You are on page 1of 17

Bu bölümdeki dört ayet ve onyedi hadis-i şeriften,

Allah’ın iman eden kulları için cennette hazırladığı


pınarları, kalplerden kin ve öfkenin orada sökülüp
atılacağını, yorgunluğun da orada olmayacağını, korku
ve üzüntüsüz bir hayat olacağını, altın tepsi, tabak ve
kadehlerle yiyecek ve içecekler ikram edileceğini,
ebedi kalınacak cennetlerde her türlü meyveden
yenebileceğini, ipek ve atlas elbiseler içinde karşılıklı
sohbetler edileceğini ve iri gözlü huriler verileceğini,
cenneti elde edebilmek için insanların dünyada orayı
kazanmak için yarış etmeleri gerektiğini, cennette her
türlü yeme içmenin olup, idrar ve dışkının olmadığını,
oradaki nimetlerin hiçbir göz tarafından görülmediği,
hiçbir kulağın duymadığı ve hiçbir insanın hatırından
geçiremediği ve hayal edemediği nimetler olduğunu,
tarakların altından olup her tarafın güzel kokularla
donatıldığını, cennetteki en aşağı seviyede olan
kimseye dünyanın on misli büyüklüğünde yer
verileceğini, altmış mil yüksekliğinde inciden yapılma
çadırlar olduğunu, çok büyük ağaçlar olup bir ucundan
diğer ucuna yüz senede varılamayacağını, köşklerdeki
mü’minlerin birbirlerini semadaki yıldızlar gibi
seyredeceğini, esen rüzgarın bile orada insanların
güzelliklerine güzellik katacağını ve cennette ölüm,
hastalık, ihtiyarlık olmayacağını, keder ve sıkıntı
çekilmeyeceğini, cennetteki tüm nimetlerin en üstünü
olarak da Allah’ın razı olduğunu kullarına bildireceğini,
şu anda gökteki ayı nasıl görüyorsak orada da Rabbimizi
öylece göreceğimizi ve en değerli şeyin de bu olduğunu
öğreneceğiz. [1]

“Muhakkak ki, yolunu Allah ve kitabıyla bulanlar,


cennetlerde ve ırmak başlarındadırlar. Esenlik ve
güvenlik içerisinde girin oraya! diyerek karşılanacaklar
orada. Gönüllerindeki kini, hasedi kökünden söküp attık
onların; Onlar mutluluk divanları üzerinde, karşı
karşıya oturmuş kardeştirler. O cennetlerde onlara,
hiçbir yorgunluk ve bitkinlik erişmez ve oradan
çıkarılacak da değillerdir.” (Hıcr: 15/45-48)

“O gün Allah onlara: “Ey benim kullarım bugün ne


korkacaksınız, ne de üzüleceksiniz!” diyecek. O
kullarım ki, ayetlerime inanmışlar ve müslüman
olmuşlardır. Ey kullarım! Siz ve mü’min eşleriniz girin
cennete, orada ağırlanıp sevindirileceksiniz. Orada
altın tepsiler ve kadehlerle onların etrafında dolaşılır.
Orada canlarının çektiği, gözlerinin hoşlandığı herşey
var. Ve sizler orada ebedi kalacaksınız. Dünyada
yaptığınız doğru dürüst işler sayesinde, elde edeceğiniz
cennet işte böyledir. Size orada pekçok meyveler de
var, onlardan yersiniz.” (Zuhruf: 43/68-73)

“Buna karşılık yollarını Allah ve kitabıyla bulanlar,


gerçekten güvenilir bir konumdadırlar. Bahçeler ve
pınarlar arasında, ince ve kalın ipekten elbiseler
giyerler ve karşı karşıya otururlar. İşte böyle olacak,
biz o mü’minleri siyah iri gözlü hurilerle de
evlendiririz. Orada güven içinde canlarının çektiği her
türlü meyveyi isteyip getirtirler. Ve orada ilk ölümden
başka bir ölüm tatmayacaklar ve böylece Allah onları
yakıcı ateşin azabından korumuş olacaktır. Bu Rabbinin
bir lütfudur ve en büyük zafer de budur.” (Duhan: 44/
51-57)
“Şüphesiz ki erdem sahipleri ve iyi kişiler cennet
nimetleri içindedirler. Koltuklara yaslanarak
seyrederler. Onların yüzlerinde nimetin ve mutluluğun
sevincini görürsün. Onlara ağızları mühürlenmiş yani
bozulmama ve lezzetinin kaçmaması için vakumlanmış,
sadece, içecek kimsenin yanında halis sarhoşluk
vermeyen şaraplardan sunulur ve içirilir, dünyadaki
içkilerin tersine bunların içiminden sonra etrafa kötü
kokular değil, misk kokusu yayılır. Öyleyse bu değerli
şeylere ulaşmak için can atanlar, yarışanlar bu
nimetlerin bulunduğu cennete girmek için yarışsınlar.
Ve bu şaraba tesnim pınarının suyu karıştırılmıştır. Bu
su öyle bir kaynaktır ki, Allah’a yakın olma şerefine
erişenler ondan içerler.” (Mutaffifin: 83/22-28)

1884. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre


Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler cennette yiyip içerler, ama büyük, küçük


abdeste çıkmaz ve sümkürmezler. Sadece hoş kokulu
bir geğirti ve ter çıkarırlar. İnsanın kendiliğinden nefes
alması gibi, onlar da kendiliklerinden Cenâb–ı Hakk’ı
ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih
eder, tekbir getirirler.”[2]

1885. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ, ‘Ben sâlih kullarım için hiçbir gözün


görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın
hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım’
buyurdu.”

Ebû Hüreyre, isterseniz şu âyeti okuyunuz, dedi:

“Mü’minlerin yaptıkları ibadet ve iyiliklere karşılık


olarak onlara ne mutluluklar saklandığını hiç kimse
bilemez” (Secde: 32/17).[3]

1886. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Cennete ilk girecek kimselerin yüzleri, dolunay gibi


parlak olacak. Onların ardından gireceklerin yüzleri,
gökyüzündeki en parlak yıldız gibi aydınlık olacak.
Orada insanlar ne küçük ne büyük abdest bozarlar ve
ne de tükürüp sümkürürler. Onların tarakları
altındandır. Kokuları mis gibidir. Buhurdanlıklarında
tüten hoş koku, cennetin hoş kokulu ağacındandır.
Eşleri hûrilerdir. Cennetliklerin hepsi de babaları
Âdem’in şeklinde yaratılmış olup boyları altmış
arşındır.”[4]

Buhârî ve Müslim’in diğer bir rivayetine göre Resûl–i


Ekrem şöyle buyurdu:

“Onların cennetteki kapları altındandır. Orada terleri


mis gibi güzel kokacaktır. Orada her birine, baldırının
iliği etinin üstünden görünecek kadar güzel ikişer kadın
verilecektir. Onların kalpleri tek bir adamın kalbi gibi
aynı duyguları taşıdığından, aralarında ne anlaşmazlık
ne de çekişme meydana gelecektir. Akşam sabah Allah
Teâlâ’yı ulûhiyyetine yakışmayan sıfatlardan tenzih
edeceklerdir.”[5]

1887. Muğîre İbni Şu‘be radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Mûsâ sallallahu aleyhi ve sellem Rabbine:

– Cennetliklerin en aşağı derecesi nedir? diye sordu.


Allah Teâlâ da şöyle buyurdu:

– O, cennetlikler cennete girdikten sonra çıkagelen bir


adamın derecesi olup kendisine:

– Cennete gir! denir.

– Yâ Rabbî! Herkes yerine yerleşmiş ve alacağını


almışken ben nereye gideceğim? der. Ona:

– Sana dünya hükümdarlarından birinin mülkü kadar yer


verilse razı olur musun? diye sorulur. O da:

– Razıyım yâ Rabbî! der. Bunun üzerine Allah Teâlâ


ona:

– İşte öyle bir mülk senindir. Bir o kadar daha, bir o


kadar daha, bir o kadar daha, bir o kadar daha
buyurur. Beşincisinde o adam:

– Razı oldum yâ Rabbî! der. Allah Teâlâ ona:


– İşte bu kadar şey hep senindir. Onun on misli de
senindir. Bir de neyi arzu ediyorsan, gözün neden
hoşlanıyorsa hepsi senindir, buyurunca adam:

– Razı oldum yâ Rabbî! diyecek.

Daha sonra Mûsâ aleyhisselâm :

– Yâ Rabbî! Cennetliklerin en üstün derecesi nedir? diye


sordu. Allah Teâlâ şöyle buyurdu:

– Onlar benim seçtiğim kullardır. Onların kerâmet


fidanlarını kudret elimle ben dikip mühür altına aldım.
Onlara hazırladığım nimetleri ne bir göz görmüş, ne bir
kulak duymuş, ne de bir kimsenin hatır ve hayalinden
geçmiştir.”[6]

1888. İbni Mes’ûd radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Ben cehennemden en son çıkacak (veya cennete en


son girecek) kimseyi biliyorum. O adam cehennemden
emekleye emekleye çıkar. Allah Teâlâ ona:

– Haydi git, cennete gir, buyurur. Adam cennete gider,


fakat ona cennet doluymuş gibi gelir. Geri dönüp Allah
Teâlâ’ya:

– Yâ Rabbî! Cennet ağzına kadar dolmuş! der. Allah


Teâlâ ona:
– Git, cennete gir, buyurur. Tekrar oraya gider, yine
cennetin dolu olduğunu zanneder. Bir daha geri dönüp
Allah Teâlâ’ya:

– Yâ Rabbî! Orası dopdolu! der. Allah Teâlâ ona yine:

– Git, cennete gir, orada senin dünya kadar ve


dünyanın on misli (veya dünyanın on misli
büyüklüğünde) yerin var, buyurur. O Adam:

– Yâ Rabbî! Sen kâinâtın hükümdarı olduğun halde


benimle alay mı ediyorsun? (veya benim halime mi
gülüyorsun?) der.”

Hadisin râvisi İbni Mes’ûd şöyle dedi: Resûlullah


sallallahu aleyhi ve sellem’in gerideki dişleri
belirinceye kadar tebessüm ettiğini gördüm. Sonra
şöyle buyurdu:

“İşte cennetliklerin en aşağı seviyesinde bulunan


adamın derecesi budur.”[7]

1889. Ebû Mûsâ el–Eş'arî radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Şüphesiz mü’min için cennette, altmış mil yükseklikte


içi boş inciden yapılma bir çadır vardır. Orada
mü’minin gidip ziyaret ettiği aileleri vardır. Fakat bu
aileler birbirlerini görmezler.”[8]

1890. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennette öyle bir ağaç vardır ki, idmanlı bir ata


binmiş olan kimse onun bir ucundan diğerine yüz
senede varamaz.”[9]

1891. Yine Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den


rivayet edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi
ve sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, kendilerinden yüksekteki köşklerde


oturanları, aralarındaki derece farkı sebebiyle, sizin
sabaha karşı doğu veya batı tarafında, gökyüzünün uzak
bir noktasında batmak üzere olan parlak ve iri bir
yıldızı gördüğünüz gibi göreceklerdir.” Bunun üzerine
ashâb–ı kirâm:

– Yâ Resûlallah! O yerler, peygamberlere ait ve


başkalarının ulaşamayacağı köşkler olmalıdır, dediler.
Resûl–i Ekrem şöyle buyurdu:

– “Evet, öyledir. Canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a


yemin ederim ki, o yerler, Allah’a iman edip
peygamberlere bütün benlikleriyle inanan kimselerin
de yurtlarıdır.”[10]

1892. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennette yay kadar bir yer, üzerine güneşin doğup


battığı her şeyden daha hayırlıdır.”[11]

1893. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre


Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:

“Cennette, cennetliklerin her hafta gittikleri bir çarşı


vardır. Orada, yüzlerine ve elbiselerine cennet kokuları
üfleyen bir kuzey rüzgârı eser ve böylece güzellikleri
daha da artar. Eskisinden daha güzel ve yakışıklı olarak
eşlerinin yanına döndükleri zaman, aileleri onlara:

– Vallahi güzelliğinize güzellik katılmış, derler. Onlar


da:

– Vallahi yanınızdan ayrılalı beri siz de daha bir güzel


olmuşsunuz, derler.”[12]

1894. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler, yükseklerdeki köşkleri, sizin


gökyüzündeki yıldıza baktığınız gibi
seyredeceklerdir.”[13]

1895. Sehl İbni Sa’d radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gün, Resûl–i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’in


cenneti geniş bir şekilde anlattığı bir sohbetinde
bulundum. Sözünün sonunda şöyle buyurdu:
“Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
duymadığı, hiç kimsenin hatırından bile geçirmediği
nimetler vardır.” Sonra da şu âyeti okudu:

“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere ibadet


ettikleri için vücutları yataklardan uzak kalır ve
kendilerine verdiğimiz rızıktan da başkalarına
harcarlar. Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne
mutluluklar saklandığını hiç kimse bilemez” (Secde:
32/16–17)[14]

1896. Ebû Saîd ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ’dan


rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve
sellem şöyle buyurdu:

“Cennetlikler cennete girince bir kimse şöyle seslenir:


Siz cennette ebediyyen yaşayacak, hiç ölmeyeceksiniz;
hep sağlıklı olacak, hiç hastalanmayacaksınız; hep genç
kalacak, hiç yaşlanmayacaksınız; hep nimet ve
mutluluk içinde yaşayacak, hiç keder ve sıkıntı
çekmeyeceksiniz.”[15]

1897. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Sizden cennetin en aşağı derecesinde olan birine


(Allah Teâlâ veya bir meleği):

– Ne dilersen dile, diyecek. O da bütün dileklerini


söyleyecek. Kendisine, kalbinden geçenlerin hepsini
diledin mi? diye soracak. O da:
– Evet, diledim, diyecek. Bunun üzerine o kimseye:

– Bütün dileklerin bir misli fazlasıyla sana verilecektir,


diyecek.”[16]

1898. Ebû Saîd el–Hudrî radıyallahu anh’den rivayet


edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
şöyle buyurdu:

“Allah Teâlâ cennetliklere:

– Ey cennet sâkinleri! diye seslenir. Onlar da:

– Buyur Rabbimiz! Emret! Bütün hayır ve iyilikler senin


elindedir, derler. Allah Teâlâ:

– Halinizden memnun musunuz? diye sorar. Onlar:

– Nasıl razı olmayalım, Rabbimiz. Sen bize, hiç kimseye


vermediğin bunca nimetler ihsan ettin, derler. Allah
Teâlâ:

– Size bunlardan daha değerlisini vereyim mi? buyurur.


Cennetlikler:

– Bunlardan daha değerlisi ne olabilir, Rabbimiz!


derler. Bunun üzerine Cenâb–ı Hak:

– Üzerinize rızâmı indiriyorum; bundan sonra size hiç


gazap etmeyeceğim, buyurur.”[17]
1899. Cerîr İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:

Bir gece Resûlullah’ın yanında bulunuyorduk. On


dördüncü gecesindeki aya baktıktan sonra şöyle
buyurdu:

“Şu ayı hiç bir sıkıntı çekmeden gördüğünüz gibi


Rabbinizi de ayan beyan göreceksiniz.”[18]

1900. Suheyb radıyallahu anh’den rivayet edildiğine


göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle
buyurdu:

“Cennetlikler cennete girince Allah Teâlâ onlara:

– Size vermemi istediğiniz bir şey var mı? diye soracak.


Onlar:

– Yâ Rabbî! Yüzlerimizi ak etmedin mi? Bizi cennete


koyup cehennemden kurtarmadın mı, daha ne
isteyelim, diyecekler.

İşte o zaman Allah Teâlâ perdeyi kaldıracak. Onlara


verilen en güzel ve en değerli şey Rablerine bakmak
olacaktır.”[19]

Nevevi elimizdeki Riyazu’s-Salihin kitabını Allah’a


hamdini ifade eden iki ayet ve bir dua ile
bitirmektedir.

“Ama iman edip de yararlı işler yapanlara gelince;


Rableri imanlarından dolayı onları doğru yola
eriştirmektedir. Ahirette ise nimet dolu cennetlerde
bulunacaklar ve onların konaklarının altlarından
ırmaklar akmaktadır. Onlar, orada mutluluk
makamında olup: “Ey Allah’ım! Sınırsız kudret ve
izzetinle sen ne yücesin, seni her türlü noksanlardan
tenzih ederiz” diye dua ederler. Orada, onların
selamlaşmaları “selam olsun” şeklinde olacaktır. Dua
ve niyazlarının sonu ise; “Eksiksiz bütün övgüler
alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” derler.”
(Yunus: 10/9-10 )

“Mü’minler cennete girmezden önce, onların


benliklerinde takılıp kalmış olabilecek düşünce ya da
duygu türünden uygun olmayan ne varsa hepsini silip
atacağız. Onların önlerinde dereler ve ırmaklar
çağıldayacak ve onlar “Eksiksiz bütün övgüler bizi bu
bahtiyarlığa eriştiren Allah’a yakışır. Çünkü o bize yol
göstermeseydi, biz asla doğru yolu bulamazdık! Ve
Rabbimizin elçileri bize gerçekten doğru söylemişler”
diyecekler. Ve bir ses: “İşte geçmişte edip-
eyledikleriniz sayesinde kazandığınız cennet bu” diye
seslenecek.” (Araf: 7/43)

Allahım İbrahime ve onun âline rahmet ettiğin gibi


kulun ve ümmî peygamber olan Rasûlün Muhammed
(s.a.v.)’e onun hanımlarına ve zürriyetine hayır ve
rahmetini esirgeme. İbrahim ve O’nun âline hayır ve
bereket lutfettiğin gibi kulun ve ümmi peygamber olan
Rasûlün Muhammed (s.a.v.)’e ve O’nun hanımlarına ve
zürriyetine de hayır ve bereket ihsan eyle, şüphesiz sen
övülmeye layık ve yücelerin yücesisin.
[1] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin
Tercümesi: 553.

[2] Müslim, Cennet 18. Ayrıca bk. Buhârî, Bed'ü'l–halk


8, Enbiyâ 1.

Bir benzeri 708’de geçmişti. 1889 ve 1898 arası benzeri


hadislerdir.

[3] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (32), 1, Tevhîd


35; Müslim, Cennet 2–5. Ayrıca bk. Tirmizî,
Tefsîru’l–Kur’ân 33, 57; İbni Mâce, Zühd 39.

[4] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 15.


Ayrıca bk. Tirmizî, Kıyâmet 60, Cennet 5; İbni Mâce,
Zühd 39.

[5] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Enbiyâ 1; Müslim, Cennet 17.

[6] Müslim, Îmân 312.

[7] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 36; Müslim, Îmân 308.


Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 39.

[8] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8, Tefsîru sûre (55) 2; Müslim,


Cennet 23–25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 3.

[9] Buhârî, Rikak 51; Müslim, Cennet 8.

[10] Buhârî, Bed'ü'l–halk 8; Müslim, Cennet 11.

[11] Buhârî, Cihâd 5, 6, Bed'ü'l–halk 8, Rikak 51; (Hadisi


Müslim rivayet etmemiştir). Ayrıca bk. Tirmizî,
Fezâilü’l–cihâd 17.

[12] Müslim, Cennet 13.

[13] Buhârî, Rikak 51.

[14] Müslim, Cennet 5.

[15] Müslim, Cennet 22. Ayrıca bk. Tirmizî,


Tefsîru’l–Kur’ân 41.

[16] Müslim, Îmân 301. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel,


Müsned, II, 315.

[17] Buhârî, Rikak 51, Tevhîd 38; Müslim, Cennet 9.


Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 18.

[18] Buhârî, Mevâkîtü’s–salât 16, Tefsîru sûre (50), 2,


Tevhîd 24; Müslim, Mesâcid 211. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd,
Sünnet 19; Tirmizî, Cennet 16; İbni Mâce, Mukaddime
13.

[19] Müslim, Îmân 297. Ayrıca bk. Tirmizî,


Tefsîru’l–Kur’ân 11.

[20] Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazu’s-Salihin


Tercümesi: 558.

You might also like