You are on page 1of 32

İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ AÇIK VE UZAKTAN EĞİTİM FAKÜLTESİ

ORTAK DERS

TÜRK DİLİ II

Yard. Doç. Dr. Mehmet Aygüneş


Şiir nedir?
• Günay (2003) şiir biçimindeki metinlerde, metni oluşturan kişinin amacının; insanın
ruhsal yanına seslenerek onda duygu yoğunluğu ya da duygu değişimi yaşatmak
olduğunu belirtmektedir.
• Bunu yaparken de dilin sessel özelliklerinden, anlamsal, sözdizimsel
düzenlemelerinden, yeni kullanım biçimlerinden yoğun olarak yararlanıldığı
aktarılmaktadır.
• Gerçekten de edebi türler içerisinde duygu yoğunluğunun en fazla olduğu türün şiir
olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
• Çünkü şiirde sınırlı sayıda sözcük ile bu sözcüklerin çeşitli özelliklerinde oynamalarla
etki yaratma çabası söz konusudur.

1
•Ancak şiirin tek başına duygulara seslendiğini söylemek de çok doğru olmayacaktır.

• Şiirin tarihsel serüvenine bakıldığında yazılmasının bir varoluşsal amaç taşıdığı,


dahası sadece duygunun değil bir düşüncenin, bir felsefesin, bir ideolojinin
yansıtılması amacıyla da kullanıldığı görülmektedir.

•Şüphesiz, şiirin bir düşünceyi ele alış ve ifade ediş biçimi bir makaleden oldukça
farklı olacak, farklı ifade ve ikna kanallarını kullanacaktır.

2
Şiir Düzyazı İlişkisi
• Ahmet Haşim’in Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar (Şiir Üzerine Bazı Düşünceler) adlı yazısında
şiiri tamamen düzyazıdan ayrı bir zemine yerleştirdiği ve şiirin estetik yönünü ön plana
çıkardığı görülmektedir. Haşim, şiir ile düz yazı arasındaki ilişkiyi şu şekilde ifade etmektedir:

Oysa şair ne bir gerçek habercisi, ne bir güzel ve etkileyici konuşan insan, ne de
yasa koyucudur. Şairin dili, "düzyazı" (nesir) gibi anlaşılmak için değil, fakat
duyulmak üzere var olmuş, müzik ile söz arasında, sözden çok müziğe yakın
ortalama bir dildir. "Düzyazı"da biçemin (üslup) oluşması için zorunlu olan
öğelerden hiçbiri şiir için söz konusu olamaz. Şiir ile düzyazı, bu bakımdan birbiriyle
yakınlığı ve ilgisi olmayan, ayrı düzenlere bağlı, ayrı alanlarda, ayrı boyutlar ve
biçimler üzerinde yükselen, ayrı iki yapıdır. Düzyazının doğurucusu akıl ve mantık;
şiirin ise algılama alanları dışında gizlerin ve bilinmezlerin geceleri içine gömülmüş,
yalnız aydınlık sularının ışıkları, zaman zaman duyuşlarımızın ufuklarına yansıyan
kutsal ve adsız kaynaktır.

3
Çotuksöken (2005) şiir ile düzyazıyı karşılaştırırken iki tür arasındaki benzerlikleri ve ayrılıkları
şu şekilde belirtmektedir:
 Düzyazı, şiire göre daha hacimlidir. Dolayısıyla, şiirde az sözcük ile yoğun anlatım yaratma
çabası daha fazladır.
 Şiirin yaratıcılığa ve özgünlüğe sıkı sıkıya bağlı olması nedeniyle şiirde oluşturulan
sözcükler daha özgün niteliklidir. Diğer bir deyişle, şiirde sözcük oyunları ve yeni
sözcük/imge üretimi daha yoğun görülür.
 Şiirde okurun ilgisini çekmek, onu şaşırtmak, yanıltmak için değişik kurgular ve dil
oyunları oluşturulur.
 Devrik tümce kuruluşları ya da ses benzeşmelerine bağlı oluşturulan ahenk unsurları
şiirde daha sık görülür.
 Şiirin vurgu ve tonlama gibi öğeleri her ne kadar içerikten kaynaklansa da, bu durumlar
şiir dilini düzyazıdan ayıran özelliklerdir.
 Düzyazı anlaşılmayı, düşünceyi ön plana taşırken şiirde duygulanıma öncelik verilir.

4
Şiir Dilinin Özellikleri

Aksan (1999) şiir dilinin özelliğini şu başlıklar altında ele almaktadır:


1) Şiir dilinde konuşulan dilden yararlanma
2) Şiir dilinde kısa ve eksiltili anlatım
3) Şiir dilinde göstergelerin (imgelerin) seçimi ve bağdaştırılması
4) Benzetmeler
5) Şiir dilinde aktarmalar
6) Şiir dilinde sapmalar
7) Şiir dilinde ses öğelerinden yararlanma
8) Şiir dilinde biçim
5
1) Şiir dilinde konuşulan dilden yararlanma

• Aksan (1999) şiiri çekici kılan etmenlerden birinin doğal söyleyiş


olduğunu, bunun da çoğu kez, gündelik konuşma diline
yerleşmiş anlatım biçimlerinden, kalıplaşmış öğelerden
yararlanılarak gerçekleştirildiğini belirtilmektedir.
• Edebiyatımızda Garip Hareketi olarak bilinen Orhan Veli Kanık,
Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday'ın öncülüğünü yaptığı şiir
hareketinin temelinde de büyük oranda konuşulan dilden
yararlanıldığı görülmekte, dildeki bir sadeliğin ve konuşma
diline yaklaşımının şiire yeni kapılar açtığı görülmektedir.

6
• Şiirde gündelik dili kullanmak bir basitlik değildir ve büyük oranda ustalık
gerektirir. Eskilerin Sehl-i mümteni olarak adlandırdığı bu durum; kolay
görünen ancak benzerinin söylenmesi oldukça zor olan söz söyleme
durumudur.
• Yunus Emre, edebiyatımızda bu tür söyleyişlerin önemli örneklerini veren
ozanlarımızdandır. Sözgelimi aşağıdaki dizeler oldukça basit gözükmesine
karşın, felsefi bir alt yapı içermekle birlikte söylemesi de oldukça güçtür:

Ete kemiğe büründüm


Yunus diye göründüm
Yunus Emre

7
2) Şiir dilinde kısa ve eksiltili anlatım
• Aksan şiirde kısa anlatımın, anlatılacakları belli kalıba sokmak, en etkileyici ve
çeşitli çağrışımlara yol açan öğeler seçmekle kimi zaman da Japon şiirindeki
Haiku ve Tanka örneklerinde, Eski Çin şiirinde dörder sözcüklü dizelerle
yapılan “dörtler” şiirinde, Doğ şiirinin rubailerinde, Türk şiirininin manilerinde
olduğu gibi biçim açısından sınırlı türleri kullanmakla sağlandığını
belirtmektedir.
• Diğer bir deyişle, kısa anlatım ile anlamda bir yoğunluk sağlamak ayrıca kimi
dizeleri, sözleri, düşünce akışlarını yarım bırakarak okuyucunun kendi zihniyle
bu boşluğu doldurmasını sağlamak şiir dilinin özelliklerinden biridir.

8
3) Şiir dilinde imge seçimi ve birbiri ile
ilişkilendirilmesi

Şiir dilinde anlamsal özelliklerin kullanımı;


• yan anlamlardan
• duygu değerinden
• özel adlardan
• çağrışımlardan
• eşsesli ve çokanlamlılıktan
• kavram karşıtlığından
• benzetmelerden
• aktarmalardan yararlanma gibi öğeleri içermektedir.

9
Yan anlamdan yararlanma

Yan anlam, bir sözcüğün temel anlamına bağlı olarak oluşan diğer anlamlarıdır.
Vücut parçalarına ilişkin adların pek çoğunda bu özelliği gözlemlemek
mümkündür.

Çocuğun gözüne bir şey kaçmış. (Temel anlam)


Masanın gözüne eşyaları koydum. (Yan anlam)

Ağzına hiç lokma koymadı. (Temel anlam)


Mağaranın ağzına girdik. (Yan anlam)

10
Duygu değerinden yararlanma
• Aksan (1999) duygu değeri kavramının temel anlam ve yan anlamdan
tamamen bağımsız olmadığına işaret etmekle birlikte, duygu değerini bir
sözcüğün temel anlamı dışında ilişkili olduğu, insanda çağrıştırdığı diğer
çağrışımlar olarak ifade edilmektedir.

• Sözgelimi yalnızlık sözcüğü sessizlik, korku, üzüntü, ölüm, özlem gibi


sözcükleri, duygusal bağlamı tetikler. Sözcükler; kavramları, duyguları
yansıttığına göre, bir duygu aktarılırken de belirli bir alandaki sözcük
kümesi tetiklenmekte, bunun yarattığı duygu değeri şiiri etkilemektedir.
Aşağıdaki şiirde böylesi bir durum söz konusudur:

11
Yalnızlık

Bilmezler yalnız yaşamayanlar,


Nasıl korku verir sessizlik insana;
İnsan nasıl konuşur kendisiyle;
Nasıl koşar aynalara,
Bir cana hasret,
Bilmezler.

Orhan Veli Kanık

12
Özel adlardan yararlanma

• Kimi özel adlar zihnimizde belirli şemaları tetiklemekte ve bu


şemaya ilişkin pek çok birimi aktif hale getirmektedir.

• Örneğin; Atatürk, Leyla, Mecnun, Çanakkale, İstanbul adları


zihnimizde hemen belirli duyguları, bilgileri harekete
geçirmektedir.

• Dolayısıyla şiirde kişilere, yerlere ilişkin özel adların kullanımı


çağrışımsal bir zenginlik oluşturmaktadır.

13
Çağrışımlardan yararlanma

• Önceki bölümlerde değindiğimiz gibi, şiir dilinde çağrışımların özel bir yeri
bulunmaktadır.
• Bu çağrışımlar yakın çağrışım olabileceği gibi bir anda çözümmlenmesi kolay
olmayan uzak çağrışımlardan da oluşabilir.
• Aksan (1999) bu durum için Cemal Süreya’nın Üvercinka şiirinin adını örnek
olarak göstermektedir.
• Üvercinka, Türkçede bulunmayan bir sözcüktür. Ancak “üvercin” büyük
oranda “güvercin” sözcüğünü çağrıştırmaktadır. Ayrıca Aksan –ka ekinin de
Slav dillerinde kadın adlarına getirilen bir küçültme eki olduğunu
belirtmektedir. Bu durumda yeni oluşturulan “Üvercinka” oldukça zengin
çağrışımsal bir alan açmaktadır.

14
Eşsesli ve Çokanlamlılıktan yararlanma
• Eşseslilik dilsel ifade edilişi aynı olmasına karşın zihinde iki farklı temsili
bulunan sözcüklerdir.
• Diğer bir deyişle, eşseslilikte iki farklı kavram tek bir sözcükle karşılık
bulmaktadır. Sayı anlamındaki “yüz”, surat anlamındaki “yüz” ve bir eylem
olan “yüz-mek” eşsesli sözcüklere ilişkin ilk akla gelen örneklerdendir.
• Aksan (1997) çok anlamlılığın ise, sözcüklerin yan anlamlarını kapsayacak
şekilde birden fazla anlamı karşılar olması durumu olarak ifade etmekte ve
“oturmak” eyleminin eyleminin temel anlamının yanında “ikamet etmek”,
“yurt tutmak”, “tahta çıkmak” gibi anlamları kapsayarak çok anlamlı bir
görünüm sergilediğini belirtmektedir.
• Tevriye sanatı da eşsesli, çok anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılarak anlam
zenginliği oluşturmayı sağlamaktadır.

15
Kavram karşıtlığından yararlanma

• Şiir dilinde görülen bir diğer özellik de zıt anlamlı, birbirine karşıt olan ifadelerin bir
arada kullanılmasıdır.
• Güzel-çirkin, çok-az, uzun-kısa, ölmek-yaşamak gibi durumlar bir arada kullanılması
şiir dilinde sıkça görülen bir durumdur. Kimi zaman dilde bir zıtlık oluşturmayan
kavramlar, zıt kavramlarmış gibi kullanılarak yeni zıtlıklar üretilmesi şiir dilinin
yaratıcılığının bir göstergesidir.

Saat, Zaman ve Kişi


Saat çalar, zaman yürür,
Ben susarım, otururum;
Saat çalar, zaman yürür.

16
Benzetmelerden yararlanma
• Benzetme olgusunda, temel olarak dört bileşen bulunmaktadır: Benzeyen,
benzetilen, benzetilme ilişkisi ve benzetme ilgilisini kuran dilsel yapı yani edat.
Bu durum şu şekilde örneklendirilebilir:

Buz gibi soğuk çay


Aslan gibi korkusuz adam
Keçi gibi inatçı çocuk
benzetilen benzetme edatı benzetme ilişkisi benzeyen

17
• Şiir dilinde gündelik dilden farklı olarak zihnimiz için yeni olan, diğer bir
deyişle, daha önce duymadığımız benzetme ilişkilerinin kurulduğu sıklıkla
görülmektedir.
• Aksan (1999) bu durum için Attila İlhan’ın Sisler Bulvarı adlı şiirini örnek
göstermektedir. Burada şair “yalnızlık” ilişkisi kurarak “kesik bir kol” ile
benzerlik oluşturmaktadır.

Sisler duvarına akşam çökmüştü


Omuzlarımıza çoktan çökmüştü
Kesik bir kol gibi yalnızdık
Dağlarda ateşler yanmıyordu
Deniz fenerleri sönmüştü
Birbirimizin gözlerini arıyorduk

18
Aktarmalardan yararlanma

Aksan (1999) aktarmaları 3 başlık altında incelemektedir:


a) deyim aktarma
b) ad aktarma
c) öteki aktarma biçimleri

19
Deyim aktarması

• Deyim aktarması (metafor, eğretileme, istiare); aralarında


benzerlik ilişkisi kurulan iki üyeden birinin özelliklerinin
diğerine aktarılması ve dolayısıyla benzetme ilişkisindeki iki
üyeden birisinin söylenmemesi durumudur.
• «Askerden arslanım gelmiş». «Benim meleğim buradaymış.»
gibi yapılar bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
• “Arslan gibi asker”, melek gibi çocuk benzetmelerinde bir üye
silinmiş ve bu üyeye ilişkin özellikler diğerine aktarılmıştır.

20
Deyim aktarımları şu şekilde gerçekleştirilmektedir:
1) İnsana ait özellikler doğaya aktarılır: İnsana ilişkin özellikler ya
da davranış kalıplarının insan dışındaki unsurlar için kullanılmasıdır.
“Masanın ayağı”, “dağın eteği” ifadeleri ya da “feryat” içindeki
ağaçlar gibi ifadeler bu duruma örnektir.
2) Doğaya ait özellikler insana aktarılır: Açık deyim aktarımı
(eğretileme) olarak bilinen bu durumda doğadaki nesnelerin adları
ve onlara ilişkin özelliklerin insana aktarılması söz konusudur.
İnsana doğrudan “aslan”, “kedi”, “domuz” gibi hayvan adlarının ya
da “sert”, “yumuşak”, “olgun” gibi doğaya ilişkin özelliklerin insan
için kullanılması bu duruma örnektir.
21
3) Bir duyuya ilişkin durumlar diğer bir duyuya aktarılır: Duyma,
görme, koklama, dokunma, tatmaya ilişkin bir özelliğin bir diğer duyuyla
ifade edilmesidir. “Acı bir fren sesi duyduk” ifadesinde tat almaya ilişkin
bir dilsel birim (acı), işitmeye ilişkin kullanılarak bu duruma örnek
oluşturmuştur.

4) Soyut bir durumun somut bir biçimde ifade edilmesi: Bu aktarım


biçiminde soyut kavramların, duyguların somut durumlar ile aktarılması
söz konusudur. Aksan (1999) deli fişek, pişkin, yapışkan bir adam gibi
ifadelerin bu duruma örnek olduğunu belirtmektedir.

22
Ad aktarması
• Metonomi, istiare olarak bilinen bu durumda, doğrudan
benzetme ilgili kurmaksızın bir kavram yerine başka bir kavramın
kullanılması söz konusudur.
• Aksan (1999) ad aktarması ile çoğu kez güçlü bir anlatımın
oluştuğunu belirtmektedir. “Radyoda Mozart dinliyorum.”,
“Havadan bereket yağıyor.” gibi ifadeler bu duruma örnektir.
• Çünkü Mozart derken Mozart’ın bir eseri, bereket derken yine bir
başka kavram olan yağmur ifade edilmektedir.

23
Şiir dilinde sapmalar
• Şiir dili pek çok açıdan iletişim için kullandığımız dili bozma işidir. Diğer bir deyişle,
konuşma dili için geçerli olan pek çok durum şiir dili içerisinde farklı görünümlere
sokulabilir.
• Şair sözcükleri, bunların anlamını, dilbilgisi yapılarını değiştirebilir ve bu yolla dilde var
olmayan yeni anlatımlar ortaya koyabilir.
• Dilin temel bileşenleri ses, anlam, sözdizim, biçimbilim olduğuna göre bütün bu
bileşenlerde alışılmış kullanımın dışına çıkmak mümkün hale gelmektedir.
• Aksan (1999) sapmanın; gerek sözcüklerin ses ve biçim özelliklerinde, gerek dilin sözdizimi
açısından niteliklerinde bilinçli olarak değişikliklere gitme, dilde bulunmayan yeni sözcük
ve anlatım biçimleri oluşturma olduğunu belirtmektedir.
• Aksan (1999) sanatçının bu eğilimle dile yeni bir güç kazandırmayı, göstergeleri ses ve
anlam açısından daha etkili kılmayı, okuyanın zihninde yeni değişik tasarımlar ve duygu
değerleri oluşturmayı amaçladığını belirtmektedir.

24
Sözcüksel sapmalar

• Sözcüksel sapmalarda dildeki sözcüklerin değiştirilerek dilde var


olmayan yeni sözcükler oluşturulması durumu söz konusudur.
• Cemal Süreya’nın şiirlerinde de sözcüksel sapmaya sıklıkla
başvurduğu görülmektedir:

Gözleri göz değil gözistan


Cemal Süreya

25
Biçimbilimsel sapmalar
• Biçimbilimsel sapmalar, şiir dilinde eklerle ilgili yaratılan yeni oluşumlardır.
Burada yaratılan yeni sözcükler; eylem çekimindeki yeni biçimlerle ya da
sözcük kök ya da gövdesine yapılan dilde var olmayan eklemelerle ilgilidir.
Aksan (1999) Özdemir Asaf’ın ve Cemal Süreya’nın aşağıdaki şiirlerinin bu
duruma örnek olduğunu belirtmektedir:

Kimseyi seslemeyorum
Aldatmayorum kimseyi

Kimseyi avutmayorum
Eğlemeyorum kimseyi

Özdemir Asaf
26
Anlambilimsel sapmalar
• Anlambilimsel sapma biçiminde, bir sözcüğün sahip olduğu anlamsal
özelliklerin alışılmışın dışında, gündelik dilde var olmayan biçimiyle yeni bir
anlamla kullanılmasını ifade etmektedir.
• Kamalettin Kamu’nun Güz şiirinde “yaprak cenazeleri” gibi bir birleşmenin
oluşturulması bu kullanıma bir örnektir. Çünkü cenaze sözcüğü dilde insanlar
için kullanılmasına karşın bu kullanımda insan dışı durumlar için de
kullanılmıştır:
Kuruyor artık otlar
Bitmiyor tazeleri
Birikinti sularda
Yaprak cenazeleri
Kamalettin Kamu

27
Sessel sapmalar

Sessel sapmalar, dildeki ses özelliklerin değiştirilerek kimi zaman


yerel söyleyişlerden yararlanarak, kimi zaman ses özelliklerinde
uzatmalar, eksiltmeler gibi değişimler yapılarak oluşturulan yeni
durumdur.

28
Şiir Dilinde Ritim
• Belki de doğuşundan itibaren şiir, müzikle güçlü bir ilişki kurmuştur.
• Her iki sanat biçimi modern dönemde birbirinden ayrılsa da şiirin
içerisinde müziğin varoluşu hep devam etmiştir.
• Esasen gerek aruz vezninin gerekse hece vezninin yaptığı da temel olarak
şiirde bir müzikalite sağlamaktır. Şair aruz vezninin bir kalıbına şiirini
oturtunca oradaki ritim şiirin içine de işlemiş olacaktır.
• Benzer bir durum halk şiirimizde yoğun olarak kullanılan hece vezni için de
geçerlidir.
• Modern dönemdeki şiirler, her ne kadar aruz ya da hece vezni gibi bir
takım kalıplar içerisinde üretilmiyor olsa da, bu durum müziğin şiirin
içerisinden söküp atıldığı anlamına gelmez.

29
Şiir ve Görsel Sanatlar
• Şiirin sadece müzikle ve ritimle değil, aynı zamanda görsel
sanatlarla özellikle resim ile etkileşim halinde olduğu diğer bir
deyişle, şiirin kendi anlamının yanında görsel olarak da bir anlam
ifade ettiği durumlar da söz konusudur.

• Deneysel şiir olarak da anılan bu biçimde sözcüklerin


anlamlarıyla yaratılan imgelerin yanı sıra sözcüklerle, harflerle
oluşturulan görüntüsel bir imgenin yorumu, sözcüklerin anlamı
ile bu görsel bütünün anlamının birlikte bir bütün oluşturması
söz konusudur.

30
Teşekkürler

31

You might also like