You are on page 1of 229

Doğu Perinçek

Kemalist Devrim-8
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
VE TÜRK DEVRİMİ
Kemalist Devrimin Başlangıcı
Kaynak Yayınları No: 822
Yayıncı Sertifika No: 42150
ISBN: 978-625-7697- 03-3

1. Basım : Mayıs 2008


Geliştirilmiş 4. Basım: Aralık 2020

Genel Yayın Yönetmeni


Tunca Arslan

Editör
Musa Sarıkaya

Sayfa ve Kapak Tasanm


Fatma Yalçın

Baskı ve Cilt
Murat Yalçınkaya - Assum Basım ve Mücellit
Maltepe Malı. Davutpaşa Cad. Güven İş Merkezi B/Blok 315 Zeytinburnu/İst.
Tel: 0212 613 00 Ol
Sertifika No: 42010

©Bu kitabın yayın hakları Görev Kitap ve Yayıncılık Ticaret Limited Şirketi'nindir.
Eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen
alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.

GÖREV KİTAP VE YAYINCILIK TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ


KAYNAK
Kuloğlu Mh. Gazeteci Erol Demek Sk. Erman Han No: 5 /10 Beyoğlu 34433, İstanbul
www .kaynakyayinlari.com • iletisim@kaynakyayinlari.com
YAYINLARI Tel: 0212 252 21 56-99 Faks: 0212 249 28 92
DOGU PERİNÇEK, 17 Haziran 1942'de babasının yedek subaylık yaptı­
ğı Gaziantep'te doğdu. Erzincan ili Kemaliye ilçesi Apçağa köyünden,
Hacı Sadıkgil ailesindendir. Babası, Yargıtay Başsavcı Yardımcılığı ve
dört dönem milletvekilliği görevinde bulunan hukukçu ve siyasetçi
Sadık Perinçek'tir. Annesi, Malatya Darende ilçesi, Balaban (Gerimter)
köyünden, Hacıoğulları ailesinden öğretmen İbrahim Olcaytu'nun
kızı Lebibe Perinçek'tir. Lise öğrenimi görmüştür.

İlk ve ortaöğrenimini Ankara Sarar İlkokulu, Atatürk Lisesi ve


Bahçelievler Deneme Lisesi'nde gördü. 1960 yılında Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne girdi. Haziran 1964'te bitirdi ve Kamu
Hukuku (Devlet Teorisi ve Kamu Hürriyetleri) kürsüsüne asistan oldu.

Üniversite yıllarında, 1962 ve 1963'te toplam on ay Almanya'da işçilik


yaptı ve Almanca öğrendi.

Mart 1968'de Hukuk doktoru oldu. Doktora tezinin konusu ve ilk ki­
tabı, Türkiye'de Siyasi Partilerin İç Düzeni ve Yasaklanması Rejimi'dir.

1963 yılında Bilimsel Sosyalizmi benimsedi. Aynı yıl dört arkadaşıyla


birlikte Hukuk Fakültesi Fikir ve Sanat Ocağı'nı kurdu. Mart 1968'de
Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) Genel Başkanlığına seçildi.
1968 yılında Türkiye tarihinin en kitlesel gençlik eylemleri sırasında,
üniversite işgallerinde devrimci gençlik hareketinin genel başkanıydı.

Dört yıl Siyasi İlimler Derneği Türkiye Bölümü yöneticiliği, dört yıl
Türk Hukuk Kurumu yöneticiliği yaptı.
Kasım 1968'de arkadaşlarıyla birlikte Aydınlık dergisini kurdu ve ya­
yımlamaya başladı.

12 Mart 1971-1974 döneminde, TCK'nın 141. maddesi nedeniyle yir­


mi yıl hapse mahkum edildi. İki buçuk yıl kadar tutuklu kaldı. 1974
Temmuz'unda genel afla serbest kaldı.

28 Ocak 1978'de kurulan Türkiye İşçi Köylü Partisi'nin Genel Başkanı


oldu.

20 Mart 1978'de yayın hayatına başlayan günlük Aydınlık gazetesinin


kuruluşuna ve yayınına önderlik etti, başyazarlık yaptı.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra tutuklandı, 8 yıl hapse mahkum edil­


di. 1985 Mart'ında serbest kaldı.

Ocak 1987'de yayımlanan haftalık 2000'e Doğru dergisinin Genel


Yayın Yönetmenliği ve Başyazarlığı görevini üstlendi. 10 Nisan 1990'da
"Sansür Sürgün Kararnamesi"nin çıkarılmasından sonra aynı yılın son­
baharında tutuklandı ve Diyarbakır Cezaevi'nde üç ay tutuklu kaldı.

1991 yılında TCK'nın 141. maddesinin kaldırılmasıyla siyasal hakları­


na kavuştu ve Temmuz ayında Sosyalist Parti 2. Büyük Kongresi'nde
Genel Başkan seçildi.

10 Temmuz 1992'de Sosyalist Parti'nin Anayasa Mahkemesi'nce kapa­


tılması üzerine kurulan İşçi Partisi'nin Genel Başkanı oldu.

1998 Eylül-1999 Temmuz tarihleri arasında, Güneydoğu'daki yurt­


taşlarımıza yapılan haksızlıklara karşı mücadeleleri nedeniyle on ay
Haymana Cezaevi'nde hapis yattı.

21 Mart 2008 günü Ergenekon tertibi nedeniyle tutuklandı, önce


Tekirdağ F Tipi, devamında Silivri L Tipi cezaevlerinde altı yıl tutuk­
lu kaldı. Silivri Mahkemesince üç kez Ağırlaştırılmış Müebbet Hapis
cezasına mahkum edildi. Silivri duvarlarının yıkılması ve Türkiye'nin
özgürleşmesi mücadelesine önderlik etti. 10 Mart 2014 tarihinde tah­
liye oldu.

2005 yılında Lozan'da başlayan mücadele sürecinde, KKTC Kurucu


Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'la birlikte Talat Paşa Komitesi'ne ön-
dedik etti. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde İsviçre devletine
karşı açtığı davayı kazandı. AİHM'nin 2. Dairesi'nin 17 Aralık 2013
ve Büyük Daire'nin 15 Ekim 2015 günü aldığı tarihi kararlar sonucu,
Ermeni Soykırımının emperyalist bir yalan olduğunu açıklama özgür­
lüğünün güvence altına alınmasını sağladı. Kararda, 1915 olaylarının
Yahudi soykırımından farklı olduğu, dolayısıyla soykırım tanımı için­
de görülemeyeceği saptandı.

İşçi Partisi'nin Türkiye'nin milliyetçi, halkçı ve sosyalist birikimini ku­


cakladığı 15 Şubat 2015 günü yapılan Olağanüstü Kurultay'da Vatan
Partisi adını alması üzerine yeniden Genel Başkanlığa seçildi.

15-16 Temmuz 2016 gecesi, ABD güdümlü FETÖ darbesine karşı orduyu
ve milleti göreve çağırarak darbenin bastırılmasında belirleyici oldu.

Komşularımız Suriye, Irak, İran, Azerbaycan'la ve Asyalı stratejik


dostlarımız Rusya, Çin ve Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerimizi geliştir­
mek ve Türkiyemizin bağımsızlığı ve refahı için Avrasya İttifakının
inşa edilmesi amacıyla uluslararası örgütlenmelerde yönetici görevler
yürütüyor.

Aydınlık gazetesinde Rota köşesinde yazıyor.

Yayımlanmış elliden fazla kitabı, dergi ve gazetelerde yayımlanmış bi­


nin üzerinde yazısı bulunmaktadır.

İyi derecede Almanca ve orta derecede İngilizce biliyor.

Eşi Şule Perinçek, Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu, Atatürk'ün Bütün


Eserleri Genel Yayın Yönetmeni, iyi derecede İngilizce ve Almanca bi­
liyor.

Çocukları Zeynep Perinçek Signoret, ODTÜ Endüstri Tasarım mezunu,


ressam; Kiraz Perinçek Karavit, Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü
mezunu, İpek Yolu Tarihçisi, Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları
Merkezi'nde Araştırmacı, Dr. Mehmet Bora Perinçek, İstanbul Hukuk
Fakültesi mezunu, Moskova Üniversitesi'nde Konuk Profesör; Sadık
Can Perinçek, Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü mezunu, Dışişleri
Bakanlığı Meslek Memuru.
Doğu Perinçek

Kemalist Devrim-8
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI
•• • •

VE TURK DEVRiMi
Kemalist Devrimin Başlangıcı
İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ BASIMA ÖNSÖZ 13

GELİŞTİRİLMİŞ 4. BASIMA ÖNSÖZ 15

1. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ


TARİHSEL KONUMU VE HURAFELER 17
1.1. Savaş ve Devrim 17
1.2. Hurafeler 20
1.3. Olgular 25

2. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ KARAKTERİ 31


2.1. Emperyalistler Açısından Paylaşım Savaşı 31
2.2. Savaşın Başlıca Nedeni:
Osmanlı Topraklarının Paylaşılması 33
2.3. Osmanlı Topraklarını Paylaşma Anlaşmaları 36
2.4. Türkiye, İran, Çin ve Arnavutluk'un
Vatan Savunması 39
2.5. Türkiye'nin Vatan Savunmasında Ermeni Meselesi 41

3. OSMANLI DEVLETİ 'NİN TEK SEÇENEGİ: SAVAŞ 45


3.1. Farklı Görüşler 45
3.2. Osmanlı Devleti Savaşın Dışında Kalabilir miydi? 46
3.3. Mustafa Kemal Paşa'nın Altı Ayrı Yerdeki Saptaması:
Savaşa Girmek Zorundaydık 49
3.4. Mustafa Kemal Paşa'ya Göre
Savaşa Girmemizi Zorunlu Kılan Nedenler 58
3.5. Atatürk'ün Silah Arkadaşlarının Görüşleri 60
3.6. Atatürk'ün Sofya'dan Yazdığı Mektuplar Üzerine
Yanlış Yorumlar 64
3.7. Savaşa Girmeyebilirdik Görüşü 69

4. ALMANYNYLA ZORUNLU İTTİFAK 75


4.1. Fransa, İngiltere ve Rusya'yla İttifak Arayışları 75
4.2. Almanya'yla İttifakın Kaçınılmazlığı 78
4.3. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girişi 87
4.4. Savaşa Girişte Zamanlama 93
4.5. Türk Bayrağıyla Toprağa Verilen Alman Mareşali 97

5. HÜKÜMETİN SAVAŞTAKİ STRATEJİK VE


TAKTİK HATALARI 103
5.1. Birbirine Karıştırılan Sorular 103
5.2. Program ve Stratejideki Temel Hata 104
5.3. Almanya Etkisi 108
5.4. "Müttefike" Bağımlılıktan Kaynaklanan Yayılma Siyaseti 114
5.5. İttihat Terakki'nin Vatanseverliği ve Devrimciliği 117

6. BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA BÖLGESEL YANIT:


ATATÜRK'ÜN SURİYE VE IRAK'LA KONFEDERASYON GİRİŞİMİ 125
6.1. Emperyalist Bölücülüğe Bölgesel Yanıt 126
6.2. Mustafa Kemal'in 1905 Sonundaki Milli Devlet Projesi 126
6.3. Arap Meselesini Araplarla Anlaşarak Çözmek 129
6.4. Milliyetler Prensibi ve Arapların Kendi Kaderlerini
Tayin Hakları 130
6.5. Misakı Milli'ye Yansıyan İki Farklı Devlet Tasarımı 134
6.6. Mazlumlar Dünyasının Zalimlere Karşı Dayanışması 138
6.7. Türkiye, Suriye ve Irak Yurtseverlerinin
Dünya Savaşı Dersleri 139
6.8. Anadolu Devriminin Arap Halklarını
Emperyalizme Karşı Ayaklandırma Çalışmaları 141
6.9. Arapların Anadolu'ya Yönelişi 142
6.10. Mücadele Birliği ve Örgütlenme Planı 144
6.11. Irak ve Suriye'nin Silahlı Mücadelesine Eylemli Destek 146
6.12. Mazlum Milletlerin Bölgesel Birliği:
Suriye ve Irak'la Konfederasyon/Federasyon Planı 150
6.13. Planının Tarihsel Zemini ve Temel İlkeleri 156
6.14. Zamanı Gelince 158
6.15. Batı Asya Birliği (BAB) ve Avrasya Birliği 159

7. SAVAŞTAN DEVRİME 165


7.1. Kurtuluş Savaşımız Birinci Dünya Savaşıyla Başladı 165
7.2. Birinci Aşamada Yenildik
Ancak İrademizi Teslim Alamadılar 167
7.3. Birinci Dünya Savaşının Kazanımları 17 1
7.4. Türkiye'nin Vatan Savunması Devrimler Çağını Açtı 182
7.5. Talat Paşa'yı Yeniden Keşfetmek 182
7.6. Yeniden Birinci Dünya Savaşı Mevzilerindeyiz 198

BELGE
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ŞEHİT DÜŞEN
DARENDE GERİMTERİ (BALABAN) KÖYÜNDEN SEYİT'İN BABASI
KÖŞKER BEKİR'İN 100 YIL ÖNCEKİ MEKTUBU · 201

KAYNAKÇA 205

DİZİN 219
BİRİNCİ BASIMA ÖNSÖZ

Elinizdeki çalışma, Birinci Dünya Savaşını Türk Devrimi'yle


ilişkisi açısından ele alıyor.
İttihat Terakki düşmanı liberaller ve gericiler, Dünya Savaşı­
nı Türkiye açısından " macera" , "çılgınlık", " felaket" , "hezimet" ,
"çöküş" , "son çırpınış" gibi nitelemelerle açıklarlar. Oysa Birinci
Dünya Savaşı, emperyalizme karşı vatan savaşıdır ve Kemalist
Devrimin başlangıcıdır. Beş cephede yürütülen savaş, sekiz yıl
sürmüş, 9 Eylül 1922 günü İzmir'in kurtarılmasıyla sona ermiştir.
Milli devlet ve Cumhuriyet bu savaşla kurulmuştur.
Ferit İlsever, Doç. Dr. Cüneyt Akalın, Dr. Arda Odabaşı, E. Tuğa.
İlker Güven, E. Tümg. Ahmet Yavuz, E. Tüma. Soner Polat, Hasan
Ataman Yıldırım ve Kurtuluş Güran arkadaşlarım, eleştiri ve öne­
rileriyle katkıda bulundular.
Değerli dostum Orhan Koloğlu, o kadar işinin arasında emek
verip "Mustafa Kemal Paşa'nın Suriye ve Irak'la Konfederasyon gi­
rişimi" konusunda özellikle Arapça kaynaklardan önemli bilgiler
yolladı.
Atatürk'ün Bütün Eserleri Yayın Yönetmeni Şule Perinçek,
27-28 Şubat 2008 tarihinde Suriye Şam Üniversitesi Edebiyat ve
Beşeri İlimler Fakültesi Tarih Bölümü'nün düzenlediği " Doğu
Arap Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu : Dünü, Bugünü ve Ya­
rını" konulu uluslararası sempozyuma sunduğu "Atatürk ve Arap

13
Dünyası : Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk-Arap Dayanışması" baş­
lıklı bildirisinde zengin kaynakları değerlendiriyordu, çok yarar­
landım.
Ebru Cengiz Koç'un dipnotların ve kaynakların hazırlanmasın­
daki yardımları devam ediyor.
Hepsine yürekten teşekkürler.
2001 yılından bu yana üzerinde çalıştığım Birinci Dünya Sava­
şı ve Türk Devrimi konusunu 14 yıl sonra bilim ve araştırma dün­
yamızın değerlendirmesine sunuyorum.

7 Ağustos 2015, Gayrettepe

14
GELİŞTİRİLMİŞ 4. BASIMA ÖNSÖZ

Türkiye'nin günümüz koşullarında denebilir ki en önemli tarih


dersi Birinci Dünya Savaşındadır.
Tehditler ve dostlar, tarihsel olarak verilidir.
Cepheler bütünseldir. Hiçbir devlet farklı cephelerde farklı
dostlarla dans edemez.
Değişik cephelerdeki sorunların tek tek çözülemeyeceğini bir
kez daha öğreneceğiz. Çözüm, bütün cephelerin en sonunda hep­
sinde birden çözülecektir. Çözüm, bütünseldir.
Dördüncü basımı geliştirerek yayımlıyoruz. Yeni bilgileri ekle­
dik. Bazı bölümleri yeniden yazdık.
Bağımsızlığımızın, Cumhuriyetimizin ve inşa etmek durumun­
da bulunduğumuz Milli Direnme Ekonomisinin Cihan Savaşında­
ki köklerini aydınlatmaya çalıştık.
Cihan Harbinin büyük kahramanlarını saygıyla anıyoruz.

Doğu Perinçek
Gayrettepe, 12 Kasım 2020, saat: 05.17

15
1
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ
TARİHSEL KONUMU VE HURAFELER

1.1. Savaş ve Devrim

1871 Devrimlerinden sonra Avrupa, bir gericilik dönemine gir­


mişti. Kapitalizm, 19. yüzyılın sonlarında emperyalist karakter
kazandı. Demokratik devrimlerin odağı olan gelişmiş kapitalist
ülkeler, gericiliğin merkezine dönüştü. Dünya devriminin odağı,
20. yüzyılın başında Avrupa'dan Asya'ya kaydı.
Birinci Dünya Savaşına giden süreçte Asya'da dört imparator­
luk vardı : Osmanlı İmparatorluğu, Rus Çarlığı, İran ve Çin. Dev­
rimler Çağı, bu ülkelerde başladı. 1905 Rus, 1906-1909 İran, 1908
Türk, 1910 Meksika, 1911 Çin Devrimleri birbirini izledi. Emperya­
lizme karşı ayaklanma birikimi, devlet bağımsızlığı geleneği olan
bu topraklardaydı. İmparatorluk toprakları, artık devrim coğraf­
yası olmuştu.
Ya devrim savaşı önler ya savaş devrime yol açar.
Birinci Dünya Savaşı önlenemedi. Çünkü paylaşım savaşının
tarafı olan emperyalist ülkelerde savaşı önleyebilecek bir devrim­
ci hareket yoktu. Ancak savaş, devrime yol açtı. Savaşın sonunda

17
Asya'nın ikinci devrim dalgası, yine imparatorluk coğrafyaların­
da yaşandı. Rusya ve Türkiye'de iki devrimci devlet kuruldu : 1917
Ekim' inde Lenin'in önderliğinde Sovyetler Birliği ve 1920 Nisan'ın­
da Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti.
İran'da ise Albay Rıza, 21 Şubat 1921 tarihinde iktidarı ele geçir­
di, Sovyet dostluğu çizgisinde ilerledi, İran'ın güneyini İngilizler­
den kurtarmaya yöneldi ve feodal kurumlara ağır darbeler indiren
Meşruti Şahlık rejimini kurdu.1 " Demir Yumruk" diye anılan Şah
Rıza' nın çağdaşlaşma girişimi de İran'ın kendi tarihsel sürecinde,
bir tür milli-demokratik hareketti. Ülke işgalden ve bölünmekten
kurtuldu. Ve artık Sovyet ve Türk Devrimlerinin safında mevzile­
nen bir İran vardı.
Asya' nın Doğu ucundaki Çin, 1911 yılında Sun Yat-sen önder­
liğindeki Cumhuriyet Devriminden sonra, 1920'li yıllarda uzun
soluklu bir Milli Demokratik Devrim sürecine girdi. Devrim, Gu­
omindang diye anılan Millici-Halkçı Parti önderliğinde başladı
ve Mao Zedung'un yönettiği Komünist Partisi önderliğinde 1949
yılında kesin zafere ulaştı.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde insanlığın ufukları bulutluy­
du, hatta karanlık gözüküyordu. Ne var ki emperyalizm çağının
doğru tahlilini yapanlar tanyerinin ağarmakta olduğunu görebi­
liyorlardı. Artık devrimin merkezi Doğuya, başka deyişle Asya'ya
kaymıştı. Mazlum Milletlerin emperyalizme karşı mücadelesi, in­
sanlığın geleceğini belirliyordu. Mazlum Milletlerin ön cephesin­
de ise Asya ülkeleri bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı, genellikle kendi başına ele alınır. Savaş
ile hemen arkasından gelen devrimler birbirinden kopartılır. O za­
man ne savaş açıklanabilir ne de devrimler.
Türk Devrimi, 1876 yılında Mithat Paşa ve Namık Kemal' lerin
damgasını taşıyan Birinci Meşrutiyetle başlamıştır. Arkasından
1908 Hürriyet Devrimi geldi. Birinci Dünya Savaşındaki vatan

Tolga Gürakar, Türkiye ve iran, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2012, s.224-229.

18
savunması, Hürriyet Devrimi ile 1920 Cumhuriyet Devrimi arasın­
daki halkadır. 1908 Hürriyet Devrimi, 1914' te başlayan Kurtuluş
Savaşıyla devam etti. Hürriyet Devrimcileri, 1920 yılında Sultan­
lığın otoritesini İstanbul' a hapsederek Devrimci Cumhuriyeti An­
kara'da eylemli olarak kurdular. Artık Türkiye 'nin geleceği milli
hükümetin elindeydi. Milletin bütün gücü ve olanakları milli hü­
kümetle seferber edildi. Kurtuluş Savaşı bu sayede zafere ulaştı.
Hürriyet, İstiklal ve Cumhuriyet, Türk Devriminin üç temel he­
defidir. Birinci Dünya Savaşında "Yedi Düvel" diye anılan emper­
yalist devletlere karşı verdiğimiz büyük savaş, Türk Devriminin
dünya tarihini etkileyen eylemidir. Çanakkale direnişi, Rus Çar­
lığını kurtarmak için Boğazları zorlayan İngiliz ve Fransız donan ­
masının yolunu kesti. O direniş olmasaydı 1917 Şubat' ındaki ve
Ekim' indeki Rus Devrimleri olmazdı. Rus Devriminin yarattığı ko­
şullarda, bir milli hükümet kurduk ve Kurtuluş Savaşımızı başar­
dık. Bu tarihsel süreç, 1908 Hürriyet Devriminin Dünya Savaşıyla
devam ettiğini ve Kemalist Devrimin de Birinci Dünya Savaşıyla
başladığını gösteriyor.
Bizde Birinci Dünya Savaşına karamsar bakışlar vardır. Dünya
tarihini etkileyen vatan savunmamız, "imparatorluğun son çırpı­
nışı", "yıkım" , "bozgun" gibi kavramlarla nitelenir. Oysa o savaş,
bir devrimin ilk aşamasıdır. Nitekim Mazlumlar Dünyasından ba­
kanlar, yıkımı değil, devrimi görmüşlerdir. Hint Devrimcisi Neh­
ru, hapishaneden kızına yazdığı mektuplarda bakınız olayı nasıl
açıklıyor:

"Osmanlı İmparatorluğu, üç kıtayı (Asya-Avrupa-Afrika)


birleştirmişti. Ama 19. yüzyıldan çok önce zayıf düşmüş, bu
yüzyıl içinde de dağılmıştı. 'Tanrının Kırbacı' , 'Avrupa'nın
hasta adamı'na dönüşmüştü. 1914-1918 Dünya Savaşı bu
duruma son verdi ve onun küllerinden kendine güvenen,
güçlü ve ilerici yeni Türkiye ve yeni birçok devlet doğdu. " 2

2 Jawaharlal Nehru, Türkiye ve Batı Asya Tarihi, der. ve çev. Cüneyt Akalın,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015, s.30.

19
Nehru, İstiklal Savaşı zaferimizin Mazlumlar Dünyasındaki et­
kisini çarpıcı sözlerle tanımlamıştır:

" Biz İngilizleri tanrı sanırdık. Türklerin İstiklal Savaşı zafe­


rinden sonra tanrı olmadıklarını anladık. "

Cihan Harbinde 29 Ekim 1914 günü başlayan İstiklal Savaşı­


mız, Mazlumlar Dünyasına emperyalizmin Tanrı olmadığını öğ­
retti. Ve o savaş, bir başka 29 Ekim günü, 1923'te Cumhuriyetin
ilanıyla varacağı yere vardı. Savaş, devrime yol açmıştı.
Elinizdeki kitap, Birinci Dünya Savaşının Türk Devrimindeki
konumunu açıklamak için yazılmıştır. Böylece Kemalist Devrimin
başlangıcını ele alan bir işe girişiyoruz.

1.2. Hurafeler
Türkiye'de Birinci Dünya Savaşına ilişkin hurafeler vardır.
O hurafeleri şöyle sıralayabiliriz :
- Birinci Dünya Savaşının konusu, Osmanlı Devleti'nin pay­
laşılması değildi. Savaş, Türkiye açısından vatan savaşı değildi.
(Mümtaz Soysal, Murat Bardakçı)3
- Birinci Dünya Savaşında Türkiye, vatan savunması yapmadı,
emperyalistler arasında paylaşıma alet oldu, Mehmetçik İttihatçı­
ların siyasetine kurban edildi. (Cenap Şahabettin, Gürsel Göncü
ve V atansız Sahte Solun bütün örgütleri)4
- Birinci Dünya Savaşı, Türkiye açısından İttihatçıların pay
kapma savaşıydı. (Ayşe Hür, Fikret Başkaya)5

3 Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, 2. basım, SBF Yayınları, Ankara, 1969;


Murat Bardakçı, "Tarihin Arka Odası" , Haber Türk, 30 Ağustos 2014.
4 Cenap Şahabettin, Almanya'nın peşine takılmaları nedeniyle İttihatçılara öf­
kelidir. İttihatçıların "Bismark'ın ' Bütün Şark Meselesi Pomeranyalı bir nefe­
rin tek bir kaburga kemiğine değmez' düşüncesini bilmelerine ve Almanya ile
Avusturya' nın Balkanlar'da Türk aleyhtarı politika izlemelerine rağmen on­
ların peşine takıldıkları" kanısındadır; bkz. Hadisat, 22 Kasım 1918'den akt .
Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın Bunalım Yılı, Boyut Yayınları, İstanbul,
2000, s.153; Gürsel Göncü, # tarih, sayı 5, Ekim 2014, s.3.
5 Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik? " , ôteki Tarih-1 Abdülmecid'den

20
- Osmanlı Devleti, savaşa girmeyebilir ve tarafsız kalabilirdi.
İttihatçılar, ülkemizi savaşa sürükledi. (Ayşe Hür, Mümtaz Soysal,
İlber Ortaylı, Cemil Bilsel, Tuncer Baykara, Erdoğan Aydın, Emin
Çö ,laşan, Nilgün Cerrahoğlu, Ataol Behramoğlu, Aziz Üstel) 6
- Mustafa Kemal, tarafsız kalınabileceği görüşündeydi. (İlber
Ortaylı, Cemil Bilsel) 7
- Almanya'yla ittifak yapmak hataydı. (Prens Sabahattin,
Ali Kemal, Abdullah Cevdet) 8
- Mustafa Kemal, Almanya'yla ittifakı yanlış buluyordu. (Emre
Kongar)9

İttihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstanbul, Haziran 2013, s.195;


yine Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik" , Taraf, 18 Eylül 2011;
Fikret Başkaya, Paradigmanın İf/ası·Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş, Doz
Yayınları, İstanbul, 1997, s.42.
6 Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik?" , öteki Tarih-1 Abdülmecid'den
İttihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstanbul, Haziran 2013, s.195-209;
Mümtaz Soysal, Anayasaya Giriş, 2. basım, SBF Yayınları, Ankara, 1969; İsmail
Küçükkaya, İlber Ortaylı-Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, 11. basım, Timaş
Yayınları, İstanbul, 2015, s.39-43; M. Cemil Bilsel, Lozan, c.1, Sosyal Yayınlar,
İstanbul, Eylül 1998, s.188; Tuncer Baykara, "Birinci Dünya Savaşı'na Girişin
Psikolojik Sebepleri", Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1989, s.363-364;
Erdoğan Aydın, Osmanlı'nın Son Savaşı, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012; Emin
Çölaşan, "Suriye Rezaleti", Sözcü, 5 Ekim 2012; Ataol Behramoğlu, "Çözülmekte
Olan Kürt Sorunu mu, Ülke mi?" , Cumhuriyet, 27 Nisan 2013; Nilgün Cerrahoğlu,
"Kırım 4: Tarihi Karadeniz Satrancının Oynandığı Yer", Cumhuriyet, 6 Ekim
2012; Aziz Üstel, "Yahu Biz Birinci Dünya Savaşı'na Niye Girdik?", Star, 4 Mayıs
2012.
7 İsmail Küçükkaya, İlber Ortaylı- Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, 11. ba­
sım, Timaş Yayınları, İstanbul, 2015, s.44; M. Cemil Bilsel, Falih Rıfkı Atay'ın
Zeytindağı kitabından aktarıyor, bkz. Lozan, c.1, s.192-193.
8 İngiliz işbirlikçisi ve liberallerin lideri Prens Sabahattin, savaşın başında, 6
Kasım 1914'te Padişah'a Alman dostluğunun yaratacağı tehlikeler konusun­
da mektup yolladı; Ali Kemal "suç Türk milletinin değil, Enver vasıtasıyla
yürütülen Alman politikasındadır" diyordu; bkz. Sabah, 23 Kasım 1918'den
akt. Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın Bunalım Yılı, s.154; Abdullah Cevdet,
bu mektubu İçtihad'da yayımladı; bkz. İçtihad, 14 ve 21 Kasım 1918'den akt.
Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın Bunalım Yılı, s.155.
9 Emre Kongar, Mustafa Kemal'in görüşlerini incelemeden ve bilmeden
"Mustafa Kemal Almanya'yla birleşmenin yanlışlığına inanmasına kar-

21
- Enver Paşa, Türkiye'yi Almanya'nın dayatması sonucu bir
tertiple savaşa soktu. (Erdoğan Aydın, Andrew Mango, Tuncer
Baykara, Muzaffer Albayrak, Melih Aşık, Nilgün Cerrahoğlu, Emin
Çölaşan)ıo
- Enver Paşa, Alman taşeronuydu. (Emin Çölaşan)"
- İttihatçılar, devleti aşırı Türk emellerine alet ettiler. (Ahmet
Emin Yalman)ı2
- ittihatçılar suçluydu. (Ali Kemal, Sait Molla)13
- Tayyip Erdoğan ve Davutoğlu, Enver Paşa'nın benzerleridir.
(Kemal Kılıçdaroğlu, Emin Çölaşan)ı4
- Jöntürkler-İttihatçılar-Kemalistler, Türkiye'nin militarist­
darbeci geleneğidir; baş belasıdır. (Bütün gericiler, Ali Kemal, Ab­
dullah Cevdet, Nazlı Ilıcak, Hasan Bülent Kahraman vb.)ı5

şın cephede etkin bir görev istedi. Aslında bütün temel kararlarda 'İttihat
ve Terakki' önderlerine karşı çıkmıştı" diye yazıyor; bkz. Emre Kongar, 21.
Yüzyılda Türkiye, 35. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, Ocak 2010, s.79.
10 Erdoğan Aydın, age; Andrew Mango, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul, 1999;
Tuncer Baykara, age, s.363-364; Muzaffer Albayrak, # tarih, sayı 5, Ekim 2014,
s.40; Melih Aşık, "4+4'lük Aldatmaca! " , Milliyet, 12 Haziran 2012; Nilgün
Cerrahoğlu, agm; Emin Çölaşan, agm.
11 Emin Çölaşan, agy.
12 Ahmet Emin Yalman, Vakit, 5 Aralık 1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918
Aydınlanmızın Bunalım Yılı, s.84.
13 Ali Kemal, "Suç Türk milletinin değil, Enver vasıtasıyla yürütülen Alman po­
litikasındadır" diyordu; bkz. Sabah, 23 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu,
age, s.154; "İngiliz işbirlikçisi Sait Molla'ya göre, ihtilalci ve İttihatçı fikirler
taşıyanların sayısı 500'ü geçmez (... ) Mütarekeden beri bu 500 kişinin ceza­
sız kalmış olmaları (... ) İttihatçılıklarını gizleyerek Anadolu'nun İngilizlerden
yana olan duygularını yok etmeye kalkışmalarına imkan vermiştir (... )
Yapılacak şey bu 500 kişiyi cezalandırıp yok etmektir" , bkz. Sina Akşin,
İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, İş Bankası Kültür Yayınları,
İstanbul, 2004, s.116.
14 Kemal Kılıçdaroğlu, Milliyet, 9 Temmuz 2012; Emin Çölaşan, agm.
15 Ali Kemal, " Hakikaten İzansız bir halkız. İşte dağa kaçmış bir yüzbaşı, şıma­
rık bir hürriyet kahramanı sıfatıyla başımıza bela kesilir, mahut külhanbeyle­
rinin yardımıyla orduyu yavaş yavaş ele alır. Napolyonluk, Cihangirlik davası­
na kalkışır. Ama bir yiğitlik gösteremedi, ciddi bir tehlikenin ilk adımında en
korkak mahluk gibi kaçtı" diye yazıyordu, bkz. Sabah, 5 Kasım 1918'den akt.
Orhan Koloğlu, age, s.100; Abdullah Cevdet, 14 Temmuz 1915 tarihli şiirinde

22
- Birinci Dünya Savaşı, bozgundan ve yıkımdan başka bir şey
getirmedi; koskoca bir imparatorluğu kaybettik. (Abdullah Cev­
det, İlber Ortaylı, Murat Bardakçı ve Kurtuluş Savaşımızın Birinci
Dünya Savaşında başladığım anlamayanlar)1 6
Hurafelerin kaynağı, İngiliz işbirlikçisi İtilafçılar ve şeriatçılar­
dır.17 Onların mirasını sürdüren Prof. Dr. Ayşe Hür'ün 1914'te Cihan
Harbi'ne Nasıl Girdik? ve Erdoğan Aydın'ın Osmanlı'nın Son Savaşı
adlı kitapları bu hurafelerin deposudur. 18
Aynı hurafelerin Atatürkçü köşe yazarlarımız içinde de sık sık
dillendirildiği görülüyor. Değerli arkadaşım Emin Çölaşan, Birinci
Dünya Savaşına bir oldubitti sonucu Almanların yanında girdi­
ğimizi yazdı.19 Ertesi gün Nilgün Cerrahoğlu, üst üste üç yazıyla
"Enver Paşa Tuzağı"m hatırlattı. 20 Bu "Enver Paşa tuzağı" rivayeti­
ni daha önce yazanlar da oldu.

Çanakkale Savaşlarını cinayet, insanlığı yıkmak, öldürmek ve ölmek eylem­


leriyle niteliyor:
"Ey 'akıl' koşarak gittiğin mabed
Cinayet girdabı, kan imanıdır.
Baktığın umumi kardaşlık bağı
Yıktığın insanlık hanümanıdır."

Şiirin son mısraı insanlığa "öldürmeden utan, ölmeden usan" çağrısıyla son
bulur; bkz. İçtihad, 5 Aralık ı918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.93; Hasan
Bülent Kahraman, "Ergenekon: Su veya Odun", Sabah, 20 Mart 2013.
16 Abdullah Cevdet, İçtihad, 5 Aralık 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.93;
İsmail Küçükkaya, age; Murat Bardakçı, "Dünya Savaşı'na Girmemize Sebep
Olan Mühürlü Zarftaki Esrarlı Emrin Öyküsü", Haber Türk, 29 Haziran 2014.
17 İttihat Terakki düşmanlığı, gericiliğin alametifarikasıdır, yani ayırt edici özel­
liğidir. Hürriyet ve itilaf Fırkası'nın devamı olarak emperyalist işbirlikçisidir­
ler ve Dünya Savaşına girilmesine en dizginsiz eleştirileri onlar yaparlar. Bir
örnek için bkz. Mahmud R. Kademoğlu, "İşte ı. Dünya Savaşına Girişimizin
Hazin Hikayesi/Bile Bile Hezimet" , Akit, 3 Aralık 1999, s.13; diğer bir örnek de
Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik", Taraf, 18 Eylül 2011.
18 Ayşe Hür, "1914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik?" , ôteki Tarih-1 Abdülmecid'den
ittihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstanbul, Haziran 2013, s.195-209
ve Erdoğan Aydın, Osmanlı'nın Son Savaşı, Kırmızı Yayınları, İstanbul, 2012.
19 Sözcü, 5 Ekim 2012.
20 Cumhuriyet, 6, 7, 9 Ekim 2012.

23
Ülkemiz tarihçileri arasında özel bir yeri olan, değerli arka­
daşım İlber Ortaylı'nın Mustafa Kemal'in Birinci Dünya Savaşına
ilişkin görüşleri üzerine söyledikleri de hiçbir belge ve kanıta da­
yanmıyor.
İlber Ortaylı dostumuz,
- Birinci Dünya Savaşında Mustafa Kemal Bey'in "savaşa gir­
meye karşı" , "savaşmaktan yana olmadığını" öne sürüyor. 2 1 Kay­
nakları incelemeden, desteksiz olarak ısrarla dile getirdiği görüş
budur. Bütün belge ve kanıtlar İlber Ortaylı'yı çürütüyor.
- İkincisi, Dünya Savaşının "dışında kalmanın" mümkün ol­
duğu kanısındadır. Bunun için İttihat Terakki hükümetinde " ince
politika yönetecek kadro" göremiyor. 22
- Üçüncüsü "Büyük harbin yıkım getirdiğine" vurgu yapıyor. 2 3
İlber Ortaylı arkadaşım, tarihi var olan seçenekler içinde tar­
tışmıyor. Daha önemlisi, Birinci Dünya Savaşında başlayan vatan
savunmasının devrim getirdiğini saptamıyor.

21 İsmail Küçükkaya, İlber Ortaylı-Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, 11. ba­


sım, Timaş Yayınları, İstanbul, 2015, s.39. İsmail Küçükkaya'nın yaptığı uzun
söyleşide İlber Ortaylı dostumuzun yakın tarihimiz üzerine görüşleri yer alı­
yor. Söyleşinin kolaylığı şurada: Herhangi bir kaynak göstermeden akla ge­
len her şey söylenebiliyor. Yine İlber Ortaylı kardeşimiz, Harp Akademileri
Komutanlığı'nın 20-21 Kasım 2014 günleri düzenlediği "1914'ten 2014'e
lOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak" başlıklı uluslararası sem­
pozyumun açış konuşmasında, kaynakları ve gerçekleri hiçe sayan şu iddia­
ları yinelemeye devam edebilmiştir:
" ' Bunlar bizi parçalayacak. ' Bu teori son zamanlarda yine ortaya çıkmıştır.
Doğrudan doğruya İstanbul'un Rusya'ya bırakılacağı, ordularımızın bunu
karşılayamayacağı, dolayısıyla bu savaşa girmenin kaçınılmaz olacağını ye­
niden historiografimiz tekrarlıyor. Hiçbir şekilde, savaşa karşı olan askerle­
rin, yani Mustafa Kemal Bey'in, İsmet Bey'in, Kazım Karabekir Bey'in, Fevzi
Paşa'nın ve Esat Paşa'nın notları, mülakatı ve hatıratı değerlendirilmiyor."
Bkz. 1914'ten 2014'e IOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21
Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015, s.18.
22 İsmail Küçükkaya, age, s.44.
23 Age, s.44.

24
1.3. Olgular

İlber Ortaylı'nın "Mustafa Kemal'in görüşleri" diye söyledik­


lerini kanıtlayan bir tarihsel kayıt yok. Tersine Atatürk, altı ayrı
zamanda ve yerde, ileriki bölümlerde tek tek inceleyeceğimiz üze­
re Ortaylı'nın kendisine gönderme yaptığı görüşlerin aksini savu­
nuyor. Mustafa Kemal Bey'in ve arkadaşlarının " not, mülakat ve
hatıratına" da incelemeksizin göndermeler yapıyor.
Oysa Osmanlı subaylarının hemen hepsi, savaşa girmenin ka­
çınılmaz olduğu görüşündedirler. Almanya'yla ilişkilerde "sorun­
lara" dikkat çekmeleri, savaşa girmenin zorunlu olduğu yönünde­
ki görüşleriyle çelişmez.
Daha önemlisi, İlber Ortaylı' nın, yakın çağ tarihçisi olarak,
Birinci Dünya Savaşında Türkiye'nin konumuna ilişkin görüşleri
gerçeklere dayanmıyor. Birinci Dünya Savaşının dışında kalama­
yacak tek bir ülke varsa o da Osmanlı Devleti 'ydi. Çünkü savaşın
en önemli nedeni Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasıydı. Savaş son­
rası haritaya baktığımız zaman da bunu görürüz.
Türkiye'nin savaşa katılmak ve Almanya tarafında yer almak
dışında bir seçeneği yoktu. " İnce politika", ancak savaşa katılma­
nın tarihi ve savaş sırasında izlenecek çizgiye ilişkin olabilirdi. O
zamanki hükümetin bu konudaki hataları tartışılabilir.
Birinci Dünya Savaşı döneminin Helfferich, Rohrbach, Rudb­
rick, Lenin gibi önemli iktisatçıları ve tarihçileri hep aynı tahlili
yapmışlardır. Yalnız onlar değil , İngiliz, Fransız ve Rus strateji
uzmanları dahil, Birinci Dünya Savaşı öncesi gerçeği herkes için
aynıdır. Feroz Ahmad, Sina Akşin gibi çağdaş tarihçiler de aynı
görüştedir: Türkiye, paylaşımın hedefi olduğu için savaşa girmek
zorundaydı ve Türkiye' nin Almanya dışında müttefik seçme ola­
nağı da yoktu. 24
24 Kari Helfferich, Der Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschriinkten
U-Bootkrieg, Bd.2, Ullstein & Co, Berlin, 1919, s.53'ten akt. Çarlık Belgelerinde
Anadolu'nun Paylaşılması, der. E. E. Adamof, 4. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Mart 2001, s.73 vd.; Paul Rohrbach, Der Krieg und die deutsche-

25
Kimilerinin " Enver Paşa Tuzağı" diye karaladıkları olay, Kurtu­
luş Savaşımızın başlangıcıdır ve bırakalım Türkiye'nin geleceğini,
dünyanın geleceğini etkilemiştir. Mazlum Milletlerin emperyaliz­
me karşı silahlı isyanı orada başlamıştır. Rusya'daki 1917 Şubat
Demokratik Devrimi ve arkasından Ekim Devrimi, Osmanlı Dev­
leti 'nin Çanakkale direnişi koşullarında gerçekleşti. Churchill, bu
gerçeğe dikkat çekerek Bolşevik Devriminin Türk direnişine borç­
lu olduğunu belirtir. 25
En önemlisi, Birinci Dünya Savaşının Çanakkale, Doğu ve Gü­
ney Cephelerinde savaşmış ve arkasından Kurtuluş Savaşımıza
önderlik etmiş olan Mustafa Kemal Paşa'nın tahlil ve değerlen­
dirmesidir. Büyük devrimci önder, somut verilere dayanıyor ve
usavurması sağlam. Tarih içindeki doğru siyaseti, bulutların üze­
rinde değil, fakat var olan seçenekler arasında buluyor. Mustafa
Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşına girişimiz üzerine altı ayrı yer­
de değerlendirmede bulunmuş. Hepsinde vardığı sonuç aynıdır:

Politik, Verlag "Das Grössere Deutschland", Dresden, ı914; V. ı. Lenin,


"Opportunism, and the Collapse of the Second International " (Oportünizm
ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü), Col/ected Works, c.21, 2. basım, Progress
Publishers, Moskova, 1974, s.439-440. Metnin Türkçesi için bkz. Doğu
Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, genişletilmiş 4. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Ağustos 2014, s.127-128; Yusuf Akçura, "Osmanlı Devleti
Umumi Harp'te bitaraf kalabilir miydi? " , Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sayı
19, c.17 (96), 1 Haziran 1928, s.1-29; Bu yazının Ahmet Hezarfen tarafından eski
Türkçe yazıdan Latin harfli yazıya çevrilmiş örneği için bkz. Teori, sayı 143,
Aralık 2001; Akçuraoğlu Yusuf (Yusuf Akçura), Siyaset ve İktisat Hakkında
Birkaç Hitabe ve Makale, Yeni Matbaa, İstanbul, 1924; Kari Helfferich, Der
Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschrlinkten U-Bootkrieg, Bd.2,
Ullstein & Co, Berlin, 1919, s.53'ten akt. Çarlık Belgelerinde Anadolu'nun
Paylaşılması, der. E. E. Adamof, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart
2001, s.73 vd. ; Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçi­
rilmiş 7. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014, s.299-302 vd. ; Yusuf
Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c.3, kısım 1, 2. basım, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1983, s.268; Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s.171 vd.
25 Winston Churchill, "Amiral De Robeck ve Mayınlı Alanlar" , La Revue de Paris,
37. c.4, Temmuz-Ağustos 1930.

26
Osmanlı Devleti Almanya'nın yanında savaşa katılmak zorunday­
dı ; başka seçenek yoktu ! Atatürk'ün bu konudaki yazı ve konuş­
malarını ilgili bölümde tek tek ele alacağız.
Atatürk'ün tahlilinde bugün açısından en önemli nokta şudur:
Birinci Dünya Savaşına girmemiz, Türkiye'nin bağımsızlığı ve İs­
tanbul'u vatan toprağı içinde tutabilmek açısından zorunluydu.
Atatürk ve arkadaşları, Kurtuluş Savaşını Birinci Dünya Savaşının
devamı olarak görmüşlerdir ki, çok yerindedir. Bizim Kurtuluş Sa­
vaşımız, 1914'te başlamış ve 1922'de bitmiştir. Unutmayalım, Lo­
zan Antlaşması masasında karşımızda Yunanistan ve Ermenistan
değil, Birinci Dünya Savaşındaki düşmanlarımız olan İngiltere ve
Fransa oturuyordu. Rusya ise Sovyet Devrimiyle Mazlum Milletler
safına geçmişti, Lozan'da bizi destekleyen tek ülkeydi.
Atatürk, Dünya Savaşına ilişkin tahlilinde, o zaman öncelikle
Boğazları kapamak zorunda olduğumuzu saptamıştır. Büyük dev­
rimciye göre, Boğazlan silahsız olarak kapalı tutmak olanaklı de­
ğildi. Kapatılan Boğazları İtilaf Devletleri, silahla açmak isteyecek­
lerdi. "Tarafsız" kalmak isteyen Türkiye, düşmansız kalamıyordu;
savaşın şu veya bu aşamasında Boğazlar zorlanacaktı. O zaman da
"tarafsızlık" bir işe yaramayacak, tersine Türkiye kendisini para,
silah, sanayi ve araçlarla destekleyecek müttefikten yoksun kala­
caktı.
- İstanbul gizli anlaşmalarla Rus Çarlığına verilmişti.
- İtilaf Devletleri, bir Ermeni cumhuriyeti oluşturma kararı al-
mışlardı.
- Almanya İtilaf Devletlerine karşı savaşıyordu.
Bu koşullarda Mustafa Kemal Paşa'ya göre, bizim Almanya'nın
müttefiki olarak vatanımızı savunmaktan başka bir çaremiz yok­
tu. O çare, bizi bağımsızlığa ve Cumhuriyete ulaştırdı.
Bilir bilmez Talat Paşa ve Enver Paşa' lara ileri geri laf söyle­
yenlerin usavurmalarında, Atatürk'ün saptadığı bu olgulara rast­
lanmıyor. Yıllardır neoliberal ve şeriatçı hurafelerle dolduruşa

27
getirilen aydınlarımız, İttihat Terakki 'ye veryansın etmekte birbir­
leriyle yarışıyorlar.
1. Birinci Dünya Savaşı gerçekleri Türkiye açısından şöyle özet­
lenebilir:
2. Birinci Dünya Savaşı, her iki blokta yer alan emperyalist
devletler açısından paylaşım savaşıydı.
Savaşın başlıca nedeni, Osmanlı Devleti topraklarının payla­
şılmasıydı. Bu nedenle savaşın dışında kalma olanağı bulunma­
yan, tarafsızlık seçeneği olmayan tek ülke varsa, o da Osmanlı
Devleti 'ydi.
3. Türkiye'nin savaşın dışında kalamayacağını Mustafa Kemal
de altı ayrı tarihte ve yerde nedenlerini açıklayarak saptadı.
4. İngiltere, Fransa ve Rus Çarlığı, Türkiye'yi paylaşmak için
aralarında gizli ve açık anlaşmalar yapmışlardı. Onlarla savaş ka­
çınılmazdı.
5. Savaş, Osmanlı Devleti (Türkiye) açısından vatan savunma­
sıydı. Bunu Lenin ve zamanın bilimsel sosyalistleri önemle sap­
tadılar. Türkiye 'nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması,
her alanda milli politikaların uygulanmasını zorunlu kıldı.
6. Almanya da en sonunda Türkiye'yi denetim altına almak ve
sömürgeleştirmek istiyordu. Ancak o koşullarda Türkiye'nin İtilaf
Devletlerine karşı kendisini savunmasını destekliyordu.
7. İttihatçı hükümet, savaş öncesinde İngiltere, Fransa ve Rus­
ya'yla anlaşmak için büyük gayret gösterdi. Talat Paşa, ayaklarına
kadar gitti. Ancak İtilaf emperyalistleri, Osmanlı Devleti'ni parça­
layacaklarını gizlemiyorlardı. Bu koşullarda Osmanlı Devleti 'nin,
savaşta Almanya'yla ittifak yapması kaçınılmazdı. Ancak hükü­
met, Alman güdümüne bağlanmakla ve zamanlamadaki yanlışla­
rıyla ciddi hatalar yaptı.
8. Osmanlı Devleti'ni savaşa Enver Paşa'nın bir tertiple sok­
tuğu iddiaları desteksizdir. Feroz Ahmad, bu iddiaların " ikincil
kaynaklara dayanan hatıralar" olduğunu belirtir. Osmanlı bükü-

28
meti, savaşa girmemek için çaba göstermiş; fakat Almanya ittifakı
feshetme tehdidi yöneltince müttefiksiz kalma kaygısıyla savaşa
girmek zorunda kalmıştır. Resmi belgeler, Almanya'dan alınan Ya­
vuz ve Midilli zırhlıların da katıldığı, Rus filosuna karşı Karadeniz
baskınının Türk-Alman komutanlarının ortak kararıyla planlandı­
ğını ve uygulandığını kanıtlıyor. Harekatın amacı " Karadeniz'de
savaş üstünlüğünü ele geçirmek" diye belirlenmiştir.
9. Savaşa Turan hayalleriyle girildiği de yaygın uydurmalardan
biridir. Başka çalışmalar yanında Mustafa Aksakal'ın Harbi Umu­
mi Eşiğinde Osmanlı adlı özenli çalışması, Türk ve Alman arşivle­
rine dayanarak bu hurafeyi çürütmektedir. 2 6
10. Enver Paşa'nın ·�1man taşeronu" olduğu görüşü yanlıştır.
Almanya'yla ittifakın ölçülerinin kaçırıldığı ve bağımsızlığa ge­
reken özenin gösterilmediği doğrudur. Ancak vatanseverlikleri
tartışılmaz olan İttihat Terakki önderlerinin Almanya'yla ilişkileri
" taşeronluk" şeklinde yaftalanamaz. Bu konuda Mustafa Kemal
Paşa'nın Eylül 1917'de Suriye Cephesi'nden Talat ve Enver Paşala­
ra yazdığı mektup tarihsel önemdedir. 27
11. İstiklal Savaşımız, Birinci Dünya Savaşının devamıdır.
Hepsi tek bir savaştır. Türkiye' nin Kurtuluş Savaşı 1914 yılında
başladı, 1922'de zaferle ve devrimle sonuçlandı.
12. Savaşın yıkım getirdiği gerçektir; ama savaş yalnız yıkım
getirmedi; devrimi de getirdi. Dünya Savaşındaki vatan savun­
mamız, Kemalist Devrimin ilk çarpışmasıydı. Çanakkale direnişi
olmasa, 30 Ağustos 1922 zaferi olmazdı. E. Org. Ergin Saygun'un
da saptadığı gibi "Türk milletinin kaderini belirleyen ve Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulmasında mihenk taşı olan üç nokta vardır:
Çanakkale, Sakarya, Kocatepe. " 2 8
26 Mustafa Aksakal, Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı-Osmanlı Devleti Son
Savaşına Nasıl Girdi?, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2010.
27 Bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül
2014, s.120 vd.
28 Ergin Saygun, Türk Ordusuna Balyoz, 22. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ekim 2012, s.29.

29
13. 1908 Devrimine önderlik eden ve 1913 yılında iktidarı tam
olarak eline geçiren İttihat Terakki, Dünya Savaşı öncesinde Or­
dunun komuta kademesini gençleştirdi, Osmanlı halkını devrim­
ci milliyetçilikle birleştirdi ve ayağa kaldırdı, Kemalist Devrimin
yolunu açtı. Sadi Somuncuoğlu, bu konuda yerinde saptamalarda
bulunuyor. 29
14. Türkiye' nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması,
dünyada devrimler çağını açan süreci belirledi; 1917 Şubat'ında
Rus Demokratik Devriminin ve arkasından 1917 Ekim Devriminin
şartlarının oluşmasındaki payı belirleyicidir.
15. Birinci Dünya Savaşında vatan savunmamızla başlayan
milli devrim, 23 Nisan 1920 günü Anadolu'da iktidarı ele geçirerek
tarihsel atağını yaptı. Cumhuriyeti Ankara'da fiilen kurarak ikti­
darı kazananlar, Meşrutiyetle kurtaramadıkları vatanı Cumhuri­
yetle kurtardılar. Kurtuluş Savaşı Cumhuriyeti getirmedi ; tersine
Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşını kazandı. Birinci Dünya Savaşında­
ki direniş olmasa, Cumhuriyetin kuruluşu ve bağımsızlık gecikirdi.
16. İttihatçıların kimler olduğunu, Hüseyin Cahit Yalçın'dan
dinleyelim:

" İttihatçı olmadım. Ama bir süre içlerinde bulundum. Bun­


lar kadar vatansever ve gözü kara kadroları hiç görmedim.
Devlet çözülme noktasına gelmişti. Vergi toplanamıyor,
borç batağındaki memurlara maaş ödenemiyordu. İttihat­
çılar başa geçince, nasıl oldu bilmiyorum, öyle bir vergi
toplanmaya başladı ki, hayret ettim. Devlete bir disiplin
getirilmişti. Artık memurlara maaşları her ay başında mun­
tazam ödeniyor, adeta devletin yüzüne kan geliyor, devlet
diriliyordu. "30

29 Sadi Somuncuoğlu, " Neden, Çanakkale Zafer, Balkan Hezimet? " , Yeniçağ,
19 Mart 2011.
30 Hatıralarından özetleyen Sadi Somuncuoğlu, agy.

30
2

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ KARAKTERİ

2.1. Emperyalistler Açısından Paylaşım Savaşı

Birinci Dünya Savaşı, büyük devletler arasında emperyalist


paylaşım savaşıydı. Savaş, bilindiği gibi siyasetin devamıdır. Bi­
rinci Dünya Savaşı, her iki tarafta yer alan emperyalist devletler
açısından emperyalist siyasetin devamı olarak yürütüldü. Her iki
taraftaki emperyalist devletler, emperyalist çıkarların peşindeydi.
Bu doğaları nedeniyle İngiltere, Fransa ve Rusya' nın oluşturduğu
İtilaf Devletleri olsun, Almanya ve Avusturya olsun, yağma savaşı
veriyorlardı.
Almanya, birliğini daha 1871'de gerçekleştirmişti; hızla sanayi­
leşerek rakiplerine yetişmişti ; paylaşım sofrasına yeni oturmuştu.
Oysa sömürgeler esas olarak paylaşılmıştı. Almanya, arkadan ye­
tişen genç kapitalist devlet olarak sömürgelerin yeniden paylaşıl­
masını talep ediyordu. İngiltere, Fransa ve Rusya'nın oluşturduğu
İtilaf Devletleri ise hem var olan sömürgelerini Almanya'ya karşı
korumak istiyorlardı hem de Osmanlı topraklarını paylaşma ko­
nusunda anlaşmışlardı.

31
Emperyalist devletlerin savaştaki amaçlarını somut olarak in­
celeyecek olursak:
Almanya, rakip İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerini ele geçir­
mek, Rusya'dan Ukrayna'yı, Polonya'yı ve Baltık ülkelerini kopar­
mak peşindeydi. Berlin'in hedefleri arasında, Türkiye'yi denetim
altına almak ve Bağdat demiryoluyla uzandığı Ortadoğu'da İngilte­
re'nin ayağını kaydırarak kendi hakimiyetini kurmak da vardı.
İngiltere' nin başlıca amacı, yükselen Alman emperyalizmini
bertaraf etmek, Mısır'daki üstünlüğünü sağlamlaştırmak ve Or­
tadoğu' nun petrol bölgeleri ile Filistin' i Osmanlı Devleti'nden al­
maktı.
Fransa da İngiltere'ye benzer konumdaydı; Almanya'nın önünü
kesmek yanında petrol bölgelerine bakim olmak için savaşıyordu.
Rusya' nın başlıca amacı, Boğazları ve İstanbul'u ele geçirerek
Akdeniz'e inmek, Osmanlı Devleti ' nin paylaşılmasından aslan
payını kaparak aynı zamanda Doğu Anadolu'yu topraklarına kat­
mak ve Avusturya-Macaristan'ın elindeki Galiçya'yı almaktı.
Savaş sırasında, Avrupa'nın sosyalist partileri arasında iki
politika ortaya çıktı. Kautsky ve Plehanov gibi İkinci Enternasyo­
nal 'e bakim olan "sosyal emperyalistler" , kendi emperyalist dev­
letlerinin savaş politikalarını desteklediler. Lenin'le birlikte hare­
ket eden az sayıda sosyalist parti ve grup ise her iki emperyalist
kampın paylaşım savaşı yürüttüğünü saptadılar ve emperyalistler
arasında tercihte bulunmadılar; yalnızca Türkiye gibi Ezilen Dün­
ya ülkelerinin vatan savunması için yürüttükleri savaşları destek­
lediler.
Lenin ve arkadaşları, 1789-1871 döneminde milli devletlerin
kurulmasına yol açan savaşlar ile 1914'te başlayan emperyalist
paylaşım savaşını dikkatle birbirinden ayırdılar. Milli savaşlar,
feodal mutlakıyete karşıydı veya yabancı baskının yıkılması için­
di; bu nedenle milli burjuvazinin ilericiliğini temsil ediyordu. Bu
savaşlar, haklıydı ve anavatan savunması kapsamındaydı; çün-

32
kü feodalizmin yıkılmasına ve milletlerin oluşmasına hizmet et­
mişlerdi.31 Paylaşım savaşı ise tam tersine Türkiye, İran, Çin gibi
Ezilen Dünya ülkelerini sömürgeleştirme politikasının eseriydi ve
milletleşme sürecinin önünü kesiyordu.

2.2. Savaşın Başlıca Nedeni:


Osmanlı Topraklarının Paylaşılması

Birinci paylaşım savaşının odağında, Osmanlı Devleti bulu­


nuyordu. Irak petrolleri, Ortadoğu ve Boğazlar, başlıca çatışma
konusuydu.32
Osmanlı Devleti, 1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi 'nden beri sö­
mürgeleşme sürecine girmişti. 1910'lara gelindiği zaman, Ezilen
Dünyada devleti olan üç ülke kalmıştı : Osmanlı Devleti, İran ve
Çin. Bu ülkeler de sömürgeleşme tehdidiyle karşı karşıyaydılar.33
Osmanlı'nın sömürgeleşme süreci için bir başlangıç nokta­
sı belirlemek gerekirse, birbiriyle bağlantılı olarak, İngiltere 'yle
Ticaret Sözleşmesi (1838) ve Tanzimat'ın ilanı (1839) en anlamlı
tarihlerdir. Dış ticaret çağındaki kapitalist büyük devletler, bu
tarihlerde, hammadde kaynaklarını ele geçirmek ve Osmanlı pa­
zarını kendi sanayi ürünlerine açmak için gerekli düzenlemele­
ri yaptırmışlardı. Böylece yerli sanayinin filizlerinin kırılması ve
Osmanlı Devleti'nin adım adım büyük devletlerin elçiliklerinden
yönlendirilmesi sürecinin kapısı açıldı.
31 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, genişletilmiş 4. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2014, s.127-128.
32 O zaman Osmanlı topraklarında olan Mezopotamya petrollerini ele geçir­
me mücadelesi konusunda bkz. Dr. Hv. Per. Bnb. Atasay Özdemir, "Petrolün
Birinci Dünya Savaşı'ndaki Yeri ve Savaş Sonrası Düzenlemelere Etkileri" ,
1914'ten 2014'e IOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21
Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik
Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015, s.61 vd.
33 Bu konuda bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt
Politikası, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s.21 vd; Doğu
Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, genişletilmiş 4. basım, s.119
vd.

33
19. yüzyılın sonlarına doğru kapitalizmin emperyalizm aşaması­
na girmesinden sonra, büyük devletlerin öncelikli gündemleri, eski
feodal imparatorlukların, bu arada Osmanlı'nın paylaşılmasıdır.
20. yüzyılın başlarında dünyanın iki kampa bölünmesi olgusu
iyice berraklaştı. Kendi aralarında üstünlük kapışması içinde olan
az sayıda büyük devlet, Ezenler Kampını oluşturdu. Dünyanın sö­
mürgeler ve yarı-sömürgelerde yaşayan halkları ise Ezilen Dünya­
yı meydana getirdiler. ABD'nin arka bahçesindeki devlet benzeri
Latin Amerika ülkelerini bir kenara bırakırsak o dönemde Ezilen
Dünyada devleti olan üç ülke kalmıştı : Eski imparatorluklar olan
Çin, İran ve Osmanlı Devleti. Onlar da içine düştükleri ekonomik
bağımlılığa paralel olarak hızla siyasal bağımsızlıklarını yitiriyor,
sömürge olmaya gidiyorlardı. Bu ülkeler, birden fazla emperya­
listin rekabeti nedeniyle henüz tek bir büyük devletin tam tekeli
altına girmemişlerdi; ancak süreç bu yöndeydi.
Emperyalistler, Türkiye'nin, İran'ın ve Çin'in paylaşılması için
hem rekabet halindeydiler hem de aralarında anlaşmalar yapıyor­
lardı. İtilaf Devletlerini oluşturan İngiltere, Fransa ve Rusya'nın
amacı, ellerindeki sömürgeleri korumak ve Osmanlı Devleti'nin par­
çalanmasından en büyük payı koparmaktı. İngiltere ve Fransa'nın
gözü, özellikle Arapların yaşadığı petrol bölgelerinde, Musul'da ve
Kafkaslar'daydı. Rusya'mn beklediği pay, Boğazlar, Galiçya, Erme­
nistan ve Kürdistan'dı. Savaşta Osmanlı'nın müttefiki konumunda
olan Almanya'nın amacı, İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerini ele
geçirmek yanında, Osmanlı üzerinde tam tekel kurmaktı.34
Osmanlı Devleti'nin parçalanması ve paylaşılması, denebilir
ki Birinci Dünya Savaşı gündeminin başında yer alıyordu. Savaşın
Osmanlı topraklarım paylaşma amacıyla yürütüldüğünü elbette
herkesten önce Türk devrimcileri saptadılar. Mustafa Kemal Pa­
şa'nın bu konudaki tahlilleri biliniyor.35 İleriki bölümlerde geniş

34 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, s.39 vd, 54 vd, 119 vd.
35 Akt. Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, yay. haz. Osman Selim
Kocahanoğlu, ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001, s.214 vd.

34
olarak inceleyeceğiz. Yusuf Akçura da "Harbi Umumi'nin Osmanlı
memleketini taksim için açıldığı"nı 26 Nisan 1337 (Miladi takvimle
1921) günü belirtiyordu.3 6
Siyaset ve bilim dünyasında, savaşın nedenleri üzerine söyle­
nen ve yazılanlara baktığımız zaman, hep Osmanlı topraklarının
vurgulandığı görülmektedir. Örneğin Lenin ve Stalin gibi devrim­
ci önderler, savaşın amacını "Türkiye'nin yağmalanması" , "Türki­
ye'nin paylaşılması" , "Türkiye 'nin boyunduruk altına alınması" ,
"Türkiye gibi bağımsız ülkelerin ortadan kaldırılması", "Türki­
ye'nin işgali" saptamalarıyla açıkladılar.37
Paul Rohrbach ve Rudbrick gibi dönemin önemli Alman siya­
setçileri ve iktisatçıları da bu görüşü paylaşırlar. Yalnız onlar de­
ğil, İngiliz, Fransız ve Rus strateji uzmanları da aynı görüştedir.
Helfferich'in, Der Weltkrieg (Dünya Savaşı) adlı kitabında belirt­
tiği gibi bu savaş, Osmanlı Devleti için "varlık yokluk savaşı"ydı.38
Savaşın Osmanlı topraklarını paylaşmak için çıktığı ta Çin'den
görülüyordu. Çin Demokratik Devriminin önderi Sun Yat-sen bu
saptamayı yapıyordu.39
Nitekim Birinci Dünya Savaşının sonunda, Osmanlı Devleti
parçalandı ve işgale uğradı. Komünist Enternasyonal, 5 Mart 1920
günü Türkiye'nin karşılaştığı durumu şöyle özetliyordu:

"Türkiye 'yi bekleyen şey, tamamen parçalanma; Türkiye


halkını bekleyen ise Yahudi kavminin kaderi, yani kendi
toprağı olmayan bir halka dönüşmektir. "40

36 Akçuraoğlu Yusuf (Yusuf Akçura), "Celadet Gösteriniz", Siyaset ve İktisat


Hakkında Birkaç Hitabe ve Makale, Yeni Matbaa, İstanbul, 1924, s.39-43.
37 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan , s.119 vd.
38 Kari Helfferich, Der Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschriinkten
U-Bootkrieg, c.2, Ullstein & Co, Berlin, 1919, s.53'ten akt. Çarlık Belgelerinde
Anadolu'nun Paylaşılması, der. E. E. Adamof, 4. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Mart 2001, s.73 vd.
39 Sun Yat-sen, Halkçılık Üzerine, haz ve çev. Sadık Usta, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Ekim 2011, s.106.
40 " Komünist Enternasyonal'in Balkan ve Tuna Ülkeleri Proletaryasına,

35
2.3. Osmanlı Topraklarını Paylaşma Anlaşmaları

Osmanlının sömürgeleştirilmesi sürecinin sonlarına doğru,


emperyalistler arasında Osmanlının paylaşılması konusunda bir­
biri ardı sıra gizli anlaşmalar yapıldığı görülüyor. Bu anlaşmaları
Lenin, Ekim Devriminden sonra 9 Kasım 1917 günü Çarlık Arşivin­
den çıkarıp bütün dünyaya açıklamıştı. 41
İngiltere, Fransa, Rusya ve zaman zaman İtalya' nın dahil oldu­
ğu bu anlaşmaları tarih sırasıyla hatırlayalım :42

2.3.1. Reval Anlaşması (1908)

İngiltere ile Rusya, 1907 yılında İran'ı üçe bölmeyi, Afganistan


ve Tibet'in geleceğini düzenlemeyi amaçlayan bir anlaşmadan
sonra, 1908 yılında Reval'de Osmanlı İmparatorluğu'nu parçala­
ma kararında birleştiler.

2.3.2. İstanbul Üzerine Anlaşma (4 Mart-10 Nisan 1915)

İngiltere ve Fransa'nın Çanakkale'ye yüklenmesi üzerine Çar­


lık Rusya'sı, Boğazlar üzerindeki iddiasını kaybetme kaygısıyla

Bulgaristan, Romanya, Sırbistan ve Türkiye Komünist Partilerine Mesajı"


1920"de yer alan bu değerlendirme için bkz. Doğu Perinçek, Komintern
Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş 3.basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan
2020, s.37.
41 Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, genişletilmiş 4. basım,
s.138 vd.
42 Osmanlı Devleti'nin paylaşılmasına ilişkin anlaşmalar konusunda bkz. Yusuf
Hikmet Bayur, Türk İnkılabı Tarihi, c.3, kısım 2, 2. basım, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 1983, s.ı24 vd; M. Cemil Bilse!, Lozan, c.1, Sosyal Yayınlar,
İstanbul, Eylül ı998, s.275 vd; Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya
Kadar, c.1, 3. basım, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul, ı991, s.151 vd;
Ömer Kürkçüoğlu, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1926), AÜSBF Yayınları, Ankara,
1978, s.40 vd; İsmail Beşikçi, Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm
Mücadelesi 1915-1925, c.1, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, Mayıs ı992, s.106 vd;
Kemal Mazhar Ahmed, I. Dünya Savaşı'nda Kürdistan, çev. M. Hüseyin,
Doz Yayınları, İstanbul, ı996, s.291; Arnold J. Toynbee, Türkiye-Bir Devletin
Yeniden Doğuşu, çev. Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971, s.89.

36
müttefiklerine başvurdu. Rusya, İngiltere ve Fransa arasında kar­
şılıklı notalar sonucu ortaya bir anlaşma demeti çıktı. Gizli anlaş­
maya göre, İngiltere ve Fransa, Boğazları Rusya'ya vermeyi kabul
ettiler.

2.3.3. Londra Anlaşması (26 Nisan 1915)

Londra Antlaşması, İngiltere, Fransa, Rusya ve İtalya arasın­


da imzalandı. Böylece Osmanlı'nın parçalanmasından pay talep
edenler arasına İtalya da katılıyordu. İtalya'nın 1912 yılında ele
geçirdiği On İki Adalar üzerinde tam egemenliği kabul ediliyordu.
Ayrıca Antalya'yla birlikte Osmanlı Devleti' nin Libya'daki bütün
hakları da İtalya'ya veriliyordu. Arabistan, bağımsız Müslüman
yönetimlere bırakılacaktı. Türkiye'nin Asya'daki sınırları, İngilte­
re ve Fransa'nın çıkarları dikkate alınarak daha sonra belirlene­
cekti.

2.3.4. Sykes-Picot Anlaşması (10-23 Ekim 1916)

İngiltere adına Mark Sykes ve Fransa adına Georges Picot ara­


sında 1915 sonbaharında başlayan gizli görüşmeler, 1916 Mart'ın­
da Rus Dışişleri Bakanı Sazonov'un katılımıyla devam etti. Yapı­
lan bir dizi anlaşmaya, 1916 Ekim ayında son hali verildi. Adana,
Suriye ve Mezopotamya'nın Fransa ve İngiltere arasında paylaşıl­
ması Rusya tarafından kabul ediliyordu. Buna karşılık Erzurum,
Van, Bitlis vilayetleri ile Van'ın güneyinde Fırat, Muş ve Siirt vi­
layetleri arasında kalan topraklar yanında, Trabzon'un batısında
sonradan saptanacak sınıra kadar uzanan Karadeniz kıyısı Rus­
ya'ya bırakılıyordu. Aladağ, Kayseri, Akdağ, Yıldızdağ, Zara, Eğin
ve Harput arasında bulunan topraklar Fransa'nın payına düşü­
yordu. Bağdat ile Basra arasında kalan Dicle-Fırat bölgesi (eski
Irak, bugünkü Güney Irak) İngiltere'nin oluyordu. Geri kalan top­
raklarda bir Arap devleti veya federasyonu kurulacaktı.

37
2.3.5. Saint-]ean de Maurienne Anlaşması (19 Nisan 1917)43

Sykes-Picot Anlaşması'nı öğrenmesi üzerine, İtalya da sürece


katıldı. Anlaşmanın diğer tarafları İngiltere ve Fransa'ydı. İtalya,
Sykes-Picot Anlaşması'yla belirlenen paylaşımı kabul etti; buna
karşılık Mersin dışında, Antalya, Konya, Aydın ve İzmir bölgeleri
İtalya'ya verildi.
Anlaşma, Rusya'nın onayına bağlanmıştı. Ancak 1917 Ekim
Devrimiyle iktidara gelen Bolşevik hükümeti, Rus Çarlığı'nın gizli
anlaşmalarını ve taahhütlerini tanımadığını ilan edince bu anlaş­
ma geçerlik kazanamadı.

2.3.6. Balfour Bildirisi (2 Kasım 1917)

İngiliz Dışişleri Bakanı Balfour, savaştan sonra, Filistin top­


raklarında "Milli Yahudi Yurdu" kurulacağını üstü kapalı kabul
eden bir bildiri açıkladı.

2.3.7. İngiliz-Fransız Anlaşması (23 Aralık 1917)

Ekim Devriminin gerçekleşmesi üzerine Rusya paylaşan dev­


letler arasından ayrılınca, İngiltere ve Fransa, yeni bir anlaşma
imzaladılar. Nüfuz bölgeleri şöyle paylaşıldı : Besarabya, Ukrayna
ve Kırım, Fransa'nın; Kazak toprakları, Ermenistan, Gürcistan ve
Kürdistan ise İngiltere'nin oluyordu.44

2.3.8. İngiltere'nin Paylaşımdan Vazgeçme Manevrası (Ocak 1918)

İngiliz Dışişleri Bakanı Curzon 2 Ocak 1918 günlü muhtırasın­


da ve Başbakan Lloyd George 5 Ocak 1918 günlü açıklamasında
"Türkiye 'nin paylaşılmasından vazgeçilmiş olduğu" izlenimini
43 Saint-Jean de Maurienne Anlaşması, Türkçe kaynakların birçoğunda hata­
lı olarak "antlaşma" diye anılmaktadır. Oysa bu metin, "agreement" , yani
"anlaşma"dır; "Treaty", yani antlaşma değildir. Eski dilde "itilafname" karşı­
lığı olarak "anlaşma" diyoruz. "Muahede" karşılığı ise "antlaşma"dır.
44 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1977, s.81.

38
verdiler. Lloyd George, Türkiye'yi, başkenti İstanbul'dan ve ço­
ğunluğu Türk olan Anadolu ve Trakya'dan yoksun bırakmak ama­
cıyla savaşmadıklarını söylüyordu.45
İngiltere, bu manevraya girişmek zorundaydı. Çünkü 1917 son­
baharında Rusya emekçileri, Büyük Ekim Devrimini gerçekleştir­
miş ve Lenin'in başkanlığında Sovyet hükümetini kurmuşlardı.
Rusya'daki devrimci hükümet Osmanlı Devleti 'nin de içinde bu­
lunduğu İttifak Devletlerine derhal ateşkes önerisinde bulunmuş
ve barış çağrısı yapmıştı. 22 Aralık 1917 günü Brest-Litovsk barış
görüşmeleri başlamıştı. Bu koşullarda Lloyd George ve Curzon'un
açıklamaları, ufukta gözüken Türkiye -Sovyet Rusya dostluğunu
bozmaya yönelik bir çıkıştı. Kaldı ki İngiliz yetkililerinin bu ifa­
deleri, Türklerin çoğunluk olduğu Anadolu ve Trakya toprakları
dışındaki alanların paylaşımını reddetmiyordu.

2.4. Türkiye, İran, Çin ve Arnavutluk'un


Vatan Savunması

Türkiye'nin dünyadaki konumu, savaştaki rolünü de belirle­


mişti. Türkiye, emperyalist bir ülke değil, Ezilen Dünya ülkesiydi.
Bu nedenle anavatanı savunmak, boyunduruk altına düşmemek,
işgale uğramamak, devletsiz kalmamak için savaşıyordu. Türk
milleti ve Türk aydınları haklı bir savaş verdiğimiz konusunda bir­
lik halindeydi. Örneğin Yusuf Akçura "İslamların ve Osmanlıların
bundan daha haklı bir harp ettiklerini bilmediğini" belirtiyordu.46
Dönemin Dünya devrimcileri de Türkiye'nin vatan savaşı yü­
rüttüğü konusunda berrak ve kesin tavır içinde oldular. Örneğin

45 Tevfik Bıyıklıoğlu, Trakya'da Milli Mücadele, c.1, 2. basım, AKDTY K Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara, 1987, s.2; Selahattin Tansel, age, s.154.
46 16 Eylül 1919'da İstanbul Türk Ocağı' nda söylenmiş olan nutuk için bkz.
"Cihan Harbi'ne İştirakimiz ve İstikbalimiz" , Siyaset ve İktisat Hakkında
Birkaç Hitabe ve Makale, İstanbul, 1924, s.7-20. Ayrıca bkz. Yusuf Akçura, Türk
Devriminin Programı, Programı, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2017, s.33-
40.

39
Lenin, 1915 yılında " İran ya da Çin'in Rusya ya da İngiltere'ye
karşı, Türkiye'nin Almanya ya da Rusya'ya karşı, Arnavutluk'un
Avusturya ya da İtalya'ya karşı" savaşının " anavatan savunması"
olarak kabul edilmesi gerektiğini belirtiyordu.47 " Her sosyalist,
ezilen, bağımlı, eşit olmayan devletin ; ezen, köleci, soyguncu 'bü­
yük' devlete karşı kazanacağı zaferi sevgiyle karşılar"dı. 48
Bu tahlil ışığında Lenin ve arkadaşları, savaş boyunca Rusya,
İngiltere ve Fransa'ya sürekli olarak "Türkiye'yi yağmalamaktan
vazgeçin", "Türkiye topraklarından çıkın" çağrıları yaptılar.49
Zamanın devrimcileri Türkiye'yi savunurken, çok ilginçtir,
Türkiye ' nin Mazlumlar Dünyasında yer aldığını görmeyen Hay­
darhanov adlı bir Müslüman, hem de Baku Doğu Halkları Kong­
resi 'nde, Türkiye' nin de emperyalist amaçlar için savaştığım söy­
leyebiliyordu:

"Bir yoldaş, Türkiye'nin kendisini savunmak amacıyla


savaşa girdiğini, Alman emperyalizminin elleri arasında
bir araç olmadığını ve emperyalist eğilimler taşımadığı­
m söyledi. Yoldaşlar, bu söylenenler gerçeğe uygun değil.
Türkiye 'nin güçlü emperyalist emelleri vardı. O, Avrupalı
emperyalistlerin kelimenin tam anlamıyla aleti durumun­
daydı. Eğer Türkiye emperyalistler tarafından ve fetihler­
de bulunmak için bu savaşa sürüklenmeseydi, Avrupalı
emperyalistler çalışkan Türk köylülüğünü paylaşmaya
kalkışmazlardı. "50

47 V. 1. Lenin, "Opportunism, and the Collapse of the Second International"


(Oportünizm ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü), Col/ected Works, c.21, 2. ba­
sım, Progress Publishers, Moskova, 1974, s.439-440; metnin Türkçesi için bkz.
Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazılan, s. 127-128.
48 V. i. Lenin, Sosyalizm ve Savaş, 7. basım, Sol Yayınları, Ankara, 2009, s.13.
49 Doğu Perinçek, age, s.138 vd.
50 Birinci Doğu Ha/klan Kurultayı, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat
1999, s.87 vd.

40
Görüldüğü gibi Türkiye'nin Ezilen Dünya ülkesi olduğunu
saptamayanlar, en sonunda, Avrupalı emperyalistlerin Türkiye'yi
paylaşmasını haklı gösteren konumlara düşebiliyorlardı. Bugün
de öyle değil mi? Ayşe Hür, İttihatçıların savaşa "pay kapmak için
girdiğini " söylüyor.51 Bizim kimliksiz ve yüzeysel Solcularımız,
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşında vatan savunması yaptığını
ve bütün dünya devrimcileri tarafından desteklendiğini bir tür­
lü kabul etmezler. Çünkü onlar Mazlumlar Dünyasının ve Türki­
ye'nin mevzisinde değillerdir. Vatansız kimlikleri yüzünden em­
peryalizmin aletleri durumuna düşmüşlerdir.

2.5. Türkiye'nin Vatan Savunmasında Ermeni Meselesi

Avrupalı tarihçiler, iktisatçılar ve siyasetçiler, örneğin Quadf­


lieg ve Rohrbach, savaşın arifesinde "Çarlık Rusyası'nın Ermeni
ajanlarını nasıl silahlandırdığını ve savaş başlayınca nasıl ateşe
sürdüğünü" yazdılar.52 Lenin de Emperyalizm kitabının notları
arasında bu tarihçilere göndermeler yaparak, bu gerçeğe işaret
etti.53 Daha önemlisi Ermeni ve Rus kaynakları, Ermeni çetelerin
silahlandırılmasının çok sayıda kanıtıyla doludur. 54

5ı Ayşe Hür, "ı914'te Cihan Harbi'ne Nasıl Girdik", Taraf, 18 Eylül 2011.
52 Rohrbach, Münchner Neueste Nachrichten, sayı 280, 4 Nisan 1913'ten akt.
Franz Quadflieg, Russische Expansionspolitik zwischen 1774 und 1914, Berlin,
1914, s.96, 146-147 için bkz. bkz. W. 1. Lenin, "Hefte zum lmperialismus",
Werke, c.49, Dietz Verlag, Berlin, 1970, s.694 vd.
53 Lenin'in Emperyalizm kitabı için aldığı notlar için bkz. V. 1. Lenin, "Quadflieg,
The Russian Policy of Expansion, 1774-1914" , Col/ected Works (Notebooks on
Imperialism), c.39, 2. basım, Progress Publishers, Moskova, 1974, s.673-679.
54 Bu konuda bkz. Mehmet Perinçek, Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2015; Mehmet Perinçek, "Taşnak ve Sovyet Ermenistanı
Kaynaklarında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori, sayı 191, Aralık 2005, s.3 vd;
Mehmet Perinçek, "Sovyet Kaynaklarında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori,
sayı ı83, Nisan 2005, s.17 vd. Yine bkz. General G. Korganoff, La Participation
des Amıeniens a la Guerre Mondiale sur le Front du Caucase (1914-1918)
(Ermenilerin Kafkas Cephesi'nde Dünya Savaşı'na Katılımı), Massis Editions,
Paris, 1927.

41
Nitekim savaşın hemen başında Ermeni silahlı birlikleri, Os­
manlı ordusuna karşı harekete geçirildi. Çoğunlukla Taşnak Par­
tisi 'nin örgütlediği bu birlikler, Rus ordularında ve ayrıca Osmanlı
ordusunun cephe gerisinde savaştılar. Osmanlı ülkesinin Doğu ve
Batı Cephesi arasındaki bağlantıları, demiryollarını, haberleşme
hatlarını kestiler ve sabotajlar yaptılar. Dahası şehirlerde ayak­
lanmalar örgütlediler, erkeklerinin çoğu cephelerde olan Türk ve
Kürt köylerinde terör yaptılar, Müslüman halkı katlettiler veya
yaşadıkları topraklarından sürerek etnik temizliğe başladılar. Bu
gerçekleri, Kaçaznuni gibi Ermeni devlet adamları ve Lalayan gibi
Ermeni tarihçileri de saptamışlardır.55
Yine Ermeni ve Rus belgelerinin de kanıtladığı üzere, Ermeni
örgütleri, İtilaf Devletlerinin savaş planları içinde hareket ediyor­
lardı. Bu örgütler, İngiliz ve Fransızların Çanakkale kara harekatı­
nın hemen öncesinde, 15 Nisan 1915 günü Van ayaklanmasını baş­
lattılar. Arkasından 18 Nisan'da Bitlis ve 20 Nisan'da tekrar Van'da
kanlı ayaklanmalar sahnelediler. 25 Nisan 1915 günü İngiliz ve
Fransız birliklerinin Gelibolu yarımadasına çıkmasından hemen
sonra, Rus ve Ermeni birlikleri Mayıs ortasında Van'a girdiler. Öte
yandan Rusya'nın İstanbul Boğazı'nın doğu veya batısına çıkması
tehdidi de vardı. Bu nedenle Osmanlı Devletinin bir ordusu Batı
Karadeniz'de tutuluyordu.
Bu koşullarda tehcir, başka değişle zorla göç ettirme kararı,
vatan savunmasının gereği idi. 27 Mayıs 1915 günü çıkartılan Mu-

55 Bkz. Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, çev. Arif
Acaloğlu, 28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 2014; A. A. Lalayan,
Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü (1914-1923), çev. Kayhan Yükseler, 4.
basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2012; S. G. Pirıımyan, Diasporadaki
Taşnaklar, çev. Kayhan Yükseler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2007; A.
B. Karinyan, Ermeni Milliyetçi Akım/an, çev. Arif Acaloğlu, 3. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Temmuz 2007; Çarlık Polis Raporlannda Taşnaklar, çev.
Kayhan Yükseler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Haziran 2007; Mehmet Perinçek,
Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan'ın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması, 5. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2014; L. M. Bolhovitinov, 11 Aralık Resmi
Ermeni Raporu/11 Aralık 1915, yay. haz. Mehmet Perinçek, 5. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Kasım 2014.

42
vakkat Kanun'la (Geçici Yasa) orduya tehcir yetkisi verildi. Savaş
cephelerinin geri hatlarındaki Ermeniler için tehcir kararı alınma­
sı zorunlu bir savaş önlemiydi. Denebilir ki bu karar olmasaydı,
Kurtuluş Savaşımız zafere ulaşamazdı. Atatürk'ün 1919 yılında
Erzurum ve Sivas Kongrelerini yaparak, Doğuda yaratılan daya­
nakla İzmir'i kurtarması, bu sayede mümkün olmuştur. Ermenis­
tan'ın ilk başbakanı Kaçaznuni de aynı gerçeği çarpıcı ifadelerle
saptıyor:

"1915 yaz ve sonbaharı döneminde Türkiye Ermenileri teh­


cire (zorunlu göçe) tabi tutuldular, kitlesel sürgünler ve
baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine
ölümcül bir darbe vurdu. ( ... ) Türkler ne yaptıklarını bili­
yorlardı ve pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus
bulunmamaktadır; sonradan da anlaşılacağı üzere bu yön­
tem Türkiye 'de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısın­
dan en kesin ve en uygun yöntemdi. " 56

Türkiye, Çanakkale Cephesinde İngiliz ve Fransız ordularını,


bu arada onların ateşe sürdüğü Anzak askerlerini nasıl karşıla­
dıysa, Doğu Cephesinde de Rus ordularındaki Ermeni birliklerine
ve arkadan vuran Ermeni çetelerine aynı tavrı aldı. Türkiye, vatan
savaşı veriyordu.
Çanakkale ve Kafkas Cepheleri, birbirine binlerce kilometre
uzaktaydı; ancak vatan savunması açısından tek cephe vardı. O
zaman İttihat ve Terakki hükümetinin aldığı tehcir kararı, cephe­
ler arasındaki bağlantıyı korumak ve cepheleri birleştirmek için
zorunluydu. Tehcir uygulaması olmasaydı, Çanakkale Kara Sava­
şı kazanılamazdı. Çanakkale Savaşı olmasaydı Sovyet Devriminin
ve Türk Devriminin kaderi değişirdi.
Türkiye, Batı Cephesinde olduğu gibi Doğu Cephesinde de va­
tan savunması yaptı. Tehcir, emperyalizme karşı vatan savunma­
sının gereğiydi. Vatan savunması, en yüksek insan hakkıdır.

56 Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, s.32 vd.

43
Yaşanan büyük felaketlerden ve kırımlardan sorumlu olanlar
vardır; suçlular vardır. Onlar, emperyalistlerdir ve onların ateşe sür­
dükleri kuvvetlerdir. Osmanlı Devleti'nin kamu görevlileri içinde Er­
menilere karşı suç işleyenler yargılandılar ve cezalandırıldılar.
Talat Paşa, savaş sonrası gittiği Avrupa'da yaptığı görüşme­
lerde ve hatıralarında, Ermeni meselesini ve tehcir olayını büyük
devletlere karşı vatan savunması açısından değerlendirir.
Ermenilere karşı uygulamalar, düşman devletler tarafından
psikolojik savaş malzemesi olarak kullanılmıştır. Her savaşta
olduğu gibi "gerçekler" yeniden üretilmiş ve piyasaya sürülmüş­
tür. Bu konuda özellikle ABD'nin İstanbul 'daki eski Büyükelçisi
Morgenthau'nun marifetlerini Talat Paşa da anlatır. Örneğin şehit
edilmeden kısa süre önce, bir Sovyet istihbarat görevlisiyle yaptı­
ğı görüşmede, ABD Büyükelçisi' nin savaş koşullarında imal ettiği
"iftiralara" değinerek, Türkiye'de bir "şarlatan" olarak görüldüğü­
nü vurgular.57
Tehcir konusunda tavır, bir bakıma Türkiye' nin Kurtuluş Sava­
şının yanında veya karşısında olmaktır. Bu açıdan sorun, emper­
yalizme karşı mücadele konusuyla ilgilidir. Kurtuluş Savaşımız,
Ekim Devrimiyle birlikte 20. yüzyıl tarihinin yönünü değiştirmiş,
emperyalizme karşı devrimler çağını açmıştır.

57 Mehmet Perinçek, "Talat Paşa Sovyet İstihbaratçısıyla Ne Konuştu?" , Aydınlık,


24 Kasım 2oı2. Talat Paşa'nın Rus askeri istihbarat görevlisiyle Almanya'da
yaptığı görüşme raporunun tam metni ilk kez Aydınlık'ta yayımlandı. Rapor,
Sovyet Genelkurmayının arşivi olan Rusya Askeri Devlet Arşivi'nde (RGVA)
fond 7, liste 2, dosya 733, yaprak 130 arkası-131 numaralarında bulunuyor ve
"gizli" damgası taşıyor. Görüşme 25 Ocak 1921 tarihinde, yani Talat Paşa'nın 15
Mart 1921 günü öldürülmesinden kısa bir süre önce Berlin'de yapılmış. Talat
Paşa'nın görüştüğü Sovyet görevlisinin gerçek kimliği konusunda bilgisi var
mıydı, bilmiyoruz. Bilmediği olasılığını göz önünde bulundurmak gerekir.
Görüşmeyi gerçekleştiren Sovyet istihbaratçısı, Moskova'daki merkeze Talat
Paşa, Enver Paşa ve Mustafa (Kemal) Paşa'nın Türk milliyetçi hareketinin en
etkili üç lideri olduğunu yazıyor. Talat Paşa'nın bunlar arasında tartışmasız
en akıllısı ve milliyetçilerin Türkiye dışındaki baş siyasal ve diplomatik tem­
silcisi olduğunu vurguluyor. Ayrıca verdiği bilgiye göre Talat Paşa, bir iş için
gittiği yolculuktan Berlin'e yeni dönmüştür.

44
3

OSMANLI DEVLETİ'NİN TEK SEÇENEGİ: SAVAŞ

3.1. Farklı Görüşler

Mustafa Kemal Atatürk, Talat Paşa, Yusuf Akçura gibi savaşın


nedenini ve Türkiye'nin konumunu doğru tahlil eden milli dev­
rimciler, Osmanlı Devleti 'nin savaş dışında kalmasının mümkün
olmadığını saptamışlardır.
İngiliz işbirlikçisi liberaller, İttihatçı düşmanı şeriatçılar ile Fa­
lih Rıfkı gibi günün koşullarını derinlemesine ele almayan bazı
Atatürkçü yazarlar ise savaş dışında kalma olanağının bulunduğu
görüşünü savundular.
Birinci Dünya Savaşında, Osmanlı Devleti açısından kağıt üze-
rinde üç seçenek vardı:
- Savaşın dışında tarafsız kalmak,
- Savaşa İtilaf Devletlerinin yanında girmek,
- İttifak Devletleriyle birlikte savaşmak.

45
3.2. Osmanlı Devleti Savaşın Dışında Kalabilir miydi?
Aslında tartışmayı tek bir soruyla kestirip atmak mümkündür:
Osmanlı Devleti, kendi topraklarının paylaşılması için çıkan bir
savaşın dışında kalabilir miydi?
Bu sorunun yanıtını zamanın somut koşulları içinde ve somut
seçeneklerini masaya yatırarak vermek gerekir. Savaşın iki tarafı
vardı. Bu taraflardan hem İtilaf Devletleri hem de İttifak Devletle ­
ri Osmanlı mirasından pay koparmak istiyorlardı. Savaşa katılan
beş büyük devletin beşi de emperyalistti. Ancak Çarlık Rusya'sın­
dan gelen tehdit "daha yakın ve daha acil "di.58 Savaşın bütün ta­
rafları bilmekteydi ki savaşın şu veya bu aşamasında Rusya İstan­
bul'u ele geçirmek için saldırıya geçecekti.59
Batılı büyük devletler ve Çarlık Rusya'sı, Osmanlı Devleti'ni
paylaşmak için, 1908'de Reval'den başlayarak gizli anlaşmalar
yapmışlardı. 60
Bu tehdidi Atatürk, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'nın aktardığına
göre, şöyle saptamıştı :

" Harp Avrupa cephelerinde stabilize olur olmaz İngiltere


ile Rusya, Osmanlı ülkesi üzerinde iki önemli rakip oldu­
ğundan, her ikisi de bu topraklara büyük kuvvetlerle sal­
dırıya başlayacaklardı. Rakibinden daha fazla parça kopa­
rabilmek için, İngiltere'nin Hindistan bölümünü emniyette
bulundurmak hususundaki endişeleri göz önüne alınırsa,
ne yapıp edip Ruslardan daha fazla bir kuvveti Osmanlı ül­
kesine göndereceklerdir. " 6 ı

58 Yusuf Hikmet Bayur, Türk lnkılıi.bı Tarihi, c.3, kısım 1, 2. basım, Türk Tarih
Kurumu Yayınlan, Ankara, 1983, s.268.
59 Balkan Savaşı'ndan başlayarak Çarlık Rusya'sının Boğazları ele geçirme ta­
sarı ve çabaları konusunda bkz. Akdes Nimet Kurat, Türkiye ve Rusya, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1990, s.171 vd.
60 Gizli Anlaşmalar için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda
Kürt Politikası, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s.24 vd.
61 Atatürk'ten akt. Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge" (yay.
haz. Gürbüz D. Tüfekçi), Kavram, Ocak 1998, s.96 vd.

46
Atatürk'ün saptadığı gibi İngiltere ve Rusya'nın Osmanlı
Devleti' ne saldırmalarının nedeni "rakibinden daha fazla parça
koparmak"tı. Osmanlı Devleti Almanya'nın yanında savaşa girse
de girmese de bu "parçaların koparılması" harekatıyla yüz yüze
gelecekti.
Tehdit öncelikle ve yakıcı olarak Çarlık Rusya'sından geliyor­
du. Rus ordusunun İstanbul Boğazı'na çıkarma için yaptığı ha­
zırlıklar tamamlanmıştı bile. Boğazları İşgal Komisyonu 14 Ocak
1914 tarihinde St. Petersburg'da kurulmuş ve 8 Şubat günü işe
başlamıştı. 23 Mart'ta onaylanan plana göre, Kırım ve Ukrayna'da
bulunan 7. ve 8. Kolordulara Boğazları işgal görevi verilmiş, bu
harekat için gerekli nakliye ve savaş filoları belirlenmişti.
Osmanlı hükümetinin bütün kaygı ve telaşı, Rus saldırısına
karşı koyabilmekti. Bu amaçla iki modern zırhlının alınması için
İngiltere 'yle sözleşme yapılmıştı. Sultan Osman ve Reşadiye adı
verilen bu zırhlıların bedeli olan 7,5 milyon altın peşin olarak
ödenmişti. İngiltere, Temmuz'da hazır olan gemileri teslim etmi­
yordu. 2 Ağustos 1914 günü yapılacak bayrak töreninden iki saat
önce, İngiltere gemilere el koyduğunu resmen açıkladı ve öden­
miş olan 7,5 milyon altını geri vermedi. Kazım Karabekir Paşa, bu
gemilerin bir tarafsızlık anlaşmasıyla Osmanlı Devleti ' ne verilme­
si durumunda, Almanlarla ittifaka ve Alman savaş gemilerine ge­
rek kalmayacağı görüşündedir. 62
Mustafa Kemal Paşa da biraz ilerde göreceğimiz gibi, Osman­
lı Devleti 'nin Almanya tarafında savaşa girmesinin nedenlerini
açıklarken İngilizlerin bu tutumuna da değinir. İngiltere 'den ge­
mileri alamayan Osmanlı Devleti, iki Alman zırhlısının Boğazlar­
dan geçmesini nimet saymıştı. Böylece Rus saldırısına karşı Os­
manlı donanması güçlendirilmiş oluyordu.
Osmanlı yöneticileri, bu arada İtilaf Devletleriyle ittifak kur­
mak için çeşitli girişimlerde bulundular. Talat Paşa, Rus Çarı il.

62 Akt. M. Tanju Akad, "Birinci Dünya Savaşı'na Nasıl Girdik?" , Popüler Tarih,
sayı 6, Kasım 2000, s.47.

47
Nikola ve Hariciye Nazırı Sazonov'la görüşmek için Mayıs 1914'te
Kırım'a gitti. Sazonov, Talat Paşa'nın ittifak önerisini alaylı bir şe­
kilde gülerek karşılıyordu. 63 Bahriye Nazırı Cemal Paşa, 20 Tem­
muz 1914 günü Fransızlarla görüşüyor, Cavit Bey ise İngilizlerle
görüşme olanakları arıyordu. Ancak bütün kapılar yüzlerine ka­
patıldı. Osmanlı hükümetinin İtilaf Devletleriyle anlaşma ve hatta
birlikte savaşma girişimleri sonuçsuz bırakıldı. Bu durumda Os­
manlı Devleti " istiklalini kurtarma, varlığını koruma" sorunuyla
karşı karşıya kaldı. Bunu ancak İttifak Devletleriyle ittifak ederek
yapabilirdi. 64
Savaş başlarken ve sonrasında Türk Ordusunda savaşan Al­
man generallerinden Baron Kress von Kressenstein da aynı sapta­
mada bulunuyor ve Enver ve Talat Paşaların Türkiye adına cesur
bir değerlendirme yaptığına işaret ediyor:

"Bütün muhalif cereyanlara karşı koyarak Türkiye' nin Mer­


kez Devletlerine iltihakını temin eden iki zatın, Harbiye
Nazırı Enver Paşa ile Dahiliye Nazırı iken daha sonra sad­
razam olan Talat Paşa' nın bu işteki hizmetleri, cidden bü­
yük takdire layıktır. :Bunlar daha o vakit, İtilaf Devletlerinin
zaferiyle bitecek bir harpten sonra Türkiye'nin, aralarında
taksim edileceğine ve bu ölümden kurtulabilmek için tek
çarenin, vaktinde Merkez Devletlerine katılmakta olduğu­
nu takdir eden pek az Türk politikacılarından idiler. " 65

Birinci Dünya Savaşı arifesinde Türkiye 'nin önündeki seçe­


nekleri, Alman Başbakan Yardımcısı Helfferich de tek bir cümley­
le ortaya koymuştur:

63 Akdes Nimet Kurat, age, s.222.


64 M. Cemil Bilse!, Lozan, c.1, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül 1998, s.127 vd, 184
vd, 186, 188 vd, 229.
65 Baron von Kress, Türklerle Beraber Süveyş Kanalına, Genelkurmay Yayını,
Ankara, 1943'ten akt. Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya'dan Orta Asya'ya
Enver Paşa 1908-1914, c.11, 2.basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1976, s.53.

48
"Türkiye ya kendini imhaya karar vermiş kuvvetlere kar­
şı savaşmakta olan Merkezi Hükümetlere [İttifak Devlet­
leri] katılmak ya da ellerini bağlayarak kendi akıbetine
karar verilmesini beklemek şıklarından birini seçmek
zorundaydı. " 66

Yusuf Akçura'nın dediği gibi " kavga bizim yorgan üzerine olur­
ken Devleti Osmaniye'nin tarafsız kalması mümkün değildi " . Bu
durumda "Cihan Cengine" karışmamız zc:irunluydu. 67

3.3. Mustafa Kemal Paşa'nın Alb Ayn Yerdeki Saptaması:


Savaşa Girmek Zorundaydık

İşte Mustafa Kemal Paşa da somut seçeneklerden hareket et­


tiği içindir ki Osmanlı Devleti'nin savaşa girmekten kaçınması­
nın imkansız olduğunu, altı ayrı yerde kesin bir dille saptamıştır.
Atatürk'ün Bütün Eserleri'nin 30 cilt halinde yayımlanması çalış­
masında bulundum. Büyük devrimci önderin yazdığı ve söyledi­
ği her şeyi okudum; dahası inceledim. Birinci Dünya Savaşına
girmekten kaçınılabileceği yönünde tek bir sözcük bulunmuyor.
Bununla birlikte ABD'li General Harbord'a verdiği 24 Eylül 1919
tarihli muhtırada ilk bakışta savaş dışında kalma seçeneğinin bu­
lunduğu izlenimi veren bir ifade kullanmıştır. Ancak söyledikleri
dikkatli okunursa, orada da savaşa katılmak zorunda kalacağımız
dolaylı olarak belirtilmiştir:

66 Karl Helfferich, Der Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschriinkten


U-Bootkrieg, c.2, Ullstein & Co, Berlin, 1919, s-53'ten akt_ Çarlık Belgelerinde
Anadolu'nun Paylaşılması, der_ E. E. Adamof, 4_ basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Mart 2001, s.73 vd. Aynı alıntı, başka bir çeviriyle Cemil Bilsel'in
Lozan, kitabında da yer alıyor; bkz. M. Cemil Bilse!, Lozan, c.1, Sosyal
Yayınlar, İstanbul, Eylül 1998, s.188.
67 Haziran 1923 başında İstanbul Darülmuallimini ve Kadıköy Mekteb-i
Sultanisi konferans salonlarında verilmiş olan söyleşi için bkz. "İktisadi
Buhrana Dair", Siyaset ve İktisat Hakkında Birkaç Hitabe ve Makale, İstanbul,
1924, s.198-215. Ayrıca bkz. Yusuf Akçura, Türk Devriminin Programı, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Eylül 2017, s.159-168.

49
" ( ... ) eğer harbe katılmamış olsaydık veya hiç değilse ka­
tıldığımız halde kuvvetlerimizi haris emeller uğrunda har­
cayacağımıza, akıllıca, halihazırdaki sınırlar dahilinde
topraklarımızı müdafaa etmek üzere kullanmış olsaydık,
durumumuz hala mağlup insanlarınki olmakla beraber,
şimdiki vaziyetten farklı olacaktı. " 6 8

Burada Mustafa Kemal, her iki varsayımın da "mağlubiyetle"


sonuçlanacağını kabul etmektedir. Peki, savaşa katılmaksızın ye­
nilmek mümkün müdür? Buradan da anlaşılıyor ki Mustafa Ke­
mal'in tahlilinde "savaşa katılmama" seçeneği dahi bir sonraki
aşamada yenilgiyi içermektedir. Çünkü Osmanlı Devleti' nin daha
sonra paylaşılmak üzere saldırıya uğrayacağı bilinmektedir. Böy­
lece Mustafa Kemal 'in Harbord'a muhtırasındaki savaş dışı kalma
seçeneği, bir süre sonra savaşma zorunluluğuna dönüşmektedir.
Atatürk, bu zorunluluğu, yabancıların yüzüne de söylemiştir. İn­
giliz, Fransız ve İtalyan siyasi ve askeri ricalinden şahsiyetlere an­
lattığını kendisi belirtmektedir. 69
Kaldı ki Mustafa Kemal, Harbord'a Muhtıra'dan 16 gün sonra
Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yolladığı resmi yazıda, savaş dışı
kalma olanağının bulunmadığını çok açık bir dille ve kanıtlarıyla
dile getirmiştir.
Atatürk'ün Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmak zorunda oldu­
ğunu saptadığı altı ayrı açıklaması, tarihleri ve yerleriyle şunlardır:
- 10 Ekim 1919 günü Sivas'tan Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya
yolladığı yazı.
- 3 Ocak 1920 günü Ankara Belediye Başkanı'nın verdiği ziyafet.
- 29 Şubat 1920'de Ankara'dan Talat Paşa'ya yolladığı mektup.
- 24 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılışı-
nın ertesi günü Meclis kürsüsünden anlattığı siyasal rapor.

68 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, 6. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz


2oıs, s.112.
69 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2012,
s.411; c.11, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 2012, s.144.

50
- 24 Nisan 1921 günü Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesinde
yayımlanan görüşmesi.
- Yunus Nadi'ye söyledikleri.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişinin zo­
runlu olduğunu, yalnız belli bir gruba değil, bütün taraflara ve
kamuoyuna söylemiştir. Görüşlerini açıkça belirttiği muhatapları
şunlardır:
- İstanbul hükümeti (Harbiye Nazırı'na yazısı).
- Eski İttihat Terakki Partisi hükümeti yetkilileri (Talat Paşa'ya
mektubu) .
- Büyük Millet Meclisi üyeleri (Meclis' teki 24 Nisan 1920
konuşması) .
- Kamuoyu (3 Ocak 1920 günü Ankara'da yaptığı konuşma ve
24 Nisan 1921 tarihli Hakimiyeti Milliye'de yayımlanan görüşme).
- İngiliz, Fransız, İtalyan siyasi ve askeri ricali (Talat Paşa'ya
mektubunda ve Hakimiyeti Milliye'de yayımlanan görüşmesinde
kendisi belirtiyor) .
Arkadaşları (Yunus Nadi'ye söyledikleri).
Atatürk, altı belgenin altısında da kesin bir dil kullanmaktadır.
Savaşa katılmanın zorunlu olduğu konusunda hiçbir tereddüdü
yoktur; kesin bir kanıya sahiptir. Ayrıca bu görüşün Milli Kuvvet­
ler tarafından açıkça ve mertçe savunulmasını da istemektedir.
Dahası Atatürk, bu açık ve kesin tutumu, yalnız hakikat adına
değil, siyaset adına, başka deyişle Kurtuluş Savaşımızı başarmak
için de gerekli görmektedir.
Atatürk'ün Cihan Savaşına girmeyi zorunlu gördüğünü seçkin
bilim insanlarımız da belirtmişlerdir. Örneğin Tarık Zafer Tunaya
şu saptamada bulunur:

"Osmanlı Devleti, Atatürk'ün, üzerinde pek az durulan


-hatta durmak zahmetine katlanılmayan- değerlendirme­
sine göre, ı . Dünya Savaşına girmeye 'mecburdur' . Çünkü
-terim de O'nundur- ' müsellah bitaraf (savaşa hazır olarak

51
tarafsız) kalamazdı. Eleştirilecek noktalar, zamanlama ve
yönetim sorunları olabilirdi. Ama bu kusurları ['hususlar'
olmalı-DP] , Osmanlı'yı savaş dışında tutmaya yetmezdi. " 70

Mustafa Kemal Paşa'nın Birinci Dünya Savaşına girişi zorunlu


gören açıklamalarını tarih sırasıyla aktarıyoruz:

3.3.1. Mustafa Kemal Paşa'nın


Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya Yazısı

Mustafa Kemal Paşa, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya 10 Ekim


1919 günlü yazısında, Birinci Dünya Savaşına girmekten başka bir
seçeneğimizin bulunmadığını çok esaslı bir durum tahlili yaparak
anlatır:

"( ... ) Umumi Harb'e katılmamak elbette son derecede ar­


zuya değer idi. Fakat buna maddi imkan mevcut değildi.
Çünkü katılmamak, silahlı bir tarafsızlığı, yani Boğazların
kapalı bulundurulmasını icap ettiriyordu. Halbuki vatanı­
mızın coğrafi mevkii, İstanbul'un stratejik vaziyeti, Rusla­
rın İtilaf hükümetleri yanında yer almış olması, bizim se­
yirci kalmamıza asla müsait değildi. Bundan başka, silahlı
bir tarafsızlığın devam ettirilmesi için paramız, silahımız,
sanayimiz, kısacası lazım olan vasıtalarımız mevcut değil­
di. İtilaf Devletleri 'nin, bilhassa İngilizlerin para vermeme­
sinden vazgeçelim, gemilerimizi zapt ve milletin dişinden
tırnağından artırarak biriktirdiği İnşaatı Bahriye'ye ait yedi
milyon liramızı da gasp eylemeleri ve İtilaf Devletleri'nin

70 Tarık Zafer Tunaya, insan Derisiyle Kaplı Anayasa, 2. basım, Arda Yayınları,
İstanbul, 1988, s.219 vd. Son cümledeki "kusurları" sözcüğünün dizgi ha­
tası olduğu anlaşılıyor. "Hususlar" sözcüğü büyük olasılıkla elyazısından
yanlış okunmuş olmalı. Nitekim Tarık Zafer Tunaya hocamızın devamında
Atatürk'ün görüşünün Yunus Nadi'nin de taraf olduğu bir polemiğe konu ol­
duğunu belirmektedir ki Yunus Nadi o polemikte Atatürk'e gönderme yaptığı
alıntıda "hususlar" sözcüğünü kullanıyor. Bkz. aşağıda 3.3.6. başlık.

52
harp ilanı ile beraber bizim harbe girmemizden daha dört
ay evvel tamamen Osmanlı hükümeti zararına bir Ermenis­
tan cumhuriyeti teşkiline karar verdiklerini ilan eylemiş ol­
maları ve hatta Bolşeviklerin yayınladığı gizli anlaşmalar­
dan anlaşıldığına göre, İstanbul 'un Çarlık Rusya'sına vaat
edilmiş olması, harbe İtilaf Devletleri aleyhine girmekliğin
kaçınılması imkansız olduğunu gösterir açık delillerdendir.
Bir de İngiltere ve Fransa' nın, kendisine İstanbul 'u vaat ey­
ledikleri Rusya dururken, uğursuz Balkan Harbi'nden son­
ra hiçbir askeri kıymet ve milli mevcudiyet atfeylemedik­
leri milletimizi, kendilerine iltihak eylemiş farz etsek bile,
tercih edeceğini tasavvur eylemek elbette doğru olamaz.
Harbe girmekliğimizi bir hıyanet kabul etmek ve koca bir
milleti dört beş kişinin oyuncağı olacak derecede saymak,
fikrimizce lehimizde bir fayda sağlamak şöyle dursun, bi­
lakis düşük Ferit Paşa'nın Paris'te Avrupa'dan merhamet
dilenmek hastalıklı fikirleriyle ortaya koyduğu alçakça be­
yanatına Klemanso'nun [Fransa Başbakanı Clemenceau]
vermiş olduğu hakarete bulaştırılmış cevabın maazallah
bir kere daha işitilmesine sebep olabilir. Dolayısıyla merda­
ne bir surette hakikati söylemek ve kahramanca harp eden
bu koca milletin mağlubiyetinin zaruri neticelerine katlan­
makla beraber, hareketin cinayet görülmesini ve bu yüzden
ithamını ve cezalandırılmasını kabul etmemek en sağlam
ve en hayırlı bir prensip kabul olunabilir.

"( ... ) Dünya Savaşına girmek ve girmemek veyahut girmek


zarureti karşısında zamanını seçmek hususunda başka gö­
rüşler de vardır. Buradaki görüşler, düşman bakış açısına
cevap olmak üzere lüzumlu görülmüştür. "71

71 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.254 vd. ; c.8, 3. basım, Kaynak Yayınlan,
İstanbul, Nisan 2oı2, s.54-55.

53
3.3.2. Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara 'daki Konuşması

Mustafa Kemal Paşa, Ankara'ya gelişinden bir hafta sonra,


3 Ocak 1920 günü Ankara Belediyesi' nin Heyeti Temsiliye şerefine
verdiği ziyafette yaptığı konuşmada "Birinci Dünya Savaşına gir­
miş olmamızın zorunluluğundan" söz etmiştir.72
19 Mayıs'ta Samsun'a çıkanlardan Hüsrev Gerede, Mustafa Ke­
mal Paşa'nın bu görüşlerini 1920 başında Meclisi Mebusan'da da
savunur. Atatürk'ün yakın arkadaşı "Ulusal inançları güçlenme­
miş bazı aydınların Birinci Dünya Savaşına girişimizi İttihat ve
Terakki'nin izlediği tutarsız politikaya bağlamalarına" karşı çıkar.
Hüsrev Gerede, Meclisi Mebusan kürsüsünden "stratejik ve siyasal
açıklamalarda" bulunur ve savaşa sürüklendiğimiz görüşünü eleş­
tirir:

"Tarihsel düşmanımız olan Çarlık Rusya'sının çıkarları için


İngiliz ve Fransızlarla işbirliği yaptığı bir dönemde, Türki­
ye' nin er ya da geç bu savaşa girmesi kaçınılmazdı. "73

Gerede'nin belirttiği gibi, Mustafa Kemal Paşa' nın görüşleri


yönündeki çabalar sonucu "savaşa sürüklenme" sözcüğü Meclisi
Mebusan'ın karar metninden çıkarılır.74

3.3.3. Mustafa Kemal Paşa'nın Talat Paşa'ya Mektubu

Atatürk "Harbi Umumi'ye girmenin zaruri olduğunu" 29 Şubat


1920 günü Talat Paşa'ya mektubunda da belirtti:

" Ben, müdafaa ettiğim prensipler arasında Harbi Umu­


mi'ye girmenin zaruri olduğunu ve harbe girdikten sonra
Alman grubuna dahil bulunmanın yine zaruri olduğunu

72 Hüsrev Gerede'nin Anıları, yay. haz. Sami Önal, 2. basım, Literatür Yayınları,
İstanbul, Kasım 2002, s.155.
73 Age, s.175 vd.
74 Age, s.175 vd.

54
ve bundan dolayı harp mesulü aramak mantıksız olduğu­
nu, genel olarak Kanunu Esasi hükümlerine aykırı hareket
edilmiş ise, bu şekilde hareket eden kabineleri meydana çı­
karmak ve haklarında kanuni hükümleri tatbik etmek için
Mütareke'den evvel, Balkan Harbi'nden ve Mütareke'den
bugüne kadar, iktidar mevkiine geçen kabineleri nazarı
dikkate almak lazım geleceğini ifade ediyorum. İşbu görüş­
lerimi benden Harbi Umumi 'yi ilan eden kabine ve Harbi
Umumi'ye girme ve Alman taraftarlığı aleyhinde resmen
beyanatta bulunmamı talep etmiş olan hükümete karşı res­
men, görüşlerimi, sebeplerini söyleyerek müdafaa ettim.
Yabancılarla dahi münasebetlerimde aynı görüşlerin mü­
dafaasını lüzumlu gördüm. "75

3.3.4. Mustafa Kemal Paşa'nın


Meclis'teki Açış Konuşması

Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in açılışının hemen ertesi günü,


24 Nisan 1920'de Meclis kürsüsünden yaptığı tarihi önemdeki ko ­
nuşmasında da savaş dışında tarafsız kalma olanağının bulunma­
dığını, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yolladığı yazıyı aktararak be­
lirtti.76 10 Ekim 1919 tarihli bu yazının ilgili bölümlerini yukarıya
almıştık.

3.3.5. Mustafa Kemal Paşa'nın


Hiikimiyet-i Milliye'de Yayımlanan Söyleşisi

Atatürk, savaşa girmemizin ve Almanların tarafında saf tutma­


mızın kaçınılmaz olduğunu, 24 Nisan 1921 günü Hakimiyeti Milliye
gazetesinde yayımlanan görüşmede de açıklamıştır:

75 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.411.


76 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.53 vd.

55
" ( . .. ) benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir mil­
letin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düş­
manıyım. Mesela: Harbi Umumi yerküre üzerinde infilak
ettiği zaman, coğrafi vaziyet, tarihi vakalar ve siyasi denge­
nin zorlamaları karşısında tarafsızlığı muhafazaya imkan
olmaması yüzünden Almanların bulunduğu zümreye dahil
olduk; Almanlarla dost olduk. Almanlar memleketimize,
ordumuza ve hükümetimize kadar girdiler: Bunların hep­
sini hoş gördük; fakat Almanlardan bazıları haysiyet ve
bağımsızlığımızı ihlal eden vaziyet ve tavır almaya başla­
dıkları dakikada en evvel ve hemen, hiçbir kayıt ve şarta
bakmaksızın ruhen ve hatta fiilen isyan ettim. ( ... ) İstan­
bul'da İngiliz, Fransız ve İtalyan siyasi ve askeri ricalinden
bazılarıyla vuku bulan münasebetlerimde ve görüşmele­
rimde daima samimiyetle bu fikirleri söylüyor ve diyordum
ki: ' Harbe girmek ve harbe girdikten sonra Müttefikler züm­
resine dahil olmak bizim için zaruri idi. Çünkü tarafsız bı­
rakmazdınız. Çar Rusya'sı sizin tarafta idi. "'77

3.3.6. Yunus Nadi'ye Anlattıklan

Atatürk, Türkiye' nin Büyük harbe katılmak zorunda olduğunu


Yunus Nadi'ye de belirtmiştir:

"Türkiye geçen Büyük Harbe behemehal iştirak etmeliydi


ve iştirak şekli de ancak devletin yürüdüğü yolda olabilirdi.
Harbe giriş zamanı, orduların sevk ve idaresi gibi bazı hu­
suslar münakaşa olunabilse bile prensipte yanlış yoktur. " 78

77 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.11, s.ı43 vd.


78 Yunus Nadi'den akt. Tevfik Çavdar, Talat Paşa/Bir ôrgüt Ustasının Yaşam
Ôyküsü, Dost Kitabevi Yayınları, Ankara, ı984, s.500.

56
3.3.7. Atatürk'ün İstiklıil Savaşı Sonrasındaki Belirsiz İfadeleri

Atatürk'ün İstiklal Savaşı yıllarına rastlayan altı ayrı sapta­


masındaki ifadeleri açık ve kesindir. 1923 yılında savaşa giriş ve
zamanlaması konusunda kesin bir görüş belirtmiyor. Savaştan
sonra 16-17 Ocak 1923 günü İzmit Basın Toplantısında " Harpten
büsbütün kaçınmak ( ... ) yahut harbe iştiraki ertelemek mümkün
müydü? Bunlar da etraflıca düşünmeye değerdir" diyor.79 1926 yı­
lında yayımlanan hatıralarında ise Osmanlı Devleti ' nin " Karade­
niz'de hala nasıl cereyan etmiş olduğunu öğrenemediği bir hadise
üzerine harbe girdiğinden şikayetçi" olduğunu belirtmiştir. 80

3.3.8. Mustafa Kemal Paşa'nın Arkadaşlarının Aktardıkları

Mustafa Kemal Paşa'nın Dünya Savaşına girmeyi zorunlu ve


kaçınılmaz gördüğünü, yakın arkadaşları da aktarırlar. Önce Fet­
hi Okyar'a kulak verelim:

" Ne ben ne Mustafa Kemal, tarafsızlığımızın uzun süre de­


vam edemeyeceğini biliyorduk. İngiliz ve Fransızların, Rus­
ya'yı Almanya'ya karşı savaşa sokabilmek için aralarında
İstanbul da dahil birçok Türk beldelerini gizli anlaşmayla
Moskofların işgaline bıraktıkları hakkında inandırıcı bilgi­
lere sahiptik. Bu şartlar altında vatanımızı elbette müdafaa
edecektik. Geride harbe hangi şartlar içinde girmemiz ka­
lıyordu ki, tamamen bir müdafaa harbi olması gereken bu
strateji üzerinde endişeli idik. ı ı s ı

79 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.ı4, s.265.


80 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.57.
81 Bkz. Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, yay. haz. Cemal Kutay, Tercüman
Yayınları, İstanbul, ı960, s.2ı5. Üzülerek belirtelim, Cemal Kutay ne yazık ki
Fethi Okyar'ın hatıralarını tahrif etmiş, yer yer kendi kafasından eklemeler
yapmıştır. Örneğin 7 Mayıs ı943'te ölen Fethi Okyar'a, ı950 yılından söz et­
tirmektedir (s.6). Yine Fethi Okyar'ın ağzından Abdülhamit'i savunması da
hatıraların yeniden yazıldığını düşündürmektedir (s.20).

57
Yukarda değindiğimiz üzere Hüsrev Gerede'nin anlatımları
da Mustafa Kemal Paşa'nın savaşa katılmayı kaçınılmaz gördüğü
saptamasını doğrulamaktadır. 82

3.4. Mustafa Kemal Paşa'ya Göre


Savaşa Girmemizi Zorunlu Kılan Nedenler

Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti'nin savaşa girmekten


kaçınmasının imkansız olduğunu, bütün nedenleri ve kanıtlarıy­
la ortaya koymuştur. Bu nedenler, hem genel olarak belirtilmiştir
hem de somut örneklerle açıklanmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın
belirttiği nedenler dört maddede toplanabilir:
- Silahlı tarafsızlık için gerekli vasıtaların bulunmayışı,
- Türkiye 'nin coğrafi mevkisi,
- Tarihi vakalar,
- Siyasi dengeler.
Bu nedenleri Mustafa Kemal 'in ifadeleriyle inceleyelim.

3.4. 1. Silahlı Tarafsızlık İçin Gerekli Vasıtalann Bulunmayışı

Mustafa Kemal Paşa, yaptığı tahlilde, öncelikle Boğazları ka­


pamak zorunda olduğunu saptamıştır. Bu nedenle Osmanlı Dev­
leti tarafsız kalmak istese bile silahlı olmak zorundaydı. Çünkü
Boğazları ancak silahla kapalı tutabilirdi. Osmanlı Devleti ' nin
kapatacağı Boğazları açmanın düşman için tek bir yolu vardı: Si­
lah kullanmak. O zaman Türkiye, Boğazları hangi araçlarla, hangi
maddi olanaklarla savunacaktı? Tarafsız Türkiye düşmansız kala­
mıyordu. Savaşın şu veya bu aşamasında Boğazlar zorlanacaktı.
O durumda tarafsızlık bir işe yaramayacaktı. Tam tersine Türki­
ye'nin kendisini para, silah, sanayi ve araçlarla destekleyecek
müttefike ihtiyacı vardı. Tarihçiler Stevenson ve Feroz Ahmad'la
birlikte Büyükelçi Altay Cengizer, tarafsızlığın "Çarlık merhame-

82 Hüsrev Gerede'nin Anılan, s.175 vd.

58
tine teslim olmak" , " fırtınada paçavraya sarılmak" , " terk edilmiş
ve tek başına kalmak" anlamlarına geldiğini çok güzel açıklarlar. 83

3.4.2. Türkiye'nin Coğrafi Mevkisi

Mustafa Kemal Paşa'nın Türkiye'nin coğrafi konumuna ilişkin


somut kanıtı, İstanbul'un stratej ik durumuydu. İstanbul, Boğaz­
ları kontrol ediyordu ve Rusya açısından birinci hedefti.

3.4.3. Tarihi Vakalar

"Tarihi vakalar" kapsamında sayılabilecek nedenlere gelince,


Mustafa Kemal Paşa şu olgulara değiniyordu :
- İstanbul gizli anlaşmalarla Çarlık Rusya'sına verilmişti.
- İtilaf Devletleri bir Ermeni cumhuriyeti oluşturma kararı
almışlardı.
- İngiltere, daha dört ay önce Osmanlı Devleti ' nin ısmarladığı
modern savaş gemilerine el koymuş ve peşin ödenen 7,5 milyon
altın lirayı gasp etmişti.

3.4.4. Siyasi Dengeler

Mustafa Kemal Paşa'nın siyasal dengelere ilişkin nedenleri ise


dört başlıkta toplanabilir:
- İtilaf Devletleri Türkiye'ye düşmanlıklarını gizlemiyorlardı.
- İngiltere ve Fransa, Rusya'yı Türkiye'ye tercih etmişlerdi.
- Rusya, İtilaf Devletlerinin yanındaydı.
- Almanya ise Türkiye'yi paylaşma anlaşmaları yapan İtilaf
Devletlerine karşı savaşıyordu.

83 Feroz Ahmad, Bir Kimlik Peşinde Türkiye, s.208 ve David Stevenson, The First
World War and Intemational Politics, s.47'den aktaran ve tarafsızlığın olanak­
sızlığını açıklayan Altay Cengizer, Adil Hafıza'nın Işığında Osmanlı'nın Son
Savaşı, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2018, s.440 vd.

59
3.5. Atatürk'ün Silah Arkadaşlanmn Görüşleri

İlber Ortaylı dostumuzun, Mustafa Kemal Paşa'nın görüşlerine


ilişkin iddiası bütünüyle temelsiz olduğu gibi, silah arkadaşları­
nın notları ve hatıratına ilişkin iddiası da desteksizdir. Savaşı ya­
şayan askerlerin hemen hepsi, Birinci Dünya Savaşına katılmanın
zorunlu olduğunu saptamışlardır. Ortaylı, Almanya'yla birlikte sa­
vaşma mecburiyeti ile Almanya'yla ittifakın yaratacağı sorunları
birbirine karıştırmaktadır. Bu konuda İsmet (İnönü) Bey'in Ekim
1914'te " amiri olan Fritz Bronsart von Schellendorf Paşa'yı aşarak"
Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya verdiği rapora gönderme yapı­
yor:

"Bu vakte kadar kuvvet-i askeriyesinden ve fenn-i askeri­


yesinden çok emin olduğumuz Alman ordularının Marne
Cephesi 'ndeki duraklaması ve Mareşal Joffe'nin karşısın­
daki askeri başarısızlığından sonra bu Almanya'yla ittifak
halinde savaşa girmemiz çok sorunludur. Sorulabilecek,
tahkik edilebilecek bir konudur. " 84

Dikkat edilirse bu raporda İlber Ortaylı'nın iddia ettiği gibi


"savaşa girmemeliyiz" diye bir görüş belirtilmiyor, yalnızca ''Al­
manya'yla ittifakın sorunlu" olduğuna değiniyor ve konunun iyi
araştırılmasını öneriyor. İsmet Bey'in bu görüşü, savaş öncesin­
de Enver Paşa dahil, bütün İttihat Terakki yöneticileri tarafından
paylaşılıyordu. O nedenledir ki uzun süre İtilaf Devletleriyle itti­
fak olanakları zorlanmıştı. Bu konuyu ilerde geniş olarak ele ala­
cağız.
İsmet Bey'in bu raporu "Esat Paşa, Kazım Karabekir Bey ve
Mustafa Kemal Bey'le yakın istişarede bulunarak kaleme aldığı"
84 Akt. İlber Ortaylı, Uluslararası Sempozyum 1914'ten 2014'e IOO'üncü Yılında
Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri,
ed. Zekeriya Türkmen, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar
Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2oıs, s ı8 İlber Ortaylı, bu raporun kaynağını gös­
. .

termiyor.

60
iddiası ise hiçbir kanıta dayanmıyor, dahası ciddi değildir. Mus­
tafa Kemal Bey, Ekim 1914'te Sofya'daydı ve 25 Ocak 1915 günü
İstanbul'a döndü. İsmet Bey'in bu sırada "yakın istişare" için Sof­
ya'ya gittiği, ancak hayal gücüyle ispatlanabilecek bir iddia olu­
yor. Dahası Mustafa Kemal Bey, savaş başlayınca, Aralık 1914'te
Sofya'dan Başkomutan Vekili Enver Paşa'ya yolladığı mektupta
"vatan müdafaasında faal olarak görev almak" istediğini belirti­
yordu. 85
Kaldı ki Rusya tehdidi karşısında savaştan kaçınılamayacağı
saptaması, o dönemde asker ve sivil aydınlar arasında oybirliğiyle
paylaşılan bir görüştü. Birkaç örnek verelim.
Talat Paşa'nın savaştan sonra Berlin'de, İngiltere 'nin eski Ba­
bıali Elçiliği 'ndeki ataşelerinden Aubrey Herbert'e söylediği şu
sözler, savaş öncesi durumumuzu ve Almanlarla ittifakın kaçınıl­
mazlığını anlatması açısından çarpıcıdır:

" Bizi Almanya'nın kollarına attınız. Bizim başka seçene­


ğimiz yoktu. Öteki seçenekler ya ölüm ya paylaşılmak
demekti. " 86

85 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü,


AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara, 1999, s.33.
86 TaJat Paşa, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Mayıs 2009, s.209. Talat Paşa'nın Hatıraları, ilk kez özgün haliyle Kaynak
Yayınlan tarafından yayımlandı. Daha önceki yayınlar, Talat Paşa'nın
Hatıraları'nın Almanca çevirisinden yapılmış Türkçe çevirilerdi. Özgün Türkçe
metin bulunamamıştı. Oysa Hatıralar, TaJat Paşa'nın kendi elinden çıkmış ha­
liyle Türkiye'de ilk kez Yeni Şark gazetesinde, 29 Kasım 1921-29 Aralık 1921 ta­
rihleri arasında yayımlanmıştı. Hatıraları ikinci kez, Yeni Şark 'tan 24 yıl sonra,
İkinci Dünya Savaşı sonlarında Hüseyin Cahit Yalçın yayımlıyor. 3 Nisan 1945-
1 Haziran 1945 tarihleri arasında Tanin gazetesinde "Talat Paşa'nın Hatıratı"
başlığıyla yayımlanan dizi, bir yıl sonra kitap haline getiriliyor. (Talat Paşa'nın
Hatıra/an, yay. haz. Enver Bolayır, ı. basım, Güven Yayınevi, İstanbul, 1946).
Hüseyin Cahit Yalçın, Tanin gazetesindeki diziye yazdığı Önsöz'de, "Bastığımız
sayfalar Almancadan tercüme edilmiştir" bilgisini veriyor. Şimdiye kadar ya­
pılan yayınlarda, H. Cahit Yalçın'ın Almancadan yaptırdığı çeviri esas alınmış,
Yeni Şark'tan hiç söz edilmemiştir. Yeni Şark'taki yazı dizisindeki metnin, ifade
ve üslubunu incelediğimiz zaman, çeviri değil, Türkçe aslı olduğunu belirle-

61
Çok dikkat çekicidir. Talat Paşa, İngiliz'e, İttihat Terakki hükü­
metinin iki tarafın da kesin zafer sağlayamadığı bir savaştan yana
olduğunu anlatır. İngiltere' nin kazanması, Türkiye'nin paylaşıl­
ması anlamına geliyordu. Almanların kazanması ise Türklerin kö­
leleştirilmesi sonucunu getirecekti. 87
Rauf Orbay da savaşa girmenin "kesinlikle zorunlu" olduğunu
belirtmektedir:

" ... biz umumi harbe girmemiş olsaydık, o zaman İngiliz­


lerin müttefiki olan Ruslar, Türkiye'ye girerlerdi. Biz eğer
harbe girmemiş olsaydık Rusya'da Bolşeviklik inkılabı ol­
maz, Çarlık idaresi devam eder ve hele bu idare bir büyük
harbin galibi olunca, öteden beri göz diktiği Boğazlar ve İs­
tanbul 'u mutlaka ele geçirmek yolunu tutardı. Öte yandan
müttefikimiz olan Almanlar da para veriyorlar ve harbe
girmemizi istiyorlardı. ( ... ) Almanlar bizi bırakmış olsalardı
bittik demekti. Kısaca; bizim 1914'te Birinci Cihan Harbi ' ne
girmemiz bence kat'iyen zaruri idi. " 8 8

Savaşa girildiği tarihte, Karargah-ı Umumi İstihbarat Şubesi


Müdürü olan Kazım Paşa (Karabekir) , Başkumandan Enver Pa­
şa'ya Karadeniz'de Rus hakimiyetine son verilmesi gerektiği yö­
nünde görüş bildiriyor. Kazım Paşa, Anılarında İttifak Antlaşma­
sı'nın kendilerine danışılmadan imzalandığını belirtmekle birlik­
te, Almanya'yla ittifakın o şartlarda tek çözüm olduğunu vurgu­
luyor. Çünkü Paşa'ya göre, Rusya tehdidi karşısında "Boğazların
müdafaa kudretini ve dolayısıyla vatan müdafaasını başka surette
temine imkanımız kalmamıştı. ( ... ) Cihan Harbi'nde hiçbir vakit

yebiliyoruz. Talat Paşa'nın müdafaası, bir bakıma vatan müdafaası ve hatta


Talat Paşa'nın şehit edilmesinden sonra ilan edilen Cumhuriyet'in müdafaa­
sıdır.
87 Talat Paşa, age, s.209.
88 Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, 3. basım, Örgün Yayınevi, İstanbul, Aralık 2009,
s.46 vd.

62
tarihi dostlarımız olan İngilizler ve Fransızların mağlup edilmele­
rine yardım etmek için girilmediği gibi, Almanların yıldırım süra­
tiyle Belçika'yı aşarak ve asri kaleleri düzleyerek, Fransız toprak­
larına girdiğini görünce, herhangi bir yağmadan istifade fikriyle
de girilmedi. " 89
Karargah-ı Umumi Harekat-ı Harbiye Şubesi Müdürü Ali İhsan
(Sabis) Paşa da diğer Osmanlı kurmayları gibi savaşa girmenin
kaçınılmaz olduğu görüşündedir. Öncelikli tehdidin Rusya ol­
duğunu saptayan Ali İhsan Paşa'ya göre, Karadeniz'de üstünlük
elde edilmezse İstanbul Boğazı'na yönelik Rus çıkarmasına engel
olunamayacaktır. Bununla birlikte savaşı giriş zamanını belirle­
me olanağını elde tutmak, böylece zaman kazanmak gerekiyordu.
1914 yılı Eylül ayı başında Enver Paşa, Genelkurmay'dan gelen,
Karadeniz'de kesin üstünlüğün sağlanması ve Bulgaristan'ın katı­
lımıyla Almanya'yla doğrudan bağlantının kurulması koşullarının
gerçekleşmesinden sonra savaşın başlatılması teklifini kabul
etmişti.90
İttihat Terakki Partisi yönetiminde ve hükümetinde bulunan­
lar, savaş sonrasındaki sorgulanmalarında, savaşa giriş sürecinde
izlenen siyasetlerin ve alınan kararların doğru olduğunu belirt­
mişlerdir. Yalnız Maliye Nazırı Cavit Bey, savaşa girişi bütünüyle
yanlış bulmaktadır.91
Kemalist Devrimin önemli düşünürlerinden Yusuf Akçura,
Türkiye' nin savaşta tarafsız kalmak diye bir seçeneğinin bulun­
madığını saptar. Çünkü Akçura'ya göre, savaşın konularından
biri, Osmanlı Devleti 'nin kendisiydi. Rusya, kaçınılmaz olarak

89 Kazım Karabekir, Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik, Nasıl idare Ettik,
Kitap ı ve 2, Tecelli Basımevi, lstanbul, ı938, s.73. Kitabın yeni basımı: Birinci
Dünya Savaşı Anılan , Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2011, s.53, 86.
90 Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralanm, c.1-2, Nehir Yayınları, İstanbul, ı990, s.25 vd.
9ı Sorgulardaki ifadeler ve yargılama konusunda bkz. O. S. Kocahanoğlu,
İttihat Terakki'nin Sorgulanması ve Yargılanması (1918-1919)/Meclisi Mebusan
Zabıtları, Temel Yayınları, İstanbul, 1998.

63
Osmanlı topraklarına saldıracak ve İstanbul'u alacaktı. Bu koşul­
larda Türkiye önünde sonunda İtilaf Devletlerine karşı savaşma
zorunluluğuyla karşı karşıya gelecekti.92
Kurtuluş Savaşının ve Devrimin önder kadrolarından Mahmut
Esat Bozkurt "Almanlarla ittifak yapmak doğru ve yine bu bakım­
dan tabiiydi. Nitekim öyle yapıldı" saptamasında bulunur.93
Yusuf Hikmet Bayur da İnkılap Tarihi adlı kapsamlı eserinde,
Rusya'dan gelen tehdidin "daha yakın ve daha acil " olduğunu
saptar ve Almanya'nın yenilgisini geciktirmenin hayati önemine
değinir. Bayur "savaşa elden geldiğince geç katılmak ve elden
geldiğince az yıpranmak gerekirdi" görüşünü savunarak aslında
savaş dışı kalınamayacağını saptayanlardandır.94

3.6. Atatürk'ün Sofya'dan Yazdığı Mektuplar Üzerine


Yanlış Yorumlar

Üçüncü Cumhurbaşkanımız Celal Bayar, sekiz ciltlik Ben


de Yazdım adlı kitabında, Birinci Dünya Savaşına giriş gibi çok
önemli bir konuya derinlemesine girme ihtiyacı duymamıştır. Ata­
türk'ten dikkatli dinlemediği birkaç anıdan ve Atatürk'e ait içeri­
ğini bilmediği iki mektuptan hareketle tarihsel gerçeğe uymayan
sonuçlara varmıştır. Meseleyi nesnel olgular zemininde tartışmak
yerine, Atatürk'e ait olduğunu sandığı görüşü zikretmekle yetin­
miştir.95
Celal Bayar'dan günümüzün bazı Atatürkçülerine kadar, Bi­
rinci Dünya Savaşı konusundaki yanılgıların kaynağı, Atatürk'ün

92 Yusuf Akçura, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf kalabilir miydi? " , Türk
Tarih Encümeni Mecmuası, sayı 19, c.17 (96), 1 Haziran 1928, s.1-29. Bu yazının
Ahmet Hezarfen tarafından eski Türkçe yazıdan Latin harfli yazıya çevrilmiş
örneği için bkz. Teori, sayı 143, Aralık 2001.
93 Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçirilmiş 7. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014, s.300-301 vd.
94 Yusuf Hikmet Bayur, age, s.268 vd.
95 Celal Bayar, Ben de Yazdım, c.1, Baha Matbaası, İstanbul, 1965, s.117 vd.

64
iki mektubunun ve hatıralarında geçen bazı değerlendirmelerin
yanlış yorumlanmasıdır.
Atatürk, Osmanlı Devleti'nin savaşa girişinin arifesinde, 1914
yılı Eylül ve Ekim ayında, Sofya'dan Tevfik Rüştü Aras'a ve Salih
Bozok'a yazdığı mektuplarda, Almanya'nın zorluklarına değinmiş
ve bu ülkenin zaferinden "kesinlikle emin olmadığını" belirtmiştir.
Tevfik Rüştü Aras, Atatürk'ün kendisine yazdığı 17 sayfalık
mektubun bazı sayfalarını bir gazete yazarına verdiğini, kendisin­
de kalan sayfaları ise Mütareke döneminde yaktığını belirtmekte­
dir. Aras'ın gazeteci dostuna verdiği sayfalardan bazı bölümler, 19
Kasım 1918 tarihli Minber gazetesinde yayımlanmıştır. Bu eksik ha­
liyle Atatürk'ün Bütün Eserleri nin birinci cildinde yer alan 17 Eylül
'

1914 tarihli mektubun savaşa ilişkin bölümü şöyle başlıyor:

"Hangi tarafın galip geleceğine dair fikri kanaatimi söyle­


mekten sakınırım. Nazik ve mühim bir devre içinde bulun­
duğumuza şüphe yoktur. "96

Mustafa Kemal Paşa, daha sonra Almanların ilk saldırılarda


elde ettikleri hızlı başarılardan sonra Fransa Cephesi'nde geri
çekildiklerini, aynca Avusturya'yla birlikte Rus Cephesi'nde kar­
şılaştıkları sorunlara dikkat çektikten sonra şu değerlendirmeyi
yapıyor:

"Ve böyle mekik gibi bir doğuya bir batıya gide gele Alman
ordusunun hali ne olur?

"Aziz kardeşim, Hürriyetin İlanı günlerinde bilmem nere­


de nutuk çekmeye kalkışıp da iki şaklak üzerine kürsüden
inen ve niye indin sorusuna karşı 'Ne ... Şaklak ettiler ya!
Demek iş bitti' diyen ağanın hali olmaz mı? "97

96 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.l, 7. basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul, Eylül 2015,
s.201.
97 Age, s.201.

65
Tevfik Rüştü Aras, Celal Bayar'a yazdığı mektuptan anlaşıla­
cağı üzere, mektubun bazı bölümlerinin Minber gazetesinde ya­
yımlandığını bilmiyor. Aras, Mustafa Kemal Paşa'nın savaşa ka­
rışmamızı önlemek için, kendisinden girişimlerde bulunmasını
istediğini belirtmektedir. 98
Mustafa Kemal Paşa, Sofya'dan, Tevfik Rüştü Aras'a yazdıkla­
rının hemen sonrasında Salih Bozok'a yolladığı mektupta da Al­
manların başarısından kesinlikle emin olmadığını daha açık bir
dille belirtmiştir:

"Biz hedefimizi tayin etmeden umumi seferberlik ilan et­


tik. Bu çok tehlikelidir. Çünkü başımızı bir tarafa mı yoksa
birçok tarafa mı vuracağız? Malum değildir. Koskoca bir or­
duyu uzun müddet hareketsiz, elde atıl bir vaziyette bulun­
durmak da zordur. Dolayısıyla sen de düşünecek olursan,
vaziyetin ne kadar vahim olduğunu anlayabilirsin.

''Almanların vaziyeti hakkında askeri görüşe gelince: Ben


Almanların bu harpte muzaffer olacaklarına katiyen emin
değilim. "99

Atatürk, bu kuşkusunu belirtikten sonra, tıpkı Tevfik Rüştü


Aras'a yazdığı mektuptaki gibi, Almanların iki cephedeki savaşı­
na değinmekte ve bir kez daha aynı sonuca varmaktadır:

"( ... ) bu şekilde zikzakvari hareket edecek olan bir ordunun


akıbeti pek feci ve vahim olacağından, ben bu harbin neti­
cesinden emin olamıyorum. " ı oo

Almanların zaferinden emin olmadığını belirten Atatürk, aynı


mektupta savaşın yaklaştığını da görmekte ve son satırlarında

98 Celal Bayar, age, s.118, 119.


99 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.l, s.207. Bu mektubun -Osmanlı Devleti'nin sava­
şa girmesinden önce yazıldığı dikkate alınırsa- 1914 yılı Eylül sonu veya Ekim
ayında gönderildiği anlaşılıyor.
100 Age, s.207.

66
"Millet ve memleketimin büyük bir mücadeleye hazırlandığı bir
sırada herhangi bir kıtanın başında bulunmak" için Harbiye Ne­
zareti 'ne bir yazı yazdığını belirtmektedir. 101
Atatürk, Sofya'da askeri ataşeyken yaptığı bu değerlendirmeye,
1926 yılında Falih Rıfkı Atay'a anılarını anlatırken de değinmiştir:

"Osmanlı ordusunda hemen seferberlik yapılması bile in­


celemeye değer bir meseleyken Osmanlı Devleti'nin Kara­
deniz'de, hala nasıl cereyan etmiş olduğunu öğrenemedi­
ğim bir hadise üzerine harbe girdiğinden şikayetçi idim. O
zaman şikayetlerim herkesçe ne kadar zamansız görülmüş­
tü. Çünkü ben yalnız şikayetçi olduğumu söylemiyordum.
Almanlar ve Almanlarla beraber bulunanlar mağlup ola­
caklardır, diyordum. Ve bu sözlerim hakikaten çok uygun­
suz bir zamana tesadüf ediyordu : Çünkü Alman kuvvetleri
büyük ve dev gibi adımlarla Paris üzerine yürümekteydiler.
Bütün Alman müttefiklerinin ve Türkiye'yi bilerek veya bil­
meyerek aldatmak için çenelerini işletenlerin, isabetli bir iş
yapmaktan doğan neşeyle sermest oldukları günlerde, bir
Sofya Ataşemiliteri çıkıyor, istanbul 'a bazı kişilere sayfalar
dolusu mütalaalar yazarak, yanlış bir iş yapıldığından söz
ediyor, bu adam mecnun değil de nedir?

" Sonunda, dev gibi adımlarla ilerleyen Alman kuvvetleri­


nin Paris önünde uğradıkları akıbet herkesin malumu.

"Bütün memleketin bence açık bir felakete atılmış oldu­


ğunu gördükten ve bütün Türk ordusunun bu muhakkak
felakete ne olursa olsun engel olmak için kanını dökmeye
hazırlanmasından başka çare kalmadığını anladıktan son­
ra, benim hala Sofya'da 'kordiplomatik' içinde rahat salon
hayatı geçirmekliğime imkan olabilir miydi? " 1 02

101 Age, s.207.


102 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz
2015, s.57 vd.

67
Mustafa Kemal Bey, Osmanlı Devleti' nin savaşa girdiği gün­
lerde, 6 Kasım 1914 günü Başkumandanlık Vekaleti Genelkurmay
Başkanı Yarbay İsmail Hakkı Bey'e "gizli ve özel" mektubunda ise
artık biricik düşüncesinin savaştan yüz akıyla çıkmak olduğu gö­
rülür:

"Başlanılan büyük işten, Osmanlı milletinin yüzü gülerek


çıkması ve ordumuzun Balkan Harbi'nde yüzüne sürülen
namus lekelerinin silinmesi mesut zamanının gelmesini
bekleyerek gözlerinizden öperim kardeşim. 111 03

Atatürk'ün Sofya'dan yazdığı iki mektup ve 1926 yılında Falih


Rıfkı Atay'a anlattığı anıları birbirlerini tutmaktadır. Bu üç meti­
nin incelenmesinden şu gerçekler saptanabilir:
1. Atatürk, 1914 Eylül, Ekim aylarında, yani Osmanlı Devle­
ti 'nin savaşa girmek üzere olduğu günlerde, Almanların savaşı
kazanacağından emin değildir; Almanların iki cephede savaşma­
larından kaynaklanan büyük zorluklarına dikkat çekmektedir.
Dahası Atatürk'ün Almanların yenilebileceği olasılığına ağırlık
verdiği görülmektedir.
2. Atatürk, Osmanlı Devleti'nin hedefini tayin etmeden ve bir
savaş stratejisi belirlemeden genel seferberlik ilan etmesini tehli­
keli bulmaktadır.
3. Atatürk, bütün bunlarla birlikte, savaşın kapıda olduğunu
görmekte, ülkenin ve milletin savaşa hazırlanması gereğine dik­
kat çekmekte ve kendisi de cephe görevi istemektedir.
Atatürk'ün Sofya'dan yazdığı mektuplar ve 1926 yılında anlat­
tıkları konusunda, Tevfik Rüştü Aras, Celal Bayar ve Falih Rıfkı
Atay'ın yaptığı yorumlar, Atatürk'ün savaşa ilişkin görüş ve tutu­
munu yansıtmıyor.
Çünkü bu yorumlar; birincisi, Atatürk'ün bu konuda defalar­
ca yaptığı değerlendirmelerden habersiz olarak dile getirilmiştir.

ıo3 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.ı, s.205.

68
Böyle önemli görevler yapmış ve çok yakınında bulunmuş kimse­
lerin Atatürk'ün bu konuda yayımlanmış görüşlerini bilmedikleri
ve araştırmamış oldukları görülüyor.
İkincisi, bu yorumları yapanların, yorumladıkları belgeyi dahi
dikkatle incelemedikleri anlaşılıyor. Osmanlı Devleti'nin Almanla­
rın yanında savaşa katılmasının zorunlu olması ile savaşa girme­
nin zamanlaması gibi taktik konuları birbirine karıştırıyorlar.

3.7. Savaşa Girmeyebilirdik Görüşü


Osmanlı Devleti'nin savaşın dışında kalmasını mümkün gö­
renler iki grupta toplanabilir.
Birinci grubu, İngiliz işbirlikçisi liberaller ve İttihatçı düşmanı
şeriatçılar oluşturuyor. 19. yüzyıl sonlarından beri ittifak halinde
olan bu güçler, Dünya Savaşı yenilgisinden sonra, İttihatçı düş­
manlıklarını İttihatçıları yargılama aşamasına vardırmışlar ve bu
konuda İtilaf emperyalistleriyle işbirliği halinde olmuşlardır. Bu
işbirlikçi kesim, savaş felaketinin sorumluluğunu, İtilaf Devlet­
lerinin ağzıyla, İttihatçıların omuzlarına yıkmaktaydılar. Savaş
dışında kalmanın mümkün olduğu tezleri, bu tutumlarıyla da
bağlantılıydı. Paris Barış Konferansı'na Fransız zırhlısıyla giden
Damat Ferit Paşa, savaşın sorumlusu olarak emperyalistleri mah­
kum etmek yerine " ihtilal komitesi sergerdeleri" dediği İttihat Te­
rakki önderlerini suçlamıştır.1 04
Özellikle 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi'nden sonra herke­
sin önünde iki seçenek bulunuyordu:
Birinci seçenek, İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti'ni paylaş­
mak için hareket ettikleri gerçeğini kabul etmekti. O zaman Türki­
ye için kendisini silahla savunmak dışında bir çözüm kalmıyordu.
İkinci seçenek, İtilaf Devletlerinin Türkiye'yi paylaşmak gibi
bir girişimlerinin olmadığı varsayımından hareket etmekti. Bu
durumda İttihat Terakki yönetiminin Türkiye'yi savaşa sokması
ağır bir cürüm oluyordu.

ı04 M. Cemil Bilsel, Lozan, c.ı, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül 1998, s.223 vd.

69
İtilaf ve Hürriyet Fırkası yöneticileri ve yandaşları, ezeli düş­
manları İttihatçılara karşı suçlamalarını, özellikle Birinci Dünya
Savaşına girme eylemine dayandırdılar. Dinci gericiler de o zama­
nın ilericiliğini temsil eden İttihatçılara karşı kindar bir düşman­
lık içindeydiler. Savaşa girilmesini, o zamandan beri bir İttihatçı
cinayeti olarak görmüşlerdir. 1 05
Genç Türkler'in liderlerinden Ahmet Rıza Bey de ittihat Te­
rakki önderliğine karşı konumlandığı için nesnellikten uzakla­
şanlardandır. Ahmet Rıza, Osmanlı hükümetinin Dünya Savaşına
katılmakla hata yaptığını söylemektedir.1 06 Bu görüşüyle tutarlı
olarak, Kurtuluş Savaşına girişilmesini de hatalı buluyordu.
Osmanlı Devleti 'nin Birinci Dünya Savaşına girmemesini ve ta­
rafsız kalmasını olanaklı görenler içinde, kimi Kemalistler de bu­
lunuyor. Osmanlı Devleti'ne savaş dışı kalma şansı tanıyanların
fikir babası olduğu için, Falih Rıfkı Atay'dan başlayabiliriz. Atay,
1969 yılında yayımlanan Çankaya kitabında şunları yazabilmiştir:

''Artık bütün belgeler elimizdedir. Bu belgelerden anlaşılı­


yor ki bizim için Birinci Dünya Harbine girmemek, İkinci
Dünya Harbine katılmamak kadar kolaydı. " 1 07

Hangi belgeymiş, hangi kaynakmış; 586 sayfalık Çankaya ki­


tabında veya başka bir yerde kayıt yok. Kaldı ki koskoca paylaşım
savaşı gerçeğini "belgelerden" mi öğreneceğiz?
Savaşın nedenleri konusunda Mustafa Kemal'i incelemediği an­
laşılan Atay, Talat Paşa'nın hatıralarını okuyunca şunları yazmış:

" Daha bir iki ay beklemiş olsaydık, iki taraf da bizi el üs­
tünde tutacaktı. Düyunu Umumiye 'yi, demiryollarını ida-

105 Şeriatçı görüşe bir örnek olarak bkz. Mahmut R. Kademoğlu, Akit, 3 Aralık
1999.
106 Ahmet Rıza, Batı'nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası, çev. Ziyyad Ebüziyya,
Seha Neşriyat, İstanbul, 1993, s.52.
107 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul, 1969, s.119-ı20.

70
remize soksak büyük gelir sağlayacaktık. Acaba niçin böyle
yapmadık? Almanya ve müttefiklerinin mutlak zafer kaza­
nacağını hesap edenler sorumlu hükümeti inandırmışlar
mıydı? ( ... )

"Eğer harbe girilmeseydi ( ... ) şimdi dünya petrol kaynakla­


rının pek önemli kısmını bağrında tutan bu zengin bölgeler
devletimizin sınırları içinde bulunacaktı?

" Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacakları için kapi­


tülasyonlardan ve her türlü yabancı baskı ve kontrol şartla­
rından kurtulacaktık. 11108

Savaş, zaten o "petrol kaynakları için" yürütülüyordu. Osman­


lı savaşa girmeyince, o petrol kaynakları ödül olarak ona mı bıra­
kılacaktı?
Falih Rıfkı, kapitülasyonların savaşa girmemizden önce 8 Ey­
lül 1914 günü kaldırıldığını bile unutmuş gözüküyor.
Atay'a göre " Harp sürdükçe büyük devletler zayıflayacak" tı.
Atatürk, herhalde bu dayanaksız görüşlerle daha o zaman kar­
şılaştığı için, İtilaf Devletlerinin Osmanlı Devleti 'nin tarafsız kalışı­
nı "seyretmeyeceklerini" ve mutlaka savaş açacaklarını saptıyordu.
Peki, o büyük devletlerden, örneğin Rusya' nın hiç aklı yok
muydu, savaşın belli bir anında Boğazları açmak için Türkiye'ye
yüklenmeyecek de ne yapacaktı?
En ilginç olanı, Falih Rıfkı'nın "Enver yerine Mustafa Kemal
Harbiye Nazırı olsaydı Birinci Dünya Harbine girmezdik. Batmaz­
dık. Büyük bir devlet olarak kalırdık" diye yazabilmiş olmasıdır. 1 09
Oysa Mustafa Kemal 'in kendisi, o zamanki durumu tahlil ederek,
Almanya'nın yanında savaşa katılmanın zorunlu olduğunu ısrar­
la belirtmiştir. Hem de Almanya'nın yenilgisini önceden gördüğü

108 Age, s.120, ı22.


109 Falih Rıfkı Atay, M. Kemal'in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs, Cumhuriyet
Kitapları, İstanbul, Mayıs ı999, s.6 vd.

71
halde. Çünkü Mustafa Kemal Türkiye' nin İtilaf Devletleriyle ittifak
olanağının bulunmadığını biliyordu.
Falih Rıfkı'nın Atatürk'ün görüşlerini incelemeksizin ve kendi­
sine anlattıklarını da yanlış yorumlayarak ileri sürdüğü iddialar,
denebilir ki bir hurafe haline gelmiştir. Bu hurafe, İkinci Dünya
Savaşı politikasına göre uydurulmuştur. Türkiye'nin İkinci Dünya
Savaşının dışında kalma şansı vardı ve bu ispatlanmıştır. İkinci
Dünya Savaşının konusu, Türkiye' nin paylaşılması değildi. Bu ne­
denle Türkiye'nin konumu Birinci Savaştan bütünüyle farklıydı.
Kemalist yönetimin bir kesim önder ve yazarının, konuyu araş­
tırmaksızın Dünya Savaşının dışında kalma hurafesini tekrarla­
dıkları görülüyor. Bazıları ise bulanık ve ikircikli görüşler açıkla­
mışlardır.
Birinci Dünya Savaşını yaşadıkları halde, İsmet İnönü, Celal
Bayar, Tevfik Rüştü Aras gibi Kemalist yönetimin ileri gelenlerinin
bile, şu veya bu ölçüde yanlış veya çelişkili bir tutuma düştüklerine
yukarda değinmiştik. Ali Fuat (Cebesoy) Paşa da Atatürk'ten farklı
olarak, savaşta tarafsız kalabileceğimizi savunanlardandır. 110
Mahmut Esat Bozkurt'un görüşleri ise ilginçtir. Almanlarla it­
tifakı "doğru ve tabii " gören Bozkurt ''Almanlarla müttefik kalarak
harbe hiç girmemenin kabil olduğu" görüşünü savunur. 111
En ilginci İnönü'dür. Lozan'daki İsmet Paşa ile kırk yıl son­
ra hatıralarını anlatan İnönü, karşıt görüştedir. İsmet Paşa, Lo­
zan'da, savaşa girmemizin sorumluluğunu Rusya, İngiltere ve
Fransa'ya yüklemiştir ki doğrusu da budur. 112 Bu tavır, aslında
savaşa girmek zorunda kaldığımız tezini de içermekteydi. Ancak
İtilaf emperyalistleriyle Lozan'da çarpışırken bu doğru görüşü sa­
vunan İsmet Paşa, yıllar sonra anılarını anlatırken, o açıklık ve
kesinlikte değildir. Anılarının ''Alman İttifakı" bölümünde, haklı

110 Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, s.246.


11ı Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçirilmiş 7. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 20ı4, s.300-301 vd.
112 İsmet İnönü, Hatıralar, c.1, yay. haz. Sabahattin Selek, 3. basım, Bilgi
Yayınevi, Ankara, 2009, s.153 vd.

72
olarak "Almanlar, Türkiye'ye gitmek üzere gelmemişlerdi" sapta­
masında bulunur. Almanya'nın emperyalist emelleri ve bu emel­
lerin Alman komutanların davranışlarındaki yansımalarını uzun
uzun anlatır; fakat Türkiye'nin savaşa girme zorunluluğu konu­
sunda bir kurmay subaydan beklenen tartışmayı yapmamıştır.113
Dahası, Sabahattin Selek'in kaynak göstermeden yaptığı bir alın­
tıya göre, İnönü "benim kanaatime göre Birinci Dünya Savaşına
girmemek de mümkündü. Harbe girmekle olandan daha beter ne
olacaktı? " demiştir. ıı4
Yine Cemil Bilsel, Osmanlı Devleti'nin, bağımsızlığını ve varlı­
ğını kurtarmak için Almanya'nın yanında savaşa girmek zorunda
olduğunu saptadıktan 60 sayfa sonra " tarafsız kalmanın da müm­
kün" olduğunu öne sürmüş ve Atatürk'ün bu konudaki tutumunu
yeterince incelemeden ''Atatürk olsa tarafsız kalırdı" sonucuna
varmıştır. ııs
1960 sonrası tarihçi ve yazarlarımız arasında da savaş dışı ka­
lınabileceği görüşünde olanlar vardır.
Sabahattin Selek, savaşın yenilgiyle sonuçlanmasından ha­
reketle ''Almanlarla beraber savaşa girmenin yanlış olduğu
ispatlanmıştır"ıı6 yargısına varmıştır. Bu, yüzeysel bir değerlen­
dirmedir. Çünkü "savaştan kaçınılabileceği" varsayımına dayan­
maktadır. Oysa Sabahattin Selek'in kendisi "savaşa girmemek
mümkündü" başlığından sonra şu başlıkları atmıştır: "Türkiye'de
yabancı nüfuz bölgeleri" , "Türkiye'nin taksimi" , " Boğazlan Rus­
ya'ya bırakan gizli anlaşmalar" , " İtalyan çıkarları için yapılan gizli
anlaşma" , "İngiliz-Fransız gizli anlaşması" , "Yunan emelleri" .117
Yabancı nüfuz bölgelerine ayrılmış, gizli anlaşmalarla taksim
edilmiş bir Türkiye, nasıl savaşın dışında kalabilecekti? Sabahat-

113 Age, s.158 vd.


114 Kaynak göstermeden akt. Sabahattin Selek, Milli Mücadele, Ağaoğlu Yayınevi,
İstanbul, Kasım 1969, s.5.
115 M. Cemil Bilsel, Lozan, c.1, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül 1998, s.127 vd,
s.188 vd.
116 Sabahattin Selek, Milli Mücadele, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul, Kasım 1969, s.5.
117 Age, s.8 vd.

73
tin Selek' te bu sorunun cevabı yoktur. Oysa Selek'in de belirle­
diği o koşullar gösteriyor ki Osmanlı Devleti'nin savaşın dışında
kalması mümkün değildi. İtilaf Devletleriyle birlikte savaşma giri­
şimleri de başarısız kalmıştı ve başarısız kalmaya mahkumdu. Os­
manlı Devleti, imparatorlukların parçalandığı ve milli devletlerin
kurulduğu bir dönemin talihsizliğini yaşıyordu. Bu koşullarda Os­
manlı Devleti'nin önünde, savaştan mümkün olan en küçük fatu­
rayla çıkmaktan başka bir başarı olasılığı bulunmuyordu. Aslında
başarı, bunun da ötesinde oldu. Türkiye, savaştan devrimle çıktı.
Doğan Avcıoğlu, Sabahattin Selek'ten daha ihtiyatlıdır. "Sa­
vaştan kaçınılabilir miydi" sorusuna "bu nokta bilinmez" diye ce­
vap vermektedir. İkircikli olmakla birlikte, Doğan Avcıoğlu, aslın­
da savaşa girmenin kaçınılmaz olduğunu fark etmiş görünüyor,
"istemeden savaşa girilebilir; fakat pekala ölçülü bir savunma
içinde kalınabilirdi" diyor. 118
İlber Ortaylı da bir televizyon programında, Osmanlı Devle­
ti 'nin savaş dışında kalabileceğini savundu.119 Daha sonra Milliyet
gazetesinde çıkan bir yazısında da aynı görüşü yineledi. 1 20 İsmail
Küçükkaya'nın kendisiyle yaptığı nehir söyleşide aynı düşüncede
ısrar ediyor. 12 1
Zeki Sarıhan ise "Genel Savaş"a "görünürde başka bir nedeni
yokken maceracı bir tarzda girildiği " kanısındadır.122

ll8 Doğan Avcıoğlu, Milü Kurtuluş Tarihi, c.1, s.59.


ll9 Ermeni sorunu tartışması, "Ceviz Kabuğu" , Kanal 6, 2000.
120 İlber Ortaylı'dan akt. Hasan Pulur, "Avrupa ve Biz" , Milliyet, 5 Nisan 2008.
121 İsmail Küçükkaya, llber Ortaylı, Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, ıı. basım,
Timaş Yayınları, İstanbul, 2015.
122 Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı'nda İkili iktidar, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Mayıs 2000, s.17.

74
4

ALMANYA'YLA ZORUNLU İTTİFAK

4.1. Fransa, İngiltere ve Rusya'yla İttifak Arayışları

Balkan Savaşı, Osmanlı Devleti'ne yönelen tehdidin ciddiye­


tini göstermişti. Osmanlı Devleti'nden yeni ayrılan Bulgaristan
ordusu bile İstanbul kapılarına dayanabilmişti. Dahası, Osman­
lı Devleti tam bir yalnızlık içindeydi. İttihatçılar, ülkenin büyük
devletler tarafından paylaşılacağı kaygısını derinden duyuyorlar­
dı. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı öncesinde müttefik arayışla­
rına başladılar. 123
İttihatçıların ilk yöneldiği devletler Fransa, İngiltere ve Rusya
oldu. Almanya, ilk başlarda İttihat Terakki yönetiminin müttefik
ufku içinde değildi. Çünkü Almanya, onların devirdiği Abdülha­
mit rejiminin dostuydu. İngiltere ise Abdülhamit'e mesafeliydi.
Devrim öncesi ve sonrasında Genç Türkler, devrimci gelenekleri
nedeniyle Fransa'ya ve İngiltere'ye ilgi gösterdiler. Devrimci ide-

ı23 Birinci Dünya Savaşı'na girmenin ve Almanya'yla ittifakın kaçınılmazlığı ko­


nusunda olgulara dayanan bir değerlendirme ve bilgi için bkz. Arda Odabaşı,
"Enver Paşa Yanılgısı" , Teori, sayı 159, Nisan 2003, s.27 vd.

75
olojilerinin uluslararası kaynağında 1789 Büyük Fransız Devrimi
vardı. İngiltere'ye ise kökleşmiş parlamenter geleneği nedeniyle
yakınlık duyuyorlardı. Genç Türkler'in ve 1908 Devriminin sloga­
nı, 1789'un sloganıydı: " Hürriyet, müsavat, uhuvvet ve adalet" ,
bugünün diliyle " Hürriyet, eşitlik, kardeşlik ve adalet" .1 24 Hürriyet
devrimcileri, İngiltere ve Fransa' nın emperyalist karakter kazan­
dıklarını tecrübeyle göreceklerdi.
İttihatçılar, başlangıçta Fransa'yla ve özellikle İngiltere'yle
yakınlaşmaya çalıştılar. Savaş koşullarında bile içlerinde İngil­
tere'ye ve Fransa'ya yakınlık duyanlar vardı. Enver Paşa Alman­
ya'yla ittifaktan yanaydı; ama Cemal Paşa da Fransa'ya yakın du­
ruyordu.1 25
İngiltere, 1908 Devriminden sonra 31 Mart gerici hareketini
kışkırtarak ve destekleyerek İttihat Terakki 'nin önderlik ettiği
devrimi yıkma girişiminde bulunmuştu. İngilizler, Hareket Ordu­
su'na karşı olumsuz tutum takınırken, Almanya devrimin yanın­
da durmuştu. İttihatçılar, borçlanma ve kapitülasyonlar konusun­
da da önceki yönetimlerden farklı tavır içindeydiler. İttihatçıların
bağımsızlık çabaları Fransa ve İngiltere tarafından hoş karşılan­
mıyordu. Avrupa'da İttihat Terakki devrimciliğine karşı karalama
kampanyaları yürütülmüştü. İngiltere, Hürriyet ve İtilaf Fırkası'nı
açıkça destekliyordu. İngiliz istihbarat örgütleri, bu gerici parti­
nin kuruluşunda etkili olmuşlardı.
Avrupa devletlerinin İttihatçı karşıtlığı, 23 Ocak 1913 günü ya­
pılan Babıali Baskını'ndan sonra daha da koyulaştı. İttihat Terak­
ki 'nin bağımsızlık yönündeki uygulamaları, Fransa ve İngiltere'yi
rahatsız ediyordu. Kapitülasyonlar, başlıca anlaşmazlık konu­
suydu. İttihatçılar, Balkan Savaşı sırasında iktisadi bağımsızlık
yönünde çeşitli taleplerde bulunmuşlardı. Aralık 1908'de İngiliz
Sefiri Lowther, mektuplarında, İttihatçıların " aşırı milliyetçiliğe

124 Bkz. Tank Zafer Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, c.3, İletişim Yayınlan,
İstanbul, 2000, sA6-47, 380, 399, 470.
125 Arda Odabaşı, agm, s.31.

76
doğru gittiklerini" yazıyordu. ı26 Büyük devletler, Edirne' nin geri
alınışından hoşnut değildi. Teşkilat-ı Mahsusa, Batı Trakya'da
"Garbi Trakya Hükümet-i Müstakilesi" adında bir devlet kurmuştu.
İttihat Terakki yönetimi, müttefik arayışına savaş öncesinde
yöneldi. ı27 Trablusgarp Savaşı sırasında bu amaçla kolları sıvadı­
lar. 31 Ekim 1911'de İngiltere'ye ittifak önerildi. İngiliz hükümeti
anlamazdan geldi. Hakkı Paşa, Mayıs 1913'te Londra'ya gitti ve
Osmanlı-İngiliz ilişkilerinde pürüzlü olan veya olabilecek bir dizi
konuyu anlaşmaya bağladı. 12 Haziran 1913' te İngiltere'ye bir kez
daha ittifak önerildi ve öneri bir kez daha geçiştirildi. Maliye Na­
zırı Cavit Bey İngilizlerle görüşme imkanları aradı. ı2s
24 ve 28 Ocak 1914'te Cemal Paşa Fransız işgüderiyle görüşe­
rek, yakınlık kurmak istediklerini söyledi. Bunun için Osmanlı
hükümetinin Liman von Sanders heyetinden vazgeçip İtilaf Dev­
letleriyle çalışmaya hazır olduğunu belirtti. Paris'e iletilen öneri
karşılık bulmadı. Cavit Bey Nisan 1914'te Fransa' nın kapısını bir
kez daha çaldı. Osmanlı hükümeti parasızdı. Fransa'dan zar zor
borç alındı. Hükümet, Fransız hükümetini zorlamak için Düyunu
Umumiye gelirlerine el koyacağı tehdidinde bile bulundu. Cemal
Paşa Temmuz 1914'te Paris'te ittifak için yeni arayışlara yöneldi;
ancak kapılar kapahydı. ı29
Talat ve İzzet Paşaların bulunduğu bir heyet, Rus Çarı il. Niko­
la ve Hariciye Nazırı Sazonov'la görüşmek için 1914 yılının Mayıs
ayının ilk yarısında Kırım'da Livadya'ya gitti. Talat Paşa, Sazo-

126 Feroz Ahmad, ittihatçılıktan Kemalizme, 7. basım, Kaynak Yayınları, lstanbul,


Temmuz 2014, s.143.
127 ittihatçıların savaş öncesi ittifak girişimleri konusunda bkz. Bayur, age, c.2,
k.1, s.175-183, c.2, k.3, s.103-106, c.2, k.6, s.504-558, Sina Akşin, Jön Türkler ve
ittihat Terakki, imge Kitabevi, Ankara, 1998, s.330, 379-380.
128 Arda Odabaşı, agm, s.31.
129 Büyük hayal kırıklığına uğrayan Cemal Paşa, anılarında, kendisine baştan
savma cevaplar verildiğinden söz eder ve Fransa'nın, Osmanlı'nın Rusya'mn
pençesinden kurtulmasına imkan olmadığı kanaatinde olduğunu söyler.
Cemal Paşa, Hahralar, yay. haz. Alpay Kabacalı, Türkiye iş Bankası Kültür
Yayınları, İstanbul, 2001, s.137.

77
nov'a ittifak talebini bildirdi. Sazonov, Talat Paşa'nın bu önerisini
alaylı bir şekilde gülerek karşıladı. Buna rağmen Osmanlı hükü­
meti, savaştan kaçınmak için Rusya katında ikinci bir girişimde
daha bulundu. Enver ve Talat Paşaların önerileriyle 5-14 Ağustos
tarihlerinde, İstanbul ve Petersburg'da görüşmeler yapıldı. 13° En­
ver Paşa, Ruslara Bulgaristan'ın İttifak Devletleri safına kayması­
nı önlemeye yönelik ve Türk kuvvetlerinin Kafkaslar'da tarafsız
kalmasını sağlayacak önerilerde bulundu. Ayrıca eğitim amacıyla
Türkiye'de bulunan Liman von Sanders gibi Alman subayları ül­
kelerine gönderilecekti. Ne var ki Rusya zaman kazanmak için gö­
rüşmeleri uzattı. Osmanlı Devleti 'yle ittifak, istanbul'dan vazgeç­
mek anlamına geliyordu. Oysa Çarlığın birinci hedefi Boğazlardı.
Osmanlı Devleti, Balkan devletleri Bulgaristan ve Yunanis­
tan'la da ittifak görüşmeleri yaptı ; ancak sonuç alamadı. Özet­
lersek İttihatçıların bütün girişimleri başarısız kaldı. Tecrübeyle
görüldü ki İtilaf Devletleri düşman konumundaydılar. Osmanlı
Devleti'ni paylaşmak için aralarında gizli anlaşmalar yapmışlar­
dı. Bu anlaşmalar, bilindiği gibi Ekim Devriminden hemen sonra,
9 Kasım 1917 günü Lenin'in başında bulunduğu Sovyet hükümeti
tarafından dünya kamuoyuna açıklandı.131

4.2. Almanya'yla İttifakın Kaçınılmazlığı

Değerli dostum Feroz Ahmad'ın da önemle saptadığı gibi, it­


tihatçılar için öncelik, kendi vatanları ve kendi devrimci davala­
rıydı. Müttefiklerini vatanı kurtarma kaygısı içinde belirliyorlardı.
Öte yandan müttefiki seçme sorunu, ülkede iktidarı sürdürme

130 Bu görüşmelerden Prof. Akdes Nimet Kurat söz ediyor. Bkz. Rusya Tarihi/
Başlangıcından 1917'ye Kadar, 4. basım, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek
Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999, s.417-418. Yine bkz.
Halilk F. Gürsel, Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, Ak Yayınları, İstanbul,
1968, s.233.
131 Bilgi için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt
Politikası , 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2012, s.24.

78
sorunuyla da iç içe geçmişti. İttihatçıların başarısızlığa uğraması
durumundaki seçenek, İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit'lerin Hürri­
yet ve İtilaf Fırkası'ydı. 132
ittihatçıların yerinde olarak saptadıkları üzere, savaş önce­
sinde asıl tehdit, Rusya'dan geliyordu. Yusuf Akçura'nın belirttiği
gibi, İttihatçıların 1914 yılında aldıkları kararlarda, Rusya tehdidi
belirleyici olmuştu. ittihatçılar, İtilaf Devletlerinin başarısı halin­
de Rusya'nın İstanbul 'u işgal edeceğini ve bu girişimi hiçbir kuv­
vetin önleyemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. 1 33 İtilaf Devletleriyle
ittifak bu tehlikeyi en azından geciktirebilirdi.
Atatürk, hatta Tatat Paşa gibi İttihatçılar, savaşa Almanya'nın
yanında girmenin kaçınılmaz olduğunu savunmakla birlikte Al­
manya'nın Türkiye üzerinde emperyalist emelleri olduğundan
kuşku duymuyorlardı. Buna rağmen Almanya'yla ittifakı savun­
dular. Almanya emperyalist amaçlar taşısa da Türkiye için yakın
tehdit olan Rusya'ya karşı savaşmakta ve onu dizginlemekteydi.
Atatürk, Enver Paşa ve Talat Paşa'ya savaşın sonlarına doğru 20
Eylül 1917 tarihinde gönderdiği raporda, Alman komutanları ve
Alman denetimini sert sözlerle eleştirdikten sonra bile " içinde
bulunduğumuz bataklıktan Almanlarla beraber çıkmanın zaruri
olduğunu" belirtir. 134
Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Devleti 'nin içinde bulundu­
ğu koşullarda, emperyalist olduğuna gönderme yaparak Alman­
ya'yla ittifakı reddetmek, vatan savunması açısından gerçekçi
değildir. Nitekim İkinci Dünya Savaşında vatan savunması yapan
ülkeler, Hitler emperyalizmine karşı ABD, İngiliz ve Fransız em­
peryalistleriyle ittifak yaptılar ve başarı kazandılar.135
132 Feroz Ahmad, İttihatçılıktan Kemalizme, s.30.
133 Kari Helfferich, Der Weltkrieg-Vom Kriegsausbruch bis zum Uneingeschriinkten
U-Bootkrieg, c.2, Ullstein & Co, Berlin, 1919, s.53'ten akt. Çarlık Belgelerinde
Anadolu'nun Paylaşılması, der. E. E. Adamof, 4. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Mart 2001, s.73 vd.
134 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.124.
135 Cumhuriyet yazarı Nilgün Cerrahoğlu, Peter Hopkirk'in kitabından
Almanya'nın emperyalist emelleri üzerine alıntılar yaparak Almanya'yla itti-

79
Savaş patlayınca, Osmanlı Devleti önce müsellah bitaraflık (si­
lahlı tarafsızlık) siyasetini benimsedi. Çarlık tehdidine karşı silah­
lı olmak, başka deyişle savaşa hazır olmak zorundaydı; ancak ta­
rafsızlığı sürdürebilme şansı yoktu. Tehdidin büyüklüğü karşısın­
da Almanya'yla ittifaktan başka çare yoktu. Rus Deniz Kuvvetleri
Kurmaylığının yayın organı olan yan resmi bir dergi, bu durumu
bütün çıplaklığıyla şöyle dile getiriyordu :

"Türkiye'nin çıkmaz bir yola girdiğini inkara lüzum yoktur.


( ... ) Ancak şurası da bir gerçektir ki, Almanların bu savaş­
ta yenik düşecekleri kuvvetle muhtemel olmasına rağmen,
Türkler için Almanya'dan başka el uzatacak kimse yoktu . ...
kendimizi Türklerin yerine koyarsak ... tarafsızlık içine gir­
mekle Türklerin kendi topraklarının bütünlük ve dokunul­
mazlığının sağlanacağına inanmayacaklarını anlarız. " 1 36

Bu koşullarda tek seçenek olarak Almanya'yla ittifak kalıyor­


du. Osmanlı'nın Avusturya-Macaristan'la savaşla çözülecek bir
anlaşmazlığı kalmamıştı. Balkan Savaşlarından sonra ortak bir
sınır bulunmuyordu. Bu nedenlerle Osmanlı Devleti için, İttifak
Devletleri en azından güncel tehdit oluşturmuyordu, dahası düş­
manın düşmanı konumundaydılar.
Peki, Almanya, Osmanlı Devleti'yle ittifaka nasıl bakıyordu?
Birinci Dünya Savaşı öncesinde Rohrbach, Türkiye ve Alman­
ya'nın mecburiyetlerini şöyle özetler:

"Her taraftan haris komşularla çevrilmiş Türkiye, tercihen,


doğuda toprak menfaatleri olmayan bir devlete dayanmak
gereğindedir. Bu devlet Almanya'dır. Bize gelince, Türki-

fak görüşünü çürütmeye çalışıyor. Ancak bu usawrmayla, Türkiye'nin Dünya


Savaşına Almanya'nın yanında katılmasının yanlış olduğu kanıtlanamıyor;
bkz. Cumhuriyet, 6, 7, 9 Ekim 2012.
136 N. Clado, "Dünya Savaşı Olaylan", Bahriye Mecmuası, 14 Kasım 1914'ten akt.
Çarlık Belgelerinde Anadolu'nun Paylaşılması, s.74.

80
ye' nin ortadan kalkmasıyla büyük zarar göreceğiz. Eğer
Rusya ve İngiltere, Türkiye' nin başlıca mirasçıları olurlar­
sa, her iki devletin gücünün de bu yolla önemli derecede
gelişeceği apaçıktır. Türkiye bize de önemli bir parçanın
düşeceği şekilde paylaşılsa bile, bizim için sınırsız güçlük­
ler söz konusudur; zira İngiltere, Rusya ve bir bakıma da
Fransa ve İtalya, gerek denizden ve karadan gerekse her
iki yönden kendi paylarına düşen toprağı savunma ve işgal
imkanına sahip olacaklardır. " 1 37

Berlin'in Türkiye'ye ilgisini açıklayan bu görüşlere rağmen, Al­


manya ve Avusturya yönetimleri, savaş başlarken Osmanlı'yla itti­
fakı yararsız, hatta yük olarak görüyorlardı. 22 Temmuz 1914 günü
Enver Paşa Alman Elçisi Wangenheim'a, ertesi gün Sait Halim
Paşa, Avusturya Elçisi Pallavicini 'ye ittifak önerisinde bulundu.
Alman İmparatoru, hemen o gün Osmanlı'yla ittifak yapılmasına
karar verdi. Almanlar, Osmanlı'yı Rusya'ya karşı ateşe sürülecek
asker deposu olarak görüyorlardı. Görüşmeler Sait Halim Paşa,
Talat Paşa, Enver Paşa ve Meclisi Mebusan Reisi Halil (Menteşe)
Bey tarafından yürütüldü. ı Ağustos 1914 günü Almanya Rusya'ya
savaş ilan etmişti. Bir gün sonra, yani 2 Ağustos'ta Osmanlı Devle­
ti Almanya'yla İttifak Anlaşması imzaladı. 138

137 Paul Rohrbach, Der Krieg und die deutsche Politik, Verlag "Das Grössere
Deutschland" , Dresden, 1914.
138 Türkiye ile Almanya arasında 2 Ağustos 1914'te imzalanan "İttifak
Anlaşması"nın özgün belgesi, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri'nin
"Muahedeler fonu"ndaki 463 adet evrak arasında yer alan "MHD. 437/9/2"
numarada bulunuyor. Anlaşmanın altında Sadrazam Said Halim Paşa ile
İstanbul'daki Alman Büyükelçisi Baron Hans von Wangenheim'ın imzalan
var. Anlaşma'nın bazı maddelerinde değişiklikler yapılması amacıyla im­
zalanmış diğer anlaşmalar, bunların onay belgeleri ve Said Halim Paşa'nın
ardından sadrazam olan Talat Paşa'nın yine Almanlarla yaptığı ve maddele­
rinde "gizli tutulacağı" ibaresinin yazılı olduğu diğer anlaşmalar da arşivde
aynı serinin içerisinde yer alıyorlar. Bkz. Murat Bardakçı, "İşte Osmanlı'nın
Çökmesine Sebep Olan ve Bir Asırdan Bu Yana Her Yerde Aranan 1914'teki
'İttifak Anlaşması'nın Orijinali"' , Haber Türk, 30 Nisan 2017.

81
Sekiz maddelik anlaşmanın 2. maddesine göre, eğer Rusya,
Sırbistan-Avusturya Savaşı'na müdahale ederse, Almanya ve Os­
manlı Devleti de savaşa katılacaklardı. Oysa bir gün önce Alman­
ya zaten Rusya'ya savaş ilan etmişti. Anlaşmanın 3. maddesine
göre, Türkiye'deki Alman askeri heyeti Osmanlı Devleti 'nin emrin­
de olacaktı. Ancak ordunun sevk ve idaresinde fiilen etkili olması
öngörülüyordu. 4. madde ise en önemlisiydi: Almanya, Osmanlı
arazisini gerekirse silahla savunmayı üstleniyordu.139
Bu Anlaşmanın İttihat ve Terakki' nin önderleri tarafından pa­
dişaha ve hükümete haber verilmeden gizlice imzalandığı ve Al­
manya'yla ittifakın oldubittiye getirildiği iddiaları yaygındır. Ar­
şivlerin açılmasıyla aydınlığa çıkan belgeler, bu iddiaların geçer­
sizliğini ortaya koymuş bulunmaktadır. Padişah Sultan Reşad'ın
anlaşmaları imzalaması için Said Halim Paşa'ya önceden yetki
belgesi verdiği, konunun hükümette her yönüyle görüşüldüğü
artık kanıtlıdır. Çok daha önemlisi, bu görüşmelerde Almanların
ittifak anlaşmalarına dayanarak Türkiye'nin askeri ve siyasi işleri­
ne müdahalelerine göz yumulmayacağı kararı alınmıştır.140
Kuvvetli müttefik ihtiyacıyla kıvranan İttihat Terakki yönetimi,
Almanya'yla anlaşma imzalayınca rahat bir nefes aldı. Cavit Bey
gibi kabine üyeleri, Almanya'yla ittifaka değil, anlaşmanın Os­
manlı'nın çıkarına olmayan bazı maddelerine ve bu anlaşmanın
kendilerinden habersiz imzalanmasına tepki gösterdiler. Artık hiç
değilse, savaşa mümkün olduğu kadar geç girilmesini ve ittifa­
kın gizli tutulmasını istediler. Bu itirazları yatıştırmak için İtilaf
Devletlerine bir kez daha ittifak önerileri götürüldü. Ancak soğuk
karşılandılar. İtilaf Devletleri, Osmanlı'nın tarafsızlık siyaseti güt­
mesinin kendileri için yeterli olduğunu söylediler. Paylaşmayı ta­
sarladıkları bir ülkeyle müttefik olmayı düşünmüyorlardı.

139 Osmanlı-Alman İttifak Anlaşması'nın tam metni için bkz. Şevket Süreyya
Aydemir, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa 1908-1914, c.2, 2. basım,
Remzi Kitabevi, İstanbul, ı976, s.518.
140 Murat Bardakçı, agm.

82
İttihat Terakki önderleri, devlet olarak var olmak için Alman­
ya'yla ittifak yaptıklarını vurgulamışlardır. Talat Paşa, Türkiye'nin
yaşayabilmek için öteden beri müttefik aradığını, ama kimseyi
razı edemediğini, bütün İttihatçıların ülkenin varlığını koruya­
bilmek için ilerlemiş bir devletle antlaşma yapılması gerektiğine
inandıklarını söyler.141
Fransa'dan yeni dönmüş olan Cemal Paşa, kendisine Alman­
ya'yla ittifak konusunda ne düşündüğünü soran Talat Paşa'ya
"Türkiye'yi tek başına kalmaktan kurtaracak olan böyle bir ittifa­
kı hemen kabul ederim" diye cevap verir. Cemal Paşa, anılarında,
Almanya'yla ittifakın neden gerekli olduğunu açıklar.142
Enver Paşa, 1 Eylül 1920 günü Bakı1'da toplanan Doğu Millet­
leri Kurultayı'na sunduğu bildirisinde, Birinci Dünya Savaşı eşi­
ğinde Türkiye' nin varlık yokluk sorunuyla karşı karşıya olduğunu
dile getirir:

"Yoldaşlar, Türkiye muharebeye girdiği zaman cihan iki


gruba ayrılmış bulunuyordu. Birincisi kapitalistler ve em­
peryalist eski Çarlık Rusya'sı ile onun müttefikleri idi. İkin­
cisinde Almanya ile müttefikleri vardı ki, bunlar da hem
kapitalist ve hem de emperyalist idiler. Biz, bu iki zümre­
den Çarlık Rusya'sı ile İngiltere ve bunların dostlarından
ibaret olanlara karşı harbettik. Çünkü bunların maksatları
bizi tamamıyla boğup vücudumuzu yeryüzünden kaldır­
maktı. Biz Almanya ve müttefikleri tarafına geçtik. Çünkü
Almanya hiç olmazsa varlığımızı bize bağışlamaya razı
olmuştu. " ı43

ı4ı Bkz. Talat Paşa, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul,
Mayıs 2009, s.32; Talat Paşa'nın Anılan, yay. haz. Alpay Kabacalı, İletişim
Yayınları, İstanbul, 1994, s.29-30.
142 Cemal Paşa, age, s.138, 142-147.
143 Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıra/an, Vatan Neşriyat, İstanbul, 1955, s.25.
Ayrıca bkz. Birinci Doğu Halklan Kurultayı, 3. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Şubat 1999.

83
Rauf Orbay da Türkiye'nin Almanya'yla ittifak zorunluluğunun
gerekçesini İngiliz generali Townshend'a şöyle anlatmıştır:

" İngiliz siyasetinin bilhassa Balkan Harbi' nde Türkiye'ye


aleyhtar bir istikamet almış olduğunu, Umumi Harp'ten
önceki yıllarda işbaşına gelen Osmanlı Hükümetlerinin
dostluklarını kazanmak için İngilizlere karşı her türlü fe­
dakarlığı yaptıklarını, hemen bu yolda devletin siyasi ve
idari istiklalini ihlal eden kayıtlara muvafakat gösterecek
derecede ileri gittiklerini, fakat İngilizlerin bunlara ehem­
miyet vermediklerini, şahsi müşahedelerime (gözlemleri­
me) dayanarak anlatmıştım. Nihayet İngilizlerle müttefik
olarak aynı safta harbe giren Rusya'nın muzafferiyeti halin­
de Osmanlı Devleti'ni zayıf, dostsuz ve yalnız bularak Türk
vatanını istila ve Türkleri esir etmesi tehlikesi karşısında
bizim Ruslara düşman zümreye katılarak mukaddesatımızı
muhafaza ve kurtuluş çaresi aramamıza hayret edilmemesi
gerektiğini ilave etmiştim. " 144

İttihatçılar, katıldıkları savaşa " Kurtuluş Savaşı" derken hak­


lıydılar. Yalnız ülkenin parçalanmasından değil, 1908'de kurmaya
başladıkları devrimci rejimin yıkılmasından da korkuyorlardı.
Savaşa girilmesinde ikinci bir neden, yakıcı para ihtiyacıdır.
1914 Nisan ayında Fransa'dan alınmış olan borç harcanmıştı, elde
bir şey kalmamıştı. İtilaf Devletlerinden borç alma şansı yoktu. Al­
manya ise kredi vermeyi savaşa hemen girme şartına bağlamıştı.
Almanya savaş boyunca Osmanlı'yı borç parayla destekleyecektir.
Feroz Ahmad, Türkiye'nin savaşa girmesini, savaş yanlısı it­
tihatçıların etkisine bağlamaz. Ona göre, Babıali'deki mali kriz
belirleyici olmuştur. Alman Hükümeti bu durumdan yararlanmış
ve borç vermek için Türkiye'nin savaşa katılması koşulunu dayat-

144 Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, s.94 vd.

84
mıştır. Ahmad'a göre, Berlin İstanbul üzerindeki denetimini pa­
rayla sağlamıştır. 145
Prof. Necmettin Alkan ise Almanya' nın bir an önce savaşa
girmesi istekleri karşısında, Osmanlı Devleti' nin süreci uzattığı­
nı ve istediklerini elde ettikten sonra savaşa girdiğini saptar. 10
Ağustos-29 Ekim 1914 tarihleri arasında Almanlarla sıkı pazarlık
yapılmış, mali ve askeri olanaklar elde edildikten sonra savaşa
girilmiştir. 146
Savaşın hemen başında, 10 Kasım 1914 günü Osmanlı İmpara­
torluğu ile Almanya arasında bütünüyle parasal içerikte bir gizli
anlaşma imzalandı. İmzalayanlar Alman Büyükelçisi Baron Wan­
genheim ile Dahiliye Nazırı ve Maliye Nazırı Vekili Talat Beyefendi
Hazretleri'ydi. Birinci maddeye göre, Alman hükümeti, Osmanlı
hükümetine 5 milyon Osmanlı lirası borç verecekti. 2. maddede
yıllık faiz yüzde 6 olarak belirlendi.
Büyükelçi Altay Cengizer, İttihat Terakki yönetiminin Alman­
ya'yla ittifak ederek savaşa girmesinin tarihin akışına yön veren
cesur bir hareket olduğunu değerlendirirken haklıdır:

"Jön Türk liderliği, Osmanlı İmparatorluğu'nun bu ortamda


başında dolaşan felakete tek başına karşı koyamayacağını,
geri dönülmez bir bozgun ortaya çıkmadan takdir edebil­
miş, tarihin akışının son derece hızlandığı bir esnada öne
çıkan objektif koşulların öne sürdüğü gereklerin vakit ge­
çirmeden yerine getirilmesi icap ettiğini zamanlıca kavra­
mış ve bu yönde cesaretini toplayabilmiştir.

''Almanya'yla ittifak anlaşması bir ölüm kalım mücadelesi­


nin eşiğindeki Osmanlı İmparatorluğu'nun bu Büyük Gü-

ı45 Bkz. Feroz Ahmad, "Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşı'ndaki Politikalarının
Çıkmazları", Teori, sayı ı4ı, Aralık 2ooı, s.43.
ı46 Uluslararası Sempozyum 1914'ten 2014'e lOO'üncü Yılında Birinci Dünya
Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri, Harp
Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul,
20ı5, s.159, 176.

85
cün altyapısından yararlanmasının yolunu açmış; toplum­
sal, sınai, askeri ve siyasi anlamda yoksun bulunduğu güç
tabakalarının eksikliğinden doğan kritik sorunları kayda
değer ölçülerde gidermiştir.

( ... ) Almanya'yla ittifak, memleketi bir gayya kuyusuna at­


mak değil, etrafın ateşle sarıldığı en tehlikeli ve tehdit dolu
bir dönemeçte ayakta kalmak iradesi yolunda atılmış bi­
linçli bir adım, her şeye rağmen Almanya kaynaklı güçlü
itirazlara karşın kazanılmış bir siyasi başarıdır.

"Osmanlılar er ya da geç Rusya'yı karşılarında bulacaklar­


dı. Bu anda Birinci Dünya Savaşı'nın patlamasıyla birlikte,
belki Rusya için istediğinden erken, fakat her halükarda
itemeyeceği şekilde öne fırlamıştı. Osmanlılar için savaş­
mamak, kaderlerinin Çarlığın merhametli olmayacak el­
lerine teslim edilmesi olurdu. Savaşırlarsa, bir şansları da
olabilir, şans Osmanlıları tercih edebilirdi. Sonunda da
böyle olmuş, ne kadar uzun ve zorlu, ne kadar acılı ve deh­
şet verici bir mücadeleden sora da olsa Türkiye ayağa kalk­
mış, diriliş yollarına çıkmıştır. " 147

Koşulları değerlendirdiğimiz zaman görülmektedir ki, Osman­


lı Devleti dış borç ihtiyacı olmasa da savaşa girmek zorunda kala­
caktı. Çünkü savaşın başlıca nedeni, Osmanlı topraklarının pay­
laşılmasıydı. Enver Paşa'nın da içinde bulunduğu savaşı zorunlu
gören gruba göre, paylaşımın hedefi olan Osmanlı Devleti ' nin
"bakalım neler olacak" diye beklemek yerine, Almanya'nın ka­
zançlarından yararlanma amacına yönelmesi gerekiyordu. İttihat­
çıların en önemli beklentileri, kaybedilen Rumeli topraklarını geri
almaktı. Balkan Savaşı, bütün ülkede hınç yaratmıştı. Edirne' nin
geri alınışı İttihatçılar arasında " makus talihin sonuna gelindiği"

ı47 Altay Cengizer, Adli Hafızanın Işığında Osmanlının Son Savaşı, s.405.

86
düşüncesini doğurmuştu. İttihatçılar, uzun sürmeyeceğine inan­
dıkları savaşta Rusya'dan da kaybedilen bazı toprakları kurtarma
umudu içindelerdi. Bu beklentileri de Almanya besliyordu.
İttihatçılar, İtilaf Devletlerinin tanımadığı milli bağımsızlık ve
hakimiyeti hayata geçirmek için, savaşı zorunlu görmek yanında
fırsat olarak da gördüler. Ülkenin siyasal ve iktisadi yönetimini
ellerine alabileceklerini düşünüyorlardı. Nitekim daha savaşın
eşiğindeyken, ilk işleri 8 Eylül 1914'te kapitülasyonları kaldırmak
oldu. Tarihi değerde bir girişimdi!
İttihat Terakki yönetimi, Avrupa' nın Türkleri aşağılayan tu­
tumuna kuvvetli tepki duyuyordu. Bu ortamda Asyalı ruhu yük­
seldi. Basında " Doğu Doğulularındır" başlıklı yazılar çıkıyordu.
Japonya'nın Doğu Asya'daki konumunu güçlendirmesi, hatta Tür­
kiye' nin müttefiki olan Almanya'nın çıkarlarını zedelemesi övülü­
yordu. Avrupa'nın denetimine son vermek ve Asya'yla dayanışma­
yı geliştirmek yönündeki görüşler güç kazanıyordu.

4.3. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girişi

Türkiye' nin Birinci Dünya Savaşına girmesi, o zamandan beri


tartışılır. Bu konuda Talat Paşa'nın hatıralarında geniş bilgi bu­
lunmaktadır.148
Osmanlı-Alman İttifak Anlaşması'nın imzalandığı 2 Ağustos
1914 günü, Osmanlı Devleti, Enver Paşa'nın emriyle hükümet ka­
rarı ve padişah iradesi olmadan genel seferberlik ilan etti ; ancak
savaşa girmedi. 10 Ağustos 1914 günü İngiliz savaş gemilerinden
kaçan Amiral Souchon komutasındaki iki Alman savaş gemisi
Enver Paşa'nın hükümete danışmadan verdiği izinle Çanakkale
Boğazı' ndan girdi. Olaydan Enver ve Sait Halim Paşalar dışında
kimsenin haberi yoktu. Ancak öyle yüksek sesle itiraz eden de

148 Talat Paşa, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,


Mayıs 2009, s.33.

87
olmadı. Osmanlı Devleti, tarafsızlık görünümünü sürdürebilmek
için Alman zırhlılarını satın aldı. 149
Osmanlı yönetimi, gökte aradığını yerde bulmuştu. Yakın ve
yakıcı tehdit Rusya'dan gelmekteydi. Bu nedenle Osmanlı yöneti­
mi, savaştan önce iki modern zırhlı almak için İngiltere'yle anlaş­
mış ve ödemeyi de peşin yapmıştı. İngiltere 1914 yılının Temmuz
ayında hazır olan gemileri teslim etmedi. 2 Ağustos'ta ise gemile­
re el koyduğunu resmen açıkladı ve ödemeyi de geri vermedi. Bu
koşullarda iki Alman zırhlısının gelmesiyle, Osmanlı donanması
Rus saldırısına karşı güçlenmiş oluyordu. Akçura'nın belirttiği
gibi, kamuoyu, İngilizlerin tutumuna tepkiliydi. Bu durumda En­
ver Paşa'nın başını çektiği savaş yanlılarının eli güçlendi.150
Almanlar, savaş yüklerini paylaşmak için Osmanlı Devleti'nin
bir an önce savaşa girmesini istiyorlardı. 10 Ağustos'ta Sait Ha­
lim ve Talat Paşalar ile Enver, Cavit, Cemal ve İbrahim Beyler, Sait
Halim Paşa'nın Yeniköy'deki yalısında toplanarak konuyu görüş­
tü. Enver Paşa'nın o toplantıda savaşın semerelerinden olabildiği
kadar pay almak için, Almanya'nın yanında bir an önce savaşa
katılmayı savunduğu nakledilmektedir. Almanya'nın Tannenberg
savaşlarındaki başarısının Enver Paşa'yı etkilediği ileri sürülmek­
tedir. Bu kanaat "İngiliz propagandası eşliğinde" bugünlere kadar
gelmiştir.151 Oysa Büyükelçi Altay Cengizer, Almanya'nın Marne

149 Bu bölümde yararlanılan kaynaklar için bkz. Hikmet Bayur, age, c.2, k.4,
s.647, c.3, k.1, s.194-260, Sina Alcşin, Jön Türkler ve ittihat Terakki, İmge
Kitabevi, Ankara, 1998, s.389-393, Sina Akşin, Ana Çizgileriyle Tii rkiye'nin
Yakın Tarihi 1789-1980, İmaj Yayınları, Ankara, 2000, s.85-86, Feroz Ahmad,
"Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşı'ndaki Politikalarının Çıkmazları",
Teori, sayı 141, Aralık 2001, s.43, 47; Yusuf Akçura, age, s.60, 62.
150 Cemal Paşa, Rusya'nın Türkiye'nin can düşmanı olduğunu; başlıca ve vazgeç­
mesi imkansız emelinin İstanbul'u almak olduğunu ve son hücumunu yap­
maya hazırlandığını belirtir. İngilizlerin Osmanlı gemilerine el koymaya çok
önceden karar vermiş olduklarını ve İngiltere'nin tutumunun Alman gemile­
rinin Boğazlardan geçişinde Osmanlı hükümetini haklı gösterdiğini söyler.
Bkz. Cemal Paşa, age, s.143, 150.
151 Bkz. Altay Cengizer, Adil Hafızanın Işığında Osmanlı'nın Son Savaşı, s.461.

88
hattında çakılıp kaldığı koşullarda Enver Paşa'nın Alman zaferi­
ne bel bağlamasını olası görmemektedir. Ancak Doğu Cephesinde
kazandığı başarılar sonucu Almanya'nın Rusya'yla erken bir an­
laşmaya gitmesinden kaygı duyulmuş olabileceğine dikkat çekil­
mektedir. Almanya-Rusya Anlaşması, Osmanlı çıkarlarına zarar
verirdi. En önemlisi Osmanlı Devleti, eldeki müttefiki de kaybe­
debilirdi. 1 52 Talat Paşa, toplantıda savaşın dört yıl süreceğine ih­
timal verilmediğini ve Almanya'nın kesin zaferine inanılmasa da
bütün düşüncelerin Almanya'nın yenilmeyeceği ihtimaline göre
yürütüldüğünü belirtmektedir. 153
Kaynaklar değerlendirildiğinde İttihat Terakki yönetiminin
ikircikler içinde olduğu görülüyor. Bu nedenle toplantıda savaş
durumu açıklık kazanıncaya kadar zaman kazanma tavrı benim­
sendi. Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya'yla görüşmeler yapıl­
ması kararlaştırıldı. Bulgaristan İttifak Devletleri saflarına katıl­
madan Osmanlı Devleti' nin Almanlardan yardım alması mümkün
değildi. Bu nedenle İttihatçılar önce Bulgarların savaşa girmesini
istiyorlardı. Talat ve Halil Paşalar, 15 Ağustos'ta Bulgaristan'a, ar­
kasından Romanya'ya gittiler; ama bir sonuç alınamadı.
15 Ağustos'ta Amiral Souchon, fiilen Osmanlı donanmasının ba­
şına geçti. Karadeniz'e çıkmak için baskı yaptı ve Enver Paşa da ona
destek verdi. 9 Eylül'de Amiral Souchon, resmen Osmanlı Donan­
ması Başkomutanı oldu. Souchon, 14 Eylül 1914 günü (1 Eylül 1330)
Bahriye Nezareti'ne bir yazı göndererek resmigeçit yapmak için 15
Eylül günü Karadeniz'e çıkmak istediğini bildirdi. 154 Bahriye Nazırı
Ahmet Cemal, bu talebi uygun bulmadığını yazıyla iletti. 1 55 Başko­
mutan Vekili Enver Paşa, olaya müdahale etti, 14 Eylül 1914 günlü

152 Altay Cengizer, age, s.463.


153 Bkz. Talat Paşa'nın Anılan, yay. haz. Alpay Kabacalı, İletişim Yayınlan,
İstanbul, 1994, s.29-30, 36.
154 Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi, no 1/1, kls. 87, dos. 449, fih. l'den alet.
E. Tuğg. Cemal Akbay, "Birinci Dünya Harbi'nde Türkiye'yi Harbe Sürükleyen
Karadeniz Olayı", Askeri Tarih Bülteni, sayı 25, yıl 13, Ağustos 1988, s.37.
155 E. Tuğg. Cemal Akbay, agm.

89
yazıyla, Amiral Souchon'a 17 Eylül günü talim için Karadeniz'e çık­
ma izni verdi.156
Daha sonra bu izin Meclisi Vükela (Bakanlar Kurulu) kararına
dönüştürüldü. Bu bilgiyi Başkomutanlık Vekaleti Harekatı Harbi­
ye Şube Müdürü Ali İhsan Sabis'in belgenin altına yazdığı nottan
öğreniyoruz. Ancak yapılan araştırmada Bakanlar Kurulu belgesi
bulunamamış.157 Bu kez Donanma Komutanı Souchon, Bahriye Ne­
zareti 'ne 27 Ekim 1914 günü talim için Karadeniz'e çıkacağını arz et­
ti.158 Bahriye Nezareti, Amirale talim için Karadeniz'e çıkabileceğini
bildirdi. 159
Filo, 26 Ekim Pazartesi günü akşamı ve gece Marmara'da atış
eğitimi yaptı, 27 Ekim günü Karadeniz'e çıktı ve 29 Ekim'de Kara­
deniz'de Rus donanmasına taarruz etti.1 60 Yavuz zırhlısı, Rus do­
nanmasının mayın gemisini batırdı, kömür gemisini zapt etti ve
bir muhribi ağır ölçüde hasara uğrattı. Üç Rus subayı ve 72 er esir
alındı. Yavuz, Sivastopol 'ü da bombardıman etti ve Koubanets
torpido çekerini (gambot) batırdı.1 6 1 Böylece Osmanlı Devleti sa­
vaşa girmiş oldu. 29 Ekim 1914 günü girdiğimiz savaştan 29 Ekim
1923 günü Cumhuriyeti ilan ederek çıktık.
Başkomutanlık Genelkurmayı Birinci Başkanı General Bron­
sart'ın 21 Ekim 1914 tarihli sefer planından anlıyoruz ki amaç
Karadeniz'deki Rus filosunu batırarak deniz üstünlüğünü sağla­
maktı.1 62 Enver Paşa, 24 Ekim 1914 günü General Moltke'ye çektiği
telgrafında aynı taktiği vurgular:

"Türk Silahlı Kuvvetleri, harp ilan etmeden Rus filosuna


taarruz ederek, Karadeniz'de deniz üstünlüğünü ele geçir-

ı56 Agm, s.28.


ı57 Agm, s.38.
ı58 Aynı yerde.
ı59 Aynı yerde.
160 Aynı yerde.
161 Donanma Komutanı Souchon'un raporu için bkz. Agm, s.39.
162 Agm, s.40.

90
me talimatını almışlardır. Zamanı Souchon'un takdirine
bırakmıştır. " 1 63

Yine Enver Paşa, aynı gün Amiral Souchon'a şu sözlü emri verdi:

"Türk filosu Karadeniz'de deniz üstünlüğünü elde etmeli­


dir. Rus filosunu arayınız ve nerede bulursanız orada harp
ilan etmeden taarruz ediniz. " 164

Bahriye Nazırı Ahmet Cemal, bütün gemi komutanlarına 24


Ekim 1914 günü bir emir yollayarak, donanma talim için Kara­
deniz'e çıktığı zaman, Amiral Souchon'un "her nevi emirlerine
harfiyen itaat edilmesini ve bu hususta katiyen tereddüt gösteril­
meyerek, emirlerin gereğinin her türlü haller ve şartlar dairesinde
yapılmasını" istedi.1 65
Enver Paşa, 29 Ekim 1914 günü, yani baskın gecesinde Amiral
Souchon'u kutladı ve harekatı keserek, Rus taarruzuna karşı kı­
yıları koruma emrini verdi. Bu emir, daha önce verilen emirlerin
devamıdır. 1 66
Bahriye Nazırı Cemal Paşa, Amiral Souchon'un yolladığı telsiz
raporunun arkasına elyazısıyla " Rusları en evvel saldırgan göster­
mek pekala olur ve yarın büyük devletlere Rusların bu harekatı­
nı protesto etmek üzere bir resmi yazı dahi gönderilmelidir" diye
yazmıştır.1 67
Cemal Paşa, 31 Ekim 1914 günü Küçükçekmece Meydanı'nda
yapılan tatbikat sonrasında, o taraftaki Rus abidesinin yakılması­
na karar verildiği zaman subaylara şöyle sesleniyordu :
163 Cari Muhlman, Almanya ve Türkiye 1913-1914, 1929, s.101'den akt. E. Tuğg.
Cemal Akbay, agm, s.43.
164 Hermann Lorey, Çanakkale'de Deniz Harbi;/Türk Sularında Deniz Hareketleri/
Boğazlar Etrafında Mücadele, çev. Mehmet Mert Çam, İlgi Kültür Sanat
Yayıncılık, İstanbul, 2018,, s.45'ten akt. E. Tuğg. Cemal Akbay, agm, s.43.
165 Genelkurmay ATASE Başkanlığı Arşivi, no 1/1, dol. 125, göz 3, dos. 824, fih.
4-l'den akt. E. Tuğg. Cemal Akbay, agm, s.41.
166 Agm, s.41.
167 Aynı yerde.

91
" Karadeniz'de donanmamız tarafından vuku bulan hare­
ketler, bazı korkakların zannettikleri gibi, sırf Alman ami­
ralinin, Hükümet-i Osmaniye'yi bir emrivaki karşısında
bulundurmak için kendiliğinden yaptığı bir teşebbüs değil­
dir. Bu hareket emri mahsus ile yaptırılmıştır. Alman gene­
ralleri, amiralleri, Hükümet-i Osmaniye'nin emrinde birer
icra vasıtasından başka bir şey değildirler. Osmanlı Hükü­
meti 'nin mukadderatını idare etmek mesuliyetini deruhte
etmiş olan insanlar kimsenin nüfuz ve tesiri altında olma­
yıp fikir ve kararlarında müstakildirler. Türkler zelilane
yaşamaktan ise milli istiklal ve haklarını silahlarıyla temin
etmek veyahut şerefle ölmek için harbe girmişlerdir. " 168

Enver Paşa'nın Osmanlı Devletini savaşa bir tertiple soktuğu


iddiaları dayanaksızdır. Feroz Ahmad, bu iddiaların "ikincil kay­
naklara dayanan hatıralar" olduğunu belirtir. Resmi belgeler, Rus
filosuna karşı Karadeniz baskınının Türk-Alman komutanlarının
ortak kararıyla planlandığını ve uygulandığını kanıtlıyor.
Osmanlı Devleti savaşa, Alman donanmasının oldubittisiyle
girmiş değildir. Karadeniz'de Rus donanmasına ve kıyılarına ta­
arruz, daha önce Türk ve Alman komutanlarının ortak kararıyla
planlanmıştır. Amaç, savaşta ilk yumruğu vurarak, Karadeniz'de
üstünlüğü ele geçirmektir. Feroz Ahmad dostumuzun belirttiği
gibi "Genç Türkler'in izlediği politika, ne maceracılıkla ne de saf­
lıkla açıklanabilir. Politikaları Doğu Sorunu konusunda 19. yüz­
yılın sonlarında edindikleri deneyimlerden ve özellikle de 1908
Devriminden sonra büyük devletlerle yaşadıkları olaylardan
kaynaklanmıştır. " 169

ı68 E. General Ali İhsan Sabis, Harp Hatıralanm, c.2, Güneş Basımevi, Ankara,
ı9sı, s.47. Tarih, eski takvimle ı8 Ekim 2oı4 diye verilmiş. Oysa o tarihte
Karadeniz harekatı yapılmamıştı. Yeni takvime göre 3ı Ekim 1914.
169 Feroz Ahmad, "Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşındaki Politikalarının
Çıkmazları", Teori, sayı 141, Aralık 2001, s.41.

92
Savaş konusunda halkın tutumu da kuşkusuz önemlidir. Bu
konuda iki görüşe rastlanıyor. Bir görüşe göre, bütün dünya Müs­
lümanları gibi, Osmanlı halkı da İngiliz düşmanı ve Alman dos­
tuydu. Sebilürreşat, Savaş yenilgisinden sonra dahi halkın sava­
şın başında Alman dostu olduğuna dikkat çeker:

" Harp başında Türkiye esnafından ayanına kadar İngiliz


düşmanıydı, Alman dostuydu... Bunu sadece İttihatçılık­
la izah etmek yanlış olur. Bütün İslam dünyasında İngiliz
düşmanlığı vardı. " 170

Diğer görüş ise halkın savaşa girmek istemediği yönündeydi.


Abdullah Cevdet bu görüşü temsil edenler arasındadır:

"Türkiye halkı bu savaşa girmek istemedi. Türkiye halkı Er­


meni kıyımı yapmadı. Türkiye halkı Suriye'nin ayan ve eş­
rafını asmadı . ... Bu cinayetleri kim yaptı? Yapanlar nerede,
ne oldu? " 171

4.4. Savaşa Girişte Zamanlama

Osmanlı Devleti'nin savaşa giriş zamanlaması, kararın veril­


diği dönemden beri tartışma konusudur. Bizzat Sadrazam Sait
Halim Paşa'nın " Biz harbe girmeliydik, ama onların ihtiyar ede ­
cekleri zamanda değil, bizim ihtiyar edeceğimiz zamanda" dediği
iddia ediliyor. Sait Halim Paşa'nın bu görüşünü " istifası üzerine
bayramın ikinci günü yalıya gelen Ali Fuat Türkgeldi'ye " söylediği
Kudret Bülbül tarafından aktarılmaktadır. 172

170 Sebilürreşad, 28 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın


Bunalım Yılı, s.155.
171 Abdullah Cevdet, Yeni lstanbul, 6 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918
Aydınlanmızın Bunalım Yılı, s.161.
172 Kudret Bülbül, Bir Devlet Adamı ve Siyasal Düşünür Olarak Sait Halim Paşa,
Kadinı Yayınlan, Ankara, 2006, s.73, dipnot 114. Karadeniz'de Rus donan­
masına taarruz 29 Ekim 1914 tarihinde, yani Kurban Bayramının arife günü
oldu. Sadrazam Sait Halim Paşa'nın, Hariciye Nezareti görevinden birinci

93
Savaşa erken girildiği görüşünde olanların gerekçelerini Yu­
suf Hikmet Bayur şöyle özetliyor: Alman politikası, daha savaşın
başlarında, hatta savaş kararıyla birlikte Osmanlı hükümetini
yönlendirmeye başlamıştı. Savaşa girme zamanını, Osmanlı Dev­
leti 'nin savunma ihtiyaçlarından çok, Almanya'nın ihtiyacı belir­
ledi. İngiltere, sömürgelerindeki Müslüman halkları düşünerek,
ilk saldırının Osmanlı Devleti'nden gelmesini yeğliyordu. Bu du­
rumda birçok tarihçi ve askere göre, Osmanlı hükümeti Boğazları
kapalı tutarak, saldırının Rusya ve İngiltere'den gelmesini bekle­
yebilirdi. Barış içinde geçen her gün, Osmanlı Devleti için kazanç­
tı. İlk saldırının karşı taraftan gelmesi, Osmanlı Devleti 'nin haklı
konumunu güçlendirecekti. Almanya ise Boğazları kapalı tutan
bir Türkiye 'ye nasıl olsa yardım etmek durumundaydı.173
Atatürk de savaşa girmekte acele edildiği kanısındadır. Ali
Fuat Cebesoy'un hatıralarında belirttiği gibi, savaş başladığı za­
man Sofya'da Ataşemiliter olan Kaymakam (Yarbay) rütbesinde­
ki Mustafa Kemal "tedrici bir seferberlik"ten yanaydı ve savaşa
mümkün olduğu kadar geç girilmesini istiyordu.174 Atatürk, 1923
yılında savaşa giriş ve zamanlaması konusunda kesin bir görüş
belirtmiyor. " Harpten büsbütün kaçınmak ( ... ) yahut harbe işti­
raki ertelemek mümkün mü idi? Bunlar da etraflıca düşünmeye
değerdir" diyor. 175 1926 yılında yayımlanan hatıralarında da bu
konuya değinmiş ve Osmanlı Devleti'nin " Karadeniz'de hala nasıl
cereyan etmiş olduğunu öğrenemediği bir hadise üzerine harbe
girdiğinden şikayetçi" olduğunu belirtmişti.176

istifası 30 Ekim ı9ı4 tarihinde. İstifa ettiği tarih Kurban Bayramının birinci
gününe rastlıyor. Bayramın ikinci günü 3ı Ekim 1914. Anlatıma göre, Ali Fuat
Türkgeldi 'nin yalıyı ziyareti istifanın hemen ertesi günü oluyor. Ancak o istifa
kabul edilmiyor. Sait Halim Paşa'nın Hariciye Nezareti'nden kabul edilen isti­
fası ise 14 Ekim 1915 tarihinde. O yıl Kurban Bayramının birinci günü 19 Ekim
1915 gününe rastlıyor. Bayramın ikinci günü 20 Ekim 1915.
173 Yusuf Hikmet Bayur, age, s.263, 265, 271 vd.
174 Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge", Kavram, Ocak 1998,
s.95.
175 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.14, s.265.
176 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.57.

94
Aslında Enver Paşa, Ekim ayı başında savaşa girmek için ilk­
baharı bekleme eğilimindeydi. Tuğa. İlker Güven de Osmanlı Dev­
leti 'nin bahara kadar bekleme şansı bulunduğunu saptıyor. Rus­
ların İstanbul'u hedef alan amfibi harekat planı, Ekim ayından
sonraki koşullarda uygulanamazdı. Yavuz ve Midilli'nin varlığı
da önemli bir engel oluşturuyordu. Zaten İngilizler Çanakkale 'yi
Mart ayında geçmeyi planlamışlardı. Rusya da eşzamanlı olarak
Karadeniz'den taarruza geçecekti. Bu durumda Osmanlı Devleti
savaşa girmeyi bahar aylarına kadar geciktirebilirdi.177
Ancak Almanya'nın ve Avusturya'nın öncelikleri farklıydı.
Almanya, Avrupa cephelerinde rahatlamak için Osmanlı Dev­
leti 'nin bir an önce savaşa girmesini istiyordu. Alman planına
göre Osmanlı donanması Ruslara baskın yapacak, sonra da Kaf­
kasya'da ve Süveyş Kanalı'nda cephe açılacaktı. Enver Paşa, en
sonunda baharı beklemekten vazgeçti ve bu planı kabul etti.
29 Ekim 1914 günü Türk Donanması Karadeniz'de Rusya'ya taar­
ruz etti. 11 Kasım 1914 günü İtilaf Devletlerine resmen savaş ilan
edildi.
Savaşa giriş tarihini, yalnızca Almanya'nın dayatmalarına bağ­
lamak doğru olmaz. Osmanlı Devleti'nin de mecburiyetleri vardı.
Almanya'nın ihtiyaçları yanında, Karadeniz'de savaş üstünlüğü­
nü ele geçirmek, Alman silah yardımının bir an önce gelmesi, ma­
liyenin acil para ihtiyacı gibi etkenler de zamanlamayı belirledi.
İttihat Terakki yönetimi ve Başkomutanlık, savaşa katılmanın
kaçınılmaz olduğunu saptamışlardı. Bu durumda Almanların da
önerilerine uygun olarak ilk vuruşu yapıp Karadeniz'de üstünlük
sağlama seçeneği benimsendi.
Büyükelçi Altay Cengizer'in savaşa girişin doğru zamanda ol­
duğu yolundaki görüşü ve usavurmaları da aydınlatıcıdır ve ye­
rindedir. Değerli Büyükelçi, Osmanlı Devletinin savaşa giriş za-

177 E. Tuğa. İlker Güven'in 2 Temmuz 2015 günü Vatan Partisi İstanbul İl
Merkezi'nde "Birinci Dünya Savaşı ve Türk Devrimi" konulu toplantıda yaptı­
ğı değerlendirme.

95
manlamasını haklı olarak Karadeniz'de "hakimiyet tesis etmek"
açısından ele almaktadır. Şöyle özetleyebiliriz: 1914 Ekim ayında
Çarlık, Karadeniz filosunu modernleştirme ve güçlendirme prog­
ramını henüz tamamlayamamıştı, dretnot sınıfı zırhlıları filoya
katılmamıştı. Osmanlı ise Almanlardan henüz aldığı Yavuz ve Mi­
dilli zırhlılarını Karadeniz filosuna katmıştı. Karadeniz'e hakimi­
yet , Rusya'nın ikmal yollarını kesmek anlamına geliyordu. Rusya,
Kafkas cephesiyle demiryolu bağlantılarını tamamlayamadığı için
denizyoluna bağımlıydı. Aynı sorun, Osmanlı Devleti için de ge­
çerliydi. Kafkas Cephesiyle bağlantısını Karadeniz'den Hopa lima­
nı üzerinden kurmak zorundaydı. Çarlığın silahlandırdığı Ermeni
çetelerinin karayolları üzerindeki yıkıcı faaliyeti dikkate alınırsa,
Karadeniz 'in önemi daha da artıyordu. Karadeniz'de üstünlük,
hem Boğazların ve İstanbul 'un savunması hem de Kafkas Cephe­
siyle ulaşım açısından yaşamsal değer taşıyordu. 178
İngiliz sömürgelerindeki Müslüman kamuoyunu kazanmak mı
daha önemliydi yoksa Karadeniz'de silah üstünlüğünü sağlamak
mı; bu sorunun yanıtı apaçık ortadadır.
İngiliz sömürgelerindeki Müslüman halklar katında haklı ol­
mak için, Rusya'nın veya İngilizlerin saldırısını beklemek hangi
sonuçları doğururdu. Bu seçeneğin yaşanmış olması gerekmiyor.
Osmanlı Devleti, Karadeniz'de ilk vuruşu yapmasaydı Çanakkale
Savaşı sırasında Rusya'nın denizden çıkartma harekatıyla karşıla­
şacaktı. O durumda İstanbul'u koruyan kuvvetlerin Çanakkale sa­
vunmasında mevzilendirilmesi mümkün olmayacak, büyük ola­
sılıkla Çanakkale ve İstanbul, İtilaf Devletlerinin eline geçecekti.
Savaş, o koşullarda daha 1915 yılında bitecekti ve Rus Çarlığı da
ayakta kalacaktı. Bu gerçekler ışığında bakılınca, savaşa giriş za-

178 Altay Cengizer, age, s.482 vd. 29 Ekim 1914 Karadeniz baskınını "Kandırılma
mı, önleyici darbe mi" sorusuna yanıt bağlamında inceleyen Gün Kut da ön­
leyici harekat görüşünü savunmaktadır. Bkz. "Bir Dış Politika Kararı Olarak
29 Ekim 1914 Karadeniz Baskını: Kandırılma mı, Önleyici Darbe mi", A. Haluk
Ülman'a Annağan, Der Yayınlan, İstanbul, 2012, s.43-60.

96
manının Kurtuluş Savaşımızı zafere götüren ve dahası dünya tari­
hini etkileyen önemde olduğu saptanabilir.
Başta Enver Paşa olmak üzere İttihat Terakki Hükümeti, Kara­
deniz'de ilk vuruşu yaparak, istiklal Savaşımızın başarısına giden
yolu açmanın ötesinde Sovyet Devriminin koşullarını yaratarak
dünya tarihini de etkilemiştir.
Evet, savaş devrime yol açmıştır. Türk ve Sovyet Devrimlerinin
zaferine zemin hazırlayan karar ise Osmanlı Devleti' nin 29 Ekim
1914 günü Rus donanmasına ve Rus kıyılarına taarruz hareketiyle
elde ettiği kazanımlardır.
29 Ekim 1914 tarihinde açılan savaş, 29 Ekim 1923 tarihinde
Cumhuriyetin ilanına giden devrim yolunun başıdır.

4.5. Türk Bayrağıyla Toprağa Verilen Alman Mareşali


Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Batı Acısı kitabındaki iki dize, Türk­
ler ile Almanlar arasındaki ilişkiyi çok güzel anlatır:

"Biz Almanları severiz


Almanlar makineleri sever"

Bizim insan sevgimize karşılık veren Almanlar da vardır. İşte


o Almanlardan Goltz Paşa, 19 Nisan 1916 günü Türk Ordusunda
İngiliz emperyalistlerine karşı savaşırken Irak Cephesinde lekeli­
hummadan canını vermişti. Artık bizim şehidimizdir.
Goltz Paşa'nın 73 yaşında cephede hayatını kaybetmesinden
10 gün sonra 29 Nisan 1916 tarihinde, Türk Ordusu, Kut-ül Amma­
re'de İngiliz Generali Townsend komutasındaki 20 bin İngiliz ve
Hint askerini esir aldı.
Irak Cephesindeki Ordumuzun Komutanı Enver Paşa'nın am­
cası Halil Paşa (General Halil Kut) , Goltz Paşa'nın Türk askeri için
ne ifade ettiğini şöyle dile getirmişti :

" Feldmareşal kendi askerlik hayatının yarısını bizim or­


dumuzun tekamülü hususuna hasretmiştir. Kıtalarımız

97
tarafından onun idaresi altında elde edilen şanlı muzaffe ­
riyetler kendi mesaisinin semeresini görmesi nasip olduğu
bir anda kendi öz vatanı gibi sevdiği bu memlekette habis
bir hastalık onu elimizden aldı. Cephede onun mukaddes
ruhunu şad edecek zaferler tesit edildiği sırada Mareşal ha­
yata gözlerini kapadı. " 179

Kut-ül Ammare zaferinin


kazanıldığı akşam, Türkler ve
Araplardan oluşan uzun bir kafi­
le, ellerinde meşalelerle Bağdat
sokaklarında yürüyerek Goltz
Paşa'nın toprağa verildiği Dic­
le'deki yüksek burca çıktı. Yü­
rüyenlerin başında Türk Merkez
Komutanı bulunmaktaydı. Ko­
mutan, zaferin kazanılmasında
büyük hizmetleri geçen Goltz
Paşa'ya zafer müjdesini götürü­
yordu, 1 80
Goltz Paşa, 1843 yılında doğ­
muştu. 1866'da Avusturya Sava­
şına, 1870' te Fransa Savaşına katıldı. 1877 yılında, demokrasinin
gereği olan "zorunlu askerliği" savundu. 1883 yılında Das Volk
in Waffen (Silahlı Halk) adlı kitabı yayımlandı. Başarıyı ordunun
halkla birliğinde ve halkın seferber edilmesinde görüyordu.
1883 yılı baharında Alman askeri heyetiyle ülkemize geldi ve
Gen. Kaehler'in ölümünden sonra heyetin başkanı oldu. 1896 yı­
lına kadar 13 yıl askeri okullarımızda görev yaptı. Binlerce Türk
subayının çağdaş askeri anlayışlarla yetişmesine emek verdi.

179 Goltz Paşanın Hatırası ve Hal Tercümesi, çev. E. Gen. Pertev Demirhan, KKK
İstanbul Askeri Basımevi, 1953, s.35.
180 Aynı kitap, s.36.

98
General Pertev Demirhan'ın yazdığına göre, Goltz Paşa "bütün
kalbiyle" ordumuzun gelişmesi için çalıştı ve "milletimizi kendi
milleti kadar candan sevmişti" .
Goltz Paşa " Dünyanın e n mert milleti ve e n iyi askeri Türkler­
dir" diyordu.ısı Türkçeyi "mükemmel surette okuyup yazacak" dü­
zeyde öğrendi. ısı Kendisini Türk askerine çok sevdirmişti. O kadar
ki kurmay yüzbaşılığından beri Goltz Paşa'yla görev yapan Gen.
Demirhan "1904' te babamın vefatından sonra o adeta benim ba­
bam olmuştu" diye yazıyor ve Alman generalinin " Hıristiyanlıktan
çok Müslümanlığa eğilimli" olduğunu belirtiyor.ıs3 İlginçtir Goltz
Paşa 1880'li yıllarda Türkiye'nin yönetim merkezinin Ankara'ya
taşınması gerektiğini öne sürüyor. ıs4
Goltz Paşa, 1896 yılında Almanya'ya döndü ve Birinci Cihan
Savaşı başladığı zaman 71 yaşında savaşa katıldı ve yanağından
kurşunla yaralandı.
Goltz Paşa savaş sırasında Belçika'da askeri valiyken, sivil
halka yapılan sert muameleden rahatsız olarak başka görev iste­
di ve o sırada İstanbul'daki Alman Büyükelçi Wangenheim'ın da
önerisiyle 1915 yılı başında 72 yaşında tekrar Türkiye'ye gönde­
rildi. Çanakkale Boğaz Savaşı öncesinde incelemelerde bulundu.
Olası Rus taarruzuna karşı İstanbul 'u savunmakla görevli Birinci
Ordu Komutanlığına getirildi. İngilizler Basra'da karaya çıkın­
ca, Irak'taki 6. Ordu Komutanlığına atandı. 16 Kasım 1915 günü
İstanbul'dan cepheye hareket etti. 2.500 km uzaktaki menzile,
tren, otomobil ve hayvan sırtında ulaştı. Aralık başında Bağdat'a
ve oradan cepheye vardı. 1916 Ocak ayında savaşın yoğun olduğu
koşullarda otomobili bozulunca hayvan sırtında yağmur ve seller
altında Kut-ül Ammare'ye yetişti ve İngiliz imdat kolunu durduran
harekata kumanda etti. 31 Martta kendine özel ulaşım sağlanma-

181 Age, s.6.


182 Age, s.17.
183 Age, s.5 ve 42.
184 Age,, s.18.

99
sını istemeyerek, hasta ve yaralıların bulunduğu vapurla Bağdat'a
döndü. Bulaşıcı lekelihumma hastalığına tutuldu ve 19 gün içinde
hayatını kaybetti. 185
Goltz'un naaşı, 21 Nisan 1916 günü demir tabut içine yerleşti­
rildi ve Bağdat'ın Dicle'ye bakan tarihi kale burçlarının en tepe­
sinde toprağa verildi. 1 8 6
Daha sonra Goltz'un naaşı eşinin arzusuyla Bağdat'tan istan­
bul 'a getirildi. Tabutun üzerine Goltz'un vasiyeti gereği Türk bay-

Goltz Paşa'nın 21 Nisan 1916'da Bağdat'ta Dicle kıyısındaki


eski burçta yapılan cenaze töreni

ı85 "Makineleri değil, Türkleri seven" fedakar Alman Komutanı Goltz Paşa'yı
27 Mayıs Devriminin önderlerinden, Milli Birlik Komitesi Üyesi, Vatan Partisi
Genel Başkan Yardımcısı E. Kur. Alb. Suphi Karaman Ağabeyimiz sayesinde
tanıdım. Partimiz kitaplığına armağan ettiği kitabı 12 Eylül 2004 günü oku­
muş ve duygulanmıştım.
ı86 Go/ç Paşa'nın Hatıratı/lstanbulda (1914-1915); Irak ve İranda (1915-1916), çev.
Salih Mayakuşu, Askeri Matbaa, İstanbul, ı932, s. 67. O sırada bölgede arke­
olojik kazılar yapan Alman Profesör Friedrich Paul Theodor Sarre, karısına
yazdığı bir mektupta, töreni "Dün öğleden sonra, Mareşali mezarına götür­
dük. Bu, şanlı ve muazzam bir törendi. " diye anlatıyor.

1 00
24 Haziran 191 6 'da İstanbul'a getirilen Goltz Paşa 'nın Ta rabya'da yapılan cenaze
töreninde. Mareşalin tabutunun üzerinde Alman bayrağı değil, vasiyeti gereği
Türk bayrağı vardı

rağı örtüldü. Mareşal Goltz, 24 Haziran 1916 günü Tarabya'da Al­


man Elçiliği'nin deniz manzaralı bahçesinde görkemli bir törenle
toprağa verildi. Törende Enver Paşa da vardı. 187
İki yüzyıldır emperyalizme karşı savaşan bir milletiz.
Bizimle aynı cephelerde savaşarak bizden olan Goltz Paşa'yı
unutmadık ve şehit düşmesinin 100. yılında 19 Nisan 2016 günü
Aydınlık'ta yayınladığımız yazıyla andık. Yadırgayanlar oldu; da­
hası öfkelenenler de. "Alman emperyalizminin mareşalini anmak
da ne oluyor?" diyenler gördük.

187 Age, s.48. Goltz Paşa' nın mezarı, Moltke Abidesi ve Alman Elçisi
Wangenheim'ın mezarıyla aynı yerdedir. Goltz Paşa konusunda bizi bilgi­
lendiren ve fotoğrafları yollayan Taylan Sorgun ağabeyimize ve Liman Von
Sanders'in Anılan kitabının ilgili sayfasını yollayan Dağcılık Federasyonu
Antalya Eski İ l Temsilcisi Kemal Güneş'e teşekkürler.

101
Goltz Paşa, bizim vatan savaşımızda görev yaptı ve kendisini
Türk askeri gibi görüyordu. " Dünyanın en mert milletinin ve aske­
rinin Türkler olduğunu" belirtmişti. Tabutunun Alman bayrağına
değil, Türk bayrağına sarılmasını istemişti.
Goltz Paşa'yı Türk bayrağıyla buluşturan nedir?
Türk mertliğinin gücü!
Mareşal Goltz'a vefa ve sadakat, aynı zamanda Türk mertliği­
nin vefasıdır ve özgüvenimizin ifadesidir.
Milletimizin büyük tarihsel birikiminin farkındayız ve o biri­
kimin dünya ölçeğindeki izlerini bilincimize çıkartıyoruz. Olay
budur.

102
5

HÜKÜMETİN SAVAŞTAKİ STRATEJİK VE


TAKTİK HATALARI

5.1. Birbirine Kanşbnlan Sorular

"Savaşta tarafsız kalınabilir miydi" sorusu ile "savaşta hangi


strateji ve siyasetler izlenmeliydi" sorusu birbirine karıştırılmıştır.
Savaştan kaçınılabileceği görüşünde olanlar, bu iddialarını
hükümetin Alman güdümüne girmesiyle veya strateji ve taktik
hatalarıyla kanıtlamaya çalışıyorlar. Oysa İttihat Terakki hüküme­
tinin savaşta izlediği yanlış siyasetler, özellikle Almanya'yla bağ­
ları, savaşta tarafsız kalmanın mümkün olduğu iddiasını kanıtla­
maz. Yine, Osmanlı Devleti ' nin savaştan yenilgiyle çıkmış olması
da savaşta tarafsız kalınabilirdi görüşünü ispatlamaz.
Yukarda tartışıldığı ve saptandığı gibi, savaş dışında kalmak,
Osmanlı Devleti' nin elinde değildi. Böyle bir seçenek yoktu. Os­
manlı Devleti, paylaşmanın konusu olduğu için, kaçınılmaz ola­
rak, başta Rus Çarlığı olmak üzere İtilaf Devletlerinin saldırısına
uğrayacaktı. Osmanlı hükümetinin tarafsızlığını ilan etmesi, bu
saldırıyı önleyemezdi. Dolayısıyla sorun, bir bakıma savaşta ilk

103
önce kimin vuracağı ve ne zaman vuracağı sorunuydu. Savaşın
arifesinde işbaşında bulunan hükümet, öncelikle bu şartlara göre
strateji ve siyaset belirlemek zorundaydı. Daha önemlisi, hükü­
met savaşta olabildiği kadar Almanya'nın kendi çıkarlarına göre
belirlediği strateji ve taktiklere bağlanmayabilirdi. Olabildiği ka­
dar diyoruz ; çünkü ittifaklar da karşılıklı çıkarlar temelinde olu­
şuyor ve yürüyor.
İttihat Terakki hükümetinin savaşta yaptığı hatalar iki grupta
toplanabilir. Hataların bir kısmı stratejiktir; doğrudan doğruya
savaşta ulaşılmak istenen hedeflerle ilgilidir. Bir kısım hatalar ise
taktik (siyasal) düzlemdedir. Bunlar, savaşta izlenen siyasetlere
ilişkin yanlışlardır.
Hataları, program ve strateji düzleminden taktik düzleme uza­
nan bir sırayla ele alacağız.

s.ı. Program ve Stratejideki Temel Hata

İmparatorluklar çağının sonuna gelinmişti. Kapitalizmin dev­


rimci çağında, başka deyişle emperyalizm öncesi aşamasında,
1789-1871 döneminde Batıda milli devletler kurulmuştu. 20. yüz­
yıla girildiği zaman, Avrupa'da üç imparatorluk kalmıştı : Rusya
Çarlığı, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı Devleti. Bu imparator­
lukların dağılması ve yerlerine milli devletlerin kurulması kaçı­
nılmazdı. Bu süreci Mustafa Kemal, genç bir subayken görmüştü.
Daha 1905 yılı sonlarında, Suriye'de Vatan ve Hürriyet Cemiyeti 'ni
kurarken ve Beyrut'ta arkadaş çevresiyle yaptığı toplantılarda,
hedefi doğru saptadı. "Dava, yıkılmak üzere bulunan bir impara­
torluktan, önce bir Türk Devleti çıkarmaktır" diyordu. Selanik'e
gittikten sonra da 1907 yılında, Osmanlı Devleti' nin yıkıntıların­
dan milli bir devletin doğacağını, arkadaşlarına açıklamıştı. Os­
manlı Devleti ' nin tasfiyesi, büyük devletlere bırakılmamalıydı.
Bunun yerine Türk çoğunluğun yaş�dığı topraklarda kendimiz
milli bir devlet kurmalıydık. O zaman milli sınırların savunulması
mümkün olacaktı.

1 04
Atatürk, bu stratejik saptamadan hareketle "biliyorum" diyordu
ve devam ediyordu:

" İleriyi görmek istemeyenler, İmparatorluktan toprak fe­


dakarlığı yapılmasını hoş karşılamayacaklar, hatta bizi iha­
netle suçlayanlar olacaktır. Biz buna rağmen, görüşlerimi­
zin Meşrutiyet sonrası için bir program haline getirilmesini
sağlamalı ve onu gerek Merkezi Umumide [İttihat Terakki
Cemiyeti'nin Genel Merkez Yönetimi] gerekse arkadaşlar
arasında şiddetle savunmalıyız. " 1 88

Atatürk, milli devlet projesini 1908 Devrimi'nden sonra geliş­


tirdi. 1913 yılında Sofya'dan, arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) Bey'e
yolladığı mektuplar, bu açıdan tarihsel önemdedir. Şu satırlar,
Birinci Dünya Savaşının eşiğinde yazılmıştır:

"Memleketin kaybedilmek üzere olan küçük parçasını feda


etmeyeceğim diye en büyük parçasını hesapsızlık ve bilgi­
sizlik yüzünden feda eden idarecilerimiz bir de mevki ve
şöhret peşindeki hırsızlar yüzünden ne hale geldiğimiz
açıktır. ( ... ) Yüzyıllardan beri Hıristiyan tebaasından çek­
tiklerimiz henüz bitmeden, birbirine zıt olan Panislamizm
ve Panturanizm hayalleri icat edilerek bunlarla, zaten güç
olan durumumuz büsbütün karıştırılmaktadır. Milliyet­
çilik dünya yüzünde o kadar gelişti ki, emin olabilirsiniz
bir millet çoğunluğuna dayanmayan devletlerin dağılması
kaçınılmaz görülüyor. ( ... ) Gelecekte hiçbir duygusallığa
aldanmadan kesin kararımız, Türk çoğunluğun çizdiği hu­
dut hem dış siyasetimizin hem de savunmamızın temel taşı
olmalıdır. " 189
188 Ali Fuat Cebesoy, SınıfArkadaşım Atatürk, s.108, 114 vd. Atatürk'ün 1905 yılın­
dan bu yana savunduğu milli devlet projesi konusunda bkz. Doğu Perinçek,
Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası, Geliştirilmiş 5. basım,
Kaynak Yayınlan, İstanbul, Eylül 2020, s.79 vd.
189 Atatürk'ten akt. Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge" (yay.
haz. Gürbüz D. Tüfekçi), Kavram , Ocak 1998, s.95. Aynı belge için ayrıca bkz.

105
Görüldüğü gibi, 20. yüzyılın başında ülkemizde iki program
çarpışıyordu: Birisi Osmanlı Devleti'ni meşrutiyetle yenileyerek
anayasalı bir sultanlık olarak devam ettirme programıydı. Diğeri
de Mustafa Kemal 'in milli devlet programıydı. Devlet biçimi, cum­
huriyetti.
Her iki programı savunanlar da zamanın devrimci örgütü olan
İttihat Terakki Cemiyeti içinde bulunuyorlardı. Bu beraberlikleri
aslında Dünya Savaşı yenilgisinden sonra da devam etti. Kurtu­
luş Savaşının öncü örgütlenmesi olan Müdafaai Hukuk Cemiyeti,
esas olarak İttihatçılardan oluşuyordu. Talat Paşa da Mustafa Ke­
mal Paşa'yla birlikteydi. Birbirlerine yazdıkları mektuplar, Kurtu­
luş Savaşını başarıya ulaştırmak için izlenecek siyasetler ve yapı­
lacak işler üzerinde yoğunlaşıyordu.
Mustafa Kemal'in programı, Osmanlı Devleti'ni sürdürme prog­
ramının iflasından sonra tarihin gündemine geldi. Meşrutiyetin
yetersiz kaldığı yerde, Mustafa Kemal 'in cumhuriyete yönelen çiz­
gisi yükselişe geçti. Bu aşamada da Talat Paşa' nın Mustafa Kemal
Paşa'yla birlikte olduğu görülüyor. En önemlisi, Talat Paşa, Musta­
fa Kemal Paşa'nın önderliğini benimsemişti. Yazdığı mektuplarda
bunu açıkça dile getirmektedir. Samimi tutumu da budur.
Talat Paşa, Berlin'de Bolşevik Partisi önderlerinden Radek'le
yaptığı görüşmede, Türkiye'nin ancak "geniş halk kitlelerinin
desteğiyle" kölelikten kurtulabileceğini vurguluyordu. "Müslü­
man Doğuyu" köle haline getiren emperyalizme karşı savaşmak­
tan başka çare yoktu. Talat Paşa, emperyalizme karşı Doğunun
ve Türkiye'nin kurtuluş mücadelesinin başarısının Sovyetler
Birliği 'yle ittifaktan geçtiğini de ifade ediyordu. Mustafa Kemal
Paşa'yla önemli sayılabilecek hiçbir ayrılıkları bulunmadığını
vurguluyordu. Talat Paşa, Ermenilere karşı uygulamaların aslın­
da arzu edilen bir yaptırım olmadığını, bir mecburiyet olduğunu

Ali Fuat Cebesoy, Bilinmeyen Hatıralar, yay. haz. Osman Selim Kocahanoğlu,
ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001.

1 06
belirtiyordu. İtilaf Devletleri, Ermenileri Osmanlı Devleti'ne karşı
ateşe sürdüğü için tehcir gibi uygulamalara başvurulmuştu. Karl
Radek, Talat Paşa'nın zekasından ve iradesinden çok etkilendiği­
ni ifade ediyor. Talat Paşa'nın siyasal öngörü yeteneği ve başarıya
yönelik politikaları onu tanıyan herkeste bir hayranlık yaratmış­
tır.190
Karl Radek, anılarında Talat Paşa ve Enver Paşa'yla yaptığı
görüşmeyi anlatırken, onların Türkiye 'yi savunma planları üze­
rinde yoğunlaştıklarını belirtir ve İtilaf Devletlerine karşı Sovyet
Rusya'yla ittifak çabası içinde olduklarına dikkat çeker. Mustafa
Kemal Paşa'yla bu konuda da anlayış birliği içindedirler.
Eğer Berlin'de şehit edilmeseydi, Talat Paşa'yı Anadolu'da Kur­
tuluş Savaşı cephesinde görecektik.
Mustafa Kemal Paşa ile Talat Paşa'nın anlaştığı temel program,
vatan savunmasıydı. Asında İttihat Terakki'nin yolu milli devlet
yoluydu. Bu açıdan Atatürk, İttihat Terakki 'nin tarihsel rotasını
temsil etmiştir. İttihatçılar, en sonunda Mustafa Kemal Paşa'nın
daha tutarlı ve daha devrimci çizgisinde birleşmiş oldular. Bu bir­
leşme, Birinci Dünya Savaşı tecrübesinden geçerek gerçekleşti. O
tecrübe yaşanmadan önce, denebilir ki İttihat Terakki içinde iki
ayrı program, iki ayrı strateji vardı. Ancak vatanın bağımsızlığı ve
hürriyet davasında birlik tartışılmazdı. Dahası Cumhuriyet ülkü­
sünün Yeni Osmanlılar ve İttihat Terakki içinde filizlendiği de bir
gerçektir. Talat ve Enver Paşa'ların önderliğinde başlayan Kurtu­
luş Savaşımız, Mustafa Kemal Paşa önderliğinde zafere ulaştı.
Birinci Dünya Savaşında İttihat Terakki liderleri ile Mustafa
Kemal Paşa arasındaki fark, savaşa girmenin zorunluluğu konu­
sunda değildir. Çünkü savaştan kaçınabilmek diye bir seçenek
yoktu. Talat ve Enver Paşa'lar da, Mustafa Kemal Paşa da İtilaf
Devletlerinin Osmanlı Devleti'ni paylaşma girişimine karşı koyma

190 Sadık Can Perinçek, "Sovyet Devrimci Radek Talat Paşa'yı Anlatıyor" ,
Aydınlık, 5 Şubat 2015.

107
konusunda birlikteydiler. Mustafa Kemal, bu direnişi, en sonunda
Türklerin çoğunlukta olduğu toprakları kurtarma stratejisiyle yü­
rütmekten yanaydı. Bu nedenle Dünya Savaşının arifesinde hedef
belirlenmeden genel seferberlik ilanını eleştirmişti.191 Enver Paşa
ise Osmanlı İmparatorluğu'nu genişleterek sürdürme umuduna
kapılmıştı. Ya da Almanya'nın bu yöndeki kışkırtmalarına uygun
davranmayı, bir çare olarak görüyordu.

5.3. Almanya Etkisi

Almanya'nın Dünya Savaşı öncesinde Doğuya açılma, hatta


Doğuyu zorlama (Drang nach üsten) ihtiyacı herkes tarafından
saptanmıştır. Alman iktisatçılarından Rohrbach'ın '�lman Ana­
dolu'su" ve '�lman Mezopotamya'sı" söylemi bu açıdan anlamlıy­
dı. Almanya'nın bunu başarması için İngiltere ve Fransa'yı yen­
mesi gerekiyordu.192
Türk devrimcileri içindeki iki farklı tutum, kendisini Alman­
ya'ya karşı tavırda da gösteriyordu. Milli Devlet programını savu­
nan Atatürk, Almanya'nın Türkiye'yi denetim altına almak iste­
diğini saptayabiliyordu. Almanya'nın bu amacını Talat Paşa da
görüyordu. Bunu hatıralarını okuyunca anlıyoruz.193 Enver Paşa
ise bu tehdidi görmezden gelmek durumundaydı. O da dönemin
Devrimci Milliyetçilerindendi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun
sonunun geldiğini görememişti. Yaşanan yıkım sürecinden bir
milli devletle çıkma gibi bir programa ve stratejiye sahip olduğu­
nu bilmiyoruz. Hatta kaybedilen toprakların bir kısmını geri ka­
zanma gibi umutları bile vardı.

ı91 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.1, s.207; c.3, s.57.


192 Paul Rohrbach, Der Krieg und die deutsche Politik, Verlag "Das Grössere
Deutschland", Dresden, 1914'ten akt. Rosa Luxemburg, "Osmanlı Devleti ve
Alman Emperyalizmi" , Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı 2, Aralık 1968, s.14ı.
193 Talat Paşa, Hahralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Mayıs 2009.

1 08
Çok büyük derstir; bu umuda kapılanlar, savaş kazanılsa bile,
Almanya'ya bağımlılık sorunuyla karşı karşıya geleceklerdi. Bu
tehlikeyi, Talat Paşa ve başka ittihatçılar da saptamışlardı.
İttihat ve Terakki yönetiminin Osmanlı Devleti' ni ve ordusunu
Alman denetimine sokması görüldüğü gibi, program ve stratejiye
ilişkindir; biraz da koşulların getirdiği çaresizliktir. Almanya'yla
ittifak zorunluluğu, Almanya denetimine girme zorunluluğuna
dönüştü. Almanya'yla ittifak, Alman dayatmalarını kabul etmekle
sonuçlandı.
Almanya'nın önceliği, Türkiye 'yi İngiltere, Fransa ve Rusya'ya
kaptırmamaktı. "Alman Anadolu'su"nun ve "Alman Mezopotam­
ya'sı"nın gerçekleşmesi için, Almanya'nın öncelikle İtilaf Devlet­
lerinin önünü kesmesi gerekiyordu.
Mustafa Kemal Paşa gibi devrimcilerin önceliği ise İtilaf Dev­
letlerinden gelen tehdidi göğüslemekti. Bu durumda Almanya'yla
ittifak kaçınılmazdı. Ancak bu ittifak, onların denetimine girmeyi
gerektirmezdi. Almanya, zamanın koşullarında, Türkiye için, düş­
manlarını dengeleyecek bir müttefik olarak değerlendirilmeliydi.
Almanya'yla ittifak, gerçekçi tercihti ve milli devlet programının
ufukları içinde uygulanabilirdi.
Mustafa Kemal Paşa, savaşın başından itibaren "ordunun ka­
yıtsız şartsız, bütün sırlarıyla, Alman askeri heyetine ( ... ) teslim
edilmesi" ne karşı mücadele etti. 194
Atatürk'ün Almanya dayatmalarına karşı durulmayışına iliş­
kin eleştirileri, acı tecrübelerden sonra daha da sertleşti. Bu ko­
nuda, 7. Ordu Kumandanıyken Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Ke­
mal imzasıyla, Suriye-Filistin-Irak Cephesinden, 20 Eylül 1917
tarihinde Harbiye Nazırı Enver ve Dahiliye Nazırı Talat Paşalara
yolladığı rapor, bugün bütün okullarda ders olarak okutulması
gereken önemdedir.195

ı94 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.19.


ı95 Rapor, Genelkunnay ATASE Başkanlığı Arşivi, kls. 33, dos. ı2-ı6/A, fih. ı9-38'de
bulunmaktadır. Tam metni için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.120 vd.

109
Raporun vurgusu ve çözümü bir cümleyle şöyle özetlenebilir:
" Büyük müttefik Almanya" , ülkemizi sömürge yapma emeline sa­
hiptir. Tek çare, bağımsızlık siyaseti izlemektir.
Suriye-Filistin-Irak Cephesi'nde 7. Ordu Kumandanı görevini
yapan Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı ordularının Alman Mareşali
Falkenhein'ın komutası altında olmasından fevkalade rahatsız­
dır. Alman Mareşali 'yle anlaşmazlık, en sonunda Mustafa Ke­
mal 'in istifasına kadar varacaktır.
Mustafa Kemal Paşa, işte bu koşullarda Başkumandan Vekili
Enver Paşa'ya anılan raporu yollar. Bir örneğini de zamanın Sad­
razamı ve aynı zamanda Dahiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Talat Pa­
şa'ya gönderir.
Rapor, Mustafa Kemal'in stratejik bakış açısını ve geleceğe dö­
nük programını içerir. Raporda askeri durumun ötesinde, Birinci
Dünya Savaşının gelip dayandığı yer belirlenmekte ve çözüm öne­
rilmektedir. Kısacası bir komutan değerlendirmesinin ötesinde, ül­
kenin yönetimine ilişkin kapsamlı bir program ve siyaset açıklan­
mıştır.
Mustafa Kemal Paşa, savaş devam ettiği takdirde "her taraftan
çürüyen saltanat binasının birdenbire ve hep birden çökmesi ih­
timalini " cesaretle saptar. Savaş açısından gelinen yeri, şu çarpıcı
cümleyle belirler: ''Almanlar, özellikle stratejik iradeyi 'geliniz bizi
mağlup ediniz' esasına bağlamışlardır. "
Bu koşullarda Mustafa Kemal Paşa, savaşı genel savunma çiz­
gisinde sürdürmek gerektiğini vurgular. Kaybedilen toprakları

Atatürk'ün Yaveri Cevat Abbas Gürer, Atatürk'ün ölümünden sonra yayımladı­


ğı hatıralarında, raporun yazılmasına Mustafa Kemal Paşa'nın karar verdiğini
belirttikten sonra ''Ancak raporun tanzimi vazifesini de ateşin kalem sahibi
İsmet Bey'e (Sayın Cumhurreisimiz) bıraktı" diye yazıyor. Bkz. Atatürk'ün
Yaveri Cevat Abbas Gürer, Cepheden Meclise Büyük ônder ile 24 Yıl, der.
Turgut Gürer, 5. basım, Gürer Yayınları, İstanbul, Şubat 2007, s.56. Mustafa
Kemal Paşa'nın Talat ve Enver Paşa'ya yolladığı raporun tahlili için bkz. Doğu
Perinçek, "Mustafa Kemal'in Enver Paşa'ya Raporunu Anlayacak Hükümet
Nerede?" , Aydınlık, 2 Mayıs 1999. Yine bkz. Doğu Perinçek, 28 Şubat ve Ordu,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2000, s.227 vd.

1 10
geri almak değil, durumu korumak esas alınmalıdır. Bunun için
hükümet sorunundan başlanarak, kapsamlı siyasi, iktisadi ve
sosyal programlara ihtiyaç vardır.
Mustafa Kemal Paşa, raporunun son bölümlerini bütünüy­
le Almanya'nın Osmanlı ülkesi üzerindeki emellerine ayırmıştır.
Almanya, Osmanlı Devleti'nin vatanı savunma amacından farklı,
kendi çıkarlarına göre bir politika izlemektedir.
Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı Devleti 'nin bir "batağa saplandı­
ğını" olanca çıplaklığıyla belirler. Bu bataklıkta, Osmanlı Devleti,
Almanya'ya mecbur ve muhtaç hale getirilmiştir. Mustafa Kemal 'e
göre "Almanlar bu zaruretten ve harbin uzamasından istifade ede­
rek, bizi müstemleke [sömürge] şekline sokmak ve memleketimi­
zin bütün kaynaklarını kendi ellerine almak siyaseti" ni gütmek­
tedirler. Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa'ya, Almanya'nın izlediği
sömürgeleştirme siyasetinin karşısında olduğunu belirtir. "Büyük
müttefike bağımlılık" yüzünden " kuvvetlerimizi ihtiraslı harekat­
larla israf edeceğimize, ülkeyi savunmak için sınırlarımız içinde
akıllıca kullanma" siyasetini savunur.196
Kafkasya ve Kanal harekatları, Balkanlar'da izlenen siyaset,
Alman stratejisine hizmet etmektedir. Felakete gidişten kurtulma­
nın birinci şartı, Alman denetimi dışına çıkarak milli çıkarların
gerektirdiği siyasal çizgiye girmektir.
Mustafa Kemal Paşa, Enver ve Talat Paşalara, Alman yanlısı
siyasetin Almanya katında bile itibar getirmediğini örtük biçimde
ifade ederek, şu önemli ihtiyacı hatırlatır:

"Ve devlet ricalinin bu hususta hiç olmazsa Bulgarlar kadar


bağımsız ve kıskanç olmalarını lüzumlu görürüm. Ayrı ve
bağımsız olma sebeplerinde kıskanç olduğumuz Alman­
larca gereği gibi anlaşıldığı gün, onların bizi Bulgarlardan
daha itibarlı göreceklerine sizi temin ederim. " 197

196 "General Harbord'a Verilen Muhtıra 24 Eylül 1919" , Atatürk'ün Bütün Eserleri,
c.4, s.112.
197 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.124.

111
Mustafa Kemal Paşa, devamla, Almanların her isteğine boyun
eğmekle, ödenen bedelin ağırlaştığına işaret eder:

" Durmadan fedakarlıkta bulunmak, herhangi bir müttefike


ve özellikle Almanlara merhamet ve ihsan telkin etmeyip,
belki verdiklerimizden yüz kat fazlasına onları hırslandırır
ve teşvik eder. Bugün, Falkenhayn ( ... ) Alman çıkarını en
fazla düşüneceğini söyleyecek kadar cesaretlidir. Halep'te,
Fırat'ta ve Suriye'de Alman siyaseti ve Alman çıkarı ne de­
mek olduğunu ve özellikle bu sözü sarf eden bir Alman
Konsolosu olmayıp yüz binlerce Türk kanı için karar ver­
mek mevkiinde bulunan bir kumandan olursa, işin tama­
men vatan çıkarlarımıza karşı cereyan edeceğini anlama­
mak mümkün değildir. " 198

Almanya'ya Alman çıkarları için Mehmetçiğin kanını dökme


yetkisi verilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Almanya'ya bağımlı siyasetin faturasını
somut örneklerle anlatır. Irak harekatının amacı, Arabistan'ı Al­
man idaresi altına almaktı. Yine aynı emeller uğruna Sina cephe­
sinde savunma değil, taarruz harekatı yapılmıştı. Mustafa Kemal,
bu gidişle birkaç ay içinde varılacak yeri belirtir:

"Fakat bu halde, hükümet ve memleket takviyesi şartı şöyle


dursun, memleket bütünüyle bizim elimizden çıkarak bir
Alman sömürgesi haline girmiş olacaktır. Ve General Fal­
kenhayn, bu maksat için, bizim borcumuz olan altınları
ve Anadolu'dan getirdiğimiz son Türk kanlarını kullanmış
olacaktır. " 199

Mustafa Kemal Paşa'nın Enver Paşa'ya yolladığı raporun son


bölümü bugün için de derin dersler içeriyor. Aynen aktarıyoruz:

198 Age, s.124.


199 Aynı yerde.

112
" İçinde bulunduğumuz bataklıktan Almanlarla beraber
kurtulmak zaruri ise de, Almanların bu zaruretten ve har­
bin uzamasından istifade ederek bizi sömürge şekline sok­
mak ve memleketimizin bütün kaynaklarını kendi ellerine
almak siyasetinin karşısındayım. ( ... ) durmadan fedakar­
lıkta bulunmak, herhangi bir müttefike ve özellikle Alman­
lara merhamet ve ihsan telkin etmeyip, belki verdikleri­
mizden yüz kat fazlasına onları hırslandırır ve teşvik eder.
( ... ) Falkenhayn, geldiği günden beri aşiretlerin reislerine
Alman teğmenleri göndererek doğrudan doğruya temas
kurmaktadır ve 'Araplar, Türklere düşmandır, biz Almanlar
tarafsız olduğumuzdan onları kazanabiliriz' sözünü bizzat
bana, bir Ordu Kumandanı'na sarf etmiştir. Irak harekatı­
nın uygulanamaz olduğunu kendisi daha ilk günden beri
anlamıştır. Irak hareketini, memlekete yerleşmesi için vesi­
le olarak gördü. Hakikatte, ideali, bütün Arabistan'ı Alman
idaresine almaktı. Nitekim planın ikinci safhasına başla­
mıştır. Irak hedefi tabiatıyla değişince Sina Cephesi'nde bir
taarruzu söz konusu etti. İki ay sonra taarruz veya müdafaa
mı lazım olduğunun şimdiden kestirilemeyeceği, herkes
gibi, onun gözünde de açıktır. Fakat bugünkü taarruz sözü,
bütün Suriye, yani Arabistan'ın idaresi altına girmesi için
bir cazibe vesilesinden başka bir şey değildir. İki ay sonra
ahval, taarruza elverişsiz olup, bütün kuvvetlerle Filistin'in
müdafaası mümkün olursa, General Falkenhayn'ın dün­
yaya ve memleketimize karşı en büyük başarıyı kazanmış
şekilde ortaya çıkacağına şüphe yoktur. Fakat bu halde,
hükümet ve memleket takviyesi şartı şöyle dursun, memle­
ket tümüyle bizim elimizden çıkarak bir Alman sömürgesi
haline girmiş olacaktır. ( ... )

Kısacası, gerek mülki hükümetler ve gerek ahali içinde ya­


pılacak işlerin sıradan bir memleket meselesi değil, en bi-

113
rinci bir memleket müdafaası meselesi olduğu bu devirde,
memleketin hiçbir köşesinin herhangi bir yabancı nüfuz ve
idaresi altına verilmesi, saltanat hayatını kesinlikle bozar
ve ortadan kaldırır.

İşte benim görüşlerim bundan ibarettir.

Bulunduğunuz mevki sebebiyle bunları anlatmakla vicda­


nım üzerindeki bir yükü kaldırmış olduğuma inanıyorum.

20 Eylül 1333 (20 Eylül 1917)


7. Ordu Kumandanı
Mustafa Kemal " 200

Yalnız Mustafa Kemal Paşa değil, zamanın birçok yurtsever


aydın ve subayı da Alman emperyalizminin Osmanlı Devleti ' ni
sömürgeleştirme amacının farkındaydı.
İnönü, müttefikten gelen tehdidi, hatıralarında "Almanlar Tür­
kiye 'ye gitmek üzere gelmemişlerdi" diyerek saptar. Bizzat Alman
generali Bronsart , savaşın başında "büyük karargah" ta birlikte
çalıştığı İsmet Bey'e, amaçlarının Türkiye olduğunu ağzından ka­
çırmıştır. Almanların hesapları vardır. Bilhassa Suriye ve Arabis­
tan'da hususi bir politika gütmüşlerdir. 20 1
Bu değerlendirmelerin yapıldığı tarihlerde gidişat, Alman sö­
mürgesi olmak yönünde değil, İtilaf Devletlerinin işgali altında
parçalanmak yönündedir.

5.4. "Müttefike" Bağımlılıktan Kaynaklanan Yayılma Siyaseti


Osmanlı Devleti'nin savaşta izlediği strateji ve politikaları,
önemli ölçüde Almanya belirlemişti. Böyle olunca, hükümet, va­
tan savunması ile Almanların savaş stratejisi arasında kaldı. Bu
iki strateji birbiriyle çatıştığı zaman, birçok kez Alman siyaseti
ağır bastı.

200 Aynı yerde.


201 İsmet İnönü, Hatıralar, c.1, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2006, s.154, 159.

1 14
Mustafa Kemal Paşa, savaşın başlangıç döneminde, Alman
stratejisinin değil, vatan savunmasının gerektirdiği askeri strate­
j iyi şöyle özetlemişti:

"Osmanlı orduları kuvvetli ve kudretli kaldığı ve Panisla­


mist ve Panturanist maksatları ile cephelerin genişliğine
ve derinliğine dağılmayıp Türk çoğunluğunun bulunduğu
hudutları koruyarak, mevzilerde düşmanlarına karşı şid­
detli bir mukavemet gösterdiği takdirde, İngiltere ve Rusya
devamlı surette Doğuya kuvvet ayırıp göndereceklerdir. Bu
sayede müttefiklerin Avrupa cepheleri üzerindeki tazyiki
azalacaktır. " 202

Mustafa Kemal Paşa, aynı stratejiyi savaşın sonlarına doğ­


ru Irak cephesinden yolladığı 20 Eylül 1917 tarihli raporunda da
savundu ve Osmanlı ordularının savaşı, genel bir savunma çiz­
gisinde sürdürmesi gerektiğini vurguladı. Kaybedilen toprakları
geri almak değil, durumu korumak esas alınmalıydı. Bu savunma
siyaseti "memleketimiz dışında bir tek Osmanlı neferi kalmasına
tahammül edemez"di. 20 3
Oysa uygulamalar, durumun korunmasına yönelik değildi, yer
yer kaybedilen toprakları geri alma çizgisi izleniyordu.
- Kafkasya harekatları ve İran'ı istila macerası,
- Kanal harekatıyla Mısır ve Libya' nın fethi girişimi,
- Balkanlar'da Makedonya, Dobruca ve Galiçya'ya asker gön-
derilmesi,
- Mısır, Sudan, Trablusgarp, İran ve Hindistan'da İslam halk­
larını ihtilal ateşiyle ayaklandırma girişimleri.
Bütün bunlar, Türkiye'nin vatan savunması stratejisinden kay­
naklanan uygulamalar değildi. Bu harekatlarda, Alman strateji­
sinin gerekleri yerine getirilmişti. Daha savaşın başında, Kafkas
202 Atatürk'ten akt. Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge",
Kavram, Ocak ı998, s.97.
203 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.120 vd.

115
Cephesi'nde taarruza geçilmesine Mustafa Kemal karşıydı. Bu
harekat "kuvvetlerimizi dağıtmaktan başka bir işe yaramaz"dı. 204
Yine Atatürk, hatıralarında "Kanal harekatı aleyhindeki
isyanı"ndan söz ediyor. 205
Irak harekatı da Mustafa Kemal 'in raporunda belirttiği gibi,
milli bir hedefin eseri değildi ; amaç, Arabistan'ı Alman idaresi
altına almaktı.
Aynı emeller uğruna, Sina Cephesinde savunma değil, taarruz
harekatı yapılmıştı.
Doğan Avcıoğlu'na göre "pekala ölçülü bir savunma içinde ka­
lınabilirdi. Oysa Enver Paşa'nın temsil ettiği ( ... ) Türk milliyetçiliği
çılgınca bir ölçüsüzlükle, her cephede İngiltere ve Rusya'ya karşı
saldırıya geçmişti. " 206
Sina Akşin de İttihat Terakki yöneticilerinin Birinci Dünya Sa­
vaşı bilançolarını çıkarırken "çılgınlık" ve "maceracılık" yargısına
varıyor:

"Belki Osmanlı Devleti tarafsız kalamazdı, belki mutlaka 1.


Cihan Savaşı'na girmek zorundaydı, ama İttihat Terakkili
yöneticiler bu işleri yaparken pek de soğukkanlı muhakeme
yapan insanlar gibi davranmamışlardır. Anlayabildiğim ka­
darıyla Kanal Seferi ve Sarıkamış Muharebesi bir çılgınlık­
tı. Gücü her bakımdan çok sınırlı olan Osmanlı Devleti 'nin
kendi cepheleri dışındaki Galiçya, Romanya, Makedonya
cephelerine de asker yollaması çok kötü bir hesapsızlıktı.
Hadi, bunları da Almanya'dan tam (iktisadi) bağımsızlığı
zorla satın almanın bedelleri kabul edelim. (Savaş boyunca
Almanya'yla böyle bir mücadeleye girildi) Enver'in Filistin,
Irak cephelerinde koca orduları ihmal edip çökertirken, Tu­
ran imparatorluğu hayalleriyle Kafkas ordularını semirtip

204 Ali Fuat Cebesoy, agm, s.95.


205 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.24.
206 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.59.

116
besleyip Hazar kıyılarına sürmesi, tevil dahi götürmeyecek
bir maceracılıktı. " 207

Mustafa Kemal Paşa, Birinci Dünya Savaşını bir vatan savun­


ması olarak gördüğü için, bilançosunu da daha sonraki aşama­
ya bıraktığı artılardan ve eksilerden çıkarmıştır. Örneğin General
Harbord'a verdiği muhtırada, Birinci Dünya Savaşında izlenen
strateji ve taktiği bu açıdan ele alır. Atatürk, 24 Eylül 1919 tarihini
taşıyan bu muhtırada, Birinci Dünya Savaşında iki ayrı strateji ve
taktiğin çarpıştığını bir kez daha saptamıştır.
Uygulanan yanlış strateji "kuvvetlerimizi haris emeller uğrun­
da" harcamıştır.
Uygulanmayan doğru strateji ise kuvvetlerimizi "halihazırdaki
sınırlar dahilinde topraklarımızı müdafaa etmek üzere" akıllıca
kullanmayı öngörüyordu.
Mustafa Kemal Paşa, General Harbord'a belirttiği gibi, doğru
stratejiyi uygulasak bile yenilgiyi kaçınılmaz görüyordu; ama işte
şu fark önemlidir:

" Durumumuz, ( ... ) şimdiki vaziyetten farklı olacaktı. " 208

s.s. İttihat Terakld'nin Vatanseverliği ve Devrimciliği

Öncelikle İttihat Terakki düşmanlığının kaynağım ıyı sap­


tamak gerekir. Düşmanlığın başım çekenler, İngiliz işbirlikçisi
Hürriyet ve İtilafçılar, Abdülhamit yandaşları, Hürriyet Devrimi
düşmanları ve her türden gericidir. Bu arada Birinci Dünya Sava­
şının vatan savunması olduğunu anlamayan bazı ilericilerimiz de
İttihat Terakki eleştirilerinden yola çıkıp İttihat Terakki düşman­
lığına varmışlardır.

207 Sina Akşin, "Çağdaş Anlamıyla Demokratik Olan İlk Türk Devleti" , Yaba, sayı
30, Eylül-Ekim 1983, s.121.
208 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.4, s.112.

117
Kurtuluş Savaşımızın birinci aşaması olan Birinci Dünya Sava­
şındaki yenilgi, İttihatçı düşmanlarına elverişli zemin sağlamıştır.
Birkaç örnekle açıklayalım:
İngiliz Muhipler Cemiyeti yöneticisi ve İngiliz ajanı Sait Mol­
la'ya göre " İhtilalci ve İttihatçı fikirler taşıyanların sayısı 500'ü
geçmez. ( ... ) Mütarekeden beri bu 500 kişinin cezasız kalmış ol­
maları... İttihatçılıklarını gizleyerek Anadolu'nun İngilizlerden
yana olan duygularını yok etmeye kalkışmalarına imkan vermişti.
( ... ) Yapılacak şey bu 500 kişiyi cezalandırıp yok etmektir. " 209
Hürriyet ve İtilaf hükümetinin Dahiliye Vekili ve gazeteci
Ali Kemal, İttihatçı düşmanlığını şöyle dile getiriyor:

" Hakikaten izansız bir halkız. İşte dağa kaçmış bir yüzbaşı,
şımarık bir hürriyet kahramanı sıfatıyla başımıza bela kesi­
lir, mahut külhanbeylerinin yardımıyla orduyu yavaş yavaş
ele alır.

Napolyonluk, Cihangirlik davasına kalkışır. Ama bir yiğit­


lik gösteremedi, ciddi bir tehlikenin ilk adımında en korkak
mahluk gibi kaçtı.

"İnkılabın dimağı, ordunun ruhu, Suriye 'nin fatihi, hakikat


mücahidi ... daha neler neler ... hep birden birer yankesici,
birer cani gibi usulca savuştular. Biz senelerden beri Allah'ı
unuttuk, padişahı unuttuk; mukaddes, muhterem ne varsa
hep unuttuk, amir diye bu heriflere tapındık. 11210

İngiliz Muhipler Cemiyeti yandaşı ve Kurtuluş Savaşımıza


karşı yazılarıyla bilinen, savaş sonunda 150'likler arasında yurt­
dışına çıkartılan gazeteci Refii Cevat (Ulunay) her yerde İttihatçı
hayaleti görenlerdendir:

209 Akt. Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004, s.116.
210 Ali Kemal, Sabah, 5.11.1918'den akt. Orhan Koloğlu, 1918 Aydınlanmızın
Bunalım Yılı, s.100.

1 18
"İttihatçı çete her yerdedir. Muhtar seçimlerinde bile İtti­
hatçı parmağı vardır. " 2 1 1

Hürriyet ve İtilaf Fırkası mensubu, istiklal Savaşı karşıtı yazı­


ları nedeniyle 150'likler arasında yurtdışına çıkartılan Refik Halit ,
İttihatçı düşmanlığını şu ağır sözlerle ortaya koyar:

"Siz nazır değildiniz, derebeyliği yaptınız. Siz valilik yap­


madınız. Asibaşılık ettiniz, efelere taş çıkarttınız, zorbalara
parmak ısırttınız, Çakıcı'ya rahmet okuttunuz. Kabakçı'yı
gölgede bıraktınız. Sizin sadrazamlıkla, seraskerlikle,
nazırlıkla gözleriniz doymamıştı. A padişah heveslileri,
Şam'da, Halep'te az daha namınıza hutbe okutup isminize
sikke kestirecektiniz. " 212

Ahmet Haşim, Cemal Paşa'nın kişiliğinde İttihatçıları Neron'a


benzetir:

"Eskiyi unutmuş gibisiniz... Katliamlardan bahsediliyor.


Paşa, sizi Neron'un eğlencesini seyir için Suriye'ye da­
vet etmişti. O sırada Suriye mahkemeleri idamlara karar
veriyordu. "213

Velid Ebüzziya, İttihatçı önderlerin yurtdışına çıkışlarını şu


ağır sözlerle eleştiriyordu:

"İsterdik ki ikbal, tantana devrinde nasıl savunucu iseler...


felaket ve nedamet zamanlarında yine beraber olsunlar,
mertlik göstersinler. " 214

İttihat ve Terakki düşmanlığı, Birinci Dünya Savaşı sonrasında


azgınlaşmıştı. Bu düşmanlık, Kurtuluş Savaşımızı hedef alıyordu.

211 Refi Cevat, Alemdar, 2 Ocak 1919'dan akt. Orhan Koloğlu, age, s.147.
212 Refik Halit Karay'dan akt. Orhan Koloğlu, age, s.102.
213 Ahmet Haşim, İstikbal, 7 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.96.
214 Velid Ebuziyya, Tasvir-i Efkar, 5 Kasım 1918'den akt. Orhan Koloğlu, age, s.96.

119
İttihatçı düşmanlığı, 2002 sonrasında yeniden kabardı. Emper­
yalist işbirlikçileri ve gericiler, Kemalist Devrimi İttihat Terakki
üzerinden ve 1930'ların devrimci uygulamalarını suçlayarak göz­
den düşürme kampanyaları yürüttüler. Ama bir hakikat nedense
hep göz ardı edildi: Birinci Dünya Savaşında Türk ordusunun ba­
şarısı, olağanüstüdür. Ordu, birbirine binlerce kilometre uzakta
bulunan dört ayrı cephede dört yıl direnmiş, büyük emperyalist
devletlere karşı koymuş ve tam anlamıyla destan yazmıştır. Bunu
yalnız Türk askerinin kahramanlığıyla açıklamak eksik olur. İtti­
hat Terakki yönetiminin Devrimci-Milliyetçilikle yarattığı devrim­
ci hava ve fedakarlık ruhu, Türk Ordusunun subay kadrosunun
gençleştirilmesi, kapitülasyonların kaldırılması ve milli iktisat
politikası, bu başarıda etkilidir.
Savaşta Alman stratejisinin etkileri kuşkusuz tartışılabilir. An­
cak İttihat Terakki yönetimine, özellikle Enver Paşa'ya, "Alman
yanlısı" , ''Alman taşeronu" gibi yaftalar asılması, gerçeği yansıt­
maz. İttihat Terakki devrimcilerinin vatanseverlikleri tartışılmaz.
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşındaki direnişinin en önemli
nedeni, İttihat Terakki'nin 23 Ocak 1913 günü Babıali baskınıyla
iktidarı tam olarak ele geçirmesidir. İttihat Terakki, Dünya Sava­
şı öncesinde ordunun komuta kademesini gençleştirdi, Osmanlı
halkını devrimci milliyetçilikle birleştirdi ve ayağa kaldırdı, Ke­
malist Devrimin yolunu açtı.
Talat, Enver ve Cemal Paşalar, emperyalizme karşı, Türki­
ye'nin bağımsızlığı, bütünlüğü ve Hürriyet Devriminin devamı
için savaştılar. Atatürk, Mütareke döneminde İstanbul'da İngiliz
emperyalizminin adamı Rahip Frew'ya şunları söylediğini anlatır:

" Evet, İttihat Terakki 'nin temsilcisi değilim. Fakat müsa­


adenizle söyleyeyim ki, ittihat ve Terakki vatanperver bir
cemiyet idi. Başlangıcından çok zaman sonrasına kadar
ben de bu cemiyetin içinde bulundum. Cemiyet hiçbir va­
kit sizin bu aşağılamalarınıza hak verdirecek bir mahiyet

120
almamıştır. Çok kusurları ve yanlışları olabilir. Ama vatan­
perverliği münakaşaların üstündedir. " 2 1 5

İstiklal Savaşımızın başbakanlarından Rauf Orbay'ın Enver


Paşa ve İttihat Terakki değerlendirmesi de hakikatin sesidir:

" Enver fevkaliide dürüst, efendi, namusu bir adamdı. Hele


her şeyin üstündeki vatanseverliğine toz kondurmak im­
kanı yoktur. Onun hakkındaki tek ittiham (suçlama) da,
memleketi umumi harbe sokmasıdır. Bence bu itham da
varit (geçerli) değildir. Zira biz umumi harbe girmemiş ol­
saydık, o zaman İngilizlerin müttefiki olan Ruslar, Türki­
ye'ye girerlerdi. "216

Kemalist Devrim önderliğinin İttihat Terakki yöneticileri hak­


kındaki görüşünü, Mahmut Esat Bozkurt, İnkılap Tarihi derslerin­
de şöyle özetlemiştir:

" İttihat Terakki 'yi ellerinde tutan şeflerin son derece va­
tansever, milletsever ve idealist kimseler olduğuna şüphe
yoktur. " 217

Bu değerlendirme tarihsel gerçeklere oturur. İttihat Terakki,


Türkiye 'nin devrim tarihinde ve hatta dünya devrim tarihinde
önemli yeri olan bir partidir. Kadroları, belli bir düşün ve eylem
birikimine sahiplerdi ve kendilerini vatana ve millete adamış, fe­
dakar devrimcilerdi. 1908 Hürriyet Devrimi, 1905 Rus, 1907 İran
ve 1911 Çin Devrimleriyle birlikte 20. yüzyılın başında Doğuya
kayan devrim dalgasının önemli ataklarından biriydi. Genç Türk
adı, dünya siyaset edebiyatına yerleşti. Birinci Dünya Savaşındaki
vatan savunması ise Çanakkale'den Doğu ve Güney Cephelerine

2ı5 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.83.


2ı6 Rauf Orbay, Siyasi Hatıralar, 3. basım, Örgün Yayınevi, Aralık 2009, s.45 vd.
2ı7 Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk ihtilali, yeniden gözden geçirilmiş 7. basım,
Kaynak Yayınlan, İstanbul, Ocak 2014, s.299.

121
kadar, her cephede destansı değerdedir ve Sovyet Devriminin ko­
şullarını yaratmıştır.
Her siyasal kuvveti, seçenekleriyle ve rakibi olan güçlerle kar­
şılaştırmalı olarak değerlendirmek gerekir. İttihat ve Terakki'nin
savaş yıllarındaki biricik rakibi İngiliz işbirlikçisi Hürriyet ve İti­
laf'tı. İttihatçıları Soldan eleştiren Mustafa Kemal gibi devrimci­
ler vardı; ancak onlar da İttihat Terakki'nin içindeydiler ve o dö­
nemde henüz iktidar seçeneği değillerdi. Dahası İttihat Terakki
devrimciliği olmasa, Mustafa Kemal de olmazdı, Cumhuriyet de
olmazdı.
Büyükelçi Altay Cengizer'in İttihat Terakki liderleriyle ilgili
değerlendirmesine katılıyoruz: "Jön Türk liderliği, Osmanlı İm­
paratorluğu'nun bu ortamda başında dolaşan felakete tek başına
karşı koyamayacağını, geri dönülmez bir bozgun ortaya çıkmadan
takdir edebilmiş, tarihin akışının son derece hızlandığı bir esnada
öne çıkan objektif koşulların öne sürdüğü gereklerin vakit geçiril­
meden yerine getirilmesi icap ettiğini zamanlıca kavramış ve bu
yolda cesaretini toplayabilmişti. " 2 1 8
Tarih, belki teşekkür etmesini bilmiyor; ama süreçleri açıklı­
yor: Milli Mücadele, Birinci Dünya Savaşının kaldığı yerden de­
vam etmiştir. Cumhuriyet, Nevzat Kösoğlu'nun da belirttiği üzere,
İttihatçıların ellerinde doğdu:

"Onlar Türk tarihinin belki de en ağır ve zor bir çeyrek yüz­


yılının sorumluluğunu omuzlayıp hayatlarını, avuçlarında­
ki bir kor yığını gibi taşıyarak yaşadılar. ( . . . ) Koca Devleti
Aliyye onların kollarında can verdi. Ama Cumhuriyet on­
ların kollarında doğdu. Ülkücü idiler, her zaman uğrunda
can verecekleri bir iddiaları oldu ; coşkun yaşadılar ve ge­
rektiğinde gözlerini kırpmadan ölmesini bildiler. Yüzbin­
lerce şehit veren başka hangi nesil yaşamıştır? " 2 19

218 Altay Cengizer, age, s.405.


219 Nevzat Kösoğlu, Şehit Enver Paşa, s.17.

122
Atatürk de bir İttihatçı olduğuna göre Cumhuriyet Devrimine
onlar önderlik etti demek yanlış olmaz.
İttihat Terakki yönetimi, dünyadan bakıldığı zaman, milli­
devrimci özellikleri öne çıkarılarak değerlendirilmiştir. Örneğin
Komünist Enternasyonal yayınlarında, İttihatçı önderlerin "Avru­
pa emperyalizmine karşı direnmeye ve Türkiye'nin bağımsızlığını
kurtarmaya çalıştıkları" saptanır. 220
Bu değerlendirme tarihsel gerçeklere oturur. İttihat Terakki,
Türkiye ve dünya devrim tarihinde önemli yeri olan bir partidir.
Kadroları, belli bir düşün birikimine sahiplerdi ve kendilerini
adamış, fedakar devrimcilerdi. İttihatçıların önderlik ettiği 1908
Hürriyet Devrimimiz, 1905 Rus, 1907 İran ve 1911 Çin Devrimleriy­
le birlikte 20. yüzyılın başında Doğuya kayan devrim dalgasının
önemli ataklarından biriydi. Genç Türk adı, dünya siyaset edebi­
yatına yerleşti. Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması ise
Çanakkale'den Doğu ve Güney Cephelerine kadar, her cephede
destansı değerdedir ve Sovyet Devrimi'nin koşullarını yaratmıştır.
Unutulmaması gerekir ki Milli Mücadele, Birinci Dünya Sava­
şının kaldığı yerden devam etmiştir.
Enver Paşa'nın, savaştan sonraki son macerasında İngilizlerin
yanına düşmesi ise ayrı bir konudur.

220 Kari Radek, "Cemal Paşa'nın Öldürülmesi" , başlıklı yazısı için bkz. Doğu
Perinçek, Komintern Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş 3. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Nisan 2020, s.82.

123
6

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINA BÖLGESEL YANIT:


ATATÜRK'ÜN SURİYE VE IRAK'LA
KONFEDERASYON GİRİŞİMİ

"Halep'teki Arap Milli Teşkilatı


Riyaseti'ne:

Mektuplarınızda Suriye, Irak ve


Türkiye'nin bağımsızlıklarını
kurtaracak bir 'Konfederasyon'
teşkil eylemek veyahut gelecekte
kararlaştınlacak tarzda bir ir­
tibat tesis eylemek maksadıyla
birlikte hareket edilmesi bildi­
rilmiş ve biz de bu tekliflerinizi
kabul ederek, tafsilatlı talimat
göndermiştik.

A nadolu ve Rumeli Heyeti Temsi­


liyesi namına
Mustafa Kema1•rııı

221 "Halep'te Arap Milli Teşkilat Riyaseti'ne 24 Ocak 1920" , Atatürk'ün Bütün
Eserleri, c.6, s.217.

125
6.1. Emperyalist Bölücülüğe Bölgesel Yanıt

Yukarıdaki bölümde incelendiği gibi Türkiye'nin Birinci Dün­


ya Savaşına yanıtı, milli devrim oldu. Türkiye, savaştan devrimle
çıktı.
Ancak bir de bölgesel yanıt vardı. Mustafa Kemal Paşa, Kurtu­
luş Savaşı yıllarında, güney komşularımız Suriye ve Irak'ta Fran­
sız ve İngiliz emperyalizmine karşı silahlı mücadeleyi teşvik etti,
hatta örgütledi ve bu ülkelerle konfederasyon veya federasyon
kurmak için girişimlerde bulundu. Atatürk, Cumhuriyet dönemin­
de de bölgesel dayanışma ve işbirliği çabalarını sürdürdü.
Atatürk'ün bu çabası, günümüzde daha büyük değer kazan­
mış bulunuyor. 21. yüzyılda Türkiye'nin bağımsız yaşaması, Batı
Asya'da işbirliğini zorunlu kılmaktadır. Milli devletler, emperya­
lizme karşı bölgesel birlikler oluşturarak ayakta kalıyor ve gelişi­
yorlar. Bugün bölgesel birlikler, milli devletlerin direnme mevzile­
ri olarak tarihi bir işlev görüyorlar.

6.2. Mustafa Kemal'in 1905 Sonundaki Milli Devlet Projesi

Mustafa Kemal, daha Harbiye sıralarındayken, Osmanlı Dev­


leti 'nin dağılacağını ve Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda
bir milli devlet kuracaklarını görmüştü. Ona göre, imparatorluğu
kurtarmak hayaliyle daha büyük kayıplara yol açmak yerine, milli
sınırlara çekilerek yeni bir Türk devleti kurmak, biricik çözümdü.
Sınıf arkadaşı Ali Fuat (Cebesoy) , Mustafa Kemal 'in, 1906 yılında
topçu stajını yapmak üzere Şam'a gitmeden önce Beyrut'ta ar­
kadaş çevresi içinde yaptığı toplantılarda milli devlet tasarımını
açıkladığını belirtir:

"Dava, yıkılmak üzere bulunan bir imparatorluktan, önce


bir Türk devleti çıkarmaktır. " 222

222 Ali Fuat Cebesoy, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
Ankara, 1981, s.108, 114 vd.

126
O sırada Mustafa Kemal, büyük devletlerin planlarını şöyle
özetliyordu :

"Türkler ve Araplar, ayrı ayrı devletlerin sömürgeleri haline


getirilecek, Türk' ten başka olan unsurlar, düşman devletle­
rin tarafını tutacaklar. Şu halde devlet gövdesinin çökme­
siyle hasıl olacak enkazın altında ezilip perişan olmak mı,
yoksa çoğunluğu Türk olan milli bir sınıra çekilerek burası­
nı mı savunmak daha doğru ve hayırlı olacak? Ben, selame­
ti ikinci fikrin uygulanmasında görüyorum. " 223

Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal 'in bu sözlerinden çıkan an­


lamı şöyle açıyor:

"Osmanlı İmparatorluğu'nun tasfiyesi işi, Türk'ün aley­


hinde olarak düşmanlarımıza bırakılmamalıdır. Bir ih­
tilal sonunda işbaşına geleceği anlaşılan Meşrutiyetçile ­
rin kuracağı idare, cesur bir kararla tasfiye işini kendisi
yapmalıdır. " 224

Ali Fuat Cebesoy, Mustafa Kemal ' in milli devlet tasarımının sı­
nırlarını bile belirlediğini somut bilgilerle anlatır:

" Rumeli'de Doğu ve Batı Trakya bizde kalacak. Edirne'nin


kuzey hudutları Bulgaristan aleyhine düzeltilecek. Arna­
vutluk, Avusturya-Macaristan, Sırbistan, Bulgaristan ve
Yunanistan Osmanlı başkanlığında istanbul'da toplanacak
bir konferansta milliyet çoğunluğu prensibine dayanılarak,
Osmanlı Rumeli kıtasının Doğu ve Batı Trakya'dan başka
kısımları yukarda adları geçen devletlere bırakılacaktı.
Arnavutluk bağımsız olacak, Bosna-Hersek Sırbistan ile
Avusturya-Macaristan arasında adilane bir suretle taksim

223 Age, s.108, 114 vd.


224 Age, s.108, 114 vd.

127
edilecekti. Anadolu sahillerine yakın adalar yeni Türkiye
devletinde kalacak, diğerleri Yunanistan'a verilecekti. Gü­
ney hudutlarımız, Hatay, Halep ve Musul vilayetlerini içi­
ne alacak, diğerleri Araplara terk edilecekti. Anadolu'nun
doğu ve doğu kuzeyinde bir değişiklik olmayacaktı. Yeni
Türkiye içinde kalacak olan Rum, Bulgar ve Sırp azınlıkları
dışarıda kalan Türklerle mübadele edilecekti.

"Mustafa Kemal 'Biliyorum' , diyordu. 'İleriyi görmek iste­


meyenler, İmparatorluktan toprak fedakarlığı yapılmasını
hoş karşılamayacaklar, hatta bizi ihanetle suçlayanlar ola­
caktır. Biz buna rağmen, görüşlerimizin Meşrutiyet sonrası
için bir program haline getirilmesini sağlamalı ve onu ge ­
rek Merkezi Umumide [İttihat Terakki Cemiyeti'nin Genel
Merkez Yönetimi] gerekse arkadaşlar arasında şiddetle
savunmalıyız. 1 1 1 225

Mustafa Kemal, sürecin nereye gittiğini açık olarak görüyordu.


Meşrutiyet döneminde ve sonrasında da milli devlet programını
cesaretle savundu. Yalnız Ali Fuat Cebesoy'un tanıklığı değil, Ata­
türk'ün kendisi de yıllar sonra o kararlılığı dile getirmiştir. 1937
yılında Ankara'nın konuğu olan Suriye Başvekili Cemil Mardam' a
söylediklerine kulak verelim:

"Bütün kabahat Osmanlı İmparatorluğundadır. Balkan


Harbi sonunda Gelibolu'da idim. Ben Talat Paşa'ya teklif
ettim. 'Suriye'ye, lrak'a bağımsızlık veriniz' dedim. Talat
Paşa, 'bunu başkasına söyleme, seni asarlar' dedi. Fakat
yapılacak şey bu idi. Eğer yapılsa idi bugün Türkiye, Suriye
ve Irak, ki zaten kardeştirler, bugün daha samimi kardeş
olacaklardı, bağımsız Suriye, Irak ve Türkiye. " 226

225 Age, s.108, 114 vd.


226 Bilal N. Şimşir, ''Atatürk'ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüşmeleri/Yedi
Belge (1930-1937) " , Belleten, c.45, sayı 177, Ocak 1981, s.206; Atatürk'ün Bütün
Eserleri, c.30, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 2015, s.122.

128
Cemal Kutay, benzer bir olayın 1907 veya 1908 yılında Selanik'te
yaşandığını ileri sürmüştür. Mustafa Kemal o sırada İttihat Terak­
ki 'nin Merkezi Umumisi'ndedir ve milli devlet amacım cesaretle
savunmaktadır. Kendisine "bunları her yerde söyleme, sonra seni
asarlar" diye uyarılar yapılır. Ancak Kutay, kaynak göstermiyor.

6.3. Arap Meselesini Araplarla Anlaşarak Çözmek

Mustafa Kemal'in milli devlet projesini, 1908 Hürriyet Devri­


minden sonra ideolojik temellerine oturtarak geliştirdiğini, yine
Ali Fuat Cebesoy'un anlattıklarından öğreniyoruz. Cebesoy, 1913
yılında Sofya'da askeri ataşe olan sınıf arkadaşından aldığı yazıyı
şöyle aktarıyor:

"Milliyetçilik dünya yüzünde o kadar gelişti ki, emin ola­


bilirsiniz bir millet çoğunluğuna dayanmayan devletlerin
dağılması kaçimlmaz görülüyor. ( ... ) Büyük bir Arabistan
davası çıkmıştır ki, bununla İngiltere, Fransa; Arap çoğun­
luğu olan yerlerimizi bizden ayırıp kendilerine sömürge
yapacaklardır. İçimizde bir de Arap milliyetçiliği alıp yü­
rümüştür. Bunlardan kültür ve din birliğine inanmayanlar
vardır ki, bunların menfaat bakımından büyük devletlerin
aleti olacaklarından şüphe edilemez. Buna karşılık çoğun­
luğu temiz bir Milliyetçilik davası içindedir. Bunlarla görü­
şüp Arap meselesine bir çözüm noktası bulunabilir.

Gelecekte hiçbir duygusallığa aldanmadan kesin kararı­


mız, Türk çoğunluğun çizdiği hudut hem dış siyasetimizin
hem de savunmamızın temel taşı olmalıdır. " 227

227 Ali Fuat Cebesoy, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge", Kavram, Ocak ı998,
s.95.

129
6.4. Milliyetler Prensibi ve Arapların Kendi Kaderlerini
Tayin Haklan

Hayat, devrimci zabit Mustafa Kemal'i haklı çıkardı. Birinci


Dünya Savaşı sonunda, Türklerin çoğunluk olduğu topraklar bile
işgal altına düştü. Bu koşullarda artık Türkiye 'nin önünde, biri­
cik seçenek olarak Mustafa Kemal Paşa'nın milli devlet programı
kalmıştı.
Kurtuluş Savaşı önderliği, Türk milletinin bağımsız yaşaması
için savaşırken, Arapların da kendi geleceklerini özgürce belir­
leme haklarını savunuyordu. Erzurum ve Sivas Kongresi Nizam­
name ve Kararnamelerinde belirtilen ve daha sonra Meclisi Me­
busan'ın 28 Ocak 1920 tarihli toplantısında kabul edilen Misakı
Milli, ülke sınırlarını bu esas üzerine oturtuyordu. Kongreler ve
Meclisi Mebusan, vatan topraklarını, Mütareke anında "ordumuz
tarafından silahla müdafaa olunan sınır" olarak belirliyordu. Bu
sınırın güneyinde Arapça konuşan "dindaşlarımız" vardı. Dikkat
edilirse, bu tanımda silahla korunan sınırın güneyinde kalan
Araplar, artık vatandaşlarımız olarak değil, "dindaşlarımız" diye
tanımlanıyordu. 228 Araplar, kendi geleceklerini hür olarak belirle­
yeceklerdi.
Kongreler ve Meclisi Mebusan, hep aynı formülü yinelediler:

"4. Arap memleketlerinin bağımsız olarak alacağı şekil ve


mevcudiyet şartlarını tayin, kavimlerin mukadderatına
bizzat hakim olması hakkına dayanarak Arap kavmine
aittir. "229

228 Şule Perinçek, "Atatürk ve Arap Dünyası: Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk­
Arap Dayanışması" , Sempozyuma Sunulan Bildiri, Uluslararası Doğu Arap
Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu: Dünü, Bugünü ve Yarını Sempozyumu,
Şam Oniversiteki, 2008, s.12_
229 "Misakı Milli" 4. madde için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c_6, s.162, ı63, ı69,
ı73.

130
"Milli hudutlar" , Kurtuluş Savaşımızın anayasal değerdeki bel­
gelerinde, kavimsel açıdan da belirlendi. 21 Ekim 1919 günü İstan­
bul hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa ile Heyeti Temsiliye
adına Mustafa Kemal Paşa, Rauf Bey ve Bekir Sami Bey'in imzala­
dığı Amasya Mülakatı Tutanağı'nda, vatan "Türklerin ve Kürtlerin
oturduğu topraklar" diye tanımlandı. 230
Milli hareket, bağımsızlık ve milli devlet davasını Milliyetler
Prensibine dayandırdı. Mondros Ateşkesi anında Osmanlı Ordusu­
nun denetimi altında kalan topraklarda, çoğunluk olarak Türkler
ve Kürtler yaşıyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın bazı konuşmalarda
Çerkezler ve Lazlar da anılmakla birlikte, bu unsurlar herhangi bir
bölgede çoğunluk oluşturmuyordu. Bu durumda ülkenin "İslami
unsurlar" veya "Türkler ve Kürtler" diye tanımlanan insan unsuru,
İslam olmalarıyla tanımlanan bir topluluk değil, fakat Milliyetler
Prensibine göre geleceklerini birlikte tayin edecek bir milli toplu­
luktu. Onların ortak bir dine sahip olmaları, bu milli birliktelikle­
rini güçlendiren bir etken olarak önemliydi, yoksa ülkenin insan
unsurunu tanımlayan belirleyici etken değildi. Araplar da İslam
oldukları halde, Suriye, Irak ve Arap çoğunluğun yaşadığı diğer
topraklarda bağımsız ayrı devletler kurmaları kabul ediliyor ve des­
tekleniyordu.
Mustafa Kemal Paşa, Arapların ayrı bir devlet kurmaları konu­
sunda her zaman berrak bir tutum içinde oldu. Ankara'ya gelişi­
nin ertesi günü, 28 Aralık 1919 tarihinde yaptığı konuşmada, Arap
ülkelerinin bağımsızlığa kavuşmaları özlemini içtenlikle vurgula­
mıştır:

"Cemiyetimiz bakımından çizdiğimiz sınır haricinde kalan


dindaşlarımızla, bu muhterem kardeşlerimizle, aynı sınır

230 Tarih Vesika/an, yeni seri ı, sayı 3 (ıs), Mart 1961, s.361; Atatürk'ün Bütün
Eserleri, c.4, s.341.

131
dahilinde asırlardan beri vatandaşlık ettik. Bu kardeşleri­
miz her tarafta, Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Doğu'da kendi
dahillerinde mevcudiyetlerinin muhafazası ve bağımsız­
lıklarının temini için mesai sarf ediyorlar. Bütün bu İslam
parçalarının bağımsızlığa mazhar olmaları İslam alemi için
ne büyük bahtiyarlık olur. ( ... ) İslam aleminin muvaffaki­
yetini o kadar kuvvetli görüyorum ki, bu imanla hisleri­
mi izah eylediğimden dolayı duyduğum vicdani zevk pek
büyüktür. " 231

Mustafa Kemal Paşa, Misakı Milli'nin kabul edilmesinden


11 gün önce, 17 Ocak 1920 günü, Erzurum ve Sivas Kongrelerinden
beri saptanan ilkeyi bir kez daha vurguladı; Arap topraklarının
Araplara ait olduğunu belirtti. 232 Yine o günlerde, 24 Ocak 1920
tarihinde Ankara'da Hakimiyeti Milliye gazetesinde yayımlanan
" Hudut Meselesi" başlıklı yazı, Kemalistlerin ilke tutumunu çok
iyi özetlemekteydi:

" Bir devletin genel himaye veya vekaletini kabul ederek


eski imparatorluk hudutlarımızı bu himaye altında muha­
faza etmek, hürriyet ve bağımsızlığı, buna bağlı olan hayat
hakkını tehlikeye koymak demektir. Bunun karşılığında
kazanılacak menfaat ne olabilir? Arabistan ile beraber Tür­
kiya'ya konan himaye veya vekalet, her iki milleti birden­
bire yabancı devletin özel menfaatlerine esir etmek olur.
( ... ) Devletlerin hayat ve ilişkilerinde fisebilillah [karşılık
beklemeden] 'millet yetiştirme' teamülü mevcut değildir.
Dolayısıyla üstleneceği himaye veya vekaletin hatırı için
iki imparatorluk hududumuzu kabule eğilim gösterecek bir
devlet, bunu bizim için değil, kendi menfaatleri için yapa­
caktır. Şu halde geniş bir hududu kurtarmış olma�la ne ka­
zanacağız? Bu hudut dahilindeki memleketlerden yabancı

231 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.32.


232 Age, s.162.

132
bir devlet istifade edecek olduktan sonra bağımsızlığımı­
zın fedası karşılığında hangi maddi menfaati temin etmiş
olacağız? Ve koruyucu sıfatıyla iktisadi kaynaklarımıza el
koyacak olan devletin memleketimize ilerilik getirmek için
dökeceği sermayeye teminat olarak bütün bağımsızlığımızı
verdikten sonra, bir gün o büyük sermayelerin teşkil etti­
ği müesseseler ile milletimizin hayati ilişkileri devam edip
dururken, artık himaye veya vekalete muhtaç olmadığımızı
nasıl iddia edebileceğiz? ( . ) ..

" Hami veya vekil olacak devlet kendi menfaatlerinin ge­


rektirdiği zaruretlere göre hareket edecektir. Dolayısıyla
Arabistan'ı, lrak'ı ve Anadolu'yu ayrı ayrı düşünmeye mec­
buriyet görmeyerek limanlarını, iktisadi merkezlerini, de­
miryollarını kendi memleketiyle olan ticari ilişkilere göre
en çok kolaylık, menfaat ve uygunluk sağlayacak şartlar
içinde vücuda getirmeye çalışacaktır. ( . ) ..

" Her milletin geleceğini bizzat tayine yetkili olduğunu ka­


bul eden prensiplere göre, Araplar da kendi varlık ve gele­
cekleri meselesinde bizzat oy sahibidirler. ( . ) Araplar bir
. .

millet oluşturmak için gereken şartlara sahip değillerdir de


diyemeyiz; çünkü bağımsızlıkları uğrunda hala mücadele
eden ve eski bir medeniyete, olgun milli unsurlara sahip
bulunan bir millet için böyle bir isnat gülünç olur.

" Şu halde büyük bir imparatorluk hududunun ilk anda göz


kamaştıracak çekiciliği karşılığında bağımsızlığımızdan
fedakarlıklar ederek himaye kabul etmek ve Arabistan'ı da
bu suretle aynı çembere dahil eylemek, kendi hesabımıza
olduğu kadar onların hesabına da, kabul ettiğimiz ve ateş­
keste olduğu gibi barışta dahi dayandığımız prensiplere
aykırıdır. " 233

233 Hakimiyeti Milliye, (24 Ocak 1920) 24 Kanunusani 1336'daki yazının tam met­
ni için bkz. Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazılan, yay. haz.

133
Kurtuluş Savaşı önderliği, bu ilke tutumunu savaşın her aşa­
masında sürdürmüştür. Mustafa Kemal Paşa, Meclis kürsüsünden
hep vurgulayarak belirtmiştir:

"Biz haddizatında gerek Suriye ve gerek Irak'taki insanla­


rın bağımsız olmaları esasını kabul etmişizdir. Buna dair
bir itirazımız yoktur. " 234

Lozan Barış Konferansı'nda İsmet Paşa, yine aynı tavrı şöyle


dile getirmiştir:

"Osmanlı İmparatorluğu'nun Türkiye 'den başka parçaları­


nı, kendi kaderlerini saptamak konusunda, kendisi gibi öz­
gür ve bağımsız saymak ilkesini kabul etmiş bulunan Tür­
kiye Büyük Millet Meclisi hükümeti, Arapların Türkiye 'ye
karşı gösterdiği bağlılığı sömürmeyi hiçbir zaman aklından
geçirmemiştir. " 235

6.5. Misakı Milli'ye Yansıyan İki Farklı Devlet Tasarımı

Kurtuluş Savaşı yıllarında, Araplara karşı tavır, iki ayrı devlet


tasarımına denk düşüyordu. Arap topraklarından vazgeçmeyen
anlayış, Mustafa Kemal Paşa'nın da vurguladığı gibi, ancak İn­
giliz mandası altında gerçekleşebilirdi. Bağımsız bir Türkiye için
mücadele eden Anadolu devrimcileri ise Arapların da bağımsız
devletler kurma haklarını savunuyorlardı.
Nitekim konu, Misakı Milli'nin 28 Ocak 1920 günü kabulü sıra­
sında gündeme geldi. Meclisi Mebusan, Mustafa Kemal Paşa'nın

Hadiye Bolluk & Kurtuluş Güran, 3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül
2007, s.19 vd. Osmanlıca yazıdan ciddi çevrim hataları bulunan başka bir
metni için bkz. Devrin Yazarlannın Kalemiyle Milü Mücadele ve Gazi Mustafa
Kemal, c.1, yay. haz. Mehmet Kaplan vd., Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul,
Temmuz 1981, s.208 vd.
234 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.391; TBMM Gizli Celse Zabıt/an, c.1, s.73.
235 Lozan Banş Konferansı-Tutanak/ar Belgeler, c.1, s.351.

134
hazırladığı Misakı Milli taslağına tek bir sözcük eklemişti. Ancak
o tek sözcük, esasa ilişkindi. 23 6
Meclisi Mebusan'ın Misakı Milli Kararında, ülke sınırını belir­
leyen "Osmanlı İslam çoğunluğu"nun, Mondros Ateşkes Hattı "da­
hilinde ve haricinde" oturduğu belirtiliyordu. Atatürk'ün hazırla­
dığı Misakı Milli metninde ise "haricinde" , yani "dışında" sözcüğü
yoktu. 237 Bu sözcük metne Meclisi Mebusan'da eklenmişti.
Karar metnini alan Mustafa Kemal Paşa, 7 Şubat 1920 günü
Rauf Bey'e yolladığı şifrede "sınır hakkındaki prensiplerimizde
esaslı bir fark yapılmıştır" diye itiraz ediyordu. 2 3 8 Bu itirazını sert
bir dille 15. Kolordu Kumandanlığı'na da yazmıştı. 239
Mustafa Kemal Paşa, Meclis Ankara'da açıldıktan sonra
"haricinde" sözcüğünü Misakı Milli metninden çıkardı.
Meclisi Mebusan'ın yaptığı değişiklik, iki farklı "Milli Hudut"
anlayışından, hatta iki farklı devlet tasarımından kaynaklanmak­
taydı. Atatürk, İstanbul hükümeti ile Ankara'daki devrimci karar­
gah arasında tek sözcükte odaklanan bu temel farkı, 15. Kolordu
Kumandanlığına yolladığı yazıda şöyle anlatır:

" Hükümet, Arabistan'ın milli sınırlar haricinde kaldığı­


nı ilan etmedikten başka, bütün mebusların teşkil ettiği
Aht ve Misakı Milli programında, Osmanlı camiası bilakis
Mütareke hattının dahil ve haricinde birleşmiş olan İslam
ehline yayılmış olduğu görülmektedir. Mebusların ikbalpe-
236 Misakı Milli'nin kabulü konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Doğu Perinçek,
Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası, Geliştirilmiş 5. basım,
Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2020, s.293-326.
237 Nejat Kaymaz, "Misakı Milli Üzerine Yapılan Tartışmalar Hakkında" , VIII.
Türk Tarih Kongresi/Ankara 11-15 Ekim 1976/Kongreye Sunulan Bildiriler, c.3,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s.1957.
238 Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Atatürk Arşivi, klasör 21, dosya 1336/6,
fihrist 3-6'dan akt. Atatürk Haftası Armağanı 10 Kasım 1977, no 6, Genelkurmay
Basımevi, Ankara, 1977, s.35, belge 5; Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.171.
239 Erzurum'da bulunan 15. Kolordu Kumandanı Kazım (Karabekir) Paşa'ya yol­
ladığı 23 Şubat 1920 tarihli şifre için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.383-
385.

135
restane ihtirasları yüzünden dayanışması temin edileme­
yen Grubun, kanun yapma hakiki vazifelerini yapmaktan
ziyade hükümetin aldatıcı siyasetine kapılması, ( ... ) cidden
Heyeti Temsiliye'yi vazife yapmada pek müşkül bir vaziyete
uğratmaktadır. 11 240

Mustafa Kemal Paşa'nın duyarlılığı yerindeydi. Gerçekten de


iki Misakı Milli arasında esaslı bir fark vardı. Meclisi Mebusan
kararı, Ateşkes sırasında, Osmanlı ordusunun denetlediği hattın
" içinde" olan topraklar yanında, "dışında" kalanları da kapsa­
maktaydı. Mustafa Kemal Paşa' nın hazırladığı taslağa istanbul'da
eklenen "dışında" sözcüğüyle, milli hudutlar içine alınmak iste­
nen toprak, Musul değildi. Çünkü Musul , Ateşkes günü Osmanlı
ordusunun denetiminde bulunuyordu. "Haricinde" sözcüğü, Mec­
lisi Mebusan'da, Suriye 'yi ve Musul'un güneyini de Misakı Milli
içine katmak için eklenmişti. Mebuslar, Mustafa Kemal Paşa'ya
göre "hükümetin aldatıcı siyasetine kapılarak" bu değişikliği yap­
mışlardı. 241
Mustafa Kemal Paşa, toprakları genişletmek peşinde değildi,
Arapların kendi kaderlerini tayin hakkını bir ilke meselesi olarak
görüyordu. Misakı Milli kararında, Arapların kendi geleceklerini
tayin hakları kabul edildikten sonra, aynı cümlede "dışında" söz­
cüğüyle bu ilke bertaraf edilmekteydi.
Bağımsız Türkiye mi, yoksa İngilizlerin himayesi altında Arap
topraklarını elde tutmak mı sorusu, Kurtuluş Savaşının daha son­
raki aşamalarında da gündeme geldi. Orhan Koloğlu, haklı olarak
bu soruyu "Mazlum Milletlerle ilişkiler" kapsamında değerlendir­
mektedir. 242 Bu saptama çok önemlidir. Çünkü Wilson'ın emper­
yalist amaçlı Milliyetler Prensibi 'nin karşısına Mazlum Milletle-

240 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.384-385.


24ı Nejat Kaymaz, "Misak-ı Milli Üzerinde Yapılan Tartışmalar Hakkında" , VIII.
Türk Tarih Kongresi/Ankara 11-15 Ekim 1976/Kongreye Sunulan Bildiriler, c.3,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s.1957.
242 Orhan Koloğlu, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi, Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2004, s.70 vd.

136
rin ilkesini koymuş olmaktadır. İşte bu bağlamda Mustafa Kemal
Paşa "Amerikan mandasını isteyen" Bekir Sami Bey'e şu soruyu
yöneltir:

" [Amerikalı] Temsilcinin beşinci madde olarak bahseyle­


diği bütün Osmanlı memleketlerinin sınırları nedir? Yani
harpten evvelki sınırımız mıdır? Eğer bu tabir içinde Suriye
ve Irak dahil ise Anadolu halkının Arabistan namına man­
daterlik talebine hak ve salahiyeti olabilir mi? " 243

Elbette olamazdı ! Mustafa Kemal Paşa ve çevresinin tutumu


açıktı ve kesindi. Komutanlar "Suriye halkı tam bağımsız kalmak
istiyor" saptamasında bulunuyorlardı. Suriye ve Arabistan'ın ba­
ğımsızlığı, Sovyet Rusya'yla ilişkide de gündeme geldi. Sovyetler
"Türk arazisinin Türkiye'de kalmasını uygun görüyorlardı; sonra,
Arabistan ve Suriye'nin -milli sınır haricinde- bağımsız bir devlet
olmasını" öneriyorlardı. Anadolu'daki Milli Hükümet adına Mus­
tafa Kemal Paşa noktayı şöyle koyuyordu: "Bunu da kabul etmi­
şizdir ve zaten bu ilan edilmiştir. " 244
Milli devlet kurmak için emperyalizme karşı savaş kararında
olanlar ile Osmanlı Devleti'ni İngiliz veya Amerikan himayesi­
ne sunarak sözüm ona kurtarmak peşinde olanlar karşı karşıya
gelmişlerdi. Eski Osmanlı topraklarını mümkün olduğu kadar bir
arada tutma programını benimseyenler, büyük bir devletin hima­
yesine muhtaç olduklarını pekala biliyorlardı. Arapların oturduğu
alanı da olabildiği kadarıyla içine almak isteyen tasarım, aslında
İngiltere veya ABD'ye bağlanmak ve bağımsızlıktan vazgeçmek
anlamına geliyordu.
Oysa Mustafa Kemal' in savunduğu milli devlet tasarımına
göre, 30 Ekim 1918 Ateşkesinin yapıldığı anda, düşman orduları-

243 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.244 ve Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Eylül 2015, s.92; Orhan Koloğlu, age, s.70 vd.
244 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.391; Orhan Koloğlu, age, s.70 vd.

137
nın işgali altındaki toprakların kaderini, orada yaşayan mazlum
halklar özgür oylarıyla belirleyeceklerdi.
Böylece İslam oldukları halde, Mondros Ateşkesi sırasında ya­
bancı orduların denetlediği topraklarda kalan Araplar, Misakı Mil­
li'nin "Osmanlı İslam çoğunluğu" tanımı içinde görülmemişlerdi.
Mustafa Kemal Paşa'nın bu tutumu, hem ilkeliydi hem de ger­
çeklere bütünüyle uygundu. Araplar, ayrı devlet kurmak istiyor­
lardı; bu onların hakkıydı. Osmanlı Devleti, savaşta yenilmeseydi
bile, Arapların ayrılma isteğiyle eninde sonunda yüz yüze gelecekti.

6.6. Mazlumlar Dünyasının Zalimlere Karşı Dayanışması

Atatürk, Kurtuluş Savaşının başında dünya ölçeğindeki saflaş­


mayı Lenin' in tahliliyle uyumlu olarak açıkça saptamıştı. Zalimler
Dünyası ile Mazlumlar Dünyası karşı karşıyaydı. Bu saptama Tür­
kiye'nin Kurtuluş Savaşındaki ittifak olanaklarını da belirliyordu.
Nitekim Ankara'da kurulan devrimci hükümeti tanıyan tek ülke,
Afganistan oldu.245Asya ve Afrika'nın mazlum milletleri, Türki­
ye'nin Kurtuluş Savaşını umutla karşıladılar ve desteklediler.24 6
Mustafa Kemal Paşa, yukarda belirtildiği gibi, Arapların bir
millet oluşturmadığı yönündeki emperyalist görüşleri "gülünç"
olarak nitelemekteydi. Arap milletinin "kendini idare kabiliyetin­
den" yoksun olduğu suçlamasını " hataların, hıyanetlerin ve ga­
razkarlığın en vahşiyanesi" olarak görmekteydi. Arap toprakları
üzerinde "bir nevi manevi hakimiyet" iddialarını "sakat" bulmak­
taydı. 247

245 Geniş bilgi için bkz. Zeki Sanhan, Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Afgan İlişkileri,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2002.
246 Orhan Koloğlu, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi, Kaynak Yayınları,
İstanbul, 2004; Hadiye Yılmaz, Kurtuluş Savaşımız ve Asya-Afrika'nın Uyanışı­
Hıikimiyeti Milliye Yazılanyla, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık 2007.
247 Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazılan, s.22, 24.

138
6.7. Türkiye, Suriye ve Irak Yurtseverlerinin
Dünya Savaşı Dersleri

Mustafa Kemal Paşa, Mazlum Milletlerle dayanışmayı esas


alan bu tutumuyla kimi bağnaz milliyetçilerin karşıtlığını da göze
alıyordu. Birçokları o sırada ''Araplar Dünya Savaşında bize iha­
net ettiler" tepkisi içindeydiler. Atatürk, böyle bir ortamda, Arap
halklarının bağımsız devlet kurma haklarına saygı gösterdi ve
Arap halklarına güvendi.
Aslında bu tavır, Mustafa Kemal Paşa açısından yeni değildir.
O, 1905 yılı sonlarından beri, Arapların ayrılarak bağımsız dev­
letlerini kuracaklarını saptamış ve bunun önüne geçmeyi boş bir
çaba olarak görmüştü. On yıl sonra, Dünya Savaşının sonuçları
genç Mustafa Kemal 'i doğrulamıştır. Dünya Savaşı, Türkiye'nin
bağımsızlığını savunan vatanseverler için ders olmuştur. Görül­
müştür ki Türkiye, Arap ülkelerine hükmederek değil, bağımsız
Arap devletleriyle emperyalizme karşı dayanışma içinde buluna­
rak ilerleyebilir.
Arap halkları da kendi tecrübeleriyle aynı dersi yaşadılar. Su­
riye ve Irak'ın önde gelenleri, savaş sırasında emperyalistlerin
yardımıyla bağımsızlıklarına kavuşma umuduna kapılmışlardı.
Ancak 1918 sonrasında, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin işga­
lini gördükten sonra, yeniden Türkiye'ye yöneldiler. Mustafa Ke­
mal Paşa, 24 Nisan 1920 günü Meclis'te yaptığı tarihi konuşmada,
Arapların bu tecrübesini anlatır ve tahlil eder:

" Suriye halkı ve Irak halkı, yani Arabistan, 1914 tarihinden


evvel ( ... ) Osmanlı Devleti'nin bir uzvu, bir rüknü olmak­
tan fevkalade şikayetçiydiler ve bağımsız olmak gayesini
takip ediyorlardı. Buna göre çalıştılar, fakat neticeyi elde
edebilmek için kuvvetlerine dayanmanın kafi olmadığını
gördüler ve maalesef hepimizi birden imhaya girişen düş­
manlarla işbirliği yaptılar. İngilizler, Fransızlar, kendileri-

139
nin hayali olan gayelerini fiil mevkiine çıkaracak diye onla­
rın eteklerine sarıldılar. Lakin Harbi Umumi'nin neticesini
· gördükten sonra, Suriye'de İngilizler, Fransızların idare
tarzına, aşağılayıcı olan idaresine hedef olduktan sonra,
bu kısımlardaki İslamlar pek büyük bir hataya düştüklerini
takdir ettiler ve onu müteakip bir kısmı kendi dahillerinde
bağımsız olmak, fakat yine bir suret ve şekilde Osmanlı ca­
miası dahilinde bulunmak yönünü düşündüler. " 248

Suriye ve Irak halklarının savaşın sonunda Türkiye'ye yöne­


lişlerini işgalci devletler de saptadılar. İngiltere Dışişleri Bakan­
lığı'na gönderilen raporlarda, bu korkuyu görüyoruz. Bağımsızlık
isteyen Suriye ve Irak halkları, 1919 yılında Anadolu'da gücünü
gösteren Kuvayı Milliye hareketine sıcak duygular besliyorlardı.
Bu ülkelerde, Mustafa Kemal Paşa'yı destekleyen bildiriler dağı­
tılmaktaydı. Suriye ile Anadolu'daki devrimci hareket arasında
bağlantılar kurulduğu haberleri, İngiliz ve Fransız istihbarat ör­
gütleri tarafından da saptanıyordu. Orhan Koloğlu'nun aktardığı
üzere, bu duyumlarda ''Acemi el Sadun ile Kürt kuvvetlerinin Su­
riye'ye inebilecekleri" anımsatılıyordu. Dolayısıyla "Arap milliyet­
çilerinin yabancılara karşı Mustafa Kemal'le işbirliği yapmaları
olasılığı" araştırılıyordu. İstihbarat raporlarında "orta ve aşağı
sınıf ahalinin Türklerden yana" olduğu belirtiliyordu. Hatta bir
raporda, Suriye'nin bütünü neredeyse Mustafa Kemal'in denetimi
altındaymış gibi sunuluyordu. 249

248 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.79.


249 Kahire'den İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a gönderilen 1/110, 1/192, 1/237,
1/262 sayılı raporlar için bkz. Bilal Şimşir, İngiliz Belgelerinde Atatürk, Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, ı975;
akt. Orhan Koloğlu, Gazi'nin Çağında lslam Dünyası, Boyut Yayınları, İstanbul,
1994, s.134 vd.

1 40
6.8. Anadolu Devriminin Arap Halklarını
Emperyalizme Karşı Ayaklandırma Çalışmaları

Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya çıktıktan sonra, Arap halk­


larını emperyalist işgale karşı mücadeleye teşvik etti ve ayaklan­
malarını coşkuyla karşıladı. Erzurum Kongresi 'nde, 23 Temmuz
1919 günü yaptığı konuşmada "Suriye ve lrak'ta İngilizlerin ve ya­
bancıların tahakküm ve idaresinden tekmil Arabistan'ın galeyan
halinde " olduğunu, " ... her yerinde boyunduruğun ret" edildiğini
delegelere müjdeliyordu. " 250
Mustafa Kemal Paşa'nın yönlendirdiği Hakimiyeti Milliye'nin
3 Haziran 1920 günlü başyazısı, Irak ve Suriye 'deki silahlı müca­
deleyi, bakınız nasıl yürekten bir coşkuyla selamlıyor:

" İngiliz boyunduruğuna girmek ne demek olduğunu anla­


mak için yakınlara bakıversek kafidir. İşte Irak, işte Mısır,
işte Hindistan, işte İrlanda.

" Irak'ta Türk idaresine nihayet verildiği gün, cennet kapı­


larının açılacağını zanneden zavallılar olmuştu. Fakat ara­
dan daha bir sene geçmeden yabancı Hıristiyan bir devletin
boyunduruğu, Iraklı kardeşlerimize o kadar ağır geldi ki,
feryatları göğü tutmaya başladı. Silahını kapan koştu, taraf
taraf İngiliz müfrezelerine karşı hücum hareketi genelleşti.
Bugün Irak, dünkü kurtarıcı sanılan İngiliz idaresine kar­
şı kurtuluş gazasında bulunuyor ve yer yer başarılı oluyor.
Hani İngiltere'nin Irak'a getireceği cennetler, hani İngiliz
altınlarının sıcak ve tatlı tesiri? .. Hiç şüphesiz İngiliz çiz­
mesi, İngiliz mahmuzu, İngiliz usulü, vicdanlara hepsin­
den daha pek ağır geldi. Şimdi Irak'ta diyorlar ki : Lanet
İngiliz minneti ve muştası altında gelen saadet ve refaha!
Biz çöl ve bedevi hayatı geçiririz. Fakat kalp huzuruyla ve
hürriyetle teneffüs ederiz. ( . .. )

250 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.3, s.185.

141
"Mısırlı kardeşlerimizin milli izzetinefisleri yine kaynadı, kö­
pürdü ve nihayet taştı. Öyle bir galeyan ki, dünyada İngiliz
olan her şeyden nefret ediyor, iğrenip öğürüyor ve kusuyor.
Hani Mısır'ın İngiliz refahı? .. Milli gurur beş on mangıra de­
ğişilir mi? Bir milletin bağımsızlığı birkaç okka pirince, bir­
kaç katar pamuğa verilir mi? Evet değişilmediğini gördük.
Mısırlı dindaşlarımız bunu her gün fırtınalar gibi gürleyerek
ve seller gibi kanlarını akıtarak gösteriyorlar. 'Bağımsızlık
veya ölüm' diyorlar. Ve İngiltere'yi acz içinde çaresiz bırakı­
yorlar. . . " 251

6.9. Arapların Anadolu'ya Yönelişi

Mustafa Kemal Paşa'nın 1919 sonlarında başlayan kararlı des­


teği, Irak ve Suriye'de silaha sarılan güçler ve hatta geçici yöne­
timler tarafından sıcak duygularla ve teşekkürle karşılandı. Irak
geçici hükümetinin TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya yolladığı
mektup, bir yıla yaklaşan dayanışmanın belgesidir. Bu mektup,
Meclis'in 15 Kasım 1920 günlü oturumunda okunmuş ve alkışlan­
mıştı. Olayı yine Hakimiyeti Milliye'de yayımlanan başyazıdan ak­
taralım:

" Suriye 'de, Irak'ta, Anadolu'da düşmanlara karşı şiddetli


bir mücadele devam ediyor. Irak geçici hükümetinden gön­
derilip de Büyük Meclis'in evvelki günkü celsesinde parlak
tezahürat içinde okunan mektuplar ve malumat (kardeşle­
rimiz diğer sütunlarda bunları aynen bulacaklardır) göste ­
riyor ki, lrak'ta İngilizler aleyhinde şiddetli bir mücadele
vardır. Bundan başka Suriyelilerin de Fransızlara karşı aynı
şiddetle mücadele ettiklerine dair her gün alınan haberler,
orada da istilacılar aleyhinde ne kadar kuvvetli bir ayak-
251 "İstanbul'da İngiltere Himayesini Düşünenler", Hakimiyeti Milliye, 3 Haziran
1920. Yeni Türkçe yazıyla tam metin için bkz. Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi/
Hakimiyeti Milliye Yazıları, s.67 vd.

142
lanma mevcut olduğunu göstermeye kafidir. Anadolu'daki
ahval ise gözümüzün önünde duruyor. Şu halde denebilir
ki, eski Osmanlı İmparatorluğu'nun bu parçalarında, istila­
cı Avrupa aleyhine pek kati ve pek kuvvetli bir isyan vardır.
( ... )

" Irak geçici hükümetinin Büyük Millet Meclisi Reisi'ne hi­


taben göndermiş olduğu mektup ne kadar iyi yazılmıştır.
İhtiva ettiği sözler, bir taraftan lrak'taki isyanın kuvveti,
diğer taraftan da Irak Araplarının Anadolu Türklerine karşı
duydukları derin bağlarla bağlı dostluk hissiyatının sami­
miyet ve metanetini gösteriyor. Aynı hissiyatın, aynı ruhun
Suriye'de de hakim olduğunu gösteren belgeler ve deliller
de pek çoktur. Şu halde hükmedilebilir ki, eski Osmanlı İm­
paratorluğu'nun en büyük kıtasında yaşayan iki büyük mil­
leti arasında müşterek hayat esnasında ortaya çıkmış olan
bütün yanlış anlamalar geride kalmış, düşmanların bu
bakımdan senelerce süren faaliyetleri boşa gitmiştir. Haki­
katen İngilizlerle Fransızların öteden beri çok uğraştıkları
şey, Suriye ve Irak Arapları ile Anadolu Türkleri arasında
şiddetli bir nefret uyandırmak gayesiydi. Kuvvetin birlikte
olduğunu bilen ve Türk-Arap birliğinin pek kuvvetli bir kit­
le teşkil edeceğini pek iyi takdir eyleyen düşmanlar, bu iki
milleti birbirinden ayırmak için Suriye 'de ve lrak'ta ne ka­
dar çok uğraşmış, ara bozuculuk yapmışlardı! Fakat bugün
pek aşikar bir surette görülüyor ki, bu yolda sarf ettikleri
bütün mesai neticesiz kalmış, neticede her iki taraf için pek
acı tecrübelerden sonra, Türklerle Suriye ve Irak Arapları
arasındaki dostluk bağları yeniden bir kuvvet kazanmıştır.
( ... )

" Suriye'de, Irak'ta, tıpkı Anadolu'da olduğu gibi, düşman­


lar aleyhinde şiddetli bir ayaklanma ve bu ayaklanmanın
neticesi olarak müthiş bir mücadele var. İngiltere'nin,

143
Irak'ın üç şehrini muhafaza edebilmek için, yüz bin kişilik
bir ordu beslemekte olduğu düşünülürse, istilacıların ne
büyük bir müşkülatla uğraştıkları tasavvur edilebilir. Diğer
taraftan Suriye'de Fransızlar da aynı halde bulunuyorlar.
Ve Anadolu'da vaziyet günden güne iyiliğe doğru gidiyor.
Anadolu Türkleri her tarafta muzafferdirler. Irak ve Suriye
Arapları da düşman karşısında dikkat çekici bir üstünlük
göstermekte olduklarına göre, eski Osmanlı İmparatorluğu
muharebeden yıkılmış bir halde çıkmış, fakat bu impara­
torluğu teşkil eden iki büyük millet asla yıkılmamıştır. O
kadar ki, bugün bu iki millet yalnız başlarına Avrupa'nın
irili ufaklı birkaç devletine birden eldeki silahıyla varlığını
müdafaa için ayakta duruyor! " 252

6.10. Mücadele Birliği ve Örgütlenme Planı

Anadolu'daki devrimci hükümetin merkez organı olan Hakimi­


yeti Milliye, Irak ve Suriye'deki ayaklanmaları saptadıktan sonra,
eylem ve örgütlenme alanında yapılacaklar üzerine bir plan açık­
lıyordu. Bu planın üç ülkeye yüklediği görevler kısaca iki mad­
dede özetlenebilir: Mücadele birliği kurmak ve üç ülkenin ortak
örgütlenmesi.
Birinci görev, Türkiye, Irak ve Suriye'nin tam ve kesin bağım­
sızlığa ulaşmaları için sıkı bir mücadele birliği kurmalarıdır.
İkinci görev "Türkiye, Suriye ve Irak halkının daimi surette ba­
ğımsızlığını savunmaya ve iktisadi menfaatlerini sağlamaya yö­
nelik karşılıklı yardımlaşma siyasetini hayata geçirmeleridir" . 253
Hakimiyeti Milliye'nin ilgili bölümünü buraya aynen alıyoruz.
Çünkü Konfederasyon girişiminin temel fikri dile getirilmektedir:

" İşte Cihan Harbi 'nin neticelerinden sonra Anadolu, Suriye


ve Irak bu halde bulunuyorlar. Müşterek tehlikeler karşı-

252 Age, s.116 vd.


253 Age, s.117 vd.

144
sında, benzer vaziyetler içinde ve pek sıkı bağlarla birbi­
rine bağlı bulundukları şüphesiz olan bu milletler için, şu
vaziyet içinde düşünülecek ve yapılacak bir şey var ki, o da,
her üç memleketin de tam ve kati bir bağımsızlığa sahip ol­
maları düsturu üzerinde duran sıkı bir mücadele birliği te­
sis etmektir. Büyük ve ezici çoğunluğuyla meskun olan bu
topraklar üzerindeki yabancı hüküm ve istilasına kati bir
nihayet verildikten sonra, aynı topraklar üzerinde insan­
lığın kati kurtuluşuna varacak yeni bir milletler hayatının
kurulması düsturu, bir mücadele birliğinin temelini teşkil
edebilir. Bu üç memlekette yaşayan, birbirlerini pek iyi tanı­
yan ve aynı tehlikeler karşısında aynı kendini müdafaa his­
siyatıyla duygulanmış bulunan halk kitleleri için, arkaları­
nı birbirine dayamak suretiyle bugünkü mücadeleyi daha
ziyade şiddetlendirmek kadar bugün için güzel bir siyaset
tasavvur edilemez. Bu siyasetin bir de yarın için tatbiki, bü­
yük faydalar vaat eden kısmı vardır ki, onu da bugünden
düşünmek ve hazırlamak lazım gelir: Üç memleket halkının
daimi surette bağımsızlığını müdafaaya ve iktisadi menfa­
atlerini temine yönelik bir karşılıklı yardımlaşma siyaseti.
Bu siyasetle de bir taraftan yarının getireceği tehlikeler
bertaraf edilir, diğer taraftan gelecekte üç millet, memleket
arasında karşılıklı yardım esasına dayalı, sakinane bir ça­
lışma devri açılması temin edilmiş olur.

" İşte Anadolu ve Arap yarımadasının halk kitleleri için pek


hayırlı, pek karlı bir siyaset planı. Zannederiz ki, bu prog­
ramdaki faydaları, her üç memlekette de inkar edecek bir
fert bile yoktur. Şu halde niçin bu tarzda çalışmamalı? " 254

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde yayım­


lanan Hakimiyeti Milliye'nin 17 Kasım 1920 tarihli başyazısı, bir

254 Age, s.117 vd.

145
programa işaret ediyor ve çalışma çağrısıyla sonuçlanıyor. Bu
programın dayandığı ilkeler ve yararlar, Hakimiyeti Milliye'de çok
esaslı özetlenmiştir. Üç ülkenin bağımsızlık ve karşılıklı saygı te ­
melindeki çıkar birliği, aynı zamanda uluslararası devrimle de
birleştiriliyor; "insanlığın kesin kurtuluşuna varacak yeni bir mil­
letler hayatının kurulması" davasına bağlanıyor.

6.11. Irak ve Suriye'nin Silahlı Mücadelesine Eylemli Destek

Aslında çalışmalar, bu esaslı program açıklamasından ne­


redeyse bir yıl önce, Mustafa Kemal Paşa Ankara'ya geldik­
ten hemen sonra, 1920 yılının ilk aylarında başlamıştır. Em­
peryalizme karşı savaşan Arap örgütleriyle daha Erzurum ve
Sivas Kongresi günlerinde temas kurulmuş olması da müm­
kündür. Orhan Koloğlu'nun Arap kaynaklarından verdiği bil­
gilere göre, Mustafa Kemal Paşa, savaşın sonlarında ilk iliş­
kileri kurmuştu. Mustafa Kemal Paşa, o zaman Osmanlı or­
dusunda subay olan Trablusşam kökenli Fevzi Kavukçu'ya,
1918 yılında ordu Halep'in kuzeyine çekilirken şunu söylüyordu :

''.Artık mukadderatımız düşmanın elinde. Her birimiz ne


mümkünse onu kurtarmaya çalışmalıyız. Arapların yeni
dönemde hür yaşamalarını temenni ediyorum. Eğer bir gün
Anadolu'dan bir hareket havadisi işitirsen ona ülkende ka­
tılmalısın ve bize katılmalısın. " 2 55

255 Hayriye Kasımiyye, "Kıraat fil Muzakkarat wa Awrak el Kavukci" , Buhus wa


Dirasat (Araştırma ve Çalışmalar), Abdulkarim Mahmud Graibe'ye Armağan,
Amman, ı989, s.415'ten akt. Orhan Koloğlu, Gazi'nin Çağında İslam Dünyası,
Boyut Yayınları, İstanbul, 1994, s.132. Orhan Koloğlu, Fevzi Kavukçu'nun,
M. Kemal Paşa' nın kazanıcı tutumunu yansıtan bir anısını da aktarıyor.
Kavukçu, ordunun geri çekildiği koşullarda "bir subaya yakışmayan bir tu­
tumla" memleketi Trablusşam'a gitmek için izin istiyor. "İhanet olarak ni­
telenmesi mümkün" olan bu talebi M. Kemal Paşa olumlu karşılıyor. O izin,
Fevzi Kavukçu'yu çok etkilemiş ve daha sonra Faysal Suriye'de kral ilan edil­
diği zaman Türklerle işbirliği yapması önerisinde bulunmuştur.

146
Kurtuluş Savaşı önderliği, geçmiş bağlantılardan da yararla­
narak, Irak'ın İngiliz işgaline ve Suriye'nin Fransız işgaline karşı
silahlı mücadelesi için eylemli destekte bulundu. Bu destek tek
yanlı değildi, karşılıklıydı. Mustafa Kemal Paşa'nın belirttiği üze­
re "Suriye ve Irak'ta Fransa ve İngiltere'ye karşı meydana getirilen
hareketler, Kuvayı Milliye'ye yardım gayesine " yönelikti. Böylece
Fransız kuvvetleri Suriye'ye bağlı bırakılacaktı. Nitekim öyle de
oldu. Suriye ve lrak'ta yürütülen milli faaliyetler sayesinde "bizim
imhamıza çalışan düşmanlar, bize yönelttikleri kuvvetleri azalt­
maya mecbur olmuşlardı" . Irak ve Suriye'deki Arapların emper­
yalizme karşı mücadeleleri, Maraş' taki milli kuvvetin başarısına
"mühim bir tesir" de bulundu. 25 6
Kurtuluş Savaşımızın en somut işbirliği, güneyde Irak ve Suri­
ye'nin Arap halklarıyla ve Kürtleriyle oldu.
Mustafa Kemal Paşa, İngiliz ve Fransız işgalcilere karşı Irak ve
Suriye'deki ayaklanmaları geliştirmek ve hatta ateşlemek için, 1920
yılı başında, bölgeye özel görevliler ve askeri uzmanlar gönderdi. 257
Verilen görev, işgal ordularına karşı direniş örgütlemek, düş­
manı arkadan vurmak, Türk ve Arap milletleri arasına girmiş bu­
lunan Fransız ve Ermeni işgal kuvvetlerini bertaraf etmek ve Arap
örgütleriyle güvenli bağlantılar kurmaktı.258
Bu görevliler arasında Revandizli jandarma subayı Ali Saip
Bey'in komutasındaki birliğin başarıları, Mustafa Kemal Paşa'nın
özel takdirini ve sevgisini kazandı. Ali Saip Bey "ben Kürt'üm ve
bunu inkar etmem, tam tersine onunla övünürüm. Kürtler olma­
saydı, Türkiye'yi Rus ve Ermeniler ta Akdeniz'e kadar istila eder­
lerdi " diyordu.259

256 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.383; c.8, s.79-81.


257 Age, c.6, s.383; c.8, s.79-81.
258 Harb Tarihi Vesikalan Dergisi, sayı 15, Mart 1956, vesika no 402; Atatürk'ün
Bütün Eserleri, c.6, s.333.
259 Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, c.1, Yapı Kredi Bankası Yayınları,
İstanbul, 1973, s.400.

147
Savaştan sonra milletvekili olan Ali Saip Bey, Atatürk'ün biz­
zat soyadı verdiği seçilmiş şahsiyetler arasında yer aldı. Büyük
devrimci önder, 10 Aralık 1934 günü kendi eliyle yazdığı notta, Ali
Saip Bey'in, Fransızlara karşı savaş kazanmasına vurgu yapıyor,
onu "bana yakından yardım etti" diye övüyor ve "Ali Saip-Ursavaş
oldu" diye soyadım belirliyordu . �60
Daha önce Antep savunmasındaki mücadelesiyle öne çıkan
Şefik Özdemir Bey de Türkmenleri, Arapları ve Kürtleri birleştir­
mek ve silahlı mücadeleye sevk etmek için lrak'ın kuzeyine gön­
derildi. Özdemir Bey, 250 kişilik çekirdek kuvvetle gittiği Kuzey
Irak'ta binlerce aşiret üyesini örgütledi ve İngilizlere çok ağır dar­
beler indirdi. 261
Halep'te Yarbay Şakir Nimet Bey de özel görevli olarak çalış­
malarda bulundu. 2 62

260 Atatürk'ün notu tam olarak şöyle:


" Kozan
Urfa
Savaş
Fransız
Kazandı
Büyük
On
Kazandı
Saylav oldu.
Bana (Atatürk'e) yakından yardım etti.
Yardım etti.
Bugün de Atatürk'ün ulusal dileklerinin candan çalışanı söz verdi. Ölünceye
kadar bu yolda çalışacaktır.
Savaşta beraber olacaktır.
Ali Saip - Ursavaş oldu.
K. Atatürk
10.12.1934"
Bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.27, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ekim 2013, s.103.
261 Murat Güztoklusu, Elcezire ve ôzdemir Harekatı, Ümit Yayıncılık, Adana,
2006.
262 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.334.

1 48
Mustafa Kemal Paşa'nın Suriye ve Irak halklarına güveni haklı
çıktı. Irak ve Suriye'nin Arapları, Kürtleri ve Türkmenleri, İngiliz
ve Fransız kuvvetlerine karşı silahlı ayaklanmaya kadar varan
mücadeleler yürüttüler. 263
Irak ve Suriye'deki Kürt halkının o tarihteki emperyalizme
karşı silahlı mücadelesini burada ayrıca vurgulamak istiyoruz.
Mustafa Kemal Paşa, Kürtlerin mücadelesine özel bir önem verdi.
Bu konuda uygulanacak siyaseti, Elcezire Komutanı'na yolladığı
emirde özetlemiş ve daha sonra gizli oturumda Meclis'e bildirmişti:

" Kürdistan'da Kürtlerin Fransızlar ve özellikle Irak sınırın­


da İngilizlere karşı husumetini silahlı çatışmayla değişti­
rilemez bir dereceye vardırmak ve yabancılarla Kürtlerin
anlaşmasına mani olmak ... " 264

Irak Kürtlerinin Şeyh Mahmut Berzenci ve İsmail Simko önder­


liğindeki isyanlarında Mustafa Kemal Paşa'nın belirleyici etkisi
bütün taraflarca saptanmıştır. İngiliz ve Fransız raporları dışında,
işbirlikçi yazarlar da Mustafa Kemal Paşa'nın Irak Kürtleriyle bir­
leşerek İngiliz siyasetini çıkmaza soktuğunu itiraf etmişlerdir. 265
263 Anadolu'daki devrimci yönetimin yolladığı görevlilerin yaptığı harekatlar
konusunda geniş bilgi için bkz. Bayram Yurtçiçek, "İstiklal Savaşı Yıllannda
Irak'ta Emperyalizme Karşı Kürt Mücadeleleri" , Teori, sayı 245, ı Haziran 2010,
s.63 vd. ; Kurtuluş Güran, "Suriye ve Irak'taki Antiemperyalist Mücadelelerin
Türk Kurtuluş Savaşı ile Bağlantıları", Teori, sayı 245, 1 Haziran 2010, s.71 vd.
264 TBMM Gizli Celse Zabıttan, c.3, s.551.
265 Bu konularda geniş bilgi için bkz. Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri
(1525-1919), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı
Arşivi Daire Başkanlığı, Ankara, 1993, s.37 vd; özellikle 54 vd; 389 vd, 399
vd; Milletler Cemiyeti Komisyonu'nun 30 Eylül 1924 tarihli Raporu; Fahri
Taş, "Mondros Mütarekesi Sonrasında Anadolu'nun Görünümü" , Atatürk
Araştırma Merkezi Dergisi, c.13, sayı 39, Ankara, Kasım 1997, s.104 vd, 116 vd;
Türk Parlamento Tarihi Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem 1919-1923, c.1, yay.
haz. Fahri Çoker, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara, 1994, s.565; c.2, s.806 vd ;
Faruk [Ali Cevdet], "Milli Mesele ve Sömürgeler Üzerine Konuşma 1924" için
bkz. Doğu Perinçek, Komintern Belgelerinde Türkiye, s.300 vd; TilKP Davası
Savunma, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1973; Hasan Hüseyin Yıldırım'ın
"ônsöz"ü için bkz. Musul Kerkük Sorunu ve Kürdistan'ın Paylaşımı, Med

149
Hatta Refik Hilmi gibiler, Kürtlerin Mustafa Kemal Paşa tarafın­
dan " aldatılarak" İngiliz emperyalizmine karşı savaştığını yaza­
cak kadar işgal yanlısı bir kimlik sergilemişlerdir. 266 Bu itiraflar,
aynı zamanda Ankara'daki devrimci hükümetin Kürt meselesinde
İngilizlerle işbirliği yaptığı yönündeki akıl almaz tezleri de çürüt­
mektedir.
Kürt örgütlerinin hayatında emperyalizme karşı başka bir mü­
cadele örneği bulunmuyor. Bu, çok önemli bir derstir. Kürt örgüt­
leri, ancak bölge ülkeleri ve halklarıyla birleşerek emperyalizme
karşı mücadele edebilirler.

6.12. Mazlum Milletlerin Bölgesel Birliği:


Suriye ve Irak'la Konfederasyon/Federasyon Planı

Mustafa Kemal Paşa, Irak ve Suriye örgütleriyle ortak müca­


deleyi, ortak bir örgütlenme hedefine bağlı olarak yürüttü. İlerde
kurulacak bağımsız Arap devletleri ile Türkiye arasında bir fede­
rasyon veya konfederasyon planı bu ilişkiler sırasında oluştu ve
üzerinde anlaşmaya varıldı.
Mustafa Kemal Paşa, 24 Ocak 1920 günü Halep' teki Arap Milli
Teşkilatı Riyaseti'ne şu iletiyi yolluyor:

"Mektuplarınızda Suriye, Irak ve Türkiye'nin bağımsızlık­


larını kurtaracak bir 'konfederasyon' teşkil eylemek veya
irtibat maksadıyla birlikte hareket edilmesi bildirilmiş

Yayınları, Haziran ı99ı, s.9; Şeyhmus Elçi, Sevr ve Lozan Sürecinde Doğu
Anadolu Aşiretleri, Adım Yayınları, Ankara, 1998, s.45 vd; Heinz Gstrein,
Avukatsız Halk Kürtler, Parşömen, İstanbul, 2009, s.ı4 vd; lsmail Beşikçi,
Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mücadelesi 1915-1925, el, Yurt Kitap­
Yayın, Ankara, Mayıs ı992, s.173 vd; Hasan Yıldız, 20_ Y"ıizyıl Başlannda Kürt
Siyasası ve Modemizm, 2. basım, Nujen Yayınları, İstanbul, Kasım 1996, s.19
vd, 46 vd, 62 vd, 118 vd, 140, 144; Rafet Ballı, Kürt Dosyası, Cem Yayınevi,
İstanbul, Temmuz 199ı, s.43ı vd.
266 Refik Hilmi, Anılar-Şeyh Mahmut Berzenci Hareketi, 2. basım, Nujen Yayıncılık,
İstanbul, Temmuz 1995, s.107 vd.

150
ve biz de bu tekliflerinizi kabul ederek tafsilatlı talimat
göndermiştik. " 267

Bu mektubun son cümlesinden anlaşılacağı üzere, Halep'teki


Arap Milli Teşkilatı Riyaseti' nin konfederasyon önerisi, 24 Ocak
ı920 tarihinden önce kabul edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, bir ay geçmeden. Heyeti Temsiliye adına
Kolordu Kumandanlıklarına 23 Şubat ı920 günü yolladığı talimat­
ta, konfederasyon tasarımını bir kez daha resmi kayda geçirmiştir.
Bu talimatın eklerinde, Halep Teşkilatı Milliye Riyaseti'ne, Şam'da
Suriye ve Filistin Müdafaai Kuvayi Osmaniye Heyeti Umumiyesi
Riyaseti'ne, Gönüllü Kahire Fırkası Reisi ve Amman Çerkez Fırkası
Kumandanı'na daha önce gönderdiği talimatların bir özeti bulun­
maktadır. Bu özette, yukarıda anılan Arap örgütlerinin önerdikle­
ri konfederasyon planının kabul edildiği belirtilir:

"Suriye, Irak ve Türkiye bağımsızlıklarını kurtararak bir


' Konfederasyon' teşkil eylemek veyahut gelecekte kararlaş­
tırılacak tarzda bir irtibat tesis eylemek üzere birlikte hare­
ket edilmesi... " 268

Mustafa Kemal Paşa, aynı günlerde, 29 Şubat ı920 tarihinde


Talat Paşa'ya yazdığı gizli mektupta da Suriye ve Iraklılarla "öte­
den beri münasebet tesis etmiş olduklarını" ve onları harekete
geçirdiklerini belirtmektedir. En önemlisi, konfederasyon kararı
alınmış olduğunu bildiren cümlelerdir:

" Daha ciddi esaslar dahilinde harekat birliği için nezdimi­


ze gelmiş olan salahiyettar Arap delegeleriyle kararlar alın­
mıştır. Araplara karşı başından beri ifade ettiğimiz siyasi
formül şudur: 'Her millet kendi bağımsızlığını kurtardıktan

267 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.217.


268 Harp Tarihi Vesika/an Dergisi, sayı 15, Mart 1956, vesika no. 402; Atatürk'ün
Bütün Eserleri, c.6, s.334.

ısı
sonra 'konfederasyon' halinde birleşmek. ' Bu esas Araplar­
ca memnuniyetle kabul edilmiştir. " 269

Mustafa Kemal Paşa'nın Talat Paşa'ya gizli mektubu somut bil­


gilerle devam ediyor ve " İslam kitleleriyle konfederasyon halinde
birleşme " planını bir kez daha vurguluyor.

" 'Emir Faysal 'ın mutemetleri dahi bu esas dahilinde bir­


leşmek üzere müracaat eylemişlerdir. 'Faysal'ın Fransızlar
lehine gizli bir politika takip etmesi zan ve ihtimali, henüz
bizi ihtiyatkar hareket ettiriyor. Fakat Araplarla iş ortaklı­
ğında fiiliyat, diğer hiziplerin anlaşmasıyla başlamıştır. ( ... )

''Araplarla anlaşmada kullandığım formülden ve Kafkas­


ya'daki arkadaşlara verdiğim talimattan anlaşılacağı üzere,
benim de düşündüğüm, muhtelif İslam kitlelerini, bağım­
sızlığa mazhar olmak için bugün Türkiye'ye musallat olan
düşmanlar aleyhine tahrik etmek ve bu suretle Türkiye'nin
baskısını hafifletmek ve maddi ve manevi kuvvetlerini aza­
mi menfaatler elde edebilecek şekilde daha serbest kullan­
mak ve ileride bağımsızlıklarını kurtaracak olan İslam kit­
leleriyle konfederasyon halinde birleşmek. Şimdiye kadar
sarf olunan mesainin tecelli eden neticeleri memnuniyet
verici gibi görünmektedir. Tahmin olunduğuna göre, İtilaf
Devletleri ilk zamanlarda baskıyla uygulamayı tasavvur et­
tikleri imha kararlarından vazgeçerek, Türkiye'nin mevcu­
diyetini tanımak karına yaklaşıyorlar. ( ... )

" İtilaf Devletleri'nde gözlenen azami değişiklik zihniye­


tinin, son Bolşevik harekat ve muvaffakiyetine bizim Ma­
raş'ta ve İslahiye civarındaki askeri muvaffakiyetlerimizin
eklenmesinden ileri geldiği zan olunur. ( ... )

269 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.407-408.

152
"Suriye ve Irak işlerinde buraya gelmekle pek faydalı olabi­
leceğinizi ümit ederim. " 270

Talat Paşa'ya gizli mektubun yollanmasından sonra iki ay


içinde koşullar Mustafa Kemal Paşa'nın öngördüğü gibi değişmiş
ve Ankara'da milli devrimin meclisi kurulmuştur. Mustafa Kemal
Paşa, Meclisin açılışının hemen ertesi günü, 24 Nisan 1920 tarihin­
de Milli Mücadelenin raporunu verir ve programını açıklar. Suriye
ve Irak'la konfederasyon tasarımı bu kez Meclis önünde ilan edil­
miştir. Mustafa Kemal Paşa, Türk-Arap ilişkilerinin yakın tarihini
de özetlemiş ve değerlendirmiştir. Bu önemli ve uzun açıklamayı,
Şule Perinçek de Şam'da yapılan uluslararası sempozyumun bil­
gisine sundu ve büyük ilgi gördü. 271
Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis konuşmasının konumuzla ilgi­
li bölümlerini özetleyerek madde madde veriyoruz:

- "Suriye ve Irak halkı, 1914'ten önce Osmanlı Devleti 'nin


bir uzvu olmaktan şikayetçiydiler ve bağımsız olmak gaye­
sini takip ediyorlardı. "

- Hedefe ulaşmak için kuvvetlerinin yetmediğini görünce,


emperyalistlerin "eteklerine sarıldılar" .

- Ancak Dünya Savaşı'nın sonunda İngiliz ve Fransız işgal­


cilerinin " aşağılayıcı idaresine hedef olduktan sonra" bü­
yük hataya düştüklerini anladılar.

- Böylece bir kesimi kendi içlerinde bağımsız olmakla bir­


likte, Osmanlı camiası içinde bulunma yönünü düşündü­
ler. Hatta bir kesimi daha da ileri gitti ve "bağımsızlığın
lüzumu yoktur" dediler.

270 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.408-412.


271 Bkz. Şule Perinçek, ''Atatürk ve Arap Dünyası: Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk­
Arap Dayanışması" , Semozyuma Sunulan Bildiri, Uluslararası Doğu Arap
Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu: Dünü, Bugünü ve Yannı Sempozyumu,
Şam Üniversitesi, 2008, s.12.

153
- Suriye'de bu cereyanlar sonucu "saltanat tesisiyle meş­
gul olan" Emir Faysal, ahalinin arzuları karşısında kendi
emellerinin sarsılmakta olduğunu anladı ve temsilcilerini
bizimle temasa geçirdi. Ancak Faysal, halka, dış baskılara
direnmek için araç ve paralarının bulunmadığını, Türkiye
bunu sağlarsa Fransızları kovabileceklerini söyledi. "Bunu
biz samimi görmedik. Onun için vuku bulan siyasi müraca­
ata siyasi cevap vermiş bulunduk. Ancak hakiki irtibat hü­
kümet şeklinde değil, fakat Suriye milletiyle, Suriyelilerle
olmuş oldu. Ve bu, hakikaten bize manevi kuvvetle beraber
maddi kuvvet katmıştır. " Bizim karşılık olarak gösterdiği­
miz şekil şuydu : "Artık milli sınırımız dahilinde bulunan
insani ve genel kaynakları sınırımızın haricinde israf etmek
istemeyiz. Fakat birlik kuvvet teşkil edeceğinden, bütün İs­
lam aleminin manen olduğu gibi maddeten de birleşmiş ve
müttefik olmasını, şüphe yok ki, büyük memnuniyetle kar­
şılarız ve bunun içindir ki bizim kendi sınırımız dahilinde
bağımsız olduğumuz gibi, Suriyeliler de kendi sınırı dahi­
linde ve milli hakimiyet esasına dayanmak üzere serbest ve
bağımsız olabilirler. "

- Irak'a gelince, İngilizlerin muameleleri İslam ahaliyi


fevkalade gücendirmiş oldu. Biz kendileriyle temas arama­
dan evvel, onlar bizimle temas aradı; mutlaka eskisi gibi
Osmanlı memleketinin bir parçası olmayı kabul ettiler.
Fakat biz onlara karşı, Suriyelilere söylediğimiz görüşü
söylemekten başka bir şey yapamadık. ' Kendi dahilinizde
kendi kuvvetlerinizle, kendi mevcudiyetinizle istiklalinizin
teminine çalışınız. Biz de her şeyden evvel istiklalimizin
teminine çalışıyoruz. Ondan sonra birleşmemiz için hiçbir
mani kalmaz. ' "

- " Bugün gerek Iraklıların gerek Suriyelilerin, b u iki böl­


gedeki dindaşlarımızın kalpleri bizimle beraberdir. Eğer

154
bundan sonra gerekleri yapılırsa bunlardan azami istifade
etmek mümkündür. " 272

Mustafa Kemal Paşa, yine 24 Nisan 1924 günü. Bu kez Meclisin


gizli oturumunda yaptığı konuşmada, Suriye ve lrak'ın bağımsız­
lıklarını kazanmalarından sonra, bu ülkelerle ittifakın biçimi ko­
nusunda da somut bir sonuca varıyordu:

"Bizimle anlaşmanın veya ittifakın üstünde bir şekil, ki fe ­


deratif yahut konfederatif denilen şekillerden biriyle irtibat
peyda edebiliriz. " 273

Konfederasyon tasarımının Meclis'e sunuşundaki önemli yeni­


lik, federasyon seçeneğini de içermesidir.
Atatürk, 1930'lu yıllarda da Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrıl­
mış milletlerle "eşit şartlarda konfederasyonlara gidecek birlikler
manzumeleri " oluşturma yollarını arıyordu. Genel Sekreteri Ha­
san Rıza Soyak, Büyük Devrimci Önderin bu konudaki görüşlerini
madde madde şöyle aktarıyor:

"1. İmparatorluğun siyasi bünyesi iflas etmiş olmakla bera­


ber, vaktiyle hüküm sürdüğü yerlerdeki müşterek ekonomik
şartlar ve menfaatler mevcut olmakta devam etmektedir.

"2. İmparatorluğun enkazı üzerinde kurulmuş bulunan ba­


ğımsız devletlerin kaderleri her bakımdan aynıdır.

"3. Buralarda sakin olup başka başka ırklara mensup olan


milletlerin bile mizaçları, yaşayış tarzları, adetleri, itiyatla­
rı yekdiğerinden hemen hemen farksızdır; dilleri de birbi­
rine karışmıştır.

"4. Yüzyıllar boyunca vatandaş olarak yan yana yaşamış


olan bu milletler arasında, elbette ki, umumi ve ferdi bir-

272 Konuşmanın tamamı için bkz. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.8, s.31 vd.
273 Age, s.80.

155
çok dostluk bağları vücut bulmuştur ve bazı nahoş olaylara
rağmen bu bağlar henüz gevşememiştir.

"5. Coğrafi, siyasi, iktisadi amillerle beraber mevcudiyetle­


rini her türlü tecavüzlere karşı koruma ihtiyacı kendileri­
nin ittifak, hatta ittihat halinde yaşamalarını amirdir. Bu,
umumi dünya sulhu için de lüzumludur ve üzerinde soğuk­
kanlılık, şuur ve samimiyetle çalışılırsa pekala mümkün­
dür de.

" Binaenaleyh, bu milletler, düşürüldükleri gaflet çukurun­


dan bir an evvel kurtulmaya çalışmalı, aralarında mevcut
olup, bazı emperyalist devletler tarafından mütemadiyen
körüklenmekte bulunan arazi kavgaları ile diğer anlaşmaz­
lıkları ortadan kaldırmalı, müsavi şartlarla -az zamanda
konfederasyonlara doğru gidecek olan kuvvetli- bir 'Birlik­
ler manzumesi' kurmalı, bu gaye için diğer komşu millet­
lerle de anlaşmak çarelerini aramalıydılar. Ancak bu yol­
dan, hep beraber, güvenlik ve huzur içinde yaşamalarını
sağlayabilirlerdi. " 274

6.13. Planın Tarihsel Zemini ve Temel İlkeleri

Mustafa Kemal Paşa'nın, konfederasyon/federasyon planı üze­


rine görüşlerini iki başlık altında toplayabiliriz: Tarihsel zemin ve
temel ilkeler.

6.13.1. Tarihsel Zemin

1. Ortak geçmiş: Türkler ve Araplar Osmanlı İmparatorluğu


içinde birlikte yaşıyorlardı.
2. Dünya Savaşı dersleri: Dünya Savaşı, hem Araplar hem de
Türkler için öğretici oldu. Türkler, Arapların bağımsız devlet kur-

274 Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, c.11, Yapı ve Kredi Bankası Yayınlan,
İstanbul, 1973, s. 522 vd; Yapı ve Kredi Yayınlan, 1. basım, Kasım 2004, s.499 vd.

156
ma haklarının Türkiye'nin de yararına olduğunu anladılar. Arap­
lar ise emperyalizme dayanarak kurtuluş olmayacağını tecrübeyle
gördüler.
3. Ortak cephe : Dünya Savaşı sonrasında Mazlum Milletler ko­
numunda bulunan Türkler ve Araplar, nesnel olarak emperyaliz­
me karşı savaş cephesinde buluştular.
4. Ortak menfaatler: Türkler ile güney komşuları olan milletler
arasında, iktisadi, siyasi, kültürel, her alanda ortak menfaatler
bulunmaktadır.
5. Ortak yaşam koşulları ve dil yakınlıkları : Türkiye, Suriye ve
Irak halklarının yaşam koşulları, gelenek ve görenekleri farksız­
dır. Dilleri birbirlerine karışmıştır.
6. Dostluk bağları ve kader birliği : Türkiye ile güneyli komşu­
ları arasında çok güçlü dostluk bağları vardır ve gelecekleri birdir.
Bu milletlerin güvenlik ve barış ihtiyaçları da ortaktır.

6. 13.2. Konfederasyon/Federasyonun Temel İlkeleri

1. Bağımsızlık: Türkler ve güney komşuları, ancak bağımsız­


lıklarını kazanarak konfederasyon veya federasyon kurabilirler.
Aralarındaki birlik, emperyalizminden bağımsız devletlerin birli­
ği olacaktır.
2. Halkların arzusu: Halklar, federasyon veya konfederasyon
halinde birleşmeyi arzulayacaklardır.
3. Milli hakimiyet rejimi: Konfederasyon veya federasyon, mil­
li hakimiyet rejimine sahip olan devletler arasında olabilir. Ata­
türk'ün bu görüşü, milli hakimiyeti kabul etmeyen krallıklarla
birleşmenin mümkün olamayacağını örtük olarak içermektedir.
4. Konfederasyon veya federasyon biçimi: Bağımsız ve milli
hakimiyet rejimine sahip olan devletler arasındaki birlik, konfe­
derasyon veya federasyon biçiminde olabilir.

157
6.14. Zamanı Gelince

Atatürk'ün Irak ve Suriye'yle konfederasyon planı Kurtuluş


Savaşı sonrasında gerçekleşmedi. 1930'lu yıllarda da koşullar
oluşmamıştı. Çünkü Irak ve Suriye bağımsızlıklarını kazanama­
mışlardı. Ancak Atatürk bu planından hiç vazgeçmedi. Hatay so­
rununun güncel olduğu dönemde bile, konfederasyon ufkuna sa­
hipti. 1937 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Suriye Başbakanı Cemil
Mardam'a şöyle diyordu :

" ... Ben bütün kuvvetimi ve kudretimi bu imparatorluk için­


deki Türk olan unsura hasretmek zorunda kaldım. Ancak
ben bu işi yaparken çok emindim ki, asırlardan beri bera­
ber yaşamış, dindaşlık yapmış insanlar ayrılmazlar. Yalnız
imparatorluğun yarattığı bir takım sui tefehhümlerin [kötü
anlayışların] unutulabilmesi nihayet beraber yaşamış bu
insanların birbirlerini anlayabilmesi için muayyen bir za­
manın geçmesi lazımdı. Bugün henüz gelmiş olduğuna iti­
raf ederim ki kani değilim. Fakat o gün gelecektir. ( ... ) İslam
alemi ve Suriye milleti tamamıyla ve kesinlikle bağımsız ol­
malıdır. Bunu burada söylediğim gibi Fransızların ve bütün
dünyanın önünde tekrar etmek benim için şeref ve zevktir.
( ... ) Türkiye Cumhuriyeti 'nin arzusu, bağımsız bir Suriye İs­
lam devletinin kurulmasıdır. Fransa bunu istemiyor. Fran­
sızlar, Suriyelileri adam yapmak istiyorlarmış. Fakat evvela
kendileri adam olsunlar. Suriyeliler zeki, modern ve nazik
insanlardır. Fransızların terbiyesine ihtiyaçları yoktur. Su­
riyeliler böyle düşünmelidirler. ( ... ) Suriyeliler henüz olgun
değilmiş. Fransızlar ne zaman olgun olmuşlardır? Tarih
maalesef yanlış anlaşılmıştır. Suriyeliler mükemmel mede­
niyken acaba Fransızlar ne vaziyetteydi? Sorunları çözmek
için kuvvetli olmak gerekir. Türkiye kuvvetini kurmuştur.
Suriye de mükemmelen kuvvet yapabilir. Fakat Suriye'nin

158
ellerini kollarını bağlamışlar. Çözünüz onları, koparınız o
bağları! " 275

Bu yürekten konuşma, Atatürk'ün Irak ve Suriye'yle konfe ·


derasyon planının zamanlamasını da içeriyor. Suriye ve Irak ba­
ğımsız oldukları zaman, koşullar olgunlaşmış olacaktı. Atatürk, o
günün geleceğini çok iyi biliyordu. Bu beklentisini yine bir Arap
kardeşinin konuğu olduğu zaman belirtmişti. Atatürk, Ankara'da
26 Mart 1933 gürü Mısır Büyükelçiliği 'ni ziyaret ediyor ve gün ağa­
rana kadar kalıyor. Güneşin ilk ışıkları belirirken o büyük öngörü­
sünü dile getiriyor:

" Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız. Bugün gü­


nün nasıl ağardığını görüyorsam, uzaktan, bütün Doğu
milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum.

"Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak olan daha çok kar­


deş millet vardır. Onların yeninden doğuşları, şüphesiz ki
ilerlemeye ve refaha yönelik olarak vuku bulacaktır. Bu mil­
letler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen manileri
yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklar­
dır. Sömürgecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak
ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı
gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı geçecektir. " 276

6.15. Batı Asya Birliği (BAB) ve Avrasya Birliği

Atatürk'ün Suriye ve Irak'la Konfederasyon/Federasyon planı­


nı özetlemek yanında, bugün için çıkarılacak dersler ve çözümler
şöyle belirlenebilir:

275 Bilal Şimşir, Atatürk Dönemi-İncelemeler, Atatürk Araştırma Merkezi


Yayınları, Ankara, 2006, s.249-250'den akt. Şule Perinçek, "Atatürk ve Arap
Dünyası: Kurtuluş Savaşı Yıllarında Türk-Arap Dayanışması" , s.26 vd.
276 Dünya, sayı 1007, 20 Aralık 1954, s.ı, 7; Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.26, 2. ba­
sım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2012, s.ı44.

159
ı. Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı önderliği, Erzurum ve Sivas
Kongrelerinden başlayarak, milli hudutları, 30 Ekim 1918 günü
Türk askerinin hakimiyeti altındaki topraklar olarak belirledi. Va­
tan toprakları, yine Kurtuluş Savaşı yıllarının ilk anayasal belge­
lerinde, bir millet oluşturduğu saptanan "Türklerin ve Kürtlerin
oturduğu arazi " olarak da tanımlanıyordu. Güneyimizde Birinci
Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı toprakları olan Irak ve Suriye 'de
yaşayan Araplar, kendi geleceklerini özgürce belirleme hakkına
sahiplerdi. Milliyetler Prensibi 'yle de temellendirilen bu progra­
mı, Mustafa Kemal Paşa, daha 1905 yılı sonunda Suriye 'de ortaya
koymuştu. Türklerin çoğunluk olduğu topraklarda, bir milli dev­
let kurulacaktı. Bunun dışındaki topraklarda yaşayan milletler
kendi devletlerini kuracaklardı. Süreç, Mustafa Kemal ' in milli
devlet tasarımını haklı çıkardı.
2. Kurtuluş Savaşı'nın başında, Mustafa Kemal Paşa, Irak ve
Suriye halklarının kendi bağımsız devletlerini kurmak için, İngiliz
ve Fransız işgalcilerine karşı mücadelesini kararlılıkla destekledi.
Hatta bu mücadelenin desteklenmesi için, işgal altındaki Irak ve
Suriye'ye görevliler ve özel askeri birlikler yolladı.
3. Anadolu'da, lrak'ta ve Suriye'de emperyalizme karşı müca­
dele eden örgütler, birbirleriyle samimi ve kuvvetli bağlar kurdu­
lar; ortak mücadele yürüttüler.
4. Türkiye, Irak ve Suriye'de emperyalizme karşı mücadele yü­
rüten örgütler, bağımsız devletler kurulduktan sonra üç ülke ara­
sındaki dayanışmayı bir "konfederasyon" çerçevesinde yürütmeyi
de kararlaştırdılar ve planladılar.
Elimizdeki belgelerden, bu kararın 1919 sonu veya daha bü­
yük olasılıkla 1920 başlarında alındığı saptanabiliyor. Gerçi bu
konuda ulaşabildiğimiz ilk belge 24 Ocak 1920 tarihlidir, ancak
o belgede kararın daha önce alındığı belirtilmektedir. Belgede,
Ankara'da bulunan Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin Heyeti Tem­
siliye Reisi Mustafa Kemal Paşa, Halep'teki Arap Milli Teşkilatı

1 60
Riyaseti'nin önerisini kabul ettiğini bildirmektedir. İlk önerinin
nereden geldiği konusunda daha sonraki belgelerde farklı bilgi­
ler bulunmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, Talat Paşa'ya yazdığı 29
Şubat 1920 günlü gizli mektupta, önerinin Türkiye tarafından ya­
pıldığını yazmıştır. 24 Nisan 1920 günü Meclis'te yaptığı tarihi ko­
nuşmada da bu çözümün Türkiye tarafından önerildiği yorumunu
güçlendiren bir ifade kullanmıştır. Fikrin önce Anadolu devrimi
önderliği içinde doğduğu ve Arap örgütlerine açıldığı, ilk resmi
önerinin ise Suriye ve Irak örgütlerinden geldiği anlaşılıyor.
5. Kurtuluş Savaşımız, Irak ve Suriye'nin emperyalizme karşı
bağımsızlık savaşlarıyla dayanışma halinde ve bağımsız devlet­
lerin kurulmasından sonra "konfederasyon oluşturulması" ufku
içinde yürütüldü. Türkiye'nin 30 Ağustos 1922'de kesin askeri za­
feri kazandığı ve 24 Temmuz 1923 günü Lozan Antlaşması yapıldı­
ğı zaman, Irak ve Suriye'nin bağımsızlık mücadelesi henüz kesin
zafere ulaşmamıştı. İngiliz ve Fransız himayesi altındaki Irak ve
Suriye, bağımsız devletlerini kuramadıkları için, milli hakimiyet
esasına dayanan bir rejim de oluşturamamışlardı; krallıkla yöne­
tiliyorlardı. Bu durumda konfederasyon tasarımı uygulanamadı.
Ancak Atatürk, emperyalizme karşı Sovyetler Birliği'yle stratejik
dostluğu ve Batı Asya ile Balkanlar'da ittifakı esas alan siyaseti
kararlı olarak yürüttü. Bu kapsamda Sadabad ve Balkan Paktla­
rını gerçekleştirdi.
6. Atatürk, Irak ve Suriye'yle konfederasyon planından hiç vaz­
geçmedi. Hatay sorununun güncel olduğu dönemde bile, konfede­
rasyon ufkuna sahipti. 1937 yılında Türkiye'yi ziyaret eden Suriye
Başbakanı Cemil Mardam'a, Suriye'nin bağımsız olması isteğini
çok sıcak sözlerle belirtti. Suriye bağımsız olduğu zaman daha ileri
birliklerin koşulları oluşacaktı. Suriye ve Irak, İkinci Dünya Sava­
şı' ndan sonra bağımsızlıklarını kazandılar. Ancak bu kez de Türki­
ye, Atlantik denetimi altına düştü. Gerçi 1950'lerin Bağdat Paktı ve
CENTO denemeleri Türkiye, Irak, İran ve Pakistan'ı bir araya getir-

161
di; ancak, patron ABD'ydi. O pakt, Atatürk'ün düşündüğü bağım­
sız devletlerin birliği özelliğine kavuşamadı ve silinip gitti.
7. Kurtuluş Savaşımızın Irak ve Suriye'yle konfederasyon planı,
bugün İran, Lübnan ve Azerbaycan'ı içine alacak kapsamda ye­
niden tarihin gündemine gelmiştir. Buna Batı Asya Birliği (BAB)
diyoruz. Anadolu, Hititlerden beri tarih boyunca hep Irak ve Suri­
ye'yle birlik halinde olmuştur. Suriye devleti, Türkiye'yle birlik is­
temektedir. Suriye'nin en yüksek düzeydeki yöneticileri, bu istek­
lerini bize 2005 yılında Türkiye'nin Avrasya Heyeti olarak yaptığı­
mız ziyarette, Suriye Devlet Başkanı Sayın Beşar Esat'ın stratejik
görüşü olarak bildirmiş ve daha sonra da çeşitli resmi toplantılar­
da açıklamışlardır. Yine Sayın Beşar Esat'la 2015 yılı Şubat ayı so­
nunda yaptığımız görüşmede, iki ülkenin Batı Asya Birliği içinde
birleşmesi ve "Yedi Ülke Yedi Deniz" tasarımı üzerinde görüş bir­
liğine vardık. Irak'ın ABD işgaline karşı savaşan örgütlerinde de
Türkiye 'yle birleşme isteği güçlüdür. İran yetkilileri de Türkiye'yle
güvenlikten ekonomiye kadar her alanda işbirliği isteklerini yap­
tığımız görüşmelerde ısrarla dile getirmektedirler.
8. Batı Asya Birliği (BAB) , Rusya, Orta Asya Türk Cumhuriyet­
leri, Pakistan, Hindistan, Çin ve diğer Asya ülkeleriyle oluşturu­
lacak Avrasya Birliği'nin Batı'ya bakan kalesini oluşturmaktadır.
Öte yandan Güney Amerika Birliği (ALBA) ve Afrika Birliği örgüt­
lenmeleri de ABD'nin başını çektiği emperyalist küreselleşme
saldırısının önünü kesmiştir ve bağımsız milli devletlerin kıtasal
ve bölgesel işbirliği zeminini güçlendiriyorlar. Avrasya Birliği ve
BAB, dünyada yükselen halkçı, kamucu, aydınlanmacı, barışçı,
yeni uygarlığın temel projeleridir. Avrasya ve BAB siyasetlerini
izlemek, Türkiye'nin öncelikle Avrupa ve aynı zamanda ABD'yle
ilişkilerini normalleştirmesine hizmet edecektir. Dış siyasetinde
bölge ve Avrasya ağırlıklarını değerlendiren bir Türkiye, AB ve
ABD'yle ilişkilerini, bağımsızlığa ve egemenliğe karşılıklı saygı,
eşitlik ve karşılıklı yarar temelinde sürdürme ve geliştirme ola-

162
naklarını da kazanacaktır. Dünyadaki ve bölgemizdeki gelişmeler
bu sürecin ilerlemesi yönündedir.
9. Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşı yıllarında Irak ve
Suriye örgütleriyle geliştirdiği konfederasyon planı, günümüzün
elverişli şartlarında kaçınılmaz olarak gündeme gelmektedir. AS­
TANA Süreci ve bölge ülkelerinin birliği sayesinde ABD ve İsrail 'in
" Kürdistan" adı altında İkinci bir İsrail devleti planı bozguna uğ­
ratılmıştır. Batı Asya Birliği, Kürt meselesinin kalıcı çözümü açı­
sından da büyük değer taşımaktadır.
Bölge halkları, Sümerlerden başlayan Akadlar, Asurlular, Hi­
titler, Persler, Emevi, Abbasi, İran, Selçuklu ve Osmanlı İmpara­
torluklarıyla devam eden büyük uygarlık birikimleri temelinde
birleşerek, 21. yüzyıl uygarlığının öncüleri arasındaki yerlerini
alacaklardır. Batı Asya'nın büyük uygarlık gücü ve zenginleşme
birikimi, bölünmede değil, birleşmededir. Etnik, mezhepsel bö­
lünmeler felakete ; Batı Asya Birliği zenginleşmeye, barışa ve yük­
selen uygarlığın öncülüğüne götürür.

163
7

SAVAŞTAN DEVRİME

7.1. Kurtuluş Savaşımız Birinci Dünya Savaşıyla Başladı

Türkiye açısından Birinci Dünya Savaşı değerlendirmesini,


1918 yılının sonlarındaki Mütareke koşullarında tarihi durdurarak
yaparsak, yanlış sonuçlara saplanırız. Doğru bir bilanço çıkarmak
için, sürece 1922 yılı sonrasından geriye dönerek bakmak gerekir.
Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimimiz, aslında Birin­
ci Dünya Savaşının devamıdır. Meclisi Mebusan Zabıtları'nda da
görüleceği üzere " İstiklal Harbi" terimi, 1914'ten itibaren kullanıl­
mıştır. 277 Türkiye 'nin Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Devrimi, Bi­
rinci Dünya Savaşında başlamıştır. Lozan Tutanaklarına yazdığı
önsözde İsmet İnönü de aynı saptamayı dile getirir. 278

277 Meclisi Mebusan Zabıt Ceridesi 'n d en akt. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'de
Siyasal Gelişmeler 1876-1938, c.ı, 2. basım, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları, İstanbul, Mayıs 2003, s.318.
278 İsmet İnönü'nün 30 Eylül 1969 tarihli "Önsöz"ü, Lozan Banş Konferansı­
Tutanaklar Belgeler, takım 1, c.1, çev. Seha Meray, 2. basım, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, 2001, s.IX.

165
Osmanlı Devleti' nin Birinci Dünya Savaşına sürüklendiği dö­
nemde, imparatorlukların yaşatılması imkanı çoktan tükenmişti.
Cihan Savaşına geldiğimiz zaman, var olmak için tek seçenek kal­
mıştı: "Türk-Kürt çoğunluğun oturduğu milli hudutlara" çekilmek.
Erzurum, Sivas Kongreleri, Amasya Görüşmesi Tutanağı ve Misa­
kı Milli Kararı, bu yeni milli devlet çözümünü formülleştirdi. Hal
böyleyken Falih Rıfkı Atay'ın "Birinci Dünya Savaşına girmesey­
dik, imparatorluğumuz da yıkılmazdı" diye hayıflanması, tarihsel
sürecin dışında bir değerlendirmedir.
Bu nedenlerle Balkan Savaşlarıyla başlayıp Cumhuriyet Devri­
mimize kadar uzanan bu sürecin belli bir anına bakarak yargıya
varmak yanlış olur. Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşı pratiği, sava­
şın öncesi ve sonrası dikkate alınarak incelenebilir.
Büyükelçi Altay Cengizer de bilimsel derinliği olan araştırma­
sında, Kurtuluş Savaşımızın Cihan Savaşına girişimizle başladığını
saptamaktadır:

"Fakat gerçekten şaşırtıcı olan, Osmanlı İmparatorluğu'nun


dünyanın en güçlü sanayileşmiş ülkelerine karşı dövüştüğü
Birinci Dünya Savaşı'nda kendisinden hiç beklenilmediği
halde kazandığı zaferle son ana kadar savaşmakla ortaya
koyduğu direnç ve bu direnci savaş sonrasına aktarabilme
kabiliyetini muhafaza etmiş, herkes yerine çekildikten son­
ra mücadelesini sürdürerek Sevr'i yok ederek Lozan'a var­
mış olmasıdır. ( ... ) Sonunda 29 Ekim 1914 sabahı başlayan
büyük mücadele, 29 Ekim 1923'te ebedi zafere sonuçlanmış­
tır. ( ... ) Türkiye'nin ayakta kalma mücadelesi 1914'te başla­
dığı içindir ki iki kökteş fakat farklı liderlik altında verilmiş
olan ve dokuz yıla yayılan mücadelenin safhalarının aynılı­
ğı ve özdeşliği görülebilmelidir. Bu olağanüstü kararlılık ve
irade gösterisi sayesindedir ki, Osmanlı İmparatorluğu efsa­
neyi doğrularcasına Anka kuşu gibi gerçekten de küllerin­
den doğmuş ve Türkiye Cumhuriyeti 'ne hayat vermiştir. " 279

279 Altay Cengizer, age, s.36-37.

166
7.2. Birinci Aşamada Yenildik
Ancak İrademizi Teslim Alamadılar

Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Savaşının dışında kalma­


sını olanaklı görenler, çoğunlukla 1918 yılındaki yenilgiye işaret
etmişlerdir. Örneğin İnönü "daha beter ne olacaktı" diyor.
Oysa savaşın dışında kalma olasılığı yoktu. Biz savaşa girme­
sek bile, savaş bize girecekti. Osmanlı Devleti savaşa girmek iste­
mese bile saldırıya uğrayacaktı.
Taraflardan birinin savaşa girmemesi, karşı tarafın savaş aç­
masını önlemek için yeterli olmuyor. Savaş, iki düşman kuvvetin
çarpışmasıdır. Savaşa katılmamak için tek taraflı irade yetmiyor;
karşı tarafın iradesinin de barıştan yana olması gerekiyor. Hele
askerlik yapmış devlet adamlarının bunları görmesi gerekir.
Daha önce irdelendiği üzere, Osmanlı Devleti 'nin, Osmanlı ül­
kesini paylaşmak için yapılan bir savaşın dışında kalma olanağı
yoktu.
Mustafa Kemal de Almanya'nın yenileceğini daha savaşın ba­
şında görmüştü. Ne var ki Almanya'nın yenileceğini bildiği hal­
de, savaşa Almanya'nın yanında katılmanın zorunlu olduğunu da
saptamıştı. Yenilgi olasılığının yüksek olmasına rağmen, savaşa
katılma mecburiyetini anlamak, vatan savunması kararlılığından
ve devrim hedefinden geliyor. Savaş kendisini dayatıyorsa, vatanı
savunmak biricik seçenektir. Sonunda yenilgi olsa bile, direnerek
yenilmek, geleceğin yengilerine kuvvet biriktirecektir. O kuvvet,
devrimin kuvveti olacaktır.
Eğer savaşı yönetenler, yanlış bir strateji ve taktik izliyorlarsa,
vatanseverin görevi, yine vatanının bağımsızlığı için savaşmak ve
aynı zamanda doğru strateji ve taktikleri savunmaktır. İşte İttihat
Terakki önderlerinin yanlışlarını gören birçok komutan ve aydın
da bu tutumu aldı.
Yenilgi olasılığını gören Mustafa Kemal, yenilgiden sonrasını
düşünmektedir. Meselenin püf noktası buradadır. Teslim olanla-

167
rın elinde hiçbir mevzi kalmaz. Direnenler ise yenilseler bile bel­
li direnç mevzileri yaratırlar. O mevziler, yalnız maddi mevziler
değildir, aynı zamanda namus mevzileridir. Teslim olmaktansa,
sonuna kadar direnmek, en sonunda başarıya ulaşmak için şart­
tır. Direnenler, yenilseler bile, düşmanı yenmek için bir birikim
yaratırlar. Teslim olanlar ise geleceğin direnişine hiçbir miras bı­
rakmazlar.
Mustafa Kemal Paşa, 1916 yılı sonlarında Bitlis cephesinde sa­
vaşırken, Kürt beylerinden birine şu soruyu yöneltmiştir:

"Mehmet Bey, bir gün bu taraflara gelirsem Hazro dağları


beni saklar mı? " 280

Mustafa Kemal Paşa, yenilgiden sonra, Doğu bölgemiz dağ­


larında başlatılacak bir gerilla savaşıyla bağımsızlık için kuvvet
toplanabileceğini düşünüyordu. Birinci Dünya Savaşındaki dire­
niş, hem düşmanı yıpratacak ve belki de bölecek hem de direnişin
devamı için kuvvet yaratacaktı. O, Balkan ve Trablusgarp tecrü­
besinden dersler çıkarmıştı. Gerilla savaşı (harbi sagir) yoluyla
yeniden düzenli ordular kurulabileceğini biliyordu. En önemlisi,
her kararlı devrimci gibi yenilgi kabul etmiyordu. Olası bir yenilgi
sonrasında savaşı nasıl sürdüreceğimizi planlıyordu.ısı
Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşımızın yalnızca birinci
aşamasıdır. İlk aşamada Almanya teslim oldu, ancak Türkiye kısa
bir aradan sonra savaşa devam etti.
Türkiye'nin düşmanları, Birinci Dünya Savaşını galibiyetle bi­
tirdiler, birinci raundu aldılar; ama zafer kazanamadılar. Çünkü
savaşta zafer, düşmanın iradesini teslim almakla olur. Türkiye 'nin
280 Silvan Günlüğü, 7 Kasım-24 Aralık 19ı6'dan akt. Şevket Beysanoğlu, Atatürk ve
Diyarbakır, D. O. Basımevi, Diyarbakır, 1981, s.86. Bu konuda daha ayrıntılı bilgi
için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası,
Geliştirilmiş 5. basım, Kaynak Yayınlan, İstanbul, Eylül 2020, s.173 vd.
281 Atatürk'ün gerilla savaşı tecrübeleri konusunda bugüne kadar yapılmış en
kapsamlı inceleme için bkz. Osman Bilge Kuruca, Atatürk ve Gerilla Savaşı/
Tarihsel Kökleriyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2014.

168
kısa bir moladan sonra tekrar savaşa başlaması, iradesinin teslim
alınamadığını, Türk ordusunun imha edilemediğini gösterir. Bi­
rinci rauntta yere yıkıldık; ama hakem daha lO' a kadar saymadan
savunma vaziyetimizi aldık ve yumruklarımızı indirmeye başla­
dık. O nedenle savaşın bütününe bakarken, savaşın birinci aşa­
masından, daha sonraki aşamaya devrettiğimiz artıları ve eksileri
saptamak önemlidir. Savaşçının tutumu budur.
Bilindiği gibi bütün savaşlar, birbirini izleyen muharebelerden
oluşur. Savaşlar genellikle bir vuruşta kazanılmıyor. Her savaş, ta­
arruz, savunma ve geri çekilme taktiklerini içeren aşamalardan
geçer. Ve her savaş, kendi içinde molaları, başka deyişle ateşkes­
leri de barındırır. " Kurtuluşa Kadar Savaş" veya " Hep İleri" veya
" Durmadan Saldırı" gibi sloganlar çocuksudur, hayata uymaz.
Hiçbir ordu durmadan savaşamaz. Nasıl su, hava, ses ve elektrik
akımları, dalgalarla ilerlerse savaş da dalga dalga ilerler; içinde
dinlenme dönemlerini barındırır.
Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı, 29 Ekim 1914 günü Birinci Dünya
Savaşına girmemizle başlamış ve Lozan Antlaşması'na kadar de­
vam etmiştir.
Atatürk, 1 Temmuz 1933 � nü Galatasaray Lisesi 'nde bir öğren­
ciye İstiklal Savaşı sonunda Mudanya Ateşkesi'ni imzaladığımız
ülkeleri sorar. " İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar" yanıtını aldıktan
sonra " Harbi kimlere karşı yapmış ve kimleri yenmiş oluyoruz"
sorusuyla İstiklal Savaşının Birinci Cihan Savaşının devamı oldu­
ğuna işaret etmiştir. 282
Türkiye' nin Kurtuluş Savaşının 1914 yılından Lozan Antlaşma­
sı'na kadar sürdüğü tezimiz, uluslararası alanda da yankı buldu.
İrlandalı devrimci Pat Walsh "Birinci Dünya Savaşı 1918 Kasım'ın­
da sona ermedi, Türkiye'yle 1924 yılına kadar devam etti" sapta­
masında bulunuyor. " 283

282 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.26, s.202.


283 Pat Walsh, Forgotten Aspects of Ireland's Great War on Turkey 1914-1924, Athol
Books, Belfast, 2009, s.5 ve 22. Pat Walsh'ın kitabının adının Türkçesi şöyle:

169
Türk milleti, Birinci Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 günü
imzalanan Mondros Ateşkesi'ni kabul etmedi. İsmet İnönü, olayı
şöyle özetliyor:

"Türkiye, herkesin 1918'de bitirdiği muharebeye daha dört


sene devam etti. " 284

31 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi ile Hatay Dörtyol'da Kurtu­


luş Savaşımızın ilk kurşunun atıldığı 19 Aralık 1918 tarihi arasın­
da hepsi 49 günlük bir mola dönemi vardır. 285
Yakın zamana kadar, Milli Mücadelede ilk kurşunun, İzmir'de
15 Mayıs 1919 günü gazeteci Hasan Tahsin (Osman Nevres) tara­
fından sıkıldığı bilgisi geçerliydi . Genelkurmay ATASE Başkanlı­
ğı, konuyu araştırdı ve silahlı direnişin 19 Aralık 1918 günü Hatay
Dörtyol ilçesi Karakese köyünde Mehmet Çavuş'un (Mehmet Kara)
kurşunuyla başladığını saptadı:

" Uzman raporu ve konuyla ilgili Başkanlık yayınlarının


tetkiki neticesinde, Birinci Dünya Savaşından sonra galip
devletlerin yurdumuzda ilk işgal ettiği yerlerin İskenderun
ve Dörtyol olduğu, bu düşmana karşı ilk direniş hareket­
lerinin yine bu bölgede başladığı, buna bağlı olarak da ilk
silahlı direniş hareketinin de 19 Aralık 1918'de Dörtyol ilçe­
si Karakese köyünde gerçekleştirildiği tespit edilmiştir. " 286
"İrlanda'nın Türkiye'ye Karşı Büyük Savaşının Unutulan Yönleri (1914-1924).
Kağan Güner arkadaşım, 509 sayfalık bu önemli kitabı çıktığı zaman hemen
bize ulaştırmıştı. Ölüm yatağında bile yüz yıl yaşayacakmış gibi çalışıyor ve
yüreği Türkiye için çarpıyordu. O'nu saygıyla anıyorum.
284 İsmet İnönü'nün 30 Eylül 1969 tarihli "Önsöz"ü, Lozan Banş Konferansı/
Tutanaklar Belgeler, takım 1, c.1, çev. Seha Meray, 2. basım, Yapı Kredi
Yayınları, İstanbul, 2001, s.IX.
285 İlk kurşun konusunda bkz. Türk İstiklal Harbi-Güney Cephesi, c.4,
Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Ankara, 1966, s.55; Selahattin
Tansel, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, c.1, Türkiye Vakıflar Bankası Kültür Yayını,
Ankara, 1965, s.220; Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, s.5.
286 Genelkurmay Başkanı Namına Erdoğan ôznal, Hv. Plt. Korgeneral, As. T. ve Str.
E. Bşk., Hatay Valiliği'ne 29 Ocak 1992 günü yazılan 3214-4-92 arşiv numaralı

1 70
Diyelim ki Kurtuluş Savaşımızı bu ilk kurşundan değil de Doğu
Cephesinde yeniden başlayan savaşlardan, Güney Cephesindeki
çarpışmalardan veya Ege'deki ilk silahlı direnişlerden başlatalım,
yine aynı gerçekle karşılaşırız; Osmanlı Devleti' nin teslim olması
ile savaşın yeniden başlaması arasındaki mola dönemi birkaç ayı
geçmez.

7.3. Birinci Dünya Savaşının Kazanımları

Mustafa Kemal Paşa'nın kurmay mantığından anlaşılacağı


üzere, bütün dava, yenilginin kaçınılmaz olduğu ilk aşamadan,
zaferin kaçınılmaz olduğu ikinci aşamaya mümkün olan en büyük
kuvvetle ve mümkün olan en elverişli koşullarda ulaşmaktır.
Her savaşta, doğru strateji ve taktik, gerçekleştirilebilir seçe­
nekler arasında belirlenir. Savaş, kağıdın üzerinde değil, belli bir
coğrafyanın üzerinde, belli koşullarda ve belli kuvvette bir düş­
mana karşı, belli kuvvetlerle verilmektedir. Bunun yanında her
savaşta hatalardan öğrenerek, hatayı kazanca dönüştürme olana­
ğı vardır. Savaşın birinci aşamasındaki stratejik ve taktik hatalar,
ikinci aşamada doğruları besleyen bir değer kazanmıştır.
Birinci Cihan Savaşında yaptığımız iş vatan savunmasıydı.
Emperyalizme karşı vatanı savunmak, çağımızın devrimci eylemi­
dir. Bu nedenle bu savaş, aynı zamanda devrimci bir birikim de
yarattı. Org. Ergin Saygun'un "Türk milletinin kaderini belirleyen
ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açan üç nokta" ola­
rak, Çanakkale, Sakarya, Kocatepe arasındaki bağa dikkat çekme­
si çok yerindedir. 287
Yıllar sonra ve bugün savaştan bitkin çıktığımıza yapılan vur­
gular, savaşta yorulanların yüzyıl sonra bile etkili olduğu anlamı­
na geliyor. Ancak istiklal Savaşını bitkin çıkanlar değil, savaşma
ve İş: ı6 (işi. 12) 2325/4407 sayılı yazı, Atatürk'ün Bütün Eserleri Arşivi'nden
alınmıştır.
287 Ergin Saygun, Türk Ordusuna Balyoz, 22. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ekim 2012, s.29.

171
azmini yitirmeyenler ve savaşta tecrübe biriktirenler kazandı. O
nedenle Cihan Savaşının kazanımları, kayıplarından çok daha
önemlidir ve devrim o kazanımlarla sürdürülmüş ve zafere ulaştı­
rılmıştır. Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunmamız olmasay­
dı, 30 Ağustos Zaferi de olmazdı.
İstiklal Savaşımızın Aralık 1918'de başlayan ikinci aşaması, bi­
rinci aşamadaki direncin yarattığı birikimle zafere ulaştırılmıştır.
Şimdi Cihan Harbi 'nin kazançlarını sıralayabiliriz.

7.3.1. Milli Bilincimiz Gelişti, Özgüven Kazandık

Birinci Dünya Savaşı, tarihte eşine az rastlanır bir milli uyanışa


yol açtı. Denebilir ki bu savaş sürecinde Türk milletinin oluşma­
sında ideolojik açıdan ilk büyük atılım yaşandı. Savaş cephelerin­
de yokluklara ve büyük zorluklara rağmen dört yıl tutunmak, iki
yüzyıldır yaşanan yenilgilerin karamsarlığını dağıttı ve özgüven
sağladı.
Atatürk, Birinci Dünya Savaşının " insanlığın zihniyetinde
yüce uyanışlar vücuda getirdiğini" belirtir ve "Büyük hadiselerin
fikirlerde büyük devrimler yaptığına" işaret eder. Devamla Cihan
Savaşının "Türkiya halkı üzerinde de tabii tesirini yaptığını ve
arzu edilen bir teyakkuz ve uyanış vücuda getirdiğini" vurgular. 288

7.3.2. Düşmanı Eksilttik ve Devrimci Müttefik Kazandık

Çanakkale direnişimizle ve Boğazları kapatarak, Osmanlı Dev­


leti 'nin üzerindeki en büyük tehdidi oluşturan Rus Çarlığı'nın
1917 Şubat ve Ekim Devrimleriyle yıkılması koşullarını yarattık.
Osmanlı Devleti, Çanakkale'de İngiltere ve Fransa'nın saldırısına
direnemeseydi, Çarlık ayakta kalacak ve Türkiye'yi işgal edecekti.
O zaman savaş büyük olasılıkla daha erken bitecekti. Türkiye'nin
silahlı direnişi savaşı uzattı ve Çarlığın yıkılmasının yolunu aç-
288 Atatürk'ün 3 Ocak ı922 günü Ankara'da Sovyet temsilcisi Frunze'nin verdiği
ziyafetteki konuşması. Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.ı2, s.ı99 vd.

172
tı. 2 89 Churchill, Bolşevik Devriminin Türkiye' nin direnişine borçlu
olduğunu belirtmektedir. 290 Bu sayede Türkiye, savaşın ikinci aşa­
masına en tehlikeli düşmanından kurtulmuş olarak girdi. Kurtu­
luş Savaşımızı destekleyen Sovyet Rusya'nın kurulmasıyla cephe
gerimizi güven altına alan güçlü bir müttefike kavuştuk.
Türkiye'nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması, Rus­
ya'daki Ekim Devrimi ve Türkiye'nin Kurtuluş Savaşı birbirini izledi.
Emperyalizme karşı devrimler çağı Cihan Savaşı direnişimizle baş­
ladı. Devrimci Rusya ve Devrimci Türkiye, yaşayabilmek için, birbir­
leriyle dayanışma halinde oldular. Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi,
20. yüzyılın milli demokratik devrimleri arasındaki ittifakın ilk örne­
ğini oluşturdular.
Birinci Cihan Savaşı direnişimiz, Cumhuriyet Devriminin yo­
lunu açtı. Çanakkale'de özgüven kazanan öncüler, Cumhuriyeti
kurdular.
Tarihten biliyoruz ki ya devrim savaşı önler ya da savaş dev­
rimlere yol açar. İnsanlık, devrimlerle Birinci Dünya Savaşını ön­
leyememiş; fakat Genel Savaş, Sovyet ve Türk Devrimlerine yol
açmıştı.

7.3.3. Düşmanlanmızı Yorduk ve Yıprattık

Savaşta yalnız kendimiz yorulmadık, ülkemizi paylaşmak iste­


yen İngiltere, Fransa ve İtalya'yı da yorduk.
Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya geçmeden önce, İstanbul'da
Milli Mücadele'den niçin zaferle çıkacağımızı açıklarken, İtilaf
Devletlerinin yorgun düştüğüne ve bu ülkelerin halklarındaki sa­
vaş karşıtı muhalefete de dikkat çekiyordu. 291 Kurtuluş Savaşı sü­
reci, bu değerlendirmenin doğruluğunu kanıtladı. Birinci Dünya

289 Yusuf Hikmet Bayur, age, s.267 vd.


290 Winston Churchill, "Amiral De Robeck ve Mayınlı Alanlar" , La Revue de Paris,
37. c.4, Temmuz-Ağustos ı930.
291 Sadi Borak, Atatürk'ün istanbul'daki Çalışma/an (1899-16 Mayıs 1919), 2. ba­
sım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 1998, s.206.

173
Savaşından yenik çıkmıştık; ama çok önemli bir tecrübe kazanmış
ve aynı zamanda düşmanlarımızı da yıpratmıştık.

7.3.4. Milli Devletin İktisadi Temelini Kurduk

İttihat Terakki hükümeti, daha savaşa girmeden, 8 Eylül 1914


günü kapitülasyonları kaldırdı ve gümrük vergilerini yüzde 4 ora­
nında artırdı. Kapitülasyonları kaldırmanın önemini, Hariciye
Nazırı Halil Bey, Alman devlet adamlarından Ernest Jackh'e şöyle
anlatıyordu :

"Eğer kapitülasyon fiiliyatta kalırsa, Mısır'ın hepsini ve Rus­


ya'nın yarısını kazansak bile harbi kaybetmiş sayılırız. " 292

Hükümet, bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, bu konuda o ka­


dar kararlıdır ki Ernest Jackh, hükümetin savaştaki amacının ka­
pitülasyonlardan kurtulmaktan ibaret olduğunu yazmış ve bunun
haklı ve zorunlu olduğunu belirtmiştir. 2 93
Aslında Milli İktisat Siyasetinin ilk uygulamaları, 1908 Devri­
minden sonra hayata geçirildi. Ancak kapitülasyonların kaldırıl­
ması, bu yöndeki en cesur ve köktenci adım oldu. ittihat Terakki
hükümeti, milli sanayi ve ticareti geliştirmek için milli bankalar
ve anonim şirketler kurdu; gümrükleri 1915 yılında bir kez daha
yükselterek yüzde 30 artırdı. Savaş koşullarında iç pazarın dış
dünyaya kapanması nedeniyle beş yıl süren rekabetsiz ekonomi
döneminde, mim sanayi ve tarımda gözle görülür bir atılım ger­
çekleşti. Orta ve küçük sermaye, savaş koşullarında gelişerek, Av­
rupalı, Rum ve Ermeni burjuvazisinin rekabetini alt etti. Bu arada
Alman sermayesinin elindeki Anadolu demiryolları da askeri ne­
denlerle denetim altına alındı. 294

292 Ernest Jaclch, Yükselen Hilal, çev. P. Kuturman, Uğur Kitabevi, İstanbul, 1946,
s.168, 172.
293 Age, s.168, 172.
294 Savaş yıllarında uygulanan Milli İktisat politikasının başarıları konusunda
bkz. Zafer Toprak, Türkiye'de Milli iktisat 1908-1918, Doğan Kitap, İstanbul,

174
Birinci Dünya Savaşındaki başta gelen hedefimiz, Kapitülas­
yonlardan kurtulmaktı ve başardık. Prof. Dr. Zafer Toprak'ın Mil­
li İktisat kitabında ayrıntısıyla incelediği üzere, Türkiye'nin milli
ekonomisinin inşası, Birinci Dünya Savaşında başladı:

"il. Meşrutiyetle yerleşen Milliyetçilik, Cihan Harbi'nin ola­


ğanüstü koşullarının da yardımıyla, İttihat ve Terakki 'de
Müslüman-Türk 'orta sınıf' özlemini doğurdu. Bu dönüşü·
mün somut sonucu, Cihan Harbi'nin yitirilişi ertesi Anado·
lu'da Milli Mücadeleyi yürütecek kadroların ve ekonomik
tabanın oluşmasını sağlamasıydı. " 295

1908 Devrimi öncesinde filizlenen Halkçılık ve Devletçilik, Ci·


han Savaşı yıllarında gelişti ve devlet siyasetine yön verdi. Liberal
iktisat politikaları savaş yıllarında bütünüyle gözden düştü, devlet
müdahaleciliği geçerlik kazandı. Uygulanan "Savaş Ekonomisi"
siyasetleri, Kurtuluş Savaşının halka dayanan direnme ekonomi­
sine zemin oluşturdu. Prof. Dr. Zafer Toprak'ın da belirttiği üzere
"Türkiye'de çağdaş anlamında devletçilik Cihan Harbi'yle birlikte
başladı ve 1930'lu yıllarda doruğuna ulaştı. ( ... ) il. Meşrutiyet yılla­
rında İttihatçı çevrede geliştirilen milliyetçilik, halkçılık ve devlet­
çilik, Cumhuriyet hükümetlerinin ve Halk Fırkası'nın benimseye·
ceği temel ilkeleri oluşturdu. " 29 6

7.3.5. Tehcir Karanyla İç Cephedeki Yıkıcı Unsurlan


Etkisiz Hale Getirdik
ittihat Terakki hükümetinin Ermeni tehciri kararı, emperya­
lizme karşı savaşta son derece haklı ve cesur bir uygulamaydı.
Aralık 2oı2; Zafer Toprak, İttihat Terakki ve Cihan Harbi/Savaş Ekonomisi
ve Türkiye>de Devletçilik 1914-1918, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2016; Kurt
Steinhaus, Atatürk Devrimi Sosyolojisi, çev. M. Akkaş, Sander Yayınları,
İstanbul, Ekim 1973, s.65; Mihayl Pavloviç, "Türkiye'de Komünist Hareket" ve
P. Kitaygorodski, "Türkiye'de işçi Hareketi 1925", (Doğu Perinçek, Komintem
Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan
2020, s.62 vd ve s.344 vd).
295 Zafer Toprak, Türkiye'de Milü iktisat, Doğan Kitap, İstanbul, Aralık 2012, s.48.
Aynı yönde bkz. s.64.
296 Zafer Toprak, age, s.560. Ayrıca bkz. s.559, 677 dipnot 899.

175
Böylece Rus Çarlığının, İngilizlerin ve Fransızların silahlandırdı­
ğı Ermeni çetelerinin cephe gerisindeki yıkıcı faaliyeti önlenmiş
oldu. Cepheler arasındaki bağlantı kurulabildi. Tehcir, Atatürk'ün
1919 yılında Erzurum ve Sivas Kongrelerini örgütlemesi ve Doğu­
da yaratılan dayanakla İzmir'i kurtarması için gerekli koşulları
hazırladı. Tehcir olmasaydı, Kurtuluş Savaşımız o yıllarda zafere
ulaşamazdı.

7.3.6. Milli Devletimizi Kuracağımız Milli Hudutlara Çekilerek


Gerçekçi Programa Geldik

20. yüzyılın başlarında kendi irademizle çekilmediğimiz milli


sınırlara, savaşta yenile yenile çekilmek zorunda kaldık. Böylece
üzerinde milli devletimizi kuracağımız, savunulabilir sınırlarımız
oldu. Osmanlı İmparatorluğu topraklarını koruma programı ger­
çekçi değildi. Bu programın iflası kaçınılmazdı. Birinci Dünya Sa­
vaşı sonunda, bu zorunluluğu öğrenmiş olduk. Savaş, bizi gerçek­
çi programa getirdi. Bu, bir geri çekilmeydi; ama aynı zamanda
askeri başarının da şartıydı. Savunabileceğimiz kalede, bize vatan
olacak topraklarda milli devletimizi kurduk.
Bilinçli olarak uygulanması gereken bir siyaset , zorunluluk­
lar nedeniyle 1918 sonrasında uygulandı. Meclisi Mebusan'ın 28
Ocak 1920 günü aldığı Misakı Milli Kararı, aslında belli tecrübe­
lerden sonra ayakların yere basması anlamına geliyordu. Kararı,
bizzat Mustafa Kemal Paşa hazırlamış ve İstanbul'a yollamıştı.
1900'lerin başında milli devlet çözümü, yalnızca Mustafa Ke ­
mal gibi devrimcilerin kafasındaydı; ama toplumun gündeminde
değildi. Bu nedenle Osmanlı İmparatorluğu'nu yaşatma programı
iflas etmeden, milli devletin gündeme gelmesi olanağı yoktu. Bal­
kanlar'dan Umman Denizi'ne kadar uzanan topraklara hükmeden
bir imparatorluğun miadı dolmuştu. Osmanlı Devleti' nin içinden
otuz kadar devletin çıkması, İttihatçıların " maceracı" kulpu takı­
lan siyasetlerinin sonucu değildi. İmparatorluğun dağılması ve
millete dayanan bir devletin kurulması kaçınılmazdı.

176
7.3.7. Devrimin Öncü Partisinin Kadrolannı
Savaşın Ateşinde Yetiştirdik

Cihan Harbi, evet , Türkiye tarihinin en büyük aydın kaybı,


öncü kadro kaybıdır; ancak aynı zamanda Türk Devriminin Öncü
Partisi Cihan Harbinin ateşlerinden geçerek yetişti. istiklal Sa­
vaşına önderlik eden ve Cumhuriyeti inşa eden kadrolar, Cihan
Harbi tecrübeleriyle devrimcileşti ve büyük bunalımlardan dev­
rimci çözümlerle çıkmayı öğrendi. İstiklal Savaşımızı örgütleyen
Müdafaai Hukuk Cemiyeti' nin yöneticileri, çoğunlukla İttihat Te­
rakki'nin Cihan Harbi sınavından geçmiş kadrolarıydı.

7.3.8. Savaşta Devrimcileştik ve Cumhuriyetin Birikimini Oluşturduk

29 Ekim 1914 sabahı Türk Bahriyesinin Karadeniz Harekatıyla


başlayan savaş, 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyetle sonuçlandı. İki
29 Ekim arasındaki dokuz yıl, bir bütündür. O dokuz yıl, bizim
savaş ve devrim tarihimizin en çetin dönemidir.
O dokuz yılın savaşı, Türkiye için yeni bir tarihin kapısını açtı.
1914 yılına geldiğimiz zaman, Osmanlı Devleti 'nin yalnız hük­
mettiği sınırlar açısından değil, rejim olarak da yaşama şansı yok­
tu. Mustafa Kemal 'in milli devlet programı, aynı zamanda Cumhu­
riyet programıydı. Cumhuriyet, Namık Kemal 'lerden başlayarak,
devrimci süreçlerde mayalandı. Meşrutiyet, Cumhuriyetin yolunu
açan ara çözümdü. Denenerek saf dışı kalması gerekiyordu. Tari­
hin saati işledi. Osmanlı Devleti ' ni Meşrutiyetlerle sürdürme pla­
nı kaçınılmaz olarak elendi ve tarih pusuda mevzilenen devrimci
çözümü göreve çağırdı.
Birinci Dünya Savaşı koşullarında, Meşrutiyetin Osmanlı­
cı çizgisi ile Mustafa Kemal'in Cumhuriyetçi milli devlet çizgisi,
stratejik ve taktik planda da yarış halindeydi. Türkiye için biricik
çözüm, Mustafa Kemal Paşa'ya göre, Alman yönlendirmesi dışına
çıkarak milli çıkarların gerektirdiği rotaya girmekti.

177
Enver Paşa'ların Almanya'ya bağımlı gerçekçi olmayan yayıl­
ma siyasetine karşı, Mustafa Kemal 'in "genel savunma" siyaseti,
milli devlet ve cumhuriyet programının gereğiydi ve ülke yöne­
timinde köklü değişiklikleri içermekteydi. Askeri başarı da buna
bağlıydı. Başka deyişle, askeri başarı devrimci bir programı ge­
rekli kılıyordu. Mustafa Kemal Paşa, savaş devam ettiği takdirde
"her taraftan çürüyen saltanat binasının birdenbire ve hep birden
çökmesi ihtimalini " cesaretle saptamıştı. Böylece aslında cumhu­
riyet şartlarının oluştuğunu da belirlemişti.
Mustafa Kemal Paşa'nın 20 Eylül 1917 tarihinde Enver ve Talat
Paşalara yolladığı rapor, askeri değerlendirmedeki derinliğinin
ötesinde, çıkış yolunun askeri bakış açısı içinde bulunmayacağını
saptayan tarihi bir belgedir. 2 97
Savaşı Osmanlı sultanının iktidarını sınırlayarak kazanama­
yacağımızı kendi tecrübemizle anladık. Birinci Dünya Savaşında
yenilen meşrutiyetti; ancak Cumhuriyeti yine o Meşrutiyetlerin
birikimiyle kurduk. Birinci Dünya Savaşı tecrübesi, devrim dışın­
daki seçenekleri eledi ve bize devrimden başka bir yol bırakmadı.
23 Nisan 1920 günü Ankara'da Meclisin toplanması ve Milli Hü­
kümetin kurulmasıyla padişahlığı yıkan bir devrim yaptık. Bu sa­
yede Meşrutiyetlerle kurtaramadığımız vatanımızı Cumhuriyetle
kurtardık; Meşrutiyetlerle yeterince kazanamadığımız hürriyet ve
demokrasiyi, Cumhuriyetle kazanma yoluna girdik.
Her toplum, çeşitli deneyimlerden geçerek yolunu açar. Aslın­
da 19. yüzyılın ikinci yarısında başlayan Milli Demokratik Devri­
mimiz de Meşrutiyet deneyimlerinden geçerek Cumhuriyete ulaş­
mıştır. Meşrutiyetlerin yetersizliği ve çözümsüzlüğü, bizi Cumhu­
riyet Devrimine götürmüştür.
Cumhuriyet Devrimi, bir yönüyle 1876 ve 1908 Meşrutiyet Dev­
rimlerinin devamıdır; ama bir yönüyle de Meşrutiyetin yetersiz­
liğinin aşılmasıdır. Cumhuriyet, Meşrutiyeti aştı, ancak bu aşma
eylemini yine Meşrutiyetten devraldığı birikimle gerçekleştirdi.

297 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.2, s.120 vd.

178
Buradan da anlaşılacağı gibi Meşrutiyet ve Cumhuriyet hem
aynı çizgidedir hem de birbiriyle çatışmaktadır. Meşrutiyet ve
Cumhuriyet programları, Osmanlı devrimciliğinin iki kardeş akı­
mıdır. Daha doğrusu Cumhuriyet, Meşrutiyetin içinden filizlendi.
Meşrutiyetçiler ve Cumhuriyetçiler, 19. yüzyılın ikinci yarısından
sonra Osmanlı istibdadına karşı birlikte mücadele ettiler. Meşru­
tiyetçilerimiz, Osmanlı Devleti 'ni reformlarla sürdürmek istediler.
Cumhuriyetçilerimiz ise Osmanlı Devleti yerine milli bir devlet
kurmayı amaçladılar.
Meşrutiyet ve Cumhuriyet yanlıları, aynı cephede ve aynı teş­
kilatta ortaya çıktılar ve düşmana karşı aynı safta savaşırken, aynı
zamanda ayrıştı ve birbirleriyle yarıştılar. Her ikisi de başlangıçta
devrimciydi. Çünkü Meşrutiyet için de devrim gerekiyordu. Hatta
1870'lerden 1920'lere uzanan bu dönemdeki devrimcilerimiz, bi­
raz Meşrutiyetçi ve biraz da Cumhuriyetçiydiler. Mithat Paşa için
daha 1876 Meşrutiyeti öncesinde padişaha "bu adam Cumhuri­
yetçi" diye jurnaller verildiği bilinmektedir. Aynı şekilde Mustafa
Kemal de daha Harbiye yıllarındayken "Cumhuriyetçi" ve " İhti­
lalci" olarak suçlanmış ve hapse atılmıştır. Suriye'ye tayin edil­
mesi de bu nedenledir. Kurtuluş Savaşı yıllarında, İstanbul 'daki
sadrazamlardan Ali Rıza Paşa, Ahmet İzzet Paşa'yı ziyaretinde,
Mustafa Kemal için "Cumhuriyet yapacaklar, Cumhuriyet" diye
bağırmıştı. 2 98
Mustafa Kemal, daha Harbiye yıllarında dönemin devrimci
akımlarıyla haşır neşirdi. 2 99 Sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy'un an­
lattığı üzere, Harbiye'de sabahlara kadar ihtilal tartışmaları yap­
maktan gözlerine uyku girmiyordu.300 1904 yılında not defterine
" Evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı" diye yazıyordu. 1905
sonbaharında, yukarda açıklandığı gibi, yaşanan sürecin bir milli

298 Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2oı5, s.ı87.
299 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.ı, s.ı5.
300 Ali Fuat Cebesoy, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
Ankara, 1981.

179
devletle noktalanacağını görmüştü. Milli devletin biçimi cumhu­
riyetti.
Cumhuriyet, Kurtuluş Savaşı koşullarında önce yerel mec­
lislerin örgütlenmesiyle filizlendi. 1918 sonrasında Anadolu ve
Rumeli'de toplanan milli kongreler, Cumhuriyetin yerel zemini­
ni oluşturdu. Kurtuluş Savaşını İstanbul'daki padişah hükümeti
değil, yerel kongreler örgütlüyordu. İstanbul'un işgalinden sonra,
Meclisin Ankara'da toplanmasıyla süreç tamamlandı. Cumhuriye­
timizin kuruluş tarihi, 29 Ekim 1923 değil, 23 Nisan 1920'dir. Eğer
Atatürk ve arkadaşları, Ankara'da Milli Meclisi kurmasalar ve İs­
tanbul 'daki saltanata son vermeseler, millet seferber edilemez ve
Kurtuluş Savaşı kazanılamazdı.
Kurtuluş Savaşımız Cumhuriyeti getirmemiş, Cumhuriyetimiz
Kurtuluş Savaşını kazanmıştır. Şöyle söylemek de mümkündür:
Meşrutiyet rejimiyle kaybettiğimiz Birinci Dünya Savaşını, Cumhu­
riyet rejimiyle zafere dönüştürdük. Savaşı, Devrimci Cumhuriyetle
kazandık.
Mustafa Kemal Paşa, savaşı kazanmanın öncelikli şartının
cumhuriyet ve milli devlet olduğunu çok iyi biliyordu. Samsun'a
çıktığı andan itibaren Anadolu'da bir milli hükümet kurmaya yö­
neldi. Hatta bu projeyi daha İstanbul 'dayken tasarladığı biliniyor.
Amasya'da 16-21 Haziran 1919 günleri arasında yapılan beş
günlük Gizli Komutanlar Toplantısının ve Sivas'ta 16-28 Kasım
1919 günleri arasında 13 gün süren İkinci Komutanlar Toplantısı­
nın gündemleri, aslında Cumhuriyettir.30 1 Yine Devrimcilik ile Re­
formculuk çarpışmaktadır. Atatürk, Anadolu'da bir milli hükümet
kurulmasından yanadır; ama bu önerisini kabul ettiremez. Çünkü

301 Amasya Gizli Komutanlar Toplantısı için bkz. Doğu Perinçek, Kemalist
Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası, Geliştirilmiş 5. basım, Kaynak
Yayınları, İstanbul, Eylül 2020, s.184 vd. Resmi olarak Heyeti Temsiliye
Toplantısı diye anılan Sivas Komutanlar Toplantısı'nın tutanakları için bkz.
Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.5, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat
2015, s.163 vd. Mutlaka okuyunuz!

1 80
diğer komutanlar, henüz Meşrutiyet anlayışından kurtulamamış,
İstanbul'daki saltanattan vazgeçememişlerdi. Oysa milletin bütün
kuvvet ve imkanlarının seferber edilmesinin birinci ve olmazsa ol­
maz koşulu, Anadolu'da milli hükümetin kurulmasıydı.
Mustafa Kemal Paşa, 1919 Haziran ayında Amasya'daki Komu­
tanlar toplantısında kabul edilmeyen önerisini, Erzurum Kong­
resi ' nde Nizamname'nin 4. maddesine koydurmayı başardı. Os­
manlı hükümetinin dış baskılar sonucu Doğu vilayetlerini terk ve
ihmal etmesi durumunda, bir " Hükümeti Muvakkate"nin (Geçici
Hükümet) kurulması karara bağlanıyordu. Kurtuluş Savaşını ya­
pabilmek için, öncelikle Anadolu'da devrimci bir hükümet kurul­
ması gerekiyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın Kurtuluş Savaşının hazırlık dönemin­
de Meclisi toplamak ve toplantının Anadolu'da yapılması için
yürüttüğü mücadele, hep Cumhuriyet için savaştır. Cumhuriyetin
kaderi ile Kurtuluş Savaşının kaderi birleşmişti.
Mustafa Kemal Paşa, 16-29 Kasım 1919 günlerinde 13 gün süren
Sivas Komutanlar Toplantısında Meclis'in Anadolu'da açılması
için verdiği mücadeleyi kaybetti. Ancak tarihsel süreç hükmünü
yürütüyordu. 12 Ocak 1920 günü İstanbul 'da açılan Meclisi Mebu­
san, 16 Mart' ta İstanbul 'un işgal edilmesi üzerine 18 Mart günü
toplantıları erteleme kararı aldı. O gün Meşrutiyetin sonuydu. Sa­
met Ağaoğlu' nun deyişiyle "O gün Boğaziçi'nin sularına gömülen
imparatorluğun yerine, bir ay sonra 23 Nisan 1920'de Ankara'nın
çorak ve bataklık yaylasında yeni bir devlet doğmuştur. " 302
Meşrutiyet, tıpkı Birinci Dünya Savaşında olduğu gibi, İngiliz
emperyalizminin süngülerine bir kez daha yenik düşmüştü. İngi­
liz'i Meşrutiyetçilikle yenmenin mümkün olmadığı bir kez daha
kanıtlandı. İngiliz askerinin İstanbul'u işgali ve bazı mebusları tu­
tuklaması, savaşın Meşrutiyetle kazanılamayacağının son kanıtı
oldu. Cumhuriyetin yolu açılmıştır.

302 Samet Ağaoğlu, Kuvayı Milliye Ruhu, s.11.

181
Meclis Ankara'da toplanır. istanbul'daki saltanatın iradesi ar­
tık geçersizdir. Ankara'daki Cumhuriyet iradesi, milletin kuvvet
ve yeteneğini örgütler. 23 Nisan 1920'de kurulan Cumhuriyet, 30
Ağustos 1922'de Dumlupınar Zaferini kazanır, 9 Eylül günü İzmir'e
girer. Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 günü Türk Ordusunun
süngüsüyle imzalanır. 6 Ekim 1923 günü Türk Ordusu artık İstan­
bul'dadır. Böylece Birinci Cihan Savaşında başlayan Kurtuluş Sa­
vaşımız kesin sonuca ulaşır. 303

7.4. Türkiye'nin Vatan Savunması Devrimler Çağını Açtı

Türkiye, Birinci Cihan Savaşında İttihat Terakki' nin devrimci­


milliyetçi önderliği sayesinde, dünyanın en büyük emperyalistle­
rine karşı direndi ve hiç kimsenin beklemediği zaferler kazandı.
Belki birinci aşamada, 1918 yılı sonunda yenik düştüğümüz söyle­
nebilir, ancak Almanya bile teslim olurken, Türkiye savaşa devam
etti ve bağımsız bir milli devlet kurdu. Türkiye bu savaştan dünya­
yı etkileyen bir devrimle çıktı.
Türkiye' nin Birinci Dünya Savaşındaki vatan savunması, dün­
yada devrimler çağını açan süreci belirledi. Emperyalizme karşı
direnişimizin, Rusya'da 1917 Şubat ve Ekim Devrimlerinin şartları­
nın oluşmasındaki tarihi rolü dünyaca kabul edilmiştir. Devrimci
Türkiye ve Devrimci Rusya, yaşayabilmek için birbirleriyle dayanış­
ma halinde oldular. Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi, 20. yüzyılın
milli demokratik devrimleri arasındaki ittifakın ilk örneğini oluştur­
dular.

7.S. Talat Paşa'yı Yeniden Keşfetmek

Dünya Savaşının ve 1915 olaylarının yüzüncü yılını arkada bı­


raktık. Ermeni Soykırımı yalanına karşı mücadelenin yükselişiyle

303 Samsun'dan Ankara'ya iktidar savaşının özlü açıklaması için bkz. Doğu
Perinçek, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt Politikası , Geliştirilmiş
5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Eylül 2020, s.ısı-2ı4.

182
birlikte, ülkemizde Dünya Savaşı tarihine ilgide özel bir yoğunlaş­
ma oldu. Türk milletinin aydınları ve uzmanlar, yakın tarihi ye ­
niden araştırıyor, yeniden öğreniyor. Bugünü savunmak ile tarihi
savunmak aynı görev kapsamındadır.
Bu süreçte Talat Paşa yeniden keşfedilmektedir.3 04 Çünkü Talat
Paşa, emperyalizme karşı yürütülen büyük savaşın devrimci önder
kadrosu içinde erdemleriyle ve teşkilatçılığıyla özel konumdadır.
Bugün vatanı savunmak için Talat Paşa'yı hatırlamamız do­
ğaldır. Çünkü Kurtuluş Savaşımız, 1919 yılında değil, Dünya Sava­
şı'yla birlikte 1914 yılında başlamıştır. Talat Paşa, Cihan Harbiyle
bir ölüm kalım savaşına girdiğimizi çok iyi anlayanlardandı. Bu
bağlamda, Ermenilerle olan mesele de bir Türk-Ermeni meselesi
değil, fakat emperyalizmle aramızdaki meseleydi, Şark Meselesi­
nin parçasıydı.
Emperyalizm ve işbirlikçileri de bilmektedir ki Türk devleti o
1914-1923 arasındaki büyük mücadeleyle kurulmuştur. Milli Dev­
letimizi yıkmak isteyenler, elbette kuruluşun köklerine saldırmak
durumundadırlar. Bu nedenle Talat Paşa'ların, Enver Paşa'ların
hedef alınması olağandır. Bu durumda 1908 Hürriyet Devriminin
ve Cihan Harbinin hürriyet ve vatan mevzilerinde sağlam durmak,
günümüzdeki vatan savaşının görevidir.
Aydınlarımız, gençlerimiz, bütün milletimiz, Namık Kemal'ler­
den Mustafa Kemal'lere uzanan devrimci tarihimizi olumlu olum­
suz dersleriyle incelemek durumundalar. Namık Kemal ile Mus­
tafa Kemal Paşa arasındaki devrimci halka kimdir derseniz, Talat
Paşa'dır.

304 Talat Paşa konusunda bkz. Tevfik Çavdar, Talat Paşa/Bir Örgüt Ustasının
Yaşam Öyküsü, İmge Yayınları, Ankara, Temmuz 2ooı; Hasan Babacan,
Mehmed Talat Paşa 1874-1921, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2005; Sina Akşin, "Talat Paşa ve İttihat
ve Terakki", Teori, sayı 194, Mart 2006, s.3 vd. ; İsmail Hakkı Pekin, "Talat
Paşa" , Teori, sayı 301, Şubat 2015, s.21 vd. ; Şule Perinçek, "Bizim Ermeniler ve
Talat Paşa" , Teori, sayı 303, Nisan 2015, s.11 vd. ; Şule Perinçek, "Talat Paşa:
Bir Devrimcinin Yaşam Öyküsü" , Teori, sayı 194, Mart 2006, s.20 vd.

183
öncelikle büyük bir devrimcidir.
Büyük teşkilatçıdır.
ittihat Terakki, Türk devrim tarihinin kök teşkilatıdır. Hatta
dünya devrim tarihinde yeri olan bir partidir. Talat Paşa, işte o
partinin önderidir.
Büyük bir ahlak ve fedakarlık örneğidir.
Büyük devlet adamlarımızdandır.
Atatürk, Talıit Paşa'nın katledildiği haberini aldığında gözleri
dolmuş ve "memleket büyük bir evladını kaybetti" demiştir.305
18 Mart 2006 günü Berlin'de 10.000 yürüyüşçü, Hardenberg
Caddesi' nde Talat Paşa'nın vurulduğu yerde saygı duruşundayız.
Talat Paşa'yı vurmuşlar, ama öldürememişlerdi. İşte 10.000 Talat
Paşa, ellerinde ay yıldızlı al bayraklarla, dimdik " Hepimiz Talat
Paşa'yız" diyordu.
Tarih, hiçbir değerin hakkını yemiyor. Öyle dönemler oluyor ki
unutulmuş sanılan değer, kendisini var eden gerçeklik nasıl olsa
gündeme geleceği için, tarihin içinden başını kaldırıyor ve yeni­
den bilinçlerdeki yerini buluyor.
Tarih, Talat Paşa'ya haksızlık etse yazık olurdu. Edemedi, ede­
mezdi. Çünkü Talıit Paşa, bizim Kurtuluş Savaşımızın ilk dönemi
olan 1914-1918 yıllarının en önemli simasıydı.
Tarihi 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkesi'nde donduracak olur­
sanız, o ilk dönem bir yenilgi dönemi gibi gelebilir. Ama devamı
vardır. 1914 yılında başlayan Birinci Büyük Savaş, Türkiye için 30
Ağustos 1922'de zaferle sonuçlandı. O zaferin köklerinde 1914-1918
genel savaşının büyük direnişi vardı.
Şöyle de söylenebilir: Çanakkale Direnişi başta olmak üzere o
dört yıllık büyük direniş olmasaydı, Sakarya ve Dumlupınar da
olmazdı.
Birinci Dünya Savaşında İttihat Terakki yönetiminin siyasi ve
askeri hataları yukarıdaki yargıyı değiştirmez. O dönem yönetim-

305 Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan, der. Hulusi Turgut, Türkiye İş Bankası
Kültür Yayınları, İstanbul, 2005, s.572.

1 84
de bulunan İttihatçı Devrimcilerin payına, Türkiye'yi Meşrutiyetle
ve Alman ittifakıyla kurtarmak düşmüştü. O aşamanın görevi ka­
lın hatlarıyla buydu ve yerine getirdiler. Türkiye'nin Cumhuriyetle
ve Sovyet ittifakıyla kurtarılması, başlanan işin yeni bir aşamada
sonuçlandırılmasıydı .
1914'te ne Cumhuriyet vardı ne de Sovyetler Birliği. Ama işte
Talat Paşa'ların Çanakkale'de simgeleşen vatanseverliği, hem bizi
Cumhuriyete götüren bir tecrübeydi hem de Rusya'da Şubat ve
Ekim Devrimlerinin yolunu açtı. Tarih böyle ilerliyor.
Özeti, Talat Paşa'lar, bizim Kurtuluş Savaşı tarihimizin bir par­
çasıdır. Kahramanlar, her zaman talihli olmuyor; talihsiz kahra­
manlar da bir tarih gerçeğidir. Talat Paşa, talihsiz kahramanlar­
dandır.
Talat Paşa'lar yad ellerde birbiri ardı sıra şehit olarak, büyük
yenilgiyi canlarıyla noktalarken devrimci mücadeleye büyük bir
gelenek bıraktılar. Fedailer geleneğinin temsilcileriydiler ve o ge­
leneğe hayatlarını katmış oldular.
Atatürk'ün Talat Paşa'nın şehit olduğu haberini alınca tutama­
dığı gözyaşları, kuşkusuz o fedailer geleneğine duyulan bağlılığın
ifadesiydi.
Talat Paşa, yalnız intikam duygularıyla katledilmedi. O, Ana­
dolu'da başlayan Kurtuluş Savaşını Avrupa'dan destekliyordu ve
bir an önce Anadolu'ya gidip savaşın ön cephesinde görev alma
arzusunu Mustafa Kemal Paşa'ya mektupla bildirmişti. 22 Kasım
1919 tarihli o mektupta, memleketin kurtuluşuna katkı için yap­
tıkları çalışmanın raporunu verir. Mustafa Kemal Paşa önderli­
ğindeki Milli Mücadelenin başarısı için görevlere hazırdır. Otorite
Mustafa Kemal Paşa'da olmalıdır. Talat Paşa, bir yandan da Kur­
tuluş Savaşımızı desteklemeleri için Bolşeviklerle görüşmelerde
bulunmaktadır.
Mustafa Kemal Paşa, 20 Şubat 1920 günü Talat Paşa'ya yolladı­
ğı çok uzun cevapta, mücadeleyi özetler, seçenekleri tartışır. Bir-

185
likte çalışma uygun görülmüştür, ancak yabancılarla temasların
kendi denetiminde yürütülmesini ister. Mustafa Kemal Paşa'nın
Talat Paşa'dan bir talebi de "hiç olmazsa 50 bin lira" gönderme­
sidir. 306
Talat Paşa da bütün devrimciler gibi yenilgiyi kabul etmemiş­
tir ve Anadolu'daki devrimci hükümetin yanındadır. İşte Talat
Paşa'nın şehit edilmesinin asıl nedeni budur. Öldürülmeden 18
gün önce; Şubat'ın 26'sında, Hamın şehrinde İngiliz Herbert Aub­
rey'yle görüşür. Aubrey İngiliz hükümetinden gelen talimatla ha­
reket etmektedir. Hatta bu görüşmede İngiliz hükümeti ve Anado­
lu'daki milli hareket arasındaki anlaşmanın koşulları konuşulur.
Bu görüşmede Talat Paşa'nın Milli Mücadelenin kayıtsız şartsız
yanında olduğu görülür. Talat Paşa'yı katletme kararının gerekçe­
si büyük olasılıkla o görüşmede oluştu.
Karar makamı, İngiliz emperyalistleridir. Tehleryan, cinayetin
tetikçisiydi. Kurşunu arkadan sıktı ve tanıkların anlatımlarına
göre, Talat Paşa önüne doğru eğilerek yere kapaklandı.
Mithat Cemal, Talat Paşa için yazdığı şiirde "En sonra eğildin­
se, kurşunla eğildin" der. Talat Paşa, eğilmeyen adamdı. Yine şai­
rin deyişiyle " Kütle-adam, millet adam, bayrak adamdı".
Talat Paşa'nın sevdikleri "Çıplak adamlar"dı, yoksullardı. ''Al-
tınlar akarken de züğürt ölmeyi bilmişti. "
Kurşun, devrimciyi vurmuştu.
O kurşunların sonu gelmedi.
İttihatçı önderler bir bir o kurşunların hedefi oldular.
Büyükelçilerimizi, konsoloslarımızı, Dışişleri Bakanlığı me-
murlarımızı şehit eden kurşunlar yine aynı tetikçilerin namlula­
rından çıktı.
1990'lardan sonra, Türkiye'yi parçalama planları bir kez daha
gündeme gelince Talat Paşa'ların üzerini örten bulutlar da dağıl­
dı. Bizler " Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır" diye Avrupa

306 Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.6, s.412 vd.

186
merkezlerinde haykırırken, Talat Paşa'ya vefa ve saygı duyguları
da yüreklerde yeniden doğuyordu. Bedin 2006 eylemine "Talat
Paşa Harekatı" adını vermiştik. Siz misiniz "Talat Paşa'yız" diyen!
Avrupa'nın emperyalist basın yayın organları Talat Paşa'ya yaylım
ateşi başlattı. Demek ki öldürememişlerdi.
Avrupa Parlamentosu, 2006 baharında, Türkiye hükümetin­
den Talat Paşa Harekatı'nı dağıtmasını talep etti. Emperyalizm,
Talat Paşa Harekatı'nın dağıtılması için toplanıp karar mı alıyor­
du, öyleyse biz de Talat Paşa Komitesi'ydik! KKTC Kurucu Cum­
hurbaşkanı Rauf Denktaş'ın önderliğinde yürütülen " Lozan 2005"
ve "Bedin 2006" eylemlerini başaran Talat Paşa Komitesi 'nin isim
babası, Avrupa Parlamentosu'dur.
Kendi vicdanımla konuşurum kimi zaman. Gizlice kendime so­
rarım. Ermeni soykırımı iddiaları konusunda da çok sordum. Sor­
dukça daha çok araştırdım. Vicdan, bugünkü Türkçemizde "bu­
lunç " . Bulmak, bilmekten önceki eylemdir. İnsanın buluncunda
(vicdanında) sorduklarına bir cevap bulması için, orada bir ağırlık
bulunması gerekiyor. Bulunç dediğimiz o ağırlık, toplumsal tecrü­
belerin ve tarihsel birikimin kişinin bilincindeki izleridir. Bulun­
cumun ağırlığını artırmak için daha çok araştırdım, bilgi peşinde
koştum, kendimle daha içtenlikle ve cesaretle hesaplaştım.
Sonuç şudur: Talat Paşa'lara yöneltilen Ermeni Soykırımı suç­
laması kadar ağır bir haksızlığa dünya tarihinde az rastlanır. Em­
peryalizme başkaldırımızı suçladılar, olay budur! Devrim tarihi­
mizi bu iftiralara savaşa savaşa yazdık.
Bu nedenledir ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi' nin 2. Dai­
resinde ve Büyük Dairede Ermeni Soykırımı yalanına karşı tezleri­
mizi açıklarken, Talat Paşa mevzisini asla terk etmedik. Talat Paşa
isminden vazgeçmemiz yönündeki telkin ve baskılara küçümse­
yerek baktık. Çünkü Talat Paşa mevzisi, vatan ve hürriyet mevzi­
siydi, Türk Devriminin mevzisiydi.
Birinci Dünya Savaşını özellikle Ermeni meselesi bağlamında
aydınlığa kavuşturmak, hakikat aşkının ötesinde, bir yurtseverlik

187
göreviydi, devrimci bir işti. O görev, ancak Talat Paşa'ya sadakat­
le yerine getirilebilirdi. Çünkü cephe, hala Talat Paşa'ların şehit
düştükleri cephedir.
Emperyalizmin, Ermeni katliamı konusundaki haksızlığı, bel­
ki de kendisini en çarpıcı biçimde Talat Paşa Cinayeti Davası'nda
göstermiştir. 15 Mart 1921 günü Tehleryan denen tetikçi, Berlin
Hardenberg Caddesi 'nde Talat Paşa'yı tabancayla katleder. Sanık
yakalanır. Daha ilk sorguda Talat Paşa'yı "bilerek, isteyerek ve ta­
ammüden öldürdüğünü" itiraf eder.
İşlenen suç meydandadır, kanıtlar kesindir, tanıkların hepsi
katili teşhis etmişlerdir ve katil suçunu itiraf etmektedir. Suç aleti
olan tabanca ortadadır. Namludan hala barut kokusu gelmekte­
dir. Ama Berlin'de 2 Haziran 1921 günü başlayan ceza yargılama­
sında en az merak edilen konu Tehleryan'ın işlediği suçtur.
Duruşmada daha ilk dakikalardan itibaren Tehleryan sanık
sandalyesinden kaldırılır; oraya Birinci Dünya Savaşında İtilaf
Devletleri emperyalizmiyle savaşan Genç Türk devrimciliği otur­
tulur. Araştırılan konu, artık Hardenberg Caddesi'nde işlenen ci­
nayet değildir. Dr. Lepsius gibi Türk düşmanı sahtekarlara bilirkişi
görevleri verilerek, Andonyan gibi yalan memurlarının imal ettiği
uydurma belgelerle, Türkiye'nin emperyalizme karşı savaşı yargı­
lanır.
Tutanakları okuyunuz, Yargıç öyle bir sorgu yürütür ki Tehler­
yan'ı bir katil olmaktan çıkartır; bir mazlum konumuna yerleştirir.
Sanki katledilen Talat Paşa değil, Tehleryan'dır. Bu davada Talat
Paşa'ya verilen rol ise katil olmaktır. Dahası, işlenen suçla ilgisi
olmayan Ermeni tanıkların duygu sömürüleriyle, Tehleryan bir
kahraman mertebesine yükseltilir.
Berlin'in psikiyatri ve sinir uzmanlarına verilen rol ise " kah­
raman" Tehleryan hakkında neredeyse cezai ehliyeti olmayan bir
psikopat raporu vermeleridir. Ama Tehleryan'ın psikopatlığının
sorumlusu dahi "Türk zulmü"dür.

188
Dava, Hardenberg Caddesi'ndeki cinayetten o kadar uzaklaştı­
rılmıştır ki jüri, yargılama sonunda yargıcın sorusunu şöyle algı­
lamıştır: Türkiye suçlu mudur?
Tutanakları okuyan herkes, soruyu böyle yorumlar.
O nedenle Berlin'deki Talat Paşa Cinayeti Davası, bir Türkiye
davasıydı. Berlin yargılamasında, 1915 yılının savaş koşullarında
Türkiye'ye çamur atan emperyalist İtilaf Devletlerine artık Alman
devleti de katılmış oluyordu .
Hangi Alman devleti ! Yenilmiş ve teslim alınmış, aşağılanmış
Almanya!
Ama o sırada yenilmeyi kabul etmeyen, Kurtuluş Savaşı'nı sür­
düren bir Türkiye vardı. Anadolu'da Batı Cephesinde, Doğu Cep­
hesinde, Güney Cephesinde savaş devam etmekteydi. Bir kurşun
da Berlin'den Tehleryan'dan geldi. O yetmez, bir kurşun da yenik
Alman emperyalizminden!
Katil Tehleryan İngiliz ve Fransızlara teslim olan Berlin'de ak­
landı. Alman kanunlarına göre Tehleryan'ın idamını isteyen savcı,
aklama kararını temyize bile gönderemedi. Çünkü artık Berlin'de
geçerli olan kanun, Türkiye'nin düşmanları olan emperyalistlerin
kanunlarıydı.
Aslında Berlin Ağır Ceza Mahkemesi Tehleryan'ı aklarken, Al­
man adaletini mahkum etti. Artık Berlin'de hakimler yoktu. Ber­
lin'de İngiliz-Fransız emperyalizminin memurları vardı.
İnsan tutanakları okurken, adalet yok mu, vicdan yok mu diye
bağırmak ister. Tutanakların sayfalarından bu feryada, bir tek Ma­
reşal Liman von Sanders cevap verir. Mahkemede bilirkişi olarak
dinlenen Mareşal, hakikati söyleyecektir. Berlin Ağır Ceza Mahke ­
mesi 'nde oynanan tiyatroda, rol yapmayan, sahici olan bir tek o
ağırbaşlı ve vefalı Mareşal vardır. Bir de Savcı! İkisi de tarih önün­
de konuşmaktadırlar.
Liman von Sanders, yaşanan çatışmaları iki nedene bağlamış­
tır: Birincisi, Ermenilerin silahlarını teslim etmemeleridir. İkinci-

189
si, Ermenilerin Çarlık Rusya'sı ordularında Türkiye'ye karşı savaş­
malarıdır.
Sahnelenen davada namuslu davranma çabasında olan bir de
savcı vardır. Evet, İngiltere ve Fransa'ya esir düşmüş Alman hükü­
metinin emirlerine boyun eğmiştir, verilen aklama hükmünü tem­
yiz edememiştir. Ancak duruşmalar sırasında yer yer isyan ettiği
görülür. Şu sözler Birinci Savcı Göllnick'indir:

"Sayın Jüri Üyeleri! Bu ceza davasına özel bir anlam veren


şey, onun adli tarafı değildir. Aynı şekilde, yurtiçinde ve
dışında dikkatle bu mahkeme salonuna çevrilen ilgi de de­
ğildir. Önemi başka şeylerden kaynaklanmaktadır. Bu fiilin
psikolojik nedenleri dünya savaşı zamanına kadar dayan­
maktadır. O uzaktaki Anadolu'da meydana gelen vahşi ve
kanlı olaylara dayanmaktadır ve kulaklarımız dünya sava­
şının gök gürültülerini yeniden duyduğunu sanmaktadır.
Ayrıca, kurbanının kişiliği de fiilin özel bir önem kazanma­
sına yol açmaktadır: Adı sanı bilinmeyen, tanınmayanlar
kitlesinden bir el kalktı, kendisi de bir halkın evladı olan ;
milletler arasında o muazzam dövüş sırasında vatanının
kaderini yönlendirmiş ve Alman halkının sadık bir mütte­
fiki olarak tarihin zirvesine çıkmış olan bir adamın üzerine
indi. ( ... )

Baylar, Ermenilerin ve dostlarının, bu dehşet verici eylem­


lerde Talat Paşa'nın sorumluluk taşıdığı kanaatinde ol­
duklarından şüphe yoktur. Ama Baylar, bu, Ermeniler ve
dostları tarafından savunulan taraflı bir görüştür ve olay­
ları tamamen farklı bir şekilde değerlendirecek pek çok
tanığı burada sizin önünüze getirmek çok kolay bir iş olur­
du. Türkiye'de bulunmuş ve olayları yakından bilen birçok
Alman'la konuştum. Onlar tamamen farklı bir görüştedir.
İstanbul hükümetinin Ermenilerin kökünün kazınmasını

190
hedeflemesinin söz konusu olmadığım; devletin ve askerin
çıkarları nedeniyle -belki de yanlışlıkla- o bölgeyi boşaltma
emri verildiğini, ancak bunun son derece vahim sonuçlara
yol açtığım anlattılar.

[Burada yargıç, savcının sözünü kesip "davayla ilgili ko­


nuşmalara girme"si uyarısında bulunur. Oysa duruşmanın
birinci günü baştan sona bu konuda nutuklarla geçmiştir.
(DP)]

Savcı Göllnick devam eder:

"Bay Prof. Dr. Lepsius'un çok ilginç ve kapsamlı açıklama­


larının bence bir hatası vardı: Çok planlı ve sistematik ol­
makla birlikte, olaylarla ilgili bu tespitler, meydana geldik­
leri sırada ve olay yerinde yapılmış kendi kişisel gözlemle­
rine değil, daha sonraki raporlara dayanmaktadır.

Bu nedenle, diğer bilirkişinin; Bay General Liman von San­


ders'in sözlerine daha fazla değer vermekte sanırım hak­
lıyım. Kendisi o sıralarda orada yüksek bir mevkideydi ve
olayları çok yakından gördü. Bilirkişi burada Ermenilerin
bölgeden çıkarılmasını emreden İstanbul hükümetinin po­
litikasıyla uygulamayı birbirinden net bir biçimde ayırmıştır.
( ... )

' Bu caniyane hareketlerin kişisel ve manevi sorumlusu


Talat Paşa'dır' şeklindeki ifadelerin haklı olmadığım tespit
etmek amacıyla burada bir parantez açmak zorundayım.
Sunulan belgelerin davada kullanılması beni yanıltamaz.
Örneğin bizde de, devrimci kargaşa sırasında, böyle yazı
ve belgelerin tanınmış kişilerin imzasıyla ortalığa çıktığını,
daha sonra bunların sahte olduğunun iddia edildiğini, ben
bir savcı olarak biliyorum. İstanbul 'da Talat Paşa aleyhine
verilen ve burada da sözü edilen karar da beni şaşkınlığa

191
düşüremez. Orada nesnel gerçekliğin tespit edilip edilme·
diğini bilmiyorum. Bu elbette mümkündür, ama eski sistem
yıkılınca onun kahramanlarının yeni sistemde suçlu ilan
edilmelerinin tecrübeyle sabit olduğunu da unutmamak
gerekir. Baylar, İttifak Devletlerinin dostu olan Jön Türkle·
rin devrilip yerine İttifak Devletlerinin düşmanı olan İtilaf
Devletleri 'yle birlikte hareket eden hükümetin getirildiği o
hızlı ve keskin siyasi sistem değişikliğinin bir benzeri daha
tasavvur edilemez. Yani daha önce belirtildiği gibi, nesnel
gerçekliğin araştırılıp araştırılmadığını bilemeyiz. Dola·
yısıyla şunu tekrarlamalıyım: Sunulan kanıtlar, Talat Pa·
şa'nın bu suçlardan manevi olarak sorumlu olduğuna dair
en ufak bir kanıt bile getirememiştir! 1 1 307

Talat Paşa Cinayeti Davası' nın tutanakları bütün cephelerden


okunmalıdır. Bu tutanaklarda birtakım hayali anlatımlarla abar­
tılmış da olsa, Ermeni yurttaşlarımızın çektiği acılar da vardır.
Karşılıklı boğazlaşma ve kırımlarda, zayıf olanlar daha çok kı­
rılmış, daha çok ezilmiştir. Kırılanlar, koşullara göre Ermeni 'dir;
Türk' tür, Kürt 'tür; ancak hepsi bizdendir ve en sonunda hepsi in­
sandır.
Anadolu'nun yüzlerce yıl kardeşçe yaşamış insanları birbirini
boğazlarken, büyük emperyalist devletlerin Osmanlı Devleti'ni
paylaşma planları da yürümüştür.
Bu olayları anlamak için en iyisi, Kaynak Yayınları'nın Ermeni
kaynaklarıyla Ermeni yalanını anlatan dizisi incelenmelidir. Özel­
likle, Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni'nin ünlü raporunu !
Mesele, öncelikle emperyalizme tavırla ilgilidir. Emperyalist
saldırganlarla birlikte misin, yoksa direniyor musun?
İkinci olarak, kırımlarda devlet geleneğinden yoksunluk çok
önemli bir rol oynamıştır. Olayları yaşayan Rus generallerinden

307 Doğan Akhanlı, Talat Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınları, İstanbul,
Şubat 2003, s.120-126.

192
Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni ve diğer namuslu Ermeni devlet
adamları ve tarihçilerine kadar herkes aynı saptamada bulunmuş­
tur: Türkler devlet ve ordu geleneğine sahiplerdir. Bu nedenle sa­
vaştılar, savaşlarda öldürdüler; isyanları bastırdılar. Ancak Türk
Ordusu planlı ve sistemli kırım yapmadı ; otoritesini kurduğu yer­
de asayiş ve güvenliği sağlamaya çalıştı. Ermeniler ise farklıydı.
Kaçaznuni, bu farkı özetle şöyle anlatmaktadır: Devlet yönetmeyi
bilmiyorduk. Savaş koşullarında otorite kurabilmek için, şiddete
başvurduk; Türkleri, Müslümanları kırdık. Ancak yine otorite ku­
ramadık. Bunun üzerine bir gücün gelip elimizden o devleti al­
masını beklemekten başka çaremiz kalmadı. Allahtan Bolşevikler
geldi; iktidarı aldı ve biz de kurtulduk. 308
Bu özet, büyük bir tarih dersidir. Devlet kurmak, güvenlik sağ­
lamak, yabancı devletlerin kışkırtmaları ve desteğiyle olmuyor;
yüzlerce, binlerce yıllık bir tecrübeyi gerektiriyor. Bakınız, Kuzey
Irak gibi bir avuçluk toprak parçasında ABD ordularının gölgesin­
de devlete benzeyen bir oluşum yoktur. İki ayrı aşiret yapısı, iki
ayrı derebeylik oluşturmuştur ve kendi aralarında bile birleşeme­
mektedirler. Bölgede ne güvenlik vardır ne de barış sağlanmıştır.
Talat Paşa Cinayeti Davası'na dönecek olursak, tutanakları
okuyunca şu hükme varıyorsunuz : Bir yalanı, ancak daha büyük
yalanlarla ve buluncunuzu (vicdanınızı) daha çok çiğneyerek sür­
dürebilirsiniz.
Bu yargı, tutanaklara geçen uydurma ifadeler için olduğu gibi,
tutanakların Türkçeye yapılan ilk çevirisi için de geçerlidir.
Belge Yayınları, Şubat 2003' te Doğan Akhanlı imzasıyla Talat
Paşa Davası Tutanakları'nı yayımlamış. Tutanaklar, zaten hemen
göze çarpan çelişmeler, uydurmalar ve iftiralarla dolu. Ama bütün
bu ahlaksızlıklar çevirmeni tatmin etmeye yetmemiş. Yalan ve ifti­
racılıkta kendini dizginleyemeyen çevirmen, gerçekleri ortaya ko-

308 Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok, çev. Arif Acaloğlu,
28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat 20ı4.

193
yan bazı bölümleri kesip atmış, ifadeleri Ermeni Soykırımı yalan­
larına uyumlu hale getirmek için değiştirmiş. Belirleyici önemde­
ki kavramlarla o kadar çok oynamış ki birkaç örnekle yetineceğiz.
Belge Yayınları'nın çevirmeni, General Liman von Sanders' in
bilirkişi ifadesinin son paragrafını tutanaklardan atmış. Çünkü o
paragrafta, bilirkişi "görevi gereği " şu tarihi gerçeği vurgulayarak
noktalıyor raporunu:

"Türkiye'de bulunduğum beş yıl içinde, Ermenilere karşı


Talat tarafından imzalanmış herhangi bir emir görmedim
ve böyle bir şeyin var olduğuna tanıklık edemem. "

Ancak kesip biçmek yetmiyor.


Liman von Sanders'in ifadesinde bulunmadığı halde, çevir­
men Ermenilerin silahlarını teslim etmemelerine kendi kafasın­
dan bir açıklama uydurmuştur: " Kendilerini savunmak için. "3 09
Liman von Sanders, Ermenilerin Rusların yanında "savaştı-
ğını" belirtmektedir; çevirmen " Rusların yanında tavır koyarak"
ibaresiyle ihaneti yumuşatma çabasına giriyor.31 0
Von Sanders, Ermenilerin Rusların yanında girdikleri savaşta
"bütün zayıflar gibi yok olduklarını" söylemektedir. Çevirmen "öl­
dürülmüş, kılıçtan geçirilmiş, katledilmişlerdir" diyerek tutanağı
tahrif ediyor.
Von Sanders "dehşet verici şeyleri" Türk askerinin yapmadı­
ğını belirtmiş. Çevirmen "dehşet verici şeyler" yerine " katliam"
sözcüğünü koymuş. Böylece Liman von Sanders'in ağzından "kat­
liam" uydurmuş.
Çevirmen " Ermenistan'a ayak basma"yı " Ermenileri tekmele­
mek" olarak çevirmiş. Hepsi üç sayfada yapılan tahrifatlar bunlar­
dır. 182 sayfada yapılanları anlatmak bu kitabın boyutlarını aşar.311

309 Doğan Akhanlı, Talat Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınları, İstanbul,
Şubat 2003, s.91.
3ıO Age.
311 Dürüst çeviriler de var elbette. Selami Kılıç, Kaynak Yayınları tarafından
yayımlanan Ermeni Sorunu ve Almanya/Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle kita-

1 94
Belge Yayınları, yayımladığı tutanakta, yalnız kasıtlı tahrifatın
değil, bilgisizliklerin de sorumlusudur. Öyle bir mahkeme tutana­
ğı çevirisi ki hukukun en temel kavramları bile bilinmiyor. Duruş­
ma yerine "dava" , adalet yerine "hukuk" , fail yerine "suçlu" , fiil
yerine "suç " , kader yerine "varlık" , yönetmek yerine "bütünleştir­
mek" , kurmay yerine "maiyet" kavramları kullanılmış. Bunlar yal­
nızca birkaç örnek. Hiç abartmadan belirtelim: Çeviri yanlışlarını
sıralamak, tutanağın tamamından daha uzun bir metin yazmayı
gerekli kılmaktadır.
Kaynak Yayınları, tutanakları bu nedenle yeniden çevirmek
ve okuyucuya sunmak ihtiyacı duydu. Türkiye'nin yargılandığı
bir dava Türk milletine doğru bir çeviriyle sunulmalıydı. Şu anda
toprağın altında yatan kardeşim Işık Soner'in Almancadan yaptı­
ğı çeviriyi yeniden ve dikkatle inceledim. Çok özenli ve Türkçesi
akıp giden bir çeviri.3ı2
Önemle şu özgüveni vurgulamalıyız: Eğer bir soykırım gerçe­
ği olsaydı bunu en önde savunan, Türkiye'nin devrimci öncüleri
olurdu. Bu birikim, bizde vardır.
Biz de gerçeğe bağlılığın bedelini ödeme birikimi de vardır.
Emperyalizme karşı iki yüz yıldır savaşan, çağımızın ilk Kurtuluş
Savaşı'nı veren bir milletin göze alması gereken bedeller vardır.
Bu da başı dik tutmanın faturasına dahildir.
Birinci Dünya Savaşının şehitleri bir bedeldir.
Ermeni yurttaşlarımızın çektikleri dahil, yaşanan büyük acılar
da bir bedeldir.

bında, Alman belgelerini özenle çevirmiştir. Yine Hasan Babacan, Mehmed


Talat Paşa 1874-1921 adlı kitabında Liman von Sanders'in ifadesinden aldığı
bölümleri aslına uygun çevirmiştir. Bkz. Hasan Babacan, Mehmed Talat Paşa
1874-1921, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara, 2005, s.240 vd.
312 Tutanağa eklenen "Sanık Tehleryan'ın Sorgusu", "Tanık İfadeleri" gibi ara
başlıklar mahkeme tutanaklarında bulunmuyor; okumayı kolaylaştırmak
için Kaynak Yayınları'nın çevirisinde bulunuyor.

195
47 yaşında Berlin'de şehit edilen koca devrimci Talat Paşa da
bir bedeldir.
Ama belki de bu bedellerin en çilelisi, yüz yıldır yalanlarla ve
iftiralarla boğuşmaktır.
İftiralarla vurulmak, kurşunla vurulmaktan daha ağır geliyor
insana.
Eylemlerimizle yalan ve iftiraları göğüsleyebildiysek, Talat Pa­
şa'ya siper olabildiysek, görev yapılmıştır.
Hüseyin Haydar, insana coşku veren o Talat Paşa şiirini
hepimiz adına bu duygularla yazdı.

196
On Beşinci Tablet Talaf

TaJat Bey, ne düşünüyorsunuz böyle hüzünle


Biraz dalgın, başınızı hafifçe geriye atmış
Üç yüz yıl kan kaybeden bedenden doğduk biz
Ağır rahmin cansız ceninler sunduğu zamanda.
Koyu bir kanda yattık meydanda, sokakta, üniforma yok
Yüzümüz ak, ruhumuz gergin ve kalbimiz yüklü
Kalbimiz nar şurubuydu Manastır'da ve bütün Van 'd a.
Talat Bey, elleriniz kavuşmuş arkanızda, göğsünüz önde
Kar yağıyor Berlin'e , sine sine! Kar yağıyor üstüne devrimin.
Berlin'd e caddeler ışıltılı, ama kapkaranlık bir yargı.
İttihat denince, orada dur: Kafanda devrim saatini kur.

*
Hüseyin Haydar, Doğu Tabletleri, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım
2011, s.29-30.

197
Baru t akıyor damarlannda memleketin: Kırmızı ve ak!
Gereklidir infilak! Buluşacağız bir yerde, mutlak!
Çatlayan damar açıkh! Gelibolu'da bir düşün içine girdik,
Oradan geniş, ışıklı bir yol döşedi köylü çocukları ...
Çünkü bilir bütün şehitler, devrime giden bütün yolları.
Vatanı savunduk, nasıl savunursa kurt kendi kanını!
Hayallerimiz yüksek, canımız alçaktaydı ki o kadar,
Hatta daha aşağıda bile, feda olsun! Biz isyankardık.
Haydi vurdurun beni! Çeksin tetiği zavallı biri ... heyhat!
Arkasında İngiliz hükümeti. Biliyor Talat!
Terakki dedim de, hücrelerdir! Kimi canlı, kimi baştan ölü!
Okulluyduk biz, orada öğrendik can verme yollarını,
Şahadetnamemiz, vatanın koynunda gizlidir!

7.6. Yeniden Birinci Dünya Savaşı Mevzilerindeyiz

Kurtuluş Savaşımızda ve Lozan'da hesabı görülmüş bayat suç­


lamalar " Ermeni Soykırımı" başlığı altında niçin ısıtılıp yeniden
dünyanın önüne konuldu?
1914 yılında başlayan Kurtuluş Savaşımız niçin baştan sona
Talat Paşa'dan Atatürk'e kadar suçlanıyor?
Yalnız 1914-1923 gerçeğini saptamak için değil, bugünü ve ya­
rım kurtarmak için de bu soruya doğru yanıt vermek gerekiyor.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti 1914-1923 arasındaki büyük müca­
deleyle kurulmuştur. Cumhuriyet'i yıkmak isteyenler, onun teme ­
lini yasadışı ilan etmek peşindedirler.
Bugün Ermeni Soykırımı suçlaması, ABD'nin Fırat'ın doğusun­
da ve Kuzey Irak'ta oluşturduğu İkinci İsrail yavrularını Diyarba­
kırımıza doğru genişletme girişimiyle bağlantılı olarak gündeme
getiriliyor. Nitekim PKK " Ermeni Soykırımı"m tanımakta ve başlı­
ca propaganda malzemesi olarak kullanmaktadır.
Milletimizin bir parçası olan Kürt yurttaşlarımızı, milli devlete
karşı kışkırtma hazırlıkları gözler önündedir. ABD ile PKK arasın-

198
daki işbirliği artık savaş cephelerindedir. ABD yetkilileri ve basını,
Ortadoğu'daki ortaklarının Kürt örgütleri ve özellikle PKK oldu­
ğunu açıklıyorlar. ABD, PKK'mn Kuzey Suriye'deki savaşçılarım
"kara gücümüz" diye anıyor. PKK/PYD birlikleri, ABD uçaklarının
koruması altında ateşe sürülüyor. ABD-PKK-Ermeni örgütleri ara­
sındaki işbirliği, doğrudan doğruya Türkiye'nin toprak bütünlü­
ğünü hedef alıyor.
Arkada kalan yıllarda tıpkı Birinci Dünya Savaşındaki gibi Tür­
kiye, Suriye, Lübnan, Irak, İran sınırlarının yeniden belirlenmesi
gündeme getirildi. ABD ve İsrail, bölgemize " Kürdistan" adı altın­
da ikinci bir İsrail 'i silah zoruyla dayatmaya kalktı. Irak'ı işgal etti
ve böldüler. Güney sınırımızda " Kürt Koridoru" adı altında ''Ame­
rikan-İsrail Koridoru" açmak için Suriye'de içsavaş çıkarttılar. Sı­
nır boylarımızda "kanton" denen otorite alanları oluşturdular. İç
cepheye gelince, PKK'mn uzantısı olan HDP, ABD operasyonuyla
Meclis'in göbeğine yerleştirilmiştir. HDP'yi de içine alan Atlantik
eksenli bir bozguncu ittifakı kurulmuştur.
Gerçi ABD'nin İkinci İsrail girişimi, bölge ülkelerinin ortak si­
lahlı çabaları karşısında bozguna uğratıldı. Ancak iddiası bütü­
nüyle ortadan kalkmış değildir. Bu kez de tehdidin odağını Doğu
Akdeniz'e kaydırmış bulunuyor. ABD, Doğu Akdeniz'i denetim al­
tına almak için İsrail-Yunanistan-Güney Kıbrıs ve Fransa'dan olu­
şan karanlık ittifakım oluşturdu. Bu kapsamda Kıbrıs'ı, birleştir­
me adı altında kendi uçak gemisi haline getirmek istiyor ve Türk
Ordusunu işgalci ilan ediyor. Avrupa Birliği, Doğu Akdeniz'de
sonunda hiçbir şey elde edemeyeceği halde ABD'nin kuyruğu­
na takılmıştır. Kafkaslar ve Karadeniz de yine ABD-İsrail eksenli
tehditlerin coğrafyalarıdır. Bu koşullarda bulunduğumuz mevzi,
1914-1922 yıllarının vatan mevzisidir.
Öncelikle belirtelim, Birinci Dünya Savaşının koşulları ile bu­
gününkiler farklıdır. Her durumu kendi koşulları içinde somut
olarak değerlendirmek gerekir. Ancak Türkiye'nin içine girdiği-

199
miz dönemde, içte ve dışta silahlı tehditleri göğüslemek zorunda
olduğu apaçık ortadadır. Türkiye, milli devletini, bağımsızlığını,
bütünlüğünü savunmak ve tekrar Kemalist Devrim rotasına gir­
mek için, hem dış cephede hem de iç hatlarda "büyük müttefiki"
ABD'yle karşı karşıya gelmiştir.
Türkiye, ABD ve Avrupa Birliği'yle bağımsızlık ve toprak bü­
tünlüğünü ilgilendiren köklü anlaşmazlıklar içindedir. ABD, 1995
yılından beri Türk Ordusunu nifak girişimleriyle ve çeşitli darbe­
lerle "hizaya getirmeye " çalıştı, Ergenekon-Balyoz tertipleriyle
Türk Ordusunu ve Vatan Partisi 'ni etkisiz hale getirme girişimle ­
rinde bulundu. Türkiye olarak Silivri Duvarını yıktık, PKK'yı hen­
deklere gömdük ve FETÖ'yü devlet ve ordu içinden temizlemeye
başladık. ABD, 15-16 Temmuz 2016 gecesi FETÖ Gladyosunun dar­
be girişimiyle yanıt verdi. Gladyo ezildi. Fırat Kalkanıyla ABD-İs­
rail Koridorunu yardık. Zeytin Dalı ve Barış Pınarı Harekatlarıyla
ABD emperyalizmine esaslı darbeler indirdik.
Savaş siyasetin devamıdır. Başka deyişle, siyaset savaşa hük­
meder. Savaş, yalnız askeri güçlerle kazanılamaz. Hele günümüz
dünyasında savaş, tarafların topyekun güçleriyle boy ölçüşmesi­
dir. Topyekun gücün içine, silahlı güçlerden ekonomik imkanlara
kadar her şey giriyor. Ve savaşta insan belirleyicidir. O nedenle ül­
keler, silahlı kuvvetleri yanında kültürel ve manevi birikimleriyle
de savaşırlar. Bir ülkenin askeri, ekonomik, kültürel, manevi vb.
bütün kuvvetlerini seferber edecek olan, hükümettir. Atatürk'ün
Milli Mücadelenin başında Anadolu'da milli bir hükümet kurma­
yı kilit görev olarak görmesinin nedeni buydu. Kurtuluş Savaşı'nı
milli bir hükümet kurduğumuz için kazandık.
Bugün yine aynı durumdayız. Birinci Dünya Savaşının yenile­
nen tehditlerini göğüslemek ve etkisiz kılmak için milletin bütün
olanak ve yeteneğini seferber edecek olan Üreticilerin Milli Hükü­
metini kurmak önümüzdeki görevdir.

2 00
BELGE

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDA ŞEHİT DÜŞEN


DARENDE GERİMTERİ (BALABAN) KÖYÜNDEN
SEYİT'İN BABASI KÖŞKER BEKİR' İN
100 YIL ÖNCEKİ MEKTUBU

Kitabımıza dedemin babası Köşker Bekir'in oğlu (dedem) İb­


rahim Olcaytu'ya, Darende'den 100 yıl önce 28 Ağustos 1915 tari­
hinde yazdığı mektubun eski Türkçe kopyasını ve Latin harfleriyle
çevrimyazısını koyuyoruz.
Mektupta askere giden oğlundan haber gelmediği için bir
babanın duyduğu merak ve kaygı dile getiriliyor. Daha sonra de­
demin kardeşi Seyit' in 1914 sonunda Kafkas cephesinde, büyük
olasılıkla Sarıkamış harekatında şehit düştüğü öğrenilmiştir. Kar­
ların altında kalan vücuduyla birlikte künyesi de kaybolmuştur.

201

_, ,

202
Oğlum İbrahim Efendi'ye

Nur-ı Aynim Oğlum Efendi,


Fi 10 Temmuz 1331 tarihli mektubunuzu aldım. Senin selamet
varub, çocukları selamet bulub, bedel-i nakdinizi kamilen eda
idüb vesikanızı aldığınıza memnun olarak teşekkür eylerim.
Seyyid içün haber istemişsin, hiçbir haber yoktur, Seyyid içün
etmiş olduğum merak beni perişan eyledi.
Cenab-ı Mevla encamını hayreylesin, amin. Benim ahvalim­
den sual eder isen, tarafımdan müfarekatınızdan çend gün sonra
lehü-1-hamdülillah evkat-ı hamseyi calisen eda edüb, hululiyle
müşerref olduğumuz Ramazan-ı mağfiret-nişanın gurresinden
bed'en sfüm olub, kamilen savını eda eyledim. Amma ishal alame­
ti el-haletü hazihi; asla teskin olmadı. Bu sene müsaid olmadığı
içün bir vakit teravih kılamadım. Baki gözlerinden öperim. Ben
seni Cenab-ı Mevla'ya emanet ettim.
Hafıdelerimin gözlerinden öperim. Valideleri hanımın hatırı­
nı sual eylerim. Küçük biraderiniz Mehmed ile validesi ellerinden
öperler.
Hafıdelerim hanımlar, valideleri hanıma selam edüb hatırları­
nı sual ederler. Vaktim olmadığı içün bu defa bu kadarca ile kafi­
dir efendim Oğlum.
El Malum
Pederin
Köşker Bekir
4 Ağustos

(Bu tarihte gönderemediğim malumunuz olsun.


15 Ağustos 1331)

Osman Fazılzade Rıza Efendi mahsusen selam edüb hatırınızı


sual ider.

203
KAYNAKÇA

1914'ten 2014'e lOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anla­


mak, 20-21 Kasım 2014, Sempozyum Bildirileri, Harp Akademileri
Komutanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015.
Çarlık Belgelerinde Anadolu'nun Paylaşılması, der. E. E. Adamov,
4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2001.
AGAOGLU, Samet, Kuvayı Milliye Ruhu, Kaynak Yayınları, İstan­
bul, 1999.
AHMAD, Feroz, "Genç Türkler'in Birinci Dünya Savaşı'ndaki Po­
litikalarının Çıkmazları", Teori, sayı 141, Aralık 2001.
AHMAD, Feroz, İttihatçılıktan Kemalizme, 7. basım, Kaynak Ya­
yınları, İstanbul, Temmuz 2014.
AHMED, Kemal Mazhar, l. Dünya Savaşı'nda Kürdistan, çev. M.
Hüseyin, Doz Yayınları, İstanbul, 1996.
AHMET RIZA, Batı'nın Doğu Politikasının Ahlaken İflası, çev. Ziy­
yad Ebüziyya, İstanbul, 1993.
AKAD, M. Tanju, "Birinci Dünya Savaşı'na Nasıl Girdik? " , Popü­
ler Tarih, sayı 6, Kasım 2000.
AKALIN, Cüneyt, "Birinci Paylaşım Savaşı'nın Kanlı Serüveni" ,
Teori, sayı 298, Kasım 2014.
AKBAY, Cemal, "Birinci Dünya Harbi'nde Türkiye'yi Harbe
Sürükleyen Karadeniz Olayı" , Askeri Tarih Bülteni, sayı 25, yıl 13,
Ağustos 1988.

205
AKÇURA, Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf Kala­
bilir miydi? " , Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sayı 19, c.17 (96), 1
Haziran 1928.
AKÇURA, Yusuf, "Osmanlı Devleti Umumi Harp'te Bitaraf Kala­
bilir miydi? " , çevrimyazı : Ahmet Hezarfen, Teori, sayı 143, Aralık
2001.
AKÇURA, Yusuf, "İstanbul 'un Mütareke Devrinde Cihan Harbi­
ne İştirakimiz ve İstikbalimiz" , bilgisayar çıkışı.
AKÇURAOGLU Yusuf (Yusuf Akçura) , Siyaset ve İktisat Hakkında
Birkaç Hitabe ve Makale, Yeni Matbaa, İstanbul, 1924.
AKHANLI, Doğan, Talclt Paşa Davası Tutanaklar, Belge Yayınla­
rı, İstanbul, Şubat 2003.
AKSAKAL, Mustafa, Harb-i Umumi Eşiğinde Osmanlı- Osmanlı
Devleti Son Savaşına Nasıl Girdi?, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayın­
ları, İstanbul, 2010.
AKŞİN, Sina, "Çağdaş Anlamıyla Demokratik Olan İlk Türk Dev­
leti " , Yaba, sayı 30, Eylül-Ekim 1983.
AKŞİN, Sina, "Talat Paşa ve İttihat ve Terakki" , Teori, sayı 194,
Mart 2006.
AKŞİN, Sina, Ana Çizgileriyle Türkiye'nin Yakın Tarihi 1789-1980,
İmaj Yayınları, Ankara, 2000.
AKŞİN, Sina, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, c.2, İş Ban­
kası Kültür Yayınları, İstanbul, 2004.
AKŞİN, Sina, Jön Türkler ve İttihat Terakki, İmge Kitabevi, An­
kara, 1998.
Atatürk Haftası Armağanı 10 Kasım 1977, no. 6, Genelkurmay
Basımevi, Ankara, 1977.
Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.1-30, Kaynak Yayınları, İstanbul,
1998-2011.
ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Doğan Kardeş Matbaası, İstanbul,
1969.
ATAY, Falih Rıfkı, M. Kemal'in Mütareke Defteri ve 19 Mayıs,
Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, Mayıs 1999.

206
ATAY, Falih Rıfkı, Zeytindağı, Varlık Yayınları, İstanbul, 1964.
ATUN, Ata & AYA, Şükrü Server, "Talaat Pasha's Murder
(15.3.1921) : A Parody in the Courts of Berlin Belying 'The Miller of
Sansoucci Legend of Justice"' , European /oumal of Research and
Reflection in Arts and Humanities, c.2, sayı 1, Haziran 2014.
AVCIOGLU, Doğan, Milli Kurtuluş Tarihi, c.1, Tekin Yayınevi, İs­
tanbul, 1977.
AYDEMİR, Şevket Süreyya, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver
Paşa 1908-1914, c.I, il, III, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1970, 1976, 1972.
AYDIN, Erdoğan, Osmanlı'nın Son Savaşı, Kırmızı Yayınları, İs­
tanbul, 2012.
AYDIN, Mahir, "Savaşın Bitirdiği Doğu Açılımı: Tahsin (Uzer)
Bey'in Van Valiliği (1913/1914) [Die Öffnung nach üsten, die vom
Krieg beendet wurde: Tahsin (Uzer) Bey im Anıt des Gouverneurs
von Van (1913/1914)] " , Alman Türk Tesadüfleri Kemal Beydilli'ye Ar­
mağan (Deutsch-türkische Begegnungen Festschrift fılr Kemal Bey­
dilli), yay. haz. Hedda Reindl-Kiel & Seyfi Kenan, Ebverlag, Berlin,
2013.
BABACAN, Hasan, Mehmed Talat Paşa 1874-1921 , Atatürk Kül­
tür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, An­
kara, 2005.
BALLI, Rafet, Kürt Dosyası, Cem Yayınevi, İstanbul, Temmuz
1991.
BARDAKÇI, Murat, "Dünya Savaşı'na Girmemize Sebep Olan
Mühürlü Zarftaki Esrarlı Emrin Öyküsü" , Haber Türk, 29 Haziran
2014.
BARDAKÇI, Murat, " İşte Osmanlı'nın Çökmesine Sebep Olan ve
Bir Asırdan Bu Yana Her Yerde Aranan 1914'teki 'İttifak Anlaşma­
sı'nın Orijinali"
BAŞKAYA, Fikret, Paradigmanın iflası-Resmi ideolojinin Eleştiri­
sine Giriş, Doz Yayınları, İstanbul, 1997.
BAYAR, Celal, Ben de Yazdım, c.1-8, Baha Matbaası, İstanbul,
1965.

207
BAYKARA, Tuncer, "Birinci Dünya Savaşı'na Girişin Psikolojik
Sebepleri" , Dördüncü Askeri Tarih Semineri Bildiriler, Genelkurmay
Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1989.
BAYUR, Yusuf Hikmet, Türk İnkılabı Tarihi, c.3, kısım 1-2, 2. ba­
sım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.
BEHRAMOGLU, Ataol, "Çözülmekte Olan Kürt Sorunu mu, Ülke
mi? " , Cumhuriyet, 27 Nisan 2013.
BEŞİKÇİ, İsmail, Kürdistan Üzerinde Emperyalist Bölüşüm Mü­
cadelesi 1915-1925, c.1, Yurt Kitap-Yayın, Ankara, Mayıs 1992.
BEYSANOGLU, Şevket, Atatürk ve Diyarbakır, D. Ü. Basımevi,
Diyarbakır, 1981
BIYIKLIOGLU, Tevfik, Atatürk Anadolu'da (1919-1921), c.1, Türk
Tarih Kurumu, Ankara, 1959.
BIYIKLIOGLU, Tevfik, Trakya'da Milli Mücadele, c.1, 2. basım,
AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.
BİLSEL, M. Cemil, Lozan, c.l, Sosyal Yayınlar, İstanbul, Eylül
1998.
Birinci Doğu Halkları Kurultayı, 3. basım, Kaynak Yayınları, İs­
tanbul, Şubat 1999.
BOLHOVİTİNOV, L. M., 11 Aralık 1915 Tarihli Resmi Ermeni Rapo­
ru , yay. haz. Mehmet Perinçek, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstan­
bul, Kasım 2014.
Kurtuluş Savaşı'nın İdeolojisi-Hakimiyeti Milliye Yazıları, yay.
haz. Hadiye Bolluk ve Kurtuluş Güran, 3. basım, Kaynak Yayınları,
İstanbul, Eylül 2007.
BORAK, Sadi, Atatürk'ün İstanbul'daki Çalışmaları (1899-16 Ma­
yıs 1919), 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 1998.
BOZKURT, Mahmut Esat, Atatürk İhtilali, yeniden gözden geçi­
rilmiş 7. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ocak 2014.
BOZKURT, Mahmut Esat, Toplu Eserler, c.1-IV, yay. haz. Şadu­
man Halıcı, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
BÜLBÜL, Kudret, Bir Devlet Adamı ve Siyasal Düşünür Olarak
Sait Halim Paşa, Kadim Yayınları, Ankara, 2006.

208
CEBESOY, Ali Fuat, "Misakı Milli Yayınlanmamış Belge " , Kav­
ram, Ocak 1998.
CEBESOY, Ali Fuat, Bilinmeyen Hahralar, der. Osman Selim Ko­
cahanoğlu, ı. basım, Temel Yayınları, İstanbul, 2001.
CEBESOY, Ali Fuat, Moskova Hahralan, Vatan Neşriyat, İstan­
bul, 1955.
CEBESOY, Ali Fuat, SınıfArkadaşım Atatürk, 2. basım, İnkılap ve
Aka Kitabevleri, Ankara, 1981.
CEMAL PAŞA, Hatıralar, yay. haz. Alpay Kabacalı, Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2001.
CENGİZER, Altay, Adil Hafızanın Işığında-Birinci Dünya Sava­
şı'na Giden Yol ve Osmanlı lmparatorluğu'nun Sonu, Ötüken Neşri­
yat, İstanbul, 2018.
CERRAHOGLU, Nilgün, "Kırım 4: Tarihi Karadeniz Satrancının
Oynandığı Yer" , Cumhuriyet, 6 Ekim 2012.
CHURCHİLL, Winston, "Amiral De Robeck ve Mayınlı Alanlar" ,
La Revue de Paris, c.4, Temmuz-Ağustos 1930.
Çarlık Polis Raporlannda Taşnaklar, çev. Kayhan Yükseler, Kay­
nak Yayınlan, İstanbul, Haziran 2007.
ÇAVDAR, Tevfik, Talat Paşa-Bir Örgüt Ustasının Yaşam Öyküsü,
İmge Yayınları, Ankara, Temmuz 2001.
Türk Parlamento Tarihi Milli Mücadele ve TBMM I. Dönem 1919-
1923, c.1-2, yay. haz. Fahri Çoker, TBMM Vakfı Yayınları, Ankara,
1994.
ÇÖLAŞAN, Emin, "Suriye Rezaleti" , Sözcü, 5 Ekim 2012.
Devrin Yazarlannın Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa
Kemal, c.l, yay. haz. Mehmet Kaplan vd. , Kültür Bakanlığı Yayınla­
rı, İstanbul, Temmuz 1981.
ELÇİ, Şeyhmus, Sevr ve Lozan Sürecinde Doğu Anadolu Aşiretle­
ri, Adım Yayınları, Ankara, 1998.
ENVER PASCHA, Um Tripolis, Hugo Bruckmann Verlag, Münib,
1918.

209
GAZİ MUSTAFA KEMAL, Nutuk, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ey­
lül 2015.
GENÇ, Nihat, "Çeliğin Et ve Kemikle Savaşı Çanakkale" , Dönü­
şüm, Nisan 2005.
GEREDE, Hüsrev, Hüsrev Gerede'nin Anılan, yay. haz. Sami
Önal, 2. basım, Literatür Yayınları, İstanbul, Kasım 2002.
GOLTZ, Colmar Freiherr von der, Goltz Paşa'nın Hahratı: lstan­
bul'da (1914-1915; Irak ve lran'da (1915-1916), çev. Kur. Yb. Salih Ma­
yakuşu, Askeri Matbaa, İstanbul, 1932.
GSTREIN, Heinz, Avukatsız Halk Kürtler, Parşömen, İstanbul,
2009.
GÜRAKAR, Tolga, Türkiye ve lran, Kaynak Yayınları, İstanbul,
2012.
GÜRAN, Kurtuluş, "Suriye ve Irak'taki Antiemperyalist Mücadele­
lerin Türk Kurtuluş Savaşı ile Bağlantıları" , Teori, sayı 245, 1 Haziran
2010.
GÜRDENİZ, Cem, "Çanakkale Deniz Savaşı Neden Yaşandı, Ne
Yaşandı? " , Teori, sayı 302, Mart 2015.
Atatürk'ün Yaveri Cevat Abbas/Cepheden Meclise Büyük Önder ile
24 Yıl, der. Turgut Gürer, 5. basım, Gürer Yayınları, İstanbul, Şubat
2007.
GÜRSEL, Haluk F., Tarih Boyunca Türk-Rus llişkileri, Ak Yayınla­
rı, İstanbul, 1968.
GÜRSES, Emin, "I. Dünya Savaşı: Emperyalist Paylaşımda Bir
Ara Aşama ve Batı Asya" , Teori, sayı 298, Kasım 2014.
GÜVEN, İlker, "Dostumuz Amerika ve Avrupa" , Maya, Ekim
2007.
GÜZTOKLUSU, Murat, Elcezire ve ôzdemir Harekah, Ümit Yayın­
cılık, Adana, 2006.
HAMUROGLU, Alp, "I. Dünya Savaşı'nda Almanya, Osmanlı ve
Ermeni Tehciri" , Teori, sayı 298, Kasım 2014.
HERBERT, Aubrey, A Record of Eastern Travel, ed. Desmond
Maccarthy, Hutchinson & Co, Londra, 1924.

2 10
HİLMİ, Refik, Anılar-Şeyh Mahmut Berzenci Hareketi, 2. basım,
Nujen Yayıncılık, İstanbul, Temmuz 1995.
HÜR, Ayşe, "1914'te Cihan Harbi 'ne Nasıl Girdik" , Taraf, 18 Eylül
2011.
HÜR, Ayşe, "1914'te Cihan Harbi 'ne Nasıl Girdik? " , Öteki Tarih-1/
Abdülmecid'den İttihat Terakki'ye, 8. basım, Profil Yayıncılık, İstan­
bul, Haziran 2013.
İNÖNÜ, İsmet, Hatıralar, c.1, yay. haz. Sabahattin Selek, 3. ba­
sım, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.
JACKH, Ernest, Yükselen Hilal, çev. P. Kuturman, Uğur Kitabevi,
İstanbul, 1946.
KAÇAZNUNİ, Ovanes, Taşnak Partisi'nin Yapacağı Bir Şey Yok,
çev. Arif Acaloğlu, 28. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Şubat
2014.
KADEMOGLU, Mahmud R., "İşte 1. Dünya Savaşına Girişimizin
Hazin Hikayesi/Bile Bile Hezimet" , Akit, 3 Aralık 1999.
KAHRAMAN, Hasan Bülent , "Ergenekon: Su veya Odun" , Sa­
bah, 20 Mart 2013.
KARABEKİR, Kazım, Birinci Dünya Savaşı Anılan, Yapı Kredi Ya­
yınları, İstanbul, 2011.
KARABEKİR, Kazım, Cihan Harbine Neden Girdik? Nasıl Girdik,
Nasıl İdare Ettik, Tecelli Basımevi, İstanbul, 1938.
KARİNYAN, A. B., Ermeni Milliyetçi Akımları, çev. Arif Acaloğlu,
3. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Temmuz 2007.
KAYMAZ, Nejat, "Misakı Milli Üzerine Yapılan Tartışmalar Hak­
kında" , VIII. Türk Tarih Kongresi/Ankara 11-15 Ekim 1976/Kongreye
Sunulan Bildiriler, c.3, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983.
KILIÇ, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya/Türk-Alman Arşiv Bel­
geleriyle, 2. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2007.
KOCAHANOGLU, Osman Selim, İttihat Terakki'nin Sorgulanması
ve Yargılanması (1918-1919)/ Meclisi Mebusan Zabıtları, Temel Ya­
yınları, İstanbul, 1998.

211
KOCATÜRK, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı
Atatürk Günlüğü, AKDTYK Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, An­
kara, 1999.
KOLOGLU, Orhan, 1918 Aydınlarımızın Bunalım Yılı, Boyut Ya­
yınları, İstanbul, 2000.
KOLOGLU, Orhan, Gazi'nin Çağında İslam Dünyası, Boyut Yayın­
ları, İstanbul, 1994.
KOLOGLU, Orhan, Mazlum Milletler Devrimleri ve Türk Devrimi,
Kaynak Yayınları, İstanbul, 2004.
KONGAR, Emre, 21. Yüzyılda Türkiye, 35. basım, Remzi Kitabevi,
İstanbul, Ocak 2010.
KORGANOFF, General G., La Participation des Armeniens a la
Guerre Mondiale sur le Front du Caucase (1914-1918), Massis Editi­
ons, Paris, 1927.
KÖSOGLU, Nevzat, Şehit Enver Paşa, Ötüken Neşriyat, İstanbul,
2008.
KRESS, Baron von, Türklerle Beraber Süveyş Kanalına, Genel­
kurmay Yayını, Ankara, 1943.
KURAT, Akdes Nimet, Rusya Tarihi/Başlangıcından 1917'ye Ka­
dar, 4. basım, AKDTYK Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1999.
KURAT, Akdes Nimet, Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı Yayın­
ları, Ankara, 1990.
KURUCA, Osman Bilge, Atatürk ve Gerilla Savaşı/Tarihsel Kökle­
riyle, Kaynak Yayınları, İstanbul, Kasım 2014.
KUT, Gün, "Bir Dış Politika Kararı Olarak 29 Ekim 1914 Karade­
niz Baskını: Kandırılma mı, Önleyici Darbe mi" , A. Haluk Ülman'a
Armağan, Der Yayınları, İstanbul, 2012.
ORTAYLI, İlber, Cumhuriyet'in İlk Yüzyılı 1923-2023, 11. basım,
Timaş Yayınları, İstanbul, 2015.
KÜRKÇÜOGLU, Ömer, Türk İngiliz İlişkileri (1919-1926), AÜSBF
Yayınları, Ankara, 1978.
LALAYAN, A. A., Taşnak Partisi'nin Karşıdevrimci Rolü (1914-
1923), çev. Kayhan Yükseler, 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Ocak 2012.

212
LENiN, V. I., Collected Works (Notebooks on Imperialism), c.39,
2. basım, Progress Publishers, Moskova, 1974.
LENiN, V. I., Collected Works, c.21, 2. basım, Progress Publis­
hers, Moskova, 1974.
LENiN, W. I., "Hefte zum Imperialismus" , Werke, c.49, Dietz Ver­
lag, Bedin, 1970.
LENİN, V. i., Sosyalizm ve Savaş, 7. basım, Sol Yayınları, Ankara,
2009.
Lozan Banş Konferansı-Tutanaklar Belgeler, takım 1, c.ı, çev.
Seha Meray, 2. basım, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2001.
LUXEMBURG, Rosa, "Osmanlı Devleti ve Alman Emperyalizmi" ,
Aydınlık Sosyalist Dergi, sayı 2 , Aralık 1968.
MANGO, Andrew, Atatürk, Sabah Kitapları, İstanbul, 1999.
MUDRA, V. , Goltz Paşa'nın Hatırası ve Hal Tercümesi, çev. Pertev
Demirhan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Basımevi, İstanbul,
1953.
Musul Kerkük Sorunu ve Kürdistan'ın Paylaşımı, Med Yayınları,
İstanbul, Haziran 1991.
Musul-Kerkük ile İlgili Arşiv Belgeleri (1525-1919), T.C. Başbakan­
lık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkan­
lığı, Ankara, 1993.
NEHRU, Jawaharlal, Türkiye ve Batı Asya Tarihi, der. ve çev. Cü­
neyt Akalın, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2015.
ODABAŞI, Arda, "Enver Paşa Yanılgısı" , Teori, sayı 159, Nisan
2003.
OKYAR, Fethi, Üç Devirde Bir Adam, yay. haz. Cemal Kutay, Ter­
cüman Yayınları, İstanbul, 1960.
OKYAR, Osman & SEYİTDANLIOGLU, Mehmet, Atatürk, Okyar
ve Çok Partili Türkiye-Fethi Okyar'ın Anılan, Türkiye İş Bankası Kül­
tür Yayınları, Ankara, 1997.
ORBAY, Rauf, Siyasi Hatıralar, 3. basım, Örgün Yayınevi, İstan­
bul, Aralık 2009.

213
ORTAYLI, İlber, Uluslararası Sempozyum 1914'ten 2014'e
lOO'üncü Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım
2014, Sempozyum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stra­
tejik Araştırmalar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015.
ÖZDEMİR, Atasay, "Petrolün Birinci Dünya Savaşı'ndaki Yeri
ve Savaş Sonrası Düzenlemelere Etkileri" , 1914'ten 2014'e lOO'üncü
Yılında Birinci Dünya Savaşı'nı Anlamak, 20-21 Kasım 2014, Sempoz­
yum Bildirileri, Harp Akademileri Komutanlığı Stratejik Araştırma­
lar Enstitüsü Yayını, İstanbul, 2015.
PERİNÇEK, Doğu, "Mustafa Kemal'in Enver Paşa'ya Raporunu
Anlayacak Hükümet Nerede? " , Aydınlık, 2 Mayıs 1999.
PERİNÇEK, Doğu, 28 Şubat ve Ordu, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Nisan 2000.
PERİNÇEK, Doğu, Kemalist Devrim-4 Kurtuluş Savaşı'nda Kürt
Politikası, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2020.
PERİNÇEK, Doğu, Komintern Belgelerinde Türkiye, Geliştirilmiş
3.basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Nisan 2020.
PERİNÇEK, Doğu, Lenin Stalin Mao'nun Türkiye Yazıları, genişle­
tilmiş 4. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, Ağustos 2014.
PERİNÇEK, Mehmet, "Sovyet Kaynaklarında Taşnaksutyun Ger­
çeği " , Teori, sayı 183, Nisan 2005.
PERİNÇEK, Mehmet, "Talat Paşa Sovyet İstihbaratçısıyla Ne Ko­
nuştu? " , Aydınlık, 24 Kasım 2012.
PERİNÇEK, Mehmet, "Taşnak ve Sovyet Ermenistanı Kaynakla­
rında Taşnaksutyun Gerçeği" , Teori, sayı 191, Aralık 2005.
PERİNÇEK, Mehmet, Ermeni Devlet Adamı B. A. Boryan'ın Gö­
züyle Türk-Ermeni Çatışması, 5. basım, Kaynak Yayınları, İstanbul,
Aralık 2014.
PERİNÇEK, Mehmet, Ermeni Milliyetçiliğinin Serüveni, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2015.
PERİNÇEK, Sadık Can, "Sovyet Devrimci Radek Talat Paşa'yı an­
latıyor" , Aydınlık, 5 Şubat 2015.

214
PERİNÇEK, Şule, "Atatürk ve Arap Dünyası: Kurtuluş Savaşı
Yıllarında Türk-Arap Dayanışması" , Semozyuma Sunulan Bildi­
ri, Uluslararası Doğu Arap Coğrafyası (Bilad El-Şam) ve Anadolu:
Dünü, Bugünü ve Yarını Sempozyumu, Şam Üniversitesi, 2008.
PERİNÇEK, Şule, "Bizim Ermeniler ve Talat Paşa" , Teori, sayı
303, Nisan 2015.
PERİNÇEK, Şule, "Talat Paşa: Bir Devrimcinin Yaşam Öyküsü",
Teori, sayı 194, Mart 2006.
PİRUMYAN, S. G., Diasporadaki Taşnaklar, çev. Kayhan Yükse­
ler, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mayıs 2007.
PULUR, Hasan, ·�vrupa ve Biz", Milliyet, 5 Nisan 2008.
QUADFLIEG, Franz, Russische Expansionspolitik zwischen 1774
und 1914, Bedin, 1914.
ROHRBACH, Paul, Der Krieg und die deutsche Politik, Verlag
"Das Grössere Deutschland" , Dresden, 1914.
SABİS, Ali İhsan, Harp Hatıralarım, c.1-2, Nehir Yayınları, İstan­
bul, 1990.
SARIHAN, Zeki, Kurtuluş Savaşı'nda İkili İktidar, Kaynak Yayın­
ları, İstanbul, Mayıs 2000.
SARIHAN, Zeki, Kurtuluş Savaşı'nda Türk-Afgan İlişkileri, Kay­
nak Yayınları, İstanbul, 2002.
SAYGUN, Ergin, Türk Ordusuna Balyoz, 22. basım, Kaynak Yayın­
ları, İstanbul, Ekim 2012.
SELEK, Sabahattin, Milli Mücadele, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul,
Kasım 1969.
SOMUNCUOGLU, Sadi, "Neden, Çanakkale Zafer, Balkan Hezi­
met? " , Yeniçağ, 19 Mart 2011.
SOYAK, Hasan Rıza, Atatürk'ten Hatıralar, c.1, Yapı Kredi Ban­
kası Yayınları, İstanbul, 1973.
SOYSAL, Mümtaz, Anayasaya Giriş, 2. basım, SBF Yayınları, An­
kara, 1969.
STEINHAUS, Kurt, Atatürk Devrimi Sosyolojisi, çev. M. Akkaş,
Sander Yayınları, İstanbul, Ekim 1973.

215
SÜREYYA, Şevket, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa
1908-1914, cilt il, 2. basım, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1976.
ŞİMŞİR, Bilal N., "Atatürk'ün Yabancı Devlet Adamlarıyla Görüş­
meleri/Yedi Belge (1930-1937) " , Belleten, c.45, sayı 177, Ocak 1981.
ŞİMŞİR, Bilal, Atatürk Dönemi-incelemeler, Atatürk Araştırma
Merkezi Yayınları, Ankara, 2006.
ŞİMŞİR, BilaI, lngiliz Belgelerinde Atatürk, Atatürk Kültür, Dil ve
Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1975.
TALAT PAŞA, "Talat Paşa'nın İttihat ve Terakki 1917 Kongre­
si 'ndeki Konuşması" , Tanin, 25-26 Eylül 1917; 1-2 Ekim 1917.
TALAT PAŞA, "Talat Paşa'nın İttihat ve Terakki'nin 1 Kasım 1918
Tarihli Son Kongresi'ndeki Konuşması" , Vakit, 9-12 Temmuz 1921.
TALAT PAŞA, Hatıralanm ve Müdafaam, 3. basım, Kaynak Ya­
yınları, İstanbul, Mayıs 2009.
Talat Paşa'nın Anıları, yay. haz. Alpay Kabacalı, İletişim Yayın­
ları, İstanbul, 1994.
Taltlt Paşa'nın Hatıralan, yay. haz. Enver Bolayır, 1. basım, Güven
Yayınevi, İstanbul, 1946.
TANSEL, Selahattin, Atatürk ve Kurtuluş Savaşı, c.1, Türkiye Va­
kıflar Bankası Kültür Yayını, Ankara, 1965.
TANSEL, Selahattin, Mondros'tan Mudanya'ya Kadar, c.1, 3. ba­
sım, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, İstanbul, 1991.
TAŞ, Fahri, "Mondros Mütarekesi Sonrasında Anadolu'nun Gö­
rünümü", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, c.13, sayı 39, Kasım
1997.
TBMM Gizli Celse Zabıtlan, c.3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayın­
ları, Ankara, 1985.
TİİKP Davası Savunma, Aydınlık Yayınları, İstanbul, 1973.
TOPRAK, Zafer, ittihat Terakki ve Cihan Harbi/Savaş Ekonomisi
ve Türkiye'de Devletçilik 1914-1918, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2016.
TOPRAK, Zafer, Türkiye'de Milli İktisat 1908-1918, Doğan Kitap,
İstanbul, Aralık 2012.

216
TOYNBEE, Arnold J., Türkiye-Bir Devletin Yeniden Doğuşu, çev.
Kasım Yargıcı, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1971.
TUNAYA, Tarık Zafer, İnsan Derisiyle Kaplı Anayasa, 2. basım,
Arda Yayınları, İstanbul, 1988.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Gelişmeler 1876-1938,
c.1, 2. basım, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, Mayıs
2003.
TUNAYA, Tarık Zafer, Türkiye'de Siyasal Partiler, c.3, İletişim Ya­
yınları, İstanbul, 2000.
Atatürk'ün Sırdaşı Kılıç Ali'nin Anılan, der. Hulusi Turgut, Türki­
ye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2005.
Türk İstiklal Harbi-Güney Cephesi, c.4, Genelkurmay Başkanlığı
Harp Tarihi Dairesi, Ankara, 1966.
ÜSTEL, Aziz, "Yahu Biz Birinci Dünya Savaşı' na Niye Girdik? " ,
Star, 4 Mayıs 2012.
WALSH, Pat, Forgotten Aspects of Ireland's Great War on Turkey
1914-1924, Athol Books, Belfast, 2009.
YAT-SEN, Sun, Halkçılık Üzerine, yay. haz. Sadık Usta, Kaynak
Yayınları, İstanbul, 2011.
YAVUZ, Ahmet, "Çanakkale Cephesi 'nin 1 . Dünya Savaşı'ndaki
Yeri" , Teori, sayı 302, Mart 2015.
YILDIZ, Hasan, 20. Yüzyıl Başlannda Kürt Siyasası ve Moder­
nitm, 2. basım, Nujen Yayınları, İstanbul, Kasım 1996.
YILMAZ, Hadiye, Kurtuluş Savaşımız ve Asya-Afrika 'nın Uyanı­
şı-Hakimiyeti Milliye Yazılanyla, Kaynak Yayınları, İstanbul, Aralık
2007.
YURTÇİÇEK, Bayram, "İstiklal Savaşı Yıllarında Irak'ta Emper­
yalizme Karşı Kürt Mücadeleleri " , Teori, sayı 245, 1 Haziran 2010.
"İstanbul 'da İngiltere Himayesini Düşünenler" , Hakimiyeti Mil­
liye, 3 Haziran 1920.

217
DİZİN

Abbasi İmparatorluğu, 163. Alkan, Necmettin, 85.


ABD, 163, 103, 198-200 Alman, , - adaleti, 189, - Anadolu­
Abdullah Cevdet, 21-23, 93. su, 108, 109, - arşivleri, 29 - as­
Abdülhamit il., 57, 7 5, 117. keri heyeti, 82, 98, 109, - dayat­
maları, 109, - denetimi, 7 9, 109,
Acemi el Sadun, 140.
- donanması, 92, - dostluğu,
Adana, 37.
21, - dostu, 93, - emperyalizmi,
Afganistan, 36, 138. 32, 40, 101, 189, - generalleri,
Afrika, 19, 138. 48, 92, 99, - grubu, 54, - güdü­
Ahmad, Feroz, 25, 28, 58, 7 8, 84, mü, 28, 103, - halkı, 190, - hü­
92. kümeti, 84, 85 - idaresi, 116,
Ahmet Haşim, 119. - ittifakı, 185, 163, - kanunları,
Ahmet İzzet Paşa, 17 9. 189, - komutanları, 73, 7 9, 92,
Ahmet Rıza Bey,70. - kuvvetleri, 66, 67, -lar, 23, 47,
55, 56, 61-63, 65, 66, 68, 69, 7 2,
Akadlar, 163.
73, 7 9-81, 85, 88, 89, 95-97, 110-
Akdağ, 37. 114, - Mezopotamyası,108, 109,
Akdeniz, 32, 147. - müttefikleri, 66, - ordusu,
Akhanlı, Doğan, 193. 60, 65, - planı, 95, - politikası,
Akşin, Sina, 25, 116. 21, 22, 94, - savaş gemileri, 47,
Aladağ, 37. 87, 88, - sermayesi, 174, - silah
Albay Rıza, 18. yardımı, 95, - siyasetçileri, 35,
- siyaseti, 95, 99, - sömürge­
Albayrak, Muzaffer, 22.
si, 96-98, - stratejisi, 115, 120,
Ali Fuat (Cebesoy), Paşa, 46, 7 2,
- subayları, 78, - taraftarlığı,
94, 105, 126-129, 17 9.
55, - taşeronu, 22, 27, 29, 120 -
Ali Kemal, 21, 22, 118. yanlısı, 111, 120, - yönetimi, 75,
Ali Rıza Paşa, 17 9. - yönlendirmesi, 17 7, - zaferi,
Ali Saip (Ursavaş) Bey, 147, 148. 80, 89, - zırhlısı, 47, 88.

219
Almanca, 61. Arap Yarımadası, 145.
Almanya, 20-22, 25, 27-29, 31, 32, Aras, Tevfik Rüştü, 65, 66, 68, 7 2.
34, 35, 40, 44, 47, 57, 59- 63, 65, Arnavutluk, 39, 40, 127.
7 1, 73, 75, 76, 78-89, 94, 95, 99, Asurlular, 163.
103, 104, 108, 114, 116, 167, 168,
Asya, 17-19, 37, 87, 126, 138, -lı, 87,
17 8, 182, 189.
-

ülkeleri, 162.
Amasya Gizli Komutanlar Toplan-
Aşık, Melih, 22.
tısı, 180, 181.
Atatürk, Mustafa Kemal, 13, 18, 21,
Amerikalı, 137.
24, 25, 27, 29, 34, 43, 45-47, 49-
Amerikan Himayesi, 137.
52, 54-61, 64-73, 7 9, 94, 104-112,
Amerikan-İsrail Koridoru, 199. 114-117, 120, 122, 123, 125-131,
Amerikan mandası, 137. 132, 134-142, 145-153, 155-163,
Amiral Souchon, 87, 89-91. 167-169, 17 1-17 3, 176, 17 7-181, 183-
Anadolu, 22, 30, 39, 107, 112, 118, 186, 198, 200.
137, 140-146, 149, 160, 162, 173, Atay, Falih Rıfkı, 45, 67, 68, 7 0-7 2,
17 5, 180, 181, 185, 186, 189, 190, 166.
192, 200 devrimcileri 134, 138,
-
Avcıoğlu, Doğan, 74. 116.
- devrimi, 141, 161, halkı, 137, -
Avrupa, 17, 19, 32, 44, 53, 7 6, 87,
-

Türkleri, 143, 144.


104, 143, 144, 162, 185, 187, -
Ankara, 19, 30, 50, 51, 54, 99, 131, cepheleri, 46, 95, 115, - devlet­
132, 135, 138, 146, 150, 153, 159, leri, 76, - emperyalizmi, 123, -lı,
160, 17 8, 180-182.
42, 174, - merkezleri, 186, 187.
Antalya, 37, 38.
Avusturya-Macaristan, 32, 80, 104,
Anzak askerleri, 43. 127.
Arabistan, 37, 112-114, 116, 129, 132, Aydın, 38.
133, 135, 137, 139, 141.
Aydın, Erdoğan, 21-23.
Arap, 155, - çoğunluğu, 129, 131,
- delegeleri, 151, - devleti, 37, -

devletleri, 139, 150, - halkı, 136, Babacan, Hasan, 195.


-halkları, 139, 141, 147, - kavmi, Babıali Baskını, 7 6.
130, - kaynakları, 146, -lar, 34, Bağdat, 37, 98-100.
98, 113, 127, 128, 130-134, 136- Bağdat Demiryolu, 32.
139, 142, 146-149, 151, 152, 156, Baku, 83.
157, 160, - memleketleri, 130,
Balfour Bildirisi, 38.
- meselesi, 128, 129, - milleti,
138, 147 - milliyetçileri, 139, -
Balkan Harbi, 53, 55, 68, 7 5, 76, 80,
milliyetçiliği, 129, - örgütleri, 84, 86, 128, 166, 168.
146, 147, 151, 161, - topraklan, Balkan Paktı, 161.
132, 134, 136, 138, - ülkeleri, Balkan, - devletleri, 7 6, -lar, 20,
131, 139. 111, 115, 161, 176.
Arapça, 13, 130. Baltık Ülkeleri, 32.

220
Bardakçı, Murat, 20, 23. Brest-Litovsk Antlaşması, 39.
Basra, 37, 99. Bronsart, 60, 90, 114.
Başkaya, Fikret, 20. Bulgar, - azınlık, 128, -lar, 89, 111.
Batı Asya, 126, 161, 163. Bulgaristan, 36, 63, 7 5, 78, 89, 127.
Batı Asya Birliği (BAB), 159, 162,
163. Cavit Bey, 48, 63, 7 7, 82.
Batı Karadeniz, 42. Cemal Paşa, 48, 50, 52, 55, 76, 77,
Batı Trakya, 7 7, 127. 83, 88, 91, 119, 120.
Batı, 104, 162, -lı, 46. Cemil Mardam, 128, 158, 161.
Bayar, Celal, 64, 66, 68, 7 2. Cenap Şahabettin, 20.
Baykara, Tuncer, 21, 22. CENTO, 161.
Bayur, Yusuf Hikmet, 64. Cerrahoğlu, Nilgün, 21-23, 7 9.
Behramoğlu, Ataol, 21. Clemenceau, 53.
Bekir Sami Bey, 131, 137. Curzon, Lord, 38, 39.
Berlin, 44, 61, 106, 107, 184, 188,
189, 196, 197. Çakıcı, 119.
Besarabya, 38. Çanakkale Savaşı, 23, 26, 43, 96,
Beyrut, 104, 126. 99, 17 1-17 3, 184, 185.
Bilimsel sosyalistler, 28. Çerkezler, 131.
Bilsel, Cemil, 21, 73. Çin, 17, 18, 33, 34, 39.
1906-1909 İran Devrimi, 17. Çölaşan, Emin, 21-23.
1905 Rus Devrimi, 17, 121, 123.
Damat Ferit Paşa, 69, 7 9.
1911 Çin Devrimi, 17, 121, 123.
Davutoğlu, Ahmet, 22.
1917 Ekim Devrimi, 26, 30, 36, 38,
39, 44, 7 8, 87, 17 2, 173, 182, 185 .. Denktaş, Rauf, 187.
1917 Şubat Devrimi, 19, 26, 30, 17 2, Dicle- Fırat bölgesi, 37.
182, 185. Diyarbakır, 198.
1838 İngiliz Ticaret Sözleşmesi, 33. Dobruca, 115.
187 1 Devrimi, 17. Doğu Akdeniz, 199.
Birinci Meşrutiyet, 18, 17 9. Doğu Asya, 87.
Bitlis, 37, 42, 168. Dörtyol, 170.
Boğazlar, 19, 27, 32-34, 36, 37, 47, 52, Dr. Lepsius, 188, 191.
58, 59, 62, 7 1, 73, 78, 88, 94, 96, Dumlupınar Zaferi, 182, 184.
17 2. Düyunu Umumiye, 7 0, 77.
Bolşevik, - harekatı, 152, hükü­ -

meti, 38, -ler, 53, 185, 193. Edirne, 7 7, 86, 127.


Bozkurt, Mahmut Esat, 64, 7 2, 121. Eğin, 37.
Bozok, Salih, 65, 66. Elcezire, 149.

221
Emevi İmparatorluğu, 163. Erzurum Kongresi, 43, 130, 132,
Emir Faysal, 152, 154. 141, 146, 160, 166, 17 6, 181.
Emperyalist, 17, 34, 39, 46, 76, 7 9, Erzurum, 37.
83, - basın, 187, - bölücülük, Esat Paşa, 24, 60.
126, - çıkarlar, 31, - devletler, Esat, Beşar, 162.
19, 28, 31, 32, 120, 156, 189, 192, Ezilen Dünya, 32-34, 39, 41.
- eğilimler,40, - emeller, 40, 73,
7 9, - görüşler, 138, - işbirlikçile­
Falkenhayn, Erich von, 112, 113.
ri, 23, 120, - işgal, 141, - kamp,
Feodal, - imparatorluklar, 34,
32, - karakter, 17, 76, - küresel­
-izm, 33, - kurumlar, 18, - mut­
leşme, 162, -ler, 20, 31, 34, 36,
lakiyet, 32.
40, 44, 69, 139, 153 182, 189, -
saldırganlar, 192, - siyaset, 31, Fırat nehri, 37, 112, 198.
- ülkeler, 17, - yalan, 186. Filistin, 32, 38, 109, 110, 113, 116,
Emperyalizm, 17, 18, 20, 26, 34, 41, 151.
43, 44, 101, 104, 106, 114, 120, Fransa, 27, 28, 31, 32, 34, 36-38, 40,
126, 137, 139, 141, 146, 147, 149, 53, 59, 7 2, 75-7 7, 81, 83, 84, 108,
150, 157, 159-161, 17 1, 173, 175, 109, 129, 158, 172, 17 3, 190, 199,
182, 183, 187, 188, 192, 195. - cephesi, 65.
Enver Paşa, 22, 23, 26-30, 44, 48, Fransız Devrimi, 76,
60-63, 7 6, 78, 7 9, 81, 83, 86-92, Fransız, - birlikleri, 42, - donan­
95, 97, 101, 107, 108, 110-112, ması, 19, - emperyalistleri, 7 9,
116, 120, 121, 124, 17 8, 183, . 139, - emperyalizmi, 126, 189,
Erdoğan, Tayyip, 22. - himayesi, 161, - hükümeti,
7 7, - istihbarat örgütleri, 140,
Ermeni, 192, - ajanları, 41, - bel­
- işgalcileri, 147, 153, 160, - iş­
geleri, 42, 43, - birlikleri, 42, -
gali, 147, - kuvvetleri, 147, 149,
burjuvazisi, 174, - cumhuriyeti,
-lar, 42, 48, 54, 57, 63, 139, 140,
27, 59, - çeteleri, 41, 43, 96, 176,
142-144, 148, 149, 152, 154, 158,
- devlet adamları, 42, 193, - iş­
169, 176, 189, - orduları, 43, - ra­
gal kuvvetleri, 147, - katliamı,
porları, 149, - ricali, 50, 51, 56,
188, - kaynakları, 41, 192, - kı­
savaşı, 84, - strateji uzmanları,
yımı, 93, -ler, 41, 43, 44, 106,
25, 35, - toprakları, 63, - zırhlısı,
107, 189-191, 193, 194, - mesele­
69.
si, 41, 43, 44, 187, - örgütleri,
42, 199, - silahlı birlikleri, 39,
- soykırımı, 182, 186, 187, 194, Galiçya, 32, 34, 115, 116.
198, - tanıklar, 188, - tarihçi­ Garbi Trakya Hükümet-i Müstaki­
leri, 42, - tehciri, 17 5, - yalanı, lesi, 77.
192, - yurttaşlarımız, 192, 195. Gelibolu, 42, 128, 198.
Ermenistan, 27, 34, 38, 43, 53, 147, Genç Türkler {Jön Türkler), 7 0, 7 5,
192-194. 7 6, 92.

222
George, Lloyd, 38, 39. Hürriyet, 19, 22, 65, 76107, 118, 132,
Gerede, Hüsrev, 54, 58. 141, 159, 17 8, 183, 187.
Gericilik, 17.
Göllnick, 190. Irak, 33, 37, 97, 109, 110, 112, 113,
115, 116, 125, 128, 131, 137, 139-
Göncü, Gürsel, 20.
144, 146, 147, 149-151, 153, 157-
Güney Irak, 37
163, 193, 199.
Gürcistan, 38. Ilıcak, Nazlı, 22.

Hakkı Paşa, 77. İbrahim Temo, 88.


Halep, 112, 119, 125, 128, 146, 148, İhtilalci, 22, 118, 17 9
150, 151, 160. İkinci Dünya Savaşı, 61, 7 2, 7 9, 161.
Halil (Menteşe) 81, 174. İkinci Meşrutiyet, (Hürriyet Devri-
Halil Paşa, 89, 97. mi, 1908 Devrimi), 17-19, 30, 76,
Halkçılık, 17 5. 92, 105, 117, 120, 121, 123, 128,
Hamın, 186. 129, 174, 17 5, 17 8, 183.
Harbord, James G. , 49, 50, 117. İngiliz Muhipler Cemiyeti, 118.
Harput, 37. İngiliz, 62, 142, 181, 186, - altınları,
141, askeri, 97, 181, birlik­
- -

leri, 42, boyunduruğu, 141,


-

Hasan Tahsin (Osman Nevres), - çizmesi, 141, - donanması,


170. 19, - düşmanlığı, 93, - emper­
Hatay, 128, 17 0, - meselesi, 158, yalistleri, 7 9, 97, 139, 186, - em­
161. peryalizmi, 120, 126, 150, 181,
Haydarhanov, 40. 189, - himayesi, 137, 161, - hü­
Hazar, 117. kümeti, 7 7, 186, 198, idaresi,
-

HOP, 199. 141, - istihbarat örgütü, 76, 138,


140, işgalcileri, 21, 22, 147,
-
Helfferich, Kari, 25, 35, 48.
153, 160, - işgali, 147, - işbirlik­
Herbert, Aubrey, 61, 186. çisi, 22, 23, 45, 69, 7 9, 117, 122,
Heyeti Temsiliye, 54, 125, 131, 135, - kuvvetleri, 149, -ler, 18, 20,
151, 160. 22, 42, 47, 48, 52, 54, 57, 62, 63,
Hıristiyan, - devlet, 141, - tebaa, 76, 7 7, 84, 88, 95, 96, 99, 118,
105. 121, 124, 136, 139-143, 148-150,
Hindistan, 46, 115, 141,162. 154, 169, 176, 189, mahmuzu,
-

141, - mandası, 134, - minneti,


Hint, 19, 97.
141, - müfrezeleri, 141, - ordula­
Hititler, 162, 163. rı, 43, - raporları, 149, - refahı,
Hür, Ayşe, 20, 21, 23, 41. 142, - ricali, 50, 51, 56, - savaş
Hürriyet ve İtilaf Fırkası, 23, 76, 7 9, gemileri, 87, siyaseti, 84, 149,
-

117-119, 122. - sömürgeleri, 96, - strateji uz-

223
manian, 25, 35, - usulü, 141, - 129, 17 5, 17 7, 182, 184, - devrim­
yetkilileri, 39. ciliği, 76, 122, - düşmanlığı, 23,
İngiltere, 27, 28, 31-34, 36-40, 46, 117, - hükümeti, 24, 43, 62, 97,
47, 53, 59, 61, 62, 7 2, 7 5-7 7, 81, 103, 104, 174, 175, - önderleri,
83, 88, 94, 108, 109, 115116, 129, 29, 69, 7 0, 83, 107, 167, - yöneti­
137, 140-143, 147, 17 2, 173, 190. mi, 60, 7 5, 7 7, 82, 85, 87, 89, 95,
İran, 17, 18, 33, 36, 39, 40, 115, 121, 109, 116, 120, 121, 123, 184.
123, 161-163, 199. İttihatçılar, 20-22,41, 69, 7 0, 7 5-7 9,
İrlanda,141, 17 0, -lı, 169. 83, 84, 86, 87, 89, 106, 107, 109,
119, 122, 123, 176.
İskenderun, 170.
İzmir, 38, 43, 17 0, 176, 182.
İslahiye, 152.
İslam, 131, 138, - ahali, 151, 154, -
alemi, 132, 154, 158, - çoğun­ Jackh, Ernest, 174.
luğu, 135, 138, - devleti, 158, Japonya, 87.
- dünyası, 93, - ehli, 136, - halk­
ları, 115, - kitleleri, 152, - lar, 39, Kabakçı Mustafa, 119.
140, - parçaları, 132, -i unsur­ Kaçaznuni, Ovannes, 42, 43, 192,
lar, 131. 193.
İsmail Hakkı Bey, 68. Kafkaslar, 34, 78, 95, 111, 152, 199
İsmail Simko, 149. Kahraman, Hasan Bülent, 22.
İstanbul, 19, 24, 27, 32, 33, 36, 39, Kanal harekatı, 115, 116.
44, 46, 52, 53, 56, 57, 59, 61, 62, Kanunu Esasi, 55.
64, 67, 7 5, 7 8, 7 9, 81, 85, 88, 95,
Kapitalist, 83, - büyük devletler, -
96, 99-101, 120, 127, 136, 17 3,
devlet, 31, 33, -ler, 83, - ülkeler,
176, 17 9-182, 191.
17.
İstanbul Boğazı, 42, 47, 63.
Kapitalizm, 17, 34, 104.
İstanbul Hükümeti, 51, 131, 135,
Kapitülasyonlar, 7 1, 76, 87, 120,
190, 191.
174, 17 5.
İtalya, 36-38, 40, 73, 81.
Karadeniz, 29, 37, 42, 57, 62, 63, 67,
İtalyan, - çıkarları, 73, -lar, 169, - ri­ 89-97, 17 7, 199.
cali, 50, 51, 56.
Karakese, 170.
İtilaf Devletleri, 27, 28, 31, 34, 42,
Kautsky, Karl, 32.
45-48, 52, 53, 59, 60, 64, 69, 7 1,
7 2, 74, 7 7-7 9, 82, 84, 87, 95, 96, Kavukçu, Fevzi, 146.
103, 107, 109, 114, 152, 173, 188, Kayseri, 37.
189, 192. Kazım Karabekir, 24, 47,60.
İttifak Devletleri, 39, 45, 46, 48, 49, Kemalist Devrim, 19, 20, 29, 30, 63,
7 8, 80, 89 192. 120, 121, 200.
İttihat ve Terakki, 24, 30, 51, 54, 63, Kemalistler, 22,70, 132.
7 6, 82, 105,-107, 117, 119, 120-123, Kıbrıs, 199.

224
Kılıç, Selami, 194. Lozan Barış Konferansı, 134.
Kılıçdaroğlu, Kemal, 22. Lübnan, 162, 199.
Kırım, 38, 47, 48, 7 7.
Kocatepe, 29, 17 1. Mango, Andrew, 22.
Koloğlu, Orhan, 136, 140, 146. Mao Zedung, 18.
Komünist Enternasyonal, 35, 123. Maraş, 147, 152.
Kongar, Emre, 21. Mardam, Cemil, 128, 158, 161.
Konya, 38. Mazlum Milletler, 18, 26, 27, 136,
Kurtuluş Savaşı (İstiklal Savaşı) , 137, 139, 150, 157.
19, 23, 26, 27, 29, 30, 43, 44, 51, Meclisi Mebusan, 54, 130, 134-136,
64, 7 0, 84, 97, 106, 107, 118, 119, 176, 181.
126, 130, 131, 134, 136; 138, 147, Mehmet Bey, 168.
158, 160-163, 165, 166, 169-17 1, Mehmet Çavuş, 17 0.
17 3, 17 5, 17 6, 17 9-185, 189, 195,
Mersin, 38.
198, 200.
Meşrutiyet, 30, 105, 106, 128, 17 7-
Kutay, Cemal, 129.
181, 185 - anlayışı, 181, -çi, 127,
Kuvayı Milliye, 140, 147. 17 9, -çilik, 181.
Kuzey Irak, 148, 193, 198. Mezopotamya, 37, 108, 109-, pet­
Küçükkaya, İsmail, 24, 74. rolleri, 33.
Kürdistan, 34, 38, 149, i63, 199. Mısır, 32, 115, 141, 142, 174, -lı, 142.
Kürt, 147, 192, - beyleri, 168, halkı,
-
Milli, 17 9, - bağımsızlık, 87, 92,
149, - koridoru, 199, köyleri,
-
- bankalar, 174, - bilinç, 17 2, -
42, kuvvetleri, 140, -ler, 131,
-
birliktelik, 131, - burjuvazi, 32,
147-150, 160, - meselesi, 150, , - çıkarlar, 111, 17 7, - devlet, 32,
159, 163, - örgütleri, 150, 199, - 74, 104-109, 126-131, 137, 160,
yurttaşlar, 192. 162, 166, 174, 176-180, 182, 198,
200, - devrim, 126, 153, - faali­
Latin Amerika, 34. yetler, 147, - gurur, 142, - haki­
Lazlar, 131. miyet, 154, 157, 161, - hareket,
Lenin, Vladimir, 18, 25, 28, 32, 35, 131, 186, - hedef, 116, hükü­-

36, 38, 41, 7 8, 138. met, 19, 180, 181, - iktisat, 120,
Liberaller, 21, 45, 69. 174, kongreler, 120, - kuvvet­
-

ler, 51, 144, - mevcudiyet, 53,


Libya, 37, 115.
- politika, 28, sanayi, 174, - sa­
-

Livadya, 77. vaşlar, 32, sınırlar, 104, 126,


-

Londra Antlaşması, 37. 127, 131, 135, 136, 154, 160, 166,
Londra, 77. 176, - topluluk, 131, unsurlar,
-

Lowther, 76. 133- uyanış, 17 2.


Lozan Antlaşması, 27, 7 2, 161, 166, Milli demokratik devrim, 18, 173,
169, 182, 195 182.

225
Milli Mücadele, 123, 124, 153, 170, 160, · ülkesi, 42, 46, 111, 167, -
173, 17 5, 185, 186, 200. yöneticileri, 47, · yönetimi, 88.
Milliyetler Prensibi, 130, 131, 137, Osmanlı Devleti, 17, 19-21, 25-28,
160 . 32-37, 42, 44-52, 57-59, 63, 65, 67·
Milliyetçi, 181, -ler, 139, -lik, 105, 7 1, 73-7 5, 7 7-82, 85, 86-90, 92-97,
129, 17 5. 103, 104, 106-109, 111, 114, 116,
Misakı Milli, 130, 132, 134-136, 138, 122, 126-128, 134, 137-139, 143,
166, 176. 144, 153, 155, 156, 163, 166, 167,
17 1, 17 2, 176, 17 7, 17 9, 192.
Mithat Paşa, 18, 17 9.
31 Mart İsyanı, 76, 99.
Mondros Mütarekesi, 69, 131, 135,
138, 17 0, 184.
Morgenthau, Henry, 44. Pakistan, 161, 162.
Pallavicini, 81.
Musul, 34, 128, 136.
Panislamist, 115.
Muş, 37.
Panislamizm, 105.
Müslüman, 40, · doğu, 106, · halk,
42, halklar, 94, 96, · kamuo­
·
Panturanist, 115.
yu, 96, -lar, 193, · yönetimler, Panturanizm, 105.
37. Paris Barış Konferansı, 69.
Paris, 53, 67, 77.
Namık Kemal, 18, 17 7, 183. Persler, 163.
Nehru, Cevahirlal, 19, 20. Petersburg, 47, 78.
Neron, 119. Picot, Georges, 37.
Nikola il., 48, 77. PKK, 198-200.
Plehanov, Georgi, 32.
Okyar, Fethi, 57. Polonya, 32.
Ortadoğu, 32, 33, 199. Prens Sabahattin, 21.
Ortaylı, İlber, 21, 23-25, 60, 74. PYD, 199.
Osmanlı, arazisi, 82, · camiası, 135,
140, 153, -cı, 17 7, -cılık, , · dev­ Radek, Kari, 106, 107.
rimciliği, 17 9, · donanması, 47, Rahip Frew, 120.
88, 89, 95, - halkı, 30, 92, 120, - Rauf (Orbay) Bey, 62, 84, 121, 131,
hükümeti, 28, 47, 48, 52, 7 0, 7 7, 135.
7 8, 84, 85, 92, 94, 103, 181, " İS· Refii Cevat (Ulunay), 118.
tibdadı, 17 9, · kurmayları, 63, ·
Refik Hilmi, 150.
memleketi, 35, 137, 154, · mille­
ti, 68, · mirası, 46, · neferi, 115, Reval Antlaşması, 36.
· ordusu, 42, 67, 109, 115, 131, Reval, 36, 46.
136, 146, · subayları, 25, · top­ Rohrbach, Paul, 25, 35, 41, 80, 108.
rakları, 31, 33-36, 64, 86, 137, Romanya, 89, 116.

226
Rudbrick, 25, 35. Sivas, 50, 120, 180.
Rum, 128, 174. Sivastopol, 90.
Rumeli, 86, 127, 180. Sofya, 61, 64-68, 94, 105, 129.
Rus, ·abidesi, 91, - cephesi, 64, Somuncuoğlu, Sadi, 30.
- donanması, 90, 92, 93, 97, - Sovyetler Birliği, 18, 106, 107, 137,
filosu, 29, 90-92, - generalleri, 161, 173, 185 - hükümeti, 39, 78.
192, -lar, 46, 53, 62, 78, 91, 95,
Soysal, Mümtaz, 20, 21.
121, 147, 194, - ordusu, 42, 47, -
saldırısı, 47, 88, - subayı, 90, - Stalin, Josef, 35.
taarruzu, 91, 99. Sun Yat-sen, 18, 35.
Rusya, 18, 24, 26-28, 31, 32, 34, 36- Suriye, 37, 93, 104, 112-114, 118, 119,
40, 42, 46, 47, 53, 57, 59-64, 7 1- 125, 126, 128, 131, 132, 134, 136,
73, 7 5, 7 7, 7 9, 81, 82, 84, 86-89, 137, 139-144, 146, 147, 149-151,
94-96, 104, 107, 109, 115, 116, 153-155, 157-163, 17 9, 199, - cep­
162, 173, 174, 176, 182, 185. hesi, 29, 109, 110.
Sümerler, 163.
Sabis, Ali İhsan, 63, 90. Süveyş Kanalı, 95.
Sadabad Paktı, 161. Sykes-Picot Anlaşması, 37, 38.
Sait Halim Paşa, 81, 87, 88, 93, 94.
Sait Molla, 22, 118. Şah Rıza, 18.
Sakarya Savaşı, 29, 17 1, 184.
Şefik Özdemir Bey, 148.
Salih Paşa, 131.
Şeriatçılar, 23, 45, 69.
Samsun, 54, 180.
Şeyh Mahmut Berzenci, 149.
Sanders, Liman von, 7 7, 78, 189,
191, 194, 195.
Sarıhan, Zeki, 74. Talat Paşa, 27, 28, 44, 45, 47, 48, 50,
51, 54, 61, 62, 70, 7 7-7 9, 81, 83,
Sarıkamış Muharebesi, 116, 201.
87-89, 106-111, 128, 151-153, 161,
Sazonov, Sergey Dmitriyeviç, 37,
17 8, 182-193, 196, 198
48, 77, 78.
Tanzimat, 33.
Selanik, 104, 129.
Taşnak Partisi, 42.
Selçuklu İmparatorluğu, 163.
Selek, Sabahattin,73, 74. Tehleryan, 186, 188, 189.
Sırbistan, 36, 82, 127. Teşkilat-ı Mahsusa, 77.
Sırp azınlık, 128. Trablusgarp Savaşı, 7 7, 115, 168.
Siirt, 37. Trablusşam, 146.
Sina Cephesi, 112, 113, 116. Trabzon, 37.
Sivas Komutanlar Toplantısı, 180, Trakya, 39.
181. Türk, 39, 127, 158, 192, - aleyhtarı,
Sivas Kongresi, 43, 130, 132, 146, 18, - arazisi, 137, - arşivleri, 29,
160, 166, 176 - askeri, 97, 99, 102, 120, 160,

227
194, - beldeleri, 57, - çoğunluk, Üstel, Aziz, 21.
104, 105, 115, 129, 166, - devleti,
104, 126, 183, - devrimcileri, 35, Van, 37, 197, - ayaklanması, 42.
108 - devrimciliği, 166, - devri­
Vatan Partisi, 200.
mi, 18-20, 43, 97, 173, 17 7, 182,
187, donanması, 95, - düşma­
-
Vatan ve Hürriyet Cemiyeti,104.
nı, 188, - emelleri, 22, - filo­ Vatan, 27, 30, 52, 57, 78, 107, 111,
su,91, - idaresi, 141, - kanı, 109, 121, 131, 167, 17 1, 17 6, 178, 183,
112, - komutanları, 92 - köyleri, 187, 190, 198, 199, - çıkarları,
41, köylülüğü, 40, - kuvvetle­
- 112, - savaşı, 20, 39, 43, 102,
ri, 76 , -ler, 20, 39, 43, 62, 80, 183, - savunması, 19, 20, 24,
84, 87, 92, 97-100, 102, 108, 113, 28- 30, 32, 39, 41-44, 61, 62, 7 9,
126-128, 130, 131, 140, 143, 146, 107, 114, 115, 117, 121, 123, 167,
156, 157, 160, 193, - milleti, 21, 17 1-17 3, 182, - sever, 30, 120, 121,
22, 39, 130, 147, 17 0-17 2, 183, 139, 167, - severlik, 29, 117, 120,
195, - milliyetçi hareketi, 44, -
121, 185, -sız, 20, 41, toprağı,
-

milliyetçiliği, 115, - ordusu, 48, 130, 160.


67, 90, 97, 120, 169, 182, 193, 199,
Velid Ebüzziya, 119.
200, - zulmü, 188.
Türkçe, 18, 99, 187, 193, 195, 199,
Walsh, Pat, 169.
201.
Türkiye, 19, 20, 22, 25-30, 32-35, 37- Wangenheim, Hans Freiherr von,
41, 43-45, 48, 49, 54, 56, 58, 59, 81, 85, 99, 101.
62, 64, 67, 69, 7 1-74, 76, 7 9, 80- Wilson, Woodrow, 136.
84, 86-88, 93, 94, 99, 106-109,
114, 115, 120, 121, 123, 125, 126, Yalçın, Hüseyin Cahit, 30, 61.
128, 130, 132, 134, 136-140, 144, Yalman, Ahmet Emin, 22.
147, 150-152, 154, 157, 158, 160-
Yemen, 132.
162, 165, 166, 168-17 3, 17 5, 17 7,
182, 184-190, 194, 195, 199, 200. Yıldızdağ, 37.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 50, Yunanistan, 27, 78, 89, 127, 128, 199.
51, 134, 143. Yusuf Akçura, 35, 39, 45, 49, 63, 7 9.
Türkmenler, 147, 148.
Ukrayna, 32, 38, 47. Zara, 37.

228

You might also like