You are on page 1of 362

B R B LENE SORALIM

1. C LD 2. C LD 3. C LD
Îmân Zekât Vermek mân ve Küfr
Allahü Teâlânın Varlı ı Zekât Nisâbı Nam az
slâmiyyet Zekât Malı Seferîlik
Sapık Fırkalar Zekât Kime Verilir? Zekât
Ehl-i Sünnet 'tikâdı Zekât Nasıl Verilir? Kur'ân-ı kerim
Bid'at ve Bid'at Ehli Vekil Tayin Etmek Hac
Kaza ve Kader U ur Kurban
Küfür-Günah Sadaka-i Fıtır Çe itli Meseleler-1
Mezheb ve Mezheb Taklidi Orucu Bozanlar Çe itli Meseleler-2
Kur'ân-ı Kerîm Okumak ve Orucu Bozmıyanlar Çe itli Meseleler-3
Teganni Oruc Kazası Çe itli Meseleler-4
Mevlid Okumak Oruç Keffâreti Çe itli Meseleler-5
Kur'ân-ı Kerîm Tefsiri Oruc Fidyesi Çe itli Meseleler-6
Kur'ân-ı Kerîme Hürmet Oructa Niyyet ve Oruc Vakti Çe itli Meseleler-7
lim Ö renmek Oruca Ait Mes'eleler Çe itli Meseleler-8
Kur'ân-ı Kerîmin Fazîleti Hac NAS HATLER
Kur'ân-ı Kerîmi De i tirmek Kurban Dostluk
Abdest Adak Kötülerle arkada lık
Mest Yemin Arkada a kar ı vazifemiz
Özürlü Olmak Akika Allah sevgisi
Gusül Halâl Harâm Salih müslüman
Teyemmüm Kul ve Hayvan Hakkı Allah için sevmek
Necasetten Taharet Nikâh-Evlenme Gençli in kıymetini bilmek
Namâz Vaktleri Veresiye Satı Zamanın Kıymetini bilmeli
Ezân ve kâmet Toptan Alı -Veri Kom u hakki
Namazın art ve Rükünleri car Ana-babaya itaat
Seferîlik (Yolculukta Namâz) Alı -Veri e Ait Mes'eleler Akrabayı ziyaret
Namazın Vâcipleri Mahzurlu Satı lar Sıla-i rahm
Sevde-i Sehv Emâneti Kaybetmek Çocukları terbiye etmek
Secde-i Tilâvet Ödünç Çocuk terbiyesi
Namazın Sünnetleri Câiz Satı lar Kul hakkı
Dua ve Tesbîh Ölüm-Cenâze-Defîn Hakkı tavsiye
Namazı Bozanlar ve Kabristan Nasihatin ehemmiyeti
Bozmıyanlar Kabir Suali Nasihat nasıl olmalıdır
Namazın Mekruhları Kabir Ziyareti Yedi altın ö üt
Câmi Adâbı Çe itli Mes'eleler Güzel ahlâk
Cemâatle Namâz NAS HATLER Peygamberimizin güzel
Mesbûk Namaz ahlâkı
Cum'a ve Bayram Namazları Oruclarda Niyyet Ahlâklı olmak
Kaza Namazları Orucu Bozmıyan eyler yi geçinmek
Nafile Namâzlar Oruc Kazası2 Ahlâk nasıl de i ir?
NAS HATLER Fitre Az yemek ve az uyumak
Yedi Köprü Faîdeli lim Az uyumak
lim Köprüsü lim Sahipleri Az yemenin fazileti
Pi manlık Köprüsü lim ve Cehalet Çirkin söz
E kiyalar Köprüsü lim Meclisinin Fazileti Az konu mak
Belâlar Köprüsü yi Kötü Sohbetler Dilin faide ve zararları
Sebebler Köprüsü Alimin Kıymeti Dilin âfetleri
Îhlâs Köprüsü Evliyayı Tanımak Alay etmek
ükür Köprüsü lim, Amel ve Îhlâs Münazara
Kur'ân-ı Kerîm Münaka anın zararı
Kur'ân-ı Kerîme Hürmet Gıybet âfeti
Kur'ân-ı Kerîme Anlamak Gadap
Mevlit Okumak Sevâbdır Hased
Teganni Nedir? Dünya sevgisi
Kelime-i Tevhidin Fazileti Cömertlik
Salevat-ı erîfenin Fazileti Makam sevgisi
stigfar Övmek ve ögünmek
stigrafın Ehemmiyeti hlâs nedir?
Duanın Ehemmiyeti ve hlasın fazileti
Edebleri Büyüklenmek
Cum'anın Fazîleti Tevazu
ncildeki Ellibin Hata Günahlara pi manlık
Bugünkü nciller Allah Sabır
Kelâmı De ildir Ni'metlerin kadrini
ncil ve Hıristiyan Din bilmelidir
Adamları Hastalık
ncil Hakkında Hıristiyanlar Allah'tan korkmak
Ne Diyor
Hıristiyanlı ın çyüzü
Dinde Kolaylık
Niçin Geri Kalmı ız?
Niçin Geri Kaldık?
Muazzam Saray
Cennetlik Olmak çin
Yusuf Kandehlevi
Re it Rıza

1. C LD

MAN
SUAL: Âdem aleyhisselâma indirilen hükümler ile imdiki hükümler aynı mıdır?
CEVAP
Âdem aleyhisselâma indirilen hükümlerle imdiki hükümler de i iktir. mana ait hususlar aynıdır.
(Mektûbât-ı Rabbani c.2, M.67; C.3, M.22; Kitâb-üt-tevhîd s. 194)

SUAL: Câmi'ye gusl abdestsiz girilmiyece ine göre turistlerin durumu nasıl oluyor?
CEVAP
Bu çe it hükümler müslümânlar içindir. Kâfirlere önce îmâna gelmesi teklif edilir. mansız kimsenin
abdestine, namazına i'tibar edilir mi? Yalnız, turistlerin camileri kirletmemelerine dikkat olunmalıdır.
( bni Âbidîn c.3, s. 383)

SUAL: Hanımım cehaletinden kızdı ı zaman veya bilmeden elfâz-ı küfrde bulunuyor. Küfre
dü en mürted oldu una göre ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Zevceye emr-i ma'ruf yapmak ve her sabah ak am tecdid-i imân ve nikâh duasını okumak
lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1, s.29; Hadîka c.1, s. 195)

SUAL: Bazıları (Fosil artıklarından canlılar meydana gelmi tir) diyerek Âdem aleyhisselâmı
inkâr ediyorlar. Bunlara ne demeli?
CEVAP
Onlara fosil artıklarının nereden geldi i sorulsa cevap veremezler. Ayın, güne in, dünyanın ve
di er gezegenlerin kendiliklerinden var oldu unu kabul etmek cahilliktir, ahmaklıktır. Bunların bir
yaratıcısının bulundu unu inkâr etmek akıl ve insaf sahiplerinin i i de ildir. (Tefsîr-i Kurtûbî c.2,
s.190; c.4, s.310)
SUAL: Bir insan, ömrünün ilk senelerinde akıllı, son zamanlarında deli olsa kıyamet günü
muamelesi nasıl olacaktır?
CEVAP
Deli, dini emirlerle mükellef de ildir. Deli olmadan önceki vaziyeti ne ise ona göre muamele edilir.
manlı ise, imanlı, de il ise, imansız muamelesi yapılır. (Mîrât-ül-usûl s.326)

SUAL: mân nedir, mü'min kime denir?


CEVAP
Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" söylediklerinin hepsini be enip kalbin kabul etmesine,
ya'ni inanmasına ( mân) denir. Böylece inanan insanlara, (Mü'min) denir. (Kitâb-üt-tevhîd. s. 373;
Hadîka c.1, s.279,280; El-kavl-ül-fasI s.9)

SUAL: mânı ve küfrü bilmemek özr olur mu?


CEVAP
Bugün îmânı ve küfrü tanımak ve ibâdetleri do ru yapmak için cahillik özr olmaz. Ö renmesi
lâzımdır. (Mir'ât-ül-usûl s.344)

SUAL: Hergün sabah ve ak am okunması gereken tecdidi imân duası nasıldır?


CEVAP
Düâ udur: (Allahümme innî ürîdü en üceddidel îmâne vennikâha tecdiden bi kavli lâilâhe illallah
Muhammedün resûlullah.) Birgivî Vasıyyetnâmesi; bnî Âbidîn c.1,s.29)

SUAL: Herkes için zarurî lâzım olan îmânı ö rendikden sonra ne yapmak icap eder?
CEVAP
mân edenlerin, farzları yapıp, haramlardan kaçınması lâzımdır. Her mü'min, Peygamberimizi
"sallallahü aleyhi ve sellem" malından ve canından daha çok sever. Bu sevgisinin bir alâmeti,
sünnetleri yapıp, mekruhlardan kaçınmakdır. Bir mü'min bütün bunlara tâbi' oldukdan sonra,
mubahlarda da, ne kadar ona uyarsa, o derece kâmil ve olgun bir müsliman olur. Allahü teâlâya o
derece yakın ve sevgili olur. (Mektûbât-ı Rabbani c.1, M.178,193,232)

SUAL: Müslüman olmak için ne gibi formalite lâzımdır?


CEVAP
Müslüman olmak için hiçbir formaliteye, müftîye, imâma gitme e lüzum yokdur. Kalbi ile îmân
etmekle ve ahkâm-ı islâmiyyeyi ö renmek ve yapmakla olur. mân etmek için, (Kelime-i ehâdet)
söylemek ve bunun ma'nasmı bilmek lâzımdır. Bu kelimenin ma'nasını bilmek ve inanmak da, (Ehl-i
sünnet) âlimlerinin bildirdi i eyleri ö renip bilmekdir ve bunlara inanmakdır. (Kimyâ-i Se'âdet
s.106,107; Kitâb-üt-tevhîd s.393; Hadîka c.2.,s.279,280)

SUAL: mânda ayrılık olurmu? Bütün peygamberlerin bildirdi i îmân aynı mı idi?
CEVAP
mânın aslı, temeli birdir, îmân edilecek eylerde ayrılık olmaz. Bütün peygamberler
"Aleyhimüsselâm" aynı îmânı bildirmi lerdir. (Kitâb-üt-tevhîd s.194; erh-ı Mekâsid c. 2, s.173)

SUAL: Bir kimse anne ve babasının îmânla gidip gitmedi ini bilmemektedir. Onlara Kur'ân-ı
Kerim okumasında mahzur var mıdır?
CEVAP
manlı öldü ü elbette kesin olarak bilinmez. Bilinmedi i için dua edilir, Kur’an okunur.
Tenbîh-ül-gâfilindeki hadîs-i erîfde buyuruldu ki:
(Kur'ân-ı Kerîm okuyanın ana-babası kâfir olsalar bile, azâbları hafifler.)

SUAL: (Gazetenizi tanımadan önce de ben namaz kılıyordum. Gazetenizi tanıdıktan sonra,
sebebini bilemiyorum, namazlarımı hiç kaçırmama a, daha dikkatli kılma a ba ladım.
Haramlardan daha çok kaçma a ba ladım. Mekruhları bile i leme e korkuyorum. Kısacası
imânımın kuvvetlendi ini hissediyorum. Halbuki benim arkada larım, imânı kuvvetlendirmek
için ( man bilgilerini devamlı okumak, insanların, hayvanların, bitkilerin, yıldızların ve di er
maddelerin hikmetlerini ara tırmak, Allanın varlı ını çe itli delillerle isbat eden bilgileri okumak
lâzımdır.) diyorlardı. O bilgileri okudu um zamanlar, imanım kuvvetlenmek öyle dursun,
ibâdetlerimde bir so ukluk hâsıl oluyor, sanki bir üphe ve tereddüte dü üyordum. Sormak
istedi im u: Yukarıda bahsetti im iman bilgilerini okumak gerçekten imanı kuvvetlendiriyor da
bana mı zararı oluyor?)
CEVAP
Her eyin hikmetini ara tırma a kalkmakla, Allahü teâlâyı çe itli delillerle isbat etmek için
u ra makla insanın imânı kuvvetlenmez. Belki de imânı gittikçe zayıflar, maazallah insan zındık
olabilir. Çünkü, hikmetini bilmedi imiz çok ey vardır. Allahü teâlâyı delillerle isbat etmekle devamlı
u ra mak da tehlikelidir. spat edemedi i yerler gelince üphe hâsıl olur. Bir kocakarıya demi ler ki,
(Falanca âlim Allahı 99 delille isbat etmektedir). htiyar kadın da (O âlimin 99 üphesi mi varmı da
isbat etme e kalkmı ) diye cevap verir. Bunu söylemekle Allahü teâlânın varlı ını, birli ini isbat
etmemeli, demek istemiyoruz. Bu bilgilerle devamlı me gul olmamalı diyoruz. Hadis-i erifte, Allahü
teâlâya, kocakarı gibi delil aramadan inanmamız bildirilmi tir.
Bir insan Allahü teâlâya inandıktan sonra, O'nun sıfatlarını iyice ö renmelidir. Amentü'deki
esasları ö rendikten sonra, fıkıh ilmi ile, ilmihal bilgileriyle u ra mak, bu bilgileri iyi ö renmek lâzımdır.
Ö rendi i fıkıh bilgisiyle âmel etmek lâzımdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bildi iyle amel edene, Allahü teâlâ bilmedi ini ö renmeyi nasip eder.)
lmihal bilgilerini ö renip amel eden kimsenin imanı kuvvetlenir. manın kuvvetli olmasının alâmeti,
namazı dosdo ru kılmak, di er ibâdetleri noksansız yapma a çalı mak, haramlardan ve mekruhlardan
kaçmaktır. Bildirdi iniz hususlar, imanınızın kuvvetli oldu unu göstermektedir. ( bni Âbidîn c.1, s.29)

SUAL: Bir tefsirde Hârut ile M arut isimli iki mele in günah i ledi i yazılıdır. Ba ka bir
kitapta ise, meleklerin günah i lemedi i, bunların iftira oldu u yazılıdır. Hangisi do rudur?
Hangi tefsir kitabını tavsiye edersiniz?
CEVAP
Hârut ile Mârût cin taifesinden idi.
Meleklere imân, imânın altı esasından biridir. Melekler günah i lemez. Bu bakımdan ikinci kitabın
yazdı ı do rudur. Tefsir okumak büyük ilim istedi i ve kıymetli tefsirler de arabî oldu u için hiç bir
tefsir kitabını tavsiye edemiyoruz. (Tefsîr-i eybzâde c. 1, s.361; Tefsîr-i Kurtubî c.2, s. 50)

SUAL: mânın kuvvetli oldu u nasıl anla ılır?


CEVAP
Bir kimse, dinimize uygun ekilde ibâdet yaptı ı halde, günahım çok, ibâdetlerim beni kurtarmaz
diye dü ünürse, îmânının kuvvetli oldu u anla ılır. Bu îmânımı son nefesime kadar devam ettirebilir
miyim diyerek korkan kimsenin îmânının kuvvetli oldu u anla ılır, îmânının devam edece inden üphe
etmemelidir. (Mektûbât-ı c.1, 191,266)

SUAL: mân mahlûk mudur, ya'ni sonradan mı yaratılmı tır?


CEVAP
mân, Allahü teâlânın hidayeti olması bakımından mahlûk de ildir. Fakat kulun tasdik ve ikrar
etmesi bakımından mahlûktur. (Kitâb-üt-tevhîd s.385)

SUAL: (Bazı arkada larla konu uyoruz. Bu devirde fıkıh ve itikad bilgisine lüzum yoktur,
îmân bilgilerine, Allahın varlı ını izaha ihtiyaç vardır, diyorlar. Hattâ eski slâm âlimleri imdi
olsaydı, fıkıh bilgisinden bahsetmez, îmân bilgileri üzerinde dururdu, diyorlar. Bana bu fikir
tuhaf geldi. Din yalnız, îmân bilgisi midir? imdi mâm-ı Gazali hazretleri olsaydı, ahlâk
bilgilerinden, kalb hastalıklarından, çarelerinden, günahlardan, isti fardan, dualardan
bahsetmiyecek miydi? Maalesef bahsetmezdi diye cevap verdiler. Allah vardır diyen herkes,
lüzumlu amel bilgilerini biliyorlar mı?)
CEVAP
Namazdan, oruçtan haberi olmayan birçok kimse, Allah vardır diyor. Hattâ Yahudiler, Hıristiyanlar
Allaha inanıyorlar. Buna ra men hakikati bulamıyorlar. Din bir bütündür. Meselâ fıkıh bilgilerini
bilmeyenler, haram i ler. Haram i leyen kimsenin kalbi kararır. Kalbi kararan kimse, dinin hükümlerine
ehemmiyet vermeme e ba lar. Maazallah sonunda imansız göçüp gider. Hep Allahü teâlânın varlı ını
isbat ile u ra mak insanı üpheye götürür. Do ru itikadı ö rendikten sonra, haramları bilmek ve
onlardan kaçmak, farzları bilip yapmak lâzımdır. Ahlâk bilgilerini de ö renip iyi bir insan olmak
lâzımdır. Eski slâm âlimleri olsaydı, böyle yazardı demek o kıymetli âlimlere iftira olur. Bir bütün olan
dini parçalamak çok kötüdür. Tâbiri caiz ise, îmân, ruh gibidir. Yalnız ruha ihtiyaç var deyip de kolları
bacakları kesmek, gözü çıkarmak, kula ı sa ır etmek, dili koparmak, böbre i dala ı çıkarmak, sonra
da bize lâzım olan ruh demek ne kadar abes olur. Ku a çevirmek bunun yanında çok hafif kalır. ( bni
Âbidîn c.1,s.29; Rıyâd-un-nâsıhîn s.317; Mektûbât-ı Rabbani c.1, M.266; Fetâvâ-i Hindiyye
c.5,s.377)

SUAL: Hazret-i Vah î hakkında malumat verir misiniz?


CEVAP
Hazret-i Hamza'yı ehid etti ine bilâhare pi man olan Vah î, Medine'ye Resûlullahın yanına gelip
dedi ki:
—Yâ Resûlallah, bir kimse Allaha ve Resulüne dü manlık etse, en kötü, en çirkin günahı i lese,
sonra pi man olup temiz îmân etse, Resûlullahı canından çok sevici olarak huzuruna gelse, bunun
cezası nedir?
Resûlullah buyurdu:
— mân eden, pi man olan afvolur, bizim karde imiz olur.
—Yâ Resûlallah, ben îmân ettim. Pi man oldum. Allahü teâlâyı ve onun Resulünü her eyden çok
seviyorum. Ben Vah î' yim.
Resûlullah, Vah î adını i itince, Hazret-i Hamzanın parçalanmı hâli gözü önüne geldi. A lama a
ba ladı:
— Git seni gözüm görmesin, buyurdu.
Vah î öldürülece ini anlayarak kapıya yürüdü. Eshâb-ı kiram kılınca sarılmı i aret bekliyordu.
Vah î son nefesimi alıyorum derken, Cebrail aleyhisselâm geldi. Allahü teâlânın u emrini bildirdi:
"Ey sevgili peygamberim. Bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana dü man etme e
u ra makla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu afvediyorum. Sen amcanı
öldürdü diye Vah iyi niçin afvetmiyorsun? O pi man oldu. imdi sana inandı. Ben afvettim, sen
de afvet!"
Herkes "Öldürün" emrini beklerken, Resûlullah buyurdu:
—Karde inizi ça ırınız!
Karde sözünü i itince saygı ile ça ırdılar. Resûlullah Vah î'ye afvoldu unu müjde eyledi:
—Fakat seni görünce dayanamıyorum, üzülüyorum, bana görünme! buyurdu.
Resûlullahı üzmemek için bir daha yanına gelmedi. Mahcup ba ı önünde ya adı.
Vah î müslüman olduktan sonra bütün evliyadan yüksek oldu. Hadîs-i erifte buyuruldu ki:
(Mi'râc gecesi, Hamza ile Vah iyi kolkola birlikte Cennete girerken gördüm.)
Hazret-i Vah î'nin harblerde büyük kahramanlıkları görüldü. Yemâme muharebesinde, Halid ibni
Velid kumandasındaki askerlerden iki bin ki i ehid olup bozulma a ba larken, Vah î hazretleri,
Hazret-i Hamza'yı ehid etti i kılınç ile, kahramanca saldırıp Müseyleme-tül kezzabı öldürdü. Bunu
gören müslümanlar hücum edip, zafer elde edildi. Resûlullahın vaktiyle Hazret-i Vah î'yi Yemâme
tarafına göndermesinin, büyük mucize oldu u böylece meydana çıktı. Yermük Gazasında da Rumlara
kar ı çok kahramanlıkları görüldü.
Eshâb-ı kiramın hepsi, sahabi olmayan velîlerin hepsinden daha yüksek idi. Eshâb-ı kiramın
hepsini sevmekle ve hepsine saygılı olmakla emr olunduk. Hiç birine dil uzatmamız, kötü bilmemiz
do ru de ildir. Hazret-i Hind de müslümanlıkla ereflendi i için onu da di erleri gibi çok sevmemiz
lâzımdır. (El-isâbe c.3, s.631; Kısas-ı Enbiyâ, Buhâri, Mekkenin fethi)

SUAL: Allah mekândan münezzeh oldu u halde, Aya giderken Rus astronotunun (Gökte
tanrıyı göremedim) demesinin sebebi nedir? Ya'ni biz, hâ â Allah gökte mi diyoruz da onlar
Allahı gökte arıyorlar?
CEVAP
Allahı gökte sanmak, Hıristiyanların bâtıl inanı larından ileri gelmektedir. Yine onlardan çıkan
efsanelere göre, gök tanrısından bahsedilir. Allahı gökte zannedenler yalnız Hıristiyanlar de il, Arap
yarımadasında kendilerine müslüman diyen ba'zı sapık kimseler, Kur'ân-ı kerîme kafalarına göre
ma'na verdikleri için Allahü teâlâyı Ar ta (Gökte) zannetmi lerdir. Hıristiyanı, sapı ı böyle dü ününce,
Rus astronotunun da böyle konu ması tuhaf kar ılanmaz.
Feza, Allahü teâlânın Ar ına göre çok küçük ise de, insanlara göre çok büyüktür. Fezada öyle
yıldızlar vardır ki, uzaklı ı Ay gibi dünyaya bir karı de ildir. I ı a gem vurulup da gidilse yine insanın
ömrü kâfi gelmez. Güne e ve güne ten büyük yıldızlara ı ık sür'atinden daha fazla gitme imkânı olsa
bile, kavurucu sıcaklıklarından dolayı yakla ılması mümkün de ildir. Fezada ı ıkları senelerdir
gelmeyen yıldızlar vardır. Aya gitmekle sanki gökleri fethetmi gibi konu mak ne kadar abestir. Aya
gitmek basit bir ey de il ise de, ölüme çare bulmu gibi bir zafer de ildir. Allahü teâlâ mekândan
münezzehdir.
Peygamber aleyhisselâm, milyarlarla ifade edilemiyen masafeyi birkaç saniye içinde almı tır. I ı a
gem vurma tâbiri bile, bu hızın yanında deryada damla gibi bile de ildir. Bu bakımdan
Peygamberimizin hızı, ı ık hızı ile mukayese bile kabul etmez. Peygamberimizin bu büyük mu'cizesine
Mi'râc denir.

SUAL: ( u anda on sekiz ya ındayım. Küçükken Kur'ân-ı kerîm ö rendim. Namaz kılma a
ba ladım. Muhitin ve kötü arkada ların te'siri altında kalarak buhranlar geçirdim. Namazı bir ara
terk ettim. Yine de Allaha, Peygamberine, haram ve helâllara inanıyorum. Fakat kar ıma sanki
bir hayalet çıkıyor, bana vesvese veriyor, ( nandıkların yalan!) diyor. Ben (Hayır sen yalan
söylüyorsun, ben ölüme, âhirete inanıyorum) diyorum. Vesvese beni zayıf noktalarımdan
avlama a, yenme e çalı ıyor. (Acaba bo a mı ibâdet ediyorum?) dedirtiyor. Namazlarımı bazan
kılıyor, bazan kılamıyorum. Günlerim böyle hayalî mücadele içinde geçiyor. manım
tehlikededir. Ne yapmam lâzımdır)
CEVAP
Karde im, sizdeki vesvese bir çok kimsenin ba ına gelmi tir. Sizin ya ınızda, muhitin, kötü
arkada ların te'sirinde kalarak, ibâdetlerde gev eklik gösterenler oluyor. Bekçisiz olan meyveli a açları
sallayıp meyveleri dü ürmek isteyenler bulunur. Meyveli a açlar ta lanır. Hırsız bo eve de il, hazine
bulunan yerlere girer, îmân gibi kıymetli hazinenin dü manı eytandır. eytan kötü arkada lar
vâsıtasıyle îmânı çalma a çalı ır. Kötülerden, uzak durmalıdır. bâdetleri aksatmamalıdır. Yalnız
kalınca da hayâl kurmamalıdır. Bo durmamalı, bir eyle me gul olmalıdır. Gazetemizin hediye etti i
mu'teber kitapları okuma a devam etmelidir, îyi insanlarla birlikte olmalıdır. Vesveseye hiç ehemmiyet
vermemelidir. Ben inanıyorum demelidir. Lâhavle'yi çok söylemelidir. Çok geçmeden bu çe it
vesveselerden kurtulmanız mümkündür. (Mek. Rabbani c.1, M.96,203,273)

SUAL: mân etmek için ne yapmak lâzımdır?


CEVAP
mân etmek çok kolaydır, îmân etmek için, bir yere para veya mal vermek, zor bir i yapmak,
birisinden izin almak, birisine günah çıkarttırmak gibi hiç bir ey yapmak lâzım de ildir. Hattâ îmânlı
oldu unu kimseye bildirmek, belli etmek bile lâzım de ildir, mân (Amentü) de bildirilen altı esası
ö renip, bunlara kalbinden, gizlice inanmak demektir. mân eden, Allahü teâlânın emirlerine teslim
olur, seve seve yapar. Böylece müslüman olur. Kısacası her mü'min müslümandır. Her müslüman
mü'mindir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1, M.266; Hadîka c.1, s.279,280; Kitâb-üt-tevhîd s.393)

SUAL: Bir arkada , münaka a eden kimsenin îmânının tamam olmıyaca ına dair bir hadis-i
erif okumu . Ben de günahların îmânla de ildir, okudu un gibi sahili bir hadis varsa, bir te'vili,
bir tefsiri vardır, dedim. Münaka a hakkındaki hadis-i erifin îmânla olan münasebeti nedir?
CEVAP
Umumî kaide udur: (Amel îmândan bir parça de ildir.) Ya'ni insan günah i lemekle dinden
çıkmaz, mânla ibâdetlerin, varlı ı, yoklu u yönünden de il, parlaklı ı yönünden münasebeti vardır.
Meselâ haramlardan kaçıp ibâdetleri yapan kâmil bir kimsenin îmânı bin vatlık bir ampul gibi parlarsa,
haram i leyen ve ibâdet etmiyen kimsenin îmânı bir mum ı ı ı parlar. Hem parlaklı ı çok azdır, hem
de sönmesi kolay olur. Kuvvetli yanan bir ate i söndürmek kolay olmadı ı gibi, kuvvetli îmâna sahip
kimsenin îmânı da kolay sönmez. bâdetler îmânın muhafazası için çok lüzumludur. Arkada ınızın
bahsetti i hadis-i erif öyledir:
(Haklı olsa bile, münaka adan vazgeçmedikçe ki inin îmânı tamam olmaz.)
Burada (Tamam olmaz) dan maksat, eksik olur demek de il, kâmil îmân sahibi olmaz demektir.
Kâmil insanınki gibi bin vatlık ı ık vermez demektir.
Münaka a hakkında daha ba ka hadis-i erifler vardır. Münaka a dostların dostlu unu azaltır,
dü manların dü manlı ını arttırır. Münaka a dinimizde yasaklanmı tır. Hadis-i erifte, (Allahü teâlânın
en çok bu zetti i kul, mücadelede iddet gösterendir.) buyuruldu. Mücadele ve münaka a kazanılmaz.
Kin ve nefret do urdu u için, her zaman kaybedilmi demektir. Münaka anın zararı çok oldu u için
hadis-i erifte münaka acının îmânının tam olmıyaca ı bildirilmi tir.(Hadîka c.1, s.282; erh-ı Akâid;
erh-ı Mevâkıf; Nuhbet-ül-le'âlî)
ALLAHÜ TEÂLÂNIN VARLI I

SUAL: (Kom umuz bir hoca var. "Allah her yerdedir, diyor. Camide, evde vardır. Fakat
sokakta nasıl vardır bilemiyorum" diyor. Allah dünyayı nur gibi, ı ık gibi mi kaplamı tır. Bir çok
ki iye sorduysam da tatmin edici bir cevap alamadım. Mes'elemizin halli nedir?)
CEVAP
Sualinizin izahı pek kolay de ildir. Herkes altından kolay çıkamaz. Kom u hocanızın itikadı
yanlı tır. Allah her yerdedir demek, Allaha mekân ittihaz etmek demektir ki asla caiz de ildir. Allah
mekândan münezzehtir, her yerde hazır ve nazırdır demelidir. Allah dünyayı nur gibi, ı ık gibi
kaplamı tır demekte yine mekân tâyin etmek demektir ki asla caiz de ildir.
Allahü teâlâ, kâinatla ne biti iktir, ne içindedir, ne dı ındadır. Ya nasıldır? Bu sualin cevabını
âlimler mâm-ı Rabbani Hazretlerine sual etmi lerdir. Cevabı Mektûbat kitabının ikinci ve üçüncü
ciltlerinde uzun uzun anlatılmı tır. Burada birkaç cümleyle izah etmek zordur.
Allahü teâlâ, kâinatın ne içinde, ne dı ındadır. çinde dı ında olmak, biti ik ve ayrı olmak gibi
eyler, var olan iki ey arasında dü ünülebilir. Halbuki Allah vardır, âlem hayal ve vehim mertebesinde
yaratılmı tır. Hayal mertebesindeki âlemin var görünmesi, Allahü teâlânın kudreti ile devamlı oluyor.
nsan bir hayâl kursa, hayâlinde çe itli i ler yapsa, insan kurdu u hayalin içindedir, dı ındadır,
biti iktir, ayrıdır gibi bir ey söylenemez. Hayâl gerçekte yok ki böyle söylenebilsin. Yine insan rüya
görür. Rüya gören insan, rüyasının ne sa ındadır, ne solundadır. Ne de biti iktir. Rüya Allahü teâlânın
kudreti ile devam etse, insan rüyayı gerçek zannedebilir. Yer, içer, hattâ rüyasında rüya bile görür.
Bir ipin ucuna küçük bir demir parçası ba layıp, öteki ucundan tutarak çeviririrsek, dönen demir
kar ıdan daire eklinde görünür. Görünen demire nokta-i cevvale, görünen daireye de, daire-i
mevhume denir. Dairenin bu nokta ile hiç ilgisi yoktur. Noktanın hiç bir cihetinde de ildir. Daire hâsıl
olunca bu nokta sınırlanmamı tır. Nokta, dairenin sa ında, solunda, önünde, arkasında denilemez.
Daire için böyle eyler ancak onun gibi vehim mertebesinde bulunan varlıklar için söylenebilir.
Görünen bu daire mecazdır. Fakat hakikat kaybolmu , mecaz görünmü , tanınmı tır.
Üçüncü bir misâl daha verelim. Hindistanda me hur bir hikâye vardır. Hokkabazlar pâdi âhın
kar ısında, oyun yaparken, göz boyamakla, aynada bahçe ve a açlar gösterirler. Hakikatte
bulunmayan bu a açları, büyüyerek meyve verdiklerini gösterirler. Meyveleri koparıp sultana ve
seyircilere verirler. E er oyun yaparken hokkabazlar öldürülürse, görünen oyunlar, Allahü teâlânın
kudreti ile, o halde kalır, yok olmazlarmı .
Sultan da bu hokkabazları, oyun esnasında öldürtüyor. Bu a açların uzun müddet kaldı ı,
meyvelerini herkesin yedi i söylenmektedir. Bu hikâye, do ru veya yanlı olması bir yana, misâlimizi
aydınlatması bakımından caziptir.
te dünya, yıldızlar, gezegenler, Cennet ve Cehennem ve her varlık, hayâl, vehim mertebesinde
yaratılmı tır. Allahü teâlânın kudreti ile devam etmektedir. Allah ile kâinatın yakınlı ı, uzaklı ı, insanın
hayal ve rüyaya olan alâkasına benzemektedir. nsan hayâlin urasında, rüyanın burasındadır,
denemez. te Allahü teâlâya da böyle mekân tâyin edilemez. (Mektûbât-ı Rabbani c. 1, M.31,41,266;
c.3, M.68)

SUAL: (Hep Allah korkusundan bahsediliyor. Allahtan korkmayan ta olur deniliyor. Allahı
niye korkulacak bir varlık gibi gösteriyorlar da, Allahın sevilmesi gerekti i söylenmiyor),
diyenler oluyor. Ne cevap verelim?
CEVAP
Zaman zaman biz de (Allahtan korkmak de il, onu sevmek lâzım) diyenlere rastlıyoruz. nsan,
sevdi i eylerin elden çıkmasından korkar. Bir eyi ne kadar çok seviyorsa, onu kaybetmekten de o
kadar çok korkar. Bir kimse aldı ı bir e yayı ne kadar çok seviyorsa, sevgisi nisbetinde de ona zarar
gelmesinden korkar. Bir insan evlâdını ne kadar çok seviyorsa ona zarar gelmesinden de o kadar
korkar. Bir âlimi sevmek gibi büyük bir ni'mete kavu an kimse, onun sevgisini kaybetmekten, yahut
onun kendisini sevmesini bırakaca ından çok korkar. Bütün sevgilerin ba ında ise, Allah sevgisi gelir.
Bize sonsuz ni'metler veren Allahü teâlâyı sevmek ni'metinden mahrum kalmaktan insan çok korkar.
Bu korku sevgiliyi kaybetmekten ileri gelen bir korkudur. Hâ â, zâlimin zulmünden duyulan korkuya
benzetilemez. te Allahü teâlâyı sevebilmek ve sevgisini kaybetmemek için çok korkmak lâzımdır.
Bundan dolayı (Sizin en akıllınız Allahtan en çok korkandır.) buyurulmu tur. Bu ise, (Sizin en
akıllınız Allahı en çok seveninizdir.) demektir. nsan sevdi i bir dostunu gücendirmekten, kalbini
kırmaktan çok korkar. Her müslümanın dostu ve sevgilisi de Allahü teâlâdır. O'nu gücendirmekten çok
korkmak lâzımdır. Onun için de O'nun emirlerine uymak, yasak ettiklerinden kaçmak lâzımdır.
Bu da ancak, O'nu seven insanlarla bulunmakla mümkün olur. O'nun dü manları ile gezen
kimsenin kalbi kararır. Allah sevgisi, dolayısiyle Allah korkusu kalmaz. Netice, Allah sevgisinden
mahrum kalmamak için Allahtan çok korkmak lâzımdır. (Tefsîr-i Beydâvî c.2, s.453)

SUAL: Hem Allah, ötelerin ötesinde deniyor, hem de her eyden daha yakın, mii'min
kulunun kalbindedir, deniyor. Hem yakınlık, hem uzaklık nasıl oluyor?
CEVAP
Ötelerin ötesinden maksat, Allahü teâlâ, insanın dü ündü ü her eyden uzaktır. Dü ünülen her
eyi o yaratmı tır ve mahlûkdur. O halde, Allahü teâlâ her türlü dü üncenin ötesindedir. Akıl kendisini
yokdan var edeni anlamaktan âcizdir. Allahü teâlânın, insanları görmesi, i itmesi bakımından ise,
yakınların yakınındadır. (Mektûbât-ı Rabbani c.2, M.258)

SLÂM YET

SUAL: (Kıyamet alâmetlerinden olan güne in batıdan do masını ba'zıları, slâmiyyetin


batıdan inki âfı olarak te'vil etmektedir. Do ru mudur?)
CEVAP
slâm âlimleri, bahsetti iniz ekilde te'vil etmemi lerdir. slâm âlimlerinin bildirmedi i ekilde hadis-
i eriflere ba ka ma'na vermek do ru de ildir. Herkes kendine göre bir ma'na verirse din de i ir.

SUAL: (Dinde ikrah yoktur) ne demektir?


CEVAP
Harbde esir alınan gayri müslimlerin müslüman olması zorlanamaz. sterlerse zimmî olurlar.
Zimmî, islâm memleketinde gayri müslim vatanda demektir. Gerek zimmîler ve gerekse eman ile
gelmi olan gayri müslimler, müslüman olma a zorlanamaz. Zimmîlere eziyet etmek, kalblerini kırmak
haramdır. (Fetâvâ-i Hayriyye) de siyer kısmında diyor ki:
(Müslümana yasak olan zimmîye de yasaktır. Yalnız içki ve domuz onlara yasak de ildir.)
(Dürrül-muhtar) be inci cildde diyor ki: (Zimmîye ya'ni gayri müslim vatanda a zulmetmek,
müslümana zulmetmekten daha fenadır.)
Zimmî, müslüman olursa cizye veremez. (Behçet-ül-fetavâ) da zimmîyi de gıybet etmenin haram
oldu u yazılıdır. Zimmîye sö en, ta'zir olunur, cezalandırılır. te (Dinde zorlama yoktur) diye bunlara
denir. ( bni Âbidîn c.5, s.263)

SUAL: (Ekte gönderdi im Dilek Duası neyin nesidir?)


CEVAP
Gönderdi iniz Dilek Duası denilen yazıda deniyor ki:
(Bu dua 1884'de birinin eline geçti. Eline geçen ahıs yedi kimseye gönderince hemen
zengin oldu. Ba ka birinin eline geçti. nanmadı ı için yaktı. Kendi evi yandı. Bir kadın buldu.
Yedi kopya da ıtmadı ı için çocu u öldü. Bu bir aka de ildir. Dört gün içinde ne olaca ını
göreceksiniz. Bâtıl inancınız olmasa da inanın. Çünkü inanmayan biri oldu da hayatını kaybetti.
Elinizde tutmayın. Sizin gönderdi inizden kimsenin haberi olmasın. Bu dilek zinciri
Zellanda'dan gelmi tir.)
Hıristiyanların bu saçma hurafelerine çe itli cevaplar çok verilmi tir. slâmiyyeti yıkma a çalı an
Hıristiyan misyonerleri böyle akla gelmedik hurafeler uydurarak müslümanları kandıracaklarını
zannediyorlar. Bugüne kadar birçok okuyucumuz bu saçma sapan yazıları bize göndererek inanma
ihtimali bulunanları ikaz etmemizi istemi lerdir. Nedense daha çok hanımları tercih ediyorlar. lim ve
ciddiyetten uzak bir yazıdır. Her okuyucumuz eline böyle bir yazı geçince yırtıp atmalıdır. Gazetemize
gönderenleri biz yırtıp atıyoruz.

SUAL: Edille-i er'iyye ne demektir?


CEVAP
slâmiyette Edille-i er'iyye denilen dört delil vardır. Bunlar, Kitap ya'nî Kur'ân-ı Kerîm, Sünnet
ya'ni Hadis-i erifler, cma-i ümmet ya'ni Eshâb-ı Kirâm'ın veya onlardan sonra gelen slâm âlimlerinin
bir konudaki hükümleri ve Kıyas-ı fukaha ya'ni bir müctehidin Kitap ve Sünnetten çıkardı ı hüküm.
Bunun gibi dinî terimleri iyice ö renebilmek için Seâdet-i Ebediyye isimli ilmihâl kitabını okumanız
uygun olur. (Mirât-ul-Usûl, bni Âbidîn)

SUAL: (Lise üçüncü sınıftayım. Okudu um bir kitapta " slâm dü üncesi', "Kur'ân
dü üncesi" gibi tâbirler geçmektedir. Mahzuru var mı?)
CEVAP
" slam dü üncesi", "Kur'ân dü üncesi" gibi tâbirler, yurtdı ındaki sapık yazarların kitaplarında çok
geçmektedir. Bu kitaplar Türkçeye çevrilince Türkiye'de ba'zı kimseler de bilerek bu tâbirleri
kullanmaktadır. slâmiyyet, Allahü teâlânın hak dinidir. Kur'ân-ı kerim Allahü teâlânın kelâm-ı kadimidir.
Bunlara dü ünce denmez. Dü ünme, zihinden geçirme, göz önüne getirme, bir neticeye varmak
maksadıyla inceleme, muhakeme etmek gibi ma'nalara gelir. Bütün bunlar insan mahsûlüdür. slâm
dü üncesi yerine, slâm dini, Kur'ân dü üncesi yerine, Allahü teâlânın kelâmı demek lâzımdır. Bu
sapık fikirler, slâmı insan dü üncesi zanneden yabancılara aittir. Bu bakımdan ne idi i bilinmeyen
yabancı yazarların din hakkındaki böyle yazılarını okumamak veya ihtiyatla okumak lâzımdır. Aslında
bunların fikirlerine ihtiyâç yoktur. Zengin kütüphanelerimiz vardır. Din hususunda yabancılara özenmek
do ru de ildir.

SUAL: Dinde ırk ve köle ayrımı var mıdır?


CEVAP
slâmiyette zenci, beyaz, köle, efendi gibi ayrım yoktur. Meselâ Peygamberimizin kölesi Zeyd bin
Harise hazretleri, Mu' te harbinde slâm ordusunun kumandanı idi. Kur'ân-ı kerîmde hiç bir sahabinin
ismi geçmedi i halde köle olan Zeyd'in ismi geçmektedir. Hâ â köle diye Zeyd'e kıymet verilmeseydi,
Cenâb-ı Hak Kur'ân-ı kerîminde över miydi? slâmiyyette oldu u gibi, di er sistemlerde de âmir
durumundaki kimse habe î bir köle de olsa ona itaat edilmesi lâzım olur. Hiyerar i her sistemde vardır.
Olmazsa her yerde anar i olur.
slâmiyyette insanlar köle olarak do muyordu. Harbde esir alınanlar köle oluyordu. Bunlar da
çe itli vesilelerle âzad ediliyordu. Dost-dü man herkesin bildi i gibi, slâmiyette köle âzad etmek büyük
sevaptır. Oruç keffareti için köle azat etmek emredilmi tir. slâmî emirlere uyunca köle kalmaz. imdi
Avrupa'da, Asya'da, Rusya'da ne köleler var. Onları âzad edecek keffaret sistemleri de yok. Ak ama
kadar bir çavdar ekme ine çalı an insan az de ildir. Önce onlar hürriyete kavu malıdır. Kölenin
kumandan oldu u hangi sistemde vardır? Allah indinde insanlar, bir tara ın di i gibi e ittir. Ancak iyi
insanlar, kötülerden kat kat üstündür. yinin üstün olmasına da kim itiraz edebilir? Bir insan her sahada
üstün olmaz veya olmayabilir. Ba'zı kimseler ba'zı i lerde ehil ve söz sahibidir. daima ehline tevdi
edilmelidir. (Nehcuvâni tefsiri c.2, s.343)

SUAL: Dinde zorluk yoktur ne demektir?


CEVAP
Kur'ân-ı kerîmde (Allahü teâlâ, sizlere kolaylık istiyor, güçlük istemiyor) buyurulmaktadır.
(Dinde zorluk yoktur) demek, (Allahü teâlâ kolaylık emretmi tir) demektir. Yoksa herkes, ho una
giden eyleri yapsın, nefsine zor gelen eyleri yapmasın, ibâdetleri, kolay ve keyfine göre de i tirsin
demek de ildir. Dinimizin emirlerinde zorluk yoktur. Kalbi kararmı olanlara zor gelir. (Tefsîr-i
eyhzâde c.1, s.494,570; Tefsîr-i Kurtubî c.1, s.301)

SUAL: (Allah, niçin Kur'ânı ilk önce göndermedi de çe itli peygamberlere çe itli kitaplar
gönderdi? Niçin daha önce kendi gönderdi i dinlere uymayı yasaklıyor?) diyenlere ne cevap
verelim?
CEVAP
Allahü teâlâ, 100 küçük kitap ile dört büyük kitap göndermi tir. Bu kitapların hepsindeki itikad
aynıdır. Ya'ni Allaha, meleklere, kitaplara, peygamberlere, âhıret gününe, ya'ni öldükten sonra
dirilmeye, hayır ve errin Allahtan oldu una inanmak her dinde aynı idi. De i iklik yoktu. Amel de ise,
insanların bünyelerine, ya ama tarzlarına, co rafî artlara, iklime göre de i ti i için dinlerdeki amelî
bilgiler farklı olmu tur. slâm dini kıyamete kadar bakî olaca ı için Allahü teâlâ birçok de i iklikleri
mutlak müctehid olan büyük islâm âlimlerine, din imamlarına bırakmı tır. nsanların, ya ayı artlarına
ve bünyelerinin durumlarına göre istedi i din imamına tâbi olması serbesttir. Zaman de i tikçe örf ve
adetlerdeki de i ikliklere göre hüküm verirler. bâdette de i iklik olmaz. (Mektûbât-ı Rabbani c.2,
M.67, C.3, M.22; Kitâb-üt-tevhîd s.194; erh-ı Mekâsid c.2, s.173; Mecelle ve erhi 39.madde ve
erhi)

SUAL: Sünnet nedir, Be enmiyen ne olur?


CEVAP
Allahü teâlâmn açıkça bildirmeyip, yalnız Peygamberimizin "sallallahü aleyhi ve sellem"
yapılmasını övdü ü yâhud devam üzere yapdı ı, yâhud yapılırken görüp mâni' olmadı ı eylere
(Sünnet) denir. Sünneti be enmemek küfrdür. Be enip de yapmamak suç de ildir. (Mir'ât-ül-usûl
s.277; Ni'met-i slâm; bni Abidîn c.1,s.73, c.3.s.282)

SUAL: Ef âl-i mükellefin nedir ve kaçdır?


CEVAP
Allahü teâlânın emr ve yasaklarının hepsine (Ef âl-i mükellefin) dendi i gibi (Ahkâm-ı islâmiyye)
de denir. Ef âl-i mükellefin sekizdir: Bunlar, farz, vacib, sünnet, müstehab, mubah, haram, mekruh ve
müfsiddir. (Mir'at-ül-usûl s.277; Ni'met-i slâm)

SUAL: Bazıları ( slâmiyette çok ey haramdır. Dünyada zevk alma diye bir ey yoktur.
Zevkten mahrum olarak ölüp gideceksiniz.) diyorlar. Bunlara nasıl bir cevap vermeliyiz?
CEVAP
slâmiyette çok ey de il, pek az ey haramdır. Haram olması da insanların menfaati içindir.
nanmıyanlar, nefslerinin zevklerine aldanarak inkâr ediyorlar. Zevklerinden ba ka ey
dü ünemedikleri için hakikati göremiyorlar. Halbuki asıl zevk, ebedî zevk slâmiyettedir. slâmiyet, hiç
bir zevki yasak etmemi tir. Zevklenmenin zararlı hale sokulmasını yasaklamı tır. O halde aklı olan
kimse, zevklerini, Allahü teâlânın gösterdi i yoldan temin eder. slâmın güzel ahlâkı ile süslenir.
Herkese iyilik eder. Kendisine kötülük edenlere iyilikle kar ılık verir. yilik edemezse, hiç olmazsa
sabreder. Yıkıcı olmaz, yapıcı olur. Bölücü olmaz, birle tirici olur. Riyakar olmaz, samimi, ihlâslı olur.
Böylece kendisi, zevk içinde hem rahata, huzura kavu ur. Hem de âhıretin sonsuz acı azaplarından
kurtulur. Görüldü ü gibi, bütün rahatların, huzurların, saadetlerin ba ı, îmân etmekte, müslüman
olmaktadır. (Mektûbât-ı Rabbani c.l, M.191,190,249; bni Abidîn c.3,s.244)

SUAL: Babamla fen ilmini ö renme hususunda anla amıyoruz. Babam, (Fen ilmini herkesin
ö renmesi lâzım de ildir. htiyâcı olanlar ö renmelidir.) diyor. Ben de (Be ikten mezara kadar
herkesin ilim ö renmesi lâzımdır) diyorum. Fen ilmi, din ilmine dahil midir, de il midir? Babam
mı haklı, yoksa ben mi haklıyım?
CEVAP
Nasreddin Hocanın dedi i gibi, siz de haklısınız, babanız da... Bütün aklî ilimler, ya'ni fen ilimleri
ve tecrübeye dayanan ilimler ile naklî ilimler, din ilimleri içindedir. Ya'ni fen, islâmî ilimlerin bir koludur.
Fen dinden ayrılmaz. Bu bakımdan dinî, fennî, ahlâkî demek yanlı tır. Çünkü din, hem fenni, hem de
ahlâkı içine almaktadır. Namaz kılmak nasıl dinin emri ise, modern harb vâsıtalarını yapmak, tıp ilmi
gibi fenne ve tecrübeye dayanan ilimleri ö renmek dinimizin emridir. limleri tasnif ederken, slâmî
ilimler, aklî ve naklî ilimler diye ayrılır. Hacca gidemiyecek kadar fakir kimsenin, hac bilgilerini
ö renmesi farz olmadı ı gibi, mesle i ba ka ey olan birisinin tıp ve atom bilgilerini ö renmesi farz
olmaz. Herkese kendi mesle inin ilmini ö renmesi farzdır. Fen ilminin farz olması bakımından siz
haklısınız. stisnasız herkese farz olmaması bakımından da babanız haklıdır. lim ö renmek kadın
erkek herkese farzdır. Hangi ilim olursa olsun, erkek olsun kadın olsun, farz olan bir ilmi ö renirken
haram i lememelidir. Meselâ fakir bir kimse, ilim ö renmek için para çalamaz. Ders çalı mak için
namazı bırakamaz. Haram i lemeden lüzumlu ilimleri ö renmek lâzımdır. ( bni Abidîn c.1,s.29,30;
Fetâvâ-i Hindiyye c.5.s.377)

SUAL: (Arkada larımdan ba'zısı, biz fenne, müsbet ilme ve akla inanırız. Görülmeyen
eylere inanmayız. Melek, cin gibi eyler var olsaydı görürdük, diyorlar. Daha ba ka eyler de
diyorlar). Fenne uygun cevabınızı bekliyoruz.
CEVAP
Yirminci asırdan, fenden azıcık haberi olan kimsenin böyle konu ması çok tuhaftır. Kulak, belli
uzaklıktaki, belli frekanstaki sesleri duyar. Göz, ı ık olmadan ve belli büyüklükten daha küçük olanı
göremez. Bulundu umuz odanın içinde çe itli sesler bulundu u halde, bir radyo olmadan i itemeyiz.
Biz, i itemiyoruz, göremiyoruz diye odanın içinde bulunan sesi inkâr etmemiz bilgisizlik, cahillik olmaz
mı? Fransa'dan gelen insanlar, Paris'te Eyfel kulesinin bulundu unu söyleseler, biz görmedik diye
görenleri yalanlamamız, Eyfel kulesi diye bir ey olmadı ını iddia etmemiz, hiç uygun olur mu? Bugün
e yalarda, yiyecek ve içecek eylerde birçok mikroplar bulunmaktadır. Bir mikroskop olmadan bunları
göremeyiz. Kimisi o kadar küçük ki, mikroskopla bile görülmez. Mikrop denilen canlıları, aletsiz, çıplak
gözle göremiyoruz diye, mikrop diye bir ey yok diyebilir miyiz? Fen, görülmeyen eyi inkâr etmez.
slâmî ilimler, aklî ve naklî ilimler diye ayrılır, îmân ve ibâdet bilgileri, naklî ilme dayanır. Akla ve
tecrübeye dayanan fen ilimleri, naklî ilimlere yanlı diyemez. Tersine, (Bugünkü fen, cin ve mele in
varlı ını anlamakta âciz kalmı tır.) denirse do rudur. Eskiden (Atom bölünemez) deniyordu. Daha
sonra bölünebildi i anla ıldı. Eskiden tecrübede hatâ edildi i için, neticesi de yanlı olmu tu. Fen
bilgileri tecrübeye dayanır, îmân bilgileri, tecrübe alanına girmez. Bu bakımdan fen bilgileri ile, îmân
bilgilerinin do ru veya yanlı lı ı ölçülemez.
Peygamberler ve evliyadan bir çok zat, mele i ve cinni görmü lerdir. Kur'ânı Kerîm ve hadis-i
eriflerle cin ve mele in vâsıfları bildirilmi tir. Akıllı bir kimse, canlı ve cansız varlıklara bakarak,
bunların tesadüfi olmadı ını, bir yaratıcının eseri oldu unu anlar.
Akıl, göz gibidir, slâmiyet de ı ık gibidir. Ya'ni insanın aklı, gözü gibi zayıf yaratılmı tır. Gözümüz,
maddeleri, cisimleri karanlıkta göremiyor. Allahü teâlâ, görme aletimizden faidelenmemiz için, güne
ı ı ını yaratmı tır. Güne in ve çe itli ı ık kaynaklarının nuru olmasaydı, gözümüz i e yaramazdı.
Tehlikeli cisimlerden, zararlı yerlerden kaçamaz, faideli eyleri bulamazdık. Evet gözünü açmıyan veya
gözü bozuk olan, güne ten faidelenemez. Fakat bunların güne e kabahat bulma a hakları olmaz.
Aklımız da, yalnız ba ına maneviyatı, faydalı, zararlı eyleri anlıyamıyor. Allahü teâlâ, aklımızdan
faydalanmamız için, peygamberleri, islâmiyet ı ı ını yarattı. Peygamberler, dünya ve âhırette rahat
etmek yolunu bildirmeseydi, aklımızla bulamazdık. Aklımız i e yaramaz, tehlikelerden, zararlardan
kurtulamazdık. Aklı az olanlar, Peygamberlerden istifade edemez, dünya ve âhıret saadetinden
mahrum kalırlar.

SUAL: Müslüman nasıl olmalıdır?


CEVAP
Mektûbâtdaki hadîs-i erîfde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlânın emirlerini büyük bilmek ve O'nun yaratdıklarına acımak lâzımdır.)
Demek ki, Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yasaklarından sakınmak lâzım oldu u gibi,
insanların haklarını gözetmek ve onlarla iyi geçinmek de lâzımdır. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1, M.170)

SUAL: slâm ni'metlerinin elden çıkmasına sebep olanlar kaç kısımdır ve nasıl çalı ırlar?
CEVAP
ki kısımdır:
Birinci kısımdakiler küfrlerini, dü manlıklarını açıklıyan kâfirler olup, bunlar bütün kuvvetleri ile,
bütün propaganda vâsıtaları ve siyâsî oyunları ile, slâmiyyeti yıkma a u ra ıyorlar. Müslimânlar,
bunları biliyor ve onlardan üstün olma a çalı ıyor.
kinci kısımda olanlar kendi akılları ile keyiflerine ve ehvetlerine uygun bir ekle çevirme e
u ra ıyor. Müslimânlık ismi altında, yeni, uydurma bir din kurmak istiyorlar. Hile ve yalanlar ile,
sözlerini isbat etme e, yaldızlı yaltakçı yazılar ile, müslimânları aldatma a çalı ıyorlar. Böylece
Müslimânlık dini, yava yava bozularak, bu kâfirlerin istedikleri, plânla tırdıkları gibi ba ka ekle
dönüyor.

SUAL: Garblıların, fende, tecrübede, san'atda, i'mâr ve terfih vâsıtalarında bulduklarını


ö renmek, yapmak bunlardan istifadeye çalı mak caiz midir?
CEVAP
Bunlar slâmiyyetin emridir. Nitekim Hadîs-i erifde öyle buyuruldu:
(Hikmet "ya'nî fen ve san'at" mü'minin kayb etti i mâlıdır. Nerde bulursa alsın!)

SUAL: Din nedir?


CEVAP
Allahü teâlânın, Cebrail aleyhisselâm ismindeki melek vâsıtası ile, sevgili Peygamberi Muhammed
aleyhisselâma gönderdi i, insanların, dünyâda ve âhıretde rahat ve mes'ud olmalarını sa lıyan, usûl
ve kaidelerdir. (Ta'rîfât s.72,73)

SUAL: bâdet etmek ne demektir?


CEVAP
Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavu mak ve sevâb kazanmak niyyetiyle, farzları, sünnetleri
yapma a, haramlardan ve mekruhlardan kaçma a, ya'ni ahkâm-ı islâmiyyeyi yerine getirme e ibâdet
etmek denir. (Ta'rîfât s.97; Mir'ât-ül-mekâsid s.63; bni Âbidîn c.1, s.72)

SUAL: (Azrail aleyhisselâmın, iki ayrı ehirde bulunan iki insanın canını aynı anda alması
mümkün mü, diyenler var. Cevap bekliyorum.)
CEVAP
Azrail aleyhisselâmın kudretinden üphe etmek, Allahü teâlânın kudretinden üphe etme e kadar
gidebilir. Allahü teâlânın kudretinin büyüklü ünü bilen kimse, sebebini bilmese de slama teslim olup
Allanın her eye gücü yetebilece ine inanması lâzımdır. Bugün bir dü me ile bir veya birkaç ehrin
bütün elektrikleri aynı anda söndürülebilmektedir. Ölüm mele i de ruhları bundan daha tez almaktadır.
brahim aleyhisselâm, ölüm mele ine sual etti ki:
— Ey ölüm mele i, eceli gelen insanların bir kısmı do uda, bir kısmı batıda olsa, yahut kuzeyde
ve güneyde aynı anda zelzele olup ölseler, yahut da dünyanın çe itli yerlerinde sava olsa, aynı anda
binlerce, milyonlarca insan ölse, aynı anda bunların hepsinin ruhlarını nasıl alıyorsun?
Ölüm mele i öyle cevap verdi:
— Allahın izniyle onların ruhlarını ça ırırım, derhal avucumun içinde oluverirler.
slâm âlimlerinden biri buyuruyor ki:
(Dünya ölüm mele i için küçük bir le en gibidir. Oradan eceli gelenlerin ruhlarını alır.)
Süleyman aleyhisselâm, ölüm mele ine sual etti:
— nsanların ruhlarını kimini genç ya ta, kimini bebekken, kimini ihtiyarlayınca alıyorsun.
Ruhları almada ölçün nedir?
Ölüm mele i dedi ki:
Bana eceli gelenlerin listeleri verilir. Ben verilen listeyi tatbik ederim. Ba ka i e karı mam.
Ölüm mele i gelip, Süleyman aleyhisselâmın yanında oturan bir kimseye dikkatli bakma a
ba ladı.Sonra çıkıp gitti. O zat Süleyman aleyhisselâma sual etti:
— Kimdi o bana öyle can alacak gibi bakan?
— Ölüm mele iydi.
— Beni onun pençesinden kurtar! Rüzgâra emret, beni Hindistan'a götürsün.
Zatın bu iste i derhal yerine getirildi. Ölüm mele i ikinci defa Süleyman aleyhisselâmm yanına
gelince, Hazret-i Süleyman sual etti:
— Geçen geli inde yanımdaki zata niçin öyle bakmı tın?
— imdi onun ruhunu alıp geldim. Bana onun ruhunu Hindistan'da almam emredilmi ti.
Ömrü biterken hâlâ burada bulunmasına hayret edi imden öyle bakmı tım. (Kimyâ-i Se'âdet
s.871; Mektûbat (Yahya Müniri) 76. mektub)

SUAL: ( slâmiyet terakkiye (ilerlemeye) mânidir, yalnız ibâdet dinidir.) diyenlere ne cevap
verelim?
CEVAP
Bir iddiada bulunan iddiasını ispatlamakla mükelleftir. spatlayamazsa müfteri olur. Güne balçıkla
sıvanamadı ı gibi, slâmiyetin ilme, fenne verdi i kıymet de inkâr edilemez. slâmiyetin terakkiye mâni
oldu unu söyleyenler ilimden, islâmiyetten haberi olmayan câhil kimselerdir. (Tefsîr-i Kurtûbi)

SAPIK FIRKALAR

SUAL: (Ba'zıları ehl-i kıble tekfir edilmez diyerek itikadı bozuk yabancı sapıkları hakikî
müslüman gibi övüyorlar. Ehl-i kıble ne demektir?)
CEVAP
mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Cehenneme girecekleri bildirilmi olan yetmi iki bid'at fırkası Ehl-i kıble oldukları için,
bunların hiç birine kâfir dememelidir. Fakat bunların dinde inanması zarurî lâzım olan eylere
inanmıyanları ve ( slâmiyet)'den her müslümanın i itti i, bildi i eyleri, te'vilini bilmeden red
edenleri kâfir olur.) (C. 3. M.38)
Görüldü ü gibi, Kur'ân-ı kerîmde ve hadis-i eriflerde açıkça bildirilen ve müslümanların asırlar
boyunca inandı ı bir eye uymayan söz ve i te bulunan bir kimse, bütün ömrünce namaz kılsa, her
ibâdeti yapsa da (Müslimân) olamaz.
Bid'at ehl-i, tevatür ile zarurî olarak ö renilen din bilgilerinden birine inanmazsa, buna, (Lâilâhe
illallah ehli) denmez. Böyle kimsenin îmânı gider. ( bni Abidin S.377)
mâm-ı Â'zam Ebu Hanife ile mâm-ı afiî hazretleri, (Ehl-i kıble tekfir edilmez.) buyurdular. Bu
sözün ma'nası, Ehl-i kıble olan, günah i lemekle kâfir olmaz demektir. Zarurî olan ve tevatür ile
bildirilmi olan din bilgilerinde ictihad caiz olmadı ı için, böyle bilgilere inanmayan, sözbirli i ile
îmândan çıkar. (Milel-nihal) tercümesi S.69.)
Bid'at ehlini ehl-i kıble diye sevmek haramdır. Çünkü (Fetâvâyül-Haremeyn) kitabındaki hadis-i
erifte buyuruluyor ki:
(Bid'at sahibine hürmet eden kimse, slâmiyyeti yıkma a yardım etmi olur.)

SUAL: (Bizim burada mu'cizeleri inkâr eden sapık bir grup türedi. Hem "Herkes yalnız
Kur'âna göre amel etmelidir." diyorlar, hem de Kur'ân-ı kerîmin mu'cize oldu unu inkâr
ediyorlar. Ayrıca, "Kur’ân varken hadis dahil hiç bir kitaba lüzum yoktur." diyorlar. Hadis-i
eriflerin tamamını, tasavvufu, bütün evliyaları ve mezhepleri inkâr ediyorlar. “Namazlar, iki
vakitte iki rek’ât olarak kılınmalıdır.” Diyorlar. lme ehemmiyet vermiyorlar. "Âlim-câhil herkes
Kur'ân-ı aynı seviyede anlar." diyorlar. Onlardan biri, "Bizler ate çiyiz" diyor. Acaba kendilerine
inananları Cehennem ate ine götürmek için mi ate çiyiz diyorlar?)
CEVAP
Herkes Kur'ân-ı kerimden kendi anlayı ına göre mâna çıkardı ı için, 72 sapık fırka meydana
çıkmı tır. Âlimler toplulu undan ayrılanlar, sapılmı lardır.
"Kur'ân varken ba ka kitaba lüzum yoktur" demek, "Anayasa varken kanunlara, tüzüklere,
yönetmeliklere lüzum yok" demekten daha cahilliktir.

SUAL: Bir kimse, Eshâb-ı kiramdan birini, meselâ Hazreti Mu'aviveyi (radıyallahü anh)
sevmeyip lanet etse, fekat di er bütün sahabeyi sevse dînen hükmü nedir?
CEVAP
O kimse Ehl-i sünnetden çıkmı dır. Artık sünnî de ildir. (Mektûbât-ı Rabbani; Nuhbet-ül-Ie'âlî
s.2,3; Savâ'ık-ul-muhrika s.3; ifâ-ı erif sonunda)

SUAL: (Gazetenizde çıkan Kandehlevinin Çirkin ftirası isimli yazınızı kesip kitabı kupon
kar ılı ı okuyucularına da ıtarak birçok okuyucunun Hazret-i Ömere bu zetmesine sebep olan
gazeteye gönderdim. Cevaplarında, kitabı tercüme eden zatın dikkatinin çekildi ini ve yeni
yapılacak baskılarda bu konunun tashih edilece ini bildirdiler. Hayat-üs Sahabe isimli bu
kitaptaki çirkin iftirayı gösterip ikaz edenleri de istismar etmekle suçluyorlar. Kitabın o kısmı
çıkarılmak veya tashih edilmek üzere yeniden nesr edilmesi mahzurlu de il mi?)
CEVAP
Hindli Kandehlevi, (Tebli -i cemaat) isimli vehhâbî te kilâtına mensup bir mezhepsizdir. Birçokları,
mezhepsizli in, vehhâbili in ne oldu unu bilmiyorlar. Hadis kitaplarından hadis nakleden herkesi,
muhaddis, allâme zannediyorlar. Müfessir olmayanın tefsir yazma a kalkması, dini tahrif oldu u gibi,
muhaddis olmayan kimselerin hadis-i erifleri kendi anlayı larına göre açıklaması da, cahillik ve
mezhepsizliktir.
Hak mezhebe tâbi olan bir âlim, mezhep imamının ictihadlarını esas alarak açıklamalarda
bulunur.
Mezhepsiz Kandehlevinin (Hadislerle Müslümanlık) ismi ile de tercüme edilen bu kitabında, hadis-
i erifleri, belli bir mezhebe göre de il, kendi anlayı ına göre açıklamaktadır. Hadisi eriflerin hepsi, bir
eczanedeki fâideli ilâçlar gibidir. ifa arıyan bir kimse nasıl önce doktora gider. Hastalı ına uygun
reçeteyi alır. Sonra da eczaneye gidip, eczacı tarafından reçetede yazılı ilâçlar kendisine verilirse,
dinini ö renmek isteyen bir müslümanın da muhakkak bir mezhepde olması, namazını, abdestini,
orucunu o mezhep imamının bildirdiklerine uygun olarak ö renip yerine getirmesi lâzımdır. 4 Hak
mezhep olan Hanefi, afiî, Hanbeli ve Maliki, itikatda bir olup, Kur'ân-ı Kerîmden, onun açıklaması
olan hadîsi eriflerden ibâdetlere ait bazı hususlarda farklı içtihatta bulunmu lardır. Do rudan do ruya
Kur'ân-ı kerîm mealleri ile ve hadîsi erif ile insanın slâmiyeti tam olarak ö renmesi mümkün
olamamaktadır. lmihâl kitaplarını okumak, ona göre ibâdetlerini yapmak lâzımdır. Asrımızda moda
haline gelen mezhepsizli e kaymakdan yüce Allaha sı ınırız. (Âbidîn c.1, s.29; Fetâvâ-i Hindiyye
c.5. s.377; Berîka c.1, s.98)

EHL- SÜNNET T KÂDI

SUAL: mâm-ı Rabbâni hazretleri, (Kalbinde zerre kadar imânı olan, Cehennemde sonsuz
kalmıyacaktır.) buyurmaktadır. mânda azalıp ço alma olmadı ına göre, zerreden maksat
nedir?
CEVAP
mân edilecek eylerde azalıp ço alma olur. lim ve ihlâsla ibâdetler yapılınca kuvvetlenir,
parlaklı ı artar. Zerre kadar demek, çok az bir parlaklı ı olan iman demektir. Zerre kadar imânı olanlar,
Cehennemde sonsuz kalmıyacaktır.

SUAL: Ehl-i sünnet itikâdı nedir?


CEVAP
Hadis-i erifte, ümmetin 73 fırkaya ayrılaca ı, birisi hariç di erlerinin Cehenneme
gidece i,.Cennete gidecek tek fırkanın Peygamber aleyhisselâmın ve Eshâb-ı kirâmın yolundan giden
fırka oldu u bildirilmi tir. tikatda ayrılık olmaz. slâm âlimleri, Hadis-i erifler ve icma ile hâsıl olan
hükümleri sistemle tirmi lerdir. Bu sisteme Ehl-i sünnet vel cemaat dendi i bütün mu’teber kitaplarda
yazılıdır. Sonradan çıkmı de ildir. Tek do ru olan islâm itikadının adıdır. (Milel-Nihâl s.34; Nuhbet-
ül-le’âlîf s.2,3)

SUAL: Eshâb-ı kirâmı kötülemek câiz midir?


CEVAP
üslümanlar, Eshâb-ı kirâmın tamamını severler. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Eshâbım konu ulurken dilinizi tutunuz!)
(Ümmetimin en kötüsü, Eshâbıma dil uzatma a cesaret edenlerdir)
(Eshâbıma dil uzatanlara, onlara sö enlere Allah la’net eylesin!)
(Eshâbımı incitmekte Allahü teâlâdan korkunuz! Benden sonra onları kötü bilmeyiniz!
Onları seven, beni sevdi i için sever. Onlara dü manlık eden, bana dü manlık etmi olur.
Onları inciten beni incitir. Beni inciten de Allahü teâlâya eziyet etmi olur ki, buna azap eder.)
Bu hadis-i eriflerin hepsi mâm-ı Rabbânî hazretlerinin Mektûbât isimli kıymetli kitabında vardır.
Ne idi ü belli olmayan kitapları almak uygun de ildir. Yine hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Eshâbım arasında fitne olacaktır. 0 fitnelere karı anları, Allahü teâlâ benimle olan
sohbetleri hürmetine afv ve ma fıret edecektir. Sonra gelenler ise, bu fitnelere karı an
Eshâbıma dil uzatarak Cehenneme gireceklerdir.) (Savâ’ık-ul-murika s.3; Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: (Bir gazetede, E ’ari ûlemasına göre, amel îmândan cüzdür, deniyor. E ’ari er Ehl-i
sünnet de il midir? Ehl-i sünnetin ba lıca prensipleri nelerdir?)
CEVAP
E ’ariler de Ehl-i sünnettir. Ehl-i sünnete göre amel, îmândan bir cüz (parça) de ildir. Ya’ni insan
günah i lemekle kâfir olmaz. Yalnız namaz konusunda sözbirli i hâsıl olmadı. Ba’zı sapık mezheplere
göre, amel imândan bir cüzdür. Bahsetti iniz gazetenin, sapık mezheplerle Ehl-i sünneti birbirine
karı tırdı ı anla ılmaktadır.
mâmı A‘zam hazretleri, di er sapık mezheplerden farklı olarak Ebl-i sünneti öyle bildirmi tir:
1- eyhaynı (Ya’ni Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer’i) ümmetin en üstünü tutmak,
2- ki damadı (Ya’ni Hazret-i Osman ile Hazret-i Ali’yi) sevmek
3- Kadere (Ya’ni hayrın ve errin Allahü teâlâdan oldu una) inanmak. Allahın yaratmasıyle
meydana geldi ine, kul iyilik isteyince Cenab-ı Hakkın yaratıp râzı oldu una, kötülük isteyince yaratıp
razı olmadı ına inanmak,
4- Mest üzerine meshi câiz görmek,
5- Günah i leyenlere kâfir dememek.
Bu be i’tikad ile, Ehl-i sünnet di er, sapık mezheplerden ayrılmaktadır. (Akâidî Nesefiyye; Fıkh-ı
Ekber; Miftâh-ul Cenne; Rıyâd-un nâsıhîn s.168,169)

SUAL: (Kö enizde birkaç gün Saray’lara devam ettiniz. Daha önce de göklerden ve
yıldızların esrarından bahsettiniz. Bu yazıları okuyup, bu muazzam hâdiseleri inceleyen fen
adamları ve hatta lise talebeleri, gerek insan vücudundaki ve gerekse kâinattaki nizamın
tesadüfi olmadı ını hiç bir tereddüde mahal kalmadan bir yaratıcının varlı ını anlar ve bilir. Bu
anlaması imân de il midir?)
CEVAP
Evet, Allahü teâlânın var oldu unu anlamakta, aklın, felsefî ve tecrübi ilimlerin yardımı büyüktür.
Fakat bunların yardımı ile Allahü teâlâya inandıktan sonra O’nun bildirdi i eylerin her biri için
akla, felsefeye ve tecrübî ilimlere danı mak do ru olmaz. Çünkü akıl ile tecrübe ve felsefe yolu ile elde
edilen bir çok bilgiler zamanla de i mekte, yenileri bulununca eskileri atılmaktadır. Anatomi, astronomi
gibi ilimleri inceleyen kimsenin imanı mevcut ve do ru ise, fen bilgileri bu kimsenin imânının
kuvvetlenmesine sebep olur. Fen ilimleri ile kâinattaki nizâmın tesadüfi olmadı ını ve bir yaratıcının
bulundu unu anlamak ve bilmek imân de ildir. ( mân) demek; Resülullahın, Allahü teâlâ tarafından
getirdi i bilgilere inanmak demektir.
nanılması lâzım bilgiler, tecrübeye uygun ise inanır, tecrübe ile isbat edemeyince inanmaz veya
üpheye dü erse, o zaman tecrübesine inanmı olup, Resûlullaha inanmamı olur ki, böyle îmân
olmaz. Çünkü îmân parçalanmaz, az ve çok olmaz.
Din bilgileri, felsefe ile ölçülme e kalkı ılırsa, bu sefer filozofa inanılmı olup, Peygambere
inanılmı olmaz. Saray diye bahsetti imiz insan vücudundaki akılları durduran hâdiseler, mevcut îmânı
kuvvetlendirir, îmânı olmayan kimsenin de îmân etmesine sebep olabilir. Bu muazzam hâdiseleri
ö renen kimsenin imanı yoksa, bu i lerin tesadüfi olmadı ına, bir yaratıcının bulundu una inanır. Bu
yaratıcının sıfatlarını ve iman edilecek bütün hususları ö renir ve inanırsa o zaman iman etmi
demektir.
Îmânın sahih, makbul ve mu’teber olması için ba’zı artları vardır. Bunlar:
1— mânda devamlı ve sabit olmak.
Üç sene sonra müslümanlıktan çıkaca ım derse, o andan itibaren müslümanlıktan çıkmı tır.
2— Havf ve reca arasında olmak.
Allahü teâlânın azabından korkmalı ve rahmetini ümit etmelidir. Bir kimse, ben muhakkak
Cennetli im diyerek, Allahü teâlâdan korkmazsa veya ben çok günahkârım Cehenneme gidece im
diyerek Cenab-ı Hakkın rahmetinden ümidini keserse imân nûru söner.
3— Can bo aza gelmeden imân etmek
Can bo aza gelince âhıret i leri mü ahede edilir. 0 zaman bütün gayr-i müslimler hakikatı
görünce hemen îmân ederler, ama kabul olmaz. Çünkü îmân gaybidir. Ölmek üzere iken Cenneti
Cehennemi görünce (Demek ki âhıret varmı , iman ettim) demek mu’teber olmaz. Fakat bu anda bile
mü’minin yaptı ı tevbe kabul olur.
4— Güne batıdan do madan önce îmân etmek
Âhır zamanda dünya yörüngesinden çıkıp ba ka bir yörüngeye girdi i zaman güne batıdan
do up do udan batacaktır.
5- Gaibi yalnız Allahü teâlânın bildi ine inanmak
Gaibi yalnız Allahü teâlâ bilir. Bir de onun bildirdikleri bilir. Melekler, cinler ve peygamberler de
gaibi bilemez. Fakat Allahü teâlânın bildirdi i sâlih bir kulu da bilebilir.
6— Zaruretsiz ve kasten îmândan bir hükmü reddetmemek
Küfrü icap ettiren söz veya ba ka eyleri kullanmamalıdır. Kısacası tahkiri icap eden eyi ta’zim,
ta’zim icap eden eyi tahkir ederse îmân dairesinden çıkar.
7— Dinde zaruri bir eyde üphe ve tereddüt etmemek
Acaba namaz farzm mıdır, kumar haram mıdır. Kur’ kerim kelâm-ı ilâhi midir? gibi bir hükümde
üphe eden kimse, îmândan çıkar.
Me hur bir harama helal, me hur bir helâla haram demek îmândan çıkma a sebeptir.
8— tikadını lsi slâm dininden almak
Tarihçilerin, felsefecilerin, fencilerin bildirdi i ekilde de il, Muhammed aleyhisselâmın bildirdi i
ekilde iman etmek lâzımdır.
9— Hubbi fihlâh, bu d-ı fillâh üzere olmak
Sevgi ve bu zu yalmz Allahü teâlâ için ohnalıdır.
10— Ehl-i sünnet vel cemaata uygun itikad etmek

Ehl-i sünnet olabilmek için unlar lâzımdır:


1) Kur’ân-ı kerimin kelâm-ı ilâhi oldu una inanmak.
2) Kendi îmânından üphe etmemek.
3) Eshâb-ı kirâmın tamamını sevmek, hiç birine dil uzatmamak.
4) Cennette mü’minlerin Allahü teâlâyı görece ine inanmak.
5) Fıskı bilinmeyen her îmâmın arkasında namaz kılmak.
6) Ehl-i kıbleyi tekfir etmemek. (Dinde bilinmesi zaruri lâzım olan eylere inanmıyanlar mü’min
de ildir.)
7) Ameli îmândan parça bilmemek. (Günah i leyen kimseye kâfir dememek.)
8) Mest üzerine meshin dinden oldu unu kabul etmek.
9) yilik ve kötülü ün, hayır ve errin Allahü teâlânın takdiri ile oldu una inanmak
10) Mir’acın ruh ve beden ile oldu una inanmak, efa’ate inanmak, Kabr azabının ruh ve bedene
olaca ına inanmak.

SUAL: Tek kurtulu yolu olan ehl-i sünnet vel cemâ’at mezhebinin i’tikâdının, di er dalâlet
fırkalarından belli ba lı farkları nelerdir?
CEVAP
Belli ba lı farkları unlardır:
1— Kadere, hayr ve errin Allahü teâlâdan oldu una inanmak,
2— Mest üzerine meshi câiz görmek,
3— Büyük günah i liyenlere kâfir dememek,
4— Allahü teâlânın sıfatları hakkında ileri geri konu mamak,
5— Eshâb-ı kirâm hakkında, hayr ve iyilikden ba ka söz söylememek. (Rıyâd-un-nâsıhîn s.96;
Akâidi Nesefiyye; Fıkh-ı Ekber; Miftâh-ul-cenne)

SUAL: Lâzım olan îmân nasıl olmalı ve nerden ö renilmelidir?


CEVAP
Herkese önce lâzım olan ey, (Ehl-i sünnet) âlimlerinin kitâblarında bildirdikleri gibi, bir iman ve
i’tikâd edinmekdir. Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın yolunu bildiren, Kur’ân-ı kerîmden
murâd-ı ilâhiyyeyi anlıyan, hadis-i eriflerden murâd-ı peygamberiyi çıkaran bu büyük âlimlerdir.
Kıyâmetde kurtulu yolu, bunların gösterdi i yoldur. Allahın Peygamberinin ve onun Eshâbının yolunu
kitâblara geçiren, de i tirilmekden ve bozulmakdan koruyan, (Ehl-i sünnet) âlimleridir. (Mektûbât-ı
Rabbani c.1, M.193,266; Hadika c.1, s.279)

SUAL: Her mü’mine önce lazım olan nedir?


CEVAP
Her mü’mine önce lâzım olan, birinci farz olan ey, îmânı, farzları, harâmları ö renmekdir. Bunlar
ö renilmedikçe müslimânlık olamaz. Îmân muhafaza edilemez. Hak borçları ve kul borçları
ödenilemez. (Mektûbât-ı Rabbâni c.1, M.19329)

SUAL: Kamil îmân demekte mahzur var mıdır? îmân azalıp ço alır mı?
CEVAP
man, hâsıl olunca zâten kâmildir. Çünkü îmânda azlık çokluk olmaz. Îmânın kendisi az veya çok
olmaz. Azhk çokluk îmânın parlaklı ında, belli olmasındadır. Amentü’de bildirilen altı esasa, ya’ni
Allaha, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine, âhiret gününe (öldükten sonra dirilme e) ve hayır
ve errin Allahü teâlâdan oldu una inanan mü’mindir. Bunlardan birine inanmayan mü’min de ildir.
Server-i âlem olan Muhammed Aleyhisselâmın Peygamber olarak bildirdi i eylerin akla ve—
tecrübeye danı maksızın tasdik etmek, inanmak îmânın aslıdır Akla uygun oldu u için tasdik ederse,
aklı tasdik etmi olur. Resülu tasdik etmi olmaz. Veyahut Resûlü aklı ile birlikte tasdik etmi olur ki, o
zaman Peygambere itimat tam olmaz. timat tam olmayınca îmân olmaz. Çünkü iman parçalanmaz.
Akıl, Resülün bildirdiklerini uygun bulursa, bu aklın kâmil selim oldu u anla ılır.
nanılması lâzım ey için, tecrübi ilimlere danı ıp, tecrübeye uygun ise inanır, tecrübesine ile isbat
edemeyınce, inanmaz veya übheye dü erse, o zaman tecrübesine inanmı olup Resüle inanmamı
olur ki, böyle inanmaya îmân denmez. Çünkü îmân parçalanmaz, az ve çok olmaz.
Îmân, Resûl-i Ekrem Efendimizin, Allahü teâlâ tarafından, Peygamber olarak bütün insanlı a
getirdi i ve bildirdi i emirlerin ve yasakların hepsine itimat ve itikad etmektir. Bu emirlerin, yasakların
herhangi birine inanmamak veya üphe etmek küfürdür Çünkü Resûle inanmamak veya itimat
etmemek, ona yalancı demek olur. Yalancılık kusurdur. Kusuru olan ise Peygamber olamaz ( kfâr-ül-
mülhidîn s.13,119; Tefsîr-i eyhzâde c.1, s.15,108 c.2,s.268 Kitâb-üt-tevhîd s.209,393,396)

SUAL: Bir din görevlisi (Namaz kılmayan kâfirdir.) diyor. Halbuki bizim ö rendi imize göre,
ameller, îm3andan bir parça de ildir. Ya’ni namaz kılmâyana kâfir denmez. Din görevlisi (Namaz
kılmayanın kâfir oldu una dair hadis vardır Âlimler, kâfir olmaz demi se de bizim için hadis
mühimdir.) dedi. Böyle bir hadis var mıdır?
CEVAP
Dinimizde dört delil vardır. Kur’ân-ı kerim,Hadis-i erif, cmâ ve Kıyâs-ı fukaha. Biz Kur’ân-ı kerîm
ve hadis-i eriflerden ibâdetlere dair hüküm çıkaramayız. Bir kasabın göz ameliyatı yapması nasıl
mümkün de ilse, bizim gibi câhillerin Kur’ân-ı kerimden ve hadis-i eriflerden hüküm çıkarması da
mümkün de ildir Kur’ân-ı kerimi açıklayabilecek seviyede bir müfessir olabilmek için yalnız Arabca
bilmek kafi de ildir Bir çok ilim dalında mütehassıs olmak lâzımdır. Bugün Kur’ân-ı kerimden hüküm
çıkarıyorum diyenlere inanmamalıdır. slâm âlimlerinin kitaplarından nakil yapmayıp, kendi kafasına
göre hüküm verenlere aldanmamalıdır. Kasap belki gözden eder, fakat cahil hoca dinden eder ve
ebedi felâketimize sebep olabilir.
Farzları yapmayan ve haramları i leyen bir kimse kâfir olmaz. Ancak, haram i leye i leye, kalb
kararır, iyilik yapamaz olur. Îmânın gitmesi kolayla ır. Îmânı muhafaza edebilmek için haramları
öldürücü zehir bilmek, farzları, sünnetleri, müstehapları yapma a çalı mak lâzımdır. Din görevlisinin
bahsetti i hadis-i erif (Îhya)’da vardır. Fakat açıklaması bizim bildirdi imiz ekildedir.( Rıyâd-un-
nâsıhîn s.168,169, Berîka c.1,s.98; bni Abidîn c.1,s.105; Mevdûat-ül-ulûm Tefsîr ilmi bahsi;
Hucce-tüllah-i alel’âlemin s.775)

B D’AT VE B D’AT EHL

SUAL: Biliyorsunuz Adana’da bilhassa bizim köyde erkeklerin hemen hepsi alvar
giymektedir. Köyümüze gelen bir hoca alvar giymek bid’attır. Peygamberimiz hiç alvar
giymemi tir, dedi. alvar giymek bid’at oldu una göre biz imdi günah mı i liyoruz?
CEVAP
Evet alvar giymek gözlük kullanmak gibi bid’attır. Fakat ibâdette de il, âdette bid’at oldu u için
günah olmaz. Yani âdet olan yerde alvar giymekte mahsur yoktur. Âdet olmayan yerlerde
giymemelidir. (Hadîka c.1, s.143;berîka c.1, s.133)

SUAL: Her memleketin âdet olarak yaptıkları insanlara faydalı olan eyleri kullanmak onlara
benzemek midir?
CEVAP
Bazı kimseler, (Bir kavme benzeyenin onlardan olaca ı) hakkındaki hadis-i erîfi bildirerek ceket,
gömlek giymeyen, kıravat takmayan, masada yemek yemiyen ve bunları yapanlara Allah’tan
korkmadan kâfir diyen kimselere aldanmayı ınıza memnun olduk. bni Âbidinde bildirildi i gibi, her
memleketin âdet olarak yaptıkları insanlara faydalı olan eyleri kullanmak, günah de ildir. Ceket,
gömlek, kıravat gibi eyler, âdete ba lı mübah eylerdir. Otobüse binmek, deterjan kullanmak, ütü
yapmak da keza gömlek giymek gibi âdete ba lı mübah eylerdir. Kâfirlere benzemek, onların ibâdet
olarak yaptı ı ve kâfirlik alâmeti olan eyleri yapmak, be enmek mezkür hadis-i erîfîn hükmüme
girdi ini, mu’teber kitaplar yazmaktadır. Gömlek dü manı câhillerin, (Birle elim, toplanalım birlik
rahmettir) diyerek sapıklıkta birle tirme e kalkmaları, birle mek de il bölücülüktür. Do ru tekdir, yanlı
çoktur. Cahillerin kendi kafalarından anladıkları eyler din de ildir. Dinin ne oldu unu, bid’atin neye
dendi ini, sapık mezheplerin zararlarını mâm-ı Gazâli, mâm-ı Rabbânî gibi büyük slâm âlimleri
bildirmi tir. Din adamı geçinen, kendilerinden olmayan kimselere kâfir diye hücum eden, mezhep
ayırımı veya mezhepsizlik yapan, ran’daki zulüm rejimini öven, münevver Müslümanlara söven, dini
kendi anlayı ına uyduran, Müslümanlar arasında bölücülük yapan kimselerle birle me e kalkmak dine
ve vatana ihanettir. üphesiz topluluk rahmettir, bölücülük fitnedir. Birle me hakta, do ruda olur.
(Hadîka c.1,s.143; Berîka c.1,s.133)

SUAL: Ya ve evlilik günlerini tebrîk etmek ve hediyele mek câiz midir? Milâdî takvime
göre yapılmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Bunlar âdettir, zararlı eyler de ildir. Muhabbeti artırır. Bunları yaparken slâmiyetden dı arı
çıkmama a dikkat etmelidir.

SUAL: (Do um günü münasebetiyle tebrikle mek, sohbet etmek, çay içmek, yemek gibi
âdetler uygun mudur, yoksa Hıristiyan âdeti midir?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâm, kendi do um gününde, (biz buna Mevlid diyoruz,) Eshab-ı kirâmla
toplanır, sohbet ederdi. Do um günlerini kutlamak Hıristiyanlardan bize geçmi de ildir. Pasta üzerine
mum koymak Hıristiyanlardan geçmi tir. Mum koymadan yapılan toplantı ve tebrikle melerde hiç
mahzur yoktur. Hıristiyanlar, yemek yiyor, su içiyor diye bizim bunları yapmamamız mı lazımdır?
Hıristiyanların dinî bayramları, yortuları, Noelleri taklid edilmez . lme ait her eylerini taklid etmek
dinimizin emridir. Çünkü hadis-i erîfte buyuruldu ki:
( lim mü’minin kaybetti i malıdır. Nerede bulursa alması lazımdır.)
Hikmet (ya’ni fen ve san’at), mü’minin kaybetti i malıdır. Nerede bulursa alsın!
Kısacası, Hıristiyanların ibâdet olarak yaptı ı eyleri yapmamalıyız. lme ait olan eyleri almamız
dinimizin emridir. (En-ni’met-ül-kübrâ s.8; erh-ül-mevâhib c.1, s.140)

SUAL: (Bir kavme benziyen ondandır) diyerek ka ık ve çatal kullanmak mahzurlu mudur?
CEVAP
Kâfirlerin kullandıkları eyler ikiye ayrılır: birisi âdet olarak yapdıkları eylerdir ki, bunlardan harâm
olmıyanları, insanlara faideli olanları yapmak ve kullanmak günah de ildir. Ayakkabı giymek, çatal
ka ık kullanmak, âdete ba lı eyler oldu u için mubâhtır. kincisi ibâdet olarak yaptıkları eylerdir.
Bunları yapan ve kullanan kâfir olur. Mesela kiliseye gitmek, puta tapmak v.s. gibi. (Tefsîr-i eyhzâde
c.1, s.108; bni Âbidîn c.5 s.481 ve namazda Kıraat bahsi; Birgivî Vasıyyetnâmesi)

SUAL: mam-Rabbani hazretleri (Bid’at sahibi ile konu mak, kâfirle arkada lık etmekden
kat kat daha fenâdır.) buyurmu dur. Sebebi nedir?
CEVAP
Bid’at ehli müsliman kabul edildi i için, onun yaptı ı hareketler Müslümanlık zannedilebiir. Kâfir
bilindi i için ondan sakınmak kolay olur. (Fetâvâ-i Harameyn 4. fetva)

SUAL: Bid’at i leyen imamın ardından namaz kılınır mı?


CEVAP
Küfrü gerektiren bid’at iki çe ittir.
1- ’tikâdda bid’at ise ve küfrü gerektiriyorsa böyle imâmların arkasında namaz kılınmaz. Çünkü,
i’tikadda küfrü gerektiricek özr yoktur.
2- Fiilî bidât küfrü gerektiriyorsa, zarûret zemanlarında özr olur. Zaruretsiz olursa özr olmaz. Böyle
imâmların arkasında namaz kılınmaz. (Fetâvâ-i Harameyn s.35; bni Âbidîn c.1, s.377)

SUAL: bâdetler sahîh oldu u halde kabûl olmıyabilir mi?


CEVAP
bâdetler sahîh oldu u halde kabûl olmıyabilir. Meselâ günâhlardan sakınmıyan müslimanların
ibâdetleri sahîh olsa da , kabûl olmaz. Nitekim, mu’teber kitâblarda bildirilen bir hadis-i erîfde öyle
buyruldu:
(Bid’at sâhiblerinin ibâdetleri kabûl olmaz.) (Hadîka c.1, s.133)

SUAL: (Âlim oldu u söylenen bir zat, Peygamber aleyhisselâm zamanında olmayıp sonra
çıkan her eyin, bid’at oldu u için haram oldu unu söyledi. Sözünü isbat için Suudi
Arabistan’da ka ıkla yemek yenmedi ini söyledi. Kahve, çay ve benzeri eylerin bid’at
oldu u için, vücuda zarar verdi i için, lüzumsuz yere kullanıp israf oldu u için haramdır,
diyor. Bu hususta âyet ve hadîs okudu bir bilene sorup ikna edici vesîkalı cevabınızı
bekliyoruz.)
CEVAP
Çok kimseler, ibâdette bid’at ile âdette bid’atı ayırmadıkları için mübahlara da haram diyorlar.
(Hadika)nın 143. sayfasında buyuruluyor ki:
(Un ele i ve ka ık gibi eyler zamanı saâdette yok idi. Sonradan meydana çıktı. Böyle
Allahü tealâyâ ibâdet etmek ve sevab kazanmak niyeti olmaksızın meydana çıkarılan eylere
(Âdette Bid’at) denir. Bunlar sapıklık olarak bildirilen bid’atlerden de ildir. Kahve içmek âdette
bid’attir. Âdette bid’ate haram denilemiyece ini Cumhur-ı ulema bildirmi tir).
Zerkanî ( zziyye) kitabını açıklarken, çay, kahve benzeri eyler hakında Alî Echürî hazretlerinden
u nakli yapmaktadır:
(Tütün içmek aklı giderir veya zarar verirse yahut nafakası vâcip olanın nafakasını terke
veya namazın vaktini kaçırma a sebep olursa, bu kimseye haram olur. Ba kalarının içmesi
haram olmaz.)
Buna göre, kahve ve çay gibi eyleri vücuda zarar vermiyecek kadar içmek haram de ildir.
Çay, kahve, benzeri eyleri içmek israf de ildir. sraf, az olsun, çok olsun malı harama sarfetmek,
yemek, içmek ve giyinmekte, ihtiyaçtan fazlasını harcetmek israftır. Çay, kahve ve benzeri eyler
ihtiyâçtır. mâm-ı Rabbânî hazretleri buyuruyor ki:
( htiyâç maddelerini lüzumu kadar kullanmak sünnettir. Ne ’elenmek ve ferahlanmak için
kullanmak da câizdir.)
Çay, kahve ve benzeri eylere alı mı kimsenin bunları ihtiyâcı kadar içmesi israf olmaz. Nafaka
temin etmek lâzım oldu u gibi ihtiy3acı olan bu eyleri de temin etmek lâzımdır. Fakir bir kimsenin,
nafakadan kesip me rubat içmesi israf oldu u halde, alı tı ı için, çay, kahve ve benzeri eyleri içmesi
israf olmaz. Sigara da böyledir.
Her eyin ço u zarardır. Bir tıp dergisine göre, çayın faidelerinden ba’zıları unlardır:
“Vücudun büyük kısmına iyi gelen çay, kalbin kolay çalı masını sa lamakta ve sinir sistemi
üzerinde de iyi etkileri bulunmaktadır. Çayda yüksek miktarda (Florid) bulunmaktadır. Bilindi i gibi
florid di lerin korunmasında büyük te’siri vardır. Bu bakımdan çayın di sa lı ında ehemmiyeti
büyüktür. Çayda B kompleks vitaminleri, ribovlamin, pantothenic asit, niacin, thiamine vitamin B2, folik
asit bulunmaktadır. A zın sıhhati için, gözlerin iyi görmesini sa lamak için demli çay içmek gerekir.”
(The Lancet Tıp Dergisi) ( bnî Âbidîn c.5, s.288)

KAZA VE KADER

SUAL: (Eceli ile ölmemeli) veya (ecelim gelmeden öldürdün beni) demek caiz midir?
CEVAP
Do ru itikada göre, öldürülen kimsenin o anda eceli gelmi tir. Ömrü ortadan kesilmemi tir.
Herkesin eceli bir tanedir. Ecel gelmeden insan ölmez. Ecel gelmeden ölüm olmaz. (Tefsîr-i Kebîr
c.17, s.182).

SUAL: Benim yedi ya ında bir o lum vardı. Tedavi görürken öldü. Dostlarımdan bazıları
diyorlar ki, (O lun eceliyle ölmü tür.) Ba’zıları da, (O lun yanlı tedaviden ölmü tür.) diyor.
Hangisi do rudur)
CEVAP
Bütün ölümler ecel gelince vuk’u bulur. Ecelsiz ölüm olmaz. Kiminin ölümüne hastalık sebep olur,
kiminin ölümüne kur un sebep olur. Kimininkine bir i ne sebep olur. (Tefsîr-i Kebîr c.17, s.182).

SUAL: (Ömür uzar mı) isimli yazınızda, (Ecel-i kaza)’nın de i ece ini, fakat (Ecel-i
müsemma)’nın de i miyece ini yazdınız. Ecel-i müsemma da de i ir.)
CEVAP
Kaza ve keder konusu bir çok âlimin bile sapıtmasına sebep olmu tur. Bu hususta nakli esas
almadan yazı yazmak asla do ru olmaz. Biz, (Ecel-i müsemma)’nın de i miyece ini, Allâme Ahmed
bin Süleyman bin Kemal Pa a Hazretlerinin (Levh-il-mahfuz ve ümmül-kitab) isimli risâlesinden
aldık. Bu risale, Tam lmihal Se’âdeti ebediyye’de mevcuttur. Kolayca bulmanız mümkündür. Ayrıca bu
konu, mâm-ı Rabbânî Hazretlerinin (Mektûbat) isimli kıymetli eserinde (217.) mektubunda da
bulunmaktadır. Mektûbat kitabı, (Müjdeci Mektuplar Tercümesi) adı altında tercüme edilerek hlâs A.
. yayınları arasına alınmı tır. 217 mektubu okuyabilirsiniz.

SUAL: Bir arkada ım var. Yanında ba kaları maldan mülkten, arabadan bahsedince (Ya
Rabbi bana da verseydin bunların yanında küçük dü meseydim) diyormu . Sonra da tevbe
ediyormu . Bu arkada a bir cevap veremedim.
CEVAP
Her âlimin üstünde bir âlim oldu u gibi, her zengin üstünde de bir zengin vardır. Malı az olan
kimse, cemiyette küçük sayılmaz. Dertsiz insan olmaz. Malı çok olanın belki derdi daha çok olur. Ya’ni
mal, muhakkak bir üstünlük ölçüsü olamaz. Takdire râzı olmalıdır. Râzı olmayınca hem ele bir ey
geçmez, hem de üzüntüsü yanımıza kalır. Mal, iyi yolda harcanırsa bir de eri olur. Kötü yolda
harcanırsa vebali vardır. nsan ahlâkı sayesinde de er kazanır.

SUAL: Birisi, (Ben i te buradayım, i te kar ıya geçtim. Her ey, insanın elindedir) dedi. Bu
sözler irk olur mu?
CEVAP
nsanların hareketleri üçe ayrılır:
1- Tabiî (fizik) hareketleri, meselâ suya basınca batmak, fizik hareketidir.
2- radî hareket, nefes almak gibi.
3- htiyârî hareket, konu mak gibi.
Tabiî hareketler, insanın elinde de ildir. Sudan a ır olan her cisim gibi insan da suda batar. te
ben batmıyorum diyemez. Ta ın suya batması, ta ın istemesi ile olmadı ı gibi, insanın batması da
arzusu ile de ildir.
râdî hareketler de insanın elinde de ildir. nsan nefes almak istese gücü yetmez. Bir
insanın gözüne i ne uzatsak ister istemez gözünü yumar. Gözleri kapama elinde olmaz. O
anda gözlerini kapamak iradesi kendili inden hasıl olur. Tıpkı suda batmak gibi.
htiyâri hareketleri insan isterse yapar, istemezse yapmaz. Yürümek ve konu mak gibi. nsanın
elinin titremesi ile, istekle kaldırılması arasında fark vardır. Titreme e insanın kudreti karı madı ı
halde, yürümek, konu mak gibi ihtiyarî hareketleri insanın kudretinin yetmesi, hareketlerinde
mes’uliyete sebep olmakta, sevap ve günah i lemektedir. Kul, râde-i cüzîyyesini kullanmakta
serbesttir. nsan irâdesini iyili e kullanırsa Allahü teâlâ iyili i yaratır, kötülü e sarfederse, kötülü ü
yaratır. Allahü teâlâ, kul irade etmeden de yaratırsa da, ihtiyârî olan i leri yaratma a kulun iradesini
sebep kılmı tır. Kul, irâde-i cüz’iyyesinde serbest oldu u için ihtiyârî hareketlerinden mes’ul
olmaktadır. Eskiden mu’telize denilen bir fırka vardı. (insan kendi bütün i lerini kendi yaratır.) derler ve
yaratmada Allahü teâlâya ortak ko arlardı. Bugün ba’zıları bu sapık fırka gibi inanıyor. râde-i cüz’iyye
kuldandır. Hareketi yaratan ise Allahü teâlâdır. mânın altı esasından biri olan (Hayır ve er
Allah’tandır.) sözünün ma’nası budur. (Mektûbât-ı Rabbânî c.2, M.67; Kimyâ-i Se’âdet s.802)

SUAL: (Kader mevzuu beni çok dü ündürüyor Alınyazısı hiç de i mez mi? Ba ımıza
geleceklerin önceden yazılı olması, bizim günah veya sevap i lememize te’sir etmez mi?)
CEVAP
Kader; ileride yaratılacak eyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesidir. Kaza, kaderde takdir edilen
eyin zamanı gelince meydana çıkmasıdır. Biz kendimiz için, Allahü teâlânın ne diledi ini bilemeyiz.
Zamanı gelince kadere uygun olarak yaratmaktadır. Allahü teâlâ insana irâde-i cüziyye vermi dir.
nsanlar bu irâde-i cüziyyelerini kullanarak günâh veya sevâb i ler. Günah veya sevab i leyece ini
elbette Allahü teâlâ ezelde biliyordu. Zaten bilmeyen ilâh olamaz. Fakat Allahü teâlânın bilmesi onu
i liyen için bir kötülük de ildir. Tembel bir talebenin dersinden zayıf alaca ını ö retmenin bilmesi, o
talebe için kötülük olmaz. Ö retmen talebeye kötülük yaptı denemez. Talebe kendi arzusu ile
çalı mamı tır. Günah i leyen insan da, kendi iradesi ile günâh i lemi ve kar ılı ında da ate de
yanacakdır. Her eyin Hâlıkı Allahü teâlâdır. Tabii ki, kul bir i i yapmadan önce Allahü teâlâ bilir. Bu
bilme kul için bir kötülük de ildir. Kaza ve kader imânın artıdır. (günah i liyece im ezelde yazılmı
ise, çalı mam fayda vermez) diyerek emirleri terk etmek ve yasakları da yapmak do ru de ildir. Böyle
dü ünceleri kalbe getirmemeye çalı malıdır. (Kâmûs; levh-il-mahfûz risâlesi; Mektûbât-ı Rabbânî;
râde-i Cüz’iyye risâlesi)

SUAL: Ömür uzar veya kısalır mı? Kur’ânda (Ecel bir an gecikmez ve vaktinden önce
gelmez) buyuruldu u halde, tavsiye etti iniz yayınların birbirinde, uzayıp kısalaca ı yazılır. Bu
Kur’âna ters dü müyor mu?
CEVAP
Âyet-i kerimelerin mâ’nalarını tefsirlere bakarak veya hakikî slâm âlimlerinin kitaplarını okuyarak
ö renmek lâzımdır. Müfessirlerden ba kası Kur’ân-ı kerîmi anlıyamaz. Evet ecel gelince gecikmez.
Fakat ecel hâsıl olmadan önce, sadaka ile, duâ ile, amel-i sâlih ile ömür uzar. Zira Fâtır süresinde
(herkesin ömrü ve ömürlerin kısalması hep yazılıdır.)buyurulmaktadır. Ra’d sûresinde ise (Allahü
teâlâ,diledi ini siler, diledi ini de i tirmez. Ümmül kitab ondadır.) buyurulmaktadır. Bu âyet-i
kerimede levh-i mahfuz bildirilmektedir. Levhi mahfuzda de i iklik olur. nsanın i ine göre, ömrü ve
rızkı de i ir. yiler kötü, kötüler iyi olarak de i ebilir. Böylece biri ölümüne yakın iyi i ler yaparak son
nefeste imân ile gidebilir. Bir ba kası da kötü amel i leyip îmânsız gidebilir.
Kader, Allahü teâlânın olacak eyleri ezelde bilmesidir. Kaza, kaderde bulunan eyleri, zamanı
gelince yaratmasıdır. Kader maa bordrosu gibidir. Kaza ise bu maa ın da ıtılmasıdır.
Kaza-i muallak, levh-i mahfuzda yazılıdır. E er o kimse, iyi amel yapıp,duası kabul olursa, o kaza
de i ir. Hadis-i erifte buyuruldu ki;
(Kader, tedbir ile, sakınmakla de i mez. Fakat kabul olan dua, o bela gelirken korur.)
Duanın belâyı def etmesi de kaza ve kaderdendir. Havanın oksijen gazı, canlının hücrelerindeki
gıda maddelerini yakıp ısı meydana gelmesine sebep oldu u gibi, dua da, Allahü teâlânın
merhametinin gelmesine sebep olur. Yine bir hadis-i erîfte buyuruldu ki:
(Kaza-i muallâkı hiç bir ey de i tiremez. Yalnız dua de i tirir ve ömrü, yalnız, ihsân, iyilik
artırır.)
Bir kimseye takdir edilen belâ, kaza-i muallâk ise, ya’ni bu kimsenin dua etmesi de, takdir edilmi
ise dua eder, kabul olunca, belâyı önler. Ecel-i kazayı iyilik etmek geciktirir. Fakat ecel-i müsemma
de i mez.
Ecel-i kaza, meselâ bir kimse, e er iyi i yaparsa ömrü altmı sene, yapmazsa kırk sene diye
takdir edilmesi gibidir.
Vakit tamam olunca eceli bir an gecikmez. Birinin üç gün ömrü kalmı iken akrabasını Allah rızası
için ziyaret etmesi ile ömrü otuz seneye uzar. E er akrabasını terk ederse aksi vuk’u bulur. (Levh-il-
mahfûz Risâlesi; Mektûbât-ı Rabbânî c.1, M.217)

SUAL: Gazetenizde insanların açlıktan ölmiyece i yazılmı tı. Fakat Afrika’da veya ba ka bir
yerde açlıktan ölen insanların bulundu unu i itiyoruz. Bu nasıl oluyor?)
CEVAP
Allahü teâlâ herkesin ömrü takdir etti i gibi, rızkını da takdir etmi tir. Ömür azalıp ço almayaca ı
gibi, O’nun takdir etti i rızk da azalmaz, de i mez. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Hiç kimse
mukadder olan rızkını bitirmeyince ölmez. Ölüm ma’lumumuz olmadı ı için sıhhatimi koruma a,
hastalı ımızı tedaviye lüzum vardır. Bunun gibi mukadder olan rızık da ma’lumumuz olmadı ı için,
çalı ıp kazanmamız lâzımdır. Açlıktan ölenler, ömürleri ve rızıkları tamam oldu u için ölmektedir.
(Mektûbât-ı Rabbânî C.1, s.217; levh-il-mahfûz risâlesi)

SUAL: (Kaza kader konusunu ba’zı kitaplardan okudum. Fakat iyi anlamadım. Hem hayır
er Allahtan diyoruz. Hem de hayır yapınca sevap, er kazanınca günaha giriyoruz. Basit
ekilde açıklamanızı istiyorum.)
CEVAP
Hayır ve er Allahtandır. Kulun istedi i her ey, o da irade ederse, dilerse meydana gelir. Kullar,
kendilerine ihsân edilmi olan (irâde-i cüz’iyye) lerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen sevap,
kötülük yaratılmasını isteyen günah kazanır. Allahü teâlâ, insanların istekli i lerini onların iradeleri ile
yaratılmasını ezelde dilemi tir. lerin, insan iradesi ile yaratılması, ezeldeki ilâhi irade ile yaratılması
demektir. Kaza kader konusunu öyle bir misâlle anlatalım!
Bir bakkal, arapla süt satmaktadır. arap isteyen mü teriye bakkal, arabın zararlarını, sütün
faidelerini anlatır. Mü teri arapta ısrar ederse, bakkal arabı verir, sütü isterse sütü verir. arabı
isteyip alan kimse, içip içip iyice sarho olup ba ını elektrik dire ine çarparsa kabahati bakkala
bulması haksızlık olur. te Allahü teâlâ, insanları iyilik ve kötülük i lemede serbest bırakmı tır. Sadece
serbest bırakmakla kalmamı , iyili in faidelerini, kötülü ün zararlarını da bilmi tir. Artık dileyen Allahın
emirlerine uyarak ebedi saadete kavu ur. Dileyen de emir dinlemezse ebedi felakete maruz kalır.
(Mektûbât-ı Rabbânî; erh-i Akâid; Nuhbet-ül-le’âli s.12; kitâb-üt-tevhîd s.308)

SUAL: Kul, kendi irâdesiyle iyilik ve kötülük yapabilir mi?


CEVAP
Allahü teâlâ, hâtırlatmazsa, kimse iyilik ve kötülük yapma ı irâde, arzû edemez. Kulun
irâdesinden sonra O da istemedikçe, kuvvet ve fırsat vermedikçe, hiçbir kimse, hiçbir kimseye, zerre
kadar, iyilik ve kötülük yapamaz. Kulun istedi i her ey, o da irâde ederse, dilerse meydana gelir.
Yalnız onun diledi i olur. yilik ve kötülük yapma ı, çe itli sebeplerle hatırlatmaktadır. Merhamet etti i
kulları kötülük yapmak irâde edince, O irâde etmez ve yaratmaz.iyilik yapmak irâde ettikleri zemân, O
da irâde eder ve yaratır. Böyle kullardan hep iyilik meydana gelir. Gazâb etti i dü manların kötü
irâdelerinin yaratılmasını, O da irâde eder ve yaratır. Bu kötü kullar, iyilik yapmak irâde etmedikleri için
bunlardan hep fenâlık hâsıl olur. (Kitâb-üt-tevhîd s.286, 287; erh-i Akâid)

SUAL: nsanlar irâde-i cüz’iyyelerini nasıl kullanırlar?


CEVAP
nsanlar, bir âlet, bir vâsıtadır. Kâtibin elindeki kalem gibidir. u kadar var ki, kendilerine ihsân
edilmi olan irâde-i cüz’iyyelerini kullanarak, iyilik yaratılmasını isteyen, sevâp, kötülük yaratılmasını
isteyen, günâh kazanır. Allahü teâlâ, istekli i lerini onların irâdeleri ile yaratmasını ezelde dilemi tir.
lerin insan irâdesi ile yaratılmasını, ezeldeki ilâhî irâde ile yaratılması demektir.(Kitâb-üt-tevhit;
erh-i Akâid)

SUAL: ( manının altı artına inanıyoruz. Altıncı art olan hayır ve errin Allahtan oldu una
da inanıyoruz. Ba’zısı “Kaderimmi ” diyor. Kaderi suçlamaya kalkıyor. Hayır ve er Allahtan
oldu una göre, hattâ bir ayette (Diledi imizi hidayete kavu turur, diledi imizi dalâletle bırakırız)
buyuruldu una göre, insanların iyilik ve kötülük i lemesinin ne mânası kalır diyenlere nasıl
cevap verece iz? Kaderi anlayaca ımız ekilde açıklamanızı istiyoruz.)
CEVAP
Âlemlerin yaratanı, her eyi her eyi yaratmadan önce biliyordu. Her eyin iki türlü varlı ı olur. Biri
ilimde varlık, di eri hariçte maddeli varlıktır. mâm-ı Gazâli hazretleri bunu öyle bir misâlle anlatmı tır:
(Bir mühendis mimar, yapaca ı bir binanın eklini, her yarini önce zihninde tasalar. Sonra
zihindeki bu resmi, kâ ıda çizer. Sonra bu plânı mimara ustalara verir. Bunlar da bu plâna göre,
binayı yapar. Kâ ıttaki plân binanın ilimdeki varlı ı demektir ve zihinde tasavvur edilerek çizilen
ekildir. Buna (ilmi, zihnî hayâlî vücut) isimleri verilir. Kereste, ta , tu la ve harçtan yapılan
bina da hariçteki varlıktır. Mühendis mimarın zihninde tasarruf etti i ekil, ya’ni bu ekle olan
bilgisi, binaya olan kaderidir.)
Usta, plândaki ölçülere göre binayı yapmamı sa, demir ve harç gibi lüzumlu maddeleri
kullanmamı sa o bina çöker. Bina çökünce kabahat, plânı çizen mimar mühendise bulmak haksızlık
olur.
Allahü teâlâ, isanlara ( râde-i cüz’iyye) ihsân etmi tir. Bu irâdelerini kullanarak, sevâp iyilik
yaratılmasını isteyenler, sevap, kötülük yaratılmasını isteyenler günah kazanır. Allahü teâlâ insanların
istekli i lerini onların irâdeleri ile yaratılmasını ezelde dilemi tir. lerin insan irâdesi ile yaratılması,
ezeldeki ilâhî irâde ile yaratılması demektir.
Mimar mühendisin plânına uymayan ustanın binası çöktü ü gibi, Allahü teâlânın peygamberleri
vâsıtasıyla gönderdi i plânına (emir ve yasaklarına) uymayan insan kendi eliyle felâketini hazırlamı
demektir.
Kader, ileride yaratılacak eyleri, Allahü teâlânın ezelde bilmesidir. Yarataca ı eyleri bilemiyen
ilâh olmaz.
Allahü teâlâ, Nisa Sûresi 78. âyet-i kerimesinde buyuruyor ki:
(Ey insan, sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın ihsânı olarak, ni’meti olarak gelmektedir.
Her dert ve belâ da, kötülüklerine kar ılık olarak gelmektedir. Hepsini yaratan gönderen Allahü
teâlâdır.)
Görüldü ü gibi, hayrı da erri de Allahü teâlâ göndermektedir. yili e lâyık olmadı ımız halde
ihsân ederek ni’metler göndermektedir. Büyük belâlara müstehak oldu umuz halde, yine merhamet
ederek çok az dert ve müsibet göndermektedir. (Nuhbet-ül-le’âlî s.12, Kitâb-üt- tevhîd s.286)

SUAL: Ba’zı kimseler Türkiye’de sigortacılı ın geli memesinin kadercili e, ya’ni halkın
kadere inanmasına ba lıyorlar. Kadere inanmakla sigortacılı ın ne alâkası vardır?
CEVAP
Kadere inanmakla sigortacılı ın bir alâkası yoktur. Vâsıtasının ba ına bir kaza gelirse, daha az
zarar etmesi için sigorta ettirmesiyle kadere inanmanın bir alâkası yoktur.

SUAL: Bir kimse yaralanıyor. Hastaneye kaldırılırsa kurtarılabiliyor. Kaldırılmazsa ekseriye


ölüyor. Bunlar da takdirle midir?
CEVAP
Her ey takdirledir. Doktor ve ilâç bulmak da takdire ba lıdır. Allahü teâlâ takdirine göre sebepler
yaratmaktadır. Bir yeri kesilen insanın eceli gelmedi ise damarı ba lanır, ilaç verilir. Ölmez. Eceli
gelmi ise damarı ba layacak biri bulunamaz. Kanı akar, mikrop kapar ölür. Yüre i çok bozuk olan
a ır hastaya, ölmek üzere olan bir ba kasının sa lam yüre i takılıp takılmamasına ecelin gelip
gelmemesine ba lıdır. Kalbin de i tirilmesi de hastayı muhakkak iyi yapmıyor, çoklarının ölmesine
sebep olmaktadır. (Levh-il-mahfûz risâlesi; Kitâb-üt-tevhîd s.306)

SUAL: (Kaza ve kaderden bahstmeyin deniyor. Alın yazısı deniyor. Bazıları soruyor,
ma’dem benim ba ıma gelecek eyler, Cennet ve Cehennemlik oldu um yazılı. Benim sevâb
veya günah i lemem neye te’sir eder? Bunun levhi mahfuzda yazılı olmasının az da olsa, aklen
izahı mümkün de il mi? kinci sual, gelmi ve gelecek bütün eylerin levh-i mahfuzda yazılması
alken mümkün müdür?)
CEVAP
Kaza ve kaderin Allahü teâlâ tarafından oldu una inanmak, îmânın altı artından birisidir. Birçok
âlimler, bu mevzuda ifrat ve tefrite dü mü lerdir. Kimisi, insan, rüzgarın önündeki kuru yaprak gibidir.
ledi i amellerden mes’ul de ildir, demi . Kimisi, kul, kendi fiillerinin hâlıkıdır diyerek Kaderiyye ve
Cebriye gibi sapık mezhepler zuhur etmi tir. Ehli sünnet ise itraf ve tefrite sapmıyan orta yoldur.
Allahü teâlâ’nın, bir insanın Cennetlik ve Cehennemlik oldu unu bilmesi, kulun fiillerine tahakküm
de ildir. Te bihte hatâ olmasın. Bir astronomi âlimi (astronom), güne in bir sene içinde ne zaman
do up, ne zaman bataca ını hesaplıyarak takvime yazsa, güne takvimde bildirilen saatlerde do up
batacaktır. imdi kim diyebilir ki, astronom, takvime yazdı ı için güne , o saatte do up batıyor?
Görüldü ü gibi astronomun güne in d up batmasını önceden bilmesi güne in hareketine te’sir
etmemektedir. te Allahü teâlânın, bir kulun Cennnetlik veya Cehennemlik oldu unu ezeli ilmi ile
bilmesi, kulun fiillerine cebri bir müdahale degildir. Nitekim Seyyid Abdulhakim Efendi hazretleri
buyurmu tur ki (Kader, ilm-i tekatdümdür, cebr-i tahakküm de ildir.) Ya`ni kader, Allahü teâlâ’nın
ezeli ilmi ile bilmesidir, cebrî tahakküm de ildir. Cenâb-ı Hak, kâmil sıfatlarla muttasıftır. Kulların
ba larına gelecek i leri bilmeyen zâta ilâh denir mi?
kinci süalin cevabı öyledir:
Levh-i mahfuzun mahiyeti açıkça bildirilmemi tir. Ancak aklen de izahı mümkündür. Meselâ, bir
insanın beyninde, gezdi i ehirler gördü ü her ey, okudu u ilimler mevcuttur. Bunların hepsi, ufacık
beyne nasıl sı mı tır? Meselâ Fâtihayı oku deseler okuruz. Bo az köprüsü nasıl deseler anlatırız.
Bütün bunları teyp gibi muhafaza eden beyne nasıl sı maktadır? Bütün dünyayı gezsek, beyin,
gördüklerinin hepsinin resmini çeker. Beyindeki bu i leri görürken, Levh-i mahfuzda olmu ve olacak
eylerin yazılı olması acaip de ildir. Allahü teâlâ için güç bir ey yoktur. Levh-i mahfuz, herkesin alın
yazısının bulundu u levhadır. Herkesin alının yazısının ne oldu u, yaptı ı i ten anla ılır. Cennetlik
olanlar, ibâdetle, îmânla, hizmetle ereflenmi tir. Cehennemlik olanlar hem îmânsızdırlar, hem de dîne
dü manlık ederler. (Kazâ ve Kader; Mektûbât-ı Rabbânî c.1, M.217)
KÜFÜR-GÜNAH

SUAL: O lana, kıza, hanıma “yedi iniz haram” demekle insan kâfir olur mu?
CEVAP
O lana, kıza, hanıma “yedi iniz haram demekle insan kâfir olmaz.( bni Âbidîn c.3. s.282)

SUAL: Hindli profesör, mirâcı inkâr ediyordu. imdi onu savunanlar Hindli reformcuyu
haklı çıkarmak için (Peygamberimiz Allah ile mirâcda, sessiz, harfsiz konu tu u, gözsüz olarak
gördü ü, akla, mantı a ve ilme aykırıdır) diyorlar. Bunlara nasıl bir cevap verelim?
CEVAP
Batıyı yanlı anlıyan bu zihniyet, mu’cizeleri inkâr veya te’vil etmi lerdir. Hindli profesör, ayın ikiye
yarılma mu’cizesi de te’vil etmi . (O zaman zelzele olmu tu) demi tir. Mu’cizeler ola anüstü hallerdir,
akılla izâhı mümkün olmayabilir. Mi’rac hâdisesi, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i erîflerde
bildirilmektedir. slâm âlimleri, bu iki kayna ın ı ı ı altında mi’râcın ceset ile birlikte vuku buldu unu
bizlere nakl etmi lerdir. Dini bir mes’elenin aklen izahı mümkün olmasa da ona inanmak
mecburiyetindeyiz.
Allahü teâlâ, her eye kadirdir. Allaha inanan bir kimsenin mu’cizeyi inkâr etmesi çok tuhaftır.
Bir insan rü’yâda gözü yumuk oldu u halde bir çok yerleri görür. Yatakta yattı ı halde, çe itli
yerlere yürüyerek veya bir vâsıta ile gider. Hiç a zını açmadı ı, dilini oynatmadı ı halde, konu ur.
Kısacası, gözsüz görür, dilsiz konu ur, kulaksız dinler, ayaksız yürür. Rü’ya hakikat için bir misâldir.
Allahü teâlâ için zor bir ey yoktur. (Mektûbât-ı Rabbânî)

SUAL: Allaha inanmayan, irk ko an kimse sonradan tevbe etse, tevbesi kabul olur mu?
Ba’zı hocalar (Allah irkten ba ka günahları affedebilir) âyeti kerimesini delil olarak gösterip,
Allah’a irk ko mu kimsenin tevbesinin kabul olmıyaca ını söylüyorlar. Do rusu nedir?
CEVAP
Allah’a irk ko an tevbe ederse tevbesi kabul olur. Tevbe etmeden, irk üzere, yani mü rik olarak
ölen kimseyi Allah affetmez. Ölmeden tövbe edeni Allahü teâlâ afveder. (ibni Âbidîn c.3, s.284)

SUAL: nsanın atasının maymun oldu u yolundaki nazariyeler çürültüldü ü halde hâlâ niye
iddia edenler ve dergilerine yazanlar çıkıyor?
CEVAP
Hazret Âdem aleyhisselâmdan bugüne kadar, daima haklın kar ısına bâtıllar çıkmı tır. yi ve kötü
karı ıktır. yiler iyilik yapmak isterken, kötüler de kötülük yapma a çalı ıyorlar. Hak-Batıl
mücadelesinde, hak ehlinin yanında bulunanlara ne mutlu.
lk insan, topraktan yaratılan Âdem aleyhisselâmdır. Maymunu ve di er canlıları da yaratan
Allahü teâlâdır. Bir talyan profesörü de, ( nsanlar maymundan de il, ayıdan türemi tir) diyerek öyle
bir iddiada bulunmu tu:
( nsanların maymundan de il, ayıdan geldiklerine dair üç delilim vardır. 1-Ayı, yavrusunu
döverken, insan gibi tokatlar, maymun ise ısırır. 2-Ayı, di isiyle yavrular ından ayrı yerde yatar. Halbuki
maymunlar hep beraber yatarlar. 3-Oyuncakçı dükkanına giden bebekler, ayı oyuncaklarını tercih
ederler. Bu deliller ceddimizin ayıdan geldi ini göstermektedir.)
talyan profesörü, ceddinin maymundan de il ayıdan geldi ini böyle iddia etmi se de,maymundan
geldi ini söyleyenler gibi, nazariyesini asılsız oldu u meydandadır. lmî hiçbir de eri yoktur. Bütün
insanların Âdem aleyhisselâmdan geldi ini, Âdem aleyhisselâmın da topraktan yaratıldı ını Cenâb-ı
Hak, Kur’ânı kerimde haber vermektedir. Hıristiyanlar ve Yahudiler de, insanların Âdem
aleyhisselâmdan geldiklerine inanırlar. Maymun veya ayıdan geldi ini söyleyenler, hiçbir dine
inanmıyan münkirlerdir.

SUAL: Hıristiyanların her yaptı ını yapmak onlara benzemek olur mu?
CEVAP
Hıristiyanların her yaptı ını yapmak, onlara benzemek olmaz. Onlar yo urtla pekmez yiyor diye,
bizim de yememiz, onlar meyve suyu içiyor diye bizim de içmemiz onlara benzemek olmaz. Onlar,
kutsal saydıkları günde tebrikle meleri, bizim bayramlarda veya mübarek günlerde tebrikle memize
mâni de ildir. Onların, sâ aleyhisselâmın do um günü kabul ettikleri zamanlarda tebrikle meleri, bizim
Peygamber aleyhisselâmın do um günlerini kutlama a mâni de ildir. Bunun gibi çocukların ya
günlerini, mum söndürmeden, kullanmakta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn namazda kıraat bahsi)

SUAL: Allahü teâlânın emirlerine ehemmiyet vermemek ne demektir?


CEVAP
Allahü teâlânın emirlerine ehemmiyet vermemek iki çe ittir:
Birincisi, inanılmadı ı için ehemmiyet verilmez ki çok tehlikelidir. kincisi, inandı ı halde,
tembellikten, gafletten, câhillikten emirlere uyulmaz. nanılıp da emirlere uyulmamak imânı yok
etmezse de, emirlere her zaman isyân imânsızlı a sebeb olur.( bni Âbidîn C.3, S 292; Mektûbât-ı
Rabbânî C.1, M.270)

SUAL: Üç cumayı terk eden kâfir olur diyenler var. Do ru mu?


CEVAP
Üç defa özürsüz cum’a namazını terk etme e gayret etmelidir. Çünkü kalbin kararmasına sebep
olur. Üç cum’ayı terk eden kâfir olmaz ise de terk etmeme e çalı malıdır. (Rıyadun-nâsıhîn s.166,
179)

SUAL: Câmi resmi bulunan kâ ıtları, hürmet edilmesi icap etti i için belden yukarı mı
koymak lâzımdır?
CEVAP
Câmi ve kâbe resmi gibi hürmet edilmesi icap eden kâ ıt, mendil, seccade gibi eyleri yere atmak,
belden a a ı koymak uygun de ildir. (Hadîka C. 2, S.633)

SUAL: Kâbe resmi veya mübarek isimler yazılı seccadenin üzerine, basma gibi bir bezle
kapayıp namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kapalı olsada basmak uygun olmaz. Üzerine basmamak artıyla namaz kılınabilir. Ya’ni secde
edilen yerde ise ve üzeri de kapalı ise mahzuru yoktur. (Hadîka C. 2, s. 633, Berîka s. 1227)

SUAL: Ba’zı Müslümânların (yukarıda Allah ahid), veya (Allah gökte görüyor) dediklerini
i itiyoruz. Bunlar mahzurlu de il midir?
CEVAP
Allahü teâlâ, mekândan münezzehtir. Böyle söylemek çok tehlikelidir. nsanı dinden çıkarma a
kadar götürür. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1, M.217, 266)

SUAL: u i i yaparsam kâfir olayım diye yemin eden kimse, o i i rızası ile yapınca kâfir olur
mu? Kâfir olmazsa ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Yemin niyyetiyle söyleyince ve yemini bozdu u zeman kâfir olmaz. Yemin kefareti vermesi lâzım
olur. u öyle de ilse kâfir olayım demek maazallah çok tehlikelidir. Böyle sözleri söylemekten çok
sakınmalıdır. (Mültekâ; Dürer c.2, s.39, 40)

SUAL: Ba’zı kimseler çocuklarını korkutmak için (öyle yapma Allah baba kızar) diyorlar.
Allah baba demek câiz midir?
CEVAP
Hıristiyanların teslis inancına göre, üç tane tanrı vardır. Bunlardan birisine de baba Allah diyorlar.
Hıristiyan romanları ile, Hıristiyan filmlerinin te’siri altında kalan insanlar, bilmeden böyle konu uyorlar.
Allahü teâlâ, ihlâs sûresinde kendisinin do madı ını, do urmadı ını bildirmektedir. Allah baba demek
gibi tehlikeli sözlerden kaçmak lâzımdır. Allah baba demek küfürdür.

SUAL: Allah ve ilâh yerine tanrı ismini kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
lâh yerine tanrı kelimesini kullanmakta mahzûr yoktur. Allah yerine tanrı kelimesi kullanılmaz.
Fekat, bizim tanrımız Allah demek câizdir. ( erh-ı mevâkıf s.541)

SUAL: Filmlerde, piyeslerde slâm büyüklerini temsil etmek câiz midir?


CEVAP
Ta’lim ve islâma hizmet maksadı ile yapılan filmlerde câiz ise de, onların hürmetsizli ine sebep
olabilecek bütün hareketler çok tehlikeli oldu u için, bunun gibi eylerden sakınmak lâzımdır.

SUAL: Piyeslerde Eshâb-ı kirâm ekline girmek veya herhangi bir papazı temsil etmek câiz
midir?
CEVAP
Zaruret olmadı ı için câiz de ildir.

SUAL: Piyeslerde papas kılı ına girmek, Ebû Cehli temsil etmek, elfâz-ı küfrde bulunmak
câiz midir?
CEVAP
Bunlar zarûret olmadı ı için câiz de ildir.

SUAL: Televizyonda gösterildi i gibi Hazret-i Mevlânâ semâ âyinleri düzenler, rakseder ve
döner miydi?
CEVAP
Mevlânâ Celâleddin-i Rumî hazretleri, evliyânın büyüklerinden olup asla raksedip, dönmemi tir.
Semâ âyini diye bir ey düzenlememi tir. Allahü teâlâyı sesli olarak bile zikretmemi tir. Bunu
Mesnevisinde anlatmaktadır. [Molla Câmî’ (Mesnevi) erhi; Âbidîn Pa a (Mesnevi) erhi]

SUAL: Âyin yapan ki iler, e ilip birbirlerinin ellerini öper gibi yapıyorlar. Böyle bir ey
do ru mudur?
CEVAP
Müsefaha ederken birbirbirlerinin elini öper gibi e ilmek uygun de ildir. (Berîkâ s. 1334)

SUAL: Hazret-i Mevlânâ ney çalmı mıdır? Mevlânâ müzesinde ney ve kaval gibi bir çok
musikî âletleri vardır. Hazret-i Mevlânâ bunları çalıyor muydu?)
CEVAP
Hazret-i Mevlânâ, ney ve ba ka çalgı çalmamı tır. Mesnevi’nin birinci beyti öyle:
Dinle neyden nasıl anlatıyor,
ayrılıklardan ikâyet ediyor.
Ney, Yüksek derecelere eri mi , kâmil Müslüman demektir. Bunlar, her an Allahü teâlânın rızasını
ararlar. Ney, Farsçada, yok demektir. Bu kâmil insanlar da kendi varlıklarından yok olmu lardır. Ney
denilen çalgı, içi bo bir çubuktur. Neyden çıkan sesler, onu çalandan hâsıl olmaktadır. Kâmil insanlar
da, kendi varlıklarından bo alıp kendilerinden, Allahü teâlânın ahlâkı ve sıfatları zâhir olmaktadır. Ya’ni
afvedici, merhametli, ayıpları örtücü gibi güzel ahlâka sahip olurlar.
Ney, kalmı , kalem demektir ki, burada kâmil insan kastedilmektedir. Kalemin harekti ve yazması
kendili inden olmadı ı gibi, kâmil insanın hereketleri de, sözleri de Allahü teâlânın ilhâmı iledir.
Mevlânâ müzesini gezenler, söyledi iniz gibi orada çe itli çalgı âletleri görürler. Hepsinin
tarihlerine bakılırsa Mevlânâ hazretlerin vefatından çok sonra getirilmi tir.
Kendilerine mevlevî denilen bazı câhiller, ney’i çalgı zannederek ney, dümbelek çalgı çalm lar,
dans edip dönmü lerdir. bâdete haram karı tırarak slâmiyyete leke sürmeye çalı mı lardır. Çaldıkları
ney, kaval gibi çalgıları Hazret-i Mevlânânın türbesine koymu lardır. imdi buraya gelen ziyaretçilerin
bir kısmı, bu çalgıları Hazret-i Mevlânânın çaldı ını zannetmektedir. Mesnevî erhlerini okuyanlar,
hakikatı ö renir, câhillere aldanmamı olurlar. [Molla Câmî’ (Mesnevi) erhi; Âbidîn Pa a (Mesnevî)
erhi]

SUAL: Evimizin kıble istikametindeki duvarında dinî levhalar asılıdır. Namaz kılmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Levhalar duvarda belde yukarı ise mahzuru yoktur. Hürmet edilmesi lâzım olan dinî levha, dinî
yazı, câmi ve Kâbe resmi gibi eyleri belden a a ıya koymamalıdır. Kıble istikametindeki yazı ve
levhalar, hû ûya mâni oluyorsa, di er duvarlara asılmalıdır. (Hadîka c.2, s.603)

SUAL: (Akrabalarımıza ziyarete gidince ba’zan evlerinde yatıyoruz. Duvarda dinî levhalar
bulunuyor. çinde Kur’ân-ı kerîm bulunan kütüphane bulunuyor. Böyle odalarda yatmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Hadîka c.2, s.603)

SUAL: Yatak odasına besmele, Kâbe resmi gibi dinî levhalar asmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Hadîka c.2, s.603)

SUAL: Kötülük yapan bir adama kızarak (Kâfir) dememizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Müslümana kâfir demek asla uygun de ildir. Söyleyenin küfründen korkulur. (( kfâr-ül-mülhidîn)

SUAL: Küfr nedir, kâfir kime denir?


CEVAP
Muhammed aleyhisselâmın sözlerinden birine bile inanmama a veyâ iyi ve do ru oldu unda
üphe etme e (Küfr) denir. Böyle inanmayan kimselere de (Kâfir) denir. (Tefsîr-i eyhzâde c.1,
s.108; bnin Âbidîn c.1, s.284; Hadîka c.1, s.279, 280; kfâr-ül-mülhidîn)

SUAL: Bir kimse, lâ ilâhe illâllah dedi i, namaz kıldı ı halde, zarurî olarak bilinmesi gereken
din bilgilerinden birisini inkâr ederek Ehl-i sünnetden ayrılsa buna ehli kıble denir mi?
CEVAP
Buna ehl-i küfr denir. Çünki kâfir olmu dur. ( kfâr-ül-mülhidîn)

SUAL: Bir kimse haramdan verdi i sadakadan sevâb umsa, alan fâkir de haramdan
oldu unu bilerek (Allah râzı olsun) dese ne olur?
CEVAP
kisi de kâfir olur. ( bni Âbidîn, Hayvan Zekâtı sonu; Birgîvî Vasıyyetnâmesi)

SUAL: Ezan ile alay eden kâfir olur mu?


CEVAP
E er ezan sünnete uygun olarak okunuyorsa, alay eden kimse kâfir olur. ( bni Âbidîn c.3, s.283)

SUAL: Bir insan bilmeden küfre dü erse nikâhına zarar gelir mi?
CEVAP
Her sabah ak am tecdidi Îmân ve nikâh düâsını okumak lâzımdır. Cehâlet özr de ildir, suçdur.
( bni Âbidîn c.1, s.29)

SUAL: Müslümana ( eytan gibi adam) demek mahzur var mıdır?


CEVAP
Evet mahzur vardır. (Hadîka c.2, s.239, 240)

SUAL: eytan ezeli dü manımız, Yunanlılar ezeli rakibimiz demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Ezelî kelimesi ma’nâsı bakımından yalnız Allahü teâlâ için kullanılır uzun zaman ve eski ma’nâsı
mahlûklar için de kullanılır. (Kâmûs)
SUAL: Ba’zan kızıp, (Bize her ey haramdır) diyorum. Küfrü icap ettirir mi?
CEVAP
Küfrü icap ettirmez. ( bni Âbidîn c.3, s.282)

SUAL: Bir kitapta veya gazetede küfrü icap ettiren bir sözü, bir cümleyi okuyunca,
be enmedi imiz halde küfrü icap ettirir mi?
CEVAP
Be enilmeyen, razı olmayan sözü duymakla, okumakla küfür icap etmez. (Mektûbât-ı Rabbânî
c.1, s.266)

SUAL: Birine e eko lu e ek demek küfre sebep olur mu?


CEVAP
Küfr olmaz. Fakat Müslüman a zına argo kelimeler, kötü sözler almamalıdır. Kötü söz insanın
kendi de erini dü ürür. Onun için atalarımız (kötü söz sahibinindir.) demi lerdir. (Dürer c.2, s.76)

SUAL: (Allahü teâlâ izin verirse bu sene hacca gidece im. âfiî mezhebini taklit ediyorum.
Abdestimin bozulmaması için Hanefi mezhebini taklid etmem telfık olur mu?
CEVAP
Zaruret olunca telfık olmaz. Telfık, zaruretsiz, ihtiyâçsız mezheplerin kolay yerlerini almak
demektir. âfiîler hacda kadınlara dokunmamak için ne tedbir alıyorlarsa, ne yapıyorsa onu yapmak
lâzımdır. Mezhepler Allahü teâlânın rahmeti oldu u için ihtiyâç ve zaruret hallerinde, kendi mezhebine
yapması güç olan eyi, ba ka bir mezhebi taklid ederek yapması câizdir.

SUAL: Ya rabbî rahmetini esirgeme diye düâ etmek de mahzur var mıdır?
CEVAP
Birgîvî vasiyetnâmesinde böyle düânın küfr oldu u bildirilmektedir. Allahü teâlâ’nın, esirgeme,
cimrilik sıfatı yoktur.

SUAL:Bizi ihyâ ettiniz demekte bir mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzurludur. (Kâmûs)

MEZHEB VE MEZHEB TAKL D

SUAL: ( âfiî mezhebini taklid ediyorum. Tu la ile teyemmüm edebilir miyim ve bir
teyemmümle kaç vakit namaz kılabilirim?)
CEVAP
âfiî mezhebinde teyemmüm yalnız toprak ile yapılır. Hanefîde ise toprak, ta ve kireç sıvalı
duvar ile de teyemmüm yapılır. âfiî mezhebini taklid etti inize göre tu la ile teyemmüm edemezsiniz.
âfiî mezhebinde bir teyemmüm ile yalnız bir farz namaz kılınır. Hanefî mezhebinde ise müteaddit farz
namaz kılınır.

SUAL: ( âfiî mezhebinde yatsıyı gece yarısından sonra kılmanın câiz oldu unu ve câiz
olmadı ını söyleyen âlimlerin bulundu unu yazmı tınız. Bu hususta bir kitap ismi ve bir âlim
ismi söyler misiniz?)
CEVAP
mâm-ı Rabbânî hazretleri, (Mektubat) kitabının birinci cilt 29. mektubunda, ( âfiî mezhebinde
gece yarısından sonra yatsıyı kılmak câiz de ildir.) buyuruyor. Câiz oldu unu söyleyen âlimler de
vardır. Bu bakımdan yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmak uygun olmaz. Ya’ni mecbur
kalmadıkça yatsıyı gece yarısından sonraya bırakmamalıdır.
SUAL: (Kıyamete yakın Hazret-i Mehdînin gelece i ve mezhebleri ilga edip kendisinin bir
mezheb kuraca ı ve bu mezhebinin Hanefî mezhebine çok yakın olaca ı hakkında bilgi
okudum. Mezhebleri kaldırmasındaki hikmet nedir?)
CEVAP
Hazret-i Mehdî, mezhebleri kaldırmayacaktır. Müslümanlık unutulacak, mezheblere uyan
kalmayacaktır. Hazret-i Mehdî fıkıh kitaplarını okuyarak ictihâd edecek, ictihadı Hanefî mezhebine
uygun gelecek ve onun mezhebi yayacaktır. (Tahtavî Durr-ül muhtâr hâ iyesi; el-futuhât-ül-
slâmiyye 2/298)

SUAL: Dört hak mezhebin itikada imamı kimdir? Hanefîlerin imâmı, mâm-ı Matüridi de il
mi?
CEVAP
tikada ayrılık olmaz. mâm-ı Mâtüridi, sadece Hânefîlerin de il, di er hak mezheplerin de imâmı
sayılır. mâm-ı E âri, sadece di er üç hak mezhebin imâmı oldu u gibi Hanefîlerin de imâmı sayılır. ki
imâm arasındaki ba’zı farklı hükümler itikadı zedeleyecek durumda de ildir. Bu iki imâm, mevcut
itikadî hükümleri sistemle tirmi lerdir. mâm-ı Mâtüridi, mâm-ı a’zam hazretlerinin talebesi zincirinin
bir halkasıdır. mâm-ı E ’ari ise mâm-ı âfiî hazretlerinin talebesi zincirinin bir halkasıdır. ( bni Âbidîn
c.1, s.51)

SUAL: (Hanbeli mezhebi hangi hallerde taklid edilir? Hanbeli mezhebini taklid ederken
hangi hususlara dikkat etmek lâzımdır?
CEVAP
(El-fıkh-u alel mezâhib-il-erbe’a) kitabında diyor ki:
(Hanbeli mezhebinde seferde, hastalıkla, kadının emzikli veya müstehaza olmasında, abdesti
bozan özürlerde, abdest ve teyemmüm için me ekkat çekenlerde ve a’ma ve yer altında çalı an gibi,
namaz vaktini anlamakta âciz olanın canından, malından ve namusundan korkanın ve ma’i etine zarar
gelecek olanın iki namazı cem etmeleri câiz olur. ki namazı cem etmek demek, ikindiyi takdim ederek,
ö le vaktinde ö le ile birlikte kılmak veya tahir edrek, ikindi vaktinde, ikindi ile birlikte kılmak veya
ak am ile yatsıyı da, böyle takdim veya tehir etmektir. Sabah namazı hiçbir zaman cem edilemez.
Cem ederken, ö leyi ikindiden ve ak amı yatsıdan önce kılmak, birinci namaza dururken, cem etmeyi
niyyet etmek ikisini arda arda kılmak ve abdestin, guslün, namazın, Hanbelî mezhebindeki farz ve
müfsitlerine uymak lâzımdır. Uyulması lâzım olan artlar unlardır:
1-A ız ve burun içi, bedenin dı ından sayıldı ı için gusûlde buraların da yıkanmı olması arttır.
2-Abdest alırken mâm-ı a’zam hazretlerindeki artların dı ında, niyet edilmesi ve istincanın
abdestten önce yapılması arttır.
3-Abdestte a ız ve burnun içi de yıkanmı olmalıdır.
4-Ba ın tamamı meshedilmi olmalıdır. Kulaklar ba a dahil oldu u için bunlar da meshedilmelidir.
5- Abdest tertip üzerine alınmı olmalıdır.
6-Muvalât, ya’ni abdest uzuvları birbiri pe ine yıkanmı olmalıdır.
7-Mahrem veya namahrem kimselerin cildine hailsiz olarak dokunmak abdesti bozar. Bunların
büyük küçük, ölü diri olması fark etmez.
8-Kendi seveteynine dokunmak abdesti bozar.
9-Uykunun bütün halleri abdesti bozar.
10-Namazda Fâtiha-i erife okumak, ta’dili erkâna riayet ve iki tarafa selâm vermek farzdır.
11-Beden, elbise ve namaz kılınan yer de az da olsa necaset bulunmaktadır.

SUAL: (Telsiz ba ındayım. Namaz kılmak için ayrılamıyorum. Ö le ve ikindi nemazlarını


nasıl kılmalıyım?)
CEVAP
Namazı er’i özürsüz kazaya bırakmak haram oldu u için o vaktin sadece farzını kılarsınız. Buna
da imkân olmazsa, Hanbelî mezhebini taklid ederek ö le ile ikindiyi cem ederek kılarsınız. (El-fıkh-u
alel-mezâhib-il erbe’a c.1, s.483)

SUAL: âfiî mezhebini taklid ediyorum. Yatsı namazını gece yarısından sonra kılsam,
kıldı ım namaz eda mı, kaza mı olur?
CEVAP
Taklid edilen hususlarda tamamen o âlimin hükümlerine göre amel edilece i için kılınan namaz
kaza olur. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1, M.29) Kaza olmaz diyen âlimlerde vardır.

SUAL: (Hicri 4. asırdan sonra ictihad kapısının kapandı ını, müctehid gelmedi ini mu’teber
kitaplardan ö rendik. Fakat mâm-ı Gazâli ve mâm-ı Rabbânî hazretleri gibi müctehidler
geldi ine göre durumun izahı nasıldır?)
CEVAP
Dördüncü asırdan sonra mutlak ictihad kapısı kapanmı tır. Ya’ni dörthak mezheb gibi bir mezheb
kuracak müctehid gelmemi tir. Ulema (müctehidler) yedi tabakaya ayrılmı tır. Birinci tabaka hariç,
zaman zaman di er tabakalardan müctehidler gelmi tir. Meselâ bni Âbidîn ve eyhulislâm Mustafa
Sabri Efendi 7. tabakadan müctehid idi. Çe itli tabakalardan müctehid gelmi ve gelebilirse de, yeni bir
mezheb kuracak müctehid gelmemi tir ve gelmiyecektir. stisna olarak Hazret-i Mehdî âhir zamanda
geldi inde dört hak mezheb tamamen unutulmu olaca ı için, kendisi ictihadda bulunacak ve ictihadı
Hanefî mezhebine uygun gelecektir. Mu’teber kitaplarda böyle yazmaktadır. (Hucce-tüllah-i
alel’âlemîn s.775)

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Bazen abdest alırken kolumu yıkarken niyyeti
hatırlıyorum. Abdestim oluyor mu?
CEVAP
âfiî mezhebine göre gusûl ve abdestte niyet farzdır. Niyetsiz gusûl ve abdest sahih de ildir.
Ancak, niyet demek, yaptı ı i in ne oldu unu bilmek demektir. Bu bakımdan kolunuzu yıkarken veya
aya ınızı yıkarken veya gusûl ve abdest aldıktan sonra niyyeti hatırlamanız gusûl ve abdestin
sıhhatine mâni de ildir. Bir kimse, ne yaptı ını farkedemiyecek kadar dalgın ise, ancak o zaman niyet
etmemi oldu u için guslü veya abdesti sahih olmaz. Gusl eden veya abdest alan kimsenin ben ne
yaptı ımı hatırlamıyorum demesi mümkün olabilir mi? (El-fıkh-u alel-mezâhib-ilm erbe’a)

SUAL: Mezheb de i tirmek hangi hallerde caîz olur mu?


CEVAP
Sebepsiz veyâ sırf kolaylık olsun diye mezheb de i tirmek câiz de ildir. Ancak kendi mezhebinin
yaygın olmadı ı bir yerde bulunan kimsenin, meselâ Hanbeli mezhebinde bulunan bir kimsenin
Türkiye’de yerle di ini dü ünelim. Mezhebinin hükmlerini kendisi bilmiyorsa, Hanefî mezhebinin
hükmlerini kolayca ö renmesi mümkün olaca ı için, Hanefî mezhebine geçmesi câiz ve lâzım olur.
( bni Âbidîn c.3, s.190, 191).

SUAL: Kerâmet nedir, evliyâ ve evliyâlık taslıyanı bilmek mümkün müdür?


CEVAP
Evliyâyı, evliyâlık taslayan yalancılardan ayıran farkların en açı ı, bütün söz ve hareketlerinin dine
uygun olmasıdır. Evliyânın yanında bulunanlarda Allah sevgisi kuvvetlenir, haramlardan so ur. Fakat
bugün dünyada böyle sâlih kimseler yok gibidir. Hakîkî parayı bilmeyen kimse kalpını ele geçirince,
hakikîsinden ayırması kolay olmaz. Bundan istifade eden yalancılar, sa da solda atını rahatça
oynatabilmektedir. Bunları iyi tanıyabilmek için, dinimizi iyi bilmek lâzımdır. Sözü ve harketi dine uygun
olmayan kimse, sâlih Müslüman bile olamaz. (Ta’rîfât s.123, 110; Nuhbet-ül-le’âlî s. 72; erh-ı
Mekâsid kerâmet bahsi).

SUAL: Ortaköy’deki bir kiliseye felçli, dilsiz, âmâ gibi hastalar gidip iyile ip geldi i
söylenmektedir. Papasın okudu u suyu içen ifaya kavu uyormu . Bu hal müslümanların
itikadını bozmasından korkuyoruz. Papasın okumasında ifa olur mu?
CEVAP
Kilisede ne olup bitti ini bilmiyoruz. Yukarıda bildirildi i gibi, papaslar sihir yapabililer. Van’da
bulundu um seneler, Seyyid Fehim hazretlerinin medfun bulundu u köye gitmi tim. Hakkında
anlatılan menkıbeyi burada anlatmak yukarıdaki suale cevap olabilir:
Seyyid Fehim hazretleri, talebeleri ile van gölü kıyısında giderken, gölde bulunan (Ahtamar)
adasındaki Ermeni kilisesinden bir papas çıkarak su üstünde yürüme e ba lar. Talebeler bunu
görünce birkaçının hâtırına unlar gelir:
(Allahın dü manı dedi imiz papas, su üzerinde yürüyor da, Allahü teâlânın sevdi i kulu
bildi imiz, seyyid hazretleri, acaba neden yürümeyip, dola ıyor?)
Seyyid hazretleri bu dü ünceyi anlayıp, mübârek ayaklarındaki nalınları eline alıp çarpar nalınlar
birbirine çarptıkça papas suya batar, bo azına kadar gelince, bir daha çarpar, papas batıp bo ulur. Bu
kerâmeti ile papasın sihirini bozduktan sonra buyurur ki:
(Papas, sihir yaparak su üstünde gidiyordu. Böylece sizin imânınızı bozmak istiyordu.
Nalınları çarpınca sihir bozularak battı. Müslümanlar sihir yapmaz. Allahü teâlâdan kerâmet
istemekten de hayâ ederler.)
Bu menkıbe, sualinize cevap olabilir. Gerçekten papaslardan harikalar görülüyorsa sihir demektir.
Cinlerin Müslüman ve kâfir olanları vardır. Papasların, sihir ile sar’a hastalıklarını da tedavi ettiklerini
duyduk bu tedavi i inin Müslümanlıkla bir alâkası yoktur. Bir meslek gibi bu i i yapıyorlarmı .

KUR'ÂN-I KERÎM OKUMAK VE TEGANN

SUAL: Yatalak bir hastamız var. Üstü ba ı temiz de ildir. Yanında Kur'ân-ı kerîm okumakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.570; Hadîka c.2, s.444)

SUAL: Ba'zıları insan öldükten sonra Kur'ân okunmaz diyor.


CEVAP
nsan ölünce necis olur. Kur'ân-ı Kerîm ölünün yanında de il, kar ısında ve sessiz okunur. mâm-
ı Mâlik, mâm-ı Ahmed ve mâm-ı âfi'î Hazretlerine göre, insan ölünce necis olmaz. Kur'ân-ı Kerimi,
Allah rızası için okuyup sevabını meyyitin ruhuna hediye etmek sünnettir, ( bni Âbidîn c.1, 138,573)

SUAL: (Kur'ân-ı kerîmi okuyup ezberlemek veya mukabele dinlemek için banda almakta
mahzur var mıdır? Bu bantlara da hürmet gerekir mi?)
CEVAP
Kur'ânı-ı kerîmi, benzerini i iterek ö renmek veya ezberlemek niyyetiyle teyp ve plâ a alınınca,
bunlara da, Mushaf-ı erîfe oldu u gibi hürmet etmek, bunlara ba ka ey doldurmamak, yükse e
koymak, abdestsiz tutmamak, Hıristiyanlara ve fâsıklara vermemek, ba ka eyler bulunan bant ve plâk
arasına koymamak, oyun ve e lence yerlerinde çalmamak lâzımdır. Kur'ân-ı kerîmi dinlemek için
kullanılan teyp, hiç bir zaman günah i lenen yerlere götürülmemeli, bununla haram olan çirkin eyler
çalınmamalıdır. Çalgı çalmakta kullanılan teyplerin Kur'ân-ı kerîm dinlemek için de kullanılması, arkı
söyleyen fâsık bir hafızın okudu u Kur'ân-ı dinlemek gibi caiz de ildir. Kur'ân-ı kerîm alınmı bantlar,
Mushaf-ı erîf gibi kıymetli tutulmalıdır. Bunlara saygısızlık asla caiz de ildir. Yalnız bunları dinlemek
hafız dinlemek gibi olmaz. Tam benzerini dinlemek olur. Kur'ân-ı kerîmi dinlemek sevabı hâsıl
olmaz. (Er-risâle fi kirâat-il âonograf s.15)

SUAL: Ayetel kürsî âyet oldu u için besmele çekilmez diyorlar. Yalnız e'uzü okunur
diyorlar.
CEVAP
Ayetleri okurken de e'uzü besmele okumak lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1, s.544)

SUAL: Motorla hızlı giderken okudu um duaların durak yerlerinde duramıyorum. Ne


yapmam lâzımdır?
CEVAP
Moto-sikletle hızlı gitmenize lüzum yoktur. Moto-siklet kazası daha çok oluyor. Kaza yapma
ihtimali daha kolaydır. Bilhassa kı ın ve kaygan yerlerde kullanmak mahzurlu olabilir. Hızlı gitmekle
do ru okumak arasında fazla bir münasebet yok. Ba'zı insanlar iki i i aynı anda yapamazlar. Moto-
sikleti sürerken aklı motoru kullanma a verince di er i leri dikkatle yapmak mümkün olmaz. Okuma a
ehemmiyet veren kimse, motosikletin idaresinde güçlük çekerse okumayı bırakmalıdır. Daha kısa
eyleri okumalıdır. Çünkü kısa eyler dikkati da ıtmaz.
SUAL: Teganni hakkındaki yazınızı okuduk. Teganninin ehemmiyetini anladık ama Arapça
bilmedi imiz için teganninin nasıl oldu unu anhyamadık. Biraz daha açıklıyamaz mısınız?
CEVAP
Her ilimde kullanılan muayyen kelimeler vardır. Bunları bilmedikçe anlamak zordur. Teganni, sesi
güzelle tirmek niyyetiyle, perde yapmak na me yapmak, ırlamak demektir. Türkü okur gibi, arkı
söyler gibi na me yaparak okumak haramdır. Ba'zıları sesini güzel görünsün diye ma'nanın
de i mesini dü ünmeden, çekilmeyecek yerlerde uzun uzun çekiyorlar. Tecvid ilmini bilmeyen
kimsenin yüksek sesle Kur'an-ı Kerîm okuması uygun de ildir. Tecvid ilmini bilip de, tecvide uymadan
okumak da uygun olmaz. (Mektûbât-ı Rabbani C.3, M.72; Halebî-yi Sagîr s.252; bni Âbidîn C.5,
s.272; ir'a-tül-islâm s.62)

SUAL: Yatakta Kur'ân-ı kerîm okurken ayakları uzatarak mı, yoksa bükerek mi
biti tirmelidir?
CEVAP
Yorgan üstüne örtülmü olarak ve bacaklar biti ik vaziyette saygılı bir vaziyette hangi ekilde
rahat ve huzurlu olunuyorsa o ekilde okumalıdır. Ayakları toplayarak okumak daha uygun olur. ( ir'a-
tül-islâm s.59,350,351; Halebî-yi Kebîr s.496)

SUAL: Teganni hakkındaki yazılarınızdan çok memnun olduk. Ben bir kaç makamla Kur'ân
okuyorum. Bizim yaptı ımız makamı Kur'âna uydurmaktır. Yoksa Kur'ânı makama uydurmak
de ildir. Ma'nâ de i meden makamla na me yaparak Kur'ân okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Makam ve na me demek, ma'nâyı de i tirerek okumak demektir. Ma'nâyı de i tirmeden, ya'ni
musikî makamı yapmadan güzel ses ile okumak lâzımdır. Na me yapılınca sesler titrer, tecvid ile
okunmu olmaz, ma'nâ de i ir. (Halebiyi sagîr) de buyuruluyor ki:
(Kur'ân-ı kerîmi na me ile, ya'ni musikî perdelerine uydurarak okumak, harfleri bozmaz ise
âlimler mekruh demi tir. Zira fâsıkların na melerine te ebbühtür. E er harfler de i irse
haramdır.) S. 252
Görüldü ü gibi ma'nâ de i mese bile mekruh oluyor. Na me yaparak okumak uygun de ildir.
(Halebîyi Sagîr s.252; Mektûbât-ı Rabbani C.3, M.72; bnî Âbidîn C.5, s.272)

SUAL: Âhir zamanda Kur'ân-ı Kerîmin mizmarlardan çalınaca ına dair hadis-i erif
okudum. Mizmar nedir? Kur'ân bu mizmardan nasıl okunur?
CEVAP
Mizmar, düdük ve bütün çalgı aletlerine denmektedir. Teyp, gramafon, radyo gibi aletlerden çalgı
çalınmaktadır. Çalgı çalınan aletlerle Kur'ân-ı Kerîm okumamalıdır. Meselâ teybe Kur'ân-ı Kerîm
alınırsa, o teyple çalgı çalmmamalıdır. Kaseti yüksek yere koymalıdır. ( bni Âbidîn c.1, s.366; Kırk
Hadis 39. hadis; Kamus tercemesi c.2, s.364)

SUAL: Otobüsde giderken müzik çalınıyor. Bu sırada Kur'ân-ı Kerîmi yüzünden okumamda
mahzur var mıdır?
CEVAP
Hiç mahzuru yokdur. Bilâkis sevâb olur. Müzi i i itmemi olur. Ancak Kur'ân-ı kerîmi fâsıklar
yanında okuyup fitneye sebep olmamalıdır. (Berîka s.1189,1190)

SUAL: Kur'ân-ı kerimi güzel ses ile okumak emredildi i halde neden teganni ile okumak
haramdır?
CEVAP
Teganni, musikî perdelerine uymak için harfleri uzatmak demekdir. Teganni ırlamakdır. Sesini
hançeresinde tekrarlayıp çe itli sesler çıkarmakdır, na me yapmakdır. Kur'ân-ı kerîmi na me
yapmadan, tecvîd ile, güzel ses ile okumalıdır. (Mektûbât-ı Rabbani c.3, M.72; Dür-ül-muhtâr
c.5, s.270)

MEVL D OKUMAK
SUAL: (Ramazanda mukabele okumu tum. Çıkarken ba'zıları cebime bir miktar para
koydular. Ara sıra nıevlid okuyorum. Para veriyorlar. Ba'zı hocalar bu paraları almak haramdır
diyorlar. Hattâ bir gazetede de haram oldu u yazıldı. Bu paraları ne yapmam lâzımdır? Vesikalı
yazarsanız ikna olmamız ve ikna etmemiz kolayla ır.)
CEVAP
Kur'ân-ı kerîm ve Mevlid okumak için ücret alma ı caiz gören hiç bir slâm âlimi yoktur. (Bey ve
ira) risalesinde buyuruluyor ki:
(Para ile Kur'ân-ı kerîm ve ba ka eyler (Mevlid) okutmak haramdır. Bu parayı fakirlere
sadaka verip, sevabını ölüye ba ı lamalıdır. Ücretle yalnız Kur'ân-ı kerîm, din dersi ö retmek,
imamlık, müezzinlik caiz görülmü tür).
(Hadika) ve (Berika) kitaplarının son sahifelerinde buyuruluyor ki:
(Hafız pazarlık etmeden, Allah rızası için, hatim, cüz veya Mevlid okursa, okutanın hediye
etti ini alması caiz olur. tiraz ederse aldı ı haram olur.)
mâm-ı Zahidi (Hâvi) kitabında buyuruyor ki:
(Hatim okutmak için, hafıza, kırkbe dirhemden az hediye vermek caiz de ildir.)
( bni âbidin) S.cild 249. sahifede buyuruyor ki:
( bâdet olan vazifeleri, ücret art etmeden kabul edip i e ba lamalı, sonra i veren ne
verirse almalıdır. Bu kadar para verirsen yaparım, vermezsen yapmam demek bâtıl olur. Ücreti
alması haram olur.)
Hafızlar, çok veren ile az vereni ayırt etmemelidir. Ayırt ederse para kazanmak için hafız olmu
demektir. Bu ise haramdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kur'ân-ı kerîm okuyunuz! Fakat bunu geçim vâsıtası yapmayınız!)
Bu vesikalardan anla ıldı ına göre, ücret kar ılı ı, para ile Kur'ân-ı kerîm okumak haramdır.
Fakat hafız istemedi i halde cebine veya eline verilen para ve hediyeler haram de ildir. Anlattı ınıza
göre size verilen para hediyedir. Kullanmanızda mahzur yoktur. Kur'ân-ı kerîmi ve Mevlidi teganni
etmeden okumanız lâzımdır.

SUAL: (Cenaze kalktıktan sonra bir eve hoca gelip mevlid okuyor. Hoca giderken ev sahibi
hocaya bir miktar para veriyor. Mahzuru var mıdır? Ailece tartı ıyoruz. Bir neticeye varamadık.)
CEVAP
Hoca pazarlık etmedi i için ne verilirse almasında mahzur yoktur. Hediye olur. (Hadîka ve Berîka
son sahifeleri)

SUAL: Zamane mevlidhanları diyor ki (E er kocası müsaade ederse her kadın, cum'a
namazına gelmelidir. Hattâ mevlid dinlemek için erkeklerin bulundu u camilere devam
etmelidir.) Bunlar günâh de il midir?
CEVAP
Kadınların, erkeklerin bulundu u camilere gelmeleri günâhdır. ( bni Âbidîn c.1, s.380)

SUAL: Mevlid okumak için ücret almak caiz midir?


CEVAP
Caiz de ildir. Ancak Kur'ân-ı kerîm ö reten hocaya hediyye vermek lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,
s.34,35; Hadîka ve Berîka son sahifeler)

KUR'AN-I KERÎM TEFS R


SUAL: (Bir gün zmir'e gitmi tim. Bir caminin giri kapısına yakın bir kara tahtaya öyle
yazmı lar: (Hergün bir âyet ve bir hadis). Hemen altına da bunların tercümelerini yazmı lar. En
altındaki not da öyle:
(Allahın kitabı ile Peygamberin hadislerini okuyarak hayatınıza yön verip uurlu bir müslüman
olun. lk müslümanların hayret verecek derecede yükselmelerinin sırrı buradadır. Yani Kitap ve
Sünnetin ı ı ında hareket etmek...)
(Kendim bir din adamı olarak bu ifadeyi uygun bulmadım. Kitap ve Sünnetten slâm
âlimlerinin bildirdiklerine uygun hüküm çıkarmam mümkün de il. Ben imamken bu i i yapmam
mümkün de il. Cemaata bu nasıl teklif edilir? Hergün bir ayet ve hadis tercümesinin mahzuru
var mıdır?
CEVAP
slâm âlimlerinin bildirdiklerine göre, Âyet-i kerîmeler kısa ve tam tercüme edilemez. Müfessir
kudretindeki islâm âlimleri, âyet-i kerîmeleri tercüme de il, uzun tefsir ederek açıklama a
çalı mı lardır. Sonra her âyet-i kerîmenin her hak mezhebe göre ba ka bir açıklaması bulunabilir. Bu
bakımdan Âyet Meali diye herkesin kendi anladı ını yazması do ru de ildir. Hadîs-i erifleri de gerçek
slâm âlimlerinin kitaplarından açıklamalı olarak yazılmazsa yine mahsurlu olur. (Fetâvâ-i Fıkhiyye
c.1, s.37)

SUAL: Kur'ânda (Ve ercülekim) kelimesini ba'zıları (liküm) olarak okuyorlar. Böyle
okununca ayakları yıkamayıp mesh kâfidir, diyorlar. Mezkûr âyet nasıl okunur?
CEVAP
slâm âlimleri nasıl okumu sa öyle okunur. Nasıl anlamı larsa öyle anlanır. Nasıl amel etmi lerse
öyle amel edilir. slâm âlimlerine uymayanlar bid'at ve sapık yoldadır. Bütün hakiki islâm âlimleri
ayaklarını yıkamı lardır. Hiç bir islâm âlimi çıplak ayaklara meshi caiz görmemi tir. slâm âlimleri,
yalnız ayaklara giyilen mest üzerine meshi caiz görmü lerdir. (Bedayı)

SUAL: Âyet-i kerîme tercemesi olur mu?


CEVAP
Âyet-i kerîmeler, kısa ve tam terceme edilemez. slâm âlimleri âyet-i kerimeleri terceme de il,
uzun tefsir ederek açıklama a çalı mı lardır. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.1, s.37)

SUAL: Tefsir okuyarak fıkıh da ö renmek daha iyi de il midir?


CEVAP
Farzı ayn olan fıkh kitâblarını bırakıp nafile olan tefsir okumak caiz de ildir. Zâten, bizim gibilerin
tefsirden fıkh bilgisi ö renmesi imkânsızdır. slâm âlimlerinin hazırladı ı ilmihâl kitâblarını okumalıdır.
(Fetâvâ-i Hindîyye c.4, s.373; Berîka s.1297; Hucce-tüllah-i alel'âlemin s.776; bni Âbidîn c.1,
s.29)

SUAL: (Kadınlar arasında mukabele okunmaktadır. Mukabele okuyan hanım, bir kaç âyet
okuyor, ma'nasını açıklıyor. Sonra okuma a devam ediyor. Tekrar açıklama yapıyor, tekrar
okuma a devam ediyor. Böyle mukabele okumakta mahzur var mıdır?)
CEVAP
Bahsetti iniz ekilde mukabele okunmaz. imdi Kur'ân-ı kerîmi tefsir edebilecek müfessirin
bulundu unu bilmiyorduk. Yalnız Arapça bilen Kur'ân-ı kerîmi tefsir edemez. Müfessirlerin tefsir etti i
tefsirleri bile okumak için bir çok bilgiye ihtiyaç vardır. Günümüzde tefsire de il, ilmihâl bilgilerine
ihtiyaç vardır. (Mevdûât-ül-ulûm c.1, s.455; Fetâvâ-i Hindîyye c.5, s.373; bni Âbidîn c.1, s.29;
Berîka s.1297; Hucce-tüllah-i alel'âlemin s.776)

SUAL: (Gazetenizin yayınlarını ve kupon kar ılı ı verdi iniz kitapları be eniyorum. Ancak
ba'zıları, (Neden hadîs kitapları, tefsir kitapları vermiyorlar.) diyorlar. Ben bir cevap veremedim.
Cevabınızı bekliyorum.)
CEVAP
Tefsir ve hadîs ilmi, yüksek ilimlerdir. Eskiden bile bu ilimleri bilen, pek az insan var idi. Bugün bu
ilimleri tam olarak bildi ini kim iddia edebilir. Tefsir kitaplarını anlayabilmek için, otuz sene durmadan
çalı ıp, yirmi ana ilmi ve bu yirmi ana ilmin kolları olan seksen ilmi iyi ö renmek lâzımdır. Fakat, bizim
gibi, ana ilimleri okumayanlar, din ö renmek için, Kur'ân tercümesi, tefsir, hadîs okuma a kalkı ırsak,
bunları kavrıyamayız. Yanlı anlamakla, dinimizi, îmânımızı da kaybederiz. Cehenneme gidecekleri
bildirilen yetmi iki fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlı ma'nâ anladıkları için sapılmı lardır. Âlimler
sapıtınca, bizim gibi câhillerin tefsirden, hadîsten ne anlayabilece ini dü ünmek lâzımdır. Yüzme
bilmeyen bir kimsenin, denize açılması, bizim gibilerin tefsir ve hadîs okuyup âmel etme e
çalı masından daha hafiftir. Kılıç, dü manı kesmek için iyi bir vâsıta ise de, kılıç kullanmasını bilmiyen
kimse, sallayarak kendisini kesebilir. Tefsir ve hadîs ilminin inceliklerini bilmeyen insan ise, dalâletten
dalâlete yuvarlanarak îmânını kaybedebilir.
Kur'ân-ı kerîmden âlimin birisi abdestin farzını dört, birisi altı, bir di eri de yedi olarak ictihâd
etmi tir. (Fâtihasız namaz olmaz.) Hadîs-i erifinden âlimin birisi, imâm arkasındaki cemaatin da
Fatiha okumasının farz oldu unu bildirmi , ba ka bir âlim ise, cemaatin Fatiha okumasını uygun
bulmamı tır. Hadis kitaplarını okuyucuların eline vererek, (Oku, bununla âmel et!) dersek, okuyucunun
dü ece i felâketleri tahmin etmek mümkün müdür? Hadîs kitaplarını okuyucularına verenler, bu
durumu çok dikkatli dü ünmeleri lâzımdır.
hlâs A. ., lüzumlu itikad, âmel ve ahlâk bilgilerini hakikî slâm âlimlerinin tefsirlerinden, hadîs ve
fıkıh kitaplarından derleyerek hazırlamı , okuyucularımızın istifadelerine sunmu tur.
Kanunlar, tüzük ve yönetmelikler dururken, herkese "Anayasaya göre hareket edeceksiniz!"
demek ne kadar abes ise, tefsir ve hadîs kitaplarını okuyucuya verip (Al bununla âmel et!) demek,
daha abestir. (El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe'a; Usûl-ü Serahsi c.1, s.133; Mevdûât-ül-ulûm c.1,
s.455; El-münkızü Anid-dalâl s.3; Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.377)

SUAL: Dinimi do rudan do ruya asıl kaynak olan Kur'ândan ö renmek istiyorum. Bunun
için bana en mu'teber Kur'ân tercümesini veya tefsir kitabını bildirmenizi istiyorum.
CEVAP
Her ilmin, her san'atın ustaları, mütehassısları bulunur. Kimya ilminden haberi olmayan kimsenin,
( lâçları ben imâl etmek istiyorum.) demesi, bisiklet bile süremiyen insanın (Kaptanlık veya pilotluk
yaparım.) demesi abes olmaz mı?
slâm âlimlerinin bildirdiklerine göre, Kur'ân-ı kerîmin tercümesi olmaz. Yapılan tercümeler çok
zararlıdır. Tefsir ilmi de kolay de ildir. Her âyetin çok tefsiri vardır. Hepsini Allahü teâlâdan ba ka
kimse bilmez. Birkaç âlim tefsir ilmini biliyorsa, di er insanların, farz-ı ayn olan fıkıh bilgilerini
ö renme i bırakıp nafile olan tefsir okuması caiz de ildir. Çünkü tefsir ile vaaz ve kıssa ö renilir. Tefsir
okumak, Kur'ân-ı kerîmi ba tan sona ezberlemek gibi farz-ı kifayedir. Ya'nî cenaze namazı kılmak
gibidir. Birkaç ki i kılınca di erlerinden bu farz sakıt olur, dü er. Fakat ibâdetler ve muamelât için lâzım
olan fıkıh bilgilerini ö renmek ise farz-ı ayndır ya'ni her müslümana farzdır. En az helâlden ve
haramdan ikiyüz bin mes'eleyi ezberlemek lâzımdır. Kâfi derecede ilmihâl bilgisine sahip olabilmek için
en az be yüz bin mes'ele ö renilmelidir. Kendisine lâzım olmayan, fakat di er insanlara lâzım olan
fıkıh bilgilerini ö renmek, Kur' ân-ı kerîm ezberlemekten daha iyidir. Te.fsir ile vakit geçirmek do ru
de ildir. Lüzumlu fıkıh bilgilerini ö rendikten sonra evliyaların söz ve hal tercümelerini de ö renmek
müstehaptır. Bunları okumak kalbde ihlâsı arttırır. Fıkıh bilgilerini, derin slâm âlimleri âyet-i kerime ve
hadis-i eriflerden çıkarıp fıkıh kitaplarına yazmı lardır.
Bizim gibi câhillerin tefsirden fıkıh bilgisi ö renmesi imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen
yetmi iki fırkanın âlimleri Kur'ân-ı kerîmden ve tefsirden yanlı ma'nâ çıkardıkları için sapıtıp dalâlete
yuvarlanmı lardır. Âlimler sapıtınca, bizim gibi, Türkçe yazılmı bir eseri dahi do ru dürüst anlamaktan
âciz olanların tefsir okuma a çalı ması ne kadar abes olur. lkokula giden bir talebenin yüksek
matematik ilmini ö renmek istemesine benzer. Son zamanlarda dinde de i iklik yapmak isteyen
yabancı yazarlar, bu konuya da el uzatmı lar, gençli in sapıtmasına, büyüklerine kar ı isyan etmesine
ve kendi vatanına dü man olmasına sebep olmu lardır.
mâm-ı Gazali ve mâm-ı Rabbânî hazretleri gibi hakikî islâm âlimlerinin ve bunun gibi kıymetli
islâm âlimlerinin kitaplarından toplanmı ilmihâl kitaplarını okumak lâzımdır. Bey-davi tefsiri en kıymetli
tefsirlerden oldu u halde, ilmihâl kitapları mevcutken bu kıymetli eseri dahi tavsiye edemeyiz.
Gazetemizin tavsiye etti i eserler, lüzumlu din bilgileri yanında ihtiyaç duyulan di er bilgileri de
nakletti i için bir insana kâfidir. (Fetâvâ-i Hindîyye c.5, s.377; bni Âbidîn c.1, s.29; Hadîka C.1,
s.324; Berîka s.1297; Hadâik-ul-verdiyye s.3)

SUAL: (Tefsir okumanın mahzurlarını yazdınız. Bugün birçok insanlar tefsir yazıyorlar.
Falancanın otuz cilt tefsiri vardır diyorlar. Herkesin Kur'ândan anladı ı tefsir mi oluyor? Tefsir
için lüzumlu artlar var mıdır, nelerdir?
CEVAP
Tefsir, beyan etmek ve ke â etmek demektir. Bildirmek ve açıklamaktır. Tefsir, bir mâna
vermektir. Tevil, çe itli mânalar arasından birisini seçmektir. Kendi görü ü ile tefsir, caiz de ildir. Tefsir
rivayet ile yapılır.
Resûlullah'tan "sallallahü aleyhi ve sellem" ve Eshâb-ı kirâm'dan gelen haberlere, âlimlerin
tefsirlerine ve tefsir ilminin usûlüne bakmadan ve Kurey lügatini bilmeden ve hakikatile mecazî
dü ünmeden mücmel, mufassal ve umumi veya husûsi olanları birbirinden ayırmadan ve âyet-i
kerîmelerin indirilme sebeblerini ve nasih, mensuh olduklarını ara tırmadan verilen mânayı Allah
kelâmı olarak söylemek nasıl do ru olabilir?
Tefsir, Kelâm-ı lâhiden, Murad-ı lâhiyi anlamak demektir. Kendili inden verilen mâna; do ru olsa
bile, me ru yoldan çıkarmadı ı için hatâ olur. Verdi i mâna yanlı ise, kâfir olur. Hadis-i erifte
"Kur'ân-ı Kerîm'e kendi görü üne göre mâna veren, Cehennemde azap görecektir" buyuruldu.
Müfessirin, onbe mühim ilmi bilmesi lâzımdır. Bu onbe ilmi bilen kimselerin Kur'ân-ı kerîmden
çıkaraca ı ma'nalara tefsir denmez. Te'vil denir. Çünkü bu ma'nalarda kendi görü ü bulunur. Bu
görü ü, kitaba, sünnete ve icmaya uygun olmazsa fasittir, bozuktur. Bugün dünyada bu ilimleri bilen
insan yok gibidir. (Mevdûât-ül-ulûm c.1, s.455; Ta'rîfât Tevil ve tefsir maddeleri; Berîka s.1297;
Ke kül; Hadîka c.2, s.239-241)

SUAL: (Ba'zı kimselerin Kur'ândan yaptıkları tercüme ve tefsirleri dinliyoruz. Kendilerinin


mi, yoksa slâm âlimine mi aittir bilmiyoruz. Elimde bir Kur'ân meali var. Yazarı kendi kafasına
göre mi tercüme etmi , yoksa mu'teber bir tefsirden mi almı tır?
CEVAP
Bir insan önce lüzumlu bilgileri ö renmelidir. Kur'ân-ı kerîm kısa veya uzun tercüme edilemez.
slâm âlimleri tefsir ve te'villerini yapmı lardır. Tefsir okumak farz de ildir. Önce farz olan bilgileri
ö renmek lâzımdır. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.1, s.37; Berîka s.1297; Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.377; bni
Âbidîn c.1, s.29)

SUAL: (Gazetenizi uzun zamandan beri takip ediyorum. Hep slâm âlimlerinden nakil
yapıyorsunuz. Ya'ni islâm âlimlerinin Kur'ândan anladıklarını yazıyorsunuz, imâm-ı Azam Ebu
Hanife, mâm-ı Rabbani insan da siz insan de il misiniz? Kur'ânı onlar anlar da sizler anlıyamaz
mısınız? Kur'ân kolay anla ılsın diye Arapça indirilmi tir. Arapça bilen herkes Kur'ânı anlar.
Bütün misalleri Kur'ândan vermek lâzımdır. Millî airimiz onun için (Kur'ândan alıp ilhamı.)
demi tir. Her zaman Kur'ândan yazmanızı bekliyoruz.)
CEVAP
Muhterem karde im, biz her zaman Kur'ân-ı kerîmin açıklamasını naklediyoruz. Kur'ân-ı kerîm
büyük bir ilimdir. Ancak onu, o ilmin mütehassısları anlar. Her Arapça bilenin Kur'ân-ı kerîmi anlaması
mümkün de ildir. Türkçe bilen bir hukukçu, bir tıp kitabını okusa da anlaması kolay de ildir. Bir doktor,
bir apartmanın plânını çizemez. Bir mimar-mühendis, kimyagerlikten anlamaz. Bir fizik profesörü,
terzilikten anlamaz, kendi ceketini bile dikemez. Her san'atın, her ilmin ö renilmesi için uzun yıllar
ömür harcayarak ihtisas yapması lâzımdır. Kabiliyetsiz bir kimse çok çalı sa da her i te mütehassıs
olamaz. Bir kasabın, (operatör doktor insan da, ben insan de il miyim) diyerek hastaları ameliyat
etme e kalkması bircinnettir. Arapça bilen bir kimsenin, ( mâm-ı A'zam insan da ben insan de il
miyim) diyerek, Kur'ân-ı kerîmden, hadis-i eriflerden mâna çıkarma a kalkması, kasabın hastaları
ameliyat etme e kalkmasından daha fecidir.
Kur'ân-ı kerîm, uçsuz bucaksız büyük bir okyanus gibidir. nsanlar da o deryanın ortasında
bulunan bir gemideki yolcular gibidir. Yolcuların, (Kaptanda insan, biz de insanız, u gemiyi istenilen
sahile çıkarabiliriz) demeleri elbette çok abestir. Tecrübeli kaptan bile, elinde pusulası ve di er lüzumlu
aletleri olmasa, istenilen rotayı takip ederek arzu edilen limana gidemez. te insanlar, gemideki
yolcular gibidir. Bir kaptan olmadıkça istenilen limana gidemezler. Kaptan, mâm-ı A'zam gibi slâm
âlimleridir. Yolcuların kaptana tâbi olmaları gibi, insanlar mâm-ı A'zam gibi bir slâm âlimine tâbi
olmadıkça Kur'ân-ı kerîme göre amel etmi sayılamaz. (Mevdûât-ül-ulûm c.1, s.455; Hadîka c.2,
s.339)

SUAL: Dinimizi, do rudan Kur'ândan ve hadîsden ö renmek olur mu?


CEVAP
Kur'ân-ı kerîmden ve hadîs-i eriflerden islâmiyeti ö renme e u ra ırken, yanlı anlamak veya
übhe etmek insânın îmânını giderir. slâmiyyet, do ru olarak, ancak, Ehl-î sünnet âlimlerinin
kitâblarından hazırlanmı olan ilmihâllerden ö renilir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.377; bni Âbidîn c.1,
s.29)

SUAL: mrân sûresinin 54., enfâl sûresinin 30.âyet-i kerîmesinde mekr-i ilâhiden
bahsedilmektedir. Mekr aldatmak anlamına geldi ine göre Allahü teâlânın aldatması nasıl olur?
CEVAP
Tefsir kitâbları okunarak hikmeti ö renilir. Cenâb-ı Hak, kâfirlere mekr yapmı dır. Meselâ, Bedrde
oldu u gibi, dü manların gözüne müslimânları çok gösterir. Kâfirlere ve islâmiyyete uymayanlara mal,
mevki, evlât gibi dünya nimetlerini bol vermesi ve arzularına kavu turması da mekri ilâhidir. Onlara
iyilik zan olunursa da, azmalarına, ta kınlıklarına yardım etmektedir. (Tefsir-i Kurtubî c.4, s.98)

SUAL: Cenâb-ı hak, Kur'ân-ı Kerîmin bir çok yerinde kendisini (Ben) olarak de il, (Biz)
olarak bildiriyor, sebebi nedir?
CEVAP
Kur'ân-ı kerîmin bir çok yerinde (Bir) oldu unu bildiren Allahü teâlâ, büyüklü ünü, her eye mâlik
ve hâkim oldu unu bildirmek için (Ben) yerine (Biz) diyor. Biz kelimesi geçen yerleri, (Her eyin
mâliki, hâkimi olan Ben) olarak anlamalıdır.

KUR'ÂN-I KERÎME HÜRMET


SUAL: çinde âyet-i kerîmeler bulunan namaz kitabı cepte olarak helaya girmekte mahzur
var mıdır?
CEVAP
Girilmesi uygun de ildir. (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.119)
SUAL: Sandalyeye oturup yüzünden Kur'ân-ı kerîm okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kur'an-ı kerîm, belden a a ı olmadıktan sonra mahzuru yoktur. (Hadîka c.2, s.444)

SUAL: Bir arkada ım, mu'teber bir kitapta duvarların ve yerdeki halıların üzerine Allahü
teâlâ'nın ismini veya Kur'ân-ı Kerîmin Âyetinden bir parçayı yazmanın caiz olmadı ını okumu .
Camilerin duvarlarında mübarek isimler yazılıdır. Bu nasıl oluyor? Cami ve Kabe resmi bulunan
seccadelere basmakta mahzur var mıdır'
CEVAP
(Hadîka) ikinci cild, 633. sahifesinde buyuruluyor ki:
(Üzerinde yazı, hattâ bir harf bulunan kâ ıdı, örtüyü, seccadeyi yere koymak, yere sermek
tahrimen mekruhtur. Bunları her ne için olursa olsun kullanmak ve yere sermek, hakaret etmek
olur.)
Buradan arkada ınızın okudu u kitabın do ru oldu u anla ılmaktadır. Demek ki ba'zı âlimler,
duvara yazı yazılmasını caiz görmü lerdir. Caiz görmeyenlerde olmu . Fakat bütün âlimlere uyabilmek
için duvarlara Kur'ân-ı Kerîm ve Allahü teâlâ'nın ismi yazılmaması daha münasip olur. Yazılması da
caizdir. Fakat yere, halı ve seccade üzerine mübarek yazıları ve Kabe ve cami gibi mübarek resimleri
sermek asla do ru de ildir. Cami ve Kabe resmi bulunan seccadeleri ayak altına sermemeli, duvara
asmalıdır.

SUAL: Kur'ân-ı kerim okurken, bir ara dünya kelâmı konu up sonra okuma a ba larken
yine E'üzü besmele çekmesi lâzım mıdır?
CEVAP
Âlimlerin ço una göre, (Este'izü billah) demesi kâfidir. ( bni Âbidîn c.1, s.544)

SUAL: Mektubumun üzerine islâm harfleriyle besmele veya ba ka âyet yazmakta mahzur
var mıdır?
CEVAP
Mektubunuzun üzerine ve hattâ içine asıl harfleriyle besmele veya ba ka âyet yazmak,
hürmetsizli e sebep olma ihtimaline binaen uygun de ildir. Mübarek yazılar yerde sürünmemelidir.
(Hadîka c.2, s.633)

SUAL: Abdestsiz kimsenin Kur'ân-ı kerîmi elbisesinin parçası ile veya bir havlu ile
tutmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Abdestsiz olanın eli ile mushafı tutması caiz olmadı ı gibi, elbisesinin kolu a ızı ile de tutması caiz
de ildir. Havlu elbiseden ayrı oldu u için onunla tutmakta mahzur yoktur. (Berîka s.1227)

SUAL: Üzerinde âyet-i kerîme yazılı 500 liraya abdestsiz dokunulur mu?
CEVAP
Âyet-i kerîme yazılı herhangi bir kâ ıdın âyet kısmına abdestsiz dokunmamalıdır. O kâ ıdı belden
a a ı kovmamalıdır. (Berîka s.1227)

SUAL: Kur'ân-ı Kerîmi ve öpülmesi caiz olan ki ilerin ellerini öperken alna de dirmekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Kur'ân-ı Kerîmi ve öpülmesi caiz olan ki ilerin ellerini öperken alna de dirmekte mahzur yoktur.
( bni Âbidîn c.6, s.383)

SUAL: Türkçe Kur'ândan Kur'ân-ı Kerîm ö renebilir miyiz?


CEVAP
Kur'ân diye bahsetti iniz lâtin harfleriyle yazılmı metinleri, ne kadar özel i aret olursa olsun,
aslına uygun okumak imkânsız denecek kadar zordur. Arapçada SE sesine yakın üç harf vardır. ZE
sesine yakın yine üç harf vardır. Hepsinin telâffuzu ayrı ayrıdır. Lâtin harfleriyle yazılı Kur'ân denilen
metinleri okumak, yanlı lıklara sebep olu:r. Ma'na bozulunca namaz fasit olur. Bu bakımdan Türkiye
Gazetesi Çocuk Dergisinin verdi i kasetlerle Kur'ân ö renmek daha kolaydır. Bir bilenden ö renmeniz
ise daha iyidir. Bahsetti iniz kitaptan Kur'ân ö renilmez. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.1, s.37)

SUAL: Hayızlı bir kadının okunan Kur'ân-ı Kerîmi dinlemesi caiz midir?
CEVAP
Dinlemesinde mahzur yoktur. (Bedayı' c.1, s.33)

SUAL: Çok yıpranmı , yırtılmı Kur'ân-ı kerîm var. Bunu yakmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Eskimi istifade edilmez hâle gelmi mushafları, çürüyüp toprak oluncaya kadar açılmayaca ı
emin olan yerdeki topra a gömmek lâzımdır. Böyle bir yer bulunamazsa yakıp külünü gömmek veya
külünü denize, nehre koymak lâzımdır. (Berîka s.1368; ir'a-tül- slâm s.81)

SUAL: (Âyet ve hadis mealleri yazılı gazete ve kitap üzerinde mektup yazmakta, elini
kolunu koymakta mahzur var mıdır?)
CEVAP
Hürmet etmek lâzımdır. Hürmete muhalif harekette bulunmamalıdır. Di er sualinizin cevabı da
öyle: Cambaz ipte oynarken dü üp ölürse, seyredenler de günaha girerler. Seyirci olmasa cambaz
ipte oynamazdı. Tehlikeli oyunları seyretmek uygun olmaz. ( ir'a-tül-islâm s. 78)

SUAL: Kur'ân okurken parma ı tükürükle ıslayıp açmakta mahzur var mı?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Kur'ân-ı kerîm arasına çiçek koymakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Kur'ân-ı Kerîm arasına çiçek koymakta mahzur yoktur. Hürmetsizlik sayılmaz. ( ir'a-tül-islâm
s.78)

SUAL: (Üzerinde âyet yazılı parayı, bir kâ ıdı cebimizde ta ımakta mahzur var mıdır?)
CEVAP
Abdestsiz ayet-i kerimeye el sürülmemelidir. Belden yukarı olan ceplerde ta ımakta mahzur
yoktur. (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.119)

SUAL: Dua okumak, yazmak ve üstte ta ımak caiz midir?


CEVAP
lâçlara ifa veren Allahü teâlâ oldu u gibi, dualara da te'sir kuvvetini veren Allahü teâlâdır.
Dilerse ifasını verir. Duaların te'sir edebilmesi için Ehl-i sünnet i'tikâdında olmak ve haramlardan
kaçmak lâzımdır. (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.119; Mevâhib-i ledünniye c.2, s. 176; Tıbbinnebevi s. 165;
Teshîl-ül-menâfi' s.197)

SUAL: Kibrit eklinde küçük Kur'ân-ı kerîmi almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kur'ân-ı kerîmi okunamayacak kadar küçük harflerle yazmak, böyle küçük Kur'ân-ı kerîmi almak
günahtır. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.1, s.37)

SUAL: slâm harfleri bulunan bayram tebriklerini tanıdıklara göndermekde mahzur var
mıdır?
CEVAP
Birkaç bakımdan mahzurlu olabilir. Besmele gibi mübarek yazılar yerlerde sürünürse mahzurlu
olaca ı için böyle tebrikleri kullanmamalıdır. ( ir'a-tül-islâm s.78-80)

SUAL: Çok küçük harflerle yazılı Kur'ânı altın bir muhafaza içinde kolye olarak kullanmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Kur'ân-ı Kerîmi, okunamıyacak kadar küçük yazmak, ona hakaret olur. Böyle Kur'ânları almak,
ta ımak, altın muhafaza içinde boyununa takmak günâhdır. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.1,s.37; ir'a-tül-
islâm s.78)

L M Ö RENMEK
SUAL: (Kendimize lüzumlu ilimleri ö renmek için her çe it kitabı okumamız gerekir)
diyorlar. Bunun mahzuru yok mudur?
CEVAP
çinde hiç yanlı bulunmıyan kitâblardan lüzumlu bilgiler ö renilir. Bir kitabın yanlı ı ve do rusu
biliniyorsa, o kitabı okuma a lüzum yok. Bilinmiyorsa o kitabı okumak çok tehlikelidir. 'tikadlarımızı
bozabilir. Do ruyu, yanlı dan ayıracak kadar bilgisi olmayanların her kitabı okuması çok tehlikelidir.
En tehlikeli eserler, kendi görü lerine göre yazılan din kitablarıdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdı ı
kitapları veya onların do ru yapılan tercümelerini arayıp, bulmak ve okumak lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1,
s.29; Mektûbât-ı Rabbani c.2, M.60; Fetâvâ-i Hindiyye c.4, s.377)

SUAL: Hangi bilgileri lüzumu kadar ö renmek farz-ı ayndır?


CEVAP
Kelâm, fıkh ve ahlâk bilgilerini lüzumu kadar ö renmek ve çoluk çocu una ö retmek her
müslimâna farz-ı ayndır. Bunu yapmıyanlar büyük günâh i lemi olur, Cehenneme giderler.
Tecrübî ilimleri ö renmek ise farz-ı kifâyedir. ( bni Âbidîn c.1, s.29; Menhel-ül-vâridîn c.1, s.68)

SUAL: Bir kimse, benim Kur'ân-ı kerîmimi kimse okumasın diyebilir mi? Böyle bir Kur'ân-ı
kerîmi okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Evet bir kimse, kendine ait olan bir Kur'ân-ı kerîmi (Kimse okumasın) diyebilir. Böyle Kur'ân-ı
kerîmi sahibinden izinsiz okumak mahzurludur.

KUR'ÂN-I KERÎM N FAZ LET


SUAL:Âdem aleyhisselâma ilk gelen nedir?
CEVAP
Besmeledir.

SUAL: Mü'minler sırat'dan ne yardımı ile geçecekler?


CEVAP
Besmele ile...

SUAL: Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîme ne ile ba ladı?


CEVAP
Besmele ile... (Tefsîr-i eyhzâde c.1, s.15)

SUAL: Dükkânı besmele ile açmak günâh mıdır?


CEVAP
Dükkânı besmele ile açmak ve kapatmak lâzımdır, günâh de ildir. ( bni Âbidîn c.1, s.6-7)

SUAL: Hoca besmeleyi okur, çocuk da besmeleyi söyledi i zeman ecri nedir?
CEVAP
Hadîs-i erîfde öyle buyuruldu:
(Hoca çocu a besmele okur, çocuk da söyleyince, Allahü teâlâ, çocu un ve anasının ve
babasının ve hocasının Cehenneme girmemesi için sened yazdırır.)

SUAL: Besmelenin ma'nâsı nedir?


CEVAP
(Her var olana, ona yaratmakla iyilik etmi olan Allahü teâlânın yardımı ile bu kitabı yazabiliyorum,
okuyabiliyorum, bu yeme i yiyebiliyorum, bu suyu içebiliyorum... Arifler, O'nu ilâh olarak tanıdı.
Alemler, O'nun merhameti ile rızık buldu. Günah i liyenler, O'nun rahmeti ile Cehennemden kurtuldu)
demekdir. (Tefsîr-i eyhzâde c.l s.22)

SUAL: Cehennemde azâb yapan ondokuz melekden kurtulmak için ne yapmalıdır?


CEVAP
Ondokuz harf olan besmeleyi (Bismillâhirrahmânirrahîm ) çok okumalıdır.

SUAL: Kur'ân-ı Kerîmin anahtarı nedir?


CEVAP
Besmele-i erîfdir.

SUAL: Cennet da'vetiyesinin imzası nedir?


CEVAP
Besmeledir.

SUAL: Levh-i mahfuzda, ilk yazılan nedir?


CEVAP
Besmeledir. (Tefsîr-i eyhzâde c.1, s.15)

SUAL: Ha r sûresinin sonunu sabah veya ak am okumanın çok sevap oldu unu yazdınız.
Camilerde imâm veya müezzin okursa cemaat da okumu sayılır mı?
CEVAP
Evet cemaat da okumu sayılır.

KUR'ÂN-I KERÎM DE T RMEK


SUAL: Resimli Kur' ân, Türkçe Kur' ân gibi sözler i itiyoruz. Kur' ân ne demekdir, böyle
kitablara Kur' ân demek caiz midir?
CEVAP
Allahü teâlânın melek ile indirdi i kelimelerin, harflerin ve mâ'nâların toplamı Kur'ândır. Böyle
olmıyan kitablara Kur'ân denmez. Bu kitâblara Kur'ân diyen müslümânlıkdan çıkar. (Mir'ât-ül-usûl
s.15)

SUAL: Kur'ân-ı kerîmi okudukdan veya düâ ettikden sonra sübhane rabbike âyeti
kerîmesini, rabbina seklinde okumanın daha sevâb oldu unu söylüyorlar. Allahü teâlânın
Kur'ân-ı kerîmde bildirdi i ekilde mi okumak efdaldir, yoksa âyet-i kerîmeyi de i tirerek
okumak mı efdaldir?
CEVAP
Bu âyet-i kerîmeyi mezkûr yerlerde okumak islâm memleketlerinde yapılagelen bir sünnetdir.
Bunu (sübhane rabbina) eklinde de i tirmek Kur'ân-ı kerime el uzatmak oldu u gibi, sünnet-i
seniyyeye de tecavüz etmek olur. (Fetâvâ-i Hayriyye s.5)

SUAL: brahim Sûresi 41. Âyet-i kerîmesi (Rabbena firli) diye ba ladı ı halde, bir Elifba'da
(Rabbi firli) diye ba lamaktadır. Âyeti de i tirmenin mahzuru yok mudur?
CEVAP
Âyet-i kerîmelerin harfi de i tirilemez. Âyet olarak o ekilde okunmaz. A'raf sûresinin 15.âyet-i
kerimesinde (Rabbi -firli) bulundu u için düâ olarak Rabbena firli yerine rabbi firli diye okumak caiz
olur. Fakat sübhane rabbike âyetini, sübhane rabbina eklinde dua olarak da okumak büyük suçtur.

ABDEST
SUAL: Kendili inden çıkan tenya ve oksiyür solucanları abdesti bozar mı?
CEVAP
Her çe it solucan büyük olsun küçük olsun abdesti bozar. (Halebî-yi Sagîr s.61)

SUAL: Ayak parmaklarımın arasında mantar var. Abdestten sonra ayaklarımı iyice
kuruladı ım halde bir müddet sonra yine ya lıklar? rastlıyorum. Bu ya lı ın mantardan çıktı ını
zannediyorum. Bu ya lık abdesti bozar mı?
CEVAP
Bozar. Devamlı ise özür sahibi olur. ( bni Âbidîn c.1, s.139)

SUAL: Aya ımdaki mantarlardan mütevellid aya ım ba'zan kanıyor. Aya ım kanar zanniyle
mestlerimi giyemiyorum. Giymemde mahzur varmıdır.
CEVAP
Giymekte mahzur yoktur. E er kanadı ı anla ılırsa abdest bozulur. (Ankaravî ve Yahya efendi
Fetvaları)

SUAL: Ge irmek suretiyle gelen az bir yemek parçası abdesti bozar mı?
CEVAP
Ge irmek suretiyle gelen az bir yemek parçası abdesti bozmadı ı gibi namazı da bozmaz. ( bni
Âbidîn c.1, s.93)
SUAL: Kâ ıt veya kumar oynamakla abdest bozulur mu?
CEVAP
Kâ ıt veya kumar oynamakla abdest bozulmaz. Fakat, tekrar abdest almak müstehaptır.
(Ebüssü'ûd Efendi Fetvaları)

SUAL: Namaz kıldıktan bir müddet sonra çorabımı çıkarınca aya ımdaki yaranın kanayıp
abdestimin bozuldu unu gördüm. Namazımı iade etmem lâzım mı idi?
CEVAP
Zannı galibe göre amel edilir. Namazdan sonra bozuldu u zannediliyorsa namazı iade etmez.
Namaz içinde bozulmu oldu u zannı kuvvetli ise namazını iade eder. (Hadîka sonu)

SUAL: htiyâca binaen âfi'î mezhebini taklid ediyorum. Namahrem kadınlara dokununca
abdestin bozuldu unu biliyorum. Bir kimse hanımına veya hanımı kocasına hailsiz dokununca
abdesti bozulur mu?
CEVAP
Evet, taklit ettikleri için abdestleri bozulur. Kadın taklid etmiyorsa onun abdesti bozulmaz.
(Hulâsat-üt-tahkik s.23)

SUAL: Abdest alırken suyu israf etmemek için, her seferde muslu u kapatmak gerekir mi?
CEVAP
Muslu un azar azar akmasında mahzur yoktur. ( bni Âbidîn Abdest bahsi)

SUAL: A ız dolusu kusuntu necis midir? Abdesti bozar mı?


CEVAP
A ız dolusu kusuntu necistir. Az olarak gelirse necis olmaz, abdesti de bozmaz.

SUAL: (Ba'zan ben, ba'zan hanım hasta oluyor. Birbirimize yardım ederek abdest
aldırmamız art mıdır? Ya'ni ben hanıma abdest aldırmak için yardım etme e mecbur muyum?
CEVAP
Karı kocanın birbirlerine abdest aldırmaları vâcib de ildir. Biri hasta olunca di eri, öbürü hasta
olunca berikinin yardım etmesi iyi olur.
(Halebî) de buyuruluyor ki:
(Abdest alamıyan kimseye, mâm-ı A'zam'a göre hatır ile veya para ile ba kasının abdest
aldırması müstehabdır. mameyne göre yardımcı veya para bulamazsa teyemmüm eder. mâm-ı
A'zâm hazretlerine göre, abdest aldırması art de ildir. mkân olursa bütün âlimlere uyabilmek
için paralı parasız bir yardımcı bulma a çalı malı, bulunmadı ı zaman teyemmüm etmelidir.
( .Abidîn c.1, s. 196)

SUAL: Annem abdest alamıyacak kadar hastalandı ı zaman, babamın ona abdest aldırması
lâzım olur mu?
CEVAP
Abdest alamıyacak ve gusledemiyecek kadar hasta olan kimse, para ile dahi bir yardımcı
bulamazsa, teyemmüm eder. Kadın ile kocasının biribirine abdest aldırmaları vâcib de ildir. Biribirine
yardım ederek abdest aldırmaları iyi olur. ( bni Abidîn c.1. s.156)

SUAL: Elektrikli su ısıtıcısı ile ısıtılan su ile gusûl abdesti almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Abidîn c.1, s.90)

SUAL: (Kahvede satranç ve tavla oynayıp sonra gidip nemaz kılıyoruz. Ba'zıları abdest
almak lâzımdır diyorlar. Tavla oynamakla abdest bozulur mu?
CEVAP
Ebussuud Efendi, fetvasında buyuruyor ki:
(Satranç ve tavla oynamak abdesti bozmaz. Elini yıkaması ve abdest alması evlâdır.
Oynamamak din ve dünya saadetidir.)

SUAL: Abdestli iken a zın içi kanasa, abdest bozulur mu?


CEVAP
A zından kan dı arı çıkmadıkça abdest bozulmaz. (Halebi-yi Kebîr s. 131: Habebî-yi Sagîr
s.63; Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.10)
SUAL: Aya ımdaki mantarlardan dolayı ve i icabı takunya bulamadı ım için sa aya ımı
kurulayıp çorabımı giydi im icin müvâlât sünneti terk edilmi oluyor mu? Ya'ni abdestim
mekruh oluyor mu?
CEVAP
Özürle sünneti terk etmek caizdir. (Dürer-ül-Hükkâm c.1, s.76)

SUAL: Güne yanı ı sebebiyle meydana gelen yaradan çıkan renksiz su, necis midir ve
abdesti bozar mı?
CEVAP
Necis de ildir, abdesti de bozmaz. (Merâkıl-felâh s.48)

SUAL: Hamamda dolu kurnadan abdest almak caiz midir?


CEVAP
Hamama giren kimse, kurnayı dolu görse, içine necaset bula tı ını bilmedikçe, o su ile abdest
alabilir. ( bni Abidîn c.l, s.134-135)

SUAL: Kadının ba ını açmakla abdesti bozulur mu?


CEVAP
Kadın ba ını açmakla abdesti bozulmaz. ( htiyar c.l, s.ll)

SUAL: Güne te ısınan sudan abdest almak ve gusletmek caiz midir?


CEVAP
Güne te ısınan su ile abdest almak, gusletmek caizdir, sahihdir. Ancak tenzihen mekruh olur.
( bni Abidîn c.1, s.121; Tahtâvî c.2, s. 102)

SUAL: Aya ında mesh bulunan abdestli bir kimse, yata a abdestli girebilmek için ne
yapması lâzımdır?
CEVAP
Yata a abdestli girmek için, Abdestli oldu u halde, mestleri çıkarınca sadece ayakları yıkamak
kâfidir. Di er uzuvların zaten abdesti vardır. Ayakları yıkadıktan sonra mestler tekrar giyilirse 24 saat
daha devam eder. (Hidâye c.1, s.17; Nîmet-i slâm c.1,s. 164)

SUAL: Ayak parmaklarımın arasındaki mantarlardan çıkan sıvı, çok olmadı ı için renkli mi,
renksiz mi oldu unu bilemiyorum. Yapı kan olan bu sıvı abdesti bozar mı?
CEVAP
Hastalık ile meydana gelen sıvı, renksiz olsa dahi abdesti bozar. Devamlı ise, özür sahibi olur.
(Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.10; Halebîyi Kebîr s.131)

SUAL: Deri altına enjektörle verilen ilâç, dı arı çıkınca abdest bozulur mu?
CEVAP
Yalnız ilâç çıkarsa bozulmaz. lâçla birlikte kan, irin de çıkarsa bozar. (Merâkıl-felâh s.48; Halebî-
yi Kebîr s.131)

SUAL: (Abdest alıp namaz kıldım. Sonra abdestimin olup olmadı ından üphe ettim. Böyle
üpheli namaz olur mu?
CEVAP
Abdest aldı ını bilip, sonra bozuldu unu hatırlamayıp üphe ederse abdesti var kabul edilir.
Abdesti bozuldu unu bilip, sonra abdest alıp almadı ında üphe ederse abdest alması lâzım olur.
Anlattı ınıza göre namazı abdestli kılmı sınız. (Halebî-yi Sagîr s.71)

SUAL: Ayak parmaklarımın arasını sol elimin küçük parma ı ile de il de, kolayıma geldi i
için sol elimin ba parma ıyle hilâllıyorum. Müstehap yerini buluyor mu?
CEVAP
Müstehap yerini bulur. Fakat kitapların bildirdi i gibi sol elin küçük parma ı ile hilâllamak daha
uygundur. ( htiyar c.1, s.8; Halebî-yi Kebîr s.23)

SUAL: Ayak parmaklarının arasında mantar olup ya lı merhem süren kimsenin, merhemin
altına su geçmedi i için zarar vermezse yıkaması lâzım oldu unu yazmı tınız. Benim kolumda
romatizma var. Ya lı ya sız merhem sürüyorum. Fakat iyice ovuyorum. Ovulmu hâli abdeste
ve gusle mani midir?
CEVAP
Merhemin iyice ovulmu hali abdeste ve gusle mani de ildir.

SUAL: Kadınların misvak kullanmasında mahzur var mıdır?


CEVAP
Kadınların misvak kullanmasında mahzur yoktur. Sakız çi nemeleri misvak yerine geçer. ( bni
Âbidîn c.1, s.78; Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.373)

SUAL: Di çekildikden sonra çıkan kanı yutmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Tıbben mahzurludur, kanamayı arttırır. A ızdan dı arı çıkmadıkça abdesti bozmaz. ( htiyar c.1,
s.9; Halebî-yi Kebîr s.131; Tahtâvî s.48)

SUAL: Evde keserle odun falan kırarken elimiz i iyor. Delince beyaz bir su akıyor. Abdesti
bozar mı? CEVAP
Hastalıktan meydana gelen renksiz sıvı abdesti bozar. Bu da öyledir, abdesti bozar. (Fetâvâ-i
Hindiyye c.1, s.10 Merâkıl-felâh s.48)

SUAL: Arkasız sandalyeye oturarak uyumak abdesti bozar mı?


CEVAP
Arkasız sandalyeye temkinli oturup uyumakla abdest bozulmu olmaz. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,
s.12; Fetâvâ-i Hâniyye c.l, s.41)

SUAJL: Mestin içindeki ayak kanarsa abdest bozulmu olur mu?


CEVAP
Kan vücudun neresinden çıkarsa çıksın abdest bozulur. (Ni'met-i slâm Abdesti bozanlar bahsi;
Halebî-yi Kebîr s.131; Merâkıl- felah s.48)

SUAL: Abdestin ilk sünneti nedir?


CEVAP
Helaya girerken ve abdeste ba larken besmele çekmektir. ( htiyar c. 1, s.8; Cevhere c. 1, s.6)

SUAL: Ba'zıları heladan çıktıktan sonra 15-20 dakika bekleyip ondan sonra abdest almak
lâzımdır diyorlar. Böyle bir ey var mı? Heladan çıkar çıkmaz abdest almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Herkes için böyle bir ihtiyâç olmaz. Gençlerin ço u için bekleme e lüzum kalmayabilir. Pamuk fitil
kullanınca da bekleme e lüzum kalmaz. Ba'zılan için belki yarım saat beklemek, yürümek, öksürmek
icab edebilir. (Ni'met-i slâm c.1, s.55; Merâkıl-felâh s.24)

SUAL: Burun delikleri nezle iken kapalı durumdadır. Guslederken su gitmedi i için, nezle
olmak özür oluyor mu?
CEVAP
Me akkat olmayan miktarını yıkamak kâfidir. Ya'ni suyun gitti i yere kadar yıkanır. (Cevhere c.1,
s.12; Halebî-yi Kebîr s. 46-47)

SUAL: Takunyadaki abdest suyu müsta'mel su hükmünde midir? Ya'ni bir ba kası,
takunyayı yıkamadan onunla abdest alabilir mi?
CEVAP
Müsta'mel su, yere dökülüp sıçrayandır. Sıçramıyan müsta'mel de ildir. Nalın üzerindeki abdest
suyu müsta'mel de ildir. Takunyayı yıkamadan onunla abdest alınabilir. ( bni Âbidûı c.1, s. 13-4)

SUAL: So an do rarken gözüm sulandı, ya akdı. Abdestim bozuldu mu?


CEVAP
Hayır, bozulmadı. (Merâkıl-felâh s.48; Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.10; Halebî-yi Kebîr s.131)

SUAL: Abdest suyunun içine gaz veya benzin damlasa suyun üç vasfından, renk, koku,
tadından biri de i ti ine göre bu su ile abdest almak caiz midir?
CEVAP
Elbette caizdir. Gaz ve benzin necs de ildir. Necaset karı ıp da üç vasıfdan birisi de i irse bu su
ile abdest alınmaz. (Cevhere c.1, s.16)

SUAL: Bir kimse abdest alırken bilmeden kuru yeri kalsa abdesti sahih olur mu?
CEVAP
Bir kimse abdest alırken kuru yer kalmadı ına kanaat getirinceye kadar yıkamı sa abdesti sahih
olur. Çünki Cenâb-ı Hak insanların kanaatlarına göre muamele eder. Tersine hiç kuru yer kalmadı ı
halde, kuru yer kaldı zan eden kimsenin abdesti sahih olmaz. (Halebî-yi Sagîr s.71)

SUAL: Ba'zıları abdest suyu içilir diyorlar. Abdest uzuvları kirli olsa da içilir mi?
CEVAP
Abdest uzuvları temiz olsa da abdestte kullanılan su içilmez. Bu su ile abdest alınmaz, içilmesi ve
hamur yapılması mekruhtur. Abdest suyu ile sadece necaset temizlenebilir. ( htiyar c.1, s.15-16)

SUAL: Abdestte kullanılan su necis midir? Bu su ile ne yapılır, ne yapılmaz?


CEVAP
Abdestte kullanılan suya müstamel su denir. Bu su ile tekrar abdest alınmaz. çilmez. Yere
dü tükten sonra elbiseye el ayasından fazla bula ırsa burayı yıkamak gerekir. ( htiyar c.2, s.15-16)

SUAL: Abdest alırken misvak ne zaman kullanılır?


CEVAP
Misvak, abdest alma a ba larken kullanılır. mâm-ı a’zam Hazretlerine göre, misvak abdestin
sünneti oldu u için, bir abdestle be vakit namaz kılınsa her namaz misvaklı abdestle kılınmı sayılır.
mâm-ı âfı'î hazretlerine göre ise, misvak, namazın sünnetlerindendir. Her namaza ba larken
misvak kullanılır.
Misvak, a ız, di ve mide sa lı ı bakımından da önemlidir. Muntazam misvak kullanan kimsenin
di leri çürümez. Bir çok mikroplar a ız yolu ile vücuda girdi i için a ız temizli i önemlidir. Bu bakımdan
misva ı, yatarken kalkarken kullanmalıdır. Abdestin ba ında misvak kullanmayı unutan kimse,
abdesten sonra da kullanabilir. A zı yıkarken parmakla di leri temizlerken misva a niyyet edilirse,
sünnet eda edilmi olur. Ayrıca misvak kullanmak ise müstehaptır. ( bni Âbidîn c. 1, s. 78)

SUAL: Bir kitapta " mâmın abdesti bozulmakla cemaatin de abdesti bozulur, bozulmaz
diyenin arkasında namaz kılınmaz" diyor. Yazıldı ı gibi midir?
CEVAP
fâdede bir yanlı lık olsa gerektir. Baskı hatâsı olabilir. mâmın abdesti bozulmakla cemaatin
abdesti bozulmaz.

SUAL: Bende bulunan tenya ve oksiyür, gayri muayyen vakitlerde dı arı çıkmaktadır.
Oksiyürlerin ba'zan çıktı ını hissedemiyorum. Abdesti bozar mı ve özürlü sayılır mıyım?
CEVAP
Tenya denilen solucanlar ve oksiyür denilen kıl kurtları çıkınca abdesti bozarlar. Kıl kurtlarının
çıktı ı hissedilince bozulur. Hissedilmez veya görülmezse abdest bozulmu sayılmaz. Namaz
vakitlerinde bile gelse abdesti bozar, özürlü sayılmaz. Özürlü sayılabilmek için devamlı çıkması
lâzımdır. Kan, irin, idrar, mezi gibi sıvılar da böyledir. Devamlı akarsa özürlü sayılır. Bir namazın farzını
kılacak kadar kesilirse özür sayılmaz. (Halebî-yi Sagîr s.62; Feth-ul-kadîr c.1, s.159)

SUAL: Abdestte kolları yıkarken elleri de yıkamak farz mıdır? Ya'ni eller kollara mı dahildir?
(ihtiyaca binaen afıî mezhebini taklid edenler için soruyorum.)
CEVAP
Evet eller kollara dahildir. afiî mezhebindeki bir kimse veya afiî mezhebini bir ihtiyaca mebni'
taklid edenler, kolları yıkarken elleri tekrar yıkamaları farzdır. Ba larken elleri yıkamaları kifayet etmez.
Çünkü âfiî'de tertip farzdır. (Kifâyet-ül-Ahyâr s.20,22)

SUAL: A zı veya burnu kanayan kimse, kan durduktan sonra abdest alsa, a ız veya
burnundan kuru kan artıkları çıksa, bu kimsenin abdesti bozulur mu?
CEVAP
Yıkaması farz olan yere bula mayınca abdesti bozulmaz. (Bedayı c.1, s.24)

SUAL: Helanın lavabosunda abdest almak mecburiyetinde kalıyoruz. Abdest dualarını


yava ça okumakta mahzur var mıdır? CEVAP
Mahzur yoktur. (Hadîka c.2, s.312) SUAL:

SUAL: Abdestimi devamlı aklımda tutabilmem için ne yapmam lâzımdır?


CEVAP
Abdesti devamlı akılda tutma a lüzum yoktur. Abdest aldı ını bilip, sonra bozuldu unda üphe
ederse, abdesti var kabul edilir. Abdesti bozuldu unu bilip, sonra abdest aldı ında üphe ederse,
abdest alması lâzım olur. (Halebî-yi Sagîr s.71)

SUAL: Abdest üstüne abdest almaya ba'zıları mekruh diyor. Ba' zıları müstehap diyor.
Hangisi do rudur.
CEVAP
Abdest alıp namaz kıldıktan sonra, tekrar abdest almak iyidir. Hadis-i erifte (Abdest üzerine
abdest almak nur üstüne nur gibidir) buyurulmu tur. Fakat abdest aldıktan sonra namaz kılmadan,
ibâdet etmeden tekrar abdest almak mekruhtur. ( bni Âbidîn c.1, s.81)

SUAL: Mızraklı lmihâlde abdest alırken gargara yapmanın mekruh oldu u yazılı. Ba ka
mu'teber kitaplarda ise abdestin edeplerinden oldu u bildirilmektedir. Hangisi do rudur?
CEVAP
Gargara a ızda çalkalamak demektir. Suyu bo azda hareket ettirmek ise abdestin
edeplerindendir. kisi de do rudur. Demek ki gargara yapmadan bo aza suyu ula tırmak abdestin
edeplerindendir. (Feth-ul-kadîr c.1, s.22,23; bni Âbidîn c.1, s.78,79)

SUAL: Abdestte ka ların ve bıyı ın altındaki deriyi ıslatmak farz mıdır?


CEVAP
Ka ların, sakalın ve bıyı ın altındaki görünmeyen deriyi ıslatmak sünnettir, farz de ildir. Bunların
üzerini yıkamak farzdır. Kıllar seyrek olup altlarındaki deri görünüyorsa, deriyi yıkamak, ya'nî ıslatmak
farz olur. (Halebî-yi Kebîr s.23; htiyar c.1, s.8)

SUAL: Sülük, tahtakurusu, sivrisinek gibi ha ereler kan emse abdest bozulur mu?
CEVAP
Sülük, çok kan emerse bozar. Çünkü, doyup da dü tükten sonra kan akarak cildin üzerine yayılır.
(Halebî-yi Sagîr s.63)

SUAL: Bir sebep yokken gözden ya çıksa abdesti bozar mı?


CEVAP
Gözde a rı varsa bozar. A lamak bozmaz.

SUAL: Yüzümdeki sivilceleri sıkınca içinden beyaz katı bir madde çıkıyor. Bu beyaz katı
madde abdesti bozar mı?
CEVAP
Sivilceden çıkan beyaz katı madde abdesti bozar. (Halebî-yi Sagîr s.63; Merâkıl-felâh s.48;
Halebî-yi Kebîr s. 131; Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s. 10)

SUAL: Belediye otobüsünde dayanarak bir an uykuya dalıp uyanıyoruz. Abdestimiz


bozulmu oluyor mu?
CEVAP
Dayanarak uyumak abdesti bozar. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.10 Fetâvâ-i Hâniyye c.1, s.41)

SUAL: Abdest aldıktan sonra (Hayrını gör!) diyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Ciddî söyleniyorsa mahzuru olmaz.

SUAL: afiî mezhebinde yalnız elin içi mi nâmahreme dokununca abdesti bozuluyor, dı ı
de ince bozulmuyor mu?
CEVAP
Elin içi de, dı ı da dokunsa abdest bozulur. (Hülâsat-üt-tahkik s.23)

SUAL: Abdest dualarının arapçasını bilmeyen kimse, Türkçelerini |okusa, bir mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Abdest dualarının Arapçasını bilmeyen kimse, Türkçelerini okuması faydalı olur. Fakat namazda
selâmdan önce Türkçe dua okunmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.325)

SUAL: afiî mezhebine göre, köpe e dokunan kimsenin abdesti bozulur mu?
CEVAP
Bozulmaz. Ancak köpek necis oldu u için de di i yeri bir kere bulanık su ile (toprakla), altı kere
de temiz su ile yıkamak lâzımdır. (Kifâyet-ül-Ahyâr c.1, s.13)

SUAL: Hasta oldu u için veya ba ka bir sebeple su ile gusledemiyen kimse, ne yapar?
CEVAP
Teyemmüm eder. Sebep ortadan kalkınca su ile gusleder. (Bedâyı C.1, s.46)

MEST
SUAL: Aya ıma sürdü üm merhem, katı ya hükmünde oldu una göre altına su geçmiyor
demektir. Aya ımı temizliyerek yıkamak mı lâzımdır.
CEVAP
Yaraya zarar vermezse yıkamak lâzımdır. Zarar verirse yarayı mesh etmek farzdır. ( bni Abidîn
c.1, s.204)

SUAL: Mestin hususiyeti ortadan ne zaman kalkar?


CEVAP
Aya ın üç parma ı sı acak kadar yırtı ı bulunan bir mest üzerine mesh edilmez. Mukim için 24
saat sonra, o meste mesh edilmez. (Merâkıl-felâh s.80; Halebî-yi Kebîr s.113; Dürr-ül-müntekâ c.1,
s.47)

SUAL: Mestin biri ayaktan çıkmakla ikisi de çıkmı sayılır mı?


CEVAP
Mestin birisi ayaktan çıkınca öteki de çıkmı sayılır. (Merâkıl-felâh s.80; Halebî-yi Kebîr s. 113)

SUAL: Fermuarlı ve ba lı mestlerden hangisi uygundur?


CEVAP
kisi de uygundur.

SUAL: Mestlerimde ufak bir yırtık olsa hemen diktiririm. Benim böyle sık sık mest tamir
ettirdi imi gören ayakkabı tamircisi bana (Sen niye böyle her zaman sökükleri diktiriyorsun?
Yoksa sen afiî mezhebinden misin?) dedi. Ben ona bir cevap vermedim. Acaba afiî
mezhebinde mestte hiç yırtık olmayacak mı?
CEVAP
Evet, afiî mezhebinde mestte hiç yırtık olmaması lâzımdır. Bir parmak kadar az yırtık bile olsa
mesh caiz olmaz. (Kifâyet-ül-Ahyâr c.1. s.120)

SUAL: Mest nelerden yapılır?


CEVAP
Mest, aya ın yıkaması farz olan yerini örten su geçirmez giyecektir. Mestin bir saat yol yürüyünce,
ayaktan çıkmayacak ekilde sa lam ve aya a uygun olması lâzımdır. A açtan, madenden mest
olmaz. Deriden, lâstikten, naylondan ve çe itli kuma lardan mest olur. (Me'ârif-üs-sünen c.1, s.333;
bni Âbidîn c.1, s.173)

SUAL: Çoraptan mest olur mu?


CEVAP
Tabanı ile ayak üstü veya yalnız tabanı deri kaplanmı çorap üstüne veya sert olup yürürken
a a ı dü meyen çorap üzerine mesh câizdir. (Me'ârif-üs-sünen c.1, s.346)

SUAL: Mestlere sünnet üzere mesh nasıl yapılır?


CEVAP
Mestlere sünnet üzere mesh etmek için, sa elin ya be parma ı, sa mest üzerine, sol elin
parmakları da sol mest üzerine, boylu boyunca yapı tırılıp, ayak parmakları üzerine gelen ucundan,
baca a do ru çekilir. El ayaları meste de dirilmez. De dirilirse mesh yine câiz olur, fakat sünnet üzere
olmamı olur. (Halebî-yi Kebîr s.110; Dürr-ül-müntekâ c.1, s.46,47)
SUAL: Mest üzerine kan ve idrar bula ırsa, temiz bezle silmekle temizlenmi olur mu?
CEVAP
Akıcı necaset mest üzerinde olsa da ancak yıkamakla temizlenir. Mest üzerindeki katı necaset
olursa, o makla, silmekle temizlenir. (Dürer c.1. s.46)

SUAL: Abdest alırken ba ına kaplama mesh ettikten sonra kalan ya lıkla mestlere mesh
edilir mi?
CEVAP
Kaplama meshden kalan ya lıkla mesh edilmez. (Halebî-yi Kebîr s.110)

SUAL: Abdest alıp daha mestlere mesh vermeden çocuk mestlerimin üstüne su dökse
mest yerine geçer mi?
CEVAP
Evet herhangi bir su mest üzerine dökülmekle, ya mur ya makla, mesh yerine geçer. Niyet lâzım
olmaz. (Halebî-yi Kebîr s.110; Mecma'ul-enhür c.1, s.471)

SUAL: Bir mestteki yırtık ne kadar olursa mesh caiz olmaz?


CEVAP
Aya ın üç parma ı sı acak kadar yırtı ı bulunan bir mest üzerine mesh etmek caiz de ildir. Ya'ni
mesh caiz olmayan yırtık, üç parma ın ucu de il, üç parma ın bütünü görünecek kadardır. (Merâkıl-
felâh s.80; Habeî-yi Kebîr s.113; Dürr-ül-müntekâ c,l, s.47)

SUAL: Bir mestin çe itli yerlerinde bir parmak girecek kadar sökük ve yırtık olsa, kaç
tanesi meshe mâni olur?
CEVAP
Bir mestin birkaç yerinde, küçük yırtıklar, sökükler varsa bunlar toplanınca üç parmak olursa, buna
mesh caiz olmaz. Demek ki parmak girecek kadar üç yırtık varsa mesh edilmez. Bir mestte iki parmak,
di er mestte de iki parmak görünecek kadar yırtık olsa, bunlara mesh edilebilir. Çünkü üç parmak iki
mest için de il, bir mest içindir. (Merâkıl-felâh s.80; Halebî-yi Kebîr s.113)

ÖZÜRLÜ OLMAK
SUAL: kindileri asr-ı sânide kılan özürlü bir kimse, abdestini asr-ı evvelde alsa, bu
abdestle ikindi namazını kılabilir mi?
CEVAP
Asr-ı evvelde alınan abdestle asr-ı sânide ikindi namazını kılmak caiz ise de, asr-ı sânide abdest
alıp hemen kılmak daha iyidir. (Dürer c.1, s.44; Merâkıl felah s.95Feth-ul-kadir c.1,s.195)

SUAL: Özrümü insanların yanında kontrol edemiyorum. Her namaz kılarken özrümü kontrol
etmem lâzım mıdır?
CEVAP
Müsait yer bulup kontrol etmek lâzımdır.

SUAL: htiyaç halinde afiî mezhebini taklid ederek seferde namazları takdim ve tehirle
kılabilir miyiz?
CEVAP
Seferi olan kimse, seferde ve yolculuk müddetince ihtiyaç halinde afiî mezhebini taklid ederek
ö le ile ikindiyi, ak am ile yatsıyı takdim ve tehir ederek kılabilir.
Takdim ve tehir edebilmesi için namazlarını afiî mezhebine uygun kılmalıdır. Abdesti de buna
uygun olmalıdır. ( bni Âbidîn c.2, s.51; Mîzân-ûl-kübra c.1, s.52; Hulâsat-üt-tahkik s.23)

SUAL: Devamlı idrar kaçıran kimse, abdestli iken helaya gidip bir miktar daha bevletse
abdesti bozulur mu?
CEVAP
Aynı yerden özürlü oldu u için abdesti bozulmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.204)

SUAL: (Kolumdan devamlı kan aktı ı için özürlü durumdayım. Abdestli iken burnumdan da
kan gelse abdesti bozar mı?)
CEVAP
Burun sizde özür yeri olmadı ı için kan gelince bozulur. Kol sizde özür yeri oldu u için buradan
akan kan abdesti bozmaz. Burun özür yeri olsaydı, koldan çıkacak kan abdesti bozardı. ( . Âbidîn
s.204)

GUSÜL
SUAL: Göze takılan lens gusle mâni midir?
CEVAP
Göze takılan lens gusle mâni de ildir.. Çünkü gözün içini yıkamak farz de ildir. ( bni Âbidîn c. 1,
s. 103)

SUAL: Sigaranın di lerde bıraktı ı katran gusle mâni midir?


CEVAP
Sigaranın di diplerinde meydana getirdi i katran, sıvı ya lara dahildir. Gusle mâni de ildir.
Yıkanınca boyası kalırsa kına gibidir, yine gusle mâni de ildir.

SUAL: (Bende sedef hastalı ı var. Ayaklarımda kabuklar te ekkül ediyor. Gusûlde ve
abdestte bu kepekleri kaldırmak lâzım mıdır?)
CEVAP
Kaldırmak lâzım de ildir. Gusle ve abdeste mâni olmaz. (Ni'met-i slâm)

SUAL: Guslden sonra bir yerde kuru kalsa, yeniden gusl abdesti almak gerekir mi?
CEVAP
Guslden sonra bir yerde kuru kaldı ı anla ılırsa orayı yıkamak kâfidir. Tekrar gusl abdesti alma a
lüzum yoktur. (Hadîka sonu)

SUAL: Hanefî ve afi'î mezhebine göre vedi ve mezi necis midir, guslü icap ettirir mi?
CEVAP
Hanefîye göre vedi ve mezi necistir, guslü icap ettirmez. afıîye göre her ikisi de temiz olup guslü
gerektirmez. (Bedâyi c.l s.60)

SUAL: Banyo ve helamız aynı yerdedir. Burada abdest almamızda, abdest duası
okumamızda ve gusletmemizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Ba ka çare olmadı ı için gusledilir ve abdest alınır. Abdest duaları da yava ça okunur. (Hadîka
c.2, s.312)

SUAL: Tra olmak ve tırnak kesmeyi guslden sonra mı yapmak lâzımdır?


CEVAP
Tra olmayı ve tırnak kesmeyi guslden sonra yapmak münasip olur. ( bni Âbidîn c.5, s.275)

SUAL: Elime zamk sürmü tüm. Sonra guslettim. Bir vakit namaz kıldıktan sonra elimdeki
zamkı gördüm. Daha önce gazetenizde yazdı ınıza göre sadece zamkı kazıyıp altını yıkadım.
Fakat namazımı iade etmem gerekir mi?
CEVAP
Evet, sadece zamkı kazıyıp altını yıkamak kâfidir. Fakat kıldı ınız namazı kaza etmeniz lâzımdır.
(Cevhere c.1, s.12; Merâkıl-felâh s.56; bni Âbidîn c.1, s.104)

SUAL: Saçlarıma ya lı boya sürüldü. Yıkanmı tım. Ya lı boya gusle mâni olur dediler. Ya lı
kısmı makasla kestim. Guslum sahih oldu mu?
CEVAP
Makasla kesilen kısımları yıkamakla gusl sahih olur. ( bni Âbidîn c.1, s.104; Merâkıl-felâh s.56;
Cevhere c.1, s.12)

SUAL: Gusl abdesti alırken burnumdaki damarın çatlaklı ı sebebiyle kan akıyor. Kan
akınca gusl abdesti bozuldu una göre ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Kan akmakla gusl abdesti bozulmaz. Ya'ni tekrar gusl icap etmez. Ancak bu ekilde alınan gusl
abdestiyle namaz kılınmaz. Ayrıca, namaz abdesti alınca namaz kılınabilir. (Feth-ul-kadîr c.1,
s.33,53; Bedâyi c.1, s.36)
SUAL: Bir kimse gusl abdesti aldıktan birkaç saat veya birkaç gün sonra, bir yerinde ya lı
boya gibi su geçirmeyen bir maddenin bulundu unu görse, kuru kalan yeri yıkamak kâfi gelir
mi?
CEVAP
Kuru kalan yeri yıkamak kâfi geiir. O guslle namaz kılmı sa onları da kaza eder. ( bni Âbidîn c.1,
s.104—105)

SUAL: Gusl abdesti alırken eûzü besmele çekmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. Hattâ kelime-i ehadet bile getirilebilir. (Feth-ul-kadîr c.1, s.50)

SUAL: Kula ımın biri hiç duymuyor. Duyan kula ımın zarı da deliktir. Devamlı u ultu
yapıyor. Doktor (Kula ına hiç su kaçırma) dedi. Gusl abdesti yerine teyemmüm etsem olur mu?
CEVAP
Guslederken su geçirmeyen kulak pamukları vardır. Eczanelerde bulunur. Kula ın içini yıkamak
lâzım de ildir. Pamu u çıkardıktan sonra ya parma ınızla kuru kalan yer varsa oraya sürmeniz
kâfidir. (Feth-ul-kadîr c.1, s.50; Bedayı c.1, s.34)

SUAL: Gusl imkânı bulamıyan kimse, teyemmüm etse, fakat abdest alma imkânı olsa, (su
bulunsa) abdest almasına lüzum var mıdır?
CEVAP
Teyemmüm eden kimse, o teyemmümle namaz kılabilir. Abdesti bozulursa, su da mevcutsa su ile
abdest alır. Su yoksa abdest için tekrar teyemmüm eder. (Dürer c.1, s.29)

SUAL: Guslederken konu makta mahzur var mıdır?


CEVAP
Guslederken konu mamak sünnettir. htiyaç yokken konu mamalıdır. (Berîka c.2, s.370)

SUAL: Di aralarında yemek artı ı kalıp altına su gitmese gusl sahih olur mu?
CEVAP
Kâdîhân kitabında bildiriliyor ki:
(Di arasında, yemek artı ı bulunursa, gusl tamam olmaz. Bunu çıkarıp altını yıkamak
lâzımdır.)
Mecmua-i Zühdiyye'de buyuruluyor ki:
(Gerek az, gerek çok, di lerin arasında kalan yemek kırıntısı, katı hamur gibi olup da, suyu
geçirmezse gusle mâni olur.) (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.104)

SUAL: Ba'zan sabah kalkınca gözkapaklanmda biraz çapak oluyor. Abdeste ve gusle mâni
midir?
CEVAP
Çapak, abdeste ve gusle mânidir. Yıkarken çapakları temizlemek lâzımdır. Su ile temizlemek
mümkün de ilse, ak amdan çapak ilâcı sürmek lâzımdır. (Ibni Abidîn c.1, s.103)

TEYEMMÜM
SUAL: Vücudum felçli oldu u gibi ellerimin parmaklan da tutmuyor. Teyemmümü nasıl
yapabilirim?
CEVAP
Ellerinizin avuç ayaları ile teyemmüm edilen yerlerde i ne ucu kadar dokunulmadık yer
kalmamalıdır. E er de medik yer kaldı ında çok üphe ederseniz birisi size teyemmüm ettirmelidir.
Sizi evde bırakıp gittiklerine göre eve geldiklerinde size teyemmüm ettirirler. Hanbelî mezhebini taklid
ederek ö le ile ikindiyi ak am ile yatsıyı birle tirerek kılabilirsiniz.

SUAL: Hasta oldu u için veya ba ka bir sebeple su ile gusledemiyen kimse, ne yapar?
CEVAP
Teyemmüm eder. Sebep ortadan kalkınca su ile gusleder. ( htiyar, c.1 s.12)
SUAL: Annem hastadır, Kendi ba ına abdest alamıyor. Ben yardım edersem abdest
alabiliyor. Ben bulunmadı ım zaman veya yardım edemedi im zaman kendi teyemmüm ederek
namazlarını kalmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Annenizin bir yardımcısı varken teyemmüm etmesi caiz olmaz. Siz bulunmadı ınız saatlerde
anneniz, mâm-ı Ahmed hazretlerini taklid ederek ö le ile ikindiyi, ak am ile yatsıyı cem ederek kılar.
Anneniz, paralı veya parasız bir yardımcı bulamadı ı zaman teyemmüm etmesi caiz ve lâzım olur.
(Halebî)

SUAL: Babam romatizmalı kalb hastasıdır. Mütehassıs müsliman doktor babamın kat'iyyen
yıkanmamasını söyledi. Namazlarını da ayakta kılamıyor. Guslü icap ettirecek bir hal zuhur
etti inde, teyemmüm etmesinde bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Böyle bir doktorun ıslatılmaması lâzımdır dedi i bir yer, yara gibi olur.
Yine fıkıh kitaplarında bildiriliyor ki:
Hastanın, abdest ve gusl ile veya hareket etmek ile, hastalı ın artaca ı veya iyi olması uzayaca ı,
kendi tecrübesi ile veya mütehassıs ve açıkça günah i lemiyen müslüman bir doktorun söylemesi ile
anla ılırsa, teyemmüm eder. ( bni Âbidîn c.1, s.156)

SUAL: (Teyemmüm edebilmek için niyyet edip yüzü ve iki kolu mesh etmek lâzımdır.
Teyemmüm ederken yüzde el de medik yer kalsa teyemmüm sahih olur mu? Yüzü ve kolları
mesh nasıl olur?
CEVAP
ki kolu dirseklerinden yukarı sıvalı olarak, iki elin içini temiz topra a, ta a, toprak veya kireç sıvalı
duvara sürüp, en az üç parma ı de mek üzere, iki avucu ile yüzünü bir kerre mesh etmek, ya'ni
sı amak lâzımdır. Eli yüzün i ne ucu kadar yerine de mezse teyemmüm kabul olmaz. ( bni Âbidîn).
Yüzü tam mesh edebilmek için, avuçlar açık ve dört parmak birbirlerine yapı ık ve iki elin iki er
uzun parmaklarının uçları birbirine de mi olarak, avuç içleri saç kesimine konup, çeneye do ru
yava ça indirilir. Parmaklar yatay vaziyette alnı, göz kapaklarını, burnun iki yanını ve dudakların
üzerlerini ve çenenin yüz kısmını iyice sı amalıdır. Bu esnada avuç içleri de yanakları sı ar.
ki avucu tekrar topra a sürüp birbirine çarparak, tozu topra ı silkeledikten sonra, önce sol elin
dört parma ının içi ile, sa kolun alt yüzünü, parmak ucundan, dirse e do ru sı ayıp sonra, kolun iç
yüzünü sol avuç içi ile, dirsekten avuca kadar sı amalıdır. Sonra yine böyle sa el ile, sol kol sı anır.
El ayasını topra a sürmek lâzımdır. Topra ın tozun elde kalması lâzım de ildir. ( bni Âbidîn
Teyemmüm babı).

SUAL: Teyemmüm ederek namaz kıldıktan sonra, suyu bulmak imkânı hâsıl olsa namazı
iade etmem icap eder mi?
CEVAP
Namazını iade etmez. (Merâkıl-felâh s.67,68)

NECASETTEN TAHARET
SUAL: drar ve alkol gibi kaba necasetli bir elbiseyi kuru temizleyiciye vermekle necaset
temizlenmi olur mu?
CEVAP
Kuru temizlemede temizlenmi olmaz. Ancak yıkanmakla temizlenir. (Ni'met-i slâm c.1, s.208;
Halebî-yi Sagîr s.74; Dürer c. 1, s.44)

SUAL: Kuru temizlemeye verdi imiz temiz elbiseler, ba kalarının necasetli elbiselerine
karı arak kirlenmi olur mu?
CEVAP
Kirlenmi olmaz.

SUAL: Tükenmez kalemlerin içinde alkol vardır zannı ile namaz kılarken çıkarıyorum. Do ru
mu?
CEVAP
Tükenmez kalemlerin içinde alkol yoktur. Alkol bulunan keçeli kalemler olsa bile, bunları namaz
kılarken ta ımakta mahzur yoktur. u kalemde alkol vardır diye zan ile hüküm verilmez. (Dürr-ül-
muhtâr istinca sonu; El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe'a; E bâh; Ma'füvât)
SUAL: Mentol, etil alkol müdür? Mentollü e yaları kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mentol etil alkol de ildir. Necis olan yalnız etil alkoldür. Mentollü e yaları kullanmak caizdir.

SUAL: Metil alkollü urupları içmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Metil alkol, necis olan etil alkol de ildir. Metil alkolün kimyadaki adı da alkoldür. Bu, necis olan
alkol de ildir.

SUAL: Elbiseme idrar bula mı tı. Kuruyunca nereye bula tı ını anlıyamadım. Tahmin
etti im yeri yıkayıp namaz kıldım. Namazdan sonra bula tı ı yeri hatırladım. Tekrar yıkadım.
Namazı iade etmem gerekir mi?
CEVAP
Namazı iade etmeniz gerekmez. (Hadîka sonunda yazılıdır)

SUAL: Vücuda idrar, kan veya alkol bula sa, bula an yeri temiz bir bez ile birkaç defa
silmekle orası temizlenmi olur mu? Yoksa yıkamak mı lâzımdır?
CEVAP
Silmekle temizlenmi olmaz, yıkamak lâzımdır. (Dürer c.1, s.44)

SUAL: Elbisenin çe itli yerlerine azar azar necaset bula sa, hepsinin toplamı bir dirhemi
geçerse yine yıkamak farz mıdır?
CEVAP
Evet hepsinin toplamı bir dirhemi geçerse yıkamak farz olur. Bir dirhem kadar ise yıkamak vâcib
olur. Bir dirhemden az ise yıkamak sünnet olur. Dirhem, dört gram ve seksen santigram [4,10 gram]
dır. (Dürer c.1, s.46)

SUAL: Necaset bula an tahta yıkamakla temizlenmi olur mu? Yoksa içine necaset girdi i
için temizlenmez mi?
CEVAP
Necaset bula an tahta yıkamakla temiz olur. (Dürer c.l, s.44 htiyar c.1, s.33)

SUAL: Namazda secdede iken küçük çocu um üstüme bindi. Üstü necasetti idi. Mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Çocuk kendili inden kuca a oturur, sırta binerse üstü kirli de olsa namaza mâni de ildir. Kirli,
ya'ni necasetli çocu u sırta sararak namaza durunca namaz sahih olmaz. Çocu un üstünde ba ında
necaset yoksa namaza mâni olmaz. ( bni Âbi-dîn c.1, s.269)

SUAL: Elime kan bula mı tı. Yakınlarda su da yoktu. Birkaç defa emip tukurdum. Temiz
oldu mu?
CEVAP
Evet, emip tükürmekle temiz olur. ( htiyar c.1, s.32)

SUAL: Alkollü pomad kullanmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzuru yokdur. Namaz kılmadan önce orayı yıkamalıdır. ( bni Âbidîn c.1, s.140,216)

SUAL: Kolonyanın içine tuz koymak suretiyle kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kolonyaya tuz katılınca alkolü gitmez. Kolonya dökülen yerleri namaza dururken yıkamak
lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1, s.216)

SUAL: Ba'zı yaralara tentürdiyot kullanıyoruz. çinde alkol vardır. Yıkasak yaraya zarar
vermi oluruz. Ne yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Piyasada alkolsüz tentürdiyotlar vardır. Meselâ Mersol alkolsüz bir tentürdiyottur. Adına Amerikan
tentürdiyotu da diyorlar.
SUAL: Alkol veya ba ka necis bir madde ile karı ık bir boya ile ev badana edilse, buna
kar ı namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Necasete kar ı namaz kılınmaz. Fekat, necaset bula mı bir eye kar ı kılmak caiz olur. ( bni
Âbidîn c.1, s.216; E bâh)

SUAL: Necaset sirke ve süt ile temizlenir mi?


CEVAP
Sirke ile temizlenir. Süt ile temizlenmez. ( bni Âbidîn c.1, s.205)

SUAL: Toprak, çini ve benzerlerinin üzerindeki necaset kuruyunca temiz olur mu? Temiz su
ile tekrar ıslanınca yine necis olur mu?
CEVAP
Toprak, çini ve benzerlerinin üzerlerindeki necaset kuruyunca temiz olur. Temiz su ile ıslanınca
tekrar necis olmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.207)

SUAL: Yalnız süt emen bir bebe in idrarı temiz midir?


CEVAP
Necistir. Fakat afiî mezhebinde kaba necaset de ildir. ( bni Âbidîn c.1, s.212)

SUAL: Yolda rastlanan temiz oldu u zannedilen suyla abdest alınır mı?
CEVAP
Yolda rastlanan bir suyun temiz oldu u çok zannedilirse, bu suyla abdest alınır. Hattâ, su az ise,
buna necaset karı tı ı iyi bilinmedikçe bununla abdest alınır. Ya'ni temiz kabul edilir. bâdetler, fazla
zan edilmekle, temiz ve do ru olur. Fakat itikad çok zan ile do ru olamaz. yi bilinmekle do ru olur.
( bni Âbidîn c.1, s.231)

SUAL: (Yolculukta yanımdaki insanlara kolonya döküyorlar. Ba' zan ne kadar sakınırsam
sakınayım, benim de üzerime bula ıyor. Kolonya alkol oldu u için böyle kolonyalı elbise ile
namaz kılmak mecburiyetinde kalıyoruz. Ne yapmalıyız?
CEVAP
htiyaç için hazırlanan karı ımdaki iki maddeden biri temiz ise ve necis olanın yerine temizini
kullanmakta güçlük var ise karı ım temiz kabul edilir. mâm-ı afiî hazretlerine göre, ispirtolu ilâçlar,
kolonya gibi karı ımları kullanmakta mahzur yoktur. (El-fıkh-ü-alel-mezahibil-erbea)
Güçlük oldu u zaman zaif kaville amel etmek caizdir. (Hadîka)
Bu bakımdan böyle karı ımlar elbiseye dökülürse namaz kılmak caiz olur. Hiç ihtiyâç yokken zaif
kaville amel etmemelidir.

SUAL: Almanya'da patronum bana bir elbise hediye etti. Onun verdi i elbiseyi temiz kabul
edip namaz kılabilir miyim?
CEVAP
Gayr-i müslimlerin elbiseleri temiz kabul edilir. ( bni Âbidîn c.5)

SUAL: Mestin üzerine bula mı sıvı necaset ıslak bezle silmekle temiz olur mu?
CEVAP
Mest gibi deriden yapılmı ey, emici de ilse, üzerindeki sıvı necaset, ıslak bezle silmekle
temizlenir. E er emici ise, üzerinden, su akıtarak temizlenir. ( bni Âbidîn c.1. s.206)

SUAL: Elbisenin veya vücudun bir yerine necaset bula sa, sonra da bu yeri bulamasa,
zannetti i yeri yıkasa temiz olur mu? Namazdan sonra ba ka yer oldu u anla ılsa namazı iade
eder mi?
CEVAP
Elbisenin veya vücudun bir yerine necaset bula sa, bu yeri bulamasa, zannetti i yeri yıkasa temiz
olur. Namazdan sonra meydana çıksa namazı iade etmez. (Hadîka sonunda yazılıdır)

SUAL: Müslüman veya Hıristiyanın içerek bıraktı ı sudan abdest almakta mahzur var mıdır.
CEVAP
Müslümanın veya Hıristiyanın içerek bıraktı ı artık su ile abdest almakta mahzur yoktur. (Merâkıl-
felâh Ha iyesi s.17; Ni'met-i slâm c.1, s.33)
SUAL: Bakkaldan iki yumurta almı tım. Ezan okununca camide cebime koydu um
yumurtalarla namaz kıldım. Sonra yumurtayı pi irmek için kırınca kanlı oldu unu gördüm.
Namazı iade etmem gerekir miydi?
CEVAP
Tabiî olarak kapalı yerde yumurtanın içinde kan bulunursa namaza mâni olmaz. Yumurta cepte
kırılır, kan cebe bula ırsa necistir (Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.47; bni Âbidîn c.1, s.269)

SUAL: Küçük bebekler üzerine seccade sererek namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Seccade temiz ise mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.270)

SUAL: Güvercin üstüme pisledi. Onunla namaz kılmamda mahzur var mıdır?
CEVAP
Güvercin ve serçe gibi eti yenen ku ların pisli i temiz kabul edildi i için namazın sıhhatine mâni
de ildir. (Feth-ul-kadîr c.1, s.177)

SUAL: Necaset bulunan yere girerken besmele çekmek mekruhtur. Köydeki helaların ço u
necasetli oldu una göre girerken besmele çekmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Necaset bulunan helalara girerken besmele çekmek mekruh olur. ehirdeki helalar umumiyetle
temiz oldukları için girmeden önce besmele çekmek abdestin sünnetlerindendir. (Me'ârif-üs-sünen
c.1, s.77)

SUAL: (Ba'zı helalara gitti imiz zaman, musluktaki suyun devamlı damladı ını görüyoruz.
Bu su damlayıp üzerimize sıçrarsa pis olur mu?
CEVAP
Temiz yere damlayınca sıçrayan temiz kabul edilir. Devamlı damladı ı için yer temiz kabul edilir.
(Dürer c.1, s.47)

SUAL: Temiz lavabodan üstümüze sıçrayan abdest sulan necis midir?


CEVAP
Necis de ildir. (Dürer c.1, s.47)

SUAL: Yumurta kırılıp üzerime bula tı. Necis midir, yıkamadan namaz kılınır mı?
CEVAP
Yumurta kanlı de ilse necis de ildir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.47; bni Âbidîn c.1, s.269)

NAMAZ VAK TLER


SUAL: Gündüzlerin uzadı ı günlere sabah namazına kalkmak zor oluyor. Uyandı ımız
zaman çok az bir vakit kalıyor. Helaya gidip abdest alıp namaz kılana kadar güne do uyor.
Teyemmüm etsek olur mu?
CEVAP
Su var iken teyemmüm edilmez. Vakit dar ise, helaya gidilmez. Abdest alırken uzuvlar üç defa
yıkanınca vakit çıkacaksa, bir defa yıkanır. Sabah namazının sünnetini kılınca farzı kılarken güne
do acaksa, sünneti, farzı kazaya bırakmamak için terkedilir. Yalnız iki rek'at farzı kılınır. ki rek'at farzı
sünnet üzere kılarken yine güne do acaksa, namaz içindeki sünnetler terkedilir. Meselâ Sübhaneke
okunmaz. Zamm-ı sûreler kısa okunur. Rükû ve secdelerde tesbihler üç kerre de il bir defa söylenir.
Salli ve barik okunmaz. Farz namazı kazaya bırakmak haram oldu u için bahsedilen sünnetleri, haram
i lememek için terketmek lâzım olur. Hela ihtiyâcı varken abdest alıp namaz kılmak mekruhtur. Fakat
farzı kazaya bırakmak haram oldu u için, haram i lememek için, iki zarardan daha hafifi tercih edilir.
Ya'ni sıkı ık halde namaz kılınır. ( htiyar c. 1, s.20; Uyûn-ül-besâir c.1, s.116,135; bni Âbidîn c.1,
s.104-105)

SUAL: Bu sene yatsı ezanı, 1982 yılına göre 10 dakika önce okunuyor. msak vakti de 15
dakika sonraya alındı. Geçen seneki takvimlere göre hareket etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
1982 senesinin takvimlerine göre hareket etmek ihtiyatlı olur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.l, s.51;
Resâil-i bni Nüceym s.16)
SUAL: Sabah namazı i saatine geliyor. Ne yapmamız uygun olur?
CEVAP
Sabah namazı, imsak vaktinin bitiminden güne do uncaya kadar devam eder. Bu saatlerde
kılmalıdır. (Dürer c.1, s.50-51; Hidâye c.1, s.23)

SUAL: Yatsı namazını gece yarısından sonra kılmanın mekruh oldu u bildirilmektedir.
Gece yarısı nasıl hesap edilir?
CEVAP
Ak am namazının giri i ile sabah namazının giri i arasındaki vaktin ortasıdır.

SUAL: Yatsı ezanı okunmadı zannıyle ak am namazını kıldım. Sonra yatsı ezanının
okundu unu ö rendim. Kıldı ım ak am namazı oldu mu?
CEVAP
Eda niyyetiyle kaza, kaza niyyetiyle eda caizdir. Siz ak amı eda niyyetiyle kıldınız. Halbuki o kaza
oldu. Caizdir. Ak amın vakti çıkmadı ı halde, siz çıktı zannederek o günkü ak amı kaza etseniz vakit
çıkmadı ı için eda olmu olur. ( bni Âbidîn c.1, s.283; Feth-ul-kadîr c.1, s.233)

SUAL: Yatsı namazının vakti ne zamana kadardır?


CEVAP
Yatsı namazının vakti, sabah namazının ba lamasına kadardır. Fakat gece yarısından sonra
kılmak mekruhtur. Gece yarısı, ak am namazının ba laması ile sabah namazının ba laması
arasındaki vaktin yarısıdır. (Hidâye c.1, s.24; Dürer c.1, s.51)

SUAL: Yatsı, 1982 yılına göre 10 dakika önce okunmaktadır. Yatsıyı hemen kılmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Namaz vakitlerinde ihtiyata riayet etmelidir. Bir namazı vakti girmeden kılmak sahih de ildir. Fakat
vakit girdikten on dakika sonra kılmakta mahzur yoktur. Her namaz vakti girince, ihtiyaten birkaç
dakika sonra kılmalıdır. Yatsı 1982 yılına göre 10 dakika önce okunuyorsa, 10 dakika sonra kılmak
ihtiyata daha muvafıktır. 20 dakika daha geç kılınırsa mâm-ı A'zama da uyulmu olur. (Resâil-i bni
Nüceym s.16; Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.51; Usûl-i Serahsi c.1, s.101)

SUAL: (Namaz kıldıktan sonra bazen ezan okunuyor. Namazın iadesi gerekir mi?)
CEVAP
Vakit girmedikçe namaz olmaz. Siz namazı kıldı ınızda vakit girmi se namazınız sahihtir. Sadece
ezan sünneti noksan olur. (Usûl-ü Serahsi c.1, s.102)

SUAL: Namaz kılınması günah olan vaktler ne zamandır?


CEVAP
Namaz kılması tahrimen mekruh (günah) olan vaktler üçtür. Bu vaktlerde ba lanan farzlar sahih
olmaz. Nafileler sahih olsa da tahrimen mekruh olur. Bu üç vakt; 1- Güne do arken, 2- Güne tepede
iken, 3- Güne batarken.
Güne batarken yalnız o günün ikindisi kılınır. (Hidâye c.1, s.25; Dürer c.1, s.53; Halebî-yi Sagîr
s.118-119)

SUAL: Kaza namazı hangi vakitlerde kılınmaz?


CEVAP
Kaza namazı kılınmayan üç vakit unlardır. Güne do arken, batarken ve tepede iken. Güne
do duktan 50 dakika sonraya kadar ve ö le ezanı okunmadan yirmi dakika önceye kadar
kılmamalıdır. Güne batarken batacak kadar sararma a ba layınca kaza namazı kılınmamalıdır.
(Hidâye c.1, s.25; Dürer c.1, s.53)

SUAL: (Sabah namazını kılmadan di er vakitleri kılmakta mahzur var mıdır? Di er vakitleri
kılmak için sabah namazını kılmak art mıdır?
CEVAP
Tertip sahibi olmayan, ya'ni kazası çok olan kimse, sabah namazını kaza etmeden di er
namazları kılabilir. Önce sabah namazını kaza etmesi art de ildir. Hangi vaktin farzı olursa olsun, bir
an önce kaza edilmesi arttır. Namazları kazaya bırakmadan vaktinde kılma a çalı malıdır. ( bni
Âbidîn c.1, s.480)
EZAN VE KÂMET
SUAL: Evinde namaz kılan kimse ezan ve ikâmet okur mu?
CEVAP
Evinde yalnız veya cemaatle vakit namazı kılan, ezan ve ikâmet okumaz. Çünkü camide okunan
ezan ve ikâmet evlerde de okunmu sayılır. Fakat okumaları efdal olur.

SUAL: Mahalle camiinde cemâatle namaz kılındıktan sonra, birisi yalnız namaz kılsa ezan
ve kamet okur mu?
CEVAP
Mahalle camiinde, vakit namazı cemâatle kılındıktan sonra, yalnız kılan kimse ezan ve ikâmet
okumaz. ( bni Âbidîn c.1, s.371)

SUAL: kâmet getirirken el ba lamakta mahzur var mıdır?


CEVAP
kâmet getirirken el ba lamak mekruhtur. ( bni Âbidîn c. 1, s.260)

SUAL: kâmet getirilirken ba parmaklarını öpüp gözlerine sürüyorlar. Bunun aslı var
mıdır?
CEVAP
Ezan okunurken, ikinci (E hedü enne Muhammeden resûlullah) söylenince iki ba parma ın
tırnaklarını öptükten sonra, iki göz üzerine sürmek müstehaptır. Bunu bildiren hadis-i erîf,
(Merakılfelâh) da yazılıdır. kâmet okunurken böyle yapılmaz. Ba'zıları yanlı olarak ikâmet okunurken
yapıyorlar.

SUAL: Ba'zı kimseler, müezzin ikâmet getirirken ba parmaklarının tırnaklarını öperek


gözlerine biniyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Bunu ikâmette de il, ezan okunurken yapmak müstehaptır. Bunu yaparken (Gözüm seninle rû en
olsun Ya Resûlallah) denir. (E hedü enne Muhammeden Resûlullah) denirken yapılır. (Merakılfelâh)

SUAL: Evde kaza namazı kılarken veya yolculukta sırf kendim için yava ça ezan okudu um
zaman ellerimi kulaklarıma koymam gerekir mi?
CEVAP
Yava ezan okurken eller kulaklara konmaz. Ancak yüksek sesle okurken elleri kulaklara koymak
sünnettir. Yava okuyanın ellerini kulaklarına koyması sünnet de ildir.(Tebyîn; Me'ârif-iis-sünen;
Bahr-ür-râ'ik)

SUAL: kâmet getirirken ceket dü melemenin mahzuru var mı?


CEVAP
Mahzuru yoktur. ( ir'a-tül-islâm s.117)

SUAL: kâmeti ezana benzeterek uzun uzun okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
kâmet, çabuk çabuk okunmalıdır. Ezan gibi uzatılmamalıdır. ( bni Âbidîn c.1, s.258)

SUAL: Ezan bitmeden namaza ba lanabilir mi?


CEVAP
Ezan sünnettir. Sünneti sebepsiz terk etmemelidir. Sabahleyin vakit girdi i halde ezan
okunmamı sa, bir i imiz de var ise, kendimiz ezanı okuyup namazı kılabiliriz. (Dürer c.1, s.54:
Merâkıl-felâh s.103)

SUAL: Cami yakın oldu u halde müezzininin sesi duyulmuyor. Duyulmasa da okun mu
sayılır mı?
CEVAP
Muezzinin sesini evden duymak lâzım de ildir. Ezan okunmu kabul edilir. (Fetâvâ-i Hindiyye)

NAMAZIN ART VE RÜKÜNLER


SUAL: Sabah namazına kalktım. Abdestimi aldım, Namaza dururken saate baktım. Güne in
do masına bir dakika var, Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Saate yataktan kalkar kalkmaz bakmak lâzımdır. Vaktin durumuna göre müstehablar, sünnetler
tcrkedilebilir. Meselâ helâya gitme ihtiyâcı varken, helaya gidince farzı kaçırma tehlikesi varsa, helaya
gitmeden abdest uzuvlarını bir kerre yıkamalıdır. Bir kerre yıkamak da farzı kaçırma a sebep olacaksa
farz olan uzuvları bir kerre yıkamalıdır. Ya'ni yüz, kol ve ayakları yıkamalı ve ba a mesh etmelidir.
Böyle zamanda Sabah namazının sadece farzı kılınır. Farzın içindeki sünnetlerde vakit dar ise terk
edilir. Hatta çok dar ve farzı kaçırıp haram i lememek için vacibler bile terk edilebilir. Bütün bunlar,
nâma zın ehemmiyetini ve haram i lemenin zararını göstermektedir.

SUAL: (Ben felçli bir gencim. Sabah kalkınca beni tekerlekli bir sandalyeye oturturlar.
Ak ama kadar orada kalırım. Benim tekerlekli iskemlede ima ile namaz kılmamda mahzur var
mıdır?)
CEVAP
Sandahede oturarak kılmamalıdır. Çünkü sandalyede oturmak için zaruret yoktur. Sandalyeye
oturtulabilen kimse, yere de oturtulabilir veya yere yatırılabilir. Kıbleye karsı uzatılmı sedir üzerinde,
ayaklarını sarkıtmadan oturamıyan hasta sırt üstü yatarak kılar. Ayaklarını kıbleye uzatır. Ba ı altına
yastık koyar. Yüzü kıbleye karsı olur. Veya kıbleye kar ı sa veya sol yanı üzerine yatar. Rükü ve
secdeleri, ba ı ile ima eder.
Sa lam iken kılmadı ı namazları hasta iken teyemmüm ve ima ile kaza etmek caizdir, iyi olunca
tekrar kılması lâzım olmaz. ( bni Âbidîn)
Hanbeli mezhebinde, hastalıkta, abdest ve teyemmüm için me akkat çekenlerde iki namazı cem
etmek caiz otur. (El-fıkh-ü alel mezahîb-il-erbe'a)
Buradan anla ıldı ına göre ihtiyâç hâsıl olunca Hanbelî mezhebini taklit ederek ö le ile ikindiyi,
aksam ile yatsıyı bir arada kılmanız mümkün olur.

SUAL: âfii bir mâm, Hanefilere, Hanefî hir mam âfiilere namaz kıldırırken nelere dikkat
etmelidir?
CEVAP
Her imâmın kendi mezhebinin artlarına dikkat etmesi arttır. Arkasında ba ka mezhep
mensuplarının bulunaca ını dü ünerek onların da artlarına riayet efmesi iyi olur.

SUAL: ( mâm, Fâtiha-i erifeyi okurken abdesti bozulsa, yerine geçen ahıs, kaldı ı yerden
mi, yoksa ba tan mı devam eder?)
CEVAP
Ba tan veya kaldı ı yerden devam etmesi caizdir.

SUAL: (Kıble duvarına hangi eyleri kokmak uygun de ildir?)


CEVAP
Zihni me gul edecek her eyi koymak mekruhtur. ( bni Âbidin c. 1, s. 439)

SUAL: Kıble hangi istikamettedir?


CEVAP
Dünyanın neresinde bulunulursa bulunulsun, kıble istikameti Kabenin bulundu u istikamettir.
Meselâ Yemende bulunanlar için kıble kuzey istikametindedir. Hindistan için batı istikametindedir. Orta
Afrika için do u istikametindedir. Rusya için güney istikametindedir ( bni Âbidîn c.1, s.286; htiyar
C.1, s.46)

SUAL: Kıbleyi bilmeyen kimse, ara tırıp namaz kılsa, daha sonra kıldı ı cihetin kıble
olmadı ı anla ılsa namazı iade etmesi lâzım mı?
CEVAP
Kıble'yi bilmeyen kimse kendisi ara tırır, zannına göre karar verdi i cihete do ru kılar. Sonradan
yanlı oldu unu anlasa bile namazını iade etmez. Çünkü kıble ve namaz vakitleri fazla zan ile kabul
olur.
Kıble cihetini bilmeyen kimse, bilene sormadan veya kendi ara tırmadan kıble cihetine do ru
namaz kılarsa, kıbleye rastlamı olsa bile namazı kabul olmaz. Kıbleyi ara tırıp da zan ile karar verdi i
cihete do ru kılmazsa, rastladı ını anlasa bile tekrar kılması lâzım olur. Bunun gibi, abdestsiz
oldu unu veya elbisesinin necis oldu unu veya vakit girmedi sanarak namaz kılan ve sonra bu
zannının do ru olmadı ını anlayan tekrar kılar. ( htiyar c.1, s.47)

SUAL: Bazı yerlerde namazın farzlarının yedisi dı ında be i içinde, bazılarında da altısı
içinde altısı dı ında yazılı. Hangisi do rudur?
CEVAP
Namazın farzlarının yedisi dı ında be i içinde diyenlerle, altısı içinde altısı dı ında diyenler hatâ
etmiyorlar. ftitah tekbiri namazın içinden sayılırsa, içindekiler altı olur. Dı ından sayılırsa dı ındakiler
yedi olur. kisi de aynıdır. (Mecma'ul-enhür c.1, s. 79)

SUAL: Saç, tamamen veya kısmen alnı kapatsa bu ekilde secde sahih olur mu?
CEVAP
Alın yere de melidir. (Mecma'ul-enhiir c.1, s.97; bni Âbidîn c.1, s.335)

SUAL: Erkeklerdeki takkenin, alnın üzerine gelmesi secdeye mâni' midir?


CEVAP
Secdeye mâni'dir. Alnın çıplak olarak secde yerine de mesi gerekir. Ba'zı âlimler de mekruh
oldu unu bildirmi lerdir. (Ibni Âbidîn c.1, s.335)

SUAL: Eller, kulaktan ayrılırken (Allahü ekber) deme e ba lanıp göbek altına ba larken
bitirilir.
Halbuki bizim ö rendi imiz, eller kaldırılırken tekbir alınır, kulak memesinde biter.
CEVAP
bni Âbidînde bildirdi imiz ekilde tarif edilmektedir. Avnca Türkçe (Nimet-i slâm) kitabının
(Namaz fiillerinin tertibi) bahsinde bildirdi imiz ekilde tarif etmektedir. (Ibni Âbidîn c.1, s.322)

SUAL: Namazda dudakları kıpırdatmadan veya kendisi de i itmiyecek kadar Fatiha ve


zamm-ı sûreleri okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kendisi i itemiyecek kadar okumak, kıraat okumak sayılmaz. Namazda kıraat farz oldu u için
okudu unu kendisi i itmelidir. (Dürer c.1,s.82)

SUAL: Namazda niyyetin kalb ile yapılması art mıdır?


CEVAP
Namazda niyyetin kalb ile yapılması dört mezhebte de farzdır. âfıîde a ız ile söylemek sünnettir.
Fakat niyyet ederken namazın farzlarını hatırlamak lâzımdır. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.186; bni
Âbidîn; El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe'a)

SUAL: Uydum Hasan Efendiye diye niyyet etmi tim. Namazdan sonra baktım ki, mâm
Hasan Efendi de il, bir ba kası imi . Niyyetim sahih oldu mu?
CEVAP
E er imâm Hasan Efendi olsaydı, niyyetiniz sahih olurdu. Fakat, imâm Hasan Efendi olmadı ı için
niyyetiniz sahih de ildir. Böyle niyyet etmemeli, (Uydum hazır olan imâma) demelidir. mâm kim ise
ona uyulmu olur. Böyle yanlı lıklardan da kurtulmu olunur. (Dâmâd c.1,s.111)

SUAL: (Çalı tı ımız i yerinde namaz kılan arkada larımız var. saatinde, i yerinde, bir
kö ede, yahut fabrikanın dı ındaki bir çimenlikte, urada, burada, bir karton parçası üzerinde
namazlarını kılıyorlar. Fakat Alınanlar, namaz kılanlarla alay ediyorlar. Bu adam yatıp yatıp
kalkıyor, delirmi mi) diyorlar. Almanların alaylarına maruz kalarak böyle namaz kılmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Almanlar alay ediyorlarsa, onların gözü önünde kılmamak uygun olur. Fakat onlar görecek de alay
edecek diye namazı bırakmak da olmaz. Kö ede bucakta, kısa bir sûre okuyarak tezce kılmalıdır.

SUAL: Aynı camide birinci cemâatten sonra cemâatler te kil edilip namazlar kılınsa, imâm
mihrapta veya arkada bir yerde durarak namazı kıldırsa, ezan ve ikâmet icap eder mi?
CEVAP
Mahalle camilerinde cemâatle namaz kılındıktan sonra sonradan yapılan cemâatlerde imâm
mihrapta bulunursa, ezan ve ikâmet okunmaz. mâm mihrapta durmazsa, ezanı ve ikâmeti cemâat
duyacak kadar sesle okunur. ( bni Âbidîn 1/371)
SUAL: Kumar oyunundan kalkıp namaz kılan kimsenin namazı sahih midir?
CEVAP
Kumar oyunundan kalkıp namaz kılan kimsenin namazı sahihtir. Fakat haram isleyenin
ibâdetlerine sevap verilmez. Ya'ni âhirette, niçin namaz kılmadın, diye sual edilmez. Niçin günah
i ledin, diye sual edilir. Günah i ledi i için namazları sahih olsa da makbul olmaz. Duaları kabul olmaz.
Do ru kılınan namaz, insanı bütün kötülüklerden alıkor. E er namaz, bir insanı bütün
kötülüklerden alıkoymuyorsa, o namaz do ru kılınmıyor demektir. Namaz ile kötülükler birbiriyle
mücadele eder, ya namaz galip gelerek bütün kötülükler yok olur. Yahut kötülükler, insanı namaz
kılmaktan alıkor. Bunun için namazı do ru kılma a çalı malıdır. (Hadîka c.1,s.132; Ebüssü'ûd
Efendi Fetvaları; Rıyâd-ûn-nâsıhîn s. 164)

SUAL: Ak am namazını yıldızlar görününceye kadar geciktirmemekten maksat, ezandan ne


kadar zaman sonrasına kadardır?
CEVAP
Ak am namazını yıldızlar görününceye kadar geciktirmek caiz de ildir. Bu vakit a a ı yukarı ezan
okunduktan sonra yarım saat kadardır. (Hindiyye, bni Âbidîn)

SUAL: ftitah tekbirine ne zaman yeti ilir?


CEVAP
mâm fatihayı okuyana kadar cemâate uyan kimse, iftitah tekbirine yeti mi sayılır. mâm Fatihayı
bitirip zamm-ı sûre'ye ba ladı ında imâma uyan kimse iftitah tekbirine yeti mi sayılmaz. Cemâate
yeti mi olur. (Fetâvâ-i Hindiyye)

SUAL: Kalben bir namaza, dil ile de ba ka bir namaza niyyet etsek böyle niyyet olur mu?
Meselâ ö le namazının farzını kılma a ba larken kalben ö lenin farzını kılaca ımı biliyorum.
Fakat dil ile dalgınlıkla ikindinin farzını kılma a diye niyyet ediyorum. Böyle niyyet edilince
namaz sahih olur mu?
CEVAP
bâdetler yapılırken, yalnız a ız ile söyleme e niyyet denmez. Kalb ile niyyet edilmezse, âlimlerin
hepsine göre namaz sahih olmaz. Niyyette mu'teber olan kalbin iradeye biti ik amelidir. Kalbe muhalif
ise dil ile söylemenin itibarı yoktur. Bir kimse ö le namazım diyece i yerde, yanlı lıkla a zından ikindi
namazı çıkıverse niyyet kâfidir. ( bni Âbidîn Namazda Niyyet bahsi)
Bu ifadelerden anla ıldı ı gibi, kalb ile yaptı ınız niyyet kâfidir. Dil ile ba ka türlü söyleme e itibar
edilmez. Bu bakımdan niyyeti daima kalb ile yapmalıdır. ( bni Âbidîn c.1,s. 71,72)

SUAL: Tertip sahibi olmayan bir kimse, ikindiyi henüz kılmadan ak am ezanı okunsa
hangisini önce kılması lâzım? Ö leyi kılmadan ikindi ezanı okunsa hangisini önce kılar?
CEVAP
Önce ak amı kılar, sonra ikindiyi kaza eder. Ö leyi kılmadan ikindi okunursa, imdi ikindi asr-ı
evvelde okundu u için, mâm-ı Â'zâm hazretlerine göre henüz ikindinin vakti girmedi i için asr-ı
evvelde ikindi okunsa bile ö leyi kılmayan ö le namazını kılar. Asr-ı sani vakti girdikten sonra da
ikindiyi kılar. Ya'ni hemen ö leyi kılıp arkasından da ikindiyi kılamaz. ( bni Âbidin c.1,s.482)

SUAL: Yatsı namazını ne zamana kadar kumalıdır?


CEVAP
Yatsı namazını gecenin yarısına kadar kılmalıdır. Sabah Namazının giri ine kadar bekletilirse
mekruh olur. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.29)

SUAL: Teknolojinin çok ileri oldu u bir dönemde ak amı kıldıktan sonra uçak ile batıya
gidince güne i görse, güne batınca ak amı tekrar kılar mı?
CEVAP
Ak amı kıldıktan sonra, uçak ile batıya gidince, güne i görse, güne batınca ak amı tekrar kılar.
Çünkü vakit esastır. ( bni Âbidîn c.1,s.241)

SUAL: Ay'a müslüman bir astronot gitse, Kıbleyi nasıl tâyin eder?
CEVAP
Ay'da bulunan kimse için, yer küresinin bulundu u cihet kıbledir. Bu ciheti tayin edemezse tahmin
etti i istikamete do ru kılar. ( htiyar c.1,s.46)
SUAL: stanbul camilerinde pusulanın sapma açısı 32 dereceden fazladır. Ba'zıları on
dereceyi bulmaktadır. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Namaz kılarken Kâbenin binasına de il, Kâbenin bulundu u cihete dönmek kâfidir. Âlimlerin,
sâlihlerin namaz kılmı oldukları târihî camilerin mihraplarının bu hudut içinde bulundukları
muhakkaktır. Ya'ni stanbul'daki tarihî camilerin sapma açısı kadar kâbe istikametinden sapmakta
mahzur yoktur. ( htiyar c.1,s.46; Mecma'ul-enhür c.1,s.83; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.83)

SEFER L K (YOLCULUKTA NAMAZ)


SUAL: (Sefer için niyyete lüzum olmadı ı söyleniyor. Gazetenizde ise niyyetin lüzum
etti ini yazdınız. Hangi kitapta yazmaktadır?)
CEVAP
Fıkıh kitaplarının hepsinde yazmaktadır. Meselâ (Nimet-i slâm) kitabının (Salât-ı misafir)
bahsinde diyor ki:
(Sefere niyyet olmayarak vatanından ayrılan kimse, dünyayı dola sa misafir sayılmaz.)
Elmada 'a gitmek üzere, Ankara-Yozgat otobüsüne binen kimse, yolda uyudu u için Elmada 'da
inemeyip gözünü açtı ı zaman Yozgat'a gelmi olsa yine seferi olmaz. Yozgat'tan Elmada 'a gelmek
üzere yola çıksa seferi olur. ( bni Âbidîn c.1,s.526)

SUAL: Yolculuk yaparken otobüste namazı nasıl kılmalıdır?


CEVAP
Ücretle binilen vasıtayı durdurmak mümkün olmazsa, inerek namazını kılmalı, sonra ba ka bir
vâsıta ile yoluna devam etmelidir. Esasen vâsıtaya binerken namaz vakitlerinde durması için pazarlık
yapmalıdır. Vâsıtayı durdurmak imkânı olmazsa veya vâsıtadan inmekte bir mahzur varsa, oturup
kıbleye dönerek namazını kılması caiz olur. (Halebî-yi Sagîr s.128)

SUAL: Orhangazi'den stanbul'a gitmek üzere çıkan kimse kaç kilometre gittikten sonra
seferi olur? Seferi olunca hangi namazları iki rek'at olarak kılar?
CEVAP
Orhangazi'nin kenar evlerini çıkar çıkmaz seferi olur. Sadece dört rek'atlı farzları iki rek'at olarak
kılar. Ak amı yine üç kılar. Vakit müsait ise sünnetleri kılar. Müekked sünnetler seferi iken gayri
müekkede eklini alır. Seferi iken sünnetleri terk etmek günah olmaz. ( bni Âbidîn c.1,s.527)

SUAL: Seferi olan kimse, evde veya camide, yalnız veya arkada ları ile cemâatle namaz
kılsalar ezan ve ikâmet icap eder mi?
CEVAP
Seferi olan, camide veya evde yalnız olarak veya cemâatle namaz kılarken ezan ve ikâmet okur.
Çünkü camide, okunan ezan, onun namazı için sayılmaz. ( htiyar, bni Âbidîn)

SUAL: Misafir, seferden dönerken mukim oldu u yere ne kadar yakla ırsa misafirlikten
çıkar?
CEVAP
Bir kimse, üç günlük yola gitmek niyyetiyle bulundu u yerin kenar evlerinden çıkınca misafir olur.
Dönü te misafir oldu u yere gelinceye kadar misafir sayılır. Kenar evlerin yanına kadar gelince mukim
olur. (Mecma'ul-enhür c.1,s.160,162)

SUAL: afiî mezhebinde seferi olan kimse dört rek'atlı namazları nasıl kılar?
CEVAP
afiî mezhebinde seferi olan kimse muhayyerdir. Ya'ni isterse dört rek'atlik farzları iki rek'at kılar,
isterse dört kılar. Fakat Hanefiler, seferde iken dört rek'at farzları iki rek'at olarak kılmaları lâzımdır.
Kılmamaları günah olur. (Mizân-ül-Kübrâ c.1,s.170; bni Âbidîn c.1,s.525)

SUAL: (Yirmi ya ında bekârım. Erzincan vatan-i aslim idi. stanbul' da temelli ikamete karar
verdim. Böylece vatan-i aslim stanbul oldu. Ankara'da evlenece im. Ankara'da evlenince
vatan-i aslim Ankara mı olur?)
CEVAP
Hangisinde devamlı kalacaksanız vatan-ı asliniz orası olur. Mektubunuzdan anladı ımıza göre
stanbul'da devamlı kalmak istiyorsunuz. Vatan-ı asliniz de stanbul olur.
SUAL: Dayımın o lunun babasının vatan-i aslisi Kayseri'dir. Annesi stanbul'a gelince
dayımın o lu dünyaya gelmi . O lunu stanbul'daki dayısının yanına bırakarak Sivas'a gitmi .
Dayımın o lunun vatan-i aslisi neresidir?
CEVAP
Çocu un do du u yer vatan-i aslisi olur. Babasına ba lı olmaz. Dayınızın o lunun vatan-i aslisi
stanbul'dur. ( bni Âbidîn c.1,s.532; Dâmâd s.106)

SUAL: (Sivas'da do duktan altı sene sonra babamla birlikte stanbul'a yerle tik. stanbul'da
ilkokulu bitirdikten sonra talebelik sebebiyle çe itli vilâyetlerde bulundum. Vatan-i aslim
neresidir?)
CEVAP
Vatan-i asliniz do du unuz yer olan Sivas'tır. ( bni Âbidîn c.1,s.532; Dâmâd c.1,s.166; Dürer
c.1,s.135)

SUAL: (Vatan-i ikamette otururken vatan-ı süknada çocu umuz oldu. Çocu umuzun vatan-
i aslisi do du u yer olan vatan-ı süknası mıdır?)
CEVAP
Vatan-ı sükna, insanın u radı ı yer olup, onbe günden az kalmak için niyet edilen, yahut yarın
çıkarım diyerek senelerle oturulan yerdir. Böyle yerde do an çocuk, vatan-ı süknada do mu
sayılmaz. ( bni Âbidîn c.1,s.532; Halebî-yi Kebîr s.544; Feth-ul-kadîr c.1,s.16)

SUAL: Her hafta Vandan Bingöl'e gidip geliyorum. Her hafta gidece imi bildi ime göre,
memuriyet sebebiyle ikâmet etti im Van' da da seferi olur muyum?
CEVAP
Hayır, Van'da seferi olmazsınız. Sefere çıkılınca seferi olunur. Bilmek ve tahminle seferi olunmaz.
Niyyetle fiil bir arada olunca seferi olur. (Bedayı' c. 1, s. 104; Halebî-yi Kebîr s.544; bni Âbidîn c.1,
s.532)

SUAL: Babamın vatan-i aslisi Kırıkkale'dir. Annem do um yapmak üzere Ankara'ya gitmi .
Ben de Ankara'da do mu um. Bir hafta Ankara'da kaldıktan sonra tekrar Kırıkkale'ye gelip
büyümü üm. Vatan-i aslim neresidir?
CEVAP
Her ne kadar Ankara'da dünyaya gelmi seniz de vatan-i asliniz Kırıkkale olur. Kırıkkale'de
do mu sayılırsınız. (Halebî-yi Kebîr s.544; bni Âbidîn c.1, s.532; Bedayı' c.1, s.104)

SUAL: Arkada ımın babasının vatan-i aslisi Sivas'tır. Arkada ım Sivas'ta do duktan bir
hafta sonra Babası çocu unu da alıp stanbul'a temelli yerle mi ler. Arkada ımın vatan-i aslisi
neresidir?
CEVAP
Arkada ınız her ne kadar Sivas'ta do mu ise de vatan-i aslisi stanbul'dur. ( bni Âbidîn c.1,
s.532; Bedayı' c.1, s. 103; Halebî-yi Kebîr s.544)

SUAL: Seferi bir kimse 3-4 gün kaldı ı bir ehirde afiî mezhebini taklid ederek takdim ve
tehir edebilir mi?
CEVAP
Bir ihtiyaç olmadan afiî mezhebini taklid ederek namazları takdim ve tehirle, ya'ni ö le ile ikindiyi
ö le vaktinde veya ikindi vaktinde, ak am ile yatsıyı ak am veya yatsı vaktinde kılabilmek için bir
ihtiyaç hâsıl olması lâzımdır. Gerek yolculukta ve gerekse seferde ihtiyaç hâsıl olmadan takdim ve
tehir ile namaz kılmak uygun olmaz. Çünkü, kolay hükümleri toplama a telfık denir ki, caiz olmaz.
Yolculukta trenle giden bir kimse, tren içinde namazlarını istenildi i ekilde kılamazsa, tren durdu u
zaman takdim ve tehirle namaz kılması uygun olur. Seferde bir ehirde bulunurken, bir ihtiyâç yokken
ba ka bir mezhebi taklid ederek takdim ve tehirle namaz kılmak caiz de ildir. (Mizân-ül-kübrâ c. 1,
s.173)

SUAL: Bir kitapta okudum. (Seferi olmak için niyete lüzum yoktur. Niyet mukim olmak için
lâzımdır. 95 kilometre uzaklı a gitmek için sefere çıkan kimse, köyünden çıkar çıkmaz seferi
sayılır.) diyor. Niyyetin lâzım oldu unu biliyorduk. Do rusu nasıldır?
CEVAP
Seferi olmak için niyet lâzımdır. Üç günlük yola gitme e karar verip sefere çıkmak niyettir. Ayrıca
gitme e niyet ediyorum demesine lüzum yoktur. Fakat bir kimse 60 km.lik mesafeye gitmek için bir
otobüse binse, otobüste uyuyup 150-200 km.lik mesafeye gitse bile yine seferi olmaz. Çünkü buraya
gelme e niyet etmemi tir. Buraya gelmi ken 60 km. ilerideki ehre bir i için gitse, yine seferi olmaz.
Dönerken ilk çıktı ı yere gelmeye niyet ederse, dönü te seferi olur. ( bni Âbidîn c.1, s.526; Feth-ul-
kadîr c.2, s.3,10)

SUAL: (Büyükada'da oturuyorum. Büyükada ve di er adalar müstakil bir karye midir? Ya'ni
Büyükada'dan Ankara'ya gitmek üzere hareket eden bir kimse, adayı çıkar çıkmaz mı seferi
olur, yoksa Pendik'ten sonra mı seferi olur?)
CEVAP
Büyükada'dan ayrılınca seferi olur. Büyükada ve di er adalar, müstakil karye hükmündedir. Seferi
olmak için kilometre hesabını da Büyükada'dan itibaren hesaplamak lâzımdır. Diyelim ki Büyükada ile
zmit 110 km. ise zmit'e Büyükada' dan giden kimse seferi olur. (Mecma'ul-enhür c.1, s.160; Dürr-ül-
müntekâ c.1, s.160; Bedayı' c.1, s.93)

SUAL: Adapazarı'nda çalı ıyorum. Do du um yer olan ve ebeveynimin oturdu u


Amasya'ya 15 günden az olmak üzere gidiyorum. Amasya'da seferi olur muyum?
CEVAP
Sualiniz eksiktir. Vatan-i aslinizi bildirmemi siniz. Meselâ Adapazarı'nda evlenmi seniz vatan-i
asliniz Adapazarıdır. O zaman ebeveyninizin yanına da gitseniz seferi olursunuz. ( bni Âbidîn c.1,
s.532)

SUAL: Seferi olan kimse, evde veya camide, yalnız veya arkada ları ile cemâatle namaz
kılsalar ezan ve ikâmet icap eder mi?
CEVAP
Seferi olan, camide veya evde yalnız olarak veya cemâatle namaz kılarken ezan ve ikâmet okur.
Çünkü camide okunan ezan, onun namazı için sayılmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.371)

SUAL: Seferide kazaya kalan vitir namazının kazası yine vâcib midir?
CEVAP
Seferide kazaya kalan vitir namazım kaza etmek vâcibdir. ( bni Âbidîn c.1, s.488)

SUAL: Seferde kazaya kalan namazı mukim iken, iki mi, yoksa dört rek'at olarak mı kılmak
lâzımdır?
CEVAP
Seferde kazaya kalan ö le, ikindi ve yatsının farzları mukim iken de yine iki rek'at olarak kaza
edilir. Sabah, ak am ve vitir aynen kaza edilir. (Mültekâ ve erhi, Mecma'ul-enhür c.1. s.164; Dürr-
ül-müntekâ c.1, s.164; Usûl-ü Serahsi c.1, s.45)

SUAL: kindi namazının son rek'atine yeti en seferi kimse, mâmın seferi oldu unu
zannederek iki rek'at kılsa, sonra imâmın mukim oldu unu ö rense ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Zan ile amel olunmaz. Seferi oldu u bilinmeyen imâmın mukim oldu u anla ılır. mâm da seferi
zannederek iki kılmak caiz olmaz. Vakit çıkmamı sa iade etmesi, vakit çıkmı sa kaza etmesi lâzımdır.
( bni Âbidîn c.1, s.486,542)

SUAL: kindi namazının son rek'atine yeti en seferi kimse, imâmın mukim oldu unu
zannederek dört rek'at kılsa, sonra imâmın seferi oldu unu ö rense ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Kasten dört rek'at kılmadı ı için mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.517)

SUAL: Vatan-i aslisi Eski ehir olan bir kimse, Erzincan'da evlense, sonra zevcesi ölse veya
bo asa, yerle memek niyyetiyle halen Erzincan'da otursa vatan-i aslisi neresidir?
CEVAP
Vatan-i aslisi yine Erzincan'dır. ( bni Âbidîn c.1, s.532)

SUAL: Yolda meskûn olmayan yerde do mu , bekâr, âkil bali ve hiç bir yere yerle memi
kimsenin vatan-ı aslisi olur mu?
CEVAP
Vatan-i aslisiz müslüman olmaz. Do du u yere yakın olan meskûn yer, vatan-i aslisidir. ( bni
Âbidîn c.1, s.532)
SUAL: Memur bir kimse, Eski ehir'de do sa, orada evlense, sonra hep kalmak niyyetiyle
stanbul'a yerle se, bilâhare memuriyet sebebiyle stanbul'dan ayrılıp Erzincan'a gitse, vatan-i
aslisi neresi olur?
CEVAP
Memur kimsenin, tâyin olma ihtimali bulundu u müddetçe, niyeti mu'teber olmadı ı için vatan-ı
aslisi Eski ehir'dir. ( bni Âbidîn c.1, s.532)

SUAL: Vatan-ı aslî ne zeman bozulur?


CEVAP
Bir kimsenin evlendi i yer, yeni vatani aslîsi olur. Do up büyüdü ü yer, vatan-ı aslî olmakdan
çıkar. Yâhud devamlı yerle mek, hep orada kalmak niyyeti ile bir yere yerle ilince evlenilen yer vatan-ı
aslîlikden çıkar. ( bni Âbidîn c.1, s.532; Halebî-yi Kebîr s.544; Dâmâd c.1, s.166)

SUAL: Vatan-ı aslî ne demekdir?


CEVAP
Bir kimsenin do up büyüdü ü, evlendi i veya hep orada kalmak niyyetiyle yerle di i yerdir. ( bni
Abidîn c.l, s.532; Bedayı' c.l, s.103; Halebî-yi Kebîr s.544)

SUAL: Seferi imâma uyan mukim bir kimse, imâm selâm verdikten sonra secde-i sehvi icab
eden bir ey yapsa, secde-i sehv gerekir mi?
CEVAP
mâm ile kılarken, cemâ'atdan biri, hatâ yaparsa secde-i sehv yapmaz. mâm selâm verdikden
sonra kalan rek'atleri tamamlarken secde-i sehvi gerekdiren bir ey yaparsa, o zaman secde-i sehv
yapar. ( bni Abidîn c.1, s.499; Halebî-yi Kebîr c.1, s.466)

SUAL: Mukim iken kazaya kalan namazlar, seferde iken iki rek'at olarak mı kılınır?
CEVAP
Mukimken kazaya kalan namazlar, ister seferde olsun, ister mukimken olsun dört rek'at olarak
kaza edilir. Ak am namazı kâsredilmez. (Dâmâd c.1, s.164; Dürr-ül-müntekâ c.1, s.164)

SUAL: Misafir imâma uyan mukim, ilk te ehhütde salevatları okur mu?
CEVAP
Okumaz. (Dâmâd c.1, s.163; bni Abidîn c.1, s.530, 531)

SUAL: Misafir, Cum'a namazında âhir zuhur namazını kaç rek'at olarak kılar.
CEVAP
ki rek'at olarak kılması lâzımdır. ( bni Abidîn c.1, s.542)

SUAL: Ba'zı namazların vaktini kaçırıyorum. Ne tavsiye edilir?


CEVAP
A a ıdaki üç eye mâ'ni olan her eyi terk etmek lâzımdır.
Bu üç eye de sarılmak lâzımdır.
1 — Namazları vaktinde kılmak,
2 — Haramlardan sakınmak,
3 — Helâl kazanmak. Dü man kar ısında bile namazı vaktinden sonraya bırakmamalıdır.
(Mektûbât-ı Rabbani c.1, M.37; M.Mâsum Fârukî Mektûbât c.2, M.110; hyâ-ul-ulûm Helâl
Kazanma bahsi)

SUAL: Seferi veya mukim oldu una karar veremiyen kimse namazlarını nasıl kılar?
CEVAP
Seferi olmak için üç günlük yola gitme e niyet etmek lâzımdır. Seferi oldu unda üphe eden
mukimdir. Dört kılar. ( bni Abidîn c.1, s.526)

NAMAZIN VAC BLER


SUAL: Fâtiha'dan önce besmele okumak vâcib midir?
CEVAP
Namaz haricinde Fâtiha-i erîfeden önce E'ûzü besmele çekmek vâcibdir. Namaz içinde,
Sübhaneke'den sonra E'ûzü besmele çekmek sünnettir. Fâtiha-i erife dua niyyetiyle namaz haricinde
okunursa besmele çekmek vâcib olmaz. ( bni Abidîn c.1, s.5)

SUAL: Vitirde kunut dualarını okumadan önce tekbir alırken ba lı olan elleri, yanlara
saldıktan sonra mı, yoksa hiç salmadan mı kaldırmak lâzımdır?
CEVAP
Elleri yana salmadan kaldırılır. (Nimet-i slâm)

SUAL: Hu u ile namaz kılmak için ne yapmalıdır?


CEVAP
Namazda mânasını biliyorsanız, okudu unuzu dü ünmek iyi olur. Kendini Rabbinin huzurunda
dü ünmek ve o huzurda nasıl olması gerekiyorsa öyle bulunmak çok iyidir. Kendinin son namazı
oldu unu, son amelinin bu oldu unu, yahut kendini sırat üzerinde dü ünüp kendini toparlamak,
kibriya, azamet ve celâli huzurunda, kendini kartal pençesindeki serçe, yahut efendisinden kaçmı ,
yakalanıp tekrar efendisinin huzuruna götürülmü köle gibi bilmek, yahut her an ni'metleri içinde
bulundu u, her an kendisine muhtaç oldu u hakiki ni'met sahibinin huzurunda nasıl durulursa öyle
durmak, hiç olmazsa general kar ısına çıkan bir erin halet-i ruhiyesinde bulunmak namazda kalbi
toparlamaya yardım eder. Dünyaya önem vermemek, i lerini mes'ele ve dü ünce vesilesi yapmamak,
geldi i gibi gider, ne olduysa öyle olur gibi dünya hakkında ho görülü olup namazda hep Rabbi ile
olmak mühimdir gibi inançlar çok fâideli olur. (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Vitir namazı hangi vakte kadar kılınır?


CEVAP
Vitir gece namazıdır. Sabah Namazının giri ine kadar kılınır. (Hidâye c.1, s.24)

SUAL: Birinci rek'atte Kul e'ûzü bi-Rabbinnas'ı okuyunca ikinci rek'atte hangi sûreyi
okumam lâzımdır?
CEVAP
Birinci rek'atte Kul e'ûzü bi-Rabbinnas okununca, ikinci rek'atte tekrar aynı sûreyi okumalıdır.
Çünkü tersine okumak daha kerihtir. Dalgınlıkla Kul e'ûzü bi-Rabbinnas'ı okuma a ba layan kimse, üç
âyet okuduktan sonra rükua gider. kinci rek'atte kalan üç âyeti okuması da uygundur. ( bni Âbidîn
c.1, s.364)

SUAL: Namazda sûreleri tertip üzere okumamakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Kur'ân-ı Kerîmi Mushaftaki sıra ile okumak her zaman vâcibdir. ( bni Âbidîn c. 1, s.364)

SECDE- SEHV
SUAL: mâm, secde-i sehv yaptıktan sonra cemâate uyan cemâat sevabına kavu ur mu?
CEVAP
mâm, secde-i sehv yaptıktan sonra, cemâate uyan kimse, cemâat sevabını alır.

SUAL: Secde-i sehv yapılan namazı sonradan iade etmek icap eder mi?
CEVAP
Sehv secdeyi gerektiren bir hata yapılınca, secde-i sehv ile namaz tamam olur. O namazı tekrar
iade etmek icap etmez. ( bni Âbidîn c.1, s.495)

SUAL: Secde-i sehvi gerektiren birkaç hareket için bir secde-i sehv yapmak kâfi mi?
CEVAP
Birkaç hata için yalnız bir secde-i sehv yapmak kâfi gelir. ( bni Âbidîn c.1, s.506,507)

SUÂL: Namazda dü ünmek, farzı veya vacibi geciktirirse, secde-i sehv lâzım olur deniyor.
Buradaki dü ünmekten maksat nedir?
CEVAP
Namazda dü ünmek, farzı veya vacibi geciktirirse, secde-i sehv lâzım olur. Fazla okudu u salevât
ve dua sünnet olarak de il, dü ünce ve dalgınlık sebebi oldu u vakit, vacibin gecikmesi, secde-i sehvi
icap ettirir. Ba ka bir namazı kılıp kılmadı ını veya dalgınlıkla dünya i lerini dü ünürse, bir rüknün
gecikmesine sebep olsa bile secde-i sehv lâzım olmaz. Kaç rek'at kıldı ını a ırıp, namaz içinde
dü ünmesi, sonraki rüknün veya vacibin bir rükün zamanı kadar gecikmesine sebep olursa, bu arada
âyet ve tesbih okusa bile, secde-i sehv lâzım olur. Namaz içindeki farzlara rükn denir. Bir âyet
okumak, rükû ve iki secde, son rek'atte oturmak birer rükündür. ( bni Âbidîn c.1 s.507)

SUAL: Dört rek'atlık bir namazda ikinci rek'atta oturdu umuz zaman tehiyyattan sonra salli
barikleri okuyup selâm verdikten sonra, iki rek'at mı kılmamız lâzımdır?
CEVAP
Selâm verir vermez hatırlamı sanız, hemen kalkıp iki rek'at daha kılıp secde-i sehv ile namazı
bitirirsiniz. ( bni Âbidin c.1, s.505)

SUAL: Vitrin üçüncü rek'atinde tekbiri ve kunut dualarını okumayı unuttum. Selâm verir
vermez aklıma geldi. Secde-i sehv yaptım. Namazım sahih oldu mu?
CEVAP
Secde-i sehv ile namazınız sahih olmu tur. ( bni Âbidîn c.1, s.504)

SUAL: Ba'zan namaz kılarken üç mü kıldım, be mi kıldım bilemiyorum. Bazan da imâmla


kıldı ım namaz olmamı sa diyerek (En son kılmam gereken ö le namazının farzını kılma a)
diye niyyet ediyorum.
E er kıldı ım namaz kabul olmamı sa bu onun yerine geçer mi? Kabul olmu sa, bu
kıldı ım en son kazamın yerine geçer mi?
CEVAP
Üç mü, dört mü kıldım diye namaz içinde üphe ederse, zannı hangi tarafa kuvvetli ise, öyle
hareket eder. Hiç bilemiyorsa az kıldı ını kabul eder. Ya'ni üç mü, dört mü bilmiyorsa üç rek'at kıldı ını
kabul ederek namazını tamamlar. Sonunda secde-i sehv yapar. Bahsetti iniz ekilde niyyet caiz
de ildir. ( bni Âbidîn c.1, s.503,505)

SUAL: Namaz içinde âyet veya tesbih okurken kaç rek'at kıldım diye dü ünen kimse,
secde-i sehv yapması lâzım olur mu?
CEVAP?
Namaz içinde kaç rek'at kıldı ını dü ünen kimse, sonraki rüknün veya vacibin bir rükn zemanı
kadar gecikmesine sebeb olursa, bu arada âyet ve tesbih okusa bile, secde-i sehv lâzım olur. Namaz
içindeki farzlara (rükn) denir. Bir âyet okumak, rükû' ve iki secde son rek'at da oturmak, birer rükndür.
( bni Âbidîn c.1, s.498)

SUAL: Namaz içinde bir sünneti terk etmek mekruhdur. Mekruh olan namazı da iade etmek
lâzım oldu una göre, sünnetlerden birisi sehven terk edilse, namazın iadesi gerekir mi?
CEVAP
Namaz içindeki sünnetleri, özürsüz, ya'ni kasten terk edilirse iadesi îcâb eder. Sehven olursa bir
ey lâzım gelmez. Vâcibleri sehven terk ederse, yine iade lâzım olmazsa da secde-i sehv icâb eder.
( bni Âbidîn c.1, s.307)

SUAL: Secde-i sehv nerelerde ve nasıl yapılır?


CEVAP
Namazın vaciplerinden birini unutarak yapmıyan veya tehir eden, yahut bir farzı ve vacibi
vaktinden önce veya sonra yapan secde-i sehv eder. Secde-i sehv yapmak için, bir tarafa selâm
verdikten sonra, iki secde yapıp oturur ve namazı tamamlar. ki tarafa selâm verdikten sonra veya hiç
selâm vermeden de secde-i sehv yapılır. Cemâatin a ırmaması için imâmın yalnız bir tarafa selâm
verdikten sonra secde-i sehv yapması uygun olur. ( bni Âbidîn c.1, s.498; Mecma'ul-enhür c.1, s.
148; Dürr-ül-müntekâ c.l, s.148)

SUAL: Bir kimse dördüncü rek'ate oturup, selâm vermeden aya a kalkınca, daha secde
etmeden be inci rek'ate kalktı ını hatırlasa, ne yapar?
CEVAP
Hemen oturur ve oturmayı geciktirdi i için secde-i sehv yapar. ( bni Âbidîn c.1.,s.501)

SUAL: Secde-i sehv yapmak gerekirken unutup yapılmazsa, o namazı iade etmek gerekir
mi?
CEVAP
Secde-i sehv yapmak icap etti i halde unutup yapmayan kimse, o namazı iade etmez. (Bedayı
c.1, s.167)
SUAL: Namazda birinci veya ikinci rek'atta okumamız lâzım olan zamm-ı sûreyi, üçüncü
rek'atta okusak namaz sahih olur mu?
CEVAP
Namaz sahih olur, fakat zamm-ı sûre, yerinde okunmayıp geciktirildi i için secde-i sehv lâzım olur.
(Bedayı c.1, s.171)

SUAL: Dört rek'atlık bir namazda ikinci rek'atta tehiyyat okurken borcunu dü ünüp
dalgınlıkla salevatları da okusa, secde-i sehv lâzım gelir mi?
CEVAP
Evet secde-i sehv lâzımdır. (Halebî-yi Sagîr s.206)

SUAL: Dört rek'atlı bir namazın birinci te ehhütünde tahiyyatı okuduktan sonra, acaba
dördüncü rek'atin te ehhüdü mü diye bir rükün miktarı dü ündükten sonra hiç bir ey
okumadan aya a kalkınca secde-i sehv lâzım olur mu?
CEVAP
Secde-i sehv lâzım olur. (El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe'a Namazın vacipleri bahsi)

SUAL: Dört rek'atlı farzların son iki rek'atinde zamm-ı sûre ko makta mahzur var mıdır?
Unutularak ko ulursa secde-i sehv gerekir mi?
CEVAP
Secde-i sehv gerekmez. ( bni Âbidîn c.1, s.343)

SUAL: Son te ehhütte salli ve bariki okurken okumadı ımı zannederek tekrar okuyorum.
Bende bu sık sık vaki oluyor. Secde-i sehv gerekir mi?
CEVAP
Secde-i sehv lâzım olmaz. (Feth-ul-kadîr c.1, s.453)

SUAL: Üç veya dört rek'atlik bir farz namazın ilk tehiyyatı okunduktan sonra yanılarak
Allahümme salli âlâ Muhammed denilince secde-i sehv gerekti i, bundan daha az okumalarda
gerekmedi i söylenmektedir. Böyle midir?
CEVAP
Ba'zı kitaplarda birkaç kavil zikredilmekte, müftabih olan, yani fetva verilmi kavil
belirtilmemektedir. Okuyucular da ne yapaca ını a ırmaktadır. mâm-ı A'zâma göre, birinci
tehiyyattan sonra az bir ey okumak da secde-i sehvi gerektirir. Meselâ Allahümme demek. Allah
demek, hattâ al demek bile secde-i sehvi gerektirir. Yalnız Allah derken Allahü ekber denerek aya a
kalkılırsa secde-i sehv gerekmez. Demek ki tehıyyattan sonra az bir ey okumak secde-i sehvi icap
ettirmektedir. (Dürer c.1, s.151; Dâmâd c.1, s. 148; Dürr-ül-müntekâ c.1, s.148)

SUAL: Unutarak üç secde yapılsa secde-i sehv gerekir mi?


CEVAP
Evet. (Halebî-yi Kebîr s.455)

SUAL: ( mâma birinci rek'attan sonra yeti mi tim. mâm sa a selâm verirken aya a
kalktım. Baktım imâm secde-i sehv yapıyor. Ne yapaca ımı a ırdım. mâma uymak vacip
oldu u için tekrar inip onunla secde-i sehv yapayım dedim. Sonra bundan vazgeçerek
namazımı kıldım. Ne yapmam lâzımdı?)
CEVAP
mâm iki tarafa selâm verinceye kadar kalkmayıp, mâm secde-i sehv yapınca onunla birlikte
secde etmelidir. ( bni Âbidîn)

SUAL: Vitri kılarken kunut dualarını okumadı ını tehiyyatta hatırlayan kimsenin ne yapması
lâzımdır?
CEVAP
Vitri kılarken üçüncü rek'atteki tekbiri ve kunut dualarını unutan kimse, tehiyyatta hatırlamı sa
secde-i sehv yapar. (Hidâye c.1, s.51; htiyar c.1, s.73; Dürer c.1, s.151)

SUAL: Sünnet namaz kılarken yapılan hatalardan dolayı secde-i sehv gerekir mi?
CEVAP
Farz olsun, nafile olsun, farz veya vacibin tehirinde ve vacibin terkinde, unutarak olursa secde-i
sehv gerekir. ( htiyar c.1, s.73; Hidâye c.1, s.51; Dürer c.1, s.151)

SUAL: (Dördüncü rek'ata oturup be inci rek'atin secdesine vardıktan sonra yanıldı ını
hatırlayan kimse altıncı rek'ati de tamamlayıp secde-i sehv yapar. Farz eda edilmi , iki rek'ati de
nafile olmu olur.) diye bildirilmektedir. Ba ka bir kitapda ise (Nafilelerin iftitah tekbiri vâcibdir
Bunun terki isaedir. Farz namazı nafile ile birle tirmek de isaedir.) ibaresi ile yukarıdaki ibare
arasında bir tenakuz yok mudur?
CEVAP
Farz ile nafileyi özürsüz birle tirmek isaedir, günahtır. Unutarak be rek'at kıldıktan sonra altıya
tamamlamak lâzımdır. Farz ile nafile isteyerek birle tirilmemi tir. Seferî olan kimse, iki rek'at kılaca ı
yerde kasten dört kılarsa günaha girmi olur. Farz ile nafileyi özürsüz birle tirmi olur. Unutarak kılarsa
günah olmaz. (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.527; bni Âbidîn c.1, s.501)

SECDE- T LÂVET
SUAL: Tilâvet secdesi nerede ve nasıl yapılır? Kur'ân-ı Kerîmde kaç yerde tilâvet secdesi
vardır?
CEVAP
Kur'ân-ı Kerîmde, ondört yerde, secde âyeti vardır. Bunlardan birini okuyanın veya i itenin
mânasını anlamasa da, bir secde yapması vâcibdir. Namaz kılması farz olan kimselerin tilâvet
secdesini i itince secde yapmaları vâcib olur. Tilâvet secdesi yapmak için, abdestli olarak, kıbleye
kar ı ayakta durup elleri kulaklara kaldırmadan, Allahü ekber diyerek secdeye yatılır, üç kere sübhane
rabbiyel a'lâ denir. Sonra Allahü ekber diyerek aya a kalkınca secde-i tilâvet tamam olur. (Merâkıl-
felâh Ha iyesi s.260; Mültekâ s.22,23; bni Âbidîn c.1, s.513)

SUAL: Tilâvet secdesinde selâm verilir mi?


CEVAP
Selâm verilmez. Secdeden sonra aya a kalkılır. ( bni Âbidîn c.1, s.515)

SUAL: Cemâatle namaz kılarken imâm, kra sûresini sonuna kadar, yani secde âyetini de
okudu. Birkaç ki i namazdan sonra tilâvet secdesi yaptı. Di erleri yapmadı. Yalnız veya
cemâatle namaz kılarken secde âyeti okununca ne yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Yalnız namaz kılarken, secde âyetini okuyan kimse, hemen ayrıca bir secde yapıp aya a kalkar.
Okumasına devam eder. Secde âyetini okuduktan iki-üç âyet sonra namazın rükû' una e ilirse ve
tilâvet secdesine niyyet ederse, namazın rükû veya secdeleri, tilâvet secdesi yerine geçer. Cemâatle
kılan ise, imâm secde okuyunca, imâmın okudu unu i itmemi olsa da imâmla birlikte, ayrıca bir rükû
ve iki secde yapar. Cemaatin rükûda niyyet etmesi lâzımdır. Namazdan sonraya da bırakabilir. ( bni
Âbidîn c.1, s.518; 519; Merâkıl-felâh Ha iyesi s.261)

NAMAZIN SÜNNETLER
SUAL: Dört rek'atlık namazı 8-9 dakikada kılıyorum. Mahzuru var mı?
CEVAP
Mahzuru yoktur. Aksine bahsetti iniz ekilde dikkatlice (Ta'dili erkan üzere) kılmak daha iyidir.
Vakit dar olmadı ı müddetçe yava kılmakta mahzur yoktur.

SUAL: Yatsıyı ve vitiri kılıp yatıyorum. Sahura kalkınca da teravihi kılıyorum. Mahzuru
oluyor mu?
CEVAP
Teravih, yatsının son sünnetinden sonra ve vitirden önce kılınır. Vitirden sonra da kılınabilir.
Sabah namazına kadar kılınabilir. Evde teravih kılan, camide cemaatle kılandan az sevap alır. Bir
mazeret bulunmadıkça camide cemâatle kılmalıdır.

SUAL: mâma üçüncü rek'atta yeti ip Sübhanekeyi okumu ise, imâm selâm verdikten
sonra aya a kalkınca tekrar Sübhaneke okuması gerekir mi?
CEVAP
Gerekir. Çünkü namazı tamamlarken okumalar ba tan olaca ı için, ya'ni birinci rek'attan
ba lanaca ı için Sübhanekeyi tekrar okumak lâzımdır. ( bni Âbidîn c.2,s.478)

SUAL: Teravih namazı kılarken, iki veya dört rek'atte bir salevat okumakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Her dört rek'atten sonra dört rek'at namaz kılacak kadar oturup salevat veya tesbih yahut Kur'ân-ı
kerîm okumak lâzımdır, sünnettir. ki rek'at aralarında oturulmaz. Ba'zı yerlerde salevâtı makamla
okuyorlar. Makamla okurken ba'zı yerlerde yanlı lık oluyor ve ma'na de i iyor. Sonra dört rek'at
namaz kılınacak kadar oturulmuyor. Dört rek'at kadar oturulma sünneti terk edilmemelidir. (Mültekâ,
teravih bahsi)

SUAL: (Namazda selâmdan sonra "Allahümme entesselâm..." dan sonra nasıl isti far
edilir?)
CEVAP
(Merâkılfelâh) da namazı bozanlardan önce deniyor ki:
(Namazdan sonra herkes üç kerre esta firullah der.)
Selâm verince isti farın nasıl okunaca ı mâm-ı Evzâiden sual edildi. O da (Üç kerre Esta firullah
denir.) buyurdu. (Me' aric-ün-nübüvve S.438)
Bunu yalnız müezzinin yüksek sesle okuması bid'attır. (El- bdâ S.59)

SUAL: mâmın içinden "rabbena lekel hamd" demesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
mâmın da içinden "rabbena lekel hamd" demesinde mahzur yoktur. (Halebî-yi Sagîr s.318)

SUAL: Namazda siyah takke mi giymeli, yoksa renkli ba lıklar mı tercih edilmeli?
CEVAP
Siyah takke uygundur. Bununla beraber her renk takke ile namaz kılmak caizdir. ( bni Âbidîn c.5,
s.481)

SUAL: Kıyamda ayakları ne kadar açmalıdır?


CEVAP
Namaz kılarken kıyamda ayakları dört parmak kadar açmak sünnettir. Daha fazla açmamalıdır.
Rükûya inerken sol aya ın topu unu sa aya ın topu unun yanına getirerek birle tirmelidir.
Secdeden tekrar kıyama kalkarken yine ayakları dört parmak kadar açmalıdır. ( bni Âbidîn c.1,
s.299,320; Dürr-ül-muhtâr c.1, s.320; Halebî-yi Kebîr s.315)

SUAL: Peygamberimizin namazdan önce safları düzeltmesi için de nek kullandı ı do ru


mu?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâmın namazdan önce safların düzgün olması için de nekle i aret etti i
olurdu. (Mecma'ul-enhür c.1, s.109; bni Âbidîn c.1, s.382)

SUAL: "Rabbena lekel hamd" yerine "Rabbena ve lekel hamd" demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
"Rabbena lekel hamd" yerine, "Rabbena ve lekel hamd" demekte mahzur yoksa da, me hur olan
birincisi söylenmelidir. (Mecma'ul-enhur c.1, s.96)

SUAL: Ben Türkiye Gazetesi okudu um için, ba'zı kimseler benim hareketlerimi âdeta ölçü
kabul ediyorlar. Namaz kılarken celse ve tehiyyatlarda ellerimi uylu un üzerine koyunca
parmaklarımı kapatıyorum. Ba'zıları açmak lâzımdır diyor. Do rusu nasıldır?
CEVAP
Parmakları açmak ve kapatmak uygun de ildir. Hâli tabiîsine bırakmak lâzımdır. (Mektûbât-ı
Rabbani c.1, M.266; bni Âbidîn c.1, s.319)

SUAL: Rükûya inerken ayak topuklarını birle tirmeyen imâmla namaz kılan kimse, imâm bu
ayak birle tirme sünnetini terk etti i için, namazını iade etmesi gerekir mi?
CEVAP
Namazı iade etmek gerekmez. ( bni Âbidîn c.1, s.307,318)
SUAL: Ba'zı kitaplarda fatihadan önce besmele çekmek vâcibdir diye yazılıdır. Biz sünnet
biliyorduk. Do rusu nasıldır?
CEVAP
Müftabih olanı, fatihadan önce besmele çekmek sünnettir. ( bni Âbidîn c.1, s.320,329)

SUAL: Namaz içindeki sünnetlerden biri terk edilince o namazı iade etmenin hükmü nedir?
Meselâ; ba ı açık namaz kılan o namazı iade etmesinin hükmü nedir?
CEVAP
Namaz içindeki müekked sünnetlerden biri terk edilirse o namazı iade etmek sünnettir. Kazası
olan kimsenin, böyle namazların yerine kaza kılması daha mühimdir. Ba ı açık kılınan namazı iade
etmek de sünnettir. ( bni Âbidîn c.1, s.307,318)

SUAL: Camilerde ba'zı ahıslar takkelerinin üstüne sarık sarıyorlar. Bunun mahzuru var
mıdır? Ba'zıları da takke yahudi âdetidir diyorlar.
CEVAP
Namaz kılarken ba ı takke ile kapatmak sünnettir. Takkenin üstüne sarık sarmak ise müstehaptır.
Peygamber aleyhisselâm Mekke'yi feth etti i gün hutbe okurken mübarek ba ında siyah takke vardı.
Ayrıca takkenin üstüne sarık sarılı idi. Peygamberimizin sarı ının siyah oldu u (Marifetname)de
yazılıdır. Sarı ın ucunu iki küre i arasına iki karı uzatırdı. imdi fitne tehlikesi olan yerde sarık
sarmak uygun de ildir. ( bni Âbidîn c.1,s.431, c.5, s.481; Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.330)

SUAL: (Rabbenalekel hamd denmesi Hazret-i Muaviye'nin sünneti diyorlar do ru mudur?


Namazdaki sünnet nasıl bir insanın sünneti olur? Namaza herkes sünnet ilâve edebilir mi?)
CEVAP
Peygamber aleyhisselâm cemaatle namaz kılarken (Sem' iallahü limen hamideh) ya'ni (Allah,
kendisine hamdedenin hamdini i itir, kabul eder) deyince, Hazret-i Muaviye, bundan çok duygulanmı ,
a ka gelerek (Rabbena lekel hamd), ya'ni (Rabbimiz sana hamd olsun) demi . Peygamberimiz de
bunu men etmedi i için, sünnet olarak kalmı tır. Namaza veya di er ibâdetlere ilâve yapmak,
çıkarmak bid'attir. Dinde de i iklik yapılmaz. Peygamberimizin emri dindir. ( bni Âbidîn c.2, s.334;
Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.74)

SUAL: (Sütununuzda birkaç defa, (Rükûa e ilirken sol aya ın topu u, sa ayak yanına
getirilir, secdeden kıyama kalkarken açılır) diye yazdınız. Bunun namazın sünnetlerinden
oldu unu bildirdiniz. Fakat rükûda topuk kemiklerini birbirine birle tirmenin sünnet oldu u
hangi kitapta ise yazmadınız. Kitap isminin bildirilmesini rica ediyorum. Birkaç ilmihâle
baktımsa da bulamadım.)
CEVAP
Bu hususu yazmayan ilmihâllerin tam olmadı ı anla ılmaktadır. Rükûda topuk kemiklerini birbirine
birle tirmenin sünnet oldu u (Halebî-i Kebîr)'de yazılıdır. Sahife 315
Topukları kıyamda, birbirinden dört parmak eni kadar uzak, rükûda, kavmede ve secdede biti ik
tutmak sünnettir. Topukları biti tirmenin sünnet oldu unu (Dürr-ül muhtar) da yazmaktadır. (1/321)

SUAL: afiî mezhebindeyiz. Buna göre, te ehhüdde sa elimizi kapalı tutmakta ve i aret
parma ımız ile i aret etmekte mahzur var mıdır? Rükû ve secdelerde ayak topuklarımızı
birle tirmek lâzım mıdır?
CEVAP
aret etmekte mahzur yoktur ve ayak topuklarını birle tirmek lâzım de ildir. Mektûbât-ı Rabbani
c.1, M.312)

SUAL: Vitirin üçüncü rek'atinde zamm-ı sûre okunduktan sonra, iki el, iki yana
salıverilmeden, do ruca kulaklara kaldırılarak (Allahüekber) denir.
Halbuki biz, eller iki yana salındıktan sonra tekbir alınaca ını ö renmi tik. Resulümüz
Cehennemde ümmetinin yandı ını görünce takatsiz kalarak iki elinin yana dü tü ünü
okumu tuk.
CEVAP
(Nimet-i slâm) kitabında Vitir bahsinde ellerin salıverilmeden kaldırılaca ı bildirilmektedir.

SUAL: Namaza, ayaklarımı 20 cm. açıklıkta duruyorum. Sonra dört parmak kadar açılması
lâzım oldu unu hatırlayıp ayaklarımı dört parmak kadar biti tiriyorum. Mahzuru var mı?
CEVAP
Namaza ba larken ayaklar dört parmak açıklı ında durmalıdır. ( bni Âbidîn c. 1, s.299)

SUAL: Iftitah tekbirini alırken ellerin parmaklarını açmak mı, kapatmak mı lâzımdır?
Parmakların açılması veya kapatılması nedir?
CEVAP
ftitah tekbirini alırken parmaklar açılmaz ve kapatılmaz. Tabiî halinde tutulur. Elleri kıbleye kar ı
açmak ve parmakları tabiî halinde tutmak sünnettir. (Dürr-ül-muhtâr c.1, s.319)

SUAL: Camide otuz ki ide bir ki i tehiyyatta parmak kaldırıyor. Hangisi do rudur?
CEVAP
(Dürr-ül-muhtâr) da (Otururken, el parmakları ile i aret edilmez. Fetva da böyledir.)
buyurulmaktadır. Tehiyyatta parmak kaldırmanın sünnet, mekruh ve hattâ haram oldu unu söyleyen
âlimler vardır. (Berika), (Hadîka) ve ( bni Âbidîn) de sünnettir, bid'attır, haramdır, denilen bir eyi
yapmamak lâzım oldu u bildirilmektedir. Bu bakımdan parmak kaldırmak uygun de ildir.

SUAL: (Peygamberimizin nalın ile namaz kıldı ı yazılıdır. Nalın ile nasıl namaz kılınır?
CEVAP
Nalın, Türkiye'de olanlar gibi a açtan yapılmı takunyalarde ildir. Peygamberimizin nalın-ı erifleri
deriden idi. Çorap gibi idi. Bunun için yalınayakla namaz kılmamalıdır. (El-vefâ bi ahvâl-iI-Mustafâ
s.572)

SUAL: Salli ve Barik'ten sonra dua niyyetiyle okunan âyetleri, Kur'ân-ı kerîmdeki sırasına
göre mi okumak lâzımdır? Ya'ni önce Rabbena âtinâ, sonra Rabbicalnî, sonra Rabbena firli'yi
mi okumak lâzımdır?
CEVAP
Bildirdi iniz sıra ile okumak iyi olur. ( bni Âbidîn c.1, s.364)

SUAL: Rükû ve secdelerde topuklar birle tirilirken ayakların parmak kısmı da birle tirilir
mi?
CEVAP
Rükû ve secdelerde sadece ayak topukları birle tirilir, ayakların parmak kısmını birle tirme e
lüzum yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.321)

SUAL: Camiye girip biraz oturduktan sonra veya hiç oturmadan, farz veya sünnet herhangi
bir namaz kılmakla (Tehiyyetül mescid) namazı kılınmı olur mu? Aynca tehiyyetül mescid diye
niyyet etme e lüzum var mıdır?
CEVAP
Camiye girince iki rek'at namaz kılmak sünnettir. Buna (Tehiyyetül mescid) denir. Camiye girince,
farz veya nafile bir namaz kılınırsa tehiyyetül mescid de kılınmı olur. Kılınan namazlara ayrı tehiyyetül
mescid diye niyyet etme e lüzum yoktur. Camiye girince kılınan herhangi bir namaz, (tehiyyetül
mescid) yerine de geçti i için farz kılarken tehiyyetül mescid olarak da ayrıca niyyet etmekte mahzur
yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.456)

SUAL: Sünnetleri evde kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Sünnetleri evde kılmakta mahzur yok idi. Evde kılınması daha evlâ idi. Fakat bugün çok
kimselerin evi camiye uzaktır.
Sünneti evde kılınca cemâate yeti mesi zordur. Camiye ko arak gitmek de uygun de ildir. Sonra
sünnet ile farz arasında bir ey okumamak, konu mamak lâzımdır. Yolda insanlarla bir eyler
konu ulabilir. Bu bakımdan da evde sünnet kılınması münasip olmayabilir. Sabah namazının sünnetini
evde kılmak uygun olur. Çünkü kılınırsa cemâate yeti mek mümkün olur. Vitri de evde kılmak daha
uygun olur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.113)

SUAL: Vazifem icabı ak am namazını geç kılıyorum. Keza ö leyi de ikindi okundu
okunacak bir zamanda kılıyorum. Namazlarım oluyor mu?
CEVAP
Ö leyi kılarken ikindi okunursa veya ikindinin vakti girerse, ö leyi eda etmeli, ikindiyi asr-ı sanide
kılmalıdır. Böylece hem ö le namazı eda edilmi olur. Hem de mâm-ı A'zâma da uyulmu olur. Asr-ı
evvelde ikindi ezanı okunduktan sonra ö leyi kılıp hemen asr-ı sâni olmadan ikindiyi kılmamalıdır. Asr-
ı sâniyi beklemelidir. Ak amı geciktirenler de yatsıyı imdi okunan vakitten yarım saat kadar sonra
kılmaları uygun olur. Böylece bütün imamlara da uyulmu olur. (Merâkıl-felâh s.95; Feth-ul-kadîr c.1,
s.196; Halebî-yi Kebîr s.226)

SUAL: Her zaman günde be vakit namaz kılamıyorum. Bazan ö leyi, bazan ikindiyi
kılamıyorum. Di er kıldı ım namazlar kabul oluyor mu? Ya'ni ya hep veya hiç mi?
CEVAP
bâdetler birbirine ba lı de ilse de, birbirlerinden ayrı da sayılmazlar. Ya'ni namaz kılmayan oruç
tutmamalıdır denemez. Dört vakit kılıyorum, be vakit kılmadı ım için hiç birisini yapmıyayım
denemez. Ne kadar yapabilirse o kadarı yapılır. Allahü teâlânın emirlerinden birini yapıp da di erini
yapmamak uygun olmaz. mkân nisbetinde hepsini yapma a çalı malıdır. Bununla beraber hepsi
yapılamıyorsa, hepsi de terk edilmemelidir.

SUAL: Son rek'atte Rabbena âtina... âyetinden sonra ba ka bir dua okumakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Rabbena âtina'dan sonra ba ka dua okumakta mahzur yoktur. Meselâ, Rabbicalnî... veya
Rabbena firlî... diye ba layan âyetleri okumak münasip olur. Peygamber aleyhisselâmın namazda
selâm vermeden önce Sübhâne rabbike... âyetini okudu u mu'teber kitaplarda yazılıdır. Yalnız bu
âyeti Sübhâne Rabbinâ eklinde okuyarak âyeti de i tirmemelidir. Rabbike' deki KE, Peygamber
aleyhisselâma hitaptır. Ya'ni Sübhâne rabbike demek, (Bütün insanların üstünde, akılların ermedi i
kemâlâtın, üstünlüklerin sahibi olan senin gibi bir peygamberi yaratan, yeti tiren Rabbin, her
ayıptan münezzehtir.) demektir. Halbuki, (Sübhâne rabbinâ) demek, (Bizim Rabbimiz, biz günahı
çok, âsî kulların yaratanı, yeti tireni her ayıptan münezzehtir.) demektir. Allahü teâlâyı tenzih ve
sena ederken, birinci misâlde oldu u gibi, kendi bildirdi i ekilde de ilde, ikinci misâlde oldu u gibi,
de i ik ekilde övmek en azından edepsizlik olur. (Fetâvâ-i Hayriyye s.5; Mevâhib-i ledüniyye)

SUAL: Namaza ba larken iftitah tekbiri nerede ba layıp nerede biter? Burada ba'zı imamlar,
tekbiri kulaklarda bitiriyor, ba'zıları elleri ba layınca bitiriyor. Do rusu nasıldır?
CEVAP
Namaza ba larken, erkekler iki eli kaldırır. Ba parmak uçları kulak yumu a ına de er. Eller
kulaktan ayrılırken (Allahü ekber) deme e ba lanıp, göbek altına ba larken bitirilir. (Ni’met-i slâm;
bni Âbidîn c.1, s.322)

SUAL: Takkesini unutan kimsenin cemâatle namazı kaçırmamak için, takkesiz kılması mı
uygundur, yoksa takkesini alıp gelerek münferit olarak kılması mı uygundur?
CEVAP
Takkesini alıp gelerek birkaç ki iyle cemâatle kılmalıdır. Haram i lenerek farz yapılmadı ı gibi,
mekruh i lenerek sünnet yapılmaz. Ya'ni cemâatten meydana gelecek sünnet her ne kadar çok fazla
ise de, takkesiz kılmakla i lenen mekruhun kusurunu kapatamaz. Haramlardan ve mekruhlardan
kaçmak, farzları ve sünnetleri i lemekten daha mühimdir. ( bni Âbidîn c.1, s.104; Uyûn-ül-besâir c.1,
s.135)

DUA VE TESB H
SUAL: Duaya el kaldırırken, bazı imamlar, iki eli aynı anda kaldırıyor, bazıları ise önce sa
eli, sonra sol eli kaldırıyorlar. Hangisi do rudur?
CEVAP
ki eli aynı anda kaldırmalıdır. (Hısn-ul-hasîn)

SUAL: Sapık bir kimsenin, meselâ bir mezhebsizin, sapıklıkdan kurtulması için düâ etmek
caiz midir?
CEVAP
Kâfir bir kimsenin bile hidâyete kavu ması, imân sahibi olması için düâ caizdir.

SUAL: Namazdan sonra nasıl dua etmeli? Bize bir dua yazın, her zaman namazlardan sonra
o ekilde okuyalım?
CEVAP
Hadis-i erifte, (Be vakit namazdan sonra yapılan dua kabul olur) buyuruldu. Fakat dua
uyanık kalb ile ve sessiz yapılmalıdır. Duayı yalnız namazlardan sonra veya belli zamanlarda yapmak
ve belli eyleri ezberleyip iir okur gibi dua etmek mekruhtur.
Ya Rabbi! Günahlarımızı rahmetinle afvet, ölülerimizi ma firet eyle, ya ıyanlarımıza hayırlar
ihsan et.
Riyadan, nifaktan, ikaktan, her türlü hastalıktan, kazadan, belâdan, tembellikten,
acizlikten, zelil olmaktan, zulüm etmekten ve zulüm görmekten, cimrilikten, müsriflikten,
azdıran zenginlikten ve azdıran fakirlikten, eytan ve nefsin errinden, dü manın galebesinden,
kötü huydan, bid'at i lemekten, dalâlete dü mekten, halis olmayan amelden, her çe it
günahtan, küfre girmekten, ölürken gelecek fitnelerden, kabir azabından dinimize dünyamıza
zarar verecek i lerden sana sı ındık, bunlardan bizleri koru, Ya Rabbi!
Ya Rabbi! Bize sarsılmaz bir îmân, güzel bir ahlâk, ükredici bir kalb, sabredici beden,
zikredici dil, kaza ve kaderine rıza gösteren hayırlı ömür, salih evlât, dünya ve âhırette güzellik
ihsanet! Ana ve babamızı ma firet eyle!
Ya Rabbi! Kendi sevgini, sevdiklerinin sevgisini, bütün enbiyânın, ehl-i beytin, eshâb-ı
kiramın ve bütün evliyâ-i kiramın sevgisini ve sevgine kavu turacak amel ve i leri nasip eyle!
Ya Rabbi! Dinine severek hizmet etmeyi, kul borçlarını ödemeyi ve ehit olarak ölmeyi
nasip eyle! Afganistan'daki ve bütün dünyadaki müslümanlara yardım eyle! Sevdiklerine dost,
sevmediklerine dü man eyle! Bize hakkı hak, bâtılı bâtıl olarak göster!
Ya Rabbi! Devletimizi, milletimizi payidar eyle! Bu vatanı bizlere bırakan ecdadımızın
ruhunu ad eyle! Memleketimize hizmetleri geçmi ve Allah için harb etmi dedelerimize
rahmet eyle! Yurdumuzu her çe it dü mandan koru! Dualarımızı kabul eyle! Çünkü sen her
eye kadirsin!...(Âmin!)
Buna benzer duaları asıllarına uygun olarak okumak daha iyidir. Duanın sonunda
Peygamberimize salâvat okunur. "Sübhâne rabbike" âyetini de okumak iyidir.

SUAL: El ile tesbih çekerken a ırıyor, otuz mu, otuz üç mü çekti imi bilemiyorum. Otuz
kabul etmemde mahzur var mıdır?
CEVAP
El ile tesbih çekerken a ıran kimse tesbih ile çekmelidir. Otuz iki mi, otuz üç mü diye tereddüt
edince 32 çekti ini kabul etmelidir. Ya'ni az çekti ini kabul ederek otuz üçe tamamlamalıdır. ( bni
Âbidîn c.1, s.438)

SUAL: Namazdan sonra ayet-el kürsîyisi okuduktan sonra tesbihe üflemek bid'at midir?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâm birkaç defa tesbihe üfledi i için bid'atttir denemez. Hafifçe üflenebilir.

SUAL: (Rabbena âtinâ) ya (birahmetike ya erhamerrahimin)i eklemek lâzım mıdır?


CEVAP
(Rabbena âtinâ) âyet-i kerîmesi dua olarak okunur. Ayet olarak okunmaz. Âyet-i kerîmenin
sonunda (Birahmetike..) Yoktur. Onun için okumamak uygun olur. Okunursa, hadis-i erifte bulunan
dualar arasında oldu u için mahzuru yoktur. Evlâ olanı okumamaktır. (Dâmâd c.1, s.96)

SUAL: Camilerde ba'zı kimseler ve ba'zı imamlar tesbih çekerken dudaklarını hiç
kıpırdatmıyorlar. Hatmi tehlili de böyle kalbden söylemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Camilerde namazdan sonra çekilen tesbihi olsun, hatmi tehlili olsun kendi i itecek kadar bir ses ile
söylemek lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1, s.315; Dürer c.1, s.82)

SUAL: Otuzüçlük tesbihle tesbih çekmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Otuzüçlük tesbihin mahzuru yoktur. llâ doksandokuz olacak diye bir art yoktur. ( bni Âbidîn c.1,
s.437)

SUAL: Namazdan sonra ve ba ka zamanlarda yapılan duaları kalbden mi yapmak


uygundur, yoksa kendi nefsi i itecek kadar bir sesle mi okumalıdır? Sessiz okuyunca daha
uygun oldu unu hissediyorum. Ba'zı kimseler, tesbihleri de kalbden çekiyorlar.
CEVAP
Duaları, kendi nefsi i itecek kadar okumak lâzımdır. Tesbih çekerken de kendi nefsi i itecek kadar
bir sesle okumalıdır. Dudakları kıpırdatmadan tesbihleri sessiz çekmek, duaları sessiz yapmak uygun
olmadı ı gibi, yüksek sesle ba ıra ba ıra söylemek de uygun de ildir. Namazda okudu u kadar ya'ni,
kendi nefsi i itecek kadar okumak lâzımdır. Namazda kendi nefsi i itecek kadar okumazsa namaz
sahih olmaz. Bunun ölçüsü de, namaz kılarken bu kimsenin sa ındaki ve solundaki kimse dikkatle
dinleyince bu kimsenin okudu unu duyabilmelidir. Bundan daha fazla okursa yüksek sesle okuyor
demektir. (Dürer c.1, s.82 Dürer Ha iyesi c.1, s.80)

SUAL: Tesbihim olmadı ı zaman, müezzin tesbihleri komut etti inde ikinci komuta kadar
fazladan zarar gelmez diye, okuyabildi im kadar okuyorum. Belki kırk, belki de elli bile
oluyordur. Bunun mahzuru var mıdır? Keza haftada be bin kelime-i tehlili okumak için dakika
usulü okuyorum. Meselâ, bir dakikada okudu umu hesap ediyorum. Dakikada yüz okumu sam
ben elli kabul ediyorum. Böyle tahmini tesbih çekmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Tesbih çekmek ibâdettir. bâdette de i iklik olmaz. Otuzüç çekilmesi emredilmi se o kadar çekilir.
Kasten bir fazla veya bir eksik çekilmez. Kelime-i tehlil de böyledir. Kasten bir fazla çekilmez. Ba ka
zaman da istenildi i kadar çok tesbih çekilebilir. Fakat belli yerlerde bildirilen miktarlardan fazla veya
a a ı çekilmez. ( bni Âbidîn c.1, s.356; Tahtâvî Merâkıl-felâh Ha iyesi s.170)

NAMAZI BOZANLAR VE BOZMAYANLAR


SUAL: Namaz kılarken yerde serili halının markasına bakıp ne yazdı ını anladım. Namazım
bozuldu mu?
CEVAP
Bir yazıya bakıp anlamak bozmaz. Anlayınca mekruh olur. Bakmayıp gözüne rastlarsa mekruh
olmaz.

SUAL: Erkeklerin saçı alna gelirse secdeye mani olur mu?


CEVAP
Secdeye mani olmaz.

SUAL: Üç ka ımak namazı bozuyor. Bir seferde üçten fazla ka ımak da bozar mı?
CEVAP
Namaz kılarken bir rükünde eli üç kere kaldırmak bozar. Bir kaldırı ta üç defa ka ımak bozmaz.
( bni Âbidîn c.1, s.420)

SUAL: Somyemin üstündeki yata ım serttir. Üzerinde namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP Mahzur yoktur.

SUAL: ehir içi, ehirler arası veya milletler arası telefon çalınca namazı bozup cevap
vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Namazı a a ıdaki sebeplerin haricinde bozmak haramdır:
a) Yakla an yılanı öldürmek için,
b) Kaçan hayvanı yakalamak için,
c) Sürüyü kurttan kurtarmak için,
d) Ta an tencereyi ate ten ayırmak için,
e) Kıymeti 3,7 gram gümü ten az olmayan, kendinin veya ba kasının malını zayi olmaktan
korumak için,
f) Abdest ve yel sıkı tırmasından kurtulmak için,
g) Ba ka mezhepte namazı bozan bir eyden kurtulmak için.
mdat diye ba ıran bir kimseyi kurtarmak için ve kuyuya dü ecek âmâyı, yanacak, bo ulacak
kimseyi kurtarmak için, yangını söndürmek için farz olsun, nafile olsun her namaz bozulur. Ana, baba,
dede ve nine ça ırınca farz namazı bozmakta mahzur yok ise de ihtiyâç yok ise bozmamalıdır. ( bni
Âbidîn, Namaza yeti me babı)

SUAL: Birinci rek'atta kıraati ya'ni Fâtiha-i erife ile zamm-ı sûre okumayı unutan kimse,
ikinci rekâtta hatırlasa ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Kıraat farzdır. Terkedilince namazın iadesi lâzımdır. ( htiyar c.1, s.50)

SUAL: Namaz kılarken dü en takkeyi iki el ile alarak giymek namazı bozar mı?
CEVAP
ki elin bir hareketinin namazı bozaca ını söyleyen âlimler bulundu u için, dü en takkeyi bir el ile
hemen alıp ba a koymak lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1, s.420,431)
SUAL: Namazda sessiz okumakla kıraat yerine gelir mi?
CEVAP
Namazda kendi i itecek kadar okumalıdır. Dil hareket etmeden içinden okumakla kıraat yerine
getirilmi olmaz. (Dürer c.1, s.82)

SUAL: Bir rükn'da üç defa eli kaldırıp bir yerimizi ka ımak namazı bozar mı?
CEVAP
Bir rükn'da üç defa eli kaldırıp ka ımak namazı bozar. Bir kaldırı ta aynı yeri üç-dört defa ka ımak
namazı bozmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.420)

SUAL: Namazda iken a zımda daha önce yedi im ekerin tadını duydum. Namazı bozdu
mu?
CEVAP
Namazda daha önce yenilen ekerin tadını duymak, hattâ onu tükrükle yutmak namazı bozmaz.
Namaz kılma a giderken a zı yıkamak, çalkalamak iyidir. ( bni Âbidîn c.1, s.419)

SUAL: ftitah tekbirini kulakta bitiren kimse, o anda namaza ba lamı sayıldı ına göre
ellerini ba lamak için yaptı ı hareket namazı bozar mı? Çünkü iki elin bir hareketi namazı bozar
diyen âlimler vardır.
CEVAP
ftitah tekbiri kulakta ba layıp göbekte biter. Namaz içinde iki elin bir hareketi en azından
merkruhtur. (Ni’met-i slâm; bni Âbidîn c.1, s.420)

SUAL: Namazda birinci veya ikinci rek’atte, Fâtiha’yı okuduktan sonra unutup elleri
salıverdikten sonra zamm-ı sûreyi okurken elleri tekrar mı ba lamak lâzımdır? Yoksa fazla
hareket yapmamak için eller yanda mı zamm-ı sûreyi okuma a devam etmelidir?
CEVAP
Fazla hareket yapmamak için zamm-ı sûreyi eller yanda okumalıdır. ( bni Âbidîn c.1, s.420)

SUAL: Kadınlar için, namaz kılarken örtülmesi gereken uzuvların ne kadarı açık kalınca
namaz bozulur?
CEVAP
Dörtte birisi açık kalırsa bozulur. Meselâ ayak bir uzuvdur. Dörtte birisi, meselâ topu u açık
kalırsa namaz bozulur. (Cevhere c.l, s.60; Hîdâye c.1, s.28)

SUAL: Cum'a günleri cami avlusunda hasır olmayınca gazete seriyoruz. Gazetede küçüklü
büyüklü foto raflar oluyor. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Foto raf secde yerine gelmezse mahzuru olmaz. ( bni Âbidîn c. 1, s.435)

SUAL: Bir âlimi dü ünerek a lamak namazı bozar mı?


CEVAP
Dü ünmesi âhiret içinse bozmaz. Onun ahsı için, veya dünyalık için dü ünüp a larsa namazı
bozulur. ( bni Âbidîn c.1, s.418)

SUAL: Namaz kılarken, kedi önümüzden geçerse namaz bozulur mu?


CEVAP
Namaz kılanın önünden kedi geçmekle namaz bozulmaz. ( bni Âbidîn c. 1, s.428)

SUAL: Namazda Rabbenalekel hamd mi yoksa Allahümme rabbena ve lekel hamd mi


demek lâzımdır?
CEVAP
Me hur olan Rabbena lekel hamd'dir. Böyle okunmalıdır. (Dâmâd c.1, s.96)

SUAL: Namaz kılarken önüme gelen çocu u elimle itmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Çocu u bir el ile itmekte mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.1. s.428)
SUAL: Kadın namaz kılarken alnı çıplak olarak yere de mesi lâzım mıdır? Ba örtüsü alnı
kaplarsa, bu ekilde yapılan secde sahih olur mu?
CEVAP
Kadının alnı çıplak olarak yere de mese de secde sahih olur. Ancak alnı açık olarak secde
yapması daha uygundur.

SUAL: Susam danesini namazda çi neyip yutmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Di arasında kalmı , nohuttan küçük bir eyi yutmak namazı bozmaz. A zında kalmı ufak bir
eyi üç kerre çi neyerek veya eriterek yutmak namazı bozar. ( bni Âbidîn c.1, s.418)

SUAL: Namazda, secdede iki aya ını yerden kaldırmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Secdede iki aya ını yerden bir rükün miktarı kaldırmanın namazı bozaca ı, (Mızraklı lmihal)in,
(Namazı Bozan eyler) bahsinde yazılır. Ba'zı âlimler de mekruh demi tir.

SUAL: Namazda iken kapı açıldı. Unutarak kafamı sa a çevirerek gelen kimseye baktım.
Namazım bozuldu mu?
CEVAP
Yüzünü, dolayısıyla ba ını sa a, sola çevirmek namazı bozmaz ise de mekruhtur. Elinde
olmayarak çevrilince, bir rükün devam ederse namaz bozulur. Onun için sa a veya sola bakınca
hemen döndürülürse namaz bozulmaz. Gözleri ile etrafa bakmak ise tenzihen mekruhtur. ( bni Âbidîn
c.1, s.421)

SUAL: Tegânni'yi anlatırken müezzinlerin (Raabbenaâlekelhamd) demeleri bozar, diye


yazmı tınız. Halbuki bunu söylemenin sünnet oldu u yazılıdır.
CEVAP
(Rabbena lekel hamd) demek sünnettir. Rab derken râb diye uzatmak (kolay anlamanız için
birkaç a harfi koyalım;) Rab yerine raab demek namazı bozar. Çünkü Rab, lâh demektir. Râb ise,
üvey baba demektir. Mâna de i ti i için bozulur. Namaza çok ehemmiyet vermeli, dikkatli ve tecvid
üzere okuma a gayret etmelidir. (Dâmâd c.l, s.99; Dürr-ül müntekâ c.1, s.99)

SUAL: Bir rükünde üç defa esneyince üç defa a zı el ile kapatmak namazı bozar mı?
CEVAP
Üç defa eli a za götürmek namazı bozar. Bir rükünde iki defadan fazla eli hareket ettirmemelidir.
( bni Âbidîn c.1, s.420)

SUAL: Namazda öksürmek namazı bozar mı?


CEVAP
Özürsüz öksürmek, öksürür gibi ses çıkarmak namazı bozar. Kendili inden olursa
bozmaz.(Hidâye c.1, s.42; Dürer c.1, s.102; bni Âbidîn c.1, s.415,416)

NAMAZIN MEKRUHLARI
SUAL: (Libya'dan biri geldi. "Hasır üzerine secde etmek lâzımdır. Halı üzerine secde
edilmez, mekruhtur. Osmanlılar zamanında camilerde halı yoktu." dedi. Halı üzerinde secde
etmek mekruh mudur?)
CEVAP
Secdenin toprak üzerine yapılması evlâdır. Ancak so uktan ve sıcaktan korumak yahutta elbiseyi
tozdan korumak maksadıyla herhangi bir sergi serilmesinde mahzur yoktur. Sırf topra a secde
etmemek için sergi sermek mekruh olur. slâm âlimlerinin ço una göre, halı, posteki gibi bir ey
üzerine secde etmekte mahzur yoktur. mâm-ı Mâlik hazretlerine göre, halı, posteki gibi yer cinsinden
olmayan bir ey üzerine secde edilmesi mekruhtur. mâm-ı A'zam ve di er imamlara göre mekruh
de ildir. Keten, kenevir ve pamuk gibi yer cinsinden olan sergiler üzerinde namaz kılmakta hiç mahzur
yoktur. (Halebî-yi Kebîr s.287; Mecma'ul-enhür c.1, s.98; Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.70)

SUAL: Pirinç veya bu day çuvalları üzerine secde etmek mekruh mudur?
CEVAP
Çuvallar temizse mahzuru yoktur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1, s.70)
SUAL: Camiye temiz girmek için bölgemizde çorapları çıkarıp giriyorlar. Namazı da
çorapsız kılanlar var. Çorapsız namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Çıplak ayakla namaz kılmak mekruhtur. Camiye temiz girmek için kirli çorabı çıkarmak uygun ise
de, çıplak girmek uygun de ildir. Çorapları kirli olan yanında temiz çorap ta ımalıdır. Namazdan
namaza o temiz çorabı giymelidir. (Tergîbüssalât; bni Âbidîn; Hadîka ve Berîka sonu)

SUAL: Namaz kılarken pantolonun ütüsüz olması mekruh mudur?


CEVAP
Namaz kılarken iyi, temiz ve güzel elbise ile kılmak lâzımdır. Ütülü pantolonla namaz kılmakta
mahzur yoktur. ( bni Âbidîn)

SUAL: Çorapsız namaz kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Hür olan müslüman kadınların avuç içlerinden ve yüzlerinden ba ka her yerleri avrettir. Ellerin
üstü de avrettir. Namaz kılarken ve soka a çıkarken buraları örtmeleri farzdır. (Ellerin üstü ve
ayaklar avret de ildir) diyen âlimler de vardır. Fakat bütün âlimlere uyabilmek için elleri ve ayakları
da örtmek lâzımdır. Meselâ aya ının dörtte biri açık olan kadının namazı kabul olmaz. Bunun için
ayaklara çorap giymek veya uzun entari ile örtmek lâzımdır. Ellerin üstünü de örtecek kadar uzun
kolluk veya geni ba örtüsü ile namaz kılmalıdır. Eldiven giyerek ellerin üstünü örtmek uygun olmaz.
Çünkü ellerin çıplak olarak yere de mesi lâzımdır. (Mecma'ul-enhür c.1, s.81; Dürr-ül-müntekâ c.1,
s.81; Cevhere c.1, s.60; bni Âbidîn c.1, s.438)

SUAL: (Namaz kılarken zihnimi toparlıyamıyorum. Fikrim çok da ınık. Kalb huzuru ile
namaz kılamıyorum. Fikir da ılmasının sebebi ve çaresi nedir? Lütfen açıklanmasını rica
ediyorum.)
CEVAP
Mü'min, Allahtan korkup rahmetinden ümidini kesmemesi ve hatâlarından dolayı utanması
lâzımdır. Mü'min, namazda bu sıfatlardan ayrılıyorsa fikri da ınık ve vesvese mevcut demektir.
Görmek dü ünmeye sebeptir. Bu bakımdan insanı me gul edecek eyleri gözün gördü ü yerlerden
kaldırmalıdır. Namazı lo bir karanlıkta kılmalıdır. Nakı lı seccade yerine düz olanlar tercih edilmelidir.
Kıble duvarı sade olmalı, herhangi bir resim asılı olmamalıdır. Hep secde yerine bakmalıdır.
Dünyanın faidesiz eylerine dü kün olanlar yukarıdaki zahiri sebepleri yerine getirse de fâidesi
olmaz. Çünkü daha namaza ba lamadan vesveseler kendisini kaplamı tır. Böyle kimse namaza
dururken Allahın huzuruna durdu unu, bu huzurda gafil olmanın tehlikesini dü ünmeli ve kıyametin
korkunç manzarasını hatırlamaldıır. Kalbi me gul eden dünyevî istek ve arzulardır. Nefse ceza verip
bunlardan kurtarmak lâzımdır.
Ebu Talha hazretleri, bahçede namaz kılarken bir ku daldan dala konup namazını a ırtınca,
koca bahçesini sadaka olarak verdi. Namazının noksanına keffaret olsun diye böyle yaptı. Nefsi çe itli
ekilde cezalandırarak kalbi toparlama a çalı malıdır. Tam huzura kavu amıyorum diye mücadeleyi
bırakmamalıdır. Bir bardak dolu zeytinya ına ne kadar su konursa o kadar zeytinya ı dökülür. Çünkü
zeytinya ı, suya göre hafif oldu u için suyun üstüne çıkar. kisi birle mez. Dünya sevgisi ile âhıretin
kalbdeki himmeti, zeytinya ı ile su gibidir. Bardak su ile dolu olunca, zeytinya ı orada bulunmaz.
Dünya sevgisi kalbi kaplamı sa vesveseden kurtulmak mümkün olmaz. Dünya sevgisi ne kadar azsa,
kalb huzuru o kadar fazlala ır. Demek ki, kalbi toparlayabilmek için dünyanın faidesiz eyleri pe inden
ko mamalıdır. lim ve ihlâsla amel etme e çalı malı, göze çarpan ve kalbi me gul eden eyleri
ortadan kaldırmalıdır.

SUAL: Birinci rek'atte hlâs, ikinci rek'atte unutarak Kevser sûresini okumak mekruh
mudur?
CEVAP
Unutmak özürdür, mekruh olmaz. ( bni Âbidîn c.1, s.364; Tefsîr-i Kurtubî c.3, s.431)

SUAL: Namazda bir sûreyi okurken bir âyeti sehven atlansa namaz bozulmu olur mu?
CEVAP
Atladı ı âyetten önce veya sonra üç âyet okunmu sa namaz sahihtir. ( bni Âbidîn c.1, s.364)

SUAL: Yeni bir pantolon aldım. Paçaları çok uzundu. Paçaları yaptırmadan namaz kılmam
icap etti. Paçalarını sıvayarak namaz kıldım. Bir zaman da gömle in kolları uzundu. Onları da
sıvayarak namaz kıldım. Ba'zıları namazın mekruh oldu dediler. Mekruh olup olmadı ının
bildirilmesi.
CEVAP
Uzun pantolonun paçalarını topu a kadar sıvamakta mahzur yoktur. Uzun olan gömle in kollarını
da bile e kadar sıvamak mahzurlu de ildir. Daha fazla sıvamak mekruhtur. (Ni'met-i slâm)

SUAL: Paçaları yere de en pantolonla veya pijama ile namaz kılmak mekruh mudur?
CEVAP
Mahzur yoktur. E er paçalar çok uzunsa topuklara kadar kıvrılabilir. (Ni'met-i slâm Namazın
mekruhları 11.si)

SUAL: mâm bir ki i ile namaz kılarken, o ki inin sa ına, yahut imâmın soluna, yahut
imâmın tam arkasına durarak namaz kılsam mekruh olur mu?
CEVAP
mâm bir ki i ile namaz kılarken, o ki inin sa ına veya imâmın soluna veya imâmın arkasına
durup namaz kılmak mekruh olmaz. mâm bir ki i ile namaz kılarken, o bir ki iden yarım ayak ileride
solda durur. mâm bu bir ki iyle namaz kılarken kapıdan giren kimse, imâmın tam arkasına durur.
mâmın sa ındaki ahıs, bir adım geriye atarak yeni gelen ahısın yanına durmu olur. Uygun ekli
böyledir. (Mecma'ul-enhür el, s.109; Dürr-ül-müntekâ c.1,s. 09; Cevhere c.1, s. 77; Dürer c.1,
s.87; Bedâyı c.1, s.158)

SUAL: Erzurum'daki ba'zı camilerde, müezzin, kendine mahsus oldu u söylenen bir yerde
tek olarak veya ba'zan yanına bir ki i alarak cemâatten ayrı namaz kılıyorlar. Bunun mahzuru
yok mudur?
CEVAP
Öndeki safta bo yer varken, arkadaki safta durmak mekruhtur. Hattâ safta yer yok iken, saf
arkasında yalnız durmak mekruhtur. Bahsetti iniz mekruh Türkiye'nin hemen her yerinde
i lenmektedir. (Dürer c.1, s.109; Mecma'ul-enhür c.1, s.125; Dürr-ül-müntekâ c.1, s.125)

SUAL: Bütün namazlarda aynı sûreleri okuyorum. Mahzuru var mıdır?


CEVAP
mâmın aynı namazların aynı rek'atlerinde, aynı âyetleri okuma ı âdet edinmesi mekruhdur.
Yalnız kılanlar için de, her namaz için böyledir denildi. Arasıra ba ka âyet okumalıdır. ( bni Âbidîn
c.1,s.364)

SUAL: Dört rek'atli farz namazların son iki rek'atinde zamm-ı sûre okumak mekruh mudur?
CEVAP
Farzların üçüncü ve dördüncü rek'atlerinde zamm-ı sûre okunsa da olur, okunmasa da olur. ( bni
Âbidîn S.343)

SUAL: Kadın kadına imâm olabilir mi?


CEVAP
Kadının kadına imâm olması mekruhtur. (Merâkıl-felâh s.166)

SUAL: Evimizin kıble istikametindeki duvarında dinî levhalar asılıdır. Namaz kılmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Levhalar duvarda belden yukarıda ise mahzuru yoktur. Hürmet edilmesi lâzım olan dinî levha, dinî
yazı, cami ve Kabe resmi gibi eyleri belden a a ıya koymamalıdır. Kıble istikametindeki yazı ve
levhalar, hû ûya mâni oluyorsa, di er duvarlara asılmalıdır. (Bedâyı c.1,s.38; Hadîka c.2,s.633)

SUAL: Hu u içinde namaz kılmak için ne yapmak lâzımdır?


CEVAP
Hu u içinde do ru namaz kılabilmek için, do ru bir itikada sahip olmak, haramlardan kaçıp
farzları, sünnetleri, müstehapları yapmak lâzımdır. Do ru namaz kılabilmek için günah i lememe e
çok gayret sarfetmelidir. Kur'ân-ı kerîmde, do ru kılınan namazın bütün kötülüklerden alıkoyaca ı
bildirilmektedir. Demek ki, do ru namaz kılan kimse, bütün kötülüklerden uzak kalır. Bütün
kötülüklerden uzak kalan kimse, do ru namaz kılıyor demektir. Do ru namaz kılabilmek için helâli
haramı, bid'atı sünneti, lüzumlu ilimleri bilmek lâzımdır. Haramlardan, mekruhlardan kaçamayan
kimsenin kalbi selâmette olamaz. Kalbi kararmı kimse de hu û içinde namaz kılamaz. (Mektûbât-ı
Rabbani; bni Âbidîn c.1,s.431; Tefsîr-i Kurtubî c.13, s.347)

SUAL: Mu'teber kitabın birisinde ( mâmın farz kıldırırken kıraeti ve tesbihleri sünnetten
fazla okuması tahrimen mekruhtur.) buyurulurken, ba ka mu'teber bir kitapta ise ( mâm için ise
cemâatin haline göredir) buyuruluyor. Bu iki ifadeyi nasıl birle tirebiliriz?
CEVAP
Her iki ifade de do rudur. mâmın sünnetlerden fazla okuması uygun de ildir. Çünkü cemâatin
içinde hastalar, ihtiyarlar, yolcular ve i i acele olanlar olabilir. Bunun için sünnetten fazla okumak
tahrimen mekruhtur. Cemâatin içinde hastalar ve özürlülerin oldu u biliniyorsa imâm sıkıntı vermemek
için sünnetten de kısa okuyabilir. Meselâ, sabah namazında uzun sûre okumak sünnet iken, böyle
hallerde kısa sûre ile namaz kılınır, ikinci kitaptaki ifade bunu bildirmektedir. ( bni Âbidîn c.1,s.379)

SUAL: Pijama ile namaz kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkılmayacak elbise ile namaz kılmak mekruhtur. Ba ka
elbisesi yoksa mekruh olmaz. En iyi elbise ile namaz kılmalıdır. Pijama ile namaz kılmak mekruh
de ildir. Bol pijama ile namaz kılmak dar pantolonla namaz kılmaktan iyidir. ( bni Âbidîn c.1,s.230;
Halebî-yi Kebîr s.349)

SUAL: Kısa kollu elbise ile arazide namaz kılmak mekruh mudur?
CEVAP
Kısa kolla namaz kılmak mekruhtur. Fakat zaruret olunca mahzuru yoktur. (Mecelle 21. madde;
Usûl-ü Serahsi c.1, s.117)

SUAL: Namaz kılarken çocuklar ba'zan gürültü ediyor. Susmaları için namaz içindeki
tekbirleri biraz yüksek sesle okumam mekruh olur mu?
CEVAP
Mekruh olmaz. Fakat çocukların namaz kılanı a ırtmıyacak kadar az gürültülerine mâni olmamak
lâzımdır. (Mecma'ul-enhür c.1,s.126; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.126; bni Âbidîn c.1,s.438)

SUAL: mâmın sünnetten fazla okuması mekruh olur. Meselâ tesbihleri üç defa okuması
sünnetken be kere okuması mekruh olur. Son te ehhüdde Rabbena Atina ile di er duaları
okumasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Rabbena Atina ile di er duaları okumak imâm dâhil herkes için müstehap oldu u için imâmın
okuması mekruh olmaz. (Mecma'ul-enhür c.1,s.101; Dürr-ül-müntekâ c.1, s.101)

SUAL: Ba'zan ikindi namazını, sıkı ık olan abdestimi tazeledikten sonra kılınca, kerahat
vakti giriyor. Kerahat vakti girmeden kılarsam, abdestim sıkı ık oldu u için mekruh oluyor.
Uygun olanı hangisidir?
CEVAP
kindiyi özürsüz kerahat vaktine bırakmak tahrimen mekruhtur. Abdestin sıkı tırması özürdür.
Ya'ni vakit geçirmeden abdesti tazeleyip namazı kılmalıdır. Sıkı ık abdestle kılmamalıdır. Vakit çıkmak
tehlikesi gibi bir husus varsa ancak o zaman sıkı ık abdestle namaz kılınır. ( bni Âbidîn c.1,s.431)

SUAL: Mekruh vaktde kılınan namazın kazası icâb eder mi?


CEVAP
Namazı vakti içinde geciktirmek tahrimen mekrûhdur. Vakti çıkmadan evvel, mekruh vaktde de
olsa namazı kılmak farzdır. adesi lâzım gelmez. ( bni Âbidîn c. 1,8.249,250,307)

SUAL: Allerjik nezle oldu um için bilhassa sabah namazlarında burnum akmaktadır.
Camide halıya dökülmemesi için silmek icap ediyor. Mekruh oluyor mu?
CEVAP
Namazda faideli hareketin zararı olmaz, Meselâ eli ile alnındaki teri silmek veya burnundaki
akıntıyı silmek mekruh de ildir. Yalnız bir rükünde eli üç kerre kaldırmamalıdır. ( bni Âbidîn c.1,s.431)

SUAL: Namaz kıldıktan sonra cemaattan ba'zıları imâma elini gö süne koyarak Allah kabul
etsin diyor. Merhaba derken de eli gö se koyan oluyor. Bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Eli gö se koyarak merhaba demek, selâm vermek bid'attir. Namaz kıldıktan sonra Allah kabul
etsin denmez. Allah mübarek etsin denir. (El-ibdâ' s.362; Berîka s.1364; bni Âbidîn c.5, s.244)

SUAL: Fıtık, felçli veya herhangi bir hastanın sandalyeye oturarak namaz kılması caiz
midir?
CEVAP
Sandalyeye de il, yere oturarak kılmalıdır. Oturarak kılamazsa yatarak kılar. Hıristiyanlara
benzememek için sandalyede kılınmaz. Tahrimen mekruh olur. ( bni Âbidîn c.1,s.338; Câmi'ur-
rümûz s.69)

SUAL: Zaruretsiz zifiri karanlıkta namaz kılmak caiz midir?


CEVAP
Mekruhdur.

SUAL: Bir farz namazı sebepsiz iade etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Eda edilen bir namazı sebepsiz iade etmek, hadis-i erifle men olunmu tur. ade etmek yerine, en
evvel veya en sonra kazaya kalmı bir farz namazı kaza etmek lâzımdır. ade için sebepten maksat,
farzları ve vâcibleri terk etmek veya mekruh i lemek demektir. ( bni Âbidîn c.1,s.486)

SUAL: Unutarak ba lıksız namaza duran kimse, namazda hatırlasa, namazını bozup
ba lı ını giymesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Ba lıksız namaz kılmak mekruhtur. Namazı özürsüz bozmak ise haramdır. Haram i lememek için
namazı bozmamak lâzımdır.

SUAL: Herhangi bir sebeple yatsı namazı gece yarısından sonraya kalsa, mekruh vakitte
kılındı ı için, mekruh i lememek için sünnet terk edildi ine göre, yatsının sünnetlerini kılmamız
mekruh olur mu?
CEVAP
Mekruh olmaz. Yalnız nafile kılmak mekruh olan iki vakt vardır. Sabahtan yeri a ardıktan, güne
do uncaya kadar, sabah namazının sünnetinden ba ka nafile kılınmaz. kindiyi kıldıktan sonra ak am
nemazından önce nafile kılmak Hanefi mezhebine göre mekruhdur. Gece yarısından sabah namazına
kadar yatsının ilk ve son sünneti dahil her çe it nafile kılmak mekruh de ildir. (Merâk-ıl-felâh s.100)

SUAL: (Ba'zıları namaz kılarken gözlüklerini çıkarıyorlar. Ba'zıları da çıkarmıyorlar. Gözlük


secdeye mâni midir?)
CEVAP
Secdeye alnı koymak farzdır. Burunla beraber koymak vâcibdir. E er gözlük alnın yere
de mesine mâni ise secde sahih olmaz. Burnun yere de mesine mâni ise mekruh olur. Gözlüklü
kimse alın ve burun yere iyi de sin diye ba ını bastırma a kalkarsa gözlü ü kırılabilir. Bu bakımdan,
gözlüksüz kılmak münasiptir. (Halebî-yi Kebîr 282)

SUAL: Ba'zı kimseleri gördüm. Paralarını çıkararak Namaz kılıyorlar. Sebebini sual ettim.
(Namaz mekruh olmaması için öyle yapıyoruz) dediler. Ba'zıları da çoraplarının içine koyarak
yalınayakla kılıyorlar. Cepte bulunan resmin namaza zararı olur mu?
CEVAP
bni Hacerî Mekkî Hazretleri fetvasında buyuruyor ki: (Mendil gibi, para gibi eyler üzerinde
canlı resmi bulunmasının zararı yoktur. Çünkü canlı resmini, hürmet olan yerde kullanmak caiz
de ildir, hürmet edilmeyen eyler üzerinde caizdir.)
bni Âbidin'de Namazın mekruhları kısmında beden ve elbisede bulunan resim örtülü olursa,
namazın mekruh olmadı ı bildirilmektedir. Namaz içinde ve namaz dı ında cepte resim ta ımanın hiç
mahzuru yoktur.

SUAL: Hangi halde namaza durmak mekruhtur?


CEVAP
Küçük ve büyük abdesti sıkı tırırken ve yel zorlarken namaza durmak mekruhtur. Yel
zorlamasından maksat, gelip geçici olan de il, huzura mâni olandır. ( bni Âbidîn c.1,s.431)
SUAL: Namazda sesle Kur'ânı okuyunca gözlerimi kapıyorum. Gözlerimi açınca zihnim
da ılıyor, ba'zan a ırıyorum. Namazda göz kapamanın mahzuru var mıdır?
CEVAP
Namazda gözleri yummak tenzihen mekruhtur. Zihni da ılmaması için yummak mekruh olmaz.
Namaz haricinde sesli Kur'an-ı kerîmi gözleri açık okuyarak alı ma a çalı malıdır. ( bni Âbidin
c.1,s.434)

SUAL: Üzeri delikli nakı larla örgülü takke ile erkeklerin nemaz kılması mekruh mudur?
CEVAP
Caizdir. ( bni Âbidîn c.1, s.431)

SUAL: Etamin üzerine i lenen kanaviçe, artı i aretine benziyor. Bu i areti salibe, ya'ni haça
benzetiyorlar. Böyle i lemeli seccadeler üzerinde namaz kılmak caiz midir?
CEVAP
Mezkûr i lemeli seccadelerde namaz kılmak caizdir. Haç ekli de canlı resmi gibidir. Resim veya
haç, basılan, oturulan veya dayanılan eyde ise namaz mekruh olmaz. E er, namaz kılan kimsenin
aya ı altında, oturdu u yerde ise namaz kılmak yine caiz olur. Haç eklini hatıra getirmemelidir. ( bni
Âbidîn c.1,s.436)

SUAL: Aynaya kar ı namaz kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzûr yokdur. Kalbi me gul eden her eye kar ı namaz kılmak mekrûhdur. ( bni Âbidîn
c.1,s.440)

SUAL: Namazı mekruh edecek vâsıfta üzerimde resim varken, unutarak namaz kıldım. Vakti
çıktıktan sonra hatırladım. Bu namazı iade etmem icâp eder mi?
CEVAP
Namaz mekruh olarak ifâ edilmi tir. adesi icâp etmez. ( bni Âbidîn c.1,s.307,486)

SUAL: lmihâllerden okudu umuza göre, ba ı kapalı kılma a ehemmiyet vermeden ba ı


açık kılmak mekruhtur. Ehemmiyet vererek ba ı açık kılmak da mekruh mudur?
CEVAP
Evet, her iki halde de ba ı açık kılmak mekruhtur. ( bni Âbidin c.1, s.431)

SUAL: Namaz kılarken dü üncelere dalmanın mahzuru var mıdır?


CEVAP
Namaz kılarken akla gelen dü üncelerden sıyrılma a ve gafletle kılmama a çalı malıdır. ( htiyar
c.1,s.48)

SUAL: hlâs sûresini, birinci rek'atte okuduktan sonra, ikinci rek' atte Tebbet okunur mu?
CEVAP
hlâs sûresini birinci rek'atte okuduktan sonra, ikinci rek' atte Tebbet okunursa mekruh olur. ( bni
Âbidîn c.1, s.364)

SUAL: Birinci rek'atte hlâs sûresini okuyup, ikinci rek'atte Tebbet sûresini okuma a
ba layınca mekruh oldu u hatırlanırsa Kul e'uzu birabbil felakı'yi okusak olur mu?
CEVAP
Birinci rek'atte hlâs sûresini okuyup, ikinci rek'atte Tebbet sûresini okuma a ba layınca
hatırlanırsa, Kul e'uzü birabbil felakı'yi okumamalıdır. Ya'ni Tebbete devam etmelidir. Unutularak
Tebbete ba lanıldı ı için mekruh olmaz. (Tefsîr-i Kurtubî c.3,s.431; bni Âbidîn c.1,s.364)

SUAL: Uzuvları belli etmeyen kot pantolonla namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Uzuvları belli etmeyen kot pantolonla mahzur yoktur. (Umdet-ül- slâm)

SUAL: Namazda kalbime vesvese geliyor. Ne yapmam lâzımdır?


CEVAP
Bir insana, namazda veya namaz dı ında kötü dü ünceler gelebilir. Dü ünmeme e çalı malı,
tevbe, isti far etmeli, Allahü teâlâdan yardım dilemelidir.
SUAL: Kısa kolla veya sıvalı kolla namaz kılıyoruz. Bildi imiz gibi Adana'da sıcaklar
fazladır. Böyle namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kısa kollu gömlekle ve gömle in kolları sıvalı olarak namaz kılmak mekruhtur. Namaz kılarken
ceket gibi uzun kollu bir ey giymelidir. (Ni'met-i slâm Namazın Mekruhları 11.si.)

SUAL: Kadın oldu um için cemâat olmadan babamla aynı hizada annem veya ben namaz
kılsam mahzuru olur mu?
CEVAP
Aynı imâma uymayan bir kadının, erkekle bir hizada namaz kılmaları mekruhtur. (Halebî-yi Kebîr
s.521; bni Âbidîn c.1,s.387)

SUAL: Delikleri geni örülmü dantel takke ile veya bir parmak sı acak kadar yırtık takke
ile namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.1,s.431)

SUAL: Çocu a oyuncak bebek almı tık. Kom umuz günahtır, namaz kılarken görününce
namaz bozulur, dedi. Resmin namaza mahzuru nedir?
CEVAP
Canlı resmi, namaz kılanın önünde, sa veya sol hizasında göbekden yukarıda asılı ise tahrimen
mekruhtur. Arkasındaki duvarlarda veya tavanda ise tenzihen mekruhtur. Basılan, oturulan ve
dayanılan eyde ise mekruh olmaz. Oyuncak bebek almakta mahzur yoktur. (Hadîka c.2,s.603;
Merâkıl-felâh; bni Âbidîn c.1,s.435)

SUAL: Farz namaz kılabilmek için, Fâtiha-i erîfeden ba ka iki sûre bilmek kâfi midir?
CEVAP
Farz namaz kılabilmek için, Fatiha-i erîfeden ba ka bir iki kısa sûre daha bilmesi lâzımdır.
Meselâ, Kevser sûresi ile îhlâs sûresini bilen farz namazları kılar. Fakat (Her zaman aynı Jnamazlarda
aynı sûreleri okumak mekruhtur.) diyen âlimlere de uyabilmek için iki-üç sûre daha fazla ö renip ara
sıra de i ik okumak iyi olur. ( bni Âbidîn c.1,s.300,364)

SUAL: Bir erkek namaz kılarken hemen yanına mahrem veya [namahrem kadın otursa
namazı mekruh olur mu?
CEVAP
Bir erkek namaz kılarken hemen yanına mahrem veya nâmahrem bir kadın otursa, namazı
mekruh olmadı ı gibi halvet de olmaz.

SUAL: Camiye geldi imde takkemi unuttu umu hatırladım. Cami önünde takke satılıyordu.
Evde takkem oldu u için bir daha almak israf olur diye almadım. sraf haram oldu u için ya'ni
haram i lememek için mekruh i lemeyi uygun buldum. Yaptı ım do ru mudur?
CEVAP
Takkesi olanın bir takke daha alması israf de ildir. mâm-ı A'zam hazretlerinin kırk tane sarı ı
oldu u bildirilmektedir. Kötü yolda sarfedilen para israftır. Hayra ne kadar çok verilirse verilsin israf
olmaz. Bir takke daha alsaydınız israf olmazdı ama belki masraf olurdu. Takkesiz kılınan namazın
iadesi uygundur. ( bni Âbidin)

SUAL: (Misafir oldu um bir evde, yatsı namazında imâm olan arkada , zamm-ı sûre olarak
Kevser sûresi ile Kafirun sûresini okudu. kinci rek'atte ise Nasr sûresi ile Kadr sûresini okudu.
Böyle bir rek'atte pe pe e iki sûre okunur mu?)
CEVAP
Bir rek'atte iki veya daha fazla sûre okunabilir. ( bni Âbidîn 1/364)

SUAL: (Namazda veya namaz haricinde esneme ihtiyâcı duyan kimse nasıl hareket eder?)
CEVAP
( bni Âbidîn) namazın mekruhları bahsinde buyuruyor ki:
Esnemek, midenin dolu olmasından ve bedenin a ırla masından meydana gelir. Bu da
eytandandır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Esnemek eytandandır. Biliniz esnerse mümkün oldu u kadar a zını kapatsın!)
Namazda esneme e ba lamadan önce dudak ısırılarak esnemeye, ya'nî a zın açılmasına ma'nî
olunur. A ız açıldıktan sonra elin dı ı ile örtülür. Namazda esnerken dudaklarını di lerinin arasına
alarak a zını kapaması mümkün iken böyle yapmayıp el ile bez ile kapamak mekruhtur. Bahr
kitabında diyor ki, (çünkü namazda zaruretsiz a zı kapamak nehyedilmi tir.) Esnemeyi def etmek
mümkün olursa zaruret yok demektir. Namazda iken ayakta sa el ile, di er yerlerde sol el ile
kapanmalıdır. Peygamberler esnemez. Bunu hatırlayarak esnemeyi giderme e çalı malıdır.

CAM ADABI
SUAL: Camide konu mak do ru olmadı ı halde, birisi bize bir ey söylüyor. Cevap
vermesek olmaz. Ne yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Camiye girince itikâfa niyyet etmelidir. O zaman konu makta mahzur olmaz, ( bni Âbidîn
namazın mekruhları sonunda; Feth-ul-kadîr c.1,s.367)

SUAL: Camilerde dünya kelâmı konu mak, insanın iyiliklerini yedi ine göre, camide ihtiyâç
halinde konu mak, so uk geliyor pencereyi kapatın, ön safta bo yer var doldurun, balkonda
yer var oraya çıkın, gibi sözler dünya kelâmı saydır mı?
CEVAP
Camide ma'lâyanî olmayan sözler söylemek dünya kelâmı sayılmaz. Ya'ni ihtiyâç halinde
konu makta mahzur yoktur. En iyisi camiye girerken itikâfa niyyet edilirse hep ibâdet etmi , namaz
kılmı gibi sevap yazılır. tikâf demek, bir müddet câmiye girip orada kalıp ibâdete niyyet etmek
demektir. tikâf, kendini bir müddet camiye hapsetmek demektir. ( bni Âbidîn namazın mekruhları
sonunda; Feth-ul-kadîr c.1,s.367)

SUAL: (Camide yiyip içmenin, uyumanın ve konu manın uygun almadı ını yazdınız. 'tikafa
niyyet edenin bunları yapmasının nahzurlu olmadı ını bildirdiniz, 'tikaf nedir, nasıl niyyet edilir,
nahiyeti hakkında bilgi vermenizi istiyoruz.)
CEVAP
'tikâf, müslüman bir kimsenin niyyet ederek, az veya çok bir müddet camide kalması demektir.
Her zaman i'tikaf etmek, sünneti müekkededir. Ramezan-ı erifin son on gününde daha efdaldır. 'tikafı
terketmek, be vakit namazın sünnetlerini terk etmek gibidir. Bir kimse camiye i'tikafa niyyet ederek
girmelidir. Girince (Tehıyyetül mescid) namazı kılmalıdır. Camiye girince kılınan herhangi bir namaz,
tehıyyetül mescid yerine geçer. Meselâ ak am namazının farzını kılma a ba larken, tehıyyetül
mescide de niyyet edilirse, ak amın farzı ile tehıyyetül mescid de kılınmı olur. Tehıyyetül mescide de
niyyet edildi i için, sevabı daha fazla olur.
'tikafın en az müddeti (Camide kalma zamanı), mâmı Muhammede göre, az bir zamandır.
âfiîlere göre, kelime-i tevhid söyliyecek kadar kısa bir müddettir. Her zaman camiye girerken i'tikafa
niyyet etmeli, girince, kaza namazı kılarken, tehıyyetül mescide de niyyet etmelidir. 'tikaf eden yiyip
içebilir, konu abilir.
Peygamber Aleyhisselâm her Ramezân-ı erifin son on gününü i'tikaf ile geçirirdi. 'tikaf eden
kimse, camide bulundu u müddetçe hep namaz kılmı gibi sevap kazanır.
Bir islâm âlimi buyuruyor ki:
( 'tikafa giren kimse, büyük bir zâtın kapısına oturup "isteklerini vermedikçe buradan ayrılıp
gitmem" diye yalvarıp a lıyan kimseye benzer. 'tikaf eden Allahii teâlânın camisinde "Beni
afvetmedîkçe buradan gitmem") demek istemektedir.
Bu bakımdan camiye girerken i'tikafa niyyet etmeyi unutmamalıdır. Camiye devam etmenin
ehemmiyeti buradan da anla ılmaktadır. Dünya evliyadan hali de ildir. Mütteki bir âlim ile namaz
kılmak Peygamber ile namaz kılmak gibi oldu u hadîs-i erifle bildirilmi tir. Camiye ve cemaate devam
eden kimse, böyle sayısız ni'metlere kavu ur. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Toplulukda rahmet vardır.
Müslümanlarla tanı mak, sevi mek, müsafaha etmek, büyük bir ni'mettir. Camilerde bilmediklerimizi
ö renebilece imiz gibi, bilmeyenlere de örnek olabiliriz. (Hadîka c.1,s.318; bni Âbidîn c.1,
s.445,456, c.2,s.l28,135; Berîka el afetleri)

SUAL: Camide ayakkabıları arkaya koymak mekruh oldu una göre, naylon torba içinde ön
tarafa koymamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
Camiye, sırf müslümanların ayakkabılarını çalmak için gelenler oldu u bir gerçektir. Ayakkabım
çalınır mı diye endi e ile namaz kılmak mekruhtur. Bunun için ayakkabıları öne ve sa a de il, sol
tarafa koymanın sünnet oldu u (Berîka) kitabının sonunda yazılıdır. Camide vazifeli olanların
müsaade etmedi i yerlere koymamalıdır.

SUAL: yerimizin bir odasını mescit olarak kullanıyoruz. Abdestsiz girip oturmakta mahzur
var mıdır?
CEVAP
Mescit olarak kullanılan odalara abdestsiz girip oturmak uygun olmaz. Fakat, bir ey için abdestsiz
girip çıkılabilir. (Dürer)

SUAL: (Camide arka tarafta a ır okunursa, öndekiler arkaya do ru mu dönmesi lâzımdır?


Kıbleye karsı durmakta mahzur var mıdır)
CEVAP
Her iki ekil de caizdir. Fakat a ır (Kur'ân-ı Kerim) okuyana do ru dönerek dinlemek daha
efdaldir.

SUAL: (Ankara skitler camisinin içine bir buzdolabı koymu lar. Giren çıkan içiyor. Bir de
mevlitlerde verilen eker, erbet v.s. yi camide yiyip içmek ve konu mak caiz midir?
CEVAP
tikâfa niyyet edilmeden camide bir ey yiyip içmek ve konu mak caiz de ildir. ( bni Âbidîn
namazın mekruhları sonu; Berîka sonu)

SUAL: Camiye girip biraz oturduktan sonra veya hiç oturmadan, farz veya sünnet herhangi
bir namaz kılmakla (Tehiyyetül mescid) namazı kılınmı olur mu? Ayrıca tehiyyetül mescid diye
niyyet etme e lüzum var mıdır?
CEVAP
Camiye girince iki rek'at namaz kılmak sünnettir. Buna (Tehiyyetül mescid) denir. Camiye girince,
farz veya nafile bir namaz kılınırsa tehiyyetül mescid de kılınmı olur. Kılınan namazlara ayrıca
tehiyyetül mescid diye niyet etme e lüzum yoktur. Camiye girince kılınan herhangi bir namaz,
(tehiyyetül mescid) yerine de geçti i için farz kılarken tehiyyetül mescid olarak da ayrıca niyyet
etmekte mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.445,456, c.2,s.128,135; Berîka el-âfetleri)

SUAL: Cemâate yeti mek için ko arak camiye gitmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Cemâate yeti mek için ko a ko a yürümek uygun de ildir.

SUAL: Camide namaz kılanların önünden geçmek caiz midir?


CEVAP
(Kırda ve büyük veya küçük camilerin her yerinde, namaz kılanın önünden, yakın olsun, uzak
olsun, kadın veya erkek veya köpek geçerse, namazı hiç bozulmaz. Kırda ve büyük camide ayaklar ile
secde yeri arasından, küçük mescitte ve odada ise, ayakları ile kıble duvarı arasından geçen, günaha
girer. Kıble duvarı ile, arka duvarı arası, 20 (yirmi) metreden az olan mescide, küçük denir.)
Bu ifadelerden anla ılaca ına göre, caminiz küçük mescit sınıfına dahil ise, namaz kılanların
önünden geçmek günahtır. Büyük camilerde ise yalnız ayakla secde yeri arasından geçmek günahtır.
( bni Âbidîn c.1,s.467,468)

CEMÂATLE NAMAZ
SUAL: Hanefî imâm arkasındaki afiî, sabah namazının farzında kunut duasını okuması
imkânsızdır. Ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Kunut duasını okuma a fırsat olmadı ı için imâma tâbi olur, okumaz.

SUAL: mâm, namazdan sonra aya a kalkarak mı, yoksa kalkmadan mı yüzünü cemâate
dönderir?
CEVAP
Her ikisi de caizdir.

SUAL: (Bir veya birkaç büyük günah i ledikten sonra tevbe edip sâlih müslüman olan
kimse imâm olabilir mi? Halk bu kimsenin i ledi i günahları biliyorsa durum de i ir mi?)
CEVAP
Günaha tevbe eden, o günahı hiç i lememi gibi olur. Fakat o ahsın, günahını hatırladıkça içinin
sızlaması ve her hatırlayı ta tevbe-isti far etmesi lâzımdır. Günahına tevbe edip sâlih müslüman olan
kimsenin imâm olmasında mahzur yoktur. E er, arkasındaki cemâat, bu imâmın günahlarını ve eski
çirkin i lerini biliyorlarsa, kendisinden nefret edilen bir kimsenin bilen ahıslara imâm olması
mekruhtur. ( bni Âbidîn c.1,s.366,377)

SUAL: 19 ya ında bir kızım. Babam imâm oluyor. Evde namaz kılıyoruz. Ba'zan a abeyimle
annem de cemâate katılıyor. Yer olmadı ı zaman babamın yanına dursak mahzuru olur mu?
CEVAP
Cemâatle namaz kılan erkek, aynı imâma uyan herhangi bir kadınla, bir rükün miktarı bir hizada
durursa ve aralarında kalın perde veya parmaktan kalın bir direk yahut bir insan sı acak kadar açıklık
yoksa, erke in namazı bozulur. Bir safta kadın kılınca, yalnız iki yanındaki ve tam arkasındaki üç
erke in namazı bozulur. Arkasındaki erkek dokuz ayaktan uzak ise, bunun namazı bozulmaz.
Babanızla cemâaatle namaz kılarken tam babanızın arkasında durmanız lâzımdır. Annen de
cemâate dahil olursa, sizin sa ınıza durması lâzımdır. Anneniz babanızın arkasına durursa siz onun
sa ına durursunuz. A abeyin de cemâate dâhil olursa o, babanızın sa ına yarım ayak kadar geriye
durur. Siz kadın oldu unuz için yine arkada durursunuz. Babanızla ve a abeyinizle aynı hizada
durursanız hem babanızın, hem de a abeyinizin namazı bozulur. (Halebî-yi Kebîr s.521; bni Âbidîn
c.1, s.380)

SUAL: mâm, dördüncü rek'ate kalkmayı unutarak otursa, cemâ' atin ne yapması lâzımdır.
CEVAP
Cemâ'at kalkar, imâmı da (sübhanalah) diyerek ikaz eder. (Merâkıl-felâh Ha iyesi s.169)

SUAL: Bir erkek içinde mahrem akrabaları veya hanımı olmayan kadınlara imâm olabilir
mi?
CEVAP
Bir erkek, içinde mahrem akrabaları veya hanımı bulunmayan kadınlara imâm olamaz. Halvet
olur, ya'nî günah olur. E er kadınların içinde bir tane mahrem akrabası veya hanımı varsa halvet
olmayaca ı için imâm olması caiz olur. (Dürer c.1,s.91; Halebî-yi Kebîr s.521)

SUAL: Bir hanım kocası ile namaz kılarken imamın neresinde durması lâzımdır?
CEVAP
Bir hanım, kocası ile cemaatle namaz kılarken, erkekler gibi bir hizada durmaz. mâmın arkasında
durması lâzımdır. Anne, karde kız gibi mahrem akrabalar da imâmın arkasında durması lâzımdır.
( bni Âbidîn c.1,s.381; Dürer c.1,s.91)

SUAL: Bir parma ım kesiktir. mâm olmamda mahzur var mıdır?


CEVAP
Bir parma ının yarısı veya tamamı kesik olan kimse Özürlü sayılmaz, imâm olmasında mahzur
yoktur.

SUAL: Hanefînin âfıîye, âfiînin Hanefîye imâm olmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Mezhep farkı iktidaya mâni de ildir. Ya'ni Hanefînin âfıîye imâm olması, âfiînin Hanefîye imam
olması, birbirlerine uymalarında hiç mahzur yoktur. Ancak kuvvetli kavle göre, imâm olan zat,
kendisine uyan insanların mezheplerindeki guslü icap ettiren, abdesti bozan hükümlere de dikkat
etmesi lâzımdır. Ba ka bir kavle göre de dikkat etmemi bile olsa yine namaz sahih olur. Bu bakımdan
cemâat asla terk edilmemelidir. (Hulâsat-üt-tahkik s.12,13; bni Âhidîn c.1,s.378; Merâkıl-felâh:
Uyûn-ül-besâir c.2,s.217)

SUAL: Her imâmın arkasında namaz kılınır mı?


CEVAP
Açıktan günah i ledi i bilinmeyen imamların arkasında namaz kılınır. mamların itikadî hatâları
bilinmiyorsa arkalarında namaz kılınır. ( bni Âbidîn c.1,s.376)

SUAL: Kâbeye arkasını dönmemek için imâm, yüzünü cemâate dönmese mahzuru olur
mu?
CEVAP
mâm yüzünü cemâate dönmezse mekruh olur. Çünkü mü'mine dönmek Kâbeye dönmekten
evlâdır. mâmın yarım dönmesi iyidir. Hem yüzünü cemâate dönmü olur, hem de arkası kıbleye
gelmi olmaz. Arkası kıbleye gelse de caizdir. (Hadîka, Muhammed Ba dadi s.46; Mektûbât-ı
Rabbani c.1,M.312)

SUAL: Ramazanda bir evde cemâatle teravih kılıyoruz. Evde yalnız kadınlar oluyor. Sadece
imâm erkektir. Mahzuru oluyor mu?
CEVAP
Cemâatteki hanımların içinde imâmın, annesi, bacısı, halâsı, teyzesi veya hanımı yahut bir erkek
bulunursa namaz kılınabilir. Bunların hiç biri yoksa halvet olaca ı için, imâm bu yabancı kadınlara
imâm olamaz. (Dürer c.l,s.91; bni Âbidîn c.1,s.381)

SUAL: Evde babamla annem namaz kılarken nasıl durmalıdır?


CEVAP
Aynı imâma uymayan bir erkekle bir kadının bir hizada kılmaları mekruhtur. Babanız imâm olursa
annenizin arkada durması lâzımdır. E er aynı hizada dururlarsa, aralarında kalın bir perde yahutta
dokuz ayaklık bir açıklık yoksa erke in namazı bozulur. ( bni Âbidîn c.1,s.381; Halebî-yi Kebîr s.521)

SUAL: Camideki cemâate gitmeyip hep evde çoluk çocukla cemâatle namaz kılmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Evde cemâatle kılmak, yalnız kılmaktan kat kat efdal ise de, bir özür olmadan camiye gitmemek
bid'atten, kerahatten hâli de ildir. Hadis-i erifte ancak münafıkların cemâatle namazı terk edece i
bildirilmi tir. Bilhassa yatsı ve sabah namazlarını cemâatle kılmak münafıklara a ır gelece i
buyurulmu tur. Münafıklık alâmetinin üstümüzde olmaması için özür hali hariç, muhakkak cemâate
devam etmeliyiz. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( nsana kötülük bakımından, müezzinin ezanını duyup, cemâate gitmemek yeti ir.)
Görüldü ü gibi, hiç kötülü ümüz bulunmasa bile, cemâate gitmeme kötülü ü kötülük olarak kâfi
gelmektedir. Cemâatin fazileti ise pek büyükdür. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Müttekî bir âlim ile namaz kılan, peygamber ile kılmı gibidir.)
(Uyûn-ül-besâir c.1,s.135; Halebî-yi Kebîr s.402; bni Âbidîn c.1,s.376)

SUAL: Camideki safların birbiri arasında efdaliyet var mıdır?


CEVAP
Safların efdali birinci saftır. Sonra sırasıyle ikinci, üçüncü ve di er saflar gelir. mâma yakın
olmanın fazileti pek büyüktür. Ba ka bir rivayette ise, imâmın arkasında bulunan, sa tarafındakilere
çok, sol tarafındakilere daha az, di er saflarda olanlara öndekilerden daha az namaz sevabı verilece i
bildirilmi tir. ( bni Âbidîn c.1,s.382)

SUAL: Bir odada cemâatle namaz kılınırken, aynı namazı kılmı bir kimsenin orada
oturmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur vardır. Odayı terketmesi evlâ olur. E er abdesti var ise, ö le ve yatsı namazlarının farzını
onlarla birlikte cemâatle kılması iyi olur. Nafile olur. ( bni Âbidîn c.1,s.479,480)

SUAL: Ankara'da ba'zı camilerin bodrumlarında ayrı bir mecsit var. mâmı gören veya
sesini i iten cemâatten biri görülmeyen katlarda namaz kılmak sahih olur mu? Yalnız hoparlör
konuyor. Ba'zı müezzinler, "apartmanın katlarında da olsa, hoparlörle irtibat sa landı ı için
imâma uymak sahih olur" diyorlar.
CEVAP
mâmı görüp i itse bile, arada kayık geçecek kadar nehir veya araba geçecek kadar yol
bulunursa, imâma uymak sahih olmaz. mâmı veya cemâatten birini görme e ve sesini duyma a
elveri li penceresi olmayan duvar arada bulunursa imâma uymak sahih olmaz. Ba ka kattaki imâm
veya imâmı i iten cemâatten biri, görülmeyen apartman katlarında namaz sahih olmaz. Hoparlör ile
irtibat sa lanmı olmaz. Bir ehrin bütün camilerine hoparlör koyup bir camideki imâma uymaları sahih
olmadı ı gibi, bir apartmanın katlarındaki cemâati görünmeyen imâma uymak sahih olmaz. Bir zaman
yazarın birisi, (Ankara radyo evindeki bir imâma Türkiye'deki bütün vatanda ların uyarak namaz
kılmasını) teklif etmi ti. Fıkıh kitaplarına bakmadan din hakkında konu mak uygun olmadı ı gibi, cami
yaparken de, fıkıh kitaplarına bakmadan rastgele yapmak uygun olmaz. ( bni Âbidîn c.1,s.394)
SUAL: Hangi imamların arkasında namaz kılınmaz?
CEVAP
(Nûr-ül-îzâh) erhi ha iyesinde bildirildi ine göre a a ıda yazılı altı artdan biri bulunmayan
imâmın arkasında kılınan namaz kabul olmaz.
1 — Müslimân olmak, Ebû Bekr Sıddîk ve Ömer Fârûkun halîfe oldu una inanmıyan, mi'râcı, kabr
azabını inkâr eden, imâm olamaz.
2 — Bulu ya ında ya'ni bulu a ermi olmak lâzımdır.
3 — Akıllı olmak. Serho ve bunak imâm olamaz.
4 — Erkek olmak. Kadın, erkeklere imâm olamaz.
5 — Hiç olmazsa, Fâtiha-i erife ile bir âyeti do ru okuyabilmek. Bir âyeti ezberlememi olan ve
ezberlese de, tecvit ile okuyamıyan, na me yapan kimse, imâm olamaz.
6 — Özrsüz olmakdır. Özrü olan, özrü olmayanlara imâm olamaz.
Ebüssü'ûd efendi fetvasına göre, fâsıklann, günâh i ledi i bilinen imamların arkasında namaz
kılmamalıdır.
Namazın artlarına ehemmiyet vermiyen imamların da arkasında namaz kılınmamalıdır.
Mezheb farkı, imâm olma a mâni de ildir. Ancak Hanefîler, kendilerine göre abdestsiz olan
afıîlerin arkasında, âfiîler de kendi mezheblerine göre abdestsiz oldu u bilinen Hanefî imamların
arkasında namaz kılmamalıdır. Kılarlarsa da zayıf kavle göre caizdir. Bu devirde zayıf kaville amel
edilir. (Merâkıl-felâh s.156; bni Âbidin c.1,s.387; Uyûn-ül-besâir c.1,s.217; Hulâsat-üt-tahkik
s.12)

SUAL: Küçük veya büyük camilerde imâmla veya imâmın arkasındaki safla üç saflık bo
meydan bulundu u halde arkaya saf olmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Küçük camilerde arada cemâat olmasa da geride uymak caiz olur. Büyük camilerde ise olmaz.
Küçük câmilerde bir ki i de yalnız ba ına arkada durursa mekruh olur. Bir kenarı yirmi metre olan cami
büyük cami demekdir. ( bni Âbidîn c.1,s.383,434; Dürer c.1,s.l06)

SUAL: Bir ki i imâmın arkasında nasıl durur?


CEVAP
Bir ki i imâmın sa yanında hizasında durur. Aya ının topu u imâmın topu undan ileri olmazsa
namazı sahih olur. (Merâkı-felâh s. 166)

SUAL: mâmın arkasında saflar nasıl te ekkül eder?


CEVAP
Saf yapılırken ilk ki i imâmın arkasında durur, ikincisi birincisinin sa ına, üçüncüsü soluna,
dördüncüsü ikincinin sa ına, be incisi üçüncünün soluna... olarak durur. Di er saflar da böyle te ekkül
eder. Sa dan ba lanarak saf yapılmamalıdır. (Dürer c.l,s.87; Halebî-yi Kebir s.521; Merâkıl-felâh
s.167)

SUAL: mâmın yüksek sesle namazda kıraat okumasında bir mahzur var mıdır?
CEVAP
mâmın namazda, ihtiyâcdan fazla yüksek sesle okuması, namazı bozmaz ise de haramdır.
Arkadaki cemâ'atin imâmın okudu unu duyması art de ildir. (Dürer, c.1,s.80)

SUAL: Cemâ'at bir ki i olsa imâm, selâmdan sonra cemâ'ate yüzünü döner mi? O bir ki i
hanımı veya annesi gibi bir kadın olsa yüzünü dönmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Her iki hâlde de cemâ'ate dönmese de olur.

SUAL: mâm açıktan Fatiha veya zamm-ı sûreleri okurken imâma uyan kimsenin
sübhanekeyi okuması gerekir mi?
CEVAP
Sübhanekeyi okumaz, imâmı dinler. (Tefsîr-i Kurtubî c.7,s.353)

SUAL: Yazılarınızdan teganni yapmanın, ya'ni Kur'ân-ı kerîmi, türkü söyler gibi okumanın
haram oldu unu ö rendik. Böyle teganni yapan ve ba ka kusuru olmayan imâmla ö le ve
ikindi namazlarını cemâatle kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Gündüz namazları sessiz okundu una göre mahzuru yoktur. Teganni yaparken ma'nasının
bozuldu unu herkesin bilmesi zordur. Meselâ, Kevser sûresini okurken ma'na bozulabilir de, ihlâs
sûresini okurken ma'na bozulmayabilir. Bir yerde teganni yapar da, ma'na bozulmayabilir. Bu
bakımdan u imâm kel, öteki kör diye bahane bulup camiden kaçmak uygun de ildir. Birlik ve
beraberli in teessüsü için tecessüsü bırakmak lâzımdır. cabında zayıf kavillerle de amel ederek birli i
sa lama a çalı malıdır. (Hadîkâ, fitne bahsi)

SUAL: Bir arkada ın farz kıldı ını görerek o'na uydum. Namaz bitince (Ben namazı kendim
için kıldım) dedi. Benim o'na uymam sahih oldu mu?
CEVAP
Sizin uymanız sahih olmu tur. mâmın erkeklere imâm olma ı niyyet etmesi lâzım de ildir.
(Hadîkâ c.1,s.!48)

SUAL: yerimizin mescidinin kapısı kıble istikametindedir. Kapıdan içeri girince namaz
kılanlarla kar ıla ıyoruz. Cemâatle namaz kılınırken kapıdan girip cemâatin önünden geçerek
imâmın yanına durdum. Cemâatin önünden geçti im için günaha girdim mi?
CEVAP
Küçük cami ve mescitlerde namaz kılanın önünden geçen günaha girer. Cemâat namaza
dururken dı arıdan gelebilecekleri dü ünerek bir ki inin geçece i kadar yer bırakmaları lâzımdı. Bir
kenarı yirmi metreden büyük olan camilerde ve kırlarda namaz kılanın önünden geçmek günah olmaz.
E er secde etti i yer ile durdu u yer arasından geçerse yine günah olur. ( bni Âbidîn c.1,s.426,427)

SUAL: Cemâatle ikindi namazını kıldım. mâmın hâl ve hareketlerini be enmedi im için
ikindiyi iade ederken birkaç arkada (sen imâm ol) dediler. mâm oldum. Böyle içi rahat
etmeyen kimsenin namazını iade etmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
mâm'ın namazının caiz olmayaca ına zan ile hüküm verilemez. Kat'i olarak bilmek lâzımdır. Zan
ile tekrar kılınırsa nafile olur. kindiden sonra kıldı ınız için nafile zaten caiz de ildir. Nafile kılana iktida
edenlerin (uyanların) namazları da sahih olmaz. Kaza etmeleri lâzım olur. mâmın nafile kıldı ını
bilmeyenlerin namazları sahih olur. mâm ise, söylemedi i için günaha girer. (Mecelle 4.Madde; bni
Âbidîn c.1,s.480)

SUAL: Cemâatle namazın ehemmiyetini srarla yazmanızdan sonra günde dört vakit
cemâate gidiyorum. Ancak ikindiyi asr-i sanide kılmak, asr-ı evvelde kılmaktan evlâ oldu u için,
ya'ni ikindiyi asr-ı sanide münferit kılmak, asr-ı evvelde cemâatle kılmaktan evlâ oldu u için
ikindi namazına cemâate gitmiyorum. Böyle yapmamda bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Birlik ve beraberli e muhtaç oldu umuz devirde, ikindiyi asr-ı evvelde cemâatle kılmak, asr-ı
sanide münferit kılmaktan evlâdır. Cemâate gitmeyi her müslüman kendisine büyük vazife bilmelidir.
(Bedâyı' c.1,s.125;)

SUAL: Hapishanedekiler, Cum'a günü Cum'a namazı kılamıyorlar. Ö le namazını cemâatle


kılmalarında mahzur var mıdır?
CEVAP
Özür ile Cum'a namazı kılamıyanların ö le namazını ehirde cemâatle kılmaları mekruhtur.
Özürsüz Cum'a kılmayanın, Cum'a kılınmadan önce ehirde ö le kılması haramdır. ehir demek
vilâyet demek de ildir. Muhtar veya Jandarma bulunan köyler ehir hükmündedir. (Mecma'ul-enhür
c.1,s.165,170; bni Âbidîn c.1,s.548)

SUAL: Ö le namazı gibi sessiz okunan namazlara imâma sonradan uyan bir kimsenin,
sübhaneke okuması lâzım mıdır?
CEVAP
mâm sessiz okuyorsa sübhaneke okumalı ve imâm selâm verdikten sonra okumalar ba tan
oldu u için sübhanekeyi yine tekrar okumalıdır. mâm sesli okurken sübhaneke okunmaz. mâmı
dinlemek vâcibdir. Sübhaneke okumak sünnettir. (Tefsîr-i Kurtubî c.7,s.353; bni Âbidîn c.1,s.401;
Dürer c.1,s.80)

SUAL: (Yakınımızdaki bir cami imâmı, rükû ve sücud tesbihlerini üçten fazla söylüyor.
mâmın üçten fazla söylemesi mekruh oldu una göre böyle bir imâmın camiine gitmekte
mahzur var mıdır?)
CEVAP
mâmın tesbihleri üçten fazla söyledi ini bilmek zordur. mâm yava yava üç defa söyleyene
kadar biz 9 defa söyleyebiliriz. Bu bakımdan bizzat kendisi söylemedikçe kafi olarak bilmek zordur.
Hattâ bilinse bile birlik ve beraberli e muhtaç oldu umuz devirde cemâati terk etmemek lâzımdır.
Bir kimsenin yanlı namaz kıldı ını söylemek fitneye sebep olabilir. Ancak tanımadıklara de il,
söyleyince sözümüzü dinleyeceklere emr-i ma'ruf yapılır. Emr-i ma'ruf yapıyorum diye herkesin
yanlı ını söylemek do ru olmaz. Birkaç ki i arasında umumî olarak söylenebilir. öyle yapılıyor, öyle
yapılması lâzımdır gibi. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.29; Hadîka fitne bahsi)

SUAL: mâmın cemâate dönmesi art mıdır?


CEVAP
Mü'mine hürmet, Kâbeye hürmetten önce gelir. Cemâat bir ki iden fazla olursa, mâmın
namazdan sonra kıbleye kar ı oturması mekruhtur. lk safta imâma kar ı namaz kılan yoksa, cemaata
kar ı oturmalıdır. (Mektûbât-ı Rabbani c.l,M.312)

SUAL: Gazetenizi yeni tanıdım. Cemâatin ehemmiyeti ve fâsık oldu u kafi olarak
bilinmeyen bir imâmın arkasında namaz kılınmasını konu edilen yazınızı okudum. Çok do ru
yazmı sınız. Allah razı olsun. Ancak cemaata gidemiyecek kadar özrü olanlar hakkında bir ey
yazmamı sınız. Meselâ benim bir aya ım topaldır. Her zaman cemâate gitmem ve yeti mem
mümkün olmuyor. Aya ım topal oldu u için ma'zur sayılamaz mıyım?
CEVAP
Cemâatle namaz kılma a farz diyen âlimler bulundu u gibi, vâcîb diyen âlimler de çokdur. Irak
âlimlerine göre vacibi, özürsüz bir kerre bile terk etmek günâh olur. Terketmeyi âdet haline getirmek
sözbirli i ile günahdır. Bu bakımdan özürsüz cemâat terk edilmemelidir.
Cemâate gitmemek için özür sayılan ba'zı hususları bildirelim: l— Hasta, 2— Felçli, 3— Bir aya ı
kesik olmak, 4— Yürüyemiyecek kadar ihtiyar olmak, 5— Âmâ olmak. 6—Ya mur, 7— Çamur. 8—
Çok so uk, 9— Karanlık. 10— Gece için çok rüzgâr, 11— Malın çalınma veya telef olma korkusu.
12— Can tehlikesi. 13— Abdest sıkı tırması. 14— Yolcunun nakil vâsıtasını kaçırma korkusu. 15—
Hastaya bakmak, 16— Fıkıh bilgisini ö renme i kaçırma korkusu, 17— mâmın bid'at sahibi oldu unu
kat'i olarak bilmek.
Bir kimse, yukarıda bildirilen özürlerden dolayı cemâat için camiye gitmezse günaha girmez. E er
özrü gitme e mâni de ilse yine cemaata gider. Herhangi bir sebeple cemâati kaçıranlar, evinde
hanımı veya çocukları ile cemâat olmalıdır. Cemâatsiz namaz kılmama a gayret etmelidir. ( bni
Âbidîn c.1,s.371; htiyar c.1,s.57; Feth-ul-kadîr c.1,s.300; Ni'met-i slâm c.2,s.217)

SUAL: (Cemâatle namaz kılarken imâm, kra sûresini sonuna kadar, yani secde âyetini de
okudu. Birkaç ki i namazdan sonra tilâvet secdesi yaptı. Di erleri yapmadı. Yalnız veya
cemâatle namaz kılarken secde âyeti okununca ne yapmamız lâzımdır?)
CEVAP
Yalnız namaz kılarken, secde âyetini okuyan kimse, hemen ayrıca bir secde yapıp aya a kalkar.
Okumasına devam eder. Secde âyetini okuduktan iki-üç âyet sonra namazın rükû' una e ilirse ve
tilâvet secdesine niyyet ederse, namazın rükû veya secdeleri tilâvet secdesi yerine geçer. Cemâatle
kılan ise, imâm secde okuyunca, imâmın okudu unu i itmese de, imâmla birlikte, ayrıca bir rükû ve iki
secde yapar. Cemâatin rükûda niyyet etmesi lâzımdır. Namaz dı ında sonraya da bırakabilir. ( bni
Âbidîn, Merâkıl-felâh)

MESBUK
SUAL: Ak am namazının ikinci rek'atine yeti en kimse, imâmın birinci rek'atte okudu u
sûreyi duysa, imâmın birinci rek'atte okudu unu mu okumak lâzımdır, yoksa her hangi bir sûre
okunsa olur mu?
CEVAP
Herhangi bir sûre okunsa olur. ( bni Âbidîn c.1,s.401)

SUAL: Camide ba'zan ö le namazının farzının ikinci rek'atine yeti iyorum. Daha ben
namazı bitirmeden imâm duaya ba lıyor. Son sünneti kılmadan imâmla birlikte dua etmem de
mahzur var mıdır?
CEVAP
Farz ile sünnet, sünnet ile farz arasında, konu mak ve dua etmek uygun de ildir. Bunun için
namazı bitirdikten sonra tesbihleri çekip ondan sonra dua etmeniz uygun olur. (Dürr-ül-muhtâr
c.1,s.4S7; Merâkıl-felâh)

SUAL: mâma sonradan yeti en mesbûk, imâm sa a selâm verince aya a kalkıyor. mâm
secde-i sehv yapıyor. Mesbû un secde-i sehv yapması lâzım mıydı?
CEVAP
Mesbûk, imâmla birlikte secde-i sehv yapmalıdır. Bunun için imâmın sol tarafına da selâm
vermesini beklemelidir. mâma tâbi olmak vâcibdir. (Halebî-yi Kebîr s.462)

SUAL: Mesbûk imâma dördüncü rek'atin tehıyyatında yeti se, imâm ile birlikte ettehıyyatü
ile salevâtları okur mu, yoksa sessiz mi durur?
CEVAP
mâm ile birlikte yalnız ettahıyyatüyü okur. Salli ve bari i okumaz. ( bni Âbidîn c.1,s.400)

SUAL: mâma sonradan yeti ip mesbûk olan kimseye uyulup namaz kılınabilir mi?
CEVAP
Mesbûk olana uyulmaz. ( bni Âbidîn c.1,s.390,400)

CUMA VE BAYRAM NAMAZLARI


SUAL: Cum'a namazının eda artlarından birisi bulunmadı ı için, Cum'a günü ö le nemazı
için imâma uyulup namaz kılınabilir mi?
CEVAP
Cum'a namazını kaçıran kimse, o günkü ö le namazını kılar. Eda artlarından biri bulunmazsa,
böyle Cum'anın kabul olması übhelidir. Bunun için Cum'anın son sünnetinden önce (Âhır zuhur)
namazı kılınmaktadır. Bu dört rek'atı kılarken (Üzerime farz olan son ö le namazını kılma a) diye
yahut (Vaktine yeti ip de kılmadı ım son ö le namazının farzını kılma a) diye niyyet etmelidir.
E er eda artlarından birisinin bulunmadı ı kat'i ise o günkü ö le namazı eda niyyetiyle kılınmalıdır.
( bni Âbidîn c.1,s.541; Bedayı' c.1,s.265,269)

SUAL: (Cum'a günü âhır zuhur namazı ile son iki rek'ate nasıl niyyet etmeliyiz?)
CEVAP
Âhır zuhur namazını kılarken (Üzerime farz olan kılmadı ım son ö le namazını kılma a) diye
veya (Kılmadı ım son ö le namazının farzını kılma a) diye niyyet edilir. Son iki rek'ati kılarken de
vaktin son sünnetine niyyet edilir. ( bni Âbidîn c.1,s.541; E i'at-ül-leme'ât c.1,s.505)

SUAL: Cum'a namazı kılınıncaya kadar kadınlar bekliyor, ondan sonra ö le namazlarını
kılıyorlar. Beklemeleri lâzım mıdır?
CEVAP
Beklemelerine lüzum yoktur. Vakt girdikden sonra kılabilirler. ( bni Âbidîn c. 1,s.549)

SUAL: Âhır zuhur namazına nasıl niyyet edilir? Ba'zıları kılınmaz diyorlar.
CEVAP
Cum'a namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında (Âhır zuhur) ya'ni (Son ö le) namazı
kılma a niyyet ederek, ayrıca dört rek'at kılmalıdır. Bu dört rek'atı kılarken (Üzerime farz olan) diye
eklemelidir. (Üzerime son farz olan kılmadı ım Ö le namazını kılma a) diye niyyet etmek iyidir.
Zira Cum'a kabul olmu ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer. Ömründe hiç kaza namazı olmayan
kimsenin namazlarını kaza etmesi mekruh de ildir. htiyatla ameldir. ( bni Âbidîn Cum'a bahsi)

SUAL: Devamlı cemâatle namaz kılıyorum. Fakat bayram günlerinde camiye gitti im halde
iki vakti yalnız kılmak mecburiyetinde kaldım. Bu iki vakitte de te rik tekbirini söylemeyi
unuttum. imdi söylesem veya gelecek sene kurban bayramında söylesem olur mu?
CEVAP
Konu tuktan sonra veya camiden çıktıktan sonra te rik tekbirleri getirilmez. Unutmak özr sayılır.
Önümüzdeki bayramda kaza edilmez. Bayram günlerindeki bir namaz kazaya kalırsa, o namazı yine
bu senenin Bayram günlerinden birinde kaza edince te rik tekbirini de söyler. ( bni Âbidîn c.1,s.563)

KAZA NAMAZLARI
SUAL: Kaza namazlarını kılarak ödedi ini zanneden kimse, yine kaza kılma a devam etse
mahzuru var mıdır?
CEVAP
Cenâb-ı Hak insanların zannına göre muamele edecektir. Namaz kazası kalmadı ını zanneden
kimsenin kaza namazı kılma a devam etmesi gerekmez. Kerahatinden übhelendi i namazları, pek
uygun olmayan imamların arkasında kıldı ı namazları kaza etmesinde mahzur yoktur. Teheccüd,
ku luk, evvabin gibi namazları kılarken, kazası olan kimse, kaza namazına da niyyet ederse, hem
kazası ödenmi .olur, hem de adı geçen nafile namazların sevabına kavu ulur. ( bni Âbidîn c.1,s.542)

SUAL: Sabah namazını ba'zan güne do duktan bir saat sonra kılıyorum. Ne diye niyyet
ederek kılmam lâzımdır?
CEVAP
Sabah namazı güne do duktan sonra kazaya kalmı olur.
Ö leye yarım saat kalıncaya kadar sünnetiyle birlikte kaza edilir. Ö leden sonraya bırakılırsa artık
sünneti kaza edilmez. Sebebsiz namazı kazaya bırakmak büyük günahtır.
Bahsetti iniz ekilde kazaya kalan sabah namazını kılarken, (Bugün kazaya kalan sabah
namazının sünnetini veya farzını kılma a) diye niyyet edilir.( bni Âbidîn c.1,s.487)

SUAL: Kazası olan zuhru âhiri nasıl kılar?


CEVAP
Seâdeti Ebediyye'de kaza kılmanın ehemmiyetinde uzun yazılıdır.

SUAL: Zaruretsiz senelerce namaz kılmıyan kimse, ben sefere de çıkmı tım diyerek ba'zı
namazlarını kasrederek iki rek'at olarak kaza etmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Hepsini dört rek'at olarak kaza etmelidir. Namaz kılma a ba ladıktan sonra seferde namazı
kazaya kalırsa, onu geciktirmeden kasrederek, ya'ni dört rek'atlı farzları iki olarak kaza eder. (Dâmâd
c.1,s.164)

SUAL: Yatsının son sünneti yerine vitiri kaza ederken dikkati çekiyor. Ne yapmak lâzımdır?
CEVAP
Vitir kazası kılarken çifte vitir kılmak, bildirdi iniz gibi, dikkati çekiyorsa, vitir kazası yerine sabah
namazının farzı kaza edilebilir. (Nevâdir-i fıkhıyye)

SUAL: Farz kazası olan tesbih namazı kılabilir mi?


CEVAP
Farz kazası olanların tesbih namazı kılmaları uygun de ildir. (Fütûh-ul gayb ha iyesi s.323)

SUAL: Vaktin Sünnetleri yerine kaza kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP Hanefî mezhebinde oldu u gibi, afiî mezhebinde de farz namaz kazası olanın sünnetler
yerine kaza kılması gerekir. Ancak sabah namazının sünneti vacibe yakın müekked bir sünnet oldu u
için sünnet niyyetiyle kılmalıdır. (Nevâdîr-i fıkhıyye)

SUAL: (Müdmerat) kitabında, kazası çok olan kimsenin, vaktin sünnetleri yerine kaza
namazı kılınması icabetti i yazılıymı . Müdmerat mu'teber midir?
CEVAP
Müdmerat, Kuduri kitabının erhidir. Kıymetli bir fıkıh kitabıdır. Yusuf bin Ömer yazmı tır.

SUAL: Günde bir vakit namazım kazaya kalıyor. Ne yapmam lâzımdır?


CEVAP
Namaza çok ehemmiyet vermeli, bir vaktini dahi kaçırmamalıdır. Namaz kıldıran i yerlerini tercih
etmelidir.

SUAL: (Gazetenizi okuyor, istifade ediyoruz. Gazetenizin tavsiye etti i yayınlarını da


okuyoruz. Farzın ehemmiyeti bildiriliyor. Binlerce nafilenin bir farzın yerini tutamıyaca ı yazıldı.
Ba'zıları, (Farzların noksanlıklarını nafile tamamlıyacaktır. Meselâ bir adamın be günlük kaza
namazı varsa, o miktar da nafile namazı varsa bunun yerine geçecektir.) diyorlar.
CEVAP
Farz ile nafile arasındaki fark için, ( mâm-ı Rabbani hazretlerinin ilim hazinesi Mektûbât isimli
eserinde buyuruluyor ki:
nsanı Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavu turacak i ler, farzlar ve nafileler olmak
üzere ikiye ayrılır. Farzların yanında nafilelerin hiç kıymeti yoktur. Bir farzı vaktinde yapmak, bin
sene nafile ibâdet yapmaktan daha fâidelidir. Hangi nafile olursa olsun, ne kadar hâlis niyyet
edilirse edilsin, ister namaz, oruç, ister ba ka nafileler olsun, hep böyledir. Hattâ farzları
yaparken, bu farzın sünnetlerinden bir sünneti ve edeblerinden bir edebi gözetmek de, böyle
çok fâidelidir.
Hazret-i Ömer, sabah namazını cemâatle kıldıktan sonra cemâate baktı. Birini göremedi. Buyurdu
ki:
— Filân kimse cemâatte yoktur.
—O kimse gecenin çok saatlerinde uyumaz. Belki imdi uykuya dalmı tır, dediler.
Hazret-i Ömer, buyurdu ki:
— E er bütün gece uyuyup da, sabah namazını cemâatle kılsaydı daha iyi olurdu.
Bundan anla ılıyor ki: Bir edebi gözetmek ve tenzihi olsa da bir mekruhtan sakınmak çok
fâidelidir. Tahrimi olan mekruhtan sakınmanın fâidesini artık dü ünmelidir. Evet bu nafile i ler, farzları
gözetmek ile ve haramlardan, mekruhlardan sakınmak ile birlikte yapılırsa elbette daha güzel, çok
güzel olur. Fakat böyle olmazsa pek zararlı olur. Meselâ, zekât olarak az bir parayı bir müslüman
fakire vermek, nafile olarak da lar kadar altın sadaka vermekten, hayrat, hasenat ve yardım
yapmaktan kat kat daha iyidir, kat kat daha çok sevabtır. Zekât miktarı bu az parayı verirken bir edebi
gözetmek, meselâ akrabadan bir fakire vermek, (akrabaya verildi i için), nafile iyiliklerden kat kat daha
fâidelidir. Bundan anla ılıyor ki, yatsı namazını gece yarısından sonra kılmak ve böylece gece namazı
sevabını da kazanmayı dü ünmek çok yanlı tır. Çünkü yatsıyı gece yarısından sonra kılmak
mekruhtur. (Gece yansı, ak am namazının giri i ile, sabah namazının giri i arasındaki zamanın
yansıdır.) Mekruh yalnız olarak söylenince tahrimen mekruh demektir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın bir kulunu sevmemesi, onun fâidesiz eylerle u ra masından anla ılır.)
Bir farzı yapmayıp da, bir nafile ibâdeti yapmak da, bo una u ra maktır. Bunun için ne ile vakit
geçirdi imizi incelemeliyiz!
Yapılan nafile hac bile olsa dikkat etmelidir! Nafilenin kıymeti farzın yanında hiç gibidir. Okyanus
yanında bir damla kadar bile de ildir. Nafilenin kıymeti, sünnetin yanında bile böyledir. Sünnet de
farzın yanında, okyanus yanında bir damla su gibidir. Aradaki büyük farkı iyi anlamalıdır. Çok kimseler
bunu bilmedi i için, farzları bırakıp nafilelerin yayılmasına çalı ıyorlar. Bu kötü hallerin zulmeti ile
günahlar, bid'atler ço aldı.
(Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, bo yere zahmet çekmi
olur. Bu kimse kazasını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nafile namazlarını kabul etmez.)
Abdülkadir-i Geylânî hazretlerinin yazdı ı bu hadis-i erifi Abdulhak-ı Dehlevî açıklarken
buyuruyor ki:
(Bu haber, farz borcu olanların, sünnetlerinin ve nafilelerinin kabul olmayaca ını
göstermektedir. Sünnetler farzları tamamlar demek, farzlar yapılırken, bunların kemallerine
sebep olan bir ey kaçırılırsa, sünnetler kılınan farzın kemal bulmasına sebeb olur. Farz borcu
olanın kabul edilmeyen sünnetleri bir i e yaramaz.)
mâm-ı Beyhekî buyuruyor ki:
(Yapılan farzların içindeki sünnetler noksan kalırsa, nafilelerle bu noksanlar tamamlanır.
Yapılmamı farzların yerine nafileler geçmez.)
Özürsüz kaçırılan farzların yerini hiç bir nafile tamamlamaz. Sünnet de nafile demektir.
(Mektûbât-ı Rabbânî c.2,M.87, c.1,M.29, 59,96,123; Fütûh-ül-gayb Ha iyesi s.323)

SUAL: Birkaç günlük veya birkaç vakit kaza namazı kılarken her vakit için ayrı ayrı ezan
okumak mı lâzımdır, yoksa bir kere okumak kâfi gelir mi?
CEVAP
Birkaç vakit veya birkaç günlük kaza namazı kılarken bir defa ezan okumak kâfi gelir. Fakat her
namaz için ayrı ayrı ikâmet okumalıdır. ( bni Âbidîn c.1,s.261)

SUAL: (Evde kaza namazı kılarken veya yolculukta sırf kendim için yava ça ezan okdu um
zaman ellerimi kulaklarıma koymam gerekir mi?
CEVAP
Yava ezan okurken eller kulaklara konmaz. Ancak yüksek sesle okurken elleri kulaklara koymak
sünnettir. Yava okuyanın ellerini kulaklarına koyması sünnet de ildir. (Me'ârif-üs-sünen c.1, s.197;
Tebyîn ezan bahsi; Bahr-ür-râ'ık c.1, s.260)
SUAL: Camide kaza namazı kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Namazı kazaya bırakmak günahtır. Günahını açıklamak da uygun de ildir. Fakat günümüzdeki
birçok insanın kaza namazı oldu u için kaza kılmak abes kar ılanmaz.

SUAL: Bir günlük kaza namazını pe pe e kılarken her namazdan önce ezan okumak ve her
namazdan sonra âyetel-kürsîyi okuyup tesbih çekmek gerekir mi?
CEVAP
Kaza kılarken yalnız bir defa ezan okuyup sonunda âyetel-kürsîyi okumak kâfidir. Ya'ni her namaz
için ayrı ayrı de il, hepsi için bir defa ezan ve sonunda tesbih çekmek kifayet eder. Her namaz için
kamet getirilir. Kadın için ezan ve kamet yoktur. ( bni Âbidîn c.1,s.257)

SUAL: Sabah namazını vaktinde kılamadım. Güne do du. Nasıl olsa kazaya kaldı diye
ö leden sonra kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Geciktirme günahı pek büyüktür. Ö le vaktine yarım saat kalıncaya kadar sünneti ile birlikte kaza
edilmelidir. ( bni Âbidîn

SUAL: stihare namazı kılarken kazaya da niyyet edilse mahzuru olur mu?
CEVAP
Nadiren yapılan ibâdetlerde kazaya niyyet edilmez.

SUAL: (Farz namaz kazası olanın nafile kılamıyaca ı hangi kitapta yazmaktadır?)
CEVAP
Hemen her kitapta yazmaktadır. Meselâ Abdülkadir-i Geylânî hazretlerinin (Fütuhül-gayb) isimli
kitabındaki hadis-i erîf öyledir:
(Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, bo yere zahmet çekmi
olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe, Allahü teâlâ onun nafile namazlarını kabul etmez.)

SUAL: Be vaktin farzından herhangi birisini kılınca, sahih ve kabul oldu undan çok übhe
etsem ve böyle übheli kıldı ım namazlar çok olsa, bunları iade etmek veya kaza etmek gerekir
mi?
CEVAP
Kılınan bir namazın sahih veya kabul olmasında übhe edilince, kazası olan kimse, (Vaktine
yeti ip de kılmadı ım son... namazının farzını kılma a) diye niyyet etmelidir. Ondan önce kılmadı ı
bir namazı kaza etmi olur. E er son kıldı ı namaz kabul olmamı sa, bu kıldı ı eda olur. ( bni Âbidîn
c.1,s.541,542)

SUAL: Senelerce kaza borcum vardır. Ne kadarının seferde kaldı ını bilmiyorum. Hepsini
dört rek'at olarak kaza etmemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Kasden dört kılınmadı ı için mahzuru yoktur.

SUAL: Kazası çok olan kimsenin sünnetler yerine kaza kılmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
"Namazı, er'i özürsüz, vaktinden sonra kılmak, büyük günahdır. Kaza etmekle bu günah
afvolmaz. Ayrıca tevbe veya hac etmek de lâzımdır." (Dürr-ül muhtar c.1, s.286)
"Bir namazı, dü man kar ısında kılmak mümkin iken, terk etmek yediyüz büyük günâh i lemek
derecesindedir." (Câmi'ül fetâvâ).
"Farz veya vâcib bir namaz, ancak iki özürle kazaya bırakılır: l— Dü man kar ısında olmak, 2—
Seferdeki kimsenin, hırsızdan, yırtıcı hayvandan, selden, fırtınadan korkmasıdır. Bunları oturarak,
herhangi bir tarafa dönerek veya hayvan üzerinde îmâ ile de kılamadı ı zaman, kazaya bırakabilir. Bu
iki sebeple kazaya bırakmak, uyku ve unutmak sebebi ile kaçırmak günah olmaz." (Dürr-ül-muhtâr)
Bütün fıkıh kitablarında (Terk edilmi namaz) denilme-mekte, (fâite), ya'nî (kaçırılmı namaz)
denmektedir. Çünki, bir müslüman namazlarını terk etmez. Ancak yukarıda bildirilen bir özür ile
kaçırabilir. Bu bakımdan kaçırılan namaz sayısı az olur. Bilindi i gibi terk edilmi namaz sayısı ise
seneleri bulmaktadır. Kaçırılmı namaz ile terkedilmi namazın kazası aynı de ildir.
KAÇIRILAN NAMAZLARIN KAZASI:
Namazları, fevt etmek, ya'nî kaçırmak, ya'nî, yukarıda bildirilen bir özürle kazaya bırakmak günâh
olmadı ı için, bunların kazalarını, sünnetleri ve di er nafileleri kılacak kadar geciktirmek günah
de ildir. Hanefî mezhebinin hükmü öyledir:
"Be vakit namazın sünnetlerini ve hadis-i erifle övülmü olan, Duha, Tesbih, Tahiyyetül
mescid... gibi namazları kılmak, fevt edilen (kaçırılan) kaza namazlarını kılmaktan evlâdır." ( bni
Âbidîn, Halebi v.s.)
Di er üç hak mezhebde ise hüküm ba kadır. âfiîde kaçırılmı namazı olanın sünnet kılması
haramdır. Maliki ve Hanbelîde ise kaza kılması evlâdır.
TERK ED LEN NAMAZLARIN KAZASI:
afiî, Mâliki ve Hanbelî mezheblerinde bir kimsenin terk edilmi namazı olmaz. Çünki, namazı
özürsüz terk etmek Hanbelîde küfr oldu u için, namazı terk eden kimse mürted olarak öldürülür,
müslüman mezarlı ına konmaz, da ba ında bir yere kuyulanır. afiî ve Malikîde ise, had cezası
olarak kılıçla katledilir. Hanefîde ise, namazı terk eden habs edilir. Veya namaz kılıncaya kadar
dövülür.
FARZ VE VÂC B Ç N SÜNNET TERK ED L R
"Vacibi geciktirmemek için sünnet terk edilir." ( bni Âbidîn S.316 ve 450)
"Bir kimse, imâma, ikinci rek'atine yeti irse, sünneti terk ederek imâma uyar. Çünki, sabah
namazının sünneti (vacib ayarında çok kuvvetli bir sünnet olmasına ra men) cema'atten hasıl
olan 27 farz sevabından birisine bile yeti emez." ( bni Âbidîn)
"Bir hâkim vazifesini yapmak için, bir talebe din dersini kaçırmamak için sabah namazının
sünnetinden ba ka sünnetleri terk edebilir.' (Dürrül muhtar, bni Âbidîn)
Buna benzer bir ibare Türkçe Nimet-i slâm kitabında da vardır.

Demek ki, bir farz bir özre mebni terk edilebildi i gibi, bir sünnet de terk edilebilmektedir.
"Vâcib dînin bildirdi i özrlerle terk edilir. O halde, sünnet dînin bildirdi i özrlerle elbet terk edilir."
( bni Âbidîn S. 433)
MEKRUH LEMEMEK Ç N SÜNNET TERK ED L R
" mâm sabah namazını kıldırma a ba larken gelen kimse, caminin dı ında veya içerde, direk
arkasında sünneti kıldıktan sonra imâma uyar. Böyle cema'atten ayrı bir yer bulamazsa hemen imâma
uyar. Çünki cemâ'atle namaz kılınırken, yalnız olarak namaza ba lamak mekruhtur. Mekruh
i lememek için sabah sünneti terk edilir." (Dürrül muhtar).
"Mekruh i liyerek sünnet yapılmaz." ( bni Âbidîn).
SÜNNET YER NE KAZA KILMAK:
"Büyük âlim bni Nüceyme soruldu ki, bir kimsenin kazaya kalmı namazları olsa, sabah, ö le,
ikindi, ak am ve yatsının sünnetlerini bu namazların kazalarına niyyet ederek kılsa, bu kimse
sünnetleri terk etmi olur mu? Cevabında, sünnetleri terk etmi olmaz. Çünki be vakit namazın
sünnetlerini kılmakdan maksat, o vakit içinde, farzdan ba ka bir namaz daha kılmakdır. Sünnet yerine
kaza kılmakla sünnet de yerine getirilmi olur. Kaza borcu olanların, her namaz vakti, o vaktin
farzından ba ka namaz kılarak sünneti yerine getirmesi için kaza kılması lâzımdır. Çünki çok kimse,
kaza kılmayıp sünnetleri kılıyor. Bunlar Cehenneme gidecekdir. Halbuki sünnetlerin yerine kaza kılan
Cehennemden kurtulur." (Nevadir-i fıkhıyye fi-mezheb-il eimmet-il hanefıyye).
SÜNNET NAF LE NAMAZ DEMEKT R:
"Be vakit namazın sünnetlerini oturarak kılmak caizdir. Çünki, bu sünnetler nafile
namazdır." (Cevhere)
"Nafile, farz ve vâcib olmıyan ibâdet demektir. Bütün sünnetlere nafile denir." (Tahtâvi).
FARZ KAZASININ EHEMM YET :
Hazret-i Ali "radıyallahü anh"ın rivayet etti i hadis-i erîfde buyuruluyor ki:
"Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan, nafile kılarsa, bo yere zahmet çekmi
olur. Bu kimse kazasını ödemedikçe, Allahü teâlâ onun nafile namazlarını kabul etmez." (Fütuh-
ul gayb 48. makale).
Hadîs-i erife i'tiraz mümkün mü? Abdülkadir-i Geylâni hazretleri, aynı makalede buyuruyor ki:
"Farz borcu varken sünnet ile me gul olmak ahmaklıktır. Farz borcu olanın sünnetleri kabul
olmaz. Kaza borcu olanın sünnet kılması, alacaklıya borçlunun hediyye götürmesine benzer ki,
elbette kabul olmaz. Kaza borcu varken sünnet kılan kimse, sultan da'vet etti i halde, gitmeyip
onun hizmetçisiyle vakit geçiren kimse gibidir. Mü'min bir tüccara benzer, farzlar onun
sermayesi, nafileler ise kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kazanç elde edilemez. " (Fütuh-ul
gayb 48. makale).
"Sünnetlerin farzlar yanındaki kıymeti deniz yanında bir damla su gibi bile de ildir.
(Mektûbât c.1,s.260. mek.).
Farzlar, bir duvar gibidir. Sünnetler ise duvar üzerine vurulan süs gibidir. Hiç duvar yapılmadan
süs olur mu? Seyyid Abdülkadir-i Geylâni hazretlerinin ifadesiyle farz borcu varken sünnet kılma a
çalı an kimse (duvarı yapmadan süs vurma a, badana yapma a çalı an kimse gibi) ahmaktır.
HARAM LEMEMEK Ç N FARZ TERK ED L R:
Zengin bir kadına hac farz oldu u halde, yanında kocası veya mahremi olmadan üç günlük yola
gidemez.
"Bir kimse, senelerce namaz kılsa, fakat hangilerinin ilk ve son sünnet oldu unu bilmese,
hepsini farz niyyet ederek kılsa, hepsi kabul olur. Çünki sünnetlere farz diye niyyet edilirse
sünnet kabul olur." (Fetavâ-i kübra S.26).
Sünnetlere sünnet diye niyyet etmenin art olmadı ına bir kaç vesika daha verelim:
"Be vaktin sünnetleri, nafile niyyetiyle veya yalnız namaza niyyet ile sahih olur." (E bah).
"Be vakit namazın sünnetleri ve teravih namazı, aslında nafile namazdır. Bunları kılarken,
yalnız namaza diye niyyet yeti ir." (Dürer).
"Camiye girince farz, sünnet ve herhangi bir namaz kılınırsa, tahiyyetül mescid de kılınmı
olur. Kılınan namazlara tahıyyetül-mescid diye de ayrıca niyyet etme e lüzum yoktur." ( bni
Abidîn ve Nurulizah).
"Tatarhaniyye'de kazaya kalmı namazı olup olmadı ını bilmiyen kimsenin ö le, ikindi ve
yatsının sünnetlerinde zamm-ı sûre okuması daha iyi olur, buyuruldu. Bundan maksat,
sünnetlere kaza niyyet etmesi ve zammı sûre okuması daha iyi olur demektir.' (Uyun-ül-besair
S.103).

NAF LE NAMAZLAR
SUAL: Tavsiye etti iniz kitaplarda (Son rek'atta oturmayıp be inci rek'atin secdesini
tamamladıktan sonra hatırladı ise, farz namazı nafile ekline döner.) ifadesinden o namazın iade
edilece ini anlıyorum. Anladı ım do ru mudur?
CEVAP
Evet do rudur. ( bni Abidîn c.1,s.503)

SUAL: Seferde iken yatsı namazını kıldım. Teravihi kılmamı tım. Bir camide teravih
kılındıktan sonra vitri cemâatle kıldım. Teravihi kılmadı ım için vitrim sahih oldu mu?
CEVAP
Teravih kılmayan da vitri cemâatle kılabilir. (Merâkıl felâh Ha iyesi s.211; Dâmâd c.1,s.137;
Dürr-ül-müntekâ c.1,s.137)

SUAL: Tesbih namazını ve di er nafile namazlarını cemâatle kılmak caiz midir?


CEVAP
Teravih namazı hariç, tesbih namazını ve di er nafile namazları cemâatle kılmak mekrûhdur.
(Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.288)

SUAL: Yatsı namazını ve vitri kıldıktan sonra, cemâatle yatsı namazını kılanlara
rastlıyorum. Bunlarla yatsı namazının farzını tekrar cemâatle kılmakta mahzur var mı?
CEVAP
Nafile olarak kılınmı olur. Bir yerde cemâatle namaz kılınırken orada oturmak uygun olmaz.
Onun için abdestli bulunup hemen cemâatle birlikte o namazı kılmalıdır. Abdesti yoksa onların
yanından uzakla malıdır. Ö le ile yatsı namazını kıldıktan sonra cemâat olursa, nafile olarak tekrar
kılınır. Sabah ve ikindinin farzından sonra nafile kılmak mekruh oldu u için, bu namazları kılmı olan,
tekrar kılmamalıdır. (Halebî-yi Kebîr s.511; Dürer c.1,s.121; Merâkıl-felâh s.245)

SUAL: O günkü sabah namazını kılmayıp ku luk vakti kaza etmek üzere camiye giren
kimse, hem kazaya kalmı sabah namazının sünnetine, hem tahıyyetül mescid namazına, hem
de ku luk namazına niyyet etse, böyle üç niyyetli namaz sahih midir?
CEVAP
Sabahın sünnetini kaza edince tehıyyetül mescid de kılınmı olur. Ayrıca tehıyyetül mescide de
niyyet edilince sevabının çok olaca ı bildirilmi tir. (Merâkıl-felâh s.215)

SUAL: Üç rek'atlik namazda, unutarak dördüncü rek'ate kalkan kimse, secdeyi de


yapdıktan sonra hatırlasa, rek'ati be e mi temâmlar?
CEVAP
Be e temâmlamaz, dörde temâmladıktan sonra selâm verir. Namaz nafileye döndü ü için farzı
tekrar kılması lâzım olur. ( bni Âbidîn c.1,s.501)

Gözümüze nur verir,


Gönüile sürur verir,
nsana huzur verir
Türkiye okumalı.

Bir gün tükenir takat,


Gözlerin olur sakat,
Hemen al, deme fakat,
Türkiye okumalı.

Kötülükten kaçarak,
Hakka kucak açarak,
lim irfan saçarak,
Türkiye okumalı.

Arif olan görüyor,


Herkes gönül veriyor
Geç kalsa özleniyor
Türkiye okumalı.

YED KÖPRÜ
Hakikî mü'min, sâlih müslüman olarak ya ayıp imanla ölmek için yedi köprüyü geçmek lâzımdır.
Bu köprüler, ilim, pi manlık, e kıya, belâ, sebep, ihlâs ve ükür köprüleridir. Her köprü nasıl geçilir
izaha çalı alım!

L M KÖPRÜSÜ
limsiz bir ey olmaz, îlim ö renmek herkese farzdır, ilim, hakikî bir rehberdir, ilim ba lara taçtır,
herkes ona muhtaçtır. Do ru ibâdet yapabilmek, hakkı bâtıldan ayırmak, her sahada ilerlemek için ilim
ö renmek arttır. lmi bugün bir âlimden ö renmek kolay olmadı ına göre, herkes bir âlimden
ö renemiyece ine göre, hakikî islâm âlimlerinin yazdıkları mu'teber kitapları okuyarak ö renmek
lâzımdır. Alimin ibâdet edene üstünlü ü, Peygamber aleyhisselâmın insanlara olan üstünlü ü gibidir.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Âlimin yüzüne bakmak, gündüzleri oruç tutup, geceleri namaz kılarak bir sene ibâdet
etmekten daha kıymetlidir.)
(Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır.)
Âlimin uykusu bile ibâdettir. Câhil,ibâdet ediyorum diye bid'at i leyebilir, günaha ve küfre dü ebilir.
Hakkı söyleyece im diye fitneye sebep olabilir. Onun için (Câhil ile bal yeme, âlim ile ta ta ı.)
demi lerdir.
lmi a aca benzetirsek, ibâdet bu a acın meyvesi gibidir. A aç olmadan meyve olmaz. Fakat
meyvesiz a acın az da olsa kıymeti vardır. Odun olarak istifade edilebilir. Bunun için ilmiyle âmil
olmayan âlimi muma benzetirler. Ba kalarını aydınlattı ı halde, kendisini yakıp bitirir.
Herkesin tevhid ilminden do ru itikadı bilecek kadar ö renmesi ve namaz-oruç gibi ibâdetler için
lüzumlu ilimleri bilmesi farzdır. Herkese her ni'meti gönderen yalnız Allahü teâlâdır. Her eyi var eden
ancak O'dur. Her varlı ı her an varlıkta durduran hep O'dur. Allahü teâlâ birdir, orta ı ve benzeri
yoktur. Bütün noksan sıfatlardan beridir. Kullardaki bütün iyi sıfatlar O'nun lütf ve ihsanıdır. Hayatımız,
aklımız, bilgimiz, gücümüz, i itmemiz, söyleyebilmemiz hep O'ndandır.
lim köprüsü me akkatli ise de, hedefe ula abilmek için geçilmesi arttır. hlâssız ve ibâdetsiz bu
köprü geçilmez.Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kim ö ünmek, sefihlerle mücadele etmek ve halkın teveccühünü kazanmak için ilim
ö renirse, Allah onu Cehenneme sokar.) Peygamber aleyhisselâm, mi'rac gecesi
Cehennemdekilerin ço unun fakirler oldu unu görmü tü. Bu fakirlerin, mal-para fakiri de il, ilim
fakirleri oldukları bildirilmi tir.
O halde, Allahü teâlânın emir ve yasakları ö renilip, ilmiyle âmil olma a çalı ılırsa Allahın izniyle
bu köprü geçilmi olur.
P MANLIK KÖPRÜSÜ
lim köprüsünü geçen kimse, günahlarına pi man olup tevbe etmesi lâzımdır. Tevbe etmeyen
ibâdetlerinde muvaffak olamaz. Çünkü günahların yükü, a ırlı ı, peri anlı a sebep olur. Her günah bir
ba , bir engeldir. Bu ba ları koparıp engelleri a arak iyilik yapmak zordur. Günahlar kalbi karartarak
her türlü hayra mani olurlar. Bir kimse de hayra ko ma arzusu yoksa, günahlarla ba lanmı demektir.
Geçmi günahlara tevbe edip bir daha i lememe e azmetmedikçe, yapılacak ibâdetler makbul
sayılmaz. Günahlara pi man olmak ve hakkına tecavüz etti i kimselerin rızasını almak farzdır.
Tevbe, Allahü teâlânın gazabından korkarak rızasına kavu mak için, daha önce i ledi i günahları
bir daha i lememe e azmetmektir.
Tevbenin do ru olabilmesi için dört art vardır:
1- Bir daha günah i lemiyece ine kesin olarak karar vermek.
2- lemedi i de il, i ledi i günahlara tevbe etmek. lemesi muhtemel olan günahlardan da
Allahü teâlâya sı ınmak.
3- Tevbe etti i günahı tekrar yapacak güçte olmalıdır. Meselâ e kıyalık yapıp da felçli olan
kimsenin, artık e kiyalık yapmıyaca ım demesi abes olur. stese de yapamaz. Fakat yalan, iftira gibi
günahları i leyebilir. Yapabilece i günahlara tevbe etmelidir.
4- Tevbe, sırf Allahın rızasına kavu mak ve gazabından kurtulmak için yapılmalıdır. Dünyevi
gayelerle yapılan tevbe makbul de ildir. Meselâ insanların korkusundan dolayı tevbe etmi
olmamalıdır. Midesi a rıdı ı için içkiyi bırakan kimse içkiyi bırakmı sayılmaz. Midem iyi olsaydı
içerdim, diye dü ünen kimse tevbe etmi de ildir. Tevbe demek, pi man olmak demektir. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Günahlara pi manlık, tevbedir.)
Bu pi manlık Allah rızası için olmalıdır. Bir kimse kasden günah i lemedikçe, yanılarak i ledi i
günahlar afva u rar.
Tekrar günah i leme korkusu, geçmi günahlara tevbe etme e mani de ildir. Tevbeyi bin kerre
bozsak da yine tevbe etmeliyiz.
Günahlar üç kısımdır:
1- Namaz kılmamak, oruç tutmamak gibi kazası farz olan günahlar. Bunlar için tevbe edip ilk
fırsatta kaza etme e çalı malıdır.
2- çki içmek ve faiz yemek gibi günahları bir daha yapmamak için tevbe etmelidir.
3- nsanların hakkıyle alâkalı günahlar. Bu günahlar, mal, can, namus ve gıybet hususunda
olabilir.
Ba kasının malı alınmı sa, sahibi belli ise derhal verip helâlla malıdır. Sahibi ölmü veya
bilinmiyorsa yapılan bütün hayır ve hasenatın sevabı üzerinde kul hakkı bulunanlara ba ı lanmalıdır.
Biri gıybet edilmi se, gıybet edildi i söylenerek halâllik dilemelidir. Yaptı ı gıybeti söylemek daha
büyük bir fitneye sebep olacaksa, onun bizden razı olması için Allahü teâlâya çok yalvarmalıyız!
Bu köprü, a ılması güç, bir an önce geçilmezse daha büyük zararlara sebep olan bir köprüdür.
Gecikmesi çok tehlikelidir. Günahla kalb kararır, pi man olup tevbe etmedikçe kalb temizlenmez. E er
günahlarımız bizi korkutmuyor, ibâdet etme e zaman ve zemin bulamayıp do ru yola gelemiyorsak,
kalbimiz kararmı demektir.
Hiç bir günahı küçük görmemelidir. Küçük günahlar devamlı i lenince büyük günah olur. Günahlar
insanı küfre kadar sürükleyebilir. Her gün tevbe ve isti far etmelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Sizin hayırlınız, günahı çok oldu u halde, ümitsizli e dü meyip çok tevbe eden ve Allaha
yönelip ona yalvaranınızdır.)
Günahlarımızı teker teker dü ünerek a lamalıyız. Kırık kalble Allahü teâlâya dua etmeliyiz!
(Ey Rabbim, kaçak kulun, aciz kulun, günahkâr kulun, kapına geldi. Senden afv ve ma firet
diliyor. Günahlarımı afvet, ömrümün kalan kısmında sana isyan etmekten beni koru! Çünkü her
ey senin kudretindedir.) diye dua ve tevbe etmelidir.
Bu köprüyü de geçmek için kaide:
(Günahta nasıl acizlik gösteriyorsan tevbede de acizlik gösterme!)

E KIYALAR KÖPRÜSÜ
E kiyalar köprüsünde insanı soyup so ana çevirecek dört e kiya bulunmaktadır: Bunlar, dünyanın
fâidesiz me galesi, kötü arkada , eytan ve nefsdir.
Dünyanın fâidesiz eyleri geçicidir. yilikler âhıret içindir. Ebedî olanı geçici olana tercih etmelidir.
Dünyanın fâidesiz eylerinden yüz çevirip Allah sevgisiyle dolmalıdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kalbi yalnız Allah sevgisiyle dolu olan bir âlimin kıldı ı iki rek'at namaz, bu sevgiden
mahrum olanların, ömrü boyunca yapacakları ibâdetlerden hayırlıdır.)
Allah'a ba lanmak için uzun emelden, imkânsız olan muradlardan, hayâl pe ine dü mekten uzak
durup, insanı me gul edecek fâidesiz dü üncelerden uzak durmak lâzımdır. Allah sevgisinden ba ka
her sevgiyi kalbden çıkarmalıdır. Allah sevgisine götürecek eyleri sevmek Allah sevgisindendir.
Allahü teâlâ, dünyanın Allah için olmayan her eyine dü mandır. E er Allahı seviyorsan, O'nun
sevmediklerine dü man olmalısın! Allah'ı seven kimse, dünyanın haramlarından zevk almaz. Çünkü
haram, necis bir ölü gibidir. Haramlar ate gibidir, hattâ ate ten daha yakıcıdır. Âhıret ate inin iddetini
dü ünen insan, haram ate ine elini uzatmaktan son derece kaçar. Zehirli necaset süslü bir pasta
haline getirilse, altın tabak içine konsa, içinde zehir ve necaset bulunan pastayı, bilen birisi onun
süsüne, cilasına aldanmaz. Ate ten daha tehlikeli bilerek yemez. Fakat pastanın içinde ne oldu unu
bilmeyen tatlıya dü kün birisi, hırsla saldırır, oburca yer. Hattâ, bu çok ho görünen pastayı yemedi i
için arkada ını ayıplar, onu budalalıkla suçlar, i te haram eylere kar ı, basiretli ki ilerle, gafillerin
tutumu böyledir. Alkolik olan kimseler, arap içmeyenleri böyle ayıplarlar. Gafil ki i yeme i zevk için
oburca yer. Basiretli ki i, yeme i Allah yolunda yürüyebilmek için kuvvet kazanmak maksadıyle yer.
Köprüdeki ikinci e kıya kötü arkada tır. Kötü arkada , eytan ve nefisten daha zararlıdır. Hadis-i
erifte (Ki inin dini arkada ının dini gibidir.) buyuruldu. Kötü bir arkada ı düzeltmek için onunla
dü üp kalkmaya çalı ırsan sen onun bir kusurunu düzeltmeye çalı ırken o senin on güzel eyini bozar.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Diline sahip ol, bildi in iyi eyleri yap, bilmedi ini yapma, kendi i inle me gul ol, âlemin
i ine karı ma!)
Tanımadı ımız ki ilerden zarar görmeyiz. Ne zarar görmü sek tanıdı ımız kötü kimselerden
görmü üzdür. Bunun için kötü arkada tan arslandan kaçar gibi kaçmalıdır. yi arkada la da ziyarette
ifrata gitmemelidir. Çünkü Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Aralıklı ziyaret et ki, muhabbet fazla olsun!)
Bu köprüdeki üçüncü e kıya eytandır. eytanın errinden kurtulabilmek için onun hilelerini
bilmek lâzımdır. Nasıl ev sahibi uyanıkken eve hırsız giremezse, eytan da Uyanık kimselere hile
yapamaz. lim köprüsünü geçen kimse, eytanın yaptı ı hileleri bilir, ona göre tedbirini alır.
Köprüdeki dördüncü e kıya nefistir. Nefis o kadar ahmaktır ki, her istedi i kendi zararınadır. Çok
zararlı bir dü mandır. çtedir. çteki yara gibi tedavisi zordur. Nefs, aynı zamanda insanın binek atıdır.
Nefis çok beslenirse çok azar, ele avuca sı maz, azgın bir atın sürücüsünü yere attı ı gibi yere vurur.
Çok zayıflatılırsa bu da kötüdür. Onunla hayırlı i ler yapılmaz. Gemle idare edilebilecek kadar
beslenmelidir. Yükünü a ırla tırmalı, ya'ni Allah için olan i lerde gece gündüz çalı malı, Allah
adamlarının sohbetinde bulunma a çalı malıdır.

BELÂLAR KÖPRÜSÜ
Allahü teâlâya ibâdet ederek hedefe ula mayı önleyen sebepleri ortadan kaldırmak lâzımdır:
1- Rızık ve geçim derdi gafilleri do ru ibâdet etmekten alıkor. Her canlının rızkını Allahü teâlâ
verir. Sebeplere yapı arak rızık için çalı malıdır. Hem çalı malı hem de Allahü teâlâya tevekkül
etmelidir. Tevekkül, dinin bildirdi i bütün tedbirleri aldıktan sonra neticeyi Allahtan beklemektir. Rızık
hususunda tevekkül edenlerin imanı kuvvetlidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(E er Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp ak am tok dönen ku lar
gibi sizi de rızıklandırırdı.)
2- Çe itli kuruntular, insanın gönül huzuru ile ibâdet etmesini önler. nsanı huzursuz eden
kuruntulardan kurtulmanın çaresi, yine gerekli tedbirleri aldıktan sonra i in neticesini Allaha
bırakmaktır. Çünkü biz bir eyin neticesinin iyi mi kötü mü olaca ını bilemeyiz. Hayır zannetti imiz çok
ey erle neticelenebilir, er zannetti imiz çok ey hayırla neticelenebilir. Bir taksi alsam benim için
çok iyi olacaktır deriz. Taksiyi alınca çoluk çocuk bir uçuruma yuvarlanabiliriz. Muhakkak u i im olsun
diye ısrar etmemelidir. Hayırlıysa olsun demelidir.
Bir âbid, eytanı görmek için Allaha dua eder. Duası kabul olur. eytan bunu görünce (E er yüz
senelik ömrün olmasaydı seni imdi öldürürdüm) diyerek gözden kaybolur. Abidde önce dünyadan
muradımı alayım sonra tevbe ederim, nasıl olsa Allah tevbeleri kabul eder diyerek ibâdeti bırakır,
sefahat âlemine dalar. Hak yolundan ayrılıp felâkete dü er. Tevbe etme e fırsat bulmadan ölüp gider.
3- Mâruz kalınan felâketler insanın ibâdet etmesini engelleyebilir. Bir hastalık, bir belâ gelince
ba ırıp ça ırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur. Bunun tek çâresi Allah'ın takdirine razı olmaktır.
4- Mâruz kalman musibetlerin ve çekilen zahmetlerin getirece i peri anlıktan kurtulmanın tek
çâresi sabretmektir. Sabırlı olmayan muvaffak olamaz.
Bu dünya zahmet ve belâ âlemidir. Bu dünyaya gelen bu musibetlere mâruz kalacaktır. Bir
kimsenin ana-baba, karde , evlât veya dostlarından biri ölür, çe itli hastalıklara mâruz kalır, iftiraya
u rayabilir, malını mülkünü kaybedip iflâs edebilir. Bu felâketlere sabretmezse devamlı huzursuz olur,
do ru dürüst ibâdet edemez. Dünya ve âhıret hayatını kazanmak isteyenin, açlı a, insanların
kötülemesine ve çe itli musibetlere sabretmesi lâzımdır. Kim Allah'tan korkarak sabrederse
sıkıntılardan kurtulur. Sabreden muradına erer. Eyyüp aleyhisselâmın sabrı dillere destan olmu ve
Allahü teâlâ onu sabrından dolayı övmü tür. Allahü teâlâ, sabredenleri sevdi ini ve ecirlerinin
hesapsız ödenece ini bildirmi tir. Bir anlık sabır büyük hayırlara kavu turur. Sabır, eri mek istenen
eylerin anahtarıdır. Her hayra sabırla ula ılır.
Mukadder olan ey ba a gelir, e er sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez ba rılır, ça ırılırsa,
günaha girilir ve huzursuz olunur. Allahü teâlâ kudsî hadiste buyurdu ki:
(Kim benim takdirime razı olmaz, belâlara sabretmez, nimetlerime ükretmezse, kendine
ba ka bir ilâh arasın!)
Allahü teâlâ, sevdiklerini sıkıntılara maruz bırakır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Dünyada en çok musibete mâruz kalanlar Peygamberler, âlimler, veliler, sehidlerdir.)
Allahü teâlânın gönderdi i belâ ve sıkıntılara sabrederek gö üs germek büyük ni'mettir.
Sabredemiyen felâkete duçar olur ve BELÂLAR KÖPRÜSÜ'nden geçemez. Sabredenlerden olmamız
için Allahü teâlâdan yardım talep etmeliyiz!

SEBEPLER KÖPRÜSÜ
Dört köprüyü geçtikten sonra önümüze havf ve reca köprüsü geliyor. Ya'ni Allahtan korkmak ve
rahmetinden ümidini kesmemek lâzım gelen köprü.
Allah korkusu niçin lâzımdır? Allah korkusu günah i leme e mâni olur. nsanın nefsi kötülü e
ve günah i leme e meyyaldir. Büyük bir korku olmadıkça nefsi gemlemek mümkün olmaz.
Salihlerden birisinin nefsi günah i lemek ister. Çok sıcak hususî bir banyoya gider. Su o kadar
sıcak ki, bu zatın elini yakar. Sıcakta fazla duramaz bayılır. Kendini hemen dı arı atar. Bir müddet
sonra kendine gelir. Sonra nefsine der ki:
(Sıcaklı a dayanamadın, Cehennem ate ine nasıl dayanacaksın? Dayanamıyaca ın bir
cezaya kendi elinle çarptırılmak istemen ahmaklıktır.)
Allah korkusu olmazsa nefs, yaptı ı ibâdetlerle övünür. bâdetlerindeki noksanlık ve kusurları
göremez. Abdullah ibni Mübarek hazretleri nefsine derki:
(Alimlerin söyledi ini söyler, münafıkların yaptı ını yaparsın. Bu hâlinle bir de Cenneti
istersin.)
Allahü teâlâdan korkup rahmetinden de ümidini kesmemelidir. Ümid, Allaha ibâdet etme e vesile
olur. Nefse ibâdet a ır gelir. Nefse bu çektiklerinin kar ılı ını on misliyle, yedi yüz misliyle hattâ daha
fazlasıyle verilece i bildirilirse, nefse o zaman hayırlı i ler o kadar a ır gelmez. Ho landı ı eye
kavu mak için her sıkıntıya katlanır. in sonunda para alaca ını ümit eden hamal, a ır yükleri sıcakta
terleyerek, so ukta ü üyerek seve seve götürür. Hasat zamanı mahsûl alaca ını ümit eden Çiftçi,
bütün sene so uk Sıcak demeden çalı ır. Ömrünün son kısmını rahat geçirmek için yurt dı ına giden
i çilerimiz, yabancıların kahrını seve seve çekmektedir, i te nefse, Cennette akla gelmeyen
sayılamıyacak kadar çok ni'metlerin bulundu u, iman edip salih amel i leyenlerin bu ni'metlere
kavu acakları anlatılırsa ibadetler kolay gelir.
Bu köprünün iki yanında tehlikeli iki yol vardır. Birisi (yeis) yolu, yani Allahü teâlânın rahmetinden
ümidini kesme yolu, öbür tarafındaki yol da, (güven) yolu, ya'ni Allahü teâlânın azabından emin olma,
korkmama yolu. Bu iki yol da çok tehlikelidir. Bu yolda yürüyenlerin ayakları kayıp derhal uçuruma
yuvarlanırlar. Orta yol ise (Havf ve reca) yoludur. Ya'ni Allahtan korkup, rahmetinden de ümidini
kesmeme yolu. Bu yol, korku ile karı ık sevgi ve ümid yoludur.
nsan, kendi acizli ini dü ünerek, Allahü teâlânın azabının çok çetin ve çok iddetli oldu unu iyi
bilmelidir. nsan dünyada hiç bir eyine güvenmemelidir. Ne ilmine, ne ibâdetine, ne soyunun yüce
olmasına, hasılı hiç bir faziletine güvenmemelidir. Allahü teâlâ, seksen bin sene ibâdet edip
yeryüzünde secde için ba ını koymadı ı yer bırakmayan blis'i bir emrini yerine getirmedi i için ebedi
olarak kovdu. Seksen bin yıllık ibâdetini yüzüne çarptı.
Allahü teâlâ, bir zelle yüzünden Adem aleyhisselâmı Cennetten çıkardı. Hazret-i Adem yıllarca
felâketlere katlandı. (Zelle, do rular içinde en do ruyu bulamamak demektir. Peygamberler günah
i lemezler.)
Nuh aleyhisselâm, ufak bir söz yüzünden Allahü teâlânın sert hitabına mâruz kaldı. Utancından
kırk yıl, ba ı e ik gezdi.
Allahın dostu brahim aleyhisselâm da bir zellesi yüzünden uzun müddet a ladı. Cebrail
aleyhisselâm gelip dedi ki:
- Niçin bu kadar a lıyorsun? Hiç dost dostu cezalandırır mı?
brahim aleyhisselâm öyle cevap verdi:
- Yaptı ımı dü ündü üm zaman dostlu u unutuyorum.
sm-i â'zamı bilen, her duası kabul olan, bakınca ar ı gören âlim ve âbid bir evliya olan Bel'âm-ı
Bâurâ, bir günaha meyletti i için ermi lik sıfatı alındı, imansız olarak öldü.Dâvûd aleyhisselâm da bir
zelle yüzünden o kadar a ladı ki, gözya larından otlar bitti. Allahü teâlâya dua ederken (Ya Rabbi,
gözya larımı görüyorsun) dedi. Cenâb-ı Hakkın cevabı öyle oldu:
- Ey Dâvud, yaptı ını unutur, gözya larını hatırlarsın.
Dâvud aleyhisselâm kırk yıl daha a lamı tır.
Yunus aleyhisselâm, zelle sayılacak bir öfkesi yüzünden Allahü teâlâ onu deniz altında kırk gün
balı ın karnında hapsetti.
Peygamberimiz öyle dua ederdi:
(Allahım, azabından afvına, öfkenden rızana, senden sana sı ınırım).
Ey karde im, peygamberin hâli böyle olunca bizim hâlimiz nasıl olur? O halde Allahın azabından
emin olmamak ve ondan korkmak lâzımdır.
Ne kadar çok günahkâr olursak olalım, yine Allahtan ümit kesmiyelim! Çünkü Allahın rahmeti
boldur. Eshâb-ı kehfin köpe ini bile Cennete koyacaktır. Zâlimlerin errinden ma araya giden
mü'minlerin pe ine dü en bir köpe e Rabbimiz böyle muamele ederse, ömrünü dine hizmet etmekle
geçiren mü'minlere ne yapmaz? O halde günahımız çok diye Allanın rahmetinden ümidimizi
kesmiyelim!

HLÂS KÖPRÜSÜ
A ılması güç be köprüyü geçmi bulunuyoruz. ledi imiz amelleri, yaptı ımız ibâdetleri yok olup
gitmesinden korumamız lâzımdır. E er ibâdetlerimize riya, ucb gibi bir âfet karı ırsa amellerimiz heba
olur. Hadis-i kudsîde Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ben ancak, ihlâs ile, benim için yapılan amelleri kabul ederim.)
( hlâs, yalnız Allah rızası için yapmak demektir. Çok âmel yapıp da kabul olmazsa hiç kıymeti
yoktur. Az da olsa ihlâslı ve devamlı ameller makbuldür. O halde, her i te niyyetimizi düzeltmemiz
lâzımdır. Meselâ hafızlar; ( nsanlar, ne kadar cömert, ne kadar hayırsever, desinler) diye çe itli
hayır ve hasenatta bulunmu sa, harbe giden kimse; ( nsanlar, ne kahraman insan, vatanını ne
kadar da seviyor, desinler) diye dü manla çarpı ıp ölmü se, hadis-i erifle bildirildi i gibi, hepsi de
bu i lerin hakîkî mükâfatına kavu amazlar.
Bir kimse, insanların takdirini kazanmak için, yaptırdı ı çe menin ta ına (Falanca u kadar milyon
yardım etmi tir.) diye yazdırmı sa, yaptı ı hayırlar bo a gitmekle kalmaz, riyanın iddetli azabına
duçar kalır. E er ba kalarını hayra te vik için ismini yazdırırsa riya olmaz.
Bir kimse, bir hükümdarın iltifatına mazhar olmak için, hükümdarın en çok sevdi i bir hizmette
muvaffak olması lâzımdır. Bu kimse, hükümdarı bırakıp da onun bir hizmetçisi veya kölesinin bir
hizmetini yapsa, hükümdarı memnun etmi sayılmaz. E er hükümdar, hizmetçilerine yardım edenleri
seviyorsa, sırf hükümdarın ho nutlu unu kazanmak için hükümdarın kölelerine hizmet etmesi lâzımdır.
Bu misâlde oldu u gibi, Allahın kulları beni sevsin diye onları memnun etmek bo a gayrettir. Fakat sırf
Allahın rızasını kazanmak için, Allanın kullarına yardımda bulunmak ise çok kıymetli bir i tir.
Bir kimsenin altın bir vazoyu yüz liraya satması, onun ahmaklı ını, cahilli ini gösterir. te yapılan
bir hayra kar ılık Allahü teâlânın verece i sevaplar kar ısında, kulların o kimseyi övmesi, milyonların,
milyarların yanında bir kuru kadar de eri yoktur. Böyle bir kula Allahü teâlâ, öyle derse:
(Ey insano lu, mutlak kudret sahibi ben oldu umu bildi in halde, yaptı ın iyiliklere
kar ılık, benim bilmem ve seni mükâfatlandırmam yetmiyormu gibi bir de insanların bilmesini
ve seni övmelerini istiyorsun. Bu vefasızlık de il mi? Kimin rızasını kazanmak için o hayırları
yapmı san git, kar ılıklarını onlardan al!)
Evet Allahü teâlâ böyle hitap ederse ne yapaca ız?
Bütün insanlar bizi be ense, el üstünde tutsa, fakat Allahü teâlâ, be enmese ne kıymeti vardır?
Tersine, bütün insanlar bizden nefret etse, Allahü teâlâ razı olsa ne zararı olur? Bununla beraber,
Allahü teâlânın sevdi i, be endi i kimseleri di er insanlar da sever. Hedefi yalnız Allah rızası olan
ki iler, dünya ve âhırette rahat ederler. Yapılan ibâdetleri riya gibi, ucb de yok eder. Ucb, ki inin
kendini be enmesi, yaptı ı ibâdetleri be enmesi, yapılan hayırlı i leri kendinden bilmesidir. Ucba
dü en kimse, Allahın lütuf ve ihsanını dü ünemez. (Bunu ben yaptım, ben olmasaydım bu olmazdı.
Ben müdür olsam, bakan olsam, öyle yapardım) demek ucb olur. Riya ile ucb farkına varılmadan
amellere girer, onları ifsat eder.
Salih bir zat, mü terisine yeni bir elbise satar. Mü teri birkaç gün sonra elbisede kusur görüp sâlih
zata getirince, sâlih zat a lama a ba lar. Mü teri bunun a ladı ını görünce, (Ben kusurunu kabul
ediyorum, hakkımı helâl ettim, yeter ki sen a lama) der. Sâlih zat der ki, (Ben elbisenin kusurlu
çıkmasına a lamıyorum. Elbiseye dikkatle baktı ım halde kusursuz olarak verdi imi
zannediyordum. Halbuki kusurlu imi . Ya Rabbimize gönderdi imiz ameller kusurlu çıkar da
yüzümüze çarpılırsa ne yapaca ız diye a lıyorum.) Süfyan-ı Sevrî hazretleri, bir zatın evine misafir
olur. Yemekte tabak lâzım olur. Ev sahibi o luna seslenir: (O lum ikinci hacdan gelirken aldı ım
taba ı getir!) Bunun üzerine Süfyan-ı Sevrî hazretleri (Bu sözünle yaptı ın her iki haccı da ifsat
ettin) diye buyurur. Hadis-i erifte, (Kulun i ledi i ameller kabul olursa, Allahın sayısız
ni'metlerine kar ılık kabul edilir. Fakat kulun günahları açıkta kalır. Allahü teâlâ, dilerse
günahları da afveder.) buyurdu. Ne kadar çok ibâdet yapılsa ve bunlar da kabul olsa, yine kul,
ibadetiyle Cennete giremez.
Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Hiç kimse kendi ameline kar ılık Cennete girme e hak
kazanamaz) Yine Hadis-i erifte bildirildi ine göre, kulun parlak bir amelini götüren melekler birinci
gö e gelince, oradaki vazifeli melek, (Götürün bu ameli sahibinin yüzüne çarpın, o gıybet ederdi.
Gıybet edenlerin ameli buradan geçmez.) kinci gökteki melek, Allah rızası için yapılmayan amelleri
geçirmez. Üçüncü kattaki melek, kibirlilerin amellerini geçirmez. Dördüncü kattaki ucb edenlerinkini
geçirmez. Be inci kattaki hasetçilerinkini geçirmez. Altıncı kattaki merhametsizlerinkini geçirmez.
Yedinci kattaki melek, mürailerin amelini geçirmez. Yedi kat gö ü geçen amel bile, huzur-i ilâhî'ye
varınca rıza-ı ilâhi kastedilmedi i için geri çevrilir. O halde her i te ihlâsa çok önem vermeliyiz!

ÜKÜR KÖPRÜSÜ
Bundan önceki altı köprüde, ilim ö rendik, günahlarımıza pi man olup tevbe ettik. E kiyaların
elinden kurtulduk. Belâlara güzelce sabrettik. Allahü teâlâdan korkup rahmetinden ümidimizi kesmedik.
Riyadan, ucubdan kaçarak, sırf rıza-i ilâhi için ihlâsla ibâdet yaptık. imdi bu muazzam ni'metlere
kar ılık Allahü teâlâya ükretmeliyiz, O'na olan minnet borcumuzu ödeme e çalı malıyız!
Ni'metler, ükredilirse devamlı olur, artar. ükredilmezse yok olur. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ni'met vah i hayvanlar gibi kaçar. Onu ükür ba ı ile ba layınız!)
Allahü teâlâ ise ( ükrederseniz ni'metimi artırırım.) buyurmaktadır. Ni'met nedir, ükür nasıl
olmalıdır? Ni'met iki kısımdır:
1- Dünyevî ni'metler. (Faydalı olacak eylerin verilmesi ve zararlı olacak eylerin
defedilmesi. Vücut sa lı ı ve yenip içilecek eylerden tad alabilme duygusu.)
2- Dinî nimetler. (Allahın kuluna hidayet verip imansızlık, bid'at, sapıklık ve di er
günahlardan korunması.)
ükür, Allahın verdi i ni'metleri yerinde sarfetmek, gizli açık Allaha itaat edip günahlardan
kaçınmaktır. Ki i, Rabbinin verdi i ni'metleri günaha vâsıta kılarsa ükretmemi olur, nankörlük etmi
olur.
Bir hükümdar, hizmetçilerinden birisine çok de er verse, ona saray yaptırsa, emrine de
hizmetçiler tahsis etse sarayını çe itli ni'metlerle doldursa, bu ni'metlere kar ılık günde sadece bir saat
hükümdara hizmet edece ini, di er saatlerinde serbest olup istedi ini yapabilece ini söylese, hizmetçi
hükümdara ayırdı ı bir saati, di er hizmetçilerin elindeki bir parça ekme i almak için yalvarmakla
geçirse, hükümdar buna ne der? Elbette (Bu hizmetçi, yaptı ım ikramın de erini takdir
edemeyecek kadar a a ı, cahilin birisidir. Bunu kapımdan kovun) diyecektir.
te âlimler, ilimlerini dünyalık mukabili sattıkları, di er insanlar da nefslerine uydukları zaman bu
hizmetçinin durumuna dü erler. Dünya sevgisini, Allah sevgisinden üstün tuttukları için hakir olurlar.
Ni'metlerin en büyü ü salih müslüman olmaktır. En küçü ü ise, mâlâya'ni sözlerden uzak
durmaktır. Verilen bu ni'metler elden çıkarsa büyük felâket olur. Çünkü en acı ve en güç ey,
sevildikten sonra itibardan dü mek, yakınlıktan sonra kovulmak ve vuslattan sonra ayrılıktır.
Ey karde im, Allah sana müslümanlı ı nasip etti ine göre, Onun yanında itibar sahibisin. Ona
yakınsın. Bu ni'metlerine ükretmezsen itibardan dü er, kapısından koyulabilirsin. Allahü teâlâ bize o
kadar çok ni'met verdi ki saymamız mümkün de il. Ni'met bolla tıkça ükretmek zorla ır. nsan
ni'metin bollu una ma rur olarak ükrünü unutur. Süfyân-ı Sevrî hazretleri çok a lardı. Sebebini
sorduklarında buyurdu ki:
- Günahım çok, fakat günahlarım için a lamıyorum. Son nefeste imansız gitmek felaketi yanında,
günahlar saman çöpü kadar kalır. Son nefeste imansız gitmekten korkuyorum. Evliyaların en çok
korktukları nokta budur Allahü teâlâ, Belâm-ı Bâûrâ'ya sayısız ni'met ve keramet vermi ti. Bu
ni'metlere kar ı ükretmedi i için imansız gitti ini Allahü teâlâ haber vermektedir.
Bir defa nefes alıp vermesek ölürüz. Bu hava ni'metine günde kaç kerre ükrediyoruz?
Bedavadan elde etti imiz için ükrü aklımıza bile gelmiyor. Rahat nefes alabilmenin kıymetini
bilebilmek için astım hastası olmak mı lâzımdır? Bir astımlı rahat nefes alabilmek için, bakarken kör
olan bir âmâ görebilmek için, konu urken lal olan konu abilmek için, kolları varken kopan, ayakları
sa lamken felçli olan, duyarken sa ır olan, tekrar eski ni'metlerine kavu abilmek için bütün varlıklarını
verme e hazırdırlar. Bu ni'metlere sahip olan insanların ükredebilmeleri için, bu ni'rnetlerden yoksun
olmaları mı lâzımdır? Akıl nimetini dü ünün, akılsız kimsenin hâlinden ibret almak ve Rabbimizin
verdi i dinî ve dünyevî nimetlerine her an ükretmek lâzımdır. ükretmeyip akıbetinden emin olmak
felâkettir. Süfyan-ı Sevrî hazretleri buyurdu ki: (Akıbetinden emin olanın arifli i silinir.) Hazret-i Ali
buyurdu ki:
(Nice ki iler vardır ki, nail oldukları nimetler, onları aldatır, felâketine sebep olur. Böyle
kimseler hakkında söylenen iyi sözler onları fitneye götürür. Demek ben büyük insanmı ım der.
Kendisine Bey, Efendi, üstâd denmesinden ho lanır. Küçük bir kusurlarının söylenmesine
tahammül edemezler, günahlarının gizli kalmasına ma rur olurlar.)
Sözün özü, hak yolda olabilmek için üç ey mutlaka lâzımdır: lim, amel ve ihlâs. limsiz amel
olmaz, amelsiz ilim fayda vermez. hlâssız yapılan ibâdetlerin hiç bir de eri yoktur. limsiz ihlâs da
fitneye ve felâketlere sürükler. Dört ki inin haline a ılır: 1- Akıllıdır, âlim de ildir. 2- Alimdir, ilmiyle
amel etmez. 3- lmiyle amel eder, ihlâslı de ildir. 4- hlâslıdır, akıbetini dü ünmez.
Bu yedi köprüyü geçip Cennete vâsıl olana ne mutlu...

B R B LENE SORALIM
2. C LD
ZEKAT VERMEK
Ramazan ayında nafile ibâdetlere verilen sevap ba ka aylarda yapılan farzlar gibi ve bu ayda
yapılan bir farz ba ka aylarda yapılan yetmi farz gibi oldu u için, zekâtı Ramazan ayında vermek bir
âdet halini almı tır.
Zekât, fakirlerin hayatını, ihtiyâçlarını, cemiyetin tekeffül eylemesi, garanti etmesi demektir. (Bir
ehrin bir kö esinde, bir müslüman, açlıktan peri an duruma dü se, ölse, ehirdeki zenginlerden
birinin, az bir zekât borcu kalsa onun ka'tili olur.) Zekât, müslümanlar arasında bir nevi sigorta
te kilâtıdır.
Kur'ân-ı kerîmde çok yerde zekât namazla birlikde bildirilmi tir (Namaz kılın, zekât verin) emri
zekâtın ehemmiyetini göstermektedir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Malınızın zekâtını veriniz! Biliniz ki, zekâtını vermiyenlerin, namazı, orucu, haccı, cihâdı ve
imânı yoktur.)
Dinimizde imân, amelden bir parça de ildir. Ya'ni günah isleyen, farzı yapmayan kimse kâfir
olmaz. Hadis-i erifte (imânı yoktur) buyurulması, zekât vermeyi vazife bilmez, farz oldu una
inanmaz, vermedi i için üzülmez, günaha girdi ini bilmezse o zaman imânı yoktur demektir. Senelerce
zekât vermiyenlerin, zekât borçları birikerek bütün malını kaplar. Malı kendinin sanıp müslümanların o
malda hakkı oldu unu hatırına bile getirmez. Kalbi hiç sızlamaz. Bu mala sımsıkı sarılmı tır. Böyle
müslüman olarak tanınan kimselerden imânını kurtaran pek nâdir olur.
Zekât, Kur'ân-ı kerîmin 32 yerinde namazla birlikte emredilmektedir. Ayet-i kerimelerde
buyuruluyor ki:
(Malı, parayı biriktirip, zekâtını, müslüman fakirlere vermiyenlere çok acı azap müjdele!)
(Zekâtı verilmeyen mallar, paralar, Cehennem ate inde kızdırılıp, sahiplerinin alınlarına,
bö ürlerine, sırtlarına mühür basar gibi bastırılacaktır.)
Dünyanın çabuk geçip, gidici malı, parası, seni aldatmasın! Bunlar senden önce, ba kalarının idi.
Senden sonra da ba kalarının olacaktır. Cehennemin iddetli azabını dü ün! Zekâtını ayırıp
vermedi in o mal, u runu vermedi in o bu day, hakikatte zehirdir. Malın hakiki sahibi Allahü teâlâdır.
Zenginler onun vekilleri, fakirler de onun akrabası demektir. Vekillerin, Allahü teâlânın borcunu
fakirlere vermesi lâzımdır. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlânın ihsan etti i malın zekâtını vermiyenler, iyi ettiklerini, zengin kalacaklarını
sanıyorlar. Halbuki kendilerine kötülük yapmı oluyorlar. O malları, Cehennemde azap aleti
olacak, yılan eklinde boyunlarına sarılıp, ba tan aya a kadar onları sokacaktır.)
Kıyamete ve Cehennem azabına inanan zenginlerin, mallarının zekâtını, tarlalarının, meyvelerinin
u runu vererek, bu azaplardan kurtulmaları lâzımdır. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Mallarınızı zekât ile koruyunuz! Hastalarınızı sadaka ile tedavi ediniz! Belâları dua ve
tazarru ile kar ılayınız!)
Son hadis-i erifi Peygamber aleyhisselâm eshâbına beyan ederken bir nasranî oradan
geçiyordu. Hadis-i erifi duyunca gidip malının zekâtını verdi. Kendi kendine, (E er do ru söylüyorsa
orta ımdaki malıma bir zarar gelmez. Ben de o zaman ona imân eder, müslüman olurum. E er dedi i
gibi çıkmazsa kılıcımla onu öldürürüm.) dedi. O sırada, Mısır'a ticaret için gitmi olan orta ının
bulundu u kafileden bir mektup aldı. Mektupta (Hırsızlar yolumuzu kesti, mallarımızı, develerimizi ve
yanımızda bulunan her eyi aldılar) diye yazılı idi. Nasranî, (Mallarınızı zekât ile koruyun) sözünün
do ru olmadı ını zannederek Peygamber aleyhisselâmı katletmek niyyetiyle kılıcını ku andı. O sırada
orta ından bir mektup aldı. Mektupta (Ben kafilenin önündeydim. Devemizin aya ı incindi. Bir handa
kaldım. Kafile ileri gitti. Onları e kıyalar soydu. Ben bütün malımla emniyet içindeyim. Bizim için
üzülecek bir durum yoktur) diye yazılı idi. Nasranî mektubu okuyunca (Demek o hak peygambermi ,
sözü do ru çıktı) diyerek Peygamber aleyhisselâmın huzuruna giderek müslüman oldu.
( nsan öldü ü zaman ameli kesilir. Ancak üç eyden kesilmez, 1- Sadaka-i câriye, 2-
Faidelenilen ilim, 3- Kendisine dua edecek sâlih bir evlât.)

ZEKAT N SABI
SUAL: (Hanımımın 60 gram altın bilezi i var. ki çocu uma, babaanneleri 20' er gramdan 40
gram altın hediye etti. Çocuklar küçük oldu u için altınları istedi imiz gibi kullanma tasarrufuna
sahibiz. 100 gram altınımız oldu una göre, zekâtını nasıl verece iz?
CEVAP
Hanımın altını hanımındır. Çocukların altınları çocuklarındır. Hiç birisini tasarruf hakkınız yoktur.
Çocuklar âkil bali oluncaya kadar size verme e, hediye etme e salâhiyetleri olmadı ı için onlara ait
altınları kullanamazsınız. Sadece muhafaza edebilirsiniz ve çocu un ihtiyacı için harcıyabilirsiniz
(Feteva-i Bezzâziyye c.6,s.236,237) Hanım bileziklerini size hediye ederse o zaman kullanabilirsiniz.
Herkes kendi malını tasarruf hakkına sahiptir. Üç ki inin altınları toplanarak zekât nisabı hesaplanmaz.
Herkesin kendisine ait en az 96 gram altını bulunmalı ki zekât nisâbına mâlik olsun. Ya'ni ne hanımın
altınına, ne de çocukların altınlarına zekât vermek icap etmez. (Feth-ul-kadîr c.2,s.113)

SUAL: Çocu uma 125 bin liralık altın kolye aldım. Kolye çocu un kendisinindir. Buna zekât
dü er mi?
CEVAP
Altın, de erine göre de il, a ırlı ına göre nisaba dahil edilir. 125 bin liralık altın için üç sene önce
zekât verilirken bu sene nisap miktarına ula amıyor. Fakat ba ka altınları veya ticaret malları da varsa
nisaba dahil edilir. Altının ayarı ne olursa olsun 96 gram veya daha fazla ise zekât verilmesi gerekir.
E er 125 bin liralık altın 96 gramdan fazla ise zekât dü er. Zekâtı herkes kendi verir. ( bni Abidîn
c.2,s.31)

SUAL: Geçen sene 200 bin liram vardı. Nisabı a ıyor dediler. Bir sene dolunca zekâtını
vereyim dedim. Fakat bu sene aynı para zekât nisâbına eri miyor. Yine zekâtını vermem lâzım
mı?
CEVAP
Zekât vermeniz lâzım de ildir. (Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr ha iyesi c.1,s.389: Bedâyı' c.2,s.51)

SUAL: Gümü nisâbına göre zengin sayılan kimse, zekât verse farz sevabı alır mı?
CEVAP
Farz sevabına kavu ur.

SUAL: Elimizdeki paranın zekât nisabından fazla veya az oldu unu nasıl hesaplayaca ız?
24 ayar altına göremi hesaplayaca ız?
CEVAP
Piyasadaki altın liraların en dü ük de erde olanının gramına göre hesaplanır. Piyasadaki liralar
7,2 gramdır. De eri bu rakama bölünür. Bir gramın fiatı bulunur. Bulunan rakam 96 ile çarpılınca zekât
nisap miktarı çıkar. Meselâ piyasada en dü ük altın liranın Hamit oldu unu kabul edelim. Fiatının da
21.600 lira oldu unu kabul edelim. Fiatını 7,2'ye bölersek üç bin lira imi . 96 ile çarparsak 288 bin lira
bulunur. Bu kadardan fazla ticaret malı, altını veya parası olan kimsenin zekât vermesi lâzımdır. (Dürr-
ül-müntekâ c.1,s.205; Dâmâd c.1,s.205; Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr ha iyesi c.1,s.407; Me'ârif-üs-
sünen c.5,s.175; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s,179; Merâkıl-felâh s.390; bni Âbidîn c.2,s.28)

SUAL: Borçlu kimsenin nisap miktarı altını olsa zekât vermesi gerekir mi?
CEVAP
Borçlu kimsenin önce borcunu ödemesi farzdır. Borcunu dü tükten sonra, yine nisap miktarı altını
kalırsa, zekât vermesi gerekir. Nisap miktarından az altını kalırsa, zekât vermesi gerekmez. (Tarikat-ı
Muhammediyye s.106, bni Âbidîn 2/38)
SUAL: Ne kadar malın zekâtı verilir?
CEVAP
96 gram altın de erinden fazla olan para ve ticaret e yasının zekâtı verilir. (Bedâyı' c.2,s.20;
Feth-ul-kadîr c.2,s.166; Mecma'ul-enhür c.1,s.207; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.207)

SUAL: Ev in aatı için borçlarımız var. Zekât nisabından dü ebilir miyiz?


CEVAP
Evet, zekât nisabından dü ülür. (Mecma'ul-enhür c.1,s.193; Mevkûfât c.1,s.140)

SUAL: Ba'zı alacaklarımız var. Amma kat'i de il. Nisaba dahil edilir mi?
CEVAP
Yalnız kat'i alacaklar zekât nisâbına dahil edilir. (Dürr-ül-müntekâ c.1,s.195; Mecma'ul-enhür
c.1,s195)

SUAL: (Fakir durumdayız. Hanımımın 150 gram bilezi inden ba ka bir eyi yoktur. Zekâttan
dü mesi için bir ya ındaki çocu umuza bileziklerin yarısını hediye etse, sonra da o bilezikleri
kullansa olur mu?
CEVAP
Bilezikleri çocu a hediye edince bilezik çocu un olur. Annesi o bilezikleri kullanamaz. En uygunu,
annesi, bileziklerin yarısını size hediye etsin, siz de o bileziklerin kullanılmasına müsaade edersiniz
mes'ele halledilmi olur. (Fetâvâ-i Bezzâziyye Hibe bahsi c.6,s.236,237)

SUAL: (Yarım milyon lira de erinde altın suyuna batırılmı boynuma taktı ım kordonum
vardır. Zekâtını nasıl vermem lâzımdır?)
CEVAP
Altın miktarı yandan az olan, ya'ni 12 ayardan dü ük olan karı ımın zekâtı kıymeti ile hesap edilir.
12 ayardan fazla olan karı ımlar altındır. Zekâtları üzerinden hesap edilir. Meselâ bir kimsenin 20 kg.
14 ayar ve 20 kg. da 24 ayar altını olsa, l kg. altın zekât vermesi lâzımdır. Bu bir kg. altının hepsini 14
ayardan vermesi caiz ise de fakirin menfaatini dü ünerek daha yüksek ayardan vermesi iyi olur. ( bni
Âbidîn c.2,s.30,31)

SUAL: Ticâret mallarının zekâtı, rayiç maliyet bedeli üzerinden mi, yoksa ilk dükkâna giri
maliyet bedeli üzerinden mi hesap edilir?
CEVAP
Bir malın ilk dükkâna giri maliyet bedeli on bin lira oldu u halde, bugünkü rayiç maliyet bedeli
otuz bin lira ise, otuz bin lira üzerinden hesap edilerek zekât verilir. Maliyet demek, bugün için rayiç
olan alı fiatı demektir. ( htiyar c.1,s,m,112; Hidâye c.1,s.74; Feth-ul-kadîr c.2,s.167,168;
Bedayı' c.2,s.21; Me'ârif-üs-sünen c.5,s.171)

SUAL: Bu sene kaç lira parası olan veya kaç liralık ticaret malı olan zekât vermesi lâzımdır?
CEVAP
96 gram altının de eri kadar malı veya parası olan kimsenin zekât vermesi lâzımdır. (Bedayı'
c.2,s.20; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.178; Feth-ul-kadîr c.2,s.166; Mecma'ul-enhür c.1,s.207; Dürr-ül-
müntekâ c.1,s.207; bni Âbidîn c.1,s.27; Me'ârif-üs-sünen c.5,s.1717)

SUAL: Hisse ve tahvil senetleri her sene zekâta katılır. Fakat benim hisse aldı ım irket, ne
hisse senetlerimizin kârını veriyor, ne de hisse senetlerimizi geri alıyor. Bu durumda mezkûr
hisse senetleri nisaba dahil edilir mi?
CEVAP
flas eden veya borcunu inkâr eden kini e gibidir. Ele geçmedikçe nisaba dahil edilemezler. ( bni
Âbidîn c.2,s.35; Mecma'ul-enhür c.1,s.195)

ZEKÂT MALI
SUAL: Dü ünde hediye edilen altınların zekâtını kadın mı yoksa kocası mı verir?
CEVAP
Altınların kime ait oldu u bilinmiyorsa, kocası kendi hissesini hanımına hediyye eder. Hanımının
altınları nisâb miktarına varıyorsa, hanım zekâtını verir.
SUAL: Hanımımın 100 gram altın bilezi i vardır. Fakat biz fakir kimseyiz. Zekâttan
dü ebilmek için hanımım bana 10 gramını hediye etse mahzuru olur mu?
CEVAP
Zekâttan dü ebilmek için hile yapmak mâm-ı Muhammede göre tahrimen mekruhtur. Sizin gibi
dinen zengin sayılan kimselerin zekâttan dü ebilmek için bahsetti iniz kurtulu yolunu araması mâm-ı
Ebu Yusuf'a göre caizdir. (Mülteka zekât bahsi)
Görüldü ü gibi müctehidlerin farklı ictihadları rahmettir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ümmetimin âlimleri arasındaki ayrılık rahmettir.)

SUAL: Yirmi sene önce ticâret niyyetiyle on bin liraya aldı ım arsa, bugün bir milyon lira
etmektedir. Zekâtını verirken alı fiatına göre mi hareket etmemiz lâzımdır?
CEVAP
Bugünkü rayice göre takdir edilen de eri üzerinden zekât vermek îcâb eder. ( htiyar
c.1,s.111,112; Hidâye c.1,s.74; Feth-ul-kadîr c.2.,s.167,168; Bedayı' c.2,s.21; Me'ârif-üs-sünen
c.5,s.171)

SUAL: A ızda bulunan altın di , zekât nisâbına dahil edilir mi?


CEVAP
Dahil edilmez. ( bni Âbidîn c.2/4)

SUAL: Bir ine i olup da birkaç litre süt alan kimse bunun zekâtını verir mi?
CEVAP
Bir ine in zekâtı olmaz. (Cevhere c.1,s.151)

SUAL: (Nisaba mâlikim. Nisâb miktarı paramın üzerinden bir sene geçti. irket kendilerinde
bulunan hisseme kar ılık 200 bin lira kâr verdi. Bu iki yüz bin liranın da zekâtını vermem lâzım
mıdır?
CEVAP
Ele geçen kârın veya ba ka paranın da zekâtını vermek lâzımdır. ( bni Âbidîn zekât bahsi)

SUAL: Bir fakirde senetli alaca ım var. ki senedir veremiyor. Zekât nisâbına katılır mı?
CEVAP
Senetli alacaklar, fakirde de olsa, nisaba katılır. Ele geçince geçmi yılların zekâtı da verilir. ( bni
Âbidîn c.2,s.35; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.195; Mecma'ul-enhür c.1,s.195)

SUAL: Bir mü terimde alaca ım vardır. Veremiyor. Bu parayı zekât nisâbına dahil etmem
gerekir mi?
CEVAP
Senetli alacaklar fakirde de olsa nisaba katılır. Ele geçince geçmi yılların zekâtı da verilir. Ya'ni
bir kimsenin elindeki malı ile alacakları ancak zekât nisâbına ula ıyorsa, sadece elindeki paranın kırkta
birini zekât olarak verir. Diyelim ki, be sene sonra alacaklarını almı sa, bu paranın be senelik
zekâtını da o zaman verir. ( bni Âbidîn c.2,s.35; Dürr-ül-müntekâ c.1,195; Dâmâd c.1,s.195)

SUAL: Birkaç ine im var. Günde iki bin liradan fazla süt alıyorum. Sütten aldı ım paralar
zekât nisâbına dahil edilir mi?
CEVAP
Ticaret için kullanılan her ey zekât nisâbına dahil edilir. Zengin kimsenin bir tavu u olsa, bir
yumurtasını satsa, o da nisaba dahil edilir. (Hidâye c.1,s.74,75; Cevhere c.1,s.160; Mevkûfât
c.1,s.148; Dürer c.1,s.181; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.170,180)

SUAL: Zînet için kullanılan elmas, zümrüt ve inciden zekât verilir mi?
CEVAP
Zinet olarak kullanılan elmas, zümrüt ve inciden zekât verilmez. Altın ve gümü zinet olarak
kullanılsa da zekâtları verilir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.172; Merâkıl-felâh s.391)

SUAL: Ticaret maksadıyla aldı ımız arsa ticaret e yasına girer mi? Zekâtı nasıl verilir?
CEVAP
Her nesne ticâret niyyeti ile alınıp satılsa, ticâret e yasına girer. 39 koyunun zekâtı verilmedi i
halde, ticâret niyyetiyle alınan be koyunun zekâtı verilir. E er arsa, elindeki zekâta tabiî di er mallar
ile nisaba mâlik ise, bunun alı -de erinin kırkda birini zekât olarak verir. ( htiyar c.1,s.112; Merâkıl-
felâh s.391; bni Âbidîn c.2,s.31; Bedayı' c.2,s.20)

SUAL: Nezretdi im malı zekât olarak versem, nezr borcundan da kurtulur muyum?
CEVAP
Bu malı nezr olarak vermek lâzımdır. Ayrıca zekâtı da vermek icâb eder. (Mecma'ul-enhür
c.1,s.193; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.193)

SUAL: Erkeklere altın yüzük haram oldu una göre nisâb mikdarına dâhil edilir mi?
CEVAP
bni Âbidîn, mal zekâtını anlatırken buyuruyor ki:
(Altın ile gümü ün, oniki ayardan ziyâdesi, para olarak kullanılsın, kadınların süsü gibi halâl olarak
kullanılsın, erkeklerin altın yüzük takması gibi haram olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak
için saklansın, hep zekâtı verilecekdir.) ( bni Âbidîn c.2,s.30)

SUAL: Emvâl-i bâtına zekâtını anlıyamadım. Ne demektir?)


CEVAP
(Zekât mallarından altın, gümü ve ticâret e yasına "Emvâl-i bâtına" denir. Zekât hayvanları ile
topraktan elde edilen mallara "Emvâl-i zahire" denir)
(Bedayı' c.2,s.35; Mebsût c.2,s.199; bni Âbidîn c.2,s.37 Ahkâm-üs-sultâniyye s.129; Bahr-
ür-râ'ık c.2,s.248)

SUAL: Zekât hesabında altının ve ticâret e yasının alı fiatı mı, yoksa satı fiatı mı esas
alınacaktır?
CEVAP
O günkü alı fıatına göre hareket edilir. Daha önce ucuz alınmasına bakılmaz. ( bni Âbidîn
c.2,s.31)

SUAL: (Hanımının altın kaplanmı bir kordonu vardır. Zekâtını nasıl vermem lâzımdır?)
CEVAP
Bir halkasındaki altın miktarı kuyumcuda tesbit edilir. Kaç halka varsa böylece altın miktarı
bulunur. Bulunan altın miktarı, varsa ba ka altınlarla hesap edilip kırkta biri zekât olarak verilir. ( bni
Âbidîn)

SUAL: Ticaret niyyetiyle yeti tirilen balık, ipekböce i ve kümes hayvanlarının zekâtı verilir
mi?
CEVAP
Bunlar ticâret malı oldu u için kıymetleri üzerinden zekâtları verilir. ( htiyar c.1,s.112; Merâkıl-
felâh s.391; bni Âbidîn c.2,s.31; Bedayı' c.2,s.20)

SUAL: Bir kimsenin ev bahçesi çok büyük olup geçimini temin etti i gibi artanı ile ticâret
yapsa, yine u runu vermesi gerekir mi?
CEVAP
"Ticâret malının u ru de il, zekâtı verilir. Ticâret niyyeti ile yeti tirilen mahsulün u ru verilir, ayrıca
zekâtı da verilmez. ( bni Âbidîn c.2,s.49,50; c.3,s.55)

ZEKÂT K ME VER L R
SUAL: Verece im zekât miktarı 30 gram altın tutuyor. Hepsini bir fakire veya on fakire
yermemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Fakirin hiç olmazsa, bir günlük ihtiyacını kar ılayacak kadar vermek müstehabtır. Borcu olmayan
ve çoluk çocu u bulunmayan fakire, nisâb miktarı ya'ni 96 gram altın veya malını nisâb miktarına
tamamlayacak kadar zekât vermek mekruhtur. Çoluk çocu u olan fakire, bunların herbirine bölünce,
nisâb miktarı dü meyecek kadar çok zekât vermek caizdir. (Merâkıl-felâh)

SUAL: Zekât, derne e, vakfa verilebilir mi?


CEVAP
Zekât, fakirin hakkıdır. Hiç bir derne e, vakfa do rudan verilemez. Ancak Ehl-i Sünnet bir fakire
vermek lâzımdır. Bu fakîr dilerse aldı ı zekâtı, dine hizmet eden bir yere hediyye edebilir. (Makâlât
s.235; Tefsîr-i Kurtubî c.8,s.170; Bedayı' c.2,s.43)

SUAL: Salih olmayan kötü kimselere zekât verilse kabul olur mu?
CEVAP
Kıraç yere ekin ekilirse, bire ancak üç be alınabilir. Fakat sulak, verimli topra a tohum atılırsa
daha çok mahsûl alınır. Salih olmayan Müslümana zekât verilince, zekât vermemenin azabından
kurtulursa da, sevablarına kavu amaz. Zekât verirken her bakımdan lâyık olanı aramalıdır ( hyâ-ul-
ulûm c.1,s.206; bni Âbidîn c.2,s.68)

SUAL: Zekât kimlere verilmez?


CEVAP
Anaya, babaya ve dedelerin, ninelerin hiçbirine ve kendi çocuklarına ve torunlarına zekât
verilmez. Kadın kocasına, koca kadınına ve gayri müslime ve zengine zekât verilmez.
Kendi memleketinde zengin ise de, bulundu u yerde yanında mal kalmamı olan ve çok alaca ı
varsa da, alamayıp muhtaç kalan kimseye zekât vermek caizdir. (Bedayı' c.2,s.46,49; Feth-ul-kadîr
c.2,s.206; bni Âbidîn c.2,s.62; Dâmâd c.1,s.221)

ZEKAT NASIL VER L R


-
SUAL: Zekâtı kaç ayar üzerinden vermek lâzımdır?
CEVAP
Zekâtı altın hükmünde olan en dü ük ayar üzerinden verilmesi caizdir. Ancak en yüksek ayar
üzerinden verilmesi çok iyi olur. Oniki ayardan dü ük altın, altın hükmünde de ildir. ( bni Âbidîn
c.2,s.31)

SUAL: Daha evvel zekâtlarımı vermi tim. imdi ö rendi ime göre verdi im zekâtlar
dînimize uygun de ilmi , Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Zengin olan tekrar dinin emr etti i ekilde verir. mkânı olmıyan iskat yapması için vasiyyet eder
veya kendisi devir yaparak verir. ( bni Âbidîn c.2,s.68)

SUAL: Ticâret e yası olarak, kuma , ceket vesaire var. Bunların zekâtını e yadan ayırıp
vermek mi gerekiyor, yoksa altın olarak vermek mi lâzımdır?
CEVAP
Her iki ekilde de verilir. ( bni Âbidîn c.2,s.12,22; Mevkûfât c.1,s.148)

SUAL: Zekâtını vermek üzere babam bana bir miktar para verdi. Ben bu parayı harcadım.
Kendi paramdan aynı miktarını dine uygun olarak zekâtını verdim. Babamın zekâtı verilmi
sayılır mı?
CEVAP
Babanızın zekâtı verilmi sayılmaz. E er babanız, hiç para vermeden, sizi vekil tâyin edip, (Benim
zekâtımı dine uygun ver) deseydi sizde kendi paranızdan verseydiniz, babanızın zekâtı verilmi
olurdu. Verdi iniz para kadar babanızdan para alabilirdiniz. ( bni Âbidîn c.2,s.12; Fetâvâ-i Hindiyye
c.1,s.171)

SUAL: (Bir kimse, zekâtını ve fıtrasını tesbit ettikten sonra, tesbit edilen miktardan fazla
verse mahzuru olur mu?
CEVAP
Fazla verilen miktarı nafile olur ve çok sevabtır. Yalnız malı ve zekât miktarını tesbit etmeden
tahmin üzerine fazla verilirse hepsi nafile olur.

SUAL: (Zekât verirken zekâtımdır diye söylemek art olmadı ı için bir kilo baklavanın içine
zekât miktarı altınları koyup kom u bir fakir kadına verdim. Zekât vermi oldum mu?)
CEVAP
Zekâtı bizzat fakirin eline vermek lâzımdır. Çok az bir ihtimal bile olsa, o kadın baklavayı bir
ba kasına hediye edebilir, kaybedebilir. Zekâtı fakir eline aldıktan sonra ba kasına verse, kaybetse
mahzuru olmaz. Sizin yaptı ınız ekilde zekât verilmi olmaz. Ya yeniden vermeniz lâzımdır, yahut o
fakir kadını bulup size verdi im baklavanın içinden altın çıktı mı, diye sual edip çıktı dedikten sonra
onu size hediye ettim derseniz o zaman kerahaten caiz olur.

SUAL: (Kızım evlenip bizden ayrıldı. Kocası da fakirdir. Kızıma zekât verebilir miyim?)
CEVAP
O ula ve kıza zekât verilmez. Damadınıza zekât verebilirsiniz. ( bni Âbidîn c.2,s.68)

SUAL: ki bin tavu um var. Bunlardan 3,5 milyon liralık yumurta alıyorum. Tavuktan
satıyor, 400 bin lira alıyorum. Masrafım iki milyon tutuyor. Yeni aldı ım civcivlere 2 milyon lira
veriyorum. Böyle devri daim oluyor. Tavukların zekâtını nasıl verece im?
CEVAP
Nisaba malik olduktan itibaren bir kameri yıl sonra, mevcut olan tavukların ve mevcut olan paranın
ve yumurtaların ve civcivlerin zekâtları kırkta bir nisbetinde verilir. Bir sene tamam olmadan evvel
yapılan masraflar zekâta dahil edilmez. (Bedâyı' c.2,s.22; Câmi'ur-rümûz s.86; Feth-ul-kadîr
c.2,s.119)

SUAL: Bir kimse, nisap miktarında olup, ya'ni dinen zengin sayıldı ı için zekâtını bir fakire
verse, fakir de bunun durumunu dü ünerek zenginin verdi i u ur ve zekâtı tekrar zengine
hediye etse, zengin zekât vermi sayılır mı?
CEVAP
Herkes malını istedi i kimseye hediye edebilir. Zekâtını aldı ı adama da hediye edebilir. Zekât
niyyet edilerek fakire verildikten sonra yerini bulmu tur. (Bedâyı' c.2,s.39; c.6,S.118)

SUAL: (Civatacıyım. Zekâtımı verirken binlerce civatayı tek tek saymam lâzım mıdır?
CEVAP
Satın alırken nasıl hesap edilirse, zekât hesabı da Öyle yapılır. (Dâmâd c.1,s.207)

SUAL: Zekât taksitle ödenir mi?


CEVAP
Zamanında hesab edilerek ayrılıp, sonra peyderpey ödenebilir. (Bir yıl içinde tamamı verilmelidir.)
(Bedâyı' c.2,s.51; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.170)

SUAL: Zekât ile fitre karı tırılıp verilebilir mi?


CEVAP
Verilebilir. ( bni Âbidîn c.2,s.78)

SUAL: Zekât vakti gelmeden Önce verilirse, zekât vakti gelince o ahıs fakîr olsa verdi i
zekât ne olur?
CEVAP
Nafile olur. Çünkü zekâta ait mal veya paranın üzerinden bir sene geçmemi tir. Verilen zekâtın
farz olabilmesi için üzerinden bir sene geçmesi lâzım idi. Vakti gelmeden önce birkaç senenin zekâtı
verilebilir. (Nimet-i slâm). (Mülteka zekât bahsi).

SUAL: Zekâtı vaktinden önce vermek caiz midir?


CEVAP
Caizdir. (Bedâyı' c.2,s.50; Mültekâ zekât bahsi)

SUAL: Kuma ların zekâtı nasıl verilir?


CEVAP
Ticâret e yasının kıymeti alı fiatı üzerinden hesap edilir. (Merâkıl-felâh s.391; Bedâyı' c.2,s.21)

SUAL: Çocuk için ayrılan altının veya kâ ıt paranın zekâtı, anne veya babası tarafından
verilmesi lâzım mıdır? Yani çocu un paraları Ebeveynin zekât nisabına dâhil edilir mi?
CEVAP
Çocu un, parasının, malının ve altının zekâtı verilmez. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.178)

SUAL: Kuyumcuyum. Altın olarak kaç ayardan zekâtımı vermeliyim. Elimde muhtelif ayarda
altınlarım var.
CEVAP
Hepsinin zekâtım 12 ayardan vermek caizdir. Fekat daha yüksek ayardan vermek daha âlâ ve
daha makbuldür. (Bedâyı' c.2,s.18; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.179; Hâniyye)

SUAL: Nisâb miktarını dolduran çe itli ayardaki altının zekâtı hangi ayardan verilir?
CEVAP
Zekâtı altın hükmünde olan en dü ük ayar üzerinden verilmesi caizdir. Ancak en yüksek ayar
üzerinden verilmesi çok iyi olur. Oniki ayardan dü ük altın, altın hükmünde de iIdir. (Bedâyı' c.2,s.18;
Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.179; Hâniyye c.1,s.349; bni Âbidîn c.2,s.12,22)

SUAL: Malı zekât niyyetiyle ayırıp fakire verirken zekât oldu unu söylemek art mıdır?
Meselâ hediyemdir dense, borcumdur dense zekât verilmi olur mu?
CEVAP
Zekât söylemek art de ildir. Hediyemdir dese de caizdir. Fakat borcumdur demek olmaz.

SUAL: Dükkânımızdaki malların ba'zılarının hakiki kıymeti bilinmemektedir. Kimi çok


eskiden alınmı , kimi yıpranmı . Zekât vermek için tahmini bir hesap caiz olur mu?
CEVAP
Hakiki kıymeti bilinmedi i zeman, galip zan ile amel edilmesi caiz olur. ( bni Âbidîn c.2,s.31)

SUAL: Çe itli ayarda altınlarımız var. Zekâtını hangi ayardan vermek gerekiyor?
CEVAP
Endü ük ayardan verilebilirse de, daha yüksek ayardan vermek daha makbuldür. 12 ayardan
dü ük olanlar altın hükmünde de ildir. ( bni Âbidîn c.2,s.30)

SUAL: Ticâret mallarının zekâtını aldı ımız fiat üzerinden mi, yoksa bugünkü rayiç
üzerinden mi vermek lâzımdır?
CEVAP
Bugünkü rayiç maliyet bedeli üzerinden hesap etmeli, ya'nî fakirin lehine hareket etmelidir.
( htiyar c.1,s.111; Bedâyı' c.2,s.21; Merâkıl-felâh s.391)

SUAL: Fakire verilen zekât, nisâb miktarını a arsa, fakir zengin oldu u için zekât vermesi
icap eder mi?
CEVAP
Fakir aldı ı zekâtla zengin olursa, zenginli i bir sene devam ederse, onun da zekât vermesi lâzım
olur. (Bedâyı' c.2,s.50; bni Âbidîn c.2,s.4; htiyar c.1,s.99; Mültekâ s.28)

SUAL: Verece im zekât miktarı 5 gram altın tutmaktadır. stanbul' da bir fakirde 5 gram
altın alaca ım vardır. Zekâtımı fakire verip, fakiri borçtan kurtarmak istiyorum. Ancak fakire
zekâtımı verince, fakir alaca ımı vermezse diye dü ünüyorum. Fakiri borçtan kurtarmak için
zekâtımı nasıl vermeliyim?
CEVAP
stanbul'da bulunan fakir veya zengin güvendi iniz birisine mektup yazarak durumu anlatırsınız. O
zât, borçludan fakire giderek (Zekâtınızı almak ve diledi im gibi tasarruf etmek üzere beni vekil
ettin mi?) der. Fakir de (Vekil ettim) derse, be gram altınınızı bu vekile zekât niyyetiyle verirsiniz. Bu
vekilin her türlü tasarrufa yetkisi oldu u için, fakirin sizdeki borcuna kar ılık be gram altını size verir
veya gönderir. Böylece hem zekât yerini bulmu olur, hem de fakir borçtan kurtulmu olur. (Fetâvâ-i
Hindiyye c.6,s.436)

VEK L TÂY N ETMEK


SUAL: Baba o lunu zekât vermesi için vekil tayin edebilir mi?
CEVAP
Baba, zekât vermesi için o lunu vekil tayin edebilir. ( bni Âbidîn c.2,s.11)

SUAL: Zekâtını vermek üzere babam bana bir miktar para verdi. Ben bu parayı harcadım.
Kendi paramdan aynı miktarını dine uygun olarak zekâtını verdim. Babamın zekâtı verilmi
sayılır mı?
CEVAP
Babanızın zekâtı verilmi sayılmaz. E er babanız, hiç para vermeden, sizi vekil tâyin edip, (Benim
zekâtımı dine uygun ver) deseydi, siz kendi paranızdan verseydiniz, babanızın zekâtı verilmi olurdu.
Verdi iniz para kadar babanızdan para alabilirdiniz. ( bni Âbidîn c.2,s.12)

SUAL: Bir kimse, zekâtını vermek için bir kimseyi vekil etse, vekil de ara tırma yaparak
zekâtı verse, sonradan zekât verilen kimse, zekât alma a caiz olmayan birisi oldu u anla ılsa
zekât verilmi sayılırını?
CEVAP
Vekil, zekât verirken ara tırıp soru turmu sa zekât verilmi sayılır. Ara tırıp soru turmadan verip,
sonradan yanıldı ı anla ılırsa tekrar zekât vermesi lâzımdır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.171; bni
Âbidîn c.2,s.11)

SUAL: Seyyidlere zekât verilir mi?


CEVAP
Bugün seyyidlere zekât verilebilir. (Dürr-i Yekta, 178; Ahmed Tahâvi Emâli erhi)

SUAL: (Kimlere zekât vermek daha efdaldir?)


CEVAP
Zekâtı, fakîr olan karde e ve hala, amca, dayı ve teyze gibi yakın akrabaya vermek daha sevabtır.
Yakınları muhtaç iken, ba kalarına verirse sevabı olmaz. ( mdâd-üI-Fettah)
Zekâtı ba ka ehre göndermek mekruh ise de, akrabaya veya kendi ehrinde fakir müslüman
bulunmazsa, ba ka ehre göndermek caizdir. Zekâtı borcu olana vermenin, fakire vermekten daha iyi
oldu u (Bezzaziye) fetvasında yazılıdır. Malını israf edene, haramda kullanana zekât vermek lâyık
de ildir. (Dürr-i Yekta)

SUAL: Zekât vermek için umumî vekil olan kimse, kendisinin zekât vermesi caiz olmayan
kimselere, meselâ anne ve babasına vekâleten zekât verebilir mi?
CEVAP
Vekil oldu u için vermesinde mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.2,s.12)

SUAL: Zekât alma artlarına haiz olan bir kimsenin zekât istemesinde bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Dînen fakir olan kimsenin verilen zekâtı almasında mahzur yoktur. Verilmeden istemek sadaka
istemek gibi haram olur. (Dürr-ül-müntekâ c.1,s.226; bni Âbidîn c.2,s.69)

SUAL: (Ben zenginim. Hanımım fakirdir. Hanım bana vekâletini verse, onun adına zekât
alabilir miyim?)
CEVAP
Alabilirsiniz. ( bni Âbidîn c.2,s.12,22)

U UR
SUAL: (Seâdet-i Ebediyyede, kira ücretinin yüksek oldu u yerlerde u runu mal sahibi verir.
Kira dü ük olan yerlerde ise u runu kiracı verir deniyor. Kiranın yüksek veya dü ük olmasının
ölçüsü nedir?)
CEVAP
Bu tarladan mal sahibi veya kiracı hangisi daha çok gelir elde ediyorsa, u runu o verir. ( bni
Âbidîn c.2,s.50)

SUAL: Meyve ve sebzelerin, pamuk, çay, tütün ve zeytinin u ru verilir mi? Zeytine çok
masraf yapılıyor. Onda bir mi, yoksa yirmi de bir mi vermek icab eder?
CEVAP
Hepsinin u ru verilir. Sulama masrafı yapılmadıkça u runu onda bir vermek lâzımdır. Budama ve
ilaçlama gibi masraflar yirmide bir verme i gerektirmez. ( bni Âbidîn c.2,s.50)

SUAL: (Daha önce, erke in zevcesine zekât veremiyece ini yazmı tınız. Fakat, Nimet-i
islâm kitabının zekât bahsinin 525. sayfasında, fakir olan zevceye zekât verilece i yazılıdır. Bu
hususun açıklanması nasıl olur?
CEVAP
mâm-ı A'zam hazretlerine göre, koca karısına, karı da kocasına zekât veremez. mâmeyne göre
ise kadın kocasına zekât verebilir. (Mülteka zekât bahsi)
Hanımı zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek kocasına farzdır. Fakat kadın kocasına
bakma a mecbur de ildir. Bu bakımdan mâmeyne göre, kadın bakma a mecbur olmadı ı kocasına
zekât verebilir. mâm-ı A'zam hazretlerine göre ise, her ne kadar kadın kocasına bakma a mecbur
de ilse de, verilen zekât yine ev içinde belki kadının ihtiyâçları için harcanaca ından kadın kocasına
zekât veremez.
(Nimet-i slâm)'ın bildirdi iniz sayfasına baktık. Orada öyle denilmektedir.
(Zenginin, fakir olan zevcesine dahi zekât verilir.)
Buradaki zenginden maksat, kocası de il, ba ka zenginlerdir. Ya'ni herhangi bir zencin, zengin
olan bir kimsenin, fakir hanımına zekât verebilir. ( bni Abidîn c.2,s.64)

SUAL: (Memlekette çay bahçemiz var. Çayı yeti tirirken ve toplarken ba'zı masraflar
yapıyoruz. Mahsûlün zekâtını verirken bu masrafları dü mek lâzım mıdır? Masraflar dü ülürse
kaçta kaç dü ülür?)
CEVAP
mâm-ı A'zam hazretleri buyuruyor ki:
(Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsûl topraktan alındı ı zaman, onda birini
veya kıymeti kadar altın veya gümü ü, müslüman fakirlere vermek farzdır.)
Hayvan gücü ile veya dolap ile, motor ile sulanan yerlerdeki mahsûl elde edilince, yirmide biri
verilir. Çay için böyle bir sulama mevzu bahis olmadı ı için, hayvan, tohum, âlet, gübre, ilâç ve i çi
masrafları dü ülmez. Yalnız hayvan, dolap veya motorla sulamadan dolayı u ur onda bir de il, yirmide
bir verilir.
Toprakdan alınan mahsûlün zekâtına u ur denir. Borcu olanın da u ur vermesi lâzımdır. Balın,
pamu un, çayın, tütünün, zeytinin onda bir u ru verilir. U ru verilmeyen mahsûlü yemek haramdır.
Yedikten sonra da u runu vermek lâzım gelir.
Mahsûlün onda birini fakîr müslümana vermeden önce yemek haramdır. E er ölçü ile çıkarıp, ölçü
ile yedikten sonra, yedi inin de u runu hesap edip verirse, önce yemi oldu u helâl olur. ( mâd-ül-
islâm S.225; bni Abidîn c.2,s.50,51)

SUAL: U ru ne zaman vermelidir?


CEVAP
U ru henüz mahsûlü satmadan vermelidir. ( bni Abidîn c.2,s.53)

SUAL: Patatesin u ru verilir mi?


CEVAP
Hanefî mezhebine göre patatesin u ru verilir. Para ile sulandı ına göre, u runu 1/20 nisbetinde
vermek lâzımdır. Çıkan patatesin, henüz ortaklar tarafından taksim edilmeden önce yirmide birisi
verilebildi i gibi, ortaklar kendi hisselerini aldıktan sonra u urlarını vermeleri de caizdir. ( bni Abidîn
c.2,s.50,53)

SUAL: Kaç kg balın uçru verilmesi lâzım olur?


CEVAP
Az olsun, çok olsun çıkan balın u runu vermek gerekir. (Kitâb-ül-harac s.76; bni Abidîn
c.2,s.49; htiyar c.1,s.114)

SUAL: Kaç kg. hububatı çıkanın u ur vermesi lâzım olur?


CEVAP
U ur vermek farzdır. Topraktan alınan mahsûlün zekâtına u ur denir. Borcu olanın da u ur
vermesi lâzımdır. mâm-ı A'zam buyuruyor ki:
(Her sebze ve meyve, az olsun, çok olsun, mahsûl topraktan alındı ı zaman onda birini veya
kıymeti kadar altın veya gümü ü müslüman fakirlere vermek farzdır.) ( htiyar c.1,s.113; Mültekâ s.32;
bni Abidîn c.2,s.49)

SUAL: U ru verilmiyen malın mislini satın alıp vermek veya geçmi senelerinkini aynı
maldan vermek caiz midir?
CEVAP
Ya o malın yüzde onunu veya de erine tekabül eden altın lira vermek lâzımdır. Misli alıp verilmez.
Fekat, o seneki mahsûlünden geçmi senelerin u runu verebilir. O caizdir. ( bni Abidîn c.2,s.22)
SUAL: U ra tâbi mahsûllerimizi fabrikaya verdik. Mahsûllerin bir kısmının parasını verdiler.
U r verirken parasını aldı ımız mahsûlün mü yoksa bütün mahsûlün mü u runu vermemiz
gerekir?
CEVAP
Mahsûlün tamamının u runu vermek lâzımdır. ( mâd-ül-islâm s.225; bni Âbidîn c.2,s.49)

SUAL: Mahsûlü salma su ile suluyoruz. Ancak sulama suyuna ücret ödüyoruz. Bu ücret
ödeme i i, suyu, hayvan, motor veya dolap gücü ile sulamaya girer mi? Ya'nî u runu onda bir
mi, yoksa yirmide bir mi vermek icâp eder?
CEVAP
U runu yirmide bir vermek icâb eder. (Me'ârif-üs-sünen c.5,s.203; Hidâye c.1,s.78)

SUAL: Babam u r vermiyor. Ben onun yerine versem olmaz mı?


CEVAP
Olmaz. Çünkü niyyet mühimdir. Mal sahibinin niyyet ederek vermesi lâzımdır. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.1,s.170,171; Bedayı' c.l,s.40; Feth-ul-kadîr c.2,s.113)

SUAL: Bir kimse evinden uzakta bulunan tarlasındaki meyve ve sebzeleri muhtelif
zamanlarda yese, bacılarına ikram etse bunların u runu verir mi?
CEVAP
Ya her defasında topladı ının kıymetini hesâb ederek verir. Veya hepsinin kıymetini toptan hesâb
ederek u runu altın veya gümü olarak verir. ( mâd-ül-islâm s.225; Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr Ha iyesi
c.1,s.420)

SUAL: Evimizin bahçesinde ceviz a açları vardır. Cevizleri satıyoruz. U ru verilir mi?
CEVAP
Bahçe mahsûlünün u ru verilmez. Satılınca nisâb miktarını geçince, altın olarak kırkda biri zekâtı
verilir. ( bni Âbidîn c.2,s.52)
U r, zekât gibi de ildir. Fakirin de mahsûl varsa borçlu da olsa u runu vermesi lâzımdır.
Toprakdan çıkan mahsûlün, çıktı ı zeman onda birini veya kıymetini altın veya gümü olarak vermesi
farzdır. Tehir etmesi günâh olur. ( bni Âbidîn c.2,s.49; Mültekâ s. 32; htiyar c.1,s.113; Me'ârif-üs-
sünen c.5,s.202)

SUAL: U r için ayrılan bu dayın tamamı satılsa, misli kadar ba ka bu day verilebilir mi
veya altın ve gümü verilebilir mi?
CEVAP
Misli veya altın, gümü verilebilir. ( bni Âbidîn- c.2,s.41)

SUAL: U ru verilmesi gereken sebzelerin önceden yenilen miktarını tahmini olarak hesap
edip, u runu vermek uygun mu?
CEVAP
Zannı galip ile yapılan tahmin mu'teber olur. ( mâd-ül-islâm s.225; Bedayı' c.2,s.63)

SUAL: Bu dayın u runu bu day olarak de il de kıymetini vermek de mahzur var mıdır?
CEVAP
Evet, kıymetini altın veya gümü olarak vermekte mahzur yoktur. (Bedayı' c.2,s.41; bni Âbidîn
c.2, s.22)

SUAL: Ha ha bitkisinin tohumundan, afyonundan ve kabuklarından istifade edilmektedir.


U runu hangi kısmından vermek lâzımdır?
CEVAP
e yarayan, para eden kısımlarının hepsinin u ru verilir. Bunların u ru, kıymetleri üzerinden
verilir. Meselâ hepsi satılıp 100 bin lira etmi se, onda biri, ya'ni 10 bin lirası u ur olarak verilir. ( bni
Âbidîn c.1,s. 50)

SUAL: U ru verilen bir mal, stok olarak seneye kalsa, tekrar u runu vermek gerekir mi?
CEVAP
U ru bir kerre verilir. Tekrar vermek gerekmez. ( bni Âbidîn c.2,s.49,50)

SADAKA- FITIR
SUAL: Bir kimsenin alaca ı kadar borcu olsa, fitre vermesi gerekir mi?
CEVAP
Önce borcunu ödemesi lâzım olur. ( bni Âbidîn c.2,s.71)

SUAL: (Fitre için bir miktar un ayırmı tım. Dükkânıma münasip bir fakir geldi. ( u torbadaki
unu evine götür.) dedim. Te ekkür ederek alıp götürdü. Ba'zıları (Bu fitremdi, aldın kabul ettin
mi demen lâzımdı) diyorlar. Fitreyi verirken bu fitremdir deme e hacet var mıdır?)
CEVAP
Niyyet kâfidir. Bu fitremdir deme e hacet yoktur. ( bni Âbidîn c.1,s.78)

SUAL: Misafir olan kimse nisaba mâlik ise fıtra vermesi gerekir mi?
CEVAP
Gerekir. (Uyûn-ün-besâir c.1,s.233; Dâmâd c.1,s.226)

SUAL: Fıtra nisabı hesâb edilirken ihtiyâç e yasından bahsedilmektedir. htiyâç e yası
nedir?
CEVAP
htiyâç e yası demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat
elbise, çama ır, evde kullanılan e ya ve âletler, binecek vâsıtası, meslek kitâbları ve ödiyece i
borçlardır. (MerâkıI-felâh s.394; Hidâye c.1,s.82; Dâmâd c.1,s.226; bni Âbidîn c.2,s.73)

SUAL: Bir kimsenin ödemesi gereken 100 bin lira borcu olsa, elinde de 100 bin lira mevcut
parası bulunsa fıtra vermesi gerekir mi?
CEVAP
Fıtra vermesi gerekmez, borcunu ödemesi gerekir. (Feth-ul-kadîr c.2,s.218; Dâmâd c.1,s.226;
bni Âbidîn c.2,s.73)

SUAL: Sadaka-ı fıtır kimlere verilmelidir??


CEVAP
Fakirlere verilmelidir. Salih olanlar tercih edilir. (Dürer c.1,s.196)

SUÂL: Di er üç hak mezhebde de fıtra nisâb mikdarı aynı mıdır?


CEVAP
afiî, Mâlikî ve Hanbelî mezheblerinde, bir günlük yiyece i olanın fıtra vermesi farzdır. (Me'ârif-
üs-sünen c.5,s.301)

SUAL: Bu sene verilmesi gereken fıtra mikdarı nedir?


CEVAP
Fıtra mikdarı her sene de ime z. Fıtra olarak, yarım sâ' bu day veya bu day unu veya bir sa' arpa
veya hurma veya kuru üzüm verilir. Yarım sâ' ölçek yerine 1750 gram bu day vermek ihtiyatlı olur.
Fıtranın de eri altın veya gümü olarak da verilir. (Me'ârif-üs-sünen c.5,s.305; Fetâvâ-i Kâdîhân
c.1,s.278)

SUAL: Fıtra vermek kimlere vâcibdir?


CEVAP
htiyâcı olan e yadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan her
hür müslimânın, Ramezân bayramının birinci günü sabahı, tan yeri aydınlanırken, Fıtra vermesi vâcib
olur. (Merâkıl-felâh s.394; Feth-ul-kadîr c.2,s.218; Dâmâd c.1,s.226; bni Âbidîn c.2,s.72)

SUAL: Fıtrayı ne zaman vermek lâzımdır?


CEVAP
Ramezân-ı erîfde, Ramezândan önce ve bayramdan sonra vermek de caizdir. Fekat bayram
nemâzından önce verilince, sevabı daha çok olur. âfiîde Ramezândan önce verilemez. Mâlikî ve
Hanbelî'de ise bayramdan sonra vermek lâzımdır. Bayramdan önce verilmez. (Bedayı' c.2,s.74;
Me'ârif-üs-sünen c.5,s.300,314)

SUAL: Fıtra nisâbına katılacak malın ticâret malı olması art mıdır?
CEVAP
Fıtra ve kurban nisabı hesabına katılacak malın ticâret için olması art olmadı ı gibi, elinde bir yıl
kalmı olması da lâzım de ildir. (Halbuki zekâtda elinde bir yıl kalması ve ticâret için olması artdır.
Kadınların zîneti hâricdir. Nisabı bulursa zekâtı gerekir.)
Bayramın birinci günü sabah nemâzı girdi i ânda, nisâb mikdarı kadar mala malik olanın fıtra
vermesi vâcib olur. O ândan sonra nisaba kavu anın fıtra vermesi vâcib olmaz. ( bni Âbidîn c.2,s.72;
Feth-ul-kadîr c.2,s.218; Merâkıl-felâh s.394)

SUAL: (Fıtra verirken "fıtramı alıp kabul ettin mi" deme e lüzum var mıdır? Hediyemdir
dese veya hiç bir ey demeden verse fıtra verilmi olur mu? Bir fakire, daha önce ayırdı ı fıtra
miktarı unu göstererek unu al evine götür, çolu un çocu unla ye, dense fıtra verilmi olur
mu?)
CEVAP
Hediyemdir dese veya hiç bir ey demese de fıtra verilmi olur. ( u unu götür) demekle de, fakir
unu alıp götürünce fıtra verilmi olur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.171; Uyûn-ül-besâir c.1,s.221)

SUAL: Âmâ bir dilenci, 15 ya larında bir çocukla gidiyor. (Allah rızası için), (Resulullah
hürmetine) diyerek sadaka topluyor. Böyle söyleyenlere sadaka vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
(Hadika) da dil âfetlerinde diyor ki:
(And vererek, meselâ (Allah a kına) diyerek bir kimseden dünyalık ey istemek caiz
de ildir. Hadis-i erifte bunların, mel'un oldukları bildirildi.) (Allah hakkı için unu yap) denirse
bunu yapmak lâzım olmaz. Ya'ni yapmamak günah olmaz ise de, taat, hattâ mubah olan eyleri
yapmak iyi olur.)

SUAL: (Yazılarınızda hep niyyetin ehemmiyetinden bahsediyorsunuz. Sadaka verirken nasıl


niyyet etmeli ve sadakayı kimlere vermeli? Fakirin de sadaka vermesi lâzım mıdır?)
CEVAP
Kendisine ve bakması vâcib olanlara lâzım olandan fazla malı bulunan kimsenin sadaka vermesi
müstehabtır. Bakması vâcib olan kimsesi muhtaç iken, bunun sadaka vermesi günahtır. Sıkıntıya
sabredemiyecek kimsenin, kendi muhtaç oldu u malı, parayı sadaka vermesi uygun de ildir, harama
yakın mekruhtur.
Çorak bir yere tohum atılırsa bo a gider. Kıraç ve kumlu bir topra a tohum atılırsa çok az mahsûl
alınır. Sulak ve mümbit bir topra a tohum atılırsa, bire on, bire elli ve hattâ daha fazla mahsûl alınır.
Allahü teâlâ, verece imiz sadakaya kar ı, bire on, bire yedi yüz ve hattâ daha fazla verece ini
bildirmektedir. Tohumu ekmek için iyi toprak arandı ı gibi, sadakayı verirken de ehlini bulmak iyi olur.
Her isteyene sadaka vermek uygun olmaz. Bankada yüzbinleri bulunan birçok dilenciye rastlanmı tır.
Muhtaç olup da istiyemiyen salih bir fakire verilen sadakanın sevabı elbette çok fazla olur. Hele dine
ihlâsla hizmet etmeye çalı an müesseselere yardım etmek çok büyük sevabtır. Dine hizmet ediyorum
diye bid'at ve sapıklı ı yayanlara yardım etmenin vebali büyüktür.
Sadaka veren kimsenin sadaka sevabını, Resûlüllah Efendimize, ana ve babasına, üzerinde
hakkı bulunanlara ve bütün mü'minlere gönderme e niyyet etmesi iyi olur. Kendi sevabı hiç
azalmadı ı gibi, hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevab verilir. Bize böyle büyük ihsanlarda bulunan
Allahü teâlâya ne kadar ükretsek azdır. ( bni Âbidîn c.2,s.69,70; Feth-ul-kadîr c,3,s.65,66; Tarîkat-ı
Muhammediyye s.108; Tefsîr-i Kebîr c.14,s.8)

ORUCU BOZANLAR
SUAL: (Ev ha ereleri için mayi bir ilâçla evi ilaçladım. lâcın kokusunu ister istemez
teneffüs ettim. Oruç bozulur mu?)
CEVAP
lâç az olursa bozulmaz. Sigara dumanı gibidir. Böyle i leri ak amdan sonra yapmak daha
uygundur.

SUAL: Tuz yemek orucu bozar mı? Azı bozar, ço u bozmaz diyorlar. Bize öyle bir ölçü
verin ki, o ölçü ile orucu ne bozar, ne bozmaz bilelim!
CEVAP
öyle umumî bir ölçü verilebilir. A ızdan giren hemen her ey orucu bozar. ster deva veya gıda
olsun, ister olmasın hepsi bozar. Ta , toprak, odun ve her çe it maden parçası yutulursa dahi oruç
bozulur, kazası lâzım gelir, fakat keffaret gerekmez. Kil veya kilermeni denilen toprak yenirse hem
kaza, hem keffaret lâzım gelir. Az tuz yemek, hem kazayı, hem de keffareti icap ettirdi i halde, çok tuz
yemek sadece kazayı icap ettirir. Âdet olmadı ı için çok tuz yenmesi toprak hükmündedir. A ızdan
ba ka yerden vücuda giren çok eyler de orucu bozar. Fakat keffaret gerekmez. Meselâ; vücuda
saplanıp içeride kaybolan bir odun parçası, bir demir parçası, bir kur un, i ne vurulmak, kula a ve
burna ilâç damlatmak orucu bozar ve yalnız kaza lâzım olur. (Mevkûfât c.1,s.162; Feth-ul-kadîr
c.2,s.253; bni Âbidîn c.1,s.97; Bedâyı' c.2,s.94; Dürer c.1,s.205)

SUAL: Sahur yeme ini, takvimlerdeki saatden 5-10 dakika daha uzatsak mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Hiç uzatılmaz. Sahurla sabah nemâzının vaktleri birdir. Bu vakt ile oruca ba lamak lâzımdır.
(Fetâvâ-i Hindiyye c.1 s.51)

SUAL: (Astım hastalarına kriz gelince bir alete takılan tablet seklinde bir ilâcın gazı teneffüs
ettiriliyor. Hasta kriz gelince bunu teneffüs ediyor. Orucu bozar mı?
CEVAP
Gıda veya deva olan yahut keyf veren bir ey a ızdan mideye sokmakla oruç bozulur.
Bahsetti iniz gaz deva için verilmektedir. Keyf veren sigara dumanı gibidir. Mideye gidince oruç
bozulur. Kaza lâzım olur. (Merâkıl-felâh)

SUAL: Bo aza ya mur veya kar kacsa oruç bozulur mu?


CEVAP
Oruç bozulur, yalnız kaza lâzım olur. (Mültekâ s.36; htiyâr c.1,s.133; bni Âbidîn
c.2,s.103; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.100)

SUAL: Sakızla çiklet aynı mıdır? Bunları çi niyenin orucu bozulur mu?
CEVAP
Çikletle sakız ayrıdır. Çiklet çi niyenin orucu bozulur. Çi nenmi sakızı çi nemek orucu bozmaz
ise de mekruhdur. Erke in ise her zaman sakız çi nemesi mekruhdur. (Mültekâ s.36; htiyar
c.1,s.134; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.100; bni Âbidîn c.2,s.103)

SUAL: Ta yutmak orucu bozar mı?


CEVAP
Orucu bozar. Yalnız kaza lâzım gelir. ( bni Âbidîn c.2,s.103; htiyar c.l,s.!33; Fetâvâ-i
Bezzâziyye c.4,s.99)

SUAL: Vücuttaki herhangi bir yaraya konan ilâç beyne veya sindirim yollarına sızarsa,
meselâ deri altına a ı yapılırsa oruç bozulur mu?
CEVAP
Oruç bozulur, yalnız kaza gerekir. (Mültekâ s.36; htiyar c.1,s.132; Fetâvâ-i Bezzâziyye
c.4,s.98,99; bni Âbidîn c.2,s.108; Mecma'ul-enhür c.1,s.241)

SUAL: Di im çok a rıdı ı için morfinle di çektirdim. Orucum bozuldu mu?


CEVAP
Morfin orucu bozar. Yalnız kaza lâzım olur. (Mecma'ul-enhür c.2,s.245,246; bni Âbidîn
c.2,s.98)

SUAL: Kula ıma ilâç damlattım. Orucum bozuldu mu?


CEVAP
Kula a ilâç damlatmak orucu bozar. (Merâkıl-felâh s.368; Dâmâd c.1,s.241,245)

SUAL: Kolonya orucu bozar mı?


CEVAP
Kolonya koklamak orucu bozmazsa da mekruhtur. Kolonyayı burna çekmek orucu bozar. Yalnız
kaza lâzımdır. ( bni Âbidîn c.2,s.102; Merâkıl-felâh 361; Diirer c.1,s.207)

SUAL: Tedavi niyyetiyle arıya sokturdum. Orucum bozuldu mu?


CEVAP
Arı kendili inden sokarsa, sakınmak mümkün olmadı ı için oruç bozulmaz. Fakat tedavi niyyetiyle
sokturulunca oruç bozulur. Yalnız kaza lâzım gelir. (Mecma'ul-enhür c.1,s.240,245; Dürer
c.1,s.202,205)
SUAL: Yıkanırken kula a, abdest alırken bo aza su kaçsa oruç bozulur mu?
CEVAP
Kula a su kaçarsa oruç bozulmaz. Fekat abdest alırken hatâ ile bo aza su kaçsa oruç bozulur.
Yalnız kaza lâzım olur. (Dürr-ül-müntekâ c.1,s.245; Merâkıl-felâh s.362)

SUAL: Kula a ve di çukuruna ilâç koymak orucu bozar mı?


CEVAP
Kula a konan ilâç orucu bozar, sadece kaza lâzım olur. Fekat di çukuruna konan ilâç orucu
bozmaz. (Dâmâd c.1,s.241,246; Merâkıl-felâh s.368; Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr Ha iyesi c.1,s.450)

SUAL: stiyerek veya istemiyerek a ız dolusu kusmak orucu bozar mı?


CEVAP
Zorlayarak a ız dolusu kusarsa oruç bozulur, sadece kaza lâzım olur. stemiyerek a ız dolusu
kusmak ise orucu bozmaz. (Merâkıl-felâh s.362)

ORUCU BOZMAYANLAR
SUAL: drar çıkmaması için pamuk fitil koymak orucu bozar mı?
CEVAP
Hanefi mezhebinde bozmaz. afiî'de bozar. (Fetâvâ-i Fıkhiyye c.2,s.73; Mevkûfât c.1,s.164)

SUAL: Çalı tı ımız yer çok sıcaktır. Demir döküm kısmıdır. Yazın oruç tutarken ba'zı
arkada lar, so uk suda ba larını yıkıyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Serinlemek niyyetiyle ba ını yıkamak mekruhtur. Hiç de ilse bu i i yaparken oruçlarına yardımcı
olmasına niyyet etmelidir. (Mevkûfât c.1,s.165; Bedayı' c.2,s.107; Merâkıl-felâh s.373)

SUAL: Arı sokması orucu bozar mı?


CEVAP
Bozmaz. (Dâmâd c.1,s.240,245; Dürer c.1,s.202,205)

SUAL: Bayılan bir kimseyi ayıltmak için a zına su akıtılsa orucu bozulur mu?
CEVAP
Orucu bozulur. Yalnız gününe gün kaza etmek lâzım olur. Keffaret gerekmez. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.1,s.202; Hidâye c.1,s.88)

SUAL: Abdest aldıkdan sonra veya a zı yıkadıktan sonra kalan ya lı ı tükürük ile yutmak
orucu bozar mı?
CEVAP
Bozmaz. ( htiyar c.1,s.133; Merâkıl-felâh s.361)

SUAL: Ba kalarının içti i sigara dumanı gelerek a za girse oruç bozulur mu?
CEVAP
Bundan sakınmak mümkün olmazsa bozulmaz. Sakınmak mümkün iken sakınmazsa, sigaranın
dumanı a zına, burnuna girerse oruç bozulur. ( bni Abidîn c.2,s.97,103; Mevkûfât c.1,s.l64)

SUAL: (Her sene Ramazan'ın ilk günleri vücudumda iddetli a rı olur. Viks ile o unca
geçer. Viks ile o mak orucu bozar mı?)
CEVAP
(Merâkılfelâh) erhinde, Tahtâvî diyor ki: (Ba ve gövdedeki yaraya konulan ilâcın sıvı olsun,
katı olsun, beyne ve hazım yoluna gitti i iyi bilinirse, oruç bozulur.)
Tentürdiyotun ya sürünmenin ve sürme çekmenin orucu bozmayaca ı ( bni Âbidîn)'de yazılıdır.
Buradan anla ılıyor ki, viks ve bütün merhemler vücuda sürülmekle oruç bozulmaz. (Merâkıl-felâh
s.368; bni Âbidîn c.2,s.116)

SUAL: Ramazanda, di leri di macunuyla fırçalamakta mahzur var mıdır, orucu bozar mı?
CEVAP
Oruçlu iken di leri di macunuyla fırçalamak mekruhtur. Macunlarda tat ve koku bulundu u için,
orucun bozulma tehlikesi vardır. ( bni Âbidîn c.2,s.112)
SUAL: Bo aza sinek kacsa oruç bozulur mu?
CEVAP
Bozulmaz. (Dürer c.1,s.202, Mevkûfât c.1,s.164; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.203; bni Âbidîn c.2,
s.97)

SUAL: Yutmadan yeme in tadına baktım ve kolonya kokladım, orucum bozuldu mu?
CEVAP
Oruç bozulmaz ise de mekrûhdur. (Mevkûfât c.1,s.164; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.199; Dürer
c.1,s.207)

SUAL: ehirlerarası otobüs yolculu unda otobüste çok sigara içtiler. Ba kalarının içti i
sigaranın dumanı bo azıma gitti. Orucum bozuldu mu?
CEVAP
Sakınmak mümkün olmadı ı için oruç bozalmaz. (Mevkûfât c.1,s.l64; bni Âbidîn c.2,s.97,103)

SUAL: Gece sahura kalkamadım. Uyandı ımda sabah ezanı okunuyordu. Oruca niyyet
ettim. Ö leden sonra orucumu bozdum. Kaza mı, keffaret mi lâzımdır?
CEVAP
Niyyeti fecirden önce yapmadı ı için yalnız kaza lâzımdır. (Merâkıl-felâh s.363; bni Abidîn
c.2,s.103,110)

SUAL: Otobüste giderken üzerime kolonya döküp kokladım. Orucum bozuldu mu?
CEVAP
Kolonya koklamak orucu bozmaz ise de mekruhtur. (Mevkûfât c.1,s,164-, Fetâvâ-i Hindiyye
c.1,s.199; Dürer c.1, s.207)
SUAL: Di im a rıdı ı için di çukuruna ilâç koydum. Tadını bo azımda hissettim. Orucum
bozuldu mu?
CEVAP
Oruç bozulmaz. (Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr Ha iyesi c.1,s.450)

SUAL: Gözlerim a rıyordu. lâç damlattım. Orucum bozuldu mu?


CEVAP
Göze ilâç damlatılmakla oruç bozulmaz. (Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr Ha iyesi c.1,s.450; Merâkıl-
felâh s.361)

SUAL: Kan aldırmak orucu bozar mı?


CEVAP
Bozmaz. (Dürer c.1,s.201,202; htiyar c.1,s.131; Feth-ul-kadîr c.2,s.256)

SUAL: Yutmadan yeme in tadına bakmak orucu bozar mı?


CEVAP
Orucu bozmaz ise de mekruhdur. (Mevkufât c.1,s.164; Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.199; Dürer
c.1,s.207)

ORUÇ KAZASI
SUAL: Orucu bozup yalnız kaza icap ettiren hususlar nelerdir?
CEVAP
Orucu bozup yalnız kaza gerektiren eylerden bazıları unlardır:
1- Hatâ ile bozularak. Meselâ abdest alırken bo azına su kaçmak.
2- Bo azına kar, ya mur kaçmak,
3- Tehditle, zorla orucu bozulmak.
4- Taharetlenirken içeriye su kaçmak.
5- Burnuna sıvı ilâç koymak.
6- Burnuna kolonya çekmek.
7- Öd a acı ve anber ile tütsülenip dumanını çekmek.
8- Ba kasının içti i sigara dumanını isteyerek çekmi olmak.
9- Kula ın içine ya ve ilâç damlatmak.
10- Derideki yaraya konan ilâcın içeriye girmesi.
11- Vücudun herhangi bir yerine i ne ile ilâç ırınga etmek.
12- steyerek, zorlayarak a ız dolusu kusmak.
13- Di i kanayan veya di çektiren kimsenin a zındaki kanı yutması. Veyahut tükrükle müsavi
(e it) miktarda karı ık kanı yutmak.
14- Uyurken a zına su akıtmak.
15- Bo azına huni ile bir ey akıtmak.
16- Ramazanda sabaha kadar niyyet etmeyip, sonra bir ey yiyip içmek.
17- Fecr oldu unu, ya'ni imsak vaktinin bitti ini bilmeden yiyip-içmek.
18- Güne battı zannederek orucu bozmak.
19- Geceden di leri arasında kalan nohut kadar eyi yutmak. Nohuttan küçük ise bozmaz.
20- Oruçlu oldu unu unutarak yiyip içtikten sonra orucum bozuldu zannederek yiyip-içme e
devam etmek. E er orucunun bozulmadı ını bildi i halde, yiyip içme e devam ederse keffaret de
lâzım gelir.
21- htilâm olduktan sonra orucunun bozuldu unu zannederek yiyip içmek. Bozulmadı ını bilerek
yiyip içerse keffaret de gerekir.
22- A rıyan di ini morfin vurdurarak çektirmek zorunda kalan kimse, orucu bozuldu u için yiyip
içerse sadece kaza icap eder.
23- Seferde iken ikamete niyyet edip sonra yiyip içmek.
24- Mukim iken sefere çıkınca yiyip içmek.
25- Uyku halinde bir ey yemek.
Geni tafsilât, ilmihal kitaplarında yazılıdır. ( bni Âbidîn c.2,s.97; Feth-ul-kadîr c.2,s,254; ihtiyar
c.1,s.131; Ni'met-i slâm)

SUAL: Ramazanda oruca niyyetli iken sefere çıktım. Sıca a dayanamam diyerek orucumu
bozdum. Kaza mı lâzımdır, keffaret mi?
CEVAP
Yolculuk, orucu bozma ı mubah yapmaz. Sefere çıkan kimsenin o gün orucu bozmaması
vâcibdir. Bozması helâl olmaz. E er bozarsa yalnız kaza lâzım olur. Yolculuk, oruca ba lamama ı
mubah yapar. Orucu bozdu unuz için tevbe ve isti far etmeniz ve o günü kaza etmeniz gerekir. ( bni
Âbidîn c.2,s.122,123; Feth-ul-kadîr c.2,s.273)

SUAL: (Abdest alırken hatâen bo azıma su kaçtı. Orucum bozuldu u için ben de yiyip
içtim. Kaza mı lâzımdır, keffaret mi?)
CEVAP
Hatâen oruç bozulunca yalnız kaza lâzım olur. Böyle kaza lâzım olacak ekilde oruç bozulunca
yiyip içme e devam edilirse keffaret lâzım olmaz. Yalnız kaza lâzım olur.

SUAL: Ramezândan kazaya kalan orucu tutarken kasden bozulsa keffaret gerekir mi?
CEVAP
Keffâret lâzım gelmez. Adak ve nafile oruçları bozunca da keffaret gerekmez. (Mevkûfât c.1,167;
bni Âbidîn c.2,s.122,123)

SUAL: Hasta bir kimse, oruç tuttu u zeman hastalı ı artacaksa, oruç tutmayıp, iyi olunca
kaza etse bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yokdur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.207; Feth-ul-kadîr c.2,s.272)

SUAL: Di i a rıdı ı için morfinle di çektirmek zorunda kalan kimse, orucum bozuldu
diyerek yiyip içse yalnız kaza mı gerekir?
CEVAP
Evet. (Mecmâ'ul-enhür c.1,s.241)

SUAL: Üzerinde kaza borcu olan kimse, Ramazanda sefere çıkarsa hangisini tutması
lâzımdır?
CEVAP
Kaza orucunu tutması lâzımdır. Çünki seferde oruç tutmak farz de ildir. Ramazandan sonra kaza
eder. (E bâh oruç bahsi; bni Âbidîn c.2,s.116,124)

SUAL: Unutarak orucumu yedim. Bozulmadı ı halde, bozuldu zannederek yeme e devam
ettim. Kaza mı lâzımdır, keffaret mi?
CEVAP
Yalnız kaza lâzımdır. (Mecmâ'ul-enhür c.1,s.243; Dürr-ül-müntekâ c.1s.243)

SUAL: Hastalı ım sebebiyle birkaç kerre kustum. Kendili inden kusmak orucu
bozmuyormu . Ben bozuldu zannederek yiyip içtim. Kaza mı lâzımdır, yoksa keffaret mi?
CEVAP
Bozuldu unu zannetti iniz için kaza lâzımdır. Bozulmadı ını bile bile yiyip içseydiniz keffaret de
lâzım olurdu. (Dürr-ül-müntekâ c.1,s.243; Merâkıl-felâh s.362)

SUAL: Ramezândan oruç kazası olan kimse bunları pe pe e tutması gerekir mi?
CEVAP
Pe pe e tutması gerekmez. Fekat oruç tutulması sünnet veya müstehab günlerde tutularsa daha
uygun olur. Meselâ Muharremin dokuzuncu ve onuncu günü birlikde oruç tutmak sünnetdir. Her Arabî
ayın 13, 14 ve 15. günleri oruç tutmak ise müstehabdır. ( bni Âbidîn c.1,s.124; htiyar c.1,s.135)

SUAL: Bir aylık geçinecek kadar parası olan bir fakir, kı ın kaza ederim diyerek, ramazan
orucunu tutmıyarak çiftçilik yapsa günaha girer mi?
CEVAP
Dîni bir özrü olmadan ramazan orucunu tutmıyarak kazaya bırakmak büyük günâhdır. ( bni
Âbidîn c.2,s.115; Behcet-ül-fetâvâ)

ORUÇ KEFFARET
SUAL: Orucu bozup hem kaza, hem keffaret icap ettiren hususlar nelerdir?
CEVAP
Orucu bozup hem kazayı, hem de keffareti gerektiren hususlardan bazıları unlardır:
1- Ramazan ayında oruçlu oldu unu bildi i halde ve fecr a armadan evvel niyyetli iken faideli bir
ey yiyip içmekle, ya'ni gıda veya deva olarak yenilmesi âdet olan veya zevk ve keyf veren bir eyi
a ızdan mideye sokmakla oruç bozulur.
2- Çiklet çi nemek. ( ekerli oldu u için orucu bozar. Sakız gibi de ildir.)
3- Sigara içmek.
4- Kan aldırmak, gıybet etmek gibi orucu bozmadı ı iyi bilinen bir eyden sonra, orucu bozuldu
sanarak bile bile yemek.
5- Ramazanın bir gününde, kaza lâzım olan bir eyi yaparak orucunu bozan kimse, ba ka
gününde de bu eyi kasten yine yaparsa keffaret de lâzım olur.
6- A zına giren karı, ya muru, doluyu yutmak.
7- Çi et yemek.
8- Kurumu et, pastırma yemek.
9- Bu day tanesini ve kavrulmu yahut ba a ından taze çıkarılmı arpa tanesini yemek.
10- Susam tanesini veya o kadar ba ka bir eyi dı arıdan alıp yemek.
11- Yenmesi âdet olan topra ı, kili veya çamuru yemek. (Yenmesi âdet olmayan toprak yenirse
sadece kaza lâzım gelir.)
12- Az tuz yemek.
13- Misvak kullandıktan sonra orucun bozuldu unu zannederek yiyip içmek.
14- Oruçlu oldu unu unutarak yiyen kimse, oruçlu oldu unu hatırladıktan sonra orucu
bozulmadı ını bildi i halde, yine yiyip içerse orucu bozulur. Hem kaza hem de keffaret lâzım olur. ( bni
Âbidîn c.2,s.102; Feth-ul-kadîr c.2,s.253; htiyar c.1,s.131; Ni'met-i slâm)

SUAL: Birkaç oruç keffareti ile birkaç oruç kazam var. Tevbe etmem kâfi midir?
CEVAP
Eski keffaret borçlarınız için bir keffaret orucu tutmanız kâfidir. Ayrıca oruç kazalarınızın hepsini
de ödemeniz lâzımdır. Tevbe etmeniz kâfi de ildir. Ne kadar oruç borcunuz varsa hepsini kaza
etmeniz gerekir. (Bedâyı' c.5,s.96)

SUAL: Keffaret orucu nedir?


CEVAP
Ard arda altmı gün oruç tutmaktır. Altmı gün sonra tutmadı ı veya tutamadı ı her gün için birer
gün daha kaza orucu tutmak lâzımdır. Ard arda altmı gün oruç tutamıyacak kadar ihtiyar veya
devamlı hasta olan kimse, altmı fakiri bir günde iki kere doyurması lâzımdır. Veya bir fakiri her gün iki
kerre doyurmak üzere altmı gün yedirmek lâzımdır. (Feth-ul-kadîr c.2,s.276; bni Âbidin c.2,s.109)
SUAL: Ramazanda nefse uyarak orucu bozucu bir harekette bulundum. Bu yaptı ım
hareket, yalnız kazayı icap ettiriyormu . Yine nefsime esir olup nasıl olsa keffaret icap etmiyor
diye aynı hareketi i ledim. Kaza mı lâzımdır, keffaret mi?
CEVAP
Ramazanın bir gününde, kaza lâzım olan bir ey yaparak orucunu bozan kimse, ba ka gününde
de bu eyi kast ile yine yaparsa keffaret de lâzım olur. (Mecmâ'ul-enhür c.1,s.240; Fetâvâ-i Hindiyye
c.1,s.205)

SUAL: Hasta oldu um için orucumu tutamadım. Doktorlar iyi olmamdan ümitlerini kestiler.
Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Zengin iseniz her gün için bir fıtra miktarı bu day veya un veya kıymeti kadar altın veya gümü
parayı bir veya birkaç fakire vermeniz lâzımdır. Ramazanın ba ında veya sonunda hepsini bir fakire de
verebilirsiniz. leride hastalıktan kurtulursanız yine orucunuzu kaza etmeniz lâzımdır. (Tefsîr-i Kurtûbi
c.2,s.288; Dâmâd c.1,s.249; Merâkıl-felâh s.376)

SUAL: Ba'zıları (Herkes ömründe bir defa keffaret orucu tutmalıdır) diyorlar. Böyle bir ey
var mıdır?
CEVAP
Böyle bir sözün aslı yoktur. Keffaret borcu olan keffaretini yerine getirir. Fakat keffaret olup
olmadı ında übhe edenin keffaret orucu tutması iyi olur. (Bedâyı' c.2,s.89)

SUAL: Keffaret orucu borcu olan, önce kazasını tutup sonra keffaretini tutsa olur mu?
CEVAP
Kazası keffaretten sonra yapılır. Fakat di er kazalar keffaretten önce de olur. ( bni Abidîn
c.2,s.117; Feth-ul-kadîr c.2,s.261; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.97)

SUAL: Keffâret orucunu tutarken, 50 gün tutdukdan sonra hastalandım. yi oldukdan sonra
10 gün daha tutsam keffaret borcumu ödemi sayılır mıyım?
CEVAP
Keffaret orucu, hastalık sebebiyle veya ba ka bir özrle bozulursa yeniden altmı gün tutmak lâzım
olur. (Merâkıl-felâh s.375)

SUAL: Kaza ve keffaret ne demekdir?


CEVAP
Kaza gününe gün oruç tutmakdır. Keffaret ise, bugün köle azâd etmek mümkün olmadı ından ard
arda altmı gün oruç tutmak demekdir. Keffaret, ramezân orucunu bile bile bozmanın cezasıdır.
(Merâkıl-felâh s.375; bni Âbidîn c.2,s.109)

SUAL: Birkaç Ramezânda birkaç keffareti olan kimse her keffâreti için 60 gün oruç tutması
mı gerekir?
CEVAP
Hepsi için bir keffaret kâfidir. Yalnız keffaret ödedikden sonra yeni bir keffâreti gerektirecek hâl
vuku bulursa, yeniden 60 gün oruç tutması lâzım olur. ( bni Âbidîn c.2,s.110; Merâkıl-felâh s.367;
Feth-ul-kadîr c.2,s.261)

SUAL: Oruçlu oldu unu unutarak yiyip içen kimse, oruçlu oldu unu hatırladıktan sonra
oruç bozulmadı ını bildi i halde, yine yeme e devam ederse ne lâzım gelir?
CEVAP
Hem kaza, hem keffaret lâzımdır. (Ni'met-i slâm, Orucu Bozanlar babı; Mecmâ'ul-enhür
c.1,s.240,241)

SUAL: Keffâret orucunu tutarken, ya'ni ard arda altmı gün oruç tutarken, araya Kurban
Bayramı girse tutulan keffaret caiz olur mu?
CEVAP
Kurban Bayramı'nın her dört günü oruç tutmak haramdır. Haram i liyerek farz eda ve kaza
edilmez. Bu bakımdan keffâreti bayram günlerine rastlıyan kimse, tekrar pe pe e altmı gün oruç
tutması gerekir. (Merâkıl-felâh s.375; Ibni Âbidin c.2,s.110)
SUAL: Yanlı hesâb edilerek keffaret orucu Ramezâna isabet etse, ya'nî 58 gün oruç
tutduktan sonra son iki günü ramezâna rastlasa, keffaret caiz olur mu?
CEVAP
Keffaret caiz olmaz. Yeniden pe pe e altmı gün oruç tutması lâzımdır. Bu bakımdan keffaret
oruçlarına Ramezâna ve bayramlara rastlamıyacak ekilde ba lamalıdır. a'banın sonunda altmı
günü temam olmazsa, üç günlük yola gitme e niyyet ederek vatanından çıkar. Ramezân'ın birinci
günü, keffaret orucuna niyyet ederse keffâreti caiz olur. Çünki, E bah'da bildirildi ine göre, müsâfire
Ramezân orucunun edası farz de ildir. Kaza etmesi caizdir. Bu ekilde keffaret borcu olmıyan veya
herhangi bir dîni özrü bulunmıyan müsâfirin Ramezân orucunu seferde iken de tutması iyi olur.
(E bâh; bni Âbidîn c.1,s.2S9; Me'ârif-üs-sünen c.6,s.7; Merâkıl-felâh s.375)

SUAL: Bir kadın fecrden önce niyet etti i Ramazan orucunu özürsüz bozsa, ö leden sonra
da oruç tutmamayı mubah kılan bir özrü, muayyen hastalı ı zuhur etse, bozdu u oruç için kaza
mı lâzımdır, yoksa keffaret mi?
CEVAP
Hem kaza, hem keffâaret lâzım olur. Çünkü özürsüz bozmu tur. Sonradan zuhur eden özür,
keffâreti ortadan kaldırmaz. (Feth-ul-kadîr c.2,s.262)

SUAL: Oruç keffâreti için 60 günlük parayı alan ahıs, kırk günlü ünü kendisi yese 20
günlük parayı da ba ka bir fakire verse, keffaret parasını veren ahsın bundan haberi olmasa,
keffaret ödenmi olur mu?
CEVAP
Ba kasına da verebilirsin diye izin vermesi lâzımdır. zin verilmemi ise caiz olmaz.( bni Âbidîn
c.2,s.118,119)

SUAL: Oruç keffaretini alan ahsın, her gün ara vermeden yemesi mi lâzımdır? Ara verdi i
günler olursa sonradan onları yese olur mu?
CEVAP
Keffaret orucu tutarken ara verilmez. Fakiri doyurmak arka arkaya olması art de ildir. Bir gün yer
bir gün yemiyebilir. zin almı sa ba kalarına da yedirebilir. ( bni Abidîn c.2,s.109; Bedâyı' c.2,s.76)

ORUÇ F DYES

SUAL: Keffareti olup da 60 gün oruç tutamıyan ihtiyar kimse, altmı günlü ünü bir fakire
bir günde toplu verse olur mu?
CEVAP
Olmaz. Sadece bir günlü ünü vermi olur. Aç olan altmı fakiri bir günde iki kerre doyurmak
lâzımdır. Bir fakiri her gün iki defa doyurmak üzere altmı gün yedirmek de olur. (Merâkıl-felâh s.376;
bni Abidîn c.2,s.116, c.3,s.60)

SUAL: Oruç tutamıyacak kadar ihtiyar olan bir zengin, hergün için verilmesi gereken fıtra
miktarını ramezânın ba ında veya sonunda hepsini topdan bir fakire verebilir mi?
CEVAP
Verebilir. ( bni Abidîn c.2,s.60,61)

ORUÇTA N YYET VE ORUÇ VAKT


SUAL: (Sahurda (Bugünkü oruca) diye mi, yoksa (Yarınki oruca) diye mi niyyet
edilmelidir? Niyyet ne zaman ve nasıl yapılmalıdır?)
Orucun farzı üçtür:
1- Niyyet,
2-Niyyeti ilk ve son vakti arasında yapmak,
3-Orucu bozan eylerden sakınmak. Ramazanda her gün ayrı ayrı niyyet etmek lâzımdır. Toptan
niyyet olmaz. Niyyetin ilk vakti, ak am ezanı okurken ba lar. Bu bakımdan niyyeti iftar açarken
yapmak daha münasip olur. Niyyet ettikten sonra da sahurdan önce yemek yenir. Niyyetin son vakti
ö le ezanına bir saat kalıncaya kadardır. Ak amdan niyet etmeyen ve niyyeti unutan kimse ö leye bir
saat kalıncaya kadar niyyet edebilir. Ramazan ve nafile oruçlarda niyyet bu zamana kadar yapılır.
Kaza ve keffaret oruçlarında fecrden sonra niyyet yapılmaz. Bu bakımdan ak amdan niyyet etme e
alı mak en isabetli yoldur. Niyyet demek, yarın oruç tutma a kalbinden karar vermek, demektir.
Ak am saati kurarken, sahura kalksam da kalkmasam da oruç tutaca ım diye hatırından geçiren
kimse oruca niyyet etmi olur. Bugün ve yarın demesine de il, hangi günkü orucu tutmaya karar
vermi se mühim olan odur. Önünde tutaca ı gün varken, daha sonraki gün için niyyet edilmez. Ak am
iftarı açarken yarınki oruca niyyet edilir. Sahurda da yarınki oruca diye niyyet edilmesinde mahzur
yoktur. Sahurda tutaca ı günü dü ünerek bugünkü oruca diye niyyet etmekte mahzur yoktur. Güne
do duktan sonra tutmakta oldu u gün için bugünkü oruca diye niyyet edilir. Niyyet ederken, bugün
veya yarın kelimelerini söylemek de il, tutaca ı veya tutmakta oldu u orucu dü ünmek lâzımdır.

SUAL: Ba'zıları keffaret orucu bir oruçtur. 60 gün için bir niyyet etmek kâfidir diyorlar. Her
gün ayrı ayrı niyyet etmek mi lâzımdır?
CEVAP
Bir niyyet kâfi de ildir. Her gün için ayrı ayrı niyyet etmek lâzımdır. Hattâ fecrden sonra niyyet
edilse sahih olmaz. Yeni ba tan keffarete ba lamak lâzım olur. (Merâkıl-felâh s. 353; htiyar
c.1,s.126; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.97; Mültekâ s.35)

SUAL: (12 parmak barsa ımdan hastayım. Günde altı ö ün yemek yemem lâzımdır. Oruç
tutamadı ıma göre, bu oruçları ne zaman tutmam lâzımdır?)
CEVAP
yi olmasından ümit kesilen hasta, gizli yemelidir. Zengin ise, her gün için bir fıtra, ya'ni 1750 gram
bu day veya un veya kıymeti kadar altın veya gümü parayı, bir veya birkaç fakire verir. Ramazanın
ba ında veya sonunda toptan hepsi bir fakire de verilebilir. Sonradan kuvvetlenirse, Ramazan
oruçlarını ve kaza oruçlarını tutar. Fidye vermeden ölürse, iskat yapılması için vasiyyet eder. Fakir ise
fidye vermez. Dua eder. Böyle hasta veya ihtiyar kimse, sıcak veya so uk mevsimde tutamıyorsa,
uygun gelen mevsimde kaza eder. Zekât verecek kadar zengin olmayan kimse fakir kabul edilir. ( bni
Âbidîn c.2,s.119)

SUAL: Ramazanda bazı günler, bozulma ihtimalini dü ünerek keffaret olmasın diye fecrden
sonra niyyet edilse mahzuru olur mu?
CEVAP
Bütün Ramezân boyu fecrden sonra niyyet edilse de mahzuru yoktur. Fakat sebebsiz geciktirmek
lüzumsuzdur. (Merâkıl-felâh s.353; htiyar c.1,s,126; Mültekâ s.35; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.97)

SUAL: Ramazân orucuna niyyet ederken, Ramazân orucu demeyip yalnız oruç dense
niyyet sahih olur mu?
CEVAP
Yalnız oruç tutma a niyyet ettim demek sahihdir. Hattâ nafile oruç demek de câizdir.(Merâkıl-
felâh s.353; htiyar c.1,s.126; Mültekâ s.35; Fetâvâ-i Bezzâziyye c.4,s.97; bni Âbidîn c.2,s.85,86)

SUAL: Sâ'at veya takvimlerin yanlı olma ihtimali dü ünülerek iftarı ak am nemâzından
sonraya bırakmakda mahzur var mıdır?
CEVAP
ftarı nemâzdan önce yapmak müstehab ise de, bir ibâdeti bozulmak übhesinden kurtarmak için
müstehab terk edilerek önce nemâzı kılmak ve sonra orucu bozmak ihtiyata daha muvafık
görülmü dür. ( bni Âbidîn. c.2,s.114)

SUAL: Uyandım baktım ki sahur vakti çıkmı , sabah ezanı okunuyor. Niyyetlenmek için
yemek yemem lâzım mıdır? Bir seferinde de güne do dukdan sonra uyandım. O günkü orucu
tutmam gerekir mi?
CEVAP
Sahur vakti çıkdıkdan sonra yemek yenmez. Yenirse o günkü orucu kaza etmek lâzımdır. Niyyet
etmek için yemek yimek gerekmez. Sahurdan sonra, güne do dukdan sonra da niyyet edilmesi
caizdir. Hatta ö le ezanına bir saat kalıncaya kadar niyyet edilebilir. afiî'de ise fecrden sonra niyyet
edilmez. Bu bakımdan niyyeti ak amdan yapmak daha uygun olur. (Merâkıl-felâh s.369; Dürer
c.1,s.204)

SUAL: Keffaret orucu tutuyorum. Sahura kalkmak niyyetiyle saati kurdum. O saatda
uyanamadım. Baktım sabah ezanı okunuyor. Bu orucuma niyyet etmi oldum mu?
CEVAP
E er saati yarın oruç tutmak niyyetiyle kurmu sanız orucunuz sahihtir. Niyyet kalb i idir. Yarın
oruç tutaca ınızı aklınızdan geçirmi seniz niyyet etmi siniz demektir ( bni Âbidîn c.1,s.72; Dürer
c.1,s.62,197,198)

SUAL: Minarenin ı ıkları yanınca hemen Ramezân orucumu açtım. Ben orucumu açtıktan
sonra baktım ki minarenin ı ıkları tekrar sönmü . Câmi'ye gittim. Müezzine sordum. Yanlı lıkla
minarenin ı ıklarını yaktı ını söyledi. Benim orucum bozuldu mu?
CEVAP
Vakt girmeden iftar edildi i için oruç bozulmu dur. Ancak kasden bozulmadı ından keffâret lâzım
olmaz. Gününe gün kaza gerekir. Güne batdı zannederek iftar eden kimsenin de orucu bozulur,
yalnız kaza gerekir. (Merâkıl-felâh c.1,s.163)

SUAL: Bildi iniz gibi, bu seneki takvimlerle geçen seneki takvimler arasında ba'zı
vakitlerde 10-15 dakika kadar fark vardır. Bu seneki takvimlerde yazan imsak vaktine ne kadar
kala, yiyip içmeyi bırakmalıdır?
CEVAP
htiyatlı hareket etmek için imsak yazan vakitten 15 dakika önce yiyip içmeyi kesmelidir. msak
yazan vakitten itibaren de sabah namazı kılınır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.51)

SUAL: (Namazların ve orucun vakitlerini takvimden anlamak caiz oldu unu gazetenizden
ve kitablarınızdan ö renmi bulunuyoruz. Piyasada bulunan takvimlerin iki kısım oldu unu,
bunların bildirdikleri namaz vakitlerinin birbirine uymadıklarını i itiyoruz. Bu haber do ru
mudur? Do ru ise, Türkiye Gazetesi Takvimi bunlardan hangi kısımdadır? Türkiye Gazetesi
Takviminden namaz ve oruç vakitlerini sıhhatli olarak ö renebilir miyiz?)
CEVAP
Bilhassa imsak vakitleri bakımından iki kısım takvim arasında 15 dakika fark bulunmaktadır.
Birinci kısımdaki takvimlerde imsak vakti 15 dakika sonradır. Bu takvimlerde bildirilen imsak
zamanlarında sabah namazı kılma a ba lamalı, oruca bu zamandan 15 dakika evvel ba lamalıdır.
Türkiye Gazetesi Takvimi bu birinci kısımdandır. Avrupa'daki muhtelif hükümetlerde çıkarılan
takvimlerdeki slâm Merkezinin (Namaz Vakitler) ismi ile çıkardı ı takvimin her sahifesinde (Oruç
vakti bildirdi imiz imsak vaktinden 15 dakika evvel ba lamaktadır) cümlesi yazılıdır. kinci kısım
takvimlerde yazılı olan imsak vakitleri 15 dakika evveldir. Bu takvimlerde yazılı olan imsak vakitlerinde
oruca ba lanmalı, sabah namazını bundan 15 dakika sonra kılmalıdır. Bu suretle ihtiyatlı hareket
edilmi olur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.1,s.51)

SUAL: Güne do duktan sonra kaza orucuna niyyet ettim. Orucu tuttuktan sonra niyyeti
fecirden önce yapmam lâzımdı, dediler. Tuttu um oruç ne oldu?
CEVAP
Tuttu unuz oruç nafile oldu. Çünkü nafile oruca ö le namazına bir saat kalıncaya kadar niyyet
edilebilir. (Mültekâ)

SUAL: ftarı acele etmek, sahuru geciktirmek sünnettir. Aceleden maksat, nedir?
CEVAP
Bahr ve bni Âbidînde bildirildi ine göre, acele etmek, yıldızlar görülmeden önce iftar etmek
demekdir. ( bni Âbidîn c.2,s.114)

SUAL: Kaza ve keffâret oruclannda niyyetin son vakti ne zamandır?


CEVAP
Bu oruçlara niyyet, fecre kadardır. Fecrden sonra niyyet edilemez. Fecr, yimek, içmek vaktinin
sona erdi i, ya'nî imsak vaktinin bitti i zamandır. (Merâkıl-felâh s.353; bni Âbidîn c.2,s.85,86)

SUAL: Ramazân orucu ile nafile oruçlarda niyyetin son vakti ne zamanda?
CEVAP
Dahve vaktine kadardır. Dahve vakti, oruç müddetinin yarısıdır ki, ö leden bir sâ'at kadar evveldir.
Bu vaktden sonra niyyet edilirse sahih olmaz. ( bni Âbidîn c.2,s.85; Mültekâ s.35; htiyar c.1,s.126)

ORUCA A T MES'ELELER
SUAL: Oruç tutmamayı mubah kılan özürler nelerdir?
CEVAP
Allahü teâlâ, insanlara gücünün yetmiyece i i leri emretmez. Bizim yapaca ımız ibâdetin
kendisine hiç faidesi yoktur. Yapılmasını emretti i i lerde sayısız hikmetler, insanlar için çe itli faideler
vardır. Her ibadeti yapmamayı mubah kılan ba'zı özürler vardır. Oruç tutmamayı mubah kılan
özürlerden ba' zıları unlardır:
1- Hasta hastalı ının artmasından veya iyi olmasının gecikmesinden yahut iddetli a rı
gelmesinden veya hastabakıcı, hastalanarak, onlara bakamayıp helak olmalarından korkar ise, oruç
tutmayıp sonra kaza eder. Sa lam kimse, hasta olaca ını çok zannederse, oruç tutmayıp sonra kaza
eder. Çok zannetmek, kendi tecrübesi ile yahut tâbib-i müslim-i hazıkın haber vermesi ile anla ılır.
2- Güçlü bir kimsenin tehdit ederek, (oruç tutarsan u uzvunu keserim, malını yok ederim, i kence
ederim) diyerek cebren oruç tutturmazsa, o kimse i in ciddiyetine binaen oruç tutmaz, sonra kaza
eder.
3- Zehirli hayvan sokan kimse, ilâç alarak orucunu bozar. Ramazan'da sonra kaza eder.
4- Susuzluktan hastalanıp ölmesi muhakkak olan herkes, orucunu bozup sonra kaza eder.
5- Hamile veya sütveren (emzikli) kadın zayıf ise, oruç tutmayıp iyi olunca kaza eder.
6- Misafir ya'ni üç günlük mesafeye gitmek için yola çıkan kimse, orucunu ertesi gün bozabilir ve
ramazandan sonra kaza eder. Oruç tutması kendisine zarar vermezse misafirin de oruç tutması iyi
olur.
7- Özürlü kadın, özrü gecikinceye kadar oruç tutmaz. Ramazanda tutamadı ı oruçları kaza eder.
8- Oruç tutamıyacak kadar pek ya lı kimse, oruç tutmaz. Zengin ise tutamadı ı oruçların fidyesini
verir.
Oruç tutmama ı veya ba lanmı bir orucu bozmayı mubah kılan daha ba ka özürler vardır.
lmihâl kitaplarında tafsilâtlı olarak bildirilmi tir. ( htiyar c.l,s,134,135; bni Âbidîn c.2,s.115; Dâmâd
c.l,s.248; Dürr-ül-müntekâ c.l,s.248; Dürer c.l,s.209)

SUAL: Kutuplara ve Ay'a giden müslümanlar orada seferi de illerse Ramazan ayında oruç
tutmaları lâzım mı? Nasıl oruç tutarlar?
CEVAP
Kutuplara ve Ay'a giden müslümanın da, seferi de ilse, Ramazan ayında gündüzleri oruç tutması
lâzımdır. 24 saatten daha uzun günlerde saatle ba lanıp saatle bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan
bir ehirdeki müslümanların zamanına uyar. (Usûl-ü Serahsi c.1,s.100; Dâmâd c.1,s.71; bni Âbidîn
c.1,s.242)

SUAL: (13 ya ında bünyesi çok zayıf bir kızım. Oruçlu oldu um zaman, ba ım dönüyor,
halsiz ve takatsiz dü erek hasta oluyorum. Bu halim, orucumu kazaya bırakma a özür te kil
eder mi?)
CEVAP
Müslüman bir doktor, oruç tutamıyaca ınızı bildirirse, kazaya bırakarak sıhhat bulunca tutmanız
caiz olur. ( htiyar c.l,s.l34)

SUAL: Ramazanın giri i ile di er arabî ayların ba langıcını hesab veya ba ka usûllerle
tesbit etmek mümkün müdür?
CEVAP
Ramazanın giri i ile di er arabî ayların ba langıcını hesab ile veya ba ka usûllerle tesbit etmek
mümkündür. Hangi usûlle olursa olsun, ayın ba langıcı kat'i olarak hesaplansa bile, dinimizce
Ramazan ayı ve orucun ba laması için kâfi de ildir. Bu bakımdan ayın gözetlenmesi vâcibdir. Çünki,
bni Âbidîn, kıble tâyinini anlatırken buyuruyor ki:
(Ramazan-ı erifin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenmemelidir, buyuruldu. Çünki oruç,
gökte yeni ayı görmekle farz olur. Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" (hilâli görünce oruca
ba layınız!) buyurdu. Halbuki hilâlin do ması, görmekle de il, hesapladır ve hesap, sahih olup, hilâl,
hesabın bildirdi i gece do ar. Fakat o gece görülmeyip, bir gece sonra görülebilir ve oruca hilâlin
do du u gece de il, görüldü ü gece ba lamak lâzımdır. Çünki dinimiz böyle emir buyurmaktadır.)
Hilâl do du u geceden önceki gecelerde, hiç bir yerden görülmeyece i için, Ramazan-ı erîf,
hesapla bulunan günden önce ba layamaz. O gün veya bir gün sonra ba lar. O halde oruca takvimle
hesapla de il, hilâli görmekle ba lanır.
Ramazanın ba langıcını tesbit etmek için, hilâl denilen gökteki ayı görmek veya görülmezse,
aban ayını otuz güne tamamlamak lâzımdır. Yani hava bulutlu olup da, hilâl do du u halde,
görülmezse, abanın otuzundan sonra Ramazan ba lıyor demektir.
Bulutlu havada, erkek veya kadın âdil bir müslümanın (yeni ayı gördüm) demesi ile Ramazan
oldu una hükmedilir. Bulutsuz havada ise, birçok müslümanın söylemesi ile kesinlik kazanır.
abanın otuzuncu gecesi veya yirmidokuzuncu gecesi, bir ehirde hilâl görülünce, bütün dünyada
oruca ba lamak lâzım olur. Gündüz görülen hilâl, gelecek gecenin hilâlidir.
Yirmidört saatden daha uzun günlerin bulundu u memleketlerde, oruç saat ile ba lanıp, saat ile
bozulur. Gündüzü böyle uzun olmayan bir ehirdeki müslümanların zamanına uyulur.
Yukarıdaki ifadelerden anla ılaca ı gibi, aban ayının yirmi dokuz ve otuzuncu günleri ibâdet
oldu u için gökte Ramazan hilâlini aramamız lâzımdır. Bununla beraber, Diyanetin veya ba ka
ilgililerin bildirecekleri günde oruca ba lar ve yine bildirecekleri günde orucu bozarız. htiyata riayet
etmek için her sene iki gün kaza orucu tutmamız uygun olur.

SUAL: ( abanın son günü oruç tutmakda mahzur var mıdır?)


CEVAP
aban ayı, 29 veya 30 gün çeker. aban 29 çekerse, ondan sonraki gün Ramazan demektir.
aban veya Ramazan oldu u bilinmeyen güne yevm-i ek ( ek günü) denir. aban mı, Ramazan mı
belli olmayan bir günde oruç tutmak mekruhtur. Böyle üpheli bir günde, (Yarın Ramazan ise oruç
tutma a, de ilse iftar etme e) eklinde niyyet eden kimse, oruç tutmu olmaz. Çünkü oruca niyyet
ederken kat'iyyet lâzımdır. Böyle tereddütle oruca karar verilmi olmaz.
aban ayının tamamını oruçlu geçiren veya son üç gününde oruçlu bulunan kimse için ek günü
oruç tutmak efdaldir. ek gününde nafile oruç tutmakta mahzur yoktur. Fakat yarın oruca niyyet edip
(Ramazan ise farz orucu, de ilse nafile oruç tutmu olurum) diye niyyet edilmemelidir.(Mülteka ve
Nimet-i slâm) (Merâkıl-felâh s.354; bni Âbidin c.2,s.89)

SUAL: Senenin her günü oruç tutmak caiz midir?


CEVAP
Caiz de ildir Fıtra bayramının birinci günü ve kurban bayramının her dört günü oruç tutmak
haramdır. Ayrıca mekruh olan oruçlar da vardır. Muharremin yalnız onuncu günü oruç tutmak, yalnız
cumartesi günleri oruç tutmak, Nevruz ve Mihrican günleri oruç tutmak, bütün sene hergün oruç
tutmak ve konu mamak artı ile oruç tutmak mekrûhdur. (Nevruz, Martın yirmi birinci günüdür.
Mihricanda Eylülün yirmibirinci günüdür.) (Me'ârif-üs-sünen c.6,s.144; Merâkıl-felâh 350)

SUAL: Ba'zıları diyor ki, (bu uzun ve sıcak günlerde oruç tutmayıp kı ın kısa günlerde kaza
edilince keffâret lâzım olmaz. Bir günâhı olursa bana aitdir.) Buna ne denir?
CEVAP
(Günâhı bana aitdir.) demekle günâh i liyen kimse o günâhdan kurtulmaz. Behcet-ül-fetâvâda
böyle söyliyen kimselerin iddetli ta'zir edilerek cezalandırılmasının gerekti i bildirilmekdedir. Bu
bakımdan böyle kimselerin sözlerine inanmamalı, dîni bir özr yokken orucu zamanında tutmalıdır.

SUAL: (Oruç tutmak insanı zaîfletir) diyorlar. Do ru mudur?


CEVAP
Bugünkü tecrübeler göstermi dir ki, oruç, zaîfleri kuvvetlendirir, zihinleri açar. Allahü teâlâ fâideli
eyi emreder. Zararlı eyi emr etmez.

SUAL: (Ramazan yakla maktadır. abanın son günü oruç tutmanın mekruh oldu u
söyleniyor. Hattâ Ramazan ayını ondan bir gün veya iki gün evvel oruç tutarak kar ılamanın
men edildi ine dair hadis-i erif oldu unu söylüyorlar. Ben abanın tamamını oruç tutarak
geçiriyordum. Yevm-i ek nedir? Oruç tutmamda mahzur var mıdır?)
CEVAP
Yevm-i ek ( ek günü), abanın 29'undan sonra gelen gün demektir. aban 29 veya 30 gün
çeker. 29 çekerse ondan sonraki Ramazan demektir. Ya'ni aban veya Ramazandan oldu u
bilinmeyen, übheli gün demektir.. Bildirdi iniz hadis-i erif do rudur. ek günü, Ramazan-ı erife
niyyet ederek oruç tutmak mekruhtur. ek gününde (Ramazan ise oruç tutmaya de ilse iftar etmeye)
eklinde niyyet eden kimse oruç tutmu olmaz. Ramazan haricinde nafile oruç tutan kimse de (Yarın
bir davet çıkarsa yerim, çıkmazsa oruç tutarım) diye niyyet ederek oruç tutarsa, oruç tutmu sayılmaz.
Zira oruçlarda niyyet ederken kat'iyyet lâzımdır. Böyle tereddütle oruca karar verilmi olmaz.
aban ayını tamamen oruçlu geçiren veya son üç gününde oruçlu bulunan kimse için ek günü
oruç tutmak efdaldir. ek gününde nafile oruç tutmakta da mahzur yoktur.( ir'a-tül-islâm s.195;
Bedâyf c.1,s.78)

SUAL: Bir kadının özrü sabah ezanı okunurken sona erse, yiyip içmesinde mahzur var
mıdır?
CEVAP
Bir ey yiyip içmez. Oruçlu gibi durması vaciptir. ( bni Âbidîn c.2,s.106)

SUAL: Ramazanda yiyip içme yerlerini i letmek günah mıdır?


CEVAP
Evet, günâhdır.
SUAL: El briz kitabında okudu uma göre, Kadir gecesi Ramazan ayının dı ında da vâki
oluyormu . Halbuki mâm-ı Rabbani hazretlerinin Mektûbât'ında okudu uma göre, Ramazan
ayında vâki oluyor. El briz mu'teber bir kitap de il midir?
CEVAP
Müslümanlar için mâm-ı Rabbani hazretleri senettir. El briz'i, ümmi, yani okur-yazar olmayan bir
zatın yazdırdı ı söylenmektedir. çinde ba ka hatâlar da vardır. Kadir gecesi Ramazan ayının dı ında
vâki olmaz.

SUAL: Fakir oldu um için ba'zıları bana fitreleri ile oruç fidyelerini verdiler. Bunları ba ka
fakirlere vermem de mahzur var mıdır?
CEVAP
Kendi ihtiyacınız azsa ba ka fakirlere vermek daha efdaldir.

HAC
SUAL: (Hacca gidip, haccı kabul olan insanın bütün günahlarının afvolaca ını söylüyorlar.
Her günah silinir mi?)
CEVAP
Kul hakkı ve namaz, oruç, zekât gibi kaza borçları afvolmaz. Vaktinden sonraya bırakma
günahları afvolur.

SUAL: Hacdan gelen kimsenin hac mevlüdü okutması lâzım mıdır?


CEVAP
Hac mevlüdü diye bir ey yoktur.

SUAL: Vazifeli olarak hacca gitmem ihtimali var. Fakat kadınlara dokunmak haram oldu u
için haram i leyerek farz yapılmıyaca ına göre, farzı terk etmem mi lâzımdır?
CEVAP
Haram i leyerek farz yapılmaz demek, farzı haram i lemeden yapmalıdır demektir. Yoksa farzı
terketmelidir demek de ildir. Hacca gidince kadınlara karı mamalı, gecenin geç saatlerine kadar
beklemeli ve çok uzaklardan tavaf etmelidir. Harama ehemmiyet vermeden kadınlara dokunarak tavaf
edilmez. Suudî Arabistan Hükümeti istese bu i e bir çâre bulabilir. Ya kadın ve erkekler için ayrı
saatler tesbit edebilir veya erkek ve kadınlara mahsus otobüs duraklarındaki kenarları demirli yollar
gibi, kadın ile erkek arasını ayıran perdeler yapılabilir. ( bni Âbidîn c.1,s.105; Uyûn-ül-besâir s.135)

SUAL: (Fakir oldu um halde Mekke'de çalı an o lumu görme e gidece im. Umre yapıp
gelece im. Ba'zıları umre yapana hac farz olur diyorlar. Umre yapınca hac farz mı olur?)
CEVAP
Umre yapana hac farz olur sözünün aslı yoktur. Mekke'ye hac zamanında gitmeyene hac farz
olmaz. (Feth-ul-kadîr c.2,s.317; Dürr-ül-muhtâr c,2s.138,139)

SUAL: Hacca gitti imde kesilen kurbanların buldozerlerle gömüldü ünü gördüm. Halbuki
israf haramdır. Süûd hükümeti neden bu etleri frigorifik vagonlarla buzhanelere götürmüyorlar?
srafa sebeb olmamak için hacda kurban kesilmese olmaz mı?
CEVAP
Süûd hükümeti vehhâbidir. Bunlar, Ehl-i sünneti mü rik bildikleri için kestiklerini yemeyip
gömüyorlar. Hacda bulunan kimse seferi oldu u için bayram kurbanı kesmesi vâcib de ildir. Kârin ve
mutemetti hacıların ükür kurbanı kesmeleri vâcibdir. (Bedayi c.2,s.174)

SUAL: Ticaret niyyetiyle veya herhangi bir ey için uzaktan gelenlerin, mikât denilen
yerleri, ihrâmsız geçerek Hareme girmeleri caiz midir?
CEVAP
Bu kimselerin Hareme, ya'ni Mekke-i Mükerremeye girmeleri haramdır. Bu kimseler geri mikâta
gelip ihrama girmesi lâzımdır. hrama girmezse kurban kesmek lâzım olur. (Mizan-ül-kübra c.2,s.34;
Bedayi' c.2,s.164; Feth-ul-kadîr c.2,s.335)
SUAL: Süûd hükümeti gelen hacı adaylarından ayakbastı parası alıyorlar. Bu parayı almak
haram de il midir?
CEVAP
Ayakbastı parası almak müslimânlara haramdır. ( bni Âbidîn c.2 .c.2 s.144, 145; c.3, s.249)

SUAL: Hacda kesilen kurbanların israf oldu u bilinmektedir. Kârin ve mutemetti hacıların
ükür kurbanı kesmeleri vâcibdir. srafa sebeb olmamak niyyetiyle müfrid hacı olma a niyyet
edince ükür kurbanı kesmek vâcib olmaktan çıkar mı? Yahut kârin ve mutemetti hacıların
israfı önlemek niyyetiyle ükür kurbanı kesmeyip Zilhiccenin 7, 8, ve 9. günleri ve bayramdan
sonra 7 gün daha oruç tutmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kârin ve mutemetti hacılar, israfa sebeb olmamak niyyetiyle vâcib olan ükür kurbanını
kesmemeleri için müfrid hacı olma a niyet edince ükür kurbanı kesmek vâcib olmaz. Müfrid hacı
olma a niyyet etmezse Zilhiccenin 7,8, ve 9. günleri ile bayramdan sonra 7 gün daha oruç lâzımdır.
Seferi olan hacılar, bayram kurbanını kesmeleri vâcib de ildir. ( bni Âbidîn c.2,s.181,193)

SUAL: Hacca giden bir kom umuz anlattı. [Medine'de namaz kılıyormu . Cami çok
kalabalıkla mı , kadın erkek karı mı . Birisi kalkıp kadınlarla birlikte namaz kılınamıyaca ını
ba ıra ba ıra söylemi . Ba ka birisi de (Buralar mübarek yerlerdir olur olur, namazınızı kılın)
demi . Namaz kılındı. Benim içime übhe dü tü ü için bilâhare namazımı iade ettim.]
CEVAP
Hiç bir yerde caiz de ildir. Haramı mübarek yerlerde i lemek daha büyük haramdır. (Halebî-yi
Kebîr s.521)

SUAL: Hacda tavaf ederken çok kalabalık oluyor, kadın erkek birbirine dokunuyor,
dokunmaları zaruret oldu u için haram olmuyor mu?
CEVAP
Farz ile haram çakı ınca, ya'nî farzı eda ederken haram i lemek mecburiyeti olunca, haram
i lememek için farzı terk etmek lâzımdır. Meselâ, zengin olan hanefi bir kadının hacca gitmesi farzdır.
Hacca yalnız gitmesi ise haramdır. Mahremi bulunmadı ı müddetçe farzı eda etmek niyyetiyle, haram
i liyerek yalnız ba ına hacca gidemez. Bunun gibi farz olan tavafı yapabilmek için erkeklere
dokunarak, haram i liyerek tavaf yapamaz. Kalabalık olmadı ı zamanlarda, gece yarısında veya ne
zaman tenhâ olursa o zaman tavaf etmesi lâzımdır. ( bni Âbidîn c.1,s.105; c.2,s.145; Uyûn-ül-besâir
c.1,s.135)

SUAL: Hacıların M inada kestikleri kurbanlar kurban bayramında kesilmesi gereken kurban
mıdır?
CEVAP
Hayır, Kıran ve temettü' hac yapan kimsenin ükr kurbanı kesmesi vâcibdir. Fekat Kurban
Bayramında kesilmesi gereken kurbanı, hacılar seferi oldukları için kesmeleri vâcib de ildir. ükr
kurbanını ise kesmeleri vâcibdir. (Bedayı' c.2,s.172,174; c.5,s.63)

KURBAN
SUAL: ahitlerle, me ru olarak bayram oldu u anla ılıp, bayram namazı kılındıktan, kurban
kesildikten sonra arefe oldu u anla ılırsa, namaz ve kurban kabul olur mu?
CEVAP
ahitlerle, me ru olarak bayram oldu u anla ılıp bayram namazı kılındıktan, kurban kesildikten
sonra arefe oldu u anla ılırsa, namaz ve kurban kabul olur.
Zanna göre hareket etmenin misallerini ço altmak mümkündür. Bu misallerin hepsi kendine
mahsus misallerdir. Burada zanna göre hareket ediliyor, urada da edilir diye bir kaide yoktur. Fakat
bir kimse, kıbleyi ara tırdı ı halde yanlı bir istikâmete do ru namaz kılsa namazı sahih oldu u gibi,
zekât verirken gerekli ara tırma yaptı ı halde zekât verdi i kimsenin kendi evlâdı oldu u anla ılsa
zekât verilmi kabul edilir eklinde bir misal vermekte mahzur yoktur. Bir kimse dört rekât kıldı ını
kabul ederek bir rek'at daha kılar. Secde-i sehv ile namazı tamam olur. Halbuki be rek'at namazı
kasden kılsa kabul olmaz. Burada mühim olan dinin emrine uymaktır. Muhakkak dört kılmak de ildir.
Muhakkak Kâbeye kar ı kılmı olmak de ildir. Muhakkak zekâtı zekât alma a müstehak olanlara
vermi olmak de ildir. ( bni Âbidîn c.1,s.500; c,2,s.94; htiyar c.1,s.47)
SUAL: Kurban olmayacak hayvan vasıfları nelerdir?
CEVAP
Bir gözü görmeyen, topal olup yürüyemiyen, di lerinin yarısı yok olan, gözünün, kula ının veya
kuyru unun ço u, ön veya arka bir aya ı kesilmi olan ve çok zayıf olan bir hayvan kurban olmaz.
( bni Âbidîn c.5,s.205; Bedâyı' c.5,s.71)

SUAL: Ba'zı hocalardan i itiyoruz. Kurban bayramında vâcib olan kurbanı kestikten sonra
etini kendisi yiyerek fakirlere vermiyen kimsenin kurbanının sahih olmadı ını söylüyorlar.
(Allah için kurban, küp için kavurma olmaz) diyorlar. Meselâ ben her ne kadar kurban nisabına
malik isem de çoluk çocu um muhtaç durumdadır. Onlar için kavurma yapsam kurbanım sahih
olmaz mı?
CEVAP
Kurbanda vâcib olan kanın akıtılmasıdır. Etin üçte birini eve, üçte birini zengin olsun fakir olsun
kom ulara, üçte birini de fakirlere vermek müstehabtır. Vâcib de ildir. Hepsini eve bırakmakta hiç
mahzur yoktur. Hele çoluk çocu u muhtaç ise bunlara vermesi çok efdaldir. Kurban etini fakirlere
da ıtmak sadakadır. Zengin kom uya kurban eti vermek hediyedir. Hadis-i erîfte buyuruldu ki:
(Kendisi veya çoluk çocu u muhtaç iken veya borcu var iken, verilen sadaka kabul olmaz.
Borç ödemek, sadaka ve hediye vermekten daha mühimdir.)
Kurban etinin hepsini evinizde bırakmanızda hiç mahzur yoktur. Ama, kendiniz muhtaç de ilseniz
kom uları ve fakirleri sevindirmek için bir miktar et vermeniz iyi olur. Mü'mini üzmek haram oldu u gibi,
mü'mini sevindirmek de çok sevabtır. (Bedâyı' c.5,s.64; htiyar c.5,s.20; bni Âbidîn c.5,s.208)

SUAL: (Biz kurbanın etinin bir kısmını kendimiz yiyorduk. Siz gazetede hepsini fakirlere
sadaka olarak vermek lâzımdır, diye yazmı sınız. Bizim kurbanlarımız olmadı mı?)
CEVAP Kurban eti ile alâkalı yazımızın yanlı anla ılmı oldu u görülüyor. Adak olarak kesilen
hayvanın etinden kesen yiyemez. Fakir olsun, zengin olsun, adak eden, adak edilerek kesilen
hayvanın etinden yiyemez ve zekât vermesi caiz olmayanlara yediremez. Anasına, babasına,
evlatlarına, kocasına veya hanımına, fakir olsalar da yediremez. Kendi yer veya bu saydı ımız
kimselere yedirirse, yenilen etin kıymetini fakirlere sadaka verir. Akrabasından ve evinde
bulunanlardan zekâtını vermesi caiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Bunların içinde zengin olanlar
yiyemez. Yerlerse adak sahibi, bunların kıymetini fakirlere verir.
Kurban bayramında kesilen kurbanda vâcib olan kanın akıtılmasıdır. Etin üçte birini eve, üçte
birini zengin olsun, fakir olsun kom ulara, üçte birini de fakirlere vermek müstehabtır, vâcib de ildir.
Hepsini eve bırakmakta da mahzur yoktur. Hele ev halkı muhtaç ise bunlara vermesi çok efdaldir.
Kurban etini fakirlere da ıtmak sadakadır. Zengin kom uya kurban etini vermek hediyedir. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Kendisi veya çoluk çocu u muhtaç iken veya borcu var iken, verilen sadaka kabul olmaz.
Borç ödemek, sadaka ve hediye vermekten daha mühimdir.) ( bni Âbidîn c.3,s.68,69, Fetâvâ-i
Hindiyye c.5,s.294,295)

SUAL: Kurban hayvanını yüzmek için i irmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Yüzmek için kurban hayvanını i irmekte mahzur yoktur.

SUAL: Kom umuzun keçisi da da gezdi inden do urdu u yavru ceylana benzemektedir.
Bu yavrudan kurban olur mu?
CEVAP
Kurbanlık hayvanlar bellidir. Deve, sı ır ve davardır. Ba ka hayvanlardan kurban olmaz. Eti
yenmek ba ka eydir. Kurban olması ba ka eydir. Tav anın da, horozun da etleri yenir, fakat kurban
edilmezler. Geyikten, ceylandan kurban olmaz. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.297)

SUAL: Daktilo, teyp, hesâb makinası gibi eyler kurban nisâbına dahil edilir mi?
CEVAP
Bir san'at erbabının san'at aletlerinin birer tanesi ihtiyâcıdır. Nisaba dahil edilmez. ( bni Âbidîn
c.2,s.64,65)

SUAL: Baba ile o lu, mutfakları aynı veya ayrı ise, kestikleri kurbanın etini tartarak mı
payla maları lâzımdır?
CEVAP
Mutfakları aynı da olsa, ayrı da olsa tartarak veya aralarına deri yahut bacak koyarak
payla maları lâzımdır. Payla tıktan sonra biri di erine hepsini hediyye edebilir. ( bni Âbidîn c.5,s.209;
Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.301; Mecmû'a-i Zühdiyye c.1,s.315)

SUAL: (Babam bu sene kendine kurban kesmi se, öbür seneye anneme keserdi. Ondan
sonra en büyük çocu a, sırayla bir sene bir çocuk için kurban keserdi. imdi diyorlar ki, aile
reisi kim ise, kurbanı o keser. Ben altı nüfusluyum. Hanımım da çalı mıyor. Malî durumum iyi
de ildir. Her sene böyle sıra ile mi kurban kesmem lâzımdır?)
CEVAP
Kurban kesmek herkese vâcib de ildir. Âkil bali olan bir müslümanın ihtiyacından fazla nisab
miktarı malı varsa kurban kesmesi vâcib olur. Nisab miktarı demek 96 gram altını veya de eri kadar
malı bulunmak demektir. Bu kadar malı bulunmayana kurban kesmek vâcib olmaz. Size kurban
kesmek vâcib de ildir. Çocuklarınızın ve hanımınızın kendine ait nisab miktarı malı olmadı ına göre
onların da kurban kesmesi vâcib olmaz. Hele çocuklarınız bulû a ermemi se zengin bile olsalar
kurban kesmeleri vâcib de ildir. Fakir kimse de isterse kurban kesebilir. ( htiyar c.5,s.16; Cevhere
c.2,s.241; Mecmû'a-i Zühdiyye c.1,s.314)

SUAL: Borçlunun kurban kesmesi gerekir mi?


CEVAP
Borçları dü üldükten sonra kurban nisâbına mâlik olursa kurban kesmesi lâzım olur. ( bni Âbidin
c.2,s.71)

SUAL: Kurban nisâbına mâlik olan bir kimse üç günlük yola (ya'ni 108 km'den uzun bir
yere) gitse, yine kurban kesmesi vâcib olur mu?
CEVAP
Seferi oldu u için kurban kesmesi vâcib olmaz. E er keserse vâcib sevabı alamaz, nafile sevabı
alır. (Fetâvâ-i Hin-diyye c.5,s.293)

SUAL: Bir ya ını doldurmu iki toklu (koyun) adayan kimse, bunun yerine ikisinin
de erinde büyük bir koç kurban kesebilir mi?
CEVAP
ki hayvan kurban etmesi lâzım olur. Bir koçun de eri ikisinden fazla olsa bile, bir koç kurban
edilemez. ( bni Âbidîn c.2,s68,70)

SUAL: Koyun adayan bir kimse, bunun yerine keçi kurbân edebilir mi?
CEVAP
Koyun adayan bir kimse, bunun yerine keçi kurban edebilir. ( bni Âbidîn c.3,s.70)

SUAL: Bir kadın kendisi kurban kesmeyi bilmedi inden bir erke e kestirmek için nasıl
vekâlet vermesi lâzımdır?
CEVAP
Kurban satın alırken (Bayram günü kesmesi vâcib olan kurbanı alma a) niyyet etmelidir. Bunu
keserken tekrar niyyet etmesi art de ildir. Satın alırken hiç niyyet etmese de olur. Fakat keserken
veya kesecek olanı vekil ederken (Allah rızası için bayram kurbanını kesme e seni vekil ettim.) diye
söylemesi ve kalbinden niyyet etmesi lâzımdır. E er kurbanı ba kasına aldıracaksa, etini de ba kası
yiyecek veya da ıtacaksa o zaman vekile (Allah rızası için bayram kurbanını alma a, kesme e veya
kestirme e, etini kendin yeme e ve yedirme e ve istedi in gibi da ıtma a seni vekil ettim.) demesi
lâzımdır. (Bedayı' c.5,s.67,71)

SUAL: Bir kimsenin adak kurbanı var. Nasıl vekâlet verecektir?


CEVAP
Vekâlet verirken bayram kurbanını ve adak kurbanını ayrı ayrı zikrederek vekâlet vermelidir.
(Bayram kurbanını ve adak kurbanımı...) (Bedâyı' c.5, s.67; bni Âbidîn s.5,s,198)

SUAL: Kurbanlık koyun aldım. Arabadan indirirken aya ı incindi. Topallama a ba ladı.
Fakat rahat yürüyebiliyordu. Hattâ topal aya ına da basabiliyordu. Fakat topalladı ı belliydi.
Topal hayvandan kurban olmaz dediler. Ben de kesmi tim. Bu vasıftaki koyunu kesmekle vâcib
kurbanı kesmi sayıldım mı, sayılmadıysam ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Topal olup yürüyemiyen koyundan kurban olmaz. Fakat anlattı ınız vâsıftaki koyun aya ı incinip
yürüyebildi ine göre topal sayılmaz. Vâcib yerine gelmi tir. (Dürer c.1,s.369)

SUAL: Fakirim, kurban kesmek istedim. Kurban etmek niyyetiyle bir koyun aldım. Allah için
kurban edeyim dedim. Ba'zıları fakirler kesti i kurbanın etinden yiyemez dediler. Do rusu böyle
midir?
CEVAP
Kurban nisabına malik olmayan fakir, kendi malı olan hayvanını kurban etmeyi niyyet ederse veya
kurban niyyeti olmayarak hayvan satın alıp, sonra kurban etmeyi niyyet ederse bunları kesmesi vâcib
olmaz. Keserse nafile olur. Etinden yiyebilir, fakirlere verdi i et sadaka olur.
Fakir, hayvanı kurban etmek niyyetiyle ve belli üç gün içinde satın alırsa veya herhangi bir
zamanda, herhangi bir hayvanı veya u hayvanı Allah için kurban edeyim derse, adak olur ve
bayramın ilk üç günü içinde kesmesi vâcib olur. Etinden kendi yiyemez ve zekât vermesi caiz olmayan
kimseler de yiyemez ve zenginlere de yediremez. (Bedâyı' c.5, s.61,62; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.391;
bni Âbidîn c.5,s.204)

SUAL: Babam fakirdi. Ölmeden önce bıraktı ı maldan kendisi için kurban kesmemizi
vasiyet etti. Bu kurbanı ne zaman kesmemiz lâzımdır? Ben fakirim, babam için kesece im
kurbanın etinden yiyebilir miyim?
CEVAP
Vasiyyet edilen kurban, bayram günleri kesilir. Bunun etinden kesen fakir olsa da yiyemez.
Hepsini fakirlere vermesi lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,s.207; Bedayı' c.5,s.72)

SUAL: Annem öldü. Vasiyyeti yoktur. Annem için kurban kesmemizde ve etinden
yememizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Ölü için belli üç günde kurban kesilirse, kesen zengin de olsa etinden yiyebilir. Ölü için kurban
kesilip sevabı ölüye hediye edilmelidir. Peygamber aleyhisselâm için de kurban kesmek çok sevâbtır.
(Hidâye c.1,s.132; Feth-ul-kadîr c.2,s.65)

SUAL: Dört hisse olarak bir ine i kurban ettik. Ba ını, ci erini ve ayaklarını yüzerken
isteyen fakirlere sadaka verdik. Geri kalanını payla tık. Böyle payla mada mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.202,209; Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.301; Mecmû'a-i Zühdiyye
c.1,s.315)

SUAL: Alacaklarım borçlarımdan daha çoktur. Kurban kesebilir miyim?


CEVAP
Kurban bayramı günü dînen zengin sayılan kimse kurban keser. Zengin sayılmıyorsa kesmez.
(Mecmû'a-i Zühdiyye c.1,s.314,316)

SUAL: Gebe olup olmadı ı bilinmeyen hayvanı kurban etmek caiz midir?
CEVAP
Gebeli i fark edilmiyen hayvanı kurban etmek caizdir. (Cevhere c.2,s.244)

SUAL: Kurbanın kazası nasıl olur?


CEVAP
Bir kurbanın kıymetini, altın veya gümü olarak Ehl-i sünnet bir fakire vermek suretiyle kazası
yapılır. (Hidâye c.4,s.54)

SUAL: Nisap miktarına malik bir kimse, belli üç günde kurban kesecek parası yoksa, ödünç
alarak kurban kesmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Kurban nisabına malik bir kimsenin bayramın üç gününde kurban kesecek parası yoksa, ödünç
alarak kurban kesmesinde mahzur yoktur. Ya'nî vâcib sevabını alır. Kurban nisabına mâlik oldu u
halde, kurban kesecek parası yoksa, ödünç alması lâzım de ildir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.293)

SUAL: (Ma'lumunuz kurban arefe günü kesilmez. Vacib olmadan önce kesildi inden dolayı
adak sayıldı ı için etinden kendisi yiyemiyor. Bir kimse kurban zannederek herkes gibi kurban
kesse, hesap edince Arefe günü oldu u anla ılsa ne yapması lâzımdır?)
CEVAP
Birçok kimse, bulutlu bir havada kıblenin u taraf oldu unu zannederek o tarafa do ru kılsalar,
bilâhare kıblenin o tarafta olmadı ı anla ılsa, namaz kıbleye do ru kılınmı sayılır. Birçok insan
tarafından bayram oldu u zannedilerek Arefe günü kesilen kurbanlar da kurban edilmi hükmündedir.
Sahibi de yer, zenginlere de verebilir. Bayram namazı kılınmadan önce o memleketteki ilgililer kat'i
olarak o günün bayram olmadı ını bildirmi lerse, o zaman bayram günü tekrar kurban kesmek lâzım
olur. Arefe günü kesti i kurbanın etinden yiyemez, ( htiyâr c.1,s.47; bni Abidîn c.1,s.289)

SUAL: Kurban etmek niyetiyle alınan ve bayram günü yavrulayan inek kurban edilirini?
CEVAP
Yavrusu da kesilip peynir mayası yapılırsa kesilmesi caiz olur. Yavruyu anasız bırakarak do ru
de ildir. Bu bakımdan kurban olarak erkek hayvan almak iyi olur. (Cevhere c.2,s.244)

SUAL: Gebe oldu u anla ılan inek kurban edilir mi?


CEVAP
Yavrusundan istifade etmek niyetiyle gebe oldu u anla ılan hayvanı kurban etmek caizdir. Yavru
ölü çıkarsa le olur. (Cevhere c.2,s.244)

SUAL: Yedi ki ilik kurban ortaklarından biri veya birkaçı fâsık ise, mahzuru olur mu?
CEVAP
Ortakların fâsık olmasında mahzur yoktur. Fakat sâlih olmaları daha iyidir. Ortaklar arasında, gayri
müslim veya çocuk var ise mahzurludur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.304)

SUAL: Ortaklardan biri, bu senenin kurbanına, di erleri de geçen senenin kurbanına niyyet
etseler, bu kurban olur mu?
CEVAP
Geçen senelerin kurbanı kesilmez. Böyle niyyet edenin niyyeti geçerli olmaz, bâtıl olur. Kurbanın
eti sadaka olarak da ıtılır, bu seneki kurban niyyet edenin niyyeti sahihtir. Fakat etinden yiyemez. Etin
hepsini sadaka vermek lâzımdır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.295)

SUAL: Kurban Bayramında kurban etmek üzere bir inek almı tım. ki arkada biz de ortak
olalım dedi. Bunların ortak olması caiz mi?
CEVAP
Satın alındıktan sonra ortak olmak sahih olmaz. Satın alınmadan önce ortak olmalıdır. Bir kimse,
kurban için sı ır alırken, altı ki iyi de buna ortak edece ini niyyet ederse, buna sonradan ortak olmaz
caiz olur. (Feth-ul-kadîr c.8,s.430; bni Âbidîn c.S,s.201)

SUAL: Daha önce (Her hisseye ba veya bacak veya deri konursa tartmadan da
payla ılabilir.) diye yazmı tınız. Bir ine in dört aya ı, bir ba ı ve bir derisi oldu una göre, yedi
ki ilik kurban ortaklarının her birine altı parçayı verince yedinci ki i açıkta kalmaktadır. Yedi
ki iye pay verebilmek için deriyi parçalamak mı lâzımdır?
CEVAP
Yedincisinin benzeri olmadı ı için hepsi birbirinden farklı demektir. Deriyi kesmek icap etmez.
Böyle payla makta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.209; Mecmu'a-i Zühdiyye c.1,s.315)

SUAL: Ölüler için kesilen kurbanın etini de tartmak lâzım mıdır?


CEVAP
Ölüler için kesilen kurban etini tartma a lüzum yoktur. E er ortaklar arasında birkaç diri var ise, o
zaman dirilerin paylarının belli olması için tartmak gerekir. ( bni Âbidîn c.5, s.209; Mecmû'a-i
Zühdiyye c.1,s.315)

SUAL: Yedi ki i bir inek aldık. Etlerini parçalayıp göz kararı ile bölü üp helâlla tık. Ba'zıları
böyle kurban olmaz dediler. Vâcib yerini buldu mu?
CEVAP
Vâcib, kan akıtılması ile yerini bulmu tur. Et, tartılarak müsavi a ırlıkta payla ılmazsa faiz olur.
Taksimi mümkün olan bir ey de ortak olanların hisselerini hiç kimseye hediye etmeleri caiz de ildir.
Her birine et ile birlikte deri veya bacak da verilirse tartmadan payla maları caiz olur. ( bni Âbidîn
c.5,s.209; Mecmû'a-i Zühdiyye c.1, s.315; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.301)

SUAL: Bu seneki vâcib olan kurbanı kesmiyen kimse, gelecek sene kesse olur mu?
CEVAP
Bayram kurbanını veya adak kurbanını bayramın üçüncü günü ak amına kadar kesmiyen kimse
kurbanı satın almı sa canlı olarak kendini veya kıymetini altın veya gümü olarak fakirlere verir. E er
satın almamı ise, orta derecede bir kurban de erini fakirlere verir. Böylece cezadan kurtulur ise de,
kurban kesmek sevabına kavu amaz. Demek ki, gelecek sene kesmek olmuyor. (Mecmû'a-i
Zühdiyye c.1,s.316; Fetâvâ-i Hindiyye c.4,s.54)

SUAL: Bir kurban kesip sevabını ölmü tanıdıkların hepsine ba ı lansa her birine aynı
derecede sevâb verilir mi?
CEVAP
Bir kurban kesilince hâsıl olan sevâb kadar her meyyite sevâb verilir. Ya'ni her biri kurban kesmek
sevabına kavu ur. Fatiha okumak da böyledir. Hattâ Fatiha okumak sevabı kurban kesmek
sevabından daha çokdur. (Feth-ul-kadîr c.3,s.65; Hidâye c.1,s.132)

SUAL: Nezir olarak kesilen hayvanın etinden kimler yiyemez?


CEVAP
Zengin ve kendisi yiyemez. Zekât vermesi caiz olmayanlara yediremez. Yani, anasına, babasına
çocuklarına, kocasına, hanımına fakir olsalar da yediremez. ( bni Âbidîn c.5,s.210)

ADAK
SUAL: Bütün ihtiyaçlarımı tedarik eden babam, benim için bir o lak kesti, nezrim yerine
geldi mi?
CEVAP
Akıl-bali olan bir kimsenin kendi ibadetini kendisi yapması lâzımdır. Babanız veya bir arkada ınız
size bir miktar para hediye eder. Siz veya vekil tâyin edece iniz bir kimse bu para ile hayvan alıp
keser. O lak alınırsa, bir ya ını doldurmu olmalıdır. Kesilen hayvanın etinden siz ve zengin
dostlarınız yiyemez. E er, (Keçiden, koyundan bir hayvan kurban edece im) demi seniz, Kurban
Bayramında kesmeniz lâzımdır. (Bedâyı' c.5,s.90)

SUAL: (Annem, o lum okulu bitirip aldı ı ilk maa ıyla bir o lak kesece im, diye adakta
bulundu. Böyle adak olur mu?
CEVAP
Böyle adak olmaz. Herkes kendi mülkünden adaması lâzımdır. (Bedâyı' c.5,s.90)

SUAL: Adak hayvanı kesilince, sadece adayan mı, yoksa ev halkının tamamı mı yiyemez?
CEVAP
Fakir olsun, zengin olsun, adak eden, adak edilerek kesilen hayvanını yiyemez ve zekât vermesi
caiz olmayanlara yediremez. Anasına, babasına, evlatlarına, kocasına veya karısına, fakir olsalar da
yediremez. Yerse veya bunlara yedirirse yenilen etin kıymetini, fakirlere sadaka verir. Akrabasından ve
evinde bulunanlardan, zekâtını vermesi caiz olan büyük, küçük herkes yiyebilir. Bunların içinde zengin
olanlar yiyemez. Yerlerse adak sahibi, bunların kıymetini fakirlere verir. ( bni Âbidîn c.3,s.70)

SUAL: Bir arkada ıma üniversite imtihanını kazanırsan sana bir ayakkabı alaca ım dedim.
Arkada ım imtihanı kazandı. Fakat ayakkabı alacak durumum yoktur. Va'dimi gerçekle tirmem
art mıdır?
CEVAP
Va'detmek borç de ildir. Bununla beraber va'dedilen dinen mahzurlu de ilse ve imkânlar müsaitse
va'dedileni yapmak lâzımdır. Müslüman, sebebsiz va'dinden dönmemelidir. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.5,s.291)

SUAL: Ada ını yerine getirmek sünnet midir, farz mıdır?


CEVAP
Farz oldu unu söyleyen âlimler varsa da ekseri ulema vâcib oldu unu bildirmi lerdir. ( bni Âbidîn
c.3,s.67)

SUAL: akadan bir arkada a ( u i i yaparsan Allah rızası için bir koç kesece im) dedim.
Arkada o i i yaptı. Benim koç kesmem lâzım mıdır?
CEVAP
Nezirde, niyyetsiz, dü ünmeden ve aka olarak söylemek, niyyetli, isteyerek, ciddî ve dü ünerek
söylemek gibidir. Ya'ni akası da ciddidir. Bir koç kesmeniz lâzımdır. Hattâ (Bir gün oruç tutmak
üzerime borç olsun) diyece i yerde (Bir ay oruç tutmak) diye a zından çıksa, bir ay tutması lâzım olur.
( bni Âbidîn c.3,s.66)

SUAL: Bir kimse (Nezrim olsun) dese fakat adadı ını söylemese bir ey icap eder mi?
CEVAP
Neyi adadı ını söylemese ve niyyet etmese, yemin keffareti vermesi lâzım olur. Yemin keffareti
için on fakire, bütün bedeni örtecek kadar bir kat çama ır verilir veya on fakiri bir gün iki kerre doyurur.
( bni Âbidîn c.3,s.67)

SUAL: Bir kimse, (Hastam iyi olursa, Allah rızası için oruç tutaca ım) dese, kaç gün
oldu unu söylemese hastası iyi olunca kaç gün oruç tutması lâzımdır?
CEVAP
Bir kimse, (Allah rızası için oruç tutayım) dese, kaç gün oldu unu söylemese, yalnız nezre niyyet
etse, bu orucu nezir olur. Üç gün oruç tutar. Hem nezir, hem yemin olmasını niyyet ederse, hem
yemin, hem adak olur. Bu orucu bozarsa, hem kaza hem de yemin keffareti lâzım olur. ( bni Âbidîn
c.2,s. 124,125, c.3,s.69,71)

SUAL: Bir kimse ( u bin lirayı, Be ikta 'taki fakire bu seneki Ramazan ayının üçüncü günü
verece im.) dese, o fakir ölse, ba ka bir fakire Ramazan ayından önce veya sonra verse
mahzuru olur mu?
CEVAP
O bin lirayı de il ba ka bin lirayı, Ankara'daki bir fakire Ramezân ayından önce veya sonra verse
caiz olur. Bildirdi i artları gözetmesi lâzım de ildir. Fakat paranın miktarını de i tiremez. ( bni Âbidîn
c.3,s.70)

SUAL: Bir ada ın yapılabilmesi için lüzumlu olan artlar nelerdir?


CEVAP
Be art vardır:
a) Ada ın farz-ı ayn veya vâcib cinsinden olması lâzımdır.
b) Ba lı ba ına bir ibâdet olması lâzımdır. Abdest almak adanmaz. Namaz kılmak adanır.
c) Adak günah olmamalıdır. Meselâ ( u i im olursa falancanın malını çalayım) denmez.
d) Yapması kendine farz olan bir eyi adamak sahih olmaz. Hacca gitmemi bir zenginin hacca
gidece im demesi gibi.
e) Nezredilen eyin mülkündekinden çok olmaması ve ba kasının malı olmaması lâzımdır.
Meselâ bin lirası olan yüz bin lira sadaka vermek adarsa, bin lira vermesi lâzım olur. Be altını olan
kimse, bu altınları vermeyi nezretse, e er altınlar helak olursa, nezir sakıt olur. Ba ka altın bulup
vermesi gerekmez. Nezrederken (Falancanın ine ini kesece im) demek olmaz. ( bni Âbidîn
c.3,s.66; Bedayı' c.5,s.83; htiyar c.4,s.99; Dürer c.2,s.43)

SUAL: u i im olursa, bir hayvan kesece im diye adakda bulundum. Fakat imdi, koyun
mu keçi mi diye hayvanın cinsini hatırlamıyorum. Kurban Bayramında veya ba ka bir zamanda
keserim deyip demedi imi de hatırlamıyorum. Hangi hayvanı ne zaman kesmem lâzımdır?
CEVAP
Adakda âdete uyulur. Hayvan dendi mi stanbul'da koyun anla ılır. Yâ'ni bir yerde kurban
bayramında kesilmesi âdet olan hayvan anla ılır. Hangi zaman kesece ini hâtırlamıyan kimse
ihtiyaten Kurban bayramında kesmesi lâzımdır. (Bedayı' c.5,s.85; bni Âbidîn c.5,s.257)

SUAL: Bir kimse, bir kurban kesmeyi nezredip, kurban mı yoksa adak mı dedi ini
hatırlamasa, nasıl hareket etmesi lâzımdır?
CEVAP
Halk arasındaki teamüle bakılır. Bu ise kurbandır. Kurban bayramında kesmesi lâzımdır. ( bni
Âbidîn c.5 s.204; Bedayı'; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.294,295)

SUAL: Dile im olursa, bir deve kurban kesece im, dedim. Burada deve bulamadı ını için
bir inek kesip kom ulara da ıttım. Daha sonra bir hocaya sordum, olmaz dedi. Bir ya ında bir
dana alarak onu da kestim. Ba ka bir hocaya sordum. (Dana dört hissedir, bir dana daha
kesmen lâzımdır.) dedi. Ada ım yerine geldi mi?
CEVAP
E er mektuptaki gibi (Bir deve kurban kesece im) demi seniz, Arefe veya kurban bayramında
kesmi olmanız lâzımdır. (Bir deve kesece im) demi seniz, istedi iniz zaman kesebilirsiniz.
nek kesmekle adak yerine gelmi olur. Bir ya ındaki danadan kurban olmaz. ki ya ında olması
lâzımdır. ki ya ına girince de yedi hisseye kadar kesilir. Dört hisse diye bir ey yoktur. ( bni Âbidîn
c.2,s.22)

SUAL: ( u i im olursa sevabı, mâm-ı Rabbani hazretlerine olmak üzere, bir koç kesmeyi
nezretmemde mahzur var mıdır?)
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. Çok iyi olur. Böyle dileklerin kabul oldu u çok görülmü tür. (Feth-ul-kadîr
c.3,s.65; Bedayı’ c.5,s.70)

SUAL: Adak hayvanının etini bir fakire verdikten sonra, fakir, bu etten zenginlere ve adak
sahibine verse mahzuru var mıdır?
CEVAP
Zenginlere vermesinde mahzur yoksa da adak sahibine vermesi caiz de ildir. ( bni Âbidîn
c.5,s.204; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.295)

YEM N
SUAL: (Arkada ımın bir kızı vardı. Kom usu istedi. Kesinlikle vermiyece ini söyliyerek
büyük bir yemin etti. Yüzüne bakmam, evime koymam demi ti. Kız aynı gençle evlendi. Üç tane
de çocukları var. Babası hâlâ kızın yüzüne bakmıyor. Kızının yüzüne bakabilmesi için ne
yapmalıdır?)
CEVAP
Sualinizde arkada ınızın nasıl yemin etti ini yazmamı sınız. Vallahi mi dedi, yeminim olsun mu
dedi, Allah hakkı için mi dedi, her hangi bir eyi art ko tu mu? Bunları bilmeden cevap vermek isabetli
olmaz. E er, (Kızım falancayla evlenirse kızımın yüzüne vallahi bakmam.) dediyse, kız da o
kimseyle evlenmi se, babası kızın yüzüne bakarak yemini bozmu olur.
Yemin keffareti vererek bu i i tatlılıkla halletmi olur.
Yemin keffareti için, on fakire, bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çama ır verir veya on fakiri bir
gün iki kere doyurur. Bunları yapamıyan üç gün ardarda oruç tutar. ( bni Âbidîn c.3,s.58,60,61)

SUAL: Bir müslümanın Kur'an hakkı için diyerek etti i yeminlere inanmamakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Bir müslümanın etti i yemine inanmamak haramdır. Yalan söylüyorsun demektir ki hiç uygun
de ildir.

SUAL: Yemin olan eyleri bozunca ne yapmak lâzımdır?


CEVAP
Haram i lemek, ibâdet yapmamak için yemin eden hemen yeminini bozmalıdır. Yeminini bozanın
yemin keffareti vermesi lâzım olur. Yemin keffareti on fakire, bütün bedenini örtecek kadar bir kat
çama ırdır veya on fakiri bir gün iki kerre doyurmaktır. Bunları yapamıyan kimse, üç gün ardarda oruç
tutar. ( bni Âbidîn c.3,s.60)

SUAL: Ya a ve nefse yemin edilir'mi?


CEVAP
(Mülteka) ve (Dürrül-muhtar) kitaplarında diyor ki:
(Yemin yalnız Allahü teâlânın isimleri ile olur. Ba ka eylerle yemin olmaz. Canın için,
ba ın için gibi yemin etmek haramdır. Kur'ân için, Kabe için, Peygamber için diyerek yemin
olmaz.)
Bu ifadelerden anla ıldı ına göre, ya a ve nefse yemin edilmez. ( bni Âbidîn c.3,s.47)

SUAL: (Üniversite imtihanlarını kazanırsam koyundan keçiden kesip e dost ile yiyece im)
dedim. Böyle söylemem nezir midir'
CEVAP
Evet, nezirdir. ( bni Âbidîn 3/67)

SUAL: Hangi eyler yemin olur, hangi eyler yemin olmaz?


CEVAP
Allahü teâlânın isimleri ile yemin olur. Vallahi, billahi, tallahi diye söyleyince yemin olur. Kur'ân için
diyerek yemin olmaz. Kur'ân hakkı için demek yemin olur. Allah için yemin ediyorum demek yemin
olur. Ahdim olsun, yeminim olsun, nezrim olsun demek de yemin olur.
E er unu yaparsam kâfir olayım diye küfre sebep olan eyleri, yemin niyyetiyle söylerse, kâfir
olmaz yemin etmi olur. Bir kimse, (Kâfir olayım ki ben zekiyim) dese, o kimse ister zeki olsun, ister
olmasın kendi rızası ile, kâfir olmu olur. Böyle konu mamalıdır. Küfre dü en kimse hemen îmânını
tazelemelidir. E er bunu yapdıysam Allahın gazabı üzerime olsun demek yemin olmaz. Allah hakkı
için demek yemin olur.
Yemin ederken in allah derse, yemin olmaz.
Do ru sanarak çok yemin etmek, Allahü teâlânın ismine ve yemine kıymet vermemek olur.
Bunlara kıymet vermiyerek yemin etmek çok çirkin olur. arkılarda, temsillerde yemin etmek böyledir.
Allah a kına diyerek bir kimseden dünyalık istemek caiz de ildir. Bir kimse (Allah için unu yap)
dese, onun dedi ini yapmamak günah olmaz. Fakat mubah olan eyleri yapmak iyi olur. ( bni Âbidîn
1/46; Dürer ve Gurer 2/38; Bedâyi 3/4)

SUAL: Bir kimseyle konu mama a yemin eden kimse, telefonla konu sa yemini bozulur
mu?
CEVAP
Telefonla da konu ulunca yemin bozulmu olur. ( bni Abidîn 3/772)

SUAL: Mal satarken do ru olarak yemin etmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Bir malı a ırı ö mek ve do ru olarak da yemin etmek do ru de ildir. Do ru yemin ederse, az bir
ey için Allahü teâlânın ismini söylemek saygısızlık olur. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Alı -veri te vallahi böyledir, vallahi öyle de ildir diye yemin edenlere ve san'at
sahiplerinden yarın gel, öbür gün gel diye sözünde durmayanlara yazıklar olsun!)
(Malını yemin ederek be endiren kimseye kıyamet günü merhamet edilmiyecek,
acınmayacaktır.)
(Yalan yere yemin ederek, birinin malını alan kimse, kıyamet günü, Allahü teâlâyı gazaplı
görecektir.)
(Îmân sahibi, her kabahati yapabilir, fakat hıyanet yapamaz ve yalan söyliyemez.) (Kimyâ-i
Se'âdet s.275)

SUAL: Bir kimse "Bu i öyle olmazsa, unu yapaca ım" dese ve o i öyle olmasa durum
ne olur?
CEVAP
O i olmadıktan sonra yapaca ını yapması gerekmez. ( bni Abidîn c.3,s.68)

SUAL: Yeminini bozan kimse, yemin keffaretini nasıl verir?


CEVAP
Bir köle âzâd eder. Veya on fakire, bütün bedeni örtecek kadar, bir kat çama ır verir veya on fakiri
bir gün iki kerre doyurur. Bir fakiri, on gün, her gün iki kerre doyurmak da olur. On fakire bir gün her
birine bir kerre veya bir fakire on gün, her gün bir kerre yarım sâ' (ya'ni 1750 gram) bu day veya un
veya ekmek, yâhud bu de erde kuma , ba ka mal, altın, gümü para vermek de olur. Bir fakire on
günlü ü, bir günde verirse, hepsi bir günlük olur. On fakirin her birine bir günde yüzlerce sâ' verilirse,
yine bir yemin keffareti olur. ( bni Âbidîn c.3,s.60)

SUAL: Kitâblarda yazıldı ı ekilde... yemin keffareti vermek zor oluyor. Kolay bir ekli yok
mudur?
CEVAP
Yemini bozmak kolay olmadı ına göre, keffaretinin kolay olması nasıl istenir? slâm âlimleri bunun
da kolayını bulmu lardır. Zekât alması caiz olan, güvenilir birisine, o günkü piyasaya göre on günlük
yiyecek ve giyecek parası verip, (Bununla her-gün yiyecek, giyecek, mal al! Yâhud hergün satın
alaca ın mala, bu paradan da kat!) denir. O da böyle yapar. ( bni Âbidîn c.3,s.60)

SUAL: "Vallahi Eshâb-ı kiramı seven be vakit namazı geçirmez" demekle yemin keffareti
icap eder mi?
CEVAP
(Vallahi Eshâb-ı kiramı seven be vakit namazı geçirmez) demekle yemin keffareti icap etmez.
Eshâb-ı kiramı seven kimse, onların yolundan gider. Bunların en mühimlerinden biri de namazı kazaya
bırakmamaktır.

AK KA
SUAL: (Akika hayvanı yerine bedelini tasadduk etmek, akika kesmek yerine geçer diyorlar.
Muhakkak kurbanlık vasfı olan bir hayvan mı kesmek lâzımdır?)
CEVAP
Bedelini tasadduk etmek akika kesmek yerine geçmez.

SUAL: Akika hayvanı çocuk bali olduktan sonra da kesilebilir mi?


CEVAP
Akika hayvanı, çocuk bulu a erdikten sonra da kesilebilir. ( bni Âbidîn c,5,s.213; Bedayı'
c.5,s.69)

SUAL: Erkek çocuk için iki akika hayvanı kesmek lâzımdır. Bir tane de kesilse mahzuru olur
mu?
CEVAP
Fakîr ise bir tane de kesebilir.

SUAL: Akika bedeli tasadduk edilmedi ine göre, farz olan ilim ne rine verilmesi caiz midir?
CEVAP
Akika müstehabtır. lim ne retmek farzdır. Farz müstehaba tercih edilir.

HALÂL HARAM
SUAL: (Hakikî hıristiyanların, meselâ papasların müslümanlı a uygun olmayan ekilde
kestikleri hayvan yenir mi?)
CEVAP
Hakikî hıristiyanlann hıristiyanlı a uygun kestiklerini müslümanların yemesi caizdir.

SUAL: Hamurla yapı tırılan kese kâ ıtlarını sobada yakmak caiz midir?
CEVAP
Hamurla yapı tırılan kese kâ ıtlarını sobada yakmak caizdir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5, s.339,341)

SUAL: Domuz kesilmi bir bıçakla koyun kesilse, o koyun murdar olur mu? Domuz eti
kesilen bıçakla, koyun eti kesiliyor. Böyle eti yıkayıp yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Domuz kesilen bıçakla koyun kesilirse murdar olmaz. Bıça ı yıkadıktan sonra koyun eti
kesmelidir. Mekruha dahi ehemmiyet vermeyen kimsenin îmânı gider. ( bni Âbidîn)

SUAL: Benim atı geçersen veya u bilmeceyi çözersen sana u kadar para verece im
demek caiz midir?
CEVAP
Her ey ile yarı etmek ve bilmece çözmek halâldir. Bunları kumar ile yapmak haramdır. Sen
kazanırsan ben sana verece im, ben kazanırsam sen bana vereceksin demek kumar olur. ( bni
Âbidîn c.5, stibra bahsi)

SUAL: çini temizlemeden balık yenir mi?


CEVAP
Balıklar küçük olsun, büyük olsun içini temizlemeden pi irip yemek caiz de ildir. (Fetâvâ-i kübrâ
c.2,s.29)

SUAL: Dükkânda kumar aletlerini satmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Vardır.
SUAL: Bizim ev sahibi Almanya'dadır. Evin önündeki bahçeden izinsiz meyvalarını yemekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Mektup yazarak müsadesi alınması münasip olur.

SUAL: Üzüm sirkesi bozulup arap olursa, arap oldu u nasıl anla ılır?
CEVAP
Üzüm suyundan arap olur. araptan sirke olur. Sirke bozulup arap olmaz.

SUAL:
Satranç oynamakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Müslümanın oyunla vakit geçirmesi do ru de ildir. ki günü e it olup ilerlemiyen müslüman
ziyanda oldu u için santraçla vakit geçirmesi uygun de ildir.

SUAL: Aldı ımız bir eyin necis olma ihtimalini dü ünmemiz lâzım mıdır?
CEVAP
Satılan herhangi bir gıda maddesinin veya bir i edeki sıvının içindeki necis madde oldu u
etiketinde yazmıyorsa veya âdil bir kimse bunun içinde necis madde vardır diye bildirmemi se veya
bizzat kendimiz görmemi sek, böyle gıda maddelerini yiyip içmemiz caiz olur. Kasaptan aldı ımız
kıymanın içine merkep eti karı tırılsa, bilmedi imiz müddetçe böyle eti alıp yememizde mahzur yoktur.
(E bah erhi)
Böyle eylerden sakınmanın vesvese, kuruntu ve faidesiz oldu u (Kimya-i Seâdet) te
yazmaktadır.

SUAL: Kasaptan et almakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Nasıl kesildi i bilinmeyen sı ır, davar ve kümes hayvanlarını yemek caizdir. Nasıl kesildi i
ara tırılmaz. ( hyâ-ul-ulûm c.2,s.80; Uyûn-ül-besâir; bni Âbidîn c.5)

SUAL: Besmelesiz kesilen hayvanı yemek neden haramdır?


CEVAP
Besmelesiz kesilen veya kendili inden ölen hayvan ile kaplumba a, yılan gibi hayvanları yemek
haramdır. Niye haramdır diye sorulmaz. Din ne emrediyorsa, hikmeti bilinmese de o hükme inanmak
lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5, Zebâyıh bahsi)

SUAL: Salyangoz yenir mi?


CEVAP
Yenmez. ( bni Âbidîn 5/195)

SUAL: Evlerde bula ık sulan kanalizasyona karı ıyor. Mahzuru var mı?
CEVAP
Zaruret oldu u için bula ık sularının kanalizasyona karı masının mahzuru olmadı ına cevaz
verilmi tir.

SUAL: Vakit geçirmek için oyun oynamakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Müslüman iyi ihsan demektir. yi insan da vaktini bo eylerle, oyunlarla geçirmez. Faydasız olan
her oyunu bırakmak lâzımdır. (Mektûbât-ı Rabbani C.1,M.73,123)

SUAL: Krem kullanmak caiz midir?


CEVAP
çinde domuz ya ı oldu u bilinmeyen bütün kremleri kullanmak caizdir. (Ebüssü'ûd Efendi
Fetvaları)

SUAL: Havalar kötü demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Havalar kötü demekde mahzur yoktur.

SUAL: Horoz dö ü türmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Horoz dö ü türmek haramdır. (Mektûbât-ı Dehlevi M.85 bni Âbidîn c.5, s.252-253)

SUAL: Gümü ten tu ra eklinde rozet takmak caiz midir?


CEVAP
Gümü ten yapılmı tu ra eklinde rozet takmak caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.229)

SUAL: Koç yumurtaları yenir mi?


CEVAP
Koç yumurtası denilen koç husyelerini yemek haramdır. ( bni Âbidîn c.1, s.135; Bedâyı'
c.5,s.61)

SUAL: Tüylerinin kolay yolunması için tavu un içini temizlemeden kaynar suya atmak caiz
midir?
CEVAP
Ucuz veya ekonomik oluyor diye le yenir mi? Ebüssü'ûd Efendi fetvasında, tüylerinin kolay
yolunması için tavu un içini temizlemeden kaynar suya atılmasının caiz olmadı ı bildirilmektedir.
Fakat ılık suya atmakta mahzur yoktur.

SUAL: Sokak elektriklerinin gece yanması israf olur mu?


CEVAP
Sokak elektriklerinin gece yanması israf olmaz. Karanlıkta yolların bulunması ve hırsızlı ın
önlemesi gibi faideleri vardır.

SUAL: Foto raf çekmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Müstehcen olmayan foto rafları çekmekte mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.238)

SUAL: Pipo içmek sigara içmek gibi mubah mıdır?


CEVAP
Pipo içmek, sigara içmek hükmündedir. ( bni Âbidîn c,5,s.292;,Hadîka c.1, s.143)

SUAL: Kravat takmak caiz midir?


CEVAP
Dört parmak geni li i kadar bir kravat takmak caizdir. (Fetâvâ-i Ali Efendi c.1,s.183)

SUAL: Umumi hamamlara gitmek uygun mudur?


CEVAP
Kadınlar da, erkekler de umumî hamamlarda gerekli ekilde tesettüre riayet etmedikleri için, böyle
hamamlara gitmek do ru de ildir. (Zevâcir c.1,5.105)

SUAL: Bir kız veya kadının a abey, dayı, baba gibi mahremlerinin yanında ba ı ve kolları
açık durması caiz midir?
CEVAP
Bir kız veya kadının a abey, dayı, baba gibi mahremlerinin yanında ba ı ve kollarının açık
durması caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.235)

SUAL: Gıda içinde ölmü karıncayı yemekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Gıda içinde ölmü olan karıncayı yemek uygun de ildir. Mekruhtur. ( ir'a-tül-islâm s.251)

SUAL: Bo zamanlarda çalgı çalarak vakit geçirmek uygun mudur?


CEVAP
Bo zamanlarda çalgı ile vakit geçirmek uygun de ildir. Bo zamanlarınızı fâideli i ler yaparak
de erlendirmeniz uygun olur. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.73; Ebüssü'ûd Efendi Fetvaları; Kırk
Hadîs 39. Hadîsi)

SUAL: Almanya'da çalı tı ımız fabrikanın herhangi bir âletini yetkilisinin izni olmadan
hususî i imizde kullanmak caiz midir?
CEVAP
Çalı tı ınız fabrikanın yetkilisinin izni olmadan herhangi bir âleti hususi i inizde kullanmanız caiz
olmaz. (Mecelle 96. madde)

SUAL: Mızraklı lmihâldeki hadis-i erifte mumu üfleyerek söndürmemeli diye yazılı. Ne
mahzuru vardır?
CEVAP
lim adamları, yanan mumu üfleyerek söndürünce, söndürdükten sonra çıkan gazlar teneffüs
edilirse vücuda zarar verir demi lerdir. Vücuda zarar verecek eyleri yapmamak uygun olur. Keza lo
bir karanlıkta aynaya bakılınca aynanın arkasında bulunan sırların yüzdeki parlaklı a te'sir etti ini
söylüyorlar. Bu bakımdan Mızraklı lmihâl gibi kıymetli bir kitapta ne yazıyorsa hikmetini bilmesek de
uymak uygun olur. Her ilmin kendisine has hususiyetleri vardır. Herkes her ilimde mütehassıs olmadı ı
için bir mütehassısın bildirdi i eylere (aklım almıyor) demek uygun de ildir.

SUAL: Müslümanlardan veya kâfirlerden ayakbastı parası almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
slâm memleketlerinde, kâfirlerden gönül rızasıyle de olsa, caiz olmayan bir yol ile mallarını almak
caiz de ildir. Meselâ Meryem Anayı ziyaret için Kudüse gelen turistlerden ayakbastı parası almak caiz
de ildir. Keza müslüman hacılardan Mekke' ye geldikleri için ayakbastı parası almak da haramdır.
( bni Âbidîn c.1,s.247,249)

SUAL: Kolonya satmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Kolonya satmakta mahzur yoktur. ( bni Âbidînc.5,s.292)

SUAL: Büyük bir evlâd, annesini veya bir erkek, hanımını emmesi haram mıdır?
CEVAP
ki buçuk ya ını geçmi çocukların annelerini emmeleri uygun de ildir. Çocukların babasının da
aynı ekilde uygun de ildir, haramdır. (Beydâvî tefsiri c.2,s.254; Nikâye Farisi erhi, Tefsîr-i
Kurtûbi c.14,s.65; htiyar c.2,s.117-118; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.355)

SUAL: pekböce i kozasını satıyoruz. Sattı ımız kimseler, bu kozaları fırınlayarak veya
kaynar suya atarak veyahut daha ba ka usulle öldürüyorlar. Bu kozaları satmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
pek böce ini öldürmek için güne e koymak caiz oldu u için satılmasında mahzur yoktur. Nasıl
öldürüldü ü bizi ilgilendirmez.(Berîka. El âfetleri bahsi)

SUAL: Bir arkada a falanca seçimi kazanırsa sana u kadar para verece im dedim. O ahıs
secimi kazandı ve parayı verdim. Bu kumar mıdır, haram mıdır?
CEVAP
Haram de il, caizdir. Çünki, her ey ile yarı ve bilmece çözmek helâldir. Bunları kumar ile
yapmak haramdır. Kumar, iki tarafın mal vermesini art etmekdir. Ya'ni sen bilirsen, ben sana
verece im, ben bilirsem sen bana vereceksin, diyerek sözle mek kumar olur. art bir taraflı olursa
kumar olmaz. ( bni Âbidîn c.5,s.257; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.324)

SUAL: Ölüye kırkıncı günü, elliüçüncü günü mevlid okutulup sadaka veriliyor. Bunun aslı
var mı?
CEVAP
Müslümanlıkta böyle bir ey yoktur. Ölüler için sadaka ve di er hayratı belli günlerde yapmak
Müslümanlara hristiyanlardan sirayet etmi tir. Ölü için yapılacak hayırları 40 veya 53. gün veya
gecelerine bırakmak, bo ulmak üzere olan birine, (Sen bekle, ben kırkıncı gün gelece im.) deme e
benzer. Gerekli hayır ve hasenatı bir an önce yapmalı, geciktirmemelidir. (Muhammedi Ma'sum-i
Fârûkî Mektûbât-ı c.1,M.11)

SUAL: Ölünün kırkıncı ve ellinci günlerinde helva da ıtılıyor, kabr ba ında yeniyor,
mevlidciler bunları yiyip okuyorlar, bunlar caiz midir?
CEVAP
Bunlar dinimizde yokdur bid'atdır. (M.Ma'sum-i Fârûkî Mektûbât c.1,M.11; bni Âbidin
c.1,s.603)
SUAL: Bir yeme e iki müslümandan birisi pis dese, pis mi kabul edilir?
CEVAP
ki müslümandan birisi bir yeme e pis dese, di eri de pis de ildir dese, temiz kabul edilir. ( bni
Âbidîn c.1,s.233)

SUAL: Dö en hayvanı bu dayın bir yerine idrarını yapsa, herhangi bir parçasının
yıkanmasıyla geri kalanlar temiz olur mu?
CEVAP
Dö en hayvanı bu dayın bir yerine idrarını yapsa, herhangi bir parçası yıkansa, geri kalanlar
temiz olur. (Hadîka sonu)

SUAL: htiyar bir kadının üç günden uzun bir yola tayyare veya otobüs ile mahremsiz
gitmesi caiz mi?
CEVAP
htiyar bir kadının, üç günden uzun (108 kilometreden fazla) bir yola tayyare ile, otobüs ile
mahremsiz gitmesi caizdir. Ancak vâsıtanın içinde fâsık olmayan, ya'nî sâlih ya lı bir kimseye icap
etti i zaman ilgilenmesi için tenbihte bulunmak lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,s.235)

SUAL: Su içinde kendili inden ölen balık yenir mi?


CEVAP
Kendili inden ölen hayvanlar yenmez. Balık da su içinde kendili inden ölürse yenmez. Fakat bir
insan tarafından sudan çıkarılıp su dı ında ölünce yenir. Dinimiz balı ın kesilmesini emretmemi tir.
Hattâ besmelesiz tutulsa da yenmesini haram etmemi tir. ( htiyar c.5,s.15,16)

SUAL: Fırıncıların ekme e yapı tırdı ı kâ ıt etiketi yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Ekme e yapı ık kâ ıt etiketi yemekte mahzur yoktur. stanbul'da etiket yüzünden birçok ekme i
yemeyip attıkları için etiketlerin kaldırılması dü ünülmü tü. Ufacık kâ ıt parçasını yemek mahzurlu
olmaz.

SUAL: Köyümüzdeki avcılar, av yakalayamadıkları zaman, köye gelince bir a aca horozu
ba layıp tüfekle vuruyorlar. Böyle vurulmu horozu yemekte mahzur var mı?
CEVAP
Horoz av hayvanı de ildir. ayet böyle vurulursa ölmeden önce kesmek lâzımdır. (Bedâyi, bni
Âbidîn c.5,s.193)

SUAL: ( üphe ve vesvese beni bir kurt gibi kemirmektedir. Namaz kılarım. Acaba abdestim
var mıydı diye üpheye dü erim. Helaya girmi bir ibrikle abdest alamam. Çocuklar üzerinde
yürüdü ü için evdeki halıyı pis kabul ederek abdest aldı ım çıplak ayakla üzerine basmam.
Guslederken elimdeki tas su kabının içine dü se suyu kirlendi kabul ediyorum. Ceketim yere,
çamura dü se sanki her yeri necis oldu zannedip tamamını yıkamadıkça içim rahat etmiyor.
Ceket de yıkanınca ceketlikten çıkıyor. Abdest aldıktan sonra acaba u uzvumu yıkamı mıydım
diye üpheye dü üyorum. Namazı üç mü, dört mü kıldım diye içime bir üphe dü üyor. Kirli yer
yıkayınca acaba temiz oldu mu diye devamlı yıkama a çalı ıyorum. Lokantalardaki yemekler
temiz mi, margarinlerde necaset, domuz ya ı var mı gibi dü ünceler beni huzursuz ediyor.
Bunların çaresi var mıdır?)
CEVAP
Sizin sualiniz sırada beklerken bir hanım okuyucu telefon etti. Diyor ki:
(45 ya ındayım. Asabi rahatsızlı ım var. Abdestte elimi üç defa yıkamak istedi im halde,
temizlenmedi zannı ile 50-60 defa yıkadı ım oluyor. Bu hal beni bitiriyor. Bitkin dü üyorum.
N'olur benim derdime bir çare...)
Gerek sizin, gerek hanım okuyucumuzun vesvesesi çok ileri derecededir. Vesvese eytandandır.
Abdest aldırmak istemez. Ki i abdest alınca (fazla yıkattırayım da mekruh yapayım) diye durmadan
vesvese verir. (Olmadı yeni ba tan) diye talimat verir. Dinî hükümler iyi bilinirse vesvese te'sir edemez
veya çok zayıflar. Vesvesenin en iyi çaresi dinî hükümleri iyi bilmektir.
Dinimiz kolaylıklar, ruhsatlar dinidir. Meselâ, abdest aldı ını bilip, sonra bozuldu unda üphe
ederse, abdesti var kabul edilir. Yeniden abdest almasına lüzum kalmaz. Abdest aldıktan sonra her
yerini yıkayıp yıkamadı ında üphe ederse, yeniden abdest almak veya üphelendi i yeri yıkamak
lâzım de ildir. Elbisenin veya vücudun bir yerine necaset gelse, bu yeri bulamasa, zannetti i yeri
yıkasa temiz olur. Hattâ namazdan sonra necasetli yer meydana çıksa, kıldı ı namazı iade etmez. Ya
ayak ile necasetli kuru halı üzerinde yürünse ayaklar necis olmaz. (Abdest alırken ba ıma mesh ettim
mi, abdestim var mı, elbisem temiz mi, iftitah tekbirini söyledim mi) gibi bir üphe, ilk defa de il de, her
zaman vâki oluyorsa, yeniden abdest alma a, ba ını mesh etme e, elbisesini yıkama a lüzum yoktur.
Namazını bozmaz, tamamlar.
Bir kimse, kıbleyi ara tırıp karar verdi i cihete do ru kılsa, namazdan sonra kuzey istikametine
veya ba ka istikamete do ru kılmı oldu unu anlasa, ya'ni yanlı oldu unu görse, kıble istikametine
do ru kılınmı gibi sahihtir, namazını iade etmez.
Bu misaller insanın aklına tuhaf gelebilir. Fakat dinin emri böyle oldu u bilinirse teslim olmaktan
ba ka çare kalmaz. Bir mal satarken malımızın bütün kusurlarını saysak, alıcı da (Öylece kabul
ediyorum) derse, yapacak ba ka eyimiz kalmaz. bâdetimizi bilen Allahü teâlâ da, (Kulum, bildirdi im
esaslara göre ibâdetini yaptı. Kıbleyi ara tırdı ı halde, yanlı istikamete kılmı ise de, kıble
istikametine kılmı gibi kabul ettim.) diye buyurursa artık bizim yapacak eyimiz kalmaz. Allahü teâlâ
ibâdetimi bu haliyle de kabul ettikten sonra mes'ele kalmamı tır.
Namazı üç mü kıldım, dört mü kıldım diye tereddüt edince dinin hükmünü hatırlayıp ona göre
hareket etmek lâzımdır. Kuvvetli zannı hangi tarafta ise öyle hareket eder. ki tarafa da kuvvetli zannı
yoksa, az kıldı ını kabul ederek namazını tamamlar. Sonunda secde-i sehv yapar. Her yanlı lı ın
nasıl tedavi edilece i bilinirse vesveseye lüzum kalmaz. Bir uzvu iki mi, üç mü yıkadı ını bilmeyen
kimse bir daha yıkayıp bırakır. 50-60 defa yıkamasına sebep kalmaz. Üçten fazla yıkanırsa mekruh
olur. Irmakda dahi abdest alırken suyu fazla kullanması israf olur.
Abdest aldıktan sonra üzerinde ya lık görse, idrar mı, su mu diye übhe etse, zaman zaman
böyle üphe ediyorsa, eytanın vesvesesi oldu u anla ılır ve abdesti tazelemez. Buradaki vesveseyi
önlemek için bir miktar su serpmelidir. Bir ya lık görünce benim serpti im su demelidir. O ya lık idrar
bile olsa, idrar oldu u bilinmedi i için, orayı yıkama a ve yeniden abdest alma a lüzum yoktur.
Elbisenin, suyun temizli inde vesvese etmek gösteri yapma a yakla ır, nefsin ho una gider ve
eytanı sevindirir. Bunun için vesveseden kaçmalıdır.
Yeme in, etin, margarinin necis ve haram oldu u bizzat görülürse veya âdil bir kimsenin haber
vermesi ile anla ılırsa ancak o zaman yenmez. Bunun haricinde hiçbir yemek, et ve margarin gibi
eyler asla haram ve necis olmaz. Bunları sorup ara tırmak lâzım de ildir. Yenmesinde hiçbir mahzur
yoktur. ( bni Âbidîn c.1,s.29, 232, 506; Hadîka sonu; htiyar c.1,s.47; h-yâul-ulûm c.2,s.80)

SUAL: (Gazetenizden çok fâideli bilgiler ö reniyorum. Yirmi yıldır va'az ve dinî
konferansları kaçırmam. Samimi olarak söylüyorum. Gazetenizde yayınlanan bilgileri hiç bir
vaazda duymadım. Her vaiz, yetmi iki çe it faiz bulundu unu, en hafifinin çok büyük haram
oldu unu söyler. Mübalâ asız Ankara'nın bütün camilerine gittim. Her din görevlisi, (Faizden
kaçının) der, fakat faiz çe itlerinden bahsetmezler. Faizin çe itlerini bilmeden faizden kurtulmak
nasıl mümkün olur? Samimi oldu um din görevlilerine faiz çe itlerini sordum, hepsi de
bilmediklerini itiraf ettiler. Biz faiz çe itlerini kimden ö renece iz? Siz biliyorsanız, Allah rızası
için Nasihat kö esinde yazsanız da, benim gibi merak edecekler ö rense çok iyi olmaz mı?
CEVAP
Merak ve iste inizde haklısınız. Haram yiyenlerin duası ve ibâdetleri kabul olmaz. En iddetli
haram da faizdir. Ödünç alıp vermede de faiz vardır. Alı -veri bilgilerini bilmeyen faiz yer de haberi
olmaz.
Maalesef, (faizler artıyor) diye çı ırtkanlık yapanlar faiz çe itlerini, alı -veri bilgilerin (bey ve irâ
ilmini) bilmekten mahrumdurlar. Alı -veri bilgilerini ve faiz çe itlerini tafsilâtlı olarak Tam lmihâl
(Seâdet-i Ebediyye) isimli kıymetli eserden ö renmeniz mümkündür. Hacıbayram'da, Ba lum
Kitabevi'nde bulabilirsiniz. ( bni Âbidîn c.1,s.29; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.377; Hadîka; Rıyâd-un-
nâsıhîn)

SUAL: Hangi i leri yaparken sa dan ba lamalıdır? Evden çıkarken hangi ayakla çıkmak
uygundur?
CEVAP
(Hadîka) da, el âfetlerinde buyuruluyor ki; Temiz i leri yaparken sa dan ba lamak müstehabdır.
Ayakkabı ve elbise giyerken, mescide, eve ve odaya girerken, heladan çıkarken, yemek yerken ve su
içerken sa dan ba lanır. Bunun gibi eylerin zıddı yapılırken soldan ba lamak müstehabdır.
Mü'minin evi, bir ilim ö renme ve ibâdet yeri oldu u için, evden soka a çıkarken, bu niyyetle sol
ayakla çıkmak müstehabdır.

SUAL: Av hayvanlarının içini doldurup manken gibi süs olarak kullanmak uygun mudur?
CEVAP
Süs olarak kullanmak lüzumsuzdur. Kullanmamalıdır. Resimden daha mahzurludur. ( bni Âbidîn
c.1,s.436)

SUAL: Ramazanda hava bulutlu olup Ramazan otuza tamamlansa, birkaç gün sonra
otuzuncu günün bayram oldu u anla ılsa bayram günü oruç tutarak haram i lenmi olur mu?
CEVAP
Ramazan'da hava bulutlu olup ay görülmese, Ramazan otuza tamamlanır. Birkaç gün sonra
otuzuncu günün bayram oldu u anla ılsa, bayram günü oruç tutmak haram oldu u halde, o gün oruç
tutmak haram olmamı olur. Ramazan'dan bir gün kabul edilir. ( bni Âbidîn c.2,s.94)

SUAL: Foto rafla resim ayrı mıdır? Caiz olan hangisidir?


CEVAP
Foto raf, resimden ayrıdır. Foto raf çekmek, aynadaki görüntüyü sabitle tirmek gibi olup her
zaman caizdir. Fakat resim çizmek mecburiyet olmadıkça caiz de ildir. ( bni Âbidîn c.5,s.238; Hadîka
el âfetleri)

SUAL: Bir kimse, birisinin arkasından aleyhte konu urken, konu ma bu gıybettir desek, o
da konu sa yine bana günah olur mu?
CEVAP
Gıybetin insanlar arasındaki zararı büyüktür Bir yerde gıybet olunca, mümkünse gıybete mâni
olmalıdır. E er güzellikle mâni olunmazsa, çıkıp gitmelidir. Çıkıp gitmek de fitneye sebep olursa,
gıybet edenin gıybetinden razı olmamalı, ne dedi, nasıl oldu u gibi sualler sormamalı, dinlemiyormu
gibi hareket etmelidir Bir kimsenin hakkında konu urken, onun kapının arkasında dinledi ini kabul
etmelidir. Arkasından konu ulan ahıs duydu u halde üzülmezse gıybet olmaz. E er konu mamızı
be enmemi se, razı olmamı sa gıybet olur. ( bni Âbidîn c.5,s.262,263)

SUAL: Bir kimseye falancayla senin aleyhinde öyle konu tuk desem uygun olmaz. Onunla
nasıl helâlla mam lâzımdır?
CEVAP
O kimseye, gıybetin mahiyetini söylemek mahzurlu ise, gıybeti bildirmek art olmadı ı için
kendisiyle helâlla ma a geldi inizi söylersiniz. Yalvarıp yakarıp helâlla ma a çalı ırsınız. Mahzuru
olmazsa hediye verirsiniz. Ne suretle olursa olsun helâlla ma a çalı malıdır. ( hyâ-ul-ulûm c.3,s.153;
bni Âbidîn c.5,s.263)

SUAL: Ana-babamızın arkasından konu uyor, gıybetini yapıyoruz. Acaba bu


konu malarımız di er insanları gıybet etmemiz gibi günah oluyor mu? Günah oluyorsa ne
yapmalıyız?
CEVAP
Ana-babanın arkasından aleyhte konu makta gıybettir, günahtır, helâlla mak lâzımdır. Ana-baba
hakkı çok mühim oldu u için onları üzmekten çok sakınmalıdır. Hizmetlerinde kusur etmemelidir.
Haklarını helâl etmesi için yalvarmalıdır. Dilimiz durmuyor gıybetinizi ediyoruz, hakkınızı helâl edin,
etmezseniz hâlim çok kötü olur gibi sözler söyleyerek gönüllerini alma a çalı malıdır. Ana-baba
hakkını helâl etse de gıybet etmek günah oldu u için tevbe etmeli, Allahü teâlâdan da afv dilemelidir.
( hyâ-ul-ulûm c.3,s.153; bni Âbidîn c.5,s.262,263; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.362)

SUAL: Katı ilâçların terkibinde mahzurlu bir ey oldu u bilinmiyorsa veya içinde afyon
oldu u biliniyorsa kullanılmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.355; bni Âbidîn c,5,s.295)

SUAL: Dilenmek ne zaman caiz olur? Dilenen herkese sadaka ve zekât vermekte mahzur
var mıdır?
CEVAP
Bir günlük yiyece i bulunan kimsenin dilenmesi haramdır. Hiç yiyece i bulunmayanın da, sa lam,
çalı acak, ticaret edecek halde ise, yiyecek, içecek veya bunları almak için para istemesi, dilenmesi
haramdır. Bunun varlı ını bilerek, istedi ini vermek de haramdır. Ancak istenmeden verileni alması
caizdir. Aç veya hasta olanın yiyecek istemesi lâzımdır. Bir günlük yiyece i olup da çalı abilecek
haldeki kimse, ilim ö renmekle veya ö retmekle me gul ise yiyecek istemesi caiz olur. Parasını
harama sarfedene ve israf edene sadaka verilmez. Camide cemaat arasında dola arak dilenmek
haramdır.
Görüldü ü gibi, slâmiyette, eli aya ı tutup da çalı abilenlerin dilenmesi haramdır. Zekât,
çalı amıyacak derecede hasta veya sakat olanlara veya çalı ıp da güç geçinenlere verilir. Allahü
teâlâ, böyle fakirleri, milletin içinde kırkta bir olarak yaratmı tır. Bunlara zekât veren zengin bir
müslüman, hem dinî ibâdetlerini yaparak Allahü teâlânın rızasını kazanır, hem de sosyal yardım
yapmı olur. Hem de malını, servetini fakirlerin haklarından ve tecavüzlerinden korumu olur.
Zenginler, servetin kırkta birini muhtaçlara verecek olursa, müslüman memleketlerde, fakirli in
istismarı önlenmi olur.
Zekât ve sadakalar, hep sosyal yardım olup, ekonomik felâketleri önlemek için birer tedbirdir.
Fakir, ihtiyâcından fazla ve nisâbdan az zekat alabilir. Nafakasından fazla, fakat nisâb miktarından az
malı olana fakir denir. Maa ı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her memur, fakir
sayıldı ı için zekât alabilir.( bni Abidîn c.2,s.69,70; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.349)

SUAL: Bir sâlih müslümanın bir organı, meselâ kalbi, günahkâr birisinin kalbine takılınca,
âhırette bu günahkâra azap yapılırken, sâlih müslümanın kalbine de azap yapılacak mı?
CEVAP
Kıyamet günü herkes, öldü ü zamandaki ekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır.
Herkesin kuyruk sokumu kemi i de i meyecek, ba ka organları bu kemik üzerine yeniden yaratılacak,
ruhlar, bu yeni bedenlerini bulup tealluk edeceklerdir. nsanın organları dünyada da de i ir. Kırk
ya ındaki insanın eti, derisi, saçları ba kadır. Çocuklu unda bu deriler ba ka idi. Fakat o hep aynı
insandır. Çünkü insan ruh demektir. Beden de i se de ruh de i mez. nsanın parmak izi de hiç
de i mez. Hiç bir insanın parmak izi, ba kasının parmak izine benzemez. Bir insanın çe itli ya lardaki
bedenleri ba ka oldukları gibi, aynı boy ve ekilde, fakat ba ka zerrelerden yapılmı bir bedenle
mezardan kalkacaktır. Bunun için, göz ve yürek naklinin mahzuru yoktur. Onlar çürüyüp toprak
olacaktır. (Kimyâ-i Se'âdet s.80; Ahmed ibni Kemâl'in Levh-il-mahfûz risalesi)

SUAL: Alkolsüz ilâç bulunmadı ı zaman alkollü ilâcı kullanmak caiz olur mu?
CEVAP
Alkolsüz ilâç bulunmazsa ve alkollü ilâcın ifa verece i kat'i ise zaruret olaca ı için caiz olur.
(Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.355; bni Âbidîn c.5,s.289,295)

SUAL: Abdest alırken muslu u devamlı açık tutmak israf olur mu?
CEVAP
Abdest almak için vakf edilmi olan su abdestin ba ından sonuna kadar devamlı akarsa israf
olmaz.

SUAL: Bir kimsenin namaz kılıp kılmadı ını takip etmek su-i zan olur mu?
CEVAP
Sebepsiz takip su-i zan olur. Mühim bir sebeb için takip caiz olur. ( hyâ-ul-ulûm c.3,s.150; Berika
s.759,760)

SUAL: Namazı kerahat vaktine veya kazaya kalacak kimseyi uykudan uyandırmak gerekir
mi?
CEVAP
Fitneye sebeb olmıyacaksa, uyandırmamak mekruh olur. E er vaad ettiyse o zaman
uyandırmamak harâm olur. Uyandırmak bir fitneye sebeb olacaksa, uyandırmamak günâh olmaz.

SUAL: Bazı ilâçların içinde yenmesi haram olan herhangi bir madde bulundu u söylense,
fakat üzerinde yazmasa, bu ilâçları kullanmamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
lâcın içinde yenmesi, içmesi haram olan maddenin bulundu u görmekle veya görenden i itmekle
yahut üzerinde yazılı olmakla anla ıldı ı zaman kullanmak haram olur. Bu üç yoldan biri ile
anla ılmadı ı zaman neden yapıldı ını ara tırmakla me'mur olmadı ımız için kullanmakta mahzur
yokdur. (Dürer c.1,s.311; bni Âbidîn c.5,s.220,221; hyâ-ul-ulûm c.2,s.80; Uyûn-ül-besâir)

SUAL: Ba'zı esansları alkolde eritip me rubatların içine koydukları i itilmektedir. Me rubat
içmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
çinde alkol oldu u bilinmedikçe me rubat içmek caizdir. (Uyûn-ül-besâir; bni Âbidîn
c.5,s.220,221; hyâ-ul-uIûm c.2,s.80)
SUAL: nsan necaseti veya kanalizasyon ile sulanan sebzeleri yemek uygun mudur?
CEVAP
Kanalizasyon suları renk ve koku bakımından su evsafını kaybetmi ise böyle kanalizasyon suları
ile sulanmı sebzeleri yemek uygun olmaz. Umumiyetle kanalizasyonlar renk ve koku bakımından
suya evsafını kaybettirdikleri için la ım suları ile sulanan sebzeleri yemek uygun olmaz. Fakat insan
necaseti evsafını kaybetmedi i için bunlarla sulanan sebzeleri yıkayıp yemekte mahzur yoktur. ( bni
Âbidîn c.1,s.124)

SUAL: A abeyim haram kazançları ile veya çalarak kesti i tavu un etinden bizim çocuklara
da yedirse, bizim çocuklara o et haram olmaz mı?
CEVAP
Tavuk kesip pi irildikten sonra a abeyinizin mülkü olur. Ba kasının o etten yimesi caiz olur.
Günahı a abeyinize olur. Birkaç haram para karı ınca yine böyledir. Ya'ni günahı o adama olur. O
paradan hediye alana günah olmaz. (Hadîka c.2,s.720; Dürr-ül-muhtâr zekât bahsi; Cevhere zekât
bahsi)

SUAL: Hayzlı halde iken kesilen tırna ı ve dökülen saçları gusl abdesti alırken yıkamak
gerekir mi?
CEVAP
Hayzlı iken tırnak kesmek caizdir. Hayzlı iken dökülen saçları ve kesilen tırna ı yıkama a lüzum
yokdur. ( bni Âbidîn c.1,s.103, c.5,s.275)

SUAL: Hayvanlarda sun'î tohumlama caiz midir?


CEVAP
Caizdir.

SUAL: Dost ve arkada lara hediyye götürmekte mahzur var mı?


CEVAP
Hediyele mek sünnetdir. Dostlara eli bo gitmek, de irmene bu daysız gitme e benzetilmi dir.
(Dürer c.2,s.217; bni Âbidîn hibe bahsi)

SUAL: On ki iyiz. Her ay be er bin lira koyarak 50 bin lirayı kur'a çekerek birimiz alıyoruz.
Her ay kur'a birimize çıkıyor. On ay sonra kur'a bitiyor. Böyle bir i lemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzurludur. ( bni Âbidîn c.1, imamlık seçimi bahsi)

SUAL: Küçük çocu um vardır. Çocu umun kendisine ait parası ile ona lâzım olan eyleri
alabilir miyim?
CEVAP
Alınabilir, mahzuru yoktur. (Fetâvâ-i Bezzâziyye c.6, Hibe bahsi)

SUAL: Hamamların hâli ma'lumdur. Günah i lemeden yıkanmak mümkün de ildir. Emrim
altındakiler, söz dinlemeyip gidiyorlar. Mâni olamadı ıma göre, günahları da onlara ait
oldu una göre, pe lerini bırakayım mı?
CEVAP
Pe lerini bırakmak, müsaade etmek demektir. Devamlı emr-i ma'ruf ve nehy-i münker yapmak
vazifemizdir. Emr-i ma'ruf neticesi bir gün gitme i bırakırlar. Kat'iyyen razı olmamak ve pe lerini
bırakmamak lâzımdır. (Tatlılıkla yılan bile deli inden çıkar.) buyurulmu tur. (Kimyâ-i Se'âdet emr-i
ma'ruf bahsi)

SUAL: Çocuk sünneti için belli bir gün ta'yini var mıdır?
CEVAP
u günde sünnet edilmeli diye bir ey yoktur. Haftanın herhangi bir gününde sünnet edilebilir.
Çocuk bulû a ermeden her ya da sünnet edilebilir. Yedi ile on iki ya en iyi sünnet zamanıdır. ( bni
Âbidîn c.5,s.478)

SUAL: Müsliman kadınlar kimlere kar ı süslenebilir?


CEVAP
Müsliman kadınların, kocasından ba ka, erkek veya yabancı insanlara süslenmeleri caiz de ildir.
Altın ve gümü gibi zînetlerini yabancılara göstermeleri haramdır. (Mektûbât-ı Rabbânî c.3,M.41)
SUAL: Bizim Avanos'ta ekmek hamurunun katı olması için ayakla çi neniyor. Mahzuru var
mıdır? Un ve bu day çuvalları üzerine oturmakta mahzur var mı?
CEVAP
Hamur ate te pi ip ekmek haline gelmedikçe üzerine basmakta mahzur yoktur. Ya'ni hamurun
ayakla çi nenmesi günah de ildir. Un ve bu day da ekmek olmadı ı için üzerine basmakta ve
oturmakta mahzur yoktur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.339,341)

SUAL: (Zengin bir kimsenin her zaman yeni veya eski elbise giymesinin mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâm, eski elbiseli birisine (Malın yok mu?) buyurdu. O zat, malının çok
oldu unu söyleyince, Resulullah öyle buyurdu:
(Allahü teâlâ, mal verince ni'metlerinin eserini üzerinde görmelidir.)
Ba ka bir hadis-i erif ise öyledir:
(Allahü teâlâ, kuluna verdi i ni'metleri görmesini sever.)
Görüldü ü gibi, Allahü teâlâ, elbisenin yeni, güzel ve temiz olmasını sever. Bunları ni'meti
göstermek için giyeni sever.
Kibir için, övünmek için, gösteri için onun bunun gözüne girmek için giyineni ise sevmez. Allahü
teâlânın verdi i ni' metleri gizlemek uygun de ildir. lim ni'meti de böyledir. lmini saklayanları sevmez.
( bni Âbidîn c.5,s.223)

SUAL: Dü ünde davul zurna çalıyordu. Birisi oynadı. Mubah dedi. Oyunda neleri çalmak
mübahdır?
CEVAP
(Tatarhaniyye) fetva kitabında diyor ki:
(Ba kalarını hicveden, müstehcen olan ve ehveti tahrik eden iirleri teganni ile, yani ses dalgaları
ile okumak her dinde haramdır)
Hacca gidecek olanın, Kabe, Hac, Mekke, Medine arkılarını dinlemesi, askerlerin harb,
kahramanlık arkılarını dinlemesi mubah hattâ sevab olur. Dü ün, ziyafet, sünnet, bayram ve sefer
dönü ü gibi sevinilmesi lâzım olan yerlerde helâl olan ses ile ne 'elenmek mubahtır. Muharebelerde
askerin moralini kuvvetlendirmek için, bando, müzika çalmak ve bunlara sulh zamanında da
hazırlanmak, dü ünlerde davul ve def çalmakta mahzur yoktur.
Günahları, kusurları, azabları anlatan kasideleri, ilâhileri dinleyerek üzülmek, tevbeye sebep
olursa sevabtır. Ba'zı slâm âlimleri kalbi hasta olan gençlerin toplanarak ilâhi söylemelerini uygun
görmemi lerdir. Mubahları sık sık i lemek, abes olur, bo yere zaman harcamak olur. Zamanı bo
yere öldürmek ise haramdır. Sıkıntısını gidermek için kendi kendine mubah olan sarkıları mırıldanmak
günah de ildir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.266; Hadîka kulak âfetleri bahsi; Tarîkat-ı
Muhammediyye s.140; bni Âbidîn c.5,s.34)

SUAL: Gazetenizi bir senedir okuyorum. Belçika'da ortaokula devam ediyorum. Burada
ba'zıları haram, kötü bir ey de ildir. Kötü olsa hiç Kâbeye mescid-i Haram denir mi? diyorlar.
Haram, mahrem, namahrem ne demektir?
CEVAP
Allahü teâlânın, Kur'ân-ı kerîmde yapılmasını açıkça emretti i eylere (Farz) denildi i gibi,
yapmayınız diye açıkça men ve yasak etti i eylere (Haram) denir. Mahrem, erkekler için, evlenmesi
haram olan anne, bacı, karde kızları gibi evlenmesi ebedî haram olan kadınlara denir. Kadınlar için
de, baba, birader, o ul gibi evlenmesi ebedî haram olan erkeklere denir. Namahrem, evlenmesi haram
olmayan kadın veya erkeklere denir.
Mescid-i harama giren kimse, idama mahkûm olsa bile, orada öldürülmesi haram oldu u için
böyle denmi tir. (Kamus c.4,s.230, c.2,s.1285)

SUAL: stanbul'a geldi imde bir arkada da gördüm. Adına kefir diyorlar. Sütle karı tırılarak
mayalanıyor. Süzülerek ayranı içiliyor. Tadı oldukça keskindir. Ba'zı hastalıklara iyi geldi i
söyleniyor. Bu kefiri içmekte mahzur var mı?
CEVAP
Bahsetti iniz kefir, bira gibi haramdır. (Feth-ul-kadîr c.5,s.81; bni Âbidîn c.5,s.396)

SUAL: Eni temin kazancında haram vardır. Sofrasına otururken besmele çekersem küfre
dü erim diye korkuyorum. Besmele çekmesem olur mu?)
CEVAP
Eni tenizin yeme ini yerken besmele çekmekte mahzur yoktur. Domuz eti gibi aslı haram olana
besmele çekilmez. Haram para karı arak alınmı yemekleri yerken besmele çekmekte mahzur yoktur.
( bni Âbidîn c.1,s.7)

SUAL: Ba'zı margarinlerde domuz ya ı var mıdır?


CEVAP
Margarinler vücud sıcaklı ında erimedikleri için damar sertli ine sebep oldu u söylenmektedir.
E er tıbbî yönden zararı kat'i olarak tesbit edilirse, dinen de yenmesi o zaman mahzurlu olur. Üzerinde
yazmadı ı veya koyan bizzat söylemedi i yahut âdil bir kimse söylemedi i müddetçe içinde domuz
ya ı vardır diye iddia edilemez. Hattâ domuz ya ı olsa bile, bilinemedi i için yiyenlere günahı olmaz.
Margarin ya ı, nebatî ya lardan ve balık ya ından imâl edilmektedir. Domuz ya ı sıvı olmadı ı
için kullanılmıyor. Mubahlar zan ile haram olmaz. Domuz ya ı oldu u kafi olarak biliniyorsa o zaman
haram olur. Margarinler tamamen hazmedilemedi i için vücuda zararı olmaktadır. Ba ka ya varken
vücuda zararı olan bir eyi kullanmak uygun sayılmaz. Pahalı da olsa, bulmak mümkün ise uygun olan
ya ları kullanmalıdır. ( bni Abidîn c.5,s.220,221; Dürer c.1,s.311; hyâ-ul-ulûm c.2,s.80)

SUAL: Çok mal kazanmak niyyetiyle çalı mak günah mıdır?


CEVAP
Çok sevâb kazanmak için, çok mala ihtiyaç vardır. Çok mal kazanmak için de çok çalı mak
lâzımdır. slâmiyete uygun yapılan kazanç dünyaya sarılmak olmaz. Âhıret olur. (Mevkûfât c.2,s.201)

SUAL: Evdeki çe meler akmadı ı zaman içmek, abdest almak gibi ev ihtiyâcı için cami
avlusundaki adırvandan su almak caiz mi?
CEVAP
Caizdir.

SUAL: Etrafı çevrili olmayan bir bahçemiz var. Arılar gelip bir a aca konmu . Bir kilo kadar
bal da yapmı lar. Birisi bu arıları görmü , kovan getirerek arıları alma a gelince haberimiz oldu.
Arıları adama vermek istemedik. Adam, (Arı bulanındır) dedi. (Balı sizin olsun, arıyı ben
götüreyim) dedi. Biz de razı olduk. Arının sahibi belli olmadı ına göre, arı o adama helâl olur
mu? Sonra oradaki balı bizim yememiz helâl olur mu?
CEVAP
Arılar bulanındır. Bal ise bahçe sahibinin olur. (Mevkûfât c.1,s.366; Mecelle madde:
1243,1249,1255)

SUAL: Erkek çocuklara ipek giydirmek, çocukları kıbleye ayakları gelecek ekilde yatırmak
ve künye takmak uygun mudur?
CEVAP
Erkek çocuklara ipek giydirmek, ayaklarını kıbleye kar ı yatırmak, altın veya gümü ten künye
takmak uygun de ildir. Günahı takanlara olur. (Mevkûfât c.2,s.204,205; Halebî-yi Kebîr s.28)

SUAL: Bir arkada , zehirli bir ot gösterdi. Bunu yemek haramdır, dedi. Haram oldu u için
bunu cebe koyarak namaz da kılınmaz, dedi. Hattâ tütün yapraklarını cebe koyarak namaz
kılınmaz dedi. Afyon da böyledir dedi. Do ru mudur?
CEVAP
Uyu turucu katı maddelerin aklı giderecek kadar fazla miktarını kullanmak haramdır. Az miktarda
ilâç için kullanmak günah de ildir. Esrar, afyon, morfin ve eroin gibi. Bunlar ot olarak temiz oldu u için,
namaz kılarken cepte bulunmaları namazın sıhhatine mâni olmaz. Çünkü ottur, necis de ildir. Bunlar
ilâç için az miktar kullanılır, fakat keyif için kullanılmaz.
Kafein, nikotin, tein, bunlar otun kendisi de il, ottaki etkili maddelerdir. Bu otlardaki etkili madde
saf olarak kullanılırsa vücut için zararlıdır. Etkili maddesi kafein olan kahve, etkili maddesi nikotin olan
tütün ve etkili maddesi tein olan çay, necis ve haram de ildir. Bu bakımdan otun kendisi ile zararlı olan
etkili maddesi karı tırılmamalıdır. Ya'ni tein uyu turucu madde diye çaya necis veya haram denmez.
Di er otlar da böyledir. ( bni Âbidîn c.3,s.276)

SUAL: Gitti imiz yerlerde gıybet ediliyor. Çirkin görüyor, be enmiyorum. Susun demekte
fitneye sebep olma ihtimali var. Orayı terk etmem de dedikodulara sebep olacaksa, onların
gıybetlerini be enmeden orada kalmamda günah var mıdır?
CEVAP
Zaruretler haramları mubah kılar. Zaruret ba ka çare bulamamak demektir. Gıybet edenleri te vik
edici söz söylememelidir. Sahi mi, öyle mi der gibi bakmamalıdır. Konuyu kapatma a, ba ka bir konu
açma a çalı malıdır. lk fırsatta da orayı terk etmelidir. " nsan eti yenen yerlere" de mümkün mertebe
gitmeme e gayret etmelidir. (Mecelle madde: 21, Dürer-ül-hükkâm c.1,s.76)

SUAL: Yakın akraba evlilikleri neticesinde sakat çocukların meydana geldi ini gazetelerden
ve tıp dergilerinden ö reniyoruz. Amca ile dayı ve hala ile teyze kızları ile evlenmekte dinimizce
bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Yakın akraba ile evlenmemek sünnettir. Bahsetti iniz kızlar ile evlenmek caiz ise de mekruhtur.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bunların çocukları zaîf, hastalıklı olur.)
Bir zaruret olmadıkça sünnete uyarak yakın akraba ile evlenmemelidir. Süt karde ile de
evlenmemelidir. Evlenmesi mekruh olan yakın akraba ile sakat çocuk olma ihtimalini dü ünerek de il,
dînin emri oldu unu dü ünerek evlenmemelidir. Çünkü dinin emrinde bilinmedik daha birçok hikmetler
vardır. (Kimyâ-i Se'âdet s.242)

SUAL: (Esanslarda alkol veya domuz ya ı var mıdır?)


CEVAP
Esans, alkolsüz olur. Domuz ya ı katılmaz. Üzerinde alkol oldu u yazılmıyorsa kullanılmasında
mahzur yoktur. Esansı alıp da kimyagere tahlil için götürülmez. Zan üzerine hüküm yürütülmez.
Gazozlar da böyledir. ( bni Âbidîn c.5,s.220,221; Dürer c.l,s.311; hyâ-ul-ulûm c.2,s.80)

SUAL: pek halı, ipek seccade, ipek abdest havlusu kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Dürer c.1,s.313; bni Âbidîn c.5,s.226)

SUAL: Bir yardım sandı ımız var. Üyelerinden birisine yardım edilebilir mi?
CEVAP
Ancak üyelerin dı ındaki fakirlere yardım edilir. Üyelerden birisine yardım edilmesi caiz de ildir.
Üyelere ancak faizsiz ödünç verilir. (Bedâyi c.6,s.221)

SUAL: Ba'zı sabunlarda domuz ya ı oldu u söyleniyor. Kullanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Domuz ya ı veya necasetli herhangi birya , sabun yapılınca temiz olur. Bütün kimyevi de i meler
böyledir. Necis toprakla yapılan testi ve küp gibi eyler fırından çıkınca temiz olur. ( bni Abidîn
c.1,s.210)

SUAL: Tezekle ısıtılan fırında pi irilen ekme i yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Necaset yanınca külü temiz oldu u için mahzuru yoktur. ( bni Abidîn c.1,s.210)

SUAL: (Midye yemekte mahzur var mıdır?)


CEVAP
Midye yememelidir. (Diirer c.1,s.281)

SUAL: Kendi aramızda memur veya i çi yardım sandı ı kuruyoruz. Ödünç verirken faizle
veriyorlar. Faizle borç almamak artı ile, di er me ru i lerinden istifade etmek için böyle
sandıklara üye olmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: (Emekli Sandı ından borç para almamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
Emekli Sandı ından herkes borç para alma a kalkarsa, Emekli Sandı ı lüzumlu yatırımları
yapamaz. Zaruret olmadıkça borç para almamalıdır. (Bahr-ür-râ'ik)

SUAL: Alı kanlık hâline getirmemek artı ile ba'zı oyunlarla vakit geçirmek mâlâyânî ile
i tigâl sayılır mı? Bedene ve zihne faidesi olur mu?
CEVAP
Ba'zı faidesiz oyunlarla vakit geçirmek, mâlâyânî ile i tigâldir. Bedeni ve zihni faidesiz oyunlarla
yıpratmamalıdır. Müslüman faidesiz oyunlarla vaktini öldürmemelidir. Âhırette ömrümüzü nerede
geçirdi imiz, nefesimizi nerelerde tüketti imiz sorulacaktır. ( bni Âbidîn c.5,s.252,253)

SUAL: Bakkal kendisinde olmayan bir eyi kom u bakkaldan alıp bize veriyor. Bunun
mahzuru oluyor mu?
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. (Cevhere; Bey Bahsi)

SUAL: Ba kasının tarlasındaki yemlik gibi yenecek otları toplamakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Sahibinin izni varsa veya izin verece i biliniyorsa bir mahzur yoktur. (Mecelle Madde: 96)

SUAL: Bir ö retmen, talebesinin kalem ve silgi gibi eylerini kullanabilir mi?
CEVAP
Kullanmamalıdır. (Mecelle Madde:96)

SUAL: (Bo vakitlerimde avcılık yapıyorum. Bir av köpe im var. Av köpe i beslemekte
mahzur var mıdır? Üzerime de iyor. Avcılık yapmakta mahzur var mıdır?)
CEVAP
Av veya koyun köpe ini eve koymamak üzere beslemekte mahzur yoktur. Hanefî mezhebinde
köpek elbiseye dokununca, dokundu u yeri pis etmez. Usûlüne uygun avcılık yapmakta mahzur
yoktur. (Müslim c.6,s.156; htiyar c.1,s.19)

SUAL: Arkada ım bana emanet olarak para bıraktı. Birkaç gün gelmeyince parayı
çalı tırayım da birkaç lira kazanayım, dedim. Kazandım da. Emanet parayı kullanmakta mahzur
var mıdır?
CEVAP
Emanet parayı kullanmak caiz de ildir. Kazandı ı ey haram olur. Kazandı ını fakire vermesi
lâzım olur. Ödünç olarak alınsaydı, kullanılırdı. (Hadika c.2,s.445)

SUAL: Almanya'da ateistler var. Onlarla dö ü sek ve dü en sigaralarını içsek hakları geçer
mi?
CEVAP
Hiç kimsenin malı hiç kimseye helâl olmaz. Dövmek ve sö mekle de hakları geçer. Bunun için hiç
kimsenin malına canına, ırzına tecavüz etmek asla caiz de ildir. Müslüman her yerde iyi örnek
olmalıdır. ( bni Âbidîn c.3,s.247)

SUAL: Ba'zı kadınlar bana hediye veriyorlar. Kendi malları olup olmadı ını bilmiyorum.
Kocalarının izin verip vermedi ini bilmiyorum. Hediyelerini almamda bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Su-i zan caiz de ildir. Almanızda mahzur yoktur. (Tefsîr-i Beydâvî c.2,s.452)

SUAL: Ayakta sigara içmek, çekirdek yemek, eker gibi ufak tefek eyleri yemekte mahzur
var mıdır?
CEVAP
Ayakta sigara içmenin mahzuru yoktur. Zaruretsiz ayakta ve sokakta bir ey yiyip içmemelidir.
( bni Âbidîn c.5,s.295; Hadîka c.1,s.142; Dürer c.2,s.381)

SUAL: Le olarak ölen bir keçinin boynuzundan bıçak sapı yaptırdım. Bu bıçak cebimde
oldu u halde namaz kılmamda mahzur var mıdır? Boynuz da le hükmünde midir?
CEVAP
Le in kemikleri, boynuzu, tüyü, kılı satılıp kullanılabilir. (Merâkıl-felâh s.89)

SUAL: Eti yenmiyen hayvanların derilerini çe itli i lerde kullanmakda mahzur var mıdır?
CEVAP
Domuzdan ba ka eti yenmiyen hayvanlar besmele ile kesilince veya avlanınca derileri temiz olur.
Le in derisini de daba ladıktan sonra satmakta mahzur yoktur. (Merâkıl-felâh s.89)
SUAL: Altın, platin veya ba ka madenlerden yapılan yüzükleri gümü ile kaplatarak
kullanmakta mahzur var mıdır? Ta lı yüzük uygun mudur?
CEVAP
Gümü kaplatılmı altın, demir ve ba ka madenlerden yüzükleri kullanmak ve her ta tan yüzük
ta ı yapmak caizdir. (Mevkûfât c.2,s.205)

SUAL: Saçı topuz yapmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Saçların topuz yapılması hadis-i erifle men edilmi tir. (Müslim Sahihi c.6,s.169)

SUAL: Erzurum'da mezbaha artıkları, kan ve pislikler bir çaya akıyor. Bu çay ile sulanan
sebzeleri yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.1, s.222)

SUAL: Dövü horozlarına alkol ırınga ediyorlar. Yara alınca ölmesin diye kesiyorlar.
Yenmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Sokakta necaset yiyen tavuk gibidir. Yenebilmesi için üç gün bekletilmeden önce kesilmemelidir.
( bni Âbidîn c.1,s.223 c.5,s.216-217)

SUAL: Midye yenmez. Fakat, cebe koyarak namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur ( bni Abidîn; namazın artları)

SUAL: Tülbent saçları belli edecek kadar ince olursa mahzuru var mıdır?
CEVAP
Umdet-ül slâm kitabında diyor ki; ( nce olup içindeki uzvun ekli veya rengi görünen kuma
yok demekdir.) Bu bakımdan ince tülbent mahzurludur.

SUAL: Dinî sualleri cevaplandıran bir kitapta ( bâdet ayrı, haram ayrıdır. Haram i leyenin
ibâdetine zarar gelmez. Meselâ tesettürsüz gezen bir kadının namazı kabul olur. Oruçlu bir
kimse, orucunu arap ile açsa ibâdetine zarar gelmez. Haram i lemenin, arap içmenin günahı
ayrıdır.) diyor. Bana biraz tuhaf geldi. Do rusunu açıklamanızı bekliyorum.
CEVAP
Haram i leyenin ibâdeti sahihtir. Fakat kabul olmaz. Hadis-i erifte (Bid'at i leyenin orucu,
haccı, cihadı kabul olmaz.) buyuruldu. Ya'ni ibâdetleri sahih olur, fakat sevab verilmez. Ba ka bir
hadis-i erifte (Üzerinde farz borcu olan kimse, kazasını kılmadan nafile kılarsa, bo yere zahmet
çekmi olur. Bu kimse, kazasını ödemedikçe, Allahü teâlâ, onun nafile namazlarını kabul
etmez.) buyuruldu. Âlimler, bu hadis-i eriflerden, yapılan ibâdetin sahih olaca ı, fakat sevab
verilmiyece ini bildirmi lerdir. Günah i leyen kimsenin tuttu u oruç sahih ise de, orucun sevabından
mahrum kalır. Ahırette niçin oruç tutmadın diye de il, niye günah i ledin diye sorulacaktır. (Hadîka
c.1,s.132)

SUAL: Tanıdıklarımıza din kitabı veriyorum. ( imdi bu kitabı alır okursam haramı helâli
ö renirim, yine yapınca daha çok günaha girerim) diyor. Camiye vaaza git deyince de yine
(Haramları ö reniyoruz, fakat riayet edemiyoruz, daha fazla günaha girmemek için ö renmek
istemiyoruz) diyorlar. Akrabamız oldu u için yılda bir iki defa evlerine gidince iyi eyler
söylememe razı olmuyorlar. Onların kötülüklerine kalben razı olmamam kâfi midir?
CEVAP
Haramları ö renmemek, câhil kalmak insanları mes'uliyetten kurtarmaz. Ö renme imkânı varken
ö renmemek büyük günahtır. Yarın âhirette (Ben bunun günah oldu unu bilmiyordum demek mazeret
de ildir, onlara kalben razı olmamak) kâfidir. ( bni Âbidîn c.1,s.29; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.373)

SUAL: (Günah olmayan fıkraları anlatarak ve aka yaparak ho vakit geçirmekte mahzur
var mıdır?)
CEVAP
Ho vakit geçirirken bo vakit geçirmemelidir. aka yapmak mubah ise de, çok aka yapmaktan
sakınmalıdır. Çok aka insanın vakarını giderir. Hazret-i Ömer buyurdu ki:
(Çok gülenin heybeti az olur. aka eden küçümsenir. Çok konu an çok hatâ eder. Hatâsı
çok olanın hayası az olur. Hayası az olanın Allah'tan korkusu az olur.)
Ömer bin Abdülaziz hazretleri buyurdu ki:
(Allahü teâlâdan korkun ve akadan çok sakının! Çünkü aka kin do urur ve kötülü e
götürür.)
Yine buyuruldu ki:
(Her eyin bir tohumu vardır. Dü manlı ın tohumu da akadır. aka dostlu u keser,
kalbleri karartır. aka ile akıllı kimseler a a ılanır, akılsızlar alaya alınır. Bunlar ise günahtır.)
akayı meslek haline getirmeden, do ru söyleyerek, kalb kırmayarak yapılan az akalarda
mahzur yoktur. Peygamber aleyhisselâmm bütün ömründe yaptı ı akalar üçü, be i geçmez.
Yürümekten yorulan bir kimsenin, beni deveye bindir demesine kar ılık, peygamber aleyhisselâm
buyurdu ki:
(Seni deve yavrusuna bindireyim.)
O ahıs, deve yavrusunun kendisini ta ıyamıyaca ını dü ünerek, ben deve yavrusunu ne
yapayım dedi. Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:
(Her deve bir devenin yavrusu de il midir?)
Bunun gibi ( htiyar kadınlar Cennete girmez) buyurdu.
Genç olarak gireceklerini bildirdi.
Fazla heybetli olan kimsenin, heybetini yumu atmak için ara sıra aka yapmasında mahzur
yoktur. aka yaparken kat'iyyen yalan söylememelidir. Misalleri anlatmak için mubah fıkraları
anlatmakta mahzur yoktur. ( ir'atül- slâm s.340)

SUAL: Moto-sikletle giderken ekmekleri motorun heybesine koymamda mahzur var mıdır?
CEVAP
Moto-sikletin, merkebin, atın heybesine ekmek koyup da, motorun ve hayvanın üstüne binmekte
mahzur yoktur. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.339,342)

SUAL: Hanımla iyi geçinmek ve ona iyi i ler yaptırabilmek için gücüm yetmedi i halde,
ba'zı eyler alaca ımı söylemem yalan olur mu? Yalan hangi hallerde söylenebilir?
CEVAP
Harbde ve di er zamanlar, dü manların zararından korunmak için, iki ki iyi barı tırmak için
birinden di erine iyi söz getirmek, hanımı idare etmek için, iki müslümanın, kadın ile erke in arasının
açılmasını önlemek için, malını korumak için, müslümanın bir sırrının, bir aybının meydana çıkmaması
için ve bunlar gibi haramları önlemek için yalan caiz olur. Ölmemek için le yeme e benzer. ( ir'a-tül-
islâm s.320)

SUAL: (Ayak ayak üstüne koyarak oturmak günah mıdır?)


CEVAP
Günah olmaz. Büyüklerin yanında böyle oturmak edebe aykırı oldu u için münasib de ildir.
Peygamber aieyhisselâm kızının yanında bile aya ını uzatmazdı. Allahü teâlâ ve hafaza melekleri bizi
gördü ü için yalnızken de çirkin i ler yapmamalıdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Yalnız iken de Allahü teâlâdan haya ediniz.) (Berîka, Kalb afetlerinin 36.sı)

SUAL: Dama, dokuz ta , tavla v.s. oynamakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Kıymetli zamanlarımızı oyunlarla geçirmek do ru de ildir. (Feth-ul-kadîr c.8,s.451; Dürer
c.2,s.381)

SUAL: Arkada edinmek niyyetiyle tavla ve di er oyunları oynamakta mahzur varmıdır?


CEVAP
Vardır. (Feth-ul-kadîr c.8,s.451; Dürer c.2,s.381)

SUAL: Kasamı kilitlemeyi unuttu um bir zamanda kızım ile annesi benden habersiz ve
izinsiz kasamdan para alarak ev için ba'zı e yalar almı lardır. Benden izinsiz almaları günah
olmaz mı?
CEVAP
Kasayı kilitlemeli, ba kalarının günaha girmesine sebep olmamalıdır. Mümkün olan tedbiri
almayan da günaha girer. Evini açık bırakıp giden kimsenin evine hırsızlar girse, ev sahibi lüzumlu
tedbiri almadı ı için günaha girer. Kızınızla annesi parayı evinize harcadı ına göre, siz de razı
olursanız mes'ele kalmaz. Onlar da günaha girmemi olurlar. Kızınız ile annesinin bir daha günaha
girmemeleri için, ya kasayı kilitli tutmanız yahut onlara harcama izni vermeniz lâzımdır. (Mecelle 96.
madde; Mektûbât-ı Rabbani c.3,M.41; Kimyâ-i Se'âdet s.820)

SUAL: On ya larında bir kızım var. Mahremsiz olarak Manisa'dan stanbul'a


göndermemizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Baliga olmamı gösteri li kız da kadın gibidir. Mahremsiz sefere çıkamaz. ( bni Abidîn c.1,s.708)

SUAL: Dilenmek haram oldu una göre, bir kimseden bir sigara istemekte mahzur var
mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. Alan kimse fakîr ise sadaka olur, zengin ise hediye olur.

SUAL: Helâl kazanmanın ehemmiyeti nedir? Bu husustaki hadis-i erifler nelerdir?


CEVAP
Kendini ve aile efradını ba kalarına muhtaç etmemek için helâl yollardan kazanmak dinimizin en
büyük ibâdetlerinden biridir. Çok ibâdet etmekten daha üstündür. Ancak (Çalı mak büyük ibâdettir)
deyip de, do ru îmân etmiyen, farz ibâdetleri yapmıyan ve haramlardan kaçmayan kimsenin çalı ması
makbul sayılmaz. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Helâl kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vâcib olur.)
(Ba'zı günahlar vardır ki, onlara ancak, helâl kazanmak için çekilen üzüntü ve yorgunluklar
keffaret olur.)
(Bir müslüman helâl kazanıp, kimseye muhtaç olmaz ve kom ularına, akrabasına yardım
ederse, kıyamet günü, ayın ondördü gibi parlak, nurlu olacaktır.)
(Allahü teâlâ, san'at sahibi mü'mini sever.) (En helâl ey, san'at sahibinin kazandı ıdır.)
(Helâle, harama dikkat ederek çalı ıp kazanan kimseyi, Allahü teâlâ çok sever.)
(Be vakit namazı kıldıktan sonra, çalı ıp helâl kazanmak, her müslümana farzdır.)
Helâl kazanmakla alâkalı hadis-i erif çoktur. Birkaçını yazmakla iktifa ettik. ( hyâ-ul-ulûm
c.2,s.75; Kimyâ-i Se'âdet)

SUAL: Deli ve felçli kimse ile halvet olur mu?


CEVAP
Evet. (Kurtubî c.14,s.228; Dürer c.1,s.244)

SUAL: Erke in ve kadının ellerine kına yakmaları caiz midir?


CEVAP
Kına süs olarak ellere yakılmaktadır. Kadın için caiz, erkek için caiz de ildir. Kadın, altın bilezik ve
altın yüzü ünü yabancı erkeklere gösteremedi i gibi, bu kınalı ellerini de göstermesi caiz de ildir.
(Mektûbât-ı Rabbani c.3,M.41)

SUAL: Serçe parma ının tırna ını uzatmanın ve bu tırna a kına veya boya sürmenin dinde
yeri var mıdır?
CEVAP
Bunların dinde yeri yoktur.

SUAL: Çayın artıklarını, posa kısmını helaya dökmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mekruhtur. Çöp tenekesine dökülmelidir. (Ebüssü'ûd Efendi fetvaları)

SUAL: nanmadıkları halde evde e lenmek için kahve falına bakıyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Falcılık dinimizde yoktur. Mâlâyâni ile me gul olmak da zaten caiz de ildir.

SUAL: (Madeni dü meler küfleniyor. Küflenmemesi için altın suyuna batırmak iyi oluyor.
Altın israf olur mu diye dü ünüyorum. Böyle yapmamın mahzuru var mı?)
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.225)

SUAL: Kadın özürlü hasta iken mukabele dinleyebilir mi?


CEVAP
Mukabele dinleyebilir. Fakat camiye giremez. Dua niyyetiyle Fatiha'yı okuyabilir. ( bni Âbidîn
c.1,s.195)

SUAL: Çan eklinde çalan saati kullanmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Hiç bir mahzuru yoktur.

SUAL: übheli eylerden kaçmak lâzım oldu u bildirilmektedir. übheli eyler, bir
kimsenin bilgisizli i sebebiyle helâl veya haram oldu u eyler midir?
CEVAP
Din bilgilerinin her tarafa yayıldı ı bir yerde bir hususun dindeki hükmünü bilmemek özür de ildir.
O ey haram ise, bilinmedi i için übheli olursa da kullanılması yine haram olur. Ba kasının verdi i bir.
eyi bilmemek özürdür. Böyle übheli eyi kullanmak caiz olur. (Menâfi-ud-dekâik s.283; Hussâmi
s.156)

SUAL: Bir akrabam büyük bir günah i liyor. Ben de onun yeme ini yemiyorum. Bana
kızıyor, fakat niçin yemedi imi bitmiyor. Yeme ini yememde mahzur var mıdır?
CEVAP
cap edince günah i leyenin de yeme i yenir. Günahı günah i leyene olur. Akrabayı kızdırarak
aranızın açılmasına sebep olmak uygun de ildir. ( hyâ-ul-ulûm c.2,s.17; Mektûbât-ı Rabbani c.1,
M.265; Hadîka, fitne bahsi; Feth-ul-kadîr c.8,s.448)

SUAL: Kötü hava artları demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Kötü hava demekte mahzur yoktur.

SUAL: Âhıret için öbür dünya demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Öbür âlem ma'nasında öbür dünya demekte mahzur yoktur. Fakat âhıretin, bu dünyaya
benzetilmemesi için âhıret kelimesini bırakıp her zaman öbür dünya tâbirini kullanmamalıdır.

SUAL: Ke fetmek yerine icad etmek demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Ke fetmek; bulmak demekdir. câd etmek; yaratmak demektir. Her kelimeyi yerinde kullanmalıdır.
(Kamus c.2,s.45, c.3,s.719)

SUAL: Ba'zı kibirlilere kar ı kibirlenirsem fitne çıkma ihtimali vardır. Her eye ra men
sevap kazanabilmek için böyle kimselere kibirlenmemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Dinimizde öyle bir kaide vardır. ki zarardan azı tercih edilir. Ba ka bir kaide haram i liyerek farz
yapılmaz. Mekruh i leyerek sünnet yapılmaz. Kibirliye kar ı kibirlenmek sevabtır diye kibirlenerek
fitneye sevep olmak haramdır. Sünnet i lemek niyyetiyle, mekruh korkusu gelen bir i ten uzak
durmalıdır. Mecbur kalmadıkça, zaruret olmadıkça kibirli insanlarla görü mek uygun de ildir. (Mecelle
Madde: 27,29)

SUAL: Bir arkada a bir hediye vermi tim. Bana lâzım oldu. Geri almamda mahzur var
mıdır? Arkada vermek istemezse günaha girer mi?
CEVAP
Hediye, mevcut ve mâ'lum bir eyi birine kar ılıksız vermektir. Belli bir kar ılık isteyerek de
verilebilir. Hediyeyi kabul etmek sünnettir. Alaca ını borçluya hediye eden, artık bunu geri isteyemez.
Hediye veren hediyesini geri isteyebilirse de, örf ve âdete uygun de ildir. Bir ihtiyâç, bir zaruret halinde
istenebilir. Ancak verilen hediyenin o ahısta mevcut bulunması lâzımdır.Hediye helak olmu sa veya
kendi mülkünden çıktı ise, ya'ni satmı veya ba ka birisine hediye etmi se, hediye veren hediyesini
geri alamaz. Hediye alan kimse, kar ılık olarak, az bir ey hediye verirse, birinci kimse hediyesini geri
alamaz. (Bedâyı' c.5,s.118; htiyar c.3,s.51; Mecelle Madde: 833,835,847)

SUAL: Otobüste otururken ya lı kimseler geliyor. Bunların nasıl bir insan olduklarını
bilmiyoruz. Hırsız mı, yankesici mi bilmiyoruz. Bunlara yer vermekte mahzur var mıdır?
Zenginlere hürmet gerekir mi?
CEVAP
Bir kimseye, yankesici mi, hırsız mı diye su-i zan etmek caiz de ildir. Dinimiz, ihtiyarlara hürmet
etme e büyük ehemmiyet vermi tir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir genç, bir ya lıya, ya ından dolayı hürmet ederse, onun ya ına varınca, Allahü teâlâ,
ona gençleri hürmet ettirir.)
Bu dünya, (Etme, bulma) dünyasıdır. Bugünün gençleri, yarının ihtiyarlarıdır. htiyar olmasak bile,
ya lılara hürmet etmek dinimizin mühim emirlerindendir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Büyüklerimizi saymıyan, küçüklerimize acımayan bizden de ildir.)
(Ya lılarımıza hürmet ve ikram, Allahü teâlâya saygıdandır.)
(Müslüman, güçsüzlere, hastalara, ya lılara ve küçüklere merhamet eder.)
Ziyaretlere, ya ına hürmeten büyüklerden ba lamalı, bir ey verme e ise küçüklerden
ba lamalıdır.
htiyara hürmet ederken zengin fakir ayırmamalıdır. Zengine zenginli i için hürmet edilmez. Hadis-
i erifte buyuruldu ki:
(Zengine, zenginli inden dolayı tevazu edenin, dininin üçte ikisi gider.)
slâm âlimleri, malından dolayı zengini yüceltenin, fakirli inden dolayı yoksulu
a a ılayanın lanete müstehak oldu unu bildirnıi lerdir.( ir'a-tül-islâm s.394)

SUAL: Kötülük edene beddua etmek uygun mudur?


CEVAP
Ba kaları bize kötülük de yapsa onlara beddua etmek asla uygun de ildir. Peygamber
aleyhisselâm (Ben lanet etmek için gönderilmedim) buyurmaktadır. Biz de müslüman oldu umuza
göre O'nun yolundan, O'nun yolunu bize anlatan slâm âlimlerinin bildirdi i yoldan gitmemiz lâzımdır.
Kötülük edenlere dahi iyilikle mukabele etmeliyiz. Kar ımızdakiler yaptıklarından utanırlar. Atalarımız
ne buyurmu lar: (Kötülük her ki inin kârıdır, iyilik ise er ki inin kârıdır.) Belki (Kötüler utanmayı ne
bilsinler?) denecek olursa, ( yilik et, at denize, balık bilmezse, Halik bilir) buyurmu lardır. Biz daima ve
herkese kar ı iyilik etme e çalı malıyız! (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.170; Rıyâd-un-nâsıhîn s.416)

SUAL: ("Sadaka Vermek" isimli yazınızda Çoluk çocu un ihtiyâcını ba kalarına sadaka
vermenin do ru olmadı ını yazdınız. Halbuki biz biliyorduk ki, hayra verilmek de mal israf
olmaz. Sonra îsâr nerde kaldı? Sahâbe-i kiramdan harbde vefat ederken birisi su ister, tam ona
su verilece i sırada bir ba kası su diye iniler. Beriki, bana verme, su diye inliyene götür der.
Ona su verme e gidince ba ka yerden bir ses duyulur. Su su demektedir. Beriki de suyu öbür
karde ine götürmesini söyler. Ona su verme e gidince bakar ki, ölmü . Di erlerine bari
vereyim diye onların yanına gelince onların da ehit olduklarını görür. te müslüman muhtaç
oldu u bir eyi almayıp, muhtaç olan din karde ine bırakandır. Cevabınızı bekliyorum.)
CEVAP
nsana lâzım olan eylerde îsâr yapılır. bâdetlerde îsâr yapılmaz. Meselâ, camide birinci safdaki
yerini ba kasına vermek, namaz vakti gelince abdestsiz kimsenin abdest suyunu ba kasına îsâr
etmek caiz de ildir. Bir kat elbisesi olan, onu muhtaç olan birine verip de kendisi çıplak kalamaz.
Tarikat-i Muhammediyye kitabında sadaka vermekte de israf oldu unu bildirmektedir. Sabit bin
Kays radıyallahü anh, bir günde be yüz a acının hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için
hurma bırakmayınca, (Hepsini vermeyiniz) âyet-i kerîmesi geldi. Muaz bin Cebel radıyallahü anh'ın
bir hurma a acı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verip kendine bir ey bırakmayınca hemen
(Fakat israf etmeyin) âyet-i kerîmesi geldi.
Bir o lan, Resulullah Efendimize gelip ba'zı lüzumlu eyleri istedi. Peygamberimiz onların hiç
birisinin bugün kendisinde bulunmadı ını bildirince, çocuk, gömle ini istedi. Hemen mübarek
arkasından gömle ini çıkarıp verdi. Gömleksiz kaldı. Ezan okunduktan sonra cemaat, her zaman
oldu u gibi Resulullahı beklediler. Gelmeyince merak ettiler. Birkaçı evine gidip gömleksiz oldu undan
gelemedi ini anladılar. O zaman (Ey Habibim, kendine kalmayacak ekilde da ıtma!) âyet-i
kerîmesi geldi. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kendisi veya çoluk çocu u muhtaç iken veya borcu var iken verilen sadaka kabul olmaz.
Borç ödemek, sadaka ve hediye vermekten daha mühimdir.)
Hattâ, brahim bin Edhem buyurdu ki, (Borcu olan kimse, ya lı ve sirkeli yemek yememelidir.)
Borcundan çok malı olmayan veya çoluk çocu u sıkıntaya sabredemedi i halde, bunların
ihtiyâcını kar ılayacak maldan fazlası bulunmayan veya sıkıntıya katlanamadı ı halde kendisi muhtaç
olan kimsenin sadaka ve ödünç vermesi israf olur.
Netice olarak, bir kimse kendisi ve çoluk çocu u sabredebilirlerse bütün malını sadaka vermesi
caiz olur. Kendisi veya çoluk çocu u sabredemezse, sadaka vermesi mekruh olur, hattâ ba'zı âlimlere
göre hiç kabul olmaz. Demek ki, sadaka verebilmek için borcu olmayacak, kendisi ve çoluk çocu u
sabredebilecek. Bu artlar olmadan çoluk çocu unu peri an edecek kadar sadaka vermek do ru
de ildir. (Tarîkat-ı Muhammediyye s.103,108)

SUAL: Helada konu makta mahzur var mıdır?


CEVAP
Zaruret olmadıkça helada konu mamalı. i biter bitmez oyalanmadan çıkmalıdır. (Berîka
c.2,s.370)

SUAL: çinde âyet-i kerîmelerin aslı bulunan Namaz Kitabı cebte olarak helaya girmekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Evet mahzurludur. (Berîka c.2,s.1227)

SUAL: Ezan okunurken helaya girmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
htiyâç halinde ezan okunurken de helaya girilmekte mahzur yoktur. (Berîka c.2,s.362)

SUAL: Ba'zıları eli gö se koyarak selâmla ıyor. Mahzuru var mıdır?


CEVAP
Ba sallayarak, eli gö se koyarak selâmla mak günahtır. (El-ibdâ' s.362; Berîka s.1363)

SUAL: Ö le vakti biraz uyumalıdır, diyorlar. Bunun hakkında bilgi verilmesini istiyoruz.
CEVAP
Gün ortasında bir parça uyumak sünnettir. Buna kaylûle denir. Kaylûlenîn vakti, gündüzün ortası
olup güne in tepe noktasına yakla tı ı zamandır. Ya'ni ö le ezanından yarım saat önce, yarım saat
kadar uyumak, gece kalkıp fâideli bir i te çalı anlar için sünnettir. Hadis-i erifte kaylûlenin enbiyânın
ve evliyanın güzel ahlâkından oldu u, ikindiden sonra uyumanın ise tembellik oldu u bildirilmi tir. ( bni
Âbidîn, Bey-i fâsid bahsi)

SUAL: Devlet adamları gelince hayvan kesmekde bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Gelene yedirmek için keserse mahzuru yokdur. Çünki, müsâfire ziyafet vermek, brahim
aleyhisselâmın sünnetidir. ( bni Âbidîn c.3,s.70)

SUAL: Ba ım keldir. Peruk takıyorum. Mahzuru var mıdır?


CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. nsanın güzel görünmesi müstehabtır.

SUAL: (Bir hastalıktan kurtulup ba ka bir hastalı a yakalanıyoruz. Çoluk çocuk da


hastadır. Daha önce tedavi olmanın ehemmiyeti hakkında bir yazı yazmı tınız. Çe itli doktorlara
gitmi sem de gözle görülür bir ifaya kavu amadım. Peygamber aleyhisselâmın eshâbı tıka
basa yemez ve temizli e dikkat ettikleri için hasta olmazlardı. Demek ki dinimizin emirlerine tam
uyamıyoruz. Hastalı ımı ona buna söylemekte mahzur var mıdır? Meselâ soranlara
(elhamdülillah hastayım) desem mahzuru olur mu? Hastalık, dîne uymayı ımızdan mı, yoksa
günahlarımızın çoklu undan mı olmaktadır?)
CEVAP
Temizli e dikkat eden, az yemek yiyen insanlar da hasta olabilir. Ba'zı hastalıklar irsidir. Ana-
babadan tevarüs edilir. Mikroskobik canlıların yaptı ı ate li hastalıklar vardır. Ba kalarından bula ır.
Bazı hastalıklar hava kirlili inden meydana gelir. Ev veya i yerindeki huzursuzluk, insanın sinirlerini
bozar. lâçların bir çok yan tesirleri vardır. Bilgisiz ekilde ilâç kullanmak da yeni hastalıkların zuhuruna
sebep olabilir. Kısacası, bu cemiyette ya adı ımız müddetçe, hastalıktan kurtulmak kolay olmaz. Bu
bakımdan salih doktorlarla devamlı irtibat halinde bulunmalıdır.
Hastalık için üzülmek yersizdir. Üzüntünün çe itli zararları olur. Hastalanmamak için bütün
tedbirleri almalıdır. Yine hastalık gelirse sevabından mahrum kalmamak için sabretmesini bilmelidir.
Hadis-i eritte buyuruldu ki:
( üphe edilen altını, ate le muayene ettikleri gibi, Allahü teâlâ insanları dert ile, belâ ile
imtihan eder. Ba'zısı, belâ ate inden hâlis olarak çıkar. Ba'zısı da, bozuk olarak çıkar.)
Hastalı a sabrederek, oturarak kılınan namaz, sa lam olarak ayakta kılınan namazdan daha
kıymetli oldu u bildirilmi tir.
Günahlarımız çoktur. Hastalıkların günahlarımızın afvına sebeb olması mümkündür. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Sıtma hastalı ı, insanın günahlarının hepsini temizler. Dolu tanesinde toz olmadı ı gibi,
sıtmalının günahı kalmaz.)
sâ aleyhisselâm buyurdu ki:
(Hasta olup, musibete, felâkete u rayıp da, günahları afvolaca ı için sevinmeyen kimse,
âlim de ildir.)
Sıhhatin hep yerinde olması, Allahü teâlâyı unutma a ve haram i leme e sebeb olabilir. Allahü
teâlâ merhamet etti i kullarını, dert ile, hastalık ile, gafletten uyandırır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Mü'minlerde, üç eyden biri bulunur: Kıllet, illet ve zillet.)
Ya'nî fakirlik, hastalık ve itibarsızlıktan birisi mü'minde bulunur.
Firavun'un kendisine tapınılmasını istemesine sebeb, dört yüz sene ya amı olması ve bir kerre
ba ının a rımamasıdır. Bir kerre hastalansa veya ba ı a rısaydı o saygısızlık hatırına gelebilir miydi?
slâm âlimleri buyuruyor ki:
(Kırk gün içinde, mü'mine muhakkak bir üzüntü veya bir hastalık veya korku veyahut
malına ziyan gelir.)
Hastalı ı herkese bildirmek uygun de ildir, mekruhtur. Yalnız faidesi olacaklara meselâ doktora
anlatmak ve aczini bildirmek için söylemek mekruh olmaz. Fakat önüne gelene söyleyip hâlinden
ikâyetçi olmamalıdır. (Kimyâ-i Se'âdet)

SUAL: Kütüphaneden kitap alıyoruz. Gecikince gecikme cezası olarak bir miktar para
alıyorlar. Bu para faiz olur mu?
CEVAP
Gecikme parası faiz olmaz. Ancak Müslüman va'dinde sadık olmalıdır. Bir mazereti olmadan
geciktirmesi caiz olmaz. ( bni Âbidîn c.4,s.174)

SUAL: Gündüz ve gece elektrik ı ı ında aynaya bakmakta mahzur olmadı ı halde, lo
karanlıkta bakmaktaki mahzur nedir?
CEVAP
Lo karanlıkta aynaya bakılınca, aynanın arkasındaki bir madde yüzdeki parlaklı ı gideriyor.
Tecrübe ile sabit bir hususdur.

SUAL: Dünya i lerinde meselâ, odun alırken Allahü teâlâdan yardım istemekte ( yi odun
almayı rast getir.) diye dua etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Yemek yimek, odun almak, dünya i i ise de, yemek yiyerek yapaca ı hizmetler için kuvvet
kazanmayı Allahü teâlâ'dan istemek, odun alarak ü üyüp hastalanmamak için Allahü teâlâya dua
etmek, âhıret i i olur. Ya'ni müslümanın bütün dünya i leri böyle niyyetlerle âhıret i i olur. O'nun için
(Ya Rabbi bana iyi bir ev ver, iyi bir odun almayı rast getir. bâdetlerimi bu yüzden rahat yapabileyim.)
diye dua etmek iyi olur. ( bni Âbidîn c.5,s.254; c.1,s.74)

SUAL: iir yazmakta mahzur varmıdır?


CEVAP
iir yazmak mubahdır. Güzel eyler yazılırsa sevâb, kötü eyler yazılırsa günâh olur. ( bni Âbidîn
c.1,30; Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.377)

SUAL: Estetik ameliyat caiz midir?


CEVAP
Tabiî olan bir ekli zînet maksadiyle ameliyyatla de i dirmek caiz de ildir. Fakat nefreti mucip
ekli düzeltmek lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,s.261; El-halâl vel-harâm)

SUAL: Organ nakil için, ölüye narkoz tatbik edilse acı duyar mı?
CEVAP
Narkozun te'siri muvakkattir. Te'siri geçince ölü acı duymaya ba lar. E er ölüden alınan organ, iyi
bir insana verilecekse, ölü bu acıya katlanır. Hattâ acı ona zevk verir.

SUAL: Kollarımda a rı var. Sa a veya sola yatamıyorum. Sırtüstü ve yüzü koyun


yatıyorum, mekruh oluyor mu?
CEVAP
Hasta kimse, istedi i ekilde yatabilir. Ya'ni yüzü koyun ve sırt üstü yatması mekruh olmaz. Hasta
kimse namazı da ayakta kılamıyorsa oturarak kılar. Oturarak da kılamıyorsa, yatarak kılar. (Dürer
c.1,s.127; Feth-ul-kadîr c.1,s.457; Merâkıl-felâh s.234)

SUAL: iirin iyi ve kötü tarafları nelerdir?)


CEVAP
Nasihat, hikmet, Allahü teâlânın ni'metleri bulunan, mü' minleri öven iirleri, ilâhileri, mevlidleri
teganni etmeden okumak sevabtır. Tarihî iirleri okumak ve yazmak ise mubahtır. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
( iirin ba'zısı hikmettir.)
çinde hikmet bulunmayan, ahlâka aykırı iirler yazmak ve okumaktan sakınmalıdır.
iiri ölçülü yazabilmek,kâfıye uydurabilmek için icabında yalan yanlı eyler de yazılabilir. iirle
me gul olmak mubahtır. Mubahla fazla me gul olmak makbul de ildir. nsanın fâideli eylerle me gul
olması daha iyidir.
Bir hikâye ve romanda vaaz ve nasihat bulunsa da, daha çok mubah hâdiseler anlatılır. Mubah
hâdiseleri vezinli, kafiyeli iir haline getirme e çalı mak ömrü bo a harcamak demektir. Ömür
kıymetlidir. Kıymetli yerlerde harcamalıdır. Hikâyeden de maksat, ibret ve nasihattir. Ba ıbo
kimselerin hayat hikâyelerini anlatmak da makbul de ildir. Hikâye ve romanda hikâyenin safhaları ibret
verici olmalı, hakkı ö renme ve ona uyma arzusu do malı, kötülüklerden kaçma hissi galip gelmelidir.
Böyle hikâyeler nazım eklinde olursa mahzuru olmaz. Dam ba ında saksa an misali, di er hikâyeler
nazım eklinde veya nesir eklinde de olsa makbul sayılmaz. Bo konu mak, bo eylerle me gul
olmak bile vebaldir. Hele edebe aykırı olan söz ve yazıların vebali daha büyüktür. nsanları do ru yola
sevk eden, ibret verici hâdiseleri anlatmak ve yazmak übhesiz çok iyidir. ( bni Âbidîn c.1,s.32)

SUAL: Ara tırmaların neticesinde naylon olanlar hariç, piyasadaki kıldan yapılmı fırçaların
hemen tamamının domuz kılından imal edildi ini ö rendim. Bunları kullanmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Di fırçası hariç, elbise, boya, sakal, badana fırçalarının zaruret halinde kullanılmasına cevaz
verilmi tir. ( bni Âbidîn c.1,s.138)

SUAL: Gazetelerden okudu umuza göre, Amerika gibi bazı devletlerde eroin iptilâsı gün
geçtikçe gençli i sarmaktadır. Eroine Türk gençli inin daha az, yabancıların ise daha çok
müptelâ olmasının sebebi ne olabilir? Bu alı kanlık nasıl önlenebilir?
CEVAP
Allah'a inanan hakikî Türk gençli i, anar iye yana madı ı gibi, eroin zehirine de
yana mamaktadır. Çünkü Allah korkusu, her türlü kötülü ü i lemeye mânidir. Dinimiz, vücuda ve
insanlı a zararlı olan eyi yasaklamı tır. Eroin içen mükâfatlandırılsa bile, müslüman eroin gibi hiç bir
zehire elini sürmez, îmânı olmayan kimse, huzursuz kimse demektir. Böyle bir kimse de huzura
kavu abilmek ümidiyle gücünün yetti i her eyi yapma a çalı ır. Her bataklı a ayak basar, her bası ta
biraz daha batar.
Bizim kanaatimiz böyledir. Fakat Amerikalı Kriminoloji mütehassısı profesörün görü ü ise öyledir:
(Gençler, hazır paraya sahip olunca, dünyadaki her tadı tadma a çalı ır. Tadacak ba ka
ey bulamayınca hayat onu sıkma a ba lar. Uyu turucu kaçakçısı, böyle zengin çocuklarını
bulur. Gençler bunu da tadmak ister. Tadınca mutlu oldu unu zanneder. Daha fazla mutlu
olmak için daha kuvvetli zehir alma a çalı ır. Bunlar da daha fazla parayı icap ettirdi i için,
hırsızlıklar, soygunlar ba lar. Eroine alı anda çılgınlıklar ba lar. Artık arsenik içmi gibi olur.
Hayatta olmak onu rahatsız eder. Sonunda solu u mezarda alır.)
Bazı Profesörler, eroin alı kanlı ını zengin olma a ba lamaktadır. Halbuki ne kadar zengin
çocu u vardır ki eroini görmedi i gibi belki adını bile duymamı tır.
Eroin alı kanlı ını önlemek için en te'sirli yol, dinî ve ahlâki e itimdir. Ondan sonra zabıta
tedbirleri gelir.

SUAL: Bir hastamızın ameliyatı için kan satın almamız icâb ediyor. Fakat insandan ayrılan
her eyi satmak haram oldu una göre kan satın almamız caiz olur mu?
CEVAP
Kanı satmak haram olur. Bir zaruret olunca kan satın almak caiz olur. mkânı varsa kam
satmamalı, hediye etmeli ve kanı hediye olarak almalı, parasını hediye etmelidir. (Uyûn-ül-besâir
c.1,s.119; bni Âbidîn c.4,s.215; Mecelle 21.madde)
SUAL: Et nakli caiz midir?
CEVAP
Zaruret olunca caiz olur. (Uyûn-ül-besâir c.1,s,119; bni Âbidîn c.4,s.215; Mecelle 21. madde)

SUAL: Ba'zı hikâye ve romanlarda, esir olan kadınları yakınları namuslarına halel gelmesin
diye öldürüyorlar. Bir kimse böyle bir zamanda hanımını, kızını kendisinin öldürmesi uygun
olur mu?
CEVAP
Dü mana esir olan kadınları yakınlarının öldürmesi do ru de ildir. O kadınları i kence ile
öldürecekleri tahmin edilse bile yine öldürmek caiz de ildir. Suçsuz insanı öldürmek asla caiz de ildir.
Dü manlar öldürmeden ben öldüreyim demek, do ru de ildir. Dü manın öldürdü ü kimseler ehit olur.
(Hadîka c.2,s.426)

SUAL: (Yüzünü gören cennetlik) veya (Yüzünü gören hacı oluyor) deniyor. Böyle
söylemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Her ikisini de söylemek caiz olmaz. Çünkü bunları söylemek yalan olur. Yalan söylemek ise
haramdır. Kim olursa olsun görünce hacı olunmaz. Yahut Cennetlik olunmaz. Peygamber
aleyhisselâmı bile gören kimsenin îmânı yok ise Cennetlik olamaz. aka olarak veya mecaz olarak da
böyle eyleri söylememelidir.

SUAL: Bir kimsenin parası, me ru ve gayrime ru yollardan elde edilmi olsa, bunun
parasını alıp kullanmamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
çinde me ru kazancı da oldu u için kullanmanızda mahzur yokdur. Tamamı gayri me ru oldu u
biliniyorsa almamak lâzımdır. (Hadîka c.2,s.720; Cevhere, zekât bahsi; Dürr-ül-müntekâ, zekât
bahsi)

SUAL: Çok az yemek suretiyle günde 5-6 sefer yemek yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Sünnet ekli öyledir: Doymadan sofradan kalkmalı ve acıkmadan sofraya oturmamalıdır. Sofra
haricinde yemek yememelidir. Su ve me rubat her zaman içilebilir. (Mevkûfât c.2,s.200,201; ir'a-tül-
islâm, yeme in sünnetleri bahsi)

SUAL: Köye akrabaların yanına gidiyoruz. U r vermediklerini biliyorum. Kazançlarının


ço unun haram oldu unu da biliyorum. Onların yemeklerini yiyebilir miyim?
CEVAP
Günahı onlaradır. Fitne çıkarıp harama sebep olmamak için mülklerinden yemekte mahzur yoktur.
(Hadîka c.2,s.720; Cevhere, Zekât bahsi)

SUAL: Yemek yerken çatalı ekme e batırmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Ekme e çatal batırmak hürmetsizliktir. Yemekte çatalı ekme e batırmayı âdet hâline
getirmemelidir. (Fetâvâ-i Hin-diyye c.5,s.339,340)

SUAL: Gunyetüt-tâlibîn kitabında Peygamberimizin altın yüzük taktı ı bildirilmektedir. Altın


yüzü ün erkeklere takılması hadis-i erifle men edildi ine göre, Peygamberimizin takmasının
hikmeti nedir?
CEVAP
Mevâhib-i ledüniyyede bildirildi ine göre, Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" önceleri altun
yüzük takarlardı. Eshâb-ı kiramın altın takmasını men ettiler. Kendileri sonra gümü yüzük yaptırıp
vefatlarına kadar bunu takdılar. ( bni Âbidîn c.5,s.229)

SUAL: Yüzük takmak günah mıdır?


CEVAP
Dört hak mezhebe göre erkeklerin altın yüzük takmaları haramdır. Gümü den ba ka, di er
madenleri de yüzük olarak kullanmak caiz de ildir. 4,8 gramı geçmiyen gümü yüzük takılması caizdir.
(Dürer c.1,s.312,313; bni Âbidîn c.5,s.229)

SUAL: Erkeklerin romatizma için bakır bilezik takmaları caiz midir?


CEVAP
Caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.229)

SUAL: Mekruh nedir?


CEVAP
Peygamber aleyhisselâmın be enmedi i ve ibâdetin sevabını gideren eylere (Mekruh) denir.
Meselâ, abdest alırken üçden eksik veya üçden ziyâde yıkamak mekrûhdur. ( bni Âbidîn c.1,s.70;
c.1,s.439)

SUAL: Halâl nedir?


CEVAP
Yasak edilmi olmıyan, yâhud yasak edilmi ise de, dînin özr, mâni' ve mecbûriyyet tanıdı ı
sebeblerden birisi ile yasaklı ı kaldırılmı olan eylere (Halâl) denir Bütün mubahlar halâldir. Meselâ
iki müslimânı barı tırmak için yalan söylemek halâl olur. (Ni'met-i islâm c.1,s.5; Kamus Tercemesi
c.3,s.1245)

SUAL: Farz ve haram nedir?


CEVAP
Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerîmde, yapılmasını açıkça emr etdi i eylere, ya'nî emrlere (farz) denir.
Yapmayıız diye açıkça men' ve yasak etdi i eylere (haram) denir. Meselâ namaz kılmak farzdır.
arâb içmek haramdır. ( bni Âbidîn c.1,s.70; Kamus Tercemesi c.2,s.1285; c.4,s.234, Mir'ât-ül-
mekâsid s.73)

SUAL: Limon, portakal gibi meyvelerin kabuklarında alkol bulundu una göre limonu
kabu u ile çaya koymak, portakal kabu undan reçel yapmak haram mıdır?
CEVAP
Alkol te ekkül etmiyen bir meyva yokdur. Bunlardan meyvalara, ekme e, dinîmiz izin vermi dir.
Dinîmizin yasak etdi i alkol içilmez. (Hadîka c.2,s.720; E bâh)

SUAL: Bir baba, zekât, ü ür gibi enirleri yerine getirmezse, evlâdı babasının ekme ini
yiyebilir mi?
CEVAP
Babanın kazancı islâmiyyete uygun de ilse, kazancı kendisine haram olur. Evlâdına haram
olmaz. (Hadîka c.2,s.720; E bâh, Hazar ve ibâhe bahsi, Cevhere, Zekât bahsi)

SUAL: Sofrada üç be çe it yemek bulundurmak israf mıdır?


CEVAP
sraf de ildir. Müsafıre ikram etmek ise sünnetdir.

SUAL: Bugünkü hıristiyanlarla mûsevîlerin kestikleri yenir mi?


CEVAP
E er hıristiyanlıklarını ve mûsevîliklerini muhafaza ediyorlarsa, ya'nî kitâb ehli sayılıyorlarsa
bo azladıkları hayvan yenir.
Onlann da mürted olanlarının, komünist veya mason olanlarının kestikleri yenmez. (Dürer
c.1,s.277; Fetâvâ-i Hindiyye)

SUAL: Nazar diye bir ey var mıdır? Nazar için mavi boncuk takmak ve kur un dökmek caiz
midir?
CEVAP
Nazar hakdır. Bakan kimsenin önce bu boncu u görür niyyetiyle takarsa caiz olur. Mavi
boncukdan ifa beklenmez. Kur un dökmenin caiz oldu u Fetâvâ-yi Hindiyye'de yazılıdır. ( bni Âbidîn
c.5,s.232; e.5,s.275, Fetâvâ-i Hindiyye)

SUAL: Bir çok kazanç yolları varsa da, dînî kitâb yazıp rızkımı te'min etmek istiyorum. Çok
sevâb olur mu?
CEVAP
Geçinmek için dilenmek, dînî kitâb yoluyla kazanç sa lamakdan, daha iyidir. Dînî eser, hizmet
etmek niyyetiyle ne redilirse, geçinecek kadar ücret alınırsa günâh olmaz. (Hadîka ve Berîka son
sahifeleri)
SUAL: Okumak için belli bir ücret kar ılı ı kira ile kitâb alınıyor. Bu caiz olur mu?
CEVAP
(Hulâsa) da diyor ki, (Dinlemek için hafızı ve okumak için kitabı kiralamak caiz de ildir.) ( bni
Âbidîn c.5,s.35)

SUAL: (Beni çok huzursuz eden bir durumu sormak istiyorum. Bebek mamalarında ve
margarinlerde domuz ya ı varmı . Domuz ya ı olmasa bu ya lar donmazmı . Zeytinya ı gibi
akıcı olurlarmı . Do du umdan beri bana domuz ya ı mı yediriyorlar? Günerden beri bunun
te'sirinde kalarak huzurum kaçtı. Bir dostumun söyledi ine göre, bunları bir gazete yazmı .
Hattâ stanbul'da çok konu an bir hoca, (Avrupa usûlü mamaları çocuklarınıza yedirdiniz,
Avrupa usûlü ya lar yediniz. te onun için çocuklar size âsi oldular) demi . Dinden kopmaya
bunların te'siri var mıdır? KuIIandı ımız merhemlerde domuz ya ı var mıdır? Bula ıklarda
kullandı ımız deterjanlarda da domuz ya ı varmı . En kısa zamanda cevap vererek bizleri bu
sıkıntıdan kurtarmanızı rica ediyorum. Ayrıca, Hanımım da Kur'ân Kursu ö rencisi oldu u için
bu çe it suallerle kar ıla ıyor. Mü külümüzün hallini sabırsızlıkla bekliyoruz. Bir sualim daha
var. Organ naklinin mahzuru var mıdır?)
CEVAP
nsanları übheye dü üren ayiaları ortaya atanların bir maksatları yoksa, bu hareketleri düpedüz
cahilliktir.
Kendim margarin fabrikasında bir müddet bulundu um için biliyorum. Margarinin nasıl yapıldı ını
iyice tetkik ettim. Bitkilerden çıkan ya ların ve balık ya larının hidrojenlenerek katıla masından
margarin ya ları meydana geliyor. Ya'ni sıvı ya lardaki oleik asit gibi çok karbonlu büyük moleküllerin,
nikel katalizörü ile hidrojen verilerek doyurulması ile meydana gelir. Oleik asit, stearik asit haline
dönerek katı ya olur. Bunların böyle oldu unu bir lise talebesi bile bilir. Türkiye'deki istisnasız bütün
margarinleri, yemekte, dinen bir mahzur yoktur. Ancak devamlı yenirse sıhhî yönden mahzurludur.
Çünkü margarinler vücut sıcaklı ında erimiyorlar. Mide ve barsaklarda ta parçaları gibi katı kalıyorlar.
Güç hazmediliyorlar. Bir ey (MI ) ile haram olmaz. Bir kimse, margarine domuz ya ı katıldı ını bizzat
kendisi görmedikçe veya etiketinde yazmadıkça veya âdil bir kimse, (Ben gördüm) diye haber
vermedikçe, margarin yemekte dinen hiç bir mahzur yoktur. Mamaların, merhemlerin, kremlerin
durumu da aynıdır. Bula ık deterjanlarına domuz ya ı de il, herhangi bir ya da konmaz. Ya , kir
çıkarmadı ı gibi iyice kirletir. Bu ayiaları çıkaran kimselerin gerçekten çok câhil oldukları
anla ılmaktadır. Halkı übheye dü üren böyle ayialar çıkarmak haramdır.
Ma'lum gazetelerden biri, (Sabunlar, domuz ya ı karı ık maddelerle imâl ediliyor) diye yazdı ı
zaman cehaletlerine hayret etmi tim. Çünkü necasetli bir ya veya domuz ya ı sabun yapılınca temiz
olur. Bütün kimyevî de i meler böyledir. Necasetten hâsıl olan amonyak gazının meydana getirdi i
nisadır cismi temizdir. arap, sirke yapılınca temiz olur. Bu ayiacılar, sirkenin araptan yapıldı ını
bilseler, belki millete sirke de yedirmezler.
Bahsetti iniz hocanın, (Avrupa usûlü mama)'ya veya ya a böyle hücum etmesi dinî bilmedi inin
alâmetidir. Hadis-i erifle bildiriliyor ki, fen ilmi, mü'minin kaybetti i malıdır, nerede bulursa alması
lâzımdır. Her ne kadar mama, anne sütünün yerini tutmazsa da, sıhhate uygun vitaminli mamalar
gayet iyidir. Bir çok hayatî ilâçların patentini Avrupa'dan alıyoruz. Avrupa usûlü ilâç diye kullanmamak
ahmaklıktır. O hoca, hastalanıp ate ler içinde yatarken antibiyotikli bir ilâç verilirse, ekme in karnı
doyurdu u gibi, o ilâç da hastayı ifaya kavu turaca ı bilinse, ilâcı alıp, kullanmıyacak mıdır?
Avrupa'nın fennini alıp kullanmak, onlardan daha yüksek seviyeye çıkmak dinimizin emridir. Avrupa
usûlü diye fennî bulu ları kabul etmemek, slâmiyete aykırıdır. Avrupa'nın dininden ba ka, insanlı a
faideli olan her eyini almak lâzım oldu unu bütün mu'teber din kitabları bildirmektedir. slâm
âlimlerinden nakil yapmayıp kafasına göre konu anların, cadde ortasına devirdi i çamları ilim ile
kaldırma a çalı mak lâzımdır.
Organ naklinde mahzur yokdur. ( hyâ-ul-ulûm c.2,s.80; b-ni Âbidîn c.1,s.210)

SUAL: ( hlas A. .nin yayınlarından olan bir kitabta (Dondurma yememelidir) diye yazılıdır.
Dondurma yemek günah mıdır?)
CEVAP
Dondurma yemek caizdir, günah de ildir. Dinimiz, insanın sıhhatine zararlı olan eyleri yemeyi,
kullanmayı yasaklar. Çok sıcak eyler gibi çok so uk eyler de vücuda zararlıdır. Sıfır derecedeki
so uk bir ey 36,5 derecedeki bir vücuda girerse elbette çok zararlı olur. Fakat dondurma a ızda
eritilerek yenirse, zararı bir dereceye kadar önlenmi olur. Bu hususta Cerrahpa a Tıp Fakültesi Çocuk
Sa lı ı Ana Bilim Dalı Kürsüsü Ö retim Üyesi Prof.Dr. Özdemir lterin gazetelere verdi i beyanat
kısaca öyledir:
(Dondurma sütten yapıldı ı için, so uk tehlikesi yanında, mikropların sütte çok kolay
üremesiyle gıda zehirlenmelerine de yol açabilir. Çocuklarda yüksek ate , iddetli mide,
ba ırsak krampları ve ba'zan da sinir sisteminin uyarılmasına ba lı olarak havalelere sebeb
olan dondurmanın az miktarda ve eritilerek, en önemlisi de temiz oldu una inanılan yerden
yenilmesi gerekir.
Kolalı ve di er içecekler, so uk olarak tüketildiklerinden (Akut gastrit) dedi imiz mide
nezlesine yol açarlar. Bu karın a rısı ve kusma ile kendini gösterir. Mide ve ba ırsak sisteminin
hareketini yava lattı ından sindirim bozukluklarına, i tahsızlıklara ve bu zeminde mikropların
kolaylıkla yerle ip üremesine yol açarlar. Ba ırsak enfeksiyonlarının sık sık ortaya çıkmasına
sebeb olan bu içecekler birden ve so uk olarak alınınca a ırı miktarda potasyum ihtiva
ettiklerinden ishale sebep olur.)
Mütehassıs doktorun beyan etti i gibi, fazla so uk eyler vücut için zararlıdır. Zararlı olan eyleri
de yiyip içmemek lâzımdır.

SUAL: Kom umuzla bahçelerimiz biti ik. Kom umuz, bahçemizin bir kısmını sahiplendi.
Oraya meyva a açları dikti. A açlar büyüdü. imdi meyve veriyorlar. Kom umuzdan yerimizi
mahkeme kanalı ile aldık. A açların meyvesini yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Kom unuzun rızası olmadıkça caiz olmaz. ( bni Âbidîn c.5,s.121,122)

SUAL: Bir kimse çe itli firmaların mallarını satmakla onlardan prim alması caiz olur mu?
CEVAP
Prim almakta bir mahzur yoktur. (Bahr-ür-ra'ik)

SUAL: Ba'zı ayakkabıcılar, reklâm olsun diye, Ahmet, Mehmet gibi mübarek isimleri
terliklerin içine yazıyorlar, bunları koparmadan giymekte ve böyle isimleri yazmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Mübarek isimleri ayakkabı veya terlik içine yazmak hürmetsizlik olur. Yazanın ve giyenin îmânının
gitmesinden korkulur. ( bni Âbidîn c.5,s.268)

SUAL: (Burada ba'zıları kaynamı yumurta yiyorlar. Yıkanıp yıkanmadı ını bilmiyoruz.
Yumurtayı yıkanmadan kaynatıp veya tavaya kırarak yemekte mahzur var mıdır? Yumurtayı
boyamakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Yumartayı yıkamadan kaynatmakta ve tavaya kırıp pi irdikten sonra yemekte mahzur yoktur.
Yıkanması efdaldir. Herhangi bir eyi boyamakta bir mahzur yoktur. Hıristiyanların âdet olarak
yaptıklarını da yapmakta, elbiselerini ve ayakkabılarını giymekte mahzur yoktur. Çünkü Peygamber
aleyhisselâm papas ayakkabısı giymi tir. Peygamber aleyhisselâmın kolları dar bir Rum cübbesi
giydi i (Buharı) ve (Müslim) de bildirilmektedir. Bu hadis-i erife istinaden gayri müslimlerin giydi i
elbiseleri giymekte mahzur olmadı ı bildirilmi tir. (Mirkâtül-Mefatih C.4, S.416)
Yumurtayı boyamak gayri müslimlerin ibâdet olarak yaptıkları bir âdet olmasaydı, boyamanın hiç
mahzuru olmazdı. Fakat gayri müslimler, yumurtayı ibâdet niyyetiyle boyamaktadırlar. Yumurta
bayramı yapmaktadırlar. Bunun için yumurtayı boyamak mekruh olur. Gayri müslimlere benzemek
niyyetiyle olursa haram olur. Nevruz günü boyanırsa küfür olur. ( bni Âbidîn C.5, S.481)

SUAL: (Eni temin kazancının ço u haramdır. Onunla alı veri yapmak ve hediyesini kabul
etmekte mahzur var mıdır?)
CEVAP
(E bah) erhinde buyuruluyor ki:
(Kazancının ço u haramdan olanın verdi i malın haramdan oldu u yakîn olarak, kesin
olarak bilinmedi i zaman, bu malını satın almak haram olmaz, mekruh olur. Malının ço u helâl
olanın hediyesi alınır ve yenir. Malının ço u haram ise helâl diyerek verdi i alınır.

SUAL: ( çkili lokanta i leten bir arkada ım var. Ara sıra bana hediye olarak kebab
gönderiyor. Yememde mahzur var mıdır?)
CEVAP
Malının ço u helâl olanın hediyesi alınır ve yenir. (E bah erhi S. 147) Lokantada sadece içki
satılmadı ı için gönderilen hediyyeyi almanın mahzuru yoktur.
SUAL: Günah i lenen yere gitmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mecbur kalınmadıkça günah i lenen yerlere gidilmemelidir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.213,265)

SUAL: Ba'zıları sinemaya gitmek, radyo dinlemek, televizyon seyretmek haramdır diyorlar.
Do ruluk payı var mı?
CEVAP
Radyoda, sinemada ve televizyonda ahlâkî, edebî, tarihî, co rafî, biyolojik, kültürel v.s. gösteri ve
konferansların dinlenmesi çok faidelidir. Bunlara haram demek dine iftiradır.

SUAL: Esrar, afyon, eroin gibi maddelerin azı da ço u da haram de il midir? Zira ço u
sarho eden eylerin azının da haram oldu una dair hadis-i erif vardır.
CEVAP
Ço u sarho eden eylerin azının da haram olması sıvı içkiler içindir. Uyu turucu katı maddelerin
aklı giderecek kadar fazla miktarlarını yemek haramdır. Az miktarda ilâç için kullanmak günah de ildir.
Esrar ve afyon gibi otların aslı temizdir, mubahtır. Vücuda zarar verecek miktarları haramdır. Tıka basa
yemek yemenin haram olması gibidir. ( bni Âbidîn c.5,s.294)

SUAL: (Tavu un tüylerini kolay yolabilmek için kaynar suya koymakta mahzur var mıdır?
Sıvı pekmezimizin içine fare dü tü. Bir küp pekmezi dökmemiz mi lâzımdır?)
CEVAP
Ebussuud Efendi fetvasında, ( bni Âbidîn) ve (Bahr) de buyuruluyor ki:
(Kaynamıyan sıcak suda bırakılan içi bo altılmı tavu un yalnız derisi necis olur, yolunup
içi bo aldıktan sonra, üç kerre so uk su ile yıkanınca her yeri temiz olur.)
Kaynar su, 100 derecenin üstündeki sudur. 100 derecenin altındaki su kaynar su de ildir.
(Halebî) de buyuruluyor ki:
(Katı ya içine fare dü erse, fareye temas edilen ya atılır. Geri kalan ya temiz olur. Sıvı
ya a fare dü erse, hepsi pis olur.)
(Dürrül-muhtâr) necaset bahsinde buyuruluyor ki:
(Necaset karı mı sütü, balı, pekmezi temizlemek için, biraz su ile karı tırıp su uçuncaya
kadar kaynatılır.)

SUAL: Taze boza olunca içiyorduk. Fakat bir gazetede haram oldu unu okuduk. Bozada
alkol var imi , do ru mudur?
CEVAP
Boza içmek helâldir. Bozada, hamurda ve meyvelerde alkol vardır. Bu alkol dinimizin yasak etti i,
haram kıldı ı alkol de ildir. Bu bakımdan boza içmekte, meyve ve ekmek yemekte mahzur yoktur.
Alkol olarak imal edilenlerin damlasını dahi içmek haramdır. Ebussuud Efendiye birkaç defa bozanın
helâl olmadı ı sorulmu . Bir defasında (Sarho etmezse, içmesi haram de ildir. Suyu dahi
fâsıkların usulüyle içmek mahzurludur.) buyurmu . Bir defasında da (Eve götürüp çocuk çoluk ile
boza içmek helâl mıdır?) diye sual edilince, (Helâl hemen bu mu kaldı. Gidip fâsıklardan alaca ı
yerde, kendi evinde pi irmesi iyi olur.) buyurmu tur.
Bu ifadelerden, Ebusuud Efendi zamanında bozayı fasık insanların imal etti i için çar ıdan
alınması pek münasip görülmemi tir. Fakat bozanın kendisi için mekruh bile denmemi tir.

SUAL: Kasabın kesti i etlerden üzerine sıçrayanlar necis midir? Etlerin üzerinde kan
oldu u halde kıyma yapıyoruz. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Dalak, ci er ve etlerin üzerinde bulunup akmayan kanlar temizdir. Kesilmi bir hayvanın etindeki
kanlar temizdir. Etleri keserken üstümüze sıçrayanlar necistir. Sıçramayıp et üzerinde kalanlar temiz
oldu u için, böyle etleri kıyma yapmakta mahzur yoktur. (El-Bedâyi us- Sanayi c.5/61)

SUAL: Bula ık suları kanalizasyona gitti i için, yemek artıklarını ve ekmek kırıntılarını
soka a ve çöp tenekelerine atıyorlar. Mahzuru nedir?
CEVAP
Yeme i artırıp dökmek israftır. sraf ise haramdır. Ekmek kırıntılarını da atmak israftır. Zaruret
oldu u için bula ık sularının kanalizasyona gitmesi haram de ildir. (Tarîkat-ı Muhammediye s.106)

SUAL: Her çe it balık yenir mi? Bunda ölçü nedir? Meselâ, yunus balı ı, yılan balı ı, balina,
midye yenir mi? Besmelesiz tutulan balık yenir mi?
CEVAP
Her çe it balık eti helâldir. Balık eklinde olanlar yenir. Yunus balı ı, yılan balı ı, balina gibi
balıklar yenir. Deniz ha aratı yenmez. Midye, istiridye, yengeç, stakoz yenmez. Balık suretinde
olmayan deniz aygırı, deniz hınzırı gibi hayvanlar yenmez. Besmelesiz kesilen hayvanı ve besmelesiz
tutulan av hayvanını, kitapsız kâfirlerin kesti i ve avladı ı hayvanı yemek haram oldu u halde
tuttukları balı ı yemek haram de ildir. Besmelesiz tutulan balı ı da kim tutarsa tutsun yemek haram
de ildir. Ancak besmele çekilmesi uygun olur. (Bedâyi c.5/35; htiyar c.5,s.10)

SUAL: Doyduktan sonra yemek uygun olmadı ına göre, tabakta az bir miktar yemek
kalmaktadır. Bunun dökülmemesi için doyduktan sonra bu miktar yeme i de yemekte mahzur
var mıdır?
CEVAP
Ekmek ve yemek artıklarını dökmek israftır. Dökülmemesi için yenmesinde mahzur yoktur.
Doyduktan sonra tıka basa yemek mahzurludur. Tıka basa yenince, vücuttaki organlar daha çok
çalı arak daha çok yıpranmaktadır. Vücudumuza zarar verecek kadar tıka basa yememeliyiz. Her türlü
israftan da kaçınmalıyız. (Tarîkat-ı Muhammediyye s.106)

SUAL: Ba'zıları (zâlim felek) gibi sözler kullanılıyorlar. Bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Bu sözler mahzurludur. Felek diye yer gök gibi cansız eylere deniyorsa, bunlara zâlim demek
ma'nâsızdır. Yok hâ â yaradan kasdediliyorsa çok tehlikelidir. Böyle sözler söylemekten kaçınmalıdır.
(Huccet-ül-bâliga; Kitâb-üt-tevhîd s.65)

SUAL: Ba'zı kimseler (Panik yarattı), (Eser yarattı) gibi ifâdeler kullanıyorlar. Bunlar
mahzurlu de il midir?
CEVAP
Yaratmak yalnız Allahü teâlâya mahsusdur. Mecaz olarak da kullanmamak lâzımdır. (Huccet-ül-
bâliga; Kitâb-üt-tevhîd s.65)

SUAL: Üzüm suyu pastörize edilince bir de i ikli e u ruyor mu? çilmesinde mahzur var
mıdır?
CEVAP
Pastörize demek, üzüm suyunun bir iki defa eksi 50-60 derecedeki so u a girmesi demekdir. Bu
kadar so ukda bira mayası ölür. Bakteriler 15-20 derecede ancak faaliyet gösterirler. Buzdolabında
faaliyet gösteremezler. Bu bakımdan içilmesinde mahzur yokdur.

SUAL: Gücü yeten çocu un, kadının kesti i yenir mi?


CEVAP
Kadının, çocu un ve cünüb olanın kesti ini yimek caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.189; Mevkûfât
c.2,s.!96; Dürer c.l,s.278)

SUAL: Ev tav anının yenmesi caiz midir?


CEVAP
Her çe it tav anın yenmesi caizdir. (Bedâyı'; Kitâb-ül-ir âd; Dürr-ül-muhtâr c.5,s.195)

SUAL: Ba'zı Amerikan sigaralarının ve puro tütünlerinin arap ile muamele yapıldı ı
(yıkandı ı) söyleniyor. çilmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Kimyevî de i me e u radı ı için mahzuru yokdur.

SUAL: imdi evlerin kanalizasyonu bula ık ve abdest suları ile karı maktadır. Ne yapmak
lâzımdır?
CEVAP
Zaruret oldu u için mahzuru yokdur.

SUAL: Mezar ta ı dikmek caiz oldu una göre ta üzerine mübarek isimler, iir, fatiha
yazmak, resmini koymak da caiz midir?
CEVAP
Bunlar uzun zamandan beri yapılıyorsa da kötü bir bid' attir, caiz de ildir. Ancak mezar ta ına,
mevtanın ismi ile ölüm târihinin yazılmasına cevaz verilmi dir. ( bni Âbidîn c.1,s.601,602)
SUAL: Mezar ta ı dikmek caiz midir?
CEVAP
Vehhâbîlere göre caiz de ilse de, Ehl-i sünnete göre caizdir. Vehhâbîler, mezar ta ı dikmek
günâh diye mübarek insanların mezarlarını dümdüz ettiler, futbol sahasına çevirdiler. Hattâ
Peygamber aleyhisselâmın kabr-i eriflerini de yıkma a te ebbüs etmi lerse de müslümanlardan
korktukları için vaz geçtiler. ( bni Âbidîn c.1,s.601)

SUAL: Makbuz mukabili toplanan parayı, kendi parası ile karı tırmasında bir mahzur var
mıdır?
CEVAP
O i in vekili sayıldı ı için, karı tırmasında bir mahzur yokdur.

SUAL: Ecnebiden getirilen elbiseler yıkanmadan giyilebilir mi?


CEVAP
Ecnebiden gelen elbiseler, kullanılmı da olsalar, yıkanmaları icâb etmez. Fâsıkların ve gayr-i
müslimlerin çama ırları temiz kabul edilir. ( bni Âbidîn c.5,s.221)

SUAL: Kucakla mak caiz midir?


CEVAP
Kucakla mayı âdet hâline sokmak do ru de ildir. Sevgi bildirmek için nadir zamanlarda olursa
caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.244)

SUAL: Ölü veya diriden bir hasta için organ naklinde mahzur var mı?
CEVAP
(Yeni ölen birinin kalbini veya ba ka organlarını diri insana takmak caizdir. Müslüman mütehassıs
tabibler, bir hastanın ölümden kurtulması için, kan, diriden veya ölüden organ naklinden ba ka çare
olmadı ını bildirdikleri zaman, bunu yapmak caiz olur. Din ayrılı ı gözetilmez.) (Uyûn-ul-besâir
c.1,s.119; Mecelle 21. madde)

SUAL: Bir kimse haram para ile cami yapdırsa ne olur?


CEVAP
Haram para ile cami yaptırmak, kirli elbiseyi idrar ile yıkama a benzer. Ya'ni daha çok pislenir.
Haram para ile cami yapdırmak icab ederse bir mikdar da helâl para karı tırılmalıdır. Haram ile helâl
karı ınca mülk olur. Her ne kadar tayyib (temiz) olmasa da kullanılması caiz olur. (Hadîka c.2,s.720;
bni Âbidîn, Hayvan zekâtı sonu)

SUAL: Zaruret olmadan, birinden bir ey istemek veya ücretsiz olarak ona i gördürmek
günâh mıdır?
CEVAP
Zaruret olmadan bir ey istemek haram oldu u gibi, ücretsiz olarak ba kasına i gördürmek de
haramdır. ( bni Âbidîn c.2,s.69)

SUAL: Bir insanın parçasını zaruretsiz kullanmak haram oldu una göre, iki veya iki buçuk
ya ından sonra süt emmiyen ve her çe id yiyece i yiyebilen bir çocu u emzirmek caiz midir?
CEVAP
Zaruret olmadı ı için caiz de ildir.

KUL VE HAYVAN HAKKI


SUAL: Gazetenizden dünyada hak sahihlerinin haklarını ödemedikçe veya onlarla
helâlla madıkça, âhırette iyilikler alınıp hak sahibine verilece ini ve iyili i ve sevabı alman
kimselerin müflis durumuna dü üp Cehenneme gidece ini ö rendim. Bilinen ve bilinmeyen
hak sahihlerinin haklarını ödemek için ne yapmamız lâzımdır? Mal ile, beden ile, dil ve fikir ile
yapılan hayırları üzerimdeki kul haklarına kar ılık hediye etsem kul haklarından kurtulmam
mümkün müdür?
CEVAP
Sahibleri biliniyorsa, kul haklarını hemen ödemek lâzımdır. Yahut helâlla malı, ona iyilik ve dua
etmelidir. Hak sahibi, hakkı olan ölmü ise, ona dua ve isti far edip,çocuklarına vârislerine verip
ödemeli, bunlara iyilik yapmalıdır. Çocukları ve vârisleri bilinmiyorsa borç miktarı parayı veya malı,
fakirlere sadaka olarak verip sevabını hak sahibine niyyet etmelidir.
Bugün kul hakkı olmayan insan yok gibidir. Meselâ hadis-i erifte, müslümanın müslümana üzücü
bir bakı la bakmasının bile helâl olmadı ı bildirilmi tir. Su-i zan, gıybet, hanımını veya di er insanları
üzmek kul haklarına girer. Âhırette, kazandı ımız sevablar bu kul haklarına verilip iflâs durumuna
dü memek için, hak sahihlerinin haklarını dünyada ödemek lâzımdır. Hak sahibleri veya vârisleri
bilinmiyorsa, hayır müesseselerine hediye etti imiz parayı, gerçek fakire verilen sadakayı, ödünç
verdi imiz paraları, bir arkada ın evini ta ımak veya hayır i lerinde beden ile çalı mak gibi, yaptı ımız
hizmetlerin sevabını, insanlı ın dünya ve âhıret saadeti için yazdı ımız kitapların, yaptırdı ımız hayır
eserlerin sevabını üzerimizde bulunan kul haklarına kar ılık hediye etmek lâzımdır. Kısacası
yaptı ımız bütün iyiliklerin sevabını hak sahihlerine hediye etmeliyiz. Cenâb-ı Hak, o kadar merhamet
sahibidir ki, biz sevablarımızı hak sahihlerine verdi imiz için o sevablardan bizi mahrum bırakmıyor.
Aynı sevabı bize de veriyor. Yine hadis-i erifte, bir kimse sadaka verirken sevabını ana ve babasına
hediye etse, aynı sevaba kendisinin de kavu aca ı bildirilmi tir. Bu bakımdan yaptı ımız her iyili in
sevabını kul haklarına, ana babamıza, arkada larımıza, bütün müslümanlara hediye etmeliyiz.
Kâfirlere bile hakkımızı hediye etmeliyiz. Veren el, alan elden üstündür. Daima hediye, sadaka vesâir
iyi eyleri verici olmalıyız. ( hyâ-ul-ulûm, Gıybet bahsi; Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.66,87)

SUAL: Bir müslümanın Kıyamete kadar devam edecek bütün haklarını müslim ve gayri
müslim herkese helâl etmesi uygun mudur?
CEVAP
Uygundur. Müslümanlar, insanlara ba ı ladı ını fazlasıyla alacaklardır. Herkese iyilik yapmayı bir
ni'met bilmelidir. (Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.66,87; hyâ-ul-ulûm, Gıybet bahsi)

SUAL: (70 km. bir sür'atle Tercana giderken bir vâsıtanın önünden fırlayan bir tavuk bizim
arabanın önüne dü erek çi nendi. Oralarda kimseler bulunmadı ı için sahibini bulup
helâlla amadık. Kastımız olmadan tavu u çi nemekle bir mes'uliyetimiz olmu sa, nasıl
kurtulmak lâzımdır?)
CEVAP
Ölen hayvan olub, kastınız da bulunmadı ı için mes'ul de ilsiniz.

SUAL: Zenginim, küçük çocu umun paralarını kendi ihtiyâçlarım için harcayabilir miyim?
CEVAP
Harcayamazsınız. E er fakir olsaydınız kullanmanız caiz olurdu. ( bni Âbidîn c.5,s.250; Uyûn-ül-
besâir)

SUAL: Bir kadın, kocasının izni olmadan onun malını harcasa günâha girer mi?
CEVAP
Büyük günâh olur. Fakat, bir mü'min kendine sâdık ve emîn olan hanımını bu büyük günâhdan
kurtarmak için, malını istedi i ekilde sarf etmesine önceden izn vermelidir. Koca da, izinsiz hanımının
malını kullanamaz. (Mecelle Madde: 96)

SUAL: Çocukları terbiye için yüzlerine vurmak caiz midir?


CEVAP
Hiçbir sebeble, hiçbir canlının yüzüne vurmak caiz de ildir. ( bni Âbidîn c.5,s.276; c.1,s.243)

SUAL: Hayvanları terbiye için dövmekde bir mahzur var mıdır?


CEVAP
Hayvanları dö mek caiz de ildir. Dö mek terbiye için olur. Hayvanın aklı olmadı ı için, dö mekle
terbiye edilmez. (Berîka s.1218)

SUAL: Cehenneme müstehak olan kadın, dört erke i de beraberinde götürecekmi .


Kocasını, babasını, karde ini ve o lunu. Bu dört erkek, bu kadının hangi hallerinden
mes'uldür?
CEVAP
Fitneye sebeb olmamak artı ile muktedir olabildi i bütün günâhlarına mâni olmazsa mes'ul
olurlar.

SUAL: Mirasçılardan biri veya birkaçı, di erlerine (Biz hisselerimizi size hediye ettik)
deseler olur mu? Hisseler ayrıldıktan sonra mı hediye etmek daha uygundur?
CEVAP
Hisseler belli olduktan sonra hediye etmek daha uygun olur. Belli olmadan da hediye edilir.
(Mevkûfât c.1,s.362; Mecelle madde 1045 ve sonrakiler)

SUAL: Fare, akrep gibi hayvanları öldürmek caiz oldu una göre, bunları yakarak
öldürmekde mahzur var mıdır?
CEVAP
Her canlıyı yakmak mekrûhdur. Öldürülmesi vâcib olan hayvanları öldürmek için ba ka çare
bulunmadı ı zaman yakarak öldürülmesine cevaz verilmi dir. (Berîka s.1218)

SUAL: Mutfakda karıncalar var. Bunları öldürmekde mahzur var mıdır?


CEVAP
nsana ve yemeklere zarar veren karıncaları, eziyyet etmeden ve suya atmadan öldürmek caizdir.
(Berîka s.1218)

SUAL: Evdeki sinekleri ilâçla veya naylon sinekliklerle öldürmek caiz midir?
CEVAP
Her iki ekilde de öldürmekte bir mahzur yokdur. (Berîka s.1218; Hadîka, el afetleri bahsi)

SUAL: Böcek kolleksiyonu yapmakda mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yokdur. (Hadîka)

SUAL: Akvaryum eklinde süs balı ı bulundurmak caiz midir?


CEVAP
Caizdir. (Hadîka)

SUAL: Bir kimse, devamlı ikazlarına ra men hanımının çe itli günahlarına mâni olamazsa
ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Günahlarından razı olmamak ve emr-i ma'rufa devam etmek icâb eder. (Mektûbât-ı Rabbânî)

SUAL: Evdekiler (Hakkımızı helâl etmeyiz) diye yemin ettiler. Ne yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Hakkı geçenlerin gönlü alınır. Yemin keffareti vermekle bu i kolayca halledilir. (Mektûbât-ı
Rabbânî c.2,M.66,87; hyâ-ul-ulûm Gıybet bahsi)

SUAL: Kadın, kocasını ismi ile ça ırsa günâh olur mu?


CEVAP
Kadın kocasını devamlı ismiyle ça ırırsa, büyük günâh olur. ( bni Âbidîn c.5,s.269)

SUAL: Ba'zan yazılarınız hakkında öyledir, böyledir diye konu uyoruz. Bu konu malarımız
gıybet oluyor mu? Gıybet oluyorsa hakkınızı helâl etmenizi istiyoruz.
CEVAP
Konu malarınızın gıybet olup olmadı ını bilemem. Gıybet, bir müslümanın gizli bir kusurunu
arkasından söylemektir.
Müslümanlı ı yanlı anlatanların ve yazanların bu iftiralarını söylemek lâzımdır. Bunlar gıybet
olmaz. u halde yazdı ımız yazılar, müslümanlı a aykırı ise, yanlı yazdı ımı söylemeniz, bildirmeniz
gıybet olmaz. Konu malarınız gıybet ise haram i lemi oldunuz. Ben size ve müslim ve gayri müslim
bütün insanlara hakkımı helâl ettim. Ben hakkımı size helâl etmekle siz günahtan kurtulmu
olmuyorsunuz. Meselâ bir kimse hırsızlık etse, mal sahibi davacı olmasa bile, hakkında âmme davası
açılır. Gıybet edilen hakkını helâl etse bile, gıybet eden günah i ledi i için ayrıca tevbe ve isti far
etmesi lâzımdır.
Her müslüman, dinli dinsiz tefriki yapmadan herkese hakkını helâl etmesi çok iyidir. Ahırette
Cenâb-ı Hak, rahmeti çok bol oldu u için, hak sahiblerindeki hakkından kat kat daha fazla sevab verir.
Allahü teâlâ böyle kullarını takdir eder. Her müslüman daima afvedici olmalıdır. ( bni Âbidîn
c.5,s.262,263; Hadîka c.2,s.218; Berîka s.999; Rıyâd-un-nâsıhîn s.499)
SUAL: (Gazetenizin tavsiye etti i bir kitabtaki hadis-i erifte (Bir kimse, sevmedi i birisine
belâ, sıkıntı geldi i için sevinirse, Allah bu kimseye de bu belâyı verir) buyurulmaktadır.
Fâsıklara, sapıklara ve gayri müslimlere sevinmek de bu hadis-i erife dahil midir?)
CEVAP
Evet dahildir. Kâfire bile gelen belâya sevinmek do ru de ildir. Daha ölmeden dünyada iken bu
belâya duçar olur. Müslümanlıkta zâlim hariç, insanlara gelen belâya sevinmek, oh iyi oldu demek caiz
de ildir. Fakat müslüman da olsa zâlim kimseye belâ gelirse sevinmek caiz olur. Zâlim Ebu Cehil
ölünce Peygamberimiz sevinmi , ükür secdesinde bulunmu tur. Bir zâlim ölünce sevinmenin caiz
olması, mazlumların zulümden kurtulması içindir. Zâlime bir belâ gelirse, belki ibret alır da zulümden
vazgeçebilir.

SUAL: Sa lı ında rızasını almak mümkün olmayınca, vefatından sonra varislerinden izin
alınarak göz nakli için gözünden tırnak büyüklü ünde parça almak uygun olur mu?
CEVAP
Daha önce organ naklinin uygun oldu u bildirilmi ti. ifâ verece i kafi ise her çe it organ naklinde
mahzur yoktur. Sebebsiz yere ölünün çe itli organlarını kesmek uygun olmaz. (Uyûn-ül-besâir
c.1,s.119; Mecelle 21.madde)

SUAL: Arkada ın çakma ını alıp sakladım. Birkaç gün sonra verdim. Kaybettim diye
korkuyordu .Bir mü'mini sevindirdi im için çok sevaba girdim mi?
CEVAP
Birinin malını, parasını aka olarak dahi alıp saklamak haramdır. Böylece ba kasını üzmü
oluyorsunuz. Ba kasını üzmek, eziyet etmek haramdır. (Mecelle Madde:96; Berîka c.2,s.493;
Hadîka c.2,s.445)

SUAL: Üç karde iz. Babamızdan miras kalan meyve bahçesindeki meyveleri di er


karde lerimden habersiz yiyebilir miyim. Bahçeye gelen yabancılara verebilir miyim?
CEVAP
Di er karde lerinizin rızaları ve haberleri olmadan bir tane bile yenmesi, ba kalarına verilmesi
do ru de ildir. ( bni Âbidîn)

SUAL: (Hayvanları dö mekte, öldürmekte ve yakmakta mahzur var mıdır? Hayvanların


hakkını ödemek için ne yapmak lâzımdır?)
CEVAP
Gayri müslim vatanda a zulüm etmek, müslümana zulmetmekten daha fenadır. Hayvana zulüm
ve i kence etmek, gayri-müslime zulm etmekten daha fenadır.
nsana ve yemeklere zarar veren karıncaları, eziyet etmeden veya suya atmadan öldürmekte
mahzur yoktur. Fare, akrep gibi zararlı hayvanları her zaman öldürmek caizdir. Kuduz köpe i ve yırtıcı
hayvanları, kesmek, vurmak veya zehirliyerek öldürmek caizdir. Hayvanları dö mek caiz de ildir.
Dö mek terbiye için olur. Hayvanın aklı olmadı ı için terbiye edilmez. Öldürülmesi lâzım olan hayvanı,
ba ka çare bulunmadı ı zaman yakarak öldürme caiz olur. Hiç bir sebeble hiçbir canlının yüzüne
vurmak caiz de ildir.
Hayvanlarla helâlla mak mümkün olmadı ı için, onlara kar ı daima iyi muamele etmelidir. Bir
hayvana eziyet edilmi se, tevbe etmeli, pi man olmalı, bir daha hiç bir hayvana eziyet etmemeli, eziyet
edilen hayvana iyi muamele etmeli, sevip ok amalıdır. (Berîka, El afetleri s.1218; Dürr-ül-muhtâr;
c.5 Ta'zir bahsi)

SUAL: Köyümüzün camisini kirleten güvercinler var, yuva yapmı lar. Çıkaramıyoruz.
Öldürmekte mahzur var mıdır?)
CEVAP
Camiyi kirleten ku ları çıkarmak mümkün olmazsa, öldürüp eti yenir. Eziyet veren hayvanlar her
yerde öldürülebilir. (Berîka, El afetleri s.1218; Hadîka, El afetleri)

SUAL: Bir kimse senelerce hakkını helâl etti ini söylese, yıllardan sonra basit bir eye
üzülerek hakkını helâl etmedi ini söylese, evvelki helâl etmi oldu u haklardan sonraki haklar
mı kalır?
CEVAP
Helâl etmedi ini söyledi i zamandaki sözüne ve niyyetine bakılır. Ya'ni o andaki sözü ve niyyeti,
eski haklarını da helâl etmemek ise, haklarını helâl etmemi olur. Bu bakımdan kul hakkından çok
korkmak ve sık sık helâlla mak lâzımdır. (Uyûn-ül-besâir, 1.kaide erhi)
SUAL: Bana hakkı geçen insanlar ile helâlla mak istiyorum. Fekat, duyulaca ından
utanıyor, bir fitneye sebep olaca ından korkuyorum. Ne yapmalıyım?
CEVAP
Hediyye eklinde verip topdan helâlla mak iyi olur.
(Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.66)

SUAL: Bir kimseyi dedesi veya ninesi büyütmü se bunların hakkı nasıl ödenir?
CEVAP
Hak ödemek, onların rızalarını almak ve helâla makla olur. Anne ve babaya yapılan hürmet gibi
onlara da hürmet ve hizmet yapmak lâzımdır.
Di er suallerinizin cevabı da öyle: Zaruret olunca Kur'ân-ı kerimin meali bildirilir. Bu arada
tercümelerin, tefsirin yerini tutamıyaca ı açıklanır. Kıyametin hangi gün ve hangi saatte kopaca ını
aramakla mükellef de iliz. (Riyâd-un-Nâsihîn, Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Ekin biçerken, bicer-dö erin eksozundan çıkan kıvılcım, tarla sahibinin mahsûlünün
bir kısmını yaktı. Bunu benim ödemem gerekir mi?
CEVAP
Bir kasıt olmadıkça ödemek gerekmez.

SUAL: Hayvanları Öldürmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Kedi, köpek ve di er hayvanları zararı yoksa öldürmek do ru de ildir. Zararı olan hayvanı ise
i kence yapmadan, ate te yakmadan veya suya bo durmadan uygun bir ekilde öldürmelidir. (Berîka
ve Hadîka, el âfetleri)

SUAL: Av hayvanını, meselâ tav anı uyurken de il de, uyandırıp kaçarken vurmalı deniyor.
Uyurken vurmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Uyurken av hayvanının vurulmayaca ına dair bir hüküm bulundu unu bir kitabta okumadım.

SUAL: Kuzular ve hayvanlar karı masın diye kulaklarını keserek çe itli i aretler yapmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Kesmemeli, boya ile veya i aret olarak bir ey, bir numara ba lamalıdır.

SUAL: Bekârım, hususî banyolara gidince çama ırlarımı da yıkadı ım oluyor. Mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Su sarfetmek üzere hamama gidilmi tir. Âdet üzere su sarfedilir. Bu bakımdan çama ırlarınızı
yıkamakta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s. 1-2-3)

SUAL: Akrep, yılan, fare gibi zararlı hayvanları ne ekilde öldürmek uygun olur?
CEVAP
Zararlı hayvanları ate e atmamak ve suda bo mamak artıyle kolaya gelen herhangi bir usûlle,
ilâç ile, ta ile, silâh ile öldürülebilir. (Berîka s.1218)

SUAL: (Yakmak Allaha mahsustur. Hiç kimse canlıyı yakamaz) deniliyor. Do ru mudur?)
CEVAP
Muhammed Hadimi Hazretleri, (Berika) isimli eserinde el âfetlerini anlatırken buyuruyor ki:
( nsana ve yemeklere zarar veren karıncaları eziyet etmeden ve suya atmadan öldürmek
caizdir. Her canlıyı yakmak mekruhtur. Zarar veren kediyi, kuduz köpe i ve yırtıcı hayvanları
keskin bıçakla kesmek, vurmak ve zehirlemek caizdir. Öldürülmesi vâcib olanı ba ka çâre
bulunmadı ı zaman yakarak öldürmek caiz olur.)
Gördü ünüz gibi, biz slâm âlimlerinin kitabından alarak yazıyoruz. Kendimize ait dü ünceleri
yazmıyoruz. Dinde ahsî dü üncelerin yeri yoktur.(Berîka s.1218)

SUAL: (Hayvanları ate te yakmak ve suda bo mak günah oldu una göre, bahçemizi
sularken bahçede bulunan çe itli böcekler, karıncalar suda bo ulup ölüyorlar. Mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Maksadınız karıncaları ve di er hayvanları öldürmek de il, bahçeyi sulamak oldu u için mahzuru
yoktur. çinde karınca bulunan odunu yere vurup silkeledikten sonra yakmak caizdir. (Berîka, el
âfetleri, s.1218)

SUAL: On ya ındaki büyük çocu uma dayısı bir kazak hediye etti. Fakat bu kazak büyük
çocu uma olmadı. Yedi ya ındaki küçük çocu uma oluyor. Küçük çocu uma vermek isteyince
büyük çocu um razı olmadı. Ne yapmalıyım?
CEVAP
Çocukları üzmemelidir. Büyükten kaza ı satın alıp küçü e giydirmelidir. Büyü e de parasıyla bir
kazak alınırsa ikisi de sevindirilmi olur. Sualiniz basit gibi görünüyorsa da, çocukların huzursuzlu u
bir ailenin huzursuzlu una sebeb olur.

SUAL: Balık oltasına canlı solucan takmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yoktur. (Berîka, el afetleri s.1218)

SUAL: Bir müslümanın Kur'ân hakkı için diyerek etti i yeminlere inanmamakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Bir müslümanın etti i yemine inanmamak haramdır. Yalan söylüyorsun demektir ki, hiç uygun
de ildir. ( bni Âbidîn c.5,s.263)

SUAL: Bir kimse annesini ismi ile ça ırsa, meselâ Ay e Hatun dese, Babasına Ali Efendi
dese, koca hanımını, hanım kocasını ismi ile ça ırsa bir mahzuru olur mu?
CEVAP
(Anayı, babayı ve kadının kocasını, isimleri ile ça ırması, tahrimen mekruhtur, büyük günahtır.
Ta'zim ile, saygı anlatan kelimeler ile ve yanına giderek ça ırmaları lâzımdır. Uzaktan yüksek sesle
ça ırmamalıdır.)
Erke in, hanımını ismi ile ça ırmasında mahzur yoktur. bni Âbidîn c.5,s.269

SUAL: Bir arkada zorla ( u çakma ını bana hediye et!) dedi. Epey ısrardan sonra verdim.
Ona helâl olur mu?
CEVAP
Zoraki hediye sahih olmaz. Fakat hakkınızı helâl etmeniz iyi olur. (Berîka c.2,s.409)

N KÂH — EVLENME
SUAL: Evlenecek kimselerin 33 farzı sırası ile bilmesi art mıdır?
CEVAP
Evlenecek kız ve erke in 33 farzı sırası ile bilmesi art de ildir. Meselâ îmânın artlarını
sayamayan kız ve erke e öyle denir: Allahın varlı ına ve birli ine, meleklere, kitaplara,
peygamberlere, Âhıret gününe (Öldükten sonra dirilme e), hayrın ve errin Allah'dan oldu una
inanıyor musun? diye sorulur. Evet inanıyorum derse mes'ele kalmaz. ( bni Âbidîn, Kâfirin nikâhı
bahsi sonu)

SUAL: nsan hanımına, dil alı kanlı ı ile anam, bacım, kızım demesiyle talâk vaki olur mu?
CEVAP
nsan hanımına, dil alı kanlı ı sebebiyle, anam, bacım, kızım demesiyle talâk vaki olmaz. ( bni
Âbidîn)

SUAL: Talâk niyyeti olmadan hanımına "git" demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Talâk niyyeti olmadan hamına "git" demekte mahzur yoktur. ( bni Âbidîn, kinâi lafızlar)

SUAL: Tıp dergilerinde okudu uma göre, çok et yemek mahzurlu imi . Dinimizde de çok
fazla et yemenin kalbi kararttı ını okumu tum. Çok etten maksat nedir?
CEVAP
Tek taraflı beslenmek mahzurludur. Kırk gün devamlı yemek uygun de ildir.
SUAL: Köye giderken yola dü mü bir domates, bir elma, fındık ve bunlara benzer eyler
bulunca israf olmasın diye alıp yiyorum. Kendim zengin oldu um ve bir fakir bulup da
veremedi im için, fakire de bunları vermek de uygun olmadı ı için yememde mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Mevkûfât 1/359)

SUAL: Bir kitabta haramda ifa olmadı ını okumu tum. Hastalı ım sebebi ile koç
yumurtası yememde mahzur var mıdır?
CEVAP
Bugün piyasada çok çe itli ilâçlar var. Hastalarımızı ilâçla tedavi etmeliyiz. E er ilâç olmazsa,
haram bir eyin ifası kat'i olarak biliniyorsa, ancak o zaman mubah olur. ( bni Âbidîn 4/113 s/249
Bedayi c.5s.61)

SUAL: arkı ve türkü söylemekte mahzur var mıdır? Hangi çalgıları ne zaman çalmakta
mahzur yoktur?
CEVAP
Siyer-i kebîr erhinde, sıkıntısını gidermek niyyetiyle, içinde günah olmayan arkı ve türkü
söylemenin günah olmadı ı bildirilmektedir. ( bni Âbidîn) dördüncü cildde, ahidli i kabul edilmiyenleri
anlatırken buyuruyor ki:
(Sıkıntısını gidermek için kendi kendine arkı söylemek günah de ildir. Vaaz ve hikmet bulunan
iir dinlemek caizdir. Çalgı olarak, yalnız kadınların dü ünlerde def çalması caizdir.)
(Hadîka) da el âfetleri bildirilirken buyuruluyor ki:
(Harbde, hac yolunda ve askerlikte davul ve benzeri aletleri çalmak caizdir.) Mekteblerde, millî
siyasî toplantılarda ve bayramlarda bando, müzika çalmak da caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.381, c.5,s.34;
Siyer-ül-kebîr c.1,s.53)

SUAL: Televizyonda gösterildi i gibi Hazret-i Mevlâna, semâ âyinleri düzenler, rakseder ve
döner miydi?
CEVAP
Mevlâna Celâleddin-i Rumî hazretleri, evliyanın büyüklerinden olup asla raksedip dönmemi tir.
Semâ âyini diye bir ey düzenlememi tir. Allahü teâlâyı sesli olarak bile zikretmemi tir. Bunu
Mesnevisinde anlatmaktadır. (Âbidin pa a erhi, Mevlâna Cami erhi)

SUAL: Dü ünde davul zurna çalmak caiz midir?


CEVAP
Evet, dü ünde davul zurna caizdir, (Îbni Âbidîn c.5,s.34)

SUAL: slâm nikâhını yapmadan sadece Belediye kayıt i lemlerinin kâfi oldu u söyleniyor.
slâm nikâhına da lüzum yok mudur?
CEVAP
Kanuna uygun evlenmiyen suç i lemi olur. Dört mezhebe veya dört mezhebden birine göre nikâh
yapmıyan ise günâh i lemi olur. Müsliman suç ve günâh i lememelidir. Belediye i lemlerini
yaptırmalı, sonra da dinî nikâhı yaptırmalıdır. (Hadîka 1/143)

SUAL: Habis i lerle hayatım geçerken Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli kitâblarını bulup
okumak nasîb oldu. Bu mübarek kitablar sebebiyle i ledi im bütün günahlara tevbe ettim.
Evlenmek istiyorum. Fekat Kur'ân-ı Kerîm meallerinde okudu uma göre habis olan, tayyib
olana lâyık de ilmi . Tayyib olanla evlenmem mümkin de il midir?
CEVAP
Tevbe eden, hiç günah i lememi gibidir. Ne mutlu size, hidâyete kavu mu sunuz. Tayyib
olmu sunuz. Temiz bir kızla evlenmenizde hiç bir mahzur yokdur. Bizlerin meal okumadan önce
ilmihâl kitabı okumamız lâzımdır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.377)

SUAL: ki bayram arası nikâhta bir mahzur var mıdır?


CEVAP
ki bayram arasında nikâhın hiç mahzuru yoktur. Peygamber aleyhisselâm Âi e validemizle iki
bayram arasında nikâhlanmı lardır. Fakat, ( ki bayram arasında nikâh olmaz) sözü nereden çıktı
denilebilir. Bir kı günü bayram namazı Cum'a gününe rastlamı tı. Peygamber aleyhisselâm bayram
namazını kılıp Cum'a namazı için tekrar gelince, nikâh hazırlı ı içinde olanları görüp ( ki bayram arası
nikâh yoktur.) buyurdu. Maksadı, kı ın bayram namazı ile Cum'a namazı arasında vakit az
oldu undan nikâhla me gul olunca, Cum'ayı geciktirme ihtimâli üzerine böyle buyurmu tur. Nikâhı
geni bir zamanda yapmak lâzım oldu u anla ılmaktadır. Yoksa iki bayram arasında nikâh olmaz diye
bir ey yoktur. Zira iki bayram arası olmayan gün yoktur. Herhangi bir gün, ya Ramazan Bayramı ile
Kurban Bayramı arasındaki gündür, yahutta Kurban Bayramı ile Ramazan Bayramı arasındaki gündür.
( bni Âbidîn c.2,s.262)

SUAL: Evlenirken çok miktarda ba lık vermi tim. Üzerimde mehr-i müeccel kaldı mı?
CEVAP
Zevcenin gönlünü yapıp, mehrinin tamamını helâl ettirmek ho olur. ( bni Âbidîn c.2,s.366)

VERES YE SATI
SUAL: Taksitle mal almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Paranın bir miktarını pe in ve geri kalanını müsavi miktarlarda taksitle ödemek için yahut pe insiz
hepsini belli zamanlarda müsavi taksitlerle ödemek için sözle erek satın almak caizdir.
Para temin edip pe in almak daha iyidir. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.243,398; bni Âbidîn, Bey-i
Fâsid bahsi; Fetâvâ-i Hindiyye c.3,s.142)

SUAL: On bin liralık bir malı, altı ay va'deyle 12 bin liraya satmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
On bin liralık bir malı, altı ay (vade ile) taksitle, on iki bin liraya satmakta mahzur yoktur. Ancak
pe in fiyatından, taksitle satı sırasında hiç bahsetmemek lâzımdır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.3,s.136;
Bedayı' c.5,s.158; htiyar c.2,s.4,5)

SUAL: Köyümüzde bakkalın birisi unun kilosunu pe in olarak 50 liraya satıyor. Ba ka bir
bakkal da veresiye 60 liraya satıyor. Veresiye satandan 60 liraya un almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Veresiye 60 liraya satan adam, pe in 50, veresiye 60 lira demiyorsa alıp satmakta mahzur yoktur.
Bir mala aynı anda iki fiat söylenmez. Ya'ni pe in 50, veresiye 60 lira denmez. Veresiye pazarlıkla
pe in fiatı konu ulmadan 60 liraya, hattâ 70 liraya da almakta mahzur yoktur. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.3,s.136; Bedayı' c.5,s.158; htiyar c.2,s.4,5)

SUAL: Parası ve altını olup, pe in alma imkânına sahip olan bir kimsenin, bir malı taksitle
alması uygun olur mu? Bu kimsenin borcunu taksitle ödemesinde bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Mevcut parası olan kimsenin taksitle mal almasında mahzur yoktur. Borcunu taksit zamanlarında
ödemesi lâzımdır. Ödünç alınan borcu ise, parası olunca hepsini derhal ödemesi lâzımdır. (Dürer-ül-
hükkâm c.1,s.398; Fetâvâ-i Hindiyye c.3,s.142)

TOPTAN ALI VER


SUAL: Manavlık yapıyorum. Mü teri fiat ve cinsleri ayrı olan meyvalardan birkaç tane alıp
hepsini bir kese kâ ıdına dolduruyor, böylece ne kadar verece iz diyor. Kandırmak veya
kandırılmak ihtimali olur. Galip zan ile uygun bir fiat istemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Telefon numarasını alıp satmakta veya kiraya vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur, ( bni Âbidîn c.4,s.15)

SUAL: Be yüz sandık domatesin satı ında e it ebatta sandıklar oldu undan on tanesini
tartıp bulunan ortalama a ırlı ın be yüz sandı a te mil edilerek satı yapılması uygun olur
mu?
CEVAP
Kasa hesabı satılır, alınır. (Dürer c.2,s.147)
SUAL: (Bakkaldan be lik (Be kg.lık) zeytin ya ı alıyoruz. Halbuki içinde be kilo ya yok.
Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Paket, kutu içinde ölçmeden alınan eyler miktarı yazılı olsa bile toptan satı demektir. Be lik o
malın adıdır. Böyle alı veri te mahzur yoktur. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.346; Dürer erhu Gürer
c.2,s.147)

CAR
SUAL: Mukavelemiz dolmadı ı halde ev sahibi kirayı artır diyor. Artırmamamda mahzur var
mı?
CEVAP
Ev sahibinin anla mayı tek taraflı olarak bozup istedi i fazla parayı vermek mecburiyetinde
de ilsiniz. Ancak, ev sahibiyle iyi geçinmek için anla ma a ve onu razı etme e çalı manız uygun olur.
( bni Âbidîn c.5,s.4)

SUAL: cara verilen yerin bedeli kısmen mal ve kısmen de para olarak alınabilir mi?
CEVAP
Evet. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.776)

SUAL: 8 bin lira kira ile oturuyorum. Ev sahibine ayda 10 bin lira taksitle, 8 bin lirası kiraya
mahsup olmak üzere diki makinamı sattım. Mahzuru oldu mu?
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.7)

SUAL: Bir tarlayı icara alırken, bir daha ki sene aynı tarlaya daha kıymetli bir mahsûl sırası
gelece ini bildi i için (Seneye de bana icara vermek artıyla) dese, bu ekilde pazarlık
yapmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
ki seneli ine anla malıdır. ( bni Âbidîn c.5,s.29)

ALI -VER E A T MES'ELELER


SUAL: Un satan bir adama, 100 Kg. bu day verip kar ılı ında 68 Kg. un almakta mahzur
var mıdır?
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. (Dürer c.2,s.182; Hidâye c.4,s.46; Mevkûfât c.2,s.6)

SUAL: Bir teneke yemeklik bu dayı, bir teneke tohumluk bu day ile de i tirmekte mahzur
var mıdır?
CEVAP
Vasıfları ba ka oldu u için pe in satı caizdir. Birisi veresiye olursa faiz olur. (Dürer C.2.S.182;
Hidâye c.4,s.46)

SUAL: Açık artırma ile mal almakta mahzur var mı?


CEVAP
Müzayede ile alı uygundur. (Dürer-ül-hükkâm)

SUAL: (Alaca ımızı icra yolu ile alırken yaptı ımız zarurî masrafları da almamızda mahzur
var mıdır?)
CEVAP
Mahzur yoktur. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.76, c.3,s.89)

MAHZURLU SATI LAR


SUAL: Kendi imal etti imiz malların ba'zılarında iyi, bazılarında kötü malzeme kullanıyoruz.
Hepsini aynı fiattan satmamızda mahzur olur mu?
CEVAP
Çürük i yapmak, bunu gizlemek haramdır. (Kimyâ-i Se' âdet s.275)

SUAL: Köylerde deterjan satıyorum. Satı a ba lamadan önce "Deterjan alanlar arasında
kur'a çekip bir çizme hediye edece im." diyorum. Köyden ayrılırken kur'a çekip bir ki iye çizme
veriyorum. Bu ekildeki satı , dinen caiz oluyor mu?
CEVAP
Caiz olmaz. (Hindiyye 3/164; bni Âbidîn, bey-i fâsid bahsi)

SUAL: Fâsık, zâlim, içki satan kimselerden ihtiyaç ve zaruret olmadıkça alı -veri yapmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Açıktan günah i leyen, zulmeden, içki satan kimseler ile ihtiyaç ve zaruret olmadıkça alı -veri
yapmak uygun de ildir. htiyaca binaen alı -veri yapılınca, alı -veri ten artan parayı kullanmakta
mahzur yoktur. (Hadîka c.2,s.738)

SUAL: Kazancında haram olan kimse ile alı -veri caiz midir?
CEVAP
Malının ço unun helâl oldu u sanılan kimsenin verdi i hediyeyi almak ve onunla alı -veri etmek
caizdir. ( bni Âbidîn c.2,s.9; Hadîka sonu)

SUAL: Satın aldı ımız mallarda ba'zı kusurlar çıkıyor. Biz de kusurlarını söylemeden
satarsak mahzuru olur mu?
CEVAP
Kusurlu alınan malları sahibine bildirilirse, geri alır veya daha ucuz satabilir. ayet geri almazsa,
günaha girer. Siz de bu malın kusurunu saklıyarak satamazsınız. Çünkü hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Satılan bir eyin kusurunu gizlemek helâl de ildir. O kusuru bilip söylemek de kimseye
helâl de ildir.)
Çok kimse malının kusurunu söylemez. Söylemesi çok sevap oldu u gibi, gizlemesi de günahtır.
Hile ile rızk artmaz. Hile yapan kimsenin malında bereket olmaz. Ansızın bir felâket gelerek yok
olabilir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ticarete hıyanet karı ınca bereket gider.)
Bereket, az malın çok faidesi olmak, çok i e yaraması demektir. Az bir mal bereketli olunca, çok
kimsenin rahat etmesine sebeb olur. Bereketli olmayan çok mal, sahibini dünya ve âhırette felâkete
sürükler. Her san'atta hile yapmamak farzdır. Çünkü çürük i yapmak ve gizlemek haramdır. Bir malı
aldatarak satmak, hıyanet ve dolandırıcılık olur. Alı -veri te bir kimseye zarar vermek zulüm olur.
Zulüm ise haramdır. Her müslüman kendisine yapılmasını istemedi i bir eyi, yerlilere, yabancılara,
turistlere de yapmamalıdır. ( hyâ-ul-ulûm c.2,s.63; Kimyâ-i Se'âdet s.275)

SUAL: Bonoların el de i tirmesinde mahzur var mıdır?


CEVAP
Bir kimse, mal satmak veya kira, ödünç vermek kar ılı ı alacaklı olunca, borçlusu bir senet, ya'ni
bono hazırlayıp, bu kimseye veriyor. Bu kimse, bonoyu, borçlu oldu u ba ka birisine verirse, buna
olan borcunu; bonoyu hazırlamı olana havale etmi oluyor. Bu havale sahihtir. Bonoyu hazırlamak,
ileride yapılacak havaleyi, önceden kabul etmek oluyor. Fakat, bu bonoyu alan üçüncü ahıs da, bunu
bir alacaklısına, 4. cü ahsa verince bunu da yine bonoyu hazırlamı olana havale etmi oluyor. Bu
ikinci havale caiz de ildir. Çünkü bono elden ele dola tıkça, alacaklılar de i iyor. Ödeyecek olan
birinci ahıs hiç de i miyor. Havalenin tekrar havalesinde ise, ödeyecek ahısların de i meleri lâzım
oldu u için, bir tüccarın bonosunun havale olarak (3 cü ahıstan sonra) elden ele dola masının sahih
olmadı ı anla ılmaktadır. ( bni Abidîn c.4,s.289,291)

SUAL: Bir kimse ile (Sen benim evimde kirasız otur. Ben de senin falanca yerdeki tarlanı
ücretsiz ekeyim.) diyerek bir anla ma yapılsa, uygun olur olur mu?
CEVAP
Evin kirası kar ılı ı olarak tarlayı kiralamak caizdir. Evim kirasız denmez. Evimin kirasına kar ılık
tarlanı kiralıyorum denir. Böyle bir anla ma yapılırsa mahzuru yoktur. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.676;
bni Abidîn c.5,s.3)

SUAL: A açtaki meyveyi nasıl satmak uygun olur?


CEVAP
A açta belirmemi olan meyve satılmaz. A acın verece i meyveyi oluncaya kadar yerinden
ayırmamak artı ile, olmadan satın almak fâsidtir, ya'ni haram olur. Bir a acın tam belirmi meyvesini
yiyecek halde olmasa bile satmakta mahzur yoktur. Mü teri hemen toplar. A açta kalmasını isterse
alı veri fâsid olur. ( bni Abidîn c.4,s.38)

SUAL: Karpuzcu kesmece karpuz diyor. Tatsız çıkanlarını mü teriye vermiyor. Böylece
kendisi bir miktar zarar ediyor. Halbuki kendisi kesmece diye almamı tı. Böylece kesmece
diyerek satması uygun mudur?
CEVAP
Kavunu, karpuzu tatlı olmak artı ile almak, fâsidtir, caiz de ildir, haramdır. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.3,s.137)

SUAL: Dükkânda kumar aletlerini satmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Vardır. (Dürer c.2,s.169)

SUAL: ki arkada mü terek bir inek aldık. Sütünü bir gün o alıyor, bir gün ben alıyorum.
Caiz midir?
CEVAP
Haramdır, faiz olur. (Rıyâd-ün-nâsıhîn s.338)

SUAL: Mal alıp satarken tartıda hâzır olmazsak bir mahzuru olur mu?
CEVAP
Kendinin veya vekilinin tartması, ölçmesi lâzımdır. Miktarı belli olmıyan malı almak ve satmak caiz
de ildir. (Mevkûfât c.2,s.56; Dürer c.2,s.!45)

SUAL: Kadın veya erkek bir insanın nelerini satmak caiz de ildir?
CEVAP
Bir insanın kılını ve her uzvunu, bevlini, necasetini satmak bâtıldır. Caiz de ildir. (Bedayı'
c.5,s.145; Dürer c.2,s.171,172)

SUAL: Tarladaki yoncamızı daha biçmeden satıyoruz, mahzuru var mıdır?


CEVAP
Biçmeden satmak bâtıldır. Caiz de ildir. Keza henüz a açta te ekkül etmemi olan meyveyi de
satmak bâtıldır. ( bni Âbidîn c.5,s.38,109,110)

SUAL: Mu'teber kitablarda okudu uma göre, alı -veri bilgisini (bey' ve irâ ilmini) bilmiyen
kimse faiz yer.
Biz bu ilmi bilmedi imiz için senelerce fâsid alı -veri te bulunduk. Emanet olarak bırakılan
paraları izinsiz kendi paramıza karı tırdık. imdi ne yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Tevbe etmek lâzımdır. übheli kazançlarınızın tevbesinin tamam olması için imkân oldu u kadar
hakikî müslüman fakirlere sadaka vermeli veya Allah yolunda çalı anlara yardım etmelidir. Cenâb-ı
Hak kalbinize, ihlâsınıza göre sevabını ihsan eder, afv eder. (Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.66; bni
Âbidîn c.1,s.29)

SUAL: Parça kuma ın kilo ile satın alınıp satılmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.4,s.181)

EMANET KAYBETMEK
SUAL: Fırına verdi imiz patatesli pideleri, fırıncı ba ka birisine vermi . Bize peynirli pide
kalmı . Fırıncı bunları da siz alın, dedi. Biz de alıp yedik. Ne yapmamız lâzımdı?
CEVAP
Peynirli pidelerin sahibi biliniyorsa, gidip helâlla malı. Sahibi belli de ilse, yiyen için bir mahzuru
yoktur. Fırıncı yanlı verdi i için günahı ona ait olur. (Mektûbât-ı Rabbani c,2,M.66,87; Mecelle 770.
madde ve erhleri)
SUAL: Üç arkada tahsil kredisi almak için müracaat ettik. kimiz üçüncü arkada ın
evrakını kastımız olmadan zayi ettik. Biz kredileri aldık. Üçüncü arkada alamadı. Bu arkada ,
(Benim evrakımı kaybetti iniz için kredilerinizi bana vereceksiniz.) diyor. Biz de evrak masrafı
olan iki bin lirayı ödeyelim dedik. Kastımız olmadı ı için evrak masraflarını dahi vermememiz mi
gerekir?
CEVAP
Emânet güvenilen insana verilir. Emânete hıyanet etmek, kendi malı gibi korumamak haramdır.
Bu bakımdan emanetçi, emâneti kendi malı gibi muhafaza etti i halde, kaybeder veya çaldırırsa
tazmini icab etmez. Ya'ni bedelini ödemez. Mesle i emanetçi olanlar ise, emânet mal zayi olunca
öder. (Dürer-ül-hükkâm c.2,s.419)

ÖDÜNÇ
SUAL: Bir arkada Ankara'dan telefon etti. Telgrafla on bin lira ödünç göndermemi söyledi.
Telgraf masrafını ondan alsam veya o bana on bin liradan fazla para verse faiz olur mu?
CEVAP
Ödünç verme masraflarını âdete göre, ödünç veren veya alandan herhangi birinin ödemesinde
mahzur yoktur. Telgraf masrafını vermesinde ve hattâ daha fazla vermesinde mahzur yoktur. Ödünç
verirken bir menfaat art koymak faiz olur. art koymadı ı halde, öderken ayrıca bir ey vermek
caizdir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.103; bni Âbidîn c.4,s.174)

SUAL: htiyâç yokken ödünç almakta mahzur var mıdır?


CEVAP
htiyaç yokken istenmez. Ödünç istemek ancak lâzım olunca caiz olur. Lâzım olmak üç türlüdür:
1— Nafaka ve örtünecek kadar çama ır parası için, 2— Evi olmayan kimsenin ev almak veya ev kirası
için, yahut so uktan korunmak için elbise almak için, 3— Bulundu u makam ve vazifesi icâbı âdete
uygun giyinebilmek için ödünç istenir. Ancak böyle ihtiyâcı olan kimselere ödünç verilir. htiyâcı
olmayana, malını lüzumsuz yerlere veya harama harcayana, zâlimlere, fâsıklara ödünç verilmez.
Ba kasına ödünç vererek kendini sıkıntıya dü ürmek do ru de ildir Nisaba malik olmayan kimsenin
kurban kesmek için ödünç istemesi caiz de ildir. (Hadîka c.2,s.429)

SUAL: Bir kimse ile (Bana 100 bin lira ödünç ver. Evimde ücretsiz otur. Evden çıkaca ın
zaman paranı veririm. Çıkmadı ın sürece sen eve kira vermemi olursun, ben de parana faiz
vermemi olurum.) diyerek "ipotek" esasına dayalı anla ma yapıyoruz. Dinen mahzuru var
mıdır?
CEVAP
Ödünç verilen paradan herhangi bir ey istifade edilirse faiz olur. Adına faiz denilmese de faiz
olur. Sen adama 100 bin lirayı vermeseydin, adam seni evinde kirasız oturtur muydu? Böyle anla ma
olmaz. ( bni Âbidîn c.4,s.174; Hadîka c.2,s.639)

SUAL: (Birisi benden bir miktar borç para aldı. Uzun zaman geçmesine ra men vermedi.
Kasten vermiyorsa ne olacak?)
CEVAP
Herkese ödünç vermek do ru de ildir. Zâlimlere, fâsıklara ödünç verilmez. htiyâcı olmayana,
malını lüzumsuz yerlere, harama harcedene ödünç verilmez. Ba kasına ödünç vererek, kendini
sıkıntıya dü ürmek do ru de ildir.
Sizden ödünç alan kimse, ihtiyâç içinde ise helâl etmek çok iyi olur. Kasten vermiyorsa yine helâl
etmek çok sevab olur. Ahırette mükâfatı çok olur.
Kâfir bile olsa herkese hakkını helâl etmek çok sevâb olur. (Tenbîh-ul-gâfilin; Tarîkat-ı
Muhammediyye s.106)

SUAL: htiyâç yokken ileride ihtiyâç olacak dü üncesiyle ödünç almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
htiyâç yokken veya ihtiyâç zuhur etmeden ödünç para alınmaz. (Tarikat-ı Muhammediyye
s.106)

SUAL: Bir taksim var. Arkada ın birisi bir haftalı ına istedi. stanbul'a varıp gelece im dedi.
Ben de elli bin lira ödünç verirsen vereyim dedim. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzurludur. ( bni Âbidîn c.4,s.174; Hadîka c.2,s.639)
SUAL: Arkada ım bana, sen zenginsin, bana u kadar ödünç ver dedi. Ben de bir kebap
yedirirsen vereyim dedim. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Hediye almak, ziyafet istemek artıyla Ödünç vermek faiz olur. ( bni Âbidîn c.4,s.174; Hadîka
c.2,s.639)

SUAL: Gecen sene arkada tan 10 bin lira ödünç almı tım. Bu sene verirken 12 bin lira
verdim. ki bini ne diye sordu. Hediyemdir dedim. Mahzuru var mı?
CEVAP
art koymadı ı halde, öderken ayrıca bir ey fazla vermek caizdir. (Mektûbât c.l,m.102; bni
Âbidîn c.4,s.174; Hadîka c.2,s.640)

SUAL: Kom udan kilo ile ödünç tuz almı tım. Kilo ile tuz ödünç almak caiz de ilmi .
Ölçerek almalıymı . Kom um ile helâlla tım. Oldu mu?
CEVAP
Haram, helâlla mak ile helâl olmaz. Tevbe edip, bir daha dînimize uygun ödünç alma a
çalı malıdır.

SUAL: Kom udan e it a ırlıkta olmıyan ekmekleri ödünç olarak alıp veriyoruz. Sonunda
helâlla sak olur mu?
CEVAP
Ödünç olmaz. Hediyye eklinde olmalıdır. ( bni Abidîn C.4.S.187)

SUAL: Parası varken halâl yemek niyyetiyle ödünç almak ve bir zaman sonra borcunu
ödemek caiz olur mu?
CEVAP
Malı übheli olan bunu yapar. Bu niyyet ile ve bir an önce ödemek artı ile caiz olur. ( bni Abidîn
c.2,s.69,70)

SUAL: Kom udan ya , eker gibi eyleri göz kararı ile ödünç alıp vermek caiz olur mu?
CEVAP
Caiz olmaz. Ölçmek artdır. ( bni Abidîn c.4,s.172; Feth-ul-kadîr c.6,s.157)

SUAL: Tuzu tartarak ödünç alıp vermek caiz midir?


CEVAP
Tuzu tartarak de il, hacimle ölçerek ödünç alıp vermek lâzımdır. Samimi olanların ödünç
istiyenlere hediye etmesi daha münasip olur. (Feth-ul-kadîr c.6,s.157)

Süslerine bakarak
Türkiye okuyorum.
Gözümden ya akarak
Türkiye okuyorum.

Can içinde can gibi


Damarımda kan gibi
Unutulmaz an gibi
Türkiye okuyorum.

CA Z SATI LAR
SUAL: pekböce i kozasını satıyoruz. Sattı ımız kimseler, bu kozaları fırınlayarak veya
kaynar suya atarak veyahut daha ba ka usulle öldürüyorlar. Bu kozaları satmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
pek böce ini öldürmek için güne e koymak caiz oldu u için satılmasında mahzur yoktur. Nasıl
öldürdü ü bizi ilgilendirmez. (Berîka)

SUAL: Bir kimse mektubta malını u kadar liraya sattı ını birisine bildirse, o da mektubu
okuyunca kabul ettim dese, alı -veri sahih midir?
CEVAP
Bir kimse bir malını, u kadar liraya sattı ını birisine mektubla bildirse, o da, mektubu okuyunca
"Kabul ettim" derse veya kabul etti ini mektubla bildirse alı -veri sahih olur. (Fetâvâ-i Hindiyye
c.3,s.3; bni Âbidîn c.4,s.10)

SUAL: 1400 liralık bir masayı pazarlık yaparak 1300 veya daha a a ıya almakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
1400 liralık masayı pazarlıkla 1300 veya daha a a ıya almanızda hiç bir mahzur yoktur. (Kimyâ-i
Se'âdet s.281)

SUAL: Be ya ındaki çocu umun eline pusula ve para vererek bakkala gönderiyorum.
Bakkal ba'zan paketlerin üzerine fiatını yazıyor, ba'zan da ayrı bir kâ ıda verdi i eylerin ismini
ve fiatlarını yazıyor. Çocu u kandırma ihtimali oldu u için bunları evde tartmak gerekir mi?
CEVAP
Fazla bir noksanlık görülmüyor ise, tartma a lüzum yoktur. A ırlıkları dü ünülmeden her birini
"götürü" satın almalıdır. Böylece ikinci bir alı veri yapılmı , birinci akit feshedilmi olur. Bakkal
paketlerin üzerine yazmazsa veya ba ka bir kâ ıda yazmamı sa, tekel maddeleri gibi fiatları aynı
de ilse, miktarları bilinmiyorsa, çocu un yaptı ı böyle alı veri uygun olmaz. (Dürer-ül-hükkâm
c.1,s.346; Sedayı' c.5,s.135,153,155,207; Bey' ve îrâ Risalesi s.34)

SUAL: Simitçi, simidini meydanlı a bırakıp gitmi , bazıları simidin parasını bırakıp simit
alıp gidiyorlardı. Ben de parasını bırakıp simit aldım. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Bu devirde simitini veya ba ka malını ortaya koyup gitmek pek do ru de ildir. Az da olsa parasız
simit alan çıkaca ı gibi, oradaki paraları da alan çıkabilir. E er böyle bir simitçinin rızası oldu u
ma'lum ise, ya'ni âdet edinmi se mahzuru yoktur. Adeti de ilse rızası yok demektir. Rızasız birisinin
malını almak do ru de ildir. ( bni Âbidîn c.4,s.123)

SUAL: Orta ım yokken tartarak çe itli malzeme alıyorum. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Orta ınız size inandı ı için ortak olmu tur. Sizin oradan alı veri yapmanıza rızası var demektir.
(Mevkûfât c.1,s.362)

SUAL: Her malzemenin fiatını bilerek 10500 liralık malzeme aldım. Satıcıya 500 lirasını alma
dedim. O da almadı. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
500 lira satıcının yaptı ı bir ihsandır. Mahzuru yoktur. (Kitâb-ül-harac s.53; bni Âbidîn c.4,s.51)

SUAL: (Türkiye'de bir âdet vardır. Sabah satı larında siftah ettim, etmedim, deniyor. Siftah
etmeyince de veresiye verilmiyor. lk alı veri in mutlaka pe in olması mı lâzımdır? Dinimizde
böyle bir ey var mıdır?)
CEVAP
Dinimizde böyle bir ey yoktur.

SUAL: Ayakkabıcıya vasıflarını söyleyerek bana öyle bir ayakkabı yap, dedim. Üç bin
liraya yaparım dedi. Parayı pe in verdim. Birkaç gün sonra, karde im, ölçü ve tarifini bildirerek
bana da bir ayakkabı yaptır, dedi. Parasını ayakkabıları alınca veririm dedim. Razı oldu.
Ayakkabılar hazır diye haber göndermi . Kendiminki güzel olmu . Fakat karde iminki hem dar
geldi, hem de istedi i evsafta olmamı . Ben bunu almam, dedim. Ayakkabıcı, ben bunu kime
satabilirim, alma a mecbursunuz, dedi. Almadan çekip gelirken, arkamdan, parasını pe in
alsaydım, bunu bana yapamazdın, dedi. E er haksızsam ayakkabıcının parasını vereyim.
CEVAP
Ayakkabı, elbise gibi ısmarlamada âdet olan eylerde zaman söylenmezse veya bir aydan az
söylenirse ısmarlama i i sahih olur. Ismarlamada para pe in de verilebilir. Malı teslim alınca da
verilebilir. Mü teri tarife uygun bulmazsa kabul etmeyebilir. Ayakkabı istedi iniz vâsıfta olmadı ı için
siz haksız de ilsiniz. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.656, Feth-ul-kâdîr c.6,s.243)

SUAL: Vakıflar Genel Müdürlü ü'nün dükkân veya arazisini satın almakta veya kiralamakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Fetâvâ-i Hayriyye)

SUAL: Okulumuzun kantini var. Sene ba ında herkesten para toplanıyor. Sene sonunda
ana para ile kârını alıyoruz. Mahzuru oluyor mu?
CEVAP
Kârına ve zararına ortak olundu u için mahzuru yoktur. (Dürer c.2,s.320)

SUAL: Kuyumcuların erkeklere mahzurlu olan zinet e yalarını satmasında mahzur var
mıdır?
CEVAP
Satılması caiz olur. (Mevkûfât c.2,s.3,4; Dürer c.2,s.142)

SUAL: Kurba a ve yengeç gibi hayvanları, gayr-i müslimlere satmak veya ecnebilere ihraç
etmek caiz midir?
CEVAP
Domuz hâriç, di erlerini satmak, ihraç etmek caizdir. (Redd-ül-muhtâr c.4,s.215,103,104,
c.5,s.289)

SUAL: Kitablarda arapçıya üzüm satılması caizdir deniliyor. Caiz demek sevâb mı
demektir?
CEVAP
Caiz kelimesi cümledeki ma'nâya göre de i ir. Burada caiz demek mekrûhdur ma'nâsına
gelmektedir. Umumiyetle yapılmaması daha uygun eylere caiz denir. ( bni Abidîn c.4,s.103,
c.5,s.292)

SUAL: Bir müslümanın gayri müslimlere midye, salyangoz ve kurba a gibi hayvanları
satması, ihraç etmesi caiz midir?
CEVAP
Caizdir. (Redd-ül-muhtâr c.4,s.103,104,215; c.5,s.289)

SUAL: Kapora alıp vermek caiz midir?


CEVAP
Akidden sonra caizdir. (Dürer-ül-hükkâm c.1,s.398; Fetâvâ-i Hindiyye c.3,s.142)

SUAL: Fiatları belli olan eyleri yiyip icdikten sonra, borcunu sorup ödemek caiz midir?
CEVAP
Gazoz, çay, yemek gibi fıatları belli olan maddeleri yiyip içdikten sonra, borcunu sorup ödemek
caizdir. (Hadîka c.2,s.727; Dürer-ül-hükkâm c.1,s.99; bni Abidîn c.4,s.50)

SUAL: Henüz akıl ve bali olmamı bir çocu un velisi, eline yazılı kâ ıt ve para vererek bir
ey aldırması caiz midir?
CEVAP
Caizdir.

SUAL: Televizyon yayınlarını be enmedi im için televizyonumu satmak istiyorum.


Televizyon alacak birisine satmamda mahzur var mıdır?
CEVAP
erâb yapana üzüm satma a benzer, caizdir. ( bni Âbidin c:4,s.103; c.5,s.250,251,292)

SUAL: Üzerindeki etikete göre mal alıp parasını oraya bırakmak caiz olur mu?
CEVAP
Fiatı etiketinde görüp parayı bırakmak veya vermek caizdir. ( bni Âbidîn c.4,s.123)

SUAL: Telefon sıramı, ya'ni telefon hakkımı ba kasına satabilir miyim? Bunun gibi uzun bir
kuyrukta iken ön sıradaki bir kimse, hakkını yeni gelen birisine satabilir mi?
CEVAP
Hak satılmaz, caiz de ildir. Fera edilmesi ise caizdir. Ya'ni hak ba ı lanır, devredilir. ( bni
Âbidîn c.4,s.15)
SUAL: Taksim var, satmak istiyorum. Ba'zı yerlerini ta'mir ettirdim. Satarken alıcıya ta'mir
ettirdi imi söylemesem mes'ul olur muyum?
CEVAP
Sorunca yalan söylemek suç olur. Taksiyi o haliyle satmakda mahzur yokdur. ( hyâ-ul-ulûm;
Kimyâ-i Se'âdet s.275)

SUAL: Amerika'da bulunuyorum. Burada irketler, belli bir tarihe kadar üzerindeki fiattan
hisse senedi satıyorlar. Ayrıca bir daha vermemek artı ile belli bir miktar mukavele ücreti
alıyorlar. E er senetler satı tarihinde üzerinde yazılan fiattan daha fazla de er kazanırsa o
senetleri alıp yüksek fiatla satabiliyoruz. Fiatı dü erse almıyoruz. Fakat mukavele parası
yanıyor. Bu ekilde satı caiz midir?
CEVAP
Hak ve senet satılmaz. Mal mevcut ise (Bey) satı ı denir. Mevcut de ilse (selem) satı ı denir.
irketlerin çıkardı ı senetlerde de eri yazılı oldu u için satılması caizdir. Ancak üzerindeki de er ile
satılması arttır. E er daha fazla veya daha noksan satılırsa veya Veresiye satılırsa faiz olur. Dar-ül
harbde, müslümanın, kâfirin rızâsını almak artı ile her ekilde para, mal ve menfaat sa laması
caizdir. ( bni Âbidîn c.3,s.249, c.4,s.4,15,203; Bedayı' c.5,s.185,236,237)

SUAL: Birisini vekil tâyin ederek (Bu malı kaça satarsan sat, ben senden elli bin lira isterim.
Fazlasına satarsan üstü senin olsun) dese, 60 bine satsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru yoktur. (Bahr-ur-râ'ik)

SUAL: Bakkaldan ay ba ına kadar veresiye çe itli eyler alıyoruz. Meselâ on kalem e ya
alıyoruz. Hepsi ne etti diyoruz. 1500 lira diyor ve deftere yazıyor. Her birinin ayn ayrı fiatını
bilmedi imiz için mahzuru olur mu?
CEVAP
Her eyin fıatını ayn ayrı bilmek lâzımdır. Bakkal yanlı toplayabilir. Eksik de toplayabilir, fazla da
toplayabilir. Müslümanlıkta aldanmak ve aldatmak yoktur. (Bedayı c.5,s.156;Feth-ul kadir c.5,s.55;
Fetâvâ-i Hindiyye c.3,s.3; bni Âbidîn 4/109)

SUAL: Bir satıcının tezgâhında elli çe it mal var. Ne alırsan yüz lira diyor. Almakta mahzur
var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. (Kitâb-ul haraç s.53; bni Âbidîn c.5,s.2S6)

SUAL: Un fabrikasına 100 kg. bu day götürüyoruz. Bundan 68 kg. un, 32 kg. kepek çıkar
deniyor. De irmenci ba ka undan bize 68 kg. un verse mahzuru olur mu?
CEVAP
100 kg.lık bir çuval bu dayla, 68 kg.lık bir çuval unu takas suretiyle de i mek eklindeki alı
veri te mahzur yoktur. (Mevkûfât c.2,s.6)

SUAL: Satıcıdan alınan bir malı, satıcının dükkânından çıkmadan satmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Hayır, mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn)

ÖLÜM—CENAZE—DEF N
SUAL: Cumartesi günü ö leden önce ölen kom umuzu, Pazar günü defnettik. Pazar günü
saat dokuza kadar gözlerinden çok ya akıttı. Havlu ile sildik. Havlu sırılsıklam ya oldu. Burnu
da aktı. Yata ı da ya oldu. Bu neye alâmettir?
CEVAP
Ölü gözünden ya çıkmaz derler. Fakat biz de bir ölünün gözünden ya akıttı ına ahit olduk. Ölü
mü'min ise terlemesi ve gözya ı akıtması hayra alâmettir.

SUAL: Kahvede otururken cenazeyi görünce hemen kalkıp ona kar ı dikelerek saygı
duru unda bulunmakta mahzur varmıdır?
CEVAP
Cenazeyi görünce gidip hiç olmazsa kırk adım ta ımalıdır. Dikilmek saygı olmaz, tahrimen
mekruhtur. ( bni Âbidîn c.1,s.597; Merâkıl-felâh s.332)

SUAL: Cenazeyi tabut ile mezara koymakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Cenaze kadın olursa, tabutu ile birlikte mezara konması uygun olur. ( bni Âbidîn c.1,s.599)

SUAL: Telkin bid'at mıdır?


CEVAP
Telkin bid'at de il, sünnettir.( bni Âbidîn)

SUAL: Bir kimse ölünce cenazesi için ezan okunur mu?


CEVAP
Bir çocuk dünyaya gelince kula ına ezan ve ikâmet okunur. Ölünce cenazesi için ezan okunmaz.
( bni Âbidîn c.5,s.568)

SUAL: Cenaze namazı kılarken ayakkabıları çıkarmak gerekir mi?


CEVAP
Umumiyetle, ayakkabılar necis oldu u için çıkarmak lâzımdır.

SUAL: Cenaze namazında selâm verdikten sonra mı kolları salmak


gerekir?
CEVAP
Sa a selâm yerirken sa , sola selâm verirken sol kolu indirmelidir. (Bedâyi)

SUAL: Tanımadı ımız kimselerin cenaze namazlarını kılmak için mü'min olup olmadıklarını
ara tırmak icap eder mi?
CEVAP
Musallaya getirilmi bir cenazenin mü'min olup olmadı ını ara tırmanız icap etmez. Hüsn-i zan
ederek oraya gelmi müslümanlarla birlikte namazını kılarsınız. (Dürer 1. s.162)

SUAL: Cenaze namazından sonra nutuk söyler gibi konu ma yapanlar oluyor. Bunun
mahzuru olur mu?
CEVAP
Böyle yapmak bid'attır. mâm-ı Rabbani hazretleri vefat edince, bid'at i lenmesin diye, çocukları
cenaze namazından sonra hemen kabre koymu lar ve kabre koyduktan sonra düâ okumu tur.
(Zübdet-ül-makâmât s.294)

SUAL: Cenaze için yüksek sesle a lamak ve matem tutmak caiz midir?
CEVAP
Ölü için yüksek sesle a lamak, matem tutmak, siyah elbise giymek, siyah perde ve rozetler,
i aretler asmak, matem i aretleri, resimleri ta ımak caiz de ildir.( bni Âbidîn c.1,s.598; Merâkıl-felâh
s.332)

SUAL: Cenazeyi görünce, oldu u yerde ona kar ı dikilip beklemek günâh mıdır?
CEVAP
Tahrimen mekrûhdur. Müslimân âdeti de ildir. ( bni Âbidîn c.1,s.597,598; Merâkıl-felâh s.332)

SUAL: Babam, annem için, zemzem suyu ile yıkanmı kefen getirdi. Buru uk oldu u için
ütüledik. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.1,s.580,581; Merâkıl-felâh s.316; Halebî-yi Kebîr s.582)

SUAL: Birisi için hazırlanan kefen ba kası için kullanılır mı?


CEVAP
Evet, ba kası için kullanmakta mahzur yoktur. (Dürer c.1,s.l62; Dürr-ül-müntekâ c.1,s.182)

SUAL: Camiye namaz için gidince cenaze namazına da rastlıyoruz. Mevtanın kimli ini
ara tırmadan kılınmazmı . Biz kılıyoruz, mahzuru var mıdır?
CEVAP
Yahudi ve hıristiyanlar camiye cenaze getirmiyorlar. Yalnız müslümanlarla, müslüman olup
olmadı ı bilinmiyenlerin cenazesi gelmektedir. Bu cenaze müslüman de ilse diye su-i zan etmek
do ru de ildir. Cenaze müslümansa namaz kılmanın büyük sevabı vardır, de ilse, kılınan namazın
mevtaya hiç bir fâidesi olmaz. Biz namaz kılmakla zarara girmi olmayız. Ya'ni, zan üzerine kat'i
hüküm verilemez. (Mecelle madde: 4; Dürer c.1,s.162)

SUAL: Cenaze namazı hangi hallerde cami içinde kılınır?


CEVAP
Ya mur, fırtına ve hastalık gibi özürlerle, cenaze namazı camide kılınabilir. Fakat cenaze camiye
sokulmaz. (Dürer c.1,s.165; bni Âbidîn c.1,s.593)

SUAL: Cenaze namazının farzı kaçtır?


CEVAP
Cenaze namazının farzı ikidir: 1— Dört kere tekbir getirmek, 2— Ayakta kılmaktır. (Dürer
c.1,s.161; bni Âbidîn c.1,s.583)

SUAL: Cenaze namazına geç yeti en, meselâ, üçüncü tekbirde yeti en kimse, namazı nasıl
kılar?
CEVAP
Cenaze namazına üçüncü tekbirde yeti en kimse, imâmla birlikte tekbir getirerek namaza ba lar.
Bu tekbire iftitah tekbiri olarak niyet eder. mâm selâm verdikten sonra, kaçırdı ı tekbirleri birbiri
arkasında söyleyip, bir ey okumadan selâm verir.
Dördüncü tekbire yeti emiyen namazı kaçırmı olur. (Feth-ul-kadîr c.2,s.88; bni Âbidîn
c.1,s.587)

SUAL: Câmi'den çıkan ba'zı kimseler cenaze namazını kılmıyorlar. Bunlar vebal altına
girmiyorlar mı?
CEVAP
Cenaze namazı kılmak, cenazeyi yıkamak ve defnetmek farzı kifâyedir. Bir kısmı bu vazifeleri
yaparsa di erlerinden bu mes'uliyet kalkar. Cenaze namazı kılınırken gitmemeli, farz sevabına
kavu abilmek için namazını kılmalıdır. (Bedayı' c.1,s.311; Merâkıl-felâh s.318)

SUAL: Cenaze namazını ba'zıları ayakkabıları ile kılıyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Cenaze namazını kılanın elbise, ayakkabı ve bastı ı yer necis ise namaz sahih olmaz. Üst yüzü
temiz olan ayakkabı çıkarılarak üzerine basılmalıdır. Ayakkabı temiz ise, ayakkabıyı çıkarma a lüzum
yoktur. Bu bakımdan ayakkabının üstünü temiz tutma a gayret etmelidir. (Merâkıl-felâh s.319)

SUAL: Kahramanmara 'ta cenazeleri kabre koyduktan sonra, kerpiç veya hasır yerine dört
parmak kalınlı ında beton levhalar konuyor. Çimento fırınlandı ı için mekruh olmuyor mu?
CEVAP
Beton levhalar, vücuda temas etmedi i için mahzuru yoktur. (Mizân-ül-kübrâ c.1,s.197; bni
Âbidîn c.1,s.600)

SUAL: Vefat eden kimseyi çok so uk veya çok sıcak su ile yıkamakta mahzur var mıdır?
Ölü, verilen selâmı veya okunan Kur'ân-ı kerîmi i itir mi?
CEVAP
Canlıya eziyet veren ey, ölüye de eziyet verir. Bunun için çok so uk ve çok sıcak su ile
yıkanmaz. Kabir yanında Kur'ân-ı kerîm okununca meyyit sesi i iterek rahat eder. Hadis-i erîfde
buyruldu ki: "Bir kimse kabristandan geçerken, onbir kerre ihlâs sûresi okuyup, sevabını meyyitlere
hediyye ederse, kendisine ölüler adedince sevâb verilir."

SUAL: Cenaze namazını kılmadan önce tanıdı ımız mü'min bir kimse için "Bu ahsı nasıl
bilirsiniz?" diye soruluyor. Ne dememiz lâzımdır?
CEVAP
yi biliyoruz denir.

SUAL: Cenaze için salevât okumakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Cenaze oldu unu bildirmek için minarelerde salavât okunması, mu'teber kitablarda yazılı de ildir.
Bid'attir. Diyanet leri Ba kanlı ının bunu kaldırması takdire ayandır. ( htiyar c.1,s.43)

SUAL: Cenaze namazına geç yeti en nasıl hareket eder?


CEVAP
Namaza geç yeti en biraz bekler, imâm herhangi bir tekbiri getirirken beraber tekbir getirip
namaza ba lar. Bu tekbire ( ftitah) tekbiri olarak niyyet eder. imâm selâm verdikten sonra kaçırdı ı
tekbirleri biribiri arkasında söyleyip bir ey okumadan selâm verir. (Feth-ul-kadîr c.2,s.88; bni Âbidîn
c.1,s.587)

SUAL: Cenaze namazı nasıl kılınır?


CEVAP
Dört tekbirin yalnız birincisinde eller kulaklara kaldırılır. ki el ba lanınca sübhaneke okunur. (Ve
celle senaüke) de ilâve edilir. Fatiha okunmaz. kinci tekbirden sonra, te ehhüdde okunan salevât
okunur. Üçüncü tekbirden sonra cenaze duası okunur. Dördüncü tekbirden sonra sa a ve sonra sola
selâm verilir. Cenaze duasını bilmeyen kimse, (Rabbena âtina) yi okur. Dua niyyetiyle Fâtiha'yı da
okumak olur. (Merâkıl-felâh s.320; htiyar c.1,s.95; Dürer c.1,s.163)

SUAL: Meyyiti yıkadıktan sonra ba ına, gö süne bir eyler yazıyorlar? Ne yazılıyor? Bu
yazıyı kalemle mi yazmak lâzımdır?
CEVAP
Meyyitin ba ına, kefenine kalem ile yazı yazmak caiz de ildir. Çünkü meyyitin kanı ile, irini ile
bula ır. Bu bakımdan meyyitin kefenine yazı yazmak hürmetsizlik olur. Fakat meyyitin alnına ve gö sü
üzerine kalem ile yazmayıp, gaslden sonra parmak ile, Kelime-i tevhid ve Besmele yazmak, yazı yazar
gibi yapmak caizdir. (Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.12; bni Âbidîn c.1,s.607)

SUAL: Cenaze namazını sebepsiz kılmasam günaha girer miyim?


CEVAP
Cenazeyi yıkamak, kefenlemek, namazını kılıp defnetmek farz-ı kifâyedir. Birkaç ki i kılınca
di erlerinin üzerinden bu mes'uliyet kalkar. Ya'ni di erlerine günah olmaz. Fakat cenaze namazı
kılmak farz oldu u için çok sevâbtır. Sebebsiz kaçırmamalıdır.(Merâkıl-felâh s.318; Bedayı'
c.1,s.311)

SUAL: zmir'de ölüleri defnedecek mezar bulmak zorla maktadır. Ba'zıları, ölüler
yakılmalıdır diyorlar. Bu zaruretten dolayı ölüleri yakmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Müslüman olsun, kâfir olsun kimsenin ölüsü yakılmaz. Müslim veya gayrî müslim vatanda ların
diri iken incitilmeleri haram oldu u gjbi, ölülerini de incitmek do ru de ildir. ( bni Âbidîn, Tefsîr-i Azizi,
abese sûresi tefsiri)

SUAL: Cenaze namazlarını ö le veya ikindi namazından sonra kılıyorlar. Ba ka vakitlerde


kılıp, defnetmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Günün her vaktinde cenaze namazı kılmak caizdir. Be vakit namazdan sonraya bırakmak art
de ildir. Namaz kılması mekruh olan üç vakitte cenaze namazının da kılınmasının mekruh oldu unu
söyleyen âlimler de vardır. ( bni Âbidîn c.1,s.607; Merâkıl-felâh s.330)

SUAL: Cenaze namazından sonra ayakta dua ediliyor. Mahzuru var mı?
CEVAP
Cenaze namazından sonra ayakta dua etmek mekruhtur. (Zübdet-ül-mâkâmât s.294; Fetâvâ-i
Bezzâziyye'den naklen)

SUAL: Cenaze namazını cami içinde kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Cenaze camiye sokulmaz. Ya mur, fırtına ve hastalık gibi bir özürle cenaze namazı camide
kılınabilir. Özürsüz cemaatın bir kısmı da olsa, cami içinde cenaze namazı kılınmamalıdır. Hepsi
dı arıya çıkmalıdır. ( bni Âbidîn c.1,s.592; Merâkıl-felâh s.327)

KABR STAN
SUAL: Belediye mezarlı ı kaldırmak istese, tanıdıklarımızın kemiklerini ba ka bir yere
nakletmemizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Zaruret olunca nakil caizdir. (Mecelle 21.madde; Merâkıl-felâh s.337)

SUAL: Ölüyü, altın, gümü veya ba ka kıymetli maden yüzük ile veya aynı madenlerle
kaplanmı di ile defnetmek uygun mudur?
CEVAP
Ölüyü zînet e yası ile, kıymetli mal ile gömmek do ru de ildir.( bni Âbidîn 1/594, Mizân-ul-
kûbrâ)

SUAL: Mezarlıktaki ye il ve kuru otları biçip kullanmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mezarlıktaki ye il otları koparmak mekruhtur. Kuru otları koparmakta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn
1.s.606)

SUAL: Kabristandaki meyveleri kimler yiyebilir? Kavak a açlarını kimler kesip kullanabilir?
CEVAP
Mezarlıkta bulunan a aç, orası mezarlık yapılmadan önce dikilmi ise toprak sahibinin mülkü olur.
A acı ve meyveleri diledi ine verir. Sahipsiz toprak üzerine mezarlık yapılmı ise, a açlar ve meyvalar
önceden gelen âdete göre kullanılır. A açlar, mezarlık yapıldıktan sonra yeti mi ise, bunları diken
biliniyorsa, bunları ve meyvalarını fakirlere sadaka olarak verir. A açlar kendiliklerinden yeti mi ise,
a açlar satılıp parası mezarlı ın ihtiyaçları için kullanılır. (Ke f-ün-nûr s.16; Merâkıl-felah s.337)

SUAL: Mezarlıktaki otları yolup yerine çiçek dikiyorum. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mezarlıktaki ye il otları, dalları koparmak mekruhtur. Kuru otları koparmakta mahzur yoktur. Kabir
üzerine çiçek dikmek iyidir. ( bni Âbidin c.1,s.606)

KAB R SUAL
SUAL: Kabrde ve kıyâmetde ilk suâl neden olacakdır?
CEVAP
Kabrde ilk suâl taharetden, bevl sıçratmasından olacakdır. Kıyâmetde ise önce îmândan, sonra
namazdan sorulacakdır. (Nuhbet-ül-le'âlî s.116,125; bni Âbidîn c.1,s.572; erh-ı Mekâsıd
c.2,s.220)

SUAL: Kimlere kabr suâli olmaz?


CEVAP
Kâfirlere kabr suâli olmaz. Mü'minlerden de dokuz kimseye suâl olunmaz. ehîd, dü man
kar ısında nöbetde iken ölen, kolera gibi bula ıcı bir hastalıkdan ölen, böyle hastalıklar yayıldı ı
zaman kaçmayıp sabrederek ba ka sebeblerden ölen, sıddîklar, bali olmıyan çocuklar, cum'a günü
veya gecesi ölen müslümanlar, her gece Tebâreke sûresini ve Secde sûresini okuyanlar ve ölüm
hastalı ında üç ihlâs sûresini okuyanlara kabr suâli olmaz. ( bni Âbidîn c.1,s.571,572; Nuhbet-ül-
le'âlî s.116,117)

SUAL: (Kabirde ne gibi sual sorulacaktır? Ö renirsek zorluk çekmeyiz.)


CEVAP
Kabirde herkese sual sorulmaz. Herkese ayrı sualler sorulaca ı da bildirilmi tir. Umumiyetle
Rabbin kim, Peygamberin kim, Dinin ne, Kitabın hangisi, Kıblen neresi, Itikadda ve amelde mezhebin
hangisi?., gibi sualler sorulaca ı Seâdet-i Ebediyye kitabında bildirilmektedir. Bu suallerin cevabını
ö renen bir münafık, bir dinsiz, yârın kabirde aynı ekilde cevap vermesi mümkün de ildir. Dinin
emretti i ekilde ya ayan sâlih müslümanlar, kabirde ne sorulaca ını bilmese de Münker ve Nekîr
denilen sual meleklerine bülbül gibi cevap verir. Her gece (Teba-reke) sûresini okuyan müslümanlara
kabir suali olmaz. ( erhi-Mekasıd c.2,s.220; bni Âbidîn c.1,s.572; Amentü erhi s.142)

KAB R Z YARET
SUAL: Mezarlıkda Kur'ân-ı kerim okunmaz deniyor, okunması caiz midir?
CEVAP
Vehhâbîler ve onların yolunda giden selefîler, mezârlıkda Kur'ân okunamıyaca ını, Kur'ânın
mezârlıkda okunmak için indirilmedi ini söylüyorlar ise de caiz ve çok sevâbdır. Nitekim mu'teber
kitâblarda bildirilen bir hadîs-i erîfde öyle buyurulmaktadır:
"Bir kimse, kabristandan geçerken, on bir kerre hlâs sûresi okuyup sevabını meyyitlere
hediyye ederse, kendisine ölüler adedince sevâb verilir."
mâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri de buyurdu ki:
"Kabristana girince, Fatiha, Kul-e'ûzüler ve hlâs surelerini okuyunuz! Sevabını meyyitlere
gönderiniz! Sevabı hepsine vâsıl olur." (Etfâl-ül-müslimin; hyâ-ul-ulûm c.4,s.497)

SUAL: Kabr ziyaret etmek ve evliyanın kabrlerinden bereketlenmek caiz midir?


CEVAP
Müslimânların kabrlerini ziyaret etmek sünnetdir. Ölümü hatırlamak, ölüden ibret almak için kabr
ziyaret etmek ve evliyanın kabrlerinden bereketlenmek müstehâbdır. (Dürer-üs-seniyye s.2; El-
besâir s.224; El-habl-ül-metîn s.12; El-mesâil-ül-müntehabe s.12; bni Abidîn c.1,s.604)

SUAL: (Annem öldü. Ba ına gelmeyen acısını bilemez. Haftada bir annemin mezarına gidip
Kur'ân-ı kerîm okuyorum. Kadınların gitmesinde mahzur var mıdır?)
CEVAP
Bir fitneye sebep olmamak ve örtülü bulunmak artı ile ara sıra kadınların da kabir ziyaretine
gitmeleri caizdir. (El-fıkhu alel-mezâhib-il-erbea), el-Habl-ül-metîn s.17, bni Abidîn c.1,s.604)

SUAL: Kadınlar kabr ziyaretine hiç gidemez mi?


CEVAP
Ba ı örtülü olarak ba'zan gidebilirler. (El-habl-ül-metîn s.17; bni Abidîn c.1,s.604)

SUAL: Kabristan geçerken Fatiha ve hlâs gibi sûreler abdestsiz okunabilir mi?
CEVAP
Abdestsiz Kur'ân-ı kerîme dokunulmaz. Abdestsiz, bildirdi iniz sûreler ve di erleri okunabilir.
Abdestli okumak daha faziletlidir. (Bedâyı' c.1,s.33)

SUAL: Kabir ziyaret edilirken ba ka kabirlere basmakta bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Kabir ziyaret ederken, ba ka kabirleri çi nemek, kabir üzerine oturmak mekruhtur. ( bni Abidîn,
Ke f-ün-nûr s.16)

SUAL: Kabristandan geçerken verdi imiz selâmı yine kendimizin almasında mahzur var
mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. 11 ihlâs okunarak sevabı mevtalara ba ı lanmalıdır. (El-habl-ül-metîn s.12;
htiyar c.1,s.175)

SUAL: Kabirde yüz kıbleye gelecek ekilde mevtanın sol ayak ucuna oturulması lâzım
gelirken gazetenizde kıblenin arkaya bırakılması bildirildi. Kıbleye arkasını dönüp oturmak en
azından Kâbeye hürmetsizlik olur.
CEVAP
Büyük slâm âlimi, mâm-ı Gazali Hazretleri ( hyâ-ül-ulûm) kitabında buyuruyor ki:
(Kabir ziyaret ederken, kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin yüzüne karsı oturup selâm vermek
müstehabtır. Kabre el yüz sürülmez, öpülmez.)
( hya) kitabının Türkçe tercümeleri de yapılmı tır. Son ciltte kabir ziyareti bahsinde bulmanız
mümkündür.
Me hur fıkıh âlimi bni Âbidin Hazretleri, (Dürr-ül-muhtar)'a yaptı ı be ciltlik (Redd-ül-muhtar)
isimli ha iyesinde kabir ziyaretinde buyuruyor ki:
(Kıbleyi arkada bırakıp, meyyitin ayak tarafında ayakta durmak efdaldir.)
mâm-ı Birgivî Hazretleri de (Etfâl-ül Müslîmin) kitabında ( hya) kitabındaki nakli yapmaktadır.
slâm âlimleri böyle buyururken biz bu hükümlerin aksini nasıl nakledebiliriz? Acaba siz
bildirdi iniz hükmü hangi kitaptan aldınız? Sizin bildirdi iniz husus, mu'teber kitaplarda yoktur.
Sebepsiz kıbleyi arkaya almak uygun de ildir. Fakat namazdan sonra imamın yüzünü cemaate
döndürüp arkasının kıbleye gelmesinin mekruh olmadı ı yine ( bni Âbidin)'de yazmaktadır. mâmın
cema'ate yüzünü döndürmemesi mekrûhdur.
SUAL: Ak am kabristandan geçerken selâm vermekte, Fatiha okumakta mahzur var mıdır?
Burada ba'zı hocalar, (Ak am Fatiha okunmamalıdır. Zira Fatiha okununca ölüler aya a kalkıp
rahatsız olurlar.) diyorlar. Böyle bir ey var mı?
CEVAP
Hâtem-i Asam hazretleri buyuruyor ki:
(Kabristandan geçen kimse, onları dü ünmezse ve dua etmezse, kendine ve onlara hıyanet etmi
olur.) (Etfâl-ül-müsli-mîn)
Dahhâk hazretleri de buyuruyor ki:
(Cumartesi günü güne do madan önce kabir ziyaret edeni meyyit tanır. Bu, Cum'a gününün
faziletini göstermektedir.) (Etfâl-ül-müslimîn)
Ak amdan sonra, gece kabir ziyaretinde mahzur yoktur. Fakat gece insan korkabilir. Yahut gece
kabirde dola mak yanlı anla ılabilir. Bunun gibi sebeplerle gündüz ziyaret etmek iyidir. Fâtiha-i erife
okununca ölüler rahatsız olmaz. Aksine çok memnun olurlar. ( hyâ-ul-ulûm c.4, s.481).

SUAL: Sünnet olan kabir ziyaretinden maksat nedir?


CEVAP
Ölümü hatırlamak ve ölüden ibret almak için kabir ziyaret edilir. Sâlihlerin, velîlerin kabirlerinden
bereketlenmek, ya'ni istifade etmek müstehabtır. bret almak için meyyitin çürüdü ü, yanaklarının,
dudaklarının döküldü ü, a zından pis sular aktı ı, karnının i ip patladı ı, içine kurtların, böceklerin
doldu u dü ünülür. Böylece kendisinin de aynı hallere dü ece ini aklına getirir. Kimseye kötülük
yapma a çalı maz. yi bir müslüman olarak ya amaya çalı ır. ( hyâ-ul-ulûm c.4, s.497)

SUAL: Kabir ziyaretinde dua ederken elleri açmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kabir ziyaretinde dua ederken elleri açmakta mahzur yoktur. ( hyâ-ul-ulûm c.4, s.497).

SUAL: Kabir ziyaret ederken nasıl durulur?


CEVAP
Kabir ziyaret ederken kıbleyi arkada bırakmalıdır. Meyyitin yüzüne kar ı ayak tarafında ayakta
durmak lâzımdır. Meyyite selâm vermek müstehabtır. ( hyâ-ul-ulûm c.4, s.497; El-habl-ül-metîn s.
16)

SUAL: Kabir ziyaretinde neler okunur?


CEVAP
mâm-ı Ahmed bin Hanbel buyurdu ki: (Kabristana girince Fatiha, Kul-eûzüler ve hlâs surelerini
okuyunuz. Sevabını bütün meyyitlere gönderiniz. Sevabı hepsine vâsıl olur.)
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir kimse kabristandan geçerken, onbir kerre ihlâs sûresi okuyup sevabını meyyitlere
hediye ederse, kendisine ölüler adedince sevab yazılır.) ( hyâ-ul-ulûm c.4, s. 499).

ÇE TL MES'ELELER
SUAL: Ba'zı kimselerin, Sokullu Mehmet Pa a'nın aleyhine konu tuklarını, yazı yazdıklarını
görüyoruz. Bu zat hakkında biraz ma'lumat verir misiniz?
CEVAP
Osmanlı sadrazamlarının en me hurlarındandır. Kanuni Sultan Süleyman Han, kinci Selim Han
ve Üçüncü Murat Han zamanlarında on be sene kadar sadr-ı azâmlık ya'nî ba bakanlık yapmı tır.
Birçok hayır eseri yaptırmı tır. Azapkapı camiini de yaptırmı tır. Bir meczup tarafından ehid edilmi tir.
Eyyüpte eyhülislâm Ebüssüûd Efendinin kabri yanındaki türbesindedir. Devletine milletine çok hizmet
etmi , mübarek ve mücahid bir zat idi. (Kâmus-ul-Alâm c.6)

SUAL: Bizler birinci Mahmut Han zamanında 1743-1746 yıllarında sadrazamlık yapan
Hassen Pa anın torunlarıyız. Ba'zı ansiklopedilerde "Sadrazam Esseyyid Hassen Pa a" diye
geçiyor. Gerçekten Hassen Pa a seyyid mi idi? Bunu ara tırmamız uygun mudur?
CEVAP
Bakabildi imiz ansiklopedilerde Sadrazam Hassen Pa a'nın "Seyyid" oldu u yazılıdır. Sülâlenizin
kimden geldi ini ö renmenizde mahzur yoktur.
SUAL: Okudu umuz ba'zı kitaplarda Kavalalı Mehmet Ali Pa a' nın, Yedi Sekiz Hasan
Pa a'nın ve Osman Bey'in okur-yazar olmadıkları yazılıdır. Pa alı a yükselmi bir kimsenin
okur-yazar olmaması mümkün müdür?
CEVAP
Her kitaba inanmak do ru de ildir. Her üçü de okur-yazar ve bilgili insanlardı.

SUAL: Ku beslemekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Bülbül ve kanarya gibi ku ların telef olmaması için beslemekte mahzur yoktur. Posta hizmetleri
gördürmek veya eti için güvercin beslemekte de mahzur yoktur. Ba ka sebeblerle bir ku u kafese
koyup hapsetmek do ru de ildir. (Hadîka c.2,s.640,641)

SUAL: Bir Müslüman nasıl olmalıdır? lk önce neyi ö renmeli? Müslüman di er insanlara
nasıl örnek olmalıdır?
CEVAP
Müslüman, ba kalarının huzurunu kaçırıcı harekette bulunmaz. Bir mes'eleyi diline dolayıp
karga aya sebep olmaz. Eshâb-ı kiramın her birisi örnek insandı.
Sahabeyi örnek alan Müslüman, Allah'ın emirlerine ve devletinin kanunlarına itaat eder. Allah'ın
emirlerine uymayan günahkâr olur, kanunlara uymayan suç i ler. Hakiki ve olgun bir müslüman ise ne
günah ne de suç i ler. Müslüman denince akla iyi insan gelmelidir. Çünkü Müslüman, vatanını, milletini
ve bayra ını sever. Herkese iyilik eder. Gayri müslimlere, turistlere, kâfirlere de hiç kötülük yapmaz.
Hiç kimsenin mal, can ve ırzına dokunmaz. Kendisi kötülük yapmadı ı gibi, ba kalarının da kötülük
yapmasını istemez. Güzel güzel nasihat eder. Dereye yuvarlanmakda olan bir insanın kolundan tutup,
(dü eceksin ahmak) diyerek kafasına vurmaz. Güzellikle onu ikna etme e çalı ır. Kötü yoldaki her
insan, uçurumun önünde durmaktadır. Bununla münaka a edip onun uçuruma yuvarlanmasına sebep
olmanın vebali büyüktür. Yahudi, hıristiyan ve di er din sahiplerini, uçuruma yuvarlamak için de il,
ellerinden tutarak güler yüz göstererek, gerekirse para vererek ebedî felâkete sürüklenmesini önlemek
lâzımdır. Biz insanları zorla do ru yola getirmek mecburiyetinde de iliz. çkinin zararını güzellikle
anlatırız. Kabul edene te ekkür ederiz. Kabul etmeyene de kızıp ba ırmayız. Çünkü bizim vazifemiz
kızmak, ba ırmak de il, hakkı, do ruyu en güzel ekilde anlatma a çalı maktır.
Müslüman'a ilk önce lâzım olan ey, ehl-i sünnet itikadına uygun bir itikâd edinmekdir. tikad
do ru olmazsa bütün amelleri bo a gider. Bir hıristiyan'ın içkiyi bırakıp bırakmaması o kadar mühim
de ildir. mânı olmayan bir kimsenin u veya bu günahı i lemesi mühim midir? îmânı olmayan kimseye
günah i liyorsun diye hücum etmek akıl kârı de ildir. çki ve tesettür konusunda ortalı ı velveleye
vermek, fitne çıkarmaktan ba ka i e yaramaz. Dini yalnız Allah rızası için anlatmak ba ka, onu ahsî
ve siyâsî emellerine alet etmek ba kadır. Biz her yönüyle din simsarlarından uzak olmalıyız.
(Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: yi insan nasıl olur?


CEVAP
Her zaman oldu u gibi hakkı tavsiye ederken de çok yumu ak olmak lâzımdır. Müslüman, iyi
insan demektir. Elinden, dilinden kimseye zarar gelmeyen insan demektir. Anasını, babasını üzmeyen,
misafire ikram eden kimse demektir. Müslüman, kendisiyle konu ulma a hasret çekilen, kimsenin
ayıbını görmeyen, kendi kusurlarının düzelmesi için u ra an, insanlardan gelen sıkıntılara gö üs
geren iyi insan demektir.
Yanlı hareket ederek, çok konu arak, lüzumsuz hareketlerde bulunarak müessif bir hâdiseye
sebeb olmamalıdır. Her yanlı i in, her günahın sonunda tevbe ve isti far etmek lâzımdır. slâm ahlâkı
kitabının Kötü Ahlâk ve lâçları bahsini, Küfr bahsine kadar olan kısmını çok okumak, ezberlemek
lâzımdır. Oradaki hadis-i eriflerde buyuruyor ki:
( bâdetlerin en kolayı ve çok fâidelisi, az konu mak ve iyi huylu olmaktır.)
( yi huylu olan, dünya ve âhıret saadetlerine kavu ur.)
(Kendinden uzakla anlara yakla mak, zulmedenleri afvetmek, kendini mahrum edenlere
ihsan etmek, güzel huylu olmaktır.)
yi huylu kimse, kendisine darılana iyilik yapar. hsanda bulunur. Malına, haysiyetine, bedenine
zarar vereni afveder. Kötülük edene iyilik yapmak iyi huyların en üstünü olup, kâmil insan, iyi insan
olmanın alâmetidir. Böyle hareketler dü manları dost yapar.
Herkes insandır ama, müslüman iyi insan demektir. Toprak gibi olmalıdır. ununla
kar ıla mayalım denilen insan de il, sevilen, aranılan insan olma a çalı malıdır. slâm ahlâkı kitabını
yanımızdan eksik etmemeliyiz! (Berika)
SUAL: Kütüphane alçak olursa veya masanın gözlerinde kıymetli kitaplar olursa, belden
a a ı bulundu u için mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Çocuklara namaz belli bir ya ta mı farz oluyor, yoksa bulu a erince mi?
CEVAP
Çocuklara namaz, bulu a erince farz olur. Umumiyetle erkek çocuklar 12-15 ya larında bulu a
ererler. Buna iklimin ve beslenmenin te'siri olur. Meselâ Yemendeki bir çocukla. Norveçteki çocu un
bulu a ermeleri arasında çok fark olur. Kız çocuklar erkek çocuklara göre daha erken bulu a ererler.
Bu bakımdan bütün dünya için belli bir ya bulu ya ı olarak gösterilemez ( bni Âbidîn c.l,s.235)

SUAL: Abdesti sıkı ık durumda olan kimse, yata a abdestli girebilmek niyyetiyle yatıp,
gerekli duaları okusa, sonra abdestini bozup gelip yatsa, yata a abdestli girmi ve abdestli
uyumu sayılır mı?
CEVAP
Sayılır. yata a abdestli girmekte, ya'ni birinci yatı tadır.

SUAL: Misafir olarak gitti imiz evde, evin küçük çocu u bize eker tutuyor, meyve
getiriyor. Babasının, annesinin rızasının olup olmadı ını bilmiyoruz. Annesi babası gelince
(benden habersiz niye bunları verdin) diye çocuklarını bizim yüzümüzden azarlayabilir mi? Biz
de küçük çocu un ikram etti ini almamız da mahzur olur mu?
CEVAP
Çocuklar, anne ve babalarının rızaları ile getirmi sayılırlar. Bu bakımdan mahzuru yoktur. ( bni
Âbidîn c.4,s.505)

SUAL: Karton kutu içindeki pastörize sütleri içmekte sıhhî yönden bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Karton kutu içindeki sütleri içmekte sıhhî yönden mahzuru yoktur.

SUAL: Ölen tavu un karnından çıkan kabuklu ve kabuksuz yumurtalar yenir mi?
CEVAP
Yenir. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5,s.339)

SUAL: mâm-ı Gazali hazretlerinin Hüccet-ül islâm ilmihâlinde okudu uma göre, "Yata a
girince öyle yat, unları oku, sonra istedi in tarafa dönerek, istedi in ekilde uyu!"
denilmektedir. stedi imiz ekilde meselâ, yüzükoyun yatmamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
(Mubah olan tarafa dön, mubah olan ekilde uyu!) demektir. Ya'ni yata a girince sa tarafa, sol
tarafa yatmakta mahzur yoktur. Yüzükoyun yatmak ise uygun de ildir. ( ir'ât-ül-islâm s.351)

SUAL: Gazetenizdeki "Dünya müminlere cehennem, kâfirlere ise cennettir" sözünü


anlayamadım. Bakıyorum, buradaki kâfirler çok huzursuzlar. Kimi huzur için içki içiyor, kimisi
kumar oynuyor. Gittikçe huzurları bozuluyor. Dine ba lı müslümanlar ise, hiç bir kötü
alı kanlıkları bulunmadı ı için gayet huzur içindedirler. Bu sözün açıklanmasını rica ediyorum.
CEVAP
Dünya'nın mü'minlere cehennem, kâfirlere ise cennet sözü do ru oldu u gibi, mü'minlerin
dünyada kâfirlerden daha huzurlu ya adı ı da do rudur. Mü'mine dünyanın cehennem olması
Cennete nisbetledir. Cennette mü'minler, gözlerin görmedi i, kulakların duymadı ı, akla ve hayale
gelmeyen büyük ni'metlere kavu acaklardır. Hiç bir sıkıntı görmeyeceklerdir. Cennetin sonsuz
ni'metleri kar ısında dünya hayatı, mü'minler için bir zindan, bir cehennem azabı gibi gelecektir.
Kâfirler için Cehennem azabı o kadar iddetli olacaktır ki, dünyadaki en iddetli i kence bile onlar için
çok hafif gelecektir. Bunun için dünya mü'min için Cehennem, kâfirler için Cennet denmi tir. (Tefsîr-i
Kurtubî c.15,s.43; Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.99)

SUAL: Bir arkada , zehirli bir ot gösterdi. Bunu yemek haramdır, dedi. Haram oldu u için
bunu cebe koyarak namaz da kılınmaz, dedi. Hatta tütün yapraklarını cebe koyarak namaz
kılınmaz dedi. Afyon da böyledir dedi.
CEVAP
Zehirliyen ve sarho eden otları yemek haramdır. Üzerinde ta ımakta mahzur yoktur. Çalgı
aletlerinin kendileri haram de ildir. Bunları çalmak haramdır. Cebe mızıka koyarak veya zehirli ot
koyarak namaz kılmakta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn C.3.S.176)

SUAL: Ba ı açık su içilirse eli ba a koymak bid'at midir?


CEVAP
Bid'attir.

SUAL: Terzilik yapıyorum. Mü teriden büyük küçük kuma artıkları kalıyor. Bunları
mü teriye vermem gerekir mi?
CEVAP
Böyle eylerde âdet mu'teberdir. Kuma ların i e yaramıyanları kullanılır, i e yarayanları mü teriye
verilir. ( bni Âbidîn c.4,s.181)

SUAL: Pazardan sebze alırken çürüklerinden koyma demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Hiç mahzuru yoktur. Hattâ muhayyer bile almak caizdir. (Dürer ve Gurer 2/160)

SUAL: Bir ey alacaktım. Yanımda bozuk yoktu. Bozuk olsaydı, alırdım, dedim. Arkadı ım
çıkarıp 100 lira verdi. imdi bozuk param var. Arkada ımın parasını vermem gerekir mi, yoksa
onu bana hediyemi vermi oluyor?
CEVAP
Al, sarf et diye verilip de, hediye oldu u söylenmemi se, o para ödünç olur. lk fırsatta sahibine
vermek lâzımdır. ( bni Âbidîn 4/171)

SUAL: Fıkıh kitaplarında geçen (Gösteri li kız), en az kaç ya ındadır?


CEVAP
Yedi ya ve daha fazla olanlar gösteri lidir. Yedi ya ından küçük olup da yedi ya ından büyük
görünüyorsa gösteri li hükmündedir. ( bni Âbidîn c.1,s.809)

SUAL: Bir kimse'nin, ömrünün son yıllarında ba kalarının mezarını açıp çıkarmaması için
altın di lerini ölmeden önce çektirmesi uygun olur mu?
CEVAP
Çok uygun olur. Altın aynı zamanda zinet e yası oldu u için, zinet e yası ile gömülmemi olur ki,
çok iyidir. ( bni Âbidîn c.1,s.594)

SUAL: Üzerinde âyet-i kerîme yazılı para cüzdan içinde kapalı olarak cepte ta ınabilir mi?
CEVAP
Âyet-i kerîmeye hürmet etmeli, belden a a ı koymamalıdır. (Fetâvâ-i Hindiyye c.5)

SUAL: Zamanın de i mesiyle hükümler de i ir mi? Teknik ilerledikçe Kur'ân-ı kerîmin yeni
bir tefsire ihtiyâcı var mıdır?
CEVAP
Zamanın de i mesiyle, âdete dayanan hükümlerin de i ebilece i Mecelle'nin 39. maddesinde
bildirilmi tir. Fakat Nass ile bildirilen hükümler hiç bir zaman de i mez. Namaz, oruç, zekât gibi nasla
bidirilen hükümler de i tirilemez, azaltıp ço altılamaz. Haram i leyenler ço alır, haramlar âdet haline
gelirse helâl olmazlar. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde zamana uyulur. Teknikte ilerliyenlere
ayak uydurulur. Din bilgilerinde, ibâdetlerde zamana uyulmaz, imân bilgileri, din bilgileri zamanla
de i mez. Kur'ân-ı kerîmin de yeni bir tefsire ihtiyâcı yoktur. Ancak teknikten de istifade edilerek
açıklanabilir. Bugün elektri in mahiyeti henüz bilinmemekle beraber, yaptı ı birçok i ler bilinmektedir.
Tellere hiç zarar vermeden içinden büyük bir kuvvetin geçti i bilinmektedir. Hadis-i erifte eytanın
damarlarda dola tı ı bildirilmi tir. Elektrik bilinmeden önce bunun izahı zordu. eytanın damarlarda
dola masını akılla izah mümkün mü? Mahiyeti bilinmeyen elektrik tellerden geçerek büyük i ler yaptı ı
görülmektedir. Maddî olarak görülmeyen ve manevî olarak zararları olan eytanın damarlarda
dola ması, elektri in tellerde dola masına benzetilebilir. zahı kolayla ır. (Tavdih-ül-kavâid-il-
fıkhıyye s.108)

SUAL: Ölen kimsenin adak hayvanını vârislerinin kesmesi lâzım mıdır?


CEVAP
Adak hayvanını kesmeden vefat eden kimse, vasiyet etmi se, varislerinin adak hayvanını ölünün
malından kesmesi lâzımdır. ( bni Âbidîn)

SUAL: Bir kimse (Ben vefat edince beni sâlih kimseler yıkasın veya falanca zat yıkasın)
diye vasiyet etmesi uygun olur mu?
CEVAP
Uygun olur. ( bni Âbidîn)

SUAL: Okudu umuz ba'zı târih kitapları, ilk insanların ilimden, fenden haberi olmayan
çıplak vah î kimseler oldu unu bildiriyor. Bu konular gazetelerde, filmlerde i leniyor. Yazının
ise M.Ö. 2 bin yılında bulundu u söyleniyor. Âdem aleyhisselâma, ondan sonra gelen
peygamberlere kitaplar gönderildi. Okur-yazarlı ı olmayan kimseleri kitap gönderilmesinin
hikmeti nedir?
CEVAP
Târih kitapları bize ölçü olamaz. Hele Milattan önceki hâdiseleri anlatan câhil ve gayri müslim
tarihçilerin nazariyelerini ilim gibi kabul etmek do ru de ildir. Müslümanlar, Kur'ân-ı kerîme ve slâm
âlimlerinin Kur'ân-ı kerîmden ve hadis-i eriflerden çıkardı ı hükümlere inanır. Bugün Asya ve Afrika
çöllerinde veya Amerika ormanlarında vah îce ya ayanlar bulundu u gibi, ilk insanlarda da bilgisiz,
basit ya ayanlar vardı. Bundan dolayı, ne bugünkü, ne de ilk insanların hepsi için vah î denemez.
Âdem aleyhisselâm ile ona îmân edenler, ehirlerde ya ıyordu. Okuma yazma biliyorlardı. Demircilik,
iplik yapmak, kuma dokumak, çiftçilik, ekmek yapmak gibi san' atları vardı. Âdem aleyhisselâm
be yüz ya ında iken peygamber oldu. Bin yıl ya adı. Allahü teâlâ kendisine 10 kitap gönderdi. Bu
kitaplarda îmân edilecek eyler, çe itli dillerde lügatlar, her gün elli vakit namaz kılmak, gusül abdesti
almak, oruç tutmak, le , kan, domuz yimemek, birçok san'atlar, tıb, ilâçlar, aritmetik, geometri gibi
eyler indirilmi ti. Altın üzerine para dahi basmı , maden ocakları i letilip aletler yapılmı tı. Nuh
aleyhisselâmın gemisinin, ate yanarak, kazanı kaynayarak, ya'ni buharla hareket etti ini Kur'ân-ı
kerîm açıkça bildiriyor. Her peygamber en medenî, en kâmil insandı. Evrimle erek insanların bu hale
geldiklerini söylemek ya koyu bir cehalettir veya hak dinleri inkâr mânasını ta ır. (Hûd sûresi 40.âyeti.
Elmâlılı tefsiri c.4,s.2783)

SUAL: Beyaz altın, altın hükmünde midir?


CEVAP
Beyaz altın içinde ba ka maden olan altın demektir. E er karı ım miktarı çok ise, ya'ni altının
ayarını 12'den a a ı dü ürürse altın hükmünden çıkar. ( bni Âbidîn c.2,s.30)

SUAL: Tasavvuf ilminde deli ne demektir?


CEVAP
Dine hizmet için dünya kâr ve zararını dü ünemiyen kimsedir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.313)

SUAL: Lisan ö renmeye hangi ya a kadar devam etmelidir?


CEVAP
Be ikten mezara kadar devam etmelidir. Ancak mesle i icabı lisana ihtiyâcı yoksa kıymetli
ömrünü lisân ö renmekle geçirmesi uygun olmaz. Bir ihtiyâç varsa elbette ö renmelidir.

SUAL: Bir Arkada tan emaneten tra makinasını aldım. Kazaen elimden dü erek kırıldı.
Arkada ım hakkını helâl etti. Buna ra men makinayı ödemem gerekir mi?
CEVAP
Emânet alınan ey kazaen kırılırsa ödemek icab etmez. Hele hakkını da helâl etmi se mes'ele
kalmaz. Durumunuz müsait ise yeni bir makine alıp hediye etmeniz muhabbetinizin artamasına sebep
olur. (Mecelle, madde 768)

SUAL: Bir kimsenin dolabını izinsiz karı tırmakta mahzur var mı?
CEVAP
Kimsenin özel e yası karı tırılamaz. (Mecelle, madde 96)

SUAL: Baba evlâdını reddedebilir mi?


CEVAP
Baba, âkil ve bali olan o lundan mes'ul olmayı reddedebilir. Fakat varis olmasını reddedemez.
Ayrıca hediyesini, ziyarete gelmesini ve tevbesini reddedemez. E er evlâdı insanlı ın saadeti için,
slama hizmet için çalı ıyorsa mâni olamaz. Evlâdına lüzumlu bilgileri ö retmekten kaçınamaz. (E bah
ve Uyûn-ul-besâir; Mizân-ul kübrâ)

SUAL: Baba evlâdından ne zamana kadar mes'uldür?


CEVAP
Baba o lundan âkil ve bali oluncaya kadar mes'uldür. Ya'ni sadece bulu a ermesi kâfi de il,
akıllı da olması lâzımdır. Kız çocu undan ise, evleninceye kadar mes'uldür. Kız çocu u evlendikten
sonra kocası mes'ul olur. Kocası ölür veya bo arsa tekrar babası mes'ul olur. ( bni Âbidîn; Mizan-ul-
kübrâ 583)

SUAL: Hayvan keserken besmelenin tamamını söylemekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Hayvan keserken "Bismillâhi Allahü ekber" denir. ( htiyar c.5,s.10)

SUAL: Bir kısım kitaplar Peygamber aleyhisselâmın ana, baba ve dedeleri arasında mü'min
olmayan hiç kimse bulunmadı ını yazmaktadır. Ba'zı kitaplar ise Peygamber aleyhisselâmın
dedelerinden olan brahim aleyhisselâmın babası Âzer'in kâfir oldu unu söylüyorlar. Do rusu
nedir?
CEVAP
Peygamber Efendimiz öyle buyurmaktadırlar:
(Her asırda, her zamanda ya ıyan insanların en iyilerinden, seçilmi lerinden dünyaya
getirildim.)
(Benim ruhum ve cesedim, mahlukların en iyisidir. Benim silsilem, ecdadım en iyi
insanlardır.)
(Benim dedelerimin hiç biri zina yapmadı. Allahü teâlâ beni tayyip (temiz), iyi babalardan,
temiz analardan getirdi. Dedelerimden birisinin iki o lu olsaydı, ben bunlann en hayırlısında, en
iyisinde bulunurdum.)
Bu hadis-i eriflerden anla ıldı ına göre, Peygamberimizin ana, baba ve bütün dedeleri temiz
birer mü'min idi. Büyük slâm âlimi mâm-ı Busayri, Kaside-i Hemziyye'de Peygamberimizi överken
buyuruyor ki:
(On en iyi insanın, anaları, babaları de hep iyi idi. Allahü teâlâ, mahlûkları arasında, O'nun
için en iyi anaları, babaları seçti.)
Kur'ân-ı Kerimde, üarâ sûresi 219. âyetinde (Sen, ya'ni senin nurun, hep secde edenlerden
dola tırılıp sana inkılâp etmi , ula mı tır), buyurulmaktadır. slâm âlimleri bu âyet-i kerîmeyi tefsir
ederken buyuruyorlar ki:
(Bütün ana ve babaları mü'min idi.)
Peygamberimizin anne ve babaları, Peygamber aleyhisselâmın dininde birer mü'min idi. Eskiden
peygamberler muayyen memleketlere gönderilirdi. Yahya aleyhisselâm bir bölgede iken, sa
aleyhisselâm ba ka bir bölgede idi. Bir peygamber di er peygambere inanmayı yasaklamamı tı.
Bütün peygamberler aynı îmânı bildirmi lerdir.
smail aleyhisselâm Yakup aleyhisselâmın amcası oldu u halde, Bakara sûresi 133. âyetinden
smail aleyhisselâmın Yakup aleyhisselâmın babası oldu u anla ılmaktadır. Demek ki, Kur'ân-ı
Kerîmde amcaya baba da denmektedir. Arabî lügatlarda amcalara baba denildi i tefsir kitaplarında
yazılıdır. Peygamberimizin kâfir olan amcası Ebu Lehebe ve müslüman amcası Hazreti Abbasa
(Baba) dedi ini kitaplar haber vermektedir. Her millette, her lisanda, her zaman amcalara, üvey baba
ve kayın pederlere ve yardımı dokunan hamiyetli kimselere "Baba" denilmesi âdet halindedir. Âzer,
brahim aleyhisselâmın hem amcası, hem de üvey babası idi. Fetâvâ-i Hayriyye'nin sonunda
buyuruluyor ki:
(Âzer, brahim aleyhisselâmın amcasının adıdır. Babasının ismi Taruh'tur.)
slâm âlimleri, kâfir olan Âzerin brahim aleyhisselâmın amcası oldu unu, Arabların amcaya baba
dedikleri için Kur'ân-ı Kerîmde de amcaya baba denildi i bildirmi lerdir. (Riyâd-un Nasibin, 339; bni
Âbidîn; Ukûd-ud-Dürriye c.2,s.395; Tefsîr-i Mazhari; Buharı; Tirmüzi; Zerkâni Mevâhib-i
Ledûnniyye erhi; el-Kavl-ül-fasI 395)

SUAL: Peygamber aleyhisselâmın soyundan oldu u bilinen kimselere, hürmet etmek


gerekir mi? Ya'ni kötü olanlarına da hürmet gerekir mi?
CEVAP
Bir insan, sevdi i kimselerin çocuklarını da, sevmesi lâzımdır. Bir müslüman, Peygamber
aleyhisselâmın soyundan gelen iyi kötü bütün torunlarını sevmesi lâzımdır. slâm âlimleri
Peygamberimizin soyundan gelenlere hürmet etmeyi kendimize farz bilmemizi söylemi lerdir. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Benim evlâdımın iyilerini, Allah rızası için kerîm tutunuz! Onlara hürmet ediniz! yi
olmayanlarına da benim için hürmet ediniz!)
Büyüklerden birisinin küçük bir kızı vardı. Kız oyuncak bebeklerin her birine birer isim takmı tı.
Babası bu oyuncak bebekleri ate e atarken kızı feryat ederek (Baba unu ate e atma, o seyyiddir)
(Ya'ni Peygamberimizin soyundandır) dedi. Babası oyuncak bebek oldu u için hiç aldırmadan ate e
attı. Bu zat rü'yâda Resûlullahı gördü. Resûlullah efendimiz, kızgın bir halde bu zata (Benim Ehl-i
beytime bu hürmetsizli i nasıl yaptın?) diye sitemde bulundu. Alim korku ile uyanıp tevbe ve isti far
etti. Bundan sonra Peygamber Efendimizin soyundan gelenleri çok aziz ve erefli tuttu. Onlara hürmeti
kendine farz bildi. (Riyâd-un-Nâsihin 339; Resâil-i bni Âbidîn c.1,s.5)

SUAL: Ba'zıları kadınlar peruk takarak çe itli i ler yapabilir diyorlar. Peruk takmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Peruk takarak soka a çıkmak, zaruret olmadıkça do ru olmaz. Zaruret derecesinde bir i olursa,
açlıktan ölecek kimsenin ölmeyecek kadar le yemesi gibi, sadece o i müddetince peruk kullanılabilir.
Zaruret, ba ka çare bulamamak demektir. Bir farzı bile yapabilmek demektir. Bir farzı bile yapabilmek
için haram i lenmez. Meselâ, zengin bir kadının hacca gitmesi farzdır. Yanında kocası veya nikâh
dü meyen kimse olmadan yalnız ba ına hacca gitmesi haram olur. Bir farzı yapabilmek için haram
i lenemiyece i gibi, bir sünneti yapabilmek için de mekruh i lenmez. Bir zaruret olmadıkça peruk
takılmamalıdır. Her ihtiyâç zaruret de ildir. Kira ile ev tutabilen kimsenin faizle ev yaptırması zaruret
de ildir. Zaruretin ne oldu u Seâdet-i Ebediyye kitabında uzun uzun izah edilmi tir. (Hadîka,
c.2,s.579; bni Âbidîn c.5,s.238; Fetâvâ-i Kûbrâ c.1,s.74; Uyûn-ul-besâir c.1,s.119)

SUAL: Bize ders veren, ilim ö reten, hocalık yapan kimselere nasıl davranmalıyız?
CEVAP
Âlimler buyuruyor ki.
( lim talebesi, ilme ve ilim ö reten üstadına hürmet etmedikçe, ö rendi i ilmin faidesini
göremez.)
(Hazret-i Ali'nin (Bana ilimden bir harf ö retenin kölesiyim)
buyurması hocaya hürmetin ehemmiyetini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir
mes'eledir. mâm-ı afiî hazretleri, bir çobanı görünce aya a kalkmı . Yanındakiler, (Bu çobana
hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual etmi ler. O da (Bu zat bana kitaplarda bulamadı ım ilimden
bir mes'eleyi ö retti i için, ya'ni benim hocam oldu u için hürmet ediyorum.) buyurmu tur.
Do ru yolu bulmamıza sebep olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri ö retenlere gösterilecek hürmetin
ehemmiyetini idrak etme e çalı malıyız!) (Riyâd-un-Nâsihin; hya-ul-Ulûm)

SUAL: Ba kasının tarlasındaki yemlik gibi yenecek otları toplamakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Sahibinin izni varsa veya izin verece i biliniyorsa bir mahzur yoktur. (Mecelle 96. madde)

SUAL: Kötü kimselere acımak mı, yoksa bu zetmek mi lâzımdır?


CEVAP
Kötülere acımak, kötü hareketlerini de be enmemek lâzımdır. (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Kendisinden büyük olan karde inin ve akrabasının elini öpmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
htiyâç olunca mahzur yoktur. ( bni Âbidîn 5/264)

SUAL: Bir meyve bahçesindeki meyvaları olgunla tıktan sonra götürü usûlü ile satmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Meyveler a açtan toplandıktan sonra götürü usûl ile satılmasında mahzur yoktur. ( bni Âbidîn
c.4,s.38)

SUAL: (Ödünç alman 100 Kg. kok kömürü yerine 100 Kg. veya daha fazla odun kömürü
vermekte mahzur var mıdır?)
CEVAP
Razı olunca mahzuru yoktur. Borçlu, kok kömürünü odun kömürü ile satın almı olur.
SUAL: (Zaman zaman gazetenizde vatan sevgisinin îmândan oldu una dair hadis-i erif
nakledilmektedir. Ba'zı kimseler bunun hadis olmadı ını söylüyorlar. Bu hadis hangi kitapta
vardır? Vatanı sevmenin îmânla alâkası nedir?)
CEVAP
Ba'zı kimseler, slâm âlimlerinin kitaplarında nakledilen hadis-i eriflere mevzu diyorlar,
inanmıyorlar. Onlar islâm âliminin ne demek oldu unu bilmeyen din câhilleridir. Bir islâm âliminin
kitabında bir hadis-i erif bildirilmi se buna inanmamız lâzımdır. (Vatan sevgisi, îmândandır)
ibaresinin hadis-i erif oldu unu (Mesnevî) bildiriyor.
Vatanı olmayan müslüman, yabancıların idaresi altında ya ar. stedi ini konu ma, yazma ve dini
yayma hürriyetinden mahrum kalır. slâm dini, vatanı korumak için yapılan harbe (cihad) adını
vermi tir. Çihadda ölenler ehid, kalanlar gazi unvanını almı lardır. Bir müslümanın vatanını sevip
onun u runda ölmesi büyük fazilettir. Vatanı olmayan kimsenin dini de elinden gider. Afganistan bunun
canlı misâlidir. Afganlılar vatanlarını kurtarmak için cihad ediyorlar. Vatanı olmayan kimsenin dini,
namusu, malı, hürriyeti nasıl muhafaza edilebilir? Her ne ekilde olursa olsun, yıkıcılara, bölücülere
yardım edici hareketlerde bulunulmamalıdır. Afganistan'dan ibret alınmalıdır.

SUAL: Tütün ekip satmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.298)

SUAL: Namaz kılarken dü ünceye dalmanın mahzuru var mıdır?


CEVAP
Namaz kılarken akla gelen dü üncelerden sıyrılma a ve gafletle kılmama a çalı malıdır.
(Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Helada konu makta mahzur var mıdır?


CEVAP
Zaruret olmadıkça helada konu mamalı, i i biter bitmez oyalanmadan çıkmalıdır. (Berîka, dil
âfetleri)

SUAL: Bo vakitlerimde avcılık yapıyorum. Bir av köpe im var. Av köpe i beslemekte


mahzur var mıdır? Üzerime de iyor Avcılık yapmakta mahzur var mıdır?)
CEVAP
Av veya koyun köpe ini eve koymamak üzere beslemekte mahzur yoktur. Hanefi mezhebinde
köpek elbiseye dokununca, dokundu u yeri pis etmez. Usûlüne uygun avcılık yapmakta mahzur
yoktur. ( bni Âbidîn)

SUAL: Bir müslümanın Kıyamete kadar devam edecek bütün haklarını müslim ve gayri
müslim herkese helâl etmesi uygun mudur?
CEVAP
Uygundur. Müslümanlar, insanlara yaptıkları iyiliklerinin kar ılıklarını kat kat fazlasıyla
alacaklardır. Herkese iyilik yapmayı bir ni'met bilmelidir. (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: ("Gençlik buhranı ve çaresi" psikoloji ödevi olarak istendi. Hiç bir yerde bulamadım.
Birkaç kelime yazarsanız çok memnun olurum.)
CEVAP
Türkiye ve dünyadaki gençlik buhranları, anar i sebepleri incelenirse, millî ve manevî de erlerden
yoksunluk görülür. Bir kimse slâm ahlâkına sahipse, buhranlı olması için sebep kalmaz. Türk genci,
dedelerinin sa lam vücutlu, iyi ahlâklı, çalı kan ve ilerici oldu unu bilirse, sapıkların ve câhillerin
yalanlarına aldanmaktan kurtulaca ı için, din ve dünya i lerinde üstün ba arılara kavu arak huzur
içinde ya ar.
Bir genç, tabiatı ve kendini inceliyerek, Allahü teâlânın kudretini ve kendi acizli ini azda olsa
anladıktan sonra, hakiki slâm âlimlerinin kitaplarından Muhammed aleyhisselâmın hayatını ve güzel
ahlâkını da ö renirse, îmânı kuvvetlenir. Ahlâk bilgisi ö renerek, iyi ve kötü huyları, faideli ve zararlı
i ieri anlar. yi i leri yapıp, dünyada olgun ve kıymetli bir insan olur. leri kolaylıkla hâsıl olur. Gençlik
buhranı, gençlik problemi diye bir ey kalmaz, rahat ve huzur içinde ya ar. Kendine, ailesine, vatanına
ve milletine faideli insan olur. Milleti onunla iftihar eder.
Anar iden uzak, iyi ahlâklı ve yukarıda bildirilen güzel hasletlere sahip olabilmek için slâm
âlimlerinin kıymetli sözlerinden derlenen Seâdet-i Ebediyye kitabını, slâm Ahlâkı kitabını ve Türkiye
Gazetesini devamlı okumak lâzımdır.

SUAL: Dü ünde, ziyaretlerde ve hastalara çiçek götürmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Ba'zıları çiçek getirilmesini ister. Bunlara çiçek götürmek, kitap götürmekten daha makbule geçer.
Çiçek götürmenin mahzuru yoktur. nsanlara ihtiyâcı olan veya ho larına giden hediyeleri almak daha
münasip olur.

SUAL: Bir gayri müslim ölünce ( nna lillah) âyet-i kerîmesini okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Ruh hakkında "Ruh bedenin ne içindedir, ne biti iktir, ne ayrıdır, yalnız onu varlıkta
durdurmaktadır." diye yazdınız. Ölen insan için (Ruhunu teslim etti) diyoruz. Buna göre ruh
bedenin içinde de il midir?
CEVAP
Ruh hakkında yazdı ımız yazı, bizim görü ümüz de il, mâm-ı Rabbani hazretlerinin bildirdi i
hükümdür. Ölüm, ruhun bedene olan ba lılı ının sona ermesidir. Ruhun bedeni ayakta tuttu u
bilinmektedir. Fakat nasıl oldu u bilinmemektedir. Televizyon içinde bizzat o adamlar vardır denemez.
Televizyonu kapatsak veya kırsak, görüntüsü görünen insanlara bir zararı olmaz.
Amerikalıların 1979 senesinde elde ettikleri (Seyyah mermileri) hedefi tıpkı mütehassıs bir pilot
gibi arayıp bulan mekanik beyin sistemi ile mücehhezdir. (Akıllı füzeler) ismi de verilen bu mermiler,
çe itli hedeflere fırlatılmakta, içinde bir pilot varmı gibi, muhtelif istikametlerde dola arak, radarlardan
kaçmakta ve arzu edilen hedeflere ula maktadır. Teknik ilerledikçe bundan daha mükemmellerinin de
yapılması mümkündür. Bir mermi, bir füze içine girilmeden de idare edilip istenilen hedefe
gönderilirken, ruhun bedeni nasıl idare etti ini bilmek kolay de ildir. mâm-ı Rabbani hazretlerinin
bildirdi ine göre, ruh, bedeni ayakta tutuyor. Fakat içinde ve dı ında olmayarak tutuyor. Anla ılması
çok güç mes'eledir. E er bilmemiz lâzım olsaydı dinimiz bize bildirirdi. Bildirilen kısmı da yazdık.
Ruhun teslim edilmesinden maksat, ruhun bedenle münasebetinin kesildi i anlatılmaktadır. Pusulayı
biliyoruz. Bir eksen etrafında dönebilen bir mıknatıs çubuktur. Dünyanın manyetik te'siri altında kuzey-
güney mıknatıslık hususiyeti kaybolursa, dünyanın manyetik te'siri bu çubukta görülmez. Bütün bu
misaller, ruhun bedenle olan münesebetiyle bir benzetme kurulabilirse de, ruhun bedene olan kat'i
münasebetini izah edemez.

SUAL: Gazetenizin hediye verdi i (Kıyamet ve Âhiret) kitabında, ameli güzel olan
kimselerin amellerinin merkep ve katır eklinde olaca ı gibi bir ifâde vardır. Ameli güzel olan
e ek, katır sekline mi girecektir?
CEVAP
nsanın kendisi de il, sâlih amelleri binek eklinde olacaktır. nsan bu amellerine binerek
gidecektir. Ameli güzel olmayanlar yaya kalacaktır. Bu binekler e ek, katır, deve gibi olacaktır. Aynı
kitabın aynı sahifesindeki hadis-i erîfde buyuruluyor ki:
( ki ki i bir deve üzerinde, be ki i ve on ki i bir deve üzerinde ha r olunur.)
Demek ki iyi ve güzel amellerimiz âhırette binek eklinde olacaktır. Bine in ekli çe itlidir. E ek,
katır, deve gibi.

SUAL: Haftada be bin kelime-i tehlil çekiyorum. Ba'zan saymadan tahminen 6-7 bin
çekiyorum. Ba'zanda sayarak 6-7 bin çekiyorum. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Tahminen çekmek do ru de ildir. Fakat sayarak 6-7 bin çekmekte mahzur olmadı ı gibi, büyük
sevab olur. Zekâtta da böyledir. Kimse malını saymadan tahminen u kadar kuma ım var, u kadar
unum var diyerek çok zekât verse zekât vermi sayılmaz. Fakat zekât miktarını tesbit ettikten sonra
ne kadar çok verirse, çok sevab olur.

SUAL: Be ya ındaki bir çocuk, be ya ındaki ba kasının bir çocu una bir hediye verse ne
yapmaları lâzımdır?
CEVAP
Hediye zararlı bir ey de ilse müsaade etmelidir. Velisinin izni ile verdirerek ihsan sahibi olma a
alı tırmalıdır.
SUAL: Bali olmamı on ya ındaki bir çocu un bize verdi i hediyeyi almamızda mahzur
var mıdır?
CEVAP
Velisinin izni ile almakta mahzur yoktur.

SUAL: Kehribardan, gümü ten yapılan te bihleri kullanmakta mahzur var mıdır?,
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: (Bir mü terim iki kaset getirip doldurmamı söyledi. Birini doldurdum. Dolan kaseti
aldı. (Ötekini alma a gelince ikisinin de parasını veririm) dedi. Bir daha gelmedi. Rastladı ım
zaman (Parayı getir bantını al) diyorum. (Peki peki) diyor gelmiyor. Bendeki bandını kullanabilir
miyim?
CEVAP
Sizdeki bantını kullanabilir, hattâ bir ba kasına da satabilirsiniz. Mal sahibi gelince farkını
ödersiniz.

SUAL: Pusulalı seccade aldım. Pusulasına itibar ederek namaz kılabilir miyim?
CEVAP
Her ehrin ayar durumu ba kadır. O ayara getirdikten sonra itibar edilir. Ancak pusula da
bozulabilir. ki tane pusula bulundurmak daha isabetli olur.

SUAL: Çocukların sünnet yarasının çabuk kapanıp iyile mesi için elektrikli havya ile damar
uçları yakılarak kan akması durduruluyor. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Gece yarısını her zaman hesap etmemiz zordur. Pratik bir usûl var mıdır?
CEVAP
Gece yarısı güne in batması ile do ması arasındaki vaktin yansı kabul edilirse her ehirde
takvimlerde ö le vaktini gösteren rakam gece yarısı sayılabilir. Meselâ Samsun'da 23 Temmuz günü
ö le 12.45 ise, o günün gece yarısı gecenin 12,45'idir. (ya'ni 0,45'dir.) Gece yarısı güne in batmasıyle
sabahın girmesi arasındaki vaktin yarısı olarak hesap edilince bu saatten bir saat çıkarılır. Ya'ni
Samsun'da 23 Temmuzda gece 11.45 olur. Ya'ni 23.45'dir. A a ı yukarı pratik olarak böyle hesap
edilir.

SUAL: htiyâç olunca ine i öküz gibi çifte ko uyoruz. Mahzuru olur mu?
CEVAP
ne i öküz gibi çifte ko makta mahzur yoktur. nek süt hayvanıdır. Öküz gibi kuvvetli olmaz.
htiyâç halinde ko ulabilir.

SUAL: Hattatlar, leylek eklinde besmele yazıyorlar, mahzuru var mıdır?


CEVAP
Mahzurludur.

SUAL: Spiral kullanmak caiz midir? Caizse gusle mani midir?


CEVAP
Caizdir. Gusle mani de ildir. Doktorlar, ba'zı insanlar için mahzurlu olabilece ini söylüyorlar.
Kullanan insan, mahzurunun olup olmadı ını kendisi tesbit edebilir.

SUAL: Ablamın kızının kızları ve a abeyimin o lunun kızları bana mahrem midir?
CEVAP
Evet onlar size mahremdir.

SUAL: Elleri arkaya ba lamakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Tenhada olursa mahzuru yoktur. Ba lamamalıdır. Adete uymak iyi olur, edep olur.

SUAL: âfiîde ne zaman namazlar cem edilir?


CEVAP
afiî mezhebinde seferde ve ya murda iki namazı cem etmek caizdir. (Fetâvâ-i Remlî c.1,s.273;
El-fıkh-u alel-mezâhib-il erbe'a c.1,s.483)

SUAL: Bir gayr-i müslim müslüman olunca bütün günahları afvolur mu?
CEVAP
Kur'ân-ı kerîmde, El Furkan sûresi, 70. âyet-i kerîmesinde buyuruyor ki:
(Îmân edip tevbe eden ve sâlih ameller i leyenlerin günahlarını sevablara çeviririm. Allahü
teâlâ günahları afvedici, acıyıcıdır.) (Hadîka C.1,S.228)
Hazret-i Vah î müslüman olup, Peygamber aleyhisselamın yanına geldi. Peygamber aleyhisselâm
Vah î radıyallahü anh'ı görünce, gözü önüne Hazret-i Hamza'nın parçalanmı hâli gelip, a lama a
ba ladı. (Git, seni gözüm görmesin!) buyurdu. Hazret-i Vah î korkudan titrerken, Cebrail
aleyhisselâm gelerek Allahü teâlânın öyle buyurdu unu bildirdi:
(Ey sevgili peygamberim! Bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana dü man etme e
u ra makla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu afvediyorum. Sen, amcanı
öldürdü diye Vah îyi niçin afvetmiyorsun? O pi man oldu. imdi sana inandı. Ben afvettim. Sen
de afvet!)
Herkes, öldürülme emrini beklerken, Peygamber aleyhisselâm, (Karde inizi ça ırınız!) diye
buyurdu. Karde sözünü i itince, saygı ile ça ırdılar. Peygamber aleyhisselâm, Hazret-i Vah îye
afvoldu unu müjdeledi.
Yukarıdaki âyet-i kerîme ile bu hâdise, bir gayrî müslim, îmân etmekle ereflenince bütün
günahlarının afvedildi ini ve günahları kadar da sevap kazandı ını bildirmektedir. Îmânın ne kadar
kıymetli oldu u buradan da anla ılmaktadır. (Buhârî-yi erif; El-isâbe c.3,s.631)

SUAL: Evlâtlık aldı ım çocu a, mecaz olarak bu benim o lum demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. Hakiki ma'na anla ılacak ekilde söylememelidir. Mecaz olarak söylenmezse
ba kasının çocu unu kendi evladı olarak ilan etmek çok günahtır. (Tefsîr-i Kurtûbî)

SUAL: Bazı arkada lar (Dünyaya ben kendi iste imle gelmedi im için, dini hükümlerden
mes'ul olmam) diyorlar. Onlara ne cevap vermelidir?
CEVAP
Bir insanın dünyaya gelmesi ve ölmesi elinde de ildir. (Ben do mak istemiyordum, ölmek de
istemiyorum) demesi manasızlık ve mantıksızlık olur. Acıkan kimse, ben acıkmak istemiyorum demesi
de akılsızlık olur. stese de istemese de acıkacaktır. Bütün i ler, irademizin dahilinde de ildir. Bir köle,
efendisine, (Ben köleli i istemiyorum, onun için senin hizmetini yapmam) diyemez. Bu bakımdan
(Dünyaya ben kendi iste imle gelmedi im için, dinî hükümlerden mes'ul olmam) denemez. Böyle
söyleyen arkada a unları söyleyebilirsiniz:
Günah yapaca ın zaman Allanın rızkını yeme! Rızkını yiyip de O'na isyan uygun olur mu? Allaha
ibâdet etmiyerek âsi olmak istiyorsan onun mülkünden çık! Mülkünde olup da O'na isyan etmek lâyık
olur mu? Ölürken ölüm mele ine gücün yeterse (Canımı alma) de! Öldükten sonra Cehenneme
götürürlerse (Ben gitmek istemiyorum) de! Kim dinler? O halde her eye mâlik olan kudret sahibi
Allahü teâlaya isyan etmek kula yakı maz. (Usûl-ü Serahsi c.l,s.l00)

SUAL: Tenasüh nedir. Böyle bir eyin aslı var mıdır?


CEVAP
Tenasüh diye, insan ruhunun, kendi bedenine gelmeden önce, ba ka bedene tealluk etmesine
deniyor. Böyle bir eyin aslı yoktur. Ya'ni tenasüh diye bir ey yoktur. (Fetâvâ-i Harameyn s.7; bni
Âbidîn c.3,s.272)

SUAL: Bir icmayı, daha sonra gelen âlimlerin icması de i tirebilir mi?
CEVAP
Fıkıh bilgisinin dört kayna ına (Edille-i er'iyye) denir. Bunlar, Kitab, Sünnet, cma ve Kıyastır.
cma, Selef-i salihin'in sözbirli ine denir. Eshâb-i kirama ve bunlardan sonraki asırda gelen müctehid
âlimlere (Selef-i salihin) denir. cmayı inkârın küfür oldu u bildirilmi tir. Bu bakımdan selef-i salihinin
icmasına kar ı gelinmez, de i tirilmez. (Dürr-ül-muhtâr, Kadılık bahsi; Mir'ât-ül-usûl s.228)

SUAL: ri yarı oldu um için bir seferde üç bardak su içiyorum. Her barda ı bir nefeste
içmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Pe pe e içilirse mahzuru yoktur. Suyun vücuda zarar vermemesi için yava yava ve süzerek
içmelidir. ( ir'a-tül-islâm s.280)

SUAL: Menkıbenin birinde Hazret-i Alinin namaz kılarken aya ındaki oku çıkardıkları halde
haberi olmuyor. Ba ka bir menkıbede ise, Peygamber aleyhisselâmın kendisine eski hırkasını
mı, yoksa yenisini mi verece ini dü ünüyor. ki menkıbe arasında bir tezat yok mudur?
CEVAP
nsanın her hali aynı olmaz. Zamanlar, vak'alar ayrı olunca tezat olmaz.

SUAL: Allahü teâlânın ve Peygamber aleyhisselâmın isimlerini söylerken ta'zim ifade eden
bir kelime kullanmak farz mıdır, sünnet midir?
CEVAP
Allahü teâlânın ismini söyleyince, i itince ve yazınca her defasında (Sübhanallah),
(Tebarekallah), (Celle-celâlüh) veya (Teâlâ) gibi saygı sözlerinin birini söylemek, yazmak vâcibdir.
Resûlullahın ismini i itince salevât söylemek ise, ömründe bir kerre vâcibdir. Her i itince söylemek
sünnettir. (Bezzaziyye) de, Kitabül kerahiyyenin ibâdet faslında diyor ki: (Kitapta devamı yok.)

SUAL: Nezle olan sabretse de sevab kazanamaz diyorlar. Aslı var mıdır?
CEVAP
Böyle bir eyin aslı yoktur. Her zahmete sabreden sevab kazanır.

SUAL: Üniversite imtihanlarına hazırlanıyorum. Tahsil yapmazsam meslek sahibi olmam


zor. Fakirim, Din kitablarını da çok seviyorum, hangisine a ırlık vermem uygun olur?
CEVAP
Bütün kuvvetinizle imtihanlara hazırlanmanız uygun olur.
Dininizi korumak için, istikbalinizi kurtarmak arttır. Çünki, (fakirlik küfre sebep olur.)
buyurulmu tur. Bir insan isterse din ve dünya i lerini beraber yürütebilir. Dinimizin emir ve yasaklarına
uyanın dünya hayatı da çok düzenli olur. imdilik namazınızı kılar, orucunuzu tutar ve lüzumlu din
bilgilerini ö renirsiniz. Ö renmez, hasta olursanız farzları da yapmanız zorla ır. (Risâle-i Ku eyrîyye
c.2,s.545)

SUAL: Hazret-i Ebu Bekirin, vücudunun çok büyük olması ve Cehenneme girecek
insanların yanmaması için dua etmesi, yalnız günahkâr müslümanlar için midir, yoksa gayri
müslimler de dahil midir?
CEVAP
Gayri müslimler de dahil, bütün insanlar için dua etmi tir.

SUAL: Gazetenizde kuponla ba'zı kitaplar hediye ediyorsunuz. Gazetenizin verdi i,


verece i kitaplar hakkında biraz bilgi verilmesini rica ediyoruz!
CEVAP
Gazetemizin kupon ile verdi i kitapların ba'zıları unlardır:
l— FÂ DEL B LG LER:
Bu kitabın içinde altı tane kitap vardır: l— Fâideli Bilgiler: Ahmed Cevdet Pa a tarafından te'lif
edilmi tir. Lüzumlu fâideli bilgileri ihtiva etmektedir. 2— Ehl-i Sünnet 'tikâdı: Tek do ru yolun ne
oldu unu ve dalâlet fırkalarını bildiren özlü bir eserdir. 3— mâm-ı A'zam Ebû Hanîfe: mâm-ı Â'zam
hazretlerinin üstünlü ünü ve menkıbelerini anlatmaktadır. 4— Vehhâbilik ve Vehhâbîler: Vehhâbîlik
hakkında mu'teber kitaplardan toplanmı kıymetli bir eserdir. 5— Din Adamı Bölücü Olmaz: Din
adamı olarak ortaya çıkan Mısırlı Re it Rıza isimli birinin, hak mezheblerin kaldırılmasını hedef alan
iftiralarına kar ı, hakîkî slâm âlimlerince verilen kıymetli cevapları ihtiva etmektedir.
6— Do ruya nan, Bölücüye Aldanma: Dinde reform yaparak, dini kendi kafalarına uydurmak
isteyen birkaç din câhilinin sinsice saldırılarına kar ı, slâm âlimlerinin kitaplarından toplanan de erli
cevaplardır.
2— HAK YOLUN VES KALARI:
Altı eser bir aradadır, l— Hak Yolun Vesikaları: Abdullah Süveydî hazretlerinin iîler arasındaki
ayrılı ın giderilmesini bildiren (Hucec-i kat'iyye) kitabının tercümesidir. 2— Redd-i Revâfıd: mâm-ı
Rabbani hazretlerinin iîler hakkındaki incelemesini ihtiva eden ilmî bir eserdir. 3— Tezkiye-i Ehl-i
Beyt: Ehl-i Beytin üstünlü ünü bildirmekte ve Hüsniye isimli kitaptaki iftiralara cevap vermektedir. 4—
Birle elim ve Sevi elim: slâmiyyeti içten yıkmak isteyen, Eshâb-ı kiramın büyüklerine saldıran ve bu
suretle bölücülük yapanlara kar ı, slâm âlimlerinin kitaplarından nakiller yapılarak lüzumlu cevapların
verildi i, birle memiz ve sevi memiz lâzım geldi ini bildiren kıymetli bir kitaptır. 5— mân ile Ölmek
çin Karde im, Ehl-i Beytle Eshâbı Sevmelisin: Ehl-i Beyti ve Eshâb-ı kiramı sevmenin
ehemmiyetini bildirmektedir. 6- Eyyühel-Veled tercemesi. Imâm-ı Gazali hazretlerinin bir nasihatidir.
3— HERKESE LÂZIM OLAN MÂN:
Dokuz eser bir aradadır: l— Herkese Lâzım Olan mân: Evliyanın büyüklerinden mevlânâ Halid-i
Ba dadî hazretlerinin îmânın esaslarını bildiren kıymetli bir eserdir. 2— . Yahya Münirî hazretlerinin
kıymetil bir mektubu 3— Allah Vardır ve Birdir: Allahü teâlânm varlı ını ve birli ini çe itli vesikalarla
bildiren bir eserdir. 4— Müslümanlık ve Hıristiyanlık 5— Kur'ân-ı kerîm ve nciller: Kur'ân-ı kerîmle
bugünkü incilleri ilmî ekilde inceleyen bir kitaptır. 6— Peygamberimiz ve mu'cizeler: Peygamber
aleyhisselâm ile mu'cizelerini anlatan kıymetli bir kitaptır. 7— slâm dini ve di er dinler: slâmiyyeti
ve di er dinleri vesikalarla anlatan bir kitaptır. 8— Peygamberlik nedir: Peygamberli in ne oldu unu
ve nasıl inanılaca ını bildiren kıymetli bir eserdir. 9— Bir Din câhiline Cevab: slâmiyyeti bilmeyip
yanlı anlatan din câhillerine verilen kıymetli cevapları ihtiva etmektedir.
4- SLÂM AHLÂKI:
Üç eser bir aradadır: l— slâm Ahlâkı: yi bir müslümanın nasıl olması icap etti ini anlatan çok
ehemmiyetli bir kitaptır. 2— Cennet Yolu lmihâli: Mızraklı lmihâl de denir, îmân ve itikâd, ibâdet ve
slâm ahlâkından bahseden kıymetli bir din kitabıdır. 3— Ey O ul lmihâli: Çocukların bile kolayca
anlıyabilece i özlü bir ilmihâl kitabıdır.
5— ESHÂB-I K RAM:
çinde üç kitap vardır, l— Eshâb-ı kiram: Peygamber aley-hisselâmın faziletli arkada larının
üstünlüklerini ve onlara dil uzatanların felâkete dü tüklerini bildiren kıymetli bir eserdir. 2—
Müslümanların ki Göz Bebe i: Hazret-i Ebû Bekr ile Hazret-i Ömer'in üstünlüklerini ve dine
hizmetlerini anlatan de erli bir kitaptır. 3— slâmda lk Fitne: Müslümanların arasına ilk fitneyi
sokanları anlatmaktadır.
6— KIYAMET VE ÂHIRET:
çinde iki kitap vardır: l— Kıyamet ve Âhıret: mâm-ı Gazâlî hazretlerini, kıyamet hallerini bildiren
bir eseridir. 2— Müslümana Nasihat: Müslümanların yabancıların sapık fikirlerine aldanmamaları için
nasıl inanmaları gerekti ini bildiren mühim bir eserdir.
7— MÜJDEC MEKTUPLAR TERCEMES :
Büyük slâm âlimi mâm-ı Rabbani hazretlerinin kendi zamanındaki tanınmı din ve fen
adamlarına yazdı ı kıymetli mektupların toplanmı hâli olup, Kur'ân-ı kerîmden ve hadis-i eriflerden
sonra en kıymetli din kitabı oldu u bildirilen müstesna bir eserdir.
8— NAMAZ K TABI:
Abdest, gusûl ve namaza ait bütün hükümleri anlatan, namaz sûrelerini ve Türkçe açıklamaları
bildiren, her müslümana lâzım olan bir ilmihâl kitabıdır.
9— SEÂDET- EBED YYE:
Altı yüze yakın slâm âliminin eserlerinden bal misâli süzülerek meydana getirilen günümüzün en
kıymetli eserlerindendir.
Bu eserlerden ba ka, mâm-ı Gazâlî hazretlerinin dünyaca me hur ( hyâ-ul ulûm)u, Altı parmak
adıyla me hur (Peygamberler Tarihi), (Osmanlı Padi ahları), (Modern Matematik) kitapları
yayınlarımız arasındadır.

SUAL: Gazetenizi severek okuyorum. Bir arkada , gazetemizdeki ( efaat Ya Resûlallah)


isimli bir iiri göstererek böyle söylemek do ru de ildir. Çünkü ( efaat edicilerin efaati onlara
faide vermez) diye bir âyet-i kerîme bulundu unu söyledi. Ben de (Bir Bilene Soralım) sütununa
yazarız. Bilenin cevabına göre hareket ederiz, dedim. Cevabınızı bekliyoruz.
CEVAP
Evet, Kur'ân-ı kerîmde böyle bir âyet-i kerîme vardır. Bu âyet-i kerimenin efaat yapılaca ını
gösterdi ini, slâm âlimleri bildirmektedir. Arabî bilen bir kimse, Kur'ân-ı kerîmden ma'na çıkarma a
kalkı ırsa, böyle yanlı ve hattâ ters ma'na çıkarıp, do ru yoldan kayar. Kendini gerçek müslüman
zannederek do ru müslümanlara leke sürme e çabalar. Arabîyi bir çok kâfirler iyi bildikleri halde
Kur'ân-ı Kerîmi anlıyamadıkları için îmânla bile ereflenememi lerdir.
Müddessir sûresinin 48.âyet-i kerîmesini slâm âlimleri, ( efaat etmelerine izin verilenler,
kâfirlere efaat ederlerse, efaatleri onlara faide vermez.) diye açıklamı lardır. Böyle oldu unu
bildiren hadis-i erifler (Tefsir-i Mazharî) de yazılıdır.
Çe itli hadis-i eriflerde Peygamber aleyhisselâmın mü' minlere efaat edece i bildirilmi tir.
Bunlardan ba'zıları unlardır:
(Ümmetimden Ehl-i beytimi sevenlere efaat edece im) hadis-i erifini Hatib-i Ba dadî
bildiriyor.
(Ümmetimden büyük günah i liyenlere efaat edece im.)
Müsned-i mâm-ı Ahmed bildiriyor.
(Esbabıma dil uzatanlardan ba ka herkese efaat edebilirim.)
Deylemî (Müsned) de bildiriyor.
(Kıyamet günü, mezardan önce çıkan ben olaca ım ve önce efaat eden ben olaca ım.)
hadîs-i erifi Mektubat-ı Rabbânî'de bildirilmektedir.
( efaatıma inanmıyan, ona kavu amaz.) ( ir'atülislâm erhi
(Sünnetimi elinden kaçıran kimseye (Ya'ni do u ta malik oldu u îmânını bırakana, müslüman
olmayana) efaatim haram oldu.) hadîs-i erifi Ahmed ibni Kemal Efendinin Kırk Hadis kitabında
açıklanmaktadır.
(Kabrimi ziyaret eden kimseye efaat etmek bana vâcib oldu.) (Buhari, Müslim) de
bildirilmektedir.
efaatle alâkalı hadis-i erifler çoktur. (Milel-Nihal) kitabı, S.67'de diyor ki:
(Resûlullahın efaat edece ine ve kiramen kâtibin meleklerine ve Cennetteki rü'yete
inanmıyan kimsenin arkasında namaz kılınmayaca ı (Hülâsa) da yazılıdır.)
slâm âlimleri bildiriyor ki, kıyamet günü, her peygamber efaat edecektir. Sonra ehidler, sonra
sâlihler, sonra Kur'ân-ı kerîmi tecvid ile teganni etmeden ve Allah rızası için okuyan hafızlar ve küçük
çocuklar efaat edecektir. Böyle oldu unu bildiren hadis-i erifler, (Kurtubî tezkiresi) muhtasarında ve
(Birgivî vasiyetnamesi) nde yazılıdır.
Bu beyanlardan sonra ( efaat ya Resûlallah) demenin mahzuru olmadı ı bilakis lâzım oldu u
anla ılmaktadır.

SUAL: Birkaç çocu umuz var. Babaları i iyle me gul oldu u için çocukların terbiyesiyle
ilgilenemedi. Ben de fazla bir ey bilemedi im için çocukları istenildi i gibi yeti tiremedik. Ne
yapmamız lâzımdır?
CEVAP
Çocukların terbiyesi de mühim vazifelerden birisidir. Hiç bir baba, i im var diye çocuklarını terbiye
etmekten kaçamaz. ini bahane edemez. Çalı ması i de, çocukları terbiye etmesi i de il midir?
Anne ve baba imkânları nisbetinde çocuklarının terbiyelerinden mes'uldür.
Dinimizin temeli, îmânı, farzları ve haramları ö renmek ve ö retmektir. Gençlere bunlar
ö retilmedi i zaman, slâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümanlara, benim emirlerimi, bildiriniz.
Ö retiniz, diyor ve yasak etti im haramları bildiriniz ve yapılmasına razı olmayınız diyor.
Evlâd, ana baba elinde bir emanettir. Çocukların temiz kalbleri kıymetli bir cevher gibidir. Mum gibi
her ekli alabilir. Küçük iken hiçbir ekle girmemi tir. Temiz bir toprak gibidir. Temiz topra a hangi
tohum ekilirse onun meyvesi hâsıl olur. Çocuklara îmân, Kur'ân ve Allahü teâlâ'nın emirleri ö retilir ve
yapma a çalı ılırsa din ve dünya saadetine ererler. Bu saadette anaları babaları hocaları da ortak
olur. E er bunlar ö retilmez ve alı tırılmaz ise bedbaht olurlar. Yapacakları her fenalı ın günahı ana,
baba ve hocalarına da verilir. Allahü teâlâ Tahrîm sûresinin altıncı ayetinde (Kendinizi ve evlerinizde
ve emrlerinizde olanları ate den koruyunuz!) buyuruyor. Bir babanın, evlâdını, Cehennem
ate inden koruması, dünya ate inden korumasından daha mühimdir. Cehennem ate inden korumak
da, imânı, farzları ve haramları ö retmekle ve ibâdete alı tırmakla, dinsiz ve ahlâksız arkada lardan
korumakla olur. Bütün dinsizliklerin ve fenalıkların ba ı, fena arkada tır.
O hâlde, her Müslümanın en mühim vazifesi, evlâdına slâmiyeti ve Kur'ân-ı Kerîmi ö retmektir.
Evlâd büyük nimettir. Nimetin kıymeti bilinmezse elden gider. Bunun için (Pedagogie) yani çocuk
terbiyesi, slâm Dinin'de, çok kıymetli bir ilimdir. (Kimyâ-i Se'âdet s.444; hyâ-ul-ulûm c.3,s.67)

SUAL: Ya Rabbi, bana rahmet kapısını aç, demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Rabia-ı Adviyye hazretleri, böyle dua eden birisine (Allahü teâlânın rahmet kapısı imdiye
kadar kapalı mı idi de, imdi açılmasını istiyorsun?) demi tir.
Rahmetin çıkı kapısı her zaman açık ise de, giri kapısı olan kalbler, herkeste açık de ildir.
Bunun açılması için dua etmek lâzımdır. Bu ma'nada dua etmekte mahzur yoktur. (Rıyâd-un-nâsıhîn
s. 171)

SUAL: Bizim mahalledeki camide her sabah namazından sonra cemâ'at birbiriyle müsâfeha
ediyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Bayram günleri camilerde müsâfeha ederek bayramla mak ve namazlardan sonra âdet etmeden,
ara sıra müsâfeha etmek caizdir. ( bni Âbidîn) be inci cildde istibra kısmında buyuruyor ki:
(Camide her namazdan sonra birbiri ile müsâfeha etmek bid'attir, acemlerin âdetidir.)
SUAL: Ekin biçerken, biçer-dö erin eksozundan çıkan kıvılcım, tarla sahibinin mahsûlünün
bir kısmını yaktı. Bunu benim ödemem gerekir mi?
CEVAP
Bir kast olmadıkça ödemek gerekmez.

SUAL: Kadınlar ev içinde ve ev dı ında çalı ma a mecbur mudur?


CEVAP
Kadınların ev içinde ve ev dı ında çalı ma a mecbur olmadı ına dair ( bni Âbidîn) de kâfi
ma'lûmat vardır. Fakat kolay bulmamız ve kolay anlamamız için HLÂS A. .nin dokuz numaralı
yayınının 542. sayfasında ( slâmiyyet ve Kadın), ve 709. sayfada ( slâmiyyetde Kesb ve Ticaret)
yazısının son sayfasını (713. sayfayı) okumanız iyi olur.
bni Nüceym hazretleri, (Bahr-ür-râık) kitabında diyor ki:
(Erke in hanımına nafakayı temlik etmesi, ya'ni eline vermesi farzdır. Hanımın aldı ı nafaka
mülkü olur. Bunu satabilir. Memleketin âdetine göre, kadına lâzım olan gıda, elbise ve ev
e yasının hepsi nafakaya dahil olur. Erke in bunları getirmesi lâzımdır. Lâzım olan eylerin
kadında bulunması, bunların nafakadan dü mesine sebep olmaz. Kadın kendi malını
kullanma a zorlanamaz. Kullanırsa kocası bunların parasını hanımına öder. Her eyi erke in
getirmesi lâzımdır. Kadını çalı ıp kazanma a zorlaması haramdır.)

SUAL: Camide otururken bir kadın, ben Hanefîye göre amel ediyorum. Fakat di er
mezheblere de uyarak daha fazla sevâb kazanıyorum, dedi. Böyle bir ey yapmanın mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Hanefî mezhebine göre amel eden bir kimse, di er üç mezhebin kavilleri ile de amel etmesi
müstehabtır, iyidir. Fakat di er mezheblerin hükümlerini bilmek çok zordur. Fakat bilinenlerle amel
etmek iyidir. Meselâ hanefî bir erkek, yabancı bir kadına dokununca veya bir kadın yabancı bir erke e
dokununca yeniden abdest alması müstehabtır. (Mizân-ül-kübrâ c.1,s.42)

SUAL: Gazetenizde, slâm alimleri, beni srail peygamberlerine benzetilerek ö üldü.


Halbuki ba'zısı, böyle bir övmenin caiz olmadı ını, bu hususta bildirilen hadislerin uydurma
oldu unu söyledi. Açıklamanızı bekliyorum.
CEVAP
(Ümmetimin âlimleri, srail o ullarının Peygamberleri gibidir) hadîs oldu unu mâm-ı Yâfi'î,
(Ne r-ül-mehâsin) kitabında ilmin kıymetini anlatırken bildiriyor. Birçok kitâblar da, meselâ mâm-ı
Rabbani hazretlerinin (Mektûbât)ının, üçüncü cildinin yüzyirmibirinci mektubunda ve (Letâif-ül-minen)
kitabı ba ında açıkça yazılıdır. Abdülganî Nablüsînin (El-hâmilü fil-fülk) kitabında da yazılıdır. Bu
kitâb, Süleymâniyye kütübhânesinin (Es'ad efendi) kısmında (3606) numarada vardır.
Peygamber aleyhisselâm, Miraca giderken Musa aleyhi selâmla görü tü ünde, yukarıdaki hadis-i
erif hakkında ma' lumat istiyor. Peygamberimiz de mâm-ı Gazali hazretlerini ça ırıyor. Musa
aleyhisselâm, mâm-ı Gazali hazretlerine soruyor:
— Adın ne senin?
— Muhammed bin Muhammed bin Muhammed Gazali.
— Ben sana sadece ismini sordum, sen baban ile dedenin isimlerini söylemekteki maksadın
nedir?
— Cenâb-ı Hak, sana (Ya Musa elindeki nedir?) diye sordu u zaman sen âsâ deyip bırakmadın.
Âsâ ile ne i yaptı ını anlattın. Maksadın Cenâb-ı Hak ile yaptı ın sohbette fazla bulunmak. Ben de
senin gibi u'lül azm bir peygamberle daha fazla sohbette bulunabilmek için ta dedemin ismini de
söyledim. (Tefsîr-i Rûh-ul-beyân c.2,s.568)

NAMAZ
Bütün ibâdetler rıza-i ilâhiye kavu mak için bir vâsıtadır. Namaz da bir ibâdet oldu u halde di er
ibâdetlerden farklı olarak gaye olmu tur. Bu bakımdan namazın oruçla da irtibatı vardır. Oruç
tuttu umuz bu ayda, namazı da do ru kılma a çalı malıyız!
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Dininizin ba ı namazdır.)
(Edeb ve erkânına riayet edilerek kılınan namaz, Allahü teâlânın ho nut oldu u bütün
amellerin en efdalidir. Yer ve gö ün nurudur. Bedenin kuvveti, rızkın bereketidir. Duanın
kabulüdür. Ölüm mele i ile insan arasında efaatçidir. Kabirde ı ık, Münker ve Nekir'e cevaptır.
Kıyamet günü gölgedir. Cehennem ate ine siperdir. Sıratı yıldırım gibi geçiricidir. Cennetin
anahtarıdır. Cennette ba a taçtır.)
(Hırsızların hırsızı, namazından çalandır. Ya'ni namazın erkânını tamamiyle eda etmeyen,
rükû ve secdelerini hakkıyle yerine getirmeyendir.)
(Mü'min kul, namazını eda ederken, o namazın rüku ve secdelerini ve di er rükünlerini iyi
tamam eylerse, o namaz nurlu olur. Melekler o namazı gö e çıkarırlar. O namaz da sahibine
hayır dua ederek der ki:
"Allahü teâlâ, beni muhafaza etti in gibi, seni muhafaza etsin!"
Namazı güzel tamam eylemezse o namaz karanlık olur. Melekler be enmeyip bu namazı
gö e iletmezler. Namaz da kendini kılana beddua ederek der ki:
"Beni zayi etti in gibi, Allahü teâlâ da seni zayi etsin!"
Kötülükler yayıldı ı zaman islâmın emirlerine yapı an ve be vakit namazı cemaatle kılanın
amel defterine her gün yüz ehid sevabı yazılır.)
Namaza durmak istenince, önce dünya dü üncelerini, Allahü te'âlâdan gayri her eyi hatırından
çıkarıp, Rabbimizin azametini göz önüne getirme e çalı mak lâzımdır. Namaz âlemlerin Rabbinin
huzuru ve Peygamber Efendimizin mi'râcı olunca, ona çok ehemmiyet vermek gerekir.
Hadis-i erifte (Namazın ancak gönül hazır oldu u yeri yazılır, di eri yazılmaz.) buyuruldu u
için, namazları cemaatle kılma a devam etmelidir. Çünkü cemaatten her birinin gönlü hazır oldu u
yerler toplanırsa, belki bir kâmil namaz olup Allahü teâlânın dergâhına yükselir veya cemaatten birinin
namazı kabul olursa, onun hürmetine di erlerinin de namazı kabul olur.
mâm-ı Gazâlî hazretleri, (Hangi namaz, gönül hazır olmayarak gafletle kılınırsa, rahmetinden
ziyâde cezası yakındır.) buyurmaktadır. O halde Allahü teâlânın gördü ünü bilerek dikkatle, edeb ve
artlarına uyarak kılma a çalı malıdır. bni Abbas hazretleri buyuruyor ki:
(Mânasını dü ünerek huzur ve hu u ile kılınan iki rek'at namaz, gafil kalb ile ak amdan
sabaha kadar kılınan namazdan daha hayırlıdır.)
Hetam-i Esam hazretleri öyle buyuruyor:
(Vakit yakla ınca sünnete uygun ekilde güzelce abdestimi alırım. Namaz kılaca ım yere gider,
oraya otururum. Aklımı ba ıma toplar sonra namaz için aya a kalkarım. Kâbeyi iki ka ım arasına,
Sırat'ı ayaklarımın altına, Cenneti sa ıma, Cehennemi soluma alır, Azrail aleyhisselâmı tepemde
kabul ederek ömrümün son namazını kılıyorum derim. Korku ve ümit ile huzur-u Rabbül âlemine
dururum. A ır a ır ve mânasını dü ünerek Kur'ân-ı kerimi okurum. Tevazu ile rükû'ya gider, hu u ile
secdeye kapanırım. Namazımı ihlâs ile kılarım. Ondan sonra da acaba kabul oldu mu diye korku
içinde hareket ederim.)

ORUÇLARDA NÎYYET
Orucun farzı üçtür.
1- Niyyet etmek,
2- Niyyeti ilk ve son vakti arasında yapmak,
3- Tan yerinin a armasından güne in batmasına kadar, orucu bozan eylerden sakınmaktır.
Niyyetin yeri kalbdir. Bütün niyyetleri kalb ile yapmalıdır. Kalb, hazır olmadan dil ile niyyet etmek
sahih olmaz. Aksine bir kimse, ö le namazını kılarken, kalben de ö leyi kıldı ını dü ünerek dil ile de
ikindi namazına niyyet etse, niyyeti sahih olur. Kalbi hazır olmadan dil ile söylemek sahih olmaz. Bütün
âlimler, kalb ile niyyet edilmesini art ko mu lardır. Ba'zı âlimler de kalb ile niyyet ettikten sonra dil ile
de niyyet edilmesinde mahzur görmemi lerdir. Alimlerin hepsine uyabilmek için kalb ile niyyet
etmelidir. Kalb ile niyyet demek, hangi namazı kıldı ını, hangi orucu tuttu unu bilmek demektir.
Orucun ikinci farzı, niyyetin ilk ve son vaktini bilmektir. Bir gün evvel güne in batmasından, oruç
günü dahve zamanına kadar kalb ile niyyet edilmi olmalıdır.
Dahve vakti, oruç müddetinin yarısıdır ki, ö leden bir saat kadar evveldir. Bir kimse, sahura
kalkamasa, güne do duktan sonra uyansa, ö leye bir saat kalıncaya kadar niyyet ederse, niyyeti
sahih olur. Bir kimse, gece yatıp ö le ezanı okununcaya kadar uyuya kalsa uyandıktan sonra niyyet
etse niyyeti sahih olmaz. Nafile oruca niyyet vakti de Ramazan orucu gibidir. Ramazan orucuna her
gün için ayrı ayrı niyyet etmek lâzımdır.
Niyyetin ilk vakti, bir önceki gün güne in batmasından sonra ba lar. Bunun için ak am iftar
ederken yarınki Ramazan orucuna da niyyet edilmesi münasip olur. Her ak am iftar ederken yarınki
Ramazan orucuna da niyyet etmelidir. Ba'zıları niyyet ettikten sonra yemek yenmez diyorlar. Böyle bir
eyin aslı yoktur. Niyyet edilsin veya edilmesin imsak vakti bitinceye kadar yiyip içmekte mahzur
yoktur.
Ramazan ve nafile oruçlarda niyyetin son vakti dahve zamanına, ya'ni ö leye bir saat kalıncaya
kadar oldu u halde kaza ve kefaret oruçlarında fecre kadar niyyet edilir. Fecrden sonra niyyet edilmez.
Bunun için bütün oruçlara bir gün önce ak am vakti iftar edilirken niyyet edilmelidir. Oruç için sahura
kalkılması da niyyet demektir. Çünkü niyyet yapaca ı i in ne oldu unu bilmek demektir. Sahura kalkan
kimse, yarın oruç için yemek yedi ini biliyorsa niyyet etmi olur.
Bir kimse, kaza orucuna fecrden sonra, ya'ni sabah namazının vakti girdikten sonra niyyet etse
niyyeti sahih olmaz. O gün oruç tutarsa nafile olmu olur. Bozarsa kazası lâzım gelir. Çünkü
ba lanılmı bir ibâdet yarı bırakılmaz.
Nafile oruç için, yarın u i öyle olursa oruç tutarım, olmazsa tutmam diye iki niyyetli bir oruç
sahih olmaz.

ORUCU BOZMAYAN EYLER


1- Ramazan-ı erifte veya kaza, keffaret, adak ve nafile oruçlarda oruçlu oldu unu unutarak yiyip
içmek.
2- htilâm olmak.
3- Tentürdiyot ve ya sürünmek ve sürme çekmek. (Bunların rengi, kokusu tükrükte, idrarda belli
olsa bile orucu bozmaz.)
4- Gıybet etmek. (Gıybet orucu bozmaz ise de sevabına mânidir.)
5- stemiyerek a ız dolusu kusmak.
6- steyerek, zorlayarak biraz kusmak.
7- Kula ına su kaçmak.
8- A zından, burnundan, bo azına toz, duman ve sinek kaçmak.
9- Oksijen gazı tüpü île sun'î hava verilmek.
10- Ba kalarının içti i sigaranın dumanı sakındı ı halde a zına burnuna girmek.
11- A zını yıkadıktan sonra, a zında kalan ya lı ı tükrük ile yutmak.
12- Gözüne ilâç koymak.
13- Di çukuruna ilâç koymak. (Tadı bo azında duyulsa bile bozmaz.)
14- Yutmadan yeme in tadına bakmak.
15- Çiçek ve kolonya koklamak.
16- Di leri arasında sahur vaktinden kalan nohuttan küçük eyi yutmak.
17- Gelen kusuntunun geri gitmesi.
18- Orucu bozma a niyyet edip de bozmamak.
19- Di çektirmek.
20- Di çıkartınca gelen kanı tükürmek. Yahut tükrükten az ise yutmak da orucu bozmaz.
21- Arı sokmak.

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN EYLER

1- Herhangi bir eyin tadına bakmak.


2- Sakız çi nemek, (Çiklet sakız gibi de ildir, orucu bozar)
3- Serinlemek için yıkanmak. (Çünkü böyle bir hareket ibâdet hususunda ıstırap göstermek
demektir.)
4- Zayıf dü me ihtimali varken kan aldırmak.

ORUÇ KAZASI
Arka arkaya oldu u gibi, ayrı ayrı günlerde de, bir gün için, bir gün oruç tutmaktır. Aralıklı tutarken,
araya ba ka Ramazan gelirse önce Ramazanı tutmalıdır.
htiyâr olup, ölünceye kadar Ramazan orucunu veya kazaya kalmı oruçlarını tutamıyacak kimse
ve iyi olmasından ümit kesilen hasta zengin ise, her gün için bir fıtra miktarı, ya'ni 1750 gram bu day
veya un veya kıymeti kadar altın veya gümü para, bir veya birkaç fakire vermelidir. Ramazanın
ba ında veya sonunda toptan hepsini bir fakire de verebilir. Sonradan kuvvetlenirse, Ramazan
oruçlarını ve kaza oruçlarını tutması lâzımdır.

ORUÇ KEFFARET NED R?


Keffaret, Ramazan ayının hürmet perdesini yırtmanın ya' ni Ramazan orucunu bile bile bozmanın
cezasıdır. Oruç kefareti için ard arda altmı gün oruç tutmak lâzımdır. Altmı gün sonra tutmadı ı
orucu da tutması lâzımdır. Ramazan günü özürsüz bir orucu bozmanın cezası altmı gün, bir gün
kazası ile 61 gün oluyor. Bunun için keffarete halk arasında 61 denmektedir.
Birkaç Ramazanda keffaretleri olan veya bir Ramazanda iki gün keffareti olan kimse, birinci
keffareti yapmamı ise, ikisi için yalnız bir keffaret yapar. Birinci keffareti yapmı ise, ikinci keffareti de
ayrıca yapması lâzımdır.
Keffaret orucu, hastalık, yolculuk gibi bir özür ile veya bayram günlerine rastlamak sebebi ile
bozulursa veya Ramazana rastlarsa, yeniden altmı gün tutmak lâzım olur. Bayram günlerinde
bozmazsa, yine yeniden ba laması lâzımdır. Kadınlar özür sebebiyle bozunca, yeniden ba lamaz.
Özrü bitince geri kalan günleri tutarak, altmı ı tamamlar.
Devamlı hasta veya çok ya lı olup altmı gün oruç tutamıyan kimse, altmı fakiri bir gün doyurur.
Aç olan altmı fakiri, bir günde iki kere doyurmak lâzımdır. Bir fakiri, her gün iki defa doyurmak üzere
altmı gün yedirmek olur. Altmı fakirin her birine 1750 gram bu day veya un, yahut bunların kıymeti
kadar ekmek, ba ka mal veya altın, gümü vermek veya bunları bir fakire altmı gün vermek de caiz
olur. Doyurmak için kâ ıt para da verilir. Oruç tutabilen kimsenin fakirleri doyurmak suretiyle kefaretten
kurtulma a çalı ması caiz de ildir.
Müslüman kimse, câhillerin sözüne aldanarak orucunu bozmamalıdır. Oruç insanı hasta yapmaz.
Oruç, zayıfları kuvvetlendirir, zihinleri açar. Allahü teâlâ, faideli eyi emreder, zararlı eyi emretmez.

ORUÇ ÇE TLER
Farz ve vacip oruçlardan ba ka sünnet olan oruçlar da vardır. Muharrem ayının dokuzuncu ve
onuncu günleri oruç tutmak sünnettir.
Her arabî ayın 13. 14 ve 15. günleri oruç tutmak müstehaptır. Kurban Bayramı arefesinde oruç
tutmak da müstehaptır.
Muharremin yalnız onuncu günü, Cumartesi günleri oruç tutmak mekruhtur.
Ramazan Bayramı'nın birinci günü, Kurban Bayramının her dört günü oruç tutmak haramdır.

F TRE
Dinimiz, cemiyet düzeninin sa lanması, insanların birbirini sevebilmesi ve yardımla maları için
zekât, sadaka vermeyi ve hediyele meyi emretmektedir.
Farz olan zekâtı verdikten sonra, bedenin sıhhat ve afiyete, mal ve evlâdın da berekete, âhırette
büyük sevaplara kavu abilmek için sadaka vermelidir. Bilhassa mübarek günlerde ve Ramazan ayında
verilmesi daha iyi olur.
Bir kimse, bütün insanların i ledi i kadar ibâdet etse, bir kimseye fayda temin etmek gibi olamaz.
Demek ki insanlara yardım etmek büyük sevaptır.
Sadaka-i fıtır, ya'ni fitre, ba'zı âlimlere göre vacib, ba' zılarına göre de farzdır. Hadis-i erifde
buyuruldu ki:
(Oruç tutanın orucunu, bo ve fuhu sözlerden temizlemek için sadaka-i fıtr lâzım oldu.)
Fitre vermek her ne kadar belli bir nisaba mâlik olanlara vâcib ise de durumu müsait olan fakirlerin
de vermesi iyi olur. Çünkü fitre, oruç tutan kimsenin bo ve fuhu sözlerini temizler. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Fıtr zekâtı, sizin zenginlerinize, Allahü teâlânın tezkiyesidir. Ama fakir olanlarınız verirse,
Allahii teâlâ ona daha ço unu verir.)
(Ramazan-ı erif orucu, gökle yer arasında asılıdır. Ancak fıtır zekâtı ile yukarıya çıkarılır.)
htiyâcı olan e yadan ve borçlarından fazla olarak, zekât nisabı kadar malı, parası bulunan her
hür müslümanın, Ramazan Bayramının birinci günü sabahı fitre vermesi vâcibdir. Ramazan içinde,
hattâ Ramazandan önce de vermesinde mahsur yoktur. Bir ki inin fitresi, bir fakire veya birkaç fakire
verilebildi i gibi, bir fakire birkaç ki inin fitresi de verilebilir.
Fitre nisâbına mâlik olana zengin denir. Bunun fitre vermesi vâcib, zekât alması ise haram olur.
Çalı amıyan fakîr akrabasına yardım etmesi vâcib olur.
Fitre olarak 1750 gram bu day veya bu day unu veya 3500 gram arpa veya bu miktar hurma
veya kuru üzüm verilir. Bunların kendisi verilebildi i gibi, kıymeti altın veya gümü olarak da verilebilir.
Bir özrü sebebiyle oruç tutamıyan kimsenin de fitre vermesi lâzımdır.
Evliya hanımlardan Hazret-i Rabia, çok oruç tutardı. Bir defasında bir hafta kadar hiç yiyecek
bulamadı. Sekizinci gece açlı ı iyice iddetlendi. Nefsine eziyet etti ini dü ünürken, birisi kapıyı çaldı.
Bir tabak yemek getirdi. Hazret-i Rabia yeme i alıp yere koydu. Mum getirme e gitti. Gelince bir
kedinin yeme i dökmü oldu unu gördü. Su barda ını alma a gitti. Mum söndü. Su içmek isterken
bardak dü üp kırıldı. Hazret-i Rabia (Yâ Rabbi bu zavallı kulunu imtihan ediyorsun, Fakat
acizli imden sabredemiyorum) diyerek bir âh çekti. Bu âhtan neredeyse ev yanacaktı. Bir ses
duyuldu.
(Ey Rabia, istersen dünya ni'metlerini üstüne saçayım. ster benim gamımı alayım. Çünkü
benim gamım ile dünya bir arada bulunmaz.)
Bu sözü i itince dünyanın kötü eylerinden tamamen kesildi. Ve öyle dua etti:
(Yâ Rabbi, beni kendinle me gul eyle ve senden alıkoyacak i lere beni bula tırma!)

FA DEL L M
akîk-ı Belhî hazretleri, talebesi Hatim-i Esama sordu:
- Kaç senedir benden ilim tahsil ediyorsun?
- Otuz üç senedir.
- Neler istifâde ettin?
- Sekiz ey istifade ettim.
- Ben ömrümü sizin yolunuzda, sizlerin tâlim ve terbiyenizde harcadım. Sen ise sadece
sekiz ey istifâde etti ini söylüyorsun!
- Evet Üstadım, do rusunu isterseniz sekiz ey istifâde ettim.
- Nedir bu sekiz ey?
- Birincisi) halka baktım, herkes kendine bir arkada , bir dost seçmi . Herkesin dostu, kabre
kadar arkada oluyor. Definden sonra çekip geliyor. Dü ündüm, ben öyle bir dost bulmalıyım ki,
devamlı arkada ım olsun, kabirde de beni yalnız bırakmasın. Böyle bir arkada ise ancak sâlih amel
olurdu. Ben de onu seçtim.
- Güzel seçmi sin. Di erlerini de söyler misin?
- kincisi, halka baktım, ço u nefsi hevâsına esir olmu . Halbuki Kur'ânı kerîmde, nefsini hevâ ve
hevesden alıkoyan kimsenin yerinin Cennet oldu u bildirilmektedir. Kür'ân-ı kerîmin hak oldu unu
bildi im için nefsi emmâreye muhalefet ettim. Ona esir olmadım, onunla mücadele edip Hakkın emrine
boyun e mek mecburiyetinde bıraktım. Nefsim kötülük i leyemez hâle geldi.
- Allah seni mübarek etsin! Üçüncüsünü de söyle!
- Üçüncüsü, halka baktım, dünyanın fâidesiz me galesi içine bo ulmu , didinip duruyorlar. Bir
ey kazandık zannederek onunla seviniyorlar. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde, insanların kazandıkları ne
kadar çok olursa olsun tükenece i, fakat Allahın indindekilerin ise bakî oldu u bildirilmektedir.
Senelerdir kazandıklarımın tükenmemesi için, âhıret azı ı olarak hep bâki kalmak üzere Allahın indine
emanet ettim. Ya'ni dine hizmet eden müesseselere ve di er hayır hasenata verdim.
- Çok güzel etmi sin, dördüncüyü de söyle!
- Dördüncüsü, halka baktım, kimisi erefi akrabasının çoklu unda görüyor, kimisi kibirlenmekle
eref sahibi olaca ını zannediyor, kimisi sülâlesi ile iftihar ediyor. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde en
ereflilerin, takva sahibleri oldu u bildirilmektedir. Ya'ni bütün haramlardan kaçarak Allahın emrine
uymaktır. (Takva sahibi kimse, Allahın emirlerine uydu u için günah i lemez. Devletinin
kanunlarına uydu u için suç i lemez. Vatanını, milletini, bayra ını sever. Herkese iyilik eder.
Kimseye zararı dokunmaz. Din ve fen bilgilerini ö renerek insanlı ın saadeti için çalı ır.) Ben de
takva sahibi olmayı seçtim.
- Çok güzel yapmı sın. Be inciyi de söyle!..
- Be incisi, halka baktım, ba'zısı mal ve makam sevgisi yüzünden birbirine haset ve
bu zediyorlar. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde taksimatın ezelde sabit oldu unu ve bunu kimsenin
de i tirme e gücünün yetmiyece ini bildi im için hiç kimseye haset etmedim. Hak teâlânın
taksimatına razı oldum. Kimseye bu zetmeden helâlinden kazanma a çalı dım.
- Ne iyi yapmı sın ve ne iyi söylüyorsun. Altıncısını da söyle!
- Altıncısı, halka baktım, ba'zıları nefsânî garaz ve eytanî vesveseler yüzünden birbirine
dü manlık ediyor. Halbuki Allahü teâlâ, " eytan sizin dü manınızdır." buyuruyor. eytanı kendime
dü man bildim. Onun hilesine dü meme e çalı dım. Allahın emrine uyarak do ru yolda yürüme e
gayret ettim.
- Güzel etmi sin ey Hatim. Yedinciyi de söyle!
- Yedincisi, halka baktım. Ba'zısı dünyevî ihtiyâçlarını kazanmak için nefsine esir dü erek haram
ve üpheli eylerden kaçamıyorlar. Allahın benim de rızkımı tekeffül etti ini bildim. Bu bakımdan
harama el uzatmadım. Rızkımın helâl yoldan gelmesine çalı dım. Yaratılı gayeme uygun olarak
kulluk vazifeme devam ettim.
- Güzel etmi sin. Sekizinciyi de söyle ey Hatim!
- Sekizincisi, halka baktım. Kimi malına mülküne, kimi mesle ine, kimi san'atına, kirni bile ine
güveniyor. Kimi diplomasına, kimi o luna kızına, kimi kendine bırakılan mirasa güveniyor. Hâsılı
herkesin güvendi i bir ey vardır. Halbuki Kur'ân-ı kerîmde, tam bir tevekkül ile Allaha güvenip
dayanan kimseye Rabbimizin kâfi gelece i bildirilmektedir. Sebeplere sarılarak tam bir tevekkül ile
Allaha itimat edip O'na güvendim. O bana kâfi gelir. O ne güzel bir vekildir.
- En güzelini yapmı sın ey Hatim. Allah seni muvaffak etsin. Hakikaten dört kitapta mevcut
olan ilim ve marifetin bu sekiz temel üzerinde bulundu unu gördüm. Bu sekiz usûl ile amel
eden kimse dünya ve âhıret saadetini kazanmı olur. Allah seni mübarek kılsın ey Hatim.
(Bu menkıbe, mâm-ı Gazali hazretlerinin (Eyyühel Veled kitabından) kısmen özet ve erhle
alınmı tır.)

L M SAH PLER
Bildirilmi tir ki, bir kimse ilim sahibine giderse, ondan duyaca ı bilgileri ö renemese bile yedi
ikrama kavu ur:
1— lim ö renenlerin faziletine nail olur.
2— lim sahibinin yanında kaldı ı sürece, günahlardan ve hatalardan salim kalmı tır.
3— Evinden çıkı ından itibaren, üzerine rahmet iner.
4— Âlimin yanında oturdu u zaman, âlimlere inen rahmetten kendisine de nasip olur.
5— Dinleyici oldu u sürece, kendisine iyilik yazılır.
6— Melekler, orada bulunanlardan memnun oldu u için, meleklerin ikramına da kavu ur.
7— Attı ı her adım günahlarına keffaret olur ve derecesi yükselip iyili i artar.

Bundan ba ka Allahü teâlâ, ona yedi ikramda daha bulunur.


1— lim meclisinde bulunmayı ona sevdirir.
2— Âlime tâbi olanlara verilen ecir gibi ona da ecir verilir.
3— lim meclisindeki bir ki i ba ı lanırsa, di erleri de bunun efaatına kavu ur.
4— Fasıkların, kötülerin meclisine gitmekten kalbi so ur.
5— lim talebelerinin yoluna girmi olur.
6— Rabbimizin dünyadaki cenneti sayılan ilim meclisine girdi i için maddi geçimi güzel olur.
Yine buyuruldu ki, âlimin yüzüne, Kâbeye ve Mushafa bakmak ibâdettir. O halde ilim meclisinin
hiç bir faydası olmasa ve orada hiç konu ulmasa bile, akıllı kimseye dü en oraya gidip âlimin yüzüne
bakması büyük bir ni'mettir. Dini sohbet yapılan bir meclis, binlerce kötü meclislerde bulunmanın
günahına keffaret olur.
Bir kimse, âhırette, dünyadaki sevdi i kimselerle birlikte olaca ı hadis-i erifle bildirilmi tir. O
halde dünyada, sapık kimselerden kaçıp, hakiki din âlimleri ile beraber bulunmak, onları sevmek veya
sevenleri sevmek, böyle kıymetli kitapların yayılmasına sebep olmak büyük ni'mettir, fırsatı
kaçırmamak lâzımdır.

L M VE CEHALET
lim, do ruyu, iyiyi, güzeli bulma a yaradı ı gibi, cehalet de do ru yoldan çıkma a sebepdir.
O halde ilim ö renmek, faideli ilim ö renmek lâzımdır. Çünki ilim ö renmek, kadın erkek, her
müslümana farzdır.
Hadis-i erifde buyuruldu ki:
(Bir kimse, Din ilmi talebi ile bir yola dü erse, Allahü teâlâ, Cennet yollarından birini ona
kolayla tırır.)
lim, kuvvettir, koldur, Cennete giden bir yoldur. lim, gurbette, arkada , halvette sırda tır. lim, iki
cihanda felahtır, dü mana kar ı silâhtır. nsan için hayadır, gözler için ziyadır.
Din ilimi talebi için evinden çıkana melekler kanatlarını açar, ku lar, hayvanlar, balıklar ve bütün
mâhlukat onun için dua ederler.
Peygamberlik derecesinden üstün bir derece yoktur. (Alimler, peygamberlerin vârisleridir)
hadis-i erifi, ilmin yüksek erefini göstermektedir.
slâm dinini yaymak için ilim ö renirken ölen kimsenin Cennette peygamberlere ancak bir derece
farkı oldu u hadis-i erifle bildirilmektedir.
Buyuruldu ki:
(Yâ alim ol, ya talebe, ya dinliyen ol, Sakın dördüncüsü olma, helak olursun.)

L M MECLÎS N N FAZ LET


Hadis-i erifde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın yer yüzünde gezen melekleri vardır. Dinden bahs eden bir topluluk
gördükleri zaman arkada larını ça ırıp derler ki:
— Gelin aradı ınız burdadır.
Gelip rahmetle onları ku atırlar. Allahü teâlâ, meleklere sorar:
— Kullarımı ne halde bıraktınız?
— Sana hamd, tesbih ve zikr ediyorlardı.
— Benden ne talep ediyorlardı?
— Cenneti istiyorlardı.
— Cenneti görmü ler mi?
— Hayır görmediler.
— Ya görselerdi, ne yaparlardı?
— Cenneti görselerdi, daha çok isterlerdi.
— Neden korkuyorlar, neden korunmak istiyorlar?
— Cehennem ate inden...
— Cehennem ate ini görmü ler mi?
— Hayır görmediler.
— Ya görselerdi?
— Onu görselerdi daha fazla korkar, daha fazla kaçarlardı.
— Ey meleklerim, sizi âhid tutuyorum. Ben onları ba ı ladım.
Melekler dediler ki:
— Onların içinde birisi ilim ö renmek veya ibâdet niyyetiyle de il, bir i için gelmi ti, o da
mı afv edildi?
Allahü teâlâ buyurdu:
— (Onlar öyle bir cemaat ki, onlarla oturan kimse akî olmaz.) Yani kâfir olmaz. Hepsini afv
ettim.
O halde, bu büyük müjdeye kavu mak için, birkaç ki i bir araya geldi mi, mu'teber kitablardan
zaruri din bilgilerini okumalı, faideli hizmet edebilmek için ne yapmak lazımsa ondan konu malı,
sohbet etmelidir.
Rivayet edilir ki Allahü teâlâ, insanları yaratmadan önce unları yazmı tır:
(Bir kimse salihlerin amelini i lese, fakat kötü kimselerle arkada lık yapıp, onlarla dü üp
kalksa, amellerini günah yazar o kötü kimselerle diriltirim. Bir kimse de kötü amel i lese, fakat
salihlerle arkada lık etse, onları sevip sohbetlerinde bulunsa günahlarını iyili e çevirir,
salihlerle ha rederim.)

Y -KÖTÜ SOHBETLER
Bildirilmi tir ki, on sınıf insanla oturanın, Allahü teâlâ tarafından on eyi artar.
1— Zenginlerle oturanın maddeye, dünyaya ra beti artar.
2— Fakirlerle oturanın ükrü ve takdire rızası artar.
3— Krallarla oturanın kalbi katıla ır, kibri artar.
4— Yabancı kadınlarla oturanın cehaleti ve hafifli i artar.
5— Mahalle çocukları ile oturanın alaya alınması artar.
6— Fâsıklarla (açıktan günah i liyenlerle) oturanın günaha meyli ve tevbeyi geciktirme
huyu artar.
7— Sâlihlerle oturanın sevap i leme e, günahdan kaçma a meyli artar.
8— Alimlerle oturanın ilmi artar.
9— Bid'at ehliyle oturanın Ehl-i sünnete dü manlı ı artar.
10—Mücahidlerle oturanın cihad sevgisi artar.
Denildi ki, üç çe it gülü , Allahü teâlânın gazabına sebep olur:
Din sohbeti yapılan mecliste gülmek, cenazede ve mezarlıkta gülmek.
Üç çe it uyku da yine gazâb-ı ilâhi'ye sebep olur:
Din sohbeti yapılan mecliste, sohbetten rahatsız olup uyumak, Yatsı namazından evvel, sabah
namazından sonra uyumak ve farz namazlarda uyumak. Bu tehditler bahsedilen yerlerde uyuma ı ve
gülme i âdet hâline getirenler içindir.
Musibet çe itleri:
1— lim meclisini, ya'ni din sohbeti yapılan meclisi kaçırmak.
2— lk tekbiri veya cemaati kaçırmak.
3— Hac için yola çıkıp da hacı olamamak. (Vehhabilere aldanıp Arafatda vakfeye duramayıp hacı
olamamak.)
4--- Ehl-i sünnet kitapları mevcutken, 72 bid'at ehlinin kitaplarını okuyup onunla amel etmek.
5— Herhangi bir cihaddan mahrum kalmak.
6— yilerden, sâlihlerden uzak kalmak.
7— Çok yiyip, çok uyumak ve çok gülmek.
8— Sapık bir kimseyi dinde rehber sanarak, onun izinden gidip dünya ve âhiretini mahvetmek.
9— Sünnet i liyorum diyerek fitneye sebep olmak.
10— îîlere kanarak herhangi bir sahabiye dü manlık edip lanete müstehak olmak.

AL M N KIYMET
lim çok erefli olup, Hakka yakla ma vesilesidir. Bütün ilimlerin ba ı Allah korkusudur. Nitekim
Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Ancak âlim olanlar Allah'dan korkar.)
Allahü teâlâdan korkmanın alâmeti, ilmi arttıkça Allahdan korkmaktır. Peygamber aleyhisselâm
"ilmimi artır" diye duada bulunmu tur. Alimin fazileti çok üstündür.
Hadis-i erifde buyuruldu ki:
(Bir kimse, bir âlimi sever, arada bir ziyaretine giderdi. Allahü teâlâ, bir mele i insan
eklinde onun yoluna gönderdi. Melek sordu:
— Nereye gidiyorsun?
— Filân âlimi ziyarete gidiyorum.
— Bir yakınlı ınız var mı!
— Hayır yok.
— Onunla görülecek bir dünya i in var mı?
— Hayır yok.
— O halde niçin gidiyorsun?
— Onu seviyor, Allah rızası için ziyaretine gidiyorum.
— Bilesin ki ben mele im. Sana müjde veriyorum. O âlimi sevdi in için Allahü teâlâ seni
afv etti.)
(Alimin yüzüne bir kerre bakmak, Allahü teâlâ katında gündüzleri oruç, geceleri namazla
geçen altmı yıllık ibâdetten daha sevgilidir.)
Âlimler hidayet yıldızlarıdır. Hadis-i erifde buyuruldu ki:
(Lokman hazretleri, dedi ki, âlimlerle otur, hikmet sahiplerinin sözlerini dinle. Muhakkak ki,
Allahü teâlâ bahar ya muru ile topra a hayat verdi i gibi, ölü kalbleri hikmet nurları ile diriltir.)
Yine hadis-i erifde buyuruldu ki, bir âlim bir ehirden gelip geçse, âlimin o yere ayak basmasının
hürmetine oradaki kabristanda yatanların kırk gün azabını Allahü teâlâ kaldırır. E er o âlime orada
ikram edilirse, o mezarlıkdan kırk yıla kadar azâb kaldırılır.
Âlim, ilmi ile âmil, ihlâs sahibi ve ehl-i sünnet itikadında olup, ilminden insanların istifâde etti i
mübarek bir zâttır.

EVL YAYI TANIMAK


Allahü teâlâ "Sevdiklerimi insanların içinde saklarım, onları herkes tanıyamaz" buyurmu tur.
Herkes tanıyamadı ına göre onları tanıyanlar da vardır. Tanımakta ölçü nedir?
Kur'ân-ı Kerîmde bildirildi ine göre, kâfirler Peygamber aleyhisselâma inanmayıp bu nasıl
peygamberdir, bizim gibi yiyip içiyor, sokaklarda geziyor. Peygamber olsaydı, kendisine gelen
melekleri biz de görürdük, yardımcıları olurdu. Rabbi para hazineleri gönderirdi, meyva bahçeleri ve
çiftlikleri olurdu. Bol bol yerdi gibi sözler sarfetmi lerdir.
Her erke in çalı ması farz oldu una göre, Enbiya ve evliyanın da çalı ması lâzımdır. Kitapların
bildirdi ine göre, Adem aleyhisselâm çiftçilikle u ra mı dır. Nuh aleyhisselâm marangozluk, Davud
aleyhisselâm ise demircilik yapmı dır. Süleyman aleyhisselâm zenbil yapmı , Peygamberimiz
aleyhisselâm, koyun gütmü , ticaret ve cihad yapmı tır.
Evliya-i kiram da çe itli meslek sahibi idiler. Dünya evliyadan hâli de ildir. Evliya bid'atlerden
kaçar. Ehl-i sünnet itikadı üzeredir. Hocalarının silsile itibariyle Peygamber aleyhisselâma dayanması
lâzımdır. (Bunlar mür idlerdir.) Hiç bir islâm büyü ünü kötülemez.
mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
"Kalbinde zerre kadar dünya sevgisi olan kimseye Allahü teâlâyı tanımak nasip olmaz.
Böyle seçilmi bir kimsenin zahiri bâtınından çok uzak ve ayrıdır. Bunun dünya i lerinden
konu ması ve dünya i lerinin sebeplerine yapı ması kötü de ildir. Hattâ çok iyidir. Böylece kul
haklarını yerine getirmekte ve insanlara faideli olmakta ve onlardan faidelenmektedir. Böyle
kimsenin bâtını zahirinden daha iyidir. Arpa pazarında bu day satanlar gibidir. Herkes onu
kendileri gibi bu day pazarında arpa satıcısı görürler. Gönlü dünya iledir sanırlar.

L M, AMEL VE HLÂS
Büyük slâm âlimi mâm-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
"Sonsuz kurtulu a kavu abilmek için üç ey muhakkak lâzımdır: lim, amel, ihlâs."
O'nun babasının hocası olan Abdulkuddûs hazretleri de buyurdu ki:
"Vaktin kıymetini bil, gece gündüz ilim ö renme e çalı ! Her zaman abdestli bulun! Be
vakt nemâzını dinimizin bildirdi i gibi kılma a çalı ! Bunları yapınca, dünyâda ve âhiretde,
sayısız ni'metlere kavu ursun. lim ö renmek ibâdet yapmak içindir. Kıyamet günü i ten
sorulacak, çok ilim ö rendin mi diye sorulmıyacaktır. i ve ibâdet de ihlâs elde etmek içindir.
hlâs da, hakîkî ma'bûd ve kayıtsız artsız var olan sevgiliyi sevmek içindir."
Yine mâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki:
' ki ey sizde varsa hiç üzülmeyiniz! Biri, bu parlak dînin sahibine uymak, kincisi, dîni
ö rendi iniz zâtın büyüklü üne inanmak ve onu sevmek. Allahü teâlâya sı ınınız ve Ona
yalvarınız ki, bu iki büyük ni'metde gev eklik olmasın. Bu ikisi olunca, ba ka eylerin
düzelmesi kolaydır."
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını yaymak için, ya'nî bu yolda hizmet etmek için ilim art de ildir.
lim amele vâsıta oldu u için kıymetlidir. lim yalnız ba ına kıymetli de ildir. Amelsiz veya ihlâssız ilim
sahiblerini Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Kerîminde merkebe benzetmektedir. Bunun için "Amelsiz ilim,
vebaldir." buyurmu lardır. lim yalnız ba ına faideli olsaydı yetmi iki dalâlet fırkası meydana
gelmezdi. Nitekim mâm-ı Rabbani hazretleri buyurmu tur ki:
'Cehenneme girecekleri bildirilen yetmi iki fırkanın reisleri, de din âlimi idi. limleri
dalâletlerine sebeb oldu."
bni Teymiyye de derin âlim idi. eytanın da ilmi çokdu. Ama ilimleri onları kurtaramadı.
Bid'ât ehli, fâsık veya münafık, ilim sahibi olursa zararları daha fazla olmaktadır. Bu bakımdan,
(Bid'ât ehlinin zararı, kâfirden daha fazladır.) buyurmu lardır! Günye-tüt-talibîn isimli kıymetli kitabta
nakledilen hadis-i erifde, münafıkların, bid'at ehlinin ve sapıkların yüzüne gülen kimsenin Muhammed
aleyhisselâma indirilen dini yıkaca ı bildirilmi tir.
Eshâb-ı kiram zemânında fitneci münafıklar, slâmiyyeti yıkmak için korkunç hileler düzenlediler.
Eshâb-ı Kiramın her biri çok yüksek ve ihlâsları büyük oldu u için kandırmaları mümkün de ildi.
Dı arıdan gelen câhilleri kandırmaya çalı ırlardı.
Görülüyor ki, ilim, ancak amel ve ihlâsla birlikte oldu u zaman i e yarıyor ve insanı tehlikelerden
koruyup kurtulu unu sa lıyor.
u halde yapılacak i ; ilim sahibi olmak, ilmiyle âmil olmak ve her amelini ihlâsla yapmak, yâ'ni
her yaptı ı i i sırf, rızâ-ı ilâhî için yapmakdır.

KUR'ÂN-I KERÎM
Muhammed aleyhisselâmın mucizelerinden en büyü ü Kur'ân-ı Kerîmdir. Bugüne kadar gelen
bütün âirler, edebiyatçılar Kur'ân-ı Kerîmin nazmında ve mânâsında âciz ve hayran kalmı lardır. Bir
âyetin benzerini söyliyememi lerdir. cazı ve belagatı insarı sözüne benzemiyor. Ya'ni bir kelimesi
çıkarılsa veya bir kelime eklense îcazındaki ve mânasındaki güzellik bozuluyor. Bir kelimesi yerine
ba ka bir kelime koymak için u ra anlar, koyacak bir tek kelime bile bulamamı lardır.
Nazmı, Arap airlerinin iirlerine benzemiyor. Geçmi te olmu ve gelecekte olacak nice gizli
eyleri haber vermektedir. itenler ve okuyanlar tadına doyamıyorlar, yorulsalar da usanmıyorlar,
okuması ve i itmesi sıkıntıları giderdi i sayısız tecrübelerle anla ılmı tır. Nice azılı islâm dü manları,
Kur'ân-ı Kerîmi dinlemekle, kalbleri yumu amı , imâna gelmi lerdir. slâm dü manlarından ve
müslüman adını ta ıyan mezhepsizlerden Kur'ân-ı Kerîmi de i tirmeye, bozmaya ve benzerini
söylemeye çalı anlar olmu ise de, hiçbiri arzularına kavu amamı tır. Tevrat, ncil ise insanlar
tarafından her zaman de i tirilmi ve yine de i tirilmektedir.
Bütün ilimler ve tecrübe ile bulunamayacak güzel eyler ve iyi ahlâk ve insanlara üstünlük
sa lıyan meziyetler ve Dünya ve Ahiret saadetine kavu turacak iyilikler ve varlıkların ba langıcı ve
sonu hakkında bilgiler, insanlara faydalı ve zararlı olan eylerin hepsi, Kur'ân-ı Kerîmde bildirilmi tir.
Semavi kitapların hepsinde, Tevrat'ta, Zebur'da, ncil'de bulunan ilimlerin hepsini ancak Allahü
teâlâ bilir. Ço unu sevgili Peygamberine bildirmi tir. Hazreti Ali ve Hazreti Hüseyin bu ilimlerden
ço unu bildiklerini haber vermi lerdir. Kur'ân-ı Kerimi okumak çok büyük bir ni'mettir. Allahü teâlâ bu
ni'meti Habibinin hürmetine ümmetine ihsan etmi tir. Melekler, teganni edilmeden Kur'ân okunan yere
toplanıp dinlerler. Bütün tefsirler Kur'ân-ı Kerîmdeki ilmlerden pek azını bildirmektedir. Âhirette
Muhammed Aleyhisselâm mimbere çıkıp Kur'ân okuyunca, dinleyenler bütün ilimleri ö renecekler ve
sırlarını anlayacaklardır.

KURÂN-I KERÎME HÜRMET


Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" Efendimiz buyurdu ki:
(Her kim be vakit farz namazda Kur'ân-ı Kerîm okursa, Hak teâlâ her harfine yüz sevâb
verir. Her kim namazdan ba ka vakitlerde Kur'ân okursa, her harfine on sevâb verir. Her kim
(Tegannisiz ve hürmetle okunan) Kur'ân-ı ayakta veya oturarak hürmetle dinlerse her harfine bir
sevâb verir. Her kim Kur'ân-ı Kerîmi hatm eylese, o kulun duası Allah indinde kabul olur.)
mâm-ı Gazali hazretleri (Kimyâ-yı Seâdet) kitabında buyuruyor ki:
Kur'ân-ı kerîm okumasını ö renen kimseler, Kur'âna hürmet etmesini de ö renmelidir. Evvelâ
günahlardan ve çirkin söz ve hareketlerden kaçınmalı, her hâlinde edebli olmalıdır. Böyle olmazsa,
Kur'ân-ı kerîm ondan davacı olur. Yüce Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyuruyor ki:
(Münafıkların ço u hafızlardan olacaktır.)
Ebû Süleyman-ı Dârânî buyuruyor ki: Cehennem zebanileri, özü ve sözü bozuk olan hafızlara,
puta tapan kâfirlerden daha evvel azâb edeceklerdir.
Kur'ân-ı Kerim okurken on edeb lâzımdır:
1- Abdestli ve kıbleye kar ı okumalıdır.
2- A ır a ır ve mânâsını dü ünerek okumalıdır.
3- A layarak okumalıdır.
4- Her âyetin hakkını vermeli, yani azab âyetini okurken korkarak, rahmet âyetlerini heveslenerek,
te bih âyetlerini te bih ederek okumalı. Kur'ân-ı Kerîmi okuma a ba larken Eûzü ve Besmele
çekmelidir.
5- Namaz kılana mani oluyorsa, yava sesle okumalıdır. Mushafa bakarak okumak, ezber
okumaktan daha çok sevabdır. Çünkü gözler de ibadet etmi olur.
6- Kur'ân-ı Kerîmi güzel sesle ve tecvid üzere okumalıdır. Harfleri, kelimeleri bozarak teganni
etmek haramdır. Harfler bozulmazsa, mekruh olur.
7- Kur'ân-ı Kerîmi Allahü teâlânın kelâmı oldu u bilinerek okumalıdır.
8- Kur'ân-ı Kerîmi okumadan evvel, bunu söyleyen Allahü teâlânın büyüklü ünü dü ünmelidir.
Kimin sözü söyleniyor, ne ehemmiyetli i yapılıyor, dü ünmelidir. Kur'ân-ı Kerîme dokunmak için
temiz el lâzım oldu u gibi, onu okumak için de, temiz kalb lâzımdır.
9- Okurken ba ka eyler dü ünmemelidir.
10- Okurken biliyorsa mânâsını dü ünmelidir. Kur'ân-ı Kerîmin manâsını anlamak çok güçtür.
Kur'ân-ı Kerîmin mânâsını u kimseler anlayamaz:
1- Arabî ilimleri iyi bilmeyen ve zahiri tefsiri okumayan,
2- Büyük bir günahı yapma a devam edenler veya ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı imân
ve i'tikada uymayan bir i'tikada saplanıp, kalbi kararmı olanlar.
Kur'ân-ı Kerîmi, mevlidi, ezan okuma ı, duâyı para kar ılı ı yapmak, bunlarda pazarlık etmek,
alana da, verene de haramdır. Bunları Allah rızası için yapmalı, ayet hediyye olarak bir ey verilirse,
bakmadan kabul etmelidir. Hediyye veren hasis olmamalı. Dünya i leri için çok verip, Allah rızası için
az vermekten daha fena bahillik, hasislik olmaz.

KUR'AN-I KERÎM ANLAMAK


Herkes iyi olsa polise, jandarmaya lüzum kalmazdı. Kötü olmasa iyinin kıymeti nasıl bilinebilir?
Kur'ân-ı Kerîm, o zamanki insanların arabî gramerlerine uygun olarak gelmi tir. Nazım halinde,
ya'ni ölçülü iirler gibi düzgündür. Arabî lisanın incelikleri ile dolu oldu u için anlaması güçtür. Arabî
lisanın inceliklerini bilenler bile, anlıyamamı , çok yerlerini Peygamber aleyhisselâma sormu lar, O da
bu yerleri açıklamı tır. Bu açıklamalara hadis-i erif denir.
Eshâb-ı kiram, Peygamber Efendimizden, i itip ö rendiklerini gençlere bildirmi lerdir.
Zaman geçtikçe kalbler kararma a ba lamı tır. Yeni müslüman olan ba'zı kimseler, dini, asıl
kayna ından ö reneyim diye Kur'ân-ı Kerîmden, kendi noksan akılları ve kısa görü leri ile ma'na
çıkarma a kalkı mı lar, Peygamber Efendimizin bildirdiklerine uymayan eyler anlamı lardır.
Yabancılar da bu bölünmeyi körüklemi , böylece 72 türlü bozuk inanı meydana çıkmı tır. Böylelerine
(Bid'at ehli) denir. 72 bid'at fırkasında olanların hepsi muhakkak Cehenneme girecektir. Cehennemde
sonsuz kalmıyacaklardır.
nanılması lâzım olan din bilgilerini ( 'tikat bilgilerini) Eshâb-ı Kiramdan do ru olarak ö renip
kitaplara yazan büyük insanlara, (Ehl-i Sünnet âlimi) denir. Ehl-i sünnet âlimleri, Kur'ân-ı Kerîmin
mânâsını, kendi akılları ile, kendi görü leri ile anlama a kalkı mamı , yalnız Eshâb-ı Kiramdan
ö rendiklerine inanmı lardır. Kendi anladıklarına uymamı lardır. Bu suretle Peygamberimizin bildirdi i
do ru yolu yazarak yayılmasını sa lamı lardır. Dünyada ve âhırette felâketlerden kurtulmak ve mes'ut
ya amak için, önce ehli sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek ya'ni ö renip, hepsine inanmak
lâzımdır. Sonra da haramlardan kaçarak, ibâdet edip sâlih müslüman olma a çalı malıdır.

MEVL D OKUMAK SEVÂBDIR


Memleketimizde çe itli vesilelerle mevlid okunmaktadır. Dü ünlerde, sünnet dü ünlerinde ve
ölülerin ruhları için mevlidler okunmaktadır. nsanların ba'zısı bu mevlidlere iddetli kar ıdır. Bid'attır
diyerek mevlid okunma a kar ı çıkıyorlar. Çe itli gazeteler, çe itli eyler yazıp çiziyorlar. Bu hususta
ve bütün dini hususlarda bizim söz söyleme e yetkimiz yoktur. Ancak mu'teber kitaplardan nakil
yapabiliriz. Herhangi bir dinî suale verilen cevap mu'teber kitaplara dayanmıyorsa hiç kıymeti yoktur.
Bugüne kadar da bizim yazdıklarımızın hepsi nakle istinat etmi tir. Ancak kaynak vermek makalede
uzun yer kaplıyaca ı için mahzuru vardır yoktur gibi kısa cevaplarla iktifa edilmi tir. htilaflı konularda
kaynak göstermek gerekir.
Mevlid okumak bid'at mıdır, de il midir, mu'teber kaynaklara dayanarak cevap vermek lâzımdır.
Bid'at kelimesi de çe itli insanlara göre çe itli ekilde anla ılmaktadır. Ba'zıları çok ileri giderek yeni
çıkan her eye bid'at damgasını vurmakta, kullanılmasını mahzurlu görmektedir. Bütün bunlar
dinimizin iyi bilinmemesinden ileri gelmektedir. Hadis-i erifte, ilim mü' minin kaybetmi malı oldu u,
nerede bulursa alması gerekti i bildirilmi tir. (Dedem bunu kullanmıyordu. Ben de kullanmam) demek
dinimize aykırıdır. Her sahada ilerlememiz dinimizin emridir. Dü manlara kar ı en modern harb
vâsıtalarına sahip olmak dinimizin mühim emirlerinden biridir.
Hadis-i erifte her bid'atın sapıklık oldu u buyurulmu tur. Buradaki bid'at, ibâdetlerde yapılan
de i iklik demektir. Meselâ sabah namazının farzını üç, ak am namazının farzını iki re'kat olarak
kılmak bid'attır. Adetlerde olan de i iklikleri, yasaklanan bid'at sınıfına dahil etmek dini bilmemek
demektir. Meselâ uça a binmek, kravat takmak bid'at ve günah de ildir.
Mevlid, do um zamanı demektir. Peygamberimizin do um günü, bütün müslümanların
bayramıdır. Mevlid kandillerinde okunan mevlid kasidelerine bid'at demek büyük hatâdır. Mevlid
kasidesi Peygamberimizi öven güzel manzumelerdir. Hiç bir islâm âlimi buna bid'at dememi tir.
Mevlidin kendisi ve okunması bid'at de ildir. Mevlid okunurken günah i lenirse, dine aykırı toplantılar
yapılırsa bunları önleme e çalı malıdır. Meselâ Mevlidi pazarlık yaparak para ile okumamalıdır.
Mevlid-i Nebevi okunurken günah i lenirse, mevlid okuma ı de il, i lenen günahları önleme e
çalı malıdır.
Mevlid okumanın caiz ve sevâb oldu u (Behcet-ül fetâvâ) kitabında uzun yazılıdır. Yusuf-i
Nebhani'nin (Huccetullahi alel'âlemin...) kitabının 233. sayfasında, (En ni'metül kübra alel âlem fi
mevlid-i seyyid-i veled-i âdem) kitabında ve (El besair li münkirit-tevessüli biehlil mekabir)
kitabının sonunda mevlid okumanın me ru oldu u isbat edilmektedir.
u halde, yapılacak i , namaz kılarken, mevlid okurken, günah i lememe e dikkat etmekdir.

TEGANN NED R?
Berika kitabında bildirildi ine göre "teganni ederek, ya'nî musikî perdelerine uyarak ezan okumak
büyük günahtır. Kur' ân-ı kerîmi ve duaları böyle teganni ile okumak haramdır. Güzel okumak Allahü
teâlâdan korkarak, tecvid ilmine uyarak okumak demektir. Yoksa harfleri kelimeleri de i tirerek, ma'
nayı, nazmı bozarak teganni etmek haramdır. Kur'ân-ı kerîmi ve ezanı, sesi yükseltip alçaltarak
okumak hadis-i erifle men edilmi tir."
Teganni, musikî perdelerine uymak için harfleri uzatmak demektir. Meselâ (Rabbena lekelhamd)
demek ma'nayı bozar. Çünkü Rab, üvey baba demek olup, (Allahımıza hamdederiz) yerine (Üvey
babamıza hamdederiz) denmi oluyor.
Ebüssu'ud Efendi fetvasında buyuruyor ki:
( mam, ameli kesir oluncaya kadar teganni ederse, yahut üç harf ziyade ederse, namaz
bozulur. Tegannî ırlamaktır. Ya'ni tekrarlayıp türlü sesler çıkarmaktır.)
Tegannî ile okunan ezanı, Kur'ân-ı kerîmi ve mevlidleri dinlemek günahtır. Kelimeleri bozmadan
tegannî etmek, ya'ni sesi bozmadan tecvid ilmine uygun okumak iyidir, mahzuru yoktur.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki: ( lk tegannî eden eytandır.)
(Kur'ân-ı kerîmi arab ivesi ile, onların sesi ile okuyunuz! Fâsıklar, arkıcılar gibi
okumayınız?)
(Kur'ân-ı kerîm okuyan çok kimse vardır ki, Kur'ân-ı kerîm onlara lanet eder.)
Bu hadis-i erifler, Kur'ân-ı kerîmi istenildi i gibi okumayan, para ile, musikî ile mevlid okuyan
hafızların hâlini bildirmektedir.
( ir'at-ül-islâm) erhinde diyor ki:
(Kur'ân-ı kerîmi arkı söyler gibi okumak, bid'atlerin en çirkini, en kötüsüdür.)
Kur'ân-ı kerimi, mevlidi ve ezanı, musikî ile, tegannî ederek okumak da, ma'nasını bozarak zararlı
olmaktadır. Meselâ (Allahü ekber) denecek yerde sesi uzatarak (Aaaallahü ekber) eklinde
okununca ma'nası de i iyor. Allah büyüktür yerine, (Acaba Allah büyük müdür?) ma'nası çıkıyor.
(Dürr-ül-müntekâ) kitabında buyuruyor ki:
(Kur'ân-ı kerîmi ve ezanı tegannî ile okumak ve dinlemek haramdır. Burhaneddin-i Merginanî
buyurdu ki: Kur'ân-ı kerîmi tegannî ile okuyan hafıza, ne güzel okudun diyen kimsenin imanı gider.)
bnî Âbidîn, (Dürr-ül muhtar) kitabını erh ederken buyuruyor ki:
(Tegannî eden hafıza, ne güzel okudun diyenin imanı . gider, demi lerdir. Ancak sesi, sedası,
Kur'ân-ı Kerîm okuması güzel demek isteyen elbette kâfir olmaz.)
Bazı kimselerin evlerde ve camilerde tegannî ile ilâhi okuyarak ehvetleri tahrik etmeleri daha
büyük günahtır. Bunları dinleyenler de günaha girer. Zaruret olmadıkça böyle kimseleri dinlemek do ru
de ildir. Cambazın ipte oynayıp dü mesine sebep olan seyirciler de günaha girer. Tegannî ile mevlid
vesaire okuyan hafızı dinleyen olmasa, o da okumaz.

KEL ME- TEVH D N FAZ LET


mâm-ı Rabbani hazretleri Mektûbatta buyuruyor ki:
(La ilahe illallah, mâbudiyete hakkı olan, yalnız Aliahü teâlâdır. eriki, orta ı ve benzeri
yoktur. Vâcib-ül vücuddur. Noksanlık ve yaratılmak sıfatları, alâmetleri O'nda yoktur. Bu kelime-
i tayyibeyi, tekrar tekrar söylemekle, vâcibül vücudun Allah'dan ba kası olmadı ı ve ondan
ba kasının ibâdete hakkı bulunmadı ı bildirilir.)
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Yedi kat göklerin ve bunlarda bulunanların ve yedi kat yerin hepsi, la ilahe illallah kelimesi
ile ölçülse, bu kelimenin sevabı daha çok olur.)
(Her kim cân-ü gönülden hâlisen, muhlisen bir kerre kelime-i tevhid söylese, Hak teâlâ
hazretleri, o kimseye Cennet-i âlâda dört bin derece ihsan eder ve dört bin günahını ba ı lar.
(Dört bin günahı yoksa), ehlinin, evlâdının ve akrabalarının günahlarından ba ı lanır.
(Mah er günü, bir ki i gelecek, 99 defteri olup, her bir defterin sathı, göz gördü ü kadar
geni tir. Hiç birinde iyili i olmayıp yalnız o kimsenin dünyada söyledi i bir kelime-i tevhid
bulunur. O 99 defter, terazinin bir kefesine ve bir kelime-i tevhidi di er bir kefesine koyarlar.
Kelime-i tevhid tarafı a ır gelir.)
(Allahü teâlâyı anmanın en faziletlisi La ilahe illallahdır, duanın en faziletlisi
elhamdülillahtır.)
(Benim ve benden önceki peygamberlerin dedi i en üstün ey, la ilahe illallahtır.)
(Sabah ak am la ilahe illallah diyen bir kimsenin bu tevhidleri birle erek hatalarını kırıp
geçirirler. Bununla Allahü teâlâ katında bir ahd olur ki bu ahd tevhiddir.)
(Gecenin veya gündüzün bir saatinde, la ilahe illallah diyen kimsenin sahifesinde bulunan
kötülükler silinir, bunların yerine o kadar sevap yazılır.)
(La ilahe illallah Cennetin anahtarıdır.)
(La ilahe illallah diyen, dedi inde sâdık ise, yer yüzündeki topraklar kadar günahı da olsa
afvedilir.)
( hlâs ile la ilahe illallah diyen Cennete girer.)
Yine Mektûbat-ı Rabbâni'de buyuruluyor ki:
Allahü teâlânın gazabını söndürmek için kelime-i tevhidden daha faideli hiçbir ey yoktur. Hadis-i
erifte la ilahe illallah diyen kimsenin cennete girece i bildirilmi tir. yi dü ünemeyenler buna a ar. Bir
söz ile cennete girmek nasıl olur derler. Bunlar bu kelime-i tayyibenin bereketlerini bilmiyorlar. Bu
kelimeyi bir kerre söylemek sebebi ile bütün âlemi afvedip cennete koysalar yerinde olur. Hele bu
kelime-i tayyibeye (Muhammedün resülullah) kelime-i mukaddeseyi de ekleyip tebli , tevhid ile
birle tirilirse bütün kemâlat bir araya getirilmi olur.
Ey Allahımız, bizi bu güzel kelimenin faidelerinden mahrum bırakma! Bizi bu kelimeden ayırma!
Bu kelimeyi tasdik edici oldu umuz halde canımızı al! Kıyamet günü bizleri bu kelimeyi tasdik edenler
arasında bulundur! Bu kelime hürmetine ve bu kelimeyi bildiren peygamberler hürmetine bizleri
Cennete sok!
SALEVAT-I ER FEN N FAZ LET
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Vefatımdan sonra, kim bana salat-ü selâm gönderirse, Cebrail aleyhisselâm bana der ki:
— Ya Resulallah, ümmetinden falan kimsenin sana selâmı var,
Cevap olarak derim ki:
— Benden de ona selâm olsun. Allahü teâlânın rahmet ve bereketi onun üzerine olsun.)
Hazret-i Ömer buyurdu:
(Dua, sema ile yer arasında tutulur. Ta ki Peygamberimize salevat getirinceye kadar duası
yukarı çıkmaz.)
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Her kim günde yüz defa, salevât-ı erife okursa, kıyamet gününde güne in sıcaklı ından
kurtulup, ar ın gölgesi altında benimle beraberdir. Ve her kim benim için bir salevat-ı erife
getirirse, rahmet melekleri onun günahlarının afvedilmesi için dua ve isti far ederler.)
(Yanında ismim anılıp da, üzerime salevât-ı erife getirmeyenlere yazıklar olsun. Bir de,
Ramazan-ı erife kavu up onu razı etmeyen ve ana babasının birine veya ikisine kavu up da,
onların rızalarını almayanlara da yazıklar olsun.)
(Bana salevat okumayan, Cennetin yolunu bulamaz.)
(Bana salevat okuyun. Çünkü salevat, günahlar için ma firettir.)
(Bir kimse bana bir salevat okursa, Allahü teâlâ ona on rahmet verir, on hatasını afveder.)
(Sizin en iyiniz, bana en çok salevat getireninizdir.)
(Bir kimse yazdı ı bir eyde, bana da salevat yazarsa, benim ismim o kitapta kaldı ı
müddetçe, melekler onun için isti far ederler.)
(Cum'a günleri bana çok salevat getirin.)
(Bir kimse bana salat ve selâm getirdi i zaman, Allahü teâlâ, ruhumu iade eder ve ben
Onun selâmını alırım.)
(Yeryüzünde seyahat eden melekler, ümmetimin selâmını bana tebli ederler.)
Süfyan-ı Sevri hazretleri anlatır:
Kâbeyi tavaf ediyordum. Bir kimseyi gördüm, her adımda salevât okuyordu. Ona dedim ki:
— Sen tesbihi ve tehlili bırakıp hep salevât okuyorsun. Her yerde okunacak dua var. Neden hep
salevât okuyorsun?
— O kimse bana dedi ki:
— Allah seni ma firet etsin, sen kimsin ki?
— Ben Süfyan-ı Sevriyim. .
— O... me hur birisisin. Tanınmayan birisi olsaydın halimi sana anlatmazdım. Fakat sen âlim bir
kimse oldu un için anlatmakta faide olabilir.
— Anlat bakalım!
— Babamla Beytullaha hacı olmak üzere yola çıkmı tık. Yolda babam hastalandı. Onu tedavi
etmek için epey u ra tım. Me gul olurken babam vefat etti. Baktım, ölünce yüzü karardı. Yüzünü
kapattım. Yanında uyuya kalmı ım. Rü'yâmda öyle bir kimse gördüm ki, dünyada ondan daha güzel
yüzlüsünü görmemi tim. Çok güzel kokuyordu. Babamın yanına geldi. Yüzündeki örtüyü kaldırdı. Elini
babamın yüzüne sürdü. Babamın siyah yüzü nurlandı, bembeyaz oldu. Bu güzel yüzlü kimseye dedim
ki:
— Ey mübarek insan sen kimsin? Bu garip yerde babamın imdadına yeti tin?
O kimse öyle dedi:
— Beni tanımadın mı? Ben Allahü teâlânın Resulüyüm. Kur' ân-ı Kerîm bana nazil oldu.
Baban, ömrünü bo a harcadı. Fakat bana çok salevât okurdu, vefatından sonra benden yardım
istedi. Ben ise çok salevât okuyanların yardımcısıyım.
Uyanınca babamın yüzü rü'yâda gördü üm gibi bembeyaz olmu tu. te bu yüzden her yerde
Peygamberimize salevât okuyorum.

ST FAR
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Günah i leyen biri, pi man olur, abdest alıp namaz kılar ve günâhı için isti far ederse,
Allahü teâlâ, o günahı elbette afv eder.)
(Kıyamette, amel defterlerinde çok isti far bulunanlara müjdeler olsun.)
Günah kulun yanında küçük ve kıymetsiz görülünce, Allahü teâlâ katında büyük olur. Kul küçük
günahı büyük gördü ü zaman, o günah, Allahü teâlâ katında küçülür. Mü' min, imân ve ma'rifet
sebebiyle, bütün küçük günahları büyük görür. Nitekim hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Mü'min, günahını da gibi görüp, kendi üzerine dü ece inden korkar. Münafık, günahını
burnunun üzerine konan ve hemen uçan sinek gibi görür.)
Ke ke her i ledi im günah bunun gibi olsa diyerek günahını küçük görenlerin günahları
afvedilmeyebilir. Çünkü günahı küçük görmek imânın zayıflı ından ve Allahü teâlânın azamet ve
celâline ait ma'rifetin azlı ındandır. Nitekim Allahü teâlâ, ba'zı Peygamberlere, hediyyenin azlı ına
de il, hediyye eden zâtın ânının azametine bakılmasını vahy ve ilham etmi tir.
îr'at-ül slâm'da buyuruluyor ki:
Her i te ve bütün hallerde isti fara devam etmelidir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
sti far ederken (Seyyidil sti far) denilen isti farı tercih etmelidir. Zira bu isti farı inanarak
gündüz okuyan kimse gece olmadan ölürse yine Cennetlik olur.
Allahü teâlâyı tanıyan kimse, küçük günahları büyük ve tehlikeli görür. Çünkü Allahü teâlânın
gazabı günahlar içinde gizlidir. Her günahtan kaçarak isti fara devam etmelidir. Çünkü devamlı ve az
olan amel, devamsız çok olan amelden makbuldür.

ST FARIN EHEMM YET


mâm-ı Rabbani hazretlerinin, faideli ilimler hazinesi MEKTÛBÂT kitabındaki hadis-i eriflerde
buyuruluyor ki:
(Günah i leyen biri, pi man olur, abdest alıp namaz kılar ve günâhı için isti far ederse
Allahü teâlâ, o günahı elbette afv eder.)
(Kıyamette, amel defterinde çok isti far bulunanlara müjdeler olsun.)
Birçok mu'teber kitaplardan derlenen Seâdet-i Ebediyye kitabında, Ehl-i sünnet itikadında olmak,
kul haklarını ve kazaya kalan farzlarını ödemek ve haramlardan vazgeçmek artı ile Cum'a günü
sabah namazından önce, a a ıdaki duayı okuyanın bütün günahlarının afvedilece i hadis-i erifle
bildirilmektedir. Düâ udur:
(Esta firullahel'azîm ellezi la ilahe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyh).
(Sıkıntısı olan kimse çok isti far okusun!)
ir'atül slam'da buyuruluyor ki:
Her i te ve bütün hallerde isti fara devam etmelidir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Her hastalı ın bir ilâcı vardır. Günahların ilâcı da isti fardır.)
(Sabah ve ak am günde iki defa isti far etmeyen kimse, nefsine zulm etmi olur.)
(Küçük günahlarda ısrar edilirse küçük kalmaz. Büyük günahlara isti far edilirse büyük
kalmaz.)
( sti far eden kimse, günde yetmi kerre aynı günahı i lese de ısrar etmi sayılmaz.)
( sti farı kendisine lâzım bilen kimseyi, Allahü teâlâ darlıktan kurtarır, üzüntüsünü giderir,
ummadı ı yerden onu rızıklandırır.)
(Hazret-i Huzeyfe (radıyallahü anh), çoluk çocu unu idarede çok üzülürdü. Halini Peygamber
aleyhisselâma arz edince. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki:
(Ey Huzeyfe nerdesin? Neden isti far etmiyorsun. Ben günde yüz kerre isti far ederim.
Ümmetimin seçilmi leri, iyi bir eyle kar ıla tıklarında sevinirler, kötülükle kar ıla tıklarında
hemen isti far ederler.)
Hasan-i Basrî hazretlerine birisi kıtlıktan ikâyet etti. Ba ka birisi fakirlikten, di er birisi de
çocu unun olmadı ından ikâyette bulundu. Hepsine de isti far etmesini tavsiye etti. Daha ba ka
insanlar da çe itli konularda suâl ettiler. Onlara da isti far etmelerini tavsiye etti. Sebebini
sorduklarında, Nisa Sûresi onuncu âyet-i kerimesini okudu. Bu âyet-i kerimede isti far edenlerin çe itli
ni'metlere kavu aca ı, rızklarının artaca ı, evlât sahibi olaca ı, Cenâb-ı Hakkın kendilerine yardım
edece i buyurulmaktadır.
Eshâb-ı Kiramdan bir zat, çocu u olmayan birisine isti fara devam etmesini söyledi. O kimse
günde yedi yüz kerre isti far ederdi. Nihayet bu ahsın on çocu u oldu.

DUANIN EHEMM YET VE EDEBLER


mâm-ı Rabbani hazretleri, faideli ilimler hazinesi Mektûbât'ında buyuruyor ki:
Düâ, kazayı, belâyı def eder. Hadis-i erifte (Kaza, ancak ve yalnız düâ ile durdurulur.)
buyuruldu.
Yalvararak, a lıyarak ve sı ınarak, kırık kalb ile Allahü teâlâdan afv ve afiyet dilemelidir. Kalbde
üzüntü olunca gidermek için tevbe ve isti far etmelidir. Dert ve belâlar gelince, Allahü teâlâya
sı ınmalı, afiyet vermesi, kurtarması için düâ etmeli, Ona yalvarmalıdır. Allahü teâlâ, düâ edenleri,
sıhhat ve selâmet istiyenleri sever. Mü'min sûresinde. (Düâ ediniz! Duanızı kabul ederim.) buyurdu.
Sayısız mu'teber eserlerden derlenen Seâdet-i Ebediyye kitabında buyuruluyor ki:
Resûlullahı vesile kılarak düâ etmek güzel olur. Evliyayı ve sâlihleri de vesile ederek düâ
etmelidir. (Düâ etmiyen arzusuna kavu amaz.) buyurulmu tur. Allahü teâlâ'nın rahmet kapısı,
(rahmetin çıkı kapısı) her zaman açık ise de, giri kapısı olan kalbler, herkesde açık de ildir. Bunun
açılması için düâ etmelidir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâyı unutarak, gafletle edilen düâ kabul olmaz.) (Namazı özürsüz kılmayanların
duaları kabul olmaz.)
(Gece seher vaktinde ve namazlardan sonra yapılan düâ kabul olunur.)
Sa'd bin Ebi Vakkas hazretleri Peygamber aleyhisselâma dedi ki:
— Ya Resûlallah, düâ buyurda, Allahü teâlâ, benim hep duamı kabul etsin.
Cevâbında buyurdular ki:
— Duanızın kabul olması için helâl lokma yiyiniz! Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri
haramdır. Sonra ellerini kaldırıp düâ ederler. Böyle düâ nasıl kabul olunur?
yi amel edip duası kabul olan kimsenin Levh-i mahfuzdaki kazası de i ir. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Kader, tedbir ile, sakınmakla de i mez. Fakat kabul olan düâ, o belâ gelirken korur.)
Duanın belâyı def etmesi de, kaza ve kaderdendir. Kalkan oka siper oldu u gibi, düâ da, Allahü
teâlânın merhametinin gelmesine sebeptir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kaza-i muallâkı, duadan ba ka hiç bir ey de i tirmez. Ömrü, yalnız ihsan, iyilik arttırır.)
Haram i liyenin ve kalbi gafil olanın duası kabul olmaz.
Dua, istemek demektir. Aç bir kimsenin i tahlı oldu u bir vakitte, yiyecek istemesi gibidir.
Peygamber aleyhisselâmı vesile kılarak dua etmek güzel olur. Bunun gibi di er enbiyayı ve salihleri
vesile ederek dua etmenin caiz oldu unu hadîs-i erifler göstermektedir. Peygamber aleyhisselâm "Ya
Rabbi, senden isteyip de verdi in kimselerin hatırı için, senden istiyorum." diyerek dua eder ve
böyle dua edilmesini emrederdi.
Allahü teâlâ, kendisine dua edip, boyun bükenleri, yalvarıp, sızlayanları sever. Biz dua etmekle
emrolunduk. Belâların, sıkıntıların gitmesi için dua edilmelidir. Afv ve afiyet için yalvarmalıdır. Dua ile,
sadaka ile, salih amel ile ömür uzar. (Sadakayı isteyene de il, isteyemiyen fakirlere vermelidir.)
Duanın, mü'minlerin silahı ve ibâdetin özü oldu u hadîs-i erifte bildirilmi tir. Duada unlara dikkat
etmelidir.
l— Kıymetli vakitlerde dua etme e gayret etmelidir. Cuma günü ve gecesi, ezan vakti, ezan ve
ikamet arası, her günün seher vakti, gecenin ikinci yarısı, Receb'in ilk gecesi, aban'ın onbe inci
gecesi, Bayram geceleri, Arefe günü, Ramazan gün ve geceleri, iftar zamanı, her günün zeval vakti,
Cum'a günü ö le ile ikindi arası kıymetli vakitlerdir. Bu vakitleri ganimet bilmelidir.
2— Kıymetli halleri gözetlemelidir. Hastalık hali, aile ve vatanından uzak kalındı ı zaman, farz
namazlardan sonra, hlâs sûresi okunduktan sonra, Ya mur ya arken, dü manla kar ı kar ıya
gelince, oruçlu oldu u zaman, kalbinde incelik hissetti i zamanlarda dua etmelidir. Çünkü kalbdeki
incelik rahmet kapısının açık oldu una i arettir.
3— Yalvararak dua etmelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki: "Gafil olan kalb ile yapılan dua
makbul de ildir."
4— Kıbleye dönüp önce kendisi için, sonra bütün mü' minler için dua etmeli. Duada, ihtiyacı
olmayan eyi istemek edebe aykırıdır.
5— Ehl-i sünnet itikadında olmalı, ihlâs ile tevbe etmeli, bütün günahlardan vazgeçmeli ve kalbini
tamamen Allahü teâlâya vermelidir. Çünkü reddedilen duaların ço u, kalbin gafletinden ve günahların
zulmetindedir.
Hadis-i eriflerde buyruldu ki:
"Dualarınızın kabul olması için halâl lokma yiyiniz."
"Çok kimse vardır ki, yedikleri ve giydikleri haramdır, sonra ellerini kaldırıp dua ederler.
Böyle dua nasıl kabul edilir?"
"On liralık elbisenin, bir lirası haram olsa, o elbise ile kılınan namazlar kabul edilmez."
" bâdet on kısımdır, dokuz kısmı halâl kazanmaktır."

CUM'ANIN FAZ LET


slâm âlimlerinin kıymetli eserlerinden süzülerek hazırlanan ve böylece faideli ilimler hazinesi
hâline gelen, günümüzün yegâne kıymetli eseri Seâdet-i Ebediyye'de, buyuruluyor ki:
Allahü teâlâ, Cum'a gününü müslümânlara mahsûs kılmı tır. Cum'a sûresi sonunda buyurdu ki,
(Ey imân etmekle ereflenen kullarım! Cum'a günü, ö le ezanı okundu u zeman, hutbe
dinlemek ve Cum'a nemâzı kılmak için cami'e ko unuz. Alı -veri i bırakınız! Cum'a nemâzı ve
hutbe size, ba ka i lerinizden daha fâidelidir. Cum'a nemâzını kıldıktan sonra, cami'den çıkar,
dünyâ i lerinizi yapmak için da ılabilirsiniz. Allahü teâlâdan rızk bekliyerek çalı ırsınız. Allahü
teâlâyı çok hatırlayınız ki, kurtulabilesiniz!)
Nemâzdan sonra, istiyen i ine gider çalı ır. stiyen, câmi'de kalıp nemâz, Kur'ân-ı Kerîm, düâ ile
me gul olur. Nemâz vakti alı -veri ahihdir. Fakat, günâhdır. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem"
buyurdu ki:
(Bir müslüman, Cum'a günü gusl abdesti alıp, Cum'a namazına giderse, bir haftalık
günâhları afv olur ve her adımı için sevâb verilir.) Bir hadîs-i erifde buyurdu ki, (Günlerin en
kıymetlisi Cum'adır. Cum'a günü, bayram günlerinden ve a ure gününden daha kıymetlidir.
Cum'a, dünyâda ve Cennetde mü'minlerin bayramıdır.) Bir hadîs-i erifte (Cum'a nemâzı
kılmıyanların kalblerini, Allahü teâlâ mühürler. Gafil olurlar) buyurdu. Bir hadîs-i erifte (Bir
kimse, mani yok iken, üç Cum'a nemâzı kılmazsa, Allahü teâlâ kalbini mühürler. Ya'nî, iyilik
yapmaz olur) buyurdu.
Özrü yok iken, birbiri arkasında üç Cum'a nemâzına gitmiyen kimse münafık olur. Ebû Alî Dekkak
ölürken üç ey nasihat eyledi:
(Cum'a günü gusl abdesti alınız! Her ak am abdestli olarak yatınız! Her hâlinizde, Allahü
teâlâyı hatırlayınız!)
Bir hadis-i erîfde (Cum'a günlerinde bir ân vardır ki, mü' minin o ânda etti i düâ red olmaz)
buyuruldu. Ba'zıları, bu ân, ikindi ile ak am zemanı arasındadır dedi. Bir hadîs-i erîfde buyuruldu ki,
(Cum'a günü sabah nemâzından önce, Estagfirullahel'azîm ellezî la ilahe illâ hüvel
hayyelkayyûme ve etûbü ileyh okursa, bütün günahları afv olur). (Kul haklarını ve kazaya kalan
farzları ödemek ve haramlardan vaz geçmek arttır). Bir hadîs-i erîfde (Cum'a nemâzından sonra,
yedi defa Ihlâs ve Mu'avvezeteyn okuyanı, Allahü teâlâ, bir hafta, kazadan, belâdan ve kötü
i lerden korur).
Cum'a günü yapılan ibâdetlere, ba ka günde yapılanların, en az, iki katı sevâb verilir. Cum'a günü
i lenen günâhlar da, iki kat yazılır. Bir hadîs-i erîfde buyuruldu ki: Cumartesi günleri yehûdîlere, pazar
günleri nasârâya verildi i gibi, Cum'a günü, müslümânlara verildi. Bu gün, müslümânlara hayr,
bereket, iyilik vardır).
Yine aynı eserde bni Âbidinden alınarak buyuruluyor ki:
Cum'a günü, ruhlar toplanır ve birbirleri ile tanı ırlar. Kabrler ziyaret edilir. Bugün kabr azâbları
durdurulur. Mü' minin azabı artık ba lamaz. Kâfirin Cum'a ve Ramezânda yapılmamak üzere,
kıyamete kadar sürer. Bu gün ve gecesinde ölen mü'minler kabr azabı hiç görmez. Cehennem, Cum'a
günü çok sıcak olmaz, Âdem "aleyhisselâm" Cum'a günü yaratıldı. Cum'a günü, Cennetden çıkarıldı.
Cennetdekiler, Allahü teâlâyı Cum'a günleri göreceklerdir.
Kimyâ-i Saadette buyuruluyor ki: Cum'a günü a a ıdaki edeblere riayet edilmelidir:
1— Cum'ayı kalb ve i ile Per embe'den kar ılamalıdır.
2— Cum'a günü gusül abdesti almalıdır. Mühim bir sünnettir. Medine halkı, bir kimseye kızdı ı
zaman (Cum'a günü gusl abdesti almayandan betersin) derlerdi.
3— Süslü, temiz ve güzel elbiseler giyerek camiye gitmelidir.
4— Mümkünse camiye erken gitmelidir.
5— Geç gelmi se, insanları rahatsız ederek ileri geçmemelidir.
6— Namaz kılanın önünden geçmemelidir.
7— lk safta olma a gayret etmelidir. Ancak altın yüzük takan veya buna benzer günah i leyen
kimseler varsa, o saftan uzak durmak iyi olur. Çünkü, bile bile günah i lenen yerde durmak caiz
de ildir.
8— Hatip hutbeye çıkınca konu mamalıdır.
9— Sabahleyin ilim meclisinde bulunmalıdır. lim meclisi bulunmazsa kendisi ilmi kitaplar
okumalıdır. Meselâ Mektûbât veya Seadet'i Ebediyyeyi okumalıdır. Çünki, hadîs-i erîfde bu i in bin
rek'at namazdan daha üstün oldu u bildirilmi tir.
10— Bugün çok salevât okumalıdır. Çünki hadîs-i erifte buyuruldu ki: (Bugün benim üzerime
seksen salevât okuyanın seksen senelik günahı affedilir.)

Eve huzur, daimi sa'adetsin


nsanlı ı mutlulu a davetsin
Bu zamanda zor bulunur kıymetsin
Yolu güzel, izi güzel Türkiyem.
Kıymetini kadrini bilen bilir .
Okuyanlar senden çok eyler alır
Almayanlar yazık pek mahrum kalır
Okunurken hazzı güzel Türkiyem.

NC LDEK ELL B N HATA


Memleketimizde de faaliyette bulunan, Hıristiyanlı ı yayma a çalı anlardan biri de kendilerine
"Yahova ahidi" denilen misyonerlerdir. Pakistanlı ilim adamı Ahmed Deedat diyor ki:
Bir gün evde otururken kibar tavırlı, güler yüzlü, tatlı dilli bir genç kapıyı çaldı. Kartvizitini uzatınca,
misyoner Yahova ahitler'inden biri oldu unu anladım. Gayet nazik dedi ki:
— Biz her eyden önce do ru yoldan çıkmı , sizin gibi kültürlü insanları hak din olan Hıristiyanlı a
ça ırmak için görev aldık. Size Allah sözü olan ncilden bahisleri muhtevi güzel kitaplar getirdim.
Okuyunuz, dü ününüz, kararınızı veriniz!
Eve ça ırdım. Beraber kahve içtik. Sonra kendisine sordum:
— Siz ncil'i Allah kelâmı olarak kabul ediyorsunuz, de il mi?
— Muhakkak.
— O halde ncil'de hiçbir hata yoktur de il mi?
— Olamaz.
Kendisine Amerika'da inti ar eden AWAKE mecmuasını gösterdim. Bir makalesinde, me erse
ncil'de 50.000 hata varmı diye uzun uzun bahsediyordu.
— Buna ne dersiniz? Bu mecmuayı müslümanlar çıkarmıyor. Sizin elinizden, sizden biri
tarafından çıkarılıyor.
Adamca ız birden a ırdı:
— u mecmuayı verin bir de ben okuyayım.
Okudukça rengi de i iyordu. a ırıp kalmı tı. Nihayet verebilece i cevabı buldu:
— Bakın! Bu mecmua 1957'de basılmı . Sene 1980. Aradan 23 sene geçti. Herhalde bu arada
hatalar bulunmu ve tashih edilmi tir.
Ben so ukkanlılıkla:
— Peki ama acaba 50.000 hatadan kaç bini düzeltildi? Düzeltilen hatalar hangileridir? Nasıl
düzeltilmi tir? Bunlar hakkında bana bilgi verebilir misiniz?
Ba ını öne e di:
— Maateessüf bunu yapamam. lâve ettim:
— Aziz dostum, içinde 50.000 hata bulunan, ikide birde de i tirilen veya düzeltilen bir kitabın
Allah'ın kitabı oldu una nasıl inanırım? Bizim, Allahın kitabı olarak inandı ımız Kur'ânın de il bir
kelimesi, bir harfi bile bugüne kadar de i memi tir. çinde tek hata yoktur. Siz beni hidayete eri tirmek
istiyorsunuz ama rehberiniz olan ncil hatalı, seçti iniz yol karanlıktır. Bunu bana nasıl izah edersiniz?
Adam donup kalmı , peri an olmu tu. Müsaade istedi ve:
— Birkaç gün sonra u rar, sorularınızı cevaplandırırım, diyerek çıktı.
Gidi o gidi , bir daha u ramadı...

BUGÜNKÜ NC LLER ALLAH KELÂMI DE LD R


slâm âlimleri, taassuba kapılmadan ncili ilmî olarak incelemi ler. Hıristiyan âlemine nur
saçabilecek de erde yüzlerce eserler sunmu lardır. Bunların yanında ncil'in hatalı kısımlarını arayan
bulan pek çok batılı bilgin de kitaplar yazmı lardır. Bunlardan; Londra'da " ngilizceye çevrilmi
modern ncil" adlı eseri (1970)senesinde ne reden Philips, Matta ncili hakkında bakın ne diyor:
"Havarilerden Matta'ya ait oldu u kabul edilen ncil'in, hakikatte onun tarafından yazılmadı ını ileri
sürenler vardır. Bugün birçok teologlar (ilahiyatçılar) bu ncil'in bilinmeyen bir ahıs tarafından
yazıldı ını ileri sürmektedirler. Bu esrarengiz ahıs Matta'nın ncil'ini eline almı , onu istedi i gibi
de i tirmi , içine ba ka sözler de eklemi tir. Üslubu açık ve akıcıdır. Halbuki hakiki Matta ncilinin
üslubu daha a ır, fakat sözleri daha muhakemelidir. Matta gördüklerini, duyduklarını uzun uzun
inceledikten sonra, bunları kaleme alıyordu. Halbuki, imdi Matta ncili olarak elimizde bulunan metin,
bu kadar dikkatle yazılmı a benzemiyor."
Allahın kelâmı de i miyece ine göre, yalnız yukarıdaki bir Hırıstiyanın kaleminden çıkan yazılar,
bugünkü ncil'in insan el ile yazıldı ının ba ka delilidir. Matta incili ortadan kaybolmu onun yerine yeni
bir ncil yazmı tır.
Yuhanna ncili'nin de ba kası tarafından yazıldı ı veya de i tirildi i bir gerçektir. Matta, Yuhanna,
Luka, Markus tarafından yazıldı ı bildirilen dört ncil hakkında birbirlerinden farklı birçok rivayetler
vardır. Yalnız bir hususta bütün dünya bilginleri birle mektedir. Bu dört ncil aynı hususları ba ka
ba ka anlatan ve insan eliyle yazılmı hikâyelerden ibarettir. Allah kelâmı de ildir.
nciller arasındaki farkı belirtmek için bir iki misâl verelim: Markus'a göre, Hazreti sa haçdan
indirildikten sonra, ölüler arasında kaldı ı sırada havariler ile görü mü ve hemen o gün semâya
kaldırılmı tır. Halbuki Luka'ya göre, Hazreti sa ölüler arasında 40 gün kaldıktan sonra semaya
kaldırılmı tır.
Matta ncilinde (27: 44) "Hazreti sa ile birlikte asılan iki hırsız, ona kar ı kötü sözler
söylediklerinden Cehennemlik oldular" derken, Luka'da ise; (23:43) "Hırsızlardan biri Hazreti sa'ya
sövdü. Bunu duyan ikinci hırsız, arkada ını azarladı. O da bizim gibi ızdırap çekiyor, Ona dokunma,
dedi. Bunun üzerine Hazret-i sa, ona "Sen benimle beraber Cennete gideceksin, buyurdu"
demektedir.
Misalleri ço altma a lüzum yoktur. Birbirinden farklı dört ncil'in bulunması bile, hiç birinin Allah
kelâmı olmadı ını gösterir.

NC L VE HIR ST YAN D N ADAMLARI


Kur'ân-ı Kerîmde, (Nisa Sûresi, 82) Cenâb-ı Hak: "Kur'ân Allah kelâmıdır. E er böyle
olmasaydı, içinde muhakkak ayrılıklar bulunurdu." buyurmaktadır. Hıristiyanların kitabı olan ncil'
de türlü ayrılıklar, onun kat'i bir insan eseri oldu unu ispat etmektedir. ncil birçok defalar hıristiyan din
adamları tarafından incelenmi , güya düzeltilmi , de i tirilmi , kısaca ekilden sekile sokulmu tur.
Allah'ın sözü hiç de i tirilir mi?
Kur'ân-ı Kerim'in vahy oldu u günden bugüne kadar bir tek harfi de i memi tir. Bunu temin için
her çareye ba vurulmu tur. Kur'ân-ı Kerim'in bugüne kadar de i meden geldi ini en müteassıp
hıristiyan din adamları bile haset etmelerine ra men itiraf etmek mecburiyetinde kalmı lardır. Allah
sözü böyle olur. Hiç de i mez. Bugünkü ncillerin Allah sözü mü, yoksa insan eseri mi oldu unu
hıristiyan ilim ve fen adamlarının sözlerine bırakalım: Mooddy ncil enstitüsünden Dr. Graham
Scroggie, " ncil Allah sözü müdür?" adlı kitabının 17. sahifesinde diyor ki:
" ncil insan eseridir. Bazı kimseler, her nedense anlamadı ım sebeplerden ötürü bunu inkâr
etmektedirler. ncil insanların dima larında te ekkül etmi , insanlar tarafından insan dili ve insan eli ile
yazılmı ve tamamıyle insan karakteri ta ıyan bir eserdir."
Di er Hıristiyan bir din adamı Kenneth Cragg, öyle demektedir:
" ncil'in Ahdi Cedid kısmı Allah sözü de ildir. Burada do rudan do ruya insanların anlattıkları
hikâyeler, herhangi bir i in nasıl yapıldı ını gören insanların görgü ahitli i vardır. Sırf insan sözü olan
bu kısımlar kilise tarafından insanlara Allah sözü gibi nakledilmektedir."
Hıristiyan Teolog Prof. Gayser: " ncil Allah kelâmı de ildir. Fakat buna ilim adamları ile birlikte
verece imiz karar sudur: ncil Allah sözü de ildir. Allah sözü olması gereken eski ncil bugünkü ekli
ile tamamen ba ka bir kitap haline dönmü tür. Bugünkü ncil'de Allah sözü olması dü ünülebilen
sözler yanında birçok yabancı kimseler tarafından eklenen sözler, tahminler, rivayetler ve hikâyeler
vardır. Hele üçlü tanrıdan bahseden kısımlar, esas do ma olan 'Allah birdir" kaziyesine ve insanların
sa duyusuna hiç uymayan iddialardır. Son günlerde üçlü tanrıya hiç kimsenin inanmaması hıristiyan
kiliselerini tek Allah fikri üzerinde durmaya mecbur etmi tir. imdi onlar da tek Allah fikri üzerinde
durmaktadırlar...."

NC L HAKKINDA HIR ST YANLAR NE D YOR!


Plain Truth mecmuasının 1977 senesinde çıkan bir nüshasında deniyor ki;
(Çocuklara ncil'i okuturken çok dikkat ediniz! Çünkü ncil'in içinde anormal seks hikâyeleri vardır.
Bilhassa, Ahdi Atik kısmında bulunan bu anormal hikâyeler ncil'den çıkarılmalı ve ancak ondan sonra
çocuklara verilmelidir. Çünkü bu hâli ile ahlâk telkin etmek öyle dursun, gençleri ahlâksızlı a te vik
etmektedir.)
Me hur edebiyatçı Bernard Shaw diyor ki:
( nsan ncili okudu u zaman, birbirini tutmaz türlü bahisler içinde kaybolup gidiyor. ncilin içinde
sahifeler dolusu acaip isimler vardır. Hele tekvin kısmında, yalnız ecereler dikkati nazara alınmı . Kim
kimden do du, nasıl do du? Hep bundan bahsediliyor. Bunların ibâdet ve Allah sevgisi ile ne ilgisi
var? Nasıl iyi bir insan olunabilir? Kıyamet günü nedir? Kime ve nasıl hesap verece iz? Do ru bir
insan olmak için neler yapmak lâzımdır? Bunlardan pek az bahsolunuyor. En çok, bol bol efsaneler
var. Daha gündüz anlatılmadan geceye geçiliyor.)
Prof. F.C. Burkitt (Canon of the New Testament) adlı eserinde öyle diyor:
(Hazreti sa'nın dört ayrı biyografisi birbirinden farklıdır. Bunları yazanlar, bu dört kitabı bir araya
getirmek istememi tir. Onun için birbirinden farklı bilgiler vermekte, bu bilgilerin arasında hiçbir rabıta
bulunmamakta, yazılardan biri yarım kalmı bir hikâyeye, di eri ise büyük bir eserden alınmı bir eye
benzemektedir.)
Encyclopedia of religion and Ethics (Din ve Ahlâk Ansiklopedisinin) ikinci cildinin 582. sahifesinde
deniyor ki:
(Hazret-i sa, hiç yazılı bir eser bırakmadı ı gibi, akirdlerinden hiç birisine herhangi bir eyi
yazması için emir vermemi tir.)
Bu büyük ansiklopedi dört ncil'in hiçbir dini kıymeti olmadı ını, havariler tarafından yazılan
birbirinden farklı hikâyelerden ibaret oldu unu tasdik etmektedir.

HIR ST YANLI IN Ç YÜZÜ


Bugün dünyada Allah'ın varlı ına inanan üç din vardır: Yahudi dini, Hıristiyan dini ve slâm dini.
Dünya nüfusunun yarısından fazlasının 20. asırda dinsiz ve puta tapanlardan meydana gelmesi
acınacak bir haldir. Bunun yanında Allaha inanan ve üç büyük dine ba lı olanların bir kısmı da
inançlarını tamamen kaybetmi tir. Çünkü onların ellerinden tutan hakiki rehber kalmamı tır. Modern
ilim ve fen ö renerek yeti en gençleri, din ve fen bilgilerinden mahrum olan din adamları vasıtasıyle
din bilgisine kavu turmak imkânı yoktur. Onları saadete kavu turabilmek için en modern bilgilere
sahip, açık fikirli, dinini iyi bilen rehberlere ihtiyaç vardır. Bunun yanında taassuba kapılmadan ncilin
hakiki Allah kelâmı olup olmadı ının ara tırılmasında büyük fayda oldu unu, bunun tereddüde dü en
kimselere do ru yolu gösterece ine inanıyoruz.
Kur'ân-ı Kerîm gibi, ncil bir tek kitap mıdır? Bütün Hıristiyanların da verece i cevap elbette hayır
olacaktır. Birbirine uymayan, de i ik yüzlerce kitap, bunların hangisi Allah kelâmı? Bütün bu kitaplarda
yazılı olan hususları kim biliyor? Mutaassıp hıristiyanlar, bütün bu kitaplarda yazılı olan sözlerin
Allah'ın sözleri oldu unu iddia ediyorlar. Halbuki onlar incelenecek olursa, kitaplarda olan sözlerin üç
kaynaktan geldi ini kabul etmek gerekir.
1— Bunların bir kısmı Allah sözü sayılabilir. "Ben rabbim! Benden ba ka kurtarıcı yoktur!"
( aya, 45:22) "Ey dünya ehli, hepiniz bana yönelin de kurtulun! Çünkü Allah benim. Benden
ba ka Rab yoktur."
imdi gelelim ncilin ikinci kayna ına:
2— kinci kısımda yazılı olan sözlerin Peygamber tarafından söylendi i kabul edilebilir.
sa O'na cevap verdi: dinle ey srail! Allahımız Rab, bir tek olan Rab'tır." (Markus, 12:29)
imdi ncil'in üçüncü kısmına gelelim:
3— Buradaki sözlerin bir kısmı havariler tarafından kaydedilmi , bir kısmı bazı kimselerin
sözlerinden, bir kısmı tarihçilerin rivayetlerinden, bir kısmı ise kimin tarafından niçin söylendi i
belli olmayan söylentilerden ibarettir. Bir misal verelim:
"Uzakta yapraklı bir incir a acı gördü. Belki onda bir ey bulurum diye geldi, yanına varınca
yapraklardan ba ka bir ey bulamadı." (Markus. 11:13)

DÎNDE KOLAYLIK
(Dinde kolaylık vardır. Güçle tirmeyin, kolayla tırın! Nefret ettirmeyin, sevindirin!) gibi
ifadelerden yanlı mana çıkararak dini de i tirme e kalkmak, büyük hatâdır. (Kolayla tırın) demek,
kolayınıza geleni yapın demek de ildir. (Kı ın abdest almak zordur. Abdest alınmasa da olur.)
denemez. (Ba a mesh oluyor da yüze niçin olmasın! Güçle tirmeyin yüze de mesh edin!)
denemez. Nakli esas almadan yazarının kafasına göre olan kitablara itibar etmemelidir.
Dinimiz, emirlerde kolaylık oldu unu bildirmektedir. Bütün emirlerde kolaylık gösterilmesi, Allahü
teâlânın ni' metlerinin en kıymetlisidir. 24 saat içinde 5 vakit namaz kılmayı emir buyurmu tur ki, hepsi
bir saat bile sürmez. Dinimiz ayakta kılamıyanın, oturarak kılmasına izin vermi tir. Oturarak kılamıyan
yatarak kılabilir. Ayakta kılamıyan hiç kılamaz dememi tir. Rüku ve secdeleri yapamıyan imâ ile, i aret
ile kılabilir demi tir. Abdest için su bulamayana veya kullanamayana toprak ile teyemmüm etmesine
izin vermi tir. Zekât için, malın yalnız kırkta birini fakirlere ayırmı tır. Yol parası olan ve yol tehlikesiz
bulundu u zaman, ömründe bir kerre hac etmeyi farz kılmı tır.
Sayılamıyacak kadar çok eyleri helâl etmi tir. Yiyecek, içecek ve giyeceklerden pek ço unu
mubah etmi , pek azını haram kılmı tır. Haram etmesi de kulların menfaati içindir. Yalnız arabı
haram etti i halde, bütün meyve sularını, tarçın, karanfil, çay, kahve, süt gibi faideli içecekleri mubah
kılmı tır. nsaf ehli, bu kadar kolaylı ı güç ve a ır göremez. Bu kolaylıkları güç görenlerin kalblerinin
bozuk oldu u anla ılır.
Daha kolay olmalı, ba ıbo olmalıyım, demektir. u dünya nizamında da ba ı bo luk i lerimizi alt
üst eder. Meselâ vâsıtalar, yolun sa ından gider. Kolaylık istiyorum diyerek soldan giderse, ya bir
kazaya sebep olur, yahut trafik birbirine girerek, yolculuk aksamı olur. Ba'zı sokaklara girme yasa ı
konmu tur. ( stedi im soka a girebilmeliyim) demek uygun olur mu? Dinimiz de belli muayyen
kaideler koymu tur. Bunlarda da her insanın vaziyetine göre kolaylıklar bah etmi tir. Meselâ her
abdestte gusletmeyi art koysaydı, ne diyebilirdik? Zekât olarak kırkta biri de il de, dörtte biri fakirin
hakkı denseydi ne diyebilirdik? Dinimiz en makûl ölçülerde kolaylıklar ihsan etmi tir. (Dinde kolaylık
var.) diyerek nefsinin kolayına geleni yapmak dini de i tirmek olur.

N Ç N GER KALMI IZ
Teknik bir dergide, bir kitabdan iktibas edilen yazıda, islâm âleminin geri kalı sebebi, mâm-ı
Gazali hazretleri gibi slâm âlimlerinin telkinlerine ba lanmaktadır.
Dergide, islâmiyyetin terakkiye mâni olmadı ına dair, âyet-i kerime mealleri, hadîs-i erifler ve
büyük insanların sözleri nakledilmektedir. ddiaya göre, slâmiyyet her konuda ilerlemeyi emrederken,
mezkûr islâm âlimleri, felsefeyi, ilmi ve malı kötülemi ler, âhıreti kazanmayı tavsiye etmi ler, islâm
âlemi de bu tavsiyelere uyarak bugünkü duruma gelmi ler.
mâm-ı Gazali hazretlerinin, bilinen 70'den fazla eseri mevcuttur. Umumiyetle her eserinde ba ka
konulardan bahsetmektedir. Diyelim ki bir kitabında ziraatten bahsetmi , ticaretten ise bahsetmemi tir.
(Niye ticaretten bahsetmedi, bu ticaret dü manıdır) denebilir mi?
mâm-ı Gazali hazretleri bir konuyu detaylı olarak inceler. Meselâ zenginli in, fakirli in iyi ve kötü
taraflarını bildirir. Diyelim ki silâhın faide ve zararlarından bahsetti i bir yazıda, (silah, yurt
savunmasında kullanılırsa faydalı olur, anar istin eline verilirse zararlı olur.) demi se, ( mâm-ı
Gazali silahı kötülüyor) diye hücum etmek insaf ile ba da ır mı? Elbette çok eylerin fayda ve
zararları olabilir. Meselâ el, ayak, dil böyledir. Hayırlı i lerde kullanılırsa faydası olur, kötü i lerde
kullanılırsa zararlı olur.
mâm-ı Gazali hazretlerini veya di er islâm âlimlerini ilim dü manı olarak gösterme e çalı mak,
güne i balçıkla sıvama a kalkı mak kadar abes olur. mâm-ı Gazali hazretleri, dünyaca me hur " hyâ-
ül-ulûm" isimli eserinde, L M bahsinde, ilmin ehemmiyeti, akli ve nakli ilimlerin lüzumu hakkında iki
yüz sayfadan fazla malûmat vermi tir. Zaten dergide ilmi öven âyet ve hadisler de HYÂ'da mevcuttur.
lmin fazileti hakkında birçok âyet-i kerime, hadis-i erif ve âlimlerin sözleri HYA'da nakledilmi tir.
Meselâ (Allah, kendilerine ilim verilenlerin derecelerini kat kat yükseltir.), (Hiç bilenle bilmeyen
bir olur mu?), (Allahü teâlâdan en çok âlimler korkar.) âyet-i kerîmeleri ve ( lim ö renmek her
müslümana farzdır.), ( lmi Çinde bile olsa talep ediniz), (Alimler, peygamberlerin vârisleridir.)
gibi hadîs-i erifler hya'da bulunmaktadır.
Sayfalarca ilmi öven bir âlime, ilim dü manı diye hücum etmek çok abes olur. hya'da ilimler,
çe itli bölümlere ayrılmı tır. Meselâ Tıp ilminin farz olu u hakkında diyor ki:
(Tıp ilmini ö renmenin farz-ı kifâye olu unun hakikati udur: Bir memleketin tabibi olmazsa
hastalık ço alır. nsanlar i inden gücünden kalır, takattan kesilir, nihayet ölüme mahkûm olur.
Tabib ise bilgisiyle sevap kazanarak Allaha yakla ır.)
Yine ilim bahsinde, felsefenin kendisi de il, felsefecilerin bozuk dü ünceleri tenkid edilmektedir.
Hiç bir islâm âlimi, malı kötülememi tir. Sadece mal sevgisi kötülenmi tir. mâm-ı Gazali
hazretleri, Kimya-i Saadet kitabında malın faide ve zararlarını anlatmaktadır. Malı, Allahü teâlânın
Bakara ve Âli mran sûrelerinde övdü ünü nakletmektedir. Ayrıca fakirli in küfre götürebilece ini
bildiren hadis-i erif ile malı öven di er hadis-i erifleri nakletmi tir.
Malın kendisi de il, sevgisi kötülenmi tir. Müslümanın gözünde mal, her eyin üstünde de ildir.
Meselâ bir müslüman, para ve mal kar ılı ı vatanına ihanet edemez. Fakat mal ve parayı her eyin
üstünde tutan menfaatperestler, para pul kar ılı ı veya kadın kız u runa vatanına ihanet edebilir.
Müslüman çok çalı ır, çok kazanır ve malını hayırlı i lerde kullanır. Ama hiç bir zaman malını,
dininden, namusundan, vatanından üstün tutamaz. Mal kar ılı ı vatanına ihanet etmeyen kimseye
(Malı kötülüyor) denebilir mi?
Derginin de itiraf etti i gibi, slâmiyyet terakkiye mâni olmadı ına göre, slâm âleminin geri kalı
sebebi nedir? Tek cümle ile, dahili ve harici dü manların tesirinde kalarak slâmiyyetin emretti i ilim ve
fenne uymadı ı için geri kalmı tır. Kabahati, dine uymazlara de il de, islâm âlimlerine yüklemek büyük
bir insafsızlık olmaz mı?

N Ç N GER KALDIK
Bugün müslüman denilen memleketler de teknikde geri kalmı tır. Hıristiyanlar bunun sebebini,
slâm dînine yüklemektedirler. Teknikde ancak Hıristiyan dini sayesinde yükselinebilece ini ileri
sürmektedirler. Bu meseleyi izah etmek hakikati bilmeyenler, dini tanımayanlar için faydalı olacak,
gerçekleri görmek istemiyenler için bir faydası olmıyacaktır.
Hıristiyan olmayan Japonların teknikte ileri sayılan hıristiyan memleketlerini nasıl geçti i bugün
herkes tarafından bilinmektedir. Yahudiler, içinde çöl piresinden ba ka canlı varlık bulunmıyan yerleri,
zengin ormanlara, tarım topraklarına çevirmi ler. Lut gölünden Brom çıkarmaya ve normal halde iken
sıvı olan Bromu Alman bilginlerinin "olamaz" demelerine ra men, katı hale sokmayı ve kolaylıkla
yabancı memleketlere satmayı, Brom ticaretinde Almanları geçmeyi ba armı lardır.
Demek oluyor ki; tekni in hıristiyan dini ile hiçbir ilgisi yoktur. Tam tersine asıl teknik ve
medeniyeti emreden islâm dinidir. Koyu hıristiyanlı ın insanları nasıl karanlı a götürdü ü,
müslümanlı ın ise, onları nasıl nura kavu turdu u ortaça 'da meydana çıkmı tır. Yalnız biz bugün
hâlâ bundan asırlarca sene evvelki medeniyetimizle iftihar ediyor, bugünkü halimizi hiç dü ünmüyoruz.
Eski ile iftihar olunabilir. Biz bugün de, bir ba arı göstermek, teknikte ileri devletlerle boy ölçü mek
mecburiyetindeyiz.
1839 Tanzimat fermanı ile yüzümüzü batıya çevirdi imizi ilân ettik. Fakat bu lafta kaldı. limde,
fende ecdadımız gibi çalı madık. Dinimizin gösterdi i yola ve Peygamberimizin üstün ahlâkına sahip
çıkamadık. Bizden tam 29 sene sonra, 1868 de batıya dönen Japonlar bizden kat kat ilerlediler. Hem
de hiç özel dinlerine dokunmadan.
Medeniyet yarı ında Ortaça 'da önde olan bizler yava yava geride kalmaya ba ladık. Bugün
yeniden hamle yapmak, batı ile aramızdaki mesafeyi azaltmak, onlara yeti mek hattâ geçmek
zorundayız. Bu da bo lafla, nutuk çekerek olmaz. 1979 yılında Türkiye hakkında önemli bir makale
yazan ve hattâ bir kitap hazırlıyan Alman bilgin Türkolog Dr. Friedrich Wilhelm Fernaa der ki:
"Türkler kendilerini Avrupalı addediyorlar. Vakıa, onlar gibi Asya'dan gelmi olan ve onların
akrabası sayılan Macarlar ve Bulgarlar, Avrupa'ya yerle mi , bu muhitte uzun zaman batı terbiyesi
alarak Avrupalıla mı tır. Türkler tam Avrupalı de ildir. Türkler di er milletlere benzemeyen
hususiyetleri olan bir millettir. imdiki halde Türkler batı medeniyetini taklit ediyorlar. Henüz tamamıyle
içerisine girmemi lerdir."
Medenî bir insan her eyden önce dürüst ve çalı kandır. Tahsil yapmı , kültürlü, dünyayı
ö renmi tir, bilmiyenlere ö retmi tir. Sözü, özü do rudur, i lerini son derece dikkatle ba ından sonuna
kadar takip eder. Gerekirse, normal i saatinden fazla çalı maktan hiç çekinmez. Böyle çalı maktan, i
görmekten zevk alır. Ya lansa bile kolay kolay i inden ayrılamaz. Memleketinin kanunlarına saygılıdır.
Âmirlerine itaat eder. Kanun dı ı hiçbir i yapmaz. Dininin emirlerine titizlikle uyar, çocuklarının imanlı,
ahlâklı yeti melerine ehemmiyet verir. Onları kötü arkada lardan, zararlı yayınlardan korur. Verdi i
sözü tutar. Zamanın kıymetini bildi i için, her i ini zamanında yapar. Söz verdi i yerde, zamanı
geçmeden hazır bulunur. Üzerine aldı ı bir i i bitirmeden içi rahat etmez. Bir i i yarına bırakmak öyle
dursun, yarın yapılacak bir i i mümkün ise bugün yapar.
Bunlar müslümanların vasıflarıdır. Niçin geri kaldı ımız açıkça görülmüyor mu?

Hilaf yoktur hiç bir zaman sözünde


Özü güzel, sözü güzel Türkiyem.
Nur dolusun görebilen gözünde
Görenlerin gözü güzel Türkiyem.

Satır satır her yanın dolu ilim


Anlatamaz güzelli ini dilim.
Baldan tatlı bir meyvedir dört mevsim
Yazı güzel, güzü güzel Türkiyem.

Ahlâk, edep, insanlık konun senin


Övücüsü güzel slâm Dininin.
Hayrı için her insanın sonunun
Söyledi i, vâ'zı güzel Türkiyem.

MUAZZAM SARAY
E ref-i mahlûk olarak yaratılan insano lunun vücudu, sayısız odalardan meydana gelmi
muazzam bir saray gibidir. Bu muazzam sarayda çe itli fabrikalar vardır. Sarayın bütün cihazları
noksansızdır. Sarayın muazzam bir gıda deposu, alarm tertibatı, kalorifer tesisleri, i itme cihazları,
hazır kuvvet, askerî üsler, radarlar, odalar arasında muazzam yollar, modern ta ıma vasıtaları,
yemekhaneler, kanalizasyon ebekeleri, rasathaneler, çöpçüler, kabristan gibi lüzumlu her te kilât
mevcuttur. Bu sarayı birkaç dakika gezersek, sayısız harikalarla kar ıla ırız.

SARAY'IN KAN DEPOLARI:


Vücuttaki kanın çe itli vazifeleri vardır. Meselâ hücrelerde lüzumlu gıda maddelerini sa lamak,
gıdaların enerji haline gelmesine yarayan oksijeni hücrelere sevk etmek, vücuda dı arıdan girme e
çalı an dü manlara, hastalık mikroplarına kar ı vücudu korumak, hücrelerde biriken kirli artıkları çe itli
kanallarla dı arı atmak, vücut ısısını ayarlamak gibi çe itli vazifeleri vardır. Kandaki bu i leri ayrı
görevleri bulunan hücreler vasıtasıyle yapmaktadır.
Meselâ alyuvarlar oksijen nakli ile görevlidirler. 3-4 ay vazife gördükten sonra ölürler. Vücut
alyuvarlardan hâli kalmamak için saniyede binlerce alyuvar üretir. Akyuvar hücreleri ise, vücuda
girmeyi ba aran dü man mikropları zararsız hale getirirler. Mikropa saldırıp yutarak sindirirler. Hastalık
mikroplarının zehirli ve öldürücü te'sirlerine kar ı hücreler bunları imha edici salgılarla vücuda
mukavemet kazandırırlar.
Kanda al ve ak yuvarlardan ba ka, kanın pıhtıla masını sa layarak kanamaları önleyici
trombositler de vardır. Kanda çe itli hayatî faaliyetler cereyan etmekte, kimyevî hâdiseler vuku
bulmaktadır. Hiç bir akıl sahibinin, bu hadiselerin tesadüfi oldu unu, kendi kendine i ledi ini iddia
etmesi mümkün de ildir. Tekni in ileri oldu u asrımızda bile, kandaki bir hücre yapılamamı tır.
Hücreye hayat sa layan ruh hakkında insanların bir bilgisi bile yoktur. Allahımıza bu ni'metlerinden
dolayı ne kadar hamd etsek azdır.

SARAYDAK HAREKETLER
Beden uzuvlarının hareketi kaslarımız sayesinde olmaktadır. Sinirler kasları, kaslar da uzuvları
harekete geçirmektedir. Kasılma anında harcanan enerji, kaslarda depo halinde bulunan glikozdan
elde edilmektedir. Oksijen azaldıkça kasta laktik asit ço alır. Laktik asitin ço alması kasın yorulması
demektir. Dinlenirken aldı ımız oksijen laktik asitle birle erek enerji husule gelerek kas hücrelerinde
depolanır. Ölen kimse kaskatı kesilir. Bu oksijensizlikten meydana gelir. Ya'ni ölüm halinde kaslarda
fazla miktarda laktik asit birikti i için kaslar sertle ir.
Dı arıdan gelen darbelere reaksiyon gösteren iskelet kaslarından ba ka iste imiz dı ında çalı an
düz kaslar vardır. Meselâ mide ve ba ırsak kasları düz kaslardandır. Kalb kası çizgili kas olmasına
ra men iste imiz dı ında çalı ır. Eklem kasları gibi iste imizle çalı saydı ufak bir ihmal neticesinde
kalbimiz duruverirdi. Uyurken çalı tıracak birisine, bir eye ihtiyâç olurdu. Kalb kasının çalı ması
elektrikî bir harekettir. Elektrik akımının yok olması halinde kalb durur. Kalbimiz bilmedi imiz bir
elektrikle iste imiz dı ında çalı tıran Allahü teâlânın ânı çok yücedir.

SARAYIN MUHABERE TE K LÂTI


Habersizce aya ımıza bir diken batsa vücudumuzu saran telefon ebekesi sayesinde haberdar
oluruz. Bu telefon ebekesine (Sinir Sistemi) diyoruz. Bu sistem, beyin, omurilik ve sinirlerden
meydana geliyor. Beyin, be duyu faaliyetinin merkezidir. Hafıza, zekâ, bilgi, dü ünme gibi hareketler
beyin tarafından idare edilir. Beyin aynı zamanda uzuvlarımızın ve kaslarımızın muntazam çalı masını
sa lar. Beynin altındaki omurilik so anı, solunum, bo altım, dola ım gibi hayatî faaliyetleri idare eder.
Omurilik, refleks hareketleri, iç uzuvlarımızın ve salgı bezlerinin faaliyetlerini idare eder. Bir ikâzın
nöron denilen sinir hücreleri tarafından te ekkülü elektrik akımına benzer. Felç halinde sinir sisteminde
bozukluk oldu u için, uzuvlar iste imizle hareket edemez. Felçlinin de bir eli aya ı oldu u halde
tutmaz. Sinir sistemimize böyle bir kuvvet veren Allahü teâlâya sonsuz hamdolsun.

SARAY'IN SKELET
Vücut sarayındaki kemikler, en hassas ölçüler içinde irili ufaklı yaratılmı tır. Kemikler, vücuda
dayanak sa lar. Çe itli uzuvları korur, kasların irtibatını sa lar, vücudun hareketi için lüzumludur. 33
omurdan meydana gelen omurga, vücut sarayının ana dire idir. Boyun omurları, ba ın kendi ekseni
etrafında 200 derece dönmesini sa lıyacak derecede yaratılmı tır. Omurga aynı zamanda omurili in
zedelenmesine mani olur. Omurilik zedelenirse, felç ve sakatlık meydana gelir. Bu bakımdan Allahü
teâlâ, onu, üç tabaka sa lam zarlar içinde muhafaza etmi , en dı ını da kolay kolay tahrip olmayan
omurga ile kapatmı tır. nsan yürüdükçe biribirine sürten omurlar a ınır. Bu a ınmaya mani olmak için
parçalar arasına conta, disk gibi bir ey koymak lâzımdır. Her eyi en ince hesaplı ekilde yaratan
Rabbimiz omurlar arasındaki a ınmayı önlemek için kıkırdaklar yaratmı tır. Vücudun ta ınması gibi
mühim bir vazifesi" bulunan kemikler, sa lam oldu u kadar elastikiyet sa layacak ekilde yaratılmı tır.
El, kol, bacak ve parmak gibi kemikler eklemler sayesinde oynar, hareket eder. Her eklemin hareket
kabiliyeti, o uzvumuzun ihtiyacı nisbetinde yaratılmı tır. Omuz eklemi ile dirsek eklemi aynı de ildir. Bu
eklemlerin sürtünüp a ınmaması için makinalarda oldu u gibi bir ya lama ile kar ılamaktadır. Allahü
teâlâ çok eyi bir sebeple yarattı ı için böyle tedbirleri vesile kılmı tır. Dilerse sebepsiz de muhafaza
edebilir. Fakat âdeti, sebeplerle yaratmaktır. Âdet dı ı olarak yarattıkları da olur. Enbiyasında âdet dı ı
meydana gelen eylere mu' cize, evliyasında olursa keramet, günahkarlarda olursa istidrac, kâfirlerde
olursa sihir denmektedir.

SARAYDAK TRAF K LER


Vücut sarayındaki ta ımacılık i leri, dola ım sistemi tarafından yapılmakta, da ıtım ve seyrüsefer
i leri o kadar mükemmel yürütülmektedir ki, Saray içinde ula madı ı bir nokta mevcut de ildir. Gayet
intizamlı ve tesanüt içinde çalı ırlar. En küçük hücreye kadar ta ıma i i gerçekle tirilir.
Dola ım sisteminin merkezi kalbdir. Kalbin muntazam çalı masıyle, kan, damarlar vasıtasıyla
vücut sarayının en ücra kö elerine kadar ula ır. Kirlenen kan, akci erlerde temizlenir. ste imiz
dı ında devamlı çalı an kalb, bir müddet dinlenmek isterse vücut sarayı yıkılır. Her uzuv gibi, her
makina gibi, kalb de dinlenme e ihtiyâç gösterir. Kalbimiz çalı ırken dinlenecek ekilde yaratılmı tır.
Her kasılıp gev edikten sonra yarım saniye kadar istirahate geçer. Kalbin pompaladı ı kan, atar
damarlar vâsıtasıyle vücuda da ılır, kılcal damarlar vasıtasıyla dokulara kadar ula ır. Kandaki besin ve
oksijen lüzumu kadar dokulara verilmi olur. Burada besin maddesi oksijen tarafından yakılır. Açı a
çıkan enerji ile vücut makinası çalı ır. Bu yanmanın Hasıl etti i sıcaklık 37°C dir. Buna kar ılık
hücrelerdeki biriken artık maddeler ve karbondioksit,akci erlere götürülür. Atardamarlar, besin ve
oksijen ta ır, toplar damarlar ise, artık maddeleri ve karbondioksiti alıp çe itli kanallarla dı arı
atılmasını sa larlar. Bu i ler kendili inden olmazsa, alınan besinler yerlerine ula tırılmazsa, hücreler
gıdasız ve oksijensiz kalır, hücre faaliyetleri neticesinde meydana gelen artık maddeler dı arı
atılmazsa, her yer çöplük halini alır.
Görüldü ü gibi sarayın herhangi bir sistemi meselâ bahsetti imiz trafik i leri aksar veya
çalı mazsa çe itli felâketlere maruz kalırız. rademiz dı ında her eyi intizamlı ekilde çalı tıran Allahü
teâlâya ne kadar hamdetsek azdır.

SARAYIN YEMEKHANES
Vücut sarayındaki çe itli i leri yapabilmek için vücudun enerjiye ihtiyacı vardır. Enerji sa layan
besinler, hücrelere kadar nasıl ula maktadır? Gıdaları sindirme i i a ızda ba lar. Besinleri parçalamak
için Allahü teâlâ, di lerimizi yaratmı tır. Ön di leri kesici, azı di lerini ö ütücü eklinde yaratmı tır.
A ızda tükrük bezlerinin salgılarıyla hamur haline gelen lokmalar, kolayca yutulur. Yutulurken
yanlı yola gitmeyip mideye gitmesi için lüzumlu tedbirler alınmı tır. Yutkunurken nefes borusu küçük
dil ile kapanır.
Gıdalar mideye geldikten sonra beyinden gelen sinyallerle salgılanan sıvılar hazım faaliyetini
ba latır. Mide duvarını saran kasların kasılmasıyla gıdalar sindirime hazır vaziyete gelirler. Bu arada
mide enzimler ve hidroklorik asitli su salgılar. Pepsin isimli enzimin vazife görebilmesi için hidroklorik
asite (Tuz ruhuna) ihtiyaç vardır. Tuz ruhu mideyi eritecek güçtedir. Tuz ruhunun mideyi tahrip
etmemesi için Allahü teâlâ, ba ka bir salgı ile mideyi muhafaza etmektedir.
Etten yapılan bir torba içinde etler ve ba ka gıdalar burada parçalanmakta ve dinimizin emrine
uyuldu u takdirde ömür boyu bu mide bozulmadan vücut sarayına hizmet etmektedir.
E er dinimizin emrine uyularak mide tıka basa doldurulmazsa, çok sıcak ve çok eyler yenip
içilmezse, alkollü içkilerle ve daha ba ka zararlı maddelerle midemiz tahrip edilmezse, hayatımızın
sonuna kadar bize rahat hizmet eder.
Gıdalardaki proteinler, pepsin enzimi vasıtasıyla parçalara ayrılıp midedeki i ler bitince ince
ba ırsa a geçer. Burada ni asta ve eker glikokoza, proteinler, amino asitlere, ya lar gliserine ve
ya lı asitlere ayrılır. Gıdaların faideli kısımları ince ba ırsak çeperleri tarafından emilerek kana karı ır.
Kana karı an bu gıdalar, her uzvun ihtiyacı kadar tanzim edilir. Posa kısmı ise kalın ba ırsa a
gönderilir.

TENEFFÜS S STEM
Vücuda alınan gıdalar, enerji haline gelebilmesi için yakılması lâzımdır. Bunun için lüzumlu olan
oksijenin alınıp hücrelerdeki yanma hâdisesinden sonra karbondioksitin dı arı atılmasına teneffüs
faaliyeti denir.
Daha önce bildirildi i gibi, vücuda lüzumlu gıdalar, kan vasıtasıyla hücrelere geliyordu. Hücre bu
gıdaları nasıl kullanacaktır? te oksijen bunun için lâzımdır. Oksijen teneffüs edilen hava ile alınır. Bu
gıdalar, hücrelerde oksijen vasıtasıyla yakılarak enerji haline döner. Yanmada meydana çıkan
karbondioksit teneffüsle dı arı çıkar. Teneffüsle aldı ımız oksijenin temiz olması lâzımdır. Teneffüs
etti imiz hava burundan girerken filtre vazifesini gören kıllar vardır. Ayrıca burunda bulunan sümük,
havadaki tozları süzer. Kıllar ve sümük vâsıtasıyle süzülen hava, burun içindeki kıvrımlar vâsıtasıyle
ısınır. Böyle içeri giren hava, tozlardan temizlenmi , nemlenmi ve ısınmı olur. Kazaen giren havanın
içinde toz toprak bulunursa nefes borusunua iç kısmındaki titrek tüyler vâsıtasıyle dı arı atılır. Bir
havanın girmesi için bile ne kadar tedbir yaratılmı tır.
Nefes borusu iki kola ayrılır. Bron denen bu kollar akci er içerisine dalarak da ılır. Sayısı çok
fazla olan dalcıklara bron çuk denir.
Akci erde kanın temizlenmesi için vazife gören hava, dı arı çıkarken de nefes borusundaki telleri
titre tirmek vâsıtasıyle sesin te ekkülünü temin eder. çeri giren temiz hava ile, dı arı çıkan hava
kar ıla tıkları halde birbirini kirletmiyor ve birbirleri ile karı mıyor.
Bedava aldı ımız bu temiz havanın kıymetini astımlılara sormak lâzımdır. Hiç bir güçlük
çekmemize mahal bırakmadan temiz havayı bize bah eden Rabbimize ne ekilde hamd edece iz?
Verilen nimetleri yerinde kullanmakla.

BO ALTMA S STEM
Gıdaların posa kısmı kalın ba ırsak vasıtasıyle dı arı atılırken, kan ve hücrelerdeki gıda artıkları
ve vücuda zararlı maddeler de böbrekler vasıtasıyle süzülerek dı arı atılır. Bu iki temizleme vasıtası
olmasaydı vücut pislik içinde kalır, uzuvlar zehirlenir, üstelik yeni gıda alma imkânı da olmazdı.
Üre, ürik asit, tuz gibi maddeler kan ile böbre e gelerek idrar havuzunda toplanırlar. Bu idrar
torbası olmasaydı devamlı idrar akıp duracaktı. drarı süzen filtreler intizamlı çalı mazsa, kandaki üre
miktarı ço alır ve (Üremi) denilen hastalık meydana gelir. Bu hastalık ilerledi i takdirde çok tehlikeli
olur. Bu bakımdan vücuda zararlı olan gıdaları yiyip içmemek lâzımdır. Allahü teâlâ, vücudumuzu bize
emanet etmi tir. Yaratılı gayesinin dı ında kullanmamak lâzımdır.

SARAYIN ERZAK DEPOSU


Vücut sarayının en büyük bezi olan karaci er, dört yüzden fazla vazifesi bulunan bir fabrika, bir
erzak deposudur. nce ba ırsakta emilerek kana karı an gıdalar ve vitaminler karaci erde depo edilir.
htiyâç halinde, vücuda yarayı lı hale getirilerek lâzım olan yerlere gönderilir, eker ve asitler glikojen
halinde kullanılma a hazır vaziyette karaci ere depo edilir.
Karaci er, ya ların sindirimine yardımcı olan safra denen salgıyı çıkarır. Bu salgının, karaci er
hücreleri tarafından süzülen zehirli artıkları ba ırsak vasıtasıyle dı arı atılır. Safra kesemiz olmasa
ya lı gıdaları sindirmemiz mümkün olmaz.
Karaci erin vazifeleri arasında kan ekerini ayarlama i i de vardır. Karaci erin glikoz üretme
i inde bir bozukluk husule gelirse, meselâ karaci er fazla eker imal ederek eker hastalı ı meydana
gelir.
Karaci erimizin bir kısmı alınsa, kalan kısımdaki hücreler, derhal ço alarak eksik kısmı
tamamlarlar. Ya'nî karaci er kendi kendini tamir eder. Böyle kudret sahibi Allahü teâlâya hamdolsun!

SARAYIN KAPICISI
Sindirim sisteminin kapıcısı durumunda olan dil, a ızdaki lokmaları çevirerek sindirime yardımcı
olur, tad alır ve konu urken telâffuzda kullanılır.
Gıdaların tadları, acı, ek i, tatlı, tuzlu olmak üzere dört gruba ayrılır. Çe itli gıdaların çe itli tadları
vardır. Cenâb-ı Hakkın dilde yarattı ı hususiyetler ile bu gıdaların tadları bilinmekte, zararlı faydalı
ayrılmaktadır. Gıdaların kokuları dildeki tad alma hassasiyetin artırmakta ve i tah meydana
getirmektedir. Böyle i tah sayesinde gıda alma i i bir külfet de il, bir lezzet olmaktadır. Konu mamızda
da dilin ehemmiyeti büyüktür. Bu ni'metleri bize bah eden Rabbimize hamdolsun!

SARAYIN BOYASI
Vücudumuzu örten deri, ırk çe itlerine göre de i iktir. Bir Alman, bir Zenci, bir Türk renginden
bilinebilir. Derimizin birçok vazifesi vardır. Birkaçı öyledir: Dokunma, vücut sıcaklı ını koruma, vücudu
dı te'sirlerden koruma, so uk ve sıcaktan muhafaza gibi vazifeleri vardır.
Derimizin en dı tabakası ölü hücrelerden meydana gelmi tir. Kıllar ve tırnaklar üst deri
hücrelerinden meydana gelmi tir. Derideki kıllar, saç, ka , kirpik gibi isimler alır. Sakal, ka ve saçlar
aynı keratin dokusundan meydana geldi i halde, ka lar belli bir boydan fazla uzamazlar. Kirpiklerimiz
devamlı uzasaydı görme durumumuz zorla ır, her zaman bunları kısaltmak icap ederdi.
Her kıl için aynı sinir uçları ve aynı kılcal damarlar bulunur. Canlı hücrelerden cansız kıllar
meydana getiren Rabbimiz sonsuz hikmet sahibidir. E er bu kıllar canlı olsaydı, tra olurken çok acı
duyardık. Keza tırnaklarımız da öyledir. Canlı hücrelerin besleyip büyüttü ü tırnaklarımız cansızdır. Acı
duymadan fazlasını kesip atarız. Canlı vücuttan, saç, tırnak gibi ölü eyler yaratan Allahü teâlânın
kudreti sonsuzdur.

SARAYIN PENCERELER
Vücut sarayının her kısmı vazifesine göre mühimse de, ba'zı bakımlardan gözlerimizin vazifesi
daha mühimdir. Her uzvumuz vücudun en uygun yerinde yaratıldı ı gibi gözlerimiz de vücudumuzun
en münasip yerinde yaratılmı tır. Gözlerimiz bacaklarımızda olsaydı imdiki vazifeleri yapamazdı.
Kolay zedelenmemesi için çukur bir yere konmu tur.
Gözü yorar, zararlı yerlerde kullanırsak, gö'z hastalıkları ve göz kusurları meydana gelir.
Cisimlerin görüntüsü gözün odak noktasına ula madan te ekkül ederse miyop, ilerisinde te ekkül
ederse hipermetrop denilen kusur meydana gelir.
Göze gelen ı ık, kırılarak içeri girdi i için cismin görüntüsü ters olarak te ekkül eder. Görme
sinirleri bu görüntüyü beyne götürürken yolda düzeltir, cisim düz olarak görülür. Aynadaki gibi cisimleri
ters görseydik çok acaip olurdu. Gözlerimiz çok hassas yaratılmı dır ve ka lar terlerin göze gitmesine
mani olur. Aynı zamanda fazla ı ı ı emerek gözün rahatsız olmasını önler. Göz kapaklarımız iste imiz
dı ında çalı ır. Bunların üzerindeki kirpikler de dı arıdan gelecek toz ve di er zararlı maddelerin göze
girmesine mani olurlar.
Göz çukurlarındaki kaslar, gözün sa a sola, yukarı a a ı hareket etmesini sa lar. Bu kaslar
bozulur, intizamlı çalı amazsa çe itli göz kusurları meydana gelir. Gözün bu hareketlerini
kolayla tırmak için gözün devamlı nemli olması lâzımdır. Hususî bir ya lama, yıkama sistemi
bulunması icap eder. Cenâb-ı Hak, göz kapaklarının iç kısmında ya bezleri yaratmı tır. Bu bezler
sayesinde ya lama i i gerçekle mektedir. Aynı zamanda gözya ı bezleri de gözya ı salgılayarak gözü
devamlı yıkarlar.
Gözü meydana getiren hücrelerde görme kabiliyetini yaratan Allahü teâlâ, di er hücrelere bu vasfı
vermemi tir. Görme hücreleri ölürse insan göremez. Hücreler vasıtasıyle görmemizi sa lıyan
Rabbimize sonsuz hamdolsun.

SARAYIN D NLEME C HAZLARI


Vücut sarayının mühim uzuvlarından biri de kulaklardır. Kulaklar sayesinde çe itli sesleri
i itiyoruz.
Seslerin toplanıp içeriye girebilmesi için kulak kepçesi kıvrımlı yaratılmı tır. çeri giren sesler kulak
zarını titre tirir. ç kulakta i itme sinirleri vardır. Bu sinirler, özengi kemi i vasıtasıyla titre imi beyne
aktarırlar ve böylece i itme meydana gelir. itme sinirleri gözde, görme sinirleri kulakta olsaydı,
fonksiyonunu icra edemezdi. Her hücreyi yerli yerinde en güzel ekilde yaratan Allahü teâlânın anı
çok yücedir.
Kulak zarının gergin durması ve ses dalgalarından zarar görmemesi için orta kulaktan nefes
borusuna bir kanal açılmı tır. A zımız açık iken bir top patlasa kula ımızın zarı patlamaz. A zımız
kapalı bile olsa burun deliklerinden giren ses ile kulaktan giren ses birbirini dengelemektedir.
Kula ımız, frekansı yirmi ilâ yirmi bin arasındaki sesleri i itir. Daha küçük veya daha büyük
frekanstaki sesleri i itsek ne olurdu? Allahü teâlâ, kula ımızı küçük frekanslı sesleri i itebilecek bir
vasıfta yaratsaydı, maddelerin atomlarındaki sesler, mikropların hareketleri gibi sesler birbirine karı ır,
hem insanların konu masını duyamaz, hem de durmayan gürültü içinde kısa zamanda huzurumuz
kaçar, ya ama imkânımız kalmazdı. Büyük frekanstaki sesler de aynı durumu meydana getirirlerdi.
Demek ki, her hücre bir hikmetle yaratılmı tır. Vücut sarayında ve kainatta tesadüfi hiç bir ey yoktur.
Hikmet sahibi Rabbimiz her uzvumuzu en uygun ekilde yaratmı tır.
Vücut sarayını dengede tutma vazifesi de kula ımıza verilmi tir. ç kulaktaki denge hücreleri,
denge sinirlerini ikaz ederler. Beyin bu ikazlar sayesinde vücudu dengede tutar. Bir ara denge sinirleri
bozulursa dengemizi kaybederek dü eriz. Çe itli uzuvlarımızı yaratıp çe itli ni'metler ihsan eden
Cenâb-ı Hakka sonsuz hamdolsun!

SARAY VE SU
Vücudumuzun üçte ikisi sudur. Bu su, kan, salgı bezleri gibi ad alır. Salgı bezleri dı ve iç salgı
bezleri diye ikiye ayırabiliriz. Ter ve tükrük dı salgı bezlerindendir.
ç salgı bezlerinin sıvıları, kana karı arak hayatî faaliyetlerimizde önemli rol oynarlar. Gıdaların
sindirilmesi, kan dola ımı, büyüme, vücut ısısının ayarı, protein, tuz ve eker gibi maddelerin
dengelerini ayarlama vazifeleri bezler sayesinde olmaktadır
Hipofiz, kan kaybını önler. Büyüme hormonu salgılar, hücrelerin büyümesine ve ço almasına
te'sir eder. Vücuttaki su dengesini korur. Hipofiz düzenli çalı maz, fazla hormon salgılarsa dev
hastalı ı, meydana gelir. Az salgılarsa cücelik meydana gelir.
Pankreas bezi, salgıladı ı enzimlerle gıdalarının vücuda yarayı lı hale gelmesine vesile olur.
Pankreas, insülin hormonu salgılayarak kandaki sekeri ayarlar. nsülin salgısı azalırsa eker hastalı ı
meydana gelir.
Tiroid bezi, iyot ihtiva eden tiroksin hormonu salgılar. Vücuda kâfi miktarda iyot alınmazsa guatr
hastalı ı meydana gelir. Vücutta daha ba ka bezler de bulunmaktadır. Sakal ve bıyıkların çıkmasına
sebep olan cinsiyet bezleri gibi.
3
Kalbimiz, her çarpı ında 100 cm kan çekerek, günde damarlara 10 bin litre kan göndermektedir.
Buna göre kalb, her darbesinde, bir kilo a ırlı ı yarım metreye kaldıracak kadar i yapmaktadır ki, bir
insan, kendi kalbinin kuvveti ile i lemekte olan bir asansörle, bir saatte, yerden bir apartmanın be inci
katına çıkabilir. Ya'ni insan kalbi 1/375 beygir kuvvetinde bir motordur. Kalb, bir otomobil gibi olmayıp,
bir elektron motoru gibidir.
Bu yazıları çe itli tıp kitaplarından ve nsan Vücudu isimli kitaptan faydalanarak hazırladım.

SARAYIN MUHAFIZLARI
Canlı maddesi olan protoplazma, gayet küçük ve mükemmel tanzim olunmu bir makine gibidir.
Protoplazmanın yarıdan fazlası sudur. Cenâb-ı Hak, canlıları sudan yaratmı tır. Hücre, hayatın ilk
müstakil parçasıdır. Canlılar hücreden yapılmı tır. nsan hücresi, bir elektrik makinasına, bir radyoya
benzer. nsan vücudü otuz trilyon hücre motorundan yapılmı muazzam bir fabrikadır.
Vücutta 5-6 litre kan bulunur. Plasma denilen kan suyunun içinde (Alyuvarlar) ve (Akyuvuvarlar)
vardır. Bir milimetreküp kanda be milyon alyuvar vardır. 30-40 gün çalı tıktan sonra ya lanırlar.
Dalak, bu ya lı alyuvarları kandan alarak öldürür. Kan zayiinde ve ba'zı hastalıklarda kandaki alyuvar
sayısı azalır. Kan azalmadı ı halde kandaki alyuvar azaldı ından hâlsizlik ve kalb çarpıntısı gibi haller
zuhur eder. Bu hale kansızlık denir. Yılan ve mantar zehirleri alyuvarları öldürür. Yeniden meydana
gelmesine mâni olur.
Akyuvarlar kanın polis memurlarıdır. Bir milimetre küpte 6-8 bin kadardır. Vücuda mikrop girince
sayıları artar. Mikrop sava ında akyuvarlar ölür. rin, bu akyuvar ölülerinin yı ınıdır. Kanın içinde al ve
akyuvarlardan ba ka kanın pıhtıla masını sa layan (Trombosit) ler bulunur.
Lenf sistemi içinde akyuvar bulunup alyuvar bulunmadı ı için donuk sarı renktedir. Bundan dolayı
lenfe (Akkan) da denir. Lenf sistemi, vücuda giren mikropları lenf dü ümlerinde tutarak zararsız hâle
getirir. Lenf dü ümleri akyuvar imal eder.
Ayrıca ikinci bir bakteri hücumuna kar ı koymasına yardımcı olan ba'zı proteinler imal eder.
Eskiden bademciklerin vazifesi bilinmiyordu. Bugün bademciklerin de bakteri hücumuna kar ı protein
imal etti i bilinmektedir. Zamanla ba ka vazifeleri de tesbit edilebilir. Dala ın da aynı i i yaptı ı
bilinmektedir.
lk hücumdan sonra tutularak muhafaza edilen bakteriler, yeni bir bakteri hücumuna kar ı
kullanılacak ekilde de i tirilip vücudun müdafaasında saray muhafızları olarak kullanmaktadır.
Dü man askerleri olan bakteriler, lenf dü ümlerinde dü manlık vasfı kaldırılarak yeni bakterilere kar ı
sava açmaktadırlar. Lenf sistemi aynı zamanda sindirilen ya ları toplar damarlara ula tırır. Lenf
sistemi, akyuvar muhafızlarının müdafaa hattı oldu u gibi, gıdaların hücrelere ula masını sa lar.
Tesadüfi olması mümkün olmayan bu sistemin ne muazzam bir sistem oldu u meydandadır. Her eyi
intizamlı ekilde yaratan Allahü teâlânın ânı çok yücedir. Buyurulmu tur ki:

Muntazamdır cümle ef'alin senin,


Aklı ermez, hikmetine kimsenin.

CENNETL K OLMAK Ç N
Cennet'e girebilmek için iman ettikten sonra salih amel sahibi olmak lâzımdır. Allahü teâlâ,
a a ıda bildirilen dört vasfa sahip olan mü'minleri Cennetine koyaca ını va'd etmektedir. Bu
vâsıflar:
1 - Tevbe etmek:
Her günahtan sonra tevbe etmelidir. Allahü teâlâ, tevbe edenleri sever, tevbe edenin tevbesini
kabul eder. Hattâ son nefeste Cennet ve Cehennemi gördükten sonra tevbe edebilirse yine tevbesi
kabul edilir. Son nefeste tevbenin kabul olması, yalnız bu ümmete, ya'ni Muhammed aleyhisselâmın
ümmetine mahsustur. Fakat son nefeste iman kabul olmaz. Ba'zıları iman ile tevbeyi karı tırmakta,
iman kabul olmaz demesi lâzımken, tevbe kabul olmaz demektedir. Son nefeste kâfirin imanı kabul
olmazsa da, günahkâr mü'minin tevbesi kabul olur.
2 - Cömertlik:
Zenginli inde ve fakirli inde cömert olanı Allahü teâlâ sever. Çünkü hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Cimrilikten kaçın! Çünkü sizden öncekileri cimrilik helak etmi tir.)
(Cimri çok ibâdet edici olsa da Cennet'e, cömert, günahkâr olsa da Cehennem'e girmez)
(Allahü teâlâ, cimri ve kötü huylu bir evliya yaratmamı tır.)
(Cömerdin kusurunu afvediniz. Çünkü onun bir sıkıntısı olursa, yardımcısı Allahü teâlâ
olur.)
(Cömert, Allahü teâlâya, Cennet'e ve insanlara yakındır. Cimri, bunlardan uzak,
Cehennem'e yakındır.)
(Allahü teâlâ, bilgisiz cömerdi, cimri âbidden daha çok sever. En fena hastalık cimriliktir.)
(Allahü teâlâ, izzet ve azametine yemin ederek bildirdi ki, hiç bir cimri cennete girmez.)
Gazanın birinde, birî hariç bütün esirlerin cezalandırılması emredilince, Hz. Âli, dedi ki:
— Ya Resûlallah, bunların hepsinin sucu bir oldu u halde, birisini niçin istisna ediyorsunuz.
Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:
(Bana Cebrail aleyhisselâm gelip dedi ki: "Bu adamı bırak! Zira cömertli inden dolayı
Allahü teâlânın ho una gitti, onu be endi.")
Bir kâfir, cömertlik gibi slâm ahlâkından birine sahip olursa, ölmeden önce, (Cenab-ı Hak ona
iman nasib edebilir.)
3 - Kızmayıp öfkesini yenmek:
Öfkesinde haklı bile olsa, Allah rızası için öfkesini yenmenin fazileti büyüktür. Hadis-i eriflerde
buyuruldu ki:
(Gazap, kızgınlık, sirkenin balı bozdu u gibi imanı bozar.) (Gazabını, kızgınlı ını
yenenden Allahü teâlâ azabını kaldırır.)
(Kızması icap eden yerde, kızgınlı ını yenenin, Allahü teâlâ, kıyamet gününde kalbini kendi
rızasıyla doldurur.)
(Pehlivan, güre te yenen de il, kızdı ı zaman kızgınlı ını yenendir.)
Gazaba gelen kimse, diledi ini yapma a kadir oldu u halde, yumu ak davranırsa, Allahü teâlâ
onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.
(Sizin en iyiniz, geç kızıp, çabuk barı andır. En fenanız da çabuk kızıp, geç barı andır.) 4 -
Özür dileyeni afvetmek:
Kendisi haklı, arkada ı haksız bile olsa, e er arkada ı özür diliyorsa afvetmelidir. Çünkü özrü
kabul etmek mü'min sıfatıdır. Hadis-i erifte (Mü'min hep mazeret arar, münafık da hep ayıp arar.)
buyuruldu. Ba ka bir hadis-i erifte ise (Müslüman karde inin özrünü kabul etmemek günah olur.)
buyuruldu. Özrü kabul etmek ve kusurları afvetmek Allahü teâlânın sıfatlarındandır. Özrü kabul
etmeyen kimseye Allahü teâlâ gazap ve azap eder. Mü'min afvetmek için özür dilemesini bekler.
Münafık ayıpların ortaya çıkmasını ister. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Din karde inin özrünü kabul etmeyen, kevser havzından içmeyecektir.)
(Güzel ahlâk, sana vermiyene vermen, senden ayrılana gitmen, ve sana zulmedeni
afvetmendir.)

KIYMET N B LEN OKUR

Sohbetlerin birer inci,


Okur, ya lı ile genci,
Her insana tavsiyemiz,
Sen de payla bu sevinci.

Sensiz kalbler olur viran.


Çoktur sana gönül veren,
Kalbi titrer duygulanır,
Bir defacık seni gören.
Te'sir eder do ru sözün,
Ne esidir evimizin,
Yanıyoruz hasretinle,
Sultanısın gönlümüzün.

lim, büyük fazilettir.


Câhil kalmak felâkettir,
Ancak ehli olan bilir.
Bizim Sayfa, bir nimettir.

I ık saçtın u cihâna,
Edirne'den Ardahan'a,
Karde , sen de okuyarak.
Hazırlan son imtihana.

YUSUF KANDEHLEV
(Tebli -i cemaat) isimli vehhâbî te kilâtını kuran Hindli Mevlâna Muhammed lyas isimli mülhidin
1944'ta ölümü üzerine, yerine o lu Muhammed Yusuf Kandehlevî geçti. Bu vehhâbî, (Hayatü's-
Sahabe) isimli kitabında hadis-i erifleri kendi anlayı ına göre açıklamakta, birçok galiz hatâlara
dü mektedir. Maalesef, dalâletler kumkuması bu kitap, birkaç yayınevi tarafından Türkçeye de
tercüme edilmi , okuyan birçok insanın Eshâb-ı Kirama bu zetmesine sebep olmu tur.
Eshâb-ı kirama dil uzatılınca, din yıkıldı demektir. Çünki dini onlar bize bildirmi lerdir. Bu
bakımdan hadis-i erifte, Eshâbı kiramdan birisini incitenin Resûlullah Efendimizi incitece i,
Resûlullahı "sallallahü aleyhi ve sellem" inciten kimsenin de Allahü teâlâyı incitmi olaca ı, Allahü
teâlâ'yı incitenin de sonsuz felâkete duçar olaca ı bildirilmektedir.
Hadis-i erifleri, gerçek slâm âlimlerinin kitaplarından izahlı olarak ö renmedikçe büyük
felâketlerden kurtulmak çok zordur.
Birkaç yayınevi bu kitabı Türkçeye tercüme etmek gafletinde bulunmu tur. Elimizdeki nüshası
Konya'da nesr edilmi tir. Üçüncü cild, 319. sayfasında Hazret-i Ömer ile Hazret-i Aliye "radıyallahü
anhüma" hayâsızca hücum edilmektedir. [Kalem Yayınevinin çıkardı ı di er baskıda (3. baskı)
Hadislerle Müslümanlık kitabının1281. sahifesinde de geçiyor.] Güya Hazreti Ali, kızını Hazret-i Ömere
gönderip (Be enirsen karındır) diyesiymi . Hazret-i Ömer de, hâ â huzurdan kızın ete ini kaldırıp
bakasıymı .
Kitapta bu vak'a kasten tahrif edilerek iki büyük halifeye lâyık olmayan kelimeler kullanılmı tır.
Hâdisenin aslı ise öyledir:
(Mir'atı Kâinat) kitabında (390. sahifede) diyor ki:
(Hicretin 17. senesinde Hazret-i Ömer halife iken Ümmü Gülsümü Hazret-i Aliden istedi. (Kızım
henüz küçüktür) deyince, (Nefsimin arzusu ile istemiyorum, mübarek kızınızın nikâhı ile ereflenmek
istedim.) buyurunca, Hazret-i Ali de bu sözü kabul edip nikâhını icra eyledi.
Hazret-i Ömer, (Resûlullahtan i ittim, kıyamet günü, nikâhla ve neseple olan bütün ba lılıklar
çözülür. Yalnız nikâhla ve neseble bana olan ba lılıklar kalır. Bunun için, Resûlullaha nikâhla ba lılık
erefine kavu mak istiyorum.) buyurdu. Hazret-i Ali kabul edip Ümmü Gülsümü hemen hazreti Ömer'e
nikahladı, eklinde bildirilmektedir.)
Bu kitap vehhâbîlerce hazırlanmı olmasına ra men, hâ â Hazret-i Ömer'in ahlâksız oldu u
iftirası, î'î propagandası olarak her tarafa yayılması sa lanmaktadır.
te belli bir hak mezhebi olmayan kimselerin sayısız hezeyanlarından birisini sizlere duyurduk.
Müslümanların aldıkları kitaplara dikkat etmelerini, tavsiye etti imiz kitapları ve Ehlî Sünnet itikadında
olan büyüklerin ruhlara îfâ olan kitaplarını okumalarını tavsiye ederiz.
Sahabenin hayatını anlatıyoruz, Sahabeyi övüyoruz diye o mübarek insanlara sinsice dil uzatan
mezhepsizlerin errinden Cenâb-ı Hak muhafaza buyursun! Mezhepsizlere aldanan din karde lerimizi
de ıslâh eylesin!

Bir hazine de erinde,


Hep fazilet seferinde,
Memleketin her yerinde,
Herkes bilir Türkiye'yi.

Esnaf, i çi, yolcu, hancı,


Erkek, kadın, ya lı, genci,
Ö retmeniyle ö renci
Alır okur Türkiye'yi.

Seni gayet be enirim,


Sana canım feda derim,
Anam bacım biraderim,
Sever okur Türkiye'yi.

Diyecek yok ayarına,


Ofset basar Türkiye'yi.
Maneviyat diyarına,
Gelen bulur Türkiye'yi.

RE T RIZA
Mısır valisi Muhammed Alî pa a, iyi, dindar bir zât idi. Ondan sonra gelenler, öyle olmadılar. Din
i leri, ehliyyetsiz ellerde kaldı. Asırlardan beri islâm âlimi yeti tiren (Cami'ul-ezher) medresesi idare
meclisine, Abduh adında bir mason getirildi. skoç masonları, Mısırdaki müslîmânları maddî ve
ma'nevî imhaya ba ladı. Mason olan Mustafa Re îd pa anın yeti tirmesi Âli pa a Belgrad kalesinin
anahtarını Sırblılara teslim etdi. Mason arkada ı Cemâleddîn-i Efgânîyi de stanbula getirip, Ehl-i
sünneti içerden yıkmak için birlikde çalı dılar.
Kahire müftîsi Abduhun yeti dirmelerinden Re îd Rızâ (muhâverât) ismindeki kitabında, bir dinde
reformcu ile, medrese tahsili görmü bir vaizin konu malarını bildirmekde, bunların a zından, kendi
fikirlerini yazmakdadır. Dinde reformcuyu genç, kültürlü, ilerici, muhakemesi, mantıki kuvvetli olarak,
vâiz efendiyi ise, gerici, taklidci, aklı ermez, ince dü ünmez biri olarak göstermekde, dinde reformcu
a zından vaiz efendiye nasihat vermekde, onu gafletden uyandırıcı pozu takınmakdadır. Nasihat
olarak, Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakda, dalâlet ehli zındıkları ve mezhebsiz mülhidleri, geni kültür
sahibi slâm âlimi olarak tanıtmakdadır. Tam bir mason a zı ile, kurnazca yazılmı olan bu kitâb saf ve
temiz gençleri kolay avlamak tehlikesini ta ımaktadır.
Pek sinsice hazırlanmı olan bu (Muhâverât) kitabındaki yalan ve iftiraları genç ve temiz din
karde lerimizin önlerine sererek, herbirine, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblanndan cevâb verme i,
böylece, müslimânları ebedî felâkete sürüklenmekten koruma a dü ünerek, hlâs A. . Fâideli Bilgiler
kitabını hazırlamı tır. Adı geçen (Fâîdeli Bilgiler) kitabının okunmasını ehemmiyyetle tavsiye ederiz.

Re id Rıza'nın resmi, geçer geçmez elime,


Neler geçti içimden, neler geldi dilime.

Sakalını kısaltmı , sünnete hiç uymamı ,


Kulaktan tıkanmı , hak sözleri duymamı .

Do ru yola girmedi, dola tı hep kenarda,


Ne zehirler kusmu tu, Mecelle-i Menarda.

(Muhâverât) adıyla, düzdü sayısız yalan.


Okuyan afyonlandı, sapıtlı nice insan.

Hocası Abduh gibi, ne naneler yemi ti.


slâmı kendisine uydurmak istemi ti.

Sayısız hurafeler soktu din-i slama.


Durmadan hücum etti mübarek dört imama.

(Büyük bir insan) diye Firavunu övmü tü.


Hazret-i Musa için (O bir kâhin) demi ti.

Fakat peygamber dedi, kıral Hammurabiye.


Reformu örnek oldu bugünkü vehhabiye.

Ölçü aldı kendine, o î'î evkâniyi


Büyük bir üstad bildi, farmason Efganiyi.
Ne kadar sapık varsa, hepsine kucak açtı.
Her mezhebin üstüne, telfik zehiri saçtı.

Dil uzattı selefe, büyük küçük bilmedi,


Mezhebi bid'at saydı, taklide haram dedi.

er'i delil dört iken, ikisini kaldırdı.


Icma ile kıyasa pek sinsice saldırdı.

Mu'cizelerin hepsi görünmü ken a ikâr.


Kimini te'vil etti, kimini ise inkâr.

nanmadı hadîse, mütevatir habere.


üphe gözüyle baktı, me hur ( akk-ul kamere)

Sözde din adamıydı, dü manlık etti dine.


Müctehidlik tasladı, hiç bakmadan haddine.

Alimlere küfretti, gayet edepsiz idi.


Ehl-i sünnet dü manı, koyu mezhepsiz idi.

Sakın aklanmayalım, Mısırlı bu fellâha!


Küfre varan sözünden sı ınalım Allah'a!..

B R B LENE SORALIM
3. C LD
MAN VE KÜFÜR
SUAL: Çalınmı bir hayvanın etini yerken besmele çekmek imânın gitmesine sebep midir?
CEVAP
Zaruretsiz le ve domuz eti yemek her zaman haram olup, le i ve domuz etini yerken besmele
çekenin imânı gider. Birisinin kuzusunu çalan, bir haram i lemi olur. Kuzuyu derhal sahibine vermesi
lâzımdır. Vermeyip keserek yerse, kuzunun bedelini sahibine ödemesi lâzımdır. Ödemezse âhırette
cezası büyüktür. Domuz eti ile le e (Haram li-aynihî) denir. Çalınmı ete (Haram li-gayrihî) denir.
Yemesi aslında haram olmayıp, çalınmı oldu u için haramdır. Böyle çalınmı bir yeme e besmele
çekmek imânın gitmesine sebep olmaz. Çünkü yeme in kendisi haram de ildir. Hırsızlı ının cezasını
dünyada çekmese bile âhırette çekecektir. Kul hakkının cezası büyüktür. (Mir'atül-usûl c.2,s.177)

SUAL: Bir cum'a günü stanbul'un en büyük camilerinden birine gitmi tim. Hatip efendi,
(Günahınıza tevbe edin! Allah, Peygamberler ve melekler âhidimdir diyerek günah i lemiyece inize
tevbe edip söz verin) dedi. Allahdan gayriye söz vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
(Miftahül cenne) kitabında diyor ki: (Bir kimse, Allah ve peygamber ahidim dese, kâfir olur.
Zira peygamber gaybı bilir demek küfür olur.)
Gaib demek, duygu organları ile veya hesap, tecrübe ile anla ılmayan ey demektir. nsan, cin,
melek ve peygamber gaybı bilmez. Falcı, u veya bu gaybı bilir diye itikad etmek küfürdür. Gaibi ancak
Allahü azîm-ü - ân ile O'nun bildirdikleri bilir. Hatip efendinin söyledi i söz uygun de ildir.

SUAL: Kötü insanlar için (Öküz aleyhisselâm) deniyor. Böyle söylemek küfrü mucip midir?
CEVAP
Evet. Böyle eyler kullanmamalıdır.

SUAL: Son nefeste imân ve tevbenin kabul olup olmayaca ını iyice anlıyamadık. Son
nefese kadar imân kabul olmaz mı?
CEVAP
Ruh, gargaraya gelmeden imân etmek lâzımdır. Can bo aza gelince âhıret i leri mü ahade
olunur. Cennet ve Cehennem görünür. Bu vakit inanmayan herkes inanır. Fakat makbul olmaz. Çünkü
imân gaybîdir. Gördükten sonra inanmaya imân denmez. Âhıret halleri görülmeden önce imân etmek
makbuldür. Fakat bütün ömrünü imansızlıkla geçirmi bir kimsenin son anlarda imân etmesi kolay
olmaz. Can gargaraya geldikten sonra da, ya'nî âhıret halleri ke folunduktan sonra da, mü'minlerin
tevbe etmesi kabul olur. Bu husus yalnız Muhammed aleyhisselâmın ümmetine mahsustur. Görüldü ü
gibi Cenâb-ı Hakkın mü'minlere olan lütfü, ihsanı ve rahmeti ne kadar boldur! Cenneti ve Cehennemi
gördükten sonra bile (Ben bütün günâhlarıma tevbe ettim, pi man oldum, bir daha i lemiyece im)
diyorsunuz! Allahü teâlâ sizin bütün günâhlarınızı afvediyor. Büyük ihsan de il mi? (Riyâd-ün-nâsihîn
c.3,s.68)

SUAL: Allahı inkâr eden, âhırete inanmayan, irk ko an bir ki i, pi man olup tevbe etse,
tevbesi kabul olur mu? Bu ki i efaate kavu ur mu? Kur'ân-ı kerimde, irkten ba ka günâhların
afvedilebilece i bildirildi ine göre irk ko anların tevbesi kabul olur mu?
CEVAP
Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana dü man etme e u ra makla geçiren bir kâfir,
bir kelime-i tevhid okuyunca ben onu afvederim.)
Allahü teâlâya irk ko anlar, tevbe ederse, bütün günâhları afvolur. Cenâb-ı Hakkın (Yalnız irki
afvetmem) buyurması, ( irk üzere ölen kimseler, âhırette afvolmaz) demektir. Dünyada iken, can
gargaraya, bo aza gelinceye kadar, bir mü rik imân ederse, imânı makbuldür. Can bo aza geldikten
sonra, âhıret halleri görüldü ü için imân etmek makbul olmaz.
Can bo aza geldikten ve âhıret halleri görüldükten sonra bir mü'min, bir daha günâh
i lemiyece ine tevbe ederse tevbesi makbul olur. irk ko an kimse, can bo aza gelinceye kadar imân
ederse, mü'min can bo aza geldikten sonra bile tevbe ederse kabul olur. Bunlar, Cenâb-ı Hakkın
büyük ihsanıdır.
nkâr ederek, irk üzere ölen bir kimse, âhırette afva u ramaz, efaate kavu amaz. Sonsuz olarak
Cehennemde azap görür. Âhırette efaat, büyük günah i leyen mü'minler içindir. mânla ölen bir
kimsenin sevabı ne kadar az olursa olsun, günahı da ne kadar çok olursa olsun, afva veya efaate
kavu ursa, Cehennemde hiç azap görmeden do ru Cennete gider. Afva u ramaz, efaate
kavu mazsa, günâhlarının cezası kadar Cehennemde yandıktan sonra yine Cennete girer. Demek ki,
imân gibi büyük ni'met yoktur! Böyle kıymetli olan imânı muhafaza edebilmek için, Allahü teâlânın
emirlerini yapıp yasak ettiklerinden kaçmak lâzımdır. Günâhlardan çekinmeyen kimsenin imânı
tehlikededir. Günâhlar ço alır, öyle bir an gelir ki, imânı söndürebilir. mânı söndürmemek için her
günâhı ate bilerek haramlardan kaçmalıdır. (Riyâd-ün-nâsihîn, ir'at-ül slâm)

SUAL: Ba'zıları, bir kimse, slâmiyyetin güzel ahlâkına uygun olarak, insanlı ın saadeti için
fâideli ve güzel i ler yapsa, imânı olmasa da fâideli i lerinin mükâfatını görecektir. nsanlı ın
fâidesi için hiç bir ey yapmamı kimse, imanlı olsa da Cehenneme gidecektir, diyorlar. Bu
dü üncelerdeki hakikat payı nedir?
CEVAP
Müslümanlı ın temeli, Allahü teâlânın birli ine ve O'nun peygamberi olan Muhammed
aleyhisselâmın bildirdi i emir ve yasakların hepsini, Allah tarafından getirmi oldu una inanmaktır.
Yâ'nî emirleri yapmak ve yasaklardan kaçmak imânın artı de il ise de, bunların yapılıp
yapılmamasının lâzım oldu una inanmak imânın artıdır. mânı olmayan kimse, ne kadar iyi i ve
insanlara fâideli i ler ve bulu lar yapsa da, âhırette azaptan kurtulamaz. bâdetler ve bütün iyi i ler,
kıymetli ise de, imân gibi kıymetli de ildir. mânın ve imân ile birlikte olan i lerin dünyada da, âhırette
de fâideleri vardır. nsanı saadete ula tırırlar. mansızların yaptı ı iyi i ler, insanı dünyada saadete
kavu turabilir. Fakat âhırette fâidesi olamaz.
brahim sûresi 18. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki: (Allaha imân etmiyenlerin yaptıkları
fâideli i ler, fırtınalı bir günde rüzgârın savurdu u küller gibidir. Ahırette o i lerin hiç bir
fâidesini bulamazlar.)
mân etmeyenlerin, dünyada yaptıkları iyiliklerin yok olaca ını bildiren âyet-i kerîmeler, bu
iyiliklerin onlara sevâb ve fâide veremiyece ini gösteriyor ise de, ba'zı âlimlerimize göre, Bekara
süresindeki, (Onların azabı hafifletilmiyecektir.) âyet-i kerimesi, zaman bakımından
hafıfletilmiyece ini, sonsuz azâb göreceklerini bildirdi ini söylemi lerdir. Bu âlimler, (Zerre miktarı
iyilik yapan, onun kar ılı ını bulur.) âyet-i kerîmesine dayanıyorlar.
Bundan ba ka çok cömert olan Hatem-i Tâinin ve Peygamberimizin dünyaya geldi ini müjdeleyen
cariyesi Süveybeyi sevincinden azat eden Ebû leheb'in azâblarının hafifliyece ini bildiren hadis-i
erifler vardır. Fahr-i âlem efendimizi çok seven Ebû Talib'in azabının hafifliyece ini bildiren hadis-i
erif ise pek me hurdur.
Bütün bunlar, imânın amelden bir parça olmadı ını, imânı olmayanların muhakkak Cehenneme
gideceklerini, fakat iyi amel i leyenlerin ise azâblarının hafifliyece ini göstermektedir.
Ba'zı hadis-i eriflerde, bir amelin ehemmiyetini bildirmek için (bu i imândandır.) buyurulması da
imânın amelden oldu unu göstermez. Bu çe it hadis-i eriflerden ba'zıları unlardır: (Haya imândan
bir ubedir.), (Temizlik imânın yarısıdır.), (Mü' min insanların emin oldu u kimsedir.)
Bu hadis-i eriflerde hayanın, temizli in ve emin olmanın ehemmiyeti bildirilmektedir.
Nisa sûresi 47. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, irki elbette afvetmez. Diledi i kimselerin, irkten ya'ni imansızlıktan ba ka
günâhlarını afveder.)
Demekki Allahü teâlâ, imansızlı ı afvetmiyor. Dilerse di er günâhları afvediyor. mânın amelden
parça olmadı ı buradan da anla ılmaktadır.
Günahlar nefse tatlı gelmektedir. Mü'min, nefsine aldanarak günâh i leyebilir. Fakat, günâh
i lerken, aklı ve imânı onu üzmektedir. nsan aklı ile imân eder. Nefse tatlı geldi i için de günâha
sürüklenir. Bundan dolayı imân ile günâhın ba ka ba ka oldu u anla ılır.
Ameldeki bozukluk insanı dinden çıkarmaz. Fakat slâmiyyetin emrettikleri eyler yapılmaz, yasak
ettikleri yapılırsa, kalb kararır, katıla ır. Büyük günâhlar çok yapılırsa, kalbdeki imân nuru zamanla
parlaklı ını kaybeder ve maazallah bir gün sönebilir. Günâhlardan kaçmak ve ibâdetleri yapmak,
imânın kuvvetlenmesine sebeb olmaktadır. Bu bakımdan (Amel imândan parça de ildir) diyerek
ibâdetleri bırakıp günâhlara devam etmek, her ne kadar imansızlık de ilse de, imânın zayıf oldu unu
gösterir. Böyle kimsenin imânı gittikçe zayıflayarak bir gün sönebilir. mânı söndürmemek için
haramlardan kaçıp ibâdetleri yapma a çalı malıdır. ( hya, ir'atül- slâm)

SUAL: Bugüne kadar ilmin, bilmenin ehemmiyetinden bahsediyorsunuz. Ba'zıları diyor ki,
" nsan müsbet ilmi ö renince yaratıcıyı inkâr ediyor. Okumu insanlardaki inkâr nisbeti,
okumamı lara göre daha fazladır." gibi sözler ediyorlar. Durumun açıklı a kavu turulmasını
bekliyoruz.
CEVAP
Sadece yüksek tahsilli insanların de il, lisedeki dersleri okuyup anlayan bir kimsenin bile bir
yaratıcının bulundu una inanması lâzımdır. Fizik dersini okuyan kimse, fizikteki bir çok kanunu
ö renmi olur. Bu kanunları bulanın adı verilmi olsa bile, mevcut olan bir eyin bulundu u herkesçe
ma'lumdur. Yok olan bir ey de il, mevcut olan bir ey bulunmu tur. Matematik, kimya, biyoloji gibi
ilimleri tetkik edip anlayan kimse, bir yaratıcının bulundu unu inkâr etmesi mümkün de ildir. Tabiatta
tesadüfi bir eyin bulunmadı ını incelemesi ile anlar. Dünyanın dönü ünü, mevsimlerin meydana
geli ini, dünyanın tam yuvarlak olmayı ının tesadüfi olmadı ını, astronomi ö renip kâinatta harikaların
nasıl i ledi ini bilen kimse, ister istemez tesadüfi diye bir eyin olmadı ını akıl almayacak ekilde
hesaplı oldu unu anlar.
Lisede okunan bilgileri anlayan bir kimse, dünya ile güne in münasebetini incelese, meselâ
güne , dünyaya imdikinden çok yakın olsa, sıcaklı ı her eyi yakıp kavurur ve dünyada hayat
kalmaz. Aksine imdikinden çok uzak olsa bu sefer de güne in sıcaklı ı az gelece inden yine hayat
olmaz hakikatini anlar ve bu dengeye hayran kalır.
Bir insan, okudu u biyolojiyi anlasa, kendi vücudunu incelese, tesadüfi hiç bir eyin bulunmadı ını
idrak eder. Bir hücreli hayvanlar, mikroplar, madde, atom bilgisi, elektron bilgileri, bunlarda ne ince
san'atın bulundu u hakikâti görülür. Kendi kendine cereyan etmesinin mümkün olmadı ı görülür. Hiç
inanmayan bile, üphe eder. te bu üpheden dolayı da, harika hâdiselere (Tabiat kanunu) diyorlar.
(Sevk-i tabiî) diyorlar. Dilleriyle inkâr etseler bile, kalbleriyle bir yaratıcının bulundu unu ister istemez
tasdik ediyorlar. Fakat sadece bu tasdik mü'min olmak için kâfi olmuyor. Muhammed aleyhisselâmın
bildirdiklerinin hepsine inanması da lâzımdır.
Avrupa ve Amerika'daki okumu bir çok insan, bir yaratıcının bulundu unu tasdik ediyorlar. Onlar,
hak din hangisi diye üphe ediyorlar. Cenâb-ı Hak da, insanların bu üphelerini izale etmek için,
peygamberler göndermi tir. Peygamberlerine mu' cizeler vermi tir. Bunlardan Kur'ân-ı kerîm, bütün
dünyaya meydan okuyor. (Siz de bir benzerini getirin) buyuruluyor. Dünyada Arapça bilenler var,
Arapça Üniversiteler var. Fakat, Kur' an âyetlerinin bir tanesine karsı koyamıyorlar.
Kur'ân-ı kerîmde (Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?) buyuruluyor. Okuyup anlayanlar, bilenler,
bildi iyle amel edenler,elbette çok kıymetlidir. Bir örümce in hayatını inceleyen, bilen bir kimsenin bir
yaratıcının varlı ını inkâr etmesi mümkün de ildir. Fakat bir yaratıcının bulundu unu tasdik etmek
imân de ildir. Ba'zıları, bütün ömürlerini, bir yaratıcının varlı ını tasdik ettirmek için harcıyorlar.
Halbuki, sadece (Bir yaratıcı vardır) demek imân de ildir.
limsiz bir ey olmaz, ilm her eye ba tır. Karanlık yollarda o, en aziz arkada tır. Ondan sâdık dost
olmaz, ondan vefalı yâr yok. Her eyde zarar olsa, onda asla zarar yok.

SUAL: Allahın rahmetinin bol, sonsuz oldu u bildiriliyor. Bir annenin çocu una olan
efkatından kat kat fazla oldu u söyleniyor. Bir anne çocu unu azarlayıp dövse bile hiç ate e
atar mı? Cenâb-ı Hak, gayr-i müslimleri, hattâ günahkâr müslümanları niçin iddetli cezaya
çarptırıyor, kızgın ate li Cehenneme atıyor? Bizim hanımı sabah namazına uyandıramayınca
hemen be ikteki çocu u çimdik atarak uyandırıyorum. Çocu un a ladı ını duyunca hemen
kalkıyor. Böylece namazı da kılıyor. Anne, efkatinden dolayı çocu unun a lamasına
dayanamayıp tatlı uykusundan uyanıyor. Allahın efkati bir annenin efkatinden fazla oldu una
göre, günahkâr kullarını Cehenneme nasıl atıyor?
CEVAP
Evet, annelerin efkati çoktur. Hattâ anne efkati hayvanlarda bile vardır. Bir yabanî domuz
avında avcıları seyretmi tim. Avcılar ate edince, anne domuzlar yavrularını burunları ile itiyordu.
nsanların ve hayvanların yavrularına olan bu merhametleri, Allahü teâlânın rahmetinden ileri
gelmektedir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, rahmetinin yüzde doksan dokuzunu âhırete ayırmı , dünyaya yüzde birini
vermi tir. Gönüller bu rahmetle merhamet ederler. Annenin çocu una, hayvanların yavrularına
acımaları hep bu rahmettendir. Kıyamet günü bu bir rahmet, o doksandokuz rahmetle
birle erek insanlara saçılır.)
Allahü teâlâ, günah i leyene, hatta, büyük günâh i leyene ne kadar merhamet ediyor, afv ediyor.
Muhammed aleyhisselâma ve daha ba kalarına müslümanlardan büyük günâh i leyenler için efaat
hakkı tanıyor. Afvetmek için küçük bir sebeb arıyor. mân sahiplerine, günâhlardan bahsederken (Bu
günâhın cezası udur, fakat tevbe ederseniz afvederim) buyuruyor. Sık sık azâbları bildiriyor,
azâbların iddetini bildiriyor... Azâbların iddetini bildirmesi, merhametinin çoklu unu gösteriyor.
(Azabım iddetlidir, dayanamazsınız, günâh i lemeyin! ayet günâh i lemi seniz, tevbe edin,
tevbenizi kabul ederim) buyuruyor. Sübhanallah. Bu ne büyük merhamet.. Allahü teâlâ,
peygamberlerini, merhametini tebli etmek, göstermek için göndermi tir. Peygamberler, Allahü
teâlânın rızasının hangi i lerde, gazabının hangi amellerde oldu unu bildirmi tir. Ne büyük ihsan! Ne
büyük merhamet!
Bir kadın, ate yakıp çama ır yıkamak için su kaynatırken, (E er benim çocu uma olan efkatim
kadar Allahü teâlânın kullarına merhameti varsa, insanları Cehennem ate inde yakmaz. Ben urada
emekliyerek oynayan çocu umu u ate e atar mıyım?) dedi i zaman, ona öyle dendi:
(Allahü teâlâ, insanları ate e atmaz, sen de çocu unu ate e atmazsın. Çocu un
emekliyerek ate e dü üp yanabilir, insanlardan imân etmiyenler de, inkârları sebebiyle
Cehenneme dü erler.)
Allahü teâlâ, Nisa sûresinde kendisine irk ko anlardan ba ka, her çe it günâh sahibini
afvedebilece ini buyurmaktadır. Çünkü irk ehli, Allahü teâlânın irade sıfatına kar ı gelerek imansız
oluyorlar. Bir devletin kanunlarına aykırı olarak hareket eden suç i ler. Kanunu be enmiyerek rejimi
yıkmak isteyenlerin suçu sabit görülürse cezası idamdır. te namaz kılmayan kimse, mü'min olarak
ölebilirse, cezasını çekip Cennete gider. Fakat namaza ehemmiyyet vermiyen, be enmiyen Allahü
teâlâyı be enmemi , inkâr etmi olaca ından cezası müebbed mahkûmiyettir.
Cenâb-ı Hakkın âdet-i ilâhisi öyledir: Her eyi bir sebeple yaratır. Dünyaya ait olan sebeblerin
ço unu insanlara bırakıyor. (Tecrübe ile, benim âdetim olan sebepleri size verdi im akıl ile bulun)
buyuruyor. Bütün ke ifler, Allahü teâlânın ihsan etti i akıl ile Cenâb-ı Hakkın âdeti olan sebeblerdir.
(Elektri in ke fi gibi).
Akıl, âhıret i lerine ermiyece i için ve Rabbimiz çok merhametli oldu u için, Cennet ve
Cehenneme götürecek sebebleri akla bırakmıyor, hepsini bildiriyor. (Emirleri yapan Cennete,
yapmıyan Cehenneme gider) buyuruyor. Dünya i lerinde oldu u gibi, âhıret i lerini de aklımızla
bulmamızı emretseydi, nasıl bulabilirdik? Merhametlilerin en merhametlisi olan Allahü teâlâya sonsuz
hamdolsun!

SUAL: Babam, "Falanca zat bizi her zaman görüyor, ne yaptı ımızı biliyor" diyor. Böyle
söylemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Gaibi Allahü teâlâ'dan ba ka kimse bilmez. Peygamberler ve melekler de bilmez. Allahü teâlâ
dilerse, sâlih bir kuluna da gaibleri bildirir. Fakat (Her zaman bilir, görür) diye itikat etmek dinimize
aykırıdır. Mi'rac hâdisesinde Peygamber aleyhisselâma Kudüs'deki caminin pencereleri ve direkleri
soruldu u zaman bilemedi. Fakat Allahü teâlâ, bir televizyon gibi O'nun gözü önüne getirdi. O da bakıp
teker teker söyledi. Onun için Peygamberler'den ve Evliya'dan bahsederken (Allahü teâlâ bildirirse
bilir) demelidir. (Her zaman bilir, görür) demek do ru de ildir. (Bezzâziyye, Birgivî
Vasiyyetnâmesi.)

NAMAZ
SUAL: Bir erkek evde namaz kılarken, hanımı yanına gelip otursa erke in namazı bozulur
mu?
CEVAP
Bir erkek, namaz kılarken yanına hanımı gelip otursa erke in namazı bozulmaz, mekruh bile
olmaz. Hattâ hanımı kıbleye do ru otururken veya ayakta dururken arkasına do ru namaz kılmak
mekruh bile de ildir. Namaz kılarken yabancı bir kadın bile gelip namaz kılanın yanına otursa halvet
bile olmaz. ( bni Âbidîn)'de bu husus, açıkça yazılıdır.

SUAL: Saati kurdu um halde sabah namazına uyanamadım. Namazım kazaya kaldı. Güne
do duktan bir saat sonra kaza ettim. Günâha girmi oldum mu?
CEVAP
Saati kurarak veya ba ka tedbir aldı ı halde uyuyup kalmak özürdür. Namazın bu ekilde kazaya
kalması günâh olmaz.

SUAL: Bir akrabam, yurtdı ından bana ipek bir takke getirdi. Bununla namaz kılmamda
mahzur var mıdır?
CEVAP
Ba a ipek takke giymek mekruhtur. Bu bakımdan ipek olmayan takke kullanmak lâzımdır. ( bni
Âbidîn c.5,s.481)

SUAL: Kom u kadınların ısrarı üzerine her cum'a günü, cum'a namazı kılmak için
Sultanahmet camiine gidiyoruz. Üç cum'ayı özürsüz terk etmenin günâhı büyüktür. Kadınlara
cum'a namazı farz de ildir diyenler var. Camiye gelen kadınlar bana (T.A.) isimli bir kitap
gösterdiler. Bu kitaptan kadınların cum'a namazına gelmeleri için, kocalarının hizmetlerini
görmelerinden ba ka mani bulunmadı ı bildirilmektedir. Dul kadınlar ve kızlar için hiçbir mani
kalmamaktadır. Evlilere de kocaları namaz için müsaade ederler. Bütün kadınlar niye cum'a
namazına gelmiyorlar?
CEVAP
(Fetâva-i Hindiyye) de buyuruluyor ki:
(Kadın, misafir ve hastanın cum'a namazı kılmaları farz de ildir.)
Cum'a namazının kadınlara farz olmadı ını bildiren hadis-i erifler (Tefsir-i Mazharî) ve (Mi kât-
ül mesâbîh) de yazılıdır. Kadınların camiye gitmeleri hiç uygun de ildir. Bilhassa genç kadın ve
kızların camiye gitmeleri hiç uygun de ildir.

SUAL: afiî mezhebini taklid etmezken kazaya kalmı vitir namazlarımı, imdi kaza ederken
aynen Hanefî mezhebine uygun olarak mı kılmak lâzımdır?
CEVAP
Evet, Hanefideki gibi kılmak lâzımdır.

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Sabahın sünneti yerine de kaza mı kılmam
lâzımdır?
CEVAP
Sabah namazının sünneti, bütün mezheplerde kuvvetlidir. afiî mehebini taklid eden kimsenin
kaza namazı varsa, sabahın sünneti yerine de kaza kılsa günâha girmez. Fakat sabahın sünneti
mühim oldu u için terk etmemelidir.

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Cemaatle namaz kılarken Fâtiha-i erîfeyi
unuttu um zaman oluyor. Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
mam arkasında Fâtiha-i erife okumak farzdır. Unutmak özr de ildir O re'kâtı temamlamak
lâzımdır. (El-fıkh-u ale'l-mezâhib-il-erbeâ, Kifâyet-ül-ahyâr)

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Sabah namazında kunut okumam lâzım mıdır?
CEVAP
Kunut okumak farz de ildir. afiî mezhebini taklid edenler okumaz. Taklid edenler, yalın ayakla
kılmamalıdır. Ayakları görülecek kadar ince çorap giymelerinde mahzur yoktur. (El-fıkh-u ale'l
mezâhibi'l-erbea, Hulâsat-ut-tahkik s.23)

SUAL: Namazlardan sonra te bih çekiliyor. 33 te bih, 33 tahmid ve 33 tekbir söyleniyor.


Mazeretsiz bunları daha az veya daha fazla söylemek, bu az veya çok söylemeyi âdet haline mi
getirmek daha kötü, yoksa bu sünneti tamamen terk etmek mi daha kötüdür? Di er sünnetler
de böyle midir? Meselâ sakal da böyle midir?
CEVAP
Bir emri hiç yapmamak, kasıtlı olarak de i ik yapmaktan daha hafif suçtur. Bir hizmetçiye,
(Falanca eczaneden u isimli müshil ilâcını getir!) dense, hizmetçi de, ba ka bir eczaneden müshil
ilâcı yerine kabızlık ilâcı getirse veya bir antibiyotik alsa, ba ka bir hizmetçi de ilâç getirmeyi ihmâl
etse, birincinin i ledi i suç, ikinciden daha a ırdır.
Ak am namazının farzı üç iken, her zaman dört kılmayı âdet haline getirmek dini de i tirmek olur.
Dinde böyle de i iklik yapanlar, bid'at çıkaranlar için büyük tehditler yardır.
Dindeki de i iklikler, bid'atler, mekruh, haram, küfre kadar gider. Sünneti be enmiyerek, daha
iyisini yaptı ını zannetmek çok tehlikelidir. Sünneti be endi i halde, böylesi sünnete daha uygundur
denerek sünnetlerde de i iklik yapılırsa mekruh olur. Böyle küfre varmayan bid'atler, dindeki
de i iklikler, camide i lenirse, cemaat sevabı, sünnet sevabı yok olur. Mazeretsiz olarak sünnette kıl
kadar bir de i iklik yapılmamalıdır.
Sakalı da özürsüz, sünnet olandan daha kısa veya daha uzun bırakmak do ru de ildir. Sünneti,
farzı veya dinin herhangi bir hükmünü de i tirmek çok tehlikelidir. (Mektûbât-ı Rabbani, Berika,
1229)

SUAL: Namaz kılarken yanan kandil veya lâmbanın önde bulunması namazı mekruh eder
mi?
CEVAP
Yanan ate hariç, lamba, kandil, elektrik ampulü gibi ı ıkların önde bulunması namazı mekruh
etmez. ( bni Âbidîn, namazın mekruhları)

SUAL: elbisesi ile namaz kılmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamıyacak elbise ile ve fena kokulu elbise ve çorap ile
namaz kılmak mekruhtur. Ba ka elbisesi yoksa, mekruh olmaz. Parası olanın alması lâzımdır. Pijama
ile kılmak mekruh olmaz. ( bni Âbidîn, c.1,s.230 Halebi-yi kebir, s.349)

SUAL: Camimiz yeni yapıldı. Henüz hoparlör alınmadı ı için okunan ezanı evden
duyamıyoruz. Evde namaz kılarken ezan ve ikâmeti kendi i itece imiz kadar hafif okumak lâzım
mıdır?
CEVAP
Evinde yalnız veya cemaatle namaz kılan kimse, ezan ve ikâmet okumaz. Çünkü camide okunan
ezan ve ikâmet evlerde okunmu sayılır. Okunursa da mahzuru yoktur. Çünkü tekrar okunması daha
efdaldir.
Müezzinin sesini evden duymak lâzım de ildir. Bu bakımdan hoparlör yok diye tekrar ezan
okumak lâzım de ildir. (Feth-ul-kadir c.1,s.222 Hindiyye)

SUAL: Ayakkabılarımın her yeri necs oluyor. Bununla cenaze namazı kılmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Necs ayakkabı ile cenaze namazı kılınmaz. Ayakkabı temiz olursa kılınır. Ayakkabının üstü temiz
olursa, ayakkabıları çıkarıp üstüne basmalıdır. Üstü de temiz de ilse, ayakkabısının üstüne karton,
mendil gibi temiz bir ey koyarak basmalıdır. Necâsetli ayakkabı ile kılmamalıdır. (Feth-ul-kadir
c.2,s.80)

SUAL: Ezan ve ikâmet okunurken konu ulursa, bu ezan ve ikâmeti tekrar okumak lâzım
mıdır?
CEVAP
Ezan ve ikâmeti okuyan kimse bitirmeden arada konu ursa, ezan ve ikâmeti tekrar okur. ( bni
Âbidîn c.l,s.214)
SUAL: Namaz kılarken ba kasının sözü ile hareket etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Ba kasının sözü ile yerini de i tirmek veya yanına gelene yer açmak namazı bozar. Fakat, biraz
sonra kendili inden hareket ederse bozmaz. (Feth-ul-kadir c.1,s.308)

SUAL: Vitr namazının ikinci rek'atinde, üçüncü rek'at zannederek kunut dualarını okudum.
Sonra ikinci rek'at oldu unu anladım. Üçüncü rek'atte yine kunut dualarını okudum. Sonunda
sehv secde yaptım. Kıldı ım namaz oldu mu?
CEVAP
Sehv secde ile olur. (Dâmâd, c.1,s.148; Dürr-ül-müntekâ, c.1,s.148; bni Âbidîn c.1,s.498)

SUAL: Me hur iki kunut duasının ikisini de okumak vâcib midir?


CEVAP
Birisini okumak vâcib, ikisini okumak sünnettir. Ya'ni ikisi okununca hem vâcib yerine gelir, hem
de sünnet sevabına kavu ulur. (Feth-ul-kadir c.1,s.374)

SUAL: Vitir namazında kunut tekbiri almak vâcib midir, sünnet midir?
CEVAP
Kunut tekbiri almak, mâm-ı a'zam hazretlerine göre vâcib, mameyne göre ise sünnettir. Fetva
imameynin kavlidir. Ya'ni kunut tekbiri sünnettir. (Feth-ul-kadir c.1,s.374)

SUAL: Telefon veya kapı zili çalınca namaz bozulur mu?


CEVAP
Bozulmaz. ( bni Âbidîn, namaza yeti me babı)

SUAL: Sabah namazı güne do ana kadar kılınmazsa, güne do duktan sonra ne zaman
kılınabilir?
CEVAP
Sabah namazı güne do ana kadar kılınmazsa, güne do duktan 45-50 dakika sonra sünnetiyle
birlikte kaza edilebildi i gibi, ö leye 20-30 dakika kalıncaya kadar da kaza edilebilir. Kaza niyyetiyle
kılınır. ( bni Âbidîn, c.1,s.486)

SUAL: mamlık yaptı ım zaman zamm-ı sûreyi sesli okurken gözlerimi kapıyorum. Mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Namazda gözleri yummak tenzîhen mekruhtur. Zihni da ılmasın diye yummak mekruh olmaz.
(Feth-ul-kadir c.1,s.357)

SUAL: Ba'zı camilerde, cenaze oldu unu bildirmek için minarelerde sala okunmaktadır.
Ba'zı camiler bunu kaldırdı. Okunması mı lâzımdır, yoksa okunmaması mı daha iyidir?
CEVAP
Türkiye'nin çe itli yerlerinde cenaze oldu unu bildirmek için minarelerde sala okunması, bid'attir.

SUAL: Farzı yalnız kılmı kimsenin, cemaatle namaz kılınırken camiden çıkması vâcib
oldu una göre, Farzı yalnız kılan kimsenin yanında, camide de il de, evde veya i yerinde
herhangi bir vakit namazı cemaatle kılınsa, yine oradan çıkması vâcib midir?
CEVAP
Ö le ve yatsı namazını yalnız kılmı bir kimse, camide, evde veya i yerinde aynı namazlar
cemaatle kılmıyorsa ya oradan çıkması vâcib olur veya cemaate uyarak o namazları kılar. Kıldı ı bu
namazlar nafile olur. Sabah ve ikindi namazları kılınıyorsa, kendisi de bu namazları kılmı sa, cemaate
uyamaz. Cemaate uyarsa kıldı ı namaz nafile olursa da, sabah ve ikindi namazlarından sonra nafile
kılınmadı ı için mekruh olur. Bunun için, Sabah ve ikindi namazlarını kılmı kimsenin yanında, camide,
evde ve i yerinde cemaatle namaz kılınırken dı arı çıkması vâcib olur. ( bni Âbidin c.1,s.479,480;
Hidâye c.1,s.25)

SUAL: Son tehiyyatta istedi imiz kadar dua okumakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Bildirilmi olan dualar okunur. (Feth'ul-kadir c.1,s.275)
SUAL: Oruçlu iken namaza durmu tum. Di imin kanadı ını hissettim. Namazda iken kanı
yuttum. Namazdan sonra tükürünce di imin kanadı ını anladım. Namazım ve orucum bozuldu
mu?
CEVAP
Di leri arasında akan kanı veya di leri arasında kalan yemek parçalarını yutmak, a ız dolusu
olmadıkça, namazı ve orucu bozmaz. A ızdan dı arı çıkmadıkça abdesti de bozmaz. (Halebî-yi sagîr,
s.63 Hindiyye, c.1,s,10, Bahr-ur-râık)

SUAL: Secde-i sehv nerelerde yapılır?


CEVAP
Secde-i sehv, unutarak bir farzın tehirinde ve bir vacibin terk ve tehirinde yapılır. Bu bakımdan
namazın farz ve vâciblerini iyi bilen kimse, secde-i sehvin nerelerde yapılaca ını ö renmi olur.
Secde-i sehvi icab ettiren hususlar unlardır:
1- Oturması vâcib olan yerde kalkmak.
2- Kalkması icab eden yerde oturmak.
3- Sesli okuması vâcib olan yerde yava okumak.
4- Yava okuması vâcib olan yerde sesli okumak.
5- Dua okunacak yerde Kur'ân-ı kerîm okumak.
6- Kur'ân-ı kerîm okunacak yerde dua okumak.
7- Farzların ilk iki rek'atinde, sünnetlerin her rekâtinde zamm-ı sureyi okumamak.
8- Vitir namazında kunut duasını terk etmek.
9- Ta'dil-i erkânı terk etmek.
10- Dört rek'atlık farzlarda, ikinci rek'atte te ehhüdden fazla oturmak.
11- Selâmı geciktirmek.
12- Namazı tamamladı ı halde unutarak aya a kalkıp sonra oturmak.
Bunlardan birini bilerek yapmamak, namazı bozmaz ise de günâh olur. Unutularak yapılınca
secde-i sehv icab eder. Unutmadan yapılınca secde-i sehv icab etmez, günâh olur.
Secde-i sehvi bile bile yapmayan veya namazın vâciblerinden birini bilerek terk eden kimsenin o
namazı tekrar kılması vâcib olur. ( bni Abidîn)

SUAL: Camide namaz kılarken ba'zan abdestim bozuluyor. Cemaatın arasından çıkıp
gidemiyorum. Ba'zan da tam namaza ba larken abdestim bozuluyor. Namaza niyyet etmeden
yatıp kalkıyorum. Abdest almak için gitme e de utanıyorum. Böyle yapmam da mahzur var
mıdır?
CEVAP
Bir özr sebebi ile abdestsiz iken namaz kılar gibi görünmek günâh de ildir. Abdestsiz namaz
kılmak, namazla alay olaca ı için küfrdür. Fakat siz, abdestsiz namaz kılmıyor, namaz kılıyor gibi
yaptı ınız için küfr olmaz. Özrlü halde iken namaz nasıl kılınır, ö renmeniz lâzımdır.

SUAL: Secde-i tilâvet nedir? Ne zaman yapılır? Nasıl yapılır? Bir oturumda bir secde âyetini
birkaç defa okuyan kimse kaç defa tilâvet secdesi yapar? Tilâvet secdesine ait bütün
hususların açıklanmasını bekliyoruz.
CEVAP
Kur'ân-ı kerîmde bulunan 14 secde âyetinden birini okuyanın veya i itenin, ma'nâsını anlamasa
da, bir secde yapması vâcibdir. Tercümesini okuyan veya i iten bunun secde âyeti oldu unu anlarsa,
secde yapar.
Yaptı ını anlayacak ya da olan çocu un okudu u secde âyetini i itenlerin secde etmeleri lâzım
olur.
Tilâvet secdesi yapmak için, abdestli olarak, kıbleye kar ı ayakta durup, elleri kulaklara
kaldırmadan (Allahü ekber) diyerek secdeye yatılır. Üç kerre (Sübhane rabbiyel a'lâ) denir. Sonra
(Allahü ekber) diyerek aya a kalkılır. Böylece tilâvet secdesi yapılmı olur.
Tilâvet secdesi yapmadan önce niyyet lâzımdır. Niyyetsiz kabul olmaz. Niyyet demek, kalbden
secde âyeti için secde yapaca ını geçirmekdir.
Namazda secde âyetî okuduktan iki üç âyet sonra namazın rükûuna e ilirse ve tilavet secdesine
niyyet ederse namazın rükû veya secdeleri tilâvet secdesi yerine geçer. Namaz dı ında, sonraya da
bırakılabilir.
Bir oturumda bir secde ayetini bir kaç def'a okuyan ve i iten, hepsi için bir secde eder. Bir
oturumda "iki secde âyeti okumu a, iki secde lâzım olur.
Kur'ân-ı kerim okurken her secde ayeti için bir secde yapmak lâzımdır.
Namaz kılınması mekruh olan vakitlerde Kur'an-ı kerîm okumak ve tilâvet secdesi yapmak mekruh
olmaz. ( bni Abidîn c.1,s.514; Mültekâ s.22, Merâkıl-felâh, s.260)

SUAL: Daha önce bir yazınızda, ka'delerde ve secdeler arasındaki celselerde, parmakların
kapanmıyaca ını, tabiî açıklıkta uyluklar üzerine kıbleye kar ı koymak lâzım oldu unu
bildirmi tiniz. Fakat buradaki bir arkada , parmaklar kapanmazsa kıbleye kar ı gelmez, dedi.
Durumun açıklanmasını bekliyorum.
CEVAP
Göz sinirlerinin çapraz istikâmeti arasındaki açıklık, Kâ'be' ye rastlarsa kıbleye dönülmü
demektir. Ka'de ve celselerde elleri tabiî açıklıkta bulundurmak, kıbleden ba ka istikâmete koymak
demek de ildir. Biz, mu'teber kaynaklardan nakil yapıyoruz. Ka'de ve celselerde el parmaklarının
kapanması lâzım geldi i hiç bir mu'teber kitapta yoktur. ahısların indî görü leri dinimizde hüccet
olamaz. (Mektûbât-ı Rabbani, 266 m., htiyar)

SUAL: Cemaatle namaz kılarken ba'zan acaba imama uydum mu diye üpheye dü üyorum.
Böyle hallerde ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Buradaki üphe vesvesedir. Ehemmiyet vermemek lâzımdır. Namaza devam etmelidir. ( bni
Abidîn c.l,s.503)

SUAL: Kadınlar, rükûda erkekler gibi ayaklarını biti tirmesi lâzım mıdır?
CEVAP
Lâzım de ildir.

SUAL: Namaz için bir kimseyi uykudan uyandırmak lâzım mıdır?


CEVAP
Darılmayacak birisiyse uyandırmak lâzımdır. Uyandırmayı va'dettiyse, uyandırmaması haram olur.
Va'detmediyse uyandırmaması mekruh olur.

SUAL: Bir özrü olan, kendi özrüne benzemiyen bir veya iki özrü olana imam olabilir mi?
CEVAP
Kendi özrü gibi olmadı ı için imam olamaz. (Feth-ul-kadir c.1,s.318)

SUAL: Gazetenizin hediye etti i kitapta, sünnet ile farz arasında konu manın veya bir ey
okumanın namazın sevabını azaltaca ını okuduk. Bizim ev ile caminin arası biraz uzakçadır.
Sabahleyin sünneti evde kılıyorum. Yolda camiye gidenlere selâm veriyor veya alıyorum. Evden
çıkarken dua okuyorum. Mahzuru oluyorsa sünneti evde kılmayayım mı?
CEVAP
Sabahın sünnetini evde kılmak iyidir. Yolda selâm alıp vermekte, dua okumakta mahzur yoktur.
Çünkü dinimiz buna müsaade etmi tir. Sünnet ile farz arasında cami içinde konu mamalı veya ba ka
eyler okumamalıdır. (Fetâvâ-yı Hindiyye c.1, s.113; Merâkıl-felâh s. 170).

SUAL: Birkaç ki iye sorarak kıble istikametini ö rendim. Fakat namaza dururken yanılarak
ba ka istikamete durmu um. Namazı kıldıktan sonra yanıldı ımı anladım. Namazı iade etmem
lâzım mıydı?
CEVAP
Namazı iade etmeniz lâzımdı. Kendiniz kıbleyi ara tırarak yanlı bir istikamete dursaydınız,
namazınız sahih olurdu. ( htiyar c.l,s.47)

SUAL: Ba'zan namaz kılarken birinci rek'atta okudu um sûreyi, ikinci rek'atta tekrar
okuma a ba layınca hatırlıyorum. Bırakıp sonraki sûreyi mi okumam iyi olur, yoksa birinci
sûreye devam etmem mi iyidir?
CEVAP
Ba lanılan birinci sûreye devam etmelidir. ( bni Abidîn c.l,s.364)

SUAL: Özürlü kimse, vaktin sonunda ikindi namazına ba lasa, namazını bitirmeden güne
batsa, vakit çıktı ı için özürlünün abdesti bozulur mu? Ya'ni namazı sahih midir?
CEVAP
Özürlü oldu u için abdesti bozulur. Abdestsiz namaz da sahih olmaz. Özürlü olmasaydı, namaz
kılarken güne batsaydı, namazı sahih olurdu. Kaza etmesi icâb etmezdi. Fakat özürlü oldu u için
namazını kaza etmesi lâzımdır.

SUAL: Farz namaz vakti girdikten sonra, özür ba larsa, özürlü halde hemen namazı
kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Farz namaz vakti girdikten sonra, özür ba larsa vaktin sonu yakla ıncaya kadar beklemelidir.
Vaktin sonundan maksat, bir abdest alıp farzı kılacak kadar zamandır ki, 10-15 dakika kadardır.

SUAL: Ö le ezanı, eski takvimlere göre, 5-8 dakika önce okunmaktadır. Bu vakitte kaza
kılıyoruz. Kıldı ımız kazalar sahih olmaz mı?
CEVAP
Ö le namazının vakti, güne tam tepede oldu u zamandan 20 dakika sonradır. Bunu 5-8 dakika
öne alınınca vakit girmemi demektir.Vakit girmeden kılınan farzlar sahih olmaz. Bilindi i gibi namaz
kılması tahrimen mekruh, ya'ni günah olan vakitler üçtür. Bu üç vakitte ba lanan farzlar sahih olmaz.
Nafileler sahih olursa da, tahrimen mekruh olur. Bu üç vakitte ba lanan nafileleri bozmalı, ba ka
zamanda kaza etmelidir. Bu üç vakit, güne do arken, batarken ve tepede ikendir. Yalnız, güne
batarken, o günün ikindi farzı kılınır.

SUAL: Saatini kurmadı ı veya ba ka tedbir almadı ı için sabah namazına kalkamıyan
kimse günâha girer mi?
CEVAP
Tedbir almadı ı için günâha girer. Tedbir aldı ı halde, sabah namazına kalkamazsa günâha
girmez. Fakat, sabah namazına vaktinde kalkmak için, yatsı namazını kılınca yatmalı, geceyi
mâlâ'yâni ile geçirmemelidir.

SUAL: Yaradan çıkan kanın abdesti bozan yayılma miktarı ne kadardır?


CEVAP
ne ucu kadar yayılırsa bozaca ı bildirilmektedir, (ihtiyar c.1,s.10; Hindiyye c.1,s.l0)

SUAL: Çıban ve sivilce içinden çıkan sertle mi akıcı olmayan ey abdesti bozar mı?
CEVAP
Deriye bula mazsa bozmaz. (Halebî-yi sagîr s.63, Merâkıl-felâh s.48; Hindiyye c.1,s.10)

SUAL: Birkaç seneden beri namazlanmı kaza ettim. imdi hiç kaza borcum kalmadı ını
kuvvetle zannediyorum. Yine kaza kılmamda mahzur var mıdır?
CEVAP
Borcu kalmayanın kaza kılması lâzım de ildir. Bununla beraber, kıldı ı bütün namazları kaza
etmesi caizdir. Ya'ni kaza kılma a devam edebilirsiniz. ( bni Âbidîn c.1,s.542; Mektûbât-ı Rabbânî
c.1, M.29)

SUAL: Zı'yı telâffuz edemiyen kimse, rükûda (Sübhanerabbiyelazîm) demeyip sükût etse
veya (Sübhanerabbiyelkerîm) dese mahzuru olur mu?
CEVAP
Bilenlerden telâffuzunu ö renme e çalı malıdır.

SUAL: Camide sabahın sünnetini kılıp farzı kılmak için epey bekliyoruz. Sünnet ile farz
arasında bir ey okumak uygun olmadı ına göre, kendi kendime sessizce tesbih çeksem
mahzuru olur mu?
CEVAP
Vakit az ise, sükût ve tefekkür iyidir. Vakit fazla ise kaza namazı kılmalıdır. Kaza namazı kılacak
kadar zaman yok ise tefekkürle me gul olmak çok sevabtır. Çünkü hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir saat tefekkür, bir sene ibâdetten iyidir.)
Kurân-ı kerîmin bir çok yerinde, i in sonunu dü ünmek ve ibretle bakmak emredilmektedir. Bütün
bunlar tefekkürdür.

SUAL: Üç rek'atlık bir namazda son ka'deye oturup selâm verecekken, unutarak dördüncü
rek'ate kalkan kimse, secdeleri de yaptıktan sonra hatırlarsa, ne yapması lâzımdır?
CEVAP
Namazı be e tamamlar. Sonunda secde-i sehv yapar. Son iki rek'atı nafile olur. Fakat bu ak am
namazı ise sünneti yerine geçmez. ( bni Âbidîn c.l,s.501)

SUAL: Üç rek'atlık bir namazda, üçüncü rek'ata oturmadan dördüncü rek'ata kalkıp secdeyi
tamamladıktan sonra hatırlayan kimse ne yapar?
CEVAP
Dörde tamamlayıp selâm verir. Üçüncü rek'atta oturmadı ı için kıldı ı namaz nafile olur. Farzı
tekrar kılar. ( bni Âbidîn c.l,s.501)

SUAL: Ne kadar seferde namazımın kazaya kaldı ını bilmiyorum. "Seferde iken ilk kazaya
kalan ö le namazımın farzını kılmaya" diye niyyet edip iki rek'at olarak kılmamızda mahzur var
mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Namazda Kur'ân-ı kerîm okurken (Kendi i itecek kadar sessiz okumak lâzımdır)
deniyor. Sessiz okumanın ölçüsü nedir?
CEVAP
Sessiz okuyanı bir iki ki inin i itmesi mekruh olmaz. Sesli okumak, çok ki inin i itmesi demektir.
(Bezzâziyye)
Sessiz okurken kendisi duymalıdır. Kendisiyle birlikte bir iki ki i daha duyarsa sessiz okunmu
sayılır. Daha fazla insanlar duyarsa sesli okudu u anla ılır. Kendi i itmeyecek kadar okumak, kıraat
sayılmaz. Ya'ni Kur'ân-ı kerîm okumu sayılmaz. Yüksek sesle okumak da mekruhtur. Gürültü varken
de sesli okunmaz. Sanki gürültü yokmu gibi okuması lâzımdır.

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Seferde muhayyer oldu um için namazlarımı
kısaltmadan kılıyorum. Seferde iken imam oldu um zaman bana uyan mukimlerin namazı sahih
olur mu? Benim son iki kıldı ım nafile oluyor. Nafile kılana farz kılan uyamıyaca ı için bana
uyan mukimlerin namazı sahih olur mu?
CEVAP
Seferde muhayyer oldu u için namazı kısaltmadan kılan afiî mezhebini taklid eden kimseye
uyan mukimlerin namazı sahihtir.

SUAL: yerinde takunya yoktur. Ayak parmaklarımın arasında mantar vardır. Kurulamadan
giyersem yara fazlala maktadır. Sa aya ımı kuruladıktan sonra sol aya ımı yıkamakta, ya'ni
muvâlat sünnetini terk etmemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Herhangi bir özürle muvâlat sünnetini terk etmek caiz olur. Ba'zı ayak mantarları için (Undepate)
merheminin iyi geldi i söylenmektedir.

SUAL: Guslederken, bir yerinden kan çıkmak gibi abdesti bozan bir hal zuhur etse, guslü
yeni ba tan mı almak lâzımdır?
CEVAP
Kan gibi yalnız abdesti bozan eyler, guslü bozmaz, ya'nî guslü icâb ettirmez. Bu bakımdan kuru
kalan yer yıkanınca gusledilmi olur. Yalnız böyle alınan gusül abdestiyle namaz kılınamaz. Namaz
için tekrar abdest almak lâzım olur. (Feth-ul-kadir c.1,s.33,53; Bedâyi c.1s.36)

SUAL: Guslederken, gusül abdesti aldı ım kazanın içine sabun köpü ü veya bir uzvumdan
su sıçrasa, böyle su ile alınan gusül abdesti sahih olur mu?
CEVAP
Kazana damlayan su ve sabun köpü ü, kazandaki suyu necis etmez. Böyle su ile alman gusül
sahih olur. Gusülde bir uzva dökülen suyu, ba ka uzuvlara akıtmak caiz olup, orası da temizlenir.
Çünkü gusülde bütün beden, bir uzuv sayılır, Guslettikten sonra, bir yerinde kuru kaldı ını gören
kimse, ya lık olan yerinden oraya su sürse guslü tamam olur. Abdest alırken bir uzvâ dökülen su ile,
ba ka uzuv ıslanırsa, yıkanmı sayılmaz. (Hadika sonu, bni Âbidîn c.1,s.104-105)

SEFER L K
SUAL: Seferi ne demektir?
CEVAP
Bir kimse, yaya üç günde gidilecek yere gitmeyi niyyet ederek bulundu u yerin kenar evlerinin
dı ına çıkınca (Seferi) olur. Seferi kimseye (Misafir) denir. ( bni Âbidîn c.1,s.526; Feth-ul-kadir
c.2,s.310)

SUAL: Üç günlük yol kaç kilometredir?


CEVAP
Üç günlük yol, 15, 18 ve 21 fersah olarak bildirilmi tir. Üç günlük yolun 18 fersah oldu unu
bildiren söz seçilmi tir. Bir fersah altı kilometredir. u halde 18 fersah, 108 kilometre eder. (Halebi,
bni Âbidîn)

SUAL: Misafir, seferde, namazları nasıl kılar?


CEVAP
Dört rek'atlık farzları, 2 rek'at olarak kılar. Üç rek'atları aynen kılar. Müekked sünnetler, gayri
müekked sünnet haline gelir. Müsait vakti varsa sünnetleri de kılar. Vakti müsait de ilse, sünnetleri
kılmayabilir. ( bni Âbidîn c.1,s.527)

SUAL: Misafir, dört rek'atlık farzları, kısaltmadan aynen kılsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Misafirin bunları dört kılması günâh olur. Dürr-ül-muhtar c.1,s.527)

SUAL: Kaç çe it vatan vardır?


CEVAP
Üç çe it vatan vardır: 1-Vatan-i asli, 2-Vatan-i ikâmet, 3-Vatan-i sükna.
nsanın mukim oldu u, yerle ti i yere (Vatan) denir. Vatan-i aslî, insanın do du u veya evlendi i
veya ba ka yere yerle memek, orada hep kalmak niyyetiyle yerle ti i yerdir.
Vatan-i ikamet, geçici vatandır. 15 gün veya daha çok kalıp sonra çıkma a niyyet edilen yere
denir.
Vatan-ı sükna, 15 günden az kalmak için niyyet edilen yerdir. ( bra Âbidîn c. 1, s.532; Dâmâd
c.11, s.166; Halebî-yi kebîr s.544; Dürer c.1,s.135; Feth-ül-kadir c.2,s.16)

SUAL: Ankara'da do dum. Memuriyet sebebiyle Samsun'da ikamet ediyorum. Bir i


sebebiyle stanbul'a gittim. 20 gün stanbul'da kalma a niyyet ettim. Sonra Giresun'a gitmek
niyyetiyle stanbul' dan çıkıp Ankara'da üç gün kaldım. Sonra Samsun'a u radım. Üç günde
Samsun'da kaldıktan sonra Giresun'a gittim. Giresun'da da dört gün kaldıktan sonra Samsun'a
döndüm. Yolda ve u radı ım yerlerde namazlarımı nasıl kılmam lâzımdı?
CEVAP
Ankara'da do du unuz için vatan-i asliniz Ankara'dır. Samsun vatan-i ikametiniz olur. stanbul'a
giderken ve dönerken yol boyu dört rek'atlık farzları iki rek'at olarak kılmak icâb eder.
stanbul'da 20 gün kalma a niyyet edilince, Samsun, vatan-i ikamet olmaktan çıkar. stanbul
vatan-ı ikamet olur. Sefer niyyetiyle vatan-ı ikametten çıkılınca vatan-ı ikamet bozulur. stanbul'da 15
günden fazla kalınma a niyyet edilince namazlarını kısaltamaz, dört rek'at olarak kılar. stanbul'dan
Ankara'ya u rayınca Ankara'da ister bir saat, ister üç gün kalsın, Ankara vatan-ı aslî oldu u için
Ankara'da namazları asla kısaltamaz. Ankara'dan Giresun'a giderken yol boyu yine namazlarını
kısaltır. Samsun'a u rayınca üç gün kendi evinde kalsa, yine namazlarını kısaltarak kılar. Giresun'a
gidince 15 günden az kaldı ı için orada da namazlarını kısaltır. Samsun'a geri gelip 15 günden önce
ba ka bir yere gitme e niyyet etmedikçe Samsun'da namazlarını kısaltamaz. (Feth-ul-kadir c.1,s.15,
Halebi-yi kebir s.544, Bedâyi c.1,s.104; bni Âbidîn c.1,s.532)

Aynı ahıs, Samsun'da evlense ve aynı yollan gitse namazlarını nasıl kılar?
CEVAP
Ankara vatan-ı aslî olmaktan çıkmı , Samsun vatan-ı aslî olmu tur Ankara'da namazlarını
kısaltması lâzımdır. Samsun vatan-ı aslî oldu u için kaç günlü üne gelirse gelsin Samsun'da
namazlarını kısaltamaz. Di er yerler aynıdır. (Dâmâd c.1,s.166, Dürer c.1,s,135, Bedâyi c.1,s.104)

SUAL: Aynı memur, Çorum'a tâyin olsa ve orada temelli kalma a niyyet etse, Çorum vatan-
i aslî olur mu?
CEVAP
Memurun tâyin olma ihtimali bulundu u müddetçe bir yere, temelli yerle me e karar veremez.
Verdi i karar hükümsüzdür. Fakat ba ka yere tâyin olsa, istifa edip gitmeme e kesin karan varsa,
ancak o zaman temelli ikameti geçerli olur. (Bedâyi c.1,s.104; Hâlebi-yi kebîr s.544)

SUAL: Aynı memur, emekli olup stanbul'a yerle se, yukarıda yazılı yerlere gitse
namazlarını nasıl kılar?
CEVAP
stanbul'da temelli yerle ince, Samsun vatan-ı aslî olmaktan çıkmı tır. Ankara'da daha önce
vatan-ı aslî olmaktan çıktı ı için stanbul haricinde 15 günden az kaldı ı yerlerde namazlarını
kısaltarak kılar. ( bni Âbidîn c.l,s.332)

SUAL: Aynı ahıs, Edirne'ye gitmek üzere yola çıksa, Çatalca'da birkaç gün kaldıktan sonra
stanbul'da unuttu u bir eyi almak üzere stanbul'a gelip tekrar Edirne'ye hareket etse,
namazlarını nasıl kılar?
CEVAP
Edirne'ye gitmek niyyetiyle Çatalca'da bulundu u müddetçe namazlarını kısaltarak kılar. Hattâ
bugün yarın giderim diye Çatalca'da 15 günden fazla kalsa, hattâ senelerce bile kalsa yine
namazlarını kısaltarak kılar. E er Çatalca'da 15 günden fazla kalma a niyyet ederse, Çatalca vatan-ı
ikameti oldu u için namazlarını kısaltamaz. Unuttu u eyi almak üzere stanbul'a dönme e karar
verince Çatalca stanbul arası 108 Km.'den az oldu u için namazlarını dört kılar. stanbul'da ise, orası
vatan-ı aslî oldu u için hep dört kılar. Tekrar Edirne'ye hareket etmek üzere yola çıksa,
Küçükçekmece'den sonra namazlarını kısaltarak kılar. (Ni'met-i islâm, bni Âbidîn c.1,s.526)

SUAL: Aynı ahıs 50 km. olan Çatalca'ya gitmek üzere stanbul'dan çıksa, otobüste
uyudu u için Edirne'ye gelse, namazlarını nasıl kılar?
CEVAP
Edirne'ye Kendi ihtiyarı ile gitmedi i için, niyyetsiz gitti i için Edirne'de namazlarını mukim olarak
ya'ni dört rekat olarak kılar. Edirne'den tekrar stanbul'a gitme e niyyet ederek yola çıksa, Edirne'den
çıkar çıkmaz, namazlarını kısaltarak kılar. ( bni Âbidîn s.526; Ni'met-i islâm)

SUAL: 15 günden fazla kalmak niyyetiyle Ankarâ'dân stanbul'a gittîm. stanbul'a gelince
i imin birkaç gün içinde bitece ini anladım. Ya'ni 15 günden fazla kalmayaca ıma karar verdim.
stanbul'da seferi miyim, mukim miyim?
CEVAP
5 günden az kalma a karar verdi iniz andan itibaren seferîsinîz. ( bni Âbidîn c.1,s.526, Bedâyi
c.1,s.104, Ni'met-i slâm)

SUAL: Vâtan-i aslim Konya'dır. Vazife icâbı stanbul'da oturuyorum. Fâkât i yerim
stanbul'dan 120 km. uzaklıktadır. Cumartesi pâzar hariç, her gün i ime gidip ak ama eve
dönüyorum. stanbul'dâ ve i yerimin bulundu u yerde seferi sayılır mıyım?
CEVAP
Evet, hem i yerinde, hem de stanbul'da seferisiniz. Vaziyet hiç de i mezse ömür boyu hep seferi
olursunuz. stanbul vatan-ı asliniz olursa, stanbul'da bulundu unuz müddetçe seferi olmazsınız.
stanbul'dan çıkıp i yerinden tekrar stanbul'a dönünceye kadar seferî olursunuz. ( bni Âbidîn
c.1,s.532; Halebi s.544)

SUAL: Bursa'da do dum. Vatan-i aslim Bursa'dır. Adana'da evlenip bir gün kaldıktan sonra
Ankara'ya geldim. Temelli yerle me niyyetim yoktur. Vatan-i aslim neresidir?
CEVAP
Evlenilen yer vatan-i aslî olur. Do du u yer vatan-i aslî olmaktan çıkar. Sizin vatan-i aslîniz
Adana'dır. Ankara'ya temelli yerle me e niyyet ederseniz, Adana vatan-i aslî olmaktan çıkar, Ankara
vatan-i aslî olur. ( bni Âbidîn c.1,s.532; Halebi-yi kebir s.544)

SUAL: Ankara'dan Bursa'ya iki günde bir gidip geliyorum. oförlük yapıyorum. Hem
Ankara'da hem Bursa'da evim var. Ankara ve Bursa'da seferi olur muyum?
CEVAP
Evet,hem Ankara'da hem de, Bursa'da seferi olursunuz. 15 günden fazla kalma a niyyet
etmedikçe hep seferi olursunuz. E er Adana'ya giderseniz, orası vatan-i asliniz oldu u için seferî
olmazsınız. Vatan-i aslide bir saat de kalınsa seferîlik sona erer, ( bni Âbidîn c.1,s.527,532; Halebi-yi
kebir 544 v.d.)

SUAL: Eski ehir'de ikamet ediyorum. Vatan-i aslim Adana'dır. Eski ehir'den çıkıp gezerken
niyyetsiz 45 kilometre uzaklıktaki Bozüyük'e u rayınca, Ankara'ya gitme e karar versem,
Eski ehir üzerinden veya Eski ehir'e u ramadan Ankara'ya gitsem, namazlarımı nasıl kılarım?
CEVAP
Eski ehir'e u ramazsa, Bozüyük'ten çıkı tan itibaren seferî olur. Eski ehir'e u rarsa, Eski ehir'de
mukim olur. Fakat Ankara'dan dönerken Bozüyük'e gitme e niyyet etse, Eski ehir üzerinden dönse,
Eski ehir'de seferî olur. ( bni Âbidîn c.l,s.532, Halebi-yi kebir 544)

SUAL: Seferî iken evde yalnız namaz kılarken ezan ve ikâmet okumamız lâzım mıdır?
CEVAP
Seferî olan kimse, bir yerde yalnız kılarken de, ezan ve ikâmet okur. Çünkü camide okunan, onun
namazı için sayılmaz. Seferi olanlardan ba'zısı, evde ezan okursa, sonra kılanlar okumaz. ( bni
Âbidîn c.1,s.371)

SUAL: Seferi olan yolculuklarda, vapurda, trende ve otobüste namaz kılanları görüyoruz.
Fakat bunlar kıbleye dönmüyorlar. Kıbleye dönmek farz oldu una göre, bunların namazları
sahih oluyor mu?
CEVAP
Hastalıkta, dü man ve hırsız korkusu veya yanlı bulmak ile, kıbleden ayrılmak, farz namazlarda
da caiz ise de, vapurda, trende kıbleye dönmek arttır.
Seferi olan kimse, vapurda ve trende, farz namazı kıbleye kar ı durup secde yerinin yanına
pusula koymalı, vapur ve tren döndükçe, kendisi kıbleye karsı dönmelidir. Yahut ba ka birisi, sa a
sola dön demelidir. Namazda gö sü kıbleden ayrılırsa, namazı bozulur. Çünkü, vapur ve tren ev
gibidir. Hayvan gibi de ildir. Otobüste, trende, dalgalı denizde kıbleye dönemiyenlerin, farz namazları
caiz olmayaca ından, bunlar seferi yolda oldukları müddetçe afiî mezhebini taklid ederek, ö le ile
ikindiyi,ak am ile yatsıyı cem ederek kılabilirler. (Halebi-yi kebir, Hidâye, Merâkılfelâh, Fetâvâ-yı
fıkhıyye)

SUAL: afiî mezhebini taklid ediyorum. Yolculukta kabızlıktan mütevellit oldu unu
zannediyorum. Küçük su döktükten sonra guslü icâb ettirecek hal vuku buluyor. Yolda
gusletme imkânı yoktur. Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Bahsetti iniz hal, Hanefi'de guslü icâb ettirmez. afiî mezhebinde ve afiî mezhebim taklid eden
kimsede guslü icâb ettirir. Bahsetti iniz gibi gusül imkânı olmayan hallerde teyemmüm ederek namaz
kılınır. Guslettikten sonra teyemmümle kıldı ı namazları iade eder. Gusletme imkânı varken
teyemmüm edilmez. (Dürer c.1,s.29; Feth-ul-kadîr c.1,s.53)

SUAL: Seferi olan yolculukta, afiî mezhebini taklid edip, ö le ile ikindiyi cem ederek
kılmak için ö leyi geciktirdim, ikindi vakti olunca da memleketime gelerek mukim oldum. Ö leyi
kazaya bıraktı ım için günâha girdim mi?
CEVAP
bni Hacer-i Mekkî hazretleri, (Fetâvâ-i Fıkhıyye) de buyuruyor ki:
(Seferde olan kimse, ikindi ile cem ederek kılmak için, ö leyi geciktirirse, ö le vakti çıktıktan
sonra, ö leyi kılmadan önce mukim olsa, önce ö le namazını kaza eder. Ö leyi kazaya bıraktı ı için
günâha girmez. Çünkü namazı özürsüz kazaya bırakmak günâhtır. Burada seferde olmak özrü ile
kazaya bırakıldı ı için günâh olmaz.)

SUAL: Vatan-ı aslî mes'elesini iyi anlıyamadım. Bir insanın üç vatanı oluyor. Bu
vatanlarında bulundu u zaman namazlarını kısaltamıyaca ını anladık. Anladı ımız do ru
mudur?
CEVAP
nsanın do up büyüdü ü yer vatan-i aslîsidir. Bu kimse, evlenip veya temelli kalmak üzere bir
yere yerle medikde burası vatan-i aslî olmaktan çıkmaz. Evlenirse, eski vatan-i aslîsi bozulur.
Evlendi i yer vatan-ı aslî olur. Ba ka bir yerde temelli kalmak üzere yerle irse bu sefer evlendi i yer
vatan-i aslî olmaktan çıkar. Temelli yerle ti i yerden ayrılıp ba ka bir yere temelli yerle irse, önceki
yerle ti i yer vatan-ı aslî olmaktan çıkar. Ya'ni bir kimse Haymana'da do sa, vatan-i aslîsi Haymana
olur. Samsun'da evlense, vatan-i aslîsi Samsun olur. Haymana vatan-i aslî olmaktan çıkar. stanbul'da
temelli yerle me e karar verirse, o zaman vatan-i aslîsi stanbul olur. Samsun vatan-i aslî olmaktan
çıkar. Vatan-i aslîde namazlar kısaltılmaz. ( bni Âbidîn c.l, s. 532, Halebi-yi kebîr s.544)

SUAL: Günümüzde çok yolculuk yapıyoruz. Yolculukta namazları kılmak ba'zan zor oluyor.
Kazaya bırakıp sonra kılmamızda mahzur var mıdır?
CEVAP
Namazı dinî bir özür olmadan kazaya bırakmak, büyük günâhtır. Namazı vaktinden sonraya
bırakabilmek için, be özür vardır:
1- Sava ta, dü man kar ısında oturarak ve kıbleden ba ka tarafa dönerek bile namaz kılma a
imkân yok ise, hayvan üstünde giderek de kılamazsa,
2- Misafir, yolda hırsız, e kıya ve yırtıcı hayvana yakalanacaksa,
3- Annenin veya çocu unun telef olaca ı zaman ebenin, âcil
ameliyatlarda doktorun namazı geciktirmesi,
4- Unutmu sa,
5-Uyuyup kalmı sa, namazı geciktirmek özür olur.
Bunlara benzer bir özür olmadan namazı kazaya bırakmak uygun olmaz. Otobüsler mola verdi i
zaman namaz vakti girmemi se, yolda namaz vakti çıkmadan vâsıtayı durdurup kılmalıdır. Durdurmak
mümkün olmazsa, uygun bir yerde inerek namazı kılmalıdır. E er vâsıta beklemez ise, arkadan gelen
ba ka bir vâsıta ile gitmelidir. Mümkünse birinci vâsıtaya binerken pazarlık yapmalıdır.
Buna da imkân olmazsa, namazda oturur gibi yere oturarak ve imkân oldu u kadar kıbleye
dönerek kılması caiz olur. afiî mezhebini taklid ederek namazlarım cem' ederek de kılabilir.
Yolculukta sabah namazının sünnetinden ba ka sünnetler terk edilebilir. Yolculukta müekked
sünnetler gayri müekked sünnet haline gelir. Dört rek'atlı farzlar iki rek'at olarak kılınır. ( bni Âbidîn
c.1,s.486, Feth-ul-kadîr c.1,s.424 v.d.)

SUAL: Gemide çalı ıyorum. Tamir sebebiyle ba'zı yerlerde onbe günden fazla kalıyoruz.
Yine seferi olur muyuz?
CEVAP
Gemi kaptanı, (Burada 15 günden fazla kalaca ız) derse, karada mukim, denizde seferi olunur.
Gemi vatan olmaz. (Ne kadar kalaca ımız belli de il, 5-10 gün kalırız) deyip de 15 günden fazla
kalınsa yine seferi olunur. (Feth-ul-kadîr c.2,s.7)

SUAL: stanbul'da talebeyim. Her cumartesi günü bir i için seferi uzaklı a gidiyorum.
Seferden dönü te de, bu hafta da falan yere gidece im diye niyyet ediyorum. stanbul'da seferi
olur muyum?
CEVAP
Devamlı seferi olursunuz. Sefere gitmekten vazgeçti iniz andan itibaren de mukim olursunuz.
(Feth-ul-kadîr c.2,s.4)

SUAL: Mestli bir kimse, abdestli olarak sefere çıksa, üç günlük mesh müddeti ne zaman
ba lar?
CEVAP
Seferde abdest bozuldu u anda ba lar. Üç gün devam eder. (Feth-ul-kadîr c.1,s.131)

SUAL: Yalnız sefere gitmenin mekruh oldu unu bildirdiniz. Bugün ehirlerarası otobüsle
gidiliyor. Yalnız mı gidilmi sayılıyor?
CEVAP
Yalnız gidilmi sayılmaz. Çünkü otobüste birçok kimse vardır.

SUAL: Seferîlik yatsı namazını kerahat vaktine bırakmak için özür olur mu?
CEVAP
Evet, özür olur. ( bni Âbidîn c.1,s.527)

SUAL: Seferi idim. Bir camiye girdim. Birkaç ki i cemaatle namaz kılıyordu. Onlara dahil
oldum. mam iki rek'at kılıp selâm verdi. Ben onları mukim zannederek namazımı dörde
tamamladım. Dört kıldı ım için günâha girdim mi?
CEVAP
Kasten dört kılmadı ınız için namaz sahihtir.
SUAL: Seferîli e ait kâfi bilgiye sahip olmadı ım için, bir yere gidince acaba seferi miyim,
de il miyim diye karar veremiyorum. Namazları bu halde nasıl kılmam lâzımdır?
CEVAP
Seferi oldu undan üphe eden kimse, mukimdir. Namazlarını dört rek'at olarak kılması lâzımdır.
Tahmininde yanılsa bile kasden dört kılmadı ı için ma'zur sayılır. Fakat seferi de ilken iki kılarsa,
kıldı ı namazları kaza etmesi lâzım olur. htiyatlı hareket etmelidir. ( bni Âbidîn c.1,s.527)

ZEKAT
SUAL: Terzilik yapıyorum. malâtçılara toptan gömlek dikiyorum. Tüccar, sattı ı maldan
ba ka bir mal ile zekât veremiyece ine göre, zekâtımı gömlek olarak verebilir miyim?
CEVAP
Gömlek olarak verilir. Altın para vermek daha iyidir.

SUAL: Birkaç senedir in aatı devam eden binalarım var. Binaları sattıktan sonra mı zekâtını
vermek icâb eder, yoksa her sene mi vermek lâzımdır?
CEVAP
Satın alınan bütün malzemelerin parası, ticaret malı gibi nisaba katılır. Yahut binalar yapılıp
satıldıktan sonra geçmi senelerin zekâtı da beraber verilir. (Cami'ur-rûmûz s.86)

SUAL: Kayın validem ile üvey annem yanımdadır. Kimseleri olmadı ı için ben bakıyorum.
Onlara zekât ve fıtramı verebilir miyim?
CEVAP
Verebilirsiniz. (Feth-ul-kadîr c.2,s.209,217)

SUAL: Halı imalinde halıları yıkamak üzere çok miktarda mayi sabun alıyoruz. Bu mayi
sabunları zekât nisâbına dahil edecek miyiz?
CEVAP
Tüccar ve san'atkâr, mevcut malının nisabını mal olu fıatından hesaplar. Sabun buna dahildir.
Halı için alınan ip, iplikler de buna dahildir. Daha halı olmasa da hepsi nisaba dahil edilir. (Feth-ul-
kadîr c.2,s.169, bni Âbidîn c.2, ticâret mallarının zekâtı bahsi)

SUAL: Halı ticareti yapıyorum. Zekâtımı fakirin ihtiyâcı olan ayakkabı, ceket veya ticaretini
yapmadı ım ba ka mallardan verebilir miyim?
CEVAP
Ticareti yapılmayan mallardan zekât verilmez. Halı vermek istemiyorsanız, altın verirsiniz, fakir
istedi ini alır. (Merâkıl-felâh, bni Âbidîn, koyun zekâtı bahsi)

SUAL: Hanımımın yüz gram bilezi i var. Bana (Zekâtımı vermek üzere seni vekil ettim) dedi.
Fakat parası olmadı ı için para vermedi. Ben kendi paramdan versem olur mu?
CEVAP
Hanımın bizzat para vererek vekil etmesi lâzımdır. Yahut (Sen öde ben sana sonra veririm)
derse vekâleti sahih olur. Zekât verilmi olur. ( bni Âbidîn c.2,s.12)

SUAL: Ev yaptırmak için yapı kooperatifine yarım milyon lira verdim. Üzerinden bir sene
geçti. Zekâtını vermem icâb eder mi?
CEVAP
Para mülkünden çıkınca zekâtı verilmez. (Bedâyi)

SUAL: Sadaka istemesi haram olan kimsenin zekât istemesi veya vekili bulundu u ba ka
biri adına zekât istemesi caiz midir?
CEVAP
Sadaka istemesi haram olan kimsenin, zekât istemesi de haram olur. Sadece zekât olma a
müsait oldu unu bildirmesi caizdir. ( bni Âbidîn c.2,s.68)

SUAL: car, ya'ni kira ile bir arkada ın tarlasını kiraladım. Tarlanın u runu benim mi
vermem lâzımdır, yoksa mal sahibinin mi?
CEVAP
Kira ücreti yüksek .olan yerlerde mâm-ı a'zam hazretlerinin kavli tercih edilerek mal sahibi
vermelidir. Kira az olan yerlerde ise mameynin kavli tercih edilerek kiracı vermelidir. Ya'ni hangi
tarafın eline çok para geçiyorsa o taraf vermelidir. Kar ı taraf vermiyorsa sizin seve seve vermeniz iyi
olur. Ü ür veren kazanır. ( bni Âbidîn c.2, s.49, 50, 51, Feth-ul-kadir c.2, s.193).

SUAL: Köyün merasından akan umumi su ile tarlamızı suluyoruz. Köye yardım için su
parası olarak bir miktar para veriyoruz. Mahsûlün u runu verirken suya para verdi imiz için
yirmide bir mi vermemiz lâzımdır?
CEVAP
Verilen para su için olmayıp köye yardım için oldu undan yirmide bir de il, onda bir olarak u runu
vermek lâzımdır.

SUAL: Ramazan-ı erifte dükkânında yemek yediren kimse ile Ramazan içinde ve Ramazan
dı ında alı veri te mahzur var mıdır?
CEVAP
Ramazan-ı erifte, dükkânında yemek yedirip habis mal kazanan kimsenin kazandı ı haram
olmadı ı için böyle kimse ile alı veri yapmakta mahzur yoktur. (Hadika sonu).

SUAL: Bir kimse Ankara'da sahura kalksa, sonra stanbul'a veya Erzurum'a gitse, ak am
stanbul'da Ankara'ya göre daha geç, Erzurum'da ise daha erken olur. Nasıl hareket etmesi
lâzımdır?
CEVAP
stanbul'a giderse stanbul'un vaktine, Erzurum'a giderse Erzurum'un vaktine uyması lâzımdır.
Ankara'nın vaktine uymaz. Nerede bulunursa bulunsun, güne batınca orucunu açar (Usûl-i Serahsi
c.1, s.102, bni Âbidin).

SUAL: Gazetenizde Arefe günü oruç tutmanın fazileti bildirildi i için, yine tavsiyelerinize
uyarak kaza orucu tuttum. Fakat bu sene Arefe Cum'a gününe tesadüf etti. Ba'zıları Cum'a günü
oruç tutmak mekruhtur diyorlar. Tuttu um orucun mahzuru oldu mu?
CEVAP
Kurban Bayramı'nın arefesinde oruç tutmak müstehabtır. Yalnız Cum'a günü oruç tutmanın da
müstehab oldu unu söyleyen âlimler oldu u gibi, mekruh olur diyen âlimler de vardır. Sünnet veya
mekruh denilen bir i i yapmamak lâzımdır. Cum'a günü oruç tutmak isteyenin, Per embe veya
Cumartesi günü de tutması iyi olur. ( ir'at-ul- slâm 202).

SUAL: Ramazanda ihtiyâcım kadar köfte dükkânını açtım. Ara sıra açtı ım için mahzuru
oldu mu?
CEVAP
Ramazanda bir çok kimse mazeretleri sebebiyle oruç tutmazlar veya tutamazlar. Meselâ seferi
olanlar, hastalar ve çocuklar tutmayabilir. Özürlü kadınlar ve gayr-i müslimler tutmazlar. fakat açıktan
yemeleri oruçlulara hürmet bakımından uygun olmaz. Böyle kimseler, yiyecek ve içecek ihtiyâçlarını
herhangi b r yerden temin edip evlerinde yiyip içebilirler. Yahut oruçlu cimse de, gece ihtiyacını
gündüzden temin edebilir. Mü teri bildi i eyleri evine götürdüyse, ya'ni dükkândan ba ka yere
götürdüyse, yiyecek ve içecek satmakta mahzur yoktur. Dükkânın içinde yedirmek uygun olmaz.

KUR'ÂN-I KERÎM
SUAL: Kur'ân-ı kerîm okurken (Mim) ve (Lâmelif) harflerinde durup durmamanın hükmü
nedir?
CEVAP
Bütün mim harflerinde durmak lâzımdır. Ahmed ibni Kemal Pa a, mim harflerinde durmamanın
küfrden korkulaca ını bildirmektedir.
Lâmeliflerde durmamak vâcibdir. Durmak mekruh olur. Mekruh tilâvet uygun de il demektir. Âyet
sonundaki duraklarda lâmelif bulunursa, durmak mecburiyeti olmadı ını gösterir. Durması da caizdir,
geçmesi de caizdir. Geçmek daha evlâdır.

SUAL: Kur'ân-ı kerim okumayı bilmiyorum. Evimin bir yerinde asılı duruyor. Mahzuru var
mıdır? Ba'zıları okunmazsa faidesi olmaz diyorlar.
CEVAP
Mushafı hiç okumayıp, hayır ve bereket için evinde saklamak caizdir ve sevâbdır. (Hindiyye)
Bu devirde bir kimsenin Kur'ân-ı kerîmi okuyamamasına hayret ediyorum. Bir ayda ö renmeniz
mümkündür.

SUAL: Kur'ân-ı kerîm'deki ifa âyetlerinin fotokopisini çektirdim.Suya koyup, bu suyu


içmem faideli olur mu?
CEVAP
Psikolog doktorlar, ba'zı hastalıklar için telkinle tedaviyi tavsiye ediyorlar. Tecrübe edilip te'sirleri
kafi oldu u anla ılan serumları, asıları, mikrop öldürenleri ve benzeri ilâçları kullanmak farzdır.
Dinimiz, tedavinin ilâç ile, sadaka vermekle ve dua ile de yapılabilece ini bildirmektedir. Âyet-i
kerîmenin ve duanın te'sir etmesi için okuyanın dosdo ru bir itikada sahip olması, haramlardan, kul
hakkından sakınması, haram ve habis ey yiyip içmemesi ve kar ılık olarak ücret istememesi arttır.
ifâ âyetlerinin suyunu içmek faideli olur. (Mevâhib-i ledûnniye c.2,s,186)

SUAL: Erkeklerin Kur'ân-ı kerimi ba ı açık yüzünden okumasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Erkeklerin, zaruretsiz ba ı açık Kur'ân-ı kerîm okuması tenzihen mekruhtur. Kendi avret yeri açık
iken ve avret yeri açık olanlar yanında Kur'ân-ı kerîm okumak mekruhtur. ( ir'at-ül-islâm 60,61)

SUAL: Ayet okunurken yalnız E'ûzü okunaca ını duydum. Âyet-el kürsî de âyet oldu una
göre, bunu okurken de besmele çekmeyecek miyiz?
CEVAP
Her yerde, sûre okurken E'ûzü-Besmele okunur. Âyet-i kerîme okunurken âlimlerin ço una göre,
yalnız E'ûzü okunur, besmele okunmaz. Bazı âlimlere göre, E'ûzü denince besmele de anla ılır. Bu
bakımdan Âyet-el kürsî okurken E'ûzü ile birlikte, besmele de okumalıdır. ( bni Âbidîn c.1,s.544)

SUAL: Gazetenizin hediye etti i mu'teber kitaplarda, Kur'ân-ı kerîmi üç günden önce
hatmetmenin caiz olmadı ı yazılıdır. Yine aynı kıymetli kitaplarda, mâm-ı a'zâm hazretleri ile
Eshâb-ı kiramdan ba'zı zatların bir namazda Kur'ân-ı kerîmi hatmettikleri bildirilmektedir. Bu
nasıl oluyor?
CEVAP
Üç günden önce hatmetmemek avam için, ya'ni bizim gibiler içindir. (Hayrât-ül-hısan)

SUAL: Evimizin duvarına âyet-i kerîme yazan levha var. Abdestsiz bunu alıp ba ka duvara
çakabilir miyiz?
CEVAP
Âyet-i kerîmenin üstüne dokunmamak artı ile levhayı tutmakta mahzur yoktur. Perde, levha,
duvar, para gibi bir ey üzerinde yazılı âyet-i kerimeye dokunmak için abdestli olmak farzdır. Kur'ân-ı
kerîmin tefsirine ve tercümesine dokunmak da böyledir. Abdestsiz olarak dokunulmaz. Levhanın,
perdenin, âyet-i kerîme yazmayan kısmından abdestsiz tutmakta mahzur yoktur. Fakat Kur'ân-ı kerîmi
kapa ından da tutmak caiz de ildir. Havlu ile veya ba ka temiz bir bezle tutulabilir. (Berîka s.1227,
ir'at-ül slâm s.78)

SUAL: Kur'ân-ı kerîmi ve hadis-i erifleri herkes tefsir edebilir mi? Dini bu iki kaynaktan
ö renmek mi lâzımdır?
CEVAP
( slâmiyyeti dinimizin iki kayna ı olan Kur'ân ve Hadis-i eriflerden ö renmek lâzımdır.)
sözü ilk bakı ta ho gibi görünüyorsa da, bizim gibi Kur'ân-ı kerim ve Hadis-i eriflerden anlamayan
kimselerin, bunların tercümelerinden ma'na çıkarması asla do ru de ildir. Kur'ân-ı kerîmden verdi iniz
misâlde (Allahü teâlâ, diledi ini hidâyete kavu turur, diledi ini dalâlette bırakır.) buyurulmaktadır.
Bu ifade ehli tarafından tefsir edilmezse, hâ â bize günâhları i letenin Allahü teâlâ oldu u anla ılabilir.
Âyet-i kerîmeler, kısa veya uzun tercüme edilemez. Ba'zı kelimelerin tefsir ilminde, fıkh ve tasavvuf
ilmindeki ma'naları ayrıdır. Daha kolay anla ılabilmesi için Türkçede kullanılan (Harç) kelimesini
bildirelim. Harç, ziraatte gübreli toprak demektir. n aatta, ıslatılmı kumlu çimento demektir. ktisat ve
ticaret ilminde ve vergi i lerinde harç ba ka ma'nalara gelmektedir. Maliyeden bize, (Harcını yatır, harç
pulu getir) denirse, çimento veya gübreli toprak götürmemiz olur mu? Ayrıca ba'zı kelimelerin ıstılah
(Deyim, terim) ma'naları vardır. Bütün bunları bilmek bile, Kur'ân-ı kerîmi tefsir etmek için kâfi de ildir.
Din ilmi, nakle istinat eder. Bununla beraber selîm akla zıt de ildir. Kur'ân-ı kerîme herkes bir
ma'na verme e kalktı ı için çe itli sapık fırkalar zuhur etmi tir.
Kur'ân-ı kerîmden verdi imiz misâlde anne ve baba için (Onlara öf demeyiniz) buyurulmaktadır.
Buradan, hiç öf demeden sopa ile dö ebiliriz ma'nası çıkmaz. (Anne ve babanızı kat'iyyen incitmeyin,
onlara öf bile demeyin) ma'nasında oldu u bildirilmi tir.
Hadis-i erifte (Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim) buyuruldu. Din, yalnız güzel ahlâk
mıdır? mân, namaz, oruç gibi eyler yok mudur? Bir eyin en mühimi ve bütünü söylenince içindekiler
de anla ılır. (Türkiye bizimdir) demek kâfidir. ehir ve köylerini de sayma a lüzum yoktur. Dinimizde
güzel ahlâkın yeri çok mühim oldu u için (Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim)
buyurulmu tur.
Amel, imândan parça olmadı ı halde, ba'zı hadis-i erifleri okuyunca, dini iyi bilmeyen kimse,
( unu yapan Cennete giremez) eklindeki bir hadis-i erifi görünce, ( u günâhı i leyen kâfir olur)
diyerek do ru itikaddan sapar. Onun için, Kur'ân-ı kerîm mealleri ve hadis-i erif kitapları yerine akaid
ve fıkıh kitapları okumak lâzımdır. Zaten bu kitaplardaki bilgiler, mütehassıs slâm âlimleri tarafından
Kur'ân-ı kerîmden, hadis-i eriflerden ve cma'dan alınmı tır. Onların izahıdır.

SUAL: Kur'ân-ı kerîm hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Kur'ân-ı kerîm harfleri ve kelimeleri mahlûktur. Ma'nâları ise kadimdir, ya'ni mahlûk de ildir.
Kur'ân-ı kerîm, bütün mahlûklardan daha üstündür. Meleklerden, peygamberlerden de üstündür.
Kur'ân-ı kerîm okumak ibâdetlerin en kıymetlisidir. Allahü teâlânın kelâmı ile konu mak oluyor.
Mevlüt okumanın çok sevâb olması, Kur'ân-ı kerîm okundu u içindir. Mevlütleri bid'at karı tırmadan
okumak lâzımdır.
Namazda okunan Kur'ân-ı kerîm, namaz dı ından okunan Kur'ân-ı kerîmden daha efdal ve daha
sevâbtır.
Kur'ân-ı kerîmi Allah rızası için okuyup, Allah rızası için ezberleyen, okurken teganni etmeyen ve
bid'at karı tırmayan kimseler Allahü teâlâ'nın dostlarıdır. Onlara dü manlık eden Allahü teâlâ'ya
dü manlık etmi olur.
Kur'ân-ı kerîmi anlamak, hüküm çıkarmak, ya'ni Allahü teâlâ'nın muradını anlamak üç ekilde olur:
1- Kur'ân-ı kerimin ibareleri ile, kelimeleri ile, bu kelimelerin i aretleri ile, iktizası ile anla ılır. Arabî
bilen herkes bu kadarını anlayabilir.
2- ctihad yolu ile anlamaktır ki, böyle anlamak ancak müctehid olan yüksek âlimlere mahsustur.
3- nsanın anlamakta âciz oldu u ma'nalar vardır. Bunların ma'nasını ancak Allahü teâlâ bilir.
Peygamber bile olsa, insan gücü bile bu ma'naları anlıyamaz. Allahü teâlâ, Peygamberlere bildirir.
Bizim Peygamberimiz de bildirilenleri hadis-i eriflerle açıklamı tır.
Görüldü ü gibi Kur'ân-ı kerîmi okuyup anlamak ve açıklamak kolay de ildir. Arabî bilen ba'zıları,
Kur'ân-ı kerîme el uzattı ı için Peygamber aleyhisselâmdan bugüne kadar çe itli sapık fırkalar
meydana gelmi tir. Kur'ân-ı kerîmi slâm âlimlerinin ve Peygamber aleyhisselâmın bildirdi i ekilde
açıklamayan kimse, dalâletten dalâlete, sapıklıktan sapıklı a dü er. Kendisi sapıttı ı gibi dinleyenleri
de sapıtır. Gün geçtikçe, bid'at ve sapıklık zulmetinin yayılması arttı ından Kur'ân-ı kerîmi anlamak
için slâm âlimlerinin kitaplarını elden bırakmamalıdır.
Geçmi dinlerde, Allahü teâlâ'nın emir ve yasaklarından her ne var ise, hepsi Kur'ân-ı kerîm'de
vardır. Kur'ân-ı kerîm geçmi Peygamberlere gelen kitapların hepsini kendinde topladı ı için daha
ereflidir.

SUAL: Kur'ân-ı kerîmi bugün herkes anlıyabilir mi?


CEVAP
Kur'ân-ı kerîm, o zamanki insanların arabî gramerlerine uygun olarak gelmi tir. Nazım halinde,
ya'ni ölçülü iirler gibi düzgündür. Arabî lisanın incelikleri ile dolu oldu u için anlaması güçtür. Arabî
lisanın inceliklerini bilenler bile, anlıyamamı çok yerini Peygamber aleyhisselâma sormu lar, O da bu
yerleri açıklamı tır. Bu açıklamalara hadis-i erif denir.
Eshâb-ı kiram, Peygamber Efendimizden i itip, ö rendiklerini gençlere bildirmi lerdir.
Zaman geçtikçe kalbler kararma a ba lamı tır. Yeni müslüman olan ba'zı kimseler, dini, asıl
kayna ından ö reneyim diye Kur'ân-ı kejîmden, kendi noksan akılları ve kısa görü leri ile ma'nâ
çıkarma a kalkı mı lar, Peygamber Efendimizin bildirdiklerine uymayan eyler anlamı lardır.
Yabancılar da bu bölünmeyi körüklemi , böylece 72 türlü bozuk inanı meydana çıkmı tır. Böylelerine
(Bid'at ehli) denir. 72 bid'at fırkasında olanların hepsi muhakkak Cehenneme girecektir. Fakat
bunlardan inanı ları Kur'ânı kerîmde ve hadis-i eriflerde bildirilmi bir bilgiye aykırı olmayanlar, ebedi
Cehennemde kalmıyacaktır. Aykırı olanlar sonsuz kalacaktır.
nanılması lâzım olan din bilgilerini (i'tikat bilgilerini) Eshâb-ı kiramdan do ru olarak ö renip
kitaplara yazan büyük insanlara, (Ehl-i Sünnet) denir. slâm âlimleri, Kur'ân-ı kerîmin mânâsını, kendi
akılları ile, kendi görü leri ile anlama a kalkı mamı , yalnız Eshâb-ı kiramdan ö rendiklerine
inanmı lardır. Kendi anladıklarına uymamı lardır. Bu suretle Peygamberimizin bildirdi i do ru yolu
yazarak yayılmasını sa lamı lardır. Dünyada ve âhırette felâketlerden kurtulmak ve mes'ut ya amak
için, önce islâm âlimlerinin bildirdikleri gibi imân etmek ya'ni ö renip, hepsine inanmak lâzımdır.
Sonrada haramlardan kaçarak, ibâdet edip sâlih müslüman olma a çalı malıdır.

SUAL: Kadının kadınlara mevlid okumasında mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yoktur.

Kök salalım maziye,


Yürüyelim âtiye.
Geçirmeden saniye,
Türkiye okuyalım!

Beni dinleyin hele!


Hep birlikte el ele,
Katılalım bu sele,
Türkiye okuyalım!

iir, fıkra, masal bol.


Ö renip kültürlü ol!
Hakikate giden yol,
Türkiye okuyalım!

HAC
SUAL: Hacca gidecek kadar param vardır. Fakat hastayım. Tamamen iyile ece imi
sanmıyorum. Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Hasta için hacca gitmek farz de ildir. E er vücub artlan mevcutken gitmeyip de sonraki seneler
hatalanan kimse, yerine ba kasını kendi memleketinden bedel göndermesi veya bunun için vasiyyet
etmesi lâzımdır. Sonraki seneler iyi olup kendisi giderse, tehir günahı afvolur. (Feth-ul-kadir c.2,
s.321 v.d.)

SUAL: Babam fakirdir. Hazır orada bulunuyorsun benim adıma hac yap diyor. Hac yapabilir
miyim?
CEVAP
Kendisine hac farz olmayan kimse, nafile hac için özrü olmadan vekîl gönderebilir. ( bni Âbidin)

SUAL: Bu sene hacca gitmeyi dü ünüyorum. Evlenecek o lum vardır. (O lunu


evlendirmeden hacca gidemezsin) diyorlar. Hacca gidebilmek için ne lâzımdır?
CEVAP
Hacca gidecek kimsenin, geçim ihtiyâcından fazla olarak, hacca götürüp getirecek ve geride
kalanlara yetecek kadar helâl parası olması lâzımdır. htiyâçtan fazla denildi. htiyâç nedir? htiyaç,
insanı ölümden koruyan eylerdir. Yiyecek, giyecek ve evdir. Yiyecek denince mutfak e yaları da
anla ılır. Ev denince ev e yaları da bunun içine girer. Binek vâsıtası, san'at aletleri ve lüzumlu kitapları
da ihtiyâca dahildir. bni Âbidinde bildiriliyor ki:
(Bir senelik yiyecek veya parası nafaka sayılır. Tüccarın, esnafın, san'at sahiplerinin, çiftçilerin
kendi memleketlerinde âdet olan sermayeleri hac için ihtiyâç e yasıdır. Kendinin ve bakması kendine
vâcib olanların nafakası, bulundu u ehrin âdetine göre hesap edilir. Hacca gitmek için ödünç
almamalıdır.
Borcu olan önce borcunu ödemesi lâzımdır. Kul hakkı, Allahü teâlânın hakkından önce gelir.
Haram malı olan, bunları sahiplerine ödemesi lâzımdır. Sahipleri bilinmiyorsa varislerine, onlar da
bilinmiyorsa, onların adına tasadduk etmesi lâzımdır.
Haram malı ile hacca giden, hac yapmamak azabından kurtulur ise de, hac sevabı kazanamaz.
Günahlar ibâdete mani de ildir. Sadece sevabına manidir.
Parasının helâl oldu unda üphesi olan, helâl kazançlı birisinden ödünç alıp bununla hacca
gitmelidir. Vücub artlarından ba ka eda artlan da bulunan kimsenin hacca gitmesi farz olur. O lunu
evlendirme artı yoktur. (Feth-ul-kadir c.2, s.322).

SUAL: Babam zengin idi. Hacca gidemedi. Ölürken hac parası bırakmadı ı gibi vasiyet de
etmedi. Onun yerine hacca gidebilir miyim?
CEVAP
stanbul'da bulunan bir kimsenin babası Erzurum'da sakin iken vefat etse,babası vasi vasiyet
etmedi ise, babası için birini vekil göndermek isterse Erzurum'dan göndermesi farzdır. Ba ka yerden
göndermesi caiz de ildir. afiî mezhebinde mîkât dı ındaki her yerden göndermesi caizdir. Hattâ
hacca giden birine para vererek, Mekke-i mükerremede bir vekil bulup, babası için, buna mîkâttan hac
yaptırması âfıîde caizdir. Parası az olan Hanefiler, afiî mezhebini taklid ederek, vasiyyet etmemi ,
ana, baba ve yakınları için Mekkede vekil tutabilirler. Fakat parayı verirken, afiî mezhebini taklid
ediyorum diye niyyet etmesi lâzımdır. ( bni Âbidîn c.2, s.258, 59, Fethulkadir c.3, s.65 vd.)

SUAL: Daha önce, Hanefî olanların, paralan az ise, afiî mezhebini taklid ederek vasiyyet
etmemi ana, baba ve yakınları için Mekke' de vekil tutabilece ini yazmı tınız. Vekil kendi
mezhebine göre mi hareket eder, yoksa afiî mezhebine göre mi tavafını yapar?
CEVAP
Vekil, haccı afiî mezhebine göre yapar (Feth-ul-kadir c.3, s.77, Mizan c.1, s.52).

KURBAN
SUAL: Fakîr, adak olaca ını bilmeden, kurban bayramı günü bir sı ır satın alsa, kurbana
birkaç zengini de ortak etse, ortakların kurbanı sahih olur mu? Etinden ortaklar ve zenginler
yiyebilir mi?
CEVAP
Fakirin kurbanı adak oldu u için, kesenlerin hiç biri yiyemez. Zenginlere ve zekât vermesi caiz
olmayan kimselere, ya'ni ana-baba, o ul gibi kimselere yediremez. Etinden yemi lerse bedelini
tasadduk etmeleri lâzımdır. Kurban da sahih olmamı tır.

SUAL: Geçen kurban bayramında bir kurban kestim, hayvanın üç aya ını ba ladım. Hayvan
çabalarken dördüncü aya ını da ba lanmı ayakların arasına soktu. Hayvan yüzen kasap (Ben
bir hocadan i ittim. Bu durumda size ayrıca bir adak kurbanı kesmek icap ediyor) dedi. Böyle
bir eyin aslı var mıdır?
CEVAP
Kasabın söyledi i eyin aslı yoktur. Kurbanı kesilecek yere çekerek sürüklemek, bıçakları hayvanı
yatırdıktan sonra bilemek ve birini ötekinin gözü önünde kesmek mekruhtur. Hayvan so uma a
ba lamadan, ya'nî çırpınması durmadan ensesini de kesmek mekruhtur. Yalnız ensesinden kesmek
ise haramdır. Hayvan tamam ölüp çırpınması durmadan, kafasını koparmak ve derisini yüzme e
ba lamak mekruhtur. Hayvan böyle mekruh olarak kesilse bile, yine adak lâzım olmaz.

SUAL: Nisaba mâlik de ilim. Ödünç olarak kurban kesmemde mahzur var mıdır?
CEVAP
Nisaba mâlik olmayan kimsenin, kurban kesmek için ödünç istemesi caiz de ildir. E er nisaba
mâlik ise, ödünç alıp kesebilir. (Bedâyı c.5, s.61)

SUAL: Zengin kimse, seferde iken kurban kesse mahzuru olur mu?
CEVAP
Zengin kimsenin mukim iken kurban kesmesi vâcibdir. Seferde ise vâcib olmaz. E er keserse,
kesti i nafile olur. Üzerine vâcib olmadı ı için vâcib sevabı alamaz. (Bedâyi c.5, s.63, Hin-diyye c.5,
s.295 vd.)

SUAL: Bayram münasebetiyle Manisa'ya annemin yanına gelmi tim. 150 gram kadar
bilezi im var. (Zengin oldu un için kurban kesmen lâzımdır) dediler. Ben de bir kurban kestim.
Sonra seferi olan kimsenin kurban kesemiyece ini söylediler. Benim kesti im kurban ne oldu?
CEVAP
Seferi olan kimsenin kurban kesmesi vâcib de ildir. E er keser ise kesti i nafile olarak caizdir.
Ya'ni vacip de il, nafile sevabı alır (Bedâyi c.5, s.63).
SUAL: Birkaç kurban borcum vardır? Kazasını nasıl yapmak icap eder?
CEVAP
Kurban borcunun kazası, kurbanın de eri kadar altın veya gümü ü fakire vermekle olur.
Kesemedi i zamanların ortalama piyasa de erine göre hesap edilir (Bedâyî c.5, s. 72 bni Âbidin).

SUAL: Nisâba mâlik durumdayım. stanbul'daki bir arkada a telefonla vekâletimi verdim.
Arkada ım benim adıma stanbul'da bir kurban kesmi . Kesilen kurbandan vâcib sevabı alınır
mı?
CEVAP
Evet vâcib sevabı alınır. Ya'ni vâcib yerini bulmu tur. (Bedâyi c.5, s.63).

SUAL: Bayramın birinci günü, kendi adıma birini kurban kesme e vekil tâyin edip
stanbul'a sefere çıktım. Ben stanbul'da iken vekilim kurbanı kesmi . Vâcib sevabı aldım mı?
CEVAP
Mukim bir zengin, bayramdan önce veya bayram günü, kendi adına kurban kesme e birini vekil
tâyin edip sefere çıksa, seferde iken adına kesilen kurban vâcib olmaz, nafile olur (Bedâyi c.5, s.63).

SUAL: Gazetenizde gümü nisâbına mâlik olan kimse zekât verirse farz sevabını alaca ını
okumu tum. Gümü nisâbına göre kurban kesse, vâcib sevabına kavu ur mu?
CEVAP
Gümü nisâbına göre zengin sayılan kimsenin kesti i kurban vâcib olur.

SUAL: Resûlullah efendimize kurban kesmenin çok sevap oldu unu duydum. Nasıl niyyet
ederek kesmelidir?
CEVAP
Allah rızası için kurban kesme e ve sevabını Resûlullah efendimize hediye etme e, diye niyyet
edilir.

SUAL: Amerika'nın bir eyaletinde bulunuyorum. Yakınımda kurban kesmeyi bilen kimse
yoktur. Seferi uzaklıktaki bir eyalette tanıdık müslümanlar var. Oraya gidince de seferi
oluyorum. Gitmesem ma'zur sayılır mıyım?
CEVAP
Bayramdan önce seferi uzaklıkta olan arkada ınızı vekil edip ona kestirmeniz lâzımdır.
Bayramdan önce telefon ederek de vekâletinizi verebilirsiniz. Bayramdan önce de gidip gelebilirsiniz.
Bayram günü seferi olmamalısınız. Seferi iken kurban kesen nafile sevab alır (Bedâyi c.5, s.63).

SUAL: Kurban nisabı için san'at ve ticaret âletlerinin hesaba katılaca ını bildirdiniz.
Daktilo, teyp, hesap makinası, diki makinası gibi san'at âletleri de nisaba katılır mı?
CEVAP
Bir san'atkârın, san'at âletlerinin birer tanesi ihtiyâcıdır. htiyâcı olanlar nisaba dahil edilmez. ( bni
Âbidin, Hac bahsi, Feth-ul-kadir c.2, s.118.)

SUAL: Üç o lum ile bir kızım var. Akika olarak hepsi için bir inek kesebilir miyim?
CEVAP
Çocukların hepsi için bir inek kesmek kâfi gelir. ( ir'at-ul-islâm, s. 455).

SUAL: Ölmü olan anne ve babam için kurban kessem, bir kurbanın sevabı ikisine de
aynen gider mi? Yoksa yarım kurban sevabı mı hâsıl olur? Etinden biz yiyebilir miyiz?
CEVAP
Vasiyyet etmemi meyyit için, vârisi veya ba kaları, her zaman kendi malından hayvan kesip
sevabını ölmü lerine hediye edebilir. Sevabı kesenin olur. Ölülere de hediyye edilir. Hâsıl olan sevap
kadar her meyyite sevap verilir. Ya'ni her biri kurban kesmek sevabına kavu ur. Onun için kesilen
kurbanın sevabını sadece anaya babaya de il, bütün müslümanlara ba ı lamak iyi olur. Hepsine de
bir kurban sevabı verilir. Kesenin sevabından hiç bir ey eksilmez. Mevtalar için Fatiha okumak da
böyledir. Fatiha okumak sevabı, kurban kesmek sevabından daha çoktur. Meyyit için kesilen kurbanın
etinden kesen yiyebilir. ( bnî Âbidîn c.2, s.255, Feth-ul-kadîr c.3, s.65).

SUAL: Zekât verecek kadar zengin de ilim. Fakat kurban kesme sevabına kavu abilmek
için ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Zekât vermek de büyük sevabtır. Fakat zengin olmayan kimse zekât vermez. Verirse farz sevabı
alamaz, nafile olur. Nafile, farzın yanında denizde damla gibidir. Kendisine kurban vâcib olmayan
kimsenin kesti i kurban nafile olur. Kurban nisâbına mâlik olmayan fakîr, kendi malı olan hayvanını
kurban etmeyi niyyet ederse veya kurban niyyeti olmayarak hayvan satın alıp, sonra kurban etmeyi
niyyet ederse, bunları kesmesi vâcib olmaz. Keserse nafile olur ve etinden yiyebilir ve fakirlere verdi i
et sadaka olur. Fakat fakîr, hayvanı kurban etmek niyyetiyle ve belli üç gün içinde satın alırsa veya
herhangi bir zamanda herhangi bir hayvanı veya u hayvanı Allah için kurban edeyim derse, adak olur
ve bayramın ilk üç günü içinde kesmesi vâcib olur. Etinden kendi yiyemez ve zekât vermesi caiz
olmayan kimselere veremez, zenginlere de yediremez. Bugünlerde kesmezse, bayramdan sonra canlı
olarak kendini veya de erini sadaka olarak verir. Kesip etini sadaka vermesi caiz olur ise de, diri iken
de erinden az olmamalıdır.
Güç geçinen kimse, ihtiyâcından fazla malı olup da parası bulunmayan kimse, nisaba malik ise,
mâm-ı A'zam hazretleri ile mâm-ı Ebû Yusuf hazretlerine göre zengin sayıldı ı için kurban kesmesi
vâcib olur. Fakat, mâm-ı Muhammed hazretlerine göre fakîr sayıldı ı için kurban kesmezse günaha
girmez. Di er iki imama göre, kurban keserse vâcib sevabı alır. Kesti i hayvan da adak olmaz.
mâm-ı A'zâm ve mâm-ı Ebû Yusüfe göre, bir kimsenin, demirba mallarının de eri, ihtiyâcını
kar ılar ve nisâb kadar da artarsa o ahıs zengin sayılır.
Kurban nisabı hesabına katılacak malın, zekâttaki gibi, ticâret malı olması art olmadı ı gibi,
elinde bir yıl kalmı olması da lâzım de ildir. Nisaba mâlik olduktan, ya'ni kurban vâcib olduktan sonra
mal elinden çıkarsa afvolmaz, yine kurban kesilmesi vâcib olur.
htiyâç e yası demek, kıymeti ne kadar çok olursa olsun bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl üç kat
elbise, çama ır, evde kullanılan e ya ve âletler, binecek vâsıtası, meslek kitapları ve ödeyece i
borçlardır. Bunların olması art de ildir. E er mevcut iseler kurban nisâb hesabına katılmazlar.
Ticaret için olmayan, ihtiyacından artan e ya, kiradaki evler, evindeki süs e yası, yere serili
olmayan halılar, kullanılmayan fazla ev e yası, san'at ve ticaret âletleri burada ihtiyâç e yası sayılmaz.
Bunlar kurban için nisâb hesabına katılır. Nisâb miktarı 96 gram altın kıymetidir. ( bni Âbidin, fıtra
zekâtı ve kurban bahsi, Bedâyi c.5, s.63. Hindiyye kurban bahsi)

Sever okur her ki i,


Bulunmaz ba ka e i,
Asrımızın güne i
Türkiye Gazetesi.

Bilgi dolu bir umman,


Saçıyor, lim-irfan
Ö retir do ru îmân,
Türkiye Gazetesi.

ÇE TL MES'ELELER
SUAL: Yenmesi haram olan kokmu et, necis midir? Böyle bir et, yaramızda sarih oldu u
halde namaz kılabilir miyiz?
CEVAP
Kokmu eti yemek haram ise de, necis olmadı ı için namaza mani olmaz.

SUAL: Sünnet üzere misvak nasıl kullanılır?


CEVAP
Üç kerre sa , üç kerre sol yandaki di ler üzerine, yukarıdan a a ı ve a a ıdan yukarı hafifçe
sürülür ( bni Âbidin c.l, s.78).

SUAL: Birisine su ikram edilince (Geçmi lerin canına de sin!) diyorlar. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Deniz kenarında canlı balık satıyorlar. Balıklar le endeki su içinde ölüyorlar. Su
içinde kendili inden ölen, karnı üst tarafta bulunan balık yenmedi ine göre, le enlerdeki suda
ölen balıklar yenir mi?
CEVAP
Denizden çıkarıp le en içine konan balık kendili inden ölen balık gibi de ildir. Denizden
çıkarmakla insan elinde ölmü demektir. Bu bakımdan böyle canlı balıkları almak uygun olur. Balık
besmelesiz tutulsa da yenir. Besmele ile tutulması iyidir ( htiyar).

SUAL: Evde ve çalı tı ım yerde üzücü ve kırıcı konu uyor, kalb kırıcı hareketlerde
bulunuyorum. Bu hareketlerimden nasıl vazgeçebilirim?
CEVAP
Münaka a ve kalb kırmanın zararı bilinir ve buna göre hareket edilirse, böyle kötü huylardan
vazgeçilmesi mümkündür.
mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Allahü teâlâya kalbin yakın oldu u kadar hiç bir ey yakın de ildir. Mü'min olsun, kâfir
olsun, hiç bir kimsenin kalbini incitmemelidir. Sakınınız, kalb kırmaktan pek sakınınız. Allahü
teâlâyı en ziyâde inciten küfürden sonra kalb kırmak gibi büyük günah yoktur. Çünkü Allahü
teâlâ'nın rızâsına kavu an eylerin en yakını kalbdir.)
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Münaka adan haklı bile olsa vazgeçmedikçe, ki i imanın kemâline kavu amaz.)
Bir kimse bir söz söyleyince onda yanlı aramak, hatalı taraflarını ona göstermek haramdır.
Çünkü böyle yapmakla o kimseyi üzmü , kalbini kırmı oluruz. Zaruretsiz insanları incitmek, do ru
de ildir, kötü bir huydur.
Eskiden talebenin birisi, zamanının me hur âlimlerinden birine giderek ilim ö renme e çalı ır.
Talebe ne kadar çalı mı sa da bu büyük âlimden istifade edemez. Teveccühünden faydalanamaz.
Feyzinden mahrum kalır. Nihayet, âlim o talebeye der ki:
Sen ne zamandan beri çalı tı ın halde bizden istifade edemiyorsun. Çünkü gelirken birisiyle
münaka a ettin, onun kalbini kırdın. Büyük günah i ledin. Böyle büyük günah i lemi kimse, feyizden
mahrum kalır. O kimseyle helalla madıkdan sonra, bizden istifade edemezsin.
Talebe o kimseyle helalla tıktan sonra, hocasının teveccühünü kazanıp feyizlerinden istifade eder
hale gelir.
Buradan da anla ıldı ı gibi, münaka a etmek ve kalb kırmak çok zararlıdır. Hiç kimseyle
münaka a etmemeli, hiç kimsenin kalbini kırmamalıdır. Münaka a dostlu u azaltır, dü manlı ı arttırır.
Evinde aile fertleriyle, i yerinde amir ile, emrindeki insanlarla, memur ise di er vazifelilerle üzücü,
kinci konu maktan sakınmalıdır. Onu bunu üzen, kalb kıran kimse, dünya ve âhıret saadetinden
mahrum kalabilece ini dü ünmelidir.

SUAL: pek mendil kullanmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Sadece ipek abdest havlusu caiz olup, ter ve burun silmek için ipek mendil kullanmak mekruhtur.
(Bedâyi c.5, s.131, bni Âbidîn).

SUAL: Ölüm mele i birçok insanın canını aynı anda nasıl alıyor?
CEVAP
Allahü teâlânın kudretinin büyüklü ünü bilen kimse, sebebini bilmese de slama teslim olup,
Allahın her eye gücü yetebilece ine inanması lâzımdır. Bugün bir dü me ile bir veya birkaç ehrin
bütün elektrikleri aynı anda söndürülebilmektedir. Ölüm mele i de ruhları bundan daha tez almaktadır.
brahim aleyhisselâm. ölüm mele ine sual etti ki:
— Ey ölüm mele i, eceli gelen insanların bir kısmı do uda, bir kısmı batıda olsa, yahut kuzeyde
ve güneyde aynı anda zelzele olup ölseler, yahutta dünyanın çe itli yerlerinde sava olsa, aynı anda
binlerce, milyonlarca insan ölse, aynı anda bunların hepsinin ruhlarını nasıl alıyorsun?
Ölüm mele i öyle cevap verdi:
— Allanın izniyle onların ruhlarını ça ırırım, derhal avucumun içinde oluverirler
slâm âlimlerinden biri buyuruyor ki: (Dünya ölüm mele i için küçük bir le en gibidir. Oradan eceli
gelenlerin ruhlarını alır.)
Süleyman aleyhisselâm, ölüm mele ine sual etti:
— nsanların ruhlarını kimini genç ya ta, kimini bebekken, kimini ihtiyarlayınca alıyorsun.
Ruhları almada ölçün nedir?
Ölüm mele i dedi ki:
— Bana eceli gelenlerin listeleri verilir. Ben verilen listeyi tatbik ederim. Ba ka i e
karı mam (Hayat-ul-hayvân c.1, s.108).
SUAL: Bizim Kayseri'de ba lıklardaki yazlık evlerde kuyu seklinde su depoları vardır. Su
alırken içine terlik dü tü. Terli i çe itli yerlerde giydi imiz için terlik dü en bu kuyudaki su ile
abdest alabilir miyiz, içebilir miyiz?
CEVAP
Küçük havuza az necaset dü erse, üç sıfatı de i mese de necis olur. Üç sıfat, renk, koku ve
taddır. Kuyudaki suyun derinli i mühim de ildir. Mühim olan suyun alanıdır. Alanı 25 metre kareden
küçük olan su deposuna küçük havuz denir. Anlattı ınıza göre terli iniz pistir. Kirlenen bu su ile abdest
alınmaz ve içilmez. Böyle depo ve sarnıçları açık bırakmak caiz de ildir. (Feth-ul-kadir c.1, s.86).

SUAL: Daha önce ruhun bedenin içinde bulunmadı ını yazmı tınız. Okudu um bir tefsirde,
(Zümer) sûresinde, ölürken ruhun bedenden ayrıldı ı bildirilmektedir. Yine aynı sûrede uykuda
iken de ruhun bedenden ayrıldı ı bildiriliyor. Uykuda ruh bedenden ayrıldı ı halde biz niçin
ölmüyoruz?
CEVAP
Zümer sûresinin 42. âyet-i kerimesinde buyuruluyor ki:
(Allahü teâlâ, insan ölürken ruhunu bedeninden ayırır. Ölmedi i zaman, uykuda da ruhunu
ayırır.)
Ruhun bedenden ayrılması demek, ruhun bedenle olan irtibatının kesilmesi demektir. Ruh
bedenin ne içinde, ne dı ındadır. Bilmedi imiz bir ekilde bedenî ayakta tutmaktadır. mâm-ı Rabbani
hazretleri buyuruyor ki:
(Uykuda iken ruhun bedenden ayrılması, bir kimsenin, geziye e lenmek için, kendi vatanından,
gülerek, sevinerek ayrılmasına benzer ki, gezdikten sonra, sevinç içinde yine vatanına döner. Ölürken
ruhun ayrılması böyle de ildir. Bu ayrılık vatanı yıkılan, evleri, binaları yok olan kimsenin vatanından
ayrılması gibidir. Bunun içindir ki, uykudaki ayrılmasında sıkıntı ve acı yoktur. Tersine sevinç ve
rahatlık vardır. Ölürken ayrılmasında ise, çok acılar ve güçlükler hâsıl olur. Uyuyan insanın vatanı
dünyadır. Ona dünyadaki i ler gibi i yaparlar. Ölen kimsenin ise vatanı yıkılır. Âhırete göç eder. Ona
âhıret i i yaparlar) (Mektûbat c.3, m. 31).

SUAL: Cenâb-ı Hakkın rahmet ve merhametinin çoklu undan bahsediyorsunuz. Bazıları


"Merhameti bol olan insanları ate e atar mı?" diyorlar. Bazıları da "Cehennem ebedî de ildir,
diyorlar. Kimi de "Günahlarımızın Allaha bir zararı olmadı ı için bizi Cehenneme koymaz",
diyor. Bu hususları açıklamanızı istiyoruz.
CEVAP
Suç i leyene ceza vermek, mazlumun hakkını zâlimden almak merhametsizlik de ildir. Dünyada
da suç i leyenler, ba kasına zarar verenler cezalandırılmaktadır. Suç i leyen hakimin ahsına zarar
vermedi i halde di er insanların zarardan kurtulması ve istifadesi için, hakim suçluya ceza
vermektedir.
Hasta ilâç almazsa, doktora bir zararı olmaz. Fakat hasta, doktorun verdi i ilâçları kullanmadı ı
için kendine zararı olur.
Allahü teâlâ, dünya ve âhıret saadetimiz için (Emirlerimi yapın, yasak ettiklerimi yapmayın!)
buyuruyor. Yapılıp yapılmamasında kendisinin bir kâr ve zararı yoktur. Sırf insanların iyili i için iyi
eyleri emrediyor, kötü eyleri yasaklıyor.
Allahü teâlâ çok merhametli oldu u için, dünyada iken âhırette olan azapları önceden bildiriyor,
kötülüklerden sakınanlara Cennetini va'dediyor. Hattâ imansızlıktan ba ka günahları afvedebilece ini,
fakat iman etmiyenleri sonsuz olarak Cehenneme ataca ını bildiriyor. Âhırette bu kimselerin hiç bir
özür ve bahaneleri kalmayacaktır. Allahü teâlânın dünyada emrine uyanlar rahat etti i gibi âhırette de
rahat edecektir. (El-îman ve'l slâm, Mevlânâ Hâlid-i Ba dadî).

SUAL: Zamanın de i mesiyle âdete ait hükümlerin de i ece ini gösteren bir misâl verir
misiniz?
CEVAP
Eskiden imamların, müezzinlerin ücret almaları caiz de ildi. Zamanla bu vazifeleri ücretsiz
yapacak kimse azaldı. slâm âlimleri imamların, müezzinlerin ücret almalarına cevaz verdiler ( bni
Âbidin c.5, s.34).

SUAL: Günah i lememize eytanlar sebep oldu una göre, Ramazanda insanlar nasıl günah
i liyor?
CEVAP
Günah i lememize yalnız eytanlar de il, kendi nefsimizde sebep olmaktadır. Nefsin zararı,
eytanınkinden çok fazladır. Nefsin her istedi i kendi zararınadır. Ramazanda günah i leten
nefislerimizdir. Ramazanda eytanlar ba lı oldu u için vesvese veremezler. Ramazandaki esnemeler
de eytandan de ildir. Asabi esnemeler, her zaman vuku bulabilir (Mektûbât-ı Rabbani).

SUAL: Kefir haram mıdır?


CEVAP
Kefir, inek sütünün mantar ile mayalanıp, tadının keskin hale getirilerek, içinde ALKOL te ekkül
eden bir içkidir. çilmesi bira gibi haram olur. Üzüm suyu, taze iken, yani gaz kabarcıkları çıkmadan,
köpürmeden önce ısıtılıp üçte ikisi uçar. Üçte biri kalırsa MÜSELLES denir. mam-ı Muhammede göre,
müselles olan içki, gaz çıkarmı ve tadı keskin olmu ise, sarho etmeyecek kadar az içilmesi de
haram olur. Kısrak, inek, deve sütleri mayalanıp tadı keskin olunca, müselles gibi olurlar. Bira gibi
haramdırlar. ( bni Âbidin c.5, ûrb bahsi).

SUAL: Kadınların yabancı erkeklere göstermemek artı ile saçını, ellerini, tırnaklarını
boyamaları caiz minidir?
CEVAP
Kadınların yabancı erkeklere göstermemek artı ile, abdeste ve gusle mani olmayan her çe it ve
her renk boya ile saçını, ellerini, tırnaklarını boyaması caizdir (Mektûbât-ı Rabbani c.3, m.41).

SUAL: Cum'a günü bir camiye gitmi tim. Âhırette günahkârlar, Âdem aleyhisselâmdan
ba lıyarak bütün peygamberlere efaat istemek için gidiyorlar. Fakat hepsi bir özür ileri sürerek
efaat edemiyeceklerini, âhır zaman Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gitmelerini
söylüyorlar. Hoca efendi, (Buradan da anla ıldı ı gibi, yalnız, Hazret-i Muhammed efaat
edecektir) dedi. Bir kitapta çocukların da efaat edeceklerini duymu tum.
CEVAP
efaatin hak oldu unu bile inkâr edenlerin bulundu u günümüzde, böyle konu maları fazla
yadırgamamak lâzımdır. mâm-ı Müslimin bildirdi i Hadis-i erifte buyuruluyor ki:
(Kıyamet günü en önce ben efaat edece im.) (Kurtubî tezkiresi) ve (Birgivî
vasiyyetnamesi) kitâblarında nakledilen Hadis-i eriflerde, her peygamberin efaat edece i,sonra
ehitlerin, sonra sâlihlerin, sonra Kur'an-ı kerimi tecvid ile, teganni etmeden Allah rızası için okuyan
hafızların ve küçük çocukların efaat edece i bildirilmektedir. Kâbe-i muazzama'nın da efaat edece i
bildirilmi tir.
Bütün mes'ele âhırete imanla gidebilmektir. manla gidebilenlerden günahkâr çok kimse, efaatle
Cennete gidecektir. efaatin büyük günahlar için oldu u, hadis-i erifle bildirilmi tir. Allahü teâlâ'nın
rahmeti o kadar bol ki çe itli sınıflara efaat izni vermektedir. (Câmi'us-sagir) deki hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Elbette ben, kıyamette, ta lar, tu lalar ve a açlar sayısından çok kula efaat ederim.)
mâm-ı Nevevî hazretleri bildiriyor ki: efaat be grupta toplanır:
1- Mah erin iddet ve izdihamından kurtulmak için,
2- Ba'zılarını hesapsız Cennete sokmak için,
3- Hesaptan sonra günahı fazla gelenlerin bir müddet Cehenneme girmemeleri için,
4- Cehenneme girmi olanları, oradan çıkarmak için,
5- Cennette derecelerin yükselmesi için efaat edilir. Hattâ ba'zı âlimlere göre, güzel ahlâkı
bulunan ve insanlara faidesi dokunmu kâfirlerin azaplarının hafifletilmesi için bile efaat edilecektir.
Ne büyük lütuf, ne büyük ihsan...
Küçük çocukların, hattâ dü üklerin bile efaat edece i bildirilmi tir. (Buhâri) deki hadis-i erifte
buyuruluyor ki:
— Ey hanımlar, sizden biriniz, kendinden önce âhırete üç çocuk gönderirse, o çocuklar
Cehennemden ona perde olur.
Orada bulunan hanımlardan birisi, dedi ki:
— Ya Resûlallah, iki çocu u ölürse de Cehenneme perde olur mu?
— ki tanede olsa, Cehenneme perde olur.
Ba ka bir hadis-i erifte (Bir çocukları ölse, yine Cehenneme perde olur mu?) diye sual
edildi inde, buyuruldu ki:
(Ruhum yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemin ederim ki, e er annesi sabredip,
sevabını Allahü teâlâ'dan beklerse, annesini göbe iyle çekip Cennete sokma a sebep olur.)
(Nuhbet-ul-leâli, hya).

SUAL: Kumarbaz ve hırsız oldu u bilinen bir bakkal ile alı veri yapmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Zaruret olmadıkça alı veri yapılmaz. Haram i leyenlere yardım etmek do ru de ildir (Hadika
sonu).

SUAL: Hadis-i erifte, "Her çocuk, slâm fıtratı üzere do ar" buyuruldu una göre, gayri
müslimlerin çocukları da mı müslüman olarak do ar ve ölür?
CEVAP
( slâm fitratı üzere do ar) demek, (Her çocuk müslüman olarak do ar) demek de ildir.
(Müslümanlı a elveri li do ar) demektir. Ana baba ve çevrenin menfi te'siri olmazsa müslüman
olarak yeti ir demektir.
Gayri müslimlerin çocukları, âkil bali olmadan ölürse, Cennete mi, yoksa Cehenneme mi
gidece i hakkında slâm âlimleri, altı ekilde bildirdiler. Ba'zıları da susmayı tercih etmi lerdir.
Âlimlerin kimisi, gayri müslimlerin çocukları, âkil bali olmadan ölünce, Cennete girer. Fakat orada
mü'minlere hizmetçi olur, dediler. Kimisi de anne ve babasına tâbi olur, dediler. Kimisi de, e er âkil
bali olsaydı, ya mü'min veya kâfir olurdu. Bu ise ilm-i ilâhide bilindi i için ona göre muamele edilir,
dediler. Bir kısmı da, Cennete ve Cehenneme gitmez, yok edilirler, dedi. Gayri müslim çocuklarının
âhırette ne olaca ını bilmek lâzım de ildir. Ya'ni i'tikat mes'elesi de ildir (Nuhbet-ul-leali, Mektûbât-ı
Rabbani c.1, m.259, Nebrâs Ha iyesi).

SUAL: Hastalananlar, bir belâya, musibete duçar olanlar, kim olursa olsun sevap kazanır
mı?
CEVAP
Hastalanınca, bir belâ veya musibete u rayana sevâb verilmez. Hastalanan veya belâya u rayan
kimse sabrederse sevâb alır. Sabretmeyen sevap alamaz. Hattâ belâ ve hastalık gelince önüne
gelene söyler ve bir isyan havası ta ırsa, günâha bile girer. Sabredene ise büyük sevâblar verilir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Musibetler, Allahü teâlâ tarafından, sabreden kullara birer ni'met ve bah i tir.)
Demek ki, hastalı a ve belâya maruz kalan de il, bunların Allahü teâlâ tarafından kendisine
gönderilen bir ni'met oldu unu bilip sabredene çok sevap vardır. Zümer sûresi onuncu âyet-i
kerimesinde buyuruluyor ki:
(Sabredenlere hesapsız sevâb verilir.) Ne mutlu sabredenlere! (Mektûbât-ı Rabbani, Kimya-yı
se'âdet).

SUAL: Dinî kitap okurken elde sigara bulunmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Dinî kitapları hürmetle okumak iyidir. Hürmetle okunursa kitabı yazan ulemânın, evliyanın, ruhları
hazır olur. Bu bakımdan edebe muhalif harekette bulunmamalıdır.
Edeb ehli edebden hâli kalmaz.
Edebsiz ilim ehli âlim olmaz.
Elde sigara dinî kitap okumak caizdir. Ruhsat ve takva ba ka eydir (Mektûbât-ı Rabbani).

SUAL: Sokaktan geçen satıcılardan öte beri alıyoruz. Yabancıların gördü ü elbiseyle
namaz kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Yabancıların gördü ü elbiseyle namaz kılmakta mahzur yoktur. Zaruret olmadıkça sokaktan
geçen herkesle alı -veri yapmak uygun olmaz (Fethul kadir c.8, s.474, Mârifetname).

SUAL: Hadis-i erifte bütün bid'atlerin sapıklık oldu u bildirildi i halde, ba'zı âlimlerimiz,
(Bid'at-ı basene) den bahsetmektedir. Âlimlerin bildirdi inin aksine, bir gazete (Bid'at-ı basene)
diye bir eyin olamıyaca ını yazdı. Durumun açıklı a kavu turulmasını istiyoruz.
CEVAP
mâm-ı Rabbani hazretleri, (Mektûbât) kitabının 1. cildinin 54., 165., 186., 260. ve 313
mektûblarında bid'atin ne oldu unu açıklamaktadır.
Bid'at, Muhammed aleyhisselâmın bildirdi i din bilgilerine muhalif olan, ters dü en i'tikâd, amel ve
sözler demektir.
Bid'atler, ya âdette veya itikadda ve ibâdetde olur. Yeni bir ibâdet meydana çıkarmak veya mevcut
bir ibâdette fazlalık veya eksiklik yapmakdır. Bunlar yapılırken Muhammed aleyhisselâmın, sözle veya
i ile açık veya i aret ederek izni olmadan ortaya çıkarılanlarına (Bid'at-ı seyyie) denir. Böyle bir bid'at
çok çirkindir, dini de i tirmek olur. mâm-ı Rabbani hazretleri bu bid' atleri kasdederek buyuruyor ki:
(Âlimlerimizin hasene dedikleri bid'atlerden bir kısmına dikkat edilirse, sünneti yok etmekte
oldukları görülmektedir. Meselâ meyyiti kefenlerken ölünün ba ına sarık sarma a (Bid'at-ı
hasene) demi lerdir. yi dü ünülürse bu bid'at sünneti bozmaktadır. Çünkü kefende sünnet, üç
parça olmasıdır. Bu bid'atlerin hiç birinde güzellik ve parlaklık görmüyorum. Yalnız karanlık ve
bulanıklık duyuyorum.)
Görüldü ü gibi mâm-ı Rabbani hazretleri sünnetleri yok eden bid'atlerin çirkinli ini bildirmektedir.
Yapılan bid'at, sünneti, yok ediyorsa buna âlimlerimiz (Bid'at-ı seyyie), ya'ni kötü bid'at demi ler;
yapılan ey sünneti ortadan kaldırmıyor, dinimizin emrine aykırı de ilse, buna da (Bid'at-ı basene)
demi lerdir. Yetmi iki dalâlet fırkasının itikadları bid'at-ı seyyiedir. mâm-ı A'zam Ebû Hanife ve mâm-
ı afiî hazretleri gibi büyük din imamlarının ibâdetlerdeki hükümleri bid'at de ildir. Bunlar kendi akılları
ile çıkarılmı olmayıp (Edille-i er'iyye)den çıkarılmı lardır. Bunlar (Nass) larda fazlalık olmayıp,
Nassların açıklamalarıdır. çtihadın bid'at olmadı ını bütün âlimlerimiz söz birli i ile bildirmi lerdir.
Âdetde olan bid'atlerin hiç birisine (Bid'at-ı Seyyie) denemez. Çünkü bunlar ibâdet için de il,
dünya menfaati için yapılır. Bunun için masada ayrı tabaklarda yemek yimek, otomobile, tayyareye
binmek, her çe it mutfak e yası kullanmak ve bütün fen bilgileri ve fen âletleri, fen i leri, dinde bid'at
de ildir. Bunları yapmak ve fâideli yerlerde kullanmakta mahzur yoktur. Hattâ farz-ı kifâye olan kısmı
vardır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
[Bir kimse slâmda (SÜNNET- HASENE), ya'ni güzel yol meydana çıkarırsa, bunun
sevabına ve bunu yapanların sevabına kavu ur. Bir kimse slâmda (SÜNNET- SEYY E), ya'ni
çirkin yol, kötü çı ır açarsa, bunun günahı ve bunu yapanların günahı kendisine verilir.]
Bid'at-ı hasenelerin hepsi bu hadîs-i erifteki (Sünnet-i hasene) ye dahildir.
Minare, mektep, kitap gibi sonradan yapılmı eyler, dinde de i iklik, dinde reform de ildir. Bunlar
dine yardımcı eylerdir. slâmiyyet bunlara izin vermi , hattâ emretmi tir. Böyle eylere (Sünnet-i
hasene) denir. Buradaki sünnet kelimesi ( ), (Yol), (Âdet) demektir. slâmiyyetin yasak etti i eyleri
çıkarma a (Sünnet-i Seyyie) denir. Ya'ni kötü yol demektir. Dinde yapılan bütün de i iklikler
(Sünnet-i seyyie) dir. Kıyamete kadar (Sünnet-i hasene) çıkarmak caiz ve sevabtır. Kur'ân-ı kerîmi
ofset usûlü ile veya ileride bulunacak daha modern usûllerle basılması (Sünnet-i hasenedir.)
Kelime ma'nası olarak bid'at, sonra çıkan ey, yenilik demektir. Yenili in kötüsü oldu u gibi iyisi
de olur. Ba'zıları (bid'at) kelimesini kötü olarak gördükleri için (Bid'at-ı hasene) tâbirine kar ı
çıkıyorlar.
Ba'zıları da, bid'at seyyielere, bid'at-ı hasene dedikler için, dinde bid'at-ı hasene olmaz
sanmı lardır. Fakat sayısız âlim, dinde (Bid'at-ı hasene) oldu unu bildirmi lerdir. Meselâ, Riyâdün-
Nasîhin, Mârifetnâme, Ahmed ibn-i Kemâl Pa azade' nin (Risâle-i münîre)si.

SUAL: Sünnet nedir?


CEVAP
Sünnet kelimesinin dinimizde üç ma'nası vardır. (Kitap ve sünnet) birlikte söylenince, kitap,
Kur'ân-ı kerîm, sünnet de hadîs-i erifler demektir.
(Farz ve sünnet) denilince, farz, Allahü teâlânın emirleri, sünnet ise, peygamberimizin emirleri
demektir.
(Sünnet) kelimesi yalnız olarak söylenince, bütün ahkâm-ı islâmiyye demektir. Meselâ (Kudurî
muhtasarı)'nda, (Sünneti en iyi bilen imam olur) buyuruluyor. (Cevhere) kitabında burası açıklanırken
(Sünnet demek, burada slâmiyyet demektir.) diyor.
eyhülislâm bni Kemal Pa azade (Sünnetimi terk edene efaatim haram oldu) hadîs-i erifini
( erh-ı hadîs-i erbain) kitabında öyle açıklamaktadır:
(Bu hadîs-i erifte sünnet demek, slâmiyyet yolu demektir. Çünkü mü'min kimse, büyük günah
i lese de, efaatten mahrum olmaz. Hadîs-i erifte, (Büyük günah i leyenlere efaat edece im)
buyuruldu.)
( ir'atül-islâm) kitabında ise öyle açıklanmaktadır: (Bu hadîs-i erifin ma'nası, inanılacak
eylerde ve yapılacak ve sakınılacak i lerde Ehl-i sünnetten ayrılanlar, efaate kavu amıyacaklardır,
demektir.)
Umumiyetle (Sünnet) kelimesinin birinci ve ikinci ma'nâları anla ıldı ından, üçüncü ma'nâsını
bilmeyen hatâya dü mektedir. (Sünnet), yol, i , âdet ma'nâlarma da gelir. Meselâ (Sünnetul-lah),
Allahın koydu u nizam, Allanın âdeti, Allanın yolu, Allahın i i gibi ma'nâlara gelir. Kur'ân-ı kerîmde,
Ahzâb sûresi 63. âyet-i kerîmesinde iki defa (Sünnetullah) tâbiri geçmektedir. Bütün bu ifadelerden
anla ılaca ı gibi, (Sünnet-i hasene) güzel yol, güzel âdet, güzel i ma'nâsına gelmekte, (Sünnet-i
seyyie) ya'ni kötü çı ır açanlar ise zemmedilmektedir. (Faideli Bilgiler s. 173-179).

SUAL: zin ve vekâlet almadan, evlât, babanın mallarını kullanabilir mi?


CEVAP
Kullanamaz. (Mecelle md. 96).

SUAL: Pe in 900 lira olan bir malı, bir sene taksitle 1800 liraya almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Taksitle pahalı almakta mahzur yoktur. Yalnız pazarlık yapılırken pe in kaça verirsin, demeden
"taksit adedi söylenerek pazarlık yapılır.

SUAL: Satıcı, tanesi 5 lira olan malı, 100 tane alırsan dört liradan veririm, diyor. Böyle alı
veri in mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru olmaz, iyi olur. (Hamza Efendi, Bey ve irâ risalesi, bni Âbidin, Bedâyi, c.5,
s.128,129).

SUAL: Çocuklar sünnet edilirken, koyun kurban ediliyormu gibi tekbir getiriliyor. Mahzuru
var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Ba'zıları "Allaha yakla mak, kavu mak" tabirini kullanıyorlar. Böyle söylemekte
mahzur yok mudur?
CEVAP
Allahü teâlâya yakla mak, kavu mak demek, O'nun rıza sına yakla mak, kavu mak demektir. Bu
bakımdan mahzuru yoktur. Allahü teâlânın rızasına kavu mak, Cennet ni'metlerinden daha kıymetlidir.
O'nun sevgisinden, rızasından uzak kalmak Cehennem azabından daha fenadır.

SUAL: Altın saat, altın kaplanmı saat ve gümü kaplatılmı altın yüzük kullanmakta
mahzur var mıdır?
CEVAP
Altın saat kullanmak tahrimen mekruhtur. Yaldız eklinde çok ince ve yerinden ayıramıyacak
ekilde altın kaplı e yayı ve saati kullanmak caizdir. Gümü kaplatılmı altın yüzü ü de kullanmak
caizdir. ( bni Âbidin, c.5, s.219 vd.)

SUAL: Daha önceki yazılarınızda, bir sevaba niyyet edip de, o i i yapamıyan halis niyyetine
göre sevap alaca ı bildirilmi ti. Günah için de durum aynı mıdır? Ya'ni tam gıybet etme e
niyyet edip de vazgeçen kimseye yine günah yazılır mı?
CEVAP
(Buharı) ve (Müslim) deki hadis-i erifte buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, sevab ve günahları takdir
eyledi. Bir sevaba niyyet edip, o i i yapmayan kimseye, tam bir sevab yazılmasını emreder.
Niyyet eder, o i i yaparsa, Allahü teâlâ, o sevaba yediyüz misline kadar sevab verir. Günah olan
bir eyi yapmak isteyip vazgeçse, Allahü teâlâ, ona bir sevab yazar. O günahı i lerse, Allahü
teâlâ, ona bir günah verir.) Allahü teâlâ'nın rahmetinin büyüklü üne bak ki, bir sevap i lemeyi
dü ündü ü halde yapamıyan kimseye tam bir sevab veriyor. E er o i i i lerse, on misli, yediyüz misli
veya hesapsız sevap ihsan ediyor. Bir günah i lemeyi dü ünüp de vazgeçene, günah de il sevab
veriyor. Günahı i lerse sadece bir günah veriyor. Böyle lütfü ve ihsanı bol olan Allahü teâlâya ne kadar
hamdetsek azdır.

SUAL: Bir kimse yaptı ı herhangi bir ibâdetin sevabım ölü veya diri bir kimseye hediye
edebilir mi? Onun namına ibâdet yapabilir mi?
CEVAP
bâdetler üç kısımdır:
l- Yalnız beden ile yapılan ibâdetler, namaz, oruç, Kur'ân-ı kerim okumak gibi. Hiç kimse, ba kası
yerine, beden ibâdeti yapamaz. Herkesin kendi yapması lâzımdır. Kendi yerine ba kasını vekil
edemez.
2- Yalnız mal ile yapılan ibâdetler, zekât ve sadaka-i fıtır gibi. Bir kimsenin mal ile yapılacak
ibâdetlerini ba kası bunun izni ve malı ile yapabilir.
3- Hem beden, hem mal ile yapılan ibâdetler, farz olan hac böyledir. Bir kimse hayatta iken,
ancak devamlı özrü oldu u zaman, ba kası bunun emri ve malı ile yerine hac yapabilir.
Bir kimse, herhangi bir ibâdeti yaparken veya yaptıktan sonra, meselâ namaz, oruç, sadaka,
Kur'ân-ı kerîm, hac, ömre, evliyanın kabrini ziyaret ve meyyite kefen vermek gibi ibâdetleri yaparken
sevabını diri veya ölü ba kasına hediye etme e niyyet edebilir. Ücret ile ibâdet yapılmaz ve ibâdetin
sevabı ba kasına satılmaz (Feth-ul-kadîr c.3, s.65).

SUAL: Ba kasının on ya ındaki çocu undan ödünç alabilir miyim?


CEVAP
Müslümanlıkta kanmak ve kandırılmak yoktur. Ba kasının çocu undan velisinin izni ile ödünç
almalıdır (E bah, bni Abidîn).

SUAL: Bakkala be yüz lira borcum var idi. Bin lira verdim. Bakkal bozu um yok dedi. Ben
de sende kalsın. Alı veri yapınca hesaptan dü ersin, dedim. Mahzuru oldu mu?
CEVAP
( bni Abidîn) ve (Dürer)'de buyuruluyor ki:
(Bakkala borç para verip, o para bitinceye kadar ondan mal satın almak haramdır. Çünkü istifade
etmek artı ile ödünç vermek faiz olur. Parayı bakkala emanet olarak vermelidir. Emanet verilen para
helak olursa [Çalınır veya kaybolursa] bakkal ödemez.)
Emanet, emin kimseye verilir. Emin kimse de emaneti kendi malı gibi muhafaza eder. E er
emanet, emanetçinin malıyla birlikte çalınıp veya helak olmu sa yahut lüzumlu tedbir alındı ı halde
çalınıp veya kaybolmu sa, emanetçinin bunda suçu yoktur. Emanetçi birisinden emanet aldı ı bir
bisikleti, evinin içine koymayıp da sokak kapısına bırakmı sa, tedbir almadı ı için kaybolunca ödemesi
lâzım olur. Ücretli olan emanet kaybolursa emanetçi öder.
Bakkala ödünç verince, bakkal bende parası var diye, daha kaliteli veya daha fazla mal verebilir.
Ödünç, ihtiyâcı olan kimseye verilir. Ödünç verdim diye ondan istifadeye kalkı mak do ru de ildir.
(Mecelle m.768).

SUAL: Bir eve rahmet melekleri girmeyince, evdekiler rahmetten mahrum mu kalırlar?
CEVAP
Rahmetten de il, meleklerin faidelerinden mahrum kalır. Melekler'den istifade edebilmek ve onlar
vâsıtasıyle gelen rahmetten faydalanabilmek için, meleklerin girmesine mani olacak eyleri ortadan
kaldırmak lâzımdır. Avret yeri açık oturmamak icap eder. Yalnızken de insan varmı gibi edebli
oturmak iyidir.

SUAL: Sen hayvan olsaydın, vallahi ya seni keser veya satardım, diyen kimseye yemin
keffareti icap eder mi?
CEVAP
Yemin de ildir. Keffaret icap etmez ( bni Abidin c.13, s.83).

SUAL: Kadınların kırmızı ve sarı renkte elbise giymesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Kadınların kırmızı ve sarı veya ba ka renkte elbise giymesi caizdir. Mekruh bile de ildir. Fakat
kırmızı ve sarı fazla dikkati çekti i için giymemek iyi olur. Keza, erkeklerin de kırmızı ve sarı elbise
giymemeleri uygundur. ( bni Âbidîn c.5,s.481 ve Senâullah-ı Dehlevî Tefhimat'ın son 7. vasiyyeti
erhi).

SUAL: Bende ekzama var. Kirpi eti yemenin iyi oldu u söyleniyor. Kirpi eti yemek haram
mıdır?
CEVAP
Kirpi eti yemenin ekzamaya ve gelincik, ya'nî fil hastalı ına iyi geldi i (Hayâtül-hayvan) kitabında
yazılıdır. Kirpi suya konur. Ba ını sudan çıkarınca boynu kesilir.
Kirpi eti yemek, Hanefî ve Hanbelî mezhebine göre haram ise de, Mâliki ve afiî mezhebine göre,
haram de ildir. Hasta bu iki hak mezhebden birini taklid ederek yiyebilir. Allahü teâlâya ne kadar
hamdetsek azdır. O'nun sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâm, do ru yolda olan hakikî slâm
âlimlerinin farklı ictihadlarının, ya'nî hak mezheblerin rahmet oldu unu bildirmi tir. Bu rahmetten
istifade etmek isteyen hasta, dört hak mezhebden birinin cevaz verdi i hükme uyarak, o mezhebi
taklid ederek, ihtiyâç halinde ba ka mezhebde haram olan bir eyi yemesinde, kullanmasında mahzur
yoktur. Bu geni rahmeti bizlere ihsan eden Allahü teâlâya hamdolsun!
Ekzama hastaları, ya lı veya ya da kızarmı eyler yememelidir. Baharat, salça, tur u, çikolata
yememelidir. Alkollü içkiler ekzamayı iddetlendirir. (Antihistaminique) haplar, tedaviye yardımcı olur.
Bir çok hastalıklarda perhiz iyi bir tedavi eklidir. ( bni Âbidîn)

SUAL: Ba'zı simsarlar, alnı terlemeden komisyon alıyorlar. Sadece aracılık yapıyorlar.
Bunların aldıkları para haram olmuyor mu?
CEVAP
Komisyoncu, mal sahibinin izni ile malı kendi sattı ı zaman, komisyon ücretini satıcıdan alır.
Mü teriden bir ey isteyemez. Çünkü hakikatte malı satan kendisidir. E er komisyoncu, satıcı ile alıcı
arasında aracılık yapıp, malı, mal sahibi satarsa komisyon ücretini âdete göre, satıcıdan veya
mü teriden yahut her ikisinden de alabilir. Komisyonculuk kötü bir meslek de ildir. Beden i çileri
terleyebilir. Fikir i çilerinin alnı terlemiyor diye kazandıkları haram olmaz. Ba'zıları çalı madan da
terler. Ter akıtmak ölçü de ildir. ( bni Âbidîn c.4,s.13)

SUAL: Ankara'nın iyi bir yerinde kira ile oturdu um dükkânda ticaret yapıyorum. Çıkmak
istedi imi duyanlar, bana hava parası vermek istiyorlar. Ben de hakkım olmayan bu parayı
almak istemiyorum. "Biz gönlümüzle sana veriyoruz, niçin haram olsun" diyorlar. Onlardan
hava parası almamda mahzur var mıdır?
CEVAP
Hava parası alarak kiracının binayı ba kasına devretmesi caiz de ildir. Rızaları ile de olsa hava
parası almanız do ru olmaz. Hususî bir i e giren oför, hava parası alarak vazifesini ba kasına
devredebilir. oförün orada çalı ması hakkı idi. Bu hakkından fera etmesinde mahzur yoktur. ( bni
Âbidîn c.4,s.l7)

SUAL: Kalbin kararmasından bahsediliyor. Kalb nasıl kararır ve karardı ı nasıl bilinir?
CEVAP
Haram yemek kalbi karartır, hasta eder. Zünnûn-i Mısrî hazretleri, buyurdu ki:
(Kalbin kararmasının dört alâmeti vardır: 1) bâdetin tadını duymaz. 2) Allah korkusu hatırına
gelmez. 3) Gördüklerinden ibret almaz. 4) Okuduklarını, ö rendiklerini anlayıp kavrayamaz.)
Muhammed bin Fadl Belhî hazretleri ise öyle buyurmaktadır:
(Kalbin kararmasına dört ey sebeb olur: 1) Bildikleri ile amel etmemek, 2) Bilmeyerek yapmak, 3)
Bilmediklerini ö renmemek, 4) Ba kalarının ö renmelerine ma'ni olmak.) [Risâle-i Ku eyri ve
Hadika]

SUAL: rmik, zeytin, kiraz gibi eylerde kurt bulunursa yemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Kurtlu meyveleri veya di er kurtlu gıda maddelerini yemek haramdır. Yemesi içmesi haram olan
eyler altı türlüdür:
1- nsanı sarho eden alkollü içkiler.
2- Uyu turucu katı maddelerin aklı giderecek kadar fazla miktarlarını yemek haramdır. Az
miktarda ilâç için kullanmak günâh de ildir.
3- Necaset ve le yemek.
4- Cam, toprak gibi zararlı maddeler yemek.
5- Temiz fakat i renç olan sümük, kurba a gibi eyler yemek..
6- Zehirli maddeler yemek. Meselâ bakır çalı ı ile zehirlenmi yemekleri, zehirli otları yemek caiz
de ildir. Kokmu kurtlu eti, kurtlu meyva ve peyniri yemek haramdır. (Berika, bni Âbidîn)

SUAL: Gayri müslimler için istemiyerek bay va sayın ma'nasında (Hazretleri) demek küfr
olur mu?
CEVAP
Küfr olmaz. Gayri müslimleri ta'zim caiz de ildir.

SUAL: Arkada ım bir suç i ledi. Gelip benden özür diledi. Kasten yapmadı ını söyledi.
Fakat ben kasten yaptı ını zannediyorum. Özrünü kabul edip etmemem de bir mahzur var
mıdır?
CEVAP
Bir müslüman özür dilerse, özrünü kabul etmelidir. Kabul etmemek uygun olmaz. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Müslüman karde inin özrünü kabul etmemek günâh olur.)
Özrü kabul etmek ve kusurları afvetmek, Allahü teâlânın sıfatlarındandır. Özür kabul etmiyen,
kusurları afvetmiyen kimseye Allahü teâlâ gazâb ve azâb eder. Mü'min afvedebilmek için özür
dilenmesini bekler. Münafık ise ayıbların ortaya çıkmasını ister. Özrü kabul etmemek müslümana su-i
zan olur. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Din karde inin özrünü kabul etmiyen, kevser havuzundan içmeyecektir.)
Görüldü ü gibi, arkada ınız, suçu kasten yapmadı ını bildirerek sizden özür diledi ine göre,
özrünü kabul etmeniz lâzımdır. Özrünü reddetmeniz kasten yaptı ını zannetmeniz, su-i zan olur. Su-i
zan ise, caiz de ildir.
E er arkada ınız, (Bir daha yapmam) diyerek özür dilerse, yine özrünü kabul etmeli, onu
afvetmelidir. Hattâ arkada ınızın yalan söyledi ini kafi olarak bilseniz bile, özrünü kabul etmeniz
müstehâbtır. Müstehâb ise çok kıymetlidir.

SUAL: Kadınların alın, yanak ve çene üzerindeki kıllar ile iki ka ın arasındaki kılları
almasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. (Berîka c.2,s,1336)

SUAL: Beyazıt kelimesinin do ru yazılı ı nasıldır?


CEVAP
Kelimenin aslı (BÂYEZÎD)'dir. Halk, (Beyazıt) diyor. Belediye arabalarında (Bayazıt) yazmaktadır.
Sözlüklerde de (Beyazıt) olarak bildirmektedir. Dilbirli ini sa lamak için birisinde karar kılmak lâzımdır.
Bâyezid semtine, 20 sene (Hürriyet Meydanı) dendi. Fakat halk, (Beyazıt) kelimesinden vazgeçmedi i
için yine eski adı verildi. Me hur olan isimleri de i tirmemek iyi olur.

SUAL: Altını veresiye alıp satmakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Kadınların bacakları üzerindeki kılları izale etmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzurludur. Her alı ta daha kuvvetli çıkar. zalesi ba a dert olur. Hiç dokunmamak lâzımdır.

SUAL: Köyümüzde alvar giyen erkek ve kadın var. alvarın uçkurunun uçlarını
sarkıtmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Kadınların giydi i kadife manto zînete girer mi?


CEVAP
Zînete girer. Di er zînet e yası gibidir.

SUAL: 10 liralık çay içip 20 lira versek mahzuru olur mu?


CEVAP
Mahzuru olmaz. Mü teri fazla verebilir.

SUAL: Bugün için evlilik faydalı mıdır, zararlı mıdır? Evlenirken nelere dikkat etmelidir?
CEVAP
Evlenmenin fayda ve mahzurları, ahıstan ahsa göre de i ir. Kimisi için evlenmek dünya ve
âhıret saadetine sebebtir. Kimisi için ise mahzurlu olabilir. Birisiyle nikahlanmak isteyen, birkaç defa
istihare etmeli, Hak teâlâya sı ınmalı. Nefsin ve kötü kimselerin araya katılmasından korunması için,
yalvarmalıdır.
Evlenmenin faydalarından birkaçı unlardır:
1- Evlenen kimsenin çocu u olabilir. Çocu u sebebiyle bir çok ni'metlere kavu ur. Salih evlât
yeti tirirse, kendisi için dua eder. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Öldükten sonra sevabı kesilmeyen iyi i lerden biri de, sâlih evlât yeti tirmektir. Babası ve
annesi öldükten sonra böyle evlâdın etti i bütün dualar, babasına ve annesine ula ır.)
Çocuk anne ve babasından önce ölür, ebeveyni de bu acıya katlanırsa, çocuk onlara efaatçi olur.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Çocu a Cennete gir denir. Üzülerek, kızarak kendini yere atar. Babam ve annem olmazsa
girmem, der.)
(Çocuklar Cennet kapısının önünde toplanırlar. Hep birden ba ırıp, anne ve babalarını
isterler. Ba ırmaları, anneleri ve babaları oraya gelinceye ve her biri babasının ve annesinin
elini tutup Cennete girinceye kadar devam eder.)
2- Evlenmiyen kimse, gözünü haramlardan koruyamıyabilir. Evlilik, eytanın kötülük
yapmasından uzakla tırabilir ve dinini korumaya yardım edebilir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Evlenen dininin yarısını korumu tur.)
Hazret-i Ömer, dünyadan ne alınaca ını sual etti i zaman, Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:
(Zikreden dil, ükreden kalb, temiz bir hanım.)
Hanımı, zikir ve ükürle beraber buyurması, sâliha hanımların bir ni'met oldu unu göstermektedir.
Dinini korumakta yardımcıdır.
Hazret-i Ömer buyurdu ki:
( mândan sonra, iyi bir kadından daha büyük ni'met yoktur.)
3- Kadınların huysuzluklarına ve onların ihtiyaçlarını temin için sabretmek, en üstün
ibâdetlerdendir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Çoluk çocu una verilen nafaka, sadakadan üstündür.) (Günâhlardan bir günâh vardır ki,
ailesinden çekti i sıkıntıdan ba ka bir ey ona keffaret olmaz.)
slâm âlimlerinden biri buyurdu ki: (Çocukları ve hanımı için helâl kazanmak, evliyanın, Allah
adamlarının i idir.)
Abdullah bin Mübarek buyurdu ki: (Bir kimsenin çoluk çocu u olsa, onlara iyi baksa, gece
uyanınca, açılmı üstlerini örtse, bu i i cihad etmekten daha üstündür.)
Kötü kadınlar arasına dü erek, nefsine aldanıp haram i lemekten korkan gencin, afif, temiz
müslüman bir kız bulup evlenmesi farz olur. Böyle sıkı ık durumda olmayan gençlerin, ilim ve ahlâk
edinmek için çalı ması ve kadınlara ait hususî bilgileri ö rendikten sonra evlenmesi uygun olur.
Müslüman bir gencin, benim evlenme vaktim geldi demesi için, önce dinini iyice ö renmi olması,
lâzımdır. Ondan sonra sünneti yerine getirmek niyyetiyle evlenilir. Edebi, hayası, ahlâkı olan, dinini,
imânını, islâmın artların ö renmi , slâmiyete uyan, sokakta dinin emretti i ekilde giyinen bir kızla
nikâhlanmalıdır. ffet sahibi, dinini kayıran bir kız aramalıdır. llâ da (Malı çok, güzel bir kız olsun)
dememelidir. Mal için, güzellik için iffeti ve salâhı elden kaçırmamalıdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kadın, ya malı için veya güzelli i için, yahutta dini için alınır. Siz dini olanını alınız! Malı
için alan malına kavu amaz. Yalnız güzelli i için alan, güzelli inden mahrum kalır.)
Din ile güzelli in birlikte bulunması çok iyidir. Yine hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Güzelli i ve malı için bir kadınla evlenen, ikisinden de mahrum kalır. Dini için evlenene,
mal ve güzellik kendili inden verilir.)
Nikâhtan önce kızı görmek sünnettir ve iyi geçinmeyi sa lar. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Görmeden olan evlili in sonu, üzüntü ve pi manlıktır.) Ba'zıları, kızı göstermek
istemiyorlarmı . (Her sünneti yapıyor da, sünnet olarak bu mu kaldı?) diyorlarmı . Bu çok yanlı bir
dü üncedir. Hadis-i erife uyarak o lan, kızı bir kere görmelidir. Erkek, soyda, malda,dinde ve erefte
kadına uygun olmalıdır. Daha üstün olması iyidir. Fakat daha a a ı olmamalıdır.
Çoluk çocu una helâldan nafaka kazanmaktan âciz olan kimsenin evlenmesi do ru olmaz.
(Seâdet-i ebediyye)

SUAL: Ruh ve nefs hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Allahü teâlâ, mekansız ve cihetsiz olan ruhu, cihetli ve maddeden yapılmı bedene yakla tırdı.
Zulmetli olan bedeni ve nefsi, nurlu olan ruha sevdirdi. Ruh nefse â ık oldu.
te ruh, nefse kar ı olan bu sevgisi sebebiyle, nefse tâbi ve esir oldu, câhil ve gafil oldu. Allahü
teâlâ, çok merhametli oldu u için Peygamberler vâsıtası ile ruhu kendine ça ırdı. Ruh da nefsten yüz
çevirip, nefs yerine Allahü teâlâyı severse, nefsin gatleti, cehaleti ruha sirayet etmez.
Allahü teâlâ, nefse uymayı frenlemek ve zararlarını önlemek için aklı yarattı. Akıl, iyiyi, kötüyü
inceliyerek ikisini birbirinden ayıran bir kuvvettir. nsanın his ve hareket organları kalbine tâbidir. Kalb,
aklı dinleyip, Peygamberlere uyunca,nefs, insanların sonsuz ni'metlere kavu masına mâni olamaz.
En büyük dü manımız nefsimizdir. Nefsin her iste i kendi zarannadır. Varlıklar içinde en câhil ve
en ahma ı nefsimizdir. eytan ve kötü arkada gibi dı dü manlar, iç dü manımız olan nefsimizin
yardımı ile bize saldırır.
nsanların nefsi, mevki almak, ba a geçmek sevdasındadır. Onun bütün arzusu, ef olmak,
herkesin kendine boyun bükmesidir. Kendinin kimseye muhtaç olmasını, ba kasının emri altına
girmesini istemez. Nefsin bu arzuları, ilâh olmak, herkesin kendine tapınmasını istemek demektir.
Allahü teâlâya ortak olmayı istemek demektir. Hattâ nefs, o kadar alçaktır ki, ortaklı a razı olmayıp, tek
âmir ve hâkimin yalnız kendinin olmasını ister. Hadis-i kudsîde Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Nefsine dü manlık et, çünkü nefsin, benim dü manımdır.)
Mal, mevki, rütbe, eflik gibi dünya zînetlerini, nefse uyarak de il, Allahü teâlânın emirlerini
yapmak ve yaptırmak için ve millete hizmet etmek niyyetiyle istemek ve bunları yapmak
büyük ibâdet olur. Fakat bu üstünlükleri, nefse uyarak, herkesi a a ı görmek için istemek, Allahü
tealânın bu dü manına yardım etmek ve onu kuvvetlendirmek olur ki, bunun ne kadar feci ve korkunç
suç oldu unu dü ünmek lâzımdır.
Ruhun hastalıklarından biri, elemini lezzet sanması, lezzetini elem bilmesidir. Onun bu hâli,
safrası bozuk kimsenin, tatlıyı acı sanmasına benzer. Ruhun, cismin acılarından lezzet duyması için
tedavi edilmesi lâzımdır.
Kavu mak istersen ulvî sevince,
Nefse muhalefet et, gündüz ve gece!
Haramlar, fâsıkların nefsine tatlı gelir. Salih insanların ruhu, nefslerine esir olmadı ı için
haramlardan nefret ederler. Ruha lezzet veren ey, nefse sıkıntı verir. Nefse tatlı gelen, ruha, temiz
kalblere sıkıntı verir. Fâsıklar, nefsin duydu u lezzeti, ruhun lezzeti sanarlar. Onun için (Müzik, ruhun
gıdasıdır) derler. Hakikatte ise, (Müzik nefsin gıdasıdır.) Müzikten, na meden hayvanlar da lezzet
alır. Avrupa'nan ba'zı yerlerinde inekleri sa arken müzik çaldıkları, hayvanların rahat süt verdikleri
bildirilmektedir.
Yukarıdakileri hulâsa edersek, Allahü teâlâ, bütün mahlûklar içinde kendisine dü man olarak
sadece nefsi yaratmı tır. Bu bakımdan nefs, mahlûkların en kötüsüdür. Allahü teâlâ, nefse mukabil
varlıkların en üstünü olarak ruhu yaratmı tır. Bir hikmetle her ikisini bir arada bulundurmu tur. Nefse
de, ruha da yardımcılar vermi tir, Nefsin yardımcıları, dünyanın kötü i leri, haramları ve eytandır.
Ruhun nefse tâbi olmaması için de Peygamberleri ve Kur'ân-ı kerîmi göndermi tir. Ayrıca Allahü teâlâ,
aklı yaratmı , irade-i cüziyyeyi muhayyer bırakmı tır. Ya'ni nefse tâbi olmayı da, onu muhalefet etmeyi
de serbest bırakmı tır. Artık dileyen, Allahü teâlâya, dileyen nefsine tâbi olur. Allahü teâlâ, çok
merhametli oldu u için, nefsin hilelerini ve ebedî saadete kavu mak için ne yapılaca ını bildirmi tir. Ne
mutlu Hakka tâbi olanlara... (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Grossası belli bir fiattan birkaç grossa kalem alıyoruz. Grossa 144 adettir. Her
grossanın 144 adet oldu unu saymak lâzım mıdır?
CEVAP
Her grossa bir tane sayılır. Sadece kaç grossa oldu una saymak kâfidir.

SUAL: Düzinesi u kadar liradan bir miktar defter, kalem alıyoruz. Her düzinede 12 tane var
mıdır diye teker teker saymak lâzım mıdır?
CEVAP
Sadece kaç düzine oldu unu saymak kâfidir. Her düzine bir tane sayılır.

SUAL: Kadınlarn mantonun altında kalın çorap yerine çizme giymelerinde mahzur var
mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur. Zînet niyyetiyle giymemelidir.

SUAL: Bir arkada a seninle konu mayaca ım diye yemin ettim. Bize telefon açınca, (Kimi
arıyorsun?) dedim. Yeminim bozuldu mu?
CEVAP
Konu tu unuz için yemininiz bozulmu tur. Yemin keffareti vermeniz lâzımdır.

SUAL: Elli liraya alınan bir malı, zararına 30 liraya satmakta mahzur var mıdır?
Çe itli sebeblerle ucuz satmak icâb edebilir. Bu bakımdan mahzuru yoktur.

SUAL: Ödünç alınan bulgura kar ılık, aynı de erde pirinç vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Anla ınca mahzuru olmaz.

SUAL: Kadınların kuma ve deriden ince kemer kullanmalarında mahzur var mıdır?
Mahzuru yoktur. Uçlarını sarkıtmamalıdır.
SUAL: Ba'zı arkada larla ismen birbirimize dua etmek üzere söz verdik. Onlar verdikleri
sözü unutmu lar. Hatırlattı ım halde hatırlayamadılar. Ben de onlara ismen dua etmesem
mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Ba'zıları damadın siyah elbise giymesi, hıristiyan âdetidir, diyorlar. Siyah elbise
giymekle gayri müslimlere benzenmi mi oluyor?
CEVAP
Damadın siyah elbise giymesinde mahzur yoktur. Adete ait hususlarda gayri müslimlere
benzemek günâh olmaz.

SUAL: Kızım evlendirmek isteyenin, damadın sâlih olup olmadı ım ara tırmasında mahzur
var mıdır?
CEVAP
Ara tırmak lâzımdır. Sâlih oldu u tesbit edildikten sonra, istihare etmek, sâlih kimselere danı mak
iyidir. Ara tırma yapmadan, sâlih kimselere danı madan kendi aklına göre hareket etmek do ru
de ildir. Atalarımız, (Danı an da ı asmı , danı mayan düz yolda a ırmı ) demi lerdir.

SUAL: Gazetenizin hediye olarak da ıttı ı kitapta diyor ki:


(Itrî Efendi, bir din âlimi de ildi. Me hur Beethoven gibi, bir musikî üstadı idi. slâm
tekbirini, segah makamında bestelemekle, slâmiyete bir hizmet yapmamı , dine bir bid'at
karı tırmı tır. Müzik perdelerine uydurmak için, kelimeler de i tirilmekte, ma'nâlar
bozulmaktadır.)
Ben bu yazıya tamamen kar ı çıkıyorum. Çünkü Itrî efendi, gelmi geçmi in büyük dinî eser
veren üstadlardan bir tanesidir. Onun besteledi i tekbir söylene gelmektedir. Camilerimizde,
mevlidhanlar tarafından büyük zevkle okunmaktadır. Sünnetlerde, kurban keserken
söylenmektedir.
E er Itri efendi bir din âlimi olmasaydı, Diyanet sleri Ba kanlı ı bunu engellemez miydi?
Beethoven, Itrî efendi gibi Türk müzi ini de il, batı müzi ini bestelemi tir. Bu bakımdan bir
benzerlik söz konusu de ildir. Ben de batı müzi ine karsıyım. Türk müzi iyle amatör olarak
u ra ıyorum. Ney üflüyor, dini eser icra ediyorum. Bu konu hey'et tarafından incelenerek
do rusunu bildirmenizi bekliyorum.
CEVAP
slâm âlimi olabilmek için, birçok ilimleri bilmek lâzımdır. slâm âliminin kime dendi i bahsetti iniz
kitapta teferruatlı olarak anlatılmı tır. slâm âlimi olmayan kimselerin din hakkındaki sözleri mu'teber
olmaz. Itrî efendi mesle inin üstadı idi. Beethoven gibi büyük bir bestekârdı. Beethoven, Türk müzi ini
besteleseydi veya tekbiri besteleseydi yine slâm âlimi olamazdı. Bir sözü bestelemek ba ka ey,
ma'nâsının bozulup bozulmadı ını bilmek ba ka eydir. Çekilmeyecek yerde çekmek, çekilecek yerde
çekmemek ma'nayı bozabilir. Meselâ (Allahü ekber yerine, A'yı uzatarak birkaç A varmı gibi çıkarmak
ma'nayı bozar. Allah büyüktür, yerine (Acaba Allah büyük mü?) demek olur. Bugün bestelenmi
tekbirdeki ma'nanın de i ti ini bilmeyen ba'zı kimseler, sizin de bildirdi iniz gibi camilerde bile
okumaktadır.Diyanet sleri Ba kanlı ının bunun gibi hususlarda salâhiyeti olmadı ı için
karı amamaktadır. Türkiye'deki mevlidhanlardan ba'zıları ise, ma'nanın bozulup bozulmadı ını
bilmeden okuyorlar. Bizim gibi bir bilene, bir ehline sorsalar, böyle hatâlara dü mekten kurtulurlar.

SUAL: Ramazanın ba laması, hesabla anla ılan günde veya bir gün sonra olabilir. Fakat
hesabla bulunan günden önce olamıyaca ını bildirdi iniz. Hesabtan maksat nedir? Meselâ
rasathanenin hesabı cumartesi günü olsa, Ulu bey usulüyle de pazar günü bulunsa hangisine
itibar etmelidir?
CEVAP
Bahsetti iniz duruma göre, Ramazan cumartesinden önce ba layamaz. Fakat hilâl, cumartesi
veya pazar günü görünebilir.
SUAL: Bir kadın, yanında mahremi bulunmadan seferden, mahremlerinin bulundu u yere
gelebilir mi?
CEVAP
Evet, bir kadın, seferden, kocasının veya mahremlerinin bulundu u yere, yanında mahremi
bulunmadan gelebilir. Tabiî yolun emin olması ve otobüste ba ka insanların da bulunması lâzımdır.
SUAL: Medineli Hacı Osman Efendinin kitaplarını tavsiye ediyorlar. Eserleri mu'teber
midir?
CEVAP
Medineli Hacı Osman Efendi, 1923'te stanbul'da basılmı (Basiret-üs-sâlikin) kitabında,
dünyanın döndü ünü reddetmekte, sahih hadislere mevzu demekte, böylece okuyanları
yanıltmaktadır. Di er kitaplarını tedkik etmedik. Fakat bu zihniyette olan kimsenin di er eserlerinin
mu'teber olaca ı üphelidir. Hakikî slâm âlimlerinin kitaplarını okuyan kimse böyle kitaplardaki hatâları
kolayca bulur.

SUAL: Nefse neler söylemeliyiz?


CEVAP
Nefse unlar söylenebilir:
— Ey nefsim, yaptı ın bütün i ler kendi zararınadır. Niçin nasihat dinlemiyorsun?
— Benim kâr ve zararım nedir?
— Sen bir tüccarsın, kârın ebedî saadet, zararın ise ebedî felaket... Sermayen ise ömründür.
Ebedî saadet ömür sermayesi ile kazanılır. Ömür tükenince ticaret kesilir. u anda ölmü olsaydın,
sâlih amel i leyebilmek için dünyaya geri gelmek istemez miydin?
— Elbette isterdim.
— Farzet ki öldün, bir günlü üne dünyaya geldin. Uzun vadeli i e girmen akıl kârı mıdır? Bir
günde ne yapabilirsen yap!
— Her günü nasıl kar ılamalıyım?
— Allah bana bugün de mühlet verdi, diye hareket etmelisin!
— Allah rahimdir, afvedebilir. Fazla çalı mak ho uma gitmiyor.
— Ey nefsim, afvolurum ümid ve temennisiyle kendini avutma! Afva u ramazsan hâlin nice olur?
Sonra afva u ramakherkese nasîb olur mu? Afva müstehak olmanın da artı vardır.
— O halde ne yapmalıyım?
— Ölümle seni terkeden her eyi terk et! Dünyada ne kadar sıkıntı çekilirse, âhırette o kadar
rahatlık var demektir.
— Ben sıkıntıya gelemem.
— Ey nefsim farzet ki hasta oldun, meselâ eker hastası.. Kendisine itimat etti imiz Gazetemizin
mütehassıs doktoru, senin çok sevdi in tatlıları, balı, baklavayı, sana yasak etse, faydalı olur diye acı
ilâçlar verse, hastalı ın iyi oluncaya kadar, uzun müddet sevdi in tatlıları bırakıp acı ilâçları içme e
devam eder misin?
— Kim etmez?
— Farzet ki, dostlarının yanına gitmek, sevdiklerine kavu mak için uzun bir yolculu a çıktın.
Varaca ın yerde, istirahat edece ini, gayet rahat olaca ını umdu un için yol me akkatlerine, güç
sıkıntılara ister istemez katlanmaz mısın?
— Elbette katlanırım.
— te sen bir yolcusun. Varaca ın yer âhırettir. Yolcu, yol me akkatlerine katlanmak
mecburiyetindedir. ayet yoldaki sıkıntılara katlanmayıp, rahat edeyim diye yola devam etmezse ne
olur?
— Yolda kalır, sevdiklerine kavu amaz, helak olur.
— O halde ba'zı sıkıntılara katlanmak lâzımdır. Bu sıkıntılar görünü te çok acı ise de, bunların
birer nimet oldu unu unutmamalıdır. Nasıl eker, eker hastası için bir zehir ise, dünya tamahı da
ekerle kaplanmı bir zehirdir.
— Ya'ni mal toplamayalım mı? irketin Müdürü olacaktım vaz mı geçeyim?
— Hayır, malın kendisi de il, mala muhabbet kötülenmi tir. Mal, Allahü teâlânın verdi i bir
ni'mettir. Ahıreti kazanmak mal ile olur. Bir çok dini vazife mal ile olur. Sıhhat ve namus mal ile
korunur. Mal, helâl yolda kullanılırsa, dünyalık de il, âhıretlik olur. Dine hizmet niyyetiyle dünyaya
çalı anlar, âhıreti kazanmı olurlar.
— Sapıklarla mücadele etsem çok sevâb alır mıyım?
— Hayır, onların hatası sana zarar vermez. Bunca kendi kusurun varken, elin hatâlarını,
ara tırma!
— Ben çok merhametliyim, bu sapıkların Cehenneme gitmesini istemiyorum. Ne pahasına
olursa olusn onlarla mücadele etmek istiyorum.
— Üstünde akrep olan bir kimse, o akrebi üstünden atma a, onu öldürme e çalı mayıp da,
ba kasının yüzüne konan sinekleri kovalama a çalı ması ahmaklık de il mi?
— Evet
— O halde her biri zehirli akrepten daha fena olan bir çok kötü huyun mevcutken ba kaları ile
mücadele etmen uygun olur mu?
— Olmaz, ama sapıkların sapıklı ını kim bildirecek?
— Bu i i ancak âlimler yapar. Bu âlimlerin sayısız kitapları mevcut, bunların yayılmasına hizmet
etmekle emr-i ma'ruf vazifesi yapılmı olur. Yoksa herkes önüne geleni tenkid etmekle hizmet etmi
olamaz.

SUAL: Siyonizm hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Siyonizm diye Yahudi idealine deniyor. Siyon protokollerinin 15. maddesinde, dünya Yahudi
krallı ı kuruluncaya kadar, bütün memleketlerde temayüz etmi ki iler elde edilecek, mason
yapılacaktır.
Yahudiler, bukalemun gibi, bulundukları yerin rengini alırlar. Rusya'da bol evik bir ihtilâlcidir.
Amerika'da zengin bir bankerdir. Di er memleketlerde kapitalistin'den komünistine kadar her renge
girer.
Siyonistler, dünyayı, iktisadî, ticarî ablukaya almak, ihracat ve ithalâtı elinde tutmak için çalı ırlar.
Siyonistler ideallerini gerçekle tirebilmek için protokoller hazırlamı lardır. Bunlardan ba'zıları unlardır:
1- Gençleri ahlâksızlı a te vik etmek.
2- Aile kudsiyetini yıkmak,
3- San'at anlayı ını dü ürmek, müstehcen kalıba dökmek,
4- Mukaddesata olan hürmeti tanrıp etmek,
5- Lüks ve zararlı modayı te vik etmek,
6- nsanları, fâidesiz e lence ve oyunları ile oyalamak,
7- Sapık nazariyeler ileri sürerek gerçek fikri yok etme e çalı mak,
8-Cemiyeti sınıflara ayırmak ve aralarına husûmet sokmak,
9- Grev ve lokavtları körüklemek,
10- Malî istikrarı bozmak.
Müstehcen ne riyat yapan yayınlar bilerek veya bilmeyerek Siyonizme âlet oluyorlar. Böyle
yayınlar için âirin biri diyor ki:

in i tir, dönüp durmakta çarkın,


Yüzkarası oldun güzelim arkın.
Kazancın müstehcen resimden gelir,
Muhabbet tellâlından nedir farkın?

SUAL: Sa ve sol hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Sa kelimesinin kullanıldı ı yerler unlardır:
1- Ya ayan, ölmemi olana (Sa ) denir, sol denmez.
2- Minnettarlı ı ifade etmek üzere, sıhhat, afiyet ve selâmet dilemek için (Sa ol) denir, sol ol
denmez.
3- Bir yere kazasız belâsız gidene (Sa salim gitti) denir, sol salim gitti, denmez.
4- leri görü lü, basiretli, firasetli insanlara (Sa duyu sahibi) denir, sol duyu sahibi denmez.
5- Bir kimsenin i i rast gitti i zaman (Sa tarafından kalkmı ) denir. i tersine giderse (Sol
tarafından kalkmı ) denir.
6- Bir kimsenin sâdık yardımcısına (Sa kolu) denir, sol kolu denmez.
7- Kuvvetli eylere (Sa lam) denir, sollam denmez.
8- Bir kimseye sıhhat ve afiyette kalması için dua olarak (Sa lıcakla kalın) denir, sollucakla
denmez.
9- Sıhhatle alâkalı te kilâta (Sa lık te kilâtı) denir, solluk te kilatı denmez.
10- Gelin veya güveyin sa ında gidip kılavuzluk eden kimseye (Sa dıç) denir, soldıç denmez.
11- Kısır olmayan, süt veren hayvanlara, mallara (Sa mal) denir, solmal denmez.
12- Müsafeha (Sa ) el ile yapılır, sol el ile yapılmaz.
13- Çocukların kahir ekseriyeti sa eli kuvvetli olarak do ar. Cemiyette tek tuk sol el ile i yapan,
yazı yazan kimselere (Solak) denir, sa ak denmez.
14- Rahmetin, ya murun bol ekilde ya ı ına (Sa anak) denir, solanak denmez.
15- stisnalar hariç, bütün vidalar, sıkı tırıp sa lamla tırılmaları için sa a döndürülür. Gev etmek,
bozmak için sola bükülür.
16- ngiltere hariç, trafik kaidesi, gidi istikameti sa dandır.
17- Kuvvet vermek, temin etmek gibi kelimeler yerine (Sa lamak) tabiri kullanılır. Geçimini
sa lamak, i ini sa lamak gibi.
18- Helada sol el ile taharet yapılır.
19- slâmiyyette her iyi i sa ile yapılır. Sa dan yatılır, sa dan kalkılır. nsanın sa omuzunda
sevabı, sol omuzunda günâhı yazan melekler bulunur. yilerin amel defteri sa dan, kötülerin amel
defteri soldan verilir.
20- Kur'ân-ı kerîm'de, sa ın faziletinden solun felâketinden bahsedilir.
Sa , ruhtur, sol maddedir. simleri ayrı olsa da komünizm, fa izm ve kapitalizm gibi sistemler,
dinimize göre sol bir sistemdir.
Sol, yokluk ve hiçliktir. Onlar için ölüm son huduttur. Sa ise ebedîdir. Ölüm son de ildir. Gerçek
hayatın ba langıcıdır. Politika pazarında herkes sa ı solu kendine göre tarif etmektedir. lmî sa ise
bizim anlattı ımız gibidir.

SUAL: Mü'min nasıl olmalıdır?


CEVAP
Mü'min, sırf rıza-i ilâhi için, azim ve sebatla çalı arak, ba ta nefsi olmak üzere bütün kötülüklerle
mücalede eden kimsedir.
Mü'min, zaman ve mekân aramadan hizmete hazır kimsedir.
Mü'min, ulvî gayesini midesine vâsıta yapmayan ve hak yoldan sapmayan ihlâslı ki idir.
Mü'min, bildi inin ö retmeni, bilmedi inin talebesi, kötülenmekten korkmayan, her zaman hak
sesi duyan ve ona uyan kimsedir.
Mü'min, kibir ve riya gömle ini soyan, küçü ünü sevip büyü ünü sayan, hak ve hakikati yayan
kimsedir.
Mü'min, güne gibi sönmeyen, hak yoldan dönmeyen, ilme, irfana doymayan, gayesinden
caymayan, Hakdan yardım dileyen, nefsine di bileyen, daima din gayreti güden, hedefine isabetle
giden kahramandır.
Mü'min, hep tebessüm edip gülen, hizmeti ni'met bilen, tarihinden kopmayan, bâtıla sapmayan
kimsedir.
Mü'min, isti are eden, bilmedi ini soran, yarasını kendi eliyle saran cefakâr kimsedir.
Mü'min, ahdine riayet eden, isabetle hedefe giden, ileriyi gören, hakdan haber veren, yerinde
a layıp, yerinde gülen, dost ve dü manını bilen vefakâr kimsedir.
Mü'min, her tarafa ı ık saçan bir mum, ye erme e hazır bir tohum, kin gütmeyen, münaka a
etmiyen, pasif durmayan, kalb kırmayan mütevazı insandır.
Mü'min, hizmete ko an, engeli a an, kalbinde imân, ne büyük insan.. Lüzumsuzdur fazla kelâm,
bütün mü'minlere selâm...

SUAL: "Peygamber gönderilmeseydi bile, insan, aklı ile iyiyi, kötüyü, Allanın varlı ım ve
sıfatlarım, Cennete ve Cehenneme gidecek yolu bilirdi. Çünkü Allanın bildirdi i eyler ve slâm
dini akla zıt de ildir." eklinde konu anlar oluyor. O zaman peygamberlerin gönderilmesindeki
hikmet ne oluyor?
CEVAP
mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlânın peygamberler göndermesi, bütün mahlûklara rahmet ve ihsanıdır. Allahü teâlâ,
kendi varlı ını ve sıfatlarını, bizim gibi zaif akıllı ve kısa görü lü kullarına, bu büyük peygamberleri ile
haber verdi. Be endi i eyleri be enmediklerinden bunlar vâsıtası ile ayırdı. nsanlara dünyada ve
âhırette fâideli olan eyleri, zararlılarından bunların aracılı ı ile haber verdi. E er bu erefli
peygamberler gönderilmeseydi, insan aklı, Allahü teâlânın var oldu unu anlıyamaz, büyüklü ünü
kavrıyamazdı. Nitekim kendilerini çok akıllı sanan eski Yunan filozofları, Allahü teâlânın varlı ını
anlıyamadılar. Kısa akılları her eyi zaman yapıyor sandı. Nemrud'un brahim aleyhisselâm ile
çeki mesini herkes bilir. Firavun da (Benden ba ka tanrınız yoktur.) demi ti. Demek ki, insanların
kısa akıllan, bu en büyük ni'meti anlıyamamaktadır. Yüce peygamberler olmadıkça bu sonsuz saadete
kavu amamaktadır.
Öldükten sonra dirilmek oldu u, Cennette sonsuz ni'metler, iyilikler ve Cehennemde azâblar
bulundu u ve slâmiyyetin bildirdi i daha nice eyler, akıl ile anla ılmaz. Peygamberlerden
i itilmedikçe, insanların kısa akılları ile bulunamaz.
Felsefeciler, akıl hiç a maz, her eyin do rusunu anlar diyorlar. Aklın eremedi i eyleri de akıl ile
çözme e kalkı ıyorlar. Halbuki akıl, dünya bilgilerinde bile yanılıyor. Ahıret bilgilerini ise hiç
anlıyamıyor. Akıl, his organlarının üstünde oldu u gibi, peygamberlik de, akıl kuvvetlerinin üstündedir.
Akıl kuvvetlerinin varamadı ı eyler, peygamberlerin bildirmeleri ile ö renilir.
nsanları var eden ve varlıkta kalabilmeleri için lâzım olan her ni'meti gönderen Allahü teâlâdır.
yilik edene ükretmek lâzım oldu unu herkes bilir. Allahü teâlâ'nın ni'metlerine nasıl ükredilece im
bilmek için de, yine peygamberler lâzımdır. Onların bildirmedi i ükür ve saygı O'na lâyık olmaz. Ona
nasıl ükrolunaca ını insan bilemez. Ona kar ı saygısızlık olan bir eyi, ükretmek ve saygı sanabilir.
ükredeyim derken saygısızlık yapabilir. Allahü teâlâya nasıl ükredilece i, ancak peygamberlerin
bildirmeleri ile anla ılır.

SUAL: Kendimizin veya bir ba kasının imânının kuvvetli oldu u nasıl anla ılır? mânın en
kuvvetli alâmeti nedir?
CEVAP
mânın en kuvvetli alâmet-i (Hubb-ı fillah) ve (Bu d-ı fillah)'tır. Ya'ni Allahü teâlânın dostlarım
dost, dü manlarını dü man bilmek ve bu hal üzere devam etmektir. Bu iki haslet, insanı Allahü teâlâya
yakla tıran eylerin birincisi ve imânın tamamlayıcısıdır. Cenâb-ı Hakkın rızasının kazanılmasına
sebebtir. stisnalar hariç, Cennetlik olanlar, dünyada iken Cennetlik, Cehennemlik olanlar da
Cehennemlik amellerle me gul olurlar. Kısacası Cennete gidecekler, Allahü teâlânın emirlerini yapıp
yasakladıklarından kaçarlar. Cehenneme gidecekler ise, Allahü teâlânın emirlerini yapmaz ve
yasakladıklarından kaçmazlar.
Dünya, âhıreti tarlasıdır. Dünyada ne ekilmi se âhırette o biçilecektir. er ekenin hayır biçmesi
dü ünülebilir mi? mândan sonra en kıymetli amel, namazdır. mânın alâmeti namazdır. Namaz
kılmadan (Hubb-ı fillah) üzereyim, demek do ru olur mu? Allahü teâlâyı seven, O'nun emirlerini
severek yapar. Emirlerini yapmayıp, yasaklarından da kaçmayan kimsenin Cennete gitmesi çok
zordur.
bni Nüceym hazretleri buyurdu ki:
(Yasaklardan kaçmak, iyi, fâideli eyleri yapmaktan daha önce gelir.)
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Yasak edilmi eyin zerresini yapmamak, bütün insanların ve cinnin ibâdetlerinden daha
çok sevâbtır.)
Yasak edilmi eylerin en hafifi ise, mâlâya'nî ile vakit geçirmektir. Mâlâya'nî, fâidesiz i demektir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir insanın mâlâya'nî ile vakit geçirmesi, Allahü teâlânın onu sevmedi inin alâmetidir.)
Demek ki, her eyin bir alâmeti vardır. mânın alâmeti namazdır. mânın en kuvvetli alâmeti de,
haramlardan kaçarak farzları yapmak ve (Hubb-ı fillah) ve (Bu d-ı fillah) üzere olmaktır.
Fâidesiz i lerle me gul olanı Allahü teâlâ sevmezse, haram i leyenleri sevmesi mümkün olur mu?
Günâhımız ne kadar çok olursa olsun tevbe edersek, Rabbirniz kabul eder. Allahü teâlânın
rahmetinden ümidimizi kesmeyelim! O merhametlilerin en merhametlisidir.

SUAL: Do ruyu nasıl söylemelidir?


CEVAP
Her insanın yaradılı gayesi Allahü teâlâya kulluktur. nsan kulluk vazifesini yaptı ı gibi, gücü
nisbetinde, imkânları dahilinde, iyiyi, do ruyu emir ve kötüyü yasaklaması lâzımdır. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Yemin ederim, ya siz iyili i emreder, kötülükten sakındırırsınız. Yahut bunları yapmazsanız
Cenab-ı Hak, sizin erlilerinizi size musallat eder.)
Hakkı tavsiye ederken en güzel yolu takip etmek lâzımdır. Allahü teâlâ, Nahl sûresinde buyuruyor
ki:
( nsanları Allahın yoluna hikmetle, güzel ö ütle davet et.)
Her hastaya aynı ilâç verilmez. Tedavi te hise göre yapılır. Bu bakımdan insanların karekterini
bilmek, nabza göre erbet vermek lâzımdır. Herkes az veya çok iltifattan ho lanır. Asık suratlıyı kimse
sevmez. Câhil insan, kendisini ba kasından üstün görür. Hiç kimsenin hatâsını, cahilli ini yüzüne kar ı
söylemek do ru olmaz. (Senin hastalı ın udur) dememelidir. Münaka a ve tartı ma kapısını asla
açmamalıdır. Mücerret olarak do ru ve yanlı anlatılırsa, nasibi olan kimse yanlı yolda oldu unu
ö renebilir. Münaka a ile fikir de i tirmek, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Münaka a hiçbir
zaman kazanılmaz. Kazanıldı ı kabul edilse bile, muhatap ma lubiyeti kolay hazmedemiyece i için
münaka a yine kaybedilmi demektir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Münaka adan haklı bile olsa vazgeçmedikçe, ki inin imânı tam olmaz.)
Muhataba te'sir edebilmek için onun en çok ho landı ı konularla ilgilenmeli, dertleriyle me gul
olmalı, kendisinin mühim bir ahsiyet oldu u hissini vermeli, isabetli fikirlerini takdir etmelidir. tiraz
etmesi muhtemel konulara hiç girmemeli veya girilmi se onun itirazına mahal bırakmadan izaha
çalı ılmalıdır. Meselâ öyle denebilir:
(Sizin gibi kültürlü bir insanın u muazzam kâinatın tesadüfen oldu unu iddia etmesi
dü ünülemez. Kant'ın dedi i gibi, altı veya daha fazla duyumuz olsaydı, karanlıktakini, da ın
arkasındakileri, yerin içindekilerini bilebilirdik. At gibi ba'zı hayvanların zelzeleyi daha önceden bildi i
ma'lûm... Bugün ancak mikroskopla görebildi imiz eyleri çıplak gözle göremedi imiz zaman (Baktım
göremedim, mikrop diye bir ey yoktur) gibi basit hükümler vermek, medenî insanın yapaca ı i
de ildir. Bugün gözümüzün bu yapısıyla melek ve eytan gibi varlıkları göremiyorsak, yok deme e
hakkımız yoktur. Bir karıncayı bile yaratmaktan âciz olan insanın kâinatı yaratan Halikını bilmemesi ve
ona itaat etmemesi, sizin gibi ileri görü lü kimselerden beklenemez.)
Bu ve bunun gibi sözlerle gönülleri fethetme e çalı malıdır. Yunus Emre diyor ki:

Ben gelmedim dâvi için.


Benim i im sevi için.
Dostun evi gönüllerdir.
Gönüller yapmaya geldim.

Yunus Emre'nin söyledi i gibi, insanlarla kavga etmemeli, güzel geçinmeli, kimsenin kalbini
kırmamalı, dostun evi olan gönülleri kazanma a çalı malıdır.

SUAL: Kalb hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Kalb, his organlarına tâbidir. Bir kimse evliya olursa, kalb, his organlarına tâbi olmaz.
Kalbin selâmete kavu ması, haramlarda kaçıp dinin emrettiklerini yapmak ve Allahü teâlâ'yı
devamlı hatırlamakla olur.
Kalb, his organlanna ba lı oldu u gibi, akla ve nefse de ba lıdır. Bundan kurtulunca selâmete
kavu ur.
Bo zannetti imiz su barda ında hava doludur. çine su koyarsak hava çıkar. Su varken hava
girmez. Kalbin de bos ve sakin olması mümkün de ildir. Ya Allahü teâlâ'nın sevgisi ile veya Ondan
gayri sevgilerle me gul olur. Me gûliyetsiz durması mümkün de ildir. Ne mutlu kalbi Allahü teâlâ ile
me gul olana... Onun kalbi nurludur. Allahü teâlâ'dan ba ka eylerle me gul olan kalb ise kararır.
nsan kendini, ya'ni nefsini sevdi i için, mal, evlât, makam gibi eyleri sever. Kendine olan sevgisi
kalmazsa, onlara olan sevgisi de kalmaz. Kalbin, Allahü teâlâ'dan ba ka eylere olan sevgisi ne
kadar çok azalırsa o kadar iyidir, o kadar büyük ni'mettir.
Kalbde iki eyden biri muhakkak bulunur. Ya imân veya inkâr. mânın alâmeti, imân edilecek
eylerden razı olması, ferahlık duymasıdır. nkârın alâmeti, onlardan sıkılması, onları be enmemesidir.
Kalb, his organlarına tâbi oldu u için, his organlarını haramlardan uzak tutmak lâzımdır. Meselâ
gözü haramlardan korumazsak, kalbimiz temiz kalamaz, kulaklarımızla haram dinlersek, kalbimiz
selâmette kalamaz. Bütün organlarımızın durumu böyledir. His organları günâh i leyen kimsenin (Sen
kalbime bak) demesi, kendini aldatmaktan ba ka bir ey de ildir.
Kalbde tasdik ve imân hâsıl olduktan sonra zuhur eden üpheler ve vesveseler, nefs-i
emmareden ileri gelir. Çünkü nefs kâfirdir. Mü'minlerin kalbine böyle vesvese, üphe ve hattâ inkâr bile
gelmesi müjdedir. Bunlar kâfir olan nefsten geldi i için, imâna zarar vermez. Bu üpheler o ki ide
imânın oldu unu gösterir.
Kalb, his organlarına tâbi oldu u gibi, his organları, beden de kalbe tâbidir. Kalb, temiz ise beden
de temizdir, sâlihtir. Kalb kötü ise, beden de kötüdür, bozuktur.
nsanın kalbi, nazârgâh-ı ilâhidir. Ya'ni Allahü teâlâ'nın nazar etti i, baktı ı yerdir. Bunun için kalbi
temizlemek muhakkak çok lâzımdır. Mahlûklar içinde Allahü teâlâya en yakın olan insanın kalbidir. Bu
bakımdan insanların kalbini kırmaktan çok sakınmak lâzımdır. ster sâlih, ister günahkâr olsun, isterse
kâfir olsun, kalbini kırmaktan çok sakınmalıdır.
Allahü teâlâyı inciten eylerin birincisi imansızlık, ikincisi ise kalb kırmaktır. Çünkü insanların hepsi
Allahü teâlâ'nın kuludur. Herhangi bir kimsenin hizmetçisini, bir âmirin memurunu incitmek, efendiyi,
âmiri incitmek demektir. nsanları incitmek. kalblerini kırmak ise, insanların sahibi olan Allahü teâlâyı
üzer. Allahü teâlâyı üzmek, incitmek ise büyük felâkettir.
Gerek kalb kırmakla ve gerekse ba ka sebeblerle kul hakkına yol açacak hareketlerden kaçmak
lâzımdır. Kul hakkı, ne kadar az olursa olsun, helâlla madıkça Cennete girme e mânidir. Ya'ni
üzerinde kul hakkı bulunan kimse, o hakkı ödemedikçe Cennete giremez. Üzerinde kul hakkı bulunan
mevtanın (Ölünün) ruhu göklere yükselemez. Onun için herkesle helâlla ma a çalı malıdır. Kul
hakkının basında kalb kırmak gelir. Kalb kırmamak için daima güleryüzlü olmalı, çatık ka lı ve asık
suratlı durmaktan kaçınmalıdır.

SUAL: hlâs hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
ledi imiz amelleri, yaptı ımız ibâdetleri, yok olup gitmesinden korumamız lâzımdır. E er
ibâdetlerimize riya, ucub gibi bir âfet karı ırsa amellerimiz heba olur. Hadis-i kudsîde Allahü teâlâ
buyuruyor ki:
(Ben ancak, ihlâs ile, benim için yapılan amelleri kabul ederim.)
hlâs, yalnız Allah rızası için yapmak demektir. Çok âmel yapıp da kabul olmazsa hiç kıymeti
yoktur. Az da olsa ihlâslı ve devamlı ameller makbuldür. O halde, her i te niyyetimizi düzeltmemiz
lâzımdır.
Ne kadar çok ibâdet yapılsa ve bunlar da kabul olsa, yine kul, ibadetiyle Cennete giremez. Hadis-i
erifte buyuruldu ki: (Hiç kimse kendi ameline kar ılık Cennete girme e hak kazanamaz.)
Yine Hadis-i erifte bildirildi ine göre, kulun parlak bir amelini götüren melekler birinci gö e
gelince, oradaki vazifeli melek, (Götürün bu ameli sahibinin yüzüne çarpın, o gıybet ederdi.
Gıybet edenlerin ameli buradan geçmez.) der. kinci gökteki melek, Allah rızası için yapılmayan
amelleri geçirmez. Üçüncü kattaki melek, kibirlilerin amellerini geçirmez. Dördüncü kattaki ucub
edenlerinkini geçirmez. Altıncı kattaki merhametsizlerinkini geçirmez. Yedinci kattaki melek,
mürailerin amelini geçirmez. Yedi kat gö ü geçen amel bile, huzur-i ilâhî'ye varınca rıza-ı ilâhî
kastedilmedi i için geri çevrilir. O halde her i te ihlâsa çok önem vermeliyiz!

SUAL: Gazâb hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Gazâb kibirden do ar. Câhiller, ahmaklar daha çok gazaba gelir. Hasta, sa lam olandan, kadın,
erkekten, ihtiyar da gençten daha çabuk kızmaktadır.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Pehlivan güre te galip gelen de il, kızdı ı zaman kızgınlı ını yenendir.)
(Sizin en iyiniz, geç kızıp çabuk barı andır. En kötünüz de çabuk kızıp, geç barı andır.)
(Bir kimse Allah için yenerse gazabını, Cenâb-ı Hak da ondan def eder azabını.)
Yine hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir müslümanda üç ey bulunursa, Allahü teâlâ, onu muhafaza ve himaye eder, önü sever,
merhamet eder. 1- Ni'mete ükür etmek, 2- Zalimi afvetmek, 3- Gazaba gelince, gazâbını
yenmek.)
Ni'mete ükür etmek, o ni'meti dinin emirlerine uygun olarak kullanmak demektir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Gazaba gelen kimse, diledi ini yapma a kadir oldu u halde, yumu ak davranırsa, Allahü
teâlâ, onun kalbini emniyet ve imân ile doldurur.)
(Gazâb, eytanın vesvesesinden hâsıl olur. eytan, ate ten yaratılmı tır. Ate su ile
söndürülür. Gazaba gelince, abdest alınız!)

SUAL: Kabir hayatı hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Kabirle ni'met ve azâb vardır. Bu ni'met ve azâbların nasıl olaca ını bilmemiz emrolunmadı. Kabir
hayatı âhıret hayatındandır. Kabir azabı, âhıret azabı cinsindendir. Cum'a günü ve gecesi ve
Ramazan'ın ba ından sonuna kadar kâfirlerden de azâb kaldırılır. Kabir azabı mü'minlerin hepsine
yoktur. Salih mü'minler için Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Onun için sâlih mü'min ölümden
korkmaz.
Dünyada iken haramlara ehemmiyet vermiyenlerin, kötülükleri önleme e kudreti yetti i halde mani
olmayanların, kabirden çe itli hayvan eklinde kalkaca ı hadis-i erifte bildirilmi tir.
Kabirde ruhun, bedene taallûku vardır. Fakat bedenle olan irtibatı vücudu hareket ettirecek kadar
kuvvetli de ildir. Bununla beraber, ölü hisseder. Ölünün bir yeri kesilse veya kemi i kırılsa acı duyar.
Onun için ölüye de eziyyet etmek haramdır.
Kabir azabı bilhassa üzerine idrar sıçratanlara ve müslümanlar arasında söz ta ıyanlara olacaktır.
Bu bakımdan bütün günâhlardan kaçmak lâzımdır. Bilhassa kul hakkından çok korkmak lâzımdır. Kul
hakkı bulundu u için kalb kırmaktan, söz ta ımaktan gıybetten daha çok sakınmak lâzımdır.
Kabir hayatı, kaç bin sene olursa olsun, ölü için çok kısa bir an gibi gelecektir. nsanın uykudaki
hali gibi olacaktır. Uyanınca birkaç saat uyudum zannedecektir. yi kimseler, Cennet ni'metleri içinde
oldu u için kabir hayatı çok kısa gelecektir.
SUAL: lmin kıymeti ve amelsiz ilmin zararı nedir?
CEVAP
Fâtır sûresi 28. âyet-i kerîmesinde (Allah'dan ancak âlimler korkar) buyurulmaktadır. Ya'ni
hakkıyla korkan âlimlerdir. Âlimin ilmi arttıkça korkusu da artar. Bir çocu un eline akrep versek, çocuk
akrebin zararını bilmedi i için korkmaz. Yılan versek onunla oynamak ister. Yılanın zararını bilen
kimse, zehirsiz bir yılanı bile alıp koynuna koyamaz. Demek ki bilen korkar. Alim, ( hlâs) Sûresini,
Allahü teâlânın Samed oldu unu bilir. Ya'ni hiç bir eye muhtaç olmadı ını, her eyin O'na muhtaç
oldu unu, bilir. Yine âlim olan bilir ki Allahü teâlâ, diledi ini yapmakta kimseden çekinmez.
Allahü teâlâ, (Va'dimden dönmem) buyuruyor. (Azabım çok iddetlidir.) buyuruyor. ( unu
i leyeni asla afvetmem) buyuruyor. Bunları bilen kimsenin çok korkması lâzımdır. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Kıyamette, en iddetli azaba duçar olacak ki i, ilmiyle âmil olmayan âlimdir.)
Âlimin ilmi arttıkça korkmasının sebeplerinden birisi de ilmiyle âmil olamayıp, en büyük ni'metten
mahrum kalma korkusudur. Çünkü fâidesiz ilmin vebal oldu u bildirilmi tir.
Bildi iyle amel etmeyen kimseye, âlim demek bile uygun de ildir. Çünkü Hadis-i erifte buyuruldu
ki:
(Bildi iyle amel etmeyen, âlim olamaz.)
Bakara sûresi 44. âyet-i kerimesinde âlimler için öyle buyurulmaktadır:
( nsanlara iyili i emreder de, kendiniz unutur musunuz?)
(Saf) sûresinde ise, kendi yapmadı ı ve yapmıyaca ı eyleri söylemenin, günâhlardan
sakındırmanın vebalinin büyüklü ü bildirilmektedir. Allahü teâlâ, sa aleyhisselâma buyurdu ki:
(Önce nefsine nasihatte bulun. E er nefsin kabul ederse, ondan sonra ba kalarına söyle.
Nefsinin kabul etmedi i nasihati ba kalarına söyleme, benden utan!).
Fudayl bin yad hazretleri buyurdu ki: (Âlimlerin fâsıkları, kıyamette puta tapanlardan daha
önce azaba muhatap olacaklardır.)
Ebüdderdâ hazretleri buyurdu ki:
(Ö renmeyene bir kerre, ö renip de yapmayana yedi kerre yazıklar olsun.)
a'bî hazretleri buyuruyor ki:
(Cennetteki bir grup insanlar, Cehennemdeki bir grup insana derler ki:
- Sizlerin bize ö retti i ilimler sayesinde, Allahü teâlânın rahmetine kavu up, Cennetlik
olduk. Sizi Cehenneme sokan ey nedir?
Cehennemdekiler derler ki:
- Biz hayrı tavsiye eder, kendimiz yapmazdık. Kötülüklerden men eder, fakat kendimiz
sakınmazdık. te bu sebebten Cehennemlik olduk.)
Hatim-i Es'am hazretleri buyurdu ki:
(Âhırette, ilmiyle âmil olmayan âlimin duydu u pi manlıktan büyük pi manlık yoktur.)
Malik bin Dinar hazretleri buyurdu ki:
( lmiyle âmil olmayan âlimin nasihati ba kalarına fazla te'sir etmez.)
bni Mes'ud hazretleri buyurdu ki:
( lim Allah korkusudur, çok ey bilmek de ildir.)
Hasan-iBasrî hazretleri buyurdu ki:
(Âlim, ilmi rivayet eden de il, ona riâyet edendir.)
slâm âlimlerinden biri buyurdu ki:
("Dünyada huzura kavu mak için üç ey lâzımdır. lim, amel ve âkıl Cennete gitmek için de
üç ey lâzımdır, lim amel ihlâs.)
limden maksat, yapılacak eyleri, lâzım olanları ö renmek, amelden maksat, ö rendiklerini tatbik
etmek, ya'ni ilmiyle âmil olmak. hlâsdan gaye, yaptı ı her eyi Allah rızası için yapmaktır. lim ve
amelini de akıl ile tartmak lâzımdır.

SUAL: Genç kalmanın sırrı nedir?


CEVAP
Bugün bütün dünya genç kalmanın sırrını ara tırmaktadır. Bugünün insanı, daha gençken
çökmü , ya lı gibi görünmektedir. Bunun sebebi bilinirse genç kalmak için ne yapmak lâzım oldu u
anla ılır. Bu sebebi ara tırmadan önce bir hikâye anlatmak istiyorum.
Gencin birisi, ya lanmamak, hep genç kalmak için ne yapmak lâzım oldu unu ö renmek ister.
Kendisine, (Falanca yerde 60'lık bir ihtiyar var. Çok genç görünmektedir. Ona gidersen genç kalmanın
sırrını ö renirsin.) derler. O da 60'lık genci bulur. Bu zat gelen gence der ki:
— Evlâdım sen yanlı gelmi sin. Benim 80 ya ında bir a abeyim var. Ona gitmen lâzımdır.
Genç, 80 lik ihtiyarın yanına varınca, o da öyle der:
— Benim 100 ya ında bir a abeyim var. Ona gidersen genç kalmanın sırrını ö renirsin.
Genç, 100 lük ihtiyarın yanına gidince çok genç oldu unu hayretle görür. Geli maksadını anlatır.
Yüz ya ındaki bu zat der ki:
— Yeme imizi yedikten sonra size genç kalmanın sırrını açıklarız.
Dinç ihtiyar, kendisi gibi genç kalmı olan hanımına seslenir. Misafire ikram etmek üzere çatıdaki
kavunlardan bir tane getirilmesini ister. Genç ve dinç nine, bir kavun getirir. htiyar efendisi, gelen
kavunu be enmez. Birkaç sefer daha gönderip ba ka bir kavun getirmesini söyler. Nine, kaç defa
kavun getirmi se hiç birisini be enmez. Sonunda ihtiyar misafir gence der ki:
—Beraber gidelim de kendimiz iyisini seçelim.
Misafir gençle çatıya, tavana çıkınca ne görsünler, sadece tavanda bir kavun bulunmaktadır.
Efendisini utandırmak istemi yen nine, her sefer aynı kavunu alıp geliyormu .
Yemek yendikten sonra misafir genç, genç kalmanın sırrını ö renip gitmek için ihtiyara ricada
bulunur. htiyar der ki:
— Evlâdım genç kalmanın sırrını ö renemedin mi?
Genç cevap verir:
— Bir ey anlatmadınız ki efendim, der.
htiyar anlatma a ba layarak der ki:
— Gördü ünden ibret alman lâzımdı. Bir evde geçim iyi olur, karı koca birbirini üzmez ise,
insan ihtiyarlamaz. Bizim gibi dinç kalır. Gördün, bir kavun oldu u halde, ba ka kavun yok
demeden gidip geliyor. te ben de öyleyim. Hanımı asla üzmem. Evimizde hiç münaka a
olmaz. Herkesle de iyi geçindi im için genç ve dinç kaldım. Midemi tıka basa doldurup
vücudumu tahrip etmedim. Fazla et yemedim. Hiç alkollü içki içmedim. Vücudumu, e yamı ve
yiyeceklerimi daima temiz tuttum. Hemen hemen hiç bir eye üzülmedim. Yedi ya ından beri
de namazımı kılarım. Hemen hemen hiç hastalanmamı sam da, bana da çe itli sıkıntı ve belâlar
geldi. Fakat hepsini birer ni'met gibi kar ıladı ım için çok rahat ettim. te genç kalmanın sırrı
bunlardır evlâdım.
Genç misafir, te ekkür ederek ayrılır.
te karde im, yüzlük amcanın nasihatlerini yerine getirebilirseniz, istifadeniz çok olur. Her ne
kadar ö üt vermek kolay, tutmak, örnek olmak zor ise de, bu altın prensiblere uyma a çalı mamız
lâzımdır. Bunlara uyan dünya ve âhırette rahat ve huzur içinde olur.

SUAL: Yunus Emre hümanist mi idi?


CEVAP
Hümanizm, müslüman-kâfir, dost-dü man, iyi-kötü tefriki yapmadan herkesi aynı ekilde sevme
faraziyesidir. Faraziye diyoruz. Çünkü gerçekte böyle bir ey duyulmamı tır. Tarihte hiçbir komünistin,
bir fa isti kendi yolda ları gibi sevdi i görülmü de ildir. Bir komünist, bir milliyetçiyi ancak, tırnaklarını
sökerek, ci erini pompalıyarak, yedinci kattan a a ı atmak suretiyle sevebilir (!)
Dinimize göre her çocuk slâm fıtratı üzere do ar. Bütün insanlar insan olarak bir tara ın di leri
gibi e ittir. nsano lu, bütün mahlûkların en ereflisidir. Zenci-beyaz, zengin-fakir, köylü- ehirli, do ulu-
batılı ayırımı yoktur. Fakat iyi-kötü, ahlâklı-ahlâksız gibi ayırım vardır. Zaten iyi ile kötüyü ayırmayan
hiçbir millet yoktur.
Yunus Emre'nin iirlerinin ba'zıları tasavvufî oldu u için yanlı ma'nâlara çekilmi tir. Yunus Emre,
böyle iirleri için diyor ki:
Yunus bir söz söyledi,
Hiç bir söze benzemez.
Câhillerin içinde,
Örter ma'nâ yüzünü.
Yunus Emre'nin, bir slâm âlimine uyulmasını tavsiye eden sözü de öyle:
Bu yol gayet uzaktır.
Dünya ona tuzaktır.
Bu tuza a u rayan,
Komaya kılavuzun!
limden, okumaktan maksadın, Hakkı bilmek oldu unu da öyle anlatıyor:
Okumaktan maksat,
Hakkı bilmektir.
Okuyup bilmezsen
Nasıl okumaktır?

lim ilim bilmektir.


lim kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır.
Verenin alanın yalnız Allahü teâlâ oldu unu, takdire rıza göstermenin lüzumunu da öyle
anlatıyor:
Ne varlı a sevinirim.
Ne yoklu a yerinirim.
A kın ile avunurum.
Bana seni gerek seni.
Her ne kadar münevver müslüman, Yunus Emre'yi iyi bilirse de onu hümanist gibi gösterme e
çalı anların yanıldı ı açıktır. Yunus Emre böyleleri için diyor ki:
Sa ır i itmez sözü.
Gece sanır gündüzü.
Kördür münkirin gözü.
Âlem münevverse de.

SUAL: Kızımın adı Selma, kendi adım Kadem'dir. Nasıl de i tirebilirim?


CEVAP
Medenî Kanunun 26. maddesinde (Muhik sebeblere binaen bir kimse, isminin de i tirilmesini
isteyebilir.) denmektedir.
Kanunda muhik sebeblerin neler oldu u açıkça bildirilmemi tir. Fakat tatbikattan, mahkeme
kararlarından hu haklı sebeblerin neler oldu u bellidir.
Bir kimsenin ismi, cemiyette ayıplanıyorsa, alay konusu olmu sa, isminin ma'nası kötü ise ismini
de i tirmek istemesi kanunî hakkıdır. Keza soyadı da aynı ekilde uygun de ilse, yahut aynı isim ve
soyadı çok kimselerde bulunup yanlı lıklara, ma duriyetlere sebep oluyorsa, ahit ve delil göstermek
artı ile adının veya soyadının de i tirilmesi için mahkemeye müracaat edebilir. Mahkeme, delilleri kâfi
görürse, o ahsın adını veya soyadını de i tirir.
Gazeteler yazdı. Vatanda ın birinin adı ve soyadı halk tarafından sevilmeyen bir artistin adı ve
soyadının aynısı oldu u için mahkemeye müracaat etti. Mahkeme de haklı sebeblere istinat etti i için
vatanda ın adını ve soyadını de i tirdi.
Kızınızın isminin (SELMA) oldu unu söylüyorsunuz. Bu ismi ba'zıları be enmedi i için
de i tirmek istedi inizi söylüyorsunuz. Herkes her eyi be enmez. Selma ismi kötü de ildir. Selâmet
kökünden gelmektedir. Erkekler için kullanılan (SEL M) de aynı selâmet kökünden gelmektedir.
Sa lam, kusursuz, do ru ma'nâlarına gelir. Bu bakımdan kızınızın güzel ismini de i tirmek için
mahkemeye gitmeniz lüzumsuzdur. Haklı sebebe de dayanmadı ı için mahkeme de de i tirmeyebilir.
(Kadem), u ur, saadet, bereket ma'nâlarına gelir. Ho -kadem, u urlu demektir. De i tirilmesine lüzum
yoktur.

SUAL: Sadakayı kime, nasıl vermelidir?


CEVAP
Kendisine ve bakması vâcib olanlara lâzım olandan fazla malı bulunan kimsenin sadaka vermesi
müstehabtır. Bakması vâcib olan kimsesi muhtaç iken, bunun sadaka vermesi günâhtır. Sıkıntıya
sabredemiyecek kimsenin, kendi muhtaç oldu u malı, parayı sadaka vermesi uygun de ildir. Harama
yakın mekruhtur.
Çorak bir yere tohum atılırsa bo a gider. Kıraç ve kumlu bir topra a tohum atılırsa çok az mahsûl
alınır. Sulak ve mümbit bir topra a tohum atılırsa, bire on, bire elli ve hattâ daha fazla mahsûl alınır.
Allahü teâlâ, verece imiz sadakaya kar ı, birer on, bire yedi yüz ve hattâ daha fazla verece ini
bildirmektedir. Tohumu ekmek için iyi toprak arandı ı gibi, sadakayı verirken de ehlini bulmak iyi olur.
Her isteyene sadaka vermek uygun olmaz. Bankada yüzbinleri bulunan birçok dilenciye rastlanmı tır.
Muhtaç olup da istiyemiyen sâlih bir fakire verilen sadakanın sevabı elbette çok fazla olur. Hele dine
ihlâsla hizmet etmeye çalı an müesseselere yardım etmek çok büyük sevâbtır. Dine hizmet ediyorum
diye bid'at ve sapıklı ı yayanlara yardım etmenin vebali büyüktür.
Sadaka veren kimsenin sadaka sevabını, Resûlullah Efendimize, ana ve babasına, üzerinde
bulunan kul haklarına ve bütün mü'minlere gönderme e niyyet etmesi iyi olur. Kendi sevabı hiç
azalmadı ı gibi, hepsine de ayrı ayrı, hep o kadar sevâb verilir.

SUAL: Kader nedir?


CEVAP
nsanların muhtelif zamanlarda kendi ihtiyarları ile yapaca ı eyleri Allahü teâlânm ezelde
bilmesine (Kader) denir.
Hak teâlâ için zaman câri de ildir. Zaman yoktur, zamansızdır. Ezelle ebed arası bir nokta, bir an
gibidir. An bile denmez. Çünkü an da bir zamandır.
Kulun kudreti, i lerin yaratılmasında müessirdir. Te'siri yok denirse o zaman cebir olur. Tamamen
yaratılan i ler kulun iradesindedir denirse, bu sefer hayrın ve errin Allahü teâlâdan oldu u inkâr
edilmi olur. kisi ortası ince bir i bu.
Kaza ve kader mes'elesi esrar-ı ilâhidir. Bu konu üzerinde durmak hadis-i eriflerle men edilmi tir.
Bu konuda slâm âlimleri ne bildirmi se onu ö renip inanmaktan ba ka çâre yoktur. Bu hususlarda
kafa yormak, dü ünce, mantık yürütmek do ru de ildir. Ezeldeki kader, Allahü teâlânın ihtiyarına mani
olmadı ı gibi, insanların da ihtiyarına ve iradelerine mani olmaz.
SUAL: Sporcuların bacakları açık resimlerine bakmak günâh mı?
CEVAP
Kadınların bakılması haram olan yerlerinin aynadaki veya sudaki görüntülerine ehvetsiz bakmak
haram de ildir. Çünkü kendileri de il, akisleri, benzerleri görülmektedir. Resimlerine, sinemadaki ve
televizyondaki görüntülerine bakmak, aynadaki hayallerine bakmak gibidir. Hepsine ehvetsiz bakmak
caizdir. Erkeklerin ve sporcuların resimleri de bu hükme dahildir. Fakat her insan nefsinden emin
olamaz. Ancak nefsini terbiye etmi olanlar, bu tehlikeden kendini koruyabilir. Bu bakımdan nefsinden
emin olmayan kimse, caizle i tigâl etmemelidir.

SUAL: slâm âlimleri ile sohbetin fazileti nedir?


CEVAP
Peygamber aleyhisselâmı görüp sohbet etmek büyük ni' mettir. Çünkü bedenlerin yakınlı ı
kalblerin yakınlı ına sebeb olur. Çok te'sirlidir. Kalblerin birle ip ba lanmasına yardımcı olur. Eshâb-ı
kiram, bu ni'metin kıymetini bildikleri için bedenen de Peygamber aleyhisselâma yakın olma a
çalı mı lardır. Ya'ni devamlı sohbetle ereflenmek istemi lerdir. slâm âlimlerinin de yanında,
sohbetinde bulunmak çok kıymetlidir. slâm âlimi bulunmadı ı zaman onların kitaplarını okuma a
çalı malıdır. Meselâ mâm-ı Rabbani hazretlerinin kitaplarını okunup amel eden ve onu seven kimse
feyzlerinden istifade eder.

SUAL: Ahzâb sûresinin 59. âyet-i kerîmesinde cilbâbdan bahsediliyor. Cilbâb nedir?
CEVAP
(Rûhulbeyan) ve (Ebüssüûd) tefsirlerinde (Tülbentten geni ve ridâdan kısa, gö se kadar
inen ba örtüsü) olarak bildirilmektedir.
(Celâleyn) tefsirinde (Kadınların bedenlerine sardıkları tek parça örtü) olarak bildirilmektedir.
Elmalılı Hamdi Efendi ise, bugün için (Geni manto) olarak bildirmektedir.
(Zevacir) ve (El fıkhı alel mezâhibil-erbea) kitaplarında u hadis-i erif bildirilmektedir.
(Üzerinde cilbâbı haramdan gelmi olan adamın namazları kabul olmaz.)
Aynı kitablar, bu hadis-i erifi bildirdikten sonra cilbâbın erkeklerin de giydi i (Uzun gömlek)
olarak bildirmi lerdir.
Bu vesikalar, cilbâba çar af diyenlerin yanıldıklarını göstermektedir.

SUAL: Tevekkül ve sabır hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Tevekkül, dinin bildirdi i bütün tedbirleri aldıktan sonra neticeyi Allahtan beklemektir.
Çe itli kuruntular, insanın gönül huzuru ile ibâdet etmesini önler. Huzursuz eden kuruntulardan
kurtulmanın çaresi, gerekli tedbirleri aldıktan sonra isin neticesini Allaha bırakmaktır. Çünkü biz bir
eyin neticesinin iyi mi, kötü mü olaca ını bilemeyiz. Hayır zannetti imiz çok ey erle neticelenebilir,
er zannetti imiz çok ey hayırla neticelenebilir Muhakkak u i im olsun diye srar etmemelidir.
Hayırlıysa olsun demelidir.
Mâruz kalınan felâketler,insanın ibâdet etmesini engelleyebilir. Bir hastalık, bir belâ gelince
ba ırıp ça ırmak fayda vermez. Aksine zararlı olur.
Mukadder olan ey ba a gelir. E er sabredilirse ecri görülür. Sabredilmez ba ırılır, ça ırılırsa,
günâha girilir ve huzursuz olunur. Allahü teâlâ kudsî hadiste buyurdu ki:
(Kim benim takdirime razı olmaz, belâlara sabretmez, ni' metlerime ükretmezse, kendine
ba ka bir ilâh arasın!)
Allahü teâlâ, sevdiklerini sıkıntılara maruz bırakır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Dünyada en çok musibete mâruz kalanlar Peygamberler, âlimler, veliler, ehidlerdir.)
Allahü teâlânın gönderdi i belâ ve sıkıntılara sabrederek gö üs germek büyük ni'mettir.
Sabredemiyen felâkete duçar olur.

SUAL: Gazetenizin hediye etti i kitapları nasıl okumalıdır?


CEVAP
Gazetemizin hediye olarak da ıttı ı mu'teber kitapları, gazete okur gibi bir göz gezdirip elinden
bırakmamalıdır. Her kelimesini iyi dü ünmelidir. Her cümlesinin ma'nasını iyi anlama a çalı malı, her
maddeyi bitirince tekrarlamalı, bir hülâsa halinde hafızaya yerle tirmelidir. Çolu a, çocu a ve
arkada lara ö retmelidir. Her gün ilerlemiyen, bir ey ö renmiyen zarardadır. Hadis-i erifte buyuruldu
ki:
( ki gün aynı halde bulunan aldandı, ziyan etti.) Ziyan etmemek için, her gün bir ey ö renmek,
ilerlemek lâzımdır. Anla ılamayan veya tenâkuzlu gibi görünen yer olursa sual etmelidir. Bütün
sualler, ehline sorularak cevablandırılmaktadır.

SUAL: Tefekkür nedir, nasıl olur?


CEVAP
nsanın, günâhlarını dü ünmesi ve bunlara tevbe etmesi, ibâdetlerini dü ünüp, bunlara da
ükretmesi lâzımdır. Mahlûkları ve kendi bedenindeki ince san'atları, düzenleri, birbirlerine olan
ba lılıklarını dü ünerek de, Allahü teâlânın büyüklü ünü anlaması lâzımdır.
nsan, kendini dü ünürse, gözünün görmesinde, kula ının i itmesinde ve di er his organlarında
bulunan san'at inceliklerine hayran kalır, a ırır.
Tıp ve Fen Fakültelerinde okuyup da, mahlûklardaki san'at inceliklerini, aralarındaki hesaplı
ba lantıları gören ve anlayabilen aklı ba ında bir kimsenin, Allahü teâlânın varlı ına, birli ine,
büyüklü üne, ilmine, kudretine inanmaması mümkün de ildir. E er Tıp ve Fen bilgilerinde mütehassıs
bir kimse, ayet bu incelikleri bildi i halde, Allahü teâlâya inanmıyorsa, onun anormal, inatçı, ahmak
veya nefsine esir biri oldu u anla ılır.
Hadis-i erifte buyruldu ki:
(Varlıklardaki nizamı dü ünerek Allahü teâlâya imân ediniz.)
Astronomi ilmini bilen, yer küresinin, ayın, güne in ve bütün yıldızların bo lukta dönmelerinde ve
birbirlerinden uzaklıklarında bulunan düzeni, hesapları anlayan kimsenin, imânı kuvvetlenir. Da ların,
madenlerin, nehirlerin, hayvanların, nebatların, hattâ mikropların yaratılmasında, çe itli fâideler vardır.
Hiç biri bo yere, lüzumsuz yaratılmamı tır. Bulutlar, ya murlar, im ekler ve yıldırımlar, yer altındaki
sular, enerji maddeleri ve hava, kısaca her varlık belirli hizmetler, belli vazifeler yapmaktadır. nsanlar,
bu sayısız mahlûkların, sayılamıyacak hizmetlerinden bugüne kadar pek azını anlıyabilmi tir.
Mahlûkları kavrıyamıyan insan aklı, bunların yaratanını nasıl kavrıyabilir? Onun büyüklü ünü,
sıfatlarını biraz anlıyabilen slâm âlimleri a kına dönmü ler. (Onu anlamak, anla ılamıyaca ını
anlamaktır.) demi lerdir.
Musa aleyhisselâmın zamanında biri, otuz sene ibâdet etmi . Bir gün bulut gelmemi . Güne de
kalmı tı. Annesine sebebini sormu . Annesi de (Herhalde bir günâh i lemi sin) demi ti. O lu ise
(Hayır günâh i lemedim) deyince, Annesi, (Göklere, çiçeklere bakmadın mı? Onlan görünce
yaratanın azametini dü ünmedin mi?) demi . O lu da, (Evet baktım, fakat tefekkürde kusur
ettim) deyince, Annesi, (Bundan büyük günâh olur mu? Hemen tevbe et!) demi ti.
Aklı ba ında olan kimsenin, tefekkür vazifesini hiç ihmal etmemesi lâzımdır. Yarın
ölmeyece inden emin olan kimse var mıdır? Allahü teâlâ, hiç bir eyi, fâidesiz yaratmamı tır.
nsanların anlıyamadıkları, göremedikleri fâideler, anlıyabildiklerinden kat kat daha çoktur.
Tefekkür, dört türlüdür:
1- Allahü teâlânın mahlûklarındaki güzel san'atları, fâideleri dü ünmek,O'na inanma a ve
sevme e sebep olur.
2- Allahü teâlânın va'd etti i sevapları dü ünmek, ibâdet yapma a sebep olur.
3- Allahü teâlânın haber verdi i azapları dü ünmek, O'ndan korkma a, kimseye kötülük
yapmama a sebep olur.
Allahü teâlânın ni'metlerine, ihsanlarına kar ılık, nefsine uyarak günah i ledi ini, gaflet içinde
ya adı ını dü ünmek, Allahü teâlâdan haya etme e, utanma a sebep olur.
4- Allahü teâlâ, yerlerde ve göklerde bulunan mahlukları dü ünerek ibret alanları sever. Hadis-i
eriflerde buyuruldu ki:
(Tefekkür gibi kıymetli ibadet yoktur.)
(Bir an tefekkür, altmı sene ibâdetten daha hayırlıdır.)
(Gözlerinize ibâdetten nasiplerini verin).
SUAL: Kadere inanıyoruz. Cennetlik veya Cehennemlik olanlar ezelde yazılmı tır. Ba'zıları,
(Cehennemlik olanlar Cehenneme, Cennetlik olanlar Cennete gidece ine göre, bizim iyi veya
kötü i yapmamızın ne te'siri olur?) diyorlar. Kötü i yapanlar Cennete gidebilir mi?
CEVAP
Kaza ve kader konusu, ince mes'eledir. Fazla me gul olmak do ru de ildir. Ba'zı âlimler bile,
buradaki inceli i anlıyamadıkları için sapılmı lardır. Hakîki slâm âlimleri neyi bildirmi se ona
inanmalıdır. Allahü teâlâ, insanların ne i yapaca ını ve nereye gidece ini bildi i için ( u kul, u i leri
yapacak ve Cennete gidecektir. u kul da u fena i leri yapacak ve Cehenneme gidecektir.) diye
yazılıyor. Bildirilen gün ve saatte güne tutulması vuku buluyor. Güne , biz önceden bildirdik diye
tutulmuyor. Güne in tutulaca ını hesapla bildi imiz için o gün tutulma hâdisesi meydana çıkıyor. te
Allahü teâlâ da, ezelî ilmi ile insanların Cennetlik veya Cehennemlik olduklarını bildi i için ( u kul,
Cennete, u da Cehenneme gidecektir) diye yazmı tır. O'nun yazması bizim günah veya sevap
i lememize te'sir etmez. E er te'sir etmi olsaydı, günah veya sevap i leme e mecbur olurduk. O
zaman günah i leyeni Cehenneme atmanın, imtihanın bir hikmeti kalmazdı. Allahü teâlâ bize irade-i
cüziyye vermi tir. Günah veya sevap i lemekte serbest bırakmı tır. Bize günah ve sevap i leme
kuvvetini veren de yine Allahü teâlâdır.
Bir kimse, Cennet veya Cehennemden hangisine gidecekse, oraya gitmesi için lüzumlu i ler ona
kolayla tınlır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Yapma a müyesser oldu unuz i , ezelde takdir oldu u ekilde meydana gelir. Bir kimse
ya saadet ehlinden olup, saadet amellerini yapar. Yahut ekavet ehlinden olup, ekavet
amellerini yapar. Siz iyi amel i leme e çalı ınız!)
Hadis-i erifte ( yi amel i leyiniz) buyurulmakla, kullu umuzun icaplarını yerine getirme e
çalı mamız te vik edilmi tir. Kul, hakkında yazılanı bilemez. Çalı ıp imânın hakikatim elde etmelidir
( ir'at-ül- slâm erhi).

SUAL: Hocanın birisi, Feth sûresinden bir âyet okuyarak, Peygamberimizin günah
i ledi ini bildirdi. Ayrıca bir hadis-i erif de okuyarak Peygamberimizin günah i ledi ini
söyledi. Halbuki gazetenizden peygamberlerin günah i lemedi ini okumu tum. Hoca âyet ve
hadisle konu unca bir ey diyemedim. Mezkûr âyet-i kerimenin açıklanması nasıldır?
CEVAP
Ma'sûm olmak, kusursuz olmak, Peygamberlere mahsustur. (Merec-ül-bahren) Her peygamber,
büyük küçük her günahtan ma'sumdur. (Riyâd-ün-nâsihin).
Peygamberlerin sıfatları unlardır:
1- EMANET: Her peygamber, emîndir.
2- SIDK: Dinde ve di er mes'elelerde sâdık ve do rudurlar. Yalandan uzaktırlar.
3- ADALET: Âdildirler. Zulümden uzaktırlar.
4- SMET: Büyük ve küçük günahtan uzaktırlar. Günah eklindeki eyler, ister Kur'an-ı kerîmde
olsun, ister sahîh hadislerde olsun te'vil edilip yakı an ma'nâ verilir.
5- EMN-ÜL AZL: Hiç bir peygamberlikten azl olmaz. (Feraid-ül fevaid fi beyân-il akaid).
Peygamberler günah i lemekten ma'sumdur, temizdir, günah i leyemezler. (Mektûbât-ı Rabbani
c.2, m.44)
mâm-ı Gazali hazretleri, (Ravda-tüt-tâlibîn) isimli eserinde buyuruyor ki:
(Resûlullah, icma ile büyük-küçük günahlardan ve mekruh i lemekten uzaktır. Unutmaktan,
gafletten, verdi i haberlerde hatâ edip yanılmaktan da uzak oldu u icma ile sabittir.
Tebli etti i sözlerde yanılmasının caiz ve mümkün olması, üzerinde durmayıp derhal farkına
varması artıyledir. Bu da icra etti i eydeki hikmetleri bilmeyi ve ona tâbi olmayı ve unutmanın
faydasını bildirmek içindir. Resulüllahın bu husustaki yanılma hâline sebep, ilmin anlatılması ve dinin
açıklanmasıdır.
Nitekim hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ben hiç bir hususta unutup yanılmam. Böyle bir ey vâki olursa, bu sadece bildirmek
istedi imi açıklamam içindir.)
Bu durum, onun için bir noksanlık de il, bilâkis tebli i geni letmek ve ni'meti tamamlamak içindir.
Fakat bir tebli de bulunmak, fiillerindeki hükümleri açıklamak, dini emirleri bildirmek ve kalbine gelen
vahy haberlerini anlatmak maksadı bulunmayan hususlarda bütün mutasavvuflar ve kalb ilmine sahip
âlimler, yanılmanın, unutmanın, gaflet ve gev ekli in imkânsız oldu unu bildirmi lerdir.
Kadı yâd, ( ifâ-i erif) isimli kitabında buyuruyor ki:
(Küçük günahları peygamberlere caiz görenler, bu cevazlarına birçok âyet-i kerime ve hadis-i
eriflerin zehirlerini delil olarak almaları, büyük günahları câîz görme e, icmaı parçalama a ve
müslüman kimsenin söyliyemiyece i eyleri söyleme e sevketmi tir.)
Bütün bu nakillerden anla ılaca ı üzere, peygamberler küçük, büyük günah i lemezler.
Peygamber (Zelle) i leyebilir. Zelle ise günah de ildir. En efdali ve en evlâyı yapmayıp, fâdılı, ya'nî
fazileti tercih etmektir (Riyâd-ün-nâsihîn).
Fetih sûresinde Peygamber aleyhisselâma hitaben buyuruluyor ki:
(Allah senin geçmi ve gelecek günahlarını afvetti. Üzerindeki ni'metini tamamladı ve seni
do ru yola iletti.)
Bu âyet-i kerîmede, Allahü teâlâ, Resûl-î ekremini her türlü ayıplardan teberri ve onun ismetini,
günahsızlı ını beyan buyurmaktadır ( ifa-i erif).
Ba'zı âlimler de bu âyet-i kerîmeyi öyle açıklamı lardır:
(Allahü teâlâ, seni geçmi te ve gelecekte günah i lemekten korudu.)
te âyet-i kerîmelere ve hadis-i eriflere, kendi anlayı ımıza göre ma'na verirsek, dini de i tirmi
ve peygamberlere günah i letmi oluruz, maazallah.
SUAL: afiî mezhebini taklid eden ve kazası olan Hanefîlerin vitri kılıp kılamıyaca ını
açıklarmısınız?
CEVAP
Di kaplatan veya doldurtan hanefîlerin, âfıî mezhebini taklid etmeleri, hanefi mezhebinden
çıkmak demek ya'nî mezhep de i tirmek demek de ildir. Ba ka ibâdetlerini kendi mezhebine göre
yapar. Yalnız guslde, abdestte ve namazda âfıî mezhebine uymaktadır. Derisinden kan akınca
abdest almakta, vitr namazını vâcib olarak kılmaktadır.
afiî mezhebini taklid eden Hanefîler, afiî mezhebindeki farzlara riayet edecek ve müfsitlerinden
de kaçacaktır.

SUAL: Hanefi olan imamın âfıî mezhebine göre abdesti olmasa, âfıî olan bir kimse, kendi
mezhebine göre abdesti olmayan, Hanefiye göre abdesti olan bir imama uyup namaz kılabilir
mi?
CEVAP
Namazı kendi mezhebine göre sahih olan imama, ba ka mezhebdeki bir kimse uyabilir. ( bni
Âbidin), ( mdâd) ha iyesi, (E bâh) ha iyesi, (Nihâye).
Bu hükme göre, derisinden kan akan bir afiî imama Hanefî olan kimse uyabilir. Yabancı kadına
dokunmu hanefi imama da âfıî mezhebindeki bir kimse uyabilir. Fakat evlâ olanı, imamın dört
mezhebe göre abdesti ve guslü sahih olmasıdır. Ya'ni imam olan kimse, mümkün mertebe di er
mezheplere de riayet etmelidir.

SUAL: mam arkasında Fatihayı unutan âfiînin namazı sahih olur mu?
CEVAP
Sahih olmaz.
SUAL: Basa mesh ederken su, ba ın dibine de ecek midir?
CEVAP
Ba a mesh ederken, suyun saç diplerine kadar ula ması lâzım de ildir.

SUAL: Ba'zıları (Sigara içenlerin a ız ve burunlarını zifir kapladı ı için gusülleri sahih
olmaz) diyorlar. Do ru mudur?
CEVAP
Sigaranın katranının altına su geçer. Bu bakımdan sigara katranı güsle mani de ildir.

SUAL: Babam, amcam ve ba ka birisi (üç ortak) bir çe me yaptırıyorlar. Çe menin yanında
20 dönümlük tarlayı da, çe menin tamiri için vakf ediyorlar. Çe menin tamirine az para gidiyor.
Tarlanın artan gelirini ortaklar ahsî ihtiyaçları için harcayabilirler mi? (Babam vefat etmeden
önce, vakf edilen tarlanın gelirinin yalnız çe me için art edilmesini vasiyyet etti.)
CEVAP
Vakf ederken (Tamirden arta kalanı vakfedenler ve soylarından olanlar kullanabilir.) maddesi
varsa, ahsî ihtiyaçları için harcayabilirler. (Bedayı' c.6,s.220; Ukûd-üd-dürriyye sonu; bni Âbidin
c.5,s.271)

SUAL: Bize misafirler geldi. Ayakkabılarını kapımızın önüne çıkardılar. Birisinin ayakkabısı
çalındı. Bu ayakkabıyı ev sahibi olarak bizim ödememiz mi gerekir?
CEVAP
Sokak kapısının dı ında bıraktılarsa ödemeniz lâzım gelmez. (Mecelle 912. madde; Dürer-ül-
hükkâm c.2,s.879)

SUAL: Arkada lara ucuz, pahalı hediyeler veriyorum. Hediye vermenin artı ve usûlü
nedir?
CEVAP
Hediye, kar ılık beklemeden, ayn olan malı, zengine vermektir. Çünki, fakire verilen hediye
sadaka olur. Zengine verilen sadaka da hediye olur. Bir gömle i iki ki iye hediye etmek caiz de ildir.
Çünki taksimi mümkün de ildir. On lirayı iki ki iye hediye etmek için ikiye ayırıp be er lira vermek
lâzımdır.
Haram olmayan hediyeyi kabul etmek lâzımdır. Çünki, Peygamber aleyhisselâm herkesin
hediyyesini kabul ederdi. Hediye getirene kar ılık olarak, katkat fazlasını verirdi. Bu bakımdan
hediyele mek sünnettir. Hediye verene malla kar ılık veremiyen kimse, ona düâ ve te ekkür etmelidir.
Çünki hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
( nsanlara te ekkür etmeyen, Allahü teâlâya ükretmez.)
(Hediye verene kar ılık siz de hediye verin. Ona kar ılık verecek bir ey bulamazsanız,
onun için dua edin ki, hediyye kar ılıksız kalmasın?)
(Davete icabet edin, hediyeyi reddetmeyin!) (Hediye gönül alır, dü manlı ı giderir.)
Mümkün mertebe pahalı hediye vermemelidir. Çünki külfet olabilir. Külfet ise dostlu u bozar.
Birisine pahalı bir hediye verince (bana pahalı hediye veriyor, ben ona veremiyorum, onun yanına
gitmiyeyim.) diyebilir diye dü ünmek lâzımdır. Nasıl hiç hediye yermemek uygun de ilse, hediyeye
bo mak da uygun de ildir. ( htiyar, Hibe bahsi; Mecelle, Madde 834; Diirer-ül-hükkâm, c.2,s.608;
bni Âbidîn, Hibe bahsi; Câmi'us-sagîr c.2,s.l81)

SUAL: Arkada lar davet ediyor, gitmemekte bir mahzur var mıdır?
CEVAP
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Müslümanın müslüman üzerinde be hakkı vardır: Selâmına cevab vermek, hastasını
yoklamak, cenazesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene,
Yerhamükellah diyerek cevab vermek)
u halde me ru bir mazereti yoksa davete gitmelidir. (Mektûbât-ı Rabbani c.l,M,265)

SUAL: Bir büyü e mektup yazarken selâm yazılıp, dua istenir mi?
CEVAP
Bir büyü e mektup yazarken selâm yazılabilir. Ondan dua da istenir. Fakat ikincisini zaten
yaptı ından, belli eyler için dua istemek daha uygun olur. Meselâ hastalı ı, bir hastası veya bir
sıkıntısı için. ( bni Âbidin c.5,s.265)

SUAL: Büyüklerin yanında sigara içmek uygun mudur?


CEVAP
Evliyaların hürmetle anıldı ı yere rahmet ya ar. Bu bakımdan dinî eser okurken edebli oturmak
lâzımdır. Dinî sohbetlerde de edebli bulunmalı. Bu bakımdan kendini büyük gösterenlerin de il, gerçek
büyüklerin yanında sigara bile içmek uygun de ildir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.201)

SUAL: Birisi, ümmetin 73 fırkaya ayrılaca ına dair bir hadis yoktur. Bu konudaki hadisler
uydurmadır diyor. Bu hadis hangi kitabta vardır?
CEVAP
(Ümmetim yetmi üç fırkaya ayrılacakdır. Bunların yalnız biri Cennete girecek, ötekilerin
hepsi Cehenneme girecekdir) hadîsinin sahih oldu unu, ( erh-i mevâkıf) sonunda yazıyor. (Milel-
nihal) kitabı tercemesinde, (Sünen) ismindeki hadîs kitâblarını yazmı olan hadîs mamlarından
dördünün, bu hadîsi, Ebû Hüreyreden "radıyallahü anh" rivayet etdi ini bildiriyor. Büyük islâm âlimi,
eyhul-islâm Ahmed Nâmıkî Cami, (Miftâh-un-necât) kitabında, bu hadîsi yazmaktadır. mâm-ı
Rabbani ve mâm-ı Gazâlî gibi müctehidler de, bu hadîs-i erifi yazıyorlar. Bu hadîs-i erîfe herhangi
bir kimsenin uydurma demesi, güne i balçıkla sıvamak gibidir. ( erh-ı Mevâkıf s.619; El-münkızü
Aniddalâl s.3)

SUAL: Hamd ile ükür arasında ne fark vardır?


CEVAP
Hamd ile ükür arasında fark, mâm-ı Rabbani hazretlerinin (Mektûbât) kitabının ikinci cild, 33.
mektubunda geni olarak anlatılmaktadır. Bu mektubda buyuruluyor ki:
(Sevilen ey, sevenen gözünde her zaman sevgilidir. ncitirse de sevilir, iyilik ederse de sevilir.
Sevmek ni'meti ile ereflenenlerin, sevmenin tadını alanların ço u, Allahü teâlânın iyiliklerine
kavu unca sevgileri artır. Yahut, incitmesinde de, iyili inde de, sevgileri de i mez. Halbuki sevenler
içinde pek azı vardır ki, sevgilinin (Allahü teâlânın) incitmesi, sevgilerini artırır. Bu en kıymetli ni'mete
kavu mak için sevgiliye hüsn-i zan etmek lâzımdır. Hattâ sevgili, bıça ını, sevenin bo azına dayasa
ve her uzvunu parça parça etse, seven bunun kendi için hayırlı oldu unu bilmeli, bunun büyük iyilik ve
saadet görmelidir. te böyle hüzn-i zan ele geçerse onun hiç bir hareketi çirkin gelmez.
Sıkıntılı ve ne 'eli zamanlarında hep hamdeder. Hamdetmenin ükretmekten daha kıymetli
olmasının sebebi belki de budur. Çünkü, ükretmekte, sevgilinin ni'metleri göz önündedir ki,
sıfatlarından, hattâ i lerinden meydana gelmektedir. Hamdederken ni'metleri de, elem vermesi de
sevilmektedir. Çünkü Allahü teâlânın verdi i elemler, ni'metleri gibi güzeldir. Görülüyor ki, hamd,
övmenin en üstün eklidir. Sevinç halinde de, sıkıntı halinde de, hamd edilmektedir. ükür ise, ni'met
zamanlarında olup devamlı de ildir. Nimet kalmayınca, ihsan bitince, ükür de kalmaz.)
SUAL: Ben kendimi edebiyata adamı bir gencim. Bo zamanlarımda elimden geldikçe
kitap okurum. Allaha ükürler olsun ki kitap alma a gücüm yetiyor. Beni asıl dü ündüren ey,
kitap okumayı sevip de kitap alma a imkânı olmayan gençlerdir. Sizden ricam böyle gençlerin
çok kitap okumalarını temin için bir kitap fonu kurmanız mümkün olmaz mı?
CEVAP
Muhterem karde im, alâkanıza çok memnun olduk. Di er gençlerin meseleleriyle ilgilenmeniz çok
isabetlidir. Çünkü mü' minler bir vücut gibidir. Vücudun bir yeri a rıyınca ondan bütün vücut rahatsız
olur. Her karde imizin derdi bizim derdimizdir. Elbette onların bu mes'elesine e ilmek vazifemizdir.
unu hemen arz edelim ki, bu âciz karde iniz, mübala asız onbinin üstünde kitap okudum.
Umumiyetle çok kitap okumak çok zararlıdır. Fakat do ru bir kitabı çok okumak çok faidelidir. Binlerce
kitap arasından hakikati bulup çıkarmak çok zordur. Merhum Nasreddin Hoca'ya keçiboynuzu
getirmi ler. Çok tatlı oldu unu, içinde bal bulundu unu, çok yemesini söylemi ler. Merhum, birkaç tane
yedikten sonra buyurmu ki, (Bir damla bal için bir çeki odun yiyemem.)
Bir damla bilgi için binlerce kitap okuma ı ahsen tavsiye etmeyiz. Gençlerimize, ihtiyarlarımıza
bir kitabı çok okumalarını hararetle tavsiye ederiz. Sayısız kitap okumama ra men okudu um o bir
kitaptaki bilgileri ba ka kitaplarda göremedim. Bu öyle bir kitap ki, sayısız slâm âlimlerinn kıymetli
eserlerinden süzülerek hâlis bal hâline getirilmi tir. Merhumun buyurdu u gibi bir damla bal için bir
çeki odun yemek akıl kârı de ildir. Yükte hafif pahada a ır eyleri tercih etmelidir.
Bir kitap bilgi edinmek için okunur. E er kitaptaki bilgileri biliyorsak o kitabı okuma a ne lüzum
vardır. Bilmiyorsak okuruz. Bilmedi imiz kitabın bir kaç yerinde itikadımızı sarsacak, dinimizi yıkacak
bir ifade bulunursa mahvolduk demekdir. Gazetemizin yayınlarından çok okudu um Seâdet-i Ebediyye
kitabı, tamamen nakle dayanan, içinde Ehl-i sünnet itikadına aykırı bir yeri bulunmayan günümüzün
yegâne kıymetli eserlerinden biridir. Bu kıymetli eseri, ba tan sonuna kadar bir kere okuyan, insaf
sahibi herkesin aynı kanaati payla mamasına imkân yoktur.
Dine hizmet için edebiyatla u ra mak iyidir. Hangi sahada kendinizi yeti tirirseniz yeti tirin. Önce
dinimizi do ru dürüst ö renmemiz arttır. Dünya ve âhıret saadetine kavu mak için Seadet-i
Ebediyye'den ayrılmamak lâzımdır.

SUAL: Kız babasının, kızı verme e razı olması için, damattan para istemesi, ba lık alması
dinimizce mahzurlu mudur?
CEVAP
Dinen almak mahzurludur. Rü vet istemek gibidir. (Hadîka c.2,s.456)

SUAL: (Hadis-i erife, her asırda müceddid olan büyük slâm âlimlerinin gelece i
bildirilmektedir. Bu büyük âlimler kimlerdir?
CEVAP
Mü'minlerin imanının bozulmaması için her asırda bir müceddid âlim zuhur etmi tir. Bu âlimler
sırası ile unlardır:
1- Ebu Bekri Sıddık (Vefatı 634).
2- mâm-ı A'zâm Ebû Hanîfe (767)
3- Cüneyd-i Ba dadî (Vefatı 910)
4- Ebu Bekr Bakıllânî (Vefatı 1013).
5- S.Abdulkadir-i Geylânî (Vefatı 1166).
6- S.Ahmed Rufai (Vefatı 1183).
7- Kadî Beydâvî (Vefatı 1285).
8- M.Behaeddin Buharî (Vefatı 1389).
9- Molla Fenarî (Vefatı 1431).
10- bni Kemal Pa a (Vefatı 1533).
11- mâm-ı Rabbani (Vefatı 1624).
12- M.Masûmî Fârûkî (Vefatı 1667).
13- Mevlânâ Halid-i Ba dadî (Vefatı 1826).
14- Abdülhamid Han (Vefatı 1918).
(Eyyûb Sabri Pa a (Mir'atül haremeyn) ceziretül arab kısmı) 3/126 vd.

SUAL: Uzak seferden gece habersiz eve dönmek uygun de il midir? Peygamber
aleyhisselâm, seferden eshabı ile dönünce, (Bu gece eve hiç kimse gitmesin) buyurmu , iki ki i
gidince münker i le kar ıla mı . Münker i ne demektir?
CEVAP
Günlerce, aylarca ve senelerce dı arıda, seferde kalıp gece aniden eve girmek uygun de ildir.
Birçok hikâyelerde anlatılır. Bir kimse 10-15 sene sonra gece evine gelip pencereden baktı ı zaman
zevcesinin genç bir erkekle konu tu unu görür. Genci de hanımını da öldürmek ister. Tabancayla
vurup kaçmayı dü ünür. Fakat içeri girip hanımına birkaç söz söyledikten sonra öldürmeyi dü ünür.
Kapıdan içeri girince, hanımı, (O lum bak baban geldi) diye söyleyince, adam, hanımının yanında
bıyı ını büken gencin o lu oldu unu anlıyarak pencereden ate etmedi ine sevinir.
Gece geç vakit evine gelip, kimseyi uyandırmıyayım diyerek bir kö eye yatan bir kimse, hırsız
sanılarak dövülüp ba ının yarıklı ı anlatılan hikâyeler arasındadır. Münker, mubah olmayan i
demektir.
Uzun bir yolculuktan sonra gece geç vakit eve gelince, ev da ınık olabilir. Gece yatanlar rahatsız
olabilir. Bu bakımdan uzun bir seferden sonra gece vakti eve gelmek uygun de ildir. Kerih
görülmü tür.
Peygamber aleyhisselâmın mübarek sözünü dinlemeyen kimsenin kerih i lerle kar ıla ması
normaldir. Dünyada O'nun mübarek sözlerini dinlemeyenler âhırette ne kadar kötü i lerle
kar ıla acaklardır. ( ir'a-tül-islâm s.381)

SUAL: Yabancı bir radyo, bilgi müsabakasında çe itli konularda sualler soruyor.
Bilemedi im bir tanesi öyle: Ne zaman gündüz olur, ne zaman gece olur?
CEVAP
Sual açık de ildir. Boyla suale öyle bir cevab verilebilir. Gece bitince gündüz olur, gündüz bitince
gece olur. Gece, güne in batmasıyla ba lar, güne do unca biter. Gündüz de, güne in do masıyla
ba lar, güne in batmasıyla sona erer. Yabancı radyonun maksadını bilmeden suale cevap vermek
isabetli olmaz.
Gecenin tarifi, duruma göre de i ir. Meselâ vitir gece namazıdır. msak vaktine kadar kılınır. Oruç
gece yenir, gündüz tutulur. Oruca göre de gece, ak am vaktinin girmesiyle ba lar, Sabah namazının
giri ine kadar devam eder.
Bahsetti iniz yabancı radyonun verece i hediyelerden kitabları almak uygun de ildir. Yabancıların
yazdı ı kitablar dinimize pek uygun olmaz.

SUAL: Günümüzde gerçek tasavvuf ehli var mı? Tasavvuf kitabı okumam fâideli midir?
CEVAP
Eskiden oldu u evsafda günümüzde gerçek tasavvuf ehlinin olmadı ını zannediyoruz. Bizim gibi
din câhilleri tasavvuf kitabı okumaktan çok uza ız. Bu kitabları okur, yanlı ma'na çıkarırsak dinimiz
de, dünyamız da harap olabilir.

SUAL: Ana ve babamı istemiyerek üzüyorum. Her i ime karı ıyorlar, ne yapmalıyım?
CEVAP
Îmândan sonra birinci vazifemiz ana ve babanın kalbini kırmamaktır. Onlar ne kadar kötü olsalar,
yine her eyin üstünde hakları vardır. Onların kalbini kıranın ibâdeti kabul olmaz. Hıristiyan olsalar dahi
sırtımızda ta ımamız lâzımdır. Müslüman do mamıza ve müslüman yeti memize sebeb olan ana ve
babamızın kalbini kırarsak Cennete girmemiz dü ünülebilir mi? Onlar bize hakaret etsede yalvararak
gönüllerini almamız lâzımdır. Ana ve babamız bizden razı olmadıkça, Allahü teâlâ'nın sevdi i kulu
olmamız mümkün de ildir. (Rıyâd-un-nâsıhîn s.286)

SUAL: Yazılarınızda falancanın sözü dinde senet de ildir. Onun sözü hüccet olamaz.
Dinimizde dört delil vardır, gibi ifadeler görüyoruz. Dört delil nedir?
CEVAP
Dinimizdeki dört delil, Kitab, Sünnet, cma-i Ümmet, Kıyas-ı Fukaha'dır.
Kitab, Kur'ân-ı kerimdir. Allahü teâlâ tarafından, Cebrail aleyhisselâm vasıtasıyla Muhammed
aleyhisselâma indirilen ve Peygamber aleyhisselâmdan da bize tevatüren nakledilen muciz kelâmdır,
nazm-ı ilâhîdir. (Molla Husrev, Mir'at-ül usûl...)
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerimi, harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahlûktur. Bu harf ve
kelimenin ma'nası, kelâm-ı ilâhîyi ta ımaktadır. Bu harflere, kelimelere Kuran denir. Kelâm-ı ilâhîyi
gösteren ma'nalar da Kur'ândır. Bu kelâm-ı ilâhî olan Kur'ân mahlûk de ildir. Allahü teâlânın ba ka
sıfatları gibi ezelî ve ebedîdir. (Reddül-muhtar, C.3 yemin bahsi ve Fethul-kadîr)
(Kitab ve sünnet) birlikte söylenince, kitab, Kur'ân-ı kerîm, sünnet de hadis-i erifler demektir.
( bni Âbidîn) hazretleri abdestin sünnetlerini anlatırken buyuruyor ki:
( bâdetler, ya'ni müslümanlara yapılması emrolunan eyler, dört kısımdır. Farz, vâcib, sünnet,
nafile. Allahü teâlânın açık olarak bildirdi i emirlerine (Farz) denir. Açık olarak zan ile anla ılan
emirlere (Vacib) denir. Farz veya vâcib olmayıp, Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem"
kendili inden emretti i veya yaptı ı ibâdetlere (Sünnet) denir.)
Selef-i sâlihinin söz birli ine ( cmâ-i ümmet) denir. Eshâb-ı kirama ve bunlardan sonraki asırda
gelen müctehidlere (Selef-i sâlihin) elenir. Kur'ân-ı kerîmden veya hadis-i eriflerden veya icma-i
ümmetten çıkarılan hükümlere (Kıyas-ı fukaha) denir. (Mecmua-i Zühdiyye)

SUAL: mâm-ı Âzam hazretlerinin vasiyyeti nasıldır?


CEVAP
mâm-ı Â'zam hazretlerinin son hastalı ında eshâbına bildirdi i vasiyyetin özeti öyledir:
"Ey eshabım, biliniz ki, Ehl-i sünnet vel cemaat mezhebi haktır. On iki haslet üzeredir.
Bunlara uyan bid'atten uzak olur.
1- Îmân, dil ile ikrar, kalb ile tasdiktir. mânın azalması ve ço alması olmaz, îmânda übhe
caiz de ildir. Müslüman günah i lemekle kâfir olmaz, îmân amelden cüz de il, ayrıdır. Amel
ba'zı vakitlerde emrolunmu tur. Fakire zekât ve hac farz de ildir. Fakat îmândan muaf tutulan
an, yoktur. Fakire îmân lâzım de ildir, denilemez. Hayz ve nifas sahibleri, oruçlarını kaza
ederler. Fakat îmânı kaza ederler denemez. Hayrın ve errin takdiri Allahü teâlâdandır.
2- Ameller üç kısımdır: Farz, fazilet ve günah. Allahü teâlâ Ar 'ı sonradan yaratmı tır.
Allahü teâlânın Ar 'a ihtiyâcı yoktur.
4- Kur'ân-ı kerîm Allah ü teâlânın kelâmıdır. Mahlûk, ya'ni sonradan olma de ildir. Zâtı ile
kâimdir. Kur'ân-ı kerîme mahlûk diyen kâfir olur.
5- Bu ümmetin Peygamber Efendimizden sonra en üstünü, Ebu Bekr, sonra Ömer, sonra
Osman, sonra Ali'dir. Üstünlükleri hilafetteki sıralarına göredir. Bunları seven muttaki, dü man
olanlar ise münafık ve akidir.
6- Kul, bütün fiilleri, yaptıkları ile mahlûktur.
7- Yaratıcı ve rızk verici Allahü teâlâdır.
8- Allahü teâlânın ihtiyâcı yoktur.
9- Mest üzerine mesh caizdir.
10- Allahü teâlâ, kaleme emrederek kıyamete kadar olanları yazdırmı tır.
11- Azap vardır. Münker ve Nekrin kabirde sual sormaları haktır. Mizan haktır. Cennet
ve Cehennem geçici de il, devamlıdır.
12-Allahü teâlâ mahlûkatı, öldükten sonra, kıyamette diriltir.
Cennetliklerin Allahü teâlâyı nasıl oldu u bilinmeyen, bir eye benzetilmeden ve cihetsiz
görmeleri haktır.
Peygamberimizin efaati haktır. Hazret-i Ai e, Hazret-i Hadice-i kübradan sonra bütün
kadınların üstünü ve mü'minlerin annesidir." (Rıyâd-ün-nâsıhîn s.60)

SUAL: Peygamber aleyhisselâmın ismini anınca salevat getirmenin ehemmiyetinden


bahsettiniz. Salevat getirmek nasıl olur? Salevat nedir?
CEVAP
Salevat, (Allahümme salli âlâ Muhammedin ve âlâ ali Muhammed) demektir. Namazlarda son
rek'atte Tahiyyattan sonra okunan salli ve barik'ler de salevat-ı erifedir.

SUAL: Ba'zı kimseler kar ıla ınca birbirlerinin elini öpüyorlar. Mahzuru var mıdır? Bir de
daha önce eli gö se koyarak selâm vermenin uygun olmadı ını yazmı tınız. Mehazını da
yazarsanız makbule geçer.
CEVAP
Ahmed ibni Kemal Efendi, (Kitâbül feraid) kitabında, (Kitab-üs sünnet-i vel cemaa) kitabından
alarak diyor ki:
(Birini görünce kendi elini veya onun elini öpmek ve eli gö se koymak ve e ilmek de mecusî
âdetidir.)
stisna olarak hocanın, âlimin, anne ve babanın eli öpülür. Arkada la kar ıla ınca elini öpmek
haramdır, ( bni Abidîn c.5,s.245)

SUAL: Gizli günahların tevbesi gizli mi yapılır?


CEVAP
Gizli günahların tevbesi gizli yapılmalıdır. Günahını açı a vurmak da günahtır. Fakat açık i lenen
günahların tevbesini açık olarak yapmalıdır. Çünkü ba kaları bizim hâlâ bu günahı i ledi imizi
zannedebilir. Ba kalarının su-i zannnına sebeb olmamalıdır. (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: (Hâlık ismi Allahü teâlâya aittir. Halûk da bu ma'naya gelir mi? Ba'zıları çocuklara
Halûk ismi koymaktadır. Ma'nası nedir, mahzuru var mıdır?)
CEVAP
Halik, halkedici, yaratıcı demektir. Halûk ise, iyi ahlâk sahibi, iyi huylu ve herkesle iyi geçinen
demektir. Bu bakımdan Halûk ismini koymakta mahzur yoktur. (Kamus)

SUAL: Alay ederek, bir kimseye (Allahlık) demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Faydasız ve zararsız kimselere yanlı olarak (Allahlık) deniyor. Böyle kullanmak do ru de ildir.
( bni Abidîn c.5,s.568)

SUAL: Bir okuyucumuzun sualinin cevabı öyledir:


CEVAP
Ba'zıları bütün insanların bir hücreden geldi ini söylerken, bahsetti iniz ahsın, insanların dört
ki iden meydana geldi ini söylemesi ne kadar tuhaftır. O kimsenin çok câhil oldu u, tıp ilminden
habersiz bulundu u anla ılmaktadır.
(Yer yüzünde ne kadar lisan var ise, o kadar insandan meydana da gelebilir) demesi de aynı
ekilde cahilli ini ortaya koymaktadır.
Dört türlü kan grubu vardır. Fakat lohusalık, narkoz, radioterapi ve arsenikli ilâçların kan grubunu
ba'zan de i tirdi i görülmektedir. Buradan anla ılıyor ki, Âdem aleyhisselâmın kan grubu A ise,
Hazret-i Havva validemizin de kan gurubu B ise, bugüne kadar gelen, çocuklarının kan grupları daima
A olur, B olur AB olur diye bir kaide yoktur. Fakat umumiyetle bir çocu un kan grubu, anasının veya
babasının kan gurubuna benzer. Çe itli hastalık ve alınan ilâçlar sebebiyle bu kan grubu de i ebilir.
Allahü teâlâ kan gruplarını bir de il de daha fazla yaratmasının çe itli hikmetleri vardır. Meselâ kan
grupları adlî i lerde faideli olmaktadır. üpheli birinin elbisesinde görülen kan lekesinin grubu, bu
kimsenin kan gurubuna uygun bulunmazsa, ya'ni adamın elbisesindeki kan lekesinin grubu B ise,
adamın kendi kan grubu da A ise, (Elim kesilmi ti de, üstüme kan damlamı tı) gibi sözünün yalan
oldu u anla ılır. imdi kan grupları kendi aralarında da bölünmektedir Meselâ A grubunda A l, A 2 gibi
gruplar bulunmaktadır. Bunlara A l, A 2 yerine K, L gibi harfler verilirse kan gruplarının adedi ço alır.
Yer yüzünde lisanların, ivelerin çok olması, o kadar insandan meydana gelindi ini göstermez.
Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı kerîmde ( nsanları kavim kavim yarattık.) buyuruyor. Dünyada ayrı ırktan, ayrı
lisandan kavimler bulunmaktadır. Bu kavimleri ayrı ayrı ekilde, ayrı ayrı boylarda, birinin parmak izinin
di erine benzemiyecek ekilde milyarlarca parmak izi yaratan Allahü teâlânın kudretinin büyüklü ü
dü ünülerek emrine uyma a çalı malıdır. (Hucurat, âyet 14)

SUAL: Âkil bali olmayan çocukların verdi i hediyeyi almakta mahzur var mıdır?
CEVAP
bni Âbidîn'de çocu un hediye vermesinin sahih olmadı ı bildirilmektedir Bu bakımdan
çocuklardan hediye almak do ru de ildir. (C.5,s.90,91)

SUAL: Birkaç defa kadınların erkekler üzerindeki haklarını bildirdiniz. Erkeklerin kadınlar
üzerindeki haklarını da bildirirseniz memnun oluruz.
CEVAP
(Riyâd-ün-nasîhîn) kitabında diyor ki:
Kadınlar kocalarına hizmet etmelidir. Erke in hanımı üzerinde hakkı çoktur. Bu sebebten hadis-î
erifte buyuruldu ki:
(E er Allahtan ba kasına secde etmek caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmesini
emrederdim. Çünkü kocanın hanımı üzerinde hakkı çok büyüktür.)
Hazret-i Fâtıma, Hazret-i Aliyi üzdü ünden dolayı a larken Resûlullah efendimiz buyurdu ki:
(Yavrum, bilmez misin ki, kocanın rızası, Allahü teâlânın rızasına sebebtir. Kadınlar için
amellerin en üstünü, kocasının emrine itaattir. Kadın kocasının hakkını gözetince, Cennetteki
makamını, dünyada iken görmedikçe vefat etmez. Kadının kocası ile bir müddet oturması
Kâbeyi tavaf etmesinden daha iyidir. Ey Fâtıma, erkek hanımından razı olunca, o kadın
Cennete, Cennetin hangi kapısından isterse girsin!)
O halde kadın, kocasının emrine itaat etmeli, Hakkın rızasına bu yolla kavu ma a çalı malıdır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kocasına yedi gün hizmet eden kadına, Allahü teâlâ, Cehennemin yedi kapısını kapar ve
Cennetin sekiz kapısını açar, diledi i kapıdan Cennete girer.)
( ir'at-ül- slâm) erhinde diyor ki:
Kadın kocası ile iyi geçinmelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kadının cihâdı, kocası ile iyi geçinmektir.)
Peygamber aleyhisselâm zamanında bir kadın, kocasını güzel kar ılar, paltosunu çıkarır, güzel
sözler söyleyerek ho nutlu unu kazanma a çalı ırdı. Peygamber aleyhisselâm bu kadının kocasına
buyurdu ki:
(Hanımına selâm söyle, yarı ehid sevabına kavu tu unu haber ver!)
Kadının çok mühim vazifeleri vardır. Be vakit namazını vaktinde kılmalı, Ramazan-ı erîf orucunu
tutmalı, kendini yabancı erkeklerden korumalı, kocasının dine uygun sözlerini tutmalı, hattâ da dan ta
ta ımasını emretse bile yapmalıdır. Hadis-i erîfde buyuruldu ki:
(Kocanın hanımı üzerindeki hakkı, benim sizin üzerinizdeki hakkım gibidir. O halde
kocasının hakkını gözetmiyen, Allahü teâlânın hakkını gözetmemi olur.)

SUAL: Birkaç kom u oturup konu urken gencin biri, bu toplulu a selâm verdi. Babam
selâmını alıp gencin kula ına ( nsan babasının bulundu u cemaate selâm vermez) dedi.
Selâmda sünnet ekli nasıldır? Babaya selâm vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Selâmda sünnet öyledir ki, önce büyük küçü e, binekteki yaya yürüyene, ayakta olan oturana, az
olan çok olana, efendi hizmetçisine, baba o luna, ana kızına selâm verir. Rütbe ve ni'meti çok olan
önce verir. Nitekim, mi'râc gecesi, önce Allahü teâlâ selâm verdi. (Bostan-ül Arifin ve bni Abidîn).
O gencin içinde babası bulunan toplulu a selâm vermesinde mahzur yoktur. ( bni Abidîn
c.5,s.265)

SUAL: Peygamberimiz ne zamandan beri peygamber idi? Peygamber oldu u zaman


demekte mahzuru var mıdır?
CEVAP
Peygamberimizin mübarek ruhu peygamber olarak yaratıldı. Kırk ya ına gelince peygamber
oldu u kendisine bildirildi. (Mektûbât-ı Rabbani c.l,M.44)

SUAL: Önce u namazı kılalım da, ondan sonra di er i lerimize bakalım, demenin caiz
olmadı ını söylüyorlar. Böyle söylemenin bir mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mubah sözler niyete ba lıdır. Namazın ehemmiyetine binaen bir an önce geciktirmeden kılınması
için böyle söylemekte mahzur yoktur. Bir müslüman ba tan savmak niyyetiyle ( u namazı kılalım)
demez. stemiyerek, namazı yüksünerek ( unu bir kılalım) demek elbette caiz olmaz . ( bni abidîn
c.1,s.72)

SUAL: Mu'teber bir kitabta okudu uma göre, Kur'ân-ı kerîm ve Hadis-i erifler, îmânda
parçalanmanın kötü oldu unu bildiriyor. Halbuki dört hak mezhebin ayrılmasını da yine Kur'ân-ı
Kerîm'in bildirdi ini biliyoruz. Bu iki ifadeden birisi di erine ters dü müyor mu?
CEVAP
Hayır, hiç bir tenakuz ve terslik yoktur, îmânda parçalanma olmaz. Hadis-i erifte bildirilen,
ümmetin 73 fırkaya, ya'ni îmânda 73 parçaya ayrılaca ı, bunlardan yalnız birisinin kurtulaca ı,
di erlerinin dalâlete dü üp cehenneme gidece i bildirilmektedir. Bütün mu'teber kitabların bildirdi ine
göre, tek kurtulu fırkası Ehl-i sünnet vel cemaat yoludur. Ehl-i sünnet fırkası, îmânda ayrılmamak artı
ile amelde fıkhı mezheblere ayrılmı tır. Bu ayrılmanın rahmet oldu u hadis-i erifle bildirilmi tir. Âyet-i
kerimelerde de, bilmiyenlerin bilen âlimlere sual etmesi bildirilmektedir. Teferruatta farklılık olsa da hak
mezhebler karde tir. Birbirlerini çok sevmek dinimizin emridir. ( erh-ı Mevâkıf s.616; Fadl-uz-zâkirîn
s. 19)

SUAL: Mü'minlerin birbirlerine gıyabında dua etmeleri ve her mü'minden dua istemeleri
uygun mudur?
CEVAP
Bir mü'minin di erinin gıyabında edece i dua makbuldür. Günahkâr mü'min, mü'min karde i için
günah i lemedi i için onun hakkında yapaca ı dua makbuldür. Ba ka günahkâr bir mü'minin de
kendisi için yapaca ı dua makbul olur. Bu bakımdan mü'minler birbirlerine daima dua etmeli, her
mü'minden dua istemelidir. Birçok insan ba kalarının duası sebebiyle büvük ni'metlere kavu mu tur.
(Mektûbât-ı Rabbânî c.1,M.104; Makâmât-i Mazhariyye)

SUAL: Kıymetli bir kitâbda zamanın de i mesiyle ba'zı hükümlerin de i ebilece ini
okudum. Bu hükümler nelerdir?
CEVAP
(Dürer-ül-hükkâm) erhinde diyor ki: Zamanın de i mesiyle örf ve âdete dayanan ahkâm
de i ebilir. Nassa, delile dayanan ahkâm zamanla de i mez. Hükmî küllî de i meyip, bu hükmün
hâdiselere tatbikî zamanla de i ebilir.
Allahü teâlâ slâm Dinini, her memlekette, her yenili i ve bulu u kar ılayacak ekilde kurmu tur.
slâm dini yalnız sosyal hayatta de il, ibâdetlerde bile tolerans, müsemaha göstermi , insanlara
serbestlik vermi , müctehid denilen derin âlimlere, ictihad hakkı tanımı tır. Hazret-i Ömer ve Emevîler
zamanında ve Osmanlı Devletinde kıt'alara yayılan müslümanların ba arıları tarihlere ün salını tır.
E er müslümanlar, dinimizin emretti i ekilde, Allaha ve devlete ve kullara kar ı olan vazifelerini,
borçlarını yerine getirirse, îmân ve ibâdet bilgilerini ö renip, slâmın güzel ahlâkı ile bezenirse,
kimseye zarar vermezse, kanunlara kar ı gelmezse, dünya ve âhıret saadetine kavu urlar.
(Mecelle)'nin 39. maddesinde (Zamanın de i mesi ile âdete dayanan hükümler de i ebilir.
Fakat (Nass) ile bildirilmi hükümler hiçbir zaman de i mez) diyor. Meselâ haram i leyenler
ço alır ve haramlar âdet haline gelirse yine halâl olmazlar. Mubah olan âdetlerde ve fen bilgilerinde
zamana uyulur. Teknikte ilerleyenlere ayak uydurulur. Kur'ân-ı Kerîm'de ve Hadis-i eriflerde açıkça
bildirilmi olan din bilgilerinde, ibâdetlerde zamana uyulmaz, îmân bilgileri de zamanla de i mez.
Bunları kendi kafalarına göre de i tirmek istiyenler do ru yoldan ayrılır.
( bni Âbidîn), Ramazan hilâlini anlatırken buyuruyor ki:
(Örf ve âdetlerden alınmı olan hükümlerin ço u, zamanın de i mesi ile de i ir. Haraç,
yani güçlük olunca, zâif rivayet ile âmel olunur.)
Hükümlerin zaman ile de i mesi demek, zor vaziyette, slâm âlimlerinin me hur olmayan
ictihadlarına uyulabilir demektir. Herkes kolayına geleni yapsın demek de ildir.
Müctehid âlimler zamanında, ya'nî hicri dörtyüz senesinin sonuna kadar, ya ama artlarında
de i meler olunca, yeni hâdiseler ortaya çıkınca, müctehid olan âlimler, gece gündüz çalı arak, bu i in
nasıl yapılması lâzım geldi ini (Edille-i er'ıyye) ismindeki dört kaynaktan bulup çıkarmı lar, bütün
müslümanlar da bu i i, kendi müctehid imamlarının bulup anladı ına uyarak yapmı lardır. Dörtyüz
senesinden sonra da, bu müctehidlerin bulduklarına uyuldu. Bu uzun zamanlarda, hiçbir müslüman,
hiçbir isinde çaresiz kalmadı, sıkıntıya dü medi. Allahü teâlâ, herseyin hükmünü Kur'ân-ı kerimde
bildirdi. Onun yüce peygamberi olan Muhammed aleyhisselâm da, bunların hepsini açıkladı. slâm
âlimleri de, Eshâb-ı kirâm'dan ö rendikleri bu bilgileri açıklayarak kitablarına yazdılar. Dünyanın
her yerinde, kıyamete kadar ortaya çıkacak olan her yeni eyin nasıl kullanılaca ı, bu kitablarda
bulunur, yahut bulunanlara benzetilir. Bu benzetme i de ana ve yardımcı din bilgilerini iyi kavramı
olan ve dört mezhebden birinin usûl ve kaidelerine vâkıf olan yüksek âlimler yapar. Bunun mümkün
olması, Kur'ân-ı kerimin mu'cizesi ve slâm âlimlerinin bir kerametidir.

SUAL: Ba'zılarının savundu u gibi, her i te e itlik, her yerde tarafsızlık fikri uygun mudur?
CEVAP
Ba'zıları ısrarla tarafsızlık fikrini ileri sürerler. Bunları savunanlar aslında tarafsızlı ı sevmeyen
kimselerdir. Sadece kendilerine zıt fikirli olanların tarafsız olmasını isterler. Kendileriyle aynı fikirde
olanlar için böyle bir ey dü ünmezler. yinin tarafında olmamak ma'nasında bir tarafsızlık makbul olur
mu? yileri övmemek, kötüyü tenkid etmemek eklinde bir tarafsızlık çok abes olur. Memleketin,
devletin menfaati nerede ise o tarafta olmak lâzım gelir. Ba ka bir tâbirle ki i, hakkın, do runun, iyinin
yanında olmalıdır. Yapıcıya göre, do ru ve iyi olan bir ey, yıkıcıya göre, yanlı ve kötüdür. Yapıcı
do runun yanında, yıkıcı do ru sandı ının yanında olacaktır.
Aynı kimseler, tarafsız olmak gibi her fırsatta e itlikten bahsederler. yi ile kötü, eski ile yeni,
sa lam ile sakat, âlim ile câhil ve di er zıt eylerin e it olmasını savunmak çok abestir. E yanın
tabiatına aykırıdır. Ekvatorla kutupların e it iklime sahip olması dü ünülemez. E itlik ile adalet ayrı
eydir. Meselâ bir baba, uzun ve kısa olan iki çocu una elbiselik kuma almaları için üçer bin lira
verse, e it muamele etmi olur. Fakat uzun çocuk metresi daha ucuz olan kuma tan alabilir. Kısa
çocuk ise, metresi daha pahalı olan kuma tan alabilir. E er babaları, aynı kuma tan her iki çocu una
kendilerine yetecek kadar kuma alırsa, yaptı ı is e itsizliktir. Fakat adaletle hareket etmi olur.
Aynı i e aynı zamanda giren iki i çi tanıyorum. Birisi ayda 15 bin, di eri ise 20 bin lira alıyor. Az
alan i çi dedi ki:
(Bana haksızlık yapılıyor. Arkada ımla, maa ımızda e itsizlik var.)
Patrondan bunun sebebini sordum. Patron da dedi ki:
(20 bin lira alan i çi günde 500 parça imal ediyor, di eri ise 300 parça imal ediyor. E er 20
bin verdi imize do ru ücret verilmi se, 15 bin alan, yaptı ı i e göre 12 bin lira alması lâzımdır.
ayet 15 bin alana hakkını veriyorsak, 20 bin alan 25 bin lira alması lâzımdır.)
Misalde görüldü ü gibi, çok i yapanla az i yapanı bir tutmak do ru de ildir. Aynı çevreler,
tarafsızlık ve e itlik kelimelerini istismar ettikleri gibi, hürriyet kelimesini de istismar ediyorlar.
Ba ıbo luk hürriyet de ildir. Ba kasının hakkına saygılı davranıp, kanun ve nizamlar dahilinde hareket
etmek hürriyete zıt de ildir. Sadece ba kasına de il, kendine bile zararlı olmak hürriyet de ildir. Bir
kimsenin, kendi malını yakma a ve kendine zarar verme e bile hakkı yoktur. (Mal benimdir, ben
yakarım kime ne?) diyemez. Çünkü onun malı millî servettir. slâmiyet, sadece ba kalarının malını
de il, bir kimsenin kendi malını israf etmesini, zararlı yerlere harcamasını da men etmektedir.
Kom umuz, çocu u pencereden dü mesin diye, pencereyi iyice çakmı . (Niye çocukların hürriyetine
mani oluyorsun?) dedim. (Onların menfaati için o kadar hürriyetsizlikte mahzur yoktur.) dedi.
Bunun gibi, trafi in düzgün olması için kaideler koymak ve soldan gitmeyi yasaklamak hürriyetsizlik
de ildir.

SUAL: Dünyadan ba ka gezegenlerde insan bulundu una inanmak itikada zarar verir mi?
CEVAP
Gezegenlerde yeryüzündeki gibi insan yoktur. Ruhlar semada insan eklinde görünür. Âlem-i
misalde görünen insanlar semada da görünür, îsâ aleyhisselâm ile dris aleyhisselâm semadadır.
(Tefsîr-i Mazharî, Rahman sûresi tefsiri).

SUAL: Kalbin çalı masına Allahü teâlânın mu'cizesi demekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Allahü teâlânın hikmeti veya kudreti denir. Mu'cizesi demekte mahzur yok ise de, mu'cize
Peygamberlerden âdet-i ilâhiyye dı ında ve kudret-i ilâhiyye içinde meydana gelen eylere denir.
( sbât-ün Nübüvve s.9)

SUAL: Beyim, akadan bana, Ba ımın belâsı diyerek beni üzüyor. Dinimizin emirlerini
yerine getirme e çalı an bir kimseyim. Böyle konu ması uygun olur mu?
CEVAP
Her ne suretle olursa olsun mü'mini üzmek haramdır. Hele bu kimse, karı kocadan biri ise daha
mühimdir. aka, yarı yarıya ciddi sayılır. Üzücü, so uk sakalar do ru de ildir. Belki sizin
üzüldü ünüzü bilmiyordur. Kendisine üzüldü ünüzü güzellikle söylemeniz iyi olur. Münaka aya zemin
açmamalıdır. Sabır çok eyi halleder. Kadınlar, kocalarının kötü huylarına sabrederse, Âsiye
validemizin kavu du u gibi büyük ecre kavu urlar. (Ma'rifetnâme)

SUAL: Birinin evine selâmsız ve habersiz girmekte mahzur var mıdır? Her ya lının elini
öpmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Birinin evine, odasına, bahçesine girilece i zaman izin istemek vâcibdir. Kapıya vurarak, zili
çalarak veya seslenerek meselâ selâm vererek izin istemeden içeri girmemelidir. Ana-baba
çocu unun, çocuk, bunların odasına girece i zaman da izin istemelidir. Kapı aralanırsa, aradı ı
kimseyi sormadan önce kendini tanıtmalıdır. (Hadika c.2,s.316)
Telefon edince de önce kendini tanıtmalıdır.
Âlimin, ana-babanın eli öpülür. Ba kasının eli öpülmez. Arkada ile kar ıla ınca elini öpmek
haramdır. ( bni Abidîn)
Ba'zı ya lı kimselerin ilmine hürmeten elini öpmekte mahzur yoktur. ( bni Abidîn c.5,s.245)

SUAL: Ba'zı arkada larım var. Her hâdiseyi ekonomi ile izaha çalı ıyorlar. Sa lıklı bir
ekonomi ile, ya'nî zenginlik ile insanların mutlaka mutlu olacaklarını söylüyorlar. Dünyada
ekonomisi oldukça düzgün milletler var. Zenginlikle mutlu olmanın bir ilgisi var mı?
CEVAP
ktisaden kalkınmak elbette çok iyidir. Fakat mes'ut olmak, maddiyattan çok, ma'neviyata
dayanmaktadır. Her fert ruhî yapı itibariyle farklı ihtiyâç ve de i ik hazlara sahiptir. Bu bakımdan birini
tatmin eden, mutlu kılan bir ey, di er bir kimseye aksi te'sir edebilir. Buna ya , cinsiyet, iklim, din,
kültür, soy gibi hususiyetlerin te'sir edece i inkâr edilemez. Meselâ müslüman bir kimse, iyilik
etmekten ho lanırken, Neron gibi birisi de zulmetmekten zevk alır. Kimi namaz kılınca huzura kavu ur,
kimi haramlardan zevk alır. Bütün insanları aynı ihtiyâçları olan bir robot gibi dü ünmek mümkün
de ildir.
ktisat kitabları, ( htiyâçlar sonsuzdur.) diye bir kaideden bahsederler. Gerçekten de, para ve
imkânlarımız ço aldıkça ihtiyâçlarımız artar. Sonsuz olan bu ihtiyâçları temin etmek mümkün
olmadı ına göre, sadece ekonomi ile, saadeti hâkim kılma nazariyesi bir hayâlden ibaret kalır.
Bununla beraber ihtiyaçlarını sınırlayabilen ve bu kadarı ile iktifa edebilen, übhesiz bütün ihtiyaçları
elde etme pe inde ko anlardan daha mutlu olur.
Ba'zı çevreler, bir avuç madde u runa büyük ma'naları kaybetmek, medeniyetleri yıkmak, manevî
de erler üzerine kur un bulutlar gibi çökmek istiyerek insanı (Homo Economicus) derecesine
indirme e çalı ıyorlar.
Bugün dünyada madde zihniyeti hâkim oldu u için milletler büyük bir buhran içinde yuvarlanıp
gidiyorlar. Böyle bir cemiyet içinde bile, müslüman fertler, öldükten sonra insanları dirilten Allahü
teâlâya inandıkları için maddecilere göre daha mutlu oldukları, inkâr edilmesi mümkün olmayan bir
hakikattir. Müslüman, ölümden sonra ba layan ebedî hayata inandı ı için insanlar yaptı ı maddî ve
manevî yardımın heba olmayaca ını bilerek mutlu olur. Maddecinin maddesi azalmakla üzülür, huzuru
bozulur ve bedbaht olur.
Ne mutlu ölümden sonra ba layan hakikî ve ebedî hayata inanıp, elindeki ekme in fazlasını verip,
insanların yardımına ko anlara.

SUAL: Hanımın ev i lerini yapma a mecbur olmadı ını yazdınız. Fakat (Bezzaziyye)
kitabında mecbur edilebilece i yazılı imi . Açıklı a kavu turulmasını rica ediyorum.
CEVAP
(Bezzaziyye)'deki mecburiyet, dinî mecburiyet de ildir. Kadın bu hizmetleri yapmazsa günaha
girmez. Ailedeki ülfeti ve saadeti temin etmek için mecburmu gibi lüzumlu hizmetleri yapar. Erke in
de dinen mecbur olmadı ı ba'zı eyleri yapması lâzım olur. Ailenin saadeti için ba'zı eyler mecbur gibi
yapılır.

SUAL: Bugün için ictihad etme e lüzum var mıdır? Kur'ân-ı kerîmi asra göre tefsir etmekte
mahzur var mıdır?
CEVAP
Bu hususlarda veya ba ka hususlarda bizim söz söylemeye yetkimiz yoktur. slâm âlimleri her
eyi açıklamı lardır. Meselâ, Hanefî mezhebinin derin âlimlerinden Yusuf Nebhâni hazretleri
( evâhid-ül-hak) kitabında Ehl-i sünnet âlimlerinden alarak buyuruyor ki:
slâm âlimleri, sözbirli i ile bildiriyorlar ki, hicretin dördüncü asrında sonra, dünyada, ictihad
edebilecek derin âlim hiç kalmadı. imdi bütün müslümanların bilinen dört mezhebden birine uymaları
lâzımdır. Çünkü imdi Kur'ân-ı kerîmi ve hadis-i erîfı anlayıp, bunlardan ahkâm çıkarmak için lâzım
olan artlara, hâiz bulunan ilim sahibi hiç yoktur. Mezheb imamına uyan bir kimse, Kur'ân-ı kerîme ve
Resulullahın sünnetine uymu olur.
imdi ba'zı câhiller, kendilerini âlim sanıyorlar. Bid'at sahibi olan sapık din adamlarını taklîd
ederek, Kur'ân-ı kerîmden ve hadis-i eriflerden hüküm çıkarma a çalı ıyorlar. Mezheb imamlarından
birini taklîd etmeye ihtiyâcımız yok diyorlar. Hattâ mezheb imamlarının ictihad buyurdukları,
anlatdıkları bilgileri be enmiyor, bunlar zamanımıza uymaz diyor. Bunlar kendilerini be enmi
câhillerdir. Kur'ân-ı kerîme uyduklarını sanıyorlar. Halbuki Kur'ândan ve (Buhârî)'den ma'na çıkarma a
kı kırtıyorlar. Bu ahmaklara aldanmamalıdır. Her müslüman, (Ehl-i sünnet) i'tikadında olmalı ve dört
mezhebden birine uymalıdır. Dört mezhebin kolay taraflarını ara tırıp, birbirine karı tırmamalıdır.
Böyle yapmak yasaktır. Din adamı geçinen câhil kimse ile müctehid olan âlimler arasındaki fark, yer ile
gök arasındaki fark gibidir. Hattâ eytan ile melek arasındaki fark gibidir. Anlıyamıyorlar ki, Nass ile
açıkça bildirilmi eylerde ictihad yapılmaz. Bu söz, hiçbir eyde ictihad yapılmaz demek de ildir,
îctihadda en ileri giden Ebû Hanife hazretleri, zaif hadis ile bildirilen ey üzerinde ictihad yapmazdı.
Mezheb imamlarının hepsi, bir soru ile kar ıla tıkları zaman, bunun cevabını, önce Kur'ân-ı kerîmden
ararlardı. Kur'ân-ı kerîmde açıkça bulamazlarsa, hadis-i eriflerde ararlardı. Hadis-i eriflerde
bulamazlarsa Eshâb-ı kiramın icma'ında ararlardı. cmâ' da da bulamayınca, bu soruya benzeyen
ba ka sorunun kitab; sünnet ve icmâ'da bulunan cevabına kıyas ederek, ictihad edip, cevabını
bulurlardı. Bin seneden beri bütün müslümanlar, âlimler, sâlihler, veliler hep bu dört mezhebden birine
uydular. Hiç biri kendinin müctehid oldu unu iddia etmedi. Dört mezhebin hiç biri, Kur'ân-ı kerîmden ve
hadis-i eriflerden kıl kadar ayrılmamı tır. slâm âlimleri, müslümanların dört mezhebden birini taklid
etmesini emrediyor.
(Tuhfet-üs-sâlikin) kitabında mâm-ı Gazâli'den alarak buyuruyor ki:
(Üç kimse Kur'ân-ı kerîmin ma'nasını anlıyamaz. Birincisi, arabîyi iyi bilmeyen ve tefsir okumamı
olan câhil. kincisi, büyük bir günaha devam eden fâsık. Üçüncüsü, i'tikad bilgilerinden birini yanlı
anlayıp kendi anladı ına uymadı ı için, ba kalarının hak sözünü kabul etmeyen bid'at sahibi de
Kur'ân-ı kerîmi anlıyamaz. Ehl-i sünnet i'tikadından ayrılmak büyük günahdır. Bunun için bid'at sahibi
olan Kur'ân-ı kerîmin ma'nasını anlıyamaz. Çünkü bid'atin zulmeti kalbi karartır.) Görülüyor ki, Ehl-i
sünnet mezhebinde olmayan, arabîyi çok iyi bilse de, Kur'ân-ı kerîmi do ru anlıyamaz. Yanlı
anladıklarını yazarak herkesi felâkete sürükler.
Zamanımıza, asrımıza uygun tefsir lâzımdır sözü do ru de ildir. Tefsir âlimleri, Resûlullahdan ve
Eshâbından gelen haberleri yazarak tefsir yaptılar. Bunların tefsirleri her asra uygundur ve kâfidir.
Kur'ân-ı kerîmin emirleri, her asırdaki her insan gibi aynıdır. Önceki asırlar için ba ka, sonraki asırlar
için ba ka ma'nası yoktur. Kur'ân-ı kerîme inanan ve uymak isteyen bir müsliman her aradı ını
mevcud tefsirlerde bulur. Dine uymayan kimse bozuk isteklerini bu tefsirlerde elbet bulamaz. Aklımıza
ve asrın isteklerine uygun tefsir yapmak caiz de ildir. Tefsir yapabilmek için çok art vardır.

SUAL: Henüz bali olmamı bir o lum var. Simit satıp para kazanıyor. Kazandı ı paradan
bize veriyor. Onun parasını harcayabilir miyiz?
CEVAP
Muhtaç iseniz harcayabilirsiniz. ( bni Âbidîn; Uyûn-ül-besâir; Mecelle 96. madde)

SUAL: Ben köy imamıyım. Cemaatimden birisi, babasından beddua almı . Babası ( ki yakan
bir araya gelmesin) demi . Bu ahsın i leri hep ters gitmi . (Babam öldü üne göre, ne yapıp da
bedduasından kurtulmam lâzımdır? diye bana sual etti. Ben de Türkiye Gazetesine sorarız.
Onlar da ehline, bir bilene sorup cevaplandırırlar, dedim.
CEVAP
Ana ve babaya kar ı gelmek en büyük günahlardandır. (Buhârî)'deki hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ekber-i kebair, bir eyi Allahü teâlâya ortak etmek, adam öldürmek, anaya, babaya kar ı
gelmek, yalancı ahitlik yapmaktır.) ( bni Âbidîn c.5,s.340)
Babasına kar ı gelen kimse, bu büyük günahtan kurtulması için mevtalara yapılan hayırlı i leri
yapması, tevbe ve isti fara devam etmesi lâzımdır. (Etfâlül müslimîn) kitabındaki hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Ana-babasının veya ikisinden birinin kabrini her Cum'a günü ziyaret edenin günahları
afvolur, haklarını ödemi olur.)
(Makamat-ı Mazhariyye) kitabındaki hadis-i erifte buyuruyor ki:
(Bir kimse kendisi için veya ba kası için yetmi bin adet, kelime-i tevhid okursa, günahları
afvolur.)
mâm-ı Rabbani hazretleri, (Mektûbât) kitabının I. Cild, 104. mektubunda buyuruyor ki:
(Ölülere, dua ile, isti far etmekle, onun için sadaka vermekle yardım etmek, imdatlarına yeti mek
lâzımdır. Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu ki:
(Ölünün mezardaki hâli, imdat diye ba ıran, denize dü mü kimseye benzer. Bo ulmak
üzere olan kimse, kendisini kurtaracak birisini bekledi i gibi, meyyit de babasından, anasından,
karde inden, arkada ından gelecek bir duayı gözler. Kendisine bir dua gelince, dünyanın hepsi
kendine verilmi gibi sevinmekten daha çok sevinir. Allahü teâlâ, ya ıyanlann duaları
sebebiyle, ölülere da lar gibi çok rahmet verir. Dirilerin de ölülere hediyesi, onlar için dua ve
isti fardır.)
Bir kimsenin, namaz, oruç, sadaka gibi nafile ibâdetlerinin sevabını ba kasına hediye etmesi
caizdir. (Hidâye)
Nafile sadaka veren kimsenin, sevabından bütün mü' minlere verilmesi için niyet etmesi çok iyi
olur. Kendi sevabından hiç azalmadan, bütün mü'minlere de sevabı eri ir. (Tatarhâniyye)
Namaz ve Kur'ân-ı kerim okumak gibi, yalnız beden ile yapılan ibâdetlerin sevabı bütün
mü'minlere hediye edilir. (Fethulkadir)
Bu nakillerden anla ıldı ına göre, babasını üzüp bedduasını alan kimse, tevbe ve isti fara devam
etmeli, yaptı ı bütün hayırların sevabını Peygamber aleyhisselâma, babasına ve bütün mü'minlere
ba ı lamalı, günah i lememe e gayret etmelidir.

SUAL: Hadis-i erifte, Peygamber aleyhisselâma, güzel koku, kadın ve namazın sevdirildi i
bildirilmektedir. Kadından maksat nedir?
CEVAP
Hadis-i erifte hanımına kar ı iyi muamele edenlerin iyi insan oldukları buyurulmu tur. Peygamber
aleyhisselâmın da mübarek zevcelerine kar ı çok iyi muamele etti i, hadis-i eriflerle bildirilmektedir.
Kerîmelerine (Kızlarına) kar ı da çok merhametli oldu u bildirilmi tir. Kadınlar zayıf yaratıldıkları için
himayeye muhtaçtır. Ya lılara, zayıflara, çocuklara, kadınlara daha çok merhamet etmek lâzımdır.
Peygamber aleyhisselâm da, bilhassa mübarek zevceleri ile mübarek kerîmelerine kar ı mü fik idi.
Her iyilik de Allahü teâlâdan oldu u için (Sevdirildi) buyurdu. Kadınlara kar ı olan iyili i Allahü teâlâ
tarafından ihsan edilmi tir.

SUAL: Müsaadenizle namaz kılma a gidiyorum, demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Sen müsaade edersen namaz kılarım ma'nasına gelmedi i için mahzuru yoktur. E er sen
müsaade edersen gibi bir ma'na ile söylenirse çok tehlikelidir.
SUAL: Bir ovada güne battı ı halde, aynı ovanın üstündeki bir uçaktan veya yüksek da ın
üzerinden güne in batmadı ı görülmektedir. Yukarıdakiler a a ıdakilerin vaktine uyarak
oruçlarını açabilir mi?
CEVAP
Güne batmadıkça yukarıdakiler ve a a ıdakiler oruçlarını açamazlar. A a ıdakilerin ve
yukarıdakilerin oruçlarını açabilmeleri için en yüksek yerden ı ı ın kesilmesi, güne in batmı olması
lâzımdır. ( bni Âbidîn c.2,s.114)

SUAL: Cam bir kadeh içine boyalı su konarak satılmaktadır. Süs olarak büfelere
konmaktadır. Alınıp satılmasında ve büfelere konmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
Di er zînet e yası gibidir. Ya'ni niyyete göre mahzur yoktur. (Uyûn-ül-besâir c.l,s.119; Bahr-ür-
râ'ik)

SUAL: Hayvanlar merada ve zarar vermeden ba kalarının tarlalarında otluyorlar. Mahzuru


var mı?
CEVAP
Zarar vermedi ine göre mahzuru yoktur. (Mecelle 1265. madde)

SUAL: Bir kimsenin yanına gelirken ve ayrılırken selâm vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Aynı kimseyle de olsa, her kar ıla ı ta ve her ayrılı ta selâm vermek iyidir. ( bni Âbidîn
c.5,s.264)

SUAL: Mahrem, namahrem ve zi-rahmi mahrem ne demektir? nsanın hanımı mahrem


midir, yoksa namahrem midir?
CEVAP
Bu kelimeler ba'zıları tarafından yanlı kullanılmaktadır. Mahrem, kendisiyle evlenilmesi haram
olan akraba demektir. 25 kadınla evlenmek haramdır. Bunların yedisi zi-rahm-i mahremdir. Ya'ni kan
ile olan, nesebten, soydan akrabadır.
Bunlar unlardır: l- Anası, 2- Anasının ve babasının anaları, 3- Kızı, 4- O lunun ve kızının kızları,
5- Kızkarde i, 6- Kız karde inin ve biraderinin kızları, 7- Hala ve teyzesi. Bunlar ile evlenmek
ebediyyen haramdır. Bu yedi ki i süt ile de olsa yine ebedî haramdır. (Yalnız o lunun süt karde i olan
kız ile, erkek karde inin süt annesiyle evlenilebilir.)
Nikâh sebebiyle sonradan akraba olan dört kadınla da evlenmek ebedî haramdır. Mahrem olan bu
kadınlar unlardır: l- Hanımının annesi, (Kayın validesi), 2- Hanımının ba ka erkekten olan kızı, 3-
Babasının hanımı (Ya'ni üvey annesi), 4-O lunun hanımı (Ya'ni gelini)
Geçici mahrem olan, ya'ni evlenmesi o sebep kalkıncaya kadar haram olan yedi kadın daha
vardır. Hanımın bacısı, halası, teyzesi bunlardandır. Bunların sütten olanları da geçici mahremdir.
Namahrem, kendisiyle evlenilmesi haram olmayan yabancı veya akraba demektir. Amca, dayı,
hala ve teyze kızları da namahremdir. Bunlarla evlenilebilir. Yukarıda bildirilen 25 kadından ba kası
namahremdir. Bir kimsenin hanımı kendisine mahrem olmadı ı gibi, namahrem de de ildir. Helâlidir.
(Ni' met-i slâm; bni Âbidîn c.2,s.276; Feth-ul-kadîr c.3,s.s.117)

SUAL: Çocuklarıma Sümer, Suna ve Selçuk ismi koymak istiyorum. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur. ( ir'a-tül-islâm s.457)

SUAL: Hangi i leri yaparken sa dan ba lamalıdır? Evden hangi ayakla çıkmak uygundur?
CEVAP
(Hadika) da, el âfetlerinde buyuruluyor ki; Temiz i leri yaparken sa dan ba lamak müstahabdır.
Ayakkabı ve elbise giyerken, mescide, eve ve odaya girerken, heladan çıkarken, yemek yerken ve su
içerken sa dan ba lanır. Bunun gibi eylerin zıddı yapılırken soldan ba lamak müstehabdır.
Mü'minin evi, bir ilim ö renme ve ibâdet yeri oldu u için, evden soka a çıkarken, bu niyyetle sol
ayakla çıkmak müstehabdır. (Hadîka c.2,s.450)

SUAL: Bir kafir ile müslümân olduktan sonra da konu mamak caiz midir?
CEVAP
En büyük kâfir bile müslümân olsa, artık o tertemizdir. Ebu Süfyan Hazretleri, dü manların ileri
gelenlerinden iken slâmiyetle mü erref olunca müslümanların ba ına vali tâyin edilmi tir. Bir
müslümanla üç günden fazla dargın durmak caiz de ildir.

SUAL: Kendisinden büyük olan karde inin ve akrabasının elini öpmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
htiyâç olunca mahzur yoktur. (Mevkûfat c.2,s.206)

SUAL: Kötü kimselere acımak mı, yoksa bu zetmek mi lâzımdır?


CEVAP
Kötülere acımak, kötü hareketlerini de be enmemek lâzımdır.

SUAL: Foto rafta resim ayrı mıdır? Çe itli ihtiyaçlar için resim çektirmekte mahzur var
mıdır?
CEVAP
Resim Arabçadır. Foto raf Yunancadır. Halk arasında foto raf, resim çekme makinası ile çekilen
resme deniliyor. El ile çizilen canlı veya cansız ekillere resim deniyor. Bu tariflere göre, insan aynaya
bakınca ekli, sureti görünür. Bu ekli aynada sabit hale getirecek bir muamele yapılırsa foto raf olur.
Suya baktı ımız zaman da insanın ekli görünür.
Bugün foto flara çok ihtiyâç hasıl olmaktadır. Nüfus kâ ıdı, diploma, oför ehliyeti, basın kartı,
mavi kart, evlenme cüzdanı, emekli cüzdanı, senet ve çe itli vesikalar için foto raf çektirmek günah
de ildir. (Hadîka) da, el âfetleri bahsinde (Üzeri örtülü resim bulundurmak caizdir.) buyuruluyor.
bni Âbidîn) be inci cild, 238. sayfadaki (Tenbih) den de anla ıldı ına göre, yukarıdaki ihtiyaçlar için
foto raf çektirmek veya resim yaptırmak caizdir. Lüzumsuz ve maksatsız resimlerin günah olması
putperestli i önlemek içindir. Putperestli e yol açmayan, bir ihtiyâç için foto raf çektirmekte mahzur
yoktur. slâm dîni, insanlarla alay edilmesine ve canlılara tapılmasına, gençlerin fuh a sürüklenmesine,
evlilerin ba tan çıkarılmasına sebeb olan canlı resimlerinin yapılmasını uygun görmemi tir. Fakat
canlıların anatomik parçalarının, bitkilerin ve her çe it fizik, kimya, astronomi, in aat resimlerinin,
ilimde, teknikte lâzım olan resimlerin yapılmasını ve bunlardan istifade etmeyi slâmiyet emretmektedir.
Kısacası slâmiyet, her eyde oldu u gibi, resimleri de, faideli ve zararlı olmak üzere ikiye ayırmı ,
faideli olanlarını emretmi , zararlı olanlarını yasaklamı tır.

SUAL: Bir gazetede takkenin bidat odu unu okumu tum. Her zaman takkeyle "namaz kılan
bir arkada ın, bu sefer takkesiz kıldı ını görünce hayretle sebebini sordum. Benim de
okudu um bir gazetedeki yazıdan bahsetti. Ba ı açık kılmak mekruh, takke ise bid'atmı . Bid'at
i lemektense mekruh i lemek daha hafif dedi. Daha önce gazetenizde takkenin sünnet
oldu unu yazmı tınız. Yine deliliyle yazarsanız, ba'zılarını mekruh i lemekten kurtarmı
olursunuz. Sarıksız namaz kılınmaz diyorlar.
CEVAP
Sarık, kalensüve denilen takke ile üstüne sarılmı tülbentten meydana gelir. Namaz kılarken takke
kısmını giymek sünnet, tülbentini de sarmak müstehabdır. Peygamber aleyhisselamın kalensüve de
denilen takke giydi i mu'teber kitablarda bildirilmi tir. (Fetâvâ-i hindiyye C.5, S.330)
Bâ ı açık namaz kılmak mekruhtur. Takkkesi düsen, az bir hareketle onu yerden alması efdaldir,
(Dürrül-muhtar ( c.1, S.431).
Kalensüve, sarı ın altına giyilen ba lıktır. (Reddül-muhtar. C.1 S. 431)
Alimler, sadece, ibri im ve ipek takkeleri giymeyi mahzurlu görmü lerdir, (Reddül-muhtar C.5,
S.225 ve 481)
Takkesiz, açık ba ına sarık sarıp, tepesi açık olarak kılmanın tahrimen mekruh oldu u, namaz
kılarken ba a sarık sarmanın müstehab ve Peygamber aleyhisselâmın sarı ının siyah oldu u,
sarı ının ucunu iki küre i arasına iki karı uzattı ı, yine aynı kaynaklarda bildirilmektedir.
Hatla sarıksız takkenin sarıklı takke yerini tutaca ını ba'zı âlimler bildirmi tir. Meselâ, (Bu yetül-
Müster idin) kitabında takkenin sarı ın yerini tutaca ı bildirilmektedir. Fakat di er kitaplara göre
sarıklı takke, sarıksız takkeden efdaldir.

SUAL: Sizden nasihat isteyen kimseye yedi maddelik uzun bir ö üt yazdınız. Bunları akılda
tutmak zordur. öyle çok kısa akılda kalabilecek kadar bir tavsiyede bulunmak mümkün de il
midir?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâm insanların durumlarına göre nasihat ederdi. Kimine (Kızma) diye
buyururdu. Kimine (Dilini tut) diye buyururdu. Bir insan kendisinin neye ihtiyaç duydu unu veya
zaaflarının ne oldu unu te his ve tesbit ederek ona göre çaresini aramalıdır. Çok konu uyorsa
susmalıdır. Geçimsizse iyi geçinme e çalı malıdır. Aslında her müslüman kendisini daima camide
bulundu unu dü ünmelidir. Camide haram i lenmez, camide lüzum olmadıkça (itikâfa niyyet
etmedikçe) konu ulmaz. Yüksek sesle ba ırılmaz. bâdetten ba ka eyle me gul olunmaz. Bir
müslüman da insanlı a hizmetin ibâdet oldu unu bildi i için devamlı ibâdet etti ini dü ünerek
lüzumsuz söz ve me guliyetten uzak durmalıdır. Çok kısa bir tavsiye istiyordunuz. Bundan kısası
olmaz. Kendi kendinize (Ben camideyim) diye dü ünmeniz ve ona göre hareket etmeniz çok isabetli
olur. (Buhâri-yi erif; Tirmüzi; Ahmed bin Hanbel Müsnedi c.2,s. 175,362,' c.3,s.484,
c.5,s.34,370,372; Berîka dil âfetleri; bni Âbidîn, namazın mekruhları)

SUAL: Kıyametin ne zaman kopaca ı hakkında hadis-i erif var mı?


CEVAP
Kıyametin belli bir zamanda kopaca ı hakkında bir hadisi erif yoktur. Fakat alâmetleri hakkında
çok hadis-i erîf vardır.

SUAL: Gayri müslimlere dayı, amca demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Âdet olarak söylenmekte mahzur yoktur.

SUAL: Kötü bir arkı söyleyen bir kimsenin arkısı için de il de, sesi için güzel dense
günah olur mu?
CEVAP
Kötüye iyi, iyiye kötü denmez. Sesi güzelse ve o maksatla güzel söylüyor deniyorsa mahzuru
yoktur. (Mektûbât-ı Rabbani c.1, M.266)

SUAL: Gazetenizi okuyor, çok istifade ediyorum. Bir yazınızda "Câhil müslüman bile
olamaz." diyorsunuz. Peygamberimiz ümmi de il miydi? Dünyada 700 milyon müslüman var
diyoruz. Bunların kaçta kaçı âlimdir? Hatâ ettimse cahilli ime ba ı layın! Cevabınızı
bekliyorum.
CEVAP
Ümmî demek câhil demek de ildir. Okur-yazar olmayana ümmî denir. Ümmî olan bir çok âlim ve
devlet adamı vardır. Bildi iniz gibi Kâinatın Efendisi Muhammed aleyhisselâm ümmî idi. Fakat bütün
ilimlere vâkıf idi. O kadar âlim idi ki, O'nu görmekle ereflenip sahabî olan bir kimse oradan ayrılınca
hikmet konu urdu. Ya'nî doktorla tıp ilminden, ziraatçıyla ziraat ilminden, subay ile harp tekni inden
konu abilirdi. Elbette bu, peygamber aleyhisselâmın bir mû'cizesi idi.
Her okuma yazma bilene alim denmiyece i gibi, her ümmi olana da cahil denmez. Allahü teâlânın
varlı ına inanan ve zaruri bilinmesi lâzım olan din bilgilerini bilen müslümana câhil denmez.

SUAL: Güzel, yeni elbise giymek uygun de il diyorlar. Bazı müslümanlar da, son moda
giyiniyorlar. Caiz midir?
CEVAP
Elbiseyi gösteri için giyinmek günahtır. Yoksa güzel giyinmek mübahdır. slâm âlimleri, yeni ve
temiz elbise giyilmesini ve giyinirken ibâdet için süslenme e niyyet edilmesini bildiriyorlar. Giyinmek
böyle oldu u gibi, yemekleri de keyf için, lezzet için yememeli, Allahü teâlânın emirlerini yerine
getirme e kuvvet bulmak için yemelidir. Böyle niyyet unutulursa, her yemekte, zor ile böyle niyyet
etme e çalı malıdır Her i te Allahü teâlâdan yardım dilemelidir. ( bni Âbidîn ve Bahr-ür-râ'ik sonu)

SUAL: Almanya'da bir arkada ım Hıristiyan bir kızla evlendi. Hanımının ba ını kapatması
lâzım mıdır?
CEVAP
Hıristiyan kadınla evlenmek mekruhtur. Hıristiyan kadının ba ını kapatması lâzım de ildir. ( bni
Âbidîn c.2,s.289)

SUAL: Genç yerine delikanlı demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Delikanlı, yi it, cesur gibi ma'nalara gelmektedir. Delikanlı deyince de kimse alınmadı ı için
söylemekte mahzur yoktur.

SUAL: Evimizde eskiden kalma uygunsuz kitaplar var. Bunları satıp parasını hayra
vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Küfrü ve haramı anlatan kitapları satmak caiz de ildir. Harama sebep olan eyi yapmak haramdır.
Onun için ba kalarına da zararı dokunan eyleri kimseye vermemelidir. (Fetâvâ-i Bezzâziyye, Menâhi
bahsi)

SUAL: Annem yatalak hastadır. Annemin altını temizlememde mahzur var mıdır?
CEVAP
Bu hizmetleri bir kadına yaptırmalıdır. mkân olmazsa o lu yapar. (Fetâvâ-i Bezzâziyye,menâhi
bahsi)

SUAL: Beyaz ayakkabı giymekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yoktur, ( bni Âbidîn c.5,s.481)

SUAL: nsan, hiç beklemedi i bir anda ölebiliyor. Vasiyetini yazma a fırsat kalmıyor.
Vasiyette neler yazmalıdır?
CEVAP
Herkes vasiyetini yazmalıdır. Vasiyetinde evlâdına, ahbabına son nasihatini yapmalıdır. Kendinde
hakkı bulunanlardan, helâlla malarını, alacaklarını, vereceklerini, borçlarının ödenmesini, iskat, hac
yapılmasını istemeli, cenaze hizmetindeki ve definden sonraki isteklerini bildirmelidir. Hanımına olan
mehr-i müeccel borcunun ödenmesi için vasiyet etme i unutmamalıdır. ( bni Âbidîn c.5, s.441).

SUAL: (Ba'zı insanların hidayetlerine vesile olmak için nasihat ediyorum. Ba'zıları kabul
ediyor, ba'zılan da tepki gösteriyor. Ben onlardan hiç bir menfaat beklemeden, sadece iyi bir
insan olmaları için slâm âlimlerinden nakiller yaptı ım halde onların bana kızmaları beni çok
üzüyor. Ne yapmalıyım?
CEVAP
Nasihat, nasihat isteyene yapılır. Her önüne gelene nasihat edilmez. Biri çıkar,(Benim cehenneme
gidece imden sana ne?) diyebilir. lmi, ehli olmayana anlatmak caiz de ildir. Fakat ehli olandan da ilmi
gizlemek büyük vebaldir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( lmini gizliyenin ba ına, yârın kıyamette Cehennem ate inden kamçı ile vurulur.)
Yine buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya yemin ederim ki, senin ünün ile bir kimsenin do ru yolu bulması, dünyadaki
kırmızı tüylü bütün develerin senin olmasından daha hayırlıdır.)
u hâlde ilmi isteyene vermek, büyük sevab iken, ilmi ehli olmayana anlatmak caiz de ildir. Hatta
fitneye sebeb olursa haram bile olur. (Ahmed bin Hanbel Müsnedi,c.2, s.499,508).

SUAL: Babam günah i liyor. Her zaman yapma demek uygun olmuyor. Ne yapmam
lâzımdır?
CEVAP
Anası, babası günah i leyen çocuk, bunlara bir kerre nasihat eder. Kabul etmezlerse susar.
Onların ıslâhı için dua eder. (Rıyâd-un-nâsihîn s.287)

SUAL: Uzak bir seferden evine gece habersizce dönmek mekruh oldu una göre, evin zilini
çalmak haber vermek yerine geçer mi?
CEVAP
Evin zilini çalmak haber vermek yerine geçmez. Telefon etmek veya biri ile haber göndermek
lâzımdır.

SUAL: Bize ders veren, ilim ö reten, hocalık yapan kimselere nasıl davranmalıyız?
CEVAP
Alimler buyuruyor ki:
( lim talebesi, ilme ve ilim ö reten üstadına hürmet etmedikçe, ö rendi i ilmin faidesini
göremez.)
(Hazret-i Ali'nin (Bana ilimden bir harf ö retenin kölesiyim)
buyurması hocaya hürmetin ehemmiyetini göstermektedir. Bir harften maksat, ilimden bir
mes'eledir. mâm-ı afiî hazretleri, çobanı görünce aya a kalkmı . Yanındakiler, (Bu çobana
hürmetinizin sebebi nedir?) diye sual etmi ler. O da (Bu zat bana kitablarda bulamadı ım ilimden
bir mes'eleyi ö retti i için, ya'ni benim hocam oldu u için hürmet ediyorum.) buyurmu tur.
Do ru yolu bulmamıza sebeb olanlara, bize çok lüzumlu ilimleri ö retenlere gösterilecek hürmetin
ehemmiyetini idrak etme e çalı malıyız! (Rıyâd-un-nâsihîn s.339)

SUAL: artlı olarak verilen hediyeyi alanın arta uyması gerekir mi?
CEVAP
( u i te kullanırsan) diye artlı hediye verilince bu arta uymak gerekmez. Hediye edilince mal
sahibi ba kası oluyor. O da istedi i gibi kullanılır.( htiyâr c.3,s.48)

SUAL: Bir mazeretle sözünde durmamak günah mıdır?


CEVAP
Bir mazeretle sözünde durmamak günah de ildir. Özürsüz sözünde durmamak münafıklık
alâmetidir. Tevbe ve isti far etmelidir.

SUAL: Bir i çi, i alabilmek için i verene bedava i yapmasında mahzur var mıdır?
CEVAP
çinin teklif etmesinde ve razı olmasında mahzur yoktur. veren teklif eder, i çi mecburî çalı ırsa
zulüm olur, caiz olmaz.

SUAL: Kirayla ve tutulurken bir miktar depozit veriliyor. Mahzuru olur mu?
CEVAP
Mahzuru yoktur.

SUAL: Bir okuyucunun uzun sualinin cevabı öyledir:


CEVAP
Peygamber aleyhisselâmın gayri müslîmlere ait bir e yayı kullandı ını (Buharı) ve (Müslim) gibi
iki kıymetli hadis kitabından bildirdik. (Hadika) nın 143. sahifesinde ( stanbul baskısında) buyuruluyor
ki:
(Âdette bid'ate haram denilemiyece ini cumhûr-i ulema bildirmi tir.)
Haram veya küfür olan bir eyi Peygamber aleyhisselâm bir defa olsun giyer mi? Hattâ
Peygamber aleyhisselâm bir defa giymemi bile olsa, âdet olan bir ey haram olmaz. Meselâ
Peygamber aleyhisselâm taksiye hiç binmemi tir. Peygamber aleyhisselâm taksiye binmedi diye
taksiye binmek günah olur mu? Bütün mu'teber kitablar âdette bid'atın günah olmadı ını
bildirmektedir. Âdette bid'at olup da mubah olan eyler günah de ildir. Meselâ Peygamber
aleyhisselâm kokakola içmedi diye kokakola içmek günah olmaz. E er içince sarho edici bir ey
konursa o zaman haram olur.
(Hadika), C.2, S.582) de buyuruluyor ki:
(Mubahlarda ehrin âdetine uymamak öhret olur. Bu ise tahrimen mekruhtur. Saç
boyamak böyledir.)
Süslenmek, zinet e yasını kullanmak da böyledir. Kadınların kocalarına kar ı Süslenmelerinde,
boyanmalarında mahzur yoktur.

SUAL: Tevbe ve tesbih hakkında bilgi verir misiniz?


CEVAP
Din büyükleri, her gece yatacakları zaman o gün yapmı oldukları i lerinin ve dü üncelerinin
muhasebesini yapar, kusurlarını ve günahlarını temizlemek için tevbe ve isti far ederlerdi.
sti far etmek, günahların örtülmesini istemektir. Sübhanallah kelimesini okumak ise, günahların
yok olmasını istemektir. O nerede, bu nerede? Sübhanallah a ılacak bir kelimedir. Söylemesi çok
kısadır. Ma'naları ve faideleri ise pek çoktur.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( ki kelime vardır. Söylemesi çok kolaydır. Terazide çok a ır gelirler. Allahü teâlâ, bu iki
kelimeyi çok sever. Sübhanallahi ve bihamdihi sübhanallahil-azîm).
Sübhanallah demek, tevbenin anahtarı, hattâ özüdür. Bunun için te bih etmek günahların yok
olmasına ve kötülüklerin afvedilmesine sebep olur. Bundan dolayı da terazide çok a ır gelir.
(Mektûbat c.l, m.308).
Günahlara pi manlık duyup isti far etmek ve Allahü teâlâ için tesbihte bulunmak çok kıymetlidir.
sti far eden kimsenin günahları örtülür. A a ıda bildirilen te bihi söyleyenin günahları silinir. ( ir'at-ül
islâm) erhindeki hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Her hastalı ın bir ilâcı vardır. Günahların ilâcı da isti fardır.)
Kimya-i Seâdetteki hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Çok isti far eden, her üzüntüden kurtulur, her darlıktan halâs bulur. Rızkı dü ünmedi i
yerden gelir.)
( hya) ve (Tenbih-ül gafilin) deki hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Dilde hafif, terazide a ır ve Allahü teâlâ katında pek sevgili iki kelime vardır. Bunlar:
"Siibhanallahi ve bihamdihî, sübhanallahil azîm"dir.)
(Tefsîr-i Mazharî) de buyuruluyor ki:
mâm-ı Rabbani, Müceddid-i elfi sanî, din ve dünya zararlarından kurtulmak ve iyiliklere kavu mak
için her gün be yüz kerre (La havla velâ kuvvete illâ billah) okurdu. Okuma a ba larken ve
okuduktan sonra da yüzer kerre (Salevât) okurdu. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın bir ni'met vermesini ve bunun devamlı olmasını isteyen, "La havle velâ
kuvvete illâ billah" çok okusun! Bu Cennet hazinelerinden bir hazinedir.)
(La havle velâ kuvvete okumak, doksan dokuz derde devadır. Bunları en hafifi, hemm'dir.)
Hemm, gam, hüzün ve sıkıntı demektir.

SUAL: Mucizeyi inkâr edenlere ne demeliyiz?


CEVAP
Hiç bir müslimanın "Peygamberimizin hiç mu'cizesi yoktu" demesi, mümkün de ildir. Böyle inanan
kimseler sapık yoldadır. Hattâ yabancılar, müste rikler bile, Kur'ân-ı Kerîmde bildirilen mu'cizeleri
kabul ediyorlar. Meselâ, Mi'rac Mucizesini, ayın ikiye bölünme mucizesini, en büyük mu'cize olarak da
Kur'ân-ı Kerîmi gösteriyorlar. Meselâ srâ sûresinde, Peygamberimizin Mi'raca gitmesini, Kudüs'e
kadar olan kısmını inkâr edenlerin kâfir olaca ını bütün slâm âlimleri bildirmektedir. Göklerde
bilinmeyen yerlere götürülmesini inkâr edenler de bid'at ehli olur. Peygamber aleyhisselâmın hadîs-i
eriflerde sabit yüzlerce mu'cizesi vardır. Hele Kur'ân-ı Kerîm'in mucize oldu unu inkâr eden
zavallılara ne diyelim. Böyle kimselerin kıldıkları namaz bo unadır. Çünkü imansız amel mu'teber
de ildir. nanmıyana zorla inandıramayız ki.

SUAL: Yalan ne zaman caiz olur?


CEVAP
ki müslümanın, kadın ile erke in aralarının açılmasını önlemek için, malını korumak için,
müslümanın sırrının, aybının meydana çıkmaması için ve bunlar gibi haramları önlemek için yalan caiz
olur. Ölmemek için le yeme e benzer. Bunların dı ında yalan söylemek haramdır.

SUAL: Kadınların hakları nelerdir?


CEVAP
Dinimiz kadına çok kıymet vermi , erke e de çok mes'uliyet yüklemi tir.
Kadın ev i lerini yapma a mecbur de ildir. Yapmazsa günaha girmez. Kocası, bunları zorla
yaptıramaz. Hizmetçi tutup yaptırması lâzımdır. Müslüman kadınları, ev i lerini kocalarına teberru ve
ihsan olarak yapıyorlar ve çok sevab kazanıyorlar. Erkek de hanımının mecbur olmayarak, bir ihsan
olarak yaptı ı bu hizmetlere kar ı, ona nafakasından fazla ihsanda bulunur.
Kadın, ev içinde ve ev dı ında çalı ma a, para kazanma a mecbur de ildir. Evli ise kocası, evli
de ilse babası, kadına lâzım olan eyi getirme e mecburdur. Babası da yoksa yakın akrabaları
bakma a mecburdur. Kimsesi olmayan kadına devletin yardım sandı ı bakar.
Dinimizde para kazanmada hayat mü terek de ildir. Erkek kadını tarlada, fabrikada, urada,
burada çalı tırma a zorlayamaz. E er kadın isterse, kocası da razı olursa, yapabilece i münasip
i lerde çalı ır. Fakat kazandı ı kadının olur. Erkek ondan, rızasız olarak bir ey alamaz. Kadının kendi
ihtiyaçlarını kendisinin alması için zorlayamaz. Ya'ni para kazanıyorsun, kendi ihtiyacını kendin al
diyemez.
Bir erkek, nafaka bırakmamı sa, hanımından izinsiz hacca gitmesi haram olur. Nafakasını bıraksa
da izinsiz nafile hacca gidemez ve izinsiz sefere çıkamaz. Altını süs olarak kullanmak erke e haram,
kadına caizdir.
Hanımı zengin olsa bile, bunun nafakasını vermek kocasına farzdır.
slâm dini kadını en yüksek dereceye çıkarmı tır. slâmiyyetin kadına verdi i kıymeti, hiç bir din,
hiç bir dü ünce vermemi tir. Ruslar, erke in kadınla bedenen e it oldu unu ve erke in bütün
haklarına mâlik oldu unu söylüyorlar. Bunun için de, zayıf yaratılı taki kadına a ır i ler yaptırıyorlar.
Demir fabrikalarında, yer altındaki maden kuyularında, ta ocaklarında, Sibirya'nın so uk
ormanlarında, beton dökmekte, toprak kazmakta, insafsızca, bo az toklu una, zorla çalı tırıyorlar.
Hayatları zehir içinde sürünüp gidiyorlar. Fakat slâm dininde kadına kocası veya yakın akrabaları
bakma a mecbur oldu u için slâm kadını geçim derdinden, dü üncesinden muaftır. Her ey onun
aya ına gelir. Fakat kadının, dininin esaslarını iyice ö renmesi farzdır. Babasının veya kocasının ona
bu ilimleri ö retmesi lâzımdır. Ö retmezlerse büyük günaha girerler. O zaman kadının gidip dı arıdan
ö renmesi lâzım olur. (Riyâdun nasihin, Hidâye)

SUAL: Bazı, da ıtılan Hıristiyanlık bro ürlerinde deniliyorki:


1- Bütün insanlar do u tan günahkârdır. Allah günahkâr olan insanları kurtarmak için o lu
sa'yı göndermi , o da günahlara fidye olmak üzere çarmıhta ölmü tür.
2- Ey sevgili dost, bütün insanlar gibi sen de günahkâr do dun. Günahtan tertemiz olmak
için hıristiyan itikadına sahip olacaksın.
3- Üç tanrıya inanacaksın. Bunlar Baba Allah, o ul Allah ve ruhul kudüstür. Üç birdir, bir
üçtür. Güne , ı ık ve ısı nasıl üçten bir ise, baba, o ul ve ruhül kudüs de hem bir hem üçtür.
1x1x1=1 de il midir.?
CEVAP
l— nsanların do u tan günahkâr olmaları mantıksız bir ey. Yeni do an bebek ne i ledi de
günahı olsun? Müslümanlıkta her çocu un günahsız do du u bildirilmektedir.
nsanları do u tan günahkâr yapan kimdir? Elbette Allah diyecekler. nsanların günahını Allah'ın
afvetmesi için ne diye Hazret-i sa'yı gönderecek ve onların itikadına göre sa aleyhisselâm çarmıhta
ölecek? Günahkâr insan, sa aleyhisselâmı öldürünce bir kat daha günaha girece i yerde, nasıl
oluyorsa insanların günahı afvoluyor? Madem sa aleyhisselâm çarmıha gerilince insanların günahı
afvoluyor. Allah da merhametli oldu una göre, Hazret-i sa'yı bir daha gönderir, çarmıhta bir daha
ölünce yeryüzündeki dinli dinsiz hepsinin günahı afvolur? O zaman hıristiyan misyonerler niye bo a
çalı ıyorlar ki? Papaslar niye günah çıkarıyorlar ki? Allahü teâlâ insanları afvetmesi için birisinin
öldürülmesi gibi insanlık dı ı bir ey istemesi nasil mümkün olur? Sonra Allah günahları kar ılıksız
afvetse kim ne diyebilir? Allah mülkünde istedi i gibi tasarruf hakkına sahip de il midir? nsanları niçin
günahkâr yaratsın. Sonra da onların günahı için Hazret-i Îsa'yı çarmıha gerdirsin?
2- Hıristiyan misyonerleri, günahtan kurtulmak için hıristiyan ya'ni gayrimüslim ol diyorlar.
3- Üç tanrı inancı da çok tuhaftır. Bir Allah kâfi gelmiyor mu da, üç tanrıya ihtiyaç duyuyorlar ki?
Güne misali de mantıksızdır. I ık, ısı ile güne bir oluyormu . Güne in daha ba ka vasıfları da vardır.
Bir eyin, bir insanın ve Allah'ın sıfatları olur. Sıfatlar zat mı demektir? Sıfatı kadar Allah vardır denilir
mi? Üç tane biri yanyana çarpıp yine bir elde ediyorlar. Ne diye yediyüztane biri yanyana çarpıp da bir
elde etmiyorlar ki?
ncil adı verilen 600 kitaptan dört incil çıkardılar. Fakat bunu bire indiremediler. Dört tane biri
yanyana koyun çarpılınca bir çıkar. te hıristiyanlıkta da bir kitap vardır diyebilecekler mi acaba?
Birbirini tutmayan dört kitap...
( zahul Meram...) Kitabının bildirdi ine göre, Saul isimli filozof bir yahudi, dost görünerek
hıristiyanların itikatlarını bozmu , aralarına fitne ve fesat sokmu tur. Adını Pavlos olarak de i tirip
hıristiyan oldu unu bildirmi tir. (Hazret-i sa gökten tecelli etti. Size dininizi ö retmek üzere beni
vazifeli kıldı) demi tir. Herkese ayrı ayrı eyler söyledi inden hıristiyanlıkta çe itli fırkalar meydana
gelmi tir. Kimine ( sa Allahın o lu) dedi. Bütün yiyecek ve içecekleri mubah kıldı. Daha önce sünnet
olmak var iken, bunu da kaldırdı. Böylece hıristiyanlardan intikam aldı.
Hıristiyanlık bro ürleri mantıktan ve ilmî olmaktan uzak oldu u için pek tehlikeli sayılmazlar.
Ancak (Sinek küçük ise de mide bulandırır) sözü gere ince, câhil insanların kalbine bir üphe getirme
ihtimali bulunabilir. Bu bakımdan bu konuya temas ettik. nsan vücudunu ve kâinatın yaratılı ını
inceleyen Batılı fen adamları, Allah'ın varlı ına ve birli ine inanmı lar. Çok kimse de müslüman
olmakla ereflenmi tir. Me hur bir söz vardır; (Hıristiyanlar âlim olunca hıristiyanlıktan, Müslüman lar
câhil kalınca Müslümanlıktan çıkar). Bu söz çok do rudur. Hiçbir slâm âlimi Hıristiyan olmamı tır.
Buna kar ılık Hıristiyan papasları bile müslüman olmu tur. Bir misal verelim: Anselmo Turmeda isimli
spanyol papası anlatıyor: slâmiyeti iyice tetkik ettikden sonra hak dinin Müslümanlık oldu una
inanarak Müslüman olmak için Tunus Beyi Ebul Abbas Ahmed'e geldim. (Peki Müslüman olun
,Allah mübarek eylesin) dedi. Ben de (Efendim bir kimse, hele bir papas bir dini terkedince
onun hakkında çok dedikodu ederler. Bunun için Hıristiyanların ileri gelenleri benim hakkımda
ne söyleyecekler. Ondan sonra müslüman olayım) dedim. (Sen Abdullah ibni Selâmın teklifini
yaptın) dedi. Neymi diye sual edince öyle anlattı:
Abdullah ibni Selâm yahudi âlimi idi. Müslüman olunca Abdullah ismini aldı. Abdullah ibni Selâm,
(Ya Resûlallah) dedi, (Yahudi milleti iftiracıdır. Benim Müslüman oldu umu duyunca akla gelmedik
iftira ederler. Sen onların büyüklerini ça ır. Ben bir yerde gizleneyim. Benim hakkımda ne derler, bir
soru tururmusunuz?) deyince, Peygamberimiz, yahudilerin ileri gelenlerini ça ırdı. bni Selâm
hakkında sordu: Hepsi bir a ızdan (Hepimizin en âlimi ve en faziletlisidir. Babası da öyle idi) dediler.
Peygamberimiz, (Bu faziletli âliminiz müslüman olsa, siz de olur musunuz? diye sordu. (Hâ â o
asla müslüman olmaz) dediler. O sırada bni Selâm içeri girip kelime-i ehâdet getirerek müslüman
oldu unu ilân etti. Sonra dedi ki: (Ey yahudiler, gelin siz de îmân edin?) Yahudiler ona (Yalancısın.
çimizde en câhil o lu câhil sensin) dediler. bni Selâm yahudilerin iftiracı oldu unu böylece isbat etti.
Ebul Abbas, hıristiyan ileri gelenlerine beni göstererek sordu:
— Papas Anselmo hakkında ne dersiniz?
Dediler ki:
— Dinimizin pek büyük bir âlimidir. Büyüklerimiz ilimde ondan daha yüksek derecede kimse
görmediklerini teslim ve tasdik etmi lerdir.
— Peki bu papas Müslüman olsa ne dersiniz?
Mümkün mü bu asla müslüman olmaz.
Ebul Abbas'ın i aretiyle yanlarına gelip ehâdet getirdim. O zaman hepsi birden dediler ki:
— Bu papasın Müslüman olması evlenme arzusudur. Bizde papas evlenmez.

SUAL: Türbeyi tamir etmekte ve gelip gidenlerin namaz kılmaları için yanına ufak bir mescit
yapmakta mahzur var mı?
CEVAP
Türbeyi tamir etmekte ve gelip gidenlerin namaz kılmaları için yanına ufak bir mescit yapmakta
mahzur yoktur. (Ke f-un Nur s.7)

SUAL: eytan cennetten nasıl tard edildi?


CEVAP
eytanın Cennetten tard edilmesiyle ilgili çe itli rivayetler bulunmaktadır. blisin tard edildikten
sonra Cennete hile ile girdi i, veya Cennetteki hayvanlardan birisinin ekline girdi i yahut bir hayvanın
a zına saklanarak girdi i, veyahut hiç girmeyip kapıdan konu tu u, veya açıkça söylemeyip kalblerine
vesvese verdi i gibi çe itli rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetler îmân edilmesi lâzım olan bilgilerden
de ildir. Biz müslümanlar, îmân edilmesi lâzım olan ve kıyamet günü azabdan kurtulma a sebep
olacak bilgileri ö renmeliyiz ve îmânımızın bunlara uygun olmasına dikkat etmeliyiz. Bundan sonra
yapılması emr olunan farzları ve sakınmamız lâzım olan haramları ö renmemiz, ibâdetlerimizin ve
ya ayı ımızın bunlara uygun olmasına dikkat etmemiz lâzımdır. ( eyhzâde ha iyesi c.1/265)

SUAL: iîli in be inci hak mezhep oldu u, Sahabeye dil uzatmanın ve sünneti
küçümsemenin küfrü gerektirmedi i söyleniyor. Bu hususta bize mu'teber kaynak gösterir
misiniz?
CEVAP
iîlik, bir mezhep de il, 72 dalâlet (sapık) fıkradan birisidir. Be inci mezheb diye bir ey yok.
Mevcut dört hak mezheb birbirlerini severler. Milleti parçalara bölmek isteyenlere aldanmamalıdır.
Sünneti yerine getirmemek küfrü gerektirmezse de, küçümsemek, alaya almak küfrü gerektirir.
(Muhtasarı Tuhfe; Tahtâvi Dürr-ül-Muhtâr Ha iyesi c.4,s.156)

SUAL: Gazetenizde tavsiye edilen bütün kitaptan aldım. Hazineye kavu tum. Hepsinin Ehl-i
sünnet âlimlerinden nakledildi ini gördüm. Mısırlı, Suriyeli, Hindli ve di er memleketlerde son
devirde yeti en yazarların kitapları da vardı bende. Onların, âyet-i kerime ve hadis-i eriflere
kendi ahsî dü üncelerine göre mâ'na verdiklerini gördüm. Hiç birisi, nazar boncu u kabilinden
olsun, Ehl-i sünnet âlimlerini hüccet kabul etmemektedir ve onlardan delil getirmemektedir.
Üstelik onları, o mübarek insanları tenkid bile etmektedirler. Ba'zan da birkaç slâm âliminin
farklı ictihadlannı bildirip (do rusu ununki) diyerek yine kendi fikirlerini ortaya sürmektedirler.
Fakat sizin tavsiye etti iniz Seâdet-i Ebediyye ve di er kitaplar, tamamen nakle dayanmaktadır.
Bu kitapları hazırlayandan, da ıtan ve tavsiye edenlerden Cenâb-ı Hak razı olsun.
Bu kitaplarda okudu um her bilginin muhakkak do ru oldu una kanaatim vardır. Ancak
ba'zılarını anlıyamıyorum. Meselâ (Dünyâ, müminlere cehennem, kâfirlere ise cennettir.) sözünü
anlıyamadım. Bakıyorum, buradaki kâfirler, çok huzursuzlar. Kimi huzur için içki içiyor, kimisi
kumar oynuyor, gittikçe huzurları bozuluyor. Dinine ba lı müslümanlar ise, hiç bir kötü
alı kanlıkları bulunmadı ı için gayet huzur içindedirler. Bu sözün açıklanmasını rica ediyorum.
CEVAP
Önce nakli esas alan Ehl-i sünnet kitabları ile mezhebsizlerin kitablarını bariz ekilde ayırmanızı,
ya'ni i in ehemmiyetine vukufiyetinizi, idrak kabiliyetinizi tebrik ederiz. E er bütün müslümanlar sizin
sahip oldu unuz uura malik olsalar, Mısırlı veya ba ka yerli yabancı mezhebsizlere ra bet kalmaz,
hepsi silinme e mahkûm olur.
Efendim, (dünyanın mü'minlere cehennem, kâfirlere ise cennet) sözü do ru oldu u gibi,
mü'minlerin dünyada kâfirlerden daha huzurlu ya adı ı da do rudur. Mü'mine dünyanın cehennem
olması Cennete nisbetledir. Cennette müminler, gözlerin görmedi i, kulakların duymadı ı akla ve
hayale gelmeyen büyük ni'metlere kavu acaklardır. Hiç bir sıkıntı görmiyeceklerdir. Cennetin sonsuz
ni'metleri kar ısında, dünya hayatı, mü' minler için bir zindan, bir cehennem azabı gibi gelecektir.
Kâfirler için Cehennem azabı o kadar iddetli olacaktır ki, dünyadaki en iddetli i kence bile onlar için
çok hafif gelecektir. Bunun için dünya, mü'min için cehennem, kâfirler için cennet denmi tir.

SUAL: Dinimizde âhıret karde li i diye bir ey var mıdır?


CEVAP
Dinimizde âhıret karde li i diye bir ey yoktur. Asr-ı Saadet'te, bir iki sene olmu ise de, sonra
kalmadı. Âhırette birbirlerine efaat etmek için âhıret karde i olmanın dünya i lerine te'siri yoktur.
Zaten mü'minler karde tir. Âhıret karde i olalım demekle bir ey de i mez.

SUAL: Tarihin tekerrür etmedi i söyleniyordu. Fakat 6 Mayıs 1983 tarihli gazetenizde
tarihin tekerrür etti im yazdınız. zahı nasıldır?
CEVAP
Tarihin tekerrür etti i de olur, etmedi i de olur. Yunanlılar, tekrar boylarının ölçüsünü almak üzere
harekete geçseler, bir tekerrür olmaz mı? Tarihin tekerrür etmemesi için kötü eylerden ibret almak
lâzımdır.

SUAL: Hayvanlarda nefs var mıdır?


CEVAP
Hayvanlarda, insanlardaki gibi nefs yokdur. Onlar ihtiyaçlarını sevki tabiileri [iç güdüleri] ile elde
ederler.

SUAL: slâmiyyete aykırı, bozuk kitabları ne yapmalıdır?


CEVAP
slâmiyyete aykırı bozuk kitapları imha etmek en uygun yoldur. ahsen benim evinde de ba'zı
mezhepsizlerin kitapları bulunmakta idi. Ben de bunların hepsini imha ederek kurtuldum.

SUAL: leri geciktirmek mahzurlu mu?


CEVAP
Bugünün i ini yârına bırakmak en azından tembelliktir. Tembelli in ilâcı ise namazdır ve ilim
ö renmekdir. Namazı do ru kılan kimse, bütün kötülüklerden elini çeker. E er hem namaz kılıyor, hem
de kötülüklerden el çekemiyorsa, namazı do ru kılamıyor demektir. Cemaatı kaçırmamalı. Bilhassa
yatsı ve sabah namazında camiye gitmelidir.

SUAL: Timur Han ile Sultan Bâyezid'i kötülemekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Ba'zı tarihlerin Yıldırım Bâyezid ve Timur Han ile alâkalı yazılarında hatâ vardır. Yıldırım Bâyezid,
o lu Süleyman Efendinin askerleri Timur Han tarafına geçince, ma lup ve esir oldu. Timur, kendisine
çok ikramda bulundu. Sekiz ay sonra nefes darlı ından vefat etti. Timur, Yıldırım'ın ölümünü i itince
(Yazık oldu. Büyük bir mücahid kaybettik) dedi. Adil padi ah idi. Zehir ile öldü ünün aslı yoktur.
Bursa'da (Câmi-i kebir)i yaptırmı tır. eyhülislâmın (Caminin yanında meyhane yok) dedi inin
aslı yoktur. Vesikasız olarak ayia halinde yayılmı tır. Timur Han da, âlimleri seven bir hükümdardı.
Çok medrese ve kütüphane yaptırmı tır. slâmiyete büyük hizmetleri olmu tur. Yıldırım ile harb etti i
için ne Timur Hanı, ne de Sultan Bâyezid'i kötülemek do ru de ildir.

SUAL: Gazetenizi devamlı okuyorum, sizlerden en büyük istifadem tavsiyelerinize uyarak


Tam ilmihâl Seâdet-i Ebediyyeye kavu mamdır. Bu mübarek eseri tanımadan önce bine yakın
kitap okudum. Karanlık çıkmaz yollarda dolandım. hsân-ı ilâhi imdadıma yeti ti. Hakikati
buldum elhamdülillah.
Gazetenizi ve bu kıymetli eseri okumakla, Eshâb-ı kiramın tamamını sevmek icâb etti ini
ö rendim. Edille-i er'iyyenin dört oldu unu, 72 sapık fırkanın bulundu unu, tek kurtulu
fırkasının Ehl-i sünnet oldu unu ö rendim. Hak olan dört mezhebi, farklı hükümlerinin rahmet
oldu unu ö rendim. Dine hizmet eden islâm âlimleriyle, dini sinsice yıkma a çalı an âlim
tasla ı mezhebsizleri ö rendim.
Kendimi Eshâb-ı Kehfin kelbine benzetiyorum. Bilirsiniz, bir çoban, müslüman olan
arkada ları ile zulümden kaçarken çobanın köpe i de pe lerine takılıyor. Arkada ları çobana
diyorlar ki:
—Köpek bizi yakalatabilir, eleverebilir. Bir ta at da gelmesin!
Çoban özür dileyerek der ki:
—Bu köpek bana yıllarca hizmet etti. Ben ona ta atamam, siz atın!
Ben de slâm âlimlerinin yazıları bulunan gazetenizi yayma a çalı ıyorum. n allah o
büyükler merhamet ederek kafamıza ta atmazlar. Belki ba kalarına da ta attırmazlar. Mekr-i
ilâhiden korkarak sıkıntılarım artıyor, rahmet-i ilâhiyi umarak teselli buluyorum. Çocuklarım
sınıfta kaldı. Hastam var. Sıkıntılarım için dua ve tavsiyelerinizi bekliyorum. Selâmlar.)
CEVAP
Mektûbât-ı Rabbani ile Seâdet-i Ebediyye, seâdeti dareyne vesiledir.
Hazret-i Ömer "radiyallahü anh" buyuruyor ki: (Bana bir belâ gelince üç türlü sevinirim:
l— Hayır ve errin Allahdan geldi ine inanırım. Ben Allahı seviyorum. Onun gönderdi i her ey
sevgilidir. (Üzülmek sevgideki samimiyeti, ihlâsı bozar.)
2— Daha büyük bir belâ ile imtihan edilmedi im için sevinirim. (Beterin beteri vardır. Hazret-i
Muaviye "radiyallahü anh" aya ı kayıp dü ünce baca ı incinir. Hemen öyle dua eder. — Aya ımı
kırmayan Rabbime hamd olsun. Yine bir velî, bir evin önünden geçerken; kadının birisi, farkına
varmadan velinin üstüne kül döker. Kadın özür dileyecekken u cevâbını verir:
Özür dilemene lüzum yok. Kafama ate ya sa, ba ıma ta dü se yeridir. Sadece kül serpti i için
Allahü teâlâya hamd ediyorum.)
3— Allahü teâlâ, fâidesiz bo ey göndermez. Sabr-ı cemîl gösterenlere, sıkıntılarına kar ılık
büyük mükâfatlar ihsan eder. Her musibet, bir ni'met ve ganimettir. Dünya sıkıntıları ne kadar çok olsa
da geçicidir. Ahiret ni'metleri ise sonsuzdur.
Allahü teâlânın gönderdi i belâlar bir hediyedir. Büyüklere daha çok hediye gönderirler.
Rabbimizin hediyesini sabr ve ükür ile kabul edenlere ne mutlu...

SUAL: Bulu a ermemi çocuklara annesi ve babası i gördürebilir mi?


CEVAP
Bulu a ermi olsun veya olmasın, baba her zaman çocuklarına i gördürebilir. (Bey' ve irâ
Risalesi s. 34)

SUAL: Gelmi ve gelecek bütün hâdiselerin levh-i mahfuz denilen bir levhada yazılı
oldu unu okuyoruz. Bunun izahı nasıl yapılabilir ki? Ya'ni levh-i mahfuza bu kadar bilgi nasıl
sı maktadır?
CEVAP
Levh-i mahfuzun mahiyeti hakkında açıkça bilgi mevcut de ildir. Geçmi ve gelecek hadislerin
levh-i mahfuzda bulunması akla zıt de ildir. Meselâ bir insanın beyninde, gezip gördü ü her ey,
okudu u ilimlerin bir kısmı veya hepsi mevcuttur. Hafızası kuvvetli olan, ö rendi i, gördü ü eyleri
daha çok hatırlar. Hafızası zayıf olan ise daha az eyleri hatırlar. Ya'ni her insanın beyninde çe itli
bilgiler, ehirler, e yalar vardır. Bütün bunlar ufacık beyne nasıl sı mı tır? Meselâ sübhanekeyi oku
deseler okuruz. Sultan Ahmet Camisinin kaç minaresi vardır deseler söyleriz. Bütün bunları, teyp gibi
muhafaza eden beyne nasıl sı maktadır? Bütün dünyayı gezsek, beyin, gördüklerinin resmini
hafızasını kuvvetli veya zayıf oldu una göre, resimlerini net ve silik çeker. Beyin, bu i leri görürken,
levh-i mahfuzda geçmi ve gelecek eylerin yazılı olması a ılacak bir ey de ildir. Ya'ni beyne bu
vasıfları veren Allahü teâlâ, levh-i mahfuz için neler yapmaz ki? Allahü teâlâ için güç bir ey yoktur.
Ancak bunu her insan idrak edemez. Elektrik ke fedilmeden önce, tellerin içinden öyle bir kuvvet
geçiyor dense kim inanırdı ki? Peygamber aleyhisselâm, Mescid-i aksanın durumunu göz önüne
gelerek anlattı ında kâfirler inanmamı tı. Televizyon ke fedilmeden önce falanca ehirdeki insanların
yaptıkları falanca ehirden görülür dense kim inanırdı ki? te böyle imkânsız gibi görünen çok ey
vardır. Allahü teâlâ için hiç bir ey imkânsız de ildir.
Levh-i mahfuz, herkesin alın yazısının bulundu u yerdir. Herkesin alınyazısının ne oldu u yaptı ı
i lerden anla ılır. Cennetlik olanlar, daima iyi i lerle me gul olurlar, îmân, ibâdet ve hizmetle
ereflenmi lerdir. Cehennemlik olanlar ise, cehaletlerinden dine dü manlık yaparlar, kötü i lerle
me gul olurlar. Memleket ve millete faydaları olmaz. Demek ki insanların alın-yazıları yaptıkları
i lerden anla ılmaktadır. Ömür boyu iyilik edenlerin cennete, Ömür boyu kötülük edenlerin de
Cehenneme gitmesi kuvvetle tahmin edilebilir. Tabiî istisnalar hariçtir. Nice yıllar iyilik edip de son
zamanlarında maazallah sapıtanlar oldu u gibi, senelerce kötülük yapıp da sonunda hidayete
kavu up, insanlı ın iyili i için çalı anlar da bulunabilir. O halde yapılacak i , iyiler, iyiliklerini ölünceye
kadar devam ettirme e çalı malı, kötüler de bir an önce kötülüklerinden vazgeçme e gayret etmelidir.

SUAL: Allah isterse olur, istemezse olmaz demekte mahzur var mı?
CEVAP
(Allah dilerse yaratır, dilerse yaratmaz) demek lâzımdır. Fakat (Allah isterse olur, istemezse
olmaz) sözünde mahzur yoktur, (Birgivî Vasıyyetnâmesi s.16)
SUAL: Satıcı, çocu un satın almak için izinli olup olmadı ını bilmezse ne yapar?
CEVAP
Çocu un satın almak için izinli olup olmadı ı, satanın çok zan ile anlamasına ba lıdır. (Bey' ve
irâ Risalesi s. 34)

SUAL: Peygamberlerin ruhunu da mı Azrail aleyhisselâm almaktadır?


CEVAP
Evet. (Birgivî Vasiyyetnâmesi s.36).

SUAL: Ruh nedir? Ölür mü?


CEVAP
Ruh, bedene hayatiyet veren ve mahiyeti bilinmeyen bir kuvvettir. nsanın ölmesi ruhun bedenden
ayrılması demektir.
Ruh ölmez. Kıyamette her eyle beraber ruhlar da yok edilip tekrar yaratılacaktır. (Tefsîr-i
Beydâvi c.l,s.709,710; Mektûbât-ı Rabbani; Ahlâk-ı Alâî s.44)

SUAL: Bir arkada (Falancaya selâm götür.) dedi i zaman, (Ve aleyküm selâm) denince,
(Selâm alındı ı için götürmek lâzım de ildir.) diyorlar. Selâmı götürmek lâzım mıdır?
CEVAP
Selâmı götürme i i kabul edilmi oldu u için götürmek lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5, s.266)

SUAL: Hasan El Benna itimada ayan birisi midir?


CEVAP
Hasan El Benna itimada ayan de ildir. Mısırda birçok müslümanın öldürülmesine sebep olanların
ba ında gelmektedir.

SUAL: Evlât, ana ve babasının mülkünü kullanabilir mi?


CEVAP
Bir kimsenin, babasının rızası olmadan, onun mülkünden bir ey alması caiz olmaz. Ancak umumî
izin vermi se caiz olur. Ana ve babasının yanında kalan çocuk, memleketin âdetine göre, izin almı
sayılaca ından, ana ve babanın mülkünü kendisi kullanabildi i gibi eve gelen misafirlere de ikram
edebilir. Baba tra makinası, kalem gibi e yalarını (kullanma) demedikçe evlâdın bunları kullanması
caiz olur. (Mecelle 96. madde ve erhleri)

SUAL: Tavsiye etti iniz bütün kitapları aldım. Ancak Seâdet-i Ebediyye'nin Selamla ma
bahsinde (Dilencinin selâmına cevap vermek lâzım de ildir.) ifadesi vardır. Selâmı almak farz
oldu una göre, dilencinin selâmını almak neden caiz de ildir?
CEVAP
Ezan okuyana ve vaaz edene de selâm verilmez. Bu demek, müezzine ve vaize selâm verilmez
demek de ildir. Ezan okurken ve vaaz ederken verilmez demektir. Dilencinin, dilenirken elini açıp
verdi i selâmı almak lâzım de ildir. ( bni Âbidîn c.5,s.267)

SUAL: Do up, sonra ölen çocuk mirasçı olur diyorlar. Nasıl mirasçı olur?
CEVAP
Çocuk do unca mirasçı olur. Ölünce, akrabaları, çocu un mirasını alır. ( bni Âbidîn c.5)

SUAL: Akıllı çocuk ne demektir?


CEVAP
Yedi ya ındaki çocu a akıllı çocuk denir. Yedi ya ında demek, altı ya ını bitirmi ve yedisinden
gün veya ay almı demektir. ( bni Âbidîn c.5,s.236)

SUAL: Tenkid ederek emr-i mâruf yapılır mı?


CEVAP
(Niçin namaz kılmıyorsun, niçin oruç tutmuyorsun?) diyerek münaka aya girmek do ru de ildir.
Sözünü dinleyeceklere îmânın ehemmiyeti anlatılır, îmânın alâmeti olan ibâdetlerden bahsedilir.
Muhatabınıza bu sözler te'sir etmi se mes'ele kalmaz. Te'sir etmezse unu yap, bunu yapma demek
ters te'sir edebilir. En uygunu da hiç kızmayan bir arkada la konu turmaktır. O da faideli kitabtır.
HLÂS A. .nin yayınlarından herhangi bir kitabı okuması için vermek en isabetlisidir. (Tefsiri Beydâvî,
Nahl Sûresi 125. âyet tefsiri).

SUAL: Yaratılı gayemiz nedir? Bir insan yaratılı gayesi için zamanının ne kadarını
ayırmalıdır? Ne kadar uyumak ne kadar geçiminin temini için çalı malıdır?
CEVAP
Bütün insanlar, Allahü teâlâya kulluk etmek için yaratılmı tır. Kulluk etmek ne demektir? Kul, kendi
vazifelerini bilemez. yiyi kötüden, hayrı serden, hakkı bâtıldan ayıramaz. Kul, Allahü teâlânın emirlerini
yapıp, nehyettiklerinden kaçarsa, kulluk etmi olur. Allahü teâlâ, 24 saatimizin tamamını kulluk
etmemiz için ayırmamızı emrediyor. Rızık temini için çalı mak, uyumak da kulluk vazifelerimiz
arasındadır.
Bir insan, sabah namazına vaktinde kalkmak niyyetiyle yatıp uyursa, uykusu ibâdet olur, ya'nî
kulluk vazifesini yapmı olur. Hadisi erifte, âlimin uykusunun ibâdet oldu u bildirilmi tir.
Helâl rızık kazanmak ve kazandı ını Allahü teâlânın emirlerine uygun olarak harcamak niyyetiyle
bir i te çalı an kimsenin çalı ması ibâdet olur. Böylece günün ve gecenin tamamını yaratılı gayesi
için, ya'ni kulluk için, ya'ni ibâdet için ayırmı olur. Demek ki insanın yaratılı gayesi, efendisine sâdık
bir köle gibi, Sahibini, Yaratanını hiç unutmayan, ona minnetle, sevgiyle ba lı, Onu gücendirmekten
her an korkan kul olmaktır. Halikımıza teslim olarak kulluk vazifesini yapmaktır. (Kimyâ-i Se'âdet
s.811)

SUAL: Rü'yâmda Peygamber aleyhisselâmı gördüm. Neye alâmettir? Rü'yâyı herkese


anlatmak do ru mu? Rü'yâ hakkında kâfi ma'hımat bekliyoruz.
CEVAP
ir'at'ül- slâm kitabında rü'yâ hakkındaki bilgileri yazıyorum.
Rü'yâ cahillere anlatılmamalıdır. Görülen her rü'yâyı ba kalarına söylemek do ru de ildir. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Salih rü'yâ Allahü teâlâdandır. Kötü, bozuk rü'yâ eytandandır. Güzel rü'yâ gören, sevdi i
kimseden ba kasına anlatmasın. Be enmedi i bir eyi rü'yâda görürse, üç kere (sol tarafına
tükürerek eytanın errinden Allahü teâlâya sı ınsın! Hiç kimseye söylemesin. O zaman rü'yâ
ona asla zarar vermez.)
Rü'yâyı sevdi i sâlih kimseye, hiç yalan katmadan oldu u gibi anlatmalıdır. Çünki, hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Rüyada görmedi ini gördüm diye anlatmak en büyük iftiralardandır.)
Kur'ân-ı kerîmde bildiriliyor. Bir kimse Yusuf aleyhisselâma bir rüya anlattı. Tâbirini sordu. Yusuf
aleyhisselâm, (Üç gün sonra hapisten çıkıp idam edilirsin) buyurdu ve buyurdu u gibi oldu.
Hazret-i Ömer "radıyallahü anh" buyurdu ki:
(Bir arkada ınız rüyasını size anlatırsa, hayırdır in allah demelisiniz)
Rüyayı iyiye, güzele tâbir etmelidir. Çünki hadis-i erifte (Rü'yâ tâbir edildi i gibi çıkar.)
buyuruldu. Ba'zı âlimler, (bu hadis-i erif, enbiyânın ve evliyanın tâbir etti i rü'yâya aittir) demi lerdir.
Bir kimse Resûlullahı "sallallahü aleyhi ve sellem" rüyada iken bilinen vâsıfları ile görürse,
Peygamberimizi görmü demektir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( eytan benim eklime giremez.)
Peygamberimizi mübarek ekli ile görmek büyük saadettir. Onu sakalsız veya kısa boylu olarak
de i ik bir ekilde görmek, görenin dindeki eksik ve kusurlu olmasına i arettir. Bir kimse Resûlullahı
sıfatlarından ba ka ekilde meselâ beyaz sakallı görürse, eytani olmak ihtimali vardır. ( ir'a-tül-
islâm s.356)

SUAL: Tavuktan kurban olur mu? Temel atılırken ve hasta iyi olunca büyük bir ahıs
gelince hayvan kesip etini fakirlere vermekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Tavuktan kurban olmaz. Temel atılırken, hasta iyi olunca, hayvan kesip etini fakirlere vermek
günah de ildir. Büyük bir ahıs gelince de hayvan kesip etini fakirlere yedirmekte mahzur yoktur.
Bütün kurbanları Allah rızası için kesmelidir. ( bni Âbidîn c.3,s.70, c.5,s,198)

SUAL: Kahbe felek demek mahzurlu mudur?


CEVAP
Kahbe, kelimesini herhangi bir ey için kullanmak mahzurludur. Müslüman, argo kelimeleri,
uygunsuz sözleri söylememelidir. Her zaman, her yerde edebli olmalı, edeble konu malıdır.

SUAL: Allahaısmarladık yerine eyvallah demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Eyvallah demek uygun de ildir.

SUAL: Rumî sene nedir?


CEVAP
Rumî sene adı verilen takvim, Roma mparatoru Jul Sezar adına düzenlenen takvim esasına
dayanır. Rumî sene 365 gündür. Hicrî sene ise 354 gündür. Bu yüzden Hicri sene 33 yılda Rumî
seneyi bir yıl geçer.
Milâdî seneye göre, Rumî sene 584 yılında ba lamı tır. Hicrî sene ise 622 yılında ba lamı tır.
Hicrî sene, Rumî seneden 38 sene kadar sonra ba ladı ı halde, bir senedeki 11 gün kadar
noksanlıktan dolayı, bu gün Rumî sene 1397 iken Hicrî sene 1402 dir. Ya'ni Hicrî sene, Rumî seneden
4-5 sene kadar ileri durumda olmu tur.

SUAL: Kameri takvime göre aylar niçin her sene aynı güne tesadüf etmemektedir?
CEVAP
Milâdî ve Rumî seneler, güne esasına göre kuruldu undan, aylar her zaman belli mevsimlerde
gelmektedir. Hicri takvim ise, Ayın yörüngesi üzerinde dönü üne göre düzenlendi inden, aylar, her
sene 10-11 gün önce gelerek bütün mevsimleri dola maktadır. Aylar böyle dola ınca uzun-kısa ve
sıcak-so uk günlere de rastlamaktadır.

SUAL: Allah razı olsun ne demektir?


CEVAP
Allah razı olsun demek, bu halinden Allah razı olsun demek de ildir. Allahü teâlâ, seni razı olaca ı
hale getirsin demektir. (Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Evlâtlık çocuk almakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Çocu u emzirmekte annesi tercih edilir. Zaruret olmadıkça da annesi büyütür. Annesi ölmü ,
küçük bebekleri bakıp büyütmek iyi olur. Ba kasının çocu unu öz evlât olarak ilân etmek asla do ru
de ildir. (Tefsîr-i Kurtubî c.l4,s.H6)

SUAL: Fen ilmi din ilminden ayrı mıdır?


CEVAP
Bütün aklî ilimler, ya'ni fen ilimleri ve tecrübeye dayanan ilimler ile naklî ilimler, din ilimleri
içindedir. Ya'ni fen, slâmî ilimlerin bir koludur. Fen dinden ayrılmaz. Namaz kılmak nasıl dinin emri ise,
modern harb vâsıtaları yapmak, tıb gibi ilimleri ö renmek de dinin emridir. limleri tasnif ederken
ancak, o zaman, slâmi ilimleri, aklî ve naklî ilimler diye ayrılır, îmân ve ibâdetle ilgili ilimler, nakle
dayanır. Fen ilimleri ile aykırılı ı bahis konusu olamaz. Fen ilimleri ile cin veya mele in varlı ı
anla ılmıyorsa, (Cin ve melek yoktur, nakli ilimler yanlı tır.) denemez. Tersine, (Fen, cin ve mele in
varlı ını anlamakta âciz kalmı tır.) demek lâzımdır. Bir zamanlar (Atom bölünemez) deniyordu.
Tecrübede hatâya dü ülürse neticede elbet yanlı olur. Fen bilgileri tecrübe alanı içine girmez. Bu
bakımdan îmân bilgileri ile fen bilgileri mukayese kabul etmez. (Ma'rifetnâme s. 118; El-münkızü
Aniddalâl s.6)

SUAL: Baba çocuklarına malını istedi i gibi da ıtabilir mi?


CEVAP
Bir baba, malını diledi i gibi tasarruf etme e yetkilidir. stedi ine diledi i gibi hediye edebilir. Salih
çocukları arasında ayırım yapması uygun olmaz. (Câmi'us-Sagîr; Hidâye; Rıyâd-un-nâsıhîn)

SUAL: Bazı kamyonlarda "Hızlı ya a, genç öl" ifadesi yazılı. Bu ifade do ru mudur?
CEVAP
Kamyonların arkalarında gördü ünüz "Hızlı ya a genç öl" ifadesi, asla do ru de ildir. Sür'at
felâkettir. Acele eytandandır.

SUAL: efaatle kurtulan günahkâr müslümanlar da efaat edebilirler mi?


CEVAP
Allahü teâlâ, onlara da efaat yetkisini verirse, onlar da efaat edebilirler. (Nuhbet-ül-le'âlî s. 126)

SUAL: Hazret-i Ömer'in kabri nerededir?


CEVAP
Hazret-i Ömer'in kabri, Medine'de Peygamber aleyhisselâmın kabr-i erîfı yanındadır. (Kısas-ı
Enbiyâ)

SUAL: Âdem aleyhisselâm ne kadar ya amı tır?


CEVAP
Âdem aleyhisselâmın bin veya iki bin yıl ya adı ına dair birkaç rivayet vardır. Kesinlikle ya ı
bilinmiyor. (Altıparmak c.l,s.46; Kâmûs-ul â'lâm c.1,s.59)

SUAL: Eshâb-ı kiramı çok sevmenin alâmeti nedir?


CEVAP
Eshâb-ı kiramı çok sevmenin alâmeti onlar gibi olmaktır. Onlar dine nasıl hizmet etmi lerse öyle
hizmet etmektir. (Mektûbât-ı Rabbani c.l,M.80)

SUAL: (Kabul olan dua, belâyı gelirken önler) sözü hadis-i erîf midir?
CEVAP
(Kabul olan dua, belâyı gelirken önler) sözü hadis-i eriftir. (Mektûbât-ı Rabbani c.3,M.47;
Tirmizî'den naklen)

SUAL: Ba'zıları çene de sakal bırakıyor. Özellikle Su'udi Arabistanda. Niçin?


CEVAP
Vehhabiler, sakalı çenede bırakır. Sünnete uygun sakal bırakmazlar.

SUAL: Kadınların cum'a günleri ö le namazını evlerinde kılmaları için cemaatin camiden
çıkmalarını beklemeleri art mıdır?
CEVAP
Kadınların Cum'a günü, ö leyi evlerinde kılabilmeleri için cemaatin camiden çıkmalarını
beklemeleri art de ildir. Di er günlerde de böyledir. ( bni Âbidîn c.1,s.542; Hidâye c.1, s.58).

SUAL: Benim adım Muhlistir. Muhlis'in ihlâslı demek oldu unu biliyorduk. Fakat arkada ın
birisi Mektûbât'tan (Muhlisler büyük tehlikededir) ifadesini gösterdi. hlâslı olan tehlikede olur
mu? Benim ismim iyi de il midir?
CEVAP
Bildirdi iniz husus Mektûbât-ı Rabbanide öyledir:
(Dine tam uyabilmek, ilim, amel ve ihlâsla olur. Her sözde, her i te, her harekette, kendili inden
hâsıl olan ihlâs, muhlas olan kimseye nasip olur. Muhlisler, bu muammayı anlıyamaz. (Muhlisler,
büyük tehlikededir.) buyuruldu.)
Buradan anla ıldı ına göre kendili inden hâsıl olan ihlâs makbuldür. Zorlayarak ihlâs elde etme e
çalı anlar ihlâsa kavu amazsa elbette tehlikededir. ster zorlayarak, isterse kendili inden hâsıl olan
ihlâs makbuldür. hlâsa kavu abilmek için bocalayan muhlisler, ihlâsa kendili inden kavu an muhlisler
gibi olmaz. Muhlis ismi güzeldir. Bu isme lâyık olma a çalı malıyız. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.38,59)

SUAL: Ne kadar zamanda bir tırnak kesmeli ve fazla kılları tıra etmelidir?
CEVAP
Her hafta, saç, sakal ve bıyık tıra etmek, tırnak kesmek koltuk ve kasık temizlemek sünnetdir.
( bni Âbidîn c.5,s.274-275)

SUAL: Ba'zıları benim i ledi im günahlara bakma, benim kalbim temizdir, diyor. Kimisi de
bunlara sizin kalbiniz kararmı diyor. Kalbin kara ve temiz olmasının alâmetleri nedir?
CEVAP
Kalbi kararan kimse, Allah korkusu hatırına gelmedi i için çekinmeden günah i ler. bâdet
ediyorsa tadını duyamaz. Gördüklerinden ibret almaz. Okuyup ö rendiklerini anlıyamaz, kavrıyamaz.
Kimde bunların tersi var ise kalbi temizdir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.266)

SUAL: nsanlar yaratılmadan önce Cennet ve Cehennem var mıydı?


CEVAP
Cennet ve Cehennem insanlardan önce yaratıldı. ( erh-ı Mekâsid c.2,s.218)
SUAL: Hayvanlarda ruh var mıdır?
CEVAP
Âlem-i emrden gelmi ruhları yokdur. Kendilerine canlılık veren, ya'nî organlarının bir ahenk içinde
i lemesini sa lıyan asâbî sistemlerinde bir kuvvet vardır. Bu kuvvete hayvanı ruh demi lerdir.
nsanlarda da bu hayvani ruh olmakla beraber, ayrıca âlem-i emrden gelen ruh da vardır. Azrail
aleyhisselâm insanlara mahsus olan ruhu alır. nsanların içinde, sâlih olanlarınkini kendisi alır, fâsık ve
kâfirlerin ruhunu ise di er meleklere emr ederek aldırır (Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.50)

SUAL: Hazret-i Âdem mi önce yaratıldı, yoksa dünya mı?


CEVAP
Dünya, Âdem aleyhisselâmdan önce yaratıldı. ( erh-ı Mekâsid c.2,s.218)

SUAL: Ba'zıları, sen kalbe bak, benim kalbim temizdir, diyorlar. Kalbin temiz oldu unun
alâmeti nedir?
CEVAP
Kalbin temiz, do ru olmasına alâmet, islâmîyyetin emrlerine yapı mak, ya'nî Allahü teâlâ'nın emr
ve yasaklarına uymakdır. (Mektûbât-ı Rabbani c.l,M.266; c.2,M.50)

SUAL: Karaköy iskelesinin üstünde mescit var. Ba'zıları ( skele ba lı oldu u için burada
namaz kılınmaz) diyorlar. Kıblesi hiç de i miyor, hareket etmiyor. Namaz kılmakta mahzur var
mıdır?
CEVAP
Böyle iskeleler sedir gibi olur, Daimidirler. Buralarda namaz kılmakta mahzur yoktur. ( bni Âbidîn
c.l,s.528; Halebî-yi Kebîr)

SUAL: Bahçe sularken kendi bahçemiz ya oldu u için kom unun bahçesinde namaz
kılmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Kom unun bahçesine zarar vermezseniz mahzuru yoktur. Bahçenin etrafı çevrili ise, izin alarak
girmek lâzımdır. (Mecelle Madde: 96)

SUAL: Ak am ezanı okunurken köpeklerin ulumasında bir u ursuzluk var mıdır?


CEVAP
Böyle eylerde u ursuzluk aramak do ru de ildir. ( bni Âbidîn c.5,s.481)

SUAL: Sabah namazına vaktinde kalkabilmek için ne yapmak lâzımdır?


CEVAP
Sabah namazına vaktinde kalkabilmek için yatarken Kevser sûresini okuyup, (Ya Rabbi beni
sabah namazına vaktiyle uyandır.) diye dua etmelidir. Varsa saat kurmalıdır. Erken yatmalıdır.
Haramlardan kaçıp, helâl yemelidir. [Hadîka (Muham-med Ba dadî) s.91]

SUAL: Namazdan sonra, Amenerresülü okunurken va fırlena, ver-hamna derken ve


sonunda cemaatin içinden âmin demesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Âmin demek iyidir. (Tefsîr-i Kurtubî c.3,s.433; Tefsîr-i eyhzâde c.1,s.600)

SUAL: Evimize birkaç misafir geldi. sa aleyhisselâm ile Hazret-i Mehdi'nin manevî olarak
yeryüzüne geldiklerini söylediler.
CEVAP
kisi de henüz te rif etmemi tir. Mektûbât-ı Rabbanide ne zaman gelecekleri vasıfları ile birlikte
yazılıdır. Biz bu iki zâtın maddî olarak çok yakın bir zamanda dünyaya geldiklerini bile iddia edenlere
rastladık. Mektûbâta inanmıyan sapıklara sükuttan ba ka cevab verilmez. (Mektûbât-ı Rabbani
c.1,M.209)

SUAL: sa aleyhisselâm dünyaya ne zaman gelecek? Geldi i bilinecek midir?


CEVAP
Kıyamete do ru gökten ama indirilecek ve Hazret-i Mehdî ile bulu acak ve Medine ehrinde
ölecek ve Peygamber Efendimizin yanına defn edilecekdir. ( kfâr-ül-mülhîdîn)
SUAL: Allah mı, yoksa ellah mı diye telâffuz etmek lazımdır?
CEVAP
Allah diye yazılır, ellah ile Allah arasında telâffuz edilir.

SUAL: Organ nakli yaparken ölü acı duyar mı?


CEVAP
Ölü de acı duyar. Fakat dirinin acıya katlandı ı gibi, ölü de iyi bir insana iyilik yapmaktan zevk alır.

SUAL: Daha önceleri gazetenizde, bir insanın do ru mudur, e ri midir ara tırmaya
kalkmanın do ru olmadı ı yazılmı tı. Kızımı evlendirece im kimsenin veya ortaklık yapaca ım
kimsenin iyi bir insan mıdır, kötü birisi midir diye ara tırma yapmam uygun olur mu?
CEVAP
Sebebsiz bir kimseyi iyi midir, kötü müdür diye ara tırmak do ru olmaz. Fakat kızınızı
evlendirmek için veya bir kimseyle ortak i yapmak için bu kimselerin iyi birer insan olup olmadı ını
ara tırmak lâzımdır. (Berika s.1001; Hadîka, Gıybet bahsi; bni Âbidîn c.5,s.262,263)

SUAL: Yabancı bir mecmuada okudu uma göre bilim adamları ipek ve altın üzerinde
ara tırma yapmı tır. Erkeklerin altın e ya kullanmasının ve ipek giymesinin mahzurunu
açıklamı lardır. öyle ki, ipek, güne te erkeklik için lüzumlu olan ı ınları geçirmiyormu . Bu
bakımdan erkeklerin ipek elbise giymeleri uygun de ilmi . Altın yüzük, altın bilezik gibi süs
e yaları da erkekli e zararlı oluyormu . E er, kadınlar gibi erkekler de 8-10 tane altın bilezik
taksa, erkeklikleri dumura u rayabilirmi . Dikkatimi çekti. Acaba bunların aslı olabilir mi diye
size sorma a karar verdim.
CEVAP
lim adamlarının ara tırmalarının nasıl oldu unu bilmiyoruz. Ancak, slâmiyette, bilindi i gibi
erkeklere ipek ve altın yasaktır. Bunun birçok hikmeti olabilir. Bildirdi iniz husus, bu hikmetlerden birisi
olabilir. Bugünkü tıp, domuz etinin bir çok mahzurlarını açıklamı tır. Açıklanan sebepler, ancak bir çok
hikmetlerden birkaçıdır. Dinimizin yasak etti i eylerde muhakkak çe itli hikmetler vardır. Fen
ilerledikçe bu hikmetler birer birer meydana çıkabilir. Dinde yasak olan bir eyi, bilinen bir zararı için
de il, haram oldu u için yapmamak lâzımdır.

SUAL: En iyi kazanç yolu hangisidir? Dinime zarar vermiyecek bir i tavsiye etmenizi ve
mesleklerin ehemmiyetini belirtmenizi rica ediyorum.
CEVAP
Kendinin ve çoluk çocu unun ihtiyaçlarını helâldan kazanmak, kimseye muhtaç kalmamak için
çalı mak, Allah için harb etmek gibi sevabtır. Birçok ibâdetlerden daha üstündür. Bütün san'atların
farz-ı kifâye oldu unu bildirerek bir san'ata yapı an ibâdet etmi olur. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Bir müslüman helâl kazanıp, kimseye muhtaç olmaz ve kom ularına, akrabasına yardım
ederse, kıyamet günü, ayın ondördü gibi parlak, nurlu olur.)
(Helâl kazanmak için sıkıntı çekenlere Cennet vâcib olur.)
(Do ru tüccar, kıyamette, Peygamberlerle, sıddıklarla ve ehidlerle beraber olacaktır.)
(Allahü teâlâ, san'at sahibi mü'mini sever.)
(Helâl kazanç aramak, kadın erkek her müslümana farzdır.)
(En helâl ey, san'at sahibinin kazandı ıdır.)
(Ticâret yapınız! Rızkın onda dokuzu ticârettedir.)
(Rızkınızı yerin derinliklerinde arayınız!)
( nsanların yediklerinin en hayırlısı, iyisi, bile i ile kazanıp yedi idir.)
Lokman hakîm o luna nasihat verirken buyurdu ki: (Çalı , kazan! Çalı mayıp herkese muhtaç
kalanların, dini ve aklı noksan olur, iyilik etmekten mahrum kalır ve herkesten hakaret görür.)
Görüldü ü gibi, müslümanlıkta, iyi niyyetle çalı mak ibâdettir. Çalı mayıp dilenmek haramdır.
Günümüzde memurluk hizmeti, maa ı her ne kadar az olsa da, maa ı çok olan ba'zı i lerden daha
üstündür. (Kimyâ-i Se'âdet; hyâ-ul-ulûm, Helâl Kazanma bahsi)

SUAL: Kaç ya ına geldikden sonra kız ve erkek çocu un yatak odalarını birbirinden
ayırmak gerekir?
CEVAP
On ya ına gelen kız ve erkek çocukların yatak odalarını birbirinden ve ana babalarından ayırmak
lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,s.245)
SUAL: Ya ı onsekiz oldu u hâlde hâlâ akıl bali olmamı bir kimse, büyük insan
hükmünde midir?
CEVAP
Ya de il, âkil ve bali olmak mühimdir. ( bni Âbidîn c.5,s.97)

SUAL: Akıl bali olan bir çocuk, babasının verdi i eylere mâlik midir? Ya'ni babasının
verdiklerini, hediyye edebilir mi, satabilir mi, sadaka verebilir mi?
CEVAP
Babasının verdi i eylere mâlik olur. Babası bunları geri dahi alamaz. Çocu un bunları diledi i
gibi harcama a selâhiyeti vardır. ( bni Âbidîn c.5,s.96; Mecelle, Madde: 846,861)

SUAL: Helada cinnin tasallutundan nasıl korunmak icâp eder?


CEVAP
E'ûzü besmele ile girince halâs olur. Unutursa hela içinde sessizce okur. (Me'ârif-üs-sünen
c.1,s.76,77)

SUAL: Cinnin varlı ına inanmıyan sapık olur deniyor, do ru mudur?


CEVAP
Cinnin varlı ına inanmıyan kâfir olur. ( erh-ı Mekâsid c.2,s.S4; bni Âbidîn c.3,s.292; Hadîka
c.1,s.321)

SUAL: Çoluk çocuk bir tanıdı ın evine gidiyoruz. Evin masrafına i tirak edebilir miyiz?
CEVAP
Hediyye götürülür. Hediyyele mek suretiyle sevi mek iyidir. Masraflarına i tirak edebilir.

SUAL: Çocuk, babasına hizmet etme e mecbur mudur?


CEVAP
Çocu un babasına hizmet etmesi vâcibdir. (Rıyâd-ün-nâsıhîn s.285)

SUAL: Peygamber aleyhisselâma tâbi olmak ne demektir?


CEVAP
Ona tâbi olmak, ya'nî ona uymak, onun gitti i yolda yürümekdir. Onun yolu, Kur'ân-ı kerîmin
gösterdi i yoldur. Bu yola (Dîni islâm) denir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.163,165,266)

SUAL: Peygamberler günah i ler mi, zelle nedir?


CEVAP
Peygamberler, do u dan ma'sûmdurlar. Büyük veya küçük günâh i lemezler. Peygamberlerden
"aleyhisselâm" zelle sâdır olabilir. Zelle, küçük günah demek de ildir. Birkaç do ru içinde en do ruyu
bulamamak demekdir. (Nuh-bet-ül-le'âlî s.62,62,64)

SUAL: Peygamber kime denir?


CEVAP
Allaha teâlâ, kullarına merhamet ederek, do ru yolunu bildirmek için gönderdi i habercilere
Peygamber denir. ( erh-ı Mekâsid c.2,s.173; El-kavl-ül-fasl s.28)

SUAL: Muhammed aleyhisselâma tâbi olmanın derecesi nedir?


CEVAP
Cenâb-ı Hak, Muhammed aleyhisselâma tâbi' olma ı, ona uyma ı çok sever. Ona uymanın ufak
bir zerresi, bütün dünyâ lezzetlerinden ve bütün âhıret ni'metlerinden daha üstündür. Hakîkî üstünlük
onun sünnet-i seniyyesine tâbi' olmakdır ve insanlık erefi ve meziyeti, onun yoluna uymakdır.
(Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.25,70,74,78,163,165)

SUAL: Peygamber aleyhisselâma nasıl uyulur?


CEVAP
Ona uymak için, önce Ehl-i sünnet vel-cemâ'at mezhebine göre îmân etmek, sonra dört hak
mezhebden birisinin bildirdi i ekilde müslimanlı ı iyice ö renmek, sonra farzları eda edip
haramlardan kaçınmak,dahâ sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan
sonra mubahlarda da Muhammed aleyhisselâma uyma a çalı malıdır. (Mektûbât-ı Rabbânî
c.1,M.163,165)

SUAL: Birisine selâm götürme i kabul edenin o selâmı götürmesi gerekir mi? Selâm
götürme i kabul etmemi se götürmesinde mahzur var mıdır?
CEVAP
Birisine selâm götürme i kabul edenin bu selâmı götürmesi farzdır. Çünki, üzerine emânetdir.
Götürme i kabul etmemi se, (Vedi'a) olur. Vedi'ayı götürmek ise farz de ildir. Götürmesinde mahzur
yokdur. Vedî'a, güvenilen kimseye saklamak için verilen maldır. ( bni Âbidîn c.5,s.266)

SUAL: (Benden u kimseye selâm söyle), denildi inde, ( n allah söylerim) diye cevâb
verilirse, götürmek gerekir mi?
CEVAP
Selâm götürmek kabul edilmi olaca ı için götürülmesi gerekir. ( bni Âbidîn c.5,s.266)

SUAL: Selâm verirken e ilmek caiz midir?


CEVAP
Günâhdır. Yalnız el ile selâm vermek de günâhdır. Zaruret olursa caizdir (El-ibdâ' s.362)

SUAL: (Ameller niyyetlere göre iyi veya kötü olur) Hadîs-i erifinden maksat nedir?
CEVAP
Âlimlerimizin bildirdi ine göre, bu hadîs-i erif, tâ'atlara ve mubahlara niyyete göre sevâb
verilece ini göstermekdedir. Günâhlar, niyyetsiz veya iyi niyyetle de i lense günâh olmakdan çıkmaz.
( bni Âbidîn c.1,s.72; Uyûn-ül-besâir 1. kaide)

SUAL: Mubahlar, niyyete göre sevâb veya günâh olur mu?


CEVAP
Mubahlar, iyi niyyet ile güzel dü ünceler ile yapılınca insan sevâb kazanır. Kötü niyyetlerle
yapılırsa veya bunlar yapmak, bir farzı vaktinde eda etme e mâni olursa günâh olur. (Uyûn-ül-besâir
1. kaide; Mektûbât-ı Rabbani; Usûl-ü Serahsi c.1,s.l5)

SUAL: Dine hizmet için hayır ve hasenatta bulunuyorum. Allah için yapma a niyet
ediyorum. Niyet etmesem de bu yaptı ım hizmetlerden sevâb alır mıyım?
CEVAP
Bir kimse, taat yaparken Allah için yaptı ını bilse de, bilmese de kabul olur. Ya'ni taatlar niyetsiz
veya Allah için niyetle yapılınca sevâb hâsıl olur. Yaptı ınız hizmetler için niyet etmek daha iyidir.
(Uyûn-ül-besâir c.1,s.23; bni Âbidîn c.1,s.72)

SUAL: Çocuklarımız, bulû ça ına girince önce neleri ö retmelidir?


CEVAP
Henüz çocuk bulû a ermeden Allahü teâlânın sıfatlarını bildirmelidir. Ondan sonra di er lüzumlu
din bilgilerini ö retmelidir. Çocuk bulû a erince, hâlâ îmân edilecekleri bilmiyorsa, inanmıyorsa,
kelime-i tevhidi söylese de müslüman sayılmaz. (Amentü)'de bulunan altı eye inanan, Allahü teâlâmn
emir ve yasaklarını kabul ettim diyen kimse müslümandır.
Her müslüman, çocuklarına (Amentü)'yü ezberletmeli, ma'nâsını ö retmelidir. Çocuk, bu altı eyi
ö renmez ve inandı ını söyiemezse bali oldu u zaman müslüman de ildir. Çocuklara lüzumlu dinî
bilgileri ö retmeyi ihmal etmemelidir. Çoluk çocu una îmânı islâmı ö retmiyen ana-babalar, onların
dinden uzakla masına sebep olmu olurlar ve âhırette bunun azabını çekerler. ( bni Âbidîn c.2,s.397)

SUAL: Emrim altındakileri terbiye etmek veya i yaptırmak için azarlayıp dövmemde
mahzur var mıdır?
CEVAP
Baba o lunu, hoca talabesini terbiye etmek için el ile hafifçe vurabilir. Yumruk ile ve sopa ile
vuramaz. Evlâd ve talebeyi dövmeyip izinsizlik veya sıra harici hizmet cezası vermelidir. ( bni Âbidîn
c.5,s.276)

SUAL: Hoca talebesini, usta çıra ını, kendi hususî i lerinde çalı tırması caiz midir?
CEVAP
Bali iseler, gönül rızâsı ile çalı tırmaları caizdir. Bali de il iseler, velîsinin izni ile çalı tırabilirler.
(Hadîka dil âfetlerinin 20.cisi)

SUAL: Ö retmenlik yapıyorum. Çocuklar okulun camını kırınca evlerinden para getirip
ödüyorlar. Bu paraları anne ve babalarından cam parası olarak aldıklarını kabul etmemiz lâzım
mıdır?
CEVAP
Mümeyyiz çocu un sözüne inanılır. Bu bakımdan mahzuru yoktur. ( bni Âbidîn c.5,s.91)

SUAL: Çocu uma sünnet dü ününde çe itli hediyeler getirildi. Ba' zıları yenecek maddeleri
idi. Bunları yememizde mahzur var mıdır?
CEVAP
Çocu a gelen hediyeyi, çocu a zaruri lâzım de ilse, anası, babası yiyebilir ve birine yedirebilir.
(E bâh ve ha îyesî)

SUAL: Büyük çocu umun kaza ı, ona olmayınca küçük çocu uma giydirmek istiyorum.
Fakat büyük çocu um razı olmuyor. Rızasız onun elbiselerini küçük çocu uma vermemde
mahzur var mıdır?
CEVAP
Baba veya anne, kendi mülkü olan kazak veya elbiseyi, diledi i çocu una verebilir. Büyük çocu u
da üzmemek için (Sana daha iyisini alaca ız) diyerek gönlünü almalıdır.

SUAL: Bülu a ermemi bir çocuk, mubah olan yerden su alıp getirse, anası ve babası
zengin iseler bu suyu içmemelerinin sebebi nedir?
CEVAP
Çocuk, mubah ulan yerden suyu kendili inden doldurursa kendi mülkü oIur. Mülkünü hediye
edebilmesi veya satabilmesi için âkil bali olması lâzımdır.E er çocu u anası, babası veya hocası
gönderip mübah olan yerden su alıp getirmesini emrederlerse çocuk bunların vekili olarak alıp getirdi i
su kendisinin de il, ana, baba veya hocasının mülkü olur. Bu suyu içmelerinde mahzur olmaz. Ana-
baba muhtaç iseler çocu un mülkü olan eyi kullanabilirler, yiyip içebilirler. izni olmadan bir i e
göndermemelidir. Çocuk severek de yapsa kul hakkı tahakkuk eder. Âkil bali olan çocuga veya bütün
insanlara ücretsiz i yaptırmak da harâmdır. Kendisi yardım etmek için gelirse, ben de yardım edebilir
miyim derse ona i vermekte mahzur yoktur. (Hadîka, el âfetlerinin 20.si)

SUAL: Kom umuzun çocu una babasının veya velisinin haberi olmadan bir eyler
aldırıyor, i yaptırıyoruz. Hakkı geçer mı?
CEVAP
Velisinden habersiz çocu a i yaptırınca ücretini ödemek lazımdır. Meselâ, iki ekmek aldırmak
için gönderilmi se eline bir rniktar para vermelidir. Verîlmezse hakkı geçer. gocu un hakkımı helâl
ettim demesiyle de haktan kurtulunmaz. (Hadîka, el âfetlerinin 20.si)

SUAL: Rü'yâda Resûlullah Efendimizi gören kimsenin Cennetlik oldu u söyleniyor, do ru


mudur?
CEVAP
Peygamberimizi hayatta iken bilinen vâsıfları ile görmek büyük saadettir. De i ik ekilde görmek
ise, görenin dinde kusurlu olmasına i arettir. Peygamberimizin mübarek ekli ile gören kimse, o hâlini
son nefesine kadar muhafaza ederse, Cennetlik demektir. Peygamber Efendimizi hayatta iken gören
nîüslümanlara sahabî denir. Her ahabı de Cennetliktir. Sahabî iken bu erefi kaybedenler Cennete
gitmekten mahrum olurlar. Îmânı muhafaza etme e gayret etmelidir. Bunun için de Allahü teâlânın
yasak etti i eylerden kaçıp, emirlerini yapma a çalı malıdır.

SUAL: Rü'yâda Peygamberimizi gören, hakikaten onu görmü oluyor mu?


CEVAP
Hayattaki bilinen vasıfları ile görmü ise hakikaten görmü demektir. Çünkü Hadis-i erifte,
( eytan benim eklime giremez.) buyurulmu tur. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1,M.273)

SUAL: Peygamberimizi rü'yâda görmek için ne yapmak lâzımdır?


CEVAP
Bir kimse, Peygamber aleyhisselâmı rü'yâda görmek için ne yapması gerekti ini bir âlime sorar.
Âlim de, yata a girerken bir avuç tuza besmele okuyarak yiyip öylece yatmasını söyler. O ahıs da
bildirileni yapar. Sabah olunca âlime giderek Peygamber aleyhisselâmı rü'yâda görmedi ini söyler.
Âlim rü'yâda ne gördü ünü sorar. O ahıs sabaha kadar su aradı ını, ne kadar su içse de
kanmadı ını söyler. Âlim buyurur ki: ( te Peygamber aleyhisselâmı görmek için susamak ve onun
sevgisiyle yanıp tutu mak lâzımdır. Peygamberimizi seven muhakkak görür.)
Peygamber aleyhisselâmı rü'yâda görmek için düzgün bir itikada sahip olmak, haramlardan kaçıp
farzları ve sünnetleri yapmak ve Peygamber aleyhisselâma çok salevat getirmek lâzımdır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Cum'a gecesi iki rek'at namaz kılıp, her rek'atinde bir Fatihadan sonra bir Âyetel-kürsî,
onbe ihlâs okuyup selâm verdikten sonra bana bin salevat okuyan öbür Cum'aya varmadan
beni rü'yâda görür.)
Cum'a gecesi Kurey sûresini bin defa okuyup, abdestli yatan kimsenin Resûlullahı rü'yâda
görece i ve arzularına kavu aca ı bildirilmi tir. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1,M.273; ir'a-tül-islâm
s.355)

SUAL: Eskiden büyükleri rü'yâda görüyor, seviniyordum. imdi göremiyorum. Acaba


sebebi ne olabilir?
CEVAP
Mübtedi olanları, büyüklerin yoluna ilk girenleri, tatlı rü'yalarla ba larlar. Ba lar sa lanınca, böyle
rü'yâlara lüzum kalmaz. Rüya ve hülyadan kurtulup, uyanık iken onları sevenlere, onların kitâblarını
çok okuyup ba lananlara müjdeler olsun. (Mektûbât-ı Rabbânî c.2,M.58)

SUAL: Babana selâm söyle diyorlar. Ben de in allah diyorum. Bu selâmı götürmem lâzım
mıdır? n allah ne demektir?
CEVAP
n aallah deyince de selâmı götürmek lâzımdır. Çünkü in aallah demek, (Allahü teâlâ müsaade
ederse) demektir. Allahü teâlâ müsaade etti i halde selâm götürülmezse günah olur. Bir mani çıkıp
götürülemezse, mani kalkınca götürme e çalı malıdır ( bni Âbidîn c.5,s.266)

SUAL: Bir arkada (Falancaya selâm götür.) dedi i zaman, (Ve aleyküm selâm) denince,
(Selâm alındı ı için götürmek lâzım de ildir.) diyorlar. Selâmı götürmek lâzım mıdır?
CEVAP
Selâmı götürme i i kabul edilmi oldu u için götürmek lâzımdır. ( bni Âbidîn c.5,s.266)

SUAL: Ö rendi imize göre selâmda sıra, büyük küçü e, baba o luna, hoca talebesine
selâm verir. Hocamızın evine girsek selâm vermiyecek miyiz?
CEVAP
Talebe, hocasına selâm verebilir. ( bni Âbidîn c.5,s.265)

SUAL: Param olsaydı u hayrı yapardım diye niyyet eden kimseye sevab verilir mi?
CEVAP
Niyyetin hâlisli i nisbetinde sevab hâsıl olur. Fakat bizzat o hayrı yaptırmanın sevabı daha çoktur.
Samimi olarak niyyet ederse sevab kazanır. Sevab kazanmak için niyyet ederse sevab kazanmaz.
(E bâh ve erhi; bni Âbidîn c.l,s.72)

SUAL: (Altın saatimi kaybedince, bulursam bir fakire iki bin lira verece im, dedim. Saatimi
buldum. Üniversitede okuyan bir a a beyim, bir de ablam var. Onlar fakir olabilir mi? Parayı
onlara versem olur mu?)
CEVAP
htiyâcından fazla nisab miktarı malı olan zengin demektir. Ya'ni ihtiyâcından ve borçlarından
ba ka 96 gram altını veya bu de erde malı bulunan kimse zengin demektir. htiyâcından ba ka bu
kadar malı yoksa fakir sayılır. A abeyiniz bu durumda ise iki bin lirayı ona verebilirsiniz. (Hidâye
c.l,s.80)

SUAL: Tanıdı ımız her kimseye, kim olursa olsun, selâm verip selâmını almakta, tebessüm
ve iltifat etmekte mahzur var mıdır?
CEVAP
Bu devirde selâm verip almakta mahzur yoktur. ( htiyar c.4,s.214; Riyâd-un-nâsihîn s.235)
SUAL: Ba'zan selâm verdi im ahıs duymuyor. Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Selâmı kendiniz alırsınız. ( htiyar c.4,s.214)

SUAL: Aynı anda ikimiz de selâm verirsek ne yapmamız lâzımdır?


CEVAP
ki taraf da selâmları almalıdır. ( htiyar c.4,s.214)

SUAL: " unu yapanın ibâdetleri kabul olmaz". " öyle yapmak sahihtir" gibi ifadeler
kullanılıyor. Buralarda geçen "Sahih" ne demektir, kabul olmazdan maksat nedir?
CEVAP
Din ilimleri unutulma a ba ladı ı için bu ifadeleri çok kimseler bilmemektedir. Bu mühim mes'eleyi
mu'teber kitablardan alarak açıklayalım:
Bir ibâdetin sahih olması ba ka, kabul olması ba kadır. bâdetlerin sahih olması için kendilerine
mahsus artları vardır. Bunlardan birisi noksan olursa o ibâdet sahih olmaz. Ya'ni o ibâdet yapılmamı
demektir. bâdeti sahih olmayan kimse, o ibâdetin cezasından, azabından kurtulamaz. Sahih olup da
kabul olmayan ibâdet için azap yapılmaz ise de, o ibâdetin sevabına kavu amaz.
Bir ibâdetin kaibul olması için önce sahih olması, sonra da, ilim ile, niyyet ile, ihlâs ile yapılması ve
kul hakkından kurtularak eda olunması lâzımdır. Bir kimsenin çok güzel ve sahih bir ameli olsa, e er
üzerinde azıcık bir kul borcu varsa, o borcunu ödemedikçe Cennete giremez.
tikadda ve amelde bid'at sahibi olan kimsenin hiç bir ibâdeti kabul olmaz. Ya'ni artlarına uygun
yaptı ı için, ya'ni sahih oldu u için, borçtan ve azabtan kurtulsa da hiç sevap kazanamaz, îmânı
olmayan kimsenin yaptı ı ibâdetler sahih de olmaz, kabul de olmaz. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Üzerindeki cilbabı, ya'ni elbisesi haramdan gelmi olan adamın namazları kabul olmaz.)
Bir ibâdetin sahih olması için bütün artlarına riayet etmek lâzımdır. Sahih olan bir ibâdetin kabul
olması için de artları vardır. hlâsla ya'ni yalnız Allah rızası için yapılması ve kul hakkının
bulunmaması gibi. Farz kazası olan kimse, artlarına uyarak, ya'ni ihlâsla, niyyetle, ilim ile bir nafile
namaz kılsa, çok güzel kılınan bu namaz sahih oldu u halde kabul olmaz. Çünkü farz kazası olan
nafile kılamaz.
Abdest alan kimse, aya ını yıkamasa veya ba ına mesh etmese veya kolunu yıkamasa veya
yüzünü yıkamasa, abdesti sahih olmaz. Namaz kılan kimse de namaz içindeki farzlardan birini terk
ederse namazı sahih olmaz. Her ibâdet de böyledir. artlarına uyulmazsa o ibâdet sahih olmaz.
(Hadîka c.1.,s.139; Mektûbât-ı Rabbani c.2,M.66,87; Fütûh-ül-gayb Ha iyesi s.48; Fetâvâ-i
Hindiyye c.3,s.3; bni Âbidîn c.4,s.4)

SUAL: Nasihat Nedir?


CEVAP
Hasedin zıddı (Nasihat) etmektir. Allahü teâlânın bir kimseye verdi i ni'metin onda kalarak dinine
ve dünyasına faideli olmasını istemek demektir. Nasihat etmek bütün müslümanlara vâcibdir.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Dinin temeli nasihattir.)
(Hayra sebeb olana, bunu yapanın ecri kadar sevab verilir.)
(Müslümanlara yardım etmiyen, onların iyilikleri ve rahat ları için çalı mayan ve
Müslümanlara nasîhat etmiyen onlardan de ildir.)
Nasihatin zıddı olan hased, çok kötü bir huydur. slâm âlimleri buyuruyor ki:
(Üç kimsenin duası kabul olmaz: Haram yiyenin, gıybet ve hased edenin.)
(Hased etmiyenin zihni açık olur. Hased sinirleri bozar, ömrün azalmasına sebeb olur.)
(Hased eden iflah olmaz.)
Görüldü ü gibi, nasîhat ne kadar iyi ise, onun zıddı olan hased de o kadar kötüdür. (Rıyâd-un-
nâsıhîn s.239; Berîka Hased bahsi)

SUAL: ("Ki i sevdi iyle beraberdir." Hadis-i erifinin açıklaması nasıldır?)


CEVAP
Hadis-i erifleri, hadis kitaplarından de il, slâm âlimlerinin kitaplarından ö renmek lâzımdır.
Hadis kitaplarındaki hadis-i erifleri anlamamız zordur. Bu hadis-i erifi slâm âlimleri öyle
açıklamaktadır:
Bir kimse, dünyada kimi seviyor, kiminle aynı itikadda ise, âhırette de o kimselerle beraber
olacaktır.
Bir kimse, bir münafı ı iyi bir insan zannederek severse, âhırette bu münafıkla beraber
olmayacaktır. Aksine, bir kâfir, bir müslümanı sevse, âhırette onunla beraber olmayacaktır.
Bir kimse, iyi insanlarla gezdi i ve onları sevdi i halde, sonunda onlardan ayrılarak îmânsız
göçerse, o iyi kimselerle beraber olamaz. Aksine, bir kimse, kötü insanlarda dü üp kalktı ı halde
sonunda pi man olup tevbe ederek iyi bir insan olarak âhırete intikal ederse, o eski sevdikleriyle
beraber olmayacaktır. Demek ki, bir kimse, hayatının son anına kadar iyileri sevmi , onların itikadları
gibi itikad etmi se, âhırette bu kimselerle birlikte olacaktır. Bir kimse de, dünyada kötüleri sevmi ,
kötülerle dü üp kalkmı , onlarla birlikte kötülük i lemi se, âhırette de onlarla beraber olacaktır.
(Ki inin dini, arkada ının dini gibidir. O halde kiminle dostluk yaptı ınıza dikkat ediniz!)
Hadis-i erifi mucibince, iyi insan ları sevmeli, onlara imrenmeli, onlar gibi ya amalı, onların
sevdiklerini sevmeli, onların sevmediklerini sevmemeli, kısacası onlarla bu dünyada beraber olmalı ki,
âhırette de beraber olunabilsin!
nsanları felâkete sürükleyen kötü arkada lardır. Bu kötü arkada lar vasıtasiyle Allah saklasın
bütün faziletlerden sıyrılabiliriz. O halde kimlerle arkada lık etti imize dikkat etmeliyiz! (Mektûbât-ı
Rabbani c.1,M. 156,174,203,281,287)

SUAL: Kur'an-ı Kerimde bir çok azab âyeti vardır. Cehennemden bahseden âyetleri
sayamadım. Allahü teâlâ, (Rahmetim gazabımı geçti) buyurdu u halde azab âyetlerinin çok
olmasının hikmeti nedir? (Emrimi tutmayanlara azabım iddetlidir) eklinde bir kerre yazılmayıp
da defalarca tekrar edilmesinin hikmeti nedir ki?
CEVAP
Biz âyetlerin hikmetini bilemeyiz. Bu hikmetleri çok az âlim bilebilir. Bildirildi ine göre, azab
âyetlerinin çok olu u, sık sık tekrar edili i, Allahü teâlânın rahmetinin bol, efkatinin çok oldu unu
göstermektedir. Bir anne, bir baba çocuklarına tehlike gelmemesi için (Aman o lum uraya gitme,
aman kızım u kimseyle konu ma, aman u iyi yapma) gibi sık sık tenbih etmesi, çocuklarını çok
sevdiklerindendir. Onların bir tehlikeye maruz kalmamaları içindir. te bunun gibi, Allahü teâlâ
kullarına kar ı bir annenin evlâdına olan efkatinden çok daha efkatli oldu undan, onların azaba
duçar olmamaları için sık sık ikâz etmektedir. Hâ â, gazabı rahmetinden çok olsaydı, bir defa bildirir,
tekrar etmezdi. Allahü teâlâ, (Kulumun beni zannetti i gibiyim) buyurmaktadır. O halde genç iken
Allahü teâlânın gazabından korkarak haramlardan sakınma a ve ibâdetleri yapma a çalı malı, son
anlarda ise, rahmetinin bol oldu una inanmalıdır.

SUAL: Bal tefsiri mu'teber midir?


CEVAP
Bal tefsiri mu'teberdir. Türkçe, tercümelerinde ba'zı hatalar ile asılsız ilâveler vardır.

SUAL: Salevat getirirken eli gö se koymakda mahzur var mıdır?


CEVAP
Mahzur yokdur.

SUAL: Bir gazete, yabancı bir yazar tarafından yazılan ve tercüme edilen bir romanda
imamların, vaizlerin, müftülerin peygamberin varisleri oldu u, onlara hakaretin dine hakaret
sayılaca ı bildirilmektedir. Ayrıca papaslara verilen salâhiyet gibi müslümanlıkta din
görevlilerine salâhiyet verildi i anlatılmaktadır. Dinimizde din adamının yeri nedir?
CEVAP
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Biliniz ki, din adamlarının kötüsü, kötülerin en kötüsüdür. Din adamlarının en iyisi de,
iyilerin en iyisidir.)
(Alimler, peygamberlerin vârisleridir.)
Bu hadis-i eriflerden anla ılıyor ki, hakikî islâm âlimi, fen ve din bilgilerinin zirvesinde olup ictihad
etme kudretine haiz, uzun seneler içinde yeti en pek kıymetli zattır. Böyle bir din adamı peygamberin
vârisidir. Bunlara dil uzatmak dine, peygambere dil uzatmak demektir. Bununla beraber islâmiyette din
adamı ne kadar büyük olursa olsun, papaslar gibi günah çıkarması söz konusu olamaz. slâmiyette
böyle bir müessese yoktur. Günümüzde ictihad kudretine haiz imâm, vaiz ve müftü yoktur. Kötü bir din
adamının kötülü ünü söylemek, dine hakaret de il, bilâkis dine hizmettir. Yabancı yazar, yukarıdaki
hadis-i eriften her din adamının peygambere vâris oldu unu zannetmi tir. Dini yıkma a çalı an,
bölücülük yapan din adamı,yukarıda bildirilen hadis-i erife göre, kötülerin en kötüsüdür. Bu bakımdan
her romanı okumak do ru de ildir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.52; Dârimî; Müsned c.1,s,196)
SUAL: Eskiden bugünkü gibi imkânlar yok idi. Asyadan Amerikaya insanlar nasıl geçmi
olabilir?
CEVAP
Nuh "Aleyhisselâm" zamanında, tufandan kurtulan insanlar zamanla ço alarak, Amerikaya kadar
yeryüzüne yayıldılar. Bu yayılma hem karadan, hem de büyük gemilerle denizden olmu du. Bir çok fen
bilginleri eskiden Asyadan Amerikaya kadar kara parçalarının oldu unu söylemekdedir.

SUAL: Mektûbât-ı Rabbâni'yi Kur'ân-ı kerim ve hadis-i eriflerden sonra en kıymetli kitab
olarak biliyorduk. Fakat HLAS A. .yayınlarından olan bir kitabta e i olmayan üç kitabtan
bahsediliyor. Bunlar Kur'ân, Hadis ve Mesnevi deniyor. Do rusu nasıldır?
CEVAP
Mektûbât-i Rabbani, hadis kitablarına dahildir. Mektûbât'ın efdaliyeti me hur oldu u için, Mesnevi
Mektûbat' tan sonra en kıymetli kitab demektir. Evliyalık yolunun kemâlâtını bildiren kitâbların en
üstünü (Mesnevi)dir. Evliyalık ve nübüvvet yollarının kemâlâtını ve inceliklerini bildirmekte ise, mâm-ı
Rabbânî'nin (Mektûbât)ının e i yokdur.

SUAL: Mür id-i kâmiller, müridlerinin hepsinin bütün dü üncelerini, hâllerini, iyilik ve
kötülüklerini nasıl anlarlar?
CEVAP
Üç ekilde anlarlar:
1-Hazret-i Ömer'in "radıyallahü anh" gördü ü gibi, ya'nî televizyon ekranındaki gibi net görür.
2-Ba'zıları te'villi olarak, ya'nî alâmetlerini görüp anlarlar.
3-Ba'zıları da hiç görmeden kalblerine ilham olunur. (Hucce-tüllahi alel'âlemîn s.851; Mektûbât-
ı Münirî 76. mektûb; Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Davud aleyhisselâmın, kumandanı Urya'yı harbe gönderdikten sonra hanımı ile
nikâh etti ini söylüyorlar. Hâdisenin aslı nasıldır?
CEVAP
Peygamberler günah i lemezler. in aslı öyledir: Urya muharebede öldürülünce, Davud
aleyhisselâm bunun hanımı ile evlendi. Bundan Süleyman aleyhisselâm dünyaya geldi. Bu kıssa
Mevâhîb tefsirinde daha geni yazılıdır. (Kısas-ı Enbiyâ)

SUAL: Tevekkülün esası nedir?


CEVAP
Tevekkülün esası, insanlardan bir ey beklememek, sebeblere güvenmemek, her eyi yalnız
Allahü teâlâdan beklemekdir. Çalı mamak, tedbir almamak tevekkül de ildir. (Ta'rîfat s.48; Kimyâ-i
Se'âdet s.814)

SUAL: lâç kullanmak farz mıdır? lâçlara te'sir kuvvetini veren Allah de il midir? Allah ifa
te'sirini yaratmazsa hangi ilâç te'sir edebilir?
CEVAP
Bir kısım ilâçların te'siri, faidesi tecrübelerle kat'iyet kazanmı tır. Bu kabil ilâçların kullanılması
ekme in açlı ı, suyun susuzlu u gidermesi gibi neticeler verir. Kininin sıtmaya, a ı ve serumların,
antibiyotiklerin ve sülfamitlerin bakterilere kar ı te'sirleri, ekme in açlı ı gidermesi gibidir. Bu ilâçları
kullanmak yangını su ile söndürmeye benzer. Te'siri muhakkak olan bu gibi ilâçları kullanmamak
ahmaklıktır ve haramdır.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Hastalı ınızı tedavi ediniz! Çünkü, Allahü teâlâ ölümden ba ka her hastalık için, deva, ilâç
yaratmı tır.)
(Veba olan yere girmeyiniz! Veba olan bir yerden, ba ka yerlere gitmeyiniz, oradan
kaçmayınız!)
Musa aleyhisselâm hastalanmı tı. Tabibler te'siri kat'i olan ilâçları bildirdiler. Musa aleyhisselâm'ın
hastalı ı iddetlendi. Yine ilâç kullanmayınca öyle vahy geldi:
( lâç kullanmazsan ifa ihsan etmem!)
Musa aleyhisselâm ilâcı içip ifaya kavu unca tekrar öyle bir vahy geldi?
(Sen ilâç kullanmamakla, benim âdetimi, hikmetimi de i tirmek mi istiyorsun? lâçlara
faideli te'siri veren kimdir? Elbette ben yaratıyorum.)
Musa aleyhîsselâm dedi ki:
-Ya Rabbi, hastalı ı yapan ve hastalı ı iyi eden sen oldu una göre tabibe ne lüzum var?
Cenâb-ı Hak buyurdu ki:
-Doktorlar, ifa için yarattı ım sebebleri bilir ve kullarıma verir. Ben de onlara, bu yoldan
rızık ve sevab veririm.
Görüldü ü gibi; doktora gitmek, ilâç kullanmak dinimizin emridir. Ekme i doyurma a sebeb kıldı ı
gibi, ilâçları da hastalıklardan kurtulma a sebeb yaratmı tır. kisi de Allahü teâlânın yaratması ile
olmaktadır. Bu bakımdan lüzumlu gıda maddeleri gibi te'siri kat'i ilâçlar da ihtikâra dahil edilmi tir.
Yeme in farzlarından birisi de doymayı Allahtan bilmektir. lâçların te' sir kuvvetini Allahtan bilmelidir.
(Kimyâ-i Se'âdet s.823,824)

SUAL: Kuyumuzun içinden ölü fare ile ölü tavuk çıkardık. Kuyuyu temizlemek için ne
yapmak lâzımdır?
CEVAP
Bir kuyunun içine fare dü üp ölse, i meden çıkarılırsa, yirmi kova su çekmek gerekir. Otuz kova
çıkarılması daha iyidir, müstehâbdır.
E er fare ölmekle beraber i mi , da ılmı veya tüyleri dökülmü se kuyunun bütün suyunu
çıkarmak lâzımdır. E er kuyunun suyu çok olup mütemadiyyen kaynamakta ise, iki yüz kova çıkarmak
gerekir. Üç yüz kova çıkarılması daha iyidir, müstehâbdır. Hattâ kuyunun bütün suyu takribi olarak
takdir edilip o kadarı çkarılmalıdır. Meselâ içinde dört yüz kova su bulundu u takdir edilmi se o
kadarının çıkarılması daha münasibdir.
Bir kuyunun içine tavuk dü üp ölse, daha i meden çıkarılsa, o kuyudan kırk kova çıkarılması
gerekir. 50-60 kova çıkarılması daha iyidir, müstehâbdır. E er tavuk i mi ise fare için yapılan
muamele aynen tatbik edilir. ( bni Âbidîn c.1,s.141; Hidâye c.1,s.ll)

SUAL: stanbul'un alınması ile alâkalı Hadis-i erifin sahih olmadı ını duymu tuk. Bir
arkada , mâm-ı Ahmed'in Müsnedinde mevcut oldu unu söyledi.
CEVAP
Ba'zı insanlar, slâm âlimlerinin kitablarında bulunan hadis-i eriflere (uydurma, aslı yok) diye dil
uzatırlar. Gerek (Kütüb-i sitte) denilen me hur Altı Hadis kitabında, gerekse di er hadis kitablarında
ve hakiki islâm âlimlerinin her kitabında bildirdi i bütün hadisler sahihtir. Meselâ ( hya'da öyle bir
hadis var, sahih midir?) diye sorulmaz. mâm-ı Gazali hazretlerinin sözü hüccettir. Onun bildirdi ine
inanmıyaca ız da kime inanaca ız. Mezkûr hadis-i erif mâm-ı Ahmed'in Müsnedinde vardır.
(Câmi'us-sagîr c.2,s,123)

SUAL: Çocu a Yasîn, Rauf gibi isimler koymakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Çocu a Rauf ve Yasîn gibi isimler koymakta mahzur yoktur. ( bni Abidîn c.5,s.268)

SUAL: Kezban ismini çocu a koymak uygun mudur?


CEVAP
Kezban ismini çocu a koymakta mahzur yoktur. Fakat daha iyi isimleri koymak evlâdır. ( bni
Abidîn c.5,s.268)

SUAL: Mihrimah ne demektir? Kız çocu una böyle bir isim uygun mudur?
CEVAP
Mihr, güne , mah ise ay demektir. Mihrimah, ayla güne demektir. Kız çocu una böyle bir isim
koymakta mahzur yoktur. ( bni Abidîn c.5,s.268)

SUAL: Benim adım Kâzımdır. Mânası nedir? Sözlüklere, ansiklopedilere baktım,


bulamadım.
CEVAP
Kâzım, gazabını yenen demektir. Hadis-i erifte (gazap îmânı bozar) buyuruldu. Kâzım olana,
ya'ni gazabını yenene Cennet müjdelenmi tir. Allah rızası için gazabını yenen, ya'ni kâzım olan kimse,
kar ısındakini afvedip kar ılıkta bulunmaz ise Allahü teâlâ onu çok sever. Gazabını yenmenin, ya'ni
kâzım olmanın ehemmiyeti hakkındaki hadis-i eriflerden birkaçı öyledir:
(Kim Allah rızası için defederse gazabını, Allah da ondan defeder azabını.)
(Bir müslüman u üç eyi yaparsa, Allahü teâlâ onu muhafaza ve himaye eder, onu sever
ve merhamet eder:
a- Ni'mete ükredeni,
b- Diledi ini yapma a kadir oldu u, gücü yetti i halde yumu ak davrananı,
c- Zulmedeni afvedip gazaba gelince gazabını yeneni, ya'ni kâzım olanı.)
(Bir kimse gazabını örterse, Allahü teâlâ da onun ayıplarını ve kabahatlarını örter.)
Demek ki kâzım olmak büyük meziyettir. Cenâb-ı Hak hepimize kâzım olmayı nasîp eylesin!
(Berîka s.751)

SUAL: Bir yazınızda, çocukların müslüman olarak de il, müslüman fıtratı üzerine,
müslümanlı a elveri li ekilde do duklarını yazmı tınız. Halbuki mü rik çocuklarının da
müslüman çocukları gibi Cennete gidece ine dair hadis-i erîf vardır.
CEVAP
Çocukların müslümanlı a elveri li ekilde do duklarını mu'teber kaynaklardan alarak yazıyoruz.
Emâli kasidesinin erhi olan Nuhbe'de, 54. beyitte diyor ki:
(Mü rik çocuklarının Cennete girip girmiyecekleri hakkında çe itli haberler vardır. mâm-ı
A'zam Ebu Hanîfe ve birçok âlimler, buna cevab vermedi. Bir çok âlimler de çe itli cevablar
verdiler.)
Kadızâde, (Amentü erhi)nde, mü rik çocuklarının Cennete girece ini bildiren hadis-i erifi
yazmakla beraber, kâfir çocukları hakkında slâm âlimlerinin altı türlü haber verdiklerini bildiriyor.
Çünkü Ebu Hureyre "radıyallahü anh"ın bildirdi i ba ka bir hadis-i erifte, bu çocukların Kıyamet günü
imtihan edilecekleri, kazananların Cennete, kazanamıyanların Cehenneme sokulacakları bildirildi.
Esved "radıyallahü anh"ın haber verdi i hadis-i erifte de buna benzer bildirildi. Bu hadis-i erifler,
( erh-i akâîd)in (Nebrâs) ha iyesinde yazılıdır. Bu hadis-i erifler kar ısında, mâm-ı A'zam hazretleri
bir karar vermemi , ba ka âlimler de muhtelif cevaplar vermi lerdir. mâm-ı Rabbani hazretleri de
hesaptan sonra tekrar yok edileceklerini 259. mektupda bildirmektedir.

SUAL: (Bu da gerici, bu da onlardan) diyerek beni gösteriyorlar. Çok rahatsız oluyorum, ne
yapmam uygun olur.
CEVAP
Hiç ehemmiyet vermemeli, onlar söyleye dursun, siz kervanla yol alma a bakın! Atalarımız, "it
ürür, kervan yürür" demi lerdır.
Siz yine güzel davranı larınız ile onlara islâmın vakarını gösteriniz. Münaka a etmeyiniz.

SUAL: Ahıretteki varlıklar ile dünyadaki varlıklar arasındaki benzerlik nelerdir?


CEVAP
Yalnız isim benzerli i vardır. Dünyadakiler yok olur. Ahırettekiler ise sonsuz kalacak eylerdir.
Dünyadakilere hiç benzemezler. (Mektûbât-ı Rabbani c.3,s.31; Ke kül)

SUAL: Allahü teâlânın sevdikleri ile sevmedikleri dünyâda bilinebilir mi?


CEVAP
Allahü teâlâ, sevdiklerini hayırlı i lere vâsıta kılar, kendisine inanmıyanları dü manlık edenleri de,
fena yerlerde çalı tırmaktadır. (Mektûbât-ı Rabbani c.1, çe itli mektûblar)

SUAL: nsanın kaç hâli vardır?


CEVAP
Üç hali vardır: Dünya, mezar ve âhıret hâlleri. nsan Allahü teâlâya ibâdet ederse, dünyâda i lerini
kolayla tırır, mezarda ona acır ve âhıretde günahlarını âfv eder.

SUAL: Kibirlenene kibirlenmek sadakadır, düsturundan hareket ederek sapık kimselerle


mücadele edip onları yenmek faideli de il midir?
CEVAP
Her ne suretle olursa olsun, dinimiz mücadeleyi yasaklamı tır. Hadis-i erîflerde buyuruldu ki:
Kim haklı oldu u halde mücadeleyi terkederse, Cennette yüce makama kavu ur.)
(Mücadeleyi terkediniz! Zira mücadelenin fitnesinden emin olunmaz.)
(Hidâyete kavu an bir millet, ancak mücadele ile do ru yoldan saparlar.)
(Kul mücadelesinde haklı olsa bile, mücadeleyi bırakmadıkça kâmil îmâna kavu amaz.)
(Îmânın hakikatine kavu turan altı hasletten biri, haklı oldu u halde mücadeleyi
bırakmaktır.)
Mâlik bin Enes hazretleri buyurdu ki:
(Dinde mücadelenin yeri yoktur. Mücadele kalbleri katıla tırır, kin ve nefret do urur.)
Süfyân-ı Sevrî hazretleri buyurdu ki:
(Samimi bir dostunla bir defa münaka aya girerek onu kızdır! Kırk yıllık dostun sana nasıl
dü manlık edecektir gör!)
sa aleyhisselâm buyurdu ki:
(Halkla mücadele eden mürüvvetten dü er. Üzüntüsü ço alanda hastalık peyda olur.)
Bir insanın konu masındaki bir eksikli i söylemek, ivesini tenkid etmek, telaffuzunu noksan
görmek münaka aya yol açan âfetlerdendir.
Bid'atçı kimsenin gitti i sapık yoldan dönmesi çok zor olaca ı için, ona hakkı kabul ettirmek,
deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Mücadeleyi san'at haline getiren kimsede, öfke, kibir gibi
kötü sıfatlar zuhur eder. Bu kötü sıfatlarla da mücadele etmesi daha zorla ır. (Berîka; Hadîka;
Mektûbât-ı Rabbani)

SUAL: Üç ya ında bir o lum daha var. A abeyinin ölümünden sonra hareketleri ve
davranı ları çok de i ti. Pek sözümüzü dinlemiyor, yapılmaması lâzım i leri yapıyor. Bu yüzden
dövüyorum. Tatlı eyler de söylüyorum. Hiç faydasını görmedim. Ne yapmam lâzımdır?
CEVAP
Çocuk terbiyesi kolay de ildir. Hepimizin ba ındadır. ımartmak da, dö mek de uygun de ildir.
Çocuk dö üldükçe anormalle ir. Söz dinlememeye, inat etme e ba lar. Çocukla yüz göz olmamalıdır.
Ya'ni ikide bir bunu niye yaptın diye azarlanırsa, artık bu azarlamaları normal kabul eder. Çocu un iyi
hareketleri olunca, her zaman de il, ara sıra takdir edip mükâfatlandırmalıdır. Cezalandırmak icap
etti i zaman da dö memelidir. Ceza olarak seni gezmeye götürmüyorum gibi bir ceza verilebilir. Zaten
almanız icap eden ayakkabı gibi ihtiyaçlarını, (Bunu, u iyli i yaptı ın için aldım) demelidir. Çocu un
üzerine fazla da dü memeli, fazla da alâkasız olmamalıdır.

SUAL: (Her çocuk slâm fıtratı üzerine do ar) hadis-i erifini, bir çok kimse, müslüman
olarak do ar diye açıklamaktadır. Benim okudu um kitablara göre, çocuk ne müslümandır, ne
de kâfirdir. Hadis-i erifin açıklaması nasıldır?
CEVAP
Bütün slâm âlimlerinin kitaplarında bu hadis-i erif, (Her çocuk slama elveri li olarak do ar) diye
açıklanmaktadır. Çocu a müsbet veya menfi bir telkin yapılmasa, çocuk daima müslüman sıfatlarına
sahip olur. Herkese iyilik etmek ister. Zayıflara merhamet eder. Misafirperver olur. Haksızlıkları
sevmez. Adaletin hakim olmasını ister. Zulmü, kötülü ü ho görmez. Çocuk böyle iyi sıfatlarla
büyürken, ailesinin ve muhitinin te'siri altında kalarak bu güzel vasıflarını korur, yahut tamamen
kaybeder, veyahut iyi ve kötü vasıfları bir arada bulunur. E er her çocuk müslüman olarak do sa idi,
hıristiyan çocukları da müslüman çocukları gibi Cennete girerdi. Hıristiyan çocukları günahkâr
olmadıkları için Cehenneme girmeyecekler, sevabları da bulunmadı ı için Cennet'e de
giremeyeceklerdir. Hayvanlar gibi muamele göreceklerdir. (Mektûbât-ı Rabbani c.1,M.259; Nuhbet-
ül-le'âlî 54. beyt erhi; Nebrâs)

SUAL: Çok ükür hâli vaktimiz oldukça yerindedir. Herkesin yanında itibarımız vardır.
Gücümüzün yetti i nisbetinde dinin emirlerini yerine getirme e çalı ıyoruz. Fakat ikâyet gibi
olmasın hastalık, dert, sıkıntı bizi bırakmıyor. Bunun sebebi ne olabilir? Kimseye bir
kötülü ümüz de dokunmuyor. Herkese iyilik etme e çalı ıyoruz. Cevap bekliyoruz.
CEVAP
Sıhhatin her zaman yerinde olması Allahü teâlâyı unutma a ve haram i leme e sebep olur.
Cenâb-ı Hak, acıdı ı kullarını dert ve hastalık ile de gafletten uyandırır. Nitekim hadîs-i erifte
buyuruldu ki:
"Mü'minlerde üç eyden biri bulunur: Kıllet (Fakirlik), illet (Hastalık) ve zillet (itibarsızlık)"
Görüldü ü gibi itibarlı bir zenginde, hastalık ve sıkıntı gibi bir dert olmasa onda mü'minlik vasfı
kalır mı? tibarlı bir zengin ömründe hiç dert ve sıkıntı görmese Firavna benzer. Derler ki, Firavnun
ömründe bir kere ba ı a rısaydı, tanrılık dâvasında bulunmazdı. Mü'min hastalı ı kendisine bir ni'met
olarak kabul etmelidir. Zira hadîs-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Hastalık benim kemendim, tuza ımdır ve fakirlik zindanımdır.
Buralara sevdiklerimi sokarım.)
Rabbimiz hastalı ı verdi i gibi ilâcını da yaratmı tır. Tedavi olmak dinimizin emridir. Hastalı ı
insan kendisine dert edinmemelidir. Bir çok hastalıklarda kendini hep dertli görmek sıkıntısını ona
buna ikâyet etmek, hastalı ı arttırır. Sinirlerin bozulmasında psikolojik durumun te'siri büyüktür.
nsan daima kendisinden a a ı olanlara bakmalı. Onlara göre durumunun iyi oldu una
ükretmelidir. Böylece insan kendisinde bir ferahlık hisseder. Karamsar olmak, her eyi kendisine dert
edinmek sinirlerin bozulmasına ve hasta olma a sebep olur. Daima güleryüzlü olma a çalı malıyız.
(Kimyâ-i Se'âdet s.826,827)
SUAL: Bir kimse, evlatlık edindi i çocu a bütün malını bırakmayı vasiyyet edebilir mi?
Di er çocuklarını mirastan mahrum edebilir mi?
CEVAP
Bir kimse malını sa lı ında diledi i kimselere satma a, hediye etme e yetkilidir. E er salih
evlatları varsa bunları mirastan mahrum bırakması mekruh olur. Sa lı ında miraslarını verecek olursa
hepsine e it vermelidir, ( bni Abidîn c.5 sonu)

SUAL: Tehlikeli bir yerde korkudan emîn olabilmek için ne yapmak lâzımdır?
CEVAP
mâm-ı Rabbani "Kuddise Sirruh" hazretleri buyuruyor ki:
(Korkulu yerlerde ve dü man kar ısında, emîn ve rahat olmak için (Li lâfi) sûresini okumalıdır.
Tecribe edilmi dir. Her gün ve her gece, hiç olmazsa, onbir defa okumalıdır. Hadîs-i erîfde buyuruldu
ki:
(Bir yere gelen kimse, E'ûzii bikelimâtillâhi-ttâmmâti min erri mâ haleka, okursa, o yerden
kalkıncaya kadar, ona hiç bir ey zarar ve kötülük yapmaz.) (Mektûbât-ı Rabbânî c.2,M.69)

SUAL: Hastalı a yakalanmamak için ne gibi tedbirler almak lâzımdır?


CEVAP
Hasta olmamak veya hastalıkdan kurtulmak için unları yapmak lâzımdır:
- Fazla yememeli, mi'deyi doldurmamalı,
- Alkollü içkileri hiç içmemeli,
- Üzülmemeli, sinirlenmemeli,
- Vücudu, e yaları, yiyecekleri temiz tutmalıdır.

SUAL: Sıhhat ve huzur içinde ya adı ımız için Allaha ükür diyoruz. Yaptı ımız ükür
ni'metlerin kar ılı ı oluyor mu?
CEVAP
ükür, Allahü teâlânın verdi i ni'metleri, O'na isyan yolunda kullanmamak demektir. Meselâ gözün
ükrü, harama bakmamak ve baktı ı eylerden ibret almaktır. Midenin ükrü haram yememektir. Her
uzvu yaratılı gayesine uygun kullanmak ükür olur.
Kul, Allahü teâlânın ni'metlerini dü ünür, ükrünü kendine vâcib görerek, "Elhamdülillah" derse,
ni'mete ükretmi olur. ükrün kısaca tarifi, slâmiyetin emirlerine uymaktır. (Tefsîr-i eyhzâde
c.1,s.467; Risâle-i Ku eyrîyye c.1,s.385; Ta' rîfat s.86)

SUAL: Cenâb-ı Hakkın bütün insanlara verdi i sayısız ni'met ve iyiliklerin en büyü ü ve en
kıymetlisi nedir?
CEVAP
Bunların en büyü ü ve en kıymetlisi, Resuller ve Nebiler "aleyhimüssalevatü vetteslimat"
göndermek suretiyle se'âdet-i ebediyye yolunu göstermesidir. (Rîsâle-i Ku eyrîyye c.1,s.385)

SUAL: Emanet ödetilir mi?


CEVAP
Sualinizin cevabı bni Âbidîn cilt be ve Dürerde vardır.
Emanet, emin kimseye verilir. Bu emin kimse de, emaneti kendi malı gibi korur. Meselâ
arkada ından emanet olarak aldı ı parayı kendi parasını sakladı ı yerde saklayıp da paltosunun
cebine koyup paltosunu da hırsızın çalabilece i bir yere koysa, para paltoyla birlikte veya yalnız para
çalınsa, emanet alan bu parayı öder. Çünkü emanete hıyanet etmi demektir. Fakat kendi parasının
yanına koyup da, parayı evde gizli bir yere koysa, hırsız da kapıyı kırıp veya kilide anahtar uydurup
eve girerek parayı çalsa, emanet sahibinin burada ihmâli olmadı ı için emaneti ödemez. E er
kaneviçeyi alan gelin, kanaviçeyi kendi malı gibi korumu sa, çocukların eline falan vermemi se,
bunlara ra men elinde olmayarak kaneviçeye bir zarar gelmi se ödemesi lâzım de ildir. Fakat
kom uyla iyi geçinmek için ödemek uygun olur. Kom ularla iyi geçinebilmek için, emaneti biz
kaybetmi sek, ihmâlimiz dahi olmasa ödememiz iyi olur. Emanetimiz kaybolmu sa, ödetmememiz
daha uygundur. (Mecelle Madde 762,768)

SUAL: Allahın ipi ne demektir?


CEVAP
Allahın ipi, Kur'ân-ı Kerîm ise de, slâm âlimleri Allahın ipinden maksat, fukahanın yolu oldu unu
bildirmi lerdir. Allahın ipine sarılmak demnek, hak mezheblerden birisine tâbi olmak demektir. (Tahtâvî
Dürr-ül-muhtâr ha iyesi c.4,s.156)

SUAL: Dört daireli bir apartmanın üç dairesi birine, di eri de birine aittir. Bahçeyi ne
nisbette kullanmaları lâzımdır?
CEVAP
Bahçe anla maya göre kullanılır. Mal de il ki, taksimi olsun. Menfaatin taksimi olmaz. (Mecelle
1192. madde ve erhleri)

SUAL: Hazret-i Lokman Peygamber midir?


CEVAP
(Dürrül-muhtâr) ın Tahtâvî ve bni Âbidîn ha iyelerinde, son cildin sonunda özetle deniyor ki:
nsanın bilmesi lâzım olmıyan eyleri münaka a etmek mekrûhdur. Ö renmesi emr edilmemi
olan eyleri sormak caiz de ildir. Meselâ, Lokman ve Zülkarneyn Peygamber midir, de ilmidir? Melek
ve cin insanlara ne ekilde görünürler? Cennet ve Cehennem nerdedirler? Kıyamet ne zaman
kopacak? sa aleyhisselâm gökden ne zaman inecek? Fâtıma ve Âi eden hangisi daha efdaldir?
Bunlar gibi eyleri sormamalıdır. Bunları ö renmekle emr olunmadık.)

SUAL: Bir kimse üzerine, farz olmıyan bir ibâdeti, farz niyyetiyle yaparsa farz sevabı alabilir
mi?
CEVAP
Farz olmıyan bir ibâdeti farz niyyetiyle yapmak farz sevabı kazandırmaz. Meselâ zekât farz
olmadı ı halde zekât veren kimse, farz sevabı alamaz. Verdi i sadaka olur. mâm-ı Rabbani hazretleri
buyurdu ki:
(Nafile ibâdetlerin farzlar yanındaki kıymeti, okyanus yanında bir damla su gibi bile de ildir. Hattâ,
nafile ibâdetlerin sünnetler yanında de erleri de, yine böyledir. Böyle olmakla beraber, sünnetlerinin
farzlar yanındaki kıymeti de, deniz yanında bir damla su gibi bile de ildir.) (Mektûbât-ı Rabbani
c.1,M.96,260,266; C.2,M.87)

SUAL: Ben kolonyaya tuz koydum, sirkele medi. Kimyagerlere de gösterdim içindeki alkol
de i memi dediler. Kolonyaya tuz koymakla alkol vasfı de i ir mi? Tesbih namazı cemaatle
kılınır mı?
CEVAP
arap sirke halini alırsa temiz olur. arap ve Kolonyaya tuz koymakla sirke olmaz. Sirke olmadı ı
için de alkollük vasfını kaybetmez. E er tuz konunca sirke oluyorsa ne diye kolonyayı sirke yapıyorlar.
Sirke alıp kullansınlar. Kolonya içinde de bazı mikroplar ya adı ı için yaraların kolonya ile
temizlenmesinin uygun olmadı ı doktorlarca beyan edilmektedir. Zaruret halinde kolonya kullanmakta
mahzur yoktur. Teravih hariç hiç bir nafile namaz cemaatle kılınmaz. Bildirdi iniz gibi, te bih namazı
cemaatle ba layıp sonra kasten bozup kılınmasını vacip hale getirmek gibi bir yola sapmak çirkin bir
usûldür. Haramlardan kaçmak farzlardan evlâ oldu u gibi mekruhlardan kaçmak sünnet ve di er
nafilelerden evlâdır. Bir namazı özürsüz bozmak asla do ru de ildir. (Mektûbât-ı Rabbani
c.1,M.131,168,260,288; bni Âbidîn istinca faslı sonu)

SUAL: Hızır alehisselâm sa mıdır? Hakkında bilgi verilmesini istiyoruz.


CEVAP
brahim aleyhisselâmdan sonra ya amı tır. Peygamber veya velî oldu u bildirilmi tir. Zülkarneyn
denilen Hazret-i skender'in teyzesinin o lu idi. Yafes soyundan idi. Nuh aleyhisselâmın o lu Yafes
mü'min idi. Yafes'ten sonra Türk ismindeki kücük o lu yerini tuttu. Türkler bunun soyundan
gelmektedir.
Hızır aleyhisselâm, skender aleyhisselâmın kumandanlarından idi. Musa aleyhisselâm ile
yolculuk etti. Vefatından sonra ruhu insan ekline bürünüp gariplere yardım etmektedir. Sıkıntıda
olanların imdadına Hızır aleyhisselâmın ruhu yeti ti i gibi, meleklerin, enbiyanın, evliyanın ve sâlih
mü'minlerin ruhlarının, imdat isteyenlere yardım ettiklerini kitablar yazmaktadır. Hızır aleyhisselâm
zaman zaman birçok insanlara göründü ü için ba'zıları Hızır aleyhisselâmın ya adı ını
zannetmi lerdir. (El-isâbe c.l,s.429)

SUAL: Unutulmu birkaç sünneti sütununuzda yazmanızı istiyorum.


CEVAP
Bugün unutulmu sünnetler oldu u gibi, unutulmu farzlar da vardır. Bilhassa itikada ait farzlar
unutulmu tur. Allahü teâlâya ait sıfatlar iyi bilinmemektedir. Unutulmu sünnetlerden birkaç öyledir:
Abdest alırken kaplama mesh, namaz kılarken rüku ve secdede topukları birle tirmek, sünnet ile farz
arasında bir ey okumamak, sünnet üzere dua etmek, sünnet üzere müsefaha etmek bugün
unutulmu tur. Ba ta itikadı düzeltip haramlardan kaçarak unutulmu sünnetleri meydana çıkaranlara
ne mutlu. (Feth-ul-kadîr, c.1. s.29; Halebî-yi Kebîr s.315; bni Âbidîn c.1, s.457; Merâkıl-felâh
s.174; Hısn-ül-hasîn dua âdabı.)

SUAL: Felek nedir?


CEVAP
Felek, gök, sema demektir. Talih, kader mâ'nasında da kullanılmaktadır. ansım iyi çıkmadı
yerine felek bana yâr olmadı, derler. Her eyi görüp geçirmi kimseye fele in çenberinden geçmi ,
derler. (Kamus tercemesi c.3, s.1111)

SUAL: yi insan kimdir?


CEVAP
En güzel tarifi Peygamber aleyhisselâm yapmı tır. Buyuruyor ki:
( nsanların iyisi, insanlara fâidesi olanlardır.) Demek ki, insanların iyisi, insanlara iyilik edendir.
nsanlardan kötüsü de, insanlara kötülük edendir. Peygamberlerden sonra en iyi insanlar Eshâb-ı
kirâmdı. Onların hayatı müslümanlara örnek olmalıdır. (Câmi'us-sagîr c.2, s.8)

SUAL: Seyyidlik evlâda nasıl intikal eder? Anneleri seyyid olup, babaları seyyid olmasa
çocukları seyyid olur mu?
CEVAP
Anneleri seyyid, fakat babaları seyyid de ilse, çocuklar seyyid olmaz. Babaları seyyid ise, anneleri
seyyid olmasa da çocukları seyyid olur.

SUAL: Mübarek geceler gelip geçiyor. Ba'zı arkada larla mübarek gecelerin hangi gün
oldu unda fikir birli ine varamadık. Meselâ cum'a gecesi, per embeyi cum'aya ba lanan gece
midir, yoksa, cum'ayı cumartesine ba layan gece midir?
CEVAP
Kıymetli geceye kendinden sonra gelen günün ismi verilir. Önceki günü ö le namazı vaktinden, o
gecenin fecrine kadar olan zamandır. Cum'a gecesi, per embe günü ö le namazı vaktinden, o
gecenin sabah namazının vakti girinceye kadar olan zamandır. Yalnız Arefe ve üç kurban günlerinin
geceleri böyle de ildir. Bu dört gece, bu günlerini takip eden gecelerdir. (Rıyâ-un-nâsihîn s.172; bnî
Âbidîn c.1, s.461, c.3, s.289).

SUAL: Onsekizbin âlem ne demektir?


CEVAP
Mahlûkların her nev'ine de âlem denir. Onsekiz bin kadar mahlûk nev'i var demektir
(Nebrâs,Ta'rîfât s.96).

SUAL: Çok terliyordum. Arkada ım çıkarıp bir mendil verdi. imdi arkada ba ka ehre
gitti. Mendilin parasını göndermem lâzım mı?
CEVAP
Al, kullan diye verilen ey, hediye denilmemi olsa bile, yine hediye olur. Geri vermek icab etmez.
( bni Âbidîn c.4, .171).

SUAL: Said-i irâzinin Bostan ve Gülistanını okumak faideli midir?


CEVAP
Ehl-i sünnet i'tikâdını ve fıkh bilgilerini ö renmeden önce Gülistan ve benzeri hikâye kitâblarını
dahi okumak lüzumsuzdur. (Mektûbât-ı Rabbânî c.1, m.278).

SUAL: Örümcek öldürmekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Evlere a yaparak evleri kirletti i için öldürmekte mahzur yoktur. (Berîka s.1218).

SUAL: Bir ey kırılınca iyi oldu deniyor. Hattâ kırılmadıysa kırıyorlar. Böyle bir ey var
mıdır?
CEVAP
Mü'minin canına, malına bir kaza bir musibet gelmesi kötü kar ılanmamalıdır. Güzelce
sabretmelidir. Meselâ kaza ile bir bardak kırılınca kırılmasına sebeb olanlara kızmamalıdır. fakat
dü üp de kırılmayan barda ı kırmak do ru de ildir, israf olur. (Kimyâ-i Se'âdet s.826-827).

SUAL: Akrabamdan bir çocuk var. Amca ve dayısından ba ka kimsesi yok. Amcası
merhametsiz birisidir. Dayısı ise çok mü fiktir. Dayısı bu çocu a vâsi olmak istiyor. Dayısı daha
uygun de il mi?
CEVAP
Salih olanın vâsi olması lâzımdır.

SUAL: Kirayla tuttu um evin banyosu yok. Helada yıkanmakta mahzur var mıdır?
CEVAP
Mahzur yoktur.

SUAL: Yeni do mu çocu u be ikte veya salıncakta sırtüstü yatırmak sıhhî yönden veya
ba ka yönlerden mahzurlu olur mü?
CEVAP
Hiçbir yönden mahzuru yoktur ( ir'a-tül-islâm)

SUAL: Kadınların hayvan bo azlamasında bir mahzur var mıdır?


CEVAP
Bo azlamasını bilen ve bo azlama a gücü yeten kadının hayvan kesmesinde mahzur yoktur.
Beceremezse ve uygun kesmezse mekruh olabilir ( bni Abidîn c.5, s.189)

SUAL: Be ya ında küçük bir kızım var. Yabancı tanıdıklara uzun yola göndermemde
mahzur var mıdır?
CEVAP
Küçük kızın mahrem olmayan emin kimse ile, sâlih insanlarla sefere çıkmasında mahzur yokdur.

SUAL: Üzüm sirkesi bozulup arap olursa, arap oldu u nasıl anla ılır?
CEVAP
Üzüm suyundan arap olur. Sirke bozulup arap olmaz.

SUAL: Ölmek üzere olan bir Hristiyana su vermek caiz midir?


CEVAP
Kim olursa olsun, yardım etmek iyidir. Susamı bir köpe e bile su vermek çok evabtır.

SUAL: bâdetlerden zevk alamıyorum, ne yapmam lâzımdır?


CEVAP
Nefsi mütmainne olmıyan insan, nefsinin esiridir. Nefis, bozuk yoldan, faydasız olan ibâdetlerden
zevk alır. slâmîyyete, ya'ni Ehl-i sünnete uygun ibâdetlerden sıkılır. Onun için ibâdet yapma a ve
haramlardan sakınma a, C HÂD-I EKBER denildi. (Mektûbât-ı Rabbani c.1, s.41, c.2, m.50.)

SUAL: lim mi efdaldir, yoksa akıl mı?


CEVAP
lim, akıldan efdaldir. Akıl mahlûktur, sonradan yaratılmı tır. Allahü teâlânın ismi ise kadimdir,
sonradan yaratılmamı tır. nsanların ö rendi i ilimler de Allahü teâlânın bildirdi i ilimlerdir. (Kitâb-üt-
tevhîd s.137).

SUAL: Sayın ne demektir? Erkek ve kadın için de kullanılır mı?


CEVAP
Sayın; muhterem, güzide, seçilmi , saygı de er, mümtaz gibi ma'nalara gelir. Erkek ve kadın için
kullanılır.

SUAL: Ezelî ve ebedî ne demektir? Ezelî dü man demekte mahzur var mı?
CEVAP
Ezelî ba langıcı olmayan demektir. Yalnız Allahü teâlâ için kullanılır. Ezelî dü man demek uygun
de ildir. Ebedî de sonsuz demektir. Bu da Allahü teâlâ için kullanılır. Bütün mahlûkat fânidir, ya'ni yok
olucudur. Bakî olan yalnız Allahü teâlâdır. Fâni olan insanları Cenâb-ı Hak, itikadlarına göre cennette
veya cehennemde ebedî bırakacaktır.(Ta'rîfât s.2,3,10).

SUAL: Ruhî buhran geçiren kimse, i ledi i günahlardan mes'ul müdür? Ruhî buhran
geçiren kimsenin ömrü kısalır mı?
CEVAP
Yaptı ının farkında olan kimse, i lediklerinden mes'uldür. Bayılıp ne yaptı ının farkında olmazsa,
uykuda oldu u gibi i ledi i günahlardan mes'ul olmaz.
Huzur içinde geçirilen kırk senelik bir hayat, sıkıntı ve buhran içinde geçirilen hayattan daha iyi
de il midir? Yukarıda açıklandı ı gibi hastalık, buhran ömrü uzatıp kısaltmaz. (Mir'ât-ül-usûl s.355).

SUAL: Evimizde bizim olup olmadı ını bilmedi imiz bir mal vardır. Ba kasının olma
ihtimalini dü ünerek ne yapmamız uygun olur?
CEVAP
Sahibi bilinmedi ine göre, o e yayı satıp parasını Beyt-ül mala vermek gerekir. Beyt-ül mal yoksa,
lâyık olan fakirlere sadaka olarak vermelidir. Veya, cihâd yapıyorum diyenlere de il, Ehl-i sünnete
uygun ekilde cihâd yapanlara vermek iyi olur. (Dürer c.2, s. 132; Hadîka El âfetleri bahsî).

SUAL: Kimisi çe itli günahları i liyor, sen kalbime bak diyor. Kalbin temiz veya kirli
olmasının alâmeti nedir?
CEVAP
slâm âiimlerinden Zünnûni Mısrî buyuruyor ki, kalbin kararmasının dört alâmeti vardır: Yaptı ı
ibâdetlerin tadını duyamaz. Allah korkusu hatırına gelmez. Gördüklerinden ibret almaz. Okuduklarını
anlıyamaz, kavrıyamaz.
Kalbin böyle kararmasına haram yemek ve günah i lemek sebeb olur. Kalbin temiz olması için de
bunların aksini yapmak lâzımdır. Ya'ni helâl yemeli ve günah i lememeli. Kalbi temiz olan kimse,
ibâdetlerin tadını duyar. Allah korkusunu hiç hatırından çıkarmaz. Allahü teâlânın her an kendisini
gördü ünü bildi i için günah i leyemez. yilerin iyili inden, kötülerin kötülü ünden ibret alır. Anlayı ve
kavrayı ı kuvvetli olur. Basireti açıktır ve hikmetli konu ur. Bu âlemetler kimde varsa onun kalbi temiz
demektir. (Risâle-i Ku eyrîyye c.1, s.293; Rıyâd-un-nâsıhîn s.317).

SUAL: Haram yiyenin kalbinin kararaca ını okuduk. Kalbin kara olmasının alâmeti nedir?
CEVAP
Kalbin kararmasının dört alâmeti vardır:
- bâdetin tadını duymaz.
- Allah korkusu aklına gelmez.
- Gördüklerinden ibret almaz.
- Okuduklarını ö rendiklerini anlamaz, kavrıyamaz. (Rıyâd-un-nâsıhîn s. 317).

SUAL: Arap ne demektir? Arap saçına dönmek tabiri kullanılıyor. Siyah hayvanlara Arap
deniyor. Niçin böyle deniyor?
CEVAP
Arap, lügatta güzel demektir. Co rafyada ise Arabistanlı demektir. Araplar beyaz bu day benizli
olur. Peygamberimiz Arap idi. Peygamberimizin sülâlesinin beyaz ve çok güzel olduklarını bütün
kitaplar bildirmektedir. Peygamberimizin evlatları kıyamete kadar hep beyaz ve güzel kalacaktır.
Suriye, Mısır ve di er Afrika memleketlerin yerlileri Arap de ildir. Araplar slâmiyeti yaymak için
Arabistan yarımadasından çıkıp dünyanın çe itli yerlerine yayılmı lardır. Bu bakımdan Arap memleketi
denilen yerlerdeki insanlara Arap demek do ru olmaz.
Mısırlılar esmerdir. Habe ler ve zenciler siyahtır. Peygamberimizin akrabası olan Arapları
sevmek, ibâdet oldu u için Anadolu'ya misafir gelen siyah fellahlar, habe ler, zenciler, hürmet ve
ikram olunmak için kendilerini Arap diye tanıttırmı , Anadolu'nun temiz, saf müslümanları, sözlerine
inanıp bunları sevmi lerdir. Çünkü bu sevgide siyah beyaz ayrımı yoktur. Meselâ siyah olan Bilâl-i
Habe î hazretleri, beyaz olan Ebu Cehil kâfiriyle mukayese edilemiyecek kadar kat kat daha üstün ve
daha kıymetlidir. Fakat siyahların kendilerini arap olarak tanıtmaları yahudilerin i ine yaramı tır. Siyah
insanları a a ı kimseler olarak tanıtmı lardır. Bunları köle olarak kullandılar. Kediyi, köpe i arap diye
ça ırarak, yaptıkları siyah karikatürlere arap diyerek, gençli e arabı siyah olarak tanıtma a, böylece
müslüman yavrularını sevgili Peygamberimizden so utma a u ra tılar. Mes'ele bundan ibarettir.
(Kamus Tercemesi c.l, s.375; Mir'at-ül-lıaremeyn).

SUAL: Mevlid kitabının sonuna eklenen KES KBA hikâyesinin aslı var mıdır?
CEVAP
Kesikba hikâyesinin aslı yoktur.

SUAL: Hastane ve tımarhanenin kabul etmedi i 15 ya ındaki bir çocuk, evde helanın
yolunu dahi bilmemekte, çok zarar yapmaktadır. Evdekiler âciz kalmı lardır. Bu çocu u ne
yapmak lâzımdır?
CEVAP
Böyle bir kimseye hizmet etmek, hayvana bakmak gibi sevâbdır. (Mektûbât-ı Rabbani).

SUAL: Beyaz altın, altın hükmünde midir?


CEVAP
Beyaz altın içinde ba ka maden olan altın demektir. E er karı ım miktarı çok ise, ya'ni altının
ayarını 12'den a a ı dü ürürse altın hükmünden çıkar.

SUAL: Yanan mumları yakından üfleyerek söndürünce, yanmamı gazların zararı olur mu?
CEVAP
E er mum adedi fazla ise, sönmü çıkan gazlar, teneffüs yolu ile vücuda girerek insanları
zehirleyebilir. Mumları oda içerisinde de il de dı arıda söndürüp gazları uçtuktan sonra odaya almak
daha uygun olur. Kirli hava bazı insanlar için daha tehlikelidir. Meselâ astımlılar için kirli havanın,
sigara dumanının tesiri büyüktür.

SUAL: Bende vesvese çok oluyor. Bir hayır yapaca ım zaman nefis mi, eytan mı, sen onu
u kötü niyyetle veriyorsun, riya olur, verme gibi dü ünceler geçiyor. Ne yapayım?
CEVAP
Hayır yaparken vesveseye ehemmiyet vermemelidir. ( hyâ-ul-ulûm c.2, s.87)

SUAL: Yerde bulunup sahibi belli olmayan mal ne yapılır?


CEVAP
Yerde bulunup sahibi belli olmayan mala (Lukata) denir. Sahibine verece inden emin olanın
korumak için alması sünnettir. Yerde helak olacak ise, alması farz olur. (Arayan olursa bana gönderin)
diyerek iki kimseyi ahit yapar ve kalabalık bir yerde tarif ederek sahibini arar. Sahibi çıkmayaca ını
veya bozulaca ını anlarsa, artık aramaz. Sadaka olarak verir. Bulan fakir ise, kendi kullanabilir. Sahibi
sonra çıkarsa, ya kabul eder veya bulana, yahut fakire tazmin ettirir. (Dürer, c.2, s.132; Hadîka el
âfetleri).

SUAL: Cemiyette bir âdet vardır. Tokala ırken eldivenleri çıkarıyoruz. u kı gününde
elimizi çıkarmasak ne olur?
CEVAP
So uk hava mazeret sayılır. Bu zaman eldivenle müsefaha etmekte mahzur olmaz.

SUAL: Ahmed'in hanımı Ay e, Mehmed'in o lu Mustafa'yı emzirmi . Mustafa'nın karde i


Hasan, Ay e'nin kızları ile süt karde olmu mudur?
CEVAP
Süt karde olmazlar. (Cevhere c.2, s.45; Lübâb-üt-te'vîl c.2, s.45).

SUAL: Bir kimse, evlendi i kadın ölünce, ba ka bir kadınla evlense, ilk hanımından bir
çocu u olsa, bu çocuk, ikinci hanımının mahremi olur mu?
CEVAP
Evet, mahremi olur. Ya'ni onunla asla evlenemez. (Ni'met-i slâm; bni Âbidîn c.2,s.277)

SUAL: Hazreti ne demektir? Herkese kullanılır mı?


CEVAP
Hazret, huzur'dan geldi i halde saygı tâbiri olarak kullanılmaktadır. Hazret-i Allah, Hazret-i
Muaviye, mâm-ı A'zam hazretleri gibi. Sâlih insanlara da söylenir. (Kamus c.2, s.261).
SUAL: Sakalın sünnet miktarı bir tutam deniliyor. Bu bir tutam, çeneden itibaren midir?
CEVAP
CEVAP
Çeneden de il, alt dudaktan itibarendir. (Tahtâvî Dürr-ül-muhtâr Ha iyesi c.1, s.460).

SUAL: "Sünnetimi terk edene efaatim haram oldu" hadis-i erifinin açıklaması nasıldır?
Meselâ, biz sakal sünnetini ifa edemiyoruz, sünneti terk etti imiz için efaat bize haram mıdır?
CEVAP
eyhülislâm bni Kemal Pa a, bu hadis-i erifi öyle açıklamaktadır:
Bu hadis-i erifte sünnet demek, slâmiyyet yolu demektir, inanılacak eylerde, yapılacak ve
sakınılacak i lerde slâmiyyetten ayrılanlar efaate kavu amıyacak demektir. Bir özre mebni Sakal
bırakmamak günah de ildir. (Merâkıl-felâh s.213; bni c.1, s.71,319,413,453).

SUAL: Kitaplarda (Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah) ifadesi geçiyor. Ne
demektir?
CEVAP
Resûlullah'ın emri anne ve babanın hizmetine tercih edilir demektir.

SUAL: Gazetenizde kaynak vererek Peygamberimizin sarı ının siyah oldu unu yazmı tınız.
Siyah olan takke kısmı mı, yoksa tülbent kısmı mı?
CEVAP
Peygamber aleyhisselâmın takkesi siyah idi. Sarı ı (Tülbent kısmı) hutbe okurken siyah idi. Sarık
ve takkenin siyah ve beyaz olması aynı ekilde caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.481;Fetâvâ-i Hindiyye
c.5,s.330).

SUAL: Bir gazete, Mevlid kandili münasebetiyle, Peygamberimizi (Sava çı Peygamber) diye
bildirdi. Mahzuru Var mıdır?
CEVAP
Herkes bariz vasfı ile söylenir. Peygamber aleyhisselâmı da Allahü teâlânın bildirdi i vasıfla
bildirmek ve ö renmek lâzımdır. Allahü teâlâ Peygamberimizi (Âlemlere RAHMET) olarak göndermi
ve bildirmi tir. (Sen sava çı peygambersin) diye övmemi tir. Hiç bir slâm âlimi de böyle övmemi tir.
slâm âlimlerini ölçü almayanlar çok ey uydurabilirler. nsanların en merhametlisi olan
Peygamberimizi kan dökücü olarak göstermek asla caiz de ildir. Ameliyat yapan bir operatöre (Karın
yırtan doktor) demek nasıl uygun de il ise, lüzum oldu u için harblere i tirak eden Peygamberimize
de (Kan dökücü), (Sava çı) demek asla caiz olmaz.

SUAL: Kitaplarda (Anam babam sana feda olsun ya Resûlallah) ifadesi geçiyor. Ne
demektir:
CEVAP
Resûlullah'ın emri anne ve babanın hizmetine tercih edilir demektir.

SUAL: Gazetenizde kaynak vererek Peygamberimizin sarı ının siyah oldu unu yazmı tınız.
Siyah olan takke kısmı mı, yoksa tülbent kısmı mı?
CEVAP
Peygamber aleyhissâlamın takkesi siyah idi. Sarı ı (Tülbent kısmı) hutbe okurken siyah idi. Sarık
ve takkenin siyah ve beyaz olması aynı ekilde caizdir. ( bni Âbidîn c.5,s.481;Fetâvâ-i Hindiyye
c.5,s.330).

SUAL: Bir gazete, Mevlid kandili münasebetiyle, Peygamberimizi (Sava çı Peygamber) diye
bildirdi. Mahzuru Var mıdır?
CEVAP
Herkes bariz vasfı ile söylenir. Peygamber aleyhisselâmı da Allahü teâlânın bildirdi i vasıfla
bildirmek ve ö renmek lâzımdır. Allahü teâlâ Peygamberimizi (Âlemlere RAHMET) olarak göndermi
ve bildirmi tir. (Sen sava çı peygambersin) diye övmemi tir. Hiç bir slâm âlimi de böyle övmemi tir.
slâm âlimlerini ölçü almayanlar çok ey uydurabilirler. nsanların en merhametlisi olan
Peygamberimizi kan dökücü olarak göstermek asla caiz de ildir. Ameliyat yapan bir operatöre (Karın
yırtan doktor) demek nasıl uygun de il ise, lüzum oldu u için harblere i tirak eden Peygamberimize
de (Kan dökücü), (Sava çı) demek asla caiz olmaz.
SUAL: (Ben arabım, fakat arab benden de ildir.) Hadis-i erifi sahihse açıklaması nasıldır?
CEVAP
Bu hadis-i erif sahihtir. Size bir ölçü verelim. Hakikî islâm âlimlerinin herhangi bir kitabında bir
hadis-i erife rastlarsanız, (Acaba sahih midir, uydurma mıdır?) diye dü ünmeniz do ru de ildir. O
zaman slâm âlimlerine itimat kalmaz, din yıkılma a, yerini hurafeler alma a ba lar. Dinimizi yıkmak
isteyenler de bu usûlü kullanıyorlar. slâm âlimlerinin kitablarındaki hadis-i eriflere (Zayıftır,
uydurmadır) diye saldırıyorlar. Bunlara aldanmamak lâzımdır.
Arab, lügatte güzel demektir. Fahr-i kâinat "sallallahü aleyhi ve sellem" Efendimiz, arab idi, arab
kavminden idi. Fakat yalnız arab kavmine de il, bütün âlemlere peygamber olarak gönderildi.
slâmiyyet, yalnız arablara mahsus de il, müslüman olan her kavmin dinidir. Birçok hadis-i eriflerde
( unları yapanlar, u günahları i leyenler benden de ildir) diye buyurulmu tur. Arab kavminden
oldu u halde, müslüman olmayan kimse, (Ben arabım, peygamberdenim, onun ümmetin-denim)
diye bir iddiada bulunamaz. Aksine Türk, Arab, Fransız, Alman v.s. olup da müslümanlı ı kabul eden
herkes Resûlullahın ümmetindendir. Ya'nî hadis-i erifin ma'nâsı öyle olmaktadır:
(Ey arablar, ben arabım, fakat sizler iman etmedikçe benden olamazsınız, fakat arab olmasa
da iman eden her kavim, bendendir.)
Zaten, slâmiyette üstünlü ün ölçüsü, kavim, kabile veya makam, mevki de il, takvadır. Ya'nî ilim
ve ihlâsla dine sarılmaktır. Herkes dine hizmeti nisbetinde üstünlük kazanır.
Yukarıdaki hadis-i erifin ma'nâsı böyle olunca, hadis-i erifleri, yalnız hadis kitaplarından de il,
hakiki islâm âlimlerinin kitaplarından izahları ile birlikte ö renirsek, yanlı anlamaktan, sapıtmaktan
kurtulmu oluruz. [Harputlu Yusuf Efendi (Usûl-i hadîs) erhi, s.91; Kamus].

SUAL: Bir günahı terkedip tevbe eden kimse, aynı günahı hiç i lemedi i halde, yine o
günahı için tevbe etmesi lâzım mıdır?
CEVAP
Her zaman lâzımdır. (Mektûbât-ı Rabbani c.2, m.66).

SUAL: Esnerken a zını dudakları ile kapatabilen kimse ayrıca eli ile de kapatması lâzım
mıdır?
CEVAP
A zı dudaklar ile kapatmak lâzım de ildir. El ile a zı kapatmalıdır. ( bni Âbidîn c.1, s.433).

SUAL: Arkada lı a uygun insanların vâsıfları nelerdir? Kiminle arkada lık edilir, kiminle
arkada lık edilmez?
CEVAP
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ki inin dini, arkada ının dini gibidir. O halde kiminle dostluk yaptı ınıza dikkat edin!)
Ahırette her sâlih arkada ın di er mü'min arkada ına efaat edece i bildirilmi tir. Bu bakımdan,
sâlih arkada ları ço altmak lâzımdır. Arkada seçerken, akıllı, güzel ahlâklı olmasına, fâsık, sapık ve
dünyanın faidesiz eylerine dü kün olmamasına dikkat etmelidir.
Câhil bir kimse, âlim bir kimseyi bile felâkete sürükleyebilir. Bunun için câhille arkada lık
etmemelidir. Ahmak kimseden de kaçmalıdır. Ahmak iyilik yaptı ını zannederek kötülük eder. Onun
için (ahmak dost, akıllı dü mandan kötüdür) demi lerdir.
Bir kimse akıllı oldu u halde güzel ahlâklı de ilse, kızdı ı zaman nefsi hevâsına tâbi oluyor, onu
bunu gücendiriyorsa, böyle kimse ile de arkada lık uygun de ildir.
Açıkta günah i leyen kimse ile de arkada lık uygun de ildir. Çünkü Allahtan korkmadan günah
i leyen kimsenin dostlu una güvenilmez. Tehlikesinden emin olunmaz.
Sapık ve bid'atçı kimselerle arkada lık da uygun de ildir. Bid'ata dalan, sapıtan kimse dalâletten
dalalete yuvarlanır. manını muhafaza etmesi güçle ir.
Arkada , geni likte sohbet ehli, belâ zamanında yardımcı, bir menfaatte seni nefsine tercih eden,
kusurlarını görmeyen, ayıplarını örten, daima gülümseyen biri olmalıdır. (Rıyâd-un-nâsıhîn s.341).

SUAL: Baba evlâdından ne zamana kadar mes'uldür?


CEVAP
Baba, o lundan âkil ve bali oluncaya kadar mes'uldür. Ya'ni sadece bulu a ermesi kâfi de il,
akıllı da olması lâzımdır. Kız çocu undan ise, evleninceye kadar mes'uldür. Kız çocu u evlendikten
sonra kocası mes'ul olur. (Mizân-ül-kübrâ).

SUAL: Baba evlâdını reddedebilir mi?


CEVAP
Baba, âkil ve bali olan o lundan mes'ul olmayı reddedebilir. Fakat varis olmasını reddemez.
Ayrıca hediyesini, ziyarete gelmesini ve tevbesini reddedemez. E er evlâdı insanlı ın saadeti için,
slama hizmet için çalı ıyorsa mâni olamaz. Evlâdına lüzumlu bilgileri ö retmekten kaçınamaz (Mizân-
ül-kübrâ ve Hadîka).

SUAL: i elerde pastörize edilmi sütler satılmaktadır. Pastörize nedir? Bu sütler içmekte
sıhhî yönden bir mahzur var mıdır? Süttozu nedir?
CEVAP
Pastörize süt içindeki mikropların yok edilmesi, demektir. Ba'zı mikroplar, muayyen bir derecede,
muayyen bir miktar ısıtınca ölür. Sütler pastörize edilirken, 65 derecede yarım saat veya 80 derecede
30 saniye kadar ısıtıldıktan sonra birden bire so utulur. El de dirilmeden, otomatik makinalarla
i elere doldurulur. Böyle pastörize edilen sütlerin içindeki mikropların yüzde yüze yakın kısmı ölmü
olur. Mikropların tamamı yok edebilmek için sütü kaynatmak gerekir. Buna sterilize denir. Sterilize
denilen sütlerde hiç bir bakteri bulunmaz. Fakat kaynatılan süt, içindeki besleyici cevherlerden
ba'zısını kaybeder. Pastörize sütün içindeki tabiî cevherler yok olmaz. Bu bakımdan pastörize süt
içmek uygun olur.
Sütün, içinde ya , protein, eker ve madensel tuzların yanı sıra, bol miktarda, A, E ve K
vitaminleri bulunmaktadır. Çocuk, genç ve ihtiyarlar için vazgeçilmez tabiî bir besindir.
Süt, uzun müddet bozulmadan, toz haline getirilip saklanır. Buna süttozu denir. Süttozu elde
etmek için, süt, 50 derecenin altındaki sıcak bir odaya püskürtülür. Sütün içindeki su buharla arak
uçar. Geriye sütün % 13 civarındaki besleyici cevherleri, ya ve vitaminleri kalır. Süttozuna tekrar su
katılarak süt elde edilir.

SUAL: stihareye yatarken yedi gün üst üste gusletmek lâzım mıdır?
CEVAP
Her gün gusletmek lâzım de ildir.( bni Âbidîn c.1, s.461).

SUAL: stihare nedir, nasıl yapılır? stihare neticesi görülen rüyaya inanılır mı?
CEVAP
Evlenmek gibi, bir mesle e girmek gibi bir i için istihare yapmak sünnettir. stihare için günahlara
tevbe edilir. Guslettikten sonra, o gece, istihareye niyyet edilerek iki rek'at namaz kılınıp yatılır.
Namazın birinci rek'atinde (Kâfirun), ikinci rek' atinde ( hlâs) sûresi okunur. Namazdan sonra da
istihare duası okunur. Yedi gece böyle istihare yapılır. stihareden sonra abdestli olarak, kıbleye dönüp
yatılır. Rü'yâda beyaz veya ye il görmek hayra alâmettir. stihareyi ba kasına yaptırmamalı, herkes
kendi yapmalıdır. Bedenle yapılan ibâdetleri ba kasına yaptırmak caiz de ildir. stihare yaparken
birinci gece guslettikten sonra, di er geceler gusletme e lüzum yoktur.(Kırk Hadîs; bni Âbîdîn c.1
s.461; ir'a-tül- slâm yatma âdabı.)

SUAL: Tesadüf kelimesini kullanmak do ru mudur?


CEVAP
Tesadüf etti, tesadüfen kar ıla tım gibi sözlerde mahzur yoktur.

SUAL: Ayin ne demektir? Dinimizde âyin var mıdır?


CEVAP
Âyini, dinî merasim ma'nasında kullanıyorlar. Fakat slâmiyette âyin diye bir ey yoktur.
Hıristiyanlıkta ve ba ka dinlerde âyin oldu u söylenmektedir. Müslümanlıkta namaz, oruç, zekât gibi
ibâdetler vardır, âyin diye bir ey yoktur. Fakat kendilerine (Mevlevi) diyen ba'zı kimseler, ney çalarak
dönüyorlar. Dinimizde bulunmayan bu harekete (Mevlevi âyini) diyorlar. Müslümanlıkta âyin denilen bir
ibâdet ekli yoktur.

SUAL: Kadınlar arasında öyle bir inanç var. Bir kadının üçüz erkek çocu u olursa,
kocasıyle karde olurmu . Böyle bir ey var mıdır?
CEVAP
Böyle eylerin aslı yoktur. Kadın kocasıyla hiçbir zaman karde olmaz. Yabancılar dinimizi yıkmak
için böyle asılsız hurafeler sokma a çalı mı lardır. Bunun için saf, temiz ihtiyar kadınları kandırma a
çalı mı lardır.
SUAL: nsan yiyen insanların bulundu u söylenmektedir. Yamyam denilen bu insanlar
nerede ya amaktadır?
CEVAP
u anda dünyanın en ibtidaî insanları Patogonya'nın balta girmemi ormanlarında ya amaktadır.
Bu vah î insanlar, gayet uzun boyludurlar. Geçimlerini orman mahsulleriyle ve avcılıkla sa lıyorlar.
Di er insanlardan korktukları için hemen öldürüyorlar. Öldürdükleri insanların etini de yedikleri
zannedilmektedir. Çünkü onların insan eti yedi ini yakînen gören olmamı tır.

SUAL: Saçımızı ikiye taramakta mahzur var mıdır?


CEVAP
Saçı temiz tutup taramak sünnettir. kiye ayrılmasında mahzur yoktur. Saçı uzatmak ve
kısaltmakta da mahzur yoktur. Aynayı ve tara ı yanında ta ıyıp saçı temiz tutmalıdır,( bni c.2, s.113).

SUAL: Fizik ö retmenimiz, lüzumlu bütün bulu ları müslümanların buldu unu, Avrupa
bunları tatbik etti ini bildirdi. Halbuki biz, tekni e ait her ilmin Batıya ait oldu unu biliyorduk.
Ö retmenimin sözünü do rulayıcı vesikalar var mıdır?
CEVAP
Ö retmeninizin söyledi i do rudur. Sıfırı, di er sayıları, "pi" sayısını, ondalık sayı prensibini,
cebirdeki ba'zı formülleri Do ulular buldu u halde Batılılar tatbik sahasına intikal ettirdi i için, teknik,
Batılıların eseri olarak kabul edilmektedir.
Gıyasüddin Cem id, daire çevresi ile yarı çapı arasındaki nisbeti bulan, ondalık sayı mefhumuna
ait ilk eseri yazan, bir derecelik yayın sinüs de erini hesaplayan, ondalık sayılarla dört i lemin nasıl
yapılaca ını gösteren "Pi" sayısını hesaplayan matematik ve astronomi âlimidir.
Avrupalılar, fen bilgilerinin ço unu ve hepsinin temelini slâm kitaplarından aldı. Avrupalılar dünya
tepsi gibi düz, etrafı duvarla çevrili zannederken, müslümanlar, yer küresinin yuvarlak olup döndü ünü
buldular. ( erh-i Mevakıf) ve (Mari-fetname) kitapları, bunu uzun uzadıya yazmaktadır. Nurüddin
Batrucî, Endülüs slâm Üniversitesinde astronomi profesörü idi. (El hayat) kitabında bugünkü
astronomiyi yazdı. Galile, Kopernik, Newton, dünyanın döndü ünü müslüman kitaplarından ö renip
söyleyince bu sözleri suç sayıldı. Galile hapsedildi.
Hastalıkların mikroplardan geldi ini ilk bulan bni Sina'dır. Müslüman doktorlardan operatör Amr
bin Abdurrahman Kirmani, Endülüs hastanelerinde ameliyat yapardı. 1060'da orada vefat etti. Ebu
Bekir Razi büyük bir islâm tabibi idi. Göz ameliyatını fennî usullerle ilk yapan bu doktordur. Me hur bni
Hazm, bundan dokuz asr önce yer küresinin yuvarlak oldu unu âyet-i kerime ve hadis-i eriflerle isbat
etmi tir.
Ufacık bir ey yapmı Avrupalı bir kimse, fen adamı olarak övüldü ü için Avrupalı fen adamları
me hur edilmi tir.
Daha geçen gün, Viyana Üniversitesi (Akupunktur) Enstitüsü Direktörü Dr. J.Bischko, tarihte ilk
Akupunkturu Türkler tarafından yapıldı ını bildirmi tir.
Rakamlar bulunmasaydı fen ilimleri ilerlemez, herhangi bir aletin bulu u imkansızla ırdı. Bu
bakımdan Batı, ilmini do unun buldu u sayılara borçludur.

SUAL: Canım sıkılıyor demekte mahzur var mıdır?


CEVAP
Canım sıkılıyor demekte mahzur yoktur.

SUAL: Saçı sakalı slâmiyyete hizmet ederek a aran kimsenin azap görmiyece ini din
kitapları yazmaktadır. Bu saç ve sakalın tamamı mı, yoksa bir kısmı mı?
CEVAP
Her insanda saç ve sakalın tamamı a armaz. Bir insan dine ilim ve ihlâsla hizmet ederek saçının
bir kısmını veya bir telini a artsa, yahut hizmet etti i halde saçı sakalı hiç a armasa Cenâb-ı Hak
böyle kimseye yine azap etmez.

SUAL: Beyin yıkama ameliyesine tâbi tutulan bir kimse, deliler gibi mükellef olmaktan çıkar
mı?
CEVAP Hayır çıkmaz (Hüssâmi s.166)

SUAL: Ada tav anı yenir mi?


CEVAP
Yenir.
SUAL:Yetim çocukların velisi durumundayım. Onların yeme inden yememde mahzur var
mıdır?
CEVAP
Velisi, yetimin malından yiyebilir (E bâh).

SUAL: Bir ölüden bahsederken (Topra ı bol olsun) deniyor. Mahzuru var mıdır?
CEVAP
Mahzurludur. Müslüman ölüden bahsederken (Merhum, rahmetli) gibi güzel bir kelime kullanmak
lâzımdır (Seâdet-i Ebediyye).

GEL TÜRK YE OKUYALIM


Acizane tavsiyem var,
Gel Türkiye okuyalım!
Kıymetini bilmez a yar!
Gel Türkiye okuyalım!

Zaman akıp gider iken,


Koyun kuzu güder iken,
Evde sohbet eder iken,
Gel Türkiye okuyalım!

Hakikati görmek için,


lme de er vermek için,
Mes'ud ömür sürmek için,
Gel Türkiye okuyalım!

Bilmiyenler eder hayret,


Gösterelim biraz gayret,
Ulvî hizmet, gerçek hayrat,
Gel Türkiye okuyalım!

Rabbimizi zikrederek,
Mahlûkatı fikrederek,
Bugünlere ükrederek,
Gel Türkiye okuyalım!

Bizim Sayfa bir aheser,


Soylu fikir, do ru haber,
Çoluk çocuk hep beraber,
Gel Türkiye okuyalım!

Köyden köye, ilden ile,


Duyuralım dilden dile,
Dola tırıp elden ele,
Gel Türkiye okuyalım!

Nurlanmalı bütün yüzler


Yayılmalı güzel sözler,
Kapanmadan bakan gözler,
Gel Türkiye okuyalım!

Büyük ni'met bu devirde,


ifa olur bir çok derde,
nmemi ken göze perde,
Gel Türkiye okuyalım!

bret ile bakmak için,


Bâtılları yıkmak için,
Nurlu ı ık yakmak için,
Gel Türkiye okuyalım!

DOSTLUK
Herkesle arkada lık uygun de ildir. Hadis-i erifte (Ki inin dini arkada ının dini gibidir)
buyurulmu tur. O halde kiminle arkada lık edece imize çok dikkat etmeliyiz. eytan, insana, kötü
arkada ı vasıtası ile günah i letir. Akıllı, ilim sahibi, iyi ahlâklı, do ru sözlü, cömert olan, fâsık olmayan
kimselerle arkada olmalıdır.
Herkesle iyi geçinmeli, çok kimselerle dost olma a çalı malıdır. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Çok dostunuz olsun! Çünkü Rabbiniz haya sahibidir, kerimdir. Kıyamette dostları
arasında, din karde lerinin içinde bulunan kuluna azap etmekten haya eder.)
(Çok tanıdı ınız olsun! Çünkü kıyamette her biri için efaat vardır.)
(Allah yolunda bir din karde i edinene, Allahü teâlâ Cennette bir derece verir.)
Ki i, dünyada da, âhırette de sevdikleri ile beraber olur. Onun için iyilerle arkada lık etme e
çalı malıdır. Allahü teâlâ ço u zaman, bir sevgili kulunun kalbinde, bir kimseye muhabbet görür de,
onun hürmetine bu kimseye merhamet ederek sevdi i kullar arasına ilhak eder.
yi arkada lar bulunca, kıymetlerini bilmeli, edeblerine dikkat etmelidir. Ona saygılı davranmalı,
canını ve malını kendi can ve malından üstün tutmalıdır. Aybını görmemeli ve hiç kimseye
söylememeli, hattâ unutmalıdır. Tekliflerini reddetmemeli, tartı ma a giri memeli, asla kalbini
kırmamalı, arkada ının aleyhinde konu an olursa susturmalı, alınaca ı sözleri yüzüne kar ı veya
arkasından söylememelidir. Emr-i ma'rufu gerektirecek hususlar varsa yalnızken söylemelidir. Sen
bunu bilmiyorsun der gibi de il de, umumî ekilde söylemelidir. Su-i zan etmemeli, yaptı ı uygunsuz
eyleri dalgınlı ına, unutkanlı ına havale ederek ma'zur görmelidir. Sevdiklerini sevmeli,
sevmediklerinden, dü manlarından uzak durmalıdr. Ona kar ı alçak gönüllü ve tevazu sahibi olmalıdır.
Babasının, sülalesinin, çocuklarının, memleketinin isimlerini ö renip unutmama a çalı malıdır. Böyle
eyler sevgiyi kuvvetlendirir. Alâkasız gibi durmak, sen nereliydin, adın neydi gibi sözler uygun
de ildir. Sevgide ve nefretde a ırı gitmemelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Sevdi ini a ırı sevme, olur ki bir gün sevmedi in kimse olur. Bu zetti in kimseye de çok
nefret etme, belki bir gün sevdi in kimse olur.)
Ona kar ı daima güleryüzlü, tatlı dilli, açık gönüllü, açık elli, sabırlı ve kibirsiz olmalıdır. Her
özrünü kabul etmeli, uzak yerden gelirse boynuna sarılmalıdır. Hediye sevgiyi attırdı ı için az da olsa
hediye vermelidir. Külfet olacak kadar ve utandıracak kadar kıymetli hediye vermemelidir.
Hazret-i Ali buyurdu ki: (Arkada ların en kötüsü, sana tekellüf eden, kendisinin idare
edilmesine seni mecbur kılan, seni özür dilemeye zorlayıcı i lere iten kimsedir.) Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Ben ve ümmetimin sâlihleri tekellüften uza ız.)
Tekellüf yapılanca, ya'ni hazırda olanı vermeyip çar ıdan masraf ederek pahalı ve kıymetli eyler
alınınca, arkada bir daha masraf ettirmemek için gelmekten kesilebilir. Gelmeyince de so ukluk
ba lar. Onun için hazırda ne varsa vermeli, külfete girmemelidir.
Arkada ın evine oturma a gidildi i zaman bir mazeret göstererek içeri almazsa, mazeretini kabul
edip hiç üzülmeden geri dönülmelidir. Çünkü mazereti kabul etmek güzel ahlâktan ileri gelir. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Ki i güzel ahlâkı sebebiyle, gündüzleri oruç tutanın, geceleri namaz kılanın sevabına
kavu ur.)
Arkada ın borç isterse, (Ne kadar istiyorsun, parayla ne yapacaksın?) gibi sözler söylememeli,
elinde ne kadar varsa çıkarıp (Bu kadar param var, ihtiyacın ne kadar ise al) demelidir.
Kusursuz insan olmaz. Kusuru var diye arkada ı terk etmek do ru de ildir. yilikleri
kötülüklerinden çok olan insan iyi insan sayılır.
ki arkada vardı. Biri bir suç i ledi ve hâlini arkada ına anlattı. (Ben u suçu i ledim. Sen sâlih
bir kimsesin, arkada lı ımız burada bitsin!) dedi. Di eri ise (Ben arkada lı ı bir hatâ sebebiyle
bozmak için yapmadım) dedi. Arkada ının tutuldu u o belâdan kurtuluncaya kadar oruç tuttu. A ladı.
Sonunda arkada ı gelip (Elhamdülillah o belâdan kurtuldum) dedi.
Kötü günlerde arkada ın arkada lı a ihtiyacı daha fazla olur. Arkada a kar ı daima vefakâr
olmalıdır.

KÖTÜLERLE ARKADA LIK


mâm-ı Rabbani Hazretleri MEKTÛBÂT kitabında buyuruyor ki:
(Va'azların özü ve nasihatlerin kıymetlisi, Allah adamları ile bulu mak, onlarla birlikte bulunmaktır.
Allah adamı olmak ve dine yapı mak da, müslümanların çe itli fırkaları arasında kurtulu fırkası
oldu u müjdelenmi olan Ehl-i sünnet vel cema' atın do ru yoluna sarılma a ba lıdır. Bu büyüklerin
yolunda gitmedikçe, kurtulu olamaz. Bunların anladıklarına tâbi olmadıkça, saadete kavu ulamaz.
Akıl sahipleri, ilim adamları ve evliyanın ke ifleri, bu sözümüzün do ru oldu unu bildirmektedirler.
Yanlı lık olamaz. Bu büyüklerin do ru yolundan hardal danesi kadar, pek az ayrılmı olan bir kimse ile
arkada lık etmeyi, öldürücü zehir bilmelidir. Onunla konu ma ı, yılan sokması gibi korkunç görmelidir.
Allahdan korkmayan ilim adamları, hangi fırkadan olursa olsun din hırsızlarıdır. Bunlarla konu maktan,
arkada lık etmekten de sakınmalıdır. Dinde hâsıl olan bütün fitneler, bu azılı din dü manlı ı, hep böyle
kimselerin bıraktıkları kötülüktür.)
Dünyalık ele geçirmek için, dinin yıkılmasına yardım ettiler. (Hidâyeti vererek, dalâleti satın
aldılar. Bu alı -veri lerinde bir ey kazanamadılar. Do ru yolu bulamadılar) âyet-i kerîmesi,
bunları bildirmektedir.
blisin rahat, sevinçli oturdu unu, kimseyi aldatmakla u ra madı ını gören bir zat (Niçin insanları
aldatmıyorsun bo oturuyorsun?) dedikte, (Bu zamanın kötü din adamları benim i imi çok güzel
yapıyorlar, insanları aldatmak için, bana i bırakmıyorlar.) demi tir.

ARKADA A KAR I VAZ FEM Z


Arkada üç çe ittir. Birincisi gıda gibidir, devamlı ihtiyacımız olur. kincisi ilâç gibidir, ba'zan ihtiyaç
hissedilir. Üçüncüsü hastalık gibidir, istemedi imiz halde o bizi bulur. Geçinmek icap eder, errinden
kurtulmak için idare edilir.
Gıda gibi ihtiyacımız olan arkada a kar ı vazifemiz ne olmalıdır?
Arkada ın hakkına riayet etmeliyiz. ki arkada iki ele benzer. Biri di erini nasıl yıkayıp temizler.
Bunun için (Bir elin nesi var, iki elin sesi var) demi lerdir. Nasıl ki el, ayak ve bütün uzuvlarımız bize
yük olmayıp, bir hususta yardımcı ise, biz de arkada ımıza yük de il, yardımcı olma a çalı malıyız!
Kar ılık beklemeden yardımına ko malıyız! Daima onu kendimize tercih etmeliyiz! Nitekim Peygamber
aleyhisselâm, iki misvaktan düzgün olanını arkada ına verip e ri olanını aldı ı zaman, arkada ı,
(Do ru misva a benden çok siz lâyıksınız) demesi üzerine, öyle buyurmu tur:
(Bir kimse birisiyle bir an sohbette bulunsa, kıyamette ona arkada lık hakkına riayet edip
etmedi i sorulacaktır.)
Arkada ın hakkına riayet edebilmek için onun sırrını saklamalıyız! Aybını örtmeliyiz! Konu tu u
zaman sözünü kesmeden dinlemeliyiz! yili e dair bir söz duyarsak kendisine söyleyip sevindirmeliyiz!
Hakkında üzücü bir ey konu urlarsa saklamalıyız! Sevdi i isimle ça ırmalıyız! Gizledi i bir ey olursa
ö renme e çalı mamalıyız! yi huylan ile onu övmeliyiz! Onun erefini her yerde müdafaa etmeliyiz!
Nasihata ihtiyâcı olursa, ya çok yumu ak anlatmalıyız veya umûmî bir misâl vererek ir adda
bulunmalıyız! Ufak tefek hatalarına göz yummalıyız! Hatasını yüzüne vurup kat'iyen azarlamamalıyız!
iyili ini görünce te ekkür etmeliyiz! Bir vazife vermek gerekti inde en hafifini vermeliyiz! Zor bir i teklif
etmemeliyiz! Sıkıntılı anlarında ferahlık vermeye çalı malıyız! Ba ına gelen kötülükten dolayı kendi
ba ımıza gelmi gibi üzülmeliyiz! Sevgide samimi olabilmek için dı ımız nasılsa içimiz de öyle olmalı!
(Arkada ın köyünün köpekleri, di er köyün köpeklerinden daha sevgili olmadıkça, sevgide
samimiyet yok demektir.)
Geldi i zaman aya a kalkıp kar ılamalıyız! Giderken de kalkıp u urlamalıyız! Daima ona dua
etmeliyiz! Vefat etti i zamanda yakınlarına vefaya devam etmeliyiz! Hâsılı kelâm kendimiz için neyi
istiyorsak, arkada ımız için de aynı eyi istemeliyiz! Çünkü kendisi için sevdi ini, arkada ı için
sevmeyen kimsenin sevgisinde sadakat yoktur, nifak vardır. Böyle bir arkada lık da dünyada ve
âhırette vebal olur.
Bu arkada lıklar, yalnız kalbinde hikmet bulunan sâlih müslümanlar arasında vuku bulur. Kâfirin
ve bid'at ehlinin kalbinde hikmet bulunmadı ından böyle arkada lık erefine kavu amazlar. Bid'at ehli
ile sâlih bir kimsenin bahsedilen ekilde arkada lık kurmaları mümkün de ildir. Zira hadîs-i erifte,
ki inin dininin arkada ının dini gibi oldu u bildirilmi tir. Bu bakımdan kâfirle mü'min, fâsıkla alihin öyle
arkada olmaları dü ünülemez.

ALLAH SEVG S
Allahü teâlâyı sevmek makamların en yükse idir. Allahı sevmek bütün müslümanlara farzdır.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allah mü'minleri sever, mü'minler de Allahı sever.)
(Allahü teâlâyı ve Resulünü her eyden çok sevmeyenin imânı sa lam de ildir.)
(Kul, Allahü teâlâyı ve Resulünü çoluk çocu undan, malından ve bütün mahlûkattan çok
sevmedikçe, mü'min olamaz.)
(Azrail Aleyhisselâm, brahim aleyhisselâmın ruhunu almak için gelince, brahim
aleyhisselâm dedi ki:
— Dost, dostun canını alır mı?
Vahiy geldi:
— Dost, dosta hiç kavu mak istemez mi?
— brahim aleyhisselâm:
( imdi razıyım, canımı verme e hazırım, dedi.) (Ya Rabbi, bana kendi sevgini, sevdiklerinin
sevgisini ihsan eyle ve kendi sevgini bana hararetten, susuzluktan yananların, so uk suya
kavu masını istemelerinden sevgili kıl!)
Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk buyurdu ki:
(Allahü teâlâyı tanıyan, O'nu sever. Dünyayı tanıyan ona dü man olur. Mü'min dünyanın
faidesiz i lerini unutmayınca ne ' eli olamaz.)
sa aleyhisselâm, zayıf kimselerin yanından geçiyordu. Sordu:
— Size ne oldu?
— Biz Allah korkusundan böyle zayıfladık.
— Elbette Allahü teâlâ sizi Cehennem azabından emin eder.
Ba ka bir kavme u radı. Bunlar daha zayıf idi. Onlara sordu:
— Size böyle ne oldu?
— Cennet'e kavu mak arzusu bizi bu hale getirdi.
Allahü teâlâ, elbette size arzunuza kavu turur. sa, aleyhisselâm ba ka bir kavme rastladı. Onlar
daha zayıf ve kuru idi. Yüzleri ise nur gibi parlıyordu. Onlara da sordu:
— Size ne oldu?
— Allah sevgisi bizi böyle eritti.
— Siz Allahü teâlânın sevgili kullarısınız!
Sırrî Sekati hazretleri buyurdu ki:
(Kıyamette herkesi peygamberi ile ça ırırlar. Meselâ, ey Musa'nın ümmeti, ey sa'nın ümmeti gibi,
Fakat Allahü teâlâyı sevenler için "Ey Allah'ın sevgili kulları" diye hitap edilir.)
Allahü teâlâ buyurur ki:
(Ey kullarım, Beni sevdi iniz için Ben de sizleri seviyorum.)
Sevgi, iyi olan bir eye kar ı kendili inden olan bir meyildir. Bu meyil kuvvetli olursa a k denir.
Dü manlık da iyi olmayan bir eye kar ı kendili inden hasıl olan nefrettir, iyilik ve kötülü ün olmadı ı
yerde, sevgi ve dü manlık da bulunmaz.
Allahü teâlâdan ba kasının sevilmesi ancak O'nunla olan münasebeti sebebiyle muvafık olabilir.
Hadis-i erifte buyuruldu: sa aleyhisselâma vahiy geldi: (Kulumun kalbine bakarım, onda
Dünya ve Ahıreti görmezsem kendi sevgimi ona yerle tiririm ve onu korurum.)
sa aleyhisselâma hangi i in daha faziletli oldu u soruldu. (Allahü teâlâyı sevmek ve yaptı ına
razı olmak) buyurdu.
Bir kimseyi veya bir i i Allah için sevmenin derecesi çok yüksektir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahii teâlâ bir kimsenin hayrını isterse ona iyi bir arkada ihsan eder. O kimse Allahı
unuttu u zaman ona hatırlatır ve hatırladıkça Allah da ona yardım eder.)
(Sırf Allah rızası için bir kimseyle arkada olan Cennette hiç bir amele verilmeyen yüksek
bir dereceye kavu ur.)
(Allah için birbirini seven iki kimseden Allah indinde en sevgili olanı, di erini daha fazla
sevendir.)
( bâdetlerin efdali, müslümanları müslüman oldukları için sevmek, kâfirleri kâfir oldukları
için sevmemektir.)
(Allahii teâlâ buyuruyor ki: Benim için birbirini ziyaret edenleri, benim için birbirlerini
sevenleri, benim için birbirine kolaylık gösterenleri ve benim için yardımla anları elbette ben de
severim.)
(Kıyamet günü Ar ın gölgesinde bulunacak yedi sınıf kimseden birisi de Allah için birbirini
seven, Allah için toplanıp, Allah için da ılan kimselerdir.)
Cenâb-ı Hak, sa aleyhisselâma buyurdu ki: (E er yerlerde ve göklerde bulunan bütün
mahlûkların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve dü manlarıma dü manlık etmedikçe,
hiç fâidesi olmaz.)
Allahü teâlâ, Musa aleyhisselâma sordu:
— Benim için ne i ledin?
— Yâ Rabbi, senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim, ismini çok zikrettim.
— Yâ Musa, namazların sana burhandır. Oruçların Cehennemden siperdir. Zekât, kıyamet
gününün sıcaklı ından koruyan gölgedir. smimi söylemen de, kabir ve kıyamet karanlı ında
seni aydınlatan nurdur. Ya'ni bunların faideleri hep sanadır. Benim için ne yaptın?
— Yâ Rabbi, senin için olan ameli bana bildir!
— Yâ Musa, dostlarımı benim için sevdin mi Ve dü manlarıma benim için dü manlık ettin
mi?
Musa aleyhisselâm da Allah için olan amelin, Hubb-î fillah ve bu d-ı fillah, yani Allah için
bu zetmek oldu unu anladı.

SAL H MÜSLÜMAN
Dünyada rahata ve âhiretde sonsuz iyiliklere kavu mak için, (Salih) müslüman olmak lâzımdır.
Salih müslüman olmak için, din bilgilerini âlimlerin kitâblarından ö renmek lâzımdır. Bilgisiz olan
kimse, sâlih de il, müslüman bile olamaz. Salih müslüman olmak için:
1- Hakiki slâm âlimlerinin bildirdi i gibi inanmalıdır. Do ru bir ilmihal kitabını okuyarak, din
bilgilerini ö renip, buna uygun ibâdet yapmalı ve haramlardan sakınmalıdır.
2- Çalı ıp para kazanmalıdır. Dine uygun kazanmalıdır. Fakir kimse, bu zamanda, dinini,
namusunu, hakkını koruyamaz. Bunları korumak ve islâmiyyete hizmet edebilmek için, fennin buldu u
yeniliklerden, kolaylıklardan faidelenmek de lâzımdır. Halâl kazanmak ve slama hizmet etmek, büyük
ibâdetdir. Namaza mani olmıyan ve haram i leme e sebep olmıyan her kazanç yolu hayırlıdır,
mubarekdir.
bâdetlerin ve dünya i lerinin faideli, mübarek olması, yalnız Allah için yapmakla, yalnız Allah için
kazanmakla ve yalnız Allah için vermekle, kısacası, ( hlâs) sahibi olmakla olur. ( hlâs), yalnız Allahü
teâlâyı sevmek ve yalnız Allah için sevmekdir. nsan sevdi ini çok hatırlar. Kalb hep onu anar.
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerîmde, Âl-i mrân sûresinin otuzbirinci âyetinde buyuruyor ki:
(Onlara de ki, e er Allahı seviyorsanız, bana uyunuz! Allahü teâlâ, bana tâbi' olanları sever
ve günahlarınızı afv eder. Allahü teâlâ, afv edici, çok merhametlidir.)
Nisa sûresinin yetmi dokuzuncu ayetinde (Peygambere itaat eden, Allaha itâ'at etmi olur)
buyurdu. Peygamberimiz de sallallahü aleyhi ve sellem", (Benim yolumda ve benden sonra dört
halifemin yolunda olunuz!) buyurdu. Görülüyor ki, Allahü teâlânın sevgisine kavu mak için, slâm
âlimlerinin kitâblarında yazılı oldu u gibi imân etmek ve bütün sözleri, i leri, onların bildirdiklerine
uygun olmak icâb ediyor. Allahü telânın sevgisine kavu mak istiyenin, böyle ya aması lâzım oldu u
anla ılıyor. Bir insanda bu ikisi olmazsa, o sâlih müslüman olamaz. Dünyâda ve âhiretde rahata ve
huzura kavu amaz.

ALLAH Ç N SEVMEK
Allah sevgisi hakkında slâm âlimlerinden bazıları buyuruyorlar ki:
Gerçek sevgi iyilikle artmaz, kötülükle eksilmez. nsan sevdi i kimsenin köpe ini de sever. Hakiki
sevgi, sevdi i eyleri, sevdi i için vermektir.
Bilâl-i Habe î Hazretleri, Resûlullahın vefatından sonra, mü'minlerin annesi Ai e-i Sıddîka
radiyallahü anha'nın evinin önüne gidip kapısını çalar. Âi e-i Sıddîka validemizin içeriden a layarak
öyle dedi ini i itir:
— Ayrılık ate iyle yanan kalbin kapısını çalan kim?
- Resûlullahın hizmetçisi Bilâl... Resûlullahın ayrılı ı ile nasılsınız?
— Ey Bilâl, sudan uzak kalan balı ın hâli nasıl olur? Ey Bilâl, dün gece rü'yâda gördüm ki,
Resûlullah gök yüzünde meleklerle dola ıyordu. Nereye gitti ini sordum. Babam Ebu Bekr-i
Sıddıkın ruhunu kar ılamaya gitti ini buyurdu.
Hazret-i Bilâl, Ebu Bekr-i Sıddıkın yanına giderek, Âi e validemizin rü'yâsını anlatır. Hazret-i Ebu
Bekir, buyurur ki:
— Allahü teâlâya yemin ederim ki, dün gece ben de aynı rüyayı gördüm. Git kızım Âi e'yi bana
ça ır, son bir defa daha beni görsün!
Bu konu ma devam ederken Âi e validemiz içeri girerek der ki:
— Babacı ım i te yıkanmı temiz bir kefen getirdim.
Babası öyle cevap verir:
— Yavrum yıkanmı kefeni bırak, müslüman oldu um ilk gün üzerimde bulunan kaba elbisemi
bana kefen yapın? Çünkü çok zamanlar, Allah sevgisinin verdi i korku ile a lar, gözya larımı o
elbiseye sürerdim. Allahü teâlâ, o gözya larımın hürmetine belki bana rahmet eder.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( stedi in gibi ya a, muhakkak öleceksin. ste ini yap, muhakkak yaptı ının kar ılı ını
bulacaksın! Diledi ini elde et, muhakkak ondan ayrılacaksın! Mü'minin erefi ibâdetinde, izzeti
ise insanlara muhtaç olmamasındadır.)
Vatana, millete zararı dokunan kimselerle arkada lık etmemeli, zâlimlerden kaçınmalıdır. Fakat
yalnız kendisine zulmedenleri afvetmek ve onların zulmlerine sabretmek iyidir.
mâm-ı Mücâhid buyuruyor ki:
(Allah için birbirini sevenler, birbirlerinin yüzüne gülünce, ikisinin de günahları a açtan
yaprak dökülür gibi dökülür.)
Bir kimseyi seven, onun san'atını ve bütün i lerini sever. Bunun için Resûlullaha taze meyve
takdim edildi i zaman yüzüne gözüne sürüp (Rabbimin bir ihsanıdır) buyururdu.
Bir kimseyi veya bir i i Allah için sevmenin derecesi çok yüksektir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ bir kimsenin hayrını isterse ona iyi bir arkada ihsan eder. O kimse Allah'ı
unuttu u zaman ona hatırlatır ve hatırladıkça Allah da ona yardım eder.)
(Sırf Allah rızası için bir kimseyle arkada olan Cennette hiç bir amele verilmeyen yüksek
bir dereceye kavu ur.)
(Allah için birbirini seven iki kimseden Allah indinde en sevgili olanı, di erini daha fazla
sevendir.)
( bâdetlerin efdali, müslümanları müslüman oldukları için sevmek, kâfirleri kâfir oldukları
cin sevmemektir.)
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim için birbirini ziyaret edenleri benim için birbirlerini
sevenleri, benim için birbirine kolaylık gösterenleri ve benim için yardımla anları elbette ben de
severim.)
(Kıyamet günü Ar ın gölgesinde bulunacak yedi sınıf kimseden birisi de Allah için birbirini
seven, Allah için toplanıp Allah için da ılan kimselerdir.)
Madem ki ölece iz, ölüme uygun bir hayat sürmeliyiz. Madem ki her yaptı ımızın kar ılı ını
görece iz, iyilik yaparak iyilik bulmalıyız. Darı eken nohut biçemez. Zulüm eken rahmet biçemez.
Günah eken sevap biçemez. Sevmeyen sevilemez.

GENÇL N KIYMET N B LMEK


Dine sokulan bid'atleri kazıyan }sünnet-i seniyyeyi ihya eden, ariflerin ı ı ı, velilerin önderi mâm-ı
Rabbani hazretleri "Kuddise Sirruh" faideli ilimler hazinesi Mektûbât kitabında buyuruyor ki:
Gençlik ça ı, nefsin kaynadı ı, ehvetlerin oynadı ı, insan ve cin eytanlarının saldırdı ı bir
zamandır. Böyle bir ça da yapılan az bir amele, pek çok sevap verilir. htiyarlıkta dünya evkleri azalıp
güç kuvvet gidip, arzulara kavu mak imkânı ve ümidleri kalmadı ı zamanda, pi manlıkdan, ah
etmekten ba ka bir ey olmaz. Çok kimselere bu pi manlık zamanı da, nasip olmaz. Bu pi manlık da
tevbe demektir ve yine büyük ni'mettir.
Gençlik ça ı, kazanç zamanıdır. Merd olan bu vaktin kıymetini bilip, elden kaçırmaz. htiyarlık
herkese nasip olmaz. Nasip olsa da rahat, elveri li vakit ele geçmez. Vakit de bulunsa, kuvvetsizlik,
halsizlik zamanında, yarar i yapılamaz. Bugün güç kuvvet yerinde iken, hangi özürle, hangi sebeple,
bugünün i i yarına bırakılabilir?
Peygamberimiz, "sallallahü aleyhi ve sellem" (Yarın yaparım diyen, helak oldu, ziyan etti.)
buyurdu. E er dünya i lerini yarına bırakırsan ve bugün ahiret i lerini yaparsan, güzel olur. Fakat
bunun aksini yaparsan, çok çirkin olur. Gençlik zamanında, insanı üç din dü manı olan, nefs, eytan
ve kötü insanlar aldatma a u ra maktadır. Bunlar kar ısında, az bir ibâdet pek kıymetli olur.
htiyarlıkta yapılan, bundan katkat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz.
çinde Ehl-i sünnet i'tikadına aykırı hiç bir söz bulunmayan ve tamamen kıymetli kitaplardan nakle
dayanan "Seâdet-i Ebediyye" kitabında, mektubât-ı Rabbaniden alınarak buyuruluyor ki:
(Yavrum! Gençlikde, nefsin arzuları, insanı kapladı ı gibi, ilim ö renilecek, ibâdet yapılacak en
kârlı zaman da gençlikdir. Gençlikde, ehvetin, asabiyyetin kapladı ı onlar da, dinin bir emrini yerine
getirmek, ihtiyârlıkda yapılan aynı ibâdetden çok üstün ve kıymetli olur. (Hele ba ka mâniler de araya
katılırsa, bunları dinlemeyip yapılan ibâdetin sevabı o kadar çoktur ki, ancak Allahü teâlâ bilir). Çünki,
maniler kar ısında ibâdet yapmak güçlü ü, sıkıntısı, o ibâdetlerin, anını, erefini göklere çıkarır. Mâni'
olmayarak, kolay yapılan ibâdetler, a a ıda kalır. Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin
yükseklerinden daha üstün olmu dur. Çünkü insan, mâni'ler arasında ibâdet ediyor. Melekler ise,
mâni' olmadan emre itâ'at ediyor. Harb zamanında askerin kıymeti artar ve muharebede ufak bir
hizmetleri, sulh zamanındaki büyük gayretlerinden daha kıymetli olur. Gençlik arzuları, Allahü teâlânın
dü manı olan nefsin ve eytanın sevdi i eylerdir. Dine uygun eyler ise, Allahü teâlânın sevdi i
eylerdir. Allahü teâlânın dü manlarını sevindirip, bütün ni'metleri veren, hakiki sahibi gazaba
getirmek, akıllı ve zeki insanların yapaca ı ey de ildir. Allahü teâlâ, hepimize akla uygun hareketler
nasip edip, nefse, eytâna ve din dü manlarının sözlerine ve yazılarına aldanmaktan muhafaza
buyursun!)
Dörtyüzkırkdört kitabdan derlenen (Riyad-ün nasibin) de diyor ki:
Büyüklerden birine, bir terzi u suali sordu:
— Can gargaraya gelmeden tevbenin kabul edilece ini bildiren hadis-i erif hakkında ne
buyurursunuz?
— Evet öyledir, ama senin mesle in nedir?
— Terziyim efendim. Elbise dikerim.
— Terzilikte en kolay i nedir?
— Kuması makasla kesmektir.
— Kaç seneden beri terzisin?
— Otuz seneden beri.
— Canın gargaraya geldi i zaman kuma kesebilir misin.
— Hayır kesemem.
— Bir müddet zahmet çekip ö rendi in ve otuz sene kolaylıkla yaptı ın i i, o zaman
yapamazsan, ömründe hiç yapmadı ın tevbeyi can gargarada iken nasıl yapabilirsin. Bugün gücün
verinde iken tevbe eyle! O zaman yapman çok güç olur.
Bunun üzerine genç terzi tevbe edip sâlihlerden oldu. Ölüm pusudadır, çok uyanık olmalıyız,
ansızın gelebilir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Her asırda, her zamanda, Allahü teâlâ katında en sevgili olanlar, tevbe eden gençlerdir.)
(Tevbe eden bir gencin cenazesi kabristana getirildi inde, Allahü teâlâdan bir nida gelir:
"Ey melekler, bu kabristandan azabı kaldırın! Çünki buraya tevbe eden bir genç getirildi.
Onun oldu u kabristandakilere azâb etme e haya ederim." Bütün kabristandakilerden kırk gün,
azabı kaldırdılar.)
Benî srail zamanında bir genç Cenab-ı Hakkın emrine uymaz, yaramaz i ler yapardı. Tevbe eder
tevbesinde durmazdı. Çok günah i lese de çok tevbe etti i için tevfik-i ilâhî imdadına yeti ti. Büyük bir
günah i ledikten sonra pi man oldu. Sahra'ya çıkıp yüzünü, gözünü topraklara sürerek dedi ki:
(Yâ lâhi, ne kadar çok tevbe ettiysem de tevbemi bozdum. E er beni günahtan korumazsan
yine tevbemi bozar ebedi felâkete duçar olurum. O zaman benim hâlim nice olur?)
öyle bir ses duydu:
(Ey kulum, sen günahından vazgeçti in için, sana rahmetle muamele ediyorum. Tevbeni
kabul edip, kötü amellerini lûtf ve keremimle afv ettim.)
Yâ Rabbi, tevbe eden gençler hürmetine, bizim gibi ömrünü bo a geçirenlere, ölmeden önce
nasuh tevbesi ihsan eyle, hasta kalblerimizi gaflet uykusundan uyandır!

ZAMANIN KIYMET N B LMEL


mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Mu'âviye radıyallahü anh, Hazreti Ai e'ye "radıyallahü teâlâ anhâ" mektûb yazarak nasihat
yazmasını istedikde, cevâb yazarak: A lahü teâlânın selâmı senin üzerine olsun. Resûlullah'dan
(sallallahü aleyhi vesellem) i itdim. Buyurdu ki: (Bir kimse insanların kızacakları eyde Allahın
rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onu insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın
kızaca ı eyde, insanların nzâsını ararsa, Allahü teâlâ onun i ini insanlara bırakır.)
Dünyâ hayâtı çok kısadır. Âhıretin azâbları pek acı ve sonsuzdur. leriyi gören akl sahiplerinin,
hazırlıklı olması lâzımdır. Dünyânın güzelli ine ve tadına aldanmamalıdır. nsanın erefi ve kıymeti
dünyalıkla ölçülse idi, dünyalı ı çok olan kâfirlerin herkesden daha kıymetli ve daha üstün olması
lâzım gelirdi. Dünyanın görünü üne aldanmak akılsızlıkdır, ahmaklıkdır. Bir kaç günlük zamanı büyük
ni'met bilerek, Allahü teâlânın be endi i eyleri yapma a çalı malıdır. Allahü teâlânın kullarına ihsan,
iyilik etmelidir. Kıyâmetde azâblardan kurtulmak için, iki büyük temel vardır: Birisi Allahü teâlânın
emirlerine kıymet vermek, saygı göstermekdir. kincisi, Allahü teâlânın kullarına, yarattıklarına efkat,
iyilik etmekdir. Hep do ru söyleyici (Aleyhissalâtü vesselam) her ne söyledi ise, hepsi do rudur. aka,
e lence, sayıklama sözler de ildir. Tav an gibi gözü açık uyku ne kadar sürecek? Bu uykunun sonu
rezil, rüsvâ olmak ve eli bo , mahrum kalmakdır. Mü'minûn sûresinin yüzaltıncı âyetinde (Sizi abes
olarak, oyuncak olarak mı yaratdım sanıyorsunuz? Bize dönmiyecek misiniz diyorsunuz?)
buyuruldu.
nsan, bu dünyâda kalmak için yaratılmadı. Dünyada i yapmak, çalı mak için yaratıldık.
Çalı malıyız. Çalı ıp da, kazanıp da ölen bir kimse için, korkacak bir ey yokdur. Hattâ, böyle ölmek,
bir devlet ele geçirmekdir. Ölüm bir köprü gibidir. Sevgiliyi sevgiliye kavu durur. Ölmek, felâket
de ildir. Öldükten sonra, ba ına gelecekleri bilmemek felâketdir.
KOM U HAKKI
Riyâd-ün Nasihin kitabında buyuruluyor ki:
Kom u hakkı, ana-baba hakkı ile beraberdir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Kom unun kom uya hürmeti, annesine hürmeti gibidir.)
(Cebrail aleyhisselâm, kom u hakkını gözetmem için o kadar 'sıyyette bulundu ki, kom u
ölünce, di er kom usunun mirasından pay hakkı alaca ını zannettim.)
(Kâfir olan kom unun bir hakkı, müslüman olan kom unun iki hakkı, akraba olan
müslüman kom unun üç hakkı vardır.)
(Kom unun kom u üzerinde on hakkı vardır:
1— Borç istedi i zaman borç vermek,
2— Misafirli e ça ırınca, davetine icabet etmek,
3— Hastalanınca ziyaretine gidip hal ve hatırını sual etmek,
4- Yardım isterse yardım etmek,
5- Ba ına bir belâ gelirse teselli etmek, üzüntüsünü payla mak,
6— Sevinçli görürse sevincine ortak olmak,
7— Ölünce, cenazesine gitmek, defn i leriyle me gul olmak,
8— Yolculu a çıktı ı zaman evini beklemek,
9— Ondan gelecek bütün sıkıntılara katlanmak,
10— Onunla kavga ve münaka a etmemek.)
Peygamberimiz "sallallahü aleyhi ve sellem" buyurdu:
(Vallahi iman etmemi tir, vallahi iman etmemi tir, vallahi iman etmemi tir.)
— Ya Resûlallah kim diye sual ettiklerinde: (Kötülü ünden kom usunun emin olmadı ı
insan) buyurdu. Kimya-i Seadetde buyuruluyor ki:
Kom usuyla iyi geçinmeli, ona eziyyet etmemelidir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allaha ve kıyamet gününe inanan, kom usuna iyilikte bulunsun.)
(Kom usunun köpe ine ta atan, kom usunu incitmi olur.)
Peygamber aleyhisselâma dediler ki:
— Filan kadın, gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar, fakat kom ularına eziyyet eder.
Buyurdu ki:
— Onun yeri Cehennemdir.
Tenbihül-Gâfilinde buyuruluyor ki:
Kom uya eziyyet etmemeli, fakat kom usunun eziyyetine katlanmalıdır. Kom usunun malına göz
dikmemeli, fakat kendi malı varsa kom usuna ondan ikram etmelidir.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allaha ve âhiret gününe inanan, kom usuna ikramda bulunsun.)
(Kom uluk hakkını gözeten tam müslüman olur.)
Tezkiret-ül evliyâ'da diyor ki:
Mâlik bin Dinarın slâmiyyete oldukça dü man olan yahudi bir kom usu vardı. Evinin kanalizasyon
çukurunu dü manlık olsun diye Mâlikin odasının arkasına yaptı. Odadan içeri sızıntı oluyor, pis koku
çok rahatsız ediyordu. Her gün sızıntıları temizler, pis kokuyu izale edici güzel kokulu eyler yakardı.
Yahudi, Mâlikin rahatsız oldu unu anlıyordu. Fakat ikâyete gelmemesine hayret ediyordu.
Mâlikin yerine, Yahudinin sabrı ta tı. Mâlikin evine geldi. Pis kokuyu duyunca dedi ki:
- Ya Mâlik, bu koku ne?
— Burada kokulu eyler yakıyorum.
— Hayır bu koku, kanalizasyon kokusudur. Bak duvardan sızıyor. Ne diye bana söylemiyorsun?
— E er söyleseydim, sen üzülebilirdin. Bizim dinimizde, kom uyu üzmemek ve ondan gelen
eziyyetlere katlanmak vardır. Kom uyla kavga ve niza etmek yoktur.
Yahudi, bu sözler kar ısında sarsıldı. Dedi ki:
- Bu güne kadar slâm dinine dü man idim. imdi slâmiyyete hayran kaldım. Böyle güzel ve tatlı
hükümler ancak hak olan bir dinde bulunur. Ey Mâlik, müslüman olmak için ne lazımsa derhal
yapma a hazırım.
- Müslüman olmak için hiç bir formaliteye lüzum yoktur. Dil ile kelime-i ehâdet getirip kalb ile
tasdik edersen Müslüman olursun.
Yahudi, kelime-i ehâdeti getirdi, günahsız bir Müslüman oldu.
Görüldü ü gibi, Mâlik, kom u hakkına riayet etti i için bir yahudinin müslüman olmasına, ebedi
saadete kavu masına sebep oldu.

ANA-BABAYA TAAT
Anaya, babaya iyilik ve ihsan, evlât üzerine farzdır. Allahü teâlâ srâ sûresinde buyuruyor ki:
(Ana ve babadan biri veya ikisi ihtiyarladı ında usanıp da öf deme! A ır söz söyleme!
Onlarla yumu ak ve tatlı konu !)
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Anaya, babaya kar ı gelmek büyük günahtır.)
(Ananın aya ını öpmek, Cennet kapısının e i ini öpmek gibidir.)
(Cenâb-ı Hakkın rızâsı, ana-babanın rızasında, kızması da ana-babanın kızmasındadır.)
(Anaya, babaya iyilik etmek, namazdan, oruçtan, hacdan, cihaddan daha üstündür.)
(Cennetin kokusu, be yüz yıllık uzaktan duyulur. Anasını, babasını üzenler ve sıla-i rahmi
terk edenler bunu duyamaz.)
( mandan sonra Allahü teâlânın rızasına kavu turucu amellerin en üstünü, ana-babaya iyilik
ve ihsandır.)
(Ana ve babasından biri veya ikisi, yanında ihtiyarladı ında gerekli iyilik ve ihsanı
yapmadı ı için Cennete giremiyenin burnu yere sürtmü tür, burnu yere sürtmü tür.)
(Allahın laneti, hanımını anasından üstün tutanlara olsun! Allahü teâlâ bu kimsenin farz ve
nafile ibâdetlerini kabul etmez.)
(Bir kimse, anasına, babasına dua etmeyi bırakırsa rızkı kesilir.)
(Allah katında en faziletli amel, vaktinde kılınan namaz, anaya-babaya ihsan ve Allah
yolunda cihâddır.)
(Üç sınıf insana Cehennem ate i dokunmaz: Bunlar, kocasına itaat eden kadın, ana-
babasına iyilik eden evlât ve insanlara merhamet eden kimsedir.)
(Ana-babasının kabrini ziyaret edenin kabrini melekler ziyaret eder.)
( ki günah vardır ki, ki i bunların cezasını dünyada iken görmeden ölmez. Birisi insanlara
zulmeden, di eri de ana-babasına eziyet eden.)
(Evlât, babasının hakkını hiç bir surette ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulur ve sonra
da satın alarak azat ederse, hakkını ödemi olabilir.)
(Kim ana-babasının rızalarını alarak sabahlarsa, Cennette ona iki kapı açılır. Aynı ekilde
ak amlarsa, yine kendisine Cennette iki kapı açılır. Ana-babasından birisi hayatta olur da onun
gönlünü ho ederse, kendisine Cennete giden bir kapı açılır.)
Hasan-i Basri hazretleri buyurdu ki:
(Âlim bir evlâdın anası babası kâfir olsa, kuyudan su çekmeleri için ona muhtaç olsalar, o
da birkaç kova çektikten sonra öf dese, öf demesi sebebiyle bütün amelleri yok olur.)
Ana-babadan izin almadan farz olan hacca bile gidilmez. Ana-babayı ziyaret etmemek büyük
günahtır. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektup yazarak bu günahlardan kurtulmalıdır. Ana-
baba günah i lemeyi emretseler, bu emirleri yapılmaz ama, yine onları üzmek asla caiz olmaz.
Onlardan izinsiz cihâda bile gitmek caiz olmadı ı halde, izinleri olmadan ilim ö renmek ve ilim
ö retmek için gitmek caizdir.
Hadis-i erifte Veysel Karani hazretlerinin Cennet padi ahlarından oldu u, annesine iyilik etmesi
sebebiyle büyük ni'met ve ihsanlara kavu tu u bildirilmektedir. Yine islâm âlimlerinin bildirdi ine göre,
annesinin sözünü tutarak Peygamberimizi görmeden geri gelmesi ve sahabîlik erefinden mahrum
kalması bizim için bir ibret olmalıdır. Hiçbir amel o, sahabîlik derecesinin üstünlü ünü kazandıramaz.
Ana ve babayı asla üzmemeli, fakat büyük ni'metlere kavu mamıza mâni olacak istekleri olursa
uymamalı, ancak bunu da onları incitmeden, kırmadan yapmalıdır.

AKRABAYI Z YARET
Seâdet-i Ebediyye kitabında buyuruluyor ki:
Anayı, babayı ve kendileriyle evlenmek haram olan akrabaları ziyaret etmek vâcibdir. Terk etmek
büyük günahtır. Hiç olmazsa, selâm göndererek, tatlı mektup yazarak bu günahlardan kurtulmalıdır.
Selâmın, mektubun ve sözle, para ile yardımın mikdarı ve zamanı yoktur. Lüzum ve imkânı kadar
yapılır.
Riyâdün-Nasihin kitabında buyuruluyor ki: Allahü teâlâdan korkup, sıla-i rahm yapanın, ya'ni
akrabasını ziyaret edenin, ömrü uzar, malı ço alır, geçimi kolayla ır. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan korkun, akrabanızı ziyaret edin, onlara yardım edin. Çünkü sıla-i rahm
yapan, ya'ni akrabayı ziyaret ve onlara yardım, sizin için dünyada bereket, âhırette ise
günahlara ma firettir.)
(Allahü teâlâya ve kıyamet gününe inanan, sıla-i rahm etsin, akrabasını ziyaret edip
yoklasın!)
(Sıla-i rahmi kesen Cennete girmez.)
(Ömrünün uzun olmasını ve rahat ya amayı seven sıla-i yapsın.)
Kıyamette Ar ın altında yer verilecek üç sınıf kimseden birincisi sıla-i rahm yapan kimsedir.
ir'atül- slâm kitabında buyuruluyor ki:
Sıla, vasi, kavu mak demektir. Rahm ise, yakınlık, akraba olmak demektir. Sıla-ı rahm ise,
akrabaya yakla mak, kavu mak, onları ziyaret etmek, onlara elinden geldi i kadar iyilik etmek
demektir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Sıla-i rahm ömrü uzatır.)
(Sıla-i rahm, ailede muhabbetin, malda servetin artmasına ve ömrün uzamasına sebeptir.)
(Ömründen üç gün kalan bir kul, sıla-i rahm yaparsa, Allahü teâlâ, bu sebeple ömrünü otuz
sene uzatır. Sıla-i rahmi kesen birinin de otuz senelik ömrünü üç güne indirir.)
( çlerinde sıla-i rahmi terk edenlerin bulundu u toplulu a rahmet melekleri inmez.)
(Sıla-i rahm yapan demek, ahbap ve akrabasından gördü ü iyili e kar ı ona iyilik yapan
de il, kendisinden kesilen akrabasını arayıp, ziyaret ve iyilik edendir.)
Amcayı, dayıyı ve a abeyi baba yerine koymalıdır. Teyze ve halâyı da anne yerine koyarak,
gerekli hürmeti göstermeli, hizmet etmeli, itaatte bulunmalıdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Büyük
karde lerin küçükleri üzerindeki hakkı, babanın o lu üzerindeki hakkı gibidir.)
Tenbihül-gâfilin kitabında buyuruluyor ki:
Allahdan korkup akrabasını ziyaret edenin, ömrü uzar, malı ço alır ve aile efradı kendisini sever.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Akraba ziyaretini kesen kimse benimle oturmasın.)
(Akraba ziyareti kadar sevabı tez gelen bir iyilik yoktur.) (Akraba ziyaretini terk edenin
cezası da çabuk gelir.)
( sterse bir selâmla bile olsa akrabalarınızı ziyaret edin!)
(Allah katında, namaz ve akraba ziyareti için atılan adımdan daha sevimli adım yoktur.)
Akrabayı ziyarete gitmemek, onlara gerekli yardımları yapmamak, onlardan kesilmek demektir.
Malıyla akrabasına yardım edemiyen, diliyle gönlünü alma a çalı malıdır. Kâfir bile olsa, akrabayı
ziyaret etmelidir. Küfre sebep olan eyleri yaptıracaklarından korkulursa ziyaretlerine gidilmez.
Akraba ziyaretine giden, unlara kavu ur: Allahü teâlâ razı olur, melekler sevinir, eytanlar üzülür,
ömrü ve rızkı artar. Ölmü leri sevinir. Vefatından sonra da ziyaret etti i kimseler, buna hayır dua
ederler.

SILA-I RAHM
Akrabayı ziyaret vâcibdir. Ömrün bereketine sebebdir. Büyük sevabı vardır. Sıla demek,
unutmayıp, yakınlık göstermek demektir. Bu ise ziyaret etmekle, hediye göndermekle, eliyle veya
diliyle yardım etmekle olur. En a a ı derecesi selâm göndermekle olur. Sıla için muayyen bir zaman
yoktur. O beldenin âdetine göre yapılır.
Nikâhla evlenmesi haram olan akrabayı sıla etmek vâcib dir. Di er akrabaları sıla etmek vâcib
de ildir. Haftada veya ayda bir kere ziyaret edilebilir.
Sıla-i rahmi terketmemelidir. Yani dostlu u, ziyareti ve yardımı kesmemelidir. Çünki haramdır,
büyük günahdır. Sıla-i rahmi kesen kimseden Allahü teâlâ rahmetini keser ve onu helak eder.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
"Bir kavmin içinde sıla-ı rahmi terkeden bir kimse bulunsa üzerlerine rahmet inmez, duaları
kabul olmaz." "Allahü teâlâ buyuruyor ki, ben Rahmanım. Benim yakınım, rahimdir. Onun
ismini, kendi ismimden çıkardım. Yakınları ile beraberim. Yakınlarından ilgiyi kesenlerden, ben
de alâkayı keserim."
"Ömrünün uzun, rızkının iyi olmasını isteyen, akrabasına iyi davransın. Sılâ-i rahimden
daha çok sevabı olan bir taat yoktur. Hattâ bir evdekiler fısk ve fücur ile me gul olsalar, sıla-i
rahim edince bunun bereketinden malları artar."
"Sana dargın olan akrabana verdi in zekât ve sadakadan faziletli hiç bir sadaka yoktur."
Onlardan ilgiyi kesmemelidir. Onlar senden ilgiyi keserse, senin onları arayıp, onlarla beraber
olman lâzımdır. Sana bir ey vermeyene, sen ihsanda bulun, sana haksızlık edene, afv ile muamele
eyle.
Yine Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
"Allahü teâlâ diledi ini siler, diledi ini yazar." Mealindeki ayet-i kerimenin tefsirinde
buyuruluyor ki:
"Ki i sıla-i râhîm edince ömründen üç günden fazla kalmamı olsa da, Allahü Teâlâ ömrünü
otuz sene uzatır. Sıla-i rahim yapmayan kimsenin ömründen otuz sene kaldıysa üç güne
indirilir."
Yine buyuruldu ki; "Allahü teâlâdan korkup sıla-i rahim yapanın ömrü uzun olur, malı ço alır,
ehli sevgili olur."
O halde dünya nimetlerinden sana bir nasip verildiyse, fakirlere yardım et, ihsanda bulun.
Yakınlarına yardım ederek hallerini sor, muhtaç iseler ellerinden tut. Akrabalarını akrabalık derecesine
göre ara ve onlara yardımcı ol. Allahü teâlâ da senin yardımcın olsun. Rahat ya ar ve uzun ömür
sürersin. Her ikram ve ihsana kavu ursun.
Sıla-i rahimde sıra öyledir: Ana, baba, evlâd, birader ve bacılar, amca, hala, dayı ve teyzelerdir.
Sonra di er mahrem olmayan akraba gelir. Daha sonra da nikâh sebebiyle akraba olanlar ve kom ular
gelir. Bunlara yardım ve ihsan etmek çok sevaptır.
Müslüman olup dine uygun ya ayan akrabayı ziyaret çok mühimdir. Haftada veya ayda bir ziyaret
etmeli, kırk günü geçirmemelidir. Uzak memlekette ise mektupla gönlünü almalıdır. Dargın ise
vazgeçmelidir. Allahü teâlâ müslüman olan sâlih akrabayı ziyaret etmeyi emretmektedir. Her
müslüman bu emri gücü nisbetinde yerine getirme e çalı malıdır.

ÇOCUKLARI TERB YE ETMEK


Çocuk, kıymetli bir cevher gibi temiz olup, mum gibi her ekli alabilir. Temiz ve mümbit bir toprak
gibi olup, hangi tohum atılırsa onu yeti tirmeye müsaittir. Fesat tohumu atılmasına mani olup, iyilik
tohumu ekilmelidir ki dünya ve âhıret saadetine kavu sun.
Bütün kötülüklerin ba ı kötü arkada tır. Kötü arkada ları, onun, küstah, yalancı, hırsız, saygısız
ve korkusuz olmasına sebep olabilir. Senelerce de bu kötü huylardan kurtulamaz.
Çocuk iyi bir i yapınca, o i inden dolayı, onu övmeli, aferin demeli, sevindirecek bir ey vermeli,
insanların yanında onu takdir etmelidir. Bir kabahat i ler veya kötü bir söz söylerse birkaç defa
görmemezlikten gelmeli, onu yapma dememeli, azarlamamalıdır. Sık sık azarlanan çocuk,
cesaretlenir, gizli yaptıklarını açıktan yapma a ba lar. Yaptı ı kötü i lerin zararı kendisine tatlı dil ile
anlatılmalı, ikaz edilmelidir. Yapılan i , dîne aykırı ise i in zararı, fenalı ı anlatılarak, o kötü i e mâni
olmalıdır.
Baba, baba oldu unu, büyük oldu unu hissettirmelidir. Anne çocu u babası ile korkutmalıdır.
Gev ek olmaması için gündüz uyutmamalı, bedeninin kuvvetli olması için de çok yumu ak
yataklarda yatırılmamalıdır.
Her gün bir saat kadar oynamasına izin vermelidir ki, çocuk sıkılmasın. Sıkılmak ve üzülmekten
kötü huy hâsıl olur ve kalbi körle ir.
Hiç kimseden para almasına müsaade etmemelidir. Fazla konu mamasını, yemin etmemesini,
sorulmadan bir ey söylememesini, büyü e saygı göstermesini, ö retmelidir. Yedi ya ına girince
tatlılıkla namaz kılmaya alı tırmalıdır.
yi insanların güzel hallerini anlatıp, onlar gibi olmaya, kötü insanların kötülüklerini anlatıp, onlar
gibi olmamaya dikkat etmesi ö retilmelidir.
Her i i âdet olarak yapmaması, niyetle uurla yapması gerekti ini anlatmalıdır. Meselâ yemekten
maksat, kulun Rabbine ibâdet etmesi, insanlara vatanına, milletine faydalı hizmetlerde bulunması,
insanların seâdeti için çalı ması oldu u ö retilmelidir.
Küçük ya ında böyle terbiye edilirse ta üzerin yazılan yazı gibi olur ve kolay kolay silinmez.
Hadis-i erifte: "Ahlâkınızı güzelle tirin" buyrulmu tur. En vah i hayvan bile terbiye ile
ehlilestiriliyor. Hiçbir zaman elma çekirde inden portakal olmaz. Fakat onu büyüterek gerekli a ı ve
kültürel tedbirler alarak kaliteli elma veren bir a aç olarak yeti tirmek mümkündür. Bunun gibi insan
tabiatında bulunan bazı arzular yok edilmez, fakat terbiye edilebilir.
Her eyi, zıddı, tersi kırar. Kötü huyların iyi huylar yok eder. Bu bakımdan kendini zorla da olsa iyi
i ler yapmaya alı tırmalı, onları âdet haline getirmelidir. leri ve ahlâkı iyi olan insanlarla arkada lık
ettirilirse, bu güzel huylar kendili inden onun tabiatı olur. Bu esaslar dahilinde çocuklar yeti tirilirse
dünya ve âhıret saadeti elde edilir.

ÇOCUK TERB YES


Çocuk, ana babaya emanettir. Onun temiz kalbi bo bir plâk gibidir. Her türlü nakısa müsaittir.
Neye meylettirilirse oraya yönelir. E er hayrı âdet eder, ö renirse hayır üzerine büyür. Dünya ve âhıret
saadetine kavu ur. E er ihmal edilir, kötüye alı tırılırsa, kötü olur. Günahı da, terbiyesi ile mükellef
olanın boynunadır. Çocu un velisi kimse, o mes'uldür. Kur'ân-ı kerîmde, nefislerimizi, aile efradımızı,
yakıtı insan ve ta olan Cehennem ate inden korumamız emredilmektedir.
Elli-yüz senelik kısa bir hayat için çocu u dünya felâketlerinden koruma a çalı tı ımız gibi, ebedî
felâkete duçar olmaması için ahiretini de korumamız lâzımdır. Bunun için de güzel ahlâklı yeti tirme e
ve kötü arkada lardan koruma a çalı malıyız. Çocu a her istedi ini almak ve lüks içinde ya atmak
uygun de ildir. Büyüyünce de her istedi ini ele geçirme e çalı ır, fakat bunda muvaffak olamayınca
sükutu hayâle u rar, isyankâr olur.
Kendimiz helâl yedi imiz gibi çocuklarımıza da helâl yedirmeliyiz. Haramla beslenen çocu un
çamuru, necasetle yo rulmu gibi olur. Böyle çocuklar da pisli e, kötülü e meyleder. Sadece çalınan
eylerden ba ka haram yok zannetmemelidir. Halâl kazancı olan, alı veri ilmini bilmezse haram yer.
Ödünç alıp vermede bile harama dü er.
Çocu a, israf etmemesini, kanaatkar olmasını ö retmelidir. Ba'zan da yavan ekmek yeme e
alı tırmalıdır. Çocuk, katı ı art bilmemelidir. Çocu un kötü yerlere gitmesine mâni olmalıdır. Çocuk
kötülerin yanında ahlâksız, yalancı, hırsız ve hayâsız olur. Çocu a iyi insanların hayat hikâyeleri
anlatılmalıdır. Böylece sâlih kimselere kar ı kalbinde sevgi hâsıl olur. Kötü insanların kahramanlıklarını
ve zararlı ne riyatı takip etmesine mâni olunmazsa âsi mizaçlı olur.
Ne zaman çocukta iyi bir hareket görülürse, onu takdir etmeli, mükâfatlandırmalıdır. nsanların
yanında onu övmelidir. (Amcası benim çocu um böyle yaptı.) diyerek iyiye te vik etmelidir. Ara sıra
yaramazlıkları görülürse, bazan görmemeli, göz yummalıdır.
Çocuk bir ayıp, bir kusur i ledi i zaman perdesini yırtmamalı, yüz göz olmamalıdır.
Görmemezlikten gelmelidir. E er farkeder de ses çıkarılmadı ını anlarsa, cesaretlenir, benzeri suçları
rahatça i ler.
Her kabahatinde çocuk azarlanırsa, artık azarlamanın, nasihatin bir de eri kalmaz. Çocuk
der ki, (Demek suç i lenir, azarlanır ve böyle devam eder.)
Baba ne devamlı â ık suratlı durmalı, ne de çocukla fazla yüz göz olmalıdır. Baba konu masının
heybetini korumalıdır. Anne, çocu u babası ile korkutmalıdır. (Baban duymasın demelidir.)
Çocu a babasının malı ile ve giydi i elbiselerle övünmemesi tenbih edilmelidir. Tevazu sahibi ve
kibar olması ö retilmelidir.
Ba kalarından bir ey almanın zillet oldu u, veren elin alan elden üstünlü ü bildirilmelidir.
Hasisli in çirkinli i ö retilmelidir.
Ba kalarının yanında edebli oturması, ayak ayak üstüne atmaması, laubali hareketlerden uzak
durması telkin edilmelidir.
Fazla konu maktan çocu u men etmelidir. Fazla konu manın hayasızlı a yol açtı ı, çenesi
dü üklü ün kötülü ü belirtilmelidir. Çocuk nasıl olsa konu masını ö renecektir. Maksat, ona icâb
edince susmasını ve büyüklerin sözünü dinlemesini ö retmektir.
Do ru da olsa çokça yemin etmesine müsaade etmemelidir. Vara yo a yemin kötü bir
alı kanlıktır. Büyüklere hürmet etmeyi, yerini onlara vermeyi ve herkesle iyi geçinmenin ehemmiyeti
çocu a anlatılmalıdır.
Çocuk mektepten dönünce, mektep yorgunlu unu oyun ile telâfi etmelidir. Çokça da oynayıp oyun
ile de yorulmamalıdır. Çocu u oyundan men etmek ve daima okumasını mecbur tutmak, çocu un
zekâsını köreltir. Çocuk bu sıkılıktan kurtulmak için hilelere ba vurur.
Yedi ya ına gelince namaza alı tırmalıdır. Büyüyünce namaz kılması zor gelebilir.
Kıyamet günü, ana-baba, çocu una ö retmesi gereken ilimlerden mes'ul olacak, vazifesini
yapmamı ise, yahut kusur etmi ise cezaya çarptırılacaktır. Çocuklarını slâm terbiyesi üzerine
yeti tirmeyenler dünya ve âhiret felâketine hazırlansınlar.
Ne mutlu çocu unu slâm ahlâkı ile yeti tirenlere...

KUL HAKKI
Mektûbât-ı Rabbanide buyruluyor ki:
Kul hakkını hemen ödemek, onunla halâlla mak, ona iyilik ve düâ etmek de lâzımdır. Mal sahibi,
hakkı olan ölmü ise, ona düâ, isti far edip, çocuklarına, vârislerine verip ödemeli, bunlara iyilik
yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, mal ve cinayet mikdârı parayı, fakirlere, miskinlere sadaka
verip, sevabını hak sahibine ve eziyyet yapılana niyyet etmelidir. Alî "radıyallahü anh" buyuruyor ki:
(Ebû Bekr "radıyallahü anh" do ru sözlüdür. Ondan isitdim ki, Resûlullah "sallallahü aleyhi
ve sellem" (Günâh i liyen biri, pi man olur. Abdest alıp nemâz kılar ve günâhı için isti far
ederse, Allahü teâlâ, o günâhı elbette afv eder. Çünki, Allahü teâlâ, Nisa sûresi yüzdokuzuncu
âyetinde: Biri günâh i ler veya kendine zulm eder, sonra pi man olup, Allahü teâlâya isti far
ederse, Allahü teâlâyı çok merhametli ve afv ve ma firet edici bulur buyurmaktadır) dedi.
Bir hadîs-i erîfde (Bir kimse, bir günâh isler, sonra pi man olursa, bu pi manlı ı, günâhına
keffâret olur. Ya'ni, afvına sebep olur) buyurdu. Bir hadîs-i erîfde (Günâhı olan kimse, isti far
eder ve tevbe eder, sonra bu günâhı tekrar yapar, sonra yine isti far söyler, tevbe eder.
Üçüncüye yine yapar ve yine tevbe ederse, dördüncü olarak yapınca, büyük günâh yazılır)
buyurdu. Bir hadîs-i erîfde (Müsevvifler helak oldu) buyurdu. Ya'ni, ileride tevbe ederim
diyenler, tevbeyi gecikdirenler ziyan etdi.
Lokman hakîm, velî veya Peygamber idi. O luna nasihat ederek (O lum, tevbeyi yarına bırakma!
Çünki, ölüm ansızın gelip yakalar) dedi.
mâm-ı Mücâhid buyuruyor ki, (Her sabah ve ak am tevbe etmiyen kimse, kendine zulm
eder.) Abdullah ibni Mübarek buyurdu ki, (Haram olarak ele geçen bir kuru u, sahibine geri
vermek, yüz kuru sadaka vermekden daha sevâbdır).Âlimlerimiz buyuruyor ki, (Haksız alınan
bir kuru u sahibine geri vermek, kabul olan altıyüz nafile hacdan daha sevâbdır.)
Bir kimseden sebebsiz, zor ile, haksız olarak alınan bir kuru u, sahibine geri vermek, yüzlerce lira
sadaka vermekden, katkat daha sevâbdır. Bir kimse, Peygamberlerin "âlâ nebiyyinâ ve
aleyhimüssalevâtü vesselam" yapdı ı ibâdetleri yapsa, fakat üzerinde ba kasının bir kuru hakkı
bulunsa, bu bir kuru u ödemedikçe, Cennete giremiyece i bildirilmektedir.
ir'at-ül slâmdaki hadis-i erifte buyuruluyor ki:
(Müslümana, bir müslümanı korkutması halâl olmadı ı gibi, üzücü bir bakı la bakması da
halâl de ildir.)
Tenbihul Gafilinde buyuruluyor ki:
Kıyamet günü, haklar, muhakkak sahiplerine verilir. Hattâ boynuzlu koç, boynuzsuz koçtan vurma
hakkını alır. Dünyada hak sahibinin nzası alınmayınca, âhırette iyilikleri alınıp haklı tarafa verilir.
Gıybetin içinde Allahü teâlânın hakkı oldu u gibi kul hakkı da vardır. Bu bakımdan gıybetten son
derece kaçmak lâzımdır. Riyâd-ün nasîhinde bildiriliyor ki:
Bir ki i Hasan Basriye (rahmetullahi aleyh) gelerek dedi ki:
— Filanca senin hakkında kötü söylüyor.
— Sen onu nerede gördün?
— Evinde gördüm. Misafir idim.
— Misafirlikte ne yedin?
— unları, unları yedim.
— Ey namert, bu kadar yeme i karnında sakladın da, bir sözü saklayamadın. Do ru söylüyorsan,
benim onunla dört i im vardır. Dilimle ondan ikâyet etmem. Kalbimden ona kin
tutmam. Dünyada ve âhırette ona hasım olmam. Hak talep etmem. Onunla Cennete girmek isterim.
Kalk ey, fâsık, getirdi ini geri götür! Söz getiren, söz götürücü olur. Ben hakkımı
halâl ettim, sen de git o adamla halâlla !
Âi e validemiz buyurdu ki, (Günah üçtür, 1- Allahü teâlânın afvetti i günahlar, kul ile Allahü teâlâ
arasında olan günahlar. 2- Allahü teâlânın afvetmedi i günah, Allaha irk ko mak, 3- Allahü teâlânın
afvetmedi i ve hiç eksiltmedi i günahlar, kul haklarıdır.)
mâm-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
(Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuru u, sahibine geri vermek,yüzlerce lira sadaka
vermekten, kat kat daha sevaptır. Bir kimse peygamberlerin yaptı ı ibadetleri yapsa, fakat üzerinde
ba kasının bir kuru hakkı bulunsa, bu bir kuru u ödemedikçe Cennete giremiyece i bildirilmektedir.)
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Kıyamet gününde ümmetimin müflisi u kimsedir ki, namaz, oruç ve di er ibâdetleriyle
gelmi tir. Fakat birisine sövmüstür, birisine iftira etmi tir, birinin malını yemi tir, birinin kanım
dökmü tür, birini dövmü tür. Yaptı ı bu zulümlere kar ılık, hak sahiplerine sevapları verilir.
Sevapları bitince, hak sahiplerinin günahlarını yüklenir ve Cehenneme atılır.)
Ba kasının malını yemek, arap içmekten daha büyük günahtır. Kul hakkı, Allahü teâlânın
hakkından önce ödenir. Allah u runda sava ıp da ölen kimsenin, kul haklarından ba ka bütün hakları
afvolur. Kul hakkı tevbe ile de afvolmaz. efaatle de afvolmaz. efaat, içinde kul hakkı olmayan büyük
günahlar içindir. Peygamberimiz, borçlu olan birinin cenaze namazını kılmak istemedi. Ba ka bir
sahabı havale usûlü ile borcu kendi üzerine alıp, meyyit borçtan kurtulunca namazını kıldı.
bâdet eden bir adamın kuyuya dü mek üzere olan bir âmâyı görünce ibâdetini bırakıp, âmâyı
kurtarması lâzımdır. Âmâyı kurtarmakla iki hak yerine getirilmi olmaktadır. Biri kul hakkı, di eri de
Yaratanın hakkı.
Kul hakları nelerdir? Ödenecek borçlar, emanet, gasb, hırsızlık, ücret ve alı -veri sebebiyle
verecekler, dö mek, sö mek, yaralamak. Ücretsiz olarak birinin çocu una i gördürmek, alay, gıybet,
iftira, su-i zan, kalb kırmak, el ve dil ile eza vermek kul haklarıdır. Bu haklardan kurtulmak için, hak
sahiplerinin haklarını ödemek lâzımdır. Halâlla malı, ona iyilik ve dua etmelidir. Hak sahibi ölmü ise,
ona dua ve isti far etmeli, çocuklarına, vârislerine verip ödemelidir. Onlara iyilik yapmalıdır. Vârisleri
bilinmiyorsa, o miktar parayı fakirlere verip, sevabını hak sahibine niyyet etmelidir. Kom u hakkı, ana
baba hakkı, evlât hakkı, zevc hakkı, kul haklarına dahildir.
Peygamber Efendimiz Veda hutbelerinde buyurdu ki:
(Bilin ki Allahü teâlâ dünyada yaptı ınız her eyin hesabını soracaktır.)
Müslüman demek, âhıret gününe, hesap gününe hazırlanan insan demektir. Her mü'min hesaba
çekilmeden önce kendini hesaba çekmelidir. Kul hakkı, efaatle de il, hesapla kapanır. Hepimiz için
en korkulacak hesap bu haktır. Ne mutlu ölmeden önce kendini hesaba çekenlere ve hesabını ödeyip
âhırete bırakmayanlara...
"Ona söyle, yeryüzüne kendi ismi ve öhretini yaydı ise de, Benim indimde hiç kıymeyi
yoktur.
Âlim bunu duyunca çok korkup, uzlet edip bir ma araya çekildi. bâdet etmeye ba ladı. ( imdi
Allah benden razı oldu.) dedi. Tekrar gelen vahyde buyuruldu ki: "Ondan razı de ilim."
Alim ma aradan çıkıp insanlara karı tı. Onlarla dü üp kalktı. Bildiklerini ö retti. Onlardan gelen
sıkıntılara katlandı. Kendisini büyük görmedi, tevazu sahibi oldu. Vahy geldi ki: " te simdi ondan razı
oldum." buyuruldu.
O halde, insanlara faideli olabilecek bir kimsenin bir kenara çekilmesi do ru de ildir.

HAKKI TAVS YE
Hakkı tavsiye etmek, iyiyi, güzeli emr etmek, kötülüklerden sakındırmak, gücü nisbetinde
hepimizin vazifesidir. Hadis-i erîfde buyuruldu ki:
(E er emr-i ma'rufu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü size musallat eder, o zaman en
iyinizin duâsı kabul olmaz.)
Kötülü e mâni olmak üç çe ittir: 1- El ile mâni olmak, devletin vazifesidir. 2- Dil ile mâni olmak,
âlimlerin vazifesidir. 3- Kalbden rıza göstermemek, bu z etmek, her müslümanın vazifesidir. Kötülü ü
men ederken, fitneye sebep olmamalı, me ru usuller dahilinde hareket etmelidir.
Emr-i ma'ruf yapan kimse, kendisi iyilik yapıcı ve kötülüklerden kaçıcı olmalı ki sözleri te'sirli olsun
ve yaptı ı emr-i ma'rûfun mükâfaatını görsün. Hadis-i erîfde buyuruldu ki:
(Mi'râc'da dudaklarını ate ten makas ile kestikleri çok kimse gördüm. Sordu umda, bu
kimselerin, iyili i ö rettikleri halde kendileri uymayan, kötülü ü men ettikleri halde kendileri
i leyen insanlar oldu unu ö rendim.)
slâm diyarı ile, müslüman olmıyan bir memlekette, emr-i ma'rûf aynı de ildir. Birisinde caiz olan
di erinde caiz olmayabilir. Can,mal ve dine zarar gelecek hareketlerden kaçınmak lâzımdır.
Birisinin yüzüne kar ı nasihat edip ( öyle yap, böyle yap) demek uygun olmaz. Zira ona böyle
demekle (Sen câhilsin, bilgisizsin) denmi olabilir. Böylece bir müslüman üzülmü olur. Halbuki
zaruretsiz bir müslümanı üzmek haramdır. Böyle bir hareket, elbisedeki pisli i idrar ile temizleme e
benzer. Bunun için nasihat umumî ve yumu ak olmalıdır. Hadis-i erîfde buyuruldu ki:
(Emr ve nehyetti i eyi bilmeyen, emri ve nehyi hilm ile, yumu aklıkla, rıfk ile söylemiyen
kimse, nehy-i münker yapamaz.)
(Bütün iyi ameller cihâdın yanında denizde bir damla gibidir. Cihâd da, emr-i maruf ve
nehy-i münker yanında okyanusta bir damla gibidir.)

NAS HAT N EHEMM YET


Nasihatten uzak kalan kalb kararır. (Din nasihattir) buyurulmu tur.
Müslümanların birbirlerine olan haklarından biri de nasihat ve iyilik etmektir. Herkes, selâhiyeti
varmı gibi din adına konu makta, insanları do ru yoldan saptırmaktadır. Bunun sebebi de gerçek
âlimlerin az bulunu undandır. Hadis-i erifde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, ilmi, âlimlerin sinelerinden çekip çıkarmakla almaz. Âlimlerin ölmesi ile alır.
Âlimler kalmayınca, insanlar, cahilleri kendilerine rehber edinirler. O cahiller de ilmsiz,
bilmeden fetva verirler. Kendileri do ru yoldan çıktıkları gibi ba kalarını da çıkarırlar.)
te bu cins nasihat eden kimselerden olmamak için, dini hükümlere ahsi dü ünce karı tırmaktan
son derece kaçıp, bütün bilgilerde muhakkak mu'teber kaynaklardan istifade edilmelidir.
Nasihat, nasihati isteyene verilir. Nasihat birinin yüzüne karsı de il, umumî olmalıdır. Rıfk ile
söylemeli, sert olmamalıdır Çünki, hadis-i erifde buyurulmu tur ki:
( yili i tavsiye eden, kötülü ü yasaklıyan, bunları mülayemetle ve efkatle yapmalıdır.)
lmiyle âmil olmayan kimsenin sözleri her ne kadar te'sirsiz olsa da, sözü te'sirli olan slâm
âlimlerinin hikmetli sözlerini naklederek, iyili i emredip kötülükten sakındırmak lâzımdır.

NAS HAT NASIL OLMALIDIR?


Emri ma'ruf, dinimizin emir ve yasaklarını nasihat ederek insanlara anlatmak demektir. Emri
ma'ruf iki ekilde olur.
1-Lisan-ı kal ile yapılan emri ma'ruf,
2-Lisan-ı hâl ile yapılan emri ma'ruf.
Söz, yazı ve her çe it ne ir vasıtasıyle yapılan emri ma'ruf lisanı kal ile yapılan emri ma'rufu ifade
eder. Lisanı hâl ile emri ma'rufu her müslüman yapabilir ise de, lisanı kal ile yapılan emri ma'rufun bazı
artları vardır. Böyle emri ma'rufu yapan kimsenin kültürlü olması, ahısların seviyelerine göre hitap
edebilmesi, halkın örf ve âdetleri göz önünde tutulması, kanunlara riâyet dikkate alınması, fitneye
sebep olacak söz ve davranı lardan kaçınılması icab eder.
Lisan-ı hâl ile emri ma'rufu her müslüman yapabilir. sminden de anla ılaca ı gibi, lisanı hâl ile
emri ma'rufu müslüman bir kimsenin hâl ve hareketleri, güzel davranı ları ile çevresinde meydana
getirdi i te'sîrden, kendili inden do an bir nasihat eklidir. Kısaca lisanı hâl ile nasihat yolunun esası,
hâl ile, islâmın güzel ahlâkına uyarak numune olmaktır. Herkese tatlı dil, güler yüz göstermek, kimseyi
incitmemek, kimsenin malına, ırzına göz dikmemek, kanunlara uymak, vergilerini, borçlarım ödemek,
en te'sirli, en faideli nasihat etmek olur. Bunun içindir ki, atalarımız söyle buyurmu lardır:
(Lisân-ı hâl, lisân-ı ka'lden daha üstündür.) Görüldü ü gibi, slâmın güzel ahlâkına uygun
ya amak, emr-i ma'ruf ve nehy-i münker yapmaktır. Mühim bir farzı ifa etmektir. Ya'nî ibâdet etmektir.
Müslümanlar arasında bölücülük yapmak, onları zarara sokmak, fakirli i, zenginli i, i sizli i,
istismar ederek halkın huzursuzlu unu artırmak, devamlı karamsar tablo çizmek, iyilikleri de il, hep
kötülükleri görmek, anar iye sebep olmak, fitne çıkarmak demektir ki, büyük günahtır.
Fitneye sebep olacak nasihati yapmamalıdır. Gücü, kuvveti, salâhiyyeti olan nasihat etmez ise,
(Müdahane) olur ki, bu da haramdır. Gücü yetti i halde, fitne çıkarmamak için nasihat etmezse,
(Müdârâ) olur ki, bu da caizdir. Hattâ müstehap olur. Güç kullanarak, hakkını aramak, kötülükleri
önleme e çalı mak devletin vazifesidir. Herkes kendi hakkını kendi alma a çalı ırsa anar i do ar.
Alay edenlere, zarar yapacaklara nasihat verilmez. Nasihat birinin yüzüne kar ı olmamalıdır. Kimse ile
münaka a etmemelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( nsanlara müdârâ için gönderildim.)
Dinî ve dünyayı korumak için dünyalık verme e (Müdârâ) denir. Dünyalık ele geçirmek, koltuk
kapmak için dinî verme e, dinî istismar etme e (Müdahane) denir ki haramdır. Tatlı dilli olmak, iyilik
yapmak, hattâ caiz olan yerlerde yalan söyleyerek gönül almak, dünyalık vermek olur. Müslümanların
büyük günahlarını görünce örtmek lâzımdır. Su-i zan ederek söylemek daha büyük günahtır.

YED ALTIN Ö ÜT
Nasihat istiyorsanız, a a ıdaki hikâyeyi kula ınıza küpe etmeniz gerekir. Salih bir kimse, bir
müddet önce vefat eden âlim bir zatı rüyada görür. Ona der ki:
- Dünyadaki vaziyetin iyi idi. Ölünce sana ne yaptılar, imdi ne haldesin?
- imdi Cennet ni'metleri içindeyim.
- Ne amel i ledin de bu nimetlere kavu tun?
- Üstadım bana yedi ö üt vermi ti. Bunu hep yanımda ta ırdım. Her i imi buna göre yapardım.
- O yedi ö üt nedir ki?
Bunlar, 1- Do ru itikâd, 2- Az konu mak, 3- Az yiyip az uyumak, 4- ükretmek, 5- Herkesle iyi
geçinmek, 6- Danı mak, 7- Kadere rızadır.
— Bunların izahı nedir?
1- tikadımı hakikî slâm âlimlerinin bildirdi i iman esaslarına göre düzelttim. Sünnete yapı arak
bid'atten uzakla tım. Hâlis niyetle hareket ettim. Faydalı ilim ö rendim. hlâsla âmel ettim.
2- Çok konu maktan kaçındım. Hadis-i erifte çok konu anın çok hatâ edece i ve susanın
kurtulaca ı bildirildi i için, yalan, gıybet ve bo sözden çok sakındım.
3- Hadis-i erifte (Sizin en üstününüz, az yiyen ve az uyuyandır. Çok yiyen, çok su içer ve
çok uyur. Çok uyuyan da kıyamet günü çok hasret çeker.) buyuruldu u için tıka basa yemedim.
Halâlinden az yedim. Fakat i imi aksatmayacak kuvvetli gıda lar yedim.
4- Allahü teâlânın kitabında, (Ni'metlerime sebep olanlara da te ekkür etmek gerekti i bildirildi i
için hidayetime vesile olanlara, bana iyilik yapanlara te ekkür etmeyi unutmadım. Ben de onlara
elimden gelen iyili i yaptım. Allahü teâlâya da dil, kalb ve beden ile ükrettim. Beden ile ükretmek
için, bütün uzuvlarımın Allahü teâlânın bir ni'meti oldu unu bildim. Her uzvu, ne için yaratılmı sa o i te
kullandım. Ya'ni ni'metleri Allahü teâlânın be endi i i lerde kullanarak ükretme e çalı tım. Dinin
yayılması için gece gündüz hizmet ettim.
5- nsanlarla iyi geçinmiyenin akıllı sayılamıyaca ı bildirildi i için herkesle iyi geçindim. Salih ana
ve babanın rızası, Allahü teâlânın rızası oldu unu bildi im için onlarla iyi geçinip, rızalarını aldım.
Hadis-i erifte (Sizin iyiniz hanımına iyi davranıp iyilik edeninizdir.) buyuruldu u için, hanımımla da
gayet iyi geçindim. Daima güleryüzlü oldum. Kimsenin i ine karı madım. Hakkı ben bildirece im diye
önüme gelene nasihat etme e kalkmadım. Umumî nasihatlerde bulundu um için fitneye sebep
olmadım. Sevdi imi Allah için sevdi im gibi, sevmedi imi de Allah için sevmedim. Kimseye itiraz
etmedim. Hayır öyle de ildir demedim. Yanlı ını gördü üm halde hiç kimseyi tenkit etmedim. Hadis-i
erifte (Haklı bile olsa, münaka adan vazgeçmedikçe, ki inin imânı tamam olmaz) buyuruldu u
için hiç kimseyle münaka a etmedim. Yine hadis-i erifde ( nsanların gizli eylerini ara tırmayınız!
Kusurlarım görmeyiniz! Münaka a etmeyiniz!) buyuruldu u için ba kalarının kusurlarını görmedim.
Kendi kabahatlerimi düzeltme e çalı tım, pi man oldum. Kötü arkada ları terk ettim.
Hadis-i erifte (Gazap imânı bozar, bir kimse Allah için gazabını yenerse, Cenâb-ı Hak da
ondan azabını defeder.) buyuruldu u için kimseye kızmadım. Kızdı ım olduysa da Allah için
gazabımı yendim. Hadis-i erifte (Allah indinde kötü ahlâktan büyük günah yoktur.) buyuruldu u
için iyi ahlâklı olma a gayret ettim. Haramlardan kaçtım. Üzerimde kul hakkının bulunmamasına çok
dikkat ettim. Kur'ân-ı kerîmde, sabr edenlerin ecirlerinin sayısız verilece i, Allahü teâlânın
sabredenlerle beraber olaca ı bildirildi i için, hastalıklara, belâ ve sıkıntılara, hattâ bana zulmedenlere
bile sabrettim. Hadis-i erifte (Her hastalı ın bir ilâcı vardır. Günahların ilâcı da isti fardır.)
buyuruldu u için günde en az yüz defa isti far ettim. Günahlarıma pi man oldum.
6- sti arenin ve danı arak i yapmanın ehemmiyeti Kur'ân-ı kerîmde bildirildi i için, yapaca ım
mühim i leri, ehil olan iyi, temiz ve salih insanlara danı arak yaptım, söz dinleyenlerden oldum.
Ma firetimin sebebi bu olsa gerektir.
7- Bütün hayır ve errin Allahü teâlâdan geldi ini bildi im için ba ıma bir belâ gelse ni'met bilip
kimseye ikâyet etmedim. En güzel ekilde sabrettim. Havf ve reca arasında bulundum. Ya'ni Allahü
teâlânın azabından korktum. Rahmetinden ümit kesmedim. Böylece dünya ve âhiret saadetine
kavu tum.

GÜZEL AHLAK
Cenâb-ı Hak, Peygamber aleyhisselâmı ö erken (Gerçekte sen büyük bir ahlâk üzeresin) diye
buyurmaktadır. yi insan, iyi ahlâklı insan demektir. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Güzel ahlâk, senden kesilen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek, sana
zulmedeni afvetmektir.)
(Kıyamet günü mizanda en a ır gelen ey, Allah korkusu ile güzel ahlâktır.)
(Din, güzel ahlâktır.)
(Allah'ın en sevdi i ey, güzel ahlâktır.)
(Mü'minlerin iman yönünden en faziletlisi ahlâkça en iyi olanıdır.)
( nsanları memnun etmek için malınız kifayet etmez. Ancak güler yüz ve güzel ahlâkla
onları memnun edebilirsiniz.) (Kötü ahlâk, sirkenin balı bozdu u gibi ameli bozar.) ( üphesiz
güzel ahlâk, güne in buzu eritti i gibi günahları eritir.)
(Bir müslüman güzel ahlâkı sayesinde, gündüzleri oruç tutan, geceleri ibâdet eden
kimselerin derecesine kavu ur.)
(Bir insan az ibâdet etse de, güzel ahlâkı sayesinde en yüksek dereceye kavu ur.)
(Kötü ahlâk, afvedilmez bir günahtır. Su-i zan ise, erlere sebep olan bir hatâdır.)
( üphesiz kul, kötü ahlâkından dolayı, Cehennemin en altına dü er.)
slâm âlimleri de buyuruyor ki:
Kötü ahlâklı kimse, parçalanmı testiye benzer. Ne yamanır, ne de eskisi gibi çamur olur.
Her binanın bir temeli vardır. slâmın temeli de güzel ahlâktır.
Kötü ahlâk, öyle bir fenalıktır ki, onunla yapılan bir çok iyilikler fayda vermez. Güzel ahlâk, öyle bir
iyiliktir ki, onunla yapılan günahlar afva u rar.
Yükselen bütün insanlar ancak güzel ahlâkları sayesinde yükselmi lerdir.
Güzel ahlâk, güleryüzlülük, cömertlik ve kimseyi üzmemek demektir.
Güzel ahlâk, kimseyle çeki memek ve kimseyi çeki tirmemektir.
Güzel ahlâk, eziyet vermemek ve me akkatlere katlanmaktır.
Güzel ahlâk, geni likte ve darlıkta insanları razı etme e çalı mak demektir.
Güzel ahlâk, Allahtan razı olmak demektir. Ya'ni hayrı ve erri Allahtan bilmek, ni'metlere ükür,
belâlara sabır etmektir.
Güzel ahlâkın en azı, me akkatlara gö üs germek, yaptı ı iyiliklerden kar ılık beklememek, bütün
insanlara kar ı efkatli olmaktır.
Güzel ahlâk, haramlardan kaçıp halâlı aramak, di er insanlarla oldu u gibi aile efradıyla da iyi
geçinip onların mai etlerini temin etmektir.
Güzel ahlâk, Yaratanı dü ünerek, yaratılanları ho görmek, onların eziyetlerine sabretmektir.
Bir müslümana çatık ka la bakmak haramdır. Güleryüzlü olmayan kimse mü'min sıfatlı de ildir.
Müslim-gayri müslim herkese kar ı güleryüzlü olmalıdır.
Hadis-i erifte, Allaha ve âhıret gününe iman eden kimsenin, misafirine ve kom usuna ikram
etmesi, ya hayır söylemesi veya susması emredilmi tir.
Ba kasının kötü ahlâkından ikâyet eden kimsenin kendisi kötü ahlâklıdır. Ba kalarının
kötülüklerinden bahsediyorsak, bu kendimizin kötü oldu unun alâmetidir. Güzel ahlâk, eziyetleri sineye
çekmektir.
Güzel ahlâklı olmanın alâmeti unlardır: nsaflı olmak, arkada larının hatâsını görmemek, hüsn-i
zan etmek, su-i zandan (kötü zandan) kaçınmak, arkada larının eziyetlerine gö üs germek, onlardan
ikâyetçi olmamak, hep kendi ayıp ve kusurlarıyle me gul olmak, kendi nefsini kınamak, güleryüzlü
olup, herkesle yumu ak konu maktır.
Güzel ahlâklı kimse, edeplidir, az konu ur, hatâsı azdır, gıybet etmez, Allah için sever, Allah için
bu zeder, emanete riayet eder, kom u ve arkada ını korur. Bütün hasletlerin ba ı ise hayadır.
Güzel ahlâklı bir kimsenin kötü huylu bir hanımı vardı. Gayet iyi geçiniyorlardı. Kötü huylu hanımla
nasıl iyi geçindi i sorulunca, iyi ahlâklı kimse öyle cevap verdi: yilerle herkes geçinir. Marifet kötü ile
geçinebilmektir. Onun kötü huyuna sabredemezsem benim iyi huylu oldu um nereden belli olacaktır?
Büyüklerden Ebu Osman El-Hayrî'i ziyafete davet ettiler. Davet yerine vardı ı zaman kendisine
(Kusura bakma, çok insan geldi seni kabul edemiyece iz) dediler. Az gidince tekrar ça ırdılar. Gelince
tekrar, kabul edemiyeceklerini bildirdiler. Böyle birkaç defa ça ırıp geri döndürdükten sonra kendisine
dediler ki, (Biz seni denemek için bunu yaptık. Gerçekten güzel ahlâklıymı sın). Cevabında buyurdu ki:
(Bu ahlâk o kadar güzel midir? Bir köpe i de ça ırsanız gelir, ko sanız gider.)
mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Allahü teâlâ refiktir. Yumu aklı ı sever. Sertlik edenlere vermedi i eyleri ve ba ka hiç bir
eye vermedi ini, yumu ak davranana ihsan eder.
Yumu ak davran! Sertlikten ve çirkin eyden sakın! Yumu aklık insanı süsler. Çirkinli i
giderir.
Yumu ak davranmayan, hayır yapmamı olur. çinizde en sevdi im kimse, huyu en güzel
olanınızdır.
Kendisine yumu aklık verilen kimseye, dünya ve âhıret iyilikleri verilmi tir.
Haya imândandır. mânı olan Cennettedir. Fuh , kötülüktür. Kötüler Cehennemdedir.
Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi
bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse insanlara kolaylık, yumu aklık gösterendir.
Yumu ak olanlar ve kolaylık gösterenler, hayvanın yularını tutan kimse gibidir. Durdurmak
isterse hayvan ona uyar. Ta ın üzerine sürmek isterse hayvan oraya ko ar.
Kızdı ı zaman istedi ini yapabilecek bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ, kıyamet günü onu
herkesin arasından ça ınr. Cennette istedi in hurinin yanına git der.
Bir kimse Resûlullahtan nasihat istedikçe (Kızma, sinirlenme.) buyurdu. Birkaç kerre
sordukta, hepsine de (Kızma, sinirlenme.) buyurdu.
Cennete gidecek olanları haber veriyorum, dinleyiniz, Za'iftirler, güçleri yetmez. Bir ey yapmak
için yemin ederlerse, Allahü teâlâ, bunların yeminlerini, muhakkak yerine getirir.
Cehenneme gidecek olanları bildiriyorum, dinleyiniz! Sertlik gösterirler. Acele ederler. Kendilerini
üstün görürler.
Bir kimse ayakta iken kızarsa otursun. Oturmakla geçmezse yatsın!
Sarı sabır maddesi balı bozdu u gibi, kızgınlık da imanı bozar.
Allah için a a ı gönüllü olanı, Allahü teâlâ yükseltir. Bu, kendini küçük görür. Fakat insanların
gözünde büyüktür. Bir kimse kendini ba kalarından üstün tutarsa, Allahü teâlâ onu alçaltır. Herkesin
gözünde küçük olur. Kendini yalnız kendisi büyük görür. Hattâ, köpekten, domuzdan daha a a ı
görünür.
Bir kimse, dilini tutarsa Allahü teâlâ, onun utanacak eylerini örter. Gazabını tutarsa, kıyamet
günü Allahü teâlâ azabını ondan çeker. Bir kimse Allahü teâlâya yalvarırsa kabul eder.
Bir kimse, din karde inin ırzına veya malına saldırırsa, malın, paranın geçmez oldu u gün
gelmeden önce onunla halâlla sın! iyi amelleri varsa, hakkı ödeninceye kadar bu amellerinden alınır.
yi amelleri yoksa, hak sahibinin günahları buna yükletilir.
Ümmetimden müflis u kimsedir ki, kıyamet günü namazları ile, oruçları ile ve zekâtları ile gelir.
Fakat, kimisine sövmü tür. Kiminin malını almı tır. Kiminin kanını akıtmı tır. Kimini dövmü tür.
Hepsine bunun sevaplarından verilir. Haklarını ödemeden önce sevapları biterse, hak sahiplerinin
günahları alınarak buna yüklenir. Sonra Cehenneme atılır.
Bir kimse insanların kızacakları eyde Allanın rızasını ararsa, Allahü teâlâ onu insanlardan
geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızaca ı eyde insanların rızasını ararsa, Allahü teâlâ
onun i ini insanlara bırakır.

PEYGAMBER M Z N GÜZEL AHLÂKI


Resûlullahın ilmi, irfanı, fehmi, aklı, zekâsı, cömertli i emaneti, ecaati, belâgati, fesahati, vera'ı,
iffeti, keremi, insafı, hayası, zühdü, takvası, bütün peygamberlerden daha çokdu. Dostundan,
dü manından gördü ü zararları, eziyetleri afv ederdi. Hiçbirine kar ılık vermezdi. Uhud gazasında
kâfirler, mübarek di lerini ehit ettikleri zaman, bunu yapanlar için öyle dua etmi tir:
Yâ Rabbi, bunları afvet! Cahilliklerine ba ı la!
efkati pek çoktu. Hayvanlara su verip, su kabını eliyle tutup kanmalarını beklerdi. Bindikleri atın
yüzünü, gözünü silerdi.
Her ça ırana (efendim) diyerek cevap verirdi. Ayaklarını hiçbir zaman uzatmazdı.
Çok zaman diz çökerek otururdu. Yemekde, giyinmekte ve her eyde hizmetçilerini kendinden
ayırmazdı. Onların i lerine yardım ederdi. Kimseyi dövdü ü, sövdü ü hiç görülmedi. Her zaman
hizmetinde bulunan Enes bin Mâlik diyor ki:
(Resûlullaha on sene hizmet ettim. O'nun bana yaptı ı hizmet, benim O'na yaptı ımdan
daha çok idi. Bana incindi ini, sert söyledi ini hiç görmedim.)
Ba'zen, söküklerini diker, yırtıklarını yamar, koyunlarını sa ar, hayvanlarına yem verirdi. Çar ıdan
satın aldı ı eyleri eve kendisi götürürdü.
Hastalan ziyaret eder, cenazelerde bulunurdu. Hattâ kâfirlerin ve münafıkların hastalarını da
ziyaret ederdi.
Peygamber Efendimizin üstünlüklerinden bazıları unlardır:
Mahlûkların içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselâmın ruhu yaratılmı tır.
Allahü teâlâ O'nun ismini Ar 'a, Cennete ve yedi kat göklere yazmı tır.
Hindistan'da yeti en bir gülün yapraklarında (La ilahe illallah Muhammedün resûlullah) yazılıdır.
Tevrat'ta, ncil'de ve Zebur'da Muhammed aleyhisselâmın ve dört halifesinin ve esbabından ve
ümmetinden ba'zılarının isimleri bildirilmi ve medh olunmu lardır.
Dünyaya geldi i zaman yeryüzündeki bütün putlar, yüzüstü devrildiler.
Çocuklu undan beri ba ı hizasında bir bulut gölge yapardı.
Gözleri uyurken kalbi uyanık olurdu. Bütün peygamberler de böyledir.
nsanlar ve melekler içinde en çok ilim ona verildi. Ümmî oldu u halde, ya'ni kimseden
bir ey ö renmemi iken, Allahü teâlâ O'na herseyi bildirmi dir. Adem aleyhisselâma herseyin
ismi bildirildi i gibi, O'na her eyin ismi ve ilmi indirilmi tir.
Peygamber aleyhisselâmın yüzü ve bütün âza-i erifesi ve mübarek sesi, bütün insanların
yüzlerinden ve âzasından ve seslerinden güzel idi. Ne 'eli oldu u zamanda, mübarek yüzü ay gibi
nurlanırdı. Allahü teâlânın kulları arasında ondan daha fasih ve tatlı sözlü kimse görülmedi. Mübarek
sözleri gayet kolay anla ılır, gönüller alırdı. Ruhları cezbederdi. Güleryüzlü idi. Tebessüm ederek
gülerdi. Kahkaha ile gülmez ve yüksek sesle a lamazdı.
Güzel huyların hepsi Resûlullah'ta toplanmı tı. Mübarek eli ile kimseyi dö memistir. Kendi için
hiçbir eyden intikam almamı tır.
nsanların en cömerdi idi. Herkesin hediyesini kabul ederdi. Hediye getirene kat kat fazlasını
verirdi. Çok zaman az yer, az konu urdu. Ba'zan da çok yerdi. Çe itli elbise giymek âdeti idi. Yabancı
devlet sefirleri gelince, kıymetli ve nefis elbise giyerek, güzel yüzünü gösterirdi.
Çok edebli ve güzel huylu idi. Çok kimselerin slâm dinine girmesine peygamberimizin güzel
ahlâkı sebeb oldu. Hayvana ot verir, deveyi ba lardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sa ardı.
Ayakkabısının sökü ünü dikerdi. Çama ırını yamardı. Hizmetçisine yardım eder, onunla birlikte yemek
yerdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle,büyükle,küçükle kar ıla ınca,
önce selâm verirdi. Bunlarla müsafeha etmek için mübarek elini önce uzatırdı. nsanlar arasında
ayırım yapmaz, köleyi, efendiyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun ça rılan yere giderdi,
iyilik etmesini sever, herkesle iyi geçinirdi. Güleryüzlü ve tatlı sözlü idi. Nâzik idi, cömert idi. Fakat israf
etmezdi. Enes bin Mâlik buyuruyor ki: (Resûlullah'a on sene hizmetçilik ettim. Bana bir kerre üf
demedi. unu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın buyurmadı. nsanların en güzel huylusu
idi.)
Bir harbde Peygamber aleyhisselâmdan kâfirlerin yok olması için dua etmesi istenildi inde
buyurdu ki:
(Ben lâ'net etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Ben herkese iyilik
etmek için, insanların huzura kavu ması için gönderildim.)
Ahde vefaya çok dikkat eder, verdi i sözü tutmadı ı hiç görülmemi ti. Do rulu unu dost dü man
herkes kabul ederdi. Bu yüzden kendisine daha peygamberli i bildirilmeden önce "Muhammed-ül
Emin" adını vermi lerdi. Büyük küçük günah islemedi i gibi, mekruhlardan ve üphelilerden de çok
sakınırdı. [Peygamberler ma'sûmdur]. Kimseye kötü söylemez, kimsenin aybını ara tırmazdı. Haset,
kibir, gazap gibi kötü huyların hiç birisi Peygamberimizde bulunmazdı.
Eshâb-ı kiramın kalblerini almak, kendilerine ikram etmek için, herbirine güzel isimler, lâkaplar,
künyeler takardı.
Bedevinin birisi, Resûlullah'ın hazır bulundu u bir zaman mescide geldi. Küçük abdestini
bozma a ba ladı. Eshâb-ı kiram mâni olmak isteyince Peygamberimiz ( htiyâcını yarıda
kesmeyiniz!) buyurdu. Bedevi i ini bitirdikten sonra, münasip bir lisanla mescide abdest bozmanın
uygun olmadı ını anlattı.
O halde ey müslüman, biz de Resûlullahın güzel huyları gibi ahlâklanmalıyız! Âi e validemiz
Peygamberimizin ahlâkının "Kur'ân ahlâkı" oldu unu bildirmi tir. Bizim de Allahü teâlânın ahlâkı ile
ahlâklanmamız lâzımdır. Hadis-i erifte de (Allahü teâlânın ahlâkı ile huylanınız!) buyuruldu. Allahü
teâlâ settârdır, ya'ni günahları örtücüdür. Müslümanın da din karde inin aybını, kusurunu örtmesi
lâzımdır. Allahü teâlâ kullarının günahlarını afvedicidir. Müslümanlar da birbirlerinin kusurlarını,
kabahatlerini, afvetmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir, ya'ni lütfü ihsanı boldur ve merhameti
çoktur. Müslümanın da cömert ve merhametli olması lâzımdır.
Bugün Peygamber aleyhisselâma iman edip az bir ibâdet yapmak, sanki dü man saldırıp her
tarafı kapladı ı zamanda askerin az bir hareketinin çok kıymetli olmasına benzer. Sulh zamanında
askerin bundan kat kat fazla çalı ması böyle kıymetli olmaz. Muhammed aleyhisselâmın Allahü
teâlânın mahbubu oldu u için, onun ahlâkı ile ahlâklanıp onun bildirdi i gibi hareket eden mahbupluk
derecesine yükselir. Bir kimse, Peygamber aleyhisselâmı canından çok sevmedikçe imânı tamam
olmaz. Seviyorum demek sözle olmamalıdır. Bir müslümanda Peygamberimizin ahlâkı görülmelidir.
Böylece dünyada ve âhırette felâketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve iki cihan efendisinin efaatine
kavu mak nasîp olur.

Rahmet olarak geldi de i ti hep insanlar


mânla ereflendi, cansız puta tapanlar,

Âdem Nebi'den beri ataları hep mü'mindi.


Sıddıklı ı me hurdu, herkes O'ndan emindi.

Kusursuz kul olarak yaratmı O'nu Allah.


Hep güzellikler ile donatmı O'nu Allah.

O'nun için söylendi naatler vecizeler,


Rabbi vermi ti O'na sayısız mucizeler.

Bir gecede bir anda Ar 'a ve Kürs'e vardı.


Hem beden hem ruh ile, gözle, Allahı gördü.

Daima Mevlasından diledi ümmetini,


Bizim için harcadı mübarek himmetini,

Masumdu, i lemedi büyük küçük bir günah


Zenbe olan perdeyi kaldırdı yüce

Allah Onu seven her köle, oldu ebedî sultan


 ı a ma uk idi ve canlara da canan.

AHLAKLI OLMAK
yi bir müslüman olmak için (Ahlâk-ı hamide) yani güzel ahlâka sahip olmak, (ahlâk-ı zemime)
ya'ni kötü ahlâkdan uzak durmak lâzımdır. Ancak bununla dünya ve âhıret saadeti elde edilir.
Güzel ahlâk, ilim ve edeb ö renmekle, iyi insanlarla arkada lık etmekle elde edilir. Kötü ahlâk da
bunun tersidir. Ya'ni cahil kalmak, edebsiz olmak, kötü insanlarla arkada lık etmekten hâsıl olur.
Dinimiz iyi huylar edinmemizi, kötü huylardan kaçınmamızı emretmektedir. Mu'teber kitablardaki
ahlâk hakkındaki hadîs-i eriflerde buyuruluyor ki:
(Ahlâkınızı güzelle tiriniz), (Sizin imânca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanımzdır). (Allahü
teâlâ indinde kulların en sevgilisi, ahlâkça en güzel olanıdır). (Ya Rabbi senden, sıhhat, afiyet ve
güzel ahlâk dilerim), (Ben ancak mekarimi ahlâkı tamamlamak için gönderildim), (Güzel ahlâk,
büyük günâhları, suyun elbiseyi temizlemesi gibi temizler. Kötü ahlâk ise, sâlih amelleri,
sirkenin balı bozdu u gibi bozar.), (Allahü teâlâ indinde, kötü ahlâkdan büyük günâh yokdur.
Çünki, kötü ahlâklı, bir günâhdan tevbe edip, kurtulursa, bir ba ka günâha dü er. Hiç bir vakit
günâhdan kurtulamaz.), (Bir kimse tevbe ederse, tevbesini Allahü teâlâ kabul eder. Kötü ahlâklı
kimsenin tevbesi ise makbul olmaz. Zira bir günâhdan tevbe ederse kötü ahlâkı sebebiyle, daha
büyük bir günâh i ler.)
Ba'zıları insanın kötü huyundan vazgeçemiyece ini zannederler. (Huy canın altındadır, can
çıkmadıkça huy çıkmaz) derler. Hadîs-i erifde ise, da ların yer de i mesi mümkün görüldü ü halde,
huyun de i mesi mümkün görülmemektedir. Ahlâkın güzelle mesi de emr edildi ine göre bunun izahı
nasıldır?
Da ların de i ip huyun de i miyece i hakkındaki hadîs-i erifi mâm-ı Gazali hazretleri söyle
açıklamaktadır.
Erikten elma, armuttan eftali olmaz. Fakat yabani bir meyva, iyi bakım, terbiye ve a ı ile gayet iyi
bir meyva olur. te insanda bulunan gazab, ehvet kökünden yok edilemez. Zaten din de yok
edilmesini de il, terbiye edilmesini istemektedir. De i erek yok olmıyan huy, gadab ve ehvetdir.
Gadablı kimse vara yo a kızar. Fakat terbiye edilirse, kızılması caiz olan yerlerde kızar, kızılması caiz
olmayan yerlerde ise Allah için gazabını yener. ehvetini de halâl yolda kullanır, haram yolda
kullanmaz.
Gazabın istenilen sekline, ya'nî i'tidâl derecesine ( ecaat) denir. nsan bununla ba kalarına güç
gelen eylere kolayca atılır. Gadabın ifratına (tehevvür) denir. nsan bununla yapamıyaca ı i lere
atılır. Gadabın tefritine de (ceben) denir. Bununla da yapabilece i kolay i lere atılmaktan çekinir.
Cesaretsizdir. Atalarımız böyleleri için (Korkak bezirgan ne kâr eder, ne zarar) demi lerdir. 'tidali
a mamak artı ile cesur olmak lâzımdır.
Aklı olan kimse, kötü huyları ö renip bunlardan sakınma a, iyi huyları ö renip bunlara da sahip
olma a çalı ır. slâm Ahlâkı kitabında buyuruluyor ki:
Resûlullaha bir misafir geldi. ( çeri alınız, O kötü bir insandır.) buyurdu. çeri girince onunla tatlı
ve ne 'eli konu tu. Gidince yumu ak konu masının sebebini sorduklarında buyurdu ki:
(Kıyamette en kötü yerde bulunacak kimse, dünyada zararından korunmak için ikram
olunandır.)
Müdâra caizdir. Ba'zan müstehap olur. Evinde, zevceye müdâra etmiyen kimsenin rahatı, huzuru
kalmaz.
Müdâra, dini ve dünyayı zarardan kurtarmak için, dünya menfaatinden vermektir. Müdahene,
dünya ele geçirmek için dinden vermektir. Caiz de ildir. Zâlime müdâra ederken onunla tatlı, yumu ak
konu ulur.
Peygamber aleyhisselâm u duayı okurdu:
(Allahümme inni es'elü-kes-sıhhate vel' afiyete vel-emanete ve hüsnel hulkı verrıdâe bil-
kaderi birahmetike yâ er hamerrâhimîn.)
Mânası udur:
(Ya Rabbî! Senden, sıhhat ve afiyet istiyorum. Beni korkulu eylerden körü! Bana güzel huy
ihsan eyle! Kaza ve kaderinden râzı eyle! Merhametlilerin en merhametlisi olan Rabbim. Sonsuz
rahmetin hurmetine, bu düâmı kabul et)

Y GEÇ NMEK
nsanlarla iyi geçinmek için müdâra kötü bir ey de ildir. Müdâra, insanlara iyi davranarak
dostluklarını kazanmak ve dü manlıklarını önlemektir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Farzları eda ile emrolundu um gibi, insanlara müdâra ile de emrolundum. nsanlara
müdâra sadakadır.)
nsanların sevgisini kazanmak için ellerindekine asla göz dikmemelidir. Bizi sevmiyenlerin bize
yaptıkları kötü hareketlere aynısı ile kar ılık vermemelidir. Kötülü e kar ı iyilik etmek dinimizin
esaslarındandır. Allahü teâlâ, mü'minleri (Kötülü ü iyilikle savarlar) diye övmektedir. Hikmet ehli
demi ler ki:
Kavu mak için huzura,
nsanlara et müdâra.
nsanlarla yumu ak konu malı, daima saygılı davranmalıdır. Peygamber aleyhisselâm, kötü bir
kimseye kar ı gayet iyi davranmı ve onunla yumu ak konu mu tur. Ai e validemiz böyle
davranmasının hikmetini sual edince, peygamberimiz öyle buyurmu tur:
(Ey Ai e, kıyamet günü Allahü teâlâ katında insanların en kötüsü, kötülü ü yüzünden
insanların terk etti i kimsedir.)
Akıllı olmanın artı, insanlarla iyi geçinebilmektir. sa aleyhisselâm buyurdu ki:
(Akılsızın, ahma ın sitemlerine katlanabilen kimsenin kazancı büyük olur.)
Kendisine eziyet edenlere bile beddua etmemelidir. Birisi Ebu Hureyre hazretlerini hırsızlıkla itham
edince öyle Buyurdu: (Ya Rabbi! Bu kimse do ru söylüyorsa beni ma firet eyle, yalan
söylüyorsa onu ma firet eyle!)
Lokman aleyhisselâm öyle buyurdu:
(Üç ey ancak üç eyle bilinir: Mülayim insan kızgınlık zamanında, yi it sava ta, dost
ihtiyâç anında.)
Halim selim bir kimseyi dövdüler, hiç kızmadı. Hayret edenler, niçin kızmadı ını sordular. Dedi ki:
(Onu çarptı ım bir ta kabul ettim. Ta a çarpan kendine mi kızar, ta a mı?)
Hadis-i erifte kızgınlı ını yenip, insanlann hatalarını afvederek onlarla iyi geçinen kimseler için
Cennette yüksek kö kler verilece i bildirilmi tir.

AHLAK NASIL DE R?
Hadis-i erifte, (Ahlâkınızı güzelle tirin!) buyurulmu tur. Cömertlik, yardım, sabırlı olmak,
eziyetlere gö üs germek, öfkesini yenebilmek, do ruluk, haya, tevazu gibi meziyetler
güzel huydur. Kibir, gurur, kızgınlı ını yenememek, ucb, yalan, hile, haset, gıybet, laf ta ımak,
emânete hıyanet gibi huylar kötüdür.
Cimrilik kötü oldu u gibi, israf da kötüdür. slâmiyet, a ırılıklardan uzakdır, orta yolu
emretmektedir. Orta yol, ne so uk, ne de çok sıcaktır. te cömertlik de israf ile cimrilik arasındadır.
Di er ahlâklar da böyledir. frat ve tefrit kötüdür. Meselâ israf ifrattır, cimrilik ise tefrittir.
Demek ki, güzel ahlâk, selim akla uygun gelen mantıkî hareketlerdir.
Kibirli kimse, kibrini kırabilmek için, tevazu sahibi kimselerin güzel halleriyle hallenme e gayret
etmelidir. Meselâ güzel konu masını be eniyor. Çekti i nutuklar ho una gidiyorsa nutuk çekmeyi
bırakması ve çok konu maktan sakınması lâzımdır. nsan iyi huyları itiyat haline getirip, kötü huyları
terkedince, güzel ahlâk yerle mi olur. Güzel ahlâkın yerle mesi, o hareketleri severek yapmakla
anla ılır. Kahvenin pis havasını sevmeyen kimseye tavla oynamayı ö retseler, zamanla tavla hastası
olsa, daha önce be enmedi i kahvenin havası ona kötü gelmez. Güzel huylara alı mak da böyledir.
Bütün bunlar, daimi bir ekilde itiyat haline getirdi i hareketlerin neticesidir. Nefis, itiyat haline getirdi i
kötü eylerden zevk aldı ı gibi, iyi eyleri yapmak itiyat haline getirilirse ondan da zevk alır.
Hat usulü güzel yazı yazmak isteyen kimse, günlerce, aylarca bir harfi, bir yazıyı defalarca
yazarak, zahmetlere katlanarak ba arıya ula abilir. Tevazu sahibi olmak isteyen kimse de, mütevâzı
kimselerin hallerini, fiillerini zorlaya zorlaya yaparsa bir gün tevazu sahibi olması mümkündür.
Çocuk, fıtraten bütün kötülüklerden uzak, temiz olarak dünyaya geldi i halde, anasının, babasının
veya kötü insanların te'siriyle kötülükler kazanıyorsa, yine anasının, babasının ve iyi insanların
te'siriyle fazilet sahibi olur.
Peygamber aleyhisselâmın bu afv ve merhameti kar ısında Mekkeliler sanki kabirden
dirilmi çesine çıkıp slâmiyeti kabul ettiler.
A abey, baba hükmündedir. Kin ve dü manlık kötüdür. Afvedicilerin yeri Cennettir.
Bir kimse, hükümdarın ahsına kar ı büyük bir suç i ler. dama mahkûm olur. Bu kimse, nasıl olsa
öldürülece im diye, hükümdar öyledir, hükümdar böyledir diye a zına gelen kötü sözleri haykırma a
ba lar, sö üp sayar. Biraz sonra hükümdar gelir. Oradaki iki vezirden birine sorar:
- Bu adam deminden beri ne ba ırıp ça ırıyordu?
Birinci vezir der ki:
- Hükümdarım bu adam, (Afvedenlerin yeri Cennettir.) diyerek sizden afv talebinde bulunuyor.
Bunun üzerine hükümdar suçluyu afveder. Fakat ikinci vezir, ortaya atılıp der ki:
- Hükümdarım bu vezir yalan söylüyor. Bu adam size sö üp sayıyordu.
Hükümdar, do ru söyleyen vezire der ki:
- Ey vezir, öteki vezir yalan söylemekle bu mahkûmu kurtarmı tı. Sen ise yersiz do ru
söylemekle hem mahkûmun, hem de vezirin ölümüne sebep olmak istiyorsun.
Hükümdar, yersiz do ru söyleyen veziri azleder, yalan söyleyerek bir suçluyu kurtaran veziri de
kendisine sadrazam yapar.
te bundan dolayı atalarımız, ( ki ki inin arasını bulan yalan, fitneye sebep olan do rudan
iyidir) demi lerdir.

AZ YEMEK VE AZ UYUMAK
lim ve ameli, az yemekte, kalb temizli ini az uyumakta, hikmeti az konu makla aramalıdır.
Böylece bir i e yaramalıdır.
Az yiyebilmek ustalıktır, çok yemek hastalıktır. Evliya az uyur, az yer, az içer, sıratı ku gibi geçer.
Çok yiyen çok uyur, herkesten tembel olur. Tokluk, hastalık dolu çanaktır, açlık ilâçlara kaynaktır. Çok
yemek hederdir, çok uyumak kederdir. Çok yemek zihni çalı tırmaz, çok uyumak menzile ula tırmaz.
Az yiyenin kalb gözü körle mez, açlıkla hastalık birle mez. Çok yiyenin midesi a rır, çe itli hastalıkları
ça ırır. Az yemek faziletlere musallat olan kötü huyların devasıdır, akılların cilâsıdır. Az yemek,
meyvalı bir a açtır, hasta kalblere ilâçtır. Az yemek, nefsanî arzuları öldürür, kalbe ferahlık verir,
âhırette güldürür. Az yemek tembellikten uzakla tırır, bilgi kazanmayı kolayla tırır. Az yiyenin kalbinde
hikmet kapıları açılır, a zından inci mercan saçılır. Çok yemek akıl için kıtlıktır, zekâ için sakatlıktır.
Oburluk insana dü man olur, çok yiyenler pi man olur. Az yemek, insan için nezafettir, zihni açan
firâsettir. Çok yemek, çok uyumak, çok konu mak kalbe sıkıntı verir, mide i er, kalb ölür, acıkınca
tekrar dirilir. Çok yiyen çok uyur, çok uyuyan çok konu ur, çok konu an ni'metten mahrum olur. Çok
yemek mideyi bozar, midesi bozulanın dertleri azar. Bilen bilir, deli bile acıkınca aklı ba ına gelir. Az
yemek nefse zindandır, kalbe gülüstandır. Çok yiyen unutkan olur, yüzü gülmez somurtkan olur.
Çok yenirse gıdalar, kalbe karanlık dolar. Kim ki hep yemek fikrini güder, aklını nefse esir eder.
Mideye olmak esir, aklı ve uuru giderir. Kim az yemekle yarı ır, evliyaya karı ır. Çok yiyen obur olur,
kalb evi kabir olur. Seni ta ıyacak kadar yemek ye, sen onu ta ıyacak miktar yeme! unu iyi bilesin,
yeme i sen yiyesin, yemek seni yemesin! E er sen onu yersen, hepsi derman olur, yemek seni yerse
hepsi dert ve duman olur. Ben insanım demeli, yemek için ya amamalı, ya amak için yemeli. Oruçtur
vücudun zekâtı, çok yiyenin bozulur sıhhati, azalır efkati, tükenir takati. Az yemek bedenin istirahatı,
az uyumak ruhun rahatı. Halâlinden az yemeli, bu hâlime hamdolsun demeli. Çok yemek nefsi
ö ündürür, kalb nurunu söndürür. Çok yiyerek kalbini öldürme, eytanı kendine güldürme! Çok yemek,
organları çok çalı tırıp yıpratır, tedavi için doktor aratır. Çok yiyen hakikati göremez, haramlardan
çekinemez. Haram yiyenin i leri harama yönelir, her belâ haramdan gelir. Halâlden bile fazla yiyenin
yersiz olur sözleri, hem de ibretsiz bakar gözleri. Deme çok yemek çok yakıt olur, çok yiyenin anlayı ı
kıt olur. Çok yiyeni basar derin bir uyku, çok uyuyanı da bekler korku. Çok yiyenin az olur ibâdeti,
kaçırır ebedî saadeti. Çok yiyenin gözü doymaz. bâdetten zevk duyamaz. Çok yemek tohumudur her
derdin, az yemek ilâcıdır her ferdin. Çok yemek insanı fazilete az ba lar, az ba lanan insan da mah er
günü çok a lar. Az yemek fazilettir, hafızaya kuvvettir. Az ye, az uyu, az söyle, ni'mete kavu ulur
böyle. Çok yiyenin diridir nefsi, gönlü uyur çıkamaz sesi. Gönlü uyandırmak için bu sözü tutmalı, az
yiyerek nefsi uyutmalı. Çok yiyen kötü fikirler güder, her an günaha meyleder. Gaflet istersen durma
mideyi doyur, çünkü tok yatan çok uyur. Çok yiyenin göbe i i er, ölü gibi yata a dü er. Az yiyen rahat
olur, oruç tutan sıhhat bulur. Oburluktan kaç, çünkü dünyada çok yiyen âhırette olur aç. Az yemek
kalbi saf eder, çok yiyen çok gaf eder. Çok yemeyi unutmalı, sık sık oruç tutmalı.
Fakat bir insan, ya aması ve çalı tı ı için a ırlı ına göre, i inden iyi randıman alabilmesi için
kuvvetli gıda yemek mecburiyetindedir. Hayvanlarda da durum aynıdır. Bir ine e ya ama payının
yanısıra verdi i süt miktarına göre bir de verim payı verilir. Günde bir kilogram süt veren ine e, günde
20 Kg. süt veren ine e verilen yem verilmez. Bunun gibi söz veya kalemle çalı an bir kimsenin
in aatta çalı an insan kadar fazla yemesi do ru olmaz.

AZ UYUMAK
Az ye kalbini pakla, fazla uykuyu mezara sakla! Az uyumak ni'mettir, çok uyumak gaflettir. Gaflet
ise zarardır, kalbimizi karartır. Fazla uykuyu at, seherde da ıtılır murat. Seher ne kadar kutludur, o
vakit uyanık olan mutludur. Seherde rahmet kapıları açılır, uyanıklara ni'met saçılır. Çok uyku eziyettir,
az uyku meziyettir. Az ye, az uyu, çok konu ma, evliya olursan a ma! Çünkü evliyalı a bu üç
meziyetle girilir, sonra sayısız ni'met verilir. Çok uyumak çok fazilet götürür, gaflet ve tembellik getirir.
Az ört yorganları, çünkü uyku tembelle tirir organları. Uyku ölüme e tir, gafletle uyuyanın sonu ate tir.
Arifler sehere hasrettir, onlara çok uyumak musibettir. Cenâb-ı Hak her gece, buyurur öylece: (Dua
eden yok mu, duasını kabul edeyim, benden isteyen yok mu istedi ini vereyim). Geceleri ne
güne ler do ar, fakat gafletle yatanı zulmet bo ar. Uyanıklık huzurda edeptir, çok uyku pi manlı a
sebeptir. Arif, huzurda durmaktan lezzet alır, gafiller bundan mahrum kalır. Az uyku kalbe ciladır, çok
uyku ise belâdır. Sanma çok yemek kan olur, Çok uyuyan unutkan olur. Çok uyumak ayıptır, kıymetli
vakitten kayıptır. Midesi bo olana uyku gelmez, ay uyuyana korku gelmez.
Bir talebe, bir âlimi çok seviyormu . Sohbetinde bulunma a can atarmı . Âlime durumu
bildirmi lerdir. Âlim de (Falanca odada beklesin, muhakkak gelece im) demi . Talebe saatin zilini
kurarak biraz uyumak üzere yatmı . Âlim gelince talebeyi uyur halde bulmu . Saatin zilini ba lamı .
Cebine biraz ceviz ve üzüm koyarak gitmi . Talebe sabah olup uyanınca yaptı ı hatâya pi man olmu ,
uyuyarak beklenilmeyece ini, sevenin gözüne uyku girmeyece ini anlamı , ondan sonra ömrü
boyunca uyanık kalma a gayret etmi . Âlim bir gece gelmi , talebe de sohbete kavu arak muradına
ermi .

AZ YEMEN N FAZ LET


Mide, bütün istek ve arzuların kayna ıdır. Mideyi doldurmak bütün günahların aslı, açlı ı âdet
edinmek de bütün hayırların ba ıdır.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
"Açlık ve susuzlukla kendinizle cihad ediniz! Zira bunun sevabı kâfirlerle cihad sevabıdır.
Allahü teâlâ indinde açlık ve susuzluktan daha sevgili amel yoktur."
"Tefekkür ibâdetin yarısı, az yemek ise hepsidir." "Sizin en üstününüz, az yiyen ve az
uyuyanınızdır." "Allahü teâlâ az yiyen kulları ile övünüp, bakın ona yemek hırsı verdim, o ise
benîm için yemiyor. Ey meleklerim ahid olunuz ki, yemedi i her lokma için Cennette ona bir
derece veririm, buyurur."
"Çok yiyip ve içmekle kalbinizi öldürmeyiniz. Zira kalb kuru meyve gibi olup çok su çekerse
da ılır."
Az yemenin faydaları:
1- Kalb saf ve nurlu olur, tokluk ise kalbi körle tirir ve dü ünceyi azaltır. Ondan beyine ula an
buhar insanı cahil edip dü üncelerini karı tırır. Hadis-i erifde buyuruldu ki:
"Az yemekle kalblerinizi ihya ediniz, açlıkla temizleyiniz, saf ve hafif olsun."
2- Aç olanın kalbi ince olur, zikir ve münacaatın lezzetini duyar. Tokluktan kasvet ve sert kalblilik
meydana gelir. Yaptı ı zikir dilinde kalıp kalbe inmez.
3- Fazla istek ve gaflet verir. Kırıklık, çaresizlik ve acizlik ise Cennetin kapısıdır. Açlık da acizlik
ve kırıklık getirir. Aç kalınca dünya karanlık ve dar görünüp, acizlik içinde olmayınca Allahü teâlânın
kudreti görülmez.
4- Tok olan, açları ve âhıret azabını unutur. Aç olan da Cehennemde olanların açlı ını hatırlar,
susayınca da mah er yerindekilerin susuzlu unu hatırlar. Âhıret azabından korkmak, aç olup
insanların açlı ını dü ünüp onlara efkat ve merhamet etmek Cennet makamlarındandır.
5- Bütün saadetlerin ba ı nefsini emri altına almaktır. Bütün kötülüklerin ba ı da kendini nefsine
esir etmektir.
Tok olan nefsine esir olur, açlı a tahammül gösteren ise nefsine hâkim olur.
Doyuncaya kadar yiyen lüzumsuz konu ur, onun bunun ayıplarını ara tırır. Aç olanın bu
tehlikelerden kurtulması kolay olur. Bunun için buyurulmu tur ki:
"Açlık Allahü teâlânın hazinesinde bulunan bir cevherdir, bunu sevdi ine verir, herkese
vermez."
Çok yiyen kimse, kendisini Allahü teâlânın sevmedi inden korkmalıdır.
6- Aç olan az uyur. Bütün ibâdetlerin aslı az uyumaktır. Tok yatan çok uyur, ölü gibi yata a dü er,
ömrü ziyan olur. Din büyüklerinden biri öyle buyurur:
'Çok yiyen çok su içer ve çok uyur, çok uyuyan da kıyamet günü çok hasret çeker."
7- Az yiyen rahat olur, ilim ile, amel ile u ra ır. Çok yiyenin zamanı yemek i leriyle geçer. Satın
almak, pi irmek, beklemek hepsi zaman alır. Halbuki her nefes insanlık cevherinin sermayesi olup,
zaruret olmadan bunu ziyan etmek akılsızlık olur.
Açlı a alı anın oruç tutması ve abdestli durması kolay olur.Ebu Süleyrnan Darâni hazretleri
buyurur:
"Doyuncaya kadaryiyen kimse;
a- bâdetten zevk almaz.
b- Kur'ân-ı Kerimi ezberlemesi ve aklında tutması zor olur.
c- Herkesi kendîsi gibi tok zannetti i için insanlara efkatli davranmaktân mahrum kalır.
d- Ârzuları artar."
8- Az yemekle vücut sıhhatli olur. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
"Oruç tutun, sıhhat bulun."
9- Az yiyenin masrafı da az olur. Çok mala ve paraya ihtiyacı olmaz. Bütün belâlar, günahlar ve
gönül sıkıntıları mal ve paraya olan ihtiyaçtan do ar.
10- Açlı a tahammül eden, midesine gücü yeten kimse, parasını iyi yerlerde harcamaya da gücü
yeter. Mideye girenler helaya gider. Allah yolunda verilenler ise bakidir.
Peygamber aleyhisselâm göbekli birisine öyle buyurdu:
"Midene koydu unu ba ka yere koysaydın, Allah yolunda verseydin, daha iyi olurdu."

Ç RK N SÖZ
Çirkin olan i leri ba kalarına açık kelimelerle anlatmak fuhu söz söylemek demektir. Cinsî
münasebet için ve abdest bozmak için kullanılan kelimeleri söylemek böyledir. Harama yakın
mekruhtur. Çünkü bunları söylemek müslüman olanın mürüvvetine uygun de ildir. Utanmayı giderir ve
ba kalarını gücendirir. Mürüvvet insaniyet demektir. Çirkin kelimeleri söylemek icap etti i zaman açık
olarak söylememeli, kinaye olarak söylemelidir. Kinaye, bir eyi, açık ma'naları ba ka olan kelimelerle
anlatmaktır. Terbiyeli ve edebli kimse, fuhu söyleme e mecbur olunca kinayeli olarak konu ur. Çünkü
hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Fuhu söyleyenlerin Cennete girmeleri haramdır.)
Ya'ni fuhu söyleyenler bunun cezasını çekmedikçe Cennete giremezler. Haya, ya'ni utanmak
güzel bir haslettir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâdan haya ediniz!)
Allahü teâlâdan haya etmek, nefsin isteklerini terk etmekle olur. Nefsin istedi i her ey insanın
zararınadır. nsanın nefsi kadar ahmak bir mahluk yoktur. Nefsin istediklerini bırakıp haya eden, Allahü
teâlâdan korkar. O'nun razı olmadı ı i lerden ve sözlerden kaçınır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Haya imândandır. Fuhu söz söylemek cefadandır. mân Cennete, cefa Cehenneme
götürür.)
Haya ile imân birlikte bulunur. Biri yok olursa di eri de yok olur. Yine hadis-i erifte buyruldu ki:
(Fuhu insanın lekesi, haya zînetidir.)
Hayanın en kıymetlisi, Allahü teâlâdan utanmaktır. Allahü teâlâdan utanan kimse, bütün çirkin
i lerden uzak durur. Kendine ve insanlı a daima iyilik yapar.
Kötü kimseler, imân ile hayanın birlikte bulundu unu bildikleri için, müslümanların imanlarını yok
etmek için hayalarını yok etme e çalı ıyorlar. Fuhu sözlere, seks bilgisi diyorlar. Müslümanlar bu
bakımdan hayalarının gitmemesi için çok dikkat etmelidirler. slâmiyyet, hem fen bilgilerinde çalı ma ı,
hem de güzel ahlâklı olma ı, herkese iyilik yapma ı emretmektedir. Müslümanlar, câhillerin
yalanlarına aldanmamalı, onların çıplak gezmelerini, seks bilgisi adı altında fuhu söylemelerini fâideli
bir ey zannetmemelidir. Bütün güzellikler, iyilikler islâm ahlâkındadır. Bütün çirkinlikler, kötülükler ise,
ahlâksız ve hayâsız olmaktadır.

AZ KONU MAK
Söz gümü se sükût altındır. Hayırlı söz keramettir, sükût ise selâmettir. Konu ma insanın
terazisidir. Fazlası ziyandır. Azı vekârdır. Az konu an kınanmaz, üstelik itibarı çok olur. Dilini tutan
bütün kötülüklerden kurtulur. aka, alay ve bo konu mak belâya yol açar. Çok konu mak dostlu u
bozar, lüzumsuz konu mak ayıpları açar, acı söyleyenden dostlar kaçar.
E er kalbde darlık ve üzüntü, vücutta bitkinlik ve halsizlik, rızıkta eksiklik ve bereketsizlik
bulunursa, bunun bo ve yersiz konu malardan meydana geldi i bilinmelidir. Hikmeti çok konu makda
de il, susmakda aramalıdır. Dil do ru konu maya alı madıkça, kalbde do ruluk olmaz. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
( nsanın selâmeti dilini tutmasındadır. Ya hayır konu veya sus!)
Dil küçükse de cürmü büyüktür. Dudaklar yumulur, sükût eden kurtulur. Yalan zayıflatır imânı,
hem de rezil eder insanı. Dedikodu gıybettir, iddetli haram olan bir âfettir. Alay belki güldürür, fakat
kalbi öldürür. Güzel söz sadakadır, mah ere nafakadır. Çok konu anın kalbi katıla ır, böylece
Allah'dan uzakla ır. Çok gülmek ayıptır, âhıret için kayıptır. Fazla aka cahillik alâmeti, sükut et,
istiyorsan selâmeti. Susmak aklın süsü ve cehaletin örtüsü. Güzel yüzlü, güleç sözlü, tatlı dilli ve
cömert elli olmalıdır. Ki i lisanıyla olur insan, döktü dili kendisine dü man, çok konu an olur pi man.
Sırrını kendin sakla, kimseye etme emanet, ba kasına emanet eden bulamaz selâmet. Sırrı
açıklamanın sonu nedamet.
bretle susan veli sayılır, çok aka eden deli sayılır. Çok konu manın çok olur vebali, sükût ise
âmellerin efdali. Az konu mak hikmettir. Rabbimizden ni'mettir. Dil söyleyince gönül susar, gönül
susunca, dil ne zehirler kusar. Söz dinleyen âlim olur, sükut eden salim olur. Kimin az ise sözü, açılır
onun kalb gözü. Dilin ederse istirahat, kalbin olur gayet rahat. Çok konu an eder çok gaf, hem de vakti
olur israf, dili tutmak amelin korunmasını sa lar, dilini tutmayan yârın Âhırette çok a lar.
Dil, irfan hazinesinin anahtarıdır, ya'ni çok konu an, gönüldeki hizmet cevherini bo altır. Az söz
edeptir, güzel amelleri koruma a sebeptir. Ki i dilinin altında gizlidir. Sır saklayan muradına erer.
Bülbül ahine der ki:
- kimiz de ku oldu umuz halde, sen padi ahın sarayındasın, ben ise bahçenin dikenli indeyim.
Sen ku ları avlayıp yersin, padi ahın yanında de er kazanır muradına erersin. Ku ların sultanı
olursun. Ben ise her gece sabahlara kadar ba ırır, gülün açılmasını beklerim. Ben uyumadan o
açmaz, uyanınca açılmı görürüm. Açıldı ını göremem, bu muradıma eremem. Dikenler arasında
muratsız a larım, yüre imi da larım.
ahin öyle cevap verir:
- Ben bin murat alırım ama birini söylemem. Sen bir murat almadan bin söylüyorsun. Ni'mete
kavu anlara afiyet olsun, senin gibiler de bir dikenle doysun. Susan murat alır, senin gibi öten muratsız
kalır.
Dil yarası ok yarasından acıdır. Akıllı kimse, her bildi ini söylemez. Bilmiyorum demek ilmin
yarısıdır. Kime sır söylersen onun kulu olursun. Açıklanan sır saklanmaz muhakkak, sır
saklıyamayana denir ahmak.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki: ( nsano lunun hatâlarının ço u dilindendir.)
( bâdetlerin en kolayını size bildiriyorum. Susmak ve iyi huylu olmaktır.)
(Susan ve vekarllı duran bir mii'min görürseniz ona yakın durunuz, o hikmetsiz de ildir.)
(Çok konu an, çok hatâ eder, çok günah i ler. Çok günah i leyene ate daha lâyıktır.)
(Susan kurtuldu.)
Hazret-i Ebu Bekir, konu mamak için a zına ta koyardı. bni Mes'ud hazretleri (Hapse lâyık
dilden daha uygun bir ey yoktur) buyurdu.
Ya Rabbi! Kalbimizi ve dilimizi birbirine uygun ve do ruluk üzere bulundur ve dilimize sahip olmayı
nasîp eyle!

D L N FA DE VE ZARARLARI
Dil, iyi kullanıldı ı zaman saadete, kötü kullanıldı ı zaman felâkete götürür. Lokman Hakîm
misafirlerine en iyi et olarak dil ile kalbi getirdi. Ba ka bir zaman da en kötü yemek olarak yine dil ile
kalbi getirdi. Dil kılıç gibidir, iyi kullanılmazsa kendimizin ölümüne sebep oluruz. Lokman
aleyhisselâma sordular:
Sen bu makama nasıl yükseldin?
Do ru konu up, emânete riâyet etmekle ve faydasız sözü terk etmekle...
Yabancı hükümdarlar demi ki:
Bütün pi manlıklarım söyledi im sözlerden oldu. Söylemediklerimden hiç pi man olmadım.
Söylemedi im sözlerin sahibiyim. Fakat söyledi im sözler bana sahip oldu. O sözlerin kölesi
oldum.
Ba'zı sözleri söyleme e gücüm yetiyor, fakat söyledi im sözleri geri alma a gücüm yetmedi.
Din büyükleri buyuruyor ki:
Bir kimsenin câhil oldu u altı vasfı ile tanınır:
- Her eye kızar. Ta a çarpsa ta a kızar. Hayvana kızar. nsana kızar. Tez kızar ve kızgınlı ını
kolay kolay yenemez.
- Faydasız söz söyler.
- Sır saklayamaz.
- Malı yerli yerince harcayamaz.
- Herkese güvenir.
- Dostunu dü manını bilemez. Kötü insanlarla arkada lık eder.
***
Susmakta yedi faide vardır; Çünkü sükût;
- Yorulmadan yapılan ibâdettir.
- Masrafsız takılan bir zinettir.
- Hükümdarlı a muhtaç olmadan ele geçen bir devlettir.
- Duvara ihtiyaç duyulmadan yapılan kaledir.
- Çalı madan kazanılan zenginliktir.
- Günah yazan melekleri dinlendirmektir.
- Ayıpların kapatılmasıdır.
***
Sükût, âlimin zineti, cahilin ayıplarının perdesidir.
Sözü çok olanın, sürçmesi çok olur.
Çok söz edenin kalbi kararır. Kalbi kararan ise çok hata i ler.

Diline sahip olmayan pi man olur. Kötü arkada larla gezen saadet bulamaz. Kötü yerlerde gezen
töhmet altında bulunur.
***
unları yapan kimse münafık de ildir:
üpheli sözlerden sakınan, güleryüzlü olan, insanlara merhamet eden, lüzumlu din bilgilerini
ö renen ve do ru konu an kimse münafık olamaz.
Hatalarını görüp diline sahip olana, mübarek olsun.
Dilini koruyamıyan, dinini koruyamaz.
Dil yırtıcı bir hayvandır, serbest bırakırsan seni parçalar.
Sükût etmekle eytan ma lup olur.
bâdet on kısımdır, dokuzu susmak, birisi de kötü arkada lardan uzak olmaktır.
Sana senden olur, her ne olursa, Ba ın selâmet bulur, dilin durursa. Göz iki, kulak iki, a ız tek,
çok görüp, çok dinleyip az söylemek gerek.
***
Din büyüklerinin sözlerinden sonra, Nasreddin Hocanın fıkrası ile sözü keselim!
Merhum Hocaya birisi demi ki:
- Hoca bak bir tepsi baklava gidiyor.
Hoca hayret içinde cevap vermi :
-Bundan bana ne evlât?
Adam ısrar etmi :
- Ama hocam, bu baklava size gidiyor.
Hoca, aynı hayretini izhar etmi :
- Peki ama bundan sana ne evlât?
Elin üç koyunu ile be keçisiyle u ra mamalıdır. Kendisiyle alâkası olmayan i lere
karı mamalıdır.
Allahü teâlâ, bizleri diline sahip olan sâlih mü'minlerden eylesin!

D L N AFETLER
Bir hadis-i erifte: " nsano lu, sabahlayınca, bütün uzuvları dilinden yeterlik isterler, ona ba
vurup, yalvarır ve tevazu ederler ve derler ki, bizim haklarımızı gözetmede ve hallerimizi
korumada Allahü teâlâdan kork, kötü söz söyleme, bizi ate te yakma. Bizim slâmiyet'e
uymamız veya slâmiyet dı ına çıkmamız ancak senin sebebinledir. Sen do ru olursan biz de
do ru oluruz, sen e ri olursan biz de e ri oluruz." buyurulmu tur.
Ba ka bir hadis-i erifte "Bir mü'minin kalbi do ru olmayınca imânı do ru olmaz. Dili do ru
olmayınca da kalbi do ru olmaz" diye buyurulmu tur.
Yine bir hadis-i erifte "Allahü teâlâya ve âhırete inanan hayırlı söz söylesin, yahut sussun"
diye buyurulmu tur. Her aklına geleni, her diline geleni söyleyenlerin ahmak ve cahil oldu u
söylenmi tir. Yalan söylemek haramdır. Ancak üç yerde söylemekte izin vardır.
ki mü'min arasında dü manlık, dargınlık olsa, aralarını bulmak, dü manlıklarını gidermek için
yalan söylemek caizdir.
Bir hadis-i erifte "Harp hiledir" buyuruldu: Bundan anla ılıyor ki kâfirlerle sava ırken, onların
zararlarından mü'minleri korumak için, onları yenmek için onlara yalan söylemek caizdir.
Hanımı kar ı gelince ve lüzumsuz eyler teklif ederse, onu razı etmek, susturmak ve iyi geçinmek
için yalan söylemek caizdir.
Hayasızca, edebsizce a ikâre herkesin gözü önünde fısk, zulüm, azgınlık ve sarkıntılık yapanların
belli kabahatlerini söylemek gıybet olmaz.
Gıybet kim için yapıldıysa ve onun kula ına giderse bu bir zulümdür, halâllık dilemeli, yalnız tevbe
kâfi de ildir. Zinadan bile a ırdır.
Bir kimsenin yanında bir kimseye gıybet ve iftira olunsa, o kimseye, gıybet ve iftira edenleri
men'etmesi ve o gıybet olunan kimseye yardım etmesi lâzım olup, ho görmemeli ve susmamalıdır.
Mümkünse böyle yapmalı, de ilse orayı terk edip bir daha gelmemelidir.

ALAY ETMEK
Bir kimse ile dalga geçmekten ve alay etmekten çok kaçınmalıdır. Böyle yapmak ona kıymet
vermemek, onu a a ılamak ve kendini iyi görmek demektir. Haramdır. Gıybete, bühtana, kibre ve
ucba sebeb olur. Allahü teâlâ bundan kaçmayı emretmi tir.
Bir hadis-i erifte: " nsanlarla alay edenlerden birisi için Cennetten bir kapı açılır. Ona gel
denir. Bunun kendisini rüsvay etmek için oldu unu anlar. Üzüntü ve gamlı olarak gelir.
Cennetin kapısına gelince kapı yüzüne kapanır, dı arda kalır. Alay etti i gibi kendisiyle alay
edilir."
Böyle kapıya davet olunup geldi i zaman, kapının kapanıp, kendisinin üzüntülü olması ve dı arıda
kalması devam eder. "Hattâ o kimseye Cennet kapısı açılır, gel gel diye ça rılır. Ve artık gelemez
olur. Çünkü her defasında yüzüne kapandı ından artık girme ümidi kalmaz." buyuruldu.
Müslümana kötü lâkap takmak, önü sevmedi i bir lâkapla ça ırmak caiz de ildir. Nitekim Cenâb-ı
Allah Hücûrat suresinde "Birbirinizi kötü lâkaplarla ça ırmayın." diye emretmi tir.
Alay, bir kimsenin sözlerini veya i lerini gülünç ekilde anlatmaktır. Alay edilen kimse bundan
incinirse haram olur.

MÜNAZARA
Hakkı açıklamak niyyetiyle de olsa, ba kalarını ma lup etmek için yapılan münazaralar çok
zararlıdır. Bir kimsede münazarada galip gelme sevgisi, hakkı kar ısındakinin a zından duymaktan
daha sevimli gelirse, bütün kötülüklerin içine girmi demektir. çki içmekle di er günahları i lemek
arasında muhayyer bırakılan ki i, içkiyi hafif görüp içerek di er günahları da i ledi i gibi, münazarayı
kazanma arzusu di er kötülüklere sebebiyet verir. Böyle bir münazaranın on zararı vardır.
l- Münazara hasede yol açar. Halbuki ate in odunları yiyip bitirdi i gibi, hased de sevapları yiyip
bitirir. Münazarada insan ya galip gelir, ya ma lup olur. Her iki halde de zararlıdır. E er galip gelinirse,
ma lup olan ahsa, (Falanca adam senden daha ileri görü lüdür.) denince, o adam galip adama
haset etme e ba lar. Kendisine teveccüh edebilmesi için her eyi yapma a çalı ır. Münazarada,
ma lup olunursa, galip gelene haset edilir.
2- Münazarada ara sıra galip gelen kimse, kendini üstün görme e, kibirlenme e ba lar.
Münazarada galip gelen (Falan zat kendi hizbine girmek için beni davet etmi ti. Fakat kendisi
hakkı görünce bizim yolumuza girme e mecbur kaldı.) diyerek kendini üstün görme e çalı ır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Kibredeni Allah alçaltır, tevazu edeni ise yükseltir.) Münazaracı
kendini üstün görme hastalı ından kurtulamaz. Her toplantıda kendisinin hâkim olmasını ister. (Niye
hep kendin konu uyorsun?) diye sual edildi inde (Biz böyle davranmakla ilmin izzetini
koruyoruz, çünkü âlimin kendi nefsini zelil etmesi yasaklanmı tır.) der.
3- Münazaracı kendisini kinden kurtaramaz. Halbuki hadis-i erifte (Mü'min kinci olmaz.)
buyurulmu tur. Kendi fikrinin kabul edilmedi ini gören münazaracı, kar ısındakine kin besler, ba' zen
ömür boyu onu afvetmez. Bu ise büyük felâkettir.
4- Münazaracı hasmının sözlerini naklederek, (O söyle dedi, ben öyle cevap verdim.) diyerek
kendini gıybetten kurtaramaz. Her ne kadar hasmının söyledi i sözleri do ru olarak nakletse bile,
maksadı onun acizli ini göstermek oldu u için, hasmı da bu konu malardan razı olmayaca ı için,
sözleri gıybet olur. Halbuki Allahü teâlâ gıybet etmeyi, ölü eti yeme e benzetmi tir.
5- Münazaracı galip gelirse, kendini övmekten kurtaramaz. ( u delilleri getirerek onu
susturdum.) diyerek kendini övmü olur. Halbuki (Çirkin olan do ru, ki inin nefsini övmesidir.)
demi lerdir. Allahü teâlâ da nefslerimizi övmekten, temize çıkarmaktan bizi men etmi tir.
6- Münazaracı hasmını yenmek için onun gizli kusurlarını ara tırmaktan kendini alamaz. Nerede
ne demi , diye ara tırır. Halbuki Allahü teâlâ, tecessüs etmeyi, yani ba kalarının kusurlarını
ara tırmayı men etmi tir. Münazaracı hasmının bedeni kusurlarını bile yeri gelince ima ile de olsa
söyler. Meselâ; hasmı gözlüklü ise (Bu hakikatler gözlükle görülmez. Hakikati görmek için gözlük
kâfi de ildir.) diyerek hasmının bedenî kusurlarını ilmî noksanlı ı için bir özür sayar.
7- Münazaracı, hasmının yenilerek kötü duruma dü mesine sevinir. Halbuki (Kendisi için
istemedi ini mü'min karde i için istemek.) slâm ahlâkına aykırıdır. Arkada ını ma lup etmekle
övünen bir cemiyette karde li in te'sisi mümkün olur mu?
8- Münazaracı zahiren hasmına sevgi gösterir. Hasmı ise bu sevgisinin yalan oldu unu bilir. Bu
ise nifaktır. Halbuki lisan ile sevgi gösterip kalben bir mü'mine bu zeden, Allahü teâlânın lanetine
müstehak olur.
9- Münazaracmın en nefret etti i ey, hakkın hasmının a zından çıkmasıdır. Halbuki hakkı
kabul etmemek gibi büyük felâket olur mu?
10- Münazaracı halkın gözüne, gönlüne girebilmek için ba'zan demagojiye sapar. Halka
yaranmak ise riyadır. Riya ise büyük âfettir.
Münazaracı bu on hastalıktan ba ka musibetlere de duçar olabilir. Bu bakımdan münazaradan,
münaka adan kaçınmalıdır.

MÜNAKA ANIN ZARARI

Kim ne derse kabul etmemek, "Hayır öyle de ildir" demek, muhalefet etmeyi âdet haline getirmek
çok çirkindir. Çünkü böyle söylemek (Sen bir ey bilmiyorsun, bu i ten sen anlamazsın, sen ahmaksın,
ben ise akıllı ve bilgiliyim) demektir. Bu ise, kendini büyük görüp, ba kalarına hücum etmektir. Hadîs-i
erifte buyuruldu ki:
(Konu urken muhalefet etmeyen ve bâtıl söz söylemiyen kimse için, Cennette bir saray
yaparlar. Haklı iken susanlara da yine bir saray yaparlar.)
Ba ka bir hadîs-i erifte ise öyle buyuruldu: (Haklı olsa bile, münaka adan vazgeçmedikçe,
ki inin imânı tamam olmaz.)
Demek ki, bir kimse haklı olarak, (Eyyüp Ensarî hazretlerinin kabri stanbul'dadır) dese, di eri de
(Hayır Bursa'dadır) dese, öteki do ru söyledi i halde, münaka ayı uzatması do ru de ildir, kötüdür.
Lüzum yokken, kar ımızdaki ahsın hata ve kusurlarını bulup kendisine göstermek haramdır. Çünkü
onun hatasını söylemekle üzmü ve kalbini kırmı oluruz. Zaruretsiz incitmek do ru de ildir. Bunun
gibi hususlarda ba kasının hatasını söylemek farz de ildir. Susmak ise imânın kemalini gösterir. E er
kar ımızdakinin kabul edece ini biliyorsak, nasihat yollu söyleyebiliriz. Kabul etme ümidi yoksa
susmalıyız.
Hadîs-i erifte buyuruldu ki:
(Dalâlete dü en kavimlerin hepsi, dinde birbirleriyle mücadele ettiklerinden sapılmı lardır.)
Münaka a, dostların dostlu unu azaltır, dü manların dü manlı ını arttırır.
Niza, münaka a ve mücadele etmek dinimizde yasaklanmı tır. Hadîs-i eriflerde buyuruldu ki:
(Fitnesinden emin olunmayan mücadeleyi terk ediniz.)
(Putperestlik ve içki içmekten sonra Rabbimin yasakladı ı ey, insanlarla mücadele
etmektir.)
(Allahii teâlânın hidayet verdi i kavim, birbirleriyle mücadele ederlerse, ancak o zaman
dalalete dü erler.)
Hadîs-i erifte bildirildi ine göre, îmânın hakikatine kavu turan altı hasletten birisi de do ru oldu u
halde mücadeleyi bırakmaktır.
Gerçekten tatlı olan bir elma için, bu tatlıdır diye mücadele ve münaka ada bulunmamalıdır. Mâlik
bin Enes hazretleri buyurdu:
(Mücadelenin dinde yeri yoktur. Mücadele kalbleri katıla tırır. Kin ve nefret do urur.)
Buyuruldu ki: Çok sevdi in sadık bir dostunu, mücadele ve münaka a ederek bir defacık
kızdır, ondan sonra ba ına gelecek felâketi gör. "Kızdır imâmı da gör papazı" diye bo una
dememi ler.
Bir insanın hiç günâhı olmasa, insanları do ru yola davet ediyorum diye mücadele etse, bu
hareketi günâh olarak ona yeter. nsanlarla mücadele eden kimse mürüvvetsiz olur. mâm-ı Gazâlî
hazretleri buyurdu: (Ancak öhret yapmak istiyen kimse, cedel ilmiyle me gul olur. öhret ise
âfettir.)
Selef-i Salihîn buyurdu ki:
(Ahir zamanda bir kavim gelecek, o kavme imân ve amel etmek için bütün kapılar
kapanacak, mücadele için her kapı açılacaktır.)
Böyle kavimler dünyanın çe itli yerlerinde görülmektedir. Do ru olan Ehl-i sünnet i'tikâdını ö renip
onunla amel etmeyerek, kendilerine açılan çe itli kapılarla, gazetelerle, dergilerle, kitaplarla,
radyolarla, bid'at zihniyetlerinin mücadelesini yapıyorlar. Allahü teâlâ böyle kavimlerin erlerinden
bizleri muhafaza buyursun!
Hadîs-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlânın en çok bu z etti i kul mücadelede iddet gösterendir.)
(Hangi kavme hitabet kuvveti ve mücadele verilmi se, o kavim amel etmekten men
edilmi tir.)
çki içmekle di er büyük günâhlar arasında muhayyer bırakılan kimsenin, içki di erlerine göre hafif
diyerek, çokça içip sarho olduktan sonra, iradesine hakim olamıyarak, di er büyük günâhları da
i lemesi gibi, mücadele etmeyi, san'at haline getirenler, fitneye sebep olurlar, öfke ve kibir gibi kötü
sıfatlara bula ırlar. Kötü sıfatlarla teker teker mücadele etmek güç oldu u halde, hepsiyle mücadele
etmek acaba mümkün olur mu?
Yâ Rabbi bizleri haklı, haksız mücadeleye girmekten muhafaza buyur, rızâna uygun amel i lemeyi
nasip eyle!

GIYBET ÂFETÎ
Gıybet, bir müslümanın veya bir zimmînin gizli bir kusurunu arkasından söylemek olup, harbilerin
ve açıkça günah i leyen müslümanların bu günahlarını bildirmek, müslümanlara zulmedenlerin ve
alı veri te onları aldatanların yaptıkları bu fenalıkları duyurmak, müslümanları bunların errinden
sakındırmak, müslümanlı ı yanlı anlatanların ve yazanların bu iftiralarını söylemek lâzım oldu undan
gıybet olmaz.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
"Mi'rac gecesi Cehennemi bana gösterdiler, etleri parça parça edilip, a ızlarına kondu u
birtakım insanlar gördüm. Kendilerine bu kokmu etleri yiyin diyorlardı. Bunların kimler
oldu unu sual ettim. Cehennem meleklerinin reisi Mâlik, bunlar gıybet edenlerdir. Gıybet
edenler eytanın dostlarıdır dedi."
"Cehennemden en son çıkarılan kimse, gıybetten tevbe edendir. Cehenneme girenlerin ilki
ise, gıybetten tevbe etmeden ölen kimsedir."
"Bir gıybet edeni, Allahü teâlâ on eyle cezalandırır.
1- Rahmetinden uzak eder,
2- Meleklerden uzak eder,
3- Taatini, iyiliklerini yok eder.
4- Resûlullahın ruhunu ondan çevirir,
5- Allahü teâlâ ona gazap eder,
6- Ruhu teslim olurken, onu ba a a ı eder,
7- Kabir azabını iddetli eder,
8- Ölüm zamanında amellerini sevapsız bırakır,
9- Cehenneme yakın eder,
10- Cennetten uzak eder."
"Bir kimseyi tiksindirecek bir sözü dinlemek, do ru olsa da gıybettir."
"Gıybet, insanın sevabını, iyi amellerini, ate in kuru odunu yaktı ı gibi yakar."
Gıybet, ibâdetlerin sevabını yok eder. Zahmet çekerek, sıkıntılara katlanarak ibâdet yapıp da
bunun sevabını yok etmek, akılsızlık, cahillik ve ahmaklık de il midir? bâdetler Allahü teâlâya
arzolunurken gıybet ve faydasız sözlerle sahibimizin kar ısına çıkarılmak kadar edepsizlik olur mu?
Gıybet çe itleri:
1-Dil ile gıybet: Bir kimsenin kusurunu, noksanını söylemek gıybettir. Yalan söylerse zaten iftira
olur.
(Soyundan bahsederken, kötülemek maksadıyla falanca ırktandır, çöpçü çocu udur demek,
bedeni için, uzundur, kısadır demek, ahlâk bakımından kötü huyludur, gururludur, gevezedir demek,
i inde beceriksizdir, düzensizdir demek).
2-Göz, el ve i aretle gıybet: Bir kimse için el ile kısadır diye i aret etmek, halini belli etmek için
topal yürümek, gözünü a ı yapmak, kendi kötü hallerini sayarak ba kalarının kötü oldu unu
anlatmak, (meselâ: "Ali çok iyidir. Fakat o da benim gibi unutkandır, benim gibi cahildir." demek) hattâ
kendi kusurlarını sayıp ba kasının böyle kötü oldu unu i aret etmek de gıybettir.
Bir kimsenin gıybet edilmesine fırsat verilmemelidir. Gıybetine rıza gösterilmedi i belirtilmelidir.
Gıybet edilen müdafaa edilmelidir. Nitekim Hadis-i erifte öyle buyurulmu tur:
"Bir müslüman karde ini gıybet edene kar ı o müslümanı himaye etmeyip bırakanı, Allahü
teâlâ da en lüzumlu zamanda yalnız bırakır."
3- Kalb ile gıybet: Gözü ile görmedi i, kula ı ile duyma ı ve açıkça bilmedi i bir kimseye su-i zan
etmek kalb ile gıybettir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
"Hak teâlâ müslümanlara üç eyi haram etmi tir: Müslümanların kanını ve malını ve onlara
su-i zan etmeyi,"
Gıybet bir hastalık olup, ilâcını bilip, kullanmak vacibdir. Yapılan her gıybetin, amel defterindeki
sevapların bir kısmını gıybet etti i kimsenin defterine geçirdi i bilinmelidir. Hattâ günahtan ba ka bir
sevabı olmayan kimsenin yaptı ı bu gıybet ile günâh kefesi a ır gelir ve bu yüzden Cehenneme gider.
nsan hep kendi kusurlarını aramalıdır. ayet kendinde hiç ayıp bulamazsa, cahilli ini,
bilgisizli ini, bütün ayıplardan fazla bilmelidir. Gıybet ederken do ru söylese bile ölü eti yemekten
büyük ayıp yoktur. Ayıplı de ilse, neden gıybet etmekle kendini ayıplı hale getirmektedir? Kendi
kusuru olan kimse, ba kasının kusur i lemesine niye a ar ki?
Gıybetin keffâreti: Tevbe etmek ve pi man olmakla olur. Böylece Allahü teâlânın indinde zulüm
i lemekten kurtulur. Hadis-i erifte buyruldu:
"Bir kimse, di er bir kimseyi gıybet ederse, Allahü teâlâdan ona afv ve ma firet dilesin!"
Allahü teâlâdan ma firet dilemeli ve gıybet edilen kimseyle helâlla malıdır. Yalnız ma firet dileme,
gıybet edilen kimse hayatta olmadı ı zaman olur. Halâlla mak ise, tevazu göstererek, pi man olarak o
kimsenin huzuruna çıkıp "yanıldım, yalan söyledim, beni afvet" demekle olur. Afvetmezse, onu övmeli,
sevdi ini bildirmeli, yalvarmalı, gönlünü almalı. Yine halâl etmezse hak onundur. Fakat bu hareketleri
sevap olarak yazılır ve belki de, kıyamet günü onun kar ılı ı olur. Afvetmek iyidir. Afvetme sevabı
gıybet edilme sevabından daha üstündür.
Gıybeti dinleyen de, gıybet günahında, gıybet edene ortaktır. Bu bakımdan gıybet eden usûlüne
uygun ekilde susturulmalıdır. ayet gıybet edeni dil ile men etmekte bazı mahzurlar olursa o zaman
kalbi ile günahı çirkin görmelidir. Hemen oradan kalkması veya sözü ba ka bir sözle kesmesi mümkün
oldu u halde bunları yapmazsa yine gıybet günahına ortak olur.
Ya Rabbi. Bizleri gıybet âfetinden muhafaza buyur.

GADAP
Gadâp kibirden do ar. Câhiller, ahmaklar daha çok gazaba gelir. Hasta, sa lam olandan, kadın,
erkekten, ihtiyar da gençten, daha çabuk kızmaktadır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Pehlivan güre te galip gelen de il, kızdı ı zaman kızgınlı ını yenendir.)
nsan kızdı ı zaman eytanın elinde top gibi esir olur. Onu kolayca günaha, hattâ küfre atabilir.
Bir kimse, Resûlullaha "sallallahü aleyhi ve sellem" dedi ki:
- Ya Resûlallah, bana bir nasîhat et de, onu tutup, kurtulu a ereyim.
Buyurdu ki:
- Kızma!
O kimse birkaç defa daha nasihat istediyse de her seferinde (Kızma) buyurdu.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Sizin en iyiniz, geç kızıp çabuk barı andır. En kötünüz de çabuk kızıp, geç barı andır.)
Gazap insanı Cehenneme götürece i için tedavisi arttır. Gazaba gelmenin be sebebi vardır:
1- Kibirdir: Kibirli kimse, kendisine hürmette az kusur edilse hemen kızar. Kibri tevazu ile
kırmalıdır.
2- Ucbdur: Ucblu kimse yaptıklarını güzel görür. Tedavisi, kendini tanımalıdır.
3- akadır: aka ile de olsa insanlarla alay etmemelidir. Alay etmek kızgınlıktan ileri gelir. yi
ahlâklı olma a çalı malı, ibâdetle me gul olmalıdır.
4- Kötülemektir: Kendi kusur ve ayıbı çok olan ba kalarını kötüler. Kendi ayıpları ile me gul
olmalıdır.
5- Mal ve makam hırsıdır: Mal ve makamını elinden alsalar kızar. Mal ve makam sevgisini
bırakmalıdır. (Muhabbet beslemeden mal ve makam sahibi olmak güzeldir.)
Allahü teâlâ, gazabını yenen kullarından eyleye!
A ın ekilde gazaplanmak insanı küfre kadar götürebilir. Çünki hadis-i erifte (Gazap manı
bozar.) buyurulmu tur. Gazabını yenene Cennet müjdelenmi tir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir kimse Allah için yenerse gazabını, Cenâb-ı Hak da ondan def eder azabını.)
Yine hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Bir müslümanda üç ey bulunursa, Allahü teâlâ, onu muhafaza ve himaye eder, onu sever,
merhamet eder.
1- Ni'mete ükür etmek, 2- Zalimi afvetmek, 3- Gazaba gelince, gazabını yenmek.)
Ni'mete ükür etmek, o ni'meti dinin emirlerine uygun olarak kullanmak demektir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Gazaba gelen kimse, diledi ini yapma a kadir oldu u halde, yumu ak davranırsa, Allahü
teâlâ, onun kalbini emniyet ve iman ile doldurur.)
Yine buyuruldu ki:
(Bir kimse gazabını örterse, Allahü teâlâ da onun ayıplarını, kabahatlarını örter.)
sa aleyhisselâm, yahudilerin yanından geçerken, kendisine çok kötü eyler söylediler. Onlara iyi
ve tatlı cevaplar verdi. Yanındakiler dediler ki:
- Yahudiler sana kötülük yapıyor, sen onlara iyi söylüyorsun.
- Herkes yanında bulunandan verir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Gazap, eytanın vesvesesinden hâsıl olur. eytan, ate ten yaratılmı tır. Ate , su ile
söndürülür. Gazaba gelince abdest alınız!)
Bunun için, gazaba gelince, eûzü besmele çekmeli ve iki kul'eûzüyü okumalıdır. nsan gazaba
gelince, aklı örtülür. slâmiyetin dı ına çıkar. Gazaba gelen kimse ayakta ise oturmalıdır. Hadis-i erifte
buyuruldu ki:
(Gazaba gelen kimse, ayakta ise otursun. Gazabı devam ederse yan yatsın!)

HASED
(Bir yakınımız var. Hani derler ya, kom uya bir inek vermek artıyla, sana da bir inek
verece iz, dense, kom unun ine i iki olmasın diye kendisi de bir inekten vazgeçer. Nedense bu
yakınımız, ba kalarının mal mülk sahibi olmasını çekemiyor. Bize, bu huyumun günahı var mı,
diye sual ediyor. Hasedin zararı ve çaresi anlatılırsa faideden hâli olmaz.)
CEVAP
Yeryüzünde ilk vuku bulan büyük hatâ, blis'in Âdem aleyhisselâmın sahip oldu u yüksek
dereceye haset etmesidir. lk cinayet de, haset yüzünden vuku bulmu tur. Âdem aleyhisselâmın o lu
Kabil, haset yüzünden di er o lu Hazret-i Hâbil'i öldürmü tür.
Eskiden âlim bir zatın, hükümdarın yanında çok de eri vardı. Bu zât, hükümdara gider öyle
derdi:
( yilik yapana iyilik yap! Kötülük yapana ceza lüzumsuzdur. Ceza olarak o kötülü ü ona yeter.)
Bu âlimi, adamın birisi çekemedi. Hükümdarla olan yakınlı ına haset ederek bir iftira dü ündü.
Hükümdara giderek dedi ki:
— Hükümdarım, bu âlim, sizin aleyhinizde konu uyor. A zı kokuyor, diyor.
Hükümdar sordu:
— Sözlerinin do ru oldu una nasıl inanayım?
Hasetçi dedi ki:
— Âlimi yanınıza ça ırırsınız. Size yakla ınca e er sizdeki kötü kokuyu duymamak için burnunu
kapatırsa, sözümün do rulu u meydana çıkar.
Hasetçi, hükümdarın yanından ayrılır ayrılmaz, âlimi davet etti. Sarımsaklı yemek yedirdi. Âlim,
hükümdarın yanına gidip dedi ki:
( yilik yapana iyilik yap! Kötülük yapana kötülü ü ceza olarak yeter.)
Hükümdar, yanına yakla masını söyleyince, âlim hükümdara yakla ınca sarmısak kokusunu
hatırlayarak hemen a zını kapattı. Hükümdar da, hasetçinin do ru söyledi ine kanaat getirdi. ifreli bir
mektup yazdı:
(Bu mektubu getiren ahsı öldür!)
Bu mektubu vezire götürmesini ve hediyesini almasını söyledi. Âlim de mektubu alıp giderken
yolda hasetçiye rastladı. Hükümdarın emriyle hediye almak için vezire gitti ini söyledi. Hasetçi,
mektubu kendisine hediye etmesini söyleyince âlim de hediye etti. Hasetçi vezirin yanına varıp
mektubu verince boynu vuruldu.
Âlim, yine âdeti üzere hükümdarın yanına vardı. Hükümdar çok a ırdı. Dedi ki:
— Sen mektubu ne yaptın?
— Mektubu bir arkada ım istedi, ona verdim.
— Sen benim aleyhimde konu uyor, hükümdarın a zı kokuyor diyormu sun?
— Hayır, asla ben öyle bir ey demedim.
— O halde dün huzuruma gelince neden a zını kapadın?
Âlim, hasetçinin sarmısaklı yemek verdi ini ve hükümdarın rahatsız olmaması için a zını
kapattı ını söyleyince, hükümdar, âlimin söyledi i sözü tekrar etti:
(Söyledi in do ruymu . Kötüye kötülük kâfi geldi. Hasetçi cezasını buldu.)

DÜNYA SEVG S
Ma'rifetnâme'deki hadis-i eriflerde buyuruluyor ki: (Mes'ud o kimsedir ki, dünya onu terk
etmeden önce, o dünyayı terk etmi tir.) (Dünyaya, burada kalaca ınız kadar, âhırete de, orada
kalaca ınız kadar çalı ınız!)
Allahü teâlânın kitabından ve Resûlullahın hadislerinden sonra, slâm kitaplarının en üstünü ve en
faidelisi olan MEKTÛBAT kitabında, ariflerin ı ı ı, velilerin önderi, ikinci bin yılının müceddidi mâm-ı
Rabbani hazretleri "kuddise sirruh" buyuruyor ki:
"Server-i kâinat, Habib-i Rabbilâlemin" aleyhissalatü vesselam" buyurdu ki:
"Dünya ile âhıret, birbirinin zıddıdır, birbirine uymaz. Birini razı edersen.öteki gücenir."
Demek ki, bir kimse, dünyayı razı ederse, âhıret ondan gücenir. Ya'ni âhırette eline bir ey
geçmez. Dünya, seni Allahü teâlâdan uzakla tıran eyler demektir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki
dü üncesi, Allahü teâlâyı unutturacak kadar ileri giderse dünya olur. Âhırete faidesi olmayan ilimler,
dersler de hep dünyadır.)
Size dünya ile alâkalı bir kıssa anlatmak istiyorum. Hasan efendi adıyla me hur bir ihtiyar vardı.
Yaratılı gayesini iyi bilirdi. Ömrünü dînine hizmet etmekle geçirmi ti. Mum dibine ı ık vermez misâli,
o luna ne kadar nasihat etmi se de, o lu söz dinlememi ti. Ölüm dö e indeyken o lunu ça ırıp der
ki:
— O lum bugüne kadar hiç bir nasihatimi dinlemedin. Son bir arzum var, onu bari yerine getir!
O lu merakla sorar:
— Son arzun nedir, baba?
Ben ölünce, yıkandıktan sonra, daha kefenlenmeden, hocadan müsaade iste, babamın vassiyeti
var de, ayaklarıma çorap giydir?
— Ba üstüne babacı ım. Bir çift çorabın ne kıymeti var. Söz veriyorum, vasiyyetini yerine
getirece im.
htiyar baba sevdi i bir arkada ını da ça ırıp ona der ki:
— Bu mektubu ben ölüp defnedildikten sonra o luma vermeni rica ediyorum.
Arkada ı kabul ederek mektubu alır.
Gün gelir, ihtiyar Hasan Efendi, fâni dünyadan, baki âleme göç etmek üzere vefat eder. Meyyit
yıkanıp, kefenlenece i zaman, o lu elinde bir çift çorapla gelir. Hoca efendiye babasının vasiyyetini
anlatır. (Çorapları kendi elimle giydireyim) der. Hoca, Mektubât-ı erifi okumu bilgili bir kimsedir.
Hasan Efendinin o luna der ki:
— Kefen üç parça olur. Çoraplarla dört, be parça oluyor, bid'attır, caiz de ildir. Dine uygun
olmayan vasiyyetler yerine getirilmez.
Dinde reformculardan birisi, (Meyyitin çorap giymesinin caiz olmadı ını sanki Kur'ân mı
yazıyor) diyerek ehl-i sünnet imâma itiraz ederse de, imâm efendi, münaka aya meydan bırakmadan
meyyiti hemen defn ettirir.
Defni müteakip Hasan Efendinin arkada ı, mektubu çıkarıp o luna verir. O lu açıp okuma a
ba lar:
"O lum, gördün, dünyada ne kadar çok malım, mülküm varken, bir çift çorabı bile aya ıma
giydiremedin. Malımın hepsi dünyada kaldı. Kabire amelimle girdim. Benden ibret al! Nasıl ya arsan
ya a sonunda öleceksin. O halde hemen tevbe et! Âhıreti kazanmak niyyetiyle yaptı ın bütün i ler
dünya de il âhıret olur. mâm-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Bu dünya çalı mak yeridir. Ücret alınacak yer âhırettir. Dünya kazançlarının Allahü
teâlânın yanında az bir kıymeti olsaydı, dü manı olan kâfirlere ondan kıl ucu kadar vermezdi.
Allahü teâlâ, cümlemizi, kendisinden ba ka her eyden yüz çevirmekle ni'metlendirsin!)

Dünyaya geldi in zamanı dü ün,


en a lardın, fakat gülerdi âlem,
Öyle bir hayat sür ki, senin gidi in
Sana sevinç olsun âleme matem.

CÖMERTL K
Malı olmayan kanaatkar, malı olan da cömert olmalıdır. Hadîs-i eriflerde buyuruldu ki:
(Cömertlik Cennette bir a açtır. Cömert kimse, onun dalına tutunur ve onu Cennete kadar
götürür. Cimrilik Cehennemde bir a açtır, cimriyi Cehenneme kadar götürür.)
(Allahü teâlâ, cömertlikle güzel huyu sever, cimrilikle kötü huyu sevmez.)
(Cömerdin günahını, kusurunu afvediniz. Onun bir sıkıntısı olursa, yardımcısı Allahü teâlâ
olur.)
(Cömerdin yeme i ifa, cimrininki hastalık sebebidir.)
(Allahü teâlâ, bilgisiz cömerdi, cimri âbidten daha çok sever. En fena hastalık cimriliktir.)
Cömertli i ile me hur bir adam vefat etmi ti. Çok acıkan yolcular, bu adamın kabrinin yanına gidip
aç olarak uyudular. Yolculardan birisinin bir devesi vardı. Yolcu mevtayı rü'yâsında gördü. Kendi iyi
devesine kar ılık yolcunun devesini satmasını teklif etti. Rü'yada iken bu deveyi kesti. Uykudan
uyanınca deveyi kesilmi buldular. Pi irip yediler. Dönerken bir kervana rastladılar. Kervandan birisi
ismi ile devesi kesilen adama hitap etti:
Sen filân. Ölüden bir deve satın almadın mı?
— Evet, aldım ama, o rü'yâda idi.
— Satın aldı ın iyi deve budur. Ben de rü'yâda gördüm. Bana "E er benim o lumsan benim bu
devemi filân kimseye ver." dedi. Buyur deveni al!
Ba'zı insanlar kendisini cömert zannettikleri halde, ba kaları bunu cimri bilir. O halde cimrilik
nedir?
Cimrilik, verilmesi icap edeni vermemektir. Malı korumak ne kadar mühim ise, saçıp savurmak da
o kadar kötüdür. Misafire ikram etmek, malı korumaktan mühimdir. Kom usu aç iken, kendisinin çok
yeme i varsa, vermemesi, cimrilik olur. Mürüvvetin icapları ile iktifa eden kimse, cimrilikten kurtulur.
Cömertli in derecesi bundan ileridir. Bir kimseye verdi i ey zor gelmiyorsa, cömert kabul edilir. Zorla
veriyorsa cömert olmaz. Övülmek, tanınmak, bir kar ılık beklemek niyyetiyle isteyerek de verse
cömertlik olmaz. Esas cömertlik, hiç bir ey beklememektir. Allahü teâlânın sevgisi için canını feda
etmekten çekinmeyen kimse, dinde cömerttir. Bunda da bir kar ılık bekliyorsa, cömert olmaz.
Cimrili in sebebi, uzun ya ama ümidi ile parasız kavu amıyaca ı arzularıdır. Cimri kimse
ömründen birkaç gün kaldı ını bilse, mal vermesi zor olmaz. Fakat çocukları olur, onların ya amasını
kendi ya aması gibi kabul ederse cimrili i yine artar. Bu bakımdan çocuklar, cimrilik, korkaklık ve
cahillik sebebi olabilir.
Çok ya ama arzusunun ilâcı, ölümü çok dü ünmekle olur. Bir çok cimrilerin gafletle öldü ünü,
hasret çekti ini, bıraktı ı malları mirasçıların harcadı ını göz önüne getirmelidir. Çocuklarının fakir
kalaca ı korkusunun ilâcı ise, cimrilik yapmakla zengin olunamıyaca ını, bıraktı ı malları bo a
harcayabileceklerini, zengin olacaklarsa bir ba ka yerden buna kavu acaklarını dü ünmelidir. Zengin
olan kimselerin, miras sebebiyle zengin olmadıklarını, mirasa konan kimselerin ise bo a harcadıklarını
da bilmek lâzımdır. Çocukları iyi olursa, Allahü teâlânın onlara kâfi gelece ini, kötü olurlarsa, bıraktı ı
malları günah olan i lerde harcayacaklarını bilmelidir. Cimrili in her bakımdan kötü oldu unu
dü ünmelidir.
Mala a ırı sevginin ilâcı, o maldan ayrılıp uzakla maktır. Faydalı i te kullanmadı ı malı, denize
atıp a ırı sevgisinden kurtulmak, cimrilikle saklamaktan daha az zararlıdır. Bir malı cimrilikle saklamak,
riya ile vermekten daha kötüdür.
Mal, yılan gibi, içide hem zehir ve hem ilâç vardır. Malın kullanılmasını bilmek lâzımdır. Mal bizi
kullanmamalıdır. Mal, yemek, giymek gibi i ler için zarurî bir ihtiyâçtır. Dünya ve âhıreti kazanmak için
mala ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç kadar mala malik olmayı istemelidir.
Ya Rabbi. Bizleri cömert kullarından eyle!

MAKAM SEVG S
Makam, mal gibidir. Mal iyi kullanıldı ında faidesi çok oldu u gibi, makamını iyi kullanan kimseler
için büyük müjdeler vardır. Ehli olan kimsenin bir makama talip olmaması do ru de ildir. Bir nevi
hizmetten kaçmak demektir. Bir müslüman, vatanı ve milleti için elinden gelen hizmeti yapmalıdır.
Hizmet edece im diye lâyık olmadı ı makama göz dikmemelidir. Lâyık olmadı ı makama geçme hırsı,
ö ülme arzusu, insanı felâkete götürür. Hadis-i erifte makam sevgisinin, suyun tere otunu büyüttü ü
gibi, kalbdeki nifakı büyüttü ü bildirilmi tir. Peygamber aleyhisselâm buyurdu ki:
( nsanları iki ey helak etti: Heva ve isteklerine uymak ve övülmeyi sevmek.)
slâm âlimlerinden bazıları buyuruyor ki:
Makam sevgisi, riyanın ba ı, nefsin sevgilisi, eytan için gözaydınlı ıdır.
Makam sevgisini bırakmak sabırdan acıdır.
Makam sevgisiyle dolu küpten bir bardak içen kimse, artık ibâdet ve ihlâstan sıyrıldı demektir.
Ba kanlık, pe inden ko andan kaçar, kendisinden kaçanı da kovalar.
Makam hırsıyla yanıp tutu an, hiç bir zaman manen yükselemez.
Medhü sena edilmeyi sevmek, insanların helakine sebep olur.
Me hur olma arzusu insanın ihlâsını yakıp kül eder.
Arkasından insanların gelmesini seven kimsenin kalbi yerinde durmaz.
Parmakla gösterilmeyi seven, Allah indinde sâdık de ildir.
Övülmeyi seven, ayıplanmayı kötü bilen kimse, muhlislerden olamaz.
Peygamber aleyhisselâm, Amr ibni As hazretlerini, emîr (ba kan) tayin ederek üç yüz asker ile
beraber, müslümanlann mal ve mülklerini ya ma eden Benî Kuda'a taifesinin üzerine gönderdi.
Müslümanların geldi ini haber alan dü man askerleri, ba ka kabilelerle de birle erek kuvvetli bir ordu
meydana getirdiler. Hazret-i Amr durumu Resûlullaha bildirdi. Peygamber aleyhisselâm da, Amr'a
yardım etmek üzere içlerinde Hazret-i Ebu Bekir ile Hazret-i Ömer'in de bulundu u bir grup insan
gönderdi. Bu yardım sayesiyle müslümanlar galip geldi. Hazret-i Ebu Bekir ile Ömer'in Hazret-i Amr
ibni As'ın emrinde sava maları üzerine, Hazret-i Ai e validemiz, Peygamberimizin Amr ibni As'ı di er
sahabeden daha çok sevdi ini zannetmi ti. Amr ibni As hazretleri Peygamberimize sual etti:
— Ya Resûlallah, en ziyade kimi seviyorsun?
— Ai eyi...
— Erkeklerden kimi seviyorsun?
— Ai e'nin babasını...
— Ondan sonra kimi seviyorsun?
— Ömer'i...
Amr hazretleri sual ettikçe Peygamber aleyhisselâm, Eshâb-ı kiramın isimlerini birer birer bildirdi.
Bu cevaplardan sonra Amr ibni As hazretleri, beyli in, emirli in (ba kanlı ın) fazileti gerektirmedi înî,
sevgi için delil oImadı ını anladı.

ÖVMEK VE Ö ÜNMEK
Bir kimseyi yüzüne kar ı övmek, medhetmek, o kimsenin felâketine sebep olabilir. Çünkü övmek,
ço u zaman ifrata varır, yalan karı abilir. nsan sevmedi i kimseyi överse, riyakârlık yapmı olur. Bir
kimseyi övmekle onun kibirlenip böbürlenmesine sebep olabilir. Kibir ve ucb ise, insanı helak eden
kötü sıfatlardandır. Ba'zan bir kimseyi övmekle, övülen kimse sevinir, kendini be enir, insanlar beni
örnek alsın diye gösteri e kapılabilir. Kendini di er insanlardan üstün görebilir. Halbuki kendini âciz,
eksik, günahkâr gören kimse kibirlenemez, salih amel i leme e ve haramlardan daha çok sakınma a
gayret eder. Kendisini ba kalarından üstün gören kimse ise, bütün faziletlerden mahrum kalır.
Medhedilen kimse, kendisinin olgunla tı ını zanneder. Bunun için Peygamber aleyhisselâm birini
medheden kimseye buyurdu ki:
(Arkada ının boynunu kestin, duyarsa iflah olmaz.)
Görüldü ü gibi, hadis-i erifte, bir kimseyi medhetmek, bir kimseyi bo azlamak gibi gösterilmi tir.
Övülen nice insanlar, kendilerini kibir bataklı ına yuvarlamı lardır. Yine hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Medhedicileri gördü ünüzde, yüzlerine toprak saçın!)
O halde insanları ö meyi âdet haline getirmemelidir. Göze girmek için onu bunu ö eni, argo
tabirle "ya cılık edeni", sevmemeli, onlara de er vermemelidir.
yi bir i yapan kimse, iyili e te vik ve devam etmesi, ba kalarına da örnek olması için övülürse,
zararlı olmaz. Çünkü Peygamber aleyhisselâm Eshâbının ço unu medhetti. Meselâ Hazret-i Ömer için
buyurdu ki:
(Ya Ömer, e er ben peygamber olarak gönderilmeseydim, sen gönderilirdin.)
Hazret-i Ömer ve di er Eshâb-ı kiram yüksek dereceler içinde bulunduklarından böyle medhlere
muhatap olunca kibre ve ucba kapılmadılar. Bizim gibi câhiller, övülünce, kendimizi bir ey zanneder,
felâkete yuvarlanırız.
Fâsıkları, ya'ni açıktan günah i leyenleri övmemelidir. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Fâsık övüldü ü zaman Rab gazap eder ve Ar titrer.)
O halde dilimizi lüzumsuz ekilde onu bunu övme e alı tırmamalıyız!
Peygamber aleyhisselâm, insanların kendilerini methetmelerini yasaklamı tır. Kendisi de,
insanların ö ündü ü gibi ö ünmezdi. (Ö ünmek için söylemiyorum) diyerek Allahü teâlânın ihsanını
bildirirdi. Ve buyururdu ki:
(Ben Allahın kuluyum, Hıristiyanların sa aleyhisselâmı övdükleri gibi a ırı medhetmeyin?)
Hazret-i Ömer kendisini medh eden birine buyurdu ki: (Beni de, kendini de helak mı
edeceksin?)
Sebepsiz ba kalarını ö memiz uygun olmadı ı gibi, bizi ö en olursa te'sir altında kalmamız da
uygun de ildir. nsanların ö mesiyle, yermesini bir kabul edenler makbul insanlardır.
Birisini tenkid etti iniz zaman üzülmüyor, haktan ayrılmıyorsa, övdü ünüz zaman sevinmiyorsa, o
kimsenin sâlih birisi oldu u anla ılır.
Alimlerden birini yüzüne kar ı övdüler. Övenlere dedi ki: Öfkelendi im zaman beni halim olarak
gördünüz de, onun için mi beni övüyorsunuz?
Övenler "Hayır" deyince, (Yolculuk etmedi iniz, denemedi iniz bir kimseyi nasıl översiniz?)
diye cevap verdi.
Bir insan için ölüm ânı mühimdir. Ya'ni imanla gitmek mühimdir. Ölürken imanla gitmeyen kimseyi
hayatında övmek neye yarar? Kendimizi övmemiz, övenlere ses çıkarmamız, bilmedi imiz insanları
övmemiz uygun olmaz.
Allahü teâlâ, bize iman gibi büyük bir ni'met ihsan etmi tir. Ö ünebiliriz. Ancak son nefese kadar
bu imanı muhafaza edip etmiyece imiz belli de ildir. Bunun için daima korku içinde ya amamız,
haramlardan kaçmamız, dinimizin bütün emirlerini yapmamız ve Allahü teâlânın rahmetinden
ümidimizi kesmememiz lâzımdır.

HLAS NED R?
hlâs: Halis, temiz etmek, niyyeti temizlemek, yalnız Allahü teâlâ için yapmak demektir.
Müminlerin hepsi bazı ibâdetlerinde, az olsa da güçlükle ihlâs elde edebilir. Hakiki ihlâs ise her
sözde, her i te, her harekette ve hareketsizlikte her zaman kendili inden kolayca hasıl olan ihlâstır.
Böyle hlasın hâsıl olması için Allahü teâlâdan ba ka hiçbir eye tapınmamak, bir eye dü kün
olmamak lâzımdır. Güçlükle ele geçen ihlâs devam etmez biter. Zahmet çekmeden ele giren ihlâs
devamlıdır. Devamlı ihlâs ise Hakk-ul yakın mertebesinde hâsıl olur. te bu mertebeye varanlar ne
yaparsa yalnız Allahü teâlâ için yapar. Nefsleri için bir ey yapmaz. Çünkü nefsleri, Allah için feda
olmu tur.
Bir kimse nefsine uydu u günlerde,her eyi nefsi için yaptı ı, bunun için niyyet etmesine lüzum
olmadı ı gibi, nefsine uymaktan kurtulup, Allahü teâlâya tutulunca, her eyi Allahü teâlâ için yapar.
Niyyet etmesine yine lüzum kalmaz. üpheli olan eylerde niyyet edilir. Belli olan eyleri, niyyet
ederek, belli etme e lüzum yoktur. Bu, öyle bir ni'mettir ki, Allahü teâlâ diledi i kullarına verir.
Zümer sûresinin (3) âyetinde (Biliniz ki, Allahü teâlâ hâlis din ister) buyuruldu. Böylece,
herkese ihlâs kazanması emr olundu. Cenâb-ı Hak sevilmedikçe hlasın varlı ı dü ünülemez. hlâsa
kavu mak herkese lüzumludur. Kavu abilmek için de sünnet-i seniyyeye yapı mak, bid'atlerden
sakınmak lâzımdır.
Muhabbet sevgiliye itaat etme i ister. Allahü teâlâya itaat ise, emirlerini yerine getirmekle olur.
Muhabbetin çok olmasına alâmet ise emirlere çok uymaktır. Emirlere tam uyabilmek için, ilm, âmel ve
ihlâs lâzımdır. Bunlardan biri olmaz veya noksan olursa, tam uyma, tam muhabbet sa lanamaz.
lim ö renmek, ibâdet yapmak içindir. Kıyamet günü i den sorulacak, çok ilim ö rendin mi diye
sorulmayacaktır. ve ibâdet, ihlâs elde etmek içindir. hlâs da hakiki mabud ve kayıtsız artsız var
olan Allahü teâlâyı sevmek içindir.
mâm-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
"Sonsuz kurtulu a kavu abilmek için üç ey muhakkak lâzımdır: lim, amel, ihlâs."
" ki ey sizde varsa hiç üzülmeyiniz! Biri, bu parlak dinin sahibine uymak, ikincisi, dini ö rendi iniz
zatın büyüklü üne inanmak ve onu sevmek. Allahü teâlâya sı ınınız ve Ona yalvarınız ki, bu iki
ni'mette gev eklik olmasın. Bu ikisi olunca, ba ka eylerin düzelmesi kolaydır."
Dine hizmet etmek için ilim art de ildir. lim amele vasıta oldu u için kıymetlidir. lim yalnız
ba ına kıymetli de ildir. Amelsiz veya ihlâssız ilim sahiplerini Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı kerîminde
merkebe benzetmektedir. Bunun için "Amelsiz ilim vebaldir" buyurmu lardır. lim yalnız ba ına faîdeli
olsaydı yetmi iki dalâlet fırkası meydana gelmezdi. Buyuruldu ki:
"Cehenneme girecekleri bildirilen yetmi iki fırkanın reisleri, derin âlim idi. limleri dalâletlerine
sebep oldu."
lim, ancak amel ve ihlâsla birlikte oldu u zaman i e yarar ve insanı tehlikelerden koruyup,
kurtulu unu sa lar.
u halde yapılacak i ilim sahibi olmak, ilmiyle âmil olmak ve her amelini ihlâsla yapmak, ya'ni her
yaptı ı i i rızâ-i ilâhi için yapmak...

HLASIN FAZ LET


limle yapılan amelin de eri ihlâsla ölçüldü ü için, hlasın ehemmiyeti çok büyüktür. Hadîs-i
eriflerde buyuruldu ki:
(Cenâb-ı Hak buyurdu: îhlâs sırlarımdan bir sırdır. Onu sevdi im kulların kalbine emanet
ederim.)
( hlâsla yapılan amel az olsa da sana kâfi gelir.)
(Kırk gün Allah için hâlis amel yapanın kalbi hikmetle dolar.)
Niyyeti ve ameli ihlâsla yapmak çok güçtür. yilik etti i, sadaka verirken ba kalarının görmesi
ho una gitti i için, yaptı ı iyili in, verdi i sadakanın heba oldu u rivayet edilmi tir.
lim tohumu, amel ile meyvalı a aç olabilmesi için ihlâs suyuna muhtaçtır. hlâs olmadıkça ilim
tohumu ye eremez. Cenâb-ı Hakkın istedi i az da olsa ihlâslı ameldir. HLÂS, niyetini temizlemek,
yalnız Allah için yapmak demektir.
Her i te, ihlâsa büyük ehemmiyet vermek lâzımdır. Meselâ, ben hasta olursam onlar da bana gelir
diye hasta ziyaretine gitmek, o da bana ikram eder ümidiyle misafirine gerekli hürmeti göstererek, iyi
tanınmak için hayırlı i ler yapmak, insanların sevgisini kazanmak için ilmini gösterme e çalı mak ve
ona buna nasihat etme e kalkmak, aynı gaye ile makale ve kitap yazmak... Bunların hepsi, güzel
amelleri mahveder. Halis bir i inde ihlâsını görmek bile ihlâsı zedeler. Bir kimse yaptı ı amelin ihlâslı
oldu unu kabul ederse, o i ini be enmi demektir. Bu ise ucubdur. Ucub da bir âfettir.
hlâsı zedeleyen, bozan sebeplerden birkaçını beyan edelim!
Namaz kılan bir kimsenin ihlâsını bozmak için eytan çe itli vesveseler verir. Bu kimsenin namaz
kılarken yanında bir veya birkaç ki i varsa, bunlar "Ne güzel namaz kılıyor" derler. O da, namazında
itina gösterirse bu apaçık bir riyadır. Çokları bu riyadan kurtulamaz. E er eytan bu i te muvaffak
olamazsa, bu sefer, (Namazını do ru kılma a çalı , seni görenler do ru namaz kılmayı biliniyorlarsa,
ö renmi olurlar. Sen onlara iyi örnek olmu olursun. yi namaz kılarsan seni örnek alanların
sevabından sana da yazılır. Kusurlu kılarsan sana bakıp kusurlu ibadet edenlerin günahı sana da
yazılır. Aman güzel ibadet etme e bak!) diyerek ihlâsını bozma a çalı ır. Bu riyadan da çok kimse
kurtulamaz.
Altının içine yabancı madde karı ırsa, bunu sarraftan ba ka kimse anlıyamaz. bâdetlere karı an
riyayı da çok kimse anlıyamaz. Bunun için ihlâslı âlimin iki rek'at namazı, câhilin bir yıllık ibâdetinden
hayırlı oldu u bildirilmi tir.
Benî srail zamanında âbidin biri uzun zaman ibâdet eder. Ba'zı insanlar gelerek, yakın bir yerde
a aca tapan insanların bulundu unu haber verir. Buna kızan âbit, baltayı alarak a acı kesmek üzere
yola çıkar. Yolda ihtiyar bir insan eklinde eytana rastlar. eytan a acı kesmemesi için âbide çe itli
eyler söylerse de, razı edemez. Münaka a edip eytanla dövü ürler. Sonunda eytan ma lup olur.
(Beni bırakırsan sana cazip bir teklifim var) der. Abid eytanın teklifinin ne oldu unu sorar, eytan der
ki:
(Sen insanlara yük olan fakir bir kimsesin. Zengin olup yoksullara yardım edebilmen için her
sabah yastı ının altına iki altın koyarım. Bu i senin a acı kesmenden daha hayırlıdır.)
Âbit, ( htiyar do ru söylüyor, a acı sonra da keserim) diyerek teklifi kabul eder. Evine gelir. ki gün
üst üste yastı ının altında iki altın bulur. Üçüncü gün altınlar kesilince âbid hiddetlenerek a aç kesmek
üzere tekrar yola çıkar. Aynı ihtiyarla ( eytanla) kar ıla ır. eytan a acı kesmesine müsaade etmez.
Münaka a sonunda dö ü ürler. Bu sefer eytan ihtiyarı altına alır. (A acı kesme fikrinden
vazgeçmezsen seni bo azlarım) der. Âbit çaresiz fikrinden vazgeçti ini söyler. Sonra der ki:
— Daha önce sana galip gelmi ken imdi ma lup olmamın sebebi nedir?
eytan öyle cevap verir:
— lk çıkı ın Allah rızası içinde, niyyetin hâlis idi. hlâslı oldu un için Allah seni galip getirdi.
imdiki hiddetin dünyalık içindir. Altınlar konmadı diye kızdı ın için ma lup oldun.
Görüldü ü gibi, insan eytandan ancak ihlâs sayesinde kurtulabilir. Her i te ihlâslı olma a gayret
etmelidir.

BÜYÜKLENMEK
Kibr, ya'ni kendini büyük görmek çok kötüdür. Allahü teâlâ ile beraber olma a kalkı mak demektir.
Çünkü büyüklük Allahü teâlâya mahsustur. Bunun için Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîminde öyle
buyurmaktadır:
(Allah, büyüklenenlerin kalbini mühürledi.) Hadis-i eriflerde ise öyle buyuruldu: (Kalbinde
zerre kadar kibir bulunan Cennete giremez.) (Kibirli olanları, kıyamet günü, insanların ayakları
altında kalmı karıncalar gibi yaparlar.)
(Hiçbir iyili in faide vermedi i günah, kibirdir.) (Kendini büyük görüp, böbürlenerek
yürüyen, kıyamet günü Allahü teâlâyı kızgın olarak görür.)
Bâyezid-i Bistami hazretleri, buyurur ki: (Kendini insanlar içinde herkesten a a ı görmeyen
kimse kibirlidir.) Hadis-i erifte ise kibir öyle tarif edilmektedir:
(Do ruyu kabul etmemek ve insanlara hakaret ile bakmaktır.)
mâm-ı Gazali de buyuruyor ki: (Kendi yaptıklarını insanların gözünde iyi gösterme e çalı an
kimse kibirlidir.) Yine buyuruldu ki: (Cennet kokusunu almak istersen, kendini bütün insanlardan
a a ı tut!)
Kibirli insan, bir mecliste hep kendi konu mak ister, yanında edeb ile oturulmasını ister, hattâ
yanında sigara içilmesine bile tahammül edemez. Böyle kimse padi ahın tacını ba ına geçirip tahtına
oturan köleye benzer. Bunun için Allahü teâlâ öyle buyurmaktadır:
(Azamet ve kibriya bana mahsustur. Bunlarda bana ortak olmak isteyeni helak ederim.)
Kibrin sebepleri birkaç tanedir:
1- lmi sebebiyle kendini büyük görür. Çok kitap ezberlemi tir. Hele konu ma ve ikna kabiliyeti de
varsa kibrinden yanına varılmaz. mâm-ı Gazali hazretleri buyuruyor ki: (Alim, kendini ilimle süslü
görünce ba kalarını kendine göre hayvan gibi görür. Çevresindeki insanlardan hizmet, tazim bekler.
Yanında alçak sesle konu ulmasını ister. nsanların kendi dua ve ir adına ihtiyâcı oldu unu
zanneder.)
Hakiki ihlâslı âlim ise, ilminin kendisine perde oldu unu bilir ve kendini daima kusurlu görür.
Ebudderda hazretleri buyuruyor ki: ( lmi artanın, derdi de artar.)
Allahü teâlâ, peygamber aleyhisselâma (mütevazı) olmakla emr etti. Bu bakımdan Eshâb-ı kiram
kibirden çok korkarlardı. Hattâ Huzeyfe radıyallahü anh, bir kerre imamlık yaptı. Sonra buyurdu ki:
(Kendinize ba ka imam arayın. Çünkü kalbime, benim sizden üstün oldu um dü üncesi geldi.)
Eshâb-ı kiram kibirden böyle korkunca, bizler nasıl korkmayız. Falancaya fikrî münaka ada üstün
geldim demek de kibirdendir..
2- bâdeti sebebiyle kendini büyük görür. Bütün sünnetlere ve müstehaplara uydu unu
söyleyerek kibirlenir. Bunun için büyükler, (Abid, zâhîd ve sofu kibirden kurtulamaz) buyurmu lardır.
Böyle bir âbidi inciten bir kimseye belâ gelse, âbid bunu kendi kerameti sayar. Hadis-i erifte
buyuruldu ki: ( nsanlar helak olmu tur diyenin kendisi helak olmu tur ve (Bir din karde ini hakir
görenin günahı, son haddini bulmu tur.) Benî srailden iki ki iden birisi kötülü üyle, di eri de
ibadetiyle öhret bulmu tu. Kötü kimse, bu âbidin yanından geçerken, (Gideyim u âbidin yanına
oturayım, belki Allahü teâlâ onun hürmetine beni afveder) diye dü ündü. Gidip âbidin yanına
oturdu. Âbid ise, üzerinde bulutun gölgelendirdi i bir kimse oldu u için, kerâmetiyle böbürlenerek (Bu
adam benimle niye oturuyor) diyerek oradan kalktı. Fâsık da çekip gitti. Fakat âbidin üzerindeki
bulut, fâsı ın üzerine gitti. Zamanın peygamberine Allahü teâlâdan vahiy geldi: (Fâsıkın yaptıklarını
itikadı hürmetine afvettim. Kerameti görülen âbidin yaptıklarını da kibri sebebiyle yok ettim.)
3- Soyu ile, güzel ve temiz elbise giymesiyle ve zenginli i sebebiyle kibreder. Bu sıfatlar
sebebiyle kibretmek de ahmaklıktır.

TEVAZU

Ucb, kendini be enmektir. Kibir ise kendisini ba kasından üstün görmek ve kendini büyük
göstermektir.
Çocuk ve câhilden de gelse hakkı kabul etmek tevazudur. Bâyezid-i Bistâmi hazretleri buyuruyor
ki:
(Kendini herkesten a a ı görmeyen kibirlidir.)
Kibirli kimseye kar ı büyüklenmek, sadaka vermek gibi sevaptır. Kibirli kimseye kar ı tevazu
edilmez. Ancak slâm âlimlerine a ırı tevazu edilir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki, kibriya, üstünlük ve azamet bana mahsustur. Bu ikisinde bana
ortak olanı Cehenneme atarım, hiç acımam)
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete girmeyecektir.)
Kibir ba lıca yedi sebepten ileri gelir: 1- lim 2- badet, 3-Soy 4- Güzellik 5- Kuvvet 6- Mal 7-
Mevki. Bu sıfatlar câhillerde bulununca kibre sebep olur.
Bunları açıklıyalım:
1- Halbuki hakiki ilim, insana aczini, kusurunu ve Rabbinin büyüklü ünü bildirir. nsanlara kar ı
tevazuu arttırır.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Âlimlerin âfeti, kendilerini büyük görmeleridir.) (Âlim oldu unu söyleyen kimse, câhildir.)
Her sorulana cevap verme e kalkan, her yerde bilgi satma a çalı an kimse, cahilli ini ortaya
koyar. (Bilmiyorum, ö renip de söylerim) diyen kimsenin âlim oldu u anla ılır.
2- Çok ibadet etmek de insanın üstün oldu unu göstermez. Çünkü âlimin âbide olan üstünlü ü,
peygamberimizin ümmetine olan üstünlü ü gibidir. Bir genç bni Mensurun ibâdetinin
çoklu una hayran kaldı. bni Mensur ona dedi ki:
(Ey delikanlı, bu halime a ma! eytan da uzun yıllar ibâdet etti. Sonunun ne oldu unu bilirsin.)
smi â'zam duasını bilen ve her duası kabul olan Bel'âm-ı Baura, bir günaha meyletti i için
imansız gitti. Bu bakımdan ilmine ve ameline güvenerek kibirlenmek cahilliktir, böyle kimseleri de âlim
saymak pe lerinden gitmek ahmaklıktır.
3- Soyu ile övünmek, yüce ve ulu bir soydan geldi ini söylemek uygun de ildir. Kabilin babası
Âdem aleyhisselâm idi. Fakat kâfir olarak öldü.
4- ık giyinmek, yakı ıklı olmak da üstünlük alâmeti de ildir.
5- Kuvvet sahibi olmak, pehlivan olmak da üstün olmayı göstermez.
6- Mal sahibi olmak, çok zengin olmak da üstün olmayı gerektirmez. Karunun ne kadar çok malı
vardı. Malı ile birlikte kahr olup gitti.
7- Mevki sahibi olmak da üstün olmayı icâb ettirmez. Birçok krallar, derebeyler, firavunlar mevki
sahibiydi. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, tevazu üzere olmayı bana emreyledi. Hiç bir kimse di erine kar ı
büyüklenmesin.)
mâm-ı Rabbani hazretleri (Peygamberlik nedir) isimli eserinde, âlemlere rahmet olarak
gönderilen Muhammed aleyhisselâmın kendisini hiç bir kimseden üstün görmedi ini bildirmektedir.
Görüldü ü gibi, Peygamber aleyhisselâma bile tevazu emredildi ine göre, yani Peygamber
aleyhisselâm kendisini kimseden üstün görmedi ine göre, artık herkesin tevazu sahibi olması arttır.
Ba kalarının yanında fısıltı halinde alçak sesle konu masına müsaade etmek, kibirli olmanın
alâmetidir. Her müslüman di er müslümanı kendinden a a ı bilmemelidir. Meselâ ihtiyar bir
müslümanı görse, bu dine benden çok hizmet etmi tir diye onu kendinden üstün bilmelidir. Genç bir
müslüman görünce, bu daha küçüktür. Benim kadar günah i lememi tir diyerek onu da kendinden
üstün görmelidir. Böylece herkesi, ya lı ve genç kendinden üstün bilip onlara yerine göre hocam,
efendim, karde im gibi sözler söylemek, müslüman olmanın alâmetlerindendir.

GÜNAHLARA P MANLIK
Yaptı ı günahlara pi man olmak, tevbe etmek herkese farzdır. Hadis-i erifte (Pi manlık
tevbedir) diye buyurulmu tur. Tevbe, bütün kötülükleri terk edip, güzele, iyiye ve do ruya yönelmek
demektir. Kötü yollarda a kın a kın dola an kimsenin hak yola girmesi tevbedir. Tevbe, yapılan
günaha kalben pi manlık duymak, dil ile isti far etmek ve bir daha aynı günaha dönmekten korkmaktır.
Yapılan günah Allahü teâlâ ile kendi arasında ise, Cenâb-ı Haktan utanıp afv dilemelidir.
Farzlardan birisini terk ettiyse tevbe ile birlikte o farzı da yapmak lâzımdır. Günahda kul hakkı da
varsa, tevbe için kul hakkını hemen ödemek, onunla helâlla mak, ona iyilik ve dua etmek de lâzımdır.
Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Bir kimse, bir günah i ler, sonra pi man olursa, bu pi manlı ı, günahına keffaret olur.
Ya'ni afvına sebep olur.)
(Günahı olan kimse, tevbe ve isti far eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra yine tevbe
ve isti far eder, üçüncüyü yine yapar ve tevbe ederse, dördüncü olarak yapınca büyük günah
yazılır.)
(Bir zerrecik (ya'ni çok az) bir günahtan kaçınmak, bütün cin ve insanların ibâdetleri
toplamından daha iyidir.)
Yine Hadis-i erifte, ileride tevbe ederim diyerek tevbeyi geciktirenlerin ziyan etti i, bildirilmi tir.
Hiç bir günahı küçük görmemelidir. Günahların hepsi Allahü teâlânın emrini yapmamak
oldu undan büyük. Fakat ba'zısına göre küçük görünür. Bir küçük günahı yapmamak, bütün cihanın
nafile ibâdetinden daha sevaptır. Çünkü nafile ibâdet yapmak farz de ildir. Günahlardan kaçınmak ise
herkese farzdır.
artlarına uygun yapılan tevbe muhakkak kabul edilir. Tevbenin kabul edilece inde üphe
edilmemelidir. Tevbenin artlarına uygun olup olmadı ından üphe edilmelidir. Tevbesi kabul edilen
kimse, hiç günah i lememi gibi olur.
Bir kimsenin tevbesinin kabul edildi inin alâmeti öyledir.
1- Dilini fuzulî sözlerden alıkor. Su-i zandan, gıybetten ve bütün günahlardan kaçar.
2- Kötü arkada ları terk eder, iyilerle, sâlihlerle beraber olmak için can atar.
3- Daima güleryüzlü olur, herkesle iyi geçinir. nsanlardan gelen sıkıntılara gö üs gerer.
4- Kimsenin ayıbını göremez. Hep kendi ayıplarını dü ünür.
5- Her an ölüme hazır vaziyettedir.
Peygamber Aleyhisselâm (Öyle kimseler bulunur ki, günahı sebebiyle Cennete girer.)
buyurunca, nasıl olur diye sual ettiklerinde öyle buyurdu:
(Bir günah i ler ve tevbe eder. Cennete girinceye kadar o günahını unutmaz. eytan ke ke
onu günaha sokmasaydım der.) Gö e ula acak kadar günah olsa da, tevbe ile afvolaca ı hadis-i
erifle bildirilmi tir. Bu bakımdan Allahü teâlânın rahmetinden asla ümit kesmemelidir. Buna kar ılık
Allahü teâlânın azabından ve gazabından da emin olmamalıdır. Ehemmiyet verilmeden i lenen bir
günah sebebiyle iddetli azaba duçar olunabilir. Bilerek veya bilmeyerek yapılan bütün günahlara
muhakkak tevbe etmelidir. Tevbe edilmeyen herhangi bir günahtan Allahü teâlâ intikam alabilir. Çünki,
Allahü teâlânın gazabı günahlar içinde saklıdır. Yüz bin sene ibâdet eden, makbul bir kulunu, bir
günah için sonsuz olarak reddedebilir ve hiç bir eyden çekinmez.
Kur'ân-ı kerîm, iki yüzbin sene itaat eden blisin kibredip secde etmedi i için ebedî mel'un
oldu unu haber veriyor. Adem aleyhisselâmın o lunu bir adam öldürdü ü için ebedî tard eyledi. Musa
aleyhisselâm zamanında, ( sm-i a'zamı)'ı bilen, her duası kabul olan, ilmi ve ibâdeti pek çok olan
Bel'âm-ı Bâûrâ isimli bir zat, bir harama az bir meyletti i için imansız gitti. Sa'lebe Eshâb-ı kiramdan
çok kıymetli bir kimse idi. Bir kerre sözünde durmadı ı için sahabilik erefinden mahrum kaldı, imansız
gitti. Allahü teâlâ, bunlar gibi daha daha nice kimselerden, bir günah sebebiyle intikam almı tır.
O halde, her müminin günah i lemekten çok korkması lâzımdır. Ufak bir günah i ledikte, hemen
tevbe ve isti far edip yalvarması lâzımdır.
Ey karde im, görüldü ü gibi, nice âlimler, âbitler, hattâ sahabeden olan nice kıymetli zatlar, bir
günah sebebiyle imansız gitmi tir. O halde biz neyimize güvenece iz? mansız gitmekten korkmamak,
imansız gitme e sebeptir.
Hayatın hakikati bilinmedikçe, ölümün hakikati bilinmez. Nefsini bilmeyen Rabbini bilemez.
Hayvanlarla mü terek olan ruh aynıdır. nsana has olan ruh ölüp yok olmaz. Sadece hâl ve mekânı
de i ir. Bu ruh için kabir, ya Cennet bahçelerinden bir bahçe veya Cehennem çukurlarından bir çukur
olur.
Bir kimseye dense ki, yeni ke fedilen falanca kıt'aya gidene ev, vasıta, ba , bahçe v.s.
verilmektedir. Yalnız oraya gitmek için tren ücreti u kadar milyondur. Oraya gidip rahata kavu mak
istiyen kimse, burada neyi varsa i neden ipli e hepsini satıp bir tren bileti alsa, fakat, gününde
saatinde gelemedi i için treni kaçırsa ne kadar çok üzülür. Hattâ imanı zayıfsa, be param kalmadı
nasıl ya arım, diyerek intihar bile edebilir. Tren kaçtı ı için artık bileti de bir i e yaramaz.
te misâlde görüldü ü gibi, ruh yeni kıt'aya gidecek insandır. Beden ise tren biletidir. Bir insanın
bir eli felç olsa, o eli mevcut oldu u halde, artık o el kontrolden çıkar, cansız bir cisim gibi sallanır.
Ölüm ise bedenin tamamen felç olması demektir. nsan felç olacak bedeni için çe itli me akketlere
katlanıp, onun sadece dünyada rahat ya aması için çalı ıp da âhireti dü ünmezse azap üç çe ittir:
1- Nefsin ho landı ı eylerin yok olmasının do urdu u acı. Bir insan padi ah iken,efendi iken köle
olsa üzüntüsü az olur mu? Bir genel müdürü vazifesinden alıp yerine bir memuru getirseler bunun
emrinde çalı ması kendisine az mı tesir eder? i te insan dünyada ne kadar çok sevdi i, ba landı ı
ey varsa, bunların acısı, bedene de il ruha te'sir ederek azaplar içinde kıvrandırır.
2- Dünyada i lenen kötü amellerin meydana çıkmasının verdi i utanma, rezil, rüsvâ olma hâli.
Dü ünün gizli gizli i ledi imiz bütün suçların, birisi filmini çekse, bütün insanların huzurunda bu filmi
gösterse insan ne kadar utanır, mahcup olur. Yer yarılsa da dibine geçsem demez mi? Gerçekte
i ledi imiz bütün günahlar,bütün sevaplar kiramen katiplerince yazılmakta, filme alınmaktadır. Bütün
uzuvlarımız birer birer ahitlik yapacaktır. ayet afva mazhar olmazsak, kirli i lerimizin meydana
çıkması kar ısında hâlimizin nasıl olaca ını tahmin etmek bile korkunçtur.
3- Arzu edilen ni'metlerin kaçmasının verdi i hasret ate i: Eskiden stanbul'un,Ankara'nın, bugün
merkezi sayılan yerleri çok ucuza satılıyordu. O zaman ehre uzak diye arsa almayanlar bugün
pi man oluyorlar. Yabancı bir memlekete gidiyorsunuz, arkada larınız lâzım olur diye ba'zı e yalar
alıyorlar. Siz lüzum görmüyorsunuz. Arkada larınız bu yüzden kö eyi dönüyorlar. Fakat
pi manlı ınızın faydası olmuyor.
te nefsinize esir olarak dünyada hayır i lere ko madıysanız, yarın âhırette pi man olacaksınız
ama, artık son pi manlı ınızın bir faidesi kalmıyacaktır. Az hizmet etmi seniz ke ke ben de çok hizmet
etseydim diye dövüneceksiniz ama bir eye yaramıyacaktır.
O halde fırsat elde iken, bütün gücümüzle faideli i ler yapma a çalı malıyız!
Ya Rabbi, uyuyan kalblerimizi gaflet uykusundan uyandır, bizi tevbe eden ve sâlih amel i leyen
kullarından eyle!

SABIR
Bir farzı yapmak veya bir günahtan kaçınmak sabırsız ele geçmez. Çünkü, Peygamber
aleyhisselâma (iman nedir?) diye soruldu unda (Sabırdır.) buyurdu.
Sabrın büyüklü ü ve fazileti sebebiyle Kur'ân-ı Kerîm'de yetmi ten fazla yerde sabır,
sabredenlerin sevaplarının hesapsız verilece i bildiriliyor. Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Sabredenlerin
âhıretteki ecirleri sayısızdır.) (Elbette sabr edenlerle beraberim.)
Sabrın fazileti o kadar büyüktür ki, Allahü teâlâ, sabrı çok aziz eyledi. Herkese sabır ni'metini
vermedi. Sayıları çok az olan dostlarına verdi. Nitekim hadis-i eriflerde buyuruldu ki: (Size verilen en
az ey, yakîn ve sabırdır. Bu ikisinin kendisine verildi i kimse, çok nafile namaz kılmasa da,
oruç tutmasa da korkmasın! Bugünkü halinize sabredin, de i meyin! Bu sabırlı halinizi, bir
kimsenin, bütün insanların iyi amellerini yapmasından daha çok severim. Sabreden tam sevap
alır.)
(Sabır, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.)
(E er sabır insan olsaydı, çok kerim ve cömert olurdu.)
(Allahü teâlâ, sabr edenleri sever.)
(Sabır üçtür: Musibete, taate ve günah i lememe e sabır. Musibete sabredene, Allahü teâlâ
üç yüz derece ikram eder. Her derece arası yerden gö e kadar mesafedir. Taate sabredene
altıyüz derece ihsan eder. Her derece arası, yerin dibinden Ar a kadardır. Günah i lememe e
sabredene dokuz yüz derece verir. Her derece arası yerin dibinden Ar ın üstüne kadardır.)
(Mü'mine gelen her dert, üzüntü, hastalık, eziyyet, sıkıntı, günahlarına keffarettir.)
Hazret-i Ali "radıyallahü anh" buyurdu:
(Sabrın imandaki yeri, ba ın bedendeki yeri gibidir. Ba sız beden olmayaca ı gibi, sabırsız
da îmân olmaz.)
akik-i Belhî hazretleri buyurdu:
(Musibete sabretmeyip feryat eden, Allahü teâlâya kafa tutmu olur. A lamak, sızlamak
belâ ve musibeti geri çevirmez.)
Yine Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Belâ gönderdi im kimseler sabredip insanlara ikâyet etmezse,
onlara îmânla ölmeyi nasip ederim.)
(Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben kullarımdan herhangi birine, bedeninde, malında veya
evlâdında bir musibet verdi im vakit onu güzel bir sabırla kar ılarsa, kıyamet günü onun için
mizan ve hesap kurmaktan haya ederim.)
Rumeysa hazretleri öyle anlatıyor:
— Çocu um hasta idi. Babası Ebu Talha bir yere gitmi ti. O lum öldü. Üzerini örttüm. Babası
döndü ü zaman (hasta nasıl oldu?) diye sordu. (Bu geceden daha iyi gece geçirmedi.) dedim. Sonra
yemek getirdim, yedi. Her zamankinden daha çok süslendim. Sevinçli görünüyordum. Dedim ki:
— Kom umuza ariyet olarak bir ey verdim. Bir zaman sonra geri isteyince, sanki o malı temelli
vermi im gibi, istemeyerek iade etti. Üstelik a ladı da...
Ebu Talha hayretle dedi ki:
— a ılacak ey, ne akılsız insanlar bunlar. Emanete verilen eyi geri isteyince hiç iade etmek
zor gelir mi?
Hemen ta ı gedi ine koydum:
— Senin o lun bize, Allahü teâlânın bir hediye, bir emaneti idi. Yanımızda ariyet olarak
duruyordu. Bugün geri isteyip aldı.
Ebu Talha, güzel sabır göstererek dedi ki:
— Hepimiz de Allah'a dönece iz.
Sabah olunca Ebu Talha bunu Resulullaha anlattı. O da buyurdu ki:
(Dünkü geceniz mübarek olsun. Büyük bir gece geçirdiniz. Cennete girdi imde Ebu
Talha'nın hanımı Rumeysa'yı orada gördüm.)
Ya Rabbi, bizleri sabr-ı cemil gösterenlerden eyle!

N 'METLER N KADR N B LMEL D R


Gerçek ni'met âhıret saadetine ula tıran eylerdir. Di erlerine ni'met demek mecazîdir. mân, ilim,
sâlih amel, güzel ahlâk, sıhhat, afiyet, evlat ve di er bütün ni'metlerin hepsini Allahü teâlâdan bilmeli,
söz, i ve mal ile Allaha kulluk ederek ükrünü edaya çalı malı, verdi i sayısız ni'metleri, kötülük ve
günahta kullanmamalıdır.
ükretmekle ni'metlerini artıraca ını, ükrü terk edenlerin ellerinden ni'metlerini alaca ını ve
iddetli azap edece ini bildirmektedir. Hadis-i erifte ise ni'met, yabanî bir ku a benzetilmi , uçup
gitmemesi için ükürle aya ının ba lanması emr edilmi tir, insanı Allahü teâlânın ni'metlerine
ükürden alıkoyan cehalet ve gaflettir. Bunlardan kurtulmak için de mu'teber kitapları okuyarak ihlâsla
âmel etmelidir. Ni'metleri kullanırken, ni'met sahibini hatırlamamak, ni'metleri mahallinde kullanmamak,
verdi i ni'metleriyle Allahü teâlâya âsi olmak, ni'metin elden çıkmasına ve iddetli azaba sebep olur.
Velîni'met olanların, bize iyilik edenlerin, hakkını gözetmek ve onları hayır dua ile anmak lâzımdır.
Çünkü, insanların iyili ini bilmeyen, onlara te ekkür etmeyen,Allahü teâlâya ükretmemi olur.
Bilhassa bize ilim ö retenlerin hakkına çok ehemmiyet vermelidir. Zira onlar ebedî saadete, âhıret
ni'metlerine ve Allahü teâlânın rızasına kavu maya sebep olmu lardır.
ükür, bütün ibâdetleri ve bütün güzel huyları içine almaktadır. Hamdü senada bulunmak, kelime-i
tevhid söylemek, Kur'ân-ı kerim okumak gibi hususlar dilin ükrüdür. Do ru itikâd, marifet, ilim, düzgün
niyyet, yaratılanları tefekkür etmek gibi hususlar da kalbin ükrüdür. Harama bakmamak ve baktı ı her
eyden ibret almak gibi hususlar ise gözün ükrüdür. Haram ve tıka basa yememek, halâlinden yemek
gibi eyler de midenin ükrüdür. Di er uzuvlar da bunlara benzetilebilir. Asıl ükür, ükürden âciz
oldu unu itiraf etmektir. Çünkü Allahın ni'metleri sayılamıyacak kadar çoktur. Bu bakımdan ni'mete
ükretmek kolay de ildir. O halde ükretmek büyük bir ni'met olmaktadır. ükretme ni'metine de
ükretmek lâzımdır. ükretmek çok yüksek bir derecedir. ükür ni'metine kavu anlar pek azdır.
Nitekim Allahü teâlâ, (Kullarımdan ükredenler azdır.) buyuruyor. Yiyip içip ükreden kimse, nafile
oruç tutarak yiyip içmeyen kimseden daha efdaldir.
Vakti ile bir âbit (çok ibâdet eden bir kimse) var idi. Bir gün di i çok a rıdı. Acılar içinde kıvrandı,
huzuru kaçtı, dünya gözüne görünmez oldu. Bir doktora gitti. Gitti i doktor, sâlih bir zat idi. Herkese
iyilik eder, hidâyete kavu malarına vesile olurdu. Âbide dedi ki:
— Allahın izniyle seni di a rısından kurtarmak kolaydır. Fakat kar ılı ında bana ne vereceksin?
Âbit dü ünmeden dedi ki:
— Ne istersen veririm.
— Bütün ibâdetlerinin sevabını istiyorum.
Âbid bir müddet dü ündü, ta ındı. Bütün iyi âmellerini verip iflâs etmi kimseye dönmek
istemiyordu. Fakat a rısı iddetlendi, dayanamaz hâle geldi. Kendi kendine " yi olunca yine ibâdet
eder, tekrar sevap kazanırım" diyerek ibâdetlerinin sevabını verme e razı oldu, Di tabibi, bir ilâç
verdi, di in a rısı tamamen kesildi. Âbit Allahü teâlâya çok ükür etti. Âbidin ükrünü duyan sâlih
doktor unları söyledi:
"Ey âbid, senin bütün iyi âmellerin, dünyada bir gün sıhhatle ya amanın bile kar ılı ı de ildir. Bir
di in a rımaması için bütün ibâdetlerini verdin. Di er di lerin a rımaması için ne vereceksin?
Gözlerinin a rımaması için, ba ında ve vücudun di er uzuvlarında a rı sızı bulunmaması için ne
vereceksin? Tutan elin, yürüyen aya ın, duyan kula ın ükrüne kar ılık ne vereceksin? Görüyorsun
insano lu çok âcizdir. Ücreti pe in verilen bir i çiye benzer. Hem de öyle ücret ki, hizmete kar ılık kat
kat fazladır. Bütün ömrümüzü ibâdetle geçirsek ve yapılan her ibâdet de kabul olsa, acaba rahat bir
nefes alıp vermemizin ükrünü ödeyebilir mi? O halde ibâdetlerimize kar ılık Allahü teâlâdan bir ey
beklemek hiç uygun olur mu? Biz kuluz. Kulun vazifesi Allahü teâlânın emrine uymak, ni'metlerine
ükürden âciz oldu unu itiraf etmektir. Rabbimizin rahmeti ve ihsanı boldur. Küçücük bir hizmetimize
kar ılık büyük ni'metler ihsan eder."
nsanı e ref-i mahlûkat kılan, mükerrem bir varlık olarak yaratan Allahü teâlâ, ilk insanı, aynı
zamanda ilk Peygamber kılmı tır. Böylece insan nesline, sâadet yollarını göstermi , onların yaratılı
gayesini bildirmi , hem dünyada, hem de âhırette nasıl mes'ûd olabileceklerini ö retmi tir.
nsanlık tarihi boyunca, Allahü teâlâ, her kavme, hidayet rehberi olarak bir peygamber göndermi ,
her birini, kendi zamanında, kendi mekânında, kendi kavimlerindeki insanların, hepsinden her
bakımdan üstün kılmı tır. Böylece insanlar, medeniyeti, ahlâk ve fazileti peygamberlerden
ö renmi lerdir. Kendilerinde, sıdk, emânet, fetânet, ismet ve tebli sıfatlarının bulunması vâcib olan
peygamberler silsilesinin sonuncusu Muhammed aleyhisselâm, bütün insanların, meleklerin ve
peygamberlerin hepsinden daha üstün kılınmı tır.
Muhammed aleyhisselâm, yalnız insanlı a de il, bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmi tir.
Onun gelece ini bütün peygamberler, ümmetlerine müjdelemi tir. Meselâ, sa aleyhisselâm, Saf
sûresinde beyan buyuruldu u veçhile, Ahmed ismini zikrederek O'nun gelece ini müjdelemi tir.
Cenâb-ı Hak, O hidâyet güne inin Mekke-i mükerremede do masını takdir buyurmu tur. O'nun
kıymetini bilenler, büyük bahtiyarlı a kavu mu lardır. O'nun peygamberli ine delil olarak zahir olan
mu'cizeler (Delâilün-Nübüvve) ve ( evahidün-Nübüvve) gibi eserlerde tafsilatıyla anlatılmaktadır. Buna
ra men, içinde yüzdükleri halde deryadan haberi olmayan balıklar gibi, güne ı ı ına bakamıyan
yarasalar gibi O'nun kadrini bilemiyen bedbahtlar da çıkmı tır. Halbuki kâinat, O' nun hürmetine
yaratılmı tır.
O'nun Allahü teâlâdan vasıtalı veya vasıtasız olarak aldı ı, bunlardan insanların ihtiyaç duydu u
eyler, evvelâ Eshâb-ı kirama, onlar vâsıtasıyle tâbi'in-i kirama, onlardan da tebe-i tabi'in hazretlerine
intikâl etmi , önce sûdûrdan sudûra (ya'ni kalblerden kalblere, hafızalardan hafızalara) geçen bilgiler
satırlara, yazıya geçirilmi , kitap halinde kaydedilmi tir.
Hadis-i erifler, hiç tahrif ve ta yire u ramadan, dinleyenlere de intikal için, o kadar gayret
gösterilmi tir ki, bir hadis-i erifi dinleyen iki muhterem sahabiden biri, Medine-i Münevverede kalmı ,
di eri Mısır'a gitmi , Medinedeki zat, o hadis-i erifi yanlı nakletmemek için di erinden tahkik
maksadıyle Mısır'a gitmi tir.
Allahü teâlâ, din bilgilerini nakilde ve kitaplara geçirmede bu derece hassas davranan insanları
her asırda yaratmı , dine karı an bid'atleri temizlemi tir. Resûlullah'ın yolunu bütün saflı ı ve
berraklı ı ile ortaya bu âlimler koymu lardır. Peygamber Efendimizden sonra ba ka peygamber
gelmeyecektir. Fakat Allahü teâlâ, din-i mübin-i islâmı, aslî hüviyetiyle ortaya koyacak her asırda bir
müceddid, her bin senede bir de büyük müceddid göndermi tir. Cenâb-ı Hakka ne kadar ükretsek
azdır. Zira bu, Allahü teâlâ hazretlerinin büyük bir lütfü olmaktadır. Lütfedilen bu ni'metin kıymetini
bilip, ni'metin devamı için ükrünü eda etme e çalı mak lâzımdır. Aksi takdirde Allahü teâlâ, bu
ni'meti, kıymetini bilmeyenlerden alıp bilecek olanlara verir.

Muhlislerin'eme i
Bo a gitmez dile i
Gözümüzün bebe i
Türkiye Gazetesi.

Cehaletin ilâcı
Okuyanlar duacı
Bilgimizin a acı
Türkiye Gazetesi.

Seveni arar bulur,


Alır zevk ile okur,
Huzur kayna ı olur
Türkiye Gazetesi.

HASTALIK
Temizli e dikkat eden, az yemek yiyen insanlar da hasta olabilir. Ba'zı hastalıklar irsidir. Ana-
babadan tevarüs edilir. Mikroskobik canlıların yaptı ı ate li hastalıklar vardır. Ba kalarından bula ır.
Bazı hastalıklar hava kirlili inden meydana gelir. Ev veya i yerindeki huzursuzluk, insanın sinirlerini
bozar. lâçların bir çok yan tesirleri vardır. Bilgisiz ekilde ilâç kullanmak da yeni hastalıkların zuhuruna
sebep olabilir. Kısacası, bu cemiyette ya adı ımız müddetçe hastalıktan kurtulmak kolay olmaz. Bu
bakımdan salih doktorlarla devamlı irtibat halinde bulunmalıdır.
Hastalık için üzülmek yersizdir. Üzüntünün çe itli zararları olur. Hastalanmamak için bütün
tedbirleri almalıdır. Yine hastalık gelirse sevabından mahrum kalmamak için sabretmesini bilmelidir.
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( üphe edilen altını, ate le muayene ettikleri gibi, Allahü teâlâ insanları dert ile, belâ ile
imtihan eder. Ba'zısı, belâ ate inden hâlis olarak çıkar. Ba'zısı da, bozuk olarak çıkar.)
Hastalı a sabrederek, oturarak kılınan namaz, sa lam olarak ayakta kılınan namazdan daha
kıymetli oldu u bildirilmi tir.
Günahlarımız çoktur. Hastalıkların günahlarımızın afvına sebep olması mümkündür. Hadis-i
erifte buyuruldu ki:
(Sıtma hastalı ı, insanın günahlarının hepsini temizler. Dolu tanesinde toz olmadı ı gibi,
sıtmalının günahı kalmaz.)
sa aleyhisselâm buyurdu ki:
(Hasta olup, musibete, felâkete u rayıp da, günahları afvolaca ı için sevinmeyen kimse,
âlim de ildir.)
Sıhhatin hep yerinde olması, Allahü teâlâyı unutma a ve haram i leme e sebep olabilir. Allahü
teâlâ merhamet etti i kullarını, dert ile, hastalık ile, gafletten uyandırır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Mü'minlerde, üç eyden biri bulunur: Kıllet, illet ve zillet.)
Ya'nî fakirlik, hastalık ve itibarsızlıktan birisi mü'minde bulunur.
Firavun'un kendisine tapınılmasmı istemesine sebep, dört yüz sene ya amı olması ve bir kerre
ba ının a rımamasıdır. Bir kerre hastalansa veya ba ı a rısaydı o saygısızlık hatırına gelebilir miydi?
slâm âlimleri buyuruyor ki:
(Kırk gün içinde, mü'mine muhakkak bir üzüntü veya bir hastalık veya korku veyahut
malına ziyan gelir.)
Hastalı ını herkese bildirmek uygun de ildir, mekruhtur. Yalnız faidesi olacaklara, meselâ doktora
anlatmak ve aczini bildirmek için söylemek mekruh olmaz. Fakat önüne gelene söyleyip hâlinden
ikâyetçi olmamalıdır.

ALLAH'TAN KORKMAK
Havf, ya'ni Allah'tan korkmak, büyük makamlardandır.
Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Allah'tan ancak âlim olanlar korkar.)
Hadis-i eriflerde ise öyle buyuruldu:
(Hikmet ve ilmin ba ı Allah korkusudur.) (Sizin en akıllınız, Allah'tan en çok korkanınızdır.)
(Allah korkusundan ürperip tüyleri kalkanın a açtan yaprak dökülür gibi günahları
dökülür.)
(Allah korkusundan a layan Cehenneme girmez.)
(Günahını dü ünüp a layanlar, hesapsız Cennete girecektir.)
(Cenâb-ı Hak katında, Allah korkusundan akan gözya ından ve Allah yolunda akan kandan
sevgili damla yoktur.)
(Ar ın gölgesinde gölgelenecek yedi sınıf kimseden birisi de, yalnız iken Allahü teâlâyı
hatırlayıp gözya ı dökenlerdir.)
(Allahü teâlâ'dan korkandan her ey korkar. Allah'tan korkmayanı her eyle korkuturlar.)
(Allahü teâlâ buyuruyor ki, " zzetim hakkı için, bir kulda iki korku, iki emniyet
bulundurmam. Dünyada benden korkarsa, Ahirette onu emin ederim. Ahıret hususunda emin
ise, korkuturum.)
nsan sevdi i eylerin elden çıkmasından korkar. Sevdi i kimselerin sevgisini kaybetmekten
korkar. Bunun için Allah'ı en çok sevenler, Allah'tan en çok korkanlardır. Keza Allahü teâlâ'yı en iyi
tanıyanlar da O'ndan en çok korkanlardır. Çünkü hadis-i erifte buyuruldu ki:
(En arifiniz benim, en çok korkanınız da benim.)
Allah'tan korkup günahtan sakınan kimselere "müttaki' denir. Müttakîler hakkında çok müjdeler
vardır. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Müttakîlerin hepsi hesapsız Cennete girerler.)
Alimlerimiz buyuruyorlar ki:
( nsan Allah'tan korkarsa, kalbi hikmetle dolar.)
( nsanlar, fakirlikten korktukları gibi Cehennem'den korksalardı Cennet'e girerlerdi.)
(Dünya'da korkan, âhırette emin olur.)
(Kalbinde Allah korkusu bulunmayan kalbler harap olmu tur.)
(Allah'tan korkan kul, kendini hasta görüp ölüm korkusuyle bütün isteklerinden kaçınan
kimsedir.)
Allah korkusunun sebebi, ilim ve marifettir. lim ve marifet sahipleri, kendi ayıplarını, günahlarını
ve ibâdetteki kusurlarını görerek, bunun yanında Allahü teâlâ'nın kendisine verdi i sayısız ni'metleri
dü ününce, yaptıklarından utanıp, kalbinde korku ba lar. Bu kimsenin hâli una benzer: Bir padi ah
bir kimseye iltifat ederek sayısız yardım ve ihsanlarda bulunsa, üstelik sadrazamlık rütbesi verse, bu
kimsede, padi ahın bu iyiliklerine kar ılık nankörlük ve hıyanet etse, bunu da padi ahın gördü ünü
anlasa, o kimsenin kalbine bir korku ate i dü er.
Korkunun dereceleri vardır. nsanın kendisini arzulardan men etmesine FFET, haramlardan men
etmesine VERA, üphelilerden men etmesine TAKVA denir. Allah'a yakla ma a mâni olan her
eyden men etmesine ise SlDK denir. Böyle kimselere de SIDDÎK denir.
Bir kimse Cehennemden korkar, tevbesiz ölece inden korkar, gaflete dü üp kalbinin
kararaca ından korkar, nimetlerin çoklu u sebebiyle zevke dalıp âhıreti unutaca ından korkar, bütün
kusur ve kabahatlerinin ortaya dökülüp rezil ve rüsvâ olaca ından korkar. En büyük korku da ezele ait
olup imansız gitme korkusudur. Basiret sahipleri akıbetlerinin ne olaca ından korkarlar. En büyük
korku budur. Çünkü Allahü teâlâ'dan celâl sıfatı sebebiyle korkmak, günahı sebebiyle korkmakdan
daha üstündür. Çünkü bu korku hiç gitmez. Günâhı sebebi ile korkan kimse, günah i lemeyi bırakınca
(Niçin Allah'tan korkayım) diye dü ünür.
Bu bakımdan Allahü teâlâ'dan Celâl sıfatı sebebiyle korkmak daha üstündür. Cenâb-ı Hak, Dâvûd
aleyhisselâma (Benden kükremi arslan gibi kork!) buyurdu. Çünkü arslan, senden korkmaz, öldürmek
isteyince de seni bir kabahatinden dolayı öldürmez. Allahü teâlâ'yı da böyle dü ünenin korkmaması
mümkün de ildir.
Korkanların ço u, akıbetinin kötü olmasından korkmu lardır. Ebu Derda hazretleri buyurdu ki (Hiç
kimse, ölüm zamanında imanının geri alınmıyaca ından emin olmaz.) Sıddıklar kötü akıbetten çok
korkarlar. Süfyan-ı Sevrî'yi a larken gördüler. (Allah'ın afvı, senin günahından büyük oldu unu bilmez
misin?) dediler. ( manla ölece imi bilsem, da lar kadar günahım olsa yine korkmam.) buyurdu. Mürid,
günah i lemekten, arif ise küfre dü mekten korkar.
te bu ilimlerden ve marifetten korku hâsıl olur. Korkudan ise zühd, sabır, tevbe, sıdk, ihlâs ve
nihayet bunlardan da muhabbet hâsıl olur. Muhabbet makamı ise bütün makamların sonuncusudur.
Marifet, kendini ve Rabbini bilmek demektir. Marifetten âciz olanlar ise, Allah'tan korkan marifet
sahipleri ile sohbet etmeli, gafillerden uzak olmalıdır.
Hazreti Ebu Bekir, o büyüklü üyle, (Ke ke bir ku olsaydım) diye a lardı. Hazret-i Ai e validemiz
(Adım ve sanım olmasaydı) diye dö ünürdü. Ata Sülemi Hazretleri, kırk sene Allah korkusundan
gülmedi. Bütün Enbiya'lar ve Evliya'lar korktukları halde biz neden eminiz? Ya onların çok günahı vardı
da bizim yok, yahuttâ onların marifeti çoktu da bizim marifetten haberimiz yok... Gerçekte ise
günahların gafletinden dolayı eminmi iz gibi hareket ediyoruz. Büyükler ise marifetleri sebebiyle çok
ibâdet ettikleri gibi, çok da korkarlardı. Allahü teâlâ'nın mekrinden emin olmak, öldürücü zehir oldu u
gibi, O'nun rahmetinden ümitsiz olmak da öldürücü zehirdir. Mü'min, daima ümit ile korku arasında
bulunmalı dır. Nitekim Hazret-i Ömer buyurdu ki: (E er dense ki, Cennete yalnız bir ki i girecek, o
ki inin kendim oldu unu ümit ederim. Yine dense ki, Cehenneme yalnız bir ki i girecek, o
kimsenin kendim olaca ından korkarım.)
Allahü teâlâ'nın rahmetini ümit etmek, kulu Cennet'e çeken yular gibidir. Havf, ya'ni Allah'tan
korkmak ise, Cehennem'e dü memek ve Cennete gitmesi için vurulan kamçı gibidir. Ümitten
muhabbet do ar. Muhabbet makamından yüksek makam yoktur. Hadîs-i eriflerde buyuruldu ki:
(Ölürken herkes, Allahü teâlâyı hüsn-i zan etmelidir.) (Allahü teâlâ buyuruyor ki: Kulum
beni zannetti i gibi bulur.)
(Allahü teâlânın rahmetinden ümit eden ve kendi günahlarından korkan kimseyi Cenâb-ı
Hak, korktu undan emin eder ve ümit etti ine kavu turur.)
Günahlarının çoklu u sebebiyle ümitsiz olan birisine Hazreti Ali buyurdu ki: (Ümitsiz olma, Allahü
teâlânın rahmeti senin günahlarından büyüktür. Rahmeti gazabını a mı tır.)
Büyüklerden birisi vefat edince rü'yâda gördüler. (Allahü teâlâ sana nasıl muamele etti) diye
sordular. öyle cevap verdi:
(Yaptı ım i lerden sorguya çekildim. Bunu niçin yaptın, unu niye böyle yaptın gibi sualler
sordular. Korktum. Dedim ki, Ya Rabbi, seni bana böyle tanıtmadılar.) (Nasıl tanıttılar) buyurdu.
(Kulum Beni zannetti i gibi bulur.) Hadis-i kudsîyi söyledim. Sonra dedim ki, Ya Rabbi, ben rahmet
bekliyordum. Bunun üzerine (Sana rahmet ettim) buyurdu. Cennete götürdüler. E i benzeri
bulunmayan ni'metlere kavu tum.)
Bir kimse, en iyi tohumu bulup, mümbit topra a eker, yabani otlardan temizler, gübreler ve gerekli
ilaçlamalarım da yapar. Allahü teâlâ da bu mahsûlü çe itli âfetlerden korursa, bu bekleme e ümit
denir. yi tohum atmaz, kültürel ve ilâçlı mücadelesini yapmazsa, üstelik toprak da mümbit de ilse, bu
tarla dan iyi mahsûl almak için beklerse, bu bekleyi e ümit denmez. Çünkü sebeplerin hepsine
yapı mamı tır. Ama yine imkânsız olmadı ı için buna temenni denir. Bunun gibi, do ru iman
tohumunu kalbine yerle tirip, burasını fena ahlâk dikenlerinden temizlerse, ibâdet suyu ile iman
a acını sularsa, ölünceye kadar her türlü âfetlerden koruması için Allahü teâlâya sı ınırsa, ya'ni
gerekenleri geciktirmeden vazifesini zamanında yaparsa, buna ümit denir.
man tohumu do ru oldu u halde, kötü ahlâktan temizlenmez ve ibâdet suyu ile sulanmazsa,
rahmet beklemek ahmaklık olur. Buna ümit denmez. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Ahmak o kimseye denir ki, her istedi ini yapar ve rahmete kavu masını ümit eder.)
Demek ki bütün sebeplere yapı tıktan sonra neticeyi beklemek ümit olur. Sebepleri ne atar, ne
araya koyarsa temenni olur. Sebeplere yapı mazsa ahmaklık olur. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Din
i leri temenni ile do ru olmaz.) O hâlde ihlâsla tevbe eden, kabul edildi ini ümit etmelidir. Tevbe
etmedi i hâlde günahına üzülürse, üzülmesi tevbeye sebep olur. Çünkü, Cehennem tohumu ekip,
Cennet beklemekten büyük ahmaklık yoktur. Salih amel i lemeden, büyüklerin kavu tukları dereceyi
ümit eden kimseden akılsızı yoktur.
Ümitli olmak için Allahü teâlânın ni'met ve ihsanlarını dü ünüp ibret almalıdır. (Her bir kimse
benim rahmetimden ümitsiz olmasın!) âyet-i kerimesini dü ünmelidir.
Hadis-i erifte, bu ümmete merhamet olundu u, onların azabı dünyada çektikleri, hastalık, belâ,
fitne, zelzele v.s. oldu u bildirilmi tir. Hadis-i erif de buyuruldu ki:
(Kul günah i leyip isti far ederse, Allahü teâlâ, ey meleklerim, bakın bu kul, bir günah
i ledi ve bir sahibi oldu unu anlayarak günahı için isti far edip afv diledi. Siz ahit olun ki onu
afvettim.)
(Altı saate kadar melek, kulun günahını yazmaz. E er isti far ederse hiç yazmaz. Tevbe ve
taat etmezse, sa taraftaki melek, di erine der ki, defterinden bir günah dü , ben de ona
kar ılık bir sevap dü eyim. On günaha bir sevap rastlar. Dokuzu kendine kalır.)
(Kul isti far etti i müddetçe, yani isti far etmekten bıkmadıkça, Allahü teâlâ da
afvetmekten bıkmaz, iyilik yapma a niyyet edince, o i i daha yapmadan melek sevap yazar.
Yaparsa on sevap yazar. Hattâ yedi yüz misline kadar yazar. Günah i leme e niyyet edince
yazmaz. leyince bir günah yazar.)
Bir kimse Peygamberimize gelip, namaz ve oruçtan ba ka ibâdet edemedi ini, parası olmadı ı
için zekât veremedi ini ve hacca gidemedi ini, hâlinin, ne olaca ını arz etti. Resûlullah buyurdu ki:
(E er kalbini riya ve hasetten, dilini gıybetten ve yalandan, gözünü nâmahremden ve
Allahü teâlânın kullarına hakaretle bakmaktan korursan Cennette benimle olursun.)
Bir Arap, Peygamberimize sual etti:
— Kıyamet günü hesabı kim yapacak?
— Allahü teâlâ yapar.
— Kendi kendine mi yapacak?
— Evet...
— Arap güldü. Peygamber aleyhisselâm sordu:
— Niçin güldün?
— Kerîm olan galip olunca afveder, hesap sorarsa kolaylık gösterir.
— Do ru söyledin. Allahü teâlâdan kerîm kimse yoktur. Sen akıllısın. Allahü teâlânın
sevgili kullarından birini a a ı görmek, Kâbeyi yıkmaktan daha kötüdür.
— Allahü teâlânın sevgili kulları kimlerdir?
— Bütün mü'minler, Allahü teâlânın sevgili kullarıdır.
Hadis-i erifte buyruldu ki:
(Allahü teâlâ, kıyamet günü, o kadar çok rahmet verir ki, hiç kimsenin kalbinden o kadarı
geçmi de ildir. Hattâ eytan bile merhamet olunaca ını dü ünerek ba ını kaldırır.)
Bildirildi ki, Cehennemden iki ki iyi çıkarırlar. Allahü teâlâ, (Yaptıklarınızın kar ılı ını gördünüz.
Çünkü ben zulmetmem.) buyurduktan sonra Cehenneme götürürler. Birisi çok hızlı yürür, di eri ise
yürümez. Her ikisine bunun sebebini sorarlar. Hızlı yürüyen (Emir, dinlememenin neye mal
oldu unu anladım, onun için hızlı yürüyorum.) der. Di eri ise (Rabbime hüsn-i zan ettim.
Cehennemden çıkarınca, bir daha sokmaz diye ümit ettim.) der. Her ikisini de Cenâb-ı Hakkın
ihsanı ile Cennete götürürler.

You might also like