You are on page 1of 173

Ivan Osokin'in

Tuhaf Yaşamı
P. D. Ouspensky

Ivan Osokin'in
Tuhaf Yaşamı

ROMAN

Türkçe'si
Esra Delen

i)ALTEO
ALTEO

ALTEOLtd. Şti. tarafından2003 yılında basılmıştır.


ALTEOLtd. Şti. ÇekirgeCad. No: 99/17 Bursa/ Türkiye
Tel: (0224) 236 41 31 - Faks: (0224) 236 81 21

Avrupa i rti ba t Adresi:


ALTEO Ltd. Şti.
Viale Oberdan 59, Camaiore55041 Lucca Italia

İlk Basımı 1947 yılında StourtonPress tarafından


ingiitere' de gerçekleştiriimiştir.
Sonraki basımı1987 yılındaArkana tarafından yapılmıştır.
(Strange Life of Ivan Osokin)
" 1947, P. D. Ouspensky
"2003; bu kitabın Türkçe yayın haklarıALTEO Ltd. Şti'
. ne aittir.
Herhakkı mahfuzdur.

Türkiye'deMartMatbaası tarafından basılmıştır.


MartPlazaMerkez MahallesiCeylan Sok. No: 24
Nurtepe, Kağıthane/ İstanbul
Tel: (0212) 321 23 00 - Faks: (0212) 295 11 07

Çeviren : EsraDelen
YayınaHazırlayan : TeomanAkben
Kapak Tasarım : EkberSürsal
Düzenleme : Maji Reklam veDanışmanlık

SpiritüalizmSerisi-1

Ivan Osokin'inTuhafYaşamı

l'ALTEO
BÖLÜMLER

Ol Ayrılış S ayfa 1
02 Üç Mektup 4
03 Lacivert Paltolu Adam 7
04 Aşk Hikayesinin Sonu 9
05 Büyücünün Evinde 10
06 Sabah 17
07 Düşünceler 23
08 Geçmiş 27
09 Bir R üya 36
10 Okul Çocuğu 42
11 Anne 44
12 Pazartesi 49
13 Gerçek ve Masal 53
14 Cezalı 57
15 Sıkıntı 59
16 Zeus 62
17 Okul Reviri 67
18 Evde 72
19 Tanechka 74
20 Amca 86
21 Şeytani Düzenek 93
22 Paris 99
23 Zinaida 109
24 Kaçınılmaz Olan 119
25 Bir Kış Günü 126
26 Çarkın Dönüşü 133
27 Eşikte 141
28 Sonuç 154
ÖNSÖZ

Kendimizden ve hayatımızdan hoşnutsuz bir biçimde, onu


tekrar etme olasılığımız üzerine, kaç kere hayal kurduk?

Ivan Osokin de bu gibi 'keşke 'lede düşünen bir karakterdir


romanda. O, 'sefil zaman'ın birkaç ytlını geri getirebilmeyi ve
hayatın kendisine sunmuş olduğu fırsatlara tekrar sahip
olabilmeyi ister. Çünkü 'bu sefer' her şeyin daha farklı
olacağına inanmaktadır.

Peki, genç Osokin'in hikayesinde olduğu gibi, en ufak detayı


bile hatırlayarak hayatımızı tekrar etme imkanı bulsak gerçekte
ne olur? Eğer olağanüstü bir büyü, varoluşun yolayrımlarmdan
yeniden geçmemiz için, bizi geçmişe götürse, kaderimizi
değiştirebilir miyiz; yoksa birbirini takip eden her sahne, tüm
detayıyla, bir filmin tekrarını izlermişiz gibi yinelenmeye mi
başlar?
'
Büyüleyici "Belle Epoque"un edebiyat ortamının mutlu bir
ifadesi olan bu kısa felsefi roman güncel ve eşsiz bir baş
yapıttır. Roman yinelenme temasını; ruh sonunda bu
gereklilikten arınıp da 'hayatın tuzağı'ndan uyanana dek kaygı
verici, bilinçsiz bir sonsuzlukta yaşamın tekrarlandığı ve aynı
etaplardan :yuvarlak salınımlarla tekrar tekrar geçildiği anlayışı
ile ele alır.

Yinelenme teması; bilinmeyen sebeplerden dolayı, -görünüşte­


Pisagor sonrası batı felsefesi kavramlarına zıttır. Yine de bu
tema; hayatının son yıllarına dek büyük zekasının en iyi
kaynaklarını yinelenme konusuna adayan -otodidakt, filozof,
matematikçi, biyolog, gazeteci ve psikolog- genç Peter Damien
Ouspensky'yi büyüler.

Ouspensky tarafından yazılmış tek roman olan 'Strange Life of


Ivan Osokin' (Ivan Ososk:in 'in Tuhaf Yaşamı), bir gençlik

1
dönemi eseri olmasına rağmen, yaşamının geri kalan yıllarının
fonunda titreyen ve bütün eserlerini birbirine bağlayan bir nota
edasıyla duyulur.

1905'te, Moskova'nın daha sonra silahlı bir ayaklanmaya


dönüşecek olan grevler ve büyük kargaşalarla alt üst olduğu
fırtınalı aylarında yazılan bu roman; ancak 1915 'te, yazıldıktan
on sene sonra basılabilir. İngilizce baskısının yapılması ise
öldüğü yıl olan 1947'de, kendi çabaları sonucu mümkün olur.

O endişeli zamanlarda kurgulanan roman, yazarın içsel bir


arayışla yanıp tutuşan ruhunu yansıtır. İşte Osokin; gezegeni bir
uçtan diğer uca cevapların peşinde dolanan, bilimsel
çalışmalarının yoğunluğunda bunlara ulaşamayan yazarın, bu
arayışları sırasında yarattığı, öf:Keli, sabırsız karakteridir.

Yazar ile karakteri arasında derin benzerlikler vardır. Osokin


gibi Ouspensky de intiharı arar ve durumunun dayanılmazlığı
karşısında iki kere intihara kalkışır. Ouspensky / Osokin
sevilmeyen adamdır.

Kendisinde olan bu sevgi eksikliği, bu kendi gelişimini diğer


bütün amaçların önüne koyma konusundaki yetersizliği, sıradan
insanda kendisini kaza ve hastalık şeklinde gösterir. Bunlar
gerçek ve kendine özgü intihar girişimleridir.

Ölüm her zaman bir intihardır.

İnsan tecrübeleri arasında kesinlikle en dönüşümlü olanı, en


amansız bir biçimde tekrarlananı ve mutlaka yeniden tecrübe
·

edileni fiziksel ölümün kendisidir.

Bebekler bağımlılığı ve ölüm hissini, her sözüyle ve her


hareketiyle ölüme itaat edilmesini öğütleyen anneden ve onları
düşkünlüğe ikna eden, ölüm-öğreticisi toplumdan öğrenirler...

ll
Televizyonu her açtığımızda ölüm haberleri duyarız. Sokağa
çıktığımızda karşılaştığımız herkes, aynı şeyden söz eder. Her
manzara ölümün bilgisini aktarır. İnsanlar, yolları kesip, ölmek
zorunluluğunu hatırlatan birer keşiş kesilirler.

Esasında bunların tamamı, yaşamın ölümden güçlü olduğu


bilgisine sahip çıkmak ve onu korumak için ne kadar güçlü
olmamız gerektiğinin basit birer göstergesidir. Yaşam ölümden
güçlüdür.

Ölümün kaçınılmaz olduğu inancı, er ya da geç bizi


öldürecektir. Uzun ömürlü olmamız; bu korkunç hayat ve ölüm
çemberinin geçerliliğini kabul eden ve destekleyen bu
ölümsever çığırtkanlara ve risklere rağmen, besleme cesareti
bulduğumuz ölümsüzlük 'rüya'sı11ın bir sonucudur.

İsyan, fiziksel ölümün sonucunun gün içinde yaşadığımız


ölümlerden farklı olmadığını anlamamızla başlar. Bunlar;
insanın, var oluşuna izin verdiği ve ifade ettiği, sınırsız negatif
duygular kümesinin içinde üretilmektedir. Bunlar; kendimizi
kabaca tanımladığımız ve , ilahi olanın anısını, imkansıza
ulaşmanın ilhamını kaybettiğimiz her defada, yavaş yavaş,
gerçek ve kendine özgü ölümler olarak, fiziksel olanın bir
provası gibi meydana gelirler.

İnsanı duygular ancak iki şeyle kökten geri getirilebilir: 'korku'


ve 'aşk'. Biri varken öteki yoktur: aşk: amore: a-mors. Ölümün
yokluğu.

İşte giriş anahtarı: Bütün olumsuz duygulara, onların ifadelerine


karşı girişilen bilinçli savaşım. Y engiye; sadece aşk tarafından
alt edilebilecek olan korkuya, o insani duyguya, bize hala
hükmeden o hayvani nostaljinin yankısına karşı yapılan
savaşımın içinden geçilerek varılabilir.

111
Ölümsüzlük; enerjinin, düşüncelerin ve duyguların özyönetimi
sırasında kendisini yapılandırmaya gereksinim duyar ve bunu
hemen şimdi yapmak zorundadır.

Herkes ölümle kendi içinde savaşmalı, sonsuzluğu içinde


hissetmeli ve yine, içinde bitmiş olan bütün iyi şeyleri geri
getirmelidir.

Her birey bunu, tekrara karşı verilen genel savaşın bir bölümü
olarak, kendi hesabına yapmalı ve aslında ölümün çok zor,
neredeyse imkansız olduğunu keşfetmelidir. Ölüm bizim
onayımıza ihtiyaç duyar.

h terdim ki: içimdeki her hücre doğum hakkım bildirsin, ölüm


bilgisine isyan etsin, onu yenmek ve fiziksel ölümsüzlüğe ermek
için, savaşmaya devam etsin.

Yarattığımız kabusu, bir ölümsüzlük rüyasıyla değiştirmek


gerek Sadece kendisini, daha derin ve daha gerçek bir parçasını
seven insan onu daha parlak kılar ve hayalinin duvarlarını
genişletebilir. Sadece hayal kuran bir kimse tekrarın dışına
çıkabilir ve yaşamını değiştirebilir.

Romanın baş karakteri, genç Ivan Osokin, insanların büyük bir


kısmı tarafından beğenilmediği, sevilmediği halde değişmek
istememektedir. Çünkü bunun bedelini ödemeye hazır değildir.

'Büyücü-öğretmen' ile karşılaşmak yani 'okul' gereklidir.


Zorunludur ama yetersizdir de. Gerçek, güzellik, zenginlik,
mutluluk bize armağan edilir, yada başka bir deyişle, dışarıdan
gelirse yararsız olur. Sahteliği, huzursuzluk ve fakirliği tekrar
inşa ederiz. Bunlar bizim geçemediğimiz smavlarımızdır.

Aslında yararsız görünen her tekrar, her sıkıntı ve problem bizi


daha iyi kılmak için gelir. Bu, bilinmez olduğu için yavaş bir
yoldur. Bize hastalık, bela kisvesi altında bir sıkıntı geldiğinde

ıv
onu adaletsizlik olarak tanımlarız. Onların mükemmel
dakikliğini ve aslında bizi iyi kılmak için geldiklerini göm1ek,
bizim için imkansız gibidir.

Eğer kendimize karşı dürüst isek hayatımızda hiçbir şeyi


değiştiremediğimizin farkına varırız. Her şey gerekli
olduğundan dolayı olmuştur. Bizi iyileştirmek için gelen her şey
deneyimdir. Her şey, başarısızlıklar, hastalıklar ve kazalar dahil
her şey: büyücü-öğretmen'in önüne çıkmamız için mükemmel
bir biçimde gerçekleşir. Büyük macera burada başlar.

Ivan Osokin'in hikayesi bütün bunlari bize gösterdiği ıçın


önemlidir.

Dünyada dışarıdan gelip bizi iyileştiren hiçbir şey yoktur. Bize


dışarıdan verilen bir şans, mutluluk veya zenginlik ters teper. O
halde anlamayan, unutan kişi için bazı olayların yinelenmesi
gerekli bir şeydir. Ama bu ilaca da her ilaca olduğu gibi, bir
bağışıklık yaratırız ve bir noktadan sonra yinelenme bile bizi
iyileştiremez.

Geçmiş ile gelecek aynı şeylerdir; zamanın hayali birer


bölümüdürler. Eğer geleceğimizi gerçekten değiştirmek
istiyorsak, geçmişimizi değiştirmek zorundayız. Bunu da
ancak yüksek bir anlayışla yapabiliriz.

Uyanan insan gerçekler dünyasına girer ve bir daha da geri


dönmez. Yinelenme bir dairedir. Rüya ise mükemmelliktir.
Mükemmellik hiçbir zaman geri gitmez ve eğrilip bükülmez.
Sadece eksiklik kendisini tekrar eder. Rüya ise hep yenidir.

Düşünüş ve kader aynı şeydir. Düşünce tarzımızı


değiştirmediğimiz sürece aynı yollardan tekrar geçmek zorunda
kalırız. Büyücü-öğretmen'in huzuruna vardığımız şu an ileriye,
yeniliğe sıçrama yapmak mümkündür.

v
Geçmiş hastalıktır ve hatıramızda kaldıkça geleceği de hasta
kılar. Çoğumuz nasıl bir yogi, bir usta, bir ölümsüz olunur, nasıl
'ben' olunur demek yerine geçmişe dönmeyi ve daha önceden
bıraktığımız izleri tekrar takip etmeyi diler. Yinelenme
tökezlemek demektir. Mükemmellik asla tekrarlamaz.

Tekrarı istemek hastalığa geri dönmeyi istemektir. Tekrar, izleri


derinleştirir ve daha konmaklı ama aynı zamanda mahkum
hissetmemizi sağlayan duvarları yükseltir. Tekrar etmekle
tanıdık bir yolda buluruz kendimizi.

Yeni her zaman maceracıdır; ne duvarları ne de önceden


yiirünmüşlüğün izleri vardır. Adım adım bizi yukarı çıkaracak
yolumuzu yaratırız.

Bir sonraki adım her zaman bilinmezdir. Aksi takdirde bir


sonraki adım olmaz.

Tekrar etme, zamanın ve uzayın izlerini tekrar geçmektir.


Tecrübe asla olumsuz değildir, her zaman iyileştirmek için
gelir. Yanlış olan tekrar etmektir. Geri dönmeyi dilemek,
hastalanmayı dilemektir. Onun hayatının başarısı, büyücü­
öğretmen'le karşılaşmış olmasıdır. Orada ise daha ileri gitmeyi
dilemek gerekmektedir.

Ölüm, bilinçsiz bir sonsuzluktur. Yinelenme ve unutulmaya


yeniden girme biçimidir. Sadece unutarak tekrarlamak
mümkündür. Ade, ruhlar için Lethe ırmağından, o unutma
nehrinden geçmeyi ön görüyordu. '4. yol' felsefesinde
hatırlamaya dayanan çabalar, bilinçli ölümsüzlük
yaklaşımıdırlar. Çünkü hatırlayan insan artık geri gitmez.

Ölüm kavramı, ölüm düşüncesi ve bunun kaçınılmazlığı bütün


hastalıkların sebebidir. Ölüm, ölümün kaçınılmaz olduğu
fikrinin sonucudur. Birisi üzgün veya hastayken, ölümün
kaçınılmaz olduğu fikrine kendi içinde izin verdiğini beyan

Vl
etmektedir. İnsanlar iyileşmekten korkuyorlar. İyileşmek yerine
hastalanmayı ve ölmeyi tercih ediyorlar.

Kendi güçsüzlüğünün ve çabalarının faydasızlığını keşfediş,


tam da içinde bulunduğu kafesi görme halidir. Bilmeme'nin
Sokratvari keşfi, varlığın kapılarını açar ve bilinçsiz bir
sonsuzluk çizgisi boyunca süregelen bir mahkumiyetten,
yinelenmenin sonsuz rotasından kurtulmak için gereken yeni
imkanlar bize sunuluverirler.

Psikolojik bir devrim mucizevi olanla karşılaşmayı diler. İşte,


'büyücü ile karşılaşma', Osokin'in hikayesinin etrafında
döndüğü merkezi elementtir. Bu, onun tuhaf yaşamının
anlatımını açar ve kapatır, var oluşun da bir göstergesidir.
Uçurumun başına gidecek kadar kendimizden hoşnutsuz
olduğumuzda, var olmanın acısı dayanılmaz bir hal aldığında bu
imkan yetişir. Büyücüyle karşılaşmak; kader çizgımızı
yükselterek bağlı olduğumuz sonsuz neden-sonuç zincirinden
kendimizi kurtarıp kendimize ulaşma imkanı veren öğretiyi
bulmak demektir.

Büyücü-öğretmen'le karşılaşma, hayatın mekanik


tekrarlarından çıkış deliği, kısır döngünün kırılması,
yinelenmenin kesintiye uğraması demektir.

Hayatın en önemli olayı olan bu durum karşısında eğer önceden


hazırlanmışsak:. bir ayağımızı, tıpkı bir basamak gibi geçmişin
üzerine koyabilir ve daha ileriye gidebiliriz ya da hayatımızı
tekrar etmek isteyebilir ve aynı tecrübeler, denemeler ve
zorluklar devrini yaşayabiliriz.

Büyücünün huzurunda ya ileri gidilir ya da insan hayatını göz


açıp kapayış kadarlık bir süreye sığdıran, her kalp atışında,
yanıp sönen bir böceğin kısacık yaşam süresine indirgeyen
bilinçsizlik mekanizması işlemeye başlar.

Vll
Başımıza gelen veya hayatımız boyunca karşılaştığımız her şey,
iki rakip kuvvetin sürtüşmesinden doğan zıtların dünyasal
kanununa tabidir . Var oluşun devir daimine dayanır ve
yinelenir. Her şey bizim dünya tanımımızı onaylar gibidir, her
şey uyuşur, düşünme ve var olma şeklimizi kuvvetlendirir.

Sadece mucize ile karşılaşmak, bize b ir çeşit müdahale imkanı


verir. Sadece bu karşılaşma; yeni olaylar, yeni imkanlar
yaratmaya müsait olan psikoloj imizdeki radikal dönüm
noktasını, olası bir reaksiyonu gerçekleştirmek için gerekli olan
şartları çalıştırır. Bu; eski bir filmin yeniden yapımı değil, yeni
bir yaşamdır.

Kim 'kendini hatırlama' fikri üzerinde çalışırsa büyücü­


öğretmen ' le, okul ile karşılaşma ve tanışma imkanına daha fazla
sahip olur. Kişi bu kez, mücadele etmeye ve sonunda
kazanmaya değecek en büyük şeyi istemelidir: Daha yüksek bir
sorumluluk, özgürlük ve aşk derecesini. . .

Prof. S tefano E . D'Anna


Rector, European School of Economics

Vlll
BÖLÜM I

AYRILIŞ

Ekranda ,Hoskova Kursk istmyonundan bir sahne... 1902 yılı


parlak bir nisan sabahı... Zinaida ve annesi, kendilerini Kırını 'a
uğurlamak üzere gelen arkadaşlarıyla birlikte yataklı vagonun
yamndaki peronda duruyorlar. Aralarmda 26 yaşmda genç bir adam
var. /ıdı, Jvan Osokin.
Saklamaya çalışsa da, Osokin pek rahat değil. Zinaida ise iki
kız arkadaşı ve abisiyle konuşuvor. Abisi Michail... Afoskova silahlı
birlikleri üniforması ıaşıyan genç bir subay; Osokin 'in de arkadaşı.

B ir süre sonra Zinaida Osokin' e döner, onunla yürümeye


başlar .
''Seni çok özleyeceğim. Bizimle gelememen çok acı. Gerçi
bana pek de ge lmek istiyormuşsun gibi görünmüyor, biliyorum
ki isteseydin gelirdin. Benim için bir şey yapmak istemiyorsun.
Geride kalmayı seçiyorsun. İ şte tüm konuşmalarımızı saçma ve
gereksiz kılan da bu. Ben artık seninle tartışmaktan yoruldum.
Nasıl istersen .''
Osokin daha da sıkılmıştır, kendini kontrol etmeye çalışır
ve zorlukla şunları söyler:
''Şimdi yapamam, ama sana söz veriyorum, daha sonra
geleceğim. Benim için burada kalmak nas ı l zor hayal bile
edemezsin."
"Evet edemem, çünkü buna inanmıyorum. "
Zinaida çabucak konuşur:
"Eğer bir adam, bir şeyi şu söylediğin kadar çok istiyorsa
harekete geçer. Eminim sen buradaki öğrencilerinden birine
aşık oldun; eskrim çalışan, şöyle tatlı, şiirsel bir kıza. Hadi ama,
itiraf et !" Güler. �

Zinaida'nm sözleri ve ses tonu Osoki n ' i çok derinde.n


yaralamıştır. Tam konuşmaya başlayacakken kendisine engel
olur, sonra Zinaida' ya döner:
"Bunun doğru olmadığını biliyorsun; biliyorsun ben sana
aidim."
"Nasıl bilebilirim ki?" der Zinaida şaşkın görünerek. "Sen
her zaman meşgulsün . Gelip bizi görmeyi hep reddediyorsun.
Şimdi de senden bizimle gelmeni istiyorum ve her zamanki gibi
benim için zamanı n olmadığını öğreniyorum. İki koca gün
birlikte olacağız. B ir düşün ne hoş bir yolculuk olurdu ! "
Osokin ' e kaçamak bir bakış fırlatır.
"Ve sonra Kırım'da birlikte ata biner, denize açılırdık.
Bana şiirlerini okurdun . Oysa şimdi sıkılacağım." Kaşlarını
çatar ve arkasını döner.
Osokin cevap vermeye çalışır, ama söyleyecek söz
bulamaz, dudaklarını ısırır ve sadece:
"Daha sonra geleceğim." diyebilir.
"Ne za man i stersen o zaman gel." der Zin aida
umursamazca. "Ama şansını kaybettin. Tek başıma yolculuk
yaparken sıkılacağım. Annem çok iyi bir yol arkadaşı, ama
benim istediğim bu değil. Tanrıya şükür yolcular arasında
tanıdığım bir adamı gördüm. Bak o beni yolda eğlendirebilir."
Osokin konuşmaya başlayacakken Zinaida devam eder:
"Ben sadece şu anla ilgileniyorum. Gelecekte olabilecek
şeyler hakkında neden düşüneyim ki? Sen bunu anlamıyorsun.
Sen gelecekte yaşayabilirsin, ben yaşayamam . "
"Hepsini anlıyorum," der Osokin "benim için çok zor
bunlar. Ama inan elimden hiçbir şey gelmiyor. Senden
istediğim şeyi hatırlayacaksın değil mi?"
"Evet, hatırlayacağım ve sana yazacağım. Ama ben
mektup yazmayı sevmiyorum. Çok mektup bekleme, gelmeye
bak. Seni bir ya da iki ay bekleyeceğim ama daha fazla
bekleyemem. Şimdi gitmeliyiz. Annem beni arıyor. "

Yataklı vagonun yanında bekleyen gruba katılırlar.


Osokin ve Zinaida'nm abisi istasyon çıkışına doğru
yürürler. Michail Krutitsky sorar:
"Sorun nedir Vanya? Pek neşeli görünmüyorsun. "
Osokin konuşacak havada değildir.
" İyiyim, ama Moskova ' dan sıkıldım. Belki ben de bir
y erlere gitmeliyim. "der.

2
İstasyonun önündeki geniş asfalt meydana çıkarlar.
Krutitsky, Osokin 'in e lini sıkar, merdivenlerden iner, bir araba
çağırır ve gider.
Osokin uzunca bir süre onun arkasından bakar ve
düşüncelere dalar:
"Bazen bazı şeyleri önceden biliyor olduğumu
hissediyorum, bazen de çok önemli bir şeyleri unuttuğumu .
Tüm bunlar zaten yaşanmış gibi tanıdık geliyor. Ama ne
zaman? Bilmiyorum. . . Tuhaf. . . "
Sonra yeni uyanmış bir adam edasıyla etrafına bakınır:
"İşte gitti ve ben bu rada yal nız ı m. Şu anda sadece onunla
seyahat edebilmeyi isterdim. Evet, sadece bunu isterdim.
Gün eye doğru gitmek, güneşe yaklaşmak ve iki koca günü
onunla geçirmek. Hatta sonra, onu her gün görmek.. . Denizi ve
dağları gö rmek . .. Ama g idemedi m. Ve o neden gidemediğimi
anlamıyor bile. Şu anda ceb imde sadece otuz k opek olduğunun
farkında bile değil . Sanki bunu bilseydi benim için daha mı
kolay olacaktı! "
Bir kez daha arkasına, istasyon binasının girişine bakar,
sonra başı önünde, merdivenlerden meydana iner.

3
BÖLÜM 2

ÜÇ MEKTUP

Üç ay sonra... lvan Osokin 'in .vaşadrğı yer. E§yalı ki ralan m ı ş


büyük bir oda. Etrafjakirce. Gri battani.ve örtiifnıiiş demir bir yatak ,

bir hwaho, çekmeceli bir sandık, küçük bir yazı masası, açık bir
kitaplık, duvarda Shakespeare \!e Pushkin 'in portreleri, eskrim
kıltçları ve maskeler.

Osokin odada bir aşağı bir yukarı yürümektedir. Kızgın ve


kaygılıdır. Y ohma çıkan bir sandalyeyi kenara iter. Daha sonra
masaya gider ve çekmeceden uzun, ince, gri zarflar içinde üç
mektup çıkarır. birbiri ardına okuyup yerine koyar.
İlk mektup. Mektupların ve dizelerin için teşekkürler.
Hepsi çok hoş . Yalnız onları kimin için yazdığını bilmek
istiyorum� benim için olmadığı kesin, öyle olsaydı burada
olurdun.
İkinci mektup. Beni hala hatırlıyor musun? Bana bir
alışkanlıkla ya da görev edinmişlik hissiyle mi yazıyorsun diye
sorguluyorum sık sık.
Üçüncü mektup. Söylediğim her şeyi hatırlıyorum. İki ay
bitmek üzere. Kendini haklı çıkarmaya ya da açıklama yapmaya
çalışma. Paran olmadığını biliyorum, ama ben hiçbir zaman
paranı istemedim k i . Burada senden daha fakir insanlar var.

Osokin odada yürür, masanın yanına gelince durur ve


yüksek sesle söylenir:
"Artık yazmıyor. Son mektup bir ay önce geldi. Bense ona
her gün yazıyorum."
Kapı vurulur. Gelen, Osokin . i n arkadaşı genç doktor
S toupitsyn' dir. Osoki n ' le el sıkışır ve paltosunu çıkarmadan
masaya oturur.
"Sorun ne? Çok hasta görünüyorsun."
Hızla Osokin' in yanına gelir ve alaycı bir ilgiyl e nabzını
arar . Osokin gül er ve onu iter, ama yüzünden bir gölge geçer.

4
"Her şey çürük Volodya. Nasıl anlatılır bu? Öyle garip bir
his ki, sanki hayatın içınden kesip attığı bir parçayım. Siz
ilerlerken ben hala yerimde sayıyorum. B i çimlendimıeye
uğraşı rken parçalara ayırıp karıştırdığım bir tangram sanki
hayatım. Sizler bildik yollarda devam ediyorsunu z . Şimdi
hayatınıza, sonrası için de önünüzde koca bir geleceğe
sahipsiniz_ Bense bütün çitlerden tırmanmaya çalıştığım halde
elimde ne şimdi ne de gelecek için bir şey var. Keşke en
başından tekrar başlayabilseydim. Her şeyi farklı şekilde
yapmam gerekirdi, bil iyorum. Hayata ve onun bana sunduğu
şeylere böyle isyan da etmezdim. Ş i mdi an lıyoru m ki kişı hayatı
alt etmek i stiyorsa. önce ona teslim o lmal ı . Çok fırsatım oldu ve
çoğu kez her şey benim leh i meydi. Ama şimdi bakıyorum da
elimde ne var; koca bir hiç . . . "
'"Abartıyorsun" der Stoup itsyn, '·seninle bizlerin arasında
ne fark var? Hayattaki güzel şeyler kişilere özel değildir ki?
Hem neden? Senin başına bizim bilmediğimiz ayrı bir şey mi
geldi?"
"Hiçbir şey gelmedi . . . Sadece kendimi hayatın dışında
hissediyorum."
Kapı bir kez daha çalınır. Osokin ' i n memur emeklisi olan
ev sahibi gelmiştir. Çakırkeyif, cana yakın ve çok konuşkan b i r
vaktindedir. Ama kirayı isteyeceğinden korkarak Osokin adamı
başından savmaya bakar. Ev sahibi gittikten sonra Osokin,
yüzünde bir iğrenmeyle elini kapıya doğru kaldırır.
'"Görüyorsun ya, hayat tamamı bunun gibi küçük
zorluklarla dolu önemsiz bir uğraş . Sen ne yapıyorsun bu
akşam?"
"Samoylofflar ' a gidiyorum. Spiritüalizm, medyumluk v e
benzeri araştım1alar konusunda bir çevre oluşturmaktan
bahsediyorlar. Harnovniki'de bir psişik araştırmalar grubu.
Orada olacak mısın? Sanırım sen de ilgileniyordun bunlarla."
'·Evet, ilgileniyordum, ama gittikçe bunun saçmalık
olduğunu daha iyi anlamaya başladım . Zaten davetli değilim .
Görüyorsun, sana bahsettim ya, kopuyorum. Onlar üniversiteyle
uzaktan ili şkisi olan bir grnp oldukları halde devamlı bu

5
ilişkiden bahsediyorlar. Ben onlar için neyim? B ir yabancıyım,
dışarıdakiyim ve bu her yerde ay n ı . Onların ilgi alanlarının v e
konuşmalarının dörtte üçü bana tamamen yabancı ve onlar da
bunu hissedivor. Kibarlıklarından bazen beni de davet edivorlar
- -

ama günbe gün aramızdaki uçurumun büyüdüğünü


hisscdivorum. İnsanlar benimle, başkalarıyla konuştuk larından
- -

farklı konuşuyorlar. Geçen hafta üç aptal kız öğrenci bana Kari


Marx 'ı okumamı tavsiye etti ve ben '"süt çorbasın ı tercih
"
ederim" dediğimde bir şey anlamadılar . Ne demek istediğimi
anlıyor musun? Bunlar tamamen saçmalık ve bu saçmalık ben i
yormaya başladı.''
'"Evet, sen inle tartışamam," der Stoupitsyn "ama emin im
ki hepsi senin hayal gücün."
Ayağa kalkar, Osokin ' in omzunu sıvazlar ve almak içi n
geldiği kitabı alıp çıkar.
Osokin de dışarı ç ıkmaya hazırlanır. Sonra masaya yürür�
düşünceli bir şekilde el inde paltosu ve şapkasıyla orada dunu.
'"Eğer Kırım - a gidebilseydim," der "her şey çok farklı
olurdu. Hem niye g itmedim ki? En azından baştan bir gitmiş
olurdum ve bir kez kapağı attıktan sonra n eyin önemi kalırdı
ki . . . Belki bir iş bulabilirdim . Ama, yok canım, insan Yalta'da
parasız nasıl yaşar? Atlar, tekneler, kafeler, bahşi şler, bunların
hepsi para demek. Hem doğru düzgün giyinmek de lazım.
Burada giydiğim elbiselerle oraya gidemezdim. Bütün bunlar
ufak şeyler ama bu ufak şeyler bir araya gelince . . Ve o, hala
orada yaşayamayacağımı anlamıyor. Gitmek istemed iğimi
düşünüyor ya da bir şeyi n beni burada tuttuğunu . . . Acaba bugün
de mi mektup gelmeyecek?"

Pushkın 'in "Narlar "ından bir hıkayede soytarıya hangısıni tercıh ettiği .wnı/ur:
f:..-ış/aya gönden imek ya da asılmak. Soytarı ise siit çorbasını tercih ettığını söyler.

6
BÖLÜM 3

LACİVERT PALTOLU ADAM

Jvan Osokin mektup gelip gelmediğini sormak için, Zinaida 'dan


*
postrestanı mektup yollamasın ı istediği, merkez posta binasındadır.
Hiç mektup yoktur.

D ışarıya çıkarken lacivert paltolu bir adamla burun buruna


gelir. Durur ve gözleriyle adamı inceler.
''Kim bu adam? Daha önce nerede görmüştüm? S uratı çok
tanıdık. Ve bu palto . . . "

Düşünceler içinde yürür. Sokağın köşesine geldiğinde iki


atın çektiği açık b ir arabaya yol vermek için durur. Arabanın
içinde Krutitsky 'nin evinde tanıştığı bir adam ve iki kadın
vardır. Osokin şapkasını çıkarmak için el ini kaldırır ama onu
görmezler. Gülümser ve yoluna devam eder.
Bir sonraki köşede Zinaida'nm erkek kardeşiyle karşılaşır.
Adam durur, Osokin'in koluna girer, konuşarak birlikte
yürürler:
"Haberi duydun mu? Kardeşim Albay Minsky ile
evleniyor. D üğün Yalta'da olacak. Düğünden sonra İ stanbul'a,
oradan da Yunanistan ' a gitmeyi planlıyorlar. Ben de bir iki gün
içinde Kırım'a gideceğim. Ona iletmemi istediğin bir şey var
mı?"
Osokin güler ve el sıkışırlar, neşel i bir sesle yanıt verir:
"Tabii, ona en iyi dileklerimi ve tebriklerimi ilet lütfen."
Krutitsky bir şeyler daha söyledikten sonra gülerek
uzaklaşır. Osokin de gülümseyerek "Hoşçakal" der ama
yüzünün değişmesi uzun sürmez. B ir süre yürüdükten sonra
dunu ve gelip geçenleri fark etmeden sokağa bakar kalır.

postrestant: göndericınin alıcı adresi olarak bir posta merkezini belirttiği, beklemeli
postalama yöntemi.

7
"İşte ! Demek bu yüzdenmiş . " diye söylenir. ''Şimdi her
şeyi daha iyi anlıyorum. Ne yapmalıyı m ? Oraya gidip
Minsky'yi düelloya mı davet edeyim? Ama neden ? Belli ki
her şey çok önceden ayarlanmış ve ben sadece eğlence olsun
diye çağrılmışım. İyi ki gitmemişim. Hayır hayır, bu benim
iğrençliği m . Böyle düşünmeye hiç hakkım yok ve bu doğnı da
değil. Bütün bunlar ben gitmediğim için oldu . Ama şimdi
kesinl ikle gitmeyeceğim ve hiçbir şey yapmayacağım. O
seçimini yaptı. Memnuniyetsi z olmaya hakkım var mı ki? Hem
zaten, ona ne sunabil irdim? Onu Yunanistan'a götürebilir
miydim?"
Yürümeye devam eder, sonra tekrar durur ve kendi
kendisine konuşmaya devam eder:
''Ama ben sanmıştım ki benim için gerçekten bir şeyler
hissediyor. Nasıl da konuşuyorduk birlikte! Dünyada öyle
konuşabildiğim tek bir kişi daha yoktu . . . O olağanüstü biri. Ya
M insky . . . Sıradanların en sıradanı bir adam . . . Ama yakında
güçlü bir adam olacak. Bense sokakta arkadaşları tarafından
bile tanınmıyorum."
''Hayır. yapamam . . .Ya bir yerlere gitmeliyim, ya da. . .
Burada kalamam. "

8
BÖLÜM 4

AŞK HİKAYESİNİN SONU

Akşam_ Osokin odas111dadır. Zinaida :rn m e ktup yazmak iizae


otıı rmıışıur ancak sa_ı:fa/arı p eşi sıra _vırtıp her seferinde baştan
başlaıııa1'tadır. "Irada bir yerinden firlavıp odada bir tur atar. Daha
sonra tekrar yazar, tekrar yırtar.

En sonunda kalemi elinden atıp bitik b i r halde


sandalyesine yığıl ı r.
'�Daha fazla yazamayacağım! " diye söylenir. '·Gunler,
geceler boyunca yazdım ona. Artık içimde bir şeyler kırılmış
gitmiş gibi. Daha önceki mektuplarım ona bir şey ifade
etmediyse, bu da _ bir şey ifade etmeyecektir. Yazmayacağım . . . "

Yavaşça ayağa kalkar. Kör bir adam gibi hareket ederek


masanın yanına gider, çekmeceyi açar. silahını ve kurşunları
alır. Silahı doldurup cebine koyar. Sonra şapkasını alır, ceketini
giyer. Işığı söndürür. dışarıya çıkar.

9
BÖLÜM S

B ÜYÜCÜNÜN EVİNDE

Jvan Osokin daha önceden tamdığı hı�viiciinüıı evindedir.


Büyücü (vi hi ri di r w her zmııan�t<"i kalite kanyak ve puroları vardır.
Osokin ve hüyücü ateşin başında otıırıır. forı oryantal, zengince
döşenmiş, büyük bir odadır hurası: fer/erde eski Fe değerli lrnıı,
Bt!lıarn, Çin lıalıları .. . Yüksek pencerelerden dökülen harikulade
desenli, işlemeli, antika perdeler... Oymalı. abanoz masa ve
sanda�veler... ffinl tanrılarının hronz heykelleri... Hint palmiye
yaprağı kitaplar ... Duvarın içinde bir oyuğa yerleştirifmiş neredeyse
gerçek boyda vırif bir Kwaıı-Yin heykeli . .. Çin işi kırmızı lake sehpa
üzerinde kutsal küre ... Büyücün ün sanda(vesinin yamndaki fildişi ufak
OJ'ma sehpa111n üzerinde bir kum saati . .. Sanda(11enin arkasında, siyah
bir Sibirya kedisi...
Keskiıı b akı şlı, iki büklüm. yaşlı bir adam olan büyücü, baştan
ayağa s(vah giyinmiş. Kafasında düz siyah, ufak bir kep var. Elinde
turkuvaz işlemeli, İran yapımı ince bir asa tutuyor.

Osokin karamsar durur. Puro içer ve hiç konuşmaz.


Büyücü, özellikle Osokin derin düşüncelere dalmışken:
"Sevgili dostum, bunu önceden biliyordun." der.
Osokin irkilir ve büyücüye bakar.
"Ne düşündüğümü nereden biliyorsun?"
"Ne düşündüğünü her zaman biliyorum."
Osokin baş ın ı eğer.
"Evet biliyorum artık hiçbir şey yapılamaz, ama aslında
var olmadığını senin de söylediğin şu sefil zamanın birkaç yılım
geri getirebilseydiın ... Keşke hayatın bana sunduğu ve benim
ziyan ettiğim fırsatlan tekrar yakalayıp ... Keşke her şeyi daha
değişik yapabilseydim . . . "
Yaşlı adam kum saatini eline alır, sallar ve ters çevirerek
kumların akışını izler.
"Her şey geri getirilebilir. Her şey. Ama bu bile işe
yaramayacaktır."
Osokin onu dinlemeden ve kendi düşüncelerine kapılmış
bir halde devam eder:

10
'"Keşke sonumun neye varacağını bilmiş olsaydım. Ama
kendime, kendi gücüme o kadar çok inandım ki. Kendi
yolumdan gitmek istedim. Hiçbir şeyden korkmuyordum.
İnsanların değer verdiği her şeyi boşverdim ve geriye hiç
bakmadım. Ama şimdi, geriye dönüp diğer insanlar gibi
olabilmek için hayatımın yarısını verirdim. "
Kalkar ve odada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başlar.
Yaşlı adam oturduğu yerden başını sallayıp gülerek onu
seyretmektedir. Bakışlarında alay eden ve gördüğüyle eğlenen
bir adamın tavrı vardır. Aşağılayan değil: anlayışlı, müşfik,
acıyan ama karşısındaki için bir şey yapamayacağını bilen bir
adamın alayı .
Osokin :
"Her zaman her şeye güldüm. Hayatımı alt üst etmekten
bile keyif aldım. Kendimi diğer insanlardan hep daha güçlü
hissettim. Hiçbir şey beni eğemedi, alt edemedi. Yenilmedim
eveti Ama artık savaşacak gücüm de kalmadı. Kendimi b ir tür
bataklığa sokmuş durumdayım. Kıpırdayamıyorum. Beni
anlıyor musun? Ö ylece durup bataklığın beni yutmasını
seyretmekten başka bir şey yapamam. "
Yaşlı adam oturur ve ona bakmaya devam eder.
''Her şey nasıl bu hale geldi?"
"Nasıl mı? Benim hakkımda o kadar çok şey biliyorsun ki
bunu da bilmen gerek. Okuldan atıldıktan sonra başıboş
dolaşmaya başladım. Sadece bu bile benim hayatımı
değiştirmeye yetti. Ve her şeyden uzak kaldım. Okul
arkadaşlarımdan bazıları hala üniversitede, bazıları mezun
oldular; ama neticede her biri yaşamlarını bir şekilde garanti
etti . Ben onlardan on kat fazlasını yaşadım, daha çok biliyorum,
onlardan yüz kat fazla okudum ve gördüm; ama hala insanların
tenezzül etmediği b iriyim. "
"Hepsi b u mu?"
'"Evet, hepsi. Aslında tam hepsi de değil. Başka fırsatlarım
da oldu ama birer birer ellerimden kayıp gittiler. İlki en
önemlisiydi. Ne kötüdür ki hayatı sonunda neler olacağını
bilemeyecek kadar gençken, geleceğimize etki edecek ve onu

11
tümüyle dcgiştirccek güçte olduğumuzun farkına varamadan
yaşıyoruz. Sonuçlarının nckr olabileceğini kestiremeyecek
kadar küçükken. b ilmed e n veya istemeden de olsa, tüm
hayatımızı etki leyeb ilecek ya da geleceğimizi tamamıyla
değiştirebilecek kadar büyük yanlışlar yapıp fark ın da bile
olmamamız ne kadar kötü. Okulda yaptıklarım zararsız
şakalardı alt tarafı. S ıkıl ıyordum , ne ·yapayım. Ama nerelere
varacağını bilseydim yapar ın ıyd ım saıuyorsu n ?''
Ya şlı adam o nayla rcasına ba;;ını sallar.
""Evet yapardın."
"Asla!"
Yaşlı adam güler.
Osokin odayı arşınlamaya devam eder, derken durur ve
tekrar başlar:
··sonra, amcamla aramın bozulmasına neden izin verdim
ki? İhtiyar bana karşı gerçekten oldukça iyi n iyet liy di ama ben ,

onun vesayeti altında bulunan bir kızla günler boyu ormanda


gözden kaybolarak, adeta kasıtlı b ir şekilde arandım. Doğru.
Tancchka çok tatlı bir kızdı ve ben sadece on altı yaşı ndaydım .

öpüşmelerimiz dt': çok hoştu. Ama b i zi yemek odasında


öpüşürken yakalaymca ihtiyar öfkeden çılgına döndü. Ne kadar
aptalcaymış! Bunun ne sonuçlara yol açacağını bilseydim sence
durdurmaz mıydım?"
Büyücü tekrar güler.
"Biliyordun."
"Osokin sanki uzaklarda bir şeyı görüyormuş ve
hatırlıyormuş gibi gülümseyerek durur."
"Belki de biliyordum, ama o zamanlar öyle heyecan verici
geliyordu ki. Yine de yapmamalıydım. Eğer neler olacağını
açıkça görebilseydim, Tanechka'dan uzak durmaz mıydım?''
''Çok açık bir şekilde biliyordun. Düşün, anlayacaksın."
"Tabi ki hayır. Bütün problem neler olabileceği hakkında
kesin b i lgimiz olmaması . Eğer hareketlerimizin sonucunu tam
olarak bilebilseydik, yine böyle m i davranırdık sanıyorsun?"
'"Her zaman bilirsin." der yaşlı adam Osokin' e bakarak.
"Bir insan, diğerlerinin davranışlarının veya hesapta olmayan

12
olayların sonucunda neler olabileceğini değilse de kendi
davranışlarının sonucunda neler olacağını her zaman bilir."
Osokin düşünceler içinde kaybolmuş gibidir. yüzünden bir
gölge geçer.
"Belki de olacakları önceden gördüm. Ama bunu b ir kural
olarak almamak gerek . . . Hem ben hayata hep diğer insanlardan
farklı yaklaştım."
Büyücü gülümser.
"Hayata başkalarından farklı yaklaştığından emin olmayan
tek insanla bile karşılaşmadım daha."
Osokin dinlemeden devam eder:
'"Ama b en, başıma gelecekleri bile bile, neden bunları
yapayım ki0 Askeri okulda olanlara bir bak. Orasının benim
için çok zor olduğunu anlıyorum çünkü disipline alışkın
değildim, ama bu çok saçma. Kendimi dayanmak için
zorlayabilirdim. Her şey gayet yolunda gitmeye başlamıştı ve
okulun bitmesine az bir süre kalmıştı. Sonra bir anda, yine sanki
kasıtl ı gibi, izinden geç dönmeye başladım. Bir Pazar, diğer bir
Pazar daha ve sonunda bir kez daha geç gelirsem okuldan
atılacağımı söylediler. Ondan sonra iki kez zamanında geldim
ve sonra Leontieffler'deki o akşam ve o siyah e lbiseli kız. Bu
kez, bırakın geç kalmayı, hiç dönmedim. . . . Bütün bunların
üzerinden geçmenin ne yaran var ki? Sonuç olarak okuldan
atıldım. Ama baştan bunun böyle olacağını bilmiyordum."
"Biliyordun." diye tekrarlar büyücü, Osokin güler.
"Peki bu durumda bildiğimi varsayalım, ama bütün bu
saçmalıklardan sıkılmıştım, sonuçta herkes her zaman en iyisini
bekler. Şunu anlamanı isterim ki, ben 'bilmek'ten bahsettiğim
zaman gerçekte sadece varsaymak demek olan bilmeyi
kastetmiyorum. Diyorum ki, eğer başımıza ne geleceğini tam
olarak bilseydik kesinlikle farklı davranırdık."
"Sevgili dostum, ne dediğinin farkında değilsin. Eğer bir
şeyi kesin olarak bilseydin, bu onun kaçınılmaz olması demek
olurdu. O zaman da hareketlerinin hiçbiri onu değiştiremezdi.
Bazen kimi şeyleri baştan bilirsin, örneğin ateşe dokunduğunda
yanacak olman. Ama ben bunu kastetmiyorum. Benim

13
kastettiğim, davranışlarının herhangi birinin nelere yol
açacağını aslında her zaman bildiğindir; garip bir şekilde bir
şeyi yapmak ama yapmamanın getirebileceği sonucu elde etmek
istiyorsun. "
"Elde edeceğimiz sonuçları her zaman bilemeyiz ki !" der
Osokin.
"Her zaman. . .
"

"Bir dakika, ben Türkistan' da paralı askerken her şeyi


biliyor muydum yani? Hiç umudum yoktu. Ama yine de bir şeyi
bekliyordum."
Büyücü yine güler.
"Yapabileceğin hiçbir şey yoktu. Hiçbir şey sana bağlı
değildi ve sen de bir şey yapmadın."
Osokin devam eder:
''Bir anda teyzelerimin birinden bir miras kaldı. Otuz bin
ruble. Bu benim kurtuluşum oldu . Başlangıçta oldukça akıllı
davrandım . Yurt dışına gittim, bir dönem yolculuk ettim. Daha
sonra Sorbonne' da konferanslara katılmaya başladım. Her şey
tekrar mümkün görünmeye başladı; çoğu şey eskisinden de
iyiydi ve saçma sapan bir zamanda, aptalca ve anlamsız bir şey
yaptım. Kalan paramın tümünü, bunu fark bile etmeyen zengin
İngi liz ve Amerikalı öğrencilerle birlikte rulette kaybettim. O
zaman ne yaptığımı biliyor muydum? Ama her şeyi o an
kaybediyordum. Eminim ki nereye gittiğimizi biliyor olsaydık,
sık sık duraklardık."
Yaşlı adam yerinden kalkar ve bastonuna dayanarak
Osoki n ' in önünde durur:
"Ama daha önce de, kağıt oyunlarında ve rulette büyük
paralar kaybettin." der. "Bunu bana kendin söyledin. Neden
mirasının sadece üçte biri kaldı?"
"Tüm paramı kağıt oyunlarında kaybetmedim. Yurt
dışında dört yıl yaşadım. Zaten hiçbir koşulda gelirimle
yaşayamazdım. Mezun olabilmek ve b ir iş bulabiimek için
yeterli param hala vardı."

14
"Evet, dediğin doğm olabilir ama zaten paranı
kaybediyordun ve tamamını kaybetmen kaçınılmazdı.
Biliyordun. Her zaman biliyordun ama hiç durmadın."
Osokin başını sabırsızca sallar.
"Tabii ki hayır, tabii ki hayır ! " diye bağırır. "Eğer
bilebi lseydik ! . . . Bizim şanssızlığımız bir masanın üzerinde
emekleyen kör kedi yavrulari gibi olmamız. Hiçbir zaman
kenarın nerede olduğunu bilmiyoruz. Önümüzde neler olduğunu
bilmediğim i z için saçma davranıyoruz. Eğer bilebilseydi k !. ..
Eğer birazcık ileriyi görebilseydik! . . .
"

Osokin, odada bir aşağı bir yukarı yürür daha sonra da


yaşlı adamın önünde durur.
"Dinle, senin büyün benim i çin bunu yapamaz mı? Beni
geriye döndüremez misin? Bunu uzun süredir düşünüyorum ve
bugün Zinaida' nın haberini aldıktan sonra, bunun benim için
tek yol olduğunu anladım. Yaşamaya devam edemem. Her şeyi
berbat ettim. Mümkünse beni geri yolla. Her şeyi farklı
yapacağım. Yeni bir yolda gideceğim ve zamanı gelince
Zinaida ile karşılaşmak için hazır olacağım. Yaklaşık on yıl geri
gitmek istiyorum, daha bir okul çocuğu olduğum zamana. Söyle
bana, bu mümkün mü?"
Yaşlı adam başını sallar.
"Evet, mümkün."
Osokin şaşkınlıkla durur.
"Bunu yapabilir misin?"
Yaşlı adam tekrar başını sallar.
"Bunu yapabilirim, evet, ama senın ıçın daha ıyı
olmayacak."
"Bu benim sorunum. Beni sadece on, hayır on iki yıl
öncesine gönder; ama her şeyi, anladın mı, en ufak ayrıntısına
kadar her şeyi hatırlamam şartıyla. Bu on iki yılda edindiğim
her şey benimle kalmalı; bütün bildiklerim, bütün
deneyimlerim, hayata ilişkin tüm bilgim. O zaman her şey
yapılabilir!"
"Seni istediğin kadar geriye gönderebilirim. Her şeyi
hatırlayacaksın, ama bu hiçbir işe yaramayacak."

15
Osokin heyecanla konuşur;
'·Nasıl hiçbir işe yaramayacak? Korkunç olan, yolumuzu
bilmememiz. Eğer bilip hatırlarsam, her şeyi farklı yaparım. Bir
amacım olur, yapmam gereken zor işlerin neye yarayacağmı
bilirim. Bunu nasıl söylersin? Tabi ki bütün hayatımı
değiştireceğim . Daha okuldayken Zinaida' yı bulacağım. O
hiçbir şey bilmeyecek, ama ben bileceğim. Daha sonra
karşılaşmamız gerektiğini düşünerek davranacağı ın. Hayatımla
yine dalga mı geçeceğimi sanıyorsun? Kesinlikle hayır!"
Yaşlı adam yavaşça oturur ve ona bakmaya devam eder.
''Eğer mümkünse yap . İstediğin gibi on iki yıl geriye
gideceksin ve unutmak istemedikçe her şeyi hatırlayacaksın.
Hazır mısın?"
"Kesini ikle. Eve geri dönemem. Bunun artık mümkün
olmadığını hissediyonım."
Yaşlı adam üç kez ellerini çırpar. Büyücünün hizmetçisi
olan bir Çinli usulca içeri girer. Uzun, tek örgü saçı vardır:
kenarları kürklü, mavi, ipek bir giysi ve kalın tabanlı
ayakkabılar giymiştir. Büyücü ona alçak sesle b ir şeyler söyler.
Çinli sessizce, içinde kömür yanan bir mangal ve uzun bir vazo
getirir, büyücünün önüne koyar. Kedi, büyücünün sandalyesinin
arkasından aşağıya atlar ve Ç inlinin arkasından yürür. Yaşlı
adam bir elini vazoya sokar, diğeriyle de Osokin 'c koltuğa
oturmasını işaret eder. Osokin oturur.
Yaşlı adam ateşe bakarak anlaşılmaz sözler mırı ldanır,
sonra elini yavaşça vazodan çıkararak bir avuç gri-yeşil tozu
mangala savunır. Bir yandan da masadan kum saatini alır, sallar
ve ters çevirir. Mangalın üzerinden kokulu ve keskin bir duman
yükselir.
Bütün oda dumanla kaplanır ve sanki birden bire insanla
dolmuş gibi bir sürü hareketli figür belirir odada.
Duman yok olmaya başladığı zaman, yaşlı adam koltukta,
elinde kum saatiyle oturmaktadır.
Osokin yoktur.

16
BÖLÜM 6

SABAH

1890 Ekimi'nde erken bir sabah vakti . . .

Bir erkek okulunda yatakhane __ , Sıra sıra yataklar. . .

Battaniye/ere sarılı bir sürü uyuyan figür. Kemerin altından


yatakhanenin diğer tarafı görülüyor. Lambalar açık. Dışarısı hala
karanlık Saat altıyı \'Uruyor. Kajka.�va sm·aşı gazisi "Kurbağa·-·
lakaplı hizmetli, yatakhanenin en uzak ucunda görünüyor ve yataklar
arasındaki yol boyunca elindeki zili çalıyor.

Yatakhaneye hemen bir canlılık gelir. İçerisi hareket ve


gürültüyle dolar. Kimileri zıplayıp battaniyelerini atarken
kimileri de uykudan yarım dakikacık olsun fazla nasiplenmeye
çalışır. On üç yaşlarında bir çocuk yatağında zıplayıp dans
etmeye başlar. Yatakhanenin diğer ucundan birisi ona yastık
fırlatır. Yatakhane müdürü; mavi smokini demir düğmeli, kızıl
sakallı sıska Alman; bir yataktan diğerine .Jiirüyerek henüz
uyanmamış olanların battaniyelerini çekiştirir.
Duvarın yanındaki yatakta Ivan Osokin doğrulmuş, dik
bakışlarla ve şaşkınlıkla etrafı süzmektedir. On dört yaşındaki
bir çocuk gibidir.
"Hepsi rüya mıydı; peki bu ne demek?" diye kendi
kendine konuşur. "Ya şimdi, bu gördüklerim, bunlar da mı
rüya?"
"Büyücüye gittim ve beni geri yollamasını istedim. Beni
on iki yıl geri yollayacağını söyledi. Bu doğru olabilir mi? Bir
silah al�m ve evden çıktım. Evde kalamazdım_ Zinaida'nın
Minsky ile evleneceği doğru mu? Ne tuhaf bir rüya! Yatakhane
gerçek bir yatakhaneye benziyor. Kendimi burada bulmak
istiyor muyum gerçekten, aslında emin değilim; burası da
dayanıl mazdı. Yaşamıma nasıl devam edebilirim ki? Artık
Zinaida yok. Bunu kabul edemem, asla. Bü1ücüye hayatımı
tümden değiştirmek istediğimi söyledim ve çok geriden tekrar
başlamam gerektiğini . . . Yani beni gerçekten geri mi gönderdi?
İmkansız ! Biliyorum bu sadece bir rüya. Evet_ Gerçekten

17
okulda olduğumu düşünmeyi deneyeceğim. . . Bu daha mı iyi
yoksa daha mı kötü ? Ne söyleyeceğimi b ile bilmiyorum. Neden
korku ve üzüntü veriyor bana bunlar? Böyle olmamalı . . . Ama
Zinaida ... Yo bu gerçek bir kısır döngü ve ben gerçekten bir
öğrenciyim, demek ki hep si rüyaymış -Zinaida ve diğer her şey.
Bu doğ ru olabilir mi olamaz mı'> Peki, okuldayken, bilmediğjm
ve bilemeyeceğim bir suru şey vardı. Bunu hemen
d eneye ceği m . Ne hatırlamaya çal ışay ı m " Buldum! O zamanlar
ben İngilizce bilmezdim. Daha sonra öğrendim. Eğer şimdi
biliyorsam, bu demekti r ki her şey gerçeJ....ii, yurt dışına
gitmi ş liği m ve diğe r her şey, h e p s i gerçekti. Stcvenson ·ın bir
hikayesi vardı, kralın ertesi güne güç yeti re m ey e n kızıyla
ilgili . . .. Nasıl başlıyordu ? 'Duntrine kralının yaşlanınca bir kızı
oldu. ve o iki deniz arasındaki kral kızlarının en güze lı)ıdi. . .
'Yarının Şarkısı' mıydı adı? Evet ! "
"Demek ki doğru. B e n İngilizce biliyorum. Hatta devamını
da hatırlayabi lirim. ' . .. saçları altınla işlenmiş gibiydi. gözleri
nehirde biriken sular gibi: ve Kral. kızına kumsalda. terası ve
taştan bir avlusu. dört köşesinde dört kulesi olan bir kale
verdi.' . . .o zaman, bütün bunlar rüya demek!"
"Osokin l Osoki n ! " diye bağırır arkadaşı Memorsky.
'·Neden orada öyle baykuş gibi oturuyorsun? Uyanamadın mı
hala? Duymuyor musun, Alman daha giyinmemiş olanların
isimlerini alı yor. Uyan, seni şeytan kuklası 1"
Osokin yastığı kapt ığı gibi, gülüp duran Memorsky'ye
fırlatır. Memorsky yana çekilerek zekice kurtulur. T am o anda
Alman müdür kemerin arka tarafından çıkar ve Mcmorsky'nin
başının üzerinden uçan yastığı yüzünün orta yerinde bulur.
B eklenmedik darbeyle sendeleyen adam sinirden deliye dönmüş
bir halde Osokin e çullanır.
·

Alman'ın çocukları yakalarına yapışıp, dikilecekleri ceza


yerine kadar sürükleyerek götünnek gibi b ir hu)'u vardı . 'Saatin
altı', 'lambanın aJtı' veya ' ki tap lığ ın yanı', ya da sadece 'duvar
dibi' gibi bir yere. Çocu k la ra göre oralarda di k ilmek değildi asıl
saçma ve gurur kırıcı olan; Alman'ın tavrıydı.

18
Osokin ilkin çaresızce Alman'a bakar ve durumu
açıklamak ister. ama o öfkeden delirmiş yüzü görüp niyetini
anlayınca benzi atar ve ken d i ni korumak istercesine ellerin i
kaldırır. Bu hareketi v e Osokin 'in yüzündeki ifadeyi gören
Alman durur. Bir an durup bakışırlar. Çocuklar merakla bir
halka oluverir. Alman sinirden boğulacak gibidir. ama kendini
kontrol eder ve durumu Osokin için elinden geldiğince
tatsızlaştırmaya çalışır.
Osokin' c bağırır:
"Neden giyinmedin? B u rezil durum daha ne kadar devam
edecek? Daha sabahın köründe kavgaya başlıyorsunu z ! Herkesi
bekletiyorsun. Eğer kendin yık�nmazsan hizmetlilerden seni
yıkamalarını isteyeceği m . Acele et ve giyin, daha sonra da
saatin altına git . Kahvaltı etmeyeceksin ve hazırlanma sırasında
kitaplığın yanında duracaksın . Sonra Gustav Lukitch ' le
konuşacağım. Ş imdi, giyi n ! "
Alman sertçe döner ve çıkar. Bazıları gülerek, bazıları da
avutup cesaret verici sözler sarf ederek dağılırlar. Osokin sinirli
bir şekilde giyinmeye başlar.
""Ne kadar saçma:' diye geçirir aklından. '-N e aptalca bir
rüya! O iğrenç yüzü tekrar gördüğünü düşün bir Osoki n ! Ama
neden giyiniyorum ki ! Yatakta kalıp yatacağım. Bu tabii ki
sadece bir rüya!"
Ama tam o anda büyücüyü hatırlar ve şaşkınlığına
kahkahalarla gülmemek için kendini zor tutar:
'"Büyücünün ne diyeceği ni tahmin edebiliyoru m! Bu yen i
bir hayata başlamak için gerçekten mükemmel bir yol. Garip
olan buniln daha önce de aynen olmuş olması. Bu yastık olayını
çok iyi hatırlıyorum. Ama bunun bugün olacağını nasıl
bilebilirdim? Büyücü kesinlikle b iliyordun diyecek. Aslında
tam da yastığı fırlatacakken aklımdan geçmedi değil.
Durabilirdim, durmak istedim_ ama yine de fırlattım ! Kahrolası
Alman. Tabi ki orada olacaktı. Şimdi gidip Gustav' a şikayet
edecek ve durum iyice tatsızlaşacak. Bu demektir ki i zinlerim
durdurulacak ve belki de davranış notum indirilecek. Ama
neden kafa yoruyorum ki? Öyle ya da böyl e hiç fark etmez.

19
Nasıl olsa uyanacağım. B iraz çaba harcamalıyım: bütün
bunların hiçbiri gerçek değil. Uyanacağım."
Alman kemerli kapıdan görünür.
''Hata hazır değil misin?" diye bağırır Osokin' e. "Prokofy,
onu saatin altına götü r ! "

Osokin · i n en iyi dostlarından o la n ve öğrencilerin ' p atates '


d iye çağ ı rd ı k l a r ı asker eskisi hizmetli P ro kofy. yatakhanenin
diğer ucundan gönü lsüzce Osokin·e doğru '\iitii r. İki ate ş
arasmda ka l d ı ğı n ı anlayan Osokin, daha az acı vereni se çer ve
hav lu sunu alarak yatakh ane y i hızla te rk eder .
Küçük sınıflarla bü�iik sı nıfları n yatakhanelerinin
arasındaki m erd i ven boşluğu: alt kata inen. geniş, dem i r
m erd iv en � duvarda � uva r la k sarı bir saat : saatin altında O so k in ;
üzgün ve sersem lemiş ayakta dik i lmektedir. Ç oc uk l a r önünden
gelip geçtik lerinin fa rk ı nda bile değil lerdir.
" Del i riyormuyum. yoks.a zaten del irdi m ıni ?" diye
düş ünür. '"Bunlar bi r rüya olamayacak kadar gerçe ks i .
Uyana m ı yoru m Gerçekten okula dönmüş olmam imkansız.
.

Bütün bu olanl a r çok saçma. Eğer hayatım hakk ı nda ve Zi n aida


hakkında düşi.inmcye başlarsam. uyan ı rı m bil iyorum . . . Ama
,

aptal A l man ı ' ve Cu m artes i günü bu rada tutulacağım ı


düşünmekicn kendimi a\amıyonım. B u yüzden u yum aya devam
ediyorum. Çıkış yasakl a r ı yla boğu lmak üzere oku la geri
dönmüş olmam çok kom ik olurdu. Yo, bu çok saçma. Eğer
gerçekten geç mi şe dönmüşsem bu n dan en iyi şeki lde
yararlanmam gerekir: aslında Zinaida'yı küçük bir kız o larak
görmek ilg i nç o lurdu . Hangi o k-u la gi tt i ği n i bile biliyornm.
Mins ky ile ev l enip ben i m için bir yabancı ol acağ ı doğru mu
peki? O zaman niye onu görmek isteyeyim ki? An l amadığı m bi r
şey var : bu aptal rüya neden bu kadar uzun sürdü? Genelde rüya
gördüğümü a nl ad ığ ı m anda uyanırı m . A ma ş imd i. bir şey
yüzü nden. uyanamıyoru m . Ne yapacağımı biliyorum.
Tırabzanların üze r i n den alt kata a t la yacağı m . Eğer havada
yüzersem bu bir rüya demektir. Nas ılsa ge rç ek değil , öy l eyse
düşemem."

20
Osokin uzun b ir adımla, kararlı bir şekilde sahanlığı geçer,
tırabzanın demirini kavrar ve aşağıya bakar. Tam o sırada kendi
yaşıtı birkaç çocuk yatakhaneden koşarak çıkarla r . Osokin · i
tırabzanın üzerinden eğilmi ş görünce üzerine çullanıp
düşürürler. Hepsi güler.
Osokin kendini kurtam1aya çalışırken ona saldıranlardan
birinin yüzüne kazara dirseği çarpar. Çocuğun büyük acı çektiği
açıktır. Bağırır ve ellerini yüzüne kapatır. Pannaklarınm
arasından kan s ı z m aktad ı r . Diğer çocuklar Osokin' i bırakırlar
ve merakla olacakları beklemeye koyulurlar. Alman son
sınıfların yatakhanesinden çıkar ve olaya müdahale eder.
Cezalandırılması amacıyla saatin altında dunnası emredilen v e
kımıldamaya bile hakkı olmayan Osokin yerinden ayrılmış, bir
kavgaya karışmış ve Klementieff in bumunu kırmıştır.
Tüm delil lerin kendi aleyhinde olduğunu fark eden
Osokin, bir şeyler söylemeye çalışır ama Alman onu
konuşturmayacaktır:
"Yine bir kavga ve yine Osokin. Ş i mdi söyle, kim senin
yerinden ayrılmana izin verdi? Ama yoo, artık iş çığırından
çıktı ! "
Alman gitgide daha kızmaktadır.
''Seni zincirleyelim mi, kafese mi kapatalım? Yoksa deli
gömleği mi
istersin? Bir saniye bile yalnız bırakılmaya
gelmiyorsun. Y et e r artık! Sana bakacak adamlarım yok benim.
Herkes yemekhaneye gi tt iğ in de sen burada kalacaksın ve
Gust:n Lukitch gelene kadar saatin altında hazır olda
bekleyeceksin. O nasıl isterse öyle yapsın seni. Benden bu
kadar. Ve b uradan kıpırdayacak olursan seni revire yollarım,
haberinblsun."
Osokin tüm olan bitenden iğrenmi ştir, sinirlidir ama bir
taraftan da Alman ' ın görüntüsüyle içten içe eğlenmektedir.
Kendisinin, b ir okul çocuğu olmadığını ve bunun sadece bir
rüya olduğunu anlatmak için bir şeyler söylemek ister, ama
hiçbir şey söyleyemez. Yine de Alman'ın tehditlerinden dolayı
huzursuzdur, kötü bir şeylerin gelişini beklemeye ko)ulmuş
gibidir.

21
Osokin dikilirken sahan.l ığın öbür ucunda çocuklar ikili
gruplar halinde toplanmaya başlarlar. Alt sınıflar önde, üst
sınıflar arkada. Toplam yüz kadardırlar.
Alman bağırır:
'·Prokofy ! Osokin saatin altında duracak. Eğer yerinden
kıpırdayacak olursa beni çağır."
Alman nefretle Osokin 'e bakar ve çocukların önünde,
koridor boyunca yürümeye başlar. Çocuklar ardı sıra yürürken,
Osok i n ' i hiç dikkate almazlar.
Memorsky bağırır:
"Osokin, sana getireceğim."
Oku l dilinde bu, Memorsky' nin, kahvaltısız kalan
Osokin 'e bir parça ekmek getireceği anlamına gelmektedir.

22
BÖLÜM ?

DÜŞÜNCELER

Osokin tek başınadır. Bıınlarm bir rüya olduğunu düşünmesine


rağmen, hatalar yapmış ve başma gelecek kötü şeyleri beklemeye
haşlamış gerçek bir okul çocu,§,u gibi korku duymaktadır.

Yatakhanede ' saatin altında' , kahvaltı ve etüt saatleri


boyunca yalnız bırakılmak göz ardı edilebilecek, sıradan bir
ceza değ ildir. Revire yollama cezası ise bir gözetmenin
verebileceği en ağır cezadır. Bu, revir korkutucu bir yer
olduğundan değil -tam aksine revir şirin bile b ir yerdir- sağlıkl ı
bir çocuğun diğerlerinden ayrılıp oraya yollanmasının okuldan
atılmanın ilk adımı oluşundandır.
Hepsi de asker eskisi olan okul hizmetlileri,
yatakhaneleri temizlerken aradaki sahanlıktan hem küçük hem
de büyük sınıfların yatakhanelerini görebilmektedirler.
"Birincisi, bu olanlara inanmıyorum," der Osokin kendi
kendine, ardından beklenmedik bir şekilde "ikincisi sigara
istiyorum," diye söylenir.
"Acaba hiç sigaram var mı?" diye ceplerini yoklar. "Hiç
yok. Bir saat, gümüş bir yirmi kopek, bir çakı, bir mum, bir cam
parçası , bir tarak ve bir kalem. Hepsi bu ! "
Osokin bir okul öğrencisinin cebinden çıkanlara gülmeden
edeme�
"İnsanın neleri hayal edebileceğini ancak şeytan bilir.
Ama her şeyin adım adım geri gelmesi çok şaşırtıcı. Daha önce
nasıl olduysa, gene aynıları oluyor: Ö nce Alman'a yastıkla
vurdum, Klementieff in burnunu kırdım ve sanırım, tam burada
durup cebimde sigara aradım. Ama daha dün böyle detayıyla
hatırlayamazdım bunları. Ama şimdi devamını bile sayabilirim.
Gustav gelecek ve beni bir güzel azarlayacak, davranış notum
düşürülecek ve üst üste üç pazarımdan olacağım. Bu beni deli
etmişti ve çalışmayı tamamen bırakmıştım. Tüm bunlar
dördüncü sınıfta kalmama yol açan bir dizi sevimsiz olayın

23
başlangıcıydı. Eğer bütün bunları düzeltmek için geldiysem
başlamak için bundan daha iyi bir zaman bulamazdım. Ama
bütün bunlar çok saçma. Niye okulu düşüneyim ki ?
Uyanacağım ve bütün bunların sonu gelecek. Garip bir yolla
zihnime hücum eden hatıralar bunlar -yapmam gereken sadece
şimdiki zamana konsantre olmak."
Zinaida \ı düşünmeye çalışır ama içinde büyük bir sızı
hisseder, kafasım sallar ve kendi kendine konuşur:
'"Yo, her şeyi düşünebilirim ama bunu değil: zaten bundan
kaçmamış mıydım?. Bunun bir rüya olup olmaması u murumda
değiL ama Zinaida' yı düşünmeye dayanamıyorum. Peki ne
düşüneyim? Her şey son derece kötü, iki tarafta da, yan i hem
burada hem orada. Ama bu imkans ız. Aklımı meşgul edecek bir
şey bulmalıyım, yoksa katlanmak büsbütün zor olacak . . . Beni
dün görmeye gelen kimdi? Stoupitsyn tabii. Eğer ona
bü)ücüden ve onun beni geriye, okul yıllarıma döndürdüğünden
bahsetsem nasıl da gülerdi. Daha kötü bir ceza
düşünemiyorum. As l ında, onun da burada olması gerekir. tabii
o yatılı değil. Onu görmek i lgin ç olabilir. Neyse, bir şeyler
yapmaya çalışmalıyım: rüya veya değil. Saatin altında ayakta
durmak istemiyorum. Okula geri dönmek istediysem, kesinl i kl e
bunun için deği ldi. Ama bu çok garip bir rüya: kabus gibi,
sayıklı yormuşum gibi . Belki hastayım, belki tifüs oldum. Bu
kadar tutarl ı düşünebilmem çok garip, ama böyle şeyler
olduğunu duymuştum. Eğer öyleyse başlangıcım bulmam
gerek. Bu sayıklama ne zaman başladı? Stoup itsyn, dün bana iyi
görünmediği mi söylemişti . Daha sonra postaneye gittim ve
Krutitsky i le karşılaştım. Bana Zinaida · dan bahsetti. Bu her
şeyin başlangıcı oldu . . . Ama belki de hiç olmadı, belki de hiç
postaneye gitmedim ve onunla karşılaşmadım; belki bu
sayıklamalar Zinaida 'nın evlenmesiyle ilgil i . Belki de
Stoupitsyn ayrıldıktan hemen sonra hastalandım ve şimdi
odamda ya da hastanede baygın yatıyorum ve uyanamıyorum.
Evet olabilir. iyileşir iyileşmez Kırım'a gi deceğim: ne yapıp
edip gitmeliyim, gerekirse biletsiz . _ . Gitmem şart. Belki de bu
tifüs değil, şu Türkistan 'da geçirdiğim ateşlerden. ''

24
Çocuklarla iyi geçinen Prokofy, ona doğru gelirken
sırıtarak kafas{nı sallar.
" İşte şimdi hapı yuttun Osokin! Ne için kavga ediyordun?"
Osokin önce onu anlamaz ama sonra gönülsüzce bir okul
çocuğu gibi cevap verir:
"Ama biz kavga etmiyorduk. O na kazara dirseğimle
çarptım."
Prokofy kafasını sallar:
"Evet ama sıkı b ir kazaymış ! Ne biçim kanadı bumu . Zor
durduruldu. Ona bumunu yukarıda tutmasını söylediler. Şu
anda bumu mosmor ve böyle ş işti. " Prokofy eliyle
Klementieffin burnunun aldığı şekli gösterir.
Osokin, bir ayağından öbürüne geçerken,
"Ama bir kazaydı." der.
"Tabii canım, Wilhelm Petrovich' in kafasına yastığı atman
da bir kazaydı değil mi? Sen bekle bekle, cezana Gustav
Lukitch karar verecek ! "
Prokofy elini sallar v e yatakhaneye doğru gider.
Osokin'in düşünceleri iyice karışır.
"Anlayamıyorum," der "ben şimdi neyim? Küçük bir
öğrenci mi, yoksa koca bir adam mı? Evet bu daha önce
olanların tekrarı, en ufak ayrıntısına kadar. Ama geri
dönmüşsem bunlar için miydi? Rüyaysa da neden bu kadar
uzun sürüyor? Daha önce de okulu sık sık rüyamda görürdüm.
Ve acayip komik olurdu. Hatırlıyorum da, Paris'te bir rüyamda,
kend.imi okulda görmüştüm."
1 "Her şey şimdiki gibiydi. Ben bir yere gitmek istemiştim

ve Gustav beni bırakmamıştı. Ona dedim ki : 'Bazı insanları


görmek için gitmem gerek Gustav Lukitch ve bu önemli b ir iş
görüşmesi. ' O da komik Çek aksanıyla yanıt vermişti: 'Beni
ilgilendirmez. Eğer okula girdiysen bütün kurallarına
uymalısın' demek ki bir kez daha Gustav'a açıklama yapmam
gerekecek."
"Of, lanet olsun, itiraf etmeliyim ki, hepsi inanılmaz
geliyor; yalnız bu rüyayı u nutmamam gerek. En ilginç kısımlar
unutulur hep. İ şte şiirsel bir konu: Rüya nerede biter ve nerede

25
gerçek başl ar ? Tanımlamak imkansız. Gerçek sandığı mız
şeylere. başka yerde riiya diyoruz.''
''Acaba bu rüya ne kadar sürecek? Eğer süreceğini bilsem,
ist e diği m gib i yön veririm. Acaba ne kadar göreb i l i rim'? Bir
düşüneyim, kimi görmek isterdi m? Annemi?"
Osok i n düşiincclerinin ortası nda aniden dunır,
korkmuştur.
"Ama o öldü ki," der kendi ken d ine, "cenazesini
hatırhyomm. Nasıl bakarım ona şimdi? Her baktığımda ölii sü nü
hatırlarken . . . Ok'"U ldayken hep onun ne zaman öl eceğin i
düşünürdü m. o za man ne yapacağımı. Sonra o gerç ekt en
öldüğünde . . . hiçbir şey ol madı ve yaşamaya devam ettim. En
kötüsü de her şeye al ı şıyo r olmamız_ Ama ş i mdi onu gönney i
ne kadar isterdim! Neden bu sadece aptalca bir rüya? Neden
annemi deği l de Alman' ı ve Prokofy'yi görüyorum? Ne garip
bir hisl Daha önce oku lda yaşadıklarımın aynısı işte.
Hatırl ıyorum da annemin ölebileceği düşüncesi çoğu zaman
aklıma gel i rdi ve ben umutsuzca, hemen onu görmek evde
onunla olmak isterdim. Ve yine aynı şey. Onu şimdi görebilmek
için veremeyeceğim şey yok. Ama galiba Cumartesi dışarı
çıkamayacağım . Tamamen saçmalı k ! Neden buna kafa
yoruyonım ki? Rüyalar beni istediğimi yapmaktan
ahkoyamamalı . Onu görmek istiyoru m, görmel iyim ! B i r kez
daha önceki n i n tekrarı . Hafta sanlan burada tutulduğum zaman
nası l da sıkılı rdım! Bu kalın derili yaratıklar bütün haftayı
burada geçirdikten sonra cumartesi eve gidememeni n ne dernek
olduğu nu anlayamazlar. Burada hayatı dayan ı l ır kılan tek şey
bu. Peki annemi görebilmek ıçın ne yap mam gerek?
Korkuyonım... Cenazesini hat ırlay ıp dururken ona nasıl
bakacağım, onunla nasıl konuşacağım') Ş imdi ona karşı neden
içimde hep bir acıma duygusu olduğunu anl ıyorum , bir
önseziymiş demek "
Osokin düşünceleri içinde kaybolmuş uzun süre ayakta
durur.
türlü aklım almı yor . der etrafına bakarak, '"Bu bir
'"Bir "'

rüya mı değil mi? Sadece anlamak istiyorum. "

26
BÖLÜM S

GEÇMİŞ

Ekranda okul hayat111a ait bir dizi resi111 görünür.

Sabah devam eder. Derslerden önce Osokin azarlanması


için şişman müdür yardımcısı Ç ek G u sta v Lukitch' in odasına
götü rü l ür . Osokin o lan l a rı anlatmayı dener, ama din letem ez ve
dehşetverici cezalarla tehdit edi l ir. Sonunda, sabahki olaylar
)'iizünden üçp aza r arka arkaya okulda kalma cezası alır.
Dersler b aş l ar. Osokin ödevlerin ne olduğunu bıle b i l m e z .

Yunanca'dan düşük notlar alır. Diğer dersler problem siz geçip


gider.
Osokin ders bitimlerine kadar y erinde oturur ve
teneffiislerde sersem sersem dolanır . . . Her haliyle acı
çekmektedir. Kendıs ini b ir yetişkin gibi hissettiği zaman,
düşünceleri Z i rı a ida 'yla dolar ve acı duyar. Bir okul çocuğu
. olmak da en az o kadar acıtıcıdır, çünkü o zaman da annesini
'
düşünür ve onun yaklaşan ölümüne üzülür.

Derslerden sonra yatılılar okul kıyafetlerini değiştirip


aşağıya inerler. Hava kötü olduğu için dışarıya çıkmalarına izin
verilmez. Sonbaharda, üç hafta üst üste dışarıya çıkamadıkları
bile olur. Gözetmenler için ç amu r deryas ında )'ürümenin veya
yağm u rda dolaşmanın ne zevki olabilir k i ? Her gün a�Tı biri
görev yapan beş gözetmen vardJI ve her biri ç ocu k ları dışarı
çıkam1a işini kendi nden sonraki n i n görevi olarak görür. Hem
sonra, çocuklar bir ik i gün içeride kalsa ne olacaktır dışarı çıksa
ne olacakiır? Bu şekilde günlerin değil haftaların geçip
durduğunu kimse fark etmez bile. Müdür ve müdür yardımcısı
da bu konuda bir şey bilmek istemezler. Okula akşamdan önce
gelmemektedirler.

27
Çocuklar bütün binaya dağılırlar. Daha küçük olanlar spor
salonuna koşar.
Osokin birinci katta bir pencerenin pervazına otunnuş
caddeyi izlemektedir. Her şey aynıdır. ' Sosis ve Peynir' yazan
tabela, hemen vanındaki ' Et ve Balık' tabelası . . . Çamur,
yağmur, Moskova 'nın iğrenç sonbahar sonu . . . Yağmur
sularından yoru lmuş atların çektiği, üstü kapalı arabaların
geçişi . . . Osokin umutsuz ve kederlidir. Evinde annesi yle
oturmak, ona bir şeyler okumak v e onun oku)uşunu dinlemek
ister. Ya da bir yerlere gitmek. yağmurda sokaklarda
dolaşmak. . . Hem de öylesine . . . Bazen bu bile çok hoştur. Belki
Zinaida 'yı bile görebil i r ! İşte yi ne aynı düşünceler!
'·Peki o zaman. bu rüya mı, gerçek mi '?'' diye sorar kendine.
"Bu bir rüyaysa sağlaması nasıl yapılabilir? İ ngilizce? Evet.
çünkü daha önce bilmezdim . Petersburg'da öğrenmeye
başladım. O hikaye nasıl başlıyordu?'"
"Duntrinc kralının yaşlanınca bir kızı oldu. ve o iki
..
deniz arasındaki kral kızlarının en güzeliydi. . .
Stcvenson 'ın hikayesini bölük pörçük hatırlar.
''Hepsini hatırlayamıyorum. Stevenson' dan uzak kalmışım.
Ama bu çok ilginç. eğer ben bir öğrenciysem, bunu nasıl
bilebilirim? Londra 'da bulunduğumu ve British Museum
yakınlarında bir pansiyonda kaldığımı da hatırlıyorum. Paris 'te,
Montmartre ve Rive Gauche 'taki bütün köşeleri ve dönemeçleri
ezbere biliyorum. Y o, uyumadığımı varsayacağım. O
büyücünün hayatımı yeniden düzenlemek istediğim için, beni
gerçekten geri gönderdiğini varsayacağım. O zaman ne
yapmalıyım? Her şeyin değişmesi gerek. Okulu bitirmeliyim.
B unu başarabilmek için çalışmalı ve bu sabahkine benzer
maceralardan uzak durmalıyım. Tabii ki başlangıçta benim için
zor olacak, ama bir iki gün içinde alışırım. Şimdi dördüncü
sınıftayım. Demek ki on sekiz olduğumda okulu bitirip
üniversiteye başlayacağım. Zinaida ile karşılaştığımda da
mezun olmuş olacağım. Bu her şeyi değiştirecek. Ama ne çok
zaman alacak! Ve her şey ne kadar sıkıcı . . . Her şey üzerine ölü
toprağı serpilmi ş gibi. Şimdi o zaman neden çalışamadığımı ve

28
okulu bitir((mediğimi çok daha iyi anlıyorum. Bu sıkıntıya nasıl
katlanılır? Zinaida' yla Kırım' a nasıl gidebileceğimi
düşünmeliyim. Ne harika olacak ! Akşam trende yan yana
oturup geçip giden tarlaları seyredeceğiz, tarlalardan sonra
stepler başlayacak, sonra kireç tepeler, sonra tekrar stepler.
Belki onu daha erken tanımalıyım . . . Tabii ki . . . Onu şimdi
görmem gerek. O burada . . . Moskova' da . . . Onun bundan haberi
olmadan onu ara sıra görmeliyim . Minsky'yle evlenmeyi nasıl
kabul edebildi peki? Bu benim hatam. Başkasıyla ilgilendiğim
için ona gitmediğimi düşünmüş olmalı. Ama şimdi, evet, her
şey çok farklı olacak.''
Arkadaşı Sokoloff ona doğru gelir. Sokoloff Osokin 'den
biraz daha küçük ve bir sınıf daha altta ol masına rağmen
Osokin 'in konuşab i ldiği tek kişidir.
"Ne rüyalar görüyorsun Osokin?"
''Bilivor musun Sokoloff sen bir avukat olacaksın."
''Ne saçmalık! Ben Mühendislik Enstitüsü'ne gideceğim."
"Hiç de değil, sen hukuk okuyacaksın. Tahmin et bakalım
ben ne olacağım'?"
"Eğer zamanını bugünkü gibi, Wilhelm ' in suratına yastık
fırlatarak ve günde en az bir kötü davranış notu alarak
geçirirsen serserinin teki olacaksın. Belki eski tanışıklığımız
hatırına sana bir işaretçilik işi bulurum. "
�ki, göreceğiz . "
''Görecek bir şey yok. Okulu bitiremeyeceğin gün gibi
ortada."
"Nasıl bu kadar emin olabilirsin ki?"
"Çünkü hiçbir şey yapmıyorsun. "
"Burası acayip boğucu, ama yine d e çalışmaya karar
verdim. Hayatta hiçbir şey bir yılımı daha burada geçirtemez
bana."
Sokoloff güler.
"Ben bunu kaç kere duydu m ! İ ki aydır çalışmaya başlamak
için hazırlanıyorsun. Şimdi, söyle bakalım, yarınki Yunanca
ödevi nedir?"

29
" İnanmıvorsun. hem biliyor musun senin kızıl bir sakalın
olacak." der ve güler.
'Tabii tabii, bana başka yalanlar da anlat. Neden kızıl bir
sakalım olsun ki, benim saçlarım siyah . "
''Evet, kızıl b ir sakalın olacak v e avukat olacaksın.
Rüyamda gördü m."
''Hadi aşağıya inel im . "
Birlikte giderler.

Birkaç gün sonra. Okulda akşam hazırlıkları. Sıra sıra


masalar. Açık kapıdan küçük sınıfların odası görünebiliyor.
Lambalar açık. Ö ğrenciler ödevlerinin başında. Çalışmayı
aklına koymuş olan Osokin kendine b ir program hazırlamış,
Latince gramer tekrarı yapmaktadır. Bir sayfayı okuduktan
sonra kitabı kapatır ve tam önüne bakarak tekrarlar:
"Cupio, desidero, oplo, volo, appeto . . . . Kahretsi n ! Appeto
ne demekti şimdi?"
Kitaba bakar.
''Hah, doğru . . . Devam ediyorum; volo, nolo, appeto,
expecto, posso, postulo, impetro, adipiscor, experıor,
praestolor. .. Praestolor. .. !"
"Yine unuttum!"
Tekrar kitaba bakar, sonra esneyerek etrafını süzer.
'·işkence bu . Şimdi anlıyorum daha önce neden bir türlü
çalışamadığımı. Bize saf gramer öğretmek gibi bir saçmalığı
kim icat ettiyse . . . Ama aynı zamanda Latince çok da ilginç
olabilir. Sorbonne' daki konferansları hatırlıyorum da. Oraya
psikiyatri öğrenmeye gitmiş, Latin şiirlerine vurulmuştum . . .
Şimdi bu okulu:ı Latince' s i benim için oradakinden on kat daha
sıkıcı. İtiraf etmeliyim ki kendi kendimi sıkıntıya soktum ve
bunun üstesinden gelmeliyim. Ama b urada üç hafta boyunca
otum1ak zorunda olmak öyle hasta edici ki. Moskova'yı görmek
ilginç olabilirdi. Tuhaf, buranın renksiz ve boğucu havasını
unutmuşum. Artık bu konuda yapılacak bir şey kalmamış gibi
görünüyor. O zaman da böyle sıkıcı ve renksizdi zaten."

30
Sınıfta, öğretmenin otu rduğu yerde bir gürültü kopar:
herkes doğrulur. İ lk etüt saati bitmiştir. Osokin ' in iki arkadaşı:
Telehoff ve Brahovsky adında bir Polonyalı ona doğru gelirler.
''Ödevlerini yaptın mı?" diye sorar Brahovsky gülerek . . .
"Evet."
'Yalan söylüyorsun . Son yarım saattir seni izliyoru m . Ne
yaptığını anlamadım bile. Eğer bir şey okuyor olsaydın
anlardım. Gözünü dikip kitaba bakmaktan başka bir şey
yapmadığın ortadaydı.
'
' -Dinle Brahovsky ! " der Osokin. ·'Polonyalı ve Khokhol
hakkındaki hikayeyi b iliyor musun? Polonyalı, Khokhol'e der
ki: ' S en ne tembel bir adamsın. Üç saattir otum1Uş seni.
izliyorum ve tek bir şey yapmadm' . Khokhol de ona: ' Peki o
sırada sen ne yapıyordun dostum') ' der."
Herkes bu sözlere gülerken, Osokin şaşkın şaşkın
Brahovsky\e bakmakta: beyninde dolanan yeni bir düşüncenin
peşinde olduğundan Brahovsky'rıin dediklerim duymamaktadır.
''Çok net hatırlıyorum," der kendi kendine, ··aynen böyle
durmuştuk. Tam bu rada. Ve Brahovsky aynı şeyi söylemişti.
Oturup bir kitaba bakmama anlam veremediğinden bahsetmişti.
Ben de ona bunu anlatmıştım. Eskiye dönmenin ne kolay
olduğunu gösteriyor bu. Yo, her şey değişme l i . ''
Bu sözlerden sonra durur.
''Bence, o zamanlar bile her şeyin değişmesi gerektiğini.
söyleyip dÖrnyordum kendi kendime."

Birkaç gün sonra. Yine akşam etüdü. Osoki11 çok sıkıldığını


ve kendi içinde bölündüğünü hisseder.
''Bundan kurtulmalıyım." diye kendi kendine konuşur.
"İnsanın gün içinde okuldan çıkıp gidivcrmesi için bunca fırsat
varken neden hiç denemedim ki? Geri dönme fikri zaten
saçmaymış. Burada daha fazla kalamam . . . Bu durumu
anlamıyorum ve olanlara hala inanmıyorum, ama tekrar okula
dönmek isteyecek kadar çıldırdıysam bile buradan ne kadar
erken kurtulursam o kadar iyi. Eğer bir şeyler değişecekse, bu

Khokhol: l!kraynnlı.

31
ancak her ne pahasına olursa olsun buradan paçayı kurtannamla
başlayabilir."
Ancak daha bunu söyler ken bil e Osokin söylediklerini
gerçekleştiremeyeceğini bilir.
"Eğer böyl e davranabilseydik çok kolay olurdu yaşam,"
diye tekrar kendi kendine söylenir.
''İçimizde, b izi yolumuzdan alıkovan bir şeyler var.
Hepsinden kötüsü bu."
Ama c!üşünmek istemez. Hiç bir şey düşünmeden bir
müddet oturduktan sonra, geçmişte aldığı bir çok dersin ve
okulda aldığı bir çok zayıf notun sonımlularından olan düşsel
dünyasına dalar. Bu fantastik dünya ile ilgili düşlerin bir adı da
vardır: ' Occanis 'te Gezintiler' . Bu volculuklar onun
gerçeklerden en sevdiği kaçma yöntemidir.

Osokin, Pasifik 'te yelken açmıştır. Fırtınada tekne bir


kayaya çarpar ve parçalanır. Yarı ölü olan Osokin dalgalarla
bilmediği bir ülkenin sahiline sürüklenir. Orada yaşayanlar
tarafından bulunur, bir eve getirilir. İyileştirilir ve beslenir.
Osokin kendine geldiğinde, bu insanlarla ilgilenmeye
başlar. Bir süre sonra fark eder ki bu insanlar, dünyadaki diğer
insanlara hiç benzememektedirler. Çok kültürlü ve uygardırlar.
Fakirliğin, suçun, aptallığın ve kabalığın olmadığı ideal bir
dünyada yaşamaktadırlar. Herkes çok mutludur, herkes
hayatından memnundur: güneş, doğa, sanat. 'Oceanis 'te
Gezintiler' Osokin ' in okuduğu yaklaşık yarım düzine kitaptan
derlenmiş olsa da Osokin için çok özel ve heyecan yüklüdür.
Orada çok ilginç şeyler yaşamaktadır.
Oceani s ' in bir ya da iki sakini ona rehberlik yapar -bazen
neşeli, güler :yüzlü bir kızdır rehber. Çeşitli merkezleri, sosyal
kurumları gezdirir. Sönmüş bir yanardağın kraterine i nerler,
karla kaplı dağların zirvesine tırmanırlar, garip ve beklenmeyen
maceralar yaşarlar. Rehberi bu neşeli kız olduğunda, Osokin
bazen kendini çok karışık dunımlarda bulur; geceyi ıssız bir
dinlenme evinde, aynı odada geçirmek zorunda kalırlar veya
yağmurdan ve gök gürültülerinden kurtulmak için dağda bir

32
mağaraya sığınırlar ya da nehri geçerken tekneleri devrilir ve
kendilerini zor attıkları küçük adada, ateş başında birlikte
giysilerini kunıturlar. Bu durumların çoğunda Osokin'in rehberi
onun önünde hiçbir utanma göstermeden soyunur ve giyinir. Bu
doğallık ve özgürlük hoşuna gider. hayallerine heyecan katar.
Osokin, Occanis'e daldığında_ dünyadaki başka h içbir şeye
ilgi gösteremeyecek hale gelir. "'Neden bu saçmalıkları
düşünüyonım ki yine?" diye bıkkın bir şekilde sorgu lar kendini.
'·Çünkü düşünmeye değecek başka bir şey yok ! " diye de cevap
verir. '·Sonuçta her şey aynı derecede saçma.''
Ama b ir süre sonra, bir tuhaflık sezer. Düşlerinde belirgin
bir değişim başlamıştır. Kendisini ikiye bölünmüş gibi
duyumsar. Bir parçası, akıl almaz maceralar peşinde sü rüklenip,
Ocean is halkıyla konuşacak yeni konular uydururken diğer
parçası düşlerinin oluşumunu gözlemler ve onlardan çıkarımlar
yapar. Düşlerin kendileri de fark edilir şek ilde değişir.
Öncelikle, Oceanis'in genç kızlarıyla yaşanan maceralar
gittikçe daha az masum olmaya başlar ve daha deneyimli bir
karaktere b ürünür. Daha sonra da Oceanis ve sakinleri üzerine
olan tutumunun tümden değişmeye başladığım görür.
E s ki günlerdeki -ya da kendi kendine konuştuğu
günlerdeki denebilir- davranışları fazlaca merak ve hayranlık
doluyken; artık alaycı, inançsız ve tartışmacı olmuştur.
Ütopyalara inanma ve onlardan zevk alma yeteneğini kaybettiği
gibi onlara!artık güvenmemeye de başlamıştır. Bilinçli bir yalan
veya gerçeğin isteyerek saklanması gibi bir şeydir tüm Ocean i s .
İ sviçre, Paris v e Moskova 'daki ' Parti İnsanları 'yla yapmış
olduğu sohbetler ve onlardan kalan tatsız hisler Oceanis 'te
olanları da etkilemeye başlamıştır.
Oceanis halkına göründükleri kadar iyi olmadıklarını
ispatlamaya çalışırken farkında olmadan gülümser.
··sizler uydurmasınız, gerçekte yaşayamazsınız. Düşlerde
var olabilmeniz için b ile olağan dışı kurgular gerekiyor.'' der
onlara.
O anda konuşmakta olduğu bir Oceanis sakini yanıtlar:

33
"Sana sadece tüm ülkelerde, tüm insanlar için mümkün
olanı gösteriyonız."
"Siz tam anlamıyla tüm ülkelerde, tüm insanlar için, asla
mümkün olamayacak olanı gösteriyorsunuz. Yaşaınak için
gerçek hayatta yaratılamayacak yapay koşullara ve bu bozuk
mantığa ihtiyacınız var: sizinki gibi sosyal bir organizasyonu
hayata geçirmek ise az çok uygun b ile olsa her şeyin yıkılması
demek olur ki bu da gcnd bir sefaletle sonuçlanır.''
Bir anda Osokin dunır ve )ÜZ ifadesi değişir.
'"İşte benim bambaşka bir hayattan geldiğimin kanıtı." diye
kendi kendine konuşur. "Önceden hiç böyle düşünmezdim.
Ütopyalar tarafından hep ikna edilirdim. Ş i mdi her şeyin sahte
olduğunu ve ucuz bir tak litten başka bi r şey olmadığını
savunuyonım. Bu çok ilginç. Kanıt arayıp dunıyordum. İşte
kesin kanıt. Önceden böyle düşünmezdim."
Etüt biter. Osokin kalabalığın gürültülü akışına bırakır
kendini, aklında yeni düşünceleri ve yeni keşfi vardır. Kendini
oldukça üzüntülü hisseder, çünkü Oceanis artık eskisi gibi
çekici olmayacaktır. Hatta belki de kendis ini ünlü bir general,
ünlü bir şair ya da ünlü b ir ressam olarak hayal ettiği diğer
düşleri gibi yok olacaktır.

Birkaç gün sonra. . . Gece. . . Okul yatakhanesi. . . Osokin sert


yatağında, kırmızı bir battaniyenin altma girmiş yatıyor.
Yatakhanenin uzak ucundan ayarı yarıya indirilmiş bir lamban111
solgun ışığı geliyor.
'"Hiçbir şey anlamıyonım. Şimdi her şey rüya gibi geliyor,
ikisi de, hem şimdi hem geçmiş . İkisinden de uyanmalıyım.
Şimdi denizin, güneşin ve özgürlüğün iç içe olduğu bir Güney
ülkesinde olmak isterdim. H içbir şey düşünmeden, hiçbir şey
beklemeden ve hiçbir şey hatırlamadan. Ama ne tuhaf. Büyücü
unutmak isteyene kadar her şeyi hatırlayacağımı söylemişti; ben
çoktandır unutmak istiyonım bile. Ö yle gel iyor ki şu son birkaç
günde bir dolu şeyi unuttum b ile aslında. Dayanaınıyorum.
Zinaida 'yı düşünmek bana çok acı veriyor. Belki bu bir rüya?
Y o, rüya olamaz. Ben oradaydım. . . Şimdi olan her şey, o
zamanlar 'geçmiş 'ti ve o zaman olan ne vardıysa, şimdi de

34
onlar 'geçmiş ':! Ben en çok olayları bu kadar sakin, hiçbir
şekilde şoka uğramadan, sanki her şey böyle olmalıymış gibi
karşılamama şaşıyorum. Ne yapabilirim ki? Belki de tüm
olağanüstü şeyleri böyle kabul ediyoruz. Ne kadar şaşarsak
şaşalım, hiçbir şey değişmiyor ve biz de zaten hiç şaşım1amış ız
gibi davranmaya başlıyoruz. Büyükannem öldüğünde, ölümün
açıklanamaz ve olağanüstü doğasını düşünüp ürkmüştüm Oysa
diğerleri ne kadar çabuk kabul edivermişti olan biteni. Başka ne
yapabilirlerdi ki ? Cenazede, dünya üzerindeki tüm insanların
aniden gözden kaybolduğunu ve geriye sadece bir tek insanın
kaldığını farz ettiğimi hatırlıyorum. O adama ilk gün her şey
korkunç ve şaşırtıcı gelecekti: ertesi gün ise büyük ihtimal,
bunun normal ve kaçınılmaz olduğu düşüncesine alışmaya
başlayacaktı . "
"Kendimi tekrar okulda bulmam n e kadar garip ! B u nefes
alış veriş seslerini hatırlıyorum bir saatçi dükkanındaki tik
takları uyumsuz saatler gibi. O zamanlar da geceleri
uyuyamayıp bunları dinlerdim. Bütün bunlar ne demek? Keşke
anlayabilseydim!"

35
BÖLÜM 9

BİR RÜYA

Osokin bir rüya görür.

Rüyasında Sokoloffla konuşa konuşa spor sa lonuna doğnı


yürürken okul resepsiyonuna çağrılır. Bazen bu saatlerde annesi
onu göm1eye geldiği için merdivenlerden olağandışı bir şey
beklemeden çıkar ve uzun koridorlardan geçer.
Reseps iyonda, tanımadığı, çok güzel giyimli, genç b ir kadın
görür. Şaşkınlıkla duraksar: mürekkep lekeli gömleğinin,
kafasının gerisinde dikilmiş küme küme saçlarının ve öğrenci
görünüşünün şiddetle farkına varır.
Başka biri yle karıştırıldığı ortadadır: ama genç hanım ona
bakar, güler ve sarı bir süet eldiven içindeki küçük elini uzatır.
'Tanrım, ne kadar büyiimüşsünl Ve galiba beni tanımadın."
Osokin kadına bakar ve ne diyeceğini. bi lemez. İri, ışıklı
gözleriyle çok çekici bir kadındır. Kendini daha da uygunsuz
hisseder. Hoş bir şey söylemek ister ama bu kadını hayatında ilk
defa gördüğünden emindir. Ne kadar büyümüş olduğunu
söylerken dalga geçtiğinden şüphelenir. Osokin 'i daha önceden
tanıyor gibidir ama Osokin nereden olduğunu anlayamaz.
Berrak, hoş ve küçük bir kızınkine benzeyen sesiyle sorar.
''Ee? Beni tanımıyor musun? Düşün, hatırlayacaksın."
Kadın ona bakar ve bir kahkaha atar.
Bir an için, Osokin' in beyninde, hızlıca kayan bir anı
parıldar. Evet b u kadını tanıyordur. Daha önce nasıl fark
etmemiştir ki? Peki ne zamandan beri tanıyordur?
Osokin çabucak, hayatının büyücüye gittiği zamana kadar
olan kısmını gözden geçirir ve kadını o süre içinde tanımadığına
emin olur.
Kadın konuşur:
"Ne kadar komiksin ! Beni tamamen unutmuşsun. Beni
Zvenigorod'dan hatırlamıyor musun? Hani senden daha
büyüktüm, kırmızı kurdeleyle bağlı örgülerim vardı.

36
Hatırlasana, değinnenc kadar gitmiştik; bir keresinde de birlikte
Joutchka \ı aramaya çıkmıştık?"
Osokin, küçüklüğünde annesi ve babası ile yaşadığı
Zvenigorod' u hatırlar: ormandaki su değirmenini ve unun
kokusunu, is keledeki gemilerden çıkan katran kokusunu,
tepedeki beyaz manastırı, yolun ;ukarısmdaki buz gibi pınarları
olan ağaçlıkları hatırlar. Ve Joutchka \ı . . . Bir zamanlar kaçıp
kaybolan ve uzun bir süre bulunamayan siyah köpeği Joutchka
geçer gözünün önünden. Ama orada · kırmızı kurdeleli bir kız
yoktur. Bundan oldukça emindir. Yine kadının onunla dalga
geçtiği düşüncesine kapılır. Ama neden? Kimdir bu kadın?
Zvenigorod'u ve Joutchka'yı nası l bilir?
Osokin sessizdir, kadın ise ortalığa gürültülü bir kahkaha
saçmakta devam etmektedir. Elini tutar ve yanına oturtur.
Osokin, kadının hafif ama garip bir şekilde insanın içine işleyen
kokusunu duyar. Bu koku ona bir anda bir dizi değişik olay
anımsattırır. Onu tabii ki tanımaktadır. Ama onu nerede ve ne
zaman görmüştür? Belki bir başka rüyanın kahramanıdır? Bir
rüyayı göıiirken bir başka rüyayı hatırlama hissi ona tanıdık
gelir.
Kadın sorar:
''Neden bu kadar sessizsin? B ir şeyler söyle. Beni
gördüğüne memnun değil misin?"
J.1emnunum. " der Osokin utançtan kızararak ve içinde
bulünduğu öğrenci kimliğinden kurtulamamanın sıkıntısıyla.
"Niçin memnunsun?"
Osokin cesaretinin nereden geldiğini bilmeden cevap verir:
"Çünkü seni seviyorum."
Aynı zamanda, o böyle yetişkin, genç bir kadınken
kendisinin bir okul çocuğu oluşundan, içini acıtan bir utanç
duyar.
Kadın artık tüm ;üzüyle gülmektedir. Gülerken gözlerinin
içi ve yanağındaki gamzeler de güler.
''Ne zamandır beni seviyorsun?"
"Seni her zaman s evdim," der Osokin, "o zamanlar
Zvenigorod' da bile . . . " Bu yalanı nedense gerekli görmüştür.

37
Kadı n Osokin ' e çabucak bir bakış atar ve ortada bir anda
anlaşılmış ve kabul edilmiş bir durum oluşur. Bir şeylerin
üzerinde konuşmadan anlaşmışlar gibidir.
''Çok iyi, ama şimdi ne yapacağız? Seni başka hiçbir yerde
bulamayınca bu raya geldi m . "
Osokin, kadının onu b i r yerlerde aradığını anlar, ama o 'bir
yerler' in neresi olduğu hakkında hiç fikri yoktur. Bir şekilde, bu
durumun açıkça konuşulmasına gerek olmadığını anlar.
Kadın sorar:
"O halde, burada mı kalacaksın?"
"'Hayır! " Verdiği cevaba Osokin kendisi de şaşırır. 'Tabii ki
hayır! Kaçacağız. Bu, seninle geliyorum demek Birlikte
aşağıya ineceğiz, sen koridorda paltonu giyerken ben de
birisinin montunu üzerime geçiririm ve ön kapıdan çıkarız.
Daha sonra bir at arabasına binip gideceğiz. "
Kadın, her şey aralarında, çok önceden kararlaştırılmış gibi:
"Hadi gidelim." der.
Osokin 'in hem anladığı hem de anlamadığı bir şey vardır ve
yeni beklentilerin heyecanı tüm vücudunu sarmıştır. Bu kadar
çok yeniliği ve beklenmedik değişi m i bir anda hissetmek
müthiş bir keyif vermektedir. Önünde, daha önce hiç
yaşamadığı, parlak ve tüm renkleriyle ışıldayan, yepyeni bir şey
durmaktadır.
Merdiven sahanlığına gelirler ve aşağıya inerler. Merdiven
uzun ve karanlıktır, hole inen merdivene hiç benzemez.
''Yanlış merdivene geldik"
Kadın yumuşak bir fısıltıyla cevap verir:
"Hiç fark etmez, bu bizi doğrudan dışarıya götürecek "
Karanl ıkta kollarım Osokin'in boynuna dolar ve Osokin
hafifçe gülerek başını ona yaslar.
Osokin kadının kollarının temasının farkındadır, yüzünde
ipeğin ve kürkün dokunuşunu duyar� kadının kokusunu ve
yumuşaklığım içine çeker. İ çten ve sıcacık bir temastır bu.
Kolları kadım biraz kararsızlıkla sarar. Elbisesi ve korsesi
altındaki zarif ve sert göğüslerini hisseder. Bütün vücudunu, acı
verecek kadar tatlı bir titreme sarar. Dudaklarını kadının

38
yanağına bastınrnş vaziyette onun nasıl hızlı nefes alıp
verdiğini duyar. Kadının dudakları Osokin · in dudaklarını bulur.
Osokin ' i n içinde bir ses sorar: "Bu gerçek mi?". "Tabii ki !"
diye bir başka ses yanıtlar. Coşkulu b i r sevinç duyar Osokin.
Sanki o an dünyadan ayrılıp uçmaya başlayacaklardır.
Tam o anda, birdenbire, merdivenlerin tepesinden sert ve
tatsız bir zil sesi duyulur. Yakıcı bir duygu kaplar içini.
Sevgilisi şimdi kaybolacaktır.
"Çok geç kaldık.''
Kadın. kendin i Osokin ' in kollarından çekiverir. Osokin de
sonsuz güzellikte, ışıklı ve neşeli bir şeyin kendisinden
uzaklaştığını, kadını kaybettiğini anlar.
"Sevgilim dinle ! G itmeliyim yoksa çok geç olacak. Ama
yine geleceğim. Ben i bekle, duyuyor musun. unutma. . .··

Hızla merdivenlerden inerken bir şeyler daha söyler ama


Osokin onu duyamaz. Gittikçe daha da şiddetlenen zil sesi
yüzünden. kadının son söylediklerirri duyamamıştır. O ise
çoktan gözden kaybolmuştur. Osokin peşinden koşmak ister;
nereye gittiğini görmeye uğraşır ve gözlerini açar.
Yan basan ayaklarıyla ''Kurbağa", elindeki zili huşu ile
çalarak yatağının yanından geçmektedir.
Sabah olmuştur.
Osokin, ancak birkaç saniye sonra kendisine gelebilir.
Öpüşm91 in mutl u titreyişi, bitmiş oluşunun sancısı ve olmuş
olmasının verdiği neşeyle doludur.
Bu başına gelen, yatakhane hayatından, çocukların
bağırtılarından ve yağ lambalarının parlak ışığından o kadar
uzaktır ki . Hala kadının kokusunu, boynuna dolanmış kollarını,
yanağına değen yumuşacık saçlarını duymakta, hala tüm bunları
öylece içinde tutmaktadır. Kalbi hızla çarpar. Bütün vücudu
sanki hayat bulmuş ve mutlu bir tesadüfle karşılaşmış gibidir.
"Kimdi o?" Sonunda Osokin, i lk net soruyu sorar kendisine.
"Geri geleceğini söyledi . Ama ne zaman? Giderken son
söylediklerini neden duyamadım? Şimdi ne yapmalıyım?"

39
Rüyasını kaybettiğinden dolayı çok üzgündür. Sanki hala
ona yetişip kim olduğunu, nereden geldiğini ve bütün bu
gizemin ne anlama geldiğini sorabilecekmiş gibi hissetmektedir.
Eğer gerçek bunlardıysa, o zaman etrafındaki her şey çok
gereksiz, saçma ve rahatsız edici demekti . Yükselen günle
birlikte de berbat bir zorunluluk tekrar edecek demekti: Yeni bir
günü yaşamak.
Bu sadece bir rüyaydıysa bile bunların başına gelmiş olması
hala güzeldi. Çünkü böylece tekrar yaşanabilecek demekti.
Şimdi uzaklarda güneş altın ışıkları ile yükselmeye
başlamıştır.
"Acaba o kimdi ve nereden ge liyordu ?" diye tekrar kendi
kendine sorar. " Yüzü tanıdık değiL ama bir yandan da tanıdlk.
Ya da acaba değil mi?"
Bütün gün Osokin rüyanın etkisiyle. bir sisin içindeymiş
gibi gezinir. Rüyasını aklında tutmak, defalarca baştan
yaşamak, bu gizeml i kızın kimliğini çözmek ister. Ama rüya
solgunlaşır, söner ve silinir -geride ufacık bir iz kalır.
Günün ortasında. rüyasını düşünüp onu yaşadığı hayatla
.
karşılaştıran Osokin hayretl e fark eder ki Zinaida nın hayali de
kafasında silikleşmekte, gölgelerle bulanınaktadır. Artık onu hiç
acı duymadan hatırlamaktadır. Düne göre bile değişiktir
hisleri . . . Dün Zinaida\fa ilgili en ufak düşünce bile Osokin 'in
acı çekmesine yol açmaktaydı . Bunu fark ettiği anda zihninde.
saniyenin on binde biri kadar kısa bir süre için Zvenigorod'dan
bahseden koyu renk etekli ve saçları kırmızı kurdeleli bir kızın
anısı deği l ama anısının gölgesi belirir. . .
"Demek oradan biliyor." diye kendi kendine konuşur.
Ama aynı zamanda her şeyi tekrar unuttuğunu hisseder. Öyle
bir duygu kalır ki geriye sanki bütün bunlar Zinaida ile ilgili her
şeyin geçmişe ait olduğu bir dönemde olmuştur. Belki o da bir
rüyadır.
Bir kez daha aklına bir düşünce gelir.
"Evet, tabii ya" diye sanki nefes almaktan bile korkarak
konuşur kendi kendine. "Acaba bu, bütün bunların daha sonra
mı olduğunu gösteriyor? Ama nelerden sonra?"

40
Sonra beklenmedik bir şekilde, ''Bunlar aslında olmadı
ama yaşamaya devam edersem olacak ." şeklinde bir sonuca
vanc
Bu kararını tam anlayamasa da, ona geldiği için tüm
benliğiyle bu kıza minnet duyar.
Bu son karan da aldıktan sonra aklı artık daha fazlasını
anlamayı reddeder. Rüyasının hızla söndüğünü ve
kaybolduğunu hisseder. yakında rüyasmdan hiçbir şey
kalmayacaktır. Akşam olana dek düşüncelerinde rüyasına geri
döner ve birkaç kez sanki bazı garip şeyleri çözmüş gibi anlık
hislere kapılır.
''Geçmiş ve gelecek arasmda aslında fark yok" diye
düşünür. '·Sadece onları farklı sözcüklerle adlandırıyoruz:
olmuş ve olacak. Gerçekte bütün her şey olmuş ve olacaklar"
Bütün bir gün okul hayatı ve etraftaki şeyler Osokin' e
gerçek dışı görünür, her şey şeffaf gölgeler gibidir. Bazen
Osokin, eğer düşüncelerinin derinliğinde kendisini yeteri kadar
kaybederse ve sonra etrafına bakmırsa sanki her şey farkl ı
olacakmış gibi hisseder. V e belki de rüyasının devamı o zaman
başlayacaktır.

4l
BÖLÜM 1 0

OKUL ÇOCU GU

Pazar. Kış. Kar ya/Jıyor. Osokin, s�rnlı kürk yakalı, gümüş


dl(?!,ıneli gri paltosu ile ı·e defİ1e yapra{!J desenli, gümüş bir rozet
ilişlirilnıiş kovu mm1i kepiyle tam bir okul çocu/Judur. Osokin,
Pokrovs/..v Kapısı 'na yakın dar bir sokakta yürümektedir.

Bir köşede durup etrafına bakınır.


'Tabii ya ! Şu eski evler, önceden olduğu gibi . . . Ne çok
değiştik lerini anlamamış ım bile. On iki yılda o derece değişecek
olmaları şaşırtıcı. Evet biraz etrafa göz atayım. Krutitskyler' in
yeni evleri henüz yapı lmadı, ama buraya yakın bir yerde
oturuyor olmalılar. Keşke Zinaida'yı görebi lsem ! Ne garip, onu
görsem , nc yapacağım ki? Ben bir öğrenciyim, o küçük bir kız.
İşte o zamanlar da Moskova' nın caddelerini, mahalle aralarını
böyle amaçsızca dolaşırdım. Komik bu. Bulmam ya da tanımam
gereken biri varmış gibi. Şimdiden umutsuzluğa kapılmanın ne
yararı var ki. Görsem çok iyi olurdu ama kesinlikle önce abisini
bulup, tanışmalıyım ve onunla arkadaşlık yapmalıyım. Askeri
birliklerin birinde olması gerek ama hangisi bilmiyorum.
Tamamen aklımdan çıkmış. Hatırlıyorum da birliği hakkında
bana bir sürü şey anlatmıştı. Artık her şeyi unutmaya
başlıyorum. Onu kesinlikle bulmalıyım, yoksa birbirimizi hiç
tanıyamayız. Umarım bu defa askeri okula değil de üniversiteye
gidebilirim. Hem biz askeri okuldayken Zinaida yurt dışına
gitmişti bile. Bu kez, muhakkak daha önce karşılaşmalıyız."
"Bütün bu olan biten ne kadar garip ! Bazen sanki tüm
önceki hayatım, büyücü, Zinaida, Oceanis' in parçalarıymışlar
gibi geliyor. Göreceğiz."
Bir evin önünde durur ve kapının üzerindeki ismi okur.
''İşte ev bu ! Şimdi ne yapacağım?"
Avluya bakar.
"Önde bir kapı var; galiba burada oturuyorlar."

42
'
Bir dvornik avludan geçer. Osokin çekilir ve sokağın ilerisine
yürümeye devam eder.
''Buralarda .)ürüyeceğim" diye bir karar alır, "belki birileri
dışarı çıkar. Eğer Knıtitsky çıkarsa muhteşem olur; hemen
onunla konuşunım. Hay Allah ! Şimdi hatırladım, o ya
Petersburg 'da ya da b irliğindedir. Kahretsin! Şimdi ben
Z inaida 'yı nasıl bulacağ ı m ?"
Osokin tekrar caddede yürümeye başlar. Yanından bir
kızak geçer ve Krutitskyler'in evinin önünde dunır. Küçük bir
kız ve kürk pelerin giymiş bir kadın kızaktan inerler. Kadın
sürücüye parasını verirken, Osokin yanlarından geçer ve küçük
kıza bakar.
''Bu Zinaida mı değil mi? Zannetmiyorum, onu tanırdım.
Ama belki de o; zaten benziyor da. "
Bir kez daha geriye döner. Kürk pelerinli kadın onu fark
eder ve şaşkınlıkla bakar. Osokin kızarır aceleyle ardına
bakmadan yürür.
''Kahretsin! Ne aptalım! Küçük bir kıza bakan bir erkek
çocuğu ' · . . Kız da o değil zaten. Ama kadın niye bana o kadar
şaşınmş şekilde baktı? Ne kadar saçma. İnsanlar her şeyi en
aptal tarafından alırlar. Benim neden geri döndüğümü nasıl
bileb i l i r ki? Çok aptalca. Ama hala kim olduklarını merak
ediyoru9l.- Kadını doğru dürüst görememem kötü oldu . Belki de
o Z inaida'nm annesiydi, ama sanmıyorum . "

Caddenin köşesinde durur.


" Şimdi ne olacak? Bu zamana kadar sıradan bir okul
öğrencisi g ibi davrandım, ve aklıma yapacak başka bir şey de
gelmiyor. Boş bir caddede bir aşağı bir yukarı yürümek çok
saçma, zaten hava da soğuyor. Hem beni fark ederlerse
durumum ilerisi için de iyi olma yabilir. Ondan sonra ' Seni daha
önce de görmüştük. evimizin önünde niye dolaşıp duruyordun? '
derler. Şimdi gitmeliyim. Nasılsa nerede yaşadıklarını
biliyorum. Krutitsky' yi bulamayacak olmam ne kötü !"
Köşeden döner.

dvonı ik: bahçe görevlisi

43
BÖLÜM l l

ANNE

E'ı ·. . . Pazar akşam ı . . . Osokin ı ·e annesi çay 111asasında


oruruyorlar. ,4 nnesi kitap uku ı m�: Osokin yak111da öleceği ihti1110/ini
düşünerek on u seyretmekte.

Cenaze günü nün soğ u k. güneşli havasını duyumsar bir an


ve o gü nden zi hninde kalan görüntüleri izlemeye koyulur. Bunu
düşünmek, onu acıtan ve ü rperten bir şeydir. annesi adına
korkuyla karışık bir hüzün hisseder.
Annesi kitabını masaya bırakıp ona bakar.
'"Derslerini bitirdin mi Vam·a'?" sorusuna hazırlıksız
yakalanır. Derslerini tümüyle unutmuştur. Düşünceleri okulla
ilgili her şeyden o kadar uzaktır ki. Annesinin sorusunu
önemsiz, can sıkıcı bulur, kendisini rahatsız edilmiş hisseder.
"Of anne. bir tek dersler hakkında konuşuyorsun. Daha çok
zaman var. Ben bambaşka bir şey düşünüyordum.·'
Annesi güler.
"Başka bir şey düşündüğünü biliyorum, ama yarın okula
derslerini bitirmeden gidersen senin için pek iyi olmayacak.
Ayrıca bütün gece oturursan sabah uyanamayacaksın da."
Osokin onun haklı olduğunu bilir. Ama üzgün
düşüncelerini bırakmak niyetinde değildir. Bu düşünceler sanki
onu transa geçirir; annesinin sözleri ise günlük hayatın sıradan
gerçekliğini temsil eder. Hem o, öğrenci olduğunu; kitapları,
dersleri ve okulu unutmak ister. Annesinin onun düşüncelerini
anlamasını, onun için ne çok üzüldüğünü ve onu ne kadar çok
sevdiğini bilmesini ister. Aynı zamanda onun öleceği
düşüncesini bu kadar kabullenmiş olmasını tuhaf bulur. Her şey
ona bile fantastik ve gündüz düşleri gibi gelmekteyken ona
hiçbir şey anlatamayacağını da bilir, .
Ona nasıl büyücüden, dönmeden önce yaşadığı hayattan
bahsedebilir ki? Onu görmenin içinde yarattığı sızıyı annesine
nasıl anlatabilir? Doğrudan olmasa bile bunlardan bahsetmenin

44
bir yolu olmalıdır. Ama annesinin sözleri bunu engellemiş ve
unutmak istediği şeyleri aklına getirmiştir.
"Of anne, her zaman böyle konuşuyorsun. Farz et ki
derslerimi bitirmedim, okula falan da gitmedim. Ne olur ki?"
Osokin sinirlenmiştir ve esk i hayatııı daki duyar l ı l ı ğı
kaybetmeye başlar. Annesine onu rahatsız eden şeyin ne
oldugunu anlatması gitgide zorlaşırken. ona karşı hissettiği
kızg ı nl ık da içinde bii)iimektedir. B i r yandan ona karşı çıkacak
bi r şeyler söylemek istemekte ama bir yandan da ona d uyduğ u
acıma du ygusuyla adeta canı yanmaktadır.
"Yarın okula gitmeyeceğim. "
Annes i şaşkın ve korkulu sorar:
"Neden?"
Osoki11 normal bir okul çocuğunun vereceği cevabı verir:
"Bilmiyorum. başım ağrıyor. Evde kalıp düşünmek
istiyorum. Bir süre için o aptalların yanında olmamalıyım. O
saçına cezalar olmasaydı, şimdi evde kalmak istiyor olmazdım_
Böyle devam edemem. Beni yine iki üç hafta kapatırlar."
"Nasıl istersen, ama seni uyarıyorum bu yaptığın okul
hayatı m------zorlaştınnaktan başka bir şeye yaramayacak. Eğer
yarın gitmezsen, tavrım bir karşı çıkış gibi algılayacaklar. Tabii
kendin karar ver. Biliyorsun senin işlerine hiç karışmam ."
Annesinin hakl ı olduğunu bilmek Osokin ' i daha da kızdırır.
Hayatın bu heyecansız gerçekliği ve bunun hakkında düşünmek
gerekliliği: onu üzücü düşüncelerinden, iki hayat birden
yaşamış o lmanm garip duygusundan ve geçmiş ile geleceğin
rahatsız edici anılarından ayırır. O ise şimdiki zaman hakkında
düşünmek değil . ondan kaçmak istemektedir.
''Yarın gitmeyeceğim ! " diye inatla konuşur. Ama aslında
bunun annesi için ne kadar zor olduğunu b ilir ve hayatını
yeniden kurmak için kendi kendisine verdiği sözlere de karşı
geldiğini fark eder.
''Bu son olacak." diye bir söz verir kendi kendine. ''Yarın
her şeyi tekrar düşüneceğim. Evde b ir gün geçirmeliyim. Okul
kaçınıyor ya. Sonra işe koyulurum. "
Tekrar düşüncelerine dönmek ister.

45
"Biliyor musun anne, bana sanki bu dünyada daha önce
yaşamışım gibi geliyor. Sen aynen şimdi olduğun gibiydin, ben
de . _ . Ve başka bir sürü şey de . . . Her şeyi hatırlayıp sana
anlatabileceğimi düşünüyorum sık sık."
''Ve sen de beni şimdi olduğu kadar az seviyordun, ben im
hayatımı zorlaştırmak için elinden geleni layıkıyla yapıyordun.''
Osokin annesini önce anlamaz ve ona şaşkınlıkla bakar,
söyledikleri onun hissettikleri n i n öyle dışındadır ki. Annesinin
okula gitmek istemediği ve ders lerini çalışmadığı için kendisine
kızdığını daha sonra anlar. Buna karşı çıkmak çok gereksiz, çok
faydası z görünmektedir. Annesinin tam anlamıyla bu hayata ait
olduğunu görür ve diğer hayat için hissettiklerini annes ine
açıklayabilmek çok zor gelir. Onun kendisini anlamaması
karşısında daha da ümitsizliğe kapılmıştır.
"Hala aynı şeyden bahsediyorsun anne. Tamam. okula
gideceğ im . "
Bunu isteksizce söyler çünkü aslında gitmeyeceğini bilir.
Okula gitmeme düşüncesi her zaman o kadar cazip gelmektedir
ki diğer tüm düşünceleri bastmnası için bir kez akla getirmek
yetmektedir.
'Tabii ki gitmeni istiyorum, okula gitmediğin zaman nasıl
karşılıyorlar biliyorsun. Müdür yardımcısı bana senin bu
durumunu şikayet etti bile. "
"Sana haber mi yolladılar?"
'Tabii ki, ne yapmalarını bekliyordun?"
Osokin susar, ne diyeceğini bilemez. Ertesi gün oku la
gitmemesi için hiçbir sebep yoktur; ama gitmek istememekte
hatta gitmeyeceğini daha o günden bilmektedir. Bir bahane ya
da kendini haklı gösterecek b ir mazeret bulmak için uğraşır.
ama bunu düşünmek de zevksiz ve sıkıcıdır. Böyle birbirinden
farklı düşünceler besliyor olmak da sıkmaktadır onu. Bunları
annesine açmanın bir yolu olamaz mı? Annesinin anlaması çok
önemli ve çok gereklidir.
Annesine bakarak oturur, içinde savaş halinde olan
zıtlıklarını duyumsar. Annesinin kaygılandığını hisseder ve bu
büyücüye gittiği zamana kadarki yaşamına ait anılarını

46
sil ikleştirir, neredeyse bir düşe dönüştürür. Dışarıdaki hayat
Zinaida. daha bir aydan az zaman önce yaşamakta olduğu
Arbat'taki gri ev: bütün bunlar bir rüya haline gelmiştir.
Bunların ötesinde, annesinin ölümünü ve cenazesini hatırlamak
istemez. Bu odada ve onun yanındayken, bunları hatırlamak
başlı başına bir kabustur. Gerçek dışıdır, bir kurmacadır sanki.
Geçmişi düşünmemeye çalışır, unutmaya çalışır. Neler
olacağını ezbere bilir ama bunları düşünmek hayatını
dayamlmaz hale sokar. Okulda geçirdiği üç hafta, b ü�ücüye·
giden Osokin ·ıe okul çocuğu Osokin arasına bir boşluk
sokmuştur. Aynı boşluk şimdi de kendisiyle annesi arasındadır.
Düşünceleri bir döngü içinde birbirini kovalar. özel likle acı
veren noktalarda durur.
"Annemin bu kadar yakında öleceğine inanamıyorum,"
diye düşünür annesine bakarken '· . . henüz çok genç. O zaman
.

öyle olmuş olabilir, neden şimdi de öyle olsun ki'> Bu sefer her
şey çok fa rklı olmalı. Hatta eğer geri döndüysem tam da bunun
için olmalı. Bana bağlt olmayan şeyler de var tabi: ama belki
kendi hayatımı değiştirerek onun da hayatını değiştirebilirim.
Aslında omın kalp krizinden ölmesine benim verdiğim sıkıntılar
ve yorgunluklar sebep olmuştu. Bu sefer öyle bir şey
olmayacak."
Annesine artık farklı bir insan olacağını, çalışacağını ve
onun yaşaması için hayatını değiştireceğini anlatmak için yanıp
tutuşur. B unun olabileceğine inanmak ister. Bu inancını
annesi n e iletmenin bir yolunu bulmak ister; ama ne gerekli
sözcükleri, n e de neyi nasıl anlatacağını bilir. Yanlış
anlamaların ve kendini anlatamamanın aralarında yarattığı iki
ucu birleşmez uçurum Osokin'e bü)ük acı vermektedir.
Düşünceleri y ine annesinden Zinaida'ya kayar. Artık onu
içi acımadan düşünebilecek durumdadır. Onun Minsky ile
evleneceği haberleri canlılığını kaybedip sadece bir tehdit gibi
durur. Sadece iyi tarafları kalır geride: buluşmaları, nehir
gezileri, konuşmaları, akşamlan baş başa otum1aları, hayalleri
ve hatta tartışmaları. . . Tüm bunlar tekrar yaşanacak ve
zamanında o güzellikleri gölgelemiş kara bulutlar gittiğinde her

47
şey daha güzel olacaktır. İlk karşılaşmaları için hazırlanacak
çaresiz bir duru mda olmayacak, onu kaybetmeyecek ve annesi
yaşıyor olacaktır. Annesinin Zinaida'yla tanışması nın şart
olduğunu düşünür. Birbirlerini seveceklerinden emindir.
İşin bu kısmı onu oldukça düşündürmektedir. Zinaida'yı,
tanıştırmak için eve nası 1 getireceğini hayal eder. Ardından, ilk
bir iki dakikada yaşanacak hafif gerginliğin yerini gerçek bir
uyumun alacağını ve birbirlerine bütün hayatları boyunca
tanışıyorlarmışçasına güven duyacaklarını düşünür.
Her zamanki gibi, zihninde işlerin nasıl yürüyeceğini
canlandırmaya başlar.
Zinaida, 'Ne kadar tatlı bir annen var. ' diyecek ve Osokin
onu evıne bırakırken tatlı tatlı gülümseyecektir. · sana
söylemiştim · diyecektir Osokin: eliyle yavaşça Zinaida 'nın elini
sıkacak, o da hafiften bu sıkışa cevap verecektir.
"Biraz daha çay ister misi n ?"
Bu sonı Osokin' i şaşırtır v e annesine birkaç saniye boyunca
bakar.
B ir an duygusal hayalleri yüzünden suçluluk duyar. Zira ne
Zinaida ne de annesi ile bunları paylaşabilecektir. Ardından
bunu öfkeyle karışık bir kırgınlık takip eder. Ne Zinaida ne de
annesi Osokin'i ya da onun neler hissettiğini anlamaya
çalışmıştır. O ikisini de ruhunun derinliklerindekilerle bezemek
isterken onlar önemsiz ve dünyevi şeylerin peşinde olmuşlardır.
Mekanik bir şekilde cevap verir:
"Lütfen."
Kopan düşüncelerini tekrar yakalamaya uğraşır.
Akşam öylece geçer.
Annesine, doğal karşılanamayacak kadar hayalci, sessiz ve
içine kapanık görünür. Annesini çoğu zaman onu duymaz,
duyduğu zamanlar da sorduklarını mümkün olan en kısa
kelimelerle yanıtlar, sanki aklı başka yerlerde gibidir.
·

Kadıncağız üzgün ve çaresizdir; oğlu adına korkar.

48
BÖLÜM 12

PAZARTES İ

Sabah.

Saat vedi buçukta hizmetçi Osokin'e seslenir. Hakkında


karar vermesi gereken bir şeylerin verdiği rahatsızlıkla uyanır.
"Okula gitmeli mi, gitmemeli mir' Dün kitaplarını bile
açmamıştır. Ödevlerini bitirmeden gitmesi imkansızdır. B ir iki
gün evde kalması çok daha ıyı olur. Dün kalbinin
derinliklerinde sabah okula gitmeme kararını vermiştir ama bir
sebep bulmalıdır. Annesine g ideceğini söylediğine pişman olur.
Uzun bir süre yatakta kalır. Saatini yastığın üzerine koyar
ve akreple yelkovanın hareketlerini izler. Birkaç kez hizmetçi
gelir. En sonunda sekiz buçukta, okulda olması gereken saatte,
Osokin kalkar. Evde kaldığı için kendisine kızmaktadır, ama
hiçbir şeyin onu okula götüremeyeceğini de bilir. Bugün tatlı
şeyler düşünmek ister; zevksiz, zor ve monoton olan her şey
yarına kadar ertelenmelidir. Bugün divanda yatıp okuyup
düşünecektir. Ama kalbini de bir şey kemirmektedir; vicdanının
çağrısını ve kendi hakkında duyduğu rahatsız edici hisleri de
göz ardı edememektedir.
"Bütün bunlar yanlış." diye söylenir. "Eğer gerçekten her
şeyi değiştirmek için geri geldiysem neden her şeyi eskiden
yaptığım gibi yapıyorum? Olayları nereden ve nasıl başlayarak
değiştireceğime ve bunun ne zaman başlayacağına artık karar
vermem lazım. Belki de evde kalmış olmam iyi oldu. En
azından sakin sakin düşünebilirim. Ama neden kendimi bu
kadar kötü hissediyorum? Artık olan olmuş, neşeli hissetmem
gerek, yoksa ha evde kalmışım ha okula gitmişim, çok bir şey
farketmeyecek."
Tam o anda aslında annesinin yüzüne nasıl bakacağı
düşüncesiyle sıkıldığını fark eder. En kötüsü de onun bir şey
söylemeyecek olmasıdır. Tartışıp, birbirlerinin savundukları
noktaları görmeye çalışsalar her şey daha kolay olacaktır. Belki
onunla konuşurken bildiklerini ve ne düşündüğünü anlamasının

49
bir yolunu bulabilir. Ama maalesef böyle olmayacaktır. Annesi
hiçbir şey söylemeyecektir, ki bu da en kötüsüdür.
Osokin kendinden memnun olmadığını ve tüm dünyanın
iğrenç bir yer olduğu düşünür.
'"Şimdi hatırlıyorum yine bövle bir sabah okula
gitmemiştim. Başıma çok büyük dertler açıldı ve sonunda
okuldaki durumum dayan ı lmaz hale geldi. Hayır, tüm bu
olanlar düzeltilmeli. Bugün çalışmaya başlayacağım. Okula
birini yol layıp ne ders işlendiğini öğreneceğim. Sonra annemle
konuşacağım: yatılı okuyamam. Benim gündüzlüye geçmemi
ayarlamalı . "
Hayal alemi onu annesiyle baş başa evde oturdukları bir
akşama götürür. Ö devlerini yapı yordur. Sıcak ve zevkli bir
duygu yayılır içine ve o duygu içinde odayı terk eder.
Osokin annesiyle kahvaltı yapar. Annesi kırgın ve sessizdir.
Osokin ise, annesi onun ciddi şekilde çalışmaya başlamaya
karar verdiğini anlamadığı ve hala aklı fikri okula gitmemiş
olmasında olduğu için kızgındır. O da konuşmaz. Annesi tek
söz söylemeden yemek odasından çıkıp gider. Osokin iyice
kırılmıştır. Ona söylemek istediği çok şey vardır, ama annesi
aralarına bir set çekmiş gibidir. Kendisini mutsuz hisseder.
Okulu ektiği için mutlaka hesap sorulacağını düşünür. Şu anda
içinde bir şeyler yapmaya başlamak için, okumak için,
düşünmek için, hele ders çalışmak için en ufak istek yoktur.
Bir müddet pencerenin kenarında durur, sonra kararlı bir
şekilde kapıya doğru gider.
"Biraz dolaşmaya çıkayım," der, "sonra gelir çalışmaya
başlarım".
Ona göre Moskova sokaklarının bu halini görmek dünyanın
en heyecanlı şeyidir. En azından b ir hafta içi gününde - ki bu
bile bir öğrenci için yeterince enteresandır- her şey daha
farklı dır ve bildik yerler ona geçmişini ve diğer zamanda
o lanları hatırlatır. Her şey garip ve rahatsız edici anıla.-la
doludur.

Osokin yemek için eve döner.

50
"Okuldan bir öğretmen buradaydı . Hanımefendiyle
konuştu; çok kızgındı. " der hizmetçi.
Osokin ' i n kalbi yerinden oynar.
'·Bunu nasıl unutabildim?" diye sorar kendisine. "Müdür
yardımcısı öğretmenlerden bir tanesini yollamış ol malı. Tabii
ki ! Ve beni evde bulamadı. Hatırlıyorum da tam da böyle
olmuştu. Şimdi problem başlayacak. Acaba annem ona ne
dedi?"
Annesi içeri girer. Çok kızgın görünmektedir.
'·Vanya, okuldan bir öğretmenin seni görmeye geldi. Ve
ben dışarıda olduğunu bile bilmiyordum. Ona ne diyeceğimi
bilemedim. B i r şeyler uydurmaya çalıştım; bütün gece diş
ağrısıyla kıvrandığın ı ve belki de dişçiye gittiğini falaıı : ama
beceremedim. Eve gelir gelmez okula gitmeni, hatta dişçinin
reçetes i ni de götürmeni istedi, yoksa kendileri gideceklermiş
dişçiye. Bütün bunlar benim için kabul edilemez şeyler. Nasıl
yalan söyleneceğini bilmem ben. Öğretmen bir dedektif gibi,
i_
seninle ilgil sorular sordu: Kaçta yattın, kaçta uyandın, hangi
dişçiye g ittin". . Neden b eni böyle bir duruma düşürdün? Ne
yapacaksın şimdi?"'
Osokin annesi için üzülür, pişmandır, utanır. Hepsinden
daha önemlisi her şeyin aynen daha önceki gibi yaşanmakta
olduğunu dehşetle fark eder. Sanki kocaman bir çarkın dişlileri
yavaş yavaş dönmektedir, Osokin bu çarka bağlıdır, ne durabilir
ne de değiştirebilir. Evet bütün bunlar daha önce olmuştur.
Annesinin sözlerini, surat ifadesini, donmuş p encereyi bütün
ufak detaylarıyla hatırlamaktadır; ne diyeceğini nasıl cevap
vereceğini bilemez.
'·Seninle konuşmak istedim ama beni dinlemedin anne"
Sonunda kalbinde bir buz varınışçasına konuşur. Daha
önceki sözlerini. tekrar ettiğini faı:k eder.
'·Ne bugün okula gideceğim, ne de bundan sonra yatıl ı
kalacağım. Üzgünüm, gidip müdürle konuşmak zorunda
kalacaksın. Benim gündüzcü olmama izin vermeliler. Üç
pazardır okuldayım ve bu süre bo)unca hiç dışarı çıkarılmadık.
Öğretmenler yatılıları yürü)üşe olsun dışarı çıkaramayacak

51
kadar tembeller ve kötü havayı bahane olarak kullanıyorlar.
Hepsi kendi sini düşünüyor ve diğerlerinin de aynı şeyi yaptığını
görmüyorlar bile. Bunu müdüre anlat. Bu bir skandal. Artık
dayanamıyomm. "
"Biliyorsun Vanya, ben d e senin hep evde yaşamanı
istedim. Ama an lamal ısın ki eğer yatılıdan gündüzlüye geçersen
devlet bursuyla okuma olanağını kaybedersin. Daha sonra da bu
hakkını geri alamazsın. Düşün: aniden ölürsem sana ne olur !
D aha bir iki sene yatılı olarak kalmanı arzu ediyorum."
"Ölebileceğini düşünmek istemiyorum." der Osokin.
"Ölmeyeceksin. Neden düşüneyim? Belki ben senden önce
ölürüm. Okulda daha fazla yaşayamam. Dayanamıyorum. Bu
burstan vazgeçmek en iyis i !"
Uzun bir süre konuşurlar, sonra annesi çıkar. Yalnız kalır.
"Bu berbat bir şey" der kendi kendine. "Büyücü acaba haklı
mıydı? Hiçbir şeyi değiştiremeyeceğim doğru mu? Şimdiye
kadar her şey saat gibi işledi. Bu dehşet verici olmaya başladı,
ama böyle devam etmek zorunda değil. Ben bir öğrenci deği l im .
Büyük b i r adamım. Neden o zaman hayatla v e b i r okul
öğrencisinin sorunlarıyla baş edemiyorum? Çok saçma. Kendi
elimden tutmalı ve kendimi çalışmaya ve geleceği düşünmeye
zorlamalıyım. Şimdiye kadar olan oldu. Gündüzcü olmalıyım.
Bunun ayarlanabileceğini biliyorum. O zaman her şey daha
kolay olacak. Okuyacağım, yazacağım, çizeceğim. Hiçbir şeyi
unutmamalıyım. İngilizce 'm nasıldı?"
Uzun bir süre düşünür.
"Hatırlayamadığım çok şey var. Anneme İngilizce
öğrenmek istediğimi söyleyeceğim. İngilizce kitaplar alacağım
ve öğrendiğimi söyleyeceğim; eminin ki hala İngilizce
okuyabiliyorum. Ama asıl önemlisi okul ödevlerimi yapmam.
Aynı sınıfta bir sene daha kalmak mı? Asla ! Eğer kalmazsam
demek ki okulu bitireceğim. Beşinci sınıfa geçtiğimde işleri
daha iyi yapmak için değişmeye başladığımı daha iyi
anlayacağ ım. Daha önce . dördüncü sınıfta kaldığımı
hatırlıyorum. "

52
BÖLÜM 13

GERÇEK VE MASAL

1 yıl sonra. Okulda öğle yemeğinden önce :,par salonunda iki


öğrenci: Osokin ve Sokoloff Pencerenin ön ünde durup avluya
b akmakta/ar. Osokin artık gündüzcü, ama dördüncü s111ıfla kaldığı
için Sokolojf onunla ayn ı sınıfta.

Sokoloff, Osokin'e sorar:


"Seninle Şalgam arasındaki bu yeni sorun da nedir? Hiç
anlamadım ne olduğunu ."
"Özel bir şey yok. Bunların hepsi aptal. Sen coğrafya
dersinde yoktun. Volga' nın üzerindeki şehirler hakkındaki
soruya cevap veriyordum. Yukarıdan saymaya başladım ve
Ninj i' ye geldiğimde bu şehrin Volga'nm Oka'ya döküldüğü
yerde bulunduğunu s �yledim. Önce anlamadı, sonra ayağa
fırladı ve bana ' Sen ne dediğini b i lmiyorsun ! Oka'nın Volga'ya
döküldüğü yer diyeceksin. ' diye bağırmaya başladı. Ben de
'Hayır. Tam da demek istediğimi dedim. -Volga'nm Oka'ya
döküldüğü yer. ' diye gayet emin cevap verdim."
"Bana ' Sen deli misin?' diye bağırdı. ' Hayır, ' dedim 'hiç
de değilim . ' ' Peki ne demeye uğraşıyorsun ? ' diye sorunca da
coğrafya kitaplarımızda bir yanlışlık olduğunu, Oka'nın
Volga'ya dökülmediğini, Volga'nm Oka'ya döküldüğünü
söyledim. "
"Ağzını açtı ve hiçbir şey söyleyemeden öylece kalakaldı,
biliyor musun. En sonunda bunu nereden b ildiğimi sordu . Ben
de ' Gözlerimle gördüm. Oka'nm yüksek kıyısında durup
aşağıya baktığınız zaman Volga'nm iki kolunun burada
kendinden çok daha geniş olan Oka'ya döküldüğünü
görürsünüz. Daha sonra da tek kolla devam eden kesinlikle
Oka' deyince deli gibi oldu; Önce Gustav' ı sonra da Zeu s ' u
çağırdı, ama Zeus gelmedi. Galiba hala yemekteydi. "
"Seni atabilirler."

53
'"Kolaylıkla. Bütün bunlardan nasıl yorgun düştüğümü
talıınin b ile edemezsin. Bütün çocuklardan ve bütün bu
aptallardan sıkıldım."
Sokoloff omuzlarını silker.
''Seni anlamıyonım, gündüzcü olmak istedin. Şimdi
gündüzcüsün, daha ne istiyorsun ki? Sana ne Oka mı Volga'ya
dökülür, Volga mı Oka'ya? Seni i lgilendi rmeyen her şeye
karışıyorsun. B ir gün masanda bir sürü gazete buluyorlar.
Neymiş, politikayla ilgileniyoruz! Başka bir gün öyle kitaplar
buluyorlar ki pedagoglarımız bile nereden başlayacaklarını
bilemiyorlar. Acayip komiksin ! Evde ne istersen yap ama neden
her şeyi okula da getiriyorsun? Ve yapman gereken hiçbir şeyi
de yapmıyorsun. İki aylık yaz tatilinde çok lazımmış gibi
anadilin gibi İngilizce öğrendin ama iki yıldır bir Yunanca'dan
geçemiyorsun."
"Ama anlamıyor musun? Sıkılıyorum. Neden Yunanca 'ya
ihtiyacım olsun ki? S öyle, neden? Eğer ihtiyacım olursa sonra
öğrenirim, ama neden şimdi?''
"Neden m i ş imdi? Okulu bitirip üniversiteye girebilınen
için. Her şeyi basitçe ele alacağına işin felsefesini yapıyorsun. "
"Sen de fazla aklı başındasın. Derslerin birinden kalırsan
çok sevineceğim."
"Ben kalmayacağım . "
"Göreceğ iz . "
Osokin Sokoloff a bakar v e güler. Çoğu zaman eğlenir,
çünkü neler olacağını b ilir.
Bir müdür yardımcısı yanlarına gelir:
"Osokin, büyük salona git, müdür seni bekliyor." der.
"İşte seni yakaladılar. Elveda. B irbirimizi bir daha
görmeyeceğiz. "
Osoki n de güler, ama sinirli bir biçimde. Okul
yöneticilerine karşı hep kendini savunmak dunımunda kalınası
çok tatsızdır ve bu, kendisine karşı biriken günahlarını hatırlatır.
On dakika sonra Osokin sınıfın giriş kapısında Sokoloff ile
karşılaşır:
"Ne ! Hala yaşıyor musun?"

54
'·Evet, yaşlı Şalgam kaybetti ! Zeus bugün iyi günündeydi.
Her halde yemeği iyiydi. Ona Volga'nm Oka'ya döküldüğünü
söylediğimde bir timsah gibi güldü, bunu bilmediğini ve hep
Hazar Denizi ' ne döküldüğünü sandığını söyledi. Sonuç olarak
çok iyi davrandı ve üstüne bir de eğlendi. "
'Yine d e beşten sonraya kadar okulda kalacağım v e tabii
bu ' son defa' olacak: bir kez daha tekrarlandığında artık
benimle konuşmayacakm ı ş bile. "
"Bunu söyledi mi?"
"Tabii söyledi, şişko domuz ne olacak ! "
''Yani okulda tutulacaksı n ! Biliyorsun eğitim bakanlığı
müfettişi geliyor. Seni örnek bir ogrenci olarak ona
göstereceklerdir: İngilizce bilir. Schopenhauer okur, o kad.ır
çalışkandır ki altıdan önce okulu terk etmez . "
"Belki dersler sırasında gelir. "
''Hayır, daha sonra geleceğini söylediler."
"Cehenneme kadar yolu var."
Osokin yerine oturur.
İkinci zil. Fransızca öğretmeni girer. Bu Osokin 'in en
sevdiği derslerden biridir. Fnp1sızca' sı, dersleri dinlemediğinde
dahi bir şey kaçırmayacağı / kadar iyi olduğundan, bu derste
sınıfta adeta ayrıcalıklı bir konumdadır. Neler olup bittiğine
dikkat etmesi gerekmez, istediğini düşünebilir. Fransız da onu
çok fazla rahatsız etmez, sadece bazen -hatta çok arada sırada­
onu masasına çağırır, Fransızca sohbet eder ve ona tam not
verir, oturtur. Fransız onunla büyük bir adamla konuşuyormuş
gibi konuşan tek öğretmendir. Osokin her zaman ona minnet
duyar. Sokakta karşı laştıklarında Fransız elini s ıkmak ve
konuşmak için her zaman durmuştur. "Buradak i tek adam gibi
adam" diye düşünür Osokin ona bakarken.
Osokin meşhur 'Margot' yu açar ve kendi düşüncelerine
dalar. Margot kuşaklar boyudur küçük Rus öğrencilere
Fransızca hakkında bütün b ildiklerini öğreten ve ondan önce
aslında ne kadar az bildiklerini gösteren kitaptır.
"Her şeyi gitgide daha az anlıyorum. " diye kendi kendine
konuşmaya başlar. ''Eğer buraya başka bir hayattan geldiysem,

55
ve burada gördüğüm her şey doğruysa o zaman Zinaida nerede,
bütün diğerleri nerede? Bazıları burada, ama acaba aynı anda
d iğer hayatta da yaşamlasım sürdürüyorlar mı? Eğer öyle ise, o
zaman sadece bir kere ve yalnızca bir yerde yaşıyor olduğumuz
doğru değil; aynı anda birkaç farklı zamanda ve birkaç farklı
yerde yaşıyoruz. Tek başına bunu düşünmek b ile insanı
delirtmeye yeter. İnsan doğruyu nasıl bulabilir? Bütün bunlar
oldu mu, olmadı mı? Düşünmemek en iyısi galiba.
Okuyacağım. Kitap okumadan bunlara nasıl katlanabilirim?
Düşüncelerimden kaçmanın en iyi yolu bu."
Sırasının altına bir İngilizce kitap açar. "Stevenson' ın
Masalları" . . .
"İşte hikaye burada."der. '"'The Song of the Morrow' . Bu
başlık nasıl tercüme edilebilir acaba? Düşünmenin sonu yok,
bari bu hikayeyi anlamaya çalışayım . "
Osokin, Stevenson ' ın garip masalının gerçek anlamını
anlamaya çalışarak uzun bir süre okur. Sonunda kitabı kapar ve
neredeyse hiçb ir şey düşünmeden boşluğa bakarak oturur. Bu
hikayenin hafiften sezinlediği saklı bir başka anlamı vardır.
Onunla birlikte anlaşılmaz ve garip bir sürü anı da . . .

56
BÖLÜM 14

CEZALI

Aynı gün derslerden sonra . . . Boş bir sınıf . . Osokin pencerenin


yanındaki sırada, önünde bir kitapla oturuyor. Hm'a kararmakta.

Kitabı kapatır, bir süre karşıya doğru bakar, sonra da


lambaya bir göz atar.
"Görünen, bana ışık vermeyecekler," diye düşünür.
"Pekala, eğer karanlıkta oturmam gerekiyorsa otururum ama
bunlar aptalca. Tanrım, hem de ne aptalca! Eğer h i çbir şeyi
düzeltemeyeceksem, o zaman bu hayatın anlamı ne? Yalnızca
kurulmuş bir saat. O zaman hiçbir şeyin anlamı yok ki?
Hayatımda, burada böylece oturuyor olmamda ne gibi bir anlam
var? Kendim i bir öğrenci olmaya zorlayamamamdan daha doğal
ne olabilir? Etrafımda insan olmamasından, abuk sabuk
cezalardan, tabii ki sıkılırım. Kitaplara sarıldıysam, aklımı
kaçırmak istemediğimden. Bu çocuklarla ben de sık sık çocuk
olduğumu hissediyor µfn. Kendi ö nümde komik duruma
düşüyorum. Kendimi, kendisini büyük şehi rden çok uzakta bir
taşra kasabasında yaşamak zorunda bulan ve taşralı olmamak
için büyük şehirle bir tür duygusal bir bağ kuran bir adama
benzetiyorum; köylü hayatı için hiç gerekmeyen ve hatta
aslında saçma kaçan dergilere ve gazetelere abone olur;
Moskova ve St. Petersburg 'da anlamı olan ama yaşadığı köyde
hiç de gereği olmayan şeyler hakkında kafa yorar. Ne olursa
olsun bunlar komik. Gazetelere özel bir ilgim var, çünkü neler
olacağını biliyorum . Yazık ki çok fazla unutmuşum. Aslında
büyücü haklıymış. Bir şeyleri değiştirmek düzeltmek bir yana,
o lan bitenlerin büyük kısmını unutmaya başladım. Bazı
hayallerin akıldan çabucak kaybolması ilginç. Sadece devaml ı
hatırlanıp tekrarlanırlarsa bellekte kalıyorlar. Eğer
tekrarlanmazlarsa unutuluyorlar. Zihnimde resimleri yüzler ve
olaylardan oluşan bir kaledeskop var ama hemen hemen tüm
isimleri unutmuşum. Zinaida 'yı bulmaya çalıştım ama

57
başaramadım. Evlerinin önünden geçmeye devam etmek saçma.
Onun şu anda olması gereken kızlar okulunu buldum. İki
Cumartesi orada bekledim ama nasıl tanıyabilirim ki? Kızlar
kalabalık halinde çıkıyorlar. Gülüşüyorlar . Ben de bir lise
öğrencisi gibi orada beklerken komik görünüyor olmalıyım.
Kızlardan ikisini beğendim ama ikisi de Zinaida olamaz, ondan
bü;iiktüler. Krutitsky de buradaki birliklerde değil. O zaman
Moskova · da değil demektir: anlaşı lan onunla ancak askeri
okulda karşılaşabileceğim. Ama o zaman da Zinaida çoktan ;urt
dışına gitmiş olacak ve altı yedi yıl kadar da dönmeyecek.
Neyse, bu kaçınılmaz ! Onu ya ;urt dışında bul malı ya da
beklemeliyim, buluştuğumuzda çaresi z bir hal i m olmamalı . O
zamana kadar üniversiteyi bitirmiş olmal ıyım. Askeri okula
gitmeye gerek olmayacak ve her şey çok farklı olacak. İşin kötü
yanı buna ulaşabilmek için hiçbir şey yap mıyor olmam. Nasıl
oldu da aynı sınıfı ikinci kez okuyorum ? Bir sene kaybetmek !
Bu duvarlar arasında dört buçuk yıl daha ! Bilemiyorum ama
buna dayanamayacakmışım gibi geliyor. Tüm hedeflerimi
kaybett i m ve bütün bildiklerimi bildiğim için sıkılıyoru m . En
kötüsü daha önce de okuldayken bu kadar sıkıldığım ve o
zaman da her şeyi b i l d iğimi hatırladığım için de sıkılıyorum. En
kötüsü bu işte. Sanki her şey kendini tekrar ediyor, bir kez iki
kez deği l, birçok kez, hır orgla devamlı çalınan Mavi Tuna gib i .
Ve ben hepsini ezbere biliyoru m."
"Bazen de tam tersini düşünüyorum. Hiçbi r şey daha önce
olmadı, ben hepsini hayal ettim, büyücü yoktu, Zinaida yoktu,
diğer hayatım yoktu . Ama bunları ve bütün başka şeyleri
nereden öğrendim o zaman, bilmiyorum. Bütün bunlardan sonra
kesin olan bir tek şey var. Sıkıntıdan kafamı duvarlara vumrnk
istiyoru m !"

58
BÖLÜM lS

SIKINTI

Osokin sıradan kalkar ve yarı karanlık sınıfta bir aşağı bir


yukarı dolaşmaya başlar. Sonra, koridora açılan büyük cam
kapıya gider ve açmaya çalışır. Kapı kilitli değildir.
''Kilitlemeyi unutmuşlar." der kendi kendine.
''Yapabileceğim hiçbir şey yok mu? Çok sıkıcı. Daha bir saat
burada oturmam gerekiyor."
Koridor bo:yunca yankılanan telaşlı ayak sesleri duyar:
"Büyük adamı bekliyorlar herhalde. Belki de gel miştir . "
Kapıyı biraz aralar ve dı şarıya bakar. ''Ortalıklarda kimse
kalmamış. Hadi keşfe çıkalım."
Usulca koridora çıkar. Her şey sessizdir. Boş sınıfların
camlarından içeriye baka baka ilerlerken, b ir kütüphane veya
kabul odasına benzeyen b ir odaya varır. Burası rüyasında o
tanımadığı kızla görüştüğü odadır. Oda parlak ışıklar içi ndedir.
Kapının arkasından dikkatlice bakar. İçeride kimse yoktur.
''Hay Allah," der. ''Ekselansları buradan geçecek. Acaba
duvara � r şeyler yazsam mı? �
'Hoş Gddiniz Ekse a�sları' gi i
,

bır şey ama bırkaç hatayla. Harıka b ı r fıkır! Tebeşır
kalmadığını görünce yeni yöntemler düşünür.
"Yapabileceğim daha iyi bir şey var." Elini cebine sokar ve
bir mavi gözlük çıkarır. Büyük salona açılan kapının üzerinde,
Sezar'ın ona doğru bakan, alçıdan bir büstü vardır.
"Bu mavi gözlüğü Sezar'a takacağım . B u kesinlikle fark
edilir."
Ayak uçlarında kütüphanenin öbür tarafına koşar, bir
sandalye getirir ve sandalyeye çıkıp mavi gözlüğü Sezar' a
takar. Gözlük Sezar 'a tam uyar ve ona bir profesör edası katar.
Osokin sandalyeyi tekrar yerine taşır ve koridora çıkar.
Artık o boş sınıfa geri dönmek istemiyordur; başka bir şeyler
daha yapmak ister. Koridor üzerindeki sınıfların kapılarını birer
birer dener. Bir tanesi kilitli değildir. Osokin etrafına bakınır,

59
sonra i çeriye girer ve tahtanın arkasında bir tebeşir parçası
bulana kadar aranır. Kütüphaneye geri gider ve duvara, sınıf
başkanlarının adlarının yazıldığı ' altın tabletlerin' hemen altı na
kendisininkine hiç benzemeyen sade ve yuvarlak harflerle, tüm
kelimeleri yanlış yazarak 'Hoş Geldiniz Ekselansları' yazar.
Sonra da açık ağzı ve şaşkın gözleri olan bir surat çizer.
Kıkırdayarak kendi sınıfına koşar. Sınıfta pencere kenarına
oturnr ve lambaların aydınlattığı sokağa bakar.
'Tüm bu aptalca işleri bana hangi şeytan yaptırıyor?" diye
kendi kendine sorar. ''Şimdi sornşturınaya başlayacaklar ve
tabii ilk akıllarına gelen ben olacağım. İşin kötüsü bunun
aynısını yaptığımı ve bu sebepten okuldan atıl dığımı
hatırlıyorum . Bunu şimdi neden yaptım ki'7 Neden yaptım,
çünkü burası adamı sıkıntıdan patlatasıya monoton, ama hangi
okul değil ki? Bu aptallar bu şakayı kaldırabilecekler mi
bakalım. Onlara göre ben s ıradan bir öğrenciyim. Tabii ki
benim yaptığımı tahmin edecekler. Bir yolunu bulup kendimi
kilitleyeb ilseydim. . . "

Kapıya gider ve kapı kolunu dener. Sonra saatine bakar.


"Daha yarım saat var. Buradan bir kurtulabilscydim. "
Odanın içinde dolanır. Beş dakika sonra, tekrar pencerenin
önünde durur ve caddeye bakar.
"Gözlükler çok sanın o lmazdı, ama üzerine yanlış yazılmış
ekselans kelimesi ve duvardaki surat ekenince beni
bağışlamazlar. Hepsi çok saygıs ızca. Tabii ki bu olanlar
hakkında herhangi bir şey b ildiğimi inkar edeceği m . ' Ben ben
değilim, at benimki değil, sürücü de ben değilim . ' Ama
maalesef müdür yardımcısı ben o lduğumu anlayacak. Çoğu
zaman hiçbir işaret olmadığı halde o sadece, ' O sokin' i çağırın ! '
der, o kadar. Şimdi de öyle olacak Olay yerinin yakınında bir
sınıfta oturduğumu öğrenince çağırmaya gerek bile olmayacak:
her şey o kadar açık olacak ki. Kahretsin ! Belki gidip
silmeliyim? Yok buna değmez. Daha kötü bir duruma
düşebiliri m . "
Saatine bakar.

60
''On beş dakika daha. Acaba kendimi içeri kilitleyebilir
miyim?"
Tekrar kapıya gider ve kilidi inceler. Koridorda ayak s esleri
vardır; Osokin kapı dan çekilip, hızla pencereye gider.
Zaman yavaşça geçerken, dakikada bir saatine bakar.
Sonunda, sınıf hizmetl isi 'Hamamböceği' b ir deste
anahtarla kapıya gelir. Bir anahtarı seçmek için uzun süre
uğraşır; kapının kil idini açmaya çalışır, kafasını sallar, bir başka
anahtar seçer. Sonuçta kapıyı ittirir ve açılır.
"Bu da ne böyle? Kapı açık mıydı?"
"Yo, kilitliydi ," der Osokin kapıya yaklaşarak "ilk
,
anahtarla kilidini sen açtın. .
"Tamam, gidebil irsin, Khrenytch seni s erbest bırakmamı
söyledi."
"Al bakalım Hamamböceği, senin için yirmi kopek."
Hamamböceği çok memnun olur ve sırtını sıvazlar.
"Hamamböceği benim tarafımda olacak, " �der Osokin kendi
kendine, "gösteri birazdan başlar, şimdi kendimi kurtarmam
gerek."
S por salonundan geçer, müfettiş geleceği için alışılmışın
dışında bir parlaklıkla aydınlatılmış toplantı salonuna koşar.

61
BÖLÜM 16

Z EUS

Okulda bir sonraki sabah . . .

Okula girdiği andan itibaren Osokin havada sıra dışı bir


şeyler duyumsar. Öğrenciler gruplar halinde durmakta ve
fısıl daşmaktadırlar. Girişte Sokoloffla karşılaşır:
'"Eh kardeşim, eğer bunu da sen yaptıysan, aferin i Ama bu
sefer yakanı kurtaramayacaksın. ''
"Ne demek istiyorsun?"
"Masum numarası yapma. Neden bahsettiğimi ıyı
biliyorsun ! "
"Bil miyorum. İçeri gırer gırmez bir şeylerin olduğunu
hissettim ama, ne oldu?"
"Dün bakanlık müfettişi gelecekti. Biliyorsun uzun
zamandır Zeu s ' a karşı bir kini olduğu söyleniyordu . Geldiğinde
beşi geçiyordu. Görünüşe göre b irisi Sezar'a gözlük takmış .
Hani, kabul odasının kapısının üzerindeki büst var ya, ona. Bir
de duvara ' Ekselansları aptaldır' veya o çeşit bir şeyler
karalamış . Bence sen h epi mizden daha iyi b i liyorsun yal Kavga
çıkmış. Müfettiş çok öfkelenm iş ya da kendini öyle göstermiş .
Zeus 'a okulu kontrol altın da tutamadığını söylemiş ve başka da
bir şey demeden çekip gitmiş. Şimdi bir soruşturma var. Zeus
bu katta görevli bütün hizmetlileri işten çıkardı .
Hamamböceğ i ' ni, Vassily'yi ve Cossack ' ı . . . Hepsi de seni
suçladı. O esnada bir sınıfta tek başına oturuyordun ve müfettiş
gelmeden hemen önce çıktın. Al işt e ! Seni çağırıyorlar! "
"Osokin müdür odasına ! Osoki n l Osokin ! "
Koridorda bağırtılı sesler du:vulur.
Osokin öğrenci kalabalığının arasından geçerek koridor
boyunca yürür. Hepsi merakla ona bakarlar. Sezar ' ın büstünün
durduğu odadan geçer ve büyük salona girer.
Büyük salonun ucunda, çarların altın çerçeveli birebir
portrelerinin altında, müdür Zeus, müdür yardımcısı Gustav

62
Lukitch ve birkaç öğretmen yeşil örtüyle kaplı masada
otum1aktadırlar. Üç h izmetkar, iki öğretmen asistanı ve bir gün
önce nöbetçi müdür olan ve kendisine ' Şalgam ' da denilen
Khrenytch, masanın yanında durmaktadır.
Müdür çok kızgındır. Osokin masaya yürür, hizmetlilere
bakar. İkisi, özellikle de Harnamböceği, kendisine şüphe ve
düşmanlıkla bakar. Özel dostu olan Vassily ise ona bakmamaya
çalışır. İlk başta müdür öfkesinden hırıldarken kızgınlığından
konuşamaz. Sonunda nefesini toplar ve Osokin' in gözlerine
bakmamaya çalışarak konuşmaya başlar. Osokin, Zeus ' un dün
Volga ve Oka meselesine güldüğü için kendine de kızdığını
hisseder.
''Dün dersten sonra saat beşe kadar bir sınıfta tutuldun
mu?"
"Evet."
"Odayı hiç terk ettin mi?"
"Hayır . "
"Kütüphaneye gittin mi?"
"Hayır."
"Yalan söylüyorsun hergele ! "
Müdür kızgınlıktan morarmış bir halde yumruğunu masaya
vurur.
Osokin ' in yüzü hiddetle kızarır ve masaya doğru bir adım
atar. Göz göze gelirler. Osokin'in yüzünde tehlikeli bir ifade
belirir, müdür gözlerini kaçırır. Okulda yaşadığı sıkıntı,
gördüğü anlayışsızlıklar ve tahammül etmek zorunda olduğu
her şeye ilaveten bir de bu saldırgan tutumla karşılaşınca
müdüre sıkı bir küfür etmek ya da bu saygısızlığını ona bir
şekilde ödetmek ister; ama sesi çıkmaz, alt dudağı titremeye
başlar ve birkaç saniye hiçbir şey söyleyemez.
Derin bir nefes alan okul müdürü Osokin' e bakmadan:
"Kim görevliydi o akşam?" diye sorar yardımcısına.
Müdür yardımcısı:
"lvanoff. " diye yanıtlar. Herkesin dikkati Hamamböceği' ne
çevrilir.
Müdür sorar:

63
"Osokin' i n oturduğu sınıfın kapısını sen mi kilitledin?"
''Kimin kilitlediğini bilemem ekselansları . Ben bahçe
görevindeydim. Açmak ıçın geldiğimde, kilitli değildi.
Kesinlikle kendi açmış olmalı . "
Hamamböceği kinle Osokin'e bakar. Bu bakış Osokin ' e
tatsız b i r şeyler hissettirir. Hamamböceği ve diğer i k i adam içi n
üzülür ama zamanında onların kendisiyle arkadaşça konuşup
şakalaştıklarını düşününce iğrenir.
"Peki ' Kendi açmış olmalı ' demekle ne kastediyorsunuz?"
"Kilidi kırmış olmalı . A çmaya geldim ve hiçbir anahtar
kilitte dönmedi. Kapıyı çektim, açıldı. ' S eni kilitlemediler mi
Osoki n?' diye sordum, o da bana, 'Kilitlediler. S en y ine de bir
şey söyleme . ' dedi ve bana yirmi kopek verdi. İşte ! "
Sıkıntıdan terlemiş olan Hamamböceği elini cebine sokar
ve yirmi kopeklik bozukluğu çıkartır.
Herkes önce paraya sonra da Osokin' e bakar. Osokin hem
olan bitenden iyice iğrenmiştir hem de eğlenmektedir.
Bu yirmi kopeklik paranın kendi aleyhindeki en güçlü delil
olduğunu fark eder. Olan bitenin aslında çok farklı olduğunu
bilmesine rağmen, karşı çıkmanın faydasız olduğunu sezer.
Bunun için bir öğrenci olarak hayli iyi eğitim almıştır. İnsanın
kendisinin masum olduğunu kanıtlamaya çalışması ve bunun
için gerektiği kadar yalan söylemesine ancak başarılı olma ve
kendisini suçlayanı aptal durumuna düşürme şansı yüksekken
izin verilebilir. Eğer böyle b ir olanak yoksa, suçlama haklı da
olsa haksız da olsa bir okul çocuğuna susmak düşer.
Aynı zamanda Osokin 'in gülme isteği de artmıştır. Aniden
kendisini bütün bu olanlardan çok uzakta hisseder. B üyük bir
adam olduğunun farkına varır; bütün burada olup bitenler sanki
kendisinin başına gelmiyor gibidir. Kızgınlığı tamamen
kaybolur ve olanları dışarıdan bakan bir seyırcı gibi
gözlemlemeye başlar.
Müdür:
"Kilit gerçekten kırık mıydı?" diye sorar yardımcısına.
"Kilit çalışmıyordu. " diye bir cevap gelir. "İçine bir şey
sokulmuş olmalı."

64
"Yeter! " der müdür. Bir iki saniye daha hırlar.
Osokin' e hitaben:
'"Anlaşılmıştır" der sonunda Osokin' e bakarak.
'Yeteneklerini başka yerde smayabilirsin_ Burada kil it kıranlar.
serseriler ve yalancılara ihtiyacımız yok.".
Müdür yardımcı sına dönüp ·
"Adamların kalmasına izin verebilirsiniz. Bu yiizden
cezalandırılmaları gereksiz. Bu arada konsey için burada yeterli
sayıda olduğumuzu düşünüyorum. " diyerek devam ettirir
söz lerini .
Sonra yardımcı larından birine Osokin 'i kabul odasına
götünnesini ve çağrı l ıncaya kadar orada onunla beklemesini
söyler.
Osokin ' Keman' olarak bilinen müdür yardımcısıyla
birlikte kabu l odasına yüıiir. Geçerken Hamamböceğ i " ni
avucunu açmış ve el indeki yirmi kopeğe bakarken görür, o
kadar eğlenmektedir ki kahkaha atmaktan kendini zor alıkoyar.
Kabul odasına girerler ve oturup beklemeye başlarlar.
. Osokin'in adeta b eyni durmuştur, hiçbir şey düşünmek
istememektedir.
Beş on dakika sonra, İlyas Peygamber adı takılan, kızıl
sakallı, ufak tefek bir adam olan diğer müdür yardımcısı büyiik
salonun kapısını açar ve Keman ' a başıyla işaret verir.
B üyük salona giderler.
Müdür önündeki masadan resmi görünüşlü büyiik bir
kağıdı alır, iki kez öksürür ve Osokin' e bakmadan yiiksek sesle
okumaya başlar:
"Müdürler konseyi kararıyla, dördüncü sınıf öğrencisi Ivan
Osokin, İkinci Moskova Gymnasiumu ' ndan davranış notu 3
olarak uzaklaştırılmıştır. "
Müdür kağıdı masaya koyar, sonra ayağa kalkar, önemli bir
adam edasıyla masaya ;iirür ve bir kame defteri alır.
Osokin kendisi için burada her şeyin bittiğini anlar. Bir an
için kaderini tayin eden bu aptal insanlara karşı içinde bir öfke
kabarır, ama sanki buna cevap olarak o an bütün bu olanların
daha önce de yaşandığı hissi vücudunu buz kestirir. Bu histe

65
kaybolduğunu hisseder. Yaşamadığını, hatta varolnıadığını
düşünür. Etrafında bir şeyler olduğu doğrudur, ama olanlar ona
olmamaktadır; o zaman tü m bu olanlar hiçbir şekilde onu
ilgilendirmemektedir. Yaşadıklarından, Roma tarihinden bildiği
herhangi bir olaydan daha fazla etkilendiği söylenemez .
Bütün bu insanlar, müdür, yardımcısı, Hamamböceği,
herkes bu olanların şimdi olduğunu düşünür. Bütün bunların
aslında daha önce olduğunu ve aslında hiçbir şeyin şu anda var
olmadığını, ş imdiki zamanda yaşanmadığını anlayamazlar.
Osokin, b unlar daha önce oldu ise, neden bu demektir ki
şimdi oluyor olamazlar, kendine bunun açıklamasını bir türlü
yapamaz. S adece öyle olduğunu hisseder . . . ve hiçbir şeyin artık
onu ilgi lendirmediğini.

66
BÖLÜM 17

O KUL REVİRİ

'Keman' Osokin'in omzuna dokunur ve birlikte büyük


salondan çıkarlar.
Osokin gülerek sorar,
''Bana ne olacak şimdi? Eve gidebilir miyim?"
Müdür yardımcısı yanıt verir:
"Hayır. Annen çağırılacak ve o gelip seni alacak."
Okul revirine kadar birlikte yürürler.
Revir zemin katta birbirinden ayrı üç odadan oluşmaktadır.
Avludan ayrı bir girişi vardır. Birinci s ınıftan mavi giysili iki
çocuk ve yedinci sınıftan Osokin'in sevmediği gözlüklü şişman
bir başkası oradadır. Neredeyse tüm vaktini revirde
geçirdiğinden, çocuklar onun frengi olduğundan
şüphelenmektedirler.
Müdür yardımcısı Osokin ' i bırakır ve gider.
Osokin pencere kenarına oturur ve dışarı bakmaya başlar.
Kendisine ve dünyadaki bütün her şeye karşı duyduğu
ilgisizlik kaybolur. Kendisini müdür tarafından yeni azarlanmış,
okuldan henüz atılmış bir okul öğrencisi olarak duyumsar.
Gözlüklü genç sorar:
"Neler karıştırıyorsun Osokin?"
"Önemli bir şey değil . "
O sokin kafasını çevirerek cevap verir. Oğlan yanında durur
bir müddet, ne diyeceğini bilemez ve sonra başka bir odaya
gider.
Zaman yavaş geçer. Birinci sınıf çocukları yan odada
domino oynamaktadırlar. Osokin pencereden dışarı bakarak
oturur. Kalbi o kadar acımaktadır ki düşünmeye bile
korkmaktadır.
"Bu ne demek oluyor?" diye sorar kendisine. "Her şeyi
istediğim gibi yapabilmek için okulu bitirmem gerektiğini
biliyorum. Ama ne oldu? Yine aynı şey. Şimdi biliyorum ki o

67
zaman da aynen böyle pencere kenarında oturmuştum ve aynen
şimdi düşündüğümü düşünm üştü m Okuldan atıldım. Demek ki
her şey değişmeden tekrar ediyor. O zaman geri dönmemin ne
yararı oldu? Demek ki ben hiçbir zaman üniversiteye
gidemeyeceği m . Zavallı annem 1 Bunu ne kadar çok isterdi.
Onun için ne kahredici bir şey. Kalbi de o kadar kuvvetli değil.
Şimdi onu buraya sürükleyecekler ve benim hakkımda korkunç
şeyler söyleyecekler ve o da ben im neredeyse işe yaramaz
serseri nin teki o lduğumu düşünecek. Beni istediği kadar
ilgilendirmesin, o bunlara çok fazla üzülecek. Sonra bir şekilde
işler yoluna girecek tabii. Üniversiteye girmek ıçın
çalışmalıyım. Askeri okula gitmem şart değil. Ama bunlar hep
sonraki işler, önemli olan ise şu an ve şu an her şey
olabildiğince kötü. Zavallı annem, bu aptallar ona resmen
işkence edecekler. Anlayamadığım şey ise benim bunu neden
yaptığım; çünkü bütün gözlük olayım ve Sezar' ı çok iyi
hatırlıyorum. Kendimle dürüst olmam gerekirse, her şeyi
başından sonuna biliyordum; yakalanacağımı biliyordum. Kilidi
kırmakla suçlanacağımı da bi l iyordum ama yine de daha önce
ne yaptıysam aynısını yaptım. Ne halt etmeye Sezar'la ve
müfettişle oyun oynadım ki? İşin en garip tarafı. geçen sefer de
burada otururken aslında her şeyi önceden b i ldiğimi düşünmüş
ve önceden bildiğim halde bütün bunları y ine yaptığım için
kendimi suçlamıştım. Bunu çok açık hatırlıyorum. Ş imdi ne
olacak') Her şeyin aynen eskiden olduğu gibi devam etmesi
mümkün mü? Yo, bu korkunç olur! Buna i nanmak mümkün
değil! Tutunacak bir şey bul malıyım. Böyle devam edemez. Bu
düşüncelere kapılmamalıyım . Bütün bu olanlar kötü, hem de
çok, ama bir çıkış yolu olma l ı . Görüldüğü gibi okulda hiçbir
şeyi değiştiremedim. Belki de her şey çok önceden kötü
gitmeye başlamıştı. Burada elim kolum bağlıydı, ama artık
serbestim. Çalışacağım ve okuyacağım Bu çok daha iyi.
Ün i versiteye girebilmek için evde daha iyi hazırlanab ilirim. İki
yıl içinde üniversitede olurum. Ancak hayal kırıklığına
uğramaması için annemi ikna etmeliyim. Okulun bana sadece
rahatsızlık verdiğini ona anlatmalıyım. Belki de böyle olması

68
aslında iyi oldu o yüzden. Şimdi temiz b ir sayfa açabilir ve
üzerine n e istersem onu yazabilirim."
Hareketsiz olarak pencere kenarında oturan Osokin üşümüş
ve aç hisseder kendisini. Uzakian sesler duyu lmaktadır.
''İkinci teneffüs . " diye düşünür.
Sesler kesilir, anlaşılan ders l er başlamıştır. Zaman
inanıl maz derecede yavaş geçer. En sonunda revire öğle yemeği
getirilir. Yemeği getiren yemekhane görevlisi revir görevlisiyle
sohbete koyulur. Yedinci sınıftaki gözlüklü çocuk da onların
yan ına gider ve Osokin onları n kendisinden b ahsettiklerini
duyar Hepsine karşı bir kızgınlık ve iğrenme duygusu sarar
ıçını . Burada oturmaktan bıkmıştır, sıkılmış ve üşümüştür,
yemek yemek ve sigara içmek ister. Ama aynı zamanda bunun
olabildiğince uzun sürmes ini de i stemektedir, çünkü ne kadar
uzun sürerse annesinin gelişi de o kadar geç olacaktı r.
Yemek biter. Tabak şıkırtıları duyulur. Tepsiler temizlenir.
Üst katlarda tekrar gürültü başlar. Uzun öğle teneffüsü. Zaman
akar. Sonunda her yer bir kez daha sessizliğe bürünür. Osokin
annesınin gelmeyeceğini u mut etmeye başlar. Bu, her şeyi daha
kolaylaştıracaktır. O zaman bir müdür yardımcısıyla eve
yollanacaktır.
"Dördüncü dersten sonra gündüzcülerle eve gitmeyi
denemeliyim . " diye düşünür. ''Kapıcılara beni dışarı
b ırakmamaları söylenmiştir ama belki aradan kaçabilirim."
Osokin bir sonraki odaya gider. Görevl i orada değildir.
Dışarı çıkmak mümkün olacaktır, ama önce teneffüs olmasını
beklemesi gerekmektedir. Tekrar pencere kenarına oturur.
Artık okul ve uzaklaştırılması hakkında bir şey düşünmek
için en ufak bir isteği dahi yoktur. Düşünceleri daha zevkli
konulara döner. Osokin yazı düşünür, bir silah almayı ve atış
yapmaya gitmeyi. Sahneler tek tek gözünün önünde belirir:
Ormanlık bir göl, huş ağaçlarıyla kaplı sazlık. . . Sonra etrafına
bakın ır ve okuldan atılmasını bu kadar sakin karşıladığı için
- kendisine şaşırır.
"İnanıyorum ki ben bunun olacağını da biliyordum;
şaşırmamam bundan . " diye kendi kendine konuşur.

69
En sonunda, Osokin' in en beklemediği anda yan odada bir
kapı çarpar ve müdür yardımcısı annesiyle içeri girer. Birinci
sınıf öğrencileri kapıda dunıp merakla annesine bakarlar.
Şişman genç de kapısını açar ve bakar.
Osokin annesinin çok üzüntülü olduğunu görmektedir,
kalbine b ir şeyler batar. Gunır duyduğu sakinliği ona artık katı
bir benci llik olarak görünmektedir. Üniversite sınavına girmek
ve üni versiteye gitme planları suya düşer. ortada çıplak ve
. '
çirkin gerçekten başka bir şey kalın az: Okuldan atılmıştır. ' Ve
bunun annesi için ne demek olduğunu bilir.
Annesi sorar:
"Bütün bunlar nedir Vanya?"
Cevap vermez ama bir yandan müdür yardımcıs ına doğru
bakar.
İçinden '·Neden bunları bana bu maymunun yanında
soruyorsun? Ne diyebilirim ki?" demek geçer. Ama sanki
utancmdanmış gibi sessiz kalır.
"Hadi gidel im, " der ' · sana her şeyi anlatacağım . Her şey
aslı nda başka türlü . "
Revirden çıkarlar, koridordan boş spor salonuna geçerler. O
an Osokin aslında okulu sevdiğini ve bu rayı bir daha
dönmem ek üzere terk etmenin onu çok üzdüğünü fark eder.
Okuldan atıldığını fark ediş anını çok can sıkıcı ve aptalca
bulur. Annesinin epey bunalmış ve rahatsız olduğunu hisseder.
Holden geçerlerken annesi çok sinirli görünür Osokin' e.
Uzun bir süre eldivenlerini bulamaz. Çantasını karıştırır ve
kapıcıya gerekenden fazla bahşiş verir.
Osokin annesi için çok üzülür ama bir yandan da tam
'gelmeyecek galiba' derken çıkıp gelmiş olmasından dolayı ona
kızgındır. '·Beni yalnız bıraksaydı ben hallederdim. " diye
düşünür .
Caddeye çıkarlar.
'·Bana ne yapıyorsun Vanya'J Neden beni böyle küçük
d üşürüyorsun? Ya şu kendine yaptıkların! "
Sesi kısılır. Osokin annesinin ağlayacağını hisseder.
'·Hadi eve gidelim anne. Orada sana her şeyi anlatacağım . "

70
Ona her şeyin çok daha iyi olacağını söylemek ister ama
annesinin )iizüne bir kez bakınca susar.
Kızağa binip yola çıkarlar. Eve gidene kadar O sokin hiç
konuşmaz, arada sırada annesinin yüzüne bakar. O <la sessizdir.
'"Bilmek istediğim bir şey var . " diye düşünür Osokin.
'"Neden bütün bu olanların olacağım b ilip dururken yine ayn ı
şekilde davrandım? Neden farklı davranmadım? Neden bazen
her şeyin tamamen bana bağlı olduğu hissine kap ılıyorum?"
Sebebi bulmak için düşünür.
'"Kendisine bir yı lan bakarken bir tavşan da aynı şekilde
düşünür herhalde. Neden kaçmaz? Serbesttir ve ne olacağını
bilir: eğer kaçmazsa yılan tavşanı yakalayacaktır. Kaçmak ister
ama kaçacağına yılana daha da yaklaşır. Yı lanın çenesine
yaklaştığı her an. neden böyle davran d ığ ı n ı düşünür. Ama esas
problem, tavşanın bunu neden sonu nda ne olacağını bile bile
yaptığı. Belki de tavşan hala bir kaçış olanağı olduğunu düşünür
son ana kadar. "
"Bütün bunlar benim yenilgiyi kabul ettiğimi mi
gösteriyor? Hayır yenilmedim. Şimdi Zinaida'yı bulmaya
çalışmalıyım . "
Osokin artık kendi düşüncelerini gözlemleme v e kendine
dışarıdan bakma gibi bir yetenek geliştirmiştir ve Zinaida 'yı
bulmaya çalışmanın evde kalmamak -yani hiç çalışmamak- için
bir bahane olmasından şüphelenir ve sonuç olarak bunun iyi
niyetli bir fikir olmadığında karar kılar. Kendinden iğrenir.
Eğer yalnız olsaydı zevkli bir şeylerin hayalini kurarak
moralini düzeltebileceğini düşünür. Ama annesinin varlığı her
zamanki gibi şimdi de hayatın gerçeklerini ve yaptıklarının
sonuçlarını görmesine yol açan, yaşayan bir kanıttır. Ancak
zaten gönülsüzce kafa yorduğu küçük bir çerçevede düşünüp
durmaktan usanmıştır ve düşünceleri artık kendiliklerinden
daha keyifli konulara kaymaya başlamışlardır. Oldu olası
bunaltıcı ruh hallerinde çok uzun süre kalamamıştır.

71
BÖLÜM 18

EVD E

Osokin ve annesi eve girer girmez annesinin odasma geçerler.

Annesi sorar:
"Bütün bunlar ne demek oluyor? Hangi kilidi kırdın ve
başka korkunç neler yaptın? Müdür sanki bir suçluymuşsun gibi
söz etti senden.. Benim kendi isteğimle seni okuldan almamı
bile reddettiler, böylece başka bir okula gitme şansın da
kalmadı. Çünkü okuldan konsey kararıyla atıldın. "
Mendiliyle gözlerini sildi.
"Ne yapacaksın bilemiyorum."
"Bütün bunlar saçma anne ! Ben kilitleri kırmadım.
Derslerden sonra boş b ir sınıfta bırakıldım; ışık bile yoktu ve
çok sıkıldım. Ne kadar sıkıcı olduğunu tahmin bile edemezsin.
Kapıyı açmayı denedim ve kilitli olmadığını gördüm. Belki kilit
gerçekten kırıktı, bilemiyorum, ama öyleydi ise bile kıran ben
deği idim. Koridorda �ürüdüm ve şu büyük kütüphanenin
olduğu bekleme odasına geldim. Dün müfettişin ziyaretini
bekliyorlardı. Sonra . . . "

Osokin susar.
" . . . orada Sezar'm bir büstü var. Ona mavı bir gözlük
taktım . "
"Nasıl mavi bir gözlük?"
"Bildiğin gözlük işte. Bir keresinde Soukharevka'dan
almıştım ve o an yanımdaydı. Neden b ilmiyorum. Sezar'a
takıverdim. İnanılmaz komik olmuştu, Alman bir profesöre
benzemişti. Daha sonra da duvara içine beş tane yazım hatası
katarak tebeşirle 'Hoş Geldiniz Ekselansları ! ' yazdım.
"Hepsi bu mu?"
"Evet hepsi bu, bir de duvara çirkin bir surat çizdim. "
Osoki n ' in annesi gülmek ister ama umutsuz durumunu
hatırlar. En nefret ettiği şey olmuştur. Vanya eğitimsiz
kalmıştır. Gelecek çok karanlıktır. Ve bütün bunlar
beklenmedik şekilde olmuştur. Oysa, son zamanlarda okula

72
daha alışmış gibi görünmüştür annesine. Kadın, oğlunun
yaptığından rahatsız olmuştur ama okul yetkililerine daha da
kızgındır. Oğluna bakar. Devamlı bir şeyler düşünmektedir ve
onun da acı çektiği bellidir. Onun için taşıdığı umutların suya
düşmesine çok üzü l ür ve acı çeker. Ama o da daha parlak bir
geleceğe inanmak istemektedir. Aslında kötü bir şev
yapmamıştır; aptalcadır belki ama kötü değil . Kötü bir şey
yapacak bir çocuk değildir Ivan, bundan emindir. Bu
düşünceyle sırtından büyük bir yük kalkar.
Oğluna sorar:
"'Şimdi ne yapacaksın?"
"Anne, her şey çok daha iyı olacak artık. Sınavlara
hazırlanacağım ve üniversiteye çok daha önce girmiş olacağım .
Nasıl İngil izce öğrendiğimi gördün, diğerlerinde de aynı şey
olacak. Göreceksin. Okulda sadece boşa zaman geçiriyordum.''
Annesi kasvetli bir ses tonuyla:
"Sana yardım edecek bir öğretmene ihtiyacın olacak. " der.
Osokin irkilir. O zaman da bunu, aynı ses tonuyla aynı
beli rsizlik ve yardıma muhtaçlıkla söylemiştir. Bunu hatırlar.
"'Çalışacağım anne, söz çalışacağım. Bütün olanlar için
beni affet. Göreceksin her şeyi yapacağım . "

73
BÖLÜM 19

TANECHKA

On sekiz ay sonra . . .
Osokin 'in annesi ölm üştür. Osokin, Orta R usya 'da koca111an bir
evi ve arazileri olan zengin amcasıyla b irlikte oturmaktadır.
Bahçeye açılan veranda, iki tarafı turunç ağaçlarıyla kaplı uzun
yolu gör111ektedir. Osokin 'in ayağ111da botlar, üzerinde derı kemerli
beyaz R us gömleği, kafasmda beyaz bir şapka vardır. Elinde kamçıyla
Ferandada atını beklemektedir.

'"Aslında her şey gayet i yi gelişiyor . " diye mırıldanır kendi


kendine, durur ve bahçeye bakar. "Ama bir şey beynimi
kurcalıyor sürekli. Annemin ölmüş olduğu düşüncesi . . . Buna
kendimi alıştıramıyorum. Alıştırmak da istemiyorum. Altı ay
oldu ama bana daha dün gibi geliyor. Bi liyorum ki hep böyle
hissedeceği m . Ve bunun, tümden benim suçum olduğunu
biliyorum. Okuldan atıldıktan kısa bir süre sonra annem
hastalandı bir daha da düzelemedi. B iliyorum, en kötüsü de
bütün bunları daha önceden bilmemdi. "
Durup düşünür.
'"Büyücüyle buluşma rüya mıydı b ilemiyorum, ama benim
içın gelecekte geçmişe ait tatlar var. Bana olacak her şeyin
geçmişte zaten yaşandığını sanıyorum, bu yüzden gelecek hiç
ilgimi çekmiyor. Gelecekte sadece tehlikeler ve tuzaklar
olduğunu hissediyorum. Her şeyi daha olmadan tahmin
edebiliyorum gibi, ama annem öldüğünden beri hiçbiri
umurumda değil. Kendim için iyi bir şey bile istemiyorum."
Verandanı n çevresinde aşağı yukarı gezinmeye devam
eder.
Etrafına bakınır. "Burada az da olsa endişeliyim. Amcam
iyi bir adam ve bana çok iyi davranıyor, ama benim geleceğe
güvenim yok. Aramızda bir problem olacağını hissediyorum.
Devamlı kendimi gözlüyorum, devamlı bir şey b ekliyorum. B u
rahatsızlıktan mıdır y a d a nedendir bilmiyorum, hiçbir şey
yapmıyorum. Okulu bırakalı on sekiz ay oldu ve hala çalışmaya

74
başlama konusunda düşünüyorum. Bu sürede birçok kitap
okudum, İtalyanca öğrendim -Dante' yi okuyabiliyorum- biraz
matematik çalıştım ama Latince ve Yunanca. . . Yunanca 'yı
okumayı unutmuş olmalıyım. Tekrar başlamak için ikna
edemiyonım kendimi. Sınava modem dillerde eğitim veren bir
okulda girmem gerekecek. Bu bile küçük şeyler ;üzünden
imkansız görünüyor. Ders müfredatı o kadar sıkıcı ve gereksiz
şeylerle dolu k i : ilahiyat, coğrafya ve daha bir sürüsü. Hem bu
sınavları geçsem bile Yunanca ve Latince bilmeden
üniversiteye girebilmem imkansız. Oysa b i l iyorum ki sınavı
geçsem amcam okumaya dışarıya gidebilmem için elinden
geleni yapar. Ama her şeye o kadar ilgisizim ki bunu isteyip
i stemediğimi bile bilmiyonım."
Verandada Tanechka gözükür. Tanechka, amcasının
vesayeti altında bulunan ve evin kahyalığını yapan, uzun boylu,
pembe yanaklı yirmi yaşının biraz üzerinde, tipik bir Rus
kızıdır. Bir taşra kasabasında kız okuluna gitmiştir . Köylü
kıyafetleriyle ve çıplak ayak dolaşmayı sever. Hizmetçiler
arasında onun ihtiyarın kanına girdiği konusunda dedikodular
dolanmaktadır.
Tanechka Osokin' i n arkasından sessizce gelir ve kafasının
yukarıs ında ellerini çırpar. Osokin hızla geriye döner ve onu
kollarından yakalar.
'Tanechka, nasıl korkuttun beni I "
"Bırak beni, seni kaba şey, kollarımı kıracaksın . "
'"Bırakmam. "
Osokin onu kendine doğru çeker. Yüzünü kendine
yaklaştırır, gözlerinin içine bakar, hafifçe aralanmış dudaklarını
ve küçük beyaz dişlerini hemen yakınında görür. Göğüslerinin,
omuzlarının ve tüm vücudunun kendi vücuduna değişini
hisseder. Aniden, bir an için, Tanechka karşı koymayı bırakır,
vücudu yumuşak ve narin bir · kıvam alır. Gülen gözlerini
kapatır; sert ve dolgun çilek kokulu dudaklarını tüm sıcaklığıyla
Osokin 'in dudaklarına vaslar. Osokin' in vücudunda binlerce
elektrik kıvılcımı çakar. İçi hoş bir sürpriz duygusuyla ve
Tanechka'ya karşı bir sıcaklıkla dolar. Onu kendisine sıkıca

75
bastırmak, öpmek ve ona neden böyle davrandığını sormak
ister. Ama Tanechka çoktan kollarının arasından uzaklaşmış ve
verandanın öbür ucuna geçmiştir.
Sanki hiçbir şey olmamış gibi bağırır:
"Bak White Legs ' i getiriyorlar. " der gülümseyerek
Osokin' e. Gözlerinde yeni bir anlam vardır .
Bir seyis eyerlenmiş atı verandaya doğru getirir. Beyaz
.
bacaklı doru kısrak, oldukça kısa boyunlu, çok anlamlı ve neşeli
gözleri olan bir hayvandır. Kazak yapımı eyeri ve Kafkasya iş i
gümüş üzengisi ile pek süslü görünmektedir.
Osokin 'in canı artık gitmek istemez. Tanechka hala
verandada parmaklıklara yaslanmış durmaktadır. Osokin, gidip
kol larını bir kez daha Tancchka ' ya dolar; vücudunu onunkine
yaklaştırırsa karşılık göreceğinden emindir. Bu his aklını
karıştırır ve Osokin ' i kıza doğru yönlendirir:
Tancchka masum bir hava takınır:
"Uzaklara mı gidiyorsunuz lvan Petrovich?"
"Gazete almaya Orchovo' ya Tatyana Nikanorovna." Aynı
tonda, hafif bir reveransla cevap verir Osokin.
Tanechka, vum1ak la tehdit eder gibi elini kaldırır, sonra
aniden döner ve bağı rarak eve doğru koşar:
"Yemek zamanı dönmüş ol, bir sürü çilek topladı m ! "
Osokin veranda merdivenlerinden koşarak aşağıya iner,
eyeri kontrol eder ve kısrağın beyaz yüzünü okşar. White Legs
hafifçe dans eder ve başım Osokin' in omzuna sürter. Osokin
dizginleri eline alır, ayağını üzengiye atar ve kendini hafifçe
yukarıya çeker.
Tanechka üst kattaki pencereden seslenir:
"Hoşçakal ! Beni unutma ! Yaz bana l "
Seyis gülümser. Osokin atıyla keskin b i r dönüş yapar.
Bacaklarını epey geride tutarak üzengiye basar, neredeyse
doğrulur, aşağı doğru hızlıca sürer atını.
Altındaki atın kıvrak hareketleri, ı lık rüzgarın taşıdığı
çiçeklenen ı hlamurların kokusu ve vücudundaki Tanechka hissi
Osoki n ' i başka dünyalara taşır.

76
Ağaçlar hızla geçer. Yumuşak yol üzer inde nal sesleri
huzur vericidir. White Legs boynunu uzatır, dizginleri gerer ve
her adımda daha da hız lanmaya başlar. Osokin ayaklarını
mahmuzlara daha sıkı bastırır ve kalbinin mutlu atışları atın
hareketlerine ayak uydurur.
' 'Sevg i l i m · · der. atın boynunu okşayarak ama bunu at için
mi yoksa Tanechka için mi söylediğini kendis i de bilmez.
Tanechka 'nın dudakları bir kez daha çok yakındır: beyaz
önlüğünün altındaki diri ve sert göğüsleri, tüm sıcaklığı ve
körpel iğiyle, gü venle vücuduna yaslanmıştır. Hafiften başı
dönmeye başlar, sıkıca dizginlere sarılır.
'·Sevgili Tanechka, bunları hissetmek öyle güzel kil Ama
bu demektir ki sen de benim hissettiklerimi h issedi yorsun. B u
doğru olabil i r m i ? Evet, evet öyle olmalı. O yüzden sen de . . . ··

Tam o sı rada içinde bir yerlerden gri bir bulut yükselir.


"Neden?" diye sorar kendi kendine. "Neden bir taraftan
bakınca her şey çok güzelken diğer taraftan berbat görünüyor?
Neden annem bu rada deği l ? Eğer yaşıyor olduğunu bil seydi m
her şeyden. b u yol dan, b u om1andan, White Legs' ten ve
Tanechka 'dan nasıl da zevk alırdım. Şimdi hiçbir şey
istemiyorum . D ü n çok ilginç bir hikayeyi hatırladım. Anneme
anlatmayı öyle istedi m k i . Onu hakkıyla anlayabilecek tek insan
annemdi çünkü. Ama o burada değil, neden burada olmadığını
ya da nerede olduğunu ya da bütün buların ne anlama geldiğini
b i lemiyorum. Eğer mümkün olsaydı, tek istediğim şey geçen
yazı geri getirmek olurdu. Bu neden mümkün değil ki?"
Bu düşüncenin kendisini neden buz gibi yaptığını ve
korkuttuğunu anlamış değildir; dokunmamaya yemin ettiği,
kendisine çok acı veren b ir yerine değmiş ya da aniden ruhuna
çökebilecek bir hayaletler ordusunu diriltmiş gibidir. Ve
kendisinden kaçmak amacıyla atı yokuş aşağı sadece Kazak
atlarının koşabileceği denli hızlı. dört nala koşturmaya başlar.
Sonra üzengilerde doğrularak atın nalları altında çatırdayan
ufak bir köprüden geçer. eyerde öne eğilerek ustalıkla tepeyi
tırınanır. Sonra etrafı toz duman ederek sanki peşinden

77
kovalayan vannış gibi, geniş ve kenarı gümüşi huş ağaçlarıyla
çe vrilmiş toprak yolda koşturmaya başlar.
Bir buçuk saat sonra, Osokin yorgun atının üzerinde ağır
adımlarla geri döner. Kendi düşüncelerinde kaybolmuş b i r
halde, eyerin üzerinde hafifçe yan oturarak ormandan çıkar ve
çalılıkların hemen ilerisinden başlayıp genişçe yayılan bahçeye
doğru ilerler.
Aklında şi mdi sadece Tanechka vardır. Dışarıdaki her şey
dibe gömülmüş gibidir. Çizgili çorap g iymış, düzgün
bacaklarının yukarısında eteğ in i kaldırmış Tanechka . . . Onun,
küçük kırmızı ayakkabılarıyla ıslak çimen teri çiğneyerek
yürüyüşü . . . Bir sabah erken saatte guguk kuşunun çağrısına
kapılıp pencereden eğilmiş yakaladığı hal i : göğsü yarı açık
omuzları çıplak . . . Ve tabii sert dudaklarının teması ve
vücudunun kollarında kırılgan ve yumuşak kıvamı.
Bütün bu hisler ve resimler Osokin'in kendini mutlu ve
kuş kadar hafif hissetmesine yol açar ama aynı zamanda da
akıllıca davranması gerektiğini bilir.
'Tanechka çok tatlı birisi," der kendi kendine "ama
kendime dikkat etmeliyim, her şeyi berbat edeb ilirim. Amcam
ve onun hakkında söylenenler çok saçma; ama ben yine de
amcamla olan i lişkimin Tanechka yüzünden zarar
görebileceğini hissediyorum. Eğer bir şeylerin farkına varırs�
onu benden korumayı kendine iş edinir ve bu da aptalca bir
durum olur. Ben bir şey olsun istemiyorum."
"Tanechka bu tarla gibi ya da bir orman, bir nehir gibi
doğanın parçası. Bir kadını hissetmenin doğayı hissetmeye bu
kadar benzeyebileceğini b i lmezdim. Ama kendimi kontrol
etmeliyim. "
Kırbacın bir dokunuşuyla atı hızlandırır ve bahçeyi
geçerek eve doğru yollanır.

Tanechka verandada reçel için çileklerin bir kısmını


hazırlamaktadır, Osokin onu gördüğünde nedeni belirsiz bir
şekilde neşeli bir tavır içine girer. Onunla muhabbet etmek, onu
güldürmek ister. Amcasından korkmasa, verandaya kadar atla

78
girip Tanechka 'nın önünde White Legs ' i diz çöktürtebileceğini
düşünür. Zaten baş seyis ona bir süre önce atın özel eğitilmiş
olduğundan, bu gibi sirk numaralarında çok başarılı olduğundan
bahsetmiştir.
Osokin atından inerken bağırır:
"Tanechka, o kadar çok mantar gördüm ki ! "
"Nerede?"
Tanechka verandanın kenarına kadar gelir.
''Çoğu Zuevo batakl ığının yanında. Yemekten sonra
gidelim, sana göstereyi m. "
Tancchka örgülerini arkaya atar v e kaşlarını çatarak
konuşur.
'Tamam, ama ) ağmur yağmaz değil mir'
"Hiç öyle görünmüyor."
"Çok iyi. Hadi yemek hazır, çabuk ol. "

Osokin v e Tanechka ormanda )Ürürler. Polkan adlı büyük,


siyah köpek de yanlarındadır. Osokin ' in elinde mantarla dolu
iki sepet vardır. Sığ bir dereye gelirler. Etraf yaşlı çam
ağaçlarıyla ve yeşil çalı larla çevrilidir.
Evden çıktıklarından beri neredeyse dört saat olmuştur ve
Osokin Tanechka' ya aşıktır. Hiç durmadan konuşurlar. Osokin
öğretmenlerin ve müdürlerin taklidini yaparak okuldan,
Moskova' daki Fransız sergisinden ve Paris'ten bahsetmiştir.
Paris 'e hiç gitmemiş olmasına rağmen gittiğini hayal eder,
çünkü her şeyi beyninde tüm açıklığıyla görebilmektedir.
Tanechka da ona şehirde onu beğenenlerden ve iki kez gittiği
tiyatrodan bahseder. Osokin her seferinde ona doğru b iraz daha
çekildiğini hisseder. Mavi gözlüklü Sezar hikayesine çok güler.
Güneşten yanmış boynu, ipeksi kirpikleri ve kalın kaşları
vardır. Güçlü ve kıvraktır; 'genç bir kedi gibi' diye geçirir
Osokin içinden. Ona çok fazla bakmaktan korkmaktadır ve
gözlerini ondan kaçırır. Bakışlarının bütün düşündüklerini ve
hissettiklerini ele vermesinden korkmaktadır. Düşüncelerinden
tahrik olur. Tanechka sık s ık ona bakar ve birkaç bakışı sanki

79
şaşkınlık dolu gibi gelmiştir Osokin' e, sanki kız kendisinden
başka bir şey beklemektedir.
Tanechka:
"Diğer tarafa geçmeliyiz ! " diye bağırır, derenin aşağı
tarafına doğnı koşarak. "Hadi, aşağısı sığ olmalı ! "
Suvun kenarına otların üzerine oturur v e hızla küçük
ayakkabılarını ve kum rengi çoraplarını çıkartır.
Osokin ona doğnı geldiğinde Tanechka kumda ayakta
durmakta ve eteğ ini düzeltmektedir. Osokin onun ince bilekli
dolgun ve beyaz bacaklarını ve küçük ayaklarını görür.
Tanechka'nm ona hiç ilgi göstennemesi hoşuna gider. Bir eliyl e
elbisesini tutarken diğer eliyle dengesini korumaya çalışır ve
dikkatle suya girer.
Tanechka yüksek sesle:
"Oh, ne kadar keskin taşlar var! Su nasıl da ılık ! " der.
Ardından Osokin 'i uzaklaşması için uyarır. ''Ben yüzeceğim,
sakın bana bakmaya kalkma. Arkaya git ve ben seni çağırana
kadar da gelme. "
Osokin tepeye doğru yürür ve tekrar suyun döndüğü
noktaya gelir.
Kalbi çarpmaktadır ve olağanüstü zevk verici bir
heyecanla kendinden geçmiş durumdadır. Tüm vücudu soğuk
bir suya girer gibi hafifçe ürpermiştir, kendini neşeli hisseder,
içinden sebepsizce gülmek gelir.
Suyun kenarında sırt üstü yatar ve bir sigara yakar ve
Tanechka'nm sesini duyar.
"Hey ! Vanya ! Vanetchka! Ivan Petrovich, neredesin?
Hey !"
"Hey ! " diye karşılık verir Osokin.
"Neden o kadar uzağa gittin? Yakma gel"'
Osokin su boyunca çalıların arasından geri )ürür. Daha
uzakta olduğunu zannederken birden, çalıların arasında,
karşısında Tanechka 'yı bulur: dizlerine kadar ancak gelen
suyun içinde, yarı çıplaktır. Hiç beklemediği kadar yuvarlak
hatlarla dolu bembeyaz bedeni, koyu yeşil ormanın önünde su
zerreciklerinin altında parlayarak durmaktadır.

80
Onu görünce Tanechka kahkahayla güler, suya gi rer ve
ellerini çırparak etrafına su sıçratır.
"O kadar uzağa gitme ı Ormanda valnız kalmaktan
korkuyorum."
Bir anlığına tekrar suda ayağa kalkar. meydan okuyan ve
isyankar bir ifadeyle Osokin' e bakar. Gözleri buluşur ve o an
Osokin sanki ikisinin bilip de başka kimsenin bilmediği bir şey
vaımış gibi hisseder.
Yaşadığı heyecana Osokin ' in nefesi dayanmaz. Tanechka
güler ve ona dilini. çıkartır ve çalıların arkasındaki derin suya
dalar.
Elleriyle göğüslerini kapatarak sudan çıkar:
"'Neden kızardın? Gördün mü, senin yüzünden saçım
ıslandı. Benim senden korktuğumdan fazla sen benden
korkuyorsun. Şimdi ormana git. Giyineceğim. Eve gitme
zamanı ! "
Osokin h ızla atan kalbini dinleyerek yukarıya doğru yürür
ve otların üzerine oturur. Hepsi rüya gibidir. Uzaklarda yabani
güvercinler öter. Bir köknardan, parlayan ince bir lifin ucunda,
büyük bir örümcek iner.
Birkaç dakika sonra Osokin ayağa kalkar ve Tanechka'yla
buluşmak için tepeciğin öbür tarafına geçer. Tanechka
giyinmiştir ama ayakları hala çıplaktır. Ona doğru yürürken
kızın hafifçe k ızardığını ama hala suyun içindeyken baktığı
gibi meydan okuyan gözlerle baktığını fark eder.
Tancchka, sanki olağan dışı hiçbir şey olmamış gibi;
"Artık eve gitmeliyiz" der. Diğer taraftan bu kez
bakışlarına biraz da ne yapacağını bilemezlik hakim olmuştur.
Osokin bir şeyler söylemek ister ama sözcükleri bulamaz.
Birkaç dakika konuşmadan yürürler. Tanechka bir ot parçasını
çiğnemekte ve ara sıra Osokin 'e bakmaktadır.
Ona bakınca Osokin duygularını anlayamaz. Daha bir gün
önce kanatlı yeşil bir böcek için onunla itişebilirken o sabah
onu belinden kolayca kavramış ve kendi bedenine yaslamıştır.
Ama şimdi Tanechka farklıdır. Osokin onda kendisini korkutan,
bir miktar da rahatsız eden büyük bir gizem hisseder. Bu gizem

81
Tanechka'nın etrafına Osokin'i içeri sokmayan bir daire
çizmektedir.
Osokin, Tanechka · ya aklı başında davranma konusundaki
kararından bahsetmek ister ama bunu denemenin hoş
olmayabileceğ ini düşünür. Bu Tancchka'yı kızdırabilccektir.
Bu, sanki ona asılıyormuş da Osokin bunu istemiyomrnş gibi
bir hava doğuracaktı r ki aslında bunu yapan Tanechka değil,
bilakis kendisidir. Tanechka onun önünde çıplak dururken, bir
ağacın önünde ne kadar utanı lırsa ancak o kadar utanmı ştır.
"Ne kadar sessizl cştin ! Bu sabah çok başkaydın. Ne oldu
sana? Başın mı ağrıyor? Zaval lı çocuk.''
Elini çabucak Osokin'in başına dokundunır. şapkasını
gözlerine indirir ve gülerek kaçar.
Osokin,
"Peki hangisini tercih edersin?" diye sorar, mantıklı
davranamayacağını düşünüp bir yandan da şapkasını
düzeltirken.
"Tabii ki şimdiki halini." diye cevaplar Tanechka
sözcükleri uzata uz.ata konuşarak.
'·Aynı yatılı bir okuldan gelen Moskovalı genç bir hanım
gibi oldun, kim olsa böyle düşünür." Tekrar şapkasını gözlerine
indirir ve gülerek kaçar.
Osokin mantar sepetl erini atıp Tanechka'yı yakalar ve ince
beline sarılarak dudaklarını taze, gül pembesi yanaklarına
bastırır. Tanechka kendini ondan kurtarır ve baştan çıkarıcı bir
şekilde güler, Osokin'in öpücükleri boynunda, şakaklarında ve
boğazında gezinir.
Sonunda kız Osokin'in kollarından kurtulur ve bağırır:
"Gördün mü yaptığını, mantarlarımı berbat ettin !
Mantarlarını ! İğrenç şey sen i ! " diyerek vuracakmış gibi elini
kaldırır. "Polkan, ye onu ! "
Polkan etraflarında zıplayıp havlamaya başlar.
Tanechka dökülen mantarları toplamaya başlar; Osokin de
ona yardım etmektedir. Sonra Osokin, aniden Tanechka ' yı
kendine doğnı çeker ve kızın gözlerini, dudaklarını, yanaklarını
öpmeye başlar. Tanechka karşı koymaz. Tam tersi, yüzünü ona

82
doğru kaldırır ve ciddi bakışlarıyla sanki onun öpücüklerini
kendi içinde dinler.
Daha sonra orınan yolunda yan yana yürürler, ara sıra
Tanechka Osokin 'e b ir bakış atar ve güler.

Ertesi gün. Güneş doğarken Osokin alt katta merdivenlerin


yanında bulunan odasının kapısını hafifçe aralar ve uzun
koridora bakar. Etrafta kimse yoktur. Kapıyı açar ve Tanechka
gizlice dışarıya çıkar. Uzun sarı bir gecelik giymiştir,
omuzlarında şal vardır. Kapının önünde durur. kollarını
Osokin'in boynuna dolar ve ikisinin de n efesini kesen uzun b ir
öpücükle onu dudaklarından öper. Sonra tek bir kelime etmeden
şalını başına sarar ve sessizce yukarıya koşar.
Osokin onun gidişini seyreder, kız merdiveni dönüp
gözden kaybolduğunda, hemen odasına girer.
Karışmış yatağa hafif bir gülümsemeyle bakar, pencereyi
ardına kadar açar. bahçeye doğru eğilir. Serin, nemli, hoş
kokulu hava; yaprakların hışırtısı, uyanan kuşların ötüşleri ve
ağaç tepelerindeki güneş ışığı onu sam1alar. Göğsünün
kabardığını hisseder, bütün bahçeyi bir nefeste içine çekmek
ister.
Pencere pervazına oturur, bacaklarını dışarıya sarkıtır ve
bahçeye atlar.
Otlar çiyden ıslak ve parıl parıldır. Hava ıhlamur
ağaçlarının kokusuyla dolmuştur. S iyah Polkan aniden belirir;
neşeyle nefes almakta ve zıplamaktadır. Havlayıp ıslak
patilerini Osokin'in göğsüne dayar.
"Hadi göle gidelim Polkan. Böyle nasıl uyunur ki')"
Polkan onu anlıyormuşçasına kuyruğunu sallar ve onun
önünde koşmaya başlar.
Evden biraz uzakta, gölün kenarında genç köknarların
altındaki tümseklere oturur. Osokin, Polkan ' ın ı slak kafasını
okşarken bir an için gülümser, sonra düşüncelere dalar.
Güneş, kendisini bulutlardan sıyırır sıyırmaz bütün göl
ışığa bürünür.

83
'·Her şey ne kadar garip ! Tolstoy ne aptalmış ! ' Kreutzer
Sonata'da yazdıkları birer saçmalıkmış. Ahlaksı zlık ve kabalık
bunun neresinde? Sevgili Tanechka ! Şimdi onu çok iyi
anlıyorum. Evet en gerçek bu, hatta dünyadaki tek gerçek b u !
Gerçekte kadına ait olan v e sadece kadının karar verme
hakkının olduğu şey! Bunun iyice anlaşılması gerekiyor, zaten o
zaman her şey çok daha farklı olur. Ama neden kimse
anlamıyor ki? Bu konu hakkında neden bu kadar saçmalık ve
vahşilik yaratmışlar? Bütün bu güvensizlik ve korkunun altında
yatanın gerçek anlamını neden kendi lerinden bile saklıyorlar
ki?"
Göle bakarak uzun bir süre otunır ve Polkan ' m başını
okşamaya devam eder. Olanlar gözlerinin önünden tekrar tekrar
geçer, aynı sözcükler kendis ini yineler: aynı kalp çarpıntı ları,
aynı yarı korkulu yarı zevk dolu hisler duyulur. Üstündeki örtü
aniden kalkmış ve hayat bin bir değişik ışıkla parlamıştır, aşkı
korkunç kılan karanlık söylentiler bulut gibi dağılmıştır.
Tepenin ardındaki köyde bir çoban flütüyle ezgiler
çalmaktadır, altın iplikler gibi yayılan titrek ses, hem zevk hem
de acı vererek dokunur kalb ine. Evet, evet, Tanechka ! Ne kadar
güzeldi o lanlar! Kendi isteğiyle gelmiş, bolca gülmüş ve
Osokin ' i açıktan açığa tahrik etmeye başlamıştı. Osokin de onu
öpmeye başlamış, Tanechka tekrar gülmüş ve onun kendisinden
korktuğunu söylemişti yine. Tanechka'nm bu kadar deneyimli
olabileceğini tahmin edemezdi.
"Ama buna hakkı yok mu, neden istediği gibi
yaşayamıyor? Tabii ki var, tabii ki yaşayabil ir ! Neden şehirdeki
bir rahiple evlenmesi daha iyi olacakmış? Ya da S inebriukhoff
isimli bir dükkan sahibinin oğluyla? Bunların yerine, bir düğün
beklemesine gerek kalmadan bir sevgili buldu kendine. Sırf
benimle de değil, amcamın belli ki haberi yok ama Tanechka
amcamdan gizli, Zaozerye ' den gelen genç orman müfettişiyle
de görüşüyor arada bir. Ayrıca adam onun ilk sevgilisi de değil !
Ama ki m onu suçlayabilir ki? Harika bir kız_ Onunla ilgili her
şey o kadar tatlı ve doğal ki ! Onu saymama izin verdiği zaman
ve onu öptüğümde nasıl da gülümsüyordu . Ne kadar ılık

84
dudakları vardı, ne kadar hassas bir vücudu . . . Göğüsleri,
omuzları , bacakları . . . Olağanüstü ve muhteşemdiler ! İnsanlar
aşkı nasıl da dP,ğersizleştiriyor ve bir suç haline getiriyorlar.
Bütün o iğrenç kelimeler, yakışıksız tanı mlamalar, bütün tıbbi
ve p sikoloj ik terimler. . . Sanki aşka benzer başka bir şey daha
olabilirmiş gibi. Bir keman ın kimyasal anal izini yapar gibi .
Aynen ş u flütün çıkardığı s e s g i b i oysa aşk; onu tanımlayacak
bir kelime yok."
F lütün sesi yavaşça yakınlaşır ve Osoki n ' in ruhunda
unutulmuş bütün düşünceler uyanır, rahatsız edici ama çok
tanıdık; akla gelen bir şey, karanlık derinlikl erden yüzeye çıkan
bir şey.
Osokin artık önünde üstüne vuran güneşle ateşte
yan ı yorcasına parlayan gölü , kenarları altın biyeli beyaz
bulutları ve hafifçe salman yeşil sazlıkları görmektedir.
'"Her şey nasıl inanılmayacak kadar güzel. Peki ölüm
neden var? Belki de yoktur. Bir müddet için şöyle
düşünebi l irim belki . Hiçbir şey ölmez. Her şey sonsuza kadar
yaşar. Uzaklaşan biz oluruz, görüntüyü kaybeden b i z oluruz.
Dün hep vardır. S udaki Tanechka ve ona bakmaya korkan
ben . . . Bu an ölmedi, ölemez. Her zaman ona geri dönebiliri m.
Ama bir sır var işte: ölüm dediğimiz sır. Aslında 'ölüm'
anlamlandı rmakta başarısız olduğumuz boyutlara verdiğimiz
isim yalnızca. Bunu şimdi anlıyorum. Neden her zaman böyle
düşünmüyorum ki? O zaman geriye korkacak bir şey de
kalmıyor . . . Bana aşkı öğreten Tanechka oldu. Sonunda anladım
ki bu sadece en iyi değil aynı zaman da hayattaki en önem li ve
en gerek li şey. O geldiğinde her şey susup ona yol vermel i.
İnsan nasıl akıllı davranabilir ki böyle b ir ili şkinin içindeyken?
Şu iki saat dünyadaki her şeyden daha değerli. Bugün bu
yüzden kafamın kes i leceğini bilsem, Tanechka'yı yine aynı
şekild� öperdim. . . Şu anda gölün üzerinde aynı rüyalarımda
uçtuğum gibi uçmak i stiyorum . . . "

85
BÖLÜM 20

AMCA

Birkaç gün sonra ... Tanechka elinde iğne oyasıyla oturmaktadır.


Osokin bahçeden geçip verandaya, Tanechka 'n ın yan ına gelir.

Muzip bir gülümseme ve melodili bir tonlamayla "Akşam


yemeğinden sonra Zuevo bataklığına gidiyorum. Benimle
gelmek isteyen var mı?" diye sorar Tanechka başını
kaldırmadan,
"Ben gelirdim sevgili Tanechka ama biliyorsun biraz daha
dikkatli olmalıyız. Son birkaç gündür hep birlikteyiz ve bu çok
fazla dikkat çekiyor . "
Tanechka, ipliği dişleriyle koparırken Osokin' e anlamaz
gözlerle bir bakış atar:
"Ee, ne olur ki?"
"Bence her şey çok kötü bitebilir. Bana kalırsa amcam bizi
şüpheyle gözlüyor ve bütün hizmetliler de hakkımızda
konuşuyor."
Tanechka küçümseyerek:
"Küçük korkak ! Her şeyden korkan bir kadın gibisin.
Bırak görsünler, bırak konuşsunlar, ben hiçbir şeyden
korkmuyorum."
Başını inatçı bir şekilde geriye atar.
" S evgili Tanechka, lütfen sinirlenme, bu halinle White
Leg s ' in yaramazlık yaptığı zamanlarki halini andırıyorsun. "
Tanechka somurtarak:
"Benimle her zaman alay ediyorsun ! Ya White Legs ' e ya
da Tanrı bilir neye benzetiyorsun beni . . . "
"Kızma sevgilim . "
"Mantar toplamaya geliyor musun?"
"Beni öpersen gelirim."
"Çok fazla şey istiyorsun."
· "Peki o zaman ben senin boynunu öpeyim?"

86
"Ama yalnız bir kere . . . Neyse boş ver ! Unuttum zaten,
*
sofrayı hazırlıyorlar. Gidip zakouska'ya bakmalıyım."
Tanechka koşarak gider.
Osokin içinden:
"Öyle sevimli ki, ama resmen ınce bir buz tabakası
üzerinde yürüyoruz, kırılacağı ortada. Her şey ne de çabuk
gelişt i . " diye geçirir.
Tanechka 'yı takip eder.
Yemek odasında Tanechka masanın üzerine eğilmiş,
yemeğe hardal sosu koymaktadır. Osokin sessizce ona yaklaşır
ve kızı boynundan öper. Kız çığlık atar ve elindeki peçeteyle
vurur. Osokin kollarını beline dolar, vücudunu kendi vücuduna
çeker ve dudaklarından öper. Tanechka, çok zayıf şekilde karşı
koyar, sonra Osokin ' in kolları nda döner ve yanaklarını, kulağını
ve boynunu öpmesi için birer birer uzatır.
Tam o sırada kapı açılır ve amca eşikte görünür, durur.
Tanechka, Osokin' den ellerinden fırlar.
"İşte bunun olacağını b i liyordum. " diye düşünür Osokin.
İçi sıkılmış ve yaptığından utanmıştır. Kalbi deli gibi
atmaktadır.
Şaşkınlığını gizleyemediği için rahatsız, bir o hadar da
panik içindedir. Her şeyi önceden sezebildiği için de olanları
eğlenceli bulmaktadır.
Amcası onlara bakar ve bir kelime bile söylemeden
masaya yürür. Osokin kendisini çok aptal hisseder. En kötüsü
de masaya oturmak ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak
zorunda kalmaktır. Tanechka kırmızı, allak bullak bir suratla
çorba servisi yapar, ne Osokin 'e ne de amcasına bakabilir.
Amcanın kızgınlığı suratından bellidir, ama tek kelime etmez . .
Osokin yemeğini bitirip bir an önce kaçmak için yanıp
tutuşmaktadır.
Amca zakouska'ya dokunmadan, zoraki bir bardak votka
içer ve çorbasını bitirir.
Ezici bir sessizlik çöker odaya.

zakouska: daha çok votkayla alınan meze

87
Amcası Osokin · e düşmanca bir sesle sorar:
"Nereye gittin?"
"Orehovo ' ya . . . Mektuplar ve gazeteler için . . . "
"Bir uşak da yollanabilirdi. "
Amcasının bununla ne demek istiyor olabileceğini
düşünür. ' · Belki de hiçbir iş yapmadığımı. " diye cevaplar
Osokin kendi sorusunu.
Amcası da aynı sonıya cevap verir gib i konuşu r:
'"Bütün yaptığın başıboş dolaşıp durmak . "
Uzun bir süre sustuktan sonra da ekler:
'"Seninle konuşmak istiyorum. Saat dörtte odamda ol."

Yemek nihayet biter.


Osokin bahçeye çıkar, evın etrafında dolaşır. Tanechka
ortalarda yoktur.
İçinde tatsız bir his vardır, tüm olanlardan iğrenme
duygusudur bu, ama aynı zamanda içinin hiç u mmadığı kadar
sakin olduğunu fark eder şaşkınlıkla -sabahkinden bile sakin.
Olması kaçınılmaz olan bir şey olmuş gibidir ve gayet de
rahatlamıştır, çünkü bundan sonra olacaklar i çin bir şey
yapması gerekmemektedir. Ne olacaksa olacaktır. Düşünecek
bir şey yoktur.
'"Hep aynı şey� kahretsin. Bunun o lacağını b i liyordum,
ama farklı davranamadım. Eğer her şey tekrar edilecek olsaydı,
yine aynı şeyleri yapardım. Tanehcka' yı yemek odasında
öpmek aptalcaydı kabul, ama er ya da geç yakalanacaktık zaten.
İhtiyar ne diyecek bakalım. Tek bildiğim, ne olursa olsun
Tancchka 'dan vazgeçmeyeceğim . "
Osokin bahçenin sonundaki çalılıklardan geçer, çayırlık
bir alana varır. Ağaçların başladığı yerde, neredeyse hiç
düşünmeden, uzun bir süre oturur. Daha sonra eve gelir. Saat
daha üçtür.
Avluda dolaşan hizmetçilerden birine sorar.
"Küçük hanım nerede?"

88
"Polivanovo ' daki hanım biraz önce uğradı; küçük haı: ! mla
birlikte bizim atlara binip gittiler. Kendi atlarını da burada
dinlenmeye bıraktılar. "
Polivanovo kırk beş kilometre uzaktadır.
"Neden gitti ki?" diye düşünür Osokin. "Bu demektir ki
yarın akşama kadar eve gelmeyecek ve büyük olası lıkla onu
amcam yolladı . Neler tasarlıyor acaba?"
Osokin s ı k ıntılı ve rahatsızdır. Tekrar bahçeye döner ve
yaşlı elma ağacının altında oturup sigara içme; c başlar.
Saat dörtte amcas ının odasına çıkar. Amcası büyük
masanın arkasında, deri koltukta oturmaktadır. Masada kapalı
bir mektup vardır.
Amcası yüzüne bakmaksızın oturmasını i�:ar�t eder.
Osokin 'le konuşmaktan hoşlanmadığı çok kil idir ve
konuşmayı olabil diğince çabuk bitirmek ister.
Osokin amcasının ruh halinde ve aklından geçenlerde,
bunaltıcı bir havanın ağı rl ığını du;umsar. Bu, öpüşlerin,
hayallerin, Tanechka' nm çıplak omuzlarının, gölün üzerine
vuran güneşin ve ormanda bir başına at koştumıanın düşsel
dünyasına hiç benzemeyen bir dü nyanın, yetişkinlerin ciddi ve
sıkıcı dünyasının ağırlığıdır. Ve Osokin bir kez daha, bu iki
dünya arasındaki derin düşmanlığı görür.
"Annen ölmeden çok kısa bir süre önce bana bir mektup
yazdı ve ben de sana bakacağıma dair söz verdim ona."
Osokin masadaki gümüş mürekkepliğe bakar. İki
mürekkep hokkası arasında küçük bir ayaklı köprü yapılabilse,
aynen Sokolniki 'deki bir göle benzeyecektir. Bu arada amcası
ne anlatıvordur acaba?
''Burada sadece boşa zaman geçirdiğini görüyorum, hiçbir
şey yapmıyorsun. Seni Petersburg 'a yol lamaya karar verdim.
Yabancı üniversiteleri düşünmenin bir yararı yok: zaten
okuldan atılmış olduğun için seni uygun görmezler. Hiç karşı
çıkma! D iyeceğim şu: senin nasıl çalıştığını görüyorum. Bunun
bir faydası olmaz. O �üzden seni askeri okula yollamaya karar
verdim. Eğer çalışırsan subay olabilirsin. Petersburg 'a
gidiyorsun. Burada Albay Yermiloff' a bir mektup var. Gençleri

89
askeri okul sınavlarına hazırlıyor kendisi. Onun evinde
yaşayacaksın. Y okuluk için para da var burada. Y ermiloff sana
kıyafetlerin ve diğer harcamaların için ayrıca para sağlayacak.
Eşyalarını topla. Tren Gorelovo 'dan sekiz buçukta kalkıyor,
yedide buradan çıkarsan yetişirsin,"
Amcası ayağa kalkar.
''Ben şehre gidiyorum. "
Osokin'e hala bakmamaktadır, elini uzat ı r ve çabuk bir
tokalaşmadan sonra odadan çıkar.

Osokin odasına gider. Kırılmış, üzülmüştür; boğazında bir


yumru vardır. Aynı zamanda da şaşkınlıkla, aslında neredeyse
mutlu olduğunu düşünür. Neden mutlu olduğu sorusuna cevap
veremez. Önünde yeni ve bilinmeyen bir şey uzanmaktadır;
yarın, dünde yaşanmamış şeyler gelecektir başına. O yeni şey
cezbedicidir. Hiç Petcrsburg·a gitmemiştir ama hep hayalini
kurmuştur. Peki, Tanechka ne olacaktır? Bu düşünce onu üzer
ve yüreğinde bir acı hisseder. Aynı zamanda, içinde amcasına
karşı düşmanca duygular uyanmasına sebep olur. Kendine,
ihtiyarı son günlerde neredeyse sevmeye başlamış o lduğunu
itiraf etmekten utanır.
'"Eğer bana böyle davranacaksa, işlerin bu yolla
hallolduğuna seviniyorum. Eğer isteseydi bin tane farklı çözüm
bulabilirdi. Bizden kurtulmaya hakkı olduğunu nasıl düşünür
ki? Bazı şeyleri şimdiden anlamasına izin vermeyeceğim. Ama
beni Tanechka'dan vazgeçirebileceğini düşünüyorsa çok
yanılıyor."
Osokin 'in aklında bir suru farklı plan oluşur.
Petersburg' da askeri okul için hazırlanmayacaktır. Gazetecilik
işi bulacak ya da İngilizce ve İtalyanca çeviri yapacaktır.
Üniversiteye hazırlanacak ve Tanechka'yı da yanma
aldıracaktır.
Ama bunlar hakkında Tanechka'ya yazmalıdır ki beklesin,
diğer sevgilileri gibi Osokin'in de unutacağını sanmasın.
Bir kağıt alır ve yazmaya başlar:

90
Sevgili Tanechka,
A mcam beni askeri okula haz11·lanmam için Petersburg ·a
yolluyor. ama ben üniversite sınavı için çalzşacağım. Beni
unutma. Çok yakında buluşacağız. Sana ne zaman ve nasıl
olacağım söyleyemem ama benden mektup bekle. Mektubu
adına Gorelovo )ıa yollayacağım. Mektup geldiğinde sana
haber verecekler. Seni göl kenarında öptüğüm kadar çok
öpüyorum, hatırlzyor musu n ?
Sevgiler, !. O.

Mektubu kapatır ve saatine bakar. Beşi biraz geçmektedir.


Garip bir duygu içindedir: amcasıyla konuşmasından bir saatten
biraz az bir zaman geçmiştir, ama Osokin' e göre o zaten burada
değildir. Her şey uzaklaşmıştır. İçindeki en kuvvetli his bir an
önce oradan gitmek için duyduğu sabırsızlık ve istektir.
"Mektubu M ishka ' ya vereyim ve ona mektubu
Tanechka'ya evde değil, bahçede vermesini söyleyeyim. Bunu
ancak o becerebilir." diye düşünür.
Kendi kendine konuşur:
''İyi, şimdi i şimize bakalım. Önce eşyaları toparlamalıyım.
Evet, buradan ayrılmak neden hoş şimdi anlıyorum . Burada
olduğum bütün süre boyunca sürekli gözleniyormuşum hissi
vardı içimde: çalışmadığım için, çok sık at binmeye gittiğim
için ve tabii Tanechka' yla ilişkim olduğu için. Her koşulda,
zaten burada çok uzun kalamazdım. Kendi istediğimi yapabilme
hakkım olsun isterdim, başkalarının benim adıma, benim için -
iyi ya da gerekli olması hiç fark etmez- bir şeylere karar
vermesini hiç istemedim. Hiçbir zaman hiçbir şeye boyun
eğmedim, eğmeyeceğim de. "

İki saat sonra. Osokin valizini yüklemiş, atlı arabanın çan


sesleri eşliğinde istasyona doğru yola koyulmuştur. Sağda giden
at, White Legs ' tir. Osokin'in kalbi ağırlaşmıştır ve ümitsiz
düşünceler doluşur beynine. Annesini düşünür tekrar,
sağlığında onun istediği hiçbir şeyi yapamamış olması aklına
gelir.

91
"O zaman bunlar çok önemliydi, ama şi mdi hiçbir şeyin
anlamı yok gib i . Hiçbir şey istemiyorum ve hiçbir şeye de önem
vermiyorum."
Nedense zihninde, büyücünün odası ve odadaki son
konuşmalar canlanır: her şeyi hatırlar.
B u gerçektir, ama bir o kadar da bir rüya . . . Öyle tuhaf bir
rüya ki, tüm gerçeklikten daha gerçekçe sezil ebilir ve bütün
gerçeklik onun yanında sadece bir rüya sayılabilir.
Atların nal şakırtılarıyla araba köprüyü yavaşça geçer.
White Legs nehirden ürker ve hafifçe sallanarak ortadaki ata
yanaşır. Çanlar daha yavaş çalmaya başlar. Osokin'in kalbi
garip bir acıyla zonklar. Daha bir önceki sabah oradan
Tanechka ile geçmiştir. Ve çok çok uzun zaman önce de
aynısının olduğuna dair bir hisse kap ı l ır: aynı araba, aynı nehir,
kalbini delen aynı yakıcı acı . . . Hepsinin daha önce de olduğunu
hatırlar. Osokin anlat ı lamayacak kadar mutsuz hisseder kendin i
v e ağlamak ister.
Aynı zamanda, gizemli yarınlarda bir kıvılcım çakar,
küçük bir ateş yanar ve kaçını l maz ve b ir o kadar da çekici bir
şeyler hisseder.

92
BÖLÜM 2 1

ŞEYTANİ DÜZENEK

Oç buçuk yıl sonra .. . Osokin J\ foskova Askeri Okulu 'nda denizci


olarak ikinci smı/ia . . rirnıi yaşlarında ... A ltı av içinde dersleri
bitince subaylığa terfi etm iş olacak.

Pazar akşamı.
Osokin düz ve geniş omuzları ile, siyah ceketli askeri okul
kıyafeti içinde gayet iyi görünüyor. Omuzlarında, kenarları sarı
yaldız çevrili kırmızı şeritler var. Siyah deri kemerli golf
pantolon giymiş, çizmelerinin burnu parlıyor. Eski okul
arkadaşı, mühendislik öğrencisi Leontieff'in evinde bir partide
şimdi. Chenıiıı de fer oynayan misafirler birkaç genç adam, bir
subay, eski bir aktör, iki Fransız kız ve iki gece kulübü
sanatçısından ibaret.
Osokin zakouska masasının yanında elinde bir bardak
şarapla oturuyor. Sigara içip O)nayanları seyrediyor. İki Fransız
kız ve müzikal sanatçılarından b iri çok güzeller, ancak
giyimlerini abartmışlar, ağır makyaj yapıp fazlaca parfüm ve
pudra içinde kalmışlar. Bağrışarak gülüyorlar. Görünüşlerinde
rahatsız edici özel bir şey yok ama aynı tür insanlar oldukları
belli. Osokin 'in dikkatini daha çok çeken kız dördüncüsü. Bu
kız garip şekilde düşünceli görünen, kare yakalı siyah bir elbise
giymiş, açık renk tenli biri . İlk bakışta dikkati çekmiyor ama
aslında aralarında en ilginç olan o. Çok hoş bir profili ve uzun
koyu kirpikleri, dikkati çekecek şekilde sakin bir havası var.
Sade ve ağırbaşlı. İnsanlar onunla diğerleriyle konuştukları
tarzda konuşmuyorlar. İyi bir aileden geldiği izlenimi veriyor;
nerede olursa olsun neyi nasıl söyleyeceğini bilen birisi.
Ama aynı zamanda onda diğer üçünde olmadığı kadar, baş
döndürücü bir hava var; tıpkı şampanya gibi. Eğer isterse
herkesten farklı olabileceğini hissediyor insan. Osokin kızın
dirseklerine kadar çıplak beyaz kollarına ve üzerindeki ince

93
mavi damarlara bakar, onun içindeki güçlü ve canlı kadını
duyumsar.
Bu üçüncü karşılaşmaları olmasına rağmen Osokin'e,
sanki karşılaştıklarında yaptıkları önemsiz ve kısa konuşmaların
dışında aralarında başka tür b ir diyalog varmış gibi geliyordur.
Onunla konuşmayı çok zevk verici bulur; çünkü o her şeyi bilen
ve her şeyle ilgilenen biridir.
Kız Osokin' in bakışlarını hissederek ona doğru döner:
"Gel ve bana yardım et. Devamlı kaybediyorum . "
Osokin masaya gider.
"Birazdan gitmem gerek, başladığıma değmeyecek."
"Sadece dene ! Benim için oyna."
Kızda, kendisi gibi zor fark edilen bir koku vardır. Osokin
kızın kartlarına doğru eğilirken, elbisesinin yakasından
göğüslerinin kıvrımlarını fark eder. Neşeli ve mutlu hisseder
kendini . Kızın yanına oturur ve sandalyesini onun yakınına
koyar. Kız güler ve Osokin o çok yakından b ildiği garip
duygu;u taşıdığını fark eder: Her şey. şimdilik tanı onun
istediği gibi olacak. ama sonra bütün olanlar için acı bir bedel
ödeyecektir.
"Eh, öyle olsun bakal ım ! '' der Osokin içinden. Kızdan
yayılan sıcaklığı içine çeker.
Kağıtlar dağıtılır.
Osokin kağıtları eline alır. Birkaç kişi kağıt çeker.
Osokin'de yedi vardır.
"Bir küçük kağıt." der.
Bir kağıt verirler: İk.i .
Oyunculardan biri "Sekiz."der.
"Doku z ! " diye bağırır Osokin ve ortadaki hatırı sayılır
altın ve gümüş yığınını kızın önüne doğru çeker.
"Bravo, bravo! Kesinlikle şimdi gitmemelisin. İzin
vermeyeceğim. Ben olsam hayatta bir yedi çekemezdim."
"Bazen oluyor işte, ama sadece bazen. "
" E peki nasıl bilinebilir?"
"Hissedeceksin."
"Peki, lütfen bu gece benim için hisset olur mu?"

94
"Ah, sadece yarım saat daha hissedebilirim. Gece
yarısından önce kalkmalıyım on ikiye beş kala okulda olmam
gerek."
"Geç kalırsan tek ayak üstünde köşeye mi dikerler?"
"Daha kötüsü ı Notumu düşürürler; bu da ilk kategoriye
giremeyeceğim ve iyi bir birlik seçemeyeceğim anlamına gelir.
Zaten bu halde bile gözleri benim üzerimde ve bir kez daha geç
kal ırsam okuldan bile atılabilirim."
'"Bunun için okuldan atarlar mı?"
""Kolayl ıkla. Görüyorsun işte, bize disiplini öğretmeye
çalışıyorlar. Bu _yü zden her şey çok dikkatli inceleniyor. İzin
gece yarısına kadar ve ölsem bile gece yarısından önce okulda
olmam gerekiyor. Ama bu hiçbir şey değil; daha kötü şeyler de
var. Örneğin bize ne söylenirse söylensin cevap vermemiz
yasak. En zor olan da bu. Haksız yere bir laf işittiğini düşün,
aslı olmayan ve hakkında hiçbir şey bilmediğin bir durumla
suçlanıyorsun mesela . . . Sessiz kalmalısın ! "
Kız üzerine basa basa:
'"Bunu asla yapamazdım! " der.
"O zaman da askeri okuldan atılırdın. "
Oyun tekrar başlar. Osokin kazanır. Şampanya kupası
getirilir. Leontieff, Osokin ve partnerinin yanına gelir.
"Yoksa kötü mü gidiyor?"
"Yo, tam tersi! Korkarım durmadan kazanacağım.
Biliyordum böyle olacağım. "
Kız sorar:
'"Sen geleceği görebiliyor musun?"
'"Evet her şeyi önceden bilebiliyorum, ama herkes ıçın
değil."
'"Benim için de bir şeyler söyler misin?"
"Senin için . . . B ilemiyorum . . . Sanırım söyleyemem. Ama
kendime sık sık söyleyebiliyorum ve kimi zaman bu, bariz
şekilde can sıkıyor. Anlıyor musun, çoğu zaman başıma ne
geleceğini önceden biliyor oluyorum, ama hiçbir şeyı
değiştiremiyorum. Sanki bir büyü yapılmış gib i ."
"Peki şimdi ne biliyorsun?"

95
Osokin güler:
"Biliyorum ki eğer hemen okula dönmezsem atılacağım .
Gerçekten gitmem gerek!"
''Çok yazık ! Sen gidince ben tekrar her şeyı
kaybedeceğim. Kalamaz mısın?"
''Asl ında kalabilirim tabii. Ama bu işleri çok karıştırır.
Hasta olmam ve bunu bir doktor raporuyla belgelemem gerek."
Oyun devam eder ve Osokin yine kazanır.
'·Biliyorum bunu yapmamalıyım. Bil ki sadece senin i çin.
Eğer kaybedersem giderim, tamam mı?"
Osokin yine kazanır, yine kazanır. Oyun devam eder.
"Eh, öyl e görünüyor ki hasta oldum bile!"
Osokin. içirri çekerek. yan sandalyeye parayı uzatır ve o
sırada yavaşça parmaklarının ucuna bastırır.
''Neler olabil eceğini tahmin ediyorum. Her şeyi önceden
bilmenin beni ne kadar yorduğunu tahmin bile edemezsin. "
''Nasıl bu kadar emin olabilirsin?"
"Çok tatsız bir şeyin olacağından adım gibi eminim, ama
umurumda değil. Bazen öyle bir havaya giriyorum ki mantık
dışı davranmak ve her şeye karşı çıkmak istiyorum, ne olacaksa
olsun diyorum."
''Sadece kötü bir şey o lacağını mı biliyorsun? Diğerlerini
bilmiyor musun?" der kız, gözlerinin içiyle yandan
gülümserken.
Osokin o anda, aralarında aslında bir şeylerin
kararlaştırılmış olduğunu anlar ve okula dönmeyi düşünmenin
ne büyük aptallık olduğunu düşünür dehşetle. Tabii ki kızı
evine götürecektir ! . . . Oyun devam eder. Masadaki herkesten
daha fazla kazanır ve partneriyle flört etmeye devam eder.
Misafirler sabahın erken saatlerinde ayrılırlar, Osokin de
genç kızla birlikte çıkar.
Ayrılırken Leontieff i kenara çeker:
''Geri döneceğim."
"Dostum ' izin alabilirsem' demelisin. Burası askeri okul
değil ama buradaki disiplinin de d ışına çıkılmamalı."

96
Üç hafta sonra. Çok zayıf bir Osokin, Leontieff'in
daires inde otum1aktadır. Okuldan atılmıştır ve hizmetlerini
asker olarak bitinnesi amacıyla birliğe yollanmıştır.
"Hadi Vanya, her şey nasıl oldu anlat bana."
"Evet, o kızla gittim hani . . . Hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet, Anna Stepanovna."
''İşte, onunla kaldım. Gece harikaydı, ama konumuz bu
değil. Gündüz vakti ayrılmam gerekti . Akşama kadar yanında
kalmam onun için sıkıntı yaratırdı. Ben de evden çıktım ve ilk
köşe başında jandanna albayı ile karşılaştım. Doğal olarak
hemen izin kağıdı sordu ve hakkımda tutanak düzenlenmesi için
beni oku ldaki nöbetçi subaya yolladı. Hemen tutuklandım.
Diğer eski suçlarımı da aleyhime kul landılar ve beni üç hafta
kilitl i tuttular. Hiç hoş bir şey olmadığına emin olabilirsin.
Sonuç olarak, atıldım ve rütbem düşürüldü. Şimdi bir piyade
birliğine katılmak mecburiyetindeyim, İran sınırında. Orta
Asya 'da bir yerlere gideceğim. Tanrıya şükür üç gün izin
verdiler ve oraya kendi imkanlarımla gitmemi onayladılar.''
''Bu çok hoş l Boğulmuş bir adam kadar şanslısın ! "
''Aynen öyle, yine de boğulmuş bir adamın hangi durumda
şanslı sayılabileceğini hiç anlayamam."
"Anna Stepanovna seni sorup durdu. Gitmesi gerekiyordu
ama senden haber alana kadar gitmek istemedi. Krutitsky
yoluyla senden haber almayı denedik, kıza en azından senin ölü
mü diri mi olduğunu söyleyebilmek için. Yaşadığını ama kilit
altında tutulduğunu öğrendik sonra. "
"Anna Petersburg 'a mı gitti?"
'·Evet. Şimdi ne yapacaksın'?"
"Ne yapabilirim ki ? Yapab ileceğim tek bir şey var; birliğe
teslim olmak Ondan sonra bakacağız. Ama bütün bu başıma
gelenleri önceden biliyor olmam ne kadar kahredici değil mi?"
''Madem biliyordun neden yaptın ki?"
"Evet ! Yapmamaya çalışmalı . . . Komik adam seni ! Ben
bilmiyorum sanki ! Senin bunun nasıl şeytani bir düzenek
olduğundan haberin yok tabii. Şeytanlık, hiçbir şeyin bir anda
olmuyor oluşunda; her şey yavaş yavaş oluyor. Şimdi anlamaya

97
başlıyorum. İnsanın elinden ne kadar az şey gelebildiğini bir
tanrı bilir. Her şey aslında olması gerektiği gibi sonuçlanmadan
hiçbir şeyin farkına varamıyorsun. Uzaktan her şey görünüyor.
ama yaklaştıkça bütünü görememeye başlar haJs_ geliyorsu n.
Sadece hiçbir şey ifade etmeyen küçük detayları, birbirinden
ayrı ve ilgisiz parçaları görebiliyorsun. Hayır sevgili arkadaşım,
öyle bir tuzak ki bu, şeytan bile kendi ayağım kaptırabil i r. Bir
kez daha elimde h içbir şey kalmadı. Ama farkında mısın, biraz
olsun üzgün değilim? Kimsenin bunu anlayabileceğini
sanmıvorum.
"Peki o zaman, bu durumda sana güzel bir veda
hazırlamamız gerekecek."
''Evet istiyorsanız yaparız. Başka da yapılacak bir şey
kalmadı zaten. "
"Peki, sonra n e yapacaksın?"
"Ne yapabilirim? Bir asker olacağım, başka bir şey değ i l .
Belki yakında serbest bırakırlar ve o zaman da duruma
bakacağım. Amcamın hakkımda bir şeyler bilmek isteyeceğini
sanmıyorum. Ona yazmayacağım bile. Şi mdi ne diyebilirim ki?
Bir şeyler değişmeliydi gibi geliyor bana, ama nereden gelecek,
nasıl başlayacak bu değişim, onu bilmiyorum."

98
22. BÖLÜM

PARİS

Dört yıl sonra ___ Osokin Paris 'te bir öğrenci. A skeri hizmetini
bitirmesine az kala teyzesi vefat etmiş, Osokin 'e yıırtdışma gitmesine
yetecek kadar m iras kalmıştır. Başta, bir ülkeden diğerine dolaşır
durur; İsviçre '.:ve gider, İngiltere 'de bir yıl kalır, son olarak da
Paris 'e gelir . . . İki yıldır Paris 'tedir. Çeşitli profesörlerin
konferanslarına katılır, daha hangi fakülteye gideceğine karar
verememiştir.
Az güneşli, güzel bir sonbahar günü ... Nehrin üzeri hafiften
buğulu Osokin ve İngiliz kız öğrencilerden biri olan Valerie Dale,
___

Seine nehri kenarına kitap tezgahlarından yapılmış set boyunca


yürüyorlar. ı alerie uzun boylu, sarışm, saçları sonbahar yaprakları
renginde bir kız. Hoş bir profili ve düşünceli gri gözleri var. Zengin
bir İngiliz ailesine mensup ve her zaman şık. Öyle bir şıklık ki,
insanlar Faris 'te bile ona arkasından dönüp bakıyorlar.

"Gerçekten müthiş zeki bir kız." diye düşünür Osokin.


Yaşlı Sorel' in en iyi öğrencisi olan Valcrie, Ortaçağ tarihi
ve sanatı öğrenmektedir ve katedralleri inşa edenlerle ilgili çok
ilginç bir makalenin de yazarıdır.
"Bütün bu fikirleri nereden buluyor ki? S orel' in hiç böyle
fikirleri olmazdı. Valerie'nin Rusça'yı, Rus edebiyatını ve
tarihini bu kadar iyi bilmesi de olağanüstü."
Bir gün Pushkin ve Rus masonları konusunda uzun uzun
konuşmuşlardır. Valerie ona, çalışmalarına Rusça öğrenmekle
başladığını ve Rusya'ya gitmeyi düşündüğünü, ama sonra Gotik
dönemin ve sanatının çok ilgisini çektiğini anlatmıştır.
Osokin Valerie 'ye bakar. Pahalı görünen, kürklü bir palto
giymiştir; başında kenarları yukarı kıvrık deve kuşu tüyüyle
süslenmiş bir şapka vardır. Osokin, ayaklarının, Paris stili
yüksek topuklu ayakkabılar içindeki duruşuna da hayrandır.
Louvre 'dayken başladıkları konu hakkında konuşmaya
devam ederler.
Osokin:

99
'"Ben kadere inanıyorum Geleceğimizin bir yerlerde
yazılmış olduğuna ve yaşamanın onu sayfa sayfa okumaktan
başka bir şey olmadığına i nanıyorum. Çocukken garip düşlerim
vardı . Daha önce yaşamı şım gibi gelirdi bana: örneğin buraya
daha önce hiç gelmemi ş olmama rağmen Paris 'i bilirdim. Şimdi
b i le bazen sanki daha önce Paris 'te yaşamışım gibi
hissediyorum. Nietzschc · nin sonsuz dönüş· teziyle
karşılaşınca, bütün bu düşleri geri çağırdım. Şimdi her şeyın
aslında kendini tekrar ettiğine inanıyorum."
Valerie, Osokin' e sorar:
''Stevenson ' m. Robert Louis Stevenson ·ın, 'Yarının
Şarkısı 'nı bilivor musun?"
Osokin irkilir ve kıza bakar.
"Ne oldu, sorun ne?" der Valerie.
"Ne kadar şaşırtıcı ! Bunu nasıl unutabildim? Tabii ki
biliyorum. Nasıl başlıyordu?"
"Duntrine kralının yaşlanınca bir kızı oldu . . . "
Kız yavaşça başlar:
" . . . ve o iki deniz arasındaki kral kızlarının en gı"izeliydi. . .,
.

Osokin bu sözleri büyülenmişçcsine dinler. Akl ından zar


zor inanabildiği sahneler geçer. Daha önce yaşamış olduğunu
kendi kendisine ispat etmek için, okulda, bu hikayenin
başlangıcım tekrar ettiği o sabahın karelcridir bunlar.
Büyücüyle ilintili bütün tarifi zor düşünceler ve anlaşılamayan
h isler, okuldayken geçmiş gibi gelen ama şimdi burada -
Paris ' te- düşsel ve olanaksız görünen gelecek . . . Bunlar ne
demektir? Ve tekrar bu hikaye . . . Düşüncelerini bir dakikalığına
durdurabilse her şeyi anlayacakmış gibi hisseder; ama
düşünceleri o kadar hızlı hareket eder ki, hiçbir şeyi
yakalayamaz. Geriye kalan, sadece her şeyin alt üst olduğuna
dair genel bir kanıdır: geçmiş gelecek olur, gelecek ise geçmiş.
Bir an, eğer gücü yeterse ya da cesaret edebilirse, geleceği daha
önce başına gelmiş gibi düşünebileceğini; aynı dünü gördüğü
berraklıkla görebileceğini hisseder. O esh tanıdık hissi: bir
zamanlar çok sık duyduğu, giderek seyrekleşen, etrafındaki her

1 00
şeyi n aslında çok daha önceden zaten olmuş olduğu hissini
duyar:
Nehir aynı şekilde akardı, üzerinde aynı buğu vardı; yeşilli
Paris göğü )Ukarıdan b öyle gülümseyerek bakarken, son
yaprakların ağaçlardan havalanışı, kızın altın buklelerinin siyah
şapkanın altından kaçışı, sesinin kulağını okşayışı aynıydı . . .
Hepsi aynıydı.
Osokin sorar:
"Sonunu, en sonunu hatırlıyor musun?"
"Evet hatırlıyorum. "
Yavaşça hikayenin sonunu tekrarlar:
" Ve Duntrine kralının kızı kumsalın, eski çağlarda garip
şey lerin yapıldığı bölümüne gitti, orada oturdu. Denizin
köpükleri ayaltına geliyordu, arkasında ölü yaprakları
hissed(vordıı ve rüzgarın esintisiyle yüzündeh peçe
havalanıyordu. Kul_Jlsalda, gözlerini kaldırdığında, karşıdan
gelen bir kral kızı gördü. Saçı örülmüş altın gibiydi, gözleri de
nehirdeki birikintiler gibi ... Ve insanların bildik tavrına
rağmen; yarın hakkında h içbir düşüncesi, zaman üzerinde
hiçbir gücü yoktu. "
'·inanılmaz ! " der Osokin, kendi kendine. "B u kelimeler
neden bende bu kadar çok anıyı uyandırıyor? Bu anıların,
doğrudan kelimelerle taşındığını hissediyorum, anlamlarından
başka, sanki onlarla bağlantısı olan başka şeyler var, ama her yıl
daha fazlasını unutuyorum. "
Kıza döner:
"Bu hikaye inanılmaz. Oradaki şapkalı adamdan ne
anlıyorsun? O kim veya ne?"
Kız yavaşça cevap verir:
"Bilmiyorum ve öyle hissediyorum ki anlamaya çalışmak
bile gereksiz. Böyle şeyler sadece hissedilmeli. Müzik yaparken
de h issediyorum. Zaten müziğin açıklanması bana hep saçma
gelmiştir. "
*
St. Michel meydanına gelirler ve kız bir fıacre'a biner.

* ftat'rf': fayton tarzı yolcu arabası

101
Osokin onu uğurlarken kız sorar:
'"Kardeşimin evine gidecek misin bu akşam?"
"Belki, ama henüz bilemiyorum."
'·Ona, onu yarın beklediğimi söyle." Osokin köprüden
geçip, Cite'ye doğnı yürür.

Yalnızken ken d i kend ine sorar, '·Oraya gitmeli m ı y ı m .

gitmeme l i miyim? C iddi düşünürsek gitmemel iyim . Bob ve


arkadaşları aşırı zengin . Valerie ve kardeşi çok s ı cakkan l ılar ,

burada her tip insan l a kolayca kaynaşıyorlar ama İngiltere 'ele


oldukça önem li bir aileye mensuplar. Valerie ilginç bir kız,
gerçekten ha yat karş ı s ın dak i tavrımız ve konumumuz farklı
,

olsa da eğer işlerin gel i şmesine izin verirsem, beklenmedik


sonuçlar çıkabi lir. Şimdi bile arkadaşlığımızda olağandışı b ir
şeyler olduğunu hissediyorum, sanki aramızda bazen parlak
ateşl i kıvılcımlar uçuşuyor. "
"Aynı zamanda da biliyonım k i birbirimizle asla
uyuşamayacağız. Öncelikle o m i l yon la r engel b una hem sonra .

Valerie benim içi n fazla erdeml i . Her zaman düzgün karakterli ,


çekici ve m a n t ı kl ı olacaktı r . E m i n i m ki bır süre sonra böyle bir
kadından kaçmak i steyec eğ im ve o zaman da acı çekecek.
Turgcnyev'in kadm kahramanlarından biri gibi o. B e nim için
k es i nl i kl e çok fazla i y i . Lou lou, Va l er i e 'yi öğren i rse g öz l eri mi
oyacaktı r . "

"Loulou kanlı canlı bir saçmalık örneği, ama saçmalıkları


öyle büyüleyici ki . Ne yapacağını asla tahmi n edemez insan.
Her gün farkl ı b iri. Her gün bir Loulou' dan ayrılıp yeni bir
Loulou ile tanışıyorum. Dün sokakta arkamdan yürüdüğünü
fark etmedim diye öyle bir olay yarattı ki . . . Beni uzaktan
görmüş, hızla yiiıiiyüp bana yetişmiş ve arkamdan yürümeye
baş l amı ş -hissetmedim b ile- ve bu onu s evm ediğ i m manasına
geliyormuş! Rusya "ma
Ben gideb i linnişim. o da
Ve böyle uzattı gitti ! Ya geçen hafta -aman
Marsilya'sına . . .

tannm L küçük Pekin köpeğini pencereden fırlattığımı görmüş


rüyasında. Üç gün boyunca ben i odasına almadı . Benim barbar
olduğumu, bu yüzden beni asla affetmeyeceğini ve benden

1 02
korktuğunu söyleyip bağırdı. Ve tanrı bilir daha neler söyledi ı
Bazen bütün bu saçmal ıklar için onu ciddi ciddi pataklamak
geliyor içimden, ama o gerçek bir kadın. Evet, şu sarı taşlı
broşu alacağım ona ve sırf bunun için bugün gidip o milyoner
çocuklarıyla kumar oynayacağım. "
'·Aslında mantıklı olmak gerekirse gitmemeliyim. Orada
milyonların kokusu çok güçlü ve bu da benim için hiç iyi değil.
Tamam karar veriyorum: bu son olacak. Aslında gitmezdim
ama canım çok sıkılıyor. Loulou çok tatlı ama dün bütün
günümü ve geceyi onunla geçirdim, birbirimizi gün aşırı görsek
daha iyi olur gibi geliyor. Fazla dozlarda görüşmek insanın
sinirlerine zarar veriyor. Hem Loulou her günü birlikte
geçirmek iç i n fazla ilkel . Ama kendi başıma başka ne
yapabilirim ki? Evde kalıp kitap okuyabil i rim, b ir kafede
oturabilirim ya da yoldaşları dinleyebilirim -ama bu çok saçma
olur . . . Çok ilginç, hayatın burada çok sarsıntısız aktığını
hissediyorum, fazla yumuşak; neredeyse burjuva tarzı, terlik­
pijama düzeni . . Hiç benim tarzım değil ve çok canımı sıkıyor . "

B irkaç saat sonra Osokin, Bob Dale'in pahalı


dairesindedir. Masanın üzerinde bir rulet tahtası duruyordur.
Odada İngiliz ve Amerikalı birkaç öğrenci, ressamlar ve bir
mirasa yeni konmuş bir Rus prensi vardır. Sigara dumanı
altında, viski-soda ve şampanya içerler. Herkes rulet masasının
etrafındadır, bahisler çok yüksektir. Prens yüz bin franktan fazla
kaybetmiştir, masanın üzeri altın ve kağıt parayla doludur.
Osokin sayıların üzerine yirmi franklıklar koyar ve kaybeder.
Son altın parasını da kaybettikten sonra masadan kalkar. Prens
yüksek bir bahsi kazanır ve kasa ona geçer.
Osokin iki bardak viski-sodayı bir yudumda bitirir.
Kendisine çok kızgındır.
"Şeytan görsün yüzlerini ! " diye düşünür. "On binleri çöpe
atabiliyorlar, ama benim için beş yüz frank bile çok para. Zaten
bu kadar az para getirmek çok aptalcaydı . Gecenin gidişine göre
şansım muhakkak dönecekti ve paramı kazanmak için çok
şansım olacaktı."

1 03
"Neden orada yalnız oturuyorsun?" diye sorar Bob . "Şu
şampanyayı dene, Kral Edward'ın en sevdiği markadır. Ben de
sevmeye başladım. "
"Kaybediyorum. Yüz franklık çekleri bahiste kullanabilir
miyim?"
Uzun boylu, genç bir Amerikalı:
;.Neden o kadar çok çek yazmak la uğraşacaksın k i? Ne
kadar para istiyorsan vereb i l irim . '' der. Yeni tıraşlı. yakışı k l ı ,
açık san saçlan olan bir gençtir bu . Suyu ş ek erde n yavaşça
geçirip akıtarak ken d isi n e bir a bs i nt h hazırlamaktadır.
"Ne kadar istiyorsun?"
Pantolon cebinden bir avuç altın ve kağıt para çıkarır ve
saymaya başlar.
"Bende İngiliz parası var. İki . . üç . . . beş )ÜZ pound ...
.

Yeter mi?"
"Çok fazla! Bana sadece yüz ver. Bu iki bin beş yüz frank
eder." der gülerek.
Bir çek yazar ve Amerikah' ya verir.
Amerikalı parayı ve çeki cebine sokar, içkisinden bir
yudum alır ve bardağı elinde rulet masasına doğru yürür.
Osokin de kalkar ve onu takip eder.
On beş daki ka içinde, Osokin'in hiçbir şeyi kalmaz.
Kaybettiği sadece o yüz pound değildir, önceden yazmış olduğu
yüz frankl ı k çekler de gitmiştir.
''Onun yete rl i ol m ayacağ ı nı söylemiştim. Biraz daha ister
misin?" diye iyi niyetli bir şekilde sorar sarışın Amerikalı ,
yanına oturur. "Hadi b u şampanyayı deneyelim. "

"Bana bin frank daha ver." der Osokin. "Kaybettiklerimi


kazanmak zoru ndayı m ."

B i r çek daha yazar.


İçinden aptal olduğunu düşünür. O kadar çok kaybetmiştir
ki ke n d ine b i le itiraf edemez. Oynamaya devam etmek çılgınl ık
ol acakt ı r. Kalkıp gi tm es i gerektiğini bil ir, aına buna rağmen iki
bardak şampanya daha içer ve ru l et masasına geri döner.
K ırnuz ıya bir yü z franklı k koyar ve kazanır. Siyaha da �üz
frank koyar tekrar kazanır. Bu onu cesaretlendirir.
,

1 04
"Sayıları tekrar denemeliyim" diye düşünür. "Eğer
kaybettiğimi geri kazanabilirsem, kazandığım parayı sol cebime
koyacağım ve b ir daha da el sürmeyeceğim. Sadece karımla
oynayacağım . "
Sayıların üzerine bir defada yüzer frank koyarak bahse
girer ve bu kez her s eferinde kaybeder. On dakika sonra yine
hiç parasız kalmıştır.
''Gitmeliyim. " der kendi kendine. Temiz havaya çıkmak
ister. Oyundan yorulmuştur. Şampanya, viski, pipoların ve
puroların kokusu onu sersemletmiştir, bu kadar çok kaybettiği
için de sıkıntılıdır, ama gitmeyeceğini, gidemeyeceğini
hisseder.
Bir kez daha çek yazar, nakde çevirir ve oynamak için
oturur. Bir kere kazanır, ama hemen sonra yine kaybeder, parası
azalır. Sonra tekrar kazanır. İşler tekrar kötü gitmeye başlar,
bahisleri yükseltir. Art arda kaybettiği bir partiden sonra nihayet
masadan kalkar.
''Ne durumda olduğumu görmem lazım. " der. "Galiba çok
ileri gittim."
Çek defterini çıkarır ve imzaladığı çeklerin toplamını
hesaplar. Saydıkça soğuk terler dökmeye ve korkmaya başlar;
aslında böyle olacağını baştan beri bilmektedir.
"Bu gerçek olabilir mi?" ve o anda bunun tam da böyle
olacağını önceden bildiği aklına gelir.
Çek defterine bakılırsa sadece üç yüz frankı kalmıştır.
Otuz bin franktan fazla kaybetmiştir; bu bütün mirastarı geriye
kalandır. Üç yüz franklık bir çek daha yazar ve masaya gider.
"Yirmi beş . " der.
Top döner.
Kasayı tutan prens :
"Yirmi altı. " der. "Kim yirmi altıya yatırmıştı?"
Osokin masadan uzaklaşır. Herkes oyunla ilgilenmektedir.
Kimse onu fark etmez bile. Şapkasını bulur ve uzaklaşır.

Osokin merdivenlerden iner ve sokağa çıkar. Koca bir


saçmalık yaşamıştır ve hayatını yine bir vuruşta değiştirmiştir.

1 05
Buna inanmak istemez. Aynı zamanda bunun gerçek olduğunu
da bilir: hayatında daha önce birçok kere karşılaştığı iğrenç,
çirkin gerçeklerden. Henüz bu gerçek hissedil memiştir -her şey
daha aynıdır: sokak, evler- ama yarın her şey hissedilecektir.
Her çeşit sıkıntıdan ve sürprizden geçmiş b ir adamın
önsezileriyle, gerçekten kaçmak veya kendini kandırmak yerine
gerçekle yüzleşmesi gerektiğini bilir.
"Böyle olacağını biliyordum." der kendisine. ""Ama artık
oldu bir kere. Zayıflık, üzüntü veya pişmanlığın hiçbir faydası
yok. Bu temel kural, yoksa insan delirebilir. Her türlü felaketi
atlatmayı bildim: bakalım bunu nasıl atlatacağım. Ben kendim
yaptım. S uçlu olan henden. kendimden başkası de{!,il ve yine
kendim atlatmalıyım. Kimsenin haberi bile olmayacak. Bob'un
evinde kimse bu kadar çok kaybettiğimi fark etmemi ştir bile.
Masada neredeyse yarım milyon varken otuz b in frankın onlar
için bir anlamı var mı ki ! Bu Loulou için hoş b ir broştu ! Ş imdi
düşünmeliyim. Esas olan, öğren imim bitene kadar benim
yaşamamı sağlayacak her şeyı kaybettiğim. O zaman
gitmeliyim. Buradaki yaşam stilimi değiştinnck ve
kazanabi lcccğimle yaşamaya devam etmek imkansız olur. Zaten
ne kazanabilirim ki? Ya Amerika'ya gideceğim ya Rusya'ya.
Zavallı Loulou ı Neler olduğunu hiç bilemeyecek ve ona otuz
bin frank kaybettiğimi söylersem bana asla inanmayacak.
Sadece ondan kurtulmak istediğimi düşünecek. Bu onu çok
üzer, bunu yapmaya hiç hakkım yok. Ona söyleyecek bir yalan
bulmalıyım. Ne kadar erken gidersem o kadar iyi olacak."
Osokin eve varır ve bütün geceyi eşyalarını ayırmakla
geçirir; mektupları yırtar, eşyalarını toplar ve notlar yazar.
Sabah olduğunda her şey hazırdır. Yorgunluktan ölmek
üzeredir, soyunmadan kanepenin üzerine uzanır ve uykuya
dalar.
Yaklaşık üç saat kadar sonra uyanır ve kanepede doğrulur.
Her şeyi hatırlar: Kendisini kontrol etmesi gerektiğini, felaket
ertesinde uyanan her adam gibi yaşadıklarını inkar etmek
isteyeceğini, 'belki hiçbiri gerçek değildi, asla da olmadı'
düşüncesinin tuzağına düşmemesi gerektiğini . . .

1 06
Kendisiyle bir gece önce başladığı konuşmaya devam eder
gibi söylenir:
''Evet . . . Hemen bugünden uzaklara gitmeliyim. Eğer
yarına kadar kalırsam kendimi vururum. Zavallı Loulou ! Ama o
sarı taşlı broşa sonunda sahip olacak. Evde iki bin frankımın
kalmış olması büyük şans. Ş imdi bir hazine gibi geliyor.
Moskova 'ya gideceğim, sonra bakacağım . . . Bu kadar az şey
hissetmem ne kadar garip ! Dün akşam yatağa gitmeye
korkuyordum, uyanıp da her şeyi hatırlayınca delirmekten
korkuyordum. Ama şimdi her şeyin böyle olması gerektiğini
düşünüyorum. Buradan mümkün olduğu kadar çabuk
uzaklaşmak gerekiyor. Ertelemek çok acı verici olabilir. Eğer
gitmem gerekiyorsa, gerekiyor ! Belli ki kaderim bu. Şimdi
biliyorum ki bu konuda da bir önsezim olmuştu ve bunu da
önceden biliyordum. Bu demektir ki Valerie'yi de bir daha
göremeyeceğim. Ne garip ! Neredeyse üzgünüm. Bir yerlere
gelebilirdik gibi geliyor şimdi. Onunla buluşmak hep çok
zevkliydi, birbirimize anlatacağımız çok şeyimiz oluyordu. Ona
gülüyordum, ama aslında fark ettiğimden daha fazla etkiliyordu
beni, belki de ona haksızl ık ediyordum. Her zaman çok soğuk
görünüyordu, ama bu belki de kendini tanımadığından ve
uyanması gerektiğindendi. "
"Ne olursa olsun, bütün bunlar tarih oldu şimdi. Valerie,
Loulou, bütün Paris_ . . sanki gerçek dışı. Sanki her şeyi hayal
ettim gibi geliyor ve şimdi uyandım ve artık hiçbiri yok. Ama
onun yerine başka rüyalar beliriyor. O büyücüyü tekrar
görüyorum, nasıl konuştuğumuzu hatırlıyorum. Şu anda bu öyle
gerçek geliyor ki; dün olanlardan bile gerçek. Neyse, bu kadar
felsefe yeter. Ne yapacağıma karar vermeliyim. Önce
Loulou ' yla nasıl konuşacağımı düşünmeliyim. Onu görmeye
cesaretim var mı? Yoksa ona yazsam mı? Yo, gitmem gerek.
Şöyle diyeceğim: 'Bir telgraf aldım. Amcam ölmek üzereymiş .
Hemen gitmeliyim. ' Evet, Loulou 'yu düşününce mutsuz
oluyorum. Keşke şimdi trende olsaydım . Kendime bunları
yapmaktan ne zaman vazgeçeceğim acaba? Benim kadar kendi
hayatını alt üst edebilen biri daha yoktur herhalde. Ne garip !

1 07
Yine bütün bunların daha önceden de olduğu hissine kapıldım.
Ve Moskova'yı düşününce, yeni ve bilinmeyen bir şeylerin beni
oraya çektiğini hissediyorum. Dün Valerie'den ayrıldıktan
sonra, nedense bu son göriişmemiz olsaydı ona ne söylerdim
diye düşündüm. Görünen o ki içimde, ta derinlerde her şeyi
yine mahvedeceğimi biliyormuşum . . . Hem Bob 'a gitmek için
istek bile duymadım, ama bir taraftan da şansımı denemek
istedim. Son birkaç senedir her şey ne kadar da yolunda
gidiyordu, o kadar ki sıkılmaya başlamıştım. İşte şimdi
denedim. Şimdi, her şey, tekrar. sil baştan! Nereden
başlayacağımı bile bilmiyorum. Belki kendime Moskova
biletini, Loulou 'ya da o broşu almakla! "
Kanepeden kalkar ve etrafına bakınır. Sonra paltosunu
giyer ve dışarı çıkar.

1 08
BÖLÜM 23

ZİNAİDA

On sekiz ay sonrası . . . Osokin .Moskova 'da yaşamaya


başlamıştır. Once/eri b iraz para kazamp Paris 'e dönmeyi düşünür,
ama işler o kadar da iyi yürümez ve sonunda neredeyse günlük
yaşaınava başlar; bazı zamanlar bir değişikliğin kendiliğinden
o/ması111 bekleyerek bazı günlerse hiçbir değişiklik umut etmeyerek.
Fransızca dersleri vermeyi dener, sonra çeviriler yapar, daha sonra
Paris 'teki eskrim okulunda çok başarılı ve umut veren bir öğrenci
olarak görüldüğünü hatırlar ve eskrim dersleri vermeye başlar.
Şiir de yazmasma rağmen yaymlatmak istemez. Avustralya veya
Yeni le/anda gibi uzak yerlere gitme ve veni bir hayara başlama
hayalleri kurar.

Bir gün sokakta eski askeri okul arkadaşı Krutitsky ile


karşılaşır ve Krutitsky onu yazları yaşadığı kır evine davet eder.
Krutitsky artık Askeri Akademi için çalışan bir subaydır. Çok
başarılı bir evlilik yapmıştır. Osokin evde Krutitsky' nin yedi
yıldır yaşadığı İtalya' dan dönen kız kardeşiyle tanışır.
Krutitsky' nin evine gitmeden önce Osokin, orada Zinaida
Krutitsky' yi göreceğini biliyordur ve nedense bu buluşmadan
büyük beklentileri vardır. Askeri okuldayken Zinaida hakkında
çok şey duymuştur ve onu fotoğraflardan gayet iyi tanımaktadır.
Ancak her şey olabildiğince sıradan gelişir. Havadan
sudan konuşurlar ve Osokin pek etkilenmez. Ona göre Zinaida;
sosyal ilişkileri sağlam, iyi bir evlilik yapması beklenen,
kendisiyle fazla meşgul biridir. Amatör tiyatro gruplarının
yardım sever gösterilerini veya ünlü müzisyenlerin konserlerini
takip etmek gibi Osokin' in anlayamadığı türden yapay ilgileri
vardır. Kızın yüzü bile onu fazla çekmemiştir; manasız ve
sıkkın göıiinmektedir.
Osokin evine dönerken "ne garip" der kendi kendine,
"Askeri okuldayken, Krutitsky'nin, kız kardeşiyle ilgili
söylenen her şey yeterdi beni heyecanlandırmaya. Sanki onu
geçmişte tanımışım gibi gelirdi. Fotoğraflarından ve onun

1 09
hakkında anlatılanlardan dolayı neredeyse ona aşık olmuştum.
Bu benim büyücüyle ve önceki hayatım ile i lgili fantezilcrimle
bağlantı lıydı. Zinaida'yla nasıl karşılaşacağımın hayallerini
kurmaktan hoşlanırdım; ama şimdi onunla karşılaştım ve ortak
hiçbir şeyimizin olmadığını hissediyomm Benim hayatımı
anlayamaz. Onlar çok rahat insanlar; özellikle Krutitsky v e
karısı. . . Bu karşı laşmadan çok farklı şeyler beklemiş olmam çok
saçma. Birbirine çok uzak dünyalarda yaşıyoruz. Hayır, kesin
kararımı vermeliyim. Altı ay çalışacağım ve para
birikti rcceğim, sonra uzaklara gideceğim . Buralarda benim
yapabileceğim hiçbir şey yok.''

Bir hafta sonra. Şehirde tek başına kalmayı sıkıcı bulan


Osokin tekrar Krutitsky' yi görmeye gider. Evde Zinaida'dan
başka kimse yoktur. Krutitsky ve karısı, akrabalarını görmek
için köydeki diğer evlerine gitmişlerdir: ertesi güne kadar
dönmeyeceklerdir .
Bu Osokin'i çok mutlu eder. Zi naida elinde Fransızca bir
kitapla verandada otum1aktadır. Osokin'i görmekten o da
memnun olmuştur. Ama sohbet ağır gider, ortam sıkıcıdır.
Osokin, Zinaida ile uyum yakalayamamaktan rahatsız olmuştur;
başladıkları her konu daha üçüncü cümlede kendiliğinden
kesilmektedir.
"Hadi yuruyuşe çıkalım." der Zinaida uzun bir
duraklamanın ardından. "Bu ev ve bahçe uykumu getiriyor."
Bugün Zinaida, Osokin ' in gözüne farklı görünür, ama hala
onu çözememiştir. Çok kadınsıdır. Aynı zamanda insan onda
bir uzaklık hissetmektedir. Olduğundan daha büyük
görünmektedir. Solgun bir yüzü vardır; ilk bakışta, yeteri kadar
belirgin çizilmemiş b ir resim gibi görünür. Ama uzun
bakıldığında, bir peçenin ardından beliriyormuş gibi canlanır
hatları. Tembel hareketleri vardır: ondaki bir şey Doğulu
kadınları hatırlatır: Tatar tipi. En güzel yanı da gözleridir . Çok
büyük değil, ama koyudurlar. Bazen kadife gibi, bazen
saydamlıkla değen bu bakışların anlamı da her an
değişmektedir. Kimi zaman düzinelerce ateşle aydınlanan

1 10
gözleri, şimdi neredeyse uykuda gibidir. Osokin, bu gözlerin
daha birçok bakışı olduğunu düşünürken ilgisi artmava
başlamıştır bile .
Küçük bir çam ormanında yan yana ;ürürler. Osokin,
Zinaida hakkındaki her şeyi incelemektedir.
Oldukça sıra dışı bir giyim tarzı vardır. Üzerinde açık renk
Çin ipeğinden yapılmış, geniş, bol dantelli bir elbise. Ayağında
da inci tokalı bronz renk ayakkabılar. . . Bir gölgelik getirmiştir
ve başını güneşten sarı bir eşarpla korumaktadır. Üzerinde
parfüm yoktur.
Profili, gözleri ve özellikle ağzı Osokin'in bakışlarını daha
da fazla çeker.
Nehrin, teknelerin olduğu kısmına gelirler. Osokin,
tekneye binerken Zinaida'ya yardımcı olur ve ağaçların
gölgesinde kürekleri çekmeye başlar.
''Biliyor musun? Askeri okuldayken ben sana aşık
olmuştum, ama senin daha farklı ol duğunu hayal etmiştim." der.
Kendisi bile bunları söylediğine şaşırmıştır.
''Gün ilginç olmaya başlıyor." der Zinaida gülerek ''Nasıl
hayal edi yordun beni?"
"Bilmiyorum -söylemesi zor tam olarak- farklı ! Sanki
seni çok daha önceden tanıyormuşum gibi geliyordu, daha
kardeşindeki fotoğrafı görmemden önce, çok öncelerden. Bu
benim karışık rüyalarımla ve önceki hayat fantazilerimlc ilgili.
Düşümde gördüğüme inandığım, bana hayatımın geri kalanını
söyleyen bir büyücü hakkında. Bir biçimde sen de bunlarla
bağlantılıydın. Senin fotoğrafını gördüğümde, büyücünün
bahsettiği kişinin sen olduğuna emindim. "
"Peki tam olarak n e dedi büyücü?"
"İnanır mısın bilmem, ama unuttum! Sadece 'olacak her
şey olmuştur' kısmım hatırlıyorum."
"Neden bü;ücüler hep böyle anlaşılmaz şeyler söylerler?
Ne tür bir bü;ücüydü o? Rüyamda gördüm mü demiştin?"
''Belki bir rüyaydı, belki gerçekti, belki de onu ben
uydurdum. B ilmiyorum." der Osokin.

111
"Aslında sen bir şaırsın değil m i . . . Çok güzel şiirler
yazdığın söyleniyor. Geçen defa gelişinde neden birini
okumadın ?"
"Hiçbir zaman topluluk içinde okumam. Yani,
tanımadığım kişi lerin arasında demek istiyorum. Benim
dizeleri mle uyum gösteremeyecek olan ya da uyum
gösteremeyecek gibi görünen bir tek kişinin o toplulukta olması
bile, şiirlerimi okumamı imkansız hale getirir. Okumanın bir
anlamı yok o zaman, çünkü bütün anlam ı kaybolur."
"'Peki geçen sefor kimdi seni rahatsız eden? Belki de ben
ha?"
"Hayır, sen değildin." der Osokin gülerek. Kıza baktığında
bütün yüzünün ve gözlerinin anlamının nasıl değişmeye
başladığını görür.
··oradaki birkaç kişinin sanki başka bir gezegenden
geliyorlamuş gibi davranmaları zorluk çıkardı. Kardeşini al
örneğin. Onu çok severim ama 'bütün bu ötelerden gelen
esinlerin' saçmalık olduğu konusunda kararını vermiş durumda.
Oysa benim dizelerim için dünyanın varlığı bile gerekm i yor.
Ama eğer bunu ona söylersem. benim sırf özgün görünmek
arzusuyla saçmaladığımı düşünür."
"Evet, büyük ihtimalle öyle düşünür." der Zinaida.
"Karakterinin sağlamlığına imrendim. Ben de çoğu zaman
insanın herkesle her şeyi konuşamayacağını h issedi yorum, ama
her zaman kendimi tutamıyorum. . . Bana şiirlerini okuyacak
mısın?"
"Belki daha sonra. Dizelerim hep, fazla ben 'le doludur.
Öncelikle beni daha iyi tanıman gerekir yani. Bunun böyle
olması gerektiğini düşünüyorum. Bazı Romalı şairlerin yazdığı
gibi tek satırlı k şiirlere çok düşkünüm -ama onları yazan adamı
tanımadan o şiirleri anlamak çok zordur."
Bir müddet sessizce kürek çeker.
'"Ben de seni çok uzun zamandır tanıyorum," der Zinaida
"en azından senin hakkında çok şey duydum. "
'"Neler duydun benim hakkımda?"

1 12
"Askeri okulda çok ilginç bir maceran olduğunu duydum
mesela. Hatta bunun sonucunda kendini Aşkabat yakınlarında
bir yerde bulmuşsun. Doğru mu bu?"
"Gayet doğru, yalnızca kendimi bulduğum yer çok daha
uzaktaydı . " der Osokin gü lerek. "Ve uzun zaman önceydi."
"E yani? Olmuş olan tekrar mı oldu?"
''Büyiicünün bunu kastettiğini sanmıyorum." der Osokin,
tekrar gülerek.
"Peki o zaman ne demek istedi?"
''Bence demek istediği geleceğin yaşanmış olduğu ve
gerçekte hiçbir şeyin var olmadığı, her şeyin bir rüya, bir serap
olduğu. Bazen bunu çok açık anlayabiliyorum. Bütün bunların
gerçek dıçı olduğunu hissetmiyor musun?" Osokin eliyle
tarayarak geniş bir alanı gösterir. "Orman, su, gökyüzü . . .
biliyorsun ki yoklar. Her şeyin saydamlaşmaya başladığını
hissettiğim günler oldu, her şey her an kaybolabilirmiş gibi . . .
Tam da böyle: Etrafındaki her şeyi görüyorsun, var olduklarını
düşünüyorsun, gözlerini kapatıyorsun. açıyorsun . . . Yok."
"Bir keresinde, Paris ' e yerleşmemden kısa bir süre sonra,
Notre Dame'a gittim ve genelde içeri kimsenin alınmadığı
Güney Kulesi ' ne çıkıp bütün bir günü orada geçirdim. Tepede,
yapayalnız . . . O vakit boyunca yeni dizeler düşündüm, ve ara
sıra da aklıma gelenleri yazdım. Bu dizelerde, insanların
kaybolduğunu hayal ettim . . . Çok uzun yıllar geçmiş, ben Notre
·
Dame' ın tepesinden boş bir Paris'e bakıyorum ve gargoyle'lar
bana eşlik ediyorlar. . . Kimsenin kalmadığını, iki ya da üç yüz
yıl kadar bir süre önce yok olduklarını anlıyorsun. Köprüler
yabani otlarla kaplanmış, bazı yerleri çökmeye başlamış. Setler
parçalanmış, yıkılmış, asfalt çatlamış, yarıklarından yeşil otlar
ve ağaçlar çıkmaya başlamış. Pencereler rüzgardan kırılmış ya
da dışarıya dökülmüş. Ama Notrc Dame hala ayakta ve Paris 'in
geç:mışını anıyor. . . Gargoyle ' lar birbirleriyle geçmişte
gördükleri ve bir daha asla tekrarlanmayacak şeylerden
konuşuyorlar. Sonra aniden fark ediyorlar ki aslında kendileri
de dahil olmak üzere gerçekte hiçbiri ve hiçbir şey yok ve hiçbir

gargoyle: hayvan şekillennde taş oluk ağı:darz

1 13
zaman da olmadı. Bunu anladıkları an, hayatı ve insanları
eskiden olduğu gibi görmeye başlıyorlar, Paris bir kez daha her
zamanki olağan Paris oluyor. Ama şimdi, insanların ve
hayatlarınm -ve aynı şekilde katedralin ya da gargoylc ' ların­
ashnda var olmadıklarını anlamış bulunu yorlar. . Bu dizeleri
yazdım, ama sonradan kaybettim, böylece şimdi onlar da yok
olmuş durumda."
Zinaida üşümüş gibi ürperir:
'·Sanki hiçbir şey gerçekten yokmuş gibi düşündürüyorsun
bana. " der. '·Ama o dizeleri nasıl kaybetmiş olabilirsin?
Hatırlamıyor musun ki?"
'·Hiçbir şey hatırlamıyoru m. Sadece gargoyle '!ardan
birinin konuşmayı uzun bir süre reddettiğini, sonra da garip ve
anlaşılmaz bir şeyler söy lediğini anımsıyorum"
'·Ama onların o gargoyle ' lar olmadıklarını biliyorsun tabii
ki, deği l mi') Onlar hiçbir zaman Esmeralda'yı gönncdiler.''
"Öyle diyorlar, ama benim için çok fark etmiyor. Sonuçta
kimsenin kesin olarak bildiği de yok. Ben şahsen, o
gargoyle' ların on sekizinci yüzyılda yapıl mış olabileceğine
ınanmıyorum.
Bir müddet hiç konuşmazlar. Sonra Zinaida İtalya
hakkında konuşmaya başlar.
Osokin dinler. Aniden b i razdan dönmelerinin gerekeceği
düşüncesi gelir aklına, kalbinde garip bir sancı hisseder.
Nehirdeki yavaş hareket, teknenin sallanışı, suyun çalkantısı,
konu üzerine konunun açıldığı sohbetleri; bunların hiç
b itmemesini diler. Gönülsüzce, diğer insanlar ve farklı bir çevre
içinde, Zinaida'nı n da farklı biri, bir yabancı olacağını hisseder
ama burada ona büyüleyici bir şekilde yakındır. Ağaçların
gölgesi altında teknede böyle zaman geçirmekten zevk
alıyordur. Zinaida'yı kendisi hakkında konuşturmak ister.
"Peki oralarda çok hayranın var mıydı?"
"Çok . . . " diye cevap verir gülerek. "Ama hepsi gerçek
dışıydı. "
"Peki gerçek v e gerçek dışı hayranlar arasındaki fark
nedir?"

1 14
"Gerçek olanlar benim de hayran olabileceklerim ya da
her koşulda birlikte olmaktan zevk alacağım kişiler: sadece
bana hayran olan ve benimle birlikte olmak isteyen kişiler değil.
' Anlıyor musun?"
''Belki. Yani eğer çok fazla görüşmüyorsanız hayranlar
gerçek dışı oluyor. Bu kadar kötü müydü?"
···-.'...;::, Evet kesinlikle. Eğer bir kadın olsaydın teklif aldığında
ne demek olduğunu anlardın. Korkunç derecede tatsız. Bir
erkek bu duygu�u bilemez. Çoğu kızın hoşuna gider, ama
benim değil . Anlarsın işte, bir erkeğe arkadaşça
davranıyorsundur, ama ona karşı özel şeyler hissetmiyorsundur.
Onunla at binmeye gidebilirsin, dans edebilirsin, hatta birazcık
flört de edebilirsin . . . Ama bütün bunlardan o kendi sonuçlarını
çıkarır. Ve bu sonuçlar seni hiç de memnun etmez. Sonra güzel
bir günde, onun seninle ilgili planlar yapmış olduğunu fark
edersin ve o, onları sana açmak için bir fırsat kollamaktadır.
Aradaki çekişme o zaman başlar. Sen bu planları sana açmasını
önlemek için elinden geleni yaparsın_ Bazen bu komik bile
olabilir. . . Çekişme sürer. gider. Karşısındakini dikkate al mamak
ve kafasının dikine gitmek için gereken özgüvcn her erkekte
yoktur. Çoğu erkek duygusal bir havada olmalıdır, yoksa
konuşamaz. O zaman dikkatlice duygusal anları engellemeye
başlarsın, bir süre bunu başarırsın. Bazen tehlike, uygun ses
tonu kullanılarak atlatı lır. Ama er ya da geç, talihsiz bir anda,
yakalanırsın ve onun senin için yaptığı o harika p lanlardan ve
hedeflerden haberdar olursun. Bundan sonra işin en tatsız tarafı
gelir. Başlangıçta bazı erkekler, eğer sen onların p rojelerini
sevmemişscn gerçekten şaşırırlar, bunun neden böyle olduğunu
anlayamazlar. Sana fikirlerini daha da açık anlattıklarında sihirli
bir şekilde kaybolacak bir yanlı ş anlaşılma olduğunu
düşünürler. Böylece sana planlarım açıklamaya başlarlar. Bütün
bunları ne kadar güzel düşünmüş olabileceklerini senin
yeterince anlamadığına dürüstçe inanmışlardır. Sonuçta, sen
hala minnettarlık duymamış, senin için tasarlannı ış yüce
planları kabul etmemişsen, çoktandır unuttuğun ve asıl
söylendiği yerde çok farklı bir anlam ifade eden, senin kendi

1 15
sözlerinle karşına çıkarlar ve bu fikrin aslında senin kendi fikrin
olduğu, bunu ona senin önerdiğin konusunda baskı yaparlar.
Yo, bu gerçekten korkunç !"
''Çok fazla deneyimin var gibi konuşuyorsun. Peki sen hep
bu kadar soğuk muydun?"
" S en neden i lgileniyorsun bununla?"
''Çünkü ben çok az kişinin anladığı bir şeyi anlıyorum. "
"Neymiş o?"
"Akıllı ve ilginç bir kadının aşık olabileceği ve aşık
olmasının buna değebileceği bir erkekle karşılaşmasının ne
kadar zor olduğunu . . . Bence ilginç erkeklerden çok daha fazla
ilginç kadın var ve zaman zaman eğer ben kadın olsaydım
ilgimi çekebilecek bir erkek bulmakta çok zorlanırdım diye
düşünürüm."
"Neden?"
"Bilmiyorum, ama böyle bir his var içimde. Kadın
olsaydım tanıdığım tüm erkeklerden hiçbiriyle i lgilenmezdim
şahsen. Bazen düşünüyorum da eğer bir kız kardeşim olsaydı,
onun benim arkadaşlarım ya da benim tanıdığım kişilerin
hiçbirisiyle evlenmesini istemezdim."
"Bu ne kadar sıra dışı," diye güler Zinaida "genelde
erkekler kendi üstünlüklerine çok inanmış durumdadırlar."
"Ben onlardan değilim. Ben kadınların erkeklerden daha
üstün bir sınıfa ait olduklarına inanırım. Nedenini anlamak da
çok kolay. Binlerce yıldır kadınlar daha öncelikli durumda
olmuşlar."
" Öncelikli durum' İ ngiliz arkadaşlarımın bunun hakkında
ne diyebileceğini tahmin edebiliyorum. Onlar kadınların
erkekler tarafından köle haline getirildiğine ama yakın zamanda
özgürlüklerini elde etmeye başladıklarına inanıyorlar sonuna
kadar."
''Evet, arkadaşlarının ne söyleyebileceğini tahmin
ediyorum, ama ben haklı olduğum konusunda ısrar ediyorum:
kadınlar hayatta önceliklidirler. Tabi bununla, uygar ya da
uygarlaşmakta olan ülkelerdeki eğitim görmüş sınıflara üye
kadınları kastediyorum. Sadece bir tek şeyi göz önüne al .

1 16
Binlerce yıldır kadınlar hiçbir savaşta aktif rol oynamamışlar,
politikayla ve devlet işleriyle de haşır neşir olmamışlar. Böylece
hayatın suçlu ve düzenbaz taraflarına hiç bulaşmamışlar. Sadece
bu bile kadınları erkeklerden daha özgür kılar. Tabii, farklı
sınıflarda kadınlar var: bunların içinde modern kadın, sınıfını
kaybetmek için elinden gelen her şeyi yapabilecek bir tür. "
''Bütün bunlardan benim de onlar gibi kadın heveslisi
olduğum u çıkarına sakın." diye ekler gülerek. "Bence
kadınlarda seçme özrü var. Onların içgüdülerine çok önemli bir
görev verilmiştir -seçme görevi. Biyoloji k anlamda bir seçim
değil kastettiğim, estetik ve tinsel anlamda bir seçim. Bu görevi
layıkıyla yerine getiremiyorlar, çünkü kendilerini değersiz
erkeklerle mutlu ediyorlar. Kadınların ana günahı yeterince
mükemmeliyetçi olmamaları, hatta bazen hiç mükemmeliyetçi
olmamaları.''
''Söylediğin şeylerin çoğu hoşuma gidiyor," der Zinaida
"ama bunlar üzerinde daha düşünmem gerek. Peki ya senin
tanıştığın kadınlar, mükemmeliyetçi olanlar ve olmayanlar?"
"Tam anlamıyla mükemmeliyetçi olan biriyle tanıştığımı
sanmıyorum. "
"Peki b i r tanesiyle tanışmak ister misin?"
"Çok."
''Bu beni mutlu eder, ben de kadınların yeterince tıtız
olmadıkları konusunda sana tamamen katılıyorum. Kendilerini
ucuza kaptırıyorlar."
"Bunlar tehlikeli kelimeler . . . Çok kolaylıkla
çarpıtılabilirler. Görüyorsun ben bir kadının i lgi alanı tarafından
bakmıyorum olaya. Eğer bir kadın kendisi için istekte
bulunuyorsa, bu tek kelimeyle kaba olur -ve bu tip istek asla
yeterli nitelikte olmaz. Ben tamamen farklı bir konudan
bahsediyorum. Kadınlar erkeklerden, erkeklerin iyiliği için
yeteri derece istekte bulunmazlar."
''Peki kadının kendisi için fazla bir şey istemeye hakkı yok
mudur?"
''Bu tümüyle farklı b ir soru ." der Osokin. "Yaşam bu. Ben
hiçbir zaman bununla ilgilenmedim."

1 17
Tekne akıntının etkisiyle inecekleri kıyıya doğru hareket
ederken h iç konuş ma zlar Tekrar çam ormanından yürüyerek
.

eve doğru yürürler ve eve yaklaşırlarken Osokin veda eder.


Zinaida:
'Yarın şehirde olacağım, eğer yapacak başka bir ışirı
yoksa buluşabiliriz. Beni kardeşimi n evinden üç gibi alabilirsin,
o saate kadar işlerimi biti rm iş olurum'' diyerek Osokin' i şaşırtır.

Akşam. Osokin eve giderken trenin penceres inden dışarıyı


izler. Hızla geçen tarlalara bakar, gülümser. ol d u kça neşel i d i r .
'"Tanrım, nelerden konuşmadık ki !" diye diişüııür. ·'o çok
tat l ı ve aslında aynen yı l l ar önce hayal ettiğim gibi. Onu
ö nceden bu kada r iyi tanıyor olmanı ve i lk karşılaşmamızda o
kadar farklı görünmü ş olması i nanı l maz. Uzun zamandır
b ugünkü kadar çok konuşmam ı ştım. Yarı n onu görecek olmam
ne kadar iyi . Tabi i aramı zda bir şey olmayabi l i r de . Kışın ya da
en geç ilkbahar başın da uzak lara gi deceğim : ama yine d�
efsanevi Zi nai da ile tanışm ı ş olmam müth iş bir şey. Hi çbir
kadını onu hayal ettiğim kadar haya l etmem i şt i m . Bütün bu
rüyalar sadece onun fotoğraflarından ve onun hak kı nd.::ı
anlatılanlardan doğmuştu . Bu çok ilgi n ç . Bakal ı m yarınki
buluşmamız nasıl gidecek. Buluşmayı onun teklif etmesi çok
hoşuma gitti. Kesin likle bü�üleyici bir kadı n . En az Valcri e
kadar zeki ve on tane Loulou kadar da hayal giicüne sahip.
Evet, onun la tanışm ış olmam kesinlikle çok iyi oldu; en azmdan
Moskova ·da hatırlanacak bi r şey ol ıır . . . "

1 18
BÖLÜM 24

KAÇINILMAZ OLAN

iki hafta sonra . . . Osokin nehrin kenarmdaki parkta Zinaida '.vı


beklemektedir. Sigara içerek bir aşağı bir yukarı yürür.

"Bütün bunlar ne kadar garip." der kendi kendine. "Hiç


böyle bir deneyim yaşamamıştım. Bunun ne olduğunu
bilmiyorum -aşk ya da b enzeri bir şey. Onu görmekten zevk
alıyorum, onunla konuşmaktan zevk alıyorum. Burada her gün
okul çocukları gibi onu bekliyorum ve nehirde gezintiye
Çtkıyoruz. Bir gününü bile kaçırmak üzerdi beni . İll<.
gördüğümde ondan hiç hoşlanmamıştım, onu ne kadın olarak
beğenmiştim, ne de tarzını sevmiştim. Sonra tam tersi oldu, onu
çok beğenmeye başladım. Ama ona olan tavrımda hiçbir
değişiklik yok. Okuduklarıma, yazdıklarıma, bildiklerime,
kısaca bana yabancı bir şey bu tavır; ama öyle. Öte yandan bu
buluşmaların devamının gelmeyeceğini de biliyorum.
Gitmeliyim. Bu kaçınılmaz. Burada kalmamın hiçbir yararı
olamaz. Zinaida' yı tüm detayıyla tanımaktan çok hoşlanırdım
ama nasılsa yaşamın kendisi buna bir son verecek. Bu son iki
haftadır boş olmam -ve buralara gelecek paramın olması­
tamamıyla şans eseri. Gelecek hafta ne yaparım bilemiyorum.
Tabii ki o bunu bilemez ve anlayamaz . . . "

Arkasını döner ve caddeye doğru bakar.


"Ama neden gelmiyor? Saat bir oldu bile ve yemeklerini
on ikide yiyorlar. Bir sene sonra bile burada her şey aynı
olacak. Belki de o yine aynı caddede yürüyor olacak. Ben artık
buralarda olmayacağım. Nerede olacağım acaba? Hayal etmesi
bile zor."

Bir hafta sonra. Osokin ve Zinaida parkta yürürler. Yol


sarı yapraklarla örtülüdür.
"Ee, Avustralya' ya yakınlarda mı gidiyorsun?" Zinaida
gülümseyerek Osokin' e bakar.

1 19
"Hiçbir yere gitmeyeceğimi biliyorsun . " diye cevap verir
Osokin.
Zinaida güler ve onu kolundan çeker.
"Seni hiç affetmeyeceğim ! " der Zinaida. '·Eğer şu
Avustralya 'nla beni ne kadar kızdırdığını bilseydin! . . . Sık sık
sana şöyle bir tane vurma isteğiyle doluyorum. Erkekler bazen
çok apta l ol uyorla r . Eğer b i r kadın b i r erkeğ i her gü n görmeye
hazırsa, bütün z.arnanı nı onun la geçi riyorsa ve onun la buluşmak
için farklı farklı gerekç e l e r bu luyorsa tabii ki o na i lgisini
gösteriyordur. Bütün bunlara karşılık bana. Avustralya ile ilgili
p lan l ar sunuluyor! Gerçekten harikas ı n. . . Peki. Şu
Avu stral ya' dan bah set bakal ı m . "
"Sevgilim," der Osokin, Zinaida' nın elini tutar '· . . . bütün
bunları söylemek ben i m için ne kadar zordu bunu anlaman
gerek."
"Eğer zorsa neden yaptın?"
"Bunun kaçınılmaz olduğunu sanıyordum. Olaylar öyle bir
dizilmişti ki başka bir şey düşünemez olmuştum ve buna seninle
tanışmadan çok önce karar vermiştim. "
'Tamşmam ızın, bazı planl a rım değiştirmene yetecek kadar
önemli oldugu n u sanarak mantıksız davranan ben olmuşum
anlaşılan. Görülüyo r ki deği ştirmemiş , bu senin aklına bi le
gelmemiş. Sonuçta durumu özetleyip, itiraflarda bulunup,
sunma işi bana kal mış oldu. Savunmanda bir şey söyleyecek
misin?"
"Söyleyecek bir şeyim yok." der Osokin.
"Peki, son durumlardan ne haber? Avustralya' dan
bahsederken geçmiş zaman kullanmaya başladın. Koşullar
değişti mi?"
"Değiştiklerinden değil, sadece tüm anlamlarını
kayb etti le r . Kend imi pe ri masallarının d ü nyasına hiç şi mdiki
kadar yakın h isscttigi mi hatı rlaıru yorum -ve böy le hissettiğim
zaman her şey daha farklı olacakmış, olmasından korktuğum
gibi olmayacakmış gibi ge li yo r . "

1 20
"Peki o zaman Avustralya ' ya gitmeyeceği ni ve burada
kalacağını varsayalım. Benim bilmek istediğim, planların içinde
bir yer tutup tutmadığım."
Osokin aniden onu kollarına alır ve öper.
''Hey ! Sen çıldırdın mı?" Zinaida kendisini Osokin' in
kollarından kurtarır ve saçlarını düzeltir. Gerçekten çok kızmış
ve korkmuştur. "Her an birisi görebilir ! "
"Bırak görsün !er! Görürsün sen, Avustralya' dan her
bahsedişinde seni öpeceğim. Yemin ederim. "
''Ne kadar hoş ! Şimdi cesur mu olduk? Daha geçen hafta
nasıl olduğunu hatırlıyor musun? Elime dokunmaya
korkuyordun. Tabii şimdi b en işin zor kısmmı hallettikten sonra
cesur olmak kolay; -konuyu açıp hislerimden bahseden de ben
oldum, seni konuşturan da ben. Tabii şimdi bütün kozlar senin
elinde. Her zaman böyle olur; biz kadınlar açık ve içten
oluşumuzun b edelini daha sonra muhakkak ödemek zorunda
kalırız. Ama seni cezalandırmakta kararlıyım. Eve gittiğimizde
Avustralya hakkında konuşmaya devam edeceğim ve sen de
sözünü yerine getirmek için durmadan beni öpmek zorunda
kalacaksm. " Güler. ''Beni öptüğün zaman annemin yüzünün
alacağı şekli hayal edebiliyorum! O küçük köpekli kadın ve
mahallenin cici bekar kızları da orada olacak. . . Bu hoşuna gider
mi ydi? Blöflerini yutmamanın ve yeminlerinin ne kadar sudan
olduğunu görmenin ne kadar kolay olduğunu görüyorsun, değil
' ?''
mı .
Gözlerinde adeta binlerce kıvılcım parlıyordu.
"Bu birincisiydi. Ve şimdi de ikincisi . . . Merak ediyorum,
acaba ben terbiyeni bozmasaydım, sanat ve şiir konuşmaya
daha ne kadar devam edecektik. Siz erkekler hep baskm cins
geçinirsiniz, ama bizsiz yapabileceğiniz b ir şey yok gibi. Neden
gözlerime bakıyorsun? Hayır lütfen cesaretini göstermeye
kalkma, evlere yaklaşıyoruz . . . Ciddi konuşalım. Ben hala senin
planlarını bilmek istiyorum. Eğer Avustralya' ya gitmeyeceksen,
o zaman ne yapmayı planlıyorsun? Ya da herhangi bir şey
planlıyor musun? Görüyorsun ne kadar dürüstçe soruyorum
sorularımı.''

121
Osokin Zinaida 'ya bakar; asla konuşmayacağını bildiği
halde, kendisini konuşturmak ıçın kendini bu kadar
zorlamasının onun için ne kadar güç olduğunu görür. Aynı
zamanda Zinaida'nm onun kendisine yakl aşmasını
kolaylaştırmaya çalıştığını ama bundan aynı zamanda
utandığını ve onunla şaka yapıyormuş gibi konuşarak utancını
gizlemek istediğini de fark eder. İ çinde ona karşı bir
sevecenlikle birlikte, aynı anda bir sıkıntının da alev alev
yükseldiğini hisseder. Neden onu konuşturmak istemektedir ki ?
Onun henüz konuşamayacağım anlamalıdır.
Tekrar Zinaida' ya bakar ve onun için üzülürken kendi
düşüncelerinden utanç duyar. Zinaida nasıl suçlanabilir ki'J O
sadece Osokin' e yardım etmek i stemektedir. Birden ona karşı
minnetle dolar ve ona beklediği gibi cevap veremeyeceği için
de pi şmanlık duyar. Kendisini engelleyen nedir? Korkaklık ve
saçma bir gurur . . . Kendisini yanlış bir durumda bulmaktan
korkmaktadır. Zinaida zengin bir kızdır, onunsa hiçbir şeyi
yoktur. Aslında o kadar parasızdır ki bugün buluşmaya gelmek
için, dün paltosunu rehine vermiştir. İleriye umutla bakacak
hiçbir şeyi de yoktur, olacak olan bir şey varsa sadece şans eseri
olacaktır. O, yolunu kaybetmiş biridir. Zinaida 'nın annesi ve
kardeşi onu nasıl göreceklerdir? Onlara göre nasıl bir
pozisyonda olacaktır? Eğer Zinaida yalnız olsaydı . . . ya da dili
bu kadar bağlı olmasaydı, konuşmaya bu denli korkmasaydı ve
ona doğrudan her şeyi anlatabilseydi . . . Belki o zaman
aralarında konuşarak bir çıkar yol bulabilirlerdi.
Osokin, kızın ondan konuşmasını istediğini, ama
kendisinin hiçbir şey söyleyemeyeceğini hisseder. Bu zihin
durumunu çok iyi tanır. Hayatında daha önceleri de gururu
yüzünden kendisine yardım etmek ve yaklaşmak isteyen
insanları fark etmemiş gibi davrandığı çok zaman olmuştur. Bu
yolla onları uzaklaştırmış ve bunu bilerek yapmıştır. Şimdi de
aynıdır. Bu onun kaderidir, daha farklı davranamaz.
''Neden hiçbir şey söylemiyorsun?" diye sorar Zinaida.
"Çünkü söylemek istediklerimi söyleyemem."
"Seni engelleyen ne?"

1 22
''Zamana ihtiyacım var. Hala her şey aynı gidiyor.
Önceden uzaklara gitmek istediğimi ve burada olan bitenle pek
de ilgilenmediğimi biliyorsun. Oysa artık gitmekten vazgeçtim
ve hayatımı buranın düzenine uydurmam lazım, ama bu zaman
alır. "
Zinaida mutsuzlukla kaşlarını çatar:
'·Beklemeyi sevmiyorum. Her şeyin b ir an önce
hallolmasından hoşlandığımı biliyorsun. Eğer bir şey için
beklemem gerektiği söylenirse, ondan hemen vazgeçebilirim:
çünkü o an zaten bütün tadı kaçmıştır bile. Bu duyguyu bilir
m isin? Bana aya yolculuk teklif edil se, daha sonra iki yıl
beklemem gerektiği anlaşılsa, gördüğüm bütün aylardan
vazgeçebilirim. Ya sen?"
"Bunu çok iyi anlıyorum," der Osokin ''ama sanırım ben
ay için bekleyebilirim." Güler ve kıza bakar. ''O yüzden şimdi
bir şey söyleyemiyorum.''
Bir müddet sessiz kalırlar. Osokin kalbinde bir acı
hisseder. Zinaida ' yı gücendirmiş ve reddetmiş olduğunu
bilmektedir, ama aynı zamanda daha farklı konuşamayacağının
da farkındadır.
Zi naida önüne bakmaktadır, dudakları sıkıca kapalı dır.
Osokin 'e, sanki bunları konuştuğu için üzgünmüş gibi gelir,
Osokin ise kendisinden ve her şeyden rahatsızdır.
"İlişkimizin diğerleri gibi bir ilişki olamayacağını
anlaması gerek. " diye düşünür. ''İşler başka bir erkekle olacağı
gibi olamaz. Benim istisnai bir durumum var; doğru dürüst
g iyinemiyorum bile, daha ne olsun. Şehre taşındıkları zaman,
kendisiyl e her y ere gitmem] isteyecek benden. Bunun sözünü
etti bile. Ben bütün bunlar için nereden para bulacağım? Şu
anda yaşamayı zor beceriyorum; hatta bunda bile zorlamyorum.
Hayır, bir şeyler olmalı yoksa gerçekten uzaklara gitmem
gerekecek. Ş imdiye kadar her nasılsa şans son anda hep
yardımıma koştu; bakalım bu sefer ne olacak. Belki budalanın
teki yim. Belki de benim kaderim O. Belki de ona olabildiğince
açık bir biçimde her şeyi anlatmalı ve onunla neler
yapılabileceğini konuşmalıyım. Onun istediği ve benden

1 23
beklediği de bu -ki bu benim ölsem dahi yapamayacağım bir
şey. Bu yüzden, onu reddetmiş oluyorum. Bunu biliyorum ve
hiçbir şey yapamıyorum.''
Eve epey yaklaşmışlardır. Osokin, kendini bir yarım
saatleri daha olsa konuşabilecekmiş gibi hisseder.
"İ çeri gelecek misin?" diye sorar Zinaida.
''Hayır, serri yarın görürüm, bugün senden başka kimseyle
konuşmak istemiyorum. Sen bir yerlere gidecek misin?"
Zinaida yavaşça, sanki başka şeyler düşünüyormuşçasına
uzaklara bakarak:
''Ben mi? Hayır. Bir müddet hiçbir yere gidiyor
olmayacağım. " der.
Osokin bu konuşmadan dolayı kızın üzgün ve incinmiş
olduğunu hisseder. Üzgün ve tedirgin görünmektedir. Yavaşça
ona doğru eğilir. Nedense onun için çılgınca üzüntü
duymaktadır. Onu rahatlatacak tatlı bir şeyler söylemek, önünde
diz çökmek, ondan af dilemek, onu bırakmamas ı ve
soğukluğuna inanmaması için yalvarmak ister.
Zinaida'nm elleri soğuktur. Kızın parmaklarını öper ve eli
tepkisizce aşağı düşer. Bahçe kapısına sessizce yürürler.

'Tabii ki bunun kendi suçum olduğunu biliyorum." der


Osokin kendi kendine, istasyondaki tahta platformda bir aşağı
bir yukarı yürüyerek trenini beklerken. ''Bir erkeğin bu kadar
çaresiz bir durumda olmaya hakkı olamaz. Hiç kimse devamlı
başarısız olamaz. Böyle bir durumda kişi uzaklara gidip ortadan
kaybolmalı veya bir şekilde yeni bir hayata başlamalıdır.
Buralarda uğraşmanın bir yararı yok. . . Evet, şimdi Bob 'un
evinde kaybettiğim paraya sahip olabilmek için çok şeyler
verirdim. Ama diğer taraftan kadere hakkını vermek lazım, eğer
o parayı o gece kaybetmeseydim Moskova'ya dönmeyecekti m
ve Zinaida'yla karşılaşmayacaktım. Yani bunda bile iyi bir taraf
var. . . Tamam, bakalım bundan sonra ne olacak . . . Bir iş
bulmalıyım ki en azından doğru dürüst giyinebileyim ve tiyatro
gibi saçmalıklar için param olsun, yoksa Zinaida'yı kış boyunca

1 24
göremeyecegım. Eylül boyunca köyde kalmaya karar vermış
olmaları iyi bir şey."
'"O kadar şahane birisi ki l Bunu ona söyleyebilsem ne
güzel olurdu . O zaman doğru . Ben onun için olağandışı bir
. .

şeyler hissediyorum. Peki ya o? Benden neden hoşlanıyor


acaba? Anlayamıyorum. Daha önce kimseyle benimle
konuştuğu gibi konuşmadığını söylüyor. Ne kadar garip; ben
daha önce böyle bir şey hiç yaşamadım. Benim için o da bu
duygular da çok yeni bir şey; benim için bir anda o kadar bü:yük
bir ihtiyaç haline geldi ki. Neden onunla konuşurken doğru
sözcükleri bulamıyorum? Şimdi burada olsaydı, emınım şu
an�a ona her şeyi anlatabilirdim."

1 25
B ÖLÜM 25

BİR KIŞ G Ü N Ü

Moskoı•a 'da soğuk bir kış günü. Osokin v e Zinaida, Tverskoi


bulvarında yürürler. Osokin ince bir palto giymiş ve /hır şapka
takmıştır. Uzun süredir sessizdir/er, sonra Zinaida konuşm aya b aşlar.

''Seni anlamıyorum. Beni görmek istediğini, bana


söyleyecek çok şeyinin olduğunu söylüyorsun ve bu doğru. Her
zaman birbirimize söyleyecek çok şeyimiz oluyor. Ama neden
gizlice sokaklarda buluşuyoruz? Neden sen de herkes gibi bizim
evimize gelmiyorsun? Neden olduğunu anlamıyorum ama sanki
dikkati kendine ya da bana çekmek istemiyormuşsun gibi
geliyor. Bu da bana senin b irisinden korktuğunu ve benimle
ilgilendiğini saklamaya çalıştığını düşündürüyor. Bu bana çok
garip gel iyor. Para durumunun çok da parlak olmadığını
anlayabiliyorum, ama bunu neden o zaman bir düzene
sokmuyorsun? Kolaylıkla halledilebilir bu. Saçma bir gurur
yapış tarzın var. Neden sana geçende önerilen şeyi
yapmıyorsun? Bir müddet şair ol duğunu unutup bir işe gir -
hemen ayarlanabilir. Ondan sonra istediği n her şey için hemen
para, ya da en azından kredi sahibi olacaksın."
"Hayatım, bunun mümkün olmadığını anlamıyorsun."
"Neden mümkün değilmiş? Diğer insanlar çalışıyor. Sen
de yapabilirsin. Ş iirlerini akşamları yazarsın. Şiir yazarak
yaşamını sürdüremeyeceğini anlamış olmalısın? Şiirlerini
anlayan çok mu insan var?"
Osokin neşeyle gül er.
"Ah, sana eğlenceli bir hikaye anlatayım. Dünden önceki
gün, Leontieffler'le pikniğe gittim, çünkü senin de orada
olacağını düşündüm. Genel olarak çok güzel bir gün olmasına
rağmen, çok sıkıcıydı. Soğuktu ve her şey pırı l p ırı l parlıyordu .
Kar kırlarda, gölde ve çam ağaçlarının üzerinde taze ve
yumuşacıktı. Güneş ışıldıyor ve her şey parlıyordu, özellikle
ormandan çıkıp da önümüzde uzanan yola baktığımızda. Sanki
dev bir beyaz kedi, güneş altında sırt üstü yatmış mırıldanarak

126
güneşleniyormuş gibi bir hisse kapılmıştım. Bu bir anda kaçışan
izlenimleri unutmadan ve en çabuk ve kes in ifade etmenin yolu,
tek satırlık şiirler yazmaktır. Okuyanın ya da din leyenin hayal
gücüne ne kadarını bırakırsan o kadar iyi olur. Ben de her şeyi
tek bir satırda topladı m: Kışın tiiylü bjjyaz karnı. "
''Nasıl sence? Kocaman, yumuşak tüylü, beyaz bir kediyi
gözünün önüne getirebi liyor musun?"
Zinaida kahkahasını tutamaz :
'·Çok güzel, ama korkarım bu satırı okuduktan sonra her
faninin söyleyeceği ilk şey ' ee sonra'! ' olacaktır. ''
"Kesinlikl e, v e böyle de olmalı zaten. Ama burada
'sonra 'sı oku) ucunun kendisinde gizli işte. Eğer bunu
görmüyorsa ve her şeyin ona verilmesini istiyorsa, gidip
Niva ·ya abone olsun. Geçenlerde aynen böyle bir şey oldu: sana
anlatmak istediğim de buydu . Kızaktaki arkadaşlarıma şiirsel
deneyimlerimden bahsetmekte acele ettim. Ö nce büyük neşeyle
karşılandı. Ama sonradan 'sonra' ne olduğu sonısuyla başımın
etini yediler. Sonra ben cevap vermeyince kendi l eri bir son
yaratmaya kalktılar. Kafiye aradılar: -ki bence en kötü şeydir
kafi.ye- ve komik şeyler bularak kendilerini eğlendirdiler.
Diğerleri de öyle, hepsin in hoşuna gitti. Neredeyse küçük bir
oyun haline dönüştü ve herkes zekasını sınadı."
Zinaida ona doğru bakar.
·'Doğnı söyle, bu senin için can sıkıcı değil miydir'
"Başta can sıkıcı bir şey yoktu . Ben de onlarla birlikte
içten bir şekilde güldüm ve onların bakış açısına saygı
gösterdim -zira başka açıdan bakmaları da beklenemezdi. Ama
bir süre sonra böyle bir oyun başlattığım için kendime kızmaya
başladım ve bitirmek için her biri hakkında, o an uydurduğu m
bazı kinayeli dizeler okudum. Gülsünler mi kızsınlar mı
bilemediler. B enim dizelerimi birbirlerine tekrarlarken
kahkahadan kırıldılar. ama gerçekte kendilerini çok aptal
hissettiler."
''Ve bu seni eğlendirdi öyle mi?" diye sorar Zinaida
yüzünü bunışturarak.

1 27
..Yo. h�ı\ ı r ' . Kendi dizeleri mı.len ba h set m eye başlamam
beni m aptalİığıındı. ama sıkılmıştım. O rada o lma d ı ğ ı na
üzül müşt ü m . ..

··Ben hiç üzülmed i m Bens i z de yet e ri n ce ncşcliymişs i n . "


Osokin şaşı rarak ona döner ve iç i n den:
"Anlamıyorum. hoşuna gitmeyen nedir" Ona anlattıklarım
olamaz: ama bir ş ey l erin onu memnun etmediği kes i n . "' di y e
düşünür.
Osokin bir şeyler daha söyler ama o boş boş di nl er ve
,

yine kendi dü şün ce le r ine d ö ner .


"Daha önce konuştuğumuz k o nudan uzaklaştık."' der
Zinaida. "Kendini ispat et m ek z oru n da deği l s i n Hayatı ndan
memnun olma na aldırmıyorum, ama benim için hiç vakti n ı n
olmaması ve bizim evimize gel m en e her zaman b i r şeylerin
engel olması bana garip ge liyor . Sadece an l amay a çalışıyorum.
Misha ' nın bahsettiği ış i neden değerlendirmıyorsun
anlamıyorum. Ücreti iyi olan bir işin olacak. ve eğer istersen
geçici bir işmiş gibi de bakabilirsin."
Osokin ona tekrar bakar ve söylediği her şeyi kabul etmek
isteğiyle:
'"Çok haklısın " der. "Bunu ciddi olarak dü ş ü neceği m
Ama lütfen anlamaya çalış : benim için bir tchinovnik olmak. •

örneğin bir devrimci partıye katı l ıp -ki ço k uzak olmayan b i r


geçmişte bana bu da önerilmişti- mahzenlerde broşürler basıp
'bilinçli işçiler' arasında huzursuzluk yaratmak kadar garip.
Kendimi bir 'yoldaş' olarak düşünemem. Tanrıya şükür. �urt
dışında onlardan yeterince gördüm."

Zinaida 'nın memnuniyetsizliğini fark etmeden


konuşmasını sürdürür:
"Biliyorsun, bir keresinde Paris'teyken, bu 'partililer' veya
·grup la r tarafından düzenlenen bir ' akşam ·a katılmıştım.
'

Sadece konuştular ve konuştular: her şeyin ne kadar kötü


olduğunu. herkesin ne kadar umutsuz olduğunu ve polisler.

tc·Jıinovnili.: mrmur
subay la r devlet gö re vl i l cn
, olmasaydı her şeyin ne kada r gü zel
olacağını anlatıp durdular. . Ama iş çaya gel ince, a:nı
komiten i n üyeleri bütün kek l e rive portakal l arı s i l ip süpü ıiip,
çayın da hepsini tükettiler Bizim ıçın gcrıyc hiçbir şey
bırakmamacasına ! "
Zinaida huzursuz ve sabırsızca:
""Senin Paris ya da Moskova 'daki ark adaşl arı nla
ilgilenmiyorum." diye söylenir. "Bu ikisinin ne alakası var ki?
O ·partiler' sırf deli lık. hatta daha da kötüsü . Sen de bunu çok
iyi b i lıyorsun. Benım bahsettiğim tamamen normal bir şey.
Kendin için ve benimle b i rl i kte olmak için çalışıyor ola caksı n ."

B i r müddet sessizce yürürler. Osokin, Petersburglu çok


sevdiği bir yazarı n söz leri ni hat ırl ar :
"Sevgili Zulu kadını . . . Devrimle ilgisini ne kadar da güzel
bitirmiş . Bu fikir için ölen insanların olduğu bir an bile aklına
gelmiyor . En kom i ği de, temelde haklı çıkması . Bu insanların
bir işe yaradığı yok. Belki büyük oranda zarar verdiler, ama
hiçbir zaman bir şey yaratamadılar Bazıları çok iyi ınsanlar.
çok s ıcaklar ve hiç de bencil değiller. Ama onlar da yok
olacaklar. Sadece düzenbazlar yaşayacak. "
Y ine aynı zamanda, Osokın kendini rahatsız hısseder.
sanki bir şey sorarmış gibi Zinaida'ya bakar. Sistem ve sistemle
gelen her şey son y im1İ yılda o kadar demode olmuştu kı, bütün
entelektüel ler gibi o da her türlü sistem karşıtı aktivite ve
eğilime sempatı duyar olmuştu. Bu anlamda Zinaida 'nın
kendisiyle aynı fik i rde olmamasını garip karşılıyordu.
Osokin ·in kendisi, Rusya'da yapılacak bır devrimin
gereklıl iğine ya da avantajlarına ınanmıyordu . Farklı bir yolun
olası olduğunu ama yetkililerin çocukça, benci l ve aptalca
davranmamaları gerektiğini görebiliyordu . İnsanların içlerinde
hala iyi şeyler olduğunu düşünüyordu. Ve ·parti ınsanları dıye ·

adlandırdığı kişi lerden ve onların küstah konuşmalarından


Rus) a ·nın kibrinden nefret ettiğinden daha fazla nefret
ediyordu . Yine de Zınaida ·nın tavrı onu biraz sarsmış ve böyle
hissetmek istemese de gözündeki değerini azaltmıştı .
Aklında birden olağanüstü canlılıkta b ı r resim belird i :
On iki ya da on üç yaşlarında bir çocuktur, okulda ikinci
ya da üçüncü sınıfa gitmektedir. Bir Cumartesi öğleden sonrası
Kuznetsky Most' tan Petrovka 'ya doğru inip, yeni yıl için
verilen parayla Babushki n ' den bir çift eldiven alacaktır. Aniden
köşede kilisesi olan, alçak evlerle dolu, dar, eski moda -ama
Moskova'nın en iyi ve pahalı dükkanlarının. özellikle de büyük
çiçekçilerinin olduğu- sokakta: alacalı bir at tarafından çekilen
ve koyun derisinden palto ve kürk şapka giymiş bir çiftçi
tarafından sürülen. alçak, gen iş bir köylü kızağı belirir. Kızakta,
silahlarını çekmiş iki askerin arasında, sıra dışı görünüşlü bir
adam, suçlulara giydirilen sarı palto ve sarı şapkayla. oturarak
ya da diz çökmüş bir vaziyette durmaktadır. Elleri önünde,
bileklerinden sarkan zincirlerle sıkıca bağlıdır. Sıska, bir deri
bir kemik kalmış )Üzünü kaldırdığında Osokin mahkumun
siyah, ince sakalını görür ve Ivanoff'un resmindeki Baptist
John 'u hatırlar. Uzun siyah saçları kafasıyla birlikte geriye
düşmüştür. Ve gözlerini, baktığı şeyi görmez bir halde:
sokaktaki neşeli kalabalığın, hızla hareket eden kızakların ve
güzel atların çektiği parlak arabaların üzerinde gezdirmektedir.
Bu görüntü sadece bir an sürer. Kızak trafiğin içinde kaybolur.
Osokin kızağın ardından nasıl durup baktığını hatırlar.
"Onu nereye götürüyorlar acaba?" diye sorar kendi kendine.
"Herhalde mahkemeye. O nu S ibirya'ya yollayacaklar . . . K im ki
o? Ne yaptı acaba?" Ve bir anda içinde bir acı hisseder;
etrafındaki şeylere olan i lgisini kaybetmiştir bile.
Zinaida'nm bu görüntüyü anlayamayacağım, bunun
anlatılamaz tarafını asla hissedemeyeceğini düşünür. O bu
salmeyi, ağır bir ciddiyetle ve b ir yetişkinin bakışıyla
değerlendirir ve olsa olsa şöyle der: 'delilik. . . hatta daha
kötüsü' .
"Aramıza girmiş bir şeyler hissediyorum . '' der Zinaida,
Osokin 'in düşüncelerini yarıda keserek. "Hiçbir şey düşünmek
istemiyorum, hiçbir şey ummak istemiyorum, ama
hissediyorum işte. Belki de bana bahsetmemekle en ıvısını
yapıyorsun. "
"Sevgilim, sana bahsedecek bir şey yok ki."

130
"Belki yok, ama ben öyle hissediyorum. Bunun, yavaş
yavaş beni de etkilemeye başladığına i nanıyorum. Sana karşı
yazın olduğum gibi değilim. Lütfen kızma. Hala sana karşı çok
fazla şey hissediyorum, ama önceden olduğu kadar değil.
Senden biraz korkuyorum -çok yakınma gelip de yakından
bakı nca senin içi n gereksiz olduğumu anlamaktan ya da bir şey
veya birisine engel olmaktan korkuyorum. İtiraz etme. Ne
söyleyeceğini bi liyorum, ama ben sadece sana benim ne
h issettiğimi anlatıyorum. Halimizin gitgide daha da
kötü leşmesinden korkuyorum. Lütfen bu durumdan ne kadar
üzgün olduğumu anla. Buluşmalarımız ve senin içın
h issettiklerim çok hoşuma gidiyordu. Hiç kimseye daha önce
böyle davranmamıştım. Sana bakıp, sana bir hayat kumıayı dahi
düşündüm. Bütün bunları çok ciddi söylüyorum; ve aslına
bakarsan ben bir insana bakacak bir insan da değilim hiç.
Normalde bencil bir insanım ve kendim dışında kimseyle bu
kadar i lgilenmem. Bu ilişkinin içinde, daha önce olmadığım
kadar farklı davranabilmeyi başarmamdan hoşlanıyordum; bunu
anlamaya çalış. . . Ama sen beni olduğum gibi kalmaya
zorluyorsun, sana da diğer herkese davrandığım gibi
davranmamı istiyorsun. Peki öyle olsun; ama sana karşı
duygularım tamamen kaybolursa üzülürüm."
"Şimdi artık eve gitme zamanı - hatta geçti bile. Yarın
dediğin gibi yapalım, Roumiantsevsky Müzesi 'ne gidelim.
Daha hiç gitmediğimi itiraf etmeliyim; ayrıca sen de çok ilginç
tablolar olduğunu söylüyorsun. Bugün buluştuğumu z yerde,
aynı saatte buluşabiliriz. Ama sana söylediklerimi düşün. Karşı
çıkma, sadece düşün . . .
"

Osokin eve yürür.


"Hiçbir şey anlamıyorum. " diye söylenir. "Neden her şey
böyle oldu? Ondan hoşlanıyorum, onunla birlikte olmaktan
hoşlanıyonım, onun için her şeyi yaparım. Şimdiye kadar hiç
böyle bir şey yaşamadım . Her gece bir kez, bazen de birkaç kez
yaşadığı evin önünden geçmek ve sadece odasının pencerelerini
görmek bile bana korkunç zevk veriyor. "

13 1
" Öte yandan her şey yanlış yuruyor ve ben hep yanlış
şeyleri yapıyorum. Ona hiçbir zaman söylemem gerekenleri,
düşündüklerimi, hissettiklerimi söyleyemiyorum . Neden? Sanki
etrafımda bir sis perdesi varmış, veya ellerimi ayaklarım ı
bağlamışlar da bu şekilde davranmaya zorlamyormuşum gibi.
Bu arada neden, hem d e b ir anda, b u memurluk işinin
düşüncesinden bile iğrenmeye başladım ki? Bu iş bana
Moskova 'ya ilk geldiğimde önerilmiş ol saydı üstüne atlar, sıkı
sıkı iki elimle yapış ırdım. Ama şimdi bu işi düşündüğüm zaman
içimi öldürücü bir sıkıntı kaplıyor ve işi almak için parmağımı
kıpırdatmak bile gel miyor içimden. Zinaida'ya bir sürü mazeret
uyduruyorum -tabii. bana inanmadığını da görüyonım."
''Ama ciddi olarak konuşmak gerekirse, onun akrabaları ve
arkadaşlarından nasıl yardım kabul edebilirim ki') Bu kesinlikle
imkansız Kendi hayatımı kendi davranışlarımla, berbat ettiğimi
anlıyorum bir yandan_ O beni anlamıyor; ona garip geliyorum.
Keşke ona karşı neler hissettiğimi ve b1 1nun benim için ne kadar
zor olduğunu anlayabilse! Devamlı kaygılanıyorum. tüm
yaptığım bu ve bir çıkış yolu da bulamıyorum Diğer insanlar
için basit ve doğal olan birçok yol, nedense benim için imkansız
ve kapalı. Bana karşı gerçekten değişebilir mi Z inaida? Peki
yapabileceğim hiçbir şey yok mu? N eden geçmişte olduğu gibi
içimde feci bir sona doğru gittiğimi bildiğimi ve hissettiğimi
söyleyen o garip soğuk his var?"

1 32
BÖLÜM 26

ÇARKIN DÖNÜŞÜ

Ekranda lvfoskova Kursk istasyonundan bir sahne. . . 1 9 02 yılı


parlak bir nisan sabahı. . . Zinaida ve annesi, kendilerini Kırım 'a
uğurlamak üzere gelen arkadaşlarıyla birlikte yataklı vagonun
yanındaki peronda duruyorlar. A ralarmda 26 yaşında genç bir adam
var. A dı, Jvan Osokin.
Saklamaya çalışsa da, Osokin rahatsız. Zinaida ise iki kız
arkadaşı ve abisiyle konuşuyor. Ab isi Michail. . . lıfoskova silahlı
birlikleri üniforması taşıyan genç bir subay, Osokin 'in de arkadaşı.

B ir süre sonra Zinaida Osokin' e döner, onunla yürümeye


başlar.
"Seni çok özleyeceğim. Bizimle gelememen çok acı. Gerçi
bana pek de gelmek istiyormuşsun gibi görünmüyor, biliyorum
ki isteseydin gelirdin. Benim için bir şey yapmak istemiyorsun.
Geride kalmayı seçiyorsun. İ şte tüm konuşmalarımızı saçma ve
gereksiz kılan da bu. Ben artık seninle tartışmaktan yoruldum.
Nasıl istersen."
Osokin daha da sıkılmıştır, kendini kontrol etmeye çalışır
ve zorlukla şunları söyler:
"Şimdi yapamam, ama sana söz veriyorum, daha sonra
geleceğim. Benim için burada kalmak nasıl zor hayal bile
edemezsin."
"Evet, edemem çünkü buna inanmıyorum."
Zinaida çabucak konuşur:
"Eğer bir adam, bir şeyi şu söylediğin kadar çok istiyorsa
harekete geçer. Eminim sen buradaki öğrencilerinden birine
aşık oldun; eskrim çalışan, şöyle tatlı, şiirsel bir kıza. Hadi ama,
itiraf et !" Güler.
Zinaida'nın sözleri ve ses tonu Osokin'i çok derinden
yaralamıştır. Tam konuşmaya başlayacakken kendisine engel
olur, sonra Zinaida' ya döner:

133
''Bunun doğnı olmadığını biliyorsun; biliyorsun ben sana
aidiın."
''Nasıl bilebiliri m k i?'' der Z inaida şaşkın görünerek. "Sen
her zaman meşgulsü n . G elip bizi görmeyi hep reddediyorsun.
Ş i m d i de senden bi zimle ge l men i i s t i yor um ve her za manki gibi
ben i m için zamanın o l ma d ığ ı n ı öğreniyoru m . İki koca gü n
birlikte o l acağ ız . Bir düşün ne hoş bir yolculuk olurd u ! "
Osokin 'e kaçamak bir bakış fırlatır.
''Ve sonra Kırım 'da birl ikte ata bi ner, denize açılırdık.
Bana şiirlerini okurdun . Oysa şimdi sıkılacağım.·· Kaşları çatık
bir şekilde döner.
Osokin cevap vermeye çalışır, ama söyleyecek söz
bulamaz, dudaklarım ısırır ve sadece:
''Daha sonra geleceğim." diyebilir.
"Ne zaman istersen o zaman gel. " d er Zinaid a
umursamazca. "Ama şansını kaybettin. Tek başıma yolculuk
yaparken sıkılacağım. Annem çok iyi bir yol arkadaşı, ama
benim istediğim bu değil . Tanrıya şükür yolcular arasında
tanıdığım bir adamı gördüm. Bak o beni yolda eğlendirebilir."
Osokin konuşmaya başlayacakken Zinaida devam eder:
"Ben sadece şu anla ilgileniyorum. Gelecekte olabilecek
şeyler hakkında neden düşüneyim ki? Sen bunu anlamıyorsun.
Sen gelecekte yaşayabilirsin, ben yaşayamam."
"Hepsini anlıyorum," der Osokin "benim için çok zor
bunlar. Ama inan elimden hiçbir şey gelmiyor. Senden
istediğim şeyi hatırlayacaksın değil mi?"
"Evet, hatırlayacağım ve sana yazacağı m. Ama ben
mektup yazmayı sevmiyorum. Çok mektup bekleme, gelmeye
bak. Seni bir ya da iki ay bekleyeceğim ama daha fazla
bekleyemem. Şimdi gitmeliyiz. Annem beni arıyor. "

Yataklı vagonun yanında bekleyen grnba katılırlar.


Osokin ve Zinaida - nm abisi istasyon çıkışına doğru
yürürler. Michail Krutitsky sorar:
"Sanın nedir Vanya? Pek neşeli görünmüyorsun."
Osokin konuşacak havada değildir.

1 34
"İyiyim, ama Moskova 'dan sıkıldım. Belki ben de bir
yerlere gitmeliyim. "der.
İstasyonun önündeki geniş asfalt meydana çıkarlar.
Krutitsky, Osokin' in elini sıkar, merdivenlerden iner, bir araba
çağırır ve gider.
Osokin uzunca bir süre onun arkasından bakar v e
düşüncelere dalar:
''Bazen bazı şeyleri önceden biliyor olduğumu
hissediyorum, bazen de çok önemli bir şeyleri unuttuğumu.
Tüm b unlar zaten yaşanmış gibi tamdık geliyor. Ama ne
zaman? B ilmiyorum. . Tuhaf. . . "
.

Sonra yeni uyanmış bir adam edasıyla etrafına bakınır:


''İşte gitti ve ben burada yalnızım. Şu anda sadece onunla
seyahat edebilmeyi isterdim. Evet, sadece bunu isterdim.
Güneye doğru gitmek, güneşe yaklaşmak ve iki koca günü
onunla geçirmek. Hatta soma, onu her gün görmek. . . Denizi ve
dağları görmek. .. Ama gidemedim. Ve o, neden gidemediğimi
anlamıyor bile. Şu anda cebimde sadece otuz kopek olduğunun
farkında bile değil. Sanki bunu bilseydi benim için daha mı
kolay olacaktı ! "
Bir kez daha arkasına, istasyon binasının girişine bakar,
sonra başı önünde, merdivenlerden meydana iner.

Üç ay sonra __ Jvan Osokin 'in yaşadığı yer. E§yalı kiralanmış


b üyük bir oda. Etraffakirce. Gri battaniye örtülmüş demir bir yatak,
bir lmıabo, çekmeceli bir sandık, küçük bir yazı masası, açık bir
kitaplık, duvarda Shakespeare ve Pushkin 'in portrele ri, eskrim
kılıçları ve maskeler.

Osokin odada bir aşağı bir yukarı yürümektedir. Kızgın ve


kaygılıdır. Yoluna çıkan bir sandalyeyi kenara iter. Daha sonra
masaya gider ve çekmeceden uzun, ince, gri zarflar içinde üç
mektup çıkarır, birbiri ardına okuyup yerine koyar.

135
İlk mektup . M ektu pların
ve dizelerin için teşekkürler. Çok
hoşlar. Yalnız onları kimin için yazdığını bilmek istiyorum;
be n i m için o lmadı ğı kesin, öyle olsaydı burada olurdun .
İkinci mektup. Beni hala hatırlıyor musun? Bana bir
alışkanlıkla ya da görev edinmişlik hissiyle mi yazıyorsun diye
sorguluyorum sık sık.
Üçüncü mektup . S öyl ed iğ i m her şeyi hatırlıyorum. İki ay
bitmek üzere. Kendini hakl ı çıkannaya ya da açıklama yap maya
çalışma. Paran ın ol mad ığ ım b i l iyoru m. ama ben hiçbir zaman
paranı i stem edim k i . Burada yaşayan se n den daha fak i r insanlar
var.

Osokin odada yürür, masanın yanına gelince durur v e


yüksek sesle söylenir:
"Artık yazmıyor. Son mektup bir ay önce geldi. Bense ona
her gün yazıyorum."
Kapı vurulur. Gelen, Osokin'in arkadaşı genç doktor
Stoupitsyn' dir. Osokin 'le el sıkışır ve paltosunu çıkarmadan
masaya oturur.
"Sorun ne? Çok hasta görünüyorsun."
Hızla Osokin 'in yanma ge l ir ve alaycı bir ilgiyle nab zını
arar. Osok.in g ü l er ve onu iter ama yüzünden bir göl ge geçer.
,

"Her şey çürük Vo lod ya . Nasıl anlatılır bu . . Öyle garip bir


.

his ki, sanki hayatın içinden kesip attığı bir parçay ım. Siz
iler l erk en ben hala yerimde sayıyorum. Biçimlcndimıcye
uğraşırken parçalara ayırıp kanştırdığım bir tangram sanki
hayatım. S iz l e r bil d ik yol la rda devam ediyorsunuz . Ş i m di
hayatınıza. sonras ı için de önünüzde koca bi r geleceğe
sahipsin i z . Bense bütün çitlerden tırmanmaya çalıştığ ı m hal de,
el imde ne şimdi ne de gelecek için bir şey var. Keşke en
baş ı n dan tekrar başlayabi lseydim . Her şeyi farkl ı şekilde
yapmam gerek i rdi . bil iyorum . Hayata ve onu n bana sunduğu
ş ey l ere böyle isyan da etmezdim. Ş im di an lıyoru m ki kişi,
hayatı alt etmek i sti yorsa önce ona tes l i m olma l ı . Çok fırsatım
,

oldu ve çoğu kez her şey ben im lehimeyd i . Ama şimdi


bakıyorum da el imde ne var� koca bir hiç . . ."

1 36
"Abartıyorsun" der Stoupitsyn, "seninle bizlerin arasında
ne fark var? Hayattaki güzel şeyler kişilere özel değildir ki?
Hem neden? Senin başına bizim bilmediğimiz ayrı b ir şey mi
geldi?"
"Hiçbir şey gelmedi . . . Sadece kendimi hayatın dışında
hissediyorum."
Kapı bir kez daha çalınır. Osokin'in memur emeklisi olan
ev sahibi gelmiştir. Çakırkeyif, cana yakın ve çok konuşkan bir
vaktindedir. Ama kirayı isteyeceğinden korkarak Osokin adamı
başından savmaya bakar. Ev sahibi gittikten sonra Osokin,
yüzünde bir iğrenmeyle elini kapıya doğru kaldırır.
"Görüyorsun ya, hayat tamamı bunun g ibi küçük
zorluklarla dolu önemsiz bir uğraş . Sen ne yapıyorsun bu
akşam?"
"Samoylofflar'a gidiyorum. Spiritüalizm, medyumluk v e
benzeri araştırmalar konusunda bir çevre oluşturmaktan
bahsediyorlar. Hamovniki' de bir psişik araştırmalar grubu.
Orada olacak mısın? Sanırım sen de ilgileniyordun bunlarla."
"Evet, ilgileniyordum, ama gittikçe bunun saçmalık
olduğunu daha iyi anlamaya başladım. Zaten davetli değilim.
Görüyorsun, sana bahsettim ya, kopuyorum. Onlar üniversiteyle
uzaktan ilişkisi olan bir grup oldukları halde devamlı bu
ilişkiden bahsediyorlar. Ben onlar için neyim? B ir yabancıyım,
dışarıdakiyim ve bu her yerde aynı. Onların ilgi alanlarının ve
konuşmalarının dörtte üçü bana tamamen yabancı ve onlar da
bunu hissediyor. Kibarlıklarından bazen beni de davet ediyorlar
ama gün be gün aramızdaki uçurumun büyüdüğünü
hissediyorum. İnsanlar benimle, başkalarıyla konuştuklarından
farklı konuşuyorlar. Geçen hafta üç aptal kız öğrenci bana Kari
Marx'ı okumamı tavsiye etti ve ben süt çorbasını tercih ederim
dediğimde b ir şey anlamadılar. Ne demek istediğimi anlıyor
musun? Bunlar tamamen saçmalık ve bu saçmalık beni
yormaya başladı. "
"Evet, seninle tartışamam," der Stoupitsyn "ama emini m
ki hepsi senin hayal gücün."

1 37
Ayağa kalkar, Osokin' i n omzunu sıvazlar ve almak için
geldiği kitabı alıp çıkar.
Osokin de dışarı çıkmaya hazırlanır. Sonra masaya yiirür;
düşünceli bir şekilde elinde paltosu ve şapkasıyla orada durur.
''Eğer Kırım' a gidebilseydim," der "her şey çok farklı
olurdu. Hem niye gitmedim? En azından baştan bir gitmiş
olurdum ve bir kez kapağı attıktan sonra neyin önemi kalırdı
ki . . . Belki bir iş bulabilirdim. Ama, yok canım, insan Yalta' da
parasız nasıl yaşar? Atlar, tekneler, kafeler, bahşişler, bunların
hepsi para demek. Hem doğru düzgün giyinmek de lazım.
Burada giydiğim elbiselerle oraya gidemezdim. Bütün bunlar
ufak şeyler ama bu ufak şeyler bir araya gelince . . . Ve o, hala
orada yaşayamayacağımı anlamıyor. Gitmek istemediğimi
düşünüyor ya da bir şeyin beni burada tuttuğunu . . . Acaba bugün
de mi mektup gelmeyecek?"

Jvan Osokin mektup gelip gelmed(ğini sormak için.


Zinaida 'dan postrestant mektup yollamasını istediği. merkez
posta binaszndadzr. Hiç mektup yoktur.

Dışarıya çıkarken lacivert paltolu bir adamla burun buruna


gelir. Durur ve gözleriyle adamı inceler.
"Kim bu adam? Daha önce nerede görmüştüm? Suratı çok
tanıdık. Ve bu palto . . .
"

Düşünceler içinde yiirür. Sokağın köşesine geldiğinde iki


atın çektiği açık bir arabanın geçebilmesi i çin durur. Arabanın
içinde Krutitsky'nin evinde tanıştığı bir adam ve iki kadın
vardır. Osokin şapkasını çıkarmak için elini kaldırır ama onu
görmezler. Güler ve yoluna devam eder.
Bir sonraki köşede Zinaida'nın erkek kardeşiyle karşılaşır.
Adam durur, Osokin ' in koluna girer, onunla birlikte konuşarak
yürür:
"Haberi duydun mu? Kardeşim Albay Minsky ile
evleniyor. Düğün Yalta'da olacak. Düğünden sonra İstanbul'a,
oradan da Yunanistan' a gitmeyi planlıyorlar. Ben de bir iki gün

1 38
içinde Kırım 'a gideceğim. Ona iletmemi istediğin bir şey var
n11?"
Osokin güler ve el sıkışırlar, neşeli bir sesle yanıt verir:
"Tabii, ona en iyi dileklerimi ve tebriklerimi ilet lütfen."
Krutitsky bir şeyler daha söyledikten sonra gül erek
uzaklaşır. Osokin de gülümseyerek ''Hoşçakal" der ama
)·iizlinün değişmesi uzun sü rmez. Bir süre yürüdükten sonra
durur ve ge l i p geçenleri fark etmeden sokağa bakar kalır.
'·işte! Demek bu yüzdenmiş . " diye söyl enir. '"Şimdi her
şeyi daha iyi an l ıyorum. Ne yapmalıyım? Oraya gidip
Mi nsky "yi düe l l oya mı davet edeyim? Ama neden? Bdli ki her
şey çok önceden ayarlanmış ve ben sadece eğlence olsun diye
çağnlmışım. İyi ki gitmemişim. Hayı r hayır, bu benim
iğrençliğim. Böyle düşünmeye hiç hakkım yok ve bu doğru da
değil. Bütün bunlar ben gitmediğim için oldu. Ama şimdi
kesinlikle gitmeyeceğim ve hiçbir şey yapmayacağım. O
seçimini yapt ı . Memnuniyetsiz olmaya hakkım var mı ki? Hem
zaten, ona ne su nabilirdim? Onu Yunanistan'a götürebi l ir
miydim ?"
Yürümeye devam eder, sonra tekrar durur ve kendi
kendisine konuşmaya devam eder:
"Ama ben sanmıştım ki benim için gerçekten bir şeyler
hissediyor. Nasıl da konuşuyorduk birlikte ! Dünyada öyle
konuşabildiğim tek bir kişi daha yoktu . . . O olağanüstü biri. Ya
Minsky . . . Sıradan ların en sıradanı bir adam . . . Tabur albayının
teki . . . Ve 'Novoe Vremya' okuyor. Ama yakında güçlü bir
adam olacak. Bense sokakta arkadaşları tarafından bile
tanınmıyorum."
"Hayır, yapamam .. .Ya bir yerlere gitmeliyim, ya da . . .
B urada kalamam."

Akşam. Osokin odasmdadır. Zinaida '.va mektup yazmak üzere


oturm uştur ancak SaJfaları peşi sıra yırtıp her seferinde baştan
başlam aktadır. Arada b ir yerinden fırlayıp odada bir tur atar. Daha
sonra tekrar yazar, tekrar yırtar

139
En sonunda kalemi elinden atıp bitik bir halde
sandalyesine yığılır.
"Daha fazla yazamayacağım ! " diye söylenir. "Günler,
geceler boyunca yazdım ona. Artık içimde bir şeyler kırılmış
gitmiş gibi. Daha önceki mektuplarım ona bir şey ifade
etmediyse, bu da bir şey ifade etmeyecektir. Yazmayacağım . . . "

Yavaşça ayağa kalkar. Kör bir adam gibi hareket ederek


masanın yanına gider, çekmeceyi açar, silahını ve kurşunları
alır. S ilahı doldurup cebine koyar. Sonra şapkasını alır, ceketini
giyer. Işığı söndürür, dışarıya çıkar.

1 40
BÖLÜM 27

EŞİKTE

Osokin büyücünün evinde.


Büyücü, -aym delici bakışlı, eğik, yaşlı adam- siyah giysiler
içinde, elinde turkuvaz işlemeli lran asası, Osokin ile birlikte ateşin
vanında oturuyor.
Halılar, brokarlar, kitaplık ve Hint wnrılıırmııı bronz
heykelleriyle dekore e dilm iş aym !Ulıa( döşeli geniş oda. Kımn-Yin
hevkeli duvarın içinde b ir orukta; kutsal küre. kırmızı lake .�ehpanm
üzerinde: kum saati ise b üyücünün :mndafvesinin yanındaki .fildişi
masada; uyuyan büyük Sib irv a kedüi ise saııdalynıiıı arkasında
duruyor.

Osokin karam<ıar görünmektedir. Puro iç er ve hiç


konuşmaz.
Büyücü, özellikle Osokin derin düşüncelere dalmışken:
"Sevgil i dostum, bunu önceden bi liyordun." der.
Osokin irki l ir ve büyücüye bakar.
"Ne düşündüğümü nereden biliyorsun?''
"Ne düşündüğünü her zaman biliyorum. "
Osokin başını eğer.
"Evet biliyorum artık hiçbir şey yapılamaz, ama aslında
var olmadığını senin de s öyl ed iğin şu sefil zamanın birkaç yılını
geri getirebi lseydim ... Keşke hayatın bana sunduğu ve benim
ziyan ettiğim fırsattan tekrar yakalayıp . . . Keşke her şeyi daha
değişik yapabilseydim . _ . "
S ebebini bilemez ama bu sözleri söyler söylemez içini bir
ürperti. kaplar.
Susar ve şaşkınlıkla büyücüye bakar. Sonra etrafına bir
göz atar.
"Ne garip bir his," der kendi kendine, "bunlar daha önce
oldu mu? Sanki bir başka zamanda daha burada oturmuşum gibi
geldi şimdi. Her şey aynıydı ve ben aynı şeyleri söylüyordum."
S oran bakışlarla bü)ücüye bakar.

141
Büyücü bakışına sessızce güler ve başını sallayarak
yanıtlar:
"Her şey daha önce oldu," der "her şey . . . Ve her şey geri
getirilebilir. Ama bu bile işe yaramaz. "
Osokin titrediğini fark eder. Tüm bunlar n e demektir?
Büyücüye kafasında bir fikirle gelmiştir, ama şu anda bunu
hatırlayamamakta, bunu nasıl ifade edeceğini bile
bilememektedir. Ne olduğunu hatırlaması gerekmektedir,
bundan büyücüye bahsetmesi gerekmektedir. Bu aptalca korku
yüzünden neden kaskatı kesilmiştir? Sigarasını ateşe atar,
sandalyesinden kalkar ve odada bir aşağı bir yukarı dolaşmaya
başlar.
Yaşlı adam oturduğu yerden başını sallar ve gülümseyerek
seyreder. Bakışlarında eğlence vardır, ince bir alay vardır.
Osokin ' i çok iyi anlayıp, ona yardım etmek isteyip, elinden bir
şey gelmediğinden acır ve şefkat eder gibidir.
Osokin adamın önünde durur ve transtaki b ir adanı gibi
konuşur:
"Geri gitmeliyim. O zaman her şeyi değiştiririm. Yola
böyle devam edemem. Ö nümüzde ne olduğunu bilmiyor, saçma
sapan davranıyoruz. Eğer bilebilseydik! Biraz önümüzü
görebilseydik ! "
B i r süre odada dolaşır durur, tekrar büyücünün önüne
gelir, dikilir ve durur.
"Dinle" der, '"senin büyün benim için bunu yapamaz mı?
B eni geriye döndüremez misin? Bunu uzun süredir
düşünüyorum ve bugün Zinaida' nın haberini aldıktan sonra,
bunun benim için tek yol olduğunu anladım . Beni geri yolla.
Her şeyi farklı yapacağım, bu seferki yepyeni olacak. Yeni bir
yolda gideceğim ve zamanı gelince Zinaida ile karşılaşmak için
hazır olacağım. Ama her şeyi hatırlamalıyım, anlıyor musun,
bütün deneyimlerimi ve hayat hakkındaki tüm bilgilerimi
korumalıyım. Geri döndüğümü hatırlamalı ve ne için orada
olduğumu unutmamalıyım . . . "
S usar.

142
"Tanrım, neler diyorum ben? O zaman da bunları
söylemi ştim ! "
B üyücüye bakar.
Yaşlı adam gülümser, başını sallar.
'"Dileğ in i yerine getirebilirim, " der "ama bir yararı
olmayacak bu işlerini kolaylaştırmayacak "
Osokin kendisini bir kanepeye atar ve başını elleri arasına
saklar.
"Söyle bana," der "burada daha önce seninle birlikte
olduğum doğru mu?"
'"Doğru . " der büyücü.
"Senden aynı şeyi istediğim?"
"Evet."
'·Ve tekrar geleceğim?"
"İşte bu kesin değil. isteyebilirsin, ama gelemeyebi lirsin.
Bu problemlerin henüz bilmediğin bir çok y ön l er i var. Hiç
beklenmeyen zorluklarla karşılaşabilirsin. Kesin olarak
söyleyebileceğim şu : şartlar değişebilir, ama senin kendinin
yine ay nı karara varacak ol man hakkında en küçük bir şüphe
dahi yok. Bu konuda hiç fark ve d eğ i ş ikl ik olamaz."
'"Ama bu sadec e b i r çarkı döndürmek gibi bir şey!" der
Osokin. "Bir tuzak ."
Yaşlı adam gülümser.
"Sevgili dostum," der, "bu tuzağa hayat deniyor. Eğer
deneyi b i r kez daha tekrar etmek istersen, emr i ne amadeyim
Ama seni uyarıyorum, sadece her şey daha da kötüye gidecek
ve hiçbir şeyi değiştiremeyeceks in."
"Her şeyi hatırlasam bile mi?"
··Her şeyi hatı rla san bile. Birincisi, bunları öyle uzu n süre
tutamayacaksın hafızanda. Çok acı verici olacak ve bütün
bunları unutmayı en başta sen kendin isteyeceksin. Unutmak
isteyi nce de unutacaksın. İkinci olarak da, hatırlasan da yararı
olmayacak. Hatırlayacaksı n, ama yine aynı şeyleri yapmaya
devam edeceksi n . ",
"Ama bu çok kÖrkunç. B unun bir çıkış yolu yok mu?"

1 43
Bütün vücudunu sinirli bir titreme sarar, konuşamaz.
Beyninde adeta bir mezarlığın soğukluğu hüküm sürmektedir.
Bunun kaçınılmaz olana, kendine, kaçışı olmayan kendi
bilincine karşı bir korku olduğunu hisseder . . . Kendisi de aynı
olmaya devam edecektir, olaylar da, tüm hayatı da.
Eğer olduğu gibi geri dönerse her şeyin gerçekten de daha
önce de olduğu gibi gelişeceğini anlar bir an. Okuldaki ve daha
sonraki olayların akışını hatırlar: her şey kurulu bir saat gibi
düzen içinde işlemiştir; sanki bir çarkın dönüşü, bir başka çarkı
çevirmiştir. Ama bir yandan da olayları şimdiki haliyle kabu l
edemeyeceğini hisseder; Zinaida'nın yokluğuna kendisini
alıştıramayacak ve her şeyin kendi hatası sonucu olduğu
düşüncesinden kurtulamayacakiır.
Osokin ve büyücü sessizce dururlar.
"Ne yapmalıyım?" der Osokin sonunda, fısıldar gibi.
Uzun bir sessizlik olur.
"Sevgili dostum," der büyücü sessizliği bozarak "başından
beri senden duyduğum ilk akıllı laflar bunlar."
"Bana ne yapman gerektiğini soruyorsun. Beni dikkatle
dinle. Sana söyleyeceklerim çok az insana ve hayatlarında
sadece b ir kez söylenir. Tekrarı yoktur. Eğer kişi anlamayı
başaramazsa hata kendisinindir. Buraya geliyorsun; şikayet
ediyorsun ve b ir mucize diliyorsun. Ve eğer gücüm dahilinde
ise isteğini yerine getiriyorum, çünkü sana yardım edebilmeyi
gerçekten istiyorum. Ama hiçbir işe yaramıyor. Şimdi bunun
neden bir işe yaramadığını ve sana yardım etmekte neden aciz
kaldığımı anlamaya çalış. Ve bunun sonucunda, sadece senin
dileklerini, senin benden istediklerini yerine getirebildiğimi,
sana bunlar dışında ya da kendi inisiyatifimde bir şeyler
sunamayacağımı görmeyi dene. Kural böyle. Şimdi
söylediklerimi bile sen bana ne yapman gerektiğini sorduğun
ıçın söyleyebiliyorum. Sormasaydın bunları da
söyleyemezdim."
"Buna bir şeyler daha ekleyebilirim. Şimdi geri dönersen
her şey daha önceki gibi, hatta belki daha da kötü olacak.
Benimle karşılaşamayabilirsin örneğin. Şansının sınırlı

1 44
olduğunu anlamalısın; hiç kimsenin sonsuz hakkı yoktur. Son
şansını ne zaman kullandığını hiçbir zaman bilemezsin. Öte
yandan, eğer yaşamaya devam edersen, belki bazı şeyler bir
sonraki seferde farklı bir başlangıç yapmana yetecek kadar
değişebilir. "
'·Peki bunun için yaşamaya değer mi?"
''Bu senin bileceğin iş . Kendin karar vem1elisin . Ama bir
şeyi aklından ç ıkarma, eğer geçmişe şu an olduğun kadar kör
bir halde dönersen, yine aynı şeyleri yaşayacaksın ve daha önce
yaşananların tekrarı kaçınılmaz olacak. Çarktan
kaçamayacaksın; her şey eskisi gibi olacak. Bana ne yapman
gerektiğini soruyorsun. Cevap veriyorum: Yaşa. Bu tek şansın. "
''Eğer dikkatlice düşünürsen, benim sözlerimde ihtiyacın
olan her şeyin olduğunu göreceksin. Hala geri dönmek ve
yeniden başlamak istersen, seni doğduğun güne kadar
gönderebilirim. Ama seni uyarıyorum, buraya tekrar geleceksin
-tabii o da gelebilirsen. Şimdi kararını ver."
Osokin koltukta kımıldamadan oturur. Tekrar uzun bir
sessizlik olur.
Bazı sahneler ve resimler geçer gözünün önünden: Okul .
Annesi. Pari s . Zinaida. Yüce Tanrı ! Eline ne çok fırsat geçmiş
ve ardı ardına hepsini nasıl kaçırmıştır! Ve hayat, onu en
sonunda çıkışı olmayan dar bir tünelde sıkışıncaya kadar
kovalamış ve en nihayetinde yakalamıştır. Ama ya eğer bir çıkış
varsa . . . Büyücü yaşaması konusunda neden ısrar etmektedir?
Bir yandan da, aynı yere hatta daha da kötüsüne varabilecekse,
geri dönmenin mantığı nedir? Büyücü acaba bununla ne demek
istemiştir? Acaba daha kötüsü ne olabilir?
"Her şeyin tekrar ettiğini ilk anlamaya başladığım zaman,"
diye söylenir Osokin, "bu ilginç bir macera gibi gelmişti . Ama
şimdi beni korkutuyor ve bu tecrübeleri geciktirmek için
elimden ne gelirse yapmaya çalışıyorum. Beni çeken macera
tamamen farklı bir yönde. Hangi yönde olduğunu henüz
bilemiyorum. Ama geri dönüş riskini almadan önce onu
bulmalıyım. "
En sonunda Osokin başını kaldırır.

145
"Yaşayacağım," der. ''sen haklısın. Hala hiçbir şey
anlamıyorum ama bütün bunlara yeniden başlamanın bir çıkış
yolu olamayacağını hissediyorum. "
Büyücü, sanki aklından geçenleri okumaya çalışıyormuş
gibi uzun bir süre Osoki n ' e bakar ve sonunda,
"Şimdi bana yaşayacağını söylediğin içın . diye
konuşmaya başlar "sana daha fazlasını anlatabilirim. Ama önce
sormak istediğim bir şey var, Zinaida'yı iyi tanıyor musun?"
Osokin şaşkınlıkla bakar.
"Tabii tanıyorum . Ne kastediyorsun sen?"
Yaşlı adam yine gülümser.
"Eğer iyi tanıyorsan, Minsky ile evleneceğine nasıl
inandın?"
"Nasıl mı inandım? Beni daha fazla bekleyemeyeceğini
söyledi. Ve ben de gidemedim. Sonra Krutitsky ile karşılaştım
ve o bana dedi ki. . . "

Osokin durur; aniden içini geniş bir umut hissi, hatta


umuttan daha fazlası -bir mucize beklentisi- kaplamıştır .
Büyücü neden bundan bahsetmiştir ki?
"Sana bunu daha önce söyleyemezdim," diye devam eder
büyücü "çünkü senin kararlarını etkileyecek bir şey
söyleyemem. Ama şimdi, bugün Albay Minsky'nin
Petersburg' a giderken Moskova'dan geçtiğini söyleyeb ilirim.
Zinaida düğüne üç gün kala nişanı bozdu. Zaten onunla
evlenmeye niyeti de yoktu .Bunu da bir sen anlayamazdın
zaten."
Osokin yüzünde şaşkınca bir ifadeyle oturur kalır.
"O zaman evlenmeyecek." derken kendi s esini dahi
duymuyor gibidir. "Ama o zaman neden . . . ?"
Büyücüye onu ilk defa görüyormuş gibi bakar.
" . . . neden bunu daha önce söylemedin?"
''Çünkü sormadın. Bunu doğru kabul ettin ve bana zaten
kararını vermiş geldin. Verilmiş kararlara karşı ç ıkamam . "
Osokin büyücünün söylediklerini güç bela duymaktadır.

1 46
"Tanrım ne kadar aptalmışım." der kendi kendisine. ''Buna
nasıl inanabil dim? Bu tabii ki onun her zamanki oyunlarından
biriydi."
"Minsky' yle sadece vakit geçirdi. Ama o da bir noktaya
kadar; ileri boyutta değil. Onunla evlenmeyeceğini elbette
görebilirdim. Onu nası l bu kadar yanlış anlayabildim?"
Son b irkaç ayın resimleri gözünün önünden geçti. Kendini
gurur ve inadı içine nasıl hapsettiğini şu anda tüm çıplaklığıyla
görebil iyordu. Ne pahasına olursa olsun tabii ki Z inaida ile
gitmeliydi. Şimdi her şey farklı olacaktı.
Kafasında düzinelerce plan şekillenmeye başladı. Kendini
trende görüyordu. Tekerlekler dönüyor, o Kırım 'a gidiyordu :
Zinaida'yı görecekti . Her şey bir şekilde halledilirdi nası lsa.
Büyücü ise konuşmaya devam etmektedir bu arada.
Osokin'in son anda duyabildiği son cümlesi ise "Hiçbir
. şey değişmeyecek" olur büyücünün.
''Hiçbir şey değişmeyecek ne demek?" der Osokin. ''Her
şey değişti bile."
Büyücü başını sallar ve gülümser.
"Sevgili dostum, bir kez daha kendini kandırıyorsun.
Hiçbir şey değişmedi. Hiçbir şey şu ana kadar olduğundan daha
farklı değil ve böyle de kalacak. Hiçbir şey değişemezdi ve
değişmeyecek de."
"Rüzgar kendi rotasına, tekrar geri döndü. . . Olmuş olan
olacaktır; ve yapılmış olan yapılacaktır. "
"Yani hiçbir şey değiştirilemeyecek mi?" diye sorar
Osokin.
"Asla hiçbir şey değiştirilemez demedim ben. Senin hiçbir
şeyi değiştiremeyeceğini ve hiçbir şeyin kendiliğinden
değişmeyeceğini söyledim. B ir şeyleri değiştirmek için önce
kendini değiştirmen gerektiğini söylemiştim. Bu
düşündüğünden daha zordur. Uzun süreff kesintisiz bir efor ve
bilgi gerektirir. Senin böyle bir gücün olmadığı gibi, nereden
başlayacağını dahi bilmiyorsun Aslına bakarsan hiç kimse
kendi başına böyle bir güce sahip değildir. İnsanlar aynı hataları
tekrarlar dunırlar. İlk başta, bir daire etrafında döndüklerinin

147
farkında değildirler; bu fikri duysalar da inanmazlar. Sonralan,
bunun doğru olduğunu görüp kabullenme ye
başlarlar; ama bu
kez de bunun tek başına yeterli olduğunu -sanırlar; ---aitık
bilmeleri gereken her şeyi bildikleri, her şeyi
değiştirebilecekleri konusunda kendilerini inandırırlar. Aslında
her şeyin çok kolay ve basit olduğunu söyleyen şarlatanlar
belirir hemen etraflarında. Bu en büyük yanılgıdır. Bu yol la
insanlar acı çekerek ve bazen çok çaba sarf ederek kazandıkları
o son şanslarını da kaybederler."
"Bilmelisin ki kişi çok fazla şey bileb ilir ama hiçbir şeyi
değiştirmeyi başaramaz. Çünkü değiştirebilmek farklı bilgi ve
sizde olmayan başka bir şeyi daha gerektirir.''
"Neymiş o bizde olmayan?"
''Bu soru senin tipik özelliğin. Diğer herkes gibi, gerçekte
hiçbir şeyi bilecek ya da anlayabilecek durumda bile değilken,
her şeyi bilebileceğini düşünüyorsun. Eğer sende yoksa ne
o lduğunu sana nasıl anlatabilirim ki?"
Osokin sessizdir.
Evet, büyücünün haklı olduğunu hissetmektedir. Hiçbir
şeyi değiştiremeyecektir. Neşenin ardından korku ve
umutsuzluk kaplar benliğini. Yine aynı saçma şeyleri tekrar
edecek ve Zinaida'yı yine kaybedecektir.
''Peki o zaman, bir şeyleri değiştirmeye başlamak için ne
gerekiyor?" diye sorar. Ve büyücünün yine belki kendisine göre
çok akıllıca ama Osokin' e göre neredeyse anlamsız olan
cümlelerinden biriyle cevap vermesini bekler; ' sen farklı
olursan her şey farklılaşır' tarzında . . .
Ama büyücü, Osokin' in beklemediği bir yanıt verir.
''Anlamalısın." der, durur.
Devam eder: ·

''Kendi başına hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini ve bunun


için yardım alman gerektiğini anlamalısın. Ve yine anlamalısın
ki, bugünü anlamak ya da yarını unutmak yeterli değildir. Kişi
bunun farkına vararak yaşamalıdır."
"Ama ' bunun farkına vararak yaşamak' da ne demek?"
diye sorar Osokin. ''Bana kim yardım edebilir?"

148
"Ben sana yardım edebilirim. " der büyücü . "Ve bunun
farkına vararak yaşamak . demek, onun için çok büyük bir şeyi
feda etmek demek; sadece bir kez değiL istediği n i elde edene
kadar feda etmek."
'·Bilmece gibi konuşuyorsun," der Osokin. ''ne feda
edebilirim ki? Benim hiçbir şeyim yok . "
"Herkesin feda edecek b i r şeyi vardır," der büyücü
"yardım edilemeyecek olanlar haricinde. "
"Ama tabii fedakarlığın karşısında n e elde edebileceğini
önceden söylemek imkansızdır. Evlenmek istediği kadın için
yedi sene çalışıp didinen, ama yedi sene sonunda yanlışlıkla
kadının k ız kardeşiyle evlendirilen adamı hatırlıyor musun?
Yedi yıl daha çalışmak zorunda kalmıştı . Bu sık sık oluyor."
Osokin sessizdir. İçinde hoş ol mayan bazı şeyler
kıpırdamaktadır. Yaşlı adam ondan ne istemektedir?
B üyücü anlatmaya devam eder:
"Söylediklerim sana garip gelebilir. Çünkü bu konular
hakkında hiç doğru düzgün düşünmedin. Hem sadece
düşünmenin de bir yararı yok. Yine aynı şey, kişi bilmeli.
Bilmek için öğrenmeli ve öğrenmek için kendisinden vermeli.
Fedakarlık yapmadan h i çbir şey elde edilemez. Bu senin
anlamadığı n bir şey ve anlayana kadar da hiçbir şey yapılamaz.
Eğer özveride bulunmamışsan, sana istediğin her şeyi vermek
isteseydi m de veremezdim."
''Bir insana sadece yararlanabileceği kadarı verilebilir ve o
da onu sadece fedakarlık yaptığı şey için kullanabilir. Bu i nsan
doğasının kanunudur. Yani bir insan yeni bilgiler öğrenmek
veya yeni güçler edinmek isterse o an onun için önemli diğer
şeylerden fedakarlık etmelidir. Dahası sadece verdiği kadarını
alır. Durumuna bağlı olarak belki başka zorluklarla da
karşılaşır. Ne elde edeceğini tam olarak bilemez, ama
durumunun umutsuzluğunu anlarsa, bilmeden bile fedakarlık
yapmaya razı olur. Bunu memnuniyetle yapar, çünkü sadece
bunu yaparak yeni bir şey kazanma veya kendini değiştirme
olasılığını elde edebilir; çünkü eğer fedakarlık yapmazsa her şey
aynı kalır, hatta daha bile kötüye gidebilir."

149
'·Başka yolu yok mu?" diye sorar Osokin.
"Fedakarlığın gerekli olmadığı yollar mı demek
istiyorsun? Hayır, bu mümkün değ il; ne sorduğunu bir kez daha
düşün. Sebep olmadan sonuç olamaz. Fedakarlık yaparak
aslında sebep yaratıyorsun. Farklı yollar var; ama onlar sadece
fedakarlığın biçim, boyut ve sonucu açısından birbirinden
ayrılır. Çoğu dunıında, insan her şeyden bir anda vazgeçmeli ve
hiçbir şey beklememelidir . "
"Bir derviş şarkısı vardır bunla ilgili:

Dört şeyden vazgeçip,


Mükemmelliğe yükselin,
Hayatı pişmanlık duymadan terk et.
Ödülü olmaz cennetin.

"Bunun ne demek ol duğunu anlıyor musun? Çoğu insan


bu yolla veya buna benzer bir yolla devam eder. Ama sen şimdi
burada farklı bir durumdas ın. Benimle konuşabilirsin. Neden
vazgeçmen gerektiğini ve bunun karşılığında ne elde
edebileceğini bilebilirsin. "
"Ne elde edeb ileceğimi, neden vazgeçeceğimi nasıl
bilebilirim?"
"Kendi istediğinin ne olduğunu anladığın zaman ne elde
edebileceğini de anlayabilirsin. Hepsi de senin içinde olan
birçok karmaşık sebepten dolayı, insanların genelinin bilmediği
çok büyük bir sırrı tahmin etmiş oldun. Tek başına bu tahmin
b il e anlamsız, çünkü hiçbir uygulamada kullanamazsın. Ama bu
sırrı biliyor olman sana bazı kapıları açar. Her şeyin devamlı
tekrarlandığını biliyorsun. Aynı keşfi yaptıkları halde bundan
yararlanamayanlar oldu . Eğer kendi içinde bazı şeyleri
değiştirebilirsen, bu bilgiyi kendi yararına kullanabilirsin.
Görüyorsun, ne istediğini ve ne elde edebileceğini biliyorsun. "
"Şimdi neyi nasıl feda edeceğin sorusu geliyor. Hiçbir
şeyin olmadığını söylüyorsun. Pek de öyle değil. Hayatın var.
Hayatını feda edebilirsin. Zaten onu harcamayı düşündüğün için
aslında çok önemsiz bir bedel. Bunun yerine bana hayatını ver

1 50
ve ben senden ne yapılabileceğine bakayım. Bunu scnın ıçın
çok daha da kolaylaştıracağım. Hayatının tamamını
i stemeyeceğim senden. Yirmi_ hatta on beş yıl bile yeterli . Ama
bu yıllar içinde bana ait olmalısın -yani sana söylediğim her
şeyi kaçmadan ve bahaneler yaratmadan uygulamalısın. Eğer
sen sana düşeni yaparsan ben de üzerime düşeni yaparım. Bu
süre bittiği zaman bilg ini kendin için kullanabileceksin_ Bana
işime yarayacağın bir zamanda gelmiş olmandan dolayı
şanslısın: aksi halde bu teklifi getirmeycbilirdim . Zamanına
gelince ise, hemen olmak zorunda değil şüphesiz_ Ancak
yalnızca b eklemeye değer bir şey varsa bekleyeceğimi de
bilmeni isterim_ İşte şimdi neyi feda edebileceğini biliyorsun. "
"Söylenebilecek bir şey daha olabilir. Seninle aynı
tahminde bulunan insanların hiçbir şeyi tahmin edemeyen
insanlar karşısında bazı avantaj ları ve dezavantajları var. Diğer
insanlara öğretilemeyen şeylerin onlara öğretilebilmesi, onların
avantaj ı : ama zamanın çok sınırlı hale gelmesi de
dezavantaj ları. S ıradan bir i nsan ise aynı çarkta devamlı döner
ve en sonunda yok olana kadar hiçbir şey anlamaz. "
'·Ama yine, bu konu hakkında bilmediğin çok şey var;
anlamalısın ki zamanla yıldızların bile birbirlerine göre
pozisyonları değişir ve insanlar yıldızlara, sandıkları anlamda
olmasa da, eğer düşünürsen yine de sandıklarından çok daha
fazla bağlıdırlar. Zaman içinde hiçbir şey aynı kalmaz_ Ama
büyük sırrı tahmin eden ya da çözen birinin ondan istifade
etmeye başlaması gerekir, yoksa sır onun aleyhine çalışır. Bu
pek tekin bir sır değildir. Kişi bu sırrın farkında olmaya
başlayınca yola devam etmelidir, yoksa düşüş başlar. İnsan bu
sırrı keşfettiğinde veya duyduğunda, iki ya da üç, ya da en çok
biraz daha fazla hayatı kalmıştır."
"Anlamalısın ki, bana ait bazı sebeplerden dolayı, bu tip
insanlara da tamamen sana duyduğum ilgiyi duyuyorum. Ama
belli bir anda ve yalnızca bir kez yardım teklif edebilirim_ Eğer
yardımım kabul edilmezse, kişi beni bir dahaki sefere
bulamayacaktır. Bu sana garip gelebilir, ama gerçek şu ki,
bazen bana gelmeye çalışıp bu sokaktan defalarca geçen ama

151
evimi bir türlü bulamayan insanlar goruyorum. Sana b undan
önce bana tekrar gelmek isteyip gelemeyebileceğini söylerken
kastettiğim buydu.
"Evini bulamayanlara ne oluyor?"
"Ah, her zaman başka olanakları var ama anlamalısın ki
her olanak bir öncekinden çok daha zordur ve zaman da gittikçe
azalır. Eğer bu insanlar, bir an önce yeni bir rehberlik ve yardım
bulmazlarsa düşüşleri başlar, bir süre sonra doğmaz olurlar.
Yerlerini başka insanlar alır. Anlamalısın ki bir müddet sonra
bu insanlar işe yaramazlar. Bazen tehlikeli hale bile gelirler,
çünkü büyük sırrı bilmektedirler ve çok şeyi hatırlarlar; ama
bütün bildiklerini yanlış anlarlar. Her durumda, eğer fırsatlarını
daha önce iyi kullanmamışlarsa., kurtuluş ihtimalleri gittikçe
azalır . "
"Şimdi kendin hakkında düşünmen gerek. O n beş yıl sana
çok uzun bir süre gibi gelebilir, çünkü hala çok gençsin. B unun
aslında çok kısa bir süre olduğunu daha sonra anlayacaksın,
özellikle karşılığında ne elde edebileceğini gördükten sonra.
Eve git ve düşün. Söylediğim her şeyi anlayıp doğru sıraya
koyunca buraya gelip ne karar verdiğini söylersin."
"Bir şey daha eklemeliyim. Herkes gibi, sen de aynı şeyi
yapmanın farklı yolları olduğunu düşünebilirsin. Bir şeyi
yapmanın her zaman tek bir yolu olduğunu anlamayı öğrenmen
lazım; hiçbir zaman iki yol yoktur. Ama bu noktaya varman
zaman alacaktır. Uzun bir süre kendinle de münakaşa içinde
olacaksın. Bütün bunların yok edilmesi, tüm bu iç kavgaların
sonlanması gerekir. Ancak o zaman gerçek çalışma için hazır
olabileceksin. Ve bir şeyi daha anla: sadece benim işime
yarayacağın zaman kendi işine de yarıyor olacaksın."
"Seni uyarmalıyım ki bu yol üzerinde bir çok tehlikeyle
karşılaşacaksın, hiç duymadığın -ya da hakkında yanlış şeyler
bildiğin- tehlikeler bunlar. Çok uzun süre önce bazen boynuzlar
ve toynaklarla da resmedilen huysuz bir beyefendiyle
karşılaşmıştım. Bazı insanların zannettiği gibi büyük birisi
değil, ama hayattaki uzmanlık alanı ve ana işi büyük sırrı
keşfetmiş insanların gelişimlerini engellemek . Benim işim ise

152
onu engellemek. Yani anlamalısın ki sana karşı çok büyük
güçler kullanılacak ve sen yalnız olacaksın, her zaman yalnız.
Bunu hatırla."
"Şimdi git ve karar verdiğin zaman geri gel. İstediğin
kadar düşünebilirsin ama çok fazla geç kalmamanı öneririm."

153
BÖL ÜM 28

SONUÇ

Sokakta Osokin uzun bir süre nereye gittiğine pek bakmadan ve


düşünmemeye çalışarak yürür. Sonra uzak bir caddede, bir banka
o turur ve hareketsiz, düşüncesiz durur. . . Yavaş yavaş, olan biteni
hatırlamaya başlar.

"Bir karara varmalıvım. " der kendi kendine. "Kendimi on


beş yıl için büyücüye verirsem Zinaida'yı kaybederim.
Vermezsem yine kaybederim. Kaldı ki benim için onu bulan
büyücüydü . Keşke onunla bir kerecik konuşabilseydim ! Ama
hayır, bu bir işe yaramazdı. Ona b üyücüyü açıklamak mümkün
olmazdı. Bütün bunlar onu sadece korkuturdu. Onca
karmaşıklığına rağmen aslında o kadar basit biri ki. Tüm
söyleyeceği, tavsiyesini dinlemem gerektiği, yani diğer insanlar
gibi yaşayıp bir yerlerde bir iş bulmam gerektiği olurdu. Bunu
yapamam, denemeye çalışmamın bile yararı yok. "
"Belki d e Zinaida konusunda yine yanılıyorumdur; belki
her şeyi anlayabilir, büyücüyü bile. Hayat ve sıradan durumlar
hakkında konuştuk hep gerçi, ama onunla her konu hakkı nda
konuşmam için yalvarmasına rağmen ona her şeyi olduğu gibi
açıklamayı hiç denemedim ki. "
"Her şey n e garip ! D ün gece her şey bitmişti_ Zinaida 'nm
e vleneceğine inanıyordum; büyücüye giderek her şeyi

1 54
değiştirmem ve düzene koymam için beni geri yollamasını
istedim . Sonra, tam onunla konuşurken daha önce aynı istek
için zaten ona gittiğimi ve beni geri yolladığını, kendimi okulda
bulduğumu ve her şeyin yine aynen daha önce o lduğu gibi
ilerlediğini hatırladım. Neler olacağını baştan bilmeme rağmen
en ufak detayına kadar aynı aptalca şeyleri yaptım. Ve tekrar
büyücüye geri geldim."
"'Bütün bunlar doğnı olabilir mi? Belki de hiçbiri
gerçekten olmadı. Belki de büyücü beni sadece uyuttu ve ben
rüyamda hayatımı tekrar yaşadığımı gördüm Gerçekte kim bilir
ne oldu. Bunu öğrenmek çok zor. Bilmiyonım ve hiçbir zaman
bilemeyeceğ im. Belki de gerçekliği , bunun ispatının ya da
çürütülmes i n i n imkansız oluşunda yatıyor . "
"Ama bir fark var. Dün Zinaida'nın evleneceğini
düşünüyordum, şimdi ise Minsky ile evlenmeyeceğini
biliyoru m . Ve şimdi büyücüye vereceğim cevaba karar v ermem
gerek. Bak işte bu yeni . B u daha önce olmadı. Ve şeytan . . . Ne
demişti o toynaklı ve boynuzlu, huysuz b eyefendi hakkında?
Bunda çok ilginç bir şey vardı. ama itiraf etmeliyim ki büyücü
konuşurken gereği gibi dinlemedim. Bir sonraki görüşümde
b unu ona sormalıyım . "
"Şimdi yapılması gereken, başıma gelen her şeyin yine
aynı şekilde olmasını engel lemek için bir şeyler düşünmem.
Büyücünün dediğine göre bu işe şey1an da karış ıyormu ş . N e
komik ! Ben kendimiz için en kötü şeyleri şey1anın yardımına
i htiyaç duymadan her zaman tek başımı za yapabileceğimizi
düşünürdüm . . O
. halde yapabileceğim tek bir şey kalıyor:
Kendimi b ü yücüye teslim etmek. Garip ! Daha önce de böyle
şeyler duymuştum ama bunlar bana hep uydurulmuş gibi
gelirdi; bir anlam, bir amaç göremezdim. Şimdi görünen o ki
bunlar gerçekten oluyor ve hem çok anlamlılar hem de çok
kesin amaçlan var . Saçma olduğunu biliyonım ama içimde
büyücüden biraz da olsa korkan bir taraf var. Aynı zamanda çok
öncelikli bir durumum olduğunu da biliyonım. Korkacak bir
şeyim yok, çünkü kaybedecek bir şeyim yok; hiçbir şey bundan
daha kötü olamaz."

155
Osokin, e lini cebine sokar, eli soğuk ve ağır bir şeye
değer. Silah ! Onu tamamen unutmuştur . Alaycı bir şekilde
gülümser.
''Evet, Rus peri masallarının üç yolu : " der kendi kendine.
"Eğer ilk yolu seçersen atını, ikinci yolu seçersen kendini,
üçüncüyü seçersen hem atı nı hem de kendini kaybedebilirsin.
Hangisini seçmeli?"
Ayağa kalkar ve bulvarda yavaşça yürür.
Gün ağam1aktadır.
"Yarın cevabımı vermem gerek. Daha fazla bekleyemem -
ama ne cevap vereceğimi henüz ben de bilmiyorum . Aslında
elimden hiçbir şey gelmemesi inanılır gibi değil. Ama
düşünüyorum da şu zamana kadar ne yaptım ? Sadece her şeyi
berbat ettim. Kendini büyücüye teslim etmek? . . . B u da garip
1ntta korkakça geliyor. B elki de en büyük aldatmaca burada,
ç ·inkü ikna olmak ve kendi kendine hiçbir şey yapamayacağını
kabul etmek hiç de korkakça değil öte yandan. Tam tersi, eğer
rloğruysa, bu yapılabilecek en cesur hareket, ama inanması çok
zor. Eğer cevabımı vermeden önce Z inaida 'yı bir kez daha
, ;örebilseydim. Büyücü bana istediğim kadar düşünebi leceğini
�'Öyledi . Belki de Kırım'a gidebilirim. Her şey, her zaman
.:1.yarlanabilir . . . Bakalım, yarın ! "
Osokin eve yürür.
Moskova uyanmaktadır. Sabah ayını ıçın kilise çanları
çalar. At arabaları tüm sesleriyle yollara dökülmüştür.
Dvomikler toz bulutları kaldırarak taşlı yolları süpürürler. Biri
gri-beyaz diğeri sarı olan iki kedi kaldırımda karşı karşıya
oturmuşlardır, gizliden gizliye sanki bir şey konuşmaktadırlar.
Osokin etrafına bab.r ve aniden, o orada olmasa bile her şeyin
tamamıyla aynı olacağı duygusu bütün vücudunu kaplar.

156
P. D. OUSPENSKY'nin D iğer Kitapları:

• Toplantı Notları
• Sonraki Görüşmeler
• İnsanın Muhtemel Evriminin Psikoloj isi
• Tertium Organum
• Rusya' dan M ektuplar
• Evrenin Yeni Modeli
• Bir Şeytanla Konuşmalar
• Mucize Arayışında
• Dördüncü Yol
• Vicdan

Bu kitap hakkındaki yorumlarınızı


i vanosokin @ alteoyayincilik.com adresine
gönderebilirsiniz.

You might also like