You are on page 1of 20

Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Ali Cengiz Üstüner - “Arkeoloji Tarih ve Sanat Yazıları” adlı kitaptan bir bölüm.

Ön Asya uygarlıkları içinde özel bir yeri olan Mısır'ın tarihi çağlarda yüksek bir kültür düzeyine
gelmesine sebep, Ege, Anadolu ve Mezopotamya kültür yerleşmelerine olan yakınlığının
yanında, Nil Irmağı’nın bu ülkeye sağladığı yararlarla ikliminin ılıman oluşudur.
Nil Irmağı, IV. jeolojik zamanın başında, bugünkü düzeyden daha yüksek bir durum
gösteriyordu. Güneyden çıkıp, kuzeye doğru yönelen bu ırmağın getirdiği alüvyonlar, zamanla
ırmağın her iki yanına yayılarak, tarıma oldukça elverişli alanlar kazandırıyordu. Kuzeyde ise,
eski bir körfez olan bugünkü deltayı, alüvyonlar doldurmuş, ülkenin en zengin tarımsal bölgesi
yapmıştı.
Mısır, buzul devirlerinin etkisinde kalmamış, ancak buzulların sebep olduğu iklim
değişikliklerini hissetmiştir. IV. jeolojik zamanın başlarında, güneyden gelen kuraklık akımı
kuzeye doğru yayılmış, ancak 650 km. uzunluğundaki Nil Irmağı’nın sahilleri, iki çöl arasında
bereketli bir bölge olarak ortada kalmıştır.
Bu ülke iki coğrafi bölgeye ayrılır: Yukarı Mısır, güneyde Nil Irmağı’nın çıkıp kuzeye
yöneldiği ve suladığı topraklar (eski çağlarda Vadi deniliyordu) ve Aşağı Mısır, Nil Irmağı’nın
döküldüğü yer (eski çağlarda Delta deniliyordu).

331
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Bu iki coğrafi bölge, iklim yönünden iki ayrı özellik taşır. Yukarı Mısır, Akdeniz ikliminin
bütün özelliklerini sürdürürken, Aşağı Mısır Nil Vadisi’nin dışında kalan yerlerde Afrika
ikliminin etkisindedir. Aşağı Mısır'da, güneşin kavurucu sıcaklığını ancak NiI Irmağı’nın serin
suları giderir.
Halikarnasoslu Herodotos Mısır'ı gezmiş (Herodotos Tarihi, II. Kitap Euterpe), Nil
Irmağı’nın Mısır'a olan yararlarını görmüş ve “Mısır, Nil Irmağı’nın ihsanıdır.” demiştir.

Heredotos’un “Euterpe” adlı kitabının çağdaş basımlarından biri

332
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Eski çağlarda, Nil Irmağı’nın kaynağının nerede olduğu


bilinmiyordu. Keza, muntazam bir şekilde taşmasını tanrısal
varlığa bağlıyorlar, onun gökten geldiğini, yeraltı dünyasına
gizli yoldan girdiğini, ansızın yeryüzüne çıkıp Mısırlılara hayat
verdiğine inanıyorlardı. Nil Irmağı’nın gökyüzü tanrılarından
Hapy olduğunu ileri sürerlerdi.
Tanrı Hapy, Mısır dininde, tanrıların babasıdır. Kendi kendini
yaratmıştır; balıkların ve mahsulün esas sahibidir. İnsanlar
ancak Tanrı Hapy'nin izniyle balık tutabilir ve tarlasından
mahsul alabilir. Tasvirlerde, Hapy kadın ve erkek cinsiyetlerini
taşımaktadır; başında bir demet papirüs çiçeği bulunur. Tanrı Hapy
Mısır inancına göre, Nil Irmağı, okyanustan çıkarak dünyayı dolaşır, Yukarı Mısır’daki
Delta'ya gelir. Yunanlıların Neilos, Mısırlıların Nil isminin nereden geldiği bilinmemektedir.
XIX. ve XX. Sülâleler Çağı’na ait mezarlarda, Mısır ressamları, eserlerinde 4 ayrı kavmi, 4 ayrı
renkte belirtmişlerdir. Bu tasvirlerde, kımızı renkteki insan figürleri Mısırlıları, sarı renkteki
insan figürleri Asyanikleri ya da Samileri, siyah renkteki insan figürleri zencileri, sarı sakallı
ve mavi gözlü insan figürleri kuzey ve batıdan, Libya'dan gelen yabancıları belirtir. Ayrıca bu
figürlerdeki farklı yüz karakterleri, çeşitli giysileri ile uluslarını ve niteliklerini anlatmak
istemişlerdir.

Gerek resim gerekse heykellerde Mısır'ın otokton (yerli) tipleri, orta boylu, yuvarlak yüzlü, iri
gözlü, düz burunlu, elmacık kemikleri çıkık şekilde yapılmıştır. Mısır'da bol sayıda bulunan
mezarlardan çıkan iskelet ve mumyalar üzerinde yapılan antropometrik (insan ölçümüyle ilgili)
incelemeler, resim ve heykellerdeki tiplere uymaktadır.

Eski Mısır Tarihini Araştıranlar

Tarihi kaynaklara ve arkeolojik buluntulara dayanılarak Mısır'a zaman zaman yabancı


ülkelerden kavimler geldiğini, buranın otokton ulusu ile kaynaştığını anlıyoruz.
Antropometrik incelemelere göre Yukarı Mısır’daki mezarlarda rastlanan dolikosefal (uzun
kafalı) ve uzun boylu iskeletlerin yanı sıra, brakisefal (yuvarlak kafalı) ve mezosefal (orta
ölçülü kafalı) tipler de vardır. Aşağı Mısır'daki mezarlarda ise brakisefal ve Asyanik tipler
olduğu görülür. Bu çeşitli tipler, M.Ö. IV. binden itibaren birbirlerine karışmış, Mısır kavmini
meydana getirmişlerdir.
* * *

333
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Mısır tarihinin incelenmesi, diğer ülkelerin tarihinin incelenmesinden çok daha kolay olmuştur.
Zira bir yönden zengin Mısır yazılı kaynakları, diğer yönden ise, Mısır'la çağdaş uygarlıkların
sahibi ülkelerin Mısır ile olan bağlantıları sonucu, Mısır'ın ilginç yönlerini kendi açılarından
iletebilmişlerdir.
Mısır tarihinin bilimsel metotla incelenmesine Miletoslu Hekataios (M.Ö. 540-460)
başlamıştır. Miletos şehrinin (Batı Anadolu’da Söke yakınındaki Balat) ünlü politikacısı ve
tarihçi olan Hekataios, Pers İmparatorluğu’ndaki şahsi nüfuzundan yararlanarak, Miletoslu
Anaximandros'un haritasından ve kendinden önce anlatılan destanlar ile kaynaklardan
yararlanarak; akıl yolu, gözlem ve incelemelerle “Geneologia” isimli tarihi eserini yazmıştır.

Hekataios’un dünya haritası (yaklaşık M.Ö. 500)


Hekataios, gezilerinden birinde, Mısır'a gelmiş, Thebes (Tep) şehrinde uzun zaman kalmış, bu
şehrin rahiplerinden edindiği bilgilerle Mısır'ın ve Libya'nın tarihini yazmıştır.
Herodotos ise M.Ö. 450 yılına doğru, Greklerle Persler arasındaki savaş nedenlerini öğrenmek
için Mısır'a gitmiş, Heliopolis, Memphis ve Thebes şehirlerindeki rahiplerden öğrendiğine göre
Menes'in ilk Mısır kralı olduğunu belirterek, yaşadığı çağa kadar 340 kral isminden
bahsetmiştir.

Kral Menes “Narmer” (M.Ö. 3000) heykeli


(Kahire Müzesi)

334
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Herodotos, “Kleo”, “Euterpe” ve “Thalia” isimli eserlerinde, bu krallardan önce tanrı


krallardan ve onların öykülerinden, yüzyıllardan beri süren Mısır uygarlığının ayrıntılarından,
sosyal düzeninden, anıtlarından, yaşayışlarından söz eder.
Makedonyalı Büyük İskender’in Mısır'ın fethinden sonra, (M.Ö. 332) Ptolemaios Çağı’nın
tarihçileri, Mısır tarihi üzerinde derin araştırmalara girişmişlerdir. M.Ö. III. yüzyılda
Ptolemaios Sarayı’nın ünlü tarihçisi Maneton, hiyeroglif kaynaklara dayanarak
“Aegyptica”sını yazmış, bu eserin günümüze kadar gelmemesine rağmen, Yahudi tarihçi
Yasef'den öğrendiğimize göre; Maneton, Mısır'ın eski tarihi olaylarını, din, inanç ve
geleneklerini, Mısır firavunlarının kronolojisini vermiştir. Bu arada, Yasef, Aegyptica'dan
yararlanarak Yahudilerin Mısır'dan çıkışlarını anlatır.

Yahudilerin Mısır’dan çıkışının bir betimlemesi


(“Exodus” adlı bir film sahnesinden alıntı)
Erastostenes (M.Ö. 275-194), Thebes şehrindeki Mısır kaynaklarını incelemiş, 38 kralın
isimlerini Mısırcadan Grekçeye tercüme etmiştir.
Sicilyalı Diodoros, M.Ö. 60-57 yıllarında Mısır'ı ziyaretinde oldukça ilginç kaynaklar bulmuş,
bunları yorumlamıştır. Strabon, M.S. 27 yılında yazdığı XVII. kitabında, Mısır'ın coğrafi ve
tarihi bilgilerinin yanı sıra, ülkenin doğa güzelliğinden bahsetmiştir. Plutarkhos ise M.S.
120’de Mısırla ilgili olarak İsis ve Osiris hakkında oldukça sağlam bilgiler verir.
* * *
Eski Mısır tarihi araştırmalarına İslâmiyet devrinde Araplar da katılmıştır.
Çeşitli Arap tarihlerinde, Mısır'ın tarihi kalıntıları üzerinde eserler yazarlarken. IX. yüzyıl
Abbasi halifelerinden Mem'un'un Mısır piramitlerinde ilk kazıyı yaptığını işaretlerler;
piramitlerin şeklinden, içindeki hazineden ayrıntılı olarak bahsederler. Daha sonra, IX. yüzyılda
Tolunoğulları çağında, definecilik amacı ile yapılan kazılara, Tolunoğulları devletçe el koyarak,
bulunan ziynet eşyalarını kendi hazinelerine katmıştır.
XVII. - XVIII. yüzyıllarda, gezginlerden Pockoke ve Ch. Perry, anılarında hiyeroglif yazılı
anıtların resimlerinden bahsetmişlerdir. Rahip Kircher ise hiyeroglif yazılarını çözmeye
çalışmışsa da başaramamış, ancak, Eski Mısır dili ile VII. yüzyılda Hıristiyan Mısırlıları olan
Koptların dilinin, birbirleriyle ilgili olduğunu anlamıştır.

335
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

1798'de Napoleon Bonaparte, Mısır seferinde, bir bilim heyetine Mısır'ın bütün özelliklerini
tetkik ettirmiştir. Heyetin çalışmaları 1809'da “Déscription de I'Egypte” adlı eserde
yayımlanmıştır.

Söz konusu eserde, Mısır'da görülmüş olan bütün anıtların röleveleri, Avrupalı ‘Egypthologue’
olarak anılan Mısır bilimcilerinin yararlanabilecekleri kaynak olmuştur.
Bu anıtlara göre, Mısır'da iki dil, üç çeşit yazı ile kullanılmıştı (Arapça dışında). Bunlardan Eski
Mısır dili, Büyük İskender'in M.Ö. 332'de Mısır'ı fethine kadar hiyeroglif karakterde ve o
tarihten sonra ^ski Mısır dili Kopt dili olarak Grek harfleriyle yazılmış, bu M.S. VII. yüzyıldaki
Arap fethine kadar sürmüştür. Grek dili ise, Büyük İskender’in fethinden itibaren Grek alfabesi
ile M.S. VII. yüzyıla kadar kullanılmış, ancak bundan sonra Grek dili ve Grek alfabesi Koptların
kilise dili olarak XIX. yüzyıla kadar sürmüştür.
Mısır Yazıları
Mısır'ın en eski yazısı olan hiyeroglif (resim yazısı) için, Halikarnassoslu Herodotos "Kutsal
Harfler" der (hieros: kutsal, glyphein: kazmak). Mısır'da Thinite Çağı’ndan (M.Ö. 3200-2780)
itibaren uygulanan bu yazı, M.S. 394 yılına kadar devam etmiştir.
Thinite Çağı’nda yazılmış en eski örnek olarak Hierakampolis'te bulunmuş olan Kral Narmer'e
ait, yeşil şistten yapılmış kalkan şeklinde bir palet üzerinde Kral Narmer'in bir savaş öyküsü
anlatılmaktadır. Kral Narmer, elindeki topuzu düşmanına kaldırmış, başının üzerinde iki
Hathor'un (boğa) başları arasında bir “serekht” denilen bir kartuşta, bir balık (nar) ve bir taşçı
kalemi (mer) piktografik işaretlerle (resim ile göstererek) yazılmıştır.
[Serekht: Eski Mısır’da hükümdarlık göstergesi]

Narmer Paleti

336
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Buna karşılık, en geç örnek ise Nil Irmağı’nda, Assuan yakınındaki Philae Adası’nda bulunmuş,
M.S. 394 yılında yazılmış hiyeroglif kitabedir.
3500 yıl Mısır'da uygulanan bu yazı şekli uzun bir gelişme göstermiştir. Diğer Sami dillerinde
görülen sessiz harflerden vocalisation (seslendirme) zorunluluğu ve soyut kelimelerin değişik
anlatımlarının piktografik işaretlerle belirtilmiş olması, hiyeroglif yazının zenginleşmesine yol
açmıştır.
Mısır hiyeroglifinde kullanılan kelimeler, daha çok doğadaki varlıklardır: İnsanlar ve uğraşıları,
hayvanlar, bitkiler, araçlar ve gereçlerdir. Varlıkların anlatımlarının dışında, ideogramla
anlatma şekli, örneğin doğurma eylemini (méssi) anlatmak için, çömelmiş bir kadın ve
bacaklarının arasında bir çocuk; imar eylemini anlatmak için duvar dibinde duran bir adam
gösterilirdi. Ancak, bu ideogramlar, bir dilin bütün soyut kelimelerini anlatmaya
yetmediğinden, ayrı anlamlarda birçok eşya yan yana resmedilerek, temsil etiği eşyanın
isimlerinin baş harfleri birleştirilerek bir kelime meydana getirilirdi.
Bütün bu incelemelerden elde edilen neticelere göre, Mısır hiyeroglif yazısının i ve z harflerinin
dışında 24 harften oluştuğu kanısına varılmıştır.
Hiyeroglif yazısının sütunlarda yukarıdan aşağıya, kitabelerde ve papirüslerde ise soldan sağa
ya da sağdan sola doğru okunduğu anlaşılmıştır. Bu sıralama baştaki figürün dönük olduğu yere
göredir.

Yatay Hiyeroglif
(Luxor, Karnak Tapanağı’ndan)

Düşey Hiyeroglif
(KrallarVadisi, Ramses VI’nın mezarından)
XVIII. yüzyılda Batı dünyasında Doğu dillerine karşı uyanan ilgi, çok çabuk zamanda
gelişmiştir. Rahip Kircher’in daha 1643 yılında yayımladığı eserinde, Mısır dilinin Kopt dili ile
olan yakınlığından bahsetmiş olması, hiyerogliflerin çözümü için atılmış ilk adımdır. 1799’da,
Napoleon Bonaparte ordusunun subaylarından birinin, Mısır'da Delta bölgesinde bulduğu bir
kitabede (buna Rosetta ya da Reşit Taşı denilmektedir) Helenistik Çağ Mısır krallarından
Ptolemaios V’in (M.Ö. 196) Mısır'daki bütün tapınaklar için uyguladığı bir fermanı bulmuştur.
Bu ferman iki dilde, üç karakterde yazılmıştır. En üstte hiyeroglif (kutsal yazı), ortada demotik
(halk yazısı), en altta ise Yunanca…
Mısır'da M.Ö. VII. yüzyılda, XXVI. Sülale Said Çağı’nda (M.Ö. 663-525), Yeni İmparatorluk
Çağı’ndan itibaren konuşulan dilde bir çeşit yazı uygulanmıştır. Demotik denilen bu çeşit yazı
ticari yakınlıklarda, resmî yazışmalarda, adli ve idari işlerde kullanılırdı. Hiçbir edebi üstünlüğü
ve inceliği olmamasına rağmen bazı felsefi metinler ve öyküler de bu yöntemle yazılmıştır.

337
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Rosetta Taşı
Önce Sylvestre de Sacy ve İsveçli Akerblad, bulunmuş olan çeşitli papirüslerden demotik
alfabeyi çözdüler. Fransız Champollion 1822'de başlayan ve uzun yıllar devam eden
incelemeleri sonunda demotik ve hiyeroglif yazıları çözerek Mısır anıtlarındaki yazıları 1828-
1829 yıllarında gün ışığına çıkarmaya çalışmıştır. Artık Mısır'ın zenginliği IX. yüzyıl
meraklılarını ilgilendirmiş, sistematik kazılar, araştırmalar ve incelemeler Mısır tarihinin
bilinmesine yol açmıştır.

Mısır Hükümdarlarının Listeleri

Mısır tarihini en iyi yazan antik tarihçi, M.Ö. III. yüzyılda, Delta'da Sebennythos'da yaşamış
rahip Manethon'dur. Manethon, hiyeroglif yazıya, Mısır teolojisine ve mitolojisine olan
yakınlığından, Mısır'daki anıtlar üzerinde yaptığı incelemeleri daha o zamanlar Yunancaya
çevirmiş, “Aegyptica” isimli eseriyle Batı dünyasına tanıtmıştı. Ne yazık ki Manethon'un bu
güçlü yapıtından ne Mısırca aslı ne de Yunanca tercümesi kalmış, ancak birkaç parçası
(epitomeleri) çağımıza kadar gelebilmiştir. Bu epitomelere göre Mısır'ın 1643 yıllık tarihini ve
145 hükümdarını tanıyabiliyoruz.
Orta Mısır'da, Gize'nin güneyinde, Sakkara'da, Yeni İmparatorluk (M.Ö. 1580-1085) Çağı’na
ait bir mezarda Mısır hükümdarlarının kronolojisine rastlanılmıştır. Sakkara'deki bu
kronolojide, I. sülalenin 7. hükümdarı Miebis'den, XIX. sülalelerin 2. hükümdarı Ramses II’ye
kadar, 36 hükümdar ismi yer almaktadır.
Yukarı Mısır'da, Karnak'daki Adon Tapınağı’ndaki ecdat odasında, duvarda yazılı ecdat listesi
XVIII. sülale zamanında, Sethi I ve Ramses II çağında yapılmıştır. Keza, Yukarı Mısır'da
Abydos'da Sethi I Tapınağı’nın duvarında 39 hükümdar ismi yazılıdır. Bu üç hükümdar
tabloları birbirlerini doğrulamaz; üçü de ayrı kaynaklardan alınmışlardır.

338
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Bunların dışında, en önemli yazılı vesika olarak “Palermo Taşı”nı gösterebiliriz. Bu taş, iki
yüzü yazılı büyük bir anıtın parçasıdır. İlk bulunduğunda Palermo Müzesi’ne götürülmüş ve
literatürde bu isim verilmiştir. Daha sonraları bu taşın diğer üç parçası daha bulunmuştur; bunlar
da Kahire Müzesi’nde saklanmaktadır. Palermo Taşı’nın özelliği şudur: Her kralın kartuşu
çağının en önemli olayını, taç giyme ve ölüm tarihleri hiyeroglif işaretlerle belirtilmiştir. Bu
anıt, Eski Mısır'ın ilk Sülaleler Çağı’nı yansıtır.

Palermo Taşı’nın bir parçası


(British Museum)
Torino Müzesi’ni süsleyen bir papirüste, Ramses II çağında yazılmış hükümdar listesi oldukça
ilginçtir. Dünyaya hükümranlık etmiş tanrılardan başlayan bu liste, 53 hükümdarın 955 yıllık
düzenini yansıtır.

Torino Papirüsü

339
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Bu hükümdar listelerinden başka önemsiz listeler de vardır. Ayrıca oldukça çok sayıda
materyal, çağının olaylarını kısa ve öz olarak aksettiren buluntular da söz konusudur. Bu
arkeolojik materyallerde hükümdarın isminin yanı sıra çağının önemli olayını belirterek tarihsel
bilgiye yardımcı olurlar. Mısır'ın dış komşularla ilişkilerini aksettiren diplomatik mektuplar,
yalnız kendilerinin değil, komşularının tarihlerini de yansıtır.

Tarih Öncesi Mısır

M.Ö. IV. bine kadar Mısır'da oldukça önemli bir uygarlığa rastlanır. Bu uygarlık, buzul sonrası
Afrika'nın iklim değişikliğiyle başlar. Jeolojik incelemeler neticesinde, buzullar arası
(interglacial) çağında, Kuzey Afrika'da sıcak ve oldukça nemli bir iklim görülmüş, Yukarı
Mısır'daki çöllerde büyük bitki toplulukları ve kesif ormanlara rastlanmıştır. Buzul Çağı’nda
ise (glacial) sıcak iklime doğru bir gelişme olmuştur.
Çağdaş jeofizikçi ve astronom Milutin Milankowitz'in, 1937'de, radyasyon grafiğinde belirttiği
güneş ışığının değişmesi ile jeolojik çağların tayininde belirttiği üzere; “Würm” olarak anılan
Buzul Çağı’ndan sonra, Kuzey Afrika’da sıcak iklime doğru bir değişme oluşmuştur. Bu
değişme, Milankowitz'in ölçülerine göre, bundan 120.000 yıl öncedir. Yağmurlar azalmış,
Mısır'ın can damarı olan Nil Irmağı periglacial (soğuk iklim) özellikleri göstererek, evvelce bol
su ile oyduğu yatağındaki suyu, soliflüksiyonla (donmanın bitişi) azaltmış, suların çekilişi ile
ırmağın teraslarında Paleolitik aletlere ve deniz hayvan kabuklarına rastlanmıştır.
İşte Mısır'ın en eski uygarlığı, bu buzul sonrası (post glacial) Paleolitik Çağ’dadır. Bu çağın
insanları Nil Vadisi uzantısında avcılık ve toplayıcılıkla geçinen göçebelerdir. Gelişigüzel
serpişmiş Paleolitik kalıntılar, bu insanların göçebe yaşadıklarını kanıtlar. Göçebeliğin
nedenleri ise anlaşılamamıştır. Ancak, Abydos ve Krallar Vadisi’ndeki, bir de Thebes
yakınlarında bulunan bol miktarda Paleolitik Çağ’ın “Acheuleen” (Aşölyen) ve “Mousterien”
denilen yontma teknikleriyle yapılmış el aletlerine bakılacak olursa, Yukarı Mısır'da alt
Paleolitik yerleşmelerin ilginç görünümleri dikkati çeker. Aşağı Mısır'da ise, özellikle Delta'da
orta Paleolitik buluntular görülmüştür. Fayyum ve Kahire'deki Abbasiye tepesinde önemli bir
yerleşme merkezi bulunmuştur.

Nil Vadisi’nde bulunmuş Peleolitik Çağ kalıntılarından bir örnek

340
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Alt Paleolitik sonlarındaki iklim değişikliğiyle, insanlar ormanlardan vadilere doğru


yayılmıştır. İklimin gittikçe ısınması ile, buralarda yaşayan toplulukların vadilere iyice
yerleştiklerini, üst paleolitikin “Orinyasien”, “Solutreen” ve “Sebil” denilen dönemlerinde
görürüz. Ayrıca mikrolit alet (çok küçük taş alet) kültürünün Kapsien tiplerine (ilk önce
Tunus'ta, Kapsa'da bulunduğu için) Suriye ve Filistin'in yanı sıra Mısır'da da, Tovrah ve
Heluan'da rastlanıyor.
Üst Paleolitik Çağ’da sanatın ortaya çıkması ile Mısır'da, “Steatopyges” tipi denilen, iri göğüslü
ve geniş kalçalı Ana Tanrıça heykelcikleri doğuyor.

Mezolitik Çağ, Mısır'da kısa sürmüş, Orinyasien, Solutreen ve Magdalenien kültürlerin daha
gelişkin şekilleri yaşanmıştır.
Mısır'da Paleolitik ve Mezolitik çağlardaki insanların mağara hayatı yoktur. İklim, rutubetten
kuraklığa doğru geçtiği için, yerleşmeler Nil Irmağı boyuncadır.
* * *

341
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Paleolitik Çağ (Yontma Taş) ve Mezolitik Çağ'dan (Orta Taş) sonra yeni bir uygarlık
başlangıcını, Neolitik Çağ'da (Cilalı Taş) görüyoruz. Neolitik Çağ, M.Ö. 5000-4000 yılları
arasında yeni bir kültür sergiler. Bu çağın başlangıcında, havanın iyice ısındığını, Nil
Irmağı’nın kıyılarında insan topluluklarının yaşadığını, köy ve kasaba yerleşmeleri
oluşturduklarını kanıtlayıcı veriler vardır. Nil Irmağı’nın suladığı vadilerin dışında kalan yerler
ise, Afrika’nın diğer çöl alanlarından farklı olarak, dikenli bitki örtüsü ve kemirici sürüngenlerle
devekuşlarının yaşayabildikleri kumsal alanlardır. Havanın şiddetle ısınması ve kuruluğu,
yağmurların yok denecek kadar azalması, buharlaşmanın olmaması, insan topluluklarının
yaşayamamasına sebep olmuştur. Karşıt olarak Nil Irmağı’nın her iki uzantısında da çeşitli bitki
örtüleri, hayvan ve insan toplulukları süregelmiştir.
Orta Mısır'da, Nil Irmağı’nın beslediği, Neolitik Çağ’da deniz sevisinden 45 m. aşağıda olduğu
tespit edilen, ancak şimdiki seviyesi daha da azalmış ve 108 m. aşağıda olan, eski ismi Möris
olup, Koptlar çağında ismi Bahr Yusuf olarak değiştirilen gölün kenarlarında prehistorik
kalıntılara rastlanılmıştır. Bu kalıntılar Levalloisien ve Acheuleen kültürlere aittir.
Möris gölü yakınında, Fayyum civarında, Neolitik Çağ’a ait zengin kalıntılar mevcuttur. Taş
alet buluntularının yanı sıra, kırmızı renkte bezemesiz çömlekler, hayvan kemiklerinden ve
kabuklarından yapılmış araçlar ve tahıl saklama yerlerinin bulunuşu, Mısır Neolitik Çağı
bakımından ilginçtir. Sonraları, El-Omari ve El-Badasi buluntuları, Mısır'da Neolitik
yerleşmelerin daha çok Nil teraslarında, verimli alanlarda kent yerleşmeleri biçiminde
olduğunu gösterir. Keza Kahire yakınlarındaki El-Omari, Delta'nın batısındaki Merim'de Beni-
Salame, Fayyum'da Dimeh, Kom-Usim ve Kasres-Gagha, Güney'de ise Deir Tâsa ve Tukh
yığma tepeleri birer Neolitik kenttir.

Fayyum’daki Dimeh kalıntısı


Neolitik Çağ'da Mısır'da, Kapsiyen (mikrolit) alet endüstrisine rastlanmaz, Daha çok, silex
(çakmak taşı) aletler, kemik iğne ve oltaların yanı sıra, dokumacılığın, sepetçiliğin (hasır örgü)
ve çömlekçiliğin başladığı anlaşılıyor.
Mısır'daki Neolitik Çağ çömlek yapımı Delta'da ve Vadi'de farklılık gösterir. Bu farklılık mezar
buluntularında görülen seramiklerin şekil ve teknik ayrıntılarıdır. Delta’daki Neolitik kültür,
Mezopotamya Neolitiğiyle yakından ilgilidir. Ancak Delta ve Vadi’deki Neolitik kültürlerin
ortak yanı, yerleşme olanaklarıdır. Feodal sistemle yönetilen kentlerin halkı, tümüyle feodal
beylere bağlı olarak yaşar. Sosyoekonomik düzeyi daha güçlü olan Delta'da, Vadi’deki
eserlerden daha üstün işçilik görülür. Ancak, Fayyum çömleklerinin Delta’dakilere benzediği
anlaşılıyor.

342
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Delta'da, Merim'de bulunan bezemesiz, sade çanaklarının yanı sıra ince mahkûk (kazılarak
yapılmış) hatlar ya da stilize palmiye yapraklı çömleklerin iç kısımları kırmızı ya da siyah
renkte boyalı olanlarına rastlanmıştır. Vadi'de, Tâsa'daki siyah renkli çömlekler kötü işçilik
ürünleridir. Az pişirilmiş olan bu eserler, beyaz çizgiler ve geometrik şekillerle bezenmiştir.
Usa mezar buluntuları arasında mermer mobilyaları ve ocak kalıntıları görülmüştür.

Mısır antik döneminden kalma ilginç bir kırmızı çömlek (M.Ö. 3900-3650)
(Metropolitan Museum of Art - New York)

Maden Çağı
Mısır'da, Eneolitik ya da Kalkeolitik Çağ’da (M.O. 4000 - 3200) büyük bir farklılık olduğu,
Vadi'de ve Delta'da yapılan araştırmalar sonunda öğrenilmiştir. Bu farklılık, madenin alet
yapımında kullanılmasıdır. Gerçi M.Ö. 4000'den önce de Mısır'da bakır ve altın eserlere tek tük
rastlanılmıştır ama bu madenlerin esas işlenmesi, bu çağın en önemli ürünüdür.
Bu kültürü Mısır'a getirenlerin Vadi'de ve Delta’daki mezarlarda yapılan antropolojik
araştırmalar sonunda Akdeniz’de büyük bir yerleşme yoğunluğu göstermiş olan brakisefal
kavimleri olduğu anlaşılmıştır. Bunun dışında bazı antropologlar, Vadi'ye M.Ö. IV. bin
başlarında gelen yabancıların Asyanik kavimleri ve Sümerler ile akraba oldukları kanısına
varmışlardır.
Gerçekten El-Badari ve EI-Amrah (Negada II kültürü) mezarlarında Afrikalı ve Asyalı
kavimlerinin iskeletlerine rastlanmıştır. Gerzeh mezarlarında ise (Negada II kültürü) iskeletler
tamamen Asyanik tiplerdir. Zaten tarihi bulgulara göre; M.Ö. 4000 başlarında Delta bölgesi
Asyanik kavimlerin akınlarına uğramış, daha sonra bu kavimler güneye yayılmıştır. Bu Asyanik
tipler kısa boylu, mezosefal ve brakisefal özellikler taşır.
* * *
Mısır'da Eneolotik ya da Kalkeolitik kültür, kuzeyde (Delta) ve güneyde (Vadi) farklı yönlerde
gelişmiştir. Ancak, arkeolojik buluntular arasında çömlekçilik belirli bir üslubun gelişmesi
olarak değil de, daha çok şekil ve bezeme yönünden dış etkenlerin gelişmesi yönünde
görülmektedir.

343
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Delta’nın kültür merkezinin Meadi (Heluan - Kahire arasındadır) önemlileri Abusir el-Melek
ve Gerze'dir. Bu kentlerin nekropollerinde bulunan mezarlar, tuğladan 4 köşe yapılar
şeklindedir. Bu yapıların içinde hediye konan yerler vardır. Ölü, yapının içinde Hoker şeklinde
konulmuş, bazen başı güneye, bazen de kuzeye çevrilmiş, yüzü doğuya ya da batıya dönüktür.

Abusir-el-Melek’te bulunmuş iskelet artıkları


Bu nekropollerde rastlanan çömlekler üstün teknik gösterir. Bezeme ve teknik olarak 3 türe
ayrılmıştır:
a) Açık renkli, silindirik ya da oval karınlı, iki tarafında kulp çıkıntıları olanlar,
b) Açık zeminde koyu kırmızı geometrik; bitkisel, hayvan ve insan motifli, delikli kulplu
olanlar,
c) Renkli taş vazolar. (Bu taş vazolar M.Ö. III. binden sonra da görülmüştür.)
Güney Mısır'ın önemli yerleşme yerleri olan EI-Kâb, EI-Badart, Hierokompolis, Negada,
Ombos, Koptos ve Abydos hiçbir azman kent yerleşmesi özelliğinde değildir; daha çok köy
yerleşmesi etkisi bırakır. Nekropollerdeki mezarlar, kuzeydeki nekropollerdeki mezarlara
benzemez. Bu mezarlar basit çukurlar şeklindedir; ölüler hoker tipi konulmuştur. Başları
güneye, yüzleri batıya çevrilmiştir. Ölüler hasır ya da keçi derisine sarılmış, bakır iğnelerle
tutturulmuştur. Mezar eşyaları arasında çömleklere, silahlara ve süs eşyalarına rastlanmıştır.

Negada Kültürü
Karnak'ın kuzeyindeki Negada, Vadi’nin Eneolitik Çağı’nda, en zengin kültür yerleşmesidir.
Flinders Petrie, geçen yüzyılda Negada nekropolünde 3000 mezar açarak içindeki
çömleklerden ve madeni eserlerden nispî bir kronoloji edinmeyi başarabilmiştir. Bunlardan
M.Ö. IV. bin mezarlarında çıkan çömlekleri, şekil, bezem, renk, malzeme ve teknik yönünden
9 bölümde incelemiştir:
1. (R) - Pek az özellikleri olan, harcıâlem çömlekler, kaba vazolar.
2. (iP) - Kırmızı astarlı Negadien tipi denilen vazolar.
3. (B) - Kırmızı astarı, ağız kısmında siyah bordürleri olan Nubla'dan (Orta Nil Vadisi) gelen
ve bütün Negadien çağında (Negada I-II) kullanılan vazolar.
4. (F) - Çeşitli tiptedir. İkili, üçlü çömleklerinin yanı sıra hayvan şekilli olanlar ve gaga ağızlı
çömleklerdir.

344
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

5. (N) - Negadien kültürün başından beri görülen siyah zemin üzerine beyaz bezemeli vazolar;
teknik yönden tasien vazolara benzerler.
6. (İ) - Kırmızı zemin üzerine beyaz, geometrik, insan, hayvan ve bitkisel bezemeli Negadien
II kültürüne dâhildir.
7. (D) - Açık kırmızı zemin üzerinde morumtırak kırmızı renkte dalga, sprila, telli turna ve gemi
motifleri ile bezemeli olanlar.
8. (W) - Açık renkte bezemesiz olanlar Negadien II kültürüne ait olanlar Palestin etkileri gösterir.
9. (L) - M:Ö. IV. bin sonlarında ortaya çıkan Thinit Çağı’nda da devam ederler. Çeşitli form ve
şekildedirler.
Negada kültürü iki bölümde incelenir.
Negadien I kültüründe, çömlekler elle yapılmış, dış yüzleri koyu kırmızı renkte, iç kısımları ise
siyah renktedir. Bu kültürlere Amranien kültür de denir. Orta Mısır'da EI Amrah'da Negadien I
kültürüne paralel kültür bulunmuştur. Amranien kültür Mısır’ın güneyinde ve Nubia'da
gelişmiştir.

Negadien I Kültürü seramik örnekleri


Negadien II kültüründe ise, elle yapılmış çömlekler, açık kırmızı zemin üzerinde, morumtırak
kırmızı renkte dalga, spiral, telli turna, gemi bezemeleri, dalgalı kulplu olarak görülür. Bu
çömleklerdeki gemi motifleri tamamen yabancı etkenlerdir. Djemdet-Nasr kültürünü hatırlatır.
Kuzey'de Gerze'de Negadien II kültürüne paralel bir kültür görüldüğünden, buna Gerzeen
kültürü de denir.

Bir Negadien II Kültürü seramiği örneği


(Metropolitan Museum of Art - New York)

345
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Dış yüzleri kırmızı renkte perdahlanmış, iç kısımları siyah renkte olan çömlekler Nubia'da
Neolitik Çağ’da kullanılmıştır. Kaldı ki, kırmızı zemin üzerine açık sarı ya da açık zemin
üzerine morumtırak kırmızı bezemeler, bitki, hayvan, insan motifleri Mısır'a özgü ürünlerdir.
Ancak, bazılarının üzerindeki gemi şekilleri birdenbire ortaya çıkmış ve hemen gelişmiştir. Bu
tip bezemelere en eski örnek Annav'da (Orta Asya) M,Ö. V. bine ait buluntularda görülmüştür.
Sonraları Hindistan ve Afganistan'daki eserlerde de işlenmiştir. Mısır’a, Filistin ve Suriye yolu
ile gelmiştir. Böylece, Asyanik kavimlerin beraberlerinde kendine özgü motifler getirdiklerini
anlıyoruz.
* * *
Çömlekçi çarkının Eneolitik devirde çıkması ile seramik endüstrisinin günlük ihtiyacı
karşılayabilecek sayıda bollaşması, seramik yapımını geliştirmiştir. Pişmiş topraktan yapılmış
bu çanakların kırık parçaları (ostrakon) daha sonraki çağlarda, papirüs kâğıdının pahalı
olmasından, hesap tutmada, müsvedde yazmada kullanılmıştır.
Asyanik kavimler, Orta Asya’dan Mısır'a Iapis lazuli (lacivert) taş eserlerin yapımını
getirmişlerdir. Ayrıca Mezopotamya'da kullanılan silindirik mühürler Mısır'da Eneolitik
Çağ’da kullanılmıştır.

Lapis lazuli taşından yapılmış bir kurukafa


Eneolitik Çağ’da maden işçiliği, iğne, çengelli iğne, balık oltaları yapımını, bakır ve altın işleme
tekniğini bilenler, önce Delta’ya, sonra Vadi’ye yerleşmişlerdir. Vadi’deki EI-Badâri
mezarlarındaki süs takıları arasında madeni ve renkli taşlardan kolyeler, kemerler, bilezikler ve
fildişi süs eşyaları arasında idoller ve bu fildişi idollerin yanı sıra kemik heykelcikler ve şist
kabartmalar, Mısır heykel sanatının ilk örnekleridir.
Paleolitik Çağ’da göçebelik, avcılık ve hayvancılıkla geçinen Mısırlılar, ormanlarda kabile
yaşamı içindeydiler. Zamanla, Nil Irmağı’nın sularının çekilmesiyle tarıma elverişli toprakların
kazanılması, ormanlarda yaşayanların, ırmak kıyılarına gelmeleri, göçebelikten köy
yerleşmesine doğru gidildiği görülür.
Neolitik Çağ yaşayanları ise tarıma bağlı bir ekonomik düzen içinde gelişen köylerin
birleşmesinden birtakım eyaletler oluşturup otonom yönetime geçtiler. Bu eyaletleri
simgeleyen totem işaretleri ile kendilerini tanıtırlardı. Köylerin gelişmesi ile daha büyük köyler
ya da kasabalar (Yunanca nom) oluşmuş, nomları yöneten ve “Saru” denilen ihtiyarlar meclisi
tamamen özgür, ancak bazı özellikleriyle federasyona bağlı bulunurlardı. Köye ait arazi, “spat”
denilen büyüklük ve verimlilik özelliklerine göre tarım yapan köylüye dağıtılırdı. Her nomun
kendine özgü tanrı sembolü, yasaları, dini inançları vardı. Bunun içinde bir yönetici kral, yasa
koruyucuları, kralın hizmetkârları ve rahipler yanında çiftçilik ve sanatkârlık gibi iş bölümü
doğmuştur.

346
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Eneolitik Çağ başlarında (M.Ö. 4000) kuzeyde ve güneyde ayrı federasyonlar olagelmiştir.
Delta'da 20 nomun birleşmesinden 2 federatif devlet ortaya çıkmış, bunlardan Batı devleti,
Tanrı Horus'un himayesinde olup, merkezi Behdet (Damanhour), Doğu devleti ise Tanrı
Osiris'in himayesinde ve merkezi Busiris'dir.
Tanrı Horus, Delta’nın bilinen en eski tanrısıdır, menşei tam olarak bilinmemektedir. Birçok
kentte Tanrı Horus'a ait kutsal alanlar vardır. Horus, Eski Mısır dilinde “şahin” demekti ve
şahin olarak tasvir edilirdi, Eski İmparatorluk kaynaklarında (M.Ö. 2780 - 2280) Tanrı Horus,
“Ra Horakhti” (Göklerin Hâkimi) olarak, şahin başlı insan olarak tasvir edilirdi.

Ra-Horakhti (Ra ile birleşmiş Tanrı Horus)


M.Ö. 3200'den önce “Horkhenti İrti”, 2 gözlü Horus (Güneş ve Ay) olarak tanımlanırdı.
Delta’nın Batı devletinin merkezi Behdet'te, Horus'a “Büyük Haroeris” denilirdi. Buto'da ise
genç ya da çocuk Harpocrete olarak bilinen İsis ve Osiris’in çocukları Horus, “Büyük Tanrı”
olarak anılırdı.
Sonradan, Delta’daki Doğu ve Batı devletleri birleşerek, merkezi Tanrı Horus'un himayesindeki
“Pe” (Buto) kentine taşınmış, krala da Luti (Horus'un hizmetkârı) unvanı verilmiştir. Bu siyasal
olayların oluşu mitolojik bir havada gösterilmek istenmiştir. Piramitlerdeki kitabelerde, en eski
öyküde, İsis şahin olarak Osiris'in ölmüş vücuduna girerek Horus'a gebe kalır; Horus
doğduktan sonra babasının öcünü almak için Tanrı Seth ile karşılaşır. Seth önce Horus'u yener,
onun gözünü çıkarıp saklar. Horus yılmaz, Seth ile mücadeleye devam eder ve Seth'den gözünü
geri alır, yerine takar. Daha canlanarak uzun ve zorlu bir mücadeleden sonra Seth'i yener, babası
Osiris'in cesedini sırtında taşır.
* * *
Güney Mısır'da, Vadi’deki nomların merkezi EI Kab (Nekhbet) önceleri 22 nom, 2 devlet
halindeyken, sonra birleşmişlerdir. Nekhbet kenti, akbaba şekilli Tanrıça Nekhbet
himayesindedir ve vadiyi temsil eder. Nekhbet (Hierakampolis) daha sonra vadideki iki krallığın
birleşmesinden meydana gelen krallığın merkezi olmuştur ve Tanrı Seth'in himayesindedir.
Mısır'da bilinen en eski krallar, Akrep Kral ve Narmer, Vadi’nin isimleri bilinen ilk krallarıdır.
Delta’daki krallar önü düz ve tuğlu, arkası sivri, kırmızı bir taç giyer. Vadi’deki krallar ise
beyaz, deriden uzun külah giyer.
Vadi’deki krallar iki şeref unvanı taşır: Horus ve Nebty.

347
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Nekhen'de Akrep Kralın anıtındaki adak eşyaları arasında bulunan tokmakta Akrep Kralın
başında beyaz başlık ve iki hizmetkârın salladıkları yelpaze gösterilmiştir, halefi Narmer
karşısında durmaktadır. Akrep Kral sülalelerin kurucusudur.

Bir papirüs üzerinde Hathor, Akrep Kral, Narmer ve Horus


Nekhbet'deki mabette, Vadi krallığının son zamanlarına ait silahlarda kralların isimleri
yazılmıştır. Vadideki krallara ait resimlerde, şistten yapılmış paletlerde, av ve savaş sahneleri
görülmektedir. Av sahnelerinde Mısır'da bulunmayan çeşitli kuşların ve hayvanların, savaş
sahnelerinde ise askerlerin kentleri kuşatma motifleri, Mezopotamya etkileri taşımaktadır.
Palermo Taşı’nda ise Delta krallarına ait önü düz ve tuğlu, arkası sivri, kırmızı külahlı 9 kralın
ismi yazılıdır.
Torino Papirüsü’nde ve tarihçi Maneton'un verdiği bilgilere göre, ilk kralların tanrılar olduğu,
onların haleflerinin de tanrı krallar olduklarını biliyoruz. Mitolojik öykülere göre ise, Delta’daki
tanrılar, Vadi’deki tanrıların yerine geçmiş, Delta’nın tanrıları Osiris ve Horus, Vadi’yi
kolonize etmişlerdir. Bu tanrılar, devlet otoritesini ve tanrısal güçleri dünya yüzünde temsil
etme görevlerini krallara vermişlerdir.
* * *
Tarihi kaynaklardan öğrendiğimize göre; Vadi’deki kentlerden Ombos'da çıkan bir
ayaklanmayı bastırmak için Delta Krallığı hücum ederek Vadi’yi hâkimiyeti altına almıştır.
Merkezî Güneş Tanrısı Râ'nın koruduğu Heliopolis üstün gelmiştir.
Delta ve Vadi devletleri birçok savaşta karşılaşmış, sonunda Vadi krallarından Akrep Kral
(Akrep şeklinde tasvir edilir ve yazılırdı) Delta devletine hücum ederek Memphis'i zapt etmiş,
halefi Narmer başarı kazanarak 2 devleti birleştirmiştir. Narmer paletinin bir yüzünde Delta’nın
sivri külahını, öbür yüzünde Vadi’nin beyaz deri külahını başına takmış şekilde Kral Narmer
tasvir edilmiştir. Bu tasvire göre, iki ülkenin kralı, Vadi’nin ve Delta’nın kralı olarak tanınır.
* * *

348
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

Neolitik Çağ’da Delta’nın Vadi’den daha verimli olması nedeniyle Asya’dan gelen kavimlerin
beraberlerinde getirdikleri yeni eşyalar Delta’nın ekonomik durumunu oldukça geliştirmiştir.
Delta’da ziraatla uğraşıların gelişmesine karşılık, Vadi’deki toprağın elverişli olamaması halkı
daha çok avcılıkla geçinmeye zorlamıştır.
Eneolitik Çağ’da ise, iklim değişikliği, Nil Irmağı’nın yatağının küçülmesi ile Vadi’nin daha
elverişli olması ile çiftçilik gelişmiştir. Nil Irmağı’nın taşması, suları toplamak için baraj yapma
olanağı yaratmıştır. Nil Irmağı’ndan yeterince faydalanmak yoluna gidilmiştir.
Neolitik Çağ’da çömlekçilik, alet yapımı, mimarinin yanı sıra dokumacılık başlamıştır. El-
Badâri'deki kenevir dokumaları, Eneolitik Çağ’ın en güzel örnekleridir. EI-Badâri'de karyola
ve tabutlar, marangozluğun oldukça geliştiğini göstermektedir. Mısır'a hammadde olarak, bakır
Sinai'den, fildişi Nübya'dan, lapis lazuli Mezopotamya’dan, obsidien taşları Ege adalarından,
zeytinyağı Libya ve Palestin'den, tahta Lübnan'dan getirtiliyordu.

Antik Mısır’da dokumacılık betimlemesi


(Krallar Vadisi, Nakht’ın mezarı)
Mısır düşüncesi, insanın kendisi ile dünya arasındaki ilişkilerini önemser. Yeryüzünde görünen
her şey gizli bir güç ile organik ve inorganik doğa koşullarıyla meydana gelir. Neolitik Çağ’da
insan, doğaya dönük dar görüşünden kurtularak, doğa ve doğaüstü olayları birbiri içine
karıştırarak yepyeni bir matematik düşünce formları içinde doğmuştur. İnsan hayalinde aşırı
ölçüde canlanan olaylar ve yaratıklar insana en yakın olanlarıdır. Bu, toprağın verimliliği, Nil
yatağındaki suların taşması, timsah, güneş, gökyüzü, bütün dünyayı kanatları arasında koruyan
şahin ya da bir öküzün boynuzları arasında gerili gökyüzü kubbesi gibi, doğa ve doğaüstü
konuları birlikte oluşturan bir düşüncedir.
Mısırlıların avcılık ve hayvancılıkla uğraşıları sonunda, korkularında ve sevgilerinde,
duygularında hayvanlar önemli rol oynar. Aslan, timsah ve yılanın verdiği korkunun yanı sıra,
boğa ve köpek sevgisi, kurbağa ve böceklerin gizli güçleri, şahin ve akbabaların haşmetine
hayran kalırlar. Mısır inancında, bu hayvanların gizli güçleri, kendi atalarının kökenlerinde
bulunur.
Doğanın çeşitli olaylarını, güneş, ay, yıldızlar, gökyüzü, kaynaklar ve su baskınları, her şey
kendilerine özgü düşünceleri içinde yorumlanmıştır.

349
Mısır II - Tarih Öncesinde Mısır

EI-Badâri'de hayvan mezarları bulunmuştur. İtinalı olarak kefenlere sarılmış çakal, boğa, koç,
ceylan cesetleri vardır. Mısır dininde önemli yeri olan hayvanlardan, totem olarak tasvir
edilenlerin yanı sıra, muskalar (anulette), hayvan başı tasvirleri, kabilelerin işaretlerini gösteren
hayvan heykelleri vardır. Eneolitik Çağ’ın sonlarında hayvan başlı, insan vücutlu tasvirler
yapılmıştır. Bu figürasyonlar kabilelerin kutsal totemleri ve idare farklarıdır. Bazen, bir
kabilenin eski ve yeni totemleri birlikte tasvir edilirdi.

Hayvan başlı insan heykellerinden iki örnek


Mısırlılar ölümden sonraki hayatın devamına inandıkları için, mezarlara yiyecek ve
kullanılacak eşya bırakırlardı. Kuzeyde ve güneyde dinî inanç farklılığından ölülerin yatış
yönleri değişiktir.

350

You might also like