Professional Documents
Culture Documents
5
5
Artık Kanûnî Sultan Süleyman öteden beri zihnini meşgul eden doğudaki meselelere
eğilebilirdi. Esasen uzun süredir ciddi bir şekilde askerî harekât yapılmayan
Batı’ya karşı gazâyı yeniden canlandırmıştı; şimdi sıranın, ciddi problemlerin
kaynağı olan Safevîler’e karşı İslâm’ın koruyuculuğunu üstlenme misyonuna geldiğini
düşünüyordu. Bu sadece askerî alanda değil dinî-siyasî alanda da Osmanlı
Devleti’nin genel görünüşünde önemli bir değişimi beraberinde getirecekti. Dinî
hassasiyetin giderek artması bürokratik ve siyasî mekanizmaları da etkileyecek bir
eğilime yol açacaktı. Bu durum İbrâhim Paşa’nın idamından sonra başlayan süreçte
kendini açık biçimde göstermiş, padişahın kendisinin de İslâm’ın koruyucusu olma
misyonunu hilâfet anlayışıyla bağdaşır bir genişlikte benimsemesine zemin
hazırlamış olmalıdır. Vezîriâzam Lutfi Paşa’nın daha sonra kaleme aldığı hilâfet
risâlesinde onu asrın imamı ve halife unvanlarıyla tanımlaması bu bakımdan
ilginçtir. Ayrıca Kemalpaşazâde, Çivizâde Mehmed ve Ebüssuûd Efendi’nin
şeyhülislâmlıkları dönemindeki uygulamaları da dinî anlayışın katı çerçevesi
bakımından önemli bir ipucu sağlamaktadır. Hanefîlik devletin temel doktrini olarak
âdeta resmî bir nitelik kazanmıştı. Hazırlanan veya mevcut olan kanun
derlemelerinde örfî uygulamalar şer‘î zeminde izah edilmeye başlanmıştı. Dinî
hassasiyetlerin arttığı siyasî zeminde dinden sapmakla itham edilenlerin takibatı
hızlanmıştı. Molla Kābız olayında padişahın fiilî şekilde devreye girişi yanında
daha sonra ilhâd ile suçlanan Kâşifî, Oğlan Şeyh İsmâil Ma‘şûkī (ö. 945/1539) ve
Şeyh Muhyiddin Karamânî (ö. 957/1550) gibi kimselerin idamları bunun tipik
örnekleridir.