You are on page 1of 4

TÜRK DİLİ VE KOMPOZİSYON-1 DERSİ

KİTAP ÖZET FORMU


KİTABIN ADI : Bir Devrin Romanı
KİTABIN YAZARI : Halide Nusret ZORLUTUNA
YAYIN EVİ VE ADRESİ : Semih Matbaacılık Ltd. Şti. ANKARA
BASIM YILI : Haziran 1986

1.KİTABIN KONUSU: Yazarın yaşamış olduğu üç devri anlatıyor.

2.KİTABIN ÖZETİ:
Halide ilk okuma derslerini annesinden almaya başlamıştı. Halide ile dedesi devamlı
İstanbul’un sokaklarında dolaşırlardı. Bir defasında Halide ile dedesi padişahın cülüs
şenliğine denk gelmişlerdi. Bu Halide için ilk idi. Halide buna hayran kalmıştı. Bu şenliği
izlemeye daldıklarından saatin kaç olduğunun farkında değillerdi gece olmuştu acele eve
döndüler ama annesi onlara çok kızmıştı.
İzmir’de bulunan Halit Amcalarını ziyarete gideceklerdi. Halide ilk defa vapur
yolculuğu yapacaktı. Vapurda geçen günler çok sıkıntılıydı. İstanbul’dan İzmirE altı günde
gitmişlerdi ancak bu altı gün onlara altı yıl gibi gelmşti. Onları vapur iskelesinde
karşıladılar ve doğruca amcalarının bahçeli büyük evlerine geldiler. Herkes çok
sevinçliydi. Sözde iki haftalığına gelmişlerdi fakat uzaya uzaya üç dört ay kadar kaldılar.
Bu arada Halide’nin babası Cumhuriyet taraftarı olduğu için sürgünde idi. Daha
sonra tekrar istanbul’a döndü. Halide hergün aldıkları Hukuk- u Umumiye Gazetesini
okuyordu. Babasının sürgünden geldiği gün en mutlu gündü. Babası bir kahraman gibi
karşılanmıştı. Babası geldikten sonra bir parti kurdu daha sonra tayini Kerkük’e çıktı. Bu
arada 31 Mart olayı patlak vermişti. Kerkük’e gidişleri pek zahmetli olmuştu. Annesi
Halide’nin eğitiminden endişeleniyordu. Onu bir okula yazdırmak istiyordu. Babası ise
buna gerek olmadığını annesiyle beraber çalışmasını gerekirse öğretmen tutabileceklerini
söylemişti.
Kerkük’te o sıralar eşkiyalık azalmış halk dükkanlarını kilitlemeden evlerine
gidebilecek düzeye gelmişti. Halide yaşından birkaç yaş fazla gösteriyordu. Babası onun
ata binmesini atış yapmasını istiyordu. Bunu öğrenen Halide çok sevinmişti. Sonra ata
binme ve atış kursları almaya başlamıştı. Yeni olmasına karşın ata binmekte iyiydi. Atışıda
ilk defa olmasına rağmen çevredkilerden alkış alacak kadar iyiydi.
Babasının buradaki görevi bitmiş tekrar İstanbul’a gideceklerdi. Bağdat’a gelip
burdan vapur ile İstanbul’ gideceklerdi. Yolda durdukları her limanda alışveriş
yapıyorlardı. Havalar çok sıcaktı bunun için annesi ve Halide kamaralarından dışarı
çıkamıyorlardı. Akdenize geldiklerinde fırtınaya yakalanmışlardı. Gene sıkıntılı günler
başlamıştı. Marmara’ya kadar böyle devam etmişti. Zorda olsa İstanbul’a gelmişlerdi.
Halide rıhtıma asyak bastığında yere düşer gibi yapıp peçesinin altından yeri öpmüştü.
İstanbul’a geldikten sonra Halide’de roman okuma isteği doğmuştu sürekli olarak
roman okuyordu. Bundan dolayı yapması gereken işleri aksatıyordu. Bunu farkeden annesi
Halide’ye okuma yasağı koymuştu.
Dünya Harbi patlak vermişti. Herkes savaşı kazanma ümidindeydi. Ancak Osmanlı
Devleti bu savaştan sonra yıkılmaya mahkum olmuştu. Mondros’tan sonra herşey dahada
kötüye gitmeye başlamıştı.
Halide artık iyice genç kız gibi görünüyordu. Onunla evlenmek isteyen birçok
delikanlı vardı. Am annesi onun daha küçük olduğunu söyleyip evlenmesini istemiyordu.
İzmir’in Yunanlılar tarafından haksız ve insafsız işgali Türk İstanbul’u bir kere daha
içnden vurmuştu. Tüm anadolu düşman ayakları altındaydı. Annesi ise İzmir’de bulunan
akrabalarını merak ediyordu. Birgün necati çıkıp gelmişti ve herkesin sağ olduğunu daha
sonra onlarında geleceğini söylemişti. Annesi Necatiyi çok severdi.
Halide artık yazmaya başlamıştı . yazıları herkesin dikkatini çekiyordu. Günler
böyle gelip geçiyordu. Halide artık tanına bir yazar haline gelmişti. İstanbul Üniversitesi
edebiyat fakültesi tarih bölümündeki öğrenimini yarıda bırakarak öğretmenliğe başladı.
Nerede olursa olsun görev yapmaya hazırdı. Vatanının yavrularını bağrına basmak ,
okutmak için can atıyordu. İlk tayini Edirneye çıktı. O zamanlar Edirne çoksoğuktu gittiği
okul bir kız lisesiydi okul geniş bahçeli büyük bir okuldu. İlk gün çok heyecanlıydı.
Öğrencileri onun şair olduğunu biliyorlardı. Onunla karşılaşmak için çok heycanlılardı.
Halide karşısındaki öğrencilerin yetişkin , görgülü ve sygılı olduklarını öğrenince heycanı
biraz olsun azalmıştı. Bu arada Halide’ye çok güzel mektuplar gelmeye başlamıştı. Bu
gizli aşığın kim olduğunu öğrenmek istiyorlardı. Ama mektupta adres falan yoktu. Sadece
Kamuran diye imzalanıyordu. Bu gizli aşığı bulmaya karar vermişlerdi dostlarının
Edirne’de tanımadığı kişi yoktu. Bulabileceklerinden emindiler. Bir gün Halide mektup
yollamak için postahaneye gittiğinde gene kamuran imzalı bir mektup gördü. Gönderen ise
daha önceden sınavlarına girdiği erkek lisesi öğrencilerinden bir delikanlıydı. Halide
bozuntuya vermeyip gelecek mektubu bekliyordu. Mektup ertesi gün gelmişti bu mektupte
diğerleri gibi güzel bir mektuptu. Halide bir öğrencinin nasıl olurda kendisinden büyük
birisine, öğretmenine aşk mektubu göndermesini kabullenemiyordu. Arkadaşları ise
bunun okadar önemli olmadığını böyle şeylerin olabileceğini söyleyip onu sakinleştirdiler.
Müdür Bey ile araları gayet iyiydi. İstedikleri zaman müdür beyden izin alıp sinemaya
gidebiliyorlardı. Gene böyle bir akşamdan sonra Halide ertesi günkü derse bakmadan
girmişti. O gün öğretmenliğindeki ilk potu kırmıştı. Öğrencileri çok saygılı olduğundan
bozuntuya vermediler. Halide’nin mezun ettiği ilk öğrenciler çok başarılılardı. Onların
başarısını bütün çevre duymuştu. Halide’ye her yerden kutlam mesajları geliyordu.
Kurtuluş Savaş’ ı kazanılmış artık inkılaplar yapılıyordu. Şapka
kanunundan sonra kendilerine şapka alacaklardı fakat alışkın olmadıklarından kendilerine
uygun bir şapka bulamamışlardı. Bulgaristan’a gidip oradaki Türklerle buluştular. Orada
çok iyi karşılandılar. Daha sonra Şufuk Nihal ile tanıştılar. Kısa sürede arkadaşlıkları
güçlendi.
1930’dan sonra yurdun dört bucağını dolaşmaya başlamışlardı. Kırklareli, Kars,
Kastamonu, Urfa, Maraş… kocası emir subayı olduğu için onunla beraber gidiyordu.bütün
bu yurt köşelerinde güzel anıları olmuştu. Kızı Emine bu şark görevlerinden birinde
dünyaya gelmişti.
Yirmi beş yıl içinde üç devri birden görmüştü.

3.KİTABIN ANA FİKRİ:


Kapkara gecelerin ardından gelen ışıklı günler öylesine güzel olur ki çetiklerimizi
unuturuz.

4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:


Halide : Kitabın kahramanı Halide’dir. Halide devamlı annesinin yanında bulunduğundan
annesini çok sever. Babasını ise ilk gördüğünde yedi yaşındaydı ve beklediği gibi
fotoğraflarda gördüğü gibi güzel olmadığını gördüğü için ona karşı biraz soğuktu ama onu
çok sevdiğini babası öldüğünden sonra anladı. Halide zayıf, kara gözlü, uzun saçlı,çok iyi
kalpli, olgun, yaşından büyük gösteren bir kadındı. Herkesle gayet iyi anlaşabiliyordu.
Vatanını çok seviyordu. Vatanının evlatları için okulunu yarıda bırakıp öğretmenlik
istemişti.
Annesi : Halide’nin en iyi arkadaşı annesidir. Annesi çok iyi öğrenim görmüş bir
kadındı. Halideye ilk dersleri annedi vermiştir. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiği
için halaları tarafından on altı yaşında evlenmiştir. Çok sadık bir kişidir kocası sürgüne
gönderilgiğinde çocuğuna hem ana hem baba olmuştur.

Babası : Halide’nin babası yüzbaşı iken Zonguldak’a cumhuriyet yanlısı olduğu için
sürgüne gönderilmişti. Babası cumhuriyet aşığı bir beyfendiydi. Süründen geldikten
hemen sonra bir parti kurdu. Halk onu yaaptığı faaliyetlerden dolayı çok seviyordu. Babası
uzun boylu, mavi gözlü, geniş omulu birisiydi

Hacı dede : Ak sakallı, nur yüzlü bir ihtiyardır. Halide’nin rahmetli dedesinin Hacı
Hüseyin Hüsnü Bey onu yetiştirmiş, birlikte Hacca gitmiş o da ona bakmıştı. Halide hacı
dedesini çok severdi.

5.KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:

Yazar, yaşadığı devirlerin hepsinden demet diye bahsediyor ama hepsi gül demeti
değildi maalesef. Kimi gözyaşı kimi diken kimi ise ateş çünkü yazar çocukluğundan
itibaren Trablusgarb Harbi, 31 Mart vak’ası çeşitli yerlerde ayaklanmalar daha sonra
Balkan Harbi, kıtlık, açlık yaşadıkları Dünya Harbi en sonundada yurdun dört bir yanının
düşmanlar tarafından işgali… Bunlar hiç de gül demetine benzemiyor tabii. Aydınlık
zamanlar da yok değildi. Yorgun, bitkin fakat imanlı Türk Millrti’nin, güneş başlı, deniz
gözlü bir genç paşa kumandasında birden canlanıp şahlanışı, yeniden aydınlığa
ulaşmamızın ilk adımıydı. Yazar ve onun devri kara gecelerden sonra gelen aydınlık
günleride, vatanın düşmanlardan temizlenip yanmış, yakılmış güzel topraklarımızda
genç, dinç, hür ve müstakil bir Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruldyğunu da gördüler.
Kitap üç devri birden anlattığı için devirler arası farkı görmek gerçekten güzel bu
yönüyle okunmağa değer bir kitap.

6.YAZAR HAKKINDA BİLGİ:


türk şair ve yazar İstanbul ( 1901-1984). İstanbul Üniversitesi edebiyet fakültesi
tarih bölümündeki öğrenimini yarıda bırakarak öğretmenliğe başladı (1924). Lise ve
öğretmen okullarında Türkçe ve edebiyet öğretmenliği emekliye ayrıldığı 1957’ye kadar
sürdü. Milli Edebiyat akımna bağlı olarak edebiyat dünyasına girdi. Hece vezniyle aşktan,
ulusal değerlerden, yurt güzelliklerinden söz eden şiirler yazmayı yaşamının sonuna kadar
sürdürdü. Gece taşan dertler (1930), yayla türküsü(1943), yurdun dört bucağı(1950),
ellerim bomboş(1967). Gençlik dönemiyle ilgili anıları bir devrin romanı(1978)
yapıtındadır.
HAZIRLAYANIN :

İMZASI :
ADI VE SOYADI : Serkan BABACAN
APOLET NUMARASI : 328
KISMI : 57
TARİH : 08.05.2002

You might also like