Professional Documents
Culture Documents
***
***
Ünlü film prodüktörü Turgut Demirağ'ın eski eşi, dönemin protest şarkıcısı
Melike Demirağ'ın annesi, Türk caz ve popunun öncülerinden Rüçhan
Çamay ve dansöz-sinema oyuncusu Leyla Sayar, yanlarında erkek
arkadaşlarıyla Polonezköy'de gezerlerken, yolları silahlı üç kişilerce
kesilmiş, arabadaki eski süvari yüzbaşısı ve milli binici Orhan Çetinkol,
açılan ateş sonucunda kaçmayı başarmış, diğer üç kişi ise bilinmeyen bir
yere götürülmüştü.
Bir sonraki gün gazeteler, iki ünlü kadının polis ve jandarmanın ortaklaşa
düzenledikleri bir operasyonla kurtarıldıklarını yazdılar.
Rüçhan Çamay verdiği demeçlerde ormanda nasıl uzun süre
yürütüldüklerini, kendisinin çizme giydiği için rahat ettiğini, Leyla Sayar'ın
ise yüksek topuklu ayakkabı giydiği için perişan olduğunu anlatıyordu.
Çamay:
"Yukarıda Allah var, bize saygısızlık yapmadılar," diyordu.
ENDENOZYA CUMHURBAŞKANI
SOEKARNO'NUN TÜRKEYE MACERASI
MADANOĞLU-SEVİM ÇAĞLAYAN
SEREN SERENGİL
KUMKAPI CİNAYETİ
GERÇEK KATİLİNİ ARIYOR!
Kumkapı Cinayeti'nde eşini yitirip bir kız, bir erkek çocuğu ile dul kalan
gözü yaşlı Gülten Kızılkaya, sıradan bir ev kadını iken; daha sonraki
yıllarda Medya'ya kendisinden beklenilmeyen pozlar verdi ve sahneye çıkıp
yaşamını şarkıcılıkla sürdürmeye başladı. Gelişmeler bunlarla da sınırlı
kalmadı, 'Kumkapı Cinayeti'nin iki çocuklu gözü yaşlı dulu Gülten
Kızılkaya, eşinin katili Zeynep Uludağ ile barıştı, bir gazinoda birlikte şarkı
söyleyip şampanya patlattı. Gözlerden uzak bir başka gelişme de, 'Kumkapı
Cinayeti' katili Zeynep Uludağ ile mağduru Gülten Kızılkaya'nın basın
danışmanlığını Seyhan Soylu'nun yapmasıydı. Seyhan Soylu, TGS Şirketler
Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Turgut Büyükdağ'ın yanında görev almıştı
ve Emniyet Müdürü Ümit Bavbek, Turgut Büyükdağ'ı koruma görevini
üstlenmişti (!) Kumkapı Cinayeti'nin sanığı Zeynep Uludağ, mağduru
Gülten Kızılkaya'nın basın danışmanlığını üstlenen Seyhan Soylu, bu iki
kadınla yakından tanıdığı Emniyet Müdürü Ümit Bavbek'in teyzesinin kızı
Gülay Bavbek için mi ilgilenmişti?.. Seyhan Soylu, hem mağdurun hem de
katilin sahne dünyasına adım atmasında menajerliklerini üstlenmiş, basında
yer alan fotoğraflarının çekilmesi işlerini organize etmişti. Seyhan
Soylu'nun asistanı olarak yanından eksik etmediği Vedat isimli eşcinsel,
'Kumkapı Cinayeti' mağduru Gülten Kızılkaya'nın estetik olmak için gittiği
bir doktorda, doktor tarafından çekilen fotoğraflarını çeşitli Medya
kuruluşlarını telefonla arayarak bir milyar liraya satma girişiminde de
bulunmuş fakat, istenilen parayı hiçbir Medya kuruluşu ödemeyi
kabullenmemişti. Bunun üzerine Vedat, Seyhan Soylu adının ortaya
çıkmasına engel olarak, fotoğrafların kendisinde olduğunu ve iadeye hazır
olduğunu, böyle bir girişimde bulunmadığını açıklamıştı!.. Seyhan Soylu,
başarısız bir girişimle karşı karşıya kalınca geri adım atmış ve bu girişimde
bulunan kişi olarak Vedat'ı ön plana çıkartıvermişti. Gazeteci Savaş kalafat,
bu girişimde bulunan kişinin ismini bildiğini ancak, açıklamak istemediğini
telefonla katıldığı bir televizyon programında dile getirmişti. Savaş Kalafat,
Gülten Kızılkaya'nın fotoğraflarını bir milyar lira karşılığında kendisine
satmak isteyen Seyhan Soylu'nun adını neden gizli tutma gereği duydu?
Kumkapı Cinayeti'nin gerçek failinin Antalya'da gizlendiği duyumlarını
aldığını açıklayan Ersin Sakartay, gerçek katili biliyor mu?.. Seyhan Soylu,
Antalya'da Bülent Eylik'e ait bir televizyon şirketinde de görev almıştı (!)
Eğer gerçek katil Zeynep Uludağ değil ise; kim? Ersin Sakartay'ın gerçek
katilin Antalya'da gizlenmekte olduğu duyumlarını aldığını açıklaması ile
Seyhan Soylu'nun Antalya'da bir televizyon şirketinde görev almış olması,
Zeynep Uludağ, Gülten Kızılkaya'nın danışmanlığını ve menajerliğini
üstlenmiş olması ve cinayet olduğu gece masada olmasına karşın adı
gölgede kalan Gülay Bavbek'in Emniyet Müdürü olan teyzesinin oğlu Ümit
Bavbek'in görev aldığı şirkette görev yapması.. Seyhan Soylu adı ile
tesadüfler zinciri arasında ne gibi ilintiler olduğu bugün için sisler ardında.
Ancak, zaman bu sisleri de dağıtacaktır.
EKİM / 1998
Yediği her halttan sonra "mazlum" rolü oynayan, Sevda Demirel'in amacı,
medya ve hatta Emniyet'i kullanarak kendi "et"inin reklamını yapıp,
"fiyatını" artırmaktan başka bir şey değil!
Birkaç hafta öncesinde Sevda Demirel’in adı yine “pis işlerde” duyulmaya
başladı. Bu kez Sevda Demirel, kokain kullandığı iddiasıyla gözaltına
alındı. Ancak o bir türlü kokain kullandığını kabul etmiyor. Ama Adli Tıp
Kurumu’nda yapılan idrar tahlillerinden sonra hazırlanan rapor, hiç de
Sevda Demirel gibi demiyor… Sevda Demirel’den alınan 20 mili gramlık
idrarda, kokain ve metabolitleri, opiatlar, benzodiazepinler, esrar,
amfetaminler, esrar ve barbütüratlar araştırıldı. “Emit” yöntemi ile yapılan
taramalarda, kokainin metaboliti olan “Benzoylecgonin” adı verilen
maddeye 1131 nenogram/miligram oranında rastlandı. Raporu da
yalanlayan Sevda Demirel, insanları masum olduğuna inandırmak için yine
çıktığı televizyon programlarında ağlayıp sızladı. Sevda Demirel aynı
masalı anlattı ve “Ben masumum, beni insanlar kirli işleri için kullanıyor.
Neden başkası değil de ben? Uyuşturucu kullansam vücudum böyle mi
olur? İnsanlar bana yine komplo kurdular. Adli Tıp’a benimle birlikte
gelen ve uyuşturucu kullandığını söyleyenlerin idrarında ise uyuşturucu
bulunmadığına dair rapor verildi ” diye konuştu. Fakat raporlara göre
Demirel ile birlikte uyuşturucu kullandığı gerekçesiyle Adli Tıp’a getirilen
S.D isimli bayanın idrarında 307 ng/ ml oranında esrarın etkin maddesi
olan cannobinoidlerin maddesine rastlandı.
Ayrıca, dergimize gelen duyumlarda, Sevda Demirel'in aynı zamanda "bazı
transseksüellerle birlikte kokain sattığı" da belirtildi. Anlaşılan Sevda
Demirel için çok para getiren her
şeyi (!) pazarlamak mübah!.. Bu nedenle fuhuş, kokain gibi kirli ve yüz
kızartıcı işlerin hepsinin altından Sevda Demirel'in çıkması "doğal"... Ama
ona göre kendisi zem zem suyuyla yıkanmış gibi tertemiz. İnsanların başka
işi yok, Sevda Demirel’in adını kirletmek için tüm işini gücünü bırakmış
koşuşturuyor. Ancak toplum, Sevda Demirel'in ne mal olduğunu anlamış
durumda! Ve artık, ahlaki çöküntünün başrol oyuncularından olan bu
hanımefendi (!) ile ilgili olarak gerekli işlemlerin yapılmasını yetkililerden
bekliyor...
Ahlaki değerlerin tümünü hiçe sayan "aykırı" Sevda Demirel, bir zaman
önce çektirdiği fotoğraflardan birinde, Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel'in "maskı" ile "uygunsuz" poz vermekte ısrar etmiş, nedenini
sorduğumuzda ise; "Fantezilerimde beni mutlu edebilen tek erkek Süleyman
Demirel'in apayrı bir yeri (!) var... Nazmiye Hanım çatlasın!.." diye, yanıt
verme cüretinde bulunmuş, fotoğraflarını çeken gazetecileri şaşkına
çevirmişti.. Medyada yer alıp bedenini vitrine çıkartabilmekten başkaca
hiçbir amacı olmayan "aykırı" Sevda Demirel, bu uğurda tüm değerleri
ayaklar altına almaktan çekinmediği gibi, ne zaman köşeye sıkışacak olsa;
gözyaşlarını akıtıp toplumun hoşgörü ve merhamet duygularını kullanarak
kendisini "mazlum" göstermeye çalışıp kendince "aklanma" metodu
uyguluyor. Bu oyundan canı sıkılan vatandaşlarımız ise: " Tüm değerleri
ayaklar altına alıp toplumu hiçe sayacaksın sonra da; kendini aklamak için
toplumun merhamet duygularını suiistimal edeceksin! Madem toplumun
önem verdiği değerleri hiçe sayıyor, neden bizlerden merhamet, anlayış ve
saygınlık bekliyor? Buna hakkı yok.. Sevda Demirel'in üç kuruşluk aklıyla
bizleri enayi yerine koymaya hakkı yok.." diyorlar.
DANSÖZLER
Türkiye'nin ilk oryantal dansını yapan tiyatro sanatçısı Toto Karaca idi.
1962 yılında, 14 yaşındayken "Maksim Bar"da oryantal dansı yapan Toto
Karaca, 1927de yalnızca turistlerin pasaportlarını göstererek girip
eğlenebildikleri "Yıldız Gazinosu"nda sahne almıştı. 1928 yılı yapımı bir
Yeşilçam filminde şarkı aralarında oryantal dans sahnelerinde yer alan ilk
oryantalimiz yine Toto Karaca olmuştu.
Oryantal dansın Türkiye'deki öncülerin arasında yer alan bir başka isim de
Adalet Pi, olmuştu. 1950'li yıllaran unutulmaz dansözleri arasında Luiza
Nor, Nimet Alp gelmekteydi. Nimet Alp, "Boyacı boyacı, aman boyacı"
dansı ile gönüllerde taht kurmayı başarmıştı.
1948'de oryantal dansa başlayan Necla Ateş, 1953 yılında Amerika Birleşik
Devletleri'ne gidiyor, 1966 yılına değin kalıp, Amerika'ya tanıtıyor, "Türk
Lokumu" sözünü milyonlara mal etmeyi başarıyordu. Necla Ateş, oryantal
dansı doruklara taşıyarak, adını ölümsüzler listesine yazdırmayı başarmıştı.
Özel Türkbaş isimli bir başka dansözümüz Amerika'yı sarsıp, Amerikalı
kadınlara oryantal dans dersleri veriyordu.
Ama, yurt dışında oryantal dansı ile "okul" açan Özel Türkbaş var ki,
onun yerini ayırmak gerekiyor. Özel Türkbaş, yıllardır Amerika'da
çalışıyor ve yayınladığı broşürlerle Amerikalı kadınlara oryantal dansı
öğretiyor. Amerikalı kadınlar, oryantali öğrenince cinsel yaşamları daha
başarılı oluyormuş ve eşlerini daha mutlu ediyorlarmış.
Dansı bilen kadın erkeği sekste elbette ki daha mutlu eder. Çünkü dans
sayesinde dişilik kadının bünyesine işler.
Özcan Tekgül'ün ardından Leyla Sayar, Nesrin Topkapı, Seher Şeniz gibi
unutulmaz isimler gelmiştir. 1990'lı yıllarda "Üniversiteli dansöz" olarak
tanınan Melike ise; kısa sürede unutulup gitmiştir. Ardından gelenlerin
hiçbirisi kendilerinden önce gelip geçenler gibi efsaneleşmeyi
başaramamışlardır. Özellikle 90'lı yıllarda birden bire oryantal enflasyonu
başlamış, dansın ruhunu kavrayıp figürlerini bilmeyen pekçok kız, oryantal
olarak sahnelerde ve basında boy göstermiştir. Ancak, bunların hiçbirisi
gerçek oryantal sanatçısı olmayı başaramadılar. Zaman akıp giderken,
birden bire ünlendikleri gibi, birden bire yok oldular. Türkiye 2000'li yıllara
oryantal sanatının tılsımını yitirmiş olarak girdi.