Professional Documents
Culture Documents
İhsan Fazlıoğlu
Papersense Yayınları
Altunizade Mah. Kısıklı Cad. Aköz iş Merkezi No:14 B Blok D: 6
Üsküdar 34662 lstanbul
Tel:(0216)474 4 6 49 Faks:(0216)6 518653
papersense.com / bilgi@papersense.com
Baskı ve Cilt
Elma Basım Yayın ve İletişim Hizmetleri San. ne. Ltd. Şti.
Halkalı Cad. B4 Blok 164 Sefaköy, Küçükçekmece / lstanbul
Matbaa Sertifika No: 120 58
Yayın Hakları
© Eserin işlenmiş hakları,
Libronet Bilgi Hizmetleri ve Yazılım San. ne. Ltd. Şti:ne aittir.
izinsiz yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Sözün Eşiğinde
ihsan Fazlıoğlu
ihsan Fazlıoğlu
Takdim 9
9
pay almak ... Bu nedenle kitapta, söze gelen düşünce nasıl
söze geldiyse o haliyle muhatabı ile haşhaşa bırakılmıştır.
Ucu açık, tamamlanmamış bir şekilde ki, muhatap yalnızca
okumakla yetinmesin, sohbet ediyormuşçasına denmek iste
neni duysun, katılsın ve pay alsın ... Kısaca anlamı, sadece
anlatanın değil anlayanın da iradesini katarak inşa etsin.
"Düşünmek, icabete hazırlayan bir yakarıştır. " der
İbn Sina ... Düşünceyi söze vurmak ya da yazıya koymak ise
yakarışın bir ifadesi. Bu kitapta yakarış, sözün eşiğinde dile
gelmiştir; tüm samimiyeti ve ihlasıyla ... Sözün eşiği, ümidin
eşiğidir; çünkü bir yerde söylenecek söz var ise, hala ümit
var demektir; s-öz-den, dolayısıyla öz-den yeşeren bir ümit...
Sözümüz, ümidimizdir ...
10
MODERN DÜNYADA BİLGİ VE ZİHNİYET1
Ölçüt Sorunu
Özellikle modern bilim, teknoloji vb. konular söz
konusu olduğunda bizde hep iki türlü tavır takınılır: Batı-cı
insanların tavrında görüldüğü üzere, aşağılık psikolojisi
kokan abartılı bir övgüyle bahsedilir. Kendi tarihimiz de ter
sine, tahkir derecesinde yerilir. Dini ve milli hassasiyeti yük
sek kesimlerde ise-bu tür durumlarda müslüman ya da milli
yetçi kelimelerini kullanmak istemiyorum- içten öyle olmasa
da, zahirde bir yerme söz konusudur. En ufak durumda
hemen yermeye başlanılır: Tüm sıkıntılarımızın kaynağı batı
bilimidir; Batı'nın bilimi şöyledir, batı bilimi böyledir. Tek
noloji söz konusu olduğunda ise yermenin şiddeti daha da
artar. Hemen söyleyeyim her iki tavırda da bilgi yok, övme
ya da yerme var; tamamen duygusallık ...
1
"Modern Dünya'da Bilgi ve Zihniyet" adıyla 17 Mart 2012'de, Genç
Akademi'de (İstanbul) yapılan konuşmanın metnidir. Şurada yayım
lanmıştır: "Modern Dünyada Bilgi ve Zihniyet'', Türkiye Günlüğü,
Sayı 112, Güz 2012, s. 5-26.
11
İhsan Fazlıoğlu
12
Sözün Eşiğinde
13
İhsan Fazlıoğlu
14
Sözün Eşiğinde
15
İhsan Fazlıoğlu
16
Sözün Eşiğinde
17
İhsan Fazlıoğlu
Neden Üzerine
Şu soruyu sorabiliriz: Bu tavrın nedeni nedir? Kana-
18
Sözün Eşiğinde
19
İhsan Fazlıoğlu
20
Sözün Eşiğinde
21
İhsan Fazlıoğlu
22
Sözün Eşiğinde
23
İhsan Fazlıoğlu
24
Sözün Eşiğinde
25
İhsan Fazlıoğlu
26
Sözün Eşiğinde
27
İhsan Fazlıoğlu
28
Sözün Eşiğinde
29
İhsan Fazlıoğlu
30
Sözün Eşiğinde
31
İhsan F azlıoğlu
32
Sözün Eşiğinde
33
İhsan Fazlıoğlu
34
Sözün Eşiğinde
35
İhsan Fazlıoğlu
36
Sözün Eşiğinde
37
İhsan Fazlıoj!lu
38
Sözün Eşiğinde
39
Ihsan Fazlıoğlu
40
Sözün Eşiğinde
41
İhsan Fazlıoğlu
42
Sözün Eşiğinde
43
İhsan Fazlıoğlu
44
Sözün Eşiğinde
45
İhsan Fazlıoğlu
46
Sözün Eşiğinde
47
İhsan Fazlıoğlu
48
Sözün Eşiğinde
49
İhsan Fazlıoğlu
Çağdaş Manzara
Çağdaş bilimde durum biraz daha değişik; ancak tar
tışmalar hala sürüyor. Bugün gerçeklik, varolma cihetinden
(hakikat) insandan bağımsız, ancak idrak cihetinden (itibar)
insana bağımlıdır. İnsandan bağımsız, malum/makul hale
gelmiş ilmi gerçeklik (hakiki) dışında bir gerçeklik olsa da biz
onu bilemeyiz. Tabiatın bilgisi insan-gözlemciye bağımlıdır;
kısaca, doğadaki bir nesneyi, doğa yasaları içinde etkin iken
idrak ederek açıklamak. İnsan-gözlemci, teorik bir model
den hareketle, kendine konu kıldığı gerçekliğin açıklamasını
yapmaya çalışır. Nesne ve ona ait bilgimiz teori bağımlıdır.
Bu bir tür kelami teoridir; insan-bağımlı, ihtimali bilgi ...
Gerçeklik hakkında tartışılmaz, güvenilir bilgi verecek bir
50
Sözün Eşiğinde
51
İhsan Fazlıoğlu
52
Sözün Eşiğinde
53
İhsan Fazlıoğlu
54
Sözün Eşiğinde
55
İhsan Fazlıoğlu
56
FELSEFE İLE TARİH İLİŞKİSİ2
57
İhsan Fazlıoğlu
1. Yöntem Üzerine
Yöntemimizi, bilgiyle uğraşanları, Francis Bacon'dan
mülhem, üç hayvana benzeterek modelleyebiliriz: Birinci tip,
karınca-vari bilgindir. Karınca ne yapar? Devamlı toplar,
taşır ve yuvasına yığar, kışın yemek için; ama getirdiklerini
hiç işlemez. Bazı bilginler böyledir; sürekli olarak malumat
toplarlar ve yığarlar. Bunlara biz, Osmanlı Türkçesi'nde,
malumat-füruş diyoruz; "Temel Britannica " ya da "Molla
Google " . . . İkinci tür ise örümcek-vari bilgindir. Örümcek
ne yapar? Devamlı ağ örer, bekler, bir sinek oradan uça
cak da, takılacak da, onu yiyecek. Bazı bilginler böyledir;
devamlı teori üretirler, kavram yaratırlar, model oluşturur
lar ama içleri boştur; çünkü, fizibilitesini yapmazlar; arşiv
belgesi okumaz, yazma eser incelemez ya da gidip alan araş
tırması yapmaz, masa-başı felsefesi yaparlar. Bu da oldukça
sorunlu bir yaklaşım . . . Üçüncü bilgin türü ise arı-vari bil
gindir. Çiçekleri dolaşır, özünü alır, yutar, içinde yoğurur ve
kusar; işte ona bal diyoruz. Bilgi de böyle bir kusma işidir;
bal haline getirdikten sonra elbette ... Bu nedenle, yaptığı
mız çalışmalarda bu ilkeye dikkat edeceğiz: Güçlü malzeme,
güçlü teori; ikisinin terkibi, bal...
Sosyal bilimlerde bunu yapmanın ilk şartı, hangi
dili konuşuyorsanız, o dili iyi bilmektir. Türkiye'de, iyi
Türkçe bilmeyen sosyal bilimci, arı anlamında, iyi bir sos
yal bilimci olamaz. Dolayısıyla; sosyal bilimlerde yabancı
dilde eğitim, bence, ihanetle eşdeğerdir. Dilimiz, dinimizdir.
Ben matematik eğitimi de gördüm; matematikte ya da fen
bilimlerinde yaratıcılık, 20 ile 35 yaş arasındadır. Sosyal
bilimlerde söz söyleyebilmek içinse en az 45'i beklemeniz
gerekir. Neden? Çünkü, çok fazla birikim ve çok ciddi bir
58
Sözün Eşiğinde
59
İhsan Fazlıoğlu
60
Sözün Eşiğinde
61
İhsan Fazlıoğlu
62
Sözün Eşiğinde
63
İhsan Fazlıoğlu
64
Sözün Eşiğinde
65
İhsan Fazlıoğlıı
66
Sözün Eşiğinde
67
İhsan Fazlıoğlu
68
Sözün Eşiğinde
69
İhsan F azlıoğl u
70
Sözün Eşiğinde
71
İhsan Fazlıoğlu
72
Sözün Eşiğinde
nizam" der, yani düzen ... Bu önemli; yani tarih kaos değil
bir kozmostur. Nizam, düzen sözcüğü, eski Türkçede de
kozmos demek, yani Evren ... Bilindiği üzere, Yunancada
da kozmos düzen anlamına gelir. Bu ne demektir? Kaostan
kozmosa ... Yani tarih bir düzendir; bu nedenle, tarihte bir
yasalılık vardır; bu yasalılık, tarihteki süreklilikte içkindir;
süreklilikte, nedenlilik dolayısıyla yasalılık (kavanin) vardır;
ayrıca, insan, bu yasalılığı bilebilir.
İbn Haldfın'un Mukaddime'sinde, usfıl-i fıkıhtan ödünç
alarak kullandığı dört terim vardır: Havadis, olgu ve olaylar;
bu havadisin ahvali, nitelikleri, değişken yapıları ... Örnek
olarak, devlet bir olgudur; üretim teknikleri bir olgudur.
En ilksel kabilelerden en gelişmiş toplumlara kadar, kökle
rini insan türünde bulan ve tarihte cisimleşen çeşitli olgu ve
olaylar var; ancak halleri değişir. Hem aynı zamanda, yatay;
hem de farklı zamanlarda, dikey, çeşitli devletler olabilir
tarihte; devlet bir olgu olmakla birlikte, devletlerin ahvali
farklıdır; bu, her türlü insani iş için geçerlidir. Peki! Havadis
73
İhsan Fazlıoğlu
74
Sözün Eşiğinde
atın üstündeki zırhlı savaşçılar ile atları tek bir varlık gibi
algıladılar ... " Kavramı olmayan şey görülmez." dedik; bu
nedenle, felsefe biraz da olgu ve olayları görmek için kav
ram yaratma işidir. Tarih araştırmalarında, bu nedenden,
yani kavramsızlıktan dolayı, inşa edilen yapılar ve yapılan
yorumlar sorunlu oluyor. Ya dili bilinmiyor, ya bağlamı, ya
ilişkileri ... Bu nedenle de, hemen genellemelere sığınıyoruz;
genelleme, cehaletten kaynaklanır. Genelleme yapanlardan,
hemen nedenlemesini isteyin; akabinde de nesnesini/nesne
lerini talep edin.
İslam dünyasında, özellikle İbn Haldun'la, tarih, bir
bilim dalı olarak kurulur. İbn Haldun, kronolojiyi, yal
nızca ahvali kaydetmek olarak tanımlar; " . . .ancak ahvalin
kavanini, tarih bilimi yapar." der. Yani kronoloji, olgu ve
olayları kaydeder; yasaları, nedenlemeyi tarih bilimi araştı
rır; " Bu olgu ve olay neden böyle oldu ? " . Elbette İbn Hal
dun, hüda-i nabit, boşluktan ortaya çıkan bir insan değil...
İbn Haldun'un akli ilimlerdeki hocası Muhammed Ahili,
Doğu İslam dünyasına, özellikle Tebriz'e gidiyor; Razi'nin
öğrencilerinden okuyor. Nitekim İbn Haldun, hocası için,
"Hikemi ve matematik bilimlerde bana Tebriz'le delil geti
rirdi. " (Yeşhedu li-bi-el-Tebri:z fi zalik) der. Sonuç itibarıyla,
İbn Haldun, Razi sonrası düşünce dizgesini çok iyi bili
yor. Bunun en iyi kanıtı, 19 yaşında iken, hocası Abili'yle,
Razi'nin Muhassal'ı ile Tfısi'nin bu esere yazdığı eleştiriyi,
Telhis el-muhassal'ını okuması ve bu iki eseri, bizzat kendi
nin, Lubab el-muhassal fi usul el-din adıyla özetlemesidir.
İbn Haldun'un usul-i hadis, siyer tarihçiliği, kendinden
önceki İslam tarih yazıcılığı yanı sıra, usfıl-i fıkh ve usfıl-i din
(usfıleyn) deneyimini iyi bildiği aşikar . . . Ancak bu dönemde,
başka bir tartışmanın, tarihin ve toplumun ayrı bir varlık
küresi olarak yükselmesine yardım ettiğine işaret edilmeli
dir. Bu dönemde, felsefe-bilim tarihi açısından, günümüzde
75
İhsan Fazlıoğlu
76
Sözün Eşiğinde
77
Ihsan Fazlıoğlu
78
Sözün Eşiğinde
79
İhsan Fazlıoğlu
80
Sözün Eşiğinde
81
İhsan Fazlıoğlu
82
Sözün Eşiğinde
83
İhsan Fazlıoğlu
84
Sözün Eşiğinde
III. Sonuç
Şimdiye değin dediklerimizi kısaca toparlarsak; felsefe
ile tarih ilişkisini üç aşamada özetlememiz mümkündür.
Elbette burada sunulan bir bakış-açısıdır; başka açılardan,
daha değişik tasvirler yapmak olanaklıdır. Günümüzde
artık sosyal bilimler, en genel başlık altında, sosyal teori(
social theory) denilen bir yapı içinde inceleniyor. Nasıl ki
bilimsel teori(scientific theory), fen ve doğa bilimlerinin, en
genel anlamda, yapısal bir çözümlemesi ise, sosyal teori de,
sosyal bilimlerin bir üst-çatı teorisi olarak, özellikle İngilizce
konuşulan akademik dünyada gündemdedir. Bu nedenle,
sosyal teori çalışmalarından haberdar olmakta yarar var.
Elbette, ayrıntılar çoktur sosyal bilimlerde; birbirleriyle
çelişik bile olabilen farklı teoriler bulunmaktadır; ayrıca,
binlerce eser telif ediliyor. Ancak, ormanda kaybolmamak
için, şöyle bir yöntem takip edilebilir: 1. Temel kavramları
tespit etmek; çünkü, sosyal bilimcinin nesneleri kavramlar
dır. Sözcük demiyorum; kavram diyorum! Çünkü kavram,
ilgili olduğu nesneyi imler. Yeni başlayanlar, ilk önce, sosyal
bilimlerde pek çok kavram olduğunu fark eder; akabinde,
kavramlar arasında ilişkiler olduğunu; bir süre sonra, pek
çok kavramın, tek bir kavramın farklı çeşitleri olduğunu . . .
2 . Temel önermeleri, ilkeleri, kabulleri, aksiyomları tespit
etmektir; çünkü minimal/asgari metafizik(kavramsal-yargı
sal kabuller)-olmadan düşünce olmaz. Hiçbir teori, kendine
uygulanmaz, uygulandığında tutarsızlık verir; hiçbir sistem,
kendi içinde kalınarak temellendirilemez. Bu, matematikte
de, fizikte de böyledir; kütle, çekim, nokta, sayı vb. pek
çok kavram ile bunlara ilişkin pek çok yargı var. Sonuç
itibarıyla, okuduğun metnin temel kabulleri nelerdir? Bu
nokta son derece önemlidir; bir metnin, düşüncenin dayan
dığı, üzerine oturduğu minimal metafiziği, kavramsal-yar
gısal kabulleri tespit etmeden okumaya başlarsanız efsuna
85
İhsan Fazlıoğlu
86
DİNİ YARGILAR TEKVİNİ Mİ, İTİBARİ Mİ?
-KADİM TARTIŞMAYA YENİ BİR YAKLAŞIM-3
Giri ş
Bu sunumda, bir tür değerler ontolojisi yapmaya
çalışacağım. Değer dediğimiz nesnelerin (entity) var-olma
durumları nedir? Başka bir deyişle, değerler hakkında konu
şurken kullandığımız yargılarda, yükleme yaptığımız nesne
leri (konuları) nerede buluyoruz, nerede inşa ediyoruz? Bu
nesneleri Doğa'dan mı alıyoruz; yoksa bunlar keyfi olarak
insan tarafından üretilen var-olanlar mıdır?
Dile getirdiğimiz sorun çerçevesinde ortaya konulan
yaklaşımları, tarihe bakıldığında, en genel anlamıyla, beş
başlık altında toplayabiliriz. 'En genel anlamıyla' dedim,
çünkü bu sunumda, sorunun tarihi serüvenindeki ayrıntılı
incelemelerine girmeyeceğiz; daha çok, sistematik ve proble
matik bir tasvirle yetineceğiz:
Birinci yaklaşım, değerleri ilahi kaynaklı, kökenli
kabul eder ve Tanrı'yı da bu değerlerin koyucusu (vazı',
şari') olarak görür. Bu yaklaşımda değerlerin kökenlerinin
idraki nispeten kolaydır. Çünkü, kelam eserlerine bakar
87
İhsan Fazlıoğlu
88
Sözün Eşiğinde
iddia
Şimdi, bu sunumdaki iddiamı şu biçimde formüle
edebilirim: Temel dini ve ahlaki yargılar, kevni/tekvini
89
İhsan Fazlıoğlu
Temellendirme
iddiamı temellendirmek ve yaratacağı soruları zımni
olarak yanıtlamak için iki örnek vereceğim; biri, bilim tarihi
- bilim felsefesinden, öbürü, dilden. Öncelikle, bilim tarihi -
bilim felsefesindeki örneği ele alalım:
90
Sözün Eşiğinde
91
İhsan Fazlıoğlu
92
Sözün Eşiğinde
93
İhsan Fazlıoğlu
sabit bir yapısı mı vardır? Her şeyden önce, bilim tarihi diye
bir disiplin mevcut; tarih içre olan hiçbir şey sabit olmaz,
olamaz ... Bilim tarihine baktığımız zaman: 1. Tarih boyunca
her milletin farklı bir bilimi olmuştur. 2. Bu bilim de yine
tarihi süreç içinde başkalaşmış, gelişmiş, dönüşmüştür ...
Örnek olarak, Çin bilimi ile Hint bilimi birbirinden farklı
dır; ayrıca her ikisi, Mezopotamya'da gelişen bilim ile muka
yese bile edilemezler. Buradaki farklılık, mahsus verilerin
elde edilmesi için kullanılan alet-edevatın değişikliğinden,
dolayısıyla hasıl olan verilerin niteliksel ve niceliksel fark
lılığından kaynaklanabilir; ancak bir o kadar da itibaratın,
o mahsus veriye kattığı itibaratın farklılığından neşet eder.
Örnek olarak, benimsedikleri teolojik ve kozmolojik kabul
ler, ilkeler, kullandıkları teorik diller, o verileri yorumlama
biçimleri, matematikleri ... Tüm bu itibarlar verilerin ala
cağı şekli belirler. Çinliler, daha MS. il. yüzyılda, negatif
sayıları biliyordu; Hint dünyası bu sayılarla VI. yüzyılda
tanıştı. İslam dahil, Batı medeniyeti camiası, negatif sayı
ları kavram olarak, ancak MS. XVI. yüzyılın sonunda keş
fettiler. Zaman farkına dikkat ediniz lütfen... Bu demektir
ki, Çin matematiği, belirli açılardan son derece sofistikeydi.
Ya da İslam trigonometrisi, en zirve olduğu dönemde bile,
bazı açılardan Hint trigonometrisinden daha az gelişmişti.
Ancak Hintliler, o gelişmiş trigonometrilerinin yanında koz
molojik ve fizik ilkeleri yetersiz olduğundan, İslam'a göre,
Evren'in matematik yorumlanmasında çok da büyük bir
ilerleme kaydedemediler. Kısaca, yukarıda işaret ettiğimiz
üzere, hem milletlerin farklı doğa bilimleri vardı, hem de bu
bilimler tarih içinde değiştiler. Aristoteles'inki farklıydı; İbn
Heysem'inki, Nasiruddin Tusi'ninki, Ali Kuşçu'nunki, Gali
leo'nunki, Newton'unki, Einstein'ınki de farklıydı, bugün
de onlardan farklıyız; ileride de farklı olacak... Dolayısıyla,
son derece nesnel dediğimiz doğanın bilgisi bile, hem çeşitli
94
Sözün Eşiğinde
95
İhsan Fazlıoğlu
96
Sözün Eşiğinde
97
İhsan Fazlıoğlu
98
Sözün Eşiğinde
99
İhsan Fazlıoğlu
100
Sözün Eşiğinde
101
İhsan Fazlıoğlu
1 02
Sözün Eşiğinde
103
İhsan Fazlıoğlu
104
Sözün Eşiğinde
105
İhsan Fazlıo�lu
1 06
Sözün Eşiğinde
Sonuç
Şimdiye değin söylediklerimi toparlarsam, şöyle bir
çerçeve çizebilirm sanıyorum: Temel dini ve ahlaki değerle
rin tekvini olması şudur: Nasıl ki tabiat bilimlerinde mahsus
ve makul, hakikat ile itibar birlikteliğimiz varsa, ve nasıl ki
dil bilimlerinde keyfi ve itibari olan bir süre sonra nesnelle
şiyor, subutiyet içinde bir gerçeklik kazanıyorsa; biz de bu
nesnellik üzerine eğilip yine itibarlar üzerinden belirli örün
tüleri (patterns) ve modları tespit edebiliyorsak, ahlaki ve
dini değerler de köklerini ve kaynaklarını, yukarıda özellik
leri verilen itibari insan eylemlerinin nesnel gerçeklik kazan
dığı tarihte bulurlar. Dini değerlerin vahyi kaynaklı olması
bir sorun yaratmaz; çünkü İbn Nefis'in de işaret ettiği üzere
Şari', zaten vahyin içeriğinde, tarihi olanı dikkate alır ve
toplumların yapısını göz önünde bulundurur.
107
İhsan Fazlıoğlu
108
Sözün Eşiğinde
109
YENİ BİR AHLAK NAZARİYESİ:
TARİHİN BİR TÜREVİ OLARAK AHLAK4
110
Sözün Eşiğinde
111
İhsan Fazlıoğlu
1 12
Sözün Eşiğinde
113
İhsan Fazlıoğlu
1 14
Sözün Eşiğinde
115
İhsan Fazlıoğlu
1 16
Sözün Eşiğinde
117
İhsan Fazlıoğlu
118
Sözün Eşiğinde
1 19
İhsan Fazlıoğlu
120
Sözün Eşiğinde
121
İhsan Fazlıoğlu
1 22
Sözün Eşiğinde
123
İhsan Fazlıoğlu
124
Sözün Eşiğinde
1 25
İhsan Fazlıoğlu
1 26
Sözün Eşiğinde
127
İhsan Fazlıoğlu
128
Sözün Eşiğinde
129
İhsan Fazlıoğlu
130
Sözün Eşiğinde
131
İhsan Fazlıoğlu
132
Sözün Eşiğinde
133
İhsan Fazlıoğlu
1 34
Sözün Eşiğinde
1 35
İhsan Fazlıoğlu
1 36
Sözün Eşiğinde
137
İhsan Fazlıoğlu
138
OSMANLI FELSEFE-BİLİM TARİHİNDE
DİLİN KÖKENİ SORUNU8
139
İhsan Fazlıoğlu
140
Sözün Eşiğinde
141
İhsan Fazlıoğlu
142
Sözün Eşiğinde
143
İhsan Fazlıoğlu
144
Sözün Eşiğinde
145
İhsan Fazlıoğlu
146
Sözün Eşiğinde
147
Ihsan Fazlıoğlu
148
Sözün Eşiğinde
149
İhsan Fazlıoğlu
150
Sözün Eşiğinde
151
İhsan Fazlıoğlu
1 52
Sözün Eşiğinde
1 53
İhsan Fazlıoğlu
1 54
Sözün Eşiğinde
İmdi dil, hem tabii hem de keyfi değilse nedir? Biraz sonra
üzerinde duracağız ama hemen yanıtını verelim: Dil, vaz'idir
ama subuti'dir. Elbette bu sorunun yanıtı, o zaman için bu
kadar kolay değil; bu nedenle de sorun yaratıyor. Dedik ki,
dil, menşeini hayatta bulur; tabiatta değil. O zaman ikinci
bir soru geliyor: Dil menşeini hayatta buluyorsa, uzlaşımsal
ve uylaşımsal ise keyfilikten nasıl kurtuluyor? Bu soruya,
yukadarıdaki açıklamalar dikkate alınarak, "Hayat, insanın
irade ile ihtiyarının var-kıldığı, mücessem yeni bir varlık ala
nıdır; dolayısıyla dil de subutiyetini bu yeni varlık alanında
bulur." diyerek cevap verilebilir. Doğrudur; ancak bunun
ayrıntılandırılması gerekiyor.
Bu ayrıntılandırma için öncelikle, sık sık atıf yapılan,
Bakara Sfıresi'ndeki bir ayet ele alınabilir: "Tanrı, Adem'e
isimleri öğretti. " Bu ayet, tarihi süreç içerisinde, dil ile ilgili
pek çok tartışmanın kaynağı oldu; hala da olmaktadır. Bu
nedenle, İslam medeniyetinde dil ile, dil felsefesi ile ilgili
tartışmaları, tefsir çalışmalarında da bulmak mümkündür;
dilin kökeni, yapısı vb. . . Gazali, akl-i selim bir insan ola
rak, bu ayetin, dilin verili olduğu anlamına gelmediğini, dil
yeteneğini işaret ettiğini belirtir; yetenek, yani istidad. Dola
yısıyla, Adem'e öğretilen dil ya da diller yoktur, verilen bir
dil yeteneği vardır.
Burada bir çıkma yapıp, ismin çoğulu 'esma' sözcüğü
üzerinde durmak istiyorum: İngilizce'deki name sözcüğü
nün nomostan geldiği düşünülür; nomoi, yasa, sınır demek
tir. Her ne kadar Arapçada, 'gizliden gelen ses' anlamındaki
n.m.s.'den türetilse de, namus, vahiy meleği Cebrail'in diğer
adıdır: Namus-ı ekber; çünkü vahyi, yasayı getirir. Bu çer
çevede ism sözcüğü Arapçada sınır ve yasa anlamına da
gelir. Dolayısıyla, "Tanrı, Adem'e isimleri öğretti. " ayeti,
bazı müfessirlere göre, "tek tek isimleri ... " anlamına değil,
yasaları ve sınırları manasına gelir. Elbette bu çok uzun ve
1 55
İhsan Fazlıoj!lu
1 56
Sözün Eşiğinde
1 57
İhsan F azlıoğlu
158
Sözün Eşiğinde
159
ihsan Fazlıoğlu
1 60
Sözün Eşiğinde
161
İhsan Fazlıoğlu
1 62
Sözün Eşiğinde
1 63
İhsan Fazlıoğlu
1 64
Sözün Eşiğinde
165
İhsan F azlıoğlu
166
Sözün Eşiğinde
1 67
İhsan Fazlıoğlu
168
Sözün Eşiğinde
169
İhsan Fazlıoğlu
1 70
Sözün Eşiğinde
171
İhsan Fazlıoğlu
10
Örnek olarak bkz. İhsan Fazlıoğlu, "Aristoteles'in Sayı Tanımı", Divôn
İlmi Araştırmalar Dergisi, İstanbul 2003/2, S. 1 5 , s. 127- 1 3 8 .
11
İhsan Fazlıoğlu, "Fıtrat, Nazar ve İstidlal: Akıl mı Akletmek mi? ya
da Müslümanca Düşünmeye Giriş", Kendini Bulmak, İstabul 20 15, s.
1 1 1-1 1 7.
1 72
İNSAN BİR GELENEKTİR1 2
12
Yazının muhtevasına i lişkin katkılarından dolayı değerli alim dostum
Dücane Cündioğlu'na ve suretine ilişkin uyarılarından dolayı da edib
dostum Hasanali Yıldırım'a müteşekkirim. Şurada yayımlanmıştır:
Dergah, Edebiyat Sanat Kültür Dergisi, Cilt XVII, Sayı 1 95, Mayıs
2006, s. 1 9-20.
173
İhsan Fazlıoğlıı
1 74
Sözün Eşiğinde
1 75
İhsan F azlıoğlu
1 76
Sözün Eşiğinde
177
İhsan Fazlıoğlu
178
Sözün Eşiğinde
179
İhsan Fazlıoğlu
1 80
Sözün Eşiğinde
181
İNSAN ÜZERİNE, İNSANLARLA,
İNSANCA KONUŞMAK MÜMKÜNDÜR 13 ...
1 82
Sözün Eşiğinde
183
İhsan Fazlıoğlu
1 84
Sözün Eşiğinde
185
İhsan Fazlıoğlu
186
Sözün Eşiğinde
187
İhsan Fazlıojjlu
188
Sözün Eşiğinde
1 89
İhsan Fazlıoğlu
1 90
Sözün Eşiğinde
191
İhsan Fazlıoğlu
192
Sözün Eşiğinde
193
İhsan Fazlıoğlu
194
" O BAŞKA, BU BAŞKA! " FELSEFESİ YA DA
GÜNÜMÜZ DİN DİLİNİN ELEŞTİRİSİ!14
14 Bu yazı, KAGEM Açılış Konferansı adı altında, " Düşünce ile Eylem
Arasında: Çağdaş İslam Dünyası'nda Gerçeklik, Yüzleşme ve Temsil"
başlığıyla, 1 6 Kasım 201 3'te Ankara'da yapılan sunumun gözden geçi
rilmiş halidir. Şurada yayımlanmıştır: İtibar, -Aylık Edebiyat ve Fikri
yat Dergisi-, Sayı 28, Ocak 2014, s. 30-32.
1 95
İhsan Fazlıoğlu
1 96
Sözün Eşiğinde
1 97
İhsan Fazlıoğlu
198
Sözün Eşiğinde
1 99
İhsan Fazlıoğlu
200
Sözün Eşiğinde
201
İhsan Fazlıoğlu
202
TÜRKİYE'DE İSLAM'IN
BİR GELECEGİ VAR MI?
Giriş
203
İhsan Fazlıoğlu
204
Sözün Eşiğinde
1. Tespit
�
"
\tı• t..ti:l.•..ıl ,h\y U"'::'1 JA.) u�
•
. . . •. _.:. ıı
205
ihsan Fazlıoğlu
il. Teşhis
206
Sözün Eşiğinde
207
İhsan Fazlıoğlu
III . Teklif
Teklifimizi sunmadan önce, bazı sözcüklerin anlamını
açıklığa kavuşturmakta fayda mülahaza ediyorum. Her şey
den önce, tarih bir çuvala benzetilirse, teklif edilen, geçmişe
giderek çuvalın içine girip kendini denize atmak ya da çuvalı
sırtlayıp bugüne taşımak değildir. Teklifimiz, tarihi tecrü
benin sürekliliğini muhafaza etmektir; çünkü icat ancak ve
ancak mevcuttan hareketle mümkündür. Tarihi tecrübe,
bizim mevcfıdumuzdur ve ancak o tecrübeden hareketle bir
icatta bulunabiliriz. Hayat, geleceğe doğru yaşanır, geçmişe
doğru idrak edilir/anlaşılır.
Öte yandan, tarihi tecrübede üretilen hiçbir şeyin
başına 'İslam' sıfatı getirilerek kutsanamaz. Tarihte İslam
değil, bu dünya görüşüne mensup Müslümanlar bir şeyler
yapmışlardır. Dolayısıyla, tarihte İslam matematiği yoktur;
Müslümanların yaptığı matematik vardır; benzer biçimde
tarihte İslam Devleti mevcut değildir; Müslüman insanla
rın kurduğu devletler söz konusudur. Söylenenler basit bir
kelime oyunu değil; doğrudan anlama/mefhuma ilişkin yar
gılardır. Tersi durumda, tarihi olan ideal hale getirilir ve
eleştiriden azade kılınır. Öte yandan, tarihi olanı küçüm
seyip görmemezlikten gelmek ve tarih-üstü soyut bir İslami
olana sığınmak da başka bir ideal hale getirme tarzıdır.
Bu mukaddemelerden sonra, dünya görüşü anlamın
daki dinin çekilmesini ve köklerini, Anadolu-Balkanlardaki
bin yıllık tarihi tecrübede bulan Türk kimliğinin erimesini
engelleyecek teklifimizi aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:
1- Anadolu-Balkanların tarihteki dini tecrübesi ihya
edilmelidir. Özünü, özellikle Sadreddin Konevi, Siraced
din Urmevi, Celaleddin Rumi ve Kutbuddin Şirazi'nin
yoğurduğu Konya'daki terkibin oluşturduğu bu tecrübenin
mukavvim unsurları şu şekilde ifade edilebilir:
208
Sözün Eşiğinde
ı. İtikad: Değer/ameli
ıı. İlim: Bilgi/nazari
ııı. İrfan: Varlık/hadsi
Konuşmada kullanılan ihya sözcüğünden kasıt, tekrar
pahasına, yukarıda dile getirdiğimiz üzere, tarihi tecrübe
deki sürekliliği ihyadır.
2- Günümüzde, özellikle Türkiye'de dini düşüncenin
en önemli sorunu, mantık terimleriyle ifade edecek olursak,
suğraları değişmiş kübraların kullanılmaya devam edilme
sidir. Bu da kelami/makfıl bir din idrakinin önündeki en
büyük engeldir. Başka bir deyişle, fizik değişmiş, ancak bu
fizik üzerine kurulu metafizik kullanılmaya devam etmek
tedir. Bu durum, diğer pek çok ilim alanı için de geçerlidir.
Öte yandan bu soruna bağlı olarak, beşinci ilkede dile geti
rilen, "Tarihi ya da güncel konuları okurken, halis sorular
ile bu halis sorulara yanıt olarak üretilen teorik lisanların
yarattığı sorunlar ayrı ayrı göz önünde bulundurulmalıdır."
düşüncenin ihmal edilmesidir. Örnek olarak, İbn Sinacı illi
yet anlayışına karşı geliştirilmiş Gazali'nin eleştirisi, mutlak
nedensellik anlayışı gibi dikkate alınmaya devam etmekte
dir; ya da İbn Sinacı tanım teorisinin yarattığı "Tanrı tikel
leri bilebilir mi ? " sorusu, İbn Sinacı tanım teorisi değiştiği
halde, bağlamından kopuk bir biçimde tartışılmaya devam
edilmektedir. Başka bir deyişle, bugün Harizmi cebri, İbn
Sina fiziği, İbn Heysem optiği, NasiruddinTfısi astronomisi
vb. kullanılmamakta, ancak onların üzerine inşa edilen ila
hiyat ya da metafizik ifadeler kullanılmaya devam edilmek
tedir. Dolayısıyla günümüzde, yalnızca insan-toplum-dev
let gibi konuları içeren Hayat odaklı düşünce yanında biraz
da, tarihimizde olduğu gibi, fizik, kozmoloji, astronomi,
psikoloji gibi konuları içeren Tabiat odaklı bilim dallarını
dikkate almalıyız; başka bir ifadeyle dakik el-kelamı, yani
kelam eserlerinin mümkinat kısımlarını yeniden üretmeli;
209
ihsan Fazlıoğlu
210
Sözün Eşiğinde
211
TÜRKLER İLE İRANLILARIN TARiHi
İLİŞKİLERİNİN MODELLENMESİ ÜZERİNE
BİR DENEME 1 5
212
Sözün Eşiğinde
213
İhsan Fazlıoğlıı
214
Sözün Eşiğinde
215
Ihsan Fazlıoğlu
216
Sözün Eşiğinde
217
İhsan Fazlıoğlu
sağlanabilir. Basit bir tabirle, her iki taraf da, kendi bakkal
dükkanını kapatmadan ortak bir şirket kurabilirler. Başka
bir deyişle, -eğer sorun bunlar ise- Sünnilik ile Şiilik'in
muhafaza edilerek Müslüman olabilmenin imkanı gösteri
lebilir. Yalnız burada şu noktayla yüzleşmek gerekir: Türk
cenahında Tanzimat ve Cumhuriyet tecrübeleri, tarihi sert
Sünni kimliğin gevşemesine ve yumuşamasına neden olmuş
tur; aynı süreç İran tarafında cereyan etmemiştir; belirli bir
süre etmişse bile, en azından özellikle Devrim'den sonra,
zaten mevcut sert Şii kimliği -tüm iyi niyetli çabalara kar
şın- daha da sertleşmiştir. Bunu halihazırda cereyan eden
olaylarda müşahede etmek mümkündür.
Son olarak şu noktaya değinmek istiyorum: Değerli
bilgin Ali Birinci üstadımız, herhangi bir işin, başarılı olabil
mesi için şu aşamaları içermesi gerektiğini belirtti: "Teşkilat
- Tahsisat - İcraat - Tahsilat ... " ve ekledi, "Hepsi de 'Fik
riyat'a dayanır. " Ben de buna şunu eklemek istiyorum: Bir
düşüncenin halkı yönlendirmesi düşünülüyorsa, fikriyatın
da hissiyata dönüştürülmesi gerekir. Fikir, fikir olarak yal
nızca zihni bir ifadedir; hayata ilişmesi için hissi bir yapı
kazanması gerekir ki, halkın bu fikre, temsil ettiği his/duygu
üzerinden katılması mümkün olsun. Bunun için, yalnızca
her iki tarafın birbirini bilmesi yeterli değil, anlaması da
gereklidir. Birbirini bilmek okumayı gerektiriyorsa, birbirini
anlamak da tanışmayı gerektirir. Bu nedenle, Hz. Yunus'un
" Gelin tanış olalım." çağrısına kulak vermeliyiz. Ancak
bunun için birbirimize saygı göstermeli ve daha da önemlisi
birbirimize karşı dürüst olmalıyız. Bu iki tavrın inşası için de
mevcut korkulardan sıyrılmalıyız; yönlendirilmemiş, başka
bir deyişle, bilinçsiz korkuları olan bir millet, başka bir mil
letle söyleşi yapamaz.
218
TÜRKİSTAN'IN FELSEFE-BİLİM
ZİHNİYETİNİN ANA-İLKELERİ 1 6
16
Bu çalışma " Orta Asya'da Müslüman Bilginlerin Müsbet Bilimlere
Katkılan" adıyla 'Orta Asya'da İslam' Uluslararası Sempozyumu'nda
[Oş Devlet Üniversitesi ile Türkiye Cumhuriyeti Diyanet Vakfı], 20-21
Mayıs 2004'te yapılan sunumun gözden geçirilmiş halidir. Şurada
yayımlanmıştır: "Türkistan'ın Felsefe-Bilim Zihniyetinin Ana-llkeleri " ,
İtibar, -Aylık Edebiyat ve Fikriyat Dergisi-, Sayı 4 0 , Aralık 2015, s.
36-37.
219
İhsan Fazlıoğlu
220
Sözün Eşiğinde
221
İhsan Fazlıoğlu
222
Sözün Eşiğinde
223
İhsan Fazlıoğlu
224
Sözün Eşiğinde
225
İhsan Fazlıoğlu
226
Sözün Eşiğinde
227