You are on page 1of 226

Yaşayanlar ve Nefes Alanlar

Anlatılanlar her zaman doğru değildir; ama anlatan kişiler hep


doğru zannedildiği için söylediklerini çoğu kez ciddiye alır insan.
Hatta çoğu zaman kendini reddeder; bildikleriyle değil,
anlatılanlarla yaşar. Zaman geçer, kendini tanıyama-dan, yapmak
istediklerini yapamadan çeker gider. Kafasının tam ortasında;
- Senin için ne yapabilirim, emret!
diyerek, bilinen ve bilinmeyen tüm kapıları ardına kadar açan
muhteşem bir makine varken, birçok insan ona;
- Beni boş ver sen, duymuyor musun, millet ne diyor?
şeklinde bir cevapla geri döner. Ve insan topladığı birkaç
ucuz kelime ile sürekli kendini inkar ederek yaşar: 'Desinler,
demesinler, diyorlar, demiyorlar, öyleymiş, böyleymiş...'
Sonuçta dünyada çok insan yaşamıyor. Birkaç kişi yaşıyor, geri
kalanlar sadece söylentilerle bu birkaç kişiyi yaşatıyor. Kaldı ki bu
birkaç kişinin söyledikleri, yığınların önüne taşınırken neredeyse
tamamen bozularak geliyor. Bu durumda çoğunlukla söylenen de
yanlış oluyor, söyleyen de. Yaşayan da yanlış oluyor yaşanan da.
Bu yazıyı okuman nefes aldığının delilidir; yaşadığının değil...
Belki yaşıyorsundur da! Kim bilir?

Yaşayabilmen umuduyla...

www.GencAkademi.Com
Ozel Sivri Sihek

Az sonra ÖSS'nin icadını, perde arkasında yaşananları, öğrenci


ve aile üzerindeki etkilerini okuyacaksın... Yüz binlerce insanın
korkulu rüyası haline gelen ÖSS'nin sadece bir sinek olduğunu
anlayacaksın, özel bir sivrisinek...
Büyülü Köşk

Bir zamanlar büyülü bir köşk vardı. Bu köşke kimse giremiyordu.


Girenler üst kata çıkamadan korkularından kalp krizi geçirerek
daha alt kattayken ya ölüyor ya da bayılıyorlardı. Köşkün
girişinde hiçbir problem yoktu; ama merdivenlerden yukarıya
doğru tırmanınca, daha önce hiç görülmemiş bir şeyin yüce
kanatları yansıyordu duvarda, 'kartal' desen 'kartal' değil,
'kaplan' desen 'kaplan' hiç değildi bu... 'Uçan timsah' gibi bir
şeydi. Sessiz olması çok daha korkunçtu. Öyle garip bir şeydi ki
bu sessiz canavar, gölgesi bile insanları deli ediyordu. Bu korku
günlerce sürdü. En sonunda devrin en güçlü pehlivanına haber
saldı kasabanın ileri gelenleri. Pehlivan geldi. Kılıcını kuşandı ve
büyülü köşkün büyüsünü paramparça etmek için köşke girdi...
Biraz sonra yüzyılın en büyük çığ-lığıyla dışarı çıktı tabi ki.
'İmdaaat!' diye avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Olduğu yere
çöktü pehlivan. Pehliyordu... Tam bu esnada bir çocuk sıyrıldı ve
eve girdi. 'Gel, dur,

15
gitme!...' bile diyemediler. Pehlivan da diyemedi. Herkes
korkuyordu. Pehlivan 'Kurtarııı-ın... Canavar, çocuğu yiyecek!'
diye bağırdı; ama çocuk çoktan girmişti bile eve. Usulca
peşinden girdiler. Çocuk giriş katta değildi. Ev her zamanki gibi
sessizdi; fakat duvara yansıyan o korkunç canavarın kanatlarının
gölgesi de yoktu ortalarda. Sessizlik ürkütüyordu. Korka korka
çıkıyorlardı merdivenlerden. Ahşap merdivenler, üzerinden geçen
korkuyu gıcırtıya dönüştürüyordu. Yavaş yavaş çıktılar...

Yukarı çıktıklarında çocuk bir taburede sakince oturuyordu. 'Ne


yapıyorsun?'dediler çocuğa. 'Canavarı öldürdüm!' dedi çocuk,
elindeki minik lekeyi göstererek. Sonra anladılar, meğer karanlık
köşkün açık unutulan lambasının önüne bir sivrisinek dadanmış,
duvara yansıyan da onun kanatlanymış.

Üzgünüm! Bazen canavar sandıkların, üçüncü sınıf bir lambanın


önüne gelmiş dikilmiş topal bir sivrisinekten ibaret olabiliyor.
Bazen bu sivrisinekler çok özel de olabiliyor. Ve insan daha
doğar doğmaz bu

16
özel Sivri sinek

sivrisineğin etkisine girip yıllarca çıkamayabilir. Ve yıllar akıp


gittikçe insan bu sivrisinekle beraber aynı beşikte, aynı
mahallede, aynı okulda büyütülüyor. Hiç kimse fark edemiyor,
büyüdükçe korkusu da artıyor. Üstelik bu özel sivrisinek, özel
insanlar tarafından her geçen gün daha da ihtimamlı bir şekilde
beslenerek büyütülüyor. Neyse, fazla uzatmaya gerek yok! Bu
kitap birilerinin 'Aman haa!' diyerek dayattığı, gözü gibi bakarak
besleyip büyüttüğü bu özel sivrisinekle nasıl başa çıkılacağını
anlatıyor. Bundan sonraki bölümde bu özel sivrisinekten kısaca
'ÖSS' diye bahsedeceğim.

Uyarı: Şimdi, ÖSS nasıl gelmiş, nerden gelmiş, ne kadar akıl


ürünü bir uygulama?... Sırasıyla bu soruların cevaplarını
vereceğim; çünkü biliyorum, sen orada durduğun gibi
durmayacaksın... Yarın bir gün dönüp sen geleceksin şimdikilerin
yerine. 'Ne iş yapıyorsun?' diye soracaklar. 'Etkiliyim,
yetkiliyim...' deyip unvanının arkasına saklanmamalı ve şimdiki
sinek besicileri gibi davranmamalısın.,. Gerekeni yapmalısın,
sadece gerekeni...

17
Yerim Seni ÖSS

ÖSS'nin İcadı

ÖSS büyük icat doğrusu. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi


valla!

- Her yıl milyonlarca insan sınava giriyor. Biz de ma


lum, tembel adamlarız. Becerip de herkesi üniversi
teye alamıyoruz. O halde bir eleme sistemi oluştu
ralım da işimize bakalım. Üniversitelerimizin toplam
kapasitesi 350.000 kişi. Bunu da göz önünde bulun
durarak acilen bir önlem almamız lazım.
dedi birkaç iyi adam... Sonra dağıldılar... Uzun uzun düşündüler...
Bir gece vakti en cevval olanları topladı bu iyi adamları.
Arşimet'ten daha da büyük bir buluş yapmış gibi bağırdı:
-Bulduuum!
-Yav ne buldun, nasıl buldun?... bile diyemediler. Adam açıkladı:
- Bir sınav yapacağız ki dillere destan!... En iyile
ri seçeceğiz bu sınavla, en çalışkan olanları alaca
ğız okullara.
- Nasıl?
dedi en meraklı olanı.

18
özel Sivri Sinek

-Abi şimdi sen söyle bana, bu 2.000.000 öğrenciden kaçını almak


istiyorsunuz siz okula.
-350.000
dedi kırmızı suratlı dişlek, göbeğini kaşırken...
- Tamam, gerisi benim işim. Küçük bir ayarıma ba
kar.
dedi Necati, gülüştüler. Kısa boylu, erken tipli olan fırladı hemen:
-Büyük adamsın Necati Abi. Senden korkulur valla! Onun işi
buydu: Necati'yi gaza getirmek...
-Ne zannettiniz beni oğlum?
diye şımardı Necati. Gaza geldi, göğsü kabardı... Meraklı olan,
biraz kıt beyinli de olduğu için açıklama istedi.
-Kardeşim, anlatsanıza şunu, nasıl olacak bu iş? Necati, derin bir
açıklama yaptı:
-Bak abi; bir kazanı suyla doldur ve ateşin üstüne koy. Ve bu su
daha buz gibiyken emir ver, herkes elini bu suya soksun. Sana
kimse itiraz etmez, edemez de zaten. 2.000.000 insan sana
güvenip elini sokar bu suya...
-İki milyon derken öğrencileri kastediyorsun!

19
Yerim Seni ÖSS

dedi. Yüzünde acayip bir gurur ifadesi oluştu adamın. 'Nasıl


anladım ama, üniversiteye hazırlanan öğrencileri kastettiğini!'
der gibiydi yüzünde beliren ani gülüş kıvrımı. Cevval Necati
devam etti:
-Evet abi, onları kastediyorum. Su ısındıkça, bazıları ne
yapacak?
-Elini çekecek tabi ki!
diye atladı uzun burunlu lacivert kravatlı olan.
- O halde ateşin miktarını artırdıkça yavaş yavaş dö
külecek eli yananlar.
diyerek tamamladı cümlesini Necati.
- Vay beel...
dedi herkes içinden. Gülümsemeleri görülmeye değerdi.
-Sonuçta iki milyon öğrenciden 1.800.000'i elini çekinceye kadar
ısıyı artıracağız. Suyun altındaki ateşin ısı miktarı bizim elimizde.
İstediğimiz kadar artırırız ısıyı. İstersek sadece bir kişi kalıncaya
kadar artırırız hem de.
-İyi de üniversiteyle 'kazan'ın ne ilgisi var? Onu hiç
anlayamadım!
diyerek komik oldu kırmızı suratlı... Gerçi kimse gülmedi bu
komediye; çünkü gülünç olan önemli bir kişiydi.
özel Sivri Sinek

-Mecaz abi. dediler sadece.


-Haa tamam o zaman; ama bari ismi güzel bir şey olsun.
dedi önemli adam. Cevval Necati ayağa kalktı ve
-İsim hazır abi. SS. dedi, gür sesiyle...
-Oha! O ne öyle?
diye çıkıştı lacivert kravatlı...
-Ne oldu abi. 'Seçme Sınavı'nın kısaltılmışı, SS.
Üstelik okunuşu da 'es es' yani 'Rüzgar gibi es' an
lamına da gelebilir hattı zatında...
diyerek 'SS'yi açıkladı Necati.
-Olmaz öyle şey, SS... Bari 'ÖSS' olsun. Yani 'ÖEsEs'
ki bu da zaten 'Öğrenci Es Es' anlamına gelir. Si-
zinkinde de 'es es' diyor; ama kime dediği belli de
ğil. Ha, şimdi aklıma geldi. Bu ayrıca 'Öğrenci Seç
me Sınavı' anlamına da gelir.
Herkes garip bir neşeyle sessiz sessiz lacivert kravatlı olan
adama bakarken, Necati araya girdi:
- Harika bir fikir vallal... Ben bunu hiç düşünmemiş
tim. Budur!
dedi ve toplantı sona erdi.

21
Yerim Seri ÖSS

İşte senin ÖSS dediğin şey böyle icat edildi. Şimdi bu mucitler
yok ortada belki; ama ateşin ayarı yine benzer adamların elinde.
İstedikleri kadar açıyorlar kazanın altındaki ateşi. Mesela '4
yanlış bir doğruyu götürür!' diye bir sistem oluşturmuşlar.
Diyelim ki sen 4 yanlış yaptın, o, anında bir doğruyu yok ediyor.
Ve bu sistem asla senden yana işlemiyor. Ateşe işesen, çişin
benzin olur yanar yani. Mesela 4 doğru bir yanlışı asla götürmez.
Ya da '8 doğru yapana bir doğru da bizden'diye bir uygulamayı
rüyanda bile göremezsin. Bu, suyu soğutur. Yani daima kusursuz
olacaksın. Kusurlarını bile ÖSS'nin lehine çevirecek otomatik bir
mekanizma kurulmuş. Daima 'Yakarım çıranı!' kabilinden bir
tavır sergiliyor ÖSS yetkilileri. Sana bakıyorum, çıran yanınca
alev alıyorsun; çünkü zaten bir tutam çıradan oluşuyorsun. Kı-
sacası, hiçbir hakkın yok senin!
ÖSYM her yıl en az bir tane hata yapıyor ÖSS'de ve bu hata
seninkilere hiç benzemiyor. ÖSYM'nin bir hatası aynı anda
2.000.000 adet hataya tekabül ediyor. Peki, soruyorum şimdi
sana. ÖSYM mantığıyla hareket edersek, 'Eğer 4 yanlış bir
doğruyu götürürse 2.000.000 yanlış kaç doğruyu götürür.
Kaç insanın hayatını nereye çevirir?' Kaldı ki bazen ÖSYM

22
özel Sivri Sinek

ÜÇ yanlış, yani 6.000.000 yanlış birden yapabiliyor. Sonra da


çıkıp,
-Vay efendim, gözümüzden kaçmış! şeklinde komik açıklamalar
yapıyorlar.
-Ee bizimkisi de gözümüzden kaçmıştı. Üstelik ben tek kişiydim
sınavda. Bütçem falan da yoktu.
deme hakkımız hiçbir zaman olmadı.
ÖSYM düşünür: Tamam da kardeşim, değişen bir şey yok ki;
sonuçta 4 yanlış bir doğruyu herkesten götürüyor. Yine
kazananlar aynı oluyor. Bunu kaldırsak bile yine bir şey
değişmez.
Kashna cevap verir: Doğru; ama bu tehditler yüzünden her yıl
binlerce okul birincisi açıkta kalıyor. Adam korkuyor. Emin
olmadıktan sonra cevabı işaretleyemiyor. 'Ya yanlışsa. 0,25
doğrum çöpe gidecek. En iyisi bunu işaretlemeyeyim.' diyen
yüz binlerce öğrenci var. Ayrıca kaldırınca bir şey değişmiyorsa,
kaldır o zaman be kardeşim.
ÖSYM tekrar düşünür: Biz bu sistemle tesadüfen üniversite
kazananlara engel olduğumuzu düşünüyoruz.
Kaslına tekrar cevap verir: Hayal gücü yüksek olan insanların
ÖSS'de başarılı olmasına bu şekilde bir uygulamayla engel
olduğunuzu hiç düşünmüyor musunuz?...Tamam 'P ise Q'dur'
belki; ama hayatını buna bağlayan, 15 yıl hayal kurmuş bir
gencin sınavda dizlerini titreten de bu acayip uygulamalardır.
ÖSYM konuşur, Kashna artık dinlemez...

23
Yerim Senî ÖSS

ÖSS Hayalleri Kırıyor

Düşün, işte seni böyle bir sistemle sınava tabi tutan, her yıl iki
milyon insandan yaklaşık iki milyonunu işsiz olarak dolaşmaya
mahkum eden bir sistem var ortada. Özel üniversiteye gidecek
paran yoksa hepten yandın. İnanılmaz tezatlar var. Özel üniversi-
teye gidecek kadar parası olan kişi işi gücü olan kişidir de zaten.
Sonuçta bir okula yerleştirilemeyen öğrenci öyle ya da böyle
muhakkak işsiz kalacaktır. Bunu düşündükten sonra bana hiç
garip gelmiyor şimdi, hapishanelerdeki mahkumların büyük
çoğunluğunun lise mezunu olması. Sınavdan sonra bunalıma
girenleri de anlayışla karşılıyorum artık ben.

İşin en garip kısmı da ne, biliyor musun? ÖSS yüksek hayal gücü
olan öğrencileri daha işin en başından elemiş oluyor. Şöyle ki
mide spazmı geçirip sınav dışı kalanlar, bağırsak problemi
yaşayanlar, baş ağrısına tutulanlar, migreni azanlar... yani bir
şekilde heyecana bağlı sebeplerle yarış dışı kalanlar hayal gücü
yüksek olan öğrencilerdir. Ortada bir kağıt ve bir kalem varken,
heyecanlanmak ya da halden hale girmek başka türlü izah
edilemez. E, bunu

24
özel sivrisinek

biraz abartanlar ki onlara ben yüksek hayal gücüne sahip, sosyal


zekası yüksek insanlar diyorum, haliyle istenmeyen sonucun
hayatlarına yansımalarını daha detaylı düşünmek ve hayal etmek
zorunda kalarak spazmlar mpazmlar geçiriyorlar...

Neyse, açıkta kalan, sınavda başarılı olamayan ya da ÖSYM


tarafından elenen bu sosyal zekalar daha sonra karşımıza
bambaşka bir formatta çıkarak bizi hayrete düşürüyorlar. Hatta
meşhurdur, bunu bilmeyen de yok gibidir neredeyse, dünyanın
en zengin ilk 10 kişisi üniversite mezunu değildir.

Kalem Arkası Ayrıntılar 31 Ağustos 2006-16:40


Ankara'daydım, az önce döndüm... Evime hırsız girmiş. Ne var
ne yok götürmüş. Yatak odama girmiş adam. Düşündüm. 'Bu
adam bu cesareti nereden alıyor?' dedim. Benim arkamda
devlet olsa yapamam bunu ben. Sonra dediler ki: 'Aman haa...
Eğer evinde hırsız falan yakalarsan sakın bir şey yapma,
suçlu çıkarsın!' Şaşırdım... Meğer adamın arkasında devlet
varmış©.

Acaba: Yakaladığı hırsızı, hapse atıp yasalar çerçevesinde


birkaç ay sonra özgür bırakan bir ülkede, bir sabah zirvede
bulunan büyük adamın kafası kızsa ve 'Şu

25
Yerim Seni ÖSS

andan itibaren hırsıziıi< yapanları inadım edeceğiz!' diye bir


yasa çıkarsa, sence o andan itibaren bir daha kim cesaret
edebilir hırsızlık yapmaya?... Bence kesinlikle hadım edilmeli
yakalanan hırsızlar. Böylece soyları da tükenmiş olur bu hırsız
milletinin©!

ÖSS Toplumu Yıkıyor

Kabul etmek lazım. Ülkemizde 3-5 tane üniversite varken kalkıp


- Herkesi üniversiteli yapacağız!
şeklinde ortalarda ahkam kesmek çok da mantıklı olmazdı; çünkü
kapasite belli! 100 kişi sınava girecek, 10'u üniversiteli olacak,
buna itiraz eden yok! Yani var da hadi susalım -da nasıl
susalım?- 'Sosyal yıkım' diye bir şey var. Bir aileyi düşün!
Çocuklarını okula ve okullara gönderiyorlar. Yıllarca emek harcı-
yorlar. Hangi anne - baba, oğlunu ya da kızını ilkokula
yazdırırken çocuğunun üniversiteye gideceği günü hayal etmez
ki? Ebeveynin en büyük hayalidir bu.
- Hele oğlumuzu bir yazdıralım ilkokula da üniversi
teye gitmese de olur...
demez hiçbir baba. Bu itibarla ilkokula alınan her öğrenciye Milli
Eğitim Bakanlığımız ve ilgili yetkililer tarafından bir de
'Üniversite Hayali' sunulmuş oluyor.

26
özel Sivri Sinel<

Özetle, okulun birinci gününün akşamı, her anne baba,


çocuğuyla beraber bir de hayal getiriyor eve...
-Benim kızım büyüyünce mimar olacak!
-Benim oğlum büyüyünce doktor olacak!
-Benim kızım avukat olacak!
-Benim oğlum mühendis olacak!...
beklentilerinin çıkış günüdür o gün ve aynı gündür çocuğun
milletin içinde babasını ya da annesini gaza getiren o cümleyi
söylediği gün.
- Ben doktor olacağım!
Bunu hem de komşuların önünde söyler çocuk. Şüphesi ya da
riyası yoktur. İnanarak söyler, bunu söyleyen her çocuk.
- Ooo benim yeğenim büyümüş de okula da başla
mış. Söyle bakiim yeğenim, büyüyünce ne olacak
sın?
cümlesini müteakiben ansızın çıkar dizilimi milim şaşmayan bu
kelimeler...
- Doktor olacağım ben...
Okul devam eder. Çocuk büyür ve her geçen gün hayallere biraz
daha yaklaşılır ailecek. Her ne kadar bahse konu öğrenci kendi
kusurlarını biliyor olsa da ki bilir ve bildiği için de bu hayalini
çoktan terk eder;

27
Yerim Seni ÖSS

ama anne ve baba ÖSS gününe kadar bu hayalle


rini büyüterek muhafaza ederler. '
-Bizden geçti artık, çocuklarımızı kurtaralım.
-Onların geleceği parlak olsun.
Bu cümleler kurulurken, bir eminlik içerir, 'Kurtardık
kurtaracağız!' edası vardır bu ifadelerde. Baba abartmaya
devam eder çoğu zaman ve hatta mekan değişikliği bile gelir
gündeme.
- Çocuk üniversiteyi bir kazansın, bir dakika bile dur
mam ben İstanbul'da.
Bunu söyleyen babanın psikolojisini bir düşünsene. Eğer çocuğu
üniversiteyi kazanamazsa, istemediği halde yerinde çakılıp
kalacaktır.

Bu beklentiler çocuğun önünde aşikar serilir ortaya. Ve çocuğun


karnındaki ağrıyı büyütür bu tavır; kazanmak vicdan azabıyla
yoğrulmuş bir mecburiyet olur çocuk için.

Dünyada konusuyla ilgili en rahat harcamayı ÖSS'ye hazırlanan


öğrenci yapar. Üçe beşe bakmaz. Soru bankasının fiyatıyla
ilgilenmez mesela. Satın aldığı şey zaten bir nevi bankadır©.
- Bunu niye aldın?

28
özel Sivri Sinek

diyen de çıkmaz aileden. Çünkü beklenti çok yüksektir ve aile her


türlü planını yavrusunun üniversiteyi kazanmasına bağlamıştır.

Sınav yaklaştıkça baba daha da çok atar elini cebine. Bunu


zevkle yapar üstelik. Derken zamanı gelir ve zorunlu bir ödeme
baş gösterir. Bu zorunluluğun adı, 'Dershane parası'dır. Baba,
daha üç yıl varken sınava, dershane parasını hazır eder. Günü
geldi mi de gözünü hiç kırpmadan en iyi dershaneye yazdırır
yavrusunu...

Neyse, gün gelir sınav yapılır. 2.000.000 öğrenciden sadece


350.0001 kazanır üniversiteyi. Bu her sene tekrar edilir. Ve
aslında kaybeden sadece sınava giren öğrenci değildir. Eğer öyle
olsaydı sadece 1.700.000 küsur insan kaybetmiş olurdu. Ve
bunun çok büyük bir zararı da olmazdı; çünkü sınava giren
öğrenci ailesine yansıtmasa da zaten kendi potansiyelini üç
aşağı beş yukarı biliyor. Bu sebeple öğrenci için çok büyük bir
kayıp yok ortada. Kanserli hastasının öleceğini beklerken hazırlık
yapar insan ve kanserli olduğu bilinen bir hastanın ölümü çok da
büyük bir yıkıma sebep olmaz. İşte öğrenci açısından sınavı
kaybetmek bu tarz bir etki yapar. Ancak ailesi

29
Yerim Seni ÖSS

açısından durum asla böyle değildir ve bir öğrencinin ailesi irili


ufaklı, ortalama 5 kişiden oluşsa bu yaklaşık 10.000.000 insan
demektir. Bu 10.000.000 insan öğrenciye fazlaca güvenmiştir ve
hastaları asla kanserli değildir. Onlar daha çiçeği burnunda bir
delikanlıyı kalp krizinden kaybetmiş oluyorlar sınav ertesi. İşte biz
her ÖSS ertesi tekrarlanan bu sürecin adına 'Sosyal yıkım'
diyoruz.

Kurt Necati Ateşi Köriil<lüyor

Aradan zaman geçti, yeni gelenler bir de baktılar ki kazandaki su


iyice ısınmış; ama birçoğunun eli halen kazanın içinde. Bu
manzarayı görür görmez, ateşin ayarını hemen yükseltme kararı
aldılar. Lacivert kırovatiı hemen devreye girdi.
- Dur bakayım hele! Ne oluyor burada böyle? Ne
cati çözer bu işi...
dedi. Necati geldi ve sordu:
-Ne oldu yine?
-Abi sorma, yine yığılma oluyor, baş edemiyoruz.
dedi orada bulunan küçük ve iyi adamlar. Onun öncülüğünde
kurulan ÖSS sistemi başarılı olduğu için daha da bir karizmatik
giriş yaptı Necati konuya:

30
özel sivri Sinek

- Kolay oğlum, bas odunu, bas kömürü... Bakalım


kim dayanabiliyormuş bizim ateşimize?
deyince dayanamadı lacivert kırovatlı ve hemen malum sorusunu
sordu:
-Nasıl?
-Şu meslek liselerinin katsayılarını düşür hele bakim!
-Eee?!
-İmam Hatiplerinkini de düşür!
-Tamam abi.
dedi ve hemen harekete geçti küçük ve iyi adamlar. Kısa bir
zaman sonra geri döndüler.
-Büyük adamsın Necati Abi.
-Ne oldu şimdi?
-Bir hayal gerçek oldu ve tam 500 bin kişi anında elendi abi.
-Buna zeka diyorlar işte. Isı geçirmez bir zırh ya da eldiven
bulmadıkları sürece biz onların ellerini mutlaka yakacak bir yol
buluruz.
dedi ve tekrar odasına kapandı kurt adam Necati. Şeytan gibi bir
adamdı. Şeytana acı çektirecek kadar güçlü bir dehası vardı. Bu
yüzden ona 'Kurt Necati' diyorlardı.

31
Yetim Seni ÖSS

Bin Dershane Bir Üniversite

Bir defa dershane okuldaki öğretmenin utanç duyması gereken


bir şeydir. Öğrenci soruyor:
-Hocam hangi dershaneye gideyim? Öğretmen gururla cevap
veriyor:
-Falan dershanesine git yavrum.
Bu, neredeyse bütün öğretmenlerin ortak cevabıdır. Aslında bu
cevabın altında başka bir anlam daha saklıdır. Bak şimdi!
-Hocam hangi dershaneye gideyim?
-Ben iyi bir öğretmen değilim yavrum, sana bunca yıldır hiçbir şey
veremedim. Sen en iyisi falan dershaneye git de kendini kurtar...
Nasıl rencide olmadan böyle bir cevap verebilir, kendisini
'öğretmen' olarak tanımlayan bir insan. Kimse sormaz mı bu
adamlara:
-Be kardeşim senden dünyayı kurtaracak bir formül
beklemedik, 'Gaus ol!' demedik, 'Pastör ol' deme
dik... Sadece bilineni öğretmeni istedik, işini yapma
nı istedik yani. Sen nasıl bir öğretmensin ki mate
matiği öğretemiyorsun öğrencine de ona matematik
öğrenesin diye bir dershane tavsiye edecek kadar
kendini inkar ediyorsun.

32
özel Sivri Sirek

Şahsen ben öğretmen olsaydım ve benim öğrencim branşımla


ilgili başka yerlerden eğitim almaya kalksaydı bunu kendime
yapılmış en ağır hakaret kabul ederdim.

Belki öğretmen düşünür: İyi ama bizim müfredatımıza göre


haftada verdiğimiz ders saatiyle ilgili konuyu bitirme şansımız
yok!

Kashna cevap verir: Peki bunu MEB'in ilgili birimlerine duyurdun


mu? Yani bu şikayetini dile getirdin mi?

Başka bir öğretmen araya girer: Buna gerek yok! Biz dersi en
iyi şekilde anlatıyoruz öğrenciye ve öğrenci de öğreniyor her
anlattığımızı. Dershanede ise öğrenci aslında ders öğrenmiyor;
sınav tekniğini, yani metodu öğreniyor.

Bu sefer Kashna öğretmenleri bırakır ve ÖSYM'ye sorar:


Eğer bu doğruysa, ey ÖSYM neden tekniği okulda öğrenilebilecek
bir sınav yapmıyorsunuz da bu insanları dershanelere

33
Yerim Seni ÖSS

gitmek zorunda bırakarak, öğretmenlerimizin karizmasını duman


ediyorsunuz?

ilginç: Bu arada ben dikkat ettim. Bu teknik detaylar


dershanelerde uzaylılar tarafında öğretilmiyor, sıradan öğ-
retmenler tarafından öğretiliyor... O halde tekniği öğrenmek için
öğrencinin dershaneye gitmesi yerine, öğretmenin dershaneye
gitmesi daha akıllıca olmaz mıydı?

Tabi ki bunları anlatırken, yani bir sisteme karşı çıkarken bir de


alternatif çözüm teklifi getirmem lazım, farkındayım.

Sorun: Üniversite sayısının az olmasına karşılık, öğrenci


sayısının çok olması sebebiyle bir eleme sistemine ifıtiyaç
duyulmaktadır. Bu sebeple öyle ya da böyle eleme yapmak bir
mecburiyettir. İşte ÖSS buna hizmet eder, bu yüzden de
öğrenciyi bir şekilde eleyen bir sistemin olması şarttır.

Çözüm: ÖSS adil bir sınav değildir. Bu sınavın adil olabilmesi


için yıllara bölünmesi gereklidir. Yani üniversiteye gelinceye
kadar 12 yıl süren bu maratonda öğrenci her biri

34
özel Sivri Sihel<

merkezi sisteme göre hazırlanmış 12 tane ÖSS'ye girmeli ve


elde ettiği ortalama değere göre bir ijniversiteye yerleştirilmelidir.
Bu şekilde uygulanan bir eleme sistemi öğrencinin ailesi üzerinde
yukarıda bahsettiğim gibi çiçeği burnunda delikanlının kalp
krizinden ölmesi şeklinde bir etki yapmaz. Ayrıca anne baba da
çocuklarının üniversiteyi kazanıp kazanamayacağını daha ilk
yıllarda anlama fırsatını elde etmiş olurlar.

Çatlak Ses: İyi de siz her yıl milyonlarca öğrencinin böyle bir
sınava girmesinin ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

Kadife Ses: Devlet öğrencilere kitap veriyor ya hani, sadece yazı


karakterini bir punto küçültürseniz her kitaptan %10 tasarruf
edersiniz ki böylece kağıt ve mürekkep masrafınız çıktı
demektir... Gelelim bu sınavın denetlenme masraflarına. Her yıl
12 ay maaş alan öğretmenler yazın 4 aya yakın tatil yapıyorlar. 4
aylık bu tatili 3 aya indir olsun bitsin. Hiç para pul
harcamadan yap sınavı ve

35
Yerim Seni ÖSS

böylece 100 binlerce öğrenciyi kabustan ve tesadüften kurtar!

Not: 'Olur mu canım, ne 4 ayı?' şeklinde bir itiraz cümlesi


geçebilir diye milletin aklından, üşenmedim gittim karnelerin
üzerinde 'Okulun açık olduğu gün sayısı'
adıyla bilinen haneye baktım. Tek dönem için 90 gün yazıyor.
Sonra 90'la 90'i topladım 180 çıktı... 180'i 30'a böldüm, 6 çıktı.
Emin olmak için makineyle tekrar böldüm, yine 6 çıktı...

İçimde kalmasın: Bütün bu hesaplamalardan sonra, orada atıl


olarak duran, profesyonel potansiyelin heba olması beni kahretti.
Ve konumuzla hiç alakası olmamasına rağmen, belediyelerin
profesyonel eğitim şirketlerine trilyonlar vererek düzenlettiği
'Okuma - Yazma seferberlikleri' geldi aklıma. Uyuz oldum...

Böyle 12 basamaklı bir sınav yapılsa öğrenci sadece lise


dönemini önemsemekten de kurtulmuş olur. Her yılı aynı
derecede önemser ve böylece bilgileri daha kalıcı olmuş olur.

36
Özel Sivtl Sinek

Mevcut Sistemde
Herkesin Başarılı Olması İyi Bir Şey mi?

Mevcut sistemde herkesin ÖSS'de başarılı olması aslında


istenilen bir durum değildir; öte yandan herkesin üniversiteli
olması insanı 'Keşke' dedirten bir durumdur. O halde neden üç
dershane birleşip bir üniversite kurmuyor? Acaba yetkililer yarın
sabah böyle bir çağrı yapsa kim itiraz edebilir buna? Aka-
demisyen enflasyonunun yaşandığı ülkemizde bunun için ne
beklendiğini ciddi anlamda merak ediyorum.

Anlayamıyorum! Binlerce dershane varken ve herkes üniversiteli


olmak için can atarken, nasıl oluyor da bir girişimci çıkıp:
- Ben bir dershane açmaya karar verdim. Bu işte
çok para var!
diyebiliyor? Ve nasıl oluyor da bu girişimcinin arkadaşları:
- Valla çok iyi düşünmüşsün, benim de param olsa
hemen bir dershane açardım. Hiç durma...
diyerek arkadaşlarına destek verebiliyor?

37
Yerim Seni ÖSS

Her yıl 2.000.000 insanın dershaneye gidiyor olması bir


girişimciye çok cazip gelebilir; ama köşe başları çoktan tutulmuş
ve insan dershaneye çarpmamak için yan gitmek zorunda kalıyor
yolda yürürken. Yani bir girişimci olarak sen dershane açmasan
da zaten bu insanlar şu ana kadar bir dershaneye gidiyorlardı. Ve
biraz sonra bunlardan yaklaşık 1.700.000'i üniversiteye
giremediği için ya kahveye ya bunalıma girecekler... Peki
dershane yerine bir üniversite açsan, bu insanlardan birkaç kişiyi
üniversiteli yapsan, hem sosyal bir fayda üretsen hem de para
kazansan fena mı olur?

Hadi diyelim ki bu girişimci para kazanmayı değil de prestij


yapmayı hedefleyerek bir dershane açtı. 'Benim bir dershanem
var!' demek onu ne kadar yüceltebilir? Bu arada 'Benim bir
üniversitem var!' diyen kaç adam tanıdın sen ve hangisi daha
prestijli?

Peki buna rağmen neden dershane açmak üzere olan birkaç


girişimci bir araya gelip bir üniversite açmazlar? Çok düşündüm,
buna bir türlü cevap bulamadım.

38
özel Sivri Sinek

Not: Dershane açmak tabii ki kötü bir şey değildir; ancak açılan
her dershane ötekine benzediği için şu haliyle bir anlam ifade
etmemektedir... Kendinden yola çık ve düşün! Kaydolmak için
gittiğin hangi dershane seni bir cümlesiyle cezbedebildi? Ya da
hangi dershane farklı yaptığı bir uygulamadan bahsedebildi
sana? Bir tarlaya domates ekilse ve her domates kırmızı çıksa bu
şaşırtmaz insanı; ama her dershanenin kırmızı olması cidden
şaşırtıcı bir durumdur.

Ve

Sonuçta kabul etmemiz gereken bir gerçek var ortada: Kazanın


ve altındaki ateşin kontrolü bizim elimizde değil, şimdilik... O
halde isteyerek ya da istemeyerek, sen de bu kazanın içine elini
sokmak zorundasın. Yapabileceğin en akıllıca hareket, bu
kazanın içinden elini en son çeken insan olabilmek için mücadele
vermektir! Sabırsızlandığını biliyorum ve seni ikinci bölümle baş
başa bırakıyorum...

39
ÖNCE KENDİNİ KAZAN

Bu bölümde muhtemelen ayakların yerden kesilecektir; çünkü


birazdan dünyayı değiştirebilecek bir donanıma sahip olduğunun
farkına varacak ve yıllardır kendine haksızlık ettiğini
anlayacaksın. Sonrası malum hikaye... Kendini fark eden
herkesin yaptığını yapacak, silinmeyen derin izler bırakacaksın...
ÖSS zordu ya hani, kendini keşfedince anlayacaksın, değilmiş...
ÖSS'ye Değil Kendine Hazırlan
Kendi için OSS'ye hazırlandığını iddia edip kendini
ihmal ederek körü körüne ÖSS'ye çalışan sıradan bir öğrenci gibi
değil, dünyayı değiştirmeye hazırlanan, o büyük adam gibi
hazırlan geleceğe; çünkü ÖSS de hazırlanman gereken diğer her
şey gibi yarının içinde saklı!... ö halde önce kendini kazan ki bir
bütün olarak yarınını kazanasın...

Kendini Büyüt

Yaklaş! Yakından bak! Yaklaş, daha yaklaş... Bu gördüğün yazılar


var ya, bu harfler, bu kelimeler, bu noktalar... Sana da bana da
Mevlana'ya da Yunus'a da aynı mesafedeler. Onlar da en fazla
senin kadar yaklaştılar bunlara. Hele bir dokun. Dünyayı titreten-
lerle aynı olduğunu, aynı şeye dokunduğunu hissederek dokun.
Hadi şimdi, yavaşça dokun onlara:

ABCÇDEFÛÛHİDKIMNOÖPRSŞTUÜVYZ

Gördün mü, sen de dokundun onlara, tıpkı senden öncekiler


gibi... Türlü bahanelerle bu gerçeğin üstünü

43
Yerim Seni ÖSS

örtsen de hiçbir yere kaçamazsın. Senin de bir beynin var, tıpkı


onlar gibi. 'Bunu zaten biliyordum!'deme sakın; çünkü
bilmiyorsun. Bilenleri iyi bilirim ben... Onlar asla bahane
üretmezler. Mükemmele aşık olurlar önce ve sonra gider,
gemilere rağmen başarırlar... Ben iyi bilirim onları. Onlar oksijene
saygı duyarlar nefes alırken. Ormanda sessiz sessiz duran bodur
bir ağacın da kıymetini en iyi onlar bilirler. Zirveleri zorlarlar. Hep
ön yargısız yaşarlar. En güç zamanlarında dimdik dururlar
ayakta. Asla vazgeçmezler. Fırtınalara göğüs gererler, meydan
okurlar, 'en' olurlar... Onlar hayatı küçültürler avuçlarında, kibrit
kutusunda dünyayı taşırlar... Ve dostum, onlar başkalarının hayal
bile edemeyeceği kadar akıl almaz yaşarlar avuçlarında tuttukları
bu hayatı... Kaf Dağı'nın arkasından yıldız toplarlar günün tam
ortasında, güneşe dokunurlar bir gece vakti, herkes uyurken...

Sana bir sır vereyim mi? Senin onlardan hiçbir farkın yok; ancak
sen bahanelerinle kendini küçültüyorsun. Değer kaybediyorsun.
Sen küçülünce, harfler büyüyor, yazarlar büyüyor, yazılar
büyüyor, ressamlar büyüyor... Sen küçülünce mahalle büyüyor,
sokak

44
önce Kendini Kazan

büyüyor, dünya büyüyor; kıçı kırık bir sınav büyüyor sen


küçülünce.

Şimdi bırak bütün öğretilenleri, büyük sandıklarını... Ve sadece


bir şeye inan: Sen yaratılmış her şeyden daha büyüksün! Senin
inanıp harekete geçtikten sonra üstesinden gelemeyeceğin hiçbir
şey olamaz!

Hemen bir ayna bul ve kendini seyret. Gücünü hisset. Orada bir
adam göreceksin. Sana bana benziyor. Da Vinci'ye, Dali'ye
benziyor. Sokrat'a, Hipok-rat'a benziyor. Onu diri diri gömemezsin
toprağa, saklayamazsın ağacın arkasına.

Düşün bakalım, kendin için iyi şeyler yapmak istiyor musun? Ailen
için, ülken için, dünyan için gerçekten iyi şeyler yapmak istiyor
musun...

İstiyorsun biliyorum. Sen bir insansın, iyi şeyler yapmayı tabii ki


istiyorsun. Peki hiç düşündün mü, seni durduran, hareket etmeni
engelleyen şey ne? Garip ve acı ama seni durduran engelleyen
tek yaratık sensin. Şimdi bu kitabın bundan sonraki kısımlarını
okumadan önce kendine bir söz vermeni istiyorum.

45
Yerim Seni ÖSS

Şerefine namusuna değil, insanlığına söz vermeni istiyorum...


'Kendimi engellemeyeceğime söz veriyorum!' demeni
istiyorum. Üç kere, beş kere, kırk beş kere değil, bir kere adam
gibi inanarak söyle bunu: 'Bundan böyle hayatımın sonuna
kadar kendimi asla engellemeyeceğime söz veriyorum!'

Kalem Arkası Ayrıntılar 09 Eylül 2006-16:30


Özürlülere yönelik bir seminer için Abant'a geldim. Seminer bitti
ve ben az önce fark ettim, 'Dış görünüş mühim değil!'
diyenlerin içinde, buna en çok inananlarm kör olan insanlar
olduğunu. Ve az önce fark ettim yine; hiçbir ön yargısı olmayan
bu insanlara bizim 'özürlü' dediğimizi!

Sen Nesin

Hayal et, sizin evin tam karşısına bir dükkan açtılar. Bu dükkanda
'Var' denince aklına gelen ne varsa hepsi var. Bisküviden
şekerlemeye, inşaattan gemiye, hastaneden sigorta poliçesine
kadar her şey var. Şimdi sana bunlardan sadece üç tanesini seç-
me hakkı veriyorlar. Hangilerini seçerdin? En sevdiğin üç şey ne
ve sen burada en çok hangi üç şeyle uğraşmaktan keyif alırdın?

46
Önce Kendini Kazan
Şimdi bu seçtiğin üç şeyi alt alta yaz ve o üç şeyin arasından en
sevdiğini işaretle. Eğer emin olamıyorsan ya da karar
veremiyorsan hemen mutlu ol; çünkü kararsızlık dünyadaki en
zevkli şeydir. İş, yazı - turaya kalır©...

'İş, yazı turaya kalır!' dediğim anda seçtiğin bu üç şeyden birinin


derhal elendiğine eminim. Şimdi geriye kalan iki şey için
gerçekten de kararsızsan yazı tura atmak için bir tane bozuk
para bul ve hangisinin yazı, hangisinin tura olduğuna karar ver.
Kafan karıştı değil mi?
- Geleceğimi yazı turaya ya da şansa bağlayacak kadar aptal
değilim!
diyorsun, duyuyorum. O halde tekrar düşün, en sevdiğin hangisi?
Enine boyuna düşün! Bu konularla ilgili birer makale yazacak
olsan hangisi seni daha çok heyecanlandırırdı? Seçtiğin
konularla ilgili birer film yapılsaydı hangisini önce izlemek
isterdin? Seç hadi, eğer hala kararsızsan yazı tura atmanın hiçbir
sakıncası yoktur. Diyelim ki sen bu uçsuz şeyler şeyinden en çok
kar eden şirketi, en iyi hastaneyi ve bir de dünyanın en büyük
tünel inşaatını seçtin kendine... Bunların uzantısı işletme, tıp
ve inşaat
mühendisliği olacaktır. Bunlarla ilgili aklına gelen ilk detayları

hayal ederek alt alta sırala...

Mesela inşaat...
demir,
beton,
sıva,
proje,
plan,
çelik...

Mesela şirket...
çek,
bütçe,
muhasebe,
pazarlama,
satış,
ücret...

Mesela hastane...
hasta,
kan,
revan,
pansuman,
ameliyat,
dikiş,
iğne...

48
önce Kendini Kazan
• Bu alt maddelerden hepsini seviyor musun?

Hangileriyle uğraşmak seni daha mutlu ediyor. Evi barkı olmayan


birine ev yapmak mı seni daha çok heyecanlandırıyor, yoksa
kanamalı bir hastanın kanını durdurabilmek mi ya da batmakta
olan bir şirketi kurtarmak mı?
Hangisi seni heyecanlandırıyor? Ve bu ilk elemede elenen
bunlardan hangisi?
-Şirket kurtarmayı eledim; ama ben hem evsize ev vermekten
hem de kanamalı bir hastanın kanını durdurmaktan zevk
alıyorum.
•Peki söyle o zaman hangisini daha iyi yapabilirsin?
-İkisini de kimse benden daha iyi yapamaz!
•Peki İstanbul'u sana verseler 1 yılda mimarisini tamamen
yenileyebilecek bir enerjin var mı?
-Var tabii ki.
•Peki aynı sürede 5.000 hastayı ameliyat edip hayata döndürmek
mi, yoksa tüm istanbul'u baştan dizayn etmek mi?
İşte burada senin vereceğin iki çeşit cevap var:
Yerim Seni OSS

'1. Şey, aslında İstanbul'u baştan dizayn etmek; çünkü o zaman


hastaneler ve yollar düzelir. Böylece kimse de kan kaybından
ölmez!...

- Ben İstanbul'u yeniden inşa etmeliyim. Kararımı verdim, inşaat


mühendisi olacağım.
2, Ben doktor olmalıyım ve hastalıklara çare bulmalıyım o
hastalıktan ölmek üzere olan mühendisi doğuracak kadını
kurtarmalıyım. Kadın doğurmalı, çocuk İstanbul'u yeniden dizayn
etmeli.

Açıklama: Bu tamamen uydurma bir örnek sorgulamadır. Şimdi


diyeceksin ki 'E, herhalde yani!' Kusura bakma dostum; ama
inan bana bazı öğrencilerim ben bu örneği anlattığımda 'İyi de
hocam, ben ne doktor, ne mühendis ne de işletmeci olmak
istiyorum!' diyerek beni şoke ediyorlar...

Bu iki cevap da kesinlikle doğrudur; ama bunlardan biri kesinlikle


sana daha sıcak gelecek. Bu noktada insanlara danışman, çoğu
kez zaman kaybından başka bir anlam ifade etmez!

50
önce Kendini Ka^an

Keşkesiz Yaşa

Yukarıdaki örnek sorgulamayı kendin için yap. Kendi kendine bu


soruyu dallandır ve sonuna kadar budaklandır! Bu senin hayatın.
Sakın acele etme. Yavaş yavaş sindire sindire bul kendini...
Nelerden hoşlandığını, neyi aradığını buluncaya kadar ara. Bu
hayat senin ve şu anda aradığın şeyi bulman dünyadaki tüm
matematik problemlerinin cevaplarını bulmandan daha değerli.
Kendini öğreniyorsun şu anda. Emin olmalısın. Sağlam
basmalısın, kendini bulmalısın... Dünyadaki tüm mucitlerin önce
kendilerini keşfettiğini asla unutmamalısın. Sor, sorgula, kendini
tanı. Bul ve çıkar kendini hayat denilen dipsiz kuyudan. Coğrafya
seviyorsan kimya okuma, psikoloji seviyorsan tıp okuma, tarih
seviyorsan matematik okuma...

Ne kadar farkındasın bilmiyorum; ama şu anda ciddi ciddi


geleceğe dokunuyorsun sen. Birini bir yerlere götürüyorsun. Onu
yanlışa ya da doğruya götürmen senin elinde. Geleceğin en
büyük makine mühendisine sosyoloji okutup onu diri diri
gömemezsin. 'En'leri, zirveleri, öteleri zorlamalısın. Yıllar
sonra

51

Yerim Seni ÖSS

'Şimdiki aklım olsaydı...' diye başlayan o aptal cümle sana asla


yakışmaz. Sakın söyleme sen onu.

- Ama insan keşkeleriyle yaşar, 'keşke' demekten


korkmuyorum...
şeklinde bir 'geyik savunması' yapma sakın. Bırak, pişmanlıkları
başkaları yaşasın, sen yaşama. Kendinle tanışman için devasa
bir fırsat var şu anda karşında, geri tepme bu fırsatı. Kendi
efsaneni yaratmaya ilk adımını atmak üzeresin. Şimdi her şeyi bı-
rak ve sorgula kendini. Sen ne olmak istiyorsun? Başkalarının
dediği, senin istediğinden daha anlamlı olamaz. Başkalarının
senin hayatında ne kadar kıymetli olduğuna da sen karar ver.

Bir gün mutlaka öleceksin. Ve sen öldüğün zaman bugün sana


akıi verenler senin mezarına gelecek ve üzerine toprak atacaklar,
senin için 'çok iyi bir insandı!' diyecekler ve seni bir ıssızda
yalnız bırakıp geri dönecekler. Kimse girmeyecek seninle mezara
ve hiç kimse senin için sonsuz yasa bürünmeyecek. Sadece sen
tutacaksın senin yasını ve yüzyıllar boyu sessiz kalacaksın.
Velhasıl bir başına kalacaksın soğuk toprakta. Herkes işine
geri dönecek ertesi

52
önce Kendini Kazan

sabah. Şimdi tekrar düşün bakalım, seni senden daha çok kim
sevebilir? O halde herkesin fikrini almalısın; ama...

•Baban istiyor diye değil, sen istiyorsun diye doktor olmalısın...


•Annen istiyor diye değil, sen istiyorsun diye avukat olmalısın...
•Halk istiyor diye değil, sen istiyorsun diye milletvekili
olmalısın...
•Parası çok diye değil, sen istiyorsun diye işletmeci olmalısın...
•İş imkanı olduğu için değil, sen istiyorsun diye öğretmen
olmalısın...

Tüm beklentilerini öldür. Başkalarından medet umma.


3. sınıfı tercih eden insanlar gibi davranma.
Unutma, herkes yüce bir dehayla düşer dünyaya;
ancak çok azı kendini gerçekleştirebilir
ve onlar sadece beklentilerini öldürenlerdir.

53
Yerim Seni ÖSS

Sag^Uma

Eğer doğru olanı seçmişsen içinden bir şeyler kop-malı. Seçtiğin


alanı düşündükçe seni bir heyecan sarmalı. Mesela 'hukuk'
seçtiysen, anayasayı düşündükçe bir heyecan sarmalı seni. Eğer
sarmıyorsa henüz tam anlamıyla kendini verememişsin demektir.
Bunun sebebi ise, bir hedefinin olmamasıdır. Yani bir karar
verdin; ama henüz bir hedef oluşturamadın. O halde sana acilen
bir hedef lazım. Uykularını kaçıran bir hedef... Düşündükçe
coşacağın bir hedef lazım.

Mesela hukuk seçip hedefini de 'avukat olmak!' diye belirledinse


bu elbette seni heyecanlandırmayacak, uykularını
kaçırmayacaktır; çünkü bu, sıradan bir hedeftir. Herkesin
yapabileceği bir şeydir. 'Ama bana göre benim zirvem budur!'
falan demeye kalkma, cidden bozuşuruz. Ben sevmem öyle
sıradan avukat mavukat... Hiç olmazsa 'En iyi avukat olmak'
gibi bir hedef belirle kendine.

Ayrıntı: Neden en iv' "'man için bu kadar baskı yapıyorum, biliyor


mus r? Çünkü bir işi iyi yapmak, aynı işi kötO yapmaktan daha
kolaydır. Bir işi en iyi yapmak da aynı işi iy' yapmaktan daha
kolaydır. Eğer bu

54
önce Kendini Kazan

böyleyse ve sen sadece biraz daha dikkat ederek, daha iyi, biraz
daha fazla dikkat ederek de en iyi olabiliyorsan, neden ısrarla
ikinci olmaya razı oluyorsun?...
Kalem Arkası Ayrıntılar 15 Eylül 2006-11:00

Bu sabah bizimle çalışan çaycı kadına:


Abla, rica etsem bugün demleyeceğin çayı kötü yapar mısın?
dedim. Hatice Abla önce uzun uzun yüzüme baktı:
-Nasıl yani, kötü?
diye sordu. Anlamadığı, yüzünden belli oluyordu. Bu sefer
açıklama yaptım:
-Basbayağı kötü bir çay demlemeni istiyorum abla. Misafirlerim
gelecek, sordum, kötü çay içmek istiyorlarmış.
Hatice Ablanın kafası iyice karıştı ve bana anladığının doğru olup
olmadığını teyit etmek amacıyla:
-Yani önce demleyeyim çayı, sonra bekleyeyim bayat
lasın mı Erdal Bey, öyle mi?
diye sordu. Ben biraz daha sert bir dille tekrar ettim:
-Yahu sen ne anlamaz bir kadınsın! Sana kötü bir çay
demle diyorum, anlamıyor musun?...
Yemin ediyorum, kadın bunu anlamadı; ama anlamış gibi yapıp
aşağı indi... Gitmiş personele sormuş:

55

Yerim Seni ÖSS

- Erdal Bey benimle dalga mı geçiyor anlamadım. Kö


tü çay yap diyor bana! Ben nasıl yapayım?
demiş. Çocuklar bana gelip sordular:
-Hocam, ne demek istiyorsunuz?
-Oğlum, anlamıyor musunuz siz ya! Kötü demlenmiş bir demlik
çay istiyorum ben. Hepsi bu!
dedim. Anlamadıkları için sustular. Aşağıda bunu sorabilecekleri
kimse de yoktu. Hakan, ürkek bir şekilde bozdu sessizliği:
-Nassı yani ya?
-Yahu öyle istiyorum. Allah Allah!... Şimdi gidin ve bana bir demlik
kötü çay yapın!
dedim. 'Tamam' deyip aşağı indiler. Toplanmışlar! Bu teklifimi
değerlendirmişler ve yaklaşık bir saat sonra anlamayı
başarmışlar. Çayın içine nane, limon, süt tozu falan dökmüş, öyle
yapmışlar çayı... Bir bardak çay getirdiler, içtim; ama
beğenmedim, istediğim kadar kötü bir çay olmamıştı. Sonra
topladım personeli ve onlara:
-Gördüğünüz gibi, iki saattir kötü bir bardak çayı yap
mayı beceremediniz. Kötü çay yapmak için geçen zaman,
harcanan emek, iyi çay yapmak için harcanan zamanın en az 10
katıdır. Peki, acaba nasıl oluyor da insanlar iyi olanı yapmak
daha kolayken, işlerini kötü yapıyorlar dersiniz?
dedim. Kimse bir şey ani.ir,-,ad!, herkes her şeyi anladı...
önce Kendini Kazan

Kendini C i d d i ye Al

Ciddiye alman gereken tek insan bizzat sensin. Şimdi ayağa kalk
ve aynanın karşısına geç!... Gördüğün insana yakından bak!
Yaklaş ve daha yakından bak! Bu dehşet bir şey.

Sana göre en ünlü, en başarılı, en büyük olan kişiyle karşı


karşıya olsan neler hissederdin? Titrer miydin? Heyecanlanır
miydin? İnanılır gibi değil bu; ama şu anda gözlerine baktığın bu
insanı akla zarar mevkilere getirebilirsin. Ve hatta o kadar
büyütebilirsin ki onu, bakanlar, başkanlar titrer karşısında... Ne
büyük bir lütuftur ki sen dokunabiliyorsun şu anda ona!...

Kendine olan saygını büyüt. Değer ver kendine. Kim inanır


bugün, bir gün bu aynadaki adamın zirveleri zaptedeceğine.
Hesap et ki sen bile inanmıyorsun. O halde sen bile
inanmıyorsan ona, kim inanır Allah aşkına? Hadi kucaklaş ve
barış onunla.
Unutma, kendini reddetsen bile hep orada olacaksın, varsın,
işte oradasın... Kendinden kaçamazsın. Nereye gidersen git,
o aynadaki seninle gelecek, ona sahip çık,
yalnız bırakma onu yabanda.

57
Yerim Seni ÖSS

Eğer bir mucize olmaz, zaman durmazsa günün birinde; sürekli


bir geleceğe doğru gidiyor olacaksın. Ve bunun tabii sonucu
olarak sen de tıpkı senden öncekiler gibi gelecekte mutlaka bir
şey olacaksın. Ve ne olacağın kesinlikle şu anki tercihine bağlı.
Peki neden iyi bir şey olmayı tercih etmiyorsun?

Hedefini Büyüt

Hukukçu olmak istiyorsan, heyecanlanman ve kendi efsaneni


yaratman için 'Ben dünya hukukçular birliği başkanı
olacağım!' gibi uçta bir hedef belirle, inanarak oluşturduğun
böyle bir hedef senin enerjini zirveye taşır. Yani özetle senin bir
'en'lik iddiasına ihtiyacın var. Bu arada illa 'Hukukçular Birliği
Başkanı' olman da gerekmez. Mesela 'Ben meslek hayatı
boyunca hiç dava kaybetmemiş bir avukat olacağım; ama
henüz kimse bunun farkında değil. Bu yüzden, acilen bir
hukuk fakültesini bitirip faydalı olmak adına bunu insanlarla
paylaşmam lazım!' diyebilirsin.

Bu ve buna benzer iddialı ifadelerle kendini köşeye sıkıştırmış


olacaksın ve ona uygun yaşamaya başlayacaksın.

58
önce Kendini Kazan

Etrafında bulunan insanlar her seferinde alaylı bir ifadeyle, sen


daha avukat olmadan:
- Ooo, bakın kim geliyor? Dünyanın en iyi avukatıy-
mış da, mış mış mış da...
gibi cümlelerle sebebini kendileri de bilmeden sözde seni
aşağılayacaklar ve işte tam bu esnada eğer inancın tam değilse,
birçok insan gibi sen de bu iddiandan vazgeçeceksin. Eğer
inancın tamsa, her seferinde bu ifadeler seni daha da
güçlendirecek ve her defasında başını daha dik tutarak, hatta
yapılan ironiyi hiçe sayarak:
- Evet doğru bildiniz. Ben dünyanın en iyi avukatı
yım! Hukuki bir sorununuz mu vardı?
diyerek kararlılığını göstereceksin.
Böyle bir iddiaya inanmak ciddi ve zor bir iştir. Aslında böyle bir
iddiaya inanmayı sadece 'zor' diye nitelendirmek yanlış olur;
çünkü bu, işin tamamıdır, çünkü inanmak ciddi ciddi her şeydir.
Büyük bir iddiayı ortaya atıp buna inanmak o kadar zordur ki ta-
rihte sadece silinmeyen izler bırakabilen insanlar başarabilmiştir
bunu ve her seferinde çılgınlık olarak kabul edilmiştir onlardaki
bu zirve merakı.

59
Yerim Seni ÛSS

Hedef Belirleme ve Özg^elecek

Alanını seçtin, tarım. Şimdi bu alanda kendini en iyi hissedeceğin


bir zirve seçme zamanı. Dolayısıyla sana acele tarafından bir
'Özgelecek*' lazım.

Ziraat mühendisi olmak istiyorsan ve senin ülkene herkes 'tarım


cenneti' diyerek gıpta ile bakıyorsa, sen ithal ettiğin muzdan,
ithal ettiğin buğdaydan, pirinçten, mercimekten utanıyorsan, her
yıl memleketine tatile giderken bomboş yatan arazilere bakıp acı
çekiyorsan ve bunu düzelterek dünyanın en verimli topraklarına
sahip olan ülkeni dünyayı doyuran bir cennete çevirmek
istiyorsan sana aşağıdaki gibi bir özgelecek lazım...

*Özgelecek: Hedefin sistematize edilmiş halidir...

60
önce Kendini Kazan
Yukarıdaki grafik senin özgelecek grafiğindir. Ve bu grafikte
gördüğün her nokta senin için ulaşılması zaruri bir ara hedef
statüsündedir. F noktası ise nihai hedefindir. Öyleyse 'A' noktası
senin hareket noktan-dır. lOAI doğrusu senin 'O (sıfır)'da
olmadığını, bir değer arz ettiğini ve şu anda ne ifade ettiğini gös-
teriyor... I AFİ gitmen gereken yolun en kestirme uzunluğudur.

Şimdi her bir noktanın ne anlama geldiğini birlikte inceleyelim...

Not: Son cümleyi yazınca bir anda kendimi o adamlardan biri gibi
hissettim©. Allah Allah!... Tarza bakar mısın? 'Birlikte
inceleyelim, lıep beraber balıçeye çıkalım, derin nefes
alalım...'Neyse devam edelim©...

B - 2007: ÖSS'yi yedin ve istediğin üniversitenin ziraat fakültesini


kazandın. Her sabah okula giderken 'Benim sadık yarım kara
topraktır!' türküsünü dinlemeye başladın©...
C - 2011: Okul bitti, kuşburnu işleyen bir kurumda işe girdin.
Henüz kuşburnuyla ilgili bir fakülte yok; ama sen kuşburnu
hakkında okumadık, öğrenmedik, görmedik hiçbir şey bırakmadın
ve adeta ihtisas yaptın.


Yerim Seni ÖSS

Ç - 2015: Kuşburnu uzmanı oldun. Kuşburnu hakkında bilmediğin


hiçbir şey kalmadı. Bir proje hazırlayarak ilgili bakanlığa sundun.
Kuşburnuyu meşrubata dönüştürüp dünya pazarına sunmaya
ilişkin projen onaylandı. Üretime geçmeden önce çok iyi bildiğin
dünya kuşburnu pazarını ve meşrubat sektörünü girişimcilerin
dikkatine sundun. İlgili girişimcileri bir araya getirdin. Her şey
hazır. Türkiye'de kuşburnu ekmene müsait olan her yere
kuşburnu ektiniz... Sonra toplama, arıtma, dönüştürme vs.
tesisleri oluşturdunuz. Sonra 'Kushsu' ismiyle ürettiğiniz bu meş-
rubatı dünya pazarına sürdünüz.
D - 2020: Kushsu dünyada en çok tüketilen meşrubat oldu ve sen
bir avuç tohumla topraklarımızı coşturmanın keyfini yaşadın.
E - 2025: Dünya devleri seninle baş edemiyor. Buranın 'Türkiye',
senin de 'o adam' olduğunu anladılar ve pes ettiler...
F - 2030: Kuşburnu o kadar revaç bir ürün oldu ki dünyanın her
tarafında senin gözetiminde, kuşburnu fakülteleri kurdun...

Uyarı: Yukarıda anlattığım örnek ve bu kitapta adı geçen diğer


örnekler sadece birer örnektir. Bu örnekler

62
önce Kendini Kazan

kendi hedefine uyarlama yapabilmen için kurgulanmıştır; ama bir


şeyi itiraf etmeliyim, canım fena halde Kushsu çekti, olsa da
içsek©...

Anlayamadıklarımdan: Hiç düşündün mü 'kola' denilen o siyah


suyu icat eden adam, yani Bay Coca Cola©, insanları bunu
içmeleri konusunda nasıl ikna edebilmiş? Ben çok düşündüm ve
bunu hiçbir zaman anlayamadım. Kola içerken kendine bir
kutunun içinde siyah bir suyun sunulduğunu hayal et ve öyle iç
bakalım neler oluyor? Eğer hayal gijcün sağlamsa bu denemeyi
yaparken ilk fırtı çektiğinde diline asit çarpar çapmaz
telaşlanacak ve hatta tüküreceksin©... Şimdi bir daha düşün?
Sıradan bir insan, üstelik yüzlerce zararı olduğu bilinen, hatta
içinde nelerin olduğunu kimsenin bilmediği bu siyah sudan
dünyanın en pahalı markasını nasıl oluşturmuş olabilir?... Sonra
yukarıda verdiğim 'Kushsu' örneğini tekrar incele. Eminim, ilk
okuduğunda uçuk gelmişti; ama bu denemeden sonra oldukça
sıradan bulacaksın... E hadiiiil...

Hiç Anlayamadıklarımdan: Hadi kolaya 'Soğuk içiniz!'


dedi milleti gaza getirip içirdiler diyelim. Bu çay nasıl olmuş ya?
'Sıcak için, gırtlağınızı yakın, iyice hararet bassın...' Ha, bu
arada bir de malum geyik var. Çaydan başka hiçbir şey
hararetimi kesmiyor? Nassı yani ya©...

63
Yerim Seni OSS

Asla Anlayamayacaklarımdan: Diyelim ki, tamam, kabul ettirdi


çayı ve içirdiler bize. Bunu nasıl bir de kültüre dönüştürmüşler?
'Çayı koyun geliyoruz... Çay içip gideceğiz... Hiçbir şeye
gerek yok, çay olsun yeter...'
üstelik ben hiç inanmama rağmen 'Zararları var!' diye zaman
zaman rencide edilen çay, nasıl olmuş da olmazsa olmaz bir
içecek olmayı başarmış dersin? Heyecanlandım valla, 'Kushsu'
çok satacak, çok©.

Şimdi lABI doğrusunun olduğu alanı mercek altına alıyoruz,


hep birlikte©.

64
önce Kendini Kazan

Her A noktası bir ayı temsil ediyor ve her ayın kendine göre bir
planı var. Dolayısıyla IAAA1İ doğrusunun da bir planı var...
4-»Hk

Her A noktası bir haftayı


temsil ediyor.

O \m\ 2. â. 4- s.
-

65
Yerim Seni ÖSS

Böylece bu bir haftayı da günlere böl ve her gün için bir program
yap, sonra aksatmadan o programı uygula ve bitir o işi. Bu kadar
detay görmemizin tabii ki bir amacı var. Bununla her günkü
yanılma payımızı bularak yapmış olduğumuz plana anında
müdahale edip özgeleceğimizde oluşabilecek muhtemel sapmayı
engellemek amacındayız... Şimdiye kadar bu şekilde detaylı bir
plan yaparak bunu uygulayan ve hedefine ulaşamayan hiç
kimseye rastlanmamıştır.

Meraktan soruyorum: Bu sınavda çıkacak olan sorular belli mi?


Konular belli mi? ÖSYM tuhaf bir sürpriz yapar mı? Yani kalkıp
'Çaldıran Savaşı' dururken 'ÖSYM'nin tarihçesi'diye bir soru
sorar mı? Hayır. Peki bu sınavda herhangi bir torpil ya da adam
kayırma var mı? Yok. Peki bir insanın çalışıp da kazanamama
ihtimali var mı? Yok! E, be kardeşim madem böyle, sen neden
kazanamıyorsun bu sınavı?
Şimdi en başa dönelim.

66
I
Önce Kendini Kazan
F nokfası senin nihai hedefini gösteriyor. I AFİ'ye giden yolda
çeşitli ara hedeflerin var. Bu ara hedefleri geçmeden 'F'
noktasına gidemezsin. Futboldaki gibi... Yani final oynamak için
ön eleme turlarını falan geçmen gerekiyor. Çeyrek finali geçmen
gerekiyor. Bunun gibi... Eğer hedefin 2030 yılında bir zirve
noktaya yerleşmekse ki öyle, bu durumda senin için 'B' noktası
geçilmesi gerçekten de son derece kolay bir noktadır. O halde B
noktasını kontrollü bir şekilde hafife alacaksın.
- Benim gideceğim yere bakınca B noktası çok basit bir yerdir ve
ben gerekeni yaparsam burayı kolayca geçerim.
İşte bu tavır senin 'B' noktasından korkmanı engelleyecektir.
Öyleyse 'B' noktasını kabul et; ama ondan korkma... Gereken
nedir o zaman, şimdi ona bakalım!

Hedefine Kilitlen

Senin artık bir hedefin var ve hayalindeki o zirve seni bekliyor.


Seni ciddiye almayanlar vardı ya hani! Senin onlardan farkın,
asla bir hedefinin olması değildir. Senin en büyük farkın:
Onların hayal bile

67
Yerim Seni ÖSS

edemeyecekleri bir hedefinin olmasıdır. Şimdi onlardan seni


anlamalarını beklemenin ne kadar anlamsız olduğunu anladın
mı? Elbette ki seni anlamayacaklar.

Derhal konunla ilgili birkaç dergiye abone ol, birliklere ya da


derneklere üye ol. Hiçbir şey yapamıyor-san günde 10 dakika
internetten araştırma yap. Bu senin hedefine daha da
bağlanmanı ve çok daha büyük düşünmeni sağlayacaktır.

Bütün bunları yaparken kendini daima o zirvede gör. En


tepedesin, unutma! Hiç farkında olmayacaksın, yürüyüşün bile
değişecek.

Hedefinle ilgili fuarları araştır. Nerede fuar varsa oraya git. Asla
ÖSS'ye hazırlanan bir öğrenci gibi davranma, geleceğe dokunan
o 'Zirve Adamı' gibi davran, TIME dergisine kapak olan o adam
gibi.

TIME'a kapak olduktan sonra herkes büyük düşünür.


Sen şimdiden büyük düşün ki TIME'a kapak olduğunda
yer yerinden oynasın. Sen bile şaşır,yaptıklarını düşününce.

68
.^

önce Kendini Kazan

Kararlı ÛU

Bölümünü netleştirdikten sonra okulunu da belirle ve ondan


sonra sakın ağzından ikinci bir tercih çıkmasın... 'Boğaziçi
Elektronik' mi dedin? Tamam, 'ODTÜ Bilgisayar' olmaz artık. O
iş bitti. Senin için artık geri dönüş yok! İstersen bir daha düşün ve
öyle karar ver...

- Hele sınava girelim, gelen puana göre tercih yaparız.


şeklinde bir beklenti oluşturmak, çok amatör bir tavır olur ve bu
sana asla yakışmaz! Böyle düşünenler için rüzgarın ne yandan
estiği de çok önemli değildir; ama sen buna karşı çıkacak ve
rüzgarı mutlak surette arkana alacaksın.

Kararlı ve azimli olmak olağanüstü açılımlar sağlayacak sana.


Buna bir inan, yemin ediyorum rüzgar sırf senin için yön
değiştirecek ve asla sana karşı es-meyecektir.

Yürümeyi bilenler için, rüzgar daima arkadan eseri

69
Yerim Seni OSS

Tekrar ediyorum, sakın yönünü değiştirme, sabırlı ol ve seyret


bakalım neler oluyor? Azmin karşısında sana karşı direnen
rüzgar bile pes etmek zorunda kalacak, göreceksin.

- Peki; ama ya öyle olmazsa?! • Eğer öyle olmazsa, sen yeteri


kadar kararlı olamamışsın demektir.

Bunun sıradan bir motivasyon cümlesi olmadığının altını çizmek


istiyorum ki bu, asla seni harekete geçirmek için söylediğim bir
cümle değil. Dikkatle incelersen tarihte iz bırakan hiçbir insanın
bu dediğimi yapıp başarısız olduğuna şahit olamazsın. Düz ba-
kışla:

- Ben de onlar kadar kararlı ve inançlıyım; ama olmuyor!

diyebilir ve daha cümlen bitmeden çelişebilirsin; çünkü onlar asla


'İnanıyorum; ama olmuyor!'demediler. 'Olmuyorsa ben yeteri
kadar İnanmıyorum. Daha fazla inanmalıyım!' dediler.
İnançlarını sorguladılar, olup olmamasını değil; çünkü
biliyorlardı zirveleri

70
önce Kendini Kazan

zaptedenlerin 'İnanarak çalışmak'tan başka hünerinin


olmadığını.

İnan; Çünkü İnanmak Her Şeydir

Bir karar verip, hedefini de belirledikten sonra ilgili hedefe inanma


süreci başlayacaktır. Bu süreçte ne olursa olsun, asla geri adım
atmayacaksın. Kim ne derse desin, vazgeçmeyeceksin.
-Ne yapıyorsun? diye sorduklarında,
-Dünyanın en iyi avukatı oluyorum.
diyeceksin; çünkü sen her geçen saniye başka bir şey oluyorsun.
Tıpkı ocağın üstünde kaynamaya bırakılmış bir su gibisin.
Hedefin kaynamaksa, su ısındıkça kaynamaya yaklaşıyorsun
demektir. Yani sana sorduklarında sen asla
- Ben ılık bir suyum!
demeyeceksin.
- Ben kaynayan bir su oluyorum...
diyeceksin ve bundan en ufak bir şüphen olmayacak. Sen eğer
ocağın üzerinde kaynamaya bırakılmış bir suysan, her geçen
saniye biraz daha ısınıyorsun

71-
Yerim Seni ÖSS

demektir. O halde bunu söylemende hiçbir sakınca yoktur; çünkü


bu, gerçeğin ta kendisidir.

Böyle bir tavır içerisine girmen, beyninin de senden yana


çalışması anlamına gelir. Bu da beyninde bulunan eski kayıtların
etkisinin azalması ve bir şekilde 'Benden bir şey olmaz, ne
yaparsam yapayım başaramam!...' şeklinde mevcut bulunan
kayıtlarının bu yeni kayıtlarla ötelenmesi demektir.

İnanmak Parasızdır

Satranç oynamak için devasa tesislere, milyar dolarlık yatırımlara


yüz binlerce personel istihdamına, yetişmiş kalifiye güce ihtiyaç
yoktur. Sadece bir satranç tahtasına ve 32 tane taşa ihtiyaç
vardır. Peki hiç düşündün mü, biz neden bir 'Dünya Satranç
Şampiyonu' çıkartamıyoruz? Ben söyleyeyim; çünkü çok az şeyi
inanarak yapıyoruz da onun için. Eğer bir inanırsak var ya,
destanlar yazarız biz. Yüzyıl önce bir kere inanmıştık,
hatırlarsın©.

Neden olmasın: Diyelim ki şimdi ilkokul 3. sınıfa giden Fatih


Mutlu'ya babası bir satranç takımı alsa ve onu

72
'Sen Dünya Satranç Şampiyonu'sun yavrum, bilgisayarda
kovboyculuk oynamak yerine satranç oyna evladım!' diye
inanarak motive etse, sence Fatihi buna itiraz eder mi? Etmez;
çünkü bu da bir oyun ve Fatihler oyun oynamaya bayılırlar...
Sonra zaman geçer, sırf babası ve oğlu inandığı için Fatih Mutlu
güle oynaya masrafsız bir şekilde Dünya Satranç Şampiyonu
olur, biz de hava atarız©...

Başarımız Olmanın Temel Prensipleri

Başarısız olmanın 4 temel sebebi vardır. Bakalım bunlardan


hangisi sana uyuyor?
Önce Kendini Kazan

1. Geri Zekalılık

Bir insanın başarısız olması için olmazsa olmaz şartlardan


birisidir geri zekalı olmak. 'Yapıyorum, yapıyorum olmuyor!'
şeklinde tezahür eder geri zekalılık...

- E kardeşim, yapıyorsun yapıyorsun olmuyorsa yanlış


yapıyorsun demektir. Allah Allah!...

- E, ne yapayım?

- Başka türlü dene.


Yerim Seni ÖSS

- Haa... Haklısın...
Birde 'Haklısın!' diyor ya, deli oluyorum... Neyse, geri zekalı
olmadığını MEB'deki herkes kabul etmiş ki bugünlere kadar
gelmişsin. Demek ki senin başarısız olma sebebin 'geri zekalılık'
değil.

2. Hainlik

Hain olabilirsin! Hani 'Yediği kaba tüküren!' derler ya


Anadolu'da... Annen baban senin her dediğini yapıyor; ama sen
ısrarla başarısız olmayı tercih ediyorsun. Yani dolaylı bir ihanet
söz konusu olabilir. Bu bazen bilmeden, bazen de bilerek yapılır.
Bilmeden yapıldığında bu 'ahmaklık' olarak değerlendirilebilir;
ama eğer bilinçli olarak yapılıyorsa bu düpedüz ihanettir ve içten
içe:
-Babamı nasıl rezil ediyorum ama?...
-Annem bileziklerini verdi okumam için, bak ben ne yapacağım
onlara?
gibi ifadeler ancak bir hainin ağzından dökülebilir. Gerçi ben,
duygusal bir millet olduğumuzun da bilinciyle bu şekilde bir
öğrencinin bu topraklarda yaşadığına inanmıyorum. Araya
karışmışsa onu da bilemem...

74
ünce Kendini Kazan

3. Yalancılık

Yalancı olman lazım. Boyuna kendini kandırıyor olman lazım.


Çalıştığını iddia edip çalışmıyor olman lazım. Hani filmlerde
coğrafya kitabının içine Teksas, Tommiks koyan tipler vardır ya,
onlar gibi yani. Bu sık rastlanılabilen bir durumdur. Birebir aynı
olmasa da:
-Film biter bitmez derse çökeceğim.
-Biraz chat yapayım, sonra sabaha kadar ders çalışacağım.
-Üniversite okumak şart değil...
Bu ve buna benzer yalanlarla insan kendini yavaşlatır ve kendine
hile yapar, bir şekilde kendini kandırır.

Not: Yalan bazen iyi bir silahtır, insan kendini geliştirebilir


yalanla. Kötü bir insan her gün yalandan da olsa 'Ben iyi bir
insanım!' diye diye kendine telkin etse, beyni belli bir zaman
sonra yeni bir yaşam tarzı geliştirir onun için ve iyi bir insan olma
yolunda büyük adımlar atar. En azından kötü insan olmaktan
kurtulabilir. Çok ciddiyim. O halde, bile bile kendini geri götürmek,
enayice kendini kandırmak hakikaten akla ziyan bir durumdur.

75
Yerim Seni ÖSS

4. Tembellik

Tembel olman lazım başarısız olman için. Sanırım en çok bu


uyuyor bizim toplumumuzda başarısız olanlara. Çalışmıyorsun,
çalışmadığını da biliyorsun; ama bir türlü önüne geçemiyorsun
tembelliğinin.

Deney: 1354 fare üzerinde bir deney yaptık ve peynir


bulamayanların tembel olan fareler olduğunu gördük. Gerçi hepsi
buldu peynirini. Sonra Tembel fare yoktur!' diye bir tez
geliştirdik. 'İnsan bir fare kadar da mı olamıyor peki?' dedik ve
konuyu derinlemesine araştırdık. 'Olamıyor; çünkü insan her ne
kadar da alyuvar açısından fareye benziyor olsa da, fareye
göre farklı olarak beklentilerle yaşıyor ve bu beklentiler onu
tembelleşti-riyor.' şeklinde bir kanaate vardık. Böylece farenin
hiçbir beklentisinin olmadığını ve kendi işini daima kendi yaptığını
da keşfettik. Eğer bir gün bir fare ilgili peyniri bulamamışsa,
muhtemelen cevval bir bilim adamı tarafından, peynirsiz bir
ortamda 'Acaba farenin sırtında insan kulağı yetiştirebilir
miyim?' deneyine maruz bırakılmış demektir.

Tembellik', bir işi yaparken, o işin bir alternatifini keşfedip,


rahatlık bölgsine ulaşıldığında ortaya çıkan duruştur.

76

önce Kendini Kazan

Sanırım senin de sorunun bu ve eğer sende yalan, ihanet ve geri


zekalılık yoksa, yani sadece tembel-sen işimiz çok kolay. Çok
basit bir şey tavsiye edeceğim: Yerinden kalk ve kendine iki tane
sağlam tokat at, içindeki o yaramaz tembel yaratığa:

- Yeter ulan artık bu kadar tembellik! Sen geleceği karartacak


yetki ve yeteneği kimden alıyorsun. Buna hakkın yok!
de. Bu tokat içindeki çalışkanı dışarı çıkaracak ve seni
hareketlendirecektir. Şimdi sıkı dur, eğer bunu söylemene
rağmen harekete geçemiyorsan bunu yalandan söyledin ve buna
inanmıyorsun. Yani sen koca bir yalancısın, bu bir. Ayrıca sen bir
hainsin, geleceğe ihanet ediyorsun bu iki. Ve bir de üzgünüm;
ama MEB'e ve tüm yetkililere rağmen, sen ciddi ciddi bir geri
zekalısın, bu üç...

Şimdi ne yapıyorsan yap. Hiç çalışmama hakkın da var. Öylece


kal, olduğun yerde. Git mesela kendine bir tane VCD al ya da
DVD. İzlediğin filmleri tekrar tekrar izle. Dizi filmler var mesela,
çok güzel, onları izle. Bir tane bilgisayar bul ve ara vermeden
chat
Yerim Seni ÖSS

falan yap! Hatta git kahvede okey mokey oyna. Bunlardan büyük
zevk alacaksın. Hem de cidden çok büyük zevk alacaksın. Hiç
garip karşılamam seni ben. Yine bir şeyler yapmış oluyorsun
sonuçta. Ve ne gariptir ki yaptığın bu gıvır zıvır şeyler çalışmak-
tan çok daha zor; ama sen bu gıvırları zıvırlan daha çok
seveceksin. Çünkü sen çalışmanın zevkini henüz tatmadın.
Aman Allah'ım... O ne büyük bir zevktir öyle? Ve hiç tereddüt
etmeden söyleyebilirim ki oyunların şahı çalışmaktır. E, dedik ya
sen sadece tembel değilsin; hain, yalancı ve geri zekalısın; tabii
ki eğer çalışmak için halen harekete geçip, kendine rağmen
başarmaya ant içmiyorsan.

BL Bir Oyun

Hayat öyle anlatıldığı gibi zor ve çetrefilli bir süreç değil; aksine
çok kolay ve oldukça da eğlenceli bir süreç. Aslında hayat
denilen bu şey, sadece bir oyun. O halde gerekeni yap ve şu
andan itibaren her şeyi bir oyuna çevir. Bütün bu yaşadıklarına ve
yaşayacaklarına 'hayatın gerçekleri' de diyebilirsin; bunlar 'bir
oyundur' da diyebilirsin...

7B
rOtıce Kendini Kazan
Eğer sen bütün bu olup bitene hayatın gerçekleriymiş gibi
bakarsan, gerçekler bazen kırıcı, yıkıcı olur, hatta acı verir ve
seni üzer bazen gerçekler. Eğer sen bu yaşadıklarına bir oyun
gibi bakarsan, başına ne gelirse gelsin, yaşamaktan daima zevk
alır ve her zaman mutlu olursun.

Bir gün yeğenim Burak'a dönerek şöyle demiştim:


-Oğlum Burak, bugünlerin kıymetini iyi bil.
Bir daha geri gelmez bu zamanlar...
O da bana şu tarihi lafı etmişti:
-İyi de amca, ne yapayım?
O anda durmuş ve sadece,
- Şeyy---

diyebilmiştim. Şimdi aynı diyalogu yeniden ya-


şasam,kekelemeden ve duraksamadan şunları söylerdim:

-Eğer mutlu olmak istiyorsan, sadece oyna ve hiç merak etme,


her oyunda olduğu gibi bu oyunda da daima tekrar başlama
hakkın var. Bir yerlerde ara sıra 'game över' yazarsa sıkıntıya
girme. Hemen 'Yeniden başlat'a basıp tekrar başlat oyunu ve
sakın unutma, sen ölmedikten sonra bu oyun asla bitmez!

79
Yerim Seni OSS

Hayata Bir Oyun Gibi Bakmak Ne İşe Yarayacak

İnsan en çok oyun oynamaktan keyif alır. 3 gün ara vermeden


kumar oynayan adam tanıdım ben. Atari oyunları falan... İnsan
asla sıkılmaz böyle şeylerden. Elbetteki ben oyun adı altında
bilinen ve kumar statüsünde olan her şeye tepeden tırnağa kadar
karşıyım; ancak insanoğlunun bu oyun merakı bize bir şeyler
öğretiyor. Hayatı oyuna çevirmeyi.

Mademki insan, oyuna meraklı bir yapıya sahiptir, o halde bunun


mutlaka bir anlamı vardır ve 'hayat' denilen bu muamma büyük
ihtimalle bir oyun olarak tasarlanmıştır... Ancak insan kendi
oyununu bırakıp, yine kendi eliyle icat ettiği oyunlara bulaştığı
için, neredeyse bir asır süren kendine ait bu devasa oyunu gör-
mezden geliyorsa bir problem var demektir. Lütfen şimdi geri
çekil ve tüm hayretinle Joysticksiz oynanan bu koca oyuna bir
bak! Bu bakış açınla ortada kusursuz kurgulanmış bir oyun ve irili
ufaklı birkaç kural göreceksin ki biz onlara 'oyunun kuralları'
diyoruz.

Özetle hayatın gerçeklerini oyunun kuralları olarak kabul


edersen, sen de bir çizgi film kahramanısın

80
önce Kendini Kazan
demektir. Bu durumda sana bir iyi, bir de kötü haberim var. Önce
hangisini istiyorsun?... Peki dediğin gibi olsun©...

Kötü haber: Arabanın altında kalırsan, çizgi filmlerdeki gibi


olmayabilir. İyi haber: Ölmedikten sonra her zaman yeniden
başlayabilirsin...

Bu oyun her yüzyılda bir, 6 milyar insan için yeniden düzenleniyor


ve herkes kendi oyununa bir isim verip, yalnız oynuyor oyununu.
Ben kendi oyunuma 'savaşları durdurmaca oyunu' demişim
mesela. Bir başkası 'büyük adam olmaca oyunu', bir başkası
ise 'benden bir şey olmamaca oyunu...' diyebilir. Şimdi bir
karar ver, sen bu oyunda var mısın, yok musun? 'Varım' diyorsan
hemen oyununa bir isim tak ve başla... 'Yokum' diyorsan, hoop!
Bu oyundan asla kaçamazsın. Diyelim ki oyunbozanlık yaptın da
kaçtın, o zaman sen artık oyununa bir isim verme hakkını da
kaybedeceksin demektir ki bu durumda diğer oyuncular senin
oyununun adını 'jeton saklamaca' olarak belirleyeceklerdir.


Yerim Seni ÖSS

Oyunu kabul etmiyorsan makineye jeton atmayan çocuk gibi


olmaya hazırlan. BİR makinenin karşısına geçip başkalarının
oyunlarını izleyeceğin anlamına gelir. Gerçi bunun kimse için
hiçbir sakıncası yoktur. İzleyici olarak yaşar ve izleyici olarak
cebindeki jetonlarınla ölür gidersin.

Karar ver! Bu oyunda var mısın? Ve bu oyunu doğru oynamak


için başlamaya hazır mısın?

Ha unutmadan söylemem lazım: Hedef belirlemek bu oyunun ilk


kuralıdır. Eğer hedefini küçük seçersen (Emekli olmak, geçinip
gitmek...) kimse sana ilişmez. Kolay kolay da yanmazsın; ama o
zaman bu oyunun bir tadı da olmaz. Büyük bir hedef belirlersen,
oyun bilmez birçok oyuncu sana karşı çıkacaktır. Oyunun kuralı
bu ve bu durumda oyunu daha inatçı olan kazanır. Kazanmakla
da kalmaz, karşı tarafa kendini kabul ettirip destek bile alır.
Tarihte öyle büyük oyuncular vardır ki yüz binlerce, bazen yüz
milyonlarca, hatta bazen milyarlarca oyuncuyu kendi oyunlarında
birer figüran gibi kullanmayı başarırlar. Ve o oyuncular, oyunlarını
sırf büyük adamın yanında olmak pahasına 'figürancılık oyunu'
diye belirlerler ve bununla da gurur duyarlar...

B2
Kuralına göre Oyna

Eğer oyundan zevk almak istiyorsan iki temel prensibin olacak:

1. Doğruluk

Kimseye ve hiçbir şeye zarar vermeden oyna. Yapacağın işin,


gideceğin yerin, tutacağın dalın bir katma değer, bir fayda
üretmesi gerektiğini asla unutma.
- İyi ama ben neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyorum ki?!
diyenler çıkıyor bazen... Bu kesinlikle asılsızdır ve bunu söyleyen
de inanmaz buna. Herkes neyin doğru, neyin yanlış olduğunu
mutlaka bilir. Diyelim ki buna rağmen sen bilmediğini iddia
ediyorsun. Problem yok! Bunu anlamanın çok basit bir formülü
var! Objektif bir pencereden sadece yaptığın işin faydasına
bakacaksın! Kendine, çevrene, dünyaya, kısacası insanlık
alemine bir fayda üretiyor musun? Cevabın 'Evet'se yaptığın şey
doğrudur...

83
Yerim Setli ÖSS

2. Büyüklük

Diyelim ki doğru oynadın, yani bir fayda ürettin! Bu sefer ürettiğin


faydanın büyüklüğüyle ilgilen. Daha faydalı olman lazım. Çok
daha faydalı ve nihayetinde en faydalı olmalısın!

En faydalı olmak büyük oynamakla, büyük düşünmekle


mümkündür. Ve büyük oynamak için asla büyük olman
gerekmez. Kaldı ki büyük oynamaya karar verdiğin anda zaten
büyüksün.

Finans sektörünü seçtiğini varsayalım. Henüz öğrenci olduğunu


hatta daha üniversiteyi bile kazanmadığını hepimiz biliyoruz; ama
bu asla küçük düşünmeni gerektirmez.
- Ben finans uzmanı olmak istiyorum. Bunun için büyük düşünüp
Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesini seçiyorum. Mezun
olunca X Bank'ın genel müdürlüğünde kendime finans uzmanı
olarak bir iş bulup hayatımı sürdürmek niyetindeyim.
gibi bir cümle kurup, sonra da kuzu gibi ÖSS'ye hazırlanıyorsan,
sen halen küçük düşünüyor ve kendini

84
önce Kendini Kazan

sıradan bir lise öğrencisi ya da liseyi yeni bitirmiş, işsizlik


kaygısıyla üniversiteye hazırlanan bir zavallı olarak görüyorsun
demektir.

- Ben gelmiş geçmiş en büyük finans uzmanıyım. Yalnız bunu


şimdilik sadece ben biliyorum. Bunu insanların da anlayabilmesi
için önce şu 'Boğaziçi İşletme'yi bitirmeli ve finans konusunda
dünyanın en büyük kuruluşunda çalışmalıyım. Gel gör ki mezun
olduktan sonra bunun için bekleyecek zamanım yok! Bu nedenle
başvurularımı şimdiden yapmak zorundayım.
diyebiliyorsan ve sonra oturup dünyanın en büyük finans
kuruluşlarıyla yazışmalar yapabilecek cesareti bünyende ve
beyninde toplayıp harekete geçebiliyorsan, evet sen bu oyunu
hem büyük hem de doğru oynamaya başladın demektir ki benim
de istediğim şey buydu zaten.

IMF İnsan Kaynakları Direktörlüğüne

Değerli arkadaşlar. Ben dünyanın en iyi finans uzmanıyım. IMF


gibi bir kuruluşta benim olmamam takdir edersiniz ki sizin
açınızdan büyük bir eksikliktir. Ancak henüz konuyla ilgili bir
okulu bitirmiş değilim. Yani şu

85
Yerim Seni ÖSS

anda bana 'Hadi Aytekin, gel başla!' deseniz de sanırım kabul


etme şansım yok! Bu sebeple bana 4 yıl müsaade edeceksiniz.
Ben de bu süre zarfında okulumu bitirip sizinle çalışmak üzere
IMF'e geleceğim. Şu anda başlamayı ben de gerçekten çok
isterdim; ama inanın ki bu mümkün değil. Çünkü benim
vazgeçilmez prensiplerim var.

Benimle irtibatı kopartmamanızı, sizin gelecekte daha başarılı


olmanız için tavsiye ediyorum. Büyük düşünmeniz dileklerimle.

Aytekin Gürtekin
Dünyanın En Büyük Finans Uzmanı

Bu tarz e-mailler çoğunlukla karşı tarafta bir tebessüm oluşturur.


Eğitimlerimde bu bölümü anlatırken öğrencilerim çoğu kez,
- Ya hocam gülünç olmayalım, diyerek endişelerini dile
getiriyorlardı. Bilmiyorlardı, gülünç olacağını düşünmenin
'gülünç olmak' olduğunu. Eğer sen de böyle düşünüyorsan, bir
şekilde anlattıklarıma inanmadığını söylemiş oluyorsun ki müm-
künse kimseye mektup falan yazma kardeşim.

86
önce Kendini Kazan

Kim öiiliinç

Bu e-maile gülen bir insanın 'referans hastası' olduğu zaten belli


değil midir? Eğer öyle olmasaydı sana cevaben bunu neye
dayanarak söylediğini soran içerikle hazırlanmış bir mektup
göndererek fikrini almak istemez miydi? E, mademki senin
mektubun bir referans hastasının eline geçmiştir; o halde gülünç
olan odur. Sen değilsin; çünkü sen zaten 'dünyanın en büyük
finans uzmanı' olduğun inancıyla yaşıyor ve kendini ona göre
yetiştiriyorsun. Ayrıca bu senin ilk ve tek hamlen olmayacak.
Diğer devlerle de yazışacağın için burada kaybeden, gülünç bir
referans hastasını bünyesinde barındıran IMF olacaktır. Sen
değil!

Bu arada senin gönderdiğin bu mektup eğer doğru kişinin eline


ulaşırsa ki bu ihtimal daima %50'dir, neler olabileceğini
düşünebiliyor musun? Bu durumda sen daha lisedeyken IMF
tarafından ciddiye alındın demektir ve emin ol, günün birinde IMF
başkanı olmaman için hiçbir sebep görünmüyor ortalarda! Eğer
IMF'in başkanının 2 beyni olsaydı, emin ol ki sana IMF'ten uzak
durmanı söyleyen ilk kişi ben olurdum;

87
Yerim Seni OSS

ama ben hepsini inceledim, hepsinin bir tane beyni var ve hepsi
senin gibi besleniyor, senin gibi nefes alıyor, çimdik atınca da
senin gibi zıplıyor...

Bu tarz mektuplardan IMF'e her yıl kaç tane gittiğini biliyor


musun? Ben söyleyeyim: Hiç! Yani her kim bunu yaparsa bilsin ki
o bir ilk olacaktır.

Canlı istatistik
Şu anda bu kitabı 100 kişi okuyor. 701 bu fikri hiç düşünmeden
saçma buluyor. Geriye kalan 30 kişi, sıcak bakıyor ve
düşünüyor... Onların da %70'i, yani 21 kişi fikri sıcak bulmasına
rağmen sebepsizce yapmama eğilime giriyor... Geriye kalan 9
kişiden 6'sı tembelliği gerekçesiyle bunu zaten yapamaz... Son
olarak geriye sadece 3 kişi kalır ki onların da 2'si çevrenin
etkisinde kalarak vazgeçerler, eminim...

Yaptığım hesaplara göre bu yıl da yine IMF, dünyanın en büyük


finans uzmanıyla tanışamayacak gibi gözüküyor. Yani kimse
mektup göndermediği için değil, harbiden 'dünyanın en büyük
finans uzmanı' olduğuna inanan kimse olmadığı için
tanışamayacak; çünkü buna gerçekten inanan bir insan mezun
olduktan sonra X Bank'ta müfettiş olmayı hayal etmez.

&8
önce Kendini Kazan

Tekzip: Az önce yukarıda yaptığım canlı istatistikte hesaplarına


hatası yapmışım ve bir kişiyi unutmuşum. Eğer görürsen haber
ver ona... 'IIVIF finans uzmanı arıyormuş!' de, o anlar.
Herhalde anlar artık©...

Düşünebiliyor musun? İnsanların çok ciddi bir çoğunluğu böyle


bir mektup hazırlayıp göndermeye bir türlü sıcak bakamıyorlar;
çünkü ciddiye alınmayacaklarını düşünüyorlar. Bu yüzden de
yönlerini öteki tarafa çevirip, kıytırık bir bankanın kıytırık bir
departmanına girebilmek için binlerce insanla beraber aynı ad-
reslere mektup ya da CV gönderiyorlar. Böylece bu çiçeği
burnunda sözüm ona yönetici adayları ilgili pozisyon için binlerce
rakiple sıra beklemeye başlıyorlar. Soran olursa da utanmadan:
- Valla tam 5 yere iş başvurusu yaptım, bekliyorum; ama henüz
arayan olmadı! İş yok kardeşim, memlekette iş yok! Ne
yapacağımı bilmiyorum. Sinirimden ağlayabilirim.
diyorlar. Bu cümle daha bitmeden etrafındaki insanlar da bu
işgüzar arkadaşımıza hak vererek, onu teskin etmeye çalışırlar;
böylece bir huzur ortamı oluşur mekanda ve herkes bir ağızdan
sistemi suçlar. Bir anda işsizlik devlet politikasına dönüşür ve

89
Yerim Seni OSS

binlerce vasıflı iş bilmez gencin işsiz kalmasının tek sorumlusu


sistem olur.

itiraz: Bulunduğunuz mahalledeki bakkaldan alışveriş yapmana


itiraz etmem; ama illa o mahallede çalışman konusundaki
ısrarına şiddetle itiraz ederim. Hele de mahallende seni
anlayacak kapasitede bir işveren yoksa!... Ayrıca 5 yere
başvurmak bir marifet değil; binlerce şirket var başvurabileceğin.
Bir yere başvurup, ondan cevap almadan bir diğeriyle
ilgilenmemek, tembel adamın mazeret öncesi oluşturduğu
tavırdır...

Soru: Üniversite mezunu her işsiz genç, daha öncekilerce


belirlenmiş olan 50 adrese özgeçmişini yollarsa, adres başına
kaç özgeçmiş düşer, havuz kaç saatte dolar, bunlar nerede
karşılaşır, özgeçmişin üzerinde bulunan vesikalık fotoğraflarla
yapılacak en zevkli iş nedir?

a)Adres başına düşen özgeçmiş sayısı hesap edilemez.


b)Musluk bu kadar açıksa havuz anında dolar.
c)Bunlar kahvede karşılaşırlar.
d)Ortalama olarak her iki özgeçmişin üzerinde

90
önce Kendini Kazan

bulunan vesikalık fotoğraf sökülerek 'Aradaki 7 farkı bulmaca'


oyunu oynamak, yapılabilecek en zevkli iştir; lakin fotoğraflar
arasında pek fark olmayacağı için bu oyun, belli bir zaman sonra
sıkıcı olabilir, e) Hepsi

Eskiden önemli kabul edilen insanlarla oturup sohbet ettiğimde,


telefonlarının hiç çalmaması ilgimi çekiyordu. Bir gün tüm
cesaretimi toplayıp,
-Abi neden seni kimse aramıyor? diye sordum önemli birine.
Güldü:
-Valla Erdalcım, birinin beni arayabilmesi için söyleyecek sözü ya
da ilginç bir projesi olması lazım. Bu kalitede olan insan sayısı
ise tahmin edersin ki yok denecek kadar az. O halde beni kim
arayacak?... Sen bile bu kadar yakın olmamıza rağmen yeni bir
kitabın çıktığında ya da ilginç bir proje yakaladığında arıyorsun
beni...
dedi. Düşündüm, adam haklıydı; ama bunu bilen hiç kimse yoktu.
Herkes onların her gün yüzlerce insan tarafından arandıklarını
düşünüyor ve bu yüzden cesaret edip aramıyordu... Çünkü bu bir
kalıptı ve böyle öğretilmişti.

91
Yerim Seni OSS

- Görmüyor musun? Adam her gün TV'de. Başka işi yok da


seninle mi görüşecek!?
diye düşünülüyordu. Halbuki her gün TV'de olması, onun her gün
biraz daha yalnızlaşması anlamına geliyordu; çünkü o büyüdükçe
insanların onun erişilmez olduğuna olan inançları da artıyordu...
Sonuçta inandığın bir projen varsa aramaktan korkma. Boş boş
oturan bu adamlar seni dinleyeceklerdir©...

Şiddetli ve önemli uyarı: 'Ara' dedim ya şimdi, aklına gelen her


şeyde de tutup arama milleti©.

Tavuk kaza bakınca, problem olabiliyor...

Bir gün genç bir adam beni aradı ve çok değerli bir projesinin
olduğundan bahsetti. Ben de e-maille bizim ekibe projeyi
göndermesini istedim. O ise ısrarla bana anlatması gerektiğinin
altını çiziyordu... Ben tekrar bizim çocuklara yönlendirince, biraz
sitemli bir ağızla kapadı telefonu. Aradan iki gün geçti ve bu es-
rarlı genç adam, mesajlarıyla beni taciz etmeye başladı. Artık her
sabah onun mesajlarıyla uyanıyordum:

92
önce Kendini Kazan
-Ben de sizin ön yargısız olduğunuzu düşünmüştüm.
-Eğer benimle görüşmezseniz Türkiye'ye ihanet etmiş sayılırsınız.
-Ben sizi adam sanmıştım; ama yanılmışım. Ve buna benzer
onlarca mesaj... En sonunda bu kişinin haklı olma ihtimalini de
göz önünde bulundurarak projesini yazılı olarak
göndermemesine rağmen, onu görüşmeye davet ettim.
-Evet dostum, sen kazandın. Salı günü saat 09:03'te ofisimde
bekliyorum. 09:33'e kadar sadece seni dinleyeceğim. Yani 30
dakikan var, gel...
dedim. Dakikaların değeri daha iyi anlaşılsın diye randevularımı
çoğu kez bu şekilde veririm.
Derken Salı günü oldu. Saat 09:03; ama beyefendi ortalarda yok.
Saat tam 09:13 itibariyle zil çaldı ve arkadaş geldi. Hemen oda-
ma çıkardılar.
-Neden geç kaldınız?
diye sordum.

9
-Ben geç kalmadım, siz erkencisiniz... Benim saatime göre saat
şu anda tam 09:03.
dedi, yeni aldığı belli olsun diye koruma naylonunu sökmeden
taktığı saatinin yelkovanını göstererek... Şaşkınlıkla:
-Nasıl yani ya? diye tekrar sordum.
-Benim saatim 10 dakika geri ve bana göre saat şu an 09:03
dedi.

10 Dakika Meselesi: Benim saatim İner zaman 10 dakika ilendir.


'İstanbul Trafiği'nin beni malıcup etmesine engel olmak ve
fıiçbir yere geç kalmamak için bu şekilde ayarlıyorum saatimi.
Buna rağmen ben de birilerine randevu verirken tabi ki
Türkiye'nin yerel saatini kullanıyorum.

Peki bu beyefendi ne yapmış biliyor musun? Bana tepki olsun, bir


de 'farklılık' olsun diye saatini 10 dakika geri almış. Dolayısıyla
Türkiye'nin yerel saati 09:13, benim saatim 09:23, onun saati ise
tam 09:03'tü biz toplantıya başladığımızda.
önce Kendini Kazan

Neyse, ben ona bunun saçma olduğunu ve bu uygulamanın bir


değer üretmediğini söyledim. Hatta:
- Eğer istersen bizim 'Muhalefet Departmanı’nı çağırıp
bu yaptığının bir saçmalık olduğunu sana ispat edebilirim...
dedim gerilen alın derimle...
- Gerek yok. Onlar da sizin gibi düşünüyorlardır eminim.
diyerek bizi topyekun cahillikle suçladı. O an anladım ki bu tarz
insanlar için yapabilecek gerçekten hiçbir şey yok!

Bu genç adam il dışından gelmişti ve benim ofisimdeydik. Bu


yüzden onu kovamazdım. Birden insanlık duygularım daha da
kabardı ve ona her şeye rağmen projesini anlatması için vaat
ettiğim 30 dakikayı verdim...

'Türkiye'nin dış borcunu nasıl öderiz?' Genç adamın


söylediğine bakılırsa projesi buna

'Muhalefet Departmanı: Şirketimin bünyesinde muhalif fikirler


üretmekle görevlendirdiğim 3 kişiden oluşan bir departman. Bu
departmana 101. Departman diyorum ve bu departmanın
kesinlikle her şirkette olması gerektiğine inanıyorum. Bkz. iflas
Etmenin Yolları...

95
cevap verebilecek nitelikteydi. Sabırsızlıkla sunacağı çözüm
önerisini bekliyordum. İşte tüyler ürperten ilginç çözüm:
-Türkiye'nin en zenginlerini ikna edeceğim ve onlardan 5 yıl
boyunca asgari ücretle yaşayıp lüks tüketimden vazgeçmelerini
isteyeceğim. Ayrıca yurt dışına bile kontrollü gidip gelmeleri
konusunda onları eğiteceğim.
diyordu genç adam. Ve iddiasına göre onu dinlemeleri, istediği
tek şeydi; çünkü ikna edemeyeceği hiçbir insan yoktu.

Satır aralarında iflas ettiğini (ki bu çok doğal, asla aşağılamam!)


ve o zor döneminde, parası olduğu halde babasından bile beş
kuruş yardım alamadığını söylemişti. Bunun üzerine:
-Peki babanı bizzat kendi iflasın konusunda ikna edememiş olan
sen, nasıl vergilerini tastamam ödeyen bu dev kurumların
sahiplerini asgari ücretle yaşamaya ikna etmeyi planlıyorsun?
dediğimde.
-Valla onu hiç düşünmedim; ama bence ikna edebilirim...
demiş ve hayatımın 40 dakikasını mahvetmişti.
önce Kendini Kazar

Tüm Zamanlaın En İnce Çizgisi

Bu anekdotu buraya yazmamın sebebi kaybettiğim bu 40


dakikayı anlamlı bir hale getirmek ve senin de birilerinin karşısına
saçma sapan projelerle gitmeni engellemekti. 'Saçma sapan...'
derken, asla senin hazırlayacağın uçuk projelerine engel olmak
istemem. Elbette ki büyük projeler, birçoğuna göre saçma sapan
olacaktır. Yoksa büyük olduğunu nasıl anlayacağız ki? Yani
herkesin anında anladığı bir proje çoğunlukla sıradandır. Burada
'saçma sapan' diye kastettiğim 'ipe sapa gelmez!'
anlamındadır. Bunu nasıl anlayabileceğini de söyleyeyim. Bir
projeyi yapmadan önce, o konuyla ilgili bulabileceğin her şeyi
okumaya çalış. Konuyla ilgili üniversitelere, akademisyenlere
danış. Eğer herkes bunu çok uçuk ve manasız buluyorsa, iki
alternatif vardır:
1. Ya projen hakikaten beş para etmez!
2, Ya da sen az sonra bir dahi olarak tarih
teki yerini alacaksın!
Zaten bu ikisi arasındaki ayrımı herkes yapamadığı için 'Deliyle
dahi arasında çok ince bir çizgi vardır!'
diye bir bilgi günümüze kadar hiç değişmeden taşınmıştır. Söz
konusu çizgi tüm zamanların en ince

97
Yerim Seni ÖSS

çizgisidir. 'Sırat Köprüsü'nden bile daha ince olan bu çizgiyi


görebilmek var yaa... Vay babam vay!

Bu iki alternatiften birisi kesinlikle seni de kapsıyor... Deliysen,


'Delidir, ne yapsa yeridir!' statüsüne girersin ve günün birinde
kendini 'abdal' zanneden bir 'aptal' olarak ölür gidersin.
Dahiysen, 'Tarih seni asla atlamaz, telaşlanma!' Ama yine de
seni anlamadıklarını düşünüyorsan sana tavsiyem, kendine karşı
acımasız ve hilesiz bir eleştirel bakış geliştir ve ölmeden deli mi
dahi mi olduğunu anla ki gülünç olmayasın...

Dahî miyim deyince birden aklıma g^eldi

'Güneşe çıkmanın da bir formülü vardır mutlaka...' şeklinde


ortaya atılan bir tez, güneşe yaklaşmanın bile imkansız
olduğunun zannedildiği bir çağda çok bilmişler tarafından direkt
reddedilir. Bu nedenle bunun üzerinde çalışan da çok kimse
yoktur. Şimdi dinle bakalım, güneşe çıkılır mı çıkılmaz mı?

Teorik olarak moleküler aktivitenin olmadığı sıcaklık 'Kelvin


sıcaklık ölçeği'ndeki sıfır

98
ünce Kendini Karan

noktasıdır ve bu değer -273,6 santigrat dereceye tekabül eder.


Yani moleküllerin hareketsiz kaldığı derecedir -273,6. O halde bu
değere ulaşıp, bu ısı muhafaza edildiği zaman güneşin içine
girmek mümkün olabilir mi?

Eğer cevap evetse, o zaman güneşe fırlatılacak uydunun ya da


güneşe çıkacak olan geminin dış yüzündeki ısıyı -273,6 santigrat
dereceye sabitleyebilirsek güneşe de çıkabiliriz. Bu durumda
ihtiyacımız olan şey, sadece bu ısıyı sabitte tutabilecek, devasa
bir enerjidir. Peki o enerji acaba yaklaşmak ya da çıkmak
istediğimiz güneşten elde edilebilir mi? Yani güneş enerjisiyle
çalışan bir soğutma tertibatı, bu devasa enerjiyi basit bir geminin
ya da uydunun dış yüzünü -273,6 derecede muhafaza edebilir
mi?... Nasıl, saçma değil mi? Üzgünüm; ama insanlar bir gün
güneşe bu saçma formülle çıkacaklar.

Kuyudan Haber Var: Delinin biri kuyuya bir taş atar, sonra 50
akıllı birleşip çıkaramaz o taşı; çünkü hiçbir akıllı, ötekini
dinlemeyi akıl etmez. Buna rağmen yine de bir deli, 50 akıllıyı
düşünmeye sevk ettiği için çoğu

99
Yerim Seni ÖSS

zaman 50 akıla hükmetmeyi başarır. Belki taşı atan, bunu da


hesap edecek kadar akıllıdır. Bu arada o taşlara henüz hiç
ulaşan olmamış ki '...50 akıllı çıkaramaz' diye söylemiş
atalarımız. Kim bilir belki de işin sırrı o taşın üzerine kazınmıştır.
(Kuyuya atmadan önce, taşın üstüne yazdığım yazıyı seninle
paylaşmak istedim. Ne de olsa yine çıkaramayacaklar©...)

Kartvizit Bastır

Henüz bir öğrenciyken bunu yapman ne kadar çılgınca olurdu.


Yıllar önce ben de yapmıştım aynısını. İnan, o günleri çok
özlüyorum ve şu anda sana imreniyorum.

Çok abartmadan herhangi bir matbaaya git ve siparişini ver.


Kartvizitinde isminin altına bir unvan yazman gerekiyor ya hani,
sen oraya 'Dünyanın En İyi Avukatı" ya da 'Dünyanın En İyi
İnşaat Mühendisi 2020' yazdıracaksın.

Kartvizitini dağıtmaya başladığın anda etrafındaki birçok insan


sana karşı alaylı bir tebessümle yaklaşacaklar; ama bu seni asla
ilgilendirmeyecek!
Önce Kendini Kazan

Düşünsene ya! Sen, 'Ben dünyanın en iyi kulak burun boğaz


uzmanı olmak istiyorum!' diyorsun ve insanlar seninle alay
ediyorlar. Halbuki bu yüce bir hedeftir. Alkışlanması gereken bir
hedeftir, saygı duyulması gereken bir hedeftir. Yardım edilmesi
gereken bir hedeftir... Eğer insanlar senin bu hedefine yardım
etmek yerine seninle alay ediyorlarsa, tekrar düşünmelisin... Ve
bilmelisin ki onların haklı olma ihtimali yok, resmen yok! Onların
sana saygısı maygı-sı da yok!
-Ben seri cinayetler işleyen bir katil olacağım.
-Ben terörist olacağım.
-Ben masum çocukları öldüreceğim.
-Ben yüzyılın en büyük hırsızı olacağım...
demiyorsun ki sen! Sen insanlara faydalı olmaya çalışırken eğer
olay konusu oluyorsan, eğer reddedili-yorsan, eğer adam yerine
konmuyorsan, düşün. Derin düşün! Sence de ortada akla zarar
bir çelişki ve devasa bir ön yargı yok mu?

Ben 'ben dünyanın en akıllı insanıyım.' demiştim, onlar bana


'Deli' demişlerdi. Halbuki benim kimseye zararım yoktu. Bu
tavırlarını anlayamıyordum. İnsanlar bana yardım etmediler.
Düşünsene 'Dünyanın En
Yetim Seni ÖSS

Akıllı Insanı'yım diyen biri var karşında ve eğer bu adam doğru


söylüyorsa, sen o anda 'Dünyanın En Akıllı İnsanı'yla karşı
karşıyasın; ama onlar bu ihtimali hiç düşünmediler. Ben sadece
acıyordum onlara. 'Yazık!' diyordum. Adamın karşısında bir dahi
duruyor; ama o, o anda kendi egosunu beslemekle meşgul.

Onları ciddiye alamazdım, almadım da. Nasıl alabilirdim ki?


Hedefimi söylediğimde gülen, 'Deli' diyen, alay eden birini nasıl
ciddiye alabilirim? İyi ki de öyle davranmışlar bana karşı ki ben
daha sonra bu aklımı savaşları durdurmaya çevirdim. Yeni
hedefimi açıkladığımda ise herkes koro halinde 'İşte bu im-
kansız!' diye bağırdı©.
-Ben savaşları durduracağım! dedim. Tarih verdim:
-15 Mart 2030, saat 10:00'da,'Dünya Barış Zirve-si'ni İstanbul'da
yapacağım!
dedim. Güldüler. Bugünlerde ciddiye alan çok insan yok bunu;
ama ben bu filmi daha önce de izlemiştim. Beni 1993'te ciddiye
almayanlar 2000'li yıllarda benden eğitim aldılar. Şimdi savaşları
durdurmaktan söz ediyorum. 'F-1' kadar bile ciddiye
alınmıyorum.

102
önce Kendini Kazan

'Dünya Kupası' daha önemli geliyor onlara. Düşünüyorum


sonra, 'Dünya Kupası Organizasyonu' mu, 'F-1
organizasyonu' mu, yoksa 'Dünya Barış Zirvesi'
organizasyonu mu daha büyük, daha ilgi çekici, daha anlamlı...
Elbette ki 'Dünya Barış Zirvesi' ancak buna rağmen İstanbul'da
hiçbir köprüye '15 Mart 2030 Dünya Barış Zirvesi İstanbul'da,
Bekleyin!' diye bir yazı asmadılar. Eğer bunu yapsaydılar; Avru-
pa Birliği, Birleşmiş Milletler, ıdılar vıdılar...'Ne oluyor acaba,
Türkiye ne yapmak istiyor?' diye yönünü bize çevirecekti ve bu
duruşumuz elbette ki Formu-la-1'in Türkiye'de yapılmasından
daha büyük bir ses getirecekti dünya kamuoyunda.

Ayrıntı: Bir adam var ortada 'Dünya Barış Zirvesi'ni


yapmaktan bahsediyor ve kimse inanmıyor bu adama! Ne yazik
ki şimdilik bu hedef insanlara ütopik geliyor; ama insan bir kere
de olsun sormaz mı? 'Arkadaşım, sen bunu nasıl yapmayı
planlıyorsun?' diye. Bu arada diyelim ki bu, gerçekleştirilmesi
mümkün olmayan zavallı bir hayal olsun. Ve buna rağmen
varsayalım ki sen bunu köprülere yazıp dünyaya duyurdun.
Sonra sana 'Bunu nasıl yapacaksınız?' diye sordular, hiçbir şey
bilmiyorsan bunu yapmayı hayal ettiğini de mi söyleyeme-
yeceksin? Kaldı ki ben bunu dünyaya anlatma platformunu ele
geçirdiğim anda tüm dünyayı ikna ederim.

103
Yerim Seni ÖSS

Not: Bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Ben bu projeye


hayatımı adadım.15 Mart 2030'da Barış Zirvesi benim
öncülüğümde istanbul'da gerçekleşecektir, köprülerde yazmasa
da olur...

Dünya barış zirvesini yapacağıma ilk inanan, o zaman 4 yaşında


olan kızımdı.
-Yavrum hadi savaşları durduralım! dediğimde o bana:
-Hadi baba!
demişti. Onun yaşındaki tüm insanlar:
- Hadi durduralım!
dediler. Ben onlardan güç alarak yoluma devam ettim. Çünkü 25
yaşındaki bir gence:
-Hadi savaşları durduralım! dediğimde:
-Nasıl?
diye soruyordu. 35 yaşındaki ise:
- Hadi canım sen de, bir kere de mantıklı bir şey
söyle...
diyordu. 60 yaşındakilerse reddetmekle kalmayıp, bir de alternatif
çözüm üretiyorlardı.

104
önce Kendini Kazan
- Bırak bu saçma sapan düşünceleri de sigortalı bir
işe gir çalış! Hem emekli de olursun...
diyorlardı... Ben her yaşta değişkenlik gösteren bu tavırlardan
mevcut eğitim sisteminin insanlara sadece imkansızı öğrettiğini
anlıyordum. O halde,
- Dünya ciddi bir yanılgı içerisinde...
dedim ve asla tek adım geri atmadan yürümeye yemin ettim. İşte
şimdi göğsümü gere gere söylüyorum: 'Sakın aldırış etme
onlara. Sen yüce bir hedef belirle ve koşar adımlarla ilerle
hedefine.'

Yüce hedef: İçinde en az bir tane 'En' barındıran, insan-lıl<


alemine faydalı izler biral<acak bir final nol<tasıdır.

Hiç zaman kaybetme, arkana bile bakma. Git ve kendine bir


kartvizit bastır. Her yerde anlat hedefini. İnsanlar sana nasıl
yapacağını bile sormadan ön yargılarının ucuna alaylı bir
gülümseme eklerlerse onlara şu hikayeyi anlat:

Kuş

Adamın biri, bir sirke iş başvurusu yapmaya gitti. Sirkin sahibine:

105
Yerim Seri ÖSS

Efendim, ben çok iyi kuş taklidi yapabiliyorum!


dedi. Sirk sahibi gülmeye başladı: - Bunu herkes yapabilir. Beni
meşgul etme delikanlı...
dedi. Genç adam, zamanını aldığı adamdan 'özür' diledi. Gamı
açtı ve uçarak sirki terk etti...

Ve

Kendini tanımak, sınırlarını keşfetmek, hedef belirlemek ve


benzeri organizasyonlar yapmak, kazanmanın en zor kısmını
oluşturur. Ve sen az önce bu en zor bölüme ilişkin bütün
hazırlıkları tamamlamış bulunuyorsun. Geriye sadece gerekeni
yapmanla ilgili bir iki detay kaldı. Eğer kendini hazır
hissediyorsan, detaylara geçebiliriz. Hazır hissetmiyorsan, bu
bölümü tekrar oku! Hazır hissedinceye kadar oku... Üzgünüm,
ukalalık gibi gelse de bu, bunun başka yolu yok! Hazır olunca
haber ver, ben buradayım...

106
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

Bu bölümde ise, 'ders çalışmak' denilen o sıkıntılı işi,sadece


zekanı kullanarak bir eğlenceye dönüştürebilmenin yepyeni
tekniklerini öğreneceksin. Herkes babadan dededen kalma
tekniklerle sınava hazırlanırken, sen, burada anlatılan bu manyak
yöntemlerle yüz binlerce öğrenciyi geride bırakıp yoluna devam
edeceksin.
«
En İyisini Yap

Yaptığın işin adı ne olursa olsun, o işi öyle iyi yapmalısın ki


senden önce hiçbir insan, senden daha iyi yapmış olmamalı...
Kaldı ki sen, senden öncekilere göre çok daha avantajlı bir
durumdasın; çünkü senden öncekiler o işi en az bir kere
yapmışlar. Bu şu anlama geliyor: Yapmaya çalıştığın iş her
neyse, daha önce başkaları tarafından başarılmış ya da de-
nenmiş bir iştir ve sen bu başkalarını tanıyorsun. Günahıyla
sevabıyla her türlü detayı öğrenmiş bulunuyorsun ya da
öğrenebilecek durumdasın. O halde o işi en az onlar kadar iyi
yapabileceğin, reddedilemez bir gerçektir.

Kashna der ki: Birinin bir şeyi yapabiliyor olması, benim


yapabileceklerimin en alt sınırını gösterir.

Neden Bu Yıl ki ÖSS Şampiyonu Sen olmayasın

Şu anda ilgilendiğin işin adı ÖSS. Yukarıda anlatılanlara göre


senin 'ÖSS Şampiyonu' olman gerekiyor. Bilmem anlatabildim
mi©? Bu arada 'ÖSS Şampiyonu'

109
Yerim Seni ÖSS

olmanın hiçbir sakıncası olmadığı gibi senin bu konuyla ilgili


herhangi bir engelin de yoktur.

Hayret Ediyorum: Elbette ki realist olmak lazım. Eğer bu kitabı


sınava 15 gün kala okuyorsan ve bu saate kadar henüz hiçbir
şey yapmamışsan, ben asla 'Hadi git şampiyon oü' demem
sana. Sınava en az bir sene zamanın varsa, bu sefer de bunu
senin düşünmen gerektiğini bildiğim için 'Hadi git şampiyon ol!'
demem yine sana; ama itiraf edeyim, hayret ederim. 'Neden
şampiyon olmak dururken sadece smav kazanmaya
çalıştığına' gerçekten hayret ederim.

Yaptığın işi en iyi yapmak ve söz konusu alanda en iyi olmak için,
fazla bir şey yapman gerekmiyor... Gerekeni yap, sadece
gerekeni...

Bir Şampiyon gibi Davran

Hedefin şampiyon olmak değil elbette. Sen oraları çoktan aştın.


Çok daha büyük hayallerin var ve senin istediğin, şampiyon
olmak değil, o hayallere ulaşmak... O kadar çok şampiyon geldi
geçti ki ÖSS'den, inan hiçbirisini hatırlamıyorum. Geldiler ve
geçtiler. Öte yandan hiç şampiyon olmadan zirveleri zorlayanların
haddi hesabı belli değil.
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri
Ancaaaak... Sen bir işi yapıyorsan, en iyisini yapmalısın! O
yüzden de bu sınavdan şampiyon olarak çıkman, kendi iç
huzurun için ciddi anlamlar ifade ediyor. Hadi şimdi bir şampiyon
gibi hazırlan bu sınava. Her şeyinle, her yönünle bir şampiyon
gibi davran...

Çalışma Odası

Odanın giriş kapısına,


- Dünya Bankası'nın Başkanı bu kapının arkasında... diye
yazdığın o kağıdı yapıştır. Masanın üzerine de, hani yönetici
masalarında vardır ya:

Sen de çalışma masanın üzerine aynen o şekilde, seçtiğin


branşa ilişkin belirlediğin hedefini ifade eden kartondan bir yazı
yerleştir:
Yerim Seni ÖSS

2030

Seni herkes böyle bilmeli... Bu duruşun aynı zamanda bir de söz


vermek anlamına gelecektir. Senin odana girenler kararlılığını
gözlerinden okuyacak, hatta seni meşgul etmekten çekinecekler.
Her şey bir yana, seninle konuşanlar sana bu karton parçasıyla
ilgili sorular sormaya başlayacaklar. Yani konu hep senin
ekseninde olacak. Bu, kendini geliştirmen için harika bir fırsat.

Not: Oldu da olmadı. Sen üniversiteyi bile kazanamadın. Ne


çıkar? En fazla, kendini bilmezlerin bir iki hafta alay konusu
olursun. E, zaten onlar da kendini bilmez statüsündedir©.

'Ağaca çıkmak istiyorsan, yıldızları hedef al' demiş filozof.


Ağaca çıkınca kimse sana 'Neden çıktın, nasıl çıktın ya da niye
yıldızlara çıkamadın?' diyemeyecek! Hem ağaca yaklaşmaya
bile cesareti olmayanlar, sana nasıl yaklaşabilirler ki?
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

Duvarlar

Ailenle aranı bozmayacak şekilde odanın duvarlarını dizayn et.


Kalın Parmanent kalemler kullanmanda bir sakınca yoksa,
duvarlara yaz. Mesela sınıf öğretmeni olmak istiyorsan, 'Tüm
zamanların en iyi sınıf öğretmeni benim!' diye yaz büyük
harflerle... 'Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri' olmak istiyorsan,
BM binasının resmini bul ve onu duvarın en görünen yerine
yapıştır, altına da 'Çok yakında oradayım! Hiçbir yere
kaçamazsın!' diye yaz...

Uyarı: 'Ama benim odam yok!' diye bir sızlanışı doğrudan


reddediyorum; çünkü bu sızlanış buradaki ana fikri
anlamayanların sızlanışıdır ki onlar hiç ilgimi çekmeyen
arkadaşlardır... Yine de 'Odamız yok ya, kötü olduk di mi?'
diye gelebilecek bir duygu sömürüsüne engel olmak için
söylemek istiyorum: Odan yoksa kağıda yaz, cebinde taşı. Eline
yaz, elin yoksa beynine yaz, beynin yoksa da uza zaten!

Şampiyonlar mazeret üretmezler; ama üretmek isteyenlere de


sözüm yok! Bana ne? Kaldı ki herkes şampiyon olmak zorunda
da değil. 'Zaten hayat kısa, değmez bu kadar kasmaya... Ha
kahvede ölmüşsün,

113
Yerim Seni ÖSS

ha cephede... Eninde sonunda, öyle ya da böyle, bir şekilde


öleceksin işte!'diyen adam gördüm ben. Ne diyeyim şimdi ben
böylesine?

Ayrıntı: Elbette ki herkes şampiyon olmak istese de bir şey


değişmez, yine her kategoride sadece bir tane şampiyon çıkar
ÖSS'den; ama düşünsene, herkes şampiyon olmayı haya!
ederse, çıta ve kalite yükselmez mi? Bu da öğrenci kalitesini
artırmaz mı? Hatta ÖSYM yeni bir metot bulmak için harekete
geçmek zorunda kalmaz mı? Yaşasın kötülük©.

Kalemler ve Çalışma Gereçleri

Soru çözmek için ihtiyacın olan ne varsa hepsini bir araya topla.
ÖSS'ye hazırlanma dönemin boyunca kullanacağın kalem
sayısını üç aşağı beş yukarı tahmin edersin. Birkaç tane de
yedek al ve cephane yedekler gibi yedekle onları. Kalemtıraş,
silgi, ne gerekiyorsa, karalama kağıdı... Bir yıllık stokunu yap.
Bunlaı- çok para tutmaz, biliyorsun. Soru bankaları vs. neye
ihtiyacın varsa her şeyi hazırla ve onları en rahat ulaşabileceğin
yere koy. Onları kullanırken bir iş yaptığını hissetmen lazım.
Bunun için harika bir fikrim ver: Sınava hazırlanırken 0,5 ya da
0,7 uçlu kalemler kullanmak yerine klasik kurşunkalem

«4
kullan, hani şu kalemtıraşla açılan tahta kalemler var ya, işte
onlardan... 'Kalemi açmak' yani çalıştırmaya hazırlamak,
kullanıma hazır etmek ve bunun için emek harcamak. Emek
harcarken ruhen de hazırlanmak... Bu, çalıştığını hissettirecek
sana.

Kalemtıraşı hiçbir öğrenci çok iyi tanımıyor... Aslında o bir


öğrencinin kendini mutlu hissetmesi için tasarlanmış çok özel bir
alettir. Belki de yanındaki yedek bıçağı hiç fark etmeden okul
bitiren yüz binlerce öğrenci vardır. Ve o bıçağı değiştiren de nere-
deyse hiç kimse yoktur. (Bazıları gidip bir de utanmadan elektrikli
kalemtıraş satın alıyor yaa!) Ben olsam kalemtıraşımı cebimde
taşırdım©.

Düşünsene, okuldan eve geldin. Odana girdin, hazırlanıyorsun.


Kalemlerini hazırladığın bir safha olmalı; çünkü senin en mühim
çalışma aletin kalemlerindir. Özetle, yaptığın işin farkına varman
için süper bir fırsat klasik kurşunkalem ve kalemtıraş...

Vay bee: Sen hiç sabah sabah yumurta kırıp, kendine melemen
yapıp yedin mi? Hiç başkalarının yaptığına benzemiyor o. Müthiş
bir duygu. İşte 0,5 de başkasının açtığı kalem, gibi geliyor
bana©.

115
Yerim Seni ÖSS

ÖSS Kıyafeti

Sana göre en rahat olduğun pantolonunu ve tişörtünü 'ÖSS


Kıyafeti' diye hazırla. O dakikadan itibaren artık eve gelir gelmez
elbiselerini çıkart ve onları giyin. Odana gir, kapını kapat ve sakın
unutma, sen o odada 2020 yılının 'En'iyle beraber bir destan yaz-
maya hazırlanıyorsun, ÖSS'ye değil.

Bu arada o üzerindekinin ÖSS kıyafeti olduğunu herkesin


anlaması lazım ki o elbise üzerindeyken kimse sana ilişmesin. Bu
yüzden üzerine 'Yerim Seni ÖSS' diye yaz ve o kıyafet
üzerindeyken ÖSS'den başka hiçbir şey düşünme. Diyelim ki
düşüneceksin, hemen çıkart o kıyafetini ve başka bir şey giyin.

Bu kıyafet senin için bir nevi iş elbisesi olacak. Nasıl ki kömür


madeninde çalışan işçiler işten eve giderken üstünü
değiştiriyorlarsa, sen de tıpkı onlar gibi davranacaksın. ÖSS'yle
alakalı bir konu yoksa ortada, hemen değiştireceksin üstünü.
Belli bir zaman sonra o elbisenin bir büyüsü olacak ve o elbise
üzerindeyken garip bir şekilde çalışma isteği duyacaksın. Hatta
bu iş öyle bir hal alacak ki; okulda

116
m

ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

O elbiseyi giyinmediğin halde sanki üzerindeymiş gibi


çalışacaksın ya da dersi dinleyeceksin. Özetle çalışmak senin
için istem dışı gelişen bir reflekse dönüşecek.
Deney: Ali Fuat'la Cemal Abi, 200'e yakın fare topladılar. Biz de
bu fareleri iki gruba ayırdık. Birinci gruba siyah fare smokini, öteki
gruba beyaz fare smokini giyindirdik. Siyahlıları siyah odaya,
beyazlıları beyaz odaya yerleştirdik, iki ay sonra odaya
gittiğimizde hepsi ölmüştü; ama yaşasalardı kesin smokinsiz de
aynı odaya gider ve yine ölürlerdi. Gerçi o zaman da 'Smokin-
liyken ölmüyor bu fare milleti!' diye bir yan sonuç çıkartırdık
biz garanti©....

İki ay sonra: Ali Fuat farelerin neden öldüğünü anlamış, bize de


anlattı; ama konu henüz netlik kazanmadığı için açıklayamam
şimdi...

Tişörtünün önüne,
•Dikkat ÖSS şampiyonu çıkabilir.
•İlk defa mı ÖSS şampiyonu görüyorsun. Baktın da...
•ÖSS sever, çevreci.
•ÖSS hakkında her şey.
•Tartışmasız şampiyon.
gibi, kısa vadeli hedefini anlatan şeyler yaz...
Yerim Seni ÖSS

Tişörtünün arkasına

•Adalet Bakanı 2020


•Başbakan 2030
•İletişim Devi 2022
•Çılgın Mijhendis 2018
•Nobelli (İçinden©)Yazar 2024
gibi, senin iddianı temsil eden cümleler yaz.

Köşeye Sıkışınca

Ben, bir kitap yazmaya başlayacağım zaman bütün arkadaşlarımı tek tek arayarak,
yazacağım kitap hakkında bilgi veririm. Onlar da 'Ne zaman biter?' diye sorarlar. Ben
de onlara bir süre veririm ve sonra her karşılaştığımızda büyük bir merakla sorarlar
bana:
- E, kitap ne durumda?
şte bu soru her defasında benim uykularımı kaçırır. Her ne kadar kendime verdiğim
sözleri tutuyor olsam da artık, insanlarla bunu paylaşıp süreci hızlandırmak işin keyfini
biraz daha artırıyor. İyice köşeye sıkışıyorum ve
oyuna daha büyük bir heyecan geliyor. Mesela bu kitap için
verdiğim tahmini yazım süresi '20 gün'dü. Bunu söylediğimde
birçok arkadaşım bana:
- Saçmalama ya, insanlar 20 günde kitap okuyamıyorlar, sen
yazmaktan bahsediyorsun...
dedi. Bundan bir önceki kitabımı, yani 'Sadece Aptallar Sekiz
Saat Uyur'u 40 günde yazmıştım. Bu benim rekorumdu. Şimdi
'20 gün' dedim. Neye dayanarak söylediğimi inan bilmiyorum.
Yalnız şimdi ortada çözülmesi gereken bir sorun var. Böyle bir
kitap 20 günde nasıl yazılır? Üstelik yazacaklarım Erdal
Demirkıran imzası taşıyacak, kesinlikle en iyi olmalı...

LSoru: Ben bu kitabı 20 günde nasıl yazarım?


1.Cevap: Çalışarak...
2.Soru: Peki ama 20 gün çok kısa bir zaman, nasıl olacak?...
2. Cevap: E, mademki çok kısa bir zaman, bıdı bıdı yapma da bir
an önce başla ve biraz daha fazla çalış, olsun bitsin. Hepsi bu...

119
Yerim Setli ÖSS

' İşte ŞU anda ben o süreçteyim ve yazıyorum. Zaman kaybına


tahammülüm yok. Çayımın , şekerini bile karıştırıp öyle
getiriyorlar önüme. Çalışma odamda bir kalem, bir defter, ben ve
24 saatten oluşan tam 20 tane gün var. Biraz az uyuyorum, biraz
az konuşuyorum, biraz az eğleniyorum ve full çalışıyorum. Gün-
de 20 saate yakın yazıyorum, oluyor işte. Bu arada matematiği
çok seviyorum, hiç şaşmıyor. İstisnaları olsa da matematik
göreceli falan değil. Önceki kitabımı günde ortalama 14 saat
çalışarak 40 günde yazmıştım. 350 sayfaydı. Demek ki bu kitabı
günde ortalama 20 saat çalışarak 20 günde çıkarabilirim. İşte
matematik böyle söylüyor.

O halde az zamanım kaldı, çok zamanım var diye asla


düşünmeyeceksin. Sen sadece çalışacaksın. Bunu düşünmek
bile zaman kaybıdır. Adam devrim yapıyor, nasıl yapıyor peki
düşünsene ya? Bir milleti bir gecede savaşa sokuyor ve ülkenin
her tarafı düşmanla doluyken 4-5 yılda her yer tekrar gül gülistan
oluyor.
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zaraı Teknikleri

'Kurtuluş Destanı'nı yazanlar soru sormadılar,


cevap aramadılar. 'Savaşıyorsunuz' dedi biri
Tamam' dedi öteki ve sonra birleşip destan yazdılar.
Yazdıklarının destan olup olmadığını bile bilmedi birçoğu;
zaten bununla ilgilenen de yoktu.

Artık tartışacak zaman yok. Gereksiz insanlara zaman ayırma.


Çalışırken gözün dönsün. Aklına hiçbir şey ve hiç kimse
gelmesin... 'Bu kitabı okuman sana zaman kaybettiriyor mu?'
diye senden daha çok ben düşündüm. Sonra tekrar düşündüm,
gereksiz yere düşünmüşüm. Şu anda içinde bulunduğumuz bu
paragraf bile sana ciddi zaman kazandırır eğer anlarsan, ki
birazdan anlamasan da kopacaksın zaten©.

Zor Ders Yok Koçum Seni Yemişler

Epey zaman önceydi, bir grup tembel öğrenci ders çalışmadıkları


için bazı derslerden bir türlü sınıf ge-çemiyorlardı; çünkü o
dersler özellikle çalışma gerektiren derslerdi. Zaten onlar da
özellikle çalışmıyorlardı. Sonra sürüldüler okullarından. Her biri
başka bir şehirde, başka bir okula gönderildi. Yaşça diğer

121
Yerim Seni ÖSS

Öğrencilerden büyük oldukları için cüsseleriyle ilgi çekiyorlardı...


Herkes korkusundan onlarla dost olmak istiyordu. Ne diyorlarsa o
oluyordu. Herkesi ikna edebiliyorlardı; ama her şeye rağmen
tembel ve aptal olmaları lider olmalarını engelliyordu. Onlara:
-Abi siz neden sınıfta kaldınız? diye sorduklarında:
-E, kolay değil koçum. Matematik bu. Kimya, biyoloji, fizik... biz
bu derslerden kaldık. En zor dersler yani.
diyerek kendilerini aklıyorlardı. Sınıfın en çalışkanlarına
soruyorlardı dev cüsseli bu geri zekalılar:
- Öyle değil mi inek?

Not: Aynı günlerde bu üçaptal tarafından türetilmiştir


bu 'inek' yakıştırması da.Yoksa ders çalışan birine
hangi aklı başında öğrenci'inek' diyebilir? Öküz olmak
lazım©...

Onlar da korkularından:
- Tabi canım... Bu abiler ağır derslerden kalmışlar.
diyerek destek veriyorlardı ağabeylerine. Böylece dilden dile
yayılmaya başladı bu zor ders tantanası.
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

Liseye yeni başlayan öğrenciler daha gelir gelmez. 'O dersler


çok zormuş!' diyerek başlıyorlardı okula... En çalışkan ve en zeki
öğrenciler bile matematikte zorluklar aramaya başladılar. Aslında
iki kere iki dört ediyordu; ama millet buna bile hayret ediyor ve
bunun bile zor olduğuna inanmaya başlıyordu. Hatta bazıları sırf
çok kolay olduğu için, kendini inkar ediyordu.
- Yok, yok! Bu kadar kolay olamaz. Kesin ben ya-nılıyorumdur!
diyerek, başka bir cevap veriyorlardı. Dolayısıyla yanlışlar arttı ve
bu derslerden geçenlerin sayısı, bu ön yargıdan dolayı azaldı.
Bunun tabii sonucu olarak da o dersler 'zor dersler' diye anılmaya
başlandı. O günden sonra, üçer yıl daha aynı sınıfı tekrar eden
bu şebekenin üyeleri okul hayatları boyunca popülaritelerini hep
korudular. Hatta onlara özenen öğrenciler bile oluyordu. Tıpkı
normal yaşantıda olduğu gibi, bu tamamen vasıfsız işe yaramaz
adamlara 'ağır abi' diyerek (Çok matah ya...) onları şı-
martıyorlardı.
Neyse, sonra gelenler de unuttu, niye bu derslerin zor olduğunu
ve o günden sonra dersler ikiye ayrıldı: Zor dersler ve kolay
dersler.

123
Yerim Seni ÖSS

Öğrenci sorar: Tamam; ama siz kendi ağzınızla söylüyorsunuz,


'Bazı dersler özel çalışma gerektirir!' diye?
Kashna cevap verir: Evet; ama bu o dersin zor olduğu anlamına
gelmez, özel çalışma gerektirdiği anlamına gelir. O halde bu
derslere çalışılınca bunlar asla zor dersler değildir. Yani değişen
bir şey yok! Çalışan her zaman kazanır ve çalışan için zor diye
bir şey yoktur. Yine de sen bilirsin...
Zor Sınıf Safsatası: 'İlkokulun en zor sınıfı 4. sınıftır...
Ortaokulda ise 2. sınıf en zordur... Liseye gelince, lisede de 1.
sınıf gerçekten çok zordur!' diye bilinen meşhur üçleme de
aynı dönemde uydurulmuştur©; çünkü yukarıda adı geçen bu üç
öğrenci, sırasıyla ilkokul 4, ortaokul 2 ve lise 1'de sınıfta
kalmışlardı. Zaten lise 1'de iki kere kaldıkları için de okuldan
atılmışlardı.
Not: Sordum şimdi bu zor sınıflar değişmiş. Tabi ki ben bu
sınıfları söyleyip saçma sapan bir ön yargıya öna-yak
olmayacağım. Ben bu basit önyargıdan dolayı lise 1. sınıfı
geçinceye kadar neler çektim©.

Ha bu arada!!! Al<lı başında hiçbir öğretmen bunu yapmaz; ama


ola ki bir gün o dersin öğretmeni bunu yaparsa diye söylüyorum.
'Vay efendim benim dersim en önemlidir... Bu dersi ciddiye
almazsan üniversiteyi unut... Yok efendim lıayatın lıer anında
bu ders vardır... Bu soruyu çözersen kazanırsın...

124
ÖSS'ye HazırUnmatırn Akla Zarar Teknikleri

Vay efendim eğer bunu bilmezsen git öl daha iyi...'


gibi cümleler kurarsa bil ki bu öğretmen ya kendi gücüyle
kurmayı başaramadığı otoritesini dersinin gücüyle, seni
korkutarak kurmaya çalışıyor ya da öğretmenler odasında buna
akıl veren bir aklı evvel var... O halde bu konuyla ilgili benden
başkasını ciddiye alma ve unutma: 'Ne zor sınıf var ne de zor
ders. Sadece çalışmak ve çalışmamak var!'

Nasıl ki ayakkabı g^ocuktan daha değerli olamazsa,


hiçbir ders de bir diğerinden daha mühim olamazl...
Üç çift botla Ağrı Dağı'nda mahsur kalan gocuksuz bir adam
için diğer iki çift ayakkabı ağırlıktan başka bir şey değildir...
Ve dedemin dediği gibi Taş yerinde ağırdırl'

Çalışıyorum Çalışıyorum Olmuyor Palavrası

Her gün çalışıyorsun, hem de ara vermeden... Sonra deneme


sınavına giriyorsun, bir de bakıyorsun ki geçen sınavdaki
puanının aynısını almışsın. Anında kendi kendine bir iç ses
oluşturuyorsun:
- Ya çalışıyorum çalışıyorum olmuyor. Çalışmakla çalışmamak
arasında bir fark yok! O halde çalışmam anlamsız... Ben en iyisi
bilardoya gideyim.

125
Yerim Seni ÖSS

Bu ya da buna benzer ifadeler çalışmaya olan yaklaşımını alt üst


edecek ve çalışma azmini kıracaktır. Kimse de karşına dikilip,
- Sakın geçen sınavda X puan aldın, şimdi de X-1 puan aldın
diye çalışmanın gücünü reddetmeye kalkma! Unutma ki sen şu
anda bir nevi dikkat egzersizi yapıyorsun!
demedi; çünkü sen ciddi ciddi sadece dikkat egzersizleri
yapıyorsun. Geçen seferki deneme sınavında dikkatsiz
davrandığın için yaptığın hataları bu sınavda da aynen tekrar
etmişsin, olay bu.

O halde senin deneme sınavlarından birbirine yakın notlar


almanın sebebi asla çalışmak ya da çalışmamak değil. Senin
sorunun, her seferinde dikkatsiz davrandığın için aynı hataları
tekrar ediyor olmandır. O halde hatalarından ders çıkar.
Hatalarını tekrar etme ve çalışmaktan başka bir yolunun
olmadığını da sakın aklından çıkarma.

Bilmediklerine Çalış

İnsan başarıya aşıktır. Başarısız olduğu ya da olacağı konularla


fazla ilgilenmez. Bulmaca çözerken bile

126
dikkat et, kolay geçebileceğin bulmacaları seçiyor-sundur. 'Ben
çengel bulmacadan hoşlanıyorum.' demek, 'Kare bulmacayı
pek beceremiyorum!' anlamına da gelir. 'Ben kimyadan zevk
almıyorum!' demek, 'Kimyayı beceremiyorum, kimya bana zor
geliyor!' anlamını da barındırır içinde.

Bütün bunlara rağmen sen halen iyi bildiğin konuları çalışmaya


devam ediyorsun. Bu durumda da o iyi bildiğin konuda herhangi
bir gelişme kaydedemiyorsun. Zaten iyi biliyordun. Bunun doğal
sonucu olarak da bir sonraki deneme sınavında, bir öncekine
benzer puanlar alıyorsun; çünkü bilginde bariz bir değişiklik
olmamış oluyor. Yani geçen denemeye neyle girmişsen, buna da
onunla girdin; ama bu oyun böyle oynanmaz! Bilmediklerine
yüklen, sevmediklerini sev. Hem de çok sev. 'Ben kimyayı
sevmiyorum!' demen seni kimyadan biraz daha soğutur. Bunu
sakın yapma!

'Kimyayı seviyorum!' diye başla işe...'Hem de çok seviyorum,


bayılıyorum!' falan demen lazım. Bunu söyledikçe fark
edeceksin ki kimya anlatıldığı gibi zor ve kötü değilmiş. Onu
sevdiğini söyledikçe seveceksin.

127
Kaldı ki 'zor ders' diye bir şey zaten yok! Bütün dersler kolay.
Algını değiştir de seyret sen cümbüşü...

Yapacak Hiçbir Şey Yok

Kötü bir apartman yöneticimiz vardı. O da bizim gibi kiracıydı


aynı binada. Kimse onunla iyi geçinemiyordu. Selam bile
vermezdik adama. Sonra bir gün duyduk ki oturduğu daireyi satın
almış. Hayırlı olsuna gittik. Diğer sakinler, sakin sakin otururken
ben:
- Satmak gibi bir niyetiniz var mı abi acaba?
Yani yatırırım için mi aldınız, yoksa oturmak
için mi?
diye sordum. Adam bana ters ters baktı ve,
- Benim bu binada çok emeğim var Erdal
kardeşim. Bu bina benim çocuğum gibi. Bu
rayı alıncaya kadar neler çektim. Burada yaş
lanmak, burada ölmek istiyorum...
deyince, anladım ki biz bu adamla yaşamak zorundayız ve
yapacak hiçbir şey yok.
- Allah geçinden versin abi...

128
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

dedik koro halinde ve onu abimiz gibi çok sevmeye başladık,


mecburen©.

Yukarıdaki paragrafta anlatılmak istenen nedir?


a)Kimya bizim abimizdir.
b)Matematik bizim babamızdır.
c)Fizik bizim annemizdir.
d)Coğrafya, tarih, felsefe... bizim kardeşlerimizdir.
e)Hepsi

Cevap: Tabi ki 'E' şıl<kıdır. Zaten 'Eşikkı' da bizim da-yımızdır ve


biz de köprünün üstünde mahsur kalmışızdır©.

Derslerini Sev

Her gİjn ilgili dersi çalışmadan önce söz konusu dersi birkaç
dakika sev. Ona en iyi arkadaşınmış gibi davran:
- Değerli dostum biyoloji, şimdi seninle ilgileneceğim. Umarım iyi
vakit geçiririz birlikte. Geçen seferki tatsızlığı çoktan unuttum bile
ben. Hadi barışalım... de ve biyoloji kitabını öp. Bunu yap,
gerçekten çok etkili.

129
Yerim Seni ÖSS

Adamlar araştırmışlar ve görmüşler ki bildiğin su bile insan


davranışlarından etkileniyor. Şaka değil Japon bir bilim adamı
Masuro Emoto, rüyasında mı gördü bilinmez, yağmurlu bir
ilkbahar sabahında uyanıp, yaptığı bir deneyle suya çeşitli
müzikler dinletiyor ve suyun moleküler yapısının değiştiğini
gözlemliyor. Bu dehşet manzara karşısında düşünüyor Emoto,
'Sesten etkilenen suyu, acaba kelimeler nasıl etkiler?' diye
araştırıyor ve aynı kaynaktan elde ettiği suyu değişik kaplarla eşit
parçalara ayırıyor. Her bir kaptaki suya değişik şekillerde sözlü
uygulamalar yapıyor. Birinci kaptaki suya hakaret içeren sözler
söylüyor ve küfrediyor. İkinci kaptakine sevgi sözcükleri söylüyor
ve seviyor suyu. Üçüncü kaptakine ise takdir sözcükleriyle iltifat
ediyor. Sevdiği ve iltifat ettiği su ile hakaret ettiği suyun arasında
moleküler açıdan ciddi değişiklikler olduğunu gözlemliyor.

İnsan hayatını kelimeler yönetiyor ve insan, sadece kelimelerle


bile suyun tüm moleküler yapısını altüst edebilecek muhteşem bir
donanıma sahip. Dünyanın üçte ikisinin su olduğunu düşünürsek
insan belki de patavatsızca kurduğu bir cümleyle yeri yerinden
oynatabilir.

130
ÖSS'ye Hazırlahmahıh Akla Zarar Teknikleri

Kim bilir: Eskiden annem 'Depremden konuşmayın, deprem


olur!' derdi, biz de bunu l<omik bulur, gülerdik. Bir gün Suzan
Teyze bize gelmişti, biz yine gülüyorduk. Güldüğümüze kızmıştı.
'Siz gülün gülün... Masuro Emoto dese şimdi hepiniz
inansrsLnızi' dememişti bize. Dese de zaten inanmazdık.
Masuro Emoto kiiim Suzan Teyze kim©?

İnsan bedeninin de %70'inin su olduğunu biliyoruz. Şu halde


insan kurduğu cümlelerle ciddi ciddi her şeyi alt üst edebilir. Kaldı
ki bu araştırma sadece su üzerinde yapılmış olmasına rağmen,
bilim adamları bir genelleme yaparak,

- İnsan sadece suyu değil, iletişim kurduğu canlı ve cansız her ne


varsa hayata dair, sırf düşünce gücünü kullanarak hepsini
etkileyecek bir donanıma sahip olan olağanüstü bir enerji
taşımaktadır. Bu da bize insan denilen bu muhteşem yapının
isteyip de yapamayacağı, yönlendiremeyeceği ya da
değiştiremeyeceği hiçbir şeyin olmadığını fazlasıyla gösteriyor,
demişlerdir. O haide sakın sen odanda fizik dersiyle baş başa
kalıp, fiziğe küfrederken ya da fizikten nefret ederken kendi
biyolojik ritmini ve kimyasal dengeni altüst ediyor oimayasın? Kim
bilir, belki de

131
Yerim Seni ÖSS

fizik dersini sevmiyor olman, kendi kendine oluşturduğun bir


kısır döngijnün neticesidir.

Ayrıntı: Bu Japonlardan korkulur gerçekten. Nerden aklına


geliyor birader suya küfretmek... Neyse iyi ki yine Japon
küfretmiş. Bu deneyi bir Türk'ün yaptığını düşünemiyorum.
Sadece suyun moleküler yapısı değil, bardağın bile yapısı
değişirdi. Genetik diye bir şey var di mi?

ÜS-

Derslerini Sev. Onları en sevdirin şeyi sever gibi sev...


Hep pozitif sinyaller g^önder ki onlar da sana şirin gözüksün.
Bir dersi sevip sevmemen, o dersi asla strese sokmaz.
En fazla moleküler yapısı değişir, o kadar;
ama sen bir strese girersen
sadece moleküler yapın değişmez, bilesin©!

132
Kalem Arkası Ayrıntılar 20 Eylül 2006-03:15

Bu sabah odama geldiğimde dışarıdan gelen bir gürültüyü fark


ettim. Hemen bir araştırma yaptım ve anladım ki bu gürültü
ofisimin bitişiğinde bulunan gece kulübünün sahiplerinin
yaptırdığı yeni bir havalandırma sisteminden geliyormuş. Sevgili
dostum, yüce, insan sayın Ahmet Demire! ziyaretime gelmişti.
Çay içerken o da duydu sesi:
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

> Bu ne?
dedi. Ben de ona durumu olduğu gibi anlattım. Ahmet Abinin
zekasına ve bilgisine her zaman güvendiğim için ona;
- Abi sen bilirsin, bu gürültü yasal mı değil mi?
diye sordum. Hemen yerinden kalktı, havalandırmaya baktı.
-Üzgünüm Erdal'cım, bu gürültü tamamıyla yasal...
Adam gece kulübüne havalandırma yapmak zorunda ve
-
burası onun kullanımında olan bir nokta. Yani bu ses tamamen
kanuni bir ses. dedi.
-'Peki' dedim ve Ahmet Abi gittikten sonra kanunen
yapabileceğim hiçbir şeyin olmadığı bilinciyle havalandırmaya
yaklaştım, iş başa düşmüştü yine.
-Merhaba komşu. Çok havalı olduğunun farkındayım.
Rica etsem biraz daha sessiz olabilir misin? içeride çocuk var
da...
dedim, inandı, gülümsedi ve sesini kesti havalandırma...

Not: Kitaplarımı çocuklarım gibi görüyorum, yalan yok!

Elbetteki desibel olarak seste reel bir değişiklik olmadı; ama


benim beynim bu sese alışmak zorunda olduğu sinyalini aldı ve o
sesi duymaz oldu. inan bana konusu olduğu için şu anda
duyuyorum o sesi. Yoksa ses mes yok!

W
Yerim Seni ÖSS

Neyse şimdi ara verip havalandırmaya teşekkür etmem lazım).


Bekle geliyorum...

Eğer şu an için değiştiremeyeceğin şeyler var


ve onlarla yaşamak zorundaysan lütfen küfredip durma.
Sev onları. Sevdiğin zaman gözünde devleştirdiğin
problemlerinin bile,senin avucunun içindeki sıradan birer
mikroba dönüştüklerini göreceksin.
Oyun bitinceye kadar bu sevgi dolu tavrını muhafaza etmek
zorundasın ve eğer bunu samimi duygularla yaparsan oyundan
zevk alır, hatta tadına varırsın. Bu yüzden sen diğerleri gibi asla
ÖSS'ye çalışma! Şimdi öğrendiklerin yarın yine lazım olacak. Ya-
ni kimyadan kurtuluşun yok ve bu bilgiler sen ölünceye kadar
lazım sana. Ayrıca söyler misin, sen nasıl sevmezsin kimyayı?...
Sana bir sır vereyim mi? Sen onu sevmesen bile, o sana
bayılıyor... Ben sadece şu son paragrafı yazıncaya kadar senin
bedeninde irili ufaklı bilmem kaç milyon tane kusursuz kimyasal
tepkime gerçekleşmiştir, kimya seni sevmese ne olurdun,
düşünsene...

134
ÖSS'ye Hazırlanmarıın Akla Zarar Teknikleti

Nostalji Yapma Zamanı

Askerde bulgur pilavına alışanları duymuş-sundur:


- Ay anne yine mi bulgur pilavı?
diyenlerin askerden döndükten sonra, epey bir zaman bulgur
pilavından nefret ettiklerini, fakat bir zaman sonra annelerine
bulgur pilavı yapmaları konusunda birtakım ricalarda bu-
lunduğunu ve hatta araya adam koyduğunu bilirim ben. Neymiş
efendim, 'Nostalji yapıyormuş!' Aha buraya yazıyorum. Gün
gelecek, sen de kimyayla nostalji yapacaksın bak görürsün.
Mesela ben element tablosunu her gördüğümde engel olamam
kendime ve 'Ah ulan, ahh!'der iç çekerim. Bulmacalarda 'De-
mirin Simgesi' çıkınca da 'Fe' yazarken kendimle gurur duyarım.
'Demir' nere 'Fe' nere; ama ben biliyorum işte ve seviyorum da
ayrıca ıspanağı©.

Gereksiz Tartışmalara Girme

• Kim bulmuş bu 'Mendel Yasası'nı yal... derken bile komik


oluyorsun, dikkatini çekerim...

135

Bu e-kitap ilk kez www.e-kitap.us adresinde


paylaşıma sunulmuştur. Tüm kitapseverleri
Saklı Kütüphane’ye bekliyoruz.
Yerim Seni ÖSS

•Bunlar nerede işimize yarayacak ki?


•Bana ne abi türevden!
•Şu fonksiyonları ne diye koyarlar ders diye?
•'Trigonometri...' isme bak!...

Bunlar kesinlikle gereksiz ve zaman öldürücü tavırlardır. Hiç


girme böyle kısır tartışmalara, sonuç alamazsın. Yani Mendel
yapacağını yapmış gitmiş, sen küfretsen de bir şey değişmez.
Ayrıca Mendel de dayılarımızdan biridir. O her seferinde 'Ben de
senin!' diyecek ölü olduğu halde ve bu her seferinde senin
zoruna gidecek. Kaldı ki Mendel'in hiçbir kaybı yok, sen
kaybedersin. O yüzden geri yaslan, rahatla ve öğrenmene bak.

Kohsarıtrasyorı

Çoğu insan bir işi yaparken, iyi konsantre olup konuya


kilitlenemediği için hata yapar ve yine kendini konuya tam olarak
veremediği için istediği sonucu elde edemez. Sonra da
'Olmuyor!' diyerek kendi dışında mevcut bulunan unsurları
suçlayarak vicdanını rahatlatır. Böylece yine her zaman olduğu
gibi kendine hile yapmış olur...

136
^

ÛSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

Ders Çalışırken Derse Odaklan

Deneme sınavlarına hep aynı yerde ya da aynı dershanede


girme. Her seferinde başka bir yerde gir deneme sınavlarına.
Başka bir dershane, başka bir okul... Başka gürültüler, başka
kokular olsun sınava girdiğin yerlerde. Gazetelerin ya da
dershanelerin dağıttığı deneme sınavlarını da hep aynı yerde
çözme. Değişik mekanlarda bazen sakin bazen gürültülü or-
tamlarda çözerek, kendi kendine bir takım uyum çalışmaları yap!
Evde kendi kendine deneme sınavları yaparken, gürültüye
patırtıya takılma... Bırak, kim ne yapıyorsa yapsın.
-Ya bi susun da ders çalışalım.
-Allah aşkına ya, susun ya, of ya...
gibi saçma sapan cümleler kurup, tuhaf tuhaf bahaneler üretme.
Sen konsantre ol. Geleceğe çalışıyorsun, şu ana değil... Buna
gerçekten inanırsan, duyduğun bu gürültülerin şimdiyi
ilgilendirdiğini anlarsın ve onları asla duymazsın. Eğer sen onları
duymaya devam ediyorsan halen şimdidesin demektir. Hadi
hemen uzaklaş oradan. 20 yıl sonrasına git ve duyma o sesleri.
20 yıl sonrasında o bilindik sesler asla olmayacak. Belki alkış
sesleri, belki flaş sesleri ya

137
1

Yerim Seni OSS

da İşinle ilgili diğer sesler var gelecekte ve onlar sana huzur


veren, seni hayata bağlayan seslerdir.

Ders Dinlerken Derse Odaklan

Ders dinlerken etrafta olup bitenle ilgilenme, sen sadece


öğretmeninin anlattıklarıyla ve tahtadakilerle ilgilen. Bir şeyler
öğrenmenin zevkini yaşa. Düşünebiliyor musun, birisi var
karşında ve sana, senin bilmediklerini anlatıyor, öğreniyorsun ve
öğrendiğin her şey yeni, bilmediğin, yepyeni şeyler öğrendiklerin.
Bunun tadını çıkarmalısın. Hatta öğrenirken 'Bu bilgi nerede
işime yarar?' diye düşünmelisin.

Her Fırsatta Tekrar Etmeye Odaklan

Hani yabancı dil öğretirken, öğretmenler pratik yapmayı tavsiye


ederler ya,
- Bugün öğrendiklerini mutlaka bugün kullan!
falan derler ya... Bu süper bir şey, bunu kesinlikle yap.
Arkadaşların arabalardan, kızlardan, erkeklerden falan söz ediyor
olsalar bile bir şekilde araya girip fizik anlat.

13B
ÖSS'ys Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

-İnanabiliyormusunuz arkadaşlar bir araba şu kadar hızla


giderken yere uyguladığı basınç tam bu kadardır. Allah Allah!...
ya da Ayşe karşı istikametten 100 km hızla koşsa yani bu zor iş
tabii©... Mehmet de 120 km hızla geliyor olsa, yol da 300 km
olsa, bunlar dönerken tam şurada karşılaşırlar. Halbuki ben
Mehmet'in yerinde olsam 150'yle koşarım. O zaman şurada
karşılaşırım Ayşe'yle. Aşk bu, ne yaparsın©.
gibi cümleler kur. Onlar senin bu halini beğenmeyebilirler.
Problem yok! Senin bir amacın var ve onların senin bu halini
beğenmemeleri çok uzun sürmeyecek, merak etme; çünkü bu
sınav bitince, yani sen başarınca,
-Adam gece gündüz çalıştı. Biz cafede geyik yaparken, o araya
girip matematik problemi çözüyordu... Helal olsun!
diyecekler. Böylece senin bir de başarı hikayen olacak. İnsanlar
seni anlatırken kollarını göstererek:
-Aklıma gelince tüylerim diken diken oluyor. Adamda nasıl bir
azim vardı yaa...
diyecekler...

139
Yerim Seni ÖSS

Not: Onların ne dedikleri veya ne diyecekleri seni asla


ilgilendirmiyor. Zaten sen onlar senin için iyi şeyler söylesin diye
yapmayacaksın bunu. Senin kısa vadede tek hedefin var: sınavı
kazanmak. Orada yaptığın şey senin cephenden bakıldığında
sadece bir tekrardı.

Kalem Arkası Ayrıntılar


25 Eylül 2006 - 12:59
Muhteşem bir yağmur var dışarıda ve dünyada en sevdiğim şey
yağmur; ama öyle odaklanmışım ki yazmaya şu anda yağmur
benim için hiçbir şey ifade etmiyor.

Prog^ramlı Çalış

İşte bir öğrenci için bundan daha büyük bir eziyet olamaz:
'Programlı çalış!' Eminim bugüne kadar bir yığın program
yaptın: ama hiçbirine uyamadın. Hatta öyle bir hal aldı ki bu.
Programı yaptıktan sonra uyamadın diye acı bile çektin. Çektiğin
acı, vicdan azabın oldu. Bana sorarsan kendini bu kadar üzmene
hiç gerek yok! Eğer yaptığın programı uygulayamıyorsan, senin
için harika bir fikrim var: Uyguladığını programlaştır, olsun bitsin!

Diyelim ki şu şekilde bir program yaptın:

140
ûSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

İyi Niyetle Hazırlanan Geçici Heves


Prog^ramı

Saat Yapılması İstenilen


07;00 Eylem
Uyan.
07:00 - 08:00 Ders çalış.
08:00 - 08:30 Kahvaltı yap.
08:30 - 09:00 Okula git.
09:00 - 15:00 Ders dinle.
15:00 - 15:30 Eve gel.
15:30 - 16:00 Yemek ye.
16:00 - 18:00 Ders çalış.
18:00 - 19:00 Dinlen - TV seyret.
19:00 - 21:00 Ders çalış.
21:00 - 22:00 Dinlen - TV seyret.
22:00 - 24:00 Ders çalış.
24:00 Uyu.
...ama uygulayamadın. Hiç sinirlenme, demek ki
yaptığın program yanlış bir programdı ki uygulayamadın. Bunun
aksi düşünülemez. Sen aklı başında bir insansın çünkü. Yani bir
program yapıp, onu uygulamamak çok enayice bir şey olurdu,
öyle değil mi? Demek ki sende bir problem yok, program yanlış!
Doğrusunu bulmak için gerekeni yapmak zorundasın o zaman.

141
Yerim Seni ÖSS

Şimdi bakalım sen ne diyor ve ne yapıyorsun? Yani nerelerde


zorlanıyorsun?
Durum Tespiti ve aliz Prog^ramı
Yapılması
Saat İstenilen Yapılan Eylem
Eylem
07:00 Uyan Uyuyorum
07;0 08:00 Ders çalış Uyumaya devam
08:0 08:30 Kahvaltı yap Kalıvaltı yapıp,
08:3 09:00 Okula git Mecburen okula
09:0 15:00 Ders dinle Geyik yapıp,
15:0 15:30 Eve gel Eve gel.
15:3 16:00 Yemek ye Zevkle yemeğimi
16:0 18:00 Ders çalış Dinleniyor ve TV
18:0 19:00 Dinlen - TV TV izlemeye devam
19:0 21:00 Ders çalış Dizi var,
21:0 22:00 Dinlen - TV Sinema kuşağı
22:0 24:00 Ders çalış Talk Shovv'lara
24:00 Uyu E haliyle uykum geldi,
uyuyorum.
Sabah 07:00'ye 'Uyan' demiştin; ancak görüyoruz ki bunu
yapamıyorsun! O zaman programını uyguladıklarınla yeniden
şekillendir ve huzura kavuş. Yani 07:00'de uyanmadın, ne
yaptın? Uyudun! O halde 'Uyan' yerine 'Uyu' yaz, bunu uygula
ve vicdan azabından da kurtul. 'Ders çalış'yerine 'Dinlen' yaz.
Kısacası ne yapıyorsan onu yaz! Uygulamalarını programa çevir
de seyret gürültüyü.

142
ÖSS'y^ Haziflanmanın Akla Zarar Teknikleri

Keyif Verirken Tokat Atma Özelliği Olan Provam


Saat Yapılması İstenilen Yeni
07:00 Uyu.
07:00 - 08:00 Uyumaya devam et.
08:00 - 08:30 Kahvaltı yap, homurdan.
08:30 -- 09:00 Okula git.
09:00 - 15:00 Geyik yap, eğlen.
15:00 - 15:30 Eve gel.
.15:30 - 16:00 Yemek ye.
16:00 - 18:00 Dinlen -Yayıl - TV seyret.
18:00 - 19:00 Dinlen -Yayıl - TV seyret.
19:00 - 21:00 Dinlen - Yayıl - TV seyret.
21:00 - 22:00 Dinlen - Yayıl - TV seyret.
22:00 - 24:00 Dinlen -Yayıl - TV seyret.
24:00 Uyu.
Herhalde bu programa itiraz etmezsin artık; çünkü bu senin
yıllardır yaptığın ve yapmaktan keyif aldığın işleri yapmanı
serbest hale getiren bir programdır.

Birden kendini müthiş bir programın tam ortasında bulacaksın


'Oha falan' olacaksın; ama umduğundan çok daha kısa sürecek
ve yazık ki bu programı da uygulayamayacaksın. Aklın başına
gelecek. 'Bu ne hal?' diyeceksin. İstersen dene! Bu programı
bilinçli olarak uygulayan hiçbir insan iki günden fazla dayanamaz,
burada yazılanları yapmaya...

143
Yerim Seni ÖSS

Not: Belki de yıllardır buradaki gibi yaşıyorsun; ama yaptıklarına


hiç bu kadar yakından bakmamıştın.

Keyif Veren Programın


Keyif Kaçıran Uyg^ulama Kuralları

1.Saatini programda yazdığı gibi tam 07:00'ye kur ve programınla


birlikte baş ucuna koy!
2.Saat çaldığı anda uyan ve programına bak... Ne yazıyorsa onu
yap!
- Programımda saat 08:00'e kadar 'uyu' yazıyor! Bu sebeple
uyumak zorundayım; çünkü ben yaptığım programlarıma uyarım
ve dakik olmak benim karakterimdir.

Not: Uyumadan hemen önce ikinci adımın ne olduğuna bak ve


saatini ona göre tekrar kur ki uyuyup kal-mayasın! Programda ne
yazıyorsa onu yapmak zorundasın.

3.Saat tam 08:00'de uyan ve bak bakalım ne yazıyor? 'Kahvaltı


yap ve homurdan?...' O halde homurdana homurdana
kahvaltını yap. Çeşitli efektler kullanabilirsin.

144
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

-Offyaa... Püf yaa... Bıktım, her gijn iner gün kalk, okula git. Ne
bu yaa... dünyayı ben mi kurtaracağım?!

Not: Ne sandın, sen kurtaracaksın tabii ki! Baban bile vermez


sana bu fırsatı. Ben veriyorum işte. Seni ne kadar sevdiğimi anla.

4.Sonra tam zamanında servise ya da otobüse yetiş ve


programında yazdığı gibi okuluna git.
5.Okulda bulunduğun süre içerisinde programda yazılanları
uygula. 'Geyik yap, eğlen!'
6.Eve gel ve tam saatinde yemeğini ye. Bütün bunları yaparken
kendinle gurur duy. Emin ol ki yüz binlerce öğrenciyi geride
bıraktın; çünkü kimse yaptığı programa uymuyor. Bunu başaran
ender kişilerden olmak üzeresin.
7.Sonra programına bak, ne yazıyor? 'Dinlen-TV izle' çok
mantıklı. Gün boyu yoruldun okulda. Dinlenmek senin en temel
hakkın. Tam programda yazan saatte gerekiyorsa ki gerekiyor,
birilerini ara,
-N'aber kanki? Valla ben acayip iyiyim, artı süperim yani.
Programlı yaşıyorum ve programıma harfiyen uyuyorum. Mesela
saat 16:00 için programımda

145
Yerim Setli ÖSS

'Dinlen - TV izle' yazıyor ve ben bunu uyguluyorum. Neyse,


fazla uzatmayalım, program aksamasın. Ben dinlenmeye
çekilmek zorundayım. Hoşça kal!
fNot: Bunu büyük bir gururla paylaş insanlarla ve sakm
utanma!... Sen yıllardır yaptığın şeyi yapmaya devam ediyorsun.
Ortada ayıp olan hiçbir şey yol<! Bu sensin. Gerçekçi ol, doğru
oyna...

8.Saatini bir sonraki dilime göre ayarla ve dinlenmeye başla. İlla


evde oturman da gerekmiyor. Koy programını cebine ve git, gez
toz eğlen. Yeter ki saatin çalınca aksatmadan yazılanı yap da
nasıl yaparsan yap!
9.18:00, 19:00, 21:00, 22:00 saatlerinde de saatin çalınca sen
mutlaka birileriyle paylaş yaptıklarını. Kendinle gurur duy her
seferinde. Sen aştın! Program yapıp uygulayabilen dehşet bir
insan oldun sen! Son olarak saat 24:00 olduğu anda kendini apar
topar yatağına at ve uyu. Çünkü programda aynen böyle
yazıyor...

Yukarıda yazmış olduğum gibi gerçekten de bilinçli bir şekilde


yaptığın bu programı uygularsan, emin ol

146
ÖSS'ye HazırUıımanın Akta Zarar Teknikleri

ve asla tereddüt etme ki iki günden fazla dayanamayacaksın bu


işkenceye ve bundan kurtulmak için harekete geçeceksin; çünkü
bu programı uygulaman kayıplarını gözlerinin önüne serecek ve
seni utandıracaktır.

Program Dönüştürme Operasyonu

Programın ilk halinde yazılanları yapamamanın sebebi


yüzyıllarca hür yaşamış bir milletin mensubu ol-mandır. Yani
sana zorla kendin bile bir şey yaptıramazsın. Bu, kulağa hoş
gelse de başarıyı engelleyen ciddi bir zaaftır; ama en azından
bunu bilmek işimizi kolaylaştıracaktır. Özetle sana itici gelen şey,
başı ve sonu bilinen bir sürede çalışmaya mahkum olmandır.
Bundan kurtulmak için sıkıştırılmış bir zamanda değil de daha
geniş bir zamanda kısa periyotlu çalışmalar yapman gerekecek...
Hadi bakalım. Show başlıyor...

Mesela, programında 07:00 - 08:00 arası 'Ders çalış' yazıyor ve


sen o saatte uyuyorsun ya hani. Şimdi o kısma küçük bir ilave
yapman gerekiyor.

147
Yerim Seni ÖSS

Prog^ram Dönüştürme Prog^ramı


Saat Yapılması İstenilen Yeni Eylem
07:00 Uyu.
07:00 - - 08:00 Uyu + 15 dakika ders çalış.
08:00 - - 08:30 Kalıvaltı yap, biraz az homurdan.
08:30 ' - 09:00 Okula git.
09:00 - - 15:00 Geyik yap, Eğlen ve ara sıra
15:00 - - 15:30 Eve gel.
15:30 - - 16:00 Yemek ye.
16:00 - - 18:00 Dinlen - TV seyret + 15 dakika
18:00 - - 19:00 Dinlen - TV seyret + 15 dakika
19:00 - - 21:00 Dinlen - TV seyret + 15 dakika
21:00 - - 22:00 Dinlen - TV seyret + 15 dakika
22:00 - - 24:00 Dinlen - TV seyret + 15 dakika
24:00 Uyu.

Yukarıdaki gibi, programının her bölümüne 15'er dakikalık


çalışma süreleri ekle. Yani zaman aralığını değiştirmeden,
dinlenme sürenden 15 dakika feragat et ve ders çalış. Ancak bir
ayrıntıyı sakın unutma: '15 dakika ders çalış.' yazıyorsa o süre
içerisinde sadece 15 dakika çalışmalısın. Diyelim ki 22:00 -24:00
periyodundasın ve programına göre bu 120 dakikalık sürede
sadece 15 dakika ders çalışman gerekiyor. Saat tut ve kesinlikle
sadece 15 dakika

ı^B
ÛSS'ye HazırUnmanın AkU Zarar Teknikleri

ders çalış. Sakın gaza gelip abartıp da 20 dakika çalışma. Bütün


emek boşa gider. Çok ciddiyim. Ne dedinse onu yapacaksın. 15.
dakikalık çalışma süren biter bitmez bırak kağıdı kalemi. Eğer bu
iş seni sardıysa, yani çalışma fikri hoşuna gittiyse, ertesi gün için
programına 10 dakika daha ilave yapabilirsin; ama programda
yazılanın dışına çıkman bir planlama hatası olur, bunu sakın
yapma...

Sıkı DLr

Neyse, yukarıda belirtildiği gibi bir dönüştürme operasyonu


yapmayı başarabilirsen, o 15 dakikalar yavaş yavaş 30, 50, 70
dakikalara çıkacaktır ve yeni programın aşağıdaki gibi
şekillenecektir:

Ekstra Güç: Hayalindeki programı uygulamayı başardığın için,


içinde tarifi imkansız bir coşku oluşacak ve hatta hücrelerin
yenilenecektir... Şaka yapmıyorum, istediğin programı
gerçekleştirdiğinde, eğer enerjin yükselmezse ve yaptıklarından
çok daha büyük keyif almazsan, ben hiçbir şey bilmiyormuşum
demektir. Valla©.

149
Yerim Seni ÖSS

Ortaya Çıkan Muhteşem Provam


Saat Yapılması İstenilen Yeni Eylem
07:00 Zevkle uyan.
07:00 - 08 00 Ders çalışma zevki.
08:00 - 08 30 Neşe ile kahvaltı yap.
08:30 - 09 00 Yepyeni şeyler öğrenmek için
09:00 - 15 00 Dersi öğrenmek için pür dikkat
15:00 - 15 30 Devrim yapmak için eve gel.
15:30 - 16 00 Büyük adamı yemeğe götür.
16:00 - 24:00 Kendi elinde bulunan geleceğini
şekillendirmek ve hayallerini
gerçekleştirmek için ders çalış.
24:00 Yarın muhteşem şeyler yapmak
için yatağına gir ve mışıl mışıl uyu

Not: Bu uygulamayı birçok dershanede yaptım. Her seferinde


ben ve öğrencilerim sonuçlar karşısında küçük dilimizi yuttuk.
Hatta eğer bir gün bir yerlerde bu eğitimi canlı olarak benden
alan birilerine rastlarsan 'Aaa' dedirt, göreceksin ki küçük dil
yok©!
Dipnot: Daha çok üniversitelerde rastlarsın bunlara; çünkü küçük
dilini yutan üniversiteyi kazanmış oluyor, ayıptır hava atması©...
En Dipnot: Yukarıdaki bahse konu olan program, sadece
'üzerinde konuşalım' diye uydurduğum herhangi bir programdır.
Yani tavsiye ettiğim bir program falan değildir. Zaten ben hiç
kimseye program tavsiye etmem; edenleri de ciddiye almam, sen
de alma! Kendi kafana göre bir program yap önce ve sonra bu
programı anlattığım şekilde ıslah et!

150
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

Kahvaltı Sendromu

'Kahvaltı yapmaktan nefret ediyorum!... Sabah sabah midem


bulanıyor!... Evde kahvaltı yapamıyorum!...' şeklinde cümleler
kuran öğrencilerim oldu benim. Bu aynı öğrencilerimin evden
çıkıp okula ya da dershaneye gittiklerinde, çoğu zaman beter bir
şekilde tost kokan o kantinde her ne hikmetse iştahları açılıyordu
ve kantini kurutuyorlardı©. Sen de eğer kahvaltı yapma
özürlüysen,
1.Sabahleyin uyanır uyanmaz, git fırından bir ekmek al ve geri
dön. O ekmeği yemek için aldığını düşünerek gitme fırına; ama
dönünce ilginç bir şey olacak ve sen o ekmeği yiyeceksin.
Kantinde iştahının açılmasının sebebi, evden çıkıp hareket etmiş
olmandır. Fırına gidip dönmen bu hareketi sağlayacak ve bir de
ekstradan hava almış olacaksın.
2.Kahvaltı yapmak yerine çorba içmeyi daha mantıklı buluyorsan,
sakın çorbayı tabaktan kaşıkla yiyerek çorbanın ahlakını bozma.
Bir su bardağının içine sıcak çorba koy ve iç o çorbayı. Eğer
fazla gelecekse.

151
içebileceğin kadar çorba koy bardağa ve tamamını iç. Asla hiçbir
işi yarım yapma! Ya tam yap ya da hiç yapma. Daima sınırlarını
bilerek yaşa!

Ben de eskiden kahvaltı yapamıyordum... Bir gün fark ettiğimde


şok olmuştum. Meğer ben uyanıp kahvaltı yapmadığım her
sabah 'Dünyanın En Akıllı İn-sanı'nın sağlığıyla oynuyormuşum.
O gün anladım, meğer her sabah kahvaltı etmesi gereken ben
değil-mişim... 'Dünyanın En Akıllı İnsanı'nın yardımcısı olan,
onu geleceğe taşıyan kişiymiş kahvaltı yapması gereken. O
günden sonra kahvaltı yapmamayı, geleceğe ihanet olarak
algılamaya başladım. Şimdi her sabah uyandığımda ki genelde
güneş doğmadan uyanıyorum 'Dünyanın En Akıllı İnsam'yla
kahvaltıya gider gibi oturuyorum sofraya ve çok centilmen ken-
disi, sağ olsun her sabah o ısmarlıyor bana kahvaltıyı©. Bakalım
yarın sabah sana kim kahvaltı ısmarlayacak? Eğer ısmarlayacak
birini bulamazsan, uyu, benim yalnız kardeşim©...

152
ÖSS'ye Hazırlanman in Akla Zarar Teknikleri

Anlatarak Çalış

Bir dersi anlamanın en iyi yolu okumak falan değildir,


'anlatmak'tır. Bu asla 'Okumak faydasızdır.' gibi bir anlama
gelmez. İnsan bir dersi okurken ya da dinlerken öncelikle konuya
aşina olur. Anlatırken de öğrenir. Anlatmadan öğrenilen hiçbir
bilgi kalıcı olamaz. Nitekim öğretmenler mezun olduklarında çok
şey bilmezler, anlatırken öğrenirler. Ve yine doktorlar da tıp
fakültesinden mezun olduklarında çok şey bilmez, ameliyatlarda
ve muayenelerde öğrenirler... O halde, konuyla ilgili uygulama
yapmak, en iyi öğrenme metodudur.

Diyelim ki sen 'İntegral' konusunda zayıfsın; ama arkadaşın


Mehmet çok iyi. Buna karşılık senin de 'Logaritma' bilgin
Mehmet'e göre daha iyi. Bu durumda senin 'İntegral' öğrenmen
gerekiyor, Mehmet'in de logaritma... Aranızda anlaşın ve bir tarih
belirleyin! Mesela 3 gün sonra sen, Mehmet'e 'İntegral' anlatmak
için zaman iste. Çok ciddiyim ve ne söylediğimi biliyorum. Bildiğin
bütün klasik çalışma formüllerini unut! Bilmediğin konuyu
anlatacaksın Mehmet'e, bildiğin konuyu değil.

1-53
3 gün boyunca her gün gerektiği kadar 'İntegral' çalış ve
3.günün sonunda sakin bir yerde otur, Mehmet'e en iyi bildiği
'İntegral' konusunu öğretiyormuşsun gibi anlat. Sen anlatırken
Mehmet sana eksiklerini söyleyecek, sen de anlattıkça hayret
verici bir şekilde öğrendiğini fark edeceksin. Sonra Mehmet sana
'Logaritma' anlatsın. Bu arada Mehmet'i dinlerken onun
hatalarını ara. Böylece hem bilgilerini tazelemiş, hem de etkili bir
tekrar yapmış olursun. Sana bir şey söyleyeyim mi? Sadece şu
teknikle bile ÖSS'yi ezer geçersin. Annene 'tarih' anlat mesela.
Babana 'coğrafya'. Amcana 'fizik', dayına 'Kimya' anlat; ama
öyle bir anlat ki heyecanlansınlar, heyecanla dinlesinler. Bu,
senin anlamanı kolaylaştırır. Eğer annen.

- Oğlum bana ne Malazgirt Savaşı'ndan... derse,

- Olur mu anne, Türklerin Anadolu'ya girdiği savaş

bu, bilmen lazım...

de ve hızını kesmeden heyecanlı bir şekilde anlat-


ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

dinleyen kişi zevk alır ve seni öğrenme isteğiyle dinlerse yüksek


dozda pozitif bir enerji yayar, bu da senin öğrenme katsayını
olumlu yönde etkiler.
Hiçbir zaman aklından çıkarma! Sen bu dersleri ÖSS'yi geçmek
için çalışmıyorsun. Bugün öğrendiklerini hayatın boyunca
kullanmak zorunda olduğun bilinciyle çalışıyorsun. Yıllar sonra
hayalindeki o zirveye ulaştığında birisi sana yaklaşıp,

-Endoplazmik Retikulum dediğinde; sen,


-Acaba ne demek istedi?
diye kara kara düşünmemelisin ya da
- Espri yapıyor galiba?!
diyerek gülümsemek zorunda kalmamalı ve gülünç olmamalısın...

Merak Et

Bir dersi çalışırken kalıcı olmasının bir başka metodu da merak


ederek öğrenmektir. Merak etmelisin. Diyelim ki hiç merak
edesin yok! Sen sanki merak

155
Yerim Seni ÖSS

ediyormuşsun gibi davran! Emin ol ki bu davranışın belli bir


zaman sonra cidden meraka dönüşecektir. Mesela 'Neymiş şu
permutasyon meselesi ya?' de
ve bunun ne olduğunu, ne anlatıldığını merak ederek çalış.

Dünyaya ismini altın harflerle kazıtıp gidenlerin ortak özelliğidir:


'IVIerak etmek.' Hayatın boyunca önüne geçilemez bir merak
duygusu içerisinde olmalısın ve kendini buna daha öğrencilik
yıllarındayken alıştırmalısın. Bugün bir konu öğrendinse ya da bir
konu üzerinde sorular çözüyorsan, akşam yatmadan önce 15 -
20 dakika ansiklopedi karıştır ya da internetten şöyle bir göz
gezdir bakalım, neymiş o işin aslı. Bu sana asla zaman
kaybettirmez, merak etme, sen sadece merak et©.

Kalem Arkası Ayrıntılar 05 Ekim 2006 - 20:36

Az önce öğrendim ve şok oldum. Hani bazı apartmanların


önünde bulunan çöp konteynırlarında kilit oluyor ya, o kilit neden
varmış biliyor musun? Başkası çöpünü atmasın diye©... insanlar
artık çöplerini bile paylaşmıyorlar birbirleriyle. Vay bee...

156
ÖSS'ye HazırlarımaMrn Akla 2arar Teknikleri

Soru ^
Sor

Bir dersi dinlerken, sadece kuru kuruya öğrenmeye odaklanma.


Soru sormaya da hazırlanan bir muhalif gibi dinle. Az sonra öyle
bir soru sor ki zihinlerde o konuyla ilgili eksik olan hiçbir şey
kalmasın.

Soru sormak için dinlemek etkili bir öğrenme tekniği olmakla


birlikte, aynı zamanda da bir nevi özgüven oluşturma yoludur.

Soru Defteri
Sanki ayrılmaz bir parçanmış gibi sürekli yanında taşı 'Soru
defteri' adını verdiğin o küçük defteri. Ders çalışırken, otobüste
giderken, ders dinlerken, kantinde çay içerken aklına takılan her
ne varsa not alıp ilgili öğretmene hiç çekinmeden sor sorularını.
Öğreninceye kadar sor! 'Bunu sorarsam komik olur muyum?'
diye düşünme. Ayrıca şu sıralarda komik olman hiç de kötü bir
şey değil. Sınav sonrası yarım puanla 'Boğaziçi' yerine
'İVlarmara'ya, çeyrek puanla 'Uludağ' yerine

157
Yerim Seni ÖSS

'Trakya'ya girebilirsin. Buna hakkın yok! Lütfen saçmalama ve


öğrenmene bak, komik olma!

Heyhaaat: Çoğu öğrenci anlamadığı konularla ilgili soru sormaya


çekiniyor ve bunun doğal sonucu olarak da konuyu tam olarak
öğrenemiyor. Sınav sonrası kendiyle hesaplaşırken, boş bırakılan
her sorunun, ders dinlerken sorulması gereken bir soruyu
sormamaktan kaynaklandığını belki de fark edemiyor; ama bu
kesinlikle böyle, istersen dene. ilk deneme sınavında boş bırak-
tığın soruları tek tek incele, göreceksin ki boş bıraktığın her soru
için kafanda cevap bekleyen bir soru var... Yazık!

Kayıt Cihazı

Küçük bir kayıt cihazı al. Bu cihaza tarih, coğrafya, felsefe gibi
dersleri yükle. Bunun için ekstra zaman harcaman da
gerekmiyor. Normalde ders çalışırken okuyorsun ya, biraz sesini
yükselt ve okuduklarını bu cihaza kaydet! Yemek yerken tak
kulaklığını ve dinle bu kayıtları... Bu vesileyle yemek yerken bile
ders çalışmış olacaksın. Özel hayatın beni ilgilendirmiyor; ama
bu metotla tuvalette bile ders çalışma fırsatı yakalayacağın
konusunda garanti veriyorum sana.

158
ÖSS'ye Haiirlanmanjn Akla Zarar Teknikleri

Sesi Kulağımdan Gitmiyor

En sevdiğin şarkıyı dijşük bir sesle açıp üze-rine oku derslerini.


Müziğin ritmine göre, sanki şarkı söyler gibi oku. Sonra bu
kayıtları dinle. Bilhassa da uyurken dinle. Bu teknik, şarkı
sözleriyle derslerinin arasında otomatik bir bağlantı kurmuş
olacak. Alttan gelen müzik haliyle sağ beyninin açılmasını
sağlayacak ve böylece sen zaten sol beyninle yaptığın ders
çalışma eylemini iki beyninle kolektif olarak gerçekleştirmiş
olacaksın.

Şu anda en sevdiğin şarkıyı sadece düşünerek içinden


mırıldanırsan, kafanın içinde dünyanın en gelişmiş orkestrasının
mevcut olduğunu fark edersin. Gitar, bağlama, ney mey yüzlerce
müzik aletine ilave edeceğin bir ses, beynin için asla ekstra bir
külfet değildir. Gözlerini kapattığın anda o orkestra sana
'IVIondros Mütarekesi'nin tarihini de fısıldar, merak etme...
Koptun di mi©?

O halde bu metot, 'Ders çalışırken müzik


dinlemeyin!' diyerek bu konuyla ilgili çözüm ürettiğini düşünen
bir çok eğitimcinin tezini de çürütmüş oluyor... Ve sen, sıkıcı bir
eylemi eğlenceye dönüştürecek, böylece ders

159
çalışırken müzik dinleme fırsatını da elde etmiş olacaksın.

Uyarı: Bu teknik herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir; ama


kesinlikle denenmesinden yanayım. Tutarsa var yaa, yırttın
demektir. Düşünsene, en sevdiğin şarkıcı sınavda sana kopya
veriyor, büyük olay!... Ola ki olmadı, asla yavaşlama. Tüh, üf, püf
etme. Hemen 'B pla-nı'nı uygula. O da olmazsa 'C planı'
emrindedir.
B planı: Müziksiz olarak, sevdiğin şarkıyı mırıldanır gibi oku, ilgili
dersi.
C planı: Çıplak sesle, birine anlatıyormuşsun gibi oku ve hiç
tasalanma, bu üç planın da etkisi birbirine denktir.
D planı: Eğer bunlardan hiçbiri sana uymazsa hemen keşfettiğin
bir 'E planı' oluştur ve yoluna devam et.

Post - İt

Post - it diye adlandırılan küçük kağıtlara mihik ipuçlarını yaz ve


hep cebinde taşı. Her fırsatta çıkar ve oku onları. Özellikle de
sözel dersleri sembollerle resimleştir ve minik kağıtlara çiz. Hayal
gücünü kullan, eğlenerek resimleştir, ilgili dersleri. Şimdi, 'İs-
tanbul'un Fethi' dese birisi, hepimizin gözünün önüne

160
ûSS'yp Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

0 malum fetih tablosu ve atının üzerindeki Fatih gelir. Fetihle ilgili


hiçbir şey bilmeyen biri dahi onu muhakkak hatırlar; çünkü o bir
resimdir ve insan resimleri unutmaz.
- İyi tamam da ben bununla falan savaşı nasıl resmedeceğim?
diye sorup zaman kaybetme. Baktın ki bir konu var ve
resmedilebiliyormuş, hiç düşünme, yap resmini, devam et. Baktın
olmuyor, unut bu söylediğimi, bildiğin gibi çalış ve endişe etme.
Öğrendin bile.

Not: Burada yazılanların hepsini yapmak zorunda değilsin.


Maksimumda yapabileceğini yap, gerisi dert değil.

Formülün Formülü

Bilhassa sayısal derslerde aklında tutman gereken formülleri


uygun ebatlardaki kağıtlara yaz ve her zaman bakmak zorunda
olduğun yerlere yapıştır. Mesela aynanın üstüne, buzdolabına,
tavana, duvara, tuvalete... Bakmak zorunda olduğun her yere
hatta kalemle 'ÖSS pantolonu'na bile yaz... Sınava girdiğinde
ilginç bir şey olacak ve sen sadece formülü hatırlamayacaksın, o
formülü evin hangi köşesine, hangi kalemle yazdığını bile
hatırlayacaksın.

ı6ı
Yerim Seni OSS

Kalem Arkası Ayrıntılar 12 Ekim 2006-05.29


Şu anda sana gerçekten özendim biliyor musun? Hem de tam
şimdi özendim. Bana bunları anlatan kimse olmamıştı çünkü...

Her Yarım Saatte Bir Ara Verme

Bunu sakın yapma. Birçok eğitimci bir öğrencinin ders çalışırken


her yarım saatte bir ara vermesi gerektiğini söyler. Hatta bunun,
beynin dinlenmesi için bir mecburiyet olduğunda hemfikirdirler.
Halbuki herkesin gözden kaçırdığı bir gerçek vardır ki evlere
şenlik: 'Beyin asla yorulmaz!' Yani sen ne yaparsan yap beynini
yorma şansın yok. Bu imkansız bir şey! Hiçbir şey, hiçbir zaman
yoramaz senin beynini. Dolayısıyla bir öğrencinin çalışırken
'Beynim çok yoruldu!' diyerek çalışmaya ara vermesi, ürettiği
binlerce mazeretin en komik olanıdır. Bu durumda her yarım
saatte bir 10 dakika dinlenmek, her yarım saatte bir 10 dakikayı
çöpe atmak demektir. Ancak tebdil-i mekanda ferahlık vardır,
kabilinden bir uygulama olması açısından gerekli olduğunu
düşündüğüm bir teknik olarak öncelikle yorulduğunu
hissettiğinde ders

ı62
OSS'ye Hazırlanmalım Akla Zarar Teknikleri

değiştirmeni tavsiye ederim. Yani ara vermek yerine


matematikten Türkçe'ye geçiş yap! Sayısal bir dersi çalışıyorsan
sözele geç ya da tam tersi... Bu seni fazla fazla rahatlatır.

Vücudunu Dinle

Beyin yorulmaz; ama tabi ki göz yorulur, bel ağrır, eller ayaklar
yorulabilir... Hile yapmadan vücudunu dinle, ders değiştirmen
fayda etmiyor ve biyolojik saatin sana 'Ara verelim!' diyorsa
hemen ara ver. Git hava al, kanepeye uzan, TV izle... Canın ne
istiyorsa onu yap! Saatine bakarak değil, vücuduna bakarak
belirle dinlenme saatlerini. Çalışmaya başladıktan 15 dakika
sonra yorulmuşsan ve hile yapmadığına eminsen, bırak
çalışmayı... Çalışmaya başladıktan 5 saat sonra bile halen
yorulmadığını düşünüyorsan, aynen devam et.

Ayrıntı: 18 saattir yazıyorum, henüz hiçbir yerim yorulmadı... '18


saat oldu' diye yatağa girip kendimi aldatamam©.

163
Yerim Seni ÖSS

Yoklama: Ara verip dinlenirken kendini yokla! Eğer içinde,


derinlerde bir yerlerde, kendine bile itiraf edemediğin bir suçluluk
duygusu varsa, senin dinlenmeye ihtiyacın yoktur.

İtiraf: Şimdi bu 'yoklama' başlığını atıp sonrada içeriğini yazdım


ya, sanırım bu gereksiz bir yazı oldu; çünkü kendini ciddiye alan
biri asla hile yapmaz! Kendini reddeden biri ise en büyük hileyi
kendini yok sayarak yaptığı için, yoklama yapsa da ders
çalışmayıp dinlendiği için vicdan azabı çekmez ya da suçluluk
duygusuna kapılmaz... Bilmem anlatabildim mi©?

Muhtemelen 10 dakika ara verme fikri daha cazip geldiği için ara
vermeyi daha sıcak bulacaksın; ama bu, devekuşunun kafasını
kuma gömmesi gibi açması bir saklanıştır ve hiçbir faydası yoktur
bunun. Bu tamamıyla psikolojik bir etkidir. - Ha, tamam işte,
madem ki psikolojik, o halde aramı veririm psikolojimi düzeltirim!
diyebilirsin; ama şu dakikadan itibaren bunu yapman daha da
anlamsız ve komik olur. Yani bunun psikolojik olduğunu da
öğrendikten sonra halen her yarım saatte bir 10 dakika ara falan
vermeye kalkman senin psikolojini de bozar. Biraz önce bilmeden
hata yapıyordun, şimdi bilerek hata yapıyorsun. Gerçi beni

164
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

ilgilendirmez! Ben anlatır geçerim, sen istersen hep ara ver, bana
ne?

Uyarı: Zaman zaman belki bu tavrım seni rahatsız ediyor olabilir.


'Anlatır geçerim, bana ne...'gibi ifadelerime uyuz oluyor
olabilirsin; ama inan bana, o da umurumda değil. Aslında sen hiç
kimsenin umurunda değilsin. Kazansan da kendine
kazanacaksın, kaybetsen de kendine... Ayrıca biraz derin
düşünürsen seni yine en çok benim düşündüğümü anlarsın.

Kendini Ödüllendir ve Cezalandır

Çalışma programı yaptın ya hani, bu programa uydukça kendine


birtakım ödüller ver. Dondurma ısmarla mesela, kendini
sinemaya götür. En sevdiğin şey neyse onu bir başarının ucuna
ekle. Mesela, - 200 tane matematik sorusu çözünce oraya
gideceğim!
de. Bu arada eğer 200 diyorsan, 200 olmalı. Yani '200 soru
çözeceğimi' deyip aynı sürede 300 soru çözmen bir başarı
değildir; çünkü bu aslında planlama hatası yaptığını gösteren
ciddi bir veridir. 200 soru deyip 100 soru çözmen nasıl bir
problemse, 200 soru deyip 300 soru çözmen de aynı şekilde
bir

165
Yerim Seni ÖSS

problemdir. Bu sebeple ne diyorsan onu yap! %10 yanılma payın olabilir;


ama ondan fazlası planlama hatası olarak kabul edilecektir.

Kısacası ne diyorsan onu yap! Fazla ya da eksik değil. Bu, aynı zamanda
kendi sınırlarını keşfetmeni sağlayacak bir metottur da... Eğer bunu ciddiye
alırsan hayatının sonuna kadar verdiğin sözlerde de problem
yaşamazsın.

Ne kadar farkındasın, bilmiyorum; ama sen şu anda ciddi ciddi geleceğe


dokunuyorsun. Bunu daha önce de söylemiştim. Hatta dokunmakla da
kalmıyorsun, gelecekteki o adam için bir de ahlak oluşturuyorsun. Ona,
verdiği sözü tutmasını öğretiyorsun.

Yüzyıllardır 'adam' denilen şeyin binlerce tarifi yapıldı; ama benim aklıma
'adam' denilince gelen tek tarif şudur: 'Verdiği sözü tutan, tutamayacağı
söziJ vermeyen kişi...'

insan kendine verdiği sözü tutmakta ^neltikle başarısız olur;


çünkü kendine verdiği sözü tutmadığımda
hesap vereceği kimse yoktur.

166
ÖSS'ye HaaırUnmanın Akla Zarar Teknikleri

İnsan Kendine Verdiğ^i Sözü Nasıl Tutar

Önce ilgili konuya ilişkin birtakım sözleri başkalarına vererek


başla. Aklı başında olan ya da zihinsel bir takım arızaları
olmayan her insan başkasına verdiği sözü tutar.' Mesela,
- Arkadaşlar ben bugün akşama kadar şunları yapa
cağım, eğer yapamazsam size yemek ısmarlayaca
ğım...
diyerek kendini mecbur et. Normal şartlarda bir öğrenci için bir
grup öğrenciye yemek ısmarlamak sağlam bir külfettir. Ancak bu
senin için bir külfet teşkil etmiyorsa uygun bir metot değildir. Şu
halde senin canını yakacak başka vaatler bulman lazım ki sen
kendini bilirsin. Sınırlarına göre, kendini bir şekilde köşeye
sıkıştıracak sözler vermen lazım. Bu şekildeki bir tavır, seni
verdiğin sözleri tutmaya mecbur eder. Birkaç mecburiyetten
sonra ise bu iş senin hoşuna gideceği için verdiğin sözleri
tutmaktan keyif alacak ve bu hazzı sürekli yaşamak için verdiğin
bütün sözleri tutmaya başlayacaksın. Sonra düşüneceksin!
- Ben neden başkalarına verdiğim sözleri tutuyorum
da kendime verdiklerimi tutmuyorum?

167
Yerim Seni ÖSS

İşte bu sorunun cevabı zoruna gidecek ve kendini ciddiye


almadığını fark edeceksin. Canını yakacak bu bilgi senin...
Kendini önemsemek adına, kendi kendine verdiğin sözleri de
tutmaya başlayacak ve dolayısıyla ÖSS'ye hazırlanırken,
farkında olmadan hayata da hazırlanmış olacaksın.

Bırak O Kızı

Bir dershanede 'Kashna Ateş' ismiyle ÖSS öğrencilerine yönelik


yaptığım uzun bir motivasyon çalışmasının son günleriydi.
Kantinde çocukların sorularını cevaplıyordum. Başım çok
kalabalıktı. Dershanenin en sivri öğrencilerinden biri olan Evren
yanıma yaklaştı,
-Hocam benim bir kız arkadaşım var, inanın
-
ne yapacağımı bilemiyorum. Hep onu düşünüyorum. Bir türlü
kendimi derse veremiyorum... Ne olur bana bir akıl verin?!
dedi. Etrafım çok kalabalıktı... Cüneyt Arkın edasıyla, yüzümü
bile dönmeden,
- Bırak o kızı!
diyerek başımdan savdım Evren'i.

ı6B
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri

-Ciddi misiniz hocam, başka yolu yok mu bunun?


diye sordu.
-Hayır yok! Ya onu kazanacaksın ya da üniversiteyi! Tercih
senin...
dedim... Çaresiz bir yüz ifadesiyle,
- Tamam hocam.
dedi ve uzaklaştı Evren.

İki gün sonra kantinde tek başıma oturuyordum. Evren geldi,


masama oturdu. O an, aramızda ayaküstü geçen o sohbet geldi
aklıma.
-O gün başım çok kalabalıktı, sen gittikten
-
sonra düşündüm, sana 'Bırak o kızı!' derken
-
çok acımasız davranmışım... Aslında başka
-
bir yolu...
diyerek yeni bir çözüm yolu sunmaya hazırlanırken. Evren
sözümü kesti ve araya girdi:
-Yok hocam yok, merak etmeyin... O iş tamam, biz ayrıldık!...
dedi. Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. İnan kahroldum.
Evren de diğer öğrencilerim

169
Yerim Seni ÖSS

gibi beni çok ciddiye almış ve söylediğimi aynen uygulamıştı.

Açıklama: Bunu ukalalık yapmak için söylemiyorum...


Seminerlerime katılan insanlarla aramda ciddi bir dostluk
oluşuyor ve bana çok güveniyorlar... Dediklerimi hiç sektirmeden
yapıyorlar. Bu gücümü o an fark etmiş ve zaman zaman yanlış
kullandığımı anlamıştım.

Kim bilir belki de Evren evlenecekti Hacer'le ve belki de en mutlu


çift olacaklardı. Patavatsızlığımla bir şekilde engellemiş oldum
onları ve benim buna hiç hakkım yoktu. Bilmeden haddimi
aşmışım... Şimdi Evren'e söyleyemediğim ve halen düşündükçe
canımı sıkan aşk problemini nasıl aşacağını anlatarak, huzura
kavuşmak istiyorum.

Orun Ufriına Kendine Söz Ver

Eğer bir sevdiğin varsa ve sana bir şekilde ÖSS konusunda ayak
bağı oluyorsa, onu görmeden duramı-yorsan, sürekli onu
düşünüyorsan, ondan ayrılmak da canını yakıyorsa işte bu
muhteşem bir fırsattır. Bakış açını değiştir, biraz da kafanı kullan
ve onu bir engel olmaktan kurtar, hatta bir ÖSS dopingine
dönüştür. Ona,
170
ÖSS'yeHazırUnmatiin AkU Zarar Teknikleri

-Yarın akşam seninle çay içmeye gideceğiz, diye söz ver. Sonra
da dön ve
-Eğer bugün 5 saat matematik çalışmazsam, yarın onu çaya
götürmeyeceğim, ona hiçbir açıklama yapmadan sadece 'Çay
iptal oldu!' deyip sinir bozucu, verdiği sözü tutmayan bir insan
olarak kabalık yapacağım.
diye onurunu tehdit eden bir söz de kendine ver. Eğer ondan
ayrılmayı göze alabilecek kadar yürekli değilsen, sevdiğinin
sırtından epey puan kazanacaksın demektir©.

Deneme Sınavları Konuşuyor

Deneme sınavından çıktıktan sonra,


- Kaç net yapmışım? 30 matematik... Geçen sefer
27'ydi... İyi iyi... 3 tane fazla yapmışım, gelişme
var...
şeklinde bir değerlendirme yapmak ve sonra da bir sonraki
deneme sınavında birkaç tane daha fazla net yapmaya
odaklanmak ki bu, yüz binlerce öğrencinin yaptığı bir şeydir. Ve
zaten bu şeydir yol alamamalarının da sebebi. Oysa deneme
sınavları

171
Yerim Seni ÖSS

konuşur. Yaklaşıp yakından bakarsanız bir bir nerede hata


yaptığınızı söylerler; ama maalesef deneme sınavları, her ertede
bas bas bağırmasına rağmen kimse dinlemez onları.

Deneme sınavlarından sonra muhakkak dinle onları. Bak bakalım


ne diyorlar?! 'Nerede hata yaptım?' diye sor denemelere. Onlar
kesinlikle sana yol gösterecektir, merak etme.
Hiçbir deneme sınavı 'Keyfin gelsin!' diye yalan söylemez. Seni
acımasızca eleştirmekten de geri durmaz. ÖSS'ye göre daha
edeplidirler üstelik; en azından milletin içinde konuşmazlar©.
ÖSS'den çok önce defalarca uyarırlar seni. Eğer onları ciddiye
alırsan, milletin içinde ÖSS tarafından azarlanmaktan da
kurtulmuş olursun.
O halde bırak netlerinle uğraşıp hava atmayı. Yaklaş denemenin
kulağına ve gizlice sor:
- Deneme deneme, söyle bana, ben nerelerde hata yapmışım?
Duyduklarını analiz et. Hatalarının üstüne git ve onları tek tek
bitir. Yoksa kısa bir zaman sonra büyük bir gürültü çıkacak
bilesin.

V2
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri
Not: Deneme sınavının bir diğer adı da 'Yanlış Yapma Sına-
vıdır.' Yanlışlarından ders alabildiğin ve hatalarını tespit edip
dikkat katsayını artırmaya devam ettiğin sürece yanlış yapmak-
tan asla korkma ve unutma: Denemelerin tek amacı büyük sı-
navda hata yapmana engel olmak için sana tüm hataları yap-
tırmaktır.

7-1-1 Sistemi

Adil bulmadığım için ÖSYM'nin uydurduğu bu eleme sistemini


beğenmiyorum. Başlarken bahsettiğim gibi, ilkokul birinci sınıf da
dahil olmak üzere her yıl düzenlenecek olan ve üniversiteye
kadar tam 11 sınavdan oluşan çok basamaklı bir sınavlar bütünü
olmalıydı ÖSS; ama öyle olmadı. Peki ben şimdi sana kimsenin
bilmediği bir sır vereyim mi? ÖSYM sesimizi duymuş ve bu sene
ÖSS'nin formatını değiştirmeye karar vermiş, Necati söyledi©.

Yeni sistemin adı 7+1 sistemi.' Bu sisteme göre, bir öğrenci


değişik dershanelerde toplam 7 adet sınava girecek ve her
sınavdan bir öncekine göre daha başarılı sonuç elde edecek.
Daha sonra tüm öğrenciler haziran ayı içerisinde belirlenen o
günde nihai bir sınava tabi tutulacak. Bu itibarla şu andan itibaren
ÖSS süreci başlamış bulunuyor. Bu sisteme göre

173
Yerim Seri ÖSS

Öğrenciler ilk 7 sınava her biri farklı olmak üzere 7 farklı


dershanede girmek zorundadırlar. Öğrencinin genel motivasyonu
ve ayarı bozulmasın diye bu sınavlar deneme sınavı adı altında
yapılacaktır. Bu yedi sınavdan elde edilecek toplam değerin
aritmetik ortalaması alınıp nihai sınavdan elde edilecek puanla
toplanıp ikiye bölünmek suretiyle öğrencinin gerçek puanı
hesaplanacaktır. Öğrenci hesaplanan puanına göre, kendi
belirlemiş olduğu alternatifler de göz önüne alınarak ilgili
fakülteye yerleştirilecektir.

Bu durumda öğrenci kendi dershanesinde girdiği sınavları


deneme sınavı kabul edecek, diğer dershanelerde girdiği 7 sınavı
ise gerçekten basamaklı olarak gerçekleştirilen ÖSS kabul
edecektir.
Bunu Yap: Aslında sana bir şey söyleyeyim mi? Sadece
gireceğin deneme sınavına değil; basit bir testi bile çözerken,
ona ÖSS muamelesi yap! Sanki her şey o testten istenilen puanı
almana bağlıymış gibi davran. Bunu başarabilirsen, sınava kadar
binlerce test çözsen de sınava girdiğin gün sana sorduklarında
'Ben sadece bir tane test yaprağını çözdüm ve başardım!'
diyecek, ondan önce yaptığın hiçbir şeyi hatırlamayacaksın. O
halde, şu anda önünde duran o soru bile tek başına ÖSS'dir...

V4
ÖSS'ye Hazırlanmanın Akla Zarar Teknikleri
Necati'nin söylediğine göre, öğrenci bu sınavlara düzenli
aralıklarla girmek zorundadır; ancak öğrenci bu yeni sistemi
duyduğu andan itibaren sorumludur. Eğer öğrenci bu sistemi
nihai sınava 7 ay kala duy-muşsa, her ay bir tane sınava girecek
demektir. Diyelim ki iki ay kala duydu, heyecanlanması yersizdir;
çünkü kaybettiği bir şey yoktur. İki ayı 7 eşit zaman dilimine bölüp
sınavlara iştirak edebilir.

Yasal masal uyarı: Yukarıda '7+1' diye geçen ve 'ÖSYM'nin


yeni sistemidir!' diye vurgulanan sistemin, yürürlükte olması
noktasında, gerçekle uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Burada gerçek olan şey: Bu sistemi gerçek gibi kabul eden
öğrencinin bu doğrultuda çalıştığında ÖSS'ye kadarki süreçte
sınav kaygısından tamamen kurtulacağı gerçeğidir ki zaten bu da
gerçek değil, bir oyundur©...

uyurun Kuralı

Her sınavdan bir öncekine göre daha fazla puan alacak ve 8.


sınavda ise tavan yapacaksın, hepsi bu.

Şimdi bırak bildiklerini, söylenilenleri unut... Gerçek sınava


hazırlanır gibi hazırlan deneme sınavlarına.

175
Yerim Setli ÖSS

Bu durumda şu anda sadece bir ayın kaldı ÖSS'ye. Sıkı çalış,


sadece bir ay... Kaldı ki gerçekten ÖSS'ye bir ay kalınca
çalışmaların tavan yapacak, bunu sen de biliyorsun.

Kısaca girdiğin her deneme sınavını gerçek ÖSS kabul


edeceksin ve her deneme sınavından sonra sana bir hak daha
verildiğini düşüneceksin. Diyelim ki sınava reel olarak 6 ay var.
Sen bunu asla altı ay gibi algılamayacaksın. Sanki 1 ay varmış
gibi çalışacaksın...

İnsan olduğun için, yapın ve yaradılışın gereği ertelemekten


hoşlanıyorsun.
-Daha altı ay var sınava,
-Daha 2 yıl var,
-Acelesi yok,
-Daha erken,
-Ohoo daha çok var...

Belki birçok kere sen de bu tarz cümleler kurmuş-sundur. Bir


moda gibi oldu ertelemek, teknolojiye bile bulaştı erteleme
hastalığı...

176
ûSS'ye Hazırlanmalım Akla Zarar Teknikleri
Hakikaten bir garip şu insanoğlu. O kadar garip ki güneşle
beraber, nefes alan her canlı uyanır, sadece insan umursamadan
uyumaya devam eder. Üstelik bütün canlıların içinde en büyük
hayalleri insan kurar, en büyük sözleri insan verir... Sonra bu
zaafını anlayınca tutar, uyanmak için bir çalar saat icat eder.
Ancak sonra yine yenik düşer bu zaafına ve saat çalarken
düğmesine basıp tekrar uyuma pozisyonuna dönebilir. Üstelik
bundan aldığı keyfi ballandıra ballandıra anlatan o garip yaratık
da yine insandır.

Al işte, sana altın gibi bir fırsat, çalış kardeşim... Deli gibi çalış,
sanki bir ay kalmış gibi çalış. Bunu yapabilirsin. Hiçbir engelin
yok. Herkese haber ver. 'Benim ÖSS bu ay!' de ve deli gibi
çalış. Dönüşü yokmuş gibi çalış.

Hatırlatma: Eğer bu dediğimi yapabilirsen -ki isteyip de


yapamayacağın hiçbir şey yok- bir defa herkesten farklı
olacaksın, işte bir anda sıradanlıktan bile kurtuldun. Bunu elbette
ki sıra dışı olmak için yapmıyorsun. Senin kısa vadeli amacın
ÖSS; ancak bunu yaparsan şimdiden açık ara fark öne geçersin
diğerlerinden ve bu tavrın ömrüne de yansır. Düşünsene, 1
yıl boyunca


Yerim Seni ÖSS

bilinen ve dayatılan hiçbir takvime uygun yaşamayacaksın. Senin


kendine ait bir takvimin olacak. Bu bir nevi anarşizm falan değil,
takvimler yanlış hazırlanmış, sen doğrusunu yapıyorsun, hepsi
bu! Eğer bunu hakkıyla yaparsan, önümüzdeki yüzyıl boyunca bir
uydu olarak yaşamaktan da kurtulursun. Bunu becerip dozunda
abartırsan, mezun olup işe başladığın zaman da en aykırı fikirler
yine senden çıkar. Eğer şimdi bir takvimin olursa, gelecekte
teoremlerin olur. Hiç olmadığım kadar ciddiyim. Zaten kabaca
dahinin tanımına bakarsak, 'Doğru kabul edilen yanlış
takvimleri reddeden kişi.' anlamına gelir dahi.

Sınava ikinci kez frenlerin daha rahat oldukları,


iiçiincü kez frenlerin abi havasında takıldıkları,
dördüncü kez girenlerin ise sorular dağıtılırken öğretmene
yardım ettikleri, beşinci kez girenlerden bazılarının
'Sarmadıl' diyerek sınavı birinci saat bitmeden
terk ettikleri bile gözlemlenmiştir.

ÖSS konusunda tecrübe sahibi olmak, heyecanını yenmek, sınav günü


rahat olmak için illa defalarca sınava girip kaybetmen gerekmiyor.
Birkaç tane farklı dershanede deneme sınavına girmen, sınav kaygını
aşman konusunda sana yetecektir.

l/B
ûSS'yp Hazırlatımanıı Akta Zarar Teknikleri

Değişik iki dershanede sınava girmen, aynı dershanede 20 kere


sınava girmenden daha etkilidir; çünkü her dershanenin kokusu,
havası, duvar rengi farklı olacaktır. Ve sen ÖSS'ye kendi
dershanende girmeyeceksin. Bu bakımdan ne kadar değişik
mekanda sınav teneffüs edersen, o kadar yenileyeceksin kendini.
Ve o kadar aşina olacaksın sınava...

Not: Hep aynı dershanede sınava girmek çok da işine yaramaz:


çünkü hep aynı şartlar, aynı arkadaşlar... Zaten onların yanında
kaygılanmıyorsun ki sen!

Kalem Arkası Ayrıntılar 14 Ekim 2006-02:42


Nasıl olmuşsa, masamın üstü savaş alanı gibi olmuş. Toplamaya
karar verdim, tabii eğer becerebilirsem©. Masamın üzerinde
duran bir dergi ilişti gözüme... Hani atmadan önce yine de bir
bakarsın ya, içinde ne var diye... Dergiyi açar açmaz bir nokta
gördüm. Nokta beni çok kötü çarptı, gecenin tam da bu
saatinde... Derginin yanına küçük bir not yazdım: 'Önce o tuval
boştu. Bir nokta koydu Da Vinci tuvale... Noktayı büyüttü,
adına 'Mona Lisa' dedi, sonra da çekip gitti. Peki sen İliç
'Mona Lisa'ya bakarken o ilk noktayı gördün mü?'

179
Yerim Seni ÖSS

Gerekeni yapmak için, gerekenin ne olduğunu bilmen


gerekiyordu. Artık ne yapman gerektiğini, hatta nasıl yapman
gerektiğini de biliyorsun! Geriye sadece bir eksiğin kaldı:
dizlerinin titremesi... Bir çuval inciri berbat edebilecek o lanet
korkundan ve dozunu aşan kaygından kurtulmalısın. Yoksa bu
anlatılanların hiçbir manası kalmaz ve bütün emek boşa gider;
ama tabii ki ben bu kadar emeğin boşa gitmesine izin ve-
remezdim©. Bunun için muhteşem bir final hazırladım sana. Hadi
göster kendini!...
Dördüncü Bölüm

Vıızzzzt Pat!

ÖSS'nin dizleri olsaydı,seni görünce titremesini ister miydin? ÖSS'nin


nutku olsaydı,sen dokununca tutulmasını ister miydin? ÖSS'nin nefesi
olsaydı, sen sınava girince kesilmesini ister miydin?.. l^eyse Uzatmaya
gerek yok; ÖSS'nin dizleri var ve titriyor, nutku var ve tutuluyor, nefesi
var ve kesiliyor!... Birazdan anlarsın!...
Sınav Kaygısı Bizi Bozar
Kaygısız asla olmaz. Dozunda kaygı arzuyu gösterir. O konuyla ilgili
isteği ortaya koyar. Dozunda kaygı azmi tetikler. Hedefine ulaşınca
keyif almanı sağlar, mutlu olmana vesile olur. Gel gör ki her şey gibi bu
'Kaygı' denilen şeyin de fazlası bünyeyi yorar. İstenmeyen sonuçlara
sebep olur. Elini ayağını birbirine dolar, önce düşlerini sonra dişlerini
kırar... Tırnaklarını kemirir. Başını ağrıtır. Acı verir, bin bir kılığa
girip canını yakar.
O halde sınavla ilgili oluşan kaygını ya da heyecanını kontrol ederek bu
durumdan bir avanta] sağla.
- Çok korkuyorum, elim ayağım birbirine giriyor. Bil
diklerimi de unutuyorum.
• Peki bu şekilde bir kaygıyla ve heyecanla girdiğin
tüm sınavları kaybedeceğini biliyor musun?
- Evet; ama ne yapabilirim ki?
• Heyecanlanma!
- Yaa, demesi kolay...
• E valla heyecanlan o zaman©.
Evet söyleyeceğim şey bu kadar. O kadar aptalca bir kısır döngü ki bu,
tarifi yok. Kazanmak istediğini

1B3
Yerim Seni ÖSS

söyleyip, heyecanlanınca da kaybedeceğini bildiğin halde, sakin


olmanın bir yolunu bulamıyorsan samimi değilsin. Peki neden
bulamadığını biliyor musun? Çünkü sen ÖSS'yi bir dev
zannediyorsun ve sen alışmışsın başkalarının ürettiği çözümleri
tüketmeye. Bundan derhal kurtul. Bütün beklentilerini kes. Sana
ne ben, ne de bir başkası yardım edebilir. Oyunun temel
kurallarından biridir bu: 'Heyecanlanan kaybeder!' O zaman
heyecanlanma, olsun bitsin.

Derin bir nefes al ve düşün. Bu sınavı kaybetsen ne olur? Dünya


yasa mı bürünür? Baban kızsa, annen bağırsa, hatta akrabaların
senden utanç duysa kaç yazar?... Biliyor musun dostum, hiçbir
şey olmaz! Hem de hiçbir şey... Kısa sürer o saman öfke, unu-
tulur gider. Güneş yine açar ve birkaç dakika sonra her şey eski
haline geri döner. Sen de sınavı unutur, yeni ve başka şeyler
yaparsın; çünkü hayat olduğu gibi devam ediyor ve hayat için,
üzerinde 'Kazanamadınız' yazan küçük bir kağıdın hiçbir değeri
yoktur.

184
Vızzzzz Pat

O arabayı almamız lazım

Bir zamanlar 'Şans Kapıyı Çalınca' diye bir yarışma vardı, belki
hatırlarsın. Rasgele bir eve giriyor ve evdekilere çok zor bir iş
veriyorlardı. Ve bu iş için de belli bir süre tanıyorlardı. Eğer söz
konusu işi başarıyla yaparlarsa bir ev ya da araba veriyorlardı
ilgili aileye. Ben bu programı hiç kaçırmadan her hafta izliyordum
ve her hafta insanın ne kadar güçlü bir yaratık olduğunu tekrar
tekrar anlıyordum. Hele bir hafta, bir aileye bir basket topu ve bir
pota verdiler. Dediler ki; '20 atış yapacaksın ve hepsi de sayı
olacak! Bir hafta zamanın var ve süre başladı!'

Bütün aile bu konuya konsantre olmuştu. Evin babası hayatı


boyunca eline hiç basketbol topu almamış biriydi. Doğal olarak ilk
gün attığı tüm toplar dışarı kaçtı. İkinci gün bazıları sayı
oluyordu...
- Hadi baba, o arabayı almalıyız... Bizim olmalı baba o ev, bizim
olmalı.

185
Yerim Seni OSS

-Arabayı alıp satar, borçlarımızı öderiz. Lütfen kocacım lütfen!


Bu kadar büyük baskıların tam ortasında basketbol topunu
kırmızı karpuz zanneden bu adam, programın çekildiği gün, yani
7 gün sonra 20 atıştan 20'sini de sayıya çevirdi. Bunu dünyanın
en iyi basketbolcusu sayılan Kobe Bryant bile beceremezdi; ama
adam yaptı işte. Neden yaptı biliyor musun? Kaygısını,
heyecanını doping aracına çevirdiği için... Başka yolunun
olmadığını ve ona hiç kimsenin yardım etmeyeceğini anladığı için
başardı.

Unutma

1- Kaybedersen problem yok!


2- Bu oyunda da yalnız olacaksın!
3- Seni senden daha iyi kimse tanıyamaz!...

Kaybedersen ucunda ölüm yok, sadece hedefinde bazı sapmalar


ve gecikmeler meydana gelecek. Kazanırsan o gecikmelere
engel olacaksın. Ve bu sınavı yalnız geçeceksin. Sana kimse
yardım etmeyecek,

ıB6
VîZZZZZ Patt

hayattaki gibi. Yani oyunun bu kısmında da tıpkı he yerde olduğu


gibi yapayalnızsın.

Şimdi tut heyecanını kulağından ve onu 2030 yılının 'En'i olduğun


zamana götür. Orası için heyecanlan, geç git buralardan.

Hadi ayağa kalk ve yarını düşün. Öyle inan, öyle heyecanlan ki


yarını düşününce dizlerin titresin ve şu anki heyecanın küçücük
bir noktaya dönüşsün, zevk yap heyecanınla... Düşünebiliyor
musun, biraz sonra bu imtihanı geçeceksin ve önünde hiçbir
engel kalmayacak, zevke bak ve kudur. Kopar, bitir o işi.

Benim böyle sinirli konuştuğuma da bakma, ben senin karnındaki


o amansız ağrıyı çok iyi biliyorum ve her zaman senden yanayım.
12 yıl boyunca sana bu konuyla ilgili yapılan baskıların aynısını
vaktiyle bana da yaptılar...
-Aman kazan, kazanamazsan ölürsün.
-Bizi rezil etme kızım!
-Aman oğlum oku, bizim gibi olma!
-Artık ekmek aslanın ağzında değil, midesinde...
-Her yerde okul soruyorlar, üniversite mezunu olmayanlara iş yok!

18?
Yerim Seni ÖSS

9
şeklinde yüz binlerce baskı unsuru oluşturuldu genç
bünyelerde.

Şimdi lütfen kurtul onlardan. Artık büyüdün. Seni kandırdılar ya,


anlamıyor musun? Bu bir oyun ve eğer kendini fark edersen, en
büyük oyuncu da sensin.

Sev şu ÖSS'yi. Sevmesen de sev. Seviyormuşsun


gibi yap! Haklısın, ben de sevmiyorum; ama sevmek
zorundasın. Hatta öyle çok sev ki,
-Bir an önce başlasa da şu sınavın zevkine var-sak!
-Yerim seni ÖSS, ısırırım... falan diyerek sevgini ifade et.

O halde sınavın geleceği güne kadar sabırsızlan ve 2030'a giden


en kestirme yolun bu sınavdan geçtiğini asla aklından çıkarma.
Yolun tam ortasında bir çukur var. Dikkatlice geçeceksin o
çukurun yanından. Çukurla ilgili tüm teknik detayları bileceksin.
Ona göre hazırlanacaksın, ona göre giyineceksin ve hata
yapmaktan da korkmayacaksın. Gerekli bütün tedbirleri
alacaksın. Kaygını, korkunu ve heyecanını lehine çeviremezsen
çukura düşersin. Bu sebeple seni

188
Vızzzzz Pgt

çukura düşmekle tehdit eden ne varsa hepsinden


kurtulacaksın. Hemen şimdi! - E bu kadar kolay mı?
diye düşünüyorsan söyleyeyim: Değil; çok daha kolay. İnanarak
'Kurtuldum!' demek kadar kolay...

Berim ÖSS Maceram

Tam iki ay vardı sınava. İkinci sefer girecektim ÖSS'ye. İşte o


günlerden birinde dayımlar bize misafirliğe gelmişlerdi. Ben o
esnada film izliyordum. Filmden sonra ders çalışacaktım©.

Not: Bizim zamanımızda (Eski zaman adamıyız ya biz©.) ÖSS iki


basamaklıydı. ÖSS ve ÖYS, ÖSS yeni bitmişti, ÖYS'ye de iki ay
kalmıştı.

-Sınava gireceksin oğlum, film izleyeceğine kalkıp ders


çalışsana!
diye söylenenlere -ki onlar genelde annem ve babamdır-
- Biraz sabırlı olursanız anlarsınız ne yaptığımı! Her
şeye karışıyorsunuz. Rehberlikçimiz böyle söyledi.

189
Yefîm Seni ÖSS

'En sevdiğiniz film oynarsa onu izleyin, aklınız kalmasın; ama


film biter bitmez derse çökün!' dedi. Siz ondan iyi mi
biliyorsunuz?
diyerek kandırıyordum annemle babamı. Tabii çok sonra
anladım, aslında sadece kendimi kandırdığımı ve çok sonra
anladım, aldatan da kendini aldatıyor, kandıran da kendini
kandırıyor. Hile yapan da sadece kendine ihanet ediyor...

Neyse, film bitince dizi başlıyordu. Ben onu da izliyordum ve en


sonunda da dayanamıyor, televizyonun başında uyuyordum.
Sonra annem beni odama taşıyordu. İşte tam bu günlerde dayım
içeri girdi... Gözlerimin içine bakarak hiç ummadığım ve unuta-
madığım o diyalogu başlattı;
- Sen ne yaptın, daha kazanamadın mı üniversiteyi?
dedi. Ben güldüm. Dayım ilkokul mezunu ya, kendimi bir şey
zannederek güldüm:
-Yaa dayı, daha sınav gelmedi ki. 2 ay var! dedim.
-Yapma ya. Çok bilmiş böcek seni! Ulan adam aya gitmiş, hatta
gelmiş; sen iki yıldır bir üniversiteyi kazanamıyorsun! Yazıklar
olsun sana!...
dedi, şakağmdaki o büyük damar mavi atarken...

190
Vızzzz Pat

-Ya dayı sınavla ayın ne alakası var? dedim, hani her şeyi
biliyorum ya...
-Alakası yok geri zekalı. Aya çıkmak büyük iş, ÖSS iş bile
sayılmaz... Senden aya çıkmanı isteyen yok. Altı üstü bir sınav
ulan!... Neyse, enişte n'aber?
dedi ve beni adam yerine koymadığı izlenimi vererek babamla
sohbet etmeye başladı. Zoruma gitti, odama geçtim. Ahmet Kaya
hayranıydım. Duvarlarımda onun posterleri vardı. Bir de
MFÖ'nün posteri. Ve başka bir yığın poster moster. Duvarlarında
bir ben yoktum bu odanın. Sınava iki ay vardı. Dayımın sözleri
tıpkı filmlerdeki gibi yankılanıyordu kulaklarımda.
- Adamlar aya çıktıtıtıtı... Sen bir sınavı kazanama-
dındındm... Geri zekalı böcekcekcekcekcek...
Evet, dayım haklıydı. Kendimden ilk defa bu kadar utanmıştım. O
sinirle duvardaki posterleri yırtıp paramparça ettim. Gürültüye
annem geldi:
-Ne yapıyorsun? dedi.
-Devrim yapıyorum, dedim.

191
Yerim Seni ÖSS

- İyi, sessiz ol!


dedi ve gitti. İspirtolu kalemler vardı dolabımda, onlarla odamın
duvarlarında kendi efsanemi oluşturmak üzere harekete geçtim...
-Bekle beni Boğaziçi.
-Şampiyon benim!
-1990 ÖSS şampiyonu Erdal Demirkıran...
şeklinde yazılar yazdım. Aslında vasat bir öğrenciydim. ÖSS'yi
zar zor kazanmıştım. Girdiğim ÖYS denemelerinde ise kesin
açıkta kalıyordum. Kimsenin umudu yoktu benden. İkinci sınav
hakkımı da böylece kullanmış oluyordum ve babam sürekli 'Bu
son şansın!' diyordu. O da haklıydı. Sonsuza kadar sınava
giremezdim.

Odamdaki masayı tam ortaya çektim. Üzerine bir sandalye


koydum ve yatağımın tam üstüne gelen yere, yani uyanınca ilk
göreceğim yere 'Günaydın şampiyon, Boğaziçi seni bel<liyor!'
yazdım...

O gece saat 03:00'e kadar odayı istediğim hale soktum. Ertesi


gün 'Sahaflar Çarşısı'na gittim. Bulabildiğim tüm soru
bankalarını aidim. Taşıyabileceğim

192
Vızzzzz Pat
kadar sarı saman kağıt ve bir düzine tükenmez kalem aldım.
Sebebini bilmiyorum; ama ben ezelden beri sarı saman kağıda
tükenmezkalemle yazmaya bayılırım. Belki de 'Tükenmez!'
dedikleri halde, onu tükenirken görmek keyif veriyordur bana. E,
tabii kurşunkalemle beyaz kağıda yazmak da bambaşka bir
eğlenceydi benim için©. Bu arada bir tane de ses kayıt cihazı
alıp eve geldim. 2 ay zamanım vardı. Kendime sağlam bir
program hazırlamak zorundaydım! Hazırladım. İşte benim '1990
Nisan 20 - Haziran 24 arası' gerçekleştirdiğim o muhteşem
program.

Va/g^eçilmes lml<ansız Prog^ram


Saat Eylem
06:00 - 12:00 12:00 - Uyu. Ders çalış.
06:00

İnanılması güç; ama ben tam iki ay boyunca bu programı hiç


aksatmadan uyguladım. Günlük çalışma sürem 18 saatti... Daha
sonra, ÖSS'ye hazırlanan öğrencilere yaptığım seminerlerimde, -
Günde ortalama kaç saat çalışıyorsunuz? diye soruyordum,
genel ortalama 4 saat civarında çıkıyordu. Şimdi hesap ediyorum
18 / 4 = 4,5, yani

193
Yerim Seni ÖSS

tam 4,5 kat fazla çalışmışım diğerlerine göre. Bu durumda 2 Ay X


4,5= 9 Ay, yani onların 9 ayda,yaptıklarını ben sadece iki ayda
yapmışım.

Çok nadiren aksardı benim program. Yani sabah O&OO'da


yatmam gerekirken, bazen 08:00'de yatardım. O zamanlar da
kapıya bir yazı asardım. 'Anne beni saat 14:00'te uyandır!'
diye. Bu tarz aksamaların dışında hiç aksatmadım programımı.
Yemek yerken ses kaydedicisine çektiğim tarih, coğrafya vb.
dersleri dinlerdim. Dakikam boşa gitmezdi.

Genellikle yazarak çalışırdım. O sarı saman kağıtlara hiç


acımazdım, kocaman kocaman yazardım ve kağıt dolunca
buruşturup yatağımın kenarında bulunan çöp kutusuna
fırlatırdım, basket niyetine. Neyse, ders bitince, önümdeki
çalışma takvimiyle beraber çöp kutusunun yanına otururdum.
Gerçi o, çöp kutusundan daha ziyade bir kağıt atık deposuna dö-
nüşmüş olurdu. Tam anlayamadığım bir konu olduğunda -ki hep
olurdu- o kağıtları tek tek açıp o anlayamadığım konuya ilişkin
karalamaları arardım. Buluncaya kadar tombaladan taş çeker gibi
çeker çeker arardım. İflahım kesilirdi buluncaya kadar.

194
V\zazz Pat
Sonunda bulurdum... Bu arama sürecinde korkunç bir tekrar
yapmış olurdum.

Her uyandığımda, tavandaki 'Günaydın şampiyon!'


yazısını okur, kendimi gaza getirir, öyle başlardım çalışmaya.

Minibüse binip bir yerden bir yere giderken elimde minik post-itler
olurdu hep. Onlardan başımı kaldırma şansım yoktu. Yemin
etmiştim, ben bu sınavı kazanacak ve nedense kazandı belgesini
dayımın önünde yırtacaktım, fotokopisini tabii ki©.

Bu işi onur meselesi yapmıştım. O zamanlar 'Kelimelerin


gücü'nü bilmememe rağmen ne yaptım biliyor musun, sınava
gireceğim okul belli olunca gittim ve gizli gizli okulu sevdim.
(Aramızda kalsın tabii, deli derler yoksa©!)
- Vay bee, demek ki '2030 yılınm en büyük reklam-cısı'nı bu
okul çıkaracak.
dedim. O zamanlar reklamcı olma hayalim vardı. Her neyse,
ölümüne çalışarak geçirdiğim bu iki ay bitti. 24 Haziran 1990
tarihinde, sınava bir şampiyon edasıyla girdim. Şampiyon
olamadım; ama iki ay önce

195
Yerim Seni ÛSS

rüyamda bile görme ihtimalimin olmadığı bir okulu, Marmara


Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi İşletme bölümünü
kazandım. Eee, iki ayda bir vasatı ancak bu kadar
yüceltebilirdim. Şimdi düşünüyorum, eğer 6 ay zamanım olsaydı
kesin şampiyondum.

Büyük Randevu

Sonuçlar açıklandı. Birkaç gün sonra dayımlar bize geldi. O gün


büyük gündü. Kazandı belgesi henüz gelmemişti; ama sonuçlar
gazetede yayınlanmıştı...
-Ne yaptın okulu?
-Kazandım dayı işte burada...
dedim göğsümü gererek ve o baktıktan sonra yırttım gazeteyi! Bu
tavrım karşısında dayım çok utandı ve sanırım kafası karıştığı
için şöyle dedi:
- Şu bacaksızın hareketlerine bakın hele, kazan
mış... Çok iş olmuş! Ben o kadar çalışsam aya çı
kardım...
Dayıma kızdım o gün tekrar. Yeni bir karar verdim. Aya
çıkacaktım ve dayıma el sallayarak uzay gemisini yakacaktım
ayda©.

196
Vızzzzz Pat

Yarın Sınav Varmış ûibi Davran Zaten Yarın Sınav Var

Aslında bana 8 ay önce 'Yarın sınav varmış gibi çalış, çok


çabuk geçiyor, inan hiçbir şey anlayamadan gelip geçiyor, bir
de bakıyorsun ki yarın sınav var!' demişti birileri ve bildiğimiz
şeyleri söylediği için ciddiye almamıştım... Yeri gelmişken ben de
söyleyeyim de sen de beni ciddiye alma bakalım©: 'Yarm smav
varmış gibi çalış, çok çabuk geçiyor...'

Neyse, şimdi şaka bir yana, bugün tam o gündeyiz. 12 yıllık


emeğini yarın ÖSS'de ortaya koyacaksın. Valla yaal...

Not: Yemin ettim ya, inanarak ettim:.. Bu kitabı sınavdan 3 sene


önce bile okusan emin ol ki yarın sınav var! inanmıyorsan, sınava
bir gün kala beni düşün! 'O demişti ya, daha dün gibi
hatırlıyorum. Çok çabui< geçti gerçel<ten, adam haklıymış!'
diyeceksin... Ben de inanmamıştım... Ama hakikaten sınav
yarınmış ve çalışacağım tek gün de bugünmüş...

197
Yerim Seni ÖSS

Son Gece

Bu gece herkes senin başına üşüşecek,


•Aman oğlum heyecanlanma!
•Bak, aman kaydırma cevapları. Bitersin! Ben kaydırmıştım, bak
marangoz oldum sürünüyorum.
•Sakin ol, korkma...
•Son dakikaya kadar bekle. Herkes çıksın, sen en son çık...
•Emin olmadan sakın işaretleme!
•Erken yat, uykunu al!
•Kahvaltını sağlam yap!
•Kalemini silgini şimdiden cebine koy.
•Nüfus cüzdanını unutma!
•Su götürmeyi unutma!
•Gel sen şu yatakta yat, daha rahat edersin!

Bu ve buna benzer yüzlerce söz duyacaksın ÖSS arifesinde.


Her kafadan ayrı bir ses çıkacak. Zaten ev kalabalıksa hepten
yandın©. • Heyecanlanma, panik olma! falan diyenlere.

198
Vızzzzz Pat

Ne bu heyecan böyle, bu kadar panik olmayın be kardeşim...


diyerek 'Ti' yap. Yani boru sesi çıkart©. Gerçi ben denemiştim,
borudan o ses çıkmıyordu; ama olsun, sen yine de yap©!
• Gel burada yat! diyenleri,
-Uykum yok, baskı yapmayın. Bunalıma girerim haa...
diyerek tehdit et.
• Cevapları kaydırma.
diyenlere 'Galatasaray - Fenerbahçe Derbîsi'nin son
üç dakikasında yaşananları anlat. Zaten sizin akrabalar da
bizimkiler gibi futbolu duyunca konuyu kaydırırlar kesin©. Ya da
gülümseyerek,
Siz ne saçmalıyorsunuz Allah aşkına!... 1. sorunun cevabını
neden 2. sorunun yerine yazayım ki?
de de onların seni nasıl sevdiklerini bir daha gör. Anne bu yaa...
Can yaa... Neyse bu kadar duygusallık yeter... Onlar muhtemelen
konuşmaya devam ederler:
• Ne bileyim ben, heyecandan olur belki yavrum, he
yecanlanma, tamam mı evladım?

TL9$
Yerim Seni ÖSS

-Tamam anne, söz veriyorum heyecanlanmayacağım©!


de ve annene bunun iyi bir fikir olduğunu ima eder şekilde bak.
- İyi ki hatırlattın anne!
der gibi bak yani. Böylece onlar da sana son katkılarını
yaptıklarını düşünüp mutlu olsunlar. Asla kırma onları. Tutup da,
- Rehberlikçi zaten her gün söylüyor aynı şeyleri, bı
rakın yakamı yaa...
diyerek onları azarlama, bunun kimseye ve hiçbir şeye faydası
yok! Bu sadece suyun tadını kaçırır©.

Uykun Yoksa Uyuma

Normal olarak her akşam ne yapıyorsan yine onu yap. Her


zaman kaçta yatıyorsan, yine o saatte yat. ÖSS'ye özel hiçbir
şey yapma. Düne kadar özel olan her şeyi yaptın. Sadece ÖSS
çalışmaların sırasında giydiğin elbiseni hazır et ve her gece
hangi yatakta uyuyorsan, o yatağa yat!

Diyelim ki uykun yok! Sakın kasılma!


Vızzzzz Pat

- Uyuyamıyorum, yarın ne yapacağım! diye endişelenme. Bir


daha söylüyorum, sakın uykun olmadığı halde yatağa girmeye
kalkma. İşte asıl bu yorar seni ve gerçekten sabahleyin uykusuz
kalkarsın. Ben kendimden biliyorum©...

Zor Gece

ÖSS'yi kaybettiğim sene yani 89 yılında annem bana bir iyilik


yapmıştı. Yeni çırptığı yün döşeği hazırlayıp odanın tam ortasına
uzatmıştı. Döşeği görsen anında uykun gelir. Yani o kadar güzel
kabarmış... Anneme göre ben normal olarak her zaman yere
serip yattığım sünger yatakta değil de o döşekte yatarsam
uykumu daha iyi alırmışım. Annemin bu iddiası, yün yatağın
davetkar bakışlarıyla bir araya gelince uyku hormonlarım tavan
yaptı. Bu arada annemin bir bildiği daha vardı, 'Erken yat oğlum
ki uykunu alasın!' Aynen yaptım. 10 sularında kendimi yün
döşeğin üstüne bıraktım...

Gece saat 03:00'e kadar uyuyamadım. Birden kayboldu sanki


melatonin, hormon mormon...
Yerim Seni ÖSS

Meğer bünyem bu kadar rahat bir yatağa alışık değilmiş.


Kıvranıp durdum ve ancak saat 03:00'te anlayabildim yanlış
yatakta yattığımı... Anlar anlamaz, yerimden fırladım ve en sinirli
halimle döşeği kapıya fırlatıp eski süngeri yere serdim, kıvrıldım
cefakar ve itilmiş süngerimin üstüne; ama bu sefer de sinirden ve
nasıl böyle bir hata yaptığımı sorgulamaktan dolayı uyuyamadım.
Saat 04:30 gibi uyudum, 08:00'de de kalktım. Sinirimden ağlaya-
bilirdim; çünkü toplam uyuduğum süre 3,5 saatti ve ben uykumu
alamamıştım. Aslında her gün 8 saat uyuyan biri, bir gün 3,5 saat
uyuşa çok problem olmazdı. Zaten beni yoran da az uyumak
değil, uyumak için çırpınmamdı. Ne yazık ki ben bunu bilmediğim
için psikolojik bir yorgunluğun altında ezilmiştim.

O halde yarın sınav varsa bugün tuhaflaşma, her zamanki gibi ol.
Sinirini bozma, kimseyle polemiğe girme. 'Daha enerjik
olayım!'diye yemediğin şeyleri yeme! İçmediğin şeyleri içme!
Yatmadığın yerde yatıp da dertsiz başına dert açma! Artık ders
de çalışma. Sal kendini, kurtul...

202
Vızzzz Pat

Büyük Sır: O gün OSS için yapacağın en


özel şey, yarın sınav yokmuş gibi
Bugün davranmandır...
Sınav Var

Uyanma Zamanı

Kahvaltı yapıp rahat rahat sınava yetişebileceğin saatte uyan.


Saatini kur ve yine her ihtimale karşı annene de söyle, o da
saatini kursun. İlgili saatten önce (O - 60 dakika önce) uyanırsan
ve uykunun olmadığını fark edersen, sakın tekrar uyumak için ya-
tağa girip çırpınma gafletine düşme. Uyanmışsan uyan, duşunu
al, çık ve biraz yürüyüş yap. Sonra geri dön... Hazırsın artık!

Kahvaltı Sofrası

O sabah annen mutlaka senin için kuşsütlü bir kahvaltı sofrası


hazırlayacaktır. Sakın o sofradan yeme! Cırcır olursun©... Her
zaman ne yiyorsan kahvaltıda yine onu ye. Eğer her sabah, bir
dilim beyaz peynir ve bir dilim ekmek yiyorsan, sakın o sabah bö-
rek mörek ya da ciğer sote falan yeme kahvaltıda. Duman
olursun.

203
Yerim Seni OSS

Eğer söz geçiremiyorsan, sınavdan epey önce, otur annenle bir


anlaşma yap! Ona anlat:
- Anne, eğer sınav sabahı senin hazırlayacağın kahvaltı
sofrasından yersem sıkıntı yaşayabilirim. O yüzden sınavdan bir
hafta önce her sabah, sınav günü hazırlayacağın kahvaltının
aynısından hazırla ki bünyem alışsın.
• Sen yeter ki iste yavrum, ben sana her sabah hazırlarım
aynısından.
der annen kesin, böylece anlaşmış olursunuz ve bu anlaşmayı
börekle de kutlarsınız diye tahmin ediyorum ben©.

Bu arada hiç kahvaltı yapmayan biri isen, aynı şekilde o sabah


da kahvaltı yapma. Bunun hiçbir gereği yoktur. Riske girme.

Evden Cıkis

Duşunu aldıktan sonra ÖSS elbiseni rahat bir ayakkabıyla giyin


ve okulun yolunu tut. Bazı kişisel gelişimciler ya da ÖSS
psikologu diye geçinen bazı ağabeyler ve ablalar rahatsız bir
ayakkabı giyinmeyi öneriyorlar ve bir de buna inanıyorlar. Güya
rahatsız

204
ayakkabı ayağı sıktığı için heyecanı alırmış... Ayağındaki ağrı ya
da acıya konsantre olurmuşsun ve böylece heyecanın yatışırmış!
Eğer bu mantık doğruysa karnına bir bıçak sapla öyle git sınava.
Kan kaybından dolayı asla sınav heyecanı yaşamazsın©. Neyse
dostum, bunlar komik şeyler ve esprinin sırası değil, ayrıca
sınava giriyoruz burada boru değil.

özür: 'Rahat bir kıyafetle sınava girmelisin!' diye bir cümle


kurman bile benim gibi bir adam için utanç verici bir durum. Bu
tartışılacak bir konu değil; ama millet tuhaf tuhaf şeyler
söyleyince söylemek zorunda kalıyorum işte.

Okula Yaklaşırken

Sınava gireceğin okula doğru hareket ettiğin anda, az sonra


yazacağın destandan ve yıllar sonra bugünü anlatıp keyif
alacağından başka hiçbir şeyi düşünme. Yıllar sonra anlatacağın
bu hikayeyi biraz daha renklendirmek için, o anı özümseyerek
yaşa. Sınava giden öğrencilerin yüzündeki o kaygılı ifadeyi
kaydet zihnine. Saçma sapan bîr sınav için milletin çektiği
sıkıntıyı gözlemle. Okulun bahçesinde.
Yerim Seni ÖSS

koskoca tabelayı gördüğü halde, 'Atatürk Lisesi burası mı?'


diye soranları, 'İnşaallah güneş alan bir sıra değildir benimki!'
diye düşünüp acı çekenleri, sınava okulun giriş kapısından mı,
yoksa başka kapıdan mı girileceğini düşünerek, okulun arkasını
dolaşıp kapı arayan zavallıları, annesiyle ve babasıyla gelip
bahçede duygusallık yapan gençleri izle ve inan bana, bir daha
da böyle bir manzarayla asla karşılaşamayacaksın, tadını çıkar...
Sende bu kaygıların hiçbirinin olmamasının keyfiyle izle olup
bitenleri. Sen gerekeni yaptın, çalışman gerekiyordu, çalıştın.

Son Dakikalar

Diyelim ki, olmaz da hani oldu ve sen yeteri kadar çalışamadın,


panik yapma! Dünü düşünüp efkarlanma; çünkü o iş bitti. Artık
yapabileceğin hiçbir şey yok! Şimdi tadını çıkar. Yahu ölmek
üzere olsan ne çıkar? Bu bir oyun ve sen bir daha asla ölemeye-
ceksin, onun da tadını çıkar!

Ayrıca: Kim demiş 'Ölüm kötüdür!' diye. Hadi diyelim ki demiş


biri. Nerden bilmiş?,.. Ben ölümün bile olağanüstü bir deneyim
olduğuna, hatta bir devrim olduğuna

206
inanıyorum!... Ben nerden biliyorum peki?... Bu derin bir mevzu,
bence bundan sonrasını öldükten sonra konuşalım©!

Görmüyor musun, senden başka herkes kaygılı... Bu ne demek


biliyor musun? 100 binlerce öğrenciyi geride bıraktın demek.
Vızzzzz Pat

Kalem Arkası Ayrıntılar 17 Ekim 2006-22:00

Yaklaşık bir aydır ilk defa bugün haberlere baktım. Ana başlık
'Okullarda şiddetî'ti. Alt başlıklarda ise 'Öğretmenini döven
öğrenci... Sınıfta arkadaşını bıçaklayan öğrenci...
Öğretmenini okuldan atan öğrenci...' Nutkum tutuldu! Bu ne
yaa? Söyleyecek söz bulamıyorum, kilitlendim kaldım? Hangi
baba, çocuğuna 'Evladım sakın bokunu yeme yavrum!'
diyebilir; ama inan bana 'Yavrum sakın öğretmenini dövme!'
şeklinde kurulan bir uyarı cümlesi, az öncekinden çok daha abes
ve mantıksızdır. Adam öğretmenini dövüyor! 'Öğretmen dövülür
mü?' diye gündem yapsan kargalar güler, insan insana nasıl
yumruk atabilir?!... Bu arada şu uğraştığım işlere bakar mısın?
Hangi yüzyıldayız ve biz nelerle uğraşıyoruz. Gelişmiş ülkelerde
kavga etmek, en büyük suç kabul ediliyorken bizim uğraştığımız
işlere bakar mısın?

207
Yerim Seni ÖSS

Haksızlıklara tahammül edemediğini söyleyerek seni yanlış


anlayan öğretmenini döveceğine, git ilkokul bahçesinde midyenin
arasında extasy satan seyyar satıcıyla uğraş, beyinsiz. Kaldı ki
sana mı kaldı adalet dağıtmak! Adam gibi okulunu oku, sonra
dön gel, neyi beğenmiyorsan onu düzelt. Sana sadece bir harf
öğretmiş olsa bile senin için kutsaldır o öğretmen artık, ters bile
bakamazsın. Akıllı ol!...

Büyük İcat 600

Sınav kaygısı seminerlerimde öğrencilerime,

-Çok basit bir uygulamayla sınav esnasında hafızanı


zın %34 oranında daha güçlü olmasını ister misiniz?
diye soruyordum.
-Eveeet...
diye bağırıyorlardı. Sonra, 'Az sonra' faslını başlatıyordum. O
andan itibaren öğrenciler artık başka hiçbir şey düşünmüyorlardı;
çünkü sınav esnasında hafızanın %34'lük bir artı değere
ulaşması dehşet bir şeydi... Düşünebiliyor musun, bildiklerini
hatırlaman neredeyse %40'a yakın bir seviyede kolaylaşacaktı.
Bunu kim reddedebilir?
Merakları en zirvedeyken.
- Ey hafızasını güçlendirmek isteyenler!...
diye bağınyordum. Tüm salon dikkat kesiliyordu ve ben bombayı
patlatıyordum;
- Sınav sabahı bir adet haşlanmış patates yiyin o
zaman©.
Salon kahkahaya boğulurken bir kısmı da dalga geçtiğimi
düşünerek homurdanmaya başlıyordu... Bilmiyorlardı, ben böyle
bir konuda asla şaka yapmam.

Uyarı: Dünyada iki kişiyle asla dalga geçme! Birincisi, senden


borç isteyen birine, paran olmadığı halde, 'Para çok, ne kadar
lazım?' diyerek eğlenmeye ya da şaka yapmaya kalkma, seni
asla unutmaz, ikincisi de ÖSS öğrencisi sana ihtiyacı olan bir
konuda soru sorduğunda, sakın hafife alıp dalga geçme! O da
seni asla unutmaz... Ha, bir de konumuzla pek ilgili değil; ama
tilki var! Ona da verebileceğin bir tavuk olmadığı halde sakın
'Tavuk yer misin, tilki kardeş?' diye sorma, başın ağrır©.

Kahkahaları ve homurdanmaları normal karşılıyordum; çünkü


bana da söyleseler, şeker dururken ben de inandırıcı bulmazdım
patatesi... Sebzelerin aklı olsaydı, görüntüsüne göre en aptalı
patates seçilirdi
Yerim Seni ÖSS

herhalde; ama bu bir gerçek ve patates ciddi ciddi hafızayı


açıyor... Neyse, salondaki homurdanmalar bittikten sonra,
- Sınavdan 15 dakika önce bir adet haşlanmış patates yiyin ve
hafızanızı kudurtun!
diye tekrar ediyordum. Ciddi olduğumu o an anlayıp hikayenin
devamını dinlemeye başlıyorlardı...

Hiç Şakam yokl

Bilimsel Açıklama: Toronto Üniversitesinin 2001 yılında


yapmış olduğu bir araştırma, patatesin natürel yollarla hafızayı
canlandırdığını ortaya koymuştur. Bu bilgiden hareketle Toronto
Üniversitesi yetkilileri, hafızayı canlandıran maddenin patatesin
içinde bulunan 'nişasta' olduğunu keşfetmişlerdir. Daha sonra
yapılan süreç analizlerinde patatesin yenildikten sonra birinci
saatteki etkisinin %34, ikinci saatteki etkisinin %25, üçüncü
saatteki etkisinin ise %17 olduğu tespit edilmiştir.

Gördün mü kanki, bende yalan yok! Patates seni uçurur©...


Vızzzzz Pat
Seminerlerimde bunu söylediğimde üst üste soruyorlardı
öğrencilerim, ben de cevaplıyordum,
- Peki hocam, birinci saatin bitiminde bir patates da
ha atsak tekrar %34'e çıkar mı?
• Çıkmaz evladım!
- Haşlama mı kızartma mı?
• Haşlama yavrum...
- Tuz dökelim mi?
• Zevk meselesi çocum©...
Herkes şeker yerken okulun bahçesinde, senin patates yemen
ilginç olurdu değil mi? Bir de düşünsene hele, yanındaki öğrenci
sana şeker ikram etse, sen de ona patates ikram etsen ne
olurdu? Cevap belli 'İğğranç!' Nerden bilsin çocuk %34'ü? Adam
öğrenmiş abisinden, ablasından ya da diğer büyüklerinden şeker
yiyerek sınava girmeyi, patates ağır geliyor tabii©. Bu arada
patatesi taşımak ve içeri sokmak da ayrı bir dert! Yanında
götürürken birisi görse kesin dalga geçer... Polise de izah
edemezsin.
- Bu ne yavrum?
• Patates efendim!
- Onu anladık da ne iş?
Yerim Seni ÖSS

• Hafıza için getirdim.


- Yapma ya, patates, hafıza...
• Evet memur bey hafızayı açıyormuş...
- Yok daha neler, kaşar peyniri getirseydin bari! Al
lah Allah!...
tarzında tartışmalara girip cevapsız kalman seni üzebilir diye
oturdum kafa yordum ve bir şeker icat ettim. ÖSS şekeri. Bildiğin
şeker; ama içinde ekstradan hafıza dopingi olarak bilinen
patateste bulunan nişasta, hafızayı güçlendirdiği İbn-i Sina
tarafından ispatlanmış ahududu şurubu ve zihni performansı
doğrudan etkileyen, büyük glikoz deposu üzüm konsantresi var...

Not: Bende her şey açık, formülü sadece üç kişi biliyor diye hava
da atmıyorum üstelik©.

Sonuçta kitabın köşesinde 'GOO' adıyla sana armağan ettiğimiz


'ÖSS şekeri' herhangi bir şeker değil; Toronto Üniversitesi'nin
bilimsel raporları doğrultusunda hazırlanmış, hafızayı üç
saatliğine kuvvetlendiren özel bir şekerdir. ÖSS Şekerini,
ÖSS'den ya da herhangi bir sınavdan 15 dakika önce yediğin
takdirde, önünde bulunan üç saatlik sürede senin için bir nevi
hafıza dopingine dönüşecektir bu şeker...
Vızzzzz Pat

Not: Bir şekilde dayanamayıp bu şe[<eri yediğini varsayalım, l<i


bu bir ihtimal; çünkü sen de benim gibi bir şekerseversin.
Heyecanlanmana gerek yok, sabalı evden çıkarken bir adet
patates götür, olsun bitsin, balı-çede yersin. Kafiyeye bak bee©...

Az Sonra Sınav Var

Kapılar Açıldı

Sakın acele etme. Görmüyor musun, nasıl koşuyorlar? Hepsinde


bir telaş ve geç kalma korkusu var:
-Ya beni içeri almazlarsa, ben ne yaparım?
-Ya son anda kapıyı kapatırlarsa ben dışarıda kalırsam!
-Ya polis bana gıcık giderse!
Adam bu güzel manzarayı bırakıp sıraya geçer mi yahu?
Bahçedeki o kaldırım taşı var ya, hani şu oturduğun. Oradan
sakın kalkma, izle de gör milletin halini. Son kez dönüp
sevgilisine, annesine, babasına, karısına, kocasına el sallarken
titreyen dudakları ve zoraki gülmeleri seyret. Neyse, son öğrenci
polise yaklaşırken kalk kaldırımdan. Abartma©! Yaklaş,
'Merhabalar' de ve gülümse. Onlar assa da

213
Yerim Seni ÖSS

suratını, sen gülümse. Düşünebiliyor musun? Az sonra senin


şerefine düzenlenmiş muhteşem bir şenlik başlayacak.

Şenlik Başlıyor

Az önce bahçede gördüğün bütün bu insanların ve senin


görmediğin diğer bahçelerdeki insanların toplanmasının sebebi
sensin... Neredeyse iki milyon insan senin için toplanmış. Aslında
tek başına da girebilirdin bu sınava; ama zevkini alamazdın. O
yüzden yetkililer abarttı! Sırf sen bu sınava girip, bu oyundan
zevk alasın diye tüm detayları düşündüler.

Baksana, üniversiteler kurmuşlar senin için. Ben de biliyorum ki


sen bu üniversitelerden sadece bir tanesine gireceksin; ama
anlamsız gibi durabilirdi tek okul, tek öğrenci... O yüzden binlerce
okul açmışlar, ta ilkokuldan üniversiteye kadar. Yıllarca sırf sen
gariplik ve yalnızlık çekmeyesin diye milyonlarca insan mezun
ettiler senin için...

İşte böyle akla zarar bir çalışma yapıldı senin için ve bugünlere
gelindi. Daha neler neler yaptılar, iyice

214
Vızzzzz Pat

abarttılar... Senin sınava gireceğin gün her şey kusursuz olsun


diye sürekli egzersiz yaptılar. Her sene Haziran ayının 2. ya da 3.
pazar günü deneme sınavı yapıp, ÖSS'yi denediler.

Bu kadar denemeden, bu kadar egzersizden sonra nihayet


bugüne gelindi. Şimdi, tam da şimdi... Her şey ve herkes hazır.
Hadi sen de bu şenliğe layık ol! Kalk ve içeriye gir. Sen içeri
girince konsantrasyonun bozulmasın diye kimse eliyle
alkışlamayacak seni, şaşırma. 'Gürültü olmasın!' diye
yürekleriyle alkışlayacaklar. Gir içeriye ve sakın ilgi bekleme, se-
ninle ilgilenmeyecekler. Sana karışan da olmayacak... Bu arada
sınav iyice sahici gözüksün diye ciddi ciddi sınav yapacaklar.
Bozuntuya verme©!

Bak bak bak... İçerde bir çocuk '102 nolu salon burası mı?' diye
soruyor birilerine. Kapıda '102' yazıyor; ama adam soruyor işte.
Ne kadar heyecanlılar, görüyor musun? Bu sınavı gerçek
sanıyorlar, senin için geldiklerinden haberleri yok! Sen kimseye
hiçbir şey sorma. Elindeki kağıtta hangi sınıfta ve salonda
gireceğin yazıyor. Bak o kağıda, kapıyla karşılaştır ve dal içeriye.
Kağıtta sıra numaran da yazıyor. Bul

215
Yerim Seni ÖSS

sıranı ve otur. Kalemtıraşını, silgini, kalemini, kimliğini, suyunu,


gazozunu masanın üzerindeki en. uygun yere yerleştir. Artık o
masanın tek hakimi sensin... Önündeki çocuk dikkatini
dağıtmasın. 'Kalemtıraş çalışıyor mu?' diye kontrol eden kıza
da aldırış etme, o kızın tam sağ çaprazında 'Silgim siliyor mu
gerçekten?' diye denemeler yapan zayıf çocuğa da aldırış etme.
Ve emin ol! Senin silgin siliyor, kalemin yazıyor ve kalemtıraşın
açıyor. ÖSS şekerini de yemişsin, hafızan da tavan yapmış... E,
o halde sen hepsinden daha öndesin.

Artık hiçbir şeyle ilgilenme! Sadece ve sadece 2020 yılının 'En'i


olduğun zamanı hayal et, neşelen...

Adrenalin Hsıd Safhada

İçeriye, yani senin sınava gireceğin salona iki öğretmen gelecek.


Muhtemelen biri erkek biri bayan olacak ve yine muhtemelen
onlar birbirini tanımıyor olacak. Erkek olan tabiatı gereği kıza
yavşayacak. Ve ara sıra ayağa kalkıp öğrencilere yaklaşıp çeşitli
uyanlarda bulunacak:

216
V]zzzzz Pat

- Sınav birazdan başlayacak. Biz size kitapçıkları da


ğıttıktan sonra kimse kitapçığı açmasın. Biz söyleyin
ce açacaksınız. Yoksa sınavınızı iptal ederiz!
anlamına gelen cümleler kuracak ve ara sıra öğretmen hanıma
dönüp hava atmak amacıyla:
- Öyie değil mi hoca hanım?
falan diyecek. O anda orada bulunan herkes heyecanlanacak.
Öğretmen o an sanki çok mühim bir şey söylüyormuş havasında
olacağı için bütün öğrenciler ciddiye alacak onu. Halbuki kimse
bilmiyor ki o, aldığı emir icabı asla sıra dışı bir cümle kuramaz!
-Çişinizi yaptınız mı?
-Sağa sola bakmayın.
-5 dakika sonra sınav başlayacak!...
Ya da bunun gibi cümlelerin ötesine geçemez kuracağı cümleler.
E, zaten bunların hepsi 1000 yıldır bilinen şeyler değil mi? 'Sayfa
bitince diğer sayfaya geçmeyi unutmayınız!'bile diyebilir;
çünkü ÖSYM'yle bunlar aynı kafadan©...
Not: Tiyatroya gitsem bu kadar eğlenmezdim. Adam geldi ve bir
tebeşir aldı eline, tahtaya büyüi< bir ciddiyet ve titizlikle, sınavın
başlama saatini ve bitiş saatini ayrıntılı olarak yazdı ya©!...

iıj
Yedm Seni ÖSS

Hep merak etmişimdir. Bu, sayfa bitimlerinde bulunan o uyarı


cümlesini yazma fikrini akıl eden adam hiç utanmadı mı şu
cümleyi kurarken:
- Abi aklıma harika bir fikir geldi. Sayfa sonlarına 'Diğer sayfaya
geçiniz!' diye bir uyarı cümlesi yazalım abi, millet apışıp
kalmasın!
Hadi o utanmadı, kurdu diyelim, buna onay veren Necati hiç
utanmadı mı, 'Harika fikir bu ya!' derken?
öneri: Bence önümüzdeki yıllarda ÖSYM 'Diğer sayfaya
geçiniz!' diye bilinen o ibareyi koymasa, şimdi bu ibareyle
korunmaya çalışılan yüz binlerce öğrenci 'Hönk! diye kalır ve ölü
balık gibi bakar sayfaya©... Böylece araya karışmış hödükler de
havada karada elenir. Necati de 'Biz biliyorduk zaten. Söyledik
mi de kötü oluyorduk!' diyerek zevk yapmış olur! Ama tabii ki
ÖSYIVI işini riske atmaz. Zaten bu sene aile bağlarını
güçlendirmek ve öğrenciyle veli arasındaki gerginliği azaltabilmek
için yeni bir uygulama başlatacakmış Necati... Son sayfaya
'Cevap anahtarını görevliye teslim ediniz ve sınıfı sessizce
terk edip doooğru evinize gidiniz©.' yazısını ekleyecekmiş,
saygı duyarım.

Görevlinin En Mutlu Anı

Görevli, görevini en iyi şekilde yapabilmek amacıyla hedef


cümleyi kuruyor: 'Birazdan sınav başlayacak;

2ıB
Vızzzzz Pat

İhtiyacınız varsa şimdi gidiniz ya da ebediyete kadar tutunuz!'


Bu cümleyle beraber herkesin aynı anda çişi gelecek, emin ol!
Gelmeyenler varsa, onlar da 'Acaba çişim var mı?' diye
düşünecek; hatta bir çoğu gidip kendini zorlayacak, kalabalığın
içinde. O zorlamayla asla ürik aside ulaşamaz öğrenci; ama bu
çalışma sınav başladığında etkisini direkt olarak gösterecektir.
Sınav esnasında kıvranan ne adamlar gördüm ben©. Sen kendini
zorlama kardeşim; varsa vardır, yoksa yoktur. Ciddiye alman
gerektiği kadar ciddiye al görevliyi! O da şenlik için gelmiş zaten,
yazık...

Kitapçık ve Görevlicik

Hiç şüphen olmasın ki görevli birazdan kitapçıkları dağıtmaya


başladığında bütün milletin yüreği ağzına gelecek! Hani arabayla
tümsekten geçerken için hop-lar ya, herkesin içinde öyle bir
hoplama olacak işte. Bir an önce kitapçığı açmak için deli olacak
bütün öğrenciler; çünkü görevli 'Ben demeden sakın açmayın
kitapçığı, oyarım©!' diyecek ve o an kürsüden sizi izleyen
bayan öğretmene hava atmak amacıyla yürüyüşünü. Kadir
İnanır'a, bakışlarını da Tatar

219
Yerim Seni ÖSS

Ramazan'a benzetecek... Duydun mu? Kitabı açmak yasak! E bu


ne demek? Herkes kitabı açmak isteyecek demek©! Sen bu
esnada masanın üzerinde j-jiç kıpırdamadan duran zavallı
kitapçığa bak, sadece bak! 'Yerim seni ÖSS, sen benimsin
tatlım!' de ve bekle...

Ayrıntı: Görevlinin yürüyüşünü Kadir inanır'a, bakışlarını da Tatar


Ramazan'a benzetiyor olması -ki bu iki kişi de aynı kişidir©.-
görevlinin kendi salaklığıdır. Yoksa niye kendini iki defa aynı
kişiye benzetsin ki?

Not: Yukarıdaki bahse konu olan görevli dışındaki tüm görevlileri


tenzih ederim©.

Komutan Saldırı Emri Veriyor

Az sonra görevli, Çanakkale'de düşmanı denize dökmüş


komutan edasıyla 'Başla!' komutunu verecek ve herkes
kitapçığa saldıracak, sen asla dokunma kitapçığa. Herkes
saldırsın, sen sakın saldırma. Bekle. Beklerken kitapçığı sev.
'Ben seni çok iyi tanıyorum dostum, daha önce kaç kez
karşılaştık, hatırlamıyorum. İşte şimdi yine karşımdasm.
İçindeki tüm soruları ezbere biliyorum... Aslında çözmesem
de olur;

220
Vızzzzz Pat
ama bu kadar masraf etmiş, hazırlanmışsınız benim için,
çözeyim de ayıp olmasın©!' de. Millet kitapçığa saldırmış, hatta
ikinci soruya geçmiş olsa da sen acele etme ve bekle... O ilk
saldırma anında -ki öğrencilerin %95'i saldıracaktır-
saldırganların enerjilerinin %40'ı çöpe gitmiş olacaktır. Asla
zaman kaybettiğini düşünme; çünkü sen çok çok bir dakika, hadi
bilemedin iki dakika kaybettin, onlar %40 enerji kaybettiler. Kaldı
ki sen bu bekleme süresini dolu dolu yaşadın. Rakibinle göz göze
geldin, ondan korkmadığını beyan ettin. Bilincin zaten hazırdı, az
önce bilinçaltını da iyice hazırladın...
o iş Tamam
Şimdi hazırsın artık. Suyundan bir fırt çek ve
yavaşça aç kitapçımı. Bütün soruları biliyorsun
Eğer hatırlayamadığın olursa, hiç düşünme ve geç,
ne de olsa zamanın var ve geri dönebilirsin.
Tıpkı deneme sınavlarında onlarca kez yaptığın gibi...

Kaydırma Meselesi

Bazıları birinci sorunun cevabını, ikinci sorunun yanına


işaretliyorlarmış. Duyduğumda ben de çok şaşırdım, var
Yerim Seni ÖSS

böyleleri. Benim bu kitabı yazdığımı duyan dershaneci


arkadaşlarım:
-Ya Erdalcım, şu kaydırmayla ilgili de bir iki cümle yaz!
dediler. Ben de,
- Tamam...
dedim; ama sonra düşündüm ve bu konuda yazacak hiçbir şey
gelmedi aklıma; çünkü soruyu kaydırmak kadar aptalca bir
davranış olamaz!

Sınav sonrası yapılırken, havada yakalanan bir diyalog:


- Ne yaptın?
• Soruyu kaydırdım!
- Niye peki?
• Yaa ne bileyim, kaymış işte.
- Nasıl yani, kendiliğinden mi? Yani sen kaydırma
dın, kendi kaydı, öyle mi?
• Saçmalama, herhalde ben kaydırdım.
-İyi; ama neden? Yani 1. sorunun cevabını 3. sorunun yerine
nasıl yazabilirsin? İnsan 1. sorunun cevabını 1. den başka
nereye yazsam diye düşünse aklı karışır.
Vızzzzz Pat
• Kolay di mi öyle konuşmak, sınav anında insan heyecanlanıyor
işte, anlamıyor musun sen yaa?
- Heyecanlanman tamam da sen cevabı bulmuşsun. Sadece
işaretleyeceksin, olay bu. Yani ne kadar heyecanlanırsan
heyecanlan, burnun kaşınınca tutup kulağını kaşımazsın
herhalde ya da silgiyi yemezsin sınavın ortasında... Salak mısın
yoksa, açık söyle?

Ben şimdi bunu nasıl anlatayım? Bak kardeşim, 1. sorunun


cevabını 1. sorunun karşına yaz, 2. sorunun cevabını da 2.
sorunun karşısına yaz... 27. sorunun cevabını da 27. sorunun
karşısına yaz! Yani 27. sorunun cevabını gidip de 28. sorunun
karşısına yazma©! Kaydırma, tamam mı? Yoksa hayatın kayar©.

özür ve Lütuf: Bu konuda açıklama yapmak zorunda kaldığım


için özür dilerim. Bu arada yukarıdaki paragrafın son esprisinin
kalitesi düşük, farkındayım. Kasıtlı yaptım. Belki yanlışlıkla bu
kaydınkçılardan birinin eline geçerse bu kitap, 'Hoca bize göre
hiçbir şey koymamış kitabına!' demesinler, kendilerini
bulsunlar diye şeettim.

Senin için asla böyle bir ihtimal yok! Çünkü sen bir sorunun
cevabını bulunca, sıradaki kutuya işaretlemeyeceksin.

223
Yerim Seni OSS

'Bu 8. sorunun cevabı, bunlar da 8. sorunun kutu-cukları...'


diyecek ve cevabı öyle işaretleyeceksin. Ya da a b c d e şeklinde
ya kutucuklar... Boş bırakacağın sorunun kutucuklarının üzerine
elindeki yumuşak uçlu kurşun kalemle sonra silmek üzere ince
bir çizgi çekeceksin: a b e d e... Belki de optik okuyucuyu
düşünerek şıkların altını çizeceksin sadece: a b c d e. Neyse,
ben bunları niye anlatıyorum ki sana şimdi©. Sen her zamanki
gibi yine gerekeni yapacaksın, sadece gerekeni...

Son Dakika: Az önce Ali Fuat geldi. Deney yaparken


kullandığımız farelerin ölüm sebebi netlik kazanmış. Ali Fuat
yaptığı derin araştırmalar sonunda anlamış ki hem siyah smokinli
hem de beyaz smokinli fareler, yani tüm fareler açlıktan
ölmüş©...

Sınavdan Sonra

Dışarı çıktığında sınavdan çıkanların yüzlerinde ebleh bir ifadeye


rastlayacaksın.
-Acaba kaç net yaptım?
-Kazanabilecek miyim?
sorularına cevap arıyor o gördüğün tuhaf suratlar. Onlardan
bazıları taa sonuç açıklanıncaya kadar

224
Vızzzzz Pat
sadece bunu tartışacaklar. Her düşündüklerinde ise beklentileri
biraz daha yükselecek, sonuçlar açıklanınca 'Balyoz etkisi' diye
tanımlayabileceğim etkiyi yapacak onlarda.

İnsan, egosu gereği 'Lehe yuvarlar!' matematiksel verileri. Yani


bir sorudan emin değilse bile onun doğru olma ihtimalini daha
fazla düşünür. Diyelim ki 20 neti ve 10 şüpheli sorusu varsa,
şüpheli olan soruları kendi lehine yuvarlar ve toplamda en az 25
neti varmış gibi görür. O nedenle de sonuç daima hayal kırıklığı
oluşturur. Zaten evdeki hesap da çarşıya bu yüzden uymaz.
Hiç beklemiyordum!
Nasıl oldu, anlamadım... gibi ifadeler de lehe yuvarlamanın bir
sonucudur. Neticede herkes bu kaygıyla sınav sonuçlarının
açıklanacağı günü lehe yuvarlayarak beklemeye koyulur. O gün
gelip sonuçlar açıklanınca da ruhi çöküntüler, bunalımlar falan
başlar...
Ölsem daha iyiydi...
Ben şimdi ne yapacağım? Özellikle de bu esnada sorulan 'Ben
şimdi ne yapacağım?' sorusu, aslında çok geç sorulmuş bir
sorudur.

225
Yerim Seni OSS

Sen hiçbir şey düşünme! Sınavdan çık ve milletin haline şöyle bir
bak! Onlar sadece sınavı geçmek için sınava girdiler. Sen
geleceğe koşarken, onlar sınava koştular. Onların kafasında
kaybetmek vardı; ama sende böyle bir alternatif hiçbir zaman
olmadı. Çünkü sen kaybedemezsin. İstesen de edemezsin. Bu
yüzden onlar sınavdan çıkınca tükenecekler, hatta kuruyacaklar,
sen yeşereceksin. 'Hayat daha başlamadı bile!' diyeceksin.
Sınavdan sonra kendine bir şeyler ısmarla! Yemek, sinema,
konser, su, bisküvi, sakız her neyse, gücün nispetinde bir şey
ısmarla.

Herkes Kaybedebilir Ama Sen Asla!

Az önce 1. durağı geçtin ve kesinlikle kazandın. Bir kağıt al


önüne, A-4... Beyaz olsun, bembeyaz. Böl ikiye şimdi o kağıdı.
Birine 'Kazandım' diye yaz, ötekine de 'Kazandım' diye yaz.

Birinci Kağıda: 'Kazandım - İstediğim bölüme girme hakkını


elde ettim. Şimdi nasıl yapıp da en iyi olmalı ve hedeflerime
ulaşmalıyım?'sorusunun cevabını yaz...

326
Vızzzız Pat

İkinci Kağıda: 'Kazandım - Okul okumadan zirveye ulaşma


hakkını kazandım. Şimdi en faydalı ve mantıklı bir şekilde ne
yapıp da hayalimdeki o zirveye gitmeli ve okul okumayanlar
için muhteşem bir örnek olmalıyım?' sorusunun cevabını yaz...

Sınavdan hemen sonra, henüz hiçbir şey belli değilken, daha


sonra ÖSYM'nin kriterlerine göre belirlenecek olan iki sonuca da
cevap veren bir plan yap ve unutma: Ne olursa olsun, kim
kaybederse kaybetsin, sen kesinlikle kazandın! Hesap et ki
henüz ortada hiçbir şey yokken sen çözümünü çoktaan ürettin
bile... Her zamanki gibi yine öndesin!...
Ve
Bütün bu anlattıklarım sana mantıksız gelmiş olabilir. Eğer
öyleyse hiç zaman kaybetme! Sen de otur diğer yığınlarla beraber
kaderine yan ve unutma ki hayatın boyunca en fazla bu kadar
mutlu olacaksın. Ötesi yok. Kazansan bile hep kaybeden
olacaksın. Azmin olmayacak senin, hep hırsın olacak. Sürekli
asık bir suratın ve hep sızlanmaların olacak. Başkalarına
özenerek yaşayacaksın. Acılar çekeceksin. Hiçbir şeyi beğenme-
yeceksin. Ve sonunda hiçbir şeyi hakkıyla yapamadan cebindeki
jetonlarınla kaybolup gideceksin...

227
Yerim Seni ÖSS

Veya

Başkaları ağlarken sen çözüm üret... Ürettiğin bu çözümle


geleceğe koş, inandığın sürece mutlaka başaracaksın; asla
endişe etme! Sonuçlar karşısında tedirgin olma! Kimse bilemez,
hiç kimse bilemez senin için hangi sonucun daha iyi olduğunu.
Faydalı olduğuna inandığın sürece sen hep doğru olanı yap!
Sonucun iyi ya da kötü olmasıyla değil, yeni adımını nereye
atacağınla ilgilen; çünkü sonuçlar sadece yeni adımını hangi
yöne atacağını gösteren olağanüstü bilgilerdir.

Bu devasa sahnede sen ölmedikten sonra ne bu oyun biter, ne


ışıklar söner, ne perdeler kapanır... Öyleyse başına ne gelirse
gelsin, sen her zaman avucuna bak; eğer yarının 'bugün' isimli
anahtarı halen oradaysa, rahat ol, henüz perde kapanmamıştır...

Bana ışık lazımsa, ben güneşi isterim... Erdal Demirkıran


Dünyanın En Akıllı insanı istanbul - 22 Ekim 2029/oe

22S

Bu e-kitap ilk kes www.e-kitap.us adresinde


paylaşıma sunulmuştur. Tüm kitapseverleri
Saklı Kütüphane’ye bekliyoruz.

You might also like