You are on page 1of 27

KÜRESELLEŞME VE EĞİTİM

Küreselleşme Kavramı
Giddens (2006) küreselleşmeyi sadece teknolojik
olarak değil, ekonomik, siyasal, kültürel ve ideolojik
bir süreç olarak tanımlamaktadır.
• Küreselleşmenin savunucularına göre, uydu ve
enformasyon teknolojilerindeki gelişmeler
toplumsal ilişkileri, kurumların işlevini, toplumsal
örgütlenme biçimlerini değiştirmiştir. Klasik
anlamdaki toplumsal sınıflar ortadan kalkmış yeni
zengin bir orta sınıf ortaya çıkmıştır.
• Toplumsal çatışmalar azalmış demokratik katılımcı, yerel
yurttaşlık sistemi gelişmiştir. Yoksulluk azalmış, sermaye
birikimi artmış, insanlar daha fazla zamana sahip olmuş
ve özgürlükler artmıştır.
• Dünyadaki halklar, kültürler birbirini yakından
tanıma fırsatı olmuş ve kaynaşmıştır. Ekonomide
sanayiye dayalı imalat sektörü gerilemiş,
hizmetler sektörü önemli hale gelmiştir.
Ekonomide üretimden tüketime bir kayma
olmuştur. Dünyadaki toplumlar arasında karşılıklı
ilişki ve iletişim yaygınlık kazanmıştır.
Eleştirel yaklaşımlara göre küreselleşmenin şu şekilde
sonuçları olmuştur:
• 1- Bilgisayar teknolojisi ön plana çıkmaya başlar.
• 2-Esnek bir üretim anlayışı ortaya çıkar.
• 3-Hizmet sektörü genişler.
• 4-Kitleye yönelik üretim yerine, bireye yönelik üretim ön
plana çıkar.
• 5-Kol gücüne dayalı emekten bilgi merkezli emek üretimine
kayış olur.
• 6-Mavi yakalı işçilerden beyaz yakalı işçilere
doğru bir değişim gerçekleşir.
• 7-Finans piyasaları küreselleşmiş, ekonomi de
üretim merkezli bir anlayıştan tüketim merkezli
bir anlayışa kaymaktadır.
• 8-Kültürel alanda çeşitlilik artmıştır.
• 9-Tüketim anlayışı değişerek sembolik tüketim
yaygınlaşır. Malların “yarar işlevi” yerine,
“gösterge işlevi” ön plana çıkar. Malların statü,
itibar, saygınlık ve sınıfsal farklılık unsuru
çerçevesinde satın alınması ve tüketilmesi
gündeme gelmiştir..
• 10-Artık tüketim ürünleri sadece mamul
ürünlerde oluşmamakta, kültürel unsurlar ve
değerler de alınıp satılan bir meta işlevi
görmektedir.
• Eğitimin küreselleşme olgusuyla birlikte
değerlendirildiğinde birbirinin karşısına
konumlandıran iki yaklaşım önce çıkmaktadır.
Neoliberal yaklaşım eğitimin ekonomik alanın
pragmatik ilkeleriyle inşa edildiğini/edilmesi
gerektiğini savunan ve eğitimin ticarileşmesini
doğuran yaklaşım.
• İkincisi ise eğitimin, yukarıda gördüğümüz,
ulus devletin sınırlarını aşan küresel
vatandaşlık değerleriyle inşa
edildiğini/edilmesi gerektiğini savunan küresel
eğitim yaklaşımı. Kronolojik olarak sıralandığı
düşünülse de bu iki yaklaşım iki farklı siyasi
yönelimin yansıması olarak eğitim alanında -
özellikle gelişmekte olan ülkeler için, birlikte-
etkili olmaya devam etmektedir.
• 1.Küresel Eğitim
• Günümüz dünyasında ülkeler gün geçtikçe
birbirlerine daha bağımlı hale gelmekte ve
uluslararası ortak bir gündemi paylaşmaktadırlar.
Uluslararası hale gelen ticaret, göç, savaşlar,
çatışma, iklim değişikliği gibi konular küresel
eğitimi savunanlar için eğitimin de uluslararası
ortak bazı müfredat özelliklerine sahip olması
gerektiğini savunurlar. Böylece gelişmiş ülkelerde
yaşayan çocuklar yoksul ülkelerin çocukların
durumlarından haberdar olabilecektir.
• Küresel eğitimden öğrencilerin diğer toplumları
tanıması ve onların sorunlarıyla kendi sorunlarının
benzerliğinin farkına varmalarını sağlaması
beklendiğinden dolayı “hoşgörü, ılımlılık, güven ve
sevgi” gibi değerleri merkeze alması gerektiği
savunulmaktadır.
• Diğer taraftan küresel eğitim, yerel değerlerin
ihmal edilerek küresel siyasetin egemen gücü
olan Batı’nın değerlerini öğrencilere aşıladığı
yönünde eleştirilmektedir. Buna göre
küreselleşme eğitimi küresel yönde tek
tipleştirirken eğitimin milli karakterini olumsuz
yönde etkilemektedir. Küresel eğitimin insanlığın
evrensel değerlerini içeren yönü içersenirken
yerel değerlerin nasıl korunacağı hususu özellikle
gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin eğitim
sorunu haline gelmiştir.
• 2.Eğitimin Ticarileşmesi
• Eğitimin ticarileşmesi 1980’li yıllarda etkili olmaya
başlayan neoliberal politikalar çerçevesinde
gündeme girmiştir. Neoliberalizm refah devleti
anlayışının eleştirisi üzerinde yükselir. Refah
devleti ya da başka bir deyişle “sosyal devlet”,
1929’da başlayan ve 1930’lu yıllarda şiddetlenen
dünya ekonomik krizinin ardından refah ortamını
sağlamakta başlıca sorumlunun devlet olduğu
kabul edilen yönetim anlayışıdır.
• Devlet bunun için insanların barınma, sağlık,
eğitim ve asgari düzeyde gelir elde etme gibi
temel ihtiyaçlarını garanti altına alan bir sosyal
güvence sistemi temin eder. Toplumun refahı için
ekonomik alanı ve hukuki sınırlar içinde toplumsal
hayatı düzenler. Devletler, üretimi artırmak için
birçok önlem almasına rağmen kamu hizmetini
ihmal etmekle eleştiriyordu. Örneğin otomobil
üretimi artmış, ancak yeterli ve kaliteli otoyollar
inşa edilememişti. Bu sebeple refah devleti
anlayışına sahip ülkeler kamusal yatırımları
üstlendiler.
• 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik krizle refah
devleti anlayışı terk edilmeye başlandı. Zira
devletin ekonomiye müdahalesinin serbest piyasa
ekonomisinin verimliliğini azalttığı ileri
sürülüyordu. Devletin ekonomiye müdahalesi
azaltılmaya başlandı ve liberal anlayışa (yeni
liberalizm – neoliberalizm) dönüldü.
• 1980’li yıllarda bu yeni liberal anlayış
çerçevesinde devlet piyasa süreçleri içindeki
rolünden çekildi, devlet küçülmeye başladı ve
birçok kamu kuruluşu özelleştirildi. Liberal
rekabetçi işleyiş hakim oldu. Refahın devletin ve
toplumun sorumluluğunda olduğu sosyal güvenlik
anlayışının yerine refahın ve sosyal güvenliğin
bireylerin sorumluluğunda olduğu anlayışı
politikleşti. Böylece devletin sorumluluğunda
olduğu kabul edilen birçok sosyal hizmetin özel
teşebbüs tarafından ya da sivil toplum örgütleri
tarafından gerçekleştirilmesi teşvik edildi.
• Diğer sosyal hizmet alanlarında olduğu gibi,
liberal politikalar çerçevesinde, eğitimde de
özelleşme teşvik edilmiş ve bir taraftan devletin
ekonomik yükünün hafifletilmesi, diğer taraftan
rekabetin eğitimin kalitesini yükseltmesi
amaçlanmıştır. Bu durum, eğitimle ilgisi olmayan
ticari işletmelerin bile bir yatırım aracı olarak okul
açmasına ve okulların ticari şirketler gibi
yapılanmasına sebebiyet verdiği için
eleştirilmektedir.
• Özelleşmeyi eleştirenler öğrencilerin müşteriye
dönüştüğünü ve bilginin ekonomik güç göstergesi
halene geldiğini ve ölçülebilir maddi değer
dönüştüğünü ileri sürmüşlerdir. Okulların yeniden
yapılanması sürecinde müfredatlar da yeni
yaklaşıma uygun bir şekilde düzenlenmektedir.
Rekabetçi piyasa koşullarının eğitim alanında
geçerli olmaya başlaması, özellikle sosyo-
ekonomik olarak dezavantajlı öğrencilerin başarı
şansını azaltmaktadır.
• Zira kamu harcamalarının aşağı çekilmesiyle
ailelerin eğitimdeki sorumlulukları
artmaktadır. Bu durum alt toplumsal
tabakalardan ailelerin eğitime daha az
ödenek ayırabilmelerinden dolayı eğitim
hakkı ve eğitimde fırsat eşitliği uygulamasının
zarar görmesine sebep olmaktadır.
• Öğrenci Değişimi ve Dolaşımı
• Küreselleşmenin eğitim üzerindeki en önemli
etkilerinden biri, yükseköğrenimin yaygınlaşması
ve ulusal eğitim sistemlerinin uluslararası
standartlara uyması yönündeki uygulamalardır.
Bu durum yükseköğrenimin ve kısmen
ortaöğrenimin uluslararasılaşmasını sağlamış ve
öğrencilerin değişimi ve dolaşımını
kolaylaştırmıştır.
• Dünyada uygulanan en yaygın öğrenci değişim
sistemi Erasmus Programı olarak bilinir. Erasmus
Programı Avrupa Birliği projesidir ve Avrupa Birliği
ülkeleri arasında geçerlidir. Öğrenci ve öğretim
elemanlarına yurtdışındaki üniversitelerde eğitim
alma ve çalışma fırsatı vererek alanlarında daha
fazla bilgi ve beceri kazanmalarını
amaçlamaktadır.
• Mevlana Programı çerçevesinde ise tüm yurtdışı
üniversiteleriyle öğrenci ve öğretim elemanı
değişimini sağlamak amaçlanmaktadır. Ayrıca
yurtiçindeki üniversiteler arasında öğrenci ve
öğretim elemanı değişimine yönelik Farabi
Programı uygulanmaktadır.
• Küreselleşmenin sonucu olarak uluslararası
öğrenci dolaşımı da artmıştır ve artmaya devam
etmektedir. Bu artışın sebepleri arasında şu
etkenler sıralanabilir:
• a.Bilgi teknolojilerinin gelişimine dayanan
ekonomik sistem küresel çapta yükseköğrenime
talebi artırırken birçok ülkenin yükseköğretim
kurumları bu talebi karşılayacak nitelikte değil.
• b) Gelişmekte olan ülkelerde refahın artmasıyla
orta sınıfların çocukları yurtdışında eğitim
imkanına kavuştu
• c. Ekonomik faktörler (uluslararası uçuşların
maliyetlerinin düşmesi gibi),
• d.Teknolojik faktörler (yabancı ülkelerle iletişim
kurmak ve bunu sürdürmek için internetin ve
sosyal medyanın yayılması),
• e) Kültürel faktörler (İngilizcenin ortak bir çalışma
ve öğretim dili olarak kullanılması) uluslararası
öğrenci dolaşımını geçmişe göre önemli ölçüde
daha uygun fiyatlı, daha yaygın ve kaynak ülkeye
geri dönüşü .
• Bir ülkenin uluslararası öğrenciler için cazibe
merkezi haline gelmesi, o ülkenin ekonomik ve
siyasi gücünün gelişmişliği ile yakından ilgilidir.
Gelişmiş ülkeler uluslararası öğrencileri nitelikli
insan kaynağı olarak görmekte ve bu kaynağı
bilimsel ilerleme ve ekonomik güçlenme
politikalarına katkı olarak kabul etmektedirler.
Küreselleşmeyle birlikte sayıları artan uluslararası
öğrenci dolaşımı, önemli bir ekonomik sektör
olarak da ülkelerin gündemindedir.
• Ayrıca ülkelerin dış ülkelerle politik ilişki geliştirme
ve toplumlararası kamu diplomasisi yürütme aracı
olarak görülmektedir. Dolayısıyla uluslararası
öğrenci dolaşımı siyasi, ekonomik ve kültürel
gelişmelerin hem sonucu hem bu gelişmeleri
besleyen etkenler arasında sayılabilir.

You might also like