Professional Documents
Culture Documents
Doğu Perinçek - Kemalist Devrim 8, Birinci Dünya Savaşı Ve Türk Devrimi
Doğu Perinçek - Kemalist Devrim 8, Birinci Dünya Savaşı Ve Türk Devrimi
Kemalist Devrim-8
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
VE TÜRK DEVRİMİ
Kemalist Devrimin Başlangıcı
Kaynak Yayınları No: 822
Yayıncı Sertifika No: 42150
ISBN: 978-625-7697- 03-3
Editör
Musa Sarıkaya
Baskı ve Cilt
Murat Yalçınkaya - Assum Basım ve Mücellit
Maltepe Malı. Davutpaşa Cad. Güven İş Merkezi B/Blok 315 Zeytinburnu/İst.
Tel: 0212 613 00 Ol
Sertifika No: 42010
©Bu kitabın yayın hakları Görev Kitap ve Yayıncılık Ticaret Limited Şirketi'nindir.
Eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen
alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
•
KAYNAK
Kuloğlu Mh. Gazeteci Erol Demek Sk. Erman Han No: 5 /10 Beyoğlu 34433, İstanbul
www .kaynakyayinlari.com • iletisim@kaynakyayinlari.com
YAYINLARI Tel: 0212 252 21 56-99 Faks: 0212 249 28 92
DOGU PERİNÇEK, 17 Haziran 1942'de babasının yedek subaylık yaptı
ğı Gaziantep'te doğdu. Erzincan ili Kemaliye ilçesi Apçağa köyünden,
Hacı Sadıkgil ailesindendir. Babası, Yargıtay Başsavcı Yardımcılığı ve
dört dönem milletvekilliği görevinde bulunan hukukçu ve siyasetçi
Sadık Perinçek'tir. Annesi, Malatya Darende ilçesi, Balaban (Gerimter)
köyünden, Hacıoğulları ailesinden öğretmen İbrahim Olcaytu'nun
kızı Lebibe Perinçek'tir. Lise öğrenimi görmüştür.
Mart 1968'de Hukuk doktoru oldu. Doktora tezinin konusu ve ilk ki
tabı, Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi'dir.
Dört yıl Siyasi İlimler Derneği Türkiye Bölümü yöneticiliği, dört yıl
Türk Hukuk Kurumu yöneticiliği yaptı.
Kasım 1968'de arkadaşlarıyla birlikte Aydınlık dergisini kurdu ve ya
yımlamaya başladı.
15-16 Temmuz 2016 gecesi, ABD güdümlü FETÖ darbesine karşı orduyu
ve milleti göreve çağırarak darbenin bastırılmasında belirleyici oldu.
Kemalist Devrim-8
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
•• • •
VE TURK DEVRiMi
Kemalist Devrimin Başlangıcı
İÇİNDEKİLER
BELGE
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ŞEHİT DÜŞEN
DARENDE GERİMTERİ (BALABAN) KÖYÜNDEN SEYİT'İN BABASI
KÖŞKER BEKİR'İN 100 YIL ÖNCEKİ MEKTUBU · 201
KAYNAKÇA 205
DİZİN 219
BİRİNCİ BASIMA ÖNSÖZ
13
Dünyası : Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk-Arap Dayanışması" baş
lıklı bildirisinde zengin kaynakları değerlendiriyordu, çok yarar
landım.
Ebru Cengiz Koç'un dipnotların ve kaynakların hazırlanmasın
daki yardımları devam ediyor.
Hepsine yürekten teşekkürler.
2001 yılından bu yana üzerinde çalıştığım Birinci Dünya Sava
şı ve Türk Devrimi konusunu 14 yıl sonra bilim ve araştırma dün
yamızın değerlendirmesine sunuyorum.
14
GELİŞTİRİLMİŞ 4. BASIMA ÖNSÖZ
Doğu Perinçek
Gayrettepe, 12 Kasım 2020, saat: 05.17
15
1
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ
TARİHSEL KONUMU VE HURAFELER
17
Asya'nın ikinci devrim dalgası, yine imparatorluk coğrafyaların
da yaşandı. Rusya ve Türkiye'de iki devrimci devlet kuruldu : 1917
Ekim' inde Lenin'in önderliğinde Sovyetler Birliği ve 1920 Nisan'ın
da Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti.
İran'da ise Albay Rıza, 21 Şubat 1921 tarihinde iktidarı ele geçir
di, Sovyet dostluğu çizgisinde ilerledi, İran'ın güneyini İngilizler
den kurtarmaya yöneldi ve feodal kurumlara ağır darbeler indiren
Meşruti Şahlık rejimini kurdu.1 " Demir Yumruk" diye anılan Şah
Rıza' nın çağdaşlaşma girişimi de İran'ın kendi tarihsel sürecinde,
bir tür milli-demokratik hareketti. Ülke işgalden ve bölünmekten
kurtuldu. Ve artık Sovyet ve Türk Devrimlerinin safında mevzile
nen bir İran vardı.
Asya' nın Doğu ucundaki Çin, 1911 yılında Sun Yat-sen önder
liğindeki Cumhuriyet Devriminden sonra, 1920'li yıllarda uzun
soluklu bir Milli Demokratik Devrim sürecine girdi. Devrim, Gu
omindang diye anılan Millici-Halkçı Parti önderliğinde başladı
ve Mao Zedung'un yönettiği Komünist Partisi önderliğinde 1949
yılında kesin zafere ulaştı.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde insanlığın ufukları bulutluy
du, hatta karanlık gözüküyordu. Ne var ki emperyalizm çağının
doğru tahlilini yapanlar tanyerinin ağarmakta olduğunu görebi
liyorlardı. Artık devrimin merkezi Doğuya, başka deyişle Asya'ya
kaymıştı. Mazlum Milletlerin emperyalizme karşı mücadelesi, in
sanlığın geleceğini belirliyordu. Mazlum Milletlerin ön cephesin
de ise Asya ülkeleri bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı, genellikle kendi başına ele alınır. Savaş
ile hemen arkasından gelen devrimler birbirinden kopartılır. O za
man ne savaş açıklanabilir ne de devrimler.
Türk Devrimi, 1876 yılında Mithat Paşa ve Namık Kemal' lerin
damgasını taşıyan Birinci Meşrutiyetle başlamıştır. Arkasından
1908 Hürriyet Devrimi geldi. Birinci Dünya Savaşındaki vatan
18
savunması, Hürriyet Devrimi ile 1920 Cumhuriyet Devrimi arasın
daki halkadır. 1908 Hürriyet Devrimi, 1914' te başlayan Kurtuluş
Savaşıyla devam etti. Hürriyet Devrimcileri, 1920 yılında Sultan
lığın otoritesini İstanbul' a hapsederek Devrimci Cumhuriyeti An
kara'da eylemli olarak kurdular. Artık Türkiye 'nin geleceği milli
hükümetin elindeydi. Milletin bütün gücü ve olanakları milli hü
kümetle seferber edildi. Kurtuluş Savaşı bu sayede zafere ulaştı.
Hürriyet, İstiklal ve Cumhuriyet, Türk Devriminin üç temel he
defidir. Birinci Dünya Savaşında "Yedi Düvel" diye anılan emper
yalist devletlere karşı verdiğimiz büyük savaş, Türk Devriminin
dünya tarihini etkileyen eylemidir. Çanakkale direnişi, Rus Çar
lığını kurtarmak için Boğazları zorlayan İngiliz ve Fransız donan
masının yolunu kesti. O direniş olmasaydı 1917 Şubat' ındaki ve
Ekim' indeki Rus Devrimleri olmazdı. Rus Devriminin yarattığı ko
şullarda, bir milli hükümet kurduk ve Kurtuluş Savaşımızı başar
dık. Bu tarihsel süreç, 1908 Hürriyet Devriminin Dünya Savaşıyla
devam ettiğini ve Kemalist Devrimin de Birinci Dünya Savaşıyla
başladığını gösteriyor.
Bizde Birinci Dünya Savaşına karamsar bakışlar vardır. Dünya
tarihini etkileyen vatan savunmamız, "imparatorluğun son çırpı
nışı", "yıkım" , "bozgun" gibi kavramlarla nitelenir. Oysa o savaş,
bir devrimin ilk aşamasıdır. Nitekim Mazlumlar Dünyasından ba
kanlar, yıkımı değil, devrimi görmüşlerdir. Hint Devrimcisi Neh
ru, hapishaneden kızına yazdığı mektuplarda bakınız olayı nasıl
açıklıyor:
2 Jawaharlal Nehru, Türkiye ve Batı Asya Tarihi, der. ve çev. Cüneyt Akalın,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, s.30.
19
Nehru, İstiklal Savaşı zaferimizin Mazlumlar Dünyasındaki et
kisini çarpıcı sözlerle tanımlamıştır:
1.2. Hurafeler
Türkiye'de Birinci Dünya Savaşına ilişkin hurafeler vardır.
O hurafeleri şöyle sıralayabiliriz :
- Birinci Dünya Savaşının konusu, Osmanlı Devleti'nin pay
laşılması değildi. Savaş, Türkiye açısından vatan savaşı değildi.
(Mümtaz Soysal, Murat Bardakçı)3
- Birinci Dünya Savaşında Türkiye, vatan savunması yapmadı,
emperyalistler arasında paylaşıma alet oldu, Mehmetçik İttihatçı
ların siyasetine kurban edildi. (Cenap Şahabettin, Gürsel Göncü
ve V atansız Sahte Solun bütün örgütleri)4
- Birinci Dünya Savaşı, Türkiye açısından İttihatçıların pay
kapma savaşıydı. (Ayşe Hür, Fikret Başkaya)5
20
- Osmanlı Devleti, savaşa girmeyebilir ve tarafsız kalabilirdi.
İttihatçılar, ülkemizi savaşa sürükledi. (Ayşe Hür, Mümtaz Soysal,
İlber Ortaylı, Cemil Bilsel, Tuncer Baykara, Erdoğan Aydın, Emin
Çö ,laşan, Nilgün Cerrahoğlu, Ataol Behramoğlu, Aziz Üstel) 6
- Mustafa Kemal, tarafsız kalınabileceği görüşündeydi. (İlber
Ortaylı, Cemil Bilsel) 7
- Almanya'yla ittifak yapmak hataydı. (Prens Sabahattin,
Ali Kemal, Abdullah Cevdet) 8
- Mustafa Kemal, Almanya'yla ittifakı yanlış buluyordu. (Emre
Kongar)9
21
- Enver Paşa, Türkiye'yi Almanya'nın dayatması sonucu bir
tertiple savaşa soktu. (Erdoğan Aydın, Andrew Mango, Tuncer
Baykara, Muzaffer Albayrak, Melih Aşık, Nilgün Cerrahoğlu, Emin
Çölaşan)ıo
- Enver Paşa, Alman taşeronuydu. (Emin Çölaşan)"
- İttihatçılar, devleti aşırı Türk emellerine alet ettiler. (Ahmet
Emin Yalman)ı2
- ittihatçılar suçluydu. (Ali Kemal, Sait Molla)13
- Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu, Enver Paşa'nın benzerleridir.
(Kemal Kılıçdaroğlu, Emin Çölaşan)ı4
- Jöntürkler-İttihatçılar-Kemalistler, Türkiye'nin militarist
darbeci geleneğidir; baş belasıdır. (Bütün gericiler, Ali Kemal, Ab
dullah Cevdet, Nazlı Ilıcak, Hasan Bülent Kahraman vb.)ı5
şın cephede etkin bir görev istedi. Aslında bütün temel kararlarda 'İttihat
ve Terakki' önderlerine karşı çıkmıştı" diye yazıyor; bkz. Emre Kongar, 21.
Yüzyılda Türkiye, 35. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, Ocak 2010, s.79.
10 Erdoğan Aydın, age; Andrew Mango, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul, 1999;
Tuncer Baykara, age, s.363-364; Muzaffer Albayrak, # tarih, sayı 5, Ekim 2014,
s.40; Melih Aşık, "4+4'lük Aldatmaca! " , Milliyet, 12 Haziran 2012; Nilgün
Cerrahoğlu, agm; Emin Çölaşan, agm.
11 Emin Çölaşan, agy.
12 Ahmet Emin Yalman, Vakit, 5 Aralık 1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918
Aydınlanmızın Bunalım Yılı, s.84.
13 Ali Kemal, "Suç Türk milletinin değil, Enver vasıtasıyla yürütülen Alman po
litikasındadır" diyordu; bkz. Sabah, 23 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu,
age, s.154; "İngiliz işbirlikçisi Sait Molla'ya göre, ihtilalci ve İttihatçı fikirler
taşıyanların sayısı 500'ü geçmez (... ) Mütarekeden beri bu 500 kişinin ceza
sız kalmış olmaları (... ) İttihatçılıklarını gizleyerek Anadolu'nun İngilizlerden
yana olan duygularını yok etmeye kalkışmalarına imkan vermiştir (... )
Yapılacak şey bu 500 kişiyi cezalandırıp yok etmektir" , bkz. Sina Akşin,
İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul, 2004, s.116.
14 Kemal Kılıçdaroğlu, Milliyet, 9 Temmuz 2012; Emin Çölaşan, agm.
15 Ali Kemal, " Hakikaten İzansız bir halkız. İşte dağa kaçmış bir yüzbaşı, şıma
rık bir hürriyet kahramanı sıfatıyla başımıza bela kesilir, mahut külhanbeyle
rinin yardımıyla orduyu yavaş yavaş ele alır. Napolyonluk, Cihangirlik davası
na kalkışır. Ama bir yiğitlik gösteremedi, ciddi bir tehlikenin ilk adımında en
korkak mahluk gibi kaçtı" diye yazıyordu, bkz. Sabah, 5 Kasım 1918'den akt.
Orhan Koloğlu, age, s.100; Abdullah Cevdet, 14 Temmuz 1915 tarihli şiirinde
22
- Birinci Dünya Savaşı, bozgundan ve yıkımdan başka bir şey
getirmedi; koskoca bir imparatorluğu kaybettik. (Abdullah Cev
det, İlber Ortaylı, Murat Bardakçı ve Kurtuluş Savaşımızın Birinci
Dünya Savaşında başladığım anlamayanlar)1 6
Hurafelerin kaynağı, İngiliz işbirlikçisi İtilafçılar ve şeriatçılar
dır.17 Onların mirasını sürdüren Prof. Dr. Ayşe Hür'ün 1914'te Cihan
Harbi'ne Nasıl Girdik? ve Erdoğan Aydın'ın Osmanlı'nın Son Savaşı
adlı kitapları bu hurafelerin deposudur. 18
Aynı hurafelerin Atatürkçü köşe yazarlarımız içinde de sık sık
dillendirildiği görülüyor. Değerli arkadaşım Emin Çölaşan, Birinci
Dünya Savaşına bir oldubitti sonucu Almanların yanında girdi
ğimizi yazdı.19 Ertesi gün Nilgün Cerrahoğlu, üst üste üç yazıyla
"Enver Paşa Tuzağı"m hatırlattı. 20 Bu "Enver Paşa tuzağı" rivayeti
ni daha önce yazanlar da oldu.
Şiirin son mısraı insanlığa "öldürmeden utan, ölmeden usan" çağrısıyla son
bulur; bkz. İçtihad, 5 Aralık ı918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.93; Hasan
Bülent Kahraman, "Ergenekon: Su veya Odun", Sabah, 20 Mart 2013.
16 Abdullah Cevdet, İçtihad, 5 Aralık 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.93;
İsmail Küçükkaya, age; Murat Bardakçı, "Dünya Savaşı'na Girmemize Sebep
Olan Mühürlü Zarftaki Esrarlı Emrin Öyküsü", Haber Türk, 29 Haziran 2014.
17 İttihat Terakki düşmanlığı, gericiliğin alametifarikasıdır, yani ayırt edici özel
liğidir. Hürriyet ve itilaf Fırkası'nın devamı olarak emperyalist işbirlikçisidir
ler ve Dünya Savaşına girilmesine en dizginsiz eleştirileri onlar yaparlar. Bir
örnek için bkz. Mahmud R. Kademoğlu, "İşte ı. Dünya Savaşına Girişimizin
Hazin Hikayesi/Bile Bile Hezimet" , Akit, 3 Aralık 1999, s.13; diğer bir örnek de
Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik", Taraf, 18 Eylül 2011.
18 Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik?" , ôteki Tarih-1 Abdülmecid'den
ittihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstanbul, Haziran 2013, s.195-209
ve Erdoğan Aydın, Osmanlı'nın Son Savaşı, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012.
19 Sözcü, 5 Ekim 2012.
20 Cumhuriyet, 6, 7, 9 Ekim 2012.
23
Ülkemiz tarihçileri arasında özel bir yeri olan, değerli arka
daşım İlber Ortaylı'nın Mustafa Kemal'in Birinci Dünya Savaşına
ilişkin görüşleri üzerine söyledikleri de hiçbir belge ve kanıta da
yanmıyor.
İlber Ortaylı dostumuz,
- Birinci Dünya Savaşında Mustafa Kemal Bey'in "savaşa gir
meye karşı" , "savaşmaktan yana olmadığını" öne sürüyor. 2 1 Kay
nakları incelemeden, desteksiz olarak ısrarla dile getirdiği görüş
budur. Bütün belge ve kanıtlar İlber Ortaylı'yı çürütüyor.
- İkincisi, Dünya Savaşının "dışında kalmanın" mümkün ol
duğu kanısındadır. Bunun için İttihat Terakki hükümetinde " ince
politika yönetecek kadro" göremiyor. 22
- Üçüncüsü "Büyük harbin yıkım getirdiğine" vurgu yapıyor. 2 3
İlber Ortaylı arkadaşım, tarihi var olan seçenekler içinde tar
tışmıyor. Daha önemlisi, Birinci Dünya Savaşında başlayan vatan
savunmasının devrim getirdiğini saptamıyor.
24
1.3. Olgular
25
Kimilerinin " Enver Paşa Tuzağı" diye karaladıkları olay, Kurtu
luş Savaşımızın başlangıcıdır ve bırakalım Türkiye'nin geleceğini,
dünyanın geleceğini etkilemiştir. Mazlum Milletlerin emperyaliz
me karşı silahlı isyanı orada başlamıştır. Rusya'daki 1917 Şubat
Demokratik Devrimi ve arkasından Ekim Devrimi, Osmanlı Dev
leti 'nin Çanakkale direnişi koşullarında gerçekleşti. Churchill, bu
gerçeğe dikkat çekerek Bolşevik Devriminin Türk direnişine borç
lu olduğunu belirtir. 25
En önemlisi, Birinci Dünya Savaşının Çanakkale, Doğu ve Gü
ney Cephelerinde savaşmış ve arkasından Kurtuluş Savaşımıza
önderlik etmiş olan Mustafa Kemal Paşa'nın tahlil ve değerlen
dirmesidir. Büyük devrimci önder, somut verilere dayanıyor ve
usavurması sağlam. Tarih içindeki doğru siyaseti, bulutların üze
rinde değil, fakat var olan seçenekler arasında buluyor. Mustafa
Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşına girişimiz üzerine altı ayrı yer
de değerlendirmede bulunmuş. Hepsinde vardığı sonuç aynıdır:
26
Osmanlı Devleti Almanya'nın yanında savaşa katılmak zorunday
dı ; başka seçenek yoktu ! Atatürk'ün bu konudaki yazı ve konuş
malarını ilgili bölümde tek tek ele alacağız.
Atatürk'ün tahlilinde bugün açısından en önemli nokta şudur:
Birinci Dünya Savaşına girmemiz, Türkiye'nin bağımsızlığı ve İs
tanbul'u vatan toprağı içinde tutabilmek açısından zorunluydu.
Atatürk ve arkadaşları, Kurtuluş Savaşını Birinci Dünya Savaşının
devamı olarak görmüşlerdir ki, çok yerindedir. Bizim Kurtuluş Sa
vaşımız, 1914'te başlamış ve 1922'de bitmiştir. Unutmayalım, Lo
zan Antlaşması masasında karşımızda Yunanistan ve Ermenistan
değil, Birinci Dünya Savaşındaki düşmanlarımız olan İngiltere ve
Fransa oturuyordu. Rusya ise Sovyet Devrimiyle Mazlum Milletler
safına geçmişti, Lozan'da bizi destekleyen tek ülkeydi.
Atatürk, Dünya Savaşına ilişkin tahlilinde, o zaman öncelikle
Boğazları kapamak zorunda olduğumuzu saptamıştır. Büyük dev
rimciye göre, Boğazlan silahsız olarak kapalı tutmak olanaklı de
ğildi. Kapatılan Boğazları İtilaf Devletleri, silahla açmak isteyecek
lerdi. "Tarafsız" kalmak isteyen Türkiye, düşmansız kalamıyordu;
savaşın şu veya bu aşamasında Boğazlar zorlanacaktı. O zaman da
"tarafsızlık" bir işe yaramayacak, tersine Türkiye kendisini para,
silah, sanayi ve araçlarla destekleyecek müttefikten yoksun kala
caktı.
- İstanbul gizli anlaşmalarla Rus Çarlığına verilmişti.
- İtilaf Devletleri, bir Ermeni cumhuriyeti oluşturma kararı al-
mışlardı.
- Almanya İtilaf Devletlerine karşı savaşıyordu.
Bu koşullarda Mustafa Kemal Paşa'ya göre, bizim Almanya'nın
müttefiki olarak vatanımızı savunmaktan başka bir çaremiz yok
tu. O çare, bizi bağımsızlığa ve Cumhuriyete ulaştırdı.
Bilir bilmez Talat Paşa ve Enver Paşa' lara ileri geri laf söyle
yenlerin usavurmalarında, Atatürk'ün saptadığı bu olgulara rast
lanmıyor. Yıllardır neoliberal ve şeriatçı hurafelerle dolduruşa
27
getirilen aydınlarımız, İttihat Terakki 'ye veryansın etmekte birbir
leriyle yarışıyorlar.
1. Birinci Dünya Savaşı gerçekleri Türkiye açısından şöyle özet
lenebilir:
2. Birinci Dünya Savaşı, her iki blokta yer alan emperyalist
devletler açısından paylaşım savaşıydı.
Savaşın başlıca nedeni, Osmanlı Devleti topraklarının payla
şılmasıydı. Bu nedenle savaşın dışında kalma olanağı bulunma
yan, tarafsızlık seçeneği olmayan tek ülke varsa, o da Osmanlı
Devleti 'ydi.
3. Türkiye'nin savaşın dışında kalamayacağını Mustafa Kemal
de altı ayrı tarihte ve yerde nedenlerini açıklayarak saptadı.
4. İngiltere, Fransa ve Rus Çarlığı, Türkiye'yi paylaşmak için
aralarında gizli ve açık anlaşmalar yapmışlardı. Onlarla savaş ka
çınılmazdı.
5. Savaş, Osmanlı Devleti (Türkiye) açısından vatan savunma
sıydı. Bunu Lenin ve zamanın bilimsel sosyalistleri önemle sap
tadılar. Türkiye 'nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması,
her alanda milli politikaların uygulanmasını zorunlu kıldı.
6. Almanya da en sonunda Türkiye'yi denetim altına almak ve
sömürgeleştirmek istiyordu. Ancak o koşullarda Türkiye'nin İtilaf
Devletlerine karşı kendisini savunmasını destekliyordu.
7. İttihatçı hükümet, savaş öncesinde İngiltere, Fransa ve Rus
ya'yla anlaşmak için büyük gayret gösterdi. Talat Paşa, ayaklarına
kadar gitti. Ancak İtilaf emperyalistleri, Osmanlı Devleti'ni parça
layacaklarını gizlemiyorlardı. Bu koşullarda Osmanlı Devleti 'nin,
savaşta Almanya'yla ittifak yapması kaçınılmazdı. Ancak hükü
met, Alman güdümüne bağlanmakla ve zamanlamadaki yanlışla
rıyla ciddi hatalar yaptı.
8. Osmanlı Devleti'ni savaşa Enver Paşa'nın bir tertiple sok
tuğu iddiaları desteksizdir. Feroz Ahmad, bu iddiaların " ikincil
kaynaklara dayanan hatıralar" olduğunu belirtir. Osmanlı bükü-
28
meti, savaşa girmemek için çaba göstermiş; fakat Almanya ittifakı
feshetme tehdidi yöneltince müttefiksiz kalma kaygısıyla savaşa
girmek zorunda kalmıştır. Resmi belgeler, Almanya'dan alınan Ya
vuz ve Midilli zırhlıların da katıldığı, Rus filosuna karşı Karadeniz
baskınının Türk-Alman komutanlarının ortak kararıyla planlandı
ğını ve uygulandığını kanıtlıyor. Harekatın amacı " Karadeniz'de
savaş üstünlüğünü ele geçirmek" diye belirlenmiştir.
9. Savaşa Turan hayalleriyle girildiği de yaygın uydurmalardan
biridir. Başka çalışmalar yanında Mustafa Aksakal'ın Harbi Umu
mi Eşiğinde Osmanlı adlı özenli çalışması, Türk ve Alman arşivle
rine dayanarak bu hurafeyi çürütmektedir. 2 6
10. Enver Paşa'nın ·�1man taşeronu" olduğu görüşü yanlıştır.
Almanya'yla ittifakın ölçülerinin kaçırıldığı ve bağımsızlığa ge
reken özenin gösterilmediği doğrudur. Ancak vatanseverlikleri
tartışılmaz olan İttihat Terakki önderlerinin Almanya'yla ilişkileri
" taşeronluk" şeklinde yaftalanamaz. Bu konuda Mustafa Kemal
Paşa'nın Eylül 1917'de Suriye Cephesi'nden Talat ve Enver Paşala
ra yazdığı mektup tarihsel önemdedir. 27
11. İstiklal Savaşımız, Birinci Dünya Savaşının devamıdır.
Hepsi tek bir savaştır. Türkiye' nin Kurtuluş Savaşı 1914 yılında
başladı, 1922'de zaferle ve devrimle sonuçlandı.
12. Savaşın yıkım getirdiği gerçektir; ama savaş yalnız yıkım
getirmedi; devrimi de getirdi. Dünya Savaşındaki vatan savun
mamız, Kemalist Devrimin ilk çarpışmasıydı. Çanakkale direnişi
olmasa, 30 Ağustos 1922 zaferi olmazdı. E. Org. Ergin Saygun'un
da saptadığı gibi "Türk milletinin kaderini belirleyen ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulmasında mihenk taşı olan üç nokta vardır:
Çanakkale, Sakarya, Kocatepe. " 2 8
26 Mustafa Aksakal, Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı-Osmanlı Devleti Son
Savaşına Nasıl Girdi?, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010.
27 Bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül
2014, s.120 vd.
28 Ergin Saygun, Türk Ordusuna Balyoz, 22. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ekim 2012, s.29.
29
13. 1908 Devrimine önderlik eden ve 1913 yılında iktidarı tam
olarak eline geçiren İttihat Terakki, Dünya Savaşı öncesinde Or
dunun komuta kademesini gençleştirdi, Osmanlı halkını devrim
ci milliyetçilikle birleştirdi ve ayağa kaldırdı, Kemalist Devrimin
yolunu açtı. Sadi Somuncuoğlu, bu konuda yerinde saptamalarda
bulunuyor. 29
14. Türkiye' nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması,
dünyada devrimler çağını açan süreci belirledi; 1917 Şubat'ında
Rus Demokratik Devriminin ve arkasından 1917 Ekim Devriminin
şartlarının oluşmasındaki payı belirleyicidir.
15. Birinci Dünya Savaşında vatan savunmamızla başlayan
milli devrim, 23 Nisan 1920 günü Anadolu'da iktidarı ele geçirerek
tarihsel atağını yaptı. Cumhuriyeti Ankara'da fiilen kurarak ikti
darı kazananlar, Meşrutiyetle kurtaramadıkları vatanı Cumhuri
yetle kurtardılar. Kurtuluş Savaşı Cumhuriyeti getirmedi ; tersine
Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşını kazandı. Birinci Dünya Savaşında
ki direniş olmasa, Cumhuriyetin kuruluşu ve bağımsızlık gecikirdi.
16. İttihatçıların kimler olduğunu, Hüseyin Cahit Yalçın'dan
dinleyelim:
29 Sadi Somuncuoğlu, " Neden, Çanakkale Zafer, Balkan Hezimet? " , Yeniçağ,
19 Mart 2011.
30 Hatıralarından özetleyen Sadi Somuncuoğlu, agy.
30
2
31
Emperyalist devletlerin savaştaki amaçlarını somut olarak in
celeyecek olursak:
Almanya, rakip İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerini ele geçir
mek, Rusya'dan Ukrayna'yı, Polonya'yı ve Baltık ülkelerini kopar
mak peşindeydi. Berlin'in hedefleri arasında, Türkiye'yi denetim
altına almak ve Bağdat demiryoluyla uzandığı Ortadoğu'da İngilte
re'nin ayağını kaydırarak kendi hakimiyetini kurmak da vardı.
İngiltere' nin başlıca amacı, yükselen Alman emperyalizmini
bertaraf etmek, Mısır'daki üstünlüğünü sağlamlaştırmak ve Or
tadoğu' nun petrol bölgeleri ile Filistin' i Osmanlı Devleti'nden al
maktı.
Fransa da İngiltere'ye benzer konumdaydı; Almanya'nın önünü
kesmek yanında petrol bölgelerine bakim olmak için savaşıyordu.
Rusya' nın başlıca amacı, Boğazları ve İstanbul'u ele geçirerek
Akdeniz'e inmek, Osmanlı Devleti ' nin paylaşılmasından aslan
payını kaparak aynı zamanda Doğu Anadolu'yu topraklarına kat
mak ve Avusturya-Macaristan'ın elindeki Galiçya'yı almaktı.
Savaş sırasında, Avrupa'nın sosyalist partileri arasında iki
politika ortaya çıktı. Kautsky ve Plehanov gibi İkinci Enternasyo
nal 'e bakim olan "sosyal emperyalistler" , kendi emperyalist dev
letlerinin savaş politikalarını desteklediler. Lenin'le birlikte hare
ket eden az sayıda sosyalist parti ve grup ise her iki emperyalist
kampın paylaşım savaşı yürüttüğünü saptadılar ve emperyalistler
arasında tercihte bulunmadılar; yalnızca Türkiye gibi Ezilen Dün
ya ülkelerinin vatan savunması için yürüttükleri savaşları destek
lediler.
Lenin ve arkadaşları, 1789-1871 döneminde milli devletlerin
kurulmasına yol açan savaşlar ile 1914'te başlayan emperyalist
paylaşım savaşını dikkatle birbirinden ayırdılar. Milli savaşlar,
feodal mutlakıyete karşıydı veya yabancı baskının yıkılması için
di; bu nedenle milli burjuvazinin ilericiliğini temsil ediyordu. Bu
savaşlar, haklıydı ve anavatan savunması kapsamındaydı; çün-
32
kü feodalizmin yıkılmasına ve milletlerin oluşmasına hizmet et
mişlerdi.31 Paylaşım savaşı ise tam tersine Türkiye, İran, Çin gibi
Ezilen Dünya ülkelerini sömürgeleştirme politikasının eseriydi ve
milletleşme sürecinin önünü kesiyordu.
33
19. yüzyılın sonlarına doğru kapitalizmin emperyalizm aşaması
na girmesinden sonra, büyük devletlerin öncelikli gündemleri, eski
feodal imparatorlukların, bu arada Osmanlı'nın paylaşılmasıdır.
20. yüzyılın başlarında dünyanın iki kampa bölünmesi olgusu
iyice berraklaştı. Kendi aralarında üstünlük kapışması içinde olan
az sayıda büyük devlet, Ezenler Kampını oluşturdu. Dünyanın sö
mürgeler ve yarı-sömürgelerde yaşayan halkları ise Ezilen Dünya
yı meydana getirdiler. ABD'nin arka bahçesindeki devlet benzeri
Latin Amerika ülkelerini bir kenara bırakırsak o dönemde Ezilen
Dünyada devleti olan üç ülke kalmıştı : Eski imparatorluklar olan
Çin, İran ve Osmanlı Devleti. Onlar da içine düştükleri ekonomik
bağımlılığa paralel olarak hızla siyasal bağımsızlıklarını yitiriyor,
sömürge olmaya gidiyorlardı. Bu ülkeler, birden fazla emperya
listin rekabeti nedeniyle henüz tek bir büyük devletin tam tekeli
altına girmemişlerdi; ancak süreç bu yöndeydi.
Emperyalistler, Türkiye'nin, İran'ın ve Çin'in paylaşılması için
hem rekabet halindeydiler hem de aralarında anlaşmalar yapıyor
lardı. İtilaf Devletlerini oluşturan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın
amacı, ellerindeki sömürgeleri korumak ve Osmanlı Devleti'nin par
çalanmasından en büyük payı koparmaktı. İngiltere ve Fransa'nın
gözü, özellikle Arapların yaşadığı petrol bölgelerinde, Musul'da ve
Kafkaslar'daydı. Rusya'mn beklediği pay, Boğazlar, Galiçya, Erme
nistan ve Kürdistan'dı. Savaşta Osmanlı'nın müttefiki konumunda
olan Almanya'nın amacı, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerini ele
geçirmek yanında, Osmanlı üzerinde tam tekel kurmaktı.34
Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve paylaşılması, denebilir
ki Birinci Dünya Savaşı gündeminin başında yer alıyordu. Savaşın
Osmanlı topraklarım paylaşma amacıyla yürütüldüğünü elbette
herkesten önce Türk devrimcileri saptadılar. Mustafa Kemal Pa
şa'nın bu konudaki tahlilleri biliniyor.35 İleriki bölümlerde geniş
34 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, s.39 vd, 54 vd, 119 vd.
35 Akt. Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, yay. haz. Osman Selim
Kocahanoğlu, ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001, s.214 vd.
34
olarak inceleyeceğiz. Yusuf Akçura da "Harbi Umumi'nin Osmanlı
memleketini taksim için açıldığı"nı 26 Nisan 1337 (Miladi takvimle
1921) günü belirtiyordu.3 6
Siyaset ve bilim dünyasında, savaşın nedenleri üzerine söyle
nen ve yazılanlara baktığımız zaman, hep Osmanlı topraklarının
vurgulandığı görülmektedir. Örneğin Lenin ve Stalin gibi devrim
ci önderler, savaşın amacını "Türkiye'nin yağmalanması" , "Türki
ye'nin paylaşılması" , "Türkiye 'nin boyunduruk altına alınması" ,
"Türkiye gibi bağımsız ülkelerin ortadan kaldırılması", "Türki
ye'nin işgali" saptamalarıyla açıkladılar.37
Paul Rohrbach ve Rudbrick gibi dönemin önemli Alman siya
setçileri ve iktisatçıları da bu görüşü paylaşırlar. Yalnız onlar de
ğil, İngiliz, Fransız ve Rus strateji uzmanları da aynı görüştedir.
Helfferich'in, Der Weltkrieg (Dünya Savaşı) adlı kitabında belirt
tiği gibi bu savaş, Osmanlı Devleti için "varlık yokluk savaşı"ydı.38
Savaşın Osmanlı topraklarını paylaşmak için çıktığı ta Çin'den
görülüyordu. Çin Demokratik Devriminin önderi Sun Yat-sen bu
saptamayı yapıyordu.39
Nitekim Birinci Dünya Savaşının sonunda, Osmanlı Devleti
parçalandı ve işgale uğradı. Komünist Enternasyonal, 5 Mart 1920
günü Türkiye'nin karşılaştığı durumu şöyle özetliyordu:
35
2.3. Osmanlı Topraklarını Paylaşma Anlaşmaları
36
müttefiklerine başvurdu. Rusya, İngiltere ve Fransa arasında kar
şılıklı notalar sonucu ortaya bir anlaşma demeti çıktı. Gizli anlaş
maya göre, İngiltere ve Fransa, Boğazları Rusya'ya vermeyi kabul
ettiler.
37
2.3.5. Saint-]ean de Maurienne Anlaşması (19 Nisan 1917)43
38
verdiler. Lloyd George, Türkiye'yi, başkenti İstanbul'dan ve ço
ğunluğu Türk olan Anadolu ve Trakya'dan yoksun bırakmak ama
cıyla savaşmadıklarını söylüyordu.45
İngiltere, bu manevraya girişmek zorundaydı. Çünkü 1917 son
baharında Rusya emekçileri, Büyük Ekim Devrimini gerçekleştir
miş ve Lenin'in başkanlığında Sovyet hükümetini kurmuşlardı.
Rusya'daki devrimci hükümet Osmanlı Devleti 'nin de içinde bu
lunduğu İttifak Devletlerine derhal ateşkes önerisinde bulunmuş
ve barış çağrısı yapmıştı. 22 Aralık 1917 günü Brest-Litovsk barış
görüşmeleri başlamıştı. Bu koşullarda Lloyd George ve Curzon'un
açıklamaları, ufukta gözüken Türkiye -Sovyet Rusya dostluğunu
bozmaya yönelik bir çıkıştı. Kaldı ki İngiliz yetkililerinin bu ifa
deleri, Türklerin çoğunluk olduğu Anadolu ve Trakya toprakları
dışındaki alanların paylaşımını reddetmiyordu.
45 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele, c.1, 2. basım, AKDTY K Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1987, s.2; Selahattin Tansel, age, s.154.
46 16 Eylül 1919'da İstanbul Türk Ocağı' nda söylenmiş olan nutuk için bkz.
"Cihan Harbi'ne İştirakimiz ve İstikbalimiz" , Siyaset ve İktisat Hakkında
Birkaç Hitabe ve Makale, İstanbul, 1924, s.7-20. Ayrıca bkz. Yusuf Akçura, Türk
Devriminin Programı, Programı, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2017, s.33-
40.
39
Lenin, 1915 yılında " İran ya da Çin'in Rusya ya da İngiltere'ye
karşı, Türkiye'nin Almanya ya da Rusya'ya karşı, Arnavutluk'un
Avusturya ya da İtalya'ya karşı" savaşının " anavatan savunması"
olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyordu.47 " Her sosyalist,
ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin ; ezen, köleci, soyguncu 'bü
yük' devlete karşı kazanacağı zaferi sevgiyle karşılar"dı. 48
Bu tahlil ışığında Lenin ve arkadaşları, savaş boyunca Rusya,
İngiltere ve Fransa'ya sürekli olarak "Türkiye'yi yağmalamaktan
vazgeçin", "Türkiye topraklarından çıkın" çağrıları yaptılar.49
Zamanın devrimcileri Türkiye'yi savunurken, çok ilginçtir,
Türkiye ' nin Mazlumlar Dünyasında yer aldığını görmeyen Hay
darhanov adlı bir Müslüman, hem de Baku Doğu Halkları Kong
resi 'nde, Türkiye' nin de emperyalist amaçlar için savaştığım söy
leyebiliyordu:
40
Görüldüğü gibi Türkiye'nin Ezilen Dünya ülkesi olduğunu
saptamayanlar, en sonunda, Avrupalı emperyalistlerin Türkiye'yi
paylaşmasını haklı gösteren konumlara düşebiliyorlardı. Bugün
de öyle değil mi? Ayşe Hür, İttihatçıların savaşa "pay kapmak için
girdiğini " söylüyor.51 Bizim kimliksiz ve yüzeysel Solcularımız,
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşında vatan savunması yaptığını
ve bütün dünya devrimcileri tarafından desteklendiğini bir tür
lü kabul etmezler. Çünkü onlar Mazlumlar Dünyasının ve Türki
ye'nin mevzisinde değillerdir. Vatansız kimlikleri yüzünden em
peryalizmin aletleri durumuna düşmüşlerdir.
5ı Ayşe Hür, "ı914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik", Taraf, 18 Eylül 2011.
52 Rohrbach, Münchner Neueste Nachrichten, sayı 280, 4 Nisan 1913'ten akt.
Franz Quadflieg, Russische Expansionspolitik zwischen 1774 und 1914, Berlin,
1914, s.96, 146-147 için bkz. bkz. W. 1. Lenin, "Hefte zum lmperialismus",
Werke, c.49, Dietz Verlag, Berlin, 1970, s.694 vd.
53 Lenin'in Emperyalizm kitabı için aldığı notlar için bkz. V. 1. Lenin, "Quadflieg,
The Russian Policy of Expansion, 1774-1914" , Col/ected Works (Notebooks on
Imperialism), c.39, 2. basım, Progress Publishers, Moskova, 1974, s.673-679.
54 Bu konuda bkz. Mehmet Perinçek, Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2015; Mehmet Perinçek, "Taşnak ve Sovyet Ermenistanı
Kaynaklarında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori, sayı 191, Aralık 2005, s.3 vd;
Mehmet Perinçek, "Sovyet Kaynaklarında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori,
sayı ı83, Nisan 2005, s.17 vd. Yine bkz. General G. Korganoff, La Participation
des Amıeniens a la Guerre Mondiale sur le Front du Caucase (1914-1918)
(Ermenilerin Kafkas Cephesi'nde Dünya Savaşı'na Katılımı), Massis Editions,
Paris, 1927.
41
Nitekim savaşın hemen başında Ermeni silahlı birlikleri, Os
manlı ordusuna karşı harekete geçirildi. Çoğunlukla Taşnak Par
tisi 'nin örgütlediği bu birlikler, Rus ordularında ve ayrıca Osmanlı
ordusunun cephe gerisinde savaştılar. Osmanlı ülkesinin Doğu ve
Batı Cephesi arasındaki bağlantıları, demiryollarını, haberleşme
hatlarını kestiler ve sabotajlar yaptılar. Dahası şehirlerde ayak
lanmalar örgütlediler, erkeklerinin çoğu cephelerde olan Türk ve
Kürt köylerinde terör yaptılar, Müslüman halkı katlettiler veya
yaşadıkları topraklarından sürerek etnik temizliğe başladılar. Bu
gerçekleri, Kaçaznuni gibi Ermeni devlet adamları ve Lalayan gibi
Ermeni tarihçileri de saptamışlardır.55
Yine Ermeni ve Rus belgelerinin de kanıtladığı üzere, Ermeni
örgütleri, İtilaf Devletlerinin savaş planları içinde hareket ediyor
lardı. Bu örgütler, İngiliz ve Fransızların Çanakkale kara harekatı
nın hemen öncesinde, 15 Nisan 1915 günü Van ayaklanmasını baş
lattılar. Arkasından 18 Nisan'da Bitlis ve 20 Nisan'da tekrar Van'da
kanlı ayaklanmalar sahnelediler. 25 Nisan 1915 günü İngiliz ve
Fransız birliklerinin Gelibolu yarımadasına çıkmasından hemen
sonra, Rus ve Ermeni birlikleri Mayıs ortasında Van'a girdiler. Öte
yandan Rusya'nın İstanbul Boğazı'nın doğu veya batısına çıkması
tehdidi de vardı. Bu nedenle Osmanlı Devletinin bir ordusu Batı
Karadeniz'de tutuluyordu.
Bu koşullarda tehcir, başka değişle zorla göç ettirme kararı,
vatan savunmasının gereği idi. 27 Mayıs 1915 günü çıkartılan Mu-
55 Bkz. Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, çev. Arif
Acaloğlu, 28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 2014; A. A. Lalayan,
Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü (1914-1923), çev. Kayhan Yükseler, 4.
basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2012; S. G. Pirıımyan, Diasporadaki
Taşnaklar, çev. Kayhan Yükseler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2007; A.
B. Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akım/an, çev. Arif Acaloğlu, 3. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Temmuz 2007; Çarlık Polis Raporlannda Taşnaklar, çev.
Kayhan Yükseler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 2007; Mehmet Perinçek,
Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması, 5. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2014; L. M. Bolhovitinov, 11 Aralık Resmi
Ermeni Raporu/11 Aralık 1915, yay. haz. Mehmet Perinçek, 5. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Kasım 2014.
42
vakkat Kanun'la (Geçici Yasa) orduya tehcir yetkisi verildi. Savaş
cephelerinin geri hatlarındaki Ermeniler için tehcir kararı alınma
sı zorunlu bir savaş önlemiydi. Denebilir ki bu karar olmasaydı,
Kurtuluş Savaşımız zafere ulaşamazdı. Atatürk'ün 1919 yılında
Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak, Doğuda yaratılan daya
nakla İzmir'i kurtarması, bu sayede mümkün olmuştur. Ermenis
tan'ın ilk başbakanı Kaçaznuni de aynı gerçeği çarpıcı ifadelerle
saptıyor:
56 Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, s.32 vd.
43
Yaşanan büyük felaketlerden ve kırımlardan sorumlu olanlar
vardır; suçlular vardır. Onlar, emperyalistlerdir ve onların ateşe sür
dükleri kuvvetlerdir. Osmanlı Devleti'nin kamu görevlileri içinde Er
menilere karşı suç işleyenler yargılandılar ve cezalandırıldılar.
Talat Paşa, savaş sonrası gittiği Avrupa'da yaptığı görüşme
lerde ve hatıralarında, Ermeni meselesini ve tehcir olayını büyük
devletlere karşı vatan savunması açısından değerlendirir.
Ermenilere karşı uygulamalar, düşman devletler tarafından
psikolojik savaş malzemesi olarak kullanılmıştır. Her savaşta
olduğu gibi "gerçekler" yeniden üretilmiş ve piyasaya sürülmüş
tür. Bu konuda özellikle ABD'nin İstanbul 'daki eski Büyükelçisi
Morgenthau'nun marifetlerini Talat Paşa da anlatır. Örneğin şehit
edilmeden kısa süre önce, bir Sovyet istihbarat görevlisiyle yaptı
ğı görüşmede, ABD Büyükelçisi' nin savaş koşullarında imal ettiği
"iftiralara" değinerek, Türkiye'de bir "şarlatan" olarak görüldüğü
nü vurgular.57
Tehcir konusunda tavır, bir bakıma Türkiye' nin Kurtuluş Sava
şının yanında veya karşısında olmaktır. Bu açıdan sorun, emper
yalizme karşı mücadele konusuyla ilgilidir. Kurtuluş Savaşımız,
Ekim Devrimiyle birlikte 20. yüzyıl tarihinin yönünü değiştirmiş,
emperyalizme karşı devrimler çağını açmıştır.
44
3
45
3.2. Osmanlı Devleti Savaşın Dışında Kalabilir miydi?
Aslında tartışmayı tek bir soruyla kestirip atmak mümkündür:
Osmanlı Devleti, kendi topraklarının paylaşılması için çıkan bir
savaşın dışında kalabilir miydi?
Bu sorunun yanıtını zamanın somut koşulları içinde ve somut
seçeneklerini masaya yatırarak vermek gerekir. Savaşın iki tarafı
vardı. Bu taraflardan hem İtilaf Devletleri hem de İttifak Devletle
ri Osmanlı mirasından pay koparmak istiyorlardı. Savaşa katılan
beş büyük devletin beşi de emperyalistti. Ancak Çarlık Rusya'sın
dan gelen tehdit "daha yakın ve daha acil "di.58 Savaşın bütün ta
rafları bilmekteydi ki savaşın şu veya bu aşamasında Rusya İstan
bul'u ele geçirmek için saldırıya geçecekti.59
Batılı büyük devletler ve Çarlık Rusya'sı, Osmanlı Devleti'ni
paylaşmak için, 1908'de Reval'den başlayarak gizli anlaşmalar
yapmışlardı. 60
Bu tehdidi Atatürk, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'nın aktardığına
göre, şöyle saptamıştı :
58 Yusuf Hikmet Bayur, Türk lnkılıi.bı Tarihi, c.3, kısım 1, 2. basım, Türk Tarih
Kurumu Yayınlan, Ankara, 1983, s.268.
59 Balkan Savaşı'ndan başlayarak Çarlık Rusya'sının Boğazları ele geçirme ta
sarı ve çabaları konusunda bkz. Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s.171 vd.
60 Gizli Anlaşmalar için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda
Kürt Politikası, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s.24 vd.
61 Atatürk'ten akt. Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge" (yay.
haz. Gürbüz D. Tüfekçi), Kavram, Ocak 1998, s.96 vd.
46
Atatürk'ün saptadığı gibi İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı
Devleti' ne saldırmalarının nedeni "rakibinden daha fazla parça
koparmak"tı. Osmanlı Devleti Almanya'nın yanında savaşa girse
de girmese de bu "parçaların koparılması" harekatıyla yüz yüze
gelecekti.
Tehdit öncelikle ve yakıcı olarak Çarlık Rusya'sından geliyor
du. Rus ordusunun İstanbul Boğazı'na çıkarma için yaptığı ha
zırlıklar tamamlanmıştı bile. Boğazları İşgal Komisyonu 14 Ocak
1914 tarihinde St. Petersburg'da kurulmuş ve 8 Şubat günü işe
başlamıştı. 23 Mart'ta onaylanan plana göre, Kırım ve Ukrayna'da
bulunan 7. ve 8. Kolordulara Boğazları işgal görevi verilmiş, bu
harekat için gerekli nakliye ve savaş filoları belirlenmişti.
Osmanlı hükümetinin bütün kaygı ve telaşı, Rus saldırısına
karşı koyabilmekti. Bu amaçla iki modern zırhlının alınması için
İngiltere 'yle sözleşme yapılmıştı. Sultan Osman ve Reşadiye adı
verilen bu zırhlıların bedeli olan 7,5 milyon altın peşin olarak
ödenmişti. İngiltere, Temmuz'da hazır olan gemileri teslim etmi
yordu. 2 Ağustos 1914 günü yapılacak bayrak töreninden iki saat
önce, İngiltere gemilere el koyduğunu resmen açıkladı ve öden
miş olan 7,5 milyon altını geri vermedi. Kazım Karabekir Paşa, bu
gemilerin bir tarafsızlık anlaşmasıyla Osmanlı Devleti ' ne verilme
si durumunda, Almanlarla ittifaka ve Alman savaş gemilerine ge
rek kalmayacağı görüşündedir. 62
Mustafa Kemal Paşa da biraz ilerde göreceğimiz gibi, Osman
lı Devleti 'nin Almanya tarafında savaşa girmesinin nedenlerini
açıklarken İngilizlerin bu tutumuna da değinir. İngiltere 'den ge
mileri alamayan Osmanlı Devleti, iki Alman zırhlısının Boğazlar
dan geçmesini nimet saymıştı. Böylece Rus saldırısına karşı Os
manlı donanması güçlendirilmiş oluyordu.
Osmanlı yöneticileri, bu arada İtilaf Devletleriyle ittifak kur
mak için çeşitli girişimlerde bulundular. Talat Paşa, Rus Çarı il.
62 Akt. M. Tanju Akad, "Birinci Dünya Savaşı'na Nasıl Girdik?" , Popüler Tarih,
sayı 6, Kasım 2000, s.47.
47
Nikola ve Hariciye Nazırı Sazonov'la görüşmek için Mayıs 1914'te
Kırım'a gitti. Sazonov, Talat Paşa'nın ittifak önerisini alaylı bir şe
kilde gülerek karşılıyordu. 63 Bahriye Nazırı Cemal Paşa, 20 Tem
muz 1914 günü Fransızlarla görüşüyor, Cavit Bey ise İngilizlerle
görüşme olanakları arıyordu. Ancak bütün kapılar yüzlerine ka
patıldı. Osmanlı hükümetinin İtilaf Devletleriyle anlaşma ve hatta
birlikte savaşma girişimleri sonuçsuz bırakıldı. Bu durumda Os
manlı Devleti " istiklalini kurtarma, varlığını koruma" sorunuyla
karşı karşıya kaldı. Bunu ancak İttifak Devletleriyle ittifak ederek
yapabilirdi. 64
Savaş başlarken ve sonrasında Türk Ordusunda savaşan Al
man generallerinden Baron Kress von Kressenstein da aynı sapta
mada bulunuyor ve Enver ve Talat Paşaların Türkiye adına cesur
bir değerlendirme yaptığına işaret ediyor:
48
"Türkiye ya kendini imhaya karar vermiş kuvvetlere kar
şı savaşmakta olan Merkezi Hükümetlere [İttifak Devlet
leri] katılmak ya da ellerini bağlayarak kendi akıbetine
karar verilmesini beklemek şıklarından birini seçmek
zorundaydı. " 66
Yusuf Akçura'nın dediği gibi " kavga bizim yorgan üzerine olur
ken Devleti Osmaniye'nin tarafsız kalması mümkün değildi " . Bu
durumda "Cihan Cengine" karışmamız zc:irunluydu. 67
49
" ( ... ) eğer harbe katılmamış olsaydık veya hiç değilse ka
tıldığımız halde kuvvetlerimizi haris emeller uğrunda har
cayacağımıza, akıllıca, halihazırdaki sınırlar dahilinde
topraklarımızı müdafaa etmek üzere kullanmış olsaydık,
durumumuz hala mağlup insanlarınki olmakla beraber,
şimdiki vaziyetten farklı olacaktı. " 6 8
50
- 24 Nisan 1921 günü Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesinde
yayımlanan görüşmesi.
- Yunus Nadi'ye söyledikleri.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişinin zo
runlu olduğunu, yalnız belli bir gruba değil, bütün taraflara ve
kamuoyuna söylemiştir. Görüşlerini açıkça belirttiği muhatapları
şunlardır:
- İstanbul hükümeti (Harbiye Nazırı'na yazısı).
- Eski İttihat Terakki Partisi hükümeti yetkilileri (Talat Paşa'ya
mektubu) .
- Büyük Millet Meclisi üyeleri (Meclis' teki 24 Nisan 1920
konuşması) .
- Kamuoyu (3 Ocak 1920 günü Ankara'da yaptığı konuşma ve
24 Nisan 1921 tarihli Hakimiyeti Milliye'de yayımlanan görüşme).
- İngiliz, Fransız, İtalyan siyasi ve askeri ricali (Talat Paşa'ya
mektubunda ve Hakimiyeti Milliye'de yayımlanan görüşmesinde
kendisi belirtiyor) .
Arkadaşları (Yunus Nadi'ye söyledikleri).
Atatürk, altı belgenin altısında da kesin bir dil kullanmaktadır.
Savaşa katılmanın zorunlu olduğu konusunda hiçbir tereddüdü
yoktur; kesin bir kanıya sahiptir. Ayrıca bu görüşün Milli Kuvvet
ler tarafından açıkça ve mertçe savunulmasını da istemektedir.
Dahası Atatürk, bu açık ve kesin tutumu, yalnız hakikat adına
değil, siyaset adına, başka deyişle Kurtuluş Savaşımızı başarmak
için de gerekli görmektedir.
Atatürk'ün Cihan Savaşına girmeyi zorunlu gördüğünü seçkin
bilim insanlarımız da belirtmişlerdir. Örneğin Tarık Zafer Tunaya
şu saptamada bulunur:
51
tarafsız) kalamazdı. Eleştirilecek noktalar, zamanlama ve
yönetim sorunları olabilirdi. Ama bu kusurları ['hususlar'
olmalı-DP] , Osmanlı'yı savaş dışında tutmaya yetmezdi. " 70
70 Tarık Zafer Tunaya, insan Derisiyle Kaplı Anayasa, 2. basım, Arda Yayınları,
İstanbul, 1988, s.219 vd. Son cümledeki "kusurları" sözcüğünün dizgi ha
tası olduğu anlaşılıyor. "Hususlar" sözcüğü büyük olasılıkla elyazısından
yanlış okunmuş olmalı. Nitekim Tarık Zafer Tunaya hocamızın devamında
Atatürk'ün görüşünün Yunus Nadi'nin de taraf olduğu bir polemiğe konu ol
duğunu belirmektedir ki Yunus Nadi o polemikte Atatürk'e gönderme yaptığı
alıntıda "hususlar" sözcüğünü kullanıyor. Bkz. aşağıda 3.3.6. başlık.
52
harp ilanı ile beraber bizim harbe girmemizden daha dört
ay evvel tamamen Osmanlı hükümeti zararına bir Ermenis
tan cumhuriyeti teşkiline karar verdiklerini ilan eylemiş ol
maları ve hatta Bolşeviklerin yayınladığı gizli anlaşmalar
dan anlaşıldığına göre, İstanbul 'un Çarlık Rusya'sına vaat
edilmiş olması, harbe İtilaf Devletleri aleyhine girmekliğin
kaçınılması imkansız olduğunu gösterir açık delillerdendir.
Bir de İngiltere ve Fransa' nın, kendisine İstanbul 'u vaat ey
ledikleri Rusya dururken, uğursuz Balkan Harbi'nden son
ra hiçbir askeri kıymet ve milli mevcudiyet atfeylemedik
leri milletimizi, kendilerine iltihak eylemiş farz etsek bile,
tercih edeceğini tasavvur eylemek elbette doğru olamaz.
Harbe girmekliğimizi bir hıyanet kabul etmek ve koca bir
milleti dört beş kişinin oyuncağı olacak derecede saymak,
fikrimizce lehimizde bir fayda sağlamak şöyle dursun, bi
lakis düşük Ferit Paşa'nın Paris'te Avrupa'dan merhamet
dilenmek hastalıklı fikirleriyle ortaya koyduğu alçakça be
yanatına Klemanso'nun [Fransa Başbakanı Clemenceau]
vermiş olduğu hakarete bulaştırılmış cevabın maazallah
bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Dolayısıyla merda
ne bir surette hakikati söylemek ve kahramanca harp eden
bu koca milletin mağlubiyetinin zaruri neticelerine katlan
makla beraber, hareketin cinayet görülmesini ve bu yüzden
ithamını ve cezalandırılmasını kabul etmemek en sağlam
ve en hayırlı bir prensip kabul olunabilir.
71 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.254 vd. ; c.8, 3. basım, Kaynak Yayınlan,
İstanbul, Nisan 2oı2, s.54-55.
53
3.3.2. Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara 'daki Konuşması
72 Hüsrev Gerede'nin Anıları, yay. haz. Sami Önal, 2. basım, Literatür Yayınları,
İstanbul, Kasım 2002, s.155.
73 Age, s.175 vd.
74 Age, s.175 vd.
54
ve bundan dolayı harp mesulü aramak mantıksız olduğu
nu, genel olarak Kanunu Esasi hükümlerine aykırı hareket
edilmiş ise, bu şekilde hareket eden kabineleri meydana çı
karmak ve haklarında kanuni hükümleri tatbik etmek için
Mütareke'den evvel, Balkan Harbi'nden ve Mütareke'den
bugüne kadar, iktidar mevkiine geçen kabineleri nazarı
dikkate almak lazım geleceğini ifade ediyorum. İşbu görüş
lerimi benden Harbi Umumi 'yi ilan eden kabine ve Harbi
Umumi'ye girme ve Alman taraftarlığı aleyhinde resmen
beyanatta bulunmamı talep etmiş olan hükümete karşı res
men, görüşlerimi, sebeplerini söyleyerek müdafaa ettim.
Yabancılarla dahi münasebetlerimde aynı görüşlerin mü
dafaasını lüzumlu gördüm. "75
55
" ( . .. ) benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir mil
letin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düş
manıyım. Mesela: Harbi Umumi yerküre üzerinde infilak
ettiği zaman, coğrafi vaziyet, tarihi vakalar ve siyasi denge
nin zorlamaları karşısında tarafsızlığı muhafazaya imkan
olmaması yüzünden Almanların bulunduğu zümreye dahil
olduk; Almanlarla dost olduk. Almanlar memleketimize,
ordumuza ve hükümetimize kadar girdiler: Bunların hep
sini hoş gördük; fakat Almanlardan bazıları haysiyet ve
bağımsızlığımızı ihlal eden vaziyet ve tavır almaya başla
dıkları dakikada en evvel ve hemen, hiçbir kayıt ve şarta
bakmaksızın ruhen ve hatta fiilen isyan ettim. ( ... ) İstan
bul'da İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasi ve askeri ricalinden
bazılarıyla vuku bulan münasebetlerimde ve görüşmele
rimde daima samimiyetle bu fikirleri söylüyor ve diyordum
ki: ' Harbe girmek ve harbe girdikten sonra Müttefikler züm
resine dahil olmak bizim için zaruri idi. Çünkü tarafsız bı
rakmazdınız. Çar Rusya'sı sizin tarafta idi. "'77
56
3.3.7. Atatürk'ün İstiklıil Savaşı Sonrasındaki Belirsiz İfadeleri
57
Yukarda değindiğimiz üzere Hüsrev Gerede'nin anlatımları
da Mustafa Kemal Paşa'nın savaşa katılmayı kaçınılmaz gördüğü
saptamasını doğrulamaktadır. 82
58
tine teslim olmak" , " fırtınada paçavraya sarılmak" , " terk edilmiş
ve tek başına kalmak" anlamlarına geldiğini çok güzel açıklarlar. 83
83 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, s.208 ve David Stevenson, The First
World War and Intemational Politics, s.47'den aktaran ve tarafsızlığın olanak
sızlığını açıklayan Altay Cengizer, Adil Hafıza'nın Işığında Osmanlı'nın Son
Savaşı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018, s.440 vd.
59
3.5. Atatürk'ün Silah Arkadaşlanmn Görüşleri
termiyor.
60
iddiası ise hiçbir kanıta dayanmıyor, dahası ciddi değildir. Mus
tafa Kemal Bey, Ekim 1914'te Sofya'daydı ve 25 Ocak 1915 günü
İstanbul'a döndü. İsmet Bey'in bu sırada "yakın istişare" için Sof
ya'ya gittiği, ancak hayal gücüyle ispatlanabilecek bir iddia olu
yor. Dahası Mustafa Kemal Bey, savaş başlayınca, Aralık 1914'te
Sofya'dan Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya yolladığı mektupta
"vatan müdafaasında faal olarak görev almak" istediğini belirti
yordu. 85
Kaldı ki Rusya tehdidi karşısında savaştan kaçınılamayacağı
saptaması, o dönemde asker ve sivil aydınlar arasında oybirliğiyle
paylaşılan bir görüştü. Birkaç örnek verelim.
Talat Paşa'nın savaştan sonra Berlin'de, İngiltere 'nin eski Ba
bıali Elçiliği 'ndeki ataşelerinden Aubrey Herbert'e söylediği şu
sözler, savaş öncesi durumumuzu ve Almanlarla ittifakın kaçınıl
mazlığını anlatması açısından çarpıcıdır:
61
Çok dikkat çekicidir. Talat Paşa, İngiliz'e, İttihat Terakki hükü
metinin iki tarafın da kesin zafer sağlayamadığı bir savaştan yana
olduğunu anlatır. İngiltere' nin kazanması, Türkiye'nin paylaşıl
ması anlamına geliyordu. Almanların kazanması ise Türklerin kö
leleştirilmesi sonucunu getirecekti. 87
Rauf Orbay da savaşa girmenin "kesinlikle zorunlu" olduğunu
belirtmektedir:
62
tarihi dostlarımız olan İngilizler ve Fransızların mağlup edilmele
rine yardım etmek için girilmediği gibi, Almanların yıldırım süra
tiyle Belçika'yı aşarak ve asri kaleleri düzleyerek, Fransız toprak
larına girdiğini görünce, herhangi bir yağmadan istifade fikriyle
de girilmedi. " 89
Karargah-ı Umumi Harekat-ı Harbiye Şubesi Müdürü Ali İhsan
(Sabis) Paşa da diğer Osmanlı kurmayları gibi savaşa girmenin
kaçınılmaz olduğu görüşündedir. Öncelikli tehdidin Rusya ol
duğunu saptayan Ali İhsan Paşa'ya göre, Karadeniz'de üstünlük
elde edilmezse İstanbul Boğazı'na yönelik Rus çıkarmasına engel
olunamayacaktır. Bununla birlikte savaşı giriş zamanını belirle
me olanağını elde tutmak, böylece zaman kazanmak gerekiyordu.
1914 yılı Eylül ayı başında Enver Paşa, Genelkurmay'dan gelen,
Karadeniz'de kesin üstünlüğün sağlanması ve Bulgaristan'ın katı
lımıyla Almanya'yla doğrudan bağlantının kurulması koşullarının
gerçekleşmesinden sonra savaşın başlatılması teklifini kabul
etmişti.90
İttihat Terakki Partisi yönetiminde ve hükümetinde bulunan
lar, savaş sonrasındaki sorgulanmalarında, savaşa giriş sürecinde
izlenen siyasetlerin ve alınan kararların doğru olduğunu belirt
mişlerdir. Yalnız Maliye Nazırı Cavit Bey, savaşa girişi bütünüyle
yanlış bulmaktadır.91
Kemalist Devrimin önemli düşünürlerinden Yusuf Akçura,
Türkiye' nin savaşta tarafsız kalmak diye bir seçeneğinin bulun
madığını saptar. Çünkü Akçura'ya göre, savaşın konularından
biri, Osmanlı Devleti 'nin kendisiydi. Rusya, kaçınılmaz olarak
89 Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik, Nasıl idare Ettik,
Kitap ı ve 2, Tecelli Basımevi, lstanbul, ı938, s.73. Kitabın yeni basımı: Birinci
Dünya Savaşı Anılan , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011, s.53, 86.
90 Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralanm, c.1-2, Nehir Yayınları, İstanbul, ı990, s.25 vd.
9ı Sorgulardaki ifadeler ve yargılama konusunda bkz. O. S. Kocahanoğlu,
İttihat Terakki'nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919)/Meclisi Mebusan
Zabıtları, Temel Yayınları, İstanbul, 1998.
63
Osmanlı topraklarına saldıracak ve İstanbul'u alacaktı. Bu koşul
larda Türkiye önünde sonunda İtilaf Devletlerine karşı savaşma
zorunluluğuyla karşı karşıya gelecekti.92
Kurtuluş Savaşının ve Devrimin önder kadrolarından Mahmut
Esat Bozkurt "Almanlarla ittifak yapmak doğru ve yine bu bakım
dan tabiiydi. Nitekim öyle yapıldı" saptamasında bulunur.93
Yusuf Hikmet Bayur da İnkılap Tarihi adlı kapsamlı eserinde,
Rusya'dan gelen tehdidin "daha yakın ve daha acil " olduğunu
saptar ve Almanya'nın yenilgisini geciktirmenin hayati önemine
değinir. Bayur "savaşa elden geldiğince geç katılmak ve elden
geldiğince az yıpranmak gerekirdi" görüşünü savunarak aslında
savaş dışı kalınamayacağını saptayanlardandır.94
92 Yusuf Akçura, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf kalabilir miydi? " , Türk
Tarih Encümeni Mecmuası, sayı 19, c.17 (96), 1 Haziran 1928, s.1-29. Bu yazının
Ahmet Hezarfen tarafından eski Türkçe yazıdan Latin harfli yazıya çevrilmiş
örneği için bkz. Teori, sayı 143, Aralık 2001.
93 Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçirilmiş 7. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014, s.300-301 vd.
94 Yusuf Hikmet Bayur, age, s.268 vd.
95 Celal Bayar, Ben de Yazdım, c.1, Baha Matbaası, İstanbul, 1965, s.117 vd.
64
iki mektubunun ve hatıralarında geçen bazı değerlendirmelerin
yanlış yorumlanmasıdır.
Atatürk, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişinin arifesinde, 1914
yılı Eylül ve Ekim ayında, Sofya'dan Tevfik Rüştü Aras'a ve Salih
Bozok'a yazdığı mektuplarda, Almanya'nın zorluklarına değinmiş
ve bu ülkenin zaferinden "kesinlikle emin olmadığını" belirtmiştir.
Tevfik Rüştü Aras, Atatürk'ün kendisine yazdığı 17 sayfalık
mektubun bazı sayfalarını bir gazete yazarına verdiğini, kendisin
de kalan sayfaları ise Mütareke döneminde yaktığını belirtmekte
dir. Aras'ın gazeteci dostuna verdiği sayfalardan bazı bölümler, 19
Kasım 1918 tarihli Minber gazetesinde yayımlanmıştır. Bu eksik ha
liyle Atatürk'ün Bütün Eserleri nin birinci cildinde yer alan 17 Eylül
'
"Ve böyle mekik gibi bir doğuya bir batıya gide gele Alman
ordusunun hali ne olur?
96 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.l, 7. basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul, Eylül 2015,
s.201.
97 Age, s.201.
65
Tevfik Rüştü Aras, Celal Bayar'a yazdığı mektuptan anlaşıla
cağı üzere, mektubun bazı bölümlerinin Minber gazetesinde ya
yımlandığını bilmiyor. Aras, Mustafa Kemal Paşa'nın savaşa ka
rışmamızı önlemek için, kendisinden girişimlerde bulunmasını
istediğini belirtmektedir. 98
Mustafa Kemal Paşa, Sofya'dan, Tevfik Rüştü Aras'a yazdıkla
rının hemen sonrasında Salih Bozok'a yolladığı mektupta da Al
manların başarısından kesinlikle emin olmadığını daha açık bir
dille belirtmiştir:
66
"Millet ve memleketimin büyük bir mücadeleye hazırlandığı bir
sırada herhangi bir kıtanın başında bulunmak" için Harbiye Ne
zareti 'ne bir yazı yazdığını belirtmektedir. 101
Atatürk, Sofya'da askeri ataşeyken yaptığı bu değerlendirmeye,
1926 yılında Falih Rıfkı Atay'a anılarını anlatırken de değinmiştir:
67
Mustafa Kemal Bey, Osmanlı Devleti' nin savaşa girdiği gün
lerde, 6 Kasım 1914 günü Başkumandanlık Vekaleti Genelkurmay
Başkanı Yarbay İsmail Hakkı Bey'e "gizli ve özel" mektubunda ise
artık biricik düşüncesinin savaştan yüz akıyla çıkmak olduğu gö
rülür:
68
Böyle önemli görevler yapmış ve çok yakınında bulunmuş kimse
lerin Atatürk'ün bu konuda yayımlanmış görüşlerini bilmedikleri
ve araştırmamış oldukları görülüyor.
İkincisi, bu yorumları yapanların, yorumladıkları belgeyi dahi
dikkatle incelemedikleri anlaşılıyor. Osmanlı Devleti'nin Almanla
rın yanında savaşa katılmasının zorunlu olması ile savaşa girme
nin zamanlaması gibi taktik konuları birbirine karıştırıyorlar.
ı04 M. Cemil Bilsel, Lozan, c.ı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül 1998, s.223 vd.
69
İtilaf ve Hürriyet Fırkası yöneticileri ve yandaşları, ezeli düş
manları İttihatçılara karşı suçlamalarını, özellikle Birinci Dünya
Savaşına girme eylemine dayandırdılar. Dinci gericiler de o zama
nın ilericiliğini temsil eden İttihatçılara karşı kindar bir düşman
lık içindeydiler. Savaşa girilmesini, o zamandan beri bir İttihatçı
cinayeti olarak görmüşlerdir. 1 05
Genç Türkler'in liderlerinden Ahmet Rıza Bey de ittihat Te
rakki önderliğine karşı konumlandığı için nesnellikten uzakla
şanlardandır. Ahmet Rıza, Osmanlı hükümetinin Dünya Savaşına
katılmakla hata yaptığını söylemektedir.1 06 Bu görüşüyle tutarlı
olarak, Kurtuluş Savaşına girişilmesini de hatalı buluyordu.
Osmanlı Devleti 'nin Birinci Dünya Savaşına girmemesini ve ta
rafsız kalmasını olanaklı görenler içinde, kimi Kemalistler de bu
lunuyor. Osmanlı Devleti'ne savaş dışı kalma şansı tanıyanların
fikir babası olduğu için, Falih Rıfkı Atay'dan başlayabiliriz. Atay,
1969 yılında yayımlanan Çankaya kitabında şunları yazabilmiştir:
" Daha bir iki ay beklemiş olsaydık, iki taraf da bizi el üs
tünde tutacaktı. Düyunu Umumiye 'yi, demiryollarını ida-
105 Şeriatçı görüşe bir örnek olarak bkz. Mahmut R. Kademoğlu, Akit, 3 Aralık
1999.
106 Ahmet Rıza, Batı'nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası, çev. Ziyyad Ebüziyya,
Seha Neşriyat, İstanbul, 1993, s.52.
107 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul, 1969, s.119-ı20.
70
remize soksak büyük gelir sağlayacaktık. Acaba niçin böyle
yapmadık? Almanya ve müttefiklerinin mutlak zafer kaza
nacağını hesap edenler sorumlu hükümeti inandırmışlar
mıydı? ( ... )
71
halde. Çünkü Mustafa Kemal Türkiye' nin İtilaf Devletleriyle ittifak
olanağının bulunmadığını biliyordu.
Falih Rıfkı'nın Atatürk'ün görüşlerini incelemeksizin ve kendi
sine anlattıklarını da yanlış yorumlayarak ileri sürdüğü iddialar,
denebilir ki bir hurafe haline gelmiştir. Bu hurafe, İkinci Dünya
Savaşı politikasına göre uydurulmuştur. Türkiye'nin İkinci Dünya
Savaşının dışında kalma şansı vardı ve bu ispatlanmıştır. İkinci
Dünya Savaşının konusu, Türkiye' nin paylaşılması değildi. Bu ne
denle Türkiye'nin konumu Birinci Savaştan bütünüyle farklıydı.
Kemalist yönetimin bir kesim önder ve yazarının, konuyu araş
tırmaksızın Dünya Savaşının dışında kalma hurafesini tekrarla
dıkları görülüyor. Bazıları ise bulanık ve ikircikli görüşler açıkla
mışlardır.
Birinci Dünya Savaşını yaşadıkları halde, İsmet İnönü, Celal
Bayar, Tevfik Rüştü Aras gibi Kemalist yönetimin ileri gelenlerinin
bile, şu veya bu ölçüde yanlış veya çelişkili bir tutuma düştüklerine
yukarda değinmiştik. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa da Atatürk'ten farklı
olarak, savaşta tarafsız kalabileceğimizi savunanlardandır. 110
Mahmut Esat Bozkurt'un görüşleri ise ilginçtir. Almanlarla it
tifakı "doğru ve tabii " gören Bozkurt ''Almanlarla müttefik kalarak
harbe hiç girmemenin kabil olduğu" görüşünü savunur. 111
En ilginci İnönü'dür. Lozan'daki İsmet Paşa ile kırk yıl son
ra hatıralarını anlatan İnönü, karşıt görüştedir. İsmet Paşa, Lo
zan'da, savaşa girmemizin sorumluluğunu Rusya, İngiltere ve
Fransa'ya yüklemiştir ki doğrusu da budur. 112 Bu tavır, aslında
savaşa girmek zorunda kaldığımız tezini de içermekteydi. Ancak
İtilaf emperyalistleriyle Lozan'da çarpışırken bu doğru görüşü sa
vunan İsmet Paşa, yıllar sonra anılarını anlatırken, o açıklık ve
kesinlikte değildir. Anılarının ''Alman İttifakı" bölümünde, haklı
72
olarak "Almanlar, Türkiye'ye gitmek üzere gelmemişlerdi" sapta
masında bulunur. Almanya'nın emperyalist emelleri ve bu emel
lerin Alman komutanların davranışlarındaki yansımalarını uzun
uzun anlatır; fakat Türkiye'nin savaşa girme zorunluluğu konu
sunda bir kurmay subaydan beklenen tartışmayı yapmamıştır.113
Dahası, Sabahattin Selek'in kaynak göstermeden yaptığı bir alın
tıya göre, İnönü "benim kanaatime göre Birinci Dünya Savaşına
girmemek de mümkündü. Harbe girmekle olandan daha beter ne
olacaktı? " demiştir. ıı4
Yine Cemil Bilsel, Osmanlı Devleti'nin, bağımsızlığını ve varlı
ğını kurtarmak için Almanya'nın yanında savaşa girmek zorunda
olduğunu saptadıktan 60 sayfa sonra " tarafsız kalmanın da müm
kün" olduğunu öne sürmüş ve Atatürk'ün bu konudaki tutumunu
yeterince incelemeden ''Atatürk olsa tarafsız kalırdı" sonucuna
varmıştır. ııs
1960 sonrası tarihçi ve yazarlarımız arasında da savaş dışı ka
lınabileceği görüşünde olanlar vardır.
Sabahattin Selek, savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından ha
reketle ''Almanlarla beraber savaşa girmenin yanlış olduğu
ispatlanmıştır"ıı6 yargısına varmıştır. Bu, yüzeysel bir değerlen
dirmedir. Çünkü "savaştan kaçınılabileceği" varsayımına dayan
maktadır. Oysa Sabahattin Selek'in kendisi "savaşa girmemek
mümkündü" başlığından sonra şu başlıkları atmıştır: "Türkiye'de
yabancı nüfuz bölgeleri" , "Türkiye'nin taksimi" , " Boğazlan Rus
ya'ya bırakan gizli anlaşmalar" , " İtalyan çıkarları için yapılan gizli
anlaşma" , "İngiliz-Fransız gizli anlaşması" , "Yunan emelleri" .117
Yabancı nüfuz bölgelerine ayrılmış, gizli anlaşmalarla taksim
edilmiş bir Türkiye, nasıl savaşın dışında kalabilecekti? Sabahat-
73
tin Selek' te bu sorunun cevabı yoktur. Oysa Selek'in de belirle
diği o koşullar gösteriyor ki Osmanlı Devleti'nin savaşın dışında
kalması mümkün değildi. İtilaf Devletleriyle birlikte savaşma giri
şimleri de başarısız kalmıştı ve başarısız kalmaya mahkumdu. Os
manlı Devleti, imparatorlukların parçalandığı ve milli devletlerin
kurulduğu bir dönemin talihsizliğini yaşıyordu. Bu koşullarda Os
manlı Devleti'nin önünde, savaştan mümkün olan en küçük fatu
rayla çıkmaktan başka bir başarı olasılığı bulunmuyordu. Aslında
başarı, bunun da ötesinde oldu. Türkiye, savaştan devrimle çıktı.
Doğan Avcıoğlu, Sabahattin Selek'ten daha ihtiyatlıdır. "Sa
vaştan kaçınılabilir miydi" sorusuna "bu nokta bilinmez" diye ce
vap vermektedir. İkircikli olmakla birlikte, Doğan Avcıoğlu, aslın
da savaşa girmenin kaçınılmaz olduğunu fark etmiş görünüyor,
"istemeden savaşa girilebilir; fakat pekala ölçülü bir savunma
içinde kalınabilirdi" diyor. 118
İlber Ortaylı da bir televizyon programında, Osmanlı Devle
ti 'nin savaş dışında kalabileceğini savundu.119 Daha sonra Milliyet
gazetesinde çıkan bir yazısında da aynı görüşü yineledi. 1 20 İsmail
Küçükkaya'nın kendisiyle yaptığı nehir söyleşide aynı düşüncede
ısrar ediyor. 12 1
Zeki Sarıhan ise "Genel Savaş"a "görünürde başka bir nedeni
yokken maceracı bir tarzda girildiği " kanısındadır.122
74
4
75
olojilerinin uluslararası kaynağında 1789 Büyük Fransız Devrimi
vardı. İngiltere'ye ise kökleşmiş parlamenter geleneği nedeniyle
yakınlık duyuyorlardı. Genç Türkler'in ve 1908 Devriminin sloga
nı, 1789'un sloganıydı: " Hürriyet, müsavat, uhuvvet ve adalet" ,
bugünün diliyle " Hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve adalet" .1 24 Hürriyet
devrimcileri, İngiltere ve Fransa' nın emperyalist karakter kazan
dıklarını tecrübeyle göreceklerdi.
İttihatçılar, başlangıçta Fransa'yla ve özellikle İngiltere'yle
yakınlaşmaya çalıştılar. Savaş koşullarında bile içlerinde İngil
tere'ye ve Fransa'ya yakınlık duyanlar vardı. Enver Paşa Alman
ya'yla ittifaktan yanaydı; ama Cemal Paşa da Fransa'ya yakın du
ruyordu.1 25
İngiltere, 1908 Devriminden sonra 31 Mart gerici hareketini
kışkırtarak ve destekleyerek İttihat Terakki 'nin önderlik ettiği
devrimi yıkma girişiminde bulunmuştu. İngilizler, Hareket Ordu
su'na karşı olumsuz tutum takınırken, Almanya devrimin yanın
da durmuştu. İttihatçılar, borçlanma ve kapitülasyonlar konusun
da da önceki yönetimlerden farklı tavır içindeydiler. İttihatçıların
bağımsızlık çabaları Fransa ve İngiltere tarafından hoş karşılan
mıyordu. Avrupa'da İttihat Terakki devrimciliğine karşı karalama
kampanyaları yürütülmüştü. İngiltere, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nı
açıkça destekliyordu. İngiliz istihbarat örgütleri, bu gerici parti
nin kuruluşunda etkili olmuşlardı.
Avrupa devletlerinin İttihatçı karşıtlığı, 23 Ocak 1913 günü ya
pılan Babıali Baskını'ndan sonra daha da koyulaştı. İttihat Terak
ki 'nin bağımsızlık yönündeki uygulamaları, Fransa ve İngiltere'yi
rahatsız ediyordu. Kapitülasyonlar, başlıca anlaşmazlık konu
suydu. İttihatçılar, Balkan Savaşı sırasında iktisadi bağımsızlık
yönünde çeşitli taleplerde bulunmuşlardı. Aralık 1908'de İngiliz
Sefiri Lowther, mektuplarında, İttihatçıların " aşırı milliyetçiliğe
124 Bkz. Tank Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, c.3, İletişim Yayınlan,
İstanbul, 2000, sA6-47, 380, 399, 470.
125 Arda Odabaşı, agm, s.31.
76
doğru gittiklerini" yazıyordu. ı26 Büyük devletler, Edirne' nin geri
alınışından hoşnut değildi. Teşkilat-ı Mahsusa, Batı Trakya'da
"Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi" adında bir devlet kurmuştu.
İttihat Terakki yönetimi, müttefik arayışına savaş öncesinde
yöneldi. ı27 Trablusgarp Savaşı sırasında bu amaçla kolları sıvadı
lar. 31 Ekim 1911'de İngiltere'ye ittifak önerildi. İngiliz hükümeti
anlamazdan geldi. Hakkı Paşa, Mayıs 1913'te Londra'ya gitti ve
Osmanlı-İngiliz ilişkilerinde pürüzlü olan veya olabilecek bir dizi
konuyu anlaşmaya bağladı. 12 Haziran 1913' te İngiltere'ye bir kez
daha ittifak önerildi ve öneri bir kez daha geçiştirildi. Maliye Na
zırı Cavit Bey İngilizlerle görüşme imkanları aradı. ı2s
24 ve 28 Ocak 1914'te Cemal Paşa Fransız işgüderiyle görüşe
rek, yakınlık kurmak istediklerini söyledi. Bunun için Osmanlı
hükümetinin Liman von Sanders heyetinden vazgeçip İtilaf Dev
letleriyle çalışmaya hazır olduğunu belirtti. Paris'e iletilen öneri
karşılık bulmadı. Cavit Bey Nisan 1914'te Fransa' nın kapısını bir
kez daha çaldı. Osmanlı hükümeti parasızdı. Fransa'dan zar zor
borç alındı. Hükümet, Fransız hükümetini zorlamak için Düyunu
Umumiye gelirlerine el koyacağı tehdidinde bile bulundu. Cemal
Paşa Temmuz 1914'te Paris'te ittifak için yeni arayışlara yöneldi;
ancak kapılar kapahydı. ı29
Talat ve İzzet Paşaların bulunduğu bir heyet, Rus Çarı il. Niko
la ve Hariciye Nazırı Sazonov'la görüşmek için 1914 yılının Mayıs
ayının ilk yarısında Kırım'da Livadya'ya gitti. Talat Paşa, Sazo-
77
nov'a ittifak talebini bildirdi. Sazonov, Talat Paşa'nın bu önerisini
alaylı bir şekilde gülerek karşıladı. Buna rağmen Osmanlı hükü
meti, savaştan kaçınmak için Rusya katında ikinci bir girişimde
daha bulundu. Enver ve Talat Paşaların önerileriyle 5-14 Ağustos
tarihlerinde, İstanbul ve Petersburg'da görüşmeler yapıldı. 13° En
ver Paşa, Ruslara Bulgaristan'ın İttifak Devletleri safına kayması
nı önlemeye yönelik ve Türk kuvvetlerinin Kafkaslar'da tarafsız
kalmasını sağlayacak önerilerde bulundu. Ayrıca eğitim amacıyla
Türkiye'de bulunan Liman von Sanders gibi Alman subayları ül
kelerine gönderilecekti. Ne var ki Rusya zaman kazanmak için gö
rüşmeleri uzattı. Osmanlı Devleti 'yle ittifak, istanbul'dan vazgeç
mek anlamına geliyordu. Oysa Çarlığın birinci hedefi Boğazlardı.
Osmanlı Devleti, Balkan devletleri Bulgaristan ve Yunanis
tan'la da ittifak görüşmeleri yaptı ; ancak sonuç alamadı. Özet
lersek İttihatçıların bütün girişimleri başarısız kaldı. Tecrübeyle
görüldü ki İtilaf Devletleri düşman konumundaydılar. Osmanlı
Devleti'ni paylaşmak için aralarında gizli anlaşmalar yapmışlar
dı. Bu anlaşmalar, bilindiği gibi Ekim Devriminden hemen sonra,
9 Kasım 1917 günü Lenin'in başında bulunduğu Sovyet hükümeti
tarafından dünya kamuoyuna açıklandı.131
130 Bu görüşmelerden Prof. Akdes Nimet Kurat söz ediyor. Bkz. Rusya Tarihi/
Başlangıcından 1917'ye Kadar, 4. basım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s.417-418. Yine bkz.
Halilk F. Gürsel, Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, Ak Yayınları, İstanbul,
1968, s.233.
131 Bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt
Politikası , 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s.24.
78
sorunuyla da iç içe geçmişti. İttihatçıların başarısızlığa uğraması
durumundaki seçenek, İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit'lerin Hürri
yet ve İtilaf Fırkası'ydı. 132
ittihatçıların yerinde olarak saptadıkları üzere, savaş önce
sinde asıl tehdit, Rusya'dan geliyordu. Yusuf Akçura'nın belirttiği
gibi, İttihatçıların 1914 yılında aldıkları kararlarda, Rusya tehdidi
belirleyici olmuştu. ittihatçılar, İtilaf Devletlerinin başarısı halin
de Rusya'nın İstanbul 'u işgal edeceğini ve bu girişimi hiçbir kuv
vetin önleyemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. 1 33 İtilaf Devletleriyle
ittifak bu tehlikeyi en azından geciktirebilirdi.
Atatürk, hatta Tatat Paşa gibi İttihatçılar, savaşa Almanya'nın
yanında girmenin kaçınılmaz olduğunu savunmakla birlikte Al
manya'nın Türkiye üzerinde emperyalist emelleri olduğundan
kuşku duymuyorlardı. Buna rağmen Almanya'yla ittifakı savun
dular. Almanya emperyalist amaçlar taşısa da Türkiye için yakın
tehdit olan Rusya'ya karşı savaşmakta ve onu dizginlemekteydi.
Atatürk, Enver Paşa ve Talat Paşa'ya savaşın sonlarına doğru 20
Eylül 1917 tarihinde gönderdiği raporda, Alman komutanları ve
Alman denetimini sert sözlerle eleştirdikten sonra bile " içinde
bulunduğumuz bataklıktan Almanlarla beraber çıkmanın zaruri
olduğunu" belirtir. 134
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti 'nin içinde bulundu
ğu koşullarda, emperyalist olduğuna gönderme yaparak Alman
ya'yla ittifakı reddetmek, vatan savunması açısından gerçekçi
değildir. Nitekim İkinci Dünya Savaşında vatan savunması yapan
ülkeler, Hitler emperyalizmine karşı ABD, İngiliz ve Fransız em
peryalistleriyle ittifak yaptılar ve başarı kazandılar.135
132 Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, s.30.
133 Kari Helfferich, Der Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschriinkten
U-Bootkrieg, c.2, Ullstein & Co, Berlin, 1919, s.53'ten akt. Çarlık Belgelerinde
Anadolu'nun Paylaşılması, der. E. E. Adamof, 4. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Mart 2001, s.73 vd.
134 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.124.
135 Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, Peter Hopkirk'in kitabından
Almanya'nın emperyalist emelleri üzerine alıntılar yaparak Almanya'yla itti-
79
Savaş patlayınca, Osmanlı Devleti önce müsellah bitaraflık (si
lahlı tarafsızlık) siyasetini benimsedi. Çarlık tehdidine karşı silah
lı olmak, başka deyişle savaşa hazır olmak zorundaydı; ancak ta
rafsızlığı sürdürebilme şansı yoktu. Tehdidin büyüklüğü karşısın
da Almanya'yla ittifaktan başka çare yoktu. Rus Deniz Kuvvetleri
Kurmaylığının yayın organı olan yan resmi bir dergi, bu durumu
bütün çıplaklığıyla şöyle dile getiriyordu :
80
ye' nin ortadan kalkmasıyla büyük zarar göreceğiz. Eğer
Rusya ve İngiltere, Türkiye' nin başlıca mirasçıları olurlar
sa, her iki devletin gücünün de bu yolla önemli derecede
gelişeceği apaçıktır. Türkiye bize de önemli bir parçanın
düşeceği şekilde paylaşılsa bile, bizim için sınırsız güçlük
ler söz konusudur; zira İngiltere, Rusya ve bir bakıma da
Fransa ve İtalya, gerek denizden ve karadan gerekse her
iki yönden kendi paylarına düşen toprağı savunma ve işgal
imkanına sahip olacaklardır. " 1 37
137 Paul Rohrbach, Der Krieg und die deutsche Politik, Verlag "Das Grössere
Deutschland" , Dresden, 1914.
138 Türkiye ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914'te imzalanan "İttifak
Anlaşması"nın özgün belgesi, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nin
"Muahedeler fonu"ndaki 463 adet evrak arasında yer alan "MHD. 437/9/2"
numarada bulunuyor. Anlaşmanın altında Sadrazam Said Halim Paşa ile
İstanbul'daki Alman Büyükelçisi Baron Hans von Wangenheim'ın imzalan
var. Anlaşma'nın bazı maddelerinde değişiklikler yapılması amacıyla im
zalanmış diğer anlaşmalar, bunların onay belgeleri ve Said Halim Paşa'nın
ardından sadrazam olan Talat Paşa'nın yine Almanlarla yaptığı ve maddele
rinde "gizli tutulacağı" ibaresinin yazılı olduğu diğer anlaşmalar da arşivde
aynı serinin içerisinde yer alıyorlar. Bkz. Murat Bardakçı, "İşte Osmanlı'nın
Çökmesine Sebep Olan ve Bir Asırdan Bu Yana Her Yerde Aranan 1914'teki
'İttifak Anlaşması'nın Orijinali"' , Haber Türk, 30 Nisan 2017.
81
Sekiz maddelik anlaşmanın 2. maddesine göre, eğer Rusya,
Sırbistan-Avusturya Savaşı'na müdahale ederse, Almanya ve Os
manlı Devleti de savaşa katılacaklardı. Oysa bir gün önce Alman
ya zaten Rusya'ya savaş ilan etmişti. Anlaşmanın 3. maddesine
göre, Türkiye'deki Alman askeri heyeti Osmanlı Devleti 'nin emrin
de olacaktı. Ancak ordunun sevk ve idaresinde fiilen etkili olması
öngörülüyordu. 4. madde ise en önemlisiydi: Almanya, Osmanlı
arazisini gerekirse silahla savunmayı üstleniyordu.139
Bu Anlaşmanın İttihat ve Terakki' nin önderleri tarafından pa
dişaha ve hükümete haber verilmeden gizlice imzalandığı ve Al
manya'yla ittifakın oldubittiye getirildiği iddiaları yaygındır. Ar
şivlerin açılmasıyla aydınlığa çıkan belgeler, bu iddiaların geçer
sizliğini ortaya koymuş bulunmaktadır. Padişah Sultan Reşad'ın
anlaşmaları imzalaması için Said Halim Paşa'ya önceden yetki
belgesi verdiği, konunun hükümette her yönüyle görüşüldüğü
artık kanıtlıdır. Çok daha önemlisi, bu görüşmelerde Almanların
ittifak anlaşmalarına dayanarak Türkiye'nin askeri ve siyasi işleri
ne müdahalelerine göz yumulmayacağı kararı alınmıştır.140
Kuvvetli müttefik ihtiyacıyla kıvranan İttihat Terakki yönetimi,
Almanya'yla anlaşma imzalayınca rahat bir nefes aldı. Cavit Bey
gibi kabine üyeleri, Almanya'yla ittifaka değil, anlaşmanın Os
manlı'nın çıkarına olmayan bazı maddelerine ve bu anlaşmanın
kendilerinden habersiz imzalanmasına tepki gösterdiler. Artık hiç
değilse, savaşa mümkün olduğu kadar geç girilmesini ve ittifa
kın gizli tutulmasını istediler. Bu itirazları yatıştırmak için İtilaf
Devletlerine bir kez daha ittifak önerileri götürüldü. Ancak soğuk
karşılandılar. İtilaf Devletleri, Osmanlı'nın tarafsızlık siyaseti güt
mesinin kendileri için yeterli olduğunu söylediler. Paylaşmayı ta
sarladıkları bir ülkeyle müttefik olmayı düşünmüyorlardı.
139 Osmanlı-Alman İttifak Anlaşması'nın tam metni için bkz. Şevket Süreyya
Aydemir, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa 1908-1914, c.2, 2. basım,
Remzi Kitabevi, İstanbul, ı976, s.518.
140 Murat Bardakçı, agm.
82
İttihat Terakki önderleri, devlet olarak var olmak için Alman
ya'yla ittifak yaptıklarını vurgulamışlardır. Talat Paşa, Türkiye'nin
yaşayabilmek için öteden beri müttefik aradığını, ama kimseyi
razı edemediğini, bütün İttihatçıların ülkenin varlığını koruya
bilmek için ilerlemiş bir devletle antlaşma yapılması gerektiğine
inandıklarını söyler.141
Fransa'dan yeni dönmüş olan Cemal Paşa, kendisine Alman
ya'yla ittifak konusunda ne düşündüğünü soran Talat Paşa'ya
"Türkiye'yi tek başına kalmaktan kurtaracak olan böyle bir ittifa
kı hemen kabul ederim" diye cevap verir. Cemal Paşa, anılarında,
Almanya'yla ittifakın neden gerekli olduğunu açıklar.142
Enver Paşa, 1 Eylül 1920 günü Bakı1'da toplanan Doğu Millet
leri Kurultayı'na sunduğu bildirisinde, Birinci Dünya Savaşı eşi
ğinde Türkiye' nin varlık yokluk sorunuyla karşı karşıya olduğunu
dile getirir:
ı4ı Bkz. Talat Paşa, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul,
Mayıs 2009, s.32; Talat Paşa'nın Anılan, yay. haz. Alpay Kabacalı, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1994, s.29-30.
142 Cemal Paşa, age, s.138, 142-147.
143 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıra/an, Vatan Neşriyat, İstanbul, 1955, s.25.
Ayrıca bkz. Birinci Doğu Halklan Kurultayı, 3. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Şubat 1999.
83
Rauf Orbay da Türkiye'nin Almanya'yla ittifak zorunluluğunun
gerekçesini İngiliz generali Townshend'a şöyle anlatmıştır:
84
mıştır. Ahmad'a göre, Berlin İstanbul üzerindeki denetimini pa
rayla sağlamıştır. 145
Prof. Necmettin Alkan ise Almanya' nın bir an önce savaşa
girmesi istekleri karşısında, Osmanlı Devleti' nin süreci uzattığı
nı ve istediklerini elde ettikten sonra savaşa girdiğini saptar. 10
Ağustos-29 Ekim 1914 tarihleri arasında Almanlarla sıkı pazarlık
yapılmış, mali ve askeri olanaklar elde edildikten sonra savaşa
girilmiştir. 146
Savaşın hemen başında, 10 Kasım 1914 günü Osmanlı İmpara
torluğu ile Almanya arasında bütünüyle parasal içerikte bir gizli
anlaşma imzalandı. İmzalayanlar Alman Büyükelçisi Baron Wan
genheim ile Dahiliye Nazırı ve Maliye Nazırı Vekili Talat Beyefendi
Hazretleri'ydi. Birinci maddeye göre, Alman hükümeti, Osmanlı
hükümetine 5 milyon Osmanlı lirası borç verecekti. 2. maddede
yıllık faiz yüzde 6 olarak belirlendi.
Büyükelçi Altay Cengizer, İttihat Terakki yönetiminin Alman
ya'yla ittifak ederek savaşa girmesinin tarihin akışına yön veren
cesur bir hareket olduğunu değerlendirirken haklıdır:
ı45 Bkz. Feroz Ahmad, "Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşı'ndaki Politikalarının
Çıkmazları", Teori, sayı ı4ı, Aralık 2ooı, s.43.
ı46 Uluslararası Sempozyum 1914'ten 2014'e lOO'üncü Yılında Birinci Dünya
Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri, Harp
Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul,
20ı5, s.159, 176.
85
cün altyapısından yararlanmasının yolunu açmış; toplum
sal, sınai, askeri ve siyasi anlamda yoksun bulunduğu güç
tabakalarının eksikliğinden doğan kritik sorunları kayda
değer ölçülerde gidermiştir.
ı47 Altay Cengizer, Adli Hafızanın Işığında Osmanlının Son Savaşı, s.405.
86
düşüncesini doğurmuştu. İttihatçılar, uzun sürmeyeceğine inan
dıkları savaşta Rusya'dan da kaybedilen bazı toprakları kurtarma
umudu içindelerdi. Bu beklentileri de Almanya besliyordu.
İttihatçılar, İtilaf Devletlerinin tanımadığı milli bağımsızlık ve
hakimiyeti hayata geçirmek için, savaşı zorunlu görmek yanında
fırsat olarak da gördüler. Ülkenin siyasal ve iktisadi yönetimini
ellerine alabileceklerini düşünüyorlardı. Nitekim daha savaşın
eşiğindeyken, ilk işleri 8 Eylül 1914'te kapitülasyonları kaldırmak
oldu. Tarihi değerde bir girişimdi!
İttihat Terakki yönetimi, Avrupa' nın Türkleri aşağılayan tu
tumuna kuvvetli tepki duyuyordu. Bu ortamda Asyalı ruhu yük
seldi. Basında " Doğu Doğulularındır" başlıklı yazılar çıkıyordu.
Japonya'nın Doğu Asya'daki konumunu güçlendirmesi, hatta Tür
kiye' nin müttefiki olan Almanya'nın çıkarlarını zedelemesi övülü
yordu. Avrupa'nın denetimine son vermek ve Asya'yla dayanışma
yı geliştirmek yönündeki görüşler güç kazanıyordu.
87
olmadı. Osmanlı Devleti, tarafsızlık görünümünü sürdürebilmek
için Alman zırhlılarını satın aldı. 149
Osmanlı yönetimi, gökte aradığını yerde bulmuştu. Yakın ve
yakıcı tehdit Rusya'dan gelmekteydi. Bu nedenle Osmanlı yöneti
mi, savaştan önce iki modern zırhlı almak için İngiltere'yle anlaş
mış ve ödemeyi de peşin yapmıştı. İngiltere 1914 yılının Temmuz
ayında hazır olan gemileri teslim etmedi. 2 Ağustos'ta ise gemile
re el koyduğunu resmen açıkladı ve ödemeyi de geri vermedi. Bu
koşullarda iki Alman zırhlısının gelmesiyle, Osmanlı donanması
Rus saldırısına karşı güçlenmiş oluyordu. Akçura'nın belirttiği
gibi, kamuoyu, İngilizlerin tutumuna tepkiliydi. Bu durumda En
ver Paşa'nın başını çektiği savaş yanlılarının eli güçlendi.150
Almanlar, savaş yüklerini paylaşmak için Osmanlı Devleti'nin
bir an önce savaşa girmesini istiyorlardı. 10 Ağustos'ta Sait Ha
lim ve Talat Paşalar ile Enver, Cavit, Cemal ve İbrahim Beyler, Sait
Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısında toplanarak konuyu görüş
tü. Enver Paşa'nın o toplantıda savaşın semerelerinden olabildiği
kadar pay almak için, Almanya'nın yanında bir an önce savaşa
katılmayı savunduğu nakledilmektedir. Almanya'nın Tannenberg
savaşlarındaki başarısının Enver Paşa'yı etkilediği ileri sürülmek
tedir. Bu kanaat "İngiliz propagandası eşliğinde" bugünlere kadar
gelmiştir.151 Oysa Büyükelçi Altay Cengizer, Almanya'nın Marne
149 Bu bölümde yararlanılan kaynaklar için bkz. Hikmet Bayur, age, c.2, k.4,
s.647, c.3, k.1, s.194-260, Sina Alcşin, Jön Türkler ve ittihat Terakki, İmge
Kitabevi, Ankara, 1998, s.389-393, Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Tii rkiye'nin
Yakın Tarihi 1789-1980, İmaj Yayınları, Ankara, 2000, s.85-86, Feroz Ahmad,
"Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşı'ndaki Politikalarının Çıkmazları",
Teori, sayı 141, Aralık 2001, s.43, 47; Yusuf Akçura, age, s.60, 62.
150 Cemal Paşa, Rusya'nın Türkiye'nin can düşmanı olduğunu; başlıca ve vazgeç
mesi imkansız emelinin İstanbul'u almak olduğunu ve son hücumunu yap
maya hazırlandığını belirtir. İngilizlerin Osmanlı gemilerine el koymaya çok
önceden karar vermiş olduklarını ve İngiltere'nin tutumunun Alman gemile
rinin Boğazlardan geçişinde Osmanlı hükümetini haklı gösterdiğini söyler.
Bkz. Cemal Paşa, age, s.143, 150.
151 Bkz. Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı'nın Son Savaşı, s.461.
88
hattında çakılıp kaldığı koşullarda Enver Paşa'nın Alman zaferi
ne bel bağlamasını olası görmemektedir. Ancak Doğu Cephesinde
kazandığı başarılar sonucu Almanya'nın Rusya'yla erken bir an
laşmaya gitmesinden kaygı duyulmuş olabileceğine dikkat çekil
mektedir. Almanya-Rusya Anlaşması, Osmanlı çıkarlarına zarar
verirdi. En önemlisi Osmanlı Devleti, eldeki müttefiki de kaybe
debilirdi. 1 52 Talat Paşa, toplantıda savaşın dört yıl süreceğine ih
timal verilmediğini ve Almanya'nın kesin zaferine inanılmasa da
bütün düşüncelerin Almanya'nın yenilmeyeceği ihtimaline göre
yürütüldüğünü belirtmektedir. 153
Kaynaklar değerlendirildiğinde İttihat Terakki yönetiminin
ikircikler içinde olduğu görülüyor. Bu nedenle toplantıda savaş
durumu açıklık kazanıncaya kadar zaman kazanma tavrı benim
sendi. Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya'yla görüşmeler yapıl
ması kararlaştırıldı. Bulgaristan İttifak Devletleri saflarına katıl
madan Osmanlı Devleti' nin Almanlardan yardım alması mümkün
değildi. Bu nedenle İttihatçılar önce Bulgarların savaşa girmesini
istiyorlardı. Talat ve Halil Paşalar, 15 Ağustos'ta Bulgaristan'a, ar
kasından Romanya'ya gittiler; ama bir sonuç alınamadı.
15 Ağustos'ta Amiral Souchon, fiilen Osmanlı donanmasının ba
şına geçti. Karadeniz'e çıkmak için baskı yaptı ve Enver Paşa da ona
destek verdi. 9 Eylül'de Amiral Souchon, resmen Osmanlı Donan
ması Başkomutanı oldu. Souchon, 14 Eylül 1914 günü (1 Eylül 1330)
Bahriye Nezareti'ne bir yazı göndererek resmigeçit yapmak için 15
Eylül günü Karadeniz'e çıkmak istediğini bildirdi. 154 Bahriye Nazırı
Ahmet Cemal, bu talebi uygun bulmadığını yazıyla iletti. 1 55 Başko
mutan Vekili Enver Paşa, olaya müdahale etti, 14 Eylül 1914 günlü
89
yazıyla, Amiral Souchon'a 17 Eylül günü talim için Karadeniz'e çık
ma izni verdi.156
Daha sonra bu izin Meclisi Vükela (Bakanlar Kurulu) kararına
dönüştürüldü. Bu bilgiyi Başkomutanlık Vekaleti Harekatı Harbi
ye Şube Müdürü Ali İhsan Sabis'in belgenin altına yazdığı nottan
öğreniyoruz. Ancak yapılan araştırmada Bakanlar Kurulu belgesi
bulunamamış.157 Bu kez Donanma Komutanı Souchon, Bahriye Ne
zareti 'ne 27 Ekim 1914 günü talim için Karadeniz'e çıkacağını arz et
ti.158 Bahriye Nezareti, Amirale talim için Karadeniz'e çıkabileceğini
bildirdi. 159
Filo, 26 Ekim Pazartesi günü akşamı ve gece Marmara'da atış
eğitimi yaptı, 27 Ekim günü Karadeniz'e çıktı ve 29 Ekim'de Kara
deniz'de Rus donanmasına taarruz etti.1 60 Yavuz zırhlısı, Rus do
nanmasının mayın gemisini batırdı, kömür gemisini zapt etti ve
bir muhribi ağır ölçüde hasara uğrattı. Üç Rus subayı ve 72 er esir
alındı. Yavuz, Sivastopol 'ü da bombardıman etti ve Koubanets
torpido çekerini (gambot) batırdı.1 6 1 Böylece Osmanlı Devleti sa
vaşa girmiş oldu. 29 Ekim 1914 günü girdiğimiz savaştan 29 Ekim
1923 günü Cumhuriyeti ilan ederek çıktık.
Başkomutanlık Genelkurmayı Birinci Başkanı General Bron
sart'ın 21 Ekim 1914 tarihli sefer planından anlıyoruz ki amaç
Karadeniz'deki Rus filosunu batırarak deniz üstünlüğünü sağla
maktı.1 62 Enver Paşa, 24 Ekim 1914 günü General Moltke'ye çektiği
telgrafında aynı taktiği vurgular:
90
me talimatını almışlardır. Zamanı Souchon'un takdirine
bırakmıştır. " 1 63
Yine Enver Paşa, aynı gün Amiral Souchon'a şu sözlü emri verdi:
91
" Karadeniz'de donanmamız tarafından vuku bulan hare
ketler, bazı korkakların zannettikleri gibi, sırf Alman ami
ralinin, Hükümet-i Osmaniye'yi bir emrivaki karşısında
bulundurmak için kendiliğinden yaptığı bir teşebbüs değil
dir. Bu hareket emri mahsus ile yaptırılmıştır. Alman gene
ralleri, amiralleri, Hükümet-i Osmaniye'nin emrinde birer
icra vasıtasından başka bir şey değildirler. Osmanlı Hükü
meti 'nin mukadderatını idare etmek mesuliyetini deruhte
etmiş olan insanlar kimsenin nüfuz ve tesiri altında olma
yıp fikir ve kararlarında müstakildirler. Türkler zelilane
yaşamaktan ise milli istiklal ve haklarını silahlarıyla temin
etmek veyahut şerefle ölmek için harbe girmişlerdir. " 168
ı68 E. General Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralanm, c.2, Güneş Basımevi, Ankara,
ı9sı, s.47. Tarih, eski takvimle ı8 Ekim 2oı4 diye verilmiş. Oysa o tarihte
Karadeniz harekatı yapılmamıştı. Yeni takvime göre 3ı Ekim 1914.
169 Feroz Ahmad, "Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşındaki Politikalarının
Çıkmazları", Teori, sayı 141, Aralık 2001, s.41.
92
Savaş konusunda halkın tutumu da kuşkusuz önemlidir. Bu
konuda iki görüşe rastlanıyor. Bir görüşe göre, bütün dünya Müs
lümanları gibi, Osmanlı halkı da İngiliz düşmanı ve Alman dos
tuydu. Sebilürreşat, Savaş yenilgisinden sonra dahi halkın sava
şın başında Alman dostu olduğuna dikkat çeker:
93
Savaşa erken girildiği görüşünde olanların gerekçelerini Yu
suf Hikmet Bayur şöyle özetliyor: Alman politikası, daha savaşın
başlarında, hatta savaş kararıyla birlikte Osmanlı hükümetini
yönlendirmeye başlamıştı. Savaşa girme zamanını, Osmanlı Dev
leti 'nin savunma ihtiyaçlarından çok, Almanya'nın ihtiyacı belir
ledi. İngiltere, sömürgelerindeki Müslüman halkları düşünerek,
ilk saldırının Osmanlı Devleti'nden gelmesini yeğliyordu. Bu du
rumda birçok tarihçi ve askere göre, Osmanlı hükümeti Boğazları
kapalı tutarak, saldırının Rusya ve İngiltere'den gelmesini bekle
yebilirdi. Barış içinde geçen her gün, Osmanlı Devleti için kazanç
tı. İlk saldırının karşı taraftan gelmesi, Osmanlı Devleti 'nin haklı
konumunu güçlendirecekti. Almanya ise Boğazları kapalı tutan
bir Türkiye 'ye nasıl olsa yardım etmek durumundaydı.173
Atatürk de savaşa girmekte acele edildiği kanısındadır. Ali
Fuat Cebesoy'un hatıralarında belirttiği gibi, savaş başladığı za
man Sofya'da Ataşemiliter olan Kaymakam (Yarbay) rütbesinde
ki Mustafa Kemal "tedrici bir seferberlik"ten yanaydı ve savaşa
mümkün olduğu kadar geç girilmesini istiyordu.174 Atatürk, 1923
yılında savaşa giriş ve zamanlaması konusunda kesin bir görüş
belirtmiyor. " Harpten büsbütün kaçınmak ( ... ) yahut harbe işti
raki ertelemek mümkün mü idi? Bunlar da etraflıca düşünmeye
değerdir" diyor. 175 1926 yılında yayımlanan hatıralarında da bu
konuya değinmiş ve Osmanlı Devleti'nin " Karadeniz'de hala nasıl
cereyan etmiş olduğunu öğrenemediği bir hadise üzerine harbe
girdiğinden şikayetçi" olduğunu belirtmişti.176
istifası 30 Ekim ı9ı4 tarihinde. İstifa ettiği tarih Kurban Bayramının birinci
gününe rastlıyor. Bayramın ikinci günü 3ı Ekim 1914. Anlatıma göre, Ali Fuat
Türkgeldi 'nin yalıyı ziyareti istifanın hemen ertesi günü oluyor. Ancak o istifa
kabul edilmiyor. Sait Halim Paşa'nın Hariciye Nezareti'nden kabul edilen isti
fası ise 14 Ekim 1915 tarihinde. O yıl Kurban Bayramının birinci günü 19 Ekim
1915 gününe rastlıyor. Bayramın ikinci günü 20 Ekim 1915.
173 Yusuf Hikmet Bayur, age, s.263, 265, 271 vd.
174 Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge", Kavram, Ocak 1998,
s.95.
175 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.14, s.265.
176 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.57.
94
Aslında Enver Paşa, Ekim ayı başında savaşa girmek için ilk
baharı bekleme eğilimindeydi. Tuğa. İlker Güven de Osmanlı Dev
leti 'nin bahara kadar bekleme şansı bulunduğunu saptıyor. Rus
ların İstanbul'u hedef alan amfibi harekat planı, Ekim ayından
sonraki koşullarda uygulanamazdı. Yavuz ve Midilli'nin varlığı
da önemli bir engel oluşturuyordu. Zaten İngilizler Çanakkale 'yi
Mart ayında geçmeyi planlamışlardı. Rusya da eşzamanlı olarak
Karadeniz'den taarruza geçecekti. Bu durumda Osmanlı Devleti
savaşa girmeyi bahar aylarına kadar geciktirebilirdi.177
Ancak Almanya'nın ve Avusturya'nın öncelikleri farklıydı.
Almanya, Avrupa cephelerinde rahatlamak için Osmanlı Dev
leti 'nin bir an önce savaşa girmesini istiyordu. Alman planına
göre Osmanlı donanması Ruslara baskın yapacak, sonra da Kaf
kasya'da ve Süveyş Kanalı'nda cephe açılacaktı. Enver Paşa, en
sonunda baharı beklemekten vazgeçti ve bu planı kabul etti.
29 Ekim 1914 günü Türk Donanması Karadeniz'de Rusya'ya taar
ruz etti. 11 Kasım 1914 günü İtilaf Devletlerine resmen savaş ilan
edildi.
Savaşa giriş tarihini, yalnızca Almanya'nın dayatmalarına bağ
lamak doğru olmaz. Osmanlı Devleti'nin de mecburiyetleri vardı.
Almanya'nın ihtiyaçları yanında, Karadeniz'de savaş üstünlüğü
nü ele geçirmek, Alman silah yardımının bir an önce gelmesi, ma
liyenin acil para ihtiyacı gibi etkenler de zamanlamayı belirledi.
İttihat Terakki yönetimi ve Başkomutanlık, savaşa katılmanın
kaçınılmaz olduğunu saptamışlardı. Bu durumda Almanların da
önerilerine uygun olarak ilk vuruşu yapıp Karadeniz'de üstünlük
sağlama seçeneği benimsendi.
Büyükelçi Altay Cengizer'in savaşa girişin doğru zamanda ol
duğu yolundaki görüşü ve usavurmaları da aydınlatıcıdır ve ye
rindedir. Değerli Büyükelçi, Osmanlı Devletinin savaşa giriş za-
177 E. Tuğa. İlker Güven'in 2 Temmuz 2015 günü Vatan Partisi İstanbul İl
Merkezi'nde "Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi" konulu toplantıda yaptı
ğı değerlendirme.
95
manlamasını haklı olarak Karadeniz'de "hakimiyet tesis etmek"
açısından ele almaktadır. Şöyle özetleyebiliriz: 1914 Ekim ayında
Çarlık, Karadeniz filosunu modernleştirme ve güçlendirme prog
ramını henüz tamamlayamamıştı, dretnot sınıfı zırhlıları filoya
katılmamıştı. Osmanlı ise Almanlardan henüz aldığı Yavuz ve Mi
dilli zırhlılarını Karadeniz filosuna katmıştı. Karadeniz'e hakimi
yet , Rusya'nın ikmal yollarını kesmek anlamına geliyordu. Rusya,
Kafkas cephesiyle demiryolu bağlantılarını tamamlayamadığı için
denizyoluna bağımlıydı. Aynı sorun, Osmanlı Devleti için de ge
çerliydi. Kafkas Cephesiyle bağlantısını Karadeniz'den Hopa lima
nı üzerinden kurmak zorundaydı. Çarlığın silahlandırdığı Ermeni
çetelerinin karayolları üzerindeki yıkıcı faaliyeti dikkate alınırsa,
Karadeniz 'in önemi daha da artıyordu. Karadeniz'de üstünlük,
hem Boğazların ve İstanbul 'un savunması hem de Kafkas Cephe
siyle ulaşım açısından yaşamsal değer taşıyordu. 178
İngiliz sömürgelerindeki Müslüman kamuoyunu kazanmak mı
daha önemliydi yoksa Karadeniz'de silah üstünlüğünü sağlamak
mı; bu sorunun yanıtı apaçık ortadadır.
İngiliz sömürgelerindeki Müslüman halklar katında haklı ol
mak için, Rusya'nın veya İngilizlerin saldırısını beklemek hangi
sonuçları doğururdu. Bu seçeneğin yaşanmış olması gerekmiyor.
Osmanlı Devleti, Karadeniz'de ilk vuruşu yapmasaydı Çanakkale
Savaşı sırasında Rusya'nın denizden çıkartma harekatıyla karşıla
şacaktı. O durumda İstanbul'u koruyan kuvvetlerin Çanakkale sa
vunmasında mevzilendirilmesi mümkün olmayacak, büyük ola
sılıkla Çanakkale ve İstanbul, İtilaf Devletlerinin eline geçecekti.
Savaş, o koşullarda daha 1915 yılında bitecekti ve Rus Çarlığı da
ayakta kalacaktı. Bu gerçekler ışığında bakılınca, savaşa giriş za-
178 Altay Cengizer, age, s.482 vd. 29 Ekim 1914 Karadeniz baskınını "Kandırılma
mı, önleyici darbe mi" sorusuna yanıt bağlamında inceleyen Gün Kut da ön
leyici harekat görüşünü savunmaktadır. Bkz. "Bir Dış Politika Kararı Olarak
29 Ekim 1914 Karadeniz Baskını: Kandırılma mı, Önleyici Darbe mi", A. Haluk
Ülman'a Annağan, Der Yayınlan, İstanbul, 2012, s.43-60.
96
manının Kurtuluş Savaşımızı zafere götüren ve dahası dünya tari
hini etkileyen önemde olduğu saptanabilir.
Başta Enver Paşa olmak üzere İttihat Terakki Hükümeti, Kara
deniz'de ilk vuruşu yaparak, istiklal Savaşımızın başarısına giden
yolu açmanın ötesinde Sovyet Devriminin koşullarını yaratarak
dünya tarihini de etkilemiştir.
Evet, savaş devrime yol açmıştır. Türk ve Sovyet Devrimlerinin
zaferine zemin hazırlayan karar ise Osmanlı Devleti' nin 29 Ekim
1914 günü Rus donanmasına ve Rus kıyılarına taarruz hareketiyle
elde ettiği kazanımlardır.
29 Ekim 1914 tarihinde açılan savaş, 29 Ekim 1923 tarihinde
Cumhuriyetin ilanına giden devrim yolunun başıdır.
97
tarafından onun idaresi altında elde edilen şanlı muzaffe
riyetler kendi mesaisinin semeresini görmesi nasip olduğu
bir anda kendi öz vatanı gibi sevdiği bu memlekette habis
bir hastalık onu elimizden aldı. Cephede onun mukaddes
ruhunu şad edecek zaferler tesit edildiği sırada Mareşal ha
yata gözlerini kapadı. " 179
179 Goltz Paşanın Hatırası ve Hal Tercümesi, çev. E. Gen. Pertev Demirhan, KKK
İstanbul Askeri Basımevi, 1953, s.35.
180 Aynı kitap, s.36.
98
General Pertev Demirhan'ın yazdığına göre, Goltz Paşa "bütün
kalbiyle" ordumuzun gelişmesi için çalıştı ve "milletimizi kendi
milleti kadar candan sevmişti" .
Goltz Paşa " Dünyanın e n mert milleti ve e n iyi askeri Türkler
dir" diyordu.ısı Türkçeyi "mükemmel surette okuyup yazacak" dü
zeyde öğrendi. ısı Kendisini Türk askerine çok sevdirmişti. O kadar
ki kurmay yüzbaşılığından beri Goltz Paşa'yla görev yapan Gen.
Demirhan "1904' te babamın vefatından sonra o adeta benim ba
bam olmuştu" diye yazıyor ve Alman generalinin " Hıristiyanlıktan
çok Müslümanlığa eğilimli" olduğunu belirtiyor.ıs3 İlginçtir Goltz
Paşa 1880'li yıllarda Türkiye'nin yönetim merkezinin Ankara'ya
taşınması gerektiğini öne sürüyor. ıs4
Goltz Paşa, 1896 yılında Almanya'ya döndü ve Birinci Cihan
Savaşı başladığı zaman 71 yaşında savaşa katıldı ve yanağından
kurşunla yaralandı.
Goltz Paşa savaş sırasında Belçika'da askeri valiyken, sivil
halka yapılan sert muameleden rahatsız olarak başka görev iste
di ve o sırada İstanbul'daki Alman Büyükelçi Wangenheim'ın da
önerisiyle 1915 yılı başında 72 yaşında tekrar Türkiye'ye gönde
rildi. Çanakkale Boğaz Savaşı öncesinde incelemelerde bulundu.
Olası Rus taarruzuna karşı İstanbul 'u savunmakla görevli Birinci
Ordu Komutanlığına getirildi. İngilizler Basra'da karaya çıkın
ca, Irak'taki 6. Ordu Komutanlığına atandı. 16 Kasım 1915 günü
İstanbul'dan cepheye hareket etti. 2.500 km uzaktaki menzile,
tren, otomobil ve hayvan sırtında ulaştı. Aralık başında Bağdat'a
ve oradan cepheye vardı. 1916 Ocak ayında savaşın yoğun olduğu
koşullarda otomobili bozulunca hayvan sırtında yağmur ve seller
altında Kut-ül Ammare'ye yetişti ve İngiliz imdat kolunu durduran
harekata kumanda etti. 31 Martta kendine özel ulaşım sağlanma-
99
sını istemeyerek, hasta ve yaralıların bulunduğu vapurla Bağdat'a
döndü. Bulaşıcı lekelihumma hastalığına tutuldu ve 19 gün içinde
hayatını kaybetti. 185
Goltz'un naaşı, 21 Nisan 1916 günü demir tabut içine yerleşti
rildi ve Bağdat'ın Dicle'ye bakan tarihi kale burçlarının en tepe
sinde toprağa verildi. 1 8 6
Daha sonra Goltz'un naaşı eşinin arzusuyla Bağdat'tan istan
bul 'a getirildi. Tabutun üzerine Goltz'un vasiyeti gereği Türk bay-
ı85 "Makineleri değil, Türkleri seven" fedakar Alman Komutanı Goltz Paşa'yı
27 Mayıs Devriminin önderlerinden, Milli Birlik Komitesi Üyesi, Vatan Partisi
Genel Başkan Yardımcısı E. Kur. Alb. Suphi Karaman Ağabeyimiz sayesinde
tanıdım. Partimiz kitaplığına armağan ettiği kitabı 12 Eylül 2004 günü oku
muş ve duygulanmıştım.
ı86 Go/ç Paşa'nın Hatıratı/lstanbulda (1914-1915); Irak ve İranda (1915-1916), çev.
Salih Mayakuşu, Askeri Matbaa, İstanbul, ı932, s. 67. O sırada bölgede arke
olojik kazılar yapan Alman Profesör Friedrich Paul Theodor Sarre, karısına
yazdığı bir mektupta, töreni "Dün öğleden sonra, Mareşali mezarına götür
dük. Bu, şanlı ve muazzam bir törendi. " diye anlatıyor.
1 00
24 Haziran 191 6 'da İstanbul'a getirilen Goltz Paşa 'nın Ta rabya'da yapılan cenaze
töreninde. Mareşalin tabutunun üzerinde Alman bayrağı değil, vasiyeti gereği
Türk bayrağı vardı
187 Age, s.48. Goltz Paşa' nın mezarı, Moltke Abidesi ve Alman Elçisi
Wangenheim'ın mezarıyla aynı yerdedir. Goltz Paşa konusunda bizi bilgi
lendiren ve fotoğrafları yollayan Taylan Sorgun ağabeyimize ve Liman Von
Sanders'in Anılan kitabının ilgili sayfasını yollayan Dağcılık Federasyonu
Antalya Eski İ l Temsilcisi Kemal Güneş'e teşekkürler.
101
Goltz Paşa, bizim vatan savaşımızda görev yaptı ve kendisini
Türk askeri gibi görüyordu. " Dünyanın en mert milletinin ve aske
rinin Türkler olduğunu" belirtmişti. Tabutunun Alman bayrağına
değil, Türk bayrağına sarılmasını istemişti.
Goltz Paşa'yı Türk bayrağıyla buluşturan nedir?
Türk mertliğinin gücü!
Mareşal Goltz'a vefa ve sadakat, aynı zamanda Türk mertliği
nin vefasıdır ve özgüvenimizin ifadesidir.
Milletimizin büyük tarihsel birikiminin farkındayız ve o biri
kimin dünya ölçeğindeki izlerini bilincimize çıkartıyoruz. Olay
budur.
102
5
103
önce kimin vuracağı ve ne zaman vuracağı sorunuydu. Savaşın
arifesinde işbaşında bulunan hükümet, öncelikle bu şartlara göre
strateji ve siyaset belirlemek zorundaydı. Daha önemlisi, hükü
met savaşta olabildiği kadar Almanya'nın kendi çıkarlarına göre
belirlediği strateji ve taktiklere bağlanmayabilirdi. Olabildiği ka
dar diyoruz ; çünkü ittifaklar da karşılıklı çıkarlar temelinde olu
şuyor ve yürüyor.
İttihat Terakki hükümetinin savaşta yaptığı hatalar iki grupta
toplanabilir. Hataların bir kısmı stratejiktir; doğrudan doğruya
savaşta ulaşılmak istenen hedeflerle ilgilidir. Bir kısım hatalar ise
taktik (siyasal) düzlemdedir. Bunlar, savaşta izlenen siyasetlere
ilişkin yanlışlardır.
Hataları, program ve strateji düzleminden taktik düzleme uza
nan bir sırayla ele alacağız.
1 04
Atatürk, bu stratejik saptamadan hareketle "biliyorum" diyordu
ve devam ediyordu:
105
Görüldüğü gibi, 20. yüzyılın başında ülkemizde iki program
çarpışıyordu: Birisi Osmanlı Devleti'ni meşrutiyetle yenileyerek
anayasalı bir sultanlık olarak devam ettirme programıydı. Diğeri
de Mustafa Kemal 'in milli devlet programıydı. Devlet biçimi, cum
huriyetti.
Her iki programı savunanlar da zamanın devrimci örgütü olan
İttihat Terakki Cemiyeti içinde bulunuyorlardı. Bu beraberlikleri
aslında Dünya Savaşı yenilgisinden sonra da devam etti. Kurtu
luş Savaşının öncü örgütlenmesi olan Müdafaai Hukuk Cemiyeti,
esas olarak İttihatçılardan oluşuyordu. Talat Paşa da Mustafa Ke
mal Paşa'yla birlikteydi. Birbirlerine yazdıkları mektuplar, Kurtu
luş Savaşını başarıya ulaştırmak için izlenecek siyasetler ve yapı
lacak işler üzerinde yoğunlaşıyordu.
Mustafa Kemal'in programı, Osmanlı Devleti'ni sürdürme prog
ramının iflasından sonra tarihin gündemine geldi. Meşrutiyetin
yetersiz kaldığı yerde, Mustafa Kemal 'in cumhuriyete yönelen çiz
gisi yükselişe geçti. Bu aşamada da Talat Paşa' nın Mustafa Kemal
Paşa'yla birlikte olduğu görülüyor. En önemlisi, Talat Paşa, Musta
fa Kemal Paşa'nın önderliğini benimsemişti. Yazdığı mektuplarda
bunu açıkça dile getirmektedir. Samimi tutumu da budur.
Talat Paşa, Berlin'de Bolşevik Partisi önderlerinden Radek'le
yaptığı görüşmede, Türkiye'nin ancak "geniş halk kitlelerinin
desteğiyle" kölelikten kurtulabileceğini vurguluyordu. "Müslü
man Doğuyu" köle haline getiren emperyalizme karşı savaşmak
tan başka çare yoktu. Talat Paşa, emperyalizme karşı Doğunun
ve Türkiye'nin kurtuluş mücadelesinin başarısının Sovyetler
Birliği 'yle ittifaktan geçtiğini de ifade ediyordu. Mustafa Kemal
Paşa'yla önemli sayılabilecek hiçbir ayrılıkları bulunmadığını
vurguluyordu. Talat Paşa, Ermenilere karşı uygulamaların aslın
da arzu edilen bir yaptırım olmadığını, bir mecburiyet olduğunu
Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, yay. haz. Osman Selim Kocahanoğlu,
ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001.
1 06
belirtiyordu. İtilaf Devletleri, Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı
ateşe sürdüğü için tehcir gibi uygulamalara başvurulmuştu. Karl
Radek, Talat Paşa'nın zekasından ve iradesinden çok etkilendiği
ni ifade ediyor. Talat Paşa'nın siyasal öngörü yeteneği ve başarıya
yönelik politikaları onu tanıyan herkeste bir hayranlık yaratmış
tır.190
Karl Radek, anılarında Talat Paşa ve Enver Paşa'yla yaptığı
görüşmeyi anlatırken, onların Türkiye 'yi savunma planları üze
rinde yoğunlaştıklarını belirtir ve İtilaf Devletlerine karşı Sovyet
Rusya'yla ittifak çabası içinde olduklarına dikkat çeker. Mustafa
Kemal Paşa'yla bu konuda da anlayış birliği içindedirler.
Eğer Berlin'de şehit edilmeseydi, Talat Paşa'yı Anadolu'da Kur
tuluş Savaşı cephesinde görecektik.
Mustafa Kemal Paşa ile Talat Paşa'nın anlaştığı temel program,
vatan savunmasıydı. Asında İttihat Terakki'nin yolu milli devlet
yoluydu. Bu açıdan Atatürk, İttihat Terakki 'nin tarihsel rotasını
temsil etmiştir. İttihatçılar, en sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın
daha tutarlı ve daha devrimci çizgisinde birleşmiş oldular. Bu bir
leşme, Birinci Dünya Savaşı tecrübesinden geçerek gerçekleşti. O
tecrübe yaşanmadan önce, denebilir ki İttihat Terakki içinde iki
ayrı program, iki ayrı strateji vardı. Ancak vatanın bağımsızlığı ve
hürriyet davasında birlik tartışılmazdı. Dahası Cumhuriyet ülkü
sünün Yeni Osmanlılar ve İttihat Terakki içinde filizlendiği de bir
gerçektir. Talat ve Enver Paşa'ların önderliğinde başlayan Kurtu
luş Savaşımız, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde zafere ulaştı.
Birinci Dünya Savaşında İttihat Terakki liderleri ile Mustafa
Kemal Paşa arasındaki fark, savaşa girmenin zorunluluğu konu
sunda değildir. Çünkü savaştan kaçınabilmek diye bir seçenek
yoktu. Talat ve Enver Paşa'lar da, Mustafa Kemal Paşa da İtilaf
Devletlerinin Osmanlı Devleti'ni paylaşma girişimine karşı koyma
190 Sadık Can Perinçek, "Sovyet Devrimci Radek Talat Paşa'yı Anlatıyor" ,
Aydınlık, 5 Şubat 2015.
107
konusunda birlikteydiler. Mustafa Kemal, bu direnişi, en sonunda
Türklerin çoğunlukta olduğu toprakları kurtarma stratejisiyle yü
rütmekten yanaydı. Bu nedenle Dünya Savaşının arifesinde hedef
belirlenmeden genel seferberlik ilanını eleştirmişti.191 Enver Paşa
ise Osmanlı İmparatorluğu'nu genişleterek sürdürme umuduna
kapılmıştı. Ya da Almanya'nın bu yöndeki kışkırtmalarına uygun
davranmayı, bir çare olarak görüyordu.
1 08
Çok büyük derstir; bu umuda kapılanlar, savaş kazanılsa bile,
Almanya'ya bağımlılık sorunuyla karşı karşıya geleceklerdi. Bu
tehlikeyi, Talat Paşa ve başka ittihatçılar da saptamışlardı.
İttihat ve Terakki yönetiminin Osmanlı Devleti' ni ve ordusunu
Alman denetimine sokması görüldüğü gibi, program ve stratejiye
ilişkindir; biraz da koşulların getirdiği çaresizliktir. Almanya'yla
ittifak zorunluluğu, Almanya denetimine girme zorunluluğuna
dönüştü. Almanya'yla ittifak, Alman dayatmalarını kabul etmekle
sonuçlandı.
Almanya'nın önceliği, Türkiye 'yi İngiltere, Fransa ve Rusya'ya
kaptırmamaktı. "Alman Anadolu'su"nun ve "Alman Mezopotam
ya'sı"nın gerçekleşmesi için, Almanya'nın öncelikle İtilaf Devlet
lerinin önünü kesmesi gerekiyordu.
Mustafa Kemal Paşa gibi devrimcilerin önceliği ise İtilaf Dev
letlerinden gelen tehdidi göğüslemekti. Bu durumda Almanya'yla
ittifak kaçınılmazdı. Ancak bu ittifak, onların denetimine girmeyi
gerektirmezdi. Almanya, zamanın koşullarında, Türkiye için, düş
manlarını dengeleyecek bir müttefik olarak değerlendirilmeliydi.
Almanya'yla ittifak, gerçekçi tercihti ve milli devlet programının
ufukları içinde uygulanabilirdi.
Mustafa Kemal Paşa, savaşın başından itibaren "ordunun ka
yıtsız şartsız, bütün sırlarıyla, Alman askeri heyetine ( ... ) teslim
edilmesi" ne karşı mücadele etti. 194
Atatürk'ün Almanya dayatmalarına karşı durulmayışına iliş
kin eleştirileri, acı tecrübelerden sonra daha da sertleşti. Bu ko
nuda, 7. Ordu Kumandanıyken Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Ke
mal imzasıyla, Suriye-Filistin-Irak Cephesinden, 20 Eylül 1917
tarihinde Harbiye Nazırı Enver ve Dahiliye Nazırı Talat Paşalara
yolladığı rapor, bugün bütün okullarda ders olarak okutulması
gereken önemdedir.195
109
Raporun vurgusu ve çözümü bir cümleyle şöyle özetlenebilir:
" Büyük müttefik Almanya" , ülkemizi sömürge yapma emeline sa
hiptir. Tek çare, bağımsızlık siyaseti izlemektir.
Suriye-Filistin-Irak Cephesi'nde 7. Ordu Kumandanı görevini
yapan Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı ordularının Alman Mareşali
Falkenhein'ın komutası altında olmasından fevkalade rahatsız
dır. Alman Mareşali 'yle anlaşmazlık, en sonunda Mustafa Ke
mal 'in istifasına kadar varacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, işte bu koşullarda Başkumandan Vekili
Enver Paşa'ya anılan raporu yollar. Bir örneğini de zamanın Sad
razamı ve aynı zamanda Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Pa
şa'ya gönderir.
Rapor, Mustafa Kemal'in stratejik bakış açısını ve geleceğe dö
nük programını içerir. Raporda askeri durumun ötesinde, Birinci
Dünya Savaşının gelip dayandığı yer belirlenmekte ve çözüm öne
rilmektedir. Kısacası bir komutan değerlendirmesinin ötesinde, ül
kenin yönetimine ilişkin kapsamlı bir program ve siyaset açıklan
mıştır.
Mustafa Kemal Paşa, savaş devam ettiği takdirde "her taraftan
çürüyen saltanat binasının birdenbire ve hep birden çökmesi ih
timalini " cesaretle saptar. Savaş açısından gelinen yeri, şu çarpıcı
cümleyle belirler: ''Almanlar, özellikle stratejik iradeyi 'geliniz bizi
mağlup ediniz' esasına bağlamışlardır. "
Bu koşullarda Mustafa Kemal Paşa, savaşı genel savunma çiz
gisinde sürdürmek gerektiğini vurgular. Kaybedilen toprakları
1 10
geri almak değil, durumu korumak esas alınmalıdır. Bunun için
hükümet sorunundan başlanarak, kapsamlı siyasi, iktisadi ve
sosyal programlara ihtiyaç vardır.
Mustafa Kemal Paşa, raporunun son bölümlerini bütünüy
le Almanya'nın Osmanlı ülkesi üzerindeki emellerine ayırmıştır.
Almanya, Osmanlı Devleti'nin vatanı savunma amacından farklı,
kendi çıkarlarına göre bir politika izlemektedir.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti 'nin bir "batağa saplandı
ğını" olanca çıplaklığıyla belirler. Bu bataklıkta, Osmanlı Devleti,
Almanya'ya mecbur ve muhtaç hale getirilmiştir. Mustafa Kemal 'e
göre "Almanlar bu zaruretten ve harbin uzamasından istifade ede
rek, bizi müstemleke [sömürge] şekline sokmak ve memleketimi
zin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyaseti" ni gütmek
tedirler. Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa'ya, Almanya'nın izlediği
sömürgeleştirme siyasetinin karşısında olduğunu belirtir. "Büyük
müttefike bağımlılık" yüzünden " kuvvetlerimizi ihtiraslı harekat
larla israf edeceğimize, ülkeyi savunmak için sınırlarımız içinde
akıllıca kullanma" siyasetini savunur.196
Kafkasya ve Kanal harekatları, Balkanlar'da izlenen siyaset,
Alman stratejisine hizmet etmektedir. Felakete gidişten kurtulma
nın birinci şartı, Alman denetimi dışına çıkarak milli çıkarların
gerektirdiği siyasal çizgiye girmektir.
Mustafa Kemal Paşa, Enver ve Talat Paşalara, Alman yanlısı
siyasetin Almanya katında bile itibar getirmediğini örtük biçimde
ifade ederek, şu önemli ihtiyacı hatırlatır:
196 "General Harbord'a Verilen Muhtıra 24 Eylül 1919" , Atatürk'ün Bütün Eserleri,
c.4, s.112.
197 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.124.
111
Mustafa Kemal Paşa, devamla, Almanların her isteğine boyun
eğmekle, ödenen bedelin ağırlaştığına işaret eder:
112
" İçinde bulunduğumuz bataklıktan Almanlarla beraber
kurtulmak zaruri ise de, Almanların bu zaruretten ve har
bin uzamasından istifade ederek bizi sömürge şekline sok
mak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine
almak siyasetinin karşısındayım. ( ... ) durmadan fedakar
lıkta bulunmak, herhangi bir müttefike ve özellikle Alman
lara merhamet ve ihsan telkin etmeyip, belki verdikleri
mizden yüz kat fazlasına onları hırslandırır ve teşvik eder.
( ... ) Falkenhayn, geldiği günden beri aşiretlerin reislerine
Alman teğmenleri göndererek doğrudan doğruya temas
kurmaktadır ve 'Araplar, Türklere düşmandır, biz Almanlar
tarafsız olduğumuzdan onları kazanabiliriz' sözünü bizzat
bana, bir Ordu Kumandanı'na sarf etmiştir. Irak harekatı
nın uygulanamaz olduğunu kendisi daha ilk günden beri
anlamıştır. Irak hareketini, memlekete yerleşmesi için vesi
le olarak gördü. Hakikatte, ideali, bütün Arabistan'ı Alman
idaresine almaktı. Nitekim planın ikinci safhasına başla
mıştır. Irak hedefi tabiatıyla değişince Sina Cephesi'nde bir
taarruzu söz konusu etti. İki ay sonra taarruz veya müdafaa
mı lazım olduğunun şimdiden kestirilemeyeceği, herkes
gibi, onun gözünde de açıktır. Fakat bugünkü taarruz sözü,
bütün Suriye, yani Arabistan'ın idaresi altına girmesi için
bir cazibe vesilesinden başka bir şey değildir. İki ay sonra
ahval, taarruza elverişsiz olup, bütün kuvvetlerle Filistin'in
müdafaası mümkün olursa, General Falkenhayn'ın dün
yaya ve memleketimize karşı en büyük başarıyı kazanmış
şekilde ortaya çıkacağına şüphe yoktur. Fakat bu halde,
hükümet ve memleket takviyesi şartı şöyle dursun, memle
ket tümüyle bizim elimizden çıkarak bir Alman sömürgesi
haline girmiş olacaktır. ( ... )
113
rinci bir memleket müdafaası meselesi olduğu bu devirde,
memleketin hiçbir köşesinin herhangi bir yabancı nüfuz ve
idaresi altına verilmesi, saltanat hayatını kesinlikle bozar
ve ortadan kaldırır.
1 14
Mustafa Kemal Paşa, savaşın başlangıç döneminde, Alman
stratejisinin değil, vatan savunmasının gerektirdiği askeri strate
j iyi şöyle özetlemişti:
115
Cephesi'nde taarruza geçilmesine Mustafa Kemal karşıydı. Bu
harekat "kuvvetlerimizi dağıtmaktan başka bir işe yaramaz"dı. 204
Yine Atatürk, hatıralarında "Kanal harekatı aleyhindeki
isyanı"ndan söz ediyor. 205
Irak harekatı da Mustafa Kemal 'in raporunda belirttiği gibi,
milli bir hedefin eseri değildi ; amaç, Arabistan'ı Alman idaresi
altına almaktı.
Aynı emeller uğruna, Sina Cephesinde savunma değil, taarruz
harekatı yapılmıştı.
Doğan Avcıoğlu'na göre "pekala ölçülü bir savunma içinde ka
lınabilirdi. Oysa Enver Paşa'nın temsil ettiği ( ... ) Türk milliyetçiliği
çılgınca bir ölçüsüzlükle, her cephede İngiltere ve Rusya'ya karşı
saldırıya geçmişti. " 206
Sina Akşin de İttihat Terakki yöneticilerinin Birinci Dünya Sa
vaşı bilançolarını çıkarırken "çılgınlık" ve "maceracılık" yargısına
varıyor:
116
besleyip Hazar kıyılarına sürmesi, tevil dahi götürmeyecek
bir maceracılıktı. " 207
207 Sina Akşin, "Çağdaş Anlamıyla Demokratik Olan İlk Türk Devleti" , Yaba, sayı
30, Eylül-Ekim 1983, s.121.
208 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.112.
117
Kurtuluş Savaşımızın birinci aşaması olan Birinci Dünya Sava
şındaki yenilgi, İttihatçı düşmanlarına elverişli zemin sağlamıştır.
Birkaç örnekle açıklayalım:
İngiliz Muhipler Cemiyeti yöneticisi ve İngiliz ajanı Sait Mol
la'ya göre " İhtilalci ve İttihatçı fikirler taşıyanların sayısı 500'ü
geçmez. ( ... ) Mütarekeden beri bu 500 kişinin cezasız kalmış ol
maları... İttihatçılıklarını gizleyerek Anadolu'nun İngilizlerden
yana olan duygularını yok etmeye kalkışmalarına imkan vermişti.
( ... ) Yapılacak şey bu 500 kişiyi cezalandırıp yok etmektir. " 209
Hürriyet ve İtilaf hükümetinin Dahiliye Vekili ve gazeteci
Ali Kemal, İttihatçı düşmanlığını şöyle dile getiriyor:
" Hakikaten izansız bir halkız. İşte dağa kaçmış bir yüzbaşı,
şımarık bir hürriyet kahramanı sıfatıyla başımıza bela kesi
lir, mahut külhanbeylerinin yardımıyla orduyu yavaş yavaş
ele alır.
209 Akt. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s.116.
210 Ali Kemal, Sabah, 5.11.1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın
Bunalım Yılı, s.100.
1 18
"İttihatçı çete her yerdedir. Muhtar seçimlerinde bile İtti
hatçı parmağı vardır. " 2 1 1
211 Refi Cevat, Alemdar, 2 Ocak 1919'dan akt. Orhan Koloğlu, age, s.147.
212 Refik Halit Karay'dan akt. Orhan Koloğlu, age, s.102.
213 Ahmet Haşim, İstikbal, 7 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.96.
214 Velid Ebuziyya, Tasvir-i Efkar, 5 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.96.
119
İttihatçı düşmanlığı, 2002 sonrasında yeniden kabardı. Emper
yalist işbirlikçileri ve gericiler, Kemalist Devrimi İttihat Terakki
üzerinden ve 1930'ların devrimci uygulamalarını suçlayarak göz
den düşürme kampanyaları yürüttüler. Ama bir hakikat nedense
hep göz ardı edildi: Birinci Dünya Savaşında Türk ordusunun ba
şarısı, olağanüstüdür. Ordu, birbirine binlerce kilometre uzakta
bulunan dört ayrı cephede dört yıl direnmiş, büyük emperyalist
devletlere karşı koymuş ve tam anlamıyla destan yazmıştır. Bunu
yalnız Türk askerinin kahramanlığıyla açıklamak eksik olur. İtti
hat Terakki yönetiminin Devrimci-Milliyetçilikle yarattığı devrim
ci hava ve fedakarlık ruhu, Türk Ordusunun subay kadrosunun
gençleştirilmesi, kapitülasyonların kaldırılması ve milli iktisat
politikası, bu başarıda etkilidir.
Savaşta Alman stratejisinin etkileri kuşkusuz tartışılabilir. An
cak İttihat Terakki yönetimine, özellikle Enver Paşa'ya, "Alman
yanlısı" , ''Alman taşeronu" gibi yaftalar asılması, gerçeği yansıt
maz. İttihat Terakki devrimcilerinin vatanseverlikleri tartışılmaz.
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşındaki direnişinin en önemli
nedeni, İttihat Terakki'nin 23 Ocak 1913 günü Babıali baskınıyla
iktidarı tam olarak ele geçirmesidir. İttihat Terakki, Dünya Sava
şı öncesinde ordunun komuta kademesini gençleştirdi, Osmanlı
halkını devrimci milliyetçilikle birleştirdi ve ayağa kaldırdı, Ke
malist Devrimin yolunu açtı.
Talat, Enver ve Cemal Paşalar, emperyalizme karşı, Türki
ye'nin bağımsızlığı, bütünlüğü ve Hürriyet Devriminin devamı
için savaştılar. Atatürk, Mütareke döneminde İstanbul'da İngiliz
emperyalizminin adamı Rahip Frew'ya şunları söylediğini anlatır:
120
almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatan
perverliği münakaşaların üstündedir. " 2 1 5
" İttihat Terakki 'yi ellerinde tutan şeflerin son derece va
tansever, milletsever ve idealist kimseler olduğuna şüphe
yoktur. " 217
121
kadar, her cephede destansı değerdedir ve Sovyet Devriminin ko
şullarını yaratmıştır.
Her siyasal kuvveti, seçenekleriyle ve rakibi olan güçlerle kar
şılaştırmalı olarak değerlendirmek gerekir. İttihat ve Terakki'nin
savaş yıllarındaki biricik rakibi İngiliz işbirlikçisi Hürriyet ve İti
laf'tı. İttihatçıları Soldan eleştiren Mustafa Kemal gibi devrimci
ler vardı; ancak onlar da İttihat Terakki'nin içindeydiler ve o dö
nemde henüz iktidar seçeneği değillerdi. Dahası İttihat Terakki
devrimciliği olmasa, Mustafa Kemal de olmazdı, Cumhuriyet de
olmazdı.
Büyükelçi Altay Cengizer'in İttihat Terakki liderleriyle ilgili
değerlendirmesine katılıyoruz: "Jön Türk liderliği, Osmanlı İm
paratorluğu'nun bu ortamda başında dolaşan felakete tek başına
karşı koyamayacağını, geri dönülmez bir bozgun ortaya çıkmadan
takdir edebilmiş, tarihin akışının son derece hızlandığı bir esnada
öne çıkan objektif koşulların öne sürdüğü gereklerin vakit geçiril
meden yerine getirilmesi icap ettiğini zamanlıca kavramış ve bu
yolda cesaretini toplayabilmişti. " 2 1 8
Tarih, belki teşekkür etmesini bilmiyor; ama süreçleri açıklı
yor: Milli Mücadele, Birinci Dünya Savaşının kaldığı yerden de
vam etmiştir. Cumhuriyet, Nevzat Kösoğlu'nun da belirttiği üzere,
İttihatçıların ellerinde doğdu:
122
Atatürk de bir İttihatçı olduğuna göre Cumhuriyet Devrimine
onlar önderlik etti demek yanlış olmaz.
İttihat Terakki yönetimi, dünyadan bakıldığı zaman, milli
devrimci özellikleri öne çıkarılarak değerlendirilmiştir. Örneğin
Komünist Enternasyonal yayınlarında, İttihatçı önderlerin "Avru
pa emperyalizmine karşı direnmeye ve Türkiye'nin bağımsızlığını
kurtarmaya çalıştıkları" saptanır. 220
Bu değerlendirme tarihsel gerçeklere oturur. İttihat Terakki,
Türkiye ve dünya devrim tarihinde önemli yeri olan bir partidir.
Kadroları, belli bir düşün birikimine sahiplerdi ve kendilerini
adamış, fedakar devrimcilerdi. İttihatçıların önderlik ettiği 1908
Hürriyet Devrimimiz, 1905 Rus, 1907 İran ve 1911 Çin Devrimleriy
le birlikte 20. yüzyılın başında Doğuya kayan devrim dalgasının
önemli ataklarından biriydi. Genç Türk adı, dünya siyaset edebi
yatına yerleşti. Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması ise
Çanakkale'den Doğu ve Güney Cephelerine kadar, her cephede
destansı değerdedir ve Sovyet Devrimi'nin koşullarını yaratmıştır.
Unutulmaması gerekir ki Milli Mücadele, Birinci Dünya Sava
şının kaldığı yerden devam etmiştir.
Enver Paşa'nın, savaştan sonraki son macerasında İngilizlerin
yanına düşmesi ise ayrı bir konudur.
220 Kari Radek, "Cemal Paşa'nın Öldürülmesi" , başlıklı yazısı için bkz. Doğu
Perinçek, Komintern Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş 3. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Nisan 2020, s.82.
123
6
221 "Halep'te Arap Milli Teşkilat Riyaseti'ne 24 Ocak 1920" , Atatürk'ün Bütün
Eserleri, c.6, s.217.
125
6.1. Emperyalist Bölücülüğe Bölgesel Yanıt
222 Ali Fuat Cebesoy, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
Ankara, 1981, s.108, 114 vd.
126
O sırada Mustafa Kemal, büyük devletlerin planlarını şöyle
özetliyordu :
Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal ' in milli devlet tasarımının sı
nırlarını bile belirlediğini somut bilgilerle anlatır:
127
edilecekti. Anadolu sahillerine yakın adalar yeni Türkiye
devletinde kalacak, diğerleri Yunanistan'a verilecekti. Gü
ney hudutlarımız, Hatay, Halep ve Musul vilayetlerini içi
ne alacak, diğerleri Araplara terk edilecekti. Anadolu'nun
doğu ve doğu kuzeyinde bir değişiklik olmayacaktı. Yeni
Türkiye içinde kalacak olan Rum, Bulgar ve Sırp azınlıkları
dışarıda kalan Türklerle mübadele edilecekti.
128
Cemal Kutay, benzer bir olayın 1907 veya 1908 yılında Selanik'te
yaşandığını ileri sürmüştür. Mustafa Kemal o sırada İttihat Terak
ki 'nin Merkezi Umumisi'ndedir ve milli devlet amacım cesaretle
savunmaktadır. Kendisine "bunları her yerde söyleme, sonra seni
asarlar" diye uyarılar yapılır. Ancak Kutay, kaynak göstermiyor.
227 Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge", Kavram, Ocak ı998,
s.95.
129
6.4. Milliyetler Prensibi ve Arapların Kendi Kaderlerini
Tayin Haklan
228 Şule Perinçek, "Atatürk ve Arap Dünyası: Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk
Arap Dayanışması" , Sempozyuma Sunulan Bildiri, Uluslararası Doğu Arap
Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu: Dünü, Bugünü ve Yarını Sempozyumu,
Şam Oniversiteki, 2008, s.12_
229 "Misakı Milli" 4. madde için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c_6, s.162, ı63, ı69,
ı73.
130
"Milli hudutlar" , Kurtuluş Savaşımızın anayasal değerdeki bel
gelerinde, kavimsel açıdan da belirlendi. 21 Ekim 1919 günü İstan
bul hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Heyeti Temsiliye
adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey'in imzala
dığı Amasya Mülakatı Tutanağı'nda, vatan "Türklerin ve Kürtlerin
oturduğu topraklar" diye tanımlandı. 230
Milli hareket, bağımsızlık ve milli devlet davasını Milliyetler
Prensibine dayandırdı. Mondros Ateşkesi anında Osmanlı Ordusu
nun denetimi altında kalan topraklarda, çoğunluk olarak Türkler
ve Kürtler yaşıyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın bazı konuşmalarda
Çerkezler ve Lazlar da anılmakla birlikte, bu unsurlar herhangi bir
bölgede çoğunluk oluşturmuyordu. Bu durumda ülkenin "İslami
unsurlar" veya "Türkler ve Kürtler" diye tanımlanan insan unsuru,
İslam olmalarıyla tanımlanan bir topluluk değil, fakat Milliyetler
Prensibine göre geleceklerini birlikte tayin edecek bir milli toplu
luktu. Onların ortak bir dine sahip olmaları, bu milli birliktelikle
rini güçlendiren bir etken olarak önemliydi, yoksa ülkenin insan
unsurunu tanımlayan belirleyici etken değildi. Araplar da İslam
oldukları halde, Suriye, Irak ve Arap çoğunluğun yaşadığı diğer
topraklarda bağımsız ayrı devletler kurmaları kabul ediliyor ve des
tekleniyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Arapların ayrı bir devlet kurmaları konu
sunda her zaman berrak bir tutum içinde oldu. Ankara'ya gelişi
nin ertesi günü, 28 Aralık 1919 tarihinde yaptığı konuşmada, Arap
ülkelerinin bağımsızlığa kavuşmaları özlemini içtenlikle vurgula
mıştır:
230 Tarih Vesika/an, yeni seri ı, sayı 3 (ıs), Mart 1961, s.361; Atatürk'ün Bütün
Eserleri, c.4, s.341.
131
dahilinde asırlardan beri vatandaşlık ettik. Bu kardeşleri
miz her tarafta, Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Doğu'da kendi
dahillerinde mevcudiyetlerinin muhafazası ve bağımsız
lıklarının temini için mesai sarf ediyorlar. Bütün bu İslam
parçalarının bağımsızlığa mazhar olmaları İslam alemi için
ne büyük bahtiyarlık olur. ( ... ) İslam aleminin muvaffaki
yetini o kadar kuvvetli görüyorum ki, bu imanla hisleri
mi izah eylediğimden dolayı duyduğum vicdani zevk pek
büyüktür. " 231
132
bir devlet istifade edecek olduktan sonra bağımsızlığımı
zın fedası karşılığında hangi maddi menfaati temin etmiş
olacağız? Ve koruyucu sıfatıyla iktisadi kaynaklarımıza el
koyacak olan devletin memleketimize ilerilik getirmek için
dökeceği sermayeye teminat olarak bütün bağımsızlığımızı
verdikten sonra, bir gün o büyük sermayelerin teşkil etti
ği müesseseler ile milletimizin hayati ilişkileri devam edip
dururken, artık himaye veya vekalete muhtaç olmadığımızı
nasıl iddia edebileceğiz? ( . ) ..
233 Hakimiyeti Milliye, (24 Ocak 1920) 24 Kanunusani 1336'daki yazının tam met
ni için bkz. Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazılan, yay. haz.
133
Kurtuluş Savaşı önderliği, bu ilke tutumunu savaşın her aşa
masında sürdürmüştür. Mustafa Kemal Paşa, Meclis kürsüsünden
hep vurgulayarak belirtmiştir:
Hadiye Bolluk & Kurtuluş Güran, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül
2007, s.19 vd. Osmanlıca yazıdan ciddi çevrim hataları bulunan başka bir
metni için bkz. Devrin Yazarlannın Kalemiyle Milü Mücadele ve Gazi Mustafa
Kemal, c.1, yay. haz. Mehmet Kaplan vd., Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul,
Temmuz 1981, s.208 vd.
234 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.391; TBMM Gizli Celse Zabıt/an, c.1, s.73.
235 Lozan Banş Konferansı-Tutanak/ar Belgeler, c.1, s.351.
134
hazırladığı Misakı Milli taslağına tek bir sözcük eklemişti. Ancak
o tek sözcük, esasa ilişkindi. 23 6
Meclisi Mebusan'ın Misakı Milli Kararında, ülke sınırını belir
leyen "Osmanlı İslam çoğunluğu"nun, Mondros Ateşkes Hattı "da
hilinde ve haricinde" oturduğu belirtiliyordu. Atatürk'ün hazırla
dığı Misakı Milli metninde ise "haricinde" , yani "dışında" sözcüğü
yoktu. 237 Bu sözcük metne Meclisi Mebusan'da eklenmişti.
Karar metnini alan Mustafa Kemal Paşa, 7 Şubat 1920 günü
Rauf Bey'e yolladığı şifrede "sınır hakkındaki prensiplerimizde
esaslı bir fark yapılmıştır" diye itiraz ediyordu. 2 3 8 Bu itirazını sert
bir dille 15. Kolordu Kumandanlığı'na da yazmıştı. 239
Mustafa Kemal Paşa, Meclis Ankara'da açıldıktan sonra
"haricinde" sözcüğünü Misakı Milli metninden çıkardı.
Meclisi Mebusan'ın yaptığı değişiklik, iki farklı "Milli Hudut"
anlayışından, hatta iki farklı devlet tasarımından kaynaklanmak
taydı. Atatürk, İstanbul hükümeti ile Ankara'daki devrimci karar
gah arasında tek sözcükte odaklanan bu temel farkı, 15. Kolordu
Kumandanlığına yolladığı yazıda şöyle anlatır:
135
restane ihtirasları yüzünden dayanışması temin edileme
yen Grubun, kanun yapma hakiki vazifelerini yapmaktan
ziyade hükümetin aldatıcı siyasetine kapılması, ( ... ) cidden
Heyeti Temsiliye'yi vazife yapmada pek müşkül bir vaziyete
uğratmaktadır. 11 240
136
rin ilkesini koymuş olmaktadır. İşte bu bağlamda Mustafa Kemal
Paşa "Amerikan mandasını isteyen" Bekir Sami Bey'e şu soruyu
yöneltir:
243 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.244 ve Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Eylül 2015, s.92; Orhan Koloğlu, age, s.70 vd.
244 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.391; Orhan Koloğlu, age, s.70 vd.
137
nın işgali altındaki toprakların kaderini, orada yaşayan mazlum
halklar özgür oylarıyla belirleyeceklerdi.
Böylece İslam oldukları halde, Mondros Ateşkesi sırasında ya
bancı orduların denetlediği topraklarda kalan Araplar, Misakı Mil
li'nin "Osmanlı İslam çoğunluğu" tanımı içinde görülmemişlerdi.
Mustafa Kemal Paşa'nın bu tutumu, hem ilkeliydi hem de ger
çeklere bütünüyle uygundu. Araplar, ayrı devlet kurmak istiyor
lardı; bu onların hakkıydı. Osmanlı Devleti, savaşta yenilmeseydi
bile, Arapların ayrılma isteğiyle eninde sonunda yüz yüze gelecekti.
245 Geniş bilgi için bkz. Zeki Sanhan, Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Afgan İlişkileri,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002.
246 Orhan Koloğlu, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi, Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2004; Hadiye Yılmaz, Kurtuluş Savaşımız ve Asya-Afrika'nın Uyanışı
Hıikimiyeti Milliye Yazılanyla, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2007.
247 Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazılan, s.22, 24.
138
6.7. Türkiye, Suriye ve Irak Yurtseverlerinin
Dünya Savaşı Dersleri
139
nin hayali olan gayelerini fiil mevkiine çıkaracak diye onla
rın eteklerine sarıldılar. Lakin Harbi Umumi'nin neticesini
· gördükten sonra, Suriye'de İngilizler, Fransızların idare
tarzına, aşağılayıcı olan idaresine hedef olduktan sonra,
bu kısımlardaki İslamlar pek büyük bir hataya düştüklerini
takdir ettiler ve onu müteakip bir kısmı kendi dahillerinde
bağımsız olmak, fakat yine bir suret ve şekilde Osmanlı ca
miası dahilinde bulunmak yönünü düşündüler. " 248
1 40
6.8. Anadolu Devriminin Arap Halklarını
Emperyalizme Karşı Ayaklandırma Çalışmaları
141
"Mısırlı kardeşlerimizin milli izzetinefisleri yine kaynadı, kö
pürdü ve nihayet taştı. Öyle bir galeyan ki, dünyada İngiliz
olan her şeyden nefret ediyor, iğrenip öğürüyor ve kusuyor.
Hani Mısır'ın İngiliz refahı? .. Milli gurur beş on mangıra de
ğişilir mi? Bir milletin bağımsızlığı birkaç okka pirince, bir
kaç katar pamuğa verilir mi? Evet değişilmediğini gördük.
Mısırlı dindaşlarımız bunu her gün fırtınalar gibi gürleyerek
ve seller gibi kanlarını akıtarak gösteriyorlar. 'Bağımsızlık
veya ölüm' diyorlar. Ve İngiltere'yi acz içinde çaresiz bırakı
yorlar. . . " 251
142
lanma mevcut olduğunu göstermeye kafidir. Anadolu'daki
ahval ise gözümüzün önünde duruyor. Şu halde denebilir
ki, eski Osmanlı İmparatorluğu'nun bu parçalarında, istila
cı Avrupa aleyhine pek kati ve pek kuvvetli bir isyan vardır.
( ... )
143
Irak'ın üç şehrini muhafaza edebilmek için, yüz bin kişilik
bir ordu beslemekte olduğu düşünülürse, istilacıların ne
büyük bir müşkülatla uğraştıkları tasavvur edilebilir. Diğer
taraftan Suriye'de Fransızlar da aynı halde bulunuyorlar.
Ve Anadolu'da vaziyet günden güne iyiliğe doğru gidiyor.
Anadolu Türkleri her tarafta muzafferdirler. Irak ve Suriye
Arapları da düşman karşısında dikkat çekici bir üstünlük
göstermekte olduklarına göre, eski Osmanlı İmparatorluğu
muharebeden yıkılmış bir halde çıkmış, fakat bu impara
torluğu teşkil eden iki büyük millet asla yıkılmamıştır. O
kadar ki, bugün bu iki millet yalnız başlarına Avrupa'nın
irili ufaklı birkaç devletine birden eldeki silahıyla varlığını
müdafaa için ayakta duruyor! " 252
144
sında, benzer vaziyetler içinde ve pek sıkı bağlarla birbi
rine bağlı bulundukları şüphesiz olan bu milletler için, şu
vaziyet içinde düşünülecek ve yapılacak bir şey var ki, o da,
her üç memleketin de tam ve kati bir bağımsızlığa sahip ol
maları düsturu üzerinde duran sıkı bir mücadele birliği te
sis etmektir. Büyük ve ezici çoğunluğuyla meskun olan bu
topraklar üzerindeki yabancı hüküm ve istilasına kati bir
nihayet verildikten sonra, aynı topraklar üzerinde insan
lığın kati kurtuluşuna varacak yeni bir milletler hayatının
kurulması düsturu, bir mücadele birliğinin temelini teşkil
edebilir. Bu üç memlekette yaşayan, birbirlerini pek iyi tanı
yan ve aynı tehlikeler karşısında aynı kendini müdafaa his
siyatıyla duygulanmış bulunan halk kitleleri için, arkaları
nı birbirine dayamak suretiyle bugünkü mücadeleyi daha
ziyade şiddetlendirmek kadar bugün için güzel bir siyaset
tasavvur edilemez. Bu siyasetin bir de yarın için tatbiki, bü
yük faydalar vaat eden kısmı vardır ki, onu da bugünden
düşünmek ve hazırlamak lazım gelir: Üç memleket halkının
daimi surette bağımsızlığını müdafaaya ve iktisadi menfa
atlerini temine yönelik bir karşılıklı yardımlaşma siyaseti.
Bu siyasetle de bir taraftan yarının getireceği tehlikeler
bertaraf edilir, diğer taraftan gelecekte üç millet, memleket
arasında karşılıklı yardım esasına dayalı, sakinane bir ça
lışma devri açılması temin edilmiş olur.
145
programa işaret ediyor ve çalışma çağrısıyla sonuçlanıyor. Bu
programın dayandığı ilkeler ve yararlar, Hakimiyeti Milliye'de çok
esaslı özetlenmiştir. Üç ülkenin bağımsızlık ve karşılıklı saygı te
melindeki çıkar birliği, aynı zamanda uluslararası devrimle de
birleştiriliyor; "insanlığın kesin kurtuluşuna varacak yeni bir mil
letler hayatının kurulması" davasına bağlanıyor.
146
Kurtuluş Savaşı önderliği, geçmiş bağlantılardan da yararla
narak, Irak'ın İngiliz işgaline ve Suriye'nin Fransız işgaline karşı
silahlı mücadelesi için eylemli destekte bulundu. Bu destek tek
yanlı değildi, karşılıklıydı. Mustafa Kemal Paşa'nın belirttiği üze
re "Suriye ve Irak'ta Fransa ve İngiltere'ye karşı meydana getirilen
hareketler, Kuvayı Milliye'ye yardım gayesine " yönelikti. Böylece
Fransız kuvvetleri Suriye'ye bağlı bırakılacaktı. Nitekim öyle de
oldu. Suriye ve lrak'ta yürütülen milli faaliyetler sayesinde "bizim
imhamıza çalışan düşmanlar, bize yönelttikleri kuvvetleri azalt
maya mecbur olmuşlardı" . Irak ve Suriye'deki Arapların emper
yalizme karşı mücadeleleri, Maraş' taki milli kuvvetin başarısına
"mühim bir tesir" de bulundu. 25 6
Kurtuluş Savaşımızın en somut işbirliği, güneyde Irak ve Suri
ye'nin Arap halklarıyla ve Kürtleriyle oldu.
Mustafa Kemal Paşa, İngiliz ve Fransız işgalcilere karşı Irak ve
Suriye'deki ayaklanmaları geliştirmek ve hatta ateşlemek için, 1920
yılı başında, bölgeye özel görevliler ve askeri uzmanlar gönderdi. 257
Verilen görev, işgal ordularına karşı direniş örgütlemek, düş
manı arkadan vurmak, Türk ve Arap milletleri arasına girmiş bu
lunan Fransız ve Ermeni işgal kuvvetlerini bertaraf etmek ve Arap
örgütleriyle güvenli bağlantılar kurmaktı.258
Bu görevliler arasında Revandizli jandarma subayı Ali Saip
Bey'in komutasındaki birliğin başarıları, Mustafa Kemal Paşa'nın
özel takdirini ve sevgisini kazandı. Ali Saip Bey "ben Kürt'üm ve
bunu inkar etmem, tam tersine onunla övünürüm. Kürtler olma
saydı, Türkiye'yi Rus ve Ermeniler ta Akdeniz'e kadar istila eder
lerdi " diyordu.259
147
Savaştan sonra milletvekili olan Ali Saip Bey, Atatürk'ün biz
zat soyadı verdiği seçilmiş şahsiyetler arasında yer aldı. Büyük
devrimci önder, 10 Aralık 1934 günü kendi eliyle yazdığı notta, Ali
Saip Bey'in, Fransızlara karşı savaş kazanmasına vurgu yapıyor,
onu "bana yakından yardım etti" diye övüyor ve "Ali Saip-Ursavaş
oldu" diye soyadım belirliyordu . �60
Daha önce Antep savunmasındaki mücadelesiyle öne çıkan
Şefik Özdemir Bey de Türkmenleri, Arapları ve Kürtleri birleştir
mek ve silahlı mücadeleye sevk etmek için lrak'ın kuzeyine gön
derildi. Özdemir Bey, 250 kişilik çekirdek kuvvetle gittiği Kuzey
Irak'ta binlerce aşiret üyesini örgütledi ve İngilizlere çok ağır dar
beler indirdi. 261
Halep'te Yarbay Şakir Nimet Bey de özel görevli olarak çalış
malarda bulundu. 2 62
1 48
Mustafa Kemal Paşa'nın Suriye ve Irak halklarına güveni haklı
çıktı. Irak ve Suriye'nin Arapları, Kürtleri ve Türkmenleri, İngiliz
ve Fransız kuvvetlerine karşı silahlı ayaklanmaya kadar varan
mücadeleler yürüttüler. 263
Irak ve Suriye'deki Kürt halkının o tarihteki emperyalizme
karşı silahlı mücadelesini burada ayrıca vurgulamak istiyoruz.
Mustafa Kemal Paşa, Kürtlerin mücadelesine özel bir önem verdi.
Bu konuda uygulanacak siyaseti, Elcezire Komutanı'na yolladığı
emirde özetlemiş ve daha sonra gizli oturumda Meclis'e bildirmişti:
149
Hatta Refik Hilmi gibiler, Kürtlerin Mustafa Kemal Paşa tarafın
dan " aldatılarak" İngiliz emperyalizmine karşı savaştığını yaza
cak kadar işgal yanlısı bir kimlik sergilemişlerdir. 266 Bu itiraflar,
aynı zamanda Ankara'daki devrimci hükümetin Kürt meselesinde
İngilizlerle işbirliği yaptığı yönündeki akıl almaz tezleri de çürüt
mektedir.
Kürt örgütlerinin hayatında emperyalizme karşı başka bir mü
cadele örneği bulunmuyor. Bu, çok önemli bir derstir. Kürt örgüt
leri, ancak bölge ülkeleri ve halklarıyla birleşerek emperyalizme
karşı mücadele edebilirler.
Yayınları, Haziran ı99ı, s.9; Şeyhmus Elçi, Sevr ve Lozan Sürecinde Doğu
Anadolu Aşiretleri, Adım Yayınları, Ankara, 1998, s.45 vd; Heinz Gstrein,
Avukatsız Halk Kürtler, Parşömen, İstanbul, 2009, s.ı4 vd; lsmail Beşikçi,
Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mücadelesi 1915-1925, el, Yurt Kitap
Yayın, Ankara, Mayıs ı992, s.173 vd; Hasan Yıldız, 20_ Y"ıizyıl Başlannda Kürt
Siyasası ve Modemizm, 2. basım, Nujen Yayınları, İstanbul, Kasım 1996, s.19
vd, 46 vd, 62 vd, 118 vd, 140, 144; Rafet Ballı, Kürt Dosyası, Cem Yayınevi,
İstanbul, Temmuz 199ı, s.43ı vd.
266 Refik Hilmi, Anılar-Şeyh Mahmut Berzenci Hareketi, 2. basım, Nujen Yayıncılık,
İstanbul, Temmuz 1995, s.107 vd.
150
ve biz de bu tekliflerinizi kabul ederek tafsilatlı talimat
göndermiştik. " 267
ısı
sonra 'konfederasyon' halinde birleşmek. ' Bu esas Araplar
ca memnuniyetle kabul edilmiştir. " 269
152
"Suriye ve Irak işlerinde buraya gelmekle pek faydalı olabi
leceğinizi ümit ederim. " 270
153
- Suriye'de bu cereyanlar sonucu "saltanat tesisiyle meş
gul olan" Emir Faysal, ahalinin arzuları karşısında kendi
emellerinin sarsılmakta olduğunu anladı ve temsilcilerini
bizimle temasa geçirdi. Ancak Faysal, halka, dış baskılara
direnmek için araç ve paralarının bulunmadığını, Türkiye
bunu sağlarsa Fransızları kovabileceklerini söyledi. "Bunu
biz samimi görmedik. Onun için vuku bulan siyasi müraca
ata siyasi cevap vermiş bulunduk. Ancak hakiki irtibat hü
kümet şeklinde değil, fakat Suriye milletiyle, Suriyelilerle
olmuş oldu. Ve bu, hakikaten bize manevi kuvvetle beraber
maddi kuvvet katmıştır. " Bizim karşılık olarak gösterdiği
miz şekil şuydu : "Artık milli sınırımız dahilinde bulunan
insani ve genel kaynakları sınırımızın haricinde israf etmek
istemeyiz. Fakat birlik kuvvet teşkil edeceğinden, bütün İs
lam aleminin manen olduğu gibi maddeten de birleşmiş ve
müttefik olmasını, şüphe yok ki, büyük memnuniyetle kar
şılarız ve bunun içindir ki bizim kendi sınırımız dahilinde
bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler de kendi sınırı dahi
linde ve milli hakimiyet esasına dayanmak üzere serbest ve
bağımsız olabilirler. "
154
bundan sonra gerekleri yapılırsa bunlardan azami istifade
etmek mümkündür. " 272
272 Konuşmanın tamamı için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.31 vd.
273 Age, s.80.
155
çok dostluk bağları vücut bulmuştur ve bazı nahoş olaylara
rağmen bu bağlar henüz gevşememiştir.
274 Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, c.11, Yapı ve Kredi Bankası Yayınlan,
İstanbul, 1973, s. 522 vd; Yapı ve Kredi Yayınlan, 1. basım, Kasım 2004, s.499 vd.
156
ma haklarının Türkiye'nin de yararına olduğunu anladılar. Arap
lar ise emperyalizme dayanarak kurtuluş olmayacağını tecrübeyle
gördüler.
3. Ortak cephe : Dünya Savaşı sonrasında Mazlum Milletler ko
numunda bulunan Türkler ve Araplar, nesnel olarak emperyaliz
me karşı savaş cephesinde buluştular.
4. Ortak menfaatler: Türkler ile güney komşuları olan milletler
arasında, iktisadi, siyasi, kültürel, her alanda ortak menfaatler
bulunmaktadır.
5. Ortak yaşam koşulları ve dil yakınlıkları : Türkiye, Suriye ve
Irak halklarının yaşam koşulları, gelenek ve görenekleri farksız
dır. Dilleri birbirlerine karışmıştır.
6. Dostluk bağları ve kader birliği : Türkiye ile güneyli komşu
ları arasında çok güçlü dostluk bağları vardır ve gelecekleri birdir.
Bu milletlerin güvenlik ve barış ihtiyaçları da ortaktır.
157
6.14. Zamanı Gelince
158
ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o
bağları! " 275
159
ı. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı önderliği, Erzurum ve Sivas
Kongrelerinden başlayarak, milli hudutları, 30 Ekim 1918 günü
Türk askerinin hakimiyeti altındaki topraklar olarak belirledi. Va
tan toprakları, yine Kurtuluş Savaşı yıllarının ilk anayasal belge
lerinde, bir millet oluşturduğu saptanan "Türklerin ve Kürtlerin
oturduğu arazi " olarak da tanımlanıyordu. Güneyimizde Birinci
Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı toprakları olan Irak ve Suriye 'de
yaşayan Araplar, kendi geleceklerini özgürce belirleme hakkına
sahiplerdi. Milliyetler Prensibi 'yle de temellendirilen bu progra
mı, Mustafa Kemal Paşa, daha 1905 yılı sonunda Suriye 'de ortaya
koymuştu. Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda, bir milli dev
let kurulacaktı. Bunun dışındaki topraklarda yaşayan milletler
kendi devletlerini kuracaklardı. Süreç, Mustafa Kemal ' in milli
devlet tasarımını haklı çıkardı.
2. Kurtuluş Savaşı'nın başında, Mustafa Kemal Paşa, Irak ve
Suriye halklarının kendi bağımsız devletlerini kurmak için, İngiliz
ve Fransız işgalcilerine karşı mücadelesini kararlılıkla destekledi.
Hatta bu mücadelenin desteklenmesi için, işgal altındaki Irak ve
Suriye'ye görevliler ve özel askeri birlikler yolladı.
3. Anadolu'da, lrak'ta ve Suriye'de emperyalizme karşı müca
dele eden örgütler, birbirleriyle samimi ve kuvvetli bağlar kurdu
lar; ortak mücadele yürüttüler.
4. Türkiye, Irak ve Suriye'de emperyalizme karşı mücadele yü
rüten örgütler, bağımsız devletler kurulduktan sonra üç ülke ara
sındaki dayanışmayı bir "konfederasyon" çerçevesinde yürütmeyi
de kararlaştırdılar ve planladılar.
Elimizdeki belgelerden, bu kararın 1919 sonu veya daha bü
yük olasılıkla 1920 başlarında alındığı saptanabiliyor. Gerçi bu
konuda ulaşabildiğimiz ilk belge 24 Ocak 1920 tarihlidir, ancak
o belgede kararın daha önce alındığı belirtilmektedir. Belgede,
Ankara'da bulunan Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin Heyeti Tem
siliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Halep'teki Arap Milli Teşkilatı
1 60
Riyaseti'nin önerisini kabul ettiğini bildirmektedir. İlk önerinin
nereden geldiği konusunda daha sonraki belgelerde farklı bilgi
ler bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Talat Paşa'ya yazdığı 29
Şubat 1920 günlü gizli mektupta, önerinin Türkiye tarafından ya
pıldığını yazmıştır. 24 Nisan 1920 günü Meclis'te yaptığı tarihi ko
nuşmada da bu çözümün Türkiye tarafından önerildiği yorumunu
güçlendiren bir ifade kullanmıştır. Fikrin önce Anadolu devrimi
önderliği içinde doğduğu ve Arap örgütlerine açıldığı, ilk resmi
önerinin ise Suriye ve Irak örgütlerinden geldiği anlaşılıyor.
5. Kurtuluş Savaşımız, Irak ve Suriye'nin emperyalizme karşı
bağımsızlık savaşlarıyla dayanışma halinde ve bağımsız devlet
lerin kurulmasından sonra "konfederasyon oluşturulması" ufku
içinde yürütüldü. Türkiye'nin 30 Ağustos 1922'de kesin askeri za
feri kazandığı ve 24 Temmuz 1923 günü Lozan Antlaşması yapıldı
ğı zaman, Irak ve Suriye'nin bağımsızlık mücadelesi henüz kesin
zafere ulaşmamıştı. İngiliz ve Fransız himayesi altındaki Irak ve
Suriye, bağımsız devletlerini kuramadıkları için, milli hakimiyet
esasına dayanan bir rejim de oluşturamamışlardı; krallıkla yöne
tiliyorlardı. Bu durumda konfederasyon tasarımı uygulanamadı.
Ancak Atatürk, emperyalizme karşı Sovyetler Birliği'yle stratejik
dostluğu ve Batı Asya ile Balkanlar'da ittifakı esas alan siyaseti
kararlı olarak yürüttü. Bu kapsamda Sadabad ve Balkan Paktla
rını gerçekleştirdi.
6. Atatürk, Irak ve Suriye'yle konfederasyon planından hiç vaz
geçmedi. Hatay sorununun güncel olduğu dönemde bile, konfede
rasyon ufkuna sahipti. 1937 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Suriye
Başbakanı Cemil Mardam'a, Suriye'nin bağımsız olması isteğini
çok sıcak sözlerle belirtti. Suriye bağımsız olduğu zaman daha ileri
birliklerin koşulları oluşacaktı. Suriye ve Irak, İkinci Dünya Sava
şı' ndan sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Ancak bu kez de Türki
ye, Atlantik denetimi altına düştü. Gerçi 1950'lerin Bağdat Paktı ve
CENTO denemeleri Türkiye, Irak, İran ve Pakistan'ı bir araya getir-
161
di; ancak, patron ABD'ydi. O pakt, Atatürk'ün düşündüğü bağım
sız devletlerin birliği özelliğine kavuşamadı ve silinip gitti.
7. Kurtuluş Savaşımızın Irak ve Suriye'yle konfederasyon planı,
bugün İran, Lübnan ve Azerbaycan'ı içine alacak kapsamda ye
niden tarihin gündemine gelmiştir. Buna Batı Asya Birliği (BAB)
diyoruz. Anadolu, Hititlerden beri tarih boyunca hep Irak ve Suri
ye'yle birlik halinde olmuştur. Suriye devleti, Türkiye'yle birlik is
temektedir. Suriye'nin en yüksek düzeydeki yöneticileri, bu istek
lerini bize 2005 yılında Türkiye'nin Avrasya Heyeti olarak yaptığı
mız ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar Esat'ın stratejik
görüşü olarak bildirmiş ve daha sonra da çeşitli resmi toplantılar
da açıklamışlardır. Yine Sayın Beşar Esat'la 2015 yılı Şubat ayı so
nunda yaptığımız görüşmede, iki ülkenin Batı Asya Birliği içinde
birleşmesi ve "Yedi Ülke Yedi Deniz" tasarımı üzerinde görüş bir
liğine vardık. Irak'ın ABD işgaline karşı savaşan örgütlerinde de
Türkiye 'yle birleşme isteği güçlüdür. İran yetkilileri de Türkiye'yle
güvenlikten ekonomiye kadar her alanda işbirliği isteklerini yap
tığımız görüşmelerde ısrarla dile getirmektedirler.
8. Batı Asya Birliği (BAB) , Rusya, Orta Asya Türk Cumhuriyet
leri, Pakistan, Hindistan, Çin ve diğer Asya ülkeleriyle oluşturu
lacak Avrasya Birliği'nin Batı'ya bakan kalesini oluşturmaktadır.
Öte yandan Güney Amerika Birliği (ALBA) ve Afrika Birliği örgüt
lenmeleri de ABD'nin başını çektiği emperyalist küreselleşme
saldırısının önünü kesmiştir ve bağımsız milli devletlerin kıtasal
ve bölgesel işbirliği zeminini güçlendiriyorlar. Avrasya Birliği ve
BAB, dünyada yükselen halkçı, kamucu, aydınlanmacı, barışçı,
yeni uygarlığın temel projeleridir. Avrasya ve BAB siyasetlerini
izlemek, Türkiye'nin öncelikle Avrupa ve aynı zamanda ABD'yle
ilişkilerini normalleştirmesine hizmet edecektir. Dış siyasetinde
bölge ve Avrasya ağırlıklarını değerlendiren bir Türkiye, AB ve
ABD'yle ilişkilerini, bağımsızlığa ve egemenliğe karşılıklı saygı,
eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde sürdürme ve geliştirme ola-
162
naklarını da kazanacaktır. Dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmeler
bu sürecin ilerlemesi yönündedir.
9. Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşı yıllarında Irak ve
Suriye örgütleriyle geliştirdiği konfederasyon planı, günümüzün
elverişli şartlarında kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. AS
TANA Süreci ve bölge ülkelerinin birliği sayesinde ABD ve İsrail 'in
" Kürdistan" adı altında İkinci bir İsrail devleti planı bozguna uğ
ratılmıştır. Batı Asya Birliği, Kürt meselesinin kalıcı çözümü açı
sından da büyük değer taşımaktadır.
Bölge halkları, Sümerlerden başlayan Akadlar, Asurlular, Hi
titler, Persler, Emevi, Abbasi, İran, Selçuklu ve Osmanlı İmpara
torluklarıyla devam eden büyük uygarlık birikimleri temelinde
birleşerek, 21. yüzyıl uygarlığının öncüleri arasındaki yerlerini
alacaklardır. Batı Asya'nın büyük uygarlık gücü ve zenginleşme
birikimi, bölünmede değil, birleşmededir. Etnik, mezhepsel bö
lünmeler felakete ; Batı Asya Birliği zenginleşmeye, barışa ve yük
selen uygarlığın öncülüğüne götürür.
163
7
SAVAŞTAN DEVRİME
277 Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi 'n d en akt. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de
Siyasal Gelişmeler 1876-1938, c.ı, 2. basım, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, Mayıs 2003, s.318.
278 İsmet İnönü'nün 30 Eylül 1969 tarihli "Önsöz"ü, Lozan Banş Konferansı
Tutanaklar Belgeler, takım 1, c.1, çev. Seha Meray, 2. basım, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, 2001, s.IX.
165
Osmanlı Devleti' nin Birinci Dünya Savaşına sürüklendiği dö
nemde, imparatorlukların yaşatılması imkanı çoktan tükenmişti.
Cihan Savaşına geldiğimiz zaman, var olmak için tek seçenek kal
mıştı: "Türk-Kürt çoğunluğun oturduğu milli hudutlara" çekilmek.
Erzurum, Sivas Kongreleri, Amasya Görüşmesi Tutanağı ve Misa
kı Milli Kararı, bu yeni milli devlet çözümünü formülleştirdi. Hal
böyleyken Falih Rıfkı Atay'ın "Birinci Dünya Savaşına girmesey
dik, imparatorluğumuz da yıkılmazdı" diye hayıflanması, tarihsel
sürecin dışında bir değerlendirmedir.
Bu nedenlerle Balkan Savaşlarıyla başlayıp Cumhuriyet Devri
mimize kadar uzanan bu sürecin belli bir anına bakarak yargıya
varmak yanlış olur. Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı pratiği, sava
şın öncesi ve sonrası dikkate alınarak incelenebilir.
Büyükelçi Altay Cengizer de bilimsel derinliği olan araştırma
sında, Kurtuluş Savaşımızın Cihan Savaşına girişimizle başladığını
saptamaktadır:
166
7.2. Birinci Aşamada Yenildik
Ancak İrademizi Teslim Alamadılar
167
rın elinde hiçbir mevzi kalmaz. Direnenler ise yenilseler bile bel
li direnç mevzileri yaratırlar. O mevziler, yalnız maddi mevziler
değildir, aynı zamanda namus mevzileridir. Teslim olmaktansa,
sonuna kadar direnmek, en sonunda başarıya ulaşmak için şart
tır. Direnenler, yenilseler bile, düşmanı yenmek için bir birikim
yaratırlar. Teslim olanlar ise geleceğin direnişine hiçbir miras bı
rakmazlar.
Mustafa Kemal Paşa, 1916 yılı sonlarında Bitlis cephesinde sa
vaşırken, Kürt beylerinden birine şu soruyu yöneltmiştir:
168
kısa bir moladan sonra tekrar savaşa başlaması, iradesinin teslim
alınamadığını, Türk ordusunun imha edilemediğini gösterir. Bi
rinci rauntta yere yıkıldık; ama hakem daha lO' a kadar saymadan
savunma vaziyetimizi aldık ve yumruklarımızı indirmeye başla
dık. O nedenle savaşın bütününe bakarken, savaşın birinci aşa
masından, daha sonraki aşamaya devrettiğimiz artıları ve eksileri
saptamak önemlidir. Savaşçının tutumu budur.
Bilindiği gibi bütün savaşlar, birbirini izleyen muharebelerden
oluşur. Savaşlar genellikle bir vuruşta kazanılmıyor. Her savaş, ta
arruz, savunma ve geri çekilme taktiklerini içeren aşamalardan
geçer. Ve her savaş, kendi içinde molaları, başka deyişle ateşkes
leri de barındırır. " Kurtuluşa Kadar Savaş" veya " Hep İleri" veya
" Durmadan Saldırı" gibi sloganlar çocuksudur, hayata uymaz.
Hiçbir ordu durmadan savaşamaz. Nasıl su, hava, ses ve elektrik
akımları, dalgalarla ilerlerse savaş da dalga dalga ilerler; içinde
dinlenme dönemlerini barındırır.
Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı, 29 Ekim 1914 günü Birinci Dünya
Savaşına girmemizle başlamış ve Lozan Antlaşması'na kadar de
vam etmiştir.
Atatürk, 1 Temmuz 1933 � nü Galatasaray Lisesi 'nde bir öğren
ciye İstiklal Savaşı sonunda Mudanya Ateşkesi'ni imzaladığımız
ülkeleri sorar. " İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar" yanıtını aldıktan
sonra " Harbi kimlere karşı yapmış ve kimleri yenmiş oluyoruz"
sorusuyla İstiklal Savaşının Birinci Cihan Savaşının devamı oldu
ğuna işaret etmiştir. 282
Türkiye' nin Kurtuluş Savaşının 1914 yılından Lozan Antlaşma
sı'na kadar sürdüğü tezimiz, uluslararası alanda da yankı buldu.
İrlandalı devrimci Pat Walsh "Birinci Dünya Savaşı 1918 Kasım'ın
da sona ermedi, Türkiye'yle 1924 yılına kadar devam etti" sapta
masında bulunuyor. " 283
169
Türk milleti, Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 günü
imzalanan Mondros Ateşkesi'ni kabul etmedi. İsmet İnönü, olayı
şöyle özetliyor:
1 70
Diyelim ki Kurtuluş Savaşımızı bu ilk kurşundan değil de Doğu
Cephesinde yeniden başlayan savaşlardan, Güney Cephesindeki
çarpışmalardan veya Ege'deki ilk silahlı direnişlerden başlatalım,
yine aynı gerçekle karşılaşırız; Osmanlı Devleti' nin teslim olması
ile savaşın yeniden başlaması arasındaki mola dönemi birkaç ayı
geçmez.
171
azmini yitirmeyenler ve savaşta tecrübe biriktirenler kazandı. O
nedenle Cihan Savaşının kazanımları, kayıplarından çok daha
önemlidir ve devrim o kazanımlarla sürdürülmüş ve zafere ulaştı
rılmıştır. Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunmamız olmasay
dı, 30 Ağustos Zaferi de olmazdı.
İstiklal Savaşımızın Aralık 1918'de başlayan ikinci aşaması, bi
rinci aşamadaki direncin yarattığı birikimle zafere ulaştırılmıştır.
Şimdi Cihan Harbi 'nin kazançlarını sıralayabiliriz.
172
tı. 2 89 Churchill, Bolşevik Devriminin Türkiye' nin direnişine borçlu
olduğunu belirtmektedir. 290 Bu sayede Türkiye, savaşın ikinci aşa
masına en tehlikeli düşmanından kurtulmuş olarak girdi. Kurtu
luş Savaşımızı destekleyen Sovyet Rusya'nın kurulmasıyla cephe
gerimizi güven altına alan güçlü bir müttefike kavuştuk.
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması, Rus
ya'daki Ekim Devrimi ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı birbirini izledi.
Emperyalizme karşı devrimler çağı Cihan Savaşı direnişimizle baş
ladı. Devrimci Rusya ve Devrimci Türkiye, yaşayabilmek için, birbir
leriyle dayanışma halinde oldular. Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi,
20. yüzyılın milli demokratik devrimleri arasındaki ittifakın ilk örne
ğini oluşturdular.
Birinci Cihan Savaşı direnişimiz, Cumhuriyet Devriminin yo
lunu açtı. Çanakkale'de özgüven kazanan öncüler, Cumhuriyeti
kurdular.
Tarihten biliyoruz ki ya devrim savaşı önler ya da savaş dev
rimlere yol açar. İnsanlık, devrimlerle Birinci Dünya Savaşını ön
leyememiş; fakat Genel Savaş, Sovyet ve Türk Devrimlerine yol
açmıştı.
173
Savaşından yenik çıkmıştık; ama çok önemli bir tecrübe kazanmış
ve aynı zamanda düşmanlarımızı da yıpratmıştık.
292 Ernest Jaclch, Yükselen Hilal, çev. P. Kuturman, Uğur Kitabevi, İstanbul, 1946,
s.168, 172.
293 Age, s.168, 172.
294 Savaş yıllarında uygulanan Milli İktisat politikasının başarıları konusunda
bkz. Zafer Toprak, Türkiye'de Milli iktisat 1908-1918, Doğan Kitap, İstanbul,
174
Birinci Dünya Savaşındaki başta gelen hedefimiz, Kapitülas
yonlardan kurtulmaktı ve başardık. Prof. Dr. Zafer Toprak'ın Mil
li İktisat kitabında ayrıntısıyla incelediği üzere, Türkiye'nin milli
ekonomisinin inşası, Birinci Dünya Savaşında başladı:
175
Böylece Rus Çarlığının, İngilizlerin ve Fransızların silahlandırdı
ğı Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki yıkıcı faaliyeti önlenmiş
oldu. Cepheler arasındaki bağlantı kurulabildi. Tehcir, Atatürk'ün
1919 yılında Erzurum ve Sivas Kongrelerini örgütlemesi ve Doğu
da yaratılan dayanakla İzmir'i kurtarması için gerekli koşulları
hazırladı. Tehcir olmasaydı, Kurtuluş Savaşımız o yıllarda zafere
ulaşamazdı.
176
7.3.7. Devrimin Öncü Partisinin Kadrolannı
Savaşın Ateşinde Yetiştirdik
177
Enver Paşa'ların Almanya'ya bağımlı gerçekçi olmayan yayıl
ma siyasetine karşı, Mustafa Kemal 'in "genel savunma" siyaseti,
milli devlet ve cumhuriyet programının gereğiydi ve ülke yöne
timinde köklü değişiklikleri içermekteydi. Askeri başarı da buna
bağlıydı. Başka deyişle, askeri başarı devrimci bir programı ge
rekli kılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, savaş devam ettiği takdirde
"her taraftan çürüyen saltanat binasının birdenbire ve hep birden
çökmesi ihtimalini " cesaretle saptamıştı. Böylece aslında cumhu
riyet şartlarının oluştuğunu da belirlemişti.
Mustafa Kemal Paşa'nın 20 Eylül 1917 tarihinde Enver ve Talat
Paşalara yolladığı rapor, askeri değerlendirmedeki derinliğinin
ötesinde, çıkış yolunun askeri bakış açısı içinde bulunmayacağını
saptayan tarihi bir belgedir. 2 97
Savaşı Osmanlı sultanının iktidarını sınırlayarak kazanama
yacağımızı kendi tecrübemizle anladık. Birinci Dünya Savaşında
yenilen meşrutiyetti; ancak Cumhuriyeti yine o Meşrutiyetlerin
birikimiyle kurduk. Birinci Dünya Savaşı tecrübesi, devrim dışın
daki seçenekleri eledi ve bize devrimden başka bir yol bırakmadı.
23 Nisan 1920 günü Ankara'da Meclisin toplanması ve Milli Hü
kümetin kurulmasıyla padişahlığı yıkan bir devrim yaptık. Bu sa
yede Meşrutiyetlerle kurtaramadığımız vatanımızı Cumhuriyetle
kurtardık; Meşrutiyetlerle yeterince kazanamadığımız hürriyet ve
demokrasiyi, Cumhuriyetle kazanma yoluna girdik.
Her toplum, çeşitli deneyimlerden geçerek yolunu açar. Aslın
da 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Milli Demokratik Devri
mimiz de Meşrutiyet deneyimlerinden geçerek Cumhuriyete ulaş
mıştır. Meşrutiyetlerin yetersizliği ve çözümsüzlüğü, bizi Cumhu
riyet Devrimine götürmüştür.
Cumhuriyet Devrimi, bir yönüyle 1876 ve 1908 Meşrutiyet Dev
rimlerinin devamıdır; ama bir yönüyle de Meşrutiyetin yetersiz
liğinin aşılmasıdır. Cumhuriyet, Meşrutiyeti aştı, ancak bu aşma
eylemini yine Meşrutiyetten devraldığı birikimle gerçekleştirdi.
178
Buradan da anlaşılacağı gibi Meşrutiyet ve Cumhuriyet hem
aynı çizgidedir hem de birbiriyle çatışmaktadır. Meşrutiyet ve
Cumhuriyet programları, Osmanlı devrimciliğinin iki kardeş akı
mıdır. Daha doğrusu Cumhuriyet, Meşrutiyetin içinden filizlendi.
Meşrutiyetçiler ve Cumhuriyetçiler, 19. yüzyılın ikinci yarısından
sonra Osmanlı istibdadına karşı birlikte mücadele ettiler. Meşru
tiyetçilerimiz, Osmanlı Devleti 'ni reformlarla sürdürmek istediler.
Cumhuriyetçilerimiz ise Osmanlı Devleti yerine milli bir devlet
kurmayı amaçladılar.
Meşrutiyet ve Cumhuriyet yanlıları, aynı cephede ve aynı teş
kilatta ortaya çıktılar ve düşmana karşı aynı safta savaşırken, aynı
zamanda ayrıştı ve birbirleriyle yarıştılar. Her ikisi de başlangıçta
devrimciydi. Çünkü Meşrutiyet için de devrim gerekiyordu. Hatta
1870'lerden 1920'lere uzanan bu dönemdeki devrimcilerimiz, bi
raz Meşrutiyetçi ve biraz da Cumhuriyetçiydiler. Mithat Paşa için
daha 1876 Meşrutiyeti öncesinde padişaha "bu adam Cumhuri
yetçi" diye jurnaller verildiği bilinmektedir. Aynı şekilde Mustafa
Kemal de daha Harbiye yıllarındayken "Cumhuriyetçi" ve " İhti
lalci" olarak suçlanmış ve hapse atılmıştır. Suriye'ye tayin edil
mesi de bu nedenledir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, İstanbul 'daki
sadrazamlardan Ali Rıza Paşa, Ahmet İzzet Paşa'yı ziyaretinde,
Mustafa Kemal için "Cumhuriyet yapacaklar, Cumhuriyet" diye
bağırmıştı. 2 98
Mustafa Kemal, daha Harbiye yıllarında dönemin devrimci
akımlarıyla haşır neşirdi. 2 99 Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un an
lattığı üzere, Harbiye'de sabahlara kadar ihtilal tartışmaları yap
maktan gözlerine uyku girmiyordu.300 1904 yılında not defterine
" Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı" diye yazıyordu. 1905
sonbaharında, yukarda açıklandığı gibi, yaşanan sürecin bir milli
298 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2oı5, s.ı87.
299 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.ı, s.ı5.
300 Ali Fuat Cebesoy, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
Ankara, 1981.
179
devletle noktalanacağını görmüştü. Milli devletin biçimi cumhu
riyetti.
Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı koşullarında önce yerel mec
lislerin örgütlenmesiyle filizlendi. 1918 sonrasında Anadolu ve
Rumeli'de toplanan milli kongreler, Cumhuriyetin yerel zemini
ni oluşturdu. Kurtuluş Savaşını İstanbul'daki padişah hükümeti
değil, yerel kongreler örgütlüyordu. İstanbul'un işgalinden sonra,
Meclisin Ankara'da toplanmasıyla süreç tamamlandı. Cumhuriye
timizin kuruluş tarihi, 29 Ekim 1923 değil, 23 Nisan 1920'dir. Eğer
Atatürk ve arkadaşları, Ankara'da Milli Meclisi kurmasalar ve İs
tanbul 'daki saltanata son vermeseler, millet seferber edilemez ve
Kurtuluş Savaşı kazanılamazdı.
Kurtuluş Savaşımız Cumhuriyeti getirmemiş, Cumhuriyetimiz
Kurtuluş Savaşını kazanmıştır. Şöyle söylemek de mümkündür:
Meşrutiyet rejimiyle kaybettiğimiz Birinci Dünya Savaşını, Cumhu
riyet rejimiyle zafere dönüştürdük. Savaşı, Devrimci Cumhuriyetle
kazandık.
Mustafa Kemal Paşa, savaşı kazanmanın öncelikli şartının
cumhuriyet ve milli devlet olduğunu çok iyi biliyordu. Samsun'a
çıktığı andan itibaren Anadolu'da bir milli hükümet kurmaya yö
neldi. Hatta bu projeyi daha İstanbul 'dayken tasarladığı biliniyor.
Amasya'da 16-21 Haziran 1919 günleri arasında yapılan beş
günlük Gizli Komutanlar Toplantısının ve Sivas'ta 16-28 Kasım
1919 günleri arasında 13 gün süren İkinci Komutanlar Toplantısı
nın gündemleri, aslında Cumhuriyettir.30 1 Yine Devrimcilik ile Re
formculuk çarpışmaktadır. Atatürk, Anadolu'da bir milli hükümet
kurulmasından yanadır; ama bu önerisini kabul ettiremez. Çünkü
301 Amasya Gizli Komutanlar Toplantısı için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist
Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası, Geliştirilmiş 5. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Eylül 2020, s.184 vd. Resmi olarak Heyeti Temsiliye
Toplantısı diye anılan Sivas Komutanlar Toplantısı'nın tutanakları için bkz.
Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.5, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat
2015, s.163 vd. Mutlaka okuyunuz!
1 80
diğer komutanlar, henüz Meşrutiyet anlayışından kurtulamamış,
İstanbul'daki saltanattan vazgeçememişlerdi. Oysa milletin bütün
kuvvet ve imkanlarının seferber edilmesinin birinci ve olmazsa ol
maz koşulu, Anadolu'da milli hükümetin kurulmasıydı.
Mustafa Kemal Paşa, 1919 Haziran ayında Amasya'daki Komu
tanlar toplantısında kabul edilmeyen önerisini, Erzurum Kong
resi ' nde Nizamname'nin 4. maddesine koydurmayı başardı. Os
manlı hükümetinin dış baskılar sonucu Doğu vilayetlerini terk ve
ihmal etmesi durumunda, bir " Hükümeti Muvakkate"nin (Geçici
Hükümet) kurulması karara bağlanıyordu. Kurtuluş Savaşını ya
pabilmek için, öncelikle Anadolu'da devrimci bir hükümet kurul
ması gerekiyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşının hazırlık dönemin
de Meclisi toplamak ve toplantının Anadolu'da yapılması için
yürüttüğü mücadele, hep Cumhuriyet için savaştır. Cumhuriyetin
kaderi ile Kurtuluş Savaşının kaderi birleşmişti.
Mustafa Kemal Paşa, 16-29 Kasım 1919 günlerinde 13 gün süren
Sivas Komutanlar Toplantısında Meclis'in Anadolu'da açılması
için verdiği mücadeleyi kaybetti. Ancak tarihsel süreç hükmünü
yürütüyordu. 12 Ocak 1920 günü İstanbul 'da açılan Meclisi Mebu
san, 16 Mart' ta İstanbul 'un işgal edilmesi üzerine 18 Mart günü
toplantıları erteleme kararı aldı. O gün Meşrutiyetin sonuydu. Sa
met Ağaoğlu' nun deyişiyle "O gün Boğaziçi'nin sularına gömülen
imparatorluğun yerine, bir ay sonra 23 Nisan 1920'de Ankara'nın
çorak ve bataklık yaylasında yeni bir devlet doğmuştur. " 302
Meşrutiyet, tıpkı Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi, İngiliz
emperyalizminin süngülerine bir kez daha yenik düşmüştü. İngi
liz'i Meşrutiyetçilikle yenmenin mümkün olmadığı bir kez daha
kanıtlandı. İngiliz askerinin İstanbul'u işgali ve bazı mebusları tu
tuklaması, savaşın Meşrutiyetle kazanılamayacağının son kanıtı
oldu. Cumhuriyetin yolu açılmıştır.
181
Meclis Ankara'da toplanır. istanbul'daki saltanatın iradesi ar
tık geçersizdir. Ankara'daki Cumhuriyet iradesi, milletin kuvvet
ve yeteneğini örgütler. 23 Nisan 1920'de kurulan Cumhuriyet, 30
Ağustos 1922'de Dumlupınar Zaferini kazanır, 9 Eylül günü İzmir'e
girer. Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 günü Türk Ordusunun
süngüsüyle imzalanır. 6 Ekim 1923 günü Türk Ordusu artık İstan
bul'dadır. Böylece Birinci Cihan Savaşında başlayan Kurtuluş Sa
vaşımız kesin sonuca ulaşır. 303
303 Samsun'dan Ankara'ya iktidar savaşının özlü açıklaması için bkz. Doğu
Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası , Geliştirilmiş
5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2020, s.ısı-2ı4.
182
birlikte, ülkemizde Dünya Savaşı tarihine ilgide özel bir yoğunlaş
ma oldu. Türk milletinin aydınları ve uzmanlar, yakın tarihi ye
niden araştırıyor, yeniden öğreniyor. Bugünü savunmak ile tarihi
savunmak aynı görev kapsamındadır.
Bu süreçte Talat Paşa yeniden keşfedilmektedir.3 04 Çünkü Talat
Paşa, emperyalizme karşı yürütülen büyük savaşın devrimci önder
kadrosu içinde erdemleriyle ve teşkilatçılığıyla özel konumdadır.
Bugün vatanı savunmak için Talat Paşa'yı hatırlamamız do
ğaldır. Çünkü Kurtuluş Savaşımız, 1919 yılında değil, Dünya Sava
şı'yla birlikte 1914 yılında başlamıştır. Talat Paşa, Cihan Harbiyle
bir ölüm kalım savaşına girdiğimizi çok iyi anlayanlardandı. Bu
bağlamda, Ermenilerle olan mesele de bir Türk-Ermeni meselesi
değil, fakat emperyalizmle aramızdaki meseleydi, Şark Meselesi
nin parçasıydı.
Emperyalizm ve işbirlikçileri de bilmektedir ki Türk devleti o
1914-1923 arasındaki büyük mücadeleyle kurulmuştur. Milli Dev
letimizi yıkmak isteyenler, elbette kuruluşun köklerine saldırmak
durumundadırlar. Bu nedenle Talat Paşa'ların, Enver Paşa'ların
hedef alınması olağandır. Bu durumda 1908 Hürriyet Devriminin
ve Cihan Harbinin hürriyet ve vatan mevzilerinde sağlam durmak,
günümüzdeki vatan savaşının görevidir.
Aydınlarımız, gençlerimiz, bütün milletimiz, Namık Kemal'ler
den Mustafa Kemal'lere uzanan devrimci tarihimizi olumlu olum
suz dersleriyle incelemek durumundalar. Namık Kemal ile Mus
tafa Kemal Paşa arasındaki devrimci halka kimdir derseniz, Talat
Paşa'dır.
304 Talat Paşa konusunda bkz. Tevfik Çavdar, Talat Paşa/Bir Örgüt Ustasının
Yaşam Öyküsü, İmge Yayınları, Ankara, Temmuz 2ooı; Hasan Babacan,
Mehmed Talat Paşa 1874-1921, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2005; Sina Akşin, "Talat Paşa ve İttihat
ve Terakki", Teori, sayı 194, Mart 2006, s.3 vd. ; İsmail Hakkı Pekin, "Talat
Paşa" , Teori, sayı 301, Şubat 2015, s.21 vd. ; Şule Perinçek, "Bizim Ermeniler ve
Talat Paşa" , Teori, sayı 303, Nisan 2015, s.11 vd. ; Şule Perinçek, "Talat Paşa:
Bir Devrimcinin Yaşam Öyküsü" , Teori, sayı 194, Mart 2006, s.20 vd.
183
öncelikle büyük bir devrimcidir.
Büyük teşkilatçıdır.
ittihat Terakki, Türk devrim tarihinin kök teşkilatıdır. Hatta
dünya devrim tarihinde yeri olan bir partidir. Talat Paşa, işte o
partinin önderidir.
Büyük bir ahlak ve fedakarlık örneğidir.
Büyük devlet adamlarımızdandır.
Atatürk, Talıit Paşa'nın katledildiği haberini aldığında gözleri
dolmuş ve "memleket büyük bir evladını kaybetti" demiştir.305
18 Mart 2006 günü Berlin'de 10.000 yürüyüşçü, Hardenberg
Caddesi' nde Talat Paşa'nın vurulduğu yerde saygı duruşundayız.
Talat Paşa'yı vurmuşlar, ama öldürememişlerdi. İşte 10.000 Talat
Paşa, ellerinde ay yıldızlı al bayraklarla, dimdik " Hepimiz Talat
Paşa'yız" diyordu.
Tarih, hiçbir değerin hakkını yemiyor. Öyle dönemler oluyor ki
unutulmuş sanılan değer, kendisini var eden gerçeklik nasıl olsa
gündeme geleceği için, tarihin içinden başını kaldırıyor ve yeni
den bilinçlerdeki yerini buluyor.
Tarih, Talat Paşa'ya haksızlık etse yazık olurdu. Edemedi, ede
mezdi. Çünkü Talıit Paşa, bizim Kurtuluş Savaşımızın ilk dönemi
olan 1914-1918 yıllarının en önemli simasıydı.
Tarihi 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi'nde donduracak olur
sanız, o ilk dönem bir yenilgi dönemi gibi gelebilir. Ama devamı
vardır. 1914 yılında başlayan Birinci Büyük Savaş, Türkiye için 30
Ağustos 1922'de zaferle sonuçlandı. O zaferin köklerinde 1914-1918
genel savaşının büyük direnişi vardı.
Şöyle de söylenebilir: Çanakkale Direnişi başta olmak üzere o
dört yıllık büyük direniş olmasaydı, Sakarya ve Dumlupınar da
olmazdı.
Birinci Dünya Savaşında İttihat Terakki yönetiminin siyasi ve
askeri hataları yukarıdaki yargıyı değiştirmez. O dönem yönetim-
305 Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan, der. Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, 2005, s.572.
1 84
de bulunan İttihatçı Devrimcilerin payına, Türkiye'yi Meşrutiyetle
ve Alman ittifakıyla kurtarmak düşmüştü. O aşamanın görevi ka
lın hatlarıyla buydu ve yerine getirdiler. Türkiye'nin Cumhuriyetle
ve Sovyet ittifakıyla kurtarılması, başlanan işin yeni bir aşamada
sonuçlandırılmasıydı .
1914'te ne Cumhuriyet vardı ne de Sovyetler Birliği. Ama işte
Talat Paşa'ların Çanakkale'de simgeleşen vatanseverliği, hem bizi
Cumhuriyete götüren bir tecrübeydi hem de Rusya'da Şubat ve
Ekim Devrimlerinin yolunu açtı. Tarih böyle ilerliyor.
Özeti, Talat Paşa'lar, bizim Kurtuluş Savaşı tarihimizin bir par
çasıdır. Kahramanlar, her zaman talihli olmuyor; talihsiz kahra
manlar da bir tarih gerçeğidir. Talat Paşa, talihsiz kahramanlar
dandır.
Talat Paşa'lar yad ellerde birbiri ardı sıra şehit olarak, büyük
yenilgiyi canlarıyla noktalarken devrimci mücadeleye büyük bir
gelenek bıraktılar. Fedailer geleneğinin temsilcileriydiler ve o ge
leneğe hayatlarını katmış oldular.
Atatürk'ün Talat Paşa'nın şehit olduğu haberini alınca tutama
dığı gözyaşları, kuşkusuz o fedailer geleneğine duyulan bağlılığın
ifadesiydi.
Talat Paşa, yalnız intikam duygularıyla katledilmedi. O, Ana
dolu'da başlayan Kurtuluş Savaşını Avrupa'dan destekliyordu ve
bir an önce Anadolu'ya gidip savaşın ön cephesinde görev alma
arzusunu Mustafa Kemal Paşa'ya mektupla bildirmişti. 22 Kasım
1919 tarihli o mektupta, memleketin kurtuluşuna katkı için yap
tıkları çalışmanın raporunu verir. Mustafa Kemal Paşa önderli
ğindeki Milli Mücadelenin başarısı için görevlere hazırdır. Otorite
Mustafa Kemal Paşa'da olmalıdır. Talat Paşa, bir yandan da Kur
tuluş Savaşımızı desteklemeleri için Bolşeviklerle görüşmelerde
bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa, 20 Şubat 1920 günü Talat Paşa'ya yolladı
ğı çok uzun cevapta, mücadeleyi özetler, seçenekleri tartışır. Bir-
185
likte çalışma uygun görülmüştür, ancak yabancılarla temasların
kendi denetiminde yürütülmesini ister. Mustafa Kemal Paşa'nın
Talat Paşa'dan bir talebi de "hiç olmazsa 50 bin lira" gönderme
sidir. 306
Talat Paşa da bütün devrimciler gibi yenilgiyi kabul etmemiş
tir ve Anadolu'daki devrimci hükümetin yanındadır. İşte Talat
Paşa'nın şehit edilmesinin asıl nedeni budur. Öldürülmeden 18
gün önce; Şubat'ın 26'sında, Hamın şehrinde İngiliz Herbert Aub
rey'yle görüşür. Aubrey İngiliz hükümetinden gelen talimatla ha
reket etmektedir. Hatta bu görüşmede İngiliz hükümeti ve Anado
lu'daki milli hareket arasındaki anlaşmanın koşulları konuşulur.
Bu görüşmede Talat Paşa'nın Milli Mücadelenin kayıtsız şartsız
yanında olduğu görülür. Talat Paşa'yı katletme kararının gerekçe
si büyük olasılıkla o görüşmede oluştu.
Karar makamı, İngiliz emperyalistleridir. Tehleryan, cinayetin
tetikçisiydi. Kurşunu arkadan sıktı ve tanıkların anlatımlarına
göre, Talat Paşa önüne doğru eğilerek yere kapaklandı.
Mithat Cemal, Talat Paşa için yazdığı şiirde "En sonra eğildin
se, kurşunla eğildin" der. Talat Paşa, eğilmeyen adamdı. Yine şai
rin deyişiyle " Kütle-adam, millet adam, bayrak adamdı".
Talat Paşa'nın sevdikleri "Çıplak adamlar"dı, yoksullardı. ''Al-
tınlar akarken de züğürt ölmeyi bilmişti. "
Kurşun, devrimciyi vurmuştu.
O kurşunların sonu gelmedi.
İttihatçı önderler bir bir o kurşunların hedefi oldular.
Büyükelçilerimizi, konsoloslarımızı, Dışişleri Bakanlığı me-
murlarımızı şehit eden kurşunlar yine aynı tetikçilerin namlula
rından çıktı.
1990'lardan sonra, Türkiye'yi parçalama planları bir kez daha
gündeme gelince Talat Paşa'ların üzerini örten bulutlar da dağıl
dı. Bizler " Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır" diye Avrupa
186
merkezlerinde haykırırken, Talat Paşa'ya vefa ve saygı duyguları
da yüreklerde yeniden doğuyordu. Bedin 2006 eylemine "Talat
Paşa Harekatı" adını vermiştik. Siz misiniz "Talat Paşa'yız" diyen!
Avrupa'nın emperyalist basın yayın organları Talat Paşa'ya yaylım
ateşi başlattı. Demek ki öldürememişlerdi.
Avrupa Parlamentosu, 2006 baharında, Türkiye hükümetin
den Talat Paşa Harekatı'nı dağıtmasını talep etti. Emperyalizm,
Talat Paşa Harekatı'nın dağıtılması için toplanıp karar mı alıyor
du, öyleyse biz de Talat Paşa Komitesi'ydik! KKTC Kurucu Cum
hurbaşkanı Rauf Denktaş'ın önderliğinde yürütülen " Lozan 2005"
ve "Bedin 2006" eylemlerini başaran Talat Paşa Komitesi 'nin isim
babası, Avrupa Parlamentosu'dur.
Kendi vicdanımla konuşurum kimi zaman. Gizlice kendime so
rarım. Ermeni soykırımı iddiaları konusunda da çok sordum. Sor
dukça daha çok araştırdım. Vicdan, bugünkü Türkçemizde "bu
lunç " . Bulmak, bilmekten önceki eylemdir. İnsanın buluncunda
(vicdanında) sorduklarına bir cevap bulması için, orada bir ağırlık
bulunması gerekiyor. Bulunç dediğimiz o ağırlık, toplumsal tecrü
belerin ve tarihsel birikimin kişinin bilincindeki izleridir. Bulun
cumun ağırlığını artırmak için daha çok araştırdım, bilgi peşinde
koştum, kendimle daha içtenlikle ve cesaretle hesaplaştım.
Sonuç şudur: Talat Paşa'lara yöneltilen Ermeni Soykırımı suç
laması kadar ağır bir haksızlığa dünya tarihinde az rastlanır. Em
peryalizme başkaldırımızı suçladılar, olay budur! Devrim tarihi
mizi bu iftiralara savaşa savaşa yazdık.
Bu nedenledir ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi' nin 2. Dai
resinde ve Büyük Dairede Ermeni Soykırımı yalanına karşı tezleri
mizi açıklarken, Talat Paşa mevzisini asla terk etmedik. Talat Paşa
isminden vazgeçmemiz yönündeki telkin ve baskılara küçümse
yerek baktık. Çünkü Talat Paşa mevzisi, vatan ve hürriyet mevzi
siydi, Türk Devriminin mevzisiydi.
Birinci Dünya Savaşını özellikle Ermeni meselesi bağlamında
aydınlığa kavuşturmak, hakikat aşkının ötesinde, bir yurtseverlik
187
göreviydi, devrimci bir işti. O görev, ancak Talat Paşa'ya sadakat
le yerine getirilebilirdi. Çünkü cephe, hala Talat Paşa'ların şehit
düştükleri cephedir.
Emperyalizmin, Ermeni katliamı konusundaki haksızlığı, bel
ki de kendisini en çarpıcı biçimde Talat Paşa Cinayeti Davası'nda
göstermiştir. 15 Mart 1921 günü Tehleryan denen tetikçi, Berlin
Hardenberg Caddesi 'nde Talat Paşa'yı tabancayla katleder. Sanık
yakalanır. Daha ilk sorguda Talat Paşa'yı "bilerek, isteyerek ve ta
ammüden öldürdüğünü" itiraf eder.
İşlenen suç meydandadır, kanıtlar kesindir, tanıkların hepsi
katili teşhis etmişlerdir ve katil suçunu itiraf etmektedir. Suç aleti
olan tabanca ortadadır. Namludan hala barut kokusu gelmekte
dir. Ama Berlin'de 2 Haziran 1921 günü başlayan ceza yargılama
sında en az merak edilen konu Tehleryan'ın işlediği suçtur.
Duruşmada daha ilk dakikalardan itibaren Tehleryan sanık
sandalyesinden kaldırılır; oraya Birinci Dünya Savaşında İtilaf
Devletleri emperyalizmiyle savaşan Genç Türk devrimciliği otur
tulur. Araştırılan konu, artık Hardenberg Caddesi'nde işlenen ci
nayet değildir. Dr. Lepsius gibi Türk düşmanı sahtekarlara bilirkişi
görevleri verilerek, Andonyan gibi yalan memurlarının imal ettiği
uydurma belgelerle, Türkiye'nin emperyalizme karşı savaşı yargı
lanır.
Tutanakları okuyunuz, Yargıç öyle bir sorgu yürütür ki Tehler
yan'ı bir katil olmaktan çıkartır; bir mazlum konumuna yerleştirir.
Sanki katledilen Talat Paşa değil, Tehleryan'dır. Bu davada Talat
Paşa'ya verilen rol ise katil olmaktır. Dahası, işlenen suçla ilgisi
olmayan Ermeni tanıkların duygu sömürüleriyle, Tehleryan bir
kahraman mertebesine yükseltilir.
Berlin'in psikiyatri ve sinir uzmanlarına verilen rol ise " kah
raman" Tehleryan hakkında neredeyse cezai ehliyeti olmayan bir
psikopat raporu vermeleridir. Ama Tehleryan'ın psikopatlığının
sorumlusu dahi "Türk zulmü"dür.
188
Dava, Hardenberg Caddesi'ndeki cinayetten o kadar uzaklaştı
rılmıştır ki jüri, yargılama sonunda yargıcın sorusunu şöyle algı
lamıştır: Türkiye suçlu mudur?
Tutanakları okuyan herkes, soruyu böyle yorumlar.
O nedenle Berlin'deki Talat Paşa Cinayeti Davası, bir Türkiye
davasıydı. Berlin yargılamasında, 1915 yılının savaş koşullarında
Türkiye'ye çamur atan emperyalist İtilaf Devletlerine artık Alman
devleti de katılmış oluyordu .
Hangi Alman devleti ! Yenilmiş ve teslim alınmış, aşağılanmış
Almanya!
Ama o sırada yenilmeyi kabul etmeyen, Kurtuluş Savaşı'nı sür
düren bir Türkiye vardı. Anadolu'da Batı Cephesinde, Doğu Cep
hesinde, Güney Cephesinde savaş devam etmekteydi. Bir kurşun
da Berlin'den Tehleryan'dan geldi. O yetmez, bir kurşun da yenik
Alman emperyalizminden!
Katil Tehleryan İngiliz ve Fransızlara teslim olan Berlin'de ak
landı. Alman kanunlarına göre Tehleryan'ın idamını isteyen savcı,
aklama kararını temyize bile gönderemedi. Çünkü artık Berlin'de
geçerli olan kanun, Türkiye'nin düşmanları olan emperyalistlerin
kanunlarıydı.
Aslında Berlin Ağır Ceza Mahkemesi Tehleryan'ı aklarken, Al
man adaletini mahkum etti. Artık Berlin'de hakimler yoktu. Ber
lin'de İngiliz-Fransız emperyalizminin memurları vardı.
İnsan tutanakları okurken, adalet yok mu, vicdan yok mu diye
bağırmak ister. Tutanakların sayfalarından bu feryada, bir tek Ma
reşal Liman von Sanders cevap verir. Mahkemede bilirkişi olarak
dinlenen Mareşal, hakikati söyleyecektir. Berlin Ağır Ceza Mahke
mesi 'nde oynanan tiyatroda, rol yapmayan, sahici olan bir tek o
ağırbaşlı ve vefalı Mareşal vardır. Bir de Savcı! İkisi de tarih önün
de konuşmaktadırlar.
Liman von Sanders, yaşanan çatışmaları iki nedene bağlamış
tır: Birincisi, Ermenilerin silahlarını teslim etmemeleridir. İkinci-
189
si, Ermenilerin Çarlık Rusya'sı ordularında Türkiye'ye karşı savaş
malarıdır.
Sahnelenen davada namuslu davranma çabasında olan bir de
savcı vardır. Evet, İngiltere ve Fransa'ya esir düşmüş Alman hükü
metinin emirlerine boyun eğmiştir, verilen aklama hükmünü tem
yiz edememiştir. Ancak duruşmalar sırasında yer yer isyan ettiği
görülür. Şu sözler Birinci Savcı Göllnick'indir:
190
hedeflemesinin söz konusu olmadığım; devletin ve askerin
çıkarları nedeniyle -belki de yanlışlıkla- o bölgeyi boşaltma
emri verildiğini, ancak bunun son derece vahim sonuçlara
yol açtığım anlattılar.
191
düşüremez. Orada nesnel gerçekliğin tespit edilip edilme·
diğini bilmiyorum. Bu elbette mümkündür, ama eski sistem
yıkılınca onun kahramanlarının yeni sistemde suçlu ilan
edilmelerinin tecrübeyle sabit olduğunu da unutmamak
gerekir. Baylar, İttifak Devletlerinin dostu olan Jön Türkle·
rin devrilip yerine İttifak Devletlerinin düşmanı olan İtilaf
Devletleri 'yle birlikte hareket eden hükümetin getirildiği o
hızlı ve keskin siyasi sistem değişikliğinin bir benzeri daha
tasavvur edilemez. Yani daha önce belirtildiği gibi, nesnel
gerçekliğin araştırılıp araştırılmadığını bilemeyiz. Dola·
yısıyla şunu tekrarlamalıyım: Sunulan kanıtlar, Talat Pa·
şa'nın bu suçlardan manevi olarak sorumlu olduğuna dair
en ufak bir kanıt bile getirememiştir! 1 1 307
307 Doğan Akhanlı, Talat Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınları, İstanbul,
Şubat 2003, s.120-126.
192
Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni ve diğer namuslu Ermeni devlet
adamları ve tarihçilerine kadar herkes aynı saptamada bulunmuş
tur: Türkler devlet ve ordu geleneğine sahiplerdir. Bu nedenle sa
vaştılar, savaşlarda öldürdüler; isyanları bastırdılar. Ancak Türk
Ordusu planlı ve sistemli kırım yapmadı ; otoritesini kurduğu yer
de asayiş ve güvenliği sağlamaya çalıştı. Ermeniler ise farklıydı.
Kaçaznuni, bu farkı özetle şöyle anlatmaktadır: Devlet yönetmeyi
bilmiyorduk. Savaş koşullarında otorite kurabilmek için, şiddete
başvurduk; Türkleri, Müslümanları kırdık. Ancak yine otorite ku
ramadık. Bunun üzerine bir gücün gelip elimizden o devleti al
masını beklemekten başka çaremiz kalmadı. Allahtan Bolşevikler
geldi; iktidarı aldı ve biz de kurtulduk. 308
Bu özet, büyük bir tarih dersidir. Devlet kurmak, güvenlik sağ
lamak, yabancı devletlerin kışkırtmaları ve desteğiyle olmuyor;
yüzlerce, binlerce yıllık bir tecrübeyi gerektiriyor. Bakınız, Kuzey
Irak gibi bir avuçluk toprak parçasında ABD ordularının gölgesin
de devlete benzeyen bir oluşum yoktur. İki ayrı aşiret yapısı, iki
ayrı derebeylik oluşturmuştur ve kendi aralarında bile birleşeme
mektedirler. Bölgede ne güvenlik vardır ne de barış sağlanmıştır.
Talat Paşa Cinayeti Davası'na dönecek olursak, tutanakları
okuyunca şu hükme varıyorsunuz : Bir yalanı, ancak daha büyük
yalanlarla ve buluncunuzu (vicdanınızı) daha çok çiğneyerek sür
dürebilirsiniz.
Bu yargı, tutanaklara geçen uydurma ifadeler için olduğu gibi,
tutanakların Türkçeye yapılan ilk çevirisi için de geçerlidir.
Belge Yayınları, Şubat 2003' te Doğan Akhanlı imzasıyla Talat
Paşa Davası Tutanakları'nı yayımlamış. Tutanaklar, zaten hemen
göze çarpan çelişmeler, uydurmalar ve iftiralarla dolu. Ama bütün
bu ahlaksızlıklar çevirmeni tatmin etmeye yetmemiş. Yalan ve ifti
racılıkta kendini dizginleyemeyen çevirmen, gerçekleri ortaya ko-
308 Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, çev. Arif Acaloğlu,
28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 20ı4.
193
yan bazı bölümleri kesip atmış, ifadeleri Ermeni Soykırımı yalan
larına uyumlu hale getirmek için değiştirmiş. Belirleyici önemde
ki kavramlarla o kadar çok oynamış ki birkaç örnekle yetineceğiz.
Belge Yayınları'nın çevirmeni, General Liman von Sanders' in
bilirkişi ifadesinin son paragrafını tutanaklardan atmış. Çünkü o
paragrafta, bilirkişi "görevi gereği " şu tarihi gerçeği vurgulayarak
noktalıyor raporunu:
309 Doğan Akhanlı, Talat Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınları, İstanbul,
Şubat 2003, s.91.
3ıO Age.
311 Dürüst çeviriler de var elbette. Selami Kılıç, Kaynak Yayınları tarafından
yayımlanan Ermeni Sorunu ve Almanya/Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle kita-
1 94
Belge Yayınları, yayımladığı tutanakta, yalnız kasıtlı tahrifatın
değil, bilgisizliklerin de sorumlusudur. Öyle bir mahkeme tutana
ğı çevirisi ki hukukun en temel kavramları bile bilinmiyor. Duruş
ma yerine "dava" , adalet yerine "hukuk" , fail yerine "suçlu" , fiil
yerine "suç " , kader yerine "varlık" , yönetmek yerine "bütünleştir
mek" , kurmay yerine "maiyet" kavramları kullanılmış. Bunlar yal
nızca birkaç örnek. Hiç abartmadan belirtelim: Çeviri yanlışlarını
sıralamak, tutanağın tamamından daha uzun bir metin yazmayı
gerekli kılmaktadır.
Kaynak Yayınları, tutanakları bu nedenle yeniden çevirmek
ve okuyucuya sunmak ihtiyacı duydu. Türkiye'nin yargılandığı
bir dava Türk milletine doğru bir çeviriyle sunulmalıydı. Şu anda
toprağın altında yatan kardeşim Işık Soner'in Almancadan yaptı
ğı çeviriyi yeniden ve dikkatle inceledim. Çok özenli ve Türkçesi
akıp giden bir çeviri.3ı2
Önemle şu özgüveni vurgulamalıyız: Eğer bir soykırım gerçe
ği olsaydı bunu en önde savunan, Türkiye'nin devrimci öncüleri
olurdu. Bu birikim, bizde vardır.
Biz de gerçeğe bağlılığın bedelini ödeme birikimi de vardır.
Emperyalizme karşı iki yüz yıldır savaşan, çağımızın ilk Kurtuluş
Savaşı'nı veren bir milletin göze alması gereken bedeller vardır.
Bu da başı dik tutmanın faturasına dahildir.
Birinci Dünya Savaşının şehitleri bir bedeldir.
Ermeni yurttaşlarımızın çektikleri dahil, yaşanan büyük acılar
da bir bedeldir.
195
47 yaşında Berlin'de şehit edilen koca devrimci Talat Paşa da
bir bedeldir.
Ama belki de bu bedellerin en çilelisi, yüz yıldır yalanlarla ve
iftiralarla boğuşmaktır.
İftiralarla vurulmak, kurşunla vurulmaktan daha ağır geliyor
insana.
Eylemlerimizle yalan ve iftiraları göğüsleyebildiysek, Talat Pa
şa'ya siper olabildiysek, görev yapılmıştır.
Hüseyin Haydar, insana coşku veren o Talat Paşa şiirini
hepimiz adına bu duygularla yazdı.
196
On Beşinci Tablet Talaf
*
Hüseyin Haydar, Doğu Tabletleri, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım
2011, s.29-30.
197
Baru t akıyor damarlannda memleketin: Kırmızı ve ak!
Gereklidir infilak! Buluşacağız bir yerde, mutlak!
Çatlayan damar açıkh! Gelibolu'da bir düşün içine girdik,
Oradan geniş, ışıklı bir yol döşedi köylü çocukları ...
Çünkü bilir bütün şehitler, devrime giden bütün yolları.
Vatanı savunduk, nasıl savunursa kurt kendi kanını!
Hayallerimiz yüksek, canımız alçaktaydı ki o kadar,
Hatta daha aşağıda bile, feda olsun! Biz isyankardık.
Haydi vurdurun beni! Çeksin tetiği zavallı biri ... heyhat!
Arkasında İngiliz hükümeti. Biliyor Talat!
Terakki dedim de, hücrelerdir! Kimi canlı, kimi baştan ölü!
Okulluyduk biz, orada öğrendik can verme yollarını,
Şahadetnamemiz, vatanın koynunda gizlidir!
198
daki işbirliği artık savaş cephelerindedir. ABD yetkilileri ve basını,
Ortadoğu'daki ortaklarının Kürt örgütleri ve özellikle PKK oldu
ğunu açıklıyorlar. ABD, PKK'mn Kuzey Suriye'deki savaşçılarım
"kara gücümüz" diye anıyor. PKK/PYD birlikleri, ABD uçaklarının
koruması altında ateşe sürülüyor. ABD-PKK-Ermeni örgütleri ara
sındaki işbirliği, doğrudan doğruya Türkiye'nin toprak bütünlü
ğünü hedef alıyor.
Arkada kalan yıllarda tıpkı Birinci Dünya Savaşındaki gibi Tür
kiye, Suriye, Lübnan, Irak, İran sınırlarının yeniden belirlenmesi
gündeme getirildi. ABD ve İsrail, bölgemize " Kürdistan" adı altın
da ikinci bir İsrail 'i silah zoruyla dayatmaya kalktı. Irak'ı işgal etti
ve böldüler. Güney sınırımızda " Kürt Koridoru" adı altında ''Ame
rikan-İsrail Koridoru" açmak için Suriye'de içsavaş çıkarttılar. Sı
nır boylarımızda "kanton" denen otorite alanları oluşturdular. İç
cepheye gelince, PKK'mn uzantısı olan HDP, ABD operasyonuyla
Meclis'in göbeğine yerleştirilmiştir. HDP'yi de içine alan Atlantik
eksenli bir bozguncu ittifakı kurulmuştur.
Gerçi ABD'nin İkinci İsrail girişimi, bölge ülkelerinin ortak si
lahlı çabaları karşısında bozguna uğratıldı. Ancak iddiası bütü
nüyle ortadan kalkmış değildir. Bu kez de tehdidin odağını Doğu
Akdeniz'e kaydırmış bulunuyor. ABD, Doğu Akdeniz'i denetim al
tına almak için İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs ve Fransa'dan olu
şan karanlık ittifakım oluşturdu. Bu kapsamda Kıbrıs'ı, birleştir
me adı altında kendi uçak gemisi haline getirmek istiyor ve Türk
Ordusunu işgalci ilan ediyor. Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz'de
sonunda hiçbir şey elde edemeyeceği halde ABD'nin kuyruğu
na takılmıştır. Kafkaslar ve Karadeniz de yine ABD-İsrail eksenli
tehditlerin coğrafyalarıdır. Bu koşullarda bulunduğumuz mevzi,
1914-1922 yıllarının vatan mevzisidir.
Öncelikle belirtelim, Birinci Dünya Savaşının koşulları ile bu
gününkiler farklıdır. Her durumu kendi koşulları içinde somut
olarak değerlendirmek gerekir. Ancak Türkiye'nin içine girdiği-
199
miz dönemde, içte ve dışta silahlı tehditleri göğüslemek zorunda
olduğu apaçık ortadadır. Türkiye, milli devletini, bağımsızlığını,
bütünlüğünü savunmak ve tekrar Kemalist Devrim rotasına gir
mek için, hem dış cephede hem de iç hatlarda "büyük müttefiki"
ABD'yle karşı karşıya gelmiştir.
Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği'yle bağımsızlık ve toprak bü
tünlüğünü ilgilendiren köklü anlaşmazlıklar içindedir. ABD, 1995
yılından beri Türk Ordusunu nifak girişimleriyle ve çeşitli darbe
lerle "hizaya getirmeye " çalıştı, Ergenekon-Balyoz tertipleriyle
Türk Ordusunu ve Vatan Partisi 'ni etkisiz hale getirme girişimle
rinde bulundu. Türkiye olarak Silivri Duvarını yıktık, PKK'yı hen
deklere gömdük ve FETÖ'yü devlet ve ordu içinden temizlemeye
başladık. ABD, 15-16 Temmuz 2016 gecesi FETÖ Gladyosunun dar
be girişimiyle yanıt verdi. Gladyo ezildi. Fırat Kalkanıyla ABD-İs
rail Koridorunu yardık. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatlarıyla
ABD emperyalizmine esaslı darbeler indirdik.
Savaş siyasetin devamıdır. Başka deyişle, siyaset savaşa hük
meder. Savaş, yalnız askeri güçlerle kazanılamaz. Hele günümüz
dünyasında savaş, tarafların topyekun güçleriyle boy ölçüşmesi
dir. Topyekun gücün içine, silahlı güçlerden ekonomik imkanlara
kadar her şey giriyor. Ve savaşta insan belirleyicidir. O nedenle ül
keler, silahlı kuvvetleri yanında kültürel ve manevi birikimleriyle
de savaşırlar. Bir ülkenin askeri, ekonomik, kültürel, manevi vb.
bütün kuvvetlerini seferber edecek olan, hükümettir. Atatürk'ün
Milli Mücadelenin başında Anadolu'da milli bir hükümet kurma
yı kilit görev olarak görmesinin nedeni buydu. Kurtuluş Savaşı'nı
milli bir hükümet kurduğumuz için kazandık.
Bugün yine aynı durumdayız. Birinci Dünya Savaşının yenile
nen tehditlerini göğüslemek ve etkisiz kılmak için milletin bütün
olanak ve yeteneğini seferber edecek olan Üreticilerin Milli Hükü
metini kurmak önümüzdeki görevdir.
2 00
BELGE
201
.ı
_, ,
202
Oğlum İbrahim Efendi'ye
203
KAYNAKÇA
205
AKÇURA, Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf Kala
bilir miydi? " , Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sayı 19, c.17 (96), 1
Haziran 1928.
AKÇURA, Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf Kala
bilir miydi? " , çevrimyazı : Ahmet Hezarfen, Teori, sayı 143, Aralık
2001.
AKÇURA, Yusuf, "İstanbul 'un Mütareke Devrinde Cihan Harbi
ne İştirakimiz ve İstikbalimiz" , bilgisayar çıkışı.
AKÇURAOGLU Yusuf (Yusuf Akçura) , Siyaset ve İktisat Hakkında
Birkaç Hitabe ve Makale, Yeni Matbaa, İstanbul, 1924.
AKHANLI, Doğan, Talclt Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınla
rı, İstanbul, Şubat 2003.
AKSAKAL, Mustafa, Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı- Osmanlı
Devleti Son Savaşına Nasıl Girdi?, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayın
ları, İstanbul, 2010.
AKŞİN, Sina, "Çağdaş Anlamıyla Demokratik Olan İlk Türk Dev
leti " , Yaba, sayı 30, Eylül-Ekim 1983.
AKŞİN, Sina, "Talat Paşa ve İttihat ve Terakki" , Teori, sayı 194,
Mart 2006.
AKŞİN, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi 1789-1980,
İmaj Yayınları, Ankara, 2000.
AKŞİN, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, İş Ban
kası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.
AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İmge Kitabevi, An
kara, 1998.
Atatürk Haftası Armağanı 10 Kasım 1977, no. 6, Genelkurmay
Basımevi, Ankara, 1977.
Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.1-30, Kaynak Yayınları, İstanbul,
1998-2011.
ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul,
1969.
ATAY, Falih Rıfkı, M. Kemal'in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs,
Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, Mayıs 1999.
206
ATAY, Falih Rıfkı, Zeytindağı, Varlık Yayınları, İstanbul, 1964.
ATUN, Ata & AYA, Şükrü Server, "Talaat Pasha's Murder
(15.3.1921) : A Parody in the Courts of Berlin Belying 'The Miller of
Sansoucci Legend of Justice"' , European /oumal of Research and
Reflection in Arts and Humanities, c.2, sayı 1, Haziran 2014.
AVCIOGLU, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, Tekin Yayınevi, İs
tanbul, 1977.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver
Paşa 1908-1914, c.I, il, III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970, 1976, 1972.
AYDIN, Erdoğan, Osmanlı'nın Son Savaşı, Kırmızı Yayınları, İs
tanbul, 2012.
AYDIN, Mahir, "Savaşın Bitirdiği Doğu Açılımı: Tahsin (Uzer)
Bey'in Van Valiliği (1913/1914) [Die Öffnung nach üsten, die vom
Krieg beendet wurde: Tahsin (Uzer) Bey im Anıt des Gouverneurs
von Van (1913/1914)] " , Alman Türk Tesadüfleri Kemal Beydilli'ye Ar
mağan (Deutsch-türkische Begegnungen Festschrift fılr Kemal Bey
dilli), yay. haz. Hedda Reindl-Kiel & Seyfi Kenan, Ebverlag, Berlin,
2013.
BABACAN, Hasan, Mehmed Talat Paşa 1874-1921 , Atatürk Kül
tür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, An
kara, 2005.
BALLI, Rafet, Kürt Dosyası, Cem Yayınevi, İstanbul, Temmuz
1991.
BARDAKÇI, Murat, "Dünya Savaşı'na Girmemize Sebep Olan
Mühürlü Zarftaki Esrarlı Emrin Öyküsü" , Haber Türk, 29 Haziran
2014.
BARDAKÇI, Murat, " İşte Osmanlı'nın Çökmesine Sebep Olan ve
Bir Asırdan Bu Yana Her Yerde Aranan 1914'teki 'İttifak Anlaşma
sı'nın Orijinali"
BAŞKAYA, Fikret, Paradigmanın iflası-Resmi ideolojinin Eleştiri
sine Giriş, Doz Yayınları, İstanbul, 1997.
BAYAR, Celal, Ben de Yazdım, c.1-8, Baha Matbaası, İstanbul,
1965.
207
BAYKARA, Tuncer, "Birinci Dünya Savaşı'na Girişin Psikolojik
Sebepleri" , Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1989.
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, c.3, kısım 1-2, 2. ba
sım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.
BEHRAMOGLU, Ataol, "Çözülmekte Olan Kürt Sorunu mu, Ülke
mi? " , Cumhuriyet, 27 Nisan 2013.
BEŞİKÇİ, İsmail, Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mü
cadelesi 1915-1925, c.1, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, Mayıs 1992.
BEYSANOGLU, Şevket, Atatürk ve Diyarbakır, D. Ü. Basımevi,
Diyarbakır, 1981
BIYIKLIOGLU, Tevfik, Atatürk Anadolu'da (1919-1921), c.1, Türk
Tarih Kurumu, Ankara, 1959.
BIYIKLIOGLU, Tevfik, Trakya'da Milli Mücadele, c.1, 2. basım,
AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.
BİLSEL, M. Cemil, Lozan, c.l, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül
1998.
Birinci Doğu Halkları Kurultayı, 3. basım, Kaynak Yayınları, İs
tanbul, Şubat 1999.
BOLHOVİTİNOV, L. M., 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Rapo
ru , yay. haz. Mehmet Perinçek, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstan
bul, Kasım 2014.
Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazıları, yay.
haz. Hadiye Bolluk ve Kurtuluş Güran, 3. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Eylül 2007.
BORAK, Sadi, Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları (1899-16 Ma
yıs 1919), 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 1998.
BOZKURT, Mahmut Esat, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçi
rilmiş 7. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014.
BOZKURT, Mahmut Esat, Toplu Eserler, c.1-IV, yay. haz. Şadu
man Halıcı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
BÜLBÜL, Kudret, Bir Devlet Adamı ve Siyasal Düşünür Olarak
Sait Halim Paşa, Kadim Yayınları, Ankara, 2006.
208
CEBESOY, Ali Fuat, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge " , Kav
ram, Ocak 1998.
CEBESOY, Ali Fuat, Bilinmeyen Hahralar, der. Osman Selim Ko
cahanoğlu, ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001.
CEBESOY, Ali Fuat, Moskova Hahralan, Vatan Neşriyat, İstan
bul, 1955.
CEBESOY, Ali Fuat, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve
Aka Kitabevleri, Ankara, 1981.
CEMAL PAŞA, Hatıralar, yay. haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001.
CENGİZER, Altay, Adil Hafızanın Işığında-Birinci Dünya Sava
şı'na Giden Yol ve Osmanlı lmparatorluğu'nun Sonu, Ötüken Neşri
yat, İstanbul, 2018.
CERRAHOGLU, Nilgün, "Kırım 4: Tarihi Karadeniz Satrancının
Oynandığı Yer" , Cumhuriyet, 6 Ekim 2012.
CHURCHİLL, Winston, "Amiral De Robeck ve Mayınlı Alanlar" ,
La Revue de Paris, c.4, Temmuz-Ağustos 1930.
Çarlık Polis Raporlannda Taşnaklar, çev. Kayhan Yükseler, Kay
nak Yayınlan, İstanbul, Haziran 2007.
ÇAVDAR, Tevfik, Talat Paşa-Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü,
İmge Yayınları, Ankara, Temmuz 2001.
Türk Parlamento Tarihi Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem 1919-
1923, c.1-2, yay. haz. Fahri Çoker, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara,
1994.
ÇÖLAŞAN, Emin, "Suriye Rezaleti" , Sözcü, 5 Ekim 2012.
Devrin Yazarlannın Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa
Kemal, c.l, yay. haz. Mehmet Kaplan vd. , Kültür Bakanlığı Yayınla
rı, İstanbul, Temmuz 1981.
ELÇİ, Şeyhmus, Sevr ve Lozan Sürecinde Doğu Anadolu Aşiretle
ri, Adım Yayınları, Ankara, 1998.
ENVER PASCHA, Um Tripolis, Hugo Bruckmann Verlag, Münib,
1918.
209
GAZİ MUSTAFA KEMAL, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ey
lül 2015.
GENÇ, Nihat, "Çeliğin Et ve Kemikle Savaşı Çanakkale" , Dönü
şüm, Nisan 2005.
GEREDE, Hüsrev, Hüsrev Gerede'nin Anılan, yay. haz. Sami
Önal, 2. basım, Literatür Yayınları, İstanbul, Kasım 2002.
GOLTZ, Colmar Freiherr von der, Goltz Paşa'nın Hahratı: lstan
bul'da (1914-1915; Irak ve lran'da (1915-1916), çev. Kur. Yb. Salih Ma
yakuşu, Askeri Matbaa, İstanbul, 1932.
GSTREIN, Heinz, Avukatsız Halk Kürtler, Parşömen, İstanbul,
2009.
GÜRAKAR, Tolga, Türkiye ve lran, Kaynak Yayınları, İstanbul,
2012.
GÜRAN, Kurtuluş, "Suriye ve Irak'taki Antiemperyalist Mücadele
lerin Türk Kurtuluş Savaşı ile Bağlantıları" , Teori, sayı 245, 1 Haziran
2010.
GÜRDENİZ, Cem, "Çanakkale Deniz Savaşı Neden Yaşandı, Ne
Yaşandı? " , Teori, sayı 302, Mart 2015.
Atatürk'ün Yaveri Cevat Abbas/Cepheden Meclise Büyük Önder ile
24 Yıl, der. Turgut Gürer, 5. basım, Gürer Yayınları, İstanbul, Şubat
2007.
GÜRSEL, Haluk F., Tarih Boyunca Türk-Rus llişkileri, Ak Yayınla
rı, İstanbul, 1968.
GÜRSES, Emin, "I. Dünya Savaşı: Emperyalist Paylaşımda Bir
Ara Aşama ve Batı Asya" , Teori, sayı 298, Kasım 2014.
GÜVEN, İlker, "Dostumuz Amerika ve Avrupa" , Maya, Ekim
2007.
GÜZTOKLUSU, Murat, Elcezire ve ôzdemir Harekah, Ümit Yayın
cılık, Adana, 2006.
HAMUROGLU, Alp, "I. Dünya Savaşı'nda Almanya, Osmanlı ve
Ermeni Tehciri" , Teori, sayı 298, Kasım 2014.
HERBERT, Aubrey, A Record of Eastern Travel, ed. Desmond
Maccarthy, Hutchinson & Co, Londra, 1924.
2 10
HİLMİ, Refik, Anılar-Şeyh Mahmut Berzenci Hareketi, 2. basım,
Nujen Yayıncılık, İstanbul, Temmuz 1995.
HÜR, Ayşe, "1914'te Cihan Harbi 'ne Nasıl Girdik" , Taraf, 18 Eylül
2011.
HÜR, Ayşe, "1914'te Cihan Harbi 'ne Nasıl Girdik? " , Öteki Tarih-1/
Abdülmecid'den İttihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstan
bul, Haziran 2013.
İNÖNÜ, İsmet, Hatıralar, c.1, yay. haz. Sabahattin Selek, 3. ba
sım, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.
JACKH, Ernest, Yükselen Hilal, çev. P. Kuturman, Uğur Kitabevi,
İstanbul, 1946.
KAÇAZNUNİ, Ovanes, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok,
çev. Arif Acaloğlu, 28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat
2014.
KADEMOGLU, Mahmud R., "İşte 1. Dünya Savaşına Girişimizin
Hazin Hikayesi/Bile Bile Hezimet" , Akit, 3 Aralık 1999.
KAHRAMAN, Hasan Bülent , "Ergenekon: Su veya Odun" , Sa
bah, 20 Mart 2013.
KARABEKİR, Kazım, Birinci Dünya Savaşı Anılan, Yapı Kredi Ya
yınları, İstanbul, 2011.
KARABEKİR, Kazım, Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik,
Nasıl İdare Ettik, Tecelli Basımevi, İstanbul, 1938.
KARİNYAN, A. B., Ermeni Milliyetçi Akımları, çev. Arif Acaloğlu,
3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 2007.
KAYMAZ, Nejat, "Misakı Milli Üzerine Yapılan Tartışmalar Hak
kında" , VIII. Türk Tarih Kongresi/Ankara 11-15 Ekim 1976/Kongreye
Sunulan Bildiriler, c.3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.
KILIÇ, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya/Türk-Alman Arşiv Bel
geleriyle, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2007.
KOCAHANOGLU, Osman Selim, İttihat Terakki'nin Sorgulanması
ve Yargılanması (1918-1919)/ Meclisi Mebusan Zabıtları, Temel Ya
yınları, İstanbul, 1998.
211
KOCATÜRK, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, An
kara, 1999.
KOLOGLU, Orhan, 1918 Aydınlarımızın Bunalım Yılı, Boyut Ya
yınları, İstanbul, 2000.
KOLOGLU, Orhan, Gazi'nin Çağında İslam Dünyası, Boyut Yayın
ları, İstanbul, 1994.
KOLOGLU, Orhan, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004.
KONGAR, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye, 35. basım, Remzi Kitabevi,
İstanbul, Ocak 2010.
KORGANOFF, General G., La Participation des Armeniens a la
Guerre Mondiale sur le Front du Caucase (1914-1918), Massis Editi
ons, Paris, 1927.
KÖSOGLU, Nevzat, Şehit Enver Paşa, Ötüken Neşriyat, İstanbul,
2008.
KRESS, Baron von, Türklerle Beraber Süveyş Kanalına, Genel
kurmay Yayını, Ankara, 1943.
KURAT, Akdes Nimet, Rusya Tarihi/Başlangıcından 1917'ye Ka
dar, 4. basım, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayın
ları, Ankara, 1990.
KURUCA, Osman Bilge, Atatürk ve Gerilla Savaşı/Tarihsel Kökle
riyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2014.
KUT, Gün, "Bir Dış Politika Kararı Olarak 29 Ekim 1914 Karade
niz Baskını: Kandırılma mı, Önleyici Darbe mi" , A. Haluk Ülman'a
Armağan, Der Yayınları, İstanbul, 2012.
ORTAYLI, İlber, Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, 11. basım,
Timaş Yayınları, İstanbul, 2015.
KÜRKÇÜOGLU, Ömer, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1926), AÜSBF
Yayınları, Ankara, 1978.
LALAYAN, A. A., Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü (1914-
1923), çev. Kayhan Yükseler, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ocak 2012.
212
LENiN, V. I., Collected Works (Notebooks on Imperialism), c.39,
2. basım, Progress Publishers, Moskova, 1974.
LENiN, V. I., Collected Works, c.21, 2. basım, Progress Publis
hers, Moskova, 1974.
LENiN, W. I., "Hefte zum Imperialismus" , Werke, c.49, Dietz Ver
lag, Bedin, 1970.
LENİN, V. i., Sosyalizm ve Savaş, 7. basım, Sol Yayınları, Ankara,
2009.
Lozan Banş Konferansı-Tutanaklar Belgeler, takım 1, c.ı, çev.
Seha Meray, 2. basım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001.
LUXEMBURG, Rosa, "Osmanlı Devleti ve Alman Emperyalizmi" ,
Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı 2 , Aralık 1968.
MANGO, Andrew, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul, 1999.
MUDRA, V. , Goltz Paşa'nın Hatırası ve Hal Tercümesi, çev. Pertev
Demirhan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Basımevi, İstanbul,
1953.
Musul Kerkük Sorunu ve Kürdistan'ın Paylaşımı, Med Yayınları,
İstanbul, Haziran 1991.
Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri (1525-1919), T.C. Başbakan
lık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkan
lığı, Ankara, 1993.
NEHRU, Jawaharlal, Türkiye ve Batı Asya Tarihi, der. ve çev. Cü
neyt Akalın, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
ODABAŞI, Arda, "Enver Paşa Yanılgısı" , Teori, sayı 159, Nisan
2003.
OKYAR, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, yay. haz. Cemal Kutay, Ter
cüman Yayınları, İstanbul, 1960.
OKYAR, Osman & SEYİTDANLIOGLU, Mehmet, Atatürk, Okyar
ve Çok Partili Türkiye-Fethi Okyar'ın Anılan, Türkiye İş Bankası Kül
tür Yayınları, Ankara, 1997.
ORBAY, Rauf, Siyasi Hatıralar, 3. basım, Örgün Yayınevi, İstan
bul, Aralık 2009.
213
ORTAYLI, İlber, Uluslararası Sempozyum 1914'ten 2014'e
lOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım
2014, Sempozyum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stra
tejik Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015.
ÖZDEMİR, Atasay, "Petrolün Birinci Dünya Savaşı'ndaki Yeri
ve Savaş Sonrası Düzenlemelere Etkileri" , 1914'ten 2014'e lOO'üncü
Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım 2014, Sempoz
yum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırma
lar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015.
PERİNÇEK, Doğu, "Mustafa Kemal'in Enver Paşa'ya Raporunu
Anlayacak Hükümet Nerede? " , Aydınlık, 2 Mayıs 1999.
PERİNÇEK, Doğu, 28 Şubat ve Ordu, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Nisan 2000.
PERİNÇEK, Doğu, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt
Politikası, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2020.
PERİNÇEK, Doğu, Komintern Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş
3.basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2020.
PERİNÇEK, Doğu, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazıları, genişle
tilmiş 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2014.
PERİNÇEK, Mehmet, "Sovyet Kaynaklarında Taşnaksutyun Ger
çeği " , Teori, sayı 183, Nisan 2005.
PERİNÇEK, Mehmet, "Talat Paşa Sovyet İstihbaratçısıyla Ne Ko
nuştu? " , Aydınlık, 24 Kasım 2012.
PERİNÇEK, Mehmet, "Taşnak ve Sovyet Ermenistanı Kaynakla
rında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori, sayı 191, Aralık 2005.
PERİNÇEK, Mehmet, Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan'ın Gö
züyle Türk-Ermeni Çatışması, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Aralık 2014.
PERİNÇEK, Mehmet, Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2015.
PERİNÇEK, Sadık Can, "Sovyet Devrimci Radek Talat Paşa'yı an
latıyor" , Aydınlık, 5 Şubat 2015.
214
PERİNÇEK, Şule, "Atatürk ve Arap Dünyası: Kurtuluş Savaşı
Yıllarında Türk-Arap Dayanışması" , Semozyuma Sunulan Bildi
ri, Uluslararası Doğu Arap Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu:
Dünü, Bugünü ve Yarını Sempozyumu, Şam Üniversitesi, 2008.
PERİNÇEK, Şule, "Bizim Ermeniler ve Talat Paşa" , Teori, sayı
303, Nisan 2015.
PERİNÇEK, Şule, "Talat Paşa: Bir Devrimcinin Yaşam Öyküsü",
Teori, sayı 194, Mart 2006.
PİRUMYAN, S. G., Diasporadaki Taşnaklar, çev. Kayhan Yükse
ler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2007.
PULUR, Hasan, ·�vrupa ve Biz", Milliyet, 5 Nisan 2008.
QUADFLIEG, Franz, Russische Expansionspolitik zwischen 1774
und 1914, Bedin, 1914.
ROHRBACH, Paul, Der Krieg und die deutsche Politik, Verlag
"Das Grössere Deutschland" , Dresden, 1914.
SABİS, Ali İhsan, Harp Hatıralarım, c.1-2, Nehir Yayınları, İstan
bul, 1990.
SARIHAN, Zeki, Kurtuluş Savaşı'nda İkili İktidar, Kaynak Yayın
ları, İstanbul, Mayıs 2000.
SARIHAN, Zeki, Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Afgan İlişkileri, Kay
nak Yayınları, İstanbul, 2002.
SAYGUN, Ergin, Türk Ordusuna Balyoz, 22. basım, Kaynak Yayın
ları, İstanbul, Ekim 2012.
SELEK, Sabahattin, Milli Mücadele, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul,
Kasım 1969.
SOMUNCUOGLU, Sadi, "Neden, Çanakkale Zafer, Balkan Hezi
met? " , Yeniçağ, 19 Mart 2011.
SOYAK, Hasan Rıza, Atatürk'ten Hatıralar, c.1, Yapı Kredi Ban
kası Yayınları, İstanbul, 1973.
SOYSAL, Mümtaz, Anayasaya Giriş, 2. basım, SBF Yayınları, An
kara, 1969.
STEINHAUS, Kurt, Atatürk Devrimi Sosyolojisi, çev. M. Akkaş,
Sander Yayınları, İstanbul, Ekim 1973.
215
SÜREYYA, Şevket, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa
1908-1914, cilt il, 2. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1976.
ŞİMŞİR, Bilal N., "Atatürk'ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüş
meleri/Yedi Belge (1930-1937) " , Belleten, c.45, sayı 177, Ocak 1981.
ŞİMŞİR, Bilal, Atatürk Dönemi-incelemeler, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, Ankara, 2006.
ŞİMŞİR, BilaI, lngiliz Belgelerinde Atatürk, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1975.
TALAT PAŞA, "Talat Paşa'nın İttihat ve Terakki 1917 Kongre
si 'ndeki Konuşması" , Tanin, 25-26 Eylül 1917; 1-2 Ekim 1917.
TALAT PAŞA, "Talat Paşa'nın İttihat ve Terakki'nin 1 Kasım 1918
Tarihli Son Kongresi'ndeki Konuşması" , Vakit, 9-12 Temmuz 1921.
TALAT PAŞA, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Ya
yınları, İstanbul, Mayıs 2009.
Talat Paşa'nın Anıları, yay. haz. Alpay Kabacalı, İletişim Yayın
ları, İstanbul, 1994.
Taltlt Paşa'nın Hatıralan, yay. haz. Enver Bolayır, 1. basım, Güven
Yayınevi, İstanbul, 1946.
TANSEL, Selahattin, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, c.1, Türkiye Va
kıflar Bankası Kültür Yayını, Ankara, 1965.
TANSEL, Selahattin, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, c.1, 3. ba
sım, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1991.
TAŞ, Fahri, "Mondros Mütarekesi Sonrasında Anadolu'nun Gö
rünümü", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.13, sayı 39, Kasım
1997.
TBMM Gizli Celse Zabıtlan, c.3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayın
ları, Ankara, 1985.
TİİKP Davası Savunma, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1973.
TOPRAK, Zafer, ittihat Terakki ve Cihan Harbi/Savaş Ekonomisi
ve Türkiye'de Devletçilik 1914-1918, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2016.
TOPRAK, Zafer, Türkiye'de Milli İktisat 1908-1918, Doğan Kitap,
İstanbul, Aralık 2012.
216
TOYNBEE, Arnold J., Türkiye-Bir Devletin Yeniden Doğuşu, çev.
Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971.
TUNAYA, Tarık Zafer, İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa, 2. basım,
Arda Yayınları, İstanbul, 1988.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Gelişmeler 1876-1938,
c.1, 2. basım, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Mayıs
2003.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Partiler, c.3, İletişim Ya
yınları, İstanbul, 2000.
Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan, der. Hulusi Turgut, Türki
ye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Türk İstiklal Harbi-Güney Cephesi, c.4, Genelkurmay Başkanlığı
Harp Tarihi Dairesi, Ankara, 1966.
ÜSTEL, Aziz, "Yahu Biz Birinci Dünya Savaşı' na Niye Girdik? " ,
Star, 4 Mayıs 2012.
WALSH, Pat, Forgotten Aspects of Ireland's Great War on Turkey
1914-1924, Athol Books, Belfast, 2009.
YAT-SEN, Sun, Halkçılık Üzerine, yay. haz. Sadık Usta, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2011.
YAVUZ, Ahmet, "Çanakkale Cephesi 'nin 1 . Dünya Savaşı'ndaki
Yeri" , Teori, sayı 302, Mart 2015.
YILDIZ, Hasan, 20. Yüzyıl Başlannda Kürt Siyasası ve Moder
nitm, 2. basım, Nujen Yayınları, İstanbul, Kasım 1996.
YILMAZ, Hadiye, Kurtuluş Savaşımız ve Asya-Afrika 'nın Uyanı
şı-Hakimiyeti Milliye Yazılanyla, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık
2007.
YURTÇİÇEK, Bayram, "İstiklal Savaşı Yıllarında Irak'ta Emper
yalizme Karşı Kürt Mücadeleleri " , Teori, sayı 245, 1 Haziran 2010.
"İstanbul 'da İngiltere Himayesini Düşünenler" , Hakimiyeti Mil
liye, 3 Haziran 1920.
217
DİZİN
219
Almanca, 61. Arap Yarımadası, 145.
Almanya, 20-22, 25, 27-29, 31, 32, Aras, Tevfik Rüştü, 65, 66, 68, 7 2.
34, 35, 40, 44, 47, 57, 59- 63, 65, Arnavutluk, 39, 40, 127.
7 1, 73, 75, 76, 78-89, 94, 95, 99, Asurlular, 163.
103, 104, 108, 114, 116, 167, 168,
Asya, 17-19, 37, 87, 126, 138, -lı, 87,
17 8, 182, 189.
-
ülkeleri, 162.
Amasya Gizli Komutanlar Toplan-
Aşık, Melih, 22.
tısı, 180, 181.
Atatürk, Mustafa Kemal, 13, 18, 21,
Amerikalı, 137.
24, 25, 27, 29, 34, 43, 45-47, 49-
Amerikan Himayesi, 137.
52, 54-61, 64-73, 7 9, 94, 104-112,
Amerikan-İsrail Koridoru, 199. 114-117, 120, 122, 123, 125-131,
Amerikan mandası, 137. 132, 134-142, 145-153, 155-163,
Amiral Souchon, 87, 89-91. 167-169, 17 1-17 3, 176, 17 7-181, 183-
Anadolu, 22, 30, 39, 107, 112, 118, 186, 198, 200.
137, 140-146, 149, 160, 162, 173, Atay, Falih Rıfkı, 45, 67, 68, 7 0-7 2,
17 5, 180, 181, 185, 186, 189, 190, 166.
192, 200 devrimcileri 134, 138,
-
Avcıoğlu, Doğan, 74. 116.
- devrimi, 141, 161, halkı, 137, -
Avrupa, 17, 19, 32, 44, 53, 7 6, 87,
-
220
Bardakçı, Murat, 20, 23. Brest-Litovsk Antlaşması, 39.
Basra, 37, 99. Bronsart, 60, 90, 114.
Başkaya, Fikret, 20. Bulgar, - azınlık, 128, -lar, 89, 111.
Batı Asya, 126, 161, 163. Bulgaristan, 36, 63, 7 5, 78, 89, 127.
Batı Asya Birliği (BAB), 159, 162,
163. Cavit Bey, 48, 63, 7 7, 82.
Batı Karadeniz, 42. Cemal Paşa, 48, 50, 52, 55, 76, 77,
Batı Trakya, 7 7, 127. 83, 88, 91, 119, 120.
Batı, 104, 162, -lı, 46. Cemil Mardam, 128, 158, 161.
Bayar, Celal, 64, 66, 68, 7 2. Cenap Şahabettin, 20.
Baykara, Tuncer, 21, 22. CENTO, 161.
Bayur, Yusuf Hikmet, 64. Cerrahoğlu, Nilgün, 21-23, 7 9.
Behramoğlu, Ataol, 21. Clemenceau, 53.
Bekir Sami Bey, 131, 137. Curzon, Lord, 38, 39.
Berlin, 44, 61, 106, 107, 184, 188,
189, 196, 197. Çakıcı, 119.
Besarabya, 38. Çanakkale Savaşı, 23, 26, 43, 96,
Beyrut, 104, 126. 99, 17 1-17 3, 184, 185.
Bilimsel sosyalistler, 28. Çerkezler, 131.
Bilsel, Cemil, 21, 73. Çin, 17, 18, 33, 34, 39.
1906-1909 İran Devrimi, 17. Çölaşan, Emin, 21-23.
1905 Rus Devrimi, 17, 121, 123.
Damat Ferit Paşa, 69, 7 9.
1911 Çin Devrimi, 17, 121, 123.
Davutoğlu, Ahmet, 22.
1917 Ekim Devrimi, 26, 30, 36, 38,
39, 44, 7 8, 87, 17 2, 173, 182, 185 .. Denktaş, Rauf, 187.
1917 Şubat Devrimi, 19, 26, 30, 17 2, Dicle- Fırat bölgesi, 37.
182, 185. Diyarbakır, 198.
1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi, 33. Dobruca, 115.
187 1 Devrimi, 17. Doğu Akdeniz, 199.
Birinci Meşrutiyet, 18, 17 9. Doğu Asya, 87.
Bitlis, 37, 42, 168. Dörtyol, 170.
Boğazlar, 19, 27, 32-34, 36, 37, 47, 52, Dr. Lepsius, 188, 191.
58, 59, 62, 7 1, 73, 78, 88, 94, 96, Dumlupınar Zaferi, 182, 184.
17 2. Düyunu Umumiye, 7 0, 77.
Bolşevik, - harekatı, 152, hükü -
221
Emevi İmparatorluğu, 163. Erzurum Kongresi, 43, 130, 132,
Emir Faysal, 152, 154. 141, 146, 160, 166, 17 6, 181.
Emperyalist, 17, 34, 39, 46, 76, 7 9, Erzurum, 37.
83, - basın, 187, - bölücülük, Esat Paşa, 24, 60.
126, - çıkarlar, 31, - devletler, Esat, Beşar, 162.
19, 28, 31, 32, 120, 156, 189, 192, Ezilen Dünya, 32-34, 39, 41.
- eğilimler,40, - emeller, 40, 73,
7 9, - görüşler, 138, - işbirlikçile
Falkenhayn, Erich von, 112, 113.
ri, 23, 120, - işgal, 141, - kamp,
Feodal, - imparatorluklar, 34,
32, - karakter, 17, 76, - küresel
-izm, 33, - kurumlar, 18, - mut
leşme, 162, -ler, 20, 31, 34, 36,
lakiyet, 32.
40, 44, 69, 139, 153 182, 189, -
saldırganlar, 192, - siyaset, 31, Fırat nehri, 37, 112, 198.
- ülkeler, 17, - yalan, 186. Filistin, 32, 38, 109, 110, 113, 116,
Emperyalizm, 17, 18, 20, 26, 34, 41, 151.
43, 44, 101, 104, 106, 114, 120, Fransa, 27, 28, 31, 32, 34, 36-38, 40,
126, 137, 139, 141, 146, 147, 149, 53, 59, 7 2, 75-7 7, 81, 83, 84, 108,
150, 157, 159-161, 17 1, 173, 175, 109, 129, 158, 172, 17 3, 190, 199,
182, 183, 187, 188, 192, 195. - cephesi, 65.
Enver Paşa, 22, 23, 26-30, 44, 48, Fransız Devrimi, 76,
60-63, 7 6, 78, 7 9, 81, 83, 86-92, Fransız, - birlikleri, 42, - donan
95, 97, 101, 107, 108, 110-112, ması, 19, - emperyalistleri, 7 9,
116, 120, 121, 124, 17 8, 183, . 139, - emperyalizmi, 126, 189,
Erdoğan, Tayyip, 22. - himayesi, 161, - hükümeti,
7 7, - istihbarat örgütleri, 140,
Ermeni, 192, - ajanları, 41, - bel
- işgalcileri, 147, 153, 160, - iş
geleri, 42, 43, - birlikleri, 42, -
gali, 147, - kuvvetleri, 147, 149,
burjuvazisi, 174, - cumhuriyeti,
-lar, 42, 48, 54, 57, 63, 139, 140,
27, 59, - çeteleri, 41, 43, 96, 176,
142-144, 148, 149, 152, 154, 158,
- devlet adamları, 42, 193, - iş
169, 176, 189, - orduları, 43, - ra
gal kuvvetleri, 147, - katliamı,
porları, 149, - ricali, 50, 51, 56,
188, - kaynakları, 41, 192, - kı
savaşı, 84, - strateji uzmanları,
yımı, 93, -ler, 41, 43, 44, 106,
25, 35, - toprakları, 63, - zırhlısı,
107, 189-191, 193, 194, - mesele
69.
si, 41, 43, 44, 187, - örgütleri,
42, 199, - silahlı birlikleri, 39,
- soykırımı, 182, 186, 187, 194, Galiçya, 32, 34, 115, 116.
198, - tanıklar, 188, - tarihçi Garbi Trakya Hükümet-i Müstaki
leri, 42, - tehciri, 17 5, - yalanı, lesi, 77.
192, - yurttaşlarımız, 192, 195. Gelibolu, 42, 128, 198.
Ermenistan, 27, 34, 38, 43, 53, 147, Genç Türkler {Jön Türkler), 7 0, 7 5,
192-194. 7 6, 92.
222
George, Lloyd, 38, 39. Hürriyet, 19, 22, 65, 76107, 118, 132,
Gerede, Hüsrev, 54, 58. 141, 159, 17 8, 183, 187.
Gericilik, 17.
Göllnick, 190. Irak, 33, 37, 97, 109, 110, 112, 113,
115, 116, 125, 128, 131, 137, 139-
Göncü, Gürsel, 20.
144, 146, 147, 149-151, 153, 157-
Güney Irak, 37
163, 193, 199.
Gürcistan, 38. Ilıcak, Nazlı, 22.
223
manian, 25, 35, - usulü, 141, - 129, 17 5, 17 7, 182, 184, - devrim
yetkilileri, 39. ciliği, 76, 122, - düşmanlığı, 23,
İngiltere, 27, 28, 31-34, 36-40, 46, 117, - hükümeti, 24, 43, 62, 97,
47, 53, 59, 61, 62, 7 2, 7 5-7 7, 81, 103, 104, 174, 175, - önderleri,
83, 88, 94, 108, 109, 115116, 129, 29, 69, 7 0, 83, 107, 167, - yöneti
137, 140-143, 147, 17 2, 173, 190. mi, 60, 7 5, 7 7, 82, 85, 87, 89, 95,
İran, 17, 18, 33, 36, 39, 40, 115, 121, 109, 116, 120, 121, 123, 184.
123, 161-163, 199. İttihatçılar, 20-22,41, 69, 7 0, 7 5-7 9,
İrlanda,141, 17 0, -lı, 169. 83, 84, 86, 87, 89, 106, 107, 109,
119, 122, 123, 176.
İskenderun, 170.
İzmir, 38, 43, 17 0, 176, 182.
İslahiye, 152.
İslam, 131, 138, - ahali, 151, 154, -
alemi, 132, 154, 158, - çoğun Jackh, Ernest, 174.
luğu, 135, 138, - devleti, 158, Japonya, 87.
- dünyası, 93, - ehli, 136, - halk
ları, 115, - kitleleri, 152, - lar, 39, Kabakçı Mustafa, 119.
140, - parçaları, 132, -i unsur Kaçaznuni, Ovannes, 42, 43, 192,
lar, 131. 193.
İsmail Hakkı Bey, 68. Kafkaslar, 34, 78, 95, 111, 152, 199
İsmail Simko, 149. Kahraman, Hasan Bülent, 22.
İstanbul, 19, 24, 27, 32, 33, 36, 39, Kanal harekatı, 115, 116.
44, 46, 52, 53, 56, 57, 59, 61, 62, Kanunu Esasi, 55.
64, 67, 7 5, 7 8, 7 9, 81, 85, 88, 95,
Kapitalist, 83, - büyük devletler, -
96, 99-101, 120, 127, 136, 17 3,
devlet, 31, 33, -ler, 83, - ülkeler,
176, 17 9-182, 191.
17.
İstanbul Boğazı, 42, 47, 63.
Kapitalizm, 17, 34, 104.
İstanbul Hükümeti, 51, 131, 135,
Kapitülasyonlar, 7 1, 76, 87, 120,
190, 191.
174, 17 5.
İtalya, 36-38, 40, 73, 81.
Karadeniz, 29, 37, 42, 57, 62, 63, 67,
İtalyan, - çıkarları, 73, -lar, 169, - ri 89-97, 17 7, 199.
cali, 50, 51, 56.
Karakese, 170.
İtilaf Devletleri, 27, 28, 31, 34, 42,
Kautsky, Karl, 32.
45-48, 52, 53, 59, 60, 64, 69, 7 1,
7 2, 74, 7 7-7 9, 82, 84, 87, 95, 96, Kavukçu, Fevzi, 146.
103, 107, 109, 114, 152, 173, 188, Kayseri, 37.
189, 192. Kazım Karabekir, 24, 47,60.
İttifak Devletleri, 39, 45, 46, 48, 49, Kemalist Devrim, 19, 20, 29, 30, 63,
7 8, 80, 89 192. 120, 121, 200.
İttihat ve Terakki, 24, 30, 51, 54, 63, Kemalistler, 22,70, 132.
7 6, 82, 105,-107, 117, 119, 120-123, Kıbrıs, 199.
224
Kılıç, Selami, 194. Lozan Barış Konferansı, 134.
Kılıçdaroğlu, Kemal, 22. Lübnan, 162, 199.
Kırım, 38, 47, 48, 7 7.
Kocatepe, 29, 17 1. Mango, Andrew, 22.
Koloğlu, Orhan, 136, 140, 146. Mao Zedung, 18.
Komünist Enternasyonal, 35, 123. Maraş, 147, 152.
Kongar, Emre, 21. Mardam, Cemil, 128, 158, 161.
Konya, 38. Mazlum Milletler, 18, 26, 27, 136,
Kurtuluş Savaşı (İstiklal Savaşı) , 137, 139, 150, 157.
19, 23, 26, 27, 29, 30, 43, 44, 51, Meclisi Mebusan, 54, 130, 134-136,
64, 7 0, 84, 97, 106, 107, 118, 119, 176, 181.
126, 130, 131, 134, 136; 138, 147, Mehmet Bey, 168.
158, 160-163, 165, 166, 169-17 1, Mehmet Çavuş, 17 0.
17 3, 17 5, 17 6, 17 9-185, 189, 195,
Mersin, 38.
198, 200.
Meşrutiyet, 30, 105, 106, 128, 17 7-
Kutay, Cemal, 129.
181, 185 - anlayışı, 181, -çi, 127,
Kuvayı Milliye, 140, 147. 17 9, -çilik, 181.
Kuzey Irak, 148, 193, 198. Mezopotamya, 37, 108, 109-, pet
Küçükkaya, İsmail, 24, 74. rolleri, 33.
Kürdistan, 34, 38, 149, i63, 199. Mısır, 32, 115, 141, 142, 174, -lı, 142.
Kürt, 147, 192, - beyleri, 168, halkı,
-
Milli, 17 9, - bağımsızlık, 87, 92,
149, - koridoru, 199, köyleri,
-
- bankalar, 174, - bilinç, 17 2, -
42, kuvvetleri, 140, -ler, 131,
-
birliktelik, 131, - burjuvazi, 32,
147-150, 160, - meselesi, 150, , - çıkarlar, 111, 17 7, - devlet, 32,
159, 163, - örgütleri, 150, 199, - 74, 104-109, 126-131, 137, 160,
yurttaşlar, 192. 162, 166, 174, 176-180, 182, 198,
200, - devrim, 126, 153, - faali
Latin Amerika, 34. yetler, 147, - gurur, 142, - haki
Lazlar, 131. miyet, 154, 157, 161, - hareket,
Lenin, Vladimir, 18, 25, 28, 32, 35, 131, 186, - hedef, 116, hükü-
36, 38, 41, 7 8, 138. met, 19, 180, 181, - iktisat, 120,
Liberaller, 21, 45, 69. 174, kongreler, 120, - kuvvet
-
Londra Antlaşması, 37. 127, 131, 135, 136, 154, 160, 166,
Londra, 77. 176, - topluluk, 131, unsurlar,
-
225
Milli Mücadele, 123, 124, 153, 170, 160, · ülkesi, 42, 46, 111, 167, -
173, 17 5, 185, 186, 200. yöneticileri, 47, · yönetimi, 88.
Milliyetler Prensibi, 130, 131, 137, Osmanlı Devleti, 17, 19-21, 25-28,
160 . 32-37, 42, 44-52, 57-59, 63, 65, 67·
Milliyetçi, 181, -ler, 139, -lik, 105, 7 1, 73-7 5, 7 7-82, 85, 86-90, 92-97,
129, 17 5. 103, 104, 106-109, 111, 114, 116,
Misakı Milli, 130, 132, 134-136, 138, 122, 126-128, 134, 137-139, 143,
166, 176. 144, 153, 155, 156, 163, 166, 167,
17 1, 17 2, 176, 17 7, 17 9, 192.
Mithat Paşa, 18, 17 9.
31 Mart İsyanı, 76, 99.
Mondros Mütarekesi, 69, 131, 135,
138, 17 0, 184.
Morgenthau, Henry, 44. Pakistan, 161, 162.
Pallavicini, 81.
Musul, 34, 128, 136.
Panislamist, 115.
Muş, 37.
Panislamizm, 105.
Müslüman, 40, · doğu, 106, · halk,
42, halklar, 94, 96, · kamuo
·
Panturanist, 115.
yu, 96, -lar, 193, · yönetimler, Panturanizm, 105.
37. Paris Barış Konferansı, 69.
Paris, 53, 67, 77.
Namık Kemal, 18, 17 7, 183. Persler, 163.
Nehru, Cevahirlal, 19, 20. Petersburg, 47, 78.
Neron, 119. Picot, Georges, 37.
Nikola il., 48, 77. PKK, 198-200.
Plehanov, Georgi, 32.
Okyar, Fethi, 57. Polonya, 32.
Ortadoğu, 32, 33, 199. Prens Sabahattin, 21.
Ortaylı, İlber, 21, 23-25, 60, 74. PYD, 199.
Osmanlı, arazisi, 82, · camiası, 135,
140, 153, -cı, 17 7, -cılık, , · dev Radek, Kari, 106, 107.
rimciliği, 17 9, · donanması, 47, Rahip Frew, 120.
88, 89, 95, - halkı, 30, 92, 120, - Rauf (Orbay) Bey, 62, 84, 121, 131,
hükümeti, 28, 47, 48, 52, 7 0, 7 7, 135.
7 8, 84, 85, 92, 94, 103, 181, " İS· Refii Cevat (Ulunay), 118.
tibdadı, 17 9, · kurmayları, 63, ·
Refik Hilmi, 150.
memleketi, 35, 137, 154, · mille
ti, 68, · mirası, 46, · neferi, 115, Reval Antlaşması, 36.
· ordusu, 42, 67, 109, 115, 131, Reval, 36, 46.
136, 146, · subayları, 25, · top Rohrbach, Paul, 25, 35, 41, 80, 108.
rakları, 31, 33-36, 64, 86, 137, Romanya, 89, 116.
226
Rudbrick, 25, 35. Sivas, 50, 120, 180.
Rum, 128, 174. Sivastopol, 90.
Rumeli, 86, 127, 180. Sofya, 61, 64-68, 94, 105, 129.
Rus, ·abidesi, 91, - cephesi, 64, Somuncuoğlu, Sadi, 30.
- donanması, 90, 92, 93, 97, - Sovyetler Birliği, 18, 106, 107, 137,
filosu, 29, 90-92, - generalleri, 161, 173, 185 - hükümeti, 39, 78.
192, -lar, 46, 53, 62, 78, 91, 95,
Soysal, Mümtaz, 20, 21.
121, 147, 194, - ordusu, 42, 47, -
saldırısı, 47, 88, - subayı, 90, - Stalin, Josef, 35.
taarruzu, 91, 99. Sun Yat-sen, 18, 35.
Rusya, 18, 24, 26-28, 31, 32, 34, 36- Suriye, 37, 93, 104, 112-114, 118, 119,
40, 42, 46, 47, 53, 57, 59-64, 7 1- 125, 126, 128, 131, 132, 134, 136,
73, 7 5, 7 7, 7 9, 81, 82, 84, 86-89, 137, 139-144, 146, 147, 149-151,
94-96, 104, 107, 109, 115, 116, 153-155, 157-163, 17 9, 199, - cep
162, 173, 174, 176, 182, 185. hesi, 29, 109, 110.
Sümerler, 163.
Sabis, Ali İhsan, 63, 90. Süveyş Kanalı, 95.
Sadabad Paktı, 161. Sykes-Picot Anlaşması, 37, 38.
Sait Halim Paşa, 81, 87, 88, 93, 94.
Sait Molla, 22, 118. Şah Rıza, 18.
Sakarya Savaşı, 29, 17 1, 184.
Şefik Özdemir Bey, 148.
Salih Paşa, 131.
Şeriatçılar, 23, 45, 69.
Samsun, 54, 180.
Şeyh Mahmut Berzenci, 149.
Sanders, Liman von, 7 7, 78, 189,
191, 194, 195.
Sarıhan, Zeki, 74. Talat Paşa, 27, 28, 44, 45, 47, 48, 50,
51, 54, 61, 62, 70, 7 7-7 9, 81, 83,
Sarıkamış Muharebesi, 116, 201.
87-89, 106-111, 128, 151-153, 161,
Sazonov, Sergey Dmitriyeviç, 37,
17 8, 182-193, 196, 198
48, 77, 78.
Tanzimat, 33.
Selanik, 104, 129.
Taşnak Partisi, 42.
Selçuklu İmparatorluğu, 163.
Selek, Sabahattin,73, 74. Tehleryan, 186, 188, 189.
Sırbistan, 36, 82, 127. Teşkilat-ı Mahsusa, 77.
Sırp azınlık, 128. Trablusgarp Savaşı, 7 7, 115, 168.
Siirt, 37. Trablusşam, 146.
Sina Cephesi, 112, 113, 116. Trabzon, 37.
Sivas Komutanlar Toplantısı, 180, Trakya, 39.
181. Türk, 39, 127, 158, 192, - aleyhtarı,
Sivas Kongresi, 43, 130, 132, 146, 18, - arazisi, 137, - arşivleri, 29,
160, 166, 176 - askeri, 97, 99, 102, 120, 160,
227
194, - beldeleri, 57, - çoğunluk, Üstel, Aziz, 21.
104, 105, 115, 129, 166, - devleti,
104, 126, 183, - devrimcileri, 35, Van, 37, 197, - ayaklanması, 42.
108 - devrimciliği, 166, - devri
Vatan Partisi, 200.
mi, 18-20, 43, 97, 173, 17 7, 182,
187, donanması, 95, - düşma
-
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti,104.
nı, 188, - emelleri, 22, - filo Vatan, 27, 30, 52, 57, 78, 107, 111,
su,91, - idaresi, 141, - kanı, 109, 121, 131, 167, 17 1, 17 6, 178, 183,
112, - komutanları, 92 - köyleri, 187, 190, 198, 199, - çıkarları,
41, köylülüğü, 40, - kuvvetle
- 112, - savaşı, 20, 39, 43, 102,
ri, 76 , -ler, 20, 39, 43, 62, 80, 183, - savunması, 19, 20, 24,
84, 87, 92, 97-100, 102, 108, 113, 28- 30, 32, 39, 41-44, 61, 62, 7 9,
126-128, 130, 131, 140, 143, 146, 107, 114, 115, 117, 121, 123, 167,
156, 157, 160, 193, - milleti, 21, 17 1-17 3, 182, - sever, 30, 120, 121,
22, 39, 130, 147, 17 0-17 2, 183, 139, 167, - severlik, 29, 117, 120,
195, - milliyetçi hareketi, 44, -
121, 185, -sız, 20, 41, toprağı,
-
228