sahip çıkma eği1i-
mindedü'.'

Anadolu düşmandan temjzlenmek üzereiken, zafer kazanılacağına


mutlak inanç 'doğduğunda, yapılacak barış görüşmeleri için hazırlıklı,
olma gereği vurgulanmış, karşımıza çıkanlabilecek sorunlar gündeme
getirilmeye ve kaynağının yok edilmesine çalışılmıştır.

Hükümet'te ve Meelis'te görülen en 'büyük yakınma, yolların kulla~


nışsız, cephe- ile haberleşmenin aksak ve çok yetersiz olması, sağlıklı
ve düzenli bilgi alına.mamasıdır. Hükümetin verdiği bilgiler ise; kısa
cephe haberlerine ve daha81 hiçte sağlıklı olmayan, İstanbul basınına
yansıyan bjçimiyle Avrupa basın ve ajans habederine dayanmaktadır.
. Oysa Meclis, ayrıntılı bilgj jstemekte kendisinin siyasi konuları karat
altına alacak tek yer olduğunu sık sık tekrarlamaktadır. Misa,k-ı Mil-
li tek, sarsılmaz ortak hedef olarak görülmektedir.
Zafer sonrasında bazı bakanların istifalarım sunmaları, hiç bir
açıklam~ yapılmamasına rağmen, hükümetin bazı önemli sıkıntılap
olduğunu göstermektedir. Mecljs, birlik görüntüsünü zedeıememek için
konunun üzerine gitmemiş olmalıdır.
Türk Kurtuluş Savaşından sonra, Mustafa Kemal Paşa'ya soru
yöneIten bir gazetecinin, "Zaferi n,e ile kazandınız?" sorusuna aldığı,
"telgraf telleriyIe:' c$vabı konumuza başka bir boyut kazandırmakta-
, .
TÜRKİYE BÜYÜK MİI.I_ET LE cı_İsİ 'NDE nÜYPK ZAFEIl 171

4ır. 'O haJde, konu Meclis'le haberleşilememesi değil, Mustafa Kemal


Paşa'nın, her evresini düşünmüş olduğu saldırıyı sonuna, amaca ula-
şıncaya dek gizlilik içinde yürütme, zaferleri dışarıya önemsizmiş gibi
gösterme çabasından kaynaklanni.3:ktadır. Bu gizlilik, Meclisi de kapsa-
mıştır.
Birçok önemli başarıdaR, özellikle hmir'in kurtarılmasında:nson-
ra karşılaşılan askeri/ve siyasi sorunlar, "Büyük Taarruz"un )ıenüz ta~
mamlanmamış olduğunu ,göstermekte, Mecli,,'te "Anadolu seferi bit- .
miştir" düşüncesini savunanları yanıİgıya düşürmektedir. '
Son çözümlemede şu söylenebilir; "Büyük Zafer", yeni Türk Dev-
letine çağdaşlaşma .yolunu açan en büyük kapı olmuştur.

••

, .

! ,

,
. TOPLUMSAL BİLİNÇLEN:MEDE ÖGRENİM BİRLİGİ

Seçil AKGÜN

Demokratik yönetim biçimi olarak cumhuriyet, yüzyillarönce belir~ .


miş bir kavramdır. Günümüzde de insan hak ve özgürlüklerini ön plan- ",.
da tutan en yaygın ve saygın yönetim biçimidir. Modern Türkiye'nin
yönetim biçiniidir. Cumhuriyet, toplumların bilinçlenmesi, yani eğiti-
mi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. türk ulusunun bu çağdaş yönetime ka,.
vuşması, yalhız bir .bağımsızlık savaşı ürünü olmayıp aym zamanda
başlayıp sürdürü.len bir bilinçlenmesavaşının da ürünüdür.' Her iki
savaşın da mimarı ve işçisi Atatür:tc'ünsistemli program ve uygulama-
larının ürünüdür. Dolayısıyle Türk ulusu ve modern Türkiye Cumhuri-
yeti için Atatürk, bağımsızlık, ve çağdaş eğitim, bir eşkenar üçgenin
açılarını oluşturmaktadır. Türk bağımsızlığının, cumhuriyetin korun-
ması anca;k bilimsel, çağdaş eğitimle yetişmiş, özgür, yani .laik düşün-
celi bireylerle sağlanabilir. Türk toplumuuygarlık,çağdaşlık ve ulusal- '
hkla eş anlamlıolan laik karakterini Atatürk'iin başlattığı bütüncül eği-
tim çağdaşlaşması ile kazanabilmiş,. cumhuriyet yÖnetimine kavuşmuş,
yine laik cumhuriyet eğitimi ile çağdaş toplumlar yanında bulunmaya
hak kazanmıştır ..
Kurtuluş Savaşı, Milli Mücadele; Bağımsızlık Savaşı.. Bunların
her biri Mondoros silahbırakışmasından sonra Türklerin ulusolarak
örgütlenip haksız işgale uğrayan toprakJarının bağımsızlığı.için verilen
savaşın eş anlamlı isimleridir. Tarihsel gelişim içinde bu sözlere daha
genış açıdan baktığımızda her birinin toprak kurtarma savaşından
daha anlamlı bir savaş da içerdiğini görürüz. Türk devrimini görürüz.
Atatürk, bu savaşı örgütlerken ulusal egemenlik çerçevesinde sı-
nırsal, siyasal, sosyal, ekonomik bütünlüğü, bağımsızlığı sağlamayı
hedef almıştı. O, siyasal bağımsızlığı Misak-ı Milli olarak tanımladı.
Savaş sona erip bağımsıZl~k kazanılınca, ekonomik zaferle taçlandı-
rılmayan bağımsızlığın gerçekbağımsızlık sayılaınıyacağım' vurguJa-
yarak ulusal niteliğe kavuşmuş yeni Türkiye'nin ulusal ekonomi~ini
belirlerneğe yöneldi. Misak-ı İktisadi, ekonomik ilkeler programı ola-
. -

174 8EÇİL AKGÜN

rak 1923 yılı başında oluşturuldu. Aynı günlerde Büyük Millet Mec-
lisi'nin kuruluşundan beri8üregelen eğitim düzenlemesinin de ilkeler
halinde belirmesini sağladı. Daha sonra "öğrenim birliği" adını alacak
bu eğitim ilkeleri, kimi eğitimciler tarafından hiç de ha,ksız olmayan
"Misak-ı Maarif" sözü ile tanımlandı.
Atatürk'ün amacı Türk ulusuna bu kavramlarr yalnız kazandır-
makla kalmayıp ulusu bu kavramların korl.lyuculuğunu yapacak bilince
de eriştirmekti. O, bumin bir düşünsel çağdaşlaşma sorunu olduğunu
bilerek, kurtuluş savaşı örgütlenmesi ile birlikte düşünsel çağdaşlaş-
mayı sağlayabilecek tek öge olan eğitimi de özenle ele aldı.
Atatürk'ün.daha Büyük Millet Meclisi'nin açılışından önce yerleş-
tirmeye başladığı eğitim ilkelerind~ şu hedefleri görürüz:
1. Eğitimi ulusallaştırmak -Bu, laik, çağdaş eğitim demekti.
2. Okur-yazarlığı halk arasında yaygınlaştırmak -Bu, okuyup,
yazması güç Arap harfleri yerine Türk diline uygun Latin harflerine
geçmek ve Türk' dilini geliştirmekti.
3. Kadın-erkek ayrımı yapmaksızın bütün yetişenleri ivedi, çağ-
daş bilgilerle dona:tmak- bu da en başta kendi sözleriyle "cehaleti gi-
dererek" pratik ve uygulamalı eğitimi yaygınlaştırmak, Türk gençlerini
hayata hazırlamaktı.
Kuşkusuz Atatürk, Türk ulusunun çağdaş eğitime olan gereksin-
mesini kavrayan ilk Türk aydını değildi. İmparatorluğun hızlı bir çö- .
küşe yönelmesiyle birlikte devlet adamları ve aydınlar, gerilemenin eği-
tim yoksunIuğu ile direkt ilgisini görmüşler, bunu giderebilmek içİn
türlü önlemler almışlardı. Atatürkse, daha Harp Akademisinde iken
eğitim sorunuyla yakından ilgilenmeye başlamıştı. Akademiyi bitirdik-
ten sonra Suriye'de kurduğu Vatan eeıniyeti'nin eğitim bölümü baş-
kanlığını üstlenmiştP. 100.yılı aşkın bir süredir yapılmakta olan eğitim.
atılımlarınıyakından incelemiş, bazılarında da tanık oltimştu. Yine çok
genç yaşta kavradığıbir gerçek; yaklaşık yüz yıldır yapılmış bütün gi-
rişimlerin imparatorluğu çöküşten kurtarmakta yetersiz kalmış oldu-
ğuydu. Atatürk, bu yetersizliğin nedenlerini sorgularken yetersizliği
giderecek önlemi almaya da kendini yetiştirerek başladı. Okuyarak,
okulunun verdiği eğitimin çoz üzerine çıkarken, yetersizliğe yol açan
çok duyarlıdengesizliği Gegörmekte gecikmedi. Bu 'dengesizlik, eğh
(1) Karaı, Enver Ziya: Atatürk ve Eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı Atatürk Özel Sayısı,
s. 35, Ank. 1982. .
TOPLU~SAL BİLİNÇLENMEDE ÖGRENİM BİRLİGİ 175

timde bir türlü giderilemeyen ikilemden kaynaklanıyordu. Ülkeye bir


yandan çağdaş eğitim kurumları ,getirilirken bir yandan da geleneksel
ve artık iyice yozlaşmış, bilim .yerine inanca dayalı medrese eğitimi
sürdürülüyordu. Yetişen kuşaklar, bilmekle inanmak ikilemi içinde
eğitiliyor, toplumsal değer yargılarına sahip olamıyor, bilimselliğin
sağladığı düşünsel özgürlüğe erişemiyordu. Atatürk, öğreniminde ilimi
yol gösterici seçti, Bu, çağdaşlığın gereğiydi: Nitekim bu seçimi ürün-
lerini daha imparatorluk dağılmadan verdi. Aynı ortam, aynı yöre,
aynı kuşak!an olup aynı okuldan yetişen arkadaşlarının arasında çok
farklı bir duruma gelen Mustafa Kemal sivriIdi, başarıdan başarıya
koştu. Kendi aklı, zekası, bilgisi ile i. Dünya Savaşı yıllarında adını
İmparatorluk içinde ve dışında duyurdu. Büyük Savaşın bitiminde
Türk toprakları için başlatılan mücadelede önderliğinf kabul ettirdi.
Atatürk, kendisi için bilimi yol gösterici alırken Türk ulusu için de
ayni bilimselliği özlüyordu. Daha Kurtuluş Savaşı başlamadan Türk
ulusunun yaşamına yerleştirmek istediği bilimsellik doğrult~sunda'
dünya gelişmelerini değerlendirerek şu gerçeğe vardı: Büyük Savaş,
bir bakıma dünyada imparatorluklar çağının 'sonunu getirmişti. Bu
savaş sonunda tarihe karışan Rus Çarlığı. Alman ve Avusturya-Ma-
caristan İmparatorluklarının toprakları üzerinde ulusal devletler oluş-
muştu. Durum Osmanlı İmparatorluğu için de farklı sayılmazdı. İm-
paratorluktaki Müslüman unsurlarin her biri ~endi ulusal yönetimle-
rini amaçlamaktaydılar. Milliyetçilik atılımı ağır basmış, ne din birliği
ne cihat çağrılan Müslüman Arap unsurların İmparatorluktan kopma
isteklerini durduramamıştı. İmparatorluk, çöküş eşiğine' gelmişti.
Ancak, Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihe karışmak üzere -olması,
Türk ulusunun da .aynı sona gömülmesi anlamına gelmiyordu. Bu bakış
açısıyla Atatürk, Türkün de ulusal bir devlet kurarak yaşamasını tek
çözüm görmekteydi. Ama bu yalnız çarpışma ve "savaş alanlarında
başarı kazanarak olamıyacaktı. Atatürk'ün gördüğü, bunun bir eğitim
ve bilinçlenme sorunu olduğuydu. Bu görüştenhareketle Atatürk,
daha Kurtuluş Savaşı başlamadan Türk ulusunun her türlü tutsak-
lıktan uzaklaştırılması gibi yüksek bir idealin gerçekleşmesinde kilit
noktasının Türk halkının düşün ye bilgi düzeyinin yükseltilmesi, çağ-
daşlaştırılması olduğunu vurgulamıştı. Bunu eğitilmiş, sosyal ve
uygar yaşamı tanımış kimselerin, o dönemde pek zavallı olan halkın.
düzeyineinerek değil, halkı kendi düzeylerine çıkararak, kısacası,
halkı egiterek geliştirebileceklerini söylemişti2•
i

(2) Atatürk'ün Söylev ve DemeçIeri Cilt IJ Ank. 1959 s: 2-4


176 SEçİL AKGÜN

Atatürk, eğitimi Kurtuluş Savaşına paralelolarak ele alırken sava-


şın örgütlendiği kongrelerde "az zamanda 'ilim ve maarifi icabatı as-
riyeye göre yükseltmekiçin mütefekkir olduğumuz hususatı takdir
, ederiz"3 diyerek bu konuyla yakın çevresini de ilgilendirdi, görüşlerine
baş vurdu.
Bundan şonra Atatürk'ün eğitim-öğrenimi kesin olarak ön planda
tuttuğunu ve düzenlenmesi için, çabalarını sürdürdüğünü görürüz.
Kendisinine,n büyük psin kaynağı, yakın geçmişteki deneyimlerdi.
, Kaldıkhİmparatorluğ:un son yıllarında daha, önce de vurguladığımız
,gibi, eğitim-öğreniminde batılılaşmaya büyükölçüde yer verilirken,
terkedilmemiş medreselerde & düzenlemeleregidilmişti. Bu deneyim-
dekibaşarısızlık, aydınları daha köklü düzenleme düşüncesine yönelto:.
ti. Soruna eğilenler gitgide çoğalırken eğitim birliğinin sağlanması da
yavaş yavaş gündeme geldi. Emrullah Efendi, 'Tevfik Fikret, Ziy'a
Gökalp, _İsmail Haklo (Bal~acıoğlu) İhsan (Sungu), Selim Sırrı (Tar-
can), Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Nafi Atuf (Kansu), Vedat Nedim
(Tör) Beyler gibi bu konuyu destekleyen değerli düşünür ve eğitimciler
yetişti. '
1916yılında Ziya Gökalp, köklü eğitim düzenlemesininbaşlangıcı
'olarak ilk okullarda birlik sağlanmasını' öne sürüp çağdaş eğitim ku- '
rumIarı ile medreselerin hükümet tarafından değişik platformlara
konulmalarını önererek ulusal eğitime götürecek yolun ilk adımını
attı. O yıl tinsel karakterli Evkaf Nezareti'nin çağdaş okullarla ilişkisi
kesilerek' çağdaş eğitim kurumları Maarif Nezareti'ne, medrese1erse
Meşihat-i İslamiye'ye devredildi4• - '

Böylece başlayan gerçek eğitim düzenlemesi girişimlerini 1917 yı~


lında eğitimin ulus,allaştırılıp birleştirilmesiiçin yapılan İttihat Terakki
Kongresı izlemişsede gerek savaş, gerekseülke aydınlarının farklıgö-
rüşleri böyle bir güçlü adımı olanaksız kılmıştı5• Oysa Kurtuluş Savaşı
kazanıbnca ulusal bir Türk devleti kurmayı amaçlayan Atatürk, ,ulu-
sal devletin ancak ulusal örgütlerle yaşayabileceğinin bilinciyle eğitim-'
öğrenimde de bu cürretli adımı geciktirmemek kararındaydı.
'Atatürk'e göre "ferder mütefekkir -olriıadıkça kitleler istenilen
, yöne herkes tarafından iyi veya fena istikanietlere sevk olunabilirler"di.
Dolayısıyle, bağımsızlığı korumak için "vasi olan memleketimizi, seri '
i,

(3) A.g.e., s: ı3.


(4) Ergin. Osman: Türkiye Maarif Tarihi İst. -1940, s: 111.6
(5) A.g.e. ıı17-24
TOPLUMSAL BİLİNÇLENMEDE ÖGRENİM ,BİRLİGİ 177

bir surette imar edebilmek için de az zamanda ilim maarifini icabatı


asriyeye yükseltme"6 gereği vardı. Çözüm, ulusal eğitimdi. 1920 yı-
lında açılan T.B.M.M. nin ilk' programında yer alan o zamanki adıyla
Uıiıur-ı Maarif Vekaleti ise bu konuyu vakit geçirmeksizin' ele aldı.
Amaç, hallfi/aynı ideal çevresinde toplayacak bilinçle donatmak, aynı
bilinçle de kazanılanı koruyacak kuşaklaryetiştirmekti. Atatürk'ün . "

Meclis açılmadan söylediği değindiğimizsözleri, ülkü' birliğinin Türk


geleceği açısından öneminibelirtmiş, izlenecek ulusal eğitim politika-
,sını yönlendirınişti. Meclis açıldıktan sonraki kronolojik gelişmeler
de incelenince 'ilkind~n başlayarak' bütün hükümet programlarında
süregelen savaşa karşın eğitim sorunununsavsaklanmaksızın ön plan-
da t~tulduğu göriHmektedir. Ve yine Türk ulusunun veTürk siyasetinin
amaçlanan' ulusal eğitim sağlanana kadar çetin bir yol katetmek zo-
runda olduğu görülür. Bu yolun en önde gelen:güçlüğü, bireyleri öz-
gür düşünceye eriştirebilmek için yüzyılların alışkanlığını kırmak gibi
zor bir engel aşmak gereğiydi. Geleneksel'kurum ve düşüncelere sahip
bir toplumu sadece çağdaş eğitim organları .ile,donatmanın yetersiz
olduğu kanıtlanmıştı. Dolayısıyla bir yandan eğitim kurumları çağdaş-
laştınlırken, bir yandan eğiticileri ve halkı bu görüş çerçevesinde top-
lamak zorunluydu. Hedef, yalnız eğitimin' değil, tüm kurumların
ulusallaştırılmasıydı. Dolayısıyla, bireyleri ulusallık bilinci ile dona-
tıp gelecek kuşakları da aynı bilinçle yetiştirerek ulusal, çağdaş değer-
leri koruyacak aydın kadro oluşturmak da önem kazandı. Eğiticilerin
bilinçlenmelerini ön plana alan Atatürk, heryurt gezisinde, her söy-
"levinde öğretmenlere seslenmekve izlenecek eğitim politikasına yöp.
kazandırmak görevini üstlendi. Top seslerinin Ankara'da~ duyulmakta'
'olduğu günlerde savaşın eğitim düzenlemesine engeloluşturmıyacağını
göstermek istercesine Ankara'da bir genel eğitim kongresi duzenledi.
Ulusal eğitime yönelik 1921 Eğitim Kongresinin alt yapısı, Mecli-
sin açılışından beri oluşturulmaktaydı. İlk Maarif Vekili Rıza Nur Bey;
5 Mayıs 1920 tarihinde birbildiri ile hükümet programı içinde eğiti-
min yerini belirlerken eğitim ve öğrenimi yetişecek çocukları hayatta
başarıya ulaştıracak özgüvenle donatıp üretgen ve düzgün bilinç
sahibi kimselerolarak yetişmelerini sağlayacak şekilde çağdaşlaştır-
mayı öngörüyordu. O an için ilk yapılacak işleviuse eldeki okulların
iyi yönetilmesini sağlamak olduğuna da ayrıca değinerek hükümetin,
eğitim sorununu bizzat ele aldığıİ1ı anlatıyordu7• Nitekim, hükümet'
(6) Atatürkün Söylev ve Demeçleri Cilt1! s: 11
,(7) Öymen, Hıfzırrahman (aşit: Cumhuriyet Eğitimine geçişte Atatürkün Etkisi; T.T.K.
AtatürkKonferansları Ank. 1977 s: 104 'S; A.g.e. 173.
178 SEçİL AKGÜN

programının duyumlmasını izleyen günlerde ulusallık bilincini halk


arasında yerleştirmey(~yönelik başka girişimler de olmuştu. Bakanlık,
Türk dilini ve kültürünü değerlendirme öncülüğünü de üstlenmişti.
Örneğin, resmi yazışmalarda sade bir Türkçe öngörülerek Arapça-
Farsça kelime, ek ve ünvanlar yerine Türkçelerinin kullanılması isten-
.mişti. Edebi eserlerden oyunlara, giysilerden sanatolaylarına kadar
Türk kültüründe bulunan değerlerin canlandırılması öngörülmüş, Ana-
doluda Türk varlığının 9 asırlık geçmişini kanıtlayan. yapıların korun-
ması, eğitim teşkilatı içinde özenle duyurulmuş, hatta Latin harflerine
bile bir köprü. kurulmuştu. Yazılan her kelimenin bir de Latin harf-
leriyle yazılması önerilmişti8• Ayrıca "Atalarımız tarafından kullanıl-
dığı halde özellikle İslamiyeti kabulden sonra yavaş yavaş terkedilen
ve son zamanlarda büsbütün ortadan kalkmış olan Türk adlarının öğ-
rencilere verilmesine ı~alışılması,'öğretmenlerin, öğrencilerin birbirle-
rini ,bu adlarla çağırmalarında teşvik edici olmaları ve her Türkün bir
aile adı ve bir Türk adı bulunması1üzumunun"9 bakanlıkça belirtil-
mesi, milli, halka dayalı bir öğretim-eğitim programı hazirlığının kanıt-
l~rıydı.
Gerçektendeulusallık yolunda bu çaba, hiç de göz ardı edilecek
bir olay değildi. Yüzyıllardır Türk. ulusu, Osmanlı İmparatorluğu'nun
hetorojen'yapısı içinde ulusal benliğinden uzaklaşmış, hele son dönem-
'lerdeki Pan İslamist politika, Türk ulusunu düpedüz Arap kültürel em-
peryalizmi içine sokmuştu.Dinsel değerler, ulusal değerlerden ön plan-
da gelmiş, kendilerine Türk adı veren ilk Türk aydınlar grubu olan
Genç Türkler bile bu akımın tutsağı olmuşlardı. Gerçektende anılarını
yazan bir Jön Türk, Pariste hangi ulustan olduğu sorulduğunda ilkin
Müslüman, sonra- Osmanlı daha sonra da Türk olduğu yanıtını verdi-
ğini, yani Türklüğünün ancak üçüncü planda aklına geldiğini yazmak-
taydı10• Türk gençlerine ulusal benliklerini ancak laik ve ulusal bir eği-
tim programının kazandırabileceğini anlamış bakanlığın sevincdirici'
atılımlarına karşın, ilk eğitim 'programında bile hala eğitimin dini ve
milli olması gerektiği vurgulanmaktaydı. Amaçlanan noktayaerişe-
bilmek içindin ve bilimin, birbiriyle çelişen bu iki değerin yerlerine
oturtu1ması zorunluydu.
İşte 1921 Kongr~$i, eğitim' sorunun Meclis'te sistemli biçimde ele
alınmaya başlamasından sonra laik, ulusal, demokratik değerler demek
(8) A.g.e. 173
(9) İbid. '
(LO) Niyazi Berkez: Türkiyede Çağdaşlaşına,
.TOPLUMSAL BİLİNÇLENMEDE ÖGRENİM BİRLİCİ 179

olan çağdaş eğitime yönelişin ilk güçlü girişimi olarakkarşımıza çık-


maktadır.
1921 Eğitim Kongresinin açılış konuşmasında Atatürk, Kongreyi
laik, ulusal eğitim gereği doğrultusünda yönlendirdi. Söylevinde Türk
ulusunun tarihsel gerile~esincie en önde gelen etgenin izlen n yanlış
eğitim yöntemleri olduğunu hatırlatarak ':eski devrin hurafatından
ve evsaf-ı fıtdyemizle hiç münasebeti olmayan yabancı fikirlerden
uzak, ulusal karakter ve tarihimizle uyumlu, yeni yetişecek kuşaklan
yabancı etkilerle çarpışabilecek ulusal bilinçledonatacak" bir eğitim
programı izlenmesi gereğini belirtti. "SilahımızIa oldıığU gibi dimağıyla
da mücadele mecburiyetinde olan milletimiZin birincisinde gösterdiği
kudreti ikincisinde de göstereceğine asla şüphem yoktur" diyerek dü-
şünsel alanda ulusu zorlu bir savaşın beklediğini anlattıl!.
Bu kongre yalnız eğitim ordusunun ilkörgütlü, güçlü adımı
olarak kalmıyordu. Bu kongre ile bir yandan Türk'ün savaşın
bitmesini bekleljlle"sizin çağdaşlaşma girişimini başlatı!? sürdüreceği
anlatılıyor, bir yandan da, böylesine ileriye yönelik bir işleve girerek
Türk bağımsızlığının ergeç kazanılacağına duyulan güven göstergesi
oluyordu. Nitekim kongreninüzerinden çok geçmeden 1922 yılında Mec-
lisin üçüncü toplanma yılını açarken Atatürk, Türkiye'nin izleyeceği eği-
tim politikasını tanımlamayı sürdürmekteydi. Ulusallaşma aşamasında
en ön .planda okur-yazarlığın ele alınmasını istiyordu. Okuma-yaz-
.manın eğitimin en vazgeçilmez aracı olduğunu dikkate alarak Türk
toplumunun bu eğitim-kültüranahtanna biran önce sahip olmasını
istiyordu. Kaldıki Tanzimat döneminden beri sürdürülen eğitim çaba-
ları sırasıuda Arap harflerinin güçlüğü ve Türkçeye uyumsuzluğunun
kavranmasını da ilgiyle incelemiş, daha Erzurum Kongresi'nden önce
Türkiye için amaçladıklarından yakını Mazhar Müfit (Kansu~ Bey'e
söz ederken Latin harflerine de geçileceğini' belirtmiştj12.
Bu bağlamda, değindiğimiz Meclis konuşmasında Hükümetin
en önemli görevinin eğitim olduğundan söz ederek izlenecek. eğitim
programında ülkenin toplumsal gereksinmeleriyle, çevre koşullariyla
yüzyılın gereksinmelerine uyacak hale getirmeninesas olduğunu söylü-
yordu. Sıraladığı aşamalarınsa ancak düşsel düşüncelerden uzak, ger-
çekçi görüşlerle sağlanabiıeceği~i belirtiyordu13• Ülkede yönetim ve

(11) Söylev Demeçler II 16-18


(12) Kansu, Mazhar Müfit: Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürkle Beraber, Ank.
1966 s: 131
(13) Söylev Demeçler Cilt i s: 230
180 SEçİL AKGÜN

eğitimin iki b~şlılıktan kurtarılması, laik cumhuriyet temeline oturtul-


ması en büyük emeliydi.
Büyük zaferin kazanılmasından sonra, 2iEidİn 1,922de Bursa'da:
Atatürk'ün öğretmenlerlekonuşması, yeni kurulacak sistem ve eğitim:
ilkeleı::iaçısından büyük önem taşımaktadır i 4. Öğretmenlere "Ordula-
rımızmıhraz ettiği zafer, sizin ve ordularınızın zaferi için yalnız
zemin hazırladı. Hakikizaferi sizler kazanacak ve idame ettirecek-
siniz. Bugünün evla.tlarını yetiştiriniz. Onları memlekete nafi uzuvlar
-yapınız"diye seslendiği bu' konuşmasında. şu fikirler belirmektedir:
ı. Zaferin kazanıInıası~ gerçek kurtuluşu getıirmemiştir. Bu ancak
bilim ışığında toplumun eğitilmesiyle gerçekleşecektir. 2. Bu zaferin
sağlanabilmesi için (mönt.mli görev, eğitimcilere düşmektedir. Dolay-
sıyla gelecek kuşakllarm yetiştirilmesi için izlenecek eğitim programı
toplumsal gereksinıneyi karşılayacak çağdaş, laik sisteme dayan-
malıdır. 3. İlk ve orta öğrenimde ço~ukları biran önce hayata hazır-
layacak pratik v~uygulamah öğrenime yönelmek gereklidir. 4. Ülke
gençleri kız-erkek ayrılmaksızın büiüncü! bir. eğitim programıyla
yetiştirilmelidir. .
Nitekim bu dördüncü nokta üzerinde sürekli işleyen Atatürk,
çocukların ilk eğitimlerini ana kucağında gördüklerini, dolayısıyla'
. güçlü bir ulus olabilmek için kadınların da her hususta yÜkselme-
leri gerektiğini, sosyal yaşamı erkeklerle birlikte sürdüreceklerinden
bilgili ve düşünür aılabilmek için erkeklerin geçtikleri bütün eğitim
derecelerinden kız öğrencilerin de geçeceklerini vurgulamıştıls.
. Gerek eğitiminçağdaşlaşıp ulusal1a,şıplaikleşmesi, gerek kız öğ-
rencilere de aynı olanakların sağlanması, büyük bir eğitim devrimidir.
Dolayısıyle devrim eyıeminin ilkesi gereği eğitimde de eski kurumlarla i
ve örgütlerleııgiyi kesip yeniyi tanıtmak, Atatürk'ün ereğiydi. İkilem
kalkınca ulusal birlik gerçekleşebilecek, yetişecek kuşaklar ulusal gö-
rüş ve beraberlik çerçevesinde köhıie, .devrini tamamlamış medrese
eğitiminin hasta bilgilierinden arınabileceklerdi. Bu bağlamda bir yan-
dan sürekli öğretmenlerle ,söyleşileryapıp onlara ulusal eğitimin yarar-
larını anlatan Atatürk, bir yandan da Halk Fırkasını oluştururken sap-
tadığı 9 ilkelik programıniçine "Tevhid-i Tedrisata derhal teşebbüs
edileceği"ni kaydederek medreselerin kapatılacağını ilk kez .açıkola- "
rak belirledi. Aynı za.manda siyasal parti programında bu gidişten söz
(4) Söylev Demeçler CHf II s: 42-46
(15) A.g~e. s: 86
TOPLUMSAL BİLİNÇLENl\1EDE ÖGRENİM BİRLİGİ 181

ederek, Ülkesiyasetçilerine de bu değişime sahip çıkma çağrısı yapmış


~~. .

Oysa cephede tamamlanmış s).Caksavaşa karşın, yurt içinde devrim


ilkelerine karşıt güçlerle soğuk :bir savaşın süregeldiği de bir gerçekti.
Kaldıki her yenilik hareketininkarşısında görülen direnicilerin kimisi,
Atatürk'ün yakın çevresini oluşturanlardandı. Dolayısıyle Atatürk,
tüm devrim hareketleri için uygun zamanlar beklemeyi yeğlemiş, doğ-
ru düşünceyi halkaanlatıp tamtacak zaman ayırmaya özen göstermiş,
halk arasında ka~u oyu oluştuktan sonra gerçek adımı atmıştı. İşte
Bursa konuşmasında eğitimin birleştirileceğini vurgulamasına karşın,
'Meclis içinde bile dine dayalı öğrenimden hala yarar umanlar vardı.
Dinsel, etkilerse getirilmek istenen ulusallık sınırınıarım aşıyor, dinsel
kurallarsunarak bağımsızlık için büyük bir tehlike oluşturuyordu.Ni-
tekim, Meclisin ilk üç Milli Eğitim Bakammn girişimleri, yani Rıza
Nur'un ulusal dil ve eğitim, Hamdullah Suphi'nin Türkkültürü ve
çağdaş eğtim, Vehbi Bey'inse ülkede eğitime bir 'başka türlü tutsaklık
getiren misyoner okullarından kapananların yerine yenileriniIiaçılma-
sını engelleyen eğitimin ulusallaşmasına yönelik adımları bir gerçekti.
Ancak, bu üç bakandan ilkinin !'Çocuklarımıza verilecek terbiyeyi her
manasıyla dini ve milli bir hale koymaklazım"; ikincisinin "Bazıların-
da görüldüğü üzere terbiye-i milliyeyi dinden hariç telakki etmek, bir
hatayı fahiştir" ve VehbiBey'in eğitimin "esasatı diniye ve milliyemiz
dahiiinde milli hars ve irfanımızın inkişaf ve tealisine bağlamak"16,
sözleri de dinselliğin ve ulusallığın bütün çelişkisine karşın eğitimde bir
arada sütdürülmesine yönelik birçok aydınında /paylaştığı yetkili gö-
rüşlere örnekti. Daha da ötesinde, Vehbi Bey, medrese1erin yeniden
düzenlenmesi girişiminde bile buI.ıınmuştu. Ancak, 1922 yılında kaza-
nılan zaferi Kasım ayında Saltanatın kaldırılması, ve beraberinde
İstanbul Hükümeti'nin bütün nezaretlerinin kapatılması izledi. Türkiye,
1923 yılına yeni, ulusal bir yapıyado'ğru daha güçlü girdi..
1923 yılıbaşında Atatfuk, "T.BJYLM.Hükümeti millidir, tamamı
ile maddidir, hakikatperesttir. TB.M.M. nin ,bütüri programlarının
umdesi, şu ikiesastadır: İstiklali tam ve bilakayduşart hakimiyeti mil-
liye"17diyerek TÜrkiye'nin' attık hiçbir tutsaklığa, hele düşünsel tut-
saklığa' düşemiyeceğini anlatmak istiyordu.
O yıl Şubatayında İzmir'de toplanan İktisat Kongresi, artık kur..,
tuluş' savaşım geride bırakmış yeni Türkiye'nin ekonomik bağımsızlı-
(16) Öymen, Hıfzırrahman Raşit. kg.k. s. 171
(17) 'Söylev Demeçler' i s. 285' . ,.
.182 SEçİLAKGÜN .

ğını ve izleyeceği.ekonomi politikasını ana hatlarıyla saptamak üzere


toplanırken, Kongre gündeminde özgünbir yer tutan eğitim konusu,
hiçbir geİişmenin eğitimsiz olamıyacağını' bir kez daha kanıtlamıştı.
Kaldıki Kongrede oluşturulan Misak~ıİktisadi adıyla anılan 12 madde-
lik ekonomi ilkeleri bile geniş ölçüde halkın yetişmesi ve eğitimi ile ..
bağlantıbydi. Zaten dötiemin aydın ve devrimci Maarjf Vekili İsmail
Sefa (Özler) Bey de aynı günlerde Atatürk'ün temelini 1921 Kongre-
sinde attığı ve sürekli işlediği temel eğitim ilkelerini biçimlendirmektey-
di. Bu ilişkiler, Sefa Bey tarafından bir Misak-ı Maarif içeriğinde yayın-
'land,18. Ayrıntılı bir eğitim programını içeren bu ilkelerde eğitimin
• amaç ve sorunları, çözüm önerileriyle birlikte ele alınmıştı. Genel-
gede gerçek eğitimin ulusal heyecan taşıyan serbest akımlarla ve duşün-
sel gelişme ile sağlanabileceğine, ulusal egemenliğin ancak ulusun daha
biçimlenip yükselmesi ile korunabileı;eğine-,ulusal egemenliğin ancak
ulusun daha bilinçlenip yükselmesi ile korunabileceğinedeğiniliyordu.
Yeni yetişecek kuşakları heralama suskunlukla boyun eğecek biçimde
değil, ulusal çıkarları en uygun yolu seçerek, ülkeyi ekonomik: tutsak-
hkta bırakmıyacak düşünsel olgunluğ;a eriştirerek yetiştirecek okulları
kurmak, gençleri'çalışmak düşüncesi ve üretmek amacıyla donatmak,
özgüyenli kimseler olınalarım sağlamak, genelgenin ima fikriydi. Ağır-
lık noktası ulusallık ve gençleri hayata hazırlamak olan bu genelge,
bireyleri kuran harf1e,rive teorik bilgiler vererek ancak öbür dünyaya
hazırlayıpyetiştiren medrese sistemine bütünüyle uzak bir öğrenim
sisteminin öncülüğünü yapıyordu. Din eğitimininse . "iptidai mektep-
lerde bu bapta (din eğitimi) en müessir vasıta, mürebbilerin çocuklara
nümune olmasıdır. Çocuk gayrı meşur bir surette mürebbinin sözün-
den ziyade hayatını taklid eder"19 diyerek gerçekçi laik çözüme bağlı-
yordu. Bu genelge, gençlerin pratik ve uygulamalı eğitim çerçeve-
sindeyetiştirileceği e!~itim programının ulusal ve çağdaş eğitim şek-
linde yurdunen uzak köşelerine götürülmesini de öngörerek bir yıl
(18) Mustafa Rahmi: Gazi Paşanın Maarif Umdesi: Asri Terbiye ve Maarif (Ank, 1923
. (1340) yapıtında "Misak-ı Maarif sözü kullanılmaktadır. Bu yapıt, Sayın Burhan
Göksel Tarafından Atatürk Dil Tarih Kültür Yüksel Kurumunun Atatürk Araş-
tırmaları Dergisinin Sayısında da. ele alınni.ıştır. Ekte fotokopileri sunulan 7 Mart,
ve 3 Mayıs 1924 tarihli Hakimiyet-i Milliye Gazetesinde de kitap üzerinde ayrıntılı
durulmuştur. Sayın Gökserin, bu makaleİıin yazarının dikkatini çektiği eski harf-
lerle yayınlanmış kitapeığın Türkçe transkripsiyonu Murat Uluğtekin tarafından
yapılmış ve SeçiI Akgün'le ortak çalışma ürünü olarak Atatürk Yolu (Ankara
Üniversitesi Türk İnk:ılap Tarihi Enstitüsü Dergisi) Yıl / 2 Sayı s 3 de yayınlan-
mıştır. İsmail Sefa Bıeyin Genelgesi ise Maarif Vekaleti Mecmuası'nda (Sayı: 1•.
1 Mart 1924) yayınlanmıştır. .
(ı 9) MustafaRahmi: A.g.e. s: 39
TOPLUMSAL BİLlNÇLENMEDE ÖGRENİM BİRLİGİ 183

sOlıra çıkacak "Tevhid-i Tedrisat" yani öğrenim birliği 'yasasının


öncülüğünü de yapıyordu.
Atatürk'ün yol göstericiliği ile hazırlanmiş bu genelgenin devrin
e.ğitimcilerinden Mustafa Rahmi Bey tarafından "Gazi Hazretleri'nin
Maarif Umdesi; Asri Terbiye ve Maarif" adlı kitabında ayrıntılı ölarak
ele alınması, Cumhuriyet'ten önce Misak-ı Milli; Misak-ı İktisadi ve
Misak-ı Maarif olarak ulusal, çağdaş yönetime geçiş için tüm toplum-
sal faktörlerin oluştuğunun ilginç bir belgesidir.
Öteyandan, öğrenim birliğinin gÜn meselesi olduğunu Atatürk
Mecliste "Ali meslek ve ihtisas erbabının tefrik olunabileceği derecatı
tahsile kadar, terbiye ve tahsil de vahdet. heyeti içtima iyemizim terak-
ki ve tealisi noktai nazarından çok mümmdir"zo diyerek belirtmişti.
Uzon savaş yıllarını izleyen olumlu sonuçlar köklü değişiklikler
içın büyük g"(iven'getirmişti. Cumhuriyetin duyurulmc;ısı ise, yeniliklere
doğru gidiiş hızlandırdı. Maarif Vekaleti'nden29 Aralık 1923 tarihi ile
Maarif Müdürlüklerine gönderilen genelge de "Terbiye usullerine yeni
bir yön vermek zorundayız. Bir ülkenin terbiye si kendi varlığının koşul-
larını sınıırayan: noktalarıdır. .. Dünün kör bir itaat isteyen çocuğu ve
genci, hür ve mesulbir millet ferdi telakki edenfaal bir terbiyeye bırak-
malıdır. Milletin hakimiyetitie istinad eden genç Cumhuriyet hükümeti-
mizin mektepleri tedrisatında Cumhuriyetin esaslarınasadık kalmayı
telkine mecburdur..~ Geçmiş gÜnlerin mektep terbiyesindebugün artık"
tarihe ka~ışmış bir saltanatın izleri mahsustur. iradelerimizin fevkinde
bütün kuvvet ve meşruiyetini maziden toplayan fuzuli bir idare vardı.
Mektepler bu idarenin tesirlerini derecederece teşkilatla çocuklara -in-
diriyordu.Bugün kendi irademizle ~emiyetimizin yüksek ve müşterek
menfaatlerinden. başka nefsimize bir hakimiyet tanım:ıyoruz"zı deni-
yor, ulusal eğitimin gereği bir kez daha vurgulanıyordu.
Uzun çabalar sonunda eğitim-öğrenimin birleştirilmesi ortamı ha-
zırlandı. Medrese ve okulların ayrı yönetim birimlerine bağlılığı. kendi
yönetimlerine sahip azınlık okullarının daarttırdığı bu dağınıklık sür-
dükçe ülkede gerçek bir eğitim düzeni sağlanamazdı. Oysa Halifeliğin
Cumhuriyete karşın süregelmesi ..dinsel kurumların etkinliğine ve dev-
letin,teokratikkarakterini korumasına yol açıyordu. Bundan alınangüç~ .
le de din ile ulusun eş anlamlı olduğu öne sürülerek pinsel ve ulusal
terbiyenin birlikte yürütülmesi isteğininde ardı kesilmiyordu. Bazı

(20) Söylev Demeçler i z: 300


(21) Öymen, Hıfzırrahman Raşit: A.g.m. s: 234
184 8EÇİL AKGÜN

basın organlad2 da bu isteklerin sözcülüğünü yapıyor, devletin din


eğitimini bilim heyetleri atıyarak saptayabileceğini 'önererek laikliye
, bu büyük çelişkiyi gündemde tutuyordu. Bu, eğitim ve tüm-devlet ku- :
rumIarında amaçlanan ulusallığın, laikliğin, ııkin devlet düzeyinde sağ- : .
lanarak uygulanabileceğini anlatmaya yeterliydi. Bu durumqa görü-
lüyordu ki eğitim birleştirilirken Haı:feliğin kaldırılması da zorun-
luydu.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en büyük dönüm noktası olan bu
adımı atmazdan önce Atatürk, her önemli adımında yaptığı gibi aydın- .
lara danışmaktan, onların düşüncelerini öğrenmekten kaçınmadı. Eği-
timin laikleştirilmesi kararı öncesi en önemli görüşmelerinden birini
İstanbul' Darülfünunu Emini (Rektörü) İsmail Hakkı (Baltacıoğlu)
Bey ile.yaparak onun eğitimin dinsel veya ulusalolunması konusunda
'görüşünü aldı. İsmail HalelcıBey'in yanıtı şöyleydi: "Din sosyal .bir
örgüttür. Gerçekte yaşamaktadır. Fakat devlet onu okullarda öğret-::
rnek zorunda değildir. Devlet, terbiyesini laikleştirmelidir... Türk mil- "
leti laik terbiye esasını çok iyi kabul edecektir. Çünkü dünyanın en mus-
OOtkafalı bir miIletidir"23
İzmir'de gazetebaşyazarıarı ile de bir toplantı yapan Atatürk,
onlardan da Türk basınının ülkenin gerçek iradesiniri dayanağı Cumhu-
riyet çerçevesinde bir fikir kalesi oluşturarak Türk aydınlarının aynı
düşüncede oldiıklarını dünyaya gösterınede yardım ve birlikteliklerini
istemişti24.
Danışmalarını harb oyunları sırasında ordu ileri gelenleri ile de sür-
dürenAtatürk ordu kumandanlarından ülke yararını her zaman göze-
zeteceklerine güvencealdı. Ülkenin, ordusu, basını ve eğitimcilerinin des
tek ve güvencesini sağladİktan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm ku-
rumları ile laikleşrnesi ve eğitimin ulusallaşına')ı zamanının geldiğini
1,Mart günü Meclis kürsüsünden duyurdu. ,Üikenin genelinde ,sapta~ .
nan eğitim ve öğrenimin birleştirilmesi esasını bir an geciktirmeden uy-
gulamak gerektiği, bu yqlda gecikmenin zararları ve çabukiuğun sağla- .
yacağı ciddi gelişmelerin Meclisin ivedi kararını gerektirdiğini söyleyen
Atatürk, "Türkiye'nin eğitim ve öğrenim politikasının her derecesinde '!

tam ve hiçbir kuşkuya yer vermeyim bir açiklıJldabelirtip uygulanması

(22) Örneğin, İkdam da Ahmet Cevdet: "Tedrisat-ı Diniye Tedrisat-ı Milliye iİe Sevk
Edilebilir" başIıkla yazısı
(23) Ergin, Osman. kg.e. Cilt V s: 1359
(24) Hakimiyet-i Milliye, Ta~in, 7'Şubat, 1924
TOPLUMSAL BİLİNÇLENMED~ ÖGRENİM . BİRLİGİ 185

gereklidir. Bu politika her anlamıyla milli bir kapsamda- olmalıdır"25


diyordu. /
, . ~ .
Tüm ulusu ilgilendiren öğrenimin birleştirilriıesi yasa tasarısı,
ilginçtirki Meclise sunulduğunda Halifeliğin kaldırılması- tasarısını
kuşkuyla karşılayanlar tarafından desteklenmişti. Örneğin, İzmir'de-
ki toplantıda değinilen kuşkularını yansıtan Hüseyin Cahit (Yalçın)
Bey, 2 Mart 1924 tarihli Tanin'de eğitim konusuna devrimci yaklaşımla
bakarak "Tevhid-i Tedrisatın dinin dünya işlerindeiı ayrılmasından iba-
ret olduğunu" söyleyip ülkenin kurtuluşunun tek yolunun o zamana
kadar Türk'ün atamadığı bu güçlii adımı atarak sağlamıbileceğiniyazı- .
yordu. Konya'dan Babalık G~zetesi, Mehmet Muhlis'in. "Fikri Bir
İhtilal Arifesinde"; İstanbul'dan Vatan Gazetesi'nden Ahmet Emin,
(Yalman) Bey "Türk Milleti Artık Kabus İçinde Yaşayamaz"başlıklı
yazılarında eğitim birliğini destekliyor, gerekliliğini belirtiyorlardı.
"Terbiye ve adalette birlik ve gereksinmelere göre özgü~cehareket sağ- .
laiımasıyla ülkemizde çağdaş anlamıyla ilk kez devlet kavramı kurula-
caktır. Uygarlıkailesi dışındakalmamız, Müslüman olmamızdan'değil,
devlet makinası içinde teokrasiyi yaşatmak isteyip Türkiye'nin özgür
gelişmesinin .gerek~irdiklerini kabulden çekin emizdendir.' Eğitimde
birlik, tüm vatandaşları yüksek örneklere doğru yetiştirmek, her türlü
ihtisası yüksek ihtisas okunarına bırakmaktır"26 diyen Ahmet Emin,
Atatürk'ün yetişenler için öngördüğü hayata hazırlama kavramını da
destekliyordu.
3 Mart (1924) günü. Tevhid~i Tedrisat, yani öğrenim Birliği yasa.
tasarısı, Halifeliğin Kaldırılması yasasından sonra Saruhan Mebusu
Vasıf(Çınar) Bey ve.57 arkadaşının imzalarını taşıyan önerge ile gün-
deme getirildi27• .

Meclistegenel' eğilim, eğitim ve öğrenim Milli Eğitim Bakanlığı'nın


1-.
sorumluluğuna bırakılmasıydı. Meslek okullarının konumu, ayrı tar-
tışma konusuydu. Meslek okulları özellikle ihtisaslaşma, yani üniver-
site öğrenimi aşamasında tartışma konusu olmuştu. Birlik sağlanırken
meslekokullarında normal öğrenim görmemişkimselerin, üniversite
sıralarında yer alamayacağı vurgulartmış, bütün ilk ve orta öğrenimin
Bakanlığa bağlanması önerilmişti. Bu konumda medrese öğreniminin
yinede süregelmesi engellertebilecekti. .

(25) Söylev l)emeçler i s; 329


(26) Vatan, 2 Mart 1924
(27) TBMM Zilbıt Ceridesİ 3 Mart 1924 s: 17.
186 SEçİL AKGÜN

Kurtuluş Savaşı, Türklere ulus olduklarını öğretmişti. Dil ve kültÜr


birliğinin önemini j(avramada ülke aydınları büyük rol oynamışlardı. i

Medrese1erin ilj( öğrenimden başladığı oysa ilk sınıflardaki çocuklara


meslek esasına yönelik dersler verilmediği de defalarca anlatılmıştı. i

Öğrenim birliğinin tüm e!,ritimi içermesi, ülkı~ geleceği açısından en'


önemli noktaydı. Bu noktadan hareketle öğrenirnin Birleştirilmesi ya- '
sasında"Şeriye ,ve Evkaf Yekaleti veyahut hususi vakıflar tarafııidan
idare olunan bileümle mektep ve medreseler Maarif Vekaleti'ne devru
rabt edilmiştir" "türkiye dahilindeki bütün miiessesat-ı İlmiye ve Ted- .;
rüiye Maarif Vekaletine merbuttur"ZS deniyordu. Bir süre önce med-
reselerden inekteplerin ayrılıp medreselerin Seriye ve Evkaf Vekaletine
bağlandığı anımsanırsa bu iki maddenin medre:selerin sonunu da getir-
diği anlaşılır. Öteyandan yasa gereği azınlık okullarının da Milli Eği- ,'
i ' tim Bakanlığına bağlaJımasıgerçekleşerek bu okulların da kendi din- :
" lerine yönelik eğitimlt:rine son verlidi!. i ' .1
i i i

Türkiye'nin laikleşmesi yolunda en büyük adımların atıldığı 3 Mart ,;


günü Öğrenim Birliği ve Halifeliğin Kaldırılması yasaları yanısıra din-
sel esaslara dayalı yargı ve kararlarıhükümet eliyle yürütmeye yönelik
Şeriye ve Evkaf Vekailetileri de kaldırıldı. Bu suretle Türk yönetiniin-
den ve öğreniminden devlet eliyle dinsel uygulamalar kaldırılıp din,'
bireylerin vicdanlarına. bırakıIırken, Atatürk'ün laik Türkiye Cumhuri-
yeti için en büyükemeli gerçekleşti. ,Türk Devrimi, Fransa'nın devri-
minden ancak i00 yıl sonra, 1882 de gerçekleştirebildiği laik eğitimi i

başlangıçta gerçekleşti[nİi. Laik eğitim ile Türk devrimi içiçe gelişti. "
Gericiliğin hortlamasma önayak olabilecek tekkeler, zaviyeler, kaldırı-
lırken, onlarınışığındagelişen türbeler, tarikatler, üfürükçülük, büyu-
cülük gibi hurafe vemuzır fikir kaynakları da yaa.sk1andı.En önemlisi,
tabiiki, bu fikirleri b::sleyecek kafaları yetiştirecek medreselerin son "
bulmuş olmasıydı. i !
•• " i i i i:
Oğrenim Birliği yasa tasarısı görüşülürken Maarif yekili Vası!" ii

(Çınar) Bey bütçe görüşmelerinde medreselerin ilk sınıflarıda kapsadi-


ğı, dünyada hiçbir yerd.e ilk sınıflardaki çocuklara meslek esasına göre
ders verilmediğine işaret ederek Bakanlık emrine verilen medreseleri
kapatmakararı aldı ve 'sayıları 479 u: bulan medreseler kapatıld~z9.
Türkiye'de, yalnız Müslüman vataıidaşların olmadığı, halkın ço-
i

ğunluğunun İslam olmasına karşın de\'letinbakanlığıİıa bağlı okullarda


yaln:ız İslam dinine üstelik devlet eliyle yönelmenin 'yanlışlığı da ,
(28) Wilson, Howard, Başgöz İlhan: T,C. Eğitim ve Atatürk, Ank. 1968 s: 82.
(29) Sungu, İhsan: Tevhid-i Tedrisat, Belleten, Cilt III s. 430

, ii i ı
TOPLUMSAL BİLİNÇLENMEOE ÖGRENİl\ı BİRLİGİ 187

meydana çıktı. Türk vatandaşlarının dinsel gereksinmelerinin vicdan.


özgürlüğü esasına dayandığı gözetilerek ilk, orta ve liselerden din ders-
leri kaldırıldı30•
Öğrenimi birleştiren bu yasa, genel eğitimin verilmesinde en büyük
güçlüğü yaratan ve bu gerçeğin görülmesine karşın dinselolduğu öne
sürülerek kaldırılamıyan Arap harflerinin kaldırılıp Latin harflerine
dayalı Türk alfabesinin kabulü için gerekli ortamı da sağlaİiıış oluyordu ..
Atatürk'ün sistemli' çalışmaları ile Kuran harfleri ve ahlak ders-
leri ile ilim ve fen yapılamıyacağı kavranarak çıkarılan bu yasanın
Türk eğitimine getirdiği esasları bir kez daha tekrarlıyarak şöyle
sayabiliriz:
1- Bağımsız olarak din eğitimi veren okullar, medreseler kaldırıl-
mıştır.
2- Devletin resmi okullarına medreselerden sızan dinsel eğitim,
yani ilk okullardan kuran dersleri, orta öğrenimden dindersleriyle
Arapça ve Farsça kaldırılmıştır.
3":" Kolej ve yabancı okullardan öğretime ilişkin olarak din dersle-
ri ve dinsel sembolletkaldırı1mıştır.
4- Azınlık okullarında Tarih Coğrafya: Yurtbilgisi gibi Türkçe
ve kültür eğitimi dersleri. konulmuş, bu okulların milli eğitime bağ~
lanıp denet1~nmesi kararlaştırılmıştır.
Yasanın kabulünden sonra "Dünyada herşey için, medeniyet için
hayat için, muvaffakiyet için eri hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve
fenin hariciade mürşit aramak gaflettir, cehalettii: dalalettir. .. Bin iki.
bin sene evvelki ilim ve fen lisanının çizdiği düsturları bugün aynen tat-
bi kata kalkışmak, elbette ilim ve fenin içinde bulunmak değildir .."
diye Türk öğretmenlerine seslenen Atatürk, ulusal eğitimden uzaklığın
.Türk ulusuna zararlarını yinelerken Türk ulusunun önceki tutsaklığı-
nın milli eğitimden uzaklık olduğunu tekrarlamış. "Bu hususta istika-
met yanlış ise ve koskoca bir millet emniyet ve itimad ettiği kitaplar-
dan, mukaddes kitaplardan istişhad ederek rehber olduklarını iddia
edenlerin sözlerine inanarak yürürlerse ve bu yürüyüş istikameti takib
eden nezih, haluk, fedakar, rehberlerine itimad eden zavallı halktan
ziyade rehberlere ait değilmidir?"31 diyerek bu yasanın uygulayıcılarına
.görevlerinin önemini belirtmiş ve onlarİ göreve davetetmiştir.

(30) Söylev Demeçler Cilt II s. 196


(31) A.g.e., s. 198
188 sı~çİL AKGÜN

"Terbiyed.irki bir milleti lya hÜr, müstakil,şanlı, ali bir heyet-i


içtimaiye halinde yaşatır, ya oir. milleti esaret. ve sefalete terk eder"
diyerek terbiyenin de dinsel, rllusal veya evrensel biçimlerde.olabilece-
ğini, her birinin hedef ve gayelerinin ayrı olduğunu, ancak, Türkiye
Cumhuriyeti'nin yeni kuşaklarına. vereceği terbiyenin kesinlikle ulusal
olması gerektiğiırıi.vUrguıayanfAt2Ltürk, yeryüzünde üçyüz milyonu aş-
kın Müslümanın ulusal terbi: e yoksunluğundan "şunun veya bunun
esaret ve zillet zincirleri al' nda" kalmaktam kurtulamadıklarını32
hatırlatmİştır. . i' ". . .
Uygarlığa yönelm'~yen topluluklar, tarih boyunca bağımsızlıktan
yoksun kalmış, Türk tOpluml1da bir sUre bu özü ile uyuşmayan ko'"
numda yaşamak zorunda kalmıştır. Oysa Türk devrimi ile Atatürk, Türk
ulusuna uygarlık ve çai~daşlıkyolunu açmış ve ulusal, laik eğitimi sağ-
layarak da çağd.aşlığın soÜrdül;ınmesinigarantiIemek istemişti. Uygar-
lık yolunda sağlam adımlarla! yürümenin biliın' gerektirdiğini vurgu-'
lamış, "Bu yol üzerinde ileri tıeğil, geriye bakmak cehil ve gafletinde
bulunanlar, medeniyeti umurr\iyenin seli altınd.a boğulmaya mahkum-
durlar" diyerek, TürkiYieCumhuriyeti'ninböyle bir tehlike ile yüzyüze
. kalmaması için yine çaj~daşlığ~,genç düşünceye seslenmiş, "Ey yükse-
~enyeni nesil" i~t.i~b.al:".izindi~J.
~umhuriyet.i b:i~tesis ~~tjk,onu ila ve
ıdame edecek slzsını;z;")3dem ştır. Cumhurıyetı gençlıge emnaet ede-
rek eğiticilere çağdaş düşünc,li kuşaklar yetiştirmek gibi çok önemli
bir görev ve sorumluluk Hırakmıştır. . .
Atatürk'ün ve Türkiye Chmhuriyeti'nin bütün tutsak dünya top-
luluklarına örnek oldUğu, esih kaynağı olduğu bir çağda Türkiye'd~
Atatürk'ün çok güç koşullarda sağladığı, yedeştirdiği eğitim-öğrenim
ilkelerinden sapmalar. yalnız iEcÜ değil, aynı zamanda çok tehlikeli-
dir. Tarih gözardı edilemez ve tarih boyunca da geriye bakmanın yarar
ve çıkar sağladığı hiçbir ulus,; hiçbir devletgörülemez. .
. i . .
70 küsür yıl önce Tiirkiyejnin çağdaşlaşması, uygarlaşması için tek
umut kaynağı olan laik,. çağdaş e!~timiQinöngörülen ilkeler, ne yazıkki
zamaİ,1zaman uzağa iti1miştif Oysa modern Türkiye'nin kuruluşunda ,
en ~tkiI?-?~e, Ulusal, laik eğitiıi~plınuştu.:: Çünkü eğitim, T,ürki!,.e.Cum-
hurıyetı ıçın "gelecek" demelitır. Ataturk'ten, çağdaş; laık egıtımden
küçücükbir sapma Türkiye'nih geleceğini tehlikeye atar. Böyle bir teh-
like anında başta eğiticiler oııhak üzere. "gelecek" deınek olan bütün
genç çağdaş düşünceliIerin ku~aklarında Atatürk'ün bu örselemeye yol
açanların "gaflet, dalalet ve Hatta hıyanet içinde" bulunabileceklerini
) hatırlatan sözleri çınlanıalı ve "Ey Türk istikbalinin evladı, işte bu ah-
val ve şerait içinde dahi vazifeınTürk istiklalvıe Cumhuriyetini kurtar- .
maktır "çağırsı YilnıtlanmalıG~ır.
(32) A.g.e., s: ısı i .' .
(33) KARAL, Enver Ziya: Atatürk'ten Düşünceler, Ank. 1969 s: 92
. i . . .
. .
YUNANCA'NIN TURKÇEHARFLERLE YAZILIŞI i

H. MıLLAS.

Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi


a) Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı ile
b) Çağdaş Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı,
"Yunanca'nın Türkçe Harflerle Yazılışı" konusunda Türkiye'de ku-
rum ve kişilerin farklı uygulamaıara gittiklerini göz önüne alarak, bu
konuda bir tutarlılığın sağlanması amacıyla bu çalışmayı yapmıştır.
Bu yazıda önce uygulanmakta olan kimi yöntemlere değinilecek
ve Transliterasyon (çevriharf) ile Transkripsyon (çevriyazı) farkları
belirtilip standart bir uygulama önerilecektir.
Yunanca'nın Türkçe harflerle yazılışı, güdülen amaca göre iki
farklı anlayış ve yöntemle gerçekleşebilir.
A- "Transliterasyon", yabancı dilde yazılanın (genellikle her harf
, ayrı ayrı belirtilerek ve gene özgün metine dönüştürülmesini sağlıya-
cak biçimde) Türkçe harflerle yazılmasıdır. Bu yöntem genellikle kü-
tüphanelerde kitap başlıklarının yazılmasında yada bilimsel kitapların
isimleri yazıldığında kullanılır.
B- "Transkripsiyon" ise yabancı dilin Türkçe harflerle okunduğu
gibi yazılmasıdır. Bu yöntemin kullanılması kimi edebiyat metinlerin-
deki yada'günliik konuşmalardaki seslerin aktarılması amaçlandığında
yararlı olmaktadır.
Önce "Transliterasyon" sonra "Transkripsiyon" ele alınacaktır.

(*) D.T.C.F. ça~daş Yunan Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Ögretim Görevlisi
(1) Bu Çalışma, Ankara üniversitesi Dil ve Tarih-Cografya Fakültesi Yunan Dili ve Ede-
biyatı Anadbilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Candan Şentuna ve Çagdaş Yunan Dili
ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Melek Delilbaşı'nın ortak mutabaka-
tı ile hazırlanmıştır.
190 HERKÜL MiLLAS

A- TRANSLİTERASYON

Türkiye'de Kimi Uygulamalar


Türk Dil Kurumu'nun imia Kılavuzu (Ankara 1988, S. 26),
bu konuda "Yunan Harf/erinin ses değerlerini karşılayan Türk harf-
leri kullanılır" demekİ<: ancak bu "karşılıkların" hangileri olduğu
belirtilmemektedir. Ana Yazım Klavuzu da (Adam 1989, s. 51) bu
konuda yardımcı olma makUldır: "Yabancı sözcükler i Türkçe'de
söylendikleri gibi yazılır" kuralı, özellikle ölü diller için okuma
kuralları belirtilmediğinde, geçersizdir.
"
YUNANCA'NiN TÜRKÇE HARFLERLE YAZILIŞI 191

E~ ks x,ks x x ks x x ks
00 o o o o o o o o
Il7t P P P P P P P P
Pp r r r"rh r r r r r
ı:G s ~ s s s s s s
T, t t t t t t t t
Yu y y y,u u y,u y y y,u
<i>~ ph ph plı f ph f ph ph
XX kh kh ch h kb ch ch kh
'P'~ ps ps ps ps ps ps ps ps
nCı) o o o o o o o ö

1- Yunan klasikleri (YK): Maarif Vekaleti tarafından "Yunan


Klasikleri" seri~inde 1935-1940 yıllarında verilen tablo.
,
2- Suat Sinanoğlu (SS): "Yunan Dili Grameri, i Kısım", Çituri
Biraderler, 1950.
3- Tarih Kurumu (TK): Şubat i992 tarihinde uygulanan yöntem.
4- A.Ü.D.T.C. Fakültesi Kütüphanesi'nde (DT): Şubat 1992
tarihinde kullanılan yöntem.
5- Milli Kütüphane (MK): Şubat 1992'de kullanılan yöntem.
6- Yunanistan Standartlar Enstitüsü (YS).
7- A.B.D. Yale ve Congress Kütliphanesi (KK).
8- Bu yazı ile önerilen standart yöntem (ST).
Notlar: (4) no. lu yöntemde "KG" harflerinin ayrı yazıldıkları işaret
edilmektedir -yani "k.s" olarak (E>(G't'IXGLÇ
- ek. stasis). (7) no. lu yön-
temde "Y" durumunda genelde "y" kullanılmakta ama "ıXU","e:u"
"OU"durumlarında "au", "eu", "ou" kullanılmaktadır (e:u&uç - eut-
hys). Ayrıca «') işareti de "h" harfi ile gösterilmektedir (uye:(ıx
- hy-
geia).

Uygulamaların Yorumu
En başta, göze çarpan, yedi harfte görülen uyumsuzluktur. Bu
harfler şunlardır: H (e, e,2), E (ks, x)" P (r; rh), Y (u, y), <i> (f, ph),
X (kh, ch, lı), n (o, il). Bunlardan '1" ve "rlı" genel olarak kullanılan
yöntemlere çok ters düştüklerinden göz önüne almmasa da, geriye
gene alrı harfte uyumsuzluk sürmektedir.
i - - - ---
i

192 HERKÜL MİLLAS

Ama asıl sorun kimi,Türkçe yazılışlar ve kullanılan harfler "trans-


literasyon"un temel anla.yışı olan "Türkçe yazılışa bakıp yeniden Yu-
nanca'yı yazabilme" ilkesini .karşılamadıklarıdır. Bu durumlar şun-
~~ır: .
1- Hem "E" hem de "H" için "e" kullanıldığı durumlarda
(e:Ql'1lfLe:PLÇ
- efemeris) "e" nin neyi karşıladığı anlaşılmamaktadır. Bu
durumda "H" için "e" ("'E" için ise "e" e:ıp7)fLe:PLÇ
- efemeris) kullan-
mak uygun görülmektedir.
2- "S" için "ks" kullanıldığı durumlarda "ks" karşılığı - aksi
belirtilmezse - her zaman "S" olarak anlaşılacaktır. Dolayısıyla öz-
gün metinde "ka" olan curumlar, da Türkçe'den Yunanca'ya çevrildi-
ğınde "S" olarak yazılacaktır. Örneğin "€xa't'~:<JLç"
"ekstasis" olarak
yazılacak ve yeniden Yunanca'ya çevrildiğinde "e~~lXaLç"olacaktır.
Bunun önlenmesi için üç' farklı yöntem kullanılabilir.:
a- "S", "k,s" olarak, "ka" ise "ks" olarak yazılabilir.
b- "S", "ks" olarak, "ka" ise "k. s" olarak yazılabilir.
c- "S", "x" .olarak, "ka" ise "ks" olarak yazılabilir.
Yukarıda (4-DT) tarafından da kullanılan "b" çözümü bugüne
dek ve geniş bir biçimde kullanılriuş olan yöntem olup en ,az değişik-
liğe neden olacağından en uygun yaklaşım olarak önerilmektedir
(e:~L- eksi, e:MXıxepe:UÇ
-- ek.skafeus).
3 - Y durumunda genel de "y" kull~nılması ve "cxu","e:u" "au"
durumlarında "au", "e1j", "ou" kullanılması "Congress" standard~
ları ile uyum sağlayacaktır ('t'U7tOÇ
- typos, cxu't'OÇ
- autos).
4- "<I>"durumunda "ph" yerine "f" nin kullanımı hem basitlik
hem de 'daha kısa olduğundan daha akla yakın görünmektedir. Ancak
genel uyum sağlama aı;mndan "ph" kullanmak daha uygun olacaktır.
5- "X" harfi durumunda "x" Türkçe olmadığından uygun gö-
rülmemektedir. "kh" yada "ch" den biri kullanılabilir. "H" harfinin
(') nin yuine de kullanıldığı göz önüne alınsa da "tek başına "H"
her zaman kelime başında olacağından çatışma ve karışıklık be1İrme-
mektedir.
6- "n" harfinin "ö" ile yazılması en uygun yöntem gibi görünmek-
~~ .

i! '
- --- - ,
YUNANCA'NİN TÜ.RKÇE HARFLERLE YAZıLı ŞI 193

Ayrıca (') işareti için "(~lXadıx - Daseia" yada "spiritus asper"


denir) ekte bir liste verilmektedir. Transliterasyon işlemine girişen,
bu listeye başvurarak "h" harfinin hangi durumlarda kullanılacağını
bulabilecektir. (Antik Yunanca ve Çağdaş Yunanca büyük harflerle
yazıldığında (') işareti kullanılmaz. Ayrıca Çağdaş Yunanca'da, 1976
yılındakibir kararla artık (') işareti kullanılmamaktadır). Yunanca'da
(') işareti alan (yada yeni kurallara göre (') almasa da 'gelenekselolarak
bu işareti almaları gereken) kelimeler şunlardır.
a) Y, u harfi ile başlayan büütn kelimeler (uydıx yada uydıx, Y~pO!
yada 'Y~FIX gibi).
b) o, 'YI, OL, OCLartikleri
c) ix, e, 1j, O, UL,cı>harf(ler)i ile başlayan ve aşağıda alfabetik sıray-
la verilen kelimeler2• •

d) Bu kelimelerin türevIeri (örneğin uYLeLVoç, OCfLıXÇL,ıXfLOCÇOC,


OCfLocçoaToLXLIX,
OCLfLOCTW~'1jÇ,
e~80fLıXç,EAMç, E).).OC~LXOÇ
gibi kelimeler).
e) Bu kelimelerin çekim sonucu yada Antik / Çağdaş Yunanca
farkından ortaya çıkmış farklı biçimleri (örneğin u'Ydocv,uydocç, EAAıX~oÇ,
E).).ıX~ocç,gibi).

2 Liste için bak: "Ne:oeA).1jvLX~rpocfLfLOCTLX~ "OJç Sy)fLOTLX~Ç",


Ap La't"oTeAeLorrciVe7tLaT~fLLO0eaerIXAovLx1jÇ,!verTLToıho Neoe:A)'1jVLXWV
~7tOU~WV,I~pufLIXMOCVOh1J Tp Locv't'ocıpu).).L81j,
0eererocAovLX1j.
1988. Kelime-
ler Çağdaş Yunanca gramere göre yazılmış olduklanndan kimi du-
. rumIarda eski ve yeni dil arasında farklar görülebilir. Omeğin EAA1JVIXÇ
ve OCLpe:a1j,
Antik Yunanca biçimiyle yazıldığında EAA1jVve IXLpe:LÇ ol-
maktadır.
194 HERKÜL MİLLA!

TAFıLô ?
o13ç-c.ç aıı>£. ı:6,: Aı.6",,'1<'c,: CW~~l ap1l6r;

C<'.(etX; a:\&.ı:ı .ı;nr'ıP"~; o~apı:6\)'.' - ctyn6Çü>

ayv6ç A :ı.lCtQJ.."'.'e'ç a:ı.u~rı c'IJ.L:ı.:ı.a otPrı


••••
e.rıç a"e£la a"L'C"tö':'( a~t;t>ı!'oç o4ilöc<
ac.pô~ A::iu:apv((C'cı6ç a).wvı an~ôç çı'i'[8')1l0<;
alfJ.Cı a),i.nCleıı:.:> a::l","''1 öpfJ.o a'VlKopoÇ
Alı.ı.oç o:ı.ln£ôo 6fJ.o 6pfJ.1'l
cilp£cırı ,i.::lIJ.o AfJ.a~,pL":(~;t<; "'pfJ.Oç",

£ouı:6ç £.lplJ.ÔÇ ~"ı<oç tE;e £onepL 6<;


••••
e13ôOfJ.0ç E,,613'l £.?ı"üw epfJ.oeo eaı:.t""
E13potoç E~6ı:'1 E::I"rı £pIJ.o<ppcöe ı:oç £aı:ıoı:6pLO

E13p~ç Eıı:cı:i:ı~ E""rı"oç £Pıirıv£w ,e;ı;al'poç


~e.pa EIC't.o:>ctı; £"oç Epııfıç Z~OlJ.J.9c;

et"",ı:oç E"t ••••


'l t.vaç Epf-LLO"rı IEUP&ı:fıPLO
2 LlJ.0plJ.ll:vrı f::ı. tK aç £Vı:£KC1 ıl:pnc.> Ecpı:~
ElpKı:fı EALKt:ı"OÇ £:"ı:,."", &"}16C;

~13rı ıı"Lı<ta' ll~eL- Hpa~"r'ıç r'ıaı..'X~


IlY£\16,,0<;; rı" i. C-C; Il" (oXe<;: Hp6ôoı:cç H'.pa l aı:0<;
ily O':'fJ.Ev o,. Ilı.ı,ı:pa ı'ı,noı:a r;p,,:aç

'lao"ı'ı fıfJ.I~POC; Hp':' Hcıto6oç

LlSpı;,<.> IEPO()c'!:l;lfıfJ. ""01"6'; LlJ.aı:ıc> t.O"'t6ç

•.Cplt>ı:a~ LKı:ıt"''''':. t.A&:>:>ç Ln"ı1CÔ

."POt; lK:£~;tı..:ır~ (;"ep"l Lcıı:Öp[a.

6o!>"y6ç Ôj.1rıf'Oç OfJ.wç onw<; 6poç(0)


0~6ç C\.ı.'1POC; on"r'ı 6pocırı 6CıoÇ
6"fJ.oç oıl e::,to 6n"0 opCç", 600.,
o"oK"llpO<; Ôj.1e::,o<; 6nceoç Opıo 6ı;0"
6"0<; Oj.L(x"rı onoc.o.; 6p~oç oı;.
~ae.<ı 0fJ.0 - ônoı:c QplJ.oç 6.ı:L
OfJ.a"6ç 6f-L0'.0,> 6noU QpfJ.ı:l

cI'PC2 c.ıs:ıa'tOC; <iJı:oııı.oc; "">


YUNANCA'NİN TÜRKÇE HARFLERLE YAZILIŞI 195

B- TRANSKRIPSYON

Çağdaş Yunanca

Çağdaş Yunanca'nın kimi zaman okunduğu gibi yazılması gere-


kebilir. Amaç yada öncelik bir yazının nasıl duyulduğu, kulağa Dasıl
çalındığının belirtilmesiolduğu durumlarda: Türk okuyucusuna "trans-
literasyon" yeterli olmayabilir. Aşağıda Çağdaş Yunanca'nm Türkçe
olarak (ve Transliterasyon'dan farklı bir yöntemle de) nasıl yazılabi-
leceği ve Yunanca'ya en yakın bir biçimde nasıl okunacağı gÖfteril-
mektedir.

TABLO 3
.Yunanca"

Türkçe yazılış Notlar


harfler ve okunuş
oc a
IXL e
,
IXL ai
oc" ai
IXU av (), y, 8, ~, A, !L, v, 8, p ve seslile"r önünde
IXU af .&, Y., ~. 1t", 11, 'r, <p,X, ~ önünde ve kelime
sonunda
r; v
y y Le i ve ii i sesinden önce
y ğ . sessizlerden ve / el, i i i den başka sesli-
lerleen önce
yy ng
yy. ng kelimenin ortasında
yx. g kelimenin başında, sessizlerden sonra ve
hece tekrarlandığında
" y~ nks
rx, nh
~ dh İngilizce'deki (th)e gibi
e
i
ei
ei
ev ~, y, ~, ~, A, !L, v, p. ve seslilerin önünde
ef .&, Y., ç,1t", 11, 'r, <p, X, ~ önünde ve kelime
sonunda
- -
i. ,

196 BEitKÜL MİLLAS

Z
i
iv ~,r, 8, g, A, Il, v, P ve seslilerin önünde
ıv .&, x, ~, n, 0', T, ıp, X, ijı önünde ve kelime
sonunda
th İngilizce'deki (th)eater gibi

tIX ya
X k / e I, ii / önünde e(k)i gibi; öteki durumlar-
da e(k)te gibi

m
b kelimenin başında; sessizden sonra, hece
tekrarlandığında ve kimi yabancı kelime-
lerde
Iln mp kelimenin ortasında
v n
VT d kelimenin başında .. sessizden sonra, hece
tekrarlandığında ve kimi yabancı kelimelerde
VT nd kelimenin ortasında
ks
o o
Ot i
Ot ol
ô£ oi
Ol) u
n p
p r
O',ç s
o' z [),r, 8, g, A, Il, ", p den önce
T t
TO' . ç, ts
T~ c, dı
u i
Ut i
ıp f
X h / e /, / i / önünde (h)iç gibi; öteki durumlarda
ta(h)t gibi
ps
o
YUNANCA'NİN TÜRKÇE HARFLERLE YAZILIŞI 197

Ayrıca
. 1- kelime sonundaki v harfi, sonraki kelime 7t, ••., x ile başlıyorsa
(ikisi bir arada) i mb I, i nd I, i ng i okunur (6e:u 7t(XCU, <1'OjVT~vo~
€vocvxoccpe:). '
2- kelime sonundaki v harfi, sonraki kelime ~, ~ ile başlıyorsa
(ikisi bir arada) i ngz I, i nbz i okunur ('rov ~e:pe:~ç,T1)V~OCxve:~) .
.3- r harfi, X önünde ini okunur (<1UYXOCP1)T1)P~OC).
4- çift sessizler (<1<1,
XX, v.b) tek sesli gibi okunur ve yazılırlar
(&OCAM<1OC).
5- htendiği durumlarda; vurgulanan hecenin belirtilmesi için,
sesli harfin altına - işareti getirilebilir. Örnek' "Ath!na" gibi.

UYGULAMA REHBERİ
Yunanca bir kelime, bir başlık yada bir metin Türkçe harflerle
yazılması gerektiğinde şu pratik adımlarıp atılması gerekmektedir:
1- önce "Transliterasyon" yada "Transkripsyon" yöntemlerin-
den hangisinin uygulanacağı saptanır. (Bunun için "Önsöz" bölümü-
nün "A" ve :'B" paragrafına bakın:)
2- "Transkripsiyon" gerektiğinde Tablo 3 kullanılır. Yunanca
harflerin Türkç@ okunuşları bu tablodan seçilir. Tablo sonundaki dört
nottan gerekli düze-ltme1er yapılır. (Örnek: H I<1ToptocTOUEAA1)V~XOU
E&vouç: i İstoria tu Eliniku Ethnus)
3- Transliterasyon gerektiğinde Tablo i kullanılır. Türkçe harf-
ler sütun 8'e göre (Sr) seçilir. Ayrıca şu kontroller yapılır:
a) Yunanca'da "X<1" içeren kelimelerin Türkçe'si "1.s" olarak
("ks" olarak değil) yazılacaktır.
b) "Y - u" harfi "ocu", "e:u" "ou" biçimindeyse "eu", "au",
"ou" olarak yazılacak; aksi halde "y" kul~anılacak.
c) Ayrıca (') işaretinin (spiritus asper) varlığı kontrol edilir. Bu-
nun için (kelimenin başında yazılmış yada yazılmamış olsun):
c-I: "Y" başlayan, bütün kelimelerin başına "h" eklenir.
c-2: o, 1) o~, a~ artikleri saptanır (ho, he hoı, hai diye yazılır)
c-3; oc, e:, 1), o, U~, cu ile başlayan kelimeler Tablo 2'den kontrol
edilir ve eğer bu kelimelerin kendileri, türevieri yada çekilmiş halleri
var ise "h" eklenir.
(Örnek: H I(JTop~oc
'wu EIJ"1)v~xouE&vouç: He Historia tou Helle-
nikou Ethnous.)
THE BREAD IN GREEK LANDS DURING THE OTTOMAN
."RVLE

Dr. E. BALTA

The grain t~ade gives a reveali~g picture of economic life in gene-


ral in the Ottornan
. empire. Although the state.did not have a monopoly
-,

of the grain market it nonetheless set limitsand guidelines that ensured


the provision of food for' its populationand prote'cted the interests of
the producers. Herein lied the smodth functioningof the attornan sys-
tem. The necessary regulations and adjustmentsby the state concer-
ning commercial praetice, asexpressed in legislation and in loeal regu-
lations, eonstituted one of the most characteristie features of the Otto- '
man system, a feature that was closely linked with state provisions for
the supply of thearmy and for the supply of the major centres of con-
sumption in the empire. . ,\,'
The present paper attempts to' examine the gtain trade with regard
to the supply for bakers and the rood ,provisionsand payment in kind
of members of the guard with wheat 9r rusks as part of their wage1•
The study will focus on:
a) the ways in which grain supplies were secured for the urban cent-
res,
b) the prices of grain and of bread and to What extent the inerease
in the price of the latter represents a change in the cost of living, in ot-
her words increases in the priee of bread will be compared with the
level ofwages, .
(*) A prelimİiıary version of this paper was presented at the "Conference for the Bread"
(Greece, J\pril1992), The present version has been thoroughly revised. i would Iike-
to thank Mrs. Loukia Droulia and Mr. Sp. Asdrachas for their helpful comments
on the draft of this paper. '
(1) N. Stavriiıidis, Translations of Turkish Documen.ts concerning the History ofCrete
(in Greek), t. II,(Herakleion of Crete 1976), p. 171 and t. III (Herakleion of Crete
1978), p. 31. See also i. Vasdravems, HistoricalArchives of Macedonia II, Archives
of Verroia-Naoussa,, 1598-1886 .
(in Grrek), (Thessaloniki 1959), p. 189. i
I'

..
200 E. :ıJALTA

'c) the operation of the mechanisms which det<~rminedprices in the,


internal market, an important component ofwhich was the bakers guild
'whose economic and social!status will also be examined.

:I. Sources
Onaccount of the availability oftheir'records Candia (modern He-
rakleion) 'and Salonica (tw'Ocities (or which we have a series of kadi
regiosters)\vere chosen as tlle field of observation. Candia, a city that
,verged on self-sufficiency, atleast untiI the middle of the ıgth century,
i combined with its hintedand, supplied the westf~rnpart of Crete and
in good years it even exporlted smaIl amounts. Salönica, situated at the
eritrance ofa grain, produıc:ingarea, constituted a large, centre of con-
sumption and export of grain. Both these cities" equipped with their
, guilds that controIled ,ihternı~ltrade, enable us to (~xamineeconomic ac-
tivity, on many levelos.
The archive matedal ııiudiedwas a) a set of tariiffs,or price cont~ols
(narhp;andb) records of the kadi',')couırtsfor'ııı'ffairsthat concerned
the bakers guild, such,as df:mands forrevaluation oftp.e price ofbread
and the securementofgraih supply at times of shortage. As should be-
come clear this archive matı~rialrefers to iinstaneesofstate intervention
in the mechnanisms of the market. AWe:alth of translated documents',
is provided in the five~vo]lumeedition of N. Stavrinidis from the sicils
of Herakleion which cover one century (mid-17 th to mid-ıgtshY. Much
more limited is the evidenc~(;:for Salonica as published by I. Vasdravellis
and as discussed by Sp. Asdrachas in his study of the markets and grain
prices in Greecein the 19th century4. Direct investigation on the sicils
and the vakif de/ters at the Historical An:hivesof Macedonia (ThessaJ
Ioniki), covering ttıe period from the Iate ıgth to thı~mid-19th eenturies,
" .
(2) H. SahiIli6ı:lu, "Osmalilaırdla Narh Müessesesi Ve 1525 Yılı sonunda İstanbul'da
, Fiatları", Belgelerle Türk Tarihi Dergisi II 1 (l967),p.36-40; 1 i 2, p. 54-56; 1/3.
p. 50-43. M. Kütükoğlu. Osmanlilarda Narh Müessesesi ve 1650 TarihliNarh'Def-
teri, (Istanbul 1983). All the price changes collected for my research from the sicils
of threetowbs (Cqndia, Thcssalonikiand Verroia) are presented in an appendix at
the end ifthis study.
(3)' For therelevant material from thekadi records ofHeraklleion, see Maria Tsicalou-
raki, Le marche de Candie. 1669-1765: Corporations et reglementations des prix, Me-'
moire de DEA, Universite de Paris), I. Panthı:on-Sorbolll1e Paris 1990).- pp. 40-47.
(4) l. Vasdravellis, Bistoriçal Archives ofMacedonia, I, Archives of Salonica. 172-912
(in Greek), (Thessaloniki 1952). Sp. Asdrachas,"Marclu:s et lrix duble en Grece
_ au XVIII siecle", Südosi"l:()I'Schungen XXXI (Wi2), pp., 178-209.

ii' 'II
THE BREAD INGREEK. LANDS DURING ••• 201

supplemented the aıready published material. The research was also


extended to incIude priceregula'tions
, in Verroia (Karaferya)5.
..
'.
II. From Production toconsunıption
1. The securement of grain supplies to urban centres
it was first necessary to determine where the grainthat supplied
the urban populations came fr~m. The .three m,ain sources wete: :
i) the surplus from smail' farmers6
ii) the tithe coIlected by the sipahiJrom his ,timar (this co~prised
the most important part of the local trade in grainY. We know from
the kanunname that the peasants were obliged either to'bring'their tlthe
'to the granary stores of the timarİote or to transport it themselves to
the nearest markets• The sipahis, the owners ofmüıks and vakifs rea-
ped in high revenues from the sale of the tithe in ct"reals:-Itwas for this
reason thatthe payment.ofthetithe,ihkind was continuedfor c~reals
as ppposed to tithes ofother agricultural produce9•. '

Apart from the Üthe and the salariye there were al set of other
emergency revenue measures which included thenüzül, avariz, sürsat
andıstira, that comprised the taxes of avarfz-idivaniyeor tekôlif~i
. ör/iye, with, which the state obliged the ,Pfoducers to supply foodstuffs
orotherraw materials at fixed prices10• The grain that ,was gathered
(5) MierofiInis of the sicils of Verroiaare held in the FlistoricaıAichive~ of Maçedonia.
i woiıld like to thank the archivist at the Histarical Archives of Macedonia, Helerı
Karanastassis. who once again so kindly gaye her assistance. Thanks to her acade-
mic acumen and enthusiasİl1 i investigated the kadi reCords forSalonica and Verroia
in 'a remarkably' short space of time.
(6) Suraiya Faroqui.Towns and Towrismen of Ottoman Anatolia. Trade, Craftsand Food
Produetionitı anUrbanSetiing 1520'-İ650, (Cambddge University Press'1984). p.
57
(1) ••At tln"eııhing tipe 2 kile ofgrain or 1guruŞ willbe,collected from each taxpayer ...".
seeN. Stavrinidis, op. cit.Ot. n. p. 192. ' , " '
(8) Lo Güçer. xvı-Xvıı AsirlardaOsm'anlılmparatorluğllntiaHububat Meselesive Ifu-
bubattan Alinan Vergiler. (IstapbulI9t4), pp. 56-58. See also.l. ~abrdra, "Corıtri-
butian, a l'etude de larente feodale dans l'empire attoman, III. (Ladime sur les
produits agricoles)". Sborniek Praci Filosofieke Fakulty Brnenske University 13 (1966)
pp. 59, 67. VeraMutafcieva. Agratian Relations in the OttomanEmpireinthe 15ih-
l,6th Centuries, East European MQnographs, Boulder • distribrited by Cohimbia Uni-
versity .Press. (New York 1988)'; p, 55.
(9) . N.Stavrini~is, op. cit., t. I,p. 193 andt.II, p.21,see\.r:Mutafcieva, op. cit., p, 174-178
(10) I. Vasdravellis. op.cit., t. Upp. 41-'42,49-50.115; 2ı3. For thelşiiraseeN.Svoro-
nos. Le eommereedeSalonique auXVIlIe siecle.(Paris 1956), pp.4S..,52.' . ,
202 E. BALTA

from such enforced tax mı::asureswas d(~stinedfor the army at times


ofwar and major campaign:s,and above all for the (;apiuil of the empire.
iii) Imports. Although ıthe- export ofgrain outside the Ottoman em-
pire was allowed only by permission of the grand viiier (itsunauthori-
'sed export was puni~ihable by death) II, , the state does not appear to
have lintervened in. the transfer of grain from regions of the empire
with surplu~ pr.oductiort to others where there waı; not sufficient local
supply. A ban had e,jsted on the movement of grain even within the
.Ottoman empire, but the granting of offıcial permission to engage in
such trade had become a matter of routine. Moreover the state did
take into account the proximity ofprovinces and tlH~possibility of trans-
fer of reso~rcesI2. Thı~needs of the particular gnııin producing distrjct
had to be met at first, and nex't the ~eeds of other areas, of which first
in importance was btanbnl. Haying thus defin(~d andalloca1ed the
regions and their-basic prodluction requirements the state granted the
merchants the right tc' organize the market and the movement of grain.
Beyond this, state intervention consistedi solely .of price control and
delivery. The kadi. gaye the:nıerchant Permission to procure the grain,
and the permit had to be countersigned by the kadi of the district whe-
re the market was, Thdocal kadi declart?dthe quantity of grainb'ought,
i~sprice, the name of the ship and itscaptain, th(~date of loading and
date of sailing.Sin:ce the sl~Hing'price de:pended on the buying price,
the latter was fixed by the kadi after negotiation with the bakers and
merchantsl3•

2. The Un Kapaıı and itssystemoj ,~perçıtiorı'


The grain ended up at the Un Kapan (the flour market) in the "ari~
,. ous towns andcitiee; where lt suppIied the:bakers withflourl4• In Can-
- .
.•
(ll) See for example, the (,hroniekof PapasynadinCls: "In the same year (i 623) Mehmet
Yazadjis unjust1y hwığ the wretehed Adamis, Karapapas,' son of Pravista, at the '
Feast of St Demetrim at Call1dlia.He paid off someTurk!1 to bear falsi: witness aga-
inst the man; they sa id that he had given whe:at to the Franks, "G. Kaphtantzis;
The Chroni/ce of Serres writtell by PapasynadiJ10s (in Gret,k), (Serres 1989), p. 42.
See also I. VasdraveUis, op. dt., t. II, pp. 250::'253, 256-.257.
(12) L. Güçer, "Osmanlı Imparatorluğu dahilinde Hububat Tiiearetinin Tabiolduğu Ka-
yıtlar", Istanbul Universitesi Iktisat Fakültesi Mecmuasi 13 (1951-52), pp. 79-89.
(l3) ON. T<idorov, The Balkan Ciıy (1400-1900), University of '~7ashington Press, (Seattı!'
and London 1983), p, 99. Seı: alsoBr. Simon, "Le ble et les rapports veneto-otto-
inans au XVle sieele", Coiıtl'ibutions a I'histoi.reeconomique etsociale de l'empire
ottornan, ed. J.-L. Baque-Grııpmont, P. Dumont;(paris 1983), p. 273.
(14) There were a number of kapan in the commerciai centr~~of everytown~ ie.special

_________________ "i‫ן‬ii1 ••• _


THE BREAD tN GREEK LANDS DURİNG, •• 203

dia iri 1671 (just two years after İts conquest by the Ottomans) a flour
market was constructed, and in the records an estimate of its eost is
giveniS. Thereis mention of an Un Kapan in Saloniea where a inem-
ber of the bakers guild,had the permission of the Ottoman authoruties
to sell "flour by weight"16.The millers and bake~s of Istanbul were
suppliedexclusively by the Un Kapan of the city17. J'

, The market regulations of Constantinople at the beginning of the


16th centuryiS were partieulady expIieit about the grain and bread
supply of the city: "Take car~ that Musliins are not troubled by shor-
tage of flour ..; and that ther~ is enough bread distributed on time".
For this reason, it goes on to say, every baker should ensure that he
has two months' supply offlour in stoek
. . (or at least one month's supply)
Normally the bakers bought their flom from the kapqn ata price'
approved by theİr guilds (seebelow, on the role of the bakers guild-ın
. setting a price) The priee of wheat for breadmaking was set at the time
ofthreshing, and it was on this price that the priceofbread was fixed
until the next harvest19• For times of low yield thefigures used are ta;.
areas where manufacturedand agriculturaı products were sold. R. Manıran gives
the primary meaning of the word. It eomes from the Arabie q'obban whieh is the lar-
ge Rornan scales on whieh they weighed the most bulky tradeable items. it came to
mean. "selling in bu1k". "warehouse". "market" ete. T. Mantran. Istanbul dans la
seconde moitie du XVII skcle. (Paris 1962). p. 302; And Suraiya Faroqui. Towns.
pp. 37-38.
(15) N. Stavrinidis. op. cit.• t. Ii pp. 360-361.
(16) I. Vasdlavellis. op. cit .• t. I. p. IS. 384. See B, Dimitriadis. A Topography of Thessa-
loniki under the Turks. 1430-1912 (in Greek), (ThesSaloniki 1983). p. 192.
(17) R. Mantran. Istanbul. p. 190 and "Un document sur 1'iktisab de Stamboul a la fin
du XVII'esiecle". Melanges Louis Massignon. t. 3. Damas,Institut Français d'Etu-
des ArabeS (1957). p. 146. For the role of the merchants in, the Un kapanduring the
period 1793-1839. see T. Güran. "TheState Role in thegrain supply of Istanbıil:
the Frain Administration. 1793-1839". International Journal o/Turkish Studies 3/1
(1984-5). p. 28 and passsim.
(18) The text of this regulation was published by Ö. Lo Barkan in "XV Asrin Sonunda,
Bazı Büyük Sehirlerde Eşya ve Yiyecek Fiatlarının Tesbit ve Teftişi Hususlarım Tan-
zim Eden Kanunlar". Tarih Vesikaları Dergisi i / s. pp. 326-340. For thetranslation
see R. Mantran. "Teglements fiscaux ottornans :Ia police des marches de Stamboul
au'debut du XYle si~le". Cahiers de Tunisie.IV /4 (1956). pp. 213-241. and N. Bel-
diceanu. Recherche sur la vii/e ottomane au XVe sieele. Etude et aetes •.(paris 1973),
pp. 186-206. The mostre<:ent editionin A. Akgündüz. Osmanlı kanunnameleri ve
Hukuki Tahlilleri, -(Istanbul 1990). t. II. pp. 287-304. '
(19) I. Vasdravel1is. op. eit.~ t. I. p. 383 and N. Stavrinidis, op. eit,. t. V, p.259. see the
chapter "Tariffs" below.
'204 E. BALTA

ken mostly from Crete where thebakers, unable to findsufficient flour


on the market, appeal to Ottoma,l1,author!ty 'a) to pressurise those
who had hidden stoekand'f\r~re thus infIating priic:es20and
• b) to m~ke
the centre provide therri with, suppIies.This w()l~ldoeeur":. ,
i). shortly .befbre t4e :summer harwst when ,the previous year's
stoek was running out and thei"ewaSa danger of raeketeersexplojting
short supply. Here the ,staıtı~intervened by distributingwheat to the
, bakers' from, the. tilthestore's, 'assisting them aş wdI with payment. in
May 1685 bakers bought grain from the,statefor twenty days'supply
of bread on terms that allowed them to pay ,on .1:he'twent~ethday21.
ii) In time of famirtetheOttomaıı authorities distributed grainfrom
stateİ-eservesandunderground stores still knowı} in ,Crete todayas
"gouves"22. Sometimes they obliged the state offidals responsible for
the' collection' öfrevenue -the 'm.ıi.kataaagasi, 'the:eommunity' elders'.
to supply the bakers. At a tiiıneof fıünine in 1621/2 in,Macedönia" ae-
, cording to ll. deseription 'by Papasynadinos23, the:'Turkish authorities
and the Christiaıi notables gayegrain tothebakel's.InCrete-i-n 1763;
by an order of Elhaee Hasan pasa, themukataa ai~asiwere compelled
to hand over a six month supply of,wheat to thebakers, the lattedJeing
allowed to '.pay themback' in' installmtmts2\

'llL. Thebakers guilds '"


Our knowledge of the bakers guiIds'in the various towns and eiti-
, es of the Greek lands of th<~OttOrtıanempire is liniited,'eveninthose
par.ts.where wekmnv that' such guilds' had long existed; as in Yannina
or in toWnsthat were c~ritresofgr~in prodll.çiııgareas2S.HO'vever,from
the avaiIableevi4ence andbibİipgraphyi't iscleat tlı~ttheniımber of
people belongıng .to .suclı associatioııs rçnıainedsıifprisingly.loW, des-
pite the inerease in' the.population-of th(~cities;!. "
(:20) N: Stavrinidis,ôp. dt., t. v,p: 251.
(21) Ibid., t.JI, p. 269'.,
(22) Ibid., t. LV, p. ı7~and t. V, ~);,210, On the locationafiMir; Ambari (Stlite' granary
where the tithe was stored) 'Ilııeibid., t.ı,"p; :2ıO~
(23) G. KaftantZis, Th~~Cr~tiiclhif Serres,' pp;; 37~.38.. .
(24). N. StaVrinidis. op~.eit.,t: v.ı.pp.' 221-22Z.,. . '. . ....•
(25)G.Papag~orgio,u,The qyiıd,;hı ianni~a ilıte ı9t1!J11J4ear~~ 2qth Cellturfes(beginning
of the 19 th C. to 191'2){in Gireek), (Yannina. 198ı). p. Ao, whel'ehe notesthat the
number ofmemberswasverysmaıı (20). Lateriin the ~~nd decade of the İ9th cen-.'
tuİ'y;th~re ~ere 48 bak6-s llli;:ı iiı 1862 they amoı.mted to55.I~;d.,'pp'16and 182.

i LLL i i i
THE BREAD IN GREEK LANDS DURIN:ı; •••. 205

In Candia, for the period fromthe Iate 17th centuI) to the Iate 18
th century 11-16 bakers are recorded26. The majority of them were
Mus1İms and were represented by the ekmekçi başl27. Their names, .
descent, ~nd thesituation of theirbakery are all recorded. For Salonica
the information that wepoı;:s.essfor the number of bakers and millers
. in the mid-19th century comes .from registers which record the rent
paid by the.bakeries to the vakifs, as wdl as records of business permits
granted to the bakers (defter-i gedikdn;ıs. B. Dimitriadis from the
property lists (Esas Defterleri) recorded the bakeries districtby dist-
rict in Salonica at the beginning of the twentieth century2?

1. The guilds and business practice


This was yet another closed profession. In the kadi's record of
1698 in Candia it i3 stated that "apartfrom the above fourteen bakers
no one else haf theright toöpen a bakery"30. The issue of a doctiment
such as this clearly derives froni the activity ofsome aı;:socİ3tionor
in the fire 00862 43 bakeries were destroyed; See D. Salarnangas, "The Guilds and
. the.Crafts during the Ottoman peripd" (in Greek), Epeirotiki Estia 8 (1959), p. 485.
So"me scattered information onthe bakers' guilds in Larissa can be found in H. An-
gelomati-Tsoungaraki, "Contribution to the Economk,' Social and Educational
History of Larissa during the Ottoman rule" (in Greek). Mesaionika kai Nea Helle-
nika 3 (1990), pp. 270, 274, 275 a~d 329. On Serres see G. Kapİıtantzis, The History
of Serres andjts region (from ancient times tataday) (in Greek), (Athens 1967), t.
I, p.163. On Kozani see M. Kalinderis, The Guilds of Kozani in the Ottoman eripod
(in Greek); (Thessaloniki 1958), pp. 58-63.
(26) In 168515 bakers, thİ'ee of whom were Armenian and three Greek, put theirsigna-
tures to the price proposals (N. Stavrinidis, ap: cit., t. II, pp. 269-270). in 1688 a
list of muslim and other bakers was issued forCandıa: they were 9 and' 7 respecti-
vely (Ibid, t. II, p. 310). in 1968 th elists of Candiainclude no less than 14 bakeries
.aItogether. There of these produced only white bread .(hasetmek). Three were Ch-
ristiansand two Arnienian (Ibid., t.III, p. 147). In thekadi refister of 1717 signatu-
. res of 11 bak~rs are recorded (ibid.; t. IV, p. 16), while in 1763 and 1765 15 and 13
bakers respectively are mentioned (tbid,. t. V, pp. 222 and 269).
(27) Ibid., t. II, p. 269.
(28) Historieal Archives of Macedonia (Thessalonici), Evkaf Defterleri no 9 (240),. Bl,
pp. 13-16 where 38 bakeries are noted forthe year 1254 (1838-39). 38 bakeries are
recorded along with their locations in no 29 (213), pp. 3-4, and also 12 fIour mlIIers
in teh market, ap. cit., p. 9. Seattered information' is contained in register no 47, p. ~
(where the rents of the etmekçi bisküti are also mentioned), pp. 35-36(with the rents
of eight bakeries), and pp. 55-57 (listing 14 milltirs). In no 62C (26), p. 9 and no 62a
(29), p. 7 there is information on millers and flour merchants for the. year 1254.
(29) B. Dimitriadis, A Topography of Thessa/oniki, p. 192.
(30) 'N. Stavrinidis, ap. cit.,t. III, pp. 146-147.
206 E. :BAtTA

guild. In another document issued by the pasaafter an applicationfrom


a prospf"ctive baker, it was forbidden for a new'bakery to open in a
particular neighbourhood because, so it daimed, it 'would harm the
business oranother bakery nearby. This shows how effectivethe as')o-
.ciations had become İn protecting the inicerestsoftheir members.
Certain rules of busim:ss conduct Md to be~observed:
I'. ,
a) The bakers had to sdl pure, propl~rIyba~ed bread, This is fre-
quent1y mentioned at the e:n'dof the Ötüıman dücuments concerning
the traiffs: "Bakers should ,ensure that the bread be well baked, and
not burnt or poor in quality"31. The marketcode for/the bakers of
Constantinopleat the begimiing of the 16th century stipulated that
"the workplace beelean, that thebread be corre,:t in taste and weight
andı'orperiy baked ... 'If a baker be caught with burnt or dirty bread
he can be punishedi by caning on the soles of the feet' >32.
b) The bakers had to work regularJly33.
c) They had to have bread for sale from moming to evening, at
least duringthe time of year when cereals were in plenty34.In Jerusalem
theyhad to, have bread available until the evening call to prayer35.
d) Inspections were caırried out on the weight of a loaf of bread 36,
and sometimes the bakers were obliged to selI the bread havingplaced
it on aset of scales.Any irregularities (which generally had to do with,
the weight df the bread) were refered..to the' muhtesib and thekadi and
were punished severely37."'Bread that is underwt~ightby up to 22 dir-
hems is not liable toa fine;bread that is more than 22 dirhems under-
weight is fined at a rate of 1 ,a'kçe per dirhem. Jfthe bread has been burnt
while baking the fine is 7 akıçe,and if it. i~:underbaked the fine is S ak-
çe':38• From what we may judgeofthe bre:ad law.at theerid of the 19th
(31) Ib.d., t. II, 1'.285 and t. IV,p. 276 and t. V, pp. 51 and. 118.
(32) R. Mantran, "Reglements fi.scaux Ottomans", pp. 2:0--231. cr A. Akgündüz, Os-
manlı Kanunnnameler" t. II, 1'.292.
(33) N.Stavriniids, op. cit., t. m, p, 147.
(34) Ibid., t. V, p. 133.
(35) A. Cohen, Economic Life in OUoman Jerusaelm, (Cambridge University Press 1989),
p. 102.
(36) P. Sta~rinidis~ op. cit., t. IL p. 285 and t. V, p: 51.
(37) Ibid., t. V, p. 35.
(38) See the replyof Hanefiti imam in 1618 to the question of how mtich the fines
could be increased. in Izvori .::ll bulgarskala Istorija xxı, Turski Izviri za' bulgarskata
Istorija VI, ed. N. TOQorov, M.Kalitsin, (Dofia 1977), p. 267.
THE. BREAD IN GREEK LANOS OURING ••• 207

century it seems that litt1e had changed with regardto the durİes of
the baker and "the methods of making and selling the bread"39. The
penaIties for' contravention of the rules continued to be heavy.
According to N. Todorov foreign travellers in the region were
highly impressed by the. fact that the bakers were expected to supply
fresh hreadona daily basis. He cites an extract from an accountby H.
Dernschwam about the bakers of İStanbul in the 16th century: "The.
Turks want freshlybaked bread every day. The, simple bakers, there-
fore, must always take care when theyare baking that theyare not left
with any stale bread. Otherwise they would be obliged to sell three
loaves for one asper, whereas norIl1ally two loaves offresh bread cost
one asper"40. Generally foreigners were impressed by the white bread
made from wheat which prevailed throughout the Nearand Middle
East. it should also be noted that the bread in the Near and Middle
Eastwas nearly always from wheat, whereas in most European countri-
es, at lest up to the time of the Black Death, all socüi.lclasses ate rye
or barley bread 41.Of course there was a beIt of rye production in the
Balkans and we know that the people ofBulgaria produced rye bread42

2. The role of the guilds in setting prices


Its is worth examining for the role of the guilds in setting the pri-
ces of bread.
- .
a) With respect to wheat prices there were two main approaches:
- The bakers association bought the wheat direct1yfrom thepro-
ducers and then resold it to its members who Were bound not to buy
from outside the guild43. .
(39) D. Nikolaidis, OUoman Legal Codes, The Collected Laws, Degrees, Regulations, Ins-
tuctions and Guide-lines ol the OUoman Empire (in Greek), (Sonstantinople 1890),
t. III, pp. ,3183-3191. '
(40) N. Todorov, The BalkaiıCity, p. 100.
(41) E. Asthor, "Essai sur l'aHmentation des diverses classes cociales dans I'Orient medi-
evaı", AnnalesESC 23 (1968), p. 1021.
(42) "1 ate loaves of good rye-bread, bur when asking for white bread the Bulgarians swo-
re at me" letter of AntoniosPhotials to Samouel of SHyen, canon of Larissa (l6.V.
1795). See ı. Oikonomos Larissaios, Leuers of various Greek men of leaming, Hig/ı
Clerics, T.urk Administrators, Merchants and Guilds (1759-1824), (in Greek), e.d
G.A. Antoniadis - U.M. Papaıoannou, (AtheI!~ 1964), p. 33.
(43) Document of 1802 from a collectioJl of sicils for Salonica (1. Vasdravellis, ap. cit., t.
1, pp. 383-385) which, as noted by S. Asdrachas,. provides evidence that the guilds of
203 E. BALTA

The association bought wheat from the grain merchants but


with theproviso that the merchants selI to other customers at,higher
prices44• .' .

As will becom~ clear below, in my discussion of the fluctuations


in prices ofwheat,flour and breadandthe profit ınargins of the bakers,
'.the most prosperous gui1clswere those that didn't limit their activity
only to their manufacturing röle. The gui1d of Salonica, for example, .
maintained itsow:n ship İn the Un Kapan, thuı; exercising complete
control of the market pricı~.it is important, bowever, to be dear about
the role of the guild as grain trader. Sp. Asrachas has reınarked that
the guild "untertakes the role of grain merchant first and fmemost in
order to create harmony within its own corps, deflecting any market
competition that co\ıld b~eak out aniongst its members frorp. the mo- .
ment that they buy their raw materials.;. The guild in its role as grain
merchant absorbs potentialIy conflicting förces and compounds balan- .
ce within its internal workings, thus enabling it to survive .within' the
free market. Harmony within the guild is mı;ı.intainedthrough the do-
bakers and millers in the city bought at threshing time,according to the old traditi-
on certain amoUlnts of whear rat the current prices. The market price is not indicated,
but the price atwhich they supplied their members is ffil~ntioned. Both guilds shoul-
dered the burden of acting simultaneously as' grain trader and proteetor of the inte-
rests of their particular craft.See S. Asdrachas, "Marches du ble", p.193. .
. (44) In a document of 1755 (Candia) the bakers, who were obliged to' accept the price of
the grain merchants, promised to sell their bread a ta base price of 25. para. In order'
to proteet their interests, however, the bakers secured guarantees from the grain merc
hants that the latter should not sell the wheatelsewheıre for less than 30 para (N.
Stavrinidis, op. cit., t. V, p.62). By the end of the 17 tlı century evidence 'İndicates
that the guild of Candia was in the hands of the grain rnerchants. In 1699 the guild
.complaine<İ to the authorities that as it payed 1 guru$in exchange fot 3 1 / 2 and .
3 muzurs -earlier it had boug1ıt 4 muzurs for the same price- it could no longer find
any customers. it therefon:sought a cörresponding adjUlstment of the price of bread
(ibid., tt. III. p. 217) .. Agaİn at the end of the 17th CentUlrythe bakers reQuested pet-
mission ftom the authorities to obtain their supplies of whear from elsewhere beea-
use, as they submitted in their claim, they were "experiencing difficulties in obtaİ-
ning' wheaf for the production of bread, and wehrever we go we are told that there
monopojy of the wheat t~adein Candia. In 1765 they werestill buting whear from
the Kapan (ibid., t. V, p. 259). The document mentioııs that they gave assurances
and there follows a list of the names' of the bakers and teh statement that "they will
buy a stamped muzur at the above determined price" with the clause that "if ariyone'
is round to be.buying or sdling at another price, reSpOİllilibHityfor their punishment
is undertaken by cemmon action", in other words both the guilds ofbakers and gra-
. in merchants were respons,ıble for ensuring that the est~blished prices were observed
by all.
• , i
THE BREAD IN GREEK LANDS 'DURING ••• 209

mination of the commercial function of capital which is rnanifestedby,


the commercia1İsation of wheatfor breadmaking"45.
b) the price of bread: the bakers corne to agreement withthe Tur-
kish functionaries of the towns and cities, the kadi and other officials
responsible for the determining of prices46.Their requests forincreases
in price are directed to the paşa, who in turn refers thernto the kadi.
The kadi invites the bakers and graitı merchants to decide on the mat-
ter47• The expression that invariablyappears the end of the sicils con- '
ceming the fixing of the price of wheat is "The price,as determined
before the cDurt in the presence of all the authorities of the town,
kethüda of the guilds and of the other relevant.bodies,. and as accepted
by the bakers"48. Their opinion was of vital importance for theincre-
ase in price of this consumer good. When they failed to reach agree-
ment on the proposed increase İn 'the price of bread they were obliged
toagree on a reduction in the weight of a loaf of bread in order.not to
biring economic damage to thebakers49 .
. The set pricewas strictly observed. A regulation of the esnaf of
Ko~ani in1827 states: ,"It is hereby declared ,that the price of the bread
be fourteen paras, namely 14 per okka, and it is prohibited for anyone
to seU for niore or less than this price; and whoever infringes this
rule will be liable to a payment of 200 guruş to thechurch of St..Ni-
kolaos of this district, .or 100 'guruş in zabit, 'without any right ex- of
cuse orappeal"50. İn a ı<:adirecordof Candia, the bakers accuse some
shopowners who have produced theirown bread of selling at a diffe-
rent price, presumablylower, to that which has been agreed by the gu-
ild51. This goes to -showhow much, on the one hand, the gui!d serves
'to protect the interests of its inembers from the competition of those
who trespassed İnto its territory, and on the other how inuch importan-
cethe authorities assigned to the observance of the set price of the bre-
ad, the which comprised a kind of social contract, whose infringement
might entai! disorder. ,. .
(45) S. Asdrachas, "Marches du bI6". p. 196.
(46) . N. Stavrinidis, op. cit.; t. n. 1'1'.269, 310. and t: III. p. 147.
(47) Ibid.• t. nı. pp: 217, 243 and t. ıv. 1'.190. This procedure is discussed indetaH in
.the market rules and regulations of Proussa (1502). See N. Beldiceanu. Recherche.
pp. 208-9.
'(48) 'i. Vasdravellis. op. cıt., t. I, p. 316...
(49) N. Stavrinidis, op. cit., t. ıv, pp. 190, 196.
(50) M., Kalinderis; The Guilds of Kozani, 'I'. 60.
(51) N. Stavrirıidis. op. cit., t. V, p. 153
210 E. BALTA

3. rize economic.and social status of the bakers


, Excepting the:İnvestigation of theprofit margin of the bakers, tbe
atchive material does not allow us to reach many conclusions about
the economic and socialstatus of tbe bakers~ Therefore just a few ob-
servations will be made hfre. A. eohen demonstrated that the econo-
mic andsocial status of bakers on the 16tbcentury in Jarusalem \Vas
lower than that of the miners, judgıng from evidf:ııcein the sicils. The
millers are recorded with full name s and often bf:ar the titIe "efendi",
whiIe the bakers are recorded just by tbeir first names -an indication
ofhuinble soCialstatus52• For the second half of the 19th century, from
counts made by N. Todorov, we gather that the bakers in towns and
cities of the northem Balkan peninsula werean economically weak so-
cial ,lass. in a statistical sample where professioııs are represented by
more than fifty individuaJls and have an .annual income of less than
1000guruş, the ba].<:ers accpunt for 66.7 %of the total. Theyare twelfth
-in the listüf tbirteen professions53• The same historian, drawing on the
evidence in the' yabancı tezkere (business permitsgranted by. the Otto-
man government to immigrants) in the National Library of Sofia de-
monstrates that the bakers Qeloilgedto the secon'Clcategory of crafts,
after the masons, whoemigrated to thenorth eastem areas of the Bal-
kan peninsula in the 18608in search of a living. A large number of the se
came from Macedonİa and Thrace. The majority of them worked as
.apprentices and jQurneynıenwho assisted masterbakers in the local
bakeries54,

,4. Working conditioııs


We havelittle knowledge of the working cond.itionsin the bakeries.
In a kadi record in the He:rakleion Archives (dat1edto the first half of
the 18 th century) in which the bakers of Candiaplead for a new price
-in this .case they proposea loaf that weighs less- instead of invoking
the increase in the price of wheat they give as justiıfication their general
expenditure including. running costs and the expense of paying emplo-
yees55• In comparing the proportion of independent aiıd full time wor-
, kers in ten towns in the Danub vilayet in the second half of the 19th
.. century N. Todorov has observed that one of the most solid groups
(52) A. Coh~n, Economic Life on Ottornan Jerusalem, pp. 103-4.
(53) N. Todorov, The Balkan City, pp. 406, 376.":
(54) Ibid., p. 372.
(SS) N. Stavrinidis, op. cit~,t. IV, p. 190.
/
THEBREAD IN GREEK LANDS DURING ••• 211

of workers with a highdegree of hired labour were the"bakers, the tai-


lors and the tanners. A proportion ofone to one iiı thecase of the ba-
kersand the tailors simply reflects the natlire of the two crafts since
they ne-cessarily demanded many working hands."Only the poor ba-
ker didn't have a paid asssistant, and this only in the case whenihe
couldn't relyon the help oj another member of the family"56.

LV. Prices
1. Tdriffs
The narhs in the kadi registers provided the evidence for an exa-
mination of the price fluctuations of wheat and bread. it is difficult
" to tell how often such tariffs were compiled. their renewal, according
to R. Mantran, was generally due to a variety of factors such as the
crop yield, the financial situation and political changes57. it isappa-
rent from the kadi registers of Verroia (see Appendix, table 5), which
have suffered alot of damage during their life in tbe archive, that a re-
vision of .the set price of bre ad occurred frequently. The same seems
to be the case for certain years in. the sicils of Salonica (f:ee Appendix, .
table 4). it appears that a fevision of the price of bread took place at
least twice a year (ruz~i Hizir and ruz-i Kasim), in other words on the
first d8y of the spring and autumnequinoxes, according to the archive
material of both Salonica andCandii58.
Thetables show the market price of the wheat (alawys in felation
to bread) for thebakers guild, and this is followed by the cost of an
ordinary Ioaf (the bread of 70 % pure flour) , whiclı is here cited as
nan-i aziz ("holy"ör "sacred" bread). Then follow the prices of the
has etmek (white bread) and the harci etmek (black bread). In some ca- "
ses the prices of various "quality" bakers' products are recorded.59,

(56) N. Todorov, The Bqlkan City, pp. 394-395.


,(51) R.Mantran'; Istanbul, p. 327 f. Also M."Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi,
p. 9 f.
(58) N. Stavrinidis, op. cit., t. IV, p. 12 and t. V, p. 51. Cf. also ibid, t. V, p. 221-222
where the market price of chear and the selIingprice of bread are fixed for the six
months from ıst Rebiyulahir until the end of Ramazan" 1117, ie. from the autumn
to the spring equinox (9X.1763-2.IV.1764). See also ı. Vasdravellis, op. cit., t. I, "
p. 297 and 467 where the translates the rJlz-i Hizir and the ruz-i Kasim for the days
of the feast of St George and St Demetrios.
(59) Various bakersproducts are listed such as cörek, he/va and other sweets. in Istanbul
in the 18th century, after a lawsuit prosecuted by the bakers' guild, it was forbidden
212 E. BALTA

such as the simit-i etmek50 and the francala whic:hweighed less than
an ordinary loaf. Likewise tllıelables also record the~quality of the flour,
which is sold by the okkal61• '

, The price ofbread nominal1y femains the same, ac~ording to the.


century, one asper or one para,and for this reasaın it is generally not.
recorded. It is OI'ly much laterthat the actual monetaryvalue of the
bread starts to be recorded, when the price of a loaf eventual1y excee-
ded one para. The fluetuation in price is generally expressed İn term.s
of the change in weight of aloaf. Thus when the price of wheat rises
the weight of a loaf faIls (see Appendix, table 3 and 4)62. "In essence
it ıs a camoufJagingof the prİce increase. By keepİng the price unchan-
ged theactual İncr;~aseİs less perceptibJe and thus popular dİssatisfac-
tion is averted."~ wrİtes W. Kula63•
-
As our data does not cover long perİods and is chronologically bro-
ken it is not possible to determine accurately the changes in price. In
other words, the gaps in the yearsin oursampJe do not leave much room
for an examinatİon of the rises and falls iri price. This is made even mo-
re diffieult when the information we do have does not alw~ys eoincide
with the eorresponding information we possess for years of whe~t
short:age64, abundance, or demand, and for years of high or low crop
for all those who produced elirek, helva,' gevrekand so on to selI bread. See G. Bear,
. "MonopoHes and Restrictive Practices of Turkish GuiIds"', Journal of the Economic
and SociallIistory of the Or,bıt, XIII i 2 (1970), p. 151, note 5.
(60)' From the Arabie 'semiz', meaning' fine' white fIour.
(61) In the fixing of prİi::estranslat,ed by Stavrinidis' we eoıİle across the priceoffIour twice
(t. II, pp. 273 and 372 where for the years 1686 and 1691 i okka was equal to 4 as-
pers). ın the prices of the bakers' guild in the sicils for Saloıiica the price of fIour is
always recorded as well, a faı:t which could be interpreted as the resultof li' blurring
of distii).ctions between the guilds of the millersand the bakers.
(62) "Ottornan bakers had ways, at times, of "disadjusting" the official bread price, for
example" by decreasing IO,af size" " Carter Vaughn Findley, Ott~man Civil 0f/ici-
a/dom. A Social History, (Pıinceton Unıversity Press 1989), p. 306. '
(63) W~ Kula, Les mesures et les Iıommes, (Paris 1983), p. 77.
(64) . Recorded here are some notı:s and chronographical information on the oceurrence
.of faınine in Greek lands. Also recorded are the prices of ıcereals at that time~
1621 122: Famine in Macedonia and Constantinople, see: G. Kaftatzis, The Chro-
nicle of Serres, pp. 36-38,
1655: N. V. Tomadakis, "Ciltonicle of the famine of 1655" (in Greek), Kritika I
(1930), pp. 16-17. . .'
1670: Famiİıe in Crete. See N~'Sta~inidis, ap. cit., t. II, po: 170.
THE BREAD IN GREEK LANDS DURING ••• 213

yieIds6S• Mareaver we do not possess a dear picture of seasonaI vari-


ations in prices before ımd after threshing. LastIy in order for aU these
changes in price tü acquire -meaning it is necesSary for them to be reIa-
ted to precise dataconcerning the devaIuation of the currency and to .
1729: "From Januaİ'y onwards there was no wheat to be found and so i went to
the monastery and _bought five and a half okka of wheat for twelve paras on the 25th .
of February the day before ShroveTuesday". See Sp. Kambros, "First Collection
of Chronical Notes, No 1-562)" (in Greek). Neos llellenomnemon 7 (1910), p.
218 ..
1731: Famine in Chios. Grain was shipped in from Salonica. See ı. Vasdravellis,
op. cit., t. II, p. 143.
1738: Famine in central Greece. "There' was famine with Coiıstantinopolitan wheat
selling for 2 guruŞ a kile and 3 guruş a kile in the continent". See L. Politis. Cata-
logue of the Manuscripts held intlıe National Library ofGreece, mss. nos. 1857-2500,
(in Greek). ed. Maria Politis, Athens -1991, 'po 215. •
1740 : Famine and disease in Salonica. See S. Kissas. "On the History of Salonica
during the 18thCentui:y. The lost manuseript of St. Constantinos" (in Greek),
Grigorios Palamas 737 (1991), pp. 254-5 where is also included the relevant bibliog-
raphy. See also L. Politis, Gatalogue of the Manuscripts, p. 225, and S; K~das,"No.
tes in the Manuscripts of the Monasteries of Mount Athos, Monastery Xeropota-
mou" (in Greek). Byzantina 14 (1988), p. 345. In the same year there was famine
in the islal1ds as well as in Roumeli, see Sp. Lambrou, "First eollection", p. 224.
. 1746: Famine in Greeceand the Near East. "On ıst May1746there began the fami-
ne in the East and one okka of flour was selling for 8 parıls, here in Skopelos it was
going, for 5 paras and on the mainland for 4paras. The reason was that there was no
rain in the East throughout' the whole winter": see L. Politis, Catalogue of the _Ma-
nuscripts, p. 235. .
1747: Famine in the East. Grain wasbrought in from Salonica. See i. Vasdravellis,
op. cit., t. II. pp. 154-5.
i756, 1760, 1764: Farnine in Certe. Se~ N.Stavrinidis, op. cit., t. V, pp. 77.,125 and
257-8. On the grain shortages and the measures taken to alleviate the problem in
Crete in the 18th century see Y. Triandaphyllidou-Baladi6, The Trade and the Eco-
nomic Situation ifCrete J1669-1795) (in Greek), (Heralcleion of Crete 1988), pp. 173,
184-5 where evidence is cited" from French consular,teports of the time. "
Forthe famines of 1766.1767 and 1786 see S.Asdrachas, "Marches dubl6", pp. 192-3.
1776: Famine in Thessaly: "And having come to this lıumbİ evdiocese in 1776 ... I,
lived. in the greatest hardship (1795) ... and everyone was in great distress on account
of the high price of bread that reached half a.gros and eleyen paras peroka, and ever-
ything whether edible or foi wearing wa'l tripled in price." See L. Politis, Catalogue.
of the Manuscripis. p. 236 and D. Papazisis. "Prieesof goods and wages in Greek
Lands during the Ottomen Rule", Epeirotiki Estia 22 (1973), p. 209.. . .. .
2783: fatnine -in Epirus. "On 20 th March 1783 prices soared and the famine was so
bad in the Arvanitluk that parents were reduced to selling theirC'hildren". See L.
Politis, Ciıtalogue of the Mahuscriptips, p. 203.
(65) We have evidence for years ofgood harvest onCrete in 1674 and 1747; See respec-
tively. N.Stavrinidis,'
,
op,
,
cit., t. n, p. 170
, '" .
and IV. pp.. 314
t.;.
and
..
318 (theweight of
214 E. BALTA

changes inthe financialsystem of the empire, and to the variations in


price from one part of thı~ empire to another66•

2. Profil margins in the cycle .Wheat~Flour- Bread


Our lackof sQurces, which is due on the one hand to their very
natute67, and on the other to the tribuhıtions oftheir archival history,
almost exchıdes from the outset the possibility of a systematic study of
the subject, but theevidence does allow us to draw. some conClusions
about those İnstances where weknow the' market: pfice of wheat and
the set price of brı~ad. In mder to calculate the profit eamed by the
bakersi! is necessary to compare the price of bread and that of wheat.
Essentially we need to examine the whole process firomthe sale of whe-
at to the production of nom and then the bread, since, as we have al-
ready remarked, we are dealing with an economy that was under close
state controLThe state reqüired the bikers to seıı bread of a particular
weight, which was determined. each time by the pı&e. of wheat. In ot-
her words by thus setting limits on the profits the state also determined
theprice ofbread. Theevidence of the narh allows usto pose some qu-
estions, forexample to look into the changesin theprice of wheat for
" breadmakingand the price of thebread,or to investigate the share of
the profits among those who intervene4 between the stages of the sale
of. the wheat to the final product ..
\, .

For Crete, in eleyen cases we know the markt~tprice of the wheat


of
and the price and weight the bread (see Appendix,table 3). The me-
asure of the weight of wheat was the muzur (15 okkas) and its value was
bread was increas(:d from 80 to 90 dirhems İn 1747). In MıiceIonia in 1641 there was
an abundant harvııst according to Papasynadinos:. "Iiı this year the yield was so high
in Mlıcedo~ia that a quarter of the crops was not even threshed and the wheat stacks
were left standing on the threshing f100rs all winter untiI the foIIowing summer chen
8 kiIe of wheat wlls sold for 25 aspers, the rye and the millet for 12 and barley for.
8." See G. Kaftatzis, The Chronicle o) .Seres, p. 88.
(66) H,SahiIIioğlu, "XVII Asrmİlk Yarısında İstanbul,da Tııdavüldeki Sikkelerin Ra- .
ici", Belgeler If 2,227-234. And "Osmanlı Para Tarihinde Dünya Pılra ve Maden
Hareketlerinin Yeri (1300':"1750), Gelişme Dergisi (l978), Özel sayısı İ-38. This ar-
ticle is translatedinto English as "The role of International Monetaryand Metal
, Movementsin the Ottciman Monetary History, l3OQ-ı750"in Precious Metals.in
the [ater Medieval and raerly Modern Worlds, (ed.) J"F. Richards, (Durham 1982),
. pp. 269-304. Cr. L. Berov, Dvizenieto na tsenitena Balkanite prezXVI~XJX ıi. i Ev-
ropeiskata Revolutsia na tSE'nite, (Dofia 1976). .
(67) . The sources vary considerably.PorCrete .we have no evidence for the priceof fIour
(see note 61.) In Verroia only the pricing of bread is recorded.
THE BREAD IN GREEK LANDS DURING ••• , 215

the guruş or para. The bread wasmeasured in dirhems and its value
, was expressed in terms of aspers. In table i i have shown the pricesof
wheat and of bread in aspers per okka,' taking İnto acco'unt the value
ratio of ı:120between the kurus and the aspers68• The price of bread
lags behind the increase of the price ofwheat. The table shows the chan-
ges in the prices of wheat. and bread during the year 1685. In the first
five cases the price of bread per okka İs higher than the market price
of wheat, while in the remaining cases the price of an okka of wheat
and the price of bread are in line witheach other.

Table ı. Movements of Prices of Wlıeat and, Bread in Sandida (aspers / okka)


WHEAT BREAD DIFFERENCE
DATE (a) % (a) % of prices %
--
1685 2.7 100 3.08 100 0.38 14.07
1686 3.2 118:52 3.64 118.18 OA4 13.75
1688 4 İ48.15 4.44 144.16 0.44 11.00
1689 3.2 118.52 3.64 118.18 0.44 13.75
1717 4.3 159.26 4.44 144.16 0.16 3.26
1744 4 148.15 4 129.87 O 0.00
1752 ' 4 148.15 4 129.87 O 0.00
1755 5 185.19 5 162.34 O 0.00
1756 8 296.30 8 259.74 O 0.00
1763 5A 200;00 5.4 175.32 O 0.00
1765 8 296.30 II 259.74 O 0,00

This match of price5, which can be observed from the mid-18th


century onwards when theprice of heat genenılly increased, cannot be
a matter of chance69• it was rather deliberate state policy. The state
exercised pressure to keep the price ofbread low. But was it possible
that this policy was to the determient of a'category of craft? The dura-
tion of this phenomenon extends to the next five cases in our sample
from Candia, and it indicates deady a reduction in theprofits of the
bakers, ihough not a complete elimination of' profit, as far as we can
gathet from a first glance at the price chart. ln order to determine the
profits of the bakers (here I do not meanpure profit, since it is not pos-
sible to calculate the running costs such aswood for fuel, loabour and
rent) i resorted to the following method which_was based on the rela-
tionship a) 280 dirhes of flour per 1 okka of bread70• From a sample
test it appeared that a certain quantity of wheat yields about 11.25 %
(68) In 1717 the para was çörük, ie. 1 para = 4 aspers. See N. Sta"ffirtidis. op. cit., t. IV, p.
16.
(69) See below.
216 E. BALTA

.-:.20 % less flour (in terms of weight) from which is produced a 30 %


-40 % greater quantity ofbread71 •. b) in a document from 1686 inthe
, Herakleion Archives, it.is stated that 2.5 Muzurs of wheat give 30 okkas
of flour, after some loss of weigbt through the cleainng of the wlıeat
of the husk (2.3 okkas) and the miller's right to apercentage of the flo-
ur (5 okkas) is taken into account. From this remainingquantity offlour .,
133 loaves of 120 dirhems ı~achare produced72• From this analysis it
seems thatthe profit of the baker!!:in Candia varied between '6.5 %
and 7.7 %7~.
When examining the wheat price variations (see Appendix, table
1).in the Candia market we observed that the period from theIate 17th
to the Iate 18th centuries (for which evidence exists) is divided into two
parts. in the first(1685-1729) wheat price remain unchanged for about
forty years, which during these years fluctuates between 4.5 and 2
muzurs. it is nominally the same, ie. 1 guruş. Real changes in the price
of bread are' due to the rjse and fallin the weigbt or volume of a loaf.
The bakers then paya prke amounting on average to about 1 muzrı
(70) Istanbul 1873:, 0.7 okka of nour =' I' okka of bread (Ayniyat Defteri 1046). Corres-
pondingly 900 g of flour provide 1 kg (see H. Neveux, "L'alimentation du XIVe
au XVIIle siecle, Essai dıe mi~eaupoint", Revue d'Histoire Economique etSocia/e
51 (1973), p. 352, note 45b.
(71) We mention here 'the varİolJls ratios of wheat to flour and bread that are recorded
for Constantinople. I wou1dlike to thankmy colIeague Mehmet Genç for making
this unpublished archivalevidence of the Başbakanlık Arşivi available to me.
1501: müd (= 20 k\le) of wheat gives 17.75 kile of flour, ir. 88.97 % (Ö.L Barkan.
"XV Asrın Sonunda", p. 331. And ,R. Mantran" "Teglements fiseaule ottomans",
pp, 220-222. "',
:1799: 100 kile of wheat giv(ı 85.98 kile of flour (MaliyedenMüdevver Defter 8571/
tP. 6).
1826: 100 kile of wheat givıe 80 kile of flour 100 kile of wheat give 2159.8 okka of i

bread, while 100 kile of flour give 2700 okka of bread (MAD 8918/ doc. 286).
1827: 1 kileofwheat = 22ikkas and 82.5 %.ofthis amountis flour (MAD 8893/
p. 133).
, '1834: 1 kile of wheat = 17 okkas of flour = 27.5 okkas of bread (MAD 8891/ p .
. 221). " '
1840: ,I kile offlour, depending on its quality, gives the folIowing quantities ofbread
(in okkıis): 29.09,,27.06 and 25.08 (Cevdet, Iktisat 331) .
. (72) 37;50kkas of wheat for breadmaking produce,30 okkas offlour and 480kkas of
bread. See N. Stavriıiidis, op. cit., t. II, p. 285.'
(73) For these counts Ikeptthe maximum correspondences, ie. -20% for the conversion
of wheat into flour and +:ı0 % for the conversion of flour hıto bread. The prodits
of the bakers of'Candiacalı be caleulated to havebeen 'as folIows: 1685 =7.7 j;
1686= 7.5'%;1688,= 7.3 %; 1589 = 7.5%; 1717,= 6.9 %; 1744 and 1752 ==
6.5 %; 1756 =' 6.6 %; 1763 ro6.75 %; 1765 = 6.6 %.
THE BREAD IN GREEK I'ANDS DURING •••. 21"7

(15 okka,s) for 43 aspers. During these same years Crete exported a
small amount of eerea1s'to various eastem Mediterranean eountries74•
After 1715, and espeeially after 1720 and a signifieant inerease in
the population, Crete had to start importing inorder to eovet its needs7S
In the second period (1744-1765) one muzur ofwheat co st thebakeı:s
on average 89 aspers. From 1744 onwards Candia and Salonica disp-
lay,a steady inerease in the rpiee of wheat'.as confirmep by the daJa
presented byN. Svorçmos7S• This inerease canalsobeseen on the tab,:,
leshowing the priee ofbread in Verfaili (see Appendix, table 5) where
from 1748 onwards the \weight of a loaf beeomes signifieantly lower
than that of theprevious years, and whieh is proof of a signifieant ine-
rease in the priee of wheat for bread making. This fact is not only due
to the devaluation oftheOttoman currency but also to theincreased
demand for wheat on a worldcide scale.
Table II. Movements of Prices of Wheat. Flour and Bread in Saloni~ (aspers / okka)
,
WHEAT FLOUR BREAD DlFFERENC DlFFI;
DATE
wheat-flour wheat-l
(a) % .. (a) % (a)% . (a)
(a) %
-- -- -- --- --o -- 31.25 0.44
1777 5.71 100 7.50 100 6.15 100 1.79
1781 12 210.2 12 160 12.00 195.1 0.00 O 0.00
1783 10 175.1 12.5 166.7 1Q.91 177.4 2.50 25 0.91
8.57 150.1 10.5 140 9.02 146.7 1,93 22.5 0.45
1783
8.57 150.1 11.5 153.3 9.38 152.4 2.93 34.19 0.81
.150.1 10.5 140 8.11 131.8 1.93 22.52 .:.0.46
1785 8.57
1785 8.57 150.1 9 120 7.14 U6.1 0.43 5.02 --:1.43
7.14 125.1 9 120 7.14 116.1 1.86 26 0.00
1786
75.06 7 ~3.33 ..6.00 97.56 2,71 63,33 1.71
1786/7 4.29
10 175.1 12.5 166.7 10.34 168.2 2.50 25 0.34
1797
300.2 .22 293.3 16.44 267.3 4.86 28.33 .:.0.70
1800 17.14
325.2 23.5 31.33 20.00 325.2 4.93. 26.54 1.43
1802 18.57
28.57 500.4 37.5 500 30.00 487.8 8.93 . 31.25 1.43
1806
22.86 400.3 30 400 24.00 390.2 7.1.4 31.25 1.14
1807
18Q7 14.29 250.2 18 240 15.00 243',9 3.71 26 0.71
28.57 500.4 38 506.7 30.00 487.8 9.43 33 1.43
1810
625.5 37.5 500 37.50 609.8 1.79 5 1.79
1820 36.71
42.86 750.6 48 640 45.28 736.3 5,14 12 2.43
1820
1823 43.57 763.1 60 800 54.00 878 16.43 37.70 10.43
43.57 763 48.00 780.5 4.43
1824
625.5 37.5 500 375 609.8 .1.79 5.. 1.79
1825 35.71
500.4 '30.00 487..8 O 1.43
1826 28.57

(74) Y. Triandaphyllidou-Baladie. The. T-rade; pp. 169-170.


(75) ibid., pp. 171-2.
(76) S. Asdraehas ••• Marehes du ble" , p. 189.
218 E •. BALTA

In table it we compam the changes in price of wheat for bread-


making, flour and bread perokka in Salonİca. The calculitions
based on the price of ordinary flour and. the price of bread. In. only
four of the twenty cases that were able to be compared the price of
flour increased morethan the price of wheaC7• it is reasonable to as-
sume that in the years where the increase in the price of wheat is grea-
ter we are witne5sing ashortage of cereals. Discrepancies in therela- .
tive changes in price of flour and bread show that the Ottomans exer-
ted pressure on
the price of flour in order. to. keep the price of bread
.at acceptable levels. We see:the same happen when comparing the pri-
ceSof wheat andüf bread. The bakers' profits, calculated in the same
. way as we used forCrete, are about 7 %78; The price level of wheat
in relationto the price of fJour in Thessalonica shows hpw the guilds
of bakers and miIlers'were able to ensure profit making chiefly thro-
ugh the protectionism of the guild system.
If the picture that emerges from the tariffs here is valid ,then we
can see that of the totalnumber of stages that intervene between the
marketing of the cereals up to the sale of the bread, the bakeries seem
to hold the lowest position as regard the share İn profits. The lowesi
profits for' the grain merc:hants ranged around LO %7\ the niillers'
profits (judging. by theeviıdence from Candia) were around 13.3 .%,80
while the gross profit of the bakers does not exceed 7 % without taking
into account their costs for woods and labour. Thus the prosperity
of the guilds was linked to the re-selling of wheat.

3. Bread and wages


. . .
Eviden,cefor'wages is meagre in the extreme. There are justtwo
references to wages in the translations of N. Stavrinidis and both ins-

(77) The years 1783, 1786/7, 1810 and 1823. The price of bread rises correspondingly
more hı the years 1783, 1786/7, 1823 and 1824:
. (78) Basing calculations on the market regulation forAdriaiıople at the beginning of the
ı6th century the profit of the bakers was 9 %. 1 kiIe of wheat costing II aspers, pro-
'dueed bread worth 15 aspe:rs. Costs were reckoned to .be 3 aspers. See N. Beldiceanu,
Recherche, O. 252.
(79) R. Mantran, Istanbul, p. 326~
(80) See ıiote 72.

/'
THE BREAD IN GREEKLANDS DURING" ••• 219"

tances refer to the daily wage of. buİ1ders81• In 1746 it is stated that
"for Yt'ars" their wages were set at 30 aspers per day, until just two ye-
ars previously when they were increased't6 40..The same wage appIied
in 1761 with thecondition, however, that the wage' without food was
.40 aspers per day, but with food itwas 3082• In Crete we see that a
day's wages remained stabl6 but that during' theyears 1744c-6l thepri-
ce of bread rose by 57.7 %. In 1744 one okka of bread was priced at
4 aspers, while in 1761 it was priced at 6.3 aspers83•
Similar caIcu1ationsfor the Peloponnese from the Iate 18th and
early 19th centuries show that the price of"wheat more than tripled
between the years 1793 and 1821 while a farm labour~r's wage does
not seem to have risen by more than 50 %. The samll manufacturer's
wage did rise more significantly, though again not as much as the pri~
ce of wheat84• " ".... .

Sp. Asdrachas has produced counts that give some indicatian of


the buying power of wage earners in certain Greek areas at the ene of
of the 18th and in the early 19th centurıes8S• The buying power of a
farm labourer's daily wage at the end of the 18th century was ab out
. 6.5-8 kg of bread, while that of an arti~an was between 9.5 and 13 kg.
While these figures probably tend to show the lowest levels, they do
indicate that the wage level was significantly higher than a mere sub-
sistence 1eveL.If they areconsidered a10ngside the number of working
days, which was law, and alongside that proportion of the wage which
was deducted in kind and ,was supposed to correspond to the daily
food requiremerits of the worker, then the figures would seem to indi-
cate that changes in daily wage 1eve1sdid not keep up with the change
in price of the most important consumer product, ie. wheat, or at least
alterations in wage 1eveloccurred at a very muchdelayed pace. In the
1astfew years of the 18th and the first twodecades of the 19th century
the ;ıIignment of wages to wheat prices seemsto have been particularly
unfavourable to the wage earner86•
(81) N. Stavrinidis, op. cit., t. IV. p. 308.
(82) "With three aspnı for the price of a loaf", ie. 1 parasas defined by the price fixed
for bread. See ibid .• t. V, pp. 157-7.
. (83) See Appendix, Table 2 (priees of bread inCrete).
(84) V. Kremmydas, Trade in the pre-Independence Peloponnese, 1793-1821.(in Greek),
Athens 1980), pp. 115-123 and 129. For the triiling of the price of.grainduring this
same period cf. T Güran. "The State Role in teh Grain Supply";. p. 35.
(85) Sp. Asdrachas, The Greek Societyand Economy, 18th-19th Centuries, (Athens 1982),
pp. 28-30. see Tables 6 and 8. -
(86) Ibid., p. 3 ı.
220 E. BALTA

This study has delilt purely with the commercial phase of the circu-
lation of wheat, the phase~,in other'words, that begins from the mo-
ment that a surplus ofloca,! production leads to.İts availability for mar-
keting and it consequently acquires finandal exchange value at the Un
Kapan of a town or city. We examined theprogress of.this basiccon-
sumer product up to the final stage, where it becomesa loa£ of bread
in the hands of the consu:mer. As far as the natureand theavailability
of the sources aIlowed,we attempted to caJculate the;price of the' pro-
duct (fr~m wheat to pread) at its variotis stages of production,atid it
has been shown that inemases in the price of bread were disproportio-
, nately smaIler, than the increases in the price of wheat. The eost of a
, löaf of bread, for socio-political reasons,had to be hpt as,low as pos-
sible, and so it tended to be redueedinweight, while atthe same time
wesee a squeezing ofthı~profits öf the bakers. '
THE BREAD IN GREEK LANDS DURıNG •• '. 221

Table 1. Prices of wheat in Candia

Data kile ' ,muzur akÇe guruŞ paras


1670 80
, lb71 85
1671 1 54 =18
1684 2 66
1685 3 1
1686 2.5 1
1688 2 =146 1 =44
1689 2.5 1
1698 3.75 1
4-4.5
1696-1698 3 =45
1699 ' 3-3.5 1
1709 3
1714 2.25 1
1717 2.5 1
1729 2 ' 1
1744 1 20
1752 1 .• 20
1755 1 25-30
1756 1 40
1756 1 '31
1756 1 - 34
1759 1 30
1763 1 2
1764 1 24
1765 1 40

Source: N. Stavrinidis. Translations o/Turkish Documents voncerning the History o/erete.


t. I~V. (Heracleion of Crete 1975-1985). (1670; t. i. p. 193). (167f; t. II. pp. ,6.21). (1684;
t. II. p. 217). (1685; t. II. p. 269). (1686; t. II; p. 28Ş). (1688; t. II. p. 310). (1689; t. U.
p. 320). (1698; t. III. pp. 147. 197). (1699; t. III.p. 217). (1709; t.III. p. 366). (1714; t.
III. p.379). (1717; t. IV. p. 16). (1729; t. IV, p.178), (1744;,t. IV. p. 276). (1752); t. IV, p.
382).(1755; t. V, p. 62), (1756; t. V.pp. 77; 76). (1759; t. V. p. 118). (1763;t. V. p.221
(1764; t. V.p. 243), (1765; t.V. p. 258).
222 -E. BAvrA

Table 2. Prices of bread in Candia

Date 'dirhem aspers paras

1672 120 1
1685 130 1
1686 _ 110 r
1688 90 1
1689 110 1
1691 125 1
100 1
1698 115 1
136 1
1701 80 1
90 1
1709 100 1
1717 90 1
/"
1717. 90 1
1733(1) 100 1
i
1733 96 1
1136 94 1
1744 100 1
. 1747 90 1
1748 90 1
1749 80 1
1752 100 1
1752 100 1
1753 100 1
1755 95 1
1755 80 1
.1756 150 .1
1759 200 ı
1760 70 1
1760 80. 1
1761 80 1
1761 240 1
- 190 1
1763 74 !. 1
1765 150 I.

Source: N. Stavrinidis. op. cit ..•(1672; t. II.p. 54).(1657; t. II. p. 269), (1686; t. LI•.p.285).
0688; t. II. p. 310), (1689; t. II, p. 320), (1691; t. II, p. 372), 0698; t. IU, p. 147), (1701;
, .
t.III. p. 260). (1709; t.lII, p. 366), (1717; t. IV. pp. 12,16),0733; t. IV. pp. 190,196).
(1736; t. IV, p. 217), (ı744;t. IV, p. 276T, (1747;t. IV, p.3l8), (1748; t. IV, p. 328), (1749;
t. IV, p. 354). (1752; t. IV, p. 382 and t. V, p. 5), (1753; t. V, p. 35), (1755; t. V. pp. SI, ,
62), (1756; t. V. p. 77), (1759; t. V. p. 118), (1760; t. V, p. 126), (1760; t. V, p. 133), (1a61;-
to V. pp. 145; 154). (ı763;t. V, p. 221). (1765; t. V. p. 259).
THE BREAD IN GREEK LANDS DURING ••• 223

Tablo3.Prices of eheat and


,,_to:
bread'in earidia J

DATE CHEAT BREAD


muzurs guru paras 'dirhem aspers paraıı
1685 3 ı 130 . 1
1686 2.5 1 110 1
1688 2 1 90 1
1689 2.5 1 110 1
1717 2.5 .1 90 1
1744 1 20 100 1.
1752 1 20 100 1
1755 1 25 80 1
1756 1 40 150 1
1763 1 27 74
1765 1 40 ıso
Source- N. Stavrinidis. op. cit~.
(1685; t. n. p. 269)! (1686; t. II. p. 285). (1688; t. II. p. 310).
(1689;t. II. p. 320): (1771; t. IV.p. 16). (1744; t. iV. p. 276). (175~;t. LV; p. 382). (1755;
t.V. p. 62). (1756; t. V. p.77). (1763; t. V. p; 222)' (1165. t. V. p. 258).
224- E •. BALTA.

Table '4. Prices i)f cheat; flöur andbread inSalonica

DATE WHEAT FLOUR BREAD


kBe. . okka .. gruuŞ aspers okka . . aspers .,paras dirhem aspers paras
, 9
1777 1 4.5 1
1 4 1 8
1 4 1 7.5 .65 1
1781 12 1 14 .66 1
1 13. 66 1
1 12 100 1
1783 7 1 14 .72 1
1 13
ı 12.5 - 110
1783 . 6 1 11.5,
1 II
1 10.5 133
,1783. ı 12.5
1 12
6 1 11.5 128 1.
1785 6
1785 1 17 95 1
1 LL. 95 1
1 110.5 ' 148 1
1785 1 10.5 112 1
1\ 9.5 112 1
1 ~ 168 1
1786 1 5 1 10.5 112 1
1 9.5 112 1
1 '9 168 1
.1786-7 1 4 1 8.5
1 3 1 7.5
1 3 1 7 200 1
1797 1 7 1 15.5 74 I,
1 14 74 1
1 12.5 116 1
1800 1 12 i 25 48 1
1 22 73 1
1802 13 1 28.5 42 1
1 23.5 60 1
1806 " 1 20 1 13 43 2
1 12.5 80 2
1807 1 16 1 II 67 2
1 10 LQO 2
1807 10 1 20 54 ı~
1. 19 54 1
1 18 80 1
,1810 1 20 1 13.5 SO 1
ı 12.7 :80 2
THE BREAD IN GREKK LANDSDtrRİNG ••• 225

1820 25 :1: ;',20 66 ' 1


1 12;5 128 4
1820 1 30 i 22 64 4
1 16 .106 4
, 1823 ı 30.5 1 22.5 $5 44
1 22.5 66 4
i 20 : ,100 45.
1824 1 30.5 100 4
1824/5 1 25 1 20 80 4
l' 20 85 4
i 12.5 128 4
.1825 1 25 1 20 70 4
1. , 4
20 85
1 12.5 128 4
1826 20 53 2
:. 80 2
1834/5 64 4
90 4
1835 100 8

Sources: a) I. VasdeavelIis. Historical Archives of Macedonia. t. I. Ar:Ch'iıieof Salonica. 1695-


1912, (Thessaloniki 1952): (1777; p.297), (1781; pp. 314--315). (1783; pp. 315-316). (1786/
7; p. 316), (1797; p. 351), (1802; p. 384). (1806;p. 390). (1823; p. 467). (1825; p. 490).
(1826; p. 497 and kadi record of Salonica no 216; p. 147). The data was suppleinented
and amended by first-hand examination of the sici/s. These data is presented and discussed
in the study of Sp. Asdraehas. "Marehed et prlx du ble en Grece au XVIIIe sieeie", Süd~st-
Forschungen XXXI (1972). p. 195. b) ~istoricalAiehives of Macedonia. Kadi records of
Salonica: (1785; no 148. p. 1). (1786; n6150, p. (4). (1800; no. 17~. p. l).(1807; no 186,
p. 85).(1810; no 190 and no 192. p. 1). (1820; no 205. p. 1 92). (1824; no 211. p. 122).
(1824/5. no 214. p. 154). (1834/5; no 116; pp. 89. 100).

..'f,

;:~._ ..
226 : " "E;. BALTA

~.~- - ,
Table S. Tariffs of various qua:lities of bread in Verroia (dirhem i akçe)

, Date nan.j ilzit has etmek ' simii


1649 180
1650 350 220
200
1699 / 160
1700 12S
~~: 110
240' 170 130
, , Ho 115
1701 120 80
1106 180 80
1707 130
220 200 120
1708-1709 210 190 140
1713 110
1723 106
17:23 ISO
1727 '240 180 120
1748 85 57
1749 90 60
100 , ' 67
tB 78
do 80
130 87
1750 125
120
1751 150
1762 6S '
'70 .
110
8S
1782 95 60
SO
55
60
90
55
1783 80
1S
65
.';.

Source: Kadi records of ¥crroia (Not all siclls have been paginated) (1649, 1650; no 19
- .pp.Sl-S2). (1699-1700; no 42). (a701; no 41. pp. 38':'39). (1706/7; no 49, p. 631), (1708/
9; no SO.p. 47). (1713; no 53, p. 342). (1723; no 58. p. 978), (1727; no 62). (1748/9; no
74; p.2). (17S01 1 ı-no 75), (1762; no 84. po 2). (1782/3; no 32. p.118). '
SAHA YERİ VE SAHA TÜRKLERİ*

Jelobtsov F. FEDOTOVİç

1- Saha Türklerinin Adı


Bugiinkü "Yakut" kelimesi Everik (Mançu-Tunguz kavmi) dilin-
den gelmektedir. Evenkiler, Saha Türklerine "Eko" derlerdi, Ruslar~
Saha Türklerine ait ilk bilgileri onlardan almışlar ve "e" sesini "ya"
sesine çevirip, "ut" son ekini ekleyip, Saha 'Fürk1eriIieYakut diye ad .
vermişlerdi. Ancak bu ad hiçbir zaman Saha Türkçesine yerleşmemiştir.
. .!

Daha 1924 yılında Saha bilim adamı Ksenofontov Cumhuriyeti-


mizin Anayasa komisyonuna Yakut ve YaktUya kelimelerinin yerine
"Saha" ve Sahastan" kelimelerinin kullanılmasını teklif etmiş ve Ya-
kut kelimesinin Türkçe olmadığını da kaydetmişti. Maalesef bu iş o
zamanlar bitirilmemişti.1928 senesinde Komünist Partisi Merkez
Komitesi aldığı bir kararla Cumhuriyetimizde ağır bir baskıya başla-
mıştı. Halbukibu zamanda birçok halk kendi tarihi adlarını almışlardı,
1930 larda Sovyetler Birliğinin yenianayasasıhazırlandığı zaman
Saha Türkleri için yeni birümit doğmuştu. 1936 yılında Saha Türkle-
riıiin .tarihi adlarını almaları için devlet komisyonu çalışmalara başla-
mıştı. Maalesef bu teşebbüse de kanlı bir şekilde son verildi. Bundan
sonra da kimse böyle bir konuyu açmaya cesaretedemedi.
Bütün eski Sovyetler Birliğinde ."Glostnost" ve "Prestroyka"
politikaları ile esen bağımsızlık rüzgarları Saha. Sire'ye kadar ulaştı.
27 Ey1ül1990 da Saha Özerk Cumhuriyeti devlet egemenliğini ilan etti.
Cumhuriyetimizin adı "Yakut-Saha Sovy~t Sosyalist Cumhuriyeti"
oIİnuştu. Ama bu da bugünkü realiteye ters düşmektedir. 20 aralık
1991 ülkemizde cumhurbaşkanı seçimi gerçekleşti. Bu yeni cumhuri-
yetimizin ilk eumliurbaşkanının birinci kararı cumhuriyetimize kendi
tarihi adını koymak oldu. 27 Aralık 1991 den itibaren cumhuriyetimi-
zin adı "Saha Cumhuriyeti" oldu ve "Yakutya" kelimesi ise yalriız pa-
rentez içinde verilmektedir. Böylece tarihi hakikatlar yerini bulmaktadır.
* Yayma hazırlayan S. GÔMEÇ
i ;

228 .J.F. FEDOTOviç


I.
2- Saha Yeri Arkeolojisi j
Aşağı paleolitten (Taş devrinin ilk zamanı) bugünekadarSaha i
Yeri'nde arkeolojik medeniyetlere tesadüf edilmektedir: Diring-Ür-
yah,Oyuktay,Sumvagin, SIlah, Beıkaçi,Jmıyahtah, Dst-Mil ve Kulun- i
!
Atah (Saha medeniyeti).Burada 'enzayıf olarak incelenen arkeolojik
medeniyetler Tunç devri.ve ilk Demir çağının kompleksIeridir. Bu hu-
susta şunu belirtmek gerekir ki, Tunç ve Ük Demir çağının izleri Saha ,I

Yeri tarihi arkeolojisi için çok önemlidir. Çünkü bu dönemlerde bugün- i


kü yerli kuzey halklarının biçimlenmesibaşlamıştır. i
Bu arkeolojik medeniyetlerin arasında Diring-Üryah medeniyeti, 1
olabilir -ki, dünyada bilinen en eski arkeolojik medeniyettir. '
1982 de Saha arkeologları, Dr. Maçanov'un başkanhğında, Lena
Nehri'nin sağ kıyısında Diring-Üryah arkeolojik eseribulunmuştur. ,
i
Bukalıntının yaşı 2,8~3,2 milyon yıl öncesine kadarinmektedir. Bura- I'
da ,çeşitli eşya)ara rastlanmıştır. Bu da demektir ki, Diring-Üryah ar- ,
.keolojik malzemeleri bütün Avrasya'daki insan gelişiminin ,en eski
devrine aittir. Bu durumda Dr. Maçanov ünlü Alman bilim adamı
Moris Vagner'in unutulmuş olan hipotezini desteklemektedir. Vagner'
e göre en eski İnsanın kökeni ve onun medeniyeti tam soğuk kuşakta~
dır. Zaten arkeolojik ve diğer buluntular çok az olduğu için, bu günd i
kadar en eski insanın vatanının neresi olduğu kesin olarak biIinmiyordu. I, '

Bu'konuda çeşitli görüşler mevcuttur. Dr. Maçanov'a göre ise, bu'va-


tan son 5'-lOmilyo{) yıl içinde kesin olarak soğumuş, ama buzlanma- i
mış dünya bölgelerinde hulurüıbilirdi. Muhtemeldir ki, .ilk önce bu i
merkez Asya (Kazakistan, Moğolistan, Kuzey Çin) ve Orta Sibirya i
i
platos1idur. Diring:-Üryah ise buplatonun güneydoğusunda bulunu.. i
yordu. . i
Vagner'e gelince bu bilim adamı, taş aletlerin önemini vurgulaya- i.

rak insanın tekamülü için kış, soğuk, kar ve bunlara bağlı olarakaçlık i
faktörünün etkili olduğunu iddia eder. Soğ~k hava koşuııarı insanın
zekasının gelişmesinde de etkjli olmuştur. Gerçekten bu durum insanı ,
i
çalışmaya sevketti. Bu çok doğrudur. Ancak insanın niçin çalışmaya J
.başladığına dair çeşitli hipotezler vardır. '.
Böylece .İnsanın'tekaniül tarihiıiin fevkalade bir şekilde atlaması
özel soğuk koşunar altında olmalıydı, Bu şartların Diring- üİyah böl-
gesinde var olduğu düşünülmektedir. ".1'
, Dr. Maçan~v'a göre, Diring-Üryah insanının bu soğuk iklim
altında yaşamak için zihni yeteneği gelişmişidi. O evi, ateşi, giyimi ve i
i
i
i
i,
, ,

SAHA YERİ VE SAHA TÜRKLERİ 229

tıbbi bitkileribiliyordu. Aksıtakdirde hayatta kalmak ve nesIini devam


ettirmek şansı' yoktu.
Saha Yerinde, Diring-Üryah gibi aşağı paleolitik devreait 10 dan
fazla anıt vardır. Maalesef bu güne kadar Diring-Üryah insanının ke-
miklerine rastlanılmamıştır. Bilindi@ gibi bu zaman zarfında Afrika,
, Asyave Avrupa'da pitekantroplar yaşamışlardı. Muhtemeldir ki on-
lar Saha Yerinde de yaşamışlardır.
Netice olarak, SahaYerinde eski insan ilk ,olarak paleolit devrede
ikamet etmiştir. Bu hadise 2,8-3,2 milyon yıl önce meydana gelmiştir.
Bu andan itibaren ilk insan Saha Yerinde daimi olflIak yaşamış, hiç-
bir yeregitmemiş ve yalnız, olabilir ki, Asya'dan Kuzey Amerika'ya
~~~' ' ' '

'3- Saha Türklerinin Menşei Problemi


Saha Türklerinın etnik oluşumuna çeşitli kavimlerin dahil olduğu
yolunda görüşler mevcuttur. Bunlar arasında Hint-İran dilli haklar da
, sayılm1ştır.Fakat Saha Türklerinin asıl etnik temelini iki büyük Türk
grubu oluşturmuştur: ı. grubu eski Tö~ös aşiretleri ve bunların içinde
de özellikle Uygurların yeri büyüktür, ki Saha Türklerinin ataları olan
Kurıkanlar bir Tölös boyudur.2.grubu -İseKıpçak boyları oluştur- '
maktadır., '
Saha Türklerirrin.antroİ'olojik
, '
tipi 'iki kisma ayrılmaktadır .• '
, l-'Moğol aşiretlerinin, etkisine maruz kalmış çok kuvvetli Orta
Asya tipi, ,".,
2-Eski Avrupa fonetik fonlu Güney Sibiryaa.ntropolojik tipi.
Umumi olarak, Saha Türklerinin etnik oluşumu
'.

17. asırdan önce biçimlenmiştir. '


. Orta Lena havzasında
. . .
Halbuki, bugüne kada.r Saha Türklerinin eski tarihi ve etnik köke-
nini tam olarak bilmiyoruz. Bu konu hakkında. birtakım hipotezler
vardır. Sahalar güney Türkleridir; 'kuzeye Altay-Sa.yan, Orta Asya-
Baykalyanından gelip Orta Lena havzasıIida Siıhahalkınımeydana ge-
tirmişlerdir; ,
Bundan başka Kostantinov, Zekov ve Gogolevgibi Saha bilim
adamlarınınana fikrine göre, Saha Türklerinin etIiik menşeinde beş
dönem vardır: '
ı. Dönem: Eski Türk 'dönemi (Kurıkanlardan önce). Bu dönem
İskit (veya İskit-Saka) veHunlar devirlerinden ibarettir. M.Ö. 7. y. yıl-
dan m.s. 4. y.- yıla kadar ..
230 J'F •. FEDOTOviç .

Bu demirçağı zarfında Güney Sibirya ve Orta Asya'da son devlet-


ler kurulur, gelişir ve yayılır. Tarihe en önemli izleri bırakmış devletle-
. rin arasında Kök Türk Kaganlığı (m.s. 6-8. y.y.), Eski Uygur Kaganlığı
(m.s, 8-9.y.y.), Kİmekler (m,s. 9-11. y.y.), Eski Hakaslar (m.s. 6-13.
y.y.) ve Eski Moğol İmparatorluğu (13-14. y.y.) vardır. İlk demir çağı
. başında Wu-sun, Yüeçi, Tingling .cTölös) ve Hunlar aşiret birliklerini
kurmuşlardır. Bunlardanhangileri Saha Türklerinin etnik oluşumuna
katılmışlardı! .
Muhtemeld~r ki, Yü{:çilerin bir kısmı Sahaların eski atalarının
meydana gelişinde etkili olmuşlardır. Yüeçiler Pazınk. ve' Uyuk
arkeolojikmedeniyetinintaşıyıciları idL Dillerinde Türkçe kelimelerin
olduğubilipmektedir. Saha Türkleri. ve Yüeçiler arasında ,bilhassa ölü
gömme törenlerinde, mesleen ve sanat unsurlarında sıkı bir paralellik
kurulabilir. M.Ö . .2. y.y. da Hunlar tarafından yok edildikten sonra
Yüeçilerin bir kısmıBaykal yakınlarına çekilip, Saha Türklerinin etnik
oluşumuna katdmış olabilirler.
M.Ö. 2. y. yılda~Hunlar Tingling ve Kırkızları fethedip, Kırkızları
Baykal yakınındaki Tingling' topraklarına göç ettirmişlerdi. Kırkıılar
bugünkü Hakasların ataları ve eski Türk göçebeleri idiler. Tinglingler
etnik kökeni bilinmeyen ve gökgözlu Avrupaid bir halktır ve Yenisey
ile .Minusinsk bozkırlanııda. yerleşik idiler. Bu. iki halk karışımının
neticesinde Taştık arkeolojikmedeniyetinin taşıyıcıları ortaya çıkmış- .
ii
tır. Bunların Saha Türklerinin etnik oluşumuna katılması çok müm.-
kündür .. Saha maddi kültürünün unsurları bunu tasdik ederler. .
Şunu belirtmek lazımdır ki,eskı Türkler etnikbakımdan hqmojen
değildiler; Bunların arasında Altay Türkleri, Yenisey Kırkııları, Dy-
. gur, Kıpçak, Kunkan, Kanglı-Peçenekler vesaireJer de vardır.
Bugünkü biliiİıadainlarının bir kısmı Saha Türklerinin atalarının
Tölös aşiretleri olduğunu söylemektedirler. Tölös aşiretlerinin temelini
Uygurlar. teşkil etmekteydı.'ler.. 630 sen.esinde. Tölös Kaganlığı (veya i
Tokuz Oguz) kurulmuş ve 682 yılında II. Türk Kaganlığı tarafından
yok edilmişti. Fakat 745 senesinden 840 yılına kadar tekrar Uygurlar
iktidara geçmişlerdir. Meselenin asıl dikkati çeken tarafı şu ki; Sahıi
Türkçesinde Uygur terimi yoktur.
Saha Türkçesinde kagaıas veya kartglı terimi vardır; Bundan ba.ş-
. ka Saha Türkleri ile Kıpçaklararasında çök yakın maddi ve etnografik
benzerlikler mevcuttur. Bu aradaki etnik ilişkilerin Hakaslardan (veya
Yenisey KırkızIan) geçtiği sanılmaktadır.
SAHA. YERi VE SAHA TÜRKLERi 231

2. Dönem: Kurıkan Dönemi. Bu devir 6 ve 10. yüzyıllararasıdır.


Saha bilim adamlarınınbüyük birkısmıSaha Türklerinin köke-
nini Baykal yanındaki Kurıkanlara bağlamaktadırlar. Kurıkanların
biçimlenmesine' yerli Tunguz aşiretleri, karo mezar kültürünün ve Taş-
tıkmedeniyetinin taşıyıcılannıntorunlan (veya Yenisey Kırkızla.rı)
.etkide bulunmuşlardır: Bundan başka Tölösaşiretleri ve Hunların bir
kısmı da bu teşekkü]e katılmışlardır. Kunkanlar ürkup. runik yazısını
biliyorlardı; Çin kaynaklarına göre Kurıkanlar 5000 suvari çıkarabilen
oldukça büyük ve bağımsız bir halktı. Kurıkanların adı üç kelimeden
ibarettir: Uç-kun-kan. Bunların üç aşiret birliğini jrade etmesi muhte-
meldir., Türkler-karo mezarkültürü taşıyıcıları-Moğ611aı:ve Evenki-
ler. Ama bu sadece bir hipotezdir.
840 senesinde Yenisey Kırkızları, Uygur kaganlığını yok etmişler-
dir. Kızlasov'a göre o zaman, Baykal kıyılarına aristokrat Kırkız soyu- .
mııı başında HakaşIarın bir kısmı da gelınişti.
3..Dönem: Moğöl dönemi. Budönem 10. y.y. dan 1ı. y.yıla kadar-
. dır. Moğol aşiretleri Baykal kıyılarına gelip, eski Sahalarla çeşitli te-:-
masıarda bulunmuşlardı. Bunun neticesi olarak, Saha Türklerinin ge-
lecekteki etnik, dil ve antropolojik özellikleri biçimlenmiştir.
4. Dönem: Eski Saha Dönemi. Bu dönem 12. y.yıldan 16. y.yıla
kadar sürer. Bu göç zamanıdır. Moğol başbuğu. Çingiz Han Altay-
Sayan ve Baykal çevresindekibirçok halkı fethetmişti. Sahalar kuzeye,
Orta Lena havzasına çekilmişlerdi. Saha bilim adamı Gogolev'e göre
b~ dönemin adı Kırkız ötöh veya kulun-atah arkeolojik devresıdir.
5. Dönem: Geç Saha Dönemi. Bu dönettı 15. y. yıldan 16. y.yıla
kadardır. Bu devre tamamen Saha yerindeki Otta Lenahavzasında
cereyan etmiştir. Baykal kıyılarındaki eski Sahalarınbüyük çoğunluğu
bu yeni vatana gelip, ı7 y.yıldan önce Saha Türklerini oluşturmuştu.
Son olarak, bazı tarihi eserlerde Saha Türkleri Uranhay-Sahalar
diye, adlandırılırlar. Bu adı Viluy Nehrinde yurt tutmuş ve Tunguzlar
ile karışmış Saha Türkleri taşımaktadırlar. Mançurya'da Uranhayadlı
bir Tunguz aşireti var idi. Moğollar ise bütün kuzeydekI orman halkla,.
.rına uranhay diye umumi bir' ad vermişlerdi.

4. Saha Türklerinin Maddi Kültürlerinin Temelleri


Saha Türkleri sekizyüzyıldan fazla komşu halklardan izole olup,
Asya'nın enkuzey ve soğuk ucunda yaşıyorlardı. Tabi ki Saha Türkle-
i
i

i
232 J.F .FEOOTOvİç
i
rının maddi kültürleri devamlı bir durgunluğa girmişti. Bütün eski /'
Türk ekonomik sistemlerini kilzeyin soğuk koşqllarına',uyar1amak zo-
rundaydıJar. ' , i
Ama,buna rağmen Saha Türkleriniİı maddi kültürlerinde İskitler- t
, den Türklere kadar en
. ,. eski ve çeşitli bakiyeleri görmek mümkündür.
.

i
Saha Türklerinin maddi kültürlerinin kökleriGüney Sibirya ve
Orta Asya göçebelerinin bölgesel kültürlerine inmektedir. Bu İskit- i'
Sibirya kültür birliği zamaJl1naaittir. Bilimadamlarıçoktan beri İskit-
Sibirya kültürünün ve eski Türklerin kültürü arasında çok sıkı bir mü-
nasebetin olduğuna işaret ederler. Bu si1sileeski Türklerin ve onlarla
bağlı bugünkü Sibirya Türk topluluklarının maddi kültürlerini ve eko-
nomismi 'de meydana' çıkarıyordu. 'Saha Türklerinin' maddi kültürler i
bunun en açık örneğidir. . ,
Mesela, M.Ö. 1. y. yılda Altay Dağlarında'ünıü Pazınkmeqeniye-
ti gelişmişti. Bu durumda.~ meşhur Alnıanetnografyacısı Yohanzen
1950 senesinde şöyle yazmıştı: "Bugünkü Türk topluluklarının ara:- J'

sında: yalnız Saha Türkleri' kendi bezek (siislerne) sanatında Pazınk '
motiflerini tekrarlıyor1ar". LI

Maddi kültür açısından İskitlerle olan benzerlikler:, ,


- Hayvancıhğa dair unsurlar (kısrakların sağılması, için kemik
boru).
i
- Kadın küpeleri ve koiyeler, i
- Hafif deri ayakkabtIar"
- Sanatta vahşi hayvan sitilinin etkisi
- Ölü gömme törenleri (bilhassa at ile gÖmme)
ii
Hunlar ile olan benzerlikler:
.:-:...Ölü gömme törenleri i
- Meskenlerirı iç ve' dış yapısı
Eski Türkler ile bilhassa Kıpçak ve Kurıkanlarla olan benzerlik-
, ler çok önemlidir. Saha Türklerieski Türk giyim-kuşamını bugüne ka- 1"

darmuhafaza etmişlerdir. Mesela; boynuzlu şapkalar, üç uzUn turna


tüylü sorguçlu kadın, şapkası, kuşaklar vs. " , ' ,
, Muhtemeldir Ji, bütün bu maddi kültür unsurlarıyla: eski Türk i
giyim-kuşamı canlandmlabilir. Eski Türk kültürÜnün özelbir müzesi i
de ,kurulabilir. Çünkü, bilinmektedir ki, Türk kültürü, dünya uygarlık
tarihinı~ ,çok önen:ıli bir kısmımteşkil etmektedir.
SAHA YERi V~ SAllA TÜRKLERi 233 '

5. Olonho
Olonho Saha Türklerininkahramanlık destanı ve sözlü halkede-
biyatının zirvesidir. ' ,
Bugün Saha Cumhuriyetinde Olop.hoların toplanmasının birinci
devresibitmiştir. Olonhoların 150 tam metni ve 80 den fazla kısa öze-
ti toplanmıştır. İkinci devrenin yayınlanma devri- neticeleri şöyledir:
Olonhoların 17 tam metiıi, 28 kısa özeti ve 21 küçük parçası basıldı.;
Bunların büyük ekseriyeti Ekim ihtilalinden önc~ hazırlanmıştı. üçüncü
devresi-teorik inceleme-Sovyetlerzamanırida in~e1enmeye başlamıştır.
Olonhoların hangi tarihi devreye ait oldukları konusunda kargaşa
.vardır. Ama bu problemler Güney Sibirya ve Moğolistan'daki eski ..
göçebelerin içtimaihayatlarının tedkik edilmelerine bağlıdır. Saha Türk
lerinin ataları ,;Kurıkanlar- milattan sonra 1. y.yılın ortasında dahi top-
lumsal iı1şkiler konusunda gayet düzenli idiler. Kör Tigin kitabesinde
iki defa anılmışlardır, '.
Saha. bilim adamı Nikiforov diyor ki: "Saha Türklerinde sınıflar
olduğu doğru değildir. Mesela Saha bilim adaını Ksenofofitov tanın-
mış Eleyada adlı eserln<ledestan kahramanı Eley'i Çar oğlu olarak an-
nuştı. Ayrıca o bu tabirden ötürü suçlanıp 1937.de hapse atılmıştı.'
Eski Türk Orkun yazısı hakkında Olonholarda sık' sık bahis var-
dır. Arkeologlar bu eski Türk yazısının Orta Lena havzasında bu1un-
. duğunu teyit etmektedirler. Enteresan birşeydir ki, Oloıtholar ençok
budiim terimlerini ihtiva etmektedir.
OlonholarSaha Türklerinineski hayatlarınınansiklopedisidir.-

6. Saha Türkçesi
Saha Türkçesi, Saha Cumhuriyetinin devletdilidir. Eski Çin
vakanüvisleri Kunkan dilinin' Kırkız diline akraba olduğunu işaret,
ederek, bunların arasında da büyük farklılıklar olduğunu kaydeder--
lerdLKunkanlar ve onların dili hakkında Arap ve Çin tarihlerinde
kayıtlar vardır.
Saha Türkçesi Türk dillerinin Uygur-Oguz grubuna aittir. Gra-
mer yapısı Türk gramerine uygundur. Prof. Ubryatova'ya göre bugün-
kü Türk dillerinden ençok Türkiye Türkçesine yakındır.
Saha Türkçesinin kelime hazinesinin üçte biri Moğolcadır. 17. '
asırdan itibaren Rusça kelimeler girmeğe başlamıştır. 19. asırda bir
dizi Avrupalı ve Rus Türkolog Saha Türkçesini incelemiştir. Bu ,dö-
234 J.F. FE,DOTOVİç

nemde birçok foJklor malzemesi, res~i' emirlervesaire Saha Türkçesi


ile neşredilmiştir. 1848 de Saha Türkçesi ile yazılı ilk eser çıktı. Bu
Uvarovskiy'in Ahtılar(Hatıralar) adlı eseridir. '
1917 de Saha bilim adamı Novgorodov ilk Saha alfapesini (Suruk-
biçik)hazırlamıştı. 1922 yılında bu alfabe resmen ortaya çıkarılmış ve
bunun milletlerarası fonetiek trariskripsiyonuna uygun olduğu iddia,
edilmiştir. 1924 de SaM alfabesi daha da geliştirilmiş venihayet 1929
senesinde Latin alfabesi esası üzerinde yeni bir Türkçe alfabe hazırlan-
mıştı. 1939 da bu yeni Türk alfabesinin yerine Rus alfabesi esas tutu-
larak kirilegeçilmiştir. ' '
Saha Türkçesinin ilmi araştırması 19'. yüzyılın ortalarında sistem- ,
li olarak başlamıştır. Mesela, 1851 de Sı. Petersburg Akademisi üyesi
, Betiing'in Yakutların Dili Adlı eseri almanca olarak basılmıştı'.
Sovyet döneminde anadilin ,ilmi problemleri ile birkısım milli
ilim adamı ve uzmanlar uğraşmıştır. 1935 de Saha Yeri'nde özel Dil ve
Kültür Enstitüsü kuruldu. Bugün Saha bilim adamları eskiye nazaran
daha verimli olarak çahşmaktadırlar. Saha edebiyatı dilinin grameri,
Saha dili yazım kılavuzu bitirilmiştir. Şiindi de SahaTürkçesi sözlüğü
hazırlanmaktadır.
Cumhuriyette devlet egemenliği ilan edildikten sonra, Ana dilin
ana fikri hazırlandı. Buna göre Saha Türkçesi Rus dili gibi, devlet dili
olduğu için bütün okulk~taplim Saha Türkçesine çevrilmelidir. Bu ko-
nuda. Saha Türkçesinde oldukça zor bir terminoloji, meselesi vardır. '
Bazı Saha dil alimleri bu gibi problemleri, halletmek için Türkiye'de
Atatürk'ün başlatmış olduğu dil İnkılftbını örnek almak istemektedir-
ler. 1929yılına kadar Latin alfabesini kuIIanmış olan Saha Türklerinin
bugün de bu alfabeye dönmeleri gerekmektedir, çünkü bütün Türk
dünyasının ortak,calfabesi olma 'durumundaki, alfabe latindir. Ayrıca
Saha Türkçesinde bulunan
~. , -', . , .
özel seslerin ifadesi için yeni harflerin ek-
lenmesi de daha kolayolacaktır., " "
Dünyadaki Türk topluluklarının birbirleri ile ilmi ve kültürel alan-
larda bağlarını geliştirmek ve kuvvetlendirrnek için de ortak bir alfa-
beye ihtiyaçvardır.

, 7.-Kut Sür
Türk toplulukları 'arasında yalnız Saha Türkleri eski Türk dini
(Gök Tanrı' Dini; Sa¥a Türkçesi Kut' Sür)sistertıini ve Şamanizmin
esaslarim ve~adetlerini bugüne kadar getirmişlerdir.
SAHA YERİ VE.SAHA TÜRKLERİ 235

. Kut-Sür çok ilginç önemli ve bu arada çok karmaşık bir din "iste-
midir. Kut-Sür hakkındaki bilgiler Şamanizm problemıerinin çözüm-
lenmesinae yardımcı .olacaktır.
Saha bilim adamları ve bilhassa Kut-Sür adli ilmi cemiyetdevamlı
ve verimlibir şekilde bu ı:'skiTürk dininin üzerinde çalışmaktadır. Bun-
ların çabaları sayesinde bugün bir Tanrıöğretisi meydana getirilmiştir.
Kut (Türkçe can) hayatta kalmanın gücüdür. Kişide üç kut bl)lunmak-
tadır: Anne -Kut, Toprak-Kut ve Hava-Kut. Anne-Kuı'u yalnız Ak Tan-
rı verirve bu kut insanın gen informasyonunu taşır. Toprak Kut kişi
bedenini taşır. Hava-Kut kişinin isteklerini ve arzusunugösterir. Bu
_ üç, kutun da insan bedenindeki yeri ayrıdır. Sür (Türkçe enerji) genel
olarak hayatı sağlayan .güçtür. Sür bu üç kutun durumuna bağlıdır.'
Sür kİsaca insanenerjisidir. .
Kutlara bağlı olarak gölge denilen bir anlayış vardır. 'Bu gölge
kişi kutlarüıın etkilerinigösterir. Kutlar ve Tanrılar arasında bir bağ
bulunmaktadır. Tanrılar kutlara hayatta olma gücünü gönderir, dai-
mi olarak terbiyeeder ve insanın iç tabiatının.temiz olmasını sağlarlar.
Gök yüzünün dokUZUnCUkatında baş Tanrı-Ak Tanrı- yaşar ..
Bu Tanrı bütün dünyayı yaratandır.Gök yüzünün sekizinci katında
yaşayan tanrılar bunun çocuklarıdır.
Gök yüzünün sekizinci katında Odun-Tanrı ve Çıngıs-Tanrıya-
şarlar.Bu tanrılar dünyanın değişmeyen
"
kanunlarını
i
canlandıranlardır.
.•

Gök yüzünün yedinci 'katında üç ulu tanrı (Cılha, Tanha, Bilge)


yaşarlar. Bütüncanlıların' hükmünü taşırlar ..' .
Gök yüzünün altıncı katında Süİı-Cahın Tanrı veya Gök gürültü-
sü tanrısı yaşar .. Bu tanrın~n vasıtasıyla tabi at kendi gücünü gösterir.
Gök yüzünün beşinci katında Ulu Sorun Tanrı yaşar. Bu tanrı kişiye
Sür'ü ve üç me..;leğiverİr: Demircilü., dillere kaoiliyet ve şamanizm.
Gök yüzünün dördüncü katıa,ia Hotoy Tanrı yaşar. Bu tanrı ik-
tidar tanrısıdır. .
Gök yüzünün üçüncü katındaCöhögöy Tanrı yaşar; Bu Tanrı
Saha Türklerinin tanrısıdır ve ilerlemeyi sağlar. -
Gök yüzÜnüİı ikinci katında lyehsit Tanrı yaşar. Bu tanrı, kişinin
merhametli, sevimli ve' himayeci olmasını sağlar.
Gök yüzünün birinci katında Ayıhsıt Tanrı yaşar. Bu sevgi ve
sanat tanrısıdır.
,i
i
;

236 J.F.FEDOTOvil; i
i
Bu tanrıların sayesinde Tanrı öğretisi teşekkül ettirilılliş ve bunlar' ,
dokuz mad~e haJinde düze~leD:ı~iş~i~ .. B~ si~temi ta~ip eden kişitaiır~ -I
yolundan gıder ve tanrılar ıle daımı ~lışkılerıolur. Kışı tanrı yolundan '
-ayrılırsa günahişlemiş olur. Tanrılar böyle kişidenyüzünü çe-virirler.,
Kut~Sür'üvermezolurlar. i
!'
Tanrıların yerdeki yardımcılarının adı İşi (Türkçe ruh) dir. İşi.: J
lerin sayısı çok olmakla beraber 'hepsi bir tanrı ile bağlantılıdır. Dün- f
ya İşi'nin adı An A/ahşın, Orman İşi Bayanay,' Su İşi Ukun,Y al İşi
,
Artık, Ev İşi Cerde Bahsılma vesaire. Xşileretanrılar gibi hassasiyet i
gösterilmelidir, aksi ta.kdirde' tanrıla~ insandan yüzçevirirler.' ,
ı
, ;Kişiye doğrudan doğruya bağlı-olan işiler de yardır. Mesela' Ser- i
ken Sehen İşi-Bilgelik Işi, Göz İşi, Dilışi vesaire. " ' ,
Saha, Türkleri şeytana Abası demektedirler. Abasının' etkileri bi-
linmez ve görünmez. Abası kut'un içerisine girdiği zaman onu yer
veyakut ça1ınmış olur. Kişi öldükten sonra Abasılı kutuçup bulut ,
olur ve Abası ise yaratıcıgüce çevrilir. !
Hava kutu yiyen veya salan Abasılar yukarıda yaşarla.r. Bazan !
bunlara güney veya batı hava sakinleri I:lerler. Bu Abasılar insan zih-, i
nindeki çeşitli hastalıkların köküdür. Bunların sayısı dokuzdur. Tan,.
nlar Hava kutu koruyamadıkları takdirde, Abasılar ona girebilirler~ !
Bu ise yalnız insan tan.rı yoİundan ayrıldığı zaman vukubulur. Bu Aba- .r.
,sılardan korunmak ve tanrı yolunda gitmenin dokuz maddeıik bir ha- i
reket tarzı vardır. ' i
i
Toprak kutu yiyen Abasılar kuzey, veya batı~a, bazıları ise Aşağı ,
dünyada yaşarlar. Bunla.r insan vücud.undaki hastalıkların sebebidir. ,
Bunların sayısı da döl}uzdur. ',, ' , , i
Saha Türkleri Abasılara Kir de derler. Kir'in manasıçok geniştir. f
Kirden k.orunmak için (lör! kaide' vardır. . i

" ~
Saha Türkleri, insanın durumu tabiata sıkısıkıya bağlı olduğuiçin J
ona boşluk çocuğu derler. Tabiatın, durumunu üç ağaç gösterir: Kutsalj
ağaç, daııı budakb ağaç ve kurbanlıkağaç." ',' '
, ' -, ' i
Anne kutu yiyen veya çalan Abasılar Aşağı dünyada yaşarlar .•
Ça1ınmış kutlar herzamım ölüm suyunda yatarlar ve daima orta dün- i
yaya.çıkmaya çalışırlar. Tanrı güçleri (şamanlar) suyabend kuruPbu-/'
nu engellemeye çalışırlar, aksi takdirde büttin canlılar ölür. Anne kut,
Tanrı gücüne ve A~,~~;ıgücüne çevirilebilir.' i
i
i
!
i
1
SAHAYERİ VE' SAHA TÜRKDE,Rİ 237

Tanrı öğretisinin son umdeleri şunlardır:


1. Fikrm sağlam olsun
2. V~cudun sağlam olsun
3. Bu halde, Anne kutun sağlam olur.
Tanrı, yolunu takip etmek için kişi herzaman fikirlerini terbiye
etmelidir. Bundan dolayı Saha Türkleri arasında birçok adet ortaya
çıkmıştır. Bunları takip etmek tanrı yolundan gitmeye yardımcı olur,
insanı Abasılardankorur. Bunlara dayanarak insanın gündelik hare-
ket tarzları 'ortaya çıkmıştır. ' '

8. Şamaııiı.m

Şamanizm bir din değildir. Bu, inanç, adet ve örftür. Kut-Sür'e


göre gökyüzünün beşinci' katında yaşayan Ulu Sorun Tanrı (Meslek
Tanrısı) yalnız meslekleri kişiye verir. Saha Türklerinin hayatında gö-
rülmektedir ki, Şamanizm ne kadar yayılırsa yayılsın eski Kut-Sür'e
,(Gök Tanrı Dini) dokunamamıştır~ Onun fonksiyonu çok geniş kap-
samlı değildir. Saha Türklerinin birçok tören ve adetlerinde şamana
iş düşmez. Ama şamanizmin ruh alemine bürünme kabiliyeti en yük-
sektir. Buna göre, açıkça söylemek lazımdır ki, şamanizm Tanrı öğre-
tisinin gücünü istismar edip,. bütün bir ruh alemini belirlibir kadro
(oyun veya udagan) içine almayı başararak, adeta bir din sağlamlığı
kazanmıştır. Onu şimdi Saha Türklerinin zihinlerinden çıkarmak he-
men hemen inikansız gör,ünmektedir. ~ugünkü Türk toplulukları ara-
sında sadece, Sahalar Şamanizmin esaslarını bugüne kadar yaşatmış-
lardır. Saha Yeri'nde şamanizın tam bir meslek haline gelmiştir ki,
.bunu icra edenlere de şaman 'denmektedir. .
Şamariizm, Saha tabiat felsefesi ile irtibatlıdır.' Bu felsefe madde,
enfermasyon ve intellek gibi felsefe anlayışlarııun uygun Toprak kut,
Hava kut ve Anne kut gibi dünya anlayışlarından ibarettir. Şu halde
kut umumi dünya tözüdür. Türklerin evrenikozmogonik görmesi or-
todoks dinlerinden uzak ve tabiat bilgilerine daha yakındır. Bu da Saha
Türklerinin somaki dünya dinlerine tabi almamalarını sağlamış ve
bugünkü Saha Yeri'ni 'ebedi vatanyapmaya yardım etmiştir., Şama-
nizm Saha Türklerinin hayatında çok önemli bir roloynamış ve oyna-
maya da devam etmektedir.
'Şimdiki Saha Şamanizmi oluşmuş tören; animist tasavvur, mitolo-
ji' ve halk tıbbının ilk belirtilerininbilgileri ile irtibatlı karmaşık bir kül.

"
238 .I.F. FEDOTOvİç

türdür. Saha bilim adamlarına göre şamanizm eski Türk dininin fel~ r
.sen, sanat ve tıp yönlerinin orijinal taraflarım gösterir. !
Saha şamanizminin muhtevası hakkındaki ilk bilgiler 13. yüzyıl-
da meydana gelmiştir. Bu konu hakkında çok yazılmıştır. Hrıstiyanlı- i
ğın yayılmasına rağmen, şaman:izm Rus inkıHibından önceki durumu- .,,
nU muhafaza etmişti. Yalmz savaşçı ateizm onu yok edebilmiştir. Bu-
nunla beraber bir dizi milli ilim adamı Saha şamanizmi hakkında ben-
zersiz araştırmalar yapmışlardır ..
Erkek şamanın adı oyun ve kadın şamanın adı udagandır. Bunlar
ak ve kara olurlar. Tanrı sisteminede ak şamanlar hizmet ederler. Şa-
man suni olarak esrir, kutu yükseltir ve tanrı yolundan gökyüzünün
dokuzuncu katına ulaşmağaçalışır. Onun yükseltmesine algıs (takdis)
yardım eder. Algıs da tanrı yolundaki engellerin aşılmasına yardımcı
olur. Şaman niçin yükselir? Şaman yukarıdan Sür'üahr ve geri dörtdük-
ten sonra insana ve tabiata geri verir. Saha Türklerinin tarihinde yalmz
bir şaman dokuzuncu kata ulaşmış, uçmuş ve bugüne kadar geri gel-
memiştir.
Bugün ilmi bakımdan ak ve kara şamanların ayrılması meselesi
vardır. Bugünkü ilmi edebiyatta ak şamanların, soy vekilltür adamı
oldukları kaydedilir. Kara şamanlar ise e:skihalk tıbbım bilen ve kulla-
nan halk hekimleri (omosutlar) olarak bilinirler. .J
9. Saha Cumhuriyeti Tarihi
,
i

Rusya Federasyonu t6prakları içerisinde bulunan Saha Cumhuri-


yetinin (Yakutya) durumu emsalsizdir. Arazisi '3 milyon 103 bin.km.
kare, nüfusu 1 milyon 131 bin kişidir. Saha Türklerinin sayısı 365 bin
kişi (% 33), kuzey halklan 26 biİı kişi (% 2,5), Ruslar 550 bin kişİ-(%
50), Ukraynalılar 77 bin kişi (% 7) ve diğerleri % 7,5 dur. Rusya'nın
en zengin yer üstü ve yer altı kaynakları buradadır: Gümüşten elmasa,
kö~ürdendoğa.l gaza, çok değerli madenIerden kürke kadar birçok
şey mevcuttur.
Saha Yeri Sibirya'nın donmuş toprakları bölgesinde bulunmakta-
dır. Soğuk eksi 70, sıcak ise yaz aylarında artı 40 dereceye kadar ulaş-
maktadır. Kuzey bölgeleri tundura (buz çölü) ilekaplıdır. Sayısız göl
ve nelıirler vardır. Dünyamn en büyük nehri Lena'mn genişliği 30 km
dir. Orta ve güney bölgeleri yeşil bir denizi andıran ormanlarla kaplıdır.
Ha~ geçimin~balıkçılık, hayvancılık, madencilik ve az sayıda tarımla
sağlamaktadır. Saha Türkleri'ünlü Gines rekorlar kitabınageçen eski

j
i.

f
SAHA YERİ VE SAHA TÜRKLERİ 239

Türk atı ve ineğini (bunların sayısı yalnızca 1000 tanedir) koruyarak


bugüne kadar getirmişlerdir. Saha Türkleri kültürlerini ve geleneklerini
korumak için büyük bir direniş gösterip başarılı, olmuşlardır. Bu kuzey
tôprağını 8 yüzyıldan fazla bir zaman içinde vatan olarak işlemişler
ve damgalarını vurarak ebedileştirmişlerdir.
Ruslar, Saha Yeri'ne 17. yüzyılın başından itibaren gelm~ğebaşla-
mışlardır. Kalabalık ve zamana göre üstün teknoloji ile donatılmış olan
Ruslar, Saha Yeri'ni işgal ettiler. 1632 de Saha Yeri, resmen ve zaman-
ki Rus Çarlığına bağlanmıştı, 1638 de müstakil bir Yakut beyliği kil-
o rulmuştu: 1917 ye kadar Yakut bölgesi, idari olarak Doğu Sibirya
valiliğin~ ,bağlı kalmıştır. Orta Asya geleneklerine uygun olarak,gö-
çebe olan Saha Türkleri yavaş yavaş yerleşik hayata geçmeye başladı-
lar. 18~yüzyıldan itibaren Ortodoks hristiyanlık yayılmıştır. Aiıcak
Saha Türklerinin hrıstiyanlığı yüzeyseldir. Bumin asıl sebepleri arasın-
da pratik sebepler ve şamanizm vardır.Şamanizm, Saha Türklerinin
milli benliklerinin korunmasında önemli ölçüde etkili olmuştur. 19.
yüzyılın sonlarında Saha Yeri'ne kapitalist ekonomi kökleşmiştir ve
19. yüzyılda bu günkü sınırlar belirlenmiştir. Bu sınırlara Asya'nın
bütün kuzey-doğusu, Çukotka, Kamçatka, Kuril Adaları, Ohotsu
Denizi ve Udkrayl dahilidi. i

1735te Saha Yeri'nde ilk okul kurulınuştur. Rus inkıI!ibındati son-


ra, Saha aydınlarının büyük ekseriyeti yok edilmiş, aynı zaman da
şamanizmede büyük darbe indirilmiştir. Fakat millet ve vatan duygusu
o yıllarda fazla gelişmediği için aydınlar arasında fazla karşı koyma
olmamıştır .
27 Nisan" 1922 de Yakut Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ilan
edilmişti. Saha Yeri, Rusya Federasyonunun bir parçası olmuş ve Saha
Türklerininkaderi de onlara bağlanmıştı. Saha Türkleri tam anlamıy-
la eski Soyvetler Birliğinde olup-bitmiş bütün baskılarin acısını yaşa-
mışlardır. Bilhassa, yerli aydınlar birkaç defa yok edilmişlerdir.
Saha Türkleri ır. Dünya Savaşı'nda birçok kahramanlıklar göster-
mişlerdir. 60 binden fazla Türk savaşa gitmiş ve büyük çoğunluğU bu
savaşta ölmüştür. Bu arada ürettikleri hammadde~er ile de savaş eko-
nomisine destek olmuşlardır., Aynı zamanda, 1942-1943 yıllarında
Saha Yeri'İıde müthiş bir açlık baş göstermiştir. Binlerce kişi bu yüz-
den öldü. Fakat bu dünya kamuoyunca pek bilinmemektedir.
Savaştan sonra, Saha Cumhuriyetinde birtakım sosyal rahatsızlık-
lıklar ortaya çıkmaya başladı. Bugüne kadar meydana çıkan birçok
,
,i
.i

240 J.F. -EDOTovİç

problemköktenhalledilemedi. Mesela, düzensiz bir göç problemi var-


'dır ki, son dört yil içinde Saha Yeri'nin'nüfusu dört kat artmıştır. Buna ı
karşılık Alaska ve Kanada gibi kuzey:bölgelerinde nüfus yoğunluğu i
kilometrekareye 0,03 kişi düşerken, Saha. Yeri'nde bu oran kilometre- .1
kareye 0,13 dür. Saha Türklerinin % 80 i köylerde yaşarken, Rusların J
ekseriyeti şehirlerde ve sanayi bölgelerinde ikamet etmekted.irler. Köy- ,i
lülerin hayat seviyelerinin şehirlilerden çok düşük olduğu hemen göze "
. çarpma~tadır. Bu durumda birtakım me~seleleriberaberinde getirmek- ,
tedir. Bugün Saha Yeri'nde hemRusdili hem'de Saha Türkçesi koıiu- i
, şulmaktadır. Bunun yanında Saha Yeri'ndeki Rusların çok azı Türkçe j.
bilmektedir. '~. i
. Bundan başka Saha Yeri'nde ekolojikproblemler de vardır. Eski i
Sovyetler Birliği ve Rusya Federasyonunun aşırı kar hırsı, yıldan yıla/
orman, göl ve nehirleri yoketmiş~ir. Saha Türklerinin tarihi toprakları I'
yavaş yavaş mahvolmaktadır. 1974 den 1987 ye kadar Saha . Yeri'nde i.
12 atom bombası padatılmıştır. Bunların en müthiş ve,tabiatıniıza en i
zararlı Kraton-3 oldu (ağustos 1978). 12 Kasım 1991 de Yüksek Şura'
Saha Yeri'nin
.
atomsilahlarından arındırılmasını resmen ilan ettL ,
, ' '. ' .,
, Saha Yeri' bugüne kadar yalnızca bir hammadde bölgesi 'olara.k i
görünüyordu. Böyle bir durum teknolojik gelişmeyi enge~lemektedir. ı
Yıllarca Saha Türklerinin zenginliklerinin hemen hemen hepsi Mosko- '
. . .' , i

va'ya aktarılmıştır. Hammaddeyi işleyen sanayinin olmayışı Cumhu-!


riyetin mali durumunun' da zayıf olmasına sebep olmuştur. Sovyetler
. Birliğinin toplam geliriııin sadece % li Saha Yeri'nde aktarı1maktaydı.1
i
Böyletikle yerli makamlar sosyal-ekonomik gelişmenin sevk ve idare-I
sinden suni olarak uzaklaştırılmış'tır. f
i

Glastnost ve Perestroyka sayesinde Saha Türkleri bağımsızlık!


havasını teneffüs edip; milli bilinçlenmeye doğrugitmektedirler. I'
, Nisan 1986da Saha Devlet üniversitesi öğrencileri ilk protesto gösterİi
, sini yapmışlardır.ı7 Eylül 1990daYalrnt-Saha Sovyet Sosyalist Cum~
huriyçti devlet egemenliği beyannamesini resmen ilan etti. Yakut ya '
olanCup:ıhunyetin adını, Yak:ut-Saha.ile değiştiren halk, azınlıkta oll
. duğu toprakların zenginlik~erintek sahibi olınak istemektedir. Cumhuri:
hunyetin yeni yüksek meclisi (165 kişi) seçilıniştir. ı
i

20 Aralık 1991 d~ Cumhurbaşkanıseçimi olınuştur. 27 Ara1ıkda


ilk milli başkan M.E. Nikolayev vazifesin~ başlamıştır. Bu tarihten
itibarende Cumhuriyetin adı sadece Saha Cumhuriyeti olarak kabrl1
, edilıniştir. . , i
i
i
!
i
SAHA YERİ VE SAllA TÜRKLERİ 241

Tabidir ki, devletegemenligine sahip olmak için, ilkönce iktisadi


durumun güçlü olması gerekmektedir. Bu hususta birtakım gelişmeler
.vardır. Saha Türk Cumhuriyetindeki,. Rusya Federasyonuna ait bazı
işletmelerin idaresi Saha Cumh!ıriyeti bakanlar kuruluna devredilmek.
tedir. Bundan sonra Saha Cumhuriyeti ileriye dönük olarak diğer ülke:-
lerle ekonomik ve küıtürel ilişkilere girecektir. 1991 senesinin sonunda
RusyaFederasyonu başkanı B. Yeltsin, Saha Cumhuriyetinin Doğal
Kaynaklarının Kullanımı yolundaki bir karamameyi imzalamıştır.
Bu Saha Cumhuriyetinin tanınmasİnın ilk adımları olaca~ttr.

\
THE HISTORlCALFATE OF CROATIA AND
TURCO-CROATION RELATlONS IN THE PAST

Dr. Nenad MOACANIN

My aim is to present a survey of Croatian p.istory to' the Turkish


Scholarly public with special reference to theextremely rich and im-
portant complex of İnfluences arising from the contact with Turks
that the Croats have experienced through l11any centuries~Who are
the Croats? What is Croatia? Croats and Turks: how did the two pe-
oples contribute in shapitıg of theİr respective historical legacies?
, Like any other, the Croatian people is a living, dynamic commu-
nity which 'has never ceased to develop. The many faces this people
has shown in his long history are fitmly united by factors of constance,
and durabi1ity,: the language, the territory and the culture.
Let us start with the proto-history. We must be aware that the cru-
cial event in the Croatianhistory was the arrival of the Slavic (or slav
onicized) tribe named ,"Hrvati" (Croats) in the Westem Balkans from
the North in 627. A.D. But they have been th'e last Slavic group ar ri-
ving there, i.e. the area was largely slavoni' cized aıready in the 6. cen-
tury A.D., and there were numerous groups of old.er,superficial1y
romanized inhabitants present in more remote places. The towns on
the coast had rests of Roman population, remainitlg for some time un-
der Byzantine control. All these elements participated in the process
of national integration. The rests of Illyrian and Romanpopulation
left their mark in the physical appearence and some linguistic features
oftlıe Croats; the large Slavicmass left their languageand a considerab-
le part of popular customs, especially in the, northem parts of the co-
untry; the newcomers from 627. Imposed to others their name, and fo-
, unded a state, which will last up tb this day when it is just about to
reaffirm' itself succesfully.
The name itself, "Hrvat" (Croat) can be traced back to the 2.
or 3. century A.D. when it was recorded as a personal name in Tanais
i--
i

i
244 NENAD :MlOACAIN'
ı.
on the mouth of the river DOn. The etymology of the name is stilI de-
batted, but the most favoredsolution seems to be the "iranian" inter-
pretation, which points toward a noun meaning "girl, woman'\ (cr.
haher, "sister") +. suffix va/ıt (vtmd): "having women". So we may
guess that either a smail iraıiian group 'has organizeda larger Slavic
population int o a new linit, where the iraniaIi language was lost, but
the name survived,or that merely a name itself found somehow. its
way to the, Slavs '
Until thebeginning of the 7th century,the Croats were moving
West; some of them continuing to live in western Ukraine and north-
western Bohemia. Then one group (Whe:therat the request of empe-
ror Heraclius or not) migrated söuthwards. across the eastem fringes
of the Alps and broke thf~power of the Avars, aıready weakened by
their defeat of 626. at Constantinople. The8e Croats established a
priiıcipality which became a part of the western european world, af:-,
ter it hasembraced Roman Catholidsm and political influence of the r'
.Frankish state.
In the lOth century Croatia becan;ıe:a kingdom. B~t there were
in fact three large area,s where the Croats established their political
units: the' core area aloııg the shores of the Adriatic sea with aportion
of the Dinaric hinterlarıd, eaUed "Hrvati" ("the Croats"); the northem
region between the edge of Dinaric mountains and the river Drava
(Slavonia) and partially Bosnia, where themedieva] population has
to be regarded as anceı;tors of the both of the couritry's actual inhabi-
tants, namely the Boşnaks and eroilts, 'while the Seriban group arri..
vedmainly in the 16th century. At the beginning of the 12tn century
the dynastic crisis resulted.in personal'union with Hungary. This event,
has not provoked any changes, in the innerorganization of the sout-
hem kingdom, which haspreserved all the essentials of its indepen-
dence. However, Slavonia, which has formerly been under varying i
influence of both Croatia and Hungary, became an autonoinous ba..!
nate (viceroyalty) within the broader Hungary.Bosnia continued to
pursue its own way, although periodicaly its rulers paid alIegiance to
Hungarian kings.' .
,'I
In the southem kingdom and Bosnia the social and political life
was marked by a feuda! system based upon tribal territorial uriits,
whiİe in Slavonia it wa,sakin to the royal Hungarian system of coun-
ties and land grants to theııobility. At the same time in the viCinity
of coastal towns the mediterranean cölonate was holding its sway.
, , \

, ,,

i i ' i
THE HlSTORlCAL FATE OF CROATIA •••

The Croatian culture was stringIy influenced by the Roman Cat-


. holk church, with theexception of Bosnia, where the local heterodoxy
has prevailed. Beside the use of Latin language, the liUeracy in Croati- .
an was making progress steadily, using glagoIitic and a special form
of cyrilIic script. Very fine works of Romanic and Gothic art must be
mentioned too, mainly in the architecture of coastal towns.. In the
economy extensive forms of agriculture and animal husbaıidry were
dominant. The semi-nomadicpastoraIism was especially prominent
in the mountanious regions with their high plateaux, and there existed
a weII-developed mining in. Bosnia. All this preconditioned the nature
of townsmens crafts and trade networks .
. The consequences of the Ottomanexpansion in the 15th and 16th .
century were tremendous, and we shall discuss them in detaiI later.
After theOUomans withdrew, the Croatshad to face s\lbstantial1y
different problems than in aıiy other section of aU their history before
1700. First of all, there was a problem of territorial disunion, which
heavily embarrassed attempts of becoqıiıig a modem nation. The old
core area in the South -now called Dalmatia- came under Venitian,
.then under Austrian rule. AIthough the rest öf old Croatia has gradually
extended its factual and juridical statehood to Slavonia"and to the
eastem counties as far. as the middle Danube, neady a half of the co-
untry was in fact alienated. The Habsburg MiIitary Border, which un-
until the 18th century has coı;ısistedof fortresses and garrisons, beca-
me now a large territory where the whole population lived under-mili-
tary regime-to the benefit onhe Habsburgs and their wars in Europe.
Yet the formal rights of Ctoatian kingdom in this area have never been
disputed.
Starting fromthe middle of the 18th ceıitury, reforms dismantIed
the body offeudal institutions,. but not radically. Moreover, reforms
had been appIied from aboye,in the interest of the Habsburg ruler
and his centralization programs, or, later in the 18th century, under
pressure and usurpation of sovereignityby Hungarian govemment,
as was"the case in many modernization projects, like railway-buiIding,
some branches of the, emerging industry ete.
When the Croatia~ national rennaissance movement began to
display real strength after 1830. there was hardly any sizeable social
group which could be named bourgeoisie. But the moment has come,
and despite. all barriers a blend of national reviva! and liberal ideas
has takenroot among citizens, dergymen, nobiIity and" soldiers. To
f
246 NENAD MOACAIN '

thii; we must add astron.g political awakening of peasantry at the be- i'
ginning of the 20th century cal1ing for social justice and presetvation
of traditional values. So the modem Croatian national identity was
.bom, coupled with demands for political unity of different regions of i
'the Croatian state, a state.that was theoretically recognized, but in prac-
tice divided into half-d,ependent Croatia under Hungarian supremacy,
and Austrian provinces of Istria and Dalmatia. Wemust not forget
that even in such unfavorable conditions, the national movement suc-
ceeded in gaining support £immthe large majority of the people, beca-
use of the presence of the most İmportant factors of inherent unity:
the language, the eultural baekground and the geopolitieal pösition.
But thenational program had several weak points, ,the most fatal i.
ofthem consisting offreque~t vacillation between the "only-eroatian"
and "south-slavic'; or ""yııgoslav"line. i do not want to blame the lat-
tergroup as presumable "bad" CroClts.The real problem was ,how to
gain independenee from Austriaand Hungary (and to repell ıtalian.
Irredenta), and not to get into (or at lea.stnot to deepen) the viruleİıt
confliet with the e)(panding Serbian nationalism (backed by Russia).
The "only-croatian" line ment an approachment to theGerman bloc,
the future looser in World War I; the "yugoslav" one ment submission
to the worse master aller the war.
In the period betwee:ıı two wars Croatia was administrated like
a colony, but unlike European colonies, its administrators were agents
of a less developed country" performing' their business in a very primi-
tive way. Nevertheless,. Croatianpolitical resistance was growing ever
stronger, headed by the large!y supporte:<;lPeasan.t'sParty. Only tiny
gtoups of extremists followed co.mmunist and fasCist ideas. The lea- i
dership of the Croatian Pe:asant's Party foughy stubbomly, and in 1939
aminimum ofunderstanding with theg()vemm~ent in Belgrade was ac-
I..
hieved, Ieavin.gsome room for Croatia"s h"!-turalrights. In 1941 the
military co~p in Belgrade and thyoutbreak of war ruined this, short-
lived arrangemerit. Aner the CPP leaderi; refused to collaborate with
i
the Germah occupants,pro-fascist groups established a state under t
German protectorate. This was the beginning of the warof extermi- i
nation between them and Serbian extrernists who wanted to reanima-
te Yugoslavia or Greater Se,rbia. Both sides used mass tetror and com-
mitted ~assacres over dvilians. The sYmpathiesof theÇ;oatian people
were on the side of W(~stemdemocraciers,but theere was no resolute
westem-style organized re:sistancenuc1euswhieh eould lead the insur-

j
\

ı
I' i i
THE HISTORICAL FATE OF CROATIA .••• 247

rection; Therefore same have joined the communist-controled partisan


movement, hoping that western influence would help democratic chan-
ges after the war, whiJe others, mobilized by the extremist regiine pre-
fered sabotage and hiddencoöperation with the partisans. Dnfortuna-
tely, the communists, who sometimes have commited even greater evil
deeds than their adversaries, managed to win.support from the West
.:.theSoviet aid beign aIready assured- and the war too.
The communist Yugoslavia (l945~1990 /91) was a federation of
republics, built on the Soviet model, and in 1974 the dependence of
the republics from the central government was somewhat loosened.
In 1991 thi$ state broke apart.What did reallyhappen? Although
Yugoslavia was not an unitary state in theory, the freedom of its re-
publics, was in many respects very limited. The supremacy of the Serbs
was reinforced in the central government as well as in Croatia itself,
especially by the fact that large number of Serbs in parts of Croatia
and Bosrtia where they were. a minority joined the partisan forces in
the war, thereby becoming a bulJwark of communist oppressioninthe
post-war period. After the regime that was bankrupt aıready in the mid-
sixties tried to save the essentials of commu.nism by introducing in
1974 a sort of "authoritarian artarchy"underthe name of "self-manag-
ment", the Serbian nationalists of all kinds (communists, fascists and
even semi-Jiberals)forged a theory ofconspiracy against Serbian people.
According to thistheory, >'fascists" and "separatists" among non,:,St;r-
bian peoples'of ytigoslaviaentered a coalition backed by Germany,
the Pope, and the lslamic worldin order to dismantle the federation,
overthrow socialism and reduce the Serbian territory to the boundari-
es of the "Belgrade paşalık", İ.e. the Principality of the year 1817.
This kind of propaganda found a large echo in Serbian masses, in par-
tieular where they were a minority and / or ill-educated. They estima- \
ted themselves jeopardized by the caııs for freedom on theside ofnon-
Srebians, Last butnot Ieast, those prejudices were coupled by real fe-
ars of democracy and market economy where many of them could no
longer enjoy the privileges they had in the period of communist rule.
After the leaders of Pan-Serbian revanchism came to power in Serbia
.. they began to realize their projects by manipulation, repression and
terror in many parts .of Yugoslavia; finaııythey waged open war aga-
inst the new democratic Croatia in 1991. Today the agressor is about
to leave the last occupied parts of Croatia. His pöwer is broken,
and now, in 1992, Croatia has won international recognition as a fully
independent state.
248 NEIUD MO.AC.AIN

II'
During the history, the Croats havc~had contacts with different
peoples. Only a few,of the:semeetings were realIyİmportant. Together
with Halian, Germl}n, Hunga,rian"and various Slavic and Balkan inf-
luences, a,very promincmt place belongs ıtohistorical contacts with the
Turks.
i
İn their early history the Croats must have made some borrowings ,I
from the vernaculars of their TUrkish neighbours in the regions of pre- f
sent-day Ukraina, and perhapsalso in Pannonia when they arrived at' r
their ultimate home. In both cases the main source for the loan:.words '
was doubtless the language of the Avars. it is rather hard to decide
whether this or that word has a definite Turkish origin. Butsome are ,
doubtlessly Turkish, while many other have to wait for the final proof
of linguists. We may consider as a borrowing from Turkish the suffix i,
-çi, .which was productive in the early Mıddle Ages. Then there are
dignitaries, e.g.ban (d~~rivedfrom thepersonal name of the Avar ruler,
Bayan), denoting viceroy. The iit1e zupan (denoting a [unction below
that of the ban, vaguely iComparableto count), although not satisfac'"
torily explained as yel, could stilI be teasonably linked to çoban or ,
çapan. Another possibleTurkishetymo10gy could be establishedfor
tepcicaor tepc(ja (a court tit1e),probably deriving from the root tap-
or from the Avar word tapci,_Finally, the legend about the coming of.
the Croats to their' present home in the 7thcentury mentions the nartıes
oftheirleaders(five brothers and two sisters), someofthem being con-
-venient to an explanation on the basis of a Turkish word.

In the High Middle Ages Croats and Turks havemet cömparati-


vely seldom. The only important occasion was the Mongol incursion
in 1242, when the Turko-Mongol arıny'overrun quickly the country
trying to capture the king, but could not take the fortified coastal town
of Trogir where the king was hiding, '

The ne~t five centuries brog~ht about contacts of extraordinary i'


importance inalmost all fields of human aCtivities,inc1uding war and
peace alike. The first üiflııedconflict was the battle on Kosovo in 1389,
where a participati~n of a Croatian military unit was recorded, while"
tbe operations. of the Austro-Hungarian arıny in Bosnia and Herzego-
vina in 1878may be comidered in a sense as the lastone (the comman-
der and the majority of the troops ,!,e~ecroats).

, ,

i i
THE HISTORICAL FATE
., , OF CROATIA ••• 249

Now we shall try to examine thecentral subject of ourinterest,


i.e. the balance of the "Ottoman periqd" in Croatianhistory. This
is in fact the first attempt of suchan explanation in Croatian histori-
ography from the sine of a Turkologist; fotmersurveys and parti al
analyses were written by' non-Turkologists and therefore of'substanti-
ally limited value. No wonder that they adopted the notörious"catas-
trophe theor)''' without undertakinga study pf even non~Turkish sour~
a
ces in way that were enough free.from ideology. Though teal histori-
co-turkological studies in Croatiaare still in their initia! phase, their
. present results sufficiently prove the assumption that it is iıripossible
to label the "Ottoman periöd" of Croatian history "good" or "bad". - ,
it was extremely complex, ana'its consequences were just decisive and
extraordinary important .. The essential marks of present-day Croatia
in almcst every espect (territorial shape, ethnic map, a large portion
of cultural heritage ete.) of its national identity have their origin in
the period from ca. 1450 to ca. 1750.

Territarial and political changes.


In ca. 1550 Croatia- was reducedto smalkst proportions the co-
untry ever had. More than a half of its -present-day surface has 'come
Under Ottoman controtIf we add to this other tei:Titorieswhere the
Croats liye, we may spe"k of more than twothirds. Nowadf}.Ysthe ter-
ritory of Croatia includes only a part of those areas, whereby the pro-
cess of restoration was lasting from ca. 1700to 1945.That fact was used
by writers and historians who, regardless of epoch, preached a roman-
tic out1ook on history, as an important argument in favor of the "catas-
trophe theory". But they forget that, in spite of all territorial losses,
it was precisely the "Ottomaa factor" with its two faces, Le. theneady
permanent war and the social and economicsystem of the conqueror,
that served unintentionally as acatalyst for the birth of modern Cro~
atia as different of the mediaeval one. So the mediaeval dualismofthe
southem kingdomand the northernbanate gradually çlisappeared;
many noblemen migrated from themoreendangered south to the more .
prosperous North and the institutions -oftwo Croatian lands merged
together, making effective the concept of the "Triune kingdom" (Dal-
matia, Croatia and Slavonia). Thereby the losses caused by the war
turned hıto "gain". Moreover,.the Ottoman rule in the region between
the rivers Sava and Drava has destroyed its former ties with the rest.
of Hungary, so that after 1699 this land entered a process of de facto
annexation to Croatia. -
250 NENAD MOACAİN

Depopulations and etbnie eba,nges.

During the wars and :raids large numbers of Croats fled, were ens-
laved and deported; or died. In same regions where theentire popula-
tions was Croatian, only a smaIl number of them has remained, or
even none. To this tact th~:advocates of the "catastrophe theory" added
the statement that depc)pulations continuedafter the conquest, as an
effect of Ottoman policy. But the archival sources show us a very dif-
ferent picture. The only real1y depopulated area was the beIt of no-
man's-landbetweeri, tht: riverDra"va and the sea. The catt1e~ and sheep-
breeding areas in the hintt:rland of southem Croatia were a1ready spar-
sely inhabited, so that the Ottoman conquest could not provoke great i
changes. For the fertile: tt:rritories in the North, from the hj1ly region i
i

of today's central Slavonia down to theDanubian plains, the examina-


tion of Turkish soutces: demonstrates a recovery in the second half of
the l6th century, and dow increase of tax-paying house5 in the 17th.

Tbe tax burden, IE~galıstatus and ı;odal' condition.


These questionsare proba,bly the most misunderstood and ill-
interpreted of all. Popu1i:ı.rptejudices die l1ard in this field even to day ,
and the picture of financially ruinoo, sodally deprived and reıigiously
hiı.rassoo'masses of Otıtonıan subject Croats stilllingers on. But this is
the matter of ignoranc(~; not of ideologircal malice, while the opposite
is true in some techni'~aUy more skilled 'Balkan historiographies.

As for the taxation, we can say that the situation in the South was
quite differentfrom thatin the North. There the agriculture was poorly
developed and only.İn spme places taxes inkind could be handed over 1
to the sipahi class orto the owners,of a few large çiftliks. Consequent1y, (
the irregular taxes (thı~:avariz-nüzil. sys1tem) werenear1ynonexistent.
Moreover, the whole area was incessant1yplunde'red by Habsburg and
ı
Venice-sponsored raide:rs. In the fertile plains and grape-richhills of
the North the rayas had more to pay, but their obligations were by no
means too onerous, if notfor other reasons then becauseiof the delica-
te position near the b()~d,er and the theatre of war. This implied the
needfor avoidingsoc:ilal' dissentand procuring regu1ar supplies in
food for the army. in :spiteof that, uprisings and brigandism were al- ,
most dayly phenomena, especially in the 17th century. But the rebelli-
ons were not a symptomof the desperate state of haye-nothings; on
.the contrary, we can ,ıssert that many groups of coınparatively well-
TlİE HlS1'ORİCAL FATE ÖF CROATİA.'.' • 251

t9-do rayas who have had certain privileges (and arms too) wanted
inore.
When discussing the legal status of the Croatsin: the Ottornan Em-
pire, 'we must be aware of the fact that very little is known about the
everyday functioning of the legal institutions in cases when Christians
and Muslims were opposing each other at the kadi's co~rt. So we can
only propose some very general observations concerning the subjects
"islamization" and "toleranee". In my,opinion, there was no forcible
islamization. But this,statement requifes an explanation. The Ottoman
regime did not compel Christian rayas to change religion but not beca-
use it was "good" pr "just". it simply had no int:erestin making more
except in some particular cases. Itencouraged men of remarkable ta-
lents to convert and to enter the service of the state. it was even impo- i
sing the Muslim faith to young boys destined to become janissaries.
But these eases were limited in number andspecific in character. Such
political measures were neither par!icular1y islamic nor particular1y .
Turkish, nor have they been essentially iniportant throughoutthe whole
history of the Ottoman Empire. In' any case, mass conversions, when
they happened, must beexplained on the basis of social and 'spiritual
factors insMe the Christian population, not by pressure from the side
of the state. So e.g.Bosnian heterodox Christian population after 1463
was 1eftwithout almost anyspiritual authority for its Church has col-
lapsed together with the. protectors of this faith, the Bosnian nobility.
Many noblemen embraced islam probably offering an example for the
masses.Besidethis case, no mass conversion has ever .taken plaee among
Croats and Serbians in the western Balkans. On the territory of pre-
sent-day Croatia, onlyone kaza has had a majority of muslim villa-
gers,but it was an effect of immigra~ion (pozega).'
Finally let us say.a word about the, heavily-debatted question of
"toleranee"; At first glance, the sources offer enough material for both
"tolerance" and "intolerance". Of course.the problem cannot be resol-
ved in that way. Manyhistorians too often forget that ,"toIe.rance" is ,
a mediaeval concept and consequently has very little in common with
"freedom" or even les5 with "civii rights". Every kind of behaviour
towarcis those who do notadhere to the state religion (Christianity,
Islam, Communism ete.) which includes "politeness" and maltreat-
ment alike, and excludes only modern-style human rights and exter-
niination of the. other as its final goal, is toleralıı. If we do not agree
with this view, we cannot escape the absurd: nowone pre-modern sta-
252 NENAD lIWACAIN

te is "tolerant", now the other. Turning back to Croatian history, we.


may say that the Ottomaıı regime wastölerant. On the contrary, the
victorious Habsburgs were less than tolerant in the reconquered Cro- i

atian lands, using expuh,ion and chdstianization by force, which led


to the extinction of Islam.

/" Economic life. , "


i
According to the "catasirophe theory" the eçonomy too was rui. i
ned by the Ottoman (:onquest and did not recover but remained in s.te- i
adily worsening condition" This can be:truc' for the beIt of no-man 's-
land near the frontier, but as for the regions where constant raids were .
not imminent this must be considered impossible The towns grew ,
bigger than iİı the pre:..Ottoman pefiod, and their development did not :
cause destructionof the rural economy. The number of taxpayers '
both in towns and in the vilIages hasbeen increasing fr0m ca. 1550
to ca. 1630 and then stopped for the rest of the Ottoman period. After
the Ottoman rule has b~:enconsolidated, an important network of tra- ,
de began to develop, connecting thePannonianplain with Jtaly. The.
almost exclusive item of Ottoman export cpnsisted of catt1e and rela- ,
. ted products, such as leather. From this trade many drew profit: Sla-:,
voniahas had a large:number of tanners in its townsand villages, pro- :
bably working on thı;;beahlf of long-distance merchants in iniportant'
., urban centres,"who wereundertaking business trips to Italy via Dub- '
rovnik or towns controUed by Venice (Zadar; SpIit), where Ottoman
iskeles were installed. This trade' has e:stablished connections between
Croation towns in-Slavonia and Croatian ports on the Adfiatic .sea
for the.fifst time in history in such proportions. That was also an occa-:
sion for Croation merchaııts in Bosnia to intensify their commerdal
activities with much success..
. i
The colturc.

Inca. 1450 them were many hundreds of churches andmonastefi~.


es in terfitofies populated by Croates which later came under Otto-!
man control; İn 1680only a tiny fraction of this number was standing'
intact at the disposal of the beHeyers. To this it may be added certain'
number of castles and palaces. Some of those buildings were elecora.'
ted with fine sculptures and frescoes. The secular monuments disape-:
ared almost completely,' and so did other marks of mediaeval .culture:
schools, miniature painting, poetry ete:.Was ita eultural catastrophe?'
. . . , . ,

i i i i
i
THE HISTORICAL FATE OFCROATIA ••• 253

In my opinion the catastrophe has indeeed happened, but for the ,


type of culture that has lost its materiaJ, political and ideological sup-
port, embodied in Croatian and Hungarian kings, counts, archbishops '
etc. The feudal' society inCroatian lands was in a state of incessant
competition among the nobility in eiıdowing the church, building east-
les and chapels and the like. Th~re were far mare priests, monks and
fortified pJacesthan the basic meeds of religious life and defence were
requesting. The Ottomane foughta,gainst a class, not against its cultu.
re, even less against the cultl/re. When a new pattem ofeulture bearing
catholic marks began to dEvetop 0wing to the activities of the fran-
ciscan order, the authorities did not hamper it. Last but ~ot least, we
must not forget the islamic culture in thetowns.This culture cannot
a
have single "owner'? it \vas bom on the Ottoman-held Croatian soil
as a sing of the Iocal Mıisliıiı cultural creativity in a sense that its very
soul was threefold: islamized Croats, Muslim Boşnaks and Turks
participated in its shaping. Therefore the athievments of thıs cuJture
belong virtually to three peoples. Unfortunately this cunure had it8
own catasttophe in the years 1684-1718. '
Better than the architesture's was the fate of literai)' and linguistie '
1egacyof the time: Inthisfield we can distinguish between "the pictu- '
re of the other" on each sideand borrowings and mutual influences.
Here i can offer onİy same of the most outstanding examples.
Just like in the everyday life, so' in the writings ofeducated men \,
the Turko-Çroatian relations resembled -thependu1um, swinging'from
eonfIiet and repulsion to understanding and even fascinatibn. Of cour-
se the degree of understandingdepended on one's personal fate and the
duty he had to perform. Therefore it i3 possible to classify those wri-
-tings into "sober" and "emotional". The poet Marko Maru1ic (he was
active around 1500) composed anti~Turkish verses beeause he saw the
destruction of the surroundings of his natiye town Split by the akıncıs.
Similarlythe poetry from the circle of the family Zrinski (Zrinoğlu)
in the 16th and 17th century was a1so anti-Turkish tempered, for the
Zrinskis considered themgelyes heroes and champions guided by the
Providence in thenever-ending war agahıst the Ottomans. On the ot-
her side, some baroque poets were attracted by the destiny of Gttoman
personalities they have found fit for a tragedy. The best Croatian epic,
"Osman" was written by Ivan Gundulic (died in 1638), who chose the
destiny of Osman II Genç for his meditations on the instability of
wor1dly things. The lastimportant baroque poet, Petar Kanavelovie
'\

i
254 NENAD MOACAIN i
i

(d. İn 1719)started to write, but did not finish, an epic entitled "Kara ,
Mustafa, Sezijer Azaın". The 19th'centuryypic "The Death of Smail
aga Cengic" written in 1846 by Ivan Mazuranic has technically good i

verses and reflections :ibout freedom and sacrifice,but its weak points i

ıs romantic nationalism.
Many Croatian travellershave left excellent reports ön Ottoman
lands. I sh~ll mention only three of them. Bartol Durdevic who was ,
taken prisoner at Mühaes spent nine yı~arsin Anadolia and compiled !
exhaustive reports on many aspects of the life in the Empire. Starting ~
with"De Türcorum moribus" ("On Turki.sp. Customs") which was i
printed in Antwerpen in 1544 his works were reissued many times i
and served as a source of information' to Western Eurüpe for a long i
time. Bartol Kasic (d. in 1650)was aje;suitwho visitedthe Middle Da-~
nube area around 1620, He wa3deeply impressed by the Ottoman ad-,I
administrative system as well as by the fdendly approach heexperien-'
cedin contacts with, representativesof the state and other Muslims,
Turks and non-Turks alike. Fiıially we must mention the report of
Matija Mazuranic. (the: brother of the poet) entitled "1\ Look upon
Bosnia" published in 1842. These works surpass inobjectivity the pot
eticalones by far. i
" i
There.is no needto discuss Turkishlinguistic influence. The high
rate of loan-words fromTurkish is still present in Croatian, although
less 'in the official language than in vernaculars. But we must 'stress
the fact that there has been also an influence in the opposite direction,
namely that the nec:essityof communkation with ethnic Turks encöur~-
ged Bosnian Musliımsito develop their own kind of Turkish, with st-
rong SouthSlavic elements in its structure and pronunciation. This
phenomenon was s-tudiedby theHungaria~ scholar Gy. Hazaİ. Beside'
Muslim Boşnaks who were not or did not consider themselves to be 'of
Croatian migin, somf~islamized and Catholic Croats have participatbd
in the shaping of this "Far North- Wf~sternTurkish". Franciscan moU:ks
spoke it and taught it in the monasterie~,. Thislanguage has found a
place in the Croatian Hterature of the time. Stijepö Durdevic{ d. in 1632)
wrote two pöems, one ofwhich is lost "Memişah"). The preserved ohe,
named "Derviş" çontains a number of words and expressions that c~n-
notbe labeled"everday turcisIlis"; As he lived in Dubrovnik andhad
contacts with Ottoman subjects it is safe to assume thathe did krtow
this type of Turkish. I shall try to translate some lines, while lea~ing
the Turkish element in the form the poet himselfused:
,
,i i
i
i

THE HIST9RICAL' FATE OF CROATIA ••• 255

"My Amazon lady, çik meydane (meydana çık)


gyure' şelum dure se/um (güreşeğim) in sweet embrace ...
yarali (Yaralı) oldum everywhere
on my body. so unhappy ...
Allah ise verse, don't trauble' my longing...
ALL happyness benden gyiti (gitti);.."

This kind of linguistically mixed poetry was not unknown in other


countries, let us recall the Hungarian poet BallasiBalint. But in the case
of Durdevic we have more than this. With good reason one can guess
that he has had at least some knowledge of the islamic mystical pootry,
because he portrays a poor dervish unhappHy fallen in love with chds-
tian gid, who offers her his "roasted hearth", together with hi's tekke
and meadow. This reminds us öf the story of şeyh San'an narrated by
'Attar. Former critics were classifying this poem as if it were a parody
on Petrarchism,but i think it is very far from justa Petrarch turned
upsid~-down.
Although we had enough time for only a very smaIl part"of the vast
area of Turko-croatian relations in the past,we do hope that they will
become a subject of greater interest that they werebefore, to the bene-
fit of b6th peoples. in the process of discovering how deep our histo-
ricallinks were, \ve also hope that new links will be established in the
future.

- .

,~ .

\
BOSNA - HERSEK .
-SOGUK .SAVAŞ SONRASı ANLAŞMAZLIKLARA GİRİş~

Yrd. Doç. Dr. Hüseyin BAGCI*.

Soğuk Savaş dönemi sonrası ortaya çıkan yeni anlaşmazlık böl-


geleri arasında yer alan B~lkanlar son iki yıldır gündemde kalmakta
olup, belkide Yeni .Dünya' .Düzeni' tartışmaları. içerisinde .üzerinde
en fazla yazılan, konuşulan ve çözüm sağlamak için, başta BM olmak
üzere, tüm uluslararası örgütlerinçaba gösterdiği. etnik ve milliyetçi
unsurların ağır bastığı bir çatışma içinde bulunmaktadır. Bosna.
Hersek'te yaşanan anlaşmazlık, Avrupa güvenlik boyutunun önemli bir
ayağım teşkil eden Balkanların; bu istikrarsızlığın devam etmesi halin-
de, Avrupa güvenliğini tehdit edecek boyuta varacağı endişeleri gün.
: geçtikçe artmaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinin Balkanlar konusunda
ortak bir.politika saptayamamış.olmaları, anlaşmazlığın çözüme ulaşa-
mamasinda roloynayan önemli faktörlerden birini teşkil etmektedir.
Bu nedenle' de yeni Avrupa güvenlikyapısı için Balkanlar bir "örnek
olay" "test case" olmaktadır~. Bu makalede Bosna-Hersek krizinin
ortaya çıkış nedenleri ve Şubat 1993'ekadar olan bölgesel ve uluslar-
arası gelişmelerde dahilolmak üzere, gelişmeler incelenecek ve Türk
dış politikasına olan etkisi ve önemli açısından değerlendirilecelçtir.

Bosna-Hersek Sonmu Nasıl Başladı r. \ '

Türklerin Bosna-Hersek'i Osmanlı topraklarına katması 1463


yılında olmuştur; Yaklaşık 400 yıl Osmaİ1lıegemenliği altında kalan bu
iki eyalet, 1878 yılında Osmanlı'nın çökmeye başladığı bir dönemde
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edilmiş ve 1908
yılında da hukukiolarak Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun '
topraklarına dahil edilınişlerdir.
("') ODTÜ, Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi
(1) . Bu konu ile .ilgili olarak TIME Magazin'in9 Aralık 1991 tarihli Frederick Painton
tarafından incelenen Europe How Fast? How Far? konulu baş makaleyebakıntz.
!
!
i

i
i
258 HÜSEYİN BAGCI
i
.i
i

Bu imparatorluğun'Birinci Dünya Savaşı sonunda yıkılması ile


birlikte Sırbistap Kr8.ılı!~ı,Sırplardan, Hırvatlardan ve SlovenIerden
oluşan bir krallık kurmak için eski Avusturya-Macaristan toprakları-
na katılma kararı aldı. Bu topraklar üzerinde 1918yılında kurulan dev-
lete Yugoslavya adı verildi. ikinciDünya Savaşı öncesi son çok partili
seçimler 1938yılında yapıldı. 1939 yılında kabul edilen ortak bir fede-
ral anayasa çogunluğu t~~şkileden Sırplar ile Hırvat ve Slovenler.ara- ,
sındaki anlaşmazlığı sona erdirmeye çalıştı. İkinci Dünya savaşı esna-
sında ise Yugoslavya Alman, İtalyan, Macar ve Bulgar orduları tara-
fından işgal edildi. Savaşın hemen sonrasında komünist partinin savaş
dönemindeki partizan ıid.ed Josip Broz Tito yönetimi ele geçirdi. 1946
yılında kabul edilen Anayasa ile de 6 Cumhuriyetten oluşan Bosna ve
Hersek, Hirvatistan, Makedonya, Karadağ, Sırbistan ve Slovenya'dan
oluşan bildiğimiz, Yugoslavya kuruldu. 1992 yılınınHaziran ayında
Hırvatistan ve Slovenya'nın birlikten ayrılmalarıyla Yugoslavya fiilen
parçalanmaya başladı2• 15 Ekim 1991'de Bosna-Hersek Parlamentosun-
da Kasım 1990'daki seçimlerde çoğunluğu elde eden Müslüman De- i

mokratik Hareket Partisi bağımsızlık kararı aldı. Bu bağımsızlık kararı ',


29 Şubat ve 1 Mart 1992'de yapılan referaİ1dum ile Müslümanların ve '
Hırvatların büyük ço~~unluğuile kabul edildi. Sırplar ise bu referandu- 'I'.

mu boykot ettiler. 7 Nisan 1992'de Bosna-Hersek Avrupa Topluluğu ve


ABD tarafındanbağımsız bir devlet olarak tanıl1dı3• iı.
Bosna-Hersek'in bağımsızlığının tanınması beklenen baı:ış orta-
mı ümitlerini yerine getiremedi. Tam tersine Avrupa'nın 1949'da Yu- !
nan iç savaşının' sona ermesinden sonra ilk .defa yaşadığı ve.sonuçları
itibariyle hiç öngörülineyen biranlaşmazlığa dönüştü. Şubat 1992 son-
larından i.tibaren, bai~ımsızlık için yapılacak referandumdan kısa bir
süre önce, çatışmalar başlamış, 1320 kişi. hayatını yitirmiş, yaklaşık'
700.000 kişide ya ülkeyi terketmiş veya ülkenin başka' bölgelerine kaç-
mak zorunda kalmıştır4"
(2) Hlrv..atista,n. ve Slovenya'yı birlikten a~rılniay.a z~rlayan olayl~rı anl~tan b~.r?eğe.r~!ı
lendırme ıçm bkz. Jeı::ısReuter, Der Burgerkrıeg ın Yugoslawıen. Krıegsmudıgkeıt,
Kriegspsychose and Wirschaftsverfaıı, Europa Archiv (bundan sonra EA) No. 24, .
25.12.1991, s. 703--'710. ' , .,
(3) Patrick' Moore, The Wid,ening Warfare in the Former Yugoslavia, ERFE / RL 'Re-
search Report, Voı.:~, Number 1, January 1993, page. 2. i

(4) Bu bilgiler lOMayıs :i992:'de Bosna-Hersek Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından i


açıklanmıştır. Açıklamaya göre 6.700 kişi yaralanmış ve 1900 kişi kaybolmuştur. '
Mültecilerin' 325.000'inin ül!<:enirtbaşka bölgeierine yerleştiği, 350.000'inin ise Hır~
vatistan, Sırbistanve Slovenya'ya sığındıkları belirtilmiştir. Bu mülteci dalgası Av-
. rupa'da İkinci Dünya Savaşından soıtra görülen en büyük göç dalgasını oluşturm~k-
BOSNA-HERSEK SOGUK SAVAŞ SONRASı ANLAŞMAZLıKLAR 259

çatışmaların şiddetlenmesi üzerine uzun süreli bir barışa ulaş-


manın çok zor olduğu ortaya çıktı. .Sayısız sayıdaki ateşkes anlaşmala-
Tına rağmen, bölgedeki gergin durum halen devam ediyor ve anlaşmaz-
lıkta arabuluculuk yapmaya çalışan devlet adamlarını hayai kırıklığı-
. na uğratıyordu. Nitekim, Bosna-Hersekli müslüman liderlerin BM'lere
müdahelede bulunmak üzere yaptıkları çağrıya; BMGenel Sekreteri
Boutros Ghali Paris'te gazetecilere Fransa'nın insiyatifi üzerine Bosna-
Heniek'e BM Barış Gücü askerlerinin gönderilmesi önerisiriinkısa bir
süre içinde tartışılacağını fakat, BM'lerin Barış Gücü askerlerini gön-
i dermesinin sadeceuluslararası kamuoyunun maddi ve logistik deste-
ğinin sağlanmış olması ve anlaşmazlığakarışan tarafların istikrarlı
bir ateşkes anlaşmasını onaylamaları halinde sözkonusu olacağıni
bildiriyordu.
BM özel temsilcisi Marrack Goulding 6 Mayıs 1992'de müca-
dele eden tarafların uzun. süreli bir ateş-kesi kabul edecek siyasi irade- .
ye sahip olduklarından şüphe duyduğunu belirtiyordu. 7 ve 8 Mayıs
tarihlerinde ise kısabir süre önce ulaşılan ateş-kesiti ülkenin birçok böl-
gesinde ihlal edildiği bildiriliyordu. 14 Mayıs'ta ise. BM'in Saraybos-
na'daki Güvenlik Güçleri persone1i geri gönderiİiyordus•
Sırbistan devlet başkanı Slahodan Miloseviç 7 Mayıs'ta BM özel
temsilcisi Marraek Goulding'e mücadele eden tüm tarafların hatala-
. rının sonucu Yugoslavya'daki bu çatışmaların başladığını belirtiyor
ve gazetecilere'de "Bosna'da herlçesin suçlu olduğunu ve hiçbir tarafın
suçsuz olamayacağını" budurumun ortaya çıkmasından kendisinin
sorumlu olmadığını söylüyordu. Ancak, Müslüman liderlere göre Mi-
loseviç savaşın çıkmasından ve' yayılmasından sorumlu olan kişiydi ve
"Büyük Sırbistan" hayalini gerçekleşmeyeçalışan bir politikacıydı.
İstanbul'da. yapılan İslamülkelerikonferansında Bosna başbakan
yardımcısı, Muhamme.d Cengiç bu çatışmayı "iyi v~ kötü arasıİıda bir
f>avaş olarak" tanımlayarak müslüman ülkeleri açlıklakarşı karşıya
bulunan ülkesine yardıma çağırıyordu6• ,

Bosna-Hersek Krizi'nde İslami Unsurlar


Mart sonlarına doğru eski Yugoslavya'nın müslümanların çoğun-
lukla yaşadığı bölge olan Bosna-Hersek'e yayılan çatışmalar, büyük bir
tadır. Milan Andrejewich ..Bosnia and Herzegovina: In Search of PeaceRFEj RL
Research Report, Vol. 1, No. 23, 5.. June 1992, p. 1.
(5) a.g.m. s.. 2
(6) a.g.m. s. 2.
260

yoğunlukla devam ederken, uluslararası basın ve yayın organları bu '


çatışmaların Kosova,. Sancak ve Makedonya'ya yayılıp yayılmayacağı ..
konusunda spekülasyon yapmakla meş;ğuldüler. Özellikle bu bölgeler~ j

de yaşayan insanların çoğunluğunun müslüman olmaları, bazı gözlem-


cilerin, çatışmaların doğrudan veya dolaylı olarak Arna'iutluk, Yunan~
istan ve Türkiye gibi ülkeleri etkiıeyecej~il1ive kaçınılmaz olarak anlaş~ .'
mazlığa taraf olacakları şeklindebir düşünceye girmelerine neden oldu .•
Özellikle Türkiye Balkan müslümanlan ile tarihsel bağlarıı. sahip bir;
ülke ve bir bölgesel güç 'olarak bu anlaşmazlığın yayılmasının bütün , .
. güney Avrupa'da istikrarsızlığa neden olacağı endişesini haklı olarak i
hissetme,kte idi. Bu nedenle, Türkiyeaktifbir diplomasi yolunu tercih,
. ederek Yugoslavya krizinde uluslararası bir çözümütercih eden bir i
politika takip etme yolunagirdi~ ı
i
Bilindiği üzere Bosna:"Hersek etnik bakımdan oldukça karışık bir i
yapı arzetmektt:dir. Bu yapının içerisinde müslüman boşnaklar ve slav- i'
lar %44, Sırplar % 33 ve Hırvatlar'da % IS oranında bir kitleyi oluş- ,
t.urmaktadırIar.
.
Bu
.
üç:kitlede Sırp ve Hırvatça konuşmakta
.
olup, kesin i
bir etnik özelliğe dayalı bİr sınır çizmek mümkün değildir. Uzun yillar:
bir arada .~aşayan bu.. ı;ıtnikgrupların bi~hirine ~atşı ~iri~tiklerikatliam-ıl
lar, II. Dunya Savaşını aratmayacak duzeydedır. Nıtekım, Bosna~Her~
sek'teki bir B~ .~skeri temsilcisi "şu an~a ~aja.bildiğim}zkadarıyla i
tam 17 Sırp Musluman ve Hırvatgruplar bırbır1erıyleçatışmakta olup,
her grubun değişik bir a,maç.güttüğünü" vurgulayan gözlenii anlaş- i
mazlığın karmaşık yapısılU ortaya koyması açısından ilginçtir?
Haziran sonlarına doğru isebazı konular daha da açıklıkkazan~
maya başladı. Öncelikle, gerekAT ve gerekse ABD Dışişleri Bakanlığı
gözlemcileri de dahil ohiıak üzere hemen hemen tüm yabancı göilemci~
ler Sırbistan devletbaşkanı Slobodan Miloseviç'ianlaşmazlığın or~aya
çıkmasından birinci derecede sorumlu olan kişi olarak görmeye başla-
dılar. Nitekim bu görüş 30 Mayıs 199ı"de BM;in 757 sayılı Sırbis-
'
'
'
, .
tan ve Karadağ'a siyasi ve ekonomik ambargo uygulama kararıyla ~
kısa bir süre önce tescil edilmiş pulunuyordu, . . .:
i
Bunun dışında, Türkiye'nin getirdiği öneri çerçevesinde, ABD'de
ve Avrupa'da Bosna-Hersek'tebir askeri müdahalenin gerektiği konu~
sunda tartışmalar başlıyordu. Genelolarak müdahalenin Sırp güçle.!'
rme karşı yapılması gerektiği görüşü hakim olmuştu. Birçok öneri Sa~
(7) Patriek Moore:. I~lamie A.speets of the Yuı~oslav'Crisis, RFEf RL Researeh Bul. :
Ietin Vol. 1, NO. 23; 5 June, 1992. p. 37. i
, \ i
ii
i
BOSNA-HERSEK SOGUK SAYAŞSONRASI ANLAŞMAZLıKLAR 261

raybosna çevresindeki Sırp topçu birlikıerini susturmaya yönelik çok


uhislu bir askeri müdahaleyi savunmaktaydı. Çünkü Sırp mevzilerinden
başkente açılan ateş sonucu hava ve karayoluyla. ulaştırılmak istenen
insaniyardım engelleniyordu. Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin Ağustos
ayı içindeverdiği bir demeçte Bosna-Hersek'teki olaylar ve çatışmalar
hakkındaBM'in ve ATın tutumunu nasıl buhıyorsunuz? şeklindeki
bir soruya ise şu yanıtı veriyordu.
"Yugoslav bunalımı, Avrupa entegrasyon süreCinde siyasi
bakımdan olgunlaşma aşamasını. henüz tamamlayamadığı,
BM, AGIK gibi uluslararası kuruluşlar çerçevesinde oluş-
turulan güvenlik ve işbirliği mekanizri:ıalannın işlevlerini
mevcut yeni dünya düzeninin gereklerine uyarlamaya çalış.,
tığı,dünyanın genel biryapılanma: ABD 'nin de seçim döne-
minde bulunduğu bir devreye rastlamıştır.
Bu koşulların yanısıra, çok uluslu Yugoslavya'yı oluşturan
halkların hak ve çıkarlarının adil şekilde bağdaştınlmasının
kolayolmaması; self determinasyon, hudutların, kuvvet
yoluyla değişmezliği, içişlerine karışmama gibi ilkelerin, il-
gili taraflar ve uluslararası unsurlarca farklışekillerde yo-
rumlanması,savaşin şimdiki halde Bosna-Hersek huciutları
içinde kontrol altına alınabileceğinin öngörülmesi ve Bosna-
Hersek'teki dağlık arazi yapısının düzenli ordu harekatın-'
dan ziyade gerilla savaşına elverişli olması gibigörüşler,
uluslararası camianın faaliyetlerinin esas olarak diplomatik
alanda yoğunıa:şmasında etken olmuştur."8
Türkiye'nin tüm diplomatik çabalarına karşın Bosna-Hersek'teki
çatışmalarınbir "din savaşı" .olduğu yolunda görüşler özellikle Sırp
liderler ve enteıı.ektüell~rltarafındanişlenmeye ve böylece Sırbistanın
hedefleri arasında yer alan, "Büyük Sırhistan" ve "Etnik arındırma"
, politikalarına bir siyasi 'çerçeve kazandırılmaya çalışılmıştır. Özel-
likle Sırplar ve müslümanlar arasındaki dini farklılığın geçmişte
de sorunlar yarattı~ı birgerçektLSaraybosna Üniversitesinden Prof.
Milorad Ekmecic gibi Sırp sözcüleri bu anlaşmazlığın tarihsel düş-
manlıkları' olan iki toplum arasında gerçekleştiğini .ve bunun, bir
"klasik dini savaş" olduğunuvurguluyor1ardı9 Gerçekten de Alman
(8) Dışişleri. Bakanı Hikmet çetin ile söyleşi, Sosyal Demokrasi SHP Genel Merkezi
Aylık Dergisi, Yıl 1, Sayı 8, Ankara ı992 Sayfa 2.
(9) Dipnot 7, s. 38.'
,
i
i
!
262 HÜSEYİN BAG,CI !
Der Spiegel dergisindı:;Temmuzayında bir dizi halinde yayınlanan ve
Yugoslavya'daki trajediyi anlatan "Der dümmste ABer Kriege" (Bü-
tün savaşların enapta!lcası) konuluyazı dizisi old\lkça ilginç veri ve gö-
rüşlerle doludur. 1389 Kosova meydan savaşı ile birlikte Sırpların Türk
ve Müslüman düşmanlığının başladığına değinilen bu araştırmalarda, i
Sultan Murad'ı savaş alanındaşehid edenŞövalye Miloş'un kendi el-
leriyle 12.000 Türk'ü öktürmüş olması, büyük bir övgüyle anılmakta
ve "Tanrı'nın O ve O"nun gibilerine rahmetini esirgememesi yönünde
dua edilmektedir. Koı;ova meydan savaşıyla ilgili Halk türküleri hala '
canlılığını muhafaza etmektedir; Bunlar arasındaki en ilginç önekle-
den. biri "Anne Jugovic'in ölümüdür. Bu, efsaneye göre Anne Jugoviç
Kosova'da tam 9 oğlunu yitirmiştir. Bu geleneğedönüşen efsane sonucu,
bütün Sırp kralları ülkede doğan her dokuzuncu erkek çocuğun bu .yüz-
yıl başına kadar vaftiz babası oluyordu. Bu gelenek komünist lider Tito
zamanında bile devam etti. Sadece bir fa.rklılıkla; sosyalist eşitlik pren-
sibi çerçevesinde. sadeçe (:;ırkekçocuklar değil, kız çocuklarda bu sayı-
ya dahil ediliyordu. pD
Bosna-Hersek'teki' "etnik a,rındırma" politikasına değinmeden
önce, Sırp güçlerinin özellikle camiIetin minarelerini yıkmaktan büyi;ik
zevk aldıklarını ve müslüman kültür ese:rlerineduydukları nefreti tüm ~.
bu eserleri "yönetemezseıı, yık" prensibine uygun olarak ortadan kal- .
dırdıklarına şahit olunmaktadır. Sırpların bu yıkma sendromlarının
altında yatan iki nedtm vardır. Birinci neden Jenozid kompleksidir.
Başka, bir deyiwe Sırp saldırganlığının. temelinde yukarıda kısaca
değinilen "şehitlik kompleksi" yatmaktadır. Diğer' nedende "Bü-
yük Sırbistan" hedefinin gerçekleşmesine yönelik egemenlik iddiala-
rıdırIl. Bosna-Hersek'lte bir Hırisltiyan-Müslü'm~ çatışmasını engelle-
. mek için Batı'nın nasıl davranması gerektiğini ve Bosna'nın islam dün- 1
yasında yarattığı tepkileri ise Prof. Fred HaI1iday değerlendirirken, i
Bosiıa::Hersek'te Batılı ülkelerin .kayıtsız kalmalarının temel nedeninin
Islam'a önyargılı veya komplo içinde bulunmalarından değil, Bosna' I.
nın yasal statüsünün ne olduğu konusunda ortaya çıkan kararsızlıktan
(LO) Der dümmste Aller Krjeg~:, Spigel Serie 13 T(:mmuz 1992, s. 144, vd. Bir önceki sayı
6 Temmuz 1992, s. 138-.149.
(11) Bosna-H~rsek'te Sırp güçler tarafından Ağustos 1992'ye kadar yıkılan. tahrip edi-
len müslüman türk esıırIerinin tam listesi İstanbul'daki Isİam Tarihi Sanat ve Kül-
türü Araştırmaları Enstitüsünün Yayınladığı "Newsletter, August 1992, No. 29"
dergisinin 3, 8 sayfalarında verilmiştir, Ayrıca Sırplarin bu tarihsel düşmanlık algı-
lamaları için bkz. ımanuel Geiss, Hegemonit~ und Genozid: Das Serbien-Syndrom
1991-/92 EA, Archiv, No. 15/16, 25.8.1992,s. 421-433 .


BOSNA-HERSEK SOGUK SAVAŞ,SO,NRASI ANLAŞMAZLıKLAR 263

kaynaklandığını vurgulamaktadır. Özellikle BM Güvenlik Konseyi"


nin 5 daimi üyesinin kamuoylarındakibututumun, Avrupa'nın bu ye-
ni ,devletinin savunulmasının ortaya çıkaracaği riskleri, maliyeti, yiti-
rilecek yaşamları ve maddi zararları kabullenememelerindendolayıdır
demektedirl2•
Bu aşamada Türkiye'nin anlaşmazlıktaki rolü önemkazanmaya
başlamıştır. ÇünküTürkiye sadece bölgesel anlamda rolü, büyüklüğü
ve zenginliği.ile değil, aynı zamanda Osmanlı Devletinin' mirasçısı ve
l878'yıhndan başlayıp II. Dünya Savaşı sonunakadar devameden göç-
ler sonucu Türkiye'de 2 milyondan fazla boşnak kitlesinin yaşaması ne-
deniyle de anlaşmazlıktanen çok etkilenen ülkelerden biridir. Bütün
,bunların yanısıra laik ve demokratik birdevlet 'sistemine sahip olan
Türkiye, din içerikli birsavaşın çıkmasından' sadece zarar görecektir.
Balkanlar'da güvenlik ve istikrarın oluşmasının Türkiye'nin lehine _
olacağı malumdur. Özellikle son bir yılda Türkiye kendi politikasını
~destekleyecek ülkeler ile işbirliğine gitmeye çalışmaktadır. Bu anlamda
diplomatik atak Iran ve Tunus'un çağrıları üzerine gerçekleşen Islam
ülkeleri. Konferansının Dışişleri Bakanları toplantısına katılmak 've
Bosna-Hersek'teki durumu tartışmak olmuştur. 1971 yılında kurulan
Islam ülkeleri Konferansı pnitik olanakları bakıhıından sınırlı birörgüt
olmaklaberaber, 46 üyesi olmasınedeniyle, İslam Dünyasındaki Önem-
li sorun ve konularıngörüşÜldüğü bir tartışma forunm olarak ağırlıklı
konuma sahiptir.
Türkiye'nin Islam Ülkeleri Konferansıçerçevesindeki bu diplo-
matikatağının üç amacı vardı:
,1) Sırpların müslümanlara uyguladıkları toplu katliamlarınislam
ülkelerinde yarattığı kızgınlığa ortakolına ve Batının bu olaylara taraf~
sız kalışını protesto etmek. Örneğin, Kahire'deki AI-Azhar Üniversite-
si'nin bir açıklamasında, BM'in ihmalkarlığı olduğu saptanıyor ve
Müslüman dünyasında bu olaylarakarşı koymak için bir ortak daya-
nışmanın gerekliliği vurgulanıyordu. Zaten Türkiye de bu dayanışmayı
sağlamaya çalışmaktaxdı.
2) Türkiye'nin bir diğer amacı da Islamdünyasının desteğini, alın-
ması beklenen BM insiyatiflerinin ardına saklamak ve Bosna-Her-
sek'tetek taraflı, sadece müslüman ülkelerin başlatacağı bir askeri
müdaheleyiönlemekti. Çünkü Islam ülkelerinin başlatacağı böylebir
harekat Hristiyanlığın Islama karşı bir savaşa giriştiği imajını yarata- '
(12) Fred Halliday; Bosna and The Sword of Islam: The,Guardian, August'10, 1992.
264 HÜSEyiN BAikl

caktır ki, bu dalaik bir sisteme sahip Türkiye'nin aleyhine gelişebilecek '
bir,durum yaratabilir. 'Nitekim, Iran'ın ruhani lideri Ayatullah Kha- i
menei Bosna'daki çatışmaları "Batı'nın Islam'a karşı bir nefreti olarak:
değerlendiriyordu. Ancak, Iran'lı' devle:t,adamları tarafından yapılan
bu ve benzeri açiklamalar bir kelime oyunundanöteye gitmiyordu.
İran birkaç uçak dolusu yardım ve silah göndermekten başka bir
şey yapamadı. Tahran pratikte çatışmaları önleyecek bir etkinliğe
sahip değildi. Nit~kiın, bütün dünyadan Bosna'ya gönüllü olarak
savaşmaya giden "Islam gönüllülerinin" sayısının 1000'in biraz üstün-
de olduğu tahmin edilmektı~dir.
\
3) Üçuncü olarak Türkiye, Bosna-Hersek'teki çatışmayı bir Bal-ı
kan Savaşına döniişmede:n kısa bir sürede .sona erdirmek için girişim-!
lerde bulunuyord.u..Çünkü boyle' bir durum yüzbinlerce mültecinin or- i
taya çıkmasına neden olacaktı. Nitekim kısa bir süreönce Bulgaristan'
dan 300.000 kişinin Türkiye'ye zorunlu göçe zorlanması ve' Körfez i
Savaşı esnasındada 500.000Irak'lı Kürdün Türkiye'ye gelmesi sonucu
j

Türkiye işin ne boyutlara varabileceğini kendi tecrübelerinden biliyordu ..


İslam Ülkeleri Konferansı Dışişleri Bakanları 17-18. Haziran
1992'd.eıstanbul'da hlraraya geldiler. Konuşmacılar arasında uluslar-
arası kamuoyunundesteğine {iahipbir askeri müdahalesonucu Saray-
bosna'ya insani yardım getiren araçların geçeceği yolları ve ülkenin
hava. sahasının açık kalmasını garanti edecek bir 'ortamın yaratılmasını
isteyen' Bosna-Hersek temsiIcisi Dışişle:ri Bakanı Haris Silajdzic'te
bulunmaktaydı. Konf,;:ransın sonuç 'bildirgesi Silajdzic'in isteklerinin i

ve Türkiye'nin amaçlarının hemen hepsini' kapsayan bir şekildeydi.


Konferansa katılan Dışişleri Bakanları JBelgrad'ımüslümanla~a uygu-o
lanan katliamlara sebep olduğu gerekçesiyle. suçlayarak, BM Gü-
venlik Konseyi'ni eğeı' ambargo etkili olmazsa askeri bir müdahaleyi
gözönüne alması gerektiği konusunda uyarmışlardır. Ayrıca konferansa
üye ülkeleriri BM'in böyle bir harekata karar vermesi durumunda
asker göndermeleri konusunda talepte bulunulmuş .veanlaşmazlıktan
zarar gören kişilere şehirlerinin .ve evleninin yeniden kurulmasına yar-
. dımcı olacakbir "Gelişme Bankası"nın kurulması sağlanmıştır.
Kısa bir süre sonra Suudi Arabistan Kralı Fahd kardeşinin öncü-
cülüğünü yaptığı Bosna-Hersek'e YardımFonuna 7 Milyon dolar yar-
dımda bulunmuştur. Kuveyt Emir'i de 3 milyon dolan aynı amaç için
vermiştir. Birleşik Arap Emirlikleri'debinlerce ton yiyecek, ilaç .ve
diğer insani yardımları Bosmi.'ya ve Hırvatistan'a göndermiştir!3. "
(131 Reuters,in 18 Haziran 1992 tarihli haberine göre S!rbistan Devlet Başkapı Milo-
". '

BÖSNA-İİERSEK SOGUK SAVA~ SONRASIANLAŞl\IAZLIKLAi 265

Sirbistan'ın En Önemli Siyasi ve Stratejik Hedefi: Etnik Arındırına


Politikası
Ağustos ayı başlarından itibaren bütün dünya kamuoyu Sırbistan'
ııı etnik arındırma politikası ile meşgulolmayabaşladı. Sırpların etnik
arındırma politikasına başvurmalarımn ana nedeni Bosna-Hersek'teki
yerleşim düzenini ve sınırlarını değiştirme arzusuydu.Büyük in~an
kitlelerinin katledilmesine veya ülkeden, ayrılmasına zorlayan bu po-
litika çerçevesinde birçok üİkedeki kamuoyu, başta Türkiye olmak üze-
re, bu katliamlarındurdurulması gerektiği' yolundıı taleplerde bulun-
malarına rağmen, ne herhangi bir ülkenin hÜkümeti ne de herhangi bir
uluslararası örgütorganı bu soruna' çözüm olacak adı bir planı veya
..hareketigerçekleştiremedi. Uluslararası kamuoyunun askeri bir müda-
hıılede bulunma isteksizliğinin yarattığı fırsat ile Sırplar etnik arındırma
politikalarını büyük bir kararlılıkla uygulamaya ba,şladılar. Gerçi BM
veAT Sırp, Hırvat ve Boşnak delegasyonlarısorunları konuşmak jizere
biraraya getirmeyi başarmışlarsa da, somut bir gelişmeyi sağlamak
mümk_ün olmadı. Bu arada Bosna'daki çatışmalar hızlanmış ve Sırpların
müslümanları kamplarda kitleler halinde katlettikleri yolunda raporlar
yayınlanmaya başlıyordu. Sırpların etnikarındırma politikalarım şimdi
Sancak veVoyvodinayı da içine alacak şekilde genişletmeyi düşündük-
leri yolunda görüşler ortaya atılmaya başlandı. BM insani yardımı
sürdürmeye çalışırken, etnik arındırınaile ilgili yazı ve resimler Sırpların
Hİrvatlara ve özellikle müslümanlara yaptıkları insanlıkdışı muameleler
bütün dünya televizyonlarında gazete ve magazİlılerinde ) ayınlanmaya
başlıyorduı4, . .

Bosna-Hersek'teki Sırp "etnik arındırma" politikasına geçmeden


. önce burada kısaca "etnik arındırma"nın kısa bir tanımını yapmak ge-
seviç toplantıya bir mesaj gÖndermiş ve "Sırp ve Müslüman kardeşler arasında işbir-
ligi çagınsında bulunmuş ve iki halk arasınflaki çatışırianın "sadece düşmanının
çıkarlarına" olduğunu söylemiş, aneak "düşmanın kim olduğunu" söylememiştir.
Miloseviçayrıca Islam Üik.eleri Konferansının gönderecesği bir delegasyonu SırlJis-
tan'a davetetmiştir. Bkz. Patriek Moore: Islamie Aspects of Th~ Yugoslav-Crisis.
RFEI RL R~arch Bulletin. Vol. ı. No. 23, 5. June, 1992. p. 40-41. Iranı'n bu tu.
tumuyla ilgili olarak bkz. Patriek Moore. the widening warfare in the former Yu-
goslavia. RBE i RL Researeh Report, Vol. 2, Number 1. January 1992, page. 8.
(14) 'Patriek Moore. Etnik Cleansing in Bosnia: Outrage but little action, RFE i RL
Researeh Bulletin, Vol. 1. No. 34. 128 August 1992, page. 1-7. Paddy Ashdown,
WhenwiIl you act? The Guardian. August 13, 19~2, John K. Cooley.Just Say
"No to Modem-Day CrusadeSin tpe Balkans, International Hearld Tribune. Oe-
tober 21. ,1992. Steve Crawshaw, Divided Balkaıi Leadersturn up for peace talks,
theIndependent. 26 August 1992." \
266 iıüSEYİN BAücı

rekir. Bugün eski 'Yugosıavya topraklarında gerçekleşen etnik arındır- ;


ma (etnicko .ciscenje) kJısa bir süre önce ortaya çıkmasına rağmen, .
uluslararası alanda Glasnost ve Perestr()ika kavramlarındansoma. son
15 yılda bÜtün dünyada en fazla kullanılan kavnımları:lan biri oldu.
Etnik arınJırma (ethnic eleansing) ilegativ Bir işaretsunmasına rağmen,
önerdiği şt:y göründüğü üzereuygulayan ülke için olumlubir sonuç,
getirmektedir; Bir di~ierdeyimle,- etnik arındırmanın. amacı bir şehrin
herhangi bir kesiminde, bir bölgede veya bir ülkede homojen bir top-
luluk yaratmaktır. Bosna-Hersek'te Sırplar tarafından yapılmak iste-
nen de budur.
Ulusal azınlık sorunlarını -bu toplulukları birbirinden ayırma yo-
luyla ya kendi ~na ülkelerine yerleştirme:veya ülkeler arasında' karşılık-
lı olarak azınlıkların yerleşim yerlerinin değiştirilmesi yoluyla çözüme
ulaştırma fikri ilk defa İsviçre'li antropolog ve halk bilimcisi Georges
Montandon tarafında;n birinci dünya savaşı esnasında formüle edil-
mişti. 1915yılında hazırladığı bir kitapçık ta Montandon, bu politika-
nın nasıl uygulanabileceği.nianlatıyor ve'Avrupa devletlerinin savaş son-
rası ortaya çıkacak yeni sınırların kendisi tarafından geliştirilen "trans-
p1antationmassive (kitb transplantasyonu) politikası ile ulusalolarak,
nasıl "temizlenebilece:ğini" yani homojenleştirebileceğini anlatır.
'Türkiye ile Yunanistan arasında 30 Ocak 1923'te imZalananLozan
Antlaşması ile halkların değiştirilmesi fikri yeni bir boyut kazanmıştır.
'Tarihte ilk defa ulusaJ a.zınlıklarınkarşılıklı olarak zorunlu değişimi
bir antlaşma ile sağlanıyordu. Buna göre, mümkün olduğunca bütün
.Yunanlılar Türkiye'yi ve bütün Türklerde Yunanistaiı'ıterketmeliydi-
ler. Bu antlaşmaçokkarmaşık bii dunimun SOn.ucuortaya çıkmıştır. ,
Sevr~santlaşmasının Osmanlı Hükümetiile Müttefikler arasında imza'"' ~
lanmasından kısabir süre sonra başlayan yeni bir Türk-Yunan Sa-
vaşı sonucu Sevres antlaşması geçerliliğini yitirdi. Bu arada Kurtuluş
Savaşı esnasltıdaher iki tarafın yaşadığı acı durumun biran önce'sona
erdirilmesi gerekiyordu. Ancak gerek Yunanistan'ın, gerekse Türkiye'
nin temsilcileri 1922/ 1923 yıllarının kış aylarında başlayan görüşme-
lerinde konferansbaşkanı Büyük Britanya'nın Dışişleri Bakanı Lord
Curzon tarafından antlaşmayı imzalamaya binbir güçlülde ikna edildi-
ler: İlginç ,olan ilk defa. olarak kısa bir süre içerisinde gerçekleştirilen
zorunlu göç bir bölgeııin barışa ulaşmasınaneden olmuştu. Lord Cur-
zon,'a göregönüllü' bir deJğişimçok zamanalacak ve yeni anlaşmazlık-
lara sebepolabilecekti.Nitekim taraflardan. hiçbiri zorunlu yerleşim
sorumhıluğunu üstlenmek istemiyordu. Milletler Cemiyeti'nin Göçmen
\ 267
BOSNA.,...HERSEK SOGUK SAVAŞ SONRASI ANLAŞMAZLIKLAR

İşleri Komiseri Fridjof Nonsen'den dahilolmak üzere, Lord' Curzon


bu durumdan duyduğu üzüntüyü konferanstaki gözlemci ve yetkililere
şöyle dile getiriyordu:. "Zor kullanarak yapılan bir göç transferi
yapısı itibariyle kötü ve anlamsız bir çözu.mdür. Böyle bir göç
transferi için bütün dünya önümüzdeki, yıllarda ağır bit ceza öde-
mek zorunda kalacaktır." "A (orced population transfer is a thro-
ughly bad aadı vicious solution, for which the world paya heavy
penalty for ahundreds years to.come."lS Gerçektende Lozan Antlaş-
ması' sonuçta, Türkiye'yi ve Yunanistan'ı ulusalbithomojenliğe yak-
laştırdı denilebilir. Örneğin Yunan Makedonya'sında Yunanlıların
oranı 1912 yılında % 42.4 iken, bu oran 1926 yılında %88.8'e çıkı-
yordu. Ancak, zorunlu göçe tabi tutulan bu insanlarınher iki tarafa
entegre olmaları uzun yıllar aldı. Bununharicinde maddi sonuçlara
neden oldu: Fakat iki dünya savaşı dönemde gerçekleşen bu zorunlu
göç Avrupa kamuoyunda bir başarı plarak algılandıı,. .
Bosna-Hersek'te yaşanan etnikarındırmamn yaratt~ğı sonuç bü-
yük insan kitlelerinin imhası ve sayıları milyonlara varan mmteciler-
dir. Sırplara göre etnik arındırma "Bosna'nın doğusundan batısına
doğru acımasızfakat etkin bir şekilde uygulanan politikadırı? Bu po-
litika önce 1991 yılında Hırvatistan'da uygulanmaya konulmuştur.
Her iki bölgede de amaç Sırp olmayanhalkı elimineetmek veya kaç-
maya zorlamaktır.Bosna'daki Sırp lider Radovan Karadziç ilk
önceleriesir kampları ile ilgili basın haberlerinİn "bir muslüman pro-
pagandası olduğunu belirtiyor ve bu işin bir halkla ilişkiler sorunu ol-
duğunu ve gerçeğin bir süre sonra ortaya' çıkacağını söylüyordu. Te-
levizyon'da kamplarda açlıktan bir deri_bir kemik kalmış insanların
gösterilmesindensonra da Karadzıc, mahkumların görünüşlerinin "kö-
tü" olduğunu söylüyorancak bunun nedeninin/kampları koruyan nö-
betçilerin kendileri için daha çok yemek ayırmalarından kaynaklandı-
ğını, mahkumlarınkötü muamele. görmelerinden kaynaklanmadığını
,söylüyorduıs. . . '. .
Sırplar ise kendilerini savunmak için 42.000 Sırbın 45 Hırvat ve
Müslüman kampında esir tutulduğunubildiriyorlardı: Bir süre önce
(15) Hans Lemberg, "Ethnische Sauberımg" "Ein Mittel zur Lösung von Nationalita-
tenpröblemen? AusPolitik ımd Zeitgeschichte, B. 46 92, 6 November 1992, s. 27-28.
(16) İkinci Dünya Savaşı sonrası gelişmeler içinde.yine bkz. a.g.m. s. 29-46.
(17) Patrick Moore, Ethnic Cleasing- in Bosnia, s. l-
(18) Bir Sırp muhafız, müslüman' mahkumların bu kadar zayıf olmalarının asıl nedeninin
mahkumların Nisan ayında sona er~ Ramazan ayında oruç tutmalarından kaynak-
laridığını söyleyebilecek kadar ileri gidiyordu. Bkz. a.g~,.in. s. 1.
268 HÜSEYİN BAGCI

Sırplar 49 kampta 130000Hırvat ve Müslümanı esir tutma suçlamasıy.,..;


la karşı karşıya kalmışlardı. Şüphesiz insan hakları çatışmayataraf tüm
gruplar arasında ihlaledilmektedir. Fakat Sırplar inançla ve başarılı
bir şekilde siyasi he.deflerine ~laşıpgü!( kullanarak yeni bir yerleşim
planını ve sınırları yeniden çizebilmek i~;in"etnik arııidırma" politika- i

larıni uygulamışlardır. Nitekim Karadziic "Biz herşeye sahibiz. Biz şu ..


anda Bosna-Hersek sııııdarının % 70'ini kontrolumuz altında tutuyo-
niz. Fakat biz sadece % 64'ünu talep ediyoruz. Şimdi .ihtiyacımız olan
tek şey, müzakere
..
edilmiş bir çözümdür" diyordu~l9•

Etnik Arındırma Politikasmın SonuçlarındanBiri: Mülteciler


Mülteciler konusu Ü~i nedenden dolayı çok önemli bir hale gelmiş-
tir.
1) Sadece Bosna-Hersek'teki çatışm,alar 1945 sonrasında Avrupa'
da yaşanan rekor sayıda insanın mültı~ci olmasınaneden olmuştur.
4.4 Milyonlukbirnüfusa sahip Bosna-Hersek'te 2 milyondan fazla in-
san mülteci konumuna düşmüştür. Bunlar genellikle müslümanlar ve '
Hırvatlardır. Hırvatistanbir günde 20.000 mülteciyi almış ve Temmuz
ortalarında Hırvatistan'daki mülteci sayısı 700.000'i bıı1muştur.Bu
müİtecilerden sadece 250;000~iBosna~flersek'li Hırvattır. .
2) Mülteci sayısı arttıkçaönceleri onları kabul eden' veya eri azın-
dan transit. geçişlerine müsaade eden bazı ülkeler şimdi sınırlamalar
uygulamaya başlamışlardır.' Bu ülkeler araSındaAlmanya, Avusturya,
İtalya ve Maçaristan'da bulunmaktadır. Neyazık ki, bunun sonucu
olarak önceleri Hırvatistan'dan daha sonra da Bosna-Hersek'teki ça-
tışmalardan kaçmaya ç:aIışanmültecilerin kulland~klan kaçış yollarının. '
kapatılmasİ olmuştur.' . .
3) Hırvatistan 13 Temmuz'da sınırlarını Bosna-Hersek'ten gelen '
mültecilere, ülkenin kapasitesini aştığı gı~rekçesiyle,kapadığinıbildiri- 1
. yordu. Bunu yaparkenBatılı ülkelertdaha fazla yardımda bulunmaya
zorlamak asıl amacı teşkilediyordu. Nitekim, Hırvatistan kab.ul ettiği i
. mültecilerin günlük ihtiyaçlarını. karşılayabilmek için gÜnde.2 milyon i
dolar harcıyordu. Savunma giderinden sonrabütçeden en fazla ayrılan ti
pay böylece mülteciler :tçin.harcanmış oIuY9rdu. M:illtecileriçinyapılanı
. masraflan henüz karşılamaya başlamasına ,ragmen yabancıülkelerin i
yaptİkları ~atılımlar v<:~
yardımlar yetersizka1ıyordu.Hırvatistan için i
(19) . Patrick Moore,p. 2. ii
, ,

BOSNA-HERSEK SOGYK SAVAŞ SONRASı ANLAŞMAZLıKLAR 269

en büyük sorun önceleri yabancı dö~izc turizm nedeniyle sahip olurken,


şimdisavaş nedeniyle turizmin büyük bir sekteye uğramasıydı. Ağustos
1992 sonlarına gelindiğinde, 2 milyondan fazla İnsan yerinden, yurdun-
dan olmuş ve yaklaşık yarım milyon insaıi 'Batı Avrupa ülkelerine sı-
ğınmıştır. Almanya 2000.00 mülteciyi kabul etmesi nedeniyle lütenin
başıııda-yer almaktaydı. İsveç 55.000, Macaristan ve Avusturya'da i

toplam 100.000 kişiyi ka1:mletmişlerdir. Hırvatistan ve M~caristan,'


Bosna-Hersek'ten gelen bu mülteci dalgası ile başedemeyeceklerini an-
layarak sınırlarııll kapama yolunu tercih etmişlerdir. Bununla beraber
Sırpların "etnik arındırma" poHtikasıııın devam etmesi sonucu kışa
girilmesine çok kısa bir süre kalırken, daha çok sayıda mültecinin sığı-
nacak ülke aramak zorunda kalacaklarının işaretlerini veriyordu. Mül-
teci krizi ilc bağlantılı olarak yeni probl",:mler çıkıyordu. Bosna-H.::rsek'
te bir uluslararası müdahalenin yapıması yönünde baskİ artmaya baş-
lıyordu. BatıAvrupa'da Almanyave Avusturya diğer ülkelerin daha çok
çok sayıda mülteci kabul etmeleri yolunda çağrıda bulunurlarken, İn-
giltere, İsveç ve Fransamülteci kabul sajısınıarttıfmaktal1~a, mülteci-
leri bulundukları yerlerde tutabilmek için daha çok uluslararası mali
desteğe ihtiyaç olduğunu belirtiyorlardı.Bazı ülkelerde Bosna-Her~ek
içerisinde "gÜvenlik bölgeleri" ihdas edilmesi yönünde önerilerde bu-
lundular. Bu önerileri yaparken de Irak'lı Kürtlerin durumunumodel
olarak gösteriyorlardJ. Tabii Bosna-Hersek'teki koşullar değişikti ve
böyle bir l110delin uygulanamayaıcağı gün gibi aşikardı.
Son olarakda, bazı yazarıar ve politikacılar mültecilerinkabul edil-
melerinin Sırp ların "etnik arındırına"politikalarını daha da cesaret-
lendireceği ve bu politikalarına devam zaten edilmiş mağdur edilmiş
olan bu insanları zorunlu bir şekilde mülteci olarak ülkeden ayrılma-
ya zorlayacaktı. Tamamen bu nedenden dolayı 12 Ağustos 1992'de
BM Yüksek Mülteciler Komisyonu Bosna-Hersek'ten gelen veçoğun-
luğu müslüman 01an 28.000 kişiyi kabul etmeyerek, geri göndermiştir.
Bu argumanda "güvenli bölgeler" düşüncesine karşı kullanılmıştır.
,Böyle bölgelerin kurulması Sırpların müslüman ve Hırvatları zorlaya-
rak bu bölgelere \gelmelerini. sağlamak olacak ve uluslararası kamuoyu-
nu "etnik arındırma" politikalarına alet edeceklerdiZI.
İngiltere eski b~şbakanlarından Bayan Margaret Thatcher ulus~ .
lararası kamuoyunu Sırpların bu vahşetinin devam edemeyeceğini ve
(20) Paıriek Moore, A New phase in the BosnianCrisis? RFE / RL Researeh Bulleıin,
Vol. ı, No. 31, 31 July, 1992, p. 4.
(2L) Patriek Moore, Ethnie Cleansing in Bosnia, s.4.
270 HÜSEYİN BAcer'

buna bir son verilmesı gerektiğinı ifade ederek, ~'böyle bir müslüman
azınlığin bir yerden ,bir yere sürüklenmesi- Filistinörneğinde olmayan '
bir biçimde- terörizme dönüşebilir. Avrupa böylece bir İslam bomhası
yaratmış" olacaktır demiştir22•
Ocak 1993 ortalarına gelindiğinde, çatışmalar türiı)ıızıyla devam
ederkeh, Bosna-Hersek'teki yiyecek ve ilaç sıkıntısı had safhaya ulaş-
mış ve tüm stoklar. tıırnamen erime, noktasına gelmişti. Kışın çok sert
geçmesi, çok sayıda imanın soğuk nedeniyle yaşamını yitirmesine neden
olmuştur.
: Bosna-Hersek'te yaşanan trajik olayların sonucu olarak, ülkenin
yaklaşık % 35'ini oluştunın 1.336.518 kişi ülke dışınakaçmıştır. Bu
sayının 740.000.'i Bosna-Hersek sınırları içinde kalmaktaberaber,
sürekli ateş altında tutııılan şehirlerde mülteci sayılarının çok olması ne-
deniyle sürekli olarak ka(~ış halindedirler~ Bu şehirler Bihaç, Travnik, i,

Tuzla ve Zenicadır. Söz konusu şehirlerin toplam nüfusu 750.000 kı-


şidir: Hırvatistan ve Sırbistan:a kaçmak isteyenlerdesınırların ,yoğun
,bir mülteci trafiği sonucu kontrollerin uzun sürmesi nedeniyle büyük
zorluklaryaşamaktadırlar. Hırvatistan'da zaten 334.000 ve Sırbistan'da
da 268.000 mülteci bulunmaktadır. Bütün bu:ıılara ek olarak Hırvatis-
tan'da tahminen 70.000 kayıtlı olmayan mülteci bulunmaktadır Hır-
, vatistan, sinırlarını kapamak zorunda kalmış ve diğer ülkelerdeki Hır-
vatmakamlarının onayı olmadan hiç kimseyi ülke sınırları içine alma-
maktadır23• Mülte~i ve yerlerinden e~ilen insan saYBuun çat:ışmalar
devam ettiği sürece artması beklenmektedir. Siyasi bir çözüme ulaşıl-
madığı müddetçe bu insanların kaderlerinin ne olacağı d~ bilinmemek-
tedir. İnsani yardımın yapılması sorunları biraz olsun azaltırken, bazı
bölge ve kasabalara insani yardım halen ulaştırılamamış olup, bura-
lardaki' insanların akıbetleri hakkında da ne yazık ki sağlıklı bilgi al-
mak ~ümkün olamamıştır24• " '

Bosna-Hersek ve Bl'.f'lerin Tutumu


Balkanlar'da son 6 aydır.askeri bir müdahelenin daha da çok in-
sanın ölmesini ve yerinden olmasını engellemek için kaçınılmaz oldu- ~
ğu yönünde sesler yükselmektedir. J:lerkes bir şeylel'yapılmasınll1 zo- ı'.'
(22) a.g.m. s~ 7..
(23) ıva Dominis ve ıvo Bil:anıc, "Refugeesand DisplacedPersons in the Former Yugos-
. lavia, RFE / RL Research Bul1etiiı, Vol. '2, No. 3, ı5 JanJary 1993, p. 2-3. ı.
(24) Bosna~Hersek'teki somnun Ekim 1992 başına kadar olan gelişmeleri kapsayan ciddi
, bir analizi için bkz. Oya Akgönenç Mughisiddin, Dağılan Yugoslavya: Bosna-Her-
BOSN.A.-HERSEK SOGUK SAVAŞ SONRASı ANLAŞMAZLıKLAR 271 '

~unluluğundan sözetmektedir. Ancak, böyle, bir mudahalenin s~vasi


am{/(Tnm nt' olacağı konusunda BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasın-
da.ki kararsızlık nedeniyle askeri mudahale gerçekleşmemiştir. Silahlı
çatışmaların Bosna-Hersek'ten Kosova'ya Makedonya'ya' yayılması
ve Arnavutluğu, Yunanistan'ı Bulgaristan'ı, Türkiye'yi ve büyük bir
olasılıkla Rusya'yı da içine çekebilecek birBalkan savaşının, çıkmasın-
dan gerek bölge ülkelerinde, g~rekse Batı'da büyük endişe duyulmak;.
tadifS, "

BM'in Bosııa-Hersek'te müdahale etmesine fırsat verecek olan


ilk madde, BM Anayasası'nın i paragrafmda belirtilen amaçtır. Btİ
, amaç, kısaca, "dünya barışını ve uluslararası, güvenliği korumak ve
bu amaca yönelik etkili ortak, önlemleri almaktır. Söz konusu amaca
. yönelik madde BM anayasasının VI. paragrafında öngörülmüştür. Bu
madde anla,?mazlıklarin barışçı yollardan çözümünü öneten meJodları
sunmaktadır. VII. paragrafta ise "barışın tehdit edilmesi veya saldırı
sonucu ortada1]. kalkması d.urumunda alına.cak önlemleri içerir. Bu
paragrafta ki mad.deler, barışı bozan ülkeye karşı alınacak boykot ka-
rarladndan, askeri önlemlere kadar bir dizikonuları içerir. Son dönem-
lerde sürekli oJal:ak vurgulanan BM Anayasasının VII., Paragrafmfn
42. maddesine göre ise BM'ler Güvenlik Konseyi Hava-Deniz ve Kara
Kuvvetleriılin yardımlarıyla, barışın korunması veya yeniden tesis
edilmesi için "gerekli önlemleri" ııygblayabilir. Bu önlemlere BM'e
üye ülkelerin a.skeri güçlerinin yapacakları manevra'lar, abluka veya di-
ğer önlemler dahil edilebilir. '

BM' Güvenlik Konseyi gereğind~ barışı bozana karşı savaş aça-


bilir.. BM Anayasasının 47. maddesine göre bütün askeri sorumluluk-
lar Güvenlik Konseyi'nin beşdaimi üyesinin genelkurmay başkanların-
dan oluşan Genelkurmay Başkanları Komisyonuna verilmiştir. Askeri
harekata katılacak BM üyesi ülkelerinaskeri birlikleri Güvenlik Kon-'
seyinin denetimi altındaki, bir BM Yüksek Komutanlığına bağ1İdırlar.

Eğer üye ülkeleristerlerse BM devletlerarasi işbirliğini sağlayan


bir sistem olmaktan çıkıp; daha etkin olabilecek bir kuruluş haline ha-
line dönüşebilir. Neyaz* ki, BM'in kuruluşundankısa bir süre

sek've Uluslararası Diplomasi, Dış PoJitika Bülteni, Cilt.IV, Sayı No. I, Sonbahar
1992, s. 19-44. Ayrıca BruceW. Nelan, Serbia's Spite, TIME Magazin, 18 January
1983, pp./2C-2ı.
(25) ,Bu konudaki ilginç bir yorum, için bkz. Charles Krahuthammer, The,Doves are Right
About Bosnia. TIME Magazİn, February 8, ı993.
, .

HÜSEYİN BAGCI
•,
sonra Soğuk Savaşınbaşlamas.ı ve yinebir süre sonra kolonyalizmin'
çözülmeye başlamasıyla beraber bu yöndeki, bütün ümitler boşa çıktı. i
'Genelkurmay Başkanlarından oluşan Komisyon, BM'inkuruıuşun-1
dan kıs.~ bi~.süre' sonra dağıldı:. BM. ~aşkomutanlığını gerçekleştir-
mek mumkun olmadı. Daha da onemlısı BM Anayasasının 42. madde- ı i

sineöngörülen askeri önlemler bugüne kadar alınmadı.


BM çerçevesinde askeri barışı sağlamanın ikinci olasılığı ise B M , ,
ile .çok sıkı olmayan bir bağlantıya dayanır.
Bu olasılığa göre BM veya oİlun Güvenlik Konseyi, BM Ana ...ı
yasasında 'öngörüldüğü gibi sadece bir karar alma kurulıi değil, i
alınan kararları harekete geçiren ve sorumluluğunu taşıyan bir kurul-:
dur. Buikinci olasılıktan şimdiye kadar sadece üç defa yararlanıldı.
İlk olarak .1950 yılında içinde Türkiye'ninde dahilolduğu 16 ülke, (
,Amerika'nın önderlij~inde ,Güvenlik Konseyinin kendilerine sağladığı'
yetkiçerçevesinde Güney-Kore'nin yardımına koşmak için Kore sava~:
şına katılmışlardır.26 Aynı şekilde ABD önderliğinde Irak'a karşı ku-:
rulan koalisyon güçle:ri yine BM Güvenlik Konseyinin kendilerine sağ-
ladığıyetki sayesinde 1991~yılında Irak'akarşı askı;:ri harekatı gerçekleş-
,tirmişlerdir. Bir SÜ1'eönce, bii: defa daha ABD'nin öncülüğünde, yine
, Türkiye'nin de içinde olduğu bir grup ülke BM GüvenlikKonseyi'
'nin çağrısı ve yetki vermesi üzetİne Somali'ye insani yardım içeren or~;
takbir harekatta bulu:nmaktadır27• i
. BM çerçevesinde uygulanan tüm askeri müdahaleler ABD'nin 1
öncülüğünde gerçekleşmiştir. Bir diğer deyişle, tüm bu askeri müdaha- .
Ielerin temelinde Aı[~D'nin Birleşmiş Milletler'in bir üyesi olarak'
BM 'in kriz yönetimini sağlayan sistemin bir parçası olmaktan öteye,'
bir süper güçohlfak ABD'nin BM, ile işbirliğine dayanmaktadır.:
Nitekim Körfez Savaşı ysnasında ABD devlet başkanı George Bush, i

ABD'iıin BM ile işbirli!~i yapp1ası gerektiğini vurgulayan sözleri halen!


kulaklardadır. '
BM çerçevesinde barışı sağlay:;!biıe'cek üçüncü olasılık "mavi
berelilet olarak" tanınan BM Barış - Gücü' askerleridir. Söz konusu

(26) TÜrkiye,.~?in.
aktif oli~r:k ~a~II~lğıbu B~ ha:e~~tımn detaylıbi~ ~nceıe~esii~inı'"
bkz. Huseyın Bağcı Turkıyemn NATO Üyelığını Hızlandıran İkı Önemlı Faktör:
Kore Savaşı ve ABD Büyükelçisi Goerge McGhee, ODTÜ Gelişme Dergisi, Cilt;
18, ~ayı 1-2, Yıl 1992, s. 1-37. ,
(27) MichaelS. Serrill, The UN;s Lightning Rod, Secretary Ge~eral Boutros-Ghali andı
the NewWoı:Id Onler, TIME Magazine, January 18, 1993, pp. 13-17; .'

,
i
l30SNA-HERSEK80GUK SAVAŞ SONRASı 'ANLAŞMAZLıKLAR 273

Barış Gücü BM Anayasasında açık bir şekilde belirtilmemişolup,


bu zaman içerisinde değişik olaylar sonucu pratik olarakgelişme gös-
termiştir. BM Barış GücÜ diplomatik ve askeri olmak üzere iki bileşen-
den oluşmaktadır. Diplomatikalanda, Barış Gücüne BM .Genel Sek-
reterinin yetki veolanaklarımn arttırılmasına paralelolarak bir si)ıasi
kriz yönetiminin, bir siyasi kriz yöııetimi için BM Genel Sekreterinin .
yetki ve olanaklarının arttırılmasına paralelolarak Barış Gücü'nede
söz konusu yetki veolanaklartamnmıştır. Askeri alanda ise BM Barış
Gücü (Mavi Berelile:r) ortaya çıkmıştır ..

BM- Barış Gücü


Bosna-Hersek'teki çatışmalarda etkisiz kaldığı için BM Genel
Sekreterinden sonra en fazla eleştirilen BM Barış Gücü askerleridir.
Önce Barış Gücü askerlerinin nasıl oluşturulduğuna bir göz atmak ge-
rekir. .
BM Baqş Gücü askerleri "observer mission" olarak tanımlanan
askeri gözlemciler ve müfettişIerden ve "peacy keeping forces" olarak
bilinen "askeri birliklerden oluşur. Söz konusuaskeri personelher
askeri operasyon için BM'e üye ülkeler tarafından gönüllü olarakgön-
derilen askeri, birliklerden oluşur . Barış Gücü askerlerini bir ülkede yer-
leştirebilmek için Güvenlik Konseyinin oybirliği. ile alınan bir kararın
ve anlaşmazlığa taraf olan tüm devletlerin onayıgereklidir. Askeri ope-
rasyon. sürdüğü müddetçe. Barış Gücü askerleri Güvenlik Konseyinin
ve BM askeri başkomutanlığıuınemri altındadır.. Ancak, Barış Gücü.
askerleri şimdiye kadar bir saldırı emri almamış olup, tam aksine .
isminden de anlaşıldığı gibi sadece barışı korumaemri almıştır. Bu ne-
denle Barış Gücü askerleri savunmaya yönelik olan hafif.silahlarla do-
natilmışlardır.
BM Barış Gücü askerlerinin asıl görevi taraflar arasındaki müca-
delenin yeniden alevlenmesini engellemekamacıylabir tamponbölge
yaratmaktır. Böyle bir. durumda özellikle gözlem, kontrol, olası saldı-
rıları engellemek" ka?nu d~zeninin korunmasımsağlauıak, insani yar-
dım gibi önlemler alinır. BM ]3anş Gücü askerleri ilkdefa 1948 yılın-
da Arab-tsrail Savaşında Filistin'de görev yapmışlardır. 1988 yılında
ise BM Barış Gücü Nobel Ödülü iledeğerlendirilmiştir28•
(28) 19i4-1"987 yılları arasında 13 barişı korumaoperasyonu yapılmış olup,: 19~7'den
Ocak 1992'ye kadardal3 ayrı operasyon daha gerçekleştirilmıştir. ı992 Ocak ayına
kadar BM Barış Gücü bayrağı altında tahminen 528.000 askeri, polis ve sivil personel
HÜSEYİN BACCI

BM ve Yugoslavy:~ Anlaşmazlığı
Baikartlar son yıllarda anlaşmazlıklan~ açık olarak en fazla gün-
deme gelen bölgelerdeııı biridir. BM:ineski Yugoslavya topraklarında
bulunması da 'uluslararası işbirliğinin bjr kanıtıdır29, ,

Bosna-Hersek'te BM'in içinde bulunduğu zorluk, askeri ve si-


yasi ",s:ıdan farklı çıkarları olan tarafların BM'inçerçevesinde bir
ateş-kes anlaşmasını ka.bul etmemeleridir. Halbuki şimdiye kadar BM'
in siyasi ve askeri çözüme ulaştırmaya çalıştığı anlaşmazlıklarda,ulm-
lararası kuralları tam anlamıyla reddetmeyen az da olsa bir mutabakat
söz konusuydu. Bosna-Hersek olayında is~ bu deırum Londra ve Cenev- '
re görüşlemerine kadar mümkün olarnaıll1ş ve yüzlerce ateşkes anlaş-
ı ması ihlal edilmiştir. Nitekim, daha önce "İaül.f1ar arasında AT adına
arabuluculuk yapan NATO eski Genel Sekreteri' Lord Carrington, bir
siyasİ ve askeri çözümün"bulunacağ1l13 inanmadığı iç.in istifa etmişti.
Dahasonra yerine Lord Owen ve BMadma da özel temsilci Cyrus
Vance anlaşmazlığa siyasi ve askeiİ çözüm bul,ıbilmek için görevi üs -
lenmişlerdir. Ancak S:ırpların stratejik açıdan' aıııaçları, daha öncede
vurguladığınıız gibi, önce askeri hedeflerine l.Jlaşıp, sonra anlaşma
masasına gelmektl. Nitekim BM çerçevesinde Ne~vYork'ta başlatılan
görüşmelerde Sırp tarafı "barış{ isteyen" taraf görüntüsünü vermekte-
dir. Bosna-Hersek'in şimeii % 10'inikontro11eri altında tutan Sırplar
müzakerelerdegüçlütaraf konumuna geçmişlerdir.
Nitekim Sırplar New. York'taki barış görüşmelerinde Vance-
Owen plam olaraktammlanan ve Bosna'yı etnik yapıya göre 10 değişik

görev yapmıştır. Bütün bu operasyonların maliyeti yukarıdaki tarih itibariyle 8.3


milyar <.I.olatdır.Buna karşılık ödenmemiş borçların tutarı ise 800 milyon do]ardır.
Bugün itibariy]e barış 'gücü operasyonlarının her operasyonunun 12 ayhk bir süre'
için 3 Milyar do]ar tut2ıcağı tahmin edilmektedir. Buna karşılık tüm dünyada Savun-
ma giderlerine harcanan miktar 80'li yılların, sonunda yılda 1 "trilyon dolara veya
dakikada 2 milyon dolara ulaşmıştır. Boutros Boutros Ghali Bkz. An Agenda for
Peace, New Y.ork, 1992, pp.' 28. ..
(29) Eski Yugosla,'ya 'topraklarında 23,000 Barış Gücü askeri görev yapmaktadıdar.
Ancak bu. askerlerin asıl amacının ne oldUğu konusunda şüpheler uyanmaktadır.
Yaklaşık 16.000 Barış Gücü askeri Hırvatistan'da Sırplar ve Hırva~ıarı bir çatışma- . i
ya girmelerini engellemekteXıirle.r;Geri kalanlar ise Saraybosna'ya ve ablukaya alın- i
mış diğer bölgelere yiyecek ve tıbbi yardım ulaşürmaya çalışmaktadıriar. Şimdiye i
kadar Bosna-Hersek'te çatışma]arın durması veya abluka altındaki Bosnalılarıkur- i
tarmakiçin birşe yapmış değildir. BM. Genel Sekreteri Gali ise Bosıia'dakki çatış_1
malarıri bu yıl içinde hiteceğinitahmin etmektedir. Bkz. TIME Magazin; J,anua"ry i
28, 1993, pp. 13. .
BOSNA-HERSEK SOGYK SAVAŞ SONRASIANLAŞMAZLIKLAR 275
(

kantoıia bölen bu planın gerçekleşmesinin savaşı sona erdireceği inan-


cınıpaylıı.şmaktadırlar. Lord Owen'e göre, "SlobadonMiloseviç'de
dahil olmak üzere tüm 'taraflar barışın bulunması yönünde düşünmek-
tedirler30•
Bosna-Hersek'teki çatışmalarda gerek BM gerekse' diğer ulus-
lararası ve bölgesel kuruluşlarımıı siyasi ve <!-skeribirçözfu1? önerisi
de dahilolmak üzere niçin etkin olamadıkları konusunda ise şunlar
söylenebilir.
Uluslararası düşünce vclJluslararası iradenin oluşmasında bir-'
çok farklı görüşlerin olması somut önerilerin ortaya çıkmasını engel-
leyen önemli faktörlerden birisid.ir. Nitekim" başta Avrupakökenli
devletlerin oluşturduğu önemli ekonomik ve askeri içerikli kuruluşlar
kendi aralarındaki anlaşmazlıkları BM'e taşıyarak soruna taraf 01-
maktal\ kaçınmışlardır. Örneğin Avrupa .Güvenlik ve İşbirliği Kon-
feransı (AGIK) Avrupa Topluluğu (AT), Batı Avrupa Birliği BAB)
ve NATO, "Birleşmiş Milletlıer talebi üzerine," "BM çerçevesinde"
veya' "BM adına. yetki isteyerek, tek' başına hareket etmek istemek-
tedirler. Fakat bu kuruluşların hiçbiri BM'in bir oiganı niteliğinde,
değildirler. BM Genel Sekreteriııin hazlfiadığı raporda "böıgeseı orga-
nizasyomar ile işbirliğine büyük önem verilmeklebirlikte; bu organi-
, zasyonlar, sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları
çerçevesinde işbirliğini gerçekleştirmekten öteyebir fonksiyonları yok-
tur31• İşte bu ne denk söz konusu bölgesel örgütlerin hiçbiri Bosna-
Hersek krizinde uluslararası yasa~ bir askeri yetkiye sahip değildir. Tüm
örgütler sadece BM Güvenlik Konseyi tarafından alınan kararların uy-
gulanmasında ortak hareket edebilirler. Zaten bu örgütlerin üyeleriilin
tümü BM'de üye olan ülkelerdir. Ancak şimdiye kadar bu örgütler-
den hiç biri BM Anayasasının VII. Paragrafında öngörülen önlemler
arasından "Mavi berelilerin" ötesinde bir çözüme varacak bir kriz 'Yö-
netiminin gerçekleşmesine yönelik insiyatifi almamıştır. Söz, konusu
bölgesel örgüHere üye olan ülkeler için üye oldukları örgütün' önemi
BM 'den önce gelmektedir. Bu nedenle BM Genel Sekreterine geriye
sad~ce, söz konusu örgütlere BM desteklerini riCa etinek veya bu
örgütlerin niyetlerinin ne olacağı konusunda gÖrüşmelerde bulunmak7
tadır. Nitekim BM Genel Sekreterininkarşı1aştığı önceliklisorunda bu
örgütler arasındabir ortak görüş ve inidenin oluşınasının zorluğudur.'
(30) Bkz. Bruce W. Nelan, Serbia's Spite, T1ME. January 18, 1993, pp. 20-21 ve NO for
Nowa Peace Deal in Bosnia, TIME, February 15,1993. pp. 8.
(3!) Butros. Ga1i, Agenda for Peace, PP; 35-40.
i
i
i
i

, '

276 HÜSEYİN HACcı

Balkanlarda çatışmalanıi başladığı son iki yıldır, bölgeseL örgütler ara-


sındaki düşünce ve görüş farklılıkları açıkça ortaya çıkmıştır. En güzel
örneği de BM Genel Konseyi'nin birlikteliğine rağmen, Genel Sekre-
tenn gittikçe zayıflayan konumu ve Cenevre'de yapılan Yugoslavya
müzakerelerinin zayıf bir temele dayanmasında görülmektedir.
G~rgekte, AGİK'in Yeni Avrupa Güvenlik Yapısı çabaları çerçe-
vesinde etkili bir kriz yöJtletimiolmasl gerekirdi düşüncesiağırlık kazan-
makla beraber, şimdiye kadar etkiliolmaktan çok uzakbir görünüm ver
mektedir. AGİK, ashİıda bir ortak savunma sistemi olarak aJgılanmak-
tadır. Eski Yugoslavya topraklarında devam eden çatışmalara taraf
tüm ülkeler AGİK'in üyesidir. 1992Temmuzunda Helsİıiki'de yapı-
Um AGİK ~irvesillde alınan karadardan biri "AGİK'in BM Yasasının
vın bölümüne göre keDıdisini bölgesel düzenl~me olarak ilan etmiştir32
Fakat AGİKüye ülke sayısının çokluğu, üye ülkelerin çıkarlarının bü-
yük farklılıklar içermesi, bir kriz yönetimi için gerekli sorumlUlUk
ve mekanizmaların yet(:rsiz ve zayıf oluşları ve de Sırbİstan'ın AGİK
üyeliğinin dondurulmasısonucu, bu örgütün; Balkanlardaki anlaşmaz- i f
lığa kendi sistemi içerisindeki olanakları çerçevesinde bir çözüm bul- .
i
,
,
ması ihtimali ortadan kalkmıştır.3\ .

Avrupa Topluluğu ise Bosna-Hersek konusunda ciddi bir tavır


takınmaktan çok uzak olduğunu, Lüksemburg, Hollanda ve Portekiz
gibi küçük güçlerin Dışişleri Bakanlarından birüçlüjü taraflar arasında
çözüm aramaya göııdenne:,i ile ortayakoydu. Bir süre sonra da acele- ,
ci bir şekilde, Almanya'nın baskısıyla, önce Slovenya ve Hırvatistan'ı '1'.
sonra da Bosna"'Hersek'i tanıyanik durumun gerginleştirilmesine neden
olmuş, zamanında ve etkin olabilecek bir ekonomik amborgonun yü-
rürlüğe konulması konusunda ortak bir karara varmakta da zorlan~ ~
. mıştır. Özellikle Yunanistan'ın amborgo'yu deldiği yolundaki iddialar

(32)9-10 Temmuz :1992 tarihlerinde yapılan zirve toplantısı sonunda "Helsinİü Docu-
ment 1992- ChaIIenges of Change" başlıklı bir belge kabul edilmiştir. Bölgeeel an-
laşmazlıklarla ilgili bir sorun çıktığı zaman, gerek görülürse, sırf o sorunla ilgilen-
rnek üzere sınırlı sayıda tHke:denoluşan '.'ad hoc steering group"lar kurulması karar-
laştırılmıştır. Böylece esasen denenmiş olan bii' uygulama kural haline getirilmiştir.
Bu uygulamanın halen iıki örneğimevcuttur. Birincisi Azerbaycan-Ermenistan ihti-
lafıyla ilgili Minsk Konferansı, ikincisi Bosna-Hersek konusundaki "task foree"
dur. Türkiye, her iki krİ:1:yönetim. grubundada yer alan birkaç ülkeden biridir. Bel-
ge ve kararlar için: CSCE Helsinki Document 1992, TJ:ıe ChalIenges of Chaııenge,
Helsinki 1992.. ' .' .. .
.1

(33) Hans, Arnold, Der Balkan-Krieg unddie Vereinten Nationen, EA, 2. Folge. 48 lahr,
25 January 1993, s. 38
BOSNA-HERS.EK SOGUK SAVAŞ SONRASı ANLAŞIIIAZLIKLAR 277
i

ATı oldukça zor duruma soknıuştur.Yunanistan Başbakanı Mitço-


takis bu iddiaları yalanlayarak, hükumetin ambOl'goyu .uyguladığını
ve benzeri icldialann, Yunanistan'ın eski Yugoslav Cumhuriyetlerine
petrol ürünleriihracatını kestiktmi SOilra artık ortaya atılmadığını soy-
lüyord u. Saman alevi gibi parlayan ve ATtarafından desteklenen BAB'
ın birkaç gemiden oluşan bir filoyu Adrikatik'e göndermesi ve sadece
Dubrovnikkentinin bombalanmasını "gözlemlemekten" başka bir
işe yaramaması, ATın Bosna-Hersek konusundakigüvenirliğini yitir-
mesine neden 01muştur34•
Aynı şekilde NATO'da bu anlaşmazlıkta daha çok dışarıda.kalma-
ya çalışan bir tavır sergilemektedir. NATO'nun 7,8 Kasım 1991'de
Roma'da yaptığızirve toplantısında kararlaştırılan "İttifakın Yeni
Strateji Kavramı" beş bölümhalinJe düzenlenmiş olup, 60 maddeden
ibarettir. Özellikle NATO'nun "alandışı" (out of area) çatışmaları en-
gellemek yolunda aldığı karar, "Güvenliğin Doı~uya doğru yayılması"
şeklinde değerlendiri~melidir. Nitekim NATO'nun Yugoslav anlaşinaz-
lığına BM ile çözüm arama. girişimi bu anlayışın bir ürünüdür. Fa-
katNATO'nun başarısız ka,lan girişimi, NATO'nun bir askeri-teknik
bir araç olarak çalışabileceğiıii fa.kat, siyası bir birlikteliğe ulaşmada ne
kadar zorlandığını, vesonuç olarak,yeterli inanırlılıksunamadığını or-
taya koyması açısından ilginçtir35• .

ABD ise Kore, Körfez ve Somali örneklerindeki biçimde Balkan-


lar'da bir askeri operasyona karşıdır. Kısa. bir süre önce Ba,şkanlık gö~
revini devralan Bin Clinton'da eski yönetimin politikasını devam. etti-
recekmiş gibi bir izlenim vermektedir. Avrupa'daki iç savaşlar.a ABD
gelenekselolarak karışmaktan çekinmiştir. ABD bir yandan soğuk sa-
vaş sonrası eski tecrit politikasına dönmek istememekte, diğer taraftan
da gelişmelere ilgisiz kalmak istememektedir. Ancak Balkanlarda yaşa-
nan bu iç savaşlarda ABD, Batı Avrupa ül~eLeriniil tutarsız ve bmzer-
(34)' a.g.m. s. 38. ..
(35) Kuzey Atlantik Konseyi'nin 17 Aralık 1992'de Brüksel'de yayınlaridığı deklarasyon-
da örneğin Sırpların "etnik arındırma" politikaları reddediliyor. Bosna-Hersek'in
egemenliğinin ve sınırsal bütünlüğünün yenid~n sağlanması vurgulanıyor, BM'in
Bosna-Hersck'te kalmaları isteniyor ve Kosova'da da BM Bariş Gücünün as!<erbu-
lundurması öneriliyordu. Bqz. Statıement on Former Yugoslavia, Issued by the Mi-
nisterial Meeting of the North Atlantic Council, NATO Review, December 1992,
pp. 31. Ayrıca NATO Genel SekreteriManfred Wörnıer Bosna: Hersek ile ilgili bir
mülakatında "Büyük bir Balkan savaşını önlemeliyiz" derken, NATO'nun siyasi
açıdan çözüm sunamayışını en iyi şekilde ortaya kokuyordu. Bkz. Wir Müssen den
grossen Balkankrieg Yerhindem" Die Welt, Monıag 25 Januar 1993, s. 9.
:378 nüsEyiN BAGCI

lik sunmayan Balkan politikaları ne,deniyle de tedbirli davranmayı


tercih etmektedir36• İngiltere'nin ve Fral\sa'nın doğru bir Balkan poli- ,
tikasınıu ne olması gerektiği konusundaki görüşfarklılıkları herkesce
, bilinmektedir. Almanya ise Hırvatistan v~Slovenya'nın tanınması ko- :
nusunda ekonomik aj),:ırlığını kullanarak etkili olmaklabenıoer, askeri,
açıdan bir müd,,!-haleye koşullu,olarak hazırdır. Yunanistan'ıntutumu
ise Sırbistal1ile yakın dostluğu nedefliyle tartışmalıolup; Makedonya' .
nın uluslararası hukuk .çerçevesinde tanınmasını' engellemektedir3?
Bütün bu farklılıklar karşısında NATO'nun kararlı bir ortak bir tavır
takınması önümüzdeki günlerde de mümkün olamayacakmış, gibi
görünmektedir.

SONUÇ

Bosı~a-Hersek Soğuk Savaş sonrası yaşanan etnik çatışmaların çI-'


kışı, gelişmesi, yayılması ve uluslararası kamuoyunun sürekli gündemin- ,
dekalması itibariyle önümüzdekiyıllarda belki de sıkça karşılaşılacak '
anlaşmazlıkların ilk örı;ı.eklerinden olması itibariyle önemırkonuma sa- ,
hiptir. Sadece '~etnik arındırııfanın" sistematik değil, bazıbölge ülke-
lerininsiyasi heqeflerine ulaşapilmek için (Büyük Sırbistan gibi) daha
küçük ülkeleı:i askeri açıdangüçlü olmaları nedeniyle tehdit ve işgal
edebileceklerini oı'taya koyması açısındanda ilginçtir.,

ABb'nin önümüzdeki yıllardaki Avrupa ile olan ilişkile~i h~kkında bir değerlendir- ,
(36)
,me için,bkZ,. Henry !<issiıığer, D,ie,ktin,'ftigen BeZi,e,
hungen Z, wischen Eur,opa und d,en
Vereinigten Staaten, Ek No. 23; 47 Jahr; i 0.12. ı992, s. 672-680.
i
, "

(37) Yunanistan'ın tutumu için bkz. Noel Maleolm, The New Bully. of the Balkans, The:
Spectator 15, August 1992, p. 8--10.
i .

J30SNA-IJERSEK SOGUK. SAVAŞ SONRASı ANJoMjMAZLlKLAIt 279


. .
bir tutum sergilerken, diğer yandan da diplomasisini Sırbistan'ıl1 görüş-
leriT).iııanlayışla karşılanması yönünde uygulamaya çalıştı. Bunun en
öJlemli nedenide Rusya'da güçlü bir Sırp lobisinin olması ve hüküme-
tin bu Ortodoks ve Slav ohin' müttcfike ihanet edilmemesi gerektiği
düşüncesinin güçlü olmasıydı. Şüphesiz Bosna~Hersek anlaşmazlığı
klasik anlamda bir süper güç rekabeti. özelliği arzetmiyor. Belki de
bu yüzden Bosna~Hersek kendi haline bırakılına gerçeğiyle karşı karşı-
ya kaldı. Balkanlar'da, bir diğer 'anlamda Avrupa'nın prtasında Lüb-
nan benzeri bir durum yaşanmaktadIL Türkiye açısındanbakıldığında,
.bu anlaşıi1azlığın devamı bölgenin istikrara kavuşmasıiçin çalışan Tür-
kiye'ninönümüzdeki yıllarda benzeri çatışmaların Kosova'da, Voy-
vodina'da, Sancak'ta ve Makedony~;da çıkabileceği gerçeğinden hare-
ketle, gert~k uluslararası kamuoyunu gerekse, başta BM dahil ol-
mak üzere, tüm uluslararası kurum ve kuruluşları sürekli uyatar~k,
halihazırda varolan mekanizmalarınçalışmasını veya yeni mekanizına-
"ların yaratılmasına katkıda bulunmak için çaba sarfetmesi .gerekecek-
tir. BÖlgesel dengelerin daha da nazik birhale geldiği günümüzde,
Türkiye diplomasisi ve politikasıyla bölgenin askeri, siyasi ve ekonomik
istikrarı için gerekli tüm ayrıntıları d'üşünmeli ve onları,. bölge ülkele-
rİnin de işbirliği ile, en kısa za.manda yaşama geçirmenin yollarını ara-
mayı sürdürmelidir. i

\
KtTAP TANITMA

Prof. Dr. Seçil AKGÜN : Prof. Dr. Yahya AKYÜZ


TÜRK KURTULUŞ SAV AŞı ıe FRANSIZ KAMUOYU
1919 - 1922. A'nk., 1975, TTK. Yay.

This is the revised and enlarged second additilon of Prof. Yahya


Akyüz's bo ok bearing the same titie, published by the Türk. Tarih
Kurumu in 1975.
The newaddition, which basically is same as the first, includes the
author's recent researches and contains so me new documents and chap-
ters concerning the subject. lt is primarily an interesting analysis
of the French public opinion concerning the Turkish Independence
War. it is based on reviews of the French press, including 17 daily
Parisian journals and 14 daily and 3 wC'ekly provincial newspaper'5,
12 periodicals, official publica tions includ ing debates of the parliment,
senate and Chamber of Deputies and'a good selection of booh and
artides by Turkish and non-Turkish authors. it also includes remarks
from a semi-official Turkish journal, Hakimiyet-i Milliye and Turkish
parlimentary debate'i.
The book is ınainly composed of an introduction, three main chap-
ters, conclusion, and a chapter bearing the document:.
The introduction provides the reacter with gener<ıl information
on the French press and political life as well as reflections of the influ-
encial factors and the impressions of the French peopk about the
Turkish Independence War between 1919-1923. The reasons stimula-
ting the French interest in the war as well as the reason to why a good
proportion of the pcople remained disinterested to developments in
Turkeyare comparatively eva1uated with particular emphasis to the
politica1 changes and domestic problems France confronted during
this post-world war period.
The first chapter starts with the Mondoros Armistige and exami-
nes its reflections, the Turkish national awakening and the Serves Tre-
aty in three sub-sections. The author stresses that the press, as the only
282

popular means of informatİon at that time, served as the primary factor


to create a critical publk arinİon pertaİning to the Turkish nationalis-
tic movement. Prof. Dr. Akyüı, by references to various sources,
indicates that the nationalists approaches in Anadolu were, at the
begircning, regarded as a Turco-Greek confliet or even an anti-Christian
-display.

A separate section refleets the French outlook upon the Scrves


Treaty as to the status of the minorities in the Eınpire and their demands
from the Otıoınan Gov'~rnment.

Thenationalists, refusul to observe the Sen'es Treaty; the counter


revolution in Turkey; war with the Armanians -and Gret'ks; and above
all, the Turco-French confliet are the subjects of the second chapter.
The Cqician combats brought the Turkish natİonalists and the French
into direct contact first to fight, than to comprimise. Thisg as pointed
out, arose the French inıerest and curiosity concerning, the Anatolian
developments to a elima:\., and even resultedin a temporary positive
outlook towards the revolutionaries.

The last chapter which is entirely product of the author's new


research, is reserved to the Lausaniıe Conterence. in this chapter, the
reader can observe the unstability İn the French attitude towards
Turkey prior to and during the Lausanne Conference. France's ne ed
for English support in order to confront the Franco-German question,
the anti-Turkish propaganda pursued by the allies, the replacements
of English and Greek leaders and the acceptanee of the Lausanne
Treaty as the conclusion of the, First. World War are, with supportive -
documents, arcreflected :IS the causes of this unstability.

Prof. Akyüz, following his cvaluatİons on various sourceı:: af. refJec-


tions of the French public opinion, reaches the conelusion that the
Freneh, İn general, remaincd dİsintt~tested to the Turkish In.dependence
War. He also affirms that most of the French peoplc were not informed
or iii informed about the Turksprİor to 1919, and that it was'only ar-
ter this date that a certain compilation of ideas concerning develop- -
ments İn' Turkey became prevalent among them. Nevertheless, his ver-
dict is that the French flexibility as to the pros and cons of the French
outlook towards the Turkısh indeper.dence war, deveIoped in acco-
rdan ce to other political developments directly concerning France.
and Turkey
KİTAP TANJTJIA

The book in the- "Documens"chapter displays a set of striking


illustratİons, photograph~, and cartoons. What are newand worth
noting in this revised and enlarged second addition Llre the detailcd
chronological chart and glo~sary.
The chronological chut j~ not merely a list ()f dates and CVCJlt~.
lt is designed in accordancc with the reflections of the Turkish Inde-
pendence War upon the French public opinion andcontains prelimi-
nary information of major events and their devclopment~. It also inc-
ludes the acting governments, the naınse of the French presidents,
premiers and foreign ministcr during the mentioned events.
The glossary is very efficient in the sense that it defines the frcqu-
ently used names and cIarifies the meanings of commonly used exp-
ressions, phrases or terms which some readers could undoubtedly ali-
en to. These facilitate foIIowing the text to the readers and also saves
time for researchers. Naturally the reader should not expect to find
each date, name or term in these lists. However, as noted above, they
do cover points of primary importance until 1922, which is as Iate as the
book covers. However, had the author been able to extend his res~arches
and brought the reader to the point of the conclusion of the Lausanne
Conference in 1923 or better so, to the decIaration of the Turkish
Republic he would have equipped the researchers with a more complete
outlook cODeerning the French public opinion and the Turkish lndcp-
endence War. Neverthcless, this does not 'detract the book from the
high level of good judgement Dr. Akyüz susta ins through this detailed
and efficient study.

Prof. Dr. Seçil AKGÜN


KtTAP TANITMA

Prof. Dr. Seçil AKGÜN: Prof. Dr. Gönül T ANKUT


BıR BAŞKENTIN İMARI
Anı,ara 1929 - 1939, Ankara, 1990; 247 pages

Durirg th" last decades anew trend in historical research is appa~


rent. This new trend has three dimensions: a). The increasing preferen-
ce for quantitative methods and methods of rigerous thinking; b) the
growing interest in mu1tidisciplianary problematique; c) the extension
of the research field, to embrace aspects of every day life and actual
issue~. Development of cities is for instance, one of the en yogue etxen
sive historical research domains. in the light of these observations the
underlying study is very much worth reviewing.
The building of Ankara as the capital of Turkey is a multifaceled
endeavor realized at the cost of great efforts and financial investment.
]t is me~nt to be a symbol of the republic and is t::ıken up at the state
leve1. ,
The decades between 1929 and i939 is a period in the repubIican
era which is a period filled with striking events. The building of Ankara
, is onlyone of thcse important eyents. However it is impossible to evalu-
ate this pelmemenon independently, since it is intercaletly connected
with the political system, national cconomic poIicies and social develop-
ments of that period. This study aims to explain the various aspects
of interest in this brief period reyealing further depth and comprehen-
siveness, which in return enabJes the researcher to discover unexplo-
ı:ed dimensioins. Therefore the present rcsemch does not only study
the development of Ankara's urban environment during 1929-1939,
but all the aspects of how the capital is brought to life, as well as how
the Turkish urban, society has emerged.
The book contains an introduction and five chapters. The first
, chapter, among introductory information, includes a comperatiye analy.
sis of four planned national capitals: Camberra- Australia; Ankara-
Turkey ; Bn1silia-Brazil; and İsla!TIabad-Pakistan.
The second chaptcr provides background information looking in-
to the acquisition of the first master plan for Ankara. The third chap-
286 SEçİL AKGÜN

ter discussed the planning mechanism with it~ technical administrative,


Jegal, ıimıncial, political as,pects next to the irnplernentation phenome-
non and the influences exercies by.the various interest groups. The fo-
urth chapter introduce~' an evaluative systernatique defining the evalu-
ation criteria and constructing a model of assessmenL Chapter five
concludes the findings with their far reaching effects.
By adopting a historistist approach to a subjeCt matter, which is
at the intersection point of three dispcilines, that is Political Scienees,
Urban Planning and Public Administration, it becomes very crucial
that the internal logic of the study is weıı k~iL
After having formulaled the interdisciplinary problematique, res-
.pective archive material has been extensively analysed; The existing
literature, some what related to the research topic, is based on very
limited first hand information; subsequently relies heavily on cross
references.
The newly discovered: previously unknown data, used in the rese-
arch i~ so rich that even a narrative history approach would have been
very informative. Stili in order to avoid probable weakneses, Dr. Tan-
kut inserted a well defined structure into the content, calling upon tech-
niques of quantification. These are statistical interpretations and an
evaIuation model to test ,'.nd assess the findings. "-
The major contribution of the study, the Building of Ankara
1921-1939, is primarily to reveal the anatomy of the acting forees of
political, economic and social nature and their financial, administrati-
ve and technical impacts. Secondly, to derive explanations for the prob-
lems of implementation as they releate to the intercate political conjec-
ture, insufficient laws and regulations, technical short comings, finan-
cial burdens and administrative confIkts.
As a result the building of the capital city exposses the dramatic
transformation of an Ottornan provincial town into a modern city;
the gnıduation of its residents into citizens, and the development of
the Turkish beurocracy from traditional into progressive modern.
it would be. most advisable to undertake new research with the
same approach and methodology for the following years covering the
.) 94Os, a temporal sequence full of differcnt but equaııy striking events.
Furthermore it would be' most desirable to see the bo ok The Building
~f Ankara translatı;:d into :ı::nglish so that many other scholars can
benefit from it since it remains a sample of its kind.

Prof. Dr. Se9il AKGüN


ı. MİLLETLERARASI OSMANLı TAHRiR
DEFTERLERİ SEMPOZYUMU'NUN ARDıNDAN

Dr. Yılmaz KURT*

Selçuk Ciniversitesi Rektörlüğü tarafından düzenlenen ı. Millet-


lerarası Osmanlı Tahrir Defterleri Sempozyumu 26-28 Ekim i 992 ta-
rihlerinde Konya'da yapıldı.
Tahrir Defterleri, tarih dışınd::ıki sosyalbilimcilerin pek kullanma-
dıkları bir kaynaktır. OYS(ı sadece tarihçilerin değil sosyologların, de-
mografların, e-konomi tarihçilerinin, hukukçuların Tahrir Defterlerin-
den alacağı pekçok bilgi vardır.
Tahrir D~fterleri Osmanlı arşiv hazin-sinin en kıymetli belgeleridir.
Defter şeklinde tutulmasınçlan dolay- bu adla anılan belgeler özellikle
XVI. yüzyıl için birinci kaynak durumundadır. Bugün herbiri ayrı bi-
rer devlet olan 30 kadar ülkenin nüfus ve ekonomik yapısını bu kadar
detaylı veren başka hiçbir arşiv belgesine sahip değiliz. Arnavutluk,
Bosna, Hersek, Kafkaslar, Lübnan, Irak gibi bugün dünyanın sıcak
noktalarını oluşturan önemli bölgelerin özellikle XVi. yüzyıldaki et-
nik yapılarını, ekonomik durumlarını köy köy, mezraa mezraa bu Def-
terlerden öğrenebilmekteyiz. Bu bakımdan Tahrir Defterleri Türkler
kadar Amerikan, Fransız, Alman, Arap, Macar ilim adamlarının dik-
katini çekm('ktedir.
Tahrİr Defter/erinin yayımlanması i 940 yılında Türk Tarih Ku-
rumu'nun prograınına alınınış olmasına rağmen bugüne kadar ancak
3 Defter yayımlanabilıniştir. Maddi kaynak azlığı herhalde işleri yavaş-
latan en önemli etkendir. Selçuk {"!niversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Nejat Göyünç, yakın dostu Prof. Dr.
Hütteroth aracılığıyla Alman Humbold Vakfı'ndan yardım sağlayın-
ca bu konudaki çalışmalar hızlanmıştır. Ancak Hütterorth'un araştır-
ma projesinin Güneydoğu Anadolu'ya yönelik olması son zamanlarda
Almanya ile Türkiye arasındaki siyasal gerginlikle birleşince bazı Türk
.• A. Ü. Dil ve Tarih Cografya Fal<ültesi.
288 YILMAZ KURT

bilim adamlarının ç("kingcnliklerinc st"bep olmuştu. Ayrıc,) Hütteroth'


un Tübingen Atlası'nda Anadolu'nun "Sünnı Yörük", "Şii Yörük"
gibi sun'i ayırımlara tabi tutulmuş olması da duyulan endişeleri artır-
maktaydı. Bazı bilim adamlarımızıtı bu endişeleri hissetmesine rağmen
sempozyumun baştan sonı;..ilmı bir hava içerisinde sürmüş olması
sevindirici bir hususdur.
Sempozyumun ilk hazırlıkları 1991'de oldu. 1991 Eylül'ünde Kon-
ya'da Prof. Dr. Nejat Göyiinç ve Prof. Dr. Wolf-Dieter Hütteroth baş-
kanlığında toplanan bir komite sempozyumun ön çalışmalarını yap-
mıştı. 26 Ekim 1992 tarihinde Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr.
Halil Cin'in Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halil İnalcık
ve Viyana Üniversitesi Ö;!retim Üyesi Prof. Dr. Andreas Tietze'ye
fahd doktorluk diploması vermesinden sonra başlayan sempozyum
çalışmaları 3 gün devam etti.
Sempozyuma yurt dışından 18, yurt içinden 28. ilim adamı davet
edilmişti.. Bunlardan büyük bir bölümü sempozyuma katılarak tebliA-
lerini sundular. İstanbul'dan gelecek olan davetliler, değerli bilim adamı
Marmara Üniversitesi Rektörü Hakkı Dur~un Yıldız'ın ebediyyete
intikali sebebiyle sempozyuma katılaınadılar.
Sempozyuma Gürcistan'dan katılan Prof. Dr. T. Abuladze, Gür-
cistan Vilayeti Tahrir Deft~rleri üzerinde bilgi sundu. Bunların 3 cilt
halinde yayınlandığı bildirdi. ODTÜ öğretim üyelerinden Prof. Dr.
Suraiya Fnroqhi son çalışması olan Tarsus Sancağı tahrirleri hakkında-
ki tebliğinde daha çok pazar yerleri üzerinde durdu. Fransa'dan katı-
lan İrene Beldiceanu XV. ve XVI asır başlarına ait tarihsiz defterlerin
tarihlendirilmesinde uygulanacak metoel hakkında bilgi verdi,
Prof. Dr. Halil İnalcık'ın İstanbul Başbakanlık Arşivi'ndeki kata-
log çalışmalarına ilişkin haberi sevinç yarattı: H. İnalcık başkanlığın-
da çalışan iki uzman İstanbul'daki bütün Tahrir DefterIeri'nin katolog-
larını yeni baştan hazırlamaya başlamışlardı. Eski katologlardaki ek.
sik ve yanlış bilgiler, defter numaralarındaki değişiklikler araştırmacı-
ları son derece uğraştı::.dığından bu haber gerçekten sevindiriciydi.
Tebliğler sunulup konular detiııleştikçe problemler de daha açık-
seçik ortaya çıkmaya başlamıştı. İstanbul'daki defterlerin katalogunun
hazırlanması iyi bir haberdi. Ancak Ankara Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü Kuyud-ı Kadirrıe Arşivi'nde bulunan Tahl'ir Defterleri'nin
durumu ne olacaktı? Gazi üniversitesi Öğretim ,Üyesi Prof. Dr. Refet
Yinanç bu arşiv h" kktnda bilgi verdi:
OS:lfAI'"L! TAHRİR DEFTERLERİ 289

Ankara'da TKGM bünyesinde oluşturulan bir komisyon bu Def-


terleri yayma hazırlamaktaydı. Üniversite bünyesinden 4 Öğretim Üye-
si, 2 kontrolör, 8 uzman, 10 sekreterden oluşan ekip yaklaşık 8 yıldan
beri Tahrir Defterleri'nin yayımlana bilmesi için çalışmaktaydı. Bugüne
kadar lOO'e yakın defterin yeni harflere çevrilme~j tamamlanmıştı. Bu
Defterlerden çoğu Samsun / İçel çizgisinin doğusunda bulunan sancak-
lara ait defterlerdi. Bu ekibe yetersayıda bilgisayar alınması son aşa-
mada. olduğundan yayın işi kısa sürede gerçekleşebilecekti.
Kuyud-ı KadİIne Arşivi'ndeki Defterlerin bir kataloğu DTCf
Arşiv Anabilimdalı öğrencilerinden Aslıhan Doğan tarafından lisc:ns
tezi olarak hazırlanmaktaydı. H.W. Lowry bu kataloğa her defteri n
mukaddime ve kanunnamesinin eklenmesini teklif etti. Kanunnamele-
rin Ahmet Akgündüz tarafından 5 cilt olarak yayımlanmış olması ve
katalogun hacminin çok büyümesi bu, teklifin dezavantajları olarak öne
sürüldü.
ODTÜ'den Doç. Dr. Mehdi ilhan Şehr-i Zol sancağı üzerinde yap-
tığı çalışmaları duyurdu. Ege Üniversitesi'nden Prof. Dr. Zeki Arıkan'
ın tebliğinin ardından DTCf Coğrafya Bölümü öğretim üyelerinden
Doç. Dr. Mesut Elibüyük Tahrir Defteri çalışmalarında haritaların
i önemi üzerinde durdu. Dr. Yılmaz Kurt'un tebliği kişiadları üzerinde
idi ve özellikle "veled-i Abdullah'lar" konusu gündeme geldi. Bosnah
tarihçi Prof. Dr. Adem Handzic'in tebliği Tahrir Defterleri üzerinde
başladı ve Bosna'daki insanlık dramı üzerinde yoğunlaştı. Sempozyuma
sunulan her tebliğ arkasından güzel tartışmaların doğmasına sebep oldu.
Sempozyumun 3. gününde ise bir dizi olumlu karar alındı. Bu ka-
r"rların alınmasında sempozyuma mezereti sebebiyle katılamayan Azer-
baycan'dan Doç. Df. Hüsamettin Mehmedov (Karamanlı)'nın proje-
jesi etkili oldu.
Sempozyum sonunda alınan kararlardan birincisi yurt içi ve yurt
dışında yapılan Tahrir Defterleri çalışmalarına ait bir bibliyografya{lın
toplanması ve en kısa sürede yayımlanması oldu. Bu konuda çalışan
bütün bilim adamları ellerindeki mevcut bibliyografyaları Prof. Dr.
Nejat Göyünç'ün İmam Hüsnü Sokağı, Bankaevleri 35/3 81130 Üs-
küdar / İstanbul adresine gönderecekIndi. Sayın Göyünç ise bu yol-
dan toplanan uluslararası bibliyografyayı yayınlayarak araştırmacılara
ulaştıracaktı.
Sempozyumda çeşitli araştırma koııarınm kurulması ve bu koııarı
çalıştıracak birer sorumlu tayin edilme~i kararı alındı. Kurulan araştır-
ma kolları ve sorumlu araştırmacıları şu şekilde idi:
290 YILMAZ KenT

Harita Kolu: Doç. Dr. Mesut Elibüyük (DTCF, Aııkara),


Deyimler ve Terimlf'r Kolu: Doç. Dr. Mehıii İlhan, (ODTÜ, An-
kara).
Yer Adları Kolu: Prof. Dr. Tuncer Baykara, (Ege Üniversitesi,
İzmir).
Kişi Adları Kolu: Dr. Yılmaz Kurt (DTCF, Ankara).

Türkiye Komitesi bu şı?'kilde oluşurken Uluslararası Komit(' ıçın


her ülkeden birer ilim adamı görevlendirildi. Uluslararası Komitenin
bundan sonraki ilk toplantı:mıı 1993 Ağustosu'nda Almanya'nııı Er-
Icıngen şehrinde yapmasına karar verildi.
Sempozyumaynı disiplin içerisinde çalışan pek çok millete m('nsup
bilim adamının birçatı altında toplanarak meselelerini tartışabilmele-
rine ve görüş alış-veri.şindı~ bulunabilmekrine zemin hazırlamıştır.
Tamamen ilmi bir hava içerisinde cereyan eden sempozyumda alınari.
kararların verimli olabilmesi için sempozyuma katılan- katılmayan
bütün bilim adamlarına görı~v düşmektedir. Esasen bu bilgilerin akta-
rılmasında güdülen ama<; da bir anlamda bu desteği mğlayabilmek ümi.
didir.

Sempozyuma katılan bilim adamları şunlardır:


Fransa'dan Prof. Dr. İrene Beldiceanu; ABD'den Prof. Dr. He-
atlı W. Lowry, Prof. Dr .. \1argaret Venzke; Filistin'den Prof. Dr.
Kemal Abdulfattah; Ürdün'den Rektör Prof. Dr. Adnan ,Bakhıt;
Macaristan'dan Doç. Dr. David Geza; Polonya'dan Dr. Dariusz Ko-
lodziejczyk; Gürcistan'dan Prof. Dr. T. Abuladze, Prof. Dr. Machiel
Scanidze; Almanya'dan Dr. Amo Kleber; Bosna'dan Prof. Dr. Adem
Handzic .

. Yurt içinden k"tılan bilim adamlarımız ise:


Prof. Dr. Halil İnalcık, Prof. Dr; Tuncer Baykara, Prof. Dr. Re-
fet Yinanç, Prof. Dr. Suraiya Faroqhi, Prof. Dr. Zeki Arıkan, Prof.
Dr. Nejat Höyünç, Doç. Dr. Mesut Elibüyük, D0ç. Dr. Mehdi ilhan,
Doç. Dr. Mehmet Ali Onal, Yrd. Doç. Dr. Akif Erdoğnı, Yrd. Doç:.
Dr. İbrahim Yılmazçelik, Yrd. Doç. Dr. Hasan Bahar, Yrd. Doç. Dr.
Mehmet Öz, Dr. Ayhan Pab, Dr. Yılmaz Kurt, Dr. Alaaddin Aköz,
Ar. Gör. Alpay Bizbirlik, Ar. Gör. Ar. Nezihi Turan, Ar. Gör. Fikret
Yılmaz.
MISIR ARAP CUMHURİYETi AYN-ŞEMS VNİvERSiTESi
EDEBİYAT FAKüLTESiNDE TÜRKOLOJİ SAHASıNDA
YAPıLMıŞ MASTER-DOKTORA TEZLERİ - II

Süleyman ÖZBEK *

Geçen sayıda yayınlanan yazımızdal Mısır Arap Cumhuriyeti,


-Kahire Üniversite~ine bağlı Edebiyat ve Dar el-Ulum Fakültelerinde
Türkoloji sahasınd:Jyapllmış toplam 91 adet Master ve Doktora Tezi'
ninlistesini vermiştik. Şimdi de, yine Mısır Arap Cumhuriyeti Ayn-
Şems Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi'ne bağlı Tarih ve Şarkıyat (Tür-
koloji) Bölümlerinde yapılan 31 adet Master, 23 adet de Doktora Tezi
olmak ü~ere toplam 54 adet Tezin listesini veriyoruz.

AYN-ŞEMS ÜNİvERSiTESi EDEBİY AT FAKÜLTESİ TARiH


BÖLÜMÜ TEZLERİ '
1)
~ jL- ~t • "i • "C '; •

Feth el-Ofmaniyyin Aden (Osmanlıların Aden'i Fethi)


Haz. Muhammed Abd Latif el~Bahravi
Master Tezi 1954, 196+15 s.+26 resim, Merkez Küt. No: 953.
34/ 185
2)
1 A'" \ - 1 Al" -".J. I.' ~', L:.l., oJ,' OJ

Davtld Başa Vali li Bağdad 1816-1831 (DavGd Paşa'nın Bağdad


Valiliği 1816-1831)

(*) A.Ü. Dil ve Tarih Co~rafya Fakültesi Tarih Bölümü Araş. Gör.
(i) Süleyman Özbek, "Kahire Üniversitesi Edebiyat ve Dar el-Ulum Fakültelerinde
Türkoloji Sahasında Yapılmış Master-Doktora Tezleri", Tarih Araİtlı'maları Dergi-
si. XV. S. 26 (1990-1991). s. 359-380.
292 SfLEYMAl'" ÖZBEK

Haz. Abd cl-Aziz Süleyman Nevvar


Master Tezi, 1958, 331 sh., Edeb. Fak. Küt. eski No: 6420-6421
yeni No: 4-5; Merkez Küt. No: 9567
3)

\ A, ( - 1, 1( ~.1.~ ~ ~J ~ ~,. ";." •.J i...•


~t

el-İdare el-Osmaniye Fi Vilayeti Stiriye i864- i9 i4 (Osmanlı


İdaresinde Suriye Vilayeti 1864-1914)
Haz. Abd el-Aziz Muhammed İvaz
Master Tezi 1967,400 S., Merkez KüL No: 956.91/315
4)

J ~'.J' ~-.'.J
J -.- .---.. . L. ,

Emaret Beni Artuk (Artukoğulları Beylii!i)


Haz. [mad el-Din Halil Ömer
Master Tezi, 1968,397, s., Edeb. Fak. KüL No: 12989, yeni No:
153
5)

el-His be Fi Mısr el-[sHtmiyye Min el-Feth el-Arabi ila. Nihayeti


el-Asr el-MemlOki (Arab Fethinden MemlOklerin Sonuna kadar Mısır'
da Hisbe)
Haz. Siham Mustafa EbO Zeyd
Master Tezi 1970, 312 S., Merkez Küt. No: 962.02! 809
6)

el-Kaza Fi el- Asr el-Memluki (Memlukler Zamanı Adliye)


'Haz. Cemal Yusuf
Master' Tezi 1972,220 S., Merkez Küt. No: 1144-1145
~ıi"j lt A HAl' cU~lIJUnİYETİ Ay "-~D'S ı; Nh EIISİTESİ . . . 293

7)
lAY ır - lA { • ~i • • • n r 5 ••.Ji ~ U"'..L...LJI ~

Livu el-Kudüs Taht el-Hükm c1-0smanl 1840-1873 (Osmanlı İda-


re~inde Kudüs Vilayeti 1840-1873)
Haz. Behçet Hüseyin Abdullah Sabri
Master Tezi 1973. 346 ~., Merke? Kül. No: 956.94/1253
8)
l'\ Tt :i a' .~, • "'; ........ıt :i......i)l >-..1' .~,

İntiha el-Hilafe el-OsmaniYY0 1924 (Osmanlı Hilafetinin Sona Er-


me~i 1924)
Haz. Hilmi Ahmed Ebd Cı-Aı Şelbi
Master Tezi 1977, 294+ 15 ~., Merkez Küt. No: 956.17 /2746
9)

el-Ocakftt el-Osmaniyye Fi Mısr Fı.el-Karneyn Sftdis Aşar ve el-


Sabic: Aşar (16. ve 17. Amlarda Mısır'da Osmanlı Ocakları)
Haz. Yusuf Muhammed Irakı
Maste'!" Tezi 1978, 371 S., Merkez K ül. No: 2873
10)

Aliika Mım bi el-Türkiye 1882-1914 (Mısır-Türkiye İlişkileri


1882-1914)
Haz. Ali ibrahim Abd el-Lıtif
Master Tezi 1980, 222 S., Merkez Küt. No: 3650
ı ı)
~ ..:.-J ~ i r ~, ü u..ı........ı i ..L.tS .:.r- ' ~ i ~ L...:....J i ""L>:ıl- 'i i
~~i r,t--JI .'-;' .i:r- ~I ~ lJ' i. i LI ~

I~Jiihiit el-Osmaniyyc İbtidft Min J\hd Sultun Selim el-Salis Hatta


Ahd cl-Sultan Abd el-Aziz Fi Day' el-Masadır cl-Türkiyye (III. Selim'
"ÜLEYMAN ÖZBEK

in ilk Yıllarından Abdülaziz'in Saltanatının Sonlarına Kadar Türk


Kaynaklarında Osmanlı Yenilcşme Hareketleri)

Haz. Ahmed Muhammed Ahmed el-Hıvari

Master Tezi 1981, 340+57 ~., Merkez KüL No: 956.15/3822


i

12)

, T r-ı fo A .,,-- ıl ~L.....I'V--Iı. ~ .r-- ıl ~~,


lelV
j...J l-
- ITe'
j

Vesai1 e1-Terfiye Fi Asr Selatin el-Memalik 648-923/ 1250-1517


(Memluk Sultanları Zamanı Refah Vasıtaları 648-923! 1250-1517)

Haz. lutfi Ahmed Seyyid Ahmed Nassaı:

Master Tezi 1987,456 S., Merkez Kül. No: 962.02/5935

13) •
•• S tL:;~' 4J,..LlI ~,)l..; WJ i. .' " ~ i ••.OS

Tahkik MahtCıta Tarih e\-Devle el-Atabekiyye(EI yazması Atabe-


kiyye Devleti Tarihi adlı kitab üzerinde inceleme)

Haz. Abd el-Kadir Ahmed Tuleyha

Master tezi ?, ?, Edeb. Fak. KüL eski No: 7513-7514, yeni No:
22-23

14)

el-İdare el-Osmaniye Fi Viiiye Suriye (Suriye Vilayetinde Osmanlı


İdaresi)

Haz. Abd el-Aziz Muhamıne(l

Master Tezi '1, ?, Edeb. Fak. KüL No: 12536-12537, yeni No:
143-]44
:ııi~in AilAl' CL~fIIt;lliYETj AYi\"-~J':M~ Üi\"iYERSiTF.~i... 29:)

15)

-
~. . ~ c.!l'.,,-; ~, v- t-JL; ~ j v- '.ı rJ' r)L. i ~ L:-5
~.J , 5" ii

Kitab A'lam el-V('ra Min Velfı Naiben Min el-Etrak bi Dımaşk


el-Kübra (Dımaşk Türk Valilerinin Bilinmeyen yönleri Kitabı)

Haz. Abd el-Atıyyc Hamiel H"ttab


Master Tezi ?, '? Edeb. Fak. Kül. No: 13351-13352, yeni No:
185-186.

16)
~ , 'i i ~ J.•.• It 4JJ
'..-._ ••..• ..rJ i tl iWJ "..a...-.-" ~ \.-__ H ~ w)L •.J1

cl-Siyasiyye e1-Moğoliyye Fi el-Devlet e1-Memlukiyye , i.Ula


(Bahri Mel1ilCık Devletinde Moğol Siyaseti)

Haz. Fayid Hammad AşCır

Master Tezi ?, ?, Ed0b. Fak. Kül. No: 12991-12992, yeni No:


261-262
17)

Tarih cl-Irak el-Hadis Min Nihaye Hükm Davud Paşa ila Niha-
ye Hükm MiJhau. Paşa (Davud Paşa İdaresinin Sonlarından Mithat
Paşa İdaresinin Sonlarına Kadar Yakınçağ Irak Tarihi)

Haz. Abd el-Aziz Süleyman Nur


Doktora 'J ('zİ ?, ?, Edeb. Fak. Kül. No: 9369-9370 yeni No: 52-53

18)

J~i JJ '. • u' 1.1 li r- J ~L.....:..aJI c~ ~i A....S,.,..-

Hareke el. Islah el.Osman} Fi Asr el.Sultan Mahmud el-Sani


(Sultan II. Mahmud Zamanı Osmanlı Islahat Hareketi)

Haz. Muhammed Abd el-Latif el-Behrfıvi

Doktora Tezi ?, ?, Edeb. Fak. Kül. No: 10648-10694, yeni No:


64-,65
19)

,,, , A-\'\ \ { j,~';.,. 'Wl ~r-J' ıl ~.r-=J',~;aJ'.


el-Arab ve el-Türk Fi el-Harb el-Alemiyye el-Ula 1914-1918
(1914-1918 Birincİ Dünya Savaşında Arablar ve Türkler)
Haz. Tevfik Ali Berdi
Doktora Tezi 1964, 368 S., E;deb. Fak. KüL No: 10996-10997,
yeni No: 78-79
20)

el-Hayat el-Siyasiyye Fl cl-Irak FJ Ahd el-Saytara el- Moğoliyye


(Moğol İdaresi zamanında Irak'ta Siyasi Hayat)
Haz. Muhammed Salih Davud el,Fizar
Doktora Tezi ?, ?, Edeb. Fak. KüL No: 13313-13314, yeni No:
173-]74
2 i)
cs-'tJ' .J, .• - 0' 1..1 ıı ~ J ~~i C)l-~I i..S~1

Hareke el-IsUih el-Osmanı Fi Asr el-Sultfııı MahmCıd el-Sani (Sul-


tan ıı. Mahmud Zamanında Osmanlı Islahat Hareketi)
Haz. Muhammed Abd el-latif el-Bahravi
Doktora Tezi 1964, 152 s., Merke!: KüL No; 956.101 / 2~7
22)
, , 1r.-\ .rA u .• ,11 JJ~' ~i .":.11 ~,

el-Fcth el-Osmanı el-Evvel li Yemen i538-1635 (Yemen'de İlk


Osmanlı Fethi)
Haz. Cemal Mustafa Salim
Doktora Tezi 1968, 393 5.+26 resim, Edebiyat Fak. Kül. Eski
No: 13431-13432, yeni No: 199-200; Merkez KüL No: 953.3-397
23)

" L(-l AY( ır'.. .." ~ ~ iJ'"..L...L.J' 'r-i... « ••

Mutasarıfıyye cl-Kudüs Fi Ahd el-Osman i 1873-]914 (Osmanlılar


Zamanında Kudüs Mutasarrıflığı 1874-1914)
Haz. Abd el-Aziz Muhammed 'vaz

Doktora Tezi 1970,361 S., Merkez KüL No: 956.96/699

24)
~ '.,-.J' .!l,.Jl--J' .ro- ..rJ ~ ;;.J ~ Ör--,.....L.-J' "" i. • • l;. .• li

el-Tanzimat el-Hükümiyye li Ticaret Mısr Fi Asr el-Memalik


el-Çerakise (Çerkez MemlCıkleri zamanında Mısır Tic2.retinde hükümet
düzenlemeleri)

Haz. Muhammed Emin Salih

Doktora Tezi 1970, 292-1- 79 s., Merkez KüL No: 962.02/ 634

25)
~t. - it , ~". '.;. • ,n / ••..):( • ii c t • ıı! J;. ; •• ii

Tanziımit e1-Askeriyye / el-Moğoliyye ve el-MemlCıkiyye (Moğol


ve Memlüklerde Askeri Yenilikler)

Haz. Fayid Hamid Muhammed AşCır

Doktora Tezi 1972. 522 s.+27 resim, Merkez KüL No: 953.8/
1148

26)
HAl-Ir.. ~,H.;~, 4J,.aJI ~ ~.r'- ~ ••l.-:;i~'~,......ıı
<s

el-YaZ' el-İktisadi Fi Mısr Fi Asr el-Devle el-MemlCıkiyye el-ula


1250-1381 (Bahri Memlükları Zamanında Mısır'da İktisadi Durum
1250-1381)
Haz. Ahmed Muhammed Muhammed Udvan

Doktora Tezi 1972, 546 s., Merkez Kül. No: 962.02/ 1149

27)
f'~' , ~ ~ ~, i • •ii 4J J .&oH •• tr; , ı.S..J , ••••• It • ,...-....... Li

KansCıh el-GCıri ve Nihaye el-Devle el-MemlCıkiyye Fi Mısr ve el .


Şam (Kansu Gür! ve Mısır-Şam'da Memlük Devletinin Yıkılışı)

Haz. Abd el-Azim Hamid Hatıab

Doktora Tezi 1973, 628 s., Merkez Küt. No: 963.03 j1864
298 si.'LEy~ıAN ÖZBEK

28)
~L. "i •
1t.J •• It .~ . .,--
u ~ \ u.0-";. '.J t •• ~l

eı-idrtre Fi Mısr Fi Asr el" Osmani (Osmanlılar Zamanı Mısır'da


İdare)

Haz. Leyla Abd el-Latif Ahmed


Doktora Tezi 'i 975. 466 s., Merkez KüL No: 926.03/ 1805

29)
'". '-1A.{. "='"~i •..w~ ~ ~ , ~i oC -.It

eI-Osmaniyyun ve Şimal Şibh Cezire cl-Arab ,(Osmanlılar ve Ku-


zey Arab Yarımadası)
Haz. Nc-cat Abd el-Kadir Kasım
Doktora Tezi 1976,419 s. T 27 resim, Merkez KüL No: 953.8/
.2112

30)

Abdullah Nedim ve Devrihi Fi el-Hareke el-Siyasiyyc ve el-İcti-


maiyye 1845-1896 (Abdullah Nedim ve Siyasi Sosyal Hareketlerdeki
Rolü 1845-1896)

Haz. Abd el-Mcnam İbrahim el-Desuki


Doktora Tezi 1978. 429 s. +27 resim, Merkez Küt. No: 932.6/
3150

31)
eS •••,.sı ıJ Ii,.sı ~ lAY A u--rl~ ~.,..... .L.:..- ;,.;L.Wl _ ;".ı---JI <=o U)l...J 1
~,r-ıJI ;ı"'~1 J::t.ı. .:r- ~••ı.....ı.ı - ~ i _ ....,.;..-
'-- ". (

el-AHikat e1-Mısrıyyc el-Osmaniyye Münzü Mu'temer Berlin 1878


Hatta el-Vifak el-Veda 1904. Siyasiyyen-jçtimaiyyeıı-İktisadiyyen Min
HiliU el-Masadır el-Türkiyye (Türkçe Kaynaklara Göre Siyasi, İktisa-
di ve İçtimai açılardan Osmanlı-Mısır İlişkileri; 1878 Berlin Konferan-
sinden 1904 Vifak el-Veda'ya kadar.)
Misİn AHAl' CUMHURİYETİ AYN-şnıs ü;\'İ\' ERsİTEsİ.'. . 299

Haz. Mükcrrem Abd el-Fettah Abd el-Hiilik

Doktora Tezi 1982. 315 S., Merkez KüL No: 4092; Edeb. Fak.
Küt. No: 25915-25916

32)
. e_

Siyase el-Hariciyye Fi Asr Nureddin Mahmud (Nureddin Mah-


mud Zamaı:ında Dış Siyaset)

Haz. Muhammed Munis Ahmed Ivaz

Doktora Tezi 1988, 427 S., Merkez Küt. No: 9553.03! 6 ıo5

AYN - ŞEMS ÜNivERSiTESi EDEBiYAT FAKÜLTESi ŞAR-


KIY AT BÖLÜMÜ TEZLERi

33)

Namık Kemal Hayatuhu ve Asaruhfı (Namık Kemal Hayatı ve


Eserleri)
Haz. Muhammed Abd el-Latif Heridi

Master Tezi 1972, 190 S., Edeb. Fak. Küt. No: 17673-17674;
yeni No: 459-460

34)
.J~'
~....---.ıl..,. ~ .~.\:;, .L-oL.... J----l'~ ~ ~.r---I'..,..J~'
~.r-"-"
el-Edeb el-Masrahi Inde Abd cl-Hak Hamıd ve Te'sirihi Fi el-
Edeb el-Masrah el-Türki (Abdülhak Hamid'in Tiyatro Edebiyatı ve
Türk Tiyatro Edebiyatına Tesiri)

Haz. el-Safsari Ahmed el-Mürsi


Master Tezi 1974, 210 S., Edeb. Fak. KüL No: 20132-20133
300 ,~ÜLEY)IAN ÖZBEK

35)

.,JUT J ........:;t..-- v ' ; ;, u--~ ~~.


İbrahim Şinasi Efendi, Hayatııhıı ve Asarııhıı (İbrahim Şinasi
Efendi Hayatı ve E~erleri)
Haz. Abı1 el-MümaJ Mecdi Bekl"
Master Tezi 1976, 175 S., Edeb. Fak. KüL No: 21132-21133
36)

el-Kavmiyye Fi Edeb Ziya Gökalp (Ziya Gökalp Edebiyatında


Milliyetçilik)
Haz. Aziz Abd el-Rahman cl-S5vi
Master Tezi 1977,270 S., Edeb. Fak. Küt. No: 21320-21321
37)

',JwT J ....;;\,..-~L; rı' •


Muallim N,ki Hayatuhu ve Asaruhu (Muallim Naci; Hayatı ve
Eserleri)

Haz. Fuad Ahmed el-Seyyid' Kamil


Master Tfzi 198I, 306 s.. Edeb. Fak. Küt. No: 25657-25658
38)

--- i. 4 • --- •.•.•.••• ı.s- ~ i ..-


"
el-Şi'ir el-Kavmi Inde Mehmed Emin (Mehmed Emin Yurcakul'
da Milliyetçilik Şiirleri)
Haz. Hamide İbrahim IV~7

Mnstt'r Tezi 19R3, i84 S., Edeb. Fak. Küt. No: 25953-25954
39)
• ,:ıı- i ~,)LJ., ~ ~L.-Jl u.,....i.H~ J~Wjl ~ .,..L.c}1 ~
u , .rS~1 ~L .ı--aJ' Ai,)

Şi'ir el-Rebab Fi el-An"dol Fi Kurn el-Siib'i A~ar ve "Karacaoğ-


Jan" Rfr'id el-Şi'ir el-Şn'bi el-Türki (Anadolı'da 17. yy. Saz Şi'iri ve
Türk Halk Şiirinin Öncüfü Karacaoğlan)
MİsİR ARAl' CU~lHURİYETİ AY1'ı-ŞEMS ÜNivERSİTESi... 301

Haız. Reşad Muhammed Hamh:


Master Tezi 1983 369 S., Edeb. Fak. Küt. No: 25951-25952
40)
, ;;,;-; 1 ~J..ı...J '"",....:;-. -=- L" 1,.,1 J~ .:r- W,; ~ y~ ~,;\.-,..JI
T , 1 L...I.n..•.•
~

cl-Hayat cl-İçtirrıaiyye Fi Türkiye Min Hilal Rivayat Yakup Kad-


ri, Ankara ve Panorama 1-2 (Yakup Kadri'nin Ankara ve Panaroma
]-2 Romanlarında Türkiye'de Sosyal Hayat)
Haz. Seniyye Muhammed Mustafa
Master Tezi 1983, 221 S., Edeb. Fak. Küt. No: 25955-25956
41)

~.a.-.-J' erS ~'J cs-u---J' .J' .;.n ~, ~ )L•..,n


el-Hallaç Fi Şi'ir el-Ar"bi ve el-Türki el-Hadis (Günümüz Türk ve
Arab Şi'irinde el-Hallaç)
Haz. Abd l'1-Rez'lak Muhammed Hasan Berekat
,
Master Tezi 1983, 268 s.. Edeb. Fak. Küt. No: 26202-26203
42)

~-v""JI ~, ~~ J L- '..i J V ı..- ~J i .• . n ,rSU ....=


Tezakir el-Mimar Sinan; Dirare ve Terceme ila el-Arabiyye (Mi-
mar Sinan'ın Tezkireleri; İnceleme ve Arapçaya Tercüme)

Haz. Muhammed Seyyid Muhammed Cad


Master Tezi 1984.228 s., Edeb. Fak. Kül No: 26769
43)

Dirase el-Tahliliyye ve Nakdiyye li el..Kıssa el-Kasira Inde Ömer


Seyd el-Din (Ömer Seyfettin'in Kısa Hikayelerindeki Tahlil ve Tenkid)
Haz. Sonya Zekeriyya Ahmed
Master Tezi 1984, 200 S., Edeb. Fak. Küt. No: 26809-26810
302 SÜLEYMAN ÖZBEK

44)
~~.u-, c.s,....A.oJl ~ ~l t '.r-JJ ~.fJ' ..ı J t.-J, , ..;ı t ~, i..", .'J
J -'~i ,..J.-, ,r.-'~' ~Ht-. ~,~

Rti'ye el-Vesaik Fi- Masadır el-Türkiyye li el~Sıra' el-Osmani el-


Safevi ve Mukaddematihi Fi Ahd Bayazıd el-Sanı ve Selim el-Evvel
(Türk Kaynaklarında II. Beyazıd'ın ilk yılları ile Selim zamanı Os- ı.
I11anlı-Safevi Mücadelesi)

Haz. Tevfik Hasan Fevzi


Master Tezi 1986, 178 s., Edeb. Fak. KüL No: 27917-27918

. :45)

el-Şa'ir AhmedPaşa, Hayatuhu ve Asaruhu (Şa'ir Ahmed Paşa,


H~yatı ~~ Eserleri)

Haz. Huveyda Muhammed Fehmi

Master Tezi 1987, 193 S., Edeb. Fak. Kül. No: 27919-27920

'46)

el-Şa'ir el-Türki Mehmed Akif ve Asaruhu (Türk Şa'iri Mehmed


Akif ve 'Esederi)

Haz. Mecdi Salah el-MahlCıf


i

Master Tezi ?, 140 S., Edeb. Fak. Kül. No: 17420-17421/ Yeni
No: 313-314

47)

el-Remz Inde Tevfik Fikret (Tevfik Fikret'te işaretler ??)

Haz. Mecdi Salih el-MahlCıf

Master Tezi ?, ?, Edeb. Fa,k. Küt. No: 21530-21531


:ııiSİR AHAP CUMHURİYETİ AYI\-ŞEMS Üi\"İVERSİTESİ... 303

48)

roJ'
.i.....;...... 6....:....."..ı..-J' W L..." i ,.ı--l'
~' . ( J' ~, .; ın ..,..)LA...::ııı
,
el-Rivayat el-Türkiyye el-Hadise Münzü Bidaye e1-Karn el-Işrıyn
Hatta el InklHib el-luga"ı el-KemaIJ (Yirminci Yüzyıl B<Jşlarından M.
Kemal'in Harf Inkılabına Kadar Modern Türk Romanı)

Haz. Fethi Abd el-Müti el-Neklavi

Doktora Tezi 1975, 253 S., Edeb. Fak. Kül. No: 21 ıol~21.ıo2

49)
••.•.r-J' .;' ~r' ~, L-'.ı.J ~L., ":'.J~ ~'..:.L,.j,~
Maruzat Ahmed Cevdet Paşa; Dirase ve Tahkik ve Tercüme ila
el-Arabiyye (Ahmed Cevdet Paşa'nın Maruzatı; Arapça İzahh Tercii-
me ve Değerlendirmesi)
Haz. Macide Saliih Mahlud
Doktora Tezi 1983, 1025 S., EdebFa:k. Küt. No; 26194-26195

50)

Kemiil Paşazade Şairen (Şair Kemal Paşaziide)


Haz. Muhammed el-Reşid Muhammed Süleyman
Doktora Tezi 1984, 476 S., Edeb. Fak. Kül. No: 26805

5i)

el-Fikr el-Edebi ve el-Din! Inde el-Şeyh Said d-Nurs! (Said el-


Nursi'de Dini ve Edebi Fikirler)

Haz. Semir Rcı:eb Muhammed


,
Doktora Tezi 1984, 347 S., Edeb. Fak. Küt. No: 26791
304 SÜLEYMA~ ÖZBEK

52)

el-Medaih el-Nebeviyye Fi el-Edeb el-Türki (Türk Edebiyatında


Peygamberlik Methiyeleri (Natlar))
Haz. ?

Doktora Tezi 1985, 274 S., Edeb. Fak. Kül. No. 27176-27177
53)

v- J5 ~ (S""9.••-J1 ~l, ".L.-JI ~,r-:Jl ~l ~""~~i


..,....,.L:J' ~Wl "",.,.-Jl ~L.- cJ'.r-J' , rL.:J' , .rA-

el-1ğtırab Fi el-Şi'ir el-Türki el-Muasır ve el-Şi'ir el-Arabi Fi Kül-


li Min Mısr Vf el-Şam V~ el-Irak Ma' Ba\.l el-Harb el-Alemiyye el-
Saniye (II. Dünya Savaşından Sonra Irak, Şam ve Mısır'daki Arap
Şiiri ile Çağdaş Türk Şi'irinde Gurbet)
Doktora Tezi 1986, 359 s.. Edeb. Fak. Küt. No; 27838-27839
54)

es Jt....- ~, J L--S .;-ol;, Lo.; t.... \,,-j J wl ~ t,S-v-".11 ~.~,

el-Te'sir el-Ara b! Fi Asar Ziya Paşa ve Nl:Imık Kemal ve Ali Su-


adi (Ziya Paşa, Namık Kemal ve Ali Süadi'nin Eserlerinde Arapça'nın
Etkisi)
Haz. el-Safsafi Ahmed el-Mursi
Doktora Tezi ?, ? Eceb. Fak. Kül. No: 21 i 34-21 135

You might also like