Professional Documents
Culture Documents
İhsan Fazlıoğlu
Papersense Yayınları
Altunizade Mah. Kısıklı Cad. Aköz 1$ Merkezi No:14 B Blok D: 6
Üsküdar 34662 İstanbul
Tel: (0216) 474 46 49 Faks: (0216) 651 86 53
papersense.com / bilgi@papersense.com
ISBN; 974-605-160-416-9
T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayıncılık Sertifika No: 29281
Baskı ve O lt
Sena Ofset
Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok K; 6
Zeytinburnu - İstanbul
Matbaa Sertifika No: 12064
Yayın H aklan
© Eserin işlenmiş hakları.
Libnonet Bilgi Hizmetleri ve Yazılım San.Tıc. Ltd» Şti.’ne aittir.
İzinsiz yaymianamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
Kendini Aramak
İhsan Fazlıoğlu
İnsan-Tarih Yazılan
Ih san F a z lıo ğ lu
Takdim 9
12
Kendini Aramak
14
İnsan Olmak işte Bütün Mesele!2
15
İhsan Fazlıoğlu
16
Kendini Aramak
17
Ihsan Fazlıoftlu
18
Hakikat ve Siyaset Olarak İnsan?
20
Kendini Aramak
li
İhısın Fazlı oğlu
kil, bütün ile parça birbirine girgin, birbirini takip eden bir
<?ih;tır (tecellî).
Nasıl ki Evren’deki icadın, hakikatin nihaî amacı insan
dır; siyasetin de nihai amacı insan olm alıdır, hem bir tür
hem dc bir birey olarak... İnsanı bir siyaset içinde var kı
lan yeri, işlevi ve ilişkileridir. Bu özellikleriyle hem bir bi
rey hem de bir toplum olarak insan bir süreç, bir örüntü-
dür. Hem hakikatin hem de siyasetin bir süreç ve örüntü ol
ması, bütün ile parçanın, sâbit ile değişkenin, tümel ile te
kilin birlikteliğini gösterir. İster bireysel ister toplumsal, in
sanın hakikatini yok eden bir yaklaşım insanın siyasetini de
yok eder. Elbette doğal âfetler gibi toplumsal âfetler de do
ğaldır, örüntü olmanın başka bir veçhesidir. Ancak doğa,
doğal olarak doğmaya devam eder; insanın doğuşu ise ölü
münün tarzına, üslubuna bağlıdır.
22
Nizâm-ı Âlem İnsan Demektir4
24
Kendini Aramak
25
İhsan JFazlıoğlu
26
Kendini Aramak
27
Bir Ö zgürlük M asalı
29
İhsan Fazlıoftlu
30
Kendini Aramak
ıı
Kendilik Üzerine Düşünceler*
33
Ihsan Fazluıfclu
M
Kendini Aramak
r.
Bu-ara-da Olmak
M
İhsan Fazlıofilu
38
Kendini Aramak
İ9
Yer Tutmak, Yere Tutunmak”
41
İhsan Fazlıogltı
42
Kendini Aramak
41
Bu-ara-da Olan’ın Dili: Şiir10
45
İhsan Jazhotflu
46
Kendini Aramak
Merak, sorudur:
Ger ‘Kâf ile Nûn’dan oldu Âlem
Âyâ neden oldu ‘Kâf ile Nün' hem
47
Oruç: Bu-*ara’-da Kendini ‘Ara’-mak1
49
İhtan Fazlıoftlu
50
Kendini Aramak
5t
İlim Aklın İbâdetidir12
$4
Kendini Aramak
as
Her Gerçek Doğru Değildir'!
58
Kendini Aramak
filerdir ki, bir izden bir ize ulaşır; bir maksada vasıl olurlar.
Bilginin istikâmetle olan ilişkisi, düşünce/tefekkür, na-
zar/teori gibi aklın pek çok eylemiyle de alakalıdır. Kudcmâ,
tefekkü rü tertip yani diizea, nazan aklın bilinenler-*/*;*
bilinmeyenler-* hareket», nazmı ise bir ipe sıra üzre dizi
len inciler şeklinde tanımlamıştır. Tüm bu tanımlamalarda
hep bir yol ve yön, bir tarık/menhec ve maksat/cihet, kısaca
istikamet vardır. Yalnızca bilgi değil amel/eylem de böyledir:
İnsan hatt-i müstakimde bilgi devşirirken sırât-i müstakimde
de yürür yani eyler. Eslâf bu muhtevayı farklı bir deyişle de
dile getirir: Nazarda dikkat (dakîku’n-nazar) bilgiye, hâlde
rikkat (rakîku'l-hâl) amele istikâmet verir.
Öyleyse en nihayetinde bilmek, hakkında olduğu konu
için bir yol alış, bir menzile varıştır; öne doğru bir hareket
tir; kadînun takaddümüdür. Bu nedenledir ki, Tiirkçemizdc
her eylem bilmeyi şart koşar: Yap-a-bil-mek için bilmek ge
rekir; öyle ki bil-e-bil-mek için bilmek olmaz ise olmaz bir
koşuldur. Bilginin mündemiç olmadığı, derinliklerinde yer
almadığı her eylem dolaşır; mündemiç olduğu, derinlikle
rinde yer aldığı her eylem ise içinde bir istikâmet taşır; sahi
bini bir yere ulaştırır. Örnek olarak vatan sevgisi, sevgi ke
limesinin doğası gereği, ihsasa ilişkin bir eylemdir; bu ey
lemi idrâkin alanına taşımak ya da idrâk i ihsasa indirge
mek bilginin hem sıhhatini hem de istikâmetini bozar; do
laştırır. İşte tam da bundan dolayı hem vatanı sevenler hem
de yerenler, sevgi ve yergilerini ihsastan idrâke taşıdıkla
rında, bilgiyi de sevgi ve yergiye bulaştırdıklarında her şeyi
dolaştırırlar; hem sıhhati hem istikâmeti kaybederler. Çün
kü ihsastan idrâke taşındığında bilgisiz sevgi ihmale, bilgi
siz yergi ihanete neden olur. Benzer durum tarih için de ge-
çerlidir; tarihi sevenler ile yerenler yine bu sevgi ve yergile
rini ihsastan idrâke taşıdıklarında konuyla ilgili tasavvur
larının ve tasdiklerinin hem sıhhatini hem de istikâmetini
kaybetmeye mahkûmdurlar. Tasavvur ve tasdikteki sıhhat
63
İhsan FazlmgJu
65
Ya Mevcuda Katıl Ya icat et! 1
ister ııa/ari ister amelî her yanıt, soru sahibinin hayat tec-
riıhesine delalet eder. Diişımce tarihinde basit ya da karma
şık teorik bir lisan çerçevesinde fikir serdeden kişi ile pratik
bir lisan çerçevesinde davranan, eyleyen kişi ister dile getiril
sin ister getirilmesin hayata mahsus derin sorulara tavır al
ınış demektir. Alınan tavırların birikimi, çeşitliliği kişinin ha-
yara ilişkin tarzı ve üslûbudur. Öyleyse bir kişinin belirli bir
mekân-zamam .la ortaya koyduğu üslup, o kişinin hayata ya
nıtıdır, harta duruşudur. Kişi, hayat denilen süreçte kendini
örer, verdiği yanıtlar ve ortaya koyduğu tavırlarla kendine ait
olanı temsil eder. Temsil , kişinin düşünce ve eylemiyle ger
çekleştirdiği bir yaşama üslubudur. Fikrî ya da amelî temsil,
belirli bir niteliğe ulaştığında, başkaları tarafından örnek alı
nır, benimsenir ve taklit edilmeye başlanır. Öyle ki, yaşayan
kişi için üslûp olan, öykünen kişi ıçtn taklit hâlini alır; za
manla temsilin delalet ettiği tecrübe unutulur; temsil saf bir
kalıba dönüşür. Bir zaman gelir ki, taklit eden kişi, taklit etti
ği kalıbın hem fikrî hem de amelî düzeyde ne anlama geldiği
ni bilmeden biçim i ile işletim dikkare almaya başlar vc içinde
bulunduğu anlam-değer dünyasının o teınsîle yüklediği sem
bolik değerle/değerlerle yetinir.
Özetlenen tespit, en açık biçimde günlük veya siyasî dil
de sıkça kullanılan sözcüklerde görülür. Retorik niteliği
yüksek bu kullanımlardaki amaç, kullanılan kelimenin içe
riği, muhrevası değil biçim ve işlevinin yaratacağı etkiden
azamî derecede, gizli-gundem deııilehilecek örtülü hedef
68
Kendini Aramak
Ih
Aralık-2007, sayı. 5.S, s. R2-83.
Kendini Aramak
72
Kendini Aramak
75
Ihsan Nzlıoglu
Ş u h iit-2007 , sayı. 4 5 , s.
K asım -200S, sayı. 50, s. 7 4 - 7 5 ,
K e n d im A r a ıı v ı l
sı
Küresizlik Sorunu2''
20
Agustosk-2009, sayı. 75vs. H4-H5.
Kendini Aramak
84
Kendim Aramak
8S
Paradigma mı, Perspektif mi?2'
87
İhsan Farlmftlu
91
Ihsan E'azlujftlu
'* Ş u b a t-- 2 0 0 » . s a y ı. v X 4 -X S .
Kendini Aramak
99
İhsan Fa*İH>ftlıı
100
Kendini Aramak
101
ölenler Öldü, Kalan Sağlar Haindir!25
mı
İhsan Fazlıuftlu
KM
Kendini Aramak
ios
Yön-etme ile İdare Etme26
107
İhsan hay.hnglu
108
Kendini Aramak
100
Terbiye, Talîm, Edeb2'
112
Kendini Aramak
\
Sihir ve Şuûrw
29
Temmu/.-20(17, sayı. 50, s. 80-81.
Kendini Aramak
ııs
İhsan Haılıoglu
116
Kendini Aramak
il"
ölçü Almadan Elbise Dikmekw
m
N isaıt-2006, sayı. .VS, s. 74-7.S.
Kendini Aramak
119
İhtan Hazlmfclı»
120
Kendini Aram;ik
nın da bir makine değil bir süreç, bir form değil bir örüntii
olduğu tespit edilmiştir- kültürlere de tatbik edilmektedir.
Maddî, manevî ve fikrî tüm İnsanî üretimler de üretildikle
ri hir yerde genel form olarak kabul edilip dünyanın dört bir
tarafında başka kültürler üzerinde uygulanmaktadır.
İster maddî ister manevî ister fikrî içerikte olsun genel
form ile özel form diyalekriği/cedeli dikkate alınmaz ise or
taya zulüm çıkar; adalet ise ikisinin de yerini bilmektir. Bu
kavram çiftinden birine ağırlık vermek çözüm değil sorun,
hayat değil ölüm üretir. Güneş'i odasına giren ışık huzme
siyle tanımak ne kadar eksik ise yalnızca Güneş'e yönelmek
de o kadar fazladır. Eksik olan da, fazla olan da zulümdür;
adalet orta-olandır; hem Güneş'e hem de muayyen bir za
man ve mekândaki ışık huzmesine beraberce dikkat etmek;
başka bir deyişle, hem genel formu bilm ek , hem de özel for
mu tanım ak çöziim için şarttır; çünkü genel formu bilmek
çözüme sıhhat, özel formu tanımak ise istikâmet verir. Böy
le bir anlayışa ulaşmak, hayatın en genel formunu dikkate
almakla mümkündür. Hayatın, hatta Varlık’ın en genel for
mu Hz. İnsan"dır. İnsan hakîkatu'l-hakâik'iir. Bu ilkeyi tek
ilke, bu genel formu tek genel form, bu yasayı tek yasa ka
bul eden bir zihniyet, Kem ölçüyü hem ölçüleni , hem gene
li hem özeli, hem sureti hem maddeyi birlikte dikkate alma
becerisini gösterebilir. Gerisi, savaştır.
12!
Milleti Millet Kılan Hüznüdür”
121
Ihsan Fazlıoglu
124
Kendim Aramak
12 S
Varlık Duyuşu^
27
İhsan Fazlı»ftltı
128
Kendini Aramak
129
Akıl Kayıp, Vicdan Metrûk, Gönül Mahzûn"
ı.ii
İhsan FaıJa^lu
132
Kendini AramA
ns
îtısao Faz]ıoğlu
136
k* illim i * 1 h m «V
rS
Arahk-2004, sayı. IV, s. 82-83.
Kendini Aramak
140
Kendim Aramak
Kilisc’yc yani Sistem'e karşı bir duruş, hatta sahih bir itikâd
arayışı idi. Newtoncu kiliseler ve bu kilisierde görev yapan
Newroncu din adamları derinden derine SistemMe savaştı
lar. Sonuç, bin yıllık Sistem’in bu devrimi dönüştürmesi ol
du. Direnenler sahih ıtıkadlarını korumak için ya ateist ya
da teist olmak zorunda kaldılar. Gerçekten de bu Sistem'in
cenderesi içerisinde yaşayan bir kişi için sahih itikâd arayı
şının başlangıç noktası reddediş, en azından kritiktir.
Bu tespit bugün için de geçerlidir: İnancı bilginin önü
ne koyan ve her şeye yayan bir zihniyet en nihayetinde red
dedilme eylemine maruz kalacaktır. Bu sonuç bilim sel bilgi
için de geçerlidir: İnsanı yalnız başına safi inanç ya da safi
bilgi veya safi aşk kabul etmek insanı tek-boyuta indirge
mek demektir. Halbuki insan âb id y nâtık ve âşık tır; sahih
itikâd budur çünkü.
Şimdiye kadar bir noktayı açıklamayı hep erteledik: Ko-
pernik ve hana Galileo’nun doğanın bilgisi söz konusu ol
duğunda Sistem'e karşı dururken, dayandıkları bilm e tarzı,
yani sahîh itikâd arayışındaki yöntemleri ne idi? Gözlem
le uyumlu hesap! Bu ilke nereden geliyordu? Fvren’i idrâk
için yeni bir bilme tarzını geliştirmeye çalışan Merağa Oku
lu ve takipçilerinin çalışmalarından. Öyle ki Ali Kuşçu, Ibn
Nakîb ve Şemseddin Hafrî, F.vren’i ilmi idrâk için “yeni bir
metafizik" ve “yeni bir fizik" kurmaktan bile bahsediyor
lardı. Çünkü “ Bizde Kilise yoktu; Sistem yoktu." Şimdi mi?
Şimdi ise “ Biz” yok.
141
Gökyüzünü Bilmeliyiz Pencereden Bakmadan,h
)ik bır rahatlama sağlan Bütüne alınacak bir tavır ise tehli
kelidir; çünkü kişinin bütün bir anlam-deger dünyasını baş
tan aşağı değiştirmesine, yeniden kurmasına sebep olabilir.
Öyleyse bir tarıh-medeniyet perspektifinin bütününe ilişkin
karşı duruş yoksa, parçalara ilişkin eleştiriler, ne kadar çok
olursa olsun hep aynı ilkeler/kelime-i şehâderler içerisinde
sürüp gider.
Bu kabuller çerçevesinde, yukarıda tırnak içinde verilen,
İslâm medeniyetindeki felsefe-bilim hayatının başlamasına
ve devam etmesine ilişkin iddianın ilkece incelenmesi gere
kir. Bu cümlede üç temel kabul mevcuttur: Birincisi, felse
fe-bilim tercümelerle başlamıştır; İkincisi, bu hareket aklı/
rasyonel tavırlı Mutezile’nin siyasî irâdeyi yönlendirdiği dö
nemde, özellikle M e’mun döneminde iş görmüştür; üçüncü-
$ü ise Ehl-i hadisin, siyasî hâkimiyeti etkisi altına almasıyla
bitmiştir. Bu üç madde doğal olarak, İslâm medeniyetinde
ki felsefe-bilim hareketinin dm ile bilim çatışması diyalekti
ği içinde alınmasını zorunlu kılmaktadır.
4iBir medeniyetten başka bir medeniyete felsefe-bilim sa
hasına ilişkin bir eserin tercüme edilmesi ne demektir?" so
rusuna, günlük tecrübelerimiz ışığında verilebilecek muhte
mel yanıtlan aklımızda tura ra k şunu söyleyebiliriz ki hiçbir
medeniyette tercüme/çevirt bir felsefe-bilim hareketi başlat
maz; ancak yolda olan , yürüyen bir fik rî hareketi „ felsefe-
bilim üretimim besler , zenginleştirir , geliştirir . Tersi olsaydı
tüm milletler, çeviri yoluyla yerli felsefe-bilim hareketlerini,
geleneklerini rahatlıkla kurabilirlerdi. Öte yandan ılmî çe
viri, daha baştan, çevrilen eserlerin hem dil hem de muhte
va itibarıyla anlaşılmasını şart koşar. Başka bir deyişle, ese
rin ana dili, çevrildiği ikinci dil ve çevrilen konunun teknik
içeriği bilinmeli, özellikle çevrilen dildeki ilmi terimler hazır
olmalıdır. Batlamyus'un AlmacestV sinin teknik içeriğini bi
lenler, yukarıdaki şartlar çerçevesinde, bu tercümenin ko
layca yapılamayacağını da bilirler. Islâm medeniyetinde ya-
14)
Ihsan Fazlto&lu
144
Kendini Aramak
Şuhat-2005, sayı. 2 1, s. 7 2 -7 î.
Kendini Aramak
147
Ihsan Fazlıoglu
14H
Kendini Aramak
149
Yeni Bir Medeniyet, Yeni Bir Theo-Ontoloji™
151
(lisan hazlıoglıı
\$l
Kendini Aramak
ran, bu yapıların doğa ile, insan ile ilişki kıırma tarz ve ta
vırları değil, bu tarz ve tavırların da zeminde bulunan ve
onlara içeriklerini veren, sahip oldukları theo-ontolojıle-
rıdır. Gazâlî’mn ıneşşâî felsefe eleştirisindeki en önemli üç
maddeye bakıldığında bile, theo-ontolojik tasavvurun me
deniyetler arasındaki ayrımda ne kadar hayatî bir yer edin
diği görülecektir.
Th eo-ontolojik çerçeveler yalnızca büyük medeniyet
ve kültür öbeklerini birbirinden ayırmakla kalm az, ay
nı medeniyet havzasındaki alî-medeniyet ve kültürler ara
sında farklılaşm alara dahi neden olabilir. Bunun en gü
zel örneği, Islâm medeniyetinin bir alt-üyesi olan Osman-
lı ve Safevı kültürleridir. Özellikle X III. yüzyılın ikinci ya
rısında, İbn Arabî ve Sadreddin Konevî ile Konya'da başla
yan, Davııd Kayserî ve Mehmed Fenan ile Bıırsa'da biçim
lenen, vabdet-t vucitd adlı yeni theo-ontoloji, Osmanlı kül
türüne farktı bir medenî perspektif kazandırabilmiştır. Ben
zer şekilde, bu yeni theo-ontolojinin içerisine Safevîler ılahî-
seçiimiş-kozmik-aile olarak Hz. Ali ve evladını yerleştire
rek dönüşüme uğratmış, ayrıntılarda daha farklı biı medenî
perspektif inşa etmişlerdir.
Benzer özellik Batı Avrupa'da ortaya çıkan yeni me
deniyette de gözlem lenebilir. Her şeyden önce P rotes
tan theo-ontoloji, Katolik theo-ontolojıyı, özellikle Tho-
mas Aquınas’ın inşa ettiği çerçeveyi tasfiye etti; bu da fark
lı bir süreci başlattı. Bundan daha önem lisi, çerçevesi
ni NewroıTun çizdiği Ingiliz theo-ontolojisı ile çerçevesini
Lcibniz'in çizdiği Alman theo-oııtolojisı arasındaki temel
farklar, aynı medeniyet havzası içerisinde iki önemli alt-
medenî perspektif yarattı. Kant'ın tüm arabulucu terkibi
ne karşın Goethe, Fichte, Schelling, Schopenhaııer, Hegel,
Nierzsche, Heideggcr gibi filozofların elinde gelişen bu ye
ni theo-ontoloji ile Anglo-Amerikan theo-ontolo|isi iki dün
ya savaşına neden oldu. Bu iki farklı theo-ontolojinin üret-
îhsan Fazlıoglu
154
k« mimi Aı im ıl
155
Sallama Din Tasavvuruna Karşı Değimler*1'
157
İhsan Fazlaofclu
15H
Kendini Aramak
159
Kurban: Sınıra Yakm Durmak""'
40
A r a lık -2009, sayı. 79, s. 82-83.
Kendini Aramak
161
Ihsan H aılıoftlu
162
Kendini Aramak
I6.S
İhsan Fazlıoftlu
166
Kendim Aramak
169
Ihsan Fazltoglu
I7Ü
Kendini Aramak
rı
Aynı Hâli Paylaşmak41
174
Kendini Aramak
175
Maslahat -versus- Menfaat44
ı
İhsan Fazlıoglu
bayat ilk bakışta iki ayrı alemdir. M evaui olm ak ile nirâk
etm ek, olm ak ile bilm ek sözcükleri arasındaki ayrını dikka
te alınır ise şöyle denilebilir: Tabiatın m evcudiyet i, insan
dan bağımsız, ancak idrâki, bilgisi insana bağlıdır; haya
tın ise zemininde tabiî koşullar bulunsa da hem mevcudiyeti
hem de idrâk i, bilgisi insana bağlıdır. Öte yandan hayat da
hi, insanı rürselliğin sının ilerisinde nesnel (objektif) bir ger
çekliktir. O bje kavramının dışarıya fırlatm ak, karşıya k o y
m ak anlamları dikkate alınırsa bıı kez yukarıdaki deyişle
rin tersine, hayatın da tıpkı tabiat gibi tekil insan iradesin
den bağımsız bir gerçekliği olduğu görülür. Çünkü hayat,
kudemânııı deyişiyle, İnsanî eylemin aynileşmesi, aklın ci
simleşmesidir. Hiç şüphesiz mevcıtd ile malûm alanları ara
sındaki ilişki son derece karmaşıktır ve en nihayetinde, insan
mevcudu dahi malûm hâle getirerek İnsanî kılar. Bıı neden
le, insan bizatihi bilgi hâlini alır; çünkü en derin anlamıyla
insan, aklını, idrâkini tabiata seren bir var olandır. Bu ser
me işi türsel olduğundan süreklilik gösterir; bu sürekliliğin,
dolayısıyla rürselliğin adı tarihtir. Bu nedenle tarihe mevcıid
olm a ile idrâk etm e yi, olm a ile bilme yi, tabiat ile hayâtı kı
saca, nıevcûd ile malûmu birleştiren alandır. Başka bir de
yişle, tabiat insanın idrakine konu olduğu andan itibaren
tarihileşir; maddî yapısı manevî bir karakter kazanır; çünkü
en nihayetinde doğa bilimleri bile İnsanî idrâkin tezahürleri
olduklarından tarihîdirler. Hayat da insanın eylemlerine ko
nu olduğu andan itibaren rürselliğin sınırları içerisinde tabi
atladır; manevî yapısı maddî bir karakter kazanır; çünkü ha
yat da, tüm renkleriyle İnsanî eylemin tezahürü olduğundan
cisimseldir. Bu nedenle, insanın bir fıtratı bulunmakla bir
likte doğası tarihtir. Oldukça sorunlu ve yanlış anlaşılmaya
müsait bu konunun kısaca verdiğimiz nazarî özetinin hası
lası şudur: 1. insan olmaklığımızın, nirsclliğinıizin sınırı bil
gimizin sınırıdır; 2. M evcûd ile malûmu, olm a ile bilm eyi,
tabiat ile hayâtı birleştiren alan tarihtir.
181
Ihsan Faılıujtlu
IH2
Kilidini Aramak
IH)