Professional Documents
Culture Documents
FARUK EREMI
5
Bu kitaptaki anıların bir kısmını ya§adım. Bir kısmını
«Adliye koridorları»nda meslekda§larımdan duydum.
Her olayı, anlamca «ağırlık noktası»nı göze çarpacak
biçimde yazdım. Meslek sırrı nedeni ile ki§il.erin
tanınmamasını sağlayacak deği§iklikleri yaptım.
Kendimden çok §ey kattım. Bu kitap bir belgesel
değildir.
F.E.
7
1. ÖLÜM CEZASI :
� Ölüm cezası eıı ağır ceza srıyılır. Eıı ağır suça eıı ağır
ceza verilme_lidir ki ayııı suç/art işleyeceklere ibret olsun,
işlemesiııler (!) Ya ölümü gö2[e alaıılara ııe diyeceğiz?
Cezaeviııde iııtilıar edeııler aıpsıııda ömür boyu hapse
hükiimhi1er çoğuııluktadır. Demek ki yaşamak, hazeıı
ölümdeıı daha ağır gelebiliyor. Mahkemeler «hata» etmez
mi? eder. Ya asılaııııı suçsuz olduğu soııradaıı aıılaşılırsa.
Hatamızı ııasıl düzelteceğiz? Toplum, keııdiııi istediği kadar
güçlü saysııı. Yiııe de bazı luıtaları tamir etinek eliııde
değildir.
«Clıessman, hava geçirmez odacıkta, pencerelerden
·verilen siyanür gazıııı solumaya başladığında soıı sözleri
şuydu: önemi yok»
a) Isı:
9
b_. Başefendi:
c) Mahkeme:
«tüzel kişi» de değil. Öyle ise nasıl olupta mahkeme «İdam kararı»
verebiliyor(!).
10
Bence mahkeme «hakim» ile «sanık» arasına bir
«tampon bölge» koymak isteğinden doğdu. Halbuki.,
yazarı bilinmesi gerekli en iutsal yapıt «hükünı»dür.
Hakim, «bu hükmü ben verdim» diyebilmeli. Ya« t o p 1
u m a h k e me» (!). Üç ki�·iyi bir araya getiriyoruz.
«Mahkeme» diyoruz. Bu her şeyden evvel aritmetik
kurallarına aykırı. Üç kişıyi toplayınca mahkeme
çıkmaz. Toplu mahkemeyi kabul edersek, arkasından
«oy» gelir. Oylama yoluyla Adalet (!). Hakimlerden biri
karara muhalif kalırsa, bu onun kararın doğruluğuna
inanmadığını gösterir. Bir hakimin dahi şüphe ettiği
kararın doğruluğunu, topluma nasıl kabul ettireceğiz.
ıo ç) İdamlık Aziz:
11
Bir dergide okumuştum. Amerika'nın bir kentinde,
hükümlü, geceleyin, gizlice elektrik, sandalyesine oturtu
lur, ceza böylece yerine getirilirmiş. Fakat sandalye çok
akım çektiğinden, lambalar zayıflayınca Hükümlüler
olayı öğrenir, bağırmaya, eşyaları parçalamaya, ağla
maya başlarlarmış. Düşünmüşler, özel bir jeneratörle
sakıncayı gidermişler. Şimdi kimse fark etmiyormuş.
Elektrik sandelyesine konulan kişiyi cam. bölmenin
arkasından seyre çağrılan hükümlünün babası şöyle
demişti «Elektrik dalgası vurduğu zaman başından
dumanların çıktığını gördüm. Haykırdığımı lıatırlıyo-
rum,,.
d) Din Görevlisi:
13
tartı§ınalardan sonra bazı infaz merkezlerini gezme ile son bulmuştu.
Manheim civarında çok modern, ağır ceza hükümlülerinin konduğu,
bir cezaevini gezdirdiler. Gerçekten insancıl ko§ullarla hazırlanan
kusursuz bir ceza evi idi, tertemiz, aydınlık bir fabrika
görünümündeydi. Yalnız, her atelyeye girerken arkadan kilitlenen
otomatik kapılar. Atelyelerde ters bakışlı, kolları dövmeli, çeşitli
ırklardan hükümlüler.
Papaz başını biraz kaldırdı. Bana övünür gibi gelen bir sesle
cevap verdf: «Biz sizin gibi asmıyoruz da».
14
madığınızı varsayalım, sonra öbür kolunuz. Telaşla
yokladığınız her yeriniz. Daha soııra hiçdenlik. bu
adaletin «emekli»sidir işte.
Bir yol ayrımıdır, emeklilik. Bilinmez. «Gitme» demek
için mi «yanıldın, düzelt de öyle git» demek içiıı mi?
gideceksiniz. Kanun «as» dedi, astınız. «Git» derse
gitmemek olur mu (!) Ama, '!_fağı_da size anlattığım
«Aziz dostum»uıı öyküsü-o ka<lıır başka ki!
15
beraber çıktık. Yolda hiç konu§madı. Üzüntüsünü emeklilikten
sandım. Bir kaç kez söz ettim. Hizmetlerini övdüm. Cevap vermiyor-
du.
Dostuma ilk kriz hemen, oracıkta gelmiş, ikinci kriz, onu hasta
hanede ziyaretimden üç gün öncesiydi. Tek çentikli kalem olayım
hastahanede kısık bir sesle bana o zaman anlattı. Anlatırken arada
susuyordu. Takatsizdi.
Birkaç gün sonra oğlu telefon etti, beni istemiş. Hemen gittim.
Yetişemedim, öleli pek az olmuştu. Son defa görmek için odasına
girdim. Tek_ çentikli kalem parmaklarının arasında idi. Yavaşça
aldım. Saklıyorum.
t) Gereği Düşünüldü:
16
çözemeyeceği düğümü atmamalıdır». Bu
sözden sonra lıafifce
sallandı. Olduğu yere yıkıldı. Başı yere çarpm
ıştı. Kalp. Aynı tok
ses.
g) Kazanç:
17
2. SİYASAL SUÇ:
a) Sanıklar Getirildiler:
b) Tutku:
l8
Bir ak§anı üstu, evine be§ ki,1i geldi.: Yurt dı§ırıa gitmesi isteni
yordu, hem bu kendisi için de iyi olacaktı. Adam durumu anladı.
Küçük bir valize bir kaç çama§ır, bir k,lç kitap koydu. İstasyonda
trene hindiler, kompartımanın perdeleri çekildi, kapıya «hizmete
mahsustur» levhası asıldı. Gece bir istasyonda indiler. Bir kaç saat
karanlıkta yürüdüler. uzaktan köpekler h,ıvlıyor, çok ilerde, tek tük
l§lklar gözüküyordu. Gün hafifçe ağarını§tı. Adama, smırı rahatça
geçebileceği yolu tarif ettiler, elini sıktılaı, «yolun açık olsun» dedi-
.
ler.
Adam dört beş adım atmıştı, arkasından be§ el ate§ edildi, yüzü
koyun yere düştü. Be� ki§i yanma gittiler adam sol kürek kemiğinin
altından giren tek kurşunla ölmü§tÜ. Muayene ettiler. Ba§ka kur§urı
yarası yoktu. Halbuki yakından ate§ eımi§lerdi, beşi de keskin
nişancı idi, bunun için seçilmişlerdi. Bq ki§i bir süre bakı§tılar.
Anla1ılan, dördü hoşa, hiri doluya atmıştı.
ç) Sanık Düşünürler:
lY
«Deği§mesini sağlamak, haksızlığım göstermek için kanunlara
itaat» fikri küçümsenmemelidir. Sokrat kaçabilirdi. Kaçmamakla
hqyüz hakimli «mahkemeyi kabul» etmiş sayılmaz, davramşı adalet
tarihinde ünlü bir «r6d» dir. Kaçsaydı Atina'mn dü§mam sayılır,
kararın doğru görülmesine sebep olurdu. Sokrat'ı ölüme mahkum
eden hakimlerden hiç biri bu güne kadar ya§ayabilmi§ değildir.
«Sanık Sokrat» hala kendini savunuyor.
21
çıkmadı. Kimin iildürdiiğü de lıiliıınıedi. Sonra bana dündü. O günden
heri çncıığııına, hana çok iyi baktı».
Anlayamadım.
22
-- Ama rahat nefes alıyor.
Günler geçti. Elli gün sonra, lm-;nıını, tahliye olurken ceza evinin
kapısıııda öldürmüş. Çağırdı, gittim.
c) Suçlu Bulunmazsa;
Böyle dur umlarda Yasamızda bir kural vardır. İki ki�i ate§ eder,
kimin öldürdüğü belli olmazsa, ikisine de ceza verilir, ceza biraz
azaltılır. Bu kuralın haklı olup olmadığını bu olaya kadar
çözememiştim. Haksıznıı�. Suçluyu bulmak Devletin gör evi değil
mi? Bulamadı diye neden birinin suçsuz olduğunu bildiğimiz halde
ikisine de ceza veriyoruz !).
23
Neyse, kural uygulandı. Hiikünı kesinle§ti. İkisi de cezaevincle
aynı koğu�a kondu. Olaydan söz açıldığında hiri öbürüne:
ç) Çekiç ve Titreşim:
24
anla§ılmaz, psikolojik etkisini ise ayut eımek kolay değildir. Ömür
boyu çekiçle aynı yere vurmak. Bu da ayrı sorun. Sonuçta
hirle§iyorlar.
İlk günlerde iyi huylu idi, güleçti, koııu§kandı. Sonra bir tühaf-
1,l§tı. Sonunda kimseyle konu§ınaz, insandan kaçar oldu. Etrafına hep
ku§kuyla hakardı. Bazan kendisinden geçnıi§ gibi, durmadan, çekiçle
aynı yere, gittikçe hızlı vurmaya ba§lardı, yoruluncaya kadar.
Böylece saç deliniyordu. Mü§teriler �ikayete ha§ladılar. Garajın
Müdürü, Ahmet Ustayı bir kaç kez azarladı. Bir gün, beklenmedik hir
25
�ey oldu. ı\hmct Usta elindeki çekiçle müdürün odasıııa girdi.
Ycti�enler O'nu çekiçle müdürün ba§rna, bir araba çamurluğunu
düzeltirken yaptığı gibi, hızlı hızlı vururken buldular.
d) Çocuk:
26
4. GENELEV KADINI:
a) Kimlik:
27
- Yemin etsene be kadın.
b) Gidilecek Yer:
- Dostun mu?
28
Ba§kan kadma:
- İstemiyorum.
-Neden'!
c) Meslek:
- Mesleğiniz?
29
5. KİM SUÇLU :
30
güçtür. Sola kaymış ağzı ile, ne tarafa bak1;ığı belli olmayan gözleri
ile sizi çağırır gibidir. Bıı bakı� evvela irsam iter, sonra merak-
landırır, kendine çeker. Her çeşit kaçak e�y,i: bulunur, dükkanmda.
Bir seforinde elli katırlık yük ile, iki hinlik sürü geçirilecekti,
sınırdan. Memo yanıııda Hamo gece yarısı i,şe koyuldular. Tek tük
konuşuyorlardı, kısık sesle. Parmakları, dizleri kan içindeydi.
Mayının memesini bulmak sabır ister. Arada bir durup etrafı da dinle
meli.
31
duran kola pek bakamıyordu. Memo'yu teselli etti: ı<Az ya§a, çok
ya1a, akıbet gelir ba§a». Ölüm hepimizin sonu. Memo Şehmuz'un
uzattıı1ı parayı aldı. Bekledi, sonra:
- «Hamo'nunki» dedi.
Şehmuz:
b) Tutuklama :
32
Aradan on yıl geçmi§, suçsuzluğu anla§ılmı§, adam beraat
etmiş, salıverilıni§tİ. İlk yadırgadığı §ey yanı;nda jandarmasız, elleri
kelepçesiz yürüyebilmekti. Alı§ma<;ı kolay olrnadı.
c) Yıldızeli Kahvesi :
33
mahkuma bakıyorlardı. Bir sorundur, memlekeliıtıizde, «Mahkum
nakli». Bir yerde okunıu§tum: «Hiç kimse her §eyi ile hükümlü
değildir»(!).
34
- Dayanamıyacağım, çok sıkı§tını, çöz §U kelepçeyi. İstersen
helanın kapısının önünde bekle, diyordu, hüktimlü. Benim yanımda
oturan jandarma hiç aldın§ etmedi. Hflkümlü mütemadiyen
yalvarıyordu. Daha genç olan jandarma hükµmlüyü aldı, götürdü.
Kelepçeyi çözdü.
35
İndiler. Camın buğusunu sildim. Dışarıya baktım. Genç adamla
karısı, yaşlı bir adamla, yanındaki yaşlı kadına doğru yürüdüler.
Kadın kucağındaki çocuğu yaşlı adama verdi, sonra yaşlı kadına
sarıldı.
36
çıkarmağa çalışıyorlardı. Sanığın biraz evvel mahkum edildiği
anlaşılıyordu. Sanıkla Başkan arasında şu konuşma geçti:
1
- Olmazsın,
-Neden?
37
6. TANRI BİZİ AFFETSİN:
a) Mızrap Çocuk :
İshak kuşu öttü, yeniden. Hep öter. Mızrap çocuk kurban edildi.
Böyle şey olmaz demeyin. Olur: Yargıtay Birinci Ceza Dairesinin
2.9.1964 tarihli karari: «Nikahsız karısından doğan Mızrap adındaki
çocuğunu kurban etmek maksadı ile boğazından keserek teammüden
öldürmekten sanık A.'nın bozma üzerine, yapılan duruşması sonunda:
Suçun subutuna ye sanığın bir hadiseyi atlatırsa çocuğunu Allah yolu
na kurban edeceği şeklindeki inancı ile iş bu suçu işlediği
anlaşıldığından bu hususun sanık lehine takdiri azaltıcı sebep olarak
kabulüne mebni TCK.'nun 450/4, 59'uncu maddeleri uyarınca verilen
hüküm tasdik edilmiştir».
b) Yağmur:
Bir gün tesbihinin tanelerini çok sertçe vurarak çekti. Ayşe geldi.
Hoca başını kaldırmadan çocuğa «cin girmiş» dedi.
39
e
Akşem ırgatlıktan evine dönen Hasan'a Ayşe, Hoca'nın dedikl
karar verdiler.
rını anlattı. Düşündüler. Çaresini Hoca'dan sormağa
ı bekle
Hasan, Hoca'nın yanına gitti. Seccadeden başını kaldırmasın
di. Cini nasıl çıkaracaklarını sordu, Hoca:
geçmeden
_ «Çocuğu götürüp dereye ba<;ın, depreşmesi
du.
çıkarmayın, Cini su alıp götürür» dedi, tekrar duasına koyul
getirdiler,
Çocuğu götürüp suya bastılar, beklediler, sonra eve
çocuk ölmüştü.
Birinci
Mahkemenin verdiği mahkumiyet kararını, Yargıtay
Ceza Dairesi onadı (11.3.1969 tarih ve 1772/711 sayılı ilam).
40
7. EVE DÖNÜŞ:
a) Afla Çıktı :
41
8.TERSLİK:
a) Kadın:
b) Erkek:
42
kağıt kalem istedi. Avukat getirdi. Suçlu, büt_ün hayat boyu, eski usul
le, mürekkep hokkası kullandığını söyledi. A1vukat ertesi günü istenen
şeyi götürdü. Bir gün sonra hücreyi açan göirdiyan duvarda kocaman
bir mürekkep lekesi gördü. Öğretmen hol�kanın cam kırıkları ile
bileklerini kesmişti.
c) İtiraf:
Hakkı biraz buruktu, söz etmedi, babasın(n eliıri öptü, izin istedi,
evi.terk etti. Köyün öbür ucunda bir-eve gitti, yerleşti.
Fikriye çok iyi baktı yaşlı kocasına, bir dediğini iki etmedi. Her
akşam Hüsmen'in romatizmadan ağrıyan ayak.İarııu ovar, yatırır,
uyuyunca ayakucuna serdiği yatağa uzanırdı. Sabahleyin kalkar,
uyuyan Hüsmen Ağa'yı kayalıkla'ra bakan pencerenin önüne oturtur,
yaptığı kahveyi götürürdü. Hüssem Ağa pencerenin önünde kahvesini
43
içinct!ye kadar ayakta beklerdi. Arada izin ister,
annesini görmeğe
gider, gelirdi.
Bir süre sonra Adli Tıp'tan rapor geldi. Balestik Şub esi merminin
bu tüfekle atıldığını bildiriyordu.
45
9. AVUKAT VE HAKİM:
mo n §U nu anlatır: Gen ç bir
Ü nlü bir Fra nsız avukatı ola n Tole
İçiş leri Bakanı nın yeğe�i idi'.
avukattım. Kar§ı tarafı n avukatı .
evvel Içı§ lerı
mey bir g e g ibraz etti. Davasın ı bir kaç gün
Mah ke e en l e
ile ispata ça lı§ıyordu. Be�
Bakanlığı nı n yayı nl adığı bu genelge
sözümü keserek genel geyı
savunmamı yaparken mütemadiyen
genel geniz ne kanun ne de
hatırlatıyordu. Hakim kızdı: Sizin
genel geyi sepete attı ve ba na
içtihattır, dedi, biraz, evvel ibraz edi len
davayı kazandım.
dö nerek «devam ediniz» dedi. Sonunda
başımda n geçeni hatırl attı.
Bu Fransız avukatın anısı ban a kendi
in avukatı idim. Bir gün
7.amanın iktidarınca tutulan bir ki§in
.. rl ana n bir raporu nası l• ol du
muvekkilim beni çag"ırdı. Em niye.tçe hazı '
Mah k m y ibra z içi n ba n a vermek ıstedı.
ise eline geçi rmi§ ti. e e e
.
at» gibi gözükmek ısteme
A l madım. «Zabıta ile temasta bir avuk
beni azletti(!).
diğimi söy ledim. r ıesi gü n müvekki lim
46
10. KENDİ KENDİNİ CEZALANDIRMAK:
. a) Felç:
b) Resim:
c) Hayal ve Gerçek:
Bir hafta kadar sonra, bir sabah Recep'in kapısı çalındı. Fındık
kız, kucağında çocuğu, üstü ba§ı perişan, yürüyerek gelmişti. Recep
kadını kovdu. Fındık kız ağlayarak bir kaç adım yürüdü, sonra döndü
48
bir şeyler söylemek istiyor, söyleyemiyordu. Çocuğu baba�ma doğru
fırlattı. Recep tutamadı, çocuk yere düştü, başı taşa çarptı, öldü.
49
1 l. TETİĞİ BAŞKASINA ÇEKTİRMEK:
DOn.. U.. §. g..unü g eldi. Mustafa büyükl erinin elini öptü, dualarını
.
.aldı. Sıra. Elif e g elmişti. B e b e l ere sordu, .samanlıkta «s em b e kJ'ıyor»
d ed I·ı er. M• ustafa, Elifin kendisin e daha yakından, go·· z1 erd eı1 uz-ık '
. .
v edala§ınak ist ediğini sandı. Doğrus u ıyı davrann11ş•tı Alınan kızına
'. . __
hizm e t etıni§ti, başı eğik s e ssizc e. Mustafa bir kaç ıyı so et� e g e
. 2.
karar v e rdi. Samanlıga - - u yu...m dü. Er zincan koy lerınd e
dogr
.
samanlıkların kapısı dışa açıIır . Kapının önün e g e ldı.
_ Elif, aç d e di.
50
M ustafa kapıyı ç e kti. Bir s e
s geldi, boğuk. Elif çift enin t e
eliyl e e ğirdiği e n
tiğini
kalın yünl e samanlığın kaıpı.sın
a bağlamış namlu su
nu ağzına dayamıştı. Kafası par
ça parça oln) U §tu .
M ustafa'yı karısını öldürm ekt
en yargıl,�dılar. Dav
Sonunda onun öldürm e diğini a uzun .sürdü.
ispat ed ebilclik. B e raat etti.
olduğu gün yanıma g e ldi. N e Tahliy e
diy eceğimi bikm edim. Bu ola
yazarın, b una b enze r bir ola y bana bir
yı yargılayan hakim e söyl e ttiğ
hatırlatır. Hakim b e raat kar i sözl eri
arı v erir. Sonıa sanığı yan
.sorar; ına çağırır,
- N e yazık ki b en d e bilmiyo
rum.
b) Kaçak:
Polis M em uru idi. Bir cez
aevi kaçağmı vurmuştu. Kaç
ce binde bir tabanca b ulund ağın
u, namlusu na sür
ülmüş bir m ermi v e
jarjöründ e dört fişe k. Yalnız
öldürül en kaçağın elind eki siın
toplu tabancada n e m ermi, n itv e sson
e boşkovan vardı.
Savcı, polis m emuru
nun zamanından evv el at e ş
ettiğini il eri sürüyo
r v e c ezalandırılma<;ını
istiyordu.
51
- Bak dedi, nişancıyım, kendini kolla.
52
de kalır. Hazne boştu. Şaşırdım. Yere• çömeldim. Başını dizime
koydum.
- Neden bunu yaptın dedim, mırıldapdı:
- Ben karımı, çocuklarımı öldürmµş sayılmam. Sen de beni
öldürmüş sayılmazsın. Sağol. Ellerin dert görmesin, dedi. Başını
hafifçe çevirdi. Solu�u kesildi.
Dava kısa sürdü. Polis memuru beraat etti. Duydum meslekten
ayrılmış, şimdi başka iş tutuyor. Arada nıektuplaşırız.
c) Ruhsatlı Tabanca :
Yıl 1969. Bir meslekdaşım kendisine tabanca taşıma ruhsatının
verilmesi için resmi makamlarda aracı olmamı istedi. Silaha meraklı
imiş. Hatırladım. Fakültede kendisinin hocası idim. Daima on numara
alıyordu. «Ümanist Doktrin»i çok iyi kavramıştı. Ruhsatı aldık. Bir
gün intihar ettiğini öğrendim, gazetelerden. Mektubu haberden sonra
geldi. Yazdıkları şu: «Sizin aldığınız ruhsatlı tabanca ile (hukuka
uygun olarak) kendimi öldüreceğim. Maksa,dım, sizi en uygun ceza ile
cezalandırmak. Verdiğiniz, Ümanist Doktrin karışımı, duygusal on
numaralarla bundan sonra insanları aldatrnayınız. Ellerinizden öpe
rım».
Bana en çok acı veren anı budur. Yine de ümanist doktrini
sürdürmek çabasındayım. Yanılıyorsam, beni affetmesini niyaz
edeceğim bir «kudret�>e o kadar çok inanmak istiyorum ki.
ç) Mertlik:
Bana sıkı sıkıya tembih etmişti. Suçı;uz olduğunu savunmaya
caktım. Halbuki içimde suçsuz olduğu hakkında kuvvetli bir inaç ·
vardı. Dediğini yaptım. Mahkeme «kıskanı;lık» dedi. Cezayı indirdi.
Sonra bu olayı unuttum.
Bir gün, başka bir iş için cezaevine gitmiştim. O'na rastladım.
Kalemde çalışıyordu. Uslanmış, hükümlüler kalemde çalıştırılır, bir
53
çeşit mükafat. Bana bir kahve ısmarladı. Hapispane kahvesinin tadı
bir başkadır, koyu ve acı olur.
d) Kanun:
Ergani deyince bakır, Zonguldak deyince kömür, çeltek deyince
linyit gelir insanın aklına. Kural : «yasalar ülkenin her yerinde aynı
biçimde uygulanır». Ya, toprak altında?
S4
Durmadan, kesik kesik çalan siren, çoluk, çocuk, kadınlar
koşuşur kuyunun çıkışına. Daha sonra f1Sansör çalışır, çıkanlar
yakınlarına doğru giderler, koşarca<;ına. K(ucaklaşırlar. Kurtulanlar
sevinçle uzaklaşır. Her seferinde bekleyen b�ş on kişi kalır, geride.
1
e) Suçlu Kim
Niğde Aksaray'dan Ulukışla'ya gitmek için Hasan Dağ'ın
eteğinden geçilir. Kış gecelerinde dağın başı, karla örtülü, gündüz
gibi aydınlık, etekleri karanlıktır. Hangi yönden bakarsanız bakın dağ
55
aynı yükseklikte, aynı görkemde, çok kez başı bulutlu, çember
içindedir. Ulukı1:ıla yönünde bir köy, Dağ'ın arkasında, Nev1:ıehir'e
bakan yönde bir köy vardır.
Bir kaç saat sonra Nev1:ıehir yöresindeki köye geldiler, bir eve
bir
yaklaştılar, içerde idare kandili yanıyordu, baktılar. Bir erkek,
kadın uyuyordu. Baba, oğluna silahı verdi, at dedL Oğul silahı aldı,
yöneltti, titriyor, ateş edemiyordu. Kadın, annesi idi. Baba, silahı aldı,
ateş etti. Odadaki adam kalkar gibi oldu, sonra dü§tÜ. Kadın
uyanrnı§tı kapıya doğru kaçarken ikinci mermi ona rastladı.
56
12. KAN DAVASI:
a) Yoroz Burnu:
57
gelnıi§, anlatmış, mezarın yanından geçerken ta§ın kenarına otur
muş, bir ses gelmiş derinden, babasının sesi imiş. «İçim yanıyor,
kanımı arayın» diye yalvarıyormuş, amcası mezara eğilip seslenıniş
«oğlun büyüyor, sabret rahat edeceksin» demiş. Bunlar konuşulurken
annesi, onun saçlarını okşarmış, yiğit oğlum dermiş.
Bir gün Temel, babasının mezarının yanına gittiğinde öbür
bahçede Murat'ı da babasının mezarı ba§ında görmüş, çit kenarına
gelip konuşmuşlar. Birbirlerine içlerini açmışlar. Evlerinde olanları
birbirlerine anlatmışlar. Arkadaş olmuşlar.
58
d y u , sıcaklığından, Murat bağırmış, «ateş etsene» diye. Temel'in
� � :
! '.
� _tıtrıyormuş, ateş edemiyormuş. Zorlukfla ateş edebilmiş, sonra
ıkisı de yere düşmüş, dermansız. Sürünerıfk birbirlerinin yanları
_ na
gelmışler, kardeşçe sarılmışlar birbirlerine.:
b) Linç:
_
Gürg �n köyü, ormana hemen hemen bitişiktir. Karşıdaki yarık
-
k ?ad�n ru�gar ormana doğru eser. Ağaçlar güneye doğru eğiktir. Yön
gosterır gıbı, rüzgar esmese de.
59
-
Köylüler ormanı kimin yaktığını bilirler, söylemezler. Bu kez
öyle olmadı. Kenarda duran bir köylüye gözler dikildi.
Ertesi gün savcılık el koydu. Bu bir linç olayıydı. Köy yanmışt1:
c) Kan Davasının Bitişi :
Bozüyük'ten Bursa'ya giden karayolu, Muratdere köyünü ikiye
ayırır. Sağda kalan evlerin en sonuncusunda Ali oturur, eşi Ayşe iki
çocuk verdi Ali'ye. Üçüncüsünü bekliyordu.
Ali Muratdere'ye Bingöl'den kaçıp gelmişti. Kan davasında
öldürülmek sırasının kendisine yaklaştığını anlamıştı. Küçük bir
tarla aldı, bir kaç hayvan yetiştirdi. Ayşe ,ince, uzun, gözü sürmeli,
genç bir kadındı, beyaz yünden ördüğü çorapları Ali, birikince torbay
a koyar, Bursa'ya .götürür, toptancıya satar, evine bir şeyler alır,
dönerdi.
O günde böyle oldu. Dönüşte otobüsten Benzincinin önünde
indi. Benzinci O'nu tanırdı.
- Ali Ağa, hemşerin gelmiş, evini sordu. Gösterdim, dedi Ali
sarardı. Bir şey demeden evine doğru yürüdü yaklaştı. Evin kapısı
açıktı. İçeri girdiğinde Ayşe yerde yatıyordu. Gözleri ve ağzı açıktı.
Sağ şakağından giren kurşun soldan çıkmıştı. Ali, titreyen elleri ile
-Ayşe'nin göz kapaklarını indirdi. İçerdeki odaya girdi, iki çocuğu da
öldürülmüştü.
Sonrası bildiğimiz gibi. Jandarma soruşturması, savcı, otopsi.
Kimden kuşkulandığını Ali'den sordular. Ali kimin yaptığını
biliyordu. Söylemedi, bilmiyorum, dedi. Ayşe, çocukları ile beraber,
köy mezarlığına gömüldü. Ali ortadan kayboldu.
Ben Ali'yi Bingöl cezaevinde tanıdım. Olayı anlattı:
- «Kan gütme bitti, hepsini öldürdüm« diyordu, birden fazla
kişiyi öldürmekten yargılanma,;ını bekliyordu. Bakışlarında yalnız
kalanın kapkara, sessiz hüznü okunuyordu.
60
ç) Cezanın İndirilmesi :
Kanunumuz da /Jir hüküm vardır. Kaıı gütme ııedeniyle
öldürene ölüm cezası verili{ Bu lıal cezayı iııdirici yasal
neden sayılmaz. Sayılsa id[, yasanın ağırlatıcı saydığı,
uygulamada indirici/iğe d,�ııüşiirdü. Yasa ile çelişkiye
düşülmez ki. Bilmem, doğru mu?
61
Karakoldan çıktı, evine gitti. Tüfeğini aldı. İki kardeşin nerede
olduğunu tahmin ettiği, köyden oldukça uzak bağ evinin yanına ancak
gece vakti ulaştı. Köpek havladı. Bu onların köpeği idi. Köpek sesine
,
Ha�an evden çıktı. Etrafına bakındı. Memo ateş etti. Hasan sallandı,
yere yuvarlandı. Biraz sonra, Hüseyin evden çıktı. Elinde uzun
namlulu tabanca vardı, steriı marka, saniyede 30 - 35 mermi atar.
Memo'nun elinde ise, karadeniz yapısı yerli tüfek vardı. Memo eline
aldığı taşı sol tarafa fırlattı, taş düştüğü yerde gürültü çıkardı.
Hüseyin orada birisi var diye bir jarjör boşalttı. Kısa bir sessizlik.
Hüseyin oraya doğru giderken, Memo nişan aldı. Hüseyin yıkıldı.
d) İkiz Kardeşler :
Bu hikayeyi bir yerde okumuştum: Bir kız v�rmış, çok
güzelmiş, dünya güzeli imiş, başkalarına acı vermekten
ho§lanırmış, kendisini seven delikanlıya şöyle demi§ "git, anneni
öldür, kalbini çıkar, getir, köpeğime ver. O zaman seni seveceğim"
delikanlı gitmiş, annesini öldürmüş, kalbini çıkarmış, koşa koşa
gelirken ayağı bir yere takılmış, düşmüş, kalp elinden yuvarlanmış,
dile gelmiş "ah yavrum" demiş, "bir yerin acıdı mı'!".
62
Bahar gelince Bezenir Ana, oğullarını alır, Sivereğe on kilometre
kadar ötede, Karacadağ'a, yaylaya, kırk elli kadar, hepsi kara kıl
keçiden oluşan sürü ile be;aber, göç ederlpr, oğlanlar altı direkli kıl
çadırlarını kurarlardı, her yıl, aym yere. l3iraz ilerde Kezbangillerin
çadırı kurulurdu.
Ahmet ile Mehmet ezandan sonra 1hemen yatmazlar, çadırın
önünde otururlar, ilerde Kezhan'ın çadırlarında ışık sönünceye kadar,
oraya bakarlar, hem de konuşurlardı.
Siverek'te, Urfa'da yaz geceleri ba�ka yerlerdekilere benzemez.
Gökyüzü sanki yere iner, el atılsa yıldızlar toplanacak gibi olur. Tatlı
bir serinlik çöker, arada bir yıldız kayar sessizce, bilinmez nereye
gittiği.
Ahmet bir kez, davarları güderken uzaktan Kezban'la
karşılaşmıştı. Kezban büyümüş, alımlı bir kız olmuştu. Ahmet
Kezban'ın kendine bir tuhaf baktığını sezmi§ti. Mehmet ise bir gün
yaylanın tek çeşmesinde Kezbana rastlamış, konuşmamışlardı, ama
göz göze gelmişlerdi. Ahmet ile Mehmet'in yüreğine yaylalara özgü
taş üstü yosun acısında kıp kızıl bir ateş düşmüştü. Acaba Kezban
Ahmet'i Mehmet'ten ayırabilmişmiydi?
63
höyle yaralandığını söyledi, okuma yazma bilmezdi, ifadesinin altına
parmak hastı. Biraz sonra gözlerini başucunda bekleyen Ahmet ile
Mehmet'e dikti, uzun uzun baktı. Sonra h�ını çevirdi yavaşça,
ölrnü§tü.
a) Bedence Yarımlık:
b) Toplumca Yarımlık:
65
önlemleri almamaktan yargılanıyordu. Mahkeme Yüksek Sağlık
Şurasından düşüncesini sordu. Gelen yanıt şöyleydi: «Bazen
ateşli hastalarda, şuursuz olarak ani intihara teşebbüs mümkündür.
Böyle olaylarda hekime atfı kabil ihmal ve tedbirsizlik
düşünülemez ...»
- «Kalmaz ya!»
67
c) İntiharın Nedeni:
Eg- er Adana'dan Gaziantep'e gitmek ist erseniz, Nur Dağı'ndan
- -·
(eski adıyla Gavur Dağı'ndan) geçmek zorundasınız. Dagın et egınd�
bir kavşak vardır, bir yol Kahramanmaraş'a, tam karşısında�ı
_
Antakya'ya, üçüncü yol ise Gaziantep' e gider. Kavşakta b ır benzın
· _
ıstasyonu, yanında ku··çükbir çay evi, arkasında iki gözlü bır baraka,
yanında- bir çeşme.
,
İstasyonda Recep çalışır, arkadaki barakada Akkadın'la beraber
otururlar, genç e vl endiler. Recep'te bir kusur varmış. Çocukları
olmadı. Akkadın, sarı saçlı, güleç yüzlüydü, sessizdi, bazan dalar,
düşünürdü. Kimse ile pek konuşmazdı.
Hamdi, her gece, Adana'dan alc!ığı gazeteleri, üstü üçgen benz eri
tenteli kamyonu ile Gaziantep' e götürür, bırakır, dönüşte kamyonu
dağa vurmadan evvel, çay evind� bir çay içer' bir kaç saat başını
masaya dayar, uyur, sonra yüzünü çeşmede yıkar, arabanın camlar�nı
.
temizler, yola koyulurdu. Bır k'aç kez, çeşme b:ı<-ında
-. Akkadın ıle
karşılaştılar, sonra bu karşılaşma sürdü, gitti.
Bir gün sabaha karşı Gaziantep, ten d"onen. Hamdi, çay evine
geldi, uyur gibi yaptı, çayını içti, benzin ald�, üzünü yıka� ı.
�- _
Arabanın camlarını sildi. Kamyonu dağa vurdu. Bır sure sonra şofor
mahallinin koltuğuna gizlenmiş Akkadın başını Hamdi'niiı omuzuna
koydu. Bir sür e gittiler.
Karşıdan bir araba üstlerine doğru geliyordu, belli ki şoför uyuk
luyordu. Hamdi sola direksiyon kırmaktan başka bir şey yapa�adı,
..
fakat fazlaca kırmıştı. Araba Nur Dağı'nın en yuksek ye�ı�den
-
aşağıya. doğru devrildi. Bir kaç takla attı. Hamdi kendi�e geldıgınde
yanındaki Akkadın'a baktı, Akkadın'ın başı demır çerç eveye
_
çarpmıştı, alnı kanıyordu, hareketsizdi, ölmüştü. Hamdı kork�ya
kapıldı, güçlükle kamyondan çıktı. Koşarak Antakya yoluna dogru
gitti. Kayboldu. Kims e bir daha O'nu görme di.
68
Recep ölüyü aldı. Bir kaç kişi ile beraber
köyün mezarlığına
gömdüler. Re cep mezar başından ayrılmadı.
Gec eyi orada .geçirdi.
Bazen ağlıyor, bazen bir kaç dua oku\yor, baz
ende yumruğunu meza
rın üstüne vuruyordu, ertesi sabah l öy e gitti.
f Anahtarları istasyon
sahibine verdi. Artık çalışmayacaktı.: İstasyon
sahibi iyi bir adamdı,
Recep'in hakkını verdi, fazlasıyla. �undan
sonra Recep'in nerey e
gittiğini bilen olmadı.
d) Sağır • Dilsiz :
69
arasında, sonradan yorgun düştüler, uyumuşlardı. Gün ağarırken
kamyon yola koyuldu. Ankara'ya toptancı haline geldiklerinde Recep,
Zeynep'in eline üç beş lira koydu, ba§ından savdı.
Bu garip bir evdi, her akşam beş altı masa kuruluyor, erkekler
kadınlar geliyor, masada bir şeyler oynuyorlar, bazen bir kadın ile
erkek yandaki odaya çekiliyor, bir süre kaldıktan sonra banyoya gidi
yorlar, Zeynep kendisine öğretildiği üzere çıkınca onlara havlu tutuy
ordu., Arada bir hanımefendi de odaya bir erkekle giriyor, eşi
«beyefendi» görmemezlikten geliyordu. Evin kızı böyle bir şey
yapmıyordu. Yalnız evde kimse yokken gelen genç adamla odaya
kapanırdı.
70
Böyle bir gecenin sabahında, evin hanımı ve beyefendi dışarı
çıkmışlardı, küçük hanımın beyi geldi, oday,f girdiler, bir süre sonra
genç adamla küçük hanım dışarı çıktı, [birbirlerine bir şeyler
söylüyorlar, el kol hareketlerinden kavga ettil�leri anla§ılıyordu. Genç
adam kıza bir tokat attı. Kız durakladı, yanda:masanın üzerinde duran
meyva sepetindeki bıçağı aldı, adamın göğsı�ne sapladı, genç adam
sallandı, duvarı tutmaya çalıştı, beceremedi sırt üstü yere yıkıldı.
!
Kız şaşkındı, ağlamaya başladı, Zeynep O'naı üzüntü ile bakıyor, bir
şeyler söylemeye çalışıyordu.
Nihayet beyefendi ile hanımefendi geldiller, küçük kız bir şeyler
anlatıyor, beyefendi ile hanımefendi küçük kı:�la konuşuyor, arada bir
Zeynep'e bakıyorlardı. Bir ara beyefendi öldürülen genç adamın
göğsündeki bıçağı çekip çıkardı, bir yere gidip geldi, dönüşte elinde
bıçak yoktu, sonra bir yere telefon etti.
Biraz sônra bir komiser, yanında iki polis geldiler, ev halkını
dinlediler, tutanaklar tutuldu, evde arama yapıldı, Zeynep'in yatağı
altında bıçak bulundu, kanlıydı. Komiser Zeynep'i dinlemeye çalıştı
ise de başaramadı, Zeynep'i aldı karakola götürdü.
Zeynep yargılandı, işaretle bile suçu işlemediğini anla
tamıyordu, suçlu görüldü, tutanaklar okundu ev halkı genç adamın
Zeynep'in ırzına geçtiğini, Zeynep'in bundan ötürü onu öldürdüğünü
görmüşlerdi, bıçak Zeynep'in yatağının altında bulunmuştu. Zeynep
muayeneye sevkedilmiş, vajenin de sperma görqlmüştü.
Mahkeme, sağır - dilsizliği nazara almış, ırzına geçildiğini kabul
etmiş, cezayı bir hayli indirmişti.
· Zeynep nihayet tahliye oldu, ceza evinden çıkınca nereye gide
ceğini bilmiyordu. Nihayet hanımefendinin dairesine gitmeye karar
verdi, ·evi güçlükle buldu, beşinci kata çıktı, kapıyı çaldı, kapı
açılmadı, kapının kolunda ipe bağlanmış bir mukavva üstünde
kırmızı bal mumu gördü. Ev zabıtaca mühürlenmişti.
71
14. SUÇLU ÇOCUK :
a) Akif Usta :
72
İlk olay : Kıroğlan'ın ayağı pulluk demirine takılıp kırıldığında
başladı. Satı, atın baba - ogul tarafındaı,ı öldürülüp, derisinin soyul-
masını istedi, satmak için.
Mevsim Sonbahardı. Baba - oğul l�ıroğlan'ı aldılar. Seke seke
giden atı derenin yanına getirdiler. Çocu� ağlıyordu, babası dalgındı.
Bu at onsekiz yıl onlara hizmet etmişti:: at acıdan inliyordu. Babası
çifteyi bıraktı yere, tütün kesesini çıkardı, bir avuç tütün aldı, serpti
atın yarasına. Sıyrılan derileri büzüştürdi�, kırığın üstüne.
Akif biraz ot topladı, atın önüne 1koydu. At orada kalakaldı.
Günler geçti. İlk karın yağdığı gece yattığı kerevetin yanındaki avuç
içi kadar pencereye biri vuruyormuş gibi geldi Akife. Kalktı baktı.
Birşey göremedi. Feneri yaktı. O zaman savr�lan karlar arasından
kendisine bakan Kıroğlan'ın gözlerini tanıdı. Herhalde, çok aç ki,
geldi. Bir leğene azıcık yem saman koydu. Dışarı çıktı. Kapıyı sert
bir rüzgar çarptı. Sonra ev tarafından bir gürültü duydu, koşup feneri
üfledi, yattı. Bir kaç dakika sonra Satı, evi ahıra bağlayan kapıdan bir
elinde fon�r, bir elinde çifte belirdi.
- Ne var �an? diye gürledi.
Kadın, feneri yüzüne tutu. Akif gözlerini açtı. Satı'nın gözleri
doğruyu istiyordu.
- Çok değil, azıcık saman verdim, dedi. Kadın pencereye baktı.
Feneri çiviye astı, dışarı çıktı. Biraz sonra çiftenin tok, donuk sesi,
fırtınaya karıştı.
Ertesi sabah Kıroğlan'ın başı kanJıar içinde leğene düşmüştü.
Baba - oğul ilk kez yapamadıkları işi, yaptılar. Deriyi soydular.
Leşini kucak kucak götürüp köy köpeklerine attılar. Akifin köpeği
yanında idi. Kıroğlan'ın leşinin peşinden gitmemişti.
Akif, okula gönderilmedi. Hep onun burukluğunu içinde duyardı.
Çocuklar neşe içinde akşam okuldan dlönerken, o kaçar saklanırdı.
73
Arkada§ı yoktu ama, ya§ıtları, ondan büyük ve küçükler, onu
gördükçe, «kesik kulak» diye dil çıkarıp alay ederlerdi.
b) Efendi:
74
Yalnız O biliyordu neden öldürüldününü... On sekiz Ya<iında
kavruk, zayıf, ela gözlü, yüzü buğdaysı. Adı Salih'ti. Olaydan sonra
dağlara kaçmıştı. Daha ewel seçtiği, çocrkluğunda zaman zaman
gidip sığındığı, olayları düşündüğü nıfağarada kalıyordu. Bu
mağaranın nerede olduğunu yalnız aımesiı�e söylemişti, gecikmede
meraklanmasın diye.
İlk kez altı yaşında iken bir şeyler anlamaya ba<i lamıştı. Bir
türlü kabullenemediği ôlayları.
75
içecek ve şişe şişe içkiyle dönerdi. Kendisinde yitirdiği yetenekleri
atta var sayıp boyuna kamçılardı.
76
Akşam yaklaşıyordu. Sabit bey rakı masasındaydı, çocuk dış
kapının önünde babasını bekliyordu, kuşku!�. Babası son zamanlarda
sık sık hastalanıyordu. Efendiye O'nu, şehiı e, doktora götürmesi için
Güllü bile yalvarmıştı kaç kez: O, bir kad�h rakı iyi gelir diyordu.
1
Kadın bir çırpıda Sabit beye ulaştı. Salih de yanında idi. Olayı
anlattı. Efendi cıvık gözlerle Salih'in anasına bakıyordu. Güllü'nün
yemenisi kaymış, saçları meydandaydı. Yola çıktılar. Meşelik, yaya
iki saat çeker. Araba ile yarım saatte vardılar.
77
ordu. Yolcul uk büyük kapıda bitti. Anası «oy başıma bu da mı gele
cekti» diye dövü nüyordu. Günler geçti, Kış gelmişti. Bir gece
u yandı. Yanındaki yat ağı yokladı, anası yokt u . Sonraları sık sık
c) Selçuk Güvercini:
78
yumu rtalar yere düşer, kırılır. Yine böyle oldu. Yuvadan düşen
yumurtala r kırılıp gitti. Ya lmz bir tanesiı geniş bir dut yaprağının
üstüne düşmüş, kırılmamıştı. Hayri y umurayı aldı. Ağaca tırmandı,
yu vaya koydu.
Günler geçti. Bir gün y uvada bir telaş başla dı. Demek ki yavr u
yumurtadan çıkmıştı. Sonra uçma denemeleri. Nihayet başarı. Her
gün biraz daha yükseğe, sonunda peşpeşe I attığı taklalar ün kazandı,
mahallede. H ayri güvercini ile övünürdü. B�zok sık sık O'nun omuzu
na konar, yemini avcundan yerdi.
ç) Dağ Keçisi :
Kara yolu, Pozantı1ya varm adan, sola sapınız. Bir saat kadar
yaya giderseniz. Çamardı köyüne varırsınız. Köy varlıklıdır. Halil,
79
köyün bütün keçilerini güder, onbeş yaşında, orta boylu, siyah
şalvarlı, karayağız.
Günün birinde bir aksilik oldu. Köyün girişinde, Dağ keçisi Ali
Dayı'nın atına fazla sokulmuştu. At huysuzlandı, tekme attı. Tekme
keçinin başına geldi. Keçi ölmüşçesine yere serildi. Halil koştu,
kucakladı, yattığı ahıra götürdü. Otlardan yaptığı ilaçlan denedi.
Faydasız. Dağ keçisi kör olmuştu. Ayağa kalktı ama doğru dürüst
yürüyemiyordu. Halil'in kokusunu izliyor, ıslık sesinden sonra köye
dönüyordu.
80
kaldırdı, ilerideki dağın başında onu gördü. Keçinin önü
uçurum,
başını göğe kaldırmış, heykel gibi dimdik duruyordu.
Biraz ilerlese
düşecekti. Halil parmaklarını ağzma götürdü. Islık çaldı.
Hayva n,
hızla ilerledi, uçuruma yuvarlandı. i
81
15. YALNIZLIK
a) Hücre:
82
Bir gün topal gardiyan Hüsniye teyzenin
mektubunu getirdi.
Okuduktan sonra geri vermesini istedi. Hüc
redeki mahpusun mektup
okumasına müsaade edilmiyordu. Mektu11
bu aldı. Kapanan kapının
aş ağısından gelen ışıkt
a okumak için yeıe uzandı. Okudu,
Hüsniye
teyze annesinin hastalığının arttığım 1
83
Düşündü, çıkacak olursa, gidecek bu çocuğu bulacak, saçlarını
okşayacaktı. Bu çocuk iyi bir insan olacağa benziyordu. Üstü, başı
temizdi, bunları serç eye sevgi dolu gözle bakışından anlamıştı.
Bir öğl e zamanı Topal Gardiyan ye meğini getirdiği sırada,
Hüsniye teyzenin me tubunu da getirdi. Y er e uzandı, kapı dibinden
gelen ışık alt ında mektubu okudu. Hüsniye teyze başsağlığı diliyor
du. Kalktı, duvarda ışığın sızdığı deliğe doğru gitti. Başında oyulur
casına ağrı, yüreğini meng e ne gibi sıkan el daha güçlü bastırıyordu.
Boğulacak gibiydi. Birden boşandı. Ağlamaya başladı. Delikten
bakıyordu, bağıra bağıra derdini ağaca anlatıyordu. Birden g elen
serçeyi gördü. Bu sırada gözleri aşağıdaki çocuğa ilişti, çocuk elinde
ki sapanı doğrultmuş, serçeye nişan alıyordu, att ığı taş serçeye
çarptı. Serçe yer e yuvarlandı.
Çığlık, başını çarpt ığı duvar. Yumrukladığı hücr e kapısı.
Onu, alıp götürdül er, Şimdi akıl hastahanesinde.
b) Sinop İskelesi :
Karayolu yapılmadan evvel Sinop' tan İstanbul'a gidiş - g eliş,
denizden vapurla yapılırdı. Her cuma günü saat 16'da g elen Gülcemal
vapuru iskeleye yanaşır, bir saat sonra kalkar giderdi. Karadenizin
dalgalarına karşı iskele, hantal görünüşlü, uzunca, dayanıklı bir
yapıydı. Gülcemal'in geleceği gün iskelede hazırlık başlar, yükler
hazırlanır, karşılayıcılarla, gidecek yolcular b ekleşir.
Ahme t ile Ayşe Sinop'un yukarı mahallesinde tek gözlü bir evde
otururlardı. İkisi d e başkalarının mısır tarlasında ırgatlık eder, Ahmet
iş düşerse inşaatta da çalışırdı. Ayş e sık sık hastalanırdı. Bir türlü
tarla alacak parayı toplayamadılar. Kazandıkları ancak rızklarına
ye tişiyordu. Ahmet karar verdi. İstanbul'a gidecek, ne iş bulursa
çalışacak, biriktirdiği parayı Ayşe'y e gönderecek, tarla almaya yete�
c ek kadar birikince de dönüp Sinop'a gelecekti.
84
Hazırlığa başladılar. Ahmet İsfanbul'da iş tu tan Sinop'lu
� a�r sle ini topladı. Güi,pemal vapurunda güver te bile
e mşe hrilerinin
� �
tı aldı. Ayşe eşını ugurlamak için, ,6nunla iskeleye kadar geldi,
hazırladığı mısır ekmeğini, bir kaç par�a yiye ce ği Ahmet'e verirken
gözleri hafifçe nemlenmişti. Ahm et kar�sına bakt ı, sonra başını eğdi,
vapura bindi. Ayşe iskel enin elektrik di:reğine yaslandı. Ayakta dura
mayacak gibiydi, halsizdi, içinde bit şey «ağla» diyordu ama,
Karadeniz kadını herkesin önünde ağlay�maz ki.
85
liyordu, tam rıhtıma indiğinde dermanı kesildi, hafifçe sallandı, yere
yıkıldı. Yük üstüne düşmüştü. Etrafındakiler koşuştu, güçlükle yükü
kenara alabildiler. Ahmet yükün altında ezilmiş, kaburgaları içeri
çökmüş, ağzından kan geliyordu. Hastahaneye yetiştirmeye çalış
tılar, olmadı. Ahmet yolda son nefesini vermişti.
88
Ankara Sanat Tiyatrosu (AS1) kıitaptaki bazı anılan sahneye
koydu. Memleketin ç�şitli yerlerinde otnadı. Başarılı oldular. Başta
Rütkay Aziz, Çetin Üner, Kerim Avş�fr olmak üzere emeği geçen
sanatçılara teşekkür ediyorum. Oyun Alrbanya'da da tekrarlandı.
ÖTESİ
***
Öldürmek sanatı,
Duyurmadan azar, azar
Uçaktan denize tükürmeyin sakın
İmralı'ya rastlar
***
Paris'te Frense
Güneyde Santa Roz
-Çıkış günü her yerde aynıdır
Kalpte umut
Ciğerlerde tüberküloz
***
89
Alanya Kalesi denizi bıçaklamış
Dalgalar iter, iter çıkaramaz
En tepede şeytanlar burcu
Eskiden suçluları atarlarmış
Atmadan evvel
Belki de kurtulursun derlermiş
Dere tepe düz gittik
Biz insanız ilerledik
Umut vermeden öldürmeyi öğrendik
Sehpa icat olundu
Bolu beyi haklı çıktı
Ya mertlik.
***
Sevdiğiniz kadının
Gök düşmüş gözlerine
Çöreklenmiş oturur
Yılan bakışlı huzur
Mutlusunuz
O kadar l\1utlusunuz ki
Koca adam
Acısını duymadan öleceksiniz
Sırtınıza habersizce saplanan kamanın
Gözlerinizde deli uçuş
Gökte
Şimşekten kalan izde
Dağlar ötesi deniz yolcusu
Beyaz bir kuş
Ölümü tanıdınız değil mi?
•••
90
L
Bir defa
Aramaya çıktınmia
Yolu kimseye sorıhayın ha
· Mutluluk bulunur 1
Mutlaka bulunur
Eğer sırtınızda
Kürek kemiğiniziııı altında
Ufak bir delik
Ufacık bir delik
Kamanın yeri hazırsa
***
91
Billahi bu son
Brovnik, barabellum, simitvesson
Demeyin
Çaresiz
Bundan sonra ateş edeceksiniz
***
***
***
92
Siyasilerin koğuşu ayrıdır
Orda başlar bulunur
Dağ başı
Köprü başı
Çeşme başı
İnsan başı
Çıban başı
***
***
, Sessizce ağlayabilirsin
Duvarları dövemezs:in
Hay kıramazsın
Gök yüzüne bakabilirsin ama
Kendini öldüremezsin
Dört duvar = bir dörtgen
Ortasına bir nokta koyunuz
***
Hücredeki adımdır bu
Tek duvar = tekçizgi
Önüne beş nokta koyunuz
***
93
Beş adamdır bu
Gözleri bağlı
Uygarlık mu bu?
***
Doğa her zaman haklı değildir.
Ve siz k'.uşların geçtiği yolda
Neden geç kaldığınızı bilemezsiniz
Yaşam
Katil miras
Ve ölümün suç ortağı insan
Bahçesinde çiçek yetiştirenlere
Ve adam öldürenlere
Yalvarırım size
Bunu neden yaptığımızı sormayınız
Hayatınızı
Ama yalnız kendi hayatınızı
Papatya falına bakarcasına harcıyan
Ahretin mutlaka bir kapısı
O kapının da bir anahtarı olsa gerektir
Umut, o kapının ötesindedir.
***
TN-dBooks 2019
94
Faruk Erem
Bir Ceza Avukatının Anıları
Suçluyu Kazıyın Altından I�nsan Çıkar