You are on page 1of 410

AKTARMA

SÖZLÜĞÜ

Açıklamalar
Dijital Sürüm için: Deniz Karakurt

AKTARMA
1. Bu kitap kesinlikle ücretsizdir. Herhangi bir bedel talep edilemez.

2. Kaynak belirtmeden alıntı yapılamaz, kullanılamaz.


Sözlük
3. Yazarın izni olmadan basılamaz.

SÖZLÜĞÜ
Etimoloji
4. Yazarın izni olmadan kısmen de olsa değiştirilemez.

5. Serbestçe dağıtılabilir ve paylaşılabilir.


Türkçe
Türk Lehçe ve Şiveleri,

Moğolca Lehçe ve Şiveleri

Açıklamalı
12+
ONİKİ YAŞ VE ÜZERİ OKUYUCULAR İÇİNDİR. BİRİNCİ BASKI
Ağustos, 2017 / TÜRKİYEE-Kitap

Kaynak göstermek kaydıyla her tür alıntı yapılabilir.


Türk dillerinden Anadolu
(İlgili alıntılar Türkçesi’ne
için yasal gerekçedir.) 380 Sayfa

GGKEY: C9T6PFHKJPD-E

İÇİNDEKİLER:
© DENİZ KARAKURT, 2017
GİRİŞ: Sayfa – 3
SÖZLÜK: Sayfa – 6 26.000 KELİME
Tüm Hakları Saklıdır.
TABLOLAR: Deniz KARAKURT
Sayfa – 284 650 Açıklama
ETİMOLOJİK AÇIKLAMALAR: Sayfa – 304

GİRİŞ

F-KLAVYE
Türkçe tarih içerisinde pek çok kola ayrılarak Dünya’nın değişik
bölgelerine yayılmıştır. Bu kollar her ne kadar Türkçe çatısı altında yer

1
alsalar da farklı isimlerle anılmıştır, çünkü bağımsız birer dil olma niteliği kazanmışlardır. Bu yayılma süreci
içerisinde yabancı diller ile etkileşime giren Türk dilleri pek çok yabancı kelimeyi dil varlığının içerisine katmıştır.
Bu kaçınılmaz bir durumdur ve yeryüzündeki tüm diller için geçerlidir. Dolayısıyla yabancı kelimelerin belirli bir
oranda varlığı bir dil için endişelenilecek bir durum değildir. Fakat öteki taraftan dilin kendi olanakları ile
karşılanabilen bir kavram için yabancı bir sözcüğü kullanmanın ne kadar gerekli ve mantıklı olduğu da tartışmalı
bir konudur.

Bu sözlükte şu anda günümüzde var olan tüm Türk kökenli diller taranarak, Türkiye Türkçesi’ne (Anadolu
Türkçesi’ne) söyleyiş açısından uygun olan Türkçe kelimeler aktarılmaya çalışılmıştır. Böylece pek çok yabancı
kaynaklı kelimeye de karşılık bulunmuş olmaktadır. Yapılan çalışmada kesinlikle her sözcük aktarılacak diye
ısrarcı olunmamış, mümkün olduğunca Anadolu Türkçesi açısından söyleyiş kolaylığı ve kulağa uygunluk dikkate
alınmaya çalışılmıştır. Elbetteki yine de bazı yerlerde zorlanmalar da bulunduğu görülecektir, çünkü söyleyiş
kolaylığının nesnel kriterlerinin olmadığı da bir başka gerçektir. Bu sözlükte bulunan sözcüklerin hiçbirisi yazarın
kendisi tarafından türetilmiş değildir. Neredeyse tamamı binlerce yıllık kültür birikiminin bir sonucu olarak halk
ağızlarında kendiliğinden ortaya çıkmış kelimelerdir. Çok az bir bölümü ise devlet kurumları tarafından türetilmiş
ama toplumsal kabul görmüş sözcüklerdir. Aktarma yapılırken kelimelerin neredeyse yüzde seksen kadarı, aynen
olduğu gibi hiçbir değişiklik yapılmadan aktarılmıştır. Geriye kalan az bir kısmında Anadolu Türkçesi’ne uyarlama
amacıyla çok küçük ses değişiklikleri yapılmış olup bu değişiklikler de kelime başına bir veya iki harf
geçmemiştir. Çok nadiren ise asıl anlamdan tümüyle kopmamak kaydıyla bazı anlam kaydırmaları yapılmış olup,
bu durumda ise asıl anlam yine verilmiştir.

Bu sözlüğün hazırlanabilmesi için uzun yıllar boyunca çok geniş kapsamlı bir tarama yapılmıştır. En büyük
güçlük ise yabancı kökenli kelimeleri ayıklamak olmuştur. Türkçe gibi görünen ama yabancı dillerden gelen
sözcükler en büyük yanıltıcılardır. Bu sözcükler o derece Türkçeleşmiş ve kulağa o kadar uyumludur ki yabancı
kökenli olduklarını kaynak taraması yapmadan anlamak mümkün değildir. Bunlar da her ne kadar artık
Türkçe’nin ayrılmaz bir parçası olsalar da yine de sözlüğün kapsamı dışında bırakılmışlardır elden geldiğince. Yine
de anlaşılamayan ve gözden kaçanlar elbetteki olmuştur. Bazen de alternatif bulunmayan yabancı kelimeler
köken belirterek verilmiştir.

Türkçe’nin söz varlığında zaten bulunan kelimelerin neredeyse tamamı yine sözlüğe katılmamıştır.
Yalnızca yeni sözcüklerin eklenmesi amaçlanmıştır. Fakat tesadüf olarak Anadolu Türkçesi’nde yer alan pek çok
sözcüğün de yer almış olması kaçınılmazdır. Ayrıca devlet kurumları tarafından masa başında türetildiği
zannedilen pek çok örneğin de aslında halk dilinden alınarak kullanıma sokulmuş olduğunu gösteren pek çok
örnek de sözlükte yer almıştır.

Her ne kadar yazarın emeği ve harcadığı zaman bu sözlüğü kendisine ait kılsa da bu sözlükteki her bir
kelime geçmişiyle ve geleceğiyle, yayıldığı tüm coğrafya itibariyle Türk Milleti’ne ve Türki kökenli uluslara aittir.
Bu nedenle hiçbir çekince duyulmaksızın kaynak göstermek kaydıyla istenildiği kadar alıntı yapılabilir,
kopyalanabilir, kullanılabilir. Müsterih olunması gereken diğer bir husus ise bu sözlükteki hiçbir sözcüğün
uydurma olmayışıdır. Kaynak kontrolü ile bu durum rahatlıkla teyit edilebilir.

Sözlüğün amacı yabancı dillerden arındırılmış mutlak Öz-Türkçe bir dil oluşturmak kesinlikle değildir.
Böyle bir şeyin olması da zaten mümkün değildir. Ancak yine de pek çok yabancı kelimeye bizzat halk kültürünün
karşılık üretebildiği de rahatlıkla görülecektir. Bu sözlüğün içerisinden herkes birkaç kelimeyi günlük hayatın

2
içerisinde kullanabilirse Türkçe’nin zenginliği ve söyleyiş gücü artacaktır. Özellikle kitap veya dergi, gazete
yazarlarının ve bilimsel eserler üretenlerin fazla değil üç veya dört kavramı bile kullanmaları önemli bir katkı
sağlayacaktır.

Ancak sözlüğün hazırlanması aşamasında net olarak tespit edilmiş olan husus, Dünya’da hemen her
alanda Latince’yi esas alan bir bilim dilinin gelişmiş ve gelişmeye de devam etmekte olduğudur. Maalesef tüm
Dünya’da herhangi başka bir dil içerisinde bu duruma ikinci bir alternatif oluşturulabilmiş değildir. Elektronik
araçlarının yaygınlaşmasıyla birlikte İngilizce de teknolojik kavramları da adlandırmada kullanılan tek dil haline
gelmiş durumdadır. Tam da bu noktada Türkçe için söylenebilecek en önemli şey, bir an önce bilim ve teknoloji
kavramlarının karşılıklarının oluşturulması gerekliliğidir. Bu çalışmada buna öncülük edebilecek örneklere de
yeterli olmasa da yer verilmeye çalışılmıştır. Fakat kavramlar yine halk ağzından alınmış olduğundan kapsam
sınırlı kalmıştır. Çünkü bilim dili üretebilmek için halk ağzı bir yere kadar etkili olmakta, belirli bir aşamadan
sonra yetersiz kalmaktadır. Fakat hiç olmazsa toplum tarafından da kullanılan bazı temel kavramlara karşılık
üretilebilmiş olduğu görülecektir.

Ayrıca bu sözlüğün etimoloji çalışması yapanlar için de önemli bir boşluğu doldurarak katkı sağlaması
amaçlanmıştır. Fakat uzun çözümlemeler yerine birkaç kelimelik açıklamalar yeterli görülmüştür. Yalnızca kitabın
sonunda bazı sözcüklerle ilgili görüşlere yer verilmiştir. Buradaki amaç pratik kullanım olduğu için hangi
sözcüğün nereden kaynaklandığı veya anlamının ne olduğu çok gerekmedikçe uzun uzun anlatılmamıştır.

Bu çalışma aynı zamanda en yaygın gündelik kullanım alanlarının ve bilim dallarının içerdiği terimlerin
kısmen de olsa Türkçe karşılıklarını anlaşılır ve uygulanabilir bir biçimde derlemeyi amaçlamaktadır. Yıllar süren
kişisel derleme çalışmalarından ve tamamen geleneksel kaynaklardan yararlanılarak ortaya çıkan bu eser için
Orta Asya kökenli kelimeler, diğer Türk lehçe ve şiveleri, Asya Türk Devletlerinin resmi dilleri ve Anadolu halk ağzı
titizlikle incelenmiş ve sözcükler kullanım kolaylığı ile terimsel nitelik taşıma ölçütlerine göre toplanarak
değerlendirilmiştir.

Yeri gelmişken değinilmesi gereken diğer bir husus da sözcüklerin ister başka akraba dillerden, ister
tarihsel kaynaklardan alınma yoluyla ya da türetme ile dile yerleştirilmesinin doğal bir yöntem olmadığı, dile
müdahele hatta zorlama anlamına geldiği görüşüdür. Bunun üzerinde ciddi olarak durmak (bu anlayışı ciddiye
almak) ve haklılık payını da göz önünde bulundurmak gerekir. Her şeyden önce toplumun ortak hafızasına
yerleşecek sözcüklerin bir deneme ile bile olsa üretilirken veya alınırken titizlikle seçilmesi gerekir. Ancak bu
bağlamda endişe edilmesine gerek olmayın husus şudur, toplumun kulağına uygun gelmeyen sözcükler ne kadar
zorlanırsa zorlansın zaten kabul görmeyip kenara itilmektedir. Bunun için farklı bir dilden, Almanca’dan örnek
vermek konuyu yeterince izah edecektir. Almanca’da aynı yöntemle Latince kavramların yerine onları
karşılayacak anlamlarla üretilen “Fernseher” (Televizyon, anlamı: Uzak-görür) ile Fernhörer (Telefon, anlamı:
Uzak-duyar) sözcüklerinden birincisi Alman kültüründe bütünüyle yerleşmiş Latince “Televizyon” sözcüğü
neredeyse hiç kullanılmaz hale gelmiştir. Buna karşın “Fernhörer” tutmamış ve “Telefon” kullanılmaya devam
etmiştir. Özetle hangi kelimenin ortak kullanım açısından kabul göreceğine karar verecek olan da yine ortak
algıdır. Hem Türkçe’de hem de başka pek çok dilde bunun onbinlerce örneği vardir. Yeni sözcükler ise söyleyiş
kolaylığı esas alınarak ve halk düşünüşü temelinde mantıksal olarak ortaya çıkartıldığında yapay olarak üretilmiş
bile olsa rahatlıkla yaygınlaşabilmektedir. Sonradan türetilen pek çok kelime bugün yerleşmiştir ve kullanımı

3
kabul görmüştür. Tek bir örnek vermek gerekirse “uzay” sözcüğünde olduğu gibi... Yapay olarak üretilen bu
sözcük günümüzde karşılığı olarak önerildiği “feza” sözcüğünden çok daha fazla yaygın biçimde kullanılmaktadır.

Genel olarak tüm özleştirme denemeleri ve özel olarak ise bu çalışma için öne sürülebilecek karşıt
görüşlere ve kısaca savunmalarına değinmek bazı soruları yanıtlamak açısından yararlı olacaktır. Sözcüklerin
aktarılmasına veya yeni terimlerin kullanılmasına ilişkin temel sorunları şu başlıklar altında toplayabiliriz.

1. Aktarılan kelimelerin veya yerleştirilmeye çalışılan terimlerin zorlama veya yapay olması (bazen de
yapay algılanması).

Herşeyden önce tüm sözcüklerin zorlama veya yapay olduğu iddiası geçerli değildir. Ancak kulak kabul
etmediğinde yapay olarak algılandığı ise kesin bir gerçektir. Derleme çalışmaları, halk kültüründe zaten var olan
sözcükleri, taşıdığı anlam bakımından olduğu gibi korumayı veya bazen anlam kaydırmalarıyla kullanımlarını
yaygınlaştırmayı ve çoğu zaman da sonuç olarak terim niteliğinde kullanmayı amaçlar. Gerçekten de bu
çalışmada yeni sözcük üretilmesi yoluna gidilmemiştir. Aksine Türk dilinin yayılım alanında kullanılan öğeler bir
araya getirilmeye çalışılmıştır.

2. Üretilen veya derlenen sözcüklerin gülünç olması veya öyle algılanması.

Kimi zaman bazı sözcüklerin gülünç bulunması iki nedene dayalıdır. İlk olarak, tamamen yeni olan veya
ilk defa duyulan bir sözcüğün kulağa yabancı gelmesi nedeniyle önyargılı yaklaşılması en temel sorundur. Ancak
bu önyargı zamanla yok olabilmektedir, önemli olan sözcüğün kolay kullanılabilir olmasıdır. Örneğin “olanak,
olasılık” gibi kelimeler ilk üretildiklerinde alay konusu yapılmışlardır, ancak günümüzde bilimsel tabirler olarak
yerleşen bu terimleri hemen herkes kullanmaktadır. İkinci neden ise üretilen kelimenin, halk ağzının yerleşik
kullanım ahengine veya kolaylığına aykırı olması önemli bir gerekçedir. Gerçekten de bu sözcükler ne yapılırsa
yapılsın yerleşik olarak kullanılamazlar ve sözlüklerin içinde yitip giderler. Ancak yine de bilinmesi gereken diğer
husus şudur ki, bazı sözcüklerin geldiği dillerdeki anlamları hiç de daha az gülünç ve daha az uydurma değildir.
Örneğin “Televizyon” sözcüğü, Latin kökenli dillerden birebir çeviri ile ifade edersek, “Tele+Vision =
Uzak+Görüntü” demektir. Üstelik yerleşik olduğu için savunulan pek çok sözcük bizim kültürümüzden tamamen
uzaktır ve hiçbir geleneksel dayanağı yoktur. Örneğin “Mart” kelimesi Latin Savaş Tanrısı “Mars”ın adından gelir.
Aynı durum pek çok Farsça ve Arapça kökenli kelime için de geçerlidir. Bunlara benzer binlerce örnek verilebilir.
Üstelik kimi abartılı örneklerin sürekli olarak vurgulanması veya geçmişte bazı mizah dergilerindeki yahut da
gazete eleşitirilerindeki alay etme amaçlı parodi denilebilecek türetmelerin gerçek zannedilmesiyle ortaya çıkan
yanılgıların da bir efsaneye dönüşerek özleştirme karşıtı yaklaşımlara malzeme yapılması ise ayrı bir gerçektir.

Üstelik özleştirmeye şiddetli tepkiler verilirken öte yandan kulağa, dile, söyleyişe uymayan hele bir de
anlaşılmaz tuhaflıklarla telafuz edilen yabancı kelimelerin umarsızca ve pervasızca dilin kullanım alanı içine
sokulmasına bu tepkinin neredeyse hiç gösterilmiyor oluşu ise içler acısı, trajikomik bir durumdur. Bu nedenle
şöyle bir yaklaşımın işe yarayıp yaramayacağı ciddiyetle tartışılmalıdır. Özleştirme yapmaya gerek yoktur, hem de
hiç. Onun yerine nasıl ki son 50 yılda Türkçe’ye on binlerce İngilizce, binlerce Fransızca ve hatta öyle olduklarını
zannederek Latince kelime sokulup hiçbir tepki görmüyor ise özleştirme veya dilde arındırma yapmaya çalışmak
yerine yeni yabancı kelimeler almaya devam etmek daha mantıklıdır; tek şartla ki bu yabancı kelimelerin ille de
İngilizce olması gerekmeden. Örneğin beş binin üzerinde Azerice, birkaç bin tane Tatarca, bir o kadar Kırgızca ve

4
Kazakça, beşyüz kadar Türkmence ve Özbekçe, yüzer tane Başkurtça, Hakasça ve Balkarca hatta beşer onar tane
de Yakutça, Çuvaşça, Tuvaca “yabancı kelimeyi” Türkçe’ye yerleştirmekte hiçbir mahzur olmayacaktır.

3. Unsurların farklı kültürel bağlamlara ait olması ve bu nedenle gereksinimi karşılayamayacağı.

Bu iddianın ilk kısmı doğru olmakla birlikte sonuçta gereksinimi asla karşılayamayacağı iddiası her zaman
geçerli değildir. Üstelik bu günümüzde hemen her kültür için karşılaşılabilecek bir durumdur. Mesela “Jüpiter”
Roma mitolojisinin Baş-Tanrısıdır. İngilizcedeki gün adlarının her biri Cermen kökenli bir tanrının adından gelir.
Mesela “Thursday” sözcüğü “Thor’s Day = Yıldırım Tanrısı’nın Günü” demektir. Üstelik gezegen adlarının ve
haftanın günlerinin tamamı için bu esas geçerlidir. Ancak bunlar Pagan veya Putperest bir yaklaşımı benimsemek
anlamına gelmez. Mitoloji kahramanlarının sembolik yansıması ve geleneklerin yaşatılması olarak ele almak
daha doğru olacaktır. Avrupa kültüründe bugün Paganizm bütünüyle yok olmuş olmakla birlikte dildeki, edebiyat
ve sanattaki yansımaları hala devam etmektedir. Üstelik Türk mitolojisine, eski bir dönemin gereksiz kalıntıları
gözüyle bakanlar hiç çekinmeden gidip sinemada Herkül flmlerini, Thor’un savaşlarını izleyebilmektedirler.

Değinilmesi gereken diğer önemli bir husus ise, halk kültürünün doğayla bütünleşik ve doğaya saygılı
yaşam biçiminin bu derlemedeki yansımasının görülmesidir. Öz kültürümüz, doğaya ve içindeki varlıklara
düşman olan, onları yok eden bir anlayışa sahip değildir. Aksine doğal çevreyi ve içinde barındırdığı bitkileri ve
hayvanları koruyan bir yaklaşım ve düşünce yapısı daima kendisini hissettirir.

Maalesef günümüzde yok olan bu özelliğimizi yeniden diriltmemiz gerekmektedir.

Bu çalışma bir örnek niteliğinde olup geliştirilmeye açıktır, yeter ki benimsenebilir terimler türetilebilsin.

Deniz Karakurt
2017

Yazar artık vazgeçilmez bir kaynak konumuna gelmiş olan “Türk Söylence Sözlüğü”nden sonra
ikinci sözlük çalışması olan “Aktarma Sözlüğü” ile Türkçe’nin gizli gücünü bir kez daha ortaya
çıkarmaktadır.

ÖNEMLİ AÇIKLAMA: Kelimelerde Türkçe olmayan karakterlere yer verilmemiştir. Bu nedenle aşağıdaki sesler ve
onları temsil eden harfler Türk Alfabesindeki harflere dönüştürülmüştür. Sözlüğün sonunda “Harfler ve Ses
Değerleri” ile ilgili ayrıntılı açıklamalara yer verilmiştir. Fakat sözlüğü kullanırken Türkçeye aktarılan kelimelerle
ilgili basit açıklamalar mutlaka dikkate alınmalıdır:

Q:_Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K/G” sesidir [Arapça “Kaf” harf]. K’ya dönüştürüldü.

X:_Gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesidir [Arapça “Hı” harf, İngilizce “Kh” sesi]. H’ya dönüştürüldü.
W:_Açık (“U” gibi) bir “V” sesidir. Dudaklar dişlere değmez [Arapça “Vav” harf]. V’ye dönüştürüldü.

Ň:_Art damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. [Osmanlıca “Kaf-ı Nûni” harf]. N’ye dönüştürüldü

5
Ä:_Kısa, kapalı, boğazdan gelen (A/E arası) sert bir “E” sesidir (Alternatif: Azerice Ə). E’ye dönüştürüldü.

-A- ABAŞMAK: Salınarak yürümek ABURGU: Boynuz borazan / düdük


ABA: Abla (büyük kız kardeş) ABAY: 1. Dikkat 2. Hayret ABUŞKA: Büyükanne (nine)
ABAÇI: 1. Kötü ruh (dişi) 2. Öcü ABAYLAMAK: Dikkatli davranmak ABZAR: 1. Ahır (ve/veya) 2. Avlu [6]
ABADAN: Cömert ABAYLI: Dikkatli ACAR: 1. Dikkat 2. Gözüpek
ABAHAN: 1. Kral 2. Büyükbaba ABAYMA: Dikkat ACARMAK: Dikkat etmek
ABAK: Namuslu ABAYMAK: Dikkat etmek ACATAY: Küçükhanım
ABAKAN: Ayı Kral (mitoloji) ABAYSIZ: Dikkatsiz ACAY: “Muhterem” (kadına) [7]
ABAKAY: 1. Kraliçe 2. Büyükanne ABAZAN: Kadınsız kalmış erkek [4] ACAYLAMAK: “Acay” demek [8]
ABAKI: Bostan / tarla korkuluğu [1] ÂBİ: Ağabey (Anadolu Türkçesi) ACAYLI: Hürmetli
ABALAÇ: Üvey abla ABRA: Dümen palası (gemi) ACAYMA: İsimsiz hitap (kadına)
ABALAMAK: Gizlemek ABRAÇ: Dümen ACAYMAK: İhtiram göstermek
ABALANMAK: Ablalık etmek ABRAĞAN: 1. Su ejderi 2. Girdap ACAYSIZ: Hürmetsiz
ABAMAK: Gizlenmek ABRAK: Çıpa (gemi) ACIĞ: 1. Keder 2. Elem
ABANMAK: Gizlemek ABRALGA: Yeke (sandal) ACIĞAN: 1. Kederli 2. Elemli
ABAR: Kürek (sandal) [2] ABRAMAK: Dümen kullanmak [5] ACIK: 1. Keder 2. Elem
ABARA: Su değirmeni dolabı ABRAMAN: Kaptan ACIKSA: İştah
ABARÇI: Kürekçi (sandal) ABRAN: Çıpa makarası ACIKSAMAK: İştahlanmak
ABARGAÇ: Kürek (sandal) ABRANAK: Dümen sistemi ACIKSAR: İştahlı
ABARGAL: Dümen küreği ABRAR: Dümenci (gemi) ACIKSATMAK: İştahlandırmak
ABARGAN: Kürek mahkumu ABRAŞ: 1. Alaca 2. Benekli ACILDAĞAN: Sitem
ABARMAK: Kürek çekmek [3] ABRAŞMAK: Birlikte gemi sürmek ACILDAK: Sitem
ABARMAN: Su değirmeni ABRAVUZ: Uskur (gemi pervanesi) ACILDAMAK: Sitem etmek
ABARTMAK: Mübalağa etmek ABUÇKA: Yaşlı kadın ACILDAR: Sitemkar
ABASI: 1. Şeytan 2. İblis ABULÇA: Soy atası ACIM: Pişmanlık
ABAŞ: Kadın yürüyüşü ABURGA: Boynuz ACINMAK: Pişman olmak

6
ACIRA: Hüzün AÇAR: 1. Anahtar 2. Nisan ayı AÇILGATMAK: İnkişaf ettirmek
ACIRAMAK: Hüzünlenmek AÇARA: 1. Kanatlı kapı 2. Zaviye [14] AÇINDIRMAK: İtiraf ettirmek
ACIRATMAK: Hüzünlendirmek AÇARAK: Kalemtraş AÇINIM: İtiraf
ACIRGA: Yabani turp AÇARAMAK: İkiye ayırmak AÇINMAK: İtiraf etmek
ACIRGAMAK: Acı tat vermek AÇARATMAK: İkiye ayırtmak AÇIR: 1. Diyet 2. Perhiz 3. Oruç
ACIRGAN: Ağızda acı tat bırakan AÇARGA: 1. Parola 2. Giriş kodu AÇIRA: 1. Gıpta 2. Zaviye (köşe)
ACIRGANMAK: Ağzı acımak AÇARGAMAK: Parola / kod girmek AÇIRAMAK: Gıpta etmek
ACIRMAK: Pişman olmak AÇARMAK: Anahtarla açmak AÇIRAY: 1. Açgözlü 2. Şeytan
ACIRTMAK: Pişman etmek AÇARMAN: 1. Çilingir 2. Anahtarcı AÇIRGA: Tamah
ACITAŞ: Şap (alümen) AÇARYA: Müderris (Sanskritçe) AÇIRGAN: Tamahkar
ACUMUK: Gilaboru (ağaç, meyve) AÇATAY: Bident (iki uçlu çatal) AÇIRGAMAK: Tamah etmek
AÇA: Teyze (annenin kız kardeşi) AÇAVUT: Fatih AÇIRGAŞMAK: Talan etmek
AÇAĞ: Yüzgörümlük hediyesi [9] AÇAY: Hasret AÇIRMAK: Diyet / perhiz yapmak
AÇAĞAN: Nisan ayı AÇAYMAK: Hasret çekmek AÇIRTMAK: Diyet yaptırmak
AÇAK: Anahtar yuvası AÇI: Zaviye (matematik) AÇIRTMAN: Diyetisyen
AÇAL: Saponin (sabun özütü) [10] AÇIĞAN: Mayalanmış hamur AÇIT: Pencere
AÇALA: 1. Umuma açık 2. Aleni [11] AÇIĞAZ: Yabani sarımsak AÇITAY: “V” işareti (parmakla)
AÇALAMAK: İfşa etmek [12] AÇILAĞAN: Kapı / pencere kanadı AÇITKA: Turşu suyu
AÇALANMAK: İfşa edilmek AÇILAMAK: İkiye ayırmak AÇITKAN: Sirke
AÇALAŞMAK: İfşa olmak AÇILANMAK: İkiye ayrılmak AÇITMA: Sirke fermantasyonu [15]
AÇALATMAK: İfşa ettirmek AÇILATMAK: İkiye ayırtmak AÇITMAK: Mayalamak
AÇALGA: Deterjan AÇILDAMA: Tefsir AÇITMAN: Maya
AÇALGAMAK: Deterjanlamak AÇILDAMAK: Tefsir etmek AÇKA: Zımpara
AÇALGANMAK: Deterjanlanmak AÇILDAR: Tefsirci AÇKALAMAK: Zımparalamak
AÇALMAK: Temizlenmek (kir) [13] AÇILDIR: Parola AÇKARAK: Açgözlü
AÇALTMAK: Temizlemek (kirden) AÇILDIRMAK: Parola söylemek AÇKARMAK: Açgözlülük etmek
AÇAMAG: Tereyağlı mısır unu aşı AÇILGA: İnkişaf AÇKURSAK: Gözü doymaz
AÇAMAK: Duvak / peçe açmak AÇILGAMAK: İnkişaf etmek AÇMAN: Maymuncuk (anahtar)
AÇAN: 1. Ferah 2. Nisan ayı AÇILGAN: İnkişaf eden AÇNA: Fermentasyon
AÇANAK: Cevap anahtarı AÇILGANMAK: Reform yapmak AÇNAMAK: Fermente olmak

7
AÇNAŞMAK: Fermente olmak ADAM: 1. Nezir 2. Yürüyüş ADIN: 1. Meşhur 2. Mahlas
AÇNATMAK: Fermente etmek ADAMAK: Nezretmek ADINÇ: Şöhret
AÇNAVUR: Sucuk [16] ADAN: 1. Gayrı 2. Liyakat ADINÇAK: Mümtaz
AÇSAMAK: Aralamak (kapı vs.) ADANCA: Fedakarlık ADINÇAMAK: Mümtazlaşmak
AÇSATMAK: Aralatmak (kapı vs.) ADANCAN: Fedakar ADINÇSIZ: Şöhretsiz
AÇSIK: İştah ADANÇ: Misyon (özgörev) ADINMAK: Mahlas almak
AÇSINMAK: İştahlanmak ADANGA: Dava (ideoloji) ADKOŞMA: Lakap takma
AÇSIZ: 1. İştahsız 2. Tok ADANGAN: Dava adamı (idealist) ADKOŞMAK: Lakap takmak
AÇTAY: Açgözlü ADANIR: 1. İdealist 2. Layık ADLAŞKAN: Bahisçi (iddiacı)
AÇUVTAŞ: Şap ADANMAK: Nezredilmek ADLAŞMAK: Bahse girmek (iddia)
AD: İsim [“d” harf ile yazılır] ADANMAN: Misyoner ADLIK: Şöhret
ADAĞAN: Dağ tanrısı (mitoloji) ADAR: Nezirci ADMIŞ: Şöhretli
ADAK: Nezir ADARA: Teferruat ADRAMAN: Dev (mitoloji)
ADAKA: Horoz ADARAMAK: Teferruatlandırmak ADSAK: Şöhret heveslisi
ADAKAN: 1. Kral 2. Büyükbaba ADARGA: 1. Rol 2. Tezgah ADSAMAK: Şöhret istemek
ADAKLAMA: Nezretme [17] ADARGAL: Gıpta ADSAY: Muhterem
ADAKLAMAK: Nezretmek ADARGAMAK: Rol yapmak ADSAYMA: Hürmet
ADAKLANMA: Nezredilme ADARGAN: Taklitçi ADSAYMAK: Hürmet etmek
ADAKLANMAK: Nezredilmek ADARGANMAK: Taklit etmek ADUĞ: Evcil at
ADAL: 1. İdeal (ülkü) 2. Sadakat ADARMAK: Adını değiştirmek ADUĞÇUN: Seyis (at bakıcısı)
ADALDAŞ: 1. Yemin 2. Helallik ADAŞ: Aynı adı taşıyan ADUT: Avuç içi
ADALDAŞMA: Yeminleşme ADAŞMAK: Aynı adı taşımak AFŞAR: Cuma günü
ADALDAŞMAK: Yeminleşmek [18] ADAV: İthaf AĞA: Toprak soylusu
ADALGA: Şöhret ADAVLAMAK: İthaf etmek AĞAK: Çiçek hastalığı
ADALGAMAK: Meşhur olmak ADAVLANMAK: İthaf edilmek AĞAL: Saygı sözü (“Hazreti” gibi)
ADALGAN: Meşhur ADAY: Namzet AĞALAK: Beyaz koyun / keçi
ADALMA: İsim alma ADAYLAMAK: Aday göstermek AĞALAY: Pembe renk
ADALMAK: İsim almak ADIK: Meşhur AĞALBAY: Muhterem
ADALMIŞ: İsim almış ADIKMAK: Meşhur olmak AĞALCAN: Örümcek adam [20]
ADALYOL: Dava (ideoloji) [19] ADIKMAN: Meşhur AĞALÇI: Medyum (ruh çağırıcı) [21]

8
AĞALÇILAMAK: Ruhla konuşmak AĞARITMAK: Temizlemek AĞDIK: 1. Temiz 2. Arşa çıkan
AĞALÇAK: Ruh çağırma merasimi AĞARLAK: 1. Kerim 2. Şerefli AĞDIKMAK: Arşa çıkmak
AĞALÇAMAK: Ruh çağırmak AĞARLAN: İffetli AĞDINMAK: Göğe yükselmek
AĞALÇANMAK: İçine ruh girmek AĞARMAG: Karabuğday unu AĞDIRMAK: Göğe yükseltmek
AĞALÇAR: İçine ruh giren kişi AĞARMAK: Beyazlaşmak AĞGARIN: Penguen [25]
AĞALMA: Ruh çağırma AĞARSAK: Aheste AĞI: 1. Gözyaşı 2. Şeref [26]
AĞALMAK: Ruh çağırmak AĞARSAMAK: Aheste davranmak AĞIÇ: Servet
AĞAN: 1. Dua 2. Totem ruhu [22] AĞARSI: Namus AĞIÇI: Paralı ağlayıcı
AĞANLAR: 1. Ced 2. Totem soyu AĞARSIK: Bakire AĞIL: 1. Koyun ahırı 2. Hale
AĞAR: 1. Bal arısı 2. Hava AĞARSIN: Namuslu AĞILAMAK: Ağlamak
AĞARÇAK: Havadar AĞARSINMAK: İffetli davranmak AĞILGAT: Meteorit
AĞARÇAMAK: Lorlaşmak AĞARTAÇ: Çamaşır suyu, klorak AĞILIK: Şeref
AĞARÇAN: Lor peyniri AĞARTKA: Bira AĞIM: 1. İrtifa 2. Yükseliş
AĞARÇI: Tütsü AĞARTMAK: Beyazlaştırmak AĞIN: Niyet
AĞARI: 1. Temiz 2. Saf [23] AĞAS: Kakım (hayvan) [24] AĞINCAK: Yürüyen merdiven
AĞARIK: Saf (temiz) AĞAT: Beyaz ev ördeği (uçamaz) AĞINÇ: Elektrik
AĞARIL: Steril AĞATAY: Küçükbey AĞINÇLI: Elektrikli
AĞARILÇA: Sterilizasyon AĞAV: 1. Şeref 2. İtibar AĞINÇSIZ: Elektriksiz
AĞARILÇAMAK: Sterilize olmak AĞAZAK: 1. Fidan 2. Bonzai ağacı AĞINLAMAK: Niyet etmek
AĞARILÇATMAK: Sterilize etmek AĞBASAN: Hayalet AĞINMAK: Elektrik çarpılmak
AĞARILGA: Rafnasyon AĞBASAR: Hayaletli mekan AĞIRLAK: 1. Hürmet 2. İkram
AĞARILGAMAK: Rafne olmak AĞBASMAK: Hayalet görmek AĞIRSAMAK: Ağırına gelmek
AĞARILGAN: Rafne AĞBASTI: Hayaletle karşılaşma AĞIRÇAK: Safra (ağırlık)
AĞARILGANMAK: Rafne olmak AĞBUGA: Tıp tanrısı (mitoloji) AĞIRÇAMAK: Ağırlıka aşağı inmek
AĞARILGATMAK: Rafne etmek AĞCAKUTAN: Akbalıkçıl kuşu AĞIRSAK: Aheste
AĞARILMAK: Temizleşmek AĞCAMUK: Beyaz frenk üzümü AĞIRŞAK: Ağırlaştırıcı nesne [27]
AĞARINÇ: 1. Namus 2. İffet AĞCAR: Gelin ağıdı AĞIŞ: Göğe çıkma (Hz. İsa) [28]
AĞARINMAK: Temizlenmek AĞDALMAK: Tertemiz olmak AĞIŞMA: Göğe yükselişme
AĞARIŞMAK: Temizleşmek AĞDAMAK: Temizlemek AĞIŞMAK: Göğe yükselişmek
AĞARITKAN: Deterjan AĞDANMAK: Temizlenmek AĞIŞTIRMAK: Göğe salmak

9
AĞIT: Mersiye AĞRAK: Vakur AĞZAÇTI: İftar
AĞITMAK: Göğe fırlatmak [29] AĞRAM: Vakar (ciddiyet) AĞZALAK: Polemik
AĞIZDAN: Şifahen (sözel) AĞRAMLAMAK: Vakar etmek AĞZALAMAK: Polemiğe girmek
AĞIZDAMAK: İrticalen söylemek AĞRAS: Mütevazı (alçakgönüllü) AĞZALANMAK: Polemiğe girmek
AĞIZDANMAK: Şifahen okumak AĞRASLANMAK: Tevazu etmek AĞZALAŞMAK: Polemiğe girişmek
AĞIZDIRIK: Gem AĞRASLIK: Tevazu AĞZALMAK: Mihnet etmek
AĞLAÇ: Sulugöz (herşeye ağlayan) AĞRIK: 1. Külfet 2. Angarya AĞZAMA: Vaat
AĞLAK: Sulugöz (herşeye ağlayan) AĞRIKAY: Hasta AĞZAMAK: Vaat etmek
AĞLAMSIMAK: Ağlar gibi olmak AĞRIKMAK: Külfetlenmek AĞZAR: Yular
AĞLATI: Trajedi AĞRINMAK: Zoruna gitmek AĞZAŞMAK: Vaatleşmek
AĞLAZ: Mızıkçı (oyunbozan) AĞRIŞ: Izdırap AĞZINÇ: Özür (tarziye)
AĞLAZLAMA: Mızıklama AĞRIŞMAK: Izdırap duymak AĞZINDI: Özür (tarziye)
AĞLAZLAMAK: Mızıklamak AĞSIMAK: Berat / temyiz istemek AĞZINMA: Özür dileme
AĞLAZLAŞMAK: Mızıkçılaşmak AĞSINMAK: Berat / temyiz etmek AĞZINMAK: Özür dilemek
AĞLAZLIK: Mızıkçılık AĞŞAMAK: Yıldırım düşmek AĞZINIŞMAK: Özür dileşmek
AĞMA: 1. Meteor 2. Şahap AĞŞAN: Yıldırım AHAR: Çay (akarsu)
AĞMACA: Yoz atmaca (kuş) AĞTAYA: Ak şişman çocuk (erkek) AHIN: Aşık (halk şairi)
AĞMAÇ: Terazideki bozukluk AĞTUTMA: Albümin eksikliği AHINAY: Kadın aşık (halk şairi)
AĞMAK: Göğe yükselmek AĞTUTMAK: Albümin eksilmek AHINÇ: İlham
AĞMAN: Terazinin ağır tarafı AĞU: Zehir AHINMAK: İlham gelmek
AĞMANMAK: Dengesi bozulmak AĞULACI: Zehirli hayvan AHLAV: Beddua
AĞMAŞ: Aurora ışığı AĞULAÇ: Zehirli madde AHSIMAK: İç çekmek
AĞMAŞMAK: Göğe yükselişmek AĞULAMAK: Zehirlemek AHSINMAK: Pişman olmak
AĞMATMAK: Dengesini bozmak AĞULANMAK: Zehirlenmek AHTAR: Nadas
AĞMAYA: Ak şişman çocuk (kız) AĞULATMAK: Zehirletmek AHTARAÇ: Pulluk (büyük saban)
AĞMAZAK: Meteorit AĞURÇA: Hıyar (bitki), salatalık AHTARMA: Nadasa bırakma
AĞNAK: Debelenme yeri (eşek vs.) AĞYA: Tepeli doğan kuşu AHTARMAK: Nadasa bırakmak
AĞNAMAK: Yerde debelenmek AĞZAÇAN: İftar eden kişi AJAR: Dikkat
AĞNAŞMAK: Debelenişmek AĞZAÇAR: 1. İftar 2. İftariyelik AJARMAK: Dikkat etmek
AĞNATMAK: Debelendirmek AĞZAÇMAK: İftar etmek AJIK: 1. Elem 2. Keder

10
AJIKMAK: Elemlenmek, kederlenmek AKÇALMAZ: Esmer tenli AKLAR: Sosyalizm karşıtları (tarih)
AJILMAK: Döllenmek AKÇAMUK: Pamuk kozası AKLAV: 1. Berat 2. Temyiz
AJIRGAN: Erkek (Mançuca) AKÇASIZ: Parasız AKMAN: 1. Nezih 2. Duru su
AJITKAN: Döl AKÇIN: Dürüst AKMANDIR: Sakız otu
AJITMAK: Döllemek AKÇINMAK: Dürüst davranmak AKMAY: Sade yağ (rafne tereyağ)
AKA: 1. Amca 2. Gol (spor) AKÇURA: Zararsız cin AKPAN: Ocak ayı
AKAÇ: Dren AKIL: Bitki özü AKRA: Beyaz renk
AKAÇLAMA: Drenaj AKILGAĞAN: Kenger (bitki) AKRAÇ: Aktarma kabı
AKAÇLAMAK: Drenaj yapmak AKILGAMAK: Özü akmak (bitki) AKRAMAK: Aktarmak (sıvı)
AKAĞAN: Likit AKILGAN: Çam sakızı AKRAR: Bereket töreni [33]
AKAK: 1. Mecra 2. İnci AKILGATMAK: Öz akıtmak (bitki) AKRAŞIN: Albino
AKALAMAK: Gol atmak AKINÇ: Cereyan AKRAŞMAK: Birbirine su dökmek
AKALANMAK: Gol yemek AKINÇLI: Cereyanlı AKRATMAK: Aktarmak (sıvı)
AKALAŞMAK: Berabere kalmak AKINÇSIZ: Cereyansız AKSIL: 1. Beyazımsı 2. Sedef (deri)
AKALAY: Alüminyum [30] AKINDIRIK: Reçine AKSILMAK: Beyazlaşmak
AKANAK: 1. Çeşme 2. Pınar AKINMAK: Cereyan etmek AKSIM: Protein (bilimsel)
AKAR: 1. Mai 2. Likit AKIRGAN: Yağmurda akan dere AKSIMAK: İtiraz etmek
AKARAK: Musluk AKIRT: Unlu süt sosu AKSIMAL: İtiraz
AKAŞ: Helal yemek AKIRTMAÇ: Kıvamlı yiyecek AKSIMAN: İtirazcı
AKATOY: Yaz bayramı (21 Haziran) AKIRTMAŞ: Deve sütlü un yemeği AKSINMAK: İtirazı haklı bulunmak
AKAY: 1. Adam 2. Erkek AKIRTMAK: Kıvam vermek AKSOY: Asalet
AKAYAZ: Kainat [31] AKIŞ: Seyelan AKSOYLU: Asil
AKAZAN: Erkeksiz kalmış kadın [32] AKIŞKAN: 1. Seyyal 2. Likit AKSURGAK: Ak sarmaşık
AKBUĞA: Beyaz ejder (tıp simgesi) AKIŞMAK: Seyelan etmek AKŞA: Para birimi (“Lira” gibi)
AKBUR: Beyaz tebeşir AKIT: 1. Sıvı pekmez 2. Koyu sıvı AKŞALAMAK: Bahşiş vermek
AKÇA: Para AKIZ: Karizma AKŞALANMAK: Bahşiş almak
AKÇALAR: Beyaz tenli AKIZMAK: Tesir etmek (psikolojik) AKŞALAŞ: Pazarlık
AKÇALAY: 1. Nakdi 2. Parasal ÂKİ: Abla (Çuvaşça) AKŞALAŞMAK: Pazarlık etmek
AKÇALI: Paralı AKKAN: Lenf, lenfa AKŞALAY: Parasal
AKÇALMAK: Beyazlaşmak AKKOR: 1. Narıbeyza 2. Florasan AKŞALI: Paralı

11
AKŞASIZ: Parasız ALAHÇIN: Yaşam tanrıçası (mit) ALARGA: Radyo alıcısı
AKŞAR: Badana ALAK: Zararlı ot ALARMAK: Kırmızılaşmak
AKŞARLAMAK: Badanalamak ALAKAN: Ağırlık ölçüsü (2 kg) ALARMAN: Tesellüm eden
AKTA: Hadım (iğdiş) ALAKAY: 1. Aptal 2. Ahmak ALARTMAK: Kırmızılaştırmak
AKTALAMAK: Hadım etmek ALAKÇI: Zararlı ot ayıklayıcısı ALAS !: Cin kovma sözü
AKTALANMAK: Hadım olmak ALAKIRIŞMAK: Polemiğe girmek ALASAR: Varis
AKTAMAK: Berat ettirmek ALAKIRMAK: Polemik yapmak ALASARMAK: Miras almak
AKTAN: Seher ALAKLAMAK: Yabani ot ayıklamak ALASARMAL: Kromozom
AKTANMAK: Berat etmek ALAKMAK: Bitki sökmek ALASI: Heves
AKTARAÇ: Fırıncı küreği ALAKURŞAK: Gökkuşağı ALASIYA: Alivre (önce ödenmiş)
AKTARGA: Faks cihazı ALAMA: Kızıl Giysi [38] ALASLAMA: “Alas!” diye bağırma
AKTOMUR: Lenf düğümü ALAMAK: Fethetmek ALASLAMAK: Bağırıp cin kovmak
AKULA: Beyaz köpekbalığı (Rusça) ALAMAN: 1. Fatih 2. Tımarlı sipahi ALAŞ: 1. Savaş narası 2. Millet [39]
AKUNA: Beyaz dalgıç kuşu [34] ALAMANCIK: Kanarya ALAŞA: Renkli kilim
AK-UY: Beyaz Saray (“Ak Ev”) [35] ALAMUK: Frenk üzümü ALAŞAR: Hadım (iğdiş)
AKYOL: Hidayet ALAN: 1. Saha 2. Meydan 3. Ziya ALAŞIK: 1. Melez 2. Yarım yamalak
AKYUMUR: Beyaz turp ALANÇA: Ağaçlar arası açıklık ALAŞIM: Halita (metal karışımı)
AKYUVAR: Lökosit (kan hücresi) ALANDAMAK: Şüphelenmek ALAŞIR: Alaşıma uygun metal
ALA: 1. Karışık renk 2. Hile ALANDAR: Şüpheci ALAŞKAN: Alaşıma katılan metal
ALABUĞA: Balina [36] ALANDAV: Şüphe ALAŞLAR: Kazak, Kırgız ve Tatarlar
ALAÇI: Ölümcül kötü ruh ALANGIMAK: Zayıflamak ALAŞLAMAK: Alaş! diye bağırmak
ALAÇIK: 1. Kulübe 2. Baraka [37] ALANGIRMAK: Zaafyet geçirmek ALAŞMAK: Hibritleşmek
ALAÇIN: Kızıl şahin ALANGITMAK: Zayıflatmak ALAŞMAN: 1. Hibrit 2. Melez
ALAF: Ateş tanrıçası (mitoloji) ALANIR: Microtus arvalis (fare) ALAŞTAMAK: Savaş narası atmak
ALAĞ: Ganimet ALANIŞ: Çan çiçeği ALAŞUR: Kasvetli hava [40]
ALAĞAN: Akseptör ALANMAK: Huylanmak ALAT: Yedibaharat karışımı
ALAĞÇIN: Ganimet alan savaşçı ALANZI: İşkil ALATAŞ: Çok renkli taş
ALAĞIZ: Fitneci ALANZIMAK: İşkillenmek ALAV: Alev [doğru söyleniş]
ALAĞLAMAK: Ganimet almak ALAPAY: Aşık kemiği ALAVAN: Timsah
ALAH: Bataklık ALAR: İmsak vakti ALAVGAN: Kazanova (çapkın) [41]

12
ALAVKU: Orman güvercini ALCI: Albastı kovucusu ALDAV: İğfal
ALAY: 1. Askeri birlik 2. Kasım ayı ALCIMA: Hafıza kaybı ALDAVÇI: İğfal eden
ALAYAK: Sahtekar ALCIMAK: Hafızasını kaybetmek ALDI: 1. Okçu 2. Fatih
ALAYDA: Amma da ALCIR: Alzheimer hastalığı ALDIR: Ok atışı
ALAYMAK: Gözleri kızarmak ALCIRAMAK: Alzheimer olmak ALDIRIM: 1. Sipariş 2. İhtiyat
ALAYTMAK: Gözlerini kızartmak ALÇA: 1. Kızarmış (meyve) 2. Vişne ALGA: 1. İleri 2. İleriye doğru
ALAZ: 1. Alev 2. Kutsama sözü ALÇAMAK: Kızarmak (meyve) ALGAÇ: Anten
ALAZA: Kendgigelen bitki ALÇAŞMAK: Kızarmak (meyveler) ALGAMAK: Teşekkür etmek
ALAZDAÇI: Ateşle tedavi eden kişi ALÇAYAK: Fincan ALGAN: Müteşekkir
ALAZDAMAK: Ateşle tedavi etmek ALÇAZMAK: Kızarır gibi olmak ALGANA: Levrek balığı
ALAZDAV: Ateş tedavisi (tütsüyle) ALÇIN: Kızıl çalı kuşu ALGANMAK: Şükran duymak
ALAZLAÇ: Tütsü ateşi ALÇURA: Hileci Cin ALGAR: Sümer çalgısı (Sümerce)
ALAZLAMA: Ateş dolaştırma [42] ALDA: 1. Hile 2. Desise [43] ALGASAMAK: Telaş etmek
ALAZLAMAK: Ateş dolaştırmak ALDAÇ: Blöf ALGASAR: Telaşlı
ALAZMAK: Hava ısınmak ALDAÇI: Ölüm meleği (mitoloji) ALGASAV: Telaş
ALBA: Kamu hizmeti ALDAK: İlüzyon (hokkabazlık) ALGAŞ: Teşekkür
ALBAĞAN: Ganimet ALDAKÇI: İlüzyonist (hokkabaz) ALGAŞMAK: Teşekkür edişmek
ALBAN: Harç (vergi) ALDAL: Günah ALGAY: 1. Şehla (göz) 2. Tencere
ALBAN: Arnavut, Şkip ALDALAMAK: Günah işlemek ALGAZIN: Yabani hayvan
- Albanca: Arnavutça, Şkipçe ALDALMAK: Günah işlemek [44] ALGIMAK: İdrak etmek
- Albanya: Arnavutluk, Şkipiye ALDAMAK: Hile / desise yapmak ALGINÇ: Ecel
ALBASAR: Humma salgını ALDAMAN: Şarlatan ALGINDIRMAK: Zaman yitirtmek
ALBASMAK: Humma olmak ALDAMIŞ: Hilebaz ALGINMAK: Eceli tükenmek
ALBASTI: Humma ALDANÇ: Desise ALGIR: Fehim (algılayan)
ALBAT: Kamu görevlisi ALDANGAÇ: Kumpas (entrika) ALGITMAK: Vade tüketmek
ALBAY: Miralay (askeri rütbe) ALDAR: Entrikacı ALIĞ: Kör
ALBIS: 1. Cadı 2. Alkarısı ALDARGA: Entrika ALIĞAN: Körlerin koruyucu meleği
ALCAMAK: Hayret etmek ALDAŞ: Birbirini kandırma ALHUR: Erik (Ancelika türü)
ALCARMAK: Sürpriz yapmak ALDAŞMAK: Birbirini kandırmak ALIM: Borç
ALCAŞMAK: Hayret edişmek ALDAŞMAN: İkili oynayan (casus) ALIMÇA: Bahşiş

13
ALIMÇACI: Bahşiş toplayıcı ALKANMAK: Hamd edilmek ALMAZ: 1. Nazlı 2. Cadaloz
ALIMÇAR: Bahşiş toplayıcı ALKANSAK: Hamda layık ALMIŞ: Fatih
ALIMGA: Tesellüm ALKAR: 1. Hamd eden 2. Fesheden ALMILA: Yabani elma
ALIMGAMAK: Tesellüm etmek ALKAŞ: 1. Hamd 2. Fesih ALNAÇ: 1. Cephe (önyüz) 2. Profl
ALIMGAR: Tesellüm eden ALKAT: Sitayiş ALNAK: Ufka bakma (elini alnında)
ALIMLAMAK: Borçlanmak ALKATMAK: Sitayiş etmek ALNAKLAMAK: Ufka bakmak (elle)
ALIMSA: Rüşvet ALKAV: Hamd ALNAMAK: Eli alna götürmek [50]
ALIMSAMAK: Rüşvet almak ALKIM: 1. Gökkuşağı 2. Tahsin ALNATMAK: Eli alna sürmek
ALINÇ: 1. Kapasite 2. Tahsilat ALKIMAK: Takdir etmek (övmek) ALNAY: Dikkatsizlik
ALINÇAK: Cazip ALKINÇ: Takdir (övme) ALNAYLAMAK: Dikkatsizlik etmek
ALINIR: Nazlı ALKINMAK: Takdir edilmek (övgü) ALNIK: Dikkatsiz
ALIR: Meczup ALKIŞTAK: Takdir eden (öven) ALNIKLIK: Dikkatsizlik
ALIRMAK: Meczuplaşmak ALKMAK: Kaybolmak ALP: Cengaver
ALIRSATAR: 1. Tüccar 2. Tacir ALKUN: Mucizevi doğum günü [47] ALPAGU: Cesur
ALIŞAN: 1. Stajer 2. Meteor ALLAR: Sosyalizm yanlıları (tarih) ALPAGUT: Kahraman
ALIŞKA: 1. Staj 2. Oryantasyon ALMA: Elma [doğru söyleniş] ALPAN: Kadın cengaver
ALIŞMAN: Stajer ALMAÇ: 1. Reseptör 2. Ahize ALPAR: Cesur
ALIŞMAZ: 1. Uyumsuz 2. Asosyal ALMAĞAN: Kızıl sincap ALPARGAMAK: Cesur davranmak
ALIŞPAZ: Nikah yasağı [45] ALMAKAY: Elma yanaklı ALPARGANMAK: Cesaretlenmek
ALIŞTIRMAN: Staj öğretmeni ALMALIK: Elma bahçesi ALPAVUT: Gazi (unvan)
ALIZ: Enfeksiyon ALMANA: Savaş tanrıçası (mit) [48] ALPIMAK: Yiğitlik göstermek
ALIZAMAK: Enfekte olmak ALMANÇI: Soyguncu ALPMAN: Yiğit
ALIZLAMAK: Enfeksiyon kapmak ALMAR: 1. Depo 2. Ambar ALSAK: Talepkar (iktisat)
ALIZLIK: Enfeksiyonlu hastalık ALMARGA: Antrepo ALSAMAK: Talep etmek (iktisat)
ALK: 1. Nihayet 2. Ecel (ölüm) ALMAŞ: Münavebe ALSANÇ: Talep (iktisat)
ALKA: Yabani güvercin [46] ALMAŞIK: Mütenavip ALSAR: Talepçi (iktisat)
ALKALAMAK: Teşekkür etmek ALMAŞKA: Metagenez (biyoloji) ALSIKMA: Dolandırılma (hile)
ALKALAR !: Teşekkürler! ALMAŞMA: Mübadele ALSIKMAK: Dolandırılmak (hile)
ALKAMAK: Hamd etmek ALMAŞMAK: Mübadele etmek ALTAÇ: Altın işlemecisi
ALKAMIŞ: Hamd eden ALMATA: Savaş tanrısı (mit) [49] ALTALAMAK: Alt sıraya koymak

14
ALTAM: Alta alma (güreş) AMALÇAK: Halk hekimi (gelenek) AMZAMAK: Haz duymak
ALTAMAK: Alta almak (güreş) AMALDAMAK: Çare bulmak AN: Zihin
ALTAMAN: Güreş şampiyonu AMALSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız ANA: Valide [53]
ALTAN: Şafak AMAN: Fena [52] ANAGAY: Ana soylu
ALTANHADAK: Kutup Yıldızı AMANÇAR: Fenalık eden ANAĞAŞ: Zürafa (Moğolca)
ALTATAR: Revolver tabanca AMANLAMAK: Fenalık etmek ANAK: 1. Mescid 2. Anma yeri
ALTIK: Alt sırada olan AMANLIK: Fenalık ANAKAY: Büyükanne
ALTIKLAMA: Tedahül AMAR: Teselli ANALAÇ: Üvey anne
ALTIKLAMAK: Alt sıraya koymak AMARLAMAK: Teselli etmek ANALANMAK: Annelik etmek
ALTIŞ: Nar AMARLANMAK: Teselli olmak ANAMAK: Hazırlamak
ALTON: Altmış (sayı) AMARLAŞMAK: Teselli edişmek ANANMAK: Hazırlanmak
ALTUNSABAK: Altın asa AMRA: Aşk (sevgili) ANAŞA: Esrar (afyon)
ALUV: 1. Negatif 2. Eksi AMRAK: Aşık (seven) ANAŞACI: Esrarkeş
ALVAR: Ticaret [51] AMRAMAK: Aşık olmak (sevmek) ANAT: Mezkur (bahsi geçen)
ALVARÇI: Tacir AMRAN: Maşuk (sevilen) ANAVUR: Metropol
ALVARMAK: Ticaret yapmak AMRANÇ: Aşk (sevgi) ANAYURT: Anavatan
ALVASAR: Cadılı mekan AMRANMAK: Aşık olunmak ANAZ: 1. Evla 2. Eftal
ALVASTI: Cadı çarpması AMRAŞ: Aşk ANÇADA: Böylece
ALVAZMAK: Cadı çarpmak AMRAŞMAK: Aşık oluşmak ANÇAK: 1. Atom 2. Zerre
ALYALAZ: Kızıl şafak ışığı AMRULMAK: Teskin olmak ANÇAMA: Bir daha
ALYUMUR: Kırmızı turp AMRUTMAK: Teskin etmek ANÇAMAK: Bir daha yapmak
ALYUVAR: Eritrosit (kan hücresi) AMUL: Huzur (içsel) ANÇAMAN: Cemaat
ALZAK: Fırın / ateş eldiveni AMULDAY: Maske ANÇI: 1. Liyakat 2. Hürmet
AMA: Hala (babanın kız kardeşi) AMUR: Huzur (içsel) ANÇILAMAK: Layık olmak
AMADA: Gaye AMURGA: 1. Boynuz 2. Canavar ANÇILANMAK: Liyakat göstermek
AMADAMAK: Gaye edinmek AMURLAMAK: Huzur bulmak ANÇILAYIN: Layıkıyle
AMAGAL: Eyer AMURLANMAK: Huzur bulmak ANÇMA: O denli
AMAGAY: Yular AMURMAK: Sakinleşmek ANÇMAK: Toplanmak
AMAK: Maraz AMURTMAK: Sakinleştirmek AND: Yemin [“d” harf ile yazılır]
AMAL: 1. Çare 2. Derman AMZAK: Haz ANDA: Kan kardeşi

15
ANDAÇ: Ajanda ANGAMAK: Hayvan yakalamak ANIT: Abide
ANDAGAY: 1. Ahit 2. Kutsal kitap ANGAR: Vadi ANITKAN: Hatırlatan
ANDAK: Kan kardeşliği süt kabı ANGARAK: Mars (Sanskritçe) ANITKURGAN: Anıtkabir
ANDAKAN: Kan kardeşliği yemini ANGARMAK: Hayvan tuzaklamak ANITMAK: Hatırlatmak
ANDAKAR: Kan kardeşi ANGAY: 1. Zihin 2. Nostaljik ANIZ: Efsane
ANDALAMAK: Kan kardeşi olmak ANGI: Zikir ANIZTAN: Mitoloji
ANDALAŞMAK: Kan kardeşi olmak ANGILAMA: Zikretme ÂNİ: Valide (Yöresel söyleyiş)
ANDALAY: Dünür ANGILAMAK: Zikretmek ANKAR: Sersem
ANDAMAK: Yemin etmek [54] ANGIN: Mezkur (bahsi geçen) ANKAMAK: Sersemlemek
ANDAMAN: Yeminli ANGIŞ: Zikir ayini ANKAV: Sersemlik
ANDARMAK: Ahit yapmak ANGITMA: Saygı duruşu ANLAK: 1. İrfan 2. İdrak
ANDARMAN: Ahde vefalı ANGITMAK: Saygı duruşu yapmak ANLAKSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz
ANDAŞMAK: Ahitleşmek ANI: Hatıra ANLAR: 1. İrfanlı 2. İdrakli
ANDAT: 1. Not 2. Muhtıra ANIÇAR: Hatırlanmaya değer ANLATI: Tahkiye
ANDAV: Ahit ANIK: 1. Hazır 2. Mevcut 3. Arif ANLAV: 1. İrfan 2. İdrak
ANDAZ: Hayvanlı araç [55] ANIKLAMAK: Hazırlamak ANLAVSIZ: 1. İrfansız 2. İdraksiz
ANDAZIN: Pulluk (büyük saban) ANIKLANMAK: Hazırlanmak ANLI: Zeki
ANDIÇ: Hatıra (eşya, hediye) ANIKLIK: Hazırlık ANNE: Valide (Türkçe, Çuvaşça)
ANDIK: Yer sırtlanı (Proteles türü) ANIKTAMAK: İzah etmek ANRA: Akılsız
ANDIKMAK: Vaat etmek ANIKTANMAK: İzah edilmek ANRAMAK: Aklını yitirmek
ANDIL: Avare ANIKTAV: İzahat ANRAV: Akılsızlık
ANDILMAK: Avarelik etmek ANIMSAMAK: Hatırlamak ANSAR: Mantıksız
ANDIR: Hatıra ANIMSATMAK: Hatırlatmak ANSAMAK: Mantıksızlık etmek
ANDIRAK: Yadigar (hatıra eşya) ANINMAK: Hatırlanmak ANSAV: Mantıksızlık
ANDIZ: Fahişe (hayat kadını) ANIŞ: Zikir ANSIZ: Zihinsiz
ANG: Yabani hayvan [“g” ile yazılır] ANIŞMAK: Birbirini hatırlamak ANTAMAK: Gizlice takip etmek
ANGA: Sınıf (kategori) ANIŞTAY: Anma töreni ANTAMAN: 1. Hafye 2. Dedektif
ANGALAMAK: Sınıflandırmak ANIŞTIRI: İma ANTARIŞ: İhtilal
ANGALANMAK: Sınıflandırılmak ANIŞTIRMAK: İma etmek ANTARMAK: İhtilal yapmak
ANGAMA: Hayvan yakalama ANIŞTOY: Anma günü / haftası ANTAY: Gizli takip

16
ANTAYCI: Gizli hayran ARABOZAN: 1. Münafık 2. Fitneci ARAŞTIRMAN: Araştırma görevlisi
ANTBOZAN: Yemini tutmayan ARABOZAR: 1. Nifak 2. Fitne ARAT: 1. Halk 2. Nüfus
ANTBOZMAK: Yeminini tutmamak ARABOZMAK: Nifak / ftne etmek ARATAÇ: Arama motoru (internet)
ANTIK: Mangal ARABULAN: Hakem (tahkim) ARATÇI: 1. Halkçı 2. Demokrat
ANTIRA: Sandık ARABULMAK: Tahkim etmek ARATÇIL: Demokratik
ANTIZ: 1. Nankör 2. Çifte (tekme) ARAÇA: İki kol uzunluğu ARATÇILAMAK: Halkçılık yapmak
ANTIZLAMAK: Çifte vurmak ARAÇALAMAK: Kavga ayırmak ARATÇILAŞMAK: Demokratikleşmek
ANTIZLANMAK: Nankörlük etmek ARAĞ: Vajina ARATLAMA: Nüfus sayımı
ANTLIK: Ant hediyesi ARAĞAK: Yengeç burcu (astroloji) ARATLAMAK: Nüfus saymak
ANZAK: Yabani ARAĞAT: Yeraltı balığı (mitoloji) ARATSAL: Demokratik
ANZINMAK: Yabanileşmek ARAĞATAN: Canavar ARAVAN: Karasaban
AP: Mor renk ARAK: Rakı [56] ARAVURAN: Provokatör
APA: Teyze (annenin kız kardeşi) ARAKA: Damıtılmamış rakı ARAVURMAK: Provoke etmek
APALMAK: Morarmak ARAKÇI: Rakıcı ARAVUT: Yeraltı canavarı (mit) [57]
APALTMAK: Morartmak ARAKUN: Çarşamba günü ARAY: 1. Loş 2. Kuşluk vakti
APARMAK: Alıp götürmek ARAKZAK: Rakı müptelası ARAYLANMAK: Loşlaşmak
APARMAN: Şoför ARAL: Takımada ARAZ: 1. Süt likörü 2. Süt konyağı
APARTMAK: Alıp getirtmek ARALAŞ: Araya alınmış ARAZA: Damıtılmamış süt şarabı
APAZ: Yelken rüzgarı ARALAŞMAK: Araya alınmak ARBA: Teker
APAZLAMAK: Rüzgarla dolmak ARALMAK: Arada bulunmak ARBAMAK: Efsun yapmak
APÇAMAK: Titremek ARAMAN: Hipopotam (su aygırı) ARBAMAN: Efsuncu
APÇANMAK: Korkudan titremek ARAN: 1. İnsan 2. Avlu (ön bahçe) ARBANMAK: Efsunlanmak
APLAN: Lağım faresi ARANA: Karavana (büyük kazan) ARBAŞ: Efsun (karşılıklı)
APMAK: Hayret etmek ARANGA: Avlu ARBAŞÇI: Efsuncu
APSAK: Titrek kavak ağacı ARAR: 1. Hakem 2. Meşe ağacı ARBAŞMAK: Efsunlaşmak
APSAMAK: Rüzgarda salınmak ARARGA: Hakemlik ARBAV: Efsun
APTIRMAK: Hayret ettirmek ARAS: 1. At kılı 2. Talih 3. Baht ARBAVÇI: Efsuncu
APZAK: Titrek ARASA: 1. Pazar 2. Çarşı ARBAVTAY: Efsun merasimi
APZAMAK: Titremek ARASAMAK: Pazar gezmek ARBAY: Efsuncu
AR: Kahverengi ARAŞ: 1. Cemaat 2. Kalabalık ARBUZ: Eşek hıyarı (bitki)

17
ARCA: Sandık ARDILAMAK: Arkaya geçmek ARGATMAK: Nazlandırmak
ARCAK: Tahta kutu ARDILANMAK: Arkaya koyulmak ARGAVUL: Komşu köy
ARCAN: Sodalı su (Sanskritçe) [58] ARDILATMAK: Arkaya koymak ARGIÇ: Gurur
ARÇA: Ardıç ARDILGAN: Vagon ARGIL: Mamut
ARÇAĞAN: Münakaşacı ARDILMAK: Takip etmek (ardında) ARGIMAK: Bitap düşmek
ARÇAK: Münakaşa ARDINMAK: Sırtına asmak ARGIN: 1. Bitap 2. Mecalsiz
ARÇAMAK: Münakaşa etmek ARDIRMAK: Sırtına astırmak ARGINLIK: 1.Bitaplık 2. Mecalsizlik
ARÇAN: Münakaşacı ARDIŞ: 1. Silsile 2. Konvoy ARGINÇAK: Salıncak
ARÇANMAK: Sataşmak ARDIŞIK: Müteselsil ARGINŞAK: Salıncak
ARÇAR: Münakaşacı ARDIŞIM: Silsile ARGIŞ: Kervan
ARÇI: Tütsü ARDIŞKA: Kuyruk (sıra) ARGIŞMAK: Kervan oluşturmak
ARÇIMAK: Tütsü yapmak [59] ARDIŞKAN: Kuyruğa (sıraya) giren ARGIT: Geçit
ARÇILAK: Tütsü için ağaç dalı ARDIŞMA: Teselsül ARGITAK: Mimar
ARÇILAMAK: Tütsü ile temizlemek ARDIŞMAK: Silsile oluşturmak ARGITMAK: Bitap etmek
ARÇINMAK: Tütsüyle temizlenmek ARDIZ: Arkasından giden ARGUMAK: Safkan at
ARÇITA: İkramiye ARDIZMAK: Arkasından gitmek ARGUN: Yaban atı
ARÇITMAK: Tütsü ile temizlemek ARGA: 1. Naz 2. Metod ARGUTAL: Hamam otu
ARÇMAG: Heybe [Arçmak] ARGAÇ: 1. Ağıl 2. Dokuma atkısı ARI: 1. Saf 2. Temiz [60]
ARÇMAK: Heybeye doldurmak ARGALAÇ: Yükçü semeri ARIÇ: 1. Mutlak 2. Kati 3. Sulh
ARÇUL: 1. Mendil 2. Heybe bezi ARGALAMAK: Sırtına yüklemek ARIĞ: Saf (temiz)
ARÇURA: Yarım cin (belaltı yok) ARGALANMAK: Sırtına yüklenmek ARIĞAN: Cadı süpürgesi (bitki)
ARDA: 1. Rütbe 2. Çelik kalem ARGALIK: 1. Sıradağ 2. Dağ tüneli ARIĞLAMAK: Temizlemek
ARDAK: 1. Rütbeli 2. Nazik ARGAMAK: Nazlanmak ARIĞLANMAK: Temizlenmek
ARDAKTAMAK: Kibar davranmak ARGAN: Nazlı ARIĞSIZ: 1. Murdar 2. Kirli
ARDALAMAK: Arkaya almak ARGANMAK: Nazlandırılmak ARIK: Zayıf
ARDALANMAK: Arkaya alınmak ARGARMAK: Naz yapmak ARIKLAMAK: Zayıflamak
ARDALI: Rütbeli ARGAŞ: 1. Cilve 2. İşve ARIKLATMAK: Zayıflatmak
ARDAMAK: Rütbe almak ARGAŞMAK: Cilve / işve yapmak ARIKMAK: Zayıflamak
ARDATMAK: Rütbe vermek ARGAT: Yaban koyunu ARIKSAMA: Haff zayıflama
ARDAVAN: Maya ARGATAY: Fettan (kadın) ARIKSAMAK: Hafften zayıflamak

18
ARIKSIZ: Yorulmak bilmez ARKAÇ: Pelerin ARLAT: İlk çocuk veya tek çocuk
ARIKUN: Pazar günü ARKAÇAK: Damlalık ARLATMAK: Temizletmek
ARIL: Steril ARKAK: Sebebi bilinmeyen ARMAG: Halat [Armak]
ARILÇA: Sterilizasyon ARKALAMAK: Birini kollamak ARMAK: 1. Zayıflamak 2. İstemek
ARILÇAMAK: Sterilize olmak ARKALANMAK: Birince kollanmak ARMAN: 1. Arzu 2. Kutsal rüya
ARILÇATMAK: Sterilize etmek ARKALAŞMAK: Birbirini kollamak ARMANÇ: İdeal (ülkü)
ARILGA: Rafnasyon ARKAMAK: Desteklemek ARNAMA: İthaf
ARILGAÇ: Rafneri ARKAN: 1. Kement 2. Halat ARNAMAK: İthaf etmek
ARILGAMAK: Rafne olmak ARKANLAMAK: Kement atmak ARNAV: İthaf
ARILGAN: Rafne ARKANMAK: Desteklenmek ARPAD: Tılsım
ARILGANMAK: Rafne olmak ARKAR: Dağ koyunu ARPAĞAN: Efsunlu
ARILGATMAK: Rafne etmek ARKAŞ: 1. Dayanışma 2. Kuytu yer ARPAKAŞ: Zakkum
ARILMAK: Temizleşmek ARKAŞMAK: Dayanışmak ARS: Gelincik (hayvan)
ARIN: 1. Sayfa, sahife 2. Saf ARKAV: 1. Hezen 2. Mertek ARSAĞAN: Sırıtkan
ARINAK: Gusülhane (hamamda) ARKAY: Naz [61] ARSAGAR: 1. Vampir 2. Dişlek
ARINÇ: 1. Namus 2. İffet ARKAYIN: Nazlı ARSAK: 1. Esmer 2. Makara
ARINÇAK: Gusülhane (hamamda) ARKAZ: Tembel ARSAL: Dişlek
[64]
ARINGAÇ: Sterilizasyon odası ARKAZMAK: Tembellik etmek ARSAMAK: Diş göstermek
ARINKAY: Rafne ARKIN: 1. Aheste 2. Gelecek yıl ARSAMAN: Vampir
ARINIK: Rafne ARKIT: 1. Sırt çuvalı 2. Rod çubuğu ARSAN: Sırıtkan
ARINMAK: Temizlenmek ARKIRA: Çarpraz ARSANMAK: Sırıtmak [65]
ARIŞ: 1. Çavdar 2. Dokuma ipi ARKIRI: Çarprazlama ARSAR: Tereddüt
ARIŞMAK: Tedirgin olmak ARKIRMAK: Öte yana geçmek [62] ARSARMAK: Tereddüt etmek
ARIŞTAMAK: Tedirgin etmek ARKIŞ: Halef (arkadan gelen) ARSIK: Bakire
ARIŞTANMAK: Tedirgin olmak ARKUZ: Edepli ARSIL: Yabani
ARITAÇ: Arıtma cihazı ARLAĞAN: İffetli ARSILDAMAK: Kükremek
ARITGAÇ: Rafneri ARLAK: İffet ARSIMAK: Yabanileşmek
ARITKAN: Deterjan ARLAMAK: Temizlemek [63] ARSU: Namus
ARITLAMAK: Deterjanlamak ARLAN: İffetli ARSUN: Namuslu
ARITMAK: Temizlemek ARLANMAK: İffetli davranmak ARSUNMAK: Namuslu davranmak

19
ARTAĞAN: Bereketli ARZIK: Bağnaz ASINMAK: Musallat olmak
ARTAK: Bereketli AS: 1. Aşağı 2. Taban ASINTI: Musallat
ARTALAK: Bereketli ASAĞAÇ: Askı çengeli ASIRMAK: Emzirmek
ARTAM: Bereket ASALAK: 1. Parazit 2. Tufeyli ASIRGAMAK: Terbiye etmek
ARTAMAK: Bereketlenmek ASALMAK: Sarılmak ASIRGAN: Süt annesi
ARTARIK: Nisan ayı ASALTAŞ: Cevher (maden) ASIRGANMAK: Terbiye olmak
ARTIK: Mart ayı ASAMAK: Fayda sağlamak ASKAY: İstihza (alay)
ARTIKÇA: Fazladan ASAN: 1. Fayda 2. Sağlam ASKAYLAMAK: İstihza etmek
ARTINÇ: 1. Tasarruf 2. Bereket ASANA: Sedir (Sanskritçe) ASKIK: Afş
ARTINÇAK: 1. Pozitif 2. Proton ASANAK: Vestiyer ASKINMAK: Tebelleş olmak
ARTINMAK: Tasarruf etmek ASANMAK: Faydalanmak ASKIT: Peynir kurutma eleği
ARTIRMAÇ: Müzayede ASAR: Çadır [66] ASMAN: Askı çengeli
ARTIŞMAK: Bereketlenmek ASARAK: 1. Şefkat 2. Bakım ASNAMA: Tenezzül
ARTKAN: 1. Bereketli 2. Bakiye ASARAKÇI: 1. Bakıcı 2. Yaşlı bakıcı ASNAMAK: Tenezzül etmek
ARTKIN: Bakiye ASARAN: 1. Müşfk 2. Çocuk bakıcı ASNAR: Tenzil eden (ceza)
ARTLAMAK: Tekrarlamak ASARGAN: Şefkatli ASNARMA: Tenzil (ceza)
ARTMAÇ: Heybe ASARMAK: Şefkat göstermek ASNARMAK: Tenzil olmak
ARTMAŞ: Artmış yemek ASARMAN: Hastabakıcı ASNATMAK: Tenzil etmek
ARTUÇ: Mızrak ucu ASAV: 1. Fayda 2. Util (iktisat) ASNIK: Kısır (çocuğu olmayan)
ARTUK: Zenginlik ASAVAÇ: Vestiyer ASRA: 1. Aşağı 2. Aşağıya doğru
ARTUN: 1. Vakar 2. Kimyon ASAY: 1. Esas 2. Asıl ASRAK: Himaye
ARTUR: Fettan ASBAR: Faydalı ASRANDI: Evlatlık çocuk
ARTUT: 1. Armağan 2. Hediye ASIĞ: Menfaat ASRAMA: Evlat edinme
ARVAĞAN: Yabani arpa ASIĞLANMAK: Menfaatlenmek ASRAMAK: Evlat edinmek
ARVAMAK: Tılsım yapmak ASIĞLI: Faydalı ASRANMAK: Evlat edinilmek
ARVANA: Tek hörgüçlü deve ASILGA: Afş ASSI: Kar (kazanç)
ARVAŞ: Tılsım ASILGAMAK: Afş asmak ASSILAMAK: Kar (kazanç) etmek
ARVAŞMAK: Tılsımlanmak ASILGATMAK: Afş astırmak ASTAM: Menfaat
ARVUZ: Ölüm meleği ASINAK: Tasallut ASTAMAK: Menfaat sağlamak
ARYAP: Soda (Sanskritçe, “Arjap”) ASINGAN: Musallat ASTANA: 1. Başkent 2. Eşik

20
ASULA: Pastoral şiir AŞILGAN: Kısır olmayan AŞNAĞAN: Sürekli şaka yapan
ASUV: Yüz asma AŞILMAK: Döllenmek AŞNALMAK: Şakaya uğramak
ASUVLAMAK: Yüz asmak AŞINA: Dişi kurt (mitoloji) AŞNAMAK: Şaka yapmak
ASUVLANMAK: Yüzü asılmak AŞINÇ: 1. Taciz 2. Tecavüz AŞNAR: Şakacı
AŞA: Fazla AŞIRGA: Yankesicilik AŞNI: 1. Antika 2. Arkaik
AŞAK: Kira AŞIRGANMAK: Yankesicilik etmek AŞNILMAK: Antikalaşmak
AŞAKLAMAK: Kiralamak AŞIRGAN: Yankesici AŞNITMAK: Eskitme yapmak
AŞALMAK: Yemek almak AŞIRIM: Dağ geçidi AŞODA: 1. Yemek odası 2. Mutfak
AŞAM: 1. İştah 2. Şehvet AŞIRT: Dönüm noktası AŞOLA !: Afyet olsun!
AŞAMA: Kademe AŞIT: Viyadük AŞOLSUN !: Afyet olsun!
AŞAMAK: Cinsel birleşmek (erkek) AŞITKAN: Sperm AŞTAMAK: İştahlanmak
AŞAMLI: 1. İştahlı 2. Şehvetli AŞITMA: Dölleme AŞTAV: İştah
AŞAMLIK: İştah açıcı AŞITMAK: Döllemek AŞTAY: İştahlı
AŞAMSIZ: 1. İştahsız 2. Şehvetsiz AŞITYOL: Viyadük AŞTAYLANMAK: İştahlanmak
AŞAN: Taciz AŞKABAK: Bal kabağı AŞUL: Sebat
AŞANMAK: Cinsel birleşmek (dişi) AŞKAR: Savaş atı AŞULA: Sebatkar
AŞARIK: Yemeklik malzeme AŞKARAK: Tamahkar AŞUYU: Aşevi
AŞARGAN: Aşeren (hamile) AŞKARMAK: Tamah etmek ATA: Baba [67]
AŞARMAK: Aşermek (hamile) AŞKINÇI: Haddi aşan ATABAY: Lala
AŞATKAN: Yemek veren AŞKINÇILAMAK: Haddi aşmak ATAÇ: Babasını seven çocuk
AŞATMAK: Yemek vermek AŞLAK: Yemeklik malzeme ATADAN: Miras
AŞAV: Çiftleşme (cinsel ilişki) AŞLAMAK: Yemek vermek ATAGAY: Baba soylu
AŞAY: 1. Kadın 2. Dişi AŞLANMAK: Yemek almak ATAĞAN: Muhalefet
AŞGAR: 1. Alkali 2. Küllü su AŞLAŞMAK: Yemek kıvam almak ATAĞANDAŞ: Muhalif
AŞGARLAMAK: Alkalize etmek AŞLAŞTIRMAK: Yemeği ayarlamak ATAĞANDAŞMAK: Muhalif olmak
AŞIĞAN: Lor peyniri AŞLIK: Mutfak ATAHAN: Büyükbaba
AŞIK: Küsürat AŞMAG: Hurç [Aşmak] ATAK: Cüretkar
AŞIKMAK: Küsüratlanmak AŞMAK: Taciz etmek ATALA: Şöhret
AŞIL: Cinsel birleşme AŞMAN: Mütecaviz ATALAÇ: Üvey baba
AŞILAÇ: Aşıya uygun ağaç AŞNA: Şaka ATALAN: Meşhur

21
ATALANMAK: Babalık etmek ATILCAN: Sürünen (bebek) ATYOLU: At şeridi (trafkte) [69]
ATALGA: Atıf ATILCAR: Sürünen (bebek) ATTE: Baba (Çuvaşça, Yakutça)
ATALGAMAK: Atıf yapmak ATINÇ: Nabız (damarda) AVA: Abi (büyük erkek kardeş)
ATALGI: 1. Nabız 2. Saat sesi ATINMAK: Nabız atmak AVAÇI: 1. Kötü ruh (erkek) 2. Öcü
ATALMA: Referans ATIRÇAK: Ağustos ayı AVALAÇ: Üvey abi
ATALMAK: Referans gösterilmek ATIRMAK: Müzik aleti çalmak AVALAMAK: Ahdetmek
ATAMAN: 1. Reis 2. Elebaşı ATIZ: Lağım AVALANMAK: Abilik etmek
ATAN: Hadım (iğdiş) ATIZLAMAK: Lağım kazmak AVALAŞMAK: Ahitleşmek
ATANAK: 1. Haç 2. Istavroz ÂTİ: Baba (Çuvaşça) AVAMAK: Yakalamak
ATAR: 1. Cüret 2. Cesaret ATKA: Kelepçe AVAN: 1. Avcı 2. Av kuşu
ATARAÇ: Sapan ATKALMA: Atış (silah) AVANMAK: Yakalanmak
ATARAK: Kalp çarpıntısı ATKALMAK: Atış yapmak (silah) AVAR: Hortum (rüzgar) [70]
ATARCA: Pulsar (ataryıldız) ATKAMAK: Kelepçelemek AVARA: Yel değirmeni yelkeni
ATARGA: 1. Mancınık 2. Katapult ATKANMAK: Kelepçelenmek AVARÇAK: Rüzgarlı yer
ATARLAMAK: Cesaret etmek ATKARIŞ: Siyasi faaliyet AVARGA: Rus ruleti
ATARLANMAK: Cüret etmek ATKARMA: Siyaset AVARÇAK: Tetik (silah)
ATARMAK: At binmek ATKARMAK: Siyaset yapmak [68] AVARÇAMAK: Tetik çekmek
ATARMAN: Süvari ATKARMAN: Siyasetçi AVARGAMAK: Silahı döndürmek
ATAV: 1. Atıf 2. Referans ATKIÇ: Sapan AVARGAL: Toplu (silah)
ATAVUL: 1. Süvari 2. Atlı polis ATLAĞAN: Kiraz kurdu AVARGAN: Değirmen taşı
ATAVUZ: Kerpeten ATLAMBAÇ: Seksek oyunu AVARLAMAK: Hortum esmek
ATAY: 1. Kasıt 2. Ceza tanrısı (mit) ATLANCAK: Trambolin AVARMAK: Değirmen dönmek
ATAYTMAZ: Dokunulmaz varlık ATLANGAÇ: Tramplen AVARMAN: Yel değirmeni
ATAYURT: Anavatan ATLAK: Basılarak atlanan şey (taş) AVAŞ: Ahit
ATBAKAR: Seyis ATLAVUÇ: Paraşüt AVAŞMAK: Ahitleşmek
ATBAKIL: Zar oyunu ATMA: Serpme ağ AVAY: “Muhterem” (erkeğe) [71]
ATBAKMAK: Seyislik yapmak ATMAÇ: Küçük sulu köfte yemeği AVAYLAMAK: “Avay” demek [72]
ATÇAPAR: Jokey (binici) ATMAN: Hallaç AVAYLI: İhtimamlı
ATÇAPMAK: At koşturmak ATMARGA: Serpme ağ AVAYMA: İsimsiz hitap (erkeğe)
ATILCAMAK: Sürünmek (bebek) ATSAMAK: At binmek istemek AVAYMAK: İhtimam göstermek

22
AVAYSIZ: İhtimamsız AVMAG: Sıhhat [Avmak] AVSAR: Av yeteneği olan kişi
AVAZ: Balon AVMAK: Sıhhatli olmak AVSATI: Av tanrısı (mitoloji)
AVAZLAMAK: Havayla doldurmak AVMALAMAK: Pusu kurmak AVSATMA: 1. Av adağı 2. Av duası
AVAZLANMAK: Havayla dolmak AVMALANMAK: Pusuya düşmek AVSATMAK: Av adağı nezretmek
AVCAR: 1. Barut 2. Gelin ağıdı AVNAMAK: Devrilmek AVSUL: İskorpit hastalığı
AVCARLAMAK: Barut koymak AVNATMAK: Devirmek AVSUT: Kağnı tekerleği
AVÇAR: 1. İtaatkar 2. Ehil AVRA: 1. Halas (kurtuluş) 2. Dara AVŞAR: Süt koyunu
AVDAN: 1. Nahiye 2. Horoz AVRAÇI: Cankurtaran AVTAK: İlüzyon
AVDAR: Sandık AVRAĞAN: 1. Uçurtma 2. Tayfun AVTAMAK: İlüzyon yapmak
AVDARLAMAK: Sandığa koymak AVRAĞUZ: Ambulans AVTAMAN: İlüzyonist
AVDARMAK: Oy atmak (sandığa) AVRAK: Can simidi AVTAR: İlüzyonist
AVDIR: Penis (erkek cinsel organı) AVRAL: Halas (kurtuluş) AVTAY: İlüzyonist
AVDIRMAK: Çiftleşmek (erkek) AVRALTAY: Zafer Karşılaması AVYA: Edep
AVGALDAY: Şaman maskesi AVRALTOY: Zafer Bayramı AVUÇBAK: El falı
AVGAN: Tuzak hayvanı (av) AVRAMA: Tekerlekli sandalye [74] AVUÇBAKMAK: El falı bakmak
AVGAR: 1. Olta 2. Kuş oltası AVRAMAK: Kurtarmak AVUÇKA: Yaşlı erkek
AVGIN: Vajina (kadınlık organı) AVRAMAN: Halaskar (kurtarıcı) AVUŞKA: Büyükbaba (dede)
AVGINMAK: Çiftleşmek (kadın) AVRAN: 1. Pide fırını 2. Ejder [75] AVUK: Zaman
AVINIK: 1. Döllenmiş 2. Hamile AVRANA: Obur AVUKTURMA: Sahte teselli
AVINMAK: Döllenmek AVRANMAK: Kurtarılmak AVUKTURMAK: Yalanla avutmak
AVIŞMAK: Seks yapmak AVRAŞMAK: Birlikte kurtulmak AVUL: Köy
AVITMAK: Döllemek AVRATMAK: Kurtarmak AVULÇA: Köyler arası ittifak
AVKA: Hırpalama AVRU: Hastalık [76] AVULÇAMAK: Köy ittifakı yapmak
AVKALAMAK: Hırpalamak AVRUĞAN: Hasta AVULÇU: Köylü
AVKALANMAK: Hırpalanmak AVRUK: Romatizma AVULDAMAK: Köyde yaşamak
AVKAMAK: Hırpalamak AVRUKAY: Romatizma AVULDAŞ: Aynı köyden olan
AVKAR: Bozkır bıldırcını AVRUKMAK: Romatizma olmak AVULDAŞMAK: Aynı köylü olmak
AVLAK: 1. Issız yer 2. Av alanı AVRUMAK: Hastalanmak AVUN: 1. Memnun 2. Hoşnut
AVLU: Ön bahçe [73] AVSALAMAK: Tabuta koymak AVUNAK: Teselli edici durum
AVMA: Pusu AVSAN: Tabut AVUNÇ: Teselli

23
AVUNDUK: Teskin olmuş AYAKDAŞ: Yolda konuşulan kişi AYAS: 1. Kış tanrısı 2. Noel baba
AVUNGU: Teselli AYAKDAŞMAK: Birlikte yürümek AYASIZ: Merhametsiz
AVUNMAK: Teselli olmak AYALAMAK: Seyahat etmek AYAT: Avlu [80]
AVUNULMAK: İyi hissetmek AYALANMAK: Yola çıkmak AYATILMAK: Hürmet görmek
AVUR: 1. Müşkül 2. Devridaim AYALAK: Seyyah AYATMAK: İhtiram göstermek
AVURDA: Tavaf AYALAR: Melekler [78] AYAV: Merhamet
AVURDAÇI: Tavaf eden AYALDAK: İstasyon (seyahat) AYAVÇAN: Merhametli
AVURDAMAK: Tavaf etmek AYALDAMA: Mola verme AYAVGA: Doğumun ilk haftası
AVURMAK: Dönmek AYALDAMAK: Mola vermek AYAVGAN: Doğa şenliği haftası [81]
AVURTMAÇ: Ters yüz edilen şey AYALDAV: Mola (seyahatte) AYAZ: Zemheri
AVURTMAŞ: Omlet AYALGA: Beste AYAZMA: Zemherili gece [82]
AVURTMAK: Alt üst etmek AYALGALAMAK: Bestelemek AYAZMAK: Zemheri olmak
AVUŞ: 1. Dönüşüm 2. Tünel AYALGAMAK: Beste yapmak AYBA: Nerede? (Mançuca)
AVUŞKA: Samimi AYALGAN: Bestelenmiş AYBAR: Dolunay
AVUŞMAK: Dönüşüm geçirmek AYALGANMAK: Bestelenmek AYBASAR: Aybaşı (regl)
AVUT: Feryat AYALI: 1. Perili 2. Huzurlu AYBASMAK: Aybaşı hali olmak
AVUTMAK: Teselli etmek AYALMAK: Merhamet edilmek AYÇA: Hilal
AVUZ: Hayvanların ilk sütü AYAM: 1. Merhamet 2. Vakit AYÇAMAK: Ay saymak
AVZAMAK: Yönelmek AYAMA: 1. Lakap 2. Rumuz AYÇIL: Ay ışığı
AVZAR: Yular AYAMAK: Merhamet etmek [79] AYÇILAK: Yakamoz
AVZARMAK: Yönlendirmek [77] AYAN: 1. Seyahat 2. Mum 3. İri AYÇILAMAK: Ayda parlamak
AYA: 1. Ruhani iyilik 2. Avuç içi AYANÇ: İhtiram AYDA: Ayı pençesi bitkisi
AYAÇA: Kefe (terazi) AYANÇAK: Muhterem AYDAMAK: Araba sürmek
AYAÇI: 1. İyi ruh 2. Melek AYANÇI: Seyyah AYDAMAN: Şoför
AYAĞ: 1. Şeref 2. Haysiyet AYANGA: Gökgürültüsü AYDAN: Yarım ay
AYAĞAN: Kadeh AYANMAK: İhtiram görmek AYDAR: 1. Davet 2. İbik (kuş)
AYAĞLI: 1. Şerefli 2. Haysiyetli AYANTA: Avare AYDARLAMAK: Davet etmek
AYAĞSIZ: 1. Şerefsiz 2. Haysiyetsiz AYAR: 1. Fark (ayrım) 2. Dikkat AYDARLANMAK: Davet edilmek
AYAKA: İtibar AYARMAK: Fark / dikkat etmek AYDARLATMAK: Davet ettirmek
AYAKÇAK: Ayak desteği AYARTMAN: İğfal eden AYDARMAK: Davet etmek

24
AYDAT: 1. İmdat 2. Ayda bir AYIKŞA: Derviş AYIRT: Fark
AYDATMA: Medet dileme AYIL: 1. Mezra (küçük köy) 2. Toka AYIRTAÇ: Alamet-i Farika
AYDATMAK: Medet dilemek AYILÇA: Mezralar arası ittifak AYIRTI: 1. Fark 2. Nüans
AYDAV: Seyir (araç) AYILÇAMAK: Mezra birliği kurmak AYIRTLAMAK: Fark etmek
AYDAVÇI: Şoför AYILÇI: Mezrada yaşayan AYIRTLI: Farklı
AYDINMAK: İzah etmek AYILDAMAK: Mezrada yaşamak AYIRTMAÇ: Peynir altı suyu
AYDIRMAK: Anlamasını sağlamak AYILDAŞ: Aynı köyden olan AYIRTMAŞ: Peynir sulu yiyecek
AYGAK: Delil AYILDAŞMAK: Aynı köyden olmak AYIRTSAMAK: Arasını biraz açmak
AYGAKÇI: Delil toplayıcı AYILGA: Tabiat AYIRTSIZ: Farksız
AYGAKTAMAK: Delil toplamak AYILGAMAK: Sıçrayarak uyanmak AYIŞIK: 1. Muhabbet 2. Mehtap
AYGAKTAR: Dedektif (polis) AYILGANÇ: Dehşet AYIŞMAK: Muhabbet etmek
AYGAMAK: İspatlamak AYILGATAN: Çalar saat AYIT: Vaaz
AYGAN: Samimi AYILGATMAK: Uykudan sıçratmak AYITKAL: Brifng
AYGANÇ: Temyiz AYILTI: Mahmurluk AYITMAK: Bahsetmek
AYGANMAK: Temyiz olmak AYIM: 1. Sempati 2. Cazibe AYITMAN: Öğretim görevlisi
AYGAŞMAK: Açığa çıkmak (ispat) AYIMAK: Dehşet duymak [83] AYIZ: Sarp
AYGAY: 1. İspat 2. Feryat AYINÇ: 1. Dehşet 2. Panik ÂYİ: Valide (Uygurca)
AYGI: 1. Paten pisti 2. Hokey pisti AYINÇLI: Dehşetli AYKAÇ: Geveze
AYGIN: Uçsuz bucaksız AYINÇSIZ: Korkusuz AYKIN: 1. Sarih 2. Net
AYGIR: Erkek at AYINGA: Hicri ay takvimi AYKINLIK: 1. Sarihlik 2. Netlik
AYGIRAK: Yavru erkek at AYINGAMAK: Ayı takip etmek AYKIRMA: 1. İtiraz 2. İsyan
AYGIRSAK: Aygır isteyen kısrak AYINMAK: Paniklemek AYKIRMAK: İtiraz / isyan etmek
AYGIRSAMAK: Aygır istemek AYINTAP: Mehtap AYKIRTMAK: Delalete düşürmek
AYGIT: 1. Alet 2. Cihaz AYIR: Bahis (konu) AYLA: 1. Hale 2. Devir
AYGU: Müşavere AYIRÇA: Çatal AYLAM: Tavaf
AYGUÇU: Müşavir AYIRGA: Husumet AYLAMAK: Tavaf etmek
AYGULAK: Solungaç AYIRGAMAK: Husumet etmek AYLAN: Yarış pisti
AYIĞ: Fena AYIRGANMAK: Husumet duymak AYLANA: Ring (otobüs hattı)
AYIĞLAMAK: Fenalık etmek AYIRMAN: Ayrık otu AYLANCAK: Lunapark treni
AYIK: 1. Sabah 2. Uyanık AYIRŞA: Zımba teli sökücü AYLANÇ: Viraj

25
AYLANÇAK: Turnike (alet) AYNAMAK: Dönmek AYRINÇ: 1. Fark 2. Ton (renk)
AYLANDIRMAK: Tur attırmak AYNATMAK: Devretmek AYRIT: Kenar (geometri)
AYLANGA: Sema (dönüş) AYNIK: Ayık (sarhoş olmayan) AYSAĞAN: Kurt adam
AYLANGAÇ: Pervane böceği AYNIMAK: Ayılmak AYSAK: Aydan etkilenen kişi
AYLANGAMAK: Sema dönmek AYOZ: Aziz, evliya (Moldavca) [86] AYSAMAK: Aydan etkilenmek
AYLANGAN: Semazen AYPARA: Dolunay AYSANCI: Hayız (aybaşı hali)
AYLANMAK: Tur atmak AYRAÇ: Parantez AYSANCIMAK: Hayız olmak
AYLANU: Can değiştirme [84] AYRAK: Alkol [87] AYSANCIR: Hayız gören kadın
AYLATKAL: Rapor AYRAKLAMAK: Alkol karıştırmak AYSAR: Aydan etkilenen karakter
AYLATKAMAK: Rapor vermek AYRAL: İstisna AYSARMAK: Aydan etkilenmek
AYLATMAK: Haber vermek AYRALMAK: Farklılaşmak AYSILAMAK: Yardım etmek
AYLATMAN: Muhabir AYRAMAK: Alkol damıtmak AYSILAR: Yardım (Mançuca)
AYLAV: Devir (tur) AYRAN: Yoğurt içeceği AYSIN: Venüs (Mançuca)
AYMA: Lakap AYRANMAK: Suyu süzülmek AYSINMAK: Ayışığında dönüşmek
AYMAÇ: Bulamaç AYRAT: 1. Yoğurt suyu 2. Fark AYTAÇ: 1. Hatip 2. Edip
AYMAŞ: Yağda kızartılmış ekmek AYRATA: Bilhassa AYTAK: Konuşmacı
AYMAG: Kabile [Aymak] AYRATMAK: Suyunu süzmek AYTAM: Hitabet
AYMAGLAMAK: Sınıflandırmak AYRICALIK: İmtiyaz AYTAMAN: Spiker (TV, radyo)
AYMAGLANMAK: Sınıflanmak AYRIÇ: Yol ayrımı AYTAR: 1. Ültimatom [88] 2. Spiker
AYMAK: 1. Şuurlanmak 2. Demek AYRIKÇA: Müstesna AYTARGA: Röportaj
AYMAN: 1. Hicap 2. Münevver AYRIKÇI: Ayrılıkçı AYTARGAMAK: Röportaj yapmak
AYMANÇ: Mahcubiyet AYRIKMAN: İstisnai AYTARLAMAK: Ültimatom vermek
AYMANMAK: Mahçup olmak AYRIKSA: 1. Tuhaf 2. Eylül ayı AYTARLANMAK: Sinirli konuşmak
AYMAZ: Gafl AYRIKSAMAK: Tuhaflaşmak AYTARMAK: Sohbet etmek
AYMAZLIK: Gaflet AYRIKSI: 1. İstisnai 2. Sıradışı AYTAŞMAK: Muhatap olmak
AYMAZMAK: Gaflet etmek AYRILIŞMAK: Nişan (söz) atmak AYTAZ: 1. Yiğit 2. Kahraman
AYNA: 1. Etraf 2. Şeytan yuvası [85] AYRIMSA: Fark AYTIK: Hitap
AYNAK: İbis leyleği AYRIMSAK: Farklı AYTILGA: Bahis (konu)
AYNAL: 1. Devir (tur) 2. Civar AYRIMSAMAK: Fark etmek AYTILGAN: Bahsi geçen
AYNALMAK: Devredilmek AYRIMSAR: Fark eden AYTILMAK: Bahsedilmek

26
AYTIM: 1. İbare 2. Paragraf AZARMAN: Yankesici AZINSAMAK: Azına gelmek
AYTINMAK: İtiraf etmek AZASIZ: Marazsız AZINTI: Arta kalan (tahıl vs.)
AYTIRMAK: İtiraf ettirmek AZAŞMAK: Yolunu kaybetmek AZIRAMAK: Yoldan çıkmak
AYTIŞ: Laf atma (sataşma) AZATAY: Şeytan tutmuş AZIRANTI: Üvey evlat
AYTIŞKAN: Laf atan (sataşkan) AZAV: Vahşet AZIRATMAK: Yoldan çıkarmak
AYTIŞMA: Atışma (edebiyat) AZAY: 1. Şikayet 2. Plesenta AZIRAY: Şeytan
AYTIŞMAK: Atışmak (edebiyat) AZAYMAK: Şikayet etmek AZIRGAMAK: Az bulmak
AYTOLU: Dolunay AZAYTMAK: Şikayet ettirmek AZIRGAN: Az bulunan
AYTUV: Stand-up AZAZ: Vahşi AZIRGANMAK: Az bulunmak
AYTUVÇU: Stand-up’çu AZBULUK: Mürekkep balığı AZIRMAK: Terketmek
AYULDUZ: Ay-Yıldız (Türk simgesi) AZDA: Hiç de AZIRMAN: Yulaf
AYZIT: Güzellik tanrıçası (mit) [89] AZDAĞAN: Ejderha (Farsça) [93] AZITKI: Şaşırtıcı yol veya bölge
AZA: 1. Ruhani kötülük 2. Maraz AZGA: Şehvet AZITMAK: Bırakıp kaçmak
AZAÇI: 1. Kötü ruh 2. İfrit AZGAMAK: Şehvetlenmek AZLAK: Nadir
AZAĞ: 1. Sapkın 2. Manyak AZGAN: 1. Şehvetli 2. Kuşburnu AZLANMAK: Azımsamak
AZAK: Uzunluk birimi (75 cm) [90] AZGANMAK: Şehvet duymak AZMAN: Canavar
AZAKLAMAK: Ayakla ölçmek AZGARMA: İğfal (cinsellik) AZMIÇ: Yol cini (mitoloji) [94]
AZALAMAK: Cin musallat etmek AZGARMAK: İğfal etmek (cinsellik) AZMUK: İt üzümü
AZALANMAK: Cine tutulmak AZGAŞMAK: Şehvet duyuşmak AZMURT: Dejenere
AZALAR: Şeytanlar [91] AZGIMAK: Hakaret etmek AZNA: Şeytan
AZALI: 1. Cinli 2. Korkutucu AZGIR: Şehvetli AZNAÇI: Satanist
AZAMAK: Korkutmak (ruhsal) AZGIRAK: Dağ tekesi AZNALAMAK: Şeytanlık etmek
AZANMAK: Korkmak (ruhsal ) AZGIRMA: Karikatür AZNALANMAK: Şeytana uymak
AZAR: Azeri, Azerbaycanlı [92] AZGIRMAK: Karikatür çizmek AZNALAŞMAK: Şeytanlaşmak
AZAR-KAZAR-PAZAR: Üç kötü ruh AZGIRMAN: Karikatürcü AZNAMAK: Küfretmek [95]
AZARGA: Gıpta AZGIŞ: Hakaret AZNAŞMAK: Küfür edişmek
AZARGAN: Gıpta eden AZGIŞMAK: Hakaret edişmek AZRA: Kıt (zor bulunan)
AZARGAMAK: Gıpta etmek AZIK: 1. Erzak 2. Şubat ayı AZRAK: Ender
AZARMA: Yankesicilik AZIMAK: Kaybetmek AZRAMAN: Dev (mitoloji)
AZARMAK: Yankesicilik yapmak AZINMAK: Kaybolmak AZRI: 1. Minimum 2. Asgari

27
AZSIZ: Kaf BADANMAK: Bitiştirilmek BAĞÇA: Paket
-B– BADAMAK: Bitiştirmek BAĞÇALAMAK: Paketlemek
BACAMAK: İtimat edilmek BADARAN: Terakki BAĞÇAMAK: Paketi iple bağlamak
BACANMAK: İtimat etmek BADARMAK: Terakki etmek BAĞDA: Bacak sarma
BACARAN: Mahir BADAŞIK: Bitişik BAĞDAMAK: Bacağını sarmak
BACARGAN: Maharetli BADAŞMAK: Bitişmek BAĞI: Sihir (engelleme amaçlı)
BACARIK: Maharet BADIÇ: Üzüm asması BAĞIÇI: 1. Sihirbaz 2. İlüzyonist
BACARMAK: Maharet göstermek BADIMCAN: Yuvarlak patlıcan BAĞILAMAK: Sihir yapmak
BACARMAN: Mahir BADIR: Sıvı ölçü birimi (yarım litre) BAĞILANMAK: Sihre uğramak
BACARMAZ: Maharetsiz BADIRAK: Kavrulmuş arpa BAĞILÇAK: Emniyet kemeri [98]
BACI: 1. Abla 2. Rahibe BADIRAN: Hıyar (bitki), salatalık BAĞILDAK: Beşik ipi
BAÇ: Hile BADRACAN: Domates BAĞIMÇAK: Sihirle tedavi
BAÇAĞ: Oruç BADRAMAK: Kızarmak (sebze) BAĞINÇ: Rabıta
BAÇAĞAN: Oruç tutan BADRAŞMAK: Kızarmak (sebzeler) BAĞINDIZ: Formül
BAÇAĞLAMAK: Oruç tutmak BADYAN: Japon anasonu BAĞINIŞ: İrtibat
BAÇAĞTAY: İftar ziyafeti BAĞA: Kaplumbağa kabuğu BAĞINIŞMAK: İrtibatlanmak
BAÇAĞTOY: Oruç bayramı BAĞAÇ: Harç (inşaat) BAĞINLAŞMAK: İrtibatlanmak
BAÇAK: Diz zırhı BAĞAK: Davetiye BAĞINMAK: İrtibat kurmak
BAÇAMA: Oruç ibadeti BAĞAL: Harç (inşaat) BAĞINTI: 1. Rabıta 2. Formül
BAÇAMAK: Oruç tutmak BAĞALÇAK: Duvarcı malası BAĞIRÇAK: Önlük
BAÇIR: İbadet BAĞALMAK: Duvar örülmek BAĞIRDAK: Sütyen
BAÇIRGA: Ayin BAĞAMAK: Duvar örmek BAĞIRDAMAK: Göğsünü örtmek
BAÇIRGAN: Çok ibadet eden BAĞAN: 1. Post 2. Kürk BAĞIRDAŞ: 1. Dost 2. Sırdaş
BAÇIRMAK: İbadet etmek BAĞANA: Sütun BAĞIRDAŞMAK: Sırdaşlık etmek
BAÇIRMAN: ibadet eden BAĞANMAK: Kaplanmak BAĞIRSAMAK: Hasretle inlemek
BAÇIRUYU: İbadethane BAĞAT: Kerpiç BAĞIŞMA: Nikah
BAÇMAK: Hile yapmak BAĞATMAK: Kerpiç dizmek BAĞIŞMAK: Nikahlanmak
BAÇMAN: Miğfer BAĞATUR: Kahraman [96] BAĞIT: Akit
BADA: Yenge BAĞAZ: Değirmen taşı tane deliği BAĞITMAK: Akdetmek
BADALAK: 1. Kasnak 2. Çelme BAĞBAGAY: Yarasa adam [97] BAĞITMAN: Akitçi

28
BAĞLACAN: Asma kabağı BAJA: Bacanak BAKINDAK: Astroloji (yıldız falı)
BAĞLAĞI: Baraj BAKA: Değirmen çarkı BAKINDAMAK: Yıldız falı bakmak
BAĞLAK: 1. Bent 2. Set BAKAÇ: Vizör BAKINDIZ: Astrolog (müneccim)
BAĞLAM: 1. Buket 2. Deste BAKALAK: 1. Nezaretçi 2. Rasıt BAKIRLAK: Bakırdan yapılmış
BAĞLAMA: Türk milli çalgısı BAKALAMAK: Emeklemek [101] BAKIŞKAN: Çapkın
BAĞLANÇ: Sadakat BAKANA: Kule BAKIT: Muayene
BAĞLANÇLI: Sadakatli BAKANAK: Rasathane BAKITÇI: Muayeneci
BAĞLANÇSIZ: Sadakatsiz BAKANTAY: Bakanlar Kurulu BAKITMAK: Muayene olmak
BAĞLANGA: İrtibat BAKAR: Kuruş BAKITMAN: Muayene memuru
BAĞLANGAMAK: İrtibat kurmak BAKARAK: Dürbün BAKLAN: Karabatak kuşu
BAĞLANGAN: İrtibatlı BAKARMA: Nezaret (polis) BAKMAN: Vasi
BAĞLAŞMA: İttifak BAKARMAK: Nezarete atmak BAKMANLIK: Vesayet
BAĞLAŞMAK: İttifak kurmak BAKARMAN: Nezaret polisi BAKRAÇ: Su kabı
BAĞLAŞMAN: Müttefk BAKAV: Fal BAKSAMAK: Bakmak istemek
BAĞLAV: Rabıta BAKAVÇI: Falcı BAKSI: Falcı
BAĞLIK: Paket BAKAVUZ: Gizli polis BAKTAL: Rekabet
BAĞMAK: Duvar örmek BAKAY: 1. Afacan 2. Haşarı BAKTALAŞ: Rakip
BAĞMAN: 1. Duvar 2. Duvarcı BAKÇAMAK: Tahayyül etmek BAKTALAŞMAK: Rekabet etmek
BAĞNAMAK: Taassup etmek BAKÇAN: 1. Tahayyül 2. İmaj BAKTI: Lütuf tanrısı (mitoloji)
BAĞNAŞMAK: Fanatikleşmek BAKÇANMAK: İmaj oluşturmak BAKYAZ: Düğün yemeği
BAĞNATMAK: Fanatikleştirmek BAKI: Müşahede BALA: 1. Evlat 2. Yavru
BAĞNAZ: Mutaassıp BAKICI: 1. Müşahedeci 2. Dadı BALAĞAN: Kasım ayı
BAĞRAÇ: Megafon BAKILAMAK: Müşahade etmek BALAK: Manda yavrusu
BAĞRAK: Göçer obası BAKILANMAK: Müşahade edilmek BALALAMAK: Yavrulamak
BAĞRI: Kararlılık BAKILAV: Müşahade BALALAYKA: Rus çalgısı (Rusça)
BAĞRILI: Kararlı BAKILDAK: Sinyal lambası BALAMAN: Cüsseli
BAĞRIN: Ciğer BAKIMÇAK: Hasta bakımı BALAN: Kartopu ağacı (Vibirnum)
BAĞTAY: Maskeli balo BAKINCAK: Nişangah (silah) BALAR: Kara yosunu
BAHÇA: Bahçe [doğru söyleniş] [99] BAKINÇ: Nezaret BALARDIZ: Liken
BAHŞI: Şaman [100] BAKINÇAR: Hasta bakıcı BALARMAK: Yosunlanmak

29
BALARUS: Beyaz Rus [Belarus] BALMAG: Duvar [Balmak] BARDAMÇI: Zenginlikle övünen
- Balarusça: Beyaz Rusça BALMAK: Duvar örmek [102] BARDIRMAK: Devam ettirmek
- Balarusya: Beyaz Rusya BALTAK: Çamurlu BARGAN: Mersin ağacı
BALAT: Merasim BALTIR: Rüşvet BARGI: 1. Nimet 2. Kadife
BALAVAN: 1. Kulübe 2. Baraka BALTIRMAK: Rüşvet almak BARGINMAK: Nimetlenmek
BALAVUR: Ejderha BALTOY: Bal şenliği BARGIŞ: Ganimet
BALAVUZ: Balmumu BAMBU: Asya kamışı (Tamilce) BARGIT: Kadife kumaş
BALDAK: Duvar BAN: Levha BARIK: 1. Seyir (yolculuk) 2. Esas
BALDIRCAN: Yamula patlıcanı BANAK: Ekmek parçası BARIKSAMAK: Seyrüsefer etmek
BALGAMAK: İrinlenmek BANAR: Tutam BARILMAK: Nazil olmak
BALGASUN: 1. Şehir 2. Kent BANDURA: Domates BARIM: Mal
BALGAŞ: Çamur BANIT: Yemek suyu BARIMAK: Mal edinmek
BALGAŞMAK: Çamurlaşmak BANLAK: İlan panosu BARIMLIK: Mal varlığı
BALGAT: 1. Kasaba 2. İlçe BANLAMAK: İlan etmek [103] BARIN: Sine (göğüs)
BALGAZ: Kasaba BAR: 1. Rab (tanrı) 2. Evet [104] BARINÇAK: Kulübe
BALIĞ: Sitadel (surla çevrili şehir) BARA: 1. Ağırlık birimi 2. Manivela BARINDIK: Sığınak
BALIT: 1. Duvar 2. Sur (kale) BARADAN: Nara (ses) BARINGAÇ: Pansiyon
BALKA: 1. Harç (inşaat) 2. Balyoz BARAĞAN: 1. Materyal 2. Emtia BARINMAK: İkamet etmek
BALKAN: Ormanlık arazi BARAK: Tüylü köpek BARITMAK: İkamet ettirmek
BALKAY: Meşhur BARAKMAN: Köpek başlı insan BARK: 1. Aile 2. Saray
BALKI: Parıltı BARAM: Servet BARKA: Kamçı
BALKIMAK: Parıldamak BARAMLIK: Zenginlik BARKALAMAK: Kamçılamak
BALKIR: 1. Yağmur güneşi 2. Flaşör BARATAY: Holding BARKALANMAK: Kamçılanmak
BALKIRGAN: Siren lambası BARÇA: 1. Tamam 2. Hep BARKAN: Taştan ev
BALKIRMAK: Yanıp sönmek BARÇAK: Kabza BARKAT: Büst
BALKIŞ: Yakamoz BARÇASI: 1. Tamamı 2. Hepsi BARKILDAK: Islıkçı ördek
BALKIŞMAK: Parıldaşmak BARÇIK: Tahta ve keçe heykelcik BARKILDAMAK: Vaklamak
BALKIZ: Şimşek BARÇIN: İpek kumaş BARKIN: 1. Malik 2. Aile reisi
BALKIZMAK: Şimşek çakmak BARDAM: Zenginlikle övünme BARLA: Göz alıcı
BALLAMBAÇ: Ballı kaymak BARDAMAK: Zenginlikle övünmek BARLAK: Razı

30
BARLAMA: Rıza BASAT: 1. Dominant 2. Mühür BASMAÇ: Yazı – tura oyunu
BARLAMAK: Evet demek BASAVA: Kapı eşiği (2-3 basamak) BASMAŞ: Izgara köfte
BARLAS: 1. Cazip 2. Servet BASAVAÇ: Pres BASMAN: Matbaa
BARLIK: Mülk BASIÇ: Tazyik BASMANCI: Matbaacı
BARMAK: Peyda olmak BASIK: Kasvetli BASMIK: Tost
BARMAN: Mevcut BASIKMAK: Kasvetlenmek BASMIKÇI: Tostçu
BARON: Avrupa soylusu (Latince) BASILGA: Kasvet BASMIL: Yağmacı
BARSAK: Gıpta BASILGAN: Kasvetli BASRA: Püseron (yaprak biti)
BARSAMAK: Gıpta etmek BASIMUYU: Matbaa BASTA: İşporta
BARSLAN: Leopar BASINDIRMAK: Tab ettirmek BASTAMAK: İşporta yapmak
BARTIK: 1. Heykel 2. Yufka baklava BASINGA: Tab (baskı) BASTAV: Şef
BARTLAK: Sütyen BASINGAN: Matbu BASTI: Külbastı yemeği
BARTMAK: Kaplamak BASINMAK: Tab edilmek BASTIK: Pestil
BARTUK: Palto BASIR: Trahoma hastalığı BASTIRGAÇ: Pres aleti
BASA: 1. Sonra 2. Fazlasıyla BASIRGA: Kabus BASU: 1. Balyoz 2. Tarla
BASAÇ: Deklanşör BASIRGAMAK: Kabus görmek BASUNA: Tarla
BASAĞAÇ: Barut çubuğu (tüfek) BASIRGANMAK: Kabus çökmek BASUT: İmdat
BASAK: Gözükara BASIRMA: 1. Kuluçka 2. Gürk BAŞA: Riyaset
BASALAK: Tulum peyniri BASIRMAK: Kuluçkaya yatmak BAŞACI: Reis
BASALAMAK: Tıkıştırmak BASIT: 1. Muhafaza 2. Tokmak BAŞAĞAR: Vakur
BASALGA: Çuval BASITÇI: 1. Muhafız 2. Tokmakçı BAŞAĞARTMAK: Onore etmek
BASAMAN: Deniz tanrısı (mitoloji) BASITMA: 1. Kuluçka 2. Gürk BAŞAĞMAK: Vakur davranmak
BASAN: Cenaze yemeği BASITMAK: Kuluçkaya yatırmak BAŞALA: İşaret parmağı
BASANAK: Merdiven BASKA: Korse BAŞALMAK: Önde gitmek
BASANCAK: Paspas BASKAK: Cebri icra memuru BAŞALMIŞ: Önde giden
BASANGAÇ: Manivela BASKAMA: Cebri icra BAŞAMA: Şef
BASAR: 1. Baskı makinası 2. Tazyik BASKAMAK: Cebri icra etmek BAŞAMAK: Üstün gelmek
BASARAK: Pedal BASKAN: Hücumcu BAŞAMAN: Egemen
BASARGA: Baskı makinası BASKANCAK: İskele BAŞANA: Huzur hakkı (para)
BASARMAK: Tazyik uygulamak BASKIŞ: Rütbe BAŞAR: Muvaffak

31
BAŞARA: Karanfl çiçeği BAŞKARMANLIK: Hükümdarlık BAŞTAŞI: Mezar taşı
BAŞARAN: Muvaffak BAŞKILT: Sabit yön (Kıble gibi) BAŞTAV: Kayıt / kabul
BAŞARCAN: Başarılı BAŞKIR: Muvaffak BAŞTAVCI: Kayıt / kabul memuru
BAŞARGAN: Muvaffak BAŞKOŞAR: Önayak olan BAŞTIK: Çanta
BAŞAT: 1. Lider 2. Egemen BAŞKOŞMAK: Önayak olmak BAŞTIN: Selef
BAŞATMAN: Egemen BAŞKU: Alnı akıtmalı at BAŞYARZAM: İlk yardım
BAŞATMANLIK: Egemenlik BAŞKUSKAN: Haziran ayı BAŞYARZAMCI: İlk yardım uzmanı
BAŞAVUL: Nahiye BAŞLAK: Start noktası BAŞYASA: Anayasa (Kanun-i Esasi)
BAŞAVUT: 1. Eşraf 2. Ekabir BAŞLAM: 1. Start 2. Siftah BAT: 1. Kuvvet 2. Derhal
BAŞBAĞ: 1. Sevgili 2. Bahşiş BAŞLAMÇI: 1. Startör 2. Siftahçı BATA: Taziye
BAŞBAV: Başörtüsü BAŞLAP: İtibaren BATAÇI: Taziyeci [105]
BAŞBOZAN: 1. Fesatçı 2. Fitneci BAŞLATA: Hareket emri BATAĞAN: Arpacık çıbanı
BAŞBOZAR: 1. Fesat 2. Fitne BAŞLATACI: Hareket amiri BATALAMAK: Taziye vermek
BAŞBOZMAK: Fesat / ftne etmek BAŞMAN: 1. Ekabir 2. Muhtar BATALAŞMAK: Taziyeleşmek
BAŞBUĞ: Genelkurmay başkanı BAŞNAK: Başı açık BATALGA: Bataklaşmış arazi
BAŞÇANAK: Kafatası BAŞNAMAK: Elini başına sürmek BATAR: Zatülcenp hastalığı
BAŞÇI: Lider BAŞNARMA: Asker selamı BATAVUL: Dibi batak olan (göl vs.)
BAŞÇIL: 1. Lider 2. Halay başı BAŞNARMAK: Asker selamı vermek BATÇA: Testi
BAŞDAM: 1. Madde başı 2. Siftah BAŞORDA: 1. Başkent 2. Başşehir BATIKAN: Kiler
BAŞDAŞ: 1. Akran 2. Eşit boyda BAŞRAK: Resen BATILIK: 1. Tuvalet 2. Hela
BAŞIK: Şarkı BAŞSAĞMA: Taziye BATILMAK: Tuvalete gitmek
BAŞIKMAK: Şarkı söylemek BAŞSAĞMAK: Taziye vermek BATIM: 1. Derinlik 2. Saplanma
BAŞIL: Şef BAŞTAĞ: Rehberlik BATINÇ: İflas
BAŞKAK: Hükümran BAŞTAĞAN: Rehber BATINMAK: İflas etmek
BAŞKAL: Ferman BAŞTAĞÇI: Rehber BATIR: Delici silah
BAŞKAMAK: Hükümet etmek BAŞTAK: Danışma bürosu BATIRIK: Çiğ köfte
BAŞKAR: Hükümran BAŞTAKÇI: Danışma görevlisi BATUŞAD: Batı kanadı komutanı
BAŞKARMA: Hükümranlık BAŞTAMAK: Rehberlik etmek BATLAMAK: Kuvvet uygulamak
BAŞKARMAK: Hükmetmek BAŞTAR: İmam BATLANMAK: Kuvvetlenmek
BAŞKARMAN: Hükümdar BAŞTARMAK: İmamlık etmek BATMAN: Ağırlık ölçüsü (7,5 kg)

32
BATMAZ: Silah işlemez BAVURTLAN: Çil keklik (kuş) BAYAVUT: 1. Zengin 2. Gani
BATNAR: Somya BAY: Beyefendi BAYAZ: Memnuniyet
BATRAK: Mızrak BAYA: 1. Evvelce 2. Medya [107] BAYAZLI: Memnun
BATSIK: 1. İflas 2. Gün batısı BAYAÇUT: Burjuva BAYAZMAK: Memnun olmak
BATU: Kuvvetli BAYAK: 1. Demin 2. Zengin BAYÇA: Gece cini (halk inancı)
BATUK: Karabatak kuşu BAYALA: Banka BAYÇAĞAN: Baykuş
BATULAĞAN: Takviye edici BAYALACI: Bankacı BAYÇAMA: Tetkik
BATULAMAK: Takviye etmek BAYAM: Zenginlik BAYÇAMAK: Tetkik etmek
BATUMAK: Kuvvetlenmek BAYAMAK: Zengin olmak BAYÇAR: Kurban
BATUR: Kahraman BAYAN: Hanımefendi [108] BAYÇARMAK: Kurban kesmek
BATURAMAK: Kuvvetlenmek BAYANAY: Geçim tanrıçası (mit) BAYÇURA: Ev cini [110]
BATURGAN: Kahramanvari BAYANMAK: Zengin olmak BAYDA: Tencere
BATURGANMAK: Yiğitlik etmek BAYANIŞ: Rabıta BAYDAK: 1. Şubat ayı 2. Hür
BATURLANMAK: Yiğitlenmek BAYANIŞMAK: Rabıta kurmak BAYDAM: 1. Refah 2. Huzur
BATUT: Maskeli kahraman BAYAR: 1. Şükran 2. İzzet BAYDAMAK: Kurban dağıtmak
BAV: Eğitim hayvanı (cansız) [106] BAYARDAMAK: Teşekkür etmek BAYDAN: 1. Evvelden 2. Cömert
BAVAR: Kuş / hayvan terbiyecisi BAYARDAV: Şükür BAYDANMAK: Cömertlik etmek
BAVCI: Eğitilen kuş / hayvan BAYARGA: Teşekkür BAYDAR: Kurban derisi
BAVLAMAK: Ava alıştırmak (kuş) BAYARGAMAK: Teşekkür etmek BAYDARA: Kurban derisi sırığı
BAVLANMAK: Ava alışmak (kuş) BAYARLAMAK: İkram etmek BAYDARKA: Sporcu kayığı
BAVRAK: 1. Çiriş otu 2. Atletik BAYARLANMAK: İkram edilmek BAYDARMAK: Kurban yüzmek
BAVŞIN: Varis (mirasçı) BAYARMAK: İzzetlenmek BAYDIR: Kuvvetli
BAVUL: Mumyalanmış hayvan BAYARMAN: Aristokrat BAYDIRMAK: Kuvvet uygulamak
BAVULCU: Hayvan mumyalayıcı BAYARTAY !: Teşekkürler! [109] BAYGA: At yarışı
BAVUR: Karaciğer BAYARTOY: Şükran bayramı BAYGAMAK: At yarışı yapmak
BAVURCU: Ciğerci (satıcı) BAYAŞ: Bereket BAYGAR: Yarış atı
BAVURGAN: Şefkatli BAYAŞMAK: Bereketlenmek BAYGAŞ: Garip
BAVURMAK: Göğüs şişirmek BAYAŞTIRMAK: Bereketlendirmek BAYGAŞMAK: Garip davranmak
BAVURSAK: Karaciğer büyümesi BAYAT: Mani (edebiyat) BAYGATAY: Hipodrom
BAVURSAMAK: Göğsü kabartmak BAYATMAK: Zenginleştirmek BAYIK: 1. Hak 2. Doğru söz

33
BAYIKLAMAK: Hak etmek BAYMAL: Müreffeh BAZAMA: 1. İltica 2. Sığınak
BAYILDAN: İmam bayıldı yemeği BAYMAN: Aziz (“Saint”, kutlu kişi) BAZAMAK: İltica etmek
BAYILGA: Koma BAYMAŞIK: Uyuşuk BAZANÇ: Teminat
BAYILGAMAK: Komaya girmek BAYMAŞMAK: Uyuşmak BAZANMAK: İtimat etmek
BAYILGATMAK: Komaya sokmak BAYMAZ: Mal mülk sevmez BAZAR: Sınır
BAYIMAK: Zengin olmak BAYNA: Saadet BAZARMAK: Sınırlanmak
BAYIN: 1. Cazip 2. Sempatik BAYNAMAK: Saadet duymak BAZDA: 1. Hoş 2. Latif
BAYINCAN: Hıyar (bitki), salatalık BAYRA: Balyoz BAZGAN: 1. Mersin ağacı 2. Balyoz
BAYINDIR: Mamur BAYRAÇ: 1. Zengin 2. Çekiç BAZILGAÇ: Kompresör
BAYINDIRMA: İmar etme BAYRAMAK: Zaman geçmek BAZILGAN: Kompresör tankı
BAYINDIRMAK: İmar etmek BAYRAMDAMAK: Bayram yapmak BAZILMAK: Hava / su ile dolmak
BAYINMAK: Tahammül etmek BAYRI: Kadim BAZINÇ: Hava / su basıncı
BAYIŞMAK: Müreffehleşmek BAYSA: Madalya BAZINMAK: Tazyik etmek
BAYITMAK: Zengin etmek BAYSAL: Memnuniyet BAZINAR: Pnömatik çekiç
BAYKAN: Perde BAYSAMAK: Memnun olmak BAZIR: Tazyik
BAYKAM: Muayene BAYSAN: Centilmen BAZIŞKAN: Yüksek basınçlı
BAYKAMAK: Muayene etmek BAYSANMAK: Centilmenlik etmek BAZIŞKIN: Tansiyon
BAYKAV: Muayene BAYSINMAK: Zenginlikle övünmek BAZIŞMA: Yüksek tansiyon
BAYLA: Müreffeh BAYTAK: 1. Birçok 2. Epey BAZIŞMAK: Tansiyonu yükselmek
BAYLAK: Nazlı BAYTAL: Kısrak BAZITKAN: Pompa (hava / su)
BAYLAM: 1. Naz 2. Flört BAYTALAMAK: Uygulamak BAZITMAK: Hava / su basmak
BAYLAMAK: Nazlandırmak BAYTALAR: Aplikasyon BAZLAMA: Kalın gözleme (ekmek)
BAYLAN: Nazlı BAYTAMAK: Çoğalmak, artmak BAZLAMAÇ: Tatlı gözleme
BAYLANIŞ: 1. Naz 1. Cinsel ilişki BAYTAR: Bereketli BAZLAMAK: Hamuru kalın açmak
BAYLANMAK: Nazlanmak BAYTARAN: Kabe süpürgesi (ot) BAZLAMBAÇ: Kalın yufka ekmeği
BAYLAŞ: Cilve BAYTARMAK: Bereketlenmek BAZMA: Tezek
BAYLAŞMAK: Cilveleşmek BAYZIN: Saray BAZMAK: Terazi / kantarla ölçmek
BAYLAV: Naz BAZ: Kalın açılmış yufka hamuru BAZMAN: 1. Terazi 2. Kantar
BAYLIK: 1. Ganimet 2. Efendilik BAZAK: Domuz yavrusu BAZULAK: Uzun hava (musiki) [111]
BAYMAK: Müreffehleşmek BAZALAK: Küçük doğan (kuş türü) BAZULAMAK: Uzun hava okumak

34
BECERGEN: Maharetli BEGENE: Arpa unu ve peynir aşı BEKET: 1. Otel 2. Metanet
BECERİK: Marifet BEGEY: 1. Muktedir 2. Otoriter BEKİ: 1. Koca (eş) 2. Sevap
BECET: 1. Tezyinat 2. Makyaj BEGÜM: Hükümdariçe [112] BEKİK: Sağlam
BEÇEK: Eneme (kulak) BEĞÇE: Küçükbey BEKİM: Kararlılık
BEÇEL: Sünnet (tıp) BEĞÇEK: 1. Şehzade 2. Veliaht BEKİMEK: Sağlamlaşmak
BEÇELMEK: Sünnet olmak (tıp) BEĞDE: Aziz BEKİNÇ: Metanet
BEÇEMEK: Sünnet etmek (tıp) BEĞDEŞ: Veliaht BEKİNÇEK: Saklambaç oyunu
BEÇEMEN: Sünnetçi (tıp) BEĞEÇ: 1. Veliaht 2. Küçükbey BEKİNİ: Bira
BEÇET: Mühür BEĞELE: Ahududu BEKİNMEK: İnat etmek
BEÇKEK: Sünnet derisi (tıp) BEĞEN: 1. Hoşluk 2. Şehzade BEKİRE: Metanet
BEÇMEK: Enemek (kulak) BEĞENCE: Takriz (övgü yazısı) BEKİREMEK: Metanet göstermek
BEÇİNE: Bisküvi BEĞENÇ: Zevk BEKİRMEK: Tahkim etmek
BEÇİRİK: Deri işareti (kesikle) BEĞENDİ: Hünkarbeğendi yemeği BEKİTMEK: Sağlamlaştırmak
BEÇKEN: Sancak BEĞENDİK: Sempatik BEKLEMEN: Nöbetçi
BEDER: Ziynet BEĞENSEK: Estetik BEKLENÇ: İddet
BEDİK: Neşeli cin (mitoloji) BEĞENSEMEK: Hoşuna gitmek BEKLEV: Nöbet
BEDİZ: Heykel BEĞENSER: Estetisyen BEKLEVÇİ: Nöbetçi
BEDİZCİ: Heykeltraş BEĞER: Asalet BEKREK: 1. Ordugah 2. Müfreze
BEDİZEMEK: Heykel yontmak BEĞESİN: Hayrat (iyilik yapma) BEKREMEK: Kilitlemek
BEDİZENMEK: Heykel gibi durmak BEĞLEM: Deste (10 adet) BEKRENMEK: Kilitlenmek
BEDİZETMEK: Heykel dikmek BEĞLEMEK: Destelemek BEKSİZ: 1. Zayıf 2. Dayanıksız
BEDİZMEK: Taş yontmak BEĞLEN: 1. Destek 2. Dayanışma BEKTEMEK: Nöbet tutmak
BEDİZMEN: Heykeltraş BEĞLENMEK: Destelenmek BEKTELMEK: Nöbet tutulmak
BEDÜK: 1. Azametli 2. Azim BEĞLEŞMEK: Dayanışmak BEKTENMEK: Nöbetle korunmak
BEDÜKLEMEK: Yüceltmek BEK: 1. Koruma 2. Korunan bölge BEKTEŞ: Nöbet arkadaşı
BEDÜKLENMEK: Yücelmek BEKE: Mürekkep (sıvı) BEKTEŞMEK: Nöbet tutuşmak
BEDÜMEK: Azametlenmek BEKEN: 1. Nöbet 2. Fileto BELÇE: Sembol
BEDÜNMEK: Tazim olmak BEKENÇİ: Nöbetçi BELÇEK: Şüphe
BEDÜRMEK: Tazim etmek BEKERGE: Tahkimat (inşaat) BELÇEMEK: Şüphelenmek
BEDÜTMEK: Azametlendirmek BEKERGEMEK: Tahkim etmek BELÇENMEK: İşkillenmek

35
BELÇER: At derisi çizme BELENÇEK: Kundak (bebek) BELİRTKE: İşaret
BELÇERMEK: Beline kadar çekmek BELENMEK: Kundaklanmak (bez) BELİZ: Tescil
BELÇETMEK: Şüphelendirmek BELERGEN: Peydah olan BELİZLEMEK: Tescil etmek
BELÇEV: Çeyiz BELERMEK: Peydah olmak BELİZLENMEK: Tescil olmak
BELÇİM: Kura (çekiliş) BELEŞME: Rehber (telefon, adres) BELİZLETMEK: Tescil ettirmek
BELÇİMEK: Piyango çekmek BELEŞMEK: Rehberden bulmak BELKENÇEK: Korse
BELÇİN: Sicil numarası BELET: Rehber (yol gösterici) BELLEK: Hafıza
BELÇİNMEK: Tescil olmak BELETMEK: Rehberlik etmek BELLEM: Hıfz
BELÇİR: Piyango BELEZ: Romatizma BELLEMEK: Hıfz etmek
BELÇİRMEK: Piyangoya katılmak BELEZLENMEK: Romatizma olmak BELLEMEN: Hafız
BELÇİRTEY: Ulusal piyango BELEZMEK: Romatizma olmak BELMİŞ: Peynir helvası
BELÇİTMEK: Piyango çektirmek BELGEÇ: Vesika BELSEK: 1. Oryantal (dans) 2. Raks
BELDEK: 1. İşaret 2. Alamet BELGET: Senet BELSEMEK: Belini kıvırmak
BELDEM: Kemer BELGİ: Sembol BELSENMEK: Raks etmek
BELDEMEK: Kemer bağlamak BELGİLEÇ: İşaret BELSER: 1. Dansöz 2. Rakkase
BELDENMEK: Beline kadar açmak BELGİLEMEK: İşaretlemek BELTİR: 1. Kavşak direği 2. Mansap
BELDEV: Çadırın orta kuşağı BELGİLENMEK: İşaretlenmek BENDEK: Narsist
BELDİK: Kemer (kuşak) BELGİN: 1. Sembolik 2. Sarih BENDEMEK: Kenidini beğenmek
BELDİR: Resim BELGİR: Zahiri BENDEŞ: Aynı
BELE: Kuzen (erkek) BELGİRME: Tezahür BENDEŞMEK: Aynılaşmak
BELEÇE: Kuzin (kız) BELGİRMEK: Tezahür etmek BENDİŞMEK: Olgunlaşmak
BELEĞEN: Hayalet BELGİT: Alamet BENGEMEK: Uzaklaşmak
BELEK: 1. Hediye paketi 2. Kundak BELİN: Panik BENGÜ: Ebedi
BELEKE: Hediye (Mançuca) BELİNÇ: Panik BENGÜLEMEK: Ebedileşmek
BELEKEY: Su kurbağası BELİNLEMEK: Paniklemek BENİNÇ: Kabul
BELEKLEMEK: Hediye paketlemek BELİNLETMEK: Panikletmek BENİNMEK: Kabullenmek
BELEKTEY: Hediyeleşme günü BELİNTEK: Dehşetli BENK: Muhkem
BELEMEK: Kundaklamak (sarmak) BELİRGE: 1. Semptom 2. Sendrom BENLEK: 1. Narsist 2. Ukala
BELEMEN: Görünmez kişi [113] BELİRGEN: Semptomatik BENLEMEK: Ukalalık etmek
BELEN: Havale hastalığı BELİRGENMEK: Sendrom çıkmak BENZEÇ: Model (örnek)

36
BENZEĞEN: Taklitçi BERİMÇİ: Sadakacı BERTEKEY: Mükellef
BENZENÇ: Taklit BERİNCEK: Fedakar BERTELMEK: Tahrip olmak
BENZEREK: Taklit BERİNMEK: Fedakarlık etmek BERTEN: Bu sabah
BERÇ: Nasır (deri sertleşmesi) BERİŞ: Zekat BERTİK: Yaralı
BERÇİ: Dilenci BERİŞMEK: Zekat vermek BERTİNMEK: Yaralanmak
BERÇİLİK: Dilencilik BERKE: Falaka BERTİŞMEK: Birbirini yaralamak
BERÇİTKİ: Baykuş BERKELEY: Şahane BERTMEK: Yaralamak
BERDİ: İlham BERKELEMEK: Falakalamak BERÜK !: Lütfen!
BEREĞEN: Dönor BERKELENMEK: Falakalanmak BERÜKLEMEK: “Lütfen” demek
BEREN: 1. Kuzu 2. İkram eden BERKEM: Müstahkem BESEN: Kırağı
BEREŞEN: Cömert BERKEMEK: Sağlamlaşmak BESEREK: Dövüş devesi
BEREŞMEK: Cömertlik etmek BERKENMEK: Sağlamlaşmak BESERMEK: Gürbüzleşmek
BERGE: 1. Darp 2. Kayısı BERKETMEK: Sağlamlaştırmak BESERTMEK: Gürbüzleştirmek
BERGELEMEK: Darp etmek BERKİN: Müstahkem BESEY: Karnabahar
BERGELENMEK: Darp edilmek BERKİNMEK: İstihkam edilmek BESKE: Kantar
BERGEMEK: Darp etmek BERKİRMEK: Sağlamlaşmak BESKİ: İkinci çift at (arabada)
BERGEN: Veren (Tanrı’nın sıfatı) BERKİT: Muhkem (sağlam) BESLEK: Evde kalan hizmetçi
BERGENMEK: Darp edilmek BERKİTİM: Sağlamlaştırma BESMEÇ: Karışık unlu sac ekmeği
BERGİ: Zekat BERKSİZ: Sağlam olmayan BEŞDÖNEL: Pentagon
BERGİL: Borç BERLEMEK: Sıraya koymak BEŞE: 1. Erkek kardeş 2. Hamsin
BERGİN: Alacaklı BERLENMEK: Sıraya girmek BEŞEK: Haremlik
BERGÜ: Allah vergisi yetenek BERME: Sadaka BEŞEN: Elli (sayı) [Bejen]
BERİK: Cömert BERMEK: Sadaka vermek BEŞERLEMEK: Dört nala koşmak
BERİL: Fedakar BERNE: Sonradan katma [114] BEŞİM: Öğle vakti
BERİLEMEK: Ayrı tutmak BERNEK: Misafr öğrenci BEŞİR: Mahir
BERİLGEMEK: Taassup etmek BERNELMEK: Sonradan katılmak BEŞKE: Mantar (bitki)
BERİLGEN: 1. Mutaassıp 2. Fanatik BERNEMEK: Sonradan katmak BEŞME: Beş renkli kumaş
BERİLTE: Yayım (TV, radyo) BERNEŞMEK: Takas etmek BEŞMEG: Çıkrık tezgahı [Beşmek]
BERİLTEMEK: Yayımlamak (TV vs.) BERNETMEK: Sonradan katmak BEŞMEK: Beş parmak açmak
BERİM: 1. Sadaka 2. Eylül ayı BERŞE: Odun kömürü BEŞMÜYÜZ: 1. Beşgen 2. Beşköşeli

37
BET: 1. Çehre 2. Sima 3. Sayfa *BEYLE: Prens (3. derece) [117] BEZERGEN: Dekoratif
BETE: Hindistan cevizi, kokonut *BEYZE: Prens (dördüncü derece) BEZERMEK: Dekore etmek
BETEGE: 1. Ayrık otu 2. Yulaf BEYÇE: 1. Leydi 2. Vali karısı BEZDİRGEN: Bıktırıcı
BETİ: Vasıf BEYDEŞ: Eşit dereceli prens BEZDİRMEK: Bıktırmak
BETİK: Mevsuf (vasıflı) BEYER: 1. Prens 2. Şehzade BEZGEK: 1. Sıtma 2. Malarya
BETİKLEMEK: Vasıflandırmak BEYETMEK: Taht’a çıkarmak BEZGEMEK: Titremek
BETİM: 1. Tasvir 2. Tavsif BEYGÜ: Evcil şahin BEZGİ: 1. Menteşe 2. Bıkkınlık
BETİMCE: Kompozisyon BEYİ: Ayva (ağaç, meyve) BEZİK: 1. Canı sıkkın 2. Solgun
BETİMEK: Tasvir etmek BEYİMSEMEK: Bey gibi davranmak BEZİKMEK: Canı sıkılmak
BETİMLEMEK: Tasvir etmek BEYİMSENMEK: Beylik taslamak BEZİKTİRMEK: Canını sıkmak
BETİMLENMEK: Tasvir edilmek BEYİRMEK: Melemek (koyun vs.) BEZME: Yufka ekmeği
BETİNÇ: Tasavvur BEYLEK: Hüküm BEZMEK: Bıkmak
BETİNMEK: İmajını düzeltmek BEYLEM: Hükümranlık BIÇA: Kesik
BETİRE: Göz hastalığı BEYLEMEK: Hükmetmek BIÇAĞAN: Kurumuş ağaç
BETİRGE: Fotoğraf makinası BEYLEN: Hükümdar soyu BIÇALGA: Testere
BETİRGEMEK: Fotoğraf çekmek BEYLENGEN: Hükümran BIÇALMAK: Testere ile kesilmek
BETİRGENMEK: Fotoğraf çekilmek BEYLEV: Hakimiyet BIÇAMAK: Testere ile kesmek
BETİŞ: Mektup BEYREK: 1. Şehzade 2. Veliaht BIÇANAK: İki kulplu testere
BETİŞKE: Mektup / e-mail adresi BEYREM: Meryem (özel ad) [118] BIÇAR: Hızar
BETİŞMEK: Yazışmak BEYREMEK: Geçmek BIÇARGA: Elektrikle testere
BETİZ: 1. Poz 2. Suret BEYRÜ: Ezeli BIÇARLAMAK: Hızarla kesmek
BETİZMEK: Poz vermek [115] BEYTEREK: Yaşam ağacı (mit) [119] BIÇGAN: Hadım (iğdiş)
BETLEMEK: Fiil çekmek (gramer) BEZEK: Nakış BIÇIK: Kesilmiş
BETLEŞMEK: Yüzleşmek BEZELGEN: Dekoratif BIÇILMAK: Derin kesilmek
BETSİNMEK: Mahçup olmak BEZEMEK: Nakış işlemek BIÇIRGAN: Kesikli yara
BETSİR: Mahcup BEZEMEN: Nakkaş BIÇIŞMAK: Birbirini kesmek
BETSİZ: 1. Yüzsüz 2. Arsız BEZEN: 1. Sepet 2. Makyaj BIÇKA: Talaş
BEY: 1. Lord 2. Vali BEZENÇ: Desen BIÇKAK: Ağaç kabuğu
*BEYDE: Prens (1. derece) [116] BEZENMEK: Nakışla süslenmek BIÇKAS: Bağlılık yemini
*BEYGE: Prens (2. derece) BEZENTİ: Dekorasyon BIÇMAK: Derin kesmek

38
BIÇMAL: Topraktaki ağaç kütüğü BIŞLAK: Peynir BİÇİMEL: El yazması
BIÇMAN: Hızarcı BIŞLAMAK: Peynir yapmak BİÇİN: 1. Maymun 2. Kalıp 3. Form
BIÇTA: Giyotin BIŞMAK: Kesilmek (süt) BİÇİNDİZ: Terzi
BIÇTACI: Cellat BIŞRANMAK: Olgunlaşmak BİÇİNMEK: Yazı yazmak
BIJILDAMAK: Fokurdamak BIŞRATMAK: Olgunlaştırmak BİÇİT: 1. Font (yazı) 2. Hasat
BIJILTI: Fokurtu BIZAĞAN: Keman BİÇİTGEN: Daktilo
BIJLAK: Ekşimiş süt BIZAĞANÇA: Tuva sazı (telli) BİÇİTMEK: Yazdırmak
BIJMAK: Ekşimek (besin) BIZAMAK: Tiz ses çıkarmak BİÇKE: Patron (dikiş kalıbı)
BIKANAK: Ayak bileği BIZIRMAÇ: Kuyrukyağı yemeği BİÇMEN: Terzi
BIKLAÇ: Kıymalı yumurta BİBEK: Kız kuşu BİDER: 1. Lüzümsuz 2. Tohum
BIKLAŞ: Yoğurtlu yumurta BİÇE: Parça (kumaş) BİDEREK: Beyhude
BILAY: Beraber BİÇEÇİ: Terzi BİK: Kilit
BILAYDA: Berabere BİÇEK: Makas BİKE: 1. Hanımefendi 2. Leydi
BILAYDAMAK: Berabere kalmak BİÇEKLİK: Kesilecek kumaş BİKEM: Bakire
BINIKMAK: Tedavi olmak BİÇELE: Az bir zaman BİKEN: Popüler
BINITMAK: Tedavi etmek BİÇELEK: Kesilecek kumaş BİKET: Asalet
BIRAKAT: Tereke BİÇELEMEK: Kumaş kesmek BİKİT: Kilit
BIRGA: İmza BİÇEMEK: Kumaş kesmek BİKLEMEK: Kilitlemek
BIRGALACI: İmza sahibi BİÇEN: Patron (kumaş kalıbı) BİL: 1. İrfan 2. İşaret
BIRGALAÇ: İmza mührü BİÇENEK: Kumaş kalıbı BİLÇE: Puan (not)
BIRGALAMAK: İmzalamak BİÇER: Biçme makinesi BİLÇEMEK: Puan / not vermek
BIRGALATMAK: İmzalatmak BİÇEREK: Terzi makası BİLDE: 1. Tarif 2. Puan (not)
BIRGALAŞMAK: İmzalaşmak BİÇERGE: Kumaş kesme makinesi BİLDEHİZ: Esrarengiz
BIŞILDAMAK: Ekşimek (süt vs.) BİÇİ: Figür BİLDELEME: Tarif etme
BIŞILDAV: Ekşime (süt vs.) BİÇİG: Kutsal Kitap [120] [“g” ile] BİLDELEMEK: Tarif etmek
BIŞIRGAN: Fokurdayan çamur BİÇİGEN: 1. El yazısı 2. Minik BİLDELİ: 1. Tarif edilmiş 2. Meşhur
BIŞIRMAK: Kestirmek (süt vs.) BİÇİK: Yazı BİLDESİZ: 1. Tarifsiz 2. Meçhul
BIŞKALAK: Peynir suyu BİÇİKÇİ: Katip BİLDİRGE: 1. Manifesto 2. Tebligat
BIŞKAMAK: Kesilmek (süt vs.) BİÇİLGEN: Biçilmiş ot BİLDİRGEÇ: Tebligatname
BIŞKAN: Kesilmiş (süt vs.) BİÇİMEK: Yazı yazmak BİLDİRGENMEK: Tebliğ almak

39
BİLDİRGETMEK: Tebliğ etmek BİLİDE: Ocak ayı BİRBEN: Narsist
BİLDİRİŞİM: Komünikasyon BİLİG: Doktrin [“g” harf ile yazılır] BİRBENCİ: Narsist
BİLDİRİŞMEK: Haberleşmek BİLİGSİZ: Cahil BİRBENCİLEK: Narsizm
BİLDİZ: İlan BİLİGTEY: Ansiklopedi BİRÇE: Yegane
BİLDİZMEK: İlan etmek BİLİLMEK: Tanınmak BİRÇEK: Yegane
BİLEDE: Balta BİLİN: Fanatik BİRÇELEMEK: Aynen tekrarlamak
BİLEKÇEK: Kelepçe BİLİNÇ: Şuur BİRÇELENMEK: Tekrarlanmak
BİLELEŞ: Beraberlik BİLİNÇEK: Sabıka BİRÇELEY: Aynen
BİLELEŞMEK: Beraber olmak BİLİNÇEMEK: Sabıkaya bakmak BİRDE: 1. Kraliçe 2. Prenses
BİLEŞKEN: Terkibe katılan madde BİLİNGEÇ: Tescil BİRDEM: Ahenk
BİLEM: Uzunluk birimi (30 cm) BİLİNSEK: Öğrenme heveslisi BİRDEMLİ: Ahenkli
BİLENÇ: Hırs BİLİNSEMEK: Öğrenmek istemek BİRDEMSİZ: Ahenksiz
BİLERÇİN: Altınbaş kavunu BİLİŞİM: Enformatik BİRE: Kilometre (yaklaşık)
BİLERMEN: Bilirkişi BİLİŞME: Enformasyon alma BİREBİN: Yegane
BİLET: Haber (“Bilmek” filinden) BİLİŞMEK: Enformasyon almak BİREĞİ: Rağmen
BİLETÇİ: Haberci BİLİT: İdrak BİREĞİLEŞMEK: İnatlaşmak
BİLETMEK: Haber vermek BİLİTMEK: İdrak etmek BİRELEŞ: 1. Beraber 2. Kolektif
BİLEV: Plak (müzik aygıtı) BİLİZ: Cüce BİRELEŞMEK: Bir araya gelmek
BİLEY: Şeker BİLSEME: Tecessüs BİREME: Dakika
BİLGE: 1. Alim 2. Pir 3. Üstat BİLSEMEK: Tecessüs etmek BİREN: Pisboğaz
BİLGEMEN: Profesör BİLSİZ: Cahil BİRENMEK: Pisboğazlık etmek
BİLGEN: 1. Alim 2. Haberdar BİNDİRGEÇ: Tahtırevan BİREŞKEN: Sentetik
BİLGENMEK: Haberdar olmak BİNDİZ: Süvari BİREŞMEK: Sentez olmak
BİLGER: Müderris BİNERGE: Havaalanı merdiveni BİREŞTİRMEK: Sentezletmek
BİLGETMEK: Haberdar etmek BİNET: 1. Taşıt bileti 2. Binek BİREV: Ferdiyet
BİLGİÇİ: Öğrenmeyi seven BİNGE: Kolon (inşaat) BİREVCİK: Mısır koçanı
BİLGİLEME: Tarife BİNGEMEK: Üst üste koyulmak BİREY: 1. Şahıs 2. İnsan 3. Ferd
BİLGİN: Bilim insanı (kadın/erkek) BİNGİT: Taksi BİREZ: Bir miktar
BİLGİR: Bilirkişi BİNİÇKE: Araba BİREZDİRMEK: Az az biriktirmek
BİLGİRMEK: Tedebbür etmek BİNİŞKE: Vasıta (araç, araba) BİREZMEK: Azar azar birikmek

40
BİRGE: Müşterek BİRLEŞKEN: Müttefk BİTİGE: Vesika
BİRGELEP: Müştereken BİRLİKTEŞ: Kooperatif BİTİGECİ: Sekreter
BİRGELEŞ: İştirak BİRLİKTEŞİK: Kolektif BİTİGEN: Kitabe
BİRGELEŞMEK: İştirak etmek BİRLİKTEŞMEK: Bir araya gelmek BİTİGTEY: Kütüphane
BİRGEN: 1. İçe kapanık 2. Münzevi BİRMEK: “Gibi” olmak BİTİK: 1. Yazı 2. Kitap 3. Yazılı eser
BİRGENMEK: İçe kapanmak BİRMENZER: Model BİTİKÜYÜ: Kütüphane
BİRGERME: Entegrasyon BİRMENZEMEK: Modellemek BİTİLMEK: Yazılmak
BİRGERMEK: Entegre olmak BİRMENZEŞ: Mütecanis (tek tip) BİTİM: 1. Gaye 2. Hedef
BİRİÇKE: Yaylı at arabası BİRMENZEŞMEK: Tek tipleşmek BİTİMEK: Kitap yazmak
BİRİKİNÇ: Tasarruf BİRTMEK: Taş işlemek BİTİMEL: El yazması kitap
BİRİL: Pes (vazgeçiş) BİRZE: 1. Kral 2. Prens BİTİMEN: Müellif (yazar)
BİRİLME: Pes etme (vazgeçme) BİRZEM: 1. Tektip 2. Üniforma BİTİNMEK: El yazısı ile yazmak
BİRİLMEK: Pes etmek (vazgeçmek) BİRZEMEK: Tektipleşmek BİTİR: İftar [122]
BİRİM: Ünite BİSEY: Kedi yavrusu BİTİRÇİ: İftar eden
BİRİN: Tek BİŞE: Ekmek kızartması BİTİREV: Mezuniyet
BİRİNDİ: Sabah ile öğle arası vakit BİŞKEN: Olgun BİTİREVCİ: Mezun
BİRİSTEN: İskele BİŞMEK: Olgunlaşmak BİTİRGE: Diploma
BİRİŞME: Mukavemet BİTÇE: Akne BİTİRGEME: Mezuniyet
BİRİŞMEK: Mukavemet etmek BİTE: Kitap (Mançuca) BİTİRGEMEK: Mezun olmak
BİRİZ: Ahad BİTEGÜN: Ayın son günü BİTİRGETMEK: Mezun etmek
BİRKE: Eşit BİTELGE: Verimli arazi BİTİRMEN: Mezun
BİRKEÇ: 1. Sarnıç 2. Rezervuar BİTERGE: 1. Hacet 2. İhtiyaç BİTİŞMEK: Mektuplaşmak
BİRKELEMEK: Eşitlemek BİTEV: 1. Asil 2. Bakir BİTİTMEK: Yazdırmak
BİRKELENMEK: Eşitlenmek BİTEVİYE: Bitene kadar BİY: Dans
BİRKİT: Federal BİTEY: Flora (bitki örtüsü) BİYÇE: Hanımefendi
BİRLE: Beraber BİTİÇ: Mektup BİYE: Kısrak
BİRLEN: Berabere BİTİÇMEK: Mektuplaşmak BİYELEY: Eldiven (başparmak ayrı)
BİRLENMEK: Beraber olmak BİTİG: Kitap [121] [“g” ile yazılır] BİYEME: Dans gösterisi
BİRLENÇ: Tevhid BİTİGÇE: Broşür BİYEMEK: Dans etmek
BİRLEŞKE: 1. İttifak 2. Kooperatif BİTİGÇİ: Kitapçı BİYEN: Cömert

41
BİYİGEN: Azametli BOĞDA: 1. Aziz (evliya) 2. Çıkın BOĞULZAK: Süslü direk
BİYİV: Dans gösterisi BOĞDAL: Paket BOĞUN: 1. Hece 2. Makas (ray)
BİYİVÇİ: Dansöz / dansör BOĞDALAMAK: Çıkın yapmak BOĞUNDU: Mesane
BİYMEK: Dans etmek BOĞDAMAK: Çıkın yapmak BOĞUNMAK: Boğarak idam olmak
BİZEÇ: Üç yaşındaki koyun BOĞLAMAK: Bohça düğümlemek BOĞUNDURMAK: İdam etmek
BİZGİÇ: 1. İbre 2. Terazi çubuğu BOĞLANMAK: Bohçalanmak BOĞURDAK: Trake (nefes borusu)
BİZİK: Feryat BOĞMACA: Boğucu öksürük BOĞURSAMAK: Boğazı tıkanmak
BİZİKMEK: Feryat etmek BOĞMAN: Cellat ipi BOĞUZ: Kurban
BİZMEK: Kantarla tartmak BOĞNA: Tomruk parçası BOĞUZLAĞA: Kurban töreni
BİZMEN: El kantarı BOĞNAK: Tomruk BOĞUZLAK: Kurbanlık hayvan
BODUÇU: Muhasebeci BOĞNAMAK: Tomruk kesmek BOĞUZLAMAK: Kurban etmek
BODUMAK: Muhasebe etmek BOĞRUP: Bodrum BOĞUZTAY: Kurban töreni
BODUMAN: Muhasip BOĞSAK: Vadinin daraldığı yer BOĞUZTOY: Kurban bayramı
BODULGA: Muhasebe BOĞSAMAK: Zor nefes almak BOHÇA: Basit bez torba
BODULTAY: Muhasebe kurulu BOĞSANMAK: Nefesi tıkanmak BOJAK: Günah çıkarma
BODUR: Kısa BOĞSATMAK: Nefesini tıkamak BOJAKMAK: Günah çıkarmak
BOĞ: 1. Hediye 2. Armağan BOĞSUK: Boyun prangası BOJGUR: Müderris
BOĞAÇAR: Erkek dana BOĞSUMAK: Boğazını sıkmak BOJGUT: Ders
BOĞAK: Anjin hastalığı BOĞTA: Kadın şapkası [123] BOJUK: Vahiy
BOĞALDAK: Totem direği BOĞTAK: Kadın şapkası BOJUKÇU: Vahiy meleği (mitoloji)
BOĞAN: Köşeli koltuk BOĞTALAMAK: Şapka giydirmek BOJUKMAK: Vahiy almak
BOĞANAK: Kasvetli hava BOĞTAMAK: Nişanlamak (söz) BOJUNMAK: Tövbe etmek
BOĞAR: Kasvet BOĞTANMAK: Nişanlamak (söz) BOLAÇAK: Bereket duası
BOĞARAN: Boa yılanı BOĞUÇA: Çıkın BOLAGAY: 1. Şaklaban 2. Soytarı
BOĞARCIK: Kasvetli yer BOĞUÇAN: Kasvetli BOLAĞAN: Bereketli
BOĞARMAK: Nefesi kesilmek BOĞUL: Vale (iskambil) BOLAN: Ren geyiği
BOĞARTMAK: Nefesini kesmek BOĞULDAY: Kurt adam BOLAT: Erkek arı
BOĞAZDAK: Guatr hastalığı BOĞULGA: Nefes tıkanması BOLCAL: Mühlet
BOĞAZDAMAK: Boğazını sıkmak BOĞULGAMAK: Nefesi tıkanmak BOLCAMAK: Mühlet vermek
BOĞAZDANMAK: Boğazı şişmek BOĞULTA: Boyunluk (medikal) BOLCANMAK: Mühlet almak

42
BOLÇAK: 1. Tahmin 2. Küre BORANAK: Tayfun BOŞALTAÇ: Sifon
BOLÇAMAK: Tahmin etmek BORARMAK: Morarmak [124] BOŞARMAK: İhmal etmek
BOLÇAV: Tahmin BORARTI: Morluk BOŞGUR: 1. Müderris 2. Pratik
BOLDAN: Fazla BORARTMAK: Morartmak BOŞGURMAK: Pratik yapmak
BOLDUÇAK: Müsait zaman BORAY: Boz buğday BOŞGUT: Stajer
BOLDUK: Bereket BORBAY: Dizden yukarı kısım BOŞKUN: Avare
BOLDURMAK: Teksir etmek BORÇU: Şarapçı BOŞKUNMAK: Avarelik etmek
BOLGA: Bereket BORDAK: Obez BOŞKUR: Avare
BOLGAMAK: Bereketlendirmek BORDU: Üzüm asması BOŞKURMAK: İşsiz kalmak
BOLGAN: 1. Asil 2. Çok 3. Mevcut BORGALAMAK: Kıvırmak BOŞLAÇ: Debriyaj (araba)
BOLGANMAK: Bereketlenmek BORGALANMAK: Kıvranmak BOŞLAK: İhmalkar
BOLGAR: Hayvan derisi BORGAY: Zehirsiz yılan BOŞLAMAK: İhmal etmek
BOLGU: Orijinal BORGU: Borazan BOŞLAY: Bedava
BOLKA: 1. Hırka 2. Balyoz BORKA: Üzüm bağı BOŞLAYAK: Debriyaj (araba)
BOLMAK: Bereketlenmek BORLA: Üzüm salkımı BOŞMAK: Günahları bağışlamak
BOLRAK: Bol bulunan BORLUK: Şaraplık üzüm BOŞORUN: Münhal (boş kadro)
BOLULÇA: İmkan BORŞAK: Nohut [125] BOŞTAN: Serbest
BOLULÇAMAK: Mümkün olmak BORUGA: Islık çalan ok başı BOŞTAMAK: Serbest bırakmak
BOLUNMAK: Nasihat etmek BOS: Endam BOŞTANDIK: Serbesti
BOLUR: Kristal BOSUK: Endamlı BOŞTANMAK: Serbest kalmak
BOLUŞ: 1. Nasihat 2. Damat evi BOSUM: Beden BOŞUK: 1. Sıfır 2. Vahiy
BOLUŞÇU: Nasihat eden BOSUT: İzan BOŞUKMAK: Sıfırlamak
BOLUŞMAK: Nasihatleşmek BOŞAĞ: Azat BOŞULMAK: Tasfye olmak
BOLUTMAK: Nasihat etmek BOŞAK: Günah çıkarma BOŞUNMAK: Tövbe etmek
BOR: 1. Şarap 2. Kuvvetli 3. Bor BOŞAKMAK: Günah çıkarmak BOŞUTMAK: Tasfye etmek
BORA: Sert rüzgar BOŞAN: Dul (boşanmış) BOTA: Deve yavrusu
BORAGA: Çuval BOŞANLIK: Dulluk (boşanmışlık) BOTAHAN: Deve yavrusuna iltifat
BORAĞAN: Yağmurlu fırtına BOŞALGA: Deşarj BOTALAK: Deve yavrusu
BORALGAK: Hortum (rüzgar) BOŞALGAMAK: Deşarj olmak BOTKA: Kısrak sütü ve yulaf aşı
BORAN: Fırtına BOŞALGATMAK: Deşarj etmek BOTUK: Deve yavrusu

43
BOVMA: Ev rakısı BOYMAN: Müfessir BOZAK: Manda (camız)
BOVMAG: Gerdanlık BOYNA: 1. Nine 2. Dadı [126] BOZAKAY !: Yemin olsun ki!
BOYAÇ: Boya fırçası BOYNAK: 1. Kibirli 2. Kolye BOZALAK: Egzama hastalığı
BOYAK: 1. Renk 2. Renklendirici BOYNAMAK: Kibirlenmek BOZAMAK: Nadasa bırakmak
BOYAMAN: Ressam BOYNAR: Kibirli BOZAMUK: Sedef hastalığı
BOYANAK: 1. Tuval 2. Makyaj BOYNAT: Kasırga cini (mitoloji) BOZAN: Nadas
BOYAR: Asilzade (Rusça) BOYRA: Hasır BOZANAK: 1. Nadas 2. Topaç
BOYAV: Makyaj BOYSAMAK: Heybet göstermek BOZANMAK: Nadasa bırakılmak
BOYAVCI: Makyöz (makyajcı) BOYSAN: Heybetli BOZANDIRMAK: Nadasa bırakmak
BOYDA: 1. Dede 2. Lala BOYSANÇ: Kibir BOZATMAK: Nadasa bırakmak
BOYDAK: 1. Bekar 2. Mücerret BOYSANMAK: Kabadayılık etmek BOZAR: 1. Ayıp 2. Kusur
BOYDAŞ: Ayni kabileden/klandan BOYSAR: Kabadayı BOZARAN: Ağustos ayı
BOYDAŞMAK: Aynı klandan olmak BOYSUNMA: Riayet BOZARTMA: Rosto yemeği
BOYGUN: İbret BOYSUNMAK: Riayet etmek BOZARTMAK: Grileştirmek
BOYGUNMAK: İbret almak BOYSUNMAZ: Riayet etmez BOZAŞ: Tarhana çorbası
BOYGUR: Müderris BOYSUTMAK: Riayet ettirmek BOZATMA: Göz lekesi
BOYGURMAK: Ders almak BOYUK: Vahiy BOZATMAK: Gözde leke oluşmak
BOYGUT: 1. Şakirt 2. Talebe BOYUKMAK: Vahiy almak BOZAY: Nadas edilecek tarla
BOYGUTMAK: Ders vermek BOYULGA: Kıyas BOZÇAK: Cesaretli
BOYHAN: Satürn (Mançuca) BOYULGAMAK: Kıyaslamak BOZÇUN: Dürüst
BOYLA: 1. Rütbe 2. Ünvan BOYUNÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye BOZDAMAK: Uzun hava okumak
BOYLAM: Meridyen (longitude) BOYUNDURUK: Boyun prangası BOZGA: Fesat
BOYLAMA: Manzume BOYUNSAK: Kaşkol BOZGAN: Fasit
BOYLAMAK: Manzume okumak BOYUNSALA: Burç (astronomi) BOZGAP: Boz sincap
BOYLAN: 1. Rütbeli 2. Ünvanlı BOYUNSURUK: Döven sırığı BOZGUÇ: Sinyal bozucu
BOYLAV: Şiir BOYUNTU: Ense BOZGULDAK: Grimsi
BOYLUK: Asalet BOYUR: Cüce BOZLAK: Uzun hava (musiki)
BOYMA: 1. Tefsir 2. Kırmızı duvak BOYURMAK: Yarı çömelmek BOZLAMAK: Uzun hava okumak
BOYMAK: Tefsir etmek BOZA: Ekşitilmiş darı içeceği BOZLAN: 1. Kireçli toprak 2. Nadas
BOYMAL: Farazi BOZAÇ: Yarma çorbası BOZLANMAK: Nadasa kalmak

44
BOZLATMAK: Nadasa bırakmak BÖGEYMEK: İtaat etmek [127] BÖKMEK: Tebabet yapmak
BOZLAV: Uzun hava (musiki) BÖGEYTMEK: İtaat ettirmek BÖKSE: Gerdan
BOZMAN: 1. Tahripkar 2. Münafık BÖGÜ: Sihir BÖKSEMEK: Boyun bükmek
BOZU: Fasülye BÖGÜÇÜ: Sihirbaz BÖKSENMEK: Gerdan kıvırmak
BOZUÇAR: Grimsi BÖĞDÜN: Bürokrat BÖKSÜLMEK: Yarılmak
BOZUĞA: Hastalık döküntüsü BÖĞELME: Viraj BÖKSÜTMEK: Yarmak
BOZULGA: Arıza BÖĞELMEK: Bükülmek BÖKTE: İnayet
BOZULGAMAK: Arızalanmak BÖĞEMEK: Bükmek BÖKTELMEK: İnayet edilmek
BOZULGAN: Sürekli arızalanan BÖĞENEK: 1. Bent 2. Set BÖKTEMEK: İnayet etmek
BOZULGAR: Külüstür BÖĞET: Bent BÖKÜ: Hekim [128]
BOZULTA: İsyan BÖĞETMEK: Büktürmek BÖKÜLEMEK: Teşhis koymak (tıp)
BOZULTU: Arıza BÖĞLEK: Tıpa BÖKÜLENMEK: Teşhis koyulmak
BOZUNÇ: Hezimet BÖĞLEMEK: Tıpalamak BÖKÜLÜK: Tebabet
BOZUNMAK: Hezimete uğramak BÖĞNEMEK: Önünü kapatmak BÖKÜR: Cenah
BOZUT: Hezimet BÖĞREK: Ordugah BÖKÜŞ: Teşhis
BOZUTMAK: Hezimete uğratmak BÖĞREMEK: Elini böğrüne koymak BÖLÇEK: Kısım
BOZ-UY: Hükümdar çadırı (Boz Ev) BÖĞÜRÇEK: Böbrek ağrısı BÖLÇEMEK: Kısımlara ayırmak
BÖCELEK: Haşere BÖĞÜRDEK: Kamışçın kuşu BÖLÇÜRGEN: Kızılcık (ağaç)
BÖÇKE: 1. Fıçı 2. Kurt (solucan) BÖĞÜŞ: Zeka BÖLÇÜRMEK: Paylaşmak
BÖDENE: Bıldırcın kuşu BÖK: 1. Zindan 2. Kısmet 3. Nasip BÖLÇÜTMEK: Paylaştırmak
BÖDRE: 1. Perma 2. Kıvırcık marul BÖKE: Şampiyon BÖLE: 1. Nasip 2. Kısmet
BÖDRELEMEK: Perma yapmak BÖKEĞEN: Dereceye giren (yarış) BÖLEK: Fasikül (ansiklopedi)
BÖDREMEK: Kıvrılmak BÖKEMEK: Şampiyon olmak BÖLGEÇ: Kesir (matematik)
BÖDREŞMEK: Kıvrışmak BÖKEN: 1. Ahu 2. Ceylan BÖLGÜ: 1. Hisse 2. Pay
BÖDÜK: Havuç BÖKENEK: Antilop BÖLMEÇ: 1. Dolap 2. Kiler
BÖGE: Şaman BÖKENTEY: Şampiyona BÖLŞEK: Cüz
BÖGELEMEK: Şamanlık yapmak BÖKEVÜL: Aşçı BÖLŞEMEK: Cüzlere ayırmak
BÖGEMEN: Şaman BÖKEY: 1. Öcü 2. Yay burcu (gök) BÖLÜKDEŞ: Aynı hizipten olan
BÖGENÇER: Şaman yardımcısı BÖKLÜ: Kısmeti bol BÖLÜN: Şef
BÖGEY: İtaat BÖKLÜCE: Kısmetli BÖLÜNÇ: Taksit

45
BÖLÜNÇLEMEK: Taksite bölmek BÖRKENMEK: Sarınmak BUÇANMAK: Köşe oluşmak
BÖLÜT: Sınıf BÖRTE: 1. Gri 2. Bozkurt BUÇUGA: Avcı
BÖLÜTLEME: Kategori BÖRTEĞEN: Deve dikeni BUÇUN: Asıl yerine geçen belge
BÖLÜTLEMEK: Sınıflandırmak BÖRTEK: Tane (tahıl) BUÇUNMAK: Belge onaylamak
BÖLÜTLENMEK: Sınıflanmak BÖRTEMEK: Tanelenmek BUDAN: Kılcal ördek
BÖLÜTME: Kategori BÖRTLEK: Zerdali BUDANÇAR: Ördek avcısı
BÖLÜTMEK: Sınıflamak BÖRTME: Aşure yemeği BUDRAÇ: Gözüpek
BÖN: Ahmak BÖRTMEK: Haffçe yakmak BUDUK: Resim
BÖNEMEK: Ahmaklaşmak BÖRTÜLMEK: Haffçe yanmak BUDUKÇU: Ressam
BÖNENMEK: Ahmakça davranmak BÖRTÜNMEK: Bunalmak BUDULGAN: 1. Boyalı 2. Cesur [130]
BÖNGE: Tekme BÖRÜ: Tundra kurdu (tür) BUDULMAK: Boyanmak
BÖNGELEMEK: Tekmelemek BÖRÜZEK: Kurt yavrusu BUDUMAK: Resim yapmak
BÖNGELENMEK: Tekmelenmek BÖSEK: Bomba BUDUMAN: Ressam
BÖNGELEŞMEK: Tekmeleşmek BÖSMEK: Patlamak BUDUN: 1. Kavim 2. Kabile
BÖNGER: Tekmeci BÖTEGE: Mide BUDANÇAR: Kavmiyetçi
BÖRÇE: Tahtakurusu böceği BÖTENEK: Nane BUDURGANA: Dut kurusu
BÖRÇEK: 1. Zülüf 2. Kakül BÖTERGE: 1. Bukle 2. Lüle BUGA: 1. Erkek geyik [131] 2. Ejder
BÖRE: Gonca BÖTERME: İptal BUĞ: Buhar
BÖREK: Açma hamur yemeği [129] BÖTERMEK: İptal etmek BUĞA: Ejderha
BÖRELEMEK: Boğumlamak BÖTKE: Zaman BUĞAÇ: Buhar kabı
BÖRELENMEK: Boğumlanmak BÖTÜK: Horoz BUĞAN: Bezelye
BÖREMEK: Gonca açmak BÖY: Zehirli örümcek BUĞANMAK: Buharlanmak
BÖREMİT: Fırında elma / armut BÖYÜNÇEK: Tarantula örümceği BUĞANSAMA: Zaruret
BÖRENMEK: Goncalanmak BÖZ: Pamuk kumaşı BUĞANSAMAK: Zaruret duymak
BÖRENE: 1. Kütük 2. Kalas BÖZCÜ: Pamuk kumaşçısı BUĞAVUZ: Ejderha
BÖRK: 1. Şapka 2. Serpuş BUCAK: Nahiye BUĞAZ: Hamile
BÖRKE: 1. Bornoz 2. Havuz BUÇ: Köşe BUĞDAYIK: Trakus (buğday kuşu)
BÖRKEMEK: Sarınmak BUÇALAK: Turp BUĞLAMAK: Buharlaşmak
BÖRKENÇEK: Pelerin BUÇAMAK: Köşe oluşturmak BUĞLAŞMAK: Buharlaşmak
BÖRKENEK: Yağmurluk BUÇANAK: Köşe BUĞLATMAK: Buharlaştırmak

46
BUĞLAYAN: Buhar makinesi BUKALMAK: Bağlanmak (el, ayak) BULCAR: İkametgah
BUĞMA: Bandrol BUKAN: 1. Alamet 2. Yenilmez BULCARMAK: Adres bulmak
BUĞMAG: Düğüm [Buğmak] BUKAVUL: Gizli lider BULCAŞ: Vaat
BUĞMAK: Düğümlemek BUKAY: Afacan BULCAŞMAK: Vaat etmek
BUĞRA: Erkek deve BUKMAK: 1. Gizlenmek 2. Eğmek BULCATMAK: Adres vermek
BUĞU: 1. Buhar 2. Geyik BUKTAN: Tümülüs BULCUMAK: Meşgul olmak
BUĞUCA: Buğulama börek BUKUK: Tomurcuk BULCUTMAK: Meşgul etmek
BUĞUÇAR: Su geyiği (tür) BUKULMAK: Eğrilmek BULÇA: Buluntu eşya
BUĞUK: 1. Su kemeri 2. Baraj BUKUN: 1. Halk 2. Ahali BULÇAMA: Randevu
BUĞULGA: Kement BUKURMAK: Aşağı indirmek BULÇAMAK: Randevu istemek
BUĞULGAMAK: Kement atmak BUKRAĞAN: Sıçrayan BULÇAR: Randevu yeri
BUĞULGANMAK: Kementlenmek BUKRAK: Efsanevi ejder (mit) [132] BULÇARMAK: Randevuya gitmek
BUĞUMAK: Düğümlemek BUKRAMAK: Sıçramak BULÇAŞMAK: Randevulaşmak
BUĞUN: 1. Kuşak 2. Eklem BUKRANMAK: Sinirle sıçramak BULÇATMAK: Randevu vermek
BUĞUNMAK: Kuşak sarmak BULA: Su kaynağı BULÇUK: Filiz
BUĞUR: 1. Diyafram 2. Buhur BULAÇ: 1. Keşşaf 2. Ayran yayığı BULÇUM: Keşif
BUĞURÇAK: Davul derisi BULAGAY: Mikser BULÇUMAK: Keşfetmek
BUĞURGAN: Davul BULAĞAN: Kaşif BULÇUN: Adale
BUĞURMAK: Deri germek (davul) BULAK: 1. Pınar 2. Çeşme BULÇUNMAK: Keşif yapmak
BUĞURSAK: Merhametli BULAMAŞ: Keçi sütü reçeli BULDAK: 1. Kaos 2. Sahil
BUĞURSAMAK: Merhamet etmek BULAMUK: Muhallebi BULDAM: İcat
BUĞURSUK: Kokereç BULAN: Muz BULDAMAK: İcat yapmak
BUĞURZAK: Hamur kızartması BULANÇAK: Bulanık akan su BULDAN: Refah
BUĞURZAMAK: Hamur kızartmak BULAR: Mucit BULDANMAK: Refaha ermek
BUK: Ladin ağacı BULARGA: Dedektör BULDAV: 1. İcat 2. Mezat
BUKA: 1. Ren geyiği 2. Boğa burcu BULARMAK: Su bulmak BULDUK: Buluntu çocuk / hayvan
BUKAÇ: Tencere BULAŞ: 1. Cacık 2. Enfeksiyon BULDUNU: Höşmerim tatlısı
BUKAĞ: Pranga BULAŞKIRMA: Dezenfeksiyon BULDUR: Gözyaşı damlası
BUKALGA: 1. Siper 2. Gizli sığınak BULAŞKIRMAK: Dezenfekte etmek BULDURSUN: Ceza kırbacı [133]
BUKAMAK: Bağlamak (el, ayak) BULCAMAK: Adres sormak BULDURUK: Step çili kuşu

47
BULGAÇ: Mikser BULUK: Keşif bölgesi BUR: Tebeşir
BULGAK: Kaotik BULULAMAK: Karıştırmak BURA: 1. Kulübe 2. Baraka
BULGAMAK: Kaos çıkartmak BULULANMAK: Karışmak BURAÇ: Testi
BULGAN: 1. Kaşif 2. Samur BULUM: İrfan BURAĞAN: Kasvetli hava
BULGANÇ: Kaos BULUN: 1. Körfez 2. Esir 3. Taraf BURALMA: Helezon
BULGANMAK: Kaos çıkmak BULUNAK: Adres BURALMAK: Helezonlaşmak
BULGAR: 1. Melez 2. Fitneci BULUNÇ: Vicdan BURAMA: Vida
BULGAŞ: Kaos BULUNÇLU: Vicdanlı BURAMAÇ: Dönemeç
BULGAŞMAK: Kaotikleşmek BULUNÇSUZ: Vicdansız BURAMAK: Vidalamak
BULGATMAK: Fitne çıkarmak BULURGAMAK: Girdap oluşmak BURAN: Sancı
BULKA: Francala (beyaz ekmek) BULURGAN: Girdap BURANA: 1. Kule 2. Radyo kulesi
BULKUMAK: Sarsmak BULURGANMAK: Girdaba girmek BURANAK: Minare merdiveni
BULKUNMAK: Sarsılmak BULUŞAK: Randevu yeri BURANÇ: Kasvet
BULKUNTU: Sarsıntı BULUŞKAN: Mucit BURATMAK: Koklatmak
BULLA: Piliç BULUŞTAK: Miting BURAV: Tirbüşon
BULLUMBAÇ: Adasoğanı BULUŞTAY: Yıllık buluşma BURAZ: Halat
BULMAĞAN: Meçhul BULUTMAK: Ortaya çıkarmak BURCA: Parfüm
BULMAN: Kaşif BUMAN: Puhu kuşu BURCUĞAN: Güzel kokan
BULMAZ: 1. Ham 2. Tembel BUN: Hafıza kaybı BURCUMAK: Güzel kokmak
BULMUŞ: Kamil BUNAMAK: Hafızasını yitirmek BURCUNMAK: Koklamak
BULNA: Esir BUNANÇ: Cinnet BURCUYAK: Hoş kokulu yer
BULNAMAK: Esir etmek BUNANMAK: Cinnet geçirmek BURÇAK: Bezelye
BULSAMAK: Bulmak istemek BUNARMAK: Kafası karışmak BURÇUK: Kokulu çiçek
BULSURAMAK: İsraf etmek BUNARTI: Kafa karışıklığı BURÇUN: Misk geyiği
BULSURANMAK: İsraf edilmek BUNAY: Milyon (Mançuca) BURDUM: Kar fırtınası
BULTAR: Düzensiz iş BUNÇAK: Koruyucu tanrı (mitoloji) BURGA: Tornavida
BULTARMAK: Düzensiz iş yapmak BUNDAN: Kupa (iskambil) BURGAÇ: 1. Girdap 2. Anafor
BULTUR: Fıtık BUNDUZ: Alzheimer hastalığı BURGALAMAK: Bükmek (vida)
BULU: 1. İzan 2. İdrak BUNLUK: Teessür BURGALANMAK: Bükülmek (vida)
BULUÇ: İrfan BUNSUZ: Elemsiz BURGAMAK: Bükmek

48
BURGAN: Mengene sapı BURMAÇ: Ucu çengelli demir BURUTKAN: Burun kıvıran
BURGANAK: Kar kasırgası BURMAŞ: Burma börek BURUTMAK: Burun kıvırmak
BURGANMAK: Bükülmek BURMAK: Kıvırmak BURUZ: Kin
BURGAY: Perma BURNAÇ: 1. İbrik 2. Enfye BURUZCU: Kindar
BURGAZ: Kale BURNAMAK: Öne geçmek (at) BURUZLANMAK: Kin duymak
BURGU: Matkap BURNATMAK: Öne geçirmek (at) BURYANT: Torna
BURGUÇ: Tirbüşon BURŞUN: Efsanevi ikiz atlar [135] BUSAK: Narin kavak ağacı
BURGULAMAK: Matkapla delmek BURTA: Varak (süslü kağıt) BUSANAK: Gölgelik
BURGUN: Dizanteri BURTAK: Çakıllı toprak BUSANMAK: Serap görmek
BURGUR: Zemberek BURTALAMAK: Varaklamak BUSARAK: Kamuflaj
BURGURMAK: İçine bükülmek BURU: Kabahat BUSARIK: Serap
BURGUSUN: Sivrisinek BURUÇ: Ökseotu BUSARMAK: Hayal gibi görünmek
BURHAN: Buda (Siddhartha) [134] BURUL: 1. Kestane rengi 2. İçten BUSARMAN: Hayalet
BURHANCILIK: Budizm BURULAMAK: Kabahat atmak BUSAT: Takım elbise
BURKA: Peçe BURULGAN: Hortum (rüzgar) BUSMAK: Gizlenmek
BURKAÇ: Burma bilezik BURULGANMAK: Hortum esmek BUSURMAK: Kabarmak
BURKAN: Totem BURUM: 1. Lüle 2. Lüle kebabı BUSURUK: Deri kabarcığı
BURKAMAK: Manivela çevirmek BURUMAK: Koklamak BUŞAK: Hüzün
BURKANAK: Manivela BURUNCUK: Burun ucu BUŞAKMAK: Hüzünlenmek
BURKAT: 1. Put 2. Fetiş BURUNÇAK: Hızma BUŞALMAK: Ağlamak
BURKATÇILIK: Putperestlik BURUNDAK: Burun halkası BUŞALGAR: 1. Demlik 2. Çaydanlık
BURKAZ: Taşkın seti BURUNDUK: Burun halkası BUŞAMAK: Gözyaşı dökmek
BURKAZAN: Dalavereci BURUNDURUK: Burun gemi BUŞANMAK: Hüzünlenmek
BURKAZMAK: Dalavere yapmak BURUNGU: 1. Mazi 2. Burun süsü BUŞATILGAN: Muaf
BURKU: Trompet BURUNMAK: Koklamak BUŞATIŞ: Muafyet
BURKULDAMAK: Feveran etmek BURUNTU: İshal BUŞATMAK: Muaf tutmak
BURLA: Üzüm salkımı BURUŞ: İnat BUŞKU: 1. Heyecan 2. Telaş
BURLAMAK: Etrafını çevirmek BURUŞÇU: İnatçı BUŞLAÇ: Haşlama yemek
BURLANMAK: Etrafını dolaşmak BURUŞLANMAK: İnat etmek BUŞLAMAK: Haşlamak
BURMACA: Bel ağrısı BURUT: Kırgız soyundan gelen BUŞLANMAK: Haşlanmak

49
BUŞLAY: Bedava BUVAZ: Hamile BUYRULGA: Kararname
BUŞMA: Sinüzit hastalığı BUVDAN: 1. Melez 2. Hibrit BUYRULGAN: Emredici
BUŞMAK: Kaynamak BUY: Zemheri BUYRULTU: Ferman
BUŞTUK: Şişe mantarı BUYAÇ: Buzdolabı BUYRUŞ: Komut
BUŞU: Sadaka BUYAM: Mülk BUYRUŞKAN: Komutan
BUŞUCU: Sadakacı BUYAN: Sevap [138] BUYRUŞMAK: Birbirine emretmek
BUŞUK: Endişe BUYANÇI: Hayırsever BUYRUŞUK: Hiyerarşik
BUŞUKMAK: Endişelenmek [136] BUYANDI: Bahtı açık BUYRUŞUM: Hiyerarşi
BUŞULUK: Sadakaya muhtaç BUYANLAMAK: Sevap işlemek BUYRUŞUMSAL: Hiyerarşik
BUŞUR: Can sıkıntısı BUYANLANMAK: Sevap kazanmak BUYRUT: Direktif
BUŞURGA: Can sıkıntısı BUYANLIK: Hayırlı amel BUYRUTMAK: Direktif vermek
BUŞURGAN: Can sıkıcı durum BUYANMAK: Sevap işlemek BUYSANÇ: Kibir
BUŞURGANMAK: Canı sıkılmak BUYANSIZ: Hayırsız BUYSANMAK: Kibirlenmek [140]
BUŞURMAK: Canı sıkılmak BUYANTAY: Kutsal gün [139] BUYTAMAK: Gözden kaybolmak
BUŞUTMAK: Endişe vermek BUYANTOY: Dinsel bayram BUYUK: Donuk
BUTA: İlham (Sanskritçe) [137] BUYARGA: Dipfriz BUYUKMAK: Donacak gibi olmak
BUTAK: Branş BUYAV: Makyaj BUYUKTURMAK: Dondurmak
BUTAMAK: Kesmek BUYLAMAK: Dönmek BUYUM: 1. Mamül 2. Donma
BUTAR: 1. Parça 2. Hasır BUYLANÇ: Viraj BUYURGA: Otorite
BUTARLAMAK: Parçalamak BUYLANÇAK: Dönemeç BUYURGAN: Otoriter
BUTARLANMAK: Parçalanmak BUYLANGAÇ: Atlıkarınca BUYURGAMAK: Hükmetmek
BUTUK: Kategori BUYLANMAK: Dönmek BUYURGANMAK: Otoriterleşmek
BUTUKMAK: Yerine yerleştirmek BUYLATMAK: Döndürmek BUYURMAN: Amir
BUTULMAK: Yerini bulmak BUYMAK: Donmak BUYURTMA: Emri ilettirme
BUTURGAK: Fıstık BUYRA: 1. Maiyet 2. Kıvırcık BUYURTMAK: Emri ilettirmek
BUVADAK: Mengene BUYRAÇ: 1. Amir 2. Talimatname BUZAÇ: Buzhane
BUVALA: Difteri hastalığı BUYRAK: Memur BUZAMAK: Buzlanmak
BUVALDIR: Eflatun BUYRALAMAK: Kıvırmak BUZAN: Bitki bozumu soğuğu
BUVAMAK: Sıkıştırmak BUYRALANMAK: Kıvrılmak BUZANCAR: Kabile kurucusu [141]
BUVAR: Gavia kuşu (Macarca) BUYRAT: Badal (yol engeli) BUZDAĞ: Buzla kaplı dağ

50
BUZDAK: Dondurma BÜGESÜN: Bit BÜKLENMEK: Kıvrılmak
BUZKAYMAK: Salepli dondurma BÜGÜ: 1. Armağan 2. Hediye BÜKMEÇ: Yufka böreği
BUZLAÇ: Dipfriz (dondurucu) BÜĞDE: Hançer BÜKRE: Çıkrık iği kemiği
BUZLAĞA: Aysfeld (buz ovası) BÜĞDÜZ: Hizmetçi BÜKRÜ: Kambur
BUZLATKAÇ: Buzluk (buzdolabı) BÜĞEÇ: Set BÜKRÜLMEK: Kamburlaşmak
BUZLAVUK: Buz pisti BÜĞELME: Viraj BÜKSEK: Degaje
BUZMAK: Kırmak (cam, buz) BÜĞELMEK: Bükülmek BÜKSEMEK: Göğsünü oynatmak
BUZOVA: Aysfeld BÜĞEMEK: Set / bent çekmek BÜKSÜK: Meme
BUZUKMAK: Buz tutar gibi olmak BÜĞENEK: Set BÜKSÜL: Tomurcuk
BUZULDAĞ: Aysberg BÜĞENMEK: Set / bent çekilmek BÜKSÜLMEK: Tomurcuklanmak
BUZULMAK: Kırılmak (cam, buz) BÜĞET: 1. Set 2. Bent BÜKSÜMEK: Memesi çıkmak
BUZULTAŞ: Moren BÜĞETMEK: Set / bent çektirmek BÜKTE: 1. Bukle 2. Lüle 3. Hançer
BUZUR: Liken hastalığı BÜĞLEN: Baraj gölü BÜKTELÇEK: Bukleli / lüleli
BÜCEK: Tekke (dinsel) BÜĞLEMEK: Biriktirmek (su) BÜKTELMEK: Bukle / lüle olmak
BÜCEMEK: Etrafını çevirmek BÜĞLENMEK: Birikmek (su) BÜKTEMEK: Bukle / lüle yapmak
BÜÇE: Dans BÜĞMEK: Bağlamak BÜKÜ: Raks
BÜÇEĞEN: Dans etmeyi seven BÜĞÜM: Küre BÜKÜLGEMEK: Yaylanmak
BÜÇEMEK: Dans etmek BÜK: 1. Tomurcuk 2. Sahil BÜKÜLGEN: Elastik
BÜÇEMEN: Dansçı BÜKÇE: Rüku BÜKÜLGENMEK: Yaylanmak
BÜÇEŞMEK: Karşılıklı dans etmek BÜKÇEMEK: Rükuya varmak BÜKÜN: 1. Figür (raks) 2. Gençkız
BÜÇİG: Dans [“g” harf ile yazılır] BÜKÇEY: Kambur BÜKÜNCÜ: Rakkas / rakkase
BÜÇİGÇİ: Dansöz / dansör BÜKE: 1. Ejderha 2. Müftü BÜKÜNÇ: Raks
BÜÇİKÇE: Figür (dans) BÜKEÇ: 1. Tornavida 2. Kuvvetli BÜKÜNMEK: Raks etmek
BÜÇİMEK: Dans etmek BÜKELEMEK: Tornavida bükmek BÜKÜRMEK: Reverans yapmak
BÜDRE: Tökez BÜKELENMEK: Yılan gibi kıvrılmak BÜKÜT: Eğilerek selam
BÜDREMEK: Tökezlemek BÜKEN: Uzun kavun türü BÜKÜTMEK: Eğilerek selamlamak
BÜDÜRGE: Kaya balığı BÜKEVÜT: Cengaver BÜLÇEK: Kurt yavrusu
BÜDÜRGEN: Yaratıcı BÜKEY: Bileği kuvvetli BÜLE: Aile
BÜDÜRKEY: Göğüs kemiği BÜKLEMEK: Kıvırmak BÜLEK: Prim
BÜDÜRMEK: Yaratmak BÜKLEMBEÇ: Viraj BÜLEKLEMEK: Prim vermek

51
BÜLTE: Deste BÜRTÜŞ: Telepati BÜTÜRMEK: İkmal etmek
BÜN: Çorba (köken net değil) BÜRTÜŞMEK: Telepati yapmak BÜTÜRÜ: Total
BÜNEMEK: Çorba yapmak BÜRÜM: 1. Katlama 2. Sarma BÜTÜT: İkmal
BÜNGÜ: Tos vurma BÜRÜMGE: Palto BÜTÜTMEK: İkmal etmek
BÜNGÜLEMEK: Tos vurmak BÜRÜNÇ: Kostüm BÜVE: 1. At sineği 2. İri sinek
BÜNGÜLENMEK: Toslanmak BÜRÜNÇEK: Çarşaf (giysi) BÜVEK: İlüzyon
BÜR: Tomurcuk BÜRÜNDÜZ: Modacı BÜVELEK: Isırıcı sinek
BÜRÇE: Ağız peçesi BÜRÜNEK: Pelerin BÜVEMEK: İlüzyon yapmak
BÜRÇEK: 1. Peçe 2. Fular BÜRÜNKEY: Alacakaranlık BÜVEMEN: İlüzyonist
BÜREĞEN: 1. Borozan 2. Trompet BÜRÜŞTE: Mısır gevreği BÜVET: 1. Set 2. Paravan
BÜREMEÇ: Bir tür börek BÜRÜTKEL: Anket BÜVEZ: İlüzyonist
BÜREMEK: Tamamlamak BÜRÜTKEMEK: Anket yapmak BÜYEN: Kalın bağırsak
BÜREN: 1. Tam 2. Tamamen BÜSKEÇ: Bisküvi BÜYRE: Boynuz
BÜRENMEK: Tamamlanmak BÜŞEMEK: Olgunlaşmak BÜYREĞEN: Boynuzlu
BÜRGE: 1. Baraka 2. Kulübe BÜŞERMEK: Kemale ermek BÜYREMEK: Boynuzu çıkmak
BÜRKE: Peçe BÜŞETMEK: Olgunlaştırmak BÜYÜ: Sihir
BÜRKENÇEK: Çarşaf (giysi) BÜŞÜK: Nesil BÜYÜCÜ: Sihirbaz
BÜRKENMEK: Çarşafa sarınmak BÜTE: Fidan BÜYÜGEN: 1. Muazzam 2. Devasa
BÜRKEV: Vesayet BÜTEL: Muvaffakiyet BÜYÜNÇ: Karizma
BÜRKMEK: Çarşafa sarmak BÜTEMEK: Muvaffak olmak BÜYÜNDÜ: Azim (Tanrı’nın sıfatı)
BÜRKÜ: 1. Çarşaf (giysi) 2. Pelerin BÜTEN: 1. Yüzbin (sayı) 2. Gayrı BÜYÜZ: Sihirbaz değneği
BÜRKÜMEK: Kaplamak BÜTİK: Dans BÜZÜNÇ: Melankoli
BÜRKÜNMEK: Kaplanmak BÜTİKÇİ: Dansöz / dansör BÜZÜNGE: Plazmoliz
BÜRKÜT: Kel kartal kuşu BÜTİMEK: Dans etmek BÜYÜRGEK: Kibirli
BÜRKÜTMEK: Kaplatmak BÜTKÜ: Tamamlayıcı BÜYÜRGEMEK: Kibirlenmek
BÜRME: File BÜTKÜRMEK: Tamamlamak BÜYÜRGENMEK: Kibirlenmek
BÜRMELEMEK: Fileye doldurmak BÜTMEK: Tamamlamak BÜZDEK: 1. Miskin 2. Çekingen
BÜRMEK: File örmek BÜTÜGE: Patlıcan BÜZGÜN: Büzülmüş
BÜRTMEK: Hissetmek BÜTÜLMEK: Tamamlanmak -C-
BÜRTÜK: 1. Tohum 2. Tahıl tanesi BÜTÜNLEÇ: Tamamlayıcı CABALAK: Yün yapağısı

52
CABAMAK: Rapt etmek CAKŞI: 1. Selam 2. “Merhaba” CAMANBAY: Şaman [144]
CABANAK: Raptiye CAKŞILAMAK: Selam vermek CAMANLIK: Sıradışılık
CABANMAK: Rapt olmak CAKŞILANMAK: Selamlanmak CAMANLAMAK: Sıradışı iş yapmak
CABAŞKAN: Zamk CAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak CAMUK: Deniz yosunu
CABAŞMAK: Yapışmak CAL: 1. Ücret 2. Yele CANALBAY: Kanarya
CABAY: Barbar CALAK: Aşı (ziraat) CANARTIK: Çadır kileri
CABAYLANMAK: Barbarlık etmek CALAKLAMAK: Aşılamak (ziraat) CANAŞ: Paralel
CADA: Yağmur büyüsü CALAMAK: Aşılamak (ziraat) CANAŞMAK: Paralelleşmek
CADAĞAN: İğrenç CALANMAK: Aşılanmak (ziraat) CANDIRGAÇ: Lamba
CADAMAK: İğrenmek CALAV: Kira CANDIRMAK: Lamba yakmak
CAĞ: Banyo / duş yapma CALAYIK: Kundak (bebek) CANGAMAK: Tehdit / ikrah etmek
CAĞACAY: Duşakabin CALÇI: Amele (günlük işçi) CANGAR: Tehditçi / İkrahçı
CAĞADAL: Samanyolu (astronomi) CALDAĞAN: Kiralık CANGAY: 1. Tehdit 2. İkrah
CAĞAK: Duş CALDAMAK: Kiralamak CANGI: 1. Apse 2. İltihap
CAĞAN: 1. Hisar 2. Kale 3. Heybet CALDANMAK: Kiralanmak CANGIZ: Münzevi
CAĞDAK: 1. Banyo 2. Duş CALDI: Kiralık CANGIZDAMAK: İnzivaya çekilmek
CAĞIN: Gayret CALGA: İlave CANIK: Rastlantı
CAĞINMAK: Gayret etmek CALGAMAK: İlave etmek CANIKMAK: Rastlamak
CAĞINLAMAK: Gayret göstermek CALGAN: Sahte CANILMAK: Taksirle yapmak
CAĞIM: Sempati CALGANMAK: Sahtekarlık etmek CANILTMAK: Hata yaptırmak
CAĞIMDAMAK: Sempati duymak CALGIZ: 1. Yegane 2. Yalnız CANILAMAK: Tekrarlamak
CAĞIMLI: Sempatik CALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı CANILATMAK: Tekrarlatmak
CAĞIMSIZ: Antipatik CALINÇAK: Dalkavuk CANILGA: Taksir (hukuk)
CAĞLIK: 1. Duş 2. Banyo köşesi [142] CALINMAK: Dalkavukluk etmek CANKOZ: Kardelen çiçeği [145]
CAĞMAK: Meyletmek CALKIN: Yıldırım CANMAK: Lamba yanmak
CAK: Taraf CALKINAR: Paratoner CAPALAK: Pteropus türü yarasa
CAKA: Fiyaka CALKINMAK: Yıldırım düşmek CAR: İlan (tellal bağırması)
CAKALAŞMAK: Fiyakalılaşmak CALMAĞIŞ: Köpekbalığı [143] CARA: Bozkır geyiği
CAKAR: Direktif CALMAN: 1. Yaygın 2. Geniş CARAK: 1. Silah 2. Kibar
CAKARMAK: Direktif vermek CAMAN: Sıradışı CARAKLAMAK: Kibarlık etmek

53
CARAKLANMAK: Silahlanmak CARGIR: Mübaşir CASAK: Harç (vergi)
CARAMAK: İltifat etmek CARIK: Nur CASAKÇI: Vergi tahsildarı
CARAMAN: Centilmen CARIKLIK: “Rahmetli” [146] CASAL: Metalik
CARANMAK: Kibar davranmak CARILGA: Zarar CASALGAN: Metalden yapılmış
CARAPAZAN: Ramazan davulcusu CARILMAK: Zarar etmek CASALMA: Sahte
CARAŞ: Kur (iltifat, kompliman) CARIN: İlan CASALMAK: Sahtesi yapılmak
CARAŞA: Ucuz CARINMAK: İlan etmek CASAMAK: İmal etmek
CARAŞKAN: Kur yapan CARIP: Dost CASAMAL: Mamül
CARAŞMA: Kur yapma CARIŞMAK: Tezahürat etmek CASANMAK: İmal edilmek
CARAŞMAK: Kur yapmak CARIŞTAY: Turnuva CASATMAK: Sahtesini yapmak
CARATMAK: Gönül almak CARITKAN: Kandil (lamba) CASAV: 1. İmal 2. İmalat
CARAV: Menfaat CARITMAK: Kandil yanmak CASMAK: Yaratmak
CARAVLANMAK: Menfaatlenmek CARIYA: İlan CASTIK: Minder
CARAY: Hoş CARIZ: Heyecan CAŞIL: Sebze
CARÇAĞAL: Lehçe (lisan) CARKANAT: Yarasa (Uçan Tilki) CATAĞAN: Yazlık ve kışlık
CARÇI: Tellal CARKUDAY: Toprak tanrısı [147] CATAK: Yaz-kış kalınan bölge
CARDAK: İmdat CARLAĞAN: Tellal CATAKLAMAK: Yataklık hasta olmak
CARDAM: Medet CARLAMAK: İlan etmek CATAKAN: Yataklık hastalık
CARDAMAK: İmdat istemek CARLIK: Ferman [148] CATAKAY: Yaz-kış giyilen elbise
CARGA: Mahkeme çağrısı (sesli) CARLIKÇI: Ferman okuyucu CATIK: Halim (yumuşak huylu)
CARGAÇI: Mahkeme mübaşiri CARMA: 1. Parça 2. Bakliyat CAV: 1. Kel 2. Af 3. Fiyaka
CARGAĞAN: Mahkeme mübaşiri CARMAK: Aydınlatmak CAVANKUL: Sağ cenah (ordu)
CARGAK: Kızlık zarı, hymen CARMALAMAK: Parçalamak CAVILDAK: Fiyakalı
CARGAMAK: Bağırmak CARMALANMAK: Parçalanmak CAVILDAMAK: Fiyakalanmak
CARGAR: Hoparlör CARNA: 1. Pay 2. Hisse CAVLAK: 1. Kel 2. Ağaçsız bölge
CARGI: Hüküm okuma (mahkeme) CARNAÇI: 1. Paycı 2. Hissedar CAVLAMAK: Kelleşmek (baş, arazi)
CARGIÇI: Mübaşir (mahkeme) CARNAMA: Kamu duyurusu CAVLI: Afli
CARGIL: Haberci CARNAMAK: Kamuya duyurmak CAVSIZ: Fiyakasız
CARGILAMAK: Hüküm açıklamak CAS: Metal CAY: İlkbahar
CARGIMAK: Bağırarak konuşmak CASAĞAN: Halik (yaratıcı) CAYA: 1. Yayıcı güç 2. Yay

54
CAYAÇI: Melek CAYNAK: Pençe CELMEK: Yapışmak
CAYAĞAN: Yaratan (Tanrı) CAYNAMAK: İptal etmek CEMEK: Spatula
CAYALAY: Baharda kalınan ev CAZGIR: Tellal CENİL: Haff
CAYALMAK: Yaratılmak CAZGIRMAK: İfşa etmek CENİLDEMEK: Hafflemek
CAYAMAK: Yaratıp yaymak CAZIK: Günah CENGEL: Haff
CAYAMAN: Yaratıcı (Tanrı) CAZIKÇI: Günahkar CENGETEY: Pezevenk
CAYAN: Lahit CAZIKMAK: Günah işlemek CER: 1. Toprak 2. Parsel 3. Ülke
CAYANMAK: Yeniden dirilmek CEBE: Silah CERDEŞ: Hemşehri
CAYARMAK: İlkbahar gelmek CEBEN: Gayretli CERDEŞMEK: Hemşeri olmak
CAYDAK: Baharı geçirme CEBSEK: Silahlı CEREK: 1. Değnek 2. Sırık
CAYDAMAK: Baharı geçirmek CEBSENMEK: Silahlanmak CEREŞ: Mütareke
CAYDIRMAK: Vazgeçirmek CEBSETMEK: Silahlandırmak CEREŞMEK: Mütareke yapmak
CAYGARMAK: Nizam vermek CEDİNGEN: Hoşnut CERGE: Sıra (dizi)
CAYGARMAN: Nizamiye görevlisi CEDİNMEK: Hoşnut olmak CERGELEMEK: Sıralamak
CAYGI: Feragat CEĞEKEN: Porsuk CERGELENMEK: Sıralanmak
CAYGILAMAK: Feragat etmek CEĞER: Antilop CERGEMEK: Safta durmak
CAYGIN: Feragat eden CEĞEREN: Moğol ceylanı CERGEŞMEK: Saf oluşturmak
CAYIK: Tufan CEKEN: Bataklık sazı bitkisi CERGETMEK: Saf oluşturtmak
CAYIKMAK: Su kabarmak CEKEY: 1. Adi (basit) 2. Sıradan CERKİN: Komşu
CAYLAK: Baharda kalınan yer CELBEĞEN: Ejderha CERLEMEK: Toprakla örtmek
CAYLAMAK: Baharda kalmak CELBEĞNEMEK: Kıvrılmak (yılansı) CERLENMEK: Defnolmak
CAYLAN: Ceylan [doğru söyleniş] CELBEV: Rüzgar bağı (çadır) CERLEŞMEK: Toprağa karışmak
CAYLAŞKAN: Meskun CELBEZEK: Solungaç CERLETMEK: Defnetmek
CAYLAŞMA: İskan CELDİK: Havalandırma deliği CERME: Biber
CAYLAŞMAK: İskan olmak CELDEN: Haff esinti CERMEK: Sırık dikmek
CAYLAŞTIRMA: İskan etme CELDEV: Cereyan (hava akımı) CERSEMEK: Sıla hasreti çekmek
CAYLAŞTIRMAK: İskan etmek CELEK: Kök hücre (biyoloji) CETEGEY: Küçükayı takımyıldızı
CAYMAK: Vazgeçmek CELGİR: Rüzgara karşı giden CETEK: Filiz
CAYNA: İptal CELGİRMEK: Rüzgara karşı gitmek CETEKLENMEK: Filizlenmek
CAYNACI: İptal eden CELME: Fiyaka CETEKLEŞMEK: Filizleşmek

55
CETEVLEN: Yedi kutsal kişi CIRLAV: Böcek ötüşü CIZDAMAK: Yağda kavurmak
CETİK: Kamil CIRLAVUK: Ötücü böcek CIZDANMAK: Yağda kavrulmak
CETİZ: Kemal CIRLAYIK: Ağustos böceği CIZGAN: Isırgan otu
CEY: Yay (mekanik) CIRMAK: Pençelemek CIZIK: Kavurma (et)
CEYE: Parantez CIRMIK: Pençe izi CIZLAŞ: Yağlı sac ekmeği
CEYEMEK: Paranteze almak CIRGALA: Parti (eğlence) CIZLAŞMAK: Yağ kızmak
CEYLEMEK: Otlatmak CIRGALAMAK: Parti vermek CİDE: Kavak ağacı
CEYLENMEK: Otlamak CIRGALANMAK: Eğlenmek CİLEM: Tutkal balığı
CEYME: Çarşaf (yatak) CIRNA: Hedik (haşlanmış tahıl) CİNGİL: Cam süs eşyası
CEYMEK: Çarşaf sermek CIRNAMAK: Hedik haşlamak CİRE: Kimyon
CEYREN: Ceylan CIVAMAK: Yeniden doğmak CİREK: Sonbahar ekimi
CEZ: Pirinç (metal) CIVANMAK: Reankarne olmak CİREMEK: Tohum ekmek
CEZİK: Şerbet CIVIK: Yarı sulu CİRGİMEK: Cırlamak
CIDA: Cirit CIVIMAK: Yarı sulu hale gelmek CİRGİRE: Ağustos böceği
CIĞIRA: Anason CIVITMAK: Yarı sulu hale getirmek CİVEK: Korint üzümü
CIĞIŞ: Yağlı güreş CIYGI: İstif CİVİL: İyi ruh
CIĞIŞMAK: Yağlı güreşmek CIYGIÇI: İstifçi CİYDE: Yabani İğde ağacı
CIĞIŞMAN: Yağlı güreş pehlivanı CIYGILAMAK: İstiflemek CİYELEK: Kiraz
CIĞIŞTAY: Yağlı güreş turnuvası CIYGILANMAK: İstiflenmek COĞAR: İrtifa
CILGA: 1. Paten 2. Safkan at CIYILMAK: Bir araya gelmek COĞARMAK: İrtifa kazanmak
CILGAMAK: Paten kaymak CIYIN: Parti (eğlence) COL: 1. Talih 2. Baht
CILGAYAK: Paten pisti CIYINÇI: Parti veren kişi (eğlence) COLAY: 1. Talihli 2. Bahtlı
CILIZ: Zayıf CIYINMAK: Parti vermek (eğlence) COLAYAK: 1. Tuvalet 2. Hela
CILMAK: Yerde sürünmek CIYMA: Kitap COLBAŞ: Rehber (kılavuz)
CINKAY: İskete kuşu CIYMAK: Bir araya getirmek COLDANMAK: Terhis olmak
CIR: Nağme CIYNAK: Pençe COLDAMA: Terhis kağıdı
CIRÇAĞAN: Cırcır böceği CIYNAMAK: Bir yerde toplanmak COLDAMAK: Terhis etmek
CIRGA: Nağme CIYNATMAK: Bir yerde toplamak COLKUN: Dalga
CIRGAMAK: Nağme okumak CIYIRMAK: Kısmak COLKUNMAK: Dalgalanmak
CIRLAMAK: Böcek ötmek CIZDAK: Kuyrukyağı kavurması COLTAY: 1. Talihli 2. Bahtlı

56
COMAK: Masal CÖNEMEK: Naklolmak CUMAK: Cinas
COMAKÇI: Masal anlatıcısı CÖNELMEK: Nakledilmek CUMARIK: Dağ kekliği
COMAKLAMAK: Masal anlatmak CÖNETMEK: Nakletmek CUMUK: Gözkapakları şiş olan
CONGALA: Kabus CÖNEV: Nakil CUMUKUL: Yabani mersin (ağaç)
CONGALAZ: Cadı CÖRGEM: Mumbar dolması CUMULGA: Hücum
CONGALMAK: Kabus görmek CÖRGEMEK: Etrafını çevirmek CUMULGAN: Hücum eden
COR: 1. Rende kırıntısı 2. Istavroz CÖRGEMİŞ: Karadul (örümcek) CUMULMAK: Hücum etmek
CORA: Tahmin CÖRGENMEK: Etrafı çevrilmek CUR: 1. Kabiliyet 2. Dağ keçisi
CORAMAK: Tahmin etmek CÖRME: Kokoreçli işkembe sarma CURAK: Hamur
CORAMAL: Hipotez CÖRMEK: 1. Sarmak 2. Örmek CURAMAK: Hamur yoğurmak
CORMAK: Farz etmek (varsaymak) CÖY: Dikiş CURANMAK: Hamurlaşmak
CORTAN: Lor peyniri CUBURAN: Tarla faresi CURKA: Yer elması
CORTAY: 1. Kasten 2. Acilen CUĞGUÇ: Çamaşır makinasi CURMA: Dilim
CORTMAK: Acele etmek CUĞMAK: Çamaşır yıkamak CURMAK: Dilmek
CORUK: Farazi (varsayımsal) CUĞUNMAK: Çamaşır yıkanmak CURMALAMAK: Dilimlemek
COSU: Pas CUĞUR: Mısır (bitki ve tane) CURMALANMAK: Dilimlenmek
COSUDAMAK: Pas tutmak CUĞURDAMAK: Guruldamak CURUN: Parça
COSUMAK: Paslanmak CULA: Su kaynağı CURUNLAMAK: Parçalamak
COŞA: Vecd CULAMAK: Su çıkmak CUVAŞ: Halim (yumuşak huylu)
COŞMAK: Vecde gelmek CULATMAK: Su çıkartmak CUVAŞMAK: Halimleşmek
COYGUN: Ladin ağacı CULBAMAK: Derisini yüzmek CUVULMAK: Sulanmak
COYMAK: Lağvetmek CULBANMAK: Deri değiştirmek CUVMAK: Sulamak
COYTUK: Kayıp CULBUĞA: Yılanın değiştirdiği deri CUVUNMAK: Duş almak
COYTULMAK: Kaybolmak CULCAĞAN: Piliç CUVURT: Cacık
COYUK: Lağvolmuş CULDUZ: Kuyruklu yıldız CUVURTMAK: Cacık yapmak
COYULMAK: Lağvolmak CULGU: Tüy kabartma CUVUTMAK: Sulandırmak
COYUM: Lağvetme CULUK: Hindi CUZAK: Keçi yavrusu
CÖGEMEK: Nakletmek CULUMAK: Kuyruğu uzamak CÜDEK: Zayıf
CÖGEY: Yabanarısı CULUN: Omurilik CÜDEMEK: Zayıflamak
CÖKE: Ihlamur CULUNMAK: Tüylerini kabartmak CÜMEK: 1. Musluk 2. Çeşme

57
CÜREK: Cesaret ÇAGUMAK: İftira atmak ÇAĞDAĞAN: Kolluk kuvveti
CÜREKLİ: Cesaretli ÇAGULMAK: İftiraya uğramak ÇAĞDAK: 1. Asayiş 2. Takvim
CÜREMEK: Cesaret etmek ÇAGUYUL: İftira ÇAĞDAKÇI: Bekçi
CÜRET: Cesaret ÇAĞA: 1. Bebek 2. Ren geyiği ÇAĞDAMAK: Asayişi sağlamak
CÜRLEMEK: Düdük çalmak ÇAĞAK: Arı iğnesi ÇAĞDAMAN: Polis
CÜRLEVÜK: Düdük ÇAĞAKAN: Kronos (mitoloji) ÇAĞDANMAK: Polise başvurmak
CÜYLEMEK: Yığmak ÇAĞAKAR: Kum saati ÇAĞDAVUL: Polis
CÜYLENMEK: Yığılmak ÇAĞAKAY: Kronoloji ÇAĞIL: Su sesi
CÜZ: Yüz (cilt, kaplama) ÇAĞAKMAK: Zaman geçmek ÇAĞILDAK: Şırıltılı akarsu bölümü
CÜZÖLÇE: Hektar ÇAĞAL: 1. Tef 2. Yassı taş ÇAĞILGA: Abonelik
CÜZÜN: Dış görünüm ÇAĞALA: Yeni yıl ÇAĞILGACI: Abone
-Ç- ÇAĞALAMAK: Yeniyıl kutlamak ÇAĞILGAMAK: Abone olmak
ÇABAK: Tatlısu balığı (genel) ÇAĞALAY: Yeniyıl kutlaması ÇAĞILGAN: Abone
ÇABAKÇI: Balıkçı ÇAĞALMAK: Işıklanmak ÇAĞIM: 1. Serap 2. İspiyon
ÇABAKÇILIK: Tatlısu balıkçılığı ÇAĞAN: 1. Bayram 2. Ocak ayı ÇAĞIMGAÇ: Gazete
ÇABAKLAR: Balık burcu (astroloji) ÇAĞANAK: 1. Dirsek 2. Isırgan otu ÇAĞIN: Gürz
ÇABAL: Şer (kötülük) ÇAĞANDIR: Çingene çadırı ÇAĞINDIZ: Kronoloji
ÇAÇA: Savaş baltası ÇAĞANMAK: Işımak ÇAĞINMAK: Tarih belirlemek
ÇAÇAMUK: Küçük parmak ÇAĞAR: Maraba (toprak kölesi) ÇAĞIR: Şarap
ÇAÇAR: Otağ (büyük çadır) ÇAĞAŞ: Kır kırlangıcı ÇAĞIRÇI: Şarapçı
ÇAÇIK: Kaymak kurutması ÇAĞAT: “Saat” (benzeşimle) ÇAĞIRGA: 1. Davetiye 2. Celp
ÇAÇILGA: Saçılarak verilen yem ÇAĞATAN: Geyik süvarisi ÇAĞIRGAN: Davetkar
ÇAÇILMAK: Yem / tohum saçılmak ÇAĞATMAK: Zaman geçirmek ÇAĞIRGANMAK: Davet edilmek
ÇAÇMAK: Yem / tohum saçmak ÇAĞAVUN: Yaban arısı ÇAĞIRGAMAK: Davet etmek
ÇADAĞAN: Kanun (müzik aleti) ÇAĞAVUZ: Yaban arısı ÇAĞIRLAMAK: Şarap sunmak
ÇADAMAK: Sabretmek ÇAĞAY: Işıklı ÇAĞIRLANMAK: Sarap sunulmak
ÇADAN: Akrep (saat) ÇAĞAZ: 1. Kağıt [149] 2. Ağaç dalı ÇAĞIRMAN: 1. Davetçi 2. Müezzin
ÇADIK: Budha’nın doğumu ÇAĞAZLAMAK: Kağıt kaplamak ÇAĞIRTMAÇ: Tellal
ÇAGU: İftira ÇAĞBAN: Oruç [150] ÇAĞIŞTIRMA: Nisap
ÇAGUCU: İftiracı ÇAĞBANMAK: Oruç tutmak ÇAĞIŞTIRMAK: Nisbet etmek

58
ÇAĞLA: Ham meyve ÇAKAĞAN: Elektron ÇAKNIŞMAK: Vuruşmak
ÇAĞLAK: Dürüst ÇAKAĞÇAK: Vakit durması [151] ÇAKRAK: 1. Kel 2. Dazlak
ÇAĞLAMAK: Zamanı ölçmek ÇAKAĞÇAMAK: Saat durmak ÇAKRAMAK: Kelleşmek
ÇAĞLAR: Şelale ÇAKALAY: Migren hastalığı ÇAKRATMAK: Saçını kazıtmak
ÇAĞLAV: Dürüstlük ÇAKALAZ: Siren lambası ÇAKŞIR: Şalvar
ÇAĞLAY: Dürüst ÇAKAY: 1. Şimşek 2. Şimşek tanrısı ÇAKTI: Heybetli
ÇAĞLAYIK: Akıntı şelalesi ÇAKILGA: Şimşek ÇAL: 1. Felç 2. Deve sütü içkisi
ÇAĞMAK: Işık vurmak ÇAKILGAMAK: Şimşek çakmak ÇALA: 1. İftira 2. İbik (kuşlarda)
ÇAĞNAK: Yuvarlanma alanı ÇAKILGAN: 1. Flaş 2. Flaşör ÇALAGAY: Derme çatma
ÇAĞNAMAK: Yerde yuvarlanmak ÇAKILGAĞAN: Elektrik [152] ÇALAĞAN: 1. Akbaba kuşu 2. Gri
ÇAĞNAŞMAK: Yuvarlanışmak ÇAKIN: Şerare (elektrik atlaması) ÇALAĞAT: Yarım yamalak
ÇAĞRA: Ezan ÇAKINÇIK: Saksağan ÇALAK: 1. Maya 2. Silahşör
ÇAĞRAÇ: Parlak ÇAKIR: Mavi renk ÇALAMA: Mayalama [154]
ÇAĞRAK: Parlak ÇAKIRDAK: Sesli rüzgar çarkı ÇALAMAK: Mayalamak [155]
ÇAĞRAMAK: Parlamak ÇAKIRDAMAK: Uğultuyla dönmek ÇALAMAN: Geveze
ÇAĞRAMAN: Müezzin ÇAKIRGA: Mazı (bitki) ÇALAN: 1. Maya 2. Geveze
ÇAĞRANMAK: Parıldamak ÇAKIRIM: Kilometre (yaklaşık) ÇALANGA: Koşum takımı (atçılık)
ÇAĞRAŞMAK: Ezan okumak ÇAKIŞ: Şimşek ÇALANMAK: Mayalanmak [156]
ÇAĞRATMAK: Parlatmak ÇAKIZ: Flaş ÇALAP: 1. Tanrı 2. Rab [157]
ÇAĞRIK: Davet ÇAKIZA: Migren hastalığı ÇALAR: Kamçı
ÇAĞRIKÇI: Davetçi ÇAKIZAMAK: Başı ağrımak ÇALARGA: Çalar saat
ÇAĞRILGAN: Davetli ÇAKIZMAK: Flaş patlamak [153] ÇALARMAK: Rengi değişmek
ÇAĞRINMAK: Ezan okumak ÇAKLA: Göz bozukluğu ÇALARTMAK: Kamçılamak
ÇAĞRIŞIM: 1. Metafor 2. Tedai ÇAKLAMA: Hipotez ÇALASUN: Cengaver
ÇAĞŞAK: Kuru meyve ÇAKLAMAK: Hipotez kurmak ÇALAŞ: Muharebe
ÇAĞŞAMAK: Güneşte kurumak ÇAKMA: Horoz (silah) ÇALAŞMAK: Muharebe etmek
ÇAĞUNGAR: Martı kuşu (Larus) ÇAKMAN: 1. Tetik (silah) 2. Şerare ÇALAT: Pala (enli kılıç)
ÇAK: Zaman ÇAKMAZ: Tutukluk yapan silah ÇALATMAK: Palayla vurmak
ÇAKA: Mürekkep (sıvı) ÇAKMUR: Şalgam ÇALAV: 1. Müzik 2. Musiki
ÇAKAĞA: Gonglu saat ÇAKNIŞMA: Vuruşma ÇALAY: Ağaca bağlanan çaput

59
ÇALAYAK: Yalın ayak ÇALGIN: 1. Felçli 2. Isırgan otu ÇALMAN: Hırsız
ÇALAYIR: Tecrübeli ÇALGIR: Sazende ÇALMAR: 1. Kulübe 2. Baraka
ÇALAYMA: Çaput bağlama (ağaca) ÇALGITAY: Bando ÇALPAN: Harç (inşaat)
ÇALAYMAK: Çaput bağlamak ÇALGITMAK: Enstrüman çalmak ÇALPAMAK: Harç karmak
ÇALAZ: İftira ÇALIK: Felçli ÇALPAŞMAK: Harç haline gelmek
ÇALAZAK: İftiracı ÇALIKMAK: Felç olmak ÇALSIKMAK: Felç olmak
ÇALAZMAK: İftira atmak ÇALIN: 1. Müzik 2. Jale ÇALSITMAK: Felç etmek
ÇALBUR: Deri pantolon ÇALINÇ: Musiki ÇALTAN: Taşaltı balığı
ÇALÇAĞAN: 1. Müzisyen 2. Geveze ÇALINDIZ: Müzisyen ÇALTI: Maki
ÇALÇAK: 1. Tezene 2. Mızrap ÇALINGA: Müzik eseri ÇALUK: Sülük (tıbbi olmayan tür)
ÇALÇI: Ücretli müzisyen ÇALINMAK: Müzik yapmak ÇALUYKU: Mahmurluk
ÇALDAĞAN: Sokak müziği (paralı) ÇALIR: Şaşı ÇALVA: Küfür
ÇALDAK: Müzik aleti ÇALIRMAK: Şaşı bakmak ÇALVAMAK: Küfretmek
ÇALDAM: Müzik ÇALIŞ: Azim (sebat) ÇALVANMAK: Küfredilmek
ÇALDAMAK: Bahşişli müzik çalmak ÇALIŞMAN: Personel ÇALVAŞMAK: Küfredişmek
ÇALDANMAK: Müziğe para almak ÇALIŞTAY: 1. Şura 2. Panel ÇAMA: Niza (çekişme)
ÇALDAR: 1. Sokak çalgıcısı 2. Gri at ÇALIŞTIRMAN: Antrenör ÇAMAK: Kılçıksız buğday
ÇALDAŞ: Kare ÇALIT: Hasat ÇAMALAMAK: Niza etmek
ÇALDAŞMAK: Kare oluşturmak ÇALITMAK: Hasat etmek ÇAMALAŞMAK: Niza edişmek
ÇALDIBAR: Enkaz ÇALKAMA: Sallayarak karıştırma ÇAMAR: Cüce
ÇALDIRAK: Marş ÇALKAMAK: Sallayıp karıştırmak ÇAMÇAĞAZ: Çam dalı
ÇALDIRMAK: Bozuk konuşmak [158] ÇALKAN: Uyuz otu ÇAMDI: Tavan
ÇALGA: İhmal ÇALKANÇAK: Isırgan otu ÇAMLA: Dava (hukuk)
ÇALGAMAK: İhmal etmek ÇALKAR: Yayık makinesi ÇAMLAĞAN: Çamlık tepe
ÇALGAR: İhmalkar ÇALKARA: Doğan türü bir kuş ÇAMLAMAK: Dava etmek
ÇALGARMAK: İhmalkarlık etmek ÇALKI: Ot süpürge ÇAMLANMAK: Dava edilmek
ÇALGAY: İhmalkar ÇALKILAMAK: Süpürmek ÇANA: Kar kızağı
ÇALGAYDAMAK: İhmal etmek ÇALKIN: Hamle ÇANAÇ: Tulum
ÇALGIÇ: 1. Mızrap 2. Tezene ÇALKINMAK: Hamle yapmak ÇANAKBAZ: Enginar
ÇALGIÇAY: El değirmeni ÇALMA: 1. Kement 2. Metal nakışı ÇANAMAK: Kaymak (kızak vs.)

60
ÇANAŞMAK: Kızak yarışı yapmak ÇAPIŞTAY: Büyük at yarışı [160] ÇARAMAN: Nikah memuru
ÇANAYAZ: 1. Zemheri 2. Berrak ÇAPITKAN: Taarruz eden ÇARAŞ: Nikah töreni
ÇANDI: Tahta ev ÇAPITMAK: Taarruz etmek ÇARAŞAN: Samur (hayvan)
ÇANDIR: 1. Melez 2. Hibrit ÇAPKA: Atlı hücum ÇARAŞMAK: Nikahlanmak
ÇANGA: Pençe ÇAPKAN: Süvari ÇARAV: Nikah
ÇANGAL: Sık orman (Hintçe) [159] ÇAPKAR: Atlı hücumcu ÇARBAĞA: Yavru kurbağa, iribaş
ÇANGI: Kayak sporu ÇAPKI: Tırpan ÇARBAK: Çizgili sincap
ÇANGILAMAK: Kayak yapmak ÇAPKIÇ: Satır (kasap bıçağı) ÇARÇA: Çariçe (Rusça)
ÇANKA: 1. Kibar 2. Beyzade ÇAPKILAMAK: Tırpanla biçmek ÇARÇAGAY: Peygamberdevesi
ÇANKALIK: Kibarlık ÇAPKIR: 1. Tırpancı 2. Tufan ÇARDAK: 1. Kameriye 2. Kamelya
ÇANMAK: Vazgeçmek ÇAPMAK: At sürmek ÇARGA: Atlı kızak
ÇANTIRMA: Vazgeçirme ÇAPMAN: Süvari ÇARGAMAK: Kızak kaymak
ÇANTIRMAK: Vazgeçirmek ÇAPLA: Çelik kalem (keski) ÇARIK: Deri ayakkabı
ÇANZA: Tuva telli çalgısı ÇAPLAN: 1. Yarış atı 2. Ganyan ÇARILGA: Emir
ÇAPACAK: Nacak (küçük balta) ÇAPRAK: 1. Sayfa 2. Püskül ÇARILGAMAK: Emir vermek
ÇAPAĞAN: 1. Yarış atı 2. Hızlı at ÇAPSAN: Hayret ÇARILGAN: Emir eri (asker)
ÇAPAN: Jokey (binici) ÇAPSANMAK: Hayret etmek ÇARIM: İtiraz
ÇAPAR: Atlı haberci ÇAPSAR: Teneffüs (mola) ÇARINMA: İtiraz
ÇAPARAK: Dört nala (at) ÇAPSARMAK: Teneffüs yapmak ÇARINMAK: İtiraz etmek
ÇAPARKAK: Japon ÇAPTAL: 1. Söğüt 2. Söğüt dalı ÇARIŞ: Müsabaka
- Çaparkakça: Japonca ÇAPTI: 1. Atak 2. Taarruz ÇARIŞMAK: Müsabaka yapmak
- Çaparkakya: Japonya ÇAPTIRMAK: At sürmek ÇARIŞTAY: Olimpiyat [161]
ÇAPARMAN: Atlı kurye ÇAPUL: 1. Baskın 2. Hücum ÇARIT: Emir
ÇAPAVUL: Süvari (atlı asker) ÇAPULGAY: Aladoğan kuşu ÇARITMAK: Emretmek
ÇAPAVUZ: Atlı saldırı ÇAPUN: Kırbaç ÇARLAĞAN: İtirazcı
ÇAPÇAK: Varil ÇAR: Rus hükümdarı (Rusça) ÇARLAK: Martı
ÇAPIN: 1. Hücum 2. Savlet ÇARA: Kase ÇARLAMAK: İtiraz etmek [162]
ÇAPINMAK: Hücum etmek ÇARAK: 1. Mertek 2. Hezen ÇARLAN: İtirazcı
ÇAPIŞMA: At yarışı ÇARAM: 1. Nikah 2. Plato (yayla) ÇARLANMAK: İtiraz edilmek
ÇAPIŞMAK: At yarışı yapmak ÇARAMAK: Nikah kıymak ÇARLATMAK: İtiraz ettirmek

61
ÇARLAV: İtiraz ÇAŞIR: Pancar ÇAVDUR: Meşhur
ÇARMAĞAN: Bürokrat ÇAŞIRAN: Pancar yaprağı ÇAVGA: 1. Haber 2. Boz karga
ÇARMAK: İtiraz etmek ÇAŞITMAK: Gizlemek ÇAVGAN: Haberci
ÇARPAĞAN: Trakunya balığı ÇAŞKA: 1. Kuşluk vakti 2. Sabi ÇAVGAR: Posta güvercini
ÇARPAK: Şok aleti ÇAŞKAN: Fare [163] ÇAVIKMAK: İfşa olmak
ÇARPANAK: 1. Mermi 2. Fişek ÇAŞMAK: Gizlenmek [164] ÇAVITMAK: İfşa etmek
ÇARPAZAN: Gülle ÇAT: Köşe ÇAVLAK: Patates
ÇARPINÇ: 1. Hezeyan 2. Heyecan ÇATAĞAN: Arp (müzik aleti) ÇAVLAN: Küçük şelale
ÇARS: At yarışı ÇATAK: 1. Kavşak 2. Dörtyol ÇAVLAMAK: Haber vermek
ÇARSANAK: Hipodrom ÇATAKOVA: Delta ÇAVLANMAK: Haber yayılmak
ÇARSÇI: Jokey (binici) ÇATAŞMAK: İç içe geçmek ÇAVLAR: Haberci
ÇARSMAK: At yarışı yapmak ÇATAYAZ: Zemheri ÇAVMAK: Haber götürmek
ÇARŞAK: 1. Çatal 2. Heyelan ÇATIK: Renkli ceviz ağacı ÇAVULDAK: Süsen çiçeği
ÇARŞAMAK: Heyelan kaymak ÇATIN: Portatif merdiven ÇAVUN: Hayvan penisi
ÇARTAN: Uçurum dibi ÇATINMAK: Kurulmak (portatif) ÇAVUNT: Şöhret
ÇARUN: Çınar ağacı ÇATKAL: Yüksek dağlık bölge ÇAVUT: Sütun
ÇASAK: Yasak bölge ÇATKI: Sehpa ÇAVZA: 1. Köşe 2. Dirsek
ÇASAKÇI: Muhafız alayı askeri ÇATMACA: İskelet ÇAY: Akarsu
ÇASAKÇILAR: Muhafız alayı ÇATMAR: İskelet ÇAYAMAK: Su çıkmak
ÇASANAY: Şapel (Rusça) ÇATMARGA: İskelet (inşaat) ÇAYALMAK: Akarsu oluşmak
ÇASI: İftira ÇATMARLAMAK: İskelet kurmak ÇAYAN: Akrep
ÇASIRMAK: İftira atmak ÇATMIK: İskelet (inşaat) ÇAYATMAK: Su çıkarmak
ÇASKI: Minder ÇATRA: Crinoline (çemberli etek) ÇAYDAN: Mabet
ÇASTANMAK: Mindere oturmak ÇAV: Erkeklik organı (bilimsel) ÇAYGI: Su kaynağı
ÇAŞ: Yaş (ömür süresi) ÇAVA: Haber ÇAYIK: Sel
ÇAŞARAT: Şirret ÇAVAN: Dişilik organı (bilimsel) ÇAYIKMAK: Su kabarmak
ÇAŞAT: 1. Casus 2. Ajan ÇAVAR: Çıra ÇAYILGA: Badana
ÇAŞAVUL: Gizli polis ÇAVAŞ: Sakin ÇAYILGAMAK: Badana yapmak
ÇAŞILBAR: İskete kuşu ÇAVAŞMAK: Sakinleşmek ÇAYILGANMAK: Badanalanmak
ÇAŞINMAK: Gizlenmek ÇAVAŞTIRMAK: Sakinleştirmek ÇAYILMA: Sel

62
ÇAYILMAK: Sel gelmek ÇEÇE: Hala (babanın kız kardeşi) ÇEKEL: 1. Pınar 2. Spatula
ÇAYINMAK: Su kabarmak [165] ÇEÇEGEY: İris (göz) ÇEKELEK: Terlik
ÇAYITMAK: Bent yapmak (su) [166] ÇEÇEREL: Rezonans ÇEKELEZ: Sincap
ÇAYKA: Gargara ÇEÇEREMEK: Rezonans yapmak ÇEKELTEY: Pınarı çok olan bölge
ÇAYKAĞAN: Çalkalama kabı ÇEÇKE: Satır (kasap bıçağı) ÇEKEM: Su kanalı bekçisi
ÇAYKANMAK: Çalkalanmak ÇEÇKELEMEK: Satır ile kesmek ÇEKEN: 1. Ekşi süt içeceği 2. Koçan
ÇAYKAMAK: Çalkalamak ÇEÇMEK: Kabuğunu soymak ÇEKENE: Perakende
ÇAYKAR: Çalkalama makinesi ÇEDENE: Keten / kenevir tohumu ÇEKENEK: 1. Sigara ağızlığı 2. Tırmık
ÇAYKARA: Su kaynağı ÇEDİK: Mes (iç ayakkabı) ÇEKER: 1. Traktör 2. Sigara
ÇAYLAN: 1. Su akıntısı 2. Su kenarı ÇEDİKER: Büyükayı takımyıldızı [169] ÇEKERE: 1. Sınır 2. Hudut
ÇAYLANMAK: Su akıntısı oluşmak ÇEDİR: Amonyak ÇEKEREK: Oyuncak bebek
ÇAYMAK: Çalkalanmak ÇEDİRGEMEK: İğrenmek ÇEKERLEMEK: Sınırlamak [172]
ÇAYNALGAN: Çiğnenmiş (ayakla) ÇEDİRGETMEK: İğrendirmek ÇEKERMEN: Sigara tiryakisi
ÇAYNAMAK: Çiğnemek (ayakla) ÇEĞEK: Pıhtı ÇEKERTEY: Karantina
ÇAYNATMAK: Çiğnetmek (ayakla) ÇEĞEKMEK: Pıhtılaşmak ÇEKİMSER: Kararsız
ÇAYRAK: Bitap ÇEĞEN: Kısrak sütü ÇEKİ: Ağırlık ölçüsü (250 kg)
ÇAYRAMAK: Bitap düşmek ÇEĞENEK: Embriyo ÇEKİLDEK: Süsen (iris) çiçeği
ÇAYRATMAK: Bitap etmek ÇEĞENDER: Yaban pancarı [170] ÇEKİLGEN: 1. Resesif 2. Telgraf
ÇAYTI: Manastır ÇEĞENMEK: Embriyo oluşturmak ÇEKİN: Ağırlık ölçüsü (gram)
ÇAZAK: 1. Donanım 2. Ferman ÇEĞER: 1. İshal 2. Diyare ÇEKİNÇ: Cazibe
ÇAZAL: Donanımlı ÇEĞERMEK: İshal / diyare olmak ÇEKİNDİ: Münzevi
ÇAZALMAK: Donanmak ÇEĞET: Çuvaş peyniri [171] ÇEKİNGE: 1. Tereddüt 2. İhtiyat
ÇAZAMAK: Donatmak [167] ÇEĞİRTKE: Kara çekirge ÇEKİR: 1. Ela (karışık renkli) 2. Vinç
ÇAZAN: 1. Moda 2. Dökme demir ÇEĞMEK: 1. Bükmek 2. Eğmek ÇEKİŞKE: Niza
ÇAZANMAK: Modaya uymak [168] ÇEĞMEL: Yay biçimli ÇEKİT: Nokta
ÇEBEK: Alkış (el çırpma) ÇEK: 1. Sınır 2. Hudut 3. Kenar ÇEKİTLEMEK: Noktalamak
ÇEBEKEY: Alkış tutma (el çırpma) ÇEKÇEKEY: Keten kuşu ÇEKLEMEK: Sınırlamak
ÇEBER: 1. Tasarruf 2. Mahir ÇEKÇİ: Gümrük memuru ÇEKLENDİRMEK: Sınırlandırmak
ÇEBERLEMEK: Tasarruf etmek ÇEKEBİR: Aralık ayı ÇEKLENGEN: 1. Sınırlı 2. Münhasır
ÇEBİŞ: Keçi yavrusu ÇEKEÇ: Vidanjör ÇEKLENMEK: Sınırlanmak

63
ÇEKLEŞ: Kura ÇELEN: 1. Fettan 2. Dam saçağı ÇEMRELMEK: Paçaları sıvanmak
ÇEKLEŞME: Kura çekme ÇELER: Terslik ÇEMREN: Mini etek
ÇEKLEŞMEK: Kura çekmek ÇELERMEK: Terslenmek ÇEMRENMEK: Eteği çekmek
ÇEKLEV: Limit ÇELEŞ: Yamuk ÇEMREŞMEK: Eteğini toplamak
ÇEKLEVÜK: Fındık ÇELEŞMEK: Yamulmak ÇEMRETMEK: Kolunu sıvamak
ÇEKME: Çizme ÇELGE: 1. Yaban atı 2. Çorap ÇENEÇ: Akrep kuyruğu
ÇEKMEN: Yağmurluk ÇELGİ: 1. Tırpan 2. İşaret kazığı ÇENEÇKE: Böcek iğnesi
ÇEKMERGEN: Nişancı ÇELGİLEMEK: Tırpan kullanmak ÇENEK: Şarj
ÇEKNE: Römork ÇELGİR: Bandana (alın bağı) ÇENEKLEMEK: Şarj etmek
ÇEKRE: Karantina ÇELİN: Çinli ÇENEME: Hava tahmini
ÇEKREK: Külot - Çelince: Çince ÇENEMEK: Hava tahmini yapmak
ÇEKRELEMEK: Karantinaya almak - Çelinye: Çin ülkesi ÇENER: Fiş (elektrik)
ÇEKREMEK: Karantinaya almak ÇELİNMEK: Rica etmek ÇENERMEK: Üst üste kapanmak
ÇEKRETEY: Karantina bölgesi ÇELİŞ: Güreş ÇENEŞ: Hava tahmini
ÇEKSİZ: Mastar (gramer) ÇELİŞÇİ: Güreşçi ÇENEŞME: Meteoroloji
ÇEKSİZLİK: Mastar hali (gramer) ÇELİŞMEK: Güreşmek ÇENEŞMEK: Hava durumu ölçmek
ÇEKTELGEN: Kısıtlı ÇELİŞMEN: Pehlivan (güreşçi) ÇENGİN: Dikkat çekiçi
ÇEKTELMEK: Kısıtlanmak ÇELKEŞ: Karmaşık ÇENGŞİ: Mucize
ÇEKTEMEK: Kısıtlamak ÇELKEŞMEK: Karmaşıklaşmak ÇENKİR: Turkuvaz (renk)
ÇEKTİRİ: Büyük kayık ÇELPEK: Yelpaze ÇENMEK: Dikkat çekmek
ÇEKÜL: Eğimölçer (Farsça “Şakül”) ÇELPEMEK: Yelpazelemek ÇENTİLMEK: Hacamat edilmek
ÇEL: 1. Kör 2. Romatizmalı ÇELPENMEK: Yelpazelenmek ÇENTİRMEK: Hacamat yapmak
ÇELEBİ: Centilmen [173] ÇELTEK: 1. Yarı kör 2. Yamak ÇENTME: Virgül
ÇELDEK: Romatizma ÇEMEDEN: 1. Takribi 2. Vasati ÇENTMEK: Çentik atmak
ÇELDENMEK: Kemirilmek ÇEMER: Usta ÇEP: Sol taraf
ÇELDEMEK: Kemirmek ÇEMERMEK: Ustalaşmak ÇEPEN: Cübbe
ÇELEĞEŞ: Gökkuşağı ÇEMEŞ: Arı kuşu ÇER: 1. Konum 2. Vakit 3. Maraz
ÇELEK: 1. Kova 2. Bülbül ÇEMKİRMEK: Terslenmek ÇERÇİ: Köyleri dolaşan satıcı
ÇELEM: 1. Huni (alet) 2. Pipo ÇEMREK: Kısa (etek, pantol) ÇERDEK: Maske
ÇELEMEK: Boşaltmak (sıvı) ÇEMREMEK: Paçalarını sıvamak ÇERDEMEK: Maskelemek

64
ÇERDELMEK: Maskelenmek ÇERLETMEK: Konumlandırmak ÇETİR: 1. Tente 2. Çadır [177]
ÇERDENMEK: Maske takmak ÇERLİK: Ordugah ÇETİŞTE: Salamura zeytin
ÇERDEY: Maske ÇERMEK: Biriktirmek ÇETKEN: Dizgin
ÇEREK: Çay (akarsu) ÇERMENMEK: Birikmek ÇETKİ: 1. File 2. Ağkepçe
[175]
ÇEREKE: Genç kız ÇERMİK: Kaplıca (termal su) ÇETLEK: Mastik ağacı meyvesi
ÇEREKLEMEK: Dere oluşmak ÇERPİNMEK: Su sıçramak ÇETLEVÜK: Kuruyemiş
ÇEREKLENMEK: Dere oluşmak ÇERPİNTİ: Sıçrayan su damlacağı ÇETME: Kafes
ÇERENMEK: Nişanlanmak (söz) ÇERPMEK: Su çarpmak ÇETMEK: Ağ / kafes örmek
ÇEREPNE: Ekmek pişirme çömleği ÇERSEMEK: Bir yeri özlemek ÇEVEK: 1. Mezar 2. Kabir
ÇEREŞ: Nişan (söz) ÇERT: Yemin ÇEVEN: Muhit
ÇEREŞMEK: Nişanlanmak (söz) ÇERTEN: Alabalık ÇEVENDİZ: Süvari (askeri)
ÇERET: Kireç ÇERTENMEK: Yemin etmek [176] ÇEVGEN: Polo oyunu [178]
ÇERETLEMEK: Kireçlemek ÇERTEŞMEK: Yeminleşmek ÇEVİNÇ: Dinamizm
ÇERGE: 1. Çadır 2. Kazık ÇERTİK: Mızrap vuruşu ÇEVİNDİK: Kinetik
ÇERGELEMEK: Kazık çakmak ÇERTİLMEK: Mızrapla çalınmak ÇEVİNGEN: Süratli
ÇERGEMEK: Çadır kurmak ÇERTKİÇ: 1. Mızrap 2. Tezene ÇEVİNMEK: Süratlenmek
ÇERGEŞMEK: Kamp kurmak ÇERTMEK: Mızrapla çalmak ÇEVİRGE: Dial (arama)
ÇERGİ: Tezgah ÇEŞİN: Anadan üryan ÇEVİRGEÇ: Turnike
ÇERGİCİ: Tezgah satıcısı ÇEŞİNİV: Striptiz ÇEVİRGEL: Tespih duası
ÇERİ: Asker ÇEŞİNİVCİ: Striptizci ÇEVİRGELE: Tespih
ÇERİÇİ: 1. Askeri 2. Militarist ÇEŞİNMEK: Soyunmak ÇEVİRGEMEK: Başa döndürmek
ÇERİGTEY: Askeriye ÇEŞİRMEK: Kabuk soymak ÇEVİRGENMEK: Başa dönmek
ÇERİK: Ağırlık ölçüsü (5 kg) ÇEŞİT: Soyulmuş ÇEVİRMEN: Tercüman
ÇERİLEMEK: Asker gibi yürümek ÇEŞİTMEK: Soyundurmak ÇEVİŞ: Düzenbazlık
ÇERİLENMEK: Askerce davranmak ÇEŞMEK: Soymak ÇEVİŞMEK: Düzenbazlık etmek
ÇERİMEN: Lejyoner (paralı asker) ÇETELDİK: Ecnebi ÇEVKEĞEN: Spekülatif
ÇERKEV: Şapel (Rusça) ÇETELEK: Güç okunan yazı ÇEVKEMEK: Spekülasyon yapmak
ÇERKEY: Terlik ÇETELMEK: Yabancılaşmak ÇEVKEMEN: Spekülasyoncu
ÇERLENMEK: Konumlanmak [174] ÇETEN: 1. Küfe 2. Saman çiti ÇEVKER: Spekülasyoncu
ÇERLEŞMEK: Konuşlanmak ÇETENEK: Sepet ÇEVKEV: Spekülasyon

65
ÇEVMEK: Sürat yapmak ÇIDALTAY: Metanetli (psikolojik) ÇIĞLAMA: Çiğ sütten peynir
ÇEVREN: 1. Banliyö 2. Varoş ÇIDAM: Sabır ÇIĞLAMAK: Çiğ peynir yapmak
ÇEVRENTİ: Çerçeve ÇIDAMAK: Sabretmek ÇIĞLAN: 1. Saflık 2. Halislik
ÇEVRİLGE: Tahvil ÇIDAMAN: Sabırlı ÇIĞMA: Divan (koltuk)
ÇEVRİLGEMEK: Tahvil etmek ÇIDANÇ: Sabır ÇIĞNIK: Ocak arkası
ÇEVRİLGEN: Konvertible ÇIDANMAK: Sabırlı davranmak ÇIĞRAY: Şakrak kuşu
ÇEVRİLGENMEK: Tahvil olmak ÇIĞA: Çarşaf (örtü) ÇIĞRI: 1. Çark 2. Felek (gök çarkı)
ÇEVŞEK: Sulu toprak ÇIĞAL: Geniş omuzlu ÇIĞRIKMAK: Çark dönmek
ÇEVŞEMEK: Ağlamak ÇIĞANAK: 1. Pınar 2. Menba ÇIĞRITMAK: Çark döndürmek
ÇEVŞEN: Sulugöz (çok ağlayan) ÇIĞARAK: Baca ÇIĞSAK: Çığlık bölge
ÇEYEN: Akrep burcu (astroloji) ÇIĞARMA: İstisna ÇIĞŞAK: 1. Rutubet 2. Nem
ÇEYİN: 1. Kadar 2. Değin ÇIĞARMAK: İstisna etmek ÇIĞŞAMAK: Rutubetlenmek
ÇEYİR: 1. Katran 2. Zift ÇIĞDAÇ: 1. Sarfyat 2. Harcama ÇIKAK: 1. Menşe 2. Orijin
ÇEYKEL: 1. Yalpalayan 2. Spatula ÇIĞI: 1. Koruyucu ruh 2. Totem ÇIKAN: Kuzen
ÇEYKELMEK: Yalpalamak ÇIĞILDAM: Lale ÇIKANAK: Bibliyografya
ÇEYKEM: Krater ÇIĞIM: Masraf ÇIKARGA: 1. Tahmin 2. Asansör
ÇEYKEMEK: Fokurdamak ÇIĞIN: 1. Zarar 2. Ziyan 3. Omuz ÇIKARGAN: Tahmin eden
ÇEYME: Sütlaç ÇIĞINÇAK: Apolet ÇIKARGAMAK: Tahmin etmek
ÇEYMEK: Kaynamak ÇIĞINDIRIK: Omuz taşıyacağı ÇIKARTMAÇ: İskele
ÇEYNE: Şakayık çiçeği ÇIĞIR: Patika ÇIKAY: Fakir
ÇEYNEK: Pençe ÇIĞIRDIK: Kara gürgen ağacı ÇIKIM: Uzunluk ölçüsü (2 metre)
ÇEYNEMEK: Jimnastik yapmak ÇIĞIRGAN: Çok bağıran ÇIKIRT: Çıt çıt düğme
ÇEYNEMEN: Jimnastikçi ÇIĞIRIK: Makara ÇIKLA: Filiz
ÇEYNİK: Jimnastik ÇIĞIRMAK: İlan etmek (sesle) ÇIKLAMAK: Filizlenmek
ÇEYNİKÇİ: Jimnastikçi ÇIĞIRTKAN: Tellal ÇIKMA: Balkon
ÇEYNİKMEN: Jimnastikçi ÇIĞIRTMAÇ: Tellal ÇIKMAG: Kaynak (su) [Çıkmak]
ÇEYZE: Patlıcan (Çince) ÇIĞIRTMAK: İlan ettirmek (sesle) ÇIKMAK: Kaynaklanmak (su)
ÇEZ: Bakır ÇIĞIŞ: 1. Menşe 2. Orijin 3. Tebliğ ÇIKNA: İstifa
ÇIBIR: Mart ayı ÇIĞIT: 1. Masraf 2. Tuzsuz peynir ÇIKNAMAK: İstifa etmek
ÇIDAL: Metanet (psikolojik) ÇIĞLA: 1. Saf 2. Halis ÇIKNARMAK: İstifa etmek

66
ÇIKNATMAK: İstifa ettirmek ÇILIMGA: Mektup ÇINGAY: Emin (güvenilir)
ÇIKRAMAK: Makara sarılmak ÇILIMGAR: Mektupçu ÇINGIL: Su karanfli
ÇIKRATMAK: Makara sarmak ÇILINMAK: İtidalli olmak ÇINGIR: Kopuza benzer bir saz
ÇILAGAY: Soyunuk ÇILITMAK: İtidali sağlamak ÇINIK: Hakiki
ÇILAMAK: 1. Soymak 2. Terlemek ÇILIŞMAK: Mutedilleşmek ÇINIKMAK: Tahakkuk etmek
[179]
ÇILANDAK: Ekin / tarla yılanı ÇILPALAMAK: Çalkalamak ÇINKI: 1. Zerre 2. Atom
ÇILANGAŞ: Çıplak ÇILPALANMAK: Çalkalanmak ÇINMAK: Hakikati bulmak
ÇILANMAK: Soyunmak [180] ÇILPAMAK: Yayıkta çalkalamak ÇINSAMAK: Hakikati söylemek
ÇILARIK: Makara ÇILPANAK: Çalkalama kabı ÇINSATMAK: Hakikati söyletmek
ÇILAŞ: Terli ÇILPANMAK: Yayıkta çalkalanmak ÇINTAY: Asil
ÇILAŞMAK: Terlemek ÇILPI: Fasülye sırığı ÇIPLAMAK: Soymak (kabuk)
ÇILATMAK: Soyundurmak ÇILTAĞAN: Kaprisli ÇIPLATMAK: Soymak (giysi)
ÇILAZAK: Yalınayak ÇILTAK: Kapris ÇIRAY: 1. Sima 2. Çehre
ÇILAZMAK: Çıplaklaşmak ÇILTAKÇI: Kapris yapan ÇIRAYLIK: Güzel yüzlü
ÇILBIRAŞ: Yoğurtlu yumurta aşı ÇILTAMAK: Kapris yapmak ÇIRGAMAK: Festival yapmak
ÇILÇAĞAN: 1. Sürüngen 2. Dinozor ÇILTAV: Kapris ÇIRGAL: 1. Festival 2. Karnaval
ÇILDAĞAN: Dağlama demiri ÇIMAG: Yara [Çımak] ÇIRGALAMAK: Festival yapmak
ÇILDAK: Ateşle dağlama ÇIMAK: Yaralanmak ÇIRGALMAK: Eğlenmek
ÇILDAMAK: Ateşle dağlamak [181] ÇIN: Hakikat (Çince) ÇIRGANMAK: Haz duymak
ÇILDIK: Yıldönümü ÇINA: 1. Dirsek 2. Porselen ÇIRGANIŞ: Haz
ÇILGA: 1. Test 2. Kayış tokası ÇINAK: 1. Sevap 2. Sadakat ÇIRGATMAK: Eğlendirmek
ÇILGAN: 1. Taç 2. Gelin tacı ÇINAKAY: Serçe parmağı ÇIRLAK: Ağustos böceği
ÇILGAMA: İmtihan ÇINAMAK: Atlamak ÇIRMALGAN: Dolanan
ÇILGAMAK: Test etmek ÇINAŞMAK: Atlama yarışı yapmak ÇIRMALMAK: Dolanmak
ÇILGANMAK: Test olmak ÇINATAY: Serçe parmağı ÇIRMAŞIK: Sarmaşık
ÇILGAR: İki çift ÇINAYAK: Porselen ÇIRMAŞMAK: Dolaşmak
ÇILGAYAK: Uzun imtihan [182] ÇINDAN: Sandal ağacı (Sanskritçe) ÇIRMATMAK: Dolamak
ÇILGI: Zihin ÇINDAY: Çorap ÇIRMAVUK: Sarılıcı (bitki)
ÇILGISIZ: Zihinsiz ÇINGARMAK: Tetkik etmek ÇIRPAÇ: Mikser
ÇILIK: Mutedil ÇINGARTMAK: Tetkik ettirmek ÇIRPMAÇ: Soğanlı yumurta aşı

67
ÇIRTMA: Düdük ÇİBERKEY: Peri gibi güzel ÇİĞREMEK: Gına gelmek
ÇIRTMAK: Düdük çalmak ÇİBİN: Sivrisinek ÇİĞRETMEK: Gına getirmek
ÇIRTMAN: Ağaç dalından kamçı ÇİBİRGEN: Bataklık soğanı ÇİĞSİMEK: Tiksinmek
ÇIŞ: Kesif ÇİDER: 1. Köstek 2. Zincir ÇİĞSİNMEK: Tiksinti duymak
ÇIŞLIK: Kesafet ÇİGEN: Gayretli ÇİĞSİMER: Tiksindirici
ÇITANAK: Küçük çıta ÇİGENDİK: Gayret ÇİK: Mafsal (eklem)
ÇITLAK: Tuzlanmış yeşil zeytin ÇİGER: Azim (sebat) ÇİKE: 1. Şakak 2. Alın
ÇITLAMA: Hamsi kızartması ÇİGİN: 1. Prens 2. Şehzade ÇİKETEY: Atkuyruğu bitkisi
ÇITMA: Pencere kafesi ÇİGİNEY: Prenses ÇİKLENMEK: Şüphelenmek
ÇITMAK: Kafes örmek ÇİĞELEK: Yumak ÇİKSİNMEK: Nefret etmek
ÇIVANAK: 1. Füze 2. Roket ÇİĞELEMEK: Yumaklaştırmak ÇİKSİTMEK: Nefret ettirmek
ÇIVGA: Ökse çubuğu ÇİĞELENMEK: Yumaklanmak ÇİLEĞEN: Duş (armatür)
ÇIVGACI: Değnekçi ÇİĞENEK: Midye ÇİLEKEY: Salya
ÇIVGAR: Yedek hayvan (araba) ÇİĞENMEK: Doku oluşmak ÇİLEMEK: Yağmur çiselemek
ÇIVGIN: Mermi ÇİĞİL: Düğüm ÇİLEN: 1. Leylek 2. Jale
ÇIVMAK: 1. Sekmek 2. Fırlamak ÇİĞİLMEK: Düğümlenmek ÇİLENMEK: Nemlenmek
ÇIYKAMAK: Çıban çıkmak ÇİĞİN: Kist ÇİLENTİ: Nem
ÇIYKAN: Akne ÇİĞİNİK: Nodül ÇİLİM: Sigara
ÇIYRAK: Ala sığırcık kuşu ÇİĞİNMEK: Kistleşmek [183] ÇİLİMEK: Sigara / pipo içmek
ÇIYRAMAK: Cıvıldamak ÇİĞİRDEK: Çekirdek (kabuğun içi) ÇİLİNEK: 1. Pipo 2. Sigara ağızlığı
ÇIZGA: Mimari plan ÇİĞİŞ: Kalamar ÇİLİRGE: Nargile
ÇIZGIÇ: Cetvel ÇİĞİT: Çekirdek (yenebilir) ÇİLİTMEK: Sigara / pipo tüttürmek
ÇIZIK: 1. Doğru (geometri) 2. Şerit ÇİĞİTMEK: Düğümlenmek ÇİLİŞMEK: Sigara içişmek
ÇIZIKÇA: 1. Hat 2. Doğru parçası ÇİĞİZ: İnci ÇİLTEK: Hürmet
ÇIZIKMAK: Hat oluşmak ÇİĞİZMEK: İnci oluşmak ÇİLTEMEK: Hürmet etmek
ÇIZMAK: Geometrik şekil çizmek ÇİĞKİ: Ham (olgunlaşmamış) ÇİLTENMEK: Hürmet görmek
ÇİBEĞEN: Sperm ÇİĞLEME: Çiğ sütten alınan yağ ÇİLTER: 1. File 2. Izgara 3. Kafes
ÇİBEK: 1. Nakış 2. Atmaca (kuş) ÇİĞLEMEK: Çiğ besin kullanmak ÇİMDEMEK: Çimdik atmak
ÇİBEMEK: İçine işlemek ÇİĞNE: Mala ÇİMEK: Havuz
ÇİBER: Peri ÇİĞRE: Gına ÇİMELTEK: Serçe parmak

68
ÇİMKİMEK: Çimdiklemek ÇİTİK: Çitle çevrilmiş alan ÇİZİNDEV: Mimari
ÇİNE: 1. Kuvvet 2. Bozkır kurdu ÇİTİL: Fide ÇİZİT: Dizayn
ÇİNEMEK: Kuvvet uygulamak ÇİTİR: Kendi büyüyen fdan ÇİZİTLEMEK: Dizayn etmek
ÇİNGEÇEY: Elti ÇİTİRİK: Mürekkep balığı ÇİZMEN: Desinatör
ÇİNİT: Perçin ÇİTLEĞEN: Kuru yemiş ÇOBAR: Değnekli
ÇİNİTMEK: Perçinlemek ÇİTMEK: Çit / kafes örmek ÇOĞ: Kor
ÇİRÇE: Fincan ÇİVGİN: Mermi ÇOĞA: Vahşi hayvan
ÇİRENGEÇ: Cüretkar ÇİVMEK: Uçmak (ok, mermi) ÇOĞALAŞMAK: Toplanmak
ÇİRENGEN: Müteşebbis ÇİY: Jale ÇOĞAÇ: Vahşi hayvan yavrusu
ÇİRENMEK: Teşebbüs etmek ÇİYDE: Hünnap ÇOĞAK: Korlaşmış
ÇİRİK: Ağustos ayı ÇİYE: 1. Düğüm 2. Vişne ÇOĞAN: Kerkenez kuşu
ÇİRİMEK: Kötü kokmak ÇİYELENGEN: Kördüğüm olmuş ÇOĞANMAK: Toplanmak
ÇİRİTMEK: Kötü kokutmak ÇİYELENMEK: Düğüm olmak ÇOĞANTI: Basit çoğunluk
ÇİRKEMEK: Göze kötü görünmek ÇİYELETMEK: Düğümlemek ÇOĞAM: İçtima
ÇİRKENÇ: Çirkin ÇİYİK: Nemli ÇOĞAMSAL: İçtimai
ÇİRKENMEK: Çirkin görünmek ÇİYİKMEK: Nemlenmek ÇOĞANMAK: Ateşi görüp gelmek
ÇİRKEY: Sirke sineği ÇİYİKTİRMEK: Nemlendirmek ÇOĞARMAK: Toplamak (ateşbaşı)
ÇİRTİK: Fiske ÇİYİRGENÇ: İğrenç ÇOĞARTMA: Ateşle verilen işaret
ÇİRTİLMEK: Fiske vurulmak ÇİYİRKGENMEK: İğrenmek ÇOĞARTMAK: Ateş yakmak
ÇİRTİNMEK: Kesikler atmak ÇİZE: Uzunluk birimi (30 cm) ÇOĞAŞ: Ateşbaşı toplantısı
ÇİRTMEK: Fiske vurmak ÇİZELGE: Tablo ÇOĞAŞMAK: Toplaşmak (ateşbaşı)
ÇİSEMEK: İnce yağmur yağmak ÇİZENEK: 1. Diyagram 2. Şema ÇOĞAY: Kesif
ÇİSENGİ: İnce yağmur ÇİZENDİZ: Mimar ÇOĞAYLIK: Kesafet
ÇİSENMEK: İnce yağmur yağmak ÇİZEREK: Kroki ÇOĞÇA: 1. Yığın 2. Küme
ÇİŞEMEK: Çiş yapmak ÇİZERGE: Şema ÇOĞÇALAMAK: Kümelemek
ÇİŞETMEK: Çiş yaptırmak (çocuğa) ÇİZGEN: 1. Saban izi 2. Teker izi ÇOĞÇALANMAK: Kümelenmek
ÇİTE: Çöp şiş ÇİZGİNMEK: Etrafı kapanmak ÇOĞÇALAŞMAK: Kümeleşmek
ÇİTEN: Kafes ÇİZGİTMEK: Etrafını kapatmak ÇOĞLAMAK: Közlemek
ÇİTENEK: Kafes örgüsü ÇİZİN: Kroki ÇOĞLANMAK: Közlenmek
ÇİTER: Tel örgü ÇİZİNÇ: Plan (mimari) ÇOĞLAŞ: Meclis

69
ÇOĞLAŞI: Celse ÇOĞURCUK: Çekirge kuşu ÇOKRAŞKAN: Kaynayıcı
ÇOĞLAŞMAK: Biraraya gelmek ÇOĞURMAK: Saklanmak ÇOKRAŞMAK: Kaynaşmak
ÇOĞLUK: 1. Köz mangalı 2. Nurlu ÇOĞURTKA: Peygamberdevesi ÇOKRATMA: Pişmiş tahıl
ÇOĞMAK: 1. Yanmak 2. Birikmek ÇOĞUŞMA: Ortak karar ÇOKRATMAK: Kaynatmak
ÇOĞRAK: Ziyade (çok bulunan) ÇOĞUŞMAK: Birlikte karar almak ÇOKRU: 1. Maksimum 2. Azami
ÇOĞRAMAK: Kaynaklanmak ÇOĞUŞTURMAK: Toplamak ÇOKRUK: Midye kabuğu
ÇOĞRAŞMAK: Kaynaşmak (metal) ÇOĞUŞUM: Oybirliği ÇOKSUN: Çok defa
ÇOĞRATMAK: Kaynak yapmak ÇOKA: 1. Ceket 2. Tay yığını ÇOKSUNMAK: Çok bulmak
ÇOĞRULMAK: Toplanmak ÇOKAK: Asma kütüğü ÇOKTAMAK: Akıntıya dik yüzmek
ÇOĞŞURMAK: Yığılmak ÇOKALAK: Mısır sapı ÇOKU: Kafatası
ÇOĞTAĞAN: Müşterek ÇOKALAŞMAK: Birikmek ÇOKUK: Istavroz çıkaran kişi [185]
ÇOĞUK: 1. Panel 2. Konferans ÇOKAM: Cemiyet ÇOKUM: Ağaç dalından tac
ÇOĞUKTAMAK: Panel yapmak ÇOKAMAÇ: Nişan toplantısı ÇOKUMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOĞUKTAŞ: Panel katılımcısı ÇOKAMAK: Nişanlanmak [184] ÇOKUN: Istavroz
ÇOĞUKTAŞMAK: Tartışmak ÇOKAN: 1. Nişanlı 2. Gürz ÇOKUNGA: Kilise
ÇOĞULAŞ: 1. Toplantı 2. Meclis ÇOKANMAK: Nişanlanmak ÇOKUNGAR: Rahip
ÇOĞULDAŞ: Demokrat ÇOKAR: Çobanpüskülü bitkisi ÇOKUNMAK: Istavroz çıkarmak
ÇOĞULDAŞIM: Demokrasi ÇOKARMAK: Merasim yapmak ÇOKUNDUR: Takdis
ÇOĞULDAŞMAK: Kararlaştırmak ÇOKARTMAK: İnsan toplamak ÇOKUNDURMA: Takdis etme
ÇOĞULGA: Yeter sayı ÇOKAŞMAK: Toplanmak ÇOKUNDURMAK: Takdis etmek
ÇOĞULGAMAK: Yeter sayı bulmak ÇOKAŞTIRMAK: Yan yana getirmek ÇOKUNTU: Ayin
ÇOĞULGAN: Yeter sayıda ÇOKATMAK: Nişanlamak ÇOKUR: Alaca (karışık renkli)
ÇOĞULMAK: Bir araya gelmek ÇOKAY: 1. At kakülü 2. Kubbe ÇOKURAK: Deniz kabuğu
ÇOĞULTU: Kalabalık ÇOKMAK: Bir araya gelmek ÇOKURDAMAK: Kaynamak
ÇOĞULUŞ: Meclis ÇOKMAR: Gürz ÇOKUŞ: Kalabalık
ÇOĞUNMAK: Bir araya gelmek ÇOKNA: Birlikte oturan ÇOKUŞMAK: Kalabalıklaşmak
ÇOĞUNSAMAK: Çok bulmak ÇOKNAŞMAK: Birlikte oturmak ÇOL: 1. Sakatlık 2. Usül (metod)
ÇOĞUNSANMAK: Çok bulunmak ÇOKRAK: Kaynak ÇOLA: Tenha
ÇOĞUNTU: Celse ÇOKRAMAK: Kaynamak ÇOLAK: Sakat (organı eksik)
ÇOĞUR: 1. Kiler 2. Diken 3. Düdük ÇOKRANMAK: Galeyana gelmek ÇOLAKA: Ebegümeci (bitki)

70
ÇOLAMAK: Sakatlanmak ÇOLPAN: Venüs gezegeni [187] ÇOMRUK: Ucu budanmış ağaç
ÇOLAN: Paça (sığır bacağı) ÇOLPANAK: Gayrı meşru ÇOMU: 1. Kadeh 2. Kepçe
ÇOLANAŞ: Paça çorbası ÇOLPAR: Seyyah ÇOMUK: Abdestli kişi [189]
ÇOLANKUL: Sol cenah (ordu) ÇOLPU: Kepçe ÇOMUKMAK: Abdest almak
ÇOLANMAK: Sakatlanmak ÇOLTAK: Ucu körelmiş ÇOMUL: Kısa kulaklı
ÇOLAPA: 1. Beceriksiz 2. Sersem ÇOLTUK: 1. Küt 2. Ampute ÇOMULMAK: Kulağı inmek (hayvan)
ÇOLAŞIK: 1. Kolu eğri 2. Karmaşık ÇOLUK: Sakat ÇOMULTMAK: Kulağını indirmek
ÇOLAŞMAK: Eli ayağına dolaşmak ÇOLUM: Baldır ÇOMUNMAK: Suya dalmak
ÇOLATMAK: Sakatlamak ÇOLUN: Ağ kepçe ÇOMUR: Şalgam
ÇOLBAĞA: Kara kurbağası ÇOLUNMAK: Tek elini kullanmak ÇOMURDUK: 1. Gonca 2. Kepçe
ÇOLBAZ: Dikkatsiz ÇOLUŞMAK: Topallamak ÇOMURMAK: Kepçe ile almak
ÇOLÇAR: Eğri bacaklı ÇOLUTMAK: Kol bükmek (başkası) ÇOMURMUŞ: Kepçe
ÇOLDU: 1. Bahşiş 2. Mükafat ÇOM: Nazarlık (nazar boncuğu) ÇOMURTKA: Kuyruksokumu
ÇOLDURUM: Ampute ÇOMA: Yetim (babasız) ÇOMURTMAK: Kepçe daldırmak
ÇOLGA: Bandaj (sargı bezi) ÇOMAÇ: Altı katlanmış dürüm ÇOMUTMAK: Suya daldırmak
ÇOLGALAY: Serçe parmak ÇOMAG: Değnek [Çomak] ÇOMUYAK: Odun kutusu (ocak)
ÇOLGAMAK: Sarmak [186] ÇOMAK: Değnekle vurmak ÇON: 1. Kesik dal (ağaçta) 2. Halk
ÇOLGANMAK: Bandajlanmak ÇOMALAMAK: Ucunu kapatmak ÇONA: Eli tutmayan
ÇOLGAV: 1. Muhasar 2. Abluka ÇOMAN: Tembel ÇONATA: Kötürüm
ÇOLGU: Balık ağı ÇOMANMAK: Tembellik etmek ÇONAY: Çoban yamağı
ÇOLGUN: Rüzgarlı yağmur ÇOMAR: Av köpeği ÇONDUK: Telleri dökük süpürge
ÇOLKAMAK: Şafak sökmek ÇOMARAK: Çoban yamağı ÇONDUL: Kolu / bacağı kısa
ÇOLKAN: Şafak ÇOMARMAK: Tortop olmak ÇONDUR: Ebter (soyu kesik)
ÇOLKANMAK: Şafak sökmek ÇOMARTMAK: Tortop etmek ÇONGA: Künt (kesik)
ÇOLKUŞ: Arsız ÇOMAŞ: Kıymalı yufka dürümü ÇONGALAK: Kısa kütük
ÇOLKUŞMAK: Arsızlık etmek ÇOMAŞMAK: Toplaşmak ÇONGALMAK: Küntleşmek
ÇOLMA: Ampute organ ÇOMATA: Şenlik (“Şamata”) ÇONGALTMAK: Küntleştirmek
ÇOLMAK: Ampute olmak ÇOMBAĞ: Davul tokmağı ÇONGAR: 1. Şamata 2. Şaşaa
ÇOLPAK: Beceriksiz ÇOMMAK: Suya batmak [188] ÇONGAZ: Budaklı odun
ÇOLPAMAK: Seyahat etmek ÇOMRA: Bodur ağaç ÇONGU: Dar geçit

71
ÇONGUL: Aksak (topal) ÇORGULAMAK: Musluk açmak ÇORUYMAK: Şahlanmak (at)
ÇONKUR: Derin ÇORGULANMAK: Sürünmek ÇORUZ: Hastalıklı
ÇONMAK: Sakatlanmak ÇORHALA: Pazı (bitki) ÇOT: Sakat (eli veya ayağı kesik)
ÇONT: Felç ÇORK: Kuluçka ÇOTAK: Kabza
ÇONTAR: 1. Ampute kişi 2. Hurda ÇORKUZ: Bıçak ÇOTMAK: Ampute etmek
ÇONTMAK: Ampute etmek ÇORLAK: Çorak toprak ÇOTUK: Ağacın topraktaki kütüğü
ÇONTUK: Ampute organ ÇORLAMA: Tüy yakma ÇOTULGAMA: Salyangoz
ÇONTUR: Bacakları eğri kişi ÇORLAMAK: Tüy yakmak ÇOTULMAK: Ampute olmak
ÇONUR: Zehirli diken ÇORLAN: Kirli su birikintisi ÇOTUR: Ampute
ÇONUŞMAK: Cemaat olmak ÇORLAN !: Cin çarpsın! (Beddua) ÇOTURUZ: Küt dal
ÇOPAR: Yaramaz ÇORLANMAK: Cin musallat olmak ÇOY: Yalan
ÇOPMAK: Sarhoş gibi yürümek ÇORLATMAK: Cin musallat etmek ÇOYGAN: Ladin ağacı
ÇOPUR: Çiçek hastalığı ÇORMA: Lanet ÇOYLAK: Kurnazlık
ÇOR: Cin [190] ÇORMAK: Cin çarpmak ÇOYLAMAK: Kurnazlık yapmak
ÇORA: 1. Cin çarpması 2. Tuz ÇORMUK: Ağaç kurdu ÇOYLAN: Kurnaz
ÇORABAŞ: İfrit ÇORNALDI: Çorap ÇOYLANMAK: Kurnazlık etmek
ÇORAĞLAN: Tuzlu toprak ÇORNALMAK: Çorap giymek ÇOYMAK: Eritmek (maden)
ÇORAL: Yabani zeytin ÇORNAMAK: Sarılmak ÇOYUN: 1. Eriyik metal 2. Tencere
ÇORALAMAK: Sökmek ÇORNAŞMAK: Dolaşmak (ip, tel) ÇOYUNMAK: Erimek (maden)
ÇORALANMAK: Sökülmek ÇORNATMAK: Dolaştırmak (ip, tel) ÇOZAK: Disiplin
ÇORAMAK: Cin çarpmak [191] ÇORNAVUK: Zehirli sarmaşık ÇOZANMAK: Disiplinize olmak
ÇORAMAN: Cin çıkaran, ekzorsist ÇORT: Şeytan ÇOZAMAK: Disiplinize etmek
ÇORAMIK: Göz iltihabı ÇORTAN: Turna balığı ÇOZMAK: Baskın yapmak
ÇORAN: Cin tutmuş ÇORTLAMAK: Şeytanlık etmek ÇOZUNÇAK: 1. Havlu 2. Peşkir
ÇORANMAK: Cine tutulmak ÇORTLANMAK: Nefret etmek ÇOZUNMAK: Baskına uğramak
ÇORAZ: Harç (sıva) ÇORTLATMAK: Nefret ettirmek ÇOZUŞ: Baskın
ÇORBUĞUR: İri dudaklı ÇORTMA: 1. Spor 2. İdman ÇÖÇEK: 1. Masal 2. Çocuk öyküsü
ÇORGA: Örtü ÇORTMAK: Spor / idman yapmak ÇÖÇÜGE: Çocuk piyesi
ÇORGAN: Battaniye [192] ÇORUK: 1. Spor 2. İdman 3. İnat ÇÖÇÜGEÇİ: Çocuk piyesi oyuncusu
ÇORGU: Musluk ÇORUŞMAK: Bozulmak, çürümek ÇÖĞÇE: Kepçe

72
ÇÖĞE: Ihlamur çayı ÇÖKÜNMEK: Diz çökmek ÇÖNEŞMEK: Asistanlık etmek
ÇÖĞEMEK: Çöktürmek ÇÖKÜR: Tarla artığı ÇÖNEZ: Asistan
ÇÖĞELMEK: Çökmek ÇÖKÜREL: Depresyon ÇÖNKÜR: Pik / dökme metal
ÇÖĞEN: Çevgen oyunu ÇÖKÜREMEK: Depresyona girmek ÇÖNÜMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖĞMEK: Aniden fırlamak ÇÖKÜRMEK: Buhrana girmek ÇÖNÜK: Dermansız
ÇÖĞMEN: Dal çekme sırığı ÇÖKÜT: 1. Çökmüş yer 2. Çukur ÇÖNÜKMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖĞÜN: İbrik ÇÖKÜTMEK: Diz çöktürmek [193] ÇÖNÜKLEMEK: Dermansızlaşmak
ÇÖĞÜNÇEK: Tahterevalli ÇÖLEK: Sürgün (ceza) ÇÖNÜKLETMEK: Bitap etmek
ÇÖĞÜNDÜRÜK: Tahterevalli ÇÖLEMEK: Sürgüne gitmek ÇÖNÜTMEK: Bitap etmek
ÇÖĞÜNMEK: İnip kalkmak ÇÖLETME: Sürgün (ceza) ÇÖPÜK: Yiyecek artığı
ÇÖĞÜR: Telli çalgı (bağlama türü) ÇÖLETMEK: Sürgün etmek ÇÖRÇEK: Afacan
ÇÖĞÜRSÜN: Servi ağacı ÇÖLEŞMEK: Topluca sürülmek ÇÖRDÜK: Yabani armut
ÇÖĞÜTMEK: Aşağı indirmek ÇÖLKEM: Eğreltiotu ÇÖRGE: Merdiven parmaklığı
ÇÖK: Kurban Bayramı ÇÖLME: Terkedilmiş diyar ÇÖRGEM: 1. Rulo 2. Kodeks
ÇÖKE: Diz çökme ÇÖLÜRGE: Hayalet kasaba ÇÖRGEMEK: Rulo yapmak
ÇÖKEL: Tortu ÇÖLÜRMEK: Terkedilmek ÇÖRGEMİŞ: Fasülye
ÇÖKERMEK: Depresyona girmek ÇÖLÜTMEK: Terketmek ÇÖRGENMEK: Rulo olmak
ÇÖKEY: 1. Krema 2. Kaymak ÇÖM: Tam ÇÖRGETMEK: Rulo yapmak
ÇÖKLEMEK: Diz çökmek ÇÖMÇE: Kepçe ÇÖRKÜ: 1. Abaküs 2. Mihsap
ÇÖKLEŞMEK: Kurban kesmek ÇÖME: 1. Tohum 2. Sperm ÇÖRTEN: Çatı oluğu
ÇÖKLETMEK: Diz çöktürmek ÇÖMELİ: Dölleyici ÇÖRTLEVÜK: Fındık
ÇÖKMEG: Çorba [Çökmek] ÇÖMEN: Koni biçimli kulübe ÇÖRÜŞ: Sefer
ÇÖKMEK: Aşağıya inmek ÇÖMMEK: Çömelmek ÇÖRÜŞMEK: Sefere çıkmak
ÇÖKMEN: Kilim ÇÖMREK: Vana ÇÖTKER: Şeytan
ÇÖKTE: Kulak arkası kemiği ÇÖMÜRGE: Harabe ÇÖTKERMEK: Şeytan kovmak [195]
ÇÖKÜGE: Depresyon ÇÖMÜRMEK: Harap olmak ÇÖVEK: Telve (kahve çöküntüsü)
ÇÖKÜL: 1. Tortu 2. Tas kebabı ÇÖMÜRTMEK: Harap etmek ÇÖVEMEK: Şişmek
ÇÖKÜMSEMEK: Melankolikleşmek ÇÖNE: Peygamber [194] ÇÖVENÇ: Helva
ÇÖKÜMSER: Melankolik ÇÖNEK: Kepçe ÇÖVMEK: Kabarmak
ÇÖKÜNÇ: 1. Buhran 2. Kollaps ÇÖNEMEK: Peygamberlik yapmak ÇÖY: 1. Mıh 2. Çivi

73
ÇÖYLEMEK: Mıhlamak ÇUBAYAN: Kederli ÇUĞUZLAMAK: Para bozmak
ÇÖYNEMEK: Uyuşuklaşmak ÇUÇKA: Domuz ÇUKAL: Zırh
ÇÖYNEŞMEK: Uyuşmak (el, ayak) ÇUGAL: Edebiyat ÇUKALAMAK: Çukur eşmek
ÇÖYNETMEK: Uyuşukluk vermek ÇUGALÇI: Edebiyatçı ÇUKANAK: Burun (coğrafya)
ÇÖZ: Bumbar / Mumbar ÇUĞ: Yağmur duası ÇUKMAN: Palto
ÇÖZDE: Tahlil ÇUĞAK: Yağmur duası havası ÇULA: 1. Meşale 2. Fitil
ÇÖZDELEMEK: Tahlil etmek ÇUĞAN: Sabun ÇULAĞAN: Hararetli
ÇÖZDELENMEK: Tahlil edilmek ÇUĞAR: Ela (karışık renkli) ÇULAĞÇAMAK: Hararetlenmek
ÇÖZELTİ: Solüsyon ÇUĞAY: Narin ÇULAMAK: Meşale yakmak
ÇÖZERGE: Analiz raporu ÇUĞLAMAK: Yağmur duası etmek ÇULAN: 1. Avlu 2. Ahır
ÇÖZGE: Tahlil ÇUĞMAK: Dua için toplanmak ÇULANMAK: Meşale yanmak
ÇÖZLEMEK: Kokoreç kavurmak ÇUĞRULMAK: Dua için toplanmak ÇULATMAK: Meşale yakmak
ÇÖZLENMEK: Kokoreç yağı erimek ÇUĞTAĞAN: Ortak yağmur duası ÇULGAMAK: Sarmak
ÇÖZMEN: Ayakkabı bağı ÇUĞUK: Girift ÇULGANMAK: Sarınmak
ÇÖZÜNÇ: Halletme ÇUĞUL: 1. Hakaret 2. Şakül ÇULGUŞ: Hırsız
ÇÖZÜNÇLEMEK: Halletmek ÇUĞULDAMAK: Hakaret etmek ÇULMAK: Hırsızlık yapmak
ÇÖZÜNÇLENMEK: Hallolmak ÇUĞULDAŞMAK: Hakaret edişmek ÇULMUZ: Şeytan
ÇUBA: Korse ÇUĞUN: Pik / dökme demir ÇULMAN: Hırsız
ÇUBAĞAN: Kederli ÇUĞUNÇ: İdam (asarak) ÇULUK: 1. Heyecanlı 2. Telaşlı
ÇUBAKAN: Hünnap (bitki) ÇUĞUNDUR: Pancar ÇUM: Kızılcık (ağaç, meyve)
ÇUBAL: Keder ÇUĞUNDURMAK: Asmak (idam) ÇUMA: Veba hastalığı
ÇUBALAN: Kederli ÇUĞUNMAK: Asılarak idam olmak ÇUMMAK: Suya dalmak
ÇUBALMAK: Kederlenmek ÇUĞUR: Düdük ÇUMAŞ: Dağ sıçanı
ÇUBAMAK: Keder vermek ÇUĞURÇU: Düdük çalgıcısı ÇUMGUK: Leş kargası
ÇUBANÇ: 1. Keder 2. Teselsül ÇUĞURGA: 1. Kilit 2. Larva ÇUNGU: Paten
ÇUBANMAK: Teselsül etmek ÇUĞURGAÇI: Çilingir ÇUNGUR: Penguen
ÇUBARMAK: Soyulmak ÇUĞURGAN: Asma kilit ÇUNMA: Dağ keçisi
ÇUBARTMAK: Soygun yapmak ÇUĞURMAK: Hayret etmek ÇUNMAK: Temizlenmek
ÇUBAŞMAK: Silsile oluşturmak ÇUĞUTUR: Kafkas dağ keçisi ÇURA: Hayalet
ÇUBATMAK: Kederlendirmek ÇUĞUZ: Madeni para ÇURAN: İçine hayalet girmiş

74
ÇURAMAK: Hızlanmak - Çuvutça: İbranice (İsrail dili) ÇÜĞÜRMEN: Koşucu
ÇURANA: Armonika (çalgı) - Çuvutya: İbraniye (İsrail) ÇÜLEMEK: Taklit etmek
ÇURANMAK: Müzik yapmak ÇUY: Günah ÇÜLENMEK: Taklit yapmak
ÇURKAY: Turna balığı ÇUYGUR: Hile ÇÜLGÜ: 1. Törpü 2. Tırnak makası
ÇURKU: Fıtık ÇUYGURLAMAK: Hile yapmak ÇÜLGÜLEMEK: Törpülemek
ÇURNU: Müshil ÇUYLU: Günahkar ÇÜLGÜLENMEK: Törpülenmek
ÇURUK: Tablo (resim) ÇUYUK: Günahkar ÇÜLÜK: Perişan
ÇURUKÇU: Ressam ÇUYUKMAK: Günah işlemek ÇÜLÜKMEK: Perişan olmak
ÇURULGAMAK: Resmetmek ÇUYULMAK: Günahkar olmak ÇÜLÜN: İlik
ÇURULGANMAK: Resmedilmek ÇUYUNMAK: Günaha girmek ÇÜMEK: Araya girmek
ÇURUM: Resim ÇUYUR: 1. Merhamet 2. Af ÇÜNÜK: Çınar ağacı
ÇURUMAK: Resim yapmak ÇUYURGAMAK: Merhamet etmek ÇÜREK: Kupa (iskambil)
ÇURUMÇU: Ressam ÇUZAK: Kukumav kuşu ÇÜREKEY: Bağırtlak kuşu
ÇUŞKA: Acı biber ÇUZUR: Kurnaz ÇÜRLEMEK: Menfaat sağlamak
ÇUTRA: Kova ÇUZURLANMAK: Kurnazlık etmek ÇÜRLEV: Menfaat
ÇUVAK: Dedikoducu cin (mitoloji) ÇÜBEK: Penis ÇÜRÜKÇÜL: Saprofl
ÇUVALMAK: Dolaşmak (ip, tel) ÇÜBELMEK: Çiftleşmek (kadın) ÇÜSEN: Sağanak (yağmur)
ÇUVAMAK: Dolaştırmak (ip, tel) ÇÜBEMEK: Çiftleşmek (erkek) ÇÜSENMEK: Sağanak yağmak
ÇUVAŞ: Bir Türk soyu ÇÜBEŞMEK: Çiftleşmek (cinsellik) ÇÜŞEK: Minder
- Çuvaşça: Çuvaş dili ÇÜÇÜRGEN: Çekirge türü ÇÜŞEMEK: Minder yaymak
- Çuvaşya: Çuvaşistan ÇÜDÜLGE: Din ÇÜYEK: 1. Çiklet 2. Sakız
ÇUVGA: Rehber ÇÜDÜR: Pranga ÇÜYEMEK: Çiğnemek (ağızda)
ÇUVGAMAK: Rehberlik etmek ÇÜDÜRLEMEK: Prangalamak ÇÜVŞEN: Baykuş
ÇUVRAN: Fare ÇÜĞEMEK: Dizginlemek ÇÜYKE: 1. Masura 2. Makara
ÇUVŞAK: Ekşi (süt) ÇÜĞEN: Gem ÇÜYMEK: 1. Sündürmek 2. Sarmak
ÇUVŞAMAK: Ekşimek (süt) ÇÜĞENEK: Dizgin ÇÜYRE: Ters
ÇUVŞATMAK: Ekşitmek (süt) ÇÜĞENMEK: Dizginlenmek ÇÜYREMEK: Terslemek
ÇUVURGAN: Battaniye ÇÜĞÜR: 1. Koşu 2. Kısa pantolon ÇÜYRENMEK: Terslenmek
ÇUVURMAK: Sarmak ÇÜĞÜRÇÜ: Koşucu ÇÜYŞE: Cam
ÇUVUT: İbrani (İsrailli) ÇÜĞÜRMEK: Koşmak ÇÜYÜLMEK: Sünmek

75
ÇÜYÜRMEK: Tersine çevirmek DALANMAK: Tebelleş olmak DAMIZMAK: Döllemek
ÇÜYÜRTMEK: Tersine çevirtmek DALAŞ: Sataşma DAMLAÇ: Damlalık
ÇÜZ: Renk DALAŞMAN: Sataşkan DAMYAN: Mandıra
ÇÜZÜM: Dut (ağaç, meyve) DALARGA: Denizaltı (gemi) DANARAK: Yemin
ÇÜZÜN: Renk DALAY: Okyanus tanrısı (mitoloji) DANARMAK: Yemin etmek
ÇÜZÜNMEK: Renklenmek DALAYAN: Kostik maddesi (kimya) DANGALAMAK: Aklını almak
-D– DALAZ: 1. Girdap 2. Anafor DANGALAR: Fevkalade
DABAZ: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker DALBA: Kenar (Mançuca) DANGARA: Dümbelek (çalgı)
DADAK: Müptela DALBASMAK: Çok meyvesi olmak DANGAZ: Muhteşem
DADAKMAK: Müptela olmak DALBASTI: Çok meyveli ağaç DANIK: 1. Nam 2. Şöhret
DADAL: Hazcı DALBAY: Çuha şapka DANIKLI: Meşhur (tanınan)
DADALMAK: Haz duymak DALDIZ: Ağaçtan arı kovanı DANIKSIZ: Meçhul (tanınmayan)
DADANAK: İptila DALGIÇ: Balıkadam DANIŞ: 1. Sohbet 2. Kanaat (fkir)
DADANMAK: Müptela olmak DALGIR: 1. Hare 2. Meneviş DANIŞIK: Mütala
DADIŞMAK: Yumurta tokuşturmak DALINÇ: İstiğrak DANIŞKAN: Mütala eden
DAĞAÇA: Devasa DALIZ: 1. Antre 2. İç kulak DANIŞMAK: Mütala etmek
DAĞAN: 1. Üçayak 2. Sacayağı DALSAMAK: Ekstaz olmak DANLAMAK: Hayret etmek
DAĞAR: 1. Torba 2. Poşet DALMAN: Dalgıç giysisi DANLATMAK: Hayret ettirmek
DAĞIKMAK: Dağa çıkmak DAMAKSAMAK: Tadına bakmak DANMAK: 1. Akıl almak 2. Şaşmak
DAĞITMAN: Distrübütör DAMAKSAV: Gurme DARAÇ: Hücre (hapishane)
DAĞITMANLIK: Distrübütörlük DAMAZ: Maya DARALGA: İç sıkıntısı
DAKAK: Ucu ateşli ok DAMAZMAK: Mayalamak DARALGANMAK: İçi sıkılmak
DALA: Step (bozkır) DAMÇIRMAK: Damlamak DARAYMAK: Küçülmek (giysi)
DALAÇ: Dalış takımı DAMIRMAK: İçinden akmak DARAZ: Kasvet
DALAĞAN: Saldırgan (köpek) DAMIŞMAK: Emmek (sünger) DARAZDIRMAK: Kasvet vermek
DALAMA: Kurban bağlama ipi DAMITAÇ: İmbik DARAZMAK: Kasvetlenmek
DALAMAZ: Ballıbaba bitkisi DAMITMAK: Distile etmek DARBALAK: Pantolon
DALAMUK: Dikenli çalı meyvesi DAMIZ: Ahır [196] DARBAZ: Sihirbaz
DALAN: 1. Hol 2. Antre 3. Set DAMIZGAÇ: Dölleme istasyonu DARBAZLAMAK: Sihir yapmak
DALANGA: Baraj (Mançuca) DAMIZGAN: Damızlık hayvan DARBAZLANMAK: Sihre uğramak

76
DARCAN: Kanarya DAVAĞAN: Dağ geçidi DAYMAK: Ayağa kalkmak
DARDAĞAN: Palmiye ağacı DAVLAĞAN: Devasa DAYMAZ: Yürümeyen çocuk
DARGA: Sıkışıklık DAY: Payanda DAZ: Kel
DARGAK: Kızak köpeği DAYANÇ: Metanet DAZLAK: Kel
DARGAN: Sıkışık DAYANÇLI: Metanetli DAZLAMAK: Saçı dökülmek
DARGANÇ: Sıkıntı DAYANÇSIZ: Metanetsiz DAZLANMAK: Saçı açılmak
DARGANMAK: Sıkışmak DAYANÇAK: Koltuk arkalığı DAZLAŞMAK: Kelleşmek
DARIKMAK: Nefesi daralmak DAYANGA: 1. Metanet 2. Trabzan DAZLATMAK: Usturalatmak
DARILGAMAK: Küskünlük duymak DAYANGAN: Metanetli, metin DEBE: Fıtık
DARILGAN: Küskün DAYANGI: Köşe minderi DEĞDENE: Yavru bıldırcın
DARILGANMAK: Rencide olmak DAYAR: Hazır DEĞE: 1. Çengel 2. Kanca
DARILMAK: Küsmek DAYARMA: Hazırlık DEĞEÇ: Kutsal sunu (ilk lokma) [199]
DARINÇAK: Rencide olmuş DAYARLAMAK: Hazırlamak DEĞEÇLEMEK: Sungu sunmak
DARINDIRMAK: Rencide etmek DAYARLANMAK: Hazırlanmak DEĞEK: Çaylak kuşu
DARINGAN: Rencide olmuş DAYARMAK: Hazırlamak DEĞEKEN: Kutup porsuğu
DARINMAK: Rencide olmak DAYARTMAK: Hazırlatmak DEĞELEY: Beyaz balıkçıl kuşu
DARKAN: 1. Demirci 2. Eşraf DAYAŞKAN: Sırt sırta DEĞİNÇ: 1. Temas 2. Liyakat
DARLAL: Eziyet DAYAŞMAK: Birbirine yaslanmak DEĞİNMEK: Temas etmek
DARLAMAK: Eziyet etmek DAYAZ: Sığ (su) DEĞİNTİ: Temas
DARLAN: Balmumu rengi DAYAZLAŞMAK: Sığlaşmak DEĞİŞTİRGEÇ: Komütatör
DARLANMAK: Eziyet görmek DAYÇA: Teyze DEĞİRMEK: Döndürmek
DARMATURA: 1. Harabe 2. Virane DAYDAŞ: Dayı çocukları DEĞİRMİ: 1. Yuvarlak 2. Çember
DARS: Kasvet DAYIK: Ayakta duran bebek DEĞİŞ: Liyakat
DARSAMAK: İçi sıkılmak DAYIKIN: Bebek tanrıçası [198] DEĞİŞLİ: Liyakatli
DARSIK: Kasvetli DAYIKMAK: Ayakta durmak DEĞİŞMEN: Mübadil
DARSIKMAK: Kasvetlenmek DAYIKTIRMAK: Ayakta durdurmak DEĞİŞSİZ: Liyakatsiz
DARSINÇ: Kasvet DAYIN: Savaş tanrısı (mitoloji) DEĞİT: Temas
DARSINTI: Kasavet DAYLAK: Genç deve DEĞRİNMEK: Devri daim etmek
DARUGA: Beldiye başkanı DAYLAMAK: Kuvvet toplamak DEĞRİŞMEK: Başa dönmek
DAŞKA: El arabası (Rusça) [197] DAYLANMAK: Kuvvetlenmek DEĞRİTMEK: Devri daim ettirmek

77
DEĞSİNÇ: Kinaye DEPRENGEÇ: Sismograf DEVER: 1. Demlik 2. Çaydanlık
DEĞSİNME: Kinaye DEPRENİŞ: Yer sarsılması DEVİLDEMEK: Gayret etmek
DEĞSİNMEK: Kinaye yapmak DEPRENMEK: Yer sarsılmak DEVİLMEK: Tökezlemek
DEĞŞİNMEK: Tahavvül etmek DEREK: Un helvası DEVİN: Hareket
DEĞZİRMEK: Temas etmek DEREMET: Adam / asker toplama DEVİNÇ: Mobilite
DELEMEN: Topaç (oyuncak) DEREN: Kulüp DEVİNÇLİ: Mobil
DELEYEN: Kara ağaçkakan kuşu DERGEÇ: Klasör DEVİNGE: Dinamizm
DELGEÇ: Kağıt deleceği DERGEMEK: Koleksiyon yapmak DEVİNGEÇ: Dinamo
DELME: 1. Mazgal 2. Menfez DERGEMEN: Koleksiyoner DEVİNGEN: Dinamik (hareketli)
DEMEÇ: Beyanat DERGENÇ: Koleksiyon DEVİNİM: Hareket
DEMEV: Edat (dilbilgisi) DERGENMEK: Birikmek DEVİNMEK: Hareket etmek
DEMİRGEN: Ham demir DERGİN: 1. Tedvin 2. Kodifye DEVİR: 1. Hareketli 2. Devrik
DENELGE: Test DERİM: Ağustos ayı DEVİTKEN: Muharrik
DENELGEN: Kobay DERİŞİK: Konsantre (mütekasif) DEVİTMEK: Harekete geçirmek
DENER: Dikkat DERİŞİM: Konsantre sıvı DEVLÜGEÇ: Delice kuşu
DENEŞ: Kıyas DERİŞMEK: Konsantre olmak DEVRE: 1. İsyan 2. İnfal 3. Zıt [200]
DENEŞMEK: Birbirini denemek DERLEMEN: Derlemeci DEVREMEK: İsyan / infal etmek
DENEŞMEN: Birbirini deneyen DERMEG: Canlılık [Dermek] DEVRETMEK: Azmettirmek 201
DENEŞTİRME: Mukayese DERMEK: Biriktirmek DEVRİM: 1. İhtilal 2. Revolüsyon
DENEŞTİRMEK: Kıyaslamak DERNE: Kahya (çiftlik sorumlusu) DEVŞİNMEK: Gayret etmek
DENET: 1. Teftiş 2. Kontrol DERNEMEK: Koordine etmek DEYİK: Nişan (söz)
DENETÇİ: 1. Teftişçi 2. Kontrolör DERNELMEK: Koordine olmak DEYİKLEMEK: Nişanlamak
DENETMEN: Müfettiş DERNEŞİK: Organize DEYİKLENMEK: Nişanlanmak
DENEY: Tecrübe (eksperiment) DERNEŞME: Organizasyon DEYİKDEŞ: Nişanlı
DENGELEÇ: Denge noktası (fzik) DERNEŞMEK: Organize olmak DEYİKLEŞMEK: Nişanlanmak
DENGELEŞMEK: Muvazeneleşmek DERNEŞTİRMEK: Organize etmek DEYİN: Vasiyet
DENGEY: 1. Stabil 2. Hiza DERNEŞTİRMEN: Organizatör DEYİNÇ: Üslup (konuşma tarzı)
DENİZEK: İç deniz DERNETMEK: Kahyalık etmek DEYİNLEMEK: Vasiyet bırakmak
DENKTEŞ: Muadil (eşdeğer) DERNEV: 1. Analiz 2. Organizasyon DEYİŞET: Rivayet
DEPRENÇ: Zelzele DERNEVÇİ: 1. Analizci 2. Kahya DEYİŞETÇİ: Ravi (rivayet eden)

78
DEYİŞETMEK: Rivayet etmek DİKER: Fidan dikme aracı DİLEV: Emel
DIĞIRDAK: Boncuk çan DİKEY: 1. Vertikal 2. Şakuli DİLEVÜK: Dilenci
DIĞIRDAMAK: Şıngırdamak DİKGEN: Dikdörtgen DİLMEÇ: Mütercim
DILAK: Klitoris DİKİNCİ: Terzi DİLMER: Lisan
DILKAÇAR: Baştankara kuşu DİKİNÇ: Terzilik DİLMERMEK: Ecnebice konuşmak
DINGIRAK: Trampet (çalgı) DİKİNDİZ: Terzi DİLMEŞMEK: Tercümeli konuşmak
DIRAZ: Davet DİKİNTİ: 1. Sütun 2. Kolon (inşaat) DİNÇ: 1. Zinde 2. Enerjik
DIRAZCI: Davetçi DİKİŞKER: Dikiş makinası DİNÇELMEK: Zindeleşmek
DIŞAL: Harici DİKİT: Stalagmit DİNGEÇ: Maskara
DIŞALMAK: Dışarıya açılmak DİKİTMEK: Sütun / direk dikmek DİNGİL: Aks (mekanik)
DIŞSAMA: Hariç tutma DİKME: Fidan DİNGİN: Sakin
DIŞSAMAK: Hariç tutmak DİKMEN: 1. Zirve 2. İnatçı DİNK: Havan (dibek)
DIŞTAMAK: İşten çıkarmak DİKSE: Konak ağaç (ökse paraziti) DİNLEÇ: Radyo
DIZIK: Diz çökme DİLBEZEK: Demogog DİNLER: Munis
DIZIKMA: Şövalyelik seromonisi DİLBEZMEK: Demogoji yapmak DİNLERGE: Radyo
DIZIKMAK: Diz çökmek DİLÇEK: Küçük dil DİNLETKE: Konser salonu
DIZIKMAN: Şövalye DİLDEMEK: Hakaret etmek DİNLETKEN: Kendini dinleten
DIZMAN: 1. Şövalye 2. Kabadayı DİLDEŞMEK: Hakaret edişmek DİNSEK: Rahat
DİBEK: Havan DİLDEV: Hakaret DİNSEMEK: Rahatlamak
DİDEK: Gaga DİLEĞEN: Geveze DİNSETMEK: Rahatlatmak
DİĞ: Verem / tüberküloz DİLEMEZ: Konuşamayan DİNŞİRGEÇ: İşitme cihazı
DİĞİR: Merdane (sıkıştırıcı) DİLENCİR: Sadaka toplayıcı DİNŞİRMEK: İşitmek
DİĞİRÇEK: 1. Bobin 2. Rulman DİLENCİREMEK: Dilencilik yapmak DİPÇE: Dipnot
DİĞİRLENMEK: Merdane dönmek DİLENÇ: İstirham DİPÇEMEK: Kökenine inmek
DİKEÇ: Ağaç dikme çubuğu [202] DİLENGİR: Güzel konuşan DİPÇİN: Kökü derinde
DİKEL: Sivri kürek DİLENGİRMEK: Güzel konuşmak DİPÇİNMEK: Kök salmak
DİKELEÇ: İnatçı DİLER: Talepkar DİR: Can
DİKELEMEK: Dik duruma getirmek DİLEŞ: Sohbet DİRECEN: 1. İnatçı 2. Sebatkar
DİKELENMEK: İnat etmek DİLEŞME: Muhabbet DİRÇELME: Reenkarnasyon
DİKELEŞMEK: İnatlaşmak DİLEŞMEK: Muhabbet etmek DİRÇELMEK: Reenkarne olmak [203]

79
DİRÇELMEN: Reenkarne olan DİRİK: Canlı DİŞETMEK: Diş açmak
DİRÇELTMEK: Reenkarne etmek DİRİL: 1. Tik (refleks) 2. Biyolojik DİŞİNDİRİK: Diş çekme ipi
DİREJ: Uzun boylu DİRİLİŞMEK: Canlanmak (birlikte) DİŞKİRT: Dişli dokuma tarağı
DİREN: 1. Şeytani insan 2. İblis [204] DİRİM: Can DİŞLEN: Dişleri çıkık
DİRENEK: Payanda DİRİNÇ: Libido (yaşam enerjisi) DİŞLENTİ: Diş izi
DİRENGE: Temerrüt DİRİNDİZ: Biyolog DİŞMİR: Afacan
DİRENGEÇ: İnatçı DİRİNGE: Pop müzik DİŞNEMEK: Dişleriyle tutmak
DİRENGEMEK: Temerrüt etmek DİRİŞKEN: Yaşama bağlı DİVİK: Termit (akkarınca)
DİRENGEN: Mütemerrid DİRİŞMEK: Yaşama bağlanmak DİVLEK: Kalın kabuklu kavun türü
DİREŞ: Sebat DİRİZ: 1. Biyo– 2. Canlı varlık DİZBEK: 1. Katar 2. Konvoy
DİREŞMEK: Sebat etmek DİRİZGEN: Biyonik DİZBEV: Diz bağı
DİREŞMEN: Sebatkar DİRİZMEK: Canlılaşmak DİZDEV: Dizlik
DİRETİM: Temerrüd DİRKEÇ: 1. Sütun 2. Kiriş (inşaat) DİZELGE: 1. Liste 2. Sıra (dizi)
DİRETKEN: Muanid (inatçı) DİRKEMEK: Sütun / kiriş dikmek DİZEME: Çit
DİRETMEK: İnat etmek DİRLEÇ: Vitamin DİZEMEÇ: Kortej
DİRETMEN: Muanid (inatçı) DİRSE: 1. İnatçı 2. Ters konuşan DİZENEK: Sistem
DİREV: 1. Mesnet 2. Direme sırığı DİRSİZ: Cansız DİZERGE: 1. Kayıt defteri 2. Klasör
DİREY: Fauna (hayvan habitatı) DİRZEK: Köşe DİZGİ: Tertip
DİRGEÇ: İlaç DİŞÇEKER: Davya (dişçi kerpeteni) DİZİK: 1. Diz selamı 2. Kolye
DİRGEK: Erzak DİŞEĞİ: Kürdan DİZİKME: Diz selamı verme
DİRGEN: Harman çatalı DİŞEK: Diş çıkaran çocuk DİZİKMEK: Diz selamı vermek
DİRGER: Tabip DİŞEMEK: Diş çıkarmak DİZİLDİRİK: Diz koruyacağı
DİRGİ: Sofra DİŞENEK: Takma diş DİZİN: İndeks
DİRGİTMEK: Sofra kurmak DİŞENDİRİK: Diş çekme ipi DİZİNÇ: 1. Endeks 2. Sıralama
DİRGİZ: 1. Hayat 2. Can DİŞENDİRMEK: Diş çekmek DİZİNÇLEMEK: Sıralamak
DİRGİZEK: Çizgi flm DİŞENGİ: Diş (mekanik) DİZLEME: Dize kadar çorap
DİRGİZGEN: Muhyi (can veren) DİŞENGİR: Diş açma aygıtı DİZLEMEK: Dize kadar çekmek
DİRGİZME: Animasyon DİŞENMEK: Diş göstermek DİZMEN: Mürettip
DİRGİZMEK: Hayatta kalmak DİŞERMEK: Dişeti kabarmak DOĞ: İlkbahar
DİRİGER: Tabip DİŞERTİ: Dişeti kabarması DOĞAN: Falko türü yırtıcı kuş

80
DOĞANAK: Doğumhane DOLAMA: Viraj DOMURTMAK: Gonca koparmak
DOĞDA: Doğum eğlencesi DOLAMBAÇ: Labirent DONAÇ: Dondurucu hava
DOĞDAŞ: Aynı günde doğan DOLAMIK: Tırıvırı (misina ağ) DONANGA: Teçhizat
DOĞDAŞMAK: Aynı gün doğmak DOLANDI: Seyyah derviş DONANGAN: Teçhizatlı
DOĞDU: Doğum günü DOLANGAÇ: Karmaşık yol DONAŞKA: Üniforma
DOĞDUK: Öz evlat DOLANTI: 1. Kır gezisi 2. Deveran DONAŞMAK: Üniforma giymek
DOĞLAM: Piyes DOLAŞ: Ev kargası DONAT: Tuhafye
DOĞLAMAK: Piyes oynamak DOLAY: 1. Civar 2. Mücavir alan DONATIR: Tuhafyeci
DOĞRAMAÇ: Ekmek parçası DOLAYAN: Mücavir DONCUKMAK: Pıhtılaşmak
DOĞRAMAŞ: Papara yemeği DOLAYLAMAK: Mecaz yapmak DONDURAÇ: Buzluk (buzdolabı)
DOĞRUL: Dürüst DOLÇA: 1. Maşrapa 2. Sürahi DONDURGAÇ: Dipfriz
DOĞUÇ: Gün doğumu DOLGAN: Ful (tam dolu) DONGAR: Kambur
DOĞUNÇ: İrtical (doğaçlama) DOLGUNAY: Bedir, dolunay DONGU: Rijidite
DOĞUNÇLAMAK: İlham gelmek DOLKUMA: Hezeyan DONGUN: Rijit
DOĞULUŞ: Tevellüt DOLKUMAK: Hezeyana gelmek DONKULDAK: Bas (ses)
DOĞURGU: Doğurma DOLKUNMAK: Hezeyan etmek DONKULDAMAK: Bas ses çıkmak
DOĞURGULUK: Doğum vakti DOLMAÇ: Minder DONRA: Saç kepeği
DOĞURTMAN: Ebe (doğumcu) DOLMAN: Ceket DONUŞKAN: Jöle
DOĞUŞAD: Doğu kanadı komutanı DOLMATAS: Biber dolması DONUŞMAK: Jöle gibi donmak
DOĞUŞKAN: İlham verici DOLMUŞ: Minibüs DONUT: Soğuk hava
DOĞUŞKAR: İlham perisi DOLUĞAN: Simgesel sayılar (7, 9) DORA: Şahika
DOĞUT: Doğum tarihi DOLUN: Litre DORAK: Yoğurtlu kaymak peyniri
DOKUNÇ: Hüzün DOLUNÇ: Şarj DORALMAK: Solgunlaşmak
DOKUR: Tekstil dokuma aleti DOLUNDURMAK: Şarj etmek DORAN: Sivri
DOKURGA: Dokuma tezgahı DOLUNMAK: Şarj olmak DORATMAK: Soldurmak
DOKURCUN: Dokumacı kuşu DOLUT: Hacim DOVGA: Yayla çorbası
DOKUTMAN: Tekstil makinesi DOLUTMAK: Şarj etmek DOYARKA: Amele (gündelik işçi)
DOL: Volga ırmağı (coğraf ad) DOM: Ihlamur ağacı DOYDU: Papağan [205]
DOLAĞAN: Akdiken DOMALAK: Yer mantarı DOYGA: Rızk
DOLAK: Sargı kuşağı DOMURMAK: Tomurcuk açmak DOYGAMAK: Rızıklanmak

81
DOYMAÇ: Papara yemeği DÖLGEN: Cenin DÖŞENEK: Mobilya
DOYMAŞ: Papara yemeği DÖNÇÜK: 1. Tümsek 2. Yükselti DÖVEK: Falaka
DOYUMUYU: Aş evi DÖNDÜREK: Topaç DÖVELEK: Kelek (karpuz, kavun)
DOYUNÇ: Tatmin DÖNEÇ: Rotor (döner aksam) DÖVEN: Kesici harman aracı [207]
DOYUNMAK: Tatmin olmak DÖNELGE: Hortum (rüzgar) DÖVENSELİK: Döven oku
DOYUNTU: Fast food DÖNELGEMEK: Hortum esmek DÖVER: Harman makinesi
DOYUTMAK: Tatmin etmek DÖNEMEÇ: Viraj DÖVERGE: Patos (harman aracı)
DÖĞDÜ: Balta / keser küt tarafı DÖNENBEY: Dönerek uçan kuş [206] DÖVÇEK: Havan
DÖĞEÇ: 1. Havan 2. Dibek DÖNENGE: Burç (astronomi) DÖVGÜÇ: Havan
DÖĞMEÇ: Pestil kuruyemiş ezmesi DÖNERGE: Pervane (gemi, uçak) DÖVME: Tatu (vücut boyama)
DÖĞÜLCEK: Bulgur unu DÖNEY: Devir DUDUK: Kekeme
DÖKEÇ: Damper DÖNGE: 1. Atıf 2. Çıkmaz sokak DUDUKLANMA: Kekeleme
DÖKENEK: Tezgah DÖNGEL: Muşmula DUDUKLANMAK: Kekelemek
DÖKER: Damperli kamyon DÖNGELEK: Çark DUDUKLUK: Kekemelik
DÖKERGE: Damper DÖNGEMEK: Atıf yapmak DUĞAR: Numara (sayı)
DÖKMEN: Tezgah satıcısı DÖNGEN: Mürted (dinden dönen) DUĞARLAMAK: Numaralandırmak
DÖKÜMGE: Katalog DÖNGÜ: Rotasyon DUĞARLANMAK: Numaralanmak
DÖKÜN: 1. Gübre 2. Ahbun DÖNGÜN: Rotatif DUĞLAMAK: Set çekmek
DÖKÜNÇ: Hastalık döküntüsü DÖNÜM: Yüzey ölçü birimi (dekar) DUĞLANMAK: Set çekilmek
DÖLEÇ: Üreme gücü yüksek DÖNÜŞTÜREÇ: Transformatör DUĞULDAMAK: Vınlamak
DÖLEK: Asil DÖRDEÇ: 4 parmak işareti DULAK: 1. Genç dul 2. Tecrübeli
DÖLEMEK: Hamile bırakmak DÖRDEN: Kırk (sayı) DULAMA: Kaftan
DÖLEN: 1. Asil 2. Şefkatli DÖRMEK: 1. Eşmek 2. Kazmak DULDA: 1. Himaye 2. Gölge
DÖLENMEK: Hamile kalmak DÖRDÜLDEŞ: Kare DULDAÇ: Şemsiye
DÖLERGE: Sperm DÖRDÜLDEŞMEK: Karelenmek DULMAK: Batmak
DÖLERGEN: Döllenmiş DÖRTKÜL: Dörtgen DULUNGAÇ: Su altı dalış tüpü
DÖLERME: Döllenme DÖRTLENGEÇ: 4 haftalık çalışma DULUNMAK: Suya dalmak
DÖLERMEK: Döllenmek DÖRTMÜYÜZ: Dört köşeli DULUTMAK: Suya daldırmak
DÖLEŞ: Plasenta DÖRVEL: Kare DUM: Sis
DÖLEŞMEK: Rahime yerleşmek DÖŞENÇ: Mefruşat DUMA: Rus Parlamentosu (Rusça)

82
DUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip DURMAZ: “Değmez” DUYARGA: 1. Anten 2. Sensör
DUMAK: Örtmek DURSAMAK: Durmak istemek DUYARGAMAK: Algılamak
DUMLU: Sisli DURUK: Statik DUYARI: Hissiyatlı
DUMRU: Tef (çalgı) DURUKSAMAK: Durur gibi olmak DUYDAŞ: Sempatizan
DUNMAK: Loşlaşmak DURUKSANMAK: Tereddüt etmek DUYDAŞLIK: Sempati
DUNAMAK: Hava kararmak DURUL: 1. Berrak 2. Masum DUYDAŞMAK: Sempati duymak
DURA: 1. Beka 2. Arzu DURULAÇ: Durulama suyu DUYDURMAK: İhbar etmek
DURAÇ: 1. Fren 2. Kaide (altlık) DURULCA: Masumiyet DUYDURUŞ: İhbar
DURAÇLAMAK: Frenlemek DURULMAK: Berraklaşmak DUYGUN: Hissiyatlı
DURAÇLANMAK: Frenlenmek DURUNÇ: Mola DUYSAL: Hissi
DURAĞ: Nokta DURUNMAK: Mola vermek DUYSAMAK: Duymak istemek
DURAL: 1. Sabit 2. Arzulu DURUŞKAN: Dayanıklı DUYSANMAK: Duyar gibi olmak
DURALAMAK: Arzulamak DURUŞMAK: Ayakta bekleşmek DUYSU: His
DURALGA: İstasyon DURUTMAK: Kaim kılmak DUYUK: Haber
DURAMAK: Baki kalmak DURUZ: Park (araç) DUYUKMAK: Haber almak
DURAMIŞ: Baki DURUZGA: Park yeri (araç) DUYUNÇ: 1. Hissiyat 2. Feraset
DURAN: Bakir arazi (Mançuca) DURUZMAK: Park etmek DUYUNÇAK: Gazete
DURATAY: Baki DUŞAK: Köstek DUYUNÇAMAK: Haber almak
DURÇULGA: Tecrübe DUŞAMAK: Köstek vurmak DUYURMAN: Muhabir
DURÇULGAMAK: Tecrübelenmek DUŞANMAK: Kösteklenmek DUYUSAN: Hassas
DURGAÇ: Park yeri / alanı DUVA: 1. Perde 2. Paravan DUYUŞAN: Telepatik
DURGU: Sekte DUVADAK: Toy kuşu DUYUŞMAK: Telepati yapmak
DURGUMAK: Sekteye uğramak DUVALMAK: Örtülmek DUYUZ: İlan
DURGUTMAK: Sekteye uğratmak DUVAMAK: Peçe örtmek DUYUZMAK: İlan etmek
DURGUZMA: Ereksiyon DUVMAK: Perde / örtü örtmek DÜĞELEMEK: İlaçlamak
DURGUZMAK: Ereksiyon olmak DUVULDAĞAN: Mayıs böceği DÜĞELENMEK: İlaçlanmak
DURLAK: İkametgah DUVULDAMAK: Vınlamak DÜĞLEK: Kavun
DURLAN: Berrak DUYAÇ: Radar DÜĞÜ: İnce bulgur
DURLANMAK: Berraklaşmak DUYANAK: Sensör DÜĞÜR: Tahıl tanesi
DURMAÇ: Sicim DUYARAK: Sansasyon DÜĞÜRÇEK: Granül

83
DÜLEK: Saksı DÜŞEMEK: Rüya görmek DÜŞÜNDÜZ: Filozof
DÜLEMEK: Polenleşmek DÜŞERGE: 1. Pay 2. Miras payı DÜŞÜNGE: Efkar
DÜLENMEK: Bitki oluşmak DÜŞERGEMEK: Pay almak DÜŞÜNGEN: Efkarlı
DÜNEGÜN: Evvelki gün DÜŞEY: 1. Vertikal 2. Şakuli DÜŞÜNGÜ: Tefekkür
DÜNEN: Üç yaşındaki at DÜŞGEL: Rastlantı DÜŞÜNMEN: Mütefekkir
DÜNENMEK: Gün bitmek DÜŞGELE !: Rastgele! DÜŞÜNSEME: Mülahaza
DÜNETMEK: Günü bitirmek DÜŞGELMEK: Rast gelmek DÜŞÜNSEMEK: Mülahaza etmek
DÜNÜK: Nazik DÜŞGÜR: Hayalet DÜŞÜNÜK: 1. Not 2. Havsala
DÜNÜKMEK: Nezaket göstermek DÜŞGÜRMEK: Hayal etmek DÜŞÜNÜKLEMEK: Not düşmek
DÜNÜŞKE: Şeker pancarı DÜŞLEĞEN: Hayali DÜŞÜRGE: İskonto
DÜREK: 1. Top (kumaş vs.) 2. Rulo DÜŞLEK: Hayalperest DÜŞÜRGEMEK: İskonto yapmak
DÜREMEÇ: Sandviç DÜŞLENCE: Fantazi DÜŞÜT: Türbe
DÜRGE: Paket DÜŞLENCESEL: Fantastik DÜYENEK: Nasır (deri sertleşmesi)
DÜRGEÇ: Paketleme aleti DÜŞLENTİ: Muhayyile DÜYNE: Hacc
DÜRGEK: 1. Rulo 2. Bohça DÜŞÖYKÜ: Masal DÜYNEMEK: Haccetmek
DÜRGEKLEMEK: Bohçalamak DÜŞSEME: Hayal DÜYÜ: 1. Pirinç (bitki ve tane)
DÜRGELEMEK: Paketlemek DÜŞSEMEK: Hayal kurmak DÜYÜÇÜ: Çeltik ekicisi
DÜRGÜ: 1. Kefen 2. Sargı DÜŞÜLGE: Hayal DÜZE: Ayar
DÜRGÜÇ: 1. Dürüm 2. Makara DÜŞÜLGEMEK: Hayal etmek DÜZEÇ: Tesviye aleti
DÜRME: Rulo DÜŞÜLKE: Ütopya DÜZEÇLEME: Tesviye
DÜRMELEMEK: Rulo yapmak DÜŞÜMDEŞ: Mutabık DÜZEÇLEMEK: Tesviye etmek
DÜRMENE: Sandviç DÜŞÜMDEŞLİK: Tetabuk DÜZELEMEK: Ayarlamak
DÜRTKEMEK: İtelemek DÜŞÜMDEŞMEK: Tetabuk etmek DÜZELENMEK: Ayarlanmak
DÜRTKENMEK: İtelenmek DÜŞÜNÇ: 1. Mülahaza 2. Tefekkür DÜZELİ: Ayarlı
DÜRTKÜN: Dişi domuz DÜŞÜNDEME: Felsefe DÜZELTMEN: Musahhih
DÜRÜNÇ: Çeyiz DÜŞÜNDEMEK: Felsefe yapmak DÜZEM: Doz
DÜRÜNTÜ: Rulo gibi kıvrılmış şey DÜŞÜNDEŞ: Hemfkir DÜZEME: Dozaj
DÜŞELGE: 1. Pay 2. Hisse DÜŞÜNDEŞME: Tevarüt DÜZEMEK: Regüle etmek
DÜŞELGEMEK: Pay düşmek DÜŞÜNDEŞMEK: Hemfkir olmak DÜZENEK: Mekanizma
DÜŞELGENMEK: Pay almak DÜŞÜNDEV: Felsefe DÜZENGEÇ: Regülatör

84
DÜZENMEK: Nizama girmek ECETEY: Küçük kız kardeş EDGÜLÜ: Kıymetli
DÜZENLEŞMEK: Nizamileşmek ECİNMEK: Rahmet etmek EDGÜLÜK: Kıymet
DÜZER: Dozer ECİMEK: Merhamet etmek EDİGE: Muallim
DÜZESİZ: Ayarsız ECİMEN: Merhametli EDİK: 1. Ayakkabı 2. Papuç
DÜZET: Islah ECİNER: 1. Elem 2. Keder EDİKÇİ: Ayakkabıcı / Papuççu
DÜZETMEK: Islah etmek EÇEGE: Abi (büyük erkek kardeş) EDİKMEK: Muvaffak olmak
DÜZEY: Seviye EÇEGEY: Lor yemeği EDİL: 1. Melodi 2. Hayır (iyilik)
DÜZGE: Makyaj EÇEK: Taban (ayağın altı) EDİLEMEK: Müzik yapmak
DÜZGEÇ: Makyaj malzemesi EÇİK: Hece EDİLGE: İfa konusu olan şey
DÜZGEN: Nizami EÇİKLEMEK: Hecelemek EDİLGEMEK: İfa etmek
DÜZGENLİK: Nizamiye EÇİMEK: Fermente olmak EDİLGEN: Pasif
DÜZGÜ: 1. Tertip 2. Çeyiz 3. Norm EÇİNE: 1. Doğru sözlü 2. Emin EDİLGENMEK: İfa olmak
DÜZGÜLÜ: Tertipli EÇİNMEK: Mayalanmak EDİLMEK: Gerçekleştirilmek
DÜZGÜSÜZ: Tertipsiz EÇİTKEN: Maya EDİM: İfa (yerine getirme)
DÜZLEÇ: Greyder EÇİTME: Mayalama EDİNÇ: Müktesebat
DÜZLEM: Satıh EÇİTMEK: Mayalamak EDİR: Gün (24 saat)
DÜZLEN !: “Hazırol!” EÇKİ: Oğlak burcu (astroloji) EDİRGE: 1. Harman 2. Hasat
DÜZLENÇ: Tesviye ED: Madde [“d” harf ile yazılır] EDİRGEN: Harman / hasat yeri
DÜZLEV: Ova EDE: Dede (büyükbaba) EDİRMEK: Harman / hasat etmek
- E- EDEGEY: Kral EDİZ: 1. Sarp 2. Pahalı
EBE: Doğum hemşiresi EDEKE: Lala (erkek dadı) EDSİZ: Maddi olmayan
EBERMEK: Elinde getirmek EDER: 1. Fiyat 2. Misk faresi EFE: Zeybek (Yunanca)
EBEŞMEK: Sırtında taşımak EDERGE: 1. Fiyat 2. Paha EFECEN: Yaramaz çocuk
EBZE: Svan (Dağ Gürcüsü) EDERGEN: Pahalı EGE: 1. Efendi 2. Sahip 3. Özne
EBZEÇE: Svanca (Dağ Gürcücesi) EDERLEK: Tarife EGEÇE: Hanımağa
ECE: Abla EDERLEMEK: Fiyat belirlemek EGELEMEK: Başlamak (oyun)
ECEGEY: Kraliçe EDERLENMEK: Pahalanmak EGELETMEK: Başlatmak (oyun)
ECENE: Cüce EDERMEK: Pahalanmak EGEMEN: Hükümran [208]
ECETEN: 1. Hükümran 2. Egemen EDEŞ: 1. Büyükbaba 2. Dede EGEMENLİK: Hakimiyet
ECETENGE: Hükümranlık, egemenlik EDGÜ: Kıymet EGEV: Törpü

85
EGEVLEMEK: Törpülemek EĞİNDEMEK: Sırt dayamak EĞRİLÇE: Raşitizm (kemik eğriliği)
EGEVLENMEK: Törpülenmek EĞİNDEŞ: Dost EĞRİLÇEK: Kavisli
EĞBER: Yamuk (geometri) EĞİNDEŞMEK: Sırt sırta dayaşmak EĞRİLÇEMEK: Kavislenmek
EĞBERMEK: Yamulmak EĞİNMEK: Rükuya varmak EĞRİM: 1. Pınar 2. Göze
EĞÇİM: Rampa EĞİNSEME: Temayül EĞRİNDİ: Reverans
EĞÇİMEK: Meyillenmek EĞİNSEMEK: Temayül etmek EĞRİNMEK: Reverans yapmak
EĞÇİTMEK: Meyil vermek EĞİR: 1. İlaç 2. Kür EĞSİMEK: Temayül etmek
EĞDİ: Çapa EĞİRÇEK: Kirmen, iğ EĞSİNMEK: Temayül göstermek
EĞEGÖZ: Kiklop (tepegöz) EĞİRGEÇ: Kirmen, iğ EĞSİTMEK: Temayül etmek
EĞEK: Çene EĞİRMEN: Kirmen, iğ EKE: Abi (büyük erkek kardeş)
EĞELDEK: Narin EĞİRSEK: İlaca ihtiyacı olan EKELE: Palamut ağacı
EĞELDEMEK: Narinleşmek EĞİRSEMEK: İlaca ihtiyaç duymak EKELMEK: Yanında getirmek
EĞENİK: Mahçubiyet EĞİT: Sürme (göz boyası) EKEME: Müzik aleti
EĞENMEK: Mahçup olmak EĞİZ: Şive EKEMEK: Müzik aleti çalmak
EĞERÇEK: Semer / palan cebi EĞİZMEK: Şiveli konuşmak EKENEK: Tarla (ekilebilir alan)
EĞERKEY: 1. Semer 2. Palan EĞLEÇ: Park yeri (araç) EKER: Mibzer (ekim makinesi)
EĞERME: Süzme yoğurt EĞLEK: Park alanı EKEREK: Ev önündeki bahçe
EĞERMEK: Torba bükmek EĞLEMEK: Park etmek EKERGE: Mibzer (ekim makinesi)
EĞEŞ: 1. Melodi 2. Nağme EĞLENEÇ: Parti (eğlence) EKETEY: Küçük birader
EĞEŞİK: 1. Sataşma 2. Müzik EĞLENEK: Park (eğlence alanı) EKEV: Çift (iki) öküz
EĞEŞKEN: Sataşkan EĞME: 1. Torba 2. Poşet EKİLEM: Tereddüt
EĞEŞMEK: Müzik yapmak [209] EĞMEÇ: Kavis EKİLEMEK: Kararsızlık göstermek
EĞET: 1. Sağdıç 2. Uşak (hizmetçi) EĞNEZ: Narin EKİLENMEK: Tereddüt etmek
EĞEZ: Müzik EĞNEZMEK: Narinleşmek EKİLEV: Kararsızlık
EĞEZCİ: Müzisyen EĞNİK: İçyağı yemeği EKİNÇ: 1. Kültür 2. Hars
EĞEZMEK: Musiki icra etmek EĞREK: Motel EKİNMEK: Kendiliğinden yetişmek
EĞİLÇEK: Elastik EĞREM: Viraj EKİNTİ: Kendigelen bitki
EĞİLÇEMEK: Elastikleşmek EĞREMEK: Viraj dönmek EKİR: Bitki kökü
EĞİN: 1. Sırt 2. Vücut EĞREN: Kızılcık (ağaç, meyve) EKİRMEK: Köklü bitki ekmek
EĞİNÇ: Rüku EĞRİÇ: Çarpık EKİRTMEK: Köklü bitki ekmek

86
EKİT: İnsaf ELBEKLEMEK: Arz etmek (iktisat) ELDEŞ: Muvaza
EKİTMEK: İnsaf etmek ELBER: Bilmece ELDEŞMEK: Muvaza etmek
EKİZ: 1. Kusur 2. Çift ELBERMEK: Bilmece sormak ELDEŞMEN: Muvazacı
EKİZMEK: Kusur işlemek ELBİR: 1. Arabulucu 2. Müşterek ELDEV: 1. Çeşit 2. Nevi
EKLENÇ: Aksesuar ELBİRLİĞİ: 1. İttifak 2. İştirak ELDİZ: Vatansever
EKLEŞ: Rotasizm (“R” sesi sorunu) ELBİRMEK: İttifak / iştirak etmek ELEGE: Akraba
EKLEŞMEK: “R” sesi çıkaramamak ELBİZ: Şeytan [210] ELEKEY: Neredeyse
EKMEG: Nan [Ekmek] ELCEMEK: Mukavemet etmek ELEKLEMEK: İstihza etmek
EKMEK: Ziraat yapmak ELCİME: Gurbet ELEKTEMEK: İstihza etmek
EKMEN: 1. Ziraatçi 2. Çiftçi ELCİMEK: Gurbete gitmek ELEMEN: Kalbur
EKSEN: 1. Mihver 2. Ekvator ELCİR: 1. Hasretli 2. Bunak ELEMGE: İplik çıkrığı
EKSER: 1. Rod çubuğu 2. Kağnı oku ELCİREMEK: Sıla hasreti çekmek ELEN: Hobi
EKSİMEK: Kusuru olmak ELCİRME: Bunama ELENEK: Delegasyon
EKSİNÇ: Maluliyet ELCİRMEK: Bunamak ELENGE: Kalbur üstü (kalan)
EKSİNÇEK: 1. Negatif 2. Elektron ELÇEĞEN: Merkep (eşek) ELENGEÇ: Eleme makinası
EKSİNMEK: Kusur etmek ELÇEK: 1. Orak 2. Munis ELENGEMEK: Kalbur üstü kalmak
EKSİTMEK: Noksanlaştırmak ELÇEKME: Feragat ELENLEMEK: Hobi ile uğraşmak
EKŞİMEN: Kuzukulağı bitkisi ELÇEKMEK: Feragat etmek ELENTİ: Kalbur üstü kalanlar
EKŞİĞEN: Limon ELÇİK: Eşek arısı ELERGE: Eleme makinesi
EKŞİMİK: Frenk üzümü ELÇİLEME: Görücü usülü ELERİM: Vesile
EKŞİNÇ: Asiditasyon ELÇİLEMEK: Görücü gitmek ELERMEK: Vesile olmak
EKŞİRGE: Turşu ELÇİM: 1. Avuç dolusu 2. Tutam ELEŞ: El ele tutuşma
EKŞİRGEMEK: Turşu mayalanmak ELÇİN: 1. Demet 2. Bağ ELEŞMEK: El ele tutuşmak
EKŞİRGETMEK: Turşu mayalamak ELDEK: 1. Basiretli 2. Eldiven ELEŞMEN: El ele tutuşan
EKŞİT: 1. Asit 2. Hamız ELDEM: 1. Basiret 2. Canayakınlık ELEŞTİRİ: Tenkit
EKTİ: 1. Parazit 2. Mezbahane ELDEMEK: Elde etmek ELEŞTİRMEN: Münekkit
EKÜ: Mafsal ELDENMEK: Elinden tutmak ELEV: Delegasyon
EKÜN: Çift (ikili) ELDER: Refakatçi ELEVÜR: Kalbur
ELBEĞEN: 1. Bol 2. Bereketli ELDERMEK: Refakat etmek ELEY: 1. Vatan 2. Memleket
ELBEK: 1. Kaf 2. Ziyade ELDESE: Foton (Mançuca) ELEZ: 1. Hayalet 2. Silüet

87
ELEZER: İşkenceci ELİŞMEK: Maharet göstermek ELTME: Refakat
ELEZMEK: Eziyet etmek ELİTMEK: Hizmet vermek ELTMEK: Refakat etmek
ELGE: 1. Model 2. Kalıp ELİYE: Yıldırım tanrısı [212] ELVEREN: Destekçi
ELGEMEK: Ekin ekmek ELİZ: Bekaret tanrıçası (mitoloji) ELVERMEK: Destek olmak
ELGENÇEK: Falaka ELKİMEK: Yıldırım düşmek EM: 1. İlaç [214] 2. Ağız
ELGEŞMEK: Birlikte ekin ekmek ELKİN: Yıldırım EMBEL: Nodul
ELGEY: Vatansever ELKİNMEK: Yıldırım çarpılmak EMÇEK: Meme
ELGEZEK: 1. İşgüzar 2. Kalbur ELKİŞ: Elleri bağlı EMÇEKTEŞ: Süt kardeş
ELGEZMEK: İşgüzarlık etmek ELKİŞEN: Kelepçe EMÇELGE: İlaç tedavisi
ELGİ: Gariplik ELLEZ: İlyas (özel ad) [213] EMÇELMEK: Tedavi olmak
ELGİN: Garip ELLİK: Kamu (devlet ve toplum) EMÇELTMEK: Tedavi etmek
ELGÜÇ: Kanca ELLİKLEŞTİRME: Kamulaştırma EMÇELTMEN: 1. Hekim 2. Tabip
ELGÜÇEKE: Parmak oyunu (iple) ELLİKLEŞTİRMEK: Kamulaştırmak EMÇEMEN: Halk hekimi
ELGÜMEK: Kancaya takmak ELME: Ihlamur ağacı EMÇİ: Eczacı
ELİ: Uzunluk ölçüsü (15 cm) [211] ELMEK: Hizmet etmek EMDEMEK: İlaç vermek
ELİF: Arap alfabesinin ilk harf ELMEŞ: Takas EMDEN: Bakire
ELİGEÇE: Hala (henüz) ELMEŞİK: Takas edilmiş EMDENMEK: İlaç almak
ELİK: 1. Gazel (hayvan) 2. Taklit ELMEŞMEK: Takas etmek EMDEV: İlaç tedavisi
ELİKLEMEK: Taklit etmek ELÖVER: Takdire şayan EME: Hala (babanın kız kardeşi)
ELİKTEMEK: Özenmek ELÖVMEK: Tahsin etmek EMECEN: Emici yılan
ELİKTEV: Özenti (taklit) ELSEK: Kibar EMEÇ: Vantuz
ELİKTEVCİ: Özentici (taklitçi) ELSEMEK: Kibarlık etmek EMEGE: 1. Kadın 2. Dişi
ELİNCEK: Salıncak ELSENÇ: Kibarlık EMEGEL: Çocuk emzirme
ELİNDİRME: Manüplasyon ELSENMEK: Kibar davranmak EMEGELÇİ: Süt annesi [215]
ELİNDİRMEK: Manüple etmek ELSEL: Sosyal EMEGEN: Dev anası (mitoloji) [216]
ELİNMEK: Manüplasyon yapmak ELSELLEŞME: Sosyalleşme EMEGET: 1. Put 2. Fetiş
ELİR: 1. Uykusuz 2. Katır ELSELLEŞMEK: Sosyalleşmek EMEGEY: Nine (büyükanne) [217]
ELİRME: Uykusuzluk hastalığı ELSELLEŞTİRMEK: Sosyalleştirmek EMEGÇİN: 1. Dişi 2. Kadın
ELİRMEK: Uykusuzluğa tutulmak ELTER: Refakatçi EMEGTEY: 1. Dişi 2. Kadın
ELİŞ: 1. Usta 2. Mahir ELTİR: Kuzu derisi EMEHSİT: Nine (büyükanne)

88
EMEKTEŞ: İş arkadaşı EMKE: Lezzetli EMSİNMEK: Kadınsı davranmak
EMEL: 1. İlaç tedavisi 2. Kür EMKEK: 1. Dişi 2. Kadın EMSİZ: İlaçsız
EMELCİ: Eczacı EMKEMEK: Tadına bakmak EMTER: Merkez
EMELDEŞ: Refka (karı, eş) EMKESEMEK: Kadın istemek EMTERMEK: Temerküz etmek
EMELEZMEK: Kadın bulmak EMLEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga EMTÜ: Evli erkek (karısı olan kişi)
EMELZEK: Halk hekimi (kocakarı) EMLEK: 1.Şifalı bölge 2. Müşfk [219] EMZE: Dul kadın
EMELZEMEK: İlaçla tedavi etmek EMLEMEK: İlaç vermek EMZEK: Biberon
EMEN: 1.Meşe ağacı 2. Can EMLENMEK: Bir kadınla evlenmek EMZEMEK: Tadına bakmak
EMENDİRMEK: Zahmet vermek EMLEŞ: Aşı (tıbbi) EMZİK: Oyuncak meme
EMENMEK: Zahmet çekmek EMLEŞMEK: Aşılanmak EMZİNÇEK: Pipet
EMER: Rahat EMLETMEK: İlaçlatmak EMZİNMEK: Pipetle çekmek
EMEREK: Mobilya EMLÜ: Evli erkek (karısı olan kişi) EN: 1. Kesik işareti 2. Damga
EMERMEK: Rahatlamak EMNEK: Tedavi ENÇ: Rahat
EMERTMEK: Rahatlatmak [218] EMNEKÇİ: Hekim ENÇEK: Yavru (köpek, kedi)
EMET: 1. Sınır 2. Hudut EMNELGE: Eczacılık ENÇİ: Miras
EMEZ: “Değil” EMNELGER: Eczacı ENÇİLEMEK: Miras bölüşmek
EMEZİ: Kadınsı EMNELMEK: İlaçla tedavi olmak ENÇİLENMEK: Mirasa konmak
EMEZİLEMEK: Kadınsı davranmak EMNEMEK: İlaçla tedavi etmek ENÇMEK: Rahatlamak
EMGEÇ: 1. Zahmetli 2. Vantuz EMNER: Aşı (tıbbi) ENDEK: 1. Yemin 2. Mühür
EMGEK: Zahmet EMNERMEK: Aşılanmak (tıbbi) ENDEMEK: Yemin etmek
EMGEKLİ: Zahmetli EMNETMEK: İlaçla edavi ettirmek ENDER: Boca
EMGEKSİZ: Zahmetsiz EMRE: Aşık (halk şairi) ENDERMEK: Boca etmek
EMGEMEK: Zahmet çekmek EMREMEK: Aşık (halk şairi) olmak ENDEŞ: Aynı damgaya sahip olan
EMGENMEK: Izdırap çekmek EMRENMEK: Aşıklık almak (rüya) ENDEŞMEK: Aynı damgayı taşımak
EMGETMEK: Zahmet vermek EMSEK: Kadın avcısı ENDİK: 1. Eda 2. Tavır
EMİK: Meme EMSEL: Karısını seven erkek ENDİKMEK: Eda / tavır takınmak
EMİKDEŞ: Süt kardeş EMSELEK: Zenne (kadınsı erkek) ENDÜŞMEK: Minimize olmak
EMİL: Feminal EMSELİK: Travesti, transeksüel ENYÜKMEK: Maksimize olmak
EMİTMEK: İlaçla tedavi etmek EMSEMEK: Kadın istemek ENE: Nine (büyükanne)
EMİZMEK: İlaçla tedavi olmak EMSENEK: Jigolo ENECEK: Alt basamak (merdiven)

89
ENEÇ: 1. Meyil 2. Ekstrem ENİR: Pelikan kuşu ERBÖRÜ: Kurtadam
ENEGEY: Nine (büyükanne) ENİŞ: 1. Marjinal 2. Rahatlık ERBÜKE: Yılan adam
ENEHSİT: Nine (büyükanne) ENİT: Sürpriz ERÇE: Mertçe
ENEK: 1. Hadım (iğdiş) 2. Testis ENİTMEK: Sürpriz yapmak ERÇİM: Enerji
ENEKE: 1. Mürebbiye 2. İri bilye ENKİŞ: Tecrübeli ERÇİN: İdari bölge (köy, şehir vs.)
ENEKLEŞ: Münakaşa ENLEM: Paralel (latitude) ERÇİNMEK: İdare etmek
ENEKLEŞMEK: Münakaşa etmek ENMEK: 1. Şaşırmak 2. Solmak ERDE: Kemal
ENEMEK: Keserek işaretlemek ENNE: Hala (babanın kız kardeşi) ERDEÇİ: Kamil
ENENMEK: Kesilerek işaretlenmek ENÖNE: Enberi noktası (gökbilim) ERDEM: Fazilet
ENETMEK: Hadım (iğdiş) etmek ENÖNELEMEK: En öne almak ERDEMEK: Mert davranmak
ENER: Akord (çalgı) ENÖTE: En uzak nokta (gökbilim) ERDEN: Bakir
ENERMEK: Akord etmek [220] ENÖTELEMEK: En arkaya almak ERDENE: Cevher
ENEŞ: 1. Büyükanne 2. Nine ENREK: Kükreyen ERDENMEK: Namusunu korumak
ENETKEK: Hintli ENREMEK: Kükremek ERDEŞ: Kuma (aynı erkekle evli)
- Enetkekçe: Hintçe ENSER: Mıh (büyük çivi) ERDEŞMEK: Kuma olmak
- Enetkekye: Hindistan ENZE: Kambur ERDİBEY: Olgun erkek
ENEZ: 1. Hadım 2. Ağzı kesik testi EPENEK: Pul (rondela) ERDİBİKE: Olgun kadın
ENGEK: Çene kemiği EPEYLENME: Hava atma ERECE: 1. Prensip 2. Mevzuat
ENGEME: Badal (tümsek) EPEYLENMEK: Hava atmak EREGEN: Dede (büyükbaba)
ENGER: 1. Maraz 2. Dert EPİNÇ: 1. Kültür 2. Hars EREHSİT: Dede (büyükbaba)
ENGEZ: Cihaz EPİT: Sanat EREK: 1. Gaye 2. İki hörgüçlü deve
ENGEZER: Dev EPİTKEN: Sanatçı EREKÇİN: Erkek
ENGİLMEK: Temayül etmek EPİTMEK: Sanat eseri yapmak EREKE: 1. Etil alkol 2. Genç erkek
ENGİM: 1. Parça 2. Kısım EPİTMEN: Sanatçı EREKEY: Başparmak
ENGİME: Hikaye EPKİN: Sanat yeteneği olan EREKMEN: Dulavrat otu
ENGİMEK: Kısımlanmak EPLEMEK: Sebep olmak EREKTEY: Erkek
ENGİRMEK: Takip etmek EPLENMEK: Sebebiyet vermek EREL: 1. Hasret 2. Vefa
ENGİTMEK: Kısımlamak EPMEK: Ekmek (tahıl saçmak) ERELEMEK: Hasret / vefa duymak
ENGİZ: Tescil ERBEĞEN: Pervane böceği ERELENMEK: Hasret çekmek
ENGİZLEMEK: Tescil etmek ERBEKEY: Kelebek ERELEZMEK: Koca bulmak

90
EREM: 1. Müjde 2. Pelin otu ERGÜ: 1. Rica 2. Nimet ERKİL: Cumartesi günü
EREMÇEK: Lor peyniri ERGÜÇE: 1. Dilekçe 2. Armağan ERKİLEMEK: Serbest davranmak
EREMİK: Kısır (çocuğu olmayan) ERGÜMEK: Rica etmek ERKİLENMEK: Serbest bırakılmak
EREMLEMEK: Rıza göstermek ERGÜN: Ricacı ERKİN: 1. Hür 2. Serbest
EREN: 1. Evliya 2. Derviş ERGÜL: Rica ERKİNDİK: 1. Hürriyet 2. Serbesti
ERENBEY: İhtiyar erkek ERGÜVEN: Devir (çağ) ERKLİ: 1. Muktedir 2. Otoriter
ERENBİKE: İhtiyar kadın ERİKEN: Kamil ERKLİK: 1. İktidar 2. Otorite
ERENDİZ: Jüpiter gezegeni ERİKMEK: 1. Bıkmak 2. Usanmak ERKMEN: Diktatör
ERENER: Vaat ERİLMEK: Biçim değiştirmek ERKSİNME: Hakimiyet
ERENERMEK: Vaat etmek ERİN: 1. Dudak 2. Reşit 3. Nehir ERKSİNMEK: Hakimiyet sağlamak
EREŞMEK: Keramet etmek ERİNÇ: Huzur (içsel) ERKSİZ: Kudretsiz
EREŞMEN: Zehirsiz örümcek ERİNÇEK: Üşengeç ERKTİ: Muhtar (özerk)
ERETME: Sünnet (tıbbi) ERİŞ: 1. Gayret 2. Muvaffakiyet ERLEG: Yeraltı tanrısı (mitoloji) [223]
ERETMEK: Sünnet etmek (tıbbi) ERİŞEK: 1. İdeal (ülkü) 2. Gaye ERLEN: Hamster
EREVİL: Grev ERİŞMEN: Muvaffak ERLENMEK: Kocaya varmak
EREY: Piyon ERİYİK: Mahlul ERLÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi)
EREZ: 1. Mert 2. Delice otu ERK: İktidar ERMEN: 1. Pelin otu 2. Kutsal [224]
EREZİ: Erkeksi ERKE: Otorite ERMİŞ: 1. Evliya 2. Derviş
EREZİLEMEK: Erkeksi davranmak ERKECEY: Parmak kız (masal) [221] ERNEK: Başparmak
ERGE: Maden yatağı ERKEÇ: Genç teke ERPELMEK: Törpülenmek
ERGEMEK: Birikmek ERKELEMEK: Destek olmak ERSE: Yarı olgun
ERGENE: Maden ocağı ERKELENMEK: Destek bulmak ERSEK: Nemfoman
ERGENEK: Sandık ERKELİ: Otoriter ERSEL: Kocasını seven kadın
ERGENEKEN: Maden ocağı tüneli ERKEM: Naz ERSELEK: Erkeksi kadın
ERGİL: 1. Nimetli 2. Kamil ERKENEK: Parmak çocuk [222] ERSELEN: 5 renkli aslan (mit) [225]
ERGİLEMEK: Nimet vermek ERKESEMEK: Erkek istemek ERSELİK: Hermafrodit
ERGİLENMEK: Rekor kırmak ERKETEY: Otokrasi ERSEMEK: Erkek istemek (cinsel)
ERGİRMEK: Erimeye başlamak ERKEY: Naz ERSENEK: Fahişe
ERGİT: Eritme / carper peynir ERKEYİN: Nazlı ERSİN: Amin (dilek sözcüğü)
ERGİZMEK: Erimek (maden) ERKİ: 1. Turfanda 2. Olgun ERSİNMEK: Erkek gibi davranmak

91
ERŞEK: Kafası pars biçimli ayı (mit) ESELİK: 1. Saadet 2. Selamet ESİNMEK: Cereyan etmek
ERŞİ: Çirkin ESEM: Hatıra ESİRGEMEK: Himaye etmek
ERŞİLENMEK: Çirkinleşmek ESEME: 1. Nüfus cüzdanı 2. Künye ESİRGEN: Hami (himayeci)
ERTE: Sabah ESEMEK: Hatırlamak ESİRGENÇ: Himaye
ERTEGEN: Sabahleyin ESEN: 1. Selam 2. Selamet ESİRGENMEK: Himaye edilmek
ERTEĞİ: Masal ESENDEME: Selamet ESİRGEŞ: Vesayet
ERTEKİ: Yarın ESENDEMEK: Selamete ermek ESİRGEŞMEK: Vesayet etmek
ERTELE: Şimdiye dek (Mançuca) ESENDEŞMEK: Selametleşmek ESİRGİN: Ani kar fırtınası
ERTELİK: Kahvaltı (sabah yemeği) ESENDİK: Selim ESİRİK: Ani duygusal tepki
ERTELMEK: Sabah olmak ESENGÜ: 1. Sıhhat 2. Selamet ESİRMEK: Ani tepki vermek
ERTEN: İmsak ESENGÜLEMEK: Sıhhat dilemek ESİRMEN: Ani tepki veren kişi
ERTENÇEK: Sabahleyin ESENGÜLENMEK: Sıhhat bulmak ESİRTMEK: Ani tepki vermek
ERTENE: 1. Sahur 2. Cevher ESENGÜLEŞMEK: Sıhhat dileşmek ESİTEÇ: Telefon
ERTİK: 1. Geçen 2. Meslek ESENLEME: Selamlama ESİTMEK: Telefon etmek
ERTİKLİ: Fani ESENLEMEK: Selamlamak ESİZ: 1. Eyvah 2. Fena
ERTİM: Kamil ESENLEŞMEK: Selamlaşmak ESİZGEMEK: Hayıflanmak
ERTİR: Sabah ESENMEN: Salim ESİZMEK: Vah etmek
ERTİRLİK: Kahvaltı ESER: 1. His 2. Saadetli 3. Rüzgar ESKERME: Hatıra
ERTMEK: Zaman geçmek ESERGE: Manik nöbet (hastalık) ESKERMEK: Hatırlamak
ERTÜ: Evli kadın (erkeği olan kişi) ESERGEN: Manik ESKERT: Not (hatırlatma kağıdı)
ERZE: Dul erkek ESERMEK: Hissetmek ESKERTME: İhtar
ERZEMEK: Amaç edinmek ESETMEK: Hatırlatmak ESKERTMEK: İhtar etmek
ERZENE: Zirve ESEY: Esinti ESKİN: Kalbur makinası
ERZİ: 1. Vasi 2. Evliya ESGİN: Rüzgarlı yer ESKİRGEMEK: Külüstürleşmek
ERZİN: 1. İstiklal 2. Ateş küreği ESİÇ: Tencere ESKİRGEN: Külüstür
ES: 1. Dimağ 2. Zihin 3. Not ESİK: 1. Kapı 2. Başkent ESKİRMEK: Yıpranmak
ESE: 1. İsa (özel ad) 2. Saadet ESİN: İlham ESLEK: 1. Farkında 2. Halim
ESEGE: Baba ESİNÇ: Cereyan (hava akımı) ESLEMEK: Farketmek
ESEĞEN: Rüzgarlı yer ESİNLEMEK: İlham vermek ESLENMEK: Farkedilmek
ESELEK: 1. Ahmak 2. Budala ESİNLENMEK: İlham almak ESLETMEK: Farkettirmek

92
ESLEV: Farketme EŞELEK: Maden ocağı ETENMEK: Embriyo oluşmak
ESME: Esinti EŞEY: Cinsiyet ETEŞ: Horoz
ESNEĞEN: Elastiki EŞEYSEL: Cinsel ETEŞMEK: Şişmanlamak
ESNEK: Elastik EŞGÜTMEK: Koordine etmek ETİK: 1. Vücut 2. Tezyinat
ESPEK: Esinti EŞİL: Feminal ETİKMEK: Etlenmek
ESPEREK: Muhabbet çiçeği EŞİM: 1. Saç örgüsü 2. Hamarat ETİLMEK: Nihayete ermek
ESRE: “I-İ” sesi veren işaret [226] EŞİNGEN: Müsavi ETİN: Gök gürültüsü
ESREÇ: Alkollü içki EŞİR: 1. İri ağızlı 2. Timsah ETİNEMEK: Kükremek
ESRENMEK: Aklı başından gitmek EŞİTGEN: Müsavi ETİNGİ: Fevkalade
ESRETMEK: Aklını başından almak EŞİV: 1. Tempo 2. Ritim ETİNMEK: Gök gürlemek
ESRİK: Sarhoş EŞİVÇİ: 1. Tempo tutan 2. Ritimci ETİRMEK: Nihayete erdirmek
ESRİMEK: Sarhoş olmak EŞKEN: 1. Kurdeşen 2. Ürtiker ETİŞ: Faaliyet
ESRİTKEN: Sarhoşluk verici EŞKESEMEK: Kadın istemek ETİŞMEK: Faaliyette bulunmak
ESRİTMEK: Sarhoş etmek EŞKİN: 1. Atik 2. Rüzgarlı ETİZ: 1. Vücut 2. Tarla
ESTE: Mantık EŞLENÇ: Eşleşme ETİZMEK: Vücut bulmak
ESTEMEK: Mantık yürütmek EŞME: 1. Su kuyusu 2. Saç örgüsü ETKENÇEK: Salıncak
ESTELİK: 1. Rasyonel 2. Yadigar EŞMEG: Kadın ceketi [Eşmek] ETKESMEK: Hayvan kesmek
ESTENMEK: Sesi duyulmak EŞMEK: Ceket / yelek giymek ETKİMEK: Tesir etmek
ESTELMEK: Mantıklı olmak EŞNE: Çayırlık alan ETKİN: 1. Aktif 2. Faal
ESTİ: Rüzgar EŞTEL: Rahat ETKİR: Tesirli
EŞBİÇMEK: Aynı şekli vermek EŞTELMEK: Rahatlamak ETTE: Amca
EŞBİLMEK: Aynı kabul etmek EŞTEMEK: Rahatlatmak ETÜGEN: Yer tanrıçası [227]
EŞBÖRÜ: Kurt kadın EŞTEN: 1. Alışkın 2. Rahat ETYEMEZ: Vejeteryan
EŞBÜKE: Şahmaran EŞTENMEK: Alışmak EVCİM: Hamaratlık
EŞÇEKİM: Eşleşme (kura) EŞTİ: 1. Lahana 2. Maça (iskambil) EVCİMEK: Muktesit
EŞÇEKMEK: Eşleşmek (kura) EŞTİK: 1. Rahat 2. Konforlu EVÇEL: Genelev
EŞDEĞER: Muadil EŞTÜ: Evli EVÇELME: Fuhuş
EŞDEN: Bakire ETÇEKER: Kıyma makinası EVÇELMEK: Fahişelik etmek
EŞDEYİŞ: Ezber ETEN: Meyvelerin yenilen kısmı EVÇEMEK: Geneleve gitmek
EŞDEYİŞLE: Ezberden ETENE: Plasenta EVÇENEK: Garsoniyer

93
EVÇENMEK: Metres tutmak EVGİN: 1. Aceleci 2. Telaşlı EVREŞMEK: İhtilafa düşmek
EVDE: Ev kazası EVİN: Tane (tahıl) EVRET: İhtilaf
EVDEMEK: Ev kazası yapmak EVİNÇ: 1. Aciliyet 2. Huzur EVRETMEK: İhtilaf etmek
EVDEL: Ev kazası EVİNLİK: Tahıl ambarı EVRİK: 1. Maklup 2. Sebatkar
EVDER: Karı koca kavgası EVİNMEK: Tanelenmek (tahıl) EVRİLİM: Metamorfoz
EVDERMEK: Kavga etmek (eşler) EVİR: 1. Çember 2. Halka EVRİLMEK: Dönüşmek
EVDEŞ: Ev arkadaşı EVİRGE: Çember / halka (el ele) EVRİM: 1. Tekamül 2. Evolüsyon
EVDEŞMEK: Aynı evde kalmak EVİRGEMEK: Çember oluşturmak EVRİNMEK: Dönüşüm geçirmek
EVDİRMEK: Acele ettirmek EVİRGEN: 1. Tedbirli 2. Mahir EVRİŞ: 1. Civar 2. Dönüşüm
EVELEK: Labada EVİRGENMEK: Çember oluşmak EVRİŞİM: Müşakele (dönüşme)
EVER: 1. Boynuz 2. Parsel EVİRİ: 1. Devir 2. Taklip EVRİŞME: Müşakele (dönüşme)
EVERE: Torunun çocuğu EVİRMEK: Taklip etmek EVRİŞMEK: Müşakele etmek
EVERLEK: Tekboynuz (mitoloji) EVKENMEK: Yuvarlanmak EVRİTMEK: Dönüştürmek
EVERGE: Nikah / evlilik cüzdanı EVKER: Yuvarlak EVSEK: Evini özleyen
EVERİM: Evlendirme EVKERMEK: Yuvarlaklaşmak EVSEMEK: Evini özlemek
EVERME: Evlendirme EVLEK: 1. Uyumlu 2. Parsel EVSİN: Siper
EVERMEK: Evlendirmek EVLEMEK: Uyumlaşmak EVSİNMEK: Sipere yatmak
EVERNE: Örümcek ağı EVLENSEK: Evlenmek isteyen EVŞEN: Per yavşanı otu
EVERTME: Nikah EVLEŞ: Evin çok olduğu alan EVZEK: Sulh yanlısı
EVERTMEK: Nikah kıymak EVLEŞMEK: Binalaşmak EVZELMEK: Terhis olmak (asker)
EVERTMEN: Nikah memuru EVLİK: 1. Kiler 2. Depo EVZEME: 1. Sulh 2. Ateşkes
EVETİLGEN: Fatura EVMEK: Acele etmek EVZEMEK: Sulh /ateşkes yapmak
EVETİLMEK: Fatura kesilmek EVNEK: Pencere EVZETMEK: Terhis etmek (asker)
EVETMEK: Fatura kesmek EVRE: Safha EVZİN: Siper
EVEYİK: Sarı buğday EVREÇ: Çevirme tahtası (sac) EVZİNMEK: Sipere çekilmek
EVEZ: 1. Balmumu 2. Akçakavak EVREĞEN: Ejderha [228] EVÜR: Sine (göğüs)
EVGER: Tekerlek EVREK: 1. Bukle 2. Cyan renk EVÜRLEMEK: Göğsüne bastırmak
EVGEZER: Ev cini EVREMEK: Bükülmek EYDER: 1. Lider 2. Sözcü [229]
EVGİ: 1. Aciliyet 2. Telaş EVREN: 1. Kainat 2. Kozmoz EYDİ: Hitap
EVGİL: Aile EVRENSEL: Universal EYDİCİ: Hatip

94
EYDİŞ: Muhabbet EYLENÇ: Amel (fil) EZE: 1. Dayı 2. Sahip
EYDİŞMEK: Muhabbet etmek EYLENE: Daire EZEGEY: Hükümdar
EYDİVEREN: İtirafçı EYLENEK: Fiiliyat EZEK: Eziyet
EYDİVERME: İtiraf EYLENÜ: Dönüştürme EZEKLEMEK: Eziyet etmek
EYDİVERMEK: İtiraf etmek EYLETİR: Hayırlı, hayırşinas EZELEMEK: Eziyet etmek
EYE: 1. Bileği taşı 2. Bileği aleti EYLETMEK: Hayır (iyilik) yapmak EZEM: Ezber
EYEĞEZ: 1. Nazik 2. Narin EYLETMEZ: Aman vermez EZEMEK: Ezberlemek
EYELEMEK: Bileylemek EYLEV: Fiil (dilbilgisi) EZEN: 1. Sahip 2. Malik
EYELENMEK: Bileylenmek EYLİK: İane EZENGİREK: Nakavt (spor)
EYEMEK: Kıskanmak EYMEN: Hayırlı, hayırşinas EZENTEY: 1. Kraliyet 2. Monarşi
EYENMEK: Kıskanmak EYMENÇ: İmtina EZERTERE: Anason
EYER: At oturacağı EYMENÇEK: İmtina eden EZEŞİK: Müzik
EYERE: Kuyrukluyıldız (Mançuca) EYMENMEK: İmtina etmek EZEŞMEK: Müzik çalmak [230]
EYEV: Boyun heybesi EYMÜR: Hayırlı, hayırşinas EZETMEK: Beste yapmak
EYİRDEK: Simit (gevrek) EYNEL: İrtifak EZEV: Zulüm
EYGE: 1. İane 2. Dünya EYNELMEK: İrtifak hakkı kurmak EZGİ: 1. Nağme 2. Melodi
EYGEN: Koca (eş) EYNEZ: Nazik EZGİN: 1. Mazlum 2. Melodik
EYGİR: Fuşya rengi EYNEZMEK: Nazikleşmek EZİLGEN: Mazlum
EYGİŞ: Hayırlı insan EYREK: 1. Otel 2. Pansiyon EZİM: Eziyet
EYGÜ: Hayır (iyilik) EYTELME: Slogan EZİNÇ: Eziyet
EYGÜLÜ: Hayırlı EYTELMEK: Slogan atmak EZİNMEK: Zulüm görmek
EYİN: 1. Böylece 2. Libas EYTEM: Deyim EZİR: Kaya kartalı
EYİNÇ: 1. Saadet 2. Hayır (iyilik) EYTER: Randevu EZİTMEK: Zulüm yapmak
EYİŞ: Köz tavası EYTERMEK: Randevu almak EZLEÇ: Zalim
EYİŞMEK: Sataşmak (sözle) EYTİLİŞ: Telafuz EZLEK: 1. Despot 2. Tiran
EYİTÇİ: 1. Hatip 2. Edip EYTİLMEK: Telafuz edilmek EZLEMEK: Sahip olmak
EYİTMEN: Öğretim görevlisi EYTİŞ: Sohbet EZMEN: Zalim
EYLEÇ: Park yeri (araç) EYTİŞME: Münazara -F-
EYLEK: Park alanı EYTİŞMEK: Münazara yapmak FALAN: Salon (Mançuca)
EYLEM: Fiil EZDİ: Zalim FARS: Pers (İranlı)

95
- Farsça: Persçe (İran dili) GAL: Ateş GANŞAMAK: Sarhoş olmak
- Farsya: Persiye (İran) GALAGUN: Yaban kazı GAPÇAMAK: Mengenelemek
FELEMENK: Duç (Hollandalı) GALAĞAN: Devedikeni GAPÇANMAK: Mengenelenmek
- Felemenkçe: Duçça (Hollandaca) GALAK: Tezek yığını GAPÇAVAÇ: Mengene
- Felemenkiye: Duçya (Hollanda) GALAMA: Ateş yakma GARDAŞ: Kardeş
FIRLAĞAÇ: Fırıldak (oyuncak) GALAMAK: Ateş yakmak GARGIN: Kafr
FIRLANGAÇ: Topaç GALANMAK: Ateş yanmak GARGIMAK: Küfür etmek
FIRLANMAK: Dönmek GALATMAK: Ateş yaktırmak GARGINMAK: Kafr olmak
FIŞKIRTAÇ: Fıskiye GALAV: Şehvet GARGIŞ: Küfür
FİN: Suomi (Finlandiyalı) GALCIMAK: Ateş basmak GARGIŞMAK: Küfür edişmek
- Fince: Suomice (Finlandiya dili) GALCIN: 1. Ateşli 2. Şehvetli GARILDAK: Karından öten kuş
- Finiye: Suomiya (Finlandiya) GALCINMAK: Şehvetlenmek GARILDANMAK: Karırdan ötmek
FRENK: Fransız GALCIR: Çiftleşmek isteyen [232] GARILDAMAK: Vaklamak
- Frenkçe: Fransızca GALCIRMAK: Çiftleşmek istemek GARILDAR: Vantrolog
- Frenkiye: Fransya GALÇA: Etsuyu çorbası GARŞAK: Tencere
-G- GALÇAMAK: Haşlamak GARŞAMAK: Karışmak (yemeklik)
GABAMAK: Muhasara etmek GALÇANMAK: Haşlanmak GARŞATMAK: Karıştırmak (yemek)
GABAN: Muhasara GALÇAŞ: Haşlama et yemeği GATALAK: Kabız (dışkı katılaşması)
GABAR: Nasır (deri sertleşmesi) GALÇI: İtfaiyeci GATALGAN: Koyun dışkısı
GABARMAK: Nasırlaşmak GALIN: Başlık parası GATALMAK: Kabız olmak (dışkı)
GACA: Kasis GALTAR: Demirci (ateş ustası) GATAMAK: Katılaşmak
GACAMAK: Kasis yapmak GALTAŞ: Sataşma GATNAŞKAN: Harç (beton)
GACIMAK: Kuruyup büzülmek GALTAŞMAK: Sataşmak [233] GATNAŞMAK: Katılaşmak (beton)
GAÇAĞAN: Ateşböceği GALYANGIÇ: Salıncak GATNAŞIK: Beton
GADAMAK: Birini sıkıştırmak GALYANMAK: Salınmak GAVRAK: Alerji
GADALMAK: Taciz edilmek GALU: Kaz ve ördek türü hayvan GAVRAMAK: Alerji olmak
GADARMAK: Taciz etmek GALUÇ: 1. Gaz ocağı 2. Tüplü ocak GAVRATMAK: Alerji yapmak
GADAŞMAK: Birbirini sıkıştırmak GANAMAK: Hendek kazmak GAYAVUZ: Balina
GADURA: Kevgir GANAV: Hendek GEBE: Hamile
GAKAY: Yunus balığı (Moğolca) [231] GANŞAK: Sarhoş GEBELMEK: Karnı şişmek (hamile)

96
GEBEMEK: Şişmek GEDELEÇ: Sadak (ok çantası) GELGİN: Suyu kabarmış ırmak
GEBENMEK: Hamile kalmak GEDEMEÇ: Antre GELİÇ: Zehirli ayrık otu
GEBERMEK: Karnı şişmek (ceset) GEDER: Eşek GELİÇLENMEK: Zehirlenmek
GEBETMEK: Hamile bırakmak GEDEY: Perçin GELİK: 1. Patik 2. Gelmiş olan
GECEGEZER: Uyur gezer GEDEYLEMEK: Perçinlemek GELİMSEK: Muhacir
GECEGEZMEK: Uyurgezerlik etmek GEDEYLENMEK: Perçinlenmek GELİMSEMEK: Sonradan gelmek
GECEK: Keman (çalgı) GEDİZ: Gölet GELİNÇEK: Tekrar evlenen kadın
GECERE: Çultar (eyer örtüsü) GEĞİN: Şiddetli GELİNDEŞ: Elti
GECİKSEMEK: Biraz gecikmek GEĞİNMEK: Şiddet uygulamak GELİNMEK: Gelip yerleşmek
GECGERE: Dört kulplu taşıyacak GEKEZ: Uyumlu GELİT: Kurabiye
GEÇEĞEN: 1. Muvakkat 2. Rayiç GELDEÇ: İstikbal GELİZ: Hicret
GEÇEK: 1. Köprü 2. Geçit GELDEK: İplik çilesi GELİZGEN: Muhacir
GEÇELET: Tünel GELDİ: Ati (gelecek) GELİZMEK: Hicret etmek
GEÇELGE: Kur (döviz) GELE: Görücü usulü GELİZMEN: Muhacir
GEÇENEK: Yaya geçidi GELEÇİ: Görücü GELMEÇ: Bağ sarmaşığı
GEÇER: 1. Cari 2. Caiz GELEK: Halef GELNE: Misafrlik
GEÇEREK: İcazet GELEME: Flörtle evlenme GELNECİ: Misafr öğrenci
GEÇERGE: Pasaport GELEMEK: Flörtle evlenmek GELNEMEK: Misafr olmak
GEÇERGEN: 1. Cari 2. Rayiç GELEMEN: Flörtle evlenen kız GELSEMEK: Gelmek istemek
GEÇİK: 1. Bayat 2. Eski GELENCE: Enişte GELŞİK: Sempati
GEÇİKLİK: 1. Bayatlık 2. Eskilik GELENEK: Örf GELŞİKLİ: 1. Sempatik 2. Şirin
GEÇİNGE: Bütçe GELENGİZ: Sel GELTE: Halef olma
GEÇİŞKEN: Tedahül eden GELENİ: Yer sincabı GELTECİ: Halef
GEÇKE: Akşam GELESER: Mahsuldar GEMEÇ: Bahriyeli (deniz askeri)
GEÇKEL: Makbul GELEŞ: Flört GEMGE: 1. Köy odası 2. Ortak oda
GEÇKELMEK: Kabil olmak GELEŞMEK: Flört etmek GENCE: Taze
GEÇKEMEK: Akşam olmak GELETE: Küçük çuval GENCER: Kutlu gün (Kandil gibi)
GEÇKİ: Vize GELEYMEK: Gelin gelmek GENDEK: Enlem
GEDEK: 1. Elbise eteği 2. Tünel GELEZ: 1. Birikinti 2. Sersem GENELGE: 1. Tamim 2. Sirküler
GEDEL: Kulak memesi GELEZİN: Peynir altı suyu GENELGEMEK: Tamim etmek

97
GENELMEK: Umumileşmek GEREL: Volt (elektrik) GEVEŞ: Raşitizm (kemik eğriliği)
GENERK: Demokrasi GERELME: Voltaj (elektrik) GEYGİ: Olta
GENERKÇİ: Demokrat GERELTEÇ: Gölge oyunu perdesi GEZEGEN: Seyyare, planet
GENEŞ: Konferans GERELTİ: Sinema perdesi GEZEK: Devriye
GENEŞİK: Mütala GEREN: 1. Killi toprak 2. Cemaat GEZEKÇİ: Devriyeci (polis, bekçi)
GENEŞMEK: Mütala etmek GEREŞ: Yay kirişi GEZEKLEMEK: Devriye atmak
GENEŞMEN: Müşavir GEREY: Tensör GEZEKLEŞMEK: Devriye atışmak
GENEŞTEY: Kongre GEREZ: Odalık (cariye) GEZELENÇ: Rastgele gezinti
GENEZ: 1. Amme (kamu) 2. Kolay GERGEÇ: Gergef kasnağı GEZELGE: Vize (geçiş belgesi)
GENGİZ: Deniz börülcesi GERGEZ: Zabıta GEZEM: İki yaşındaki keçi
GENGÜN: Tatil günü GERİK: Patlıcan GEZEMEK: Seyahat etmek
GENİTMEK: Umumileştirmek GERİM: Hicap GEZENE: Minör planet, asteroid
GENRİK: 1. Mukoza 2. Mukus GERİNÇ: Stres GEZENEK: Avlu
GENZEK: Genizden konuşan kişi GERİŞ: Dağ sırtı GEZENTE: Avare
GENZEMEK: Genizden konuşmak GERİZ: 1. Lağım 2. Kanalizasyon GEZEREV: Karavan
GENZEV: Genizden konuşma GERLENME: Evlenme (nikah) GEZEYEN: Konsomatris
GEPİRGEN: Geveze GERLENMEK: Çadır sahibi olmak GEZGE: Devriye polisi
GEPİRMEK: Gevezelik etmek GERMEN: Kasnak GEZGİN: 1. Seyyah 2. Turist
GER: 1. Çadır 2. Ahit 3. İttifak GERNE: Davul derisi GEZİNEK: Fuaye
GERÇİ: Çadır direği GERNEK: Kasnak GEZİNÇ: 1. Seyahat 2. Turizm
GERÇİLEMEK: Gıcırdamak (direk) GERNELMEK: Kasnağa gerilmek GEZİYYE: Macera (Arapça)
GERDEK: Zifaf [234] GERNEMEK: Kasnağa germek GEZLEMEK: Nişan almak
GERDEME: Tere (bitki) GERNETMEK: Kasnağa germek GEZLER: Nişancı
GERDEMEK: Süslenmek GERS: Ergen kız GEZMEN: Turist
GERE: Parlaklık GERTME: Yaban armudu GICAĞAN: 1. Tahriş 2. İrritasyon
GEREKE: Şafak GERZE: Han çadırı, otağ GICANMAK: Tahriş / irrite olmak
GEREKSEK: Muhtaç GESEK: Saç düğümü GICAMAK: Tahriş / irrite etmek
GEREKSEMEK: İhtiyaç duymak GESER: Cesur GILDIRAK: Tekerlek çemberi
GEREKSER: İhtiyacı olan GEŞME: Vapur GIRILDAMAK: Horuldamak
GEREKSİNİM: İhtiyaç GEVER: Ark (su yolu) GIRNATA: Klarnet (müzik aleti)

98
GIYGAĞAN: Keman (müzik aleti) GİRÇE: Tecavüz GİYEV: Moda (giyim)
GIYGAMAK: Keman sesi çıkarmak GİRÇEK: Tecavüzkar GİYİNÇ: Moda (giyim)
GIZGALA: Mamaliga yemeği GİRÇELMEK: Tecavüz edilmek GİYİNGEMEK: Denemek (elbise)
GIZIL: Kırmızı altın GİRÇEMEK: Tecavüz etmek GİYİNGEN: Şık (güzel giyinen)
GİC: 1. Ahmak 2. Sersem GİRDE: 1. Bahçe 2. Küre GİYİV: Kız isteme (talip olma)
GİCEĞEN: Alerjen GİRDEŞ: Bahçe komşusu GİZDEŞ: Sırdaş
GİCEK: Kabak kemane GİRE: Ciro (hasılat) GİZDEŞMEK: Sır saklaşmak
GİCELME: Baş dönmesi GİREÇE: Kar (kazanç) GİZEK: Kemençe
GİCELMEK: Başı dönmek GİREĞMEN: Hipermarket GİZEMEK: Gözden kaçırmak
GİCELTME: Delibaş hastalığı GİRELGE: 1. Hol 2. Giriş koridoru GİZENÇ: Mistisisizm
GİCELTMEK: Başını döndürmek GİRENEK: Avlu GİZENÇLİ: Mistik
GİCENEK: Alerji GİRENTE: Sosyal insan GİZENMEK: Esrarengiz davranmak
GİCİŞ: Kaşıntı GİREV: Depozito GİZER: Ketum (sır vermez)
GİCİŞMEK: Kaşınmak GİRİ: Uzunluk ölçüsü (5 cm) GİZERGE: Şifre
GİCİTKEN: Ballıbaba otu GİRİK: 1. Antre 2. Lahit GİZERGEÇ: Şifre makinesi
GİDERGE: Tazminat GİRİKSEMEK: Girmek istemek GİZERLEMEK: Şifrelemek
GİDERGEMEK: Tazmin etmek GİRİLÇEK: Antre GİZERMEK: Sır saklamak
GİDERGENMEK: Tazmin olmak GİRİN: Cemaat (Mançuca) GİZETMEK: Esrarengizlik yapmak
GİDERİM: Telaf GİRİNÇ: Girizgah GİZETMEN: Esrarengiz
GİDİ: Vefasız GİRİŞMEN: Müteşebbis GİZEV: Esrar (gizem)
GİDİK: 1. Sınır 2. Limit GİRİT: Antre GİZEVLİ: 1. Esrarengiz 2. Mistik
GİDİMSEMEK: Yola çıkmak GİRİZ: Gişe GİZEY: Harem
GİDİMSER: Gitmek üzere olan GİRKİ: Sancı GİZİK: Gizli bölme
GİDİZ: Hicret GİRKİLENMEK: Sancılanmak GİZİKMEK: Hareme çekilmek
GİDİZGEN: Muhacir GİRME: Çalılık GİZLENBEÇ: Saklambaç oyunu
GİDİZMEK: Hicret etmek GİŞİ: 1. Erkek 2. Koca GİZLENCEK: Gizli yer
GİDİK: Oğlak GİTGİN: Suyu çekilmiş ırmak GİZLENÇ: Mahremiyet
GİL: 1. Maça (iskambil) 2. Aile GİTSEMEK: Gitmek istemek GİZMEK: Saklamak
GİLDİ: 1. Lonca 2. Ahi teşkilatı GİYE: Efsanevi kuş (mitoloji) GİZMEN: 1. Ajan 2. Casus
GİNELİK: Hamam GİYERGE: Giyinme kabini GOCUK: Mont (Bulgarca)

99
GOCUNMAK: Rahatsızlık duymak GOŞAKLANMAK: Beyit yazılmak GOYALTMAK: Pıhtılaştırmak
GOCUR: İstihza (alay) GOŞAMAK: Mani yazmak GOYDUK: Bodur
GOÇURGAK: Müstehzi (alaycı) GOŞANMAK: Mani okumak GOYMA: Ambar
GOCURGAMAK: İstihza etmek GOŞANT: Nakarat (şiir) GOZAL: Halbur
GOCURGANMAK: İstihza edilmek GOŞAR: Kelepçe GOZAMAK: Elemek
GOCURMAK: İstihza etmek GOŞARLAMAK: Kelepçelemek GOZANMAK: Elenmek
GOCUŞMAK: İstihza edişmek GOŞARLANMAK: Kelepçelenmek GOZAR: Kalbur
GOL: Nehir (Moğolca) GOŞLAMAK: Şiir okumak GÖBEĞEN: Marul
GOLMUN: Uzun (Mançuca) GOŞLANMAK: Şiir okunmak GÖBELEK: Mantar
GOMUSKA: Büyük karınca türü GOŞLAŞMAK: Şiir okuşmak GÖCEK: Tavşan yavrusu
GONA: 1. Olgun (meyve) 2. Eylül GOŞMAG: Nakarat [Goşmak] GÖCEN: Tavşan yavrusu
GONAMAK: Olgunlaşmak (meyve) GOŞMAK: Şiir yazmak GÖÇEBE: 1. Bedevi 2. Nomad
GONAMIŞ: Olgun (meyve) GOŞUK: Halk şiiri GÖÇEK: Göçmen kuş
GONDARGAN: Kurgulanmış GOŞUKÇU: Halk şairi GÖÇELGE: Göç alanı
GONDARMA: Bilim kurgu GOŞULGA: Vezin (şiir) GÖÇENMEK: Tehcir olmak
GONDARMAK: Kurgulamak GOŞULGAN: Vezinli (şiir) GÖÇER: 1. Bedevi 2. Nomad
GONGÇAN: Komünist (Çince) GOŞULMAK: Şiir yazılmak GÖÇERGE: Bedevi obası
GONKA: Atlı tramvay (Rusça) GOŞUM: Kafye GÖÇERGEN: Yarı bedevi
GOR: Maya [235] GOŞUMÇA: Kafye hecesi GÖÇERMEN: Muhacir
GORA: 1. Ham 2. Temmuz ayı GOŞUN: Güfte GÖÇKÜ: Heyelan (toprak kayması)
GORAMAK: Mayalamak GOŞUNÇA: Güfte GÖÇMEL: Muhacir
GORAMAZ: Maya tutmaz GOŞUNÇU: Güfteci GÖÇMEN: Muhacir
GORAMIŞ: Mayalanmış GOŞUNMAK: Güfte yazmak GÖÇPENDİ: Bedevi
GORANMAK: Mayalanmak GOŞUR: İlave GÖÇÜN: Geçici konaklama
GORSAMAK: Mayalamak GOVŞAK: Harap GÖÇÜNCÜ: Misafr
GORSANMAK: Mayalanmak GOVŞAMAK: Harap olmak GÖÇÜNMEK: Geçici konaklamak
GORULDAY: İskete kuşu GOYALAN: Pıhtı GÖÇÜRE: Canlı yayın (TV, radyo)
GOŞA: Mani (edebiyat) GOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp) GÖÇÜRÜM: Tehcir
GOŞAK: Beyit (şiir) GOYALGAN: Pıhtılaşmış GÖDEK: 1. Manda yavrusu 2. Kısa
GOŞAKLAMAK: Beyit yazmak GOYALMAK: Pıhtılaşmak GÖDEMEK: Kısalmak

100
GÖDEN: Çocuk maması GÖMBEZ: Kubbe GÖRDE: İftira
GÖDENMEK: Kısa kalmak GÖMBÜL: 1. Şişman 2. Tıknaz GÖRDEÇİ: İftiracı
GÖDEŞ: Kısa ve şişman kişi GÖMEÇ: Tandır ekmeği GÖRDEK: Acıbalık (Rhodeus türü)
GÖDEŞMEK: Sırt sırta vermek GÖMEK: Mezar GÖRDEM: İftira
GÖĞCE: Ökse otu GÖMELEK: Ebegömeci GÖRDEMÇİ: İftiracı
GÖĞEN: Mavi GÖMENEK: Mezarlık GÖRDEMEK: İftira etmek
GÖĞENMEK: Mavileşmek GÖMEZ: Köz ekmeği GÖRDENMEK: İftiraya uğramak
GÖĞER: Sebze GÖMGEN: Mezar GÖREÇ: 1. Vizör 2. Büyüteç
GÖĞERCİ: Manav GÖMREN: Ada soğanı GÖREĞÇİ: Bekçi
GÖĞEZ: Lacivert GÖMÜ: Defne GÖREĞEN: Basiretli
GÖĞNÜK: Mavimsi GÖMÜÇ: Defne GÖREK: 1. Manzara 2. Peyzaj
GÖĞÜLDÜR: Firuze (değerli taş) GÖMÜLGEN: Bataklık GÖRELGE: Vazife
GÖKÇEL: 1. Mavimsi 2. Semavi GÖMZEK: Saksı GÖRENEK: Adet (alışkanlık)
GÖKÇİN: Mavimsi GÖMZEMEK: Bitki dikmek GÖRENMEK: Gıyaben yapmak
GÖKEŞLEK: Gök koordinatı GÖN: 1. Meşin 2. Deri (işlenmiş) GÖRET: Ziyaret
GÖKEŞLEMEK: Yön belirlemek GÖNÇ: 1. Müreffeh 2. Zengin GÖREV: Vazife
GÖKGÖMBEZ: Gökkubbe GÖNCÜK: Cüzdan GÖREVDEŞMEK: Aynı işi yapmak
GÖKLEN: Semavi GÖNDEK: İtaatkar GÖREY: Ziyaret
GÖKLENMEK: Semaya yükselmek GÖNDEM: İtaatkarlık GÖREZ: 1. Kehanet 2. Meltem
GÖKMEN: 1. Atmosfer 2. Semavi GÖNDÜRMEK: İkna etmek GÖREZE: Kehanet
GÖLDEVEK: Yapay göl GÖNE: İftihar GÖREZECİ: Kahin
GÖLEĞEZ: 1. Göl çiçeği 2. Nilüfer GÖNEN: Memnuniyet GÖREZGE: Film (sinema)
GÖLEK: Küçük göl GÖNENÇ: Rahatlık GÖREZMEK: Kehanet etmek
GÖLENDİR: Maydanoz GÖNENGEN: Memnun GÖRGEN: 1. Edep 2. Adap
GÖLERMEK: Gölleşmek GÖNENMEK: Memnun olmak GÖRGEZME: 1. Pazar 2. Fuar
GÖLGEÇ: Perde GÖNERMEK: Huzur vermek GÖRGEZMEK: Pazar / fuar gezmek
GÖLGEĞEN: Taş levreği balığı GÖNÜLGÜ: Moral GÖRGÜÇ: Dürbün
GÖLMEÇ: Küçük göl GÖRÇEK: Ufuk GÖRGÜN: Terbiyeli
GÖM: Mezar GÖRÇEMEK: Görmeye çalışmak GÖRGÜR: Kamera
GÖMBE: Maden (yeraltı) GÖRÇÜM: Fani GÖRGÜZ: 1. Dürbün 2. Liste

101
GÖRGÜZLEMEK: Listelemek GÖRÜLEĞEN: Sıradan GÖVLEK: Ergen
GÖRGÜZLENMEK: Listelenmek GÖRÜLMEĞEN: Sıradışı GÖVRE: 1. Hacim 2. Ceset
GÖRK: Haşmet GÖRÜMCEK: Görmeye değer GÖVRELİK: Morg
GÖRKEM: İhtişam GÖRÜMLÜ: Güzel GÖVREMEK: Hacimlenmek
GÖRKEMEK: Haşmetlenmek GÖRÜMSÜZ: Çirkin GÖVŞEK: Geviş (çiğneme)
GÖRKEN: Muhterem GÖRÜN: 1. Sarih 2. Net GÖVŞEMEK: Geviş getirmek
GÖRKENMEK: Hürmet görmek GÖRÜNÇ: 1. Seyir 2. Vizyon GÖVŞEN: Küçük karpuz türü
GÖRKETMEK: Haşmetlendirmek GÖRÜNÇLEMEK: Seyretmek GÖVTER: Pekmez, yağ, un yemeği
GÖRKEZ: Muayene GÖRÜNÇLÜK: Teşhir alanı GÖY: Taze
GÖRKEZME: Muayene GÖRÜNDEMEK: Aynaya bakmak GÖYDÜRGE: Şarbon hastalığı
GÖRKEZMEK: Muayene etmek GÖRÜNDEŞ: Ayna GÖYDÜRMEK: Tahriş etmek
GÖRKLEMEK: Haşmet etmek GÖRÜNDEŞMEK: Yansımak GÖYMEK: Yanmak
GÖRKLENMEK: İhtişam kazanmak GÖRÜNDÜK: 1. Sarihlik 2. Netlik GÖYMEN: Yanık
GÖRKLÜ: Muhteşem GÖRÜNGE: Perspektif GÖYNEMEK: Kaşınmak
GÖRKÜTMEK: Yer göstermek GÖRÜNGEMEK: Uzaktan belirmek GÖYNETMEK: Kaşındırmak
GÖRNEK: Gelin evi GÖRÜNTEÇ: 1. Ekran 2. Monitör GÖYNÜK: Kederli
GÖRNEMEK: Gelin görmek GÖRÜŞMEL: Diplomasi GÖYNÜMEK: Kederlenmek
GÖRNÜK: 1. İhtişam 2. Plaka (araç) GÖRÜŞMEN: Diplomat GÖYÜK: Humma hastalığı
GÖRNÜKLÜ: İhtişamlı GÖRÜT: Müşahade GÖYÜNÇ: Çile (dert)
GÖRSEMEK: Görmek istemek GÖSTERGE: Emare GÖZBE: Sihirli ayna
GÖRSENMEK: Görür gibi olmak GÖSTERGEÇ: İbre GÖZBEĞEN: Televizyon [236]
GÖRSET: Teşhir GÖŞ: Yemeklik et GÖZBEV: İlüzyon
GÖRSETMEK: Teşhir etmek GÖTÜRGE: El arabası GÖZBEVÇİ: İlüzyonist
GÖRÜĞEN: Hologram GÖV: Ham (meyve, sebze) GÖZDEĞİŞ: Nazar
GÖRÜK: 1. Hayal 2. Güzel GÖVDE: 1. Beden 2. Vücut GÖZDEĞMEK: Nazar değmek
GÖRÜKMEK: Hayal görünmek GÖVEK: Cevizin yeşil kabuğu GÖZDEK: Nişan (hedef)
GÖRÜKSEME: Görmek isteme GÖVERÇEK: Güherçile GÖZDEMEK: Nişan almak (hedefe)
GÖRÜKSEMEK: Görmek istemek GÖVERGE: Morluk GÖZEBE: 1. Beklenti 2. Takibat
GÖRÜLDE: Şov GÖVERGEN: Mor GÖZEGE: Perde
GÖRÜLDEMEK: Şov izlemek GÖVEZ: Mağrur GÖZEGER: Cazibeli

102
GÖZEĞÇİ: Direk gözcüsü (gemi) GÖZLENEK: Rasathane GULAŞ: Macar çorbası [237]
GÖZEĞEN: 1. Ayna 2. Ufuk GÖZLERGE: Rasathane GULGULA: Hengame
GÖZEĞİR: Cazip GÖZLEV: Müşahade GULU: Hindi (culuk)
GÖZEĞLEMEK: Aynaya bakmak GÖZLEVÜK: Mazgal GUR: 1. Mezar 2. Şiddet
GÖZEK: 1. Soroga balığı 2. Dürbün GÖZNEK: Akis (yansıma) GURA: Hiyerarşi
GÖZEKLEMEK: El gözde bakmak GÖZNÜ: Ayna GURAMA: Teşkilat
GÖZEKLENMEK: Dürbünle bakmak GÖZNÜK: Pencere GURAMAK: Teşkilatlandırmak
GÖZEMEK: Kopya çekmek GÖZSENMEK: Nazar değmek GURANMAK: Teşkilatlanmak
GÖZEN: 1. Kertenkele 2. Hoş GÖZTEMEK: Nişan almak GURÇUK: Tırtıl (kurtçuk)
GÖZENMEK: Nazar değmek GÖZTEZ: Nişan (hedef) GURGUN: Mezar
GÖZER: 1. Kalbur 2. Sempatik GÖZÜRGEMEK: Sanrı görmek GURSAÇMAK: Şiddet uygulamak
GÖZERGE: Fiyaka GÖZÜRGENMEK: Sanrı görünmek GURSAÇTI: Şedid (şiddetli)
GÖZERGEMEK: Fiyakalanmak GÖZÜGEŞ: Hayalet GURŞAK: Muhasara
GÖZERGEN: Fiyakalı GÖZÜNÇ: Vizyon GURŞAMAK: Muhasara etmek
GÖZERGENMEK: Fiyakalılaşmak GÖZÜNDÜ: Göz kırpma GURŞANMAK: Çembere alınmak
GÖZERMEK: Fırsat kollamak GÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü GURŞATMAK: Çembere almak
GÖZET: 1. Bekleme 2. Nöbet GÖZÜNGÜ: Ayna GURUŞ: Karıncalanma (TV)
GÖZETÇİ: 1. Bekçi 2. Nöbetçi GÖZÜNMEK: Aynaya bakmak GURUŞMA: Karıncalanma (TV)
GÖZETMEN: Müşahit GÖZÜNÜR: Göz önündeki GURUŞMAK: Karıncalanmak (TV)
GÖZEV: Menba GÖZÜR: Kumar GURVAĞA: Zemberek
GÖZGE: Vizör GÖZÜRGE: Rulet aleti GURVAMAK: Kurmak (mekanik)
GÖZGEÇ: Ayna GÖZÜRGEMEK: Rulet oynamak GURVANMAK: Kurulmak (alet)
GÖZGENEŞ: Gözenek GÖZÜRMEK: Kumar oynamak GUTARAN: Tebrik eden
GÖZGÖRGEN: Ufuk GÖZÜŞMEK: Gözle işaretleşmek GUTARMA: Tebrik
GÖZGÜ: Ayna GÖZÜTMEK: Gözle işaret etmek GUTARMAK: Tebrik etmek
GÖZKÜŞ: Bakışma GUÇAMAK: Kucağına almak GUYULDAMAK: Ahenkli olmak
GÖZKÜŞMEK: Bakışmak GUÇMAK: Hoşlanmak GUYULDAR: Ahenkli
GÖZLEÇ: Kapı dürbünü GUÇUK: Köpek yavrusu GUYULDAŞMAK: Ahenklenmek
GÖZLEK: Fırlak gözlü GUDUL: Kanal (suyolu) GUZ: Yakışıklı
GÖZLENÇ: Rasat GUJMAK: Kucaklamak GUZAR: Süvari (Macarca)

103
GÜBELEK: Kelebek GÜÇÜNMEK: Mülahaza etmek GÜLERMEN: Gülümseyen
GÜBÜR: Çöp (süprüntü) GÜÇÜRGEMEK: Kuvvet kullanmak GÜLESİN: İyi niyet temennisi
GÜCEM: Cebir (zorlama) GÜÇÜRGEN: Kuvvet kullanan GÜLEYEN: Gürlü kuşu
GÜCEME: Mecburi GÜDE: Özet GÜLGÜ: 1. Komedi 2. Mizah
GÜCEMEK: Kuvvet uygulamak GÜDEK: 1. Motivasyon 2. Murat GÜLGÜLÜK: 1. Komik 2. Mizahi
GÜCENİR: Mahcup GÜDELEMEK: Özetlemek GÜLGÜN: Mütebessim
GÜCÜK: Şubat ayı GÜDER: 1. Çoban 2. Murat eden GÜLSÜN: İyi niyet temennisi
GÜCÜNMEK: Zoruna gitmek GÜDERGE: 1. Taktik 2. Strateji GÜLSÜRGEN: Gülümseyen
GÜCÜNSEMEK: Zoruna gelmek GÜDERGEÇ: Uzaktan kumanda GÜLSÜRMEK: Gülümsemek
GÜÇEK: Kuvvetli GÜDERGEMEK: Taktik uygulamak GÜLÜÇEN: Matrak (gülünç)
GÜÇEL: Zorluk GÜDERMEN: Çoban GÜLÜK: Komik
GÜÇELMEK: Zorlanmak GÜDEY: Çoban GÜLÜMÇEK: Müstehzi (alaycı)
GÜÇEM: Cebir (zorlama) GÜDÜL: Sacda mısır ekmeği GÜLÜNMEK: İstihza etmek
GÜÇEMÇİ: Zorba GÜDÜLENÇ: Motivasyon GÜLÜNTÜ: 1. Komedi 2. Mizah
GÜÇEMEK: Zorbalık etmek GÜDÜM: Kumanda etme GÜLÜT: 1. Komedi 2. Mizah
GÜÇEMEN: Zorba GÜDÜNÇ: 1. Siyaset 2. Politika GÜMEÇ: Ebegömeci
GÜÇENMEK: Güç toplamak GÜDÜR: Kurgu (hayal) GÜMELEK: Ebegömeci
GÜÇETKİÇ: Jeneratör GÜDÜRMEK: Kurgulamak GÜMÜL: Buket
GÜÇETMEK: Güç vermek GÜĞEREK: Küf GÜNBİLİM: Kronoloji
GÜÇEV: Kuvvet GÜĞERMEK: Küflenmek GÜNBİLİMSEL: Kronolojik
GÜÇEY: Kuvvetli GÜLÇÜRMEK: Gülümsemek GÜNBİLMEK: Takvim tutmak
GÜÇEYMEK: Güç toplamak GÜLDÜRÇÜ: Komedyen GÜNCÜK: Kısa gün (kış günü)
GÜÇKEY: Zorlu GÜLDÜRGEN: 1. Komik 2. Mizahi GÜNÇE: 1. Şemsiye 2. Takvim
GÜÇLEMEK: Takviye etmek GÜLDÜRGÜ: Fıkra GÜNÇEK: Şemsiye
GÜÇLEV: Takviye GÜLDÜRMEN: Komedyen GÜNÇEMEK: Gün saymak
GÜÇSÜNMEK: Zor bulmak GÜLEGEŞ: 1. Şaklaban 2. Soytarı GÜNDEM: Aktüalite
GÜÇSÜRMEK: Kuvvetten düşmek GÜLEĞEN: Mütebessim GÜNDEMEK: Gün geçmek
GÜÇTEMEK: Kuvvetlendirmek GÜLEK: Mütebessim GÜNDEN: Aktüel
GÜÇTENMEK: Kuvvetlenmek GÜLER: Güleryüzlü GÜNDENKLİĞİ: Solstis
GÜÇÜN: 1. An (zaman) 2. Lahza GÜLERMEK: Tebessüm etmek GÜNDEŞ: Aynı günde olan / doğan

104
GÜNDEŞMEK: Aynı günde olmak GÜNÜKLENMEK: Mutat yapmak GÜRÜK: Sıpa
GÜNDİZME: Takvim GÜNÜLEMEK: Haset etmek GÜRÜLGEN: Şelale
GÜNDİZMEK: Takvim tutmak GÜNÜLENMEK: Hasede uğramak GÜRÜZ: Kambur
GÜNDÜK: Pencere GÜNÜZ: Gübre GÜRÜZMEN: Kambur
GÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek GÜNYELİ: Sabah rüzgarı GÜRZE: Bol (ağaç, bitki, saç)
GÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek GÜRE: Kuvvet GÜRZELEK: Bol bulunan
GÜNDÜN: Güneş ışığı GÜRELEŞ: Bereket GÜVENÇ: 1. Teminat 2. Garanti
GÜNDÜR: Güneşlik yer GÜRELEŞMEK: Bereketlenmek GÜVELEK: Küçük kelebek
GÜNE: Sabah vakti GÜRELMEK: Feyz bulmak GÜVENEK: Kefalet (hukuk)
GÜNEÇ: 1. Nafaka 2. İstihkak GÜREMEK: Kuvvetlenmek GÜVENİR: Emin olan kişi
GÜNEK: Mühlet GÜREMEN: Kuvvetli GÜVERİLMEK: Serbest bırakılmak
GÜNEL: Vade GÜREN: Ahır GÜVERMEK: Serbest bırakmak
GÜNELMEK: Vade geçmek GÜRENE: Devlet GÜVEY: Damat
GÜNELTMEK: Vade koymak GÜRENMEK: Kuvvet toplamak GÜVEYÇEK: Tekrar evlenen erkek
GÜNEMEK: Mühlet vermek GÜREŞENGİ: Pehlivan duası GÜVEYDEŞ: Bacanak
GÜNENMEK: Hava aydınlanmak GÜREŞMEN: Pehlivan GÜVEYMEK: Başka eve taşınmak
GÜNGEME: Takvim GÜRKE: 1. Gök gürlemesi 2. Salı GÜVEYTMEK: Salmak, göndermek
GÜNGEMEK: Gün saymak GÜRKEMEK: Gök gürlemek GÜVEZ: Mor renk
GÜNGEN: Güneş saati GÜRKÜM: Safran bitkisi GÜVÜLDEK: Uğultulu
GÜNGÖRE: Pencere GÜRLEVÜK: Gök gürültüsü GÜVÜLDEMEK: Uğuldamak
GÜNKEŞ: İçtima GÜRNEK: Birbirine yaslanma GÜVÜLTÜ: Uğultu
GÜNKEŞMEK: İçtima yapmak GÜRNEL: Saf (sıra) GÜYEGÜ: Baharat
GÜNLE: Gece vakti GÜRNELMEK: Saf oluşturmak GÜYMEN: Şovmen
GÜNÖNE: Perihel (günberi) GÜRNEMEK: Birbirine yaslanmak GÜYMENÇE: Şov
GÜNÖTE: Afel GÜRNEŞ: Birbirine sokulma GÜYMENMEK: Şov yapmak
GÜNSÜR: Güneş çarpmış GÜRNEŞMEK: Birbirine sokulmak GÜZDEK: Güzü geçirme
GÜNSÜMEK: Güneş çarpmak GÜRNETMEK: Biraraya getirmek GÜZDEMEK: Güzü geçirmek
GÜNÜ: Haset GÜRSEMEK: Mayalamak [238] GÜZELEY: Güzün kalınan ev
GÜNÜCÜ: Hasetçi GÜRSENMEK: Mayalanmak GÜZEM: Sonbahar
GÜNÜKLEN: Mutat (her gün olan) GÜRÜÇ: Esmer pirinç (bitki) GÜZEN: Hoş

105
GÜZER: Sempatik HALAÇ: Simit (gevrek) HALMA: Erişte
GÜZERMEK: Sonbahar gelmek HALAGAY: Rus şapkası HALMAK: Erişte kesmek
GÜZEY: 1. Kuzey 2. Gölgelik HALAL: Helal (Arapça) HALMAN: Sabun (Mançuca)
GÜZLEK: Güzün kalınan yer HALAMAK: Dönüşmek HALPAMA: Ekmek (un karışımı ile)
GÜZLEMEK: Güzün kalmak HALAP: Sel HALPAMAK: Ekmek yapmak
GÜZMEK: Hoş görünmek HALASAMAK: Zennelik etmek HAM: 1. Tam 2. Hep
-H- HALAY: Halk dansı [241] HAMAK: Tamamen
HAÇA: 1. Hırs 2. İnat HALAYLAMAK: Halay çekmek HAMAN: Çuval
HAÇAGAY: 1. Hırslı 2. İnatçı HALAYMA: Sürü HAMANÇA: Azık torbası
HAÇAMAK: Hırs / inat etmek HALAYMAK: Sürü oluşmak HAMI: 1. Tamamı 2. Hepsi
HAÇAN: Ne zaman? HALAZA: Kendigelen ekin HAMIŞ: Perşembe günü
HAÇANMAK: Hırslanmak HALAZMAK: Kendisi çıkmak (bitki) HAMRUN: Enfye
HAÇIRGAMA: Çiftleşme (cinsel) HALÇA: 1. Kilim 2. Küçük halı HAN: Kral [244]
HAÇIRGAMAK: Çiftleşmek (cinsel) HALDAK: Penis HANA: Nereye?
HADAK: Karakol HALDAMAK: Zıpkınlamak HANAR: Balık yüzgeci
HADAKÇI: Karakol nöbetçisi HALDANMAK: Zıpkınlanmak HANAY: 1. Kızak 2. Köşk 3. Villa
HADAMAK: Sabitlemek HALDAV: Zıpkın HANÇA: Kraliçe
HADAR: Sabit HALHA: Moğol [242] HANDALA: Tahtakurusu
HADAS: 1. Nöbet 2. Kazık - Halhaca: Moğolca HANDIRMAK: Memnun etmek
HADAŞ: Dost - Halhaya: Moğolya HANDU: Çeltik (Çince, Mançuca)
HADAŞMAK: Dost olmak HALIK: Hava [243] HANDUCUN: Pirinç töreni / şarkısı
HADAV: Karakol nöbeti HALIM: Balina (Moğolca) HANDUGAÇ: Tepeli bülbül kuşu
HAĞIZ: Bal HALINMAK: Havalanmak HANMAK: Memnun olmak
HAĞIZAK: Bal arısı HALITMAK: Havalandırmak HANTURGAY: Kanarya kuşu
HAK: Muhafaza [239] HALKAMAK: Hayırdua etmek HAR: Kara kartal
HAKAN: İmparator HALKAŞ: Hayırdua HARA: Nere?
HAKÇI: Muhafız HALKAŞMAK: Hayırdua edişmek HARADA: Nerede?
HAKLAMAK: Muhafaza etmek [240] HALKIMAK: Fırtına esmek HARADAMAK: Yoklama yapmak
HAKLANGAN: Mahfuz HALKIN: Rüzgar tanrısı (mit) HARAGAY: Karaçam ağacı
HAKLANMAK: Muhafaza edilmek HALLAĞAN: Samanyolu galaksisi HARAK: Mercek

106
HARAKÇIK: Göz merceği HARGAYMAK: Kurumak HAYDAKÇI: At arabası sürücüsü
HARAKSAK: Hipermetrop HARKIT: Torbalı cin (baca cini) HAYDAMA: Atlı eşkiya (Macarca)
HARAKSAMAK: Gözünü açmak HARLAS: Aralık ayı HAYDAMAK: Dehlemek (at vb.)
HARALGAN: Miyop HARMAK: 1. Durmak 2. Kaldırmak HAYDAMAN: Sürücü (at arabası)
HARALMAK: Lanetlenmek HARSA: Kuduz (hastalık) HAYDATMA: İş gördürme
HARAMA: Teşhir HARSAL: Kudurmuş HAYDATMAK: İş gördürmek
HARAMAK: Lanetlemek [245] HARSAMAK: Kudurmak HAYDAV: At sürme
HARAN: 1. Teşhirci 2. Hasis HARUGAR: 1. Beddua 2. Lanet HAYDAVÇI: At arabası sürücüsü
HARANDA: Düğün çadırı HASAK: Paten HAYDUT: Harami (Macarca)
HARANMAK: Teşhir olmak HAŞLAÇ: Tencere HAYGAMAK: Feryat etmek
HARATMAK: Teşhir etmek HAŞLAĞAN: Tencere HAYGAŞ: Figan
HARAV: 1. Teşhir (cinsel) 2. Lanet HAŞLAK: Kaynar HAYGAŞMAK: Figan edişmek
HARAVÇI: Teşhirci (cinsellik) HATA: 1. Defa 2. Kere [246] HAYGAY: Feryat
HARAY: 1. Nara 2. İmdat HATALAMAK: Tekrarlamak HAYIŞ: İstirham
HARAYÇI: İmdat isteyen kimse HATALANMAK: Tekrarlanmak HAYIŞKAN: Saksağan kuşu
HARAYGA: Alarm HATAN: İmparatoriçe HAYIŞMAK: İstirham etmek
HARAYLAMAK: İmdat istemek HAVAR: Bahar HAYIŞMAN: İstirham eden
HARAYLANMAK: Nara atmak HAVLU: Peşkir (Kürtçe) HAYKIRGAÇ: Megafon
HARAYAK: Buzağı HAVURGA: Hilal HAYKIRGAN: Çok bağıran
HARAZ: Değirmen HAY: 1. Ne? 2. Esef 3. Destan HAYKIRMAK: Bağırmak
HARAZAN: Kamçı HAYAK: Seyahat HAYKIRTLAK: Sesi yüksek
HARAZMAN: Değirmenci HAYAMAK: Seyahat etmek HAYLAK: Hazar martısı (kuş)
HARBASMAK: Kabus görmek HAYAN: 1. Ne taraf? 2. Hovarda HAYLAM: Seçim propagandası
HARÇAK: Kumbara HAYATMAK: Seyahat ettirmek HAYLAMÇI: Propagandacı
HARGA: Halbur HAYÇAN: Mühlet HAYLAMAK: Propaganda yapmak
HARGAMAK: Elemek HAYÇI: Destan anlatıcısı HAYLANGA: Miting
HARGANMAK: Elenmek HAYÇIN: Teessüf eden HAYLANGAN: Miting katılımcısı
HARGASAN: Anayasa Mahkemesi HAYÇINMAK: Teessüf etmek HAYLANMAK: Motive olmak
HARGAŞ: Halbur HAYDAÇ: Yular HAYLAP: Destan
HARGAY: Kuru HAYDAK: Dehleme (at vb.) HAYLAV: 1. Propaganda 2. Tercih

107
HAYLAVÇI: Propogandacı HEREN: Göbek bağı HIV: Nem
HAYLIK: Teessüf HERENDEŞ: Akraba HIVLANMAK: Nemlenmek
HAYMAN: Cüzdan HERGEN: Alfabe (Mançuca) HIYINMA: İltica [249]
HAYRA: 1. Rica 2. İstirham [247] HERLEĞEN: Frenk üzümü HIYINMAK: İltica etmek
HAYRALMAK: Rica edilmek HEVEK: Kepek (saç) HIYRALMAK: Seks yapmak (kadın)
HAYRAMAK: Rica /istirham etmek HEY: 1. Enerji 2. Seslenme sözü HIYRAMAK: Seks yapmak (erkek)
HAYRAN: Ricacı HEYLEŞMEK: Ayaküstü konuşmak HIYRAŞ: Seks (cinsel birleşme)
HAYZAMAK: Uykuda konuşmak HIBIZGI: Düdük HIYRAŞMAK: Seks yapmak
HAYZAN: Hezeyan HIĞIR: Düşman HIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Satır (yazı)
HAYZANMAK: Hezeyan etmek HIĞIRLAMAK: Düşmanlık etmek HIZINMAK: Tahammül etmek
HAYZAR: Uykuda konuşan HIĞIRLAŞMAK: Husumet etmek HIZMAK: Şerit çekmek [250]
[251]
HAZANAK: Tencere HIN: 1. Kısas 2. Ceza HİM: İşaret direği
HAZARAN: En uzun gündüz HINÇ: 1. Kin 2. Nefret HİMİZ: 1. Trafk tabelası 2. Marka
HAZARMAK: Beyazlaşmak HINILIŞ: 1. Kısas cezası 2. Buhran HİMLEÇ: Trafk lambası
HEÇİR: Katır (köken net değil) HINILMAK: Kısas edilmek (ceza) HİMLEMEK: Direk kertmek
HEDEN: Ne kadar? HINMAG: Kısas (ceza) [Hınmak] HİMLENMEK: Trafk ışığı yanmak
HELMEFİN: Sinema (Mançuca) HINMAK: Kısas etmek (ceza) [248] HİMLEŞ: Siren ışığı
HELMEN: Gölge (Mançuca) HIRÇIN: Huysuz HİMLEŞMEK: Siren yanıp sönmek
HEMDEŞ: Hemfkir HIRDA: Bozuk para HİN: Mağara
HEMDEŞMEK: Hemfkir olmak HIRDALAMAK: Para bozdurmak HİYZİK: İdrar
HEPÇEK: 1. Ataç 2. Kıskaç HIRDALANMAK: Para bozulmak HİZGİ: Feraset
HEPTEĞEN: Totalite HIRDAN: Adem elması kemiği HİZGİR: Feraset sahibi
HEPTEĞENCİ: Totaliter HIRLAŞMAK: Arası bozulmak HİZGİRLİK: Feraset
HEPTEMEK: Totalite yapmak HIRŞI: Bileği taşı HİZMEK: Feraset etmek
HEPTELMEK: Totalite yapılmak HIRŞILAMAK: Bilemek HOBANAK: Kelebek tırtılı
HERE: Müşahade HIRŞILANMAK: Bilenmek HOCA: Tecrübeli kişi [252]
HEREÇİ: 1. Müşahit 2. Şahit HISKILIK: Flamingo kuşu HOCAMAK: Tecrübe edinmek
HEREK: Vaka HIŞKIL: Turşu HOD: 1. Çakmaktaşı 2. Yıldız
HEREL: Şua (ışın) HIŞKILAMAK: Turşu kurmak HODUGAN: Hayret eden
HEREMEK: Müşahade etmek HIŞKILANMAK: Turşulaşmak HODUKMA: Hayret

108
HODUKMAK: Hayret etmek HORAYDAMAK: Koroyla söylemek HOYRAMAK: Nara atmak
HODUKMAN: Hayret eden HORGA: Burç (kale) HOYRAŞMAK: Nara atışmak
HODUTAY: Takımyıldız HORGUÇ: Hacamat aleti HOYRAT: Uzun hava
HOKUNÇ: Pişmanlık HORHAR: Nargile HOZAK: Bekar
HOKUNMA: Pişmanlık HORHARMAK: Nargile içmek HOZAMAK: Yalnız kalmak
HOKUNMAK: Pişman olmak HORKUNÇ: Manyetizma HÖBELEN: Kuzu göbeği mantarı
HOKUZ: Manda (camız) [253] HORKUNÇAK: Mıknatıs HÖL: 1. Nem 2. Rutubet
HOLA: Delta (çatalova) HORKUNÇAMAK: Mıknatıslanmak HÖLEK: Nemli toprak
HOLAVAR: Pastoral şiir HORLAV: Tahkir (hakir görme) HÖLEM: Başlık parası
HOLMAK: Arzulamak HORMAK: Göğüs kafesi HÖLEMEK: Nemlendirmek
HOMUDAMAK: Şikayet etmek HORMAKÇAK: Göğüs zırhı HÖLEN: Yeşil arazi
HOMUDANMAK: Şikayetlenmek HORTDAMAK: Mezardan çıkmak HÖLENGE: Vaha
HOMUDAL: Şikayet HORTDAN: Zombi (yaşayan ölü) HÖLENMEK: Nemlenmek
HOMURGA: Abluka HOŞAL: Memnun HÖLEŞMEK: Nemlenmek
HOMURGAMAK: Ablukaya almak HOŞALMAK: Memnun olmak HÖLETMEK: Nemlendirmek
HOMURGANMAK: Kuşatılmak HOŞNA: Hoppa HÖLLE: Tahıl çorbası
HOMUZ: Flüt HOŞNAMAK: Hoppalık etmek HÖMEY: Gırtlak
HONAK: 1. Kervansaray 2. Otel HOŞNAŞMAK: Cilveleşmek HÖREMEK: Nara atmak
HONAKLAMAK: Otelde kalmak HOTAN: Pelikan kuşu HÖREN: Nara
HONMAK: Bir yerde gecelemek HOTAY: Akrep burcu (gök) [254] HÖRENMEK: Nara atmak
HOR: 1. Hakir 2. Elverişsiz HOYLAMAK: Telafuz etmek HÖVENK: Pamuk
HORA: 1. Halay 2. Cins at HOYLAŞ: Aksan HÖYEK: 1. Fildişi 2. Kemik
HORABAŞ: Halaybaşı HOYLAŞMAK: Aksanlı konuşmak HÖYKÜRMEK: Ötmek (horoz)
HORAKAY: Halk (toplum) HOYLAV: Telafuz HÖYLEM: Cümle (dilbilgisi) [255]
HORAMA: Karaağaç HOYNUK: Küre (içi boş) HÖYLEMEK: Cümle kurmak
HORAMAK: Hor görmek HOYUNÇA: Striptiz HÖYLEŞ: Hasbıhal [256]
HORALMAK: Hor görülmek HOYUNÇU: Striptizci HÖYLEŞME: Hasbıhal
HORANMAK: Dilencilik yapmak HOYUNÇAMAK: Striptiz yapmak HÖYLEŞMEK: Hasbıhal
HORAV: Cemaat HOYUNMAK: Koynunu açmak HÖYÜK: Tümülüs
[257]
HORAYDA: Çok sesli müzik HOYRA: Nara HÖZ: Hece

109
HÖZDE: Güya HUNDA: 1. Hırsızlık 2. Çuval HURLAMAK: Kundak sarmak
HÖZDEME: Kekeme HUNDAÇI: Hırsız HURLANDIRMAK: Sarmak
HÖZDEMEK: Kekelemek HUNDAĞAN: Kadeh HURLANMAK: Kundak sarılmak
HÖZLEMEK: Hecelemek HUNDAMAK: Kadeh doldurmak HURMAK: Ulumak (kurt, köpek)
HÖZLENMEK: Hecelenmek HUNGAR: Macar HURT: Kurtçuk (solucan)
HUBAR: Soluk (renk) - Hungarca: Macarca HURTMA: Köpekbalığı
HUBARMAK: Rengi solmak - Hungarya: Macarya HURTMAK: Isırmak
HUBULGAN: Kurtadam HUNMAK: Çalmak (hırsızlamak) HUSMA: Suçiçeği hastalığı
HUBULMAK: Kurda dönüşmek HUR: Karatavuk HUSMAK: Döküntü olmak (vücut)
HUĞANGA: Kuşkonmaz (bitki) HURA: Hiyerarşi HUSUMAK: Traş etmek
HUĞUL: Havale (hastalık) HURAĞAN: Kuzu HUSUN: Traş
HUĞULMAK: Havale geçirmek HURAK: Koleksiyon HUSUNMAK: Traş olmak
HUĞUR: Keman (çalgı) HURAKÇI: Koleksiyoncu HUSUR: Kısır (çocuğu olmayan)
HUĞURÇU: Kemancı HURAL: Konsey HUŞTAK: Düdük
HUĞURDAMAK: Keman çalınmak HURALDAMAK: Konsey toplamak HUŞTAMAK: Düdük çalmak
HUĞURDATMAK: Keman çalmak HURALDAŞ: Senatör HUTAG: Kudsiyet [“g” ile yazılır]
HUĞURGAN: Kemankeş HURALDAŞMAK: Senato toplamak HUTAGTAY: Zikir ayini
HULA: Esmer HURALGA: Kongre HUTUK: Asalet
HULDAMAK: 1. Yaymak 2. Örtmek HURALGAMAK: Kongre toplamak HUTUKLU: Asil
HULDASUN: Muşamba HURALTAY: Senato HUVA: 1. Kestane rengi 2. Bahçe
HULGAMAK: Çalmak (hırsızlık) HURAMA: Teşkilat HUVALAMAK: Ezmek
HULGANA: Bozkır faresi (Mus) HURAMAK: Bir araya gelmek HUVASAN: Rahip (Çince)
HULGANMAK: Çalınmak (hırsızlık) HURANMAK: Teşkilatlanmak HUYAK: Ürküntü
HULGAV: Hırsızlık HURBAY: Sıkma börek HUYAN: Ürkek
HULGAVÇI: Hırsız HURÇAK: Kemer HUYANMAK: Ürkmek
HULGAY: Hırsız HURÇAMAK: Kemer takmak HUYMA: Kulübe
HULGAYLAMAK: Hırsızlık yapmak HURÇANMAK: Kemer takınmak HUYMAK: Ürkmek
HULMAKUN: Tavşan HURGUÇ: Kerpeten HUYUK: Canavar
HUMA: Susam (Mançuca) HURKU: Kükürt (Mançuca) HUYZU: Çinli Müslüman (Çince)
HUNAR: Elbise HURLAK: Kundak HÜDER: Misk geyiği

110
HÜN: Joker (iskambil) IĞAÇÇI: Keresteci IJKIR: Islık
HÜNÜRDEMEK: Mırıldanmak IĞAR: Kıymetli IJKIRIK: Islık
HÜREN: Kahverengi IĞARLIK: Kıymet IJKIRMAK: Islık çalmak
HÜRNE: Kokarca (hayvan) IĞDIR: Hoş IKILIK: Hıçkırık
HÜVESEN: Rahibe (Çince) IĞIK: Keman (çalgı) IKIRMAK: Soluğu tıkanmak
HÜZGEÇ: Filtre IĞILÇAK: Salıncak IKIŞMAK: Bunalmak (kalabalık)
HÜZGEMEK: Filtrelemek IĞILDAMAK: Yavaşça akmak IKITMAK: Ikındırmak
HÜZGENMEK: Filtrelenmek IĞILMAK: Sallanmak IKLIĞ: 1. Rebap 2. Lir (telli çalgı)
HÜZMEK: Filtrelemek IĞIR: Fecir IKMAK: Süt sağmak
HÜZÜLMEK: Filtrelenmek IĞIRDAK: Viyolensel ILAÇIN: Şahin kuşu
-I- IĞIRDAMAK: Gıcırdamak ILAMAK: Haber götürmek
IÇANMAK: Dikkat etmek IĞIRMAK: Salınmak ILANMAK: Haber almak
IÇKI: Vicdan IĞIŞAK: Web (internet) ILAŞ: İcabet
IÇKIN: Vicdanlı IĞIŞMAK: Gezinmek ILAŞMAK: İcabet etmek
IÇKINMAK: Vicdanına uymak IĞLAMAK: Figan etmek ILAY: Harç (vergi)
IÇLAK: Astar IĞLAŞMAK: Figan edişmek ILCIR: iltihap
IDA: Muhafaza IĞLINGAÇ: Küçük salıncak ILCIRANMAK: İltihaplanmak
IDAÇI: Muhafız IĞLINMAK: Salınmak ILCIRATMAK: İltihap kaptırmak
IDALAMAK: Kışkılamak (köpek) [258] IĞMAK: Hızlı hareket etmek ILÇAMAK: Hoppalık yapmak
IDALANMAK: Kışkılanmak (köpek) IĞRAM: Salınım ILÇIN: 1. Hoppa 2. Haffmeşrep
IDIGA: Azad kurbanı IĞRAMAK: 1. Sarsmak 2. Sallamak ILÇINMAK: Haffmeşreplik etmek
IDIĞ: Fevkalade IĞRANMAK: Salınmak ILDAM: 1. Sürat 2. Hız
IDIĞAN: Azad edilmiş hayvan [259] IĞRIK: Sarkaçlı saat ILDAMAK: Sürat / hız yapmak
IDIK: Azad kurbanı (Bahire, Saibe) IHMAK: Çökmek (deve) ILDANMAK: Sürat / hız artırmak
IDILMAK: Azad edilmek IHRA: Yabani sarmaşık ILDIR: 1. Hiddetli 2. Dehşetli
IDIM: Zaruret IHTIRMAK: Çöktürmek (deve) ILDIRIŞ: Parıltı
IDIMAK: Azad etmek IJILDAMAK: Islık çalmak ILDIRIŞMAK: Parlamak (alev)
IDINMAK: Azad olmak IJILDANMAK: Islık çalmak (haff) ILDIRMAK: Hiddetlenmek
IDITMAK: Tehdit etmek IJILDAŞMAK: Islık çalışmak ILGA: Hücum
IĞAÇ: 1. Kereste 2. Fersah (ölçü) IJILDAV: Islık ILGAL: 1. Nem 2. Fark

111
ILGAMAK: Hızlı hareket etmek IMLAMAK: İşaret kazığı çakmak INDIRMAK: Harman etmek
ILGANMAK: Hızlanmak IMLANMAK: İşaret kazığı çakılmak INGAMAK: Tasdik etmek
ILGANUS: Yunus balığı IMLIK: Ünlem işareti (imla) INGAY: 1. Tasdik 2. Kip
ILGAR: 1. Hücum 2. Atlı saldırı IMRAK: Hasret duyan INGAYLI: 1. Tasdikli 2. Müsait
ILGAT: Müphem IMRAMAK: Hasret duymak INGIR: Hayvan sırtı
ILGAV: 1. At koşusu 2. Ganyan IMRANMAK: Hasret çekmek INGIRÇAK: 1. Semer 2. Palan
ILGAVUL: Süvari IMRAZ: Hasta INGIRÇAMAK: Hayvan binmek
ILGINÇAR: Kuşkirazı INAÇ: Emin (güvenilir) INIRDAMAK: Uğuldamak
ILGIT: Halim INAK: 1. Eminlik 2. Dost 3. Yaver INIRDANMAK: İnlemek
ILGITMAK: Halimleştirmek INAKSIZ: Emin olmayan INIRDAŞMAK: Uğuldaşmak
ILIMDAMA: İtidal INAL: 1. Mümin 2. Kont 3. Baron INIRGA: Üzüm arısı
ILIMDAMAK: İtidal etmek INAM: İman INKILDAMAK: İnlemek
ILIMDAŞ: Mutedil (itidalli) INAMA: Şehadet (dine girme) INRAMAK: Böğürmek
ILIMDAŞLIK: İtidal INAMAK: Şehadet etmek (dinsel) INRATMAK: Böğürtmek
ILIMDAŞMAK: İtidal edişmek INAN: İman IPRAMAK: Korezyona uğramak
ILINÇ: İtidal INANÇ: İtikat IPRATMAK: Korezyona uğratmak
ILIŞIK: Yayın balığı INANGAN: 1. Mümin 2. Mutemet IR: 1. İspiyon 2. Şarkı
ILIZ: Zayıf INANGI: İtimat IRABAKAÇ: Teleskop
ILIZMAK: Zayıflamak INANMAK: İman etmek IRABAKAN: Rasathane
ILKIM: Serap INAVAT: Şehadet (dine girme) IRABAKMAK: Uzağa bakmak
ILKIMAK: Serap görmek INCALIZ: Yaban soğanı IRAGAY: Uzak
ILMA: Vahiy INCALMAK: Narinleşmek IRAGAYMAK: Uzaklaşmak
ILMAK: Vahiy gelmek INCALTMAK: Narinleştirmek IRAKSAK: Miyop
IMAK: Göndermek INCAMAK: Rencide olmak IRAKSAMAK: Gözünü kısmak
IMÇI: Biberon INCATMAK: Rencide etmek IRAKTALMAK: Kement atmak
IMÇILAMAK: Biberonla beslemek INÇAK: Gamlı IRAKTAMAK: Uzağa bakmak
IMÇILANMAK: Biberon emmek INÇAKLAMAK: Hıçkırarak ağlamak IRAKTANMAK: Gözleri dalmak
IMIZMAK: Hafften hareketlenmek INÇAMAK: Gamlanmak IRALGAN: Hipermetrop
IMIZGANMAK: Yarı uyanık olmak INÇATMAK: Gamlandırmak IRALMAK: Uzaklaşmak
IMLAÇ: Trafk işareti INDIR: Harman IRAM: 1. Uzaklık 2. Kehanet

112
IRAMAK: Uzaklaşmak IRGINMAK: Hastalanmak IRLAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak
IRAMÇI: Kahin IRGITMAK: Hücum etmek IRLAY: Şırıltılı akarsu
IRAMÇILAMAK: Kehanet etmek IRIK: Kehanet IRMAG: Nehir [Irmak]
IRAN: Sabah IRIKLAMAK: Kehanette bulunmak IRMAK: İspiyonlamak
IRANMAK: Sabah olmak IRILDAMAK: Laf atmak IRMAN: İspiyoncu
IRAŞMAK: Mesafe açılmak IRILDAŞMAK: Ağız dalaşı yapmak IRSAMAK: Uzun hava okumak
IRATMAK: Uzaklaştırmak IRILMAK: Bitap olmak IRSAN: Uzun hava okuyucusu
IRAY: Cennet IRILTMAK: Bitap etmek IRZAMAK: Sırıtmak
IRAZ: 1. Baht 2. Talih IRIM: 1. Kehanet 2. Büyülü söz IRZAN: Sırıtkan
IRÇAK: Manivela IRIMÇI: Kahin ISAÇ: Kalorifer
IRÇAMAK: Ağırlık uygulamak IRINMAK: Kehanet etmek ISAR: Menkul
IRÇAN: 1. Terazi ağırlığı 2. Sırıtkan IRITMAK: Bitap etmek ISIDAN: Hardal
IRÇANMAK: Ağır çekmek IRIZ: Meşum kehanet ISIĞÇAK: 1. Hamam 2. Kaplıca
IRÇMAK: Sırıtmak IRIZÇI: Şom ağızlı ISIK: 1. Kalori 2. Hararet
IRDAM: Şarkı IRIZLAMAK: Kötüye yormak ISINAK: Soba
IRDAMAK: Şarkı söylemek IRIZLANMAK: Kötüye yorulmak ISIRGI: Trahoma
IRGA: 1. Talih 2. Baht 3. Şans IRK: 1. Alamet 2. Fal ISITAÇ: Radyatör
IRGAK: 1. Kanca 2. Mandal IRKALMAK: İşaret olmak ISITMAÇ: Kettle (su ısıtıcı)
IRGALAMAK: Sarsmak IRKANMAK: İşaret etmek ISIYAH: Nevruz bayramı [261]
IRGALANMAK: Sarsılmak IRKIL: 1. Falcı 2. Efsanevi Kam [260] ISKA: Hedef kaçırma
IRGALMAK: Sallanmak IRKILMAK: Fal bakılmak ISKALAMAK: Hedef kaçırmak
IRGAMAK: 1. Sallamak 2. Sıkmak IRKIMAK: Şaman dansı yapmak ISKANAK: Lağım faresi
IRGAN: Çamaşır ipi IRKINMAK: Büyülü söz söylemek ISKINMAK: Hırıltılı solumak
IRGANMAK: Sallanmak IRKIT: Fal malzemesi ISKIR: Düdük
IRGAŞMAK: Boğuşmak IRKITMAK: Fal baktırmak ISKIRIK: Düdük sesi
IRGATMAK: Sarsmak IRKMAK: Fal bakmak ISKIRMAK: Düdük çalmak
IRGAY: Yayın balığı IRLAM: İspiyon ISKIRMAN: Flüt
IRGAYMAK: Bükülmek IRLAMAK: İspiyonlamak ISKIRTMAK: Flüt çalmak
IRGAYTMAK: Bükmek IRLANMAK: İspiyonlanmak ISKITÇAK: Verem hastalığı
IRGIN: Hasta IRLAŞ: Ağız dalaşı ISKITMAK: Derinden öksürmek

113
ISLAÇ: Hortum / duş başlığı IŞANIKLI: Teminatlı IŞTANMAK: Külot giymek
ISLATKI: Hidrojen IŞANIKSIZ: Teminatsız IŞTIR: Yabanpazısı
ISMAK: Sevk etmek IŞANIŞ: İtimat ITALAMAK: Tevzi etmek
ISMAN: İrsaliye IŞANMAK: İtimat etmek ITALANMAK: Tevzi olmak
ISMAR: 1. Sevk 2. Sipariş IŞANMAZ: İtimat etmez ITANMAK: Uzaklaşmak
ISMARGA: Sipariş IŞARGAN: Mütebessim ITARMAK: Uzaklaştırmak
ISMARIÇ: Sipariş IŞARMAK: Tebessüm etmek ITIĞ: Koku
ISMARLAMAK: Sipariş vermek IŞIL: Parıltı ITIR: Güzel koku
ISMARLANMAK: Sipariş verilmek IŞILAÇ: Projektör ITMAK: Kokmak
ISMAZ: 1. Gayrı menkul 2. Felçli IŞIM: Deri bacak örtüsü / altlığı IVALAMAK: Cilalamak
ISMAZLIK: 1. Sabitlik 2. Felç IŞIN: 1. Şua 2. Lazer IVALANMAK: Cilalanmak
ISOT: Biber IŞINAR: Fosfor IVILDIRIK: Havyar
ISSIK: Hararet IŞINIM: Şualanma IY: 1. Feryat 2. Ay (takvim)
ISTAMAK: Duman çıkarmak IŞINLAMA: Teleportasyon IYAK: Kararname
ISTANMAK: Duman tütmek IŞINLAMAK: Teleporte etmek IYAM: Ağustos ayı
ISTAT: Sigara IŞINLANMAK: Teleporte olmak IYAMAK: Hesaplamak
ISTATMAK: Sigara içmek IŞIRGA: Projektör IYAMAN: Mühendis
ISTIK: Hararet IŞIRGAMAK: Parlamak IYÇI: Ağlayıcı (cenazelerde)
ISTIKLANMAK: Hararetlenmek IŞITAÇ: Lamba IYDAMAK: Takvim tutmak
ISTIM: Bebek bekleme (gece) IŞITMAN: Lamba IYDAR: Takvim
ISTIMLAMAK: Bebek beklemek IŞKIMAK: İptila etmek IYDARMAK: Takvim tutmak
ISTISU: Termal su IŞKINMAK: Müptela olmak IYGAR: Maaş
IŞAN: 1. Hedef 2. Şafak IŞKIR: Islık IYGARMAK: Maaş almak
IŞANÇ: İtimat IŞKIRIK: Islık IYIĞ: 1. Doğa ruhu 2. Mukaddes
IŞANDIRAN: Kefl IŞKIRMAK: Islık çalmak IYIK: 1. Hafta 2. Omuz
IŞANDIRI: Kefalet IŞKIVAZ: Müptela IYIKDAT: Haftalık
IŞANDIRMAK: Kefl olmak IŞNAMAK: Işık yaymak IYIN: Artarak
IŞANGA: Garanti Belgesi IŞNAR: Fosfor IYINÇ: Tazyik
IŞANGAN: Garantili IŞTAMAK: İçine giymek IYINMAK: Eziyet görmek
IŞANIK: Teminat IŞTAN: Külot IYIŞ: 1. Armağan 2. Hediye

114
IYIŞAK: 1. Armağan 2. Hediye IZIRGALIK: Kulak memesi İÇİKMEK: Dahil olmak
IYIŞMAK: Hediyeleşmek IZIRGAĞAN: Küpe deliği İÇİNGİR: Hassas (duygulu)
IYKILAMAK: Sevk etmek IZIRGAN: Küpe çengeli İÇİNMEK: İçine çekmek
IYLAMAK: Feryad etmek IZIRMAK: Küpe deliği açmak İÇİRGİ: 1. Keçe 2. Sünger
IYLIK: Edep IZIRTMAK: Küpe takmak İÇİTEÇ: 1. Enjektör 2. Şırınga
IYLIKMAK: Edepli davranmak IZKINMAK: Serbest kalmak İÇİTKEN: Serum iğnesi
IYLIKSANMAK: Ar etmek IZKINDIRMAK: Serbest bırakmak İÇİTMEK: Enjekte/ şırınga etmek
IYMAK: Tazyik uygulamak IZLAMAK: Takibat yapmak İÇİTMEN: 1. Enjektör 2. Şırınga
IYNAK: 1. Mani 2. İktisat IZLANMAK: Takibata uğramak İÇKE: Dahil
IYNAMAK: Mani okumak IZLAV: Takibat İÇKEK: Vampir
IYNAR: Mani (edebiyat) IZMAK: Sürgüne göndermek İÇKELİK: Dahili
IZALAMAK: Alay etmek -İ- İÇKER: Teba
IZALANMAK: Alay edilmek İÇDENET: Dahili teftiş İÇKERMEK: Tabi olmak
IZANMAK: Kefl olmak İÇDENETİM: Dahili teftiş İÇKEZİK: Tifo hastalığı
IZATMAK: Kefl etmek İÇDÜZEN: Disiplin İÇKEZMEK: Tifo olmak
IZAY: Tebessüm İÇEĞEN: 1. Meyhane 2. Mağara İÇKİN: 1. Samimi 2. Mündemiç
IZAYMAK: Tebessüm etmek İÇEK: 1. Hortum 2. Sucuk İÇKİR: Riya
IZGAR: Ayaz İÇELMEK: İçe kapanmak İÇKİRLİ: 1. Riyakar 2. Mürayi
IZGARMAK: Ayaz çıkmak İÇELTMEK: İçe kapatmak İÇKÖYNEK: Fanila
IZGIL: Kabile İÇENDİRMEK: İçeriye kapatmak İÇLEK: Hassas (duygulu)
IZGIŞ: 1. Polemik 2. Nifak İÇENEK: Meyhane İÇLEMEK: Tazammun etmek
IZGIŞÇI: Nifakçı İÇENMEK: İçine kapanmak İÇMEN: Ayyaş
IZGIŞMAK: Polemiğe girmek İÇEREK: Pipet İÇMEZ: İçki içmeyen kişi
IZGIT: Kız kuşu İÇERGE: 1. Meyhane 2. Samimi İÇMEZLİK: Alkol içmeme durumu
IZIH: Hayvan tanrısı (mitoloji) İÇEV: Bahçeli ev İÇÖLÇER: Manometre
IZIK: Sürgün (ceza) İÇGEÇİT: Tünel İÇRE: İçinde
IZILDAMAK: Vızıldamak İÇGER: Enderun İÇREMEK: İhtiva etmek
IZILDANMAK: Vızıldanmak İÇGERMEK: İçinde bulunmak İÇSEMEK: Darılmak
IZIRAK: Sinekkapan bitkisi İÇİGEN: Samimi İÇTELİK: Muhteva
IZIRGA: Küpe İÇİK: 1. İçine kapanık 2. Dahili İD: 1. Rakam 2. Sembol [“d” ile]

115
İDE: 1. Sihir 2. Nüfuz 3. İşaret İDİŞ: Kap kacak İĞİRÇEK: Topaç
İDEGER: Nüfuzlu İDİZ: 1. İlahi 2. Yüce İĞİRMEK: Dönmek
İDEGET: Sihirbaz İGE: Ruh İĞİRTMEK: Döndürmek
İDEĞ: İşaret (hayvan) İGEL: Meşe palamudu ağacı İĞİT: Hilekar
İDEĞLİ: İşaretli (hayvan) İGEV: Tırnak törpüsü İĞİTMEK: Hile yapmak
İDEĞSİZ: İşaretsiz (hayvan) [262] İGEVLEMEK: Tırnak törpülemek İĞLEK: Marazlı
İDEK: 1. Ümit 2. Malumat İGEZE: Nekahat İĞLEMEK: Dert sahibi olmak
İDEKLİ: Ümitvar İGİL: İki telli çalgı İĞLENMEK: Marazlanmak
İDELEK: Sendika İĞ: 1. Maraz 2. Patoloji 3. Dert İĞLEZ: Maraz
İDELİ: Sihirli İĞDİ: Hilekar İĞLİ: 1. Marazlı 2. Dertli
İDELMEK: Haber almak İĞDEMEK: Hile yapmak İĞMEK: 1. Bükmek 2. Çevirmek
İDENMEK: Tetkik etmek İĞDİLE: Zehir İĞNEÇ: 1. Arı iğnesi 2. Enjektör
İDEME: İşaret İĞDİLEMEK: Zehirlemek İĞNİK: Dizanteri
İDEMEK: İşaret etmek İĞDİLENMEK: Zehirlenmek İĞNİKMEK: Dizanteri olmak
İDER: Nüfuzlu İĞDİŞ: Hadım İĞREK: Bilinmeyen kötü güç
İDERE: Karahindiba otu İĞDİZ: Verem hastalığı İĞREMEK: Negatif enerji almak
İDERGE: Süt sağımı İĞEK: 1. Çene 2. Çene kemiği İĞRENMEK: Midesi bulanmak
İDERGEN: Süt sağım yeri İĞEMEK: İtiraz etmek İĞREŞMEK: İhtilafa düşmek
İDERMEK: Süt sağmak İĞENÇ: İnat İĞRETMEK: Negatif enerji vermek
İDEŞ: Haberleşme İĞENMEK: İnat etmek İĞSEK: Yoldan çıkan kişi (mecaz)
İDEŞME: Telgraf [263] İĞER: Zağar (av köpeği) İĞSEMEK: Yoldan çıkmak (mecaz)
İDEŞMEK: Haberleşmek (telgraf) İĞEŞKEN: İnat İĞSEN: 1. Kalleş 2. İlgisiz
İDETEY: Sihirbazlar toplantısı İĞEŞMEK: İnatlaşmak (karşılıklı) İĞSENMEK: Yön değiştirmek
İDETMEK: Haber vermek İĞEZ: 1. Hastalık 2. Maraz İĞSİZ: 1. Marazsız 2. Dertsiz
İDERZEK: Güğüm (süt kabı) İĞİL: Küçük telli saz İJENÇ: İtimat
İDEY: Büyükbaba (dede) İĞİLMEK: Beli bükülmek İJENMEK: İtimat etmek
İDİ: İlah İĞİNMEK: Zaafyet geçirmek İKEN: Yirmi (sayı)
İDİK: 1. Mübarek 2. İnatçı İĞİNSEME: Zaaf İKENGE: 1. Orijin 2. Element
İDİLMEK: Donanmak İĞİNSEMEK: Zaaf göstermek İKEV: Çift (ikili)
İDİMEK: Donatmak İĞİR: 1. Çark 2. Kerahat vakti İKEVLEN: 1. Çift kişi 2. Karı-koca

116
İKİLEV: Kararsızlık İLÇİRMEK: İç içe geçirmek İLENMEK: Lanet etmek [265]
İKİLEVÇİ: Kararsız İLDEM: 1. Acele 2. Pişmanlık İLER: Vaka
İKİN: Sani İLDEMEK: Acele etmek İLERGEN: Önde olan
İKİNDİ: Öğle ve akşam arası İLDEN: Aşikar İLERK: Eyalet
İKİNTİ: 1. Emsal 2. Kopya İLDENMEK: Aşikar olmak İLERLEK: Terakki eden
İKİNTİSİZ: Emsalsiz İLDERME: Belediye İLERMEK: Öne çıkmak
İKİT: Hayvan terbiyesi İLDERMEK: Belediyecilik yapmak İLERTMEK: Öne çıkartmak
İKİTÇİ: Hayvan terbiyecisi İLDEŞ: Hemşehri İLEŞ: Flört
İKİTMEK: Hayvan terbiye etmek İLDEŞMEK: Aynı şehirde yaşamak İLEŞKEN: Çapkın
İKİTMEN: Hayvan terbiyecisi İLDİ: Fayda İLEŞMEK: Flört etmek
İKİZEK: İkizlerin her biri İLDİK: Çelme İLEŞMEN: Flört eden
İKİZER: İkizlerin her biri İLDİR: Sicim İLEŞTİRMEK: Çöpçatanlık yapmak
İKŞİT: Tımarlı sipahi İLDİRME: 1. İdam ipi 2. İdam İLEŞTİRMEN: Çöpçatan
İLBEN: Vatansever İLDİRMEK: Asarak öldürmek İLETİŞİM: Haberleşme
İLBEY: Vali İLDİŞMEK: Kavga etmek İLETİŞMEK: Haberleşmek
İLBİLGE: Müsteşar İLDİZ: 1. Menşe 2. Orijin İLETKEÇ: Kablo
İLBİLİK: Devlet arşivi İLEĞMEK: Rencide olmak [264] İLETKEL: Rapor
İLBİLMEK: Kamu idare etmek İLEK: 1. Yazı tarafı (para) 2. Kopça İLETKELCİ: Raportör
İLBİZ: Sümüklü böcek İLEKÇE: Kopça İLETKEMEK: Rapor vermek
İLCER: Memleket (doğulan yer) İLEKLEMEK: Kopçalamak İLETKER: Raportör
İLCERMEK: Memlekete dönmek İLEKLENMEK: Kopçalanmak İLETMEN: Mesajcı
İLÇEBEY: Kaymakam İLEKTİRMEK: İliklemek İLEV: 1. Cinsel ilişki 2. Seks
İLÇİ: Bürokrat İLELEŞ: Beraberlik (birliktelik) İLEY: Cinsel organ (her iki cins için)
İLÇİK: 1. Kasaba 2. Yaban arısı İLELEŞMEK: Beraber olmak İLEZ: Halüsinasyon
İLÇİMEK: Vücut ısısı artmak İLEM: 1. Hoş 2. Ferah İLEZMEK: Halüsinasyon görmek
İLÇİN: Vücut ısısı İLEMEK: 1. Takmak 2. İlmik atmak İLEZİK: Filiz
İLÇİNMEK: Ateşten sayıklamak İLEMEN: Bir şehrih kurucusu İLEZLENMEK: Halüsine olmak
İLÇİR: Zincir İLENÇ: Lanet İLEZMEK: Filizlenmek
İLÇİRBE: Zincir İLENEK: Lanet İLGE: Kalıp
İLÇİRME: Zincirleme İLENGEŞ: Mavi yengeç İLGEÇ: Edat

117
İLGEK: Çengel İLİNÇİLEMEK: Eğlenmek İLTE: Sevkiyat
İLGEMEK: Nakletmek [266] İLİNÇİLETMEK: Eğlendirmek İLTEBER: Vali (şehir yöneticisi)
İLGEN: 1. Delil 2. İspat 3. Dişi deve İLİNDİRMEK: Bağlantı kurmak İLTECİ: Sevkiyatçı
İLGENÇEK: Ceza kırbacı İLİNEK: Link (internet) İLTER: Vali (şehir yöneticisi)
İLGENMEK: Sevk edilmek İLİNGİ: 1. Bürokrasi 2. Rabıta İLTERİM: Şehir yönetimi
İLGER: Raf İLİNMEK: Linke gitmek (internet) İLTERİŞ: Devlet kurucusu kişi
İLGEŞ: Fermuar İLİŞ: Fiş (elektrik) İLTERME: Devlet / şehir yönetimi
İLGEŞMEK: İç içe geçmek İLİŞTİRİ: Post-it not İLTERMEK: Devlet / il yönetmek
İLGEŞTİRMEK: İç içe geçirmek İLİTMEK: Sevk etmek İLTİNDİRMEK: Sevk etmek
İLGETMEK: Sevk etmek İLKE: Prensip İLTİNMEK: Sevk edilmek
İLGEVÜR: Vestiyer İLKİNMEK: Yerinden sıçramak İLTMEK: Sevk etmek
İLGEZDİ: Çok yer görmüş kişi İLKİT: Dil tutukluğu İM: İşaret
İLGEZEK: 1. Seyahat 2. Zeki İLKİTMEK: Dili tutulmak İMCEMEK: Pandomim yapmak
İLGEZER: Seyyah İLKMEK: Birikmek İMCEMEN: Pandomimci
İLGEZMEK: Seyahat etmek İLMEK: Hücum etmek İMCENMEK: Jest yapmak
İLGİK: Sulh İLMEN: Kamusal İMÇİZER: Stenograf
İLGİMEK: 1. Ait olmak 2. Barışmak İLMEŞEK: Bağırsak ağrısı İMÇİZİM: Stenograf
İLGİN: Ait İLMÜN: Cehennnem (Mançuca) İMÇİZMEK: Steno yazmak
İLGİNÇ: Enteresan İLSELLEŞMEK: İstimlak olmak İMDEĞEN: Marka
İLGİNMEK: Tesir etmek İLSELLEŞTİRME: İstimlak İMDEMEK: Markalamak
İLGİR: Sulh sever İLSELLEŞTİRMEK: İstimlak etmek İMDİ: Öyleyse
İLGİRMEK: Sulh yapmak İLSEK: Vatan hasreti İME: Dağ keçisi
İLGİZ: Merak İLSEMEK: Vatanını özlemek İMECE: Dayanışma
İLGİZEK: Meraklı İLSER: Vatan hasreti çeken İMECİ: Dayanışmacı
İLİKMEN: Kandil (lamba) İLSEVER: Vatansever, patriot İMEÇ: Kooperatif
İLİMEK: Rastlamak İLSEVMEK: Vatan sevmek İMEG: 1. Haz 2. Aş (yemek) [İmek]
İLİMTE: Rabıta İLSİRET: Yurt bozan İMEGEN: Çengelboynuz dağ keçisi
İLİMTEMEK: Rabıta kurmak İLSİRETMEK: Yurdundan etmek İMEK: Yardım etmek
İLİN: Haff İLSÜYER: Vatansever, patriot İMEN: Panik
İLİNÇİ: Eğlence İLSÜYMEK: Vatan sevmek İMENMEK: Paniklemek

118
İMER: 1. Hayırsever 2. Abluka İMTİNMEK: Şevke gelmek İNEŞ: 1. Dere 2. Çay (akarsu)
İMERMEK: Ablukaya almak İNCENEK: Nezaket İNEŞMEK: Dere / çay akmak
İMGE: 1. Sembol 2. İmaj İNCEREK: Nazik İNEV: Dağlama (yakma)
İMGELEM: Sembolizasyon İNCESEN: Meltem İNEVLEMEK: Dağlamak (yakmak)
İMGELEMEK: Sembolize etmek İNÇ: Huzur İNEVLENMEK: Dağlanmak
İMİR: 1. Sis 2. Sis tanrısı [267] İNÇEK: Bataklık samuru İNEY: Büyükanne (nine)
İMİRÇEMEK: Sis çıkmak İNÇKİ: Sükunet İNEZ: Zayıf
İMİRÇENMEK: Sislenmek İNÇLİ: Huzurlu İNEZMEK: Zayıflamak
İMİŞ: Meyva İNÇSİZ: Huzursuz İNGEN: Dişi deve
İMLEÇ: Kursör İNDEK: 1. Zarar 2. Ziyan İNGİN: 1. Nezle 2. Nevazil
İMLEMEK: İşaretlemek İNDEMEK: Zarar etmek İNGİR: Alacakaranlık
İMLENMEK: İşaretlenmek İNDEŞ: İflas İNGİZ: Derin
İMLEŞMEK: İşaretleşmek İNDEŞMEK: İflas etmek İNJEMEK: Gülmek (Mançuca)
İMNEMEK: İşmar etmek İNDETMEK: Zarar ettirmek İNİ: Prens
İMREK: Gıpta eden İNDİ: 1. Öyleyse 2. Halen İNİÇE: Prenses
İMREMEK: Gıpta etmek İNDİR: Kürsü İNİLGE: Istırap
İMREN: Gıpta edilen şey İNEÇ: 1. Kurbanlık 2. Mahzen İNELGEMEK: Istırap çekmek
İMRENCE: Heves İNEHSİT: Doğum tanrıçası [268] İNİLGETMEK: Istırap vermek
İMRENCEK: Hevesli İNELMEK: Kurban edilmek İNİR: Akşam
İMRENÇ: Gıpta İNELGE: İskele İNİRÇEK: Süzme yoğurt
İMRENMEK: Gıpta etmek İNELGEMEK: İskeleye inmek İNİRÇEMEK: Yavaşça çökelmek
İMREŞ: İhtiras İNELİK: Kız böceği İNİRDEMEK: Mırıldanmak
İMREŞMEK: İhtiras etmek İNEMEK: Kurban etmek [269] İNİRME: Alacakaranlık
İMSİK: Kokuya hassas burun İNENÇ: Kurban İNİRMEK: Akşam olmak
İMSİKLEMEK: Koku almak (köpek) İNENGİ: Sabah İNİŞKE: Rampa
İMSİLEMEK: Koklayarak aramak İNENİZ: Slalom İNKİŞ: Eşek arısı
İMSİLENMEK: Koklanıp bulunmak İNENMEK: Kurban töreni yapmak İNMEN: Vatka (omuzluk)
İMSİMEK: Koklamak İNER: 1. Merhametli 2. Mütevazi İNREME: Figan
İMSİNMEK: Koklanmak İNERGE: Yokuşun iniş yönü İNREMEK: Figan etmek
İMSİR: Arama köpeği İNERMEK: Merhamet etmek İNSEMEK: İnme eğiliminde olmak

119
İNSER: İnme eğiliminde olan İREK: 1. İrade 2. Daha (da) İRİNDİRMEK: Cerahatlendirmek
İNZER: Yıkma vinci (inşaat) İRELDEMEK: İçine yerleştirmek İRİNGEN: Kanlı cerahat
İNZERMEK: Yıkmak İRELDEY: Barut çubuğu İRİNMEK: Cerahatlenmek
İPELEK: İpek böceği kelebeği İREMÇEK: Labne peynir İRİS: 1. Hürriyet 2. Koruyucu ruh
İPİLDEMEK: Işık titreşmek İREMEK: İrade etmek İRİŞKEN: Meşgul
İPKİN: Menekşe rengi İREN: 1. Erkek 2. Geyik 3. Vasıta İRİŞKİN: Sucuk
İPSEK: Devedikeni İRENÇ: İrade İRİŞMEK: Meşgul olmak
İPSEMEK: İp gibi uzamak İRENÇİ: İradeli İRİTME: Lor peyniri
İPSİL: 1. Elyaf 2. Lif (tel) İRENMEK: İrade göstermek İRİTMEK: Lor haline getirmek
İPSİMEK: İp gibi uzamak İRET: Şarap İRİZ: Dev
İR: 1. İyi niyet 2. Makam İRETMEK: Şarap üretmek İRİZDİRMEK: Bıktırmak
İRBEN: Kekik İREY: Büyükbaba (dede) İRİZMEK: Bıkmak
İRBİÇ: Porsuk İRGE: 1. Esas 2. Asıl İRK: 1. Koyun 2. Naz
İRBİZ: Leopar İRGECENGE: Demokratik (Mançuca) İRKE: Naz
İRÇİ: Makam sahibi İRGEN: Sivil (Mançuca) İRKECEY: Nazlı [270]
İRDE: 1. Tetkik 2. Tahlil İRGERMEK: Muvaffak olmak İRKELEMEK: Nazlandırmak
İRDEBİL: Dava (hukuk) İRGESEMEK: Şuh bakmak (kadın) İRKELENMEK: Nazlanmak
İRDEBİLMEN: Avukat İRGEYEK: Cüce İRKELİ: Nazlı
İRDELEMEK: Tetkik etmek İRGİ: 1. Muşmula 2. Turfanda İRKEŞ: Yaramazlık
İRDELENMEK: Tetkik edilmek İRGİN: Profesyonel İRKEŞMEK: Yaramazlık edişmek
İRDELMEK: Tetkik / tahlil edilmek İRİGEN: Peynir eritmesi yemeği İRKETEY: Çocuk çetesi
İRDEM: 1. Sperm 2. Hüner İRİK: Muazzam İRKEY: Naz
İRDEME: Laboratuvar sonucu İRİLTEÇ: 1. Mikroskop 2. Büyüteç İRKEYİN: Nazlı
İRDEMEK: Tetkik / tahlil etmek İRİM: Müjde İRKİ: Taharrüş
İRDEMEN: Tetkik / tahlil eden İRİMÇEK: Peynir İRKİL: 1. Heybetli 2. Ürkünç
İRDENMEK: Kendini incelemek İRİMEK: Ekşimek (süt) İRKİLCİN: Medusa (deniz anası)
İRDEŞ: 1. Tetkik 2. Tahlil İRİNÇ: Bedbahtlık İRKİLDEK: Ahtopot
İRDEŞMEK: Birbirini incelemek İRİNÇLİ: Bedbaht İRKİLENME: Taharrüş etme
İRDİK: Kıymet İRİNÇLEMEK: Bedbaht olmak İRKİLENMEK: Taharrüş etmek
İRDİŞ: Hüner İRİNÇLETMEK: Bedbaht etmek İRKİLMEK: Taharrüş etmek

120
İRKİLTMEK: Taharrüş ettirmek İSEKMEK: Kokmak İSKİTMEK: Koklatmak
İRKİN: 1. Afacan 2. Hikmetli İSEMCEMEK: Koleksiyon yapmak İSLEMEK: İs yapmak
İRKİNÇ: Taharrüş İSEMCEN: Koleksiyon (Mançuca) İSPAN: İspanyol
İRKİNMEK: Taharrüş etmek İSEN: 1. Koku 2. Sahih - İspanca: İspanyolca
İRKİŞİ: Erkek İSENMEK: Koklamak - İspanya: İspanyol ülkesi
İRKİT: 1. Lor peyniri 2. Ürkütücü İSER: Sersem İSRE: Uzak
İRKİTMEK: Lor peyniri yapmak İSERLENMEK: Sersemlemek İSREMEK: Uzaklaşmak
İRKLEMEK: Zorlamak İSİLMEK: Terden kaşınmak İSRİK: 1. Buhur 2. Tütsü
İRKLENMEK: Zorlanmak İSİMEK: Sıcaktan terlemek İSRİMEK: Buhur / tütsü yayılmak
İRKLETMEK: Zorlatmak İSİNMEK: Hararet yapmak İSRİNMEK: Buhur / tütsü kokmak
İRKLİ: Nazlı İSİRMEK: Gözü kararmak İSRİTMEK: Buhur / tütsü yapmak
İRKMEK: Taharrüş etmek İSİRGEMEK: Sıcak basmak İSSİ: Hararet
İRLEMEK: Peynir mayalamak İSİRGENMEK: Sıcaktan fenalaşmak İSSİMEK: Hararet basmak
İRLENMEK: Peynir mayalanmak İSİTMEK: Hararetlendirmek İSSİLEMEK: Sıcak basmak
İRMEG: 1. Haz 2. Zevk [İrmek] İSİZ: 1. Fena 2. Şerli İSSİLENMEK: Sıcaktan bunalmak
İRMEK: Haz /zevk duymak İSİZLİK: 1. Fenalık 2. Şer İSTELGE: Rica
İRMEKLENMEK: Eğlenmek İSKE: Maya İSTEMEY: Kafkas halk oyunu
İRPEK: Makas İSKEK: 1. Cımbız 2. İstihza İSTENÇ: İrade
İRPEKLEMEK: Makaslamak İSKEKÇİ: Cımbızla tüy alan kişi [272] İSTİ: 1. Kalori 2. Hararet
İRPEKLENMEK: Makaslanmak İSKEMEK: Mayalamak İSTİLEMEK: Hararetlenmek
İRSEK: Orospu (argo) İSKENMEK: Mayalanmak İSTİNMEK: Hararet yapmak
İRSEMEK: Orospuluk etmek (argo) İSKER: Mil (çamurlu kum) İŞBİLİR: Ehil
İRŞİ: Peri (Sanskritçe, şüpheli) İSKERME: Telkin İŞBİLMEK: Ehil olmak
İRT: Vergi İSKERMEK: Telkin olmak İŞÇEN: 1. Hamarat 2. Faal
İRTSİZ: Vergisiz İSKERT: Dipnot İŞÇİMEL: İşçi kurumu
[271]
İRZİ: Evliya İSKERTME: Tembih İŞÇİMEN: Hamarat
İRTÇEK: Saat İSKERTMEK: Tembihlemek İŞDİŞİ: Dilber
İRTMEK: Zaman geçmek İSKİMEK: Koklamak İŞEN: 1. Kadın 2. Güvenilir insan
İRYİĞİT: Mert İSKİNMEK: Burun çekmek İŞENDİRMEK: Güvendirmek
İSEGEY: Keçe İSKİRMEK: Koku yaymak İŞENMEK: İtimat etmek

121
İŞEVİR: Müteşebbis İŞLENÇ: 1. Endüstri 2. Sanayi İTER: Yırtıcı kuş
İŞEVİRMEK: İş kurmak İŞLENDİZ: Fabrika İTERCİ: Kuşbaz
İŞEY: Büyükanne (nine) İŞLENEK: Fabrika İTEREK: El arabası
İŞGEÇ: 1. Alet 2. Makina İŞLENGE: 1. İcraat 2. Faaliyet İTERGE: Jet motoru
İŞGEK: Kayık küreği İŞLENGEN: 1. Cari 2. Faal İTERMEK: 1. İtelemek 2. İzlemek
İŞGÖREV: Hizmet İŞLENİR: Mesai İTEYİK: 1. Faraza 2. Eğer ki
İŞGÖREVCİ: Hizmetçi İŞLENTİ: Faaliyet İTİ: 1. Güdü 2. Keskin
İŞGÜDER: Müşavir İŞLER: 1. Aktif 2. Faal İTİK: 1. Alet 2. İhtisas
İŞGÜDÜM: Maslahat İŞLERGE: Sanayi İTİKLİ: 1. Aletli 2. Mütehassıs
İŞGÜN: Yayla çiçeği İŞLERGEN: Sınai İTİKMEK: Alet kullanmak
İŞGÜTMEK: Maslahat etmek İŞLEŞMEK: Birlikte çalışmak İTİKSİZ: Aletsiz
İŞİ: Prenses İŞLEV: Fonksiyon İTİMGE: İtiş gücü (motor)
İŞİÇ: Tencere İŞMEK: 1. Örmek 2. Çalışmak İTİMGEN: İtiş gücü yüksek
İŞİL: Feminal İŞMEN: Memur İTİMGER: Jet motoru
İŞİM: Samimiyet İŞMER: Çalışkan İTİNMEK: Teçhizatlanmak
İŞİN: Saç örgüsü İŞLİK: Atölye İTİZ: Enstrüman
İŞİTEÇ: İşitme cihazı İŞÖYÜ: Atölye İTİZMEK: Enstrüman çalmak
İŞİTKEN: İşitme yeteneği olan İŞTELMEK: Hazırlanmak İTKİ: İtiş gücü
İŞKE: Narin İŞTEMEK: Hazırlamak İTKİLİ: İtiş gücü olan
İŞKEK: Kadın İŞTENKEY: Faal İTME: İdman
İŞKELEK: İşkolik İŞTENMEK: Faaliyete geçmek İTMEÇ: 1. Alet 2. Edevat
İŞKELEME: Angarya İŞTERMEK: Faaliyete geçirmek İTMELEME: İdman yapma
İŞKELEMEK: Angarya çalışmak İŞTEŞ: Mesai arkadaşı İTMELEMEK: İdman yapmak
İŞKELETMEK: Angarya çalıştırmak İŞTEŞMEK: Aynı işte çalışmak İTMELEŞMEK: Maç yapmak
İŞKER: Aktif İŞTİR: Şayet İTMİŞ: Mütehassıs
İŞKERMEK: Aktifleşmek İŞTİRMEK: Hikaye anlatmak İTNİ: Pazartesi günü
İŞKİRTİ: İpek kumaş İTEÇ: El arabası İTTİRGEÇ: Scooter (ayak bisikleti)
İŞLEĞEN: 1. Aktif 2. Faal İTEK: Çizme İVÇEL: Seks (cinsel ilişki)
İŞLEMEZİK: Günah İTELGÜ: Yayla şahini kuşu İVÇELMEK: Seks yapmak (kadın)
İŞLENCE: Faaliyet İTENEK: Piston İVÇEMEK: Seks yapmak (erkek)

122
İVDE: Tahribat İYDENMEK: Kuvvetlenmek İYİN: 1. Dolayısıyla 2. Kavis
İVDEÇİ: Tahripkar İYDİLEK: Hayırdua İYİNÇ: İstibdat
İVDEMEK: Tahrip etmek İYDİLEMEK: Hayırdua etmek İYİNMEK: İstibdat etmek
İVDEL: Harap İYDİLENÇ: Hüsnüniyet İYİR: Nilüfer (bitki, çiçek)
İVDELMEK: Harap olmak İYDİRMEK: Nakletmek İYİRMEK: Koklamak
İVDER: Tahribat İYE: 1. Sahip 2. Koruyucu ruh [273] İYİŞMEK: Kokmak
[274]
İVDERMEK: Tahrip etmek İYEGE: Eğe kemiği İYİTE: Tazı (av köpeği)
İVDEŞ: 1. Refk/Refka 2. Partner İYEK: Çene kemiği İYİTMEK: Koklatmak
İVDEŞMEK: Refakat etmek İYELEMEK: Sahip olmak İYİZ: 1. Güzel koku 2. Kaşıkçı kuşu
İVDİRMEK: Acele ettirmek İYELENGEN: Sahiplenilmiş İYİZGEMEK: Güzel kokmak
İVE: İlk yardım hemşiresi İYELENMEK: Sahiplenmek İYİZGENMEK: Güzel koku saçmak
İVEDİ: Acele İYELEŞMEK: Sahibine alışmak İYLEMEK: Deri işlemek
İVEĞEN: Aceleci İYELİK: Sahiplik İYLENMEK: Deri İşlenmek
İVEL: İlk-Yardım İYEM: 1. Sempati 2. Cazibe İYMEG: Küpe [İymek]
İVEMEK: İlk-Yardım yapmak İYEMEK: Gıpta etmek İYMEK: 1. Nakletmek 2. Postalamak
İVENMEK: İlk-Yardım almak İYEMEN: 1. Malik 2. Melik İYMELMEK: Naklolmak
İVGİ: Telaş İYENMEK: Gıpta etmek İYMENMEK: İmtina etmek
İVGİN: Telaşlı İYER: Semer İYMİŞ: Meyva
İVİK: Su geyiği İYERÇEN: Uydu (doğal) İYNEM: Yaren
İVİN: Sıra İYERLEMEK: Semer vurmak İZBİZ: Kireç
İVİNÇ: Aciliyet İYERLENMEK: Semer vurulmak İZDEM: Tema
İVİNKİ: Sıradaki İYGELEMEK: Şüphe vermek İZDEMEK: Tema oluşturmak
İVİNMEK: Sıraya girmek İYGELENMEK: Şüphelenmek İZDEŞ: Aynı yoldan giden
İVLEMEK: Acele etmek İYGİ: Nimet İZDEŞMEK: Aynı yoldan gitmek
İVLEŞMEK: Tacil olmak İYİK: 1. Omuz 2. Heves 2. Uğur İZDÜŞMEK: İrtisam etmek
İVLETMEK: Tacil etmek İYİLMEK: Nakledilmek İZEMEK: İz oluşturmak
İVME: Tacil (hız artırımı) İYİM: Hüsnü niyet İZELMEK: İz oluşmak
İVMEK: Acele etmek İYİMSEMEK: Optimize etmek İZEN: 1. Din 2. Sahih
İYDE: Kuvvet İYİMSENMEK: Optimistlik etmek İZENÇ: 1. İtikat 2. Sahihlik
İYDEMEK: Kuvvet uygulamak İYİMSER: Optimist İZENÇLİ: İtikatlı

123
İZENGEN: Mütedeyyin İZİRTMEK: Bayıltmak JALKIMAK: Alevlenmek
İZENLEMEK: İyi intiba bırakmak İZİRTKİ: Narkoz JALKINMAK: Yıldırım düşmek
İZENLEŞMEK: İyi etkileşim almak İZİT: Film (fotoğraf) JALMUS: Dev
İZENMEK: İman etmek İZİTMEK: İz bırakmak JARGIL: Haberci meleği (mitoloji)
İZENLEMEK: Selamet bulmak İZLEÇ: Sinyal JARIK: Nur
İZENLEŞMEK: Selametleşmek İZLEK: 1. Program 2. Politika JARLAMAK: Sesli konuşmak
İZER: Dedektif İZLEM: Politika JARLANMAK: Gevezelik etmek
İZERLEMEK: Dedektiflik yapmak İZLEN: Müşahede JASALGAN: Sahte
İZERMEK: İz takip etmek İZLENÇ: Müşahede JASALMAK: Sahtesi yapılmak
İZERTMEK: Arkada iz bırakmak [275] İZLENEK: Şov JASAMAK: Sahtesini yapmak
İZEV: 1. Selamet 2. İnayet İZLENTEY: Konsültasyon (tıp) JASATMAK: Sahtesini yaptırmak
İZGE: Mukaddes [276] İZLETİ: 1. Video 2. Şov JASIĞAN: Mektup (Mançuca)
İZGEN: Mübarek İZLEV: Program (televizyon vs.) JASMAK: Mektup yazmak (Mançuca)
İZGİ: Sevap İZME: 1. Hamur 2. Fermuar JAYIK: Irmak tanrısı (mit)
İZGİLEMEK: Sevap işlemek İZMEK: İz sürmek JILGA: Paten
İZGİLENMEK: Sevap kazanmak İZMEN: 1. Dedektif 2. Hafye JILGAMAK: 1. Kaymak 2. Akmak
İZGİN: Hayırlı İZMENT: Zayıf JILGAN: Kaygan
İZGÜDER: 1. Hafye 2. Dedektif İZNEK: Nişan (işaret) JIR: 1. Cırıltı sesi 2. Melodi
İZGÜTMEK: Takip etmek İZVET: Zayıf JIRGA: Melodi
İZGÜVER: 1. Hafye 2. Dedektif -J- JIRGAMAK: Melodi mırıldamak
İZİ: Rab [277] JAGUĞAR: Panter (Guaranice) JIRGANMAK: Melodi mırıldanmak
İZİK: Sıcak kompres JAGULAMAK: Şırıldamak JIRLAMA: Böcek ötüşü
İZİKLEMEK: Kompres yapmak JAKSAKA: Elma yanak (Mançuca) JIRLAMAK: Böcek ötmek
İZİKLENMEK: Kompres yapılmak JALAK: Aşı (ziraat) JULUN: Biyograf (Mançuca)
İZİLDEÇİ: İz sürücü JALDAMAK: Soymak JUNFA: Savaş lordu (Çince)
İZİLDEMEK: İz sürmek JALDANMAK: Soyunmak JURA: Tabir
İZİM: Alamet JALGIN: Ateş tanrısı (mitoloji) JURAMAK: Ayrılmak (Mançuca)
İZİNÇ: Takibat JALIN: 1. Alev 2. Ateş dansı JURLAMAK: Tabir etmek (rüya)
İZİNMEK: Takibat yapmak JALINTAY: Ateş merasimi JURLANMAK: Tabir edilmek (rüya)
İZİRMEK: Bayılmak JALINTOY: Ateş merasimi -K–

124
KABAL: Tahkimat (madencilik) KAÇAMAG: Mamaliga yemeği KADAKA: Kutup yıldızı (Mançuca)
KABALLAMAK: Tahkim etmek KAÇAMAK: Gizlice yapmak KADALGAK: Çakal eriği
KABAN: Yaban domuzu KAÇAN: 1. Vakit 2. Vade KADALGAN: Kahraman
KABAR: 1. Kalça 2. Kabadayı KAÇAR: Katır KADALMAK: Çakılmak
KABARÇA: Kalça (her biri) KAÇAV: Muhalefet KADAMA: 1. Muhkem 2. Kavi
KABARGA: Sibirya geyiği KAÇAVCI: Muhalif KADAMAK: Çakmak (fil)
KABAY: Beşik KAÇAVLAMAK: Muhalefet etmek KADANMAK: Hapsolmak
KABAYLAMAK: Beşik sallamak KAÇAYGA: Sallanan sandalye KADAR: 1. Hayvan sürüsü 2. Kilit
KABAYLANMAK: Beşik sallanmak KAÇAYLAMAK: Sallamak KADARÇI: Çoban
KABIRZIK: Pul (balık, yılan vs.) KAÇAYLANMAK: Sallanmak KADARGAZ: Üvez ağacı
KABIZ: Ateşleme KAÇIKMA: Yön değiştirme KADARMAK: Muhafaza etmek
KABIZGAÇ: Buji KAÇIKMAK: Yönünü değiştirmek KADAŞ: Yaren
KABIZGAMAK: Şerare yapmak KAÇIL: Sinek (iskambil) KADAŞMAK: Yarenlik etmek
KABIZMAK: Ateşlemek KAÇIMSAK: İmtina eden KADATMAK: Hapsettirmek
KABLAVUÇ: Tabansız terlik KAÇIMSAMAK: İmtina etmek KADAV: 1. Hapishane 2. Kilit
KABULBAZ: Zarf KAÇIR: Panikletici KADAVIÇ: Firkete
KABULÇAK: Kostüm KAÇIRA: Panik KADAVLAMAK: Hapsetmek
KABULGAMAK: Şekil değiştirmek KAÇIRGAMA: Kız kaçırma KADAVLANMAK: Hapsedilmek
KABULGAN: Şekil değiştirme KAÇIRGAMAK: Kız kaçırmak KADAZ: Mıh (büyük çivi)
KABULGANMAK: Şekle girmek KAÇIT: 1. Firar 2. Mızrak KADAZLAMAK: Mıhlamak
KABULMAK: Şekil değiştirmek [278] KAÇKAR: Hızlı koşan KADI: Mıh (büyük çivi)
KABULTA: Metamorfoz KAÇMAG: Haremlik [Kaçmak] KADIK: 1. Temel (bina) 2. Kazık
KABUR: Sandık KAÇMAK: Erkekten sakınmak KADINMAK: Pişman olmak
KABURÇAK: 1. Tabut 2. Sert kabuk KAÇMAN: Firari KADIR: 1. Hiddetli 2. Kuvvetli
KABURŞAK: Pul (balık, yılan vs.) KAÇMAZ: Korkusuz KADIRGA: Ağaç kabuğu
KAÇAGAY: Dağ keçisi KAÇSAMAK: Kaçmak istemek KADIRGAK: Nasır (deri sertliği)
KAÇAĞAN: 1. Eşek 2. Antisosyal KAÇUN: Kaçarak gelen gelin KADIRMAK: Kabuk bağlamak
KAÇALGA: Tekerlekli sandalye KADAÇ: 1. Çekiç 2. Rozet KADIZ: Tarçın
KAÇALGANMAK: Araçla itilmek KADAĞAN: 1. Çakılmış 2. Emir [279] KAĞA: Amca
KAÇALGATMAK: Araçla itmek KADAK: 1. Mıh 2. Ağırlık (200 gr) KAĞADAŞ: Amca çocukları

125
KAĞAL: Tembel KAK: Meyve kurusu KALANMAK: Yığılmak
KAĞAN: İmparator KAKIMAK: Hırpalamak KALAP: Vahşi
KAĞANAK: Mukoza KAKINÇ: Hiddet KALAŞ: Ekmek (ortası basık)
KAĞANÇA: İmparatoriçe KAKINMAK: Kendini hırpalamak KALAŞÇI: Ekmekçi (“Kalaş” satıcısı)
KAĞAR: Hastalık getiren ruh KAKIZ: 1. Hiddetli 2. Gözüpek KALATMAK: Stoklamak
KAĞAY: Martı KAKLAMAK: Kurutmak KALAV: Stok
KAĞAZ: Caka KAKLANMAK: Kurumak KALAYMAN: İsyancıbaşı
KAĞAZLANMAK: Caka satmak KAKPAR: Sıtma KALBA: 1. Yabani soğan 2. Kepçe
KAĞBAL: Eşek arısı KAKPARMAK: Sıtma tutmak KALCAMAK: El dağıtmak (iskambil)
KAĞIL: Kırbaç KAKRAŞ: Kurumuş KALCANMAK: Zar atmak (oyun)
KAĞILDAMAK: Vaklamak (ötmek) KAKRAŞMAK: Suyu çekilmek KALCAŞ: Et suyu çorbası
KAĞILDANMAK: Vaklamak (ötüş) KAL: Hava KALCIMAK: Vahşileşmek
KAĞILMAK: Çakılmak KALABAY: Hiçbir zaman KALCIN: Vahşi
KAĞILTI: Vaklama sesi KALABUK: Yusufçuk kuşu KALCINMAK: Vahşilik etmek
KAĞIMAK: Çakmak KALAÇ: 1. Kürek 2. Simit (gevrek) KALCITMAK: Vahşileştirmek
KAĞINGA: Zatürre KALAGAY: Isırgan otu KALCIR: Vahşi
KAĞINMAK: Zatürre olmak KALAĞAN: 1. Baki 2. Otel KALCIRMAK: Vahşileşmek
KAĞIRMAK: Balgam sökmek KALAK: 1. Mala 2. Atmosfer KALÇA: 1. Kel 2. El (iskambil)
KAĞIŞMAK: Tokuşmak KALAKÇA: Ayakkabı çekeceği KALÇAMAK: Nükte / espri yapmak
KAĞITMAK: Çakmak KALAKLI: 1. Havadar 2. Yüksekte KALÇAN: 1. El (iskambil) 2. Dazlak
KAĞIZ: Balmumu KALAMAK: Kutulamak KALÇANMAK: Sözünden dönmek
KAĞMAK: Silkeleyerek düşürmek KALAN: 1. Gökyüzü 2. Arazi vergisi KALÇARMAK: Saçları dökülmek
KAĞSIRIK: Balgam KALANAK: Pansiyon KALÇAV: 1. Nükte 2. Espiri [280]
KAĞŞAK: Harap KALANCI: Arazi vergisi tahsildarı KALÇAY: Kel
KAĞŞAMAK: Harap olmak KALANÇA: Bakiye KALÇAYMAK: Kelleşmek
KAĞŞATMAK: Harap etmek KALANÇAK: Taş duvar KALDIRAÇ: Manivela
KAHACIMAK: Kurumak (meyve) KALANDIR: Stok KALDA: Zootoca türü kertenkele
KAHAÇ: Kuru meyve KALANDIRMAK: Stoklamak KALDAY: Veliaht prens (1. derece)
KAHAVA: Kahve (Arapça) KALANGIRMAK: Havaya sıçramak KALDAYMAK: Öne çıkmak
KAJAY: Kolye KALANLIK: Vergi alınacak arazi KALDAZ: Ateş cini

126
KALDIK: İzmarit balığı KALITIM: Genetik (ırs) KALTAMAK: Üzerine binmek
KALDIRAK: Zırh KALITMAK: Genleri aktarılmak KALTAMAN: Yankesici
KALDIRÇAK: Levye KALITMAN: Muris KALTAN: Aceleci
KALDIRGAÇ: 1. Kriko 2. Vinç KALITSAMAK: Tevarüs etmek KALTANDAMAK: Acele etmek
KALDIRKAN: Atlas kelebeği KALITSAL: Genetik (ırsi) KALTANDAŞMAK: Acele edişmek
KALDUN: Beka (kalıcılık) KALIV: Tarafsızlık KALTANMAK: Üzerine yerleşmek
KALGA: Güveç kabı KALIVÇI: Bitaraf (tarafsız) KALTAR: 1. Mavi tilki 2. Madenci
KALGAMAK: Sıçrayıp kalkmak KALKA: 1. Gard (spor) 2. Siper KALTARMAK: Kayarak düşmek
KALGANAŞ: Yıldönümü aşı (ölü) KALKAK: Kriko KALTAY: Mütevazı (alçakgönüllü)
KALGANÇI: Kıyamet günü [281] KALKAMAK: Havada durmak [282] KALTAYMAK: Tevazu göstermek
KALGANMAK: Kıyam etmek KALKANMAK: Havaya kalkmak KALTI: Nasıl ki
KALGATMAK: Yerinden sıçratmak KALKARMAK: Havalanmak KALTIRAK: Sıtma hastalığı
KALGAY: Veliaht prens (2. derece) KALKATMAK: Havaya kaldırmak KALTIRAV: Titreme
KALGAYMAK: Arkada kalmak KALKAVUÇ: Şamandıra KALTIRAVUK: Titrek çiçek
KALGIN: Bakiye KALKAY: Siper KALTIRMAK: Titremek
KALI: 1. Hava (atmosfer) 2. Artık KALKAYMAK: Sipere yatmak KALVA: Eğitim oku
KALIĞ: Hava (atmosfer) KALKIMA: 1. Şamandıra 2. Duba KALYAN: Nargile (Farsça)
KALIĞLANMAK: Havalanmak (kuş) KALKINÇ: Kıyam KAM: Şaman
KALIĞLATMAK: Havalandırmak KALKINMAK: Kıyam etmek KAMA: 1. Sur (duvar) 2. Tereyağı
KALIK: 1. Zamk 2. Tavan arası KALKIRA: Turna kuşu (Grus türü) KAMAÇAV: 1. Bariyer 2. Barikat
KALILANMAK: Havalanmak KALKSAMAK: Kalkmak istemek KAMAG: Hapishane [Kamak]
KALILANDIRMAK: Havalandırmak KALKSI: İmsak vakti KAMAĞ: Topyekün
KALINÇ: Beka (kalıcılık) KALKUDAY: Gökyüzü tanrısı [283] KAMAĞAN: Totaliter
KALINÇSIZ: Fani KALMA: Kuş kirazı KAMAK: Etrafını çevirmek
KALINDI: Başlık parası KALMAN: Baki KAMAKUYU: Hapishane
KALINGI: Bakiye KALPAK: Türk ulusal şapkası KAMAL: 1. Sur (duvar) 2. Kale
KALIR: Uğultu KALPAKLILAR: Türk milliyetçileri KAMALAK: Sedir ağacı
KALIRAMAK: Uğuldamak KALSAMAK: Kalmak istemek KAMALAMAK: Sur ile çevirmek
KALISIZ: Bakiyesiz KALSIZ: Havasız KAMALANMAK: Sur ile çevrilmek
KALITAN: Muris KALTAK: 1. Eyer 2. Orospu (argo) KAMALGAN: Mahpus

127
KAMALMAK: Hapsedilmek KAMKALAKÇI: Nöbetçi KANAŞMAK: Kan kardeşi olmak
KAMAMAK: Hapsetmek KAMKALAMAK: Nöbet beklemek KANAV: 1. Zenne 2. Şarampol
KAMAN: 1. Cesur 2. Amansız [284] KAMKI: Kumaş ölçüsü KANAVLANMAK: Zennelik yapmak
KAMANMAK: Kamlık bahşolmak KAMMAK: 1. Dövmek 2. Fırlatmak KANBASAR: Yapay kalp
KAMAR: Zindan KAMLAMAK: Şamanlık yapmak KANBASINÇ: Tansiyon
KAMARLAMAK: Zindana atmak KAMORTAN: Şamanı koruyan ruh KANÇA: 1. Ne kadar? 2. Kaç?
KAMAŞIK: 1. Parlak 2. Melez KAMOS: Kabus [286] KANÇAMAK: Fahişelik yapmak [290]
KAMATMAK: Şaman ayini yapmak KAMRAMAK: Şamil olmak KANÇAK: Fahişe
KAMAV: 1. Muhasara 2. Abluka KAMRANMAK: Şümul etmek KANÇAR: Kan davalısı
KAMAZ: 1. Rüzgar 2. İlham KAMRAV: Şümul (kapsam) KANÇAŞMAK: Pazarlık etmek
KAMBAR: Şaman yardımcısı [285] KAMŞAK: Istakoz KANÇAY: Fahişe (hayat kadını)
KAMÇAT: Kunduz KAMŞAMAK: Tereddüt etmek KANÇIR: Kan donması (soğuktan)
KAMDAMAK: Kam dansı yapmak KAMŞAT: Tereddüt verici KANÇIRA: Kangren
KAMDAŞ: Hemfkir KAMŞATMAK: Tereddüt ettirmek KANÇIRMAK: Kanı donmak
KAMDAŞMAK: Hemfkir olmak KAMTUMAK: İhtiva etmek KANÇURA: Kan emici cin [291]
KAMDI: Su samuru KAMTURMAK: Havi olmak [287] KANDA: 1. Nerede 2. Lehim
KAMGA: Ağaç kabuğu KAMU: Devlet ve toplum [288] KANDAĞAY: Pantolon
KAMGAK: Sarımsak KAMUGA: Mülk (idari) KANDAK: 1. Düğüm 2. Budak
KAMGALAK: Sigorta (hukuk) KAMUK: Amme KANDAL: Pranga
KAMGALAKÇI: Sigortacı (hukuk) KAMUSAL: Umumi KANDALA: Kene
KAMGALAMAK: Sigortalamak KAMUTAY: Cumhuriyet [289] KANDALAMAK: Prangaya vurmak
KAMGALANMAK: Sigortalanmak KAMZAL: İşlemeli yelek KANDALANMAK: Prangalanmak
KAMJAK: Haşere KANAĞAN: Tatminkar KANDAMAK: Lehimlemek
KAMIÇ: Kepçe KANAK: Hacamat KANDANMAK: Lehimlenmek
KAMIK: Kara yılan KANAKMAK: Hacamat olmak KANDAŞ: Soydaş
KAMILMAK: Fırlatılmak KANALMAK: Hacamat etmek KANDAY: Nasıl?
KAMINMAK: Dövünmek KANAR: Çuval KANDAZ: 1. Usare 2. Serum
KAMITMAK: Fırlatmak KANARMA: Mercimek çorbası KANDI: Kanaatkar
KAMIYAK: Şaman kehaneti KANARMAK: Kan vermek KANDIK: Nisan ayı
KAMKALAK: Nöbet KANAŞ: Kan kardeşliği KANDIZ: Hacamat iğnesi

128
KANDIZLAMAK: Hacamat etmek KANRAMAK: Çan çalınmak KANZARLANMAK: Rahatsız olmak
KANDIZLANMAK: Hacamat olmak KANRATMAK: Çan çalmak KANZIK: Kan tutması
KANGA: 1. Şeytan kovma 2. Keklik KANSAMAK: Kansız kalmak [292] KANZIKMAK: Kan tutmak
KANGAL: Onopordum (bitki) KANSAK: Anemi hastası KANZIR: 1. Kindar 2. Rahatsız
KANGAMAK: Şeytan kovmak KANSAR: Anemi hastalığı KAPAÇ: Sübap
KANGANMAK: Şeytan çıkarmak KANSARMAK: Anemi olmak KAPAĞAN: Kapıp kaçıran (hayvan)
KANGI: Pelin otu KANSIK: Ana veya baba bir kardeş KAPAL: 1. Zindan 2. Mahpus
KANIK: Tatminkar KANSIMAK: Tevarüs etmek KAPALANGAN: Melankolik
KANIKIŞ: Tatmin KANSINMAK: Kanı kaynamak KAPALANMAK: Melankolikleşmek
KANIKMAK: Tatmin olmak KANSIRA: Kan kaybı KAPAMAÇ: Soğanlı kuzu eti aşı
KANIKTIRMAK: Tatmin etmek KANSIRAMAK: Kan kaybetmek KAPAMIŞ: Mahfuz
KANIM: Güven tanrısı (mitoloji) KANSORAN: Kan davalısı KAPANÇA: Kaftan
KANINÇ: Tatmin KANSORGUÇ: Kan alma aleti KAPANTI: Melankoli
KANIRÇAK: Levye KANSORGUŞ: Vampir KAPAR: 1. Ruh 2. Can 2. Zırh
KANIRSAMAK: Cinsel birleşmek KANSORMA: Kan davası KAPAŞMAK: Birbirine sarılmak
KANIRSANMAK: Çiftleşmek (dişil) KANSORMAK: Kan davası gütmek KAPAZ: Hücre (hapsihane)
KANIRSATMAK: Çiftleşmek (eril) KANSU: Plazma KAPÇAGAY: Kapıcı kuş
KANIRTKAÇ: Levye KANŞAV: Lale KAPÇAK: Hücum
KANIŞ: Tatmin KANTALAMAK: Kangren olmak KAPÇAMAK: Hücum etmek
KANIŞMAK: Tatmin olmak KANTALAV: Kangren KAPÇAR: Fermuar
KANIŞTIRILMAK: Tatmin edilmek KANTAR: 1. Kapris 2. Ocak ayı KAPÇARMA: Fermuar
KANIŞTIRMAK: Tatmin etmek KANTARGA: Dizgin [293] KAPÇARMAK: Kıstırmak
KANIT: 1. Delil 2. İspat KANTARMA: Dizginleme KAPÇIRMA: Fermuar
KANITKA: İkna KANTARMAK: Dizgin çekmek KAPÇIRMAK: Kapılıp gitmek
KANITKAMAK: İkna etmek KANTIK: 1. Hilekar 2. Muvazacı KAPILGA: Kara sevda
KANITKAN: Mukni (ikna eden) KANTO: Bir dans türü (İtalyanca) KAPILGAN: Kara sevdalı
KANKAZ: Kuğu kuşu KANYA: Bir yıldız adı (Sanskritçe) KAPINÇ: Enfeksiyon
KANKIRAN: Kangren (benzeşimle) KANZA: Pipo (Çince) [Tanza] KAPINMAK: Mikrop kapmak
KANKIRMAK: Dejenere etmek KANZAMAK: Pipo içmek (Çince) KAPKAN: 1. Fare kapanı 2. Zırh
KANRAK: Çan KANZAR: Rahatsız KAPKAR: Fatih

129
KAPKIR: Şüpheci KARAÇURA: Zararlı cin KARAMUK: Çalı üzümü
KAPLAK: Ambalaj KARADAMAK: Şüphelenmek KARAN: Nazarcı (kem gözlü) [296]
KAPLAM: Pelerin KARAGA: Zenci KARANA: Kardan kadın (Kar-Ana)
KAPLAV: 1. Satıh 2. Parke KARAGAY: Köknar ağacı KARANAT: Siyah frenk üzümü
KAPMAÇ: Caps (görüntü tutma) KARAĞ: 1. Matem 2. Gözbebeği KARANÇ: Nazar (kem göz)
KAPSA: Vajina KARAĞAN: 1. Göre 2. Taraftar KARANÇA: Bostan korkuluğu
KAPSAM: Şümul KARAĞANDA: Görünüşte KARANÇAMAK: Görüp korkmak
KAPSANÇ: Kapsama alanı KARAĞÇIK: Gözbebeği KARANÇI: Nazarcı (kem gözlü)
KAPSIK: Cüzdan KARAĞI: Köz demiri KARANDAMAK: Nazar etmek
KAPSIRMA: Fermuar KARAĞLI: Matemli KARANDAŞ: Kara kalem
KAPSIRTMA: Fermuar KARAK: 1. Pencere 2. Gözbebeği KARANDIZ: Karadelik (astronomi)
KAPSIRTMAK: Fermuar çekmek KARAKÇI: Röntgenci (dikizci) KARANGAT: Siyah frenk üzümü
KAPŞAGAY: Septik (kuşkucu) KARAKLAMAK: Dikizlemek KARANGI: 1. Zifr 2. Zifri karanlık
KAPTAÇ: 1. Valiz 2. Bavul KARAKLANMAK: Dikizlenmek KARANLAMAK: Nazar etmek
KAPTAGAY: 1. Kainat 2. Alem KARAKUŞ: 1. Kartal 2. Mizan yıldızı KARANLANMAK: Nazar değmek
KAPTAĞAN: Kütle KARAL: 1. Mühlet 2. Vade KARANMAK: Nazar değmek
KAPTAMA: Valiz KARALGAN: Namussuz KARANTA: Silüet
KAPTAMAK: Valize doldurmak KARALMAK: Namussuzluk etmek KARANYATMA: Karantina
KAPTAV: Takma diş KARALMAZ: Namuslu KARANYATMAK: Karantina yatmak
KAPTIRA: Palaska KARALTMAK: Fuhuş yaptırmak KARAR: 1. Rasat 2. Muayene
KAPTIRGA: Zincir toplama demiri KARAM: Hendek KARARTMA: Röntgen (bilimsel)
KAPUZ: Vadi KARAMA: Alüvyon KARASAMAK: İftira atmak
KARABAĞA: Kara kurbağası KARAMAK: Kem bakmak [294] KARASANMAK: İftiraya uğramak
KARABASMAK: Kabus görmek KARAMAN: Esmer tenli KARASATMAK: İftira atmak
KARABAY: Siyah leylek KARAMASTAN: Rağmen KARASAV: İftira
KARABURÇ: Karabiber KARAMAT: Karabasan [295] KARASAVCI: İftiracı
KARAÇ: Betonyer KARAMAY: Petrol KARASAVLAMAK: İftira atmak
KARAÇALMAK: İftira etmek KARAMIŞ: 1. Kem gözlü 2. Yaslı KARASI: Karakalem resim
KARAÇIL: Esmer KARAMSAMAK: Pesimistlik etmek KARAŞ: Ters bakış
KARAÇMAN: Esmer KARAMSAR: Pesimist KARAŞA: Aralık ayı

130
KARAŞAN: En uzun gece KARGAĞUL: 1. Faraş 2. Köz tavası KARINÇ: Hakaret
KARAŞIN: Esmer KARGAMAK: Lanetlemek KARINÇLIK: Hakir
KARAŞMAK: Ters bakışmak KARGAMIŞ: Lanetlenmiş KARINDAMAK: Rüşvet almak
KARAŞMAN: Ters bakan KARGANMAK: Lanetlenmek KARINDAŞ: Kardeş
KARATA: Kardan adam (Kar-Ata) KARGANA: Salkım söğüt KARINMAK: Rüşvet almak
KARATMAK: Gözle taciz etmek KARGANAŞ: Soyağacı KARINSAMAK: Karnı çıkmak
KARAV: 1. Nazar 2. Kabus [297] KARGAŞMAK: Mülaene etmek KARIŞ: Uzunluk birimi (20 cm)
KARAVAŞ: Cariye KARGI: Mızrak KARIŞBAY: Tefeci
KARAVÇI: Nazarcı (kem gözlü) [298] KARGIMAK: Beddua etmek KARIŞKA: Karınca yuvası
KARAVUL: Jandarma KARGIN: Lanetli KARIŞKAN: Kaotik
KARAVUZ: Esmer KARGINMAK: Beddua almak KARITMAK: İhtiyarlatmak [303]
KARAY: Şaha kalkma (at) KARGIRA: Bas ses KARK: Burç
KARAYAĞ: Petrol KARGIRAMAK: Bas ses çıkarmak KARKANDUZ: Kusma hastalığı
KARAYIŞ: Ters bakış KARGIŞ: Beddua KARKANMAK: Midesi bulanmak
KARAYLAMAK: Şaha kalkmak (at) KARGIŞLAMAK: Beddua okumak KARKIN: Tempo
KARAZ: Zenci KARGIŞLANMAK: Beddua almak KARKIT: 1. Torba 2. Kapı direği
KARAZMAN: Zenci KARGITMAK: Beddua ettirmek KARLANBAÇ: Karlı pekmez
KARBA: Mesir macunu KARGIZ: 1. Gaddar 2. Zorba KARLIĞAÇ: Kar delen çiçeği
KARBAK: Olta KARGIZMAK: Gaddarlık etmek KARLIĞAN: Kar eriyince açan çiçek
KARBAKLAMAK: Oltayla tutmak KARGU: Kule KARMAÇ: 1. Lapa 2. Püre
KARCAMAK: Çatışmak KARGUY: Atmaca KARMAG: Çengel [Karmak]
KARCIGAY: Kır şahini KARIÇ: 1. Ölçek 2. Mikser KARMAK: 1. Karıştırmak 2. Asmak
KARÇAK: Pençe KARIK: 1. İhtiyar 2. Melez KARMAKLAMAK: Çengele asmak
KARÇAMAK: Kar küremek [299] KARIKMAK: Gözü fersizleşmek KARMALAMA: Fikstür
KARÇANA: Kar kızağı [300] KARIKSIZ: Halis KARMALAMAK: Karıştırmak [304]
KARÇANMAK: Karda gitmek KARILMAK: Takatten kesilmek [302] KARMALANMAK: Karıştırılmak
KARÇAR: Kar küreyici [301] KARIMAK: İhtiyarlamak KARMAN: Cep
KARÇUK: Gözbebeği KARIMIŞ: İhtiyar KARMANMAK: Yardım almak
KARDAK: Küvet KARIN: Rüşvet KARMAŞ: Tabldot yemek
KARDIĞAÇ: Kaya kırlangıcı KARINAYAK: Karından bacaklı KARMAZ: Halis

131
KARNAK: 1. Şişman 2. Göbekli KARTAMAK: Tırmalamak [305] KASINIK: Stresli
KARNAMAK: Karnı şişmek KARTALAŞ: Mayasız hamur pidesi KASINMAK: Strese girmek
KARNAŞ: Kardeş KARTALMAK: Tırmalanmak KASIRGA: Fırtına
KARNAŞMAK: Kardeş olmak KARTANMAK: Tedavi olmak KASIRGANMAK: Fırtına çıkmak
KARNAZ: Haset eden KARTARMAK: Tedavi etmek KASKALTA: Ev Çekirgesi
KARS: Post KARTAY: İhtiyar KASKAR: Kurt köpeği
KARSAK: 1. Bozkır tilkisi 2. Pens KARTAYGAN: İhtiyarlamış KASKIR: Kurt
KARSAL: Boyun çıngırağı KARTAYMAK: İhtiyarlamak KASMAG: Taş kömürü [Kasmak]
KARSALAMAK: Sıçramak KARTAZ: Anka kuşu KASMAK: 1. Sıkmak 2. Germek
KARSALANMAK: Birden sıçramak KARTIZA: Hardal KASMIŞ: 1. Gururlu 2. Kibirli
KARSAMAK: Kar biriktirmek KARTMAG: Kabuk (yara) [Kartmak] KASNALMAK: Gerilmek
KARSAMBAÇ: Kar tatlısı KARTMAK: Kabuk bağlamak (yara) KASNAMAK: Germek
KARSAN: Arefe günü KARTOY: Kar şenliği KASNATMAK: Gerdirmek
KARSANMAK: Kar birikmek KARYOLU: Samanyolu galaksisi KASNAŞMAK: Gerilmek
KARSIK: Acuze (kocakarı) KARZALAMAK: Ütülemek KASNI: Baldıran zamkı
KARSMAK: İçine doldurmak KARZALANMAK: Ütülenmek KASPAK: Müzeyyen (süslü)
KARSMAN: Mide KARZAN: Saçı beyazlamış KASTAMAK: Talep etmek
KARŞAK: İki elin karşılıklı olması KARZANMAK: Saçı beyazlamak KASTAN: Kestane (Yunanca)
KARŞAMAK: İki eli bitiştirmek KASAĞAN: Entrika KASTANMAK: Talep edilmek
KARŞIDAŞ: Rakip KASALMAK: Mağrurlanmak KASTIRIK: Pul (balık, yılan)
KARŞIDAŞMAK: Rekabet etmek KASANAK: Kas teli KAŞAĞAN: Ahır
KARŞIĞAN: Hasım KASAR: Yabani köpek KAŞAK: 1. Kaşıma çubuğu 2. Kör
KARŞIĞANLIK: Husumet KASARLAR: Yabani köpek sürüsü KAŞAMAK: Kör olmak
KARŞINMAK: Karşı gelmek KASARTKA: Büyük kertenkele KAŞALAN: Cımbız
KARŞIT: 1. Zıt 2. Muhalefet KASAY: Kervan tüccarı KAŞALMAK: Cımbızla kaş almak
KARŞITLAMA: İhtilaf KASILGA: Kramp KAŞAN: İdrar
KARŞITMAN: Muhalif KASILGAMAK: Kramp girmek KAŞANAK: Pisuvar
KARŞIYAK: Muhalefet KASIM: Sistol KAŞANAY: Saç örgüsü (kadın)
KARŞIYAKÇI: Muhalif KASINÇ: Stres KAŞANMAK: İdrar yapmak
KARTAGAY: Bozkır kartalı KASINÇAK: Stresli KAŞANIK: İdrar

132
KAŞAR: Ekşitme peynir KATAĞLANMAK: Enerji almak KATILGAN: Kayıtlı
KAŞARMAK: Kesmez olmak KATAK: 1. Katkı maddesi 2. Enerji KATILGANMAK: Kayıt olmak
KAŞAY: Kolye KATALA: At sineği KATILGI: İştirak
KAŞAYMAK: Körelmek KATALAK: Kıvam artırıcı KATIM: Aralık ayı
KAŞBASMAK: Kaş çatmak KATALGA: 1. Tescil 2. Vapur KATIMAY: Margarin
KAŞIRGAMAK: Alerji olmak KATALGAN: Müseccel KATINÇ: 1. Hisse 2. Pay
KAŞIRGAN: Alerjik KATALGAMAK: Tescil etmek KATINDIRMAK: Pay vermek
KAŞIRGANMAK: Alerji olmak KATALGANMAK: Tescil olmak KATINMAK: Pay almak
KAŞIRGATMAK: Alerji etmek KATALMAK: Kıvamı artmak KATIRAK: Haşin
KAŞIRMAK: Alerji olmak KATALTMAK: Kıvamını artırmak KATIRGAN: Akasya (ağaç)
KAŞIRTKAN: Alerjen KATAMA: Peksimet KATIRMA: Yufka ekmeği
KAŞIRTMA: Alerji KATAMAK: Sertleşmek KATIRMAK: Pişman olmak
KAŞIRTMAK: Alerji yapmak KATAN: 1. Sert 2. Bisküvi 3. Haşin KATIS: Mersin balığı
KAŞKA: 1. Cesaret 2. Yarı kellik KATANAK: Sertleştirici madde KATIŞIK: 1. Harç 2. Mürekkep
KAŞKALAK: Orman ördeği KATANÇ: Sertleştirici madde KATIZ: Ağaç kabuğu
KAŞKAMAK: Kaşları dökülmek KATANDIRMAK: Sertleştirmek KATKAMAK: Bayatlamak
KAŞKAN: Damat evi / odası KATANMAK: Sertleşmek KATKAN: Bayat
KAŞKAR: 1. Cesur 2. Gür kaşlı KATAR: 1. Avcı kuşu 2. Posta kuşu KATKANMAK: Bayatlamak
KAŞKARMAK: Alnı açılmak KATARGA: Bumerang KATKIÇ: Kepçe
KAŞLAĞIÇ: Tımar (kaşağı) KATARGAN: Gidip dönen şey KATKOMUZ: Akordeon (çalgı)
KAŞLAK: 1. Sahil 2. Plaj KATARGANMAK: Gidip gelmek KATLAÇ: Katlama börek
KAŞMAK: Dilimlemek KATARMAK: Rücu etmek [306] KATLAM: Kat (kağıt vs.)
KAŞTAK: 1. Sahil 2. Plaj KATAŞ: Akrep KATLAMA: Börek
KAŞTAMAK: Sahilde gezmek KATAVUZ: İngiliz anahtarı KATLANÇ: Tahammül
KAŞTANMAK: Sahilde gezinmek KATAY: 1. Sert 2. Birlikte KATLANMAK: Tahammül etmek
KAŞTARMAK: Himaye etmek KATAYMAK: Sertleşmek KATLAV: 1. Pile 2. Zırh
KATA: 1. Defa 2. Kere KATI: Pazar günü KATLAŞ: Tepside mısır çöreği
KATAĞ: Enerji KATILGA: 1. Kayıt 2. Kayıt belgesi KATLICAK: Baklava
KATAĞAN: Marul KATILGAN: Kayıtlı KATLIK: Sert
KATAĞLAMAK: Enerji sağlamak KATILGAMAK: Kayıt yaptırmak KATMAÇ: Sıfat (dilbilgisi)

133
KATMAR: Katmer [doğru söyleniş] KAVÇIRMAK: Hücum etmek KAVŞURMAK: Bağlanmak
KATMIŞ: 1. Katlı 2. Sert KAVDUN: Şefkat KAVŞUT: Irmak ve deniz kavşağı
KATNA: Sonradan katılan KAVDUNMAK: Şefkat göstermek KAVŞUTMAK: Bağlamak
KATNAMAK: Sonra katılmak KAVGAR: Asker KAVUK: Fes (başlık)
KATNARMAK: Sefere çıkmak KAVIZ: 1. İçi boş 2. Kof KAVUMAK: Etrafını kaplamak
KATNAŞIK: Müşterek KAVIZGAÇ: 1. Şalter 2. Buji KAVUNMAK: Etrafı kaplanmak
KATNAŞMAK: İştirak etmek KAVIZGAMAK: Şaltere basmak KAVUR: Bronz (Güneşte yanmış)
KATPAR: Tabaka KAVLA: Sebze KAVURAN: Güneş çarpması
KATPAŞ: Pile KAVLAĞAN: Çınar ağacı KAVURDAK: Pirzola
KATRA: Baca KAVLAMAK: Soyulmak KAVURGA: Buğday kavurması
KATRAMAK: Çarpmak (çoğaltmak) KAVLATMAK: Soymak KAVURMAÇ: Kavurma et yemeği
KATSAMAK: Etkisi artmak KAVLIÇ: Fıtık KAVURT: Haşmet
KATURMAK: Mumyalamak KAVRA: Alabalık KAVUŞ: Menzil
KATURULGAN: Mumya KAVRAÇ: Polip kepçe (mekanik) KAVUŞKAN: Klips
KATURULMAK: Mumyalanmak KAVRAK: 1. Kumaş 2. Çıra 3. Alerji KAVUŞTAK: Kavuşma yeri
KAV: 1. Ağaç mantarı 2. Çıra KAVRAM: 1. Mefhum 2. Nosyon KAVUT: Kavurma buğday unu
KAVA: Yüzük KAVRANÇ: Konsept KAVUTMAK: Ezmek
KAVAN: Mantar hastalığı KAVRULGAN: Leblebi KAVUZ: Tahıl kabuğu
KAVANMAK: Mantarla kaplanmak KAVRUŞMAK: Kavrulmak KAVZA: Havuç
KAVAR: Nasır (deri sertleşmesi) KAVSAK: Pörümüş KAVZAMAK: Muhafaza etmek
KAVARGAN: Nasırlaşmış KAVSAMAK: Pörsümek KAVZAMAN: Muhafız
KAVARIK: Nasırlaşmış KAVSATMAK: Pörsütmek KAVZATILMAK: Muhafaza olmak
KAVARMAK: Nasırlaşmak KAVŞAĞAN: Yönünü şaşırmış KAVZATMAK: Muhafaza ettirmek
KAVAŞ: 1. Harp 2. Muharebe KAVŞAK: Dörtyol KAY: 1. Destan 2. Epik şiir [307]
KAVAŞKAN: Muharip KAVŞAL: 1. Kol 2. Branş KAYAKÇAK: Buz pateni ayakkabısı
KAVAŞMAK: Harp etmek KAVŞALMAK: Dallara ayrılmak KAYALAK: Heyelan
KAVÇIMAK: Hücum etmek KAVŞAMAK: Birleşmek (dere, yol) KAYAN: Sel
KAVÇIN: Kısa süreli ziyaret KAVŞAT: İttifak KAYAR: 1. Nal 2. Onur
KAVÇINMAK: Ziyaret etmek KAVŞATMAK: Birleştirmek KAYARÇI: Nalbant
KAVÇIR: Hücum KAVŞATILMAK: Birleştirilmek KAYARGA: Kızaklı kar motoru

134
KAYARLAMAK: Nallamak KAYGINMAK: Endişelenmek KAYIRGAŞ: 1. Demet 2. Himaye
KAYARLANMAK: Nallanmak KAYGIR: Hayıflanan KAYIRLAMAK: Kuma saplanmak
KAYAŞ: Hısım (evlilik akrabası) KAYGIRMAK: Hayıflanmak KAYIRLANMAK: Kumlanmak [310]
KAYAŞMAK: Hısım olmak KAYI: Sel KAYIRMAN: Hami
KAYAZ: Bıyıklıbalık KAYIKTAMAK: Kayık kullanmak KAYIŞMA: Kayma yarışması
KAYÇAK: Bazen KAYIKUYU: Kayıkhane KAYIŞMAK: Kayma yarışı yapmak
KAYÇAN: Mühlet KAYILGAMAK: Krem sürmek KAYIT: Patinaj
KAYÇANMAK: Zaman geçirmek KAYILGAN: Krem KAYITIM: Rücu
KAYÇAR: Makas KAYILGANMAK: Krem sürünmek KAYITKA: Terhis
KAYÇARMAK: Makasla kesmek KAYILMAK: Eriyip yayılmak KAYITKAMAK: Terhis olmak
KAYÇI: Destan okuyucu KAYILTMAK: Eritip yaymak KAYITKAN: Terhis olan asker
KAYÇIN: Makas KAYIN: 1. Kutlu ağaç 2. Hısım [308] KAYITMAK: Rücu etmek
KAYÇINMAK: Makasla kesilmek KAYINAÇA: 1. Görümce 2. Baldız KAYITMAZ: Rücu etmez
KAYÇITMAK: Makasla kesmek KAYINANA: Kayınvalide KAYIZ: Ağaç kabuğu
KAYDA: Nerede? KAYINAKA: Kayınbirader KAYKAL: Sürpriz
KAYDAMAK: Gaip olmak KAYINAPA: 1. Görümce 2. Baldız KAYKAMAK: Sürpriz yapmak
KAYDATMAK: Sürgün etmek KAYINATA: Kayınpeder KAYKANMAK: Sürprize uğramak
KAYDI: Sel suyu KAYNATAÇ: Kettle (su ısıtıcı) KAYKILMAK: Geriye yaslanmak
KAYGA: Paten (spor türü) KAYINDAMAK: Nişanlamak (söz) KAYKITMAK: Geriye yaslamak
KAYGAÇ: Paten (araç) KAYINDANMAK: Nişanlanmak KAYLA: Kazma (kazıcı araç)
KAYGAK: Paten (araç) KAYINDIRMAK: Nişanlamak KAYLAMAK: Destan okumak
KAYGAL: 1. Harika 2. Şahane KAYINGA: Patinaj KAYLAN: Ağaç (Mançuca)
KAYGALAK: Buz pateni pisti KAYINGAMAK: Patinaj yapmak KAYLANMAK: Destan okunmak
KAYGALAMAK: Paten kaymak KAYINGATMAK: Patinaj yaptırmak KAYLAP: Destan
KAYGAMAK: Hayret etmek KAYINLIK: Evlilik hısımlığı [309] KAYLAŞMAK: Destan okuşmak
KAYGANA: Krep KAYIR: 1. Kum 2. Lütuf 3. Himaye KAYMAG: Süt kreması [Kaymak]
KAYGANMAK: Taaccüb etmek KAYIRCI: 1. Lütufkar 2. Hami KAYMAK: Krema oluşmak
KAYGAŞ: Keramet (mucize) KAYIRÇAK: 1. Kumsal 2. Sandık KAYMANA: Mecaz
KAYGIMAK: Endişe etmek KAYIRGA: Himaye KAYMANMAK: Mecaz yapmak
KAYGIN: Endişeli KAYIRGAMAK: Himaye etmek KAYNAÇ: Gayzer

135
KAYNARAK: Menba KAYSALA: Müphem KAYZAMAK: Kabuk soymak
KAYNARGA: Gayzer KAYSALAMAK: Müphemleşmek KAYZANMAK: Kabuğu soyulmak
KAYNARTAŞ: Zeolit KAYSALANMAK: Tereddüt etmek KAZAÇ: 1. Greyder 2. Skrayper
KAYNATMA: 1. Hoşaf 2. Marmelat KAYSAMAK: Kararsızlık göstermek KAZAK: Başıboş
KAYNATPA: Reçel KAYSAR: 1. Kararsız 2. Sebatsız KAZALAK: 1. Hendek 2. Kazı alanı
KAYNAVUK: Semaver KAYSAYAK: Mütereddit KAZALAMAK: Kazı yapmak
KAYPA: Patinaj KAYŞAK: Heyelan KAZALANMAK: Kazı yapılmak
KAYPALAMAK: Patinaj yapmak KAYTA: Tekrar KAZAMUK: Kazandibi tatlısı
KAYPALANMAK: Patinaj yapmak KAYTADAN: Tekrardan KAZANAK: 1. Mezar 2. Gecekondu
KAYPALATMAK: Patinaj yaptırmak KAYTAK: 1. Mükerrer 2. Kalleş KAZANÇA: Tencere
KAYPAMAK: Patinaj yapmak KAYTALAMAK: Tekrarlamak KAZAR: Kötü ruh
KAYRA: 1. Lütuf 2. İhsan [311] KAYTALAN: 1. Tekerrür 2. Sabıka KAZARAK: Ekskavatör
KAYRAK: Bileği taşı KAYTAN: İnayet eden KAZARGA: Ekskavatör
KAYRAKAN: Baştanrı (mitoloji) [312] KAYTAR: Posta güvercini [313] KAZARMA: Kamp alanı
KAYRAKLAMAK: Bileylemek KAYTARIM: İade KAZARMAK: Kamp kurmak
KAYRAKLANMAK: Bileylenmek KAYTARGA: Grev KAZGAN: Kazıcı
KAYRAL: Lütufkar KAYTARGAÇ: Reflektör KAZGIÇ: Kazıcı sivri demir
KAYRALDIK: Lütuf gören KAYTARGAMAK: Grev yapmak KAZGIRMAK: Kazımak
KAYRALMAK: Lütuf görmek KAYTARMA: İşten kaçma KAZGIRT: Spatula
KAYRAM: Hak (hukuki) KAYTARMAK: İşten kaçmak KAZGIRTMAK: Kazımak
KAYRAMAK: Lütfetmek KAYTAŞ: Soğanlı baharatlı börek KAZIKMAK: Kabuğunu soymak
KAYRAMAN: Lütufkar KAYTAŞMAK: Alt üst olmak KAZIL: Kıldan bükülmüş ip
KAYRAN: Orman içi boş alan KAYTAV: Feragat KAZILGAMAK: Kök salmak
KAYRANMAK: Lütuflanmak KAYTAVLAMAK: Feragat etmek KAZILGAN: Frenk üzümü
KAYRATMAK: Lütuf göstermek KAYTAVUL: Zorunlu asker [314] KAZILGAR: Sağlam köklü bitki
KAYRAV: Keskinlik KAYTAZ: Kalleş KAZILIK: Kazılacak alan
KAYRAVAÇ: Bileyleme makinesi KAYTAZMAK: Kalleşlik etmek KAZIMAL: Maden (çıkarılmış)
KAYRI: İltimas KAYTIŞ: Fesih KAZINÇ: Maden ocağı
KAYRIM: 1. İnayet 2. Himmet KAYTIŞMAK: Karşılıklı fesh etmek KAZINGA: Defne
KAYRUN: Nefsi müdafa KAYURUN: Meşru müdafa KAZIR: Zalim

136
KAZIRAMAK: Zulmetmek KEDEK: 1. Terki (at) 2. Pusu KELEN: Gergedan (Çince)
KAZIRANMAK: Zulüm görmek KEDERGE: Düğüm KELENMEK: Müzik aleti çalmak
KAZIRATMAK: Zulmetmek KEDERGEMEK: Düğümlemek KELEP: 1. Deste 2. Çile (ip, yün)
KAZIRGAN: Cehennem KEDERGENMEK: Düğümlenmek KELEPEN: Cüzzam hastalığı
KAZIRGANMAK: Eziyet çekmek KEDEY: 1. Fakir 2. Çekingen KELER: Ev kertenkelesi
KAZIRTMAÇ: Kaz çobanı KEDİM: Zırh KELESİ: 1. Ertesi 2. Sonraki
KAZIRTMAŞ: Kaz kızartması KEDİMLİK: Zırh malzemesi KELESKEN: Duvar kertenkelesi
KAZMAÇ: Kazıcı kepçe ağzı KEDİR: Yüzülmüş deri (hayvan) KELEŞ: Civan
KAZMAG: Defne [Kazmak] KEDİRGE: Deri yağmurluk KELEŞME: Orkestra
KAZMAK: Defne çıkarmak KEDİRMEK: Deri yüzmek (hayvan) KELEŞMEK: Orkestra çalmak
KAZNA: Defne KEDİŞ: Rıza KELETKE: 1. Put 2. Fetiş
KAZNAMAK: Kazıp çıkarmak KEDİŞMEK: Razı olmak (karşılıklı) KELETMEK: Puta tapmak
KEBE: Sandal (kayık) KEĞERÇEN: Su yoncası KELEV: Mecusi kurban bayramı
KEBELÇEK: Chordeilinae türü kuş KEĞERMEK: Rezil olmak KELEY: Lehim
KEBEZ: Halı KEJEGEY: Saç örgüsü KELEYLEMEK: Lehimlemek
KEBİLGEN: Meyhane KEKEÇ: 1. Kekeme 2. Peltek KELEYLENMEK: Lehimlenmek
KEÇEGEY: Saç örgüsü KEKEN: Veba KELEZ: Nişanlı (kız)
KEÇEL: 1. Kel 2. Dazlak KEKENMEK: Tehdit edilmek KELEZLENMEK: Nişanlanmak
KEÇEMEN: Zehirli kertenkele KEKETMEK: Tehdit etmek KELGİNDİ: 1. Ecnebi 2. “Alien” [315]
KEÇERTKE: Kıkırdak KEKETREN: Ağrı kesici ilaç KELGİNMEK: Uzaktan gelmek
KEÇİK: Neşeli KEKİRDEK: Gırtlak KELİ: Ağırlık ölçüsü birimi (1 kg)
KEÇİKLİK: Neşe KEKİRDEMEK: Kıkırtılı gülmek KELİK: Hayalet
KEÇİL: 1. Rahip 2. Keşiş KEKŞİRMEK: Hiddetlenmek KELİKME: Tezahür
KEÇİLÇE: 1. Rahibe 2. Kadın keşiş KEKÜL: Kakül (Farsça, şüpheli) KELİKMEK: Tezahür etmek
KEÇİR: Af KELDİ: Migren hastalığı KELİMSEK: Yabancı dil konuşan
KEÇİRGEN: Affedici KELE: 1. İbadet 2. Dua 3. Boğa KELİMSEMEK: Ecnebice konuşmak
KEÇİRİM: Özür dileme KELEGEY: Kekeme KELİRMEK: Doğurmak
KEÇİRMEK: Özür dilemek KELEK: Hile KELKÜN: Med-cezir
KEDEGE: Arka koltuklar (araba) KELEM: 1. Lahana 2. Meşe ağacı KELKÜNMEK: Med-cezir etmek
KEDEĞEN: At sineği KELEMEK: Dua etmek KELTE: 1. Tüfek 2. Bukalemun

137
KELTECİ: Tüfekli asker KENÇE: Maden çukuru KEPENEK: Gece kelebeği
KELTEGEY: Şaman ruhu KENÇEK: Maden işçisi KEPEZ: 1. Pamuk 2. İbik 3. Tac
KELTEĞEN: Alabalık KENDEK: 1. Küp 2. Göbek KEPİR: 1. Bayat 2. Otbitmez
KELTEK: Cop (değnek) KENDİL: Saf dil KEPİRMEK: Bayatlamak
KEM: Noksan KENDİZ: Nefs KEPİT: Meyhane
KEME: 1. Filika 2. Lağım faresi KENELMEK: İstişare edilmek KEPİTMEK: Kurutmak
KEMEÇ: 1. Mayasız hamur 2. Asker KENEMEK: Görüş bildirmek KEPKE: Numune
KEMEGE: 1. Tandır 2. Soba KENEN: Konsültasyon KEPMEK: 1. Kurumak 2. Çökmek
KEMELEK: Gökkuşağı KENENMEK: İkna olmak KEPSE: Bitki sapı
KEMİLMEK: Noksanlaşmak KENERMEK: Şura toplamak KEPŞENGE: Tesbih böceği
KEMİRÇEK: Pirzola KENEŞ: Şura / Konsey KERÇENGE: Uyuz hastalığı
KEMİRDEK: Kıkırdak KENEŞLİ: İstişareli KERÇİ: Mermi
KEMİŞMEK: Birbirini kemirmek KENEŞME: İstişare KERÇİM: Parça
KEMİTMEK: Noksanlaştırmak KENEŞMEK: İstişare etmek KERÇİMEK: Parçalamak
KEMNE: Kusur KENEŞMEN: Müsteşar KERÇİNMEK: Parçalanmak
KEMNEMEK: Kusur aramak KENEŞTEY: 1. Komite 2. Komisyon KEREGE: Çadır
KEMPİR: 1. Acuze 2. Cadı KENET: Tesadüfen KEREGTEN: Farizi (zorunlu)
KEMRE: Ahbun KENETMEK: Tesadüf etmek KEREK: 1. Farz (görev) 2. Daire
KEMSİL: Hakaret KENEZ: Basit KEREKLEMEK: Farz kılmak
KEMSİLMEK: Tahkir olmak KENEZMEK: Basitleşmek KEREKLENMEK: Farz kılınmak
KEMSİMEK: Hakir görmek KENGEL: Komedi KEREKLİ: Farz olan
KEMSİNMEK: Pişman olmak [316] KENGELÇİ: Komedyen KEREKMEK: Farz olmak
KEMSİR: Hakir KENGEŞ: Sovyet (Şura) KEREKŞİN: Dişi geyik
KEMSİTMEK: Tahkir etmek KENGEŞTEY: Sovyetler Birliği KEREKTİ: Lüzumlu
KEMŞEGEY: Peltek KENİ: Adil KERELMEK: Şahitlik etmek
KEMŞEMEK: Peltek konuşmak KENKE: Tetanos hastalığı KERELTİ: Şehadet
KEN: 1. Maden ocağı 2. Açıkça KENLİK: En KEREN: 1. Kebir (büyük) 2. Sağır
KENCE: En küçük evlat KENSE: 1. Büro 2. Devlet dairesi KERENDEK: Pencere
KENCELEMEK: Geride kalmak KEPEN: Hoşnut KERENMEK: Sağır olmak
KENCELETMEK: Geride bırakmak KEPENÇ: Hoşnutluk KEREP: Vapur

138
KEREŞ: 1. Muhtaçlık 2. Cilve KERTELEMEK: Derecelendirmek KESERMEK: Ereksiyon olmak
KEREŞME: 1. İhtiyaç 2. Cilveleşme KERTELENMEK: Derecelenmek KESERTMEK: Erekte etmek
KEREŞMEK: Muhtaç olmak KERTELİ: Tedrici KESEY: Başörtüsü
KEREŞKE: Yabani fğ bitkisi KERTEMEK: Nişanlamak (söz) KESEYEN: Çöl faresi
KEREY: Ustura KERTENMEK: Nişanlanmak (söz) KESİ: 1. Ameliyat kesiği 2. Zerafet
KEREYET: 1. Sahil 2. Plaj KERTİK: Çentik KESİK: Kedi (Mançuca)
KEREZ: Petek KERTME: Aşılı ağaç KESİL: Terazi burcu (astroloji)
KERGEMEK: Noksan olmak KERTPE: Armut KESİNÇ: 1. Stopaj 2. Sansür
KERGEN: Sedir kuşu KERZE: Hısımlık derecesi KESİNİV: Otopsi
KERGENMEK: Kusur etmek KERZEMEK: Hısım olmak KESİNMEK: Otopsi yapmak
KERGETMEK: Sınırlandırmak KERZEŞ: Akraba KESİRMEK: Kemirmek
KERGİÇ: Tezgah KERZEŞMEK: Akraba olmak KESİRTKE: Semender
KERİK: 1. Gergedan 2. Cimri KES: 1. Biçilmiş ot 2. Kuru ot KESİTMEK: Ortadan ikiye kesmek
KERİKMEK: Derisi gerilmek KESEĞEN: Çöl faresi KESKİR: Keskin
KERİNÇ: 1. Emsal 2. Yaygınlık KESEK: Grup KESKİŞ: Çelik kalem
KERİNÇLİ: Yaygın KESEKE: Makas KESKÜK: Tasma
KERİNÇSİZ: Emsalsiz KESEKLEMEK: Gruplandırmak KESLEN: Yeşil kertenkele (Lacerta)
KERİNMEK: İhtiyarlamak KESEKLENMEK: Gruplanmak KESME: 1. Mağara 2. Makarna
KERİNTİ: Tırpan KESEKLEŞMEK: Gruplaşmak KESMEN: Kasap
KERİŞ: 1. Rende 2. Niza (çekişme) KESEL: 1. Hastalık 2. Maraz KESMİK: Pıhtı
KERİŞKE: Marangoz rendesi KESELEK: Kars kertenkelesi KESMİKLENMEK: Pıhtı kaplamak
KERİŞMEK: Rendelenmek KESELMEK: Kemirilmek KESMİKLEŞMEK: Pıhtılaşmak
KERKİ: Nacak (alet) KESELMEN: Bukalemun KESNİ: Hindiba otu
KERKİT: Nacak (alet) KESEMEK: Kemirmek KESPE: Makarna
KERKÜYEK: Eylül ayı KESEN: Kiriş (geometri) KESTER: Saksı
KERMEK: Deri germek KESENE: Abonelik ücreti KESÜRGE: Dağarcık
KERMEN: 1. Şehir 2. Kent [317] KESENMEK: Kemirilmek KEŞ: 1. Tuzsuz peynir 2. Ok kılıfı
KERTE: 1. Derece 2. Çit KESENGİ: Helva KEŞEGEY: Saç örgüsü
KERTEK: Nişan (söz) KESEREK: Mezbahane KEŞEĞEN: Yusufçuk kuşu
KERTELEME: Tedric (dereceleme) KESERGE: Testere KEŞENE: Lahit

139
KEŞİK: 1. Nöbet 2. Hediye KEVEK: Sinüs (burun) KEYLENMEK: Narkozla sayıklamak
KEŞİKLEMEK: Nöbet tutmak KEVELE: Çavuş kuşu KEYLEŞMEK: Hissizleşmek
KEŞİKLEŞMEK: Münavebe etmek KEVEMEK: Melodi çıkarmak KEYLEŞTİRMEK: Hissizleştirmek
KEŞİLMEK: Affedilmek KEVENMEK: Melodi mırıldanmak KEYLETMEK: Uyutmak (anestezi)
KEŞİR: 1. Havuç 2. Helal KEVER: Pırasa KEYMEG: Bluz [Keymek]
KEŞKER: İplik makarası KEVİK: Saman KEYMEK: Komaya girmek
KEŞMEK: Affetmek KEVİLMEK: Zayıflamak KEYNE: Ev / yuva değiştirme
KEŞTE: Nakış KEVRİK: Gürgen ağacı KEYNECİ: Ev / yuva değiştiren
KEŞTEMEK: Nakış yapmak KEVŞİR: Lehim KEYNELMEK: Ev / yuva değişmek
KEŞTENMEK: Nakışlanmak KEVŞİRLEMEK: Lehimlemek KEYNEMEK: Ev / yuva taşımak
KET: 1. Zor 2. Darbe KEVŞİRLENMEK: Lehimlenmek KEYNETMEK: Ev / yuva taşıtmak
KETEK: Kümes KEVÜRKEN: Yaban soğanı KEYŞEK: Gelin
KETEMEK: Kesmek (süt, yoğurt) KEYEK: Yaban ördeği KEYZE: Vücut
KETEMEZ: Muhallebi KEY: 1. Ahir (sonra) 2. Hissiz KEZ: Uzunluk ölçüsü (80 cm)
KETENMEK: Kesilmek (süt, yoğurt) KEYİK: 1. Baht 2. Talih *KEZDE: Uzunluk birimi (40 cm)
KETERMEK: Traş olmak KEYİN: Bilahere (sonradan) *KEZNE: Uzunluk birimi (20 cm)
KETERTMEK: Traş etmek KEYİNGE: Tehir KEZBE: Seyyar satıcı
KETEŞ: Kümes KEYİNGEMEK: Tehir olmak KEZBEME: Seyyar satıcılık
KETEZ: Jant çemberi (bisiklet) KEYİNGETMEK: Tehir etmek KEZBEMEK: Seyyar satıcılık etmek
KETİK: Yoğurt KEYİNMEK: Uyumak (anestezi) KEZDEME: Arşınlama
KETİLMEK: Ayrılmak (kimyasal) KEYİRGEN: İsyan KEZDEMEK: Arşınla ölçmek [321]
KETİRMEK: Kesilmek (süt, yoğurt) KEYİRMEK: İsyan etmek KEZDEŞME: Maç
KETİŞMEK: Ayrışmak (kimyasal) KEYİT: 1. Narkoz 2. Uyuşturucu KEZDEŞMEK: Maç yapmak
KETKİRMEK: Şaha kalkmak (at) KEYİTİCİ: Anestezik madde KEZE: Sırasıyla
KETKİZMEK: 4 ayak düşmek [318] KEYİTKEN: Narkoz KEZEK: Vardiya
KETMEK: Ayırmak (kimyasal) [319] KEYİTME: Anestezi KEZEKLEMEK: Vardiya yapmak
KETMEL: Kırmızı yaban mersini KEYİTMEK: Anestezi yapmak [320] KEZEN: Milat
KETMEN: Çapa KEYİTMEN: Anestezi uzmanı KEZENCE: Milenyum
KEV: 1. Kabuk 2. Örtücü yaprak KEYLEMEK: Uyumak (anestezi) KEZENÇ: Tekerrür
KEVE: Melodi KEYLENÇEK: Narkozla sayıklayan KEZENDİ: Miladi

140
KEZENDİRMEK: Tekrar ettirmek KICIRGAN: İntikamcı KILAVSIZ: Ahlaksız
KEZENGE: Devri daim KIÇAMAK: Tehlike teşkil etmek KILAVUN: 1. Hediye 2. Armağan
KEZENGEMEK: Devri daim etmek KIÇAN: Tehlike KILAVUZ: Rehber
KEZENMEK: Tekerrür etmek KIÇANMAK: Tehlike hissetmek KILBARK: Fino köpeği
KEZER: 1. Cerrah 2. Cesur KIÇIRMAK: Ayıplamak KILÇAMAK: Bakım yapmak
KEZERÇİ: Cerrah KIÇMIK: 1. Zerre 2. Atom KILÇANMAK: Bakım yapılmak
KEZERME: Ameliyat (cerrahi) KIDAT: Çinli KILDAMAK: Nefsetmek
KEZERMEK: Ameliyat etmek - Kıdatça: Çince KILDANMAK: Nefsi çekmek
KEZERMEN: Cerrah - Kıdatya: Çin (ülke) KILDAT: Nefs
KEZET: Tembih (tekrar uyarma) KIDATMAK: Islah etmek KILDAV: Nefs
KEZETME: Tembihleme KIDIK: 1. Sınır 2. Hudut KILDAY: Enfes
KEZETMEK: Tembihlemek [322] KIDIKSIZ: Sınırsız KILDI: Faal
KEZGEN: Hovarda KIĞ: Gübre KILGA: 1. Lif 2. Elyaf
KEZİK: 1. Devriye 2. Tifo KIĞDIK: Gübrelik KILGAN: Çayır yumağı bitkisi
KEZİKÇE: Sırasıyla KIĞDIRAK: Çınlama KILGI: Faaliyet
KEZİKÇİ: Devriyeci KIĞDIRMAK: Çınlamak KILIMSAK: Rol yapan
KEZİKLEMEK: Devriye gezmek KIĞLAMAK: Gübrelemek KILIMSAMAK: Yapıyor gibi olmak
KEZİKLİK: Nöbetleşe KIĞLANMAK: Gübrelenmek KILIMSANMAK: Rol yapmak
KEZİM: Cüret KIJGIRMAK: Şehvetlenmek KILIN: 1. Rol 2. Huy 3. İşve
KEZİN: Bir yaşındaki keçi KIJGIRTMAK: Şehvetlendirmek KILINÇ: 1. Amel (fil) 2. Karakter
KEZİR: Cüretkar KIKIRIŞMAK: Hırıldaşmak KILINDIRMAK: Rol yaptırmak
KEZİŞ: Ameliyat (cerrahi) KIKIRMAK: Hırıldamak KILINMAK: Rol yapmak
KEZİŞKİN: Ameliyat (cerrahi) KILAĞ: Katarakt KILINSAK: 1. Cilveli 2. Şuh
KEZİŞMEK: Ameliyat olmak KILAĞI: Zağ (bileyi taşı) KILINSAMAK: Cilve yapmak
KEZİŞTİRMEK: Ameliyat etmek KILANIŞ: 1. Eda 2. Tavır KILINSAR: Cilveli
KEZİV: Zaman KILANMAK: Eda / tavır sergilemek KILINSATMAK: Cilve yaptırmak
KEZLEMEK: Tekrarlamak KILANSAMAK: Cilve yapmak KILIR: Kürdan otu
KEZLENMEK: Tekrarlanmak KILANSIK: 1. Edalı 2. Cilveli KILIŞ: Birlikte yapma
KEZMEK: Tekrarlamak KILAV: 1. Ahlak 2. Teşvik KILIŞMAK: Birlikte yapmak
KICIR: İntikam KILAVLI: Ahlaklı KILIYAŞ: Kereviz

141
KILMAG: İcraat [Kılmak] KINÇAK: Bıçak kılıfı KINTAMAK: Beslenmek
KILMAK: İcraat yapmak KINÇI: Ceza kesen KINZIMAK: Çığlık atmak
KILSAMAK: Rol yapmak KINÇIR: Fırlak göz KIP: Sayfa, sahife
KILSANMAK: Taklit etmek KINDAK: Silah kılıfı KIPÇINMAK: Kuyruk sıkıştırmak
KILSATMAK: Rol yaptırmak KINDAMAK: Kemere asmak KIPMAK: Makasla kesmek
KILT: Aniden KINDAP: Sicim KIPTI: Makas
KILTAK: Ani KINDAPLAMAK: Sicimle bağlamak KIPTI: Mısırlı
KILTAMA: Kanser KINDAŞ: Yamuk - Kıptıca: Mısır Arapçası
KILTAMAK: Aniden olmak KINDAŞMAK: Yamuklaşmak - Kıptıya: Mısır (ülke)
KILTAYMAK: Ani tepki vermek KINDI: Zincir KIRA: Arazi
KIMILDAVUK: Yerinde duramayan KINDILAMAK: Zincire vurmak KIRAGAY: Yabani
KIMIRTI: 1. Kıpırdama 2. Jest KINDILANMAK: Zincire vurulmak KIRAGAYLANMAK: Vahşilik etmek
KIMIZ: At sütü içeceği KINDIRAK: Merdane KIRAGAYLAŞMAK: Vahşileşmek
KIMSIR: Hasis KINDIRMA: Izdırap KIRAĞAL: Akasya ağacı
KIMSIRMAK: Hasislik etmek KINDIRMAK: Muzdarip etmek KIRAK: 1. Kenar 2. Köşe
KIN: 1. Ceza 2. Kılıç kılıfı KINGIR: 1. Eğri 2. Metin KIRAL: Hükümdar (Slavca)
KINA: Hicviye KINGIRA: Bükülmüş metal KIRALAMAK: Araziyi sürmek
KINAK: Ayıp KINGIRAK: Metal üçgen (çalgı) KIRALANMAK: Arazi sürülmek
KINANÇ: Ayıplanma KINIK: 1. Kavi 2. Şehvetli 3. Şerefli KIRALÇA: Hükümdar karısı (Slavca)
KINANÇLANMAK: Ayıplanmak KINIKMAK: Şehvetlenmek KIRALMAK: Parçalanmak
KINANTI: 1. Ayıp 2. Hiciv KINIR: 1. Gaddar 2. Huysuz KIRAM: Taş kırığı
KINAP: Kılıf KINIRLANMAK: Gaddarlık etmek KIRAMA: Parçalı
KINAPLAMAK: Kılıfa koymak KINIŞ: Cilve KIRAMAK: Parçalamak
KINAŞMA: Ayıplaşma KINIŞMAK: Cilveleşmek KIRANÇ: Tahribat
KINAŞMAK: Birbirini ayıplamak KINIZ: Huysuz KIRANMAK: Şikayetlenmek
KINAV: Protesto KINIZMAK: Huysuzlanmak KIRARIK: Tahribat
KINAVCI: Protestocu KINLARGA: Hapis cezası KIRATMAK: Tahrip etmek
KINAY: Protestocu KINLIK: Hapishane KIRAV: İskonto
KINCAL: Narin KINMAK: Muzdarip olmak KIRAVLAMAK: İskonto etmek
KINÇ: Ceza KINRAK: Satır (kasap bıçağı) KIRAVLANMAK: İskonto edilmek

142
KIRAY: 1. Gaddar 2. Sahil 3. Plaj KIRINSAMAK: Kırıtarak yürümek KIRMA: Tabanca
KIRÇAM: Grip KIRIŞ: 1. Hayvan güreşi 2. Cenk KIRMAÇ: Köfter (pekmez lokumu)
KIRÇAMAK: Grileşmek KIRIŞMAK: Cenk etmek KIRMAÇAK: Dağıtılan buğday [324]
KIRÇALMAK: Grileşmek KIRIŞTAK: Yosma KIRMAG: Olta [Kırmak]
KIRÇAN: Nisan ayı KIRIZ: 1. Mağrur 2. Ustura edilmiş KIRMAK: Parçalara ayırmak
KIRDAK: Çeyiz KIRIZMAK: Mağrurlanmak KIRMALAŞMAK: Parçalanmak
KIRGA: Rende KIRKAÇ: Kırkma makası KIRMAN: 1. Kırbaç 2. Melez
KIRGALAMAK: Rendelemek KIRKAR: Mayıs ayı KIRMANLAMAK: Kırbaçlamak
KIRGALANMAK: Rendelenmek KIRKAT: Muşmula KIRMANLANMAK: Kırbaçlanmak
KIRGAK: Bozkır KIRKAVLAN: Kırk eren KIRMAŞ: Yağlı mısır ekmeği aşı
KIRGAMAK: Rende sürtmek KIRKAVUZ: Eylül ayı KIRMAVUK: Yapışkan otu
KIRGANMAK: Rendelenmek KIRKDALAMAK: Kırkta birini almak KIRNA: Yabanzambağı
KIRGAVUR: Sülün KIRKDALANMAK: 40’ta biri alınmak KIRNAK: 1. Cariye 2. Esire
KIRGAY: Atmaca kuşu KIRKI: Gırtlak KIRNAMAK: Şuh davranmak
KIRGI: İskonto KIRKIM: Haziran ayı KIRNAŞIK: Cilveli
KIRGIL: Hüzün KIRKIN: 1. Traş 2. Cariye 3. Bahşiş KIRNAŞKAN: Şuh
KIRGIN: Afet KIRKINÇAK: Traş makinesi KIRNAŞMAK: Cilve yapmak
KIRGUÇ: Avcı uçağı KIRKINMAK: Traş olmak KIRNAV: Şehvet
KIRIM: 1. Aralık ayı 2. Peçete KIRKIR: Turna sesi KIRSINTAŞ: Çakıl
KIRIMSA: İnce bulgur KIRKIRMAK: Turna ötmek KIRŞALGAN: Tırtıl
KIRIMSAK: Narin KIRKIT: Çorap şişi KIRŞALMAK: Kıvrılmak
KIRIMSAMAK: Narinleşmek KIRKITMAK: Traş etmek KIRŞAK: At kenesi
KIRIN: Raks KIRKLAMAK: Boğazı ovuşturmak KIRŞAMAK: Derisi beyazlamak
KIRINÇ: İskonto KIRLAÇ: Ocak ayı KIRŞAN: Pudra
KIRINÇI: Rakkas / rakkase KIRLAĞAN: Adaçayı KIRŞAV: Tekerlek jantı
KIRINDAV: Raks gösterisi KIRLAMAK: Ot kurumak [323] KIRTAÇ: Salyangoz
KIRINGAÇ: Raks elbisesi KIRLAN: 1. Step (bozkır) 2. Sıradağ KIRTIŞ: Nefret
KIRINLAK: Kıvrak KIRLANMAK: Ağaçsız kalmak KIRTIŞTANMAK: Nefret etmek
KIRINMAK: Raks etmek KIRLAS: 1. Sırt 2. Sıradağ KIRTIZ: Temizleme çubu (silah)
KIRINSAK: Kırıtarak yürüyen KIRLATMAÇ: Kapuska KIRTIZLAMAK: Çubukla silmek

143
KIRTMA: Yerinden çıkmış şey KISKARMAK: Sınırlanmak KIŞIL: Kışa ait
KIRTMAK: Yerinden çıkmak KISKARTMA: Sınırlandırma KIŞIRMAK: İrrite olmak
KIRTNAK: Merdane KISKARTMAK: Sınırlandırmak KIŞIRTKAN: İrrite edici
KIRZA: Firavun sıçanı KISKI: Mengene KIŞIRTMA: İrritasyon
KISAÇ: Pense KISKIÇ: Mengene KIŞIRTMAK: İrrite etmek
KISALA: Tatlısu yengeci KISKIRMAK: Haykırmak KIŞIYAK: Ispanak
KISAR: Müşkül KISKIRTMAK: Haykırtmak KIŞKANA: Karadut
KISARLAMAK: Müşkül etmek KISLAMAK: Nadasa bırakmak KIŞKIL: 1. Ekşi 2. Turşu
KISARLANMAK: Müşkül olmak KISLANKA: Nadas KIŞKILDAK: Karabatak kuşu
KISAT: Sıkıştırılmış KISLANMAK: Nadasa kalmak KIŞKILDAMAK: Turşu oluşmak
KISATLAMAK: Sıkıştırmak KISMA: Menenjit hastalığı KIŞKILDATMAK: Turşu yapmak
KISIL: Vadi KISMAN: Pantolon KIŞKILDAV: Turşu
KISILGAMAK: İçi daralmak KISNIK: 1. Cimri 2. Pinti KIŞKILMAK: Ekşimek
KISILGAN: Zindan KISRIK: Mahçup KIŞKILTI: Provakasyon
KISILGANMAK: Zindana tıkılmak KISRIN: Bakla KIŞKILTMAK: Ekşitmek
KISILGATMAK: Zindana tıkmak KISTAK: Berzah KIŞKIR: Kepek
KISIM: 1. Azaltma 2. Tasarruf KISTALAN: Tehlikeli KIŞKIRGA: Provokasyon
KISINÇ: İktisat (tasarruf) KISTAMAK: Preslemek KIŞKIRGAMAK: Provoke olmak
KISINMAK: İktisat etmek KISTANMAK: Preslenmek KIŞKIRGATMAK: Provoke etmek
KISITMAK: Tahammül etmek KISTARGA: Pres KIŞKIRTI: Provakasyon
KISKA: 1. Not 2. Mengene KISTAVUL: Telaşlı KIŞKIRTMAN: Provokatör
KISKAÇ: 1. Maşa 2. Ataç KISTIRGAÇ: Mengene KIŞLAK: Kışın kalınan yer
KISKAÇA: Kestirme (yol) KISTIRMAÇ: Sandöviç KIŞLAMAK: Kışın kalmak
KISGAK: Hasis KIŞA: Hardal KIŞLAR: Kışın doğan
KISKALAMAK: Not almak KIŞAK: Kızak KIŞLAVUK: Kışlık ev
KISKALATMAK: Not aldırmak KIŞALAY: Kışlık (kış evi) KIŞMAK: Kaymak (fil)
KISKAMA: Mengene KIŞARMAK: Kış gelmek KIŞMUT: Kış şenliği
KISKAMAK: Sıkıştırmak KIŞDAK: Kışı geçirme KIŞTOY: Kış festivali
KISKAR: 1. Sınır 2. Dokuma tezgahı KIŞDAMAK: Kışı geçirmek KITALMAK: Zor bulunurlaşmak
KISKARMA: Sınırlanma KIŞIK: Kış armudu KITARKAY: Eflatun

144
KITIK: Leblebi KIYAMAK: Cinayet işlemek KIYIR: 1. Kenar 2. Sınır 3. Hudut
KITIRGAN: Peksimet KIYAMAN: Cani KIYIŞKAN: Gaddar
KIV: 1. Saadet 2. İkbal KIYAN: Gaddar KIYKAR: Huysuz
KIVAK: Çalı KIYANAK: Cinayet KIYKARMAK: Huysuzlanmak
KIVANDIK: Gururlu KIYANT: Gergedan [325] KIYKAŞ: Huysuzluk
KIVANMAK: Gurur duymak KIYAR: 1. Tehlike 2. Noksan KIYKAŞMAK: Huysuzlaşmak
KIVATMAK: Gurur vermek KIYAT: Fettan KIYMAÇ: Gamze
KIVIÇ: Çam iğnesi (yaprak) KIYAV: 1. Cinayet 2. Tehlike KIYMAN: Çemen
KIVIK: Fasıla KIYAVUT: 1. Felaket 2. Soykırım KIYMAŞ: Kıyma kavurması
KIVIL: Elektrik KIYÇA: Kenara yakın KIYMIL: Fiil
KIVILCA: Şerare (ateş) KIYÇIK: Çam fıstığı KIYNA: İşkence
KIVILCIK: Şerare (elektrik) KIYGA: 1. Pintilik 2. Cimrilik KIYNACI: İşkenceci
KIVILDAŞMAK: Kaynaşmak KIYGAÇ: 1. Çapraz 2. Kalemtraş KIYNAK: 1. Pençe 2. İşkence
KIVIRGAK: Hasis KIYGAN: 1. Pinti 2. Cimri KIYNAMAK: İşkence yapmak
KIVIRGANMAK: Hasislik etmek KIYGALAMAK: Saklayıp vermemek KIYNALMAK: İşkence görmek
KIVIRŞAK: Pazı (pancar) KIYGALANMAK: Cimrilik etmek KIYNAR: Çeyrek
KIVLAMAK: Motive etmek KIYGAŞ: Kıymalı yumurta yemeği KIYNATMAK: İşkence yaptırmak
KIVLANMAK: Motive olmak KIYGI: Gaddarlık KIYNAV: 1. İşkence 2. Zahmet
KIVLIK: Saadet KIYGILAK: Kız kuşu KIYNAZ: Boynuz
KIVRANGAN: Sürüngen KIYGIMAK: İç geçirmek KIYNIZ: 1. Zıpkın 2. Kargı
KIVRAŞIL: Kertenkele KIYGIR: Tavus kuşu KIYRAĞAN: 1. Harap 2. Katledici
KIVRAŞMAK: Yılan gibi bükülmek KIYGIRMAK: Haykırmak KIYRALMAK: Katledilmek
KIVRIMÇAK: Devetabanı (bitki) KIYIK: Çarpık KIYRAMAK: Katletmek
KIVŞIL: Volta KIYIN: 1. Zulüm 2. Müşkül 3. Akit KIYRANMAK: Harap olmak
KIVŞILMAK: Volta atmak KIYINÇ: Zulmet KIYRATMA: 1. Katliam 2. Tahribat
KIY: 1. Mahalle 2. Sınır 3. Hudut KIYINÇI: Zalim KIYRATMAK: Harap etmek
KIYA: Cinayet KIYINDAMAK: Eziyet etmek KIYRAV: Katliam
KIYAL: 1. Kriminal 2. Felaket KIYINDANMAK: Eziyet görmek KIYSAMAK: Çaprazlamak
KIYALMAK: Cinayetle öldürülmek KIYINDIK: 1. Eziyet 2. Müşkülat KIYSAN: Çapraz
KIYAM: Reçel KIYINLIK: İşkencehane KIYSANMAK: Çaprazlaşmak

145
KIYSATMAK: Çaprazlaştırmak KIZGILT: Turuncu renk KIZIRAK: Şehvetli
KIYŞAK: Gümeç otu KIZGIR: Kızgın demir KIZIRGA: Şehvet
KIYŞAMAK: Eli / ayağı üste atmak KIZGIRMAK: Isınmak (metal) KIZIRGAMAK: Şehvet duymak
KIYŞAN: Eli / ayağı dolaşan KIZGIRTMAK: Kızgın demir basmak KIZIRGANMAK: Şehvetlenmek
KIYŞANMAK: Eli / ayağı dolaşmak KIZGIT: Eziyet KIZIRMAK: Orgazm olmak
KIYŞANDAMAK: Elini dolamak KIZI: Asabiyet KIZIV: Kalori
KIYŞANDAR: Oynaşkan KIZIK: 1. Merak 2. Asabiyet KIZKAYIT: Matmazel
KIYŞANDAŞMAK: Sarılışmak KIZIKLANMA: Meraklanma KIZKIL: Kırmızı
KIYŞANDAV: Oynaşma KIZIKLANMAK: Meraklanmak KIZLAÇ: Salça sosu
KIZAÇ: Sac kavurma KIZIKMAK: Merak etmek KIZLAK: Alıç (ağaç, meyve)
KIZAĞAN: 1. Öfkeli 2. Savaş tanrısı KIZIKMAN: 1. Aşırı sıcak 2. Meraklı KIZLAN: Kızıl toprak
KIZAĞANDIZ: 1. Mars 2. Merih KIZIKSAMAK: Enteresan bulmak KIZLANAT: Kırmızı frenk üzümü
KIZALAK: Çöl lalesi KIZIKSANMA: Merak duyma KIZLANGAT: Kırmızı frenk üzümü
KIZAMAG: Domates [Kızamak] KIZIKSANMAK: Merak duymak KIZLANMAK: Şevke gelmek
KIZAMAK: Bekaretini bozmak KIZIKSAR: Enteresan KIZLATMAK: Şevke getirmek
KIZAMBAK: Acer Rubrum (ağaç) KIZIKTIRMAK: Merak ettirmek KIZLAŞ: Salça soslu erişte
KIZAN: Çiftleşme isteği KIZILBURÇ: Kırmızı biber KIZLAŞMAK: Şevklenmek (birlikte)
KIZANMAK: Bekareti bozulmak KIZILKUŞ: Doğan kuşu KIZMA: 1. Şömine 2. Şehvet
KIZANSAMAK: Çiftleşmek istemek KIZILDIRAK: Kırmızımsı renk KIZMAG: Hazine [Kızmak]
KIZARAK: Domates KIZILDAV: Kor kırmızısı KIZMAK: Şehvetlenmek
KIZAŞ: Düğün yemeği KIZILGI: Mürdi oymağı mürşidi KIZMAN: Anahtar
KIZAŞI: Düğün yemeği KIZILHAN: Öfke tanrısı (mitoloji) KIZMAR: Şehvetli
KIZDIRMA: Hararet KIZILŞIN: Kızıl saçlı KIZNAÇ: Şafak
KIZGAÇ: Sauna KIZIMTAY: Arena KIZNAMAK: Şafak sökmek
KIZGAK: Aşırı sıcak KIZINÇ: Hararet KİBERMEK: Patlamak
KIZGALDAK: Kırmızı gül KIZINDI: Kalori KİBERTMEK: Patlatmak
KIZGALMAK: Kızarmak (çiçek) KIZINDIRMAK: Şehvetlendirmek KİÇEGEY: Saç örgüsü (erkek)
KIZGAN: 1. Öfkeli 2. Asabi KIZINMA: 1. Şehvet 2. Hararet KİÇEME: Zahmet
KIZGAT: Eziyet KIZINMAK: Şehvetlenmek [326] KİÇEMEK: Zahmet etmek
KIZGIL: Hararet KIZIR: Orgazm KİÇENİŞ: Gayret

146
KİÇENME: Gayret etme KİNÇEK: Misk göbeği KİRE: Testere
KİÇENMEK: Gayret etmek KİNDİK: 1. Göbek bağı 2. Merkez KİRELEMEK: Testere ile kesmek
KİÇENMEN: Gayretli KİNDİKTEŞ: İkiz kardeş KİRELENMEK: Testere ile kesilmek
KİÇİK: Minyon KİNEK: 1. Ceza 2. Kısas cezası KİREMET: Tabu alanı [328]
KİÇİN: Zincir KİNELMEK: Ceza almak KİREN: 1. Nisan ayı 2. Kızılcık
KİÇİR: Af KİNEMEK: Cezalandırmak [327] KİRES: Vaftiz (Slav dillerinden)
KİÇİRİLMEK: Affedilmek KİNENMEK: Cezalandırılmak KİRESTEMEK: Vaftiz etmek
KİÇİRİŞMEK: Birbirini affetmek KİNEŞME: Ceza mahkemesi KİRESTENMEK: Vaftiz edilmek
KİÇİRME: Af (ceza) KİNEŞMEK: Ceza için yargılamak KİREVKE: Zırh
KİÇİRMEK: Affetmek KİNEZ: Rus prensi (Rusça) KİREZ: Mayıs ayı
KİÇİRTEY: Genel af KİNEZNE: Rus prensesi (Rusça) KİRGEYEK: İlaç bitkisi
KİDEY: Cimri KİNGEŞMEK: Arabuluculuk etmek KİRİ: Ters
KİDEYLENMEK: Cimrilik etmek KİNİGE: Kitap (Sakaca) KİRİK: Sıpa
KİDİZ: Keçe KİNİT: Teşhir (suçlu) KİRİNMEK: Evlatlık gelmek
KİDİZGEK: Keçeleşmiş KİNİTMEK: Teşhir etmek (suçluyu) KİRİNDİ: Evlatlık
KİĞENEK: Helleborus bitkisi KİNLEMEK: Parçalamak KİRİNDİRMEK: Evlatlık almak
KİKET: Yekün KİNLENMEK: Parçalanmak KİRİNDİRTMEK: Evlat edinmek
KİKİNÇ: İzahat KİNREK: Tef KİRİŞİL: Bilakis
KİKİNMEK: İzah etmek KİNREMEK: Gümbürdemek KİRİT: Taç (Sanskritçe)
KİLEGEY: Kekeme KİNRETMEK: Gümbürdetmek KİRİZME: Saban
KİLEMEK: Dilemek KİP: 1. Kalıp 2. Model KİRİZMEK: Saban sürmek
KİLEN: Gazap KİPE: Vezin (şiir) KİRME: Burun (coğrafya)
KİLENÇİ: Dilenci KİPEK: Yumurta kabuğu KİRMEK: Batmak (Güneş, Ay)
KİLENMEK: Dilenmek KİPELEMEK: Vezinlemek (şiir) KİRMEN: 1. Kale 2. Hisar
KİLEŞKE: Podarcis türü kertenkele KİPELENMEK: Vezinlenmek (şiir) KİRMİÇ: Krampon (ayakkabı)
KİLİN: Unikorn (tekboynuz) KİPLEMEK: Kalıba koymak KİRŞE: Taciz
KİLİNDEŞ: Elti KİPLENMEK: Kalıba koyulmak KİRŞELEMEK: Taciz etmek
KİLİŞ: Sulh KİPTEMEK: Model almak KİRŞELENMEK: Taciz edilmek
KİLİŞMEK: Sulh yapmak KİPTENMEK: Model alınmak KİRŞEMEK: Haddi aşmak
KİN: Misk kokusu KİRDE: Mayasız hamur pidesi KİRŞEN: 1. Pudra 2. Krem

147
KİRŞENMEK: Sınırı zorlamak KİŞEN: Zincir KİZERMEK: Dibine tutmak (süt)
KİRŞİ: Sepeleme KİŞENMEK: Zincire vurulmak KİZETMEK: Cinlere hükmetmek
KİRŞİLEMEK: Sepelemek KİŞENLEMEK: Zincirlemek KİZETMEN: Cinlere hükmeden
KİRTE: 1. Set (engel) 2. Duvar KİŞENLENMEK: Zincirlenmek KİZEV: Haram
KİRTELEMEK: Set çekmek KİŞİLEN: 1. Humanoid 2. İnsansı KİZEY: Harem
KİRTELENMEK: Set çekilmek KİŞİLENMEK: İnsansı davranmak KİZİK: Peçe
KİRTELMEK: Düğümlenmek KİŞKE: Su samuru KİZİKMEK: Yüzünü örtmek (kadın)
KİRTİ: 1. Hakiki 2. Yemin KİŞKEN: Kuru KİZİLÇE: Şeker pancarı
KİRTİGÜN: Kıyamet günü KİŞMEK: Kurumak KİZİM: Epidemi (salgın)
KİRTİLEMEK: Tasdiklemek KİŞMİŞ: Kuru üzüm KİZİR: 1. Kahya 2. Atılgan
KİRTİLENMEK: Tasdiklenmek KİŞTİK: Kedi KİZLEMEK: Şifrelemek
KİRTİLMEK: Tasdik edilmek KİT: Nihayet (son) KİZLENMEK: Şifrelenmek
KİRTİMEK: Tasdik etmek KİTERMEK: Tahkir etmek KİZMEK: Haram kılmak
KİRTİNÇ: 1. Yemin 2. Tasdik KİTİN: Ahir (sonrası) KİZMEN: Anahtar
KİRTİNÇEK: Kolay inanan KİTMEK: Zail olmak KİZTELEN: Esrar (afyon)
KİRTİNE: İman KİTMEN: Bel (sivri kürek) KOBAN: Ada tavşanı
KİRTİNMEK: İman etmek [329] KİTRE: Ahır KOBARMAK: Karnı şişmek
KİRTLEK: Yangın yeri mantarı [330] KİYE: 1. Evliya 2. Ve (bağlaç) 3. Kut KOBRAMAK: Toplamak
KİRTMEK: Düğüm atmak KİYELİ: Kutlu KOBRANMAK: Toplanmak
KİRTMEN: Düğüm sihirbazı KİYİK: Yabani hayvan (boynuzlular) KOBRATMAK: Toplatmak
KİSEK: 1. Parça 2. Nasip KİYİZ: Keçe (kumaş) KOBUK: Kehrüba taşı
KİSELMEK: Parçalanmak KİYNEŞME: Flört KOBURGA: Baykuş
KİSEMEK: Parçalamak KİYNEŞMEK: Flört etmek KOBZAMAK: Kopuz çalmak
KİSENMEK: Nasiplenmek KİZ: 1. Sır 2. Esrar 3. Şifre 4. Kap KOBZAŞMAK: Kopuz çalışmak
KİSETMEK: Nasiplendirmek KİZÇİ: 1. Ajan 2. Casus KOCA: İhtiyar
KİSEY: Tülbent KİZEK: Kedi yavrusu KOCAMAK: İhtiyarlamak
KİSMEK: 1. Yayık (alet) 2. Bölmek KİZELMEK: Kesilmek (süt) KOCALMAK: İhtiyarlamak
KİSRE: Sonra KİZEME: Kazandibi tatlısı KOCASAK: Evlenmek isteyen kız
KİSREKİ: Sonraki KİZEMEK: Kesilmek (süt) KOCASAMAK: Evlilik istemek (kız)
KİŞEMEK: Zincirlemek KİZENMEK: Dibi tutmak (süt) KOÇA: 1. Maske 2. Bereket tanrısı

148
KOÇAÇ: Armut KODAN: Ahır KOĞLAŞIK: Spekülatif
KOÇAGAN: Bahar Bayramı [331] KODANA: Kalın bağırsak KOĞLAŞMA: Spekülasyon
KOÇAK: 1. Kafa değdirme 2. Kibar KODAŞ: Eşek yavrusu KOĞLAŞMAK: Speküle etmek
KOÇAKLAMAK: Kafa değdirmek KODAZ: Mağrur KOĞRAK: Nötron
KOÇAKLAŞMAK: Selamlaşmak KODU: 1. İlan 2. Adi (sıradan) KOĞŞAK: Gevşek
KOÇAM: Deste KODUÇU: Tellal KOĞŞAMAK: Gevşemek
KOÇAN: Centilmen KODUK: Sıpa (eşek yavrusu) KOĞULGA: Parlaklık
KOÇAR: 1. Asilzade 2. Sıra (dizi) KODUKARMAK: Adilik yapmak KOĞULGAMAK: Parlamak
KOÇAŞ: Rehberlik KODUŞMAK: Birbirine güvenmek KOĞULGATMAK: Parlatmak
KOÇKAR: 1. Dövüş koçu 2. Şubat KOF: İçi boş KOĞUR: Tabut
KOÇKUL: Koyu kırmızı renk KOFALMAK: İçi boşalmak KOĞURÇAK: Vantrolog bebeği
KOÇMAG: Boynuz süsü [Koçmak] KOFALTMAK: İçini boşaltmak KOĞURÇAMAK: Genizsi konuşmak
KOÇMAK: Toslamak KOFUL: Vakuol (biyoloji) KOĞURMAK: Boğazdan ötmek
KOÇMAR: Damızlık koç KOĞ: 1. Dedikodu 2. Zerre KOĞURSAK: Gırtlak
KOÇSAK: Koç isteyen koyun KOĞALAY: Menekşe KOĞUŞ: 1. Yatakhane 2. Kürk
KOÇSAMAK: Koç istemek (koyun) KOĞAMAY: Hanım böceği KOĞUŞTAK: Hücre
KOÇU: Centilmen KOĞAY: Turna balığı KOĞUŞMAK: Birbirine sokulmak
KOÇUGAR: 1. Mert 2. Dürüst KOĞCU: Dedikoducu KOĞUZ: Valiz
KOÇUM: Centilmenlik KOĞCULUK: Dedikoduculuk KOĞZAK: Laçka
KOÇUN: Fair-play KOĞÇAMAK: Rivayet etmek KOĞZAMAK: Laçkalaşmak
KOÇUNGAR: Koç olacak kuzu KOĞÇAN: Rivayet KOĞZATMAK: Laçkalaştırmak
KOÇUR: Centilmen KOĞÇANDAMAK: Rivayet etmek KOJA: Çift (ikili)
KOÇURGAK: 1. Maske 2. Riya KOĞÇANMAK: Rivayet edilmek KOJAK: Çift (ikili)
KOÇURGAN: 1. Maskeli 2. Riyakar KOĞÇUNMAK: Dedikodu yapmak KOJAKLAMAK: Çiftlemek
KOÇURGAMAK: Maske takmak KOĞDAMAK: Savunmak (avukat) KOJAKLANMAK: Çiftlenmek
KOÇURMAK: Tos vurmak KOĞDAŞ: Müdafa (avukat) KOJALAMAK: Çift yapmak
KOÇUŞMAK: Toslaşmak KOĞDAŞMAK: Birbirini savunmak KOJALANMAK: Çift olmak
KODAK: Saban KOĞLAMAK: Dedikodu yapmak KOJAN: Deri ceket (Rusça)
KODAMAK: Ekabirleşmek KOĞLANMAK: Dedikodu yapılmak KOJUK: Şiir
KODAMAN: 1. Ekabir 2. Burjuva KOĞLAŞ: Spekülasyon KOJUN: 1. Güfte 2. Şiir

149
KOJUNMAK: Güfte / şiir okumak KOLATMAK: Kulaç atmak KOLDAY: Hami
KOJUR: İlave KOLAVAN: Araba oku KOLDAYAK: Koltuk değneği
KOJURMAK: İlave etmek KOLBAĞ: Pazubent KOLDU: Şamdan
KOK: Dışkı KOLBALA: Evlatlık KOLDURMA: Tezahürat
[333]
KOKLUK: Parfüm KOLBASA: 1. Salam 2. Sosis KOLDURMAK: Tezahürat yapmak
KOKRAĞAN: Davul derisi KOLBASMAK: Kol gücü kullanmak KOLGA: 1. Sırık 2. Şahdamarı
KOKRAK: Davul KOLBAŞ: Komiser KOLGAÇ: 1. Yarasa 2. Vampir
KOKRAMAK: Gümbürdemek KOLBAY: Kolordu komutanı KOLGAK: Tevkif (tutuklama)
KOKRAR: Davul tokmağı KOLBUÇ: Koltuk altı KOLGAMA: Tevkif etme
KOKRATMAK: Davul çalmak KOLBUĞUŞ: Mikser KOLGAMAK: Tevkif etmek [335]
KOKUM: Koku yayılması KOLBUKAV: Kelepçe KOLGANÇ: Tevkif (tutuklama)
KOKURDAK: Nargile KOLBURGA: Matkap KOLGANMAK: Tevkif edilmek
KOKURDAMAK: Fokurdamak KOLÇAK: Pazubent KOLGAP: Kol apoleti
KOKURDATMAK: Fokurdatmak KOLÇAM: Elde taşınabilen eşya KOLGAR: Kelepçe
KOKURUZ: Fesleğen KOLÇAMAK: Elle itmek KOLGARMAK: Kelepçelemek
KOKUŞ: Akçaağaç KOLÇANA: Küçük kızak KOLGAY: Kol saati
KOLAÇ: 1. Kulaç 2. Kol hizası KOLÇANMAK: Elle itilmek KOLGUR: Künde
KOLAÇAN: Devriye gezme KOLÇAPAN: Alkış KOLGURMA: Kündeye getirme
KOLAÇIK: Cömert KOLÇAPAR: Alkışçı KOLGURMAK: Kündeye getirmek
KOLAÇMA: Şınav KOLÇAPMAK: Alkışlamak KOLKA: Bronş
KOLAÇMAK: Şınav çekmek KOLDAK: Rütbe KOLLAŞ: İltimas
KOLADA: Noel (Slav dillerinden) KOLDAM: 1. Asayiş 2. Pratik KOLLAŞMAK: Birbirini kollamak
KOLAK: Dambıl (kol halteri) KOLDAMAK: Asayişi sağlamak KOLMAG: Şerbetçiotu [Kolmak]
KOLAMAK: Kamp kurmak KOLDAMAN: Polis KOLMAK: Yakalamak
KOLAN: 1. Komşu 2. Bahşiş KOLDANMAK: Himaye etmek KOLMAN: Polis
KOLANMAK: Bahşiş almak KOLDAŞ: Silah arkadaşı [334] KOLPUNAY: Frambuaz
[332]
KOLARBA: El arabası KOLDAŞMAK: Birbirini kollamak KOLSALA: İmza
KOLAŞ: Hamur kızartması KOLDAV: 1. Asayiş 2. Himaye KOLSALGA: İmza
KOLAŞMAK: Kol kola girmek KOLDAVÇI: Bekçi KOLSALMA: 1. İmza 2. İmzalama
KOLAT: Dağ arslanı KOLDAVUÇ: Himaye KOLSALMAK: İmzalamak

150
KOLSAMAK: Taraftarlık etmek KOMAÇA: Vaftiz anası KOMNAMAK: Hüzünlenmek
KOLŞAM: Fener [336] KOMAÇAV: Mani (engel) KOMSUNMAK: Teveccüh etmek
KOLTAK: Himaye KOMAÇAVLAMAK: Mani olmak KOMUDAL: Şikayet
KOLTAMGA: İmza mührü KOMAGAY: 1. Cimri 2. Haris KOMUDALÇI: Şikayetçi
KOLTUR: Rica KOMAG: Lağım faresi [Komak] KOMUDAMAK: Şikayet etmek
KOLTURMA: Çapraz KOMAĞAN: İbrik KOMUDANMAK: Şikayetlenmek
KOLTURMAÇ: Çocuk koltuğu KOMAK: Yerleştirmek KOMUK: Ağaç kabuğu
KOLTURMAK: Rica etmek KOMALMAK: Namaza durmak KOMUN: Müzik (Mançuca)
KOLTURTMAK: Rica ettirmek KOMALTMAK: Namaz kılmak KOMUNA: Komün (Rusça)
KOLU: 1. Zaman 2. Lahza KOMAN: 1. Muris 2. Kısrak KOMUNATÇI: Komünist (Rusça)
KOLUÇ: Dipçik KOMAR: Miras KOMURGAMAK: Kaval çalmak
KOLUK: Dosya KOMARMAK: Miras bırakmak KOMURGANMAK: Kaval çalınmak
KOLUKA: Evcil güvercin KOMARTI: Vasiyet KOMUR: 1. Sert kabuklu 2. Gaddar
KOLULAMAK: Mülahaza etmek KOMARTMAK: Vasiyet bırakmak KOMURGAY: Kaval
KOLUN: Rica KOMAŞ: Şekerli ekmek KOMUSKA: Büyük karınca türü
KOLUNAY: Basit KOMATAY: Vaftiz töreni KOMUT: 1. Emir 2. Tahrik
KOLUNÇUK: Niyaz KOMAZ: Miras bırakmamış kişi KOMUTAÇ: Uzaktan kumanda
KOLUNGA: Filiz KOMDA: Tabut KOMUTAN: Kumandan
KOLUNLUK: Rica yoluyla KOMDALAMAK: Tabuta koymak KOMUTMAK: Emretmek
KOLUNMA: Manüplasyon KOMDALANMAK: Tabutlanmak KOMUZ: Müzisyen (Mançuca)
KOLUNMAK: Manüple olmak KOMGAN: İbrik KOMZAMAK: Merak duymak
KOLUNSAL: Manüplatif KOMKA: Vaftiz töreni KOMZANMAK: Merak etmek
KOLUSUZ: Vakitsiz KOMKALAMAK: Vaftiz etmek KON: 1. Geçit 2. Kıç (gemi) 3. Yer
KOLUTMAK: Manüple etmek KOMKALANMAK: Vaftiz olmak KONA: Hamur tahtası
KOLYAZMA: El yazması KOMLAK: Cami KONAÇ: 1. Uçak pisti 2. Kuş yuvası
KOLYAZMAK: Elle yazmak [337] KOMLAMAK: Bir araya toplamak KONAK: 1. Köşk 2. Mısır (bitki)
KOLYUĞUÇ: Lavabo KOMLANAK: İbadethane KONAKA: Ziyafet
KOM: 1. Vaftiz 2. Hörgüç yağı [338] KOMLANMAK: Cemaate katılmak KONAKAY: Yulaf
KOMA: Vaftiz babası KOMLAŞ: Cemaat KONAKBAY: Ev sahibi
KOMAÇ: Ekmek arası yiyecek KOMLAŞMAK: Bir araya gelmek KONAKTAMAK: Ziyaret etmek

151
KONAKTANMAK: Ziyaret edilmek KONDATMAK: Yuvada bekletmek KONULGA: Baş köşe (divan, sedir)
KONALGA: Kamp alanı KONDU: Meskun (yerleşik) KONUR: Kestane rengi
KONALGAMAK: Pistte beklemek KONDUR: Misafrperver KONURMAK: Sökmek
KONANMAK: Uçak inmek KONDURGA: Fabrika KONURŞIN: Esmer
KONANDIRMAK: Uçak indirmek KONGA: Zil (kapı vs.) KONURTMAK: Söktürmek
KONAR: Kahve KONGALAK: İri ceviz KONUŞ: Karargah
KONARAK: İniş pisti KONGAR: Koyu kızıl renk KONUŞDAŞ: Muhatap
KONARGA: Hava alanı KONGRA: Zil KONUŞDAŞMAK: Muhatap olmak
KONAŞ: Yurtlak (oba alanı) KONGRAMAK: Ötmek KONUŞKA: Sohbet
KONAŞMAK: Oba kurmak KONGRATMAK: Öttürmek KONUŞKAMAK: Sohbet etmek
KONAT: 1. Uçak pisti 3. Kamp KONGU: Kamp yeri KONUŞMAN: Spiker
KONATMAK: İndirmek (uçak) KONGUL: Mağara KONUŞTAY: Kolokyum
KONAZ: Melez köpek KONGULUR: El çanı KONUŞUK: Venüs gezegeni
KONCALA: Kıl torba KONGUR: Zil KONUT: İkametgah
KONCALAZ: Tüylü yaratık KONGURA: Şaman halkası (uğurlu) KONUTMAK: İkamet etmek
KONCUK: Kış günü KONGURAK: Zil (çalgı) KONYAK: Cenub (güney)
KONÇ: Tayt (dar pantolon) KONGURAMAK: Zil çalınmak KOP: 1. Tüm 2. Hep
KONÇA: Bahşiş KONGURATMAK: Zil çalmak KOPAĞ: Kümes
KONÇAK: Yuva (kuş) KONGUZ: Hamamböceği KOPAK: Çamaşır sepeti
KONÇAL: Kıllı insan KONGUZAK: Çıngıraklı yılan KOPAN: 1. Tamam 2. Muzaffer
KONÇALA: Kıl çorap KONRA: Su çulluğu KOPAR: Dere otu
KONÇALAK: Kıl çuval KONRAMAK: Ötmek KOPRA: Ağaç çileği
KONÇAMAK: Nazardan korkmak KONRATMAK: Öttürmek KOPTA: Bluz
KONÇUK: 1. Aşina 2. Mahalle KONRUL: Anka kuşu KOPTAMAK: At koşturmak
KONÇUMAK: Tartıda hile yapmak KONUKÇAY: Misafrperver KOPTARMAK: At koşmak
KONÇUY: Prenses KONUKLAMAK: Misafr etmek KOPTURMAK: Huzurda durmak
KONDAK: 1. Kümes 2. Dipçik (silah) KONUKLANMAK: Misafr olmak KOPTURU: Saygı duruşu
KONDAMAK: Kümeste beklemek KONUKLAYAN: Misafrperver KOPU: 1. Deste 2. Hayli
KONDAR: Rota KONUKUYU: Otel KOPUN: Bereket
KONDARMAK: Rota belirlemek KONUL: Baza (kanepe) KOPUNMAK: Bereketlenmek

152
KOPUR: Demet KORBAL: Zehir KORKULDAK: Hırıldayan
KOPURCUK: Küçük demet KORBALAMAK: Filiz çıkmak KORKULDAMAK: Hırlamak
KOR: Köz KORBALANMAK: Filizlenmek KORKULDAŞMAK: Hırıldaşmak
KORA: 1. Tencere 2. Alabalık KORBALÇAK: Zehirli diş (yılan) KORKULDATMAK: Hırıldatmak
KORACAY: Çiftlik KORBALÇAN: Zehirli örümcek KORKUMAK: Paniklemek
KORAÇAN: Izgara KORBAŞ: Zabıta KORKUNÇAK: Bostan korkuluğu
KORAK: Ekin kargası KORBAY: Korgeneral KORKUR: Horultu
KORAL: 1. Silah 2. Kısmet 3. Nasip KORBOLKO: Ateş kuşu [340] KORKURATMA: Nargile
KORALANMAK: Silahlanmak KORÇAK: Kukla [341] KORKURATMAK: Nargile içmek
KORALATMAK: Silahlandırmak KORÇAMAK: Kamburlaşmak KORKURMAK: Horuldamak
KORALAY: Kara antilop KORÇAN: Kambur KORKUT: 1. Hami 2. Heybetli
KORALMAK: Közleşmek KORÇANMAK: Beli bükülmek KORKUTAÇ: Öcü
KORAM: Köz parçası KORÇMA: Siper KORLAMAK: İsraf etmek
KORAMA: Patchwork (kırk yama) KORDAMAK: Arzu duymak KORLANMAK: İsraf edilmek
KORAMAK: Közde pişirmek KORDANMAK: Arzulamak KORLAV: İsraf
KORAMAL: Kara yılan KORDAY: Balıkçıl kuşu KORMA: Yaban pırasası
KORAMAZ: Sütlü ayran [339] KORDUK: Skandal KORMAÇ: Popkorn (patlak mısır)
KORAN: Karaca (hayvan) KORGA: 1. Himaye 2. Maşrapa KORMAK: Isıyla şekil vermek
KORANMAK: Közde pişmek KORGAMAK: Himaye etmek KORMAN: Koruluk (küçük orman)
KORAP: 1. Dağ evi 2. Sandık KORGAN: 1. Himaye 2. Kale (spor) KOROÇUN: Süt votkası
KORASAN: Çiçek hastalığı KORGANMAK: Himaye edilmek KORSAL: Fırın çevirme tahtası
KORAŞ: Fırın (örme duvarlı) KORGAV: 1. Himaye 2. Avlu KORSUK: Sivri diş
KORAŞMAK: Kor gibi ısınmak KORGAVUŞ: Hami KORSULDAK: Kudüm (çalgı)
KORATMAK: Közleştirmek KORGUÇ: Mısır patlatma tavası KORSULDAMAK: Gümbürdemek
KORAV: 1. Muhafaza 2. Avlu KORGUŞ: Tava KORSULDATMAK: Gümbürdetmek
KORAVA: Marmelat KORGUT: Hami (himaye eden) KORŞAK: 1. Muhasara 2. Heykel
KORAVÇI: Muhafız KORKAR: Nargile KORŞAMAK: Muhasara etmek
KORAZ: Rezistanslı ızgara KORKARMAK: Nargile içmek KORŞANMAK: Muhasara edilmek
KORAZMAK: Kor gibi olmak KORKAV: Fobi KORŞATMAK: Muhasara etmek
KORBA: Filiz KORKOY: Çöl yılanı / canavarı [342] KORŞAV: 1. Muhasara 2. Duvar

153
KORT: Kesmez KOSA: 1. Tırpan 2. Nevruz bahşişi KOŞAM: İki avuç dolusu
KORTALMAK: Kesmez olmak KOSAK: Mide KOŞAMA: Uzunluk ölçüsü (4 m)
KORTAY: Kör (kesmez) KOSALAK: Mağrur KOŞAMAK: Yedeğe almak
KORTKU: Gelincik (lota) balığı KOSALMAK: Mağrurlanmak KOŞAMAT: Lakap
KORTMAÇ: Kek KOSAMAK: Kesmek KOŞANMAK: Yedeğe alınmak
KORTMAK: Körelmek KOSAR: Tırpan KOŞANT: Stepne (Yedek lastik)
KORTMAŞ: Pasta KOSAT: 1. Güdük 2. Küt KOŞAR: 1. Yedek 2. Atlet (koşucu)
KORTUŞKAN: Acem köstebeği KOSATMAK: Ağacı kısa kesmek KOŞARBA: Bisiklet [344]
KORUÇ: Çelik KOSAYAK: Kanguru [343] KOŞARGAÇ: Koşu bandı
KORUGAN: Kale KOSMA: Aşure yemeği KOŞARLAMAK: Yedeklemek
KORUK: 1. Tabu 2. Nisan ayı KOSMAÇ: Türlü yemeği KOŞARLANMAK: Yedeklenmek
KORUKÇU: Tabu alanı bekçisi KOSMAG: 40 kg [Kosmak] KOŞARMAK: Yan yana getirmek
KORUKMAK: Paniklemek KOSMAK: 1. Karıştırmak 2. Katmak KOŞAT: 1. Çift at 2. Şart
KORUL: Römork KOSPA: Aşure malzemesi KOŞAV: Naz
KORULGAN: Beyaz leblebi KOSPAK: 1. Melez 2. Hibrit KOŞBAŞ: Çiftbaşlı
KORULMAK: Közlenmek KOSPAŞ: Aşure yemeği KOŞÇAK: Bisiklet [345]
KORULTAZ: Anka kuşu KOSU: Kuluçka KOŞÇAMAK: Koşar adım gitmek
KORUM: Tabu KOSUK: Fındık KOŞKAMAK: İlave etmek
KORUMAN: Bodyguard KOSULMAK: Katılmak KOŞKANMAK: İlave edilmek
KORUMBAŞ: Rastık KOSUR: Mağrur KOŞMAG: Muadil [Koşmak]
KORUN: Zehir KOSURMAK: Gururlanmak KOŞMAK: Eşleştirmek
KORUNÇ: Muhafaza KOSURTMAK: Mağrurlanmak KOŞMAR: Çift yıldız
KORUNÇAK: Siper KOŞ: 1. Düal 2. Çift 3. Seri (dizi) KOŞKAR: Kutup yıldızı
KORUNDU: Prezervatif (kondom) KOŞA: Çift (ikili) KOŞKUÇ: Fiş (elektrik)
KORUNGA: Tirfl (yabani yonca) KOŞAĞAN: Çok koşan (yavru kuzu) KOŞKUL: Servet
KORUT: Kaşar peyniri KOŞAK: 1. Çift (ikili) eşi 2. Neşide KOŞLAMAK: İkili hale gelmek
KORUTMAK: Közlemek KOŞAKLAMAK: Çiftlemek KOŞLANMAK: Eş bulmak
KORUŞ: Astiğmat (göz bozukluğu) KOŞAKLANMAK: Çiftlenmek KOŞLAŞMAK: Eşleşmek (oyun) [346]
KORUŞMAK: Astiğmat olmak KOŞALAMAK: Çift yapmak KOŞLATMAK: İkili hale getirmek
KOS: 1. Tarım aleti 2. Payanda KOŞALANMAK: Çift olmak KOŞMAN: Atlet (koşucu)

154
KOŞNA: 1. Komşu 2. Yaren KOŞUNÇU: Saf tutan (asker) KOVAK: 1. Lacivert 2. Gök
KOŞNAK: Yarenlik KOŞUNDAŞ: Asker arkadaşı KOVAKTAŞ: Meteor
KOŞNAMAK: Yarenlik etmek KOŞUNDAŞMAK: Saf tutmak KOVALKAN: Tesir altında kalan
KOŞNAŞMAK: Komşuluk etmek KOŞUNDATMAK: Safa sokmak KOVALMAK: Tesir altında kalmak
KOŞNU: Sepet KOŞUNMAK: Saf (sıra) tutmak KOVALTMAK: Tesir etmek
KOŞTAK: Partner KOŞUR: İlave KOVAMAK: Takip etmek
KOŞTAKSAMAK: İçine cin girmek KOŞURMAK: İlave etmek KOVAN: Arı yuvası
KOŞTAKSAR: İçine cin girmiş KOŞUTAY: Maraton KOVANMAK: Takip edilmek
KOŞTAMAK: Çiftleşmek (eril) [347] KOŞUV: 1. Pozitif 2. Artı KOVÇUN: Ayaküstü konuşma
KOŞTAN: Orospu (argo) KOŞUZ: Çift (ikili) KOVÇUNMAK: Speküle etmek
KOŞTANMAK: Çiftleşmek (dişil) KOTAÇ: Av köpeği KOVGA: Muhtar (köy, mahalle)
KOŞTAŞ: Çift KOTAJ: Teknoloji (Mançuca) KOVMAN: Av tüfeği
KOŞTAŞMAK: Çiftleşmek KOTAK: Kepçe KOVRAMAK: Elle ot / ekin yolmak
KOŞUK: 1. Halk şiiri 2. Römork KOTALA: Helva tavası KOVŞAK: Perdah
KOŞUKÇU: Halk şairi KOTAN: 1. Çiftlik 2. Saban KOVŞAMAK: Perdahlamak
KOŞUKMAK: Şiir okumak KOTARA: Ahır KOVŞANMAK: Perdahlanmak
KOŞUKMAN: Halk şairi KOTARGA: Su pompası KOVU: Def (kovma)
KOŞULGA: Teçhizat KOTARMAK: Tahliye etmek KOVUÇ: Def etme
KOŞULGAMAK: Teçhiz etmek KOTAY: Mübarek KOVULGA: Sürgün (ceza)
KOŞULGAN: Teçhizatlı [348] KOTAYMAK: Mübarekleşmek KOVULGAN: Sürgün edilmiş
KOŞULGANMAK: Teçhiz olmak KOTAZ: Nazar boncuğu KOVULGANMAK: Sürgün edilmek
KOŞULMAK: Teçhiz edilmek KOTKU: 1. Tahliye 2. Mütevazi KOVULGATMAK: Sürgün etmek
KOŞUM: Teçhizat KOTLAN: Fırın KOVUMSAK: Antipatik
KOŞUMÇA: Teçhizat parçası KOTMAK: Tahliye etmek KOVUMSAMA: İstiskal
KOŞUMÇAR: Teçhiz edilmiş KOTULMAK: Tahliye olmak KOVUMSAMAK: İstiskal etmek
KOŞUN: 1. Saf (dizi) 2. Güfte [349] KOTUR: Uyuz hastalığı KOVUMSAR: İstiskal eden kişi
KOŞUNÇ: 1. Şiir 2. Güfte KOTURMAK: Uyuz hastası olmak KOVUN !: Defol!
KOŞUNÇA: Saf (sıra) KOTURTMAK: Uyuz bulaştırmak KOVUNÇ: İşten çıkarma
KOŞUNÇAMAK: Saf oluşturmak KOTUZ: Yaban sığırı KOVUNMAK: Def olmak
KOŞUNÇAR: Saf tutan (asker) KOV: 1. Yanık 2. Sıfır KOVUNSAK: Antipatik

155
KOVUNSAMAK: Antipati duymak KOYMA: 1. Duvar 2. Mahzen KOYULTAÇ: Kıvam artırıcı
KOVUNSATMAK: Antipati vermek KOYMAG: Bütçe [Koymak] KOYULTMAÇ: Lor
KOVUŞ: 1. Def etme 2. Kadeh KOYMAK: Bütçe belirlemek KOYULTMAK: Kıvamını artırmak
KOVUŞTURMA: Takibat (hukuk) KOYNAK: Aşık kemiği KOYULTMAŞ: Lor peyniri yemeği
KOVUŞTURMAK: Takibat yapmak KOYNUT: Dere otu KOYUM: Mevduat (banka hesabı)
KOVUŞTURMAN: Takibat görevlisi KOYRAMAK: Eğmek KOYUNMAK: Dökünmek
KOVUTMAK: Def etmek KOYRALMAK: Eğrilmek KOYUR: İlave
KOVUZ: Cin çıkarma KOYRALTMAK: Eğriltmek KOYURGA: Azat
KOVZAK: Laçka KOYRATMAK: Eğmek KOYURGAMAK: Azat etmek
KOVZAMAK: Laçkalaşmak KOYRUĞAN: Engerek yılanı KOYURTMA: Serbesti
KOVZATMAK: Laçkalaştırmak KOYRUMAK: Kıvırmak KOYURTMAK: Serbest bırakmak
KOYAK: Körfez KOYRULMAK: Kıvrılmak KOYUT: Önbilgi
KOYALAN: Pıhtı KOYRULTMAK: Kıvrıltmak KOZ: Ceviz ağacı
KOYALGA: Pıhtılaşma oranı (tıp) KOYRUNG: Yılan [“g” ile yazılır] KOZAK: Ceviz meyvesi
KOYALGAN: Pıhtılaşmış KOYRUTMAK: Kıvırmak KOZALAMAK: Koza oluşturmak
KOYALMAK: Pıhtılaşmak KOYSALAK: Dolap KOZALANMAK: Koza oluşmak
KOYALTMAK: Pıhtılaştırmak KOYSALAMAK: Depolamak KOZAMAK: Süslemek
KOYAN: Eklem romatizması KOYSALANMAK: Depolanmak KOZAN: Gümüş (dev) tavşan
KOYAR: Akarsu kavşağı KOYSALATMAK: Depolatmak KOZANMAK: Süslenmek
KOYASA: Mayalı ekmek KOYTURGA: 1. İhsan 2. Lütuf KOZAR: Cam
KOYAŞ: Güneş tanrısı (mitoloji) KOYTUYAK: Külçe KOZAŞMAK: Süsleşmek
KOYÇAĞIR: Tüfek KOYUK: 1. Hüzün 2. Pıhtı KOZÇUĞUN: Ceviz helvası
KOYÇUMAN: Koyun çobanı KOYUKLAMAK: Pıhtı tutmak KOZDURÇU: Tahrik eden
KOYÇUNMAK: Koyun gütmek KOYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak KOZDURMA: Tahrik
KOYÇUTMAK: Koyunları sürmek KOYUKMAK: Hüzünlenmek KOZDURMAK: Tahrik etmek
KOYGA: Kürk KOYULDAMAK: Merhamet etmek KOZGALAN: Galeyan
KOYGUÇ: Huni KOYULDAR: Merhametli KOZGALMAK: Galeyana gelmek
KOYGUN: Çinçilya tavşanı KOYULGA: 1. Pıhtı 2. Tabut KOZGAMAK: Galeyan etmek [350]
KOYLAN: Girdap KOYULGAMAK: Pıhtılaşmak KOZGAMAN: Amigo (spor)
KOYLANMAK: Girdap oluşmak KOYULMAK: Kıvamı artmak KOZGANMAK: Tahrik olmak

156
KOZGATMAK: Galeyana getirmek KÖÇEYTMEK: Teyit etmek KÖĞEREK: Küf
KOZGAV: Galeyan KÖÇÜGEN: Kerkes kuşu KÖĞERGE: Küf
KOZGUÇ: Ceviz değneği KÖÇÜRGEÇ: Ağaç sökme aracı KÖĞERGEN: Küflenmiş
KOZLAMAK: Hücre bölümek KÖÇÜRMEK: Ağaç taşımak KÖĞERMEK: Küflenmek
KOZLANMAK: Yeni hücre oluşmak KÖÇÜRÜM: Ağaç taşıma KÖĞERT: Küf
KOZLAV: Hücre bölünmesi KÖFÜK: Fino (tüylü köpek) KÖĞERTMEK: Küflendirmek
KOZMAK: Tahrik etmek KÖDEÇ: Bardak KÖĞET: Meyve
KOZUK: Ceviz içi KÖDEK: Patates KÖĞETMEK: Methetmek
KOZULMAK: Tahrik olmak KÖDEMEK: Müjde vermek KÖĞLEMEK: Aranje etmek (müzik)
KOZUM: 1. Motivasyon 2. Katkı KÖDEN: Galeopsis bitkisi KÖĞLENMEK: Aranje olmak
KOZUMAK: Motive etmek KÖDENMEK: Müjde almak KÖĞMEK: Taklit etmek
KOZUNMAK: Motive olmak KÖDERGEÇ: Telefon KÖĞMEN: Taklitçi
KOZUŞMAK: Motive edişmek KÖDERGEMEK: Telefon etmek KÖĞŞÜM: Müzik
KOZUR: Canavar KÖDERMEK: Telefon açmak KÖĞŞÜMCÜ: Müzisyen
KÖBEMEK: Karnı şişmek KÖDEŞME: Randevu KÖĞŞÜMEK: Müzik çalınmak
KÖBENMEK: Hamile kalmak KÖDEŞMEK: Randevulaşmak KÖĞŞÜTMEK: Müzik çalmak
KÖBETMEK: Karnını şişirmek KÖDEZMEK: Randevuda beklemek KÖĞTEMEK: Akord etmek
KÖBEZ: Keman (çalgı) KÖDÜK: Ticaret KÖĞTENMEK: Akord olmak
KÖBÜRGEN: Tarla soğanı KÖDÜN: Tohum posası KÖĞTEY: Akordlu (çalgı)
KÖCEK: Tavşan yavrusu KÖDÜRGE: Kurban KÖĞÜR: Ötüş
KÖCEN: Tavşan yavrusu KÖDÜRMEK: Kurban kesmek KÖĞÜRÇÜN: Ötücü güvercin
KÖÇE: Arpa KÖDÜRTEY: Kurban töreni KÖĞÜRGE: 1. Akciğer 2. Davul
KÖÇENMEK: Tatile gitmek KÖDÜRTMEK: Kurban kestirmek KÖĞÜRMEK: Derin soluk almak
KÖÇER: 1. Mihver 2. Sürgün (fliz) KÖGERGE: Pompa KÖĞÜSPEK: Bluz (kolsuz gömlek)
KÖÇERGET: Frambuaz KÖĞBE: Tereotu KÖĞÜZ: Diyafram (anatomi)
KÖÇERMEK: Filiz vermek KÖĞEL: Bot (kayık) KÖĞÜZEK: İskete kuşu
KÖÇET: Göçürme fdan KÖĞEN: Yaban ördeği KÖJEGE: Perde
KÖÇETMEK: Fidan göçürmek KÖĞENEK: 1. Kürk 2. Libas KÖJEMEK: Perdelemek
KÖÇEYMEK: Uzaklaşmak KÖĞENMEK: Kürke bürünmek KÖJENMEK: Perdelenmek
KÖÇEYTİ: Teyit KÖĞER: Şömine demiri KÖK: İlkbahar

157
KÖKDEŞ: 1. Emsal 2. Aynı kökten KÖKLEMEK: Akord etmek (çalgı) KÖKÜN: Meme başı
KÖKDEŞMEK: Aynı kökten gelmek KÖKLEŞİK: Kronik KÖKÜNDEŞ: Süt kardeşi
KÖKE: 1. Mavi 2. Kurabiye KÖKLEŞMEK: Kronikleşmek KÖKÜNMEK: Süt sağmak
KÖKEÇE: Çivit KÖKME: Sökülmüş ağaç kökü KÖKÜNTÜYEN: Sütyen
KÖKEGÜN: Gök sinek KÖKMEK: Kökünden sökmek KÖKÜR: Kevgir
KÖKEK: 1. Nisan ayı 2. Leylek KÖKNEÇ: Peştamal KÖKÜRMEK: Kevgirden geçirmek
KÖKEL: Kakül (saç perçemi) KÖKREK: Sine (göğüs) KÖKÜŞ: 1. Hindi 2. Culuk
KÖKELEK: Tıknaz KÖKREKÇEK: Sütyen KÖKÜŞMEK: Emişmek (yavrular)
KÖKELEN: Obez KÖKREMEK: Hızlı nefes almak KÖKÜTMEK: Meme vermek
KÖKELMEK: Obezleşmek KÖKREŞMEK: Nefes alıp vermek KÖKÜZ: Göğüs arası
KÖKEM: 1. İlkbahar 2. Şeftali KÖKSE: Meme (göğüs) KÖKÜZMEK: Göğsünü kabartmak
KÖKEMEK: Kök salmak [351] KÖKSEĞİZ: Sakız ağacı KÖL: Azamet
KÖKEMEREN: Yabani kekik KÖKSEK: Memesi yeni çıkan KÖLBEN: Havuz
KÖKENÇ: Etimoloji KÖKSEMEK: Memesi çıkmak KÖLBÜRGE: Phoenico kertenkelesi
KÖKENDİZ: Etimolog KÖKSERKE: Kanarya kavunu KÖLÇE: 1. Pide 2. Suböreği
KÖKENEK: Kerkenez kuşu KÖKSÜMEL: Sebze KÖLÇEK: Nilüfer (bitki, çiçek)
KÖKENİZ: Sebze KÖKSÜMEN: Manav KÖLÇÜGE: Düdüklü tencere
KÖKENMEK: Kök salmak KÖKŞİN: Mavi renk KÖLÇÜMEK: Haşlanmak
KÖKER: 1. Ağ kepçe 2. Dekar KÖKTEK: Baharda kalınan yer KÖLÇÜTMEK: Haşlamak
KÖKERE: Ev bahçesi KÖKTEM: İlkbahar KÖLEÇ: Zincir halkası
KÖKERMEK: İlkbahar gelmek KÖKTEMEK: Baharı geçirmek KÖLEÇKE: Zincir
KÖKETMEK: Akord etmek (çalgı) KÖKTEŞ: Aynı soydan gelen KÖLEK: 1. Silüet 2. Mart ayı
KÖKEY: 1. Guguk kuşu 2. Tencere KÖKTEŞMEK: Aynı söydan gelmek KÖLEM: Ebat
KÖKEZ: Zayıf KÖKTET: Sebze KÖLEMEK: Gölge düşmek
KÖKEZLEMEK: Zayıflamak KÖKTETÇİ: Manav KÖLEMEN: Parayla hürleşen köle
KÖKEZLEŞMEK: Zayıflaşmak KÖKTÜRKÇE: Orijin Türk Dili KÖLEMEZ: Kaymaklı süt
KÖKEZLETMEK: Zayıflatmak KÖKTÜRMEK: İnat etmek [352] KÖLENGE: Karasevda
KÖKEZMEK: Zayıflamak KÖKTÜY: Kertenkele (yeşil / mavi) KÖLENGEN: Karasevdalı
KÖKLEK: Akordlu (çalgı) KÖKÜM: Orijin KÖLENKE: Gölge oyunu
KÖKLEM: Akord (çalgı) KÖKÜMEK: Meme emmek KÖLENMEK: Ardısıra gitmek [353]

158
KÖLERMEK: Gizlenmek KÖMER: Servet biriktiren KÖMÜRTLEK: Siyah üzüm
KÖLETMEK: Gölge düşürmek KÖMERGE: Mezar KÖMÜŞ: Manda (camız)
KÖLEŞMEK: Gölge oynamak KÖMERLEMEK: Servet yığmak KÖMÜTMEK: Mahzene koymak
KÖLGEN: Satranç tahtası KÖMERLENMEK: Servet yığılmak KÖMZEK: Toprağa gömülü küp
KÖLMÜK: Halk KÖMEŞ: Mahzen KÖMZEMEK: Küpe doldurmak
KÖLTE: Demet KÖMEŞKE: Ev şarabı KÖN: Cariye
KÖLTELEMEK: Demet yapmak KÖMEVÜL: Bataklık KÖNÇEK: Pantolon
KÖLTÜRGEÇ: 1. Vinç 2. Lifter KÖMEY: Gırtlak şarkısı KÖNDE: Sepet
KÖLTÜRMEK: Kaldırmak KÖMEYLEMEK: Yardım etmek KÖNDELEN: Çapraz
KÖLÜÇEMEK: Gölge oynatmak KÖMEYLENMEK: Yardım almak KÖNDELENMEK: Çaprazlaşmak
KÖLÜÇEN: Karagöz-Hacivat oyunu KÖMEZ: Köz ekmeği KÖNDEMEK: Yaka kesmek [354]
KÖLÜK: Yük hayvanı KÖMGEN: 1. Türbe 2. Kabir KÖNDEŞ: 1. Rakip 2. Kuma
KÖLÜMEK: Yük taşımak KÖMSEK: Saksı KÖNDEŞMEK: Rekabet etmek
KÖLÜNGE: Vasıta KÖMSEMEK: Bitki dikmek KÖNE: 1. Fiyonk 2. Civa
KÖLÜNMEK: Araca binmek KÖMSÜMEK: Yemek yanmak KÖNEK: 1. Kova 2. Kova burcu
KÖLÜTMEK: Yük taşıtmak KÖMSÜTMEK: Yemek yakmak KÖNELMEK: Razı olmak
KÖM: 1. Öbek 2. Yığın KÖMÜ: Maden (yeraltında) KÖNEMEK: Fiyonk yapmak
KÖMBE: Kül çöreği KÖMÜÇ: Defne KÖNER: Çamfıstığı (ağaç, meyve)
KÖMÇEK: Ot kökü KÖMÜGEY: Teras KÖNERMEK: Hidayet etmek
KÖME: 1. Yığın 2. Servet KÖMÜK: Küçükayı takımyıldızı KÖNEZ: Beceriksiz
KÖMEÇ: Çörek KÖMÜLDÜRÜK: At göğüslüğü KÖNEZLEMEK: Beceriksizlik etmek
KÖMEG: İnayet [Kömek] KÖMÜLGEN: Mahzen KÖNGEN: Sahibine alışkın
KÖMEK: 1. Yığın 2. Yığın yapmak KÖMÜLMEK: Mahzene koyulmak KÖNKEŞ: Meşveret
KÖMEKÇİ: Yardımcı KÖMÜN: Stok KÖNKÜREŞ: Yaşam tarzı
KÖMEKEY: Defne KÖMÜNMEK: Mahzende durmak KÖNMEK: Sahibine alışmak [355]
KÖMEL: Yaban soğanı KÖMÜRGE: Kömür deposu KÖNTÜLMEK: Dürüst davranmak
KÖMELEK: İstiridye mantarı KÖMÜRMEK: Alt üst etmek KÖNÜ: 1. Dürüst 2. Adil
KÖMELMEK: Öbeklenmek KÖMÜRSEĞEN: Altı yanmış (aş) KÖNÜK: 1. Şemsiye 2. Platin
KÖMEN: 1. Hamile 2. Hayal 3. Irk KÖMÜRSEMEK: Altı yanmak (aş) KÖNÜKME: Antrenman
KÖMENMEK: Hamile kalmak KÖMÜRSETMEK: Altına yakmak KÖNÜKMEK: Antrenman yapmak

159
KÖNÜKSÜĞ: Civa KÖPTEĞENCİ: Toptancı KÖREN: 1. Zifri karanlık 2. Mor
KÖNÜKÜŞ: Antrenman KÖPTEMEK: Toptan almak KÖRENMEK: Karanlıkta görmemek
KÖNÜLÜK: Dürüstlük KÖPTELMEK: Toptan alınmak KÖREŞ: Gece harbi [357]
KÖNÜRMEK: Dürüst davranmak KÖPTÜK: Bereket KÖREŞMEK: Gece harbi yapmak
KÖNÜZEK: Aktüalite KÖPÜLMEK: Birleşmek KÖRETMEK: Körleştirmek
KÖP: 1. Çok 2. Şişkin KÖPÜNÇ: Enflasyon KÖRGEN: Nezaketli
KÖPÇEK: 1. Kepçe 2. Teker mili KÖPÜRÇEK: Mürekkep balığı KÖRGÜZ: Centilmen
KÖPÇÜMEK: Mayalanmak KÖPÜRGE: Traş fırçası KÖRK: 1. Zerafet 2. Endam
KÖPÇÜNMEK: Kabarmak (maya) KÖPÜRGEN: Deterjan KÖRKDEŞ: Aynı zariflikte
KÖPÇÜTMEK: Mayalanmak KÖPÜRGENMEK: Deterjanlanmak KÖRKDEŞMEK: Zerafette yarışmak
KÖPEMEK: Tamamını bitirmek KÖPÜRGETMEK: Deterjanlamak KÖRKE: Tahta tabak
KÖPELMEK: Kopyalanmak KÖPÜTGEN: Teleferik [356] KÖRKETMEK: Talimat vermek
KÖPELTMEK: Kopyalamak KÖPÜTMEK: Birleştirmek KÖRKEZMEK: İnat etmek
KÖPERMEK: Bölünmek (hücre) KÖPÜRCÜK: Kabarcık KÖRKLE: Zarif
KÖPET: Halı KÖPÜRTEÇ: Traş fırçası KÖRKLEMEK: Zerafet göstermek
KÖPEYMEK: Teksir olmak KÖPÜŞKEN: Pekmezli bulgur unu KÖRKLENMEK: Zarif davranmak
KÖPEYTİŞ: Teksir KÖPÜŞMEK: Köpüklenmek KÖRMEK: Göz kırpmak
KÖPEYTMEK: Teksir etmek KÖRBEĞEN: Kör fare (Spalaks) KÖRMEN: Dağ lalesi
KÖPLEMEK: Tasarruf etmek KÖRCENGE: Adi Korunga bitkisi KÖRMEZ: Hayalet
KÖPLENÇ: Tasarruf KÖRÇEK: Kör nokta KÖRNEK: Levha
KÖPLENMEK: Tasarruf edilmek KÖRÇEMEK: Karanlıkta bakmak KÖRPEYMEK: Tazelenmek
KÖPLÜK: Şişlik KÖRDEMEK: Zifri karanlık olmak KÖRŞEK: 1. Çömlek 2. Güveç
KÖPMEK: Şişmek KÖRDEY: Zifri karanlık KÖRŞEMEK: Körelmek
KÖPREK: Bir hayli KÖREĞEN: Ufuk KÖRŞELMEK: Kesmez olmak
KÖPREMEK: Kabarmak KÖREĞLEMEK: Ufka bakmak KÖRŞETMEK: Kesmez etmek
KÖPRETMEK: Kabartmak KÖREK: Gıda KÖRTÜK: 1. Aşık (sevgili) 2. Çöl
KÖPSEMEK: Karnı şişmek (ceset) KÖREKE: Maya KÖRÜ: Casusluk
KÖPSETMEK: Karnını itmek KÖREM: 1. Taze 2. Edepli KÖRÜK: Mart ayı
KÖPŞE: 1. Namlu 2. Yabani turp KÖREMEK: Görüşü zayıflamak KÖRÜLDE: Sinema
KÖPTEĞEN: Toptancılık KÖREMEZ: Süt yoğurt karışımı KÖRÜLDEMEK: Sinema izlemek

160
KÖRÜLDEŞMEK: Film izlemek KÖSENMEK: İştahlanmak [358] KÖŞGEK: Nazar boncuğu
KÖRÜLMEK: Serap görünmek KÖSER: Zemin KÖŞPENDİ: Bedevi
KÖRÜM: Fal KÖSEYE: Taş heykel KÖŞÜK: 1. Perde 2. Temenni
KÖRÜMÇÜ: Falcı KÖSLEMEK: Cebir kullanmak KÖŞÜMEK: Perde çekmek
KÖRÜMDEMEK: Kehanet etmek KÖSLENMEK: Cebire uğramak KÖŞÜNMEK: Perdelenmek
KÖRÜMDÜK: Kehanet KÖSLEV: Cebir (zorlama) KÖŞÜR: Merdane
KÖRÜMEK: Pompalamak KÖSMEK: Ayağını bağlamak KÖŞÜRLEMEK: Merdanelemek
KÖRÜNÇ: 1. Piyes 2. Film KÖSNE: Şehvet KÖŞÜTMEK: Perdelemek
KÖRÜNÇEK: Televizyon KÖSNEMEK: Şehvetlenmek KÖTE: Hizmet
KÖRÜNÇEMEK: TV izlemek KÖSNEŞMEK: Birbirini arzulamak KÖTEÇİ: Hizmetçi
KÖRÜNÇLEMEK: Teşhir etmek KÖSPEĞEN: Televizyon KÖTEK: 1. Sopa 2. Dayak
KÖRÜNÇLENMEK: Teşhir olmak KÖSPEK: Ceket KÖTEL: Mertek
KÖRÜNÇLÜK: Sinema perdesi KÖSTEGE: Çoban KÖTELEMEK: Fırlatmak, atmak
KÖRÜNDEMEK: Fotoğraf çekmek KÖSTEMEK: Zincire vurmak KÖTELENMEK: Fırlatılmak, atılmak
KÖRÜNDEŞ: Fotoğraf KÖSTENMEK: Zincire vurulmak KÖTEMEK: Hizmet etmek
KÖRÜNDEŞMEK: Foto çekinmek KÖSTÜ: Kör köstebek KÖTEN: Saban
KÖRÜNGE: Kapital (sermaye) KÖSÜNMEK: Ayağı bağlanmak KÖTENMEK: Hizmet görmek
KÖRÜNGETEN: Kapitalist KÖSÜRGE: Kafkas köstebeği KÖTERE: Toptan
KÖRÜNMEK: Karanlıkta görmek KÖSÜRGEN: Pranga KÖTERGE: 1. Set 2. Barikat
KÖRÜR: Kader KÖSÜRMEK: Ayaklarını bağlamak KÖTERGEÇ: Asansör
KÖRÜSTE: Keten KÖSÜRÜK: Pranga KÖTERİLMEK: Yukarı çıkmak
KÖRÜT: Erkek keçi KÖSÜŞ: Arzu KÖTERME: 1. Rıhtım 2. Set
KÖRÜTMEK: Pompalatmak KÖSÜŞLÜK: Arzulanan KÖTERMEK: Yukarı kaldırmak
KÖSEK: 1. İştah 2. Soroga balığı KÖŞEGE: Perde KÖTKÜ: Dağlık alan
KÖSEL: 1. Arzu 2. Şehvet KÖŞEK: Deve yavrusu KÖTÜK: Lahana
KÖSEM: Lider KÖŞEMEK: Perdelemek KÖTÜLÇE: Rehberlik
KÖSEMEK: Arzulamak KÖŞENE: Kulübe KÖTÜLGE: Harita
KÖSEMEN: Önde giden hayvan KÖŞENMEK: Perdelenmek KÖTÜLGEMEK: Rehberlik etmek
KÖSENÇ: İştah KÖŞER: İnat KÖTÜLMEK: Yukarı kalkmak
KÖSENÇEK: İştah verici KÖŞERMEK: İnat etmek KÖTÜMSEMEK: Pesimistlik etmek

161
KÖTÜMSER: Pesimist KÖYELENMEK: Kederlenmek KÖYSEMEK: Hasret çekmek
KÖTÜNMEK: Kibirlenmek KÖYENMEK: Hasret duymak KÖYÜK: 1. Bronzlaşmış 2. Yanık
KÖTÜRGE: 1. Sedye 2. Mancınık KÖYENTE: Omuz taşıncağı (su) [359] KÖYÜKMEK: Bronzlaşmak
KÖTÜRMEK: Yukarı kaldırmak KÖYEZ: Şuh KÖYÜNÇ: 1. Kahır 2. Gam (keder)
KÖTÜRÜM: Felçli KÖYEZLENMEK: Şuhluk yapmak KÖYÜNGE: Şehvet
KÖTÜZ: Değersiz KÖYGEK: Kuraklık KÖYÜNGEMEK: Şehvetlenmek
KÖV: Lağım çukuru KÖYGELEK: Kiraz kuşu KÖYÜNMEK: Kahırlanmak
KÖVEK: Lağım KÖYGEN: Bronzlaşmış KÖYÜNÜŞ: Kahırlanma
KÖVEN: Tuvalet (hela) KÖYKENEK: Bozdoğan kuşu KÖYÜRMEK: Kahretmek
KÖVENÇ: Kibir KÖYLEMEK: Tempo artırmak [360] KÖZE: Hücre
KÖVENÇEK: Kibirli KÖYLENMEK: Tempo artmak KÖZEGE: Soba / şömine kapağı
KÖVEZ: 1. Defne 2. Şımarık 3. Afli KÖYLEK: 1. Bluz (kadın) 2. Cadı KÖZEĞİ: Ateş karıştırma demiri
KÖVKE: Mağara KÖYLEP: 1. Tempo 2. Aranjman KÖZEK: Köz tavası
KÖVLEMEK: Kazıp çıkarmak KÖYLETMEK: Tempo artırmak KÖZEKLENMEK: Şüphelenmek
KÖVLENMEK: Kazıp çıkarılmak KÖYLEV: 1. Ritim 2. Beste KÖZEKLETMEK: Şüphelendirmek
KÖVMEK: Altını oymak KÖYME: Sandal (kayık) KÖZEMEK: Ateşi közleştirmek
KÖVRÜK: Davul KÖYMECİ: Sandalcı KÖZEN: 1. Kiler 2. Yara kabuğu
KÖVŞEK: Zarif KÖYMEK: Güneşte yakmak [361] KÖZENE: Tel başlık (arıcılık)
KÖVÜK: Tünel KÖYMEN: 1. Yanık 2. Hayalperest KÖZENEK: 1. Tel kafes 2. Yama
KÖVÜLMEK: Altı oyulmak KÖYMEZ: Yanmaz KÖZENMEK: Yamayarak örmek
KÖVÜNMEK: Maden çıkarmak KÖYNEK: Gömlek (erkek) KÖZER: İskambil
KÖVZEK: Kabuğu soyulmuş KÖYNÜK: Bronzlaşmış KÖZERGE: Gurur
KÖVZEMEK: Kabuğunu soymak KÖYNÜMEK: Bronzlaşmak KÖZERGEMEK: Gururlanmak
KÖVZENMEK: Kabuğu soyulmak KÖYNÜTMEK: Bronzlaştırmak KÖZERGEN: Mağrur
KÖY: 1. Ateş 2. Güneş yanığı KÖYREMEK: Harlanmak (ateş) KÖZERGENMEK: Mağrurlanmak
KÖYDÜRGEN: Pipo KÖYREN: Ateş gösterisi / oyunu KÖZERLEŞMEK: İskambil oynamak
KÖYDÜRMEK: Yakmak KÖYRENMEK: Ateşle ısınmak KÖZERME: Közleşme (ateş)
KÖYE: 1. İs 2. Kurum (duman tozu) KÖYRETMEK: Ateşi harlamak KÖZERMEK: Közleşmek (ateş)
KÖYEK: 1. Keder 2. Hasret KÖYSEK: Hasret çeken KÖZERTME: Ampül
KÖYELEMEK: Keder vermek KÖYSEME: Hasret KÖZERTMEK: Közleştirmek

162
KÖZET: Ateş kulesi KÖZÜŞMEK: Şehvetlenmek KUDAÇA: 1. Dünür 2. Hısım (dişi)
KÖZETÇİ: Kule nöbetçisi KÖZÜV: Sıra (düzen) KUDAGAY: Dünürcü (görücü)
KÖZETMEK: Ateşle haberleşmek KÖZÜVLEMEK: Sıraya koymak KUDAK: Sihir
KÖZEVİ: Ucu yanmış odun KÖZÜVLENMEK: Sıraya koyulmak KUDAKÇI: Sihirbaz
KÖZLÜK: At kuyruğu kumaş KUBA: Alaca (karışık renkli) KUDALAMAK: Dünür gitmek
KÖZMEG: Pencere [Közmek] KUBAĞAN: Alaca kelebek KUDALAŞMAK: Dünür olmak
KÖZMEK: Pencereden bakmak KUBAL: Gürz KUDAŞ: Dost
KÖZMEN: Mangal KUBAN: Koza KUDAŞMAK: Dost olmak
KÖZNEK: Görüntü dalgalanması KUBANAK: Kozalak KUDAY: 1. Hüda 2. Tanrı [362]
KÖZNÜ: Ayna KUBANIŞ: Hoşlanma KUDAYÇIL: Tanrıya tapan
KÖZNÜK: Pencere KUBANMAK: Hoşlanmak KUDAYZAK: İlahi (tanrısal)
KÖZPE: Sihirli ayna KUBARMAK: Kabarmak KUDUL: Kanal (suyolu)
KÖZPEĞEN: Sihirli küre KUBAŞ: Çoban köpeği KUDULÇAK: Kanalet (suyolu)
KÖZPEK: Kehanet (küre ile) KUBAŞMAK: Hoşlaşmak KUDURÇAK: Kuyruk kemiği
KÖZPEKÇİ: Kahin KUBAT: 1. Hoşluk 2. Sempati KUĞAK: Funda
KÖZÜÇ: Güveç KUBAY: 1. Hoş 2. Sempatik KUĞAN: Cam
KÖZÜÇER: Gece görür KUBULÇAK: Maske KUĞANÇ: Memnuniyet
KÖZÜGEŞ: 1. Ateş ışığı 2. Hayalet KUBULMAK: Maske takmak KUĞANDIRMAK: Memnun etmek
KÖZÜN: 1. Fer 2. Köz ateşi KUBULTAY: Maskeli balo KUĞANMAK: Memnun olmak
KÖZÜNÇ: Yakıcılık KUBURGA: Baykuş KUĞANIŞ: Memnuniyet
KÖZÜNDÜR: Fotoğrafçı örtüsü KUBURGAMAK: Tüyleri kabarmak KUĞANLI: Memnun
KÖZÜNDÜRÜK: At gözlüğü KUÇAN: 1. Sarılan 2. Kucaklayan KUĞANSIZ: Memnuniyetsiz
KÖZÜNDÜRMEK: Fotoğraf çekmek KUÇAR: 1. Sarılan 2. Kucaklayan KUĞAR: Hoşnut
KÖZÜNGÜ: Fotoğraf KUÇMAK: Kucaklamak KUĞARLANMAK: Hoşnut olmak
KÖZÜNMEK: Fotoğraf çekinmek KUÇULMAK: Kucaklanmak KUĞARLATMAK: Hoşnut etmek
KÖZÜNÜR: 1. Modern 2. Medeni KUÇUNMAK: Bağrına basmak KUĞU: Güzellik simgesi kuş [363]
KÖZÜR: 1. Avantaj 2. Epilepsi KUÇUŞMAK: Kucaklaşmak KUĞUK: Mesane
KÖZÜRGE: Rulet KUÇUTMAK: Kucaklatmak KUĞUL: Pirinç (metal)
KÖZÜRLEMEK: Avantaj sağlamak KUÇUYAK: Arıkuşu KUĞULDAMAK: Uğuldamak
KÖZÜŞ: Şehvet KUDA: 1. Dünür 2. Hısım (erkek) KUĞUMAK: Takip etmek

163
KUĞUN: Harem KULÇA: Kelle soğan KULLANILGAN: Müstamel
KUĞUNMAK: Takip edilmek KULÇUR: 1. Efendi 2. Sahip KULLATMAK: Servis yaptırmak
KUĞURÇAK: Oyuncak bebek KULDAĞ: Nakit KULMAÇ: Ricacı
KUĞURMAÇ: Tahıl kavurması KULDAM: 1. İtaat 2. Sadakat KULMAK: Rica etmek
KUĞURMAK: Kavurmak KULDAMAK: İtaat etmek KULMAN: Kapıkulu
KUĞURMAŞ: Un kavurması aşı KULDAMLI: 1. İtaatkar 2. Sadık KULMAŞ: Kalleş
KUĞURTMAK: Kavurtmak KULDAMSIZ: İtaatsiz KULMAŞMAK: Kalleşlik etmek
KUĞUŞMAK: Peş peşe gitmek KULDAŞ: İtaatkar KULNAK: Yavrusu olan (at)
KUKSUN: Leylak rengi KULDAŞMAK: İtaatkar olmak KULNAMAK: Yavrulamak (at)
KUKURUZ: Mısır (bitki ve tane) KULDATMAK: İtaat ettirmek KULPU: Kilit
KULA: 1. Kestane rengi 2. Bordo KULDAV: İtaat KULPUNAY: Frambuaz
KULAÇ: Uzunluk birimi (1,8 metre) KULDUN: Mağara (Mançuca) KULSA: Gidon (direksiyon)
KULAGAY: Rüşvetçi KULDUR: 1. Eşkıya 2. Haydut KULSAMAK: Gidon kullanmak
KULAĞAKAN: Kulağa kaçan böcek KULDURBAŞI: Elebaşı KULSUK: Dalkavuk
KULALMAK: Gizlice yardımlaşmak KULGA: 1. Dilenme 2. Güvercin KULUÇKA: Yavru çıkarma (Slavca)
KULALMAŞ: Gizli yardımlaşma KULGAÇI: 1. Dilenci 2. Talepkar KULUGA: Sumru kuşu
KULAMAK: Kulağına söylemek KULGAMA: Yalvarma KULUĞAN: Holigan
KULAN: 1. Yaban eşeği 2. Musiki KULGAMAK: Yalvarmak KULUK: Hayvan
KULANMAK: Söyleneni yapmak KULGANMAK: Rica etmek KULUN: Tay (süt emen)
KULANŞAR: Müzisyen KULGARMAK: Rica etmek KULUNMAK: İtaat etmek
KULANŞI: Müzisyen KULGAV: Sahtekarlık KULUR: 1. Un 2. Hamur
KULAŞIN: Esmer KULGAVÇI: Sahtekar KULUT: Köle
KULAŞMAK: Fısıltılı konuşmak KULGAY: Sahtekar KULUTMAK: İtaat ettirmek
KULATMAK: Emretmek KULGAYLAMAK: Sahtecilik etmek KULUZUN: Bambu çalgısı
KULAV: 1. Emir 2. Keçe başlık KULGU: Paten (spor) KUMA: İkinci eş (çokeşlilik)
KULAY: Rahat [364] KULGUMAK: Paten kaymak KUMAÇ: Kül çöreği
KULAYSIZ: Rahatsız KULGURMAK: Paten kaymak KUMAĞAN: Kum havuzu
KULBAK: Merhamet KULGUR: Paten (araç) KUMAG: İnce kum [Kumak]
KULBUĞA: Su samuru KULLAMA: At eti çorbası KUMAK: 1. Parçalamak 2. Bölmek
KULCA: 1. Nakış 2. Dağ koçu KULLAMAK: Servis yapmak KUMALAK: Öğütülmüş taş

164
KUMAN: Dirayetli KUNANMAK: Zimmetlemek (suç) KURALAY: 1. Mayıs ayı 2. Ahu
KUMANAK: Şerbetçi otu KUNAR: 1. Baht 2. Bereket KURALÇAK: Kamp
KUMANMAK: Dirayet etmek KUNAŞ: 1. Şans 2. Piyango KURALGA: Montaj
KUMAR: 1. Hisse 2. Pay 3. Parça KUNAŞMAK: Piyango kazanmak KURALGAMAK: Monte etmek
KUMARGA: Muhasara KUNAZ: Leylek KURALGAN: Müteşekkil
KUMARMAK: Hisse almak KUNAZMAK: Talihi yaver gitmek KURALGANMAK: Monte edilmek
KUMARTI: Paylaşım KUNÇAY: Prenses KURALMA: Tesisat
KUMARTMAK: Hisse vermek KUNGAL: Müfettiş KURALMAK: Tesis edilmek
KUMAŞ: Sigara böreği KUNDA: Hırsızlık KURAM: 1. Teori 2. Nazariye
KUMAY: Büyük karga türü KUNDAÇI: Hırsız KURAMA: Tesisat
KUMAYIK: Kum kuşu KUNGA: Vadi (Mançuca) KURAMAK: Tesis etmek
KUMAZ: Kavrulmuş tahıl KUNKAV: Arp (Çince) KURAMSAL: 1. Teorik 2. Nazari
KUMÇAK: Larva KUNKAVÇI: Arp çalgıcısı (Çince) KURANGA: Kurmalı saat
KUMDAK: 1. Sahil 2. Plaj KUNMAK: Zimmetlemek (suç) KURANGAZ: Fesat
KUMLAK: 1. Sahil 2. Plaj KUNT: 1. Sade 2. Basit 3. Adi KURANMAK: Kurulmak (saat)
KUMMAK: Dalgalanmak KUNUÇAK: Kutup porsuğu KURANTI: Saat kulesi
KUMPUR: Patates (Bulgarca) KUNUK: Mahzun KURAR: Organizatör
KUMSAR: Haset KUNUR: İftihar KURAŞ: 1. Savunma sporu 2. Seyir
KUMSARMAK: Haset etmek KUNURMAK: İftihar etmek KURAŞMAN: Pehlivan
KUMULGAK: Kum fırtınası KUPTAN: Niyaz KURAŞTIRMA: Güreş müsabakası
KUMULGAMAK: Kum yeli esmek KUPTANMAK: Niyaz etmek KURAŞTIRMAK: Güreştirmek
KUMURSKA: Termit KUR: 1. Karaca (hayvan) 2. Dizi KURATMAK: Tesis etmek
KUMUŞ: 1. Madeni para 2. Kuruş KURA: 1. Samanlık 2. Ahır KURAV: Mekanizma
KUMUŞLU: 1. Paralı 2. Ücretli KURAÇ: Zemberek KURAY: 1. Kaval 2. Saz (bitki)
KUMUŞSUZ: 1. Parasız 2. Bedava KURAĞ: Tesisat KURCUMAK: Kımıldamak
KUMZAK: Şerbetçiotu KURAĞA: Meyve kurusu KURCUNMAK: Kımıldamak
KUNA: 1. İrtikap 2. Ayıp 3. Dana KURAJ: Montaj KURCUTMAK: Kımıldatmak
KUNAK: İtalyan darısı KURAKAN: Damat KURÇ: Sert çelik
KUNAMAK: İrtikap etmek KURAKSAK: Haff kurak alan KURÇA: 1. Zemberek 2. Halka
KUNAN: Tay (iki yaşında) KURAKSAMAK: Haff kurak olmak KURÇAK: Kurmalı oyuncak

165
KURÇAMAK: Kurmak (yay) KURMAÇ: Katlama hamur KURULÇAK: 1. Mağrur 2. Demonte
KURÇANMAK: Kurulmak (yay) KURMAN: 1. Ahenkli 2. Yay kabı KURULÇAMAK: Mağrurlanmak
KURÇUK: Maya tozu KURMAŞ: Peynirli börek KURULGA: Teşekkül
KURDAK: 1. Mekanik 2. Tahmin KURMAY: Yaver KURULGAN: Müteşekkil
KURDAM: Mekanizma KURMUŞ: Plan KURULŞAK: Demonte
KURDAMAK: Tahmin etmek KURSAL: Kurşunlu balık ağı KURULTAY: Kongre
KURDAN: Şaman kemeri KURSALIK: Kakule KURUM: Müessese
KURDANMAK: Tahmin edilmek KURSAMAK: Kuruyup sertleşmek KURUMLAK: Entrikacı
KURDAŞ: Akran (yaşıt) KURSANMAK: Sertleşmek KURUMSAK: Ateş kurbanı [365]
KURDAŞMAK: Sıralanmak KURSATMAK: Sertleştirmek KURUMSAMAK: İsi tütmek
KURDUN: Hicret (Mançuca) KURŞA: Sargı KURUMSATMAK: İs tüttürmek
KURGA: Montaj KURŞAK: Kemer KURUN: 1. Hurafe 2. Şarap 3. Devlet
KURGAK: 1. Kara (yer) 2. Makara KURŞALAMAK: Sargı yapmak KURUNÇ: Fiksiyon
KURGALDAY: Bülbül KURŞAMAK: Sarmak KURUNDUZ: Mekaniker
KURGAMAK: Monte etmek KURŞANMAK: Kemer bağlanmak KURUNMAK: Vesvese yapmak
KURGAN: Türbe KURŞATILMAK: Kemer bağlanmak KURUNTU: Vesvese
KURGANMAK: Monte edilmek KURŞATMAK: Kemer bağlatmak KURUT: Kurutulmuş peynir
KURGAŞ: Lehim alaşımı KURTAR: Halas KURUTKA: Peksimet
KURGAŞMAK: Lehimlenmek KURTARMAN: Cankurtaran KURUTMAŞ: Kurutma biber aşı
KURGAŞTIRMAK: Lehimlemek KURTKA: İhtiyar KURUY: Kurban sunusu (yağ, süt)
KURGU: Gerçek olmayan KURTMAK: Isırmak KURZAK: Oyuncak bebek
KURGUN: Köprücük kemiği KURTUL: Cizye KUSALAMAK: Midesi kalkmak
KURGUT: Kurumuş KURTULGA: Fidye KUSALANMAK: Yol / araç tutmak
KURKAK: Çöl KURTULGAMAK: Fidye vermek KUSAMUK: Arıların acı salgısı
KURKAN: Damat KURTULGU: Kefaret KUSKUN: Kuyruk kayışı (atçılık)
KURLA: Sıra (dizi) KURUDAN: Verem hastalığı KUŞAMAK: Sargı sarmak
KURLAMAK: Mayalamak KURUĞÇUN: Talyum (element) KUŞARGA: Bandaj
KURLANMAK: Mayalanmak KURUK: 1. Kof 2. Kurumuş KUŞARGAMAK: Bandaj yapmak
KURLAZ: 1. Ahenk 2. Fiktif KURUKAN: 1. Çadır 2. Koruluk KUŞARGANMAK: Bandaj yapılmak
KURMACA: 1. Hayali 2. Fiktif KURUL: Heyet KUŞÇAK: Kuş tersbiyecisi

166
KUŞKAMIŞ: Muşmula KUTKAR: 1. Bereketli 2. Ferman KUVGUNLAMAK: Alarm vermek
KUŞKUN: Şüpheci KUTKARMAK: Bereketlenmek KUVLAMAK: Neşe vermek
KUŞLAK: Kuşun bol olduğu alan KUTKU: 1. Mübarek 2. Vakur KUVLANMAK: Neşelenmek
KUŞLAMAK: Kuş avlamak KUTKURMAK: Tebrik etmek KUVRAĞAN: Cemaat
KUŞTU: Costus (bitki) KUTLAK: Mübarek KUVRAK: Cemiyet
KUŞULGAN: Tertip edilmiş KUTLAV: Tebrik KUVRAMAK: Cem etmek
KUŞULMA: Tertip KUTLUCA: Mukaddes KUVRATMAK: Cem ettirmek
KUŞULMAK: Tertip edilmek KUTLUK: Mübareklik KUVUK: Mesane
KUŞULTMAK: Tertip etmek KUTMAK: Takdis etmek KUVULDAMAK: Uğuldamak
KUŞUYU: Kuş evi KUTMAN: 1. Aziz 2. Evliya KUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak
KUTADGU: Mukaddes KUTSAL: 1. Kudsi 2. Mübarek KUVUR: Hortum (araç)
KUTAK: Kutsal enerji KUTSAMAK: Takdis etmek KUVURMAK: Hortum bükmek
KUTALAN: Mübarek KUTSANDI: Mukaddes KUVUŞKAN: 1. Semer 2. Palan
KUTALMAK: Mübarekleşmek KUTSANMAK: Takdis edilmek KUY: Mağara
KUTAMAK: Takdis etmek KUTULMA: İflah KUYAK: 1. Zırh 2. Lavabo
KUTAMIŞ: Mukaddes KUTULMAK: İflah olmak KUYAKLANMAK: Zırh giymek
KUTAN: Balıkçıl kuşu KUTULUŞ: İflah KUYAN: Yabani tavşan
KUTANMAK: Mübarek kılınmak KUTUN: Bahtiyarlık KUYANIK: Yabani tavşan
KUTAR: Tebrik eden KUTUNMAK: Bahtiyar olmak KUYAŞ: Güneş ışığı
KUTARAN: Mezun KUTUNMUŞ: Bahtiyar KUYGA: Mercan
KUTARGA: Mezuniyet KUTUR: Bahtiyar KUYGUÇ: Huni
KUTARGAN: Mezun KUTUTMAK: Bahtiyar etmek KUYKA: 1. Kafa derisi 2. Küpe
KUTARMA: Mezuniyet KUTYAK: Avrupa KUYKALAMAK: Kafa damgalamak
KUTARMAK: Mezun olmak KUV: Saadet KUYKALGA: Kafa derisi damgası
KUTAŞ: Tebrikleşme KUVA: 1. Hoş 2. Sempatik 3. Geyik KUYLANMAK: Müteessir olmak
KUTAŞMAK: Tebrikleşmek KUVAK: Mecburi hizmet KUYLATMAK: Müteessir etmek
KUTATMAK: Mübarek kılmak KUVARIK: Kurumuş KUYMA: Külçe
KUTAY: Ateş Tanrısı (mitoloji) KUVARMAK: Kurumak (ağaç) KUYMAÇ: Eritilmiş peynir
KUTAZ: 1. Kutsal nesne 2. Nazarlık KUVART: Kuru KUYMAG: Un omleti [Kuymak]
KUTKA: Sandık KUVGUN: 1. Acil durum 2. Alarm KUYMAK: Kalıba dökmek (metal)

167
KUYMAŞ: Eritilmiş peynir yemeği KUZLAK: Yeni doğmuş kuzu KÜÇERMEK: Kopyalamak
KUYMU: Neşe KUZMAK: Ayaz yakmak KÜÇERTMEK: Kopya çekmek
KUYRUĞAN: Kuyruklu yıldız KUZULMAK: Ayazda yanmak KÜÇETMEK: Yağma ettirmek
KUYRULMAK: Kuyruk oluşmak KUZUK: Çam fıstığı KÜÇEV: Zorbalık
KUYRUNMAK: Peşine takılmak KUZUN: Ferah KÜÇEY: Zorba
KUYTAK: Siper KUZUNMAK: Ferahlamak KÜÇKEREK: Kasım ayı
KUYTUN: Kanyon KUZUTMAK: Ferahlatmak KÜÇÜL: 1. Su faresi 2. Kardelen
KUYUK: 1. Pıhtı 2. Canavar KÜBEGÜN: Evlat KÜÇÜN: 1. Gayret 2. An (zaman)
KUYUKMAK: Pıhtılaşmak [366] KÜBEĞEN: Tümsek KÜÇÜNMEK: Gayret etmek
KUYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak KÜBEL: Spor (mantar tohumu) KÜÇÜR: Sahtekarlık
KUYULGAK: Su girdabı KÜBELEK: Kükürt mantarı KÜÇÜRGEMEK: Gururlanmak
KUYULGAMAK: Dibe çekilmek KÜBELMEK: Çoğalmak KÜÇÜRGEN: 1. Gururlu 2. Ekim ayı
KUYULMAK: Kuyu açılmak [367] KÜBEY: Doğum tanrıçası (mitoloji) KÜÇÜRLEMEK: Sahtecilik yapmak
KUYUM: Mücevher KÜBEYMEK: Teksir olmak KÜÇÜRMEK: Hırsızlık yapmak
KUYUMAK: Kalıp oymak KÜBEYTMEK: Teksir etmek KÜDE: 1. Bukle 2. Demet
KUYUN: Hortum (rüzgar) KÜBEZ: Gurur KÜDEĞEN: İçgüdü [369]
KUYUNMAK: Hortum esmek [368] KÜBÜLMEK: Dikiş dikilmek KÜDEK: Ziyafet
KUYUNTAZ: Tayfun KÜBÜMEK: Dikiş dikmek KÜDEMEK: Ziyafet vermek
KUYUŞKAN: Kuyruk kayışı (atçılık) KÜCÜ: Öd ağacı KÜDEN: Düğün yemeği
KUYUŞMAK: Kuyruk sallamak KÜÇ: Dirayet KÜDENMEK: Ziyafete gitmek
KUYUTMAK: Kuyu açmak KÜÇE: 1. Sokak 2. Çaydanlık KÜDER: Maden ocağı
KUZ: Güneş görmez KÜÇEĞEN: Akbaba kuşu KÜDEY: 1. Sakin 2. Halim
KUZAK: Fasülye KÜÇEK: Kayıkçı küreği KÜDEZ: Nişanlı (erkek)
KUZAY: Şimal KÜÇEM: 1. Zorblık 2. Yağmacılık KÜDÜK: Evham
KUZGA: Fayton KÜÇEMEK: Yağma etmek KÜDÜKLENMEK: Evhamlanmak
KUZGALAK: Kuzu kulağı (bitki) KÜÇEN: 1. Zorba 2. Yağmacı KÜF: Bakteri yığışımı
KUZGAMAK: Fayton sürmek KÜÇENMEK: Yağmalanmak KÜFSÜMEK: Küflenir gibi olmak
KUZGANMAK: Faytona binmek KÜÇER: Aks (dingil) KÜĞ: Şiir
KUZGUTMAK: Ayaz etmek KÜÇERGEÇ: Fotokopi makinesi KÜĞÇÜ: Şair
KUZLA: Faytonda sürücü bölmesi KÜÇERME: Kopya KÜĞDÜ: Pantolon

168
KÜĞEL: Yaban ördeği KÜKESÜN: İhtiyar KÜLENMEK: İçi dolmak
KÜĞEM: Şiir kitabı KÜKEVÜN: At sineği KÜLER: 1. Hacimli 2. İçi dolu
KÜĞEN: Menteşe KÜKEY: Yumurta (küçük) KÜLEŞ: Saman
KÜĞEREK: Küf KÜKEYLEK: Yumurtalık (araç) KÜLGEYEK: Bazlama (köz pidesi)
KÜĞERMEK: Küflenmek KÜKLEMEK: Yıldız falı bakmak KÜLGÜN: 1. Mor 2. Eflatun
KÜĞLEGEÇ: 1. Nağme 2. Melodi KÜKLER: Müneccim KÜLTEM: Deste
KÜĞLEGEN: 1. Bestekar 2. Şarkıcı KÜKREK: 1. Çok kükreyen 2. Göğüs KÜLÜK: 1. Kuluçka 2. Meşhur
KÜĞLEMEK: Şiir okumak KÜKREKÇEK: Sütyen KÜLÜMEK: Kazmak
KÜĞLEŞMEK: Düet şiir okumak KÜKSE: 1. Küf 2. Meme (göğüs) KÜLÜN: Çapa
KÜĞLEV: Vezin (şiir ölçüsü) KÜKSEMEK: Küflenmek KÜLÜNGÜR: Mat (soluk)
KÜĞMEK: Şiir okumak / yazmak KÜKSETMEK: Küflendirmek KÜLÜNK: Kazma
KÜĞMEN: Şair KÜKŞE: Kestane kargası KÜLÜNMEK: Kuluçkaya yatmak
KÜĞSENDİK: Enstrüman (müzik) KÜKÜN: Yaban arısı KÜLÜRGEN: Temmuz ayı
KÜĞŞÜM: Müzik KÜL: Kenar (“–gen” takısı) [370] KÜLÜŞE: 1. Yufka ekmeği 2. Çörek
KÜĞŞÜMEK: Müzik çalmak KÜLBESE: Külbastı yemeği KÜLÜTMEK: Kuluçkaya yatırmak
KÜĞŞÜMCÜ: Müzisyen KÜLÇÜGE: Mangal KÜM: Yığın
KÜĞŞÜNMEK: Müzik yapmak KÜLÇÜMEK: Közü küllemek KÜMBEZ: 1. Kubbe 2. Türbe [373]
KÜĞÜK: 1. Mısra 2. Guguk kuşu KÜLÇÜNMEK: Köz külle örtülmek KÜMEÇ: Yığıntı
KÜĞÜL: İlahi (musiki) KÜLÇÜTMEK: Mangalda pişirmek KÜMEG: Kolektif [Kümek]
KÜĞÜLDEMEK: Uğuldamak KÜLÇER: Gerdanlık KÜMEK: Muhafaza etmek
KÜĞÜLDEŞMEK: Uğuldaşmak KÜLDEN: Küllük [“–den” eki Farsça] KÜMEKLEMEK: Bir araya getirmek
KÜĞÜLMEK: İlahi okumak KÜLE: 1. Demet 2. Deste 3. Esinti KÜMEKLEV: Kooperatif
KÜĞÜNDÜZ: Şair KÜLEÇİN: 1. İblis 2. Şeytan KÜMGEK: Eflatun
KÜĞÜNGEMEK: Acıklı şiir okumak KÜLEGEÇ: Litre ölçüm kabı KÜMÜNGE: Kalabalık ortam
KÜĞÜNMEK: Merhamet etmek KÜLEGEN: Havuz KÜNBET: Güneşe bakan cephe [374]
KÜĞÜNZEK: Merhametli KÜLEK: 1. Tahta kap 2. Rüzgar KÜNCERE: Küspe
KÜĞÜRGE: Enfye KÜLEM: 1. Hacim 2. Metreküp KÜNÇEK: Şemsiye
KÜĞÜZ: Manzume KÜLEMEK: İçini doldurmak [371] KÜNÇÜ: Susam
KÜKE: 1. Guguk kuşu 2. Cyan renk KÜLENÇEK: Çocuk havuzu [372] KÜNÇÜK: Susam
KÜKEL: Yabani erik KÜLEN: Katır KÜNÇÜR: Tahin

169
KÜNÇÜT: Susam yağı KÜNKÜLDEMEK: Kem küm etmek KÜRDEK: Kambur
KÜNDE: Saban KÜNSÜL: Güneş hayvancığı KÜRDELEMEK: Zorlaştırmak
KÜNDEM: Ayçiçeği KÜNTEK: 1. Harem 2. Harem odası KÜRDELENMEK: Zorlaşmak
KÜNDEMEK: Işığa dönmek KÜNTEMEK: Haremde kalmak KÜRDEMEK: Eğrilmek
KÜNDEŞ: 1. Barut ağacı 2. Rakip KÜNÜ: İtaat KÜRE: 1. Gıpta eden 2. Merasim
KÜNDEŞMEK: Rekabet etmek KÜNÜÇEN: İtaatkar KÜREÇ: Kar küreyeceği
KÜNDEYEK: Düdüklü tencere KÜNÜĞEN: İtaatkar KÜREGE: Kaysı
KÜNDEZ: 1. Rakip 2. Hasım KÜNÜK: Cariye KÜREĞEN: Gıpta eden
KÜNDÜ: Hürmet KÜNÜKME: Spor KÜREKÇE: Faraş (toz küreği)
KÜNDÜK: Pencere KÜNÜKMEK: Spor yapmak KÜREKEN: 1. Enişte 2. Damat
KÜNDÜLEMEK: Hürmet etmek KÜNÜKLENMEK: Cariyelik etmek KÜREL: Bronz (metal)
KÜNDÜLEN: Hürmetkar KÜNÜKSENMEK: Cariye olmak KÜRELCEĞEN: Ağustos böceği
KÜNDÜLENMEK: Hürmet görmek KÜNÜKSETMEK: Cariye yapmak KÜRELMEK: Bronzlaşmak
KÜNDÜLERMEK: Misafr ağırlamak KÜNÜMEK: İtaat etmek KÜREM: 1. Fal 2. Hayız (aybaşı)
KÜNDÜN: Güneş ışığı KÜNÜR: Davul KÜREMÇİ: Falcı
KÜNDÜR: Güneşlik yer KÜNÜREK: Bateri (davul takımı) KÜREMÇEK: Hokey oyunu
KÜNDÜŞ: Zehirli bitki KÜNÜREMEK: Gümbürdemek KÜREMEK: Aldanmak
KÜNDÜZ: Ruh Tanrısı (mitoloji) KÜNÜRETMEK: Gümbürdetmek KÜREN: 1. Lanet 2. Kahve
KÜNE: Civa KÜNÜZ: Gübre KÜRENDİRMEK: Lanet ettirmek
KÜNEK: Vapur KÜPÇEMEK: Küpte beklemek KÜRENMEK: Lanet etmek
KÜNEL: Müsamaha KÜPÇETMEK: Küpte bekletmek KÜREPE: 1. Şeftali 2. Zerdali
KÜNELMEK: Müsamaha görmek KÜPELEK: Küpe çiçeği KÜRETMEK: Aldatmak
KÜNELTMEK: Müsamaha etmek KÜPEMEK: Küp’e doldurmak KÜREVİK: Yaban çileği
KÜNESÜN: 1. Tayın (yemek) 2. Azık KÜPENMEK: Küp’e dolmak KÜREZE: Fal
KÜNEN: Gelincik çiçeği KÜPETMEK: Küp’e doldurmak KÜREZECİ: Falcı
KÜNEYEK: Hindiba otu KÜPKEK: Karın KÜRGEN: 1. Ocak ayı 2. İç güveysi
KÜNGER: Temenni KÜPKEMEK: Tıka basa yemek KÜRİYE: Budist tapınağı (Tibetçe)
KÜNGÜR: Bateri (davul) KÜR: 1. Kuvvetli 2. Zorba KÜRK: Post
KÜNGÜRDEMEK: Gümbürdemek KÜRÇE: 1. Esas 2. Kuvvet KÜRKE: 1. Hindi 2. Hücre 3. Koza
KÜNK: Büz (su borusu) KÜRÇEK: Çengel KÜRKEM: Letafet

170
KÜRKEMEK: Letafet etmek KÜRÜM: Basiret KÜŞKÜREMEK: Taciz etmek
KÜRLEMEK: Kuvvet uygulamak KÜRÜN: 1. Sulama yalağı 2. Küvet KÜŞNE: Yabani bezelye
KÜRLENMEK: Zorbalık etmek KÜRÜNÇ: Gıpta KÜŞTEMEK: Zorlamak
KÜRKÜM: Safran KÜRÜŞKE: 1. Maşrapa 2. Sürahi KÜŞTENMEK: Zorlanmak
KÜRKÜRE: Şelale KÜRÜŞME: Embriyon KÜŞTEV: Zorlama
KÜRKÜRMEK: Gürüldemek KÜRÜŞMEK: Döllenmek KÜŞTÜ: İlaç bitkisi
KÜRLÜK: Zorbalık KÜRÜT: 1. Mars 2. Merih KÜŞÜK: Sıkıştırma tahtası (tekstil)
KÜRMEG: Bağ [Kürmek] KÜRZEK: Proton (fzik) KÜŞÜKLEMEK: Sıkıştırmak (tekstil)
KÜRMEK: Bağlamak KÜSE: Ev faresi KÜŞÜKLENMEK: Sıkıştırılmak
KÜRMELMEK: Dili tutulmak KÜSEĞEN: Küstüm çiçeği KÜŞÜL: Kör fare
KÜRMEN: Asil KÜSEK: Cop (değnek) KÜŞÜM: Şüphe
KÜRMEZ: 1. Hayalet 2. Hürmüz KÜSEL: 1. Cazip 2. Şuh KÜTEK: 1. Küt (kesmez) 2. Kesik
KÜRMÜK: Kuş darısı KÜSEMEK: Dikte etmek [375] KÜTELMEK: Kesmez olmak
KÜRNEÇ: Birbirine sokulma KÜSENMEK: Dikte edilmek KÜTERMEK: Sivriliğini yitirmek
KÜRNEMEK: Birbirine sokulmak KÜSERME: Nüsha KÜTEY: Cop (polis değneği) [376]
KÜRSEMEK: Kuvvetlenmek KÜSERMEK: Nüsha çıkarmak KÜTME: İcra
KÜRSETMEK: Kuvvetlendirmek KÜSERTMEK: Nüsha çıkartmak KÜTMEK: İcra etmek
KÜRSÜZ: Kuvvetsiz KÜSETME: Dikte KÜVE: Küp (büyük çömlek)
KÜRŞEK: Darı yemeği KÜSETMEK: Dikte ettirmek KÜVEÇE: Testi
KÜRTEK: Tomurcuk KÜSKE: 1. Fare 2. Maus (bilişim) KÜVEGÜN: Kraliçe arı
KÜRTÜK: Yaban horozu KÜSÜN: Cebir KÜVELEK: 1. Güğüm 2. Güve
KÜRÜ: 1. Havyar 2. Litre KÜSÜNLÜ: Cabbar KÜVEN: Hörgüç
KÜRÜÇ: Uzun pirinç (Indica türü) KÜSÜNMEK: Cebretmek KÜVENÇ: Gurur
KÜRÜK: Mandal (kapı, pencere) KÜSÜNSÜZ: Zorlamasız KÜVENMEK: Gurur duymak
KÜRÜKEN: Sperm KÜSÜR: 1. Suret 2. Nüsha KÜVEZ: Fıçı içkisi (Rusça)
KÜRÜLEMEK: Yumurta dökmek KÜŞEK: Deve yavrusu KÜVEYKE: Manto
KÜRÜLGEN: 1. Şelale 2. Obruk KÜŞEMEK: Tekrarlamak KÜVKER: Antilop
KÜRÜLGEMEK: Su dökülmek KÜŞENMEK: Tekrarlanmak KÜVRE: Ceset
KÜRÜLMEK: Kuvvet kazanmak KÜŞETMEK: Tekrarlatmak KÜVRÜK: Trampet (küçük davul)
KÜRÜLÜK: Sıvı ölçü kabı KÜŞKÜRE: Taciz KÜVÜK: Saman

171
KÜVÜLDÜR: Çamurcun kuşu KÜYSENDİK: Şuh davranış KÜZNEK: 1. Gölge 2. Işık kırılması
KÜY: 1. Şehvet 2. Haset KÜYÜK: 1. Şehvetli 2. Hasetçi KÜZÜK: Dokuma tezgahı
KÜYDÜRMEK: Kızdırmak KÜYÜL: Sürü (balık, arı) KÜZÜR: Granit
KÜYE: Şehvet KÜYÜLDEMEK: Vızıldamak KÜZÜRÜM: Karınca
KÜYEÇ: Köz tavası KÜYÜLDEŞMEK: Vızıldaşmak KÜZÖY: Feza
KÜYEK: Çiftleşme mevsimi KÜYÜLMEK: Sürü haline gelmek -L-
KÜYEMEK: Şehvetlenmek KÜYÜLTÜ: 1. Uğultu 2. Vızıltı LAÇIK: Kulübe [377]
KÜYENMEK: Şehvet duymak KÜYÜLTMEK: Sürüyü toplamak LAÇIN: Şahin kuşu [378]
KÜYERMEN: Amatör KÜYÜNÇ: 1. Şehvet 2. Haset LAĞ: Çamur [379]
KÜYEV: Damat KÜYÜNÇEK: Erotik LAĞAR: Çamurlu yer
KÜYEZ: Boyun tutulması KÜYÜNMEK: Arzu duymak LAĞÇI: Çamur karıc
KÜYEZLENMEK: Boynu tutulmak KÜYÜNZEMEK: Haset etmek LAĞKA: Balçık
KÜYGELEK: Orospu (argo) KÜYÜRMEK: Şehvet duymak LAĞKAMAK: Bulanmak
KÜYGÜ: Hararet KÜYÜZ: 1. Şehvet 2. Halı LAĞKATMAK: Bulandırmak
KÜYKER: Yamuk KÜYZE: Testi LAĞZIN: Domuz
KÜYKERMEK: Yamulmak KÜZ: Loş LAK: Keçi yavrusu [380]
KÜYLEMEK: Şehvetlenmek KÜZEÇ: Testi LAK-RAK-ZAK: Efsanevi üç ülke
KÜYLEŞMEK: Şehvetleşmek KÜZEĞEN: Ayna LAKILDAK: Boşboğaz
KÜYLEV: 1. Şehvet 2. Pop müzik KÜZEK: 1. Manivela 2. Kriko LAKIRDAĞAN: Geveze
KÜYMEK: Kızmak (çiftleşme) KÜZEMEK: Aynaya bakmak LAKLAĞAN: Leylek
KÜYRE: 1. İflas 2. Hezimet KÜZEN: Firavun sıçanı LAKŞA: Şehriye
KÜYREĞEN: Hezimete uğramış KÜZER: Karınca yuvası LALAMAK: Parçalamak
KÜYREMEK: Hezimete uğramak KÜZET: Nöbet LAMA: Peru devesi (Keçuaca)
KÜYREMİŞ: Müflis KÜZETÇİ: Nöbetçi LAMUN: Mavi renk (Mançuca)
KÜYRENMEK: İflas etmek KÜZETMEK: Nöbet beklemek LAPSA: Kar gibi çok (Mançuca)
KÜYRETMEK: Hezimete uğratmak KÜZEV: Menba LAPSAMAK: Kar yağmak
KÜYREV: 1. Hezimet 2. İflas KÜZGEL: Kerpiç kalıbı LAPSAN: Kar (Mançuca)
KÜYRÜÇ: Dişbudak ağacı KÜZGENEŞ: Gözenek LAŞMAK: Kürek değişmek [381]
KÜYSEME: Şuhluk KÜZKÜNEK: Uludoğan kuşu LAŞMAN: Sal kürekçisi
KÜYSEMEK: Şuh davranmak KÜZMEK: Gölge etmek LATIŞ: Leton

172
- Latışça: Letonca LOŞ: Yarı karanlık (Köken belirsiz) MAĞTAV: Hamd
- Latışya: Letonya LOVURDAMAK: Işıldamak MAĞUŞ: Mecusi (Persçe)
LATU: Şehriye çorbası LUĞUK: Soğan MAJKAN: Tente
LAV: 1. Mum 2. Mühür mumu [382] LUKUR: Temmuz ayı MAKA: Kurbağa [386]
LAVLAMAK: Mum eritmek LUR: Yaratıcı ördek (Nivihçe) [385] MAKSI: Dansçı (Mançuca)
LAVLANMAK: Mum erimek -M– MAKSIMAK: Dans etmek (Mançuca)
LAY: İstihza [383] MABU: İşlemeli havlu (Çince) MAKTAR: Mastar (gramer)
LAYAMAK: Kurumak (bataklık vs.) MAÇA: Günah MAL: Büyükbaş hayvan [387]
LAYÇI: Müstehzi MAÇAK: 1. Zulüm 2. Diz zırhı MALAHAY: 1. Kasket 2. Şapka
LAYDA: 1. Habis 2. İftiracı (Mançuca) MAÇAKLAMAK: Zulmetmek MALAK: Sığır yavrusu
LAYDAMAK: İftira atmak MAÇAKLANMAK: Zulme uğramak MALANGU: Susam (Mançuca)
LAYDAN: İftira (Mançuca) MADAĞAN: Satır (kasap bıçağı) MALAY: Oğlan (erkek çocuk)
LAYKA: Kar köpeği (Eskimo dilleri) MADAKTAMAK: Methetmek MALAY: Malez
LAYKAMAK: İstihza etmek MADAKTANMAK: Methedilmek - Malayca: Malezce
LAYKATMAK: İstihza ettirmek MAFYA: Suç örgütü (İtalyanca) - Malayya: Malezya
LAYLAY: Ninni MAĞ: Astrolog (Yunanca) MALAYZAR: Evlat
LEÇEK: Meyve / ağaç çiçeği MAĞALKAMAK: Şöhret kazanmak MALGAŞ: Madagaskarlı
LEH: Polon MAĞANMAK: İlgi görmek - Malgaşça: Madagaskar dili
- Lehçe: Polonca MAĞATMAK: İlgi göstermek - Malgaşya: Madagaskar
- Lehiye: Polonya MAĞAR: Küf MALTAMAK: Aletle kesmek
LELEK: Kuş tüyü MAĞARLANMAK: Küflenmek MALTANMAK: Aletle kesilmek
LENÇÜR: Basketbol (Çince) MAĞAZ: At sineği MALZAK: Mal mülk seven
LIĞ: Alüvyon [384] MAĞDA: Hamd MALZAMAK: Mal biriktirmek
LIĞA: Mahlut (katışık) MAĞDAMAK: Hamdetmek MAMAK: Sakin
LIĞIRTMAÇ: Alüvyon MAĞLAK: 1. Maşala 2. Evlek MAMUT: Dev fl (Tunguz dilleri)
LIĞIRZIK: Geveze MAĞLAMAK: Maşala yapmak MAN: 1. Ehemmiyet 2. Heybet
LIĞOVA: Delta (alüvyon ovası) MAĞTAL: Hamd MANAÇ: Heybetli
LIRTMAÇ: Kıyı çamuru MAĞTANÇ: 1. Gurur 2. İtibar MANAĞAN: Ehemmiyetli
LOKSUMAK: Öğürmek MAĞTANMAK: Gururlanmak MANAK: 1. Ehemmiyet 2. Nöbet
LONGON: Gong (Mançuca) MAĞTANIŞ: Gurur MANAMAK: Önem vermek [388]

173
MANAN: Duman MANKA: Basketbol MAYAN: Şans (Mançuca)
MANANMAK: Dikkatle incelemek MANKUŞ: Uyuyakalmış MAYAT: Tavus kuşu
MANAS: 1. Heybet 2. Mizaç MANKURT: Zihni yıkanmış kişi MAYDA: 1. Şenlik ateşi 2. Narin
MANAT: Mükemmel MANIZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet MAYDALAMA: Kuşbaşı et [390]
MANAT: Para birimi (Rusça) MANRAMAK: Melemek (koyun) MAYDALAMAK: Ateş yakmak [391]
MANAV: Sebze satıcısı MANRAŞMAK: Meleşmek (koyun) MAYDALANMAK: Ateşte yanmak
MANAVUL: Gece bekçisi MANSIZ: Ehemmiyetsiz MAYGU: Sağır (Mançuca)
MANAY: 1. Etraf 2. Civar MANTI: Hamur katlaması yemeği MAYIK: 1. Aheste 2. Yavaş
MANAZ: Ehemmiyet MANU: Step kedisi MAYIL: Çürük
MANCAK: Şaman kostümü MARAL: 1. Geyik 2. Orion (gök) MAYILGAN: Çürümeye müsait
MANÇU: 1. Ebedi 2. Engin MARAMAK: Melemek (koyun) MAYILMAK: Çürümek
MANÇUK: Heybe MARAŞMAK: Meleşmek (koyun) MAYIŞMAK: Baygınlaşmak
MANDAMAK: Sarmak MARGA: Yeni doğmuş kuzu MAYKAN: Çadır
MANDAŞ: Bağdaş (oturma) MARGU: 1. Dua 2. Niyaz MAYLAÇ: Yağlı ekmek yemeği
MANDAY: Alın MARGUMAK: Münakaşa etmek MAYLAMAK: Yağlamak
MANGA: 1. Adım 2. Sıkıntı MARGULÇA: Niza MAYLANMAK: Yağlanmak
MANGADAY: Ejderha (çok başlı) MARGULÇAMAK: Niza etmek MAYMAG: Paytak [Maymak]
MANGALAMAK: Adım atmak MARKIŞ: Bahis (iddia) MAYMAĞAN: Maymun
MANGALAY: Süvari MARKIŞMAK: Bahse girmek MAYMAK: Paytak yürümek [392]
MANGASAR: Kararsız MARKUT: Kartal tanrı [389] MAYMAL: Yamuk
MANGASARMAK: Emin olamamak MASAK: Kedi MAYMALMAK: Yamulmak
MANGAY: 1. Etraf 2. Muhit MASTIK: Çerkez MAYMAN: Karo (iskambil)
MANGAZ: Muhteşem MASTIKÇA: Çerkezce MAYMANMAK: Yamuklaşmak
MANGUR: 1. Sersem 2. Tasma MAŞ: Fasülye MAYRAMÇAK: Hüdhüd kuşu
MANGURAMAK: Sersemlemek MATAR: Timsah MAYRIK: 1. Eğri 2. Paytak
MANGURATMAK: Sersemletmek MATUR: 1. Yakışıklı 2. Harp tanrısı MAYRIKMAK: Eğrilmek
MANGUS: Dev MATURAYMAK: Yakışıklanmak MAZALAMAK: Edep etmek
MANGUT: Ölümsüz MAY: 1. Ateş 2. Yağ 3. Petrol MAZALANMAK: Edepli davranmak
MANIK: Ayı yavrusu MAYA: Tek hörgüçlü deve MAZASIZ: Edepsiz
MANHU: Ahmak MAYAK: 1. Deniz feneri 2. Gübre MAZMAN: Çuval ustası

174
MEÇERGEN: Tepeli baykuş kuşu MEKTEMEK: Kumar oynamak MENGİZ: Portre
MEÇET: Taç MEKTEN: Kumar (Mançuca) MENGÜ: 1. Neşe 2. Abıhayat
MEÇİK: Zombi [393] MEKTEŞ: Kumar MENGÜÇ: 1. Derviş küpesi 2. Pir
MEÇİN: Maymun 394 MEKTEŞMEK: Kumar oynamak MENGÜLEMEK: Neşe vermek
MEÇİRTKE: Baykuş MELCEMEK: Yarışmak MENGÜLENMEK: Neşelenmek
MEÇİT: Süreyya takımyıldızı MELER: Sulugözlü MENGÜLETMEK: Neşelendirmek
MEÇKEY: Vampir MELDEŞ: Müsabaka MENGÜLÜK: Hoşnutluk
MEDE: Haber MELDEŞMEK: Müsabaka yapmak MENGÜN: Gümüş
MEDEÇİ: Haberci MELGE: Hayalet MENİK: Puan
MEDEGE: Mesaj MELİK: Arap kralı (Arapça) MENİKLEMEK: Puanlamak
MEDEĞEN: Haberleşme MELİKE: Arap kraliçesi (Arapça) MENİKLENMEK: Puanlanmak
MEDEK: 1. Zarf 2. Koçan MELİRGE: Yasemin çiçeği MENİZ: Vesikalık fotoğraf
MEDELÇE: Haber MEN: Ben (benek) MENLENMEK: Beneklenmek
MEDEMEK: Haber vermek MENÇE: 1. Hediye 2. Armağan MENŞİK: Şahsi
MEDENMEK: Haber almak MENÇEK: Mülkiyet MENZEŞ: 1. Eşanlamlı 2. Mecaz
MEDEŞMEK: Haberleşmek MENÇEMEK: Sahiplenmek MENZEŞMEK: Mecaz edilmek
MEDETEY: Haberdar MENÇİK: Mülkiyet MENZEŞTİRMEK: Mecaz etmek
MEDRESE: Şark Üniversitesi (Arapça) MENDEŞ: 1. Eşsesli 2. Aynı MENZETİ: Mecaz
MEJGELDEK: Angut (kuş) MENDEŞMEK: Aynılaşmak MENZETMEK: Mecaz yapmak
MEĞEN: Gelincik çiçeği MENDİ: Sıhhat MENZİ: Alın
MEKE: Hile MENEK: Cilt lekesi MERDEK: Ayı yavrusu
MEKEÇİ: Hilebaz MENER: 1. Vecde gelmiş 2. Ahmak MERE: Karabuğday (Mançuca)
MEKELE: Beyhude MENEREL: Vecd MERGEL: Fal
MEKELEMEK: Hile yapmak MENEREK: Ahmaklık MERGELÇİ: Falcı
MEKELENMEK: Hileye gelmek MENERİK: Şaman vecdi [397] MERGELEMEK: Fal bakmak [399]
MEKEMEK: Hile yapmak MENERME: Vecd MERGELENMEK: Fal bakılmak
MEKER: Aldatıcı varlık (mit) [395] MENERMEK: Vecde gelmek [398] MERGEMEK: Nişan almak
MEKETEY: Hilebaz MENG: Ben (benek) [“g” ile yazılır] MERGEN: Nişancı (hedef alan)
MEKEY: Kibar hırsız [396] MENGE: Binek hayvan MERGENMEK: Nişan alınmak
MEKLEMEK: Sürünmek MENGEMEK: Hayvan binmek MERGENZE: 1. Bilge 2. Pir

175
MERGİ: Kolera hastalığı MIZILDANMAK: Tiz ses çıkarmak MOĞATÇI: Zalim
MERGÜ: Dua MIZMAK: Oyunbozmak MOĞBUYAN: Orman (Mançuca)
MERGÜMEK: Dua etmek MİÇEGE: Tedarik MOHAN: Zalim
MERGÜNMEK: Dua okumak MİÇEMEK: Tedarik etmek MOHAYAK: Kurt adam
MERKEMEK: Tefekkür etmek MİGİY: Kedi MOL: Gür
MERKÜT: Kaya kartalı kuşu MİNÇİN: Kunduz MOLATAY: El değirmeni
MEŞİK: Tabut MİNDEMEK: Oturmak MOLÇA: Taahhüt
MEŞKE: Gelincik mantarı MİNDER: Oturma yastığı [401] MOLÇAK: Taahhüt
MET: Köpük pekmez MİNDEŞMEK: Tüy yolmak MOLÇAMAK: Taahhüt etmek
METE: 1. Çember 2. Muhterem MİNDEVİÇ: Törpü MOLÇANMAK: Taahhüt edilmek
METELEMEK: Çember oluşturmak MİNEZ: 1. Huy 2. Mizaç 3. Vasıf MOLUN: Yabani kedi
METELENMEK: Çember oluşmak MİNEZDEME: Vasıflandırma MOLDAV: Moldov
MEYDE: Bozuk para MİNEZDEMEK: Vasıflandırmak - Moldavça: Moldovca
MEYDELEMEK: Para bozmak MİNGİ: Rahat - Moldavya: Moldovya
MEYDELETMEK: Para bozdurmak MİNGİLİK: Rahatlık MOLDURUK: Atlas kemiği
MEYDELEŞMEK: Para değişmek MİNGİR: Rahat (kişi) MOLTURGAN: Tavşancıl otu
MIĞIR: Homurtu MİTE: Bit cini (mitoloji) [402] MOLUR: Topaz (sarı yakut)
MIĞIRDAMAK: Mırıldamak MİTİK: İnançsız MON: Nağme
MIĞIRDANMAK: Mırıldanmak MİTMEK: İnançsız olmak MONAH: Rahip (Latince)
MIĞIRZAMAK: Homurdamak MİY: Kedi MONAHÇA: Rahibe (Latince)
MIĞIRZANMAK: Homurdanmak MOÇUN: Cımbız MONAY: Petrol
MILKAV: Dilsiz MODUN: 1. Odun 2. Jüpiter MONÇAK: 1. Gerdanlık 2. Kolye
MINÇAK: Tespih MODUTAY: Orman MONÇAR: Tasma
MIRÇAK: Bezelye MOGAY: Piton yılanı [403] MONÇUMAK: Küreselleşmek
MIRIŞ: Çinko MOĞ: 1. Orman 2. Jüpiter (Mançuca) MONÇURGA: Küre
MIRZI: Akağaç MOĞAÇ: Sihirbaz MONÇUTMAK: Küreselleştirmek
MIŞAR: Testere MOĞAK: Eziyet MONGUÇ: 1. Atletik 2. Çevik
MIZGAN: Mızıka [400] MOĞAMAK: Eziyet etmek MONGUN: Boyun (Mançuca)
MIZIKMAK: Oyunbozanlık etmek MOĞANMAK: Eziyet çekmek MORA: Baca
MIZILDAMAK: Tiz ses çıkmak MOĞAT: Zulüm MOROCAK: Şömine [404]

176
MOYAMAL: Mürekkep balığı MÖNGÜRTMEK: Böğürtmek MUNÇUK: Değersiz mücevher
MOYNA: 1. Kürk 2. Post MÖRGÜMEK: Toslamak MUNDU: Ahmak
MOYNAK: İnatçı MÖRGÜŞMEK: Toslaşmak MUNDUZ: Ahmaklık
MOYNAMAK: İnat etmek MÖŞÜK: Yaban kedisi MUNGAMAK: Küsmek
MOYNAR: İnatçı MÖY: Örümcek MUNGAN: 1. Küskün 2. Mahzun
MOYUNBAV: Kravat MUDUR: Ejderha (Mançuca) MUNGAR: Mahzun
MOYUNDAMAK: İtiraf etmek MUGAL: Hindistan Moğolu [405] MUNGARMAK: Mahzun olmak
MOYUNDAŞMAK: İtiraf edişmek - Mugalca: Hint Moğolcası MUNGATMAK: Küstürmek
MOYUNDATMAK: İtiraf ettirmek - Mugalya: Babür ülkesi (tarih) MUNGUL: Elemli
MOYUNDAV: İtiraf MUĞANMAK: Istırap çekmek MUNGUZBAĞA: Boynuzlu tosbağa
MOZAY: Buzağı MUĞATMAK: Istırap vermek MUNLU: 1. Müteessir 2. Mahzun
MOZULAMAK: Böğürmek (deve) MUĞUZAK: At sineği MUNMAK: Mahzun olmak
MOZULATMAK: Böğürtmek (deve) MUĞUR: Hüzün MUNSUZ: 1. Tasasız 2. Kedersiz
MÖÇE: Çeyrek MUĞURLANMAK: Hüzünlenmek MUNUK: İhtiyar
MÖÇEK: Haşarat MUĞUZ: Moğol mantısı MUNUKMAK: İhtiyarlamak
MÖGEY: Bal mantarı MUKAL: Küt (kesmez) MUR: Büyük ırmak
MÖGÜZ: Boynuz MUKALMAK: Kesmez olmak MURAN: Okyanus
MÖGÜZLENMEK: Boynuz çıkmak MUKALTMAK: Kesmez etmek MURÇ: 1. Toz biber 2. Pul biber
MÖĞÜŞ: Sedir ağacı MULAN: Gaita (dışkı) MURGU: İbadet
MÖLÇER: 1. Doz 2. Miktar MUN: Teessür MURGUZ: Ayrık otu
MÖLÇMEK: Dozunu ayarlamak MUNAĞAN: Müteesir MURGUMAK: İbadet etmek
MÖKER: Jant MUNAMAK: Teessür etmek [406] MURUYMAK: Yamulmak
MÖKEY: Baş selamı MUNANMAK: Müteessir olmak MUS: Kavis
MÖKEYMEK: Baş ile selam vermek MUNAR: 1. Halüsinasyon 2. Serap MUSAN: Hayalet
MÖNEK: Kederli MUNARMAK: Sanrı görmek MUSLUK: Çeşme [407]
MÖNEMEK: Kederlenmek MUNATMAK: Müteessir etmek MUSMAK: Toplanmak
MÖNETMEK: Kederlendirmek MUNÇA: Hamam MUSTUK: Huni (araç)
MÖNDÜR: Tolu (yağış) MUNÇAK: Nazar boncuğu MUSULMAN: Müslüman (Arapça)
MÖNGÜN: Krom MUNÇALA: Hamam lif MUŞ: 1. Erkek kedi 2. Ağız
MÖNGÜRMEK: Böğürmek MUNÇALAMAK: Liflemek MUŞGURMAK: Ağzı sulanmak

177
MUŞGURT: Yiyecek artığı MÜNÇEMEK: At binmek NAGUR: Yüzme havuzu
MUŞGURTMAK: Ağzı sulandırmak MÜNÇEN: Süvari NAGURLAMAK: Su birikmek
MUŞTAMAK: Miyavlamak MÜNÇÜR: Çorba NAGURLATMAK: Su biriktirmek
MUŞTUK: Sigara ağızlığı MÜNÇÜREMEK: Çorba içmek NAĞAÇ: Dayı
MUT: Saadet [408] MÜNÇÜRETMEK: Çorba içirmek NAĞAL: 1. Sahte 2. Süslü 3. Yaygın
MUYAN: Hayrat MÜNEMEK: Tekdir etmek NAĞALGAN: 1. Sahte 2. Hamur
MUYANMAK: Hayır yapmak MÜNGE: Namütenahi NAĞALIŞ: Sahtekarlık
MUYGA: İnatçı MÜNGÜ: Gümüş NAĞALMAK: Hileye uğramak [411]
MUYGAK: Sibirya dağ keçisi MÜNGÜLEMEK: Gümüş kaplamak NAĞALTMAK: Dolandırmak (hile)
MUYMAL: Hayret MÜNGÜLENMEK: Gümüşlenmek NAĞALAMAK: Sahtesini yapmak
MUYMALMAK: Hayret etmek MÜNGÜZ: Tarak (boynuzdan) NAĞALANMAK: Sahtesi yapılmak
MUYUNÇAK: Tasma MÜNGÜZLEMEK: Taramak NAĞAN: Saçı sunusu (içecek)
MUZDAK: Dondurma MÜNGÜZLENMEK: Taranmak NAĞANÇI: Saçı sunan
MUZDAMAK: Dondurmak MÜNMEK: Günah işlemek NAĞANMAK: Saçı sunmak (içecek)
MUZDANMAK: Donmak MÜNSÜZ: Günahsız NAĞAR: Masal
MÜÇE: 1. Unsur 2. Uzuv MÜNÜKME: Zamanaşımı NAĞARMAK: Masal anlatmak
MÜÇEK: Buse MÜNÜKMEK: Zaman aşmak NAĞIL: Yankı [412]
MÜÇEL: 12 Hayvanlı Takvim [409] MÜREK: Ab-ı hayat NAĞILANMAK: Yankılanmak
MÜGE: İnci çiçeği MÜREN: Moray balığı NAĞILATMAK: Yankılandırmak
MÜGEMEK: Açı oluşmak MÜRGÜ: Uyuklama NAHAN: Kanepe (Mançuca)
MÜGETMEK: Açı oluşturmak MÜRGÜMEK: Uyuklamak NAHLAMAK: Homurtu yapmak
MÜGEZ: Açı MÜRGÜTMEK: Uyuklatmak NAHLANMAK: Homurdanmak
MÜĞÜNMEK: Gözünü kapatmak MÜYÜZ: 1. Gergedan 2. Köşe [410] NAKLAK: Gevezelik
MÜĞÜTMEK: Gözünü kapatmak -N- NAKLAKÇI: Geveze
MÜĞÜZ: Köşe NA: Dünya (Mançuca) NAKLAMAK: Gevezelik etmek
MÜKE: Merkür (Mançuca) NAÇILAMAK: Islah etmek NAKLANMAK: Kendisi konuşmak
MÜKÜM: Kadın ayakkabısı NAÇILANMAK: Islah olmak NAKLAŞMAK: Gevezelik edişmek
MÜLDÜR: Şeffaf NAÇIN: Paçalı şahin kuşu NAMA: 1. Keşiş 2. Dağ keçisi [413]
MÜLDÜZ: Berrak NAGA: Ejderha (Sanskritçe) NAMAĞ: Okyanus (Mançuca)
MÜN: Günah NAGAY: Dağ faresi NAMAK: Bataklık

178
NAMAR: Sonbahar NAYARTAY: Bayram ziyafeti NEÇKER: Zarif
NAMÇI: Falaka NAYDA: Umut NEÇKERMEK: Zarifleşmek
NAMÇILAMAK: Falakaya yatırmak NAYDAL: Umutlanma NEG: Sıfır [“g” harf ile yazılır]
NAMÇILANMAK: Falaka yemek NAYDAMAK: Umutlanmak NEGİZ: Asıl
NAMÇILGA: Falaka cezası NAYGUMAK: Salınmak NEGÜ: 1. Neden? 2. Niçin?
NAMDAL: Sükunet NAYGULGA: Salıncak NEGÜME: Herhangi
NAMDAMAK: Sakinleşmek NAYGUTMAK: Sallamak NEĞDİRMEK: Teslim almak (savaş)
NAMDAR: Sakin NAYHU: Küçükayı (Mançuca) NEĞEGEN: Teslim alma (savaş)
NAMTAR: Zebani (Sümerce) NAYLAMAK: İtham etmek NEĞİLMEK: Teslim alınmak (savaş)
NAMU: Okyanus (Mançuca) NAYLANMAK: Şüphelenmek NEĞİNMEK: Teslim olmak (savaş)
NAMZAMAK: Homurtu yapmak NAYLAŞMAK: İtham edişmek NEĞİŞ: 1. Zafer 2. Galibiyet
NAMZANMAK: Homurdanmak NAYLAV: İtham NEĞİŞMEK: Zafer kazanmak
NAN: 1. Siyasi görüş 2. İdeoloji [414] NAYMAÇ: Esnaf NEĞİZ: 1. Esas (öz) 2. Mahiyet
NANÇI: 1. Partizan 2. Taraftar NAYMAL: Yaygın NEĞİZDE: 1. Esasında 2. Zaten
NANÇILAMAK: Taraf tutmak NAYMALZA: Ahtopot (Moğolca) [418] NEĞMEK: Galip gelmek
NANÇILAŞMAK: Taraftar olmak NAYMAN: Ced NEK: 1. Timsah 2. Sığır [420]
NANÇILGA: İdeoloji NAYNA: Büyükanne (Mançuca) NEKE: 1. Kurdela ipi 2. Örgü
NANDIRMAK: İkna etmek NAYRAL: Ahenkli NEKELEMEK: Nişanlamak (söz)
NANMAK: İkna olmak [415] NAYRAM: Ahenk NEKELENMEK: Nişanlanmak (söz)
NARACAN: Aşık (Mançuca) NAYRAMAK: Ahenklenmek [419] NEKELEŞMEK: Nişanlanmak (söz)
NARAMAK: Aşık olmak (Mançuca) NAYRATMAK: Ahenk vermek NEKELİ: Nişanlı (sözlü) [421]
NARAT: Porsuk ağacı NAYRAŞMAK: Ahenkli sağlamak NEKELTE: Tazminat
NARDOĞAN: 1. Yeniyıl 2. Noel [416] NAYZAKAY: Yıldırım NEKELMEK: Tazmin edilmek
NARGIL: Hindistan cevizi (Hintçe) NAYZAMAK: Yıldırım düşmek NEKEMEK: Tazmin etmek [422]
NART: Kahraman (Kafkas dilleri) NEÇE: 1. Ne kadar? 2. Kaç? NEKEY: 1. Post 2. Kürk gocuk [423]
NARTLAR: Efsanevi halk [417] NEÇETE: Derhal NEKTİ: Su yılanı [424]
NASUN: Devir (çağ) NEÇİK: Nasıl? NELEK: 1. Niçin? 2. Neden?
NAY: İtham NEÇİKLEDİ: Hangi sebeple? NELİK: 1. Orijin 2. Menşe
NAYAR: Bayram NEÇKE: Zerafet NEMÇE: Avusturya’lı
NAYARLAMAK: Bayram yapmak NEÇKEMEK: Zarif davranmak - Nemçece: Avusturya Almancası

179
- Nemçeye: Avusturya NETEKE: Haberler NİÇKELEMEK: Nazik davranmak
NEME: 1. Hayalet 2. Gizli NEYÇEMEK: Oylama yapmak NİÇKELENMEK: Nezaket etmek
NEMEK: Gizlenmek NEYÇETEY: Genel seçim NİGEZ: Temel (yapı)
NEMELGE: İlave NEYÇETMEK: Oy vermek NİKAN: Çinli
NEMELMEK: İlave edilmek NEYDEM: Fiyat (tutar) - Nikanca: Çince
NEMEMEK: İlave etmek NEYDEMEK: Fiyat sormak - Nikanya: Çin (ülke)
NEMEN: Ne suretle? NEYGEM: Kamu (umum) NİMÇE: Yelek
NEMER: Bahşiş NEYGEMÇİ: Kamu görevlisi NİMGEMEK: Narinleşmek
NEMERE: Torun NEYGEMÇİLEMEK: Kamulaştırmak NİMGEN: Narin
NEMERMEK: Bahşiş almak NEYLEK: Ala (çok iyi) NİNNİ: Bebek şarkısı
NEMESE: 1. Veya 2. Yahut NEYLEMEK: Bir araya getirmek NİR: Yaban mersini (ağaç, meyve)
NEMİŞ: Meyve [425] NEYLENMEK: Biraya gelmek NİRSİK: Küflü
NEN: 1. Şey 2. Eşya 3. Nesne NEYMENG: Çin Moğolu NİRSİMEK: Küflenmek
NENÇE: Eşya - Neymengçe: İç Moğolistan şivesi NİRSİN: Küf
NENÇEK: Kontrol - Neymengye: İç Moğolistan NİRGE: Yıldırım
NENÇEMEK: Kontrol etmek NEYZE: Mızrak NİRGEMEK: Yıldırım düşmek
NENÇETMEK: Kontrol ettirmek NIĞ: Muhkem (sağlam) NİRGENMEK: Yıldırım çarpmak
NENSE: Algı NIĞINMAK: Muhkemleşmek NİSEMEK: Uçak kullanmak
NENSEMEK: Algılamak NIĞITMA: İstihkam NİSER: Pilot
NENSETMEK: Algılatmak NIĞITMAK: İstihkam kurmak NİTE: Sıfat
NER: 1. Nam 2. Şan (Moğolca) NIKIŞ: 1. Sebat 2. Israr NODUL: Sivri demir
NERE: Gübre böceği NIKIŞMAK: Sebat etmek NOGAĞAN: Cyan (renk)
NEREK: Nasıl? NIKTAMAK: İstiflemek NOĞANA: Pirzola
NERELGE: Distilasyon [426] NIKTANMAK: İstiflenmek NOĞUÇ: Merdane
NEREMEK: Distile etmek NIZIRAMAK: Dızdız yapmak NOĞUL: Bonbon şeker
NEREMEL: Alkol NIZIRANMAK: Dızdızlanmak NOKAY: Kurt köpeği (Moğolca) [427]
NERENMEK: Distile edilmek NİCEM: Miktar NOKTA: Yular
NERSE: Cisim NİCELEP: Kaçar tane? NOM: Kural (Sanskritçe)
NERSÜN: Mersin bitkisi NİÇİK: Nasıl? NOMÇA: Kurala göre (Sanskritçe)
NETEK: Ne kadar? NİÇKE: Nazik NOMLAMAK: Kural koymak

180
NOMLANMAK: Kural koyulmak OBAKLAMAK: Taş yığmak OÇAN: Şaman asası / değneği [429]
NOMLU: Kurala uygun (Sanskritçe) OBAKLANMAK: Taş yığılmak OÇAM: Tarçın
NOMSUZ: Kuralsız (Sanskritçe) OBALAMAK: Oba kurmak OÇAMAK: Kıvılcımlanmak
NOMUL: İlahi (dinsel musiki) OBALANMAK: Oba kurulmak OÇAR: 1. Pazar alanı 2. Piyasa
NOMULAMAK: İlahi okumak OBAR: Kulübe OÇARAMAK: Rastlamak
NOMUN: Kutsal kitap (Sanskritçe) OBARMAK: Gururlanmak OÇARAŞMAK: Rastlaşmak
NOMURTKA: Yumurta sarısı OBARTMAK: Gururlandırmak OÇARMA: Piyasa
NORUM: 1. Yığın 2. Küme OBRAM: 1. Girdap 2. Anafor OÇARMAK: Ticaret yapmak
NOYALAMAK: Hüküm vermek [428] OBRAMAK: Çevrinmek OÇKIRIK: Hıçkırık
NOYALANMAK: Hükmetmek OBRANMAK: İçine çekmek OÇKIRMAK: Hıçkırmak
NOYAN: Hükümder OBRUK: 1. Su çukuru 2. Girdap OÇRAK: Rastlantı
NOYGAN: Halsiz OBRULMAK: Girdap olmak OÇRAMAK: Vuku bulmak [430]
NOYGANMAK: Halsizleşmek OBRUNMAK: Çökmek (toprak) OÇRAŞ: Maç
NÖĞEÇE: Tasarruf OBRUTMAK: İçine çekmek OÇRAŞMA: Müsabaka
NÖĞEMEK: Tasarruf etmek OBUĞAN: 1. Yığın 2. Yapay tepe OÇRAŞMAK: Müsabaka yapmak
NÖKEMEK: Yarenlik etmek OBUR: 1. Doymaz 2. İştahlı OÇRATMAK: Rast getirmek
NÖKER: 1. Yaren 2. Yaver OBURMAK: 1. Isırmak 2. Koparmak OÇUK: Ateş
NUGAZ: Kaşıkgagalı ördek kuşu OBUZ: Su çukuru OÇULDUR: Şifre
NUĞMAK: Gözlerini kapatmak OBZUN: İlüzyon OÇULDURMAK: Şifre çözmek
NUĞMAN: Gözleri kısık OBZUNMAK: İlüzyon yapmak OÇULGA: Şifre
NUĞUN: Oğul OCAMAK: Ateş yakmak OÇULGATMAK: Şifre çözmek
NURA: Beyaz şarap (Mançuca) OCANMAK: Ateş yanmak OÇUR: 1. Şömine 2. Duvar ocağı
NUTAMAK: Tasdik etmek OCAR: Kaba OÇURGAÇ: Baca
NUTANMAK: Tasdik edilmek OCARMAK: Kabalık etmek OÇURMAK: Duman çıkarmak
NUVAK: Halk hikayesi OCUMAK: İkrah olmak OD: Ateş [“d” harf ile yazılır]
NUVURTKA: Yumurta (biyoloji) OCUNAK: Tabu ODAGAY: Nezaketsiz
NÜGEL: Günah OCUNMA: Fobi ODAK: 1. Mihrak 2. Lig (spor)
NÜYLEMEK: Keskinleştirmek OCUNMAK: Fobi duymak ODAKAN: Aşık (halk şairi)
-O- OCUTMAK: İkrah etmek ODAKAY: Kadın aşık (halk şairi)
OBAK: 1. Taş yığını 2. Yığma mezar OÇ: Şerare (ateş sıçraması) ODALIŞKAN: Çıra

181
ODALIŞMAK: Tutuşmak (ateş) ODUTAY: Ateş şenliği OĞRAŞ: Azim (sebat)
ODALMAK: Alev almak ODUZ: Mareşal OĞRAŞMAK: Azmetmek
ODAMAK: Tutuşturmak (ateş) OĞ: 1. Lahza (an) 2. Baba OĞRU: Gizli hastalık
ODANA: Ateş tanrıçası (mitoloji) OĞAMAK: Yaratmak OĞRUK: 1. Gizlenmiş 2. Eklem [433]
ODANMAK: Kederlenmek OĞAN: Rab (tanrı) OĞRULAMAK: Gizli iş çevirmek
ODAR: Işıkla balık avlama OĞANMAK: Yaratılmak OĞRULANMAK: Gizli iş çevrilmek
ODARAÇ: Tren OĞAR: Buhar OĞRUN: 1. Gizlice 2. Esrarengiz
ODARBA: Tren [431] OĞARLANMAK: Buharlanmak OĞRUMAK: Sebepsiz hastalanmak
ODARMAK: Ateşle işaret vermek OĞARLAŞMAK: Buharlaşmak OĞRUŞMAK: Rahatsızlanmak [434]
ODAŞ: 1. Oda arkadaşı 2. Sıcak aş OĞARMAK: Yeniden yapmak OĞSAMAK: Benzemek
ODAŞIK: Koğuş OĞARTMAK: Yeniden yaptırmak OĞSAT: Benzetme
ODAŞMAK: Aynı odada kalmak OĞAŞ: Tuhaf OĞSATMAK: Benzetmek
ODATA: Ateş tanrısı (mitoloji) OĞAŞMAK: Tuhaflık etmek OĞŞAMAK: Benzemek
ODBAŞ: Ocak başı OĞATMAK: Uyandırmak OĞŞANMAK: Rol yapmak
ODÇAMAK: Alevlenmek OĞAY: 1. Red 2. Hayır (değil) OĞŞATMAK: Taklit etmek
ODÇAR: Pürmüz OĞAYLAMAK: Reddetmek OĞUÇ: Babacık
ODÇU: Ateşçi OĞAYLANMAK: Reddedilmek OĞUK: 1. Köle 2. Sara hastalığı
ODGALAMAK: Ateş vermek OĞAYLATMAK: Reddettirmek OĞUKMAK: Sara nöbeti tutmak
ODGALANMAK: Ateş almak OĞAZ: Bıldırcın kuşu OĞULÇA: En küçük oğul
ODKAN: Ateşin koruyucu ruhu OĞÇUM: Uçurum OĞULDURUK: Rahim (dölyatağı)
ODKURMAK: Ocak yakmak OĞDAK: Rahim (dölyatağı) OĞULGAN: Oğlu olmayan
ODMAN: En küçük oğul OĞLAMAK: Yavrulamak OĞULGANMAK: Oğul istemek
ODSAÇAN: Alev makinesi silahı OĞLAMAN: Yavrusu / çocuğu olan OĞULGANMIŞ: Oğul isteyen
ODSAÇMAK: Alev saçmak OĞLUNMAK: Çoğalmak OĞUNAK: Merhem
ODUK: Kibrit OĞLUTMAK: Çoğaltmak OĞUNMAK: Kriz geçirmek
ODUKMAK: Ateş gibi yanmak OĞNA: 1. Bozkır keçisi 2. Eylül ayı OĞUR: 1. Vakit 2. Fırsat 3. Kabile
ODULANMAK: Kamp kurmak OĞRAK: 1. Dakika 2. Niyet OĞURCAK: Terkedilmiş
ODULAŞMAK: Ateşe toplanmak OĞRAMAK: Niyet etmek OĞURÇAK: Kurmalı saat [435]
ODUNMAK: Ateş almak OĞRAMIŞ: Niyetli OĞURÇUN: Salatalık
ODURHA: Lades oyunu OĞRANMAK: Niyetlenmek [432] OĞURDAK: Saniye

182
OĞURKA: Saat ibresi OKRAMAK: Tehlike bildirmek [438] OKUTAN: Müderris
OĞURLAMAK: Zaman geçmek OKRANMAK: Tehlikeyi hissetmek OKUTÇU: Muallim
OĞURLANMAK: Zaman geçirmek OKRAŞMAK: Tehlikede kişnemek OKUTMAN: Öğretim görevlisi
OĞURLU: 1. Vakitli 2. Fırsatlı OKRUK: 1. Özerk Devlet 2. Kement OKUV: 1. Kurs 2. Tahsil (öğrenim)
OĞURMAK: Terk etmek OKSAN: 1. Adım 2. Ok boyu OKUVÇU: 1. Kursiyer 2. Talebe
OĞURSAK: Hasret çeken [436] OKSAMAK: Adımlamak OKUYGA: 1. Fakt (olgu) 2. Hadise
OĞURSAMAK: Hasret çekmek OKSUM: Kırmızı soğan OKUZ: Amu Derya ırmağı (coğraf)
OĞURTA: Vaktiyle OKŞAĞAN: Pırasa OKYILAN: Atılgan yılan
OĞURZAK: Salise OKŞAK: 1. Sevecen 2. Aşina OLAÇAMAK: Tasvip etmek
OĞUŞ: 1. Yumurta sarısı 2. Aile OKTA: 1. Zeki 2. Eczacılık (Mançuca) OLAÇANMAK: Tasvip edilmek
OĞUŞMAK: Merkeze toplanmak OKTACI: Eczacı (Mançuca) OLAGAY: İhtiyar (yaşlı)
OĞUT: 1. Esrar (gizem) 2. Gübre OKTALMAK: Araca binmek OLAGAYMAK: İhtiyarlamak
OĞUTMAK: Gizlemek [437] OKTAMAK: Oku yaya sürmek OLAĞAN: 1. Sıradan 2. Normal
OĞUTUR: Esrarengiz OKTAR: 1. Sadak 2. Davetkar OLAĞAZ: Patates
OĞUZ: 1. Mübarek 2. Mucizevi OKTARGAY: 1. Kainat 2. Kozmoz OLAN: Temmuz ayı
OJUM: Lades OKTAŞMAK: Ok yarışı yapmak OLANAK: İmkan
OHSUNMAK: Pişman olmak OKTURMAK: Kinaye yapmak OLANAY: 1. Basit 2. Tekdüze
OKA: 1. Kefalet 2. Altın nakış OKUN: Zargana balığı OLAMIŞ: Rivayet
OKAÇ: 1. İbre 2. Kursör (bilgisayar) OKUNAK: 1. İmla 2. Tecvid OLASAY: Büyükanne (nine)
OKAĞAN: Okumayı seven OKUNCAK: Broşür OLASILIK: İhtimal
OKALGA: Kefalet OKUNÇ: Düğün daveti OLATAY: Büyükbaba (dede)
OKALMAK: Kefl olmak OKUNTU: Davetiye OLAV: Atlı araba
OKAN: Fehim OKURGA: Kütüphane OLCAL: Mühlet
OKARMAK: Kefalet ödemek OKURMAK: İlan etmek (tellal) OLCALAMAK: Mühlet vermek
OKATAN: Okçu OKURUYU: Kütüphane OLCALANMAK: Mühlet almak
OKATAR: Arbalet (kurmalı yay) OKUŞ: 1. Mukabele 2. Zeka OLCALAŞMAK: Mühlet verişmek
OKATMAK: Oku yaya sürmek OKUŞLUK: Zekilik OLCAMA: Tahmin
OKÇAK: İbre OKUŞMA: Mukabele (kıraat) OLCAMAK: Tahmin etmek
OKDAR: Yay burcu (astroloji) OKUŞMAK: Mukabele etmek OLCAY: İkbal
OKMAN: Kemankeş OKUT: Ders (eğitim) OLÇA: Ganimet

183
OLÇALAMAK: Ganimet almak OLSATMAK: Simüle etmek OMAŞ: Çırpılmış yumurta
OLÇALATMAK: Ganimet dağıtmak OLTURGAÇ: Sallanan sandalye OMAY: 1. Halk hekimi 2. Güzide
OLÇALAŞMAK: Ganimet bölüşmek OLTURMAK: Yerine yerleşmek OMAZ: Keskin olmayan
OLÇAM: Nimet OLTURUŞ: Celse OMAZDIRMAK: Kesmez etmek
OLÇAR: 1. Havadis 2. Nimettar OLUKAY: 1. Bağırsak 2. Mumbar OMAZLANMAK: Kesmez olmak
OLÇATAY: Nimetli OLUNÇ: Vaka OMAZLAŞMAK: Kesmez olmak
OLÇAV: Vade OLUNGU: Destan [439] OMRAK: Ailesine bağlı
OLÇUM: 1. Halk hekimi 2. Hünerli OLULAMAK: Hamd etmek OMUK: Kibir
OLDA: 1. Fırsat 2. İmkan OLULANMAK: Hamd edilmek OMUKLAMAK: Kibir etmek
OLDACI: Oportünist OLULATMAK: Hamd ettirmek OMUKLANMAK: Kibirlenmek
OLDACILIK: Oportünizm OLULAV: 1. Hamd 2. Tekbir OMUKLATMAK: Kibirlendirmek
OLDAÇ: Münhal OLUMLAMAK: Razı olmak OMUL: Somon balığı
OLDAM: Hal (vaziyet) OLUMLANMAK: Rızalık alınmak OMURAMAK: Gururlanmak
OLDAMAK: Huy edinmek OLUMLAŞMAK: Rızalık alışmak OMURATMAK: Gururlandırmak
OLDAN: 1. Adet (alışkanlık) 2. Huy OLUN: 1. Vakar 2. Asalet OMURAV: Gururlu
OLDANMAK: Adet edinmek OLUNMAK: Vakur davranmak OMURÇAK: Kolan (eyer kayışı)
OLDURUM: Felçli OLURMAK: Vuku bulmak OMURGAK: Dik duruşlu
OLGAÇ: Kamil OLURSUK: Vukuat OMURGAMAK: Dik durmak
OLGAMAK: Tekamül etmek OMA: Fal kemiği OMURMAK: İkiye bölmek [440]
OLGANAK: Gözbebeği OMAÇ: Ekmek doğranmış omlet OMURTAG: Küçük kartal türü
OLGANMAK: Kemale ermek OMAG: Cesaret [Omak] OMUŞMAK: Yardımlaşmak
OLGU: 1. Vaka 2. Mefhum OMAK: 1. Yaratmak 2. Aile OMUZÇAK: Apolet
OLGUMAK: Vuku bulmak OMAKA: Amut (ters duruş) OMUZDAK: Vatka
OLGURMAK: Vuku etmek OMAKLAMAK: Kibar konuşmak OMZALACI: Hamal
OLGUTMAK: Vuku buldurmak OMAKLANMAK: Kibarlık etmek OMZALAMAK: Omuza almak
OLMA: Büyük elma (tas elma) OMAKTAMAK: Cüret etmek OMZALANMAK: Omuza alınmak
OLMAZIN: İmkansız OMAKTANMAK: Cüretlenmek OMZALMAK: Omuza alınmak
OLSAMA: Simülasyon OMAR: 1. Edep 2. Ar 3. Istakoz OMZAMAK: Omuzda taşımak [441]
OLSAMAK: Simülasyon yapmak OMARTA: Arı çiftliği OMZANMAK: Omuzda taşınmak
OLSANMAK: Simüle olmak OMARTACILIK: Arıcılık OMZATMAK: Omuza almak

184
OMZAR: Hamal ONÇALAMAK: Müstesna kılmak ONGUTAY: Muhafız alayı
ONAÇ: Salih ONÇALANMAK: Müstesnalaşmak ONMAĞAN: Bedbaht
ONAĞ: Helal ONÇAY: Güzide ONMAK: İflah olmak
ONAĞÇI: Helal yiyen ONDALAMAK: Onda birini almak ONMAN: İflah olmuş
ONAK: 1. Kabul gören 2. Mutabık ONDAY: Kibar ONMAZ: İflah olmaz
ONAMAK: Tasdik etmek ONDAYLAMAK: Kibar davranmak ONSUK: Mükemmel
ONAMAN: Noter ONDAYLANMAK: Kibarlık etmek ONSUMAK: Mükemmelleşmek
ONAL: Felah ONDURUK: Kösele ONSUNMAK: Hoşlanmak
ONALMAK: Felah bulmak ONG: Hükümdar (Çince) [“g” ile] ONUĞMAK: Doğru düşünmek
ONAN: Felah bulmuş ONGÇA: Hükümdariçe (Çince) ONUK: 1. Dürüst 2. Muhterem
ONANMAK: Tasdik edilmek ONGA: Felah ONUKMAK: Dürüstlük yapmak
ONAR: Noter ONGALMAK: Islah olmak ONUL: 1. İdeal (ülkü) 2. Teori
ONARAK: Tamirhane ONGALTMAK: Islah etmek ONULÇU: İdealist
ONARGA: Tadilat ONGAMAK: Felah bulmak ONULGA: Teori
ONARGAMAK: Tadil etmek ONGAN: Arma ONULMAK: Felah bulmak
ONARMAN: Tamirci ONGAR: Bereket ONUM: Felah
ONARSA: Özür (tarziye) ONGARMAK: Bereketlenmek ONUR: 1. Selamet 2. İflah
ONARSAMAK: Özür dilemek ONGAV: 1. İflah 2. Felah ONURÇAK: Madalya
ONARSANMAK: Özür dilenmek ONGAY: 1. Kolay 2. Jüpiter ONURGA: Prensip
ONARUYU: Tamirhane ONGU: 1. Flama 2. Kar (kazanç) [442] ONURMAK: Selamete ermek
ONAŞ: Rıza ONGUÇ: Karlı (kazançlı) ONUŞ: Selamet
ONAŞMAK: Razı olmak (karşılıklı) ONGUL: Kar (kazanç) ONUŞMAK: Selametleşmek
ONAT: 1. Rıza 2. Ahlak 3. Terbiye ONGULMAK: Islah olmak ONZA: Marka
ONATÇA: 1. Makbul 2. Makul ONGULTMAK: Islah etmek OP: 1. Hile 2. Hüner
ONATMAK: Razı etmek ONGUMAK: Unutmak OPAK: Doğaüstü varlık
ONAV: 1. Rıza 2. İstişare ONGUN: Totem OPAN: 1. Perili / cinli mekan 2. İn
ONAVÇI: 1. Razı olan 2. Müsteşar ONGUR: Salah OPANMAK: Peri / cin tutmak
ONAVLAMAK: Rıza göstermek ONGURAK: Proton OPARGAÇ: Elektrikli süpürge
ONAVLAŞMAK: Razı oluşmak ONGUSU: Kötü (unutulası) hatıra OPARMAK: İçine çekmek
ONÇA: Müstesna ONGUT: Muhafız OPARTMAK: İçine çektirmek

185
OPKUN: 1. Girdap 2. Anafor ORAYLATMAK: Tur attırmak ORGULTA: Firar
OPMAK: 1. İçmek 2. Emmek ORAZ: 1. Mevki 2. Makam ORGUN: Ketum
OPRAK: Yıpranmış ORBA: Davul tokmağı ORGUR: Keskin
OPRAMAK: Yıpranmak ORBAY: Orgeneral ORGUŞMAK: Birlikte kaçmak
OPSAMAK: Hayret etmek ORÇAKANAT: Helikopter ORGUTMAK: Elinden kaçırmak
OPSANMAK: Hayret etmek ORÇAMAK: Araya girmek ORGUY: Şaman miğferi
OPTANMAK: Kurnazlık etmek ORÇALAMAK: Kavgayı ayırmak ORHUDA: Ginseng (Mançuca)
OR: 1. Biçilmiş ot 2. Hendek 3. İz ORÇANMAK: Arada kalmak ORKUN: Burç (kale)
ORALMA: Menzil ORÇATMAK: Arada bırakmak ORLAK: Hoparlör
ORALMAZ: Çıkmaz sokak ORÇILAN: Yaşam döngüsü, Samsara ORLAMAK: Bağırmak
ORALMAK: Hedefe varmak ORÇULAMAK: Temerküz etmek ORLAŞMAK: Bağrışmak
ORALTI: 1. Menzil 2. Trafk ORÇULAN: Alem (kainat) ORLATMAK: Bağırtmak
ORAM: 1. Sokak 2. Siper ORÇULANMAK: Etrafına yığılmak ORMAK: 1. Biçmek 2. Kazmak
ORAMA: Ambalaj ORÇUM: 1. Civar 2. Etraf ORMUK: Yumak
ORAMAK: 1. Sarmak 2. Kesmek ORÇUMAK: Ekseninde dönmek ORNAK: 1. Mahal 2. Tahtırevan
ORAMAL: Türban ORÇUN: Modern ORNALGAN: Meskun (yerleşik)
ORAMAN: 1. Rençber 2. Tırpancı ORÇUTMAK: Eksende döndürmek ORNALMAK: İskan olmak
ORAN: Nispet ORDA: Devlet [443] ORNAMAK: İkamet etmek [444]
ORANA: Göbek bağı ORDABAŞI: Devlet başkanı ORNANMAK: İskan olmak
ORANMAK: Bürünmek ORDABAY: Devlet başkanı ORNARMAK: Kök salmak
ORASAN: 1. Fazla 2. Ziyade ORDALAŞMAK: Devletleşmek ORNAŞ: Mübadele (yer değişimi)
ORAŞ: 1. Ambalaj 2. İhata ORDUYOLU: Samanyolu (gök) ORNAŞMA: Mübadele
ORAŞMAK: İhata edilmek ORGA: Flama (birlik bayrağı) ORNAŞMAK: Mübadele olmak
ORAT: Zirai sulama ORGAK: Ağustos ayı ORNAŞMAN: Dublör
ORATLAMAK: Zirai sulamak ORGAN: Göbek bağı ORNAŞTIRMA: İkame
ORAY: 1. Civar 2. Beşik 3. Hamle ORGAR: Karargah ORNAŞTIRMAK: İkame etmek
ORAYDA: Koro ORGUMAK: Firar etmek ORNATI: İskan
ORAYMAN: Devriye polisi ORGUL: Firari ORNATMAK: İskan etmek
ORAYLAMAK: Etrafı dolaşmak ORGULÇAMAK: Firar etmek ORNATMAN: Mukim
ORAYLANMAK: Devriye gezmek ORGULMAK: Elinden kurtulmak ORPAK: 1. Menşe 2. Orijin

186
ORTAÇA: Vasat ORUNÇAK: Emanet eşya OSMAK: Kıyaslamak
ORTALAŞMAK: Merkezileşmek ORUNDAMAK: Makam edinmek OSMAKLAMAK: Ağzını aramak
ORTAMAK: Merkeze koymak ORUNDAŞ: Mevkidaş OSMAKLANMAK: Laf aramak
ORTANMAK: Merkeze koyulmak ORUNDAŞMAK: Mevkidaş olmak OSRAŞ: Maç
ORTAR: 1. Şirket 2. Firma ORUNDUK: Tabure OSRAŞMA: Müsabaka
ORTARMAK: Şirket / frma kurmak ORUNGA: Pankart OSRAŞMAK: Maç yapmak
ORTAŞMAK: Ortaklık etmek ORUNGU: Flama OSUK: Usül
ORTAY: Orta nokta ORUNLAMAK: Mevkisi yükselmek OSULMAK: Kıyaslanmak
ORTUK: İsabet ORUNLANMAK: Mevki edinmek OSUŞMAK: Kıyaslaşmak
ORTUKÇUN: Sihirli yay ve ok ORUNLATMAK: Mevki vermek OSUYAT: İrşat (öğüt)
ORU: 1. Vekalet 2. Kamp yeri ORUNLUK: Statü OŞAK: 1. İftira 2. İspiyon
ORUÇU: Vekil ORUNTAG: Mevki sahibi OŞAKÇI: 1. İftiracı 2. İspiyoncu
ORUGALAN: Kurtadam ORUY: Akşam OŞAKLAMAK: İftira atmak
ORUĞAN: 1. Resmi 2. Kamusal ORUYLAMAK: Geç kalmak OŞAKLANMAK: İftiraya uğramak
ORUK: 1. Kesik (elektrik) 2. Çaresiz ORUYLANMAK: Gecikmek OŞAMAK: Teşbih etmek
ORUKLAMAK: Kesilmek (enerji) ORUYLATMAK: Geciktirmek OŞANMAK: Taklit etmek
ORUKLATMAK: Kesmek (enerji) OS: Tulum peyniri OŞARGA: Tiyatro
ORULMAK: Biçilmek OSAK: Mangal OŞARMAK: Rol yapmak
ORULAMAK: Vekalet almak OSAL: Kaza OŞATMAK: Taklit etmek
ORULANMAK: Vekalet etmek OSALAMAK: Kaza yapmak OŞAV: 1. Teşbih 2. Taklit
ORULATMAK: Vekalet vermek OSALANMAK: Kazaya uğramak OŞUK: Aşık oyunu
ORULÇAMAK: Dahil olmak OSALAŞMAK: Fenalaşmak OŞUKMAK: Aşık oynamak
ORULÇATMAK: Dahil etmek OSALTA: İhmal OŞUL: İş bu
ORULMAK: Biçilmek OSALTAMAK: İhmal etmek OŞUNMAK: Üzerinden atlamak
ORUM: 1. Hasat 2. İşaret 3. Mera OSAMAY: Kuyruk yağı OŞUTMAK: Üzerinden atlatmak
ORUMAK: Hasat etmek OSANÇ: Kıyas OTA: 1. İlaç 2. Bitkisel ilaç
ORUMLAMAK: Harman etmek OSBAR: Narsist OTAÇI: 1. Eczacı 2. Halk hekimi
ORUMLANMAK: Harman edilmek OSKAY: 1. Mersin balığı 2. İşgüzar OTAÇMAK: Zararlı ot kesmek
ORUN: 1. Mevki 2. Makam OSMA: 1. Kıyas 2. Tümör OTAĞ: Büyük çadır
ORUNÇ: Emanet OSMAG: Mukayese [Osmak] OTAĞAN: Erkek şaman

187
OTALAMAK: İlaç vermek OTRAÇLANMAK: Parsellenmek OVÇARKA: Av köpeği
OTALANMAK: İlaç almak OTRU: Cephe OVGAM: Çakıl taşı
OTALMA: Bitki toplama OTRUNMAK: Cephe oluşturmak OVKA: Masaj
OTALMAK: Bitki toplamak OTRUŞMAK: Cepheleşmek OVKALAMAK: Masaj yapmak
OTAMA: İlaç tedavisi OTUĞ: Zifaf odası OVKALANMAK: Masaj yapılmak
OTAMAK: İlaçla tedavi etmek OTUKMAK: Ot yemek (hayvan) OVKAMAK: Masaj yapmak
OTAMAN: Eczacı OTUN: Küstah OVKAMAN: Masöz / Masör
OTAMIŞ: Tedavi olmuş OTUNMAK: Küstahlık etmek OVMACA: Haff sancı
OTANÇAK: Merhem OTUR: Noktalı virgül OVMAÇ: 1. Masaj 2. İçli köfte
OTANMAK: İlaç kullanmak OTURAĞAN: Felçli OVMAÇLAMAK: Masaj yapmak
OTAR: 1. Koloni 2. Müstemleke OTURDAŞ: Okul arkadaşı OVMAŞ: İçli köfte yemeği
OTARÇI: 1. Kolonici 2. Müstevli OTURDAŞMAK: Birlikte oturmak OVMAŞLAMAK: Avuçta ovmak
OTARGA: İstimlak OTURGA: Bank (sıra) OVNA: Zımpara
OTARGAMAK: İstimlak etmek OTURGAÇ: Tabure OVNAMAK: Zımparalamak
OTARMAK: Otlatmak (hayvan) [445] OTURGAMAK: İskan olmak OVNATMAK: Zımparalatmak
OTARMAN: Müstemlekeci OTURGAN: Meskun (yerleşik) OVNUK: Zımpara kağıdı
OTAŞ: Ateş OTURGATMAK: İskan etmek OVŞAR: Masaj aleti
OTAŞMAK: Zararlı ot yakmak [446] OTURMAG: Ziyaret [Oturmak] OVŞARLAMAK: Masaj yapmak
OTAV: Zifaf odası OTURMAK: Ziyaret etmek OVUZ: Mum
OTKAZAR: Bitki sökme makinesi OTURMAN: Sakin (ikamet eden) OYAĞAN: Küp peyniri
OTKAZMAK: Bitki sökmek OTURTMAŞ: Dilimli sebze yemeği OYAK: Ahlak
OTKUN: Kabadayı OTUŞ: Fayda OYAL: 1. Edep 2. Hicap
OTKUR: Ezberci OTUŞMAK: Faydalanmak OYALÇAN: 1. Edepli 2. Mahcup
OTKURMA: Ezber OTYAM: Baharat OYALMAK: Edep / hicap etmek
OTKURMAK: Ezberlemek OTYAŞ: Sebze OYAMAK: Ahlaklı davranmak
OTLAK: Mera OVANAK: Merhem OYAN: 1. Vites 2. Efkar
OTLAVUK: Mera OVAT: Muntazam OYANMAK: Vites değiştirmek [447]
OTMAR: Ateş saçan OVÇAMAK: Ateş etmek (silah) OYART: Yazı yüzü (para)
OTRAÇ: Parsel OVÇANMAK: Ateş edilmek (silah) OYAT: İrade
OTRAÇLAMAK: Parsellemek OVÇAR: Av tüfeği OYATLI: İradeli

188
OYATMAK: İrade kullanmak [448] OYLUM: 1. Su çukuru 2. Su kuyusu OYULANMAK: Nakışlanmak
OYATSIZ: İradesiz OYMAÇA: Romatizma OYULGA: Nakış
OYAZ: Vadi OYMAG: 1. Aşiret 2. Yüzük [Oymak] OYULGAMAK: Nakış işlemek
OYBAK: Çukur OYMAK: Etrafını çevirmek OYUM: Kanaat (görüş)
OYBAT: Çukur OYMAN: Hakkak (oymacı) OYUMLAMAK: Kanaat bildirmek
OY-BOY: Eyvah OYMAT: Mevzi OYUNÇ: Maden kazısı
OYÇUL: Seçim propagandası OYMUR: Dere yatağı OYUNHUY: Olimpiyat [449]
OYDAL: 1. Kalıp 2. Patron (kumaş) OYNAM: 1. Rol 2. Dört OYUNTAY: Turnuva
OYDALÇI: 1. Kalıpçı 2. Terzi OYNAV: Piyes OYUNUYU: Kumarhane
OYDAN: Sütleğen otu OYNAZ: Şuh OYURGA: Tefekkür
OYDAŞ: Aynı görüşten olan OYNAZLANMAK: Şuhluk etmek OYURGANMAK: Tefekkür etmek
OYDAŞIM: Konsensüs OYNAZLAŞMAK: Şuhlaşmak OYUR: 1. Düden 2. Endam
OYDAŞMA: Konsensüs OYPAN: Vadi OYURMAK: Düden oluşturmak
OYDAŞMAK: Hemfkir olmak OYRA: Civar OYUŞMAK: Çukurlaşmak
OYGA: Hak (oyma nakış) OYRAĞAN: Hiperbol OYUT: Mağara
OYGACI: Hakkak (nakışçı) OYRAK: 1. Vadi 2. Mücavir OYUTKAN: Tünel açma makinası
OYGALAMAK: Hakketmek (nakış) OYRAM: 1. Çekim alanı 2. Girdap OYUTMA: Tünel
OYGALANMAK: Nakışlanmak OYRAMAK: Civarında bulunmak OYUTMAK: Tünel açmak [450]
OYGAR: Delege OYRAN: 1. Tekabül 2. Katliam OZ: Önde olan
OYGARMA: Delegasyon OYRANMAK: Tekabül etmek OZA: 1. Kadim 2. Ezeli
OYGARMAK: Delegasyon yapmak OYRAT: 1. Girdap 2. Anafor OZAK: Vajina
OYGUN: Kanaatkar OYRATMAK: Yakına getirmek OZAKAY: Halay
OYGUNMAK: Kanaat etmek OYSAMAK: İçini oymak OZALAMAK: Öne geçmek
OYGUR: Dere yatağı OYSANMAK: İçi oyulmak OZALANMAK: Arkadan yetişmek
OYGURMAK: Tasavvur etmek OYSAR: 1. Oy sandığı 2. Sandık OZAMAK: Öne geçmek [451]
OYLAK: Seçim salonu OYTAY: Koruluk (küçük orman) OZAMIŞ: Yarışta önde olan
OYLANMAK: Fikir bildirmek OYTUN: Mukaddes OZANMAK: Arkadan yetişmek
OYLAŞMAK: Mütala etmek OYU: Hak (oyma nakış) OZAR: 1. Ced 2. Ata ruhu
OYLAŞTIRMAK: Mütala ettirmek OYUÇU: Hakkak (oymacı) OZARGAN: Planör
OYLAV: 1. Kanaat 2. Muhakeme OYULAMAK: Nakış yapmak OZARMAK: Rüzgarda süzülmek

189
OZAT: Refakat OZUTKAN: İlerici ÖÇKE: Tiftik keçisi
OZATÇI: Refakatçi OZUTMAK: Öncülük etmek ÖÇLÜK: Kin
OZATÇILAR: Maiyet -Ö– ÖÇMEK: İntikam almak
OZATÇILIK: Refakatçilik ÖBELENMEK: Topaklanmak ÖÇMEN: Kindar
OZATMAK: Refakat etmek [452] ÖBEN: Deve yavrusu ÖÇTEMEK: Garez etmek
OZAV: Fütürizm (geleceği tahmin) ÖCEK: Burç ÖÇTEY: Kindar
OZAVÇI: Fütürist (tahminci) ÖCEKMEK: Harlanmak (ateş) ÖÇÜGEN: Kindar
OZAY: Devam ÖCEKTİRMEK: Harlamak (ateş) ÖÇÜĞ: Beddua [455]
OZDUK: Gem ÖCEL: İntikamcı ÖÇÜĞLEMEK: Beddua etmek
OZDURMAK: Öne geçirmek ÖCELMEK: İntikam almak ÖÇÜĞMEK: Beddua etmek
OZGA: Şampiyonluk ÖCEMEK: Ateşi karıştırmak [454] ÖÇÜKMEK: Kin beslemek
OZGAN: Şampiyon ÖCENMEK: Sönmeye başlamak ÖÇÜMEK: Beddua etmek
OZGAR: Misafr uğurlama ÖCER: Bahisçi (iddiacı) ÖÇÜLMEK: Lanetlenmek
OZGARMAK: Misafr uğurlamak ÖCERMEK: Bahsi kızıştırmak ÖÇÜN: Günah
OZGU: Kurtuluş ÖCEŞ: Bahis oyunu ÖÇÜNMEK: Günah işlemek
OZGULUK: Fidye ÖCEŞÇİ: Bahis oyuncusu ÖÇÜR: Fesih
OZGUN: Avangard ÖCEŞKEN: Bahis müptelası ÖÇÜRGEÇ: Silgi
OZGUR: Kurtarıcı ÖCEŞMEK: Bahse girmek ÖÇÜRMEK: Silmek
OZGURMAK: Kurtarmak ÖCEŞMEN: Bahisçi (iddiacı) ÖÇÜRTMEK: Feshetmek
OZKUÇ: Kasap çırağı ÖCETMEK: Bahis oynatmak ÖÇÜT: İntikam
OZMAK: Önde gitmek [453] ÖCÜNMEK: İntikam istemek ÖD: Safra sıvısı [“d” ile yazılır]
OZMAN: Avangard ÖÇEK: İnat ÖDEK: 1. Borç 2. Yemek borusu
OZMUŞ: Yarışı kazanan ÖÇEMEK: İnat etmek ÖDEM: İfa
OZUK: Rızk ÖÇEN: İnatçı ÖDEN: 1. Tazminat 2. Rica
OZUKLANMAK: Rızıklanmak ÖÇENMEK: Kini sönmek ÖDENCE: Küçük para borcu
OZUKLATMAK: Rızıklandırmak ÖÇERGEK: Kindar ÖDENÇ: 1. Kredi 2. Borç
OZUKMAK: Rızıklanmak ÖÇERGEMEK: Kin duymak ÖDENEK: Tahsisat
OZUL: 1. Esas 2. Kaide (kural) ÖÇERİK: Hikaye ÖDERGE: Kredi kartı
OZULMAK: Geride kalmak ÖÇEŞ: Baca ÖDERGEÇ: Bankamatik (ATM)
OZUT: İkametgah ÖÇEY: Kin ÖDERLİK: Gişe

190
ÖDEŞ: 1. Mahsup 2. Diyet ÖĞEÇ: Genç koyun ÖĞRENEK: Ders
ÖDEŞKE: 1. Takas 2. Trampa ÖĞEK: Methedilmeye layık ÖĞREŞMEK: Birbirine öğretmek
ÖDGÜR: 1. Vaktinde 2. Zamanında ÖĞEL: 1. Methedici 2. Burç ÖĞRET: 1. İbret 2. Hikmet
ÖDKEN: Öd sıvısı, safra suyu ÖĞELÇE: İstinat duvarı / tel örgüsü ÖĞRETİ: Doktrin
ÖDLEMEK: Mühlet vermek ÖĞELEMEK: Sınıflandırmak ÖĞRETİK: Kurs
ÖDMEK: Zaman geçmek ÖĞELENMEK: Sınıflanmak ÖĞREYİK: Adabı muaşeret
ÖDREK: 1. Vakit 2. Mühlet ÖĞELEY: Hamid ÖĞRÜ: Refk
ÖDÜGET: 1. Irmak 2. Irmak tanrısı ÖĞEMEK: Hamd etmek ÖĞRÜNÇ: Memnuniyet
ÖDÜK: Rica ÖĞEN: 1. Avlu 2. Reis 3. Sihir ÖĞRÜNÇÜ: Memnun
ÖDÜKMEK: Rica etmek ÖĞENMEK: Gururlanmak ÖĞRÜNÇLEMEK: Memnun etmek
ÖDÜNÇ: Karz (borç) ÖĞEPE: Ruh ÖĞSEMEK: Akıl yürütmek
ÖDÜR: 1. Zulüm 2. Fobi ÖĞER: 1. Gayrı (diğer) 2. Yukarı ÖĞSEYİN: Zaten
ÖDÜRLENMEK: Aniden korkmak ÖĞERGE: Element (kimya) ÖĞÜL: Kız evlat
ÖDÜRLETMEK: Aniden korkutmak ÖĞEŞMEK: Zeka yarışması yapmak ÖĞÜNTÜ: Kepek (tahıl)
ÖDÜRLÜ: Takıntılı fobisi olan kişi ÖĞET: Zeka ÖĞÜR: 1. Parti (siyasi) 2. Akran
ÖDÜRMEK: Zulüm etmek ÖĞLEMEK: Akıl vermek ÖĞÜRLEK: Alışkın (ortama)
ÖDÜRTMEK: Tehdit etmek ÖĞLENDİRMEK: Akkıllandırmak ÖĞÜRLEMEK: Alışmak (ortama)
ÖDÜŞ: 1. Safra sıvısı 2. Vakit ÖĞLENMEK: Akıllanmak ÖĞÜRLENMEK: Üye olmak
ÖG: 1. Zeka 2. Akıl [“g” ile yazılır] ÖĞLEŞ: Fikir birliği ÖĞÜRLEŞMEK: Gruplaşmak
ÖGLÜ: 1. Zeki 2. Akıllı ÖĞLEŞMEK: Fikir birliğine varmak ÖĞÜRLETMEK: Üye etmek
ÖGSÜZ: 1. Zekasız 2. Akılsız ÖĞMEN: Meddah ÖĞÜRSEK: Arkadaş canlısı [456]
ÖĞDEK: Rahim (dölyatağı) ÖĞMÜŞ: Metheden ÖĞÜRSEMEK: Eş istemek [457]
ÖĞDÜ: Alkış ÖĞRE: 1. Ders 2. Manita ÖĞÜT: Nasihat
ÖĞDÜLÜK: Alkışlanmaya layık ÖĞREK: 1. İbret 2. Sınıf (mekan) ÖĞÜZ: 1. Nehir 2. Göğüs kafesi
ÖĞDÜR: Kıymet ÖĞRELEMEK: Yukarı çıkarmak ÖĞÜZEK: Bal arısı
ÖĞDÜRMEK: Üstün tutmak ÖĞRELENMEK: Yukarı çıkmak ÖK: Anne
ÖĞDÜRSÜZ: Kıymetsiz ÖĞREMEK: Ders vermek ÖKÇÜR: 1. Zeki 2. Kurnaz
ÖĞDÜSÜZ: Alkışa değmez ÖĞRENCE: 1. Tecrübe 2. Temrin ÖKE: Deha (üstün zeka)
ÖĞDÜŞ: Ağaç kaması ÖĞRENÇ: 1. İbret 2. İdrak ÖKEK: 1. Grup 2. Sınıf (kategori)
ÖĞE: 1. Unsur 2. Element ÖĞRENÇEK: Şakirt ÖKEKLEMEK: Gruplandırmak

191
ÖKEKLENMEK: Gruplanmak ÖKSÜ: Keman yayı ÖLCEY: 1. Takdis 2. Talih 3. Şans
ÖKEKLEŞMEK: Gruplaşmak ÖKSÜM: 1. Murat 2. Arzu ÖLÇE: Paradigma
ÖKELEMEK: Zekice konuşmak ÖKSÜMEK: Yalnız hissetmek ÖLÇELEMEK: Mukayese etmek
ÖKEL: Zeki ÖKSÜNMEK: Mahzun olmak ÖLÇELENMEK: Mukayese edilmek
ÖKELENMEK: Zekice davranmak ÖKSÜTMEK: Mahzun etmek ÖLÇEM: Ebat
ÖKEMEK: Kıvırmak ÖKSÜZLER: Küçükayı takımyıldızı ÖLÇER: 1. Ölçü aleti 2. Mühendis
ÖKEMEN: Dahi (üstün zeka) ÖKTE: Emir ÖLÇERGE: Mizan
ÖKEN: Akarsu ÖKTEM: 1. Amir 2. Hükümran ÖLÇERMEK: Şekil vermek
ÖKER: 1. Hoş 2. Dahi (üstün zekalı) ÖKTEN: Zeki ÖLÇERMEN: Mühendis
ÖKEREK: Sempatik ÖKTEV: 1. Amirlik 2. Hükümranlık ÖLÇETMEK: Tarttırmak
ÖKERMEN: Dahi (üstün zekalı) ÖKÜÇ: 1. Şuur 2. Annecik ÖLÇEV: Standart
ÖKERSEMEK: Sempati duymak ÖKÜK: Sempatik ÖLÇEVİÇ: Ölçü sistemi
ÖKERSENMEK: Hoşlanmak ÖKÜL: Müşavir ÖLÇMEN: Haritacı
ÖKEŞMEK: Buruşmak ÖKÜLDEMEK: Akıl vermek ÖLÇÜN: Standart
ÖKLEĞE: Zekat ÖKÜLDENMEK: İnkişaf etmek ÖLÇÜNDÜZ: Mühendis
ÖKLEMEK: Aklını kullanmak ÖKÜLDÜK: Salahiyet ÖLÇÜNMEK: Teemmül etmek
ÖKLENMEK: Akıllanmak [458] ÖKÜLGEN: Kümülatif ÖLÇÜT: 1. Kriter 2. Kıstas
ÖKLEŞ: 1. Fikir teatisi 2. Zekat ÖKÜLMEK: Balyalanmak ÖLÇÜTMEK: Kıyaslamak
ÖKLEŞMEK: Fikir teatisi yapmak ÖKÜM: Balya ÖLDÜRGEN: Katil
ÖKLETMEK: Akıllandırmak ÖKÜN: Reset (aslına döndürme) ÖLDÜRMEN: Cellat
ÖKLÜ: Annesi olan ÖKÜNÇ: Taklit ÖLDÜRÜŞME: Mukatele
ÖKME: Balya ÖKÜNÇSÜZ: Taklitsiz ÖLDÜRÜŞMEK: Mukatele etmek
ÖKMEG: Küpe [Ökmek] ÖKÜNGÜ: 1. Model 2. Nedamet ÖLEĞİZ: Colocasia (bitki)
ÖKMEK: 1. İdrak etmek 2. Takmak ÖKÜNMEK: Taklit etmek ÖLEK: Amansız hastalık
ÖKMEN: Dahi (üstün zeka) ÖKÜŞ: 1. Vuruş 2. Bereket 3. Akıl ÖLEMEN: 1. Cimri 2. Ceset
ÖKREM: Hendek ÖKÜŞMEK: Vuruşmak ÖLEN: Sulak arazi
ÖKSEM: Yabani sarımsak ÖKÜT: Pişmanlık ÖLENGE: Hani balığı
ÖKSEMEK: Yükselmek [459] ÖKÜTMEK: Pişman olmak ÖLENK: Şiir
ÖKSETMEK: Yükseltmek ÖL: 1. Rutubet 2. Nem ÖLENKMEN: Manzume
ÖKSÖKE: Çiftbaşlı kartal (mitoloji) ÖLCERMEK: Ateşi canlandırmak ÖLENLİK: Sulak arazi

192
ÖLESEY: Büyükanne (nine) ÖLÜT: Koma ÖNDEMEK: Slogan atmak
ÖLEŞ: Leş (hayvan ölüsü) ÖLÜTÇÜ: Komadaki hasta ÖNDER: Lider
ÖLET: Kıran (ölümcül salgın) ÖLÜTLÜK: Koma odası ÖNDEŞ: 1. Eşbaşkan 2. Rehber
ÖLEVİ: 1. Morg 2. Meyithane ÖLÜTMEK: Komaya girmek ÖNDEV: 1. Aracılık 2. Şiar
ÖLEZ: Bitap ÖM: Külot ÖNDEVÇİ: Komisyoncu (aracı)
ÖLEZDİRMEK: Bitap etmek ÖMÇE: Miras ÖNDÜÇ: Mihmandar
ÖLEZMEK: Bitap düşmek ÖMÇELEMEK: Miras paylaştırmak ÖNDÜL: İmtiyaz
ÖLEZİK: Alevsiz ateş ÖMÇELENMEK: Miras payı almak ÖNDÜN: Peşinat
ÖLEZMEK: Alevi sönmek ÖMÇELEŞMEK: Miras bölüşmek ÖNDÜR: Tahsilat
ÖLGÜ: Can çekişme ÖMÇÜK: Örümcek ÖNDÜRÇÜ: Müstahsil
ÖLGÜLÜK: Can çekişen ÖME: Kooperatif ÖNDÜRMEK: Tahsil etmek [461]
ÖLGÜN: Cansız ÖMEG: Siyasi parti [Ömek] ÖNDÜRTMEK: Tahsil ettirmek
ÖLSEK: Can çekişen ÖMEK: İrfan etmek ÖNE: İleri
ÖLSEMEK: Can çekişmek ÖMEKEY: Mürver ağacı ÖNEÇ: 1. Mümessil 2. Özofagus
ÖLSETMEK: Can çekiştirmek ÖMEKLEMEK: Eğilmek ÖNEK: Payanda
ÖLTÜR: Katliam ÖMELEMEK: Elbirliği yapmak ÖNEKE: İbret
ÖLTÜRCÜ: Katil ÖMELEŞMEK: Bir araya gelmek ÖNEL: 1. Avans 2. Mühlet
ÖLÜK: 1. Cansız 2. Ceset ÖMEN: Tümör ÖNELEME: Delegasyon
ÖLÜKEZ: Koma ÖNBİLEN: Tahmin eden ÖNELEMEK: Delege seçmek [462]
ÖLÜKEZMEK: Komaya girmek ÖNBİLMEK: Tahmin etmek ÖNELEV: Delegasyon
ÖLÜKÖYDÜRME: Ölü yakma [460] ÖNCEK: Önde olan ÖNEMEK: Öne geçmek
ÖLÜKÖYDÜRMEK: Ölü yakmak ÖNÇEK: Çıkıntı ÖNEN: 1. İmam 2. Sadık
ÖLÜKÜYÜ: 1. Morg 2. Meyithane ÖNÇEKLEMEK: Çıkıntı yapmak ÖNENMEK: İmamlık etmek [463]
ÖLÜMSEMEK: Can çekişmek ÖNDE: Pusu ÖNER: 1. Yağ 2. Rehber
ÖLÜMSER: Can çekişen ÖNDEGÜN: Arefe günü ÖNERGE: Teklif
ÖLÜNÇ: Mevt ÖNDEĞEN: Yumurta ÖNERGEMEK: Teklif etmek
ÖLÜRGÜ: İdam ÖNDEK: Avans ÖNERMEN: Teklifçi
ÖLÜRGÜCÜ: Cellat ÖNDELEMEK: Pusu kurmak ÖNEŞ: 1. Rehber 2. Avangard
ÖLÜRMEK: İdam olmak ÖNDELENMEK: Pusuya düşmek ÖNEZ: 1. Pusu 2. Küf
ÖLÜŞKEN: 1. Cansız 2. Fersiz ÖNDEME: Slogan ÖNEZMEK: Pusuya yatmak

193
ÖNET: Kasıt ÖNRETMEK: İkaz ettirmek ÖRBELENMEK: Nakış işlenmek
ÖNETLİ: Kasıtlı ÖNSEÇMEK: Elemek ÖRCE: Tekstil
ÖNETMEK: Kast etmek ÖNSEZİ: Hissiyat ÖRCEK: 1. Şiş 2. Tığ
ÖNETMEN: Kasıt ÖNSEZMEK: Önceden hissetmek ÖRÇ: Bahis (iddia)
ÖNETSİZ: Kasıtsız ÖNÜÇ: Profl ÖRÇEMEK: Bahse girmek
ÖNEY: Profl ÖNÜK: Peruk ÖRÇETMEK: Bahsi kızıştırmak
ÖNEZ: Küf ÖNÜKLENMEK: Peruk takmak ÖRÇMEK: İnat etmek
ÖNGEÇ: Maske ÖNÜM: 1. Mahsul 2. Hasılat ÖRÇÜK: Saç örgüsü
ÖNGEL: 1. Vakar 2. Öncülük ÖNÜNÇE: Hele ÖRÇÜL: Optimist
ÖNGEMEK: Öne çıkmak ÖNÜR: 1. Aile 2. Siftah 3. Mıntıka ÖRÇÜM: Kromozom
ÖNGEN: 1. Çehre 2. Sima ÖNÜRDEMEK: Aile kurmak ÖRÇÜMEK: Sarılarak büyümek [464]
ÖNGER: Hiddetli ÖNÜRDENMEK: Ailecek konuşmak ÖRÇÜN: İp merdiven
ÖNGETMEK: Tedavi etmek ÖNÜRT: Aile reisi ÖRÇÜNMEK: Saç / ip örülmek
ÖNGEY: Öne çıkan ÖNÜRTEY: Aile toplantısı ÖRÇÜTMEK: Saç / ip örmek
ÖNGÖRMEK: Tahmin etmek ÖNÜŞ: Öne geçme ÖRDE: 1. Stok 2. Rüşvet
ÖNGÜ: 1. Evvelki 2. Ön taraf ÖNÜŞLÜK: Protokol ÖRDEM: Stok
ÖNGÜÇ: 1. Avans 2. İspat ÖNÜT: Öncelik ÖRDEMEK: Yığmak
ÖNGÜK: Yastık ucu işlemesi ÖNÜZ: Boz ayı ÖRDEN: Dip temizlieme (ağaç)
ÖNGÜL: 1. Vakur 2. Öncü ÖPEKSEMEK: Öpmek istemek ÖRDEŞ: Tahıl yığını
ÖNGÜRE: Öne doğru ÖPELMEK: Alev almak ÖRE: 1. Borç 2. Kolon (inşaat)
ÖNGÜZ: Merhamet ÖPELTMEK: Alevlendirmek ÖREÇE: Saç örgüsü
ÖNGÜZREMEK: Merhamet etmek ÖPEY: Bebek ÖREK: 1. Hayalet 2. Başıboş [465]
ÖNİZLEMEK: Kontrol etmek ÖPKE: 1. Karaciğer 2. Hırs ÖREKE: 1. Avlu 2. Şiş (örgü)
ÖNK: 1. Renk 2. Zengin ÖPÜNMEK: Öper gibi yapmak ÖREKMEN: Hayalet
ÖNKLÜ: Renkli ÖPÜTMEK: El öptürmek ÖRELGE: Duvar
ÖNKSÜZ: Renksiz ÖR: 1. Köz 2. Tohum 3. Yokuş ÖRELEMEK: Borç vermek
ÖNMEK: Yönlendirmek ÖRBE: 1. File 2. Nakış 3. Leylek ÖRELENMEK: Borç almak
ÖNMEN: Köprücük kemiği ÖRBEK: 1. File 2. Çuha ÖREME: Krema
ÖNREK: Biraz önce ÖRBEKEY: Leylek ÖREN: 1. Harabe 2. Virane [466]
ÖNREMEK: İkaz etmek ÖRBELEMEK: Nakış işlemek ÖRENEK: Tuğla

194
ÖRENLEŞMEK: Viraneleşmek ÖRMEG: Kazak (giysi) [Örmek] ÖRÜÇE: Diyafram zarı
ÖRENMEK: Harap / viran olmak ÖRMEK: İç içe geçirmek ÖRÜK: 1. Kayısı 2. Ebedi
ÖREY: Ruh ÖRMEN: 1. Duvar ustası 2. Egzema ÖRÜM: 1. Çelenk 2. Çit
ÖRGE: 1. Saray 2. Kazık 3. Motif ÖRNEK: 1. Örgü kalıbı 2. Numune ÖRÜN: 1. Bahşiş 2. Çadır bacası
ÖRGEMEK: Kazık çakmak ÖRNEMEK: Çoğalmak ÖRÜNÇ: Belik (saç örgüsü)
ÖRGEN: Tekstil (dokuma) ÖRNEŞMEK: Üremek ÖRÜNDÜ: 1. Saf 2. Pakize
ÖRGENMEK: Tekstil dokumak ÖRNETMEK: Çoğaltmak ÖRÜNDÜL: Saflık
ÖRGÜÇ: Dokuma aleti ÖRPEK: Başörtüsü ÖRÜNDÜRMEK: Bahşiş vermek
ÖRGÜĞEN: Çadır ÖRPEN: 1. Çarşaf (giysi) 2. Alev ÖRÜNMEK: Kaymak tutmak
ÖRGÜL: 1. Dua 2. Sunu (Tanrı’ya) ÖRPENÇEK: Peçe ÖRÜSMEK: Ayakta durmak
ÖRGÜLYE: Daima yapılan (ibadet) ÖRPENEK: Pelerin ÖRÜŞ: 1. Kavga 2. Rampa
ÖRGÜT: Teşkilat ÖRSENEK: Lezyon ÖRÜŞMEK: Kavga etmek
ÖRK: Halat ÖRT: Vücut ateşi ÖRÜT: Duvar
ÖRKE: Baca ÖRTE: Ambalaj ÖRÜTMEK: Duvar örmek
ÖRKEÇ: Süt tozu ÖRTEMEK: Ateşi çıkmak (vücut) ÖRÜZ: 1. Nehir 2. Akarsu (genel)
ÖRKEMEK: Mikrop bulaşmak ÖRTEN: Ateş ÖRÜZMEK: Ürkütmek
ÖRKEN: 1. Filiz 2. Verem hastalığı ÖRTENMEK: Ateşlenmek [468] ÖRZÜRGEÇ: Pompa
ÖRKENDEMEK: İnkişaf etmek ÖRTKEN: Havyar ÖRZÜRMEK: Pompalamak
ÖRKENDEV: İnkişaf ÖRTKÜN: Gömülüp saklanan tahıl ÖS: Can
ÖRKENLEMEK: Filiz vermek ÖRTLEK: Yakılmış alan ÖSEK: İftira
ÖRKEŞ: Kambur ÖRTMEN: Pelerin ÖSEKLEMEK: İftira atmak
ÖRKEŞMEK: Kambur durmak ÖRTÜM: Müshil ÖSEKLENMEK: İftiraya uğramak
ÖRKLEMEK: Bağlamak ÖRTÜN: Pelerin ÖSEN: Ruh tanrısı (mitoloji)
ÖRKLENMEK: Bağlanmak ÖRTÜNCEK: Türban ÖSME: Rastık
ÖRKÜN: Mikrop ÖRTÜNÇ: Teşbih ÖSMEK: 1. Çoğalmak 2. Şişmek
ÖRLEMEK: Belirmek [467] ÖRTÜNDEK: Ateş ilacı ÖSTE: Toprak damlı ev
ÖRLENMEK: Ortaya çıkmak ÖRTÜRMEK: Tohum ekmek ÖSTEME: Zam
ÖRLETMEK: Ortaya çıkarmak ÖRTÜŞMEK: Tetabuk etmek ÖSTEMEK: Zam yapmak
ÖRLEV: İnkişaf ÖRÜ: 1. Duvar 2. Tekstil ÖSTERİŞ: Fantezi
ÖRLÜK: 1. Şövalye 2. Yiğit ÖRÜÇ: Tığ (örgü aracı) ÖSTERMEK: Fantezi kurmak

195
ÖSÜKMEK: Canı çekmek ÖTEK: Mühlet ÖTÜĞ: Dua
ÖSÜNÇ: Enflasyon ÖTEL: Proses ÖTÜĞÇÜ: Duacı
ÖSÜRGE: Enflasyon ÖTELMEK: Zaman geçirmek ÖTÜK: Rica
ÖSÜRMEK: Şişirmek ÖTEM: Mazi (geçmiş) ÖTÜKEN: Efsanevi başkent [470]
ÖŞ: Şafak vakti ÖTEMEK: Zaman geçmek ÖTÜMLÜ: Geçişli fil (dilbilgisi)
ÖŞE: İşte ÖTENMEK: Mesai yapmak ÖTÜMSÜZ: Geçişsiz fil (dilbilgisi)
ÖŞEK: Vaşak ÖTER: 1. Kurban 2. Virgül 3. Mazi ÖTÜN: Niyaz
ÖŞEMEK: Kulak dikmek ÖTERİ: Muvakkat (geçici) ÖTÜNÇ: 1. Dua 2. İstirham
ÖŞENÇE: Yani ÖTERMEK: Kurban etmek ÖTÜNER: Ricacı
ÖŞENMEK: Kulak kabartmak ÖTERMEN: Duacı ÖTÜNMEK: Dua etmek
ÖŞERGEN: İştahlı ÖTGEN: Mazi ÖTÜNÜŞ: Rica
ÖŞERMEK: İştahlanmak ÖTKEMEK: Tehir / tecil etmek ÖTÜR: 1. Tarih 2. Virgül
ÖŞETMEK: Kulağını dikmek ÖTKEN: Çok öten ÖTÜRGEMEK: Ukalalık yapmak
ÖŞKER: Üfürükçülük ÖTKENMEK: Tehir / tecil olmak ÖTÜRGEN: Ukala
ÖŞKERMEK: Üfürükçülük yapmak ÖTKER: 1. Tehir 2. Kaza (namaz) ÖTÜRMEK: Zaman geçirmek [471]
ÖŞMEK: Kazmak ÖTKERGEÇ: İletken ÖVEÇ: Erkek keçi
ÖŞPENDİ: 1. Düşman 2. Kindar ÖTKERME: 1. Tehir 2. Tecil ÖVEN: Avlu (ön bahçe)
ÖŞÜKME: İçerleme (üzüntü) ÖTKERMEK: Kazaya bırakmak ÖVENEK: Methiye
ÖŞÜKMEK: İçerlemek (üzülmek) ÖTKÜN: Pişman ÖVET: Methiye
ÖŞÜN: Şarj ÖTKÜNÇ: Pişmanlık ÖVEZ: Tazminat
ÖŞÜNÇ: Şarj ÖTKÜNÇEK: Pişman ÖVGÜ: Methiye
ÖŞÜNMEK: Şarj olmak ÖTKÜNMEK: Pişman olmak ÖVGÜLEMEK: Meth etmek
ÖŞÜNLEMEK: Şarj olmak ÖTKÜR: 1. Nükteli 2. Espirili ÖVGÜLENMEK: Meth edilmek
ÖŞÜNLETMEK: Şarj etmek ÖTKÜRMEK: Nükte / espri yapmak ÖVGÜMEN: Metheden
ÖT: 1. Zaman 2. Vakit ÖTLEĞEN: Çalı bülbülü ÖVGÜN: Methedilen
ÖTÇEK: 1. Saat 2. Guguklu saat ÖTLEMEK: Nasihat etmek ÖVKEN: Nefes darlığı
ÖTEÇ: Çok öten kuş / horoz ÖTNÜ: 1. Rica 2. İstirham ÖVMEN: Methiyeci
ÖTEGE: Boz ayı ÖTPEK: Çavdar ekmeği ÖVREMEK: Bir yere alışmak [472]
ÖTEĞEÇ: Horoz ÖTRE: “U-Ü” sesi veren işaret [469] ÖVRENİŞEN: Sahibine alışkın
ÖTEĞEN: Ötücü ÖTSÜZ: 1. Vakitsiz 2. Zamansız ÖVRENİŞMEK: Sahibine alışmak

196
ÖVRÜLGEN: Manyak ÖYKÜNTÜ: Taklitçi ÖZDEN: 1. Asil 2. Timüs bezi (tıp)
ÖVRÜLMEK: Manyaklaşmak ÖYKÜTMEK: Taklit ettirmek ÖZDENET: Oto kontrol
ÖVSÜN: Niyet ÖYLEK: Zaman ÖZDENETİM: Oto kontrol
ÖVSÜNMEK: Niyet etmek ÖYLEMEK: Nikah kıymak ÖZDENLİK: Asalet
ÖVÜÇ: İftihar ÖYLENGE: Nikah töreni ÖZDENMEK: Asil davranmak
ÖVÜK: İbik ÖYLENME: Nikah ÖZDEŞ: Muadil
ÖVÜL: İftihara layık ÖYLENMEK: Nikahlanmak ÖZDEŞMEK: Muadili olmak
ÖVÜNCEK: Kendisini öven ÖYLEŞMEK: Nikah kıyılmak ÖZDEVİNGEN: Otomatik
ÖVÜŞ: Metih (karşılıklı) ÖYLÜK: Kiler ÖZDEVİNMEK: Otomatik çalışmak
ÖVÜŞLÜ: Çok methedilen ÖYME: Tülbent ÖZDEYİŞ: Vecize
ÖVÜŞMEK: Birbirini methetmek ÖYMEK: Üzerini örtmek ÖZDÜK: 1. Nefs (can) 2. Hüviyet
ÖY: Saat (zaman ölçüsü) ÖYNE: 1. Nöbet 2. Vakit (öğün) ÖZE: 1. Rica 2. Kaplıca (termal su)
ÖYDÜM: İlmek ÖYNEMEK: Vakti gelmek ÖZEÇ: Tiner (inceltici)
ÖYDÜRMEK: Yolcu etmek ÖYREK: Macar ördeği (Netta türü) ÖZEK: Merkez
ÖYEGİREN: İç güveysi ÖYÜK: Tezahürat ÖZEKİ: Şifahi (ağızdan)
ÖYEGİRMEK: İç güveysi olmak ÖYÜKMEK: Tezahürat etmek ÖZEKLEMEK: Konsantre etmek
ÖYEK: Mide ÖYÜLMEK: Hamd edilmek ÖZEKLENMEK: Temerküz etmek
ÖYEMEK: Hamur açmak ÖYÜNMEK: “Öğünmek” ÖZELEMEK: Rica etmek
ÖYENKİ: Söğüt ağacı ÖYÜR: 1. Alışılmış 2. Darı ÖZELENMEK: Yalvarmak
ÖYENMEK: Hamur açılmak ÖYÜRKEN: Bitkisel ilaç ÖZELETMEK: Yalvartmak
ÖYERME: Kar fırtınası ÖYÜRME: Hortum (rüzgar) ÖZELEŞTİRİ: Otokritik
ÖYERMEK: Tipi yapmak ÖYÜRMEK: Hortum esmek ÖZELEŞTİRMEK: Otokritik yapmak
ÖYKE: 1. Nefret 2. Kin 3. Hışım ÖYÜTMEK: Hamd etmek ÖZELİK: Cevher
ÖYKELEK: 1. Nefret eden 2. Kindar ÖZBİLİRMEN: Kendini bilir ÖZELİKSİZ: 1. Adi (basit) 2. Sıradan
ÖYKEMEK: Kinlenmek ÖZBİLMEK: Kendini bilmek ÖZEMEK: İnceltmek (sulandırmak)
ÖYKEN: Akciğer ÖZBİR: Asil ÖZEN: 1. Vadi 2. Nehir 3. İtina
ÖYKENMEK: Göğsü kabarmak ÖZBİRLİK: Asalet ÖZENÇ: Heves
ÖYKEM: Grup ÖZDEK: Cevher ÖZENGE: 1. Gıpta 2. Vadi
ÖYKENMEK: Kin gütmek ÖZDEL: Asil ÖZERE: Mütekabil
ÖYKÜNÇ: Taklit yeteneği ÖZDEMEK: Rafne olmak ÖZERELİK: Mütekabiliyet

197
ÖZERK: Muhtar ÖZRÜK: Dürüst ÖZÜŞTÜRGEN: Metabolizma
ÖZETMEK: Saflaştırmak ÖZRÜM: Dürüstlük ÖZÜŞTÜRMEK: Metabolize etmek
ÖZETMEN: Hormon ÖZTÜRKÇE: Arındırılmış Türk dili ÖZÜŞTÜRMEL: Metabolik
ÖZGE: Gayrı (diğer) ÖZÜÇ: 1. Şahsiyet 2. Nefs ÖZÜT: Konsantre
ÖZGEL: Samimiyet ÖZÜÇE: Resen (kendiliğinden) ÖZÜTMEK: Konsantre etmek
ÖZGEN: Enzim ÖZÜÇEMEK: Resen yapmak ÖZVERİ: Fedakarlık
ÖZGER: Samimi ÖZÜÇENMEK: Resen yapılmak ÖZVERMEK: Feda olmak
ÖZGERİŞ: Tebdil ÖZÜK: 1. İffet 2. Namus ÖZVERMEN: Fedai
ÖZGERMEK: Tebdil olmak [473] ÖZÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun ÖZYETİ: Hak
ÖZGERTİŞ: Tebdil etme ÖZÜKMEK: Namuslu davranmak -P-
ÖZGERTMEK: Tebdil etmek [474] ÖZÜL: Esas (asıl) PAÇAK: Kabuk (karpuz, kavun)
ÖZGÖREV: Misyon ÖZÜM: Ego PADAN: Ağız maskesi (Persçe)
ÖZGÖRMEK: Misyon edinmek ÖZÜMÇÜL: Egoist PAĞALÇAK: Ayak kemiği
ÖZGÜÇ: Düğme (elektrik) ÖZÜMÇÜLEMEK: Egoistlik etmek PAK: Hayran
ÖZGÜDÜM: Otomasyon ÖZÜN: 1. Has 2. Rafne 2. Zamk PAKANAK: Hayvan tırnağı
ÖZGÜDÜMLÜ: Otomatik ÖZÜNÇ: Konsantrasyon PAKIRDAMAK: Kahkaha atmak
ÖZGÜTMEK: Otomatikleşmek ÖZÜNÇE: Temyiz (aklanma) PAKIRDAŞMAK: Kahkaha atışmak
ÖZGÜLEMEK: Tahsis etmek ÖZÜNÇEMEK: Rafne olmak PAKİ: Pakistanlı, Urdu
ÖZGÜLENMEK: Tahsis olmak ÖZÜNÇETMEK: Rafne etmek - Pakice: Pakistan dili, Urduca
ÖZGÜN: Münhasır ÖZÜNSE: Husus - Pakiye: Pakistan, Urduya
ÖZGÜR: Hür ÖZÜNSELİK: Hususiyet PAKTAGAN: Güz bayramı [475]
ÖZGÜVEN: İtimad-ı nefs ÖZÜNSEMEK: Haslaşmak PAKTAMAK: Hayran olmak
ÖZLEK: 1. Felek (talih) 2. Hasretli ÖZÜNSER: Hassas PAKTANMAK: Hayranlık duymak
ÖZLEN: Dürüst ÖZÜNSETMEK: Hassaslaştırmak PALAĞUR: Hatıl
ÖZLENÇ: Hasret ÖZÜNDEMEK: Aslına dönmek PALAK: Kayık küreği
ÖZLEŞ: Hasret ÖZÜNDETMEK: Aslına döndürmek PALAN: Gilaboru ağacı
ÖZLEYİN: 1. Esasen 2. Aslında ÖZÜNDÜK: Orijinal PALAR: Kum tepesi
ÖZMEN: 1. Samimi 2. Dürüst ÖZÜNMEK: Konsantre olmak PALAZ: Domuz yavrusu
ÖZMÜR: Ergen ÖZÜR: 1. Konsantrasyon 2. Rica PALÇAN: Seramik şişe
ÖZRE: Aslında ÖZÜRGENMEK: Rica etmek PALGAŞ: Seramik çamuru

198
PALIT: 1. Saray 2. Sur PAŞKARMAK: Komuta etmek [476] PAYANA: Kurban töreni
PALMA: Palmiye ağacı (Latince) PAŞKARMAN: Başkomutan PAYAR: Bereket
PALMAK: Seramik yapmak PAŞKARMANLIK: Başkomutanlık PAYARTAY: 1. Festival 2. Karnaval
PALTA: Elmas (Mançuca) PAŞMAG: Ayakkabı [Paşmak] PAYBA: Çuval
PANDA: Bambu ayısı (Nepalce) PAŞMAK: Başarılı olmak PAYÇAR: Kurban eti
PAPAK: Kürk şapka PAŞTAMA: Bayramın ilk günü PAYDAR: Flama
PAR: Lümen (aydınlık birimi) PAŞTAMAK: Siftah etmek [477] PAYDARA: Gönder (bayrak direği)
PARAG: Köpek başlı insan (mit) PAŞTU: Afgan PAYDIRMAK: Zaman geçirmek
PARÇIK: Sığırcık kuşu - Paştuca: Afganca PAYGA: 1. At yarışı 2. At koşusu
PARDON: Afedersiniz (Fransızca) - Paştuya: Afganya PAYLAK: Zengin
PARGA: Kuvvet PAŞTUK: Muhtar (köy başkanı) PAYLAMAK: Zengin olmak
PARGALAMAK: Kuvvet uygulamak PATA: Süslü çizme PAYLANMAK: Zengin olmak
PARGALANMAK: Kuvvetlenmek PATAÇI: Çizme üreticisi PAYLAŞ: Zenginlik
PARLA: Göz alıcı PATAN: Penis PAYLAŞMAK: Zenginleşmek
PARLAÇ: Flaş PATANAK: Ispanak PAYMAK: Zaman geçmek
PARMAK: Parmakla basmak PATAT: Patates (Aravak-Taino’ca) PAYNAGAN: Kış bayramı [479]
PARMAKÇAK: Tuş (klavye) PATKA: Nikotin PAYTAL: Kurbanlık hayvan
PARSAK: Merhamet PATLAÇ: Bomba PAYZAN: Kavanoz
PARTLAÇ: Bomba PATLANÇ: İnflak PAZÇAK: Mektup zarfı
PARTLAMAK: Patlamak PATMAN: Kovan PAZÇAN: Pul
PARUM: Bizans (Doğu Roma) PATRAK: Popkorn (mısır patlağı) PAZMAK: Damgalamak
PASAR: Sarımsak PATRAMAK: Saçılmak PAZIK: Kasvetli
PASMAR: Tecavüz PAVURGAN: Uçar sincap [478] PAZIKMAK: İçi daralmak
PASMARLAMAK: Tecavüz etmek PAY: Mübarek PAZINMAK: Zulüm görmek
PASMARLANMAK: Tecavüz olmak PAYA: Sırık PAZIR: Mühür
PASTIRGAÇ: Cendere PAYAK: Demin (az önce) PAZIRGA: Kabus
PASTIRMA: Baharatlı et kurutması PAYALA: Demin (az önce) PAZIRGANMAK: Kabus görmek
PASTIRMAK: Preslemek PAYALAMAK: Sırık dikmek PAZIRMAK: Dava açmak [480]
PAŞAVUL: General PAYALANMAK: Sırık dikilmek PAZIŞKAN: Pul (mektup)
PAŞIK: Milli marş PAYAN: Armonika (Rusça) PAZIŞMAK: Mektuplaşmak

199
PAZITMAK: Zulmetmek PEPEMEK: Kekeme konuşmak PIÇMAK: Hadım (iğdiş) etmek
PEÇEK: Duvar sarmaşığı PERÇEĞEN: Moltacilla kuşu PIÇMAL: Hadım (iğdiş)
PEÇELGEN: Hadım (iğdiş) PERGEMEK: Başını örtmek PIÇRAĞAN: Pis
PEÇELMEK: Hadım (iğdiş) edilmek PERGENÇEK: Türban (başörtüsü) PIÇRAK: Pis
PEÇEN: Mera PERGENMEK: Başını örtünmek PIÇRAMAK: Kirlenmek
PEÇENE: Bisküvi PEREMEÇ: Tatar mantısı PIÇRATMAK: Kirletmek
PEÇEMEK: Hadım (iğdiş) etmek PERİNMEK: Huysuzlanmak PIĞRAĞAN: Helikopter
PEGEM: Çalı horozu PERİNÇEK: 1. Huysuz 2. Sadık PIĞRAMAK: Yükselmek
PEGENE: Kukla PERİTMEK: Huysuzlandırmak PIĞRATMAK: Yükseltmek
PEĞERLEK: Kambur PERLEĞEN: Karadut PIRGI: Düdük
PEĞERLENMEK: Sırtı bükülmek PERSİK: Şeftali (Rusça) PIRLAMAK: Dönerek uçmak
PEKİMEK: Katılaşmak PERTLEMEK: Patlamak PIRLANMAK: Dönmek [482]
PEKİNÇEK: Katılaşmış PERTLEN: Patlak PIRLATMAK: Döndürmek
PEKİNMEK: Katılaşmak PERTLETMEK: Patlatmak PIRLAVAÇ: Fırıldak (oyuncak)
PEKİŞ: Katılık PEŞEKMEK: Güneşte olgunlaşmak PIŞARMAK: Emülsifye etmek
PEKİTMEK: Katılaştırmak PEŞEMEK: Eşelemek PIŞILDAMAK: Fokurdamak
PEKMEG: Karpuz balı [Pekmek] PEŞENMEK: Eşelenmek PIŞIRDAMAK: Fokurdamak
PEKMEK: Katılaşmak PEŞETMEK: Güneşte kurutmak PIŞKALAK: Peynir yağı
PEKNE: Boza (darı ekşitmesi) PEŞMEK: Güneşte kurumak PIŞKAN: Emülsifye
PEKREŞMEK: Katılaşmak PETENEK: Mide PIŞLAK: Eritme peynir
PEKTEMEK: Tahkim etmek PIÇAĞAN: Kangren PIŞLAMAK: Peynir erimek
PEKTELMEK: Tahkim edilmek PIÇALGA: Neşter PIŞLATMAK: Peynir eritmek
PEKTENMEK: Tahkim olmak PIÇALMAK: Neşterle kesilmek PIŞMAK: Emülsifye olmak
PEL: Somon balığı PIÇAMAK: Ampute etmek PIŞRINMAK: Hezeyan etmek
PELÇEV: Çeyiz PIÇANAK: Ampute (kesik organ) PITANAK: Yapışkan diken
PELEN: Gazel (hayvan) [481] PIÇANMAK: Ampute olmak PIZINMAK: Fırınlanmak
PELENE: Üvez ağacı PIÇAR: Amputasyon bıçağı PIZIR: Fırın
PELNEMEK: Tedarik olmak PIÇGAN: Hadım (iğdiş) PIZIRMAK: Fırınlamak
PELNETMEK: Tedarik etmek PIÇKA: Kibrit PIZRAK: Dağ kedisi
PEPEME: Kekeme PIÇKAK: Hayvanların ayak derisi PİDİÇİN: Tatlısu levreği

200
PİÇE: Kes (kuru ot) PİŞPEĞEN: Ham (çiğ) PORLAN: Küstah
PİÇEÇİ: Tırpancı PİT: Yazı fırçası PORLANMAK: Küstahlık etmek
PİÇEK: Tırpan PİTEÇ: Kalem PORSUK: Kokar sansar
PİÇELEK: Kurumuş tarla PİTELMEK: Yazılmak POSTAN: Bekar
PİÇELEMEK: Tırpan sallamak PİTEMEK: Fırça ile yazmak POSTANMAK: Bekar kalmak
PİÇELENMEK: Tırpanla biçilmek PİTİÇ: Mektup POTUK: Deve yavrusu
PİÇEMEK: Tırpanlamak PİTİG: Fırça yazısı POZAMAK: Silmek
PİÇEN: 1. Saman 2. Temmuz ayı PİTİM: 1. Senet 2. Mukavele POZAN: Silgi
PİÇENEK: Biçilmeye hazır tarla PİTİMEK: Senet imzalamak POZANMAK: Silinmek
PİÇER: Ekin biçme makinesi PİTİŞMEK: Sözleşme imzalamak POZKUÇ: Kayabalığı
PİÇEREK: Orak PİYE: Kundak (bebek giysisi) POZMAK: Feshetmek
PİÇERGE: Çim biçme makinesi PİYELEMEK: Kundaklamak (bebek) POZUK: Mart ayı
PİÇERMEK: Orakla biçmek PİYELENMEK: Kundağa sarılmak POZUNMAK: Fesholmak
PİÇGEN: Saman PİZEN: Delilik otu POZUTMAK: Fesh etmek
PİÇİLGEN: Biçilmiş ot / tarla POĞDARGA: Gurur PÖGE: Hesap
PİÇİN: Hasat POĞDARGAMAK: Gururlanmak PÖGELEMEK: Hesaplamak
PİÇİNMEK: Hasat edilmek POĞDARGANMAK: Gururlanmak PÖGELENMEK: Hesaplanmak
PİÇMEK: Ot / tarla biçmek POĞDARHA: Ejderha [483] PÖGELEŞMEK: Hesaplaşmak
PİŞİRGEÇ: Tüpgaz ocağı POĞANAK: 1. Sis 2. Ejderha PÖGERMEK: Problem çözmek
PİLİK: Fitil POĞUNMAK: Zulme uğramak PÖLEK: Düğün yemeği
PİNDEK: 1. Cüce 2. Bücür POĞURMAK: Zulmetmek PÖREŞ: Porsuk
PİNTİ: Cimri POL(ON): Leh (Polonyalı) PÖZE: Çeşme
PİRPİREK: Fırıldak (oyuncak) - Pol(on)ca: Lehçe (Polonya dili) PÖZEK: Şubat ayı
PİRTELEK: Set (engel) - Pol(on)ya: Lehistan PUÇ: Iskarta [485]
PİSİK: 1. Kedi 2. Ev kedisi POLAT: Çelik PUÇUR: Tomurcuk
PİŞÇE: Yeme POR: 1. Küstah 2. Mantar kavı PUDAK: Branş
PİŞGEL: Çabuk pişen PORAZ: Alacakaranlık PUĞA: Seylan Kajusu (bitki)
PİŞİNÇ: Pişme seviyesi PORDAK: 1. Testis 2. Husye PUĞBAY: Beşik
PİŞİREÇ: Fırın PORHAN: Şaman [484] PUĞLAMAK: Azarlamak
PİŞKEN: Pişmiş PORLAMAK: Küstah davranmak PUĞLANMAK: Öfkelenmek

201
PUĞUR: Safra kesesi PUSAMAK: Pusu kurmak PÜDRE: Sibirya tilkisi
PUĞURMAK: Kokmak PUSANAK: Siper PÜDÜRÇÜ: İnşaatçı (müteahhit)
PUĞURTMAK: Kokutmak PUSANÇ: Sipere yatma PÜDÜRGE: İnşaat
PULAN: Alkes geyiği PUSANGA: Mevzi PÜDÜRMEK: İnşa etmek
PULAY: Haram PUSANMAK: Sipere yatmak PÜDÜRMEN: İnşaat mühendisi
PULAYSI: Haramdan hasta olma PUSARAK: Kamuflaj PÜĞREK: Devekuşu
PULAYSIMAK: Haram çarpmak [486] PUSARMAK: Kamufle olmak PÜKSÜN: Lades kemiği
PULGAMAK: Lekelemek PUSAT: Silah PÜKÜNÇ: Red
PULGANMAK: Lekelenmek PUSATMAK: Silah kullanmak PÜKÜNMEK: Reddetmek
PULGAR: Leke yapıcı PUSATMAN: Silahşör PÜKÜRMEK: Veto etmek
PULGAŞ: Leke PUSKU: Siper PÜR: 1. Yaprak 2. Sayfa, sahife
PULGATMAK: Lekeletmek PUSMAK: Sipere yatmak PÜRÇEK: 1. Kakül 2. Tomurcuk
PUMA: Dağ aslanı (Keçuaca) PUSUK: Siper PÜREMEÇ: Hamburger
PUR: Koku PUSUN: 1. İltica 2. Sinme PÜREMEK: Dürüm yapmak
PURA: 1. Aygır 2. At tanrısı (mit) PUSUNCU: Mülteci PÜREN: Funda
PURAÇ: Testi PUSUNÇ: İltica PÜRGE: Sepet
PURAĞAN: Kar fırtınası PUSUNMAK: İltica etmek PÜRGEMEK: Kaplamak
PURAMAK: İlave etmek [487] PUSUŞMAK: Pusuya yatışmak PÜRGENMEK: Kaplanmak
PURANMAK: İlave edilmek PUŞAK: Dert PÜRKÜÇ: Fıskiye
PURBAŞ: İspinoz kuşu PUŞANMAK: Hiddetlenmek PÜRKÜMEK: Püskürmek
PURÇ: Biber PUŞAY: Hayıflanma PÜRLENMEK: Yaprak açmak
PURGAMAK: Pervane dönmek PUŞAYMAK: Hayıflanmak PÜRLEŞMEK: Yaprak açışmak
PURGANMAK: Pervane dönmek PUŞMAK: Dertlenmek PÜSE: Kemer
PURGATMAK: Pervane çevirmek PUŞRULMAK: Hiddetlendirilmek PÜSEMEK: Kemer bağlamak
PURGUÇ: Tornavida PUŞURGAMAK: Gücenmek PÜSENMEK: Kemer bağlanmak
PURLAMAK: Koklamak PUŞURGANMAK: Darılmak PÜSKÜL: Saçak
PURMAK: Kokmak PUŞURMAK: Hiddetlenmek PÜSMEK: Saklanmak
PURNAMAK: Koku almak PUYGAN: Akçam ağacı PÜŞKEÇ: Gofret
PURNATMAK: Koku yaymak PUZUĞAN: Pankreas PÜŞKEL: Peksimet
PUSALGA: Siper PUZUN: Sodyum sülfat PÜTKÜ: Gaita (dışkı)

202
PÜSKÜRÜK: Erüptiv SAÇAN: 1. Müsrif 2. Cömert SAGUNUYU: Muayenehane
PÜTMEK: Gaitalamak (dışkılamak) SAÇANAK: Saç teli SAĞAÇ: Sağımhane
-R– SAÇARGA: Tohum saçma aleti SAĞAK: 1. Havan 2. Çene altı
RAK: Efsanevi ülke SAÇAV: Sofra SAĞAKAY: Sağ elini kullanan
RAMAZAN: Oruç ayı (Arapça) SAÇAYIRAN: Toka SAĞAL: Süt güğümü
RAŞTOĞAN: Yeni yıl bayramı SAÇAYIRMAK: Tokalamak SAĞALAMAK: Kontrol etmek
RAYON: İlçe (Rusça) SAÇBAV: Baş örtüsü SAĞALANMAK: Kontrol edilmek
ROBOT: İnsansı makine (Çekçe) SAÇI: Saçarak sunulama (tahıl vs.) SAĞALDA: Basamak
RUTEN: Ukraynalı SAÇILGA: Saçı kurbanı (gıda) [489] SAĞALDAMAK: Sağmak (süt)
- Rutence: Ukrayna dili SAÇILAMAK: Serpmek SAĞALDANMAK: Sağılmak (süt)
- Ruteniye: Ukrayna SAÇILANMAK: Serpilmek SAĞALDIRIK: Çene altı bağlı şapka
-S– SAÇILIK: Sunu nesnesi SAĞALMAK: Tedavi olmak
SABA: 1. Hitap 2. Haber SAÇIM: Mayıs ayı SAĞALTMAK: Tedavi etmek
SABACI: 2. Hatip 2. Haberci SAÇKIRMAK: Saç dökmek SAĞALTMA: Tedavi
SABAĞ: Kımız tulumu SAÇMAG: Serpme ağ [Saçmak] SAĞALTMAN: 1. Hekim 2. Doktor
SABAK: 1. Koçan 2. Değnek [488] SAÇMAK: Ağ atmak SAĞAM: Saç boncuğu
SABAKLAMAK: Değneklemek SADAK: Ok kılıfı SAĞAN: Bayağı doğan (kuş)
SABAKLANMAK: Değneklenmek SADAN: Dost SAĞANA: Sanduka
SABAMAK: Dövmek SADANMAK: Teselli olmak SAĞANÇIK: Ruh (kuş şeklinde)
SABAN: Tarla sürme aracı SADATMAK: Teselli etmek SAĞANMAK: Yağmak
SABANMAK: Dövülmek SADILAMAK: Yoklama yapmak SAĞARGA: Süt sağma makinesi
SABANTOY: Saban bayramı SADILANMAK: Yoklanmak SAĞARTKA: Koyun kenesi
SABAR: 1. Haberci 2. Kavgacı SAGAĞAN: Beyaz SAĞAŞ: Körebe oyunu
SABARMAK: Kavga çıkarmak SAGALAK: Bıyıklı balık SAĞAT: 1. Dinç 2. Durak 3. Mümin
SABAŞMAK: Vuruşmak SAGALAMAK: Merhamet etmek SAĞAY: Zinde
SABUKLAMA: Hezeyan SAGALANMAK: Rahmet edilmek SAĞAYMAK: Tedavi olmak [490]
SABUKLAMAK: Hezeyan etmek SAGAY: Tereyağı SAĞAYTMAK: Tedavi etmek
SABUKLANMAK: Hezeyan edilmek SAGU: Mersiye SAĞAZ: Sağ aşık kemiği
SAÇAĞAN: Hamam böceği SAGUN: 1. Hekim 2. Doktor SAĞAMUK: Sağ elini kullanan
SAÇAL: Saçma püskülü (süt vs.) SAGUNÇAK: Cenaze alayı SAĞBAKIŞ: Basiret

203
SAĞBAKMAK: Basiret etmek SAĞINMAK: Merak etmek SAHLAŞMAK: Amin deyişmek
SAĞBAMAK: Alarm vermek SAĞINMIŞ: 1. Meraklı 2. Hasretli SAHMAN: Fırsat
SAĞBAN: Alarm SAĞIRMAK: Sakinleşmek SAJA: Kask (Mançuca)
SAĞBANMAK: Alarm verilmek SAĞIRTLAK: Kulağakaçan böceği SAK !: Dikkat!
SAĞBAY: Hak SAĞIRTMAK: Sakinleştirmek SAKA: 1. Arif 2. Aşık kemiği
SAĞDAŞ: Kirve SAĞIŞ: 1. Zeka 2. Kıyas SAKAĞI: Ruam hastalığı
SAĞDAŞMAK: Hısım olmak SAĞIŞLAMAK: Kıyaslamak SAKALAMAK: Çatal batırmak
SAĞDIÇ: Hesap SAĞIŞLANMAK: Kıyaslanmak SAKANMAK: Teyakkuza geçmek
SAĞDUN: Hısım (evlilik akrabası) SAĞIŞLATMAK: Kıyaslatmak SAKAR: Sabun
SAĞDUYU: 1. Aklıselim 2. Basiret SAĞIŞTIRMA: Nispet (oran) SAKAV: 1. Teyakkuz 2. Peltek
SAĞDUYMAK: Aklıselim etmek SAĞIŞTIRMAK: Nispet etmek SAKAVUR: Amonyum zingiber
SAĞIK: 1. Sahih 2. Fiktif SAĞITMAK: Ses kesmek SAKAY: Müteyakkız
SAĞIKMAK: Şifa bulmak SAĞIZAK: Kraliçe arı SAKÇAN: Yaban arısı
SAĞIKTIRMAK: Şifa vermek SAĞIZGAN: Bir yıldız adı SAKÇI: Bekçi
SAĞILGA: Süt sağımı SAĞKAL: Hoşçakal SAKI: Himaye
SAĞILGAMAK: Süt sağmak SAĞLAK: Bıyıklı balık SAKIÇI: Evi koruyan ruh
SAĞILGAN: Sağmal (süt veren) SAĞLANDIRMAK: İmkan vermek SAKIĞ: Serap
SAĞILGANMAK: Süt sağılmak SAĞMAN: 1. Mandıracı 2. Sıhhatli SAKIK: Venüs gezegeni
SAĞILGAR: Süt güğümü SAĞMAY: Tereyağı SAKIL: Hint sincabı
SAĞIMÇI: Süt sağan kişi SAĞNAÇ: Güğüm SAKILDAK: İris
SAĞIMKAY: Sağmal (süt veren) SAĞRAK: 1. Güğüm 2. Mandıra SAKILGA: Müdafa
SAĞIN: 1. Sahih 2. Tefekkür SAĞYAĞ: Tereyağ SAKILGAMAK: Müdafa etmek
SAĞINÇ: 1. Merak 2. Fiksiyon [491] SAĞZIN: Muska SAKILDAN: Müdaf
SAĞINÇAK: Tefekkür SAĞZINMAK: Hayatı korunmak SAKILGANMAK: Müdafa edilmek
SAĞINDIK: 1. Merak 2. Hasret SAĞZITMAK: Hayatını korumak SAKIM: 1. Tefekkür 2. Murat
SAĞINDIZ: 1. Hekim 2. Tabip SAH: 1. Amin 2. Aynen SAKIMAK: Serap / hayal görmek
SAĞINGAMAK: Basiret göstermek SAHALYAN: Heilongjiang nehri SAKINÇ: 1. Dikkat 2. İhtiyat
SAĞINGAR: Basiretli SAHÇI: Evi koruyan ruh SAKINÇLIK: İhtiyat akçesi
SAĞINIR: Meraklı SAHIL: Bozkır tilkisi (İskitçe) SAKINDIRIK: Gerdanlık
SAĞINIŞ: 1. Merak 2. Hasret SAHLAMAK: Amin demek SAKINDIRMA: 1. İhtar 2. İkaz

204
SAKINDIRMAK: İkaz / ihtar etmek SAKTANMAK: İhtiyatlı davranmak SALGAMAK: Kement atmak
SAKINIR: İhtiyatlı SAKYAN: Muska SALGANMAK: Kementlenmek
SAKIR: Hayalet SALA: Balkon SALGAR: 1. Usül 2. Kaide (kural)
SAKIRAMAK: Hayalet görmek SALACAK: Teneşir taşı SALGARA: Başına buyruk
SAKIRANMAK: Hayalet çarpmak SALAHAY: Püskül SALGAT: Kibar
SAKIRGA: Kene SALAMA: Tahsisat SALGIÇ: Vazo
SAKIŞ: 1. Muhafaza 2. İhtiyat SALAMAK: Tahsis etmek SALGIR: Atik
SAKIŞMAK: Muhafaza etmek SALAMAN: Azad olmuş köle SALGIT: 1. Fidye 2. Mebus
SAKIT: Temkinli SALAMÇAK: At eyeri kayışı SALIĞ: 1. Emanet 2. Salı günü
SAKITMAK: Temkinli davranmak SALAMIŞ: Azade SALIĞÇI: Emanetçi
SAKIZAK: Başıboş cin (mitoloji) 492 SALAN: Taarruz SALIK: 1. Haber 2. Put 3. Sincap
SAKLAĞAÇ: Mahfaza SALANCI: Taarruz eden SALIKÇI: Haberci
SAKLAM: Emanet SALANMAK: Tahsis olmak SALIKMAK: Haber almak
SAKLANÇ: Emanet SALAR: Sevkiyatçı SALIM: Ferman
SAKLANGAN: Mahfuz SALAV: Davetiye SALIN: 1. Eda 2. Jest
SAKLARGA: Kasa SALAY: İşaret SALINDI: 1. Edalı 2. Saç örgüsü
SAKLAV: Emanetçilik SALBAN: Karabuğday SALINGA: Ferman
SAKLAVAÇ: Kasa SALÇIK: Başına buyruk SALINGI: Elbise eteği
SAKLAVUL: Kasa bekçisi SALÇIN: Hırçın SALIR: Azade
SAKLICA: 1. Hazine 2. Kasa SALÇUK: Silahşör SALIŞTIRMA: 1. İzafet 2. Kıyas
SAKLICAK: Esrarengiz SALDA: Şaman ruhu SALIŞTIRMAK: İzafe / kıyas etmek
SAKLIK: 1. Temkin 2. İhtiyat SALDAM: Sıra (oturak) SALIT: 1. Haber 2. Davet
SAKMAN: 1. Muhafız 2. Dikkatli SALDAMAK: Kemirmek SALITMAK: Haber salmak
SAKRAK: 1. Sürahi 2. Kadeh SALDANMAK: Kemirilmek SALKAMA: Ayran
SAKRAMAK: Su doldurmak SALDI: Pulluk (saban) SALKAMAK: Ayran yapmak
SAKRANMAK: Su dolmak SALDIRMAN: Mütecaviz SALKAR: Köhne
SAKSAĞUL: Haloksilon ağacı SALGA: 1. Kement 2. At kızağı SALKARMAK: Köhnemek
SAKTALGAN: İhtiyatlı SALGAN: Egemenlik SALKIN: Rüzgar
SAKTAMAK: İhtiyat etmek SALGALAMAK: Çalkalamak SALKINMAK: Rüzgar esmek
SAKTAN: Zinhar SALGALANMAK: Dalgalanmak SALLAK: Kasap

205
SALLAMA: Avize SANAĞ: Hesap SANÇAR: 1. Hançer 2. Satürn
SALMA: Makarna SANAĞÇI: Muhasebeci SANÇIK: Kanca
SALMAÇ: Asılarak kuruyan hamur SANAĞAN: Niyetli SANÇILMAK: Saplanmak
SALMAG: Ciddiyet [Salmak] SANAĞAT: Muhasebe [494] SANÇIR: Kargı
SALMAK: Ciddiye almak SANAĞLIK: Hesap defteri SANÇIRA: 1. Şecere 2. Soyağacı
SALMAN: Garson SANAK: 1. Beklenti 2. Meftun SANÇIŞ: 1. Saplama 2. Batırma
SALMAŞ: Makarna SANAKDAMAK: Beklenti duymak SANÇIŞMAK: Karşılıklı saplamak
SALPAMAK: Zayi olmak SANAL: Zahiri SANÇITMAK: Batırmak
SALPANMAK: Boşa uğraşmak SANALGA: Simülasyon SANÇKAN: Musa (Lycium) ağacı
SALPATMAK: Zayi etmek SANALGAÇ: Simülatör SANÇKI: Çatal
SALT: 1. Sırf 2. Mutlak SANALGI: 1. Hayal 2. Zan SANÇMAK: Batırmak
SALTAN: 1. Bekar 2. Monark [493] SANALMAK: Zannetmek SANDALAMA: Rahatta duruş (asker)
SALTAR: 1. Kral 2. Galaksi SANAM: 1. Hesap 2. Rakam SANDALAMAK: Bacak açık durmak
SALTIK: 1. Mutlak 2. Bekar SANAMAK: Hesaplamak [495] SANDAY: Niyet
SALTIN: Yalnız SANANMAK: Muhakeme etmek SANDAYLAMAK: Niyet etmek
SALTMAK: Çözmek SANAR: 1. Müshil 2. Pürgatif SANDAYLANMAK: Niyetlenmek
SALTUK: Azat SANARAK: Halüsinasyon SANDIRAK: Hezeyan
SALU: Sakal (Mançuca) SANARGAMAK: Vesvese yapmak SANDIRAMAK: Hezeyan etmek
SALVAR: Akbaba kuşu SANARGANMAK: Vesvese yapmak SANDIRGA: Boğaz kayışı (atçılık)
SALYAN: Hemen SANARMAK: Sanrı görmek SANDUĞAÇ: Bülbül
SAMAK: Hesap etmek SANASAN: Sanki SANG: Mükafat (Mançuca)
SAMAR: Nazar (kem göz) SANAŞ: Fikir çatışması SANGA: Cemaat (Çince)
SAMRAMAK: Sayıklamak SANAŞMAK: Fikirleri çatışmak SANGAMAK: Mükafatlandırmak
SAMRANMAK: Hezeyan etmek SANAT: 1. Hesap 2. Muhasebe [496] SANGAN: Başarı (Mançuca)
SAMSA: Baklava SANATMAK: Muhasebe etmek SANGAR: İhmalkar
SAMURAY: Kılıç silahşörü (Japonca) SANAV: Zan SANGARMAK: İhmal etmek
SAN: 1. Ünvan 2. Rakam 3. Miktar SANAY: Muhasebe SANGATAY: Başarılı (Mançuca)
SANAÇ: Fikir SANÇ: Deri çanta SANGAY: Av tanrısı (mitoloji)
SANAÇLAMAK: Fikir üretmek SANÇAK: Mızrak SANGI: İlüzyon
SANAÇLANMAK: Aklına takmak SANÇAN: Çuvaldız SANGIÇ: Muhterem

206
SANGIZ: Ağda SANSINMAK: Kaale almak SARAÇ: Çift hörgüçlü deve
SANGRAM: Manastır (Sanskritçe) SANSITMAK: Kaale aldırmak SARAGAY: Sarı çam ağacı
SANI: Zan SANSIZ: Namsız SARAĞAÇ: Başörtüsü
SANIK: Zanlı SANSIZLAMAK: Kaale almamak SARAĞAN: Mercanköşk bitkisi
SANILDAK: Felçli SANTALANMAK: Aklını yitirmek SARAK: Ambalaj
SANILGA: Not (hatırlatma) SANTUR: Yunan çalgısı (Yunanca) SARALA: Sarı kaz
SANIR: Hayalperest SANZA: Kadayıf SARAMAK: Fethetmek
SANIRMAK: Hayal kurmak SAPAĞ: Sıra (dizi) SARAMAY: Tereyağı
SANISKAN: Saksağan SAPAL: Kiremit SARAMCIN: Maymun
SANITMAK: Hayale inandırmak SAPALAK: 1. Tevzi 2. Ziraat vergisi SARAN: 1. Cimri 2. Tamahkar
SANIZ: Reçine SAPALAMAK: Tevzi etmek SARANA: Zambak
SANIZDAMAK: Reçine akmak SAPALANMAK: Tevzi olmak SARANÇA: Yusufçuk böceği [497]
SANIZDATMAK: Reçine akıtmak SAPANÇA: Küçük sapan SARANLAMAK: Tamah etmek
SANK: Sac ayağı, üç ayak SAPAR: 1. Aykırı 2. Kabza SARANLANMAK: Tamah etmek
SANKILÇAK: Kırkbayır (organ) SAPAY: Kupa (iskambil) SARANMAK: Cimrilik etmek
SANKUR: Hayret SAPÇA: 1. Kulp 2. Kabza SARAPAN: Bluz (kolsuz atlet)
SANLAK: Hürmet SAPÇAK: Varil SARAS: Kolonok (bir tür hayvan)
SANLAMAK: Hürmet etmek SAPINÇ: Dalalet (sapkınlık) SARASAMAK: Tatil yapmak
SANLAŞMAK: Hürmet edişmek SAPINMAK: Manyaklaşmak SARAŞ: Sahur
SANLAV: 1. Hürmet 2. Muhterem SAPKA: Cop (polis değneği) SARATAN: Peygamberdevesi
SANLAY: Muhterem SAPLAK: 1. Kabza 2. Maşrapa SARBAĞA: Kısrak (1 yaşında)
SANLI: Namlı SAPLICAN: Akciğer zarı iltihabı SARBAKŞIN: Maymun
SANLIK: İhtiram SAPMAG: Morg [Sapmak] SARBALMAK: Elle kavranmak
SANRAMAK: Hezeyan etmek SAPMAK: Kuytuda kalmak SARBAMAK: Parmak ayırmak
SANRI: Halüsinasyon SAPMAN: Manyak SARBANMAK: Elle kavramak
SANRIMAK: Sanrı görmek SAPTALMA: Kote (borsa) SARBAYKAN: Hallaç (yün çırpıcı)
SANRITMAK: Sanrı gördürmek SAPTALMAK: Kote edilmek SARBAYMAK: Yün çırpmak
SANSAK: İntiba SAPTAMAK: Tespit etmek SARBAZ: Yün çırpma çubuğu
SANSAMAK: İntiba edinmek SAPTANMAK: Tespit edilmek SARBAZAN: Top (silah)
SANSATMAK: İntiba edindirmek SARA: Ay (takvim ölçüsü) SARBAZLAMAK: Çırpmak

207
SARBAZLANMAK: Çırpılmak SARKAÇ: Pandül SARPAN: Masa örtüsü
SARÇAK: Ayçiçek yağı SARKAN: Ejderha SARPIN: Silo
SARGA: 1. Başörtüsü 2. Kalbur SARKANAK: Avize SARS: Romatizma
SARGALDAK: Sarı gül SARKAYIK: İşkembe SARSAK: Sersem
SARGAMAK: Baş örtmek [498] SARKIM: Yoğurt suyu SARSAKLANMAK: Sersemlenmek
SARGAN: Avuz sütü yiyeceği SARKIN: Kuru buz SARSAKLAŞMAK: Sersemleşmek
SARGANMAK: Baş örtülmek SARKINÇAK: Kırkbayır (organ) SARSALANMAK: Titremek
SARGAŞ: 1. Türban 2. Kalbur SARKINMAK: Taciz etmek SARSAMAK: Titremek
SARGAŞMAK: Türbana girmek SARKIT: Stalaktit SARSATMAK: Titretmek
SARGAT: İğde (ağaç, meyve) SARKUÇ: Kalbur SARSIK: Sünepe
SARGAY: 1. Yaban gülü 2. Zambak SARLAK: Kokarca (hayvan) SARSINMAK: Zelzele olmak
SARGAYAH: Maslenitse [499] SARLAMAK: Ziyafet vermek SARSITMAK: Zelzele yapmak
SARGAYMAK: Sarılık olmak SARLANMAK: Sarılmak SART: Tüccar (Sanskritçe)
SARGIÇ: Masura SARLAŞMAK: Sarılmak SARTAHUN: Tehlike (Mançuca)
SARGIN: 1. Kibar 2. Sarılmış SARLUK: Yak (Tibet sığırı) SARTAK: 1. Tabut 2. Darağacı
SARGINMAK: Kibarlık etmek SARMAL: 1. Spiral 2. Helezoni SARTAVUL: Harap kent
SARGUT: Güneş ışığı SARMALMAK: Spiralleşmek SARTIK: Farklı
SARHAN: Ejderha Kral SARMAN: Cana yakın SAS: 1. Lağım 2. Foseptik çukuru
SARIKUŞ: Şahin kuşu SARMANA: Rahip (Sanskritçe) SASI: Kötü kokulu
SARIN: Beste SARMANMAK: Kucaklaşmak SASIK: Kötü koku
SARINÇ: Bobinaj SARMATMAK: Sardırmak SASIMAK: Kötü kokmak
SARINÇAK: 1. Şal 2. Çarşaf (giysi) SARMAY: Deri ceket SASINMAK: Kötü kokmak
SARINCI: Besteci SARMUK: Şalgam SASITMAK: Kötü kokutmak
SARINDAMAK: Bestelemek SARNA: Beste SASKI: At sineği
SARINDANMAK: Bestelenmek SARNAÇI: Besteci SAŞMAK: Durmak
SARINGA: 1. Sigara 2. Puro SARNAMAK: Bestelemek SAŞIRMAK: Durdurmak
SARIŞMAN: Sarışın SARNALMAK: Bestelenmek SATA: Mercan
SARIT: 1. Ambalaj 2. Stransiyum SARNATMAK: Bestelemek SATAK: 1. Pazar (çarşı) 2. Piyasa
SARK: Safra SARNAV: Kaside SATAKLAMAK: Pazarlamak
SARKA: Uzun yelek SARNAY: Yay (okçuluk) SATAKLANMAK: Pazarlanmak

208
SATAKLAŞMAK: Çok satılmak SATIN: 1. Ticaret 2. Alışveriş SAVALANMAK: Müjde almak
SATAKSIZ: Piyasası olmayan SATINÇ: Pazarlama SAVAMAK: Haber / ders vermek
SATALAMAK: Piyasaya sunmak SATINMAK: Pazarlamak SAVAN: Elçi
SATALANMAK: Piyasaya çıkmak SATIR: Para SAVANMAK: Haber almak
SATALAŞMAK: Pazarlık etmek SATIŞKAN: Tüccar SAVAR: Savunma cihazı
SATALAV: 1. Müzayede 2. Mezat SATIŞMAK: Birlikte satmak SAVARMAK: Hamleyi atlatmak
SATALGA: Pazar yeri SATKA: İhanet SAVAT: 1. Hediye 2. Armağan
SATAN: Şeytan (İbranice) SATKAÇ: İşporta SAVBAY: Müşir (rütbe)
SATAN: 1. Bacak boyu 2. Hain [500] SATKAMAK: İhanet etmek SAVDAK: Hipotez
SATANAK: 1. Dükkan 2. Market SATKANMAK: İhanete uğramak SAVDAMA: İddianame
SATARAK: Reklam SATKAN: Hain SAVDAMAK: İddia etmek
SATARAN: 1. Tâcir 2. Hakem tanrı SATLAK: Ceviz SAVDUK: Veda
SATARMAN: Tüccar SATLICAN: Zatülcenp hastalığı SAVGA: 1. Hibe 2. Müdafa
SATAV: 1. İhanet 2. Hıyanet SATMAG: Dükkan [Satmak] SAVGALAMAK: Hibe etmek
SATIÇ: Ticaret SATMAK: Ticaret yapmak SAVGALANMAK: Hibe almak
SATIĞ: Ticaret SATMAN: Pazarlamacı SAVGAMAK: Teberru vermek
SATIĞÇI: Tüccar SATRAMAK: Böğürmek SAVGANMAK: Teberru almak
SATIĞLAMAK: Ticaret yapmak SATSAMAK: Pazarlamak SAVGAT: Teberru
SATIĞLAŞMAK: Alışveriş yapmak SATSANMAK: Pazarlanmak SAVGU: 1. Şifa 2. Derman
SATIK: 1. Ticaret 2. Satılmış SATUV: Pazarlama SAVGUMAN: Doktor (unvan)
SATIKÇI: Tacir SATUVLAMAK: Reklam yapmak SAVIK: Haber
SATIKLAMAK: Satışa çıkarmak SATUVLAŞMAK: Pazarlık etmek SAVIKLAMAK: Haber vermek
SATIKLANMAK: Satışa çıkmak SAV: 1. İddia 2. Tez 3. Kainat SAVIKLANMAK: Haber almak
SATIKLAŞMAK: Takas etmek SAVA: 1. Müjde 2. Haber SAVIKLAŞMAK: Haberleşmek
SATIKUYU: Market SAVACAK: Kanal kapağı SAVKAL: Elveda
SATILAMA: Pazarlama SAVACI: 1. Nebi 2. Peygamber SAVKALAMAK: Veda etmek
SATILAMAK: Pazarlamak SAVAK: 1. Ders 2. İbret SAVKALAŞMAK: Vedalaşmak
SATILAŞMAK: Pazarlık etmek SAVAKDAŞ: Sınıf arkadaşı SAVKALDI: Veda
SATILAV: İhanet SAVALAK: 1. Kıssa 2. Katakulle SAVLAMAK: İddia etmek
SATILAY: Fesat tanrıçası (mitoloji) SAVALAMAK: Müjde vermek SAVLANMAK: İddia edilmek

209
SAVLAŞMAK: İddialaşmak SAVURMAN: Müsrif SAYAV: Muhasebe
SAVLIK: İddia konusu şey SAVUT: 1. Zırh 2. Silah SAYAVCI: Muhasebeci
SAVMALDIK: Ispanak SAVUTLAMAK: Silahla saldırmak SAYAVLAMAK: Muhasebe etmek
SAVRAMAK: İddiada bulunmak SAVUTLANMAK: Silahlanmak SAYÇI: Sayım memuru
SAVRANMAK: İddia edilmek SAVUTMAK: Hamleyi geçiştirmek SAYDAM: Şeffaf
SAVRUN: Ahd (azim) SAVUTMAN: Silahşör SAYDI: Majeste (Mançuca “Saytu”)
SAVRUNMAK: Ahd (azim) etmek SAY: 1. Sinir krizi 2. Yassı taş [501] SAYGA: Bozkır antilobu
SAVSAMAK: İhmal etmek SAYA: 1. Mani (edebiyat) 2. Ağıl SAYGAÇ: Ölçer (ölçme aleti)
SAVSANÇ: İhmal SAYAÇI: Mani okuyucu SAYGAH: Şamanın yardımcı ruhu
SAVSANMAK: İhmal edilmek SAYAGAN: Yaz bayramı [502] SAYGAK: Mezar taşı [505]
SAVSAMAN: İhmalkar SAYAĞLAMAK: Sinir krizi geçirmek SAYGAMAK: Moralini bozmak
SAVSATMA: İhmal SAYAĞLANMAK: Siniri bozulmak SAYGANMAK: Morali bozulmak
SAVSATMAK: İhmal ettirmek SAYAK: 1. Hesap 2. İnziva SAYGAR: Psikanalist
SAVU: Hamleden kurtulma SAYAKÇI: 1. Hesapçı 2. Münzevi SAYGARMA: Psikanaliz [506]
SAVUK: 1. İhmal edilmiş 2. Issız SAYAKMAK: İnzivaya çekilmek SAYGARMAK: Psikanaliz yapmak
SAVUKAN: İhmalkar SAYAL: Azad SAYGIN: Muhterem
SAVUKMAK: Terk etmek SAYALAMAK: Mani okumak SAYGIRMAK: Ayırt etmek
SAVULÇAK: Tenya SAYALANMAK: Hediye toplamak SAYHAN: Muhterem [507]
SAVULMAK: Geri çekilmek SAYALATMAK: Mani okutmak SAYIK: Hezeyan
SAVUN: Celp SAYALAY: Yazlık (yaz evi) SAYIKMAK: Hezeyana kapılmak
SAVUNÇ: Müdafa (hukuk) SAYALGAN: Azad olmuş (köle) [503] SAYIKLAMAK: Uykuda konuşmak
SAVUNCA: Def (hukuk) SAYALMAK: Azad olmak [504] SAYIL: İtibar
SAVUNDUK: Def (hukuk) SAYALTMAK: Azad etmek SAYILANMAK: Numaralanmak
SAVUNGA: Müdafaname SAYAMA: Muhasebe SAYILGAN: Muteber
SAVUNGAN: Müdaf SAYAMAK: Muhasebe yapmak SAYINÇ: 1. Hesap 2. Envanter
SAVUNMAN: Avukat SAYAN: 1. Milyon 2. Halk SAYINDI: Muteber
SAVUR: Hovarda SAYANMAK: Muhasebe edilmek SAYINDIZ: Hesap uzmanı
SAVURAK: Yaba SAYARGA: Abaküs SAYINMAK: Hesaba katmak
SAVURGAÇ: Müsrif SAYAŞ: Hesap SAYIR: İçinden su çıkan mağara
SAVURGAN: Müsrif SAYAŞMAK: Hesaplamak SAYIRGAK: 1. Gururlu 2. Kibirli

210
SAYIRGAMAK: Kibirlenmek SAYLAŞMAK: Vekillik etmek SAYRINTI: Rahatsızlık
SAYIRGANMAK: Gururlanmak SAYLATAY: Seçim kurulu SAYRITAY: Senatoryum
SAYIŞ: Hesap SAYLATMAK: Vekalet vermek SAYRITMAK: Hasta etmek
SAYIŞLAMAK: Hesaplamak SAYLAV: 1. Seçim 2. Senatör SAYSA: “Sayın” (Mançuca)
SAYIŞLANMAK: Hesaplanmak SAYLAVÇI: Seçmen SAYSAMAK: Kompliman yapmak
SAYIŞMAK: Hesap vermek SAYLIK: Çobanaldatan kuşu SAYVA: Kırmızı üzüm
SAYIŞMAN: Muhasip SAYMAÇ: Sayışma (tekerleme) SAYZAMAK: Uykuda konuşmak
SAYIŞTAY: Hesap Mahkemesi SAYMA: 1. İtibari 2. Nominal SAYZAN: Sayıklama
SAYIŞTIRMAK: Hesaba çekmek SAYMAN: Muhasip SAYZANAK: Domino (oyun)
SAYIT: 1. Centilmen 2. Muteber SAYMAZ: Saygısız SAYZANMAK: Domino oynamak
SAYITBAY: Beyefendi SAYPAK: Müsrif SAYZAR: Uykuda konuşan
SAYITBAYAN: Hanımefendi SAYPAMAK: İsraf etmek SAYZIRAL: İnkişaf
SAYIZ: Matematik SAYPALMAK: İsraf edilmek SAYZIRAMAK: İnkışaf etmek
SAYKAL: Haffmeşrep kadın SAYRA: Nadide SAZAĞAN: 1. Girdap 2. Anafor
SAYKALMAK: Salınmak SAYRAĞIÇ: Bülbül SAZAK: 1. Kuru soğuk 2. Poyraz
SAYKAMA: Gargara SAYRALMAK: Nadideleşmek [510] SAZAKAN: Su ejderi [512]
SAYKAMAK: Çalkalamak SAYRAM: Şuh SAZAN: İri tatlısu balığı
SAYKAN: 1. Güzel 2. Şuh SAYRAMAK: Şuhluk yapmak [511] SAZANAK: Akıntılı su
SAYKANMAK: Çalkalanmak SAYRAN: 1. Açık saçık 2. Sığ (su) SEBEK: Hasır sepet
SAYLAK: Muteber SAYRANAK: Sığlık alan SEÇEM: Kızılderili şef (Algonkince)
SAYLAM: Tercih SAYRANMAK: Açık saçık giymek SEÇEN: Titiz
SAYLAMÇI: 1. Tercihçi 2. Müvekkil SAYRATMAK: Giysilerini açmak SEÇENEK: Şık (tercih)
SAYLAMAK: Tercih etmek [508] SAYRI: Hasta SEÇERGE: Selektör
SAYLAMAN: Milletvekili SAYRIK: Hasta SEÇİL: Güzide
SAYLANÇI: Talepkar SAYRILMAK: Hastalanmak SEÇİLEMEK: İç çekmek
SAYLANGAN: Güzide SAYRILUYU: Hastane SEÇKER: 1. Milletvekili 2. Senatör
SAYLANMAK: Tercih edilmek [509] SAYRIMAK: Hastalanmak SEÇMEN: Seçme hakkı bulunan
SAYLANTI: Tercih SAYRIMSAMAK: Temaruz etmek SEĞELKE: Ekme makinesi (mibzer)
SAYLAR: Vekil SAYRIMSAR: Hastalık hastası SEĞELMEK: Ekilmek (tohum)
SAYLARMAK: Vekalet etmek SAYRINMAK: Rahatsızlanmak SEĞELTMEK: Ekmek (tohum)

211
SEĞENME: Rüku SELEMEK: Dikiş dikmek SENCE: Mantar (Mançuca)
SEĞENMEK: Rükuya varmak SELEN: 1. Esinti 2. Ferah 3. Bakire SENCER: 1. Tabya 2. İstihkam
SEĞİRTKE: Pire SELENGE: 1. Kıvrak 2. Metal SENDERE: Hamak (asma yatak)
SEĞİRTKEN: Afacan SELENGEN: Kıvrak SENDİRMEK: İkna etmek
SEĞMEK: Eğmek SELENGEŞ: Salıncak SENE: 1. İğne (böcek, arı) 2. Raf
SEĞMEN: Üsteğmen SELENMEK: Sallanmak SENEÇ: Tahta testi
SEJEN: Araba (Mançuca) SELESKE: Cüce kertenkele (Timon) SENEK: 1. Testi 2. Teras 3. Yaba
SEK: 1. Sıra (oturak) 2. Bank SELGEŞ: Çamurlu kar SENEMEK: Zayıflamak
SEKE: Sansar (Mançuca) SELİK: 1. İffetli 2. Harç (vergi) SENETMEK: Zayıflatmak
SEKENDİZ: Satürn (Zühal) gezegeni SELİKÇEK: Bakire SENGE: Servet (Çince)
SEKİ: 1. Bakkal 2. Sedir (koltuk) SELİN: İffet SENGEÇ: Alıç (ağaç, meyve)
SEKİL: Bacaktaki beyazlık (hayvan) SELİNMEK: İffetli davranmak SENGER: 1. Canavar 2. Burç (kale)
SEKİRME: Dans SELİŞMEK: Kıyaslanmak SENGİ: Empati
SEKİRMEK: Dans etmek SELİŞTİRMEK: Mukayese etmek SENGİLEMEK: Empati yapmak
SEKLEM: Kıl çuval SELKİNCEK: Tahterevalli SENGİMEK: Dinmek
SEKMEN: 1. Atlet (giysi) 2. Divan SELKİNMEK: Dengelenmek SENGİR: Dağ yamacı
SEKREMEK: Sıçramak SELKİTMEK: Dengelemek SENGİTMEK: Dindirmek
SEKRETMEK: Sıçratmak SELMEK: Yayılmak SENGÜN: General (Çince)
SEKŞEVİL: Kaktüs SEM: Hazır yiyecek SENİL: 1. Sivilce 2. Çıban
SELÇEMEK: Kıt bulunmak SEMEK: Cenaze SENİLEMEK: Aşık olmak
SELÇEN: 1. Nadir 2. Ender SEMEKLEMEK: Cenaze kaldırmak SENİM: Kredi
SELÇERMEK: Farketmek SEMİR: İştah SENİR: Dağ yolu
SELDE: Soda (maden suyu) SEMİRGEN: İştahlı SENİRÇKE: Ev çekirgesi
SELDEREY: Kereviz SEMLEMEK: Yiyecek vermek SENKİLDEK: Beşik
SELDİRMEK: Seyrek koymak SEMLENMEK: Beslenmek SENKİLDEMEK: Sallanmak
SELDİRTMEK: Seyrek koydurmak SEMLİK: Türkçe bilmeyen SENKİLDETMEK: Sallamak
SELEK: 1. Cömert 2. Şapka SEMLİMEK: Türkçe bilmemek SENLEK: Nezaketsiz konuşan
SELEKE: İstihza (alay etme) SEMREMEK: Şişmanlamak SENLİMEK: “Sen” diye konuşmak
SELEKMEN: Fötr şapka SEMRETMEK: Şişmanlatmak SENMEK: İkna olmak
SELEME: Hançer SEMRÜK: 1. Keklik 2. Besili kuş [513] SENREK: Burun kemiği

212
SEP: Çeyiz SERGEMEK: Sererek kurutmak SERKİŞMEK: Opera oynamak
SEPÇİMEK: Sıçramak SERGENMEK: Serilerek kurumak SERKMEK: Uyumamak
SEPÇİTMEK: Sıçratmak SERGETMEK: Sererek kurutmak SERLEMEK: Teşhir etmek
SEPEK: Araba oku SERGİLEYİM: Teşhir SERLENMEK: Teşhir edilmek
SEPİL: Yaygın SERGÜN: Kurutulmuş yiyecek SERLEVÜK: Fındık
SEPİN: 1. Tohum ekme 2. Çeyiz SERGÜVEN: Ferah SERMEN: Fuar
SEPİNCİ: Tohum ekici SERİ: 1. Halı 2. Kurutulan yiyecek SERMENMEK: Gezerek bakmak
SEPİNÇ: Sirayet SERİĞ: Hafızası zayıf SERMEŞMEK: Kavga etmek
SEPİŞTİRMEK: Sirayet ettirmek SERİĞLENMEK: Hafızası zayıflamak SERNEK: Kibrit
SEPKEÇ: Tohum serpme makinesi SERİK: 1. Yaygın 2. Alzheimer SERPENEK: Dam saçağı
SEPKİ: 1. Serpme 2. Taksimat SERİKMEK: Yaygınlaşmak SERÜVEN: Macera
SEPKİL: Çil (benek) SERİKTEMEK: Alzheimer olmak SERVENDEMEK: Seyahat etmek
SEPLEMEK: Çeyiz dizmek SERİKTİRMEK: Yaygınlaştırmak SERVENDİK: Eğlence gezisi
SEPME: 1. Bulaşıcı hastalık 2. Tifüs SERİM: 1. Teşhir 2. Yayma SESBEĞEN: Radyo
SEPTEMEK: Süslemek SERİMEK: Ferahlamak SESBİLİR: Müzikten anlayan kişi
SEPTENMEK: Süslenmek SERİNÇ: Teşhir SESBİLMEK: Müzikten anlamak
SEPTİ: Çeyiz SERİNGEÇ: Maydonoz SESEK: Sinek (iskambil)
SEPTİMEK: Çeyiz vermek SERİNGEN: Ferah SESEN: Hatip
SEPTİRMEK: Çeyiz hazırlamak SERİNMEK: 1. Yatmak 2. Sabretmek SESENLİK: Hitabet
SERE: 1. Gri 2. Dört parmak ölçüsü SERİTMEK: Ferahlatmak SESEV: Hitabe
SEREBE: Kuş tuzağı SERKE: Erkek keçi SESGEÇ: Mikrofon
SEREĞEN: 1. Zıpkın 2. Balık ağı SERKEK: 1. Uyanık 2. Hassas SESİL: Fonetik
SERELEMEK: Karışla ölçmek SERKEMEK: Uykusuz kalmak SESİNÇ: Hitabet
SERELENMEK: Karışla ölçülmek SERKENMEK: Uykudan sıçramak SESİNME: Sesli düşünme
SEREM: Çayır SERKER: Haydut SESİNMEK: Sesli düşünmek
SEREMEK: Hissetmek (Mançuca) SERKİN: Mesaj (Mançuca) SESİRGE: Gaipten duyulan ses
SERENKE: Kibrit SERKİÇEN: Opera gösterisi SESİRGEMEK: Gaipten ses duymak
SERETEY: Aksesuar SERKİNMEK: Opera söylemek SESİTMEK: Sesini kaybetmek
SERGE: 1. Bayrak direği 2. Avlu SERKİRMEK: Mani olmak SESKE: Balık ağı
SERGEN: Vitrin SERKİŞ: Opera SESKEMEK: Bağırmak

213
SESKENMEK: Bağırmak SEVİNDİK: Saadet SEZGİN: Hassas kişi
SESLEÇ: Diafon SEVİNTİ: 1. Saadet 2. Neşe SEZGİNME: Hassasiyet
SESLEK: Megafon SEVİR: Nisan ayı SEZGİNMEK: Hassasiyet etmek
SESMEK: Konuşmak SEVİRMEK: Aşık olmak SEZGİR: Ferasetli
SESMEZ: Dilsiz SEVİŞKEN: 1. Şuh 2. Cilveli SEZGİRLİK: Feraset
SESTEŞMEK: Aynı anda konuşmak SEVİT: 1. Venüs 2. Zühre SEZİÇEN: Ferasetli
SESTİRMEK: Duyurmak SEVİTMEK: Aşık etmek SEZİK: Hamilelik hassasiyeti
SETEKEY: Serçe parmak SEVLET: Mimari (köken belirsiz) SEZİKLİ: Hassasiyeti olan hamile
SETİK: Esnaf alışverişi SEVLETÇİ: Mimar (köken belirsiz) SEZİKMEK: Hassaslaşmak
SETİKÇİ: Esnaf SEY: Ziyafet SEZİM: Hissediş
SETKİM: İdrak SEYBE: Üvez ağacı SEZİNÇ: 1. Hissiyat 2. İlham
SETKİMEK: İdrak etmek SEYLEMEK: Ziyafet vermek SEZİNÇLİ: 1. Hissiyatlı 2. İlhamlı
SEVEREL: Bayatlamış SEYLENMEK: Ziyafete gitmek SEZİNMEK: Hissiyat edinmek
SEVERELMEK: Tazeliğini yitirmek SEYLET: Ziyafet SEZMİŞ: İdrak eden
SEVCE: Şefkat SEYLETMEK: Ziyafet vermek SEZÜVÇEN: Hassas
SEVCEMEK: Şefkat göstermek SEYRE: 1. Nadir 2. Ender SIBIR: Fısıltı
SEVCENMEK: Şefkat görmek SEYREM: Sığlık SIBIRAK: Sihirli söz
SEVDEM: Aşk SEYREMEK: Sığlaşmak SIBIRAKÇI: 1. Sihirbaz 2. Efsuncu
SEVERGE: İhtiras SEYREN: Sığ (deniz, su) SIBIRAMAK: Sihirli söz söylemek
SEVERGEN: Muhteris SEYRENMEK: Karaya oturmak SIBIRAŞMAK: Fısıldaşmak
SEVGE: Aşk SEYRETMEK: Karaya oturtmak SIBIRLAMAK: Fısıldamak
SEVGEN: Aşık SEZEK: 1. Hassasiyet 2. Hissiyat SIBIRLAŞMAK: Fısıldaşmak
SEVGENMEK: Aşık olmak SEZEN: 1. Hassas 2. Hisli SIBIZGI: Flüt
SEVGETMEK: Aşık etmek SEZER: 1. Hassas 2. Hisli SIDIRGA: Kar küreği
SEVİGEN: Müşfk SEZGEÇ: Fotosel SIDIRGAN: Kar küreyici makine
SEVİK: Aşk SEZGEK: İlham SIDIRMAK: Kar küremek
SEVİL: Hoş SEZGEMEK: İlham gelmek SIĞA: Yağ
SEVİLGEN: Maşuk SEZGEN: İlham alan kişi SIĞAK: Zeytin
SEVİM: Hoşluk SEZGENMEK: İlham almak SIĞAL: Cila
SEVİNÇEK: 1. Saadet 2. Neşe SEZGİÇ: Hassas SIĞALAK: Yağlı

214
SIĞALAMAK: Cilalamak SIĞITKA: Niyaz SIKIT: Kerpiç
SIĞALANMAK: Cilalanmak SIĞITKANMAK: Niyaz etmek SIKLAM: Pres
SIĞALMAK: İçine yerleşmek SIĞITLAMAK: Yas tutmak SIKLAMAK: Preslemek
SIĞAMAK: Meshetmek SIĞITLANMAK: Matemlenmek SIKMAÇ: İçli köfte
SIĞANMAK: Mesh olmak SIĞITMAK: Yas tutmak SIKMAN: 1. Pres aleti 2. Tayt
SIĞARMAK: Kapasitesi olmak SIĞLAM: 1. Feryat 2. Gevşetme SIKMAŞ: İçli köfte yemeği
SIĞATLAMAK: Meshetmek (yağla) SIĞLAMAK: Feryat etmek SIKNA: Cimri
SIĞATMAK: İçine sığdırmak SIĞLANMAK: Feryat edilmek SIKNAMAK: Cimrilik etmek
SIĞAZ: Mesh (yağ ile) SIĞRA: Vadi SIKNAŞMAK: Cimrilik etmek
SIĞAZMAN: Mesheden SIĞRAK: Testi SIKTA: 1. Disiplin 2. Sıkı yönetim
SIĞDAM: 1. Yas 2. Matem SIĞZAMAK: Vakumlamak SILA: Full (tam dolu)
SIĞDAMAK: Yas tutmak SIĞZANMAK: Vakumlanmak SILAMAK: Fullemek [514]
SIĞDANMAK: Matemlenmek SIĞZATMAK: Vakumlatmak SILANMAK: Fullenmek
SIĞDAŞ: Matem SIK: 1. Sınır 2. Hudut 2. Limit SILATMAK: Fulletmek
SIĞDAŞMAK: Feryat edişmek SIKAÇ: Mandal SILAV: Masaj
SIĞILAMAK: Teyellemek (dikiş) SIKAK: Hiciv SILAVÇI: Masör
SIĞILANMAK: Teyellenmek (dikiş) SIKAMAK: Sıklaşmak SILAVŞAN: Su solucanı
SIĞIM: Hacim SIKANAK: 1. Dirsek 2. Köşe SILDIR: Sarp
SIĞIN: 1. Yaban sığırı 2. Eylül ayı SIKANMAK: Dirsek bükmek SILDIRIM: Uçurum
SIĞINÇ: Kapasite SIKARGA: Meyve suyu sıkacağı SILGAN: Atkuyruğu bitkisi
SIĞINÇAK: Sığınma yeri SIKARGAMAK: Posasını çıkarmak SILMA: Kaysı
SIĞINDAY: Sığınma evi SIKARGANMAK: Posası çıkmak SILMAK: Temizlemek
SIĞINDIK: Sadakat SIKILCAN: Canı çabuk sıkılan SILTAMAK: Bahane etmek
SIĞIRGAMAK: Sığır kurban etmek SIKILCIM: Hafakan SILTANMAK: İsnat etmek
SIĞIRGAN: Sığır kesme töreni SIKIN: 1. Darlık 2. Elem SILTAŞMAK: Bahaneleşmek
SIĞIRMAK: Islık çalmak SIKINÇ: Kasvet SILTAV: Bahane
SIĞIRT: Islık SIKINMAK: Kasvetlenmek SILTAY: Bu sayede
SIĞIRTMAÇ: İnek çobanı SIKIRGAN: Körük SIMAK: Kırmak
SIĞIRTMAK: Islıkla hayvan gütmek SIKIRMAK: Basınç uygulamak SIMAYKA: Ev Cini
SIĞIT: 1. Yas 2. Feryat SIKIRMAN: Akerdeon SIMDAK: Derbeder

215
SIN: 1. Eleştiri 2. Sıradağ 3. Deney SINDIRMAK: Kırdırmak SIRATMAK: Lake kaplatmak
SINA: Tecrübe SINGA: 1. İflas 2. İskörbit hastalığı SIRÇA: Camdan
SINACI: Tecrübe eden SINGAMAK: İflas etmek SIRÇAĞ: 1. Cam gibi 2. Kaygan
SINAK: 1. Test 2. Kuiz SINGAN: Müflis SIRÇAK: Vitray
SINAKA: Atasözü SINGAR: 1. Cihet 2. Yarım SIRÇAMAK: Vitray boyamak
SINAKÇAK: Kuiz SINGIN: Müflis SIRDAĞ: Karnıyarık yemeği
SINALGI: Televizyon SINIK: Kırık SIRDAK: Vernik
SINALMAK: Test edilmek SINIKÇI: Kırıkçı (kırık sarıcı) SIRDAMAK: Verniklemek
SINAM: 1. Test 2. Tecrübe SINIKMA: İflas SIRDANMAK: Verniklenmek
SINAMAN: İmtihan eden SINIKMAK: İflas etmek SIRGA: Küpe
SINAMLI: Test edilmiş SINILGA: Kırılma noktası SIRGALIK: Kulak memesi
SINAMSIZ: Test edilmemiş SINILIŞ: 1. Kriz 2. Buhran 3. Kırılma SIRGAMAK: Kaplamak
SINAN: Tecrübe SINILMAK: 1. Kırılmak 2. Dağılmak SIRGAN: 1. Battaniye 2. Mızrak
SINAR: 1. İntikam 2. Tek SINIR: 1. Kriz 2. Buhran SIRGANAK: Kayak pisti
SINARLAMAK: İntikam almak SINIRMAK: Fazla pişmek SIRGANMAK: Kaplanmak
SINARLANMAK: İntikam alınmak SINIRTMAK: Fazla pişirmek SIRGATMAK: Kaplatmak
SINARLAÇ: Münferit SINITMAK: Krize / buhrana girmek SIRGAY: 1. Cerek 2. Değnek
SINARLAŞ: İntikam SINLAMAK: Ağlamak SIRGIMAK: Kaymak (fil)
SINAŞ: Birbirini deneme SINLATMAK: Ağlatmak SIRGIN: Kar fırtınası
SINAŞMA: Birbirini deneme SINLAŞMAK: Ağlaşmak SIRGINMAK: Kayak yapmak
SINAŞMAK: Birbirini denemek SINLIK: Sıradağ SIRIÇ: Hoşaf
SINAT: Mülükat SINMA: Dağ tavuğu SIRIĞAN: Mızrak
SINAV: İmtihan SINMAK: Kırmak SIRILMAK: 1. Dikilmek 2. Savrulmak
SINAY: Test SIR: Cam SIRIMAK: Yorgan kaplamak
SINÇI: Eleştirici SIRA: Kar fırtınası SIRIMSIZ: Ayşekadın fasülyesi
SINDA: Çil kuşu SIRAÇ: Lake SIRIN: 1. Aba 2. Meltem rüzgarı
SINDAMAK: Kesmek SIRALCAN: Çulluk kuşu SIRINAŞ: Kuşbaşı İskender yemeği
SINDARMAK: Kestirmek SIRALMAK: Lake kaplanmak SIRINMAK: Yorgan kaplanmak
SINDI: Makas SIRAMAK: Lake kaplamak SIRKAMAK: Hasta olmak
SINDIRAÇ: Kesme makinesi SIRANMAK: Lake kaplanmak SIRKANMAK: Hastalanmak

216
SIRKAV: Hasta SIVATLAMAK: Mesh etmek SIYMAK: İbadeti bozmak
SIRKAVLAMAK: Hasta olmak SIVATLANMAK: Mesh edilmek SIYLIK: Mükafat
SIRKAVLANMAK: Hastalanmak SIVAZ: Mesh (elini sürme) SIYPAMAK: Mesh etmek
SIRKAVUYU: Hastane SIVAZLAMAK: Mesh etmek SIYPANMAK: Mesh edilmek
SIRLAMAK: Cam üflemek SIVAZLANMAK: Mesh edilmek SIYRAMAK: Okşamak
SIRLANMAK: Cam üflenmek SIVAZLATMAK: Mesh ettirmek SIYRANMAK: Okşanmak
SIRMAK: 1. Dikmek 2. Savurmak SIY: 1. Hediye 2. Şeref SIYRAŞMAK: Birbirini okşamak
SIRTALMAK: Küstahlık yapmak SIYAMAL: Kalamar SIYSIZ: 1. Şerefsiz 2. Adi
SIRTAMAK: Küstahlık etmek SIYANMAK: Rüşvet yemek SIZ: 1. Nem 2. Rutubet
SIRTANMAK: Küstahlaşmak SIYATMAK: Rüşvet vermek SIZAÇ: Su sızan kaya
SIRTARMAK: Ukalalık etmek SIYGA: Şişkinlik SIZAĞAN: Su sızan yer
SIRTAŞMAK: Küstahlaşmak SIYGAMAK: Şişmek SIZANAK: 1. Su sızıntısı 2. Sivilce
SIRTIK: Küstah SIYGARMAK: Kabarmak SIZANGA: Sızma yağ
SIRTILMAK: Sırta alınmak SIYGATMAK: Şişirmek SIZAŞ: Kavurma et yemeği
SIRTIN: Palto SIYIK: 1. Fahişe 2. Enkaz SIZGA: 1. Hat 2. Hat sanatı
SIRTINMAK: Sırtına almak SIYIKMAK: Fahişelik etmek SIZGIÇ: Resim fırçası
SIRTLAK: Sırtta taşınan küfe SIYILMAK: Cilve yapmak SIZGIRIK: Islık
SIRTMA: Kement SIYIN: Vajina SIZGIRMAK: Islık çalmak
SIRTMAK: Kement SIYINMAK: Seks yapmak (kadın) SIZGIT: Kavurma et
SISKALMAK: Zayıflamak SIYIRGA: 1. Spatula 2. Dikiş ipliği SIZIĞAN: Kronik ağrı
SISKARMAK: Erimek SIYIRGAÇ: Kar küreği SIZIK: 1. Şerit (yol) 2. Kavurma et
SISKATMAK: Zayıflatmak SIYIRGAMAK: Spatula ile kazımak SIZIKÇA: Tire işareti
SISMAK: Erimek SIYIRGAN: Spatula SIZIKMAK: İz oluşturmak [515]
SITKA: Dua SIYITMAK: Seks yapmak (erkek) SIZILMAK: Sızmak
SITKAMAK: Dua etmek SIYLAK: 1. İkram 2. Hediye SIZIM: Sızıntı
SITKANMAK: Tövbe etmek SIYLAMAK: İkram / hediye vermek SIZIN: Sızarak çıkan su kaynağı
SITMAK: 1. Kırmak 2. Ağlamak SIYLANMAK: İkram / hediye almak SIZINMAK: Sızarak çıkmak
SIVANAK: Sıvanacak yüzey SIYLAŞ: İkram SIZIR: Eriyik
SIVAT: Mesh (elini sürme) SIYLAŞMAK: Hediyeleşmek SIZIRMAK: Eritmek
SIVATÇAR: Merhem SIYLAV: İkram SIZIRLANMAK: Erimek

217
SIZIRLATMAK: Eritmek SİLİN: Elit SİNİRSEK: Fevri davranan
SIZLAK: Sızlayan (diş, kemik) SİLİNDEK: Mümtaz SİNİRSEMEK: Fevri davranmak
SIZMAÇ: Yağlı peynir eritmesi SİLİŞMEK: İffetli davranmak SİNİRTKE: Ağustos böceği
SIZMAŞ: Yağlı peynir yemeği SİLİTMEK: İffetini korumak SİNSİNE: Ateş dansı
SİBEK: Değirmentaşı demiri SİLKER: Mayıs ayı SİR: 1. Şeciye 2. Orijin
SİBEL: 1. Çisenti 2. Yağmur tanesi SİLKME: Omlet SİREK: 1. Zeki 2. Kızılıağaç
SİBELEMEK: Çiselemek SİLKMEÇ: Türlü yemeği SİREKEY: Sivrisinek
SİBELENMEK: Çiselenmek SİLMEN: Gölge (Mançuca) SİRELMEK: Ayakta durmak
SİBELETMEK: Çiseletmek SİLMENGE: Şemsiye (Mançuca) SİREMEK: Ikınmak
SİBER: Sempatik SİLTEMEK: Çalkalamak SİREN: 1. Leylak çiçeği 2. Kordon
SİBİR: Orman SİLTENMEK: Çalkalanmak SİRENMEK: Dayanmak
SİCİM: Halat SİLTİ: 1. Alkali 2. Külsuyu SİRİMEK: Kötü kokuşmak
SİDEMEK: İdrar yapmak SİME: Meyan kökü SİRİTMEK: Kötü kokutmak
SİDETMEK: İdrar yaptırmak SİMEK: Orman SİRGE: 1. İpek 2. Kuşak
SİDMEK: İdrar yapmak SİMİŞ: Kuruyemiş SİRKEN: Yabani ıspanak
SİKE: 1. İdrar 2. Üre (Mançuca) SİN: 1. Hile 2. Pusu SİRKENÇİL: Ispanak
SİLEGEY: Şap hastalığı SİNCELEMEK: Gizlice incelemek SİRKENMEK: İğrenmek
SİLERGE: Araba sileceği SİNCELENMEK: Gizlice incelenmek SİRKETMEK: İğrendirmek
SİL: 1. İffet 2. Namus SİNÇE: 1. Tuzak 2. Çehre SİRLEMEK: Titremek
SİLE: 1. Ağırlık birimi (0,5 kg) 2. Full SİNDİRGEMEK: Asimile etmek SİRLENMEK: Titreme tutmak
SİLEKEY: Salya SİNDİRGEN: Lizozom SİTEMEK: İdrar yapmak (Mançuca)
SİLEMEK: Tertemiz etmek SİNEL: 1. Prova 2. Ölçü alma SİVMEK: Ayağa dikmek
SİLENMEK: Tertemiz olmak SİNEMEK: Prova yapmak (ölçü) SİVİLMEK: Ayağa dikilmek
SİLETMEK: Tertemiz etmek SİNETMEK: Prova yaptırmak SİVİLTMEK: Ayağa dikmek
SİLEV: Yumak SİNGEMEK: Derine inmek SİVRİÇ: Sivri ağaç
SİLEVSEN: Halkalı solucan SİNGER: Gök yönleri SİVRİK: Fide
SİLEY: Çalı horozu SİNGİL: Hemşire SİVRİKMEK: Topraktan çıkmak
SİLGEÇ: Araba camı sileceği SİNGİN: Geri planda olan SİVRİNMEK: Göze batmak (mecaz)
SİLİ: 1. İffet 2. Namus SİNİRKE: Sinir bölümleri SİVSİNMEK: Terkedilmek
SİLİMEK: Temizlemek SİNİRMEK: Kasılmak SİVSİTMEK: Terketmek

218
SİYEMEK: İdrar yapmak SOĞTAMAK: Sarhoş olmak SOKU: 1. Havan 2. Dibek
SİYELMEK: Dolaşmak (ip, tel) SOĞUM: Ekim ayı SOKUÇAK: Sinekkuşu
SİYENEK: Ringa balığı SOĞUMBASI: Kış eğlencesi SOKUDAŞ: Havan eli
SİYETMEK: İdrar yaptırmak SOĞUNMAK: Üşümek SOKULAK: Kuytu yer
SİYİRME: Kapı sürgüsü SOĞUR: Adatavşanı SOKUN: 1. Hançer 2. Ok
SİYİRMEK: Sürgülemek SOĞURGA: Merak SOKUNMAK: Delerek girmek
SİYMEK: İdrar yapmak SOĞURGAK: Meraklı SOKUR: Kör
SİZİK: Şüphe SOĞURGAMAK: Merak etmek SOKURGAĞAN: Apandisit
SİZİKLİ: Şüpheli SOĞURGATMAK: Merak ettirmek SOKURGAMAK: Tek yanı ağrımak
SİZİKSİZ: Şüphesiz SOĞURSAMAK: Meraklanmak SOKURGANMAK: Yanlı davranmak
SİZİKMEK: Şüphelenmek SOĞURSATMAK: Meraklandırmak SOKURMAK: Körelmek
SİZİNMEK: Endişelenmek SOĞUŞKAN: Titremeli hastalık SOKUT: Sucuk
SOBAY: Bekar SOĞUŞMAK: Titreme tutmak SOLAKAY: Sol elini kullanan
SOĞALMAK: Suyu çekilmek SOĞUT: Mumbar dolması SOLAMAK: Hapsetmek
SOĞALTMAK: Suyunu çektirmek SOĞUTAÇ: 1. Frijider 2. Frigorifk SOLAMUK: Sol elini kullanan
SOĞANBAŞ: Kelle soğan SOĞUTKAÇ: Buzdolabı SOLANGI: Gelincik (çiçek)
SOĞARMA: İthalat SOK: 1. Kör 2. Hasetçi SOLANMAK: Hapsedilmek
SOĞARMAK: İthal etmek SOKA: Saban SOLAŞIK: 1. Menfaat 2. İçe kapalı
SOĞLAMAK: İstihza etmek SOKAÇ: İğne (arı, akrep) SOLAŞMAK: İçine kapanmak
SOĞLANMAK: İstihza edilmek SOKAN: Akrep SOLATMAK: Hapsetmek
SOĞLUMAK: Eli koyna sokmak SOKARIÇ: Terbiye malzemesi (aş) SOLAZ: Sol aşık kemiği
SOĞMAK: Elde etmek SOKARMA: İstihdam SOLBAY: Vekil
SOĞNA: Frijit SOKARMAK: İstihdam etmek SOLBAYLIK: Vekalet
SOĞNAMAK: Frijit olmak SOKLAMAK: Haset etmek SOLBUN: Gök cismi
SOĞRALMAK: Kötü hissetmek SOKLANMAK: Haset etmek SOLÇA: Çingene palamudu
SOĞRAMAK: Şikayet etmek SOKLUNMAK: Körelmek SOLUĞAN: Nefes darlığı
SOĞRANMAK: Şikayetlenmek SOKLUTMAK: Kör etmek SOLMAĞAN: Çok mevsimlik bitki
SOĞRUŞMAK: Emilmek SOKMAN: Postal (asker çizmesi) SOLTU: Mat (soluk)
SOĞRUTMAK: Emdirmek SOKTA: Karaciğer sucuğu SOLUK: Üflemeli enstrüman deliği
SOĞTA: Sarhoş SOKTAMAK: Sarhoş olmak SOLUN: Meraklı

219
SOLUNÇAK: Solunum maskesi SONGU: Seçim SORANMAK: Rica etmek
SOLUNGA: Gökkuşağı SONGUÇU: Seçmen SORAŞMAK: Anket yapmak
SOLUNGAÇ: Balık solunum organı SONGUMAK: Seçim yapmak SORAV: Rica
SOLUR: Göktaşı SONGUMAL: Delege SORGA: Musluk
SOLURGA: Nefes darlığı SONGUR: Geride kalan kısım SORGAK: Emerek tedavi (zehir)
SOLURGANMAK: Zor nefes almak SONLAMAK: Nihayete erdirmek SORGAMAK: Emerek çekmek
SOLUŞMAK: Birlikte solumak SONLANMAK: Nihayete ermek SORGAYAK: Körebe oyunu
SOLUTAÇ: Solunum maskesi SONLATMAK: Hatmetmek SORGUÇ: Pompa
SOLUTGAÇ: Solunum cihazı SONLUK: Son ek (dilbilgisi) SORGUL: Kamış / Pipet
SOM: 1. Katışıksız 2. Külçe SONRAMAK: Tecil etmek SORGUN: Pipo
SOMAG: Külçe [Somak] SONRATMAK: Tecil ettirmek SORGUNÇAK: Sigara ağızlığı
SOMAK: Dikmek (Mançuca) SONŞA: Kadar SORKUN: Sepetçisöğüdü
SOMALAK: Elyaf SONUK: 1. Final 2. Finiş SORMACA: Soru oyunu
SOMALMAK: Ereksiyon olmak SONURGA: Mezuniyet SORMAÇ: Soru oyunu
SOMALTMAK: Erekte etmek SONURGAN: Mezun SORO: Çin hurması (Çince)
SOMUN: Uzun ekmek SONURGAMAK: Mezun olmak SORSUMAK: Sesli nefes almak
SOMURMAK: Absorbe etmek SONURGATMAK: Mezun etmek SORSUNMAK: Zor nefes almak
SOMUT: Maddi SONUŞMAK: Birlikte sonlanmak SORUÇ: Kuiz (kısa sınav)
SONAÇAK: Topuklu ayakkabı SOPAK: Falaka (ceza) SORUK: 1. Dilek 2. Rica
SONALAMAK: Tehir etmek SOPAKLAMA: Falakaya yatırma SORULAMAK: İstifham etmek
SONALANMAK: Tehir olmak SOPAKLAMAK: Falakalamak SORULGA: Soru önergesi
SONALATMAK: Tehir etmek SOPAKLANMAK: Falakalanmak SORULGAMAK: Soru bulmak
SONAR: Piknik alanı SOPMAG: Yaya geçidi [Sopmak] SORUNÇAK: Problem (soru)
SONARAMAK: Bahane bulmak SOPMAK: Geçmek SORUNÇAMAK: Problem sormak
SONARLAMAK: Pikniğe gitmek SONA: Deniz kızı SORUNSAK: Problemli durum
SONARLANMAK: Piknik yapmak SORAK: 1. Sual 2. Haber SORUNSALIK: Problematik
SONÇUK: Tekme SORAKÇI: 1. Sual eden 2. Muhabir SORUNSAMAK: Problem etmek
SONÇUKLAMAK: Tekme atmak SORALGA: Soru dilekçesi SORUNSAR: Problemli kişi
SONÇUKLANMAK: Tekmelenmek SORALTI: Anket ŞORUŞTURMAN: Muhakkik
SONDAMAK: Nihayete ermek SORANAK: Anket SOTKAR: Külhanbeyi

220
SOVAK: Ayaz SOYURGAMAK: Tevazu etmek SÖĞLÜTMEK: Kızartmak
SOYAK: Cins SOYURGANMAK: Tahttan inmek SÖĞRÜK: Kebap
SOYAMAK: Kabuk soymak SOYURGAT: Bahşiş SÖĞRÜMEK: Kebap olmak
SOYARITIM: Öjeni SOYURGATMAK: Tahttan almak SÖĞRÜTMEK: Kebap yapmak
SOYARITMAK: Öjeni yapmak SOYUT: 1. Mücerret 2. Manevi SÖĞÜK: Göğüs kemiği
SOYAVARIM: Irsiyet SOYUZ: Kabile (Rusça benzeşimle) SÖĞÜNCEN: Küfürbaz
SOYAVARMAK: Tevarüs etmek SOZAK: Köy SÖĞÜNÇ: Küfür
SOYDAM: 1. Saltanat 2. Hanedan SOZMAK: İhmal etmek [516] SÖĞÜNMEK: Küfretmek
SOYDAMAK: Soyu sürmek SOZUK: Uzun harf (şapkalı harf) SÖĞÜR: Kebap
SOYDAN: Hanedan üyesi SOZULMAK: İhmal edilmek SÖĞÜRME: Kebap
SOYDAŞMAK: Hemcins olmak SÖBE: 1. Beyzi 2. Oval SÖĞÜRMEK: Kebap yapmak
SOYGA: Küçük karga türü SÖBELEK: Mantar (sivri) SÖĞÜRMEN: Kebapçı
SOYKIRMA: Genosit SÖBELMEK: Ovalleşmek SÖĞÜRTME: Patlıcan ezmesi
SOYKIRMAK: Genosit yapmak SÖBELTMEK: Ovalleştirmek SÖĞÜRTMEK: Közlemek
SOYKU: Fuhuş SÖDÜRGE: Kemer SÖĞÜTMEK: Diz çökmek
SOYKUCU: Fahişe SÖDÜRMEK: Kemer takmak SÖK: 1. Sakat 2. Kemik
SOYKULAMAK: Fuhuş yapmak SÖĞE: Temel kazığı SÖKE: Fal çubukları (41 tane)
SOYLAMA: Şiir SÖĞEK: 1. Mezar 2. Kabir [517] SÖKEL: 1. Malül 2. Humma
SOYLAMAK: Şiir okumak SÖĞEKLEMEK: Defnetmek SÖKELMEK: Sakatlanmak
SOYSAL: 1. Irsi 2. Genetik SÖĞEKTEMEK: Ruh çağırmak SÖKELTMEK: Sakat etmek
SOYSALMAK: Soyu sürmek SÖĞEKTER: Kabristan (mezarlık) SÖKLEMEK: Sakatlamak
SOYSAMAK: Soya çekmek SÖĞEL: Nasır (deri sertleşmesi) SÖKLEN: Kebap
SOYUGA: Fil dişi SÖĞELMEK: Sertleşmek SÖKLENMEK: Sakatlanmak
SOYUGAÇI: Fil dişi avcısı SÖĞEN: Çit kazığı SÖKLENÇİ: Kebapçı
SOYUK: Fahişe SÖĞESKEN: Çayır melikesi (bitki) SÖKLÜNMEK: Çözülmek
SOYUKMAK: Fahişelik yapmak SÖĞKEMEK: Muallakta bırakmak SÖKLÜTMEK: Çözmek
SOYUNDAV: Striptiz SÖĞKENMEK: Muallakta kalmak SÖKMEN: Milis (yarı asker)
SOYUNDUZ: Striptizci SÖĞLÜN: Kızartma yemeği SÖKTÜ: Kepek
SOYURGA: Tahttan indirme SÖĞLÜNCÜ: Kızartmacı SÖKÜ: 1. Vakit 2. Zaman
SOYURGAL: 1. Tevazu 2. İnayet SÖĞLÜNMEK: Kızartılmak SÖKÜLDÜR: 1. Pancar 2. Pezik

221
SÖKÜNÇ: Sökme işi SÖNDÜRMEN: İtfaiyeci SÖYERMEK: Birine dayanmak
SÖKÜR: 1. Zorlu 2. Zorba SÖNEK: Şarap SÖYKE: İstinat
SÖKÜRMEK: Zorlamak SÖNEKÇİ: Şarapçı SÖYKEK: Payanda
SÖKÜRMÜŞ: Zorba SÖNGE: Fırın / baca temizlik sırığı SÖYKEM: İstinat
SÖKÜŞMEK: Birlikte sökmek SÖNGEÇ: Baca temizlik fırçası SÖYKEMEK: Payandalamak
SÖKÜTMEK: Sökerek çıkarmak SÖNGÜZEK: Belsoğukluğu, gonore SÖYKENMEK: Sırtını dayamak
SÖL: 1. Usare 2. Et suyu 3. İlik özü SÖNÜRGEÇ: Sünger (canlı) SÖYKÜM: Nezaket
SÖLDE: İskelet SÖNÜRMEK: Su emmek SÖYKÜMLÜ: Nezaketli
SÖLEK: Tülbent SÖNÜRTMEK: Su çektirmek SÖYKÜMSÜZ: Nezaketsiz
SÖLENGE: 1. Pelerin 2. Dağ eteği SÖRE: 1. Alyans 2. Ranza SÖYLEÇ: Şive
SÖLENMEK: Aşağı sarkmak SÖREKE: Balık ağı SÖYLEK: 1. Geveze 2. Lafazan
SÖLETMEK: Aşağı sarkıtmak SÖRGE: Muhalefet SÖYLENCE: Efsane
SÖLGÜ: Havlu SÖRGEMEK: Muhalefet etmek SÖYLENÇ: 1. Mit 2. Mitos
SÖLGÜK: İlik SÖRGENMEK: Muhalif davranmak SÖYLENDİZ: Efsane anlatıcısı
SÖLKEM: Yüz kilometre SÖRÜL: İnat SÖYLEŞ: Sohbet
SÖLMEK: Büyü bozmak SÖRÜLMEK: İnat etmek SÖYLEŞMEK: Sohbet etmek
SÖMEK: 1. Çözmek 2. Açmak SÖVECEN: Küfürbaz SÖYLEŞTİRMEK: Sohbet ettirmek
SÖMEN: Kumaş sarma tahtası SÖVEN: 1. Kafr 2. Küfürcü SÖYLETMEN: Sorgu polisi
SÖMENMEK: Zemberek boşalmak SÖVEŞ: Savaş narası SÖYLEV: Nutuk
SÖMÜLMEK: Sömürülmek SÖVEŞMEK: Savaş narası atışmak SÖYMEK: İp uzatmak
SÖMÜRGE: Müstemleke SÖVMEN: Kafr SÖYMEN: Cirit
SÖMÜRGEN: Müstemlekeci SÖVÜNÇ: Küfür SÖYRELÇEK: Kompliman yapan
SÖMÜRTKEN: Kan emici SÖY: Çivi SÖYRELMEK: Kompliman yapmak
SÖN: Zaman SÖYEK: 1. Balina 2. Zar (oyun) SÖYREMEK: Kompliman yapmak
SÖNDÜR: İtfaiye SÖYEL: Gergedan boynuzu SÖZBEK: Atasözü
SÖNDÜRÇÜ: İtfaiyeci SÖYELMEK: Sivrilmek SÖZBİLİNÇ: Belagat
SÖNDÜREÇ: Yangın söndürücü SÖYELTMEK: Sivriltmek SÖZBİLİR: İyi konuşan kişi
SÖNDÜREN: İtfaiye SÖYEMEK: Dayamak SÖZBİLMEK: Belagat etmek
SÖNDÜRGEÇ: Yangın söndürücü SÖYENMEK: Dayanmak SÖZBÖLMEK: Söz kesmek
SÖNDÜRGEN: İtfaiye SÖYERKE: Metres SÖZBİR: Sözüne sadık

222
SÖZÇEK: Ağızdan alınan laf SÖZMER: Hoşsohbet SUDUK: Salya
SÖZÇEKMEK: Ağzından laf almak SÖZÜK: Sesli harf SUDUR: Sutra (Sanskritçe) [518]
SÖZÇEMEK: Lafazanlık etmek SÖZÜRBE: Balık ağı SUDURÇU: Kahin (Sanskritçe)
SÖZÇEN: Geveze SÖZVER: Vaat SUDURLAMAK: Kehanet etmek
SÖZÇENMEK: Gevezelik etmek SÖZVERİ: Vaat SUDURLANMAK: Kehanet edilmek
SÖZDEM: 1. Güfte 2. Dublaj SÖZVERMEK: Vaat etmek SUDURAN: Yemlik bitkisi
SÖZDEMEK: Söz söylemek SUBARAK: Kunduz SUDURMAK: Salya akıtmak
SÖZDEN: Dublajcı SUBARHAN: Pagoda (Mançuca) SUFAN: Fil (Mançuca)
SÖZDENMEK: Dublaj yapmak SUBASAR: Hidrofor SUFŞA: Sufle (replik fısıldama)
SÖZDER: Edat (dilbilgisi) SUBASMAK: Su içinde kalmak SUFŞAMAK: Sufle vermek
SÖZDİZME: Nahiv SUBASMAN: Su seviyesindeki yer SUFŞAMAN: Suflör
SÖZDİZMEK: Nahiv yapmak SUBAT: Su seviyesi SUGAY: Yarımay
SÖZDÜK: 1. Lügat 2. Kamus SUBATMAK: Suya batmak SUĞANGA: Pırasa
SÖZEÇEN: Laf ebesi SUBUĞA: Su ejderi SUĞMAK: İçine kapanmak
SÖZELEMEK: Tenkit etmek SUBURGAN: Cenaze merasimi SUĞONA: Su tanrıçası (mit) [519]
SÖZELENMEK: Tenkit edilmek SUBUSUN: İnci SUĞORUN: Yay burcu (astroloji)
SÖZELEŞMEK: Tenkit edişmek SUBUT: Midye SUĞOTA: Su tanrısı (mit) [520]
SÖZEM: Diksiyon SUBUYAR: Kırmız bitkisi SUĞRUK: Büyükbaş hayvan
SÖZEMEK: Düzgün konuşmak SUÇILAN: Su yılanı SUĞSA: Ayyaş
SÖZEN: Hatip SUÇMAK: Geri çekmek SUĞSALIK: Ayyaşlık
SÖZENMEK: Hitap etmek SUÇUKMAK: Suçluluk duymak SUĞSALMAK: Ayyaşlık etmek
SÖZER: Sözüne güvenilir kişi SUÇULMAK: Geri çekilmek SUĞULMAK: Suyunu çekmek
SÖZGEN: Laf ebesi SUÇURMAK: Su dökülmek SUĞUNAK: Duman sütünü
SÖZGENLİK: Laf ebeliği SUÇURTMAK: Su dökmek SUĞUNÇAK: Hortum (rüzgar)
SÖZLEK: Çalçene SUÇURUM: Şelale SUĞUNDU: Peruk
SÖZLEM: Cümle (dilbilgisi) SUDAK: Levrek balığı SUĞUNMAK: Peruk takmak [521]
SÖZLEMÇEN: Lafazan SUDALA: Fırkateyn (gemi) SUĞUNOTU: Hekimotu [522]
SÖZLEMEK: Söz vermek SUDALAMAK: Suda ilerlemek SUĞUR: Dağ sıçanı
SÖZLEMEZİK: Ağza alınmaz laf SUDAR: Matara SUĞURGAN: Günah çıkarma yeri
SÖZMEN: Hatip SUDARMAK: Su içirmek SUĞURGANMAK: Tövbe etmek

223
SUĞURGATMAK: Günah çıkarmak SUKSALAMAK: Tohum saçmak SUMLU: Yabancı dil
SUĞURGATMIŞ: Günahsız SUKSAN: Yeni ekilmiş tarla SUMLUMAK: Ecnebice konuşmak
SUĞURMAK: Tövbe etmek [523] SUKSUN: Gazoz SUMMAK: Gözden yitmek
SUĞURTMAK: Günah çıkarttırmak SUKSUNMAK: Kabarcıklanmak SUN: 1. Nezaket 2. Majeste 3. Süt
SUĞUŞ: Cenk SUKSURAMAK: Kabarmak SUNAMAK: Davet etmek
SUĞUŞKAK: Cengaver SUKSUZ: Tokgözlü SUNANMAK: Eline almak
SUĞUŞMAK: Cenk etmek SUKUK: Parmak teması SUNAR: 1. Arz eden 2. İzci
SUĞUŞTURMAK: Savaştırmak SUKUN: Deri (Mançuca) SUNARMAK: Gecikmek
SUĞUT: Ekşi süt peyniri SUKUNGA: Deriden yapılmış SUNATMAK: Davet etmek
SUĞUTMAK: Suyunu ayırmak SULA: 1. Pınar 2. Kaynak SUNAYAN: Davetkar
SUĞUZAR: Ağaç sansarı SULAÇ: Su kanalı SUNÇA: 1. Hediye 2. Armağan
SUK: 1. İşaret parmağı 2. Gıpta SULAKAN: Teskin olmuş SUNÇAK: Kurban
SUKAÇ: Çeşme SULAMAN: Su kanalı görevlisi SUNÇAMAK: Armağan etmek
SUKAK: Ak geyik SULAN: Sulak alan bitkisi SUNDAĞAN: Tepsi
SUKAK: Fars (İranlı) SULAŞ: Sulu yiyecek SUNDULAÇ: Çayır kuşu
- Sukakça: Farsça SULAŞMAK: Birlikte su içmek SUNGA: Moratoryum [524]
- Sukakya: Farsya (İran) SULCAR: Salya SUNGAMAK: Moratoryum etmek
SUKAR: Sucul bitki SULCARMAK: Salya akıtmak SUNGAN: Morataryum ilan eden
SUKARAN: Deniz kırlangıcı SULGUÇ: 1. Ayakkabı 2. Papuç SUNGAR: Arzcı (arz eden)
SUKARMAK: Suya dalıp çıkmak SULUS: Gök cismi SUNGU: Arz (sunma)
SUKAT: Bahşiş SULUSTAR: Burç (astronomi) SUNGUN: 1. Arz olmuş 2. Meleke
SUKATMAK: Bahşiş vermek SUM: 1. Mermi 2. Para birimi SUNGUR: Şahin kuşu
SUKLANÇ: Gıpta SUMAĞAN: Dikdörtgen SUNGURÇAK: Şahin yavrusu
SUKLANMAK: Gıpta etmek SUMAK: İtaat etmek SUNKAR: Kızıl şahin
SUKNA: Kabuk SUMALTU: Kanguru (Mançuca) SUNMAN: Takdimci
SUKNAMAK: Kabuk bağlamak SUMAN: Sis (Mançuca) SUNU: Siyah kimyon
SUKOZ: 1. Su kestanesi 2. Su cevizi SUMANMAK: İtaat etmek SUNULTAY: Sempozyum
SUKRANMAK: Dilencilik etmek SUMATMAK: İtaat ettirmek SUNUT: İthafye
SUKRATMAK: Dilendirmek SUMKA: Dağarcık SUNUTMAK: İthaf etmek
SUKSA: Tohum SUMKAY: Herif (adam) SUR: Müthiş

224
SURACAN: Sakin SURU: Mercan (Mançuca) SUSUNDUK: Meşrubat
SURAÇ: Kavrulmuş tahıl SURUCU: Mercan dalgıcı (Mançuca) SUSUNGA: Mor renk
SURAJ: 1. Piç (argo) 2. Gayrımeşru SURUK: Mektup SUSUNGAMAK: Fısıldamak
SURAK: 1. Haber 2. Rivayet 3. Rica SURUKLAMAK: Mektup yazmak SUSUNMAK: Sessiz kalmak
SURAKLAR: Haberler SURULÇA: Hal hatır sorma SUSUR: Manda (camız)
SURAMAK: Rica etmek [525] SURULÇAMAK: Hal hatır sormak SUSURGAN: Erguvan
SURAN: 1. Pire 2. Kene (Mançuca) SURULGA: 1. Dilekçe 2. Tenkit SUSUTMAK: Sükut etmek
SURANIŞ: İstirham SURULGAMAK: Dilekçe yazmak SUTAĞ: Hidrojen
SURANMAK: İstirham etmek SURUŞ: 1. Tahıl kavurması 2. Mektup SUTARA: Bilezik
SURALTA: 1. Rica 2. İstirham SURUŞLAMAK: Tahıl kavurmak SUTUÇKAN: Kanalizasyon spirali
SURAŞ: Tahıl kavurması aşı SURUŞMAK: Mektuplaşmak [529] SUTMAK: Salya akıtmak
SURAŞMA: Haberleşme SUS: 1. Yaşam enerjisi 2. Nur [530] SUTUĞAN: Akvaryum
SURAŞMAK: Haberleşmek SUSAÇMAK: Su serpmek SUTUŞKAN: Su sıçanı [531]
SURAYMA: İstihbarat SUSAK: Kepçe SUVAK: Kanal (suyolu)
SURAYMAK: İstihbarat almak SUSALMAK: Kanala su bağlamak SUVAKLAMAK: Kanal açmak
SURGA: 1. Ders [526] 2. Toz SUSAR: Sansar SUVAKLANMAK: Kanal açılmak
SURGAÇI: Öğretmen SUSAŞ: Su serpeceği SUVANDA: Sarımsak (Mançuca)
SURGAL: Dilekçe SUSAY: Talebe (Mançuca) SUVAR: 1. Su dağıtıcısı 2. Bol su
SURGUNÇAK: Mıknatıs SUSGUÇ: Faraş SUVARMAK: Su vermek
SURGUNÇAMAK: Mıknatıslanmak SUSKA: Domuz SUVAT: 1. Kürün 2. Sahil 3. Kanal
SURKAÇ: Zamk [527] SUSKACAK: Domuz yavrusu SUVAYAN: Soya (Mançuca)
SURKAÇLAMAK: Zamklamak SUSKAÇ: Susturucu (mekanik) SUVKUDAY: Su tanrısı [532]
SURKAÇLANMAK: Zamklanmak SUSKU: Sükut SUVŞAYAN: Karides
SURMA: Şarap SUSKUÇ: Ekskavatör ağzı SUVUK: Hamur
SURMAG: Yüzülmüş deri [Surmak] SUSTAN: Su sıçanı SUVULGAN: Su semenderi
SURMAK: 1. Deri yüzmek 2. Sormak SUSU: 1. Sıhhat 2. Şifa 3. Harabe SUY: Kabahat (Çince)
SURT: Hane (ev) [528] SUSUK: Suskun SUYACAK: Gölet
SURTAL: Doktrin SUSULTUNGA: Bilge (Mançuca) SUYAK: Sülale
SURTKUÇ: Merhem SUSULU: Deniz kızı SUYAMAK: Su tutmak (baraj vs.)
SURTMAK: Merhem sürmek SUSUN: 1. Şerbet 2. Susama SUYAVUL: Bahriyeli (deniz askeri)

225
SUYKUMAK: Alkolik olmak SUZAK: Ördek SÜĞMEN: Kabuk kırıcı
SUYKUN: Küpe (Mançuca) SUZAN: Dişi ördek SÜĞRÜK: Vajina
SUYLAMAK: Kabahat atmak SUZMAÇ: Mercimek çorbası SÜĞÜLGEN: Meteorit
SUYLAMAN: Su tanrısı (mitoloji) SUZMAK: Kuyudan su çekmek SÜĞÜLMEK: Yıldız kaymak
SUYLAN: Yaban arısı (Mançuca) SUZUK: Temiz SÜKE: Balta
SUYLUK: Kabahatli davranış SUZUKMAK: Temizlenmek SÜKEMEK: Çökmek
SUYMAG: Kabahat [Suymak] SÜÇREMEK: Diz üstü düşmek SÜKETMEK: Çöktürmek
SUYMAK: Kabahat işlemek SÜÇRETMEK: Diz çöktürmek SÜKEYMEK: Çökmek
SUYMAN: Su yılanı SÜÇÜK: Meyve şarabı SÜKEYTMEK: Çöktürmek
SUYMU: Masaj SÜÇÜMEK: Şarap tatmak SÜKRÜK: Vajina
SUYMUÇU: Masör / Masöz SÜÇÜNMEK: Şarap mayalanmak SÜL: Serum
SUYRAN: Minare SÜÇÜRMEK: Şarap tatmak SÜLDE: Ulusal bilinç [534]
SUYUK: 1. Sıvı 2. Kabahatli SÜÇÜTMEK: Şarap mayalamak SÜLE: Yulaf
SUYUKMAK: Kabahat işlemek SÜDERGE: Süt sağımı SÜLEK: Başıboş
SUYULMAK: Sudan deri kabarmak SÜDERGEN: Süt sağım alanı SÜLEKEY: Salya
SUYUN: 1. Cazibe 2. Niyet SÜDERMEK: Süt sağmak SÜLEMEK: Nefes almak
SUYUNMAK: Suya girmek SÜDÜN: Asil SÜLEMEN: Salyangoz
SUYUR: Yaban horozu SÜDÜNMEK: Soya çekmek SÜLEMİŞ: Hücumcu
SUYURAN: 1. Muzaffer 2. Abdestli SÜDÜRMEK: Soya çekmek SÜLEN: Çorba
SUYURGAL: Madalya SÜĞ: 1. Asker 2. Leşker SÜLENÇ: Hücum
SUYURGAMAK: Ödül vermek SÜĞER: Nefer SÜLENMEK: Başıboş dolaşmak
SUYURGAN: Teneşir taşı SÜĞDÜRMEK: Çekmek SÜLERMEK: İçi boşalmak
SUYURGANMAK: Tövbe etmek SÜĞDÜRTMEK: Çektirmek SÜLESÜN: Vaşak
SUYURGATMAK: Madalya takmak SÜĞDÜZ: Kuyruklu yıldız SÜLEYKE: Kristal
SUYURGATMIŞ: Madalya sahibi SÜĞLEMEK: Askere gitmek SÜLGÜ: 1. Esneme 2. Sünme
SUYURMAK: Abdest almak SÜĞLENMEK: Askere alınmak SÜLMEK: 1. Esnemek 2. Sünmek
SUYUTMA: Boğulma SÜĞLÜÇ: Parmak açısı ölçüsü [533] SÜLPEN: Mıymıntı
SUYUTMAK: Boğulmak SÜĞLÜM: 1. Beyzi 2. Oval SÜLTEK: Cadı
SUYUVAR: Hidrosfer SÜĞME: Kuyrukluyıldız SÜLÜĞEN: Zirkonyum
SUZ: Erkek ördek SÜĞMEK: 1. Sünmek 2. Uzamak SÜME: 1. Keşif 2. Manastır

226
SÜMEÇİ: Mucit SÜNGÜŞ: Süngü muharebesi SÜREVÇİ: Şoför
SÜMEG: Keşif [Sümek] SÜNGÜŞMEK: Harp etmek SÜREY: Vakit
SÜMEK: İcat etmek SÜNÜK: 1. Sünmüş 2. Kıkırdak SÜREZİN: Ruh (sabit)
SÜMELEMEK: Keşfetmek SÜNÜT: Lastik SÜRGE: 1. İshal 2. Diyare
SÜMELEN: Bükülmüş yün yumağı SÜPÜRGEÇ: Faraş SÜRGEÇ: Lif (banyo)
SÜMELENMEK: Keşfedilmek SÜPÜRMEN: Elektrikli süpürge SÜRGEK: Ocak ayı
SÜMELEŞMEK: Meydana çıkmak SÜR: Ruh (hareketsiz) [536] SÜRGEL: 1. Daima 2. Hala (henüz)
SÜMELMEK: Eğirilmek (yün) SÜRBE: Sürü (hayvan) SÜRGELMEK: Devam etmek
SÜMER: Sivri dağ SÜRÇEK: 1. Matine 2. Hikaye SÜRGEMEK: İshal olmak
SÜMKÜREĞEN: Salyangoz SÜRÇÜ: Çoban SÜRGENDİRMEK: İshal etmek
SÜMLEMEK: İhtiyarlamak SÜRÇÜTMEK: Sürtündürmek SÜRGENMEK: İshal olmak
SÜMSÜMEK: Yılışıklık yapmak SÜRDEĞEN: Sefer (askeri) SÜRGER: 1. Müshil 2. Pürgatif
SÜMÜR: Şaman elbisesi SÜRDEMEK: Sefere çıkmak SÜRGETMEK: ishal etmek
SÜMÜRCEMEK: Gabin yapmak SÜRDENMEK: Sefer etmek SÜRGİT: Payidar
SÜMÜRCENMEK: Şehvetlenmek SÜREÇ: Proses SÜRGİTMEK: Payidar olmak
SÜMÜRCETMEK: Şehvetlendirmek SÜREGEÇ: Sünger SÜRGÜÇ: Bulaşık bezi
SÜN: Ruh (hareketli) [535] SÜREĞEN: 1. Müzmin 2. Kronik SÜRKE: Fırça
SÜNBÜKE: At tırnağının sivri ucu SÜREKE: Saat (zaman ölçüsü) SÜRKELEMEK: Fırçalamak
SÜNDÜK: Civa SÜRELMEK: Zaman geçmek SÜRKELENMEK: Fırçalanmak
SÜNDÜRMEÇ: Peynirli şeker SÜRELTMEK: Zaman geçirmek SÜRKELETMEK: Fırçalatmak
SÜNE: Can SÜREMEK: Bağırmak SÜRLEMEK: Tütsülemek
SÜNEK: Elastik SÜREN: 1. Sevkiyat 2. Tünel 3. İn SÜRLENMEK: Tütsülenmek
SÜNEMEK: Nadasa kalmak SÜRENEK: Rutin SÜRLEV: Patika
SÜNETMEK: Nadasa bırakmak SÜRENGE: Takvim SÜRLEZEN: Tırtıl
SÜNEZİN: Ruh (hareketli) SÜRENKE: Taş oyunu (9 taşla) [537] SÜRMEÇ: Çekmece
SÜNGELEMEK: Çalkalamak SÜRENMEK: Ertelenmek SÜRMEN: Şoför
SÜNGÜK: Kemik SÜRER: Sevkiyatçı SÜRSÜZ: Ebter (soyu kesik)
SÜNGÜLÜK: Ihlamur SÜRETKE: Direksiyon SÜRTEK: Rende
SÜNGÜMEK: Arasına girmek SÜRETMEK: Ertelemek SÜRTEMEK: Rendelemek
SÜNGÜTMEK: Araya koymak SÜREV: Seyir (araç) SÜRTKE: Kurutulmuş hayvan derisi

227
SÜRÜK: Sürü (hayvan) SÜTLEĞEN: Euforbia (sütlüce otu) SÜYERCEN: Sempatik
SÜRÜKÇÜ: Çoban SÜTLEK: Süt veren SÜYEVÜŞ: Sempatik
SÜRÜM: Mart ayı SÜTLEMEK: Süt koymak SÜYEZİN: Ruh
SÜRÜN: Yağlı - yoğurtlu ekmek aşı SÜTLEŞ: Sütlaç SÜYGEMEK: Nişanlamak (söz)
SÜRÜNÇ: Makyaj SÜTYÜZ: Kaymak (yüzeyden) SÜYGEN: 1. Nişanlı 2. Sevgili
SÜRÜNGEÇ: Kaygan yer SÜVE: Çerçeve SÜYGENMEK: Nişanlanmak (söz)
SÜRÜNGEL: Kayak teleferiği SÜVEMEK: Sivriltmek SÜYGETMEK: Nişanlamak (söz)
SÜRÜT: Değirmen SÜVELMEK: Sivrilmek SÜYGÜÇ: Şıpsevdi
SÜRÜTME: Pantif terlik SÜVEREK: Hamam böceği SÜYKEM: Sempati
SÜRÜTMEK: Oyalamak SÜVEY: Göğüs kemiği SÜYKEMEK: Sempati duymak
SÜRÜZE: Takipçi SÜVEYGEN: Göğüs kafesi SÜYKEN: Defne
SÜRÜZEMEK: Takip etmek SÜVEYKE: Göğüs kemiği SÜYKÜ: Küpe
SÜRVE: Adaçayı SÜVGEL: 1. Silindir 2. Loğtaşı SÜYKÜM: 1. Cazibe 2. Sempati
SÜSÇEN: Vuruşkan (koç, boğa) SÜVMEÇ: Bükülmüş yünden ip SÜYKÜMLÜ: 1. Cazip 2. Sempatik
SÜSEK: 1. Tahıl ambarı 2. Boynuz SÜVMEK: 1. Bükmek 2. Sivrilmek SÜYKÜMSÜZ: Antipatik
SÜSER: Ocak çekirgesi SÜVÜNÇ: Şubat ayı SÜYME: Müjde
SÜSETKE: 1. Masal cini 2. Ev cini SÜY: 1. Vaat 2. Söz (nişanlanma) SÜYMEK: Müjdelemek
SÜSKÜN: Arka taraf SÜYE: 1. Metanet 2. İstinat SÜYMEL: Müjdeli
SÜSLEK: 1. Ziynet 2. Dekor SÜYEĞEN: 1. Metanetli 2. Hasretli SÜYMEN: Müjdeci
SÜSLEMEN: Dekoratör SÜYEK: 1. Kemik 2. Zar (oyun) SÜYNÜK: Ihlamur
SÜSLER: Dekor SÜYEKTEMEK: Kemikle serpmek SÜYREMEK: Cezbeye gelmek
SÜSMEK: Toslamak (kafa vurmak) SÜYELMEK: Dikilmek, kalkmak SÜYRENMEK: Cezbolmak
SÜSMEN: Koçbaşı (savaş aleti) SÜYEM: İşaret parmağı (15 cm) SÜYRETMEK: Cezbetmek
SÜSÜK: İman SÜYEMEK: İstinat etmek SÜYTEY: Nişan töreni
SÜSÜKTEY: İmanlı SÜYEMLEMEK: Karışla ölçmek SÜYÜ: 1. Aşk 2. Buse
SÜSÜN: İşve SÜYEN: Tatlısu levreği SÜYÜÇEN: Aşık
SÜSÜNMEK: İşve yapmak SÜYENÇ: Metanet SÜYÜK: 1. Cazip 2. Sempatik
SÜTEMER: Süt çocuğu (memede) SÜYENGEN: Müstenit SÜYÜKMEK: Cazip gelmek
SÜTER: Kayıp SÜYENMEK: Metanet göstermek SÜYÜLMEK: Yıldız kaymak
SÜTERMEK: Sütü gelmek SÜYERCE: Sempati SÜYÜM: 1. Sempati 2. Lif (tel)

228
SÜYÜN: Sempati ŞAGUMAK: Dalamak ŞALAMA: 1. Ağaç 2. Bez bağlama
SÜYÜNÇ: Müjde ŞAGUNMAK: Dalanmak ŞALAMAK: Bez bağlamak (ağaç)
SÜYÜNÇE: Müjdeli haber ŞAĞALA: Martı ŞALAN: Yabani gül
SÜYÜNÇÜ: Müjdeci ŞAĞANAK: Sibirya ardıcı ŞALANGA: Sekreter kuşu
SÜYÜNÇÜK: Müjdeli haber ŞAĞIL: 1. Moloz 2. Hafriyat ŞALANMAK: Kuyruk örülmek (at)
SÜYÜNDÜK: Müjdeli haber ŞAĞIR: Kırmızı şarap ŞALAP: Ayran
SÜYÜNMEK: Müjde almak ŞAĞIRÇI: Şarapçı ŞALATMAK: Kurdela bağlamak
SÜYÜR: Şans ŞAĞLAMAK: Küfretmek ŞALAY: Kurdela
SÜYÜRCE: Baht ŞAĞLANMAK: Küfredilmek ŞALAYMAK: Kurdela yapmak
SÜYÜRCEK: Bahtiyarlık ŞAĞLAŞMAK: Küfredişmek ŞALÇAĞAN: Dinozor
SÜYÜRCEN: Bahtiyar ŞAĞLAVIK: Şelale ŞALDAK: Müzik aleti
SÜYÜRGE: 1. Tatlısu balığı 2. Şölen ŞAH: İran kralı (Farsça) ŞALDAM: Müzik
SÜYÜRME: İhtiras (aşk) ŞAHÇA: Şah karısı (Farsça) ŞALDAMAK: Soymak
SÜYÜRMEK: İhtiras etmek (aşk) ŞAHTA: Maden ocağı (Rusça) ŞALDAN: 1. Nü (sanat) 2. Çıplak
SÜYÜŞ: Seks (cinsel birleşme) ŞAHTA: 1. Ayaz 2. Noel baba ŞALDANMAK: Soyunmak
SÜYÜŞMEK: Sevişmek ŞAHTAMAK: Dilek tutmak ŞALDIRAK: Itır (Pelargonium)
SÜYÜTMEK: Müjde vermek ŞAKAĞ: Kronometre ŞALDIRGAN: Küçük şelale
SÜZEK: Filtre ŞAKAĞA: Nevruz (yılbaşı) ŞALGI: Tırpan
SÜZENEK: Filtre düzeneği ŞAKAĞAN: Tarantula örümceği ŞALGIN: Isırgan otu
SÜZER: Yağmur kuşu ŞAKAĞLAMAK: Nevruz kutlamak ŞALGIT: Melez
SÜZGE: Filtre tülü ŞAKAR: Çakmak (araç) ŞALIK: 1. Solgun 2. Av tanrısı (mit)
SÜZGÜ: Filtre ŞAKINÇ: Ötüş ŞALIKMAK: Solmak (bitki)
SÜZLEMEK: Filtrelemek ŞAKIR: Şarkıcı ŞALIMA: Çalılık alan
SÜZLENMEK: Filtrelenmek ŞAKIRMAK: Şarkı söylemek ŞALIN: Maaş
SÜZMEÇ: Arpacık soğanı yemeği ŞAKITMAK: Şarkı söyletmek ŞALINÇ: Musiki
SÜZÜK: Filtre edilmiş ŞAKMAN: Ötücü kuş ŞALINDIZ: Müzisyen
-Ş- ŞAKRI: Şakıma ŞALINMAK: Maaş almak
ŞADMAN: Memnun ŞALA: Çöl ŞALIT: Hasat
ŞAGA: Vali ŞALAK: Ham meyve ŞALITMAK: Hasat etmek
ŞAGAY: Aşık oyunu ŞALAGAY: Derme çatma ŞALLAK: Kamçı

229
ŞALMA: 1. Kement 2. Akne ŞARKIRAMAK: Şarıldamak ŞAVMAK: Gün ışığı vurmak
ŞALMAN: Kereste ŞARKIRAV: Şarıltı ŞAVUR: 1. Fısıltı 2. Salamura
ŞALTA: Başlık parası ŞARLAVUK: Şelale ŞAVURLAMAK: Fısıldamak
ŞALTAĞAN: Bahaneci ŞARMALMAK: Kolu sıvanmak ŞAVURLAŞMAK: Fısıldaşmak
ŞALTAK: Bahane ŞARMANMAK: Kolunu sıvamak ŞAY: Şeref
ŞALTAMAK: Bahane bulmak ŞARPAN: 1. Cin 2. Şok ŞAYAN: 1. Haylaz 2. Akrep (saat)
ŞALTIRAV: Şıkırtı ŞARPMAK: Cin çarpmak ŞAYARTI: Latife
ŞAMAKAY: Palyaço ŞARTLAK: Patlak ŞAYARTMAK: Latife yapmak
ŞAMAN: Kam (Tunguzca) ŞARTLAMAK: Patlamak ŞAYBAL: Şımarık
ŞAN: İlk kar ŞAŞ: 1. Tığ 2. Şiş ŞAYINMAK: Metal kaplanmak
ŞANÇAK: Kar fıçısı ŞAŞALAMAK: Biraz şaşırmak ŞAYITMAK: Metal kaplamak
ŞANDA: Alçak yer ŞAŞALATMAK: Biraz şaşırtmak ŞAYIR: Zift
ŞANDAMAK: Çınlamak ŞAŞAR: Mütehayyir ŞAYIRMAK: Ziftlemek
ŞANDI: Taban ŞAŞILMAK: Hayret etmek ŞAYKA: 1. Hizip 2. Parti (siyasi)
ŞANGI: Kızak ŞAŞINÇ: Sürpriz ŞAYKAMAK: İtiraz etmek
ŞANIR: 1. Kuzen 2. Orman tanrısı ŞAŞINMAK: Gaflet etmek ŞAYKANMAK: İtiraz edilmek
ŞANTIK: Pantolon ŞAŞINTI: Sürpriz ŞAYLAN: Kibar
ŞAR: Bileği taşı ŞAŞKA: Dama oyunu ŞAYLIK: Kibarlık
ŞARA: Ufuk çizgisi ŞAŞKAK: Kene ŞAYMAK: Teçhiz etmek
ŞARAK: 1. Tuvalet 2. Hela ŞAT: Cesaret ŞAYMAN: Teçhizat
ŞARBAK: Sincap ŞATLAK: Gök gürültüsü ŞAYRAMAK: Şarkı söylemek
ŞARÇIN: Tavla (at ahırı) ŞATLAMAK: Gök gürlemek ŞAYRAN: Şarkıcı
ŞARGA: Thymallus balığı ŞATRA: Altay dama oyunu ŞAYRANMAK: Şarkı dinlemek
ŞARGAN: Pile ŞAVDAL: Serpme sunusu ŞAYRATMAK: Şarkı söyletmek
ŞARGANMAK: Dalgalanmak ŞAVDALMAK: Serpilmek ŞEBER: İhtiyat
ŞARGILAK: Ağaç sansarı ŞAVDAMAK: Serpmek ŞEBERÇEK: İhtiyatlı
ŞARK: Metal sesi ŞAVDUR: Serpme çubuğu ŞEBERLEMEK: İhtiyatlı davranmak
ŞARIK: Sandalet (açık ayakkabı) ŞAVKIMAK: Gürüldemek ŞEBERLENMEK: İhtiyat etmek
ŞARKILDAK: Şakrak (ötücü) ŞAVKIN: Gürültü ŞEDEMEK: Çitle çevirmek
ŞARKILDAMAK: Şakramak ŞAVKITMAK: Gürüldetmek ŞEDEN: Çit

230
ŞEDENMEK: Çitle çevrilmek ŞEŞMEK: Çözmek ŞILAMAK: (Merhem) Sürmek
ŞEKMEN: Ceket ŞETLEVİK: Kabak çekirdeği ŞILANMAK: (Merhem) Sürünmek
ŞELEK: Fıçı ŞETİK: Dağ kedisi ŞILATMAK: (Merhem) Sürdürmek
ŞELGEME: Elbise düğmesi ŞEVER: Temiz ŞILAVŞAN: Tenya
ŞELME: 1. Atkı 2. Şal ŞEVERLEMEK: Temizlemek ŞILDIR: Şırıltı
ŞELMEK: 1. Atmak 2. Savurmak ŞEVERLENMEK: Temizlenmek ŞILDIRAK: Çıngırak
ŞELTEK: Kalbur ŞEYEN: Karbeyaz rengi (Mançuca) ŞILDIRAMAK: Çıngırdamak
ŞELTEMEK: Elemek ŞEYİR: Katran ŞILGAMAK: Faydalanmak
ŞELTENMEK: Elenmek ŞIDAM: Tahammül ŞILGARMAK: Fayda sağlamak
ŞELÜLGEN: Yağmurcun kuşu ŞIDAMAK: Tahammül etmek ŞILKIM: Taciz
ŞEMİRŞEK: 1. Pirzola 2. Kıkırdak ŞIDANMAK: Sabretmek ŞILKIMAK: Taciz etmek
ŞENDİ: Zambak ŞIĞANAK: Boğaz (coğrafya) ŞILLAK: Çifte (tekme)
ŞENGERÇE: Sığırcık kuşu ŞIĞARAK: Çeşme ŞILTAĞAN: Yaygaralı
ŞEPÇEK: Bülbül ŞIĞARAV: Lokavt (iş durdurma) ŞILTAK: 1. Yaygara 2. Kapris
ŞEPŞE: Yaban arısı ŞIĞARMA: İhracat ŞILTAKÇI: 1. Yaygaracı 2. Kaprisli
ŞERGİ: Uğur böceği ŞIĞARMAK: İhraç etmek ŞILTAMAK: Yaygara yapmak
ŞERŞERE: Şelale ŞIĞIMAK: Pike yapmak (uçak) ŞILTANMAK: Kapris yapmak
ŞERT: Pulluk (büyük saban) ŞIĞIN: Masraf ŞILTAV: Kapris
ŞERTEMEK: Fiske vurmak ŞIĞINMAK: Masraf etmek ŞIMTAK: Nazlı
ŞERTENMEK: Parmağı üste atmak ŞIĞIR: 1. Çıkrık 2. Çark 3. Şarkı ŞIMTAMAK: Nazlanmak
ŞERTİK: Fiske ŞIĞIRIK: 1. Çember 2. Mekik (ip) ŞINA: Kurt
ŞERTMEK: Fiske vurmak ŞIĞIRMAK: Şarkı söylemek ŞINAYAK: Kurt ayağı süs
ŞEŞE: Şeytani kuş (Mançuca) ŞIĞIRTMAK: Şarkı söyletmek ŞIRGA: Süs eşyası
ŞEŞEMEK: Kılık değiştirmek ŞIĞISTAN: Şarkiyat ŞIRMAK: 1. Sarılmak 2. Cırmak
ŞEŞEN: Hatip ŞIĞMAK: Doğmak (Güneş, Ay) ŞIRMAVIK: Sarmaşık
ŞEŞER: Kaba (Mançuca) ŞIĞRAK: Oynak ŞIRNAK: Akıntı
ŞEŞİK: Çözülmüş ŞIĞRAMAK: Raks etmek ŞIRNALMAK: Akıntı oluşmak
ŞEŞİLMEK: Çözülmek ŞIĞRATMAK: Raks ettirmek ŞIRNAMAK: Akmak (akarsu)
ŞEŞİNMEK: Elbise çıkarmak ŞIRILDAVUK: Bebek çıngırağı ŞIRNAŞMAK: Akışmak
ŞEŞİTMEK: Düğme açmak ŞILAK: Merhem ŞIRNATMAK: Akıtmak (akarsu)

231
ŞIŞARGAN: Serçe (Mançuca) ŞİŞİREÇ: Pompa ŞORÇUNMAK: Eşek şakası yapmak
ŞIVGIN: Filiz ŞİŞMEN: Şişman [doğru söyleniş] ŞORKA: Şelale
ŞIVMAK: Filizlenmek ŞİV: Filiz ŞORLAK: Şırıltılı
ŞIYMANAR: Kuyruk ŞİYE: 1. Düğüm 2. Vişne ŞORLAMAK: Şırıldamak
ŞIYMANMAK: Kuyruk sallamak ŞİYELEMEK: Düğümlemek ŞORLAY: Şırılıtılı dere
ŞİDER: Köstek ŞİYELENMEK: Düğümlenmek ŞOŞAK: Koni
ŞİDERLEMEK: Kösteklemek ŞİYELMEK: Gerilmek ŞOŞKAN: Toprak solucanı
ŞİDERLENMEK: Kösteklenmek ŞİYELTMEK: Germek ŞOYMAG: Yüksük [Şoymak]
ŞİL: Cam ŞİYEBÖRÜ: Çakal ŞOYMAK: Kaplamak
ŞİLEĞEN: Duş (armatür) ŞİYGİN: Sınır ŞÖKÜR: Diken
ŞİLEKEY: Salya ŞİYMEK: Sınırlandırmak ŞÖLDEMEK: Çölde kalmak
ŞİLEMEK: Yağmur çiselemek ŞOÇA: Fasulye ŞÖLDER: Kaktüs
ŞİLEMİR: Kötü ruh ŞOGA: Kireç ŞÖLEN: Ziyafet
ŞiLEN: 1. Leylek 2. Jale ŞOGALAMAK: Badana etmek ŞÖLMEG: Şişe [Şölmek]
ŞİLENMEK: Jale oluşmak ŞOGALANMAK: Badana edilmek ŞÖLMEK: Sıcakta pişmek
ŞİLTER: Nakış ŞOĞMAK: Korlaşmak ŞÖYMEK: Sündürmek
ŞİLVE: Lapa ŞOĞUR: Flüt ŞÖYÜLÇEK: Lastik
ŞİNGEMEK: Sindirmek ŞOĞURT: Salya ŞÖYÜLMEK: 1.Sünmek 2. Esnemek
ŞİR: Emaye ŞOLA: Lakap ŞUBAR: Efsanevi at [538]
ŞİRE: Masa ŞOLAMAK: Lakap takmak ŞUĞLAK: Battaniye
ŞİREGEN: Taht ŞOLANMAK: Lakap almak ŞUĞLAMAK: Örtmek
ŞİRLEMEK: Emaye kaplamak ŞOMA: Şımarık ŞUĞLANMAK: Örtülmek
ŞİRLENMEK: Emaye kaplanmak ŞOMALANMAK: Şımarmak ŞUĞUL: İspiyon
ŞİRGE: Karyola ŞOMALATMAK: Şımartmak ŞUĞULÇU: İspiyoncu
ŞİRİK: 1. Çayır 2. Çimen ŞONGU: Pike (uçak) ŞUĞULGAMAK: İtiraz etmek
ŞİRTEK: Halı ŞONGUMAK: Pike yapmak (uçak) ŞUĞULGAN: Forum (tartışma)
ŞİRTEMEK: Halı sermek ŞONTAY: Torba ŞUĞULGAŞMAK: Tartışmak
ŞİRTENMEK: Halı serilmek ŞORAMAK: Ruh çağırmak ŞUĞULMAK: İspiyonlamak
ŞİRTMEK: Fiske vurmak ŞORAMAN: Ruh çağıran ŞUĞURGAMAK: Uğuldamak
ŞİŞERGE: Balon ŞORÇUN: Eşek arısı ŞUĞURGAN: Kar fırtınası

232
ŞULA: Terkedilmiş yer (Mançuca) ŞUYUK: Gürültü TABAŞMAK: İnatlaşmak
ŞULAMAK: Terketmek ŞUYUKMAK: Gürültü çıkmak TABGAÇ: Muhterem
ŞULAN: Balıkçıl kuşu ŞUYUNMAK: Gürültü yapmak TABIZMAK: Bilmece söylemek
ŞULÇURAK: Cıvıltı ŞÜĞÇEN: Filtre TABU: Mukaddes
ŞULÇURAMAK: Cıvıldamak ŞÜĞMEK: Filtrelemek TABUN: 1. İbadet 2. Köy
ŞULÇURGAN: Muhabbet kuşu ŞÜĞŞEĞEN: Elektron TADAV: Lezzet
ŞULUK: Oyunbozan ŞÜĞŞEK: 1. Şimşek 2. Elektrik TADAK: Lezzet
ŞULUN: Kutup likeni ŞÜĞŞEMEK: Şimşek çakmak TADAKLANMAK: Lezzetlenmek
ŞULMUS: Şeytan ŞÜĞÜK: Filtre edilmiş TADALMAK: Lezetine bakmak
ŞUMGAY: Aceleci ŞÜĞÜR: Filtre TADIK: Lezzetli
ŞUNKAR: Kerkenez kuşu ŞÜĞÜRMEK: Filtreden geçirmek TADIKMAK: Lezzetlenmek
ŞURAK: Çadır direği ŞÜK: Sakin TADIKSIRMAK: Lezzetini yitirmek
ŞURALA: 1. Orman cini 2. Masal cini ŞÜLEK: Şiir TADINMAK: Tadına bakmak
ŞURÇAK: Şakrak kuşu ŞÜLEMEK: Yağmur yağmak TADIZ: Lezzet
ŞURÇAMAK: Şakramak ŞÜLEN: Çamurcun kuşu TADIZMAK: Gurmelik yapmak
ŞURDAMAK: Damlayarak akmak ŞÜLENMEK: Yağmurda ıslanmak TADIZMAN: Gurme
ŞURDATMAK: Damla ile akıtmak ŞÜNÜK: Çınar ağacı TAGALAK: Makara
ŞURLAK: Damla ŞÜR: Mercan TAGALOG: Filipinli
ŞURLAMAK: Damlamak ŞÜRDÜR: Süpürge - Tagalogça: Filipince
ŞURLATMAK: Damlatmak ŞÜRELE: 1. Masal cini 2. Orman cini - Tagalogya: Filipinler ülkesi
ŞURMAK: Vidalamak ŞÜRGEY: Ham (olgunlaşmamış) TAGAY: Muhterem
ŞURUK: Vida ŞÜRLEMEK: Şüphe etmek TAĞA: 1. Arzu 2. Kaide (kural)
ŞUVLAMAK: Uğuldamak ŞÜRLENMEK: Şüphelenmek TAĞALAK: Arzulu
ŞUVLATMAK: Uğuldatmak ŞÜRLEV: Şüphe TAĞALAMAK: Arzulamak
ŞUVMAG: Kıta (şiir) [Şuvmak] -T- TAĞALANMAK: Arzulanmak
ŞUVMAK: Şiir okumak TABA: 1. İtiraz 2. Ren geyiği TAĞALAŞMAK: Buluşmak
ŞUVSAMAK: Fısıldamak TABALAMAK: İtiraz etmek TAĞAM: 1. Varsayım 2. Hipotez
ŞUVULDAMAK: Uğuldamak TABALANMAK: İtiraz edilmek TAĞAMAK: Varsaymak
ŞUVULDAŞMAK: Uğuldaşmak TABAMAK: İnat etmek [539] TAĞAMLAMAK: Varsaymak
ŞUVULDATMAK: Uğuldatmak TABANMAK: İnat etmek TAĞAMLANMAK: Varsayılmak

233
TAĞAN: 1. Alakarga 2. Sac ayağı TAKMAK: Kıta okumak (şiir) TALAZ: Tsunami (büyük dalga)
TAĞANA: 1. Pırasa 2. Tekne (gemi) TAKYA: Horoz TALBAĞA: Kıspet (pehlivan giyiti)
TAĞANMAK: Hesaplamak TAKIL: Kurban TALBIMAK: Arzu duymak
TAĞAR: Ağırlık ölçüsü (83 kg) TAKILGA: 1. Muziplik 2. Şaka TALBINDIRMAK: Heyecan vermek
TAĞARMAK: Çuvala doldurmak TAKINÇ: Kompülsiyon TALBINMAK: Heyecanlanmak [540]
TAĞAŞMAK: Azmetmek TAKIR: Ziynet takan TALBITMAK: Arzulatmak
TAĞAŞAR: Azimli TAKIT: 1. Aksesuar 2. Fiş (elektrik) TALBUĞA: Yular
TAĞAŞMAK: Sebat etmek TAKMAÇ: Takma diş TALCAK: Sara (epilepsi)
TAĞAY: 1. Kıkırdak 2. Krampon TAKŞIRMA: Manzume TALCIKMAK: Sara nöbeti tutmak
TAĞAYAK: Takke TAKŞIRMAK: Şiir yazmak TALCITMAK: Nöbet geçirmek
TAĞI: 1. Dahi 2. Bile TAKŞIT: Şiir TALÇIN: Kestane
TAĞMA: Memur TAKŞITMAK: Şiir okumak TALDA: 1. Gölge 2. Tente
TAĞMAK: Tasarruf etmek TAL: Sepetçi söğüdü TALGA: Madalya
TAĞRAMAK: Tamir etmek TALA: Saha (alan) TALGAM: 1. Ahlak 2. Moral
TAĞRANMAK: Tamir edilmek TALAK: Şarbon hastalığı TALGAMAK: Aşermek (hamile)
TAĞTAĞAN: Kumru kuşu TALAKAN: Yağmacı TALGAN: Sara (epilepsi)
TAĞUDAR: Heybetli TALAMA: Papatya TALGANMAK: Aşırı istek duymak
TAĞUN: Riya TALAMAK: Yağmalamak TALGAV: Aşerme (hamile)
TAĞUNÇU: Riyakar TALANMAK: Hırsızlık etmek TALIĞ: Soygun (hırsızlık)
TAHAR: 1. Pelerin 2. Cübbe TALAP: Alan ölçü birimi TALIĞÇI: Hırsız
TAHILGA: Tahıl sunusu TALAS: Oyuh sahası / çizgisi TALIK: Afyon
TAK: Dert TALASMA: Müsabaka TALIM: Yağma (soygun)
TAKA: 1. Koç 2. Küçük gemi TALASMAK: Müsabaka yapmak TALIMAK: Yağmalamak
TAKAK: Aksesuar TALAV: 1. Yağma 2. Tetanos TALINMAK: Sara nöbeti geçirmek
TAKAMAK: Mola vermek TALAVÇI: Yağmacı TALITMAK: Yağmalatmak
TAKAV: Nal TALAVRA: İltihap TALIZ: 1. Uyuşturucu bitki 2. Afyon
TAKAVÇI: Nalbant TALAVRAMAK: İltihaplanmak TALKAN: Yulaf unu
TAKAY: Dayı TALAVUL: Yağmacı TALKIMAK: Ayıplamak
TAKAZ: Hile ile alınan şey TALAY: Okyanus TALKINMAK: Ayıplanmak
TAKMAG: Kıta (şiir) [Takmak] TALAYÇI: Denizci TALKIRMAK: Tipilemek

234
TALKIŞ: Grev TAMANMAK: Yanmak TAN: Şafak
TALKIŞMAK: Grev yapmak TAMAR: Tünel TANAÇMAK: Aydınlanmak
TALKIT: 1. Rehavet 2. İş yavaşlatma TAMARMAK: Tünelden geçmek TANAK: 1. Fevkalade 2. Acayip
TALKITMAK: İş yavaşlatmak TAMAŞ: Pençe TANALDIRMAK: Göz kamaştırmak
TALKU: Deri işleme aleti TAMAŞMAK: Pencere açmak TANALMAK: Göz kamaşmak
TALKUMAK: Deri işlemek TAMÇIRMAK: Yağ damlamak TANAMAK: Farketmek
TALMA: Histeri krizi TAMÇITMAK: Yağ damlatmak TANANMAK: Farkedilmek
TALMAK: Kriz tutmak [541] TAMDUR: Tandır (Arapça benzeşim) TANAR: Profesör
TALMAN: Sis (Mançuca) TAMGAÇ: Mühür memuru TANARGA: Sürpriz
TALPAN: Kene TAMGAN: Mühür memuru TANARGAMAK: Şaşırmak
TALPIMAK: Çırpmak TAMINMAK: Yağı çıkmak TANARGATMAK: Şaşırtmak
TALPINMAK: Kanat çırpmak TAMIR: 1. Zinde 2. Ter TANARMAK: Hiddetlenmek
TALŞIK: 1. İtimat 2. Elyaf TAMIRMAK: Terlemek TANARTMAK: Hiddetlendirmek
TALŞIKMAK: İtimat etmek TAMIŞMAK: Yağ ayrışmak (zeytin) TANAŞ: 1. Hayret 2. Müşavere
TALŞINMAK: Kefl olmak TAMITMAK: Yağını çıkarmak TANAŞMAK: Hayret etmek
TALTAR: Flurya kuşu TAMIZ: Döl (sperm) TANATMAK: Sabah olmak
TALU: 1. Kürek kemiği 2. Güzide TAMIZGAÇ: Damla sulama sistemi TANAV: Prova
TALUÇU: Kürek kemiği falcısı TAMIZMA: Ejakülasyon TANAZ: Kupon
TALULAMAK: Fal bakmak (kemikle) TAMIZMAK: Ejaküle olmak TANÇALMAK: Bozulmak (besin)
TALULATMAK: Fal baktırmak TAMMAK: 1. Damlamak 2. Sızmak TANÇAMAK: Bozulmak (besin)
TALUMAN: Elit TAMTA: Havan (silah) TANÇIL: Kapris
TALVAR: Hangar TAMTURMAK: Ateş yakmak TANÇILAMAK: Kapris yapmak
TAM: Duvar TAMUR: 1. Kök 2. Orijin TANÇKILAMAK: Parçalamak
TAMAÇ: Kızgın damga demiri TAMURGA: İç kanama TANÇKILANMAK: Parçalanmak
TAMAĞ: Cehennem TAMURGAN: Sık kanayan (burun) TANÇKILATMAK: Parçalatmak
TAMAĞAN: Dağlama demiri TAMURMAK: Kanamak (burun) TANDAĞ: Talep
TAMAK: Yakmak TAMZIK: Baharat TANDAĞIŞ: Talep etme
TAMAMAK: Tutuşturmak TAMZIRMAK: Emzirmek TANDAK: Şafak
TAMAN: 1. Yanık 2. Tütsü TAMZIRTMAK: Emzirtmek TANDALMAK: Hayret etmek
TAMANA: Taşkıran otu TAMZITMAK: Emzirtmek TANDAMAK: Şafak sökmek [542]

235
TANDANMAK: Hayret etmek TANIP: Hüviyet TANSINMAK: Hayret etmek
TANDAR: Oyun havası TANIPLAMA: Algılama TANSITMAK: Hayret ettirmek
TANDARMAK: Oyun havası çalmak TANIPLAMAK: Algılamak TANSU: Şirin (Mançuca)
TANDAV: 1. Talep 2. Teşhis TANIPLANMAK: Algılanmak TANSULAMAK: Talan etmek
TANDAY: 1. Damak 2. Kare TANIR: Birini tanıyan kişi TANTAMAG: Kahvaltı [Tantamak]
TANDU: Şenlik ateşi TANIRMAK: Teşhis etmek TANTAMAK: Kahvaltı yapmak
TANGAK: Horoz TANIT: İspat TANYU: İmparator
TANGAYAZ: Bulutsuz soğuk hava TANITAÇ: Reklam TANZA: Pipo (Çince) [Kanza]
TANGI: Eziyet TANITGA: Beyyine TANZAMAK: Pipo içmek (Çince)
TANGILAMAK: Eziyet etmek TANITGAMAK: Beyyinelemek TAP: 1. Cihet 2. Heves
TANGILMAK: Eziyet çekmek TANITGAN: Beyyineli TAPA: Bu yöne doğru
TANGIŞ: Eziyet TANITLAMAK: İspatlamak TAPAĞ: 1. Hürmet 2. Perestiş
TANGIZ: Izdırap TANITLANMAK: İspatlanmak TAPAĞAN: Radar
TANGIZMAK: Izdırap çekmek TANITMAN: Represant TAPAĞÇI: Mabet hizmetçisi
TANGMAY: Körebe oyunu TANIZ: Hayret TAPAK: Külah (başlık)
TANHA: Kova burcu (astroloji) TANIZMAK: Hayret etmek TAPALGA: Kuşbaşı et
TANI: Teşhis TANKI: Sigara TAPALGAN: Kuşbaşı et
TANIKLAMAK: Şehadet etmek TANKILAMAK: Sigara içmek TAPALMAK: Dilimlenmek
TANIKMA: Teşhis etme TANKUT: Sancak TAPALTMAK: Dilimlemek
TANIKMAK: Teşhis etmek TANLA: Keramet (sıradışı olay) TAPAN: Tarla düzleme kütüğü
TANIL: Teşhise dayalı TANLAĞI: Mucizevi TAPAR: 1. Sanki 2. Abid
TANILAMAK: Teşhis koymak TANLAMAK: Taaccüp etmek TAPARAN: Vicdan
TANILAN: Bahsi geçen TANLATMAK: Taaccüp ettirmek TAPARMAK: Doğruyu bulmak
TANILANMAK: Teşhis koyulmak TANMA: Marka TAPAVUT: 1. Put 2. Fark
TANILGA: Nüfus cüzdanı TANMAK: Kehanet etmek [543] TAPÇA: Kutsallık
TANILGAN: Meşhur TANMAL: 1. Tuhaf 2. Garip TAPÇALI: Kutsal
TANILMAĞAN: Meçhul TANSAMAK: İstihza etmek TAPÇAN: Divan (koltuk)
TANILMAK: Meşhur olmak TANSATMAK: İstihza etmek TAPÇAR: Üçayak
TANIMAL: Meşhur TANSIK: 1. Mucize 2. Hasret TAPÇASIZ: 1. Murdar 2. Necis
TANIMLAÇ: Artikel TANSIKMAK: Mucize göstermek TAPDUK: Bulunmuş çocuk/hayvan

236
TAPGUR: Hikaye TAPSAŞAR: Bedavacı TARAKA: Tarama makinası
TAPIĞSAK: Hizmetkar TAPSATMAK: Bedava vermek TARAKAN: Hamam böceği (Rusça)
TAPIĞSAMAK: Hizmetkarlık etmek TAPSIZ: 1. Yönsüz 2. Hevessiz TARAKTAN: Nişastalı pekmez
TAPIK: Mabet kapısı TAPŞIRMA: 1. Tembih 2. Sipariş TARAL: Servi kuşu
TAPIKSAK: Kapıkulu TAPŞIRMAK: Tembih etmek TARALCAN: Kestane kargası
TAPIKSAMAK: Kapıkulluğu etmek TAPŞITMA: Devir TARALGA: 1. Toka 2. Radar
TAPIN: İbadet TAPŞITMAK: Devretmek TARAM: Kiriş (tıp)
TAPINAK: Mabet TAPTAN: Evcil tavşan TARAMAÇ: 1. İnternet 2. Ağ
TAPINÇ: İbadet TAPTUK: Sofu TARAMAN: Rençber
TAPINDIRMAK: İbadet ettirmek TAPUĞ: İlahi (dinsel musiki) TARAMDALMAK: Sınıflanmak
TAPINÇUYU: İbadethane TAPUK: Mabet TARAMDAMAK: Sınıflandırmak
TAPINGA: Dinsel ayin TAPUKÇU: Mabet görevlisi TARAMDAV: Sınıf (kategori)
TAPINGAÇ: Fetiş TAPUKSAK: Mabet hizmetçisi TARAN: 1. Ziraat alanı 2. Sınır
TAPINGI: Dinsel ayin TAPUKSAMAK: Hizmet etmek TARANÇAK: Taramalı tüfek
TAPIŞMAK: Birlikte ibadet etmek TAPUL: Ot yığını TARANÇI: Mevsimlik çiftçi
TAPKI: Vicdan TAPULMAK: Bulunmak TARANTA: Fayton (at arabası)
TAPKIR: 1. Kafle 2. Defa TAPUMAK: Hizmet etmek TARAŞ: Tarladaki mahsul artığı
TAPKU: Nükte TAPUR: İcat TARAŞMAK: Karşılıklı taramak
TAPKUR: 1. Nüktedan 2. Rehber TAPUŞAK: Hizmetçi TARAV: 1. Fasıl 2. Kısım
TAPLAK: Muvafakatname TAPUŞMAK: Buluşmak TARAY: Saten kumaş
TAPLAMAK: Rıza göstermek TAPUZ: Bilmece TARAYMAK: Bölümlenmek
TAPLANMAK: Razı olmak TAPUZMA: Bilmece TARAYTMAK: Bölümlemek
TAPLAŞMAK: Rızalaşmak TAPUZMAK: Bilmece sormak TARAZ: Dokuma ipliği
TAPMACA: Bilmece TAR: 1. Barut 2. Belalı TARBAÇ: Tırmık
TAPMAK: Bulmak TARA: Ağaç budama bıçağı TARBAĞ: Sihir
TAPRAMAK: Hizmet etmek TARABA: Kepenk TARBAĞAN: Altay köstebeği
TAPRANMAK: Hizmet görmek TARACIN: Çiftçi TARBAĞLAMAK: Sihir yapmak
TAPRATMAK: Hizmet ettirmek TARADAY: İki tekerlekli araba TARBAĞLANMAK: Sihre uğramak
TAPRAŞMAK: Hizmet edişmek TARAGAY: 1. Kel 2. Çayır kuşu TARBALGA: Rüzgar gülü
TAPSAMAK: Bedava almak TARAĞAN: Mısır (bitki ve tane) TARBALMAK: Ayağa kalkmak

237
TARBAMAK: Dik durmak [544] TARILGAN: Hasat edilmiş TARLAVUK: Uzun çizgili kavun
TARBAN: 1. Dik 2. Mağrur TARILMAK: Hasat edilmek TARLIK: 1. Bela 2. Felaket
TARBANMAK: Mağrurlanmak TARIN: Mısır (bitki) TARMA: Kendir
TARBAZ: Gülle TARINÇ: 1. Ziraat 2. Sınır TARMAÇI: Kendir bükücü
TARBAZAN: Top (silah) TARINÇAK: Hububat deposu TARMAG: Branş [Tarmak]
TARBAZLAMAK: Gülle atmak TARINDIRMAK: Hasat etmek TARMAK: Ziraat yapmak
TARBAZLANMAK: Topa tutulmak TARINGA: Hububat depolama TARMAL: 1. Lüle 2. Perma
TARBUZ: Karpuz TARINGAÇ: Hububat deposu TARMAN: Ziraatçi
TARCAN: Çavdar TARINGAN: Depolanmış tahıl TARMANMAK: Ziraat yapmak
TARÇA: Çayır çekirgesi TARINMAK: Hububat depolamak TARMAŞ: Perma
TARDAĞAN: Palmiye ağacı TARITMAK: Hasat etmek TARMAŞMAK: Lüle haline gelmek
TARDU: İmtiyazlı TARIZ: Hasat TARMAZ: Tarıma elverişsiz arazi
TARDUŞ: İmtiyaz TARIZMAK: Hasat etmek TARMIK: Pençe
TARGA: El arabası TARK: Dert TARMUK: Kanal
TARGAMAK: Disiplinize etmek TARKAMAK: Ayırmak TARPAN: Yaban atı
TARGAN: 1. Disiplin 2. Tahkimat TARKALMAK: Ayrılmak TARSAN: Şarap
TARGANÇ: Disiplin TARKARMAK: Ayırmak TARTAĞAN: 1. Ağır 2. Derbeder
TARGANMAK: Disiplinize olmak TARKAŞMAK: Ayrışmak TARTAL: Bıldırcın
TARGATMAK: Düzeltmek TARKAT: Propoganda TARTAY: 1. Galon 2. Anında
TARGIL: Kül rengi TARKATMAK: Propagandalamak TARTAYCI: Galonla su çeken kişi
TARGUMAK: Şişmanlamak TARKAV: 1. İsraf 2. Dalgınlık TARTAYLAMAK: Galonla taşımak
TARGUN: 1. Obez 2. Mahçup TARKAY: 1. Müsrif 2. Dalgın TARTAZ: Kumru kuşu
TARHAT: Yeşilbaş ördek TARKAYMAK: İsraf etmek TARTAZAK: Terazi
TARHUN: Yayla çiçeği TARKINÇ: İsyan TARTÇAN: Haziran ayı
TARIK: 1. Ekin 2. Zirai bitki TARKINMAK: İsyan etmek TARTIK: 1. Utanç 2. Hediye
TARIKÇI: 1. Irgat 2. Çiftçi TARLAK: Nisan ayı TARTIKMAK: Utanmak
TARIKLAK: Tarım arazisi TARLAMAK: Gürlemek TARTILGAN: 1. Ağır 2. Gergin
TARIKLAMAK: Ekin ekmek TARLAN: Paçalı şahin kuşu TARTIN: 1. Utanç 2. Sebat
TARIKMAK: Tarla sürmek TARLANMAK: Gürüldemek TARTINCAK: 1. Utangaç 2. Sebatlı
TARILGA: Şaman düğmesi [545] TARLAV: 1. Ziraat 2. Bahçe TARTINCAMA: Çekingenlik

238
TARTINCAMAK: Çekinmek TASAMA: Şerit TAŞATAR: Sapan
TARTINÇ: 1. Kütle 2. Mukayese TASAMAK: Şeritlere ayırmak TAŞATMAK: Sapanla atmak
TARTINGA: Terbiye TASAN: 1. Hata 2. Devlet TAŞAV: Feyezan (su baskını)
TARTINGAN: Terbiyeli TASANAK: Koordinat TAŞAYMAK: Gözden kaybolmak
TARTINMAK: Utanmak [546] TASANMAK: Şeritlere ayrılmak TAŞBAĞANA: Sütun
TARTIRMAK: İp çekmek TASAR: Plan TAŞBASKI: Litograf
TARTIŞ: 1. İhtilaf 2. Bahşiş TASARGA: Proje TAŞBASMAK: Litograf yapmak
TARTIZ: Ağır TASARGAMAK: Proje hazırlamak TAŞGAN: Coşkun
TARTIZMAK: Çekişmek TASARINÇ: Tasavvur TAŞIĞAÇ: Sepet
TARTMA: 1. Raf 2. İp merdiven TASARMAK: Tasavvur etmek TAŞIK: 1. Menkul 2. Taşkın
TARTMAÇ: Raf TASARMAN: Dekoratör TAŞIKMAK: Taşar gibi olmak
TARTMAĞ: Fitil TASARUV: Tasavvur TAŞILGA: Menkul kıymet
TARTMAL: Çekişmeli TASBAĞA: Kara kaplumbağası TAŞILGAN: Menkul kıymet
TARTMAK: Sigara içmek TASINÇ: Mantık TAŞILMAK: Dışarı çıkmak
TARTMAY: İp çekme oyunu TASKACAK: Kör baykuş TAŞIMAL: Portatif
TARTUK: 1. Hediye 2. Armağan TASKAĞAN: Kurban kesme alanı TAŞIMAN: 1. Portör 2. Nakliyeci
TARUZ: Çatı katı TASKAMAK: İdman yapmak TAŞIMSAMAK: Taşar gibi olmak
TARUZLAMAK: Çatı inşa etmek TASKANMAK: İdman yapmak TAŞIMSATMAK: Taşar gibi etmek
TARVUZ: Su kabağı TASKATMAK: İdman yaptırmak TAŞINCAK: Sedye
TARYA: Ziraat TASKAŞMAK: Birlikte spor yapmak TAŞINÇ: Feyezan
TARYAÇI: Çiftçi TASMA: Köpek boyunluğu TAŞINDIZ: Hamal
TARYALAMAK: Tohum ekmek TASTALMAK: Boşaltılmak TAŞINGA: Sedye
TARYALANMAK: Tohum ekilmek TASTAMAK: Boşaltmak TAŞIRGA: Sedye
TARYAN: 1. Tohum 2. Tane (bitki) TASULGA: Virgül TAŞIRGAMAK: Ayağı taşa takılmak
TARYOL: Patika TAŞAĞAN: 1. Coşkun 2. Heyecanlı TAŞIRGAN: Taşlık alan / yol
TASAK: Kısım (bölüm) TAŞALAN: Devrimci (Mançuca) TAŞIRGANMAK: Taşta yürümek
TASAKLAMAK: Kısımlara ayırmak TAŞALANGA: Devrim (Mançuca) TAŞKA: 1. İspiyon 2. Fosil
TASAKLANMAK: Kısımlanmak TAŞALMAK: Feyezan etmek TAŞKALAMAK: İspiyonlamak
TASALGA: Kısım TAŞAR: Heyecanlı TAŞKALANMAK: İspiyonlanmak
TASALGAN: Kompartıman TAŞATAN: Sapan TAŞKAN: Çatı faresi [547]

239
TAŞKAR: 1. Hariç 2. Gurbet TATKANMAK: Lezzet almak TAVIŞKAN: Marangoz
TAŞKARMAK: Dışarı çıkarmak TATLAÇ: Şekerli tatlı TAVIŞMA: Hızlanma
TAŞKARTMAK: Dışarı çıkartmak TATLAŞ: Puding TAVIŞMAK: Hızlanmak
TAŞKAVA: Uzun kabak TATLAŞMAK: Ağızda tat bırakmak TAVIŞSIZ: 1. Süratsiz 2. Sakin
TAŞKI: Sel TATMAL: Aperatif TAVIZMAK: Söz sanatı yapmak
TAŞKIR: 1. Hariç 2. Sağır TATMAN: Gurme TAVLAMAK: Hızlandırmak
TAŞLANGIÇ: Taşlık (tavuk midesi) TATSAMAK: Tadına bakmak TAVLANMAK: Hızlanmak
TAŞMAG: Çanta [Taşmak] TATSATMAK: Tadına baktırmak TAVLATMAK: Hızlandırmak
TAŞMAK: Feyezan etmek TAV: 1. Hız 2. Sürat 2. Nem TAVMAK: Hızlı hareket etmek
TAŞRA: Gayri merkezi TAVAK: Kapak TAVRAK: 1. Aceleci 2. Telaşlı
TAŞRAMAK: Dışarı yönelmek TAVANA: Sinir otu TAVRALMAK: Telaşlanmak
TAŞRATMAK: Dışarı yöneltmek TAVAR: 1. Mal (emtia) 2. Hızlı TAVRAMAK: Acele / telaş etmek
TAŞRIK: Gurbetçi TAVARA: 1. Servet 2. Kabus cini TAVRANMAK: Hazırlanmak
TAŞRIKMAK: Gurbete gitmek TAVARDAŞ: Mal ortağı TAVRANTI: Hazırlık
TAŞTALMAK: Dışkılamak TAVARTMAÇ: Koyun çobanı TAVRAŞMAK: Telaş etmek
TAŞTAMAK: Dışkılamak TAVARTMAK: Koyun gütmek TAVRATGAN: Aceleci
TAŞTIRMAK: Fazlasını boşaltmak TAVARSAK: Çok mal isteyen TAVRATMAK: Acele ettirmek
TAŞUR: Matara TAVARSAMAK: Çok mal istemek TAVRUH: Masal [548]
TAŞUV: Nakliye TAVARZAK: Kapitalist TAVRUK: Acele
TAŞUVÇU: Nakliyeci TAVGAÇ: 1. Hızlı 2. Atik TAVRUKMAK: Acele etmek
TAŞUY: Kagir (taş bina) TAVGAÇ: Çinli TAVSAMAK: Hızını azaltmak
TAŞYOL: Şose - Tavgaçça: Çince TAVSANMAK: Mecali kesilmek
TAŞYUVAR: Litosfer - Tavgaçya: Çin (ülke) TAVSIK: Tümülüs
TATAMAK: At sürmek TAVGUR: Hikaye TAVŞALGAN: Pespaye, pejmürde
TATAN: İstasyon (Mançuca) TAVILMAK: Hızlanmak TAVŞALMAK: Kırışmak
TATAR: Atlı postacı TAVINÇ: 1. Sürat 2. Hız TAVŞATMAK: Kırıştırmak
TATAVUL: Atlı haberci asker TAVINMAK: Vites değiştirmek TAVŞIRGAÇ: Radyo vericisi
TATIRAN: Hardal TAVIR: Nabız TAVŞIRMA: 1. Yayın 2. Havale
TATIRGA: Deri yaygı TAVIRGA: Misk geyiği TAVŞIRMAK: Radyo yayını yapmak
TATKAMAK: Tadına bakmak TAVIŞ: 1. Sürat 2. Hengame TAVŞIRTMAK: İletmek

240
TAVULGA: Miğfer TAYARMA: 1. İltimas 2. Hazırlık TAYIMAK: Kurban etmek
TAVUN: Hakem TAYARMAK: İltimas yapmak TAYIN: Hazır
TAVUNMAK: Hakemlik etmek TAYAŞMAK: İltimas edişmek TAYINDIK: 1. Hazırlık 2. Tertibat
TAVUR: Şarkı TAYAV: Mesnet TAYINLAMAK: Hazırlamak
TAVURGAN: Ratufa sincabı TAYAZ: Sığ TAYINLATMAK: Hazırlatmak
TAVURMAK: Şarkı söylemek TAYBAŞ: Büyükbaba TAYINMAK: Kurban etmek
TAVUŞ: Nara TAYDA: Dede TAYITMAK: Kurban kestirmek
TAVUŞMAK: Nara atmak TAYDAŞ: Yaşıt TAYKILMAK: Yuvarlanmak
TAVUZ: Çizgili karpuz TAYDIRMAK: Kaydırmak TAYKONOT: Astronot (Çince) [549]
TAVUZMAK: Bilmece sormak TAYFUN: Okyanus fırtınası (Çince) TAYLAMAK: Soymak
TAVZAMAK: Bilmece sormak TAYGA: Dağlık ve ormanlık bölge TAYLAN: Centilmen
TAVZAŞMAK: Bilmece soruşmak TAYGAK: Kaygan TAYLANGAÇ: Yünü kırkılmış koyun
TAVZATMAK: Bilmece sormak TAYGALAK: Buz hokeyi pisti TAYLANMAK: Soyunmak
TAVZUK: Bilmece TAYGALAMAK: Kaymak TAYMAK: Kaymak (fil)
TAY: At yavrusu TAYGALANMAK: Patinaj yapmak TAYMAZ: Kaymaz
TAY: Taylandlı TAYGAN: Tazı (av köpeği) TAYNA: Nine
- Tayça: Tayland dili TAYGANA: Yoğurtlu sebze çorbası TAYNAM: Geviş (çiğneme)
- Tayya: Tayland TAYGANAK: 1. Kaypak 2. Patinaj TAYNAMAK: Geviş getirmek
TAYAK: 1. Değnek 2. Destek TAYGANÇ: 1. Buz pateni 2. Patinaj TAYNAŞ: Büyükanne
TAYAKLIK: İstinat TAYGANMAK: Patinaj yapmak TAYPAK: Şapka
TAYAKTAĞ: Orion takımyıldızı TAYGIN: Kaygan TAYRAMAK: Gevşemek
TAYAN: Sır (iki kişi arası) TAYGUN: Torun TAYRATMAK: Gevşetmek
TAYANÇ: 1. Mesnet 2. Himaye TAYGIR: Kızakçı TAYSAMAK: Geri dönmek
TAYANÇI: 1. Hami 2. Sırdaş TAYIĞ: Kurbanlık hayvan TAYSALMAK: Gerilemek
TAYANGA: 1. İstinat 2. Siper TAYIĞLAMAK: Kurban etmek TAYSATMAK: Geriletmek
TAYANGAN: İstinaden TAYIĞLANMAK: Kurban edilmek TAYŞA: Hami
TAYANGI: Yaver TAYIK: Kurban tanrısı (mit) TAYŞAMAK: Himaye etmek
TAYANIŞ: İltimas TAYIL: Kurban TAYSU: Prens (Çince)
TAYANMAK: İltimas görmek TAYILGA: Kurban töreni TAYSUN: Düşman
TAYAR: 1. Hazır 2. İltimas sahibi TAYILMAK: Kurban edilmek TAYZARMAK: Ayağa kalkmak

241
TAYZATMAK: Ayağa kaldırmak TECEMEN: Tüccar TEĞEK: Tel köprüsü (çalgı)
TAZ: 1. Kel 2. Saçkıran hastalığı TECEMER: 1. Ekonomist 2. İktisatçı TEĞELEK: 1. Oval 2. Geoid
TAZA: Gürbüz TECEN: Yoğurt tulumu TEĞELEMEK: Halka oluşturmak
TAZAMAY: Tabaka (tütün kutusu) TECEREN: Kapitalist TEĞELENMEK: Halka olmak
TAZARMAK: Kelleşmek TECERMEK: Para biriktirmek TEĞEN: Rayiç
TAZARTMAK: Usturalatmak TECERMEN: Burjuva TEĞENCEK: Kına gecesi
TAZAY: Hazırol TECETMEK: İkram etmek TEĞENEK: Yaban gülü
TAZAYMAK: Hazırolda beklemek TECEV: Borsa oyunu TEĞENMEK: Gurbete gitmek
TAZAYTMAK: Hazırola geçirmek TECEY: Borsa TEĞER: Makara
TAZIL: Ağaç kökü TECİMÇİ: Tacir TEĞERÇEK: 1. Çark 2. Topaç
TAZKA: Akbaba kuşu TECİNMEK: Ticaret yapmak TEĞEREK: Daire
TAZKIL: 1. Ağaçsız alan 2. Zirve TECİRGEN: Para kazandıran TEĞERLEK: Kız kuşu
TAZKURSAK: Mide TECİRMEK: Para kazanmak TEĞERME: Daire
TAZLAMAK: Zor beğenmek TECİRTMEK: Para kazandırmak TEĞERMEK: Dönmek
TAZLAN: Av köpeği TEDİRGEMEK: Husursuzlunmak TEĞET: Mümas
TAZLANMAK: Beğenmezlik etmek TEDİRGETMEK: Huzursuz etmek TEĞİRGEN: Kuşkonmaz (bitki)
TAZRAMAK: Çatırdamak TEFE: Faiz TEĞİRMEK: Dönmek
TAZRATMAK: Çatırdatmak TEFECİ: Faizci TEĞİRTMEK: Döndürmek
TEBEK: 1. Tümsek 2. Meme TEG: 1. Gibi 2. Rol [“g” ile yazılır] TEĞİZ: Atın alnındaki aklık
TEBELMEK: Tümsek oluşmak TEGERE: Dair TEĞMİL: Leke
TEBELTMEK: Tümsek oluşturmak TEGİ: Akraba TEĞREBİ: Kilise
TEBEMEK: Şişmek TEGİL: Kör TEĞREK: 1. Halka 2. Çember
TEBENMEK: Şişkinleşmek TEGİLMEK: Körleşmek TEĞÜRGE: 1. Banliyö 2. Varoş
TEBER: Baltalı mızrak TEGİM: Liyakat TEKÇE: Raf
TEBERMEK: Yukarı çıkmak TEGİMLİ: Layık TEKE: Erkek keçi
TEBETEY: Takke TEGİMSİZ: Layık olmayan TEKEL: Temmuz ayı
TEBETMEK: Yukarı çıkarmak TEGİNÇ: Kabul TEKELEMEK: Yolsuzluk yapmak
TECELMEK: İkram görmek TEGİNMEK: Kabullenmek TEKELEMÜYÜZ: Salyangoz
TECEM: Ticaret TEGİŞ: Rastlantı TEKELDEY: Çember
TECEMEK: Ticaret yapmak TEGİŞMEK: Rastlaşmak TEKERME: Jant

242
TEKERMEK: Etrafını çevirmek TEKŞİRMEK: Muayene etmek TELGEN: Çaylak kuşu
TEKET: Zift TEKÜLGÜ: Üniforma TELGENMEK: Canı sıkılmak
TEKİLEMEK: Vekalet vermek TEKZİNÇ: Devridaim TELİK: Erzak
TEKİLENMEK: Vekalet almak TEKZİNDİRMEK: Devretmek TELİNMEK: Aklı başından gitmek
TEKİLEŞMEK: Vekalet kurmak TEKZİNMEK: Devridaim etmek TELKİN: Karaca (hayvan)
TEKİN: 1. Prens 2. Şehzade TEKZİRME: 1. Tahlil 2. Analiz TELMİR: Selam (namazda)
TEKİR: Çizgili TEKZİRMEK: Tahlil / analiz etmek TELMİRMEK: Sağa sola bakınmak
TEKİŞ: 1. Hücum 2. Nihayet TELBE: Meczup TELPEK: Kadın şapkası
TEKİŞMEK: Nihayete ermek TELBİÇİK: Telgraf TELSİZ: Kablosuz iletişim aracı
TEKİT: Vekil TELBİÇMEK: Telgraf çekmek TELTE: Çinko
TEKİZ: Ahad (tek) TELCİKMEK: Liflenmek (lif olmak) TELVİ: Meczup
TEKLEÇ: Deniz yengeci TELÇEKER: Telgraf TEM: 1. Evlilik hediyesi 2. Örnek
TEKLERMEK: Santrifüjlenmek TELÇEKMEK: Telgraf çekmek TEMDEK: 1. İmla işareti 2. Mühür
TEKLERTMEK: Santrifüjlemek TELÇİK: Lif TEMDEKLEMEK: İşaret koymak
TEKME: Maç TELE: Elyaf TEMDEKLENMEK: İşaretlenmek
TEKMEK: Vasıl olmak TELEGE: Araba TEMEGE: Fil (satranç)
TEKRE: Daire TELEK: 1. Armağan 2. Hediye TEMEGELÇİN: Yusufçuk böceği
TEKREK: Abluka TELEKEY: Kainat TEMEĞÇİN: Deve kuşu
TEKRELEMEK: Ablukaya almak TELEM: 1. Zülüf 2. Kakül TEMEK: Pencere
TEKRELENMEK: Ablukaya alınmak TELEMEK: Ehlileştirmek (hayvan) TEMEN: Çuvaldız
TEKSİLEMEK: Aranje etmek TELENİR: Alüminyum TEMENÇE: Toplu iğne
TEKSİLENMEK: Aranje olmak TELENMEK: Ehlileşmek (hayvan) TEMEŞ: Taklit
TEKSİLETMEK: Aranje etmek TELERMEK: Nemlenmek TEMEŞMEK: Taklit etmek
TEKSİN: 1. Eşit 2. Denk TELERTMEK: Nemlendirmek TEMGET: İşaret
TEKŞİ: Eşit TELEY: 1. Kemer 2. Hayli TEMİŞ: Sahur
TEKŞİLMEK: Eşitlenmek TELEZ: Baygınlık TEMREN: Ok ucu
TEKŞİLTMEK: Eşitlemek TELEZİMEK: Baygınlık geçirmek TEMSEMEK: Mücadele etmek
TEKŞER: Hesap TELGEÇER: Telgraf TEMÜGE: Maden cevheri
TEKŞERMEK: Hesaplamak TELGEÇMEK: Telgraf çekmek TEMÜN: Jant (Mançuca)
TEKŞİRME: Muayene TELGEMEK: Can sıkmak TENBE: Koşum takımı (atçılık)

243
TENÇEK: Pense TENGİŞER: Berabere (maç) TENŞİRMEK: Müsavileştirmek
TENÇEMEK: Isırmak TENGİŞERMEK: Berabere kalmak TEP: Zemin
TENÇETMEK: Isırtmak TENGİŞMEK: Berabere kalmak TEPÇEK: Asfalt silindiri
TENÇMEK: Pense ile sıkmak TENGRİ: Tanrı (çoğulu yoktur) TEPEĞEN: Jet motoru
TENÇİLMEK: Pense ile sıkılmak TENGRİDEM: İlahi TEPEK: 1. Nişan oyunu 2. Okçuluk
TENDEME: Formül TENGRİKEN: Tanrı’ya inanan TEPER: Tepkili (silah, mekanizma)
TENDEMEK: Formülüze etmek TENGZE: Pazar tezgahı (Çince) TEPİLENMEK: İlca olmak
TENDEV: Formül TENGZEÇİ: Pazar satıcısı (Çince) TEPİLETMEK: İlca etmek
TENEÇİR: Kız böceği TENİK: 1. Azimli (kararlı) 2. Şimdi TEPİME: Az pişmiş ekmek
TENEK: Hava TENİM: Azim (kararlılık) TEPİMEK: Az pişmek (hamur)
TENEKİR: Boraks TENİLMEK: Havalanmak TEPİNÇ: Empüls
TENELGEÇ: Taklacı kuş TENİLTMEK: Havalandırmak TEPİTMEK: Az pişirmek (hamur)
TENELMEK: Yükselmek TENİRGEN: Teist (Tanrı’ya inanan) TEPİR: Kalbur
TENERMEK: Dikelmek TENİRMEK: Havalanmak (uçmak) TEPİRMEK: Elemek
TENERTMEK: Dikeltmek TENİRTMEK: Havalandırmak TEPİZ: Sürülmüş toprak
TENEŞMEK: Denkleşmek TENİŞMEK: İki parçaya bölünmek TEPİZLİK: Sürülecek tarla
TENG: 1. Pruva 2. Ölçü [“g” ile yazılır] TENİŞTİRGEÇ: Ekvator TEPİZMEK: Tarla sürmek
TENGE: Jeton TENİŞTİRMEK: İki parçaya bölmek TEPKE: Refleks
TENGER: Gökyüzü TENİT: Hava TEPKESEL: Refleksif
TENGERLENMEK: Felek dönmek TENİTMEK: Kuşu göğe salmak TEPKİÇ: Mahmuz
TENGEŞ: Akord (çalgı) TENKLEMEK: Ölçmek TEPKİN: Tempo
TENGEŞMEK: Akord olmak (çalgı) TENKLENMEK: Ölçülmek TEPKİNÇEK: Tempolu
TENGEŞTİRMEK: Akord etmek TENLEMEK: Hava üflemek TEPKİNÇEMEK: Tempo tutmak
TENGİK: Ortoepedi TENLENMEK: Hava üflenmek TEPKİNMEK: Tempo tutmak
TENGİKÇİ: Ortopedi doktoru TENMEK: Havalanmak TEPKİNŞEK: Tahterevalli
TENGİN: Göl (Mançuca) TENREMEK: Sersemlemek TEPKÜÇ: Patos (harman makinesi)
TENGİR: Daire TENRETMEK: Sersemletmek TEPME: Macun
TENGİRÇEK: Dairesel TENSELEMEK: Sendelemek TEPRENİŞ: Sarsıntı
TENGİREK: Kirmen (eğirmen) TENSELETMEK: Sendeletmek TEPRENMEK: Sarsılmak
TENGİRŞEK: Atmosfer TENŞİR: Müsavi (denk) TEPRET: Sarsıntı

244
TEPRETMEK: Sarsmak TERGEŞ: Soruşturma TERKİN: Acele
TEPSEK: Dans TERGEŞMEK: Soruşturmak TERKİŞ: Münakaşa
TEPSEMEK: Dans etmek TERGEV: 1. Bilanço 2. Rapor TERKİŞLENMEK: Münakaşa etmek
TEPSENMEK: Dans etmek TERGEVÇİ: Bilanço uzmanı TERKİŞMEK: Münakaşa etmek
TEPSERMEK: Nüksetmek TERGİ: 1. Sofra 2. Masa TERMEG: Tohum [Termek]
TEPSETMEK: Dans ettirmek TERGÜ: Dizi TERMEK: Tohum saçmak / ekmek
TEPSEV: Halk oyunu (folklor) TERGÜÇÜ: Mürettip TERMİL: Arzu
TEPSEVÇİ: Halk oyuncusu (folklor) TERİK: Mısır (bitki ve tane) TERMİLMEK: Arzulamak
TEPSİMEK: Sakinleşmek TERİLGEN: 1. Mahsul 2. Hazır TERNEME: 1. Tahlil 2. Analiz
TEPSİNMEK: Sakinleşmek TERİLGİ: 1. Kanaat 2. Harman yeri TERNEMEK: Tahlil / analiz yapmak
TEPSİRMEK: Dudağı şişmek TERİLGİN: Hasat TERNEV: Oluk
TEPSİTMEK: Sakinleştirmek TERİLMEK: Kanaat edinmek TERPEK: Pide
TEPŞEK: Çay tabağı TERİLTMEK: Kanaat edindirmek TERSEK: Metal
TEPŞÜR: Toplu iğne TERİM: 1. Eylül ayı 2. Şeref TERSELMEK: Tersine dönmek
TERBE: Liken TERİNÇEK: Agel (baş çemberi) TERSELTMEK: Tersine döndürmek
TERBEĞEN: Öğütme makinesi TERİNMEK: Ter tutmak TERSEVİRMEK: Tersine çevirmek
TERÇİ: Amele (yevmiye işçisi) TERİŞ: 1. Maç (spor) 2. Antrenman TERSEYGEN: Ters / aksi insan
TERDEK: Penis TERİŞME: Antrenman TERSEYMEK: Ters / aksi gitmek
TERDEM: 1. Akraba 2. Hısım TERİŞMEK: Antrenman yapmak TERSİNME: Haff terleme
TEREÇE: 1. Zarif 2. Narin TERK: Derhal TERSİNMEK: Haff terlemek
TEREK: 1. Ağaç 2. Kavak ağacı TERKE: Ücret TERSİYEK: Boz fare
TEREKEME: 1. Siperlik 2. Sütre TERKEK: 1. Bohça 2. Römork TERTE: Rod (araba)
TEREŞ: Zahmet TERKELMEK: Kaydolmak TERTMEG: Pide [Tertmek]
TEREŞMEK: Zahmet çekmek TERKEMEK: Kaydetmek TERTMEK: Dengelemek
TERGE: Araba TERKEN: 1. Savaş arabası 2. Amir TERÜV: Tertip
TERGEÇİ: Arabacı TERKENMEK: Hüküm vermek TERÜVÇÜ: Mürettip
TERGEM: 1. Araştırma 2. Tasavvur TERKEŞ: Kayıt TERVEN: Hukuk
TERGEME: 1. Hesap 2. Araştırma TERKEŞMEK: Kaydolmak TERZE: Hıristiyan (Farsça)
TERGEMEK: Hesaplamak TERKEV: Kayıt TESKEMEK: Firar etmek
TERGENMEK: Hesaplanmak TERKİMEK: Sıçramak TESKERLEMEK: Geri dönmek

245
TESKERLENMEK: Geri dönmek TEVRENÇEK: Sarkaçlı saat - Tezikye: Arapya (Arabistan)
TESKİN: Firari TEVRENGÜÇ: Pandül TEZİK: 1. Acele 2. Vergi 3. Seyahat
TESMEK: Kaçmak TEVRENİŞ: Salınım TEZİKMEK: Acele etmek
TEŞGİÇ: Kağıt deleceği TEVRENMEK: Salınmak TEZİN: Acilen
TEŞİK: Hendek TEVRETMEK: Salındırmak TEZİNLEMEK: Acele etmek
TEŞİLMEK: Kazılmak TEVSEMEK: Haset etmek TEZİNLETMEK: Acele ettirmek
TEŞİNİV: Striptiz TEVSENMEK: Haset etmek TEZİNLEY: Acil
TEŞİNİVCİ: Striptizci TEVŞEMEK: Karışmak (ip, tel) TEZİNMEK: Telaşlanmak
TEŞİNMEK: Soyunmak TEVŞİTMEK: Karıştırmak (ip, tel) TEZİŞMEK: Acele edişmek
TEŞİTMEK: Soyundurmak TEVZE: 1. Peşin 2. Hele TEZİTMEK: Acele ettirmek
TEŞKERMEK: Aktarmak TEVZEMEK: Peşin ödemek TEZLEMEK: Hızlanmak
TEŞMEK: 1. Kazmak 2. Soymak TEVZENMEK: Peşin ödenmek TEZLEŞMEK: Hızlanmak
TETEY: Yürümeye başlama (çocuk) TEY: 1. Eş 2. Diğeri TEZLETKEÇ: Hızlandırıcı
TETEYLEMEK: Yürümeye başlamak TEYLE: Sadece (Mançuca) TEZLETMEK: Hızlandırmak
TETİR: Bitki boyası TEYLEĞEN: Çaylak kuşu TEZLEYİN: Derhal
TETİRMEK: Boyamak (bitki) TEYLEK: Servis TEZLİK: 1. Frekans 2. Acele
TEV: Fesat TEYLEMEK: Servis yapmak TEZLİKÖLÇER: Frekansmetre
TEVEK: Çocuk oyunu TEYMEK: Dinlenmek TEZME: Aceleci
TEVER: Devir TEYZİRMEK: Temas etmek TEZMEK: Acele etmek
TEVEREK: Civar TEZDİRMEK: Acele ettirmek TEZPİŞMEK: Çabuk pişmek
TEVERENMEK: Çevrilmek TEZEM: Sıra TEZÜREK: Tezcanlı
TEVERETMEK: Çevirmek TEZEMLEMEK: Sıralamak TIÇAVUL: Tarla faresi
TEVERMEK: Çevirmek TEZEMLENMEK: Sıralanmak TIÇKAN: Fare
TEVGİ: İlk (birinci) TEZGELE: Sedye TIĞ: 1. Küme 2. Dikiş şişi
TEVKE: Mancınık TEZGERE: Sedye TIĞA: Dayı
TEVKER: Ayna TEZGİNÇ: 1. Tavaf 2. Dönemeç TIĞAL: Rüzgar
TEVLEMEK: Hile yapmak TEZGİNDİRMEK: Döndürmek TIĞAMAK: Körelmek
TEVLİK: 1. Gün (24 saat) 2. Hile TEZGİNMEK: Tavaf etmek TIĞANMAK: Körelmek
TEVME: Seri (dizi) TEZİK: Arap TIĞATMAK: Köreltmek
TEVMEK: Dizmek - Tezikçe: Arapça TIĞILMAK: Takviye olmak

246
TIĞITMAK: Takviye etmek TILDAN: Cıvık TINIŞLANMAK: Sakinleşmek
TIĞIZ: Kesif TILDANMAK: Cıvıklaşmak TINIŞLATMAK: Sakinleştirmek
TIĞIZLIK: 1. İzdiham 2. Kesafet TILGI: Hamur TINIZ: İtidal
TIĞLAMAK: Tığ ile örmek TILIKMAK: Bahane bulmak TINKAYMAK: Zıbarmak (argo)
TIĞMAK: Tığ ile dikmek TILTAK: Bahane TINKAZ: Nefret
TIĞRAK: 1. Postacı 2. Sağlam TIN: 1. Huzur 2. Rahat TINLAK: Steteskop
TIĞRAMAK: Posta götürmek TINALGAÇ: Ölüm meleği TINLAMAK: Steteskopla dinlemek
TIĞRATMAK: Posta vermek TINALMAK: Rahatlamak TINLAR: Söz dinleyen
TIĞZA: Teyze TINALTMAK: Rahatlatmak TINLARMAK: Söz dinlemek
TIKANAK: Şişe mantarı TINAMAK: Ölmek TINLATMAK: Göğüs dinletmek
TIKANSAK: Sürekli tıkanan TINANMAK: Huzura ermek TINLAV: Dinleme (steteskopla)
TIKANSAMAK: Tıkanır gibi olmak TINAZ: 1. Balya 2. Saman yığını TINLAVAÇ: Steteskop
TIKANSAR: Tıknefes TINCAN: Kandil TINLAVÇI: Göğüs doktoru
TIKARAK: Amboli TINÇ: 1. Müsterih 2. Huzurlu TINLIK: Huzur
TIKARIK: Ambolik TINÇAMAK: Gevşemek TINMA: 1. Rahat 2. Susma
TIKAYMAK: Nefesi daralmak TINÇALMAK: Müsterih olmak TINMAK: 1. Rahatlamak 2. Susmak
TIKIÇ: Kuru fasülye TINÇARMAK: Huzur bulmak TINMAZAK: Laf anlamaz
TIKIR: Akçaağaç TINÇAY: Müreffeh TINSIRAMAK: Öfkelenmek
TIKIRMAK: Tıkırtı çıkmak TINÇAYMAK: Müreffeh olmak TINSIRATMAK: Öfkelendirmek
TIKIZ: Tıpa TINÇI: Bekçi TIRAK: 1. İshal 2. Diyare
TIKIZMAK: Tıpalanmak TINÇLIK: Huzur (içsel) TIRIN: Saman
TIKIZLAĞAÇ: Conta TINDIRMAK: Rahatlatmak TIRINÇ: Kuşburnu marmelatı
TIKIZLAMAK: Tıpalamak TINGI: 1. Ton (ses) 2. Tınlama TIRINÇI: Saman toplayıcı
TIKMA: Fiske TINI: Ritim TIRIŞMAK: Kırışmak
TIKMAG: Gaga [Tıkmak] TINIÇ: Hareke (noktalama) TIRIŞTIRMAK: Kırıştırmak
TIKMAK: Gagası ile almak (kuş) TINIK: Nefs (can) TIRKA: Sıra (dizi)
TIKTAMAK: Doldurmak TINIM: Huzur (içsel) TIRKAŞ: Soğanlı, yağlı yarma aşı
TIKTANMAK: Dolmak TINIMLI: Huzurlu (içsel) TIRKAZ: Kapı sürgüsü
TILDAK: Bahane TINIMSIZ: Huzursuz (içsel) TIRMAÇ: Sırt yükü
TILDAMAK: Bahane bulmak TINIŞ: 1. Sakinlik 2. Paydos TIRMAK: Tırmıklamak

247
TIRMAN: Tırmık makinesi TİĞMEK: Eğmek TİMNEMEK: Hazırlanmak
TIRMAŞKAN: Tırmanıcı bitki TİKE: 1. Sarp 2. Cüz (bölüm) TİMNETMEK: Hazırlatmak
TIRNAŞ: Gayret TİKİ: 1. Fısıltı 2. Tıkırtı TİN: Ruh
TIRNAŞKAN: Gayretli TİKİLEMEK: Fısıldamak TİNÇEMEK: Teskin olmak
TIRNAŞMAK: Gayret etmek TİKİLEŞMEK: Fısıldaşmak TİNÇELMEK: Huzur bulmak
TIRNAVIŞ: Tırmık TİKİSİZ: Tıkırtısız TİNÇETMEK: Teskin etmek
TIRTIR: Triportör (üçtekerli araba) TİKİŞMEK: İtişmek TİNÇGÜN: Pazar günü
TIŞTAMAK: Tatile gitmek TİKMEK: İtmek TİNDEŞ: Ruh eşi (mecazen)
TIŞTAN: Tatil TİKREMEK: Tıkırdamak TİNDEŞMEK: Aynı akıldan olmak
TIŞTANMAK: Tatil yapmak TİKRETMEK: Tıkırdatmak TİNE: 1. Mukayese 2. Berabere
TIŞTARMAK: Tatile çıkmak TİLBE: Meczup TİNELMEK: Kıyaslanmak
TIYGI: İnsaf TİLBEREN: Hyoscyamus otu TİNEMEK: Kıyaslamak
TIYGILI: İnsaflı TİLBEZEK: Caprimulginae türü kuş TİNETMEK: Kıyaslatmak
TIYILGAN: İllegal TİLÇEK: Küçük dil TİNGELE: Tarhana çorbası
TIYILMA: 1. Men 2. Perhiz TİLÇİ: Muhbir TİNLENEK: Tatil
TIYILMAK: Men edilmek / olmak TİLEK: 1. Merkür 2. Utarid TİNME: Nefes alma
TIYIM: Men (yasak) TİLEP: Memnuniyet TİNMEK: Nefes almak
TIYMAK: Men etmek TİLGE: 1. Parça 2. Dilim TİNSEL: Ruhsal
TIYNAK: Mütevazi (alçak gönüllü) TİLGELEMEK: Parçalamak TİNSİZ: Ruhsuz
TIYNAMAK: Tevazu etmek TİLGELENMEK: Parçalanmak TİRBENMEK: Sarsılmak
TIYNARMAK: Tevazu göstermek TİLGELETMEK: Parçalatmak TİRBETMEK: Sarsmak
TİGEN: Köknar (noel) ağacı TİLGEN: Çaylak kuşu TİRE: 1. Mahal 2. Müştereken
TİGENEK: Dulavrat otu TİLKEV: Konuşma güçlüğü TİRELİK: Civar
TİGEZ: Denk TİLMEK: Muhbirlik etmek TİREMEK: Payandalamak
TİGEZLEÇ: Denklem TİLMEN: Muhbir TİREN: 1. Payanda 2. Seviye
TİGİN: Prens TİLMER: Lisan TİRENMEK: Payandalanmak
TİGİNÇE: Prenses TİLVİZ: Bekas (su çulluğu) kuşu TİREŞMEK: Çatılmak (yapı)
TİGİV: Terzilik TİMEK: Hazırlamak TİREŞTİRMEK: Çatmak (yapı)
TİGİVÇİ: Terzi TİMENMEK: Hazırlanmak TİREVİÇ: Payanda
TİĞİZ: Müsavi TİMNEK: Hazırlık TİREYEK: Mahalle

248
TİRGEÇ: Hakaret TİRKETMEK: Tescil etmek TİYETMEK: Yükletmek
TİRGELMEK: Küfredilmek TİRKEV: Tescil TİYGİÇ: İşaret çubuğu
TİRGEMEK: Küfretmek TİRKİŞ: Kervan TİYİN: Sincap
TİRGENMEK: Azarlamak TİRLEMEK: Hasıl etmek TİYİNMEK: İsabet etmek
TİRGEŞMEK: Küfretmek (karşılıklı) TİRLENMEK: Hasıl olmak TİYİR: İsabet
TİRGEV: Küfür TİRLİK: Mahsul TİYİRMEK: İsabet ettirmek
TİRGİRMEK: İhya olmak TİRME: 1. Çadır 2. Tente 3. Çit TİYİŞ: 1. İsabet 2. Aidiyet
TİRGİTMEK: İhya etmek TİRMEK: 1. Kurmak 2. Uğraşmak TİYİŞMEK: Ait olmak
TİRGİZ: Rol TİRMEN: El değirmeni TİYİŞLİ: 1. İsabetli 2. Ait
TİRGİZME: Rol yapma TİRMENMEK: Kurulmak TİYMEK: Değeri olmak
TİRGİZMEK: Rol yapmak TİRMEŞMEK: Tırmanmak TİYRE: Mahalle
TİRİK: Meşgul TİRNEK: İtina TİYREVÜŞ: Firkete
TİRİKLİK: Meşguliyet TİRNEMEK: İtina göstermek TİZDEV: Katar
TİRİL: Kuruluş TİRSEK: Arpacık sivilcesi TİZE: Sıra (dizi)
TİRİLMEK: Kurulmak TİRZEK: Köşe TİZENÇ: Bahane
TİRİM: 1. Meşgale 2. Gaile TİŞMEG: Çörek [Tişmek] TİZENMEK: Bahane etmek
TİRİN: Cemaat TİŞMEK: Kemirmek TİZETMEK: Bahane bulmak
TİRİNMEK: Cemaat oluşturmak TİŞMEN: Ağaç kurdu TİZGEMEK: Firar etmek
TİRİŞ: Gayret TİŞTENKEY: Çakır diken TİZGEN: Firari
TİRİŞMEK: Gayret etmek TİTİK: Harç (inşaat) TİZGENÇEK: Şizofreni
TİRİZ: İtina TİTİKÇİ: Harç işçisi TİZGENDİRMEK: Şizofren olmak
TİRİZMEK: İtina göstermek TİTİR: Dişi deve TİZGENMEK: Aklını kaçırmak
TİRKEK: Vagon TİTMEK: Teberru etmek TİZGER: Fren
TİRKELGEN: Tescilli TİTRENÇ: Rezonans TİZGERLEMEK: Fren yapmak
TİRKELMEK: Peş peşe eklenmek TİTREV: Ton (ses) TİZGERLENMEK: Frenlenmek
TİRKEMEK: Peş peşe eklemek TİVELEK: Zürafa TİZGİN: Mısra
TİRKENMEK: Tescillenmek TİYEK: Tuş (düğme) TİZGİNMEK: Sıralanmak
TİRKEŞ: Su birikintisi TİYEMEK: Yüklemek TİZGİRMEK: Sıraya girmek
TİRKEŞME: Çeltik tarlası TİYEN: 1. Kuruş (para) 2. Kazan TİZGİTMEK: Sıraya sokmak
TİRKEŞMEK: Birikmek TİYENMEK: Yüklenmek TİZİK: 1. Saf (dizi) 2. Tespih

249
TİZİM: 1. Silsile 2. Liste TOĞALMAK: Yuvarlanmak TOĞRULMAK: Dilimlenmek
TİZİNMEK: Teselsül etmek TOĞAN: 1. Set 2. Bent TOĞSUK: Tevellüt
TİZİTMEK: Kaçırmak TOĞANAK: Baraj TOĞUL: Geoid
TİZKİRMEK: Kaçırmak TOĞANMAK: Set çekilmek TOĞULMAG: Şeftali [Toğulmak]
TİZLİK: 1. Hız 2. Sürat TOĞAŞ: İrtical TOĞULMAK: Yuvarlaklaşmak
TİZME: 1. Silsile 2. Liste TOĞAŞMAK: İrticalen söylemek TOĞUM: 1. Üreme 2. Kurban [551]
TİZMEK: 1. Listelemek 2. Kaçmak TOĞATMAK: Set çekmek TOĞUN: Jant
TOÇULDAY: Şaman postu TOĞAY: 1. Kavis 2. Vadi TOĞUNÇAK: Kadın çizmesi
TOD: Tam [“d” harf ile yazılır] TOĞBUÇAK: Dikdörtgen TOĞUNÇU: Amele (işçi)
TODAMA: Tamlama TOĞDUK: Toy kuşu TOĞUNMAK: İş yapmak
TODAMAK: Tamlamak TOĞDUR: Cadı [550] TOĞUR: Küre
TODANMAK: Tamlanmak TOĞGU: 1. Aritmetik 2. Matematik TOĞURÇAK: 1. Gonca 2. Tomurcuk
TODUNMAK: Dolmak TOĞLAK: Küre TOĞURÇUK: Tomurcuk
TODURMAK: Doldurmak TOĞLAM: 1. Hesap 2. Piyes TOĞURDA: 1. Cacık 2. Ayran
TOGA: 1. Küre 2. Hastalık TOĞLAMAK: Hesaplamak TOĞURGU: Boynuzsuz geyik
TOGALAK: Küre TOĞLANÇAK: Hesap makinesi TOĞURMAK: Tecavüz etmek
TOGALAMAK: Numaralamak TOĞLANMAK: Hesaplanmak TOĞURTKA: Ağaçkakan kuşu
TOGALANMAK: Numaralanmak TOĞLAŞMAK: Piyes oynamak TOĞURTMAK: Delik açmak
TOGALI: Hastalıklı TOĞLATMAK: Hesaplatmak TOĞZUN: Zerre
TOGAN: 1. Rakam 2. Numara TOĞMA: Yerli (halk) TOHU: Küfür
TOGASIZ: Sıhhatli TOĞMAÇ: Kuskus TOHUÇU: Küfürbaz
TOGAY: 1. Rızık 2. Küçük orman TOĞMAŞ: Kuskus yemeği TOHUM: Eyer keçesi
TOGAYBAŞ: Yay boynuzlu hayvan TOĞMAK: İlham gelmek TOHUMAK: Eyer bağlamak
TOGAYMAK: Rızıklanmak TOĞRAK: 1. Kavak ağacı 2. Kütük TOHUNÇ: Hakaret
TOGUNA: Çadır penceresi / bacası TOĞRAMAÇ: Söğüş TOHUNMAK: Hakaret etmek
TOĞ: 1. Ak dağ keçisi 2. Rakam TOĞRAMAK: Dilimlemek TOHUNMAZ: Parya (kast sistemi)
TOĞA: 1. Hilkat 2. Fıtrat TOĞRAMAŞ: Cacık TOKAÇ: Çamaşır topuzu
TOĞALAK: Tahta top TOĞRATMAK: Dilimletmek TOKAL: Kuma (ikinci eş)
TOĞALAMAK: Yuvarlamak (rakam) TOĞRUL: Anka kuşu TOKALAÇ: Agel (baş çemberi)
TOĞALANMAK: Yuvarlanmak TOĞRULÇAK: Anka kuşu yavrusu TOKAN: İlmek

250
TOKAT: Şamar TOKTAR: Dirayetli TOKUTMAK: Dövdürmek
TOKAY: Orman tanrısı (mitoloji) TOKTAŞ: Teneffüs (mola) TOKUZ: Sık dokunmuş kumaş
TOKLAMAK: Beslemek TOKTAŞMAK: Teneffüs yapmak TOLA: 1. Bol 2. Çok
TOKLANMAK: Beslenmek TOKTATMAK: Teskin etmek TOLADAY: Tümülüs
TOKLATMAK: Besletmek TOKTAV: Sekte TOLAGAY: Sarık
TOKMAÇ: 1. Kuskus 2. Makarna TOKTAVSIZ: Aralıksız TOLAKA: Yazı tura oyunu
TOKMAG: Tahta çekiç [Tokmak] TOKU: 1. Merasim 2. Teamül TOLAMAK: İçini doldurmak
TOKMAK: 1. Vurmak 2. Doymak TOKUÇ: Çörek TOLAMIR: Yüzük parmağı
TOKMAN: Mart ayı TOKUGA: Tokmak TOLAN: Şahane
TOKMAŞ: Erişte TOKULDAK: Ağaçkakan kuşu TOLANA: Çakal eriği
TOKNASBAĞA: Kara kaplumbağası TOKULMAK: Dövülmek TOLANMAK: Hatırlamak
TOKSAMAK: Doyar gibi olmak TOKUL: Kuma (ikinci eş) TOLARÇAK: 1. Poşet 2. Torba
TOKSAN: Üç aylar (İslamiyet’te) TOKULU: Teamüle uygun TOLAY: 1. Poşet 2. Tavşan
TOKSAR: Turuncu renk TOKULUK: Merasim elbisesi TOLAYIM: Topyekün
TOKSAY: Sırt çantası TOKUM: Kurbanlık hayvan TOLAYSI: Psikolojik rahatsızlık
TOKSUMAK: Kapı vurulmak TOKUMAK: Darp etmek TOLAYSIMAK: Zihnen hasta olmak
TOKSUTMAK: Kapı vurmak TOKUNAMAK: Sakinleşmek TOLBUTAY: Hurma ağacı
TOKŞUN: Vahşi TOKUNATMAK: Sakinleştirmek TOLDU: Dahili
TOKTA: 1. Sekte 2. Tedbir 3. Sebat TOKUNÇ: Tekstil TOLDUKURGAN: Mozole
TOKTAĞAN: Statik TOKUNMAK: Kurban kesmek TOLGAK: 1. Karın ağrısı 2. Küpe
TOKTALAMAK: Es vermek (müzik) TOKUR: 1. Aksak 2. Dokumacı TOLGAM: Karın ağrısı
TOKTALANMAK: Sekteye uğramak TOKURCUN: Dokuztaş oyunu TOLGAMA: Mantık
TOKTALATMAK: Sekteletmek TOKURGA: 1. Biberon 2. Emzik TOLGAMAK: Karnı ağrımak
TOKTAM: Mütareke (ateşkes) TOKURGAK: Biberon emziği TOLGAMIŞ: Çörek
TOKTAMAK: Mola vermek TOKURGAMAK: Biberon emmek TOLGAN: Karın ağrısı
TOKTAMAL: Statik TOKURGANMAK: Biberon emmek TOLGANMAK: İshal olmak
TOKTAMAZ: Müebbed TOKUŞ: 1. Tekstil 2. Emek 3. Harp TOLGATMA: Doğum sancısı
TOKTAMIŞ: 1. Sabit 2. Sakin TOKUŞÇU: 1. Tekstilci 2. Emekçi TOLGATMAK: Karnı ağrıtmak
TOKTAN: Gelincik (hayvan) TOKUŞKAN: Vuruşkan TOLGAY: Viraj
TOKTANMAK: Teskin olmak TOKUŞMAK: Dövüşmek TOLGAYLAMAK: Viraj dönmek

251
TOLGUMAK: Rüya görmek TOMAR: 1. Rulo 2. Kodeks TONAK: Maskeli soygun
TOLKAN: Devri daim TOMARMAK: Sarmak TONAMAK: Soygun yapmak
TOLKANMAK: Devri daim etmek TOMAT: Domates (Nahuaca) TONANMAK: Kostüm giymek
TOLKUK: Yüzme simidi TOMATIR: 1. Yığın 2. Küme TONAR: Bahşiş
TOLKUMAK: Dalgalanmak TOMAYAK: Baldırı çıplak TONARMAK: Bahşiş almak
TOLKUN: Coşku TOMBAY: Manda (camız) TONAT: Kostüm
TOLKUNMA: Coşma TOMBUYAK: Nilüfer çiçeği TONATIR: Kostümcü
TOLKUNMAK: Coşmak TOMÇU: Halk hekimi TONATMAK: Kostüm giydirmek
TOLKUTMAK: Coşturmak TOMLUK: Tedavi TONAV: 1. Soygun 2. Bahşiş
TOLMAÇ: Medyum (ruh çağırıcı) TOMLUMAK: Ateşi düşmek (kişi) TONAZAK: Palto
TOLTA: 1. Kabza 2. Sap TOMLUTMAK: Ateşi düşürmek TONGA: 1. Pars 2. Arslan burcu
TOLU: Dolu (yağış türü) TOMNAMAK: İlaçla tedavi etmek TONGUÇ: İlk evlat
TOLUĞ: Rüşvet TOMRA: Balalayka (Rus çalgısı) TONGURAK: Sustalı bıçak
TOLUĞMAK: Rüşvet almak TOMRUŞMAK: Tomurcuklanmak TONKU: Hörgüç
TOLUK: 1. Tamam 2. Köşe TOMRUTMAK: Ucunu köreltmek TONKUR: Boynuzsuz (hayvan)
TOLUKDURMAK: Tamamlamak TOMSURMAK: Surat asmak TONMAR: Islıklı ok
TOLUKMAK: Tamamlanmak TOMSUTMAK: Surat asmak TONMAY: Margarin
TOLUM: 1. Cephane 2. Mühimmat TOMŞUK: Papağan gagası TONUK: Teçhizat
TOLUMAK: Dolu yağmak TOMŞUR: Fil hortumu TONUKLAMAK: Teçhiz etmek
TOLUN: 1. Dolunay 2. Meşale TOMŞURMAK: Hortumlamak (fl) TONUKLANMAK: Teçhiz olmak
TOLUNDURMAK: İçini doldurmak TOMŞURTMAK: Hortum sarmak TONUKLATMAK: Teçhiz etmek
TOLUNMAK: İçi dolmak TOMUR: 1. Nabız 2. Kök 3. Düğüm TONULGAN: Teçhizatlı
TOLUR: Tazminat TOMURÇAK: Palamut (meşe) TONULMAK: Teçhiz olmak
TOLUTMAK: İçini doldurmak TOMURMAK: Tomruk kesmek TONUZLAN: Brachynus böceği
TOM: 1. Cilt (kitap) 2. İlaç TOMURŞAK: Balık ağı TONYAĞ: Margarin
TOMAĞA: Kuş gözlüğü [552] TOMURTKA: Matkap TONYAK: Kuzey
TOMAK: 1. Gülle 2. Cümle TOMURTKAN: Ağaç sökme aracı TOPA: Kale (satranç)
TOMALAK: Küre TOMURTMAK: Kökünden sökmek TOPALAN: Tespih böceği
TOMALMAK: Küreleşmek TON: 1. İç giysi 2. Külot TOPALANMAK: Tortop olmak
TOMALTMAK: Küreleştirmek TONA: 1. Sihirli ok 2. Moda TOPALAŞMAK: Tortop olmak

252
TOPANAK: Bok böceği TORAĞA: Kahya (çiftlik) TORMA: Turp
TOPAR: 1. Hizip 2. Fırka TORAK: Kümbet TORMAK: İnat etmek
TOPATAR: Top (silah) TORALMAK: Sipere yatmak TORMAL: File
TOPKAR: Obüs (silah) TORAM: Siper TORMAZ: Fren (Rusça “Tormoz”)
TOPLAĞ: Cami TORAMAK: Siper yapmak TORMU: 1. Ömür 2. Hayat
TOPLAK: Toplantı alanı TORAMAN: 1. Siper 2. Onurlu TORMUŞ: Uzun ömürlü
TOPLANÇ: 1. Temerküz 2. Miting TORAN: Alacakaranlık TOROGA: Mamut
TOPLANGA: Celse TORANMAK: Hava kararmak TORSAK: Asık suratlı
TOPLANGAN: Celseye katılan TORAP: 1. Kavşak 2. Dörtyol TORSAMAK: Surat asmak
TOPLARGA: Kolektör TORAY: Domuz yavrusu TORSANMAK: Suratı asılmak
TOPLARGAMAK: Sürekli toplamak TORAZ: Apartman dairesi TORSATMAK: Surat astırmak
[553]
TOPLAŞ: Miting TORBALAN: Torbalı cin TORSLAK: Mürver ağacı
TOPLUMDAŞMAK: Sosyalleşmek TORBAS: Frenk üzümü TORSMAG: Nasır [Torsmak]
TOPLAVUK: Toplantı salonu TORÇU: Ağcı TORSMAK: Nasırlaşmak
TOPRAMAK: Katılaşmak TORÇUK: 1. Bülbül 2. Koza TORSUK: 1. İnat 2. Nasır
TOPRANMAK: Katılaşmak TORDAN: Gerdan TORSUKMAK: İnatlaşmak
TOPRAŞMAK: Katılaşmak TORGA: 1. Kafes 2. Tekstil TORSUMAK: İnat etmek
TOPSAR: Brüksel lahanası TORGAK: Rulo TORSUNMAK: Nasırlaşmak
TOPSARMAK: Kat kat sarılmak TORGAMAK: Kafese tıkmıak TORSUTMAK: Nasırlaştırmak
TOPSARTMAK: Kat kat sarmak TORGAN: 1. Ağaçkakan 2. Hapis TORU: 1. Sertlik 2. Fazlalık
TOPŞUR: Moğol çalgısı (telli) TORGANMAK: Kafese tıkılmak TORUK: 1. Kuvvetsiz 2. Ham
TOPŞURLAMAK: Topşur çalmak TORGANUYU: Hapishane TORULGA: Kumru kuşu
TOPTALAMAK: Depolamak TORGU: İpek TORULDURMAK: Kuvvet kesmek
TOPTALIK: Yığınak TORKA: Hapis / hücre cezası TORULMAK: Kuvvetten düşmek
TOPTALMA: Depo TORKAN: Hapishane TORUM: Deve yavrusu
TOPTALMAK: Depolanmak TORLAĞAN: Keklik TORUMAK: İkamet etmek
TOPUR: Kestane TORLAK: 1. Acemi 2. Şalvar TORUNMAK: İskan olmak
TOPURGAN: Yumuşak toprak TORLAMA: 1. Örgü 2. Ağ TORUMTAY: Bozdoğan kuşu
TOR: 1. Balık ağı 2. Tül 3. Mertebe TORLAMAK: 1. Örmek 2. Ötmek TORUTMAK: İskan etmek
TORAĞ: Kuyrukluyıldız TORLANMAK: Örülmek TORUŞ: Niza

253
TORUŞMAK: Niza etmek TOVŞUR: Gitar TOYGUR: Acemi
TORZUK: 1. Matara 2. Porsuk TOVŞURÇU: Gitarist TOYGURMAK: Acemilik etmek
TOS: Ağaç kabuğu TOVŞURMAN: Gitarist TOYGUZ: Tatmin
TOSAK: Bent TOVUCA: Tetanos TOYGUZMAK: Tatmin olmak
TOSALGA: Bariyer TOVULGA: 1. Mihver 2. Anafkir TOYLAK: 1. Acemi 2. Şenlik alanı
TOSALMAK: Mani olunmak TOVULMAK: Fikir savunulmak TOYLAMAK: Ziyafet vermek
TOSARMA: Set TOVZA: 1. Meme ucu 2. Şişe ağzı TOYLANMAK: Ziyafette bulunmak
TOSARMAK: Set çekmek TOVZAMAK: Emmek TOYLAŞ: Şölen
TOSKAL: 1. Baraj 2. Bent TOY: 1. Şenlik 2. Acemi TOYLAŞMAK: Şölen vermek
TOSKU: Mania (engel) TOYAK: At zırhı TOYLUK: Acemilik
TOSMA: Mania (engel) TOYAMAK: Şenlik yapmak TOYMAGUR: Doymaz yaratık
TOSMAG: Müracat [Tosmak] TOYAN: Şenlik sahibi TOYRA: Çember (oturma, dizilme)
TOSMAK: Müracat etmek TOYANMAK: Eğlenmek TOYRALMAK: Çember olmak
TOSULDAMAK: Kafasını çarpmak TOYATMAK: Eğlendirmek TOYRAMAK: Çember olmak
TOSULDAŞMAK: Kafa çarpışmak TOYAŞ: Düğün yemeği TOYRATMAK: Çember oluşturmak
TOSUTMAK: Mani olmak TOYAŞMAK: Düğün yemeği yemek TOYRUK: Çember
TOŞKAN: Ankara tavşanı TOYAZ: Parti (eğlence) TOYRULGA: 1. Abluka 2. Ambargo
TOŞKURMAK: Baskın yapmak TOYÇUK: Parti (eğlence) TOYRULGAMAK: Abluka edilmek
TOŞMAK: Dolmak TOYDU: Dünya [556] TOYRULGATMAK: Ablukaya almak
TOTAR: Papağan (Moğolca) TOYDUR: Paytak yürüyüş TOYTUN: Gugu kuşu (Mançuca)
TOTUĞAN: Papağan [554] TOYDURMAK: Paytak yürümek TOYUĞAN: Horoz
TOTUR: Nisan ayı TOYDURTMAK: Paytak yürütmek TOYUK: Orman tavuğu
TOVAR: Emtia (ticari mal) [555] TOYDUZ: Amatör TOYULGA: Düğün / şenlik başlığı
TOVARDAŞ: Mal ortağı TOYGA: Yoğurt çorbası TOYUN: Budist keşiş [557]
TOVARSAK: Malperest TOYGAÇ: Peskütan TOYUSAN: Medyum (ruh çağırıcı)
TOVARSAMAK: Mal sevmek TOYGAMAK: Şenlik yapmak TOZAĞAN: Akağaç
TOVÇA: Mermi TOYGAN: Şenlik sahibi TOZAK: 1. Cehennem 2. Komplo
TOVÇU: Vecize TOYGAR: Tarla kuşu TOZALAK: Polen
TOVÇUMAK: Veciz söz söylemek TOYGAŞ: Düğün çorbası TOZANAK: Tozlu yol
TOVMAK: Fikir savunmak TOYGUN: Encümen üyesi TOZARAK: Pudra

254
TOZARGA: Akkavak ağacı TÖKTEMEK: Kargı batırmak TÖMEK: 1. Komite 2. Konsey [559]
TOZGAK: 1. Polen 2. Kamış TÖKÜ: Libasyon (dökme sunusu) TÖMKE: 1. İlüzyon 2. Hile
TOZGUÇ: Toz küreği TÖKÜLGE: Libasyon (dökme sunu) TÖMKELİ: 1. İlüzyonlu 2. Hileli
TOZGUN: Salı günü TÖKÜLMEK: Kadeh dolmak TÖMKESİZ: 1. İlüzyonsuz 2. Hilesiz
TOZULMAK: Toza dönüşmek TÖKÜN: 1. Moda 2. Giyim kuşam TÖMÜGE: Gürz (adalet simgesi)
TOZUNMAK: Toz uçuşmak TÖKÜNMEK: Düzgün giyinmek TÖNEÇ: Toplu iğne
TÖBE: 1. Çeyrek 2. Tümülüs TÖKÜŞ: Kadeh doldurma TÖNERÇEK: Çark
TÖBEK: Testis (erkek yumurtalığı) TÖKÜTMEK: Kadeh doldurmak TÖNEREVÜK: Deve elması bitkisi
TÖBELMEK: Tepe gibi yığılmak TÖL: 1. Nesil 2. Zürriyet TÖNERMEK: Çark dönmek
TÖBELTMEK: Tepe gibi yığmak TÖLE: 1. Borç 2. Kümes TÖNERTGE: Rulet oyunu ve aleti
TÖBEMEK: Nişanlamak [558] TÖLEÇ: 1. Mahzen 2. Tazminat TÖNERTMEK: Çark döndürmek
TÖBENMEK: Nişanlanmak TÖLEĞEN: Borcuna sadık kişi TÖNEŞ: 1. Kütük 2. Tomruk
TÖBET: Erkek köpek TÖLEK: 1. İfa 2. Tediye TÖNEŞMEK: Yuvarlaklaşmak
TÖBETEY: Nişan başlığı TÖLEM: Borç TÖNKEK: Felçli
TÖÇE: Tuzsuz TÖLEMEK: İfa / tediye etmek TÖNKEME: 1. Referans 2. Atıf
TÖÇELEK: Tuzsuz TÖLENMEK: İfa / tediye edilmek TÖNKEMEK: Referans göstermek
TÖGEL: Dakik TÖLEŞ: Mahsup TÖNKERİŞ: İhtilal
TÖGELMEK: Zamanında yapmak TÖLEŞMEK: Mahsup etmek TÖNKERMEK: İhtilal yapmak
TÖĞEN: Dağlama (ateşle yakma) TÖLETMEK: Ödetmek TÖNKERTME: Darbe
TÖĞNEMEK: Dağlamak (ateşle) TÖLEV: 1. İfa etme 2. Tediye TÖNKERTMEK: Darbe yapmak
TÖĞNETMEK: Dağlatmak (ateşle) TÖLEZ: Sakin TÖNÜLMEK: Vazgeçmek
TÖĞREK: 1. Çark 2. Daire TÖLEZMEK: Sakinleşmek TÖNÜLTMEK: Vazgeçirmek
TÖĞREMEK: Çark dönmek TÖLGE: 1. Nem ölçer 2. Fal çubuğu TÖNÜŞ: Ters bakış
TÖĞRENEK: Çark sistemi TÖLGEÇİ: Falcı TÖNÜŞMEK: Ters bakmak
TÖĞRENMEK: Çark dönmek TÖLGELEMEK: Fal açmak TÖP: 1. Kök 2. Orijin
TÖĞREŞMEK: Çarklar dönmek TÖLGELENMEK: Fal açılmak TÖPÇEME: Tahkikat
TÖĞRETMEK: Çark döndürmek TÖLNEK: İnek yavrusu TÖPÇEMEK: Tahkikat yapmak [560]
TÖK: Puşt (adi) TÖLNEMEK: Yavrulamak TÖPÇÜK: İzmarit (sigara artığı)
TÖKMEN: Düzgün kıyafetli TÖLÜK: Huşu TÖPTEMEK: Hepsini almak
TÖKTE: Kargı TÖM: 1. Yuvarlak 2. Yuvarlak masa TÖPTEN: Total (hepten, tümden)

255
TÖPTENDİCİLİK: Totalitarizm TÖRGE: Misafr odası TÖS: Totem
TÖR: 1. Divan (koltuk) 2. Protokol TÖRGEÇ: Sarma aleti TÖSKERMEK: İhmal etmek
TÖRÇEĞE: Şömine demiri TÖRGEK: Kodeks (hukuk) TÖSKERTMEK: İhmal ettirmek
TÖRÇEK: Şarjör TÖRKEM: 1. Grup 2. Camia TÖSMEK: Rücu etmek
TÖRÇEMEK: Divan yapmak (idare) TÖRKÜN: Anayasa TÖŞ: 1. Örs 2. Çekirdek
TÖRÇÜMEK: Başköşeye oturmak TÖRKÜNMEK: Devlet kurmak TÖŞBEV: Kolan (at kemeri)
TÖRÇÜTMEK: Başköşeye geçirmek TÖRME: 1. Kodeks 2. Dürüm TÖŞDÜK: Peştemal
TÖRE: Gelenek hukuku TÖRMEK: Ferman okumak TÖŞEK: Tezgah
TÖREBEY: Feodal TÖRPÜMEK: Törpülemek TÖŞEMEK: Tezgah açmak
TÖREGEN: Usül (üst soy) TÖRPÜTMEK: Törpületmek TÖŞENMEK: Tezgaha koyulmak
TÖREK: Kaşar peyniri TÖRTÇE: Dörtlü (İskambil, dört eş) TÖŞLEMEK: Örste çekiçlemek
TÖREL: Geleneksel TÖRTENME: Istavroz TÖŞLENMEK: Örste çekiçlenmek
TÖRELDEMEK: Töreye uymak TÖRTENMEK: Istavroz çıkarmak TÖŞTÜK: Ağaç gövdesi
TÖRELDEŞ: Aynı töreye uyanlar TÖRTKE: Dört parmak gösterme TÖTEÇ: Tütsü mantarı
TÖRELDETMEK: Töreye uydurmak TÖRTKEMEK: Dört işareti yapmak TÖTÜŞ: Düşman
TÖRELEMEK: Müzakere etmek TÖRTKELEMEK: Dörtlemek (el) TÖTÜŞLÜK: Düşmanlık
TÖRELENMEK: Müzakere edilmek TÖRTKÜL: Kare TÖV: Merkez
TÖRELEV: Müzakere TÖRÜ: Hukuk TÖVEK: 1. Civar 2. Etraf
TÖRELMEK: Toplantı yapmak TÖRÜK: 1. Meşale 2. El lambası TÖVEN: Pes (ses)
TÖRELTMEK: Birlikte karar almak TÖRÜL: Taknin (kanun koyma) TÖVENMEK: Pes ses çıkarmak
TÖREM: Kural TÖRÜLGEN: Kodifye (hukuk) TÖVEREK: Küre
TÖREMÇİ: Kural koyucu TÖRÜLÜK: Hukuksal TÖVŞÜK: Nefes darlığı
TÖREMEN: 1. Görgülü 2. Adil TÖRÜM: Taknin (kanun koyma) TÖVŞÜMEK: Nefesi daralmak
TÖREMTEY: Mevzuat TÖRÜMCÜ: Kanun koyucu TÖVŞÜNMEK: Nefesi daralmak
TÖRENEK: Hukuk TÖRÜMEK: Taknin olmak TÖYER: Düğüm
TÖRENER: Geleneklere bağlı TÖRÜN: Hüküm açıklama (yargı) TÖYERLEMEK: Düğümlemek
TÖRETİLİŞ: Taknin (yasama) TÖRÜNÇ: Adalet TÖYERLENMEK: Düğümlenmek
TÖRETİLMEK: Taknin edilmek TÖRÜT: Kanun TÖYGE: Dayak
TÖRETKEN: Kanun koyucu TÖRÜTMEK: Kanun çıkarmak TÖYGEÇ: Havan tokmağı
TÖRETMEK: Kanun koymak TÖRZEK: Töre bilir TÖYGELEMEK: Dayak atmak

256
TÖYGELENMEK: Dayak yemek TÖZÜ: Hoşgörü TUĞANDAŞ: Akraba
TÖYLEK: Zar (anatomi) TÖZÜK: Mamur (imar olmuş) TUĞANLAR: Akrabalar
TÖYNE: Düğüm TÖZÜKMEK: İmar olmak TUĞANMAK: Akraba olmak
TÖYNEMEK: Düğümlemek TÖZÜKTÜRMEK: İmar etmek TUĞARMAK: Koşumdan çıkarmak
TÖYNETMEK: Düğümletmek TÖZÜM: 1. Tahammül 2. Hoşgörü TUĞBAY: Tuğgeneral
TÖYÜNÇEK: 1. Bohça 2. Çıkın TÖZÜMLÜ: Hoşgörülü TUĞÇA: 1. Küçük tuğ 2. Püskül
TÖYÜNÇEMEK: Çıkın yapmak TÖZÜMEK: Hoşgörmek TUĞGAN: Tevellüt
TÖYÜNÇETMEK: Çeyiz hazırlamak TÖZÜN: Asil TUĞGANUYU: Doğumevi
TÖZ: 1. Cevher 2. Temel (esas) TÖZÜNMEK: Asil davranmak TUĞGUN: 1. Şahane 2. Harika
TÖZEK: Temel TUBULGA: Aşık kemiği TUĞLAMAK: İmzalamak
TÖZELİŞ: Tesis TUÇAK: Hastalık nöbeti TUĞLANMAK: İmzalanmak
TÖZELMEK: Tesis olmak TUDA: Tehlike TUĞMA: 1. Fıtrat 2. İsyan
TÖZELTMEK: Tesis etmek TUDAMAK: Tehlikeye girmek TUĞMAK: İçine doğmak
TÖZEMEK: Tesis etmek TUDAN: Sıtma (malarya) TUĞMAZ: Kısır (çocuğu olmayan)
TÖZENMEK: Tashih olmak TUDANAK: Sıtma sivrisineği TUĞRA: Hükümdar mührü
TÖZETME: Tashih TUDANMAK: Sıtma olmak TUĞRAMAK: Mühür basmak
TÖZETMEK: Tashih etmek TUDASIZ: Tehlikesiz TUĞRANMAK: Mühür basılmak
TÖZER: Tahammülkar TUDUN: Sadakat TUĞRUK: Daire
TÖZERMEK: Tahammül etmek TUDUNÇ: Haya (edep) TUĞRUL: 1. Anka kuşu 2. Feniks
TÖZEYMEK: Temeli olmak TUDUNÇAK: El çantası TUĞSAK: Dul
TÖZEYTMEK: Temellendirmek TUDUNÇSUZ: Hayasız (edepsiz) TUĞSAMAK: Dul kalmak
TÖZKER: 1. Esas 2. Asıl TUDUNMAK: Haya (edep) etmek TUĞSATMAK: Dul bırakmak
TÖZKERMEK: Esas teşkil etmek TUGUY: Bisiklet TUĞSAVUL: Tuğ taşıyan asker
TÖZLÜK: Asalet TUGUYRAMAK: Bisiklet sürmek TUĞUÇ: 1. İlk çocuk 2. Masal
TÖZMEK: Tahammül etmek TUGUYRANMAK: Bisiklet sürmek TUĞUL: Destan
TÖZMEZ: Tahammülsüz TUĞALAMAK: Yuvarlamak TUĞULAMAK: Destan okumak
TÖZTEK: 1. Temel 2. Asıl 3. Esas TUĞALANMAK: Yuvarlanmak TUĞULAN: Mart ayı
TÖZTELMEK: Temeli atılmak TUĞAN: Akraba TUĞULANMAK: Tefekkür etmek
TÖZTEMEK: Temel atmak TUĞANA: İçinde mektup gizli ok TUĞULÇU: Destan okuyucu
TÖZTEP: Koruyucu melek TUĞANÇI: Akraba sever TUĞULGA: Kalay

257
TUĞULGAMAK: Kalaylamak TULÇUK: Cebir TUMAK: Yüz örtmek [562]
TUĞULMAK: İlham gelmek TULÇUMAK: Cebretmek TUMALAMAK: Boğazını sıkmak
TUĞULUŞ: İlham TULÇUTMAK: Cebir uygulatmak TUMALANMAK: Boğazı sıkılmak
TUĞUM: 1. Nane 2. Jant TULGA: Miğfer TUMALMAK: İşkence görmek
TUĞUNMAK: Başı dönmek TULGAMAK: Kaplamak TUMALTMAK: İşkence yapmak
TUĞUR: 1. Sanat 2. Kabarcık TULGAN: 1. Sac ayağı 2. Komple TUMAR: Muska
TUĞURMAK: Sanat üretmek TULGANAY: Dolunay TUMAV: 1. Nezle 2. Grip
TUĞUŞ: Mevlüd (edebiyat) TULGANMAK: Kaplanmak TUMAY: Sakin
TUĞUŞKAN: Mevlüd kandili TULGAR: 1. Azametli 2. Heybetli TUMGA: Yaban keçisi
TUĞUŞMAN: Kardeş TULGARMAK: Şaha kalkmak (at) TUMLUK: 1. Ayaz 2. Soğuk
TUĞUT: Tevellüt (doğum tarihi) TULHUN: Sis (Mançuca) TUMLUMAK: Ayaz çıkmak
TUĞUZ: 1. Dev 2. İri TULKU: Silindir TUMLUTMAK: Ayaz etmek
TUĞZAK: Tuğ taşıyan at, hakan atı TULKUK: Tulum TUMMAK: Dalmak
TUĞZAMAK: Tuğ taşımak TULMAK: Kapatmak TUMRUL: Ok ucu
TUĞZANMAK: Tuğ taşımak TULPAR: Uçan at [561] TUMŞALAMAK: Sarmak
TUKMAÇ: Makarna TULTAK: Sakin TUMŞALANMAK: Sarılmak
TUKMAŞ: Makarna TULU: Ayna TUMŞUĞAN: Gergedan
TUKRAN: Ağaçkakan kuşu TULUĞAN: Şubat ayı TUMŞUK: Burun (hayvanda)
TUKUM: 1. Sülale 2. Aşiret 3. Aile TULUK: Matara TUMULMAK: Peçelenmek
TUL: Savaş atı TULUMSAK: Kabakulak hastalığı TUMUR: Kamp
TULA: 1. Çimenlik 2. Çayır 3. Ayna TULUN: 1. Yanak 2. İkili saç örgüsü TUMURÇU: İzci (yavrukurt)
TULABAY: Beden (giysi) TULUNMAK: Kapanmak TUN: 1. Kasvetli 2. Loş 3. Kürk
TULAĞAN: Şubat ayı TUM: 1. Ayaz 2. Yağmur ormanı TUNA: İhtişamlı
TULAM: Çimen TUMA: Kuzen (erkek) TUNAK: Mat (soluk)
TULAMAK: Çimlenmek TUMAÇ: 1. Sahtiyan 2. Maroken TUNAMAK: Kürkünü yüzmek
TULAN: 1. Mart ayı 2. Fok balığı TUMAÇA: Kuzen (kız) TUNANMAK: Kürkü yüzülmek
TULANMAK: Çimlenmek TUMAĞAN: Nilüfer çiçeği TUNAY: Evlatlık kız
TULAY: Tibet tavşanı TUMAĞI: 1. Nezle 2. Grip TUNCUK: Nefes darlığı
TULAYRA: Gut hastalığı TUMAG: Kadın şapkası [Tumak] TUNCUKMAK: Nefesi daralmak
TULBAĞA: Kurbağa yavrusu TUMAH: Boynuzsuz hayvan TUNÇUK: Körfez

258
TUNÇUKMAK: İçine kapanmak TUPMAK: Delmek TURGAM: Beka
TUNÇUNMAK: Endişe etmek TUPUL: Yaş kavak ağacı TURGAY: Serçe kuşu
TUNÇUTMAK: Ağzını kapatmak TUPULGAK: Sancı TURGU: Sekte
TUNDOĞAR: Arefe günü TUPULGAN: Delici TURGUN: Çobanaldatan kuşu
TUNDUR: Şeffaf TUPULGAR: Matkap TURGUMAK: Sekteye uğramak
TUNDURA: Yarı yeşil flora (Fince) TUPULMAK: Delinmek TURGURMAK: Mola vermek
TUNDURMAK: Şeffaflaştırmak TUR: Deri kamçı TURGUTMAK: Sekteye uğratmak
TUNG: Yağ ağacı (Çince) [“g” ile] TURA: 1. Tanrı 2. Aşk 3. Arzu TURGUZ: 1. Sistem 2. Tesisat
TUNGA: 1. Haşmetli 2. Yiğit TURAÇ: Çil kuşu TURGUZÇU: Tesisatçı
TUNGAK: Ötümsüz harf TURAGUT: Baki TURGUZDURMAK: Teşkil etmek
TUNGALAMAK: Rastlamak TURAĞAN: Peskutan TURGUZMAK: Teşkil olmak
TUNGALAŞMAK: Rastlaşmak TURAK: 1. Kıta 2. Ayı kulağı bitkisi TURKU: 1. Kızak 2. Avlu
TUNGAMAK: İlan etmek TURAL: Arzulu TURKUN: Edep
TUNGAN: Sonradan Müslüman [563] TURALIK: Arzu TURKUNMAK: Edepli davranmak
TUNGANMAK: İlan edilmek TURALMAK: Arzulamak TURLAK: Ekin kargası
TUNGAVUZ: İlan TURAM: 1. Şevk 2. Heves TURMA: Turp
TUNGUMAK: Yarılmak (toprak) TURAMAK: Arzulamak TURMAÇ: Şal (atkı)
TUNGUT: Evlatlık TURAMAN: 1. Arzulu 2. Sebatkar TURMAK: Ayakta beklemek
TUNGUYUK: Uçurum TURAN: 1. Efsanevi ülke 2. Şevkli TURMAN: Koşum takımı (atçılık)
TUNMA: 1. Tortu 2. Küçük kardeş TURANMAK: Arzulanmak TURMAZ: Teker çemberi
TUNMAK: 1. Çökmek 2. Tıkanmak TURAR: Layık TURMUZ: Hıyar, salatalık (bitki)
TUNULMAK: Şeffaflaşmak TURARLIK: Liyakat TURNABAY: Tek vizörlü dürbün
TUNUK: 1. Duru 2. Şeffaf 3. Sağır TURASINDA: Hakkında TURPAN: Pekin ördeği
TUNUKMAK: Sağırlaşmak TURATAY: Arzulu TURPAY: Kaba
TUNUTMAK: Çökeltmek TURAY: Toynaklı hayvan TURSAK: 1. Hapishane 2. Cezaevi
TUPAK: 1. Küt 2. Kısa TURAYMAK: Dik durmak TURSALMAK: Hapse atılmak
TUPALAK: Küre TURÇAK: Fidan TURSAMAK: Hapse girmek
TUPAZ: Küt (kesmez) TURÇUK: Filiz TURSANMAK: Öfkelenmek
TUPAZLANMAK: Kesmez olmak TURGAK: Muhafız TURSATMAK: Hapse atmak
TUPAZLATMAK: Kesmez etmek TURGAN: Baki TURSAY: İsteksiz

259
TURSAYMAK: İsteksiz davranmak TUSALAR: Asistan TUŞAMAK: Kösteklemek
TURSKA: Hindistan Türkü TUSALMAK: Fayda sağlamak TUŞANMAK: Kösteklemek
TURSUK: Testi TUSAMAK: Fırsat beklemek TUŞAR: Nalsız at ayağı
TURSUNÇ: Tenezzül TUSAN: Büro (Mançuca) TUŞATMAK: Rast getirmek
TURSUNMAK: Tenezzül etmek TUSANGA: Fayda TUŞAV: Zincir
TURTUK: Mütereddit TUSANGAN: Faydalı TUŞGUL: Nişan (hedef)
TURTUKMAK: Tereddüt etmek TUSAV: Fırsat TUŞGULAMAK: Nişan almak
TURUĞ: 1. Dilek ağacı [564] 2. Saf TUSKAN: Akraba TUŞGULANMAK: Nişan alınmak
TURUK: Uzunluk birimi (100 cm) TUSPAL: Kinaye TUŞKAN: Fare
TURUKMAN: Uzun boylu TUSTAĞAN: 1. Tepsi 2. Sini TUŞKUR: Nişancı
TURUKTU: Daima TUSTAMAK: İkram etmek TUŞKURMAK: İsabet ettirmek
TURULAMAK: Köken almak TUSTANMAK: İkram edilmek TUŞLAMAK: Rastlamak
TURUM: 1. İnsan boyu 2. Statik TUSU: 1. Fırsat 2. Fayda TUŞLANÇ: Rastlantı
TURUMLAMAK: Boy ile ölçmek TUSUKMAK: Fırsat kollamak TUŞLANMAK: Rast gelmek
TURUN: Şarbon TUSULMAK: Faydalanmak TUŞLANTI: Rastlantı
TURUŞ: Sebat TUSULUK: Faydalı TUŞMA: Kura
TURUŞMAK: Sebat etmek TUSUMAK: Nikahlanmak TUŞMAG: Müsabaka [Tuşmak]
TURUŞTUK: Sebat TUSUT: Cennet TUŞMAK: Rastlamak
TURUT: İskan TUSUTMAK: Faydalandırmak TUŞUZMA: Müsabaka
TURUTMAK: İskan etmek TUŞ: 1. Rastlantı / tesadüf 2. Yön TUŞUZMAK: Rastlaşmak
TURUZ: İsyan TUŞAK: 1. Hedef tahtası 2. Köstek TUT: Pas
TURUZMAK: İsyan etmek TUŞAL: İsabet TUTA: Bahşiş
TURYA: Çeyrek (Sanskritçe) TUŞALMAK: Nişan almak TUTAÇ: 1. Kulp 2. Komşu
TUSA: 1. Fırsat 2. Menfaat TUŞALDAMAK: Rastlamak TUTAĞAN: Yakalayıcı (hayvan)
TUSALACI: Fırsatçı TUŞALDANMAK: Rast gelmek TUTAJ: Genç kız
TUSALAK: 1. Fırsat 2. Yardım TUŞALGA: 1. Rastlantı 2. Tesadüf TUTAK: 1. Sap 2. Kulp
TUSALAM: Oportünizm TUŞALGAMAK: Tesadüf etmek TUTALA: Çok fazla
TUSALAMÇI: Oportünist TUŞALGANMAK: Rast gelmek TUTALAMAK: Fazlalaşmak
TUSALAMAK: Fırsat kollamak TUŞALTMAK: İsabet ettirmek TUTALGA: 1. Kabza 2. Sebep
TUSALANMAK: Faydalanmak TUŞAMAG: Kapan [Tuşamak] TUTALGAMAK: Sebep olmak

260
TUTALGATMAK: Sebep etmek TUTSANMAK: Tutulur gibi olmak TUVCA: Genç keçi
TUTAMAG: 1. Direksiyon 2. Gidon TUTSU: Tavsiye TUVGAN: Mevlüt
TUTAMAK: İşe / uğraşa başlamak TUTSUK: Nasihat TUVGUN: Doğum günü
TUTAMAL: Meslek TUTSUKMAK: Nasihat tutmak TUVMA: Akraba
TUTAR: 1. Meblağ 2. Haziran ayı TUTU: Rehin TUVMAK: Akraba olmak
TUTARGA: Hastalık nöbeti TUTUK: 1. Pas 2. Sihir TUYA: Mazı ağacı
TUTARGAMAK: Kriz geçirmek TUTUKMAK: Paslanmak TUYAĞAN: Nur (aydınlık)
TUTARGANKAK: Kriz geçirmek TUTULDURMAK: Hapsettirmek TUYAK: Hayvan tırnağı
TUTARIK: Sara (epilepsi) TUTUN: 1. Rehin (alıkoyma) 2. Aile TUYANA: 1. Skandal 2. Sansasyon
TUTAŞ: 1. Evlilik teklif 2. Bakire TUTUNÇ: 1. İktisat 2. Ekonomi TUYANMAK: Skandal çıkarmak
TUTAŞMAK: Evlilik teklif etmek TUTUNGU: Nasihat TUYAR: 1. Medyum 2. Kötü ruh
TUTAVUL: Gardiyan TUTURGA: Pirinç (bitki ve tane) TUYARMAN: Medyum
TUTAY: Kabza TUTURGAN: Çeltik tarlası TUYGUN: Beyaz atmaca kuş
TUTAYAK: Zapt TUTURGU: Vasiyet TUYGUNMAK: Methetmek
TUTÇAK: Sap TUTURMA: Ateşleme TUYLAMAK: Şaha kaldırmak (at)
TUTGAÇ: Kulp TUTURMAÇ: Dürüm (yiyecek) TUYLANMAK: Şaha kalkmak (at)
TUTGAK: Fanatizm TUTURMAK: Ateşlemek TUYMAK: Harap olmak
TUTGAN: Fanatik TUTURMAŞ: Ateşe tutulan yiyecek TUYNA: Budist rahip (Çince)
TUTGUÇ: Kahvaltı TUTURUK: Çıra TUYRAL: Adi / pic kavak ağacı
TUTKA: 1. Sap 2. Kabza 3. Dümen TUTUŞ: Zapt TUYSU: His
TUTKAK: 1. Maraz 2. Gece nöbeti TUTUZ: Emir TUYUĞ: Rubai (edebiyat)
TUTKAN: 1. Marazlı 2. Nöbetçi TUTUZMAK: Emretmek TUYUK: 1. His 2. Hapishane
TUTKUÇ: Kabza TUTYAK: 1. Bağlı 2. Yapışık TUYUKMAK: Hissetmek
TUTKUR: İhtiraslı TUTYAKMAK: Bağlanmak TUYUKTAMAK: Hapsetmek
TUTKURMAK: İhtiraslanmak TUVA: Mars (Mançuca) TUYUKTANMAK: Hapsolmak
TUTMAÇ: Mercimekli yoğurt aşı TUVAMAK: Gözlem yapmak TUYULMAK: Bitap olmak
TUTMAŞ: 1. Makarna 2. Erişte TUVAR: Küre TUYUMAK: Mecalsizleşmek
TUTNUK: Kulp TUVARLAK: Küre TUYUN: 1. Hassas 2. Muhterem
TUTSAK: Esir TUVARMA: Havale (gönderme) TUYUNMAK: Hissetmek
TUTSAMAK: Tutar gibi olmak TUVARMAK: Havale etmek TUYUZMAK: Hissettmek

261
TUYZURMA: Emzirme TÜĞSÜN: Kördüğüm TÜLENGE: Zirve
TUYZURMAK: Emzirmek TÜĞSÜNMEK: Kördüğüm olmak TÜLENMEK: Küstahlık etmek
TUZAMAK: Tuzak kurmak TÜĞSÜTMEK: Kördüğüm etmek TÜLEŞMEK: Tüy yolmak (karşılıklı)
TUZANMAK: Tuzağa düşmek TÜĞÜK: Tarih TÜLEZ: Zirve (ağaç)
TUZARGA: Kepçe TÜĞÜKÇÜ: Tarihçi TÜLEZMEK: Zirveye konmak
TUZDURMAK: Harap etmek TÜĞÜLGEN: Maskelenmiş TÜLGÜ: Kızıl tilki
TUZGAN: 1. Harap 2. Köfte TÜĞÜLMEK: Maskelenmek TÜLKÜ: Alaca karga
TUZGU: Hayır aşı / yemeği TÜĞÜN: 1. Duvak 2. Düğüm TÜLKÜNEK: Telli turna kuşu
TUZGUN: Bahşiş TÜĞÜNÇEK: Kına gecesi TÜLKÜR: Anahtar
TUZGULAMAK: Hayır aşı vermek TÜĞÜNMEK: Yüzünü örtmek TÜLKÜRÇÜ: Anahtarcı
TUZGULANMAK: Hayır aşı yemek TÜĞÜR: Davul TÜLTEMEK: Güzelleştirmek
TUZGUN: Hayır aşı (yemek) TÜĞÜRÇEK: Tef (çalgı) TÜLTENMEK: Güzelleşmek
TUZLAÇ: Salamura TÜĞÜRÇEMEK: Tef çalmak TÜLTERMEK: Güzelleştirmek
TUZLAMAÇ: Salamura yiyecek TÜĞÜZ: Mükemmel TÜLÜ: Rüya
TUZLANGA: Salamura TÜK: Kıl TÜLÜK: 1. Tüysüz 2. Şeftali
TUZLANGAN: Salamura edilmiş TÜKEK: Tam TÜLÜN: Hale
TUZLAŞ: Tuzlama yemek TÜKEL: Ağaç insan [565] TÜLÜNMEK: Perdelenmek
TUZMAK: Harap olmak TÜKEMEK: Bitirmek TÜLÜŞ: Ücret
TÜBE: Zirve TÜKEN: 1. Sırık 2. Lahza (an) TÜLÜT: Baş yastığı
TÜBEK: Yarımada TÜKENEK: Etyaran hastalığı TÜLÜTMEK: Perdelemek
TÜBEN: Tavan TÜKMEK: Salvo yapmak (kuş) TÜMDÜN: Bütün gece
TÜDEŞ: Aynı renkte olan TÜKNEMEK: Ateşle dağlamak TÜMEL: Teçhizat
TÜDEŞMEK: Aynı renkte olmak TÜKÜ: Tahıl kabuğu TÜMEN: Onbin
TÜDET: Hüthüt kuşu TÜKÜNMEK: İçini doldurmak TÜMENBAŞI: Onbin kişi komutanı
TÜĞEÇ: Maske TÜKÜZ: Atın alnındaki aklık TÜMETMEK: Tamamlatmak
TÜĞEK: Halka TÜLBER: Tarla kuşu TÜMKE: Cahil
TÜĞEMEK: Maskelemek TÜLE: Kümes TÜMKENMEK: Cahillik etmek
TÜĞEREK: Daire TÜLEK: Tüy döken hayvan TÜMLENMEK: Banknota çevrilmek
TÜĞMEK: Maskelemek TÜLEMEK: Tüy dökmek TÜMLETMEK: Bankonat çevirtmek
TÜĞRE: Şamana yardımcı olan ruh TÜLEN: Küstah TÜMRÜK: Tef (çalgı)

262
TÜMSE: 1. Minber 2. Kürsü TÜNEŞMEK: Gün batmak TÜNÜTMEK: Mecbur kılmak
TÜMSEMEK: Minbere çıkmak TÜNETMEK: Kondurmak (kuş) TÜNYELİ: Gece rüzgarı
TÜMÜK: Meşgale TÜNEY: Kuzey yönü TÜP: Kaplama (kitap)
TÜMÜKMEK: Meşgul olmak TÜNEYİK: Oksalis (uyku) çiçeği TÜPERMEK: Alt üst etmek
TÜNBEGÜN: Geceden gündüze TÜNEZMEK: Gecelemek TÜPKERMEK: Kökenini araştırmak
TÜNBER: Kuytu TÜNGER: Kös (çalgı) TÜPLEMEK: Kaplamak (kitap)
TÜNBET: Güneş görmeyen cephe TÜNGEREK: Kudüm (çalgı) TÜPSE: Saksı
TÜNBEY: Şilte TÜNGERMEK: Davul çalmak TÜPSEMEK: Saksıya dikmek
TÜNÇ: Sükunet TÜN – GÜN: Gece – gündüz TÜPSENMEK: Saksıya dikilmek
TÜNDE: Suare TÜNGÜR: 1. Davul 2. Tef TÜPTEV: Mizanpaj
TÜNDER: Peri (Macarca) TÜNİNDİ: Doğu yönü TÜRÇE: Çabuk
TÜNDERMEK: Şekil değiştirmek TÜNİNMEK: Hava kararmak TÜRÇEK: Aceleci
TÜNDEŞ: Aynı gecede olan TÜNKE: Enerji TÜRÇEMEK: Acele etmek
TÜNDEŞMEK: Aynı gecede olmak TÜNKEMEK: Enerji harcamak TÜRÇENMEK: Acelecilik etmek
TÜNDÖNÜMÜ: Ekinoks TÜNKERMEK: Enerjisi tükenmek TÜRE: 1. Irs 2. Gen (biyoloji)
TÜNDÜK: Çadır penceresi / bacası TÜNKÜR: Melek TÜREGEN: 1. Akraba 2. Genetik
TÜNDÜRMEK: Tehdit etmek TÜNLE: Gece vakti TÜREGEY: 1. Melez 2. Hibrit
TÜNDÜRTMEK: Tehdit ettirmek TÜNLEMEK: Uykusuz kalmak TÜREK: Çarşamba günü
TÜNDÜZ: Akşam TÜNLÜK: Gecelik TÜREL: Irsi (genetik)
TÜNE: Akşam vakti TÜNMEK: Gözden yitmek TÜRELDEMEK: Üremek
TÜNEÇ: Kümes TÜNÖNE: Afel TÜRELDEŞ: Hemşehri
TÜNEĞİK: Gece kapanan çiçek TÜNÖTE: Perihel (günberi) TÜRELDETMEK: Üretmek
TÜNEK: Konma çubuğu (tavuk) TÜNŞÜ: Şamdan TÜRELEMEK: Çeşitlendirmek
TÜNEL: 1. Otel 2. Han (otel) TÜNÜK: 1. Baca 2. Nazik TÜRELENMEK: Çeşitlenmek
TÜNELMEK: Geceyi geçirmek TÜNÜKMEK: Baca tütmek TÜRELETMEK: Çeşitlendirmek
TÜNEMEK: Dala konmak (kuş) TÜNÜLGEN: Pesimist TÜRELEV: Genetik (bilim)
TÜNENMEK: Hava kararmak TÜNÜLGEMEK: Pesimistlik etmek TÜRELGEN: Genetik (ırsi)
TÜNERİK: 1. Hücre 2. Zindan TÜNÜLMEK: Ümidini yitirmek TÜRELİ: Genetik
TÜNERMEK: Karanlık basmak TÜNÜRMEK: Mecbur olmak TÜRELMEK: Yaratılmak
TÜNEŞ: Günbatımı TÜNÜŞMEK: Mecbur kalmak TÜRELTMEK: Yaratmak

263
TÜREM: İştikak TÜRMEK: Makara sarmak TÜŞENMEK: Tahmin edilmek
TÜREMEN: Doğurgan TÜRMENE: Sandviç TÜŞER: 1. Pay 2. Hisse
TÜRENER: Orijinal TÜRMEZE: 1. Bobin 2. Türbin TÜŞERMEK: Pay / hisse almak
TÜRENMEK: Çeşitlenmek TÜRSELEMEK: Suret çıkarmak TÜŞEV: Formül
TÜRETİLİŞ: Yaratılış TÜRSELENMEK: Kopyalanmak TÜŞGEL: Tesadüf
TÜRETKEN: Oluşturucu TÜRSEN: Suret TÜŞGELE !: Rastgele!
TÜREV: Müştak (türetme) TÜRSENMEK: Nüshalanmak TÜŞGELMEK: Tesadüf etmek
TÜREZ: Saban TÜRSÜN: Havyar TÜŞGENMEK: Vites düşürmek
TÜRGE: 1. Makara kulpu 2. Acele TÜRTKELEMEK: Motive etmek TÜŞİMEL: Rüya tabircisi
TÜRGEÇ: Olta makarası TÜRTKELENMEK: Motive edilmek TÜŞLÜK: Kazançlı iş
TÜRGEK: Makara TÜRTKÜN: Kara köstebek TÜŞMEG: İkametgah [Tüşmek]
TÜRGEKLEMEK: Makara çevirmek TÜRTMEK: Merhem sürmek TÜŞMEK: Kar (kazanç) payı almak
TÜRGELEMEK: Acele etmek TÜRTÜ: Sarıçalı TÜŞSÜZ: Semeresiz
TÜRGELENMEK: Acele etmek TÜRÜG: Ümmi [“g” harf ile yazılır] TÜŞTÜK: 1. Güney 2. Öğle vakti
TÜRGELETMEK: Acele ettirmek TÜRÜK: 1. Makara 2. Bobin TÜŞÜK: Vergi
TÜRGEMEK: Acele etmek TÜRÜKLEMEK: Makara sarmak TÜŞÜM: Kar (kazanç) payı
TÜRGEN: Acele TÜRTÜNGÜ: Pomat TÜŞÜMEN: Vergi memuru
TÜRGENE: Vites TÜRTÜNMEK: Pomat sürmek TÜŞÜMLÜ: Karlı (kazançlı)
TÜRGENMEK: Vites artırmak TÜRÜL: Genesis (yaratılış) TÜŞÜMSÜZ: Karsız (kazançsız)
TÜRGETMEK: Acele ettirmek TÜRÜMEK: Yaratılmak TÜŞÜNDÜRMEK: Şerh etmek
TÜRGÜÇ: Makara TÜRÜN: 1. Aktif 2. Faal TÜŞÜNDÜRÜ: Şerh
TÜRKEM: Familya (biyoloji) TÜRÜNÇ: Fıtrat TÜŞÜNÜK: Not
TÜRKEMEK: Akraba ağırlamak TÜRÜNMEK: Faaliyete geçmek TÜŞÜNMEK: Not almak
TÜRKÜM: Aile TÜRÜTMEK: Yaratmak TÜŞÜRGÜN: Kitre ağacı
TÜRKÜN: 1. Menşe 2. Çeşit TÜS: Renk TÜŞÜRMEK: Sevk etmek
TÜRKÜNMEK: Çeşitlenmek TÜSMEK: İçeri girmek TÜŞÜT: Hayal
TÜRLENMEK: Çeşitlenmek TÜŞ: 1. Semere 2. Mükafat TÜŞÜTLENMEK: Tahayyül etmek
TÜRLETMEK: Çeşitlendirmek TÜŞEK: Minder TÜŞÜTMEK: Hayal etmek
TÜRME: Hapishane (Rusça) TÜŞEM: 1. Tavan 2. Tavanarası TÜTEK: 1. Baca 2. Nefes darlığı
TÜRMEG: Kadınbudu köfte [Türmek] TÜŞEMEK: Tahmin etmek TÜTEREK: Baca

264
TÜTERGE: Pipo TÜZDEK: Adil TÜZÜLGEN: Müteşekkil
TÜTSEMEK: Haffden tütmek TÜZDEM: Adalet TÜZÜLMEK: Teşekkül etmek
TÜTSÜĞLÜK: Nargile TÜZEK: 1. Kural 2. Kutu [566] TÜZÜM: 1. Teşekkül 2. Mahsül
TÜTSÜK: 1. Sigara 2. Buhur TÜZEL: 1. Hukuki 2. Kanuni TÜZÜN: 1. Muntazamlık 2. Kural
TÜTÜNÇ: Duman TÜZELGE: Kanunname TÜZÜNÇ: 1. Hukuk 2. Uygunluk
TÜTÜŞ: Savaş dumanı TÜZELİŞ: Nizam TÜZÜNMEK: Hukuka uymak
TÜTÜŞMEK: Harbe tutuşmak TÜZELMEK: Nizama girmek -U-
TÜTÜZ: Tütsülü ilaç tedavisi TÜZEMEK: Kanun yapmak UBA: Kamp
TÜVELEMEK: Hortum esmek TÜZEMEN: Hukukçu UBALAMAK: Kamp kurmak
TÜVELENMEK: Hortum çıkmak TÜZEN: 1. Kural 2. Disiplin UBALANMAK: Kamp yapmak
TÜVELEV: Hortum (rüzgar) TÜZENEK: Hukuk UBAMAK: Çıkmak (Mançuca)
TÜYEK: Eşya TÜZENMEK: Disiplinize olmak UBAY: 1. Şuur 2. Hisse
TÜYEMEK: El yordamıyla yapmak TÜZERGE: Nizamname UBAYRA: Dikkat
TÜYEN: Şelale TÜZERMEK: Kurala uymak UBAYRAMAK: Dikkatini vermek
TÜYMENE: 1. Beyhude 2. Nafle TÜZERTMEK: Kurala uydurmak UBAYRATMAK: Dikkat ettirmek
TÜYMENMEK: Beyhude olmak TÜZET: 1. Tashih 2. Islah UBUR: Vampir
TÜYNEK: Yer elması TÜZETİCİ: Musahhih UCA: 1. Kıç (gemi) 2. Yüce
TÜYNEMEK: Tüy dökülmek TÜZETİŞ: Islah UCADAĞ: Yüksek dağ
TÜYNETMEK: Tüy dökmek TÜZETME: Islahat UCALAMAK: Yükseğe çıkmak
TÜYREĞÜÇ: Toplu iğne TÜZETMEK: Islah / tashih etmek UCALAN: Terf
TÜYÜMŞEK: Lenf düğümü TÜZEV: Redaksiyon UCALANMAK: Terf etmek
TÜYÜN: Bağırsak düğümlenmesi TÜZEVÇİ: Redaktör UCALMA: İrtifa
TÜYÜNÇEK: Karın ağrısı TÜZGE: Hukuk UCALMAK: İrtifa kazanmak
TÜYÜNDEMEK: Karnı ağrımak TÜZGÜN: Makyaj malzemesi UCAR: 1. Haber 2. Emare
TÜYÜNDÜ: Cenin TÜZLÜK: Dürüstlük UCARAN: Rastlaşma
TÜYÜNME: Karın ağrısı TÜZMEK: Kanun çıkarmak [567] UCARAMAK: Buluşmak
TÜYÜNMEK: Düğümlenmek TÜZMEN: Parlementer UCARMAK: Haber almak
TÜYÜTMEK: Düğümletmek TÜZÜK: Nizamname UCAZ: 1. Bahis (iddia) 2. Lotarya
TÜZ: 1. Irk 2. Dürüst TÜZÜKMEK: Nizama girmek UCUD: Dünya
TÜZCÜ: Dürüst TÜZÜL: Muntazam UCULAMAK: Başa geçmek

265
UCUKMAK: Filizlenmek UÇRAK: Marjinal UDARMAK: Takip etmek
UCUN: 1. Marjinal 2. Halk şarkısı UÇRAMAK: Rastlamak UDAŞMAK: Ticaret yapmak
UCUNMAK: Marjiinal davranmak UÇRANMAK: Rast gelmek UDAV: Boa yılanı
UCURU: Talep UÇRAŞ: Randevu UDAY: Devamlı
UCUTMAK: Filiz vermek UÇRAŞMAK: Randevulaşmak UDAYMAK: Devam etmek
UÇA: 1. Kuyruk sokumu 2. Limit UÇRATMAK: Randevu vermek UDÇUMAN: Sığır çobanı
UÇABARMAK: Cennete gitmek UÇRUK: Zirve UDKALAMAK: Kam ayini yapmak
UÇAĞAN: Uçucu canlı UÇRUKLUK: Zirve noktası UDMAK: İdare altına girmek
UÇANAK: Planör UÇRUŞ: Spor UDU: 1. Tahrik 2. Maiyet
UÇAR: Haberci tanrısı (mitoloji) UÇRUŞMAK: Spor yapmak UDUK: 1. Maya 2. Hürmet
UÇARAK: Paraşüt UÇUĞMAK: Cennete gitmek UDUKLAMAK: Mayalamak
UÇARAV: Kuşla yapılan av UÇUK: Çorap UDUKLANMAK: Mayalanmak
UÇARGA: Planör UÇUKMA: Münteha UDUKMAK: Mayalanmak
UÇBAY: Eyalet valisi UÇUKMAK: Sonuna varmak UDUKSAK: Hürmetli
UÇDUK: Yüksük UÇUN: Fobi UDUKSAMAK: Hürmet etmek
UÇKAÇ: Planör UÇUNMAK: Fobi duymak UDUKSANMAK: Hürmet görmek
UÇKAN: Vecde gelmiş UÇUR: Devir (dönem) UDUKTURMAK: Mayalamak
UÇKAR: Kenar UÇURAK: Uğur böceği UDULAMAK: Tahrik etmek
UÇKARA: Kara kanatlı kırlangıç UÇURGAÇ: Uçurtma UDULANMAK: Tahrik olmak
UÇKARMAK: Kenara varmak UÇUT: Sarp UDULAŞMAK: Cilveleşmek
UÇKUL: Balık kepezi UD: Sığır [“d” harf ile yazılır] UDUM: Arka taraf
UÇKUN: 1. Heyelan 2. Kıvılcım UDA: Kudret UDUMBAR: İncir (Sanskritçe)
UÇLAĞAÇ: Kalemtraş UDAÇI: Kudretli UDUNMAK: İhtiram etmek
UÇLAN: Kaya kertenkelesi UDAĞAN: Kadir UDUR: Karşı
UÇMAG: Cennet [Uçmak] UDAK: 1. Kudret 2. Hürmet UDURA: Yarı parça
UÇMAĞ: Cennet UDAM: Irs (genetik) UDURLAMA: Karşılama
UÇMAK: Cennete gitmek UDAMAK: 1. İzole etmek 2. Satmak UDURLAMAK: Karşılamak
UÇMAN: Pilot UDAN: İzolatör UDURLANMAK: Karşılanmak
UÇAVUL: Savaş pilotu UDANMAK: İzole olmak UDURMAK: Karşısına geçmek
UÇKUN: 1. Heyecanlı 2. Coşkun UDAR: Takipçi UDURU: Ters taraf

266
UDUŞ: Piyango ikramiyesi UĞRAL: Selamet UĞULZAK: Karışık
UDUŞMAK: Piyango kazanmak UĞRALAMAK: Selamlamak UĞULZAMAK: Karışmak
UDUTKAÇ: Mayalık yoğurt UĞRALAŞMAK: Selamlaşmak UĞULZAR: Kavşak
UDUTKAN: Maya UĞRAN: Su yatağı UĞULZATMAK: Karıştırmak
UDUTKU: Fermantasyon UĞRANMAK: Cine tutulmak UĞUM: Günah çıkarma
UDUTMA: Mayalama UĞRAŞ: 1. Hobi 2. Meslek UĞUMAK: Günah çıkarmak
UDUTMAK: Mayalamak [568] UĞRAZ: Şans perisi UĞUNAK: Histeri krizi
UDUZ: 1. Kumar 2. Oyun kurucu UĞROLA !: Merhaba! UĞUNÇ: Histeri krizi
UDUZAN: Yenilen (oyun) UĞRU: 1. Hırsız 2. Haydut UĞUNMAK: Histeri krizi geçirmek
UDUZMAK: Yenilmek (oyun) UĞRUK: Emanet deposu UĞUR: 1. Talih 2. Baht 3. Tılsım
UGUY: Hayır (değil) UĞRUKAY: Soygun UĞURBULDUK: Hoş bulduk
UJAN: 1. Sınır 2. Kenar UĞRUKMAK: Eşkiyaya rastlamak UĞURÇAL: Tılsım
UFA: Un (Mançuca) UĞRULAMAK: Hırsızlık yapmak UĞURÇALMAK: Tılsım yapmak
UFALAMAÇ: Yağlı yufka kırıntısı UĞRULANMAK: Hırsıza soyulmak UĞURÇAMAK: Baht dilemek
UFARAN: Hata (Mançuca) UĞRUNMAK: Hırsızlık yapmak UĞURÇANMAK: Efsunlanmak
UFARAMAK: Hata yapmak UĞRUSAK: Kaçakçı UĞURKAY: Baht getiren
UĞ: Pantolon UĞRUSAMAK: Kaçakçılık yapmak UĞURSAK: Yavrusu ölmüş
UĞAK: Dulavrat otu UĞU: Baykuş UĞURSAMAK: Yalnız yaşamak
UĞAMAK: Ses kesmek UĞUÇ: Af UĞUŞ: 1. Zeka 2. Akraba
UĞALMAK: Sesi kısılmak UĞUÇLAMAK: Affetmek UĞUŞMA: İzahat
UĞANMAK: Sessiz konuşmak UĞUÇLANMAK: Affedilmek UĞUŞMAK: İzah olmak
UĞÇUM: 1. Vadi 2. Kanyon UĞUÇLARAY: Afedersiniz UĞUT: Ekşitilmiş buğday içeceği
UĞLUNMAK: Dolanmak, kıvrılmak UĞUK: Malt UĞUTLAMAK: Ekşitmek (içecek)
UĞMAÇ: Kuskus (yiyecek) UĞUKMAK: Tövbe etmek UĞUTLANMAK: Ekşimek (içecek)
UĞMAK: Ses kısmak UĞUL: Oğul (evlat) UĞUTMAK: İzahat / haber vermek
UĞMAŞ: Kuskus yemeği UĞULÇA: Kız evlat UĞUZ: 1. Zeki 2. İlk süt
UĞNAK: Manik kriz UĞULÇAMAK: Uğultu çıkarmak UĞUZMAK: Zekice konuşmak
UĞNAMAK: Manik kriz geçirmek UĞULÇAR: Kum fırtınası UĞZAMAK: Pres yapmak
UĞRA: Kalın un UĞULMAK: Haber almak UĞZALMAK: Pres yaptırmak
UĞRAK: İstasyon UĞULTAY: Dağlık bölge UJ: Karayılan

267
UJULAMAK: Nihayete ermek UKSUR: 1. Irk 2. Etnisite ULAGAY: Frenk üzümü
UJULATMAK: Nihayete erdirmek UKŞAK: Aşina ULAĞAN: 1. Postacı 2. Kızıl renk
UK: 1. Kabile 2. Esas 3. Mermi UKŞAĞAN: Emsal ULAK: 1. Kurye 2. Temmuz 3. Kısrak
UKA: 1. Zeka 2. Erkek kardeş UKŞAMAK: Emsal olmak ULAKÇI: Postacı
UKAĞAN: Zeki UKŞATMAK: Emsal göstermek ULAKLAMAK: Postalamak
UKAL: Pranga UKTAMAK: Soyu sürmek ULAKLANMAK: Postalanmak
UKALI: Zeki UKTAŞ: 1. Aşiret 2. Aşiret kanunu ULALMAK: İlave edilmek
UKALAĞAN: Demogog UKTAŞMAK: Aynı aşiretten olmak ULAM: 1. Nakliye 2. Müfreze
UKALAK: Laf ebesi UKTUK: Irk (soy) ULAMA: Tren
UKALAMAK: Laf ebeliği yapmak UKTURMA: Ezber ULAMAK: Nakletmek
UKALANMAK: Demogoji yapmak UKTURMAK: Ezberletmek ULAMAN: Haberci
UKALAR: Demogog UKULMAK: Anlaşılmak ULAMÇI: 1. Nakliyeci 2. Kaçakçı [569]
UKAMAK: 1. İrfan etmek 2. Kaçmak UKUM: 1. Mefhum 2. Fikir ULAMIŞ: Devam (flm, kitap)
UKAN: Yaratan UKUMAK: Etrafını çevirmek ULAN: 1. Süvari 2. Bağlayıcı
UKANMAK: İtaat etmek UKUMDAŞ: Aynı fkirden olan ULANDI: 1. İlave 2. Vagon
UKAR: Beyaz Leylek UKUMDAŞMAK: Fikirdeş olmak ULANMAK: İlave edilmek
UKAZ: İrfan UKUN: Fikir ULANMIŞ: İlaveli
UKMAK: Tasavvur etmek UKUNÇ: Tedbir ULANUT: Kızamık hastalığı
UKMUŞ: 1. Keramet 2. Harika UKUNÇLU: Tedbirli ULAR: Kara leylek
UKMUŞTAY: Fevkalade UKUNMAK: Kani olmak ULARGA: 1. Tren 2. Katar
UKRAK: İlk süt UKUNÇSUZ: Tedbirsiz ULARMAK: Yorulmak
UKRUK: Kement UKUR: Fikir ULARSAMAK: Halsizleşmek
UKSAĞA: Asalet UKURDAŞ: Paralel ULARSANMAK: Halsizleşmek
UKSAĞAN: 1. Asilzade 2. Aristokrat UKURDAŞMAK: Paralalleşmek ULARSIMAK: Yorgun hissetmek
UKSAK: Asil UKUŞ: 1. Hemfkir olma 2. Zeka ULARTKAN: Çengel
UKSAMAK: Asil davranmak UKUŞMAK: Hemfkir olmak ULARTMAK: Çengele asmak
UKSANMAK: Asil davranmak UL: 1. Oğul (erkek evlat) 2. Zemin ULAŞ: 1. İlave 2. İdeal (ülkü)
UKSAŞ: Emsal ULA: 1. Esas 2. Asıl 3. Büyük nehir ULAŞLI: İdealist
UKSATAY: Asil sülale ULAÇ: 1. İsabet 2. Tim (takım) ULAT: Telefon / telgraf hattı
UKSUN: Kraliyet ailesi ULAÇLI: İsabetli ULATI: 1. E-mail (E-posta) 2. Sair

268
ULATMAK: Haber vermek ULKAM: Silsile ULUKTAMAK: Tazim etmek
ULAVUL: Posta askeri ULKAMA: Silsile ULUKTANMAK: Tazim edilmek
ULAVUR: Pembe ULKAMAK: Silsile oluşturmak ULUKUN: Milli bayram
ULAYMAK: Büyümek ULKAR: Galaksi (astronomi) ULUKUNLAMAK: Bayram yapmak
ULAZ: Gürgen ağacı ULKARMAK: Entegre etmek ULULAMAK: Tekbir getirmek
ULCAMAK: Tazim etmek ULKATMAK: Genişletmek ULULATMAK: Tekbir getirtmek
ULCAŞ: Tazim ULKU: Rüşvet ULULAV: Tekbir
ULCAŞMAK: Saygı duruşu yapmak ULKUCU: Rüşvetçi ULUM: 1. Derin yer 2. Yüksek yer
ULÇA: 1. Kız evlat 2. Cariye ULKUN: Bağlantı ULUMSAMAK: Kibir etmek
ULÇAR: Trahoma hastalığı ULKUNMAK: Bağlantı kurmak ULUMSANMAK: Kibirlenmek
ULÇARMAK: Trahoma olmak ULMA: Testi ULUN: Asil
ULÇUMAK: Serserilik etmek ULMAK: Olgunlaşmak ULUNMAK: Etrafına toplanmak
ULÇUNMAK: Serserilik etmek ULNAŞIK: Bitişik ULURAK: Kebir
ULÇUR: Serseri ULNAŞMAK: Bitişmek ULURGAMAK: Hürmet etmek
ULÇUTMAK: Serseriliğe alıştırmak ULSUZ: 1. Zeminsiz 2. Dipsiz ULURGANMAK: Hürmet görmek
ULDA: Amca ULTUR: Taban ULURMAK: Yücelmek
ULDAMAK: Ezmek ULTURAK: Meskun ULUS: Millet
ULDAN: Ayakkabı köselesi ULTURMA: Celse ULUSAL: Milli
ULDARMAK: Dövmek ULTURMAK: Celse yapmak ULUSTAY: Milli bayram
ULDUK: 1. Tabansız 2. Nalsız ULUCA: Büyükçe ULUŞ: 1. Şehir 2. Kent
ULDURMAK: Tohum atmak [570] ULUÇ: Hami ULUŞAR: Başkent
ULDURUK: Rahim (dölyatağı) ULUĞANA: Büyükanne (nine) ULUŞLUK: Memleket
ULDUZTAY: Galaksi (astronomi) ULUĞANMAK: İhtiyarlamak ULUŞMAK: Birlikte ulumak
ULGAMAK: Sihir yapmak ULUĞAŞ: Ziyafet ULUŞTOY: Şehir festivali
ULGAN: Sihirbaz ULUĞATA: Büyükbaba (dede) ULUT: Halk
ULGAR: Zambak ULUĞATMAK: İhtiyarlatmak ULUTÇU: Halkçı
ULGAŞMAK: Entegre olmak ULUĞBAY: Zengin ULUTÇULUK: Halkçılık
ULGATMAK: Entegre etmek ULUĞOKUL: Üniversite ULUTSAL: Demografk
ULGUN: Sihirli ULUK: Olgunlaşmış (meyve) ULUVAR: Muazzam
ULK: 1. Halat 2. Bağ ULUKAYIN: Yaşam ağacı (mit) [571] ULUVARMAK: Azamet etmek

269
ULUYOL: Bulvar UMDAMAK: İşmar etmek UMURSUNMAK: Ciddiye almak
ULYA: Ganimet UMDAŞMAK: İşmar edişmek UMURT: Şeftali [574]
ULYAK: Zemin UMDU: Gaye UMURTMAK: Yuvarlaklaştırmak
UMA: 1. Bekleyiş 2. Anne UMSALAK: Maymun iştahlı UMURZAYA: Nevruz çiçeği
UMAÇ: 1. Beklenti 2. Gaye [572] UMSALAMAK: Her şeyi istemek UMUŞ: Beklenti
UMAÇA: Kuyruksokumu UMSAMAK: Ümidi az olmak UMUŞMAK: Birlikte ümit etmek
UMAÇI: Öcü UMSAN: Balık kartalı UMUT: 1. Beklenti 2. Arzu
UMAG: 1. Maksat 2. Gaye [Umak] UMSANMAK: Gıpta etmek UMUTMAK: Ümit vermek
UMAĞ: Beklenti UMSUK: Aşeren kadın UNA: At arabası
UMAĞLANMAK: Beklenti duymak UMSUMA: Aşerme UNAÇ: Açma hamur yemeği
UMAH: Halk hikayesi UMSUMAK: Aşermek UNAÇMAK: Hamur açmak
UMAK: 1. Muktedir olmak 2. Irk UMSUNMA: Organ şişmesi UNAÇTIRMAK: Hamur açtırmak
UMAKLAMAK: Cüret etmek UMSUNMAK: Organı şişmek [573] UNAĞAN: Tay
UMAKLANMAK: Cüretlenmek UMSUNUK: Organ şişmesi UNAK: Galip
UMAKTAMAK: Cesaret etmek UMSUR: Bir şeyi çok isteyen kişi UNAKA: Galibiyet
UMAKTANMAK: Cesaretlenmek UMSURUK: Hayal kırıklığı UNAKMAK: Galip gelmek
UMALAMAK: Ezberden okumak UMSURMAK: Hayali kırılmak UNALMAK: Un olmak
UMALANMAK: Ezberlemek UMSUTMAK: Ümidini kırmak UNAMAK: Hoşlanmak
UMALATMAK: Ezberletmek UMTAK: Testis (erkek yumurtalığı) UNAN: Hukuk
UMAN: Ümit eden UMUCA: Rica UNANMAK: Hukuka uygun olmak
UMAR: 1. Çare 2. Derman UMUÇ: Beklenti UNAŞ: Hamur işi yemek
UMAR: “Ömer” ismi (Arapça) UMUK: 1. Mesnet 2. Dost 3. İltica UNAŞMAK: Yetişmek
UMARSIZ: 1. Çaresiz 2. Dermansız UMUKSUZ: Mesnetsiz UNAŞTIRMAK: Yetiştirmek
UMARTA: Arı kovanı UMULDURMAK: Dolandırmak UNAT: Hoş
UMAY: Ana tanrıça UMULCAMAK: Beklentisi olmak UNATMAK: Hoşlandırmak
UMAYMAK: Toplanmak UMULMAK: Dolandırılmak (hile) UNÇ: Minnet
UMBAL: Nodul (dürtme demiri) UMULTMAK: Dolandırmak (hile) UNÇSUZ: Minnetsiz
UMÇU: Biberon UMUNÇ: 1. Emel 2. Arzu UNÇUK: Telefon görüşmesi
UMÇULAMAK: Emzirmek UMUNMAK: Ümit etmek UNÇUKMAK: Telefon açmak
UMÇULATMAK: Emzirtmek UMUR: 1. Salahiyet 2. Ciddiyet UNÇURGAÇ: Telefon

270
UNÇURMAK: Telefonla görüşmek UR: Tümör URDU: Paki (Pakistanlı)
UNDA: Arka (Mançuca) URA: 1. Sanat 2. Maharet - Urduca: Pakice (Pakistan dili)
UNDARAMAK: Sırtına almak URACIK: Fıstıklı ceviz sucuğu - Urduya: Pakiya (Pakistan)
UNGA: Senyör (Mançuca) URAGUT: Hamile kadın URDUK: Spiral (tıbbi, genital)
UNGAN: 1. Usta 2. Pir URAĞ: 1. Münasip 2. Müsait URDUN: Örs
UNGAY: Müspet URAĞAN: Savaş narası [575] URGA: Kement
UNMAĞAN: Muvaffak olamayan URAĞANDAMAK: Nara atmak URGAÇ: Tuzak çukuru
UNMAK: Muvaffak olmak URAĞANDAŞMAK: Nara atışmak URGAÇI: Kementçi
UNTAĞAN: Hipnoz URAK: 1. Cenin 2. Embriyo URGALAMAK: Kement atmak
UNTALMAK: Hipnotize olmak URALAMAK: Düzenlemek URGALANMAK: Kementlenmek
UNTAMAK: Hipnotize olmak URALANMAK: Düzenlenmek URGAMAK: Tuzak kurmak
UNTARMAK: Hipnoz yapmak URALMAK: Dolmak URGAN: Halat
UNU: Çadırın orta direği URAM: Cadde URGANMAK: Halatla bağlanmak
UNUK: Uzun adımlı yürüyüş URAMAK: Sanat / imalat yapmak URGATMAK: Halatla bağlamak
UNUKMAK: Bezginleşmek URAN: 1. Sanayi 2. Parola 3. Nara URGAY: Sivrisinek
UNUKTURMAK: Bezdirmek URANLAŞMAK: Sanayileşmek URGUL: 1. Fıskiye 2. Öküzlü kızak
UNUTÇAK: Unutkan URANMAK: İmal edilmek URGULAMAK: Kutlamak
UNUTSAK: Hafızası zayıf kişi URATMAK: İmal etmek URGULMAK: Fışkırmak
UNUTSAMAK: Unutmak istemek URASA: Nefes tedavisi (üfürme) URGUMAK: Şırıldamak
UNUŞ: Muvaffakiyet URAV: Mahalle URGUN: 1. Şok 2. Kriz
UNUŞMAK: Muvaffak olmak URAVBAY: Muhtar (mahalle) URGUTMAK: Şok geçirmek
UNYARMA: İrmik URAY: Belediye URGUY: Kuzukulağı bitkisi
UPAY: Puan URAYBAŞI: Belediye başkanı URHAY: Madenci tanrısı (mitoloji)
UPAYLAMAK: Puanlamak URAZ: 1. Talih 2. Baht 3. İmece URK: Sicim
UPÇUK: Emzik (oyuncak meme) URAZA: Oruç (Farsça “Ruza”) URKAY: Maden ocağı
UPÇUMAK: Emzik emmek URAZLI: 1. Talihli 2. Bahtiyar URKAYCI: Madenci
UPKUN: Hezeyan URAZMAK: Dua etmek URKU: 1. Baht 2. Talih
UPMAK: Emmek URBAY: Belediye başkanı URKUL: 1. Bahtlı 2. Talihli
UPRAMAK: Hezeyan etmek URÇUK: 1. Vesile 2. Masura URLAK: Salkım söğüt ağacı
UPRATMAK: Hezeyan ettirmek URDA: Karargah URLAMAK: Çalmak (hırsızlık) [576]

271
URLANMAK: Çalınmak (hırsızlık) URULÇAMAK: Kriz / şok geçirmek - Uryaça: Gürcüce
URLAV: Soygun (hırsızlık) URULDAĞAN: Maç (müsabaka) - Uryaya: Gürcüye
URLAVUÇ: Hırsızlık URULDAMAK: Maça çıkmak US: Akıl
URLUK: 1. Tohum 2. Nesep URULDAŞMAK: Maç yapmak USABA: Toprak çömlek
URMA: 1. Şok 2. Vaaz URULMAK: Şok geçirmek USAÇ: Dikkatsizlik
URMAG: Vaaz [Urmak] URULU: İyi cins USAÇMAK: Dikkati dağılmak
URMAK: Çarpmak (şok) URUM: 1. Zürriyet 2. Düdük USAK: 1. Kavak ağacı 2. Susuz
URNA: 1. Oy sandığı 2. Sandık URUMAK: Ayakta durmak USAL: 1. Cadı 2. Gafl
URNALMAK: Oylanmak URUMDAY: Panzehir taşı USALMAK: Makul olmak
URNAMAK: Oy kullanmak URUN: 1. İtibar 2. Adet 3. Dilenme USAMAK: Akıl yürütmek
URNATMAK: Sandığa koymak URUNCU: Dilenci USAN: Su tanrısı (mitoloji)
URNAŞMAK: Seçim yapmak URUNÇ: 1. Pişmanlık 2. Rüşvet USANÇ: Gına
URPAK: Uşak (hizmetçi) URUNÇA: Pişmanlık USANGAN: Gına getiren
URSAMAK: Kısır olmak URUNÇAK: Pişmanlık verici olay USAR: Zeki
URSAN: Kısır (çocuğu olmayan) URUNÇAMAK: Pişmanlık duymak USARMAK: Makul davranmak
URSANMAK: Filizlenmek URUNDUK: Karyola USAVURMAK: İstidlal etmek
URSUMAK: Vurmak URUNGU: 1. Şeref 2. Talim kılıcı USAYBA: Malikhane
URSUKMAK: Aşık olmak URUNMAK: Pişman olmak USAYKIRMAK: İrrasyonellik etmek
URSULMAK: Vurulmak URUŞ: Cenk USKAR: Sulama aracı
URSUTMAK: Aşık etmek URUŞKAK: Cengever USKARMAK: Araçla sulamak
URŞUK: Aks (dingil) URUŞKAN: Cengaver USKUÇ: Kepçe
URTUN: 1. Eylül ayı 2. Ekim ayı URUŞMAK: Cenk etmek USKUM: Soğan (kök anlamında)
URU: Huzur (ayakta durma) URUŞTAY: Meydan muharebesi USKUN: Sarımsak
URUÇU: 1. Emir eri 2. Yaver URUT: 1. Saman 2. Merhale USLAMAK: Anlamak
URUK: 1. Sülale 2. Tohum URUTMAK: Doldurmak USLAŞMAK: Fikir fırtınası yapmak
URUKÇUL: Arıkuşu URUV: Nesil USMAK: 1. Susamak 2. Ölçmek
URUKSAK: Sülale kayıran URUY: 1. Mutat 2. Olağan USMAN: 1. Rasyonel 2. Akılcı
URUKSAMAK: Sülale kayırmak URUZ: Kavgacı USTAĞ: Fikir
URUL: Cins (tür) URVA: Kalın un USTAĞÇI: Fikir babası
URULÇAK: 1. Kriz 2. Şok URYA: Gürcü USTAM: 1. Akıl yürütme 2. İtidal

272
USTAMAK: Akıl yürütmek [577] UŞKU: Rende UTANCA: Ayıp
USTAN: Su sıçanı UŞKULAMAK: Rendelemek UTANCAK: Mahçup
USTANMAK: Rasyonel davranmak UŞKULANMAK: Rendelenmek UTANCAMAK: Mahcup olmak
USTAR: Temmuz ayı UŞKUN: Yelkenli kayık UTANCAN: Edepli
USTARMAK: Susamak UŞLAK: Mendil UTANGAN: Mahçup
USTAZ: 1. Mürşit 2. Mentor [578] UŞLAMAK: Kavramak UTANSAMAK: Utanır gibi olmak
USTUK: 1. Parça 2. Aksam UŞLANMAK: Kavranmak UTAR: Galip
USTULMAK: Yorulmak UŞLATMAK: Kavratmak UTARMAK: Galip gelmek
USTURMAK: Akıllandırmak UŞMAG: Havlu [Uşmak] UTAŞ: 1. Menfaat 2. Medet
USUK: 1. Hece 2. Makul (kişi) UŞMAK: Parçalamak UTAŞMAK: Menfaat sağlamak
USUKMAK: Akıllanmak UŞTA: Öyle UTAVUZ: Halaskar (kurtarıcı)
USUL: 1. Akli 2. Mantıksal UŞTAMAK: Sevk / idare etmek UTKA: 1. Karşılama 2. Selam
USULMAK: Rasyonelleşmek UŞTANMAK: Sevk / idare edilmek UTKAÇI: Mihmandar [580]
USUN: 1. Su kaynağı 2. Makul UŞTAV: 1. Sevk 2. İdare UTKALACI: Resepsiyonist
USUNÇ: 1. Psikoloji 2. Akıl sağlığı UŞUK: 1. Laubali 2. Kist UTKALAÇ: Resepsiyon
USUNDUZ: Psikolog UŞUKMAK: Laubali davranmak UTKALAMAK: Karşılamak
USUNMAK: Akıllı davranmak UŞULMAK: Dumura uğramak UTKALANMAK: Karşılanmak
USUTKAN: Susatıcı UŞUMAK: Hafakan basmak UTKAMAK: Karşılamak
USUTMAK: Susatmak UŞUR: Andropogon (bitki) UTKANMAK: Karşılanmak
UŞAĞAN: Parçalanmış UŞUTMAK: Dumura uğratmak UTKAR: Selam
UŞALMAK: Parçalanmak UT: 1. Edep 2. Ar UTKARMA: Selamlama
UŞAMAK: Parçalamak [579] UTA: 1. Ruhsal enerji 2. Biyoenerji UTKARMAK: Selamlamak
UŞANMAK: Sohbet etmek UTAÇ: Ruhsal tedavi UTKAŞMAK: Selamlaşmak
UŞARMAK: Kısımlara ayırmak UTAÇAR: Teşirci UTKU: 1. Zafer 2. Galibiyet
UŞATMAK: Parçalatmak UTAÇI: Biyoenerji hekimi UTKULDAMA: Zafer kutlaması
UŞAV: 1. Cüz 2. Sohbet UTAÇMAK: Teşhir etmek (cinsel) UTKULDAMAK: Zafer kutlamak
UŞBU: İş bu UTAĞAN: Kadın şaman UTKULDAŞMAK: Zafer kutlamak
UŞDUK: Prezervatif (kondom) UTAMAK: Kazanç sağlamak UTKUMAK: Orduyu karşılamak
UŞKAR: Terki (at, eşek) UTAMAN: Muzaffer UTKUNMAK: Karşılanmak (ordu)
UŞKARMAK: Terkisine almak UTAN: Galip UTKUR: Kati

273
UTKURAK: Katiyetle UVALAMAK: Parçalamak UYAKMAK: Sönmek (yıldız)
UTKURMAK: Galebe çalmak UVALATMAK: Parçalatmak UYALAMAK: Yuva yapmak
UTLU: Edepli UVAMAK: Parçalamak UYALANMAK: Yuva yapmak
UTLUK: Avret yeri UVANMAK: Parçalanmak UYALAŞMAK: Yuvaya yerleşmek
UTMAK: Zafer kazanmak UVATMAK: Parçalara ayırmak UYALATMAK: Yuva yaptırmak
UTMAN: 1. Muzaffer 2. Galip UVAY: Hayıf UYALÇAK: Edepli
UTRU: Bilakis UVAYMAK: Hayıflanmak UYALÇAMAK: Edepli davranmak
UTRUNMAK: Tersine davranmak UVGAÇ: Blender (el değirmeni) UYALDAK: Koordineli
UTSAMAK: Kazanmak istemek UVGAÇLAMAK: Blenderla çekmek UYALDAMAK: Koordine olmak
UTSANMAK: Hırslanmak (oyun) UVGUÇ: Rende UYALDATMAK: Koordine etmek
UTUK: Mağlup UVKALAMAK: Çitilemek UYALGA: Koordinasyon
UTUKMAK: Mağlup olmak UVKALANMAK: Çitilenmek UYALGAMAK: Koordine olmak
UTULGAN: Mağlup UVMAK: Rendelemek UYALGATMAK: Koordine etmek
UTULMA: Mağlubiyet UVNA: Rende UYALMAK: Edepli davranmak
UTULMAK: Mağlup olmak UVNALANMAK: Rendelenmek UYALTMAK: Terbiye etmek
UTUM: Galibiyet UVNALMAK: Rendelenmek UYAMAK: İlişki kurmak
UTUN: Küstah UVNAMAK: Rendelemek UYAMAN: Cüzzam hastalığı
UTUNÇ: Küstahlık UVNATMAK: Rendeletmek UYAN: 1. İtina 2. Dikkat
UTUNDURMAK: Teslim ettirmek UVNUK: Parça UYANGA: 1. Ahenk 2. Akord
UTUNMAK: Teslim olmak UVULDURUK: Havyar UYANGALAMAK: Akord etmek
UTURMA: Posa UVUNMAK: Mayalanmak UYANGALANMAK: Akord olmak
UTURMAK: Posası çökmek UVUT: 1. Edep 2. Ar UYANGAMAK: Ahenklenmek
UTUŞ: Kazanma (oyun) UVUTMAK: Mayalamak UYARAÇ: Alarm
UTUŞMAK: Sırayla yenmek UVUZ: 1. Aile terbiyesi 2. İlk süt UYARGA: Alarm
UTUZ: 1. Kumar 2. Piyango UY: 1. Hane 2. Hayal UYARGAMAK: Alarm çalmak
UTUZMAK: Kumar oynamak UYA: 1. Kuş yuvası 2. Kreş UYARGATMAK: Alarm vermek
UVAĞIZ: Nasihat UYABASAR: Kuluçka UYARMAN: İkaz eden
UVAK: Parça UYABASMAK: Kuluçkaya yatmak UYAT: Vicdan
UVAKLAMAK: Parçalamak UYAÇ: Uyumlu UYATÇAN: Vicdan sahibi
UVAKLANMAK: Parçalanmak UYAĞAN: 1. Lor peyniri 2. Yular UYATLI: Vicdanlı

274
UYATSIZ: Vicdansız UYKAŞ: Kafye UYRUKDAŞ: Vatandaş
UYATMAK: İnsaf etmek UYKAŞMAK: Kafyeli olmak UYRUKMAK: Tabi olmak
UYAV: 1. Disiplin 2. Feraset UYKULAĞAN: Pankreas UYRULMAK: Ekseninde dönmek
UYAVLI: 1. Disiplinli 2. Ferasetli UYKULAMAK: Haff uyumak UYRUTMAK: Tabi etmek
UYAVSIZ: Disiplinsiz UYKUZAK: Uykuyu seven UYRUTMAN: Hükümran
UYÇUL: Hayalperest UYLAĞAN: Israrcı UYSAL: 1. Mülayim 2. Munis
UYÇULAMAK: Hayal etmek UYLAK: 1. Musallat 2. Israrcı cin UYSAMAK: Mülayim davranmak
UYÇULANMAK: Hayal kurmak UYLAMAK: Israr etmek UYSATMAK: Mülayimleştirmek
UYDA: Tabiyet UYLANMAK: Israr edilmek UYTUN: Mübarek
UYDAÇI: Tabi (uyruk) UYLAP: 1. Sahte 2. Tahmin UYTURGAY: Kanarya kuşu
UYDAŞ: Uyumlu kişi UYLAŞ: 1. Musallat 2. Tefekkür UYUĞAN: 1. Cenin 2. Embriyo
UYDAŞMA: Koordinasyon UYLAŞI: 1. Israr 2. Mutabakat UYUK: 1. Patik 2. Mağara 3. Pıhtı
UYDAŞMAK: Koordine olmak UYLAŞMAK: Israr edişmek UYUKMAK: Pıhtılaşmak
UYDAŞTIRMAK: Koordine etmek UYLATMAK: Israr ettirmek UYUKLAŞMAK: Pıhtılaşmak
UYDU: 1. Peyk 2. Satelit UYLAV: 1. Israr 2. Kıyas UYUKLATMAK: Pıhtılaştırmak
UYDUZ: Hipnoz UYMA: Yığıntı UYUKMAK: Pıhtılaşmak
UYDUZMAK: Hipnotize etmek UYMAG: 1. Çırak 2. Kalfa [Uymak] UYUL: Kutup
UYGA: Ahenk UYMAK: İş öğrenmek UYULMAK: Güçsüzleşmek
UYGAMAK: Ahenklenmek UYMAN: Konformist UYUN: 1. Pıhtı 2. Yoğurt mayası
UYGAN: Tabi (bağlı) UYNA: 1. Dans 2. Raks UYUNÇ: Hipnoz
UYGAR: Medeni UYNACI: 1. Dansöz 2. Rakkase UYUNMAK: Pıhtılaşmak
UYGARMAK: Halletmek UYNAMAK: Dans / raks etmek UYUNTU: Bedavacı
UYGU: 1. Tabiyet 2. Ahenk UYNAŞ: Zinacı UYUR: Dürüst
UYGUL: 1. Teba 2. Ahenkli UYNAŞKA: Zina UYURGA: Koma
UYGUR: Türkistanlı UYNAŞMAK: Zina yapmak UYURGAMAK: Ölü gibi uyumak
- Uygurca: Türkistan Türkçe’si UYNATMAK: Dansöz oynatmak UYURGAN: Komadaki kişi
- Uygurya: Türkistan UYNAV: Dansöz gösterisi UYURGANMAK: Komaya girmek
UYGURMAK: Medenileşmek UYNUK: 1. Cahil 2. Yağsız süt UYURGATMAK: Komaya sokmak
UYGUT: Ahenkli UYNUKMAK: Cahilce davranmak UYURMA: Mayalanma
UYKARA: Ahır UYRUK: Teba UYURMAK: Mayalanmak

275
UYURTMA: Mayalama UZAKLATMAK: Uzağa göndermek UZLAMAK: İdare etmek
UYURTMAK: Mayalamak UZAL: Maharet UZLANMAK: Profesyonelleşmek
UYUŞUNMAK: Anestezi almak UZALMAK: Maharetlenmek UZLUK: Profesyonellik
UYUŞUNTU: Anestezi UZAM: Ustalık UZMA: 1. Kalite 2. Kalifye
UYUŞUTMAK: Anestezi yapmak UZAN: Usta UZMAK: İhtisas yapmak [583]
UYUT: Hipnoz UZANOT: Astronot (Latince ek) [581] UZMAN: Mütehassıs
UYUTAÇ: Beşik UZAR: Türban UZUK: 1. Mütehassıs 2. Dikkatli
UYUTKAN: Uyku ilacı UZARMAK: Haremliğe kaçmak UZUKMAK: Dikkat etmek
UYUTKU: Hipnotizma UZAŞ: Mesafe UZULMAK: Gözden yitmek
UYUTKUÇ: Hipnoz sarkacı UZAŞMAK: Mesafe girmek UZUNGAGA: Yunus balığı [584]
UYUTMAN: Hipnozcu UZAŞTIRMAK: Mesafe koymak UZUNDURAZ: Minare
UYUV: Koma UZAT: Keşif UZURMA: İhtilal
UYVA: Şok (travma) UZATÇI: 1. Kaşif 2. Kılavuz UZURMAK: 1. Devirmek 2. Yıkmak
UYVAMAK: Şok geçirmek UZATI: 1. Daimi 2. İlave süre -Ü–
UYVANMAK: Şoka girmek UZAV: Menzil ÜBEDE: Şebek (maymun türü)
UZ: 1. Usta 2. Mahir UZAVUL: Astronot [582] ÜCELEMEK: Vurgu yapmak
UZA: 1. Mazi 2. Uzak UZAVURAÇ: Uzun menzilli silah ÜÇDEK: 1. Teslis 2. Trinity
UZABAKAÇ: Dürbün UZAVURAN: Uzun menzilli ÜÇDEMEK: Teslise inanmak
UZABAKAR: Teleskop UZAVURMAK: Uzaktan vurmak ÜÇDÖNEL: Müselles
UZABAKMAK: Teleskopla bakmak UZAY: Feza ÜÇEK: 1. Dam 2. Çatı
UZADUYAR: Telestezi yapan kişi UZDAM: İhtisas ÜÇEL: Üç kişilik idare
UZADUYMA: Telestezi UZDAMAK: İhtisas yapmak ÜÇELMEK: Üçü biraraya gelmek
UZADUYMAK: Telestezi yapmak UZDAMAN: Profesyonel ÜÇELTMEK: Üçünü birleştirmek
UZADUYUŞ: Telepati UZDANMAK: İhtisas yapmak ÜÇEM: 1. Sacayağı 2. Üç ayak
UZADUYUŞMAK: Telepati yapmak UZDU: Kadim ÜÇEMEK: Üç parmak göstermek
UZAĞAN: Tuzlu yoğurt UZDUK: Boylam ÜÇEN: Otuz (sayı) [Üjen]
UZAGUT: Madrabaz UZGA: 1. Tecrübe 2. El değirmeni ÜÇENMEK: Üç kat artmak
UZAKAÇAR: Motosiklet UZGAMAK: Tecrübe etmek ÜÇERLEMEK: Üçer üçer ayırmak
UZAKAÇMAK: Uzaklaşmak UZGAN: 1. Tecrübeli 2. Mazi ÜÇETMEK: Üçlemek
UZAKLAMAK: Uzağa gitmek UZGANMAK: Tecrübe edinmek ÜÇEY: 12 parmak bağırsağı

276
ÜÇGENEK: Müselles ÜĞDEŞ: Siesta (öğle uykusu) ÜĞÜK: 1. Topuk 2. Ayak
ÜÇKÜ: Matkap ÜĞDEŞMEK: Siesta yapmak ÜĞÜKMEK: Ayağını burkmak [587]
ÜÇKÜL: Müselles (üçgen) ÜĞDÜL: 1. Bahşiş 2. İhsan ÜĞÜL: Kız evlat
ÜÇMÜYÜZ: 1. Üç köşeli 2. Üçgen ÜĞE: Ağırlık ölçüsü (1 kilogram) ÜĞÜNMEK: Talaş olmak
ÜÇÜK: 1. Kurban bayramı 2. Soluk ÜĞELEMEK: Terazide tartmak ÜĞÜNTÜ: Talaş
ÜÇÜKMEK: Nefesi kesilmek ÜĞELENMEK: Terazide tartılmak ÜĞÜR: 1. Buhar 2. Şafak
ÜÇÜLMEK: Sönmek ÜĞEMEK: Gevezelik etmek ÜĞÜRÇÜN: Hıyar (bitki), salatalık
ÜÇÜLTMEK: Söndürmek ÜĞENÇER: Geveze ÜĞÜRGEN: Havyar
ÜÇÜN: Salise ÜĞENMEK: Gevezelik etmek ÜĞÜRME: Çiftleşme
ÜÇÜNDÜ: Akşamla yatsı arası ÜĞKEMEK: Ayakkabı vurmak [586] ÜĞÜRMEK: Çiftleşmek
ÜÇÜR: Amortisman ÜĞLEMEK: Birini çağırmak ÜĞÜT: Öğütülmüş tahıl
ÜÇÜRDÜM: Üç kat ÜĞLEŞİM: Metafor ÜĞÜTMEK: Un haline getirmek
ÜÇÜRGEÇ: Yangın söndürücü ÜĞLEŞMEK: Diyalog kurmak ÜĞÜZ: Filiz
ÜÇÜRGEN: İtfaiye aracı ÜĞME: Çapa ÜKE: 1. Küçük kız kardeş 2. Vekil
ÜÇÜRME: İtfa ÜĞMEK: Çapalamak ÜKEK: 1. Kasa 2. Burç (kale)
ÜÇÜRMEK: Yangın söndürmek ÜĞRE: Şehriye ÜKELGE: Bahşiş
ÜÇÜRMEN: İtfaiyeci ÜĞRELEMEK: Sallamak ÜKELGEMEK: Bahşiş almak
ÜDEK: Refakat ÜĞRELETMEK: Sallatmak ÜKELGETMEK: Bahşiş vermek
ÜDEKÇİ: Refakatçi ÜĞREMEÇ: Şehriye çorbası ÜKELMEK: İstiflenmek
ÜDEMEK: Veda etmek [585] ÜĞREMEK: Sarkmak ÜKELTMEK: İstifletmek
ÜDENMEK: Veda edilmek ÜĞRENMEK: Aşağı sarkmak ÜKEN: Kız evlat
ÜDEŞMEK: Vedalaşmak ÜĞRETMEK: Sarkıtmak ÜKER: Büyükbaş hayvan
ÜDEZ: Akşam ÜĞRÜK: Beşik ÜKERÇİ: Büyükbaş çobanı
ÜDEZMEK: Akşam olmak ÜĞRÜKMEK: Sallanmak ÜKLÜMEK: Çoğalmak
ÜDÜGEN: Ev faresi ÜĞRÜLMEK: Salınmak ÜKLÜTMEK: Çoğaltmak
ÜDÜK: Hece ÜĞRÜM: Salınım ÜKMEG: İstif [Ükmek]
ÜFLEÇ: Vantilatör ÜĞRÜMEK: Salınmak ÜKMEK: İstiflemek
ÜFÜREÇ: Fön makinesi ÜĞRÜNMEK: Salınarak yürümek ÜKSE: 1. Aşil kemiği 2. Topuk [588]
ÜGÜZ: Boğa burcu (astroloji) ÜĞRÜTMEK: Salındırmak ÜKSEMEK: Topuk üzeri dönmek
ÜĞ: 1. Ayakkabı 2. Papuç ÜĞÜÇ: Defne ÜKÜL: Artış

277
ÜKÜLMEK: Hevesi kaçmak ÜLER: Taksimat ÜLKER: Süreyya takımyıldızı
ÜKÜN: İstif ÜLERMEK: Taksimat yapmak ÜLKÜ: 1. İdeal 2. Hedef
ÜKÜNÇ: 1. Pişmanlık 2. Teessüf ÜLEŞ: 1. Pay 2. Kısmet ÜLKÜMEN: İdealist
ÜKÜNMEK: Pişman olmak ÜLEŞİK: Taksim ÜLSEV: Ebat
ÜKÜNÜŞ: 1. Pişmanlık 2. Nedamet ÜLEŞİR: Taksimat ÜLÜ: 1. Hisse 2. Pay
ÜKÜR: 1. Kükürt 2. Cemiyet ÜLEŞLEP: Kısmen ÜLÜBE: Patates
ÜKÜRMEK: Genzi yanmak ÜLEŞME: Taksimat ÜLÜK: 1. Hisse 2. Pay 3. Nasip
ÜKÜRTMEK: Genzi yakmak ÜLEŞMEK: Paylaşmak ÜLÜKLEMEK: Hisse / pay vermek
ÜKÜT: Propaganda ÜLEŞTİRME: Taksimat ÜLÜKLENMEK: Nasiplenmek
ÜKÜTMEK: Propaganda yapmak ÜLEŞTİRMEK: Paylaştırmak ÜLÜKLÜ: 1. Pay sahibi 2. Nasipli
ÜKÜZ: Okyanus ÜLET: Yelkenli gemi ÜLÜKSÜZ: 1. Hissesiz 2. Nasipsiz
ÜKÜZMEK: Yayılmak ÜLEV: Hak ÜLÜMEK: Paylaştırmak [590]
ÜL: Köşe ÜLEZ: 1. Pay alamayan 2. Sönük ÜLÜNMEK: Paylaşmak
ÜLCE: Vişne ÜLEZMEK: Pay alamamak ÜLÜR: Kısım
ÜLBEK: Su kaynağı kümesi ÜLGE: 1. Numune 2. Kalıp ÜLÜRGEN: Haziran ayı
ÜLBERK: Şaman süsü (tüyden) ÜLGEMEK: Kalıp oluşturmak ÜLÜRMEK: Kısımlandırmak
ÜLÇEM: Hesap ÜLGEN: İyilik tanrısı (mitoloji) ÜLÜŞ: 1. Paylaşma 2. Hisse
ÜLÇEV: 1. Doz 2. Buut ÜLGER: Kadife ÜLÜŞMEK: Paylaşmak
ÜLÇMEK: Hesaplamak ÜLGEŞ: Mazhariyet ÜM: 1. İttifak 2. Şalvar [591]
ÜLDEK: Bakiye ÜLGEŞMEK: Mazhar olmak ÜMÇE: Ağ
ÜLDEMEK: Arta kalmak ÜLGEZ: Ruh ÜMÇEMEK: İttifak yapmak
ÜLEÇ: 1. Maşrapa 2. Kepçe ÜLGÜ: 1. Kalıp 2. Model 3. Terazi ÜMÇEYMEK: Ağ örmek
ÜLEGER: Numune ÜLGÜÇ: 1. Kalıp kesici 2. Jilet ÜMÇÜK: Ev örümceği
ÜLEK: Testi ÜLGÜDÜR: Numune ÜMEN: 1. Kanser 2. Tümör
ÜLELGE: Hisse senedi ÜLGÜLEMEK: Modellemek ÜMENMEK: Düğümlenmek
ÜLELGEMEK: Taksim etmek ÜLGÜLENMEK: Modellenmek ÜMEZ: Duman
ÜLELGENMEK: Taksim olmak ÜLGÜSÜZ: 1. Kalıpsız 2. Ölçüsüz ÜMRÜMEK: Düğümlenmek
ÜLEMEK: Paylaştırmak ÜLGÜT: 1. Kalıp 2. Model ÜMÜK: Boğaz
ÜLEN: Çimen ÜLİGER: Destan [589] ÜMÜNMEK: Pandomim yapmak
ÜLENMEK: Pay almak ÜLİGERÇİ: Destan okuyucu ÜMÜR: 1. Pus 2. Sis 3. Duman

278
ÜMÜRMEK: Dumanlanmak ÜNENDİRMEK: Teminat vermek ÜPKE: Sitem
ÜMÜRTLEK: Nefes borusu ÜNENMEK: Emin olmak ÜPKEMEK: Sitem etmek
ÜMÜRTMEK: Boğazını sıkmak ÜNER: 1. Hak 2. Hakikat ÜPREMEK: Tahriş olmak
ÜNÇÜ: Yüksek sesle konuşan ÜNERMEK: Tahakkuk etmek ÜR: 1. Tohum 2. Zaman
ÜNDEÇ: Mübaşir ÜNEŞ: Nişan (söz) ÜRÇE: Tohum tanesi
ÜNDEK: Telefon ÜNEŞMEK: Nişanlanmak (söz) ÜRÇEK: Fidan
ÜNDELMEK: Sessizce yaklaşmak ÜNEŞTİRMEK: Nişanlamak (söz) ÜRÇEM: 1. Motivasyon 2. Teşvik
ÜNDEMEK: Beyan etmek ÜNEZ: Küf ÜRÇEMEK: Fidan dikmek
ÜNDEŞME: Beyanat ÜNEZLENMEK: Küflenmek ÜRÇENMEK: Motive/ teşvik olmak
ÜNDEŞMEK: Diyalog kurmak ÜNEZLETMEK: Küflendirmek ÜRÇETMEK: Motive / teşvik etmek
ÜNDEV: Beyanat ÜNGEÇ: Gırtlak ÜRÇMEK: Motive olmak
ÜNDEZ: 1. Ezan 2. Esas ÜNGÜR: Mağara ÜRDÜM: 1. Pay 2. Hisse
ÜNDEZİN: 1. Müezzin 2. Esasen ÜNGÜRMEK: Toprak kazmak ÜRDÜMÜK: Bezelye
ÜNDÜRME: Felç ÜNGÜZ: Erkek ayı ÜRE: 1. Tohum 2. İrmik tatlısı
ÜNDÜRMEK: Felç olmak ÜNKMEK: Dans etmek ÜREÇE: Tohum
ÜNDÜRÜK: Raf ÜNLEÇ: Mikrofon ÜREĞEN: Münbit
ÜNE: 1. Fiyat 2. Kokarca (hayvan) ÜNLEK: 1. Parola 2. Slogan ÜREĞİR: Bereketli
ÜNEĞEN: İnek ÜNLEMEK: Ezan okumak ÜREK: Aygır
ÜNEK: Meşhur ÜNLEN: Müezzin ÜRELEMEK: Biriktirmek
ÜNEL: Şöhretli ÜNLENMEK: Slogan atmak ÜRELENMEK: Birikmek
ÜNELMEK: Meşhur olmak ÜNLEŞİM: 1. Çağrışım 2. Slogan ÜREN: 1. Nesil 2. Hasat tanrısı
ÜNELEMEK: Fiyat vermek ÜNLEŞMEK: Slogan atmak ÜRENÇ: Faiz
ÜNELENMEK: Fiyat almak ÜNLETMEK: Ezan okutmak ÜRENÇEK: Müptela
ÜNEM: Tasarruf ÜNLEV: Ezan ÜRENÇEMEK: Müptela olmak
ÜNEMDEV: 1. İktisat 2. Ekonomi ÜNMEK: 1. Delmek 2. Methetmek ÜRENDEMEK: Suni tohumlamak
ÜNEMEK: İktisat etmek ÜNÜK: 1. Delik 2. Halka ÜRETEÇ: Jeneratör
ÜNEMLEMEK: Tasarruf etmek ÜNÜM: 1. Randıman 2. Mahsul ÜRETEY: Tohum deposu
ÜNEMLENMEK: Tasarruf edilmek ÜNÜMEL: Randımanlı, mahsuldar ÜRETMEN: Zanaatkar
ÜNEN: 1. Teminat 2. İmam ÜNÜR: Parfüm ÜREV: Genetik
ÜNENÇ: Teminat ÜNÜRMEK: Güzel kokmak ÜREY: Panik

279
ÜREYLEMEK: Paniklemek ÜRLEÇ: Polen ÜRÜ: 1. İşaret 2. Alamet
ÜREYLENMEK: Dehşet duymak ÜRLEMEK: Polenle döllemek ÜRÜK: Daimi
ÜREZ: Tohum ÜRLENMEK: Polenle döllenmek ÜRÜLMEK: 1. Dolmak 2. Çoğalmak
ÜREZİN: Sperm ÜRLÜK: 1. Tohumluk 2. Mühlet ÜRÜLÜK: Hayra alamet
ÜRGE: Çorba ÜRMEK: 1. Hasat etmek 2. Üflemek ÜRÜMKE: Kadeh
ÜRGEL: Takımyıldız ÜRMEKÜÇ: Örümcek ÜRÜNÇ: Hasılat
ÜRGEN: Şerare ÜRMELEMEK: Sürünmek ÜRÜNDÜL: Güzide
ÜRGENÇ: Tatlısu levreği ÜRMELENMEK: Sürünerek gitmek ÜRÜNDÜRMEK: Hasat etmek
ÜRGENE: Muz ÜRMEN: Hasır ustası ÜRÜNMEK: Hasat olmak
ÜRGÜ: 1. Hesap 2. Yükseklik ÜRNE: Beyaz renk ÜRÜS: Hasat
ÜRGÜLEMEK: Hesaplamak ÜRNEK: Kireç ÜRÜSÜN: Örf
ÜRGÜLENMEK: Hesaplanmak ÜRNEMEK: Kireçlemek ÜRÜYE: Dişi tay
ÜRGÜÇ: Hava pompası ÜRNERMEK: Kireçlenmek ÜS: 1. Yukarı 2. Tavan
ÜRGÜLÇEK: Havlayan köpek ÜRPEK: Sorguç (hayvan kafasında) ÜSE: Filiz
ÜRGÜLÇEMEK: Havlamak ÜRPELEMEK: Haffçe dokunmak ÜSEMEK: Filizlenmek
ÜRGÜLÇETMEK: Havlatmak ÜRPELENMEK: İçi titremek ÜSENMEK: Boyu uzamak
ÜRGÜN: Memnun ÜRPENÇEK: Peçe ÜSENTE: Filiz
ÜRGÜNDÜRMEK: Memnun etmek ÜRPENEK: Pelerin ÜSERMEK: Bitki yetiştirmek
ÜRGÜNMEK: Memnun olmak ÜRPÜNÇEK: Türban ÜSKEÇ: Kuru üzüm
ÜRGÜR: Hamur mayası ÜRPÜNMEK: Türban takmak ÜSKER: Sağır
ÜRGÜRMEK: Hamur mayalamak ÜRSEMEK: İddia etmek ÜSKERMEK: Sağır olmak
ÜRK: 1. Terör 2. Dehşet ÜRSENMEK: İddiaya girmek ÜSKÜLE: Soğan / sarımsak bağı
ÜRKE: 1. Tay 2. Vakit ÜRSÜMEK: Perişan olmak ÜSKÜN: Fidan
ÜRKEV: Fobi ÜRSÜR: Perişan ÜSKÜNDE: Nezdinde
ÜRKMEZ: Korkusuz ÜRSÜTMEK: Perişan etmek ÜSKÜRE: Pişmiş çömlek
ÜRKÜNÇEK: Tedirgin ÜRTKÜN: Harman ÜSME: Bereket
ÜRKÜNÇEMEK: Tedirgin olmak ÜRTMEG: Soğan cücüğü [Ürtmek] ÜSMEL: Bereketli
ÜRKÜNÇETMEK: Tedirgin etmek ÜRTMEK: Harman yapmak ÜSMEK: Bereketlenmek
ÜRKÜŞMEK: Paniklemek (birlikte) ÜRTÜLMEK: Harman edilmek ÜSMER: Ergenlik çağı
ÜRKÜT: 1. Panik 2. Dehşet ÜRTÜN: Ekim ayı ÜSNEMEK: Terf olmak

280
ÜSNERMEK: Terf etmek ÜSÜMDÜK: Nebat (bitki) ÜŞÜNMEK: Toplanmak
ÜSRE: Yukarı ÜSÜNMEK: Filizlenmek ÜŞÜRGÜ: Toplantı
ÜSTE: “A-E” sesi veren işaret [592] ÜSÜTMEK: Bitki yetiştirmek ÜŞÜRMEK: Toplamak
ÜSTEK: Faiz ÜŞEK: Penis ÜT: Geçit
ÜSTEL: Masa ÜŞELEMEK: Parçalamak ÜTEÇ: Tüy yakıcı
ÜSTELMEK: Çoğalmak ÜŞELENMEK: Parçalanmak ÜTELEMEK: Koşuşturmak
ÜSTEM: 1. Faiz 2. Hükümranlık ÜŞELMEK: Erekte olmak ÜTELENMEK: Koşturulmak
ÜSTEME: 1. Zam 2. İlave ÜŞEMEK: Erekte olmak ÜTELEŞMEK: Koşu yarışı yapmak
ÜSTEMEK: Zam yapmak ÜŞEN: Sandık ÜTELGE: Baştankara kuşu
ÜSTENEK: 1. Taahhüt 2. Palto ÜŞERMEK: Kalkmak (el, kol) ÜTELMEK: İta edilmek
ÜSTENMEK: Taahhüt etmek ÜŞERTMEK: Kaldırmak (el, kol) [594] ÜTEMEK: İta etmek
ÜSTER: Hükümran ÜŞETMEK: Erekte etmek ÜTEN: Kulübe
ÜSTEREK: Asansör ÜŞKÜMEK: İç çekmek ÜTENÇ: Arz (sunma)
ÜSTERMEK: Üste çıkmak [593] ÜŞKÜL: Yorgan iğnesi ÜTENMEK: Arz etmek (sunmak)
ÜSTET: Amir ÜŞKÜNMEK: İç çekmek ÜTEV: İta
ÜSTEV: Bahşiş ÜŞKÜR: Zikir ÜTEZE: Şiş kebap
ÜSTÜNGÜ: Mertebe ÜŞKÜRME: Zikir ayini ÜTKEN: İta eden
ÜSTÜNLEMEK: Taglib etmek ÜŞKÜRMEK: Zikir çekmek ÜTKER: İdeoloji
ÜSTÜRME: Tahrik ÜŞKÜRÜK: İç çekme ÜTKERMEK: İdeoloji savunmak
ÜSTÜRMEK: Tahrik etmek ÜŞLEMEK: Kavramak ÜTKÜR: 1. Seri (hızlı) 2. Çevik
ÜSÜG: Harf [“g” harf ile yazılır] ÜŞLENMEK: Kavranmak ÜTKÜRMEK: Seri hareket etmek
ÜSÜK: 1. Mayalı içecek 2. Nezd ÜŞLETMEK: Kavratmak ÜTLEMEK: Tedris etmek
ÜSÜKEY: 1. Koyu 2. Yoğun ÜŞME: Dut ağacı ÜTLENMEK: Tedris olmak
ÜSÜKLEL: İmla (yazım) ÜŞMEK: Kalabalıklaşmak ÜTMEK: Oyun kazanmak
ÜSÜKLEM: Alfabe ÜŞMELEN: Kalabalık ÜTÜGEN: Gül (bitki, çiçek)
ÜSÜKLEMEK: Harfleyerek okumak ÜŞMELENMEK: Başına üşüşmek ÜTÜK: Ateşte kızarmış
ÜSÜKLENMEK: Harfle okunmak ÜŞTEK: Düdük ÜTÜLMEK: Yakılmak
ÜSÜLBEY: 1. Devamlı 2. Daimi ÜŞTEMEK: Düdük çalmak ÜTÜMEK: Yakmak
ÜSÜM: Şubat ayı ÜŞÜK: 1. Ayaz 2. Kalem ÜTÜRME: Harman yeri
ÜSÜMEK: Bitki büyümek ÜŞÜKMEK: Donmak ÜTÜRMEK: Harman etmek

281
ÜTÜZ: Röntgen (gözetleme) ÜYEŞMEK: Birlikte çalışmak ÜYSÜN: Ağaç kabuğu
ÜTÜZCÜLÜK: Röntgencilik (cinsel) ÜYGE: İyilik ÜYSÜNMEK: Kabuk bağlamak
ÜTÜZLEMEK: Röntgencilik yapmak ÜYGEN: İyilik tanrıçası (mitoloji) ÜYSÜTMEK: Kabuklaşmak
ÜVEME: 1. Kıyma (et) 2. Söğüş ÜYGEREK: Ev aleti ÜYŞÜK: 1. Kulübe 2. Baraka
ÜVEMEK: Karnından konuşmak ÜYGEZER: Ev hayaleti ÜYÜK: Hane
ÜVEN: Bahçe ÜYGÖZETME: Ev idaresi ÜYÜKMEK: Eve gitmek
ÜVENİK: 1. Ahır 2. Avlu ÜYGÖZETMEK: Ev idare etmek ÜYÜM: 1. Yığın 2. Çorba
ÜVENMEK: Tahriş olmak ÜYGÜL: İyilik tanrısı (mitoloji) ÜYÜMEK: Çorba yapmak
ÜVERMEK: Misilleme yapmak ÜYGÜZETÇİ: Kapıcı ÜYÜNMEK: Stoklanmak
ÜVETMEK: Tahriş etmek ÜYGÜZETMEK: Kapıcılık etmek ÜYÜNTÜ: Stoklanmış mal
ÜVEYEN: Vantrolog ÜYLEK: Helki ÜYÜR: 1. Aile 2. Bulgur
ÜVMEK: İçine işlemek ÜYLEM: 1. İmalat 2. Servis ÜYÜRSEK: Ailesinden ayrılamayan
ÜY: Hane [595] ÜYLEMEK: İmal / servis etmek ÜYÜRSEMEK: Ailesini özlemek
ÜYÇÜK: 1. Kulübe 2. Baraka ÜYLENMEK: İmal edilmek ÜYÜRSÜNMEK: Ailesini özlemek
ÜYÇÜLEK: Ahududu ÜYLEŞİM: Seri imalat ÜZ: 1. Jilet 2. Sağır 3. Kin
ÜYDELEMEK: Refakat etmek ÜYLEŞMEK: Birlikte üretmek ÜZBE: Mahzun
ÜYDELENMEK: Refakat edilmek ÜYLETKEL: 1. İmalat 2. Sanayi ÜZBELMEK: Mahzun olmak
ÜYDELEŞ: Refakatçi ÜYLETMEK: İmal ettirmek ÜZBER: Israr
ÜYDELEŞMEK: Refakat etmek ÜYLEV: İmalat ÜZBERCİ: Israrcı
ÜYDEŞ: Ev arkadaşı ÜYLEVÇİ: İmalatçı ÜZBERLEMEK: Israr etmek
ÜYDEŞMEK: Aynı evde kalmak ÜYLÜK: Kiler ÜZBERMEK: Tolerans göstermek
ÜYE: Aza ÜYME: Küme ÜZDEMEK: Traş etmek (jiletle) [596]
ÜYEK: İmar ÜYMEG: Stok [Üymek] ÜZDEN: Traş (jiletle)
ÜYEKMEK: İmar olmak ÜYMEK: Stoklamak ÜZDENMEK: Traş olmak (jiletle)
ÜYELMEK: Mülk edinmek ÜYMELEMEK: Kümelemek ÜZDÜK: Yoğurtlu yumurta aşı
ÜYELMEN: 1. Malik 2. Kapitalist ÜYMELENMEK: Kümelenmek ÜZDÜRGE: Ustura
ÜYEN: 1. Kakım (hayvan) 2. Hayırlı ÜYMELETMEK: Kümelemek ÜZDÜRMEK: Traş ettirmek (jiletle)
ÜYEP: Şakrak kuşu ÜYNEK: Pencere ÜZE: 1. Traş 2. Huzur (protokol)
ÜYER: 1. Mülk 2. Sel ÜYNELMEK: Pencereden bakmak ÜZEÇİ: Berber
ÜYERMEK: Malik olmak ÜYNEMEK: Pencere açmak ÜZEK: Divit

282
ÜZEL: İdeoloji ÜZLÜNÇ: Fevkalade VAG: Balaban kuşu [“g” ile yazılır]
ÜZELÇEMEK: İdeoloji savunmak ÜZLÜNÇLÜK: Fevkaladelik VANG: Hükümdar (Çince)
ÜZELGE: Kehanet ÜZLÜNMEK: Sona ermek VANGÇA: Hükümdariçe (Çince)
ÜZELGEÇİ: Kahin ÜZLÜTMEK: Sona erdirmek VARAK: Nehir yatağı
ÜZELGEMEK: Kehanet etmek ÜZMELEMEK: Kökünden sökmek VARAN: Dev kertenkele (Arapça)
ÜZELİK: Fasıla ÜZMELENMEK: Sökülmek VARDAĞAN: Bereket
ÜZELİKSİZ: Fasılasız ÜZMEN: Debbağ VARDAM: Servet
ÜZELTE: İdeal ÜZMENMEK: İtiraz etmek VARDAMAK: Servet biriktirmek
ÜZEM: Şarap ÜZNE: Ayrı VARDAMÇI: Servetiyle övünen
ÜZEMEK: Traş etmek ÜZNELMEK: Ayrılmak VARGI: Karar
ÜZEMÇİ: Şarapçı ÜZNELEŞMEK: Bağlantısı kesilmek VARGILAMAK: Karar almak
ÜZEN: Ova ÜZNELETMEK: Bağlantıyı kesmek VARINÇ: Menzil
ÜZENMEK: Traş olmak ÜZNEMEK: Ayrılmak VARLAMA: Çek etme
ÜZER: Süt üstündeki kaymak ÜZNETMEK: Ayırmak VARLAMAK: Çek etmek
ÜZEREK: Sedefotu ÜZNÜK: 1. Ayrık 2. Melankoli VARLANMAK: Çek edilmek
ÜZERGİ: 1. Terf 2. Rütbe ÜZRE: Üzerinde VARSAĞI: Halk şiiri
ÜZERGİLEMEK: Terf vermek ÜZÜK: 1. Sessiz harf 2. Haziran ayı VARSAK: Halk şiiri
ÜZERGİLENMEK: Terf almak ÜZÜNÇ: Dram VARSAKÇI: Halk şairi
ÜZERMEK: Kaymak tutmak (süt) ÜZÜNÇE: Trajedi VARSAKLAMAK: Halk şiiri okumak
ÜZGERE: Taşınabilir çit ÜZÜNÇEK: Trajik VARSAMAK: Gıpta etmek
ÜZGERİŞ: Tekamül ÜZÜNMEK: Sağır olmak VARSANMAK: Gıpta edilmek
ÜZGERMEK: Tekamül etmek ÜZÜRGEN: Havyar VARSAYAR: Tahminci
ÜZGÜ: Cefa ÜZÜRLEMEK: Tasarruf etmek VARSAYIM: Tahmin
ÜZGÜÇ: Ustura ÜZÜRLEŞ: Tasarruf VARSAYMAK: Tahmin etmek
ÜZGÜLENMEK: Cefa çekmek ÜZÜRLEŞMEK: Sermaye birikmek VARSIL: Zengin
ÜZKELMEK: Kopmak ÜZÜRLETMEK: Tasarruf etmek VATMAK: Kırmak
ÜZLEMEK: Kalkınmak ÜZÜT: Can VAY: Gökkuşağı (Mançuca)
ÜZLENDİRMEK: Kalkındırmak ÜZÜTMEK: Canlanmak [597] VAYDAMAK: Şamata yapmak
ÜZLEŞMEK: Sindirilmek -V– VAYGARA: 1. Şamata 2. Yaygara
ÜZLEŞTİRMEK: Sindirmek VAÇRAZAN: Yakıcı ışık (Sanskritçe) VAYILDAMAK: İnlemek

283
VAYILDATMAK: İnletmek VEREŞMEK: Cömertlik etmek VEYLEN: Günah (Mançuca)
VAYILTI: İnleme VEREZ: Cömert VEYLENMEK: Günah işlemek
VAYIZ: Fitne VEREZEN: Harman yeri VEZ: Gudde (dokubilim)
VAYIZCI: Fitneci VERGE: İkram VEZEK: İbadet (Mançuca)
VAYKIRIŞ: Medet VERGEMEK: İkram etmek VEZEMEK: Tapınmak (Mançuca)
VAYKIRMA: İmdat isteme VERGEN: Kerim VEZİK: İnsiyak
VAYKIRMAK: Bağırmak VERGENMEK: Rica etmek VIĞILDAMAK: Uğuldamak
VAYNAMAK: Zina yapmak VERGEŞ: Rica VIĞILDAŞMAK: Uğuldaşmak
VAYNAŞ: Zina VERGEŞMEK: Rica etmek VIĞILTI: Uğultu
VAYNAŞMAK: Zina yapmak VERİMÇE: Kar (kazanç) VIJILDAMAK: Cıvıldamak
VAYNATMAK: Kadın satmak VERİMÇEMEK: Borç vermek VIJILDAŞMAK: Cıvıldaşmak
VAYSAK: 1. Ah eden 2. Geveze VERİMGE: Teslim VIJILTI: Cıvıltı
VAYSAMAK: Ah etmek [598] VERİMGEMEK: Teslim etmek VIZGAMAK: Vızıltılı ses çıkarmak
VAYSATMAK: Ah ettirmek VERİMGER: Teslim eden VIZGAN: Kemençe
VAYSILANMAK: Hayıflanmak VERİNÇ: Borç VOLKAN: Yanardağ (Yunanca)
VAYSILATMAK: Hayıflandırmak VERİNÇEMEK: Borç vermek VORUK: İhtiyar
VAZ: Üvez ağacı ve meyvesi VERİT: Teberru VORUKMAK: İhtiyarlamak
VEÇE: Kalça VERLEMEK: Parsellere ayırmak VOT: Ateş
VENGER: Macar VERNE: Çeyiz VU: Tılsım (Çince)
- Vengerce: Macarca VERNEMEK: Çeyiz göndermek VUÇAH: Şömine
- Vengerye: Macarya VERSEK: Arz eden (iktisat) VUĞAL: Ahır (Kızılderili dilleri)
VER: Parsel VERSEMEK: Arz etmek (iktisat) VUPKAN: Vampir
VERDİŞ: Meleke VERSENÇ: Arz (iktisat) VURAÇ: Raket
VERECEN: Cömert VERSENMEK: Rica etmek VURAĞAN: Boynuz vuran (hayvan)
VEREĞEN: Donör VERSETMEK: Arz ettirmek VURAMAK: Çarpmak (matematik)
VEREM: Tüberküloz (Arapça) VERZEMEG: Bir efsane kahramanı VURAN: Katsayı (matematik)
VERENE: Aşiret VERZEMEK: Cenk etmek VURANMAK: Çarpılmak (sayı)
VERERMEN: Teslim eden VESEK: Rehin (ipotek) VURDA: Boynuz
VERESİYE: Borç VESEMEK: Rehin vermek VURDALAK: Kaftar (hortlak)
VEREŞEN: Cömert VEYLEMEK: Taklit etmek VURDALAMAK: Boynuz vurmak

284
VURDALANMAK: Boynuzlanmak YAÇIYMAK: Hapşurmak YAĞALGA: Haraplık
VURDU: Tepe YADA: Sihir taşı [602] YAĞALGAN: Harap
VURGUN: Cin çarpması [599] YADAÇI: Yada taşı büyücüsü YAĞALMAK: Harap olmak
VURHAY: 1. Ard arda 2. Peş peşe YADALAMAK: Yada taşı kullanmak YAĞAN: 1. İftira 2. İtham 3. Pembe
VURMAN: 1. Suikastçi 2. Orman YADALANMAK: Büyülenmek YAĞANMAK: İftira / itham etmek
VURNUK: Telaş YADALMAK: Dağılmak, yayılmak YAĞARAK: Ekim ayı
VURNUKMA: Telaş etme YADAMAK: İhtiyaç duymak YAĞARMAK: Yağmur yağmak
VURNUKMAK: Telaş etmek YADAN: Muhtaç YAĞARSAMAK: Yağar gibi olmak
VURSAMAK: Vurur gibi olmak YADANMAK: İhtiyaç duymak YAĞAT: İftira
VURUNÇAK: Şok YADILMAK: Uzaklaşmak YAĞATMAK: İftira atmak
VURUNÇAMAK: Şoka girmek YADINMAK: İtiraf etmek YAĞDAY: 1. Hal (durum) 2. İktisat
VURUNT: Cenk YADIRGACI: Garip (gurbette olan) YAĞDAYLAMAK: İktisat etmek
VURUŞMAN: Cengaver YADIRGAL: Yabancılık YAĞDAYLANMAK: İktisat edilmek
VURUTMAK: Harp etmek YADIRGI: Gurbet YAĞI: 1. Düşman 2. Hasım 3. Fetih
-Y- YADIRGAN: Ecnebi YAĞICI: Kindar
YABAĞA: Tay YADLAMAK: Yabancılamak YAĞILACI: Düşman
YABALAK: Kar lapası YADLAŞMAK: Yabancılaşmak YAĞILAMAK: Düşman olmak
YABALAMAK: Lapa lapa yağmak YADMAK: Dağıtmak, yaymak YAĞILANMAK: Düşmanlık etmek
YABANMAK: Sürgüne gitmek YADSIMAK: İnkar etmek YAĞILIK: Düşmanlık
YABARMAK: Sürgüne göndermek YADSIMAN: Münkir (inkarcı) YAĞILMAK: İstila edilmek
YABGU: Eyalet valisi [600] YADSINÇ: İnkar YAĞIN: İstila
YABUĞAN: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı YADSINMAK: İnkar edilmek YAĞINMAK: İstila etmek
YABUK: 1. Lağvolmuş 2. Kapalı YADSIR: Reddeden YAĞIR: 1. Reçine 2. Kehribar
YABUKLAMAK: Lağvetmek YADSIRMA: Red YAĞIRMAK: Reçine tutmak
YABUKLANMAK: Lağvolmak YADSIRMAK: Reddetmek YAĞIRTMAÇ: Reçineli ağaç
YABUMAK: Lağvetmek [601] YAFAHAN: Piyon (Mançuca) YAĞIRSAMAK: Sırtı ağrımak
YABULMAK: Lağvolmak YAGAĞAN: Pembe renk YAĞISIZ: Düşmansız
YABUŞKAN: Akdiken YAĞADUR: Sağanak yağmur YAĞIŞIK: Sağanak
YABUŞMAK: Kaybolmak YAĞAK: Ceviz yağı YAĞIŞMAK: Hücum etmek
YABUTMAK: Lağvetmek YAĞALBAY: Av şahini YAĞIT: Hücum

285
YAĞITMAK: Hücum etmek YAKAL: Alakeçi YAKINSAK: Hipermetrop
YAĞIZ: Kahverengi YAKALAŞMAK: Yakasını tutuşmak YAKINSAMAK: Yakına çekmek
YAĞLA: Talan YAKALAV: 1. Sahil 2. Kenar YAKINSATMAK: Yakına getirtmek
YAĞLAÇ: Yağlı hamur aşı YAKAMAK: Kurban sunmak YAKIR: Akraba
YAĞLAMAÇ: Yağlı ekmek YAKANDIZ: Bestekar YAKIRA: Akrabalık
YAĞLAMAŞ: Yağlı ekmek YAKANMAK: Bestelemek YAKIRMAK: Akraba olmak
YAĞLAŞ: Yağlı yemek YAKARCA: Yakıcı böcek YAKITMAK: Susuz bırakmak
YAĞMURCA: Sessiz, kısa yağmur YAKARGA: Dua YAKIZ: Petrol
YAĞMURMAK: Damlamak YAKARGAMAK: Dua etmek YAKIZMAK: İlgi çekmek
YAĞMURTMAK: Damlatmak YAKARI: Dua YAKLAĞA: 1. Kuru ağaç 2. Zakkum
YAĞNA: Fil YAKARMAK: Dua etmek YAKLAMAK: Vekalet vermek
YAĞRIK: Niyaz YAKARMAN: Duacı YAKLAN: Vekalet
YAĞRIKÇI: Niyaz eden YAKARTMAK: Dua ettirmek YAKLANCI: Müvekkil
YAĞRIN: 1. Sırt 2. Kürek kemiği YAKAŞ: Kurban [603] YAKLANMAK: Vekalet etmek
YAĞSATAN: Yağ satıcısı YAKAŞKA: Kurban töreni YAKLAŞ: Tevekkül
YAĞSATAR: Yağ satıcısı YAKAŞLIK: Kurbanlık YAKLAŞÇI: Mütevekkil
YAĞTI: 1. Kandil 2. Aydınlık YAKAŞMAK: Kurban olmak YAKLAV: Himaye
YAĞTILANMAK: Aydınlanmak YAKAV: Beste YAKLAVÇI: 1. Hami 2. Avukat
YAĞTILATMAK: Aydınlatmak YAKAZ: 1. Sahil 2. Plaj 3. Kuma YAKMA: 1. Beste 2. Şarbon
YAHILAMAK: Servet biriktirmek YAKÇIR: Tahrik YAKMACA: Şarbon hastalığı
YAHŞATLANMAK: Kılık düzeltmek YAKÇIRMAK: Tahrik olmak YAKMAÇ: Beste
YAHŞATLANMAK: Kılığı düzeltmek YAKÇIRTMAK: Tahrik etmek YAKMAN: 1. Beste 2. Bestekar
YAHŞI: 1. Güzel 2. Yakışıklı YAKDAN: Çam ağacı (Mançuca) YAKMANCI: Besteci
YAHŞILAMAK: İltifat etmek YAKIM: 1. Hoşluk 2. Sempati YAKRI: Gazyağı
YAHŞILAŞMAK: İltifat edişmek YAKIMLI: 1. Hoş 2. Sempatik YAKSA: Helal
YAHŞIRAK: Daha güzel YAKIMSIZ: 1. Nahoş 2. Antipatik YAKSAMA: Helal etme
YAHŞIRMAK: Güzelleşmek YAKINÇ: 1. Şikayet 2. Beste YAKSAMAK: Helal etmek
YAK: 1. Kenar 2. Taraf YAKINÇAK: Şikayet dilekçesi YAKSANMAK: Helal olmak
YAKAĞAN: Gül (çiçek) YAKINMAK: Şikayet etmek YAKSAR: Tashih eden
YAKAK: Ucu ateşli ok YAKINMAN: Müşteki YAKSARMAK: Tashih olmak

286
YAKSARTMA: Tashih YAKURMAK: Hızlı solumak YALÇIRAK: Elektron
YAKSARTMAK: Tashih etmek YAKURU: Yakın zaman YALÇITMAK: İştirak ettirmek
YAKSIMAK: Kapanmak (Mançuca) YAKUT: Beste YALÇUK: Dünya
YAKSITAY: Kararlılık (Mançuca) YAKUTAY: Ötücü kuş YALDA: 1. İcar 2. Kira
YAKSITMAK: Kapatmak (Mançuca) YAKUTMAK: Besteletmek YALDAMAK: İtham etmek
YAKŞA: 1. Parantez 2. Şeytan YAKUZ: Enerji YALDANMAK: İtham edilmek
YAKŞAMAK: Araya almak YAL: 1. Tatil 2. Ateş YALDAV: İtham
YAKŞANMAK: Arada kalmak YALA: Bühtan YALDIR: Parlak
YAKŞI: 1. Hoş 2. Selam YALABIK: Parıltı YALDIRAĞAN: Çakmak taşı
YAKŞIBAR: Hoşçakal YALABIMAK: Parıldamak YALDIRAK: Siren lambası
YAKŞILAMAK: Selamlamak YALABIR: Parıltılı YALDIRAMAK: Kıvılcımlanmak
YAKŞILANMAK: Selamlanmak YALABITMAK: Parlatmak YALDIRAN: Işıltılı
YAKŞILAŞMAK: Selamlaşmak YALAGAŞ: 1. Postacı 2. Kurye YALDIRATMAK: Kıvılcımlatmak
YAKŞILIK: Hoşluk YALAGAY: Dalkavuk YALDIRAY: 1. Parıltılı 2. Işıltılı
YAKTAMAK: Şefaat etmek YALAMUK: Çam reçinesi YALDIRIK: Parlak
YAKTANMAK: Şefaat dilemek YALANAŞ: Harman savurma YALDIRMAK: Yanıp sönmek
YAKTALMAK: Taraf tutmak YALANAŞMAK: Harman savurmak YALDIRTMAK: Işıldatmak
YAKTARMAK: Şefaat etmek YALANGOZ: Yalancı ceviz ağacı YALGA: 1. İftira 2. Ayrımcılık [606]
YAKTAŞ: 1. Taraftar 2. Fanatik YALANGUZ: Sahtekar YALGACI: 1. İftiracı 2. Ayrımcı
YAKTAŞMAK: Taraftar olmak YALAP: 1. Aydınlık 2. Nur YALGAMAK: İftira atmak
YAKTAV: Şefaat YALAŞ: Oluk YALGAN: 1. İftira 2. Sahte
YAKTI: Meşale YALAV: 1. Bayrak 2. Projektör [604] YALGANMAK: İftiraya uğramak
YAKU: 1. Beste 2. Şarkı YALAVAR: Haberci [605] YALGAŞ: 1. Yalancı şahit 2. Kurye
YAKUÇU: 1. Besteci 2. Şarkıcı YALAVAŞ: Kurye YALGAŞMAK: Birbirini yalanlamak
YAKULAMAK: Bestelemek YALAZ: 1. Ateş 2. Ateş tanrısı (mit) YALGAV: Tava
YAKULANMAK: Bestelenmek YALBIRAK: 1. Yalım 2. Klorofl YALGAVUÇ: Tava
YAKULAŞMAK: Koroyla okumak YALBIRMAK: Alev almak YALGAVUR: 1. İftiracı 2. Ayrımcı
YAKULATMAK: Besteletmek YALÇ: Cangıl (yoğun orman) YALGIN: 1. Alev 2. Ateş tanrısı
YAKUNMAK: Bestelenmek YALÇI: İtfaiyeci YALGIZ: Yegane
YAKUR: Hızlı soluyan YALÇIMAK: İştirak etmek YALIK: Şehvet

287
YALIKMAK: Şehvetlenmek YALMAVUZ: Dev YALVAÇ: 1. Resul 2. Peygamber
YALIM: Alev YALNAMAK: Parlamak YALVAMAK: Risalet etmek [609]
YALIN: 1. Sade 2. Adi (basit) [607] YALNATMAK: Parlatmak YALVANMAK: Mesaj almak
YALINÇ: Adi (basit) YALNIK: İnsan YALVAŞMAK: Mesajlaşmak
YALINÇAK: 1. Fakir 2. Kimsesiz YALPAĞA: 1. Bayrak 2. Flama YALVATMAK: Mesaj göndermek
YALINLAMAK: Sadeleşmek YALPAĞAN: Ejderha YAM: 1. Posta atı 2. Alaka
YALINLATMAK: Sadeleştirmek YALPAK: Salınan YAMA: 1. Dağ keçisi 2. Dağ tanrısı
YALINMAK: Soyunmak YALPAMAK: Salınmak YAMAK: Çırak
YALINSAK: Münzevi YALPANMAK: Salınmak YAMAN: Tehlikeli
YALINSAMAK: İnzivaya çekilmek YALPAŞMAK: Dalgalanmak YAMANLAMAK: Tehlikeli olmak
YALITIM: İzolasyon YALPATMAK: Salındırmak YAMANLATMAK: Tehlike vermek
YALKAMAK: Avarelik etmek YALPIZ: Nane YAMARA: Veba
YALKAN: Levha YALRA: Cila YAMARMAK: Veba olmak
YALKANDIRMAK: Aldatmak YALRAK: Cilalı YAMAŞ: Tembel
YALKANMAK: Aldanmak YALRATMA: Cilalama YAMAŞMAK: Tembellik etmek
YALKATMAK: Bağlamak YALRATMAK: Cilalamak YAMÇAK: Saksı
YALKAV: Avare YALTA: Tembellik YAMÇALMAK: Saksılanmak
YALKI: 1. Baston 2. Asa YALTAMAK: Tembellik etmek YAMÇAMAK: Saksıya koymak
YALKIN: Meşale YALTANMAK: İstifa etmek YAMÇI: 1. Postacı 2. Keçi çobanı
YALKIMAK: Mani olmak YALTARMAK: İşten kaçınmak [608] YAMGUR: Sazlık alan
YALKINMAK: Alev almak YALTAŞMAK: Tembelleşmek YAMGURÇUN: Su çulluğu
YALKINSAK: İltihap YALTAYMAK: Feragat etmek YAMIZ: Kasık
YALKINSAMA: İltihaplanma YALTAZ: 1. Kel 2. Dazlak YAMLAMAK: İştahla yemek
YALKINSAMAK: İltihaplanmak YALTIK: 1. Sade 2. Basit YAMLAN: Su faresi
YALKITMAK: Alevlendirmek YALTIR: Cila YAMLANMAK: İştahlanmak
YALLAK: Sepet YALTIRAK: Yakamoz YAMSILAÇ: Fotokopi makinesi
YALLI: 1. Azeri halk oyunu 2. Halay YALTIRAMAK: Işıldamak YAMSILAMAK: Fotokopi çekmek
YALMA: 1. Dut ağacı 2. Kaftan YALTIRAV: 1. Işıltı 2. Yakamoz YAMSILANMAK: Fotokopi edilmek
YALMAK: Alevlenmek YALTIRMAK: Yıldırım düşmek YAMSILATMAK: Fotokopi çekmek
YALMAN: 1. Kılıç ağzı 2. Su faresi YALUY: Tılsım YAMTAR: 1. Yağmurluk 2. Obur

288
YAMURMA: Kanama YANÇILAŞMAK: Karşılıklı oynamak YANILSAMAK: İlüzyon görmek
YAMURMAK: Kanamak YANÇILATMAK: İkili oynatmak YANILSATMAK: İlüzyon yapmak
YAMURTMAK: Kanatmak YANÇILMAK: Preslenmek YANILTMAÇ: Lügaz
YANA: 1. Taze 2. O nedenle YANÇIŞMA: Düello YANINÇ: Geri dönüşüm
YANAÇ: 1. Brülör 2. Candan YANÇIŞMAK: Düello yapmak YANINÇSIZ: Geri dönüşümsüz
YANAMA: Kalın sac ekmeği YANÇITMAK: Presletmek YANIT: Cevap
YANAMAÇ: Saz çalamayan ozan YANÇMA: Presleme YANKILAÇ: 1. Akustik alan 2. Anf
YANAMAK: Ateş almak YANÇMAK: Preslemek YANKILGA: Akustik
YANANMAK: Yakına gelmek YANDAK: Diken YANKILGAMAK: Akustik yapmak
YANAR: Aralık ayı (Latince “Januar”) YANDAŞMAK: Taraf tutmak YANKIR: Hazin konuşma
YANARMAK: Yanaşmak YANDAY: Hokka YANKIRIŞ: Akustik
YANARCAN: Kibrit YANDIRAN: Kundakçı (ateş) YANKIRMA: Gaipten gelen ses
YANAŞA: Yan yana YANDIRAY: Kundak (ateş) YANKIRMAK: Kulak çınlamak [610]
YANATMA: Tehdit YANGA: Terebentin YANKIRTMAK: Aksettirmek (ses)
YANATMAK: Tehdit etmek YANGAK: Ceviz YANLAK: Hata
YANATILMAK: Tehdit edilmek YANGAL: Hararet YANRA: 1. İtiraf 2. Kabul etme
YANAZ: İnatçı YANGAN: 1. Alakarga 2. Fahişe YANRAMAK: İtiraf / kabul etmek
YANAZLANMAK: İnat etmek YANGARIŞ: 1. Islahat 2. Reform YANRATMAK: İtiraf ettirmek
YANBAŞ: 1. Yan taraf 2. Vefakar YANGARMAK: Islah olmak YANSAK: 1. Hata 2. Sehiv
YANCILANMA: Flört YANGARTI: Reform YANSAMAK: Hata yapmak
YANCILANMAK: Flört etmek YANGARTMA: Islahat YANSAN: 1. İllet 2. Hastalık
YANCILAR: Flört eden YANGARTMAK: Islahat yapmak YANSANMAK: Hastalanmak
YANCILAŞMAK: Oynaşmak YANGILANMAK: Ateş basmak YANSARMAK: Hata yapmak
YANÇ: Hilal YANI: Şuhluk YANSILAÇ: Projeksiyon cihazı
YANÇAK: Kalça YANIÇ: Narin YANSILAMAK: Projekte etmek
YANÇAR: Pres makinesi YANILAMAK: Şuhluk etmek YANSILANMAK: Projekte olmak
YANÇI: İkili oynayan YANILAR: Şuh kadın YANŞAK: Zevzek
YANÇIK: Cep YANILGA: Sehiv YANŞAMAK: Zevzeklenmek
YANÇILIK: İkili oynama YANILGAMAK: Sehiv etmek YANTAR: Kehribar
YANÇILAMAK: İkili oynamak YANILSAMA: İlüzyon YANTAYIK: Yamuk (geometri) [611]

289
YANTAYMAK: Yamulmak YAPILDANMAK: Mimik yapmak YARAN: 1. Su cini 2. Itır çiçeği
YANTIK: Azametli YAPILGA: İnşaat YARANAL: General [612]
YANTIR: 1. Tekrar 2. Akis 3. Şehla YAPILGAN: İnşaat halinde YARANCAN: Dalkavuk
YANTIRMAK: Aksettirmek YAPILGANMAK: İnşa edilmek YARANÇ: 1. Memnuniyet 2. Fayda
YANTUTAR: Taraftar YAPIMUYU: İmalathane YARANMAK: Hoşnut etmek
YANTUTMA: Taraftarlık YAPINÇ: 1. İnşaat 2. İmalat YARARSIN !: 1. Aferin! 2. Bravo!
YANTUTMAK: Taraf olmak YAPINMAK: Hazırlanmak YARASI: İtaatkar
YANTUTMAZ: Bitaraf YAPIRMAK: Kulak eğmek (hayvan) YARAŞ: Fıtrat
YANUZAN: Istakoz YAPIRTMAK: Kulaklarını eğmek YARAŞI: Liyakat
YANZAMAK: İtiraf etmek YAPIT: Eser YARAŞIK: Münasip
YANZATMAK: İtiraf ettirmek YAPKIŞ: 1. Örtü 2. Kılıf YARAŞKAN: 1. Layık 2. Nişanlı
YAPA: 1. Enerji 2. Vefa YAPSAMAK: Sınır işareti koymak YARAŞMAK: Layık olmak [613]
YAPAĞI: Kırkılmış yün YAPSAN: 1. Talih 2. Şans 3. Baht YARAŞMAZ: Liyakatsız
YAPALAK: Yıkanmış yün YAPSANMAK: İşaret koyulmak YARATI: Rızayla
YAPANAK: İnşaat iskelesi YAPSAR: 1. İstinat 2. Tarla sınırı YARATKAN: Halik (yaratıcı)
YAPANAY: Kır tanrısı (mitoloji) YAPSARMAK: İstinat sınırı çekmek YARATMAN: Halik (yaratıcı)
YAPAR: İmalatçı YAPSAT: Satışa hazır inşaat YARAV: Maharet
YAPARMA: 1. İnşaat 2. İsnat YAPSATMAK: İnşa ettirmek YARAY: Maharetli
YAPARMAK: İnşa / isnat etmek YAPSIK: Memnuniyet YARAZ: İtaat
YAPAŞ: Prefabrik YAPSINMAK: Bitişmek YARBUĞA: Yarı insan – yarı boğa
YAPAV: İnşa YAPSITMAK: Bitiştirmek YARCAMAK: Hicap duymak
YAPAY: Suni YAPŞIRMAK: Bitiştirmek YARCANMAK: Mahçup olmak
YAPCAMAK: Pişmanlık duymak YAR: 1. Yarım 2. Yardımcı YARÇAN: Madeni para (Çince)
YAPCAN: Pişman YARADAN: Halik (yaratıcı) YARÇI: Yarı yarıya hissedar
YAPCANMAK: Pişman olmak YARAĞAN: Faydalı YARDAK: İşbirliği
YAPÇUN: Maymun (makak türü) YARALGAN: Kanyon YARDAKÇI: İşbirlikçi
YAPIĞAN: Plastik YARALMAK: Yaralanmak YARDAM: 1. İşbirliği 2. Bağış
YAPIK: Rapt YARAM: Lüzum YARDAMÇI: İşbirlikçi
YAPIL: 1. İşmar 2. Mimik YARAMLI: Lüzumlu YARGAK: Eskimo köpeği
YAPILDAMAK: İşmar etmek YARAMSIZ: Lüzumsuz YARGAM: Hendek

290
YARGAN: Hakem YARIŞTAY: Olimpiyat YARMAŞ: Yarma çorbası
YARGANAK: Mahkeme YARIZ: Hızlı YARNA: Yarı yarıya hisse
YARGANMAK: Tahkim olmak YARIZMAK: Hızlanmak YARNAÇI: Yarı yarıya hissedar
YARGATMAK: Tahkim etmek YARKACAK: Blender YARNAK: Kanyon
YARGAVUL: Adli polis YARKAMAK: Parçalamak YARNALMAK: Yarık açılmak
YARGAY: Anemon çiçeği YARKAN: Cellat YARNAMAK: Yarık açmak
YARGIÇ: Hakim (kadı) YARKANAT: Planör YARP: 1. Sabit 2. Kuvvetli
YARGIMA: Muhakeme YARKANMAK: Parçalanmak YARPAN: Sakin
YARGIMAK: Muhakeme etmek YARKIN: 1. Ferah 2. Şimşek YARPSIZ: Kuvvetsiz
YARGIMAN: Yüksem Hakim YARKIYMAK: Baştan çıkarmak YARPUZ: Yabani nane
YARGIN: Dost YARKURUL: 1. Jüri 2. Encümen YARSAMAK: Kesik açılmak
YARGITAY: Mahkeme-i Temyiz YARLIGAÇ: İstiğfar YARSATMAK: Hendek kazmak
YARGIYAN: Hakem YARLIGAMAK: Mağfret etmek YARSIMAK: İstikrah etmek
YARGUÇU: Hakim (kadı) YARLIGAMAZ: Merhametsiz YARSINÇ: İstikrah
YARHUDAMAK: Rehberlik etmek YARLIGAMIŞ: Gafur YARSITMAK: İstikrah ettirmek
YARHUDAY: Rehber (Mançuca) YARLIGANÇ: Merhamet YARSU: Doğa katmanı [614]
YARILGAN: 1. Patlak 2. Kanyon YARLIGANÇSIZ: Merhametsiz YARSULAR: Doğa ruhları
YARILGANMAK: Patlamak (lastik) YARLIGANMAK: İstiğfar etmek YARŞI: Şerik (ortakçı)
YARILINÇ: Patlama (lastik vs.) YARLIGAR: Gaffar YARTAN: Yarı parça
YARIMAK: Arası açılmak YARLIGASUN: Mağfret YARTANMAK: İkiye ayrılmak
YARIMKA: Panayır YARLIĞAN: İstiğfar YARTAŞ: 1. Kaya 2. Kayalık dağ
YARINÇ: Sezaryen YARLIK: 1. Ferman 2. Beratname YARTMAK: İkiye ayırmak
YARINÇAMA: Otopsi YARLIKANMAK: Zırh giymek YARUĞAN: Rehber
YARINÇAMAK: Otopsi yapmak YARMA: Kırma buğday YARUK: 1. Aydınlık 2. Nur
YARINÇATMAK: Otopsi yapmak YARMAÇ: Büyük çekirdek YARUMAK: Aydınlanmak
YARINÇIK: Arabozucu YARMAÇA: İnce kırılmış buğday YARUN: 1. Aydınlık 2. Önsöz
YARINDIZ: Otopsi YARMAG: Sikke (para) [Yarmak] YARUNMAK: Aydınlanmak
YARINMAK: Patlamak YARMAK: Para bozmak YARUTMAK: Aydınlatmak
YARIŞMAN: Masabık YARMAN: Uçurum YARYUNT: Centaurus (mitoloji)
YARIŞTAŞ: Rakip YARMANMAK: Tırmanmak YARZAM: Medet

291
YARZAMAK: Medet dilemek YASTI: Düz YAŞMAG: Eşarp [Yaşmak]
YAS: 1. Zarar 2. Matem [615] YASTILAMAK: Düzleştirmek YAŞMAK: Örtmek
YASA: Kanun YASUN: 1. Kemik 2. Tabiat YAŞNA: Şimşek
YASALMAK: Meşrulaşmak YASUT: 1. Şeref 2. Mizaç YAŞNAMAK: Şimşek çakmak
YASAMAK: Kanun koymak YAŞAK: 1. Kainat 2. Yeni yıl YAŞRI: Esrarengiz
YASAMAN: Parlamenter YAŞALA: Makyaj YAŞRINMAK: Gizlenmek
YASAN: 1. Tahmin 2. Alamet YAŞALAMAK: Makyaj yapmak YAŞRITMAK: Gizlemek
YASANLAMAK: Tahmin etmek YAŞALANMAK: Makyajlanmak YAŞTAŞ: Akran
YASANMAK: Tahmin etmek YAŞALATMAK: Makyaj yaptırmak YAŞTAŞMAK: Aynı yaşta olmak
YASAR: Senatör YAŞANÇ: Ömür YAŞUK: 1. Miğfer 2. Kask
YASARGA: Kanunname YAŞAR: Uzun ömürlü YAŞUKMAK: Parıldamak
YASATAN: Kanun koyucu YAŞARGA: Habibat (yaşam alanı) YAŞUT: Parıltı
YASATAY: 1. Parlamento 2. Senato YAŞATMAN: Muhyi YAŞUTMAK: Parlatmak
YASATIR: Kanuna bağlı YAŞAV: Ömür YAT: Ezber
YASATMAK: Taknin etmek YAŞBAĞA: Su kurbağası YATAĞAN: Pala (enli kılıç)
YASAVUL: Polis YAŞIK: 1. Parıltı 2. Fer (göz) YATAKAY: Pijama
YASIÇ: Ok (mekanik aksam) YAŞIKMAK: Göz kamaşmak YATALAK: Felçli
YASIKMAK: Matem tutmak YAŞIKTIRMAK: Göz kamaştırmak YATALAMAK: Yataktan çıkmamak
YASIL: Eğri YAŞIL: Taze (sebze, meyve) YATALANMAK: Hastanede yatmak
YASINÇ: Günah YAŞIN: 1. Şimşek 2. Peçe YATALAŞMAK: Birlikte yatmak
YASINÇSIZ: Günahsız YAŞINMAK: Şimşek çakmak [616] YATALATMAK: Hasta yatırmak
YASINMAK: Günah işlemek YAŞIR: Gizli YATALGA: 1. Otel 2. Kamp
YASKAK: Tepsi YAŞIRGAN: Sır vermez YATALGAMAK: Otelde kalmak
YASMAK: Zarar etmek YAŞIRLIK: Gizli mekan YATARGA: Çekyat kanepe
YASMAN: Yasemin çiçeği (Arapça) YAŞIRMAK: Örtbas olmak YATAY: 1. Horizontal 2. Ufki
YASMIK: Mercimek YAŞIRTMAK: Örtbas etmek YATIN: Rahim (dölyatağı)
YASTAĞAN: Sofra tahtası YAŞITMAK: Örtbas etmek YATINÇ: Hastanede / otelde kalma
YASTAMAK: Terbiye etmek YAŞLAK: 1. İhtiyarlık 2. Sır YATINMAK: Geceyi geçirmek
YASTANMAK: Terbiye olmak YAŞLAMAK: Yaşı artmak YATIR: Türbe [617]
YASTIĞAÇ: Hamur tahtası YAŞMA: 1. Sebze 2. Yeşim taşı YATIRAĞAN: Felçli

292
YATIRAMAK: Yataklık hasta olmak YAVRIMAK: Takati kesilmek YAYDANMA: Tereddüt etme
YATIRANMAK: Felç olmak YAVSI: İğneli çekirge YAYDANMAK: Tereddüt etmek
YATIRGA: Mevduat (banka hesabı) YAVŞAN: Per otu YAYGAR: Bahar
YATIRMAN: Mudi (hesap sahibi) YAVŞANMAK: Dalkavukluk etmek YAYGARMAK: Bahar gelmek
YATKA: Ezber YAVŞURMAK: Yanaşmak YAYGAZ: Tellal
YATKAMAK: Ezberlemek YAVU: 1. Görücü usulü 2. Hısım YAYGU: Yaratıp yayma
YATKANMAK: Ezberlenmek YAVUÇU: Görücü YAYGUÇU: Yaradılış günü
YATKI: Yatacak yer YAVUK: 1. Nişan (söz) 2. Aşk YAYIĞAN: Sel
YATKIRMAK: Geceletmek YAVUKLAMAK: Nişanlamak (söz) YAYIK: Süt çalkalama aracı
YATLAMAK: Ezberlemek YAVUKLANMAK: Nişanlanmak YAYINÇ: Sinyal
YATLANMAK: Ezberlenmek YAVUKLAŞMAK: Nişan yapmak YAYINÇAK: Anten (verici)
YATMA: Karyola YAVUKLU: Nişanlı (sözlü) YAYINDIRMAK: Sinyal göndermek
YATMAÇ: Kanepe YAVUKRAK: Flört YAYINMAK: Sinyal yaymak
YATMAN: 1. Yatılı kalan 2. İtaatkar YAVUKRAMAK: Flört etmek YAYIT: Frekans
YATSAMAK: Yatmak istemek YAVUMAK: Yaklaşmak YAYITMAK: Titretmek
YATUĞAN: Kanun (müzik aleti) YAVUŞKU: Çelenk YAYKAMAK: Sağa sola sallamak
YAVA: 1. Sıcak yer 2. Pırasa YAVUŞMA: 1. Yakınlık 2. Hısımlık YAYKALMAK: Tereddüt etmek
YAVALAK: Gece baykuşu YAVUŞMAK: Yakınlaşmak [618] YAYKANTI: Bulaşık
YAVALDIRMAK: Kuvvetlendirmek YAVUTMAK: Yakınlaştırmak YAYKANMAK: Çalkalanmak
YAVALMAK: Kuvvetlenmek YAVUZ: Cesur YAYKAŞ: Birlikte salınım
YAVAZ: 1. Basit 2. Sıradan 3. Adi YAYAÇ: Difüzör YAYKAŞMAK: Birlikte salınmak
YAVCUN: 1. İltifat 2. Kompliman YAYAK: Piyade YAYKATMAK: Bulaşık yıkamak
YAVCUNMA: 1. İltifat 2. Askıntılık YAYANAK: Neşriyat YAYKAZ: Mobilya
YAVCUNMAK: İltifat etmek YAYARGA: Radyo vericisi YAYKIN: Kızılağaç
YAVCUR: Komplimancı YAYÇAL: Radyal YAYKURU: Feza (uzay)
YAVGA: Nesil YAYÇAN: Radyan YAYLAK: Otlak
YAVGAN: Sıradan YAYDAK: 1. Tereddüt 2. Geniş YAYLAMAK: Otlatmak
YAVLAK: Fena YAYDAMA: İstila YAYLAR: Yaylada doğan
YAVNUK: Neşe YAYDAMAK: İstila etmek [619] YAYMA: İşporta
YAVRAZ: Papatya YAYDANÇ: Tereddüt, kararsızlık YAYMACI: İşportacı

293
YAYMUT: Yaz şenliği YAZGARMA: Sitem YEDECEK: Pim
YAYNA: Müreffeh YAZGARMAK: Sitem etmek YEDEÇ: 1. Stepne 2. Yedek at
YAYNAMAK: Müreffeh olmak YAZGI: Kader YEDEL: Alternatif
YAYNAŞMAK: Müreffehleşmek YAZGILI: İyi kaderli YEDELMEK: Yedeğe alınmak
YAYNATMAK: Müreffehleştirmek YAZGIR: İtham YEDEMEK: Yedeğe almak
YAYPAK: 1. Yassı 2. Plato YAZGIRMAK: İtham etmek YEDEN: Yetmiş (sayı)
YAYPAMAK: Yassılaşmak YAZGIT: Printer (yazıcı alet) YEDER: Aşiyan (kuş yuvası)
YAYRAK: Sari (yayılıcı) YAZIKMAK: Hayıflanmak YEDERMEK: Köpekle yürümek
YAYRAMAK: Sirayet etmek YAZIKTIRMAK: Hayıflandırmak YEDEY: Güğüm
YAYRATMAK: Sirayet ettirmek YAZILAMAK: Yazıya geçirmek YEDEZ: Lades kemiği
YAYSAMAK: Haset etmek YAZILANMAK: Yazıya geçirilmek YEDİLMEK: Yedeğe alınmak
YAYSANMAK: Hasetlenmek YAZILGAN: 1. Yazılı 2. Mukadder YEDİNÇ: Yedekleme
YAYUÇU: Yaratıcı (Tanrı’nın sıfatı) YAZILGANMAK: Kaderi belirlenmek YEDMEK: Yedeklemek
YAZAÇ: Kalem YAZIN: 1. Kader 2. İmla 3. Hayıf YEĞELE: Vade
YAZAĞAN: Kaderi yazan (Tanrı) YAZINÇ: Edebiyat YEĞEN: Kardeşin çocuğu (erkek)
YAZAK: Büro (yazıhane) YAZINMAK: Hayıflanmak YEĞENÇE: Kardeşin çocuğu (kız)
YAZAKUYU: Yazıhane YAZIR: 1. Katip 2. Güzel yazan YEĞER: Kapasite
YAZAL: 1. Mücevher 2. Altın para YAZIT: Kitabe YEĞERLEK: Kapasite birimi (Farad)
YAZALAY: Yazlık (yaz evi) YAZITAY: 1. Yazıhane 2. Büro YEĞLEK: Optimal
YAZALGA: Evrak YAZLAK: Yazın kalınan yer YEĞLEM: Tercih
YAZAMAL: Plato YAZLAMAK: Yazın kalmak YEĞLEMEK: Tercih etmek
YAZANAK: Defter YAZLAVUK: Yazlık ev YEĞLENÇ: Tercih
YAZARAK: Daktilo YAZMAÇA: El yazması YEĞLENMEK: Tercih edilmek
YAZARGA: Yazarkasa YAZMAN: Katip YEĞLETMEK: Tercih ettirmek
YAZARMAK: Yaz gelmek YAZMIŞ: Mukadderat YEĞNİ: Haff
YAZDAK: Yazı geçirme YAZTOY: Yaz festivali YEĞNİCEK: Hercai (aklı havada)
YAZDAMAK: Yazı geçirmek YEBELEMEK: Memnun olmak YEĞNİL: Haff
YAZDIÇ: Kitabe YEÇİLMEK: Hallolmak YEĞNİLEMEK: Hafflemek
YAZGAÇ: Kalem YEÇME: Halletme YEĞNİLETMEK: Haffletmek
YAZGAN: Tanrı (kader yazan) YEÇMEK: 1. Halletmek 2. Açmak YEĞNİLMEK: Hafflemek

294
YEĞNİLTMEK: Haffletmek YEKİNMEK: Kalkmaya çalışmak YELDERGE: Yelkenli sörf
YEĞNİSEMEK: Haffe almak YEKİR: Hiddet YELDERMEK: Rüzgar gibi gitmek
YEĞREK: Optimum YEKİRMEK: Hiddetlenmek YELDETME: Yelpaze
YEĞRELEMEK: Yüceltmek YEKMEK: Topallamak YELDETMEK: Yelpazelemek
YEĞRELENMEK: Yücelmek YEKREK: İhtiyatlı YELDEV: Türbülans (hava)
YEĞRELGE: Kibir YEKREMEK: İhtiyat etmek YELDİR: Psikolojik bozukluk
YEĞRELGEMEK: Kibirlenmek YEKSEK !: Lanet olsun! YELDİRGE: Değirmen yelkeni
YEĞRELGENMEK: Kibirlenmek YEKSEMEK: Lanet etmek [621] YELDİRGEMEK: Pervane dönmek
YEĞREMEK: Optimize etmek YEKSENMEK: Lanetlenmek YELDİRGEN: Yel değirmeni
YEĞRENMEK: Optimize olmak YEKTİRMEK: Topallatmak YELDİRGENMEK: Esintiyle dönmek
YEĞRETMEK: Optimize etmek YEKÜ: Traş bıçağı YELDİRGETMEK: Rüzgar yapmak
YEĞRİ: Optimum YEKÜL: Faik YELDİRME: Haff esinti
YEĞSENEK: Şık (seçenek) YELBEGEY: Ceket YELDİRMEK: Rüzgar esmek
YEĞSENMEK: Tercih edilmek YELBEĞ: 1. Sarmal 2. Dizgin YELEÇ: Havadar
YEĞSEME: Tercih YELBEĞEN: Uçurtma [622] YELEDEMEK: Yelesini tutmak
YEĞSEMEK: Tercih etmek YELBEĞLEMEK: Yelde kımıldamak YELEDENMEK: Yeleye yatmak
YEHER: 1. Semer 2. Palan YELBEĞNEMEK: Kıvranmak YELEĞEN: 1. Havadar 2. Hızlı
YEK: Şeytan [620] YELBEMEK: Rüzgarda havalanmak YELEKEN: Rüzgarlı
YEKE: 1. İğ 2. Eğe 3. Mayıs ayı YELBENMEK: Rüzgarda süzülmek YELEMEK: Kanat çırpmak
YEKEMEK: Şarkı söylemek YELBESER: Fırtına kuşu (mitoloji) YELEN: 1. Bordür (süs) 2. Temenni
YEKEMEN: Vahşi YELBEZEK: Haffmeşrep YELENCEK: 1. Yelpaze 2. Fan
YEKEN: 1. Ejder 2. Kargı 3. Kamış YELBİZ: 1. Dağ perisi 2. Kadın saçı YELENMEK: Yelpazelenmek
YEKENDİZ: Battaniye YELÇEKEN: Cereyan (hava akımı) YELES: Rüzgar
YEKENGE: Muhterem (Mançuca) YELÇEKER: Havalandırma YELESER: Rüzgarlı açık alan
YEKİM: Cazibe YELÇEKMEK: Havalandırmak YELESEY: Rüzgarlı yer
YEKİMLİ: Cazim YELÇİ: Rüzgar ruhu (mitoloji) YELESMEK: Rüzgar esmek
YEKİNÇ: Kıyam (ayağa kalkış) YELDEME: Yelpaze YELEŞ: Havadar
YEKİNDİ: Kıyam (ayağa kalkış) YELDEMEK: Yelpazelenmek [623] YELEŞMEK: Havalanmak
YEKİNDİRMEK: Seferber etmek YELDENMEK: Rüzgarla gitmek YELETMEK: Yelpazelemek
YEKİNİM: Seferberlik YELDER: 1. Paten 2. Sörf YELEZ: Rüzgarlı yer

295
YELGEÇE: Tepsi YELMEK: 1. Esmek [625] 2. Yapışmak YEMİRGE: Tahrifat
YELGEMEK: Savurmak YELMEŞİK: Yapış yapış YEMİRGEÇ: Dozer
YELGENMEK: Savrulmak YELMEŞKEN: Yapışkan YEMİRMEK: Tahrif etmek
YELGERMEK: Rüzgarla dolmak YELMEŞMEK: Yapışmak YEMLEK: Yem kabı
YELGİN: Rüzgarın şiddetli zamanı YELMEŞTİRMEK: Yapıştırmak YEMRİLMEK: Tahrif olmak
YELGİRMEK: Rüzgar çarpmak YELNEMEK: Memesi sütle dolmak YEMRİTMEK: Tahrif etmek
YELGÖNÜL: Havai (aklı havada) YELNETMEK: Süt sağmak YEMSİNMEK: Yeme gelmek
YELİK: Hortum (rüzgar) YELNEŞMEK: Sütlenmek (hayvan) YEMSİTMEK: Yeme alıştırmak
YELİKMEK: Hortum oluşmak YELÖLÇER: Anemometre YEMŞEN: Muşmula
YELİM: 1. Zamk 2. Esinti YELPEĞEÇ: Yelpaze YEN: 1. Deri 2. Orijinal
YELİMLEMEK: Zamklamak YELPEMEK: Yelpazelemek YENÇEK: Cepken
YELİMLENMEK: Zamklanmak YELPENMEK: Yelpazelenmek YENÇİLEK: Narin
YELİN: 1. Meme 2. Mart ayı YELPİK: 1. Astım hastalığı 2. Öcü YENÇİLENMEK: Narin davranmak
YELİNÇ: Vücuttaki şişlik YELPİMEK: Harman savurmak YENÇİLMEK: Ufalanmak
YELİNMEK: Memesi çıkmak [624] YELPİN: Cin (rüzgardan yaratılmış) YENÇİTMEK: Öğütmek
YELİTMEK: Rüzgara salmak YELPİNMEK: Cin çarpılmak YENÇKE: Cariye
YELKE: Omuz YELPİZ: Nane YENÇMEK: 1. Ufalamak 2. Dövmek
YELKEDEŞ: Asker arkadaşı YELTEĞEN: Müteşebbis YENDEMEK: Başarmak
YELKEMEK: Omuz vermek YELTEK: Hercai (aklı havada) YENDİN: Referans
YELKENMEK: Omza almak YELTEMEK: Azmetttirmek YENEK: Heybe
YELKESEN: Rüzgar kıran YELTEMEN: Müteşebbis YENGİ: Zafer
YELKESMEK: Rüzgarı engellemek YELTENMEK: Teşebbüs etmek YENİL: Basit / adi davranış
YELKEŞMEK: Omuz omuza vermek YELTER: Azmettirici YENİLTEK: 1. Fahişe 2. Şıllık
YELKİM: Havadarlık YELTERMEK: Azmettirmek YENİLTENMEK: Fahişelik etmek
YELKİMEK: Rüzgara sermek YELVE: Flurya kuşu YENİN: Zafer
YELKİN: Havadar YELVİ: Efsun YENİNÇ: Galibiyet
YELKİNMEK: Rüzgara serilmek YELVİÇİ: Efsuncu YENİRÇE: Frengi hastalığı
YELKİTMEK: Yelken açmak YELVİLEMEK: Efsun yapmak YENİRÇEMEK: İçten içe tüketmek
YELLENGEÇ: Yelpaze YELVİLENMEK: Efsunlanmak YENİRÇENMEK: İçten tükenmek
YELME: 1. Karaağaç 2. Keşşaf YELVİMEK: Cin çağırmak YENİŞ: Galibiyet

296
YENLEŞ: Yosma (argo) YERELÇEK: Kirmen başı YERİNİR: Müşkülpesent
YENLEŞMEK: Yosmalık etmek YERELÇEMEK: Keşif yapmak (hukuk) YERİNMEK: Bedbaht olmak
YENMEN: Galip YEREN: Ceylan YERİNMEZ: Vurdumduymaz
YENŞİR: Ilık YERENMEK: Yere eğilmek YERİŞİK: Şeytan çarpması marazı
YENŞİRMEK: Ilıştırmak YEREŞ: 1. Sondaj 2. Nişan (söz) YERİŞMEK: Şeytan çarpmak
YENTİR: Kalender YEREŞEN: Geleni (yer sincabı) YERKÜÇ: Fırıncı küreği (tahta)
YEPELEK: Kanguru YEREŞER: Sondaj aleti YERLEÇ: Pusula
YEPELEMEK: Sıçrayarak gitmek YEREŞLEK: Koordinat YERLEMEK: Yerine koymak
YEPELENMEK: Sıçrayarak gitmek YEREŞLEMEK: Koordinat vermek YERLENMEK: Yerine koyulmak
YEPİNMEK: Sıçrayarak koşmak YEREŞMEK: Sondaj yapmak [626] YERLEŞİLGEN: Meskun
YEPİTMEK: Tek ayak sıçramak YEREV: Bodrum katı (ev) YERLEŞKE: 1. Lojman 2. Kampüs
YEPMEK: Sıçrayarak koşmak YEREY: Arazi YERLEŞKEN: Meskun
YEPREM: 1. Aktif 2. Faal YEREZ: Nişan (söz) YERLETMEK: İskan etmek
YEPREMEK: Faaliyet yapmak YEREZMEK: Nişanlanmak YERMEL: Pejoratif
YEPRENMEK: Faaliyete geçmek YERGE: 1. Tazminat 2. Sıra YERMEN: Heccav
YERÇEKMEK: Vatanını özlemek YERGEL: 1. Tazminat 2. Kategori YERÖLÇER: Mesaha aleti
YERÇİ: 1. Rehber 2. Yer gösterici YERGEMEK: Tazmin etmek YERÖLÇMEK: Mesaha etmek
YERÇİLEMEK: Rehberlik etmek YERGENMEK: Tazmin olmak YERÖNE: Perige (astronomi)
YERÇİLİK: Rehberlik YERGETMEK: Tazmin ettirmek YERÖTE: Apoge (astronomi)
YERDEK: 1. Arazi 2. Hıyarcık (tıbbi) YERGİ: Hiciv YERÖZ: Maden
YERDEM: Hosteslik hizmeti YERGİMEN: Heccav YERPENEK: Salatalık, hıyar (bitki)
YERDEMÇİ: 1. Hostes 2. Muavin YERGİN: 1. Mahzun 2. Mahçup YERSEYİN: Memleket
YERDEMÇİLİK: Hosteslik YERİK: 1. Aşerme 2. Mezar YERSİMEK: Toprak kokmak
YERDEMÇER: Muavin (otobüs) YERİKLEMEK: Aşermek (hamile) YERSİNMEK: Toprağa düşmek
YERDEŞ: Hemşehri YERİKMEK: Toprağa gömülmek YERSİTMEK: Toprağa gömmek
YERDEŞMEK: Hemşehri olmak YERİNÇ: Hakaret YERSİZMEK: Yerinden ayrılmak
YERDÜZEMEK: Dozerle düzlemek YERİNÇLİ: Hakaret edici YERSÜRGÜÇ: Saban
YERDÜZER: 1. Dozer 2. Buldozer YERİNÇSİZ: Hakaretsiz YERSÜRMEK: Çift sürmek
YEREH: Aileyi koruyan ruh YERİNDİRMEK: Bedbaht etmek YERTÇİ: Yer gösterici
YERELÇE: Mahalli idare YERİNDİZ: 1. Jeolog 2. Haritacı YERTECİN: 1. Ayıp 2. Utanç

297
YERTENMEK: Utanç duymak YETEŞ (– SETEŞ): Lades oyunu [628] YEVREY: Yahudi (İbranice) [629]
YERTİNÇ: Dünya YETEŞMEK: Lades tutuşmak YEYDEM: Kadim
YERTMEK: Yol göstermek YETEZ: Lades kemiği YEYGİ: Bahşiş
YESEME: Suni YETİLGEN: Kaf YEYGÖR: Gökkuşağı
YESEMEK: Suni olarak üretmek YETİLMEK: Kaf olmak YEYİLME: 1. Ürtiker 2. Kurdeşen
YESENMEK: Suni olarak üretilmek YETİLTEY: Fakülte YEYİLMEK: Ürtiker olmak
YESİLMEK: Tezyin edilmek YETİM: 1. Rüşt 2. Pirinç türü YEYİN: Hız
YESİNMEK: Süslenmek YETİNÇ: Kifayet YEYİNLİ: Hızlı
YESMEK: Tezyin etmek YETİNÇLİ: Kifayetli YEYİNMEK: Hızlanmak
YEŞERGE: Vaha YETİNÇSİZ: Kifayetsiz YEYİNSİZ: Yavaş
YEŞERGEMEK: Vaha oluşmak YETİNGE: Kanaat (göz tokluğu) YEYLEMEK: Cilve / işve yapmak
YEŞERMİK: Klorofl YETİNGEMEK: Kanaat etmek YEYLENMEK: Cilvelenmek
YEŞİK: Sebze YETİNGEN: Kanaatkar YEYLEŞ: 1. Cilve 2. İşve
YEŞİNMEK: Sır saklamak YETİNMEK: Kanaat etmek YEYLEŞMEK: Cilveleşmek
YEŞİR: 1. Gizli 2. Saklı YETİR: Sinyal YEYNİ: Ehven
YEŞİRİN: Kaçamak (cinsel) YETİRE: Kadar YEYPEK: Yayvan
YEŞİRMEK: Gizlemek YETİRESİYE: Tamamen YEYPEMEK: Yayvanlaşmak
YEŞKEN: Pas YETİZ: 1. Hazır 2. Mevcut YEZ: Pirinç (metal)
YEŞKİ: Parola YETİZLEME: Disertasyon YEZBE: Pergel
YEŞKİCİ: Parolayı bilen kişi YETİZLEMEK: Disertasyon yapmak YEZDE: Talepkar
YEŞMEK: Saklamak [627] YETKİ: Salahiyet YEZDEMEK: Talep etmek
YEŞNEMEK: Yeşillenmek YETKİR: Islah edilmiş YEZDENMEK: Talep edilmek
YEŞRİN: 1. İllegal 2. Gizli yapılan iş YETKİRME: Islahat YEZEK: 1. Öncü birlik 2. Devriye
YEŞRİNEK: Gizli iş yapmak YETKİRMEK: Islah olmak YEZEMEK: Önden gitmek
YET: 1. Kudret 2. Meleke YETME: Balık ağı YEZENMEK: İleri gidip geri gelmek
YETEK: 1. Gaye 2. Maksat YETMEN: Kamil YEZEŞMEK: Devriye gezmek
YETEN: 1. Kabil 2. Mukabil YETSEK: Ahududu YEZİD: Zalim (Arapça, özel ad )
YETENEK: Kabiliyet YETSEMEK: Olgunlaşmak (meyve) YEZİK: 1. Kitabe 2. Kağıt
YETERGE: 1. Ehliyet 2. Sertifka YEVÇE: Çöpçatan YEZİM: 1. Öncü 2. Yer-Su iyesi [630]
YETERGEMEK: Ehil olmak YEVÇEMEK: Çöpçatanlık etmek YEZNE: Enişte

298
YEZÖKÇE: Fahişe (hayat kadını) YIĞMAN: Obez YILDIR: Dehşet
YEZÖKŞE: Fahişe (hayat kadını) YIĞNA: Ambar YILDIRAMAK: Parıldamak
YIĞ: 1. Fırsat 2. Vesile YIĞNAMAK: Ambara koymak YILDIRATMAK: Parıldatmak
YIĞAÇ: 1. Fidan 2. Jüpiter YIĞNALMAK: Ambara koyulmak YILDIRAN: Dehşetli
YIĞALA: 1. Boca 2. Bocalama YIĞRA: Mahçup YILDIRGAN: Haşmetli
YIĞALAMAK: Bocalamak YIĞRAMAK: Mahçup olmak YILDIRI: 1. Şerare 2. Saydam
YIĞALANMAK: Boca edilmek YIĞRANÇ: Hicap YILDIRIŞ: Parıltı
YIĞALATMAK: Boca etmek YIĞRANMAK: Hicap etmek YILGA: Nehir
YIĞAN: Tahıl küreği YIĞRIK: Mahçup YILGAÇIK: 1. Dere 2. Çay
YIĞARGA: Antrepo YIĞRILMAK: Yığılacak gibi olmak YILGAMAK: Yeni yıla girmek
YIĞINCA: Stok YIĞRINÇ: Hicap YILGAYAH: Nevruz günü [631]
YIĞINÇ: Stok YIĞVA: 1. Festival 2. Karnaval YILGIR: 1. Tebessüm 2. Kıvrak
YIĞINÇAK: 1. Depo 2. Antrepo YIKAÇ: Buldozer YILGIRIŞ: 1. Tebessüm 2. Kıvraklık
YIĞINDAK: Kümülatif YIKARGA: Çamaşır makinesi YILGIRLANMAK: Tebessüm etmek
YIĞINDAMAK: Kümelenmek YIKAŞMAK: Birbirini yıkamak YILGIRMAK: Tebessüm etmek [632]
YIĞINMAK: Kümelenmek YIKAYAÇ: Çamaşır makinesi YILIK: İtidalli
YIĞIRGAN: Buruşuk YIKIN: Felaket YILIKMAK: Mutedil olmak
YIĞIRMAK: Buruşmak YIKINÇ: 1. Afet 2. Felaket YILINÇ: İtidal
YIĞIŞKA: İzdiham YIKINMAK: Felakete uğramak YILINMAK: İtidalli davranmak
YIĞIŞKAN: İzdiham YIKMA: Hafriyat YILITMAK: İtidali sağlamak
YIĞIŞMAK: İzdiham olmak YIKMAN: Muhrip (tahrip eden) YILIZ: Zayıf
YIĞIT: 1. Stok 2. Ağıt YIKMIŞ: Tahripkar YILIZMAK: Zayıflamak
YIĞITMAK: Kümelemek YILAGAY: Köse (sakalsız) YILKI: At sürüsü
YIĞLAMAK: Ağlamak YILÇAK: Takvim YILMA: Rampa
YIĞLAŞMAK: Ağlaşmak YILÇAMAK: Yıl saymak YILMANMAK: Yokuş aşağı inmek
YIĞMA: Külliye YILDAM: 1. Derhal 2. Sürat YILMAYA: Kanatlı deve (mit) [633]
YIĞMANCA: Külliyat YILDAMAK: Hemen yapmak YILNA: Fobi
YIĞMANMAK: Külliyat oluşturmak YILDANMAK: Çabuk davranmak YILNAMAK: Fobi duymak
YIĞMALAMAK: Stok yapmak YILDAT: Yıllık ödeme YILNAR: Fobik
YIĞMALANMAK: Stoklanmak YILDIK: Yıldız ışığı (titreşen) YILPIK: 1. Zerre 2. Zırnık

299
YILTAR: Yular ipi YIRMAG: Şarkı [Yırmak] YİĞ: Kutup
YILTIRAMAK: Parıldamak YIRMAK: Şarkı söylemek YİĞDEK: Mıknatıs
YIMA: Alageyik YIRMAN: Şarkıcı YİĞDEM: Manyetizma
YINGART: 1. Barbar 2. Vahşi YIRNAŞ: Yaramazlık YİĞDEME: Manyetizma
YIPRAK: Antika YIRNAŞIK: Yaramaz (çocuk) YİĞDEMEK: Mıknatıslamak
YIPRAMAK: Aşınmak YIRNAŞKAN: Yaramaz (çocuk) YİĞDENMEK: Mıknatıslanmak
YIR: Şarkı YIRNAŞMAK: Yaramazlık yapmak YİĞDEŞ: Mıknatıs
YIRAĞ: Musiki YIRTIŞMAK: Birbirini yırtmak YİĞDEŞİK: Manyetik
YIRAĞAN: Müzisyen YIRTKIÇ: 1. Hunhar 2. Vahşi YİĞDEŞMEK: Manyetikleşmek
YIRAĞÇI: Müzisyen YIRZA: Makam (müzik) YİĞDİLEMEK: İtina göstermek
YIRAK: Sol taraf YIRZAMAK: Makamlı söylemek YİĞDİLENMEK: İtina görmek
YIRAMAK: Şarkı söylemek YIŞ: 1. Orman 2. Cangıl (orman) YİĞDİZ: Kutup
YIRANMAK: Şarkı söylenmek YIŞAK: Nevruz günü YİĞENEK: Cemaat
YIRÇI: 1. Şarkıcı 2. Hanende YIŞAMAK: Yeni yıla girmek YİĞENMEK: Cemaat oluşturmak
YIRDAL: Melodik YIŞIK: 1. Örgü zırh 2. Zincir zırh YİĞİRÇEK: Santrifüj aleti
YIRDAM: Nağme YIŞLIK: Ormanlık alan YİĞİRÇEKİŞ: Yerçekimi
YIRDAMAK: Nağme okumak YIT: Koku YİĞİRÇEMEK: Santrifüj dönmek
YIRDANMAK: Nağme okunmak YITIK: Kokulu YİĞİRÇETMEK: Santrifüjlemek
YIRDAV: Beste YITIR: Rayiha YİĞİRMEK: Dönmek
YIRGA: 1. Saadet 2. Neşe YITLAK: Kokulu YİĞİTMEK: Galip gelmek
YIRGAMAK: Parti vermek YITLAMAK: Koklamak YİĞLENMEK: Kutuplanmak
YIRGANMAK: Neşelenmek YITLIK: Parfüm şişesi YİĞLEŞMEK: Kutuplaşmak
YIRIM: 1. Solak 2. Arazi YITMAK: Kokmak YİĞLETMEK: Kutuplaştırmak
YIRINÇAK: Şarkı sahnesi YİBEREY: Postane YİĞMEK: İtmek (mıknatıs)
YIRLAM: İcra (şarkı söyleme) YİBERMEK: Postalamak YİĞNEÇ: Akrep iğnesi
YIRLAMAK: Şarkı söylemek YİBERMEN: Postacı YİĞREK: Bilinmeyen sayı/harf (“Y”)
YIRLANMAK: Şarkı söylenmek YİBERTMEK: Posta atmak YİĞREMEK: Bilinmez olmak [634]
YIRLAŞ: Koro YİÇE: Tekrar YİĞRENMEK: Tiksinmek
YIRLAŞMA: Çok sesli müzik YİÇELEMEK: Tekrarlamak YİĞREŞMEK: İllet etmek
YIRLAŞMAK: Koroyla söylemek YİÇELENMEK: Tekrarlanmak YİĞRETMEK: İllet ettirmek

300
YİĞSİMEK: Bozulup çürümek YİNİT: Krom YİVLENMEK: Sivrilmek
YİK: Ham YİNMEK: Kıymetsizleşmek YİYİŞMEK: Birlikte yemek
YİKDE: Hünnap (bitki) YİPKE: İnce iplik YİZEK: İnzibat
YİKEN: Stupa (mimari) YİPKEMEK: İncelmek YOBAZ: Mutaassıp
YİKENMEK: Hamlamak YİPKENMEK: Nezaket göstermek YOCAMAK: Kaşımak
YİKETMEK: Olgunlaştırmak YİPKİN: 1. Mor 2. Eflatun YOCANMAK: Kaşınmak
YİKİTMEK: Canını kurtarmak YİRÇİ: Rehber YODAMAK: Nakletmek
YİLEK: 1. Frambuaz 2. Ahududu YİRDEŞ: Hemşehri YODMAK: Nihayete ermek
YİLİM: Zamk YİRDEŞMEK: Hemşehri olmak YODULMAK: Silinmek (başkası)
YİLİNMEK: Yapışmak YİRİK: 1. Yırtık 2. Yarık YODUN: İmha
YİLİTMEK: Yapıştırmak YİRİLMEK: 1. Yırtılmak 2. Yarılmak YODUNMAK: İmha etmek
YİLMEK: Asmak YİRİNDİ: Kendigelen fdan YODURMAK: Silmek
YİMKİ: Takdis YİRİNDİRMEK: Topraktan sökmek YOGA: Zihin eğitimi (Hintçe)
YİMKİMEK: Takdis etmek YİRİNMEK: Topraktan bitmek YOĞ: Hayır (değil)
YİMKİNMEK: Takdis olmak YİRMEK: Toprağa gömmek YOĞALGAN: Helak olmuş
YİN: Cilt (deri) YİTER: Zaiyat YOĞALMAK: Helak olmak
YİNÇİRMEK: Hürmet etmek YİTİ: 1. Kayıp 2. Keskin YOĞALAMAK: Ziyan etmek
YİNDEK: Ebedi YİTİLMEK: Kaybolmak YOĞALANMAK: Ziyan olmak
YİNDEM: Ebedi YİTİZ: 1. Çevik 2. Cüretkar YOĞALTI: Zaiyat
YİNELEK: Rutin YİTLİNDİRMEK: Mahvetmek YOĞALTIM: Helak
YİNELEM: Tekerrür (tekrarlama) YİTLİNMEK: Mahvolmak YOĞALTMAK: Helak etmek
YİNELEMEK: Tekrarlamak YİV: Namlu (silah) YOĞANAK: İflas
YİNGİL: İnce YİVEK: Teçhizat YOĞANMAK: Fesh olmak
YİNGİLMEK: İncelmek YİVELEMEK: Dikişle eklemek YOĞATMAK: Fesh etmek
YİNİK: Kıymetsiz YİVELENMEK: Dikişle eklenmek YOĞBASAN: Cenaze yemeği
YİNİKMEK: Kıymetini yitirmek YİVETMEK: Teçhiz etmek YOĞBASMAK: Cenaze aşı vermek
YİNİŞ: Nezaket YİVGEÇ: 1. Yiv açıcı 2. Kalemtraş YOĞÇU: Sürekli hayır diyen kişi
YİNİŞKE: Nezaket YİVİK: Gerdanlık YOĞDAK: Fakir
YİNİŞKEN: Nazik YİVLEMEK: Namlu doğrultmak YOĞDAM: Fakirlik
YİNİŞMEK: Nazik davranmak YİVLEN: Vadi YOĞKAZAN: Sibirya zambağı

301
YOĞLAM: Red YOKATMAK: Telef etmek YOLAÇ: Lider
YOĞLAMAK: Hayır demek YOKATTIRMAK: Telef ettirmek YOLAÇAN: Rehber
YOĞMAK: Sıkıştırmak YOKLAV: Çek-up (çekap) YOLAÇAR: Greyder
YOĞRUM: Yoğurma işlemi YOKARGA: Gıpta YOLAÇMAK: Yol yapmak
YOĞRUNMAK: Hamurlaşmak YOKARGAMAK: Gıpta etmek YOLAK: Patika
YOĞRUTMAK: Hamurlaştırmak YOKÇA: Yok gibi YOLAMAK: Yolda rastlamak
YOĞSAMAK: İnkar etmek YOKÇAMAK: Yok gibi davranmak YOLAN: Yolculuğa dayanıklı
YOĞSAMAN: İnkarcı YOKLUNMAK: İmha olmak YOLANMAK: Yola çıkmak
YOĞSUZ: Lüzumsuz YOKLUTMAK: İmha etmek YOLAV: Uzun yolculuk
YOĞTAŞI: Düzleme silindiri [635] YOKMAG: Helak [Yokmak] YOLAVÇI: Şehirlerarası yolcu
YOĞUMSAMAK: İnkar etmek YOKMAK: Mahvetmek YOLAŞMA: Kenara çekme (araç)
YOĞUMSANMAK: İnkar edilmek YOKRAMAK: Kaybolmak YOLAŞMAK: Kenara çekmek (araç)
YOĞUNATMAK: Nüfuz etmek YOKSAMAK: İnkar etmek YOLBAK: Misafri çok olan kişi
YOĞUNLAŞIK: Konsantre YOKSAMAN: İnkarcı YOLBAKA: Misafrperverlik
YOĞUNTU: Nüfuz YOKSAV: İnkar YOLBAKAN: Misafrperver
YOĞUR: Macun YOKSAYIM: Hükümsüzlük YOLBARS: Bozkır parsı
YOĞURGAÇ: Yoğurma makinesi YOKSAYMAK: Hükümsüz kılmak YOLBASAR: Eşkiya
YOĞURTMAÇ: Yoğurtlu mantı YOKSUL: Fakir YOLBASMAK: Eşkiyalık yapmak
YOĞURTMAK: Yoğurt mayalamak YOKSUN: Mahrum YOLBAŞ: Kavşak anıtı / direği
YOĞURTLAÇ: Yoğurtlu kızartma YOKSUNMAK: Mahrum olmak YOLBAZAR: Yol düzleme silindiri
YOĞURTLAŞ: Yoğurtlu yemek YOKSUR: Muhtaç YOLBAZMAK: Yol düzlemek
YOKADIZ: Tarçın YOKSURMAK: Muhtaç olmak YOLÇAPAR: Kargocu
YOKALMA: Telef YOKTAMAK: Hiç etmek YOLÇAPMAK: Kargo taşımak
YOKALMAK: Telef olmak YOKTANMAK: Hiç olmak YOLÇATI: 1. Dörtyol 2. Kavşak
YOKALTMAK: Telef etmek YOKTAV: Nihilizm YOLÇATMAK: Yol ayrımına gelmek
YOKANÇ: Telef YOKUMSUR: Kinik (felsefe) YOLDAK: Otoban
YOKANDIRMAK: Helak etmek YOKUMSURMAK: Kinikleşmek YOLDAM: 1. Tarz 2. Üslup
YOKANMAK: Helak olmak YOKURGANMAK: Kuvvetsizleşmek YOLDAŞMAK: Aynı yolda gitmek
YOKATICI: Terminatör (kurgul) [636] YOKVAR: 1. Hurafe 2. Batıl inanç YOLDURGAN: Zararlı ot
YOKATMA: Telef etme YOLA: Sokak lambası YOLDUZ: Trafk lambası

302
YOLGA: 1. Veda 2. Selam YOLUTMAN: Yolsuzluk yapan YONDAMAK: Bağdaştırmak
YOLGAMA: Vedalaşma YOLVAZ: Bozkır parsı YONDALMAK: Bağdaşmak
YOLGAMAK: Vedalaşmak YOLVURAN: Haydut YONGA: 1. Talaş 2. Çip (devre)
YOLGANMAK: Veda edilmek YOLVURMAK: Haydutluk yapmak YONGAÇ: Cips
YOLGAR: Veda YOLYAZMA: Seyahatname YONGAK: İftira
YOLGARMAK: Yolda rastlamak YOLYAZMAK: Gezi anısı yazmak YONGAMAK: İftira atmak
YOLGAŞMAK: Yolda rastlaşmak YOM: 1. Baht 2. Talih 3. Şans YONGAN: Kum (Mançuca)
YOLKA: Noel ağacı (Rusça) YOMAG: Destan [Yomak] YONGAR: Rende
YOLKAĞAK: Sinir otu YOMAK: Ayrılmak YONGARLAMAK: Rendelemek
YOLKAMAK: Cımbızla almak YOMAKAY: Lafı uzatan kişi YONGARLANMAK: Rendelenmek
YOLKANMAK: Cımbızla alınmak YOMAKÇI: Destan okuyucu YONGUÇ: Kalemtraş
YOLKAVUŞ: Cımbız YOMAKTAMAK: Kibar konuşmak YONTAÇ: Heykeltraş aleti
YOLKIRAV: Yol kenarı YOMÇU: 1. Melek 2. Peri YONTAV: Heykel
YOLKU: Yolsuzluk (hırsızlık) YOMDAR: Muska YONTMAN: Heykeltraş
YOLKULU: Yolsuzluk yapan YOMDARMAK: Muska yazmak YONUŞKA: Talaş
YOLKUMAK: Yolsuzluk yapmak YOMGAK: Hülasa (özet) YONUŞMAK: Talaş haline gelmek
YOLKUNMAK: Arsızlık etmek YOMGALAMAK: Özetlemek YOR: 1. Tabir 2. Tefsir
YOLKUR: Arsız YOMGALANMAK: Özetlenmek YORA: 1. Rüya tabiri 2. Alamet
YOLKURMAK: Arsızlık etmek YOMLAMAK: Dua okuyup üflemek YORALAMAK: Tabir etmek
YOLKUŞ: 1. Yolsuz (hırsız) 2. Arsız YOMLATMAK: Okutup üfletmek YORALANMAK: Tabir edilmek
YOLKUŞMAK: Talan etmek YOMSUZ: 1. Meşum 2. Şom YORALMAK: Tabir edilmek
YOLPAMAK: Seyahat etmek YON: 1. Soğuk algınlığı 2. Hak YORAMAK: Tabir etmek (rüya)
YOLPAN: Seyahat YONAK: 1. Gammazlık 2. Tehdit YORANMAK: Tefsir etmek
YOLPAR: Seyyah YONAMAK: Gammazlamak YORATMAK: Tabir ettirmek
YOLUÇ: Yolunmuş (tüy, kanat) YONANMAK: Gammazlanmak YORAZ: Tefsir
YOLUĞ: Mikrop YONAT: Tehdit etmek YORAZMAK: Tefsir etmek
YOLUĞMA: Mikrop kapma YONATMAK: Tehdit etmek YORÇU: Rüya tabircisi
YOLUĞMAK: Mikrop kapmak YONÇMAK: İnce dilimlemek YORDAM: 1. Usül 2. Metod
YOLUKMAK: Yolda karşılaşmak YONÇUĞAN: 1. Cips 2. Pespaye YORGA: Rahvan (at yürüyüşü)
YOLUTMAK: Yolsuzluk yapmak YONÇUK: Pespaye YORGUL: Geyik yavrusu

303
YORKA: Perde YOSMALANMAK: Şuhluk yapmak YOZANMAK: Kısırlaşmak
YORKALAMAK: Perde çekmek YOSMAK: Süslenmek YOZATMAK: Kısırlaştırmak
YORKALANMAK: Perdelenmek YOSMUK: Kırmızı mercimek YOZLANMAK: Dejenere olmak
YORLAMA: Reçete YOSU: 1. Siyaset 2. Merasim YOZLAŞMAK: Dejenere olmak
YORLAMAK: Reçete yazmak YOSULAMAK: Siyaset yapmak YOZMAK: Dejenere etmek
YORLATMAK: Reçete yazdırmak YOSUTAY: Parlamento YOZUK: Dejenere
YORLAV: Reçete YOŞKUN: Su yosunu YOZUKMAK: Soysuzlaşmak
YORLUK: Kullanma kılavuzu YOŞRUN: İltica YOZULMAK: Dejenere olmak
YORMAL: Farazi (varsayımsal) YOŞURMAK: İltica etmek YOZUTMAK: Dejenere etmek
YORMAN: Rüya tabircisi YOTA: Belkemiği YÖĞEN: 1. Ait 2. Sahip 3. Mevsim
YORNUK: İstirahatgah YOTKUR: Geniz YÖĞENSİZ: 1. Başıboş 2. Sahipsiz
YORT: Dörtnala gitme (at) YOTKURMA: Geniz akıntısı YÖĞERMEK: Kaplanmak (metal)
YORTAN: Dörtnala giden (at) YOTKURMAK: Genzi akmak [638] YÖĞERTMEK: Kaplamak (metal)
YORTMA: Lağım YOV: Ahiret (dinsel) YÖK: 1. Ok tüyü / yeleği 2. Çinko
YORTMAK: Dörtnala gitmek (at) YOVAÇ: Mütevazi (alçak gönüllü) YÖKMEK: Heyecanlanmak
YORU: 1. Rüya tabiri 2. Dedikodu YOVAÇLIK: Tevazu YÖLEK: 1. Destek (yardım) 2. Sebat
YORUÇU: Rüya tabircisi YOVAŞ: Centilmen YÖLEKÇİ: Destekçi (yardımcı)
YORUK: 1. Aydınlık 2. Metod YOVMAK: Övmek YÖLEKDEŞ: Dert ortağı
YORUKLAMAK: Aydınlatmak YOVUK: Günah çıkarma YÖLEKMEN: Asistan
YORUKLANMAK: Aydınlanmak YOVUKMAK: Günah çıkarmak YÖLEMEK: Yardım etmek
YORUKLATMAK: Aydınlatmak YOYMA: Fesih YÖLENMEK: Yardım almak
YORUMAK: Metod uygulamak [637] YOYMAK: Fesh etmek YÖLEŞMEK: Benzemek
YORUMSAMA: Tevil YOYULMAK: Fesh olmak YÖLEŞTİRMEK: Benzeştirmek
YORUMSAMAK: Tevil etmek YOZ: Dejenere YÖLETMEK: Sebat etmek
YORUMSANMAK: Tevil edilmek YOZAK: Kilit YÖMELEMEK: Aksamak
YORUNCA: Yabani yonca YOZAKÇA: Sahte para YÖMELENMEK: Aksak yürümek
YORUNMAK: Aydınlanmak YOZAKÇI: Çilingir YÖMELETMEK: Aksatmak
YORUTMA: Aydınlatma YOZAKLAMAK: Kilitlemek YÖNDEME: Programlama
YORUTMAK: Aydınlatmak YOZAKLANMAK: Kilitlenmek YÖNDEMEK: Programlamak
YOSMA: 1. Şuh kadın 2. Küpe YOZAMAK: Kısır olmak [639] YÖNDENMEK: Programlanmak

304
YÖNDEV: Program YÖRDEM: Strateji YÖRTERGE: Devir (motor)
YÖNE: 1. Fakat 2. Bedava 3. Basit YÖREĞEL: Dua YÖRTERGEÇ: 1. Pervane 2. Uskur
YÖNEÇ: Pusula YÖREK: 1. Sargı 2. İstinat duvarı YÖRTGEÇ: Motor
YÖNEKEY: 1. İptidai 2. Sıradan YÖRELÇE: Vites topuzu YÖRTMEK: Hareket ettirmek
YÖNERGE: Talimat YÖRELÇEK: Kirmen başı YÖRÜ: İspit (tekerlek çevresi)
YÖNERMEK: Talimat almak YÖRELÇEMEK: Etrafında dönmek YÖRÜLMEK: Çözülmek
YÖNERTMEK: Talimat vermek YÖRELGE: 1. Mahal 2. Tarikat YÖRÜNGE: Mahrek
YÖNET: Direktif YÖRELGEMEK: Muhit oluşmak YÖRÜNGEÇ: Orbital
YÖNETMEN: 1. Rejisör 2. Direktör YÖRELGETMEK: Muhit oluşturmak YÖZE: Ihlamur
YÖNEY: Rota YÖRELMEK: Tur atmak YUBAL: Tecil
YÖNEYLEMEK: Rota belirlemek YÖRELTMEK: Tur attırmak YUBALMAK: Tecil olmak
YÖNEZ: Aksi YÖREMEÇ: Lonj ipi YUBAMA: Tecil
YÖNEZMEK: Ters yöne dönmek YÖREMEK: Etrafında dönmek (at) YUBAMAK: Tecil etmek
YÖNKEM: 1. Referans 2. Atıf YÖRENMEK: Lonjla dönmek YUBANÇ: 1. Tehir 2. Tecil
YÖNKEMEK: Referans göstermek YÖRETMEK: Etrafında döndürmek YUBANMA: Teselsül
YÖNKER: 1. Referansçı 2. Dost YÖREZ: Ters YUBANMAK: Teselsül etmek
YÖNKERMEK: Atıf yapmak YÖREZMEK: Ters gitmek YUBARMAK: Tecil etmek
YÖNLEÇ: Pusula YÖRGE: 1. Banliyö 2. Çevre yolu YUBAŞMAK: Peş peşe gitmek
YÖNSEME: Temayül YÖRGEK: Kundak YUBATMA: Tehir
YÖNSEMEK: Temayül etmek YÖRGELMEK: Sarılmak YUBATMAK: Tehir etmek
YÖNTEM: 1. Usül 2. Metod YÖRGEMEÇ: Kokoreç YUBAY: Eş (koca)
YÖNTER: Koordinat YÖRGEMEK: 1. Sarmak 2. Dönmek YUBAYAN: Eş (karı)
YÖNTERMEK: Koordinatlamak YÖRGENÇ: 1. Tur 2. Sarmaşık YUDARHA: Ejderha [640]
YÖNTÜŞMEK: Fikirleri çatışmak YÖRGENMEK: Tur atmak YUDUNMAK: Hayırsızlık etmek
YÖNÜK: Sabit yön (“Kıble” gibi) YÖRGETMEK: Tur attırmak YUDUT: Hayırsız (hakaret sözü)
YÖNÜKMEK: Sabit yöne dönmek YÖRGEY: Sarmaşık YUDUTMAK: Hayırsızlık etmek
YÖNÜT: İstikamet YÖRLEĞEN: Akut (hastalık) YUDUZ: Eş (refk / refka)
YÖNÜTLEMEK: İstikamet vermek YÖRME: Sofa (hol) YUFKA: Sac ekmeği
YÖNÜTLENMEK: İstikamet almak YÖRMEK: Hareket etmek YUFUŞ: Metres
YÖR: Hayalet YÖRTEK: Çok gezen YUFUŞMAK: Metres tutmak

305
YUĞ: Cenaze töreni YUĞURTMA: Köme (pestil sucuğu) YULAR: Dizgin
YUĞAK: Kar kazı (kaz türü) YUĞURTMAK: Macun yapmak YULARMAK: Yönlendirmek
YUĞALAMA: Cenaze kaldırma YUĞUT: Mersiye YULAT: Su kanalı
YUĞALAMAK: Ölü gömmek [641] YUĞUTÇU: Paralı mersiyeci YULATMAK: Kanal açmak
YUĞALANMAK: Cenaze kalkmak YUĞUTMAK: Rengini soldurmak YULAV: Kurtarma operasyonu
YUĞALTI: Cenaze merasimi YUĞUZMAK: Bunamak YULAVÇI: Kurtarıcı
YUĞAMA: Gasil (cenaze yıkama) YUHU: Rüya YULAZIK: Kumanya (yol yiyeceği)
YUĞAMAK: Cenaze yıkamak YUHULAMAK: Rüya görmek YULAZMAK: Kumanya hazırlamak
YUĞANIŞ: Gasil (cenaze yıkama) YUHULANMAK: Rüya görme YULKA: Meşale
YUĞANMAK: Cenaze yıkanmak YUKA: Narin YULKUMAK: Koparmak
YUĞÇU: Cenaze sahibi YUKALAMAK: Nazik davranmak YULKUNMAK: Kopmak
YUĞDAK: Cenaze ayini YUKAMAK: Narinleşmek YULMAK: Alışveriş yapmak
YUĞDAMAK: Cenaze ayini yapmak YUKARLAÇ: Tedric YULTUZ: 1. Esas 2. Orijin
YUĞLAMAK: Yas töreni yapmak YUKARLAMA: Terf YULU: Fedakarlık
YUĞLANMAK: Matem tutmak YUKARLAMAK: Terf etmek YULUĞ: Bedel
YUĞMAK: Silmek YUKARLANMAK: Terf olmak YULUK: Kefalet (gözaltı parası)
YUĞRAK: Hamur YUKMAK: Terf olmak YULUKÇU: Kefl
YUĞRUK: Gut hastalığı YUKRAMA: Dua YULUM: Fedakarlık
YUĞRUNMAK: Koyulaşmak YUKRAMAK: Dua etmek YULUMAK: Fidye almak
YUĞRUŞ: Vezir YUKUM: Enfekte olma YULUN: Fidye (kurtuluş parası)
YUĞUÇ: Sünger (gereç) YUKUMAK: Enfekte olmak YULUNMAK: Fidye ile kurtarılmak
YUĞUL: 1. Su akıntısı 2. Dere YUKUZ: Virüs YULUR: 1. Kefl 2. Fedakar 3. Emel
YUĞULMAK: Rengi solmak YUKUZMA: Virüs kapma YULUŞMAK: Pazarlık etmek
YUĞUM: Gasil (cenaze yıkama) YUKUZMAK: Virüs kapmak YULUTMAK: Fidye ile kurtarmak
YUĞUMÇU: Gassal (ölü yıkayıcısı) YULA: Rüya [642] YUM: 1. Neşe 2. Huzur (rahatlık)
YUĞUMÇULUK: Gassallık YULAĞAN: Rüya gören YUMA: Yıkama
YUĞUNGAÇ: Lavabo YULAĞÇAMA: Halüsinasyon YUMAG: Sarılmış nesne [Yumak]
YUĞUNMAK: Yıkanmak YULAĞÇAMAK: Sanrı görmek YUMAK: 1. Yıkamak 2. Sarmak
YUĞUR: Macun YULAK: 1. Pınar 2. Çeşme YUMALAMAK: Yumaklaştırmak
YUĞURMAK: Macun yapmak YULAMAK: Rüya görmek [643] YUMALANMAK: Yumaklaşmak

306
YUMALATMAK: Yumak yapmak YUNALGAMAK: Gusletmek YURAV: 1. Tabir 2. Baht
YUMBAÇ: Saklambaç oyunu YUNARGA: Çamaşır makinesi YURÇ: Çuval
YUMDARMA: Bir araya getirme YUNAV: Abdest YURÇMAG: Çuval [Yurçmak]
YUMDARMAK: Bir araya getirmek YUNÇA: Lif (banyo) YURÇMAK: Çuvala doldurmak
YUMGA: Yabani keçi YUNÇALAMAK: Lif sürmek YURKA: Yer elması
YUMGAK: Yumak (yığın) YUNÇALANMAK: Lif sürünmek YURLAMAK: Rüya tabir etmek
YUMGAKLAMAK: Yumak etmek YUNÇMAK: Yaralanmak YURLANMAK: Tabir edilmek
YUMGAKLANMAK: Yumak olmak YUNÇUK: Yaralı YURMAK: Tabir etmek
YUMLU: 1. Neşeli 2. Huzurlu YUNÇUMAK: Yaralanmak YURNAK: Fosil
YUMRAN: Lehistan köstebeği YUNÇUTMAK: Yaralamak YURNAMAK: Fosilleşmek
YUMRU: Kök bitki (patates vs.) YUNDU: 1. Lağım 2. Kanalizasyon YURNATMAK: Fosilleştirmek
YUMRUÇAK: Veba hastalığı YUNGA: Gusül abdesti YURT: Vatan
YUMRUĞAN: Apandis YUNGAK: Sabun YURTLAK: Sonradan gelinen yer
YUMUÇ: 1. Nasihat 2. Müjde YUNGAMAK: Abdest almak YURUK: Harita
YUMUNMAK: Birikmek YUNGU: Banyo yapma YURUKMAK: Yönelmek
YUMUR: Turp YUNGULUK: Banyo malzemesi YURUN: Paçavra
YUMURGA: Oval YUNLAMAK: Lif sürmek [644] YURUNMAK: Yıpranmak
YUMURGAN: Patates YUNLANMAK: Lif sürünmek YUŞAĞAN: Müteşabih
YUMURMAK: Kahrolmak YUNMAK: Yıkanmak YUŞAMAK: Teşbih etmek
YUMURTMAK: Kahretmek YUNT: At YUŞALMAK: Teşbih olmak
YUMUŞ: Hizmet YUNUM: Banyo yapma YUŞANMAK: Muhabbet etmek
YUMUŞÇU: 1. Hizmetçi 2. Melek YUNUP: Abdest YUŞAV: Teşbih
YUMUŞKA: Kızılcık (ağaç, bitki) YUNUPLAMAK: Abdest almak YUŞUK: Artezyen kuyusu
YUMUŞMAN: Melek YUNUPLANMAK: Abdest almak YUŞUKMAK: Fışkırmak (su) [645]
YUMUTKAN: Polyanna (mizaç) YUPAR: Misk (güzel koku) YUŞULMAK: Fışkırmak (su)
YUMUTMAK: Biriktirmek YUR: Karaca (hayvan) YUŞUTMAK: Artezyen açmak
YUN: 1. Lif (banyo) 2. Yün YURAK: 1. Hamur 2. Tabir YUT: 1. Felaket 2. Afet
YUNAÇ: Lif (banyo) YURAMA: Rüya tabiri YUTARGA: Karadelik (astronomi)
YUNAK: Banyo YURAMAK: Rüya tabir etmek YUTARMAK: İçine alıp kaybetmek
YUNALGA: Gusül abdesti YURANMAK: Tabir edilmek (rüya) YUTLUK: 1. Zarar 2. Ziyan

307
YUTPA: Gırtlak YUVUKMAK: Gusletmek YÜĞÜRGEN: Rahvan
YUTPAĞAN: Yeraltı canavarı YUVULGA: Şimşir (bitki) YÜĞÜRMEK: Yürümek (rahvan)
YUTRUK: Guatr YUVULMAK: Övülmek YÜĞÜT: Tesseli
YUTUKMAK: Komaya girmek YUVUŞKA: Teneşir taşı YÜĞÜTLEMEK: Teselli etmek
YUTUM: Lokma YUVUŞMAK: Yıkanmak YÜĞÜTLENMEK: Teselli olmak
YUTUNMAK: Yokolmak YUYKAMAK: Yıkamak YÜKÇEKER: Lift (yük asasörü)
YUVAK: 1. Bronş 2. Arı peteği YUYKANMAK: Yıkanmak YÜKÇEMEK: Zoruna gitmek
YUVALMAK: İhmal edilmek YUYULÇAK: Kirli çamaşır YÜKÇÜ: Hamal
YUVAMAK: İhmal etmek [646] YUYULÇAMAK: Çamaşır yıkamak YÜKEK: Sandık
YUVANÇ: 1. Gönül alma 2. Teselli YUYULGAÇ: Çamaşır makinesi YÜKLENÇ: Şarj
YUVANDIRMAK: Gönlünü almak YUYULMAK: Yıkanmak (çamaşır) YÜKLERGE: Lifter
YUVANMAK: Gönlü olmak YUZAK: Mühür YÜKLEŞMEK: Karşılıklı yüklemek
YUVAR: Küre YUZALAMAK: Mühürle kilitlemek YÜKLET: Kamyon
YUVARGA: Silindir YUZAMAK: Mühürlemek YÜKLEV: Mahmul
YUVARLAŞMAK: Silindirleşmek YUZANMAK: Mühürlenmek YÜKMEG: Yığın [Yükmek]
YUVAŞ: 1. Sakin 2. Mütevazı YÜCEMEN: 1. Devasa 2. Ulu YÜKMEK: 1. Toplamak 2. Yığmak
YUVAŞMAK: Sakinleşmek YÜDEK: Alzheimer hastası YÜKMEN: Hamal
YUVAT: Teselli YÜDEMEK: Alzheimer olmak YÜKNÜ: Secde
YUVATMAK: Tesselli etmek YÜĞ: Usare YÜKSEMEK: Ağır bulmak
YUVDUK: Küre YÜĞEN: Gem YÜKSELTEÇ: Amplifkatör
YUVDUZ: Küre YÜĞENMEK: Gemlenmek YÜKSELTGEN: Endüktör
YUVGA: Merdane YÜĞER: 1. Dert 2. Mevcut YÜKSERMEK: Ağır gelmek
YUVGALAMAK: Merdanelemek YÜĞERE: Mısır (bitki ve tane) YÜKSÜĞEN: Yüksükotu (Digitalin)
YUVGALANMAK: Merdanelenmek YÜĞERMEK: Koşar adım gitmek YÜKTER: Lohusa yatağı
YUVGU: Silindir (bilimsel) YÜĞERTMEK: Koşturmak YÜKTERMEK: Lohusa yatmak
YUVHA: Şahmaran [647] YÜĞNEK: Mütevazı YÜKÜM: Mükellefyet
YUVKA: Yalaka YÜĞNEMEK: Tevazu göstermek YÜKÜMLÜ: Mükellef
YUVKALANMAK: Yalakalık etmek YÜĞNÜK: Salih YÜKÜMSÜZ: Gayrı-mükellef
YUVMAK: 1. Yıkamak 2. Övmek YÜĞRÜK: Postacı tarzı yürüyüş YÜKÜN: 1. Tazim 2. Secde
YUVUK: Gusül abdesti YÜĞÜNT: Selam YÜKÜNÇ: 1. Vecibe 2. Reverans

308
YÜKÜNÇEK: Seccade YÜLÜK: Traşlı (traş olmuş) YÜRSEMEK: Yavaş yürümek
YÜKÜNDÜR: Mescid YÜLÜMEK: Traş olmak YÜRTERGEÇ: Lonj ipi
YÜKÜNDÜRMEK: Namaz kıldırmak YÜLÜN: Omurilik YÜRÜK: Gezici işçi
YÜKÜNEK: Mescid YÜLÜNÇ: Traş YÜRÜLMEK: Gerilemek
YÜKÜNGE: Vecibe YÜLÜNGEÇ: Traş makinesi YÜRÜM: Ömür
YÜKÜNGEMEK: Vacip olmak YÜLÜNMEK: Traş olmak YÜRÜNCEK: Koltuk değneği
YÜKÜNGEN: 1. Vacip 2. Tazimci YÜLÜRGE: Traş makinesi YÜRÜNÇ: İcra
YÜKÜNGETMEK: Vacip kılmak YÜLÜRGETMEK: Traş etmek YÜRÜNDEK: Antibiyotik ilaç
YÜKÜNMEK: Secde etmek [648] YÜLÜTMEK: Traş ettirmek YÜRÜNMEK: Volta atmak
YÜKÜNMEN: Secde eden YÜNGÜL: Haff YÜRÜTEÇ: Bebek yürütme aracı
YÜKÜNÜK: Reverans YÜPKÜN: Lotus çiçeği YÜRÜTGEÇ: Tekerlekli sandalye
YÜKÜNÜR: Secde eden YÜRDEK: 1. Zampara 2. Hovarda YÜTEL: Yutma zorluğu
YÜKÜT: İyon YÜRDEMEK: Zamparalık etmek YÜTELMEK: Yutmada zorlanmak
YÜKÜTMEK: İyonlaşmak YÜRE: Çember YÜTER: Öksürük
YÜLDEK: Traş YÜREÇE: Kızak ayağı YÜTERMEK: Öksürmek
YÜLEÇ: Traş bıçağı YÜREĞİR: Cesaretli YÜTMEK: Naklolmak
YÜLEĞİ: Bileği taşı YÜRELGE: 1. Taktik 2. Strateji YÜTÜRMEK: Nakletmek
YÜLEK: 1. Bileği taşı 2. Ok tüyü YÜRELGEMEK: Taktik uygulamak YÜVEZ: Kuşarmudu
YÜLEMEK: Bileylemek YÜRET: 1. İcra 2. İcra dairesi YÜVMEK: Yardım etmek
YÜLENMEK: Bileylenmek YÜRETME: İcra etme YÜVRÜK: Yılancık hastalığı
YÜLERGE: Bileyleme makinesi YÜRETMEK: İcra etmek YÜVÜK: Teçhizat
YÜLERGEMEK: Bileylemek YÜRGEMEK: Gezinti yapmak YÜZDEMEK: Kaymağını almak
YÜLERGENMEK: Bileylenmek YÜRGENÇ: Gezinti YÜZDEN: Üstünkörü
YÜLEŞ: Müşabih (benzer) YÜRGENMEK: Gezinmek YÜZDENMEK: Kaymağı alınmak
YÜLEŞİRMEK: Kıyaslanmak YÜRGÜZ: İcra (yürütme) YÜZDÜK: Maske
YÜLEŞİTMEK: Kıyaslamak YÜRGÜZME: İcraat (yürütme) YÜZEÇ: Palet
YÜLEŞMEK: Benzeşmek YÜRGÜZMEK: İcra olmak YÜZELÇEME: Yüz yüze görüşme
YÜLETMEK: Bileyletmek YÜRGÜZTEY: Kabine (hükümet) YÜZELÇEMEK: Yüz yüze görüşmek
YÜLGÜ: 1. Traş bıçağı 2. Jilet YÜRMEK: İleri gitmek YÜZERGE: Şamandıra
YÜLGÜÇ: Ustura YÜRSEK: Yürümeye dayanıklı YÜZERGEMEK: Suda asılı kalmak

309
YÜZEY: Satıh ZAMBU: Yaşam ağacı [649] ZAYIN: Cenk
YÜZGEN: Yüzme yeteneği olan ZANGA: 1. Yay 2. Hayvan boynuzu ZAYINÇI: Cengaver
YÜZGÖRMEK: Duvak açmak ZARAĞAN: Oklu kirpi ZAYINMAK: Cenk etmek
YÜZGÜÇ: Deri yüzme bıçağı ZARGI: Şikayet ZAYLAMAK: Silahlandırmak
YÜZKEN: Mütemadiyen ZARGIÇI: Şikayet ZAYLANMAK: Silahlanmak
YÜZKEŞ: Can simidi ZARGILAMAK: Şikayet etmek ZAYSAN: Müdür
YÜZKEŞMEK: Yüze çıkmak ZARGILANMAK: Şikayetlenmek ZERGE: Dağ keçisi
YÜZLEK: Cilt (kitap) ZARGA: Dava (mahkemede) ZERİK: Kanarya
YÜZMEN: Yüzücü ZARGAÇI: Davacı (mahkeme) ZERLİK: 1. Yabani 2. Vahşi
YÜZTÜĞEN: Maske ZARGALAMAK: Dava açmak ZEVE: Ok başı
YÜZTÜĞMEK: Maske takmak ZARGALATMAK: Dava açtırmak ZEYBEK: Efe
-Z– ZARGALAŞMAK: Dava açışmak ZIĞ: Çamur
ZACA: Parmaklık (çit) ZARGAY: Adalet tanrısı (mitoloji) ZIĞIR: Kurumuş çamur
ZADA: Yağmur tanrısı (mitoloji) ZARIN: İri taneli kum ZIĞIT: Mıcır
ZAĞ: Kuvvet ZARLIK: Celp kağıdı ZILANGAÇ: Zehirsiz yılan
ZAĞALMA: Falko vespertinus (kuş) ZASAL: Terapi ZILAVAÇ: Tencere
ZAĞALMAK: Kuvvetlenmek ZASALMAK: Terapi görmek ZILANT: Ejderha
ZAĞALTMAK: Kuvvetlendirmek ZAY: 1. Cenk 2. Harp 3. Zırh ZILGA: Civciv
ZAĞAN: Fil ZAYA: 1. Kader 2. Milyon ZINGIRAK: Çıngırak
ZAĞLAMAK: Kuvvet uygulamak ZAYAÇI: Kader ruhu (mitoloji) ZIRILDAVIK: Sesli topaç
ZAĞLANMAK: Kuvvetlenmek ZAYAĞAN: Kader tanrısı (mitoloji) ZİBEN: Burjuva (Mançuca)
ZAĞLI: Kuvvetli ZAYALMAK: Zırhlanmak ZİCİK: Minik
ZAĞMAN: 1. Despot 2. Tiran ZAYALTMAK: Zırhlandırmak ZİLVİLEMEK: Aldatmak
ZAĞNA: Devasa ZAYAMA: Mukadderat ZİLVİLENMEK: Aldanmak
ZAĞSIZ: Kuvvetsiz ZAYAMAK: Kaderi tayin etmek ZİMİŞ: Hurma
ZAL: Ruh ZAYANMAK: Takdir edilmek ZOĞ: Ağaç dalı
ZALGAMAK: Bağlamak ZAYAR: Teçhizat ZOL: Hat [650]
ZALGANMAK: Bağlanmak ZAYARLAMAK: Teçhiz etmek ZOLAK: 1. Şerit (yol) 2. Kayak pisti
ZALVARMA: İbadet ZAYARLANMAK: Teçhizatlanmak ZOLAKLAMAK: Şerit çekmek (yol)
ZALVARMAK: İbadet etmek ZAYÇI: Cengaver ZOLAMAK: Hat çekmek

310
ZOLANMAK: Hat çekilmek ZUVAL: Kızılcık (ağaç, meyve) ZÜLGEÇ: Zımpara kağıdı
ZÖGEMEK: Acıtmak ZÜDEĞEN: Tasa verici ZÜLGELEMEK: Zımparalamak
ZÖGENMEK: Acımak ZÜDEL: Tasa ZÜLGELENMEK: Zımparalanmak
ZÖGEY: Eşek arısı [651] ZÜDELMEK: Tasalanmak ZÜLGEMEK: Zımparalamak
ZUHA: Fırın ZÜDEMEK: Tasa vermek ZÜLGER: Zımpara makinesi
ZUHAÇI: Fırıncı ZÜDERGE: Depresyon ZÜLGÜMEK: Bilemek
ZULA: Akciğer ZÜDERME: Depresyon ZÜLGÜR: Bileği
ZULAMAK: Nefes almak ZÜDERMEK: Depresyona girmek ZÜRÇE: Portakal
ZULANMAK: Solunum yapmak ZÜLEMEK: Perdahlamak ZÜREN: Kestane rengi
ZULGAMAK: Tüy dökmek ZÜLENMEK: Perdahlanmak ZÜRGEÇ: Piton yılanı
ZULGANMAK: Tüyleri dökülmek ZÜLERGE: Perdah makinasi ZÜRGEY: Çöğen (bitki)
ZULGU: Tüy yolma (kuş) ZÜLETMEK: Perdahlatmak
ZULGULAMAK: Tüylerini yolmak ZÜLDE: Arma
ZULGULANMAK: Tüy yolunmak ZÜLGE: Zımpara

311
GEZEGENLER

1. TİLEK (DİLEK): Merkür, Utarit.


Eşanlam: TİLEKDİZ (DİLEKTİR) – TİLEG
Dilek yıldızı. Ona bakılarak dilek dilenir. Çıplak gözle görülür.

2. SEVİT (SEVÜT): Venüs, Zühre.


Eşanlam: ÇOLPANDIZ (ÇOLPANTIR) – ÇOLPAN
Gezginlerin ve çobanların yıldızıdır. Çıplak gözle görülür.

3. YERTİNÇ (YERDİNÇ): Dünya, Arz.


Eşanlam: YERDİZ (YERİNTİR) – YER
Yeryüzü. İnsanoğlunun yaşadığı gezegen.

4. KÜRÜT (KÜRÜD): Mars, Merih.


Eşanlam: KIZANDIZ/KIZILDIZ (KIZANTIR/KIZILTIR) – KIZAN/KIZIL
Güçlü ve kızgın bir yiğit olarak düşünülür. Çıplak gözle görülür.

5. ONGAY (ÖNGEY): Jüpiter, Müşteri.


Eşanlam: ERENDİZ (ERENTİR) – EREN
Olgunluğu ve bilgeliği temsil eder. Çıplak gözle görülür.

6. ERKLİĞ (ERKLİ) : Satürn, Zuhal.


Eşanlam: SEKENDİZ (SEKENTİR) – SEKEN
Etrafında halkaları vardır. Çıplak gözle görülür.

7. CETEGEY (CETEY): Uranüs.


Eşanlam: YETENDİZ (YEDENTİR) – YETEN
Çıplak gözle görülemez.

8. KONUŞUK (KONUŞU): Neptün.


Eşanlam: ALTANDIZ (ALTANTIR) – ALTAN
Çıplak gözle görülemez.

9. YALDIRIK (YILDIRAK): Plüton.


Eşanlam: USANDIZ (USANTIR) – USAN
Çıplak gözle görülemez.

Açıklama: Son yıllarda yapılan çalışmalarda Plüton gezegeninin aslında birbirinin etrafında dönen iki gezegen
olduğu anlaşılmıştır. Adları Yaldırık ve Yıldırak olarak ikili hale getirilebilir.

YÖNLER
Güneşin durumuyla bağlantılı olarak yönlere de şu adlar verilmiştir:
1. GÜNEY/KÜNEY: Tüştük, Könyek, Güntüştük. Tuşay, Tüşey.
2. TÜNEY/DÜNEY: Tündük, Tönyek, Güntündük. Kuzay, Kuzey.

312
3. DOĞU/DOĞI: Çığış, Şığıs. Künçığış, Könsığış. Gündoğusu.
4. BATU/BATI: Batıs, Bayış. Künbatıs, Könbayış. Günbatısı.

BURÇLAR

1. SAKA (SEVE): Aquarius.


Eşanlam: KÖNEK (KÜNEK), KOVA (KOĞA), DOLÇA, ÇELEK (ŞELEK), KÜRÜLGEN
Yakutça: TANHA

2. KOÇ (KOÇAK, KOÇKAR): Aries.


Eşanlam: KUZU (KOZI, GUZU), HOY
Yakutça: ELBİS

3. GÜREŞÇİ (GÜREŞÇİLER): Gemini.


Eşanlam: İKİZLER (İĞİZ, EGİZ, EKİZLER), İGİRELER
Yakutça: CÖHÖGÖY

4. YENGEÇ (YENNE): Cancer.


Eşanlam: KISALA (KISLA), SUVŞAYAN, PAKA, ARAĞAK
Yakutça: İYEHSİT

5. ARSLAN (ASLAN, ARSTAN): Leo.


Eşanlam: TONGA (TUNGA), HAHAY
Yakutça: AYIĞ

6. BAŞAK (MAŞAK, MASAK): Virgo.


Eşanlam: BUĞDAY (BODAY, BUĞDA)
Yakutça: ALAHÇIN

7. ÜLGÜ (ÜLÇEV): Libra.


Eşanlam: KESİL, TARTI, IYAHIN
Yakutça: ULUĞ

8. ÇAYAN (ÇADAN, ŞAYAN, ÇEYEN): Scorpius.


Eşanlam: KUYRUĞAN
Yakutça: HOTOY

9. YAY (CAY): Sagittarius.


Eşanlam: OKÇU, OKTAR, OHÇUT, BÖKEY
Yakutça: SUĞORUN

10. OĞLAK (ULAK, OVLAK): Capricornus.


Eşanlam: SERKE, KEÇİ, EÇKİ (ÖÇKE), ÇUBUKU
Yakutça: CILHA/CILOHA

11. BOĞA (BUKA, BUĞA): Taurus.

313
Eşanlam: UD (UT), ÖKÜZ (ÖGÜZ, ÜGİZ, OGUS)
Yakutça: AYIHIT

12. BALIK (BELİK, BALIKLAR, BALIKTAR): Pisces.


Eşanlam: ÇABAK, UÇULU
Yakutça: AĞAR

TAKIMYILDIZLAR
Takımyıldız Uyarlama Geleneksel Açıklama
1 Andromeda Gelin Elik Elik: Dağ Keçisi
2 Antlia Körük GY Körük: Hava Pompası
3 Apus Sağan GY Sağan: Kuş Türü
4* Aquarius Saka Könek Könek: Kova
5 Aquila Kartal Bürküt Bürküt: Kartal
6 Ara Sunak GY
7 Argo (a+b+c) Gemi (a+b+c) GY Ület: Yelkenli Gemi
(7-a) Carina Gövde (Gemi) GY
(7-b) Puppis Pupa (Gemi) GY
(7-c) Vela Yelken (Gemi) GY
8* Aries Koç Koçkar Koçkar: Dövüş Koçu
9 Auriga Sürmen Kağnı Sürmen: Sürücü
10 Boötes Çoban Çoğurtka Çoğurtka: Çekirge
11 Caelum Arda GY Arda: Çelik Kalem
12 Camelopardus Kerik Beserek Kerik: Zürafa, Beserek: Deve
13* Cancer Yengeç Kısala Kısala: Yengeç
14 Canes Venatici Tazı Ars Ars: Gelincik
15 Canis Major Köpek GY
16 Canis Minor Enik GY Enik: Yavru Köpek
17* Capricornus Keçi Serke Serke: Keçi
18 Cassiopeia Ece/Kraliçe Kırlangıç
19 Centaurus Yarboğa GY Yarboğa: Yarı İnsan – Yarı Boğa
20 Cepheus Ede/Kral Döven Döven: Harman Aracı
21 Cetus Halım GY Halım: Balina
22 Chamaeleon Keselmen GY Keselmen: Bukalemun
23 Circinus Yezbe GY Yezbe: Pergel
24 Columba Güvercin GY
25 Coma Berenices Belik Tuğ Belik: Saç Örgüsü
26 Corona Australis Taç GY
27 Corona Borealis Cığa Takav Takav: Nal, Cığa: Gelin Tacı
28 Corvus Karga GY
29 Crater Kap/Kupa GY
30 Crux Haç GY

314
31 Cygnus Kuğu Kögön Kögön: Yaban Ördeği
32 Delphinus Yunus Irgay Irgay: Yunus Balığı
33 Dorado Kılıçbalığı GY
34 Draco Sarkan Bukağı Sarkan: Ejder, Bukağı: Pranga
35 Equuleus Tay Tarpan Tarpan: Yaban Atı
36 Eridanus Irmak GY
37 Fornax Ocak GY
38* Gemini İkizler Güreşçiler
39 Grus Turna GY
40 Hercules Yiğit Batur
41 Horologium Güngen GY Güngen: Güneş Saati
42 Hydra Subukası GY Subukası: Su Ejderi
43 Hydrus Suyılanı GY
44 Indus Şaman GY
45 Lacerta Kertenkele Kıvraşıl Kıvraşıl: Kertenkele
46* Leo Arslan Tonga Tonga: Leopar
47 Leo Minor Kaplan Pars
48 Lepus Tavşan GY
49* Libra Tartı Ülgü Ülgü: Terazi
50 Lupus Kurt GY
51 Lynx Vaşak Öşek Öşek: Vaşak
52 Lyra Çalgı Iklığ Iklığ: Kemençe
53 Mensa Masa GY
54 Microscopium Mercek GY
55 Monoceros Kilin GY Kilin: Tekboynuzlu At
56 Musca Sinek GY
57 Norma Cetvel GY
58 Octans Gönye GY
59 Ophiuchus Yılancı Tarançı Tarançı: Çiftçi
60 Orion Avcı Avan Avan: Avcı
61 Pavo Tavus GY
62 Pegasus Tulpar Yunt Tulpar: Uçan At, Yunt: At
63 Perseus Güvey Torum Torum: Deve Yavrusu
64 Phoenix Anka GY
65 Pictor Boyar GY Boyar: Boyacı, Ressam
66* Pisces Balıklar Çabak Çabak: Balık
67 Piscis Austrinus Sazan GY
68 Pyxis Pusula GY
69 Reticulum Ağ GY
70 Sagitta Ok Ok
71* Sagittarius Yay Yay
72* Scorpius Çayan Çadan Çayan: Akrep
73 Sculptor Bedizmen GY Bedizmen: Heykeltıraş
74 Scutum Kalkan Çömlek
75 Serpens (a+b) Yılan (a+b) Kosa (a+b) Kosa: Tırpan

315
(75-a) Serpens Caput Yılan (Baş) Bıçkı (Kosa)
(75-b) Serpens Cauda Yılan (Kuyruk) Sap (Kosa)
76 Sextans Çekül Çeten Çeten: Küfe, Çekül: Eğim Ölçer
77* Taurus Boğa Ud Ud: Sığır
78 Telescopium Dürbün GY
79 Triangulum Üçgen (Kuzey) Umbal Umbal: Sivri Demir
80 Triangulum Australe Üçgen (Güney) GY
81 Tucana Tukan GY Tukan: Kuş Türü
82 Ursa Major Ayı Yetegen Yeteğen: Yedi Ulular
83 Ursa Minor Manık Kömük Kömük: Çukur, Manık: Yavru Ayı
84* Virgo Erden Başak Erden: Bakire
85 Volans Uçanbalık GY
86 Vulpecula Tilki Tilki
GY: Güney-Yarıyuvar. Dünya’nın bu bölümündeki takımyıldızlar Kuzey-Yarıyuvar’dan görülemediği için Türk-
Moğol halk kültüründe herhangi bir karşılığı yoktur.
* : Burçlar. Yılın belirli bir dönemini simgeleyen 12 takımyıldız.

TAKVİM

SÜRENGE (Anadolu’da yapılmış olan derleme çalışmalarına göre ay adları aşağıdaki gibidir.)
No Ay (Sara) İklimsel Araçlı Kırsal Hayvanlı (Asya) Günler Sürem
.1 Nisan AÇAR AÇAN KÖTEN DİKİM KÖKEK: Guguk Kuşu 31 30
CAY,
2 Mayıs KIRÇAN KANDIK SABAN SAÇIM KORAN: Karaca 31 *
31 KÖKTEM
3 Haziran UĞRAŞ ISIK KOSAK KIRKIM BUĞRA: Erkek Deve 31 31
4 Temmuz BİÇEN TOZARAN ORAK BİÇİM KULCA: Dağ Koçu 31 31
5 Ağustos BOZAR BOZARAN DİREN DERİM TEKE: Erkek Keçi 31 31 YAZ
6 Eylül SÖKEN KISIK DÖVEN VERİM OĞNA: Bozkır Keçisi 30 31
7 Teşrin-i E. BUDAN KOÇAN TAPAN EKİM SIĞIN: Erkek Deve 30 30 GÜZ,
8 Teşrin-i S. KARAŞ BALAĞAN DİBEK SÖKÜM KOÇKAR: Koç 30 30 GÜZDE
9 Kanun-i E. KIRLAŞ ARALIK KAZAN KATIM ELİK: Dağ Keçisi 30 30 M

10 Kanun-i S. BUĞAN ÇAĞAN OCAK SAĞIM MARAL: Dişi Geyik 30 30


11 Şubat AKPAN GÜCÜK KİRMEN ÜSÜM ARKAR: Dağ Koyunu 30 30 KIŞ
12 Mart YELEN TULUĞAN KÜLEK SÜRÜM TOYGAR: Tarla Kuşu 30 30
 *: Dört yılda bir 31 gün sürer. *
 Birinci ayın birinci günü, günümüz takvimiyle 21 Mart’tır.
 Ayların süreleri mevsimlerin bilimsel toplam sürelerine göre düzenlenmiştir.

DİĞER TÜRK TOPLULUKLARI:

Ay Kazak Hakas Sagay Kumandı Şor Altay Balkar Çuvaş Tatar

316
1 Nisan Birtin Körük Körik Kerek Koruk Kank Toturnu Çu Buşay
2 Mayıs Kökek An Namıs Örteng Şın Koskar Hıçavban Şertme Saban
3 Haziran Mamır Pes Tartçan Kezel Şabın Silker Lukur Uta Yanarış
4 Temmuz Otamalı Ölen Par Olan Odağ Çulug Yaynı Şurla Çereşme
5 Ağustos Şilde Piçen Tos Toz Piçen Toz Kırkar Avan Peçen
6 Eylül Tamız Orgak Ot Çızıg Orgak Kisçen Kırkavuz Yola Urak
7 Teşrin-i E. Kerküyek Ürtün Alçan Tayga Urtun Ürten Güznü Çüğük Bilek
8 Teşrin-i S. Kazan Kurtuyak Çarıs Küçkerek Kus Kiçkerek Kaçnı Paştav Indır
9 Kanun-i E. Karaşa Kırlaş Hırlas Sok Kırlaş Soh Endirevük Karlaç Kırlaç
10 Kanun-i S. Caltoksan Kiçig Alay Kitig Kiçik Alay Başıl Naras Karakoz
11 Şubat Kantar Cel Çil Küzer Çel Kürgen Bayıça Puş Kerev
12 Mart Akpan Azıg Hıra Argan Çaskı Pozug Avuznu Aka Akman

Türk kültüründe ayların süreleri, mevsimlerin toplam süreleri dikkate alınarak hesaplanır. Küçük farklılıklarla pek
çok halk takviminde günlerin tespit edilmesi şu şekildedir.

(A) Bahar:31-31-31, Yaz:31-31-30, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (Son gün dört yılda bir 31 gün sürer.)
(B) Bahar:30-31-31, Yaz:31-31-31, Güz:30-30-30, Kış:30-30-30 (İlk gün dört yılda bir 31 gün sürer.
12 HAYVANLI YIL TAKVİMİ

YIL SÜRENGESİ
No. Eski-1 (Anlamı) Eski-2 (Anlamı) Hakas (Anlamı) Tuva (Anlamı) Balkar (Anlamı)
1 Tıçkan (Fare) Sıçgan (Fare) KÜSKE (Fare) KÜSKE (Fare) ÇIÇKAN (Fare)
2 Ut (Öküz) Buğa (Boğa) İNEK (Sığır) İNEK (Sığır ) İYNEK (İnek)
3 Pars (Leopar) Bars (Leopar) TÜLGÜ (Tilki) PAR (Leopar) KABLAN (Kaplan)
4 Tavışkan (Tavşan) Koyan (Tavşan) HOZAN (Tavşan) KODAN (Tavşan) KOYAN (Tavşan)
5 Lu* (Ejder) Bal (Balık) KİLESKİ (Ejder) ULUĞ (Ejder) ÇABAK (Balık)
6 Çılan (Yılan) Yılan (Yılan) ÇILAN (Yılan) ÇILAN (Yılan) CILAN (Yılan)
7 At (At) Yunt (At) ÇİLGİ (At) AT (At) AT (At)
8 Koy (Koyun) Koçkar (Koç) HOY (Koyun) HOY (Koyun) KOY (Koyun)
9 Biçin (Maymun) Meçin (Maymun) KİZİ (Kişi)
SARBAKŞIN (Maymun MAYMUL (Maymun
10 Tagaku (Tavuk) Toğ (Tavuk) TANAH (Tavuk) DAGAĞA )(Tavuk) KUŞ )(Kuş)
11 İt (Köpek) Köpek (Köpek) TORNA (Turna) IT (Köpek) İT (Köpek)
12 Tonguz (Domuz) Tonuz (Domuz) ÖSKİ (Keçi) HAVAN (Domuz) TONGUZ (Domuz)
*Lu: Ejder yerine Nek (Timsah) kullanıldığı da olur.
 Her yılın o hayvanın özelliklerine göre şekillendiğine inanılır.
 (ÇAĞ: 12x5=60) şeklindeki dönemler halindedir. Bu rakam ortalama insan ömrüdür.
 Türk Takvimi Mete Han’ın tahta çıkış tarihi olan M.Ö. 209’da başlar.

317
HAFTA
GÜNEĞİ
No. Gün Yöresel-1 Yöresel- Yöresel-3 Balkarca Çuvaşça Moğolca
1 Cumartesi GİREĞİ - GİREY 2
BAŞGÜN GİREGÜN KIYAVGÜN ŞAMATKÜN NAR (NARA): Güneş.
2 Pazar DİREĞİ - DİREY DERGÜN DİREGÜN IYIKGÜN VIRSARNIKÜN SAR (SARA): Ay.
3 Pazartesi GEÇEĞİ - GEÇEY ODGÜN GÜRGEGÜN BAŞGÜN TÜNTİKÜN GAL (GULUVUN): Ateş.
4 Salı ORTAĞI - ORTAY ORGÜN İNEGÜN KÜRGEGÜN ITLARIKÜN (UHA) USUN: Su.
5 Çarşamba UĞRAĞI -UĞRAY YEYGÜN BARASGÜN BARASGÜN YÜNKÜN (MOD) MODUN: Odun.
6 Perşembe GİDEĞİ - GİDEY ARAGÜN TOZAGÜN ORTAGÜN KEŞNERNİKÜN (ALT) ALTAN: Altın.
7 Cuma TOPLAĞI - TOPLAY ELGÜN BAYRIGÜN BAYRIMGÜN ERNEKÜN (ŞOR) ŞORON: Toprak.
Not: Halk kültüründeki mantığın anlaşılabilmesi için günler bu sırayla dizilmiştir.
İslami geleneğe göre hafta tatili Çarşamba öğleden sonra başlar, Cuma öğleden sonra biter (toplamda
yine 2 gün eder). Zannedildiğinin aksine Cuma tam gün tatil değildir. Tam gün tatil yalnızca
Perşembe’dir. Bu nedenle Perşembe için halk ağzında Aragün veya Gideği denilmiştir.

MEVSİMLER
1. İlkbahar: Kök, Kökey, Köklem (Farsça: Bahar)
2. Yaz: Yaz, Yay, Cay, Cey
3. Sonbahar: Güz, Güzey, Güzlem (Farsça: Payız)
4. Kış: Kış, Kıs, Gış, Hış
GÜN
GÜN
Oğur Öyün Türkçe-1 Türkçe-2 Bölüm
06.00 Sabah ERTE/İRTE KÜNE TAN (GÜNDÜZ)
Kuşluk BİRİNDİ (BİRİNÇ) KALKSI KÜŞ
KÜN
12.00 Öğle ÖĞLE/ÖVLE TÜŞ
İkindi İKİNDİ (İKİNÇ) SÜŞ
18.00 Akşam BİTE/PİTE TÜNE ÜŞ/ÖŞ (DÜNDÜZ)
Yatsı ÜÇÜNDÜ (ÜÇÜNÇ) YATSI SÖN
24.00 Leyl GECE/KEÇE TÜN
Teheccüd DÖRDÜNDÜ (DÖRTÜNÇ)
 Gün, ÇAK adı verilen 12 bölüme ayrılmıştır. (1 ÇAK = 2 Saat)
 Her Çak ise KEH adı verilen sekiz parçadan oluşur.

1. Oğ: An, 2. Oğur: Saat, 3. Oğrak: Dakika, 4. Oğurdak: Saniye, 5. Oğurçak: Salise.

318
RÜZGARLAR
Türk halk kültüründeki belli başlı rüzgar adları şu şekildedir:
1. Akyel (Akçayel): Doğudan eser. 13. Alakyel: Kuzeydoğudan eser.
2. Gökyel (Gökçeyel): Batıdan eser. 14. Azakyel: Kuzeydoğudan eser.
3. Bozyel (Bozcayel): Doğudan eser. 15. Yakaryel: Çöl rüzgarıdır.
4. Kıryel (Kırcayel): Batıdan eser. 16. Yağaryel: Yağmur rüzgarıdır.
5. Kabayel: Güneyden eser. 17. Isıyel: Denizden eser.
6. Karayel: Kuzeyden eser. 18. Ilıyel: Denizden eser.
7. Kızılyel: Güneyden eser. 19. Karyeli: Tipi demektir. Kışın eser.
8. Aşılyel: Kuzeyden eser. 20. Çölyeli: Sam demektir. Çöllerden eser.
9. Günyeli (Künyeli): Güneyden / Gündüz eser. 21. Tanyeli: Şafak Rüzgarı. Sabah eser.
10. Tünyeli (Dünyeli): Kuzeyden / Gece eser. 22. Kuzyel: Soğuk eser.
11. Korakyel: Güneydoğudan eser. 23. Tersyel: Sıcak eser.
12. Çakmakyel: Güneydoğudan eser. 24. Uluyel: Fırtına demektir.

RENKLER
KARA: Siyah AK/AKÇA: Beyaz AL/ALKA: Kırmızı
SARA/SURA: Sarı KULA: Kahverengi KUBA: Açık Sarı
ŞARGIL: Turuncu YAŞIL/YEŞİL: Yeşil KIZIL: Koyu Kırmızı
KOVAK/KEVEK: Lacivert KÖKÇEK/GÖKÇEK: Mavi GÖVEK/GÖĞEK: Haki
GÖVEM/GÜVEM: Macenta GÖVEL/GÖĞEL: Zeytuni GÖĞEZ/GÜVEZ: Mor
KONUR: Kestane SANKUR: Turkuaz, Cıyan KALTUR: Koyu Kahverengi
BUVALDUR: Eflatun ÇEKÜR: Ela ÇALAYGAN: Gri
ÇOYAN: Bronz YAGAN: Pembe HÜREN/KÜREN: Bordo
BORO: Açık Gri HORO: Koyu Gri ÇAL: Gümüşi
KIR: Kirli Beyaz BOZ: Külrengi SUR: Kurşuni
AKRABALIK
Eril Akrabalık Bağları
1 2 3 4
Baba ATA (Atte/İtte), ATAY, OTA ETE/EDE, ETİ, İDE KEKE/KAĞA OĞ/OG
Abi AĞA/AGA/AVA EGE/EĞE, EGİ, İGE ABZA KADA
Amca AKA/AHA, AKAY, OGA EKE/EHE, EKİ, İKE BAKA/BAYKA AMU/EMİ
Dayı AZA/ASA ESE/EZE, EZİ, İZE TAĞA/TAYA/TAYI
Büyükbaba ATAKAY/ADAGAY EBÜGE DEDE/DADA OLATAY
Erkek Kardeş UYA ETİGE/EDİGE BEŞE/BAŞA/BAŞI BENEL
Erkek Evlat OĞUL/UĞUL/UL BALA/MALA OĞLAN/ULAN
Enişte YEZDE/YEZNE/CEZNE

319
 Adam: ERKEK/İRKEK veya GİŞİ
 Kayınata, Kayınaga: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
 İDEÇ: Erkek Yeğen.

Dişi Akrabalık Bağları


1 2 3 4
Valide ANA (Anne/İnne), ANAY, ONA ENE, ENİ, İNE ŞEŞE/ÇEÇE ÖG/ÖK
Abla ABA/APA, APAY, OPA EBE, EBİ, İBE ABLA GACA
Hala ALA, OLA ELE, ELİ, İLE HELE/HALA AMA/EME
Teyze AÇA/AŞA ECE/EJE/EŞE, EÇİ, İCE TETE/TEZE/TEZİ
Büyükanne ABAKAY/AVAGAY EMEGE NENE/NİNE ÖLESEY
Kız kardeş ÜKE ECEKE/ECİGE BEÇE/BAÇA/BACI SENEL
Kız Evlat ÜĞÜL/ÜGÜL/ÜL ÇAĞA/SAĞA ÜLEN
Yenge YENGE/YİNGE/CENGE

 Kadın: EŞKEK/İŞKEK veya DİŞİ


 Kayınana, Kayınapa: Eşlerin akrabalarını tanımlamakta kullanılır.
 İGEÇ: Kız Yeğen.

 ALUNCA (ELÜNCE): İkinci Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)


 KULUNCA (KÜLÜNCE): Üçüncü Kuşak Ata ve Analar (Dede ve Nineler)

SATRANÇ
Piyon At Fil Kale Vezir (*) Şah
Moğolca Hüğ Mor Temeğ Terek Berz Noyan
Buryatça Hübüğün Morın Temeğen Terge Berse Noyan
Tuva Oğul At Teve Terge Merze Noyan
Kalmuk Kövün Mörin Temen Tergin Bersin Han
Diğer Süğ Aduğ Tive Tura Perzin Kağan
(*) Vezir sütunu bütünüyle Farsça kökenlidir. Öneri: Hatan (Hatun)

GÜNÜMÜZDEKİ TÜRK DEVLETLERİ

ULUS DİL ÜLKE ADI-1 ÜLKE ADI-2 ÜLKE ADI-3 DİĞER-AD


TÜRK TÜRKÇE TÜRKİYE TÜRKELİ TÜRKİSTAN
AZERİ AZERİCE AZERİYE AZERELİ AZERİSTAN HAZAR
TÜRKMEN TÜRKMENCE TÜRKMENİYE TÜRKMENELİ TÜRKMENİSTAN
KAZAK KAZAKÇA KAZAKYA KAZAKELİ KAZAKISTAN KOSAK

320
KIRGIZ KIRGIZCA KIRGIZYA KIRGIZELİ KIRGIZISTAN
ÖZBEK ÖZBEKÇE ÖZBEKİYE ÖZBEKELİ ÖZBEKİSTAN UZBEK
TATAR TATARCA TATARYA TATARELİ TATARISTAN TARTAR
UYGUR UYGURCA UYGURYA UYGURELİ UYGURISTAN
YAKUT YAKUTÇA YAKUTYA YAKUTELİ YAKUTISTAN SAHA
ÇUVAŞ ÇUVAŞÇA ÇUVAŞYA ÇUVAŞELİ ÇUVAŞISTAN ÇAVAŞ
BALKAR BALKARCA BALKARYA BALKARELİ BALKARISTAN TAVLU
ALAN ALANCA ALANYA ALANELİ ALANISTAN KARAÇAY
TUVA TUVACA TUVAYA TUVAELİ TUVASTAN TUBA
GAGAVUZ GAGAVUZCA GAGAVUZYA GAGAVUZELİ GAGAVUZISTAN
MOĞOL MOĞOLCA MOĞOLYA MOĞOLELİ MOĞOLISTAN HALHA
BURYAT BURYATÇA BURYATYA BURYATELİ BURYATISTAN
OYRAT OYRATÇA OYRATYA OYRATELİ OYRATISTAN KALMUK
MACAR MACARCA MACARYA MACARELİ MACARISTAN HUNGAR
HAKAS HAKASÇA HAKASYA HAKASELİ HAKASISTAN ABAKAN
ALTAY ALTAYCA ALTAYYA ALTAYELİ ALTAYISTAN
BAŞKURT BAŞKURTÇA BAŞKURTYA BAŞKURTELİ BAŞKURDISTAN BAŞKIR
AVAR AVARCA AVARYA AVARELİ AVARISTAN
BOŞNAK BOŞNAKÇA BOŞNAKYA BOŞNAKELİ BOŞNAKISTAN
NEYMENG NEYMENGÇE NEYMENGİY NEYMENGELİ NEYMENGİSTAN
 E
Neymeng: Çin’in İç-Moğolistan Özerk Bölgesinde yaşayan Moğollara verilen addır.

GÜNÜMÜZDEKİ ÖNEMLİ TÜRK HALKLARI


Kaşkaylar, Nogaylar, Karaylar, Tunguzlar, Kırımçaklar, Kumuklar, Dolganlar, Urumlar, Halaçlar, Yugurlar, Şorlar.

TARİHTEKİ BAZI TÜRK DEVLETLERİ


Sümer (Kenger), Urartu, Çu, Hungnu, Vey, Vusun, İskit (Saka), Kuşhan (Tohar), Hun, Etrüsk (Tirhene), Akhun,
Onogur (Ungar), Tabgaç, Göktürk, Uygur, Türgeş, Uz (Oğuz), Avar, Karluk, Sabar (Sibir), Hazar, Peçenek, Kuman
(Kıpçak), Bulgar (Oğur), Katay (Hıtay), Gurkan, Karahan (Hakan), Salçuk, Cengiz, Kubılay (Yuğan), Çağatay, İlhan,
Kölemen, Saltuk, Karaman, Akkun (Akkoyun), Karakun (Karakoyun), Akorda, Altınorda, Nogay, İldeniz, Salgur,
Mengücek, Artuk, Avşar, Kaçar, Saruhan, Aydınoğlu.

Ulus Ülke Dil Tanım Ulus Ülke Dil Tanım


ABHAZ ABHAZYA ABHAZCA Abhazyalı KEÇUA KEÇUAYA KEÇUACA Perulu
ACAR(A) ACARYA ACARCA Acaristanlı KIRGIZ KIRGIZYA KIRGIZCA Kırgız
AFGAN AFGANYA AFGANCA Afganistanlı KIPTİ KIPTİYE KIPTİCE Mısırlı
ALMAN ALMANYA ALMANCA Almanyalı KOMİ KOMİYE KOMİCE Komi
AMHAR(A AMHARYA AMHARCA Etiyopyalı KORYO KORYOYA KORYOCA Koreli
ARAP ARAPYA ARAPÇA Arabistanlı LETON LETONYA LETONCA Letonyalı

321
ARNAVUT ARNAVUTYA ARNAVUTÇA Arnavutl LİTVAN LİTVANYA LİTVANCA Litvanyalı
AYMARA AYMARAYA AYMARACA Bolivyalı LAO LAOYA LAOCA Laoslu
AZERİ AZERİYE AZERİCE Azerbaycanlı LİB(İ) LİBİYE LİBİCE Libyalı
BALKAR BALKARYA BALKARCA Balkır MACAR MACARYA MACARCA Macar
BANGLA BANGLAYA BANGLACA Bangladeşli MAKEDO MAKEDONYA MAKEDONC Makedon
BANTU BANTUYA BANTUCA Kenyalı MALAVİ MALAVİYE MALAVİCE Malavili
BASK BASKYA BASKÇA Bask MALEZ MALEZİYE MALEZCE Malezyalı
BAŞKURT BAŞKURTYA BAŞKURTÇA Başkırt MOLDOV MOLDOVYA MOLDOVCA Moldovalı
BELARUS BELARUSYA BELARUSÇA Beyaz Rus MAORİ MAORİYE MAORİCE Yeni
BELGİ BELGİYE BELGİCE Belçikalı MORDVA MORDVAYA MORDVACA Mordvin
BİRMAN BİRMANYA BİRMANCA Myanmarlı MOĞOL MOĞOLYA MOĞOLCA Moğol
BOŞNAK BOŞNAKYA BOŞNAKÇA Bosnalı MALGAŞ MALGAŞYA MALGAŞÇA Madagaskarlı
BREZİL BREZİLİYE BREZİLCE Brezilyalı MORİTAN MORİTANYA MORİTANCA Moritanyalı
BRİTAN BRİTANYA BRİTANCA Britanyalı NAMİB NAMİBİYE NAMİBÇE Namibyalı
BULGAR BULGARYA BULGARCA Bulgaristanlı SILOVEN SILOVENYA SILOVENCE Slovenyalı
BURYAT BURYATYA BURYATÇA Buryat SLOVAK SLOVAKYA SLOVAKÇA Slovak
ÇEÇEN ÇEÇENİYE ÇEÇENCE Çeçen SOTHO SOTHOYA SOTHOCA Lesotholu
ÇEK ÇEKİYE ÇEKÇE Çek SURİ SURİYE SURİCE Suriyeli
ÇUVAŞ ÇUVAŞYA ÇUVAŞÇA Çuvaş SVAHİLİ SVAHİLİYE SVAHİLİCE Tanzanyalı
ÇUKÇİ ÇUKÇİYE ÇUKÇİCE Çukçi SVEN SVENİYE SVENCE İsveçli
DAN DANYA DANCA Danimarkalı NAHUA NAHUAYA NAHUACA Salvadorlu
DİVEHİ DİVEHİYE DİVEHİCE Maldivli NEMÇE NEMÇEYE NEMÇECE Avustralyalı
ENDONEZ ENDONEZİYE ENDONEZCE Endonezyalı NEYMENG NEYMENGYE NEYMENGÇE İç Moğolyalı
ENGİL ENGİLYE ENGİLCE İngiliz NIGOLA NIGOLAYA NIGOLACA Angolalı
ERMENİ ERMENİYE ERMENİCE Ermeni NORSE NORSEYE NORSECE Norveçli
ESTON ESTONYA ESTONCA Eston OSET OSETİYE OSETÇE Osetyalı
EYRE EYREYE EYRECE İrlandalı ÖZBEK ÖZBEKİYE ÖZBEKÇE Özbek
FARS FARSYA FARSÇA İran PAKİ PAKİYE PAKİCE Pakistanlı
FELEMEN FELEMENKYE FELEMENKÇE Hollandalı PAPUA PAPUAYA PAPUACA Papualı
FİN FİNİYE FİNCE Finlandiyalı POL(ON) POL(ON)YA POL(ON)CA Polonyalı
FLAMAN FLAMANYA FLAMANCA Hollandalı ROMAN ROMANYA ROMANCA Rumen
FRANK FRANKYA FRANKÇA Fransız RUANDA RUANDAYA RUANDACA Ruandalı
GAL GALYA GALCA Galli RUNDİ RUNDİYE RUNDİCE Burundili
GAGAVUZ GAGAVUZYA GAGAVUZCA Gagauz RUS RUSYA RUSÇA Rus
GUARANİ GUARANİYE GUARANİCE Paraguaylı RUTEN RUTENİYE RUTENCE Ukraynalı
GÜRCÜ GÜRCÜYE GÜRCÜCE Gürcü SAHA SAHAYA SAHACA Yakut
HAKAS HAKASYA HAKASÇA Hakas SAMOA SAMOAYA SAMOCA Samoalı
HAUSA HAUSAYA HAUSACA Nijerli SİNHAL(A) SİNHALAYA SİNHALACA Srilankalı
HELVET HELVETİYE HELVETÇE İsviçreli SIRP SIRPYA SIRPÇA Sırp
HIRVAT HIRVATYA HIRVATÇA Hırvat SIVAZİ SIVAZİYE SIVAZİCE Svazilandlı
HİNT HİNDİYE HİNTÇE Hintli TACİK TACİKİYE TACİKÇE Tacikistanlı
İBRANİ İBRANİYE İBRANİCE İsrailli TAGALOG TAGALOGYA TAGALOGÇA Filipinli
İNGUŞ İNGUŞYA İNGUŞÇA İnguş TAMİL TAMİLİYE TAMİLCE Tamil
İSKOÇ İSKOÇYA İSKOÇÇA İskoç TATAR TATARYA TATARCA Tatar
İSPAN İSPANYA İSPANCA İspanyol TAY TAYYA TAYCA Taylandlı
İTAL(İ) İTALYA İTALCA İtalyan TONGA TONGAYA TONGACA Tongalı
JAPON JAPONYA JAPONCA Japon TSVANA TSVANAYA TSVANACA Botsvanalı
KABARTAY KABARTAYYA KABARTAYCA Kabardey TUVA TUVAYA TUVACA Tuva
KAREL KARELİYE KARELCE Karel TÜRKMEN TÜRKMENİYE TÜRKMENCE Türkmen
KALMUK KALMUKYA KALMUKÇA Kalmuk UDMURT UDMURTYA UDMURTÇA Udmurt
KAMBOÇ KAMBOÇYA KAMBOÇÇA Kamboçyalı UYGUR UYGURYA UYGURCA Türkistanlı
KANAK KANAKYA KANAKÇA Yeni VİET VİETİYE VİETÇE Vietnamlı
KATALON KATALONYA KATALONCA Katalan YUNAN YUNANYA YUNANCA Yunan
KAZAK KAZAKYA KAZAKÇA Kazak ZAMBİ ZAMBİYE ZAMBİCE Zambiyalı
YAKUTÇA VE ÇUVAŞÇA SAYILAR

322
Türkçe Yakutça Yakutça-Sıra Ay Dizilimi Çuvaşça Çuvaşça-Sıra Ortak Dizilim
Bir Biir Biiris Birinni Per Perremeş Bir
İki İkki İkkis İkinni İkke İkkemeş İki
Üç Üs Ühüs Ühünnü Vişşe Vişşemeş Üç
Dört Tüört Tördüs Tördünnü Tavat Tavatammeş Dört
Beş Bies Behis Behinni Pillek Pillekmeş Beş
Altı Alta Altıs Altınnı Ultta Ulttammeş Altı
Yedi Sette Settis Setinni Siççe Siççemmeş Yedi
Sekiz Ağıs Ahsıs Ahsınnı Sakkar Sakkarmeş Sekiz
Dokuz Toğus Tohsus Tohsunnu Tahhar Tahharmeş Dokuz
On Uon Uonus Olunnu Vunna Vunnameş On
Onbir Uonbiir Uonbiiris – Vunper Vunperremeş Onbir
Oniki Uonikki Uonikkis – Vunikke Vunikkemeş Oniki

323
Yirmi Süürbe Süürbehis – Şirem Şiremmeş İken
Otuz Otut Otutus – Vatar Vatarmeş Üçen/Üjen
Kırk Tüört-Uon Tüört-Uonus – Hereh Herehmeş Dörden
Elli Bies-Uon Bies-Uonus – Alla Allameş Beşen/Bejen
Altmış Alta-Uon Alta-Uonus – Utmal Utmalmeş Altan
Yetmiş Sette-Uon Sette-Uonus – Şitmel Şitmelmeş Yeden
Seksen Ağıs-Uon Ağıs-Uonus – Sakarvun Sakarvunnameş Seksen
Doksan Toğus-Uon Toğus-Uonus – Taharvun Taharvunnameş Doksan
Yüz Süüs Süühüs – Şer Şermeş Yüz
Bin Biin Biinis – Pin Pinmeş Bin
Ay Dizilimi: Yakut takviminden alıntılanarak oluşturulmuştur.
Yakutça ve Çuvaşça sayıların verilmesindeki amaç Türkçe’nin lehçeler arasında ne düzeyde farklılaşabildiğinin
gösterilmesidir. Ayrıca etkileyiciliğinin ne boyutlara ulaşabileceğinin doğru anlaşılabilmesine yardımcı olmaktır.
SAYILARIN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE
Türkçe’de etimolojik çözümlemeler açısından en çok karanlıkta kalmış alanlardan birisi rakamlardır. Yol gösterici
olarak Türk kültüründeki parmakla sayma sistemi kullanılacaktır. En basit biçimiyle bu yöntem başparmağın ilk
olarak küçük parmağa uzatılıp buna “Bir” denilmesi ve ardından yanındaki parmağa dokunularak “İki” denilerek
böylece devam edilmesi şeklindedir. Son olarak başparmak yana açılır ve “Beş” denilir. Sonra başparmak avuç
içine kapatılır ve buna da “Altı” denilir. Sonra işaret parmağı kapatılarak “Yedi” denir ve böylece devam ederek
en son serçe parmak kapatılarak “On” denir. Bu sayma sistemi Türklere özgüdür ve Türk tarihi kadar eskidir.
1. Bir: (Bar/Ber/Bir) Var olan, ilk, tek, başlangıç. İlk sırada bulunan.
2. İki: (Ek/İk) Eklenen, ilave edilen.
3. Üç: (Üç/Uç) Uçta olan demektir. Ortadaki en uzun parmak kastedilir.
4. Dört: (Dör/Dür) Dürülen demektir. Başparmak hariç diğer dört parmağın yumularak kapatılmasıdır.
5. Beş: (Baş/Beş) Başta olan yani açıktaki başparmak. Farsça “Penç” ile hiçbir ilgisi yoktur.
6. Altı: (Alt) Alta kıvrılan başparmak.
7. Yedi: (Yed/Yet) Yedeklenen yani yana alınan, başparmağın üzerine kapanan işaret parmağıdır.
8. Sekiz: (Sek/Çek) Sekmek/Çekmek yani aşağı kıvırmak manası vardır.
9. Dokuz: (Toğ/Tog/Tok/Dok/Doğ) Dokunan veya yuvarlanan demektir.
10. On: (On/Oň/Ong) Mükemmellik, tamlık bütünlük anlamı vardır. Tüm parmaklar kapalıdır.

324
HARFLER, SES DEĞERLERİ VE SÖZCÜKLERİN YAZIMI

Sözlüğün içeriğini oluşturan terimlerin azımsanamayacak bir kısmı, geleneksel sözlü iletişimle Türk dünyâsının
çok değişik bölgelerine yayılmış olduğu için bunların farklı biçimlerde telaffuzu da kaçınılmaz olmaktadır. Bu
nedenle diğer Türk dillerinin farklı harflerine ve ses değerlerine kısaca değinmekte yarar olacaktır. Bu harflerden
başlıcaları şu şekildedir:

Ä:_[Azerice’de, Tatarca’da, Gagavuzca’da ve Türkmence’de.] Kısa, kapalı, boğazdan gelen bir “E” sesidir. Normal E
harfne göre daha kısa ve serttir. Ayrıca A/E arası bir ses olarak öngörülür. İddia edildiğinin aksine Anadolu
Türkçesi’nde çok sık rastlanmaz ve normal “E” sesinden tam olarak ayırt edilebilmesi günümüzde çok zordur.
Ancak yine de bütünüyle ortadan kalmış olduğu söylenemez. Örneğin: İncä (İnce), Annä (Anne), Älma (Elma),
Akçä (Akçe) sözcüklerindeki “E” sesleri boğaza yakın olarak çıkarılır. Azerice’de (Э/Ə) biçimiyle yoğun olarak
kullanılır.

Q:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Gırtlaktan veyâ gırtlağa yakın çıkarılan kalın bir “K” (veya “G”) sesidir. Arapçadaki
“Kaf” harfni karşılar. Örneğin: Qalın (Kalın), Qadın (Kadın), Qayın (Kayın), Qurt (Kurt), Qoyun (Koyun)
sözcüklerinin okunuşunda baştaki “K” sesi gırtlaktan ve kalın bir tonla söylenir. Olağan K sesi ile arasındaki fark
çok bilinen bir örnekle “Kâr” ve “Qar” sözcüklerinin okunuşunda rahatlıkla anlaşılabilir. Türkçe’de oldukça sık
kullanılan bir sestir. İç Anadolu ve Doğu Anadolu ağızlarında bu biçimiyle yaygın olarak kullanılır. Örneğin: Qadın
(Kadın) kelimesindeki Q gırtlaksı bir G gibi söylenebilir.

X:_[Tatarca’da ve Azerice’de.] Boğazdan gelen gırtlaksı bir “H” sesidir. Normal “H” sesi hiçbir engele takılmadan
çıkarken, bu ses ise daha aşağıdan çıkarılan gırtlaksı ve hırıltılı bir “H” sesi olarak okunur ve söylenir. Bu durumda
Arapça’daki “Hı” harfne denk gelir. Örneğin: Xalı (Halı), Xoroz (Horoz), Xoca (Hoca), Xamur (Hamur)
sözcüklerinin okunuşunda baştaki “H” sesleri boğazdan çıkartılır. Türkçe’de oldukça sık kullanılan bir sestir. İç ve
Doğu Anadolu ağızlarında bu biçimiyle yaygın olarak kullanılır. Örneğin: Azerice Baxmax (Bakmak) fili.

W:_[Tatarca’da ve Türkmence’de.] Tıpkı “U” sesine benzeyen açık bir “V” harfdir. Dudakların dişlere değdiği
Klasik “V” sesinden kesinlikle farklıdır çünkü “W” harfnde dudakların kapanması söz konusu değildir. Arapçadaki
“Vav” ve Batı dillerindeki “W” sesi başlıca örneklerdir. Örneğin: Dawul (Davul), Hawlu (Havlu), Kawun (Kavun)
sözcüklerinin okunuşunda “V” sesleri dudaklar ve dişler birbirine değmeden çıkarılır. Çok fazla olmasa da
Türkçe’de kullanılan bir sestir.

Ň:_[Tatarca’da, Türkmence’de.] Damaktan çıkarılan N/G karışımı bir sestir. Bâzen de N/Ğ olarak öngörülür. Pek
çok ağızda “N” sesine dönüşmüştür. Osmanlıca’daki üç noktalı “Kaf-ı Nûni” harfnin karşılığıdır. Örneğin: Yaňgın
(Yangın), Beňgü (Bengü), Süňgü (Süngü) sözcüklerinin okunuşundaki gibi. Pek çok kaynakta “Tengri” olarak
yazılan sözcük aslında Teñri şeklinde okunur. İddia edildiği gibi Türkçe’de çok sık kullanılan bir ses değildir.
Genellikle ard arda gelen N ve G seslerinde ortaya çıkar. Azerice’de bu durumda yumuşatma işâreti G harf
üzerinde (Ğ) yer alır. Örneğin: Yanğın. Tatarca’da (Ñ) biçimiyle kullanılır. Kimi lehçelerde ise boğazdan çıkarılan
gırtlaksı ve boğumlu bir sestir.

Ğ: [Türkçe’de, Azerice’de, Tatarca’da.] Türkçe’de bağlayıcı bir harftir. Çoğunlukla önüne geldiği sesli harfn
yinelenerek veya uzatılarak okunmasını sağlar. Örneğin: Dağ (Daa gibi okunur). Ancak bazı şîve ve lehçelerde ve
Anadolu’daki pek çok yörede boğazdan gelen “Hırıltılı G” sesi olarak da söylenir. Bu durumda Arapça’daki
“Gayın” harfni karşılar. Almanların “Gırtlaksı R” harfne benzer. Örneğin: Mağrur sözcüğündeki Ğ sesi hırıltılı
olarak çıkar.

325
Not: Bazı dillerde örneğin Gagavuzca ve Kırgızca’da Ğ harf sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla elde edilir.
Örneğin: Uur (Uğur).

Düzeltme/Şapka İmi (^): Bu işârete daha çok yabancı kökenli sözcüklerin yazımında ihtiyaç duyulur. Türk
Alfabesinde resmi olarak öngörülen Â, Û, Î harfleri aslında yalın biçimlerinden farklı birer ses değeridir.
Dolayısıyla şapkalı harflerin kaldırılmalarına yönelik tartışmalar uygun olmayıp tam aksine kullanımlarının teşvik
edilmesi gerekir. Ancak bu işâretin kullanılmasında bazı karışıklıklar bulunmaktadır ve bunların giderilmesi
gerekir. Herşeyden önce inceltme amaçlı mı yoksa uzatma amaçlı mı kullanılacağı kesinleştirilmiş değildir.
Genelleyici bir yaklaşımla (“Düzeltme İmi” mantığıyla) her ikisini de içerdiğinin öne sürüldüğüne sıklıkla rastlanır.
Fakat bu yaklaşımın karışıklığı daha da artırdığı görülmektedir. “İnceltme İmi” adıyla özellikle K, G ve L harflerinin
inceltilmesi için kullanılmasını öneren bir görüş bulunur. Burada kesinlikle doğru algılanması gereken bir husus
şudur; böyle bir kullanımda bu işâret üzerine geldiği ünlü harfleri değil, içinde bulunduğu hecedeki ünsüz
harfleri inceltir. Dolayısıyla ünsüzleri inceltmek için ünlüleri kullanmanın ne derece uygun olduğu zaten çok
eskiden beri var olan bir tartışmanın konusudur. Pek çok Türkî alfabede Kalın/İnce “K” karışıklığı “Q/K” ayrımı ile
giderilmiştir. Benzer biçimde Kalın/İnce “H” karışıklığına engel olmak için “X/H” ayrımı yapılmıştır. Dolayısıyla
inceltme ihtiyacı duyulmaz. İnce L harfne ise pek çok lehçede zaten rastlanmaz ve Türkçe’de ise çok sınırlı olarak
kullanılan bir sestir. Bu işâretin uzatma amacıyla kullanılmasının daha doğru olacağı yönündeki görüşler ise
uygulamada daha fazla rağbet görür. Özellikle Arapça ve Farsça çevirilerde veyâ okunuşa dayalı metinlerde
uzatma amaçlı kullanımın tercih edildiği görülmektedir.

Â:_[Türkçe’de.] Uzun bir A sesidir. Örneğin: Lâle, Hâlâ, Nâne, Târih, Âlem.
Û:_[Türkçe’de.] Uzun bir U sesidir. Örneğin: Sükûnet, Mûris, Mûzip, Sûni.
Î: [Türkçe’de.] Uzun bir İ sesidir. “İ” harf üzerine işâret koyulması çift noktalama olacağından yalnızca şapka
kullanılır, nokta düşer. Örneğin: Millî, Dînî, Çîdem, Dîdem, Mîde.

Ê: [Gagavuzca’da.] Uzatılarak okunan bir E sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu için
kullanımı öngörülmemiştir. Örneğin: Mêmur, Têlif, Mêzun, Têsir, Têmin, Jêoloji, Têoloji.
Ô: Uzatılarak okunan bir o sesidir. Türkçe’de sâdece birkaç kelimede mevcut olduğu için kullanımı
öngörülmemiştir. Örneğin: Alô, Abô, Yô, Kôperatif, Kôrdinasyon, Pôetika.

Vurgu İmi (´): Türkçe’de sessiz harflerde kullanılabilir. Özellikle yabancı kökenli kelimelerde sert ve vurgulu bir
söyleyiş kazandırır. Örneğin: Hać (Hacc), Haḱ (Hakk). Ayrıca sözcük içinde sessiz harfte duraksanıp sesli harfle
heceye başlanmasını sağlar. Örneğin: Kıtta (Kıt’a), Meĺun (Mel’un).
Aksan İmi (`): Türkçe’de fonetik gösterge olarak sessiz harflerde kullanılabilir. K, G, L gibi harflerin inceltilmesini
sağlar. Örneğin: Rüzggar, Derggah, Tezggah, Yâdiggar, Ggah, Mekg an, Kgar, Dükkg an, Lalg , Lâlge, Halg, Rolg , Golg. Aksan
İmi’nin, sessiz harfler üzerinde değil de bulunduğu hecedeki sesli harfe kaydırılarak kullanılması tartışmalı bir
husustur. ( Örneğin: Kàr, Gàh, Làl, Hàl, Ròl, Gòl )

Türkçe’de Kullanılmayan Bazı Harfler


Š: [Başkurtça’da.] Peltek “S” sesidir. Arapça’da “Še” olarak bilinen harf karşılar. Bu harf gerçekte Arapça’daki iki
noktalı “Te” harfnin peltek biçimi olan üç noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek S” bâzen (Ť) olarak da gösterilir.
Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman T harfnin bâzen de S harfnin bir türevi
olarak görülür. Yâni Ť=Š olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Ešer.

326
Ž: [Başkurtça’da.] Peltek “Z” sesidir.” Arapça’da “Žel” olarak bilinen harf karşılar. Bu harf gerçekte Arapça’daki
noktasız “Dal” harfnin peltek biçimi olan tek noktalı bir harftir. Dolayısıyla “Peltek Z” bâzen (Ď) olarak da
gösterilir. Çünkü dilin dişlerin arasına değdirilmesiyle çıkarılan bu ses kimi zaman D harfnin bâzen de Z harfnin
bir türevi olarak görülür. Yâni Ď=Ž olarak ifâde edilebilir. Örneğin: Žeka.

Ț:_[Gagavuzca’da ve Moğolca’da.] Sert bir “TS” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp kendine özgü bir
ses değeri vardır. Moğolca’da “Ç” sesinin türevi olan bir harftir. Örneğin: Moğolca’daki Țag (Çağ, “Tsag” okunur),
Țețeg (Çiçek, “Tsetseg” okunur) sözcüklerinde olduğu gibi. Rusça’da, Slav dillerinde ayrıca Kiril alfabesini
kullanan pek çok dildeki Kiril “Tse” harfnin Latin karşılığıdır. Gagavuzca’da ise Slav kökenli kelimeleri yazmakta
kullanılır.

Ḑ: Sert bir “DZ” gibi işitilir. Fakat kesinlikle bitişik iki ses olmayıp kendine özgü bir ses değeri vardır. Gagavuzların
da kullandığı Moldova alfabesinde (ve birebir aynı olan Rumen alfabesinde) resmi olmayan harfler arasındadır.
Bu dillerdeki eski metinlerde sıklıkla rastlanır. Slav dillerinde, ayrıca Kiril alfabesini kullanan bazı dillerde “J”
sesinin türevi olan bir harftir. Ses olarak Macarca’da, Bulgarca’da, Boşnakça'da yer alır ve “DZ” olarak yazılır.
Örneğin; Macarcadaki Bodza (“Boḑa”: Mürver Meyvesi). Kiril alfabesini kullanan bazı dillerdeki (örneğin
Abhazca’daki) Kiril “Dze” harfnin Latin karşılığıdır.

Ḽ: İnce “L” harfdir. Dilin ucunun damağın biraz gerisine çekilerek değdirilmesiyle çıkarılan bir sestir. İnceltme İmi
ile yazılan bazı kelimelerde aslında sesli harf değil L harf incelmiştir. Her ne kadar Türkçe’de yazarken
kullanılmasa da bu sözcükler ince L ile okunur. Örneğin: Hâḽâ, Laḽ, Goḽ, Roḽ.

Č: Kiril alfabelerinin latinizasyonunda Türkçe’deki J sesini göstermek için de kullanılır. Örneğin: Čilet, Čandarma,
Ečder.

TÜRKÇE KÖKLER VE SES DÖNÜŞÜMLERİ

Etimolojik anlamda kökler filler, isimler, sıfatlar, bağlaçlar gibi tüm sözcüklerin türedikleri çekirdeklerdir. Bu
kökler ağızlara, lehçelere, şivelere hatta aksana bağlı olarak ses dönüşümleri geçirir. Türkçe’de bu bağlamda
kökler iki biçimde oluşur:

1. İki harfli kökler: İlk harf ünlü ikincisi ünsüz olacak şekildedir. Örneğin; “Ad” Türkçe’de bir köktür. Ad/At/Az/Ay
Türkçe bir köktür ve buradan pek çok kelime türemiştir. Aynı şekilde “Ab” kökü
Ap/Ab/Av/Aw/Ağ/Ag/Ak/Aq/Ah dönüşüm zincirinde pek çok kelime türetir.

2. Üç harfli kökler: Ünsüz, ünlü ve tekrar ünsüz sıralaması ile oluşur. Örneğin “Kök” sözcüğü bir köktür.
Kök/Gök/Göğ/Göv/Göw/Güw/Güv/Güğ dönüşümü ile kelimeler türetir.

Ses dönüşümleri ise genellikle şu sırayı izler:


Ünsüz: 1. P/B/V/W/Ğ/G/K/Q/X/H 2. Y/D/T/Z/J/C/Ç/Ş/S 3. Y/L/N/Ň 4. B/M 5. H/S 6. Y/Ğ 7. K/T
Ünlü: 1. A/Ä/E/İ/I 2. Ö/Ü/U/O 3. A/YA 4. A/HA 5. E/YE 6. İ/Yİ 7. A/O/U 8. “A” ve “I” Düşmesi

327
Bu dönüşümlerin tamamı dikkate alındığında örneğin “Ay” kökü Eğ/Ey/Äy/Ay/Hay köklerinin tamamı ile ilişkilidir.
Buradan türeyen pek çok kelimede konuşmak anlamı vardır. Veya “Kal” kökündeki dönüşüm zincirinde olduğu
gibi Gal/Kal/Qal/Xal/Hal/Al/Yal/Jal/Cal gibi birbiri ile çok uzak görünen kökler arasında ilişki olduğu görülebilir.
Bu sıralama içindeki köklerin tamamında ateş ile ilgil kelimelerin yoğun olarak türediği görülebilir. Üstelik
aralardaki eksiklikler de çoğu zaman ya Moğol dillerinden bazen de Tunguz-Mançu dillerinden çıkan kelimelerle
giderilebilmektedir. Örneğin Gal/Qal/Xal kökündeki ateşle ilgili sözcükler nadiren de olsa Anadolu’da bazı
yörelerde bile mevcut olmakla birlikte, çoğu zaman Moğolca’da kullanılmaktadırlar.

TÜRKÇE KÖKLER LİSTESİ


1) X = Ḩ (Gırtlaksı, hırıltılı H sesi). Diğer sesler için Bkz. “Harfler ve Ses Değerleri”.
2) Liste mevcut tüm Türk dillerinin köklerini kapsadığından, bu dillerdeki sesleri gösterebilmek için Türk
Alfabesi’nde bulunmayan harflere de yer verilmiştir (Q, X, W, Ň, Ä). Yalnızca bazı lehçelerde nadiren rastlanan
Peltek harfler ile Moğolca’da ve Gagavuzca’da kullanılan (“Ç” sesinin bir türevi olan ve “TS” gibi okunan) Ţ harf
listeye dahil edilmemiştir.
3) Türkçe’deki hiçbir lehçe ve şivede sözcük başında bulunmayan “F, Ğ, Ň, R, W” sesleri başlangıç harf olarak yer
almamıştır.
4) Kelime köklerinde Türkçe’de J ve F harfleri aslında bulunmadığı halde kimi lehçelerde “Y/J/C” dönüşümü ile
sıklıkla kullanılan “J” ile halk ağızlarında “V/F” dönüşümü ile kullanılan “F” harfnin bulunduğu kökler parantez
içerisinde gösterilmiştir.
5) Türkçe köklerde uzun sesler (Â, Ê, Î, Û, Ô) bulunmadığı için bunlara yer verilmemiştir. Bazı dillerde örneğin
Gagavuzca ve Kırgızca’da “Ğ” harf sesli harflerin ard arda iki kere yazılmasıyla elde edilir. Örneğin: (Kırgızca’da)
Too (Dağ) sözcüğünde olduğu gibi. Ancak buradaki söyleyiş aslında “Toğ” şeklinde gösterilmelidir.
6) Listede doğadaki seslerin veya görüntülerin (özellikle ışıkla ilgili), yada kokuyla ilgili duyuların simgesel olarak
zihinde oluşturduğu çağrışımla ortayan çıkan “Yansılayıcı” (Onomatope) köklere de yer verilmiştir. Bu nedenle
sadece birkaç kelime bile türetmiş olsa da bu tür köklerin de eklenmesi ile sayı belirli bir oranda artmıştır.
Örneğin Hav/Haw/Xaw kökünden türeyen yalnızca “Havlamak” (köpeğin ses çıkarması) fili bulunmaktadır. Bu
köklere de önem verilmesinin nedeni uzak geçmişte, çok eski dönemlerde “Yansılayıcı” kök olarak dile katılan
pek çok unsurun bugün yüzlerce hatta binlerce kelime üretmiş olduğu gerçeğidir. Örneğin Hay/Ay kökünden
türeyen kelimeler (hepsi değilse bile önemli bir kısmı) hayvanları süren insanların çıkardığı bir sese dayalıdır.
7) Listede Türkçe’nin dil yapısının elverdiği mümkün olabilecek tüm kökler yer almaktadır. Şive, lehçe veya
ağızda ortaya çıkan herhangi bir söyleyiş farkıyla bile olsa henüz ilişkilendirilmiş bir sözcük bulunmasa dahi olası
köklerin tamamı bulunmaktadır. Örneğin Türkiye Türkçesi’nde “J” ve “M” ile başlayan kök yoktur. “C”, “H”, “L”,
“N” ve “Z” ile başlayanlar ise herbirinde sadece birkaçar tanedir. Anadolu Türkçesi’ndeki köklerin hangileri
olduğu bazı araştırmacılar tarafından tespit edilmiş olmakla birlikte Dünya’daki tüm Türk dillerini kapsayacak
biçimde eleme yapmak oldukça geniş kapsamlı bir çalışma gerektirmektedir. Ancak aşağıdaki liste yine de bu
yönde değerlendirme yapmak isteyenlere yardımcı olacaktır.

İKİ HARFLİ (Ünlü ile başlayan) KÖKLER

328
At Ad Ay (Aj) Ac Aç Aş As Az Ar Ah Ax Aq Ak Ag Ağ Aw Av (Af) Ap Ab Am An Aň Al
Ät Äd Äy (Äj) Äc Äç Äş Äs Äz Är Äh – – Äk Äg Äğ Äw Äv (Äf) Äp Äb Äm Än Äň Äl
Et Ed Ey (Ej) Ec Eç Eş Es Ez Er Eh – – Ek Eg Eğ Ew Ev (Ef) Ep Eb Em En Eň El
İt İd İy (İj) İc İç İş İs İz İr İh – – İk İg İğ İw İv (İf) İp İb İm İn İň İl
It Id Iy (Ij) Ic Iç Iş Is Iz Ir Ih Ix Iq Ik Ig Iğ Iw Iv (If) Ip Ib Im In Iň Il
Ot Od Oy (Oj) Oc Oç Oş Os Oz Or Oh Ox Oq Ok Og Oğ Ow Ov (Of) Op Ob Om On Oň Ol
Öt Öd Öy (Öj) Öc Öç Öş Ös Öz Ör Öh – – Ök Ög Öğ Öw Öv (Öf) Öp Öb Öm Ön Öň Öl
Ut Ud Uy (Uj) Uc Uç Uş Us Uz Ur Uh Ux Uq Uk Ug Uğ Uw Uv (Uf) Up Ub Um Un Uň Ul
Üt Üd Üy (Üj) Üc Üç Üş Üs Üz Ür Üh – – Ük Üg Üğ Üw Üv (Üf) Üp Üb Üm Ün Üň Ül

ÜÇ HARFLİ (Ünsüz ile başlayan) KÖKLER

–T–
Tat Tad Tay (Taj) Tac Taç Taş Tas Taz Tar Tah Tax Taq Tak Tag Tağ Taw Tav (Taf) Tap Tab Tam Tan Taň Tal
Tät Täd Täy (Täj) Täc Täç Täş Täs Täz Tär Täh – – Täk Täg Täğ Täw Täv (Täf) Täp Täb Täm Tän Täň Täl
Tet Ted Tey (Tej) Tec Teç Teş Tes Tez Ter Teh – – Tek Teg Teğ Tew Tev (Tef) Tep Teb Tem Ten Teň Tel
Tit Tid Tiy (Tij) Tic Tiç Tiş Tis Tiz Tir Tih – – Tik Tig Tiğ Tiw Tiv (Tif) Tip Tib Tim Tin Tiň Til
Tıt Tıd Tıy (Tıj) Tıc Tıç Tış Tıs Tız Tır Tıh Tıx Tıq Tık Tıg Tığ Tıw Tıv (Tıf) Tıp Tıb Tım Tın Tıň Tıl
Tot Tod Toy (Toj) Toc Toç Toş Tos Toz Tor Toh Tox Toq Tok Tog Toğ Tow Tov (Tof) Top Tob Tom Ton Toň Tol
Töt Töd Töy (Töj) Töc Töç Töş Tös Töz Tör Töh – – Tök Tög Töğ Töw Töv (Töf) Töp Töb Töm Tön Töň Töl
Tut Tud Tuy (Tuj) Tuc Tuç Tuş Tus Tuz Tur Tuh Tux Tuq Tuk Tug Tuğ Tuw Tuv (Tuf) Tup Tub Tum Tun Tuň Tul
Tüt Tüd Tüy (Tüj) Tüc Tüç Tüş Tüs Tüz Tür Tüh – – Tük Tüg Tüğ Tüw Tüv (Tüf) Tüp Tüb Tüm Tün Tüň Tül

–D–
Dat Dad Day (Daj) Dac Daç Daş Das Daz Dar Dah Dax Daq Dak Dag Dağ Daw Dav (Daf) Dap Dab Dam Dan Daň Dal
Dät Däd Däy (Däj) Däc Däç Däş Däs Däz Där Däh – – Däk Däg Däğ Däw Däv (Däf) Däp Däb Däm Dän Däň Däl
Det Ded Dey (Dej) Dec Deç Deş Des Dez Der Deh – – Dek Deg Değ Dew Dev (Def) Dep Deb Dem Den Deň Del
Dit Did Diy (Dij) Dic Diç Diş Dis Diz Dir Dih – – Dik Dig Diğ Diw Div (Dif) Dip Dib Dim Din Diň Dil
Dıt Dıd Dıy (Dıj) Dıc Dıç Dış Dıs Dız Dır Dıh Dıx Dıq Dık Dıg Dığ Dıw Dıv (Dıf) Dıp Dıb Dım Dın Dıň Dıl
Dot Dod Doy (Doj) Doc Doç Doş Dos Doz Dor Doh Dox Doq Dok Dog Doğ Dow Dov (Dof) Dop Dob Dom Don Doň Dol
Döt Död Döy (Döj) Döc Döç Döş Dös Döz Dör Döh – – Dök Dög Döğ Döw Döv (Döf) Döp Döb Döm Dön Döň Döl
Dut Dud Duy (Duj) Duc Duç Duş Dus Duz Dur Duh Dux Duq Duk Dug Duğ Duw Duv (Duf) Dup Dub Dum Dun Duň Dul
Düt Düd Düy (Düj) Düc Düç Düş Düs Düz Dür Düh – – Dük Düg Düğ Düw Düv (Düf) Düp Düb Düm Dün Düň Dül

–Y–
Yat Yad Yay (Yaj) Yac Yaç Yaş Yas Yaz Yar Yah Yax Yaq Yak Yag Yağ Yaw Yav (Yaf) Yap Yab Yam Yan Yaň Yal
Yät Yäd Yäy (Yäj) Yäc Yäç Yäş Yäs Yäz Yär Yäh – – Yäk Yäg Yäğ Yäw Yäv (Yäf) Yäp Yäb Yäm Yän Yäň Yäl
Yet Yed Yey (Yej) Yec Yeç Yeş Yes Yez Yer Yeh – – Yek Yeg Yeğ Yew Yev (Yef) Yep Yeb Yem Yen Yeň Yel
Yit Yid Yiy (Yij) Yic Yiç Yiş Yis Yiz Yir Yih – – Yik Yig Yiğ Yiw Yiv (Yif) Yip Yib Yim Yin Yiň Yil
Yıt Yıd Yıy (Yıj) Yıc Yıç Yış Yıs Yız Yır Yıh Yıx Yıq Yık Yıg Yığ Yıw Yıv (Yıf) Yıp Yıb Yım Yın Yıň Yıl
Yot Yod Yoy (Yoj) Yoc Yoç Yoş Yos Yoz Yor Yoh Yox Yoq Yok Yog Yoğ Yow Yov (Yof) Yop Yob Yom Yon Yoň Yol
Yöt Yöd Yöy (Yöj) Yöc Yöç Yöş Yös Yöz Yör Yöh – – Yök Yög Yöğ Yöw Yöv (Yöf) Yöp Yöb Yöm Yön Yöň Yöl
Yut Yud Yuy (Yuj) Yuc Yuç Yuş Yus Yuz Yur Yuh Yux Yuq Yuk Yug Yuğ Yuw Yuv (Yuf) Yup Yub Yum Yun Yuň Yul
Yüt Yüd Yüy (Yüj) Yüc Yüç Yüş Yüs Yüz Yür Yüh – – Yük Yüg Yüğ Yüw Yüv (Yüf) Yüp Yüb Yüm Yün Yüň Yül

329
– J – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur.)
Jat Jad Jay (Jaj) Jac Jaç Jaş Jas Jaz Jar Jah Jax Jaq Jak Jag Jağ Jaw Jav (Jaf) Jap Jab Jam Jan Jaň Jal
Jät Jäd Jäy (Jäj) Jäc Jäç Jäş Jäs Jäz Jär Jäh – – Jäk Jäg Jäğ Jäw Jäv (Jäf) Jäp Jäb Jäm Jän Jäň Jäl
Jet Jed Jey (Jej) Jec Jeç Jeş Jes Jez Jer Jeh – – Jek Jeg Jeğ Jew Jev (Jef) Jep Jeb Jem Jen Jeň Jel
Jit Jid Jiy (Jij) Jic Jiç Jiş Jis Jiz Jir Jih – – Jik Jig Jiğ Jiw Jiv (Jif) Jip Jib Jim Jin Jiň Jil
Jıt Jıd Jıy (Jıj) Jıc Jıç Jış Jıs Jız Jır Jıh Jıx Jıq Jık Jıg Jığ Jıw Jıv (Jıf) Jıp Jıb Jım Jın Jıň Jıl
Jot Jod Joy (Joj) Joc Joç Joş Jos Joz Jor Joh Jox Joq Jok Jog Joğ Jow Jov (Jof) Jop Job Jom Jon Joň Jol
Jöt Jöd Jöy (Jöj) Jöc Jöç Jöş Jös Jöz Jör Jöh – – Jök Jög Jöğ Jöw Jöv (Jöf) Jöp Jöb Jöm Jön Jöň Jöl
Jut Jud Juy (Juj) Juc Juç Juş Jus Juz Jur Juh Jux Juq Juk Jug Juğ Juw Juv (Juf) Jup Jub Jum Jun Juň Jul
Jüt Jüd Jüy (Jüj) Jüc Jüç Jüş Jüs Jüz Jür Jüh – – Jük Jüg Jüğ Jüw Jüv (Jüf) Jüp Jüb Jüm Jün Jüň Jül

– C – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)


Cat Cad Cay (Caj) Cac Caç Caş Cas Caz Car Cah Cax Caq Cak Cag Cağ Caw Cav (Caf) Cap Cab Cam Can Caň Cal
Cät Cäd Cäy (Cäj) Cäc Cäç Cäş Cäs Cäz Cär Cäh – – Cäk Cäg Cäğ Cäw Cäv (Cäf) Cäp Cäb Cäm Cän Cäň Cäl
Cet Ced Cey (Cej) Cec Ceç Ceş Ces Cez Cer Ceh – – Cek Ceg Ceğ Cew Cev (Cef) Cep Ceb Cem Cen Ceň Cel
Cit Cid Ciy (Cij) Cic Ciç Ciş Cis Ciz Cir Cih – – Cik Cig Ciğ Ciw Civ (Cif) Cip Cib Cim Cin Ciň Cil
Cıt Cıd Cıy (Cıj) Cıc Cıç Cış Cıs Cız Cır Cıh Cıx Cıq Cık Cıg Cığ Cıw Cıv (Cıf) Cıp Cıb Cım Cın Cıň Cıl
Cot Cod Coy (Coj) Coc Coç Coş Cos Coz Cor Coh Cox Coq Cok Cog Coğ Cow Cov (Cof) Cop Cob Com Con Coň Col
Cöt Cöd Cöy (Cöj) Cöc Cöç Cöş Cös Cöz Cör Cöh – – Cök Cög Cöğ Cöw Cöv (Cöf) Cöp Cöb Cöm Cön Cöň Cöl
Cut Cud Cuy (Cuj) Cuc Cuç Cuş Cus Cuz Cur Cuh Cux Cuq Cuk Cug Cuğ Cuw Cuv (Cuf) Cup Cub Cum Cun Cuň Cul
Cüt Cüd Cüy (Cüj) Cüc Cüç Cüş Cüs Cüz Cür Cüh – – Cük Cüg Cüğ Cüw Cüv (Cüf) Cüp Cüb Cüm Cün Cüň Cül

–Ç–
Çat Çad Çay (Çaj) Çac Çaç Çaş Ças Çaz Çar Çah Çax Çaq Çak Çag Çağ Çaw Çav (Çaf) Çap Çab Çam Çan Çaň Çal
Çät Çäd Çäy (Çäj) Çäc Çäç Çäş Çäs Çäz Çär Çäh – – Çäk Çäg Çäğ Çäw Çäv (Çäf) Çäp Çäb Çäm Çän Çäň Çäl
Çet Çed Çey (Çej) Çec Çeç Çeş Çes Çez Çer Çeh – – Çek Çeg Çeğ Çew Çev (Çef) Çep Çeb Çem Çen Çeň Çel
Çit Çid Çiy (Çij) Çic Çiç Çiş Çis Çiz Çir Çih – – Çik Çig Çiğ Çiw Çiv (Çif) Çip Çib Çim Çin Çiň Çil
Çıt Çıd Çıy (Çıj) Çıc Çıç Çış Çıs Çız Çır Çıh Çıx Çıq Çık Çıg Çığ Çıw Çıv (Çıf) Çıp Çıb Çım Çın Çıň Çıl
Çot Çod Çoy (Çoj) Çoc Çoç Çoş Ços Çoz Çor Çoh Çox Çoq Çok Çog Çoğ Çow Çov (Çof) Çop Çob Çom Çon Çoň Çol
Çöt Çöd Çöy (Çöj) Çöc Çöç Çöş Çös Çöz Çör Çöh – – Çök Çög Çöğ Çöw Çöv (Çöf) Çöp Çöb Çöm Çön Çöň Çöl
Çut Çud Çuy (Çuj) Çuc Çuç Çuş Çus Çuz Çur Çuh Çux Çuq Çuk Çug Çuğ Çuw Çuv (Çuf) Çup Çub Çum Çun Çuň Çul
Çüt Çüd Çüy (Çüj) Çüc Çüç Çüş Çüs Çüz Çür Çüh – – Çük Çüg Çüğ Çüw Çüv (Çüf) Çüp Çüb Çüm Çün Çüň Çül

–Ş–
Şat Şad Şay (Şaj) Şac Şaç Şaş Şas Şaz Şar Şah Şax Şaq Şak Şag Şağ Şaw Şav (Şaf) Şap Şab Şam Şan Şaň Şal
Şät Şäd Şäy (Şäj) Şäc Şäç Şäş Şäs Şäz Şär Şäh – – Şäk Şäg Şäğ Şäw Şäv (Şäf) Şäp Şäb Şäm Şän Şäň Şäl
Şet Şed Şey (Şej) Şec Şeç Şeş Şes Şez Şer Şeh – – Şek Şeg Şeğ Şew Şev (Şef) Şep Şeb Şem Şen Şeň Şel
Şit Şid Şiy (Şij) Şic Şiç Şiş Şis Şiz Şir Şih – – Şik Şig Şiğ Şiw Şiv (Şif) Şip Şib Şim Şin Şiň Şil
Şıt Şıd Şıy (Şıj) Şıc Şıç Şış Şıs Şız Şır Şıh Şıx Şıq Şık Şıg Şığ Şıw Şıv (Şıf) Şıp Şıb Şım Şın Şıň Şıl
Şot Şod Şoy (Şoj) Şoc Şoç Şoş Şos Şoz Şor Şoh Şox Şoq Şok Şog Şoğ Şow Şov (Şof) Şop Şob Şom Şon Şoň Şol
Şöt Şöd Şöy (Şöj) Şöc Şöç Şöş Şös Şöz Şör Şöh – – Şök Şög Şöğ Şöw Şöv (Şöf) Şöp Şöb Şöm Şön Şöň Şöl

330
Şut Şud Şuy (Şuj) Şuc Şuç Şuş Şus Şuz Şur Şuh Şux Şuq Şuk Şug Şuğ Şuw Şuv (Şuf) Şup Şub Şum Şun Şuň Şul
Şüt Şüd Şüy (Şüj) Şüc Şüç Şüş Şüs Şüz Şür Şüh – – Şük Şüg Şüğ Şüw Şüv (Şüf) Şüp Şüb Şüm Şün Şüň Şül

–S–
Sat Sad Say (Saj) Sac Saç Saş Sas Saz Sar Sah Sax Saq Sak Sag Sağ Saw Sav (Saf) Sap Sab Sam San Saň Sal
Sät Säd Säy (Säj) Säc Säç Säş Säs Säz Sär Säh – – Säk Säg Säğ Säw Säv (Säf) Säp Säb Säm Sän Säň Säl
Set Sed Sey (Sej) Sec Seç Seş Ses Sez Ser Seh – – Sek Seg Seğ Sew Sev (Sef) Sep Seb Sem Sen Seň Sel
Sit Sid Siy (Sij) Sic Siç Siş Sis Siz Sir Sih – – Sik Sig Siğ Siw Siv (Sif) Sip Sib Sim Sin Siň Sil
Sıt Sıd Sıy (Sıj) Sıc Sıç Sış Sıs Sız Sır Sıh Sıx Sıq Sık Sıg Sığ Sıw Sıv (Sıf) Sıp Sıb Sım Sın Sıň Sıl
Sot Sod Soy (Soj) Soc Soç Soş Sos Soz Sor Soh Sox Soq Sok Sog Soğ Sow Sov (Sof) Sop Sob Som Son Soň Sol
Söt Söd Söy (Söj) Söc Söç Söş Sös Söz Sör Söh – – Sök Sög Söğ Söw Söv (Söf) Söp Söb Söm Sön Söň Söl
Sut Sud Suy (Suj) Suc Suç Suş Sus Suz Sur Suh Sux Suq Suk Sug Suğ Suw Suv (Suf) Sup Sub Sum Sun Suň Sul
Süt Süd Süy (Süj) Süc Süç Süş Süs Süz Sür Süh – – Sük Süg Süğ Süw Süv (Süf) Süp Süb Süm Sün Süň Sül

– Z – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)


Zat Zad Zay (Zaj) Zac Zaç Zaş Zas Zaz Zar Zah Zax Zaq Zak Zag Zağ Zaw Zav (Zaf) Zap Zab Zam Zan Zaň Zal
Zät Zäd Zäy (Zäj) Zäc Zäç Zäş Zäs Zäz Zär Zäh – – Zäk Zäg Zäğ Zäw Zäv (Zäf) Zäp Zäb Zäm Zän Zäň Zäl
Zet Zed Zey (Zej) Zec Zeç Zeş Zes Zez Zer Zeh – – Zek Zeg Zeğ Zew Zev (Zef) Zep Zeb Zem Zen Zeň Zel
Zit Zid Ziy (Zij) Zic Ziç Ziş Zis Ziz Zir Zih – – Zik Zig Ziğ Ziw Ziv (Zif) Zip Zib Zim Zin Ziň Zil
Zıt Zıd Zıy (Zıj) Zıc Zıç Zış Zıs Zız Zır Zıh Zıx Zıq Zık Zıg Zığ Zıw Zıv (Zıf) Zıp Zıb Zım Zın Zıň Zıl
Zot Zod Zoy (Zoj) Zoc Zoç Zoş Zos Zoz Zor Zoh Zox Zoq Zok Zog Zoğ Zow Zov (Zof) Zop Zob Zom Zon Zoň Zol
Zöt Zöd Zöy (Zöj) Zöc Zöç Zöş Zös Zöz Zör Zöh – – Zök Zög Zöğ Zöw Zöv (Zöf) Zöp Zöb Zöm Zön Zöň Zöl
Zut Zud Zuy (Zuj) Zuc Zuç Zuş Zus Zuz Zur Zuh Zux Zuq Zuk Zug Zuğ Zuw Zuv (Zuf) Zup Zub Zum Zun Zuň Zul
Züt Züd Züy (Züj) Züc Züç Züş Züs Züz Zür Züh – – Zük Züg Züğ Züw Züv (Züf) Züp Züb Züm Zün Züň Zül

– H – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır.)


Hat Had Hay (Haj) Hac Haç Haş Has Haz Har Hah Hax Haq Hak Hag Hağ Haw Hav (Haf) Hap Hab Ham Han Haň Hal
Hät Häd Häy (Häj) Häc Häç Häş Häs Häz Här Häh – – Häk Häg Häğ Häw Häv (Häf) Häp Häb Häm Hän Häň Häl
Het Hed Hey (Hej) Hec Heç Heş Hes Hez Her Heh – – Hek Heg Heğ Hew Hev (Hef) Hep Heb Hem Hen Heň Hel
Hit Hid Hiy (Hij) Hic Hiç Hiş His Hiz Hir Hih – – Hik Hig Hiğ Hiw Hiv (Hif) Hip Hib Him Hin Hiň Hil
Hıt Hıd Hıy (Hıj) Hıc Hıç Hış Hıs Hız Hır Hıh Hıx Hıq Hık Hıg Hığ Hıw Hıv (Hıf) Hıp Hıb Hım Hın Hıň Hıl
Hot Hod Hoy (Hoj) Hoc Hoç Hoş Hos Hoz Hor Hoh Hox Hoq Hok Hog Hoğ How Hov (Hof) Hop Hob Hom Hon Hoň Hol
Höt Höd Höy (Höj) Höc Höç Höş Hös Höz Hör Höh – – Hök Hög Höğ Höw Höv (Höf) Höp Höb Höm Hön Höň Höl
Hut Hud Huy (Huj) Huc Huç Huş Hus Huz Hur Huh Hux Huq Huk Hug Huğ Huw Huv (Huf) Hup Hub Hum Hun Huň Hul
Hüt Hüd Hüy (Hüj) Hüc Hüç Hüş Hüs Hüz Hür Hüh – – Hük Hüg Hüğ Hüw Hüv (Hüf) Hüp Hüb Hüm Hün Hüň Hül

– X – [Gırtlaksı, hırıltılı Ḩ] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur).


Xat Xad Xay (Xaj) Xac Xaç Xaş Xas Xaz Xar Xah Xax Xaq Xak Xag Xağ Xaw Xav (Xaf) Xap Xab Xam Xan Xaň Xal
Xät Xäd Xäy (Xäj) Xäc Xäç Xäş Xäs Xäz Xär Xäh – – Xäk Xäg Xäğ Xäw Xäv (Xäf) Xäp Xäb Xäm Xän Xäň Xäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

331
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xıt Xıd Xıy (Xıj) Xıc Xıç Xış Xıs Xız Xır Xıh Xıx Xıq Xık Xıg Xığ Xıw Xıv (Xıf) Xıp Xıb Xım Xın Xıň Xıl
Xot Xod Xoy (Xoj) Xoc Xoç Xoş Xos Xoz Xor Xoh Xox Xoq Xok Xog Xoğ Xow Xov (Xof) Xop Xob Xom Xon Xoň Xol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Xut Xud Xuy (Xuj) Xuc Xuç Xuş Xus Xuz Xur Xuh Xux Xuq Xuk Xug Xuğ Xuw Xuv (Xuf) Xup Xub Xum Xun Xuň Xul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

– Q – [Gırtlaksı, kalın K/G] (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında mevcuttur.)


Qat Qad Qay (Qaj) Qac Qaç Qaş Qas Qaz Qar Qah Qax Qaq Qak Qag Qağ Qaw Qav (Qaf) Qap Qab Qam Qan Qaň Qal
Qät Qäd Qäy (Qäj) Qäc Qäç Qäş Qäs Qäz Qär Qäh – – Qäk Qäg Qäğ Qäw Qäv (Qäf) Qäp Qäb Qäm Qän Qäň Qäl
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qıt Qıd Qıy (Qıj) Qıc Qıç Qış Qıs Qız Qır Qıh Qıx Qıq Qık Qıg Qığ Qıw Qıv (Qıf) Qıp Qıb Qım Qın Qıň Qıl
Qot Qod Qoy (Qoj) Qoc Qoç Qoş Qos Qoz Qor Qoh Qox Qoq Qok Qog Qoğ Qow Qov (Qof) Qop Qob Qom Qon Qoň Qol
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –
Qut Qud Quy (Quj) Quc Quç Quş Qus Quz Qur Quh Qux Quq Quk Qug Quğ Quw Quv (Quf) Qup Qub Qum Qun Quň Qul
– – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – – –

–K–
Kat Kad Kay (Kaj) Kac Kaç Kaş Kas Kaz Kar Kah Kax Kaq Kak Kag Kağ Kaw Kav (Kaf) Kap Kab Kam Kan Kaň Kal
Kät Käd Käy (Käj) Käc Käç Käş Käs Käz Kär Käh – – Käk Käg Käğ Käw Käv (Käf) Käp Käb Käm Kän Käň Käl
Ket Ked Key (Kej) Kec Keç Keş Kes Kez Ker Keh – – Kek Keg Keğ Kew Kev (Kef) Kep Keb Kem Ken Keň Kel
Kit Kid Kiy (Kij) Kic Kiç Kiş Kis Kiz Kir Kih – – Kik Kig Kiğ Kiw Kiv (Kif) Kip Kib Kim Kin Kiň Kil
Kıt Kıd Kıy (Kıj) Kıc Kıç Kış Kıs Kız Kır Kıh Kıx Kıq Kık Kıg Kığ Kıw Kıv (Kıf) Kıp Kıb Kım Kın Kıň Kıl
Kot Kod Koy (Koj) Koc Koç Koş Kos Koz Kor Koh Kox Koq Kok Kog Koğ Kow Kov (Kof) Kop Kob Kom Kon Koň Kol
Köt Köd Köy (Köj) Köc Köç Köş Kös Köz Kör Köh – – Kök Kög Köğ Köw Köv (Köf) Köp Köb Köm Kön Köň Köl
Kut Kud Kuy (Kuj) Kuc Kuç Kuş Kus Kuz Kur Kuh Kux Kuq Kuk Kug Kuğ Kuw Kuv (Kuf) Kup Kub Kum Kun Kuň Kul
Küt Küd Küy (Küj) Küc Küç Küş Küs Küz Kür Küh – – Kük Küg Küğ Küw Küv (Küf) Küp Küb Küm Kün Küň Kül

–G–
Gat Gad Gay (Gaj) Gac Gaç Gaş Gas Gaz Gar Gah Gax Gaq Gak Gag Gağ Gaw Gav (Gaf) Gap Gab Gam Gan Gaň Gal
Gät Gäd Gäy (Gäj) Gäc Gäç Gäş Gäs Gäz Gär Gäh – – Gäk Gäg Gäğ Gäw Gäv (Gäf) Gäp Gäb Gäm Gän Gäň Gäl
Get Ged Gey (Gej) Gec Geç Geş Ges Gez Ger Geh – – Gek Geg Geğ Gew Gev (Gef) Gep Geb Gem Gen Geň Gel
Git Gid Giy (Gij) Gic Giç Giş Gis Giz Gir Gih – – Gik Gig Giğ Giw Giv (Gif) Gip Gib Gim Gin Giň Gil
Gıt Gıd Gıy (Gıj) Gıc Gıç Gış Gıs Gız Gır Gıh Gıx Gıq Gık Gıg Gığ Gıw Gıv (Gıf) Gıp Gıb Gım Gın Gıň Gıl
Got God Goy (Goj) Goc Goç Goş Gos Goz Gor Goh Gox Goq Gok Gog Goğ Gow Gov (Gof) Gop Gob Gom Gon Goň Gol
Göt Göd Göy (Göj) Göc Göç Göş Gös Göz Gör Göh – – Gök Gög Göğ Göw Göv (Göf) Göp Göb Göm Gön Göň Göl
Gut Gud Guy (Guj) Guc Guç Guş Gus Guz Gur Guh Gux Guq Guk Gug Guğ Guw Guv (Guf) Gup Gub Gum Gun Guň Gul
Güt Güd Güy (Güj) Güc Güç Güş Güs Güz Gür Güh – – Gük Güg Güğ Güw Güv (Güf) Güp Güb Güm Gün Güň Gül

–V–
332
Vat Vad Vay (Vaj) Vac Vaç Vaş Vas Vaz Var Vah Vax Vaq Vak Vag Vağ Vaw Vav (Vaf) Vap Vab Vam Van Vaň Val
Vät Väd Väy (Väj) Väc Väç Väş Väs Väz Vär Väh – – Väk Väg Väğ Väw Väv (Väf) Väp Väb Väm Vän Väň Väl
Vet Ved Vey (Vej) Vec Veç Veş Ves Vez Ver Veh – – Vek Veg Veğ Vew Vev (Vef) Vep Veb Vem Ven Veň Vel
Vit Vid Viy (Vij) Vic Viç Viş Vis Viz Vir Vih – – Vik Vig Viğ Viw Viv (Vif) Vip Vib Vim Vin Viň Vil
Vıt Vıd Vıy (Vıj) Vıc Vıç Vış Vıs Vız Vır Vıh Vıx Vıq Vık Vıg Vığ Vıw Vıv (Vıf) Vıp Vıb Vım Vın Vıň Vıl
Vot Vod Voy (Voj) Voc Voç Voş Vos Voz Vor Voh Vox Voq Vok Vog Voğ Vow Vov (Vof) Vop Vob Vom Von Voň Vol
Vöt Vöd Vöy (Vöj) Vöc Vöç Vöş Vös Vöz Vör Vöh – – Vök Vög Vöğ Vöw Vöv (Vöf) Vöp Vöb Vöm Vön Vöň Völ
Vut Vud Vuy (Vuj) Vuc Vuç Vuş Vus Vuz Vur Vuh Vux Vuq Vuk Vug Vuğ Vuw Vuv (Vuf) Vup Vub Vum Vun Vuň Vul
Vüt Vüd Vüy (Vüj) Vüc Vüç Vüş Vüs Vüz Vür Vüh – – Vük Vüg Vüğ Vüw Vüv (Vüf) Vüp Vüb Vüm Vün Vüň Vül

– P–
Pat Pad Pay (Paj) Pac Paç Paş Pas Paz Par Pah Pax Paq Pak Pag Pağ Paw Pav (Paf) Pap Pab Pam Pan Paň Pal
Pät Päd Päy (Päj) Päc Päç Päş Päs Päz Pär Päh – – Päk Päg Päğ Päw Päv (Päf) Päp Päb Päm Pän Päň Päl
Pet Ped Pey (Pej) Pec Peç Peş Pes Pez Per Peh – – Pek Peg Peğ Pew Pev (Pef) Pep Peb Pem Pen Peň Pel
Pit Pid Piy (Pij) Pic Piç Piş Pis Piz Pir Pih – – Pik Pig Piğ Piw Piv (Pif) Pip Pib Pim Pin Piň Pil
Pıt Pıd Pıy (Pıj) Pıc Pıç Pış Pıs Pız Pır Pıh Pıx Pıq Pık Pıg Pığ Pıw Pıv (Pıf) Pıp Pıb Pım Pın Pıň Pıl
Pot Pod Poy (Poj) Poc Poç Poş Pos Poz Por Poh Pox Poq Pok Pog Poğ Pow Pov (Pof) Pop Pob Pom Pon Poň Pol
Pöt Pöd Pöy (Pöj) Pöc Pöç Pöş Pös Pöz Pör Pöh – – Pök Pög Pöğ Pöw Pöv (Pöf) Pöp Pöb Pöm Pön Pöň Pöl
Put Pud Puy (Puj) Puc Puç Puş Pus Puz Pur Puh Pux Puq Puk Pug Puğ Puw Puv (Puf) Pup Pub Pum Pun Puň Pul
Püt Püd Püy (Püj) Püc Püç Püş Püs Püz Pür Püh – – Pük Püg Püğ Püw Püv (Püf) Püp Püb Püm Pün Püň Pül

–B–
Bat Bad Bay (Baj) Bac Baç Baş Bas Baz Bar Bah Bax Baq Bak Bag Bağ Baw Bav (Baf) Bap Bab Bam Ban Baň Bal
Bät Bäd Bäy (Bäj) Bäc Bäç Bäş Bäs Bäz Bär Bäh – – Bäk Bäg Bäğ Bäw Bäv (Bäf) Bäp Bäb Bäm Bän Bäň Bäl
Bet Bed Bey (Bej) Bec Beç Beş Bes Bez Ber Beh – – Bek Beg Beğ Bew Bev (Bef) Bep Beb Bem Ben Beň Bel
Bit Bid Biy (Bij) Bic Biç Biş Bis Biz Bir Bih – – Bik Big Biğ Biw Biv (Bif) Bip Bib Bim Bin Biň Bil
Bıt Bıd Bıy (Bıj) Bıc Bıç Bış Bıs Bız Bır Bıh Bıx Bıq Bık Bıg Bığ Bıw Bıv (Bıf) Bıp Bıb Bım Bın Bıň Bıl
Bot Bod Boy (Boj) Boc Boç Boş Bos Boz Bor Boh Box Boq Bok Bog Boğ Bow Bov (Bof) Bop Bob Bom Bon Boň Bol
Böt Böd Böy (Böj) Böc Böç Böş Bös Böz Bör Böh – – Bök Bög Böğ Böw Böv (Böf) Böp Böb Böm Bön Böň Böl
But Bud Buy (Buj) Buc Buç Buş Bus Buz Bur Buh Bux Buq Buk Bug Buğ Buw Buv (Buf) Bup Bub Bum Bun Buň Bul
Büt Büd Büy (Büj) Büc Büç Büş Büs Büz Bür Büh – – Bük Büg Büğ Büw Büv (Büf) Büp Büb Büm Bün Büň Bül

– M – (Anadolu Türkçesi’nde halk ağzında sınırlı olarak vardır. B/M dönüşümü ile.)
Mat Mad May (Maj) Mac Maç Maş Mas Maz Mar Mah Max Maq Mak Mag Mağ Maw Mav (Maf) Map Mab Mam Man Maň Mal
Mät Mäd Mäy (Mäj) Mäc Mäç Mäş Mäs Mäz Mär Mäh – – Mäk Mäg Mäğ Mäw Mäv (Mäf) Mäp Mäb Mäm Män Mäň Mäl
Met Med Mey (Mej) Mec Meç Meş Mes Mez Mer Meh – – Mek Meg Meğ Mew Mev (Mef) Mep Meb Mem Men Meň Mel
Mit Mid Miy (Mij) Mic Miç Miş Mis Miz Mir Mih – – Mik Mig Miğ Miw Miv (Mif) Mip Mib Mim Min Miň Mil
Mıt Mıd Mıy (Mıj) Mıc Mıç Mış Mıs Mız Mır Mıh Mıx Mıq Mık Mıg Mığ Mıw Mıv (Mıf) Mıp Mıb Mım Mın Mıň Mıl
Mot Mod Moy (Moj) Moc Moç Moş Mos Moz Mor Moh Mox Moq Mok Mog Moğ Mow Mov (Mof) Mop Mob Mom Mon Moň Mol
Möt Möd Möy (Möj) Möc Möç Möş Mös Möz Mör Möh – – Mök Mög Möğ Möw Möv (Möf) Möp Möb Möm Mön Möň Möl
Mut Mud Muy (Muj) Muc Muç Muş Mus Muz Mur Muh Mux Muq Muk Mug Muğ Muw Muv (Muf) Mup Mub Mum Mun Muň Mul
Müt Müd Müy (Müj) Müc Müç Müş Müs Müz Mür Müh – – Mük Müg Müğ Müw Müv (Müf) Müp Müb Müm Mün Müň Mül

333
– N – (Anadolu Türkçesi’nde sınırlıdır. Diğer lehçelerde Y/N dönüşümü ile çıkar.)
Nat Nad Nay (Naj) Nac Naç Naş Nas Naz Nar Nah Nax Naq Nak Nag Nağ Naw Nav (Naf) Nap Nab Nam Nan Naň Nal
Nät Näd Näy (Näj) Näc Näç Näş Näs Näz När Näh – – Näk Näg Näğ Näw Näv (Näf) Näp Näb Näm Nän Näň Näl
Net Ned Ney (Nej) Nec Neç Neş Nes Nez Ner Neh – – Nek Neg Neğ New Nev (Nef) Nep Neb Nem Nen Neň Nel
Nit Nid Niy (Nij) Nic Niç Niş Nis Niz Nir Nih – – Nik Nig Niğ Niw Niv (Nif) Nip Nib Nim Nin Niň Nil
Nıt Nıd Nıy (Nıj) Nıc Nıç Nış Nıs Nız Nır Nıh Nıx Nıq Nık Nıg Nığ Nıw Nıv (Nıf) Nıp Nıb Nım Nın Nıň Nıl
Not Nod Noy (Noj) Noc Noç Noş Nos Noz Nor Noh Nox Noq Nok Nog Noğ Now Nov (Nof) Nop Nob Nom Non Noň Nol
Nöt Nöd Nöy (Nöj) Nöc Nöç Nöş Nös Nöz Nör Nöh – – Nök Nög Nöğ Nöw Növ (Nöf) Nöp Nöb Nöm Nön Nöň Nöl
Nut Nud Nuy (Nuj) Nuc Nuç Nuş Nus Nuz Nur Nuh Nux Nuq Nuk Nug Nuğ Nuw Nuv (Nuf) Nup Nub Num Nun Nuň Nul
Nüt Nüd Nüy (Nüj) Nüc Nüç Nüş Nüs Nüz Nür Nüh – – Nük Nüg Nüğ Nüw Nüv (Nüf) Nüp Nüb Nüm Nün Nüň Nül

– L – (Anadolu Türkçesi’nde yoktur. Diğer lehçelerde Y/L dönüşümü ile çıkar.)


Lat Lad Lay (Laj) Lac Laç Laş Las Laz Lar Lah Lax Laq Lak Lag Lağ Law Lav (Laf) Lap Lab Lam Lan Laň Lal
Lät Läd Läy (Läj) Läc Läç Läş Läs Läz Lär Läh – – Läk Läg Läğ Läw Läv (Läf) Läp Läb Läm Län Läň Läl
Let Led Ley (Lej) Lec Leç Leş Les Lez Ler Leh – – Lek Leg Leğ Lew Lev (Lef) Lep Leb Lem Len Leň Lel
Lit Lid Liy (Lij) Lic Liç Liş Lis Liz Lir Lih – – Lik Lig Liğ Liw Liv (Lif) Lip Lib Lim Lin Liň Lil
Lıt Lıd Lıy (Lıj) Lıc Lıç Lış Lıs Lız Lır Lıh Lıx Lıq Lık Lıg Lığ Lıw Lıv (Lıf) Lıp Lıb Lım Lın Lıň Lıl
Lot Lod Loy (Loj) Loc Loç Loş Los Loz Lor Loh Lox Loq Lok Log Loğ Low Lov (Lof) Lop Lob Lom Lon Loň Lol
Löt Löd Löy (Löj) Löc Löç Löş Lös Löz Lör Löh – – Lök Lög Löğ Löw Löv (Löf) Löp Löb Löm Lön Löň Löl
Lut Lud Luy (Luj) Luc Luç Luş Lus Luz Lur Luh Lux Luq Luk Lug Luğ Luw Luv (Luf) Lup Lub Lum Lun Luň Lul
Lüt Lüd Lüy (Lüj) Lüc Lüç Lüş Lüs Lüz Lür Lüh – – Lük Lüg Lüğ Lüw Lüv (Lüf) Lüp Lüb Lüm Lün Lüň Lül

334
AÇIKLAMALAR
1 Abakı: Bostan / tarla korkuluğu anlamına gelen sözcük köken olarak şeytana veya öcüye benzeyen korkutucu
nesne anlamına gelir. Şeytan anlamına gelen “Abası” sözcüğünün bazı Türk lehçelerindeki farklı bir söyleyişi olan
“Abahı” (S-H dönüşümü ile) aradaki bağlantıyı kurmak için yeterlidir.

2 Abar: Sandal küreği anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen su ile bağlantılı kelimelerin Farsça “Ab”
(Su) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle alakalı kelimelerin neredeyse tamamı su kavramı ile
ilişkilidir. Fakat bu durum istisnai birkaç kısmi benzeşim dışında tamamen tesadüfdir. Sözcüğün kökeni
bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü dönmek, döndürmek, çevirmek,
çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Dikkkatle incelendiğinde hep aynı sonuca varılacaktır. Ses değişimi ile
ortaya çıkan Abarmak (Kürek çekmek) fili de yine döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.

3 Abarmak: “Kürek çekmek” demek olan filin “Mübalağalı davranmak/konuşmak şeklindeki ikinci anlamı aynı
manayı taşıyan Obarmak filinin ses dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. Bu filin kökünde büyüyerek genişlemek,
yayılmak içeriği vardır. Aynı şekilde “Abartmak” fili de Obartmak filinden dönüşerek oluşmuştur.

4 Abazan: Sözcüğün kökeni dişilik ifade eden “Aba” ile alakalıdır. Bu bağlamda “Akazan” sözcüğünün karşıtı bir
manaya sahiptir. Abhaz/Abaza halkı ile herhangi bir alakası yoktur.

5 Abramak: Kelimenin kökündeki ses benzerliğine bakılarak Farsça “Ab” (Su) ile alakalı olduğu yanılgısına
düşülebilecek bir kavramdır. Fakat kelime kökü olan Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep ile bu kökten türeyen kavramlar hep
dönmek, döndürmek, çevirmek, çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır.

6 Abzar: Kırsal kesimde, köylerde ve ilçelerin merkezi olmayan mahallelerinde (hatta şehirlerin kenar
bölgelerinde bile) evler genellikle ahırın üzerine ikinci kat olarak inşa edilir. Yani ahırlar evin altında yer alır.
Böylece hem ahıra ulaşım kolay olur, hem hırsızlığa karşı bir önlemdir hem de kışın ahırın doğal ısısından
yararlanılır. Kimi zamanda evler tek olduğunda ahırlar eve çok yakın bir yerdedir. Her iki durumda da ahırın
kapısı avluya açılır. Bu nedenle Abzar sözcüğü hem ahırı hem de avluyu (her ikisini birden) ifade eden ortak bir
kavramdır.

7 Acay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır. Bunun yerine
kadınlarda “Ana, Aba” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta bazen daha katı
uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ayşe Teyze” gibi) kullanılması uygun bulunmaz. Bu
nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa da yaşça büyük kadınlara “Acay/Açay” diye
hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen “Acayma” ise kadın büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı
hitap etme manasına gelir.

8 Acaylamak: Kendinden yaşça büyük kadınlarla hürmetli konuşmak (“Acay” diyerek konuşmak) demektir. Türk
halk kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

9 Açağ: Gelinin yüzünü açmak için damadın verdiği hediyedir. Asya geleneğinde Bet-Açar (Yüz-Açar) olarak da
bilinir. Damat geline genellikle altın şeklinde Açağ verir.

10 Açal: Sabun özütü (Saponin) bazı bitkilerden çıkarılan köpürücü bir maddedir. Suni köpürtücü olarak temizlik
endüstrisinde kullanılır. Aynı zamanda mukolitiktir, balgam söktürücü özelliği bulunur. Halk kültüründe temizlik
amaçlı olarak kullanıldığı gibi halk hekimliği uygulamalarında yararlanıldığına rastlanır.
11 Açala: Sözcüğün aleni anlamı aslında pek çok yan anlamı da bünyesinde barındıran geniş bir açılıma sahiptir.
Umumi (kamusal), halka açık (publik), faş (herkesçe bilinen) gibi manaları barındırır. Ayrıca “Anonim” (herkese
açık) anlamı da bulunur. Örneğin “Açala Ortaklık” (Anonim Şirket) gibi.

12 Açalamak: Sözcüğün İfşa etmek etmek anlamı pek çok benzer yan anlama sahiptir. Halka arz etmek, umuma
ilan etmek, alenileştirmek gibi…

13 Açalmak: Anadolu halk ağzında “Açılmak” olarak ifade edilen ve çamaşırın (özellikle deterjanla) yıkandıktan
sonra temizlenmesini belirten kavramın doğru söyleniş biçimi olan “Açalmak” fili temizlenmek (kirin açılması)
anlamına geldiği gibi boğazın veya burnun açılmasını, nefesin rahatlamasını da ifade eder.

14 Açara: Sözcüğün birbiri ile bağlantılı ve iki kere anlam kaymasına uğramış farklı üç manası vardır. Asıl anlam
açılarak giden nokta yani “Köşe” dir. Anlam kayması ile ortaya çıkmış olan ikinci mana “Kanatlı kapı” (iki kanadı
olan kapı) demektir. İslamiyetle birlikte bu anlamın değişmesi ile de üçüncü olarak dinsel bir terim olan Zaviye
(küçük tekke) manası oluşmuştur ki, sözcüğün Arapçası da hem köşe hem de tekke içeriğine sahiptir. En son
ortaya çıkmış olan bu “Tekke” anlamının sözcük ile olan bağlantısı ise hem mecazen kapılarını sığınanlara açan
yer ilgisinden kaynaklanır. Hem de tekkelerin genellikle etrafı duvarlarla çevrili ve kanatlı kapıları olan yerler
olması dolayısıyladır.

15 Açıtma: Sözcük genel bir kavram olarak mayalanmayı (fermentasyon) ifade etmek için kullanılır. Özelde ise
Sirke yapımını tanımlar. Acıtmak fili ile olan ilgisi Sirkenin acılığı ile de ilgilidir. Bazı lehçelerde ise Hamur
mayalamayı veya mayalanmış hamuruda ifade eder. Bu bağlamda “Eçitmek” (mayalamak) fili ile de doğrudan
alakalıdır. Ayrıca Aşıtmak/Ajıtmak (döllemek) kavramlarıyla da hem ses dönüşümü hem de anlam açısından ilgisi
bulunur.

16 Açnavur: Sözcüğün kökeni net olmamakla birlikte Türkçe olması yüksek bir olasılıktır. Türkçe okunuşun
Açnağur/Açnawur şeklinde olması daha uygundur. Buradan hareketle “Açna: Maya” sonucuna ulaşılabilir.
Acıtmak/Açıtmak/Eçitmek sözcükleri Türkçe’de mayalamak anlamı taşır. Ayrıca sucuğun soyularak tüketilmesi de
Açmak fili ile alakalıdır.

17 Adaklama: Türk halk kültüründe çocuğun en geç bir buçuk yaşında adaklaması (yürümeye başlaması)
gerektiğine inanılır. Bundan sonra yürüyemeyen çocuklara ruhsal varlıkların (Aza’lar) musallat olduğu
düşünülerek evde tütsüleme veya Alazlama (ateş gezdirme) yapılır. Ayrıca kutlu sayılan bir mekana gidilerek
adak adanır. Kavram “D-Y” dönüşümü ile “Ayak” sözcüğü ile doğrudan ilgilidir. Bu bağlamda çocuğun
ayaklanması için kutsal güçlerle etkileşime geçmeyi anlatır.

18 Adaldaşmak: “Helalleşmek” anlamına gelir. Etimolojik olarak karşılıklı olarak ad alıp vermek demektir. Adın
başkasına verilmesi anlayışı pek çok Türkçe sözcükte görülen bir durumdur. Örneğin “Adamak” sözcüğü adını bir
amaç için ortaya koymak demektir. Yani adın bir başkasına teslim edilmesi aslında mecazen kişinin kendisini
teslim etmesi demektir. Ve yapacağı şeyi bizzat üstlendiğini ifade eder. Adaldaşma sözcüğü de adların
verilmesinin karşılıklı veya birlikte yapılıyor olduğunu anlatmaktadır. Bu bağlamda Yeminleşmek (karşılıklı ant
içmek) manası da bulunur. “Adal” sözcüğün Arapça “Helal/Halal” ile (baştaki H harfnin düşmesi ve L – D
dönüşümü yoluyla) kısmi benzeşimi sözcüğün Türkçe bir kökten kaynaklanıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. Çok
büyük bir olasılıkla geçmişteki biraz daha farklı bir anlamın İslam kültürüne uyarlanması söz konusudur. Bu
önceki anlam ise adlarını birbirlerine vererek söz verme mantığı ile ilgilidir.

19 Adalyol: Arapça kısmi benzeşimle (baştaki H harfnin düşmesi ve L – D dönüşümü yoluyla) Halal-Yol (Helal-Yol)
manası da vardır. Bu bağlamda “Hidayet” anlamına da gelir.

20 Ağalcan: Sözcüğün kökeni dikkate alındığında “ağ ören” veya daha düşük bir olasılıkla “yukarı hareket eden”
anlamı taşır. Evlerdeki zehirsiz örümceği ifade eder. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk Dünyasının bazı
yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Örümcek Adam”ı ifade edecek biçimde anlam kaymasına
uğramıştır.

21 Ağalçı: Sözcüğün “misafr” ve “hastalık” anlamları da bulunur. Bu bağlamda medyumun iletişime geçtiği ruhu
da ifade ediyor olması da muhtemeldir.

22 Ağan: Sözcüğün asıl anlamı olan Ced (ata) ve Totem (hayvan ruhu) dışında kapı, kayanyıldız gibi diğer
anlamları da bulunmakla birlikte kuvvetli başka bir anlam da yaklaşık olarak “Hazreti” manasını karşılayan dinsel
bir saygı sözüdür. (Bu manası “Ağal” ile benzeşir.)

23 Ağarı: Temiz, saf anlamına gelen sözcük “Ğ” düşmesi (veya uzun ünlünün kısalması) ile “Arı” (rafne, saf)
biçimine dönüşmüştür.

24 Ağas: Değişik Türk şive ve lehçelerinde Ağaz/Ağas/As sözcükleri Sansar, Ağaç Sansarı, Gelincik, Kakım gibi
küçük ve yırtıcı hayvanlar için kullanılır. Türkçe sözlüklerde “Kakım” olarak açıklanan As sözcüğünün doğru biçimi
Ağas’dır.

25 Ağgarın: Gerçekte “Ak” ve “Karın” sözcüklerinin bileşik halidir (Akkarın). Penguenlerin karınlarındaki beyazlık
dikkate alınarak halk ağzınca üretilmiş bir kelimedir. Ancak aktarmada orijinal biçim olan “Ağgarın” tercih
edilmiştir.

26 Ağı: Sözcüğün gözyaşı anlamı Ağ/Ak kökü üzerinden Akmak fili ile bağlantılıdır. Ayrıca “Şeref” ve “Servet”
manaları da vardır ki, bunlar da Türkçe Ağa kelimesi ile doğrudan ilgilidir.

27 Ağırşak: Sporcu diski, tekerlek diski gibi anlamları bulunur. Ancak gerçekte iplik eğirmeye yarayan kirmeni
ağırlaştırmak için alt ucuna takılan, tahta, kemik ya da metalden yapılmış, ortası delik yarımküre biçimindeki
nesne demektir. Kelime anlamı ise ağırlaştırıcı şey demektir.

28 Ağış: Sözcüğün asıl anlamı yükseliştir. Ancak bazı Hristiyan Türk topluluklarında Hz. İsa’nın göğe çıkışını ifade
etmek için kullanılır. Ağışmak ise göğe çıkmak demek olduğu gibi kuşların göğe yükselmesini veya buharın
yukarıya doğru çıkmasını da ifade eder.

29 Ağıtmak: Göğe / yukarıya atmak manası bulunur. Okun göğe fırlatılmasını ifade ettiği gibi kuşların göğe
salınmasını da anlatır.

30 Akalay: Alüminyum anlamına gelen kelime “Ak” ve “Kalay” sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır (Ak-
kalay). Ancak aradaki “K” sesinin birisi düşmüştür.
31 Akayaz: Kainat (Kozmoz) anlamına gelen sözcüğün kökeni mitolojiktir. “Ak” ve “Ayaz” sözcüklerinin bileşimidir.
Eski Türk halk kültüründe Ayas Han adlı kişilik bir kış tanrısıdır. Ak sözcüğünün kullanımı gece gökyüzünde
görünen yıldızların oluşturduğu beyazlığın karlara benzetilmesi nedeniyledir.

32 Akazan: Sözcüğün kökeni erillik bildiren “Aka” kavramı ile alakalıdır. Erkek isteyen kadın manası taşır. Bu
bağlamda “Abazan” sözcüğünün karşıtı bir manaya sahiptir.

33 Akrar: Eski Türk halk kültüründe bir tür bereket töreni olup, Alevi kültüründeki “İkrar” ile sonradan
benzeşmiştir. Ancak anlayışın köklerinin İslâmiyet öncesi dönemlere kadar uzandığı anlaşılmaktadır. Arapça
“İkrar” sözcüğü karar verme, kabul etme mânâsı taşır. “İkrar Cemi” adı verilen bu törende kişi kendi rızası ile
nefsâni tutkulardan, aşırı isteklerden, geçici arzulardan vazgeçmeyi ve özünü gerçeğe adayıp doğru yola girmeyi
onaylar. Kişi böylece bir anlamda ruhsal olarak arınmaktadır. Hattâ mecâzen yeniden doğuş olarak algılanır. Aynı
zamanda topluluğa giriş için bir kabul törenidir. Eski Türk halk inançlarındaki “Ak” anlayışının bir sonucu olarak
arınma ve temizlenme ile ilişkili olduğu görülür.

34 Akuna: Sözcüğün kökeni mitolojiktir. Ak ve Ona (Ana) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Ak Ana eski Türk
inançlarında yer alan ve Yaratılış efsanelerinde bahsi geçen Yaratıcı Su Tanrıçasıdır. Henüz hiçbir şey
yaratılmamışken sonsuz suların içinden çıkarak Tanrı Kayra’ya yaratma ilhamını vermiştir. Başka bir efsânede
Tanrı Ülgen’e yaratma emrini vererek sulara tekrar daldığı anlatılır.

35 Ak-Uy: Beyaz Saray (doğrusu Beyaz Ev, İngilizce: “White House”). ABD yönetim binasıdır.

36 Alabuğa: “Ala” sözcüğü karışık renkli olmayı ve bu renklerin ışıldayarak belirmesini ifade eder. Buğa/Buga ise
ejderha manası taşır. Örneğin “Subuğa” kavramı su ejderi anlamına gelir. Alabuğa ise balinayı tanımlamakta
olup büyüklüğünden ve renklerinden dolayı ejderha çağrışımı yapılmaktadır. Ancak pek çok şivede bu sözcük
büyük ırmak balıklarının farklı türleri için kullanılmakta olup hatta kimi zaman tatlısu levreği gibi küçük türlere
dahi isim olarak verilmiştir. Bu bağlamda Alabalık sözcüğü ile de ilişkilidir.

37 Alaçık: 16 çubukla yapılan konik biçimli basit kulübe. Kamıştan vey tahta sırıklardan yapılan etrafı açık basit
bir yapı olarak da inşa edilir. Üstü çulla örtülerek çadır yerine de kullanılabilir.

38 Alama: Alevi kültüründe Hz. Muhammed’in Ali, Fatma, Hasan ve Hüseyin’i al bir aba ile örttüğüne inanılır. Bu
sözcük daha sonra “Al Aba” anlayışı ile ifade edilmeye başlanmıştır. Ancak Alama kavramı köklerini eski Türk
kültüründen almaktadır ve kızarma, kızıl giysi giyinme anlamları barındırır.

39 Alaş: Kazak ve Kırgızlar için pek çok anlam ifade eden bir kelimedir. Kazakların Alaş Han adlı bir ataları
bulunur. Alaş boyunun kurucusu sayılır ve türbesi (Alaş Han Kümbeti) kutlu bir yer olarak kabul edilir. İslâmiyet
öncesi Türklerin savaşırken “Alaş! Alaş!” diye bağırdıkları bilinmektedir (“Alaştamak” fili).

40 Alaşur: Kasvetli hava demek olan sözcüğün oluşumunda iki olasılık vardır. İlk olarak Alaşmak (karışmak)
filinden türemiş olması mümkündür ki, bu kuvvetli bir olasılıktır. İkincisi ise Ala (karışık renk) ve Şur (Çur/Çor
yani cin, ruhsal varlık) kelimelerinin bileşik hali olabileceğidir. Bu durumda eski halk inançlarına dayalı bir anlayış
söz konusudur. “Alaçor” adlı bir varlığın gökyüzündeki havayı karıştırması, rengini değiştirmesi düşüncesinin bir
ürünüdür.

41 Alavgan: Sözcük mitolojik kökenlidir. Kafkas Nart destanlarında bahsi geçen bir kahramanın adıdır. Kadın
avcısı çapkın kişileri tanımlamakta kullanılır.

42 Alazlama: Kimi lehçelerde “Alazdama” olarak da söylenen kelimeyi ve birbiri ile benzer anlamları dolayısıyla
Alazlamak/Yalazlamak ve Alazdamak/Yalazdamak fillerini birlikte değerlendirmek daha uygun görünmektedir.
Kavram ateşten geçirme ve tütsü yaparak veya ateş dolaştırarak hastalıkları tedavi etmek demektir. Bir şeyin
üzerinden alev geçirmeyi anlatır. Al/Hal/Gal bağlantısı da dikkate alınarak Ateş tanrısı Alaz Han ile bağlantılı
olduğu sonucuna ulaşılabilir. Belki de Alaz Han’ın yardımı istenmektedir. Tören başlarken ve tören esnasında
“Alas!” veya “Alaz!” diye bağırılması bunun açık bir göstergesidir. “Alaz” kelimesinin eski Türklerde, İslâmiyet
öncesinde “Amin!” mânâsında kullanıldığı da öne sürülen başka bir görüştür. Bu bağlamda
Alaslamak/Alasdamak (“Alas” diye bağırarak cin kovmak) filinin aslında Alazlamak kavramının başka bir söyleyiş
biçimi olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Ateşin temizleyici ve sağaltıcı bir unsur olduğu inancının bir sonucu
olarak kırmızı bir bez parçası yakılıp hastanın etrafında dolaştırılır. Tören akşam karanlığında yanan ilk ışıkla
birlikte başlatılır. Cansız nesneler aleve tutulur. Canlı varlıkların ise simgesel olarak, değmeyecek bir mesafeden
üzerinden geçirilerek dolaştırılır. Ateşin, kötü ruhları korkuttuğu ve onları kaçırdığına inanılır . Şaman, ardıç veya
başka türden kutsal sayılan bir ağacın parçasını dumanlı ateşin içerisine atarak yakar. Azerice’de hastalanmak
anlamında kullanılan “Alızdamak” sözü de bu anlayışla bağlantılıdır. Anadolu Türkçesi’nde ise “Alazlama”
sözcüğü kızgın demirle dağlamak/yakmak anlamında da kullanılmaktadır.

43 Alda: Hile veya desise manasında kullanılan kelime Türkçe Alt sözcüğünden türemiştir. Hile demek olan “Al”
kelimesinin Türkçe mi yoksa Farsça mı olduğu tartışmalıdır. Fakat kesin olan şey Alda kavramı ile Aldatmak fili ve
ayrıcı bunlardan türeyen, hile yapmak içeriği ile ilgili olmak kaydıyla Ald– ile başlayan diğer kavramların
Türkçe’de aslında “Alt” kavramından türedikleridir. Örneğin; Aldamak filinin aslı Altamak olup karşıdaki kişiyi
alta almak demektir. Dikkatle incelendiğinde aynı sonuca hep ulaşılacaktır. Mesela Aldar/Altar (entrikacı) aslında
karşısındakini alt eden, Aldaşmak/Altaşmak (karşılıklı hile yapmak) ise aslında birbirlerini güreşte veya genel
olarak oyunda karşılıklı olarak alta almak içeriğine sahiptir. Bu konuda Farsça olduğu bile (kırmızı renk anlamı
kesin olarak Türkçe’dir, yalnızca hile/desise manası için) tartışmalı olan “Al” sözcüğüne dayanarak onlarca
kavramı Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak son derece yersizdir. Üstelik “Al” sözcüğü günümüzde Türkçe’de bu
ikinci manası (hile, desise anlamında) kullanılmayıp kavramın kendisinin değilde ondan türeyen sözcüklerin dile
yerleştiği iddiası zaten pek de makul değildir.

44 Aldalmak: Günah işlemek manasında kullanılan kavramın kökeninde aslında kişinin kendisini kandırması
anlamı bulunur.

45 Alışpaz: Kişilerin evlenemeyeceği insanları ifade eder. İslam kültürüyle birlikte “Nikah düşmek” veya tersi
manada “Nikah düşmemek” deyimleri ile de anlatılır olmuştur. Sözcük “Alışmaz” olarak da Türkiye Türkçesi’ne
aktarılabilir. Ancak orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.

46 Alka: Sözcüğün yabani güvercin, gerdan (boyun) ve küpe ve kızıl renk gibi anlamları bulunmaktadır. Nuh
tufanından sonra güvercinin dışarıya salınıp, suların dindiği haberini getirmesi üzerine Hz. Nuh Peygamber
tarafından “alkınması” yani kutsanması ile alakalıdır. Bu öykü yabani güvercinin evcilleşmesi ile de bağlantılıdır.
Sözcük “Karga” ile tezat oluşturur, ki öyküde karga kendisine verilen görevi yerine getirmemiş ve dışarıya
salınınca geri dönmemiştir. Bunun üzerine Hz. Nuh Peygamber bu kuşa “kargımıştır” yani beddua etmiştir.

47 Alkun: Genellikle mitolojik hikayelerde efsane kahramanlarının veya dinsel menkıbelerde kutlu kişilerin
doğdukları günü tanımlamak için kullanılır. Böylesi günlerde sıradışı olayların veya mucizelerin gerçekleştiği
inancı çok yaygındır.

48 Almana: Savaş Tanrıçası’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ana” sözcüklerinin bileşiminden oluşur.

49 Almata: Savaş Tanrısı’nın adıdır. Gerçekte “Alma” ve “Ata” sözcüklerinin bileşiminden oluşur.

50 Alnamak: Kaynaklarda ufka bakmak, gözetlemek şeklinde açıklanan bu kavram gerçekte eli alna götürerek
ufka doğru bakmaktır. Kelimenin kökünde alın sözcüğü bulunur. Sözcüğün ikinci anlamı ise dikkatsizlik etmektir.

51 Alvar: Sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Almak filin emir kipi “Al” ile Vermek filinin emir kipi “Ver”
(Ber/Ver/Var/Bar dönüşümü ile) sözcüklerinin bileşiminden oluşmuştur (Albar/Alvar). Diğer bir olasılık ise
sözcüğün ikinci kısmının Barmak/Varmak (ulaşmak, erişmek) filinden türemiş olmasıdır.

52 Aman: Fena, şerir, zorlu gibi anlamları bulunan sözcüğün Arapça “Aman” ile ilgisi yoktur. Biçim benzerliği ve
dolaylı yan anlam benzeşmesi tamamen tesadüfdir. Türkçe Yaman sözcüğündeki “Y” harfnin kaybolması ile
ortaya çıkmıştır.

53 Ana: “Valide” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. İlk kez Hititçe’de kaydedilmiş
olması Hititçe (Hint-Avrupa kökenli) olduğunu göstermek yeterli değildir. Hint-Avrupa kökenli dillerde “An”
kökünden türeyen Valide (insanı doğuran kadın) manasında sözcüklere rastlanmaz. Tam aksine Türkçe kökenli
dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer söyleyişlerle yer alır. Hititçe’ye çevre kültürlerden geçmiş
olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Gerçekte Hatti (Eti)’ler, Hititler Anadolu’ya gelmeden önce de var olan sonra
Hititler ile kaynaşan bir toplumdur. Ve bu topluma dair edinilmiş bilgiler yeterli değildir. Dillerinin kökeni
hakkında yeterli kaynak yoktur. Üstelik bu durumların hiçbirisi olmasa dahi sözcük en iyi köken uyumunu Türkçe
ile göstermektedir. Anlayış gücü ve zihinsel yeteneklerle de ilgili bir kökten gelir. Eski Türkçe’de Ög/Ök sözcüğü
anne demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu kelime eğitmek ve zihinsel faaliyetlerle ilgili kavramlar türetir.
Örneğin; Öğretmek fili gibi. Benzer bir durum “An” kökü içinde geçerlidir. “Ana” kelimesinin türediği bu kök zihin
ve idrak ile ilgili kelimelere de kaynaklık teşkil eder. Mesela Anlatmak fili bu kökten türemiştir. Bu bağlamda ana
insana ilk kez birşeyler anlatan kişidir. Ayrıca Anmak fili ile bağlantısı dikkate alındığında “Ana” kök anlamı olarak
adı anılan kişi demektir. İstisnalar hariç insan belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Tıpkı Anadolu
Türkçesi’nde olduğu gibi Çuvaşça’da da “Anne” biçimine dönüşmüştür. “Anya” biçimiyle Macarca’da yer alır.
Benzeri bir açıklama için Bkz. Ata.

54 Andamak: Yemin etmek manası taşıyan sözcüğün ikinci anlamı “dikkat etmek”tir. Dolayısıyla yeminin dikkatle
korunması gereken bir kavram olduğu bağalantısı da dolaylı olarak kurulabilir.

55 Andaz: Genel olarak hayvanların (at, eşek, öküz) çektiği araçlara bu ad verilir. Örneğin; kağnı, soku (büyük
havan taşı), saban, değirmen taşı gibi. Sözcük hayvan manası barındıran Aň/Ang kökünden türemiştir.

56 Arak: Rakı, damıtılmış içki, pirinç rakısı gibi anlamları bulunur. Sözcüğün kökeninin Arapça ile zorlama
ilişkilendirilmesi tamamen yersiz olup Türkçe Ayramak (alkolü ayrıştırmak) filinden türeyen Ayrak sözcüğünün
farklı bir söyleniş biçimidir. Türkçe Ayran, Araz (süt likörü) gibi kelimeler hep aynı kökten gelmektedir. Buradan
hareketle “Rakı” kelimesinin de baştaki “A” harfnin düşmesiyle “Arakı” söylenişinden türediğini tespit etmek
mümkündür.

57 Aravut: Yeraltındaki büyük denizde yaşadığına inanılan efsanevi devasa balıktır. Ağzı gırtlağının altında, gözü
ise ensesindedir. Belkemiği ters çevrilmiştir. Zincirlerle bağlı tutulur. Başını ve vücudunu oynatınca depremler
olur, tufanlar kopar. O her kıpırdadığında yer titrer. Alt çenesi yere, üst çenesi göğe değer. Çenelerinden biri yazı
ve sıcağı, diğer çenesi ise kışı ve soğuğu getirir.

58 Arcan: Sanskritçe’den Türkçe’ye geçen bu sözcüğün farklı Türk lehçelerinde su ile ilgili farklılaşmış anlamları
vardır. Maden suyu, termal su, kaplıca, ılıca, su kaynağı bunların en başta gelenleridir. Hatta Altay kültüründe
“Arcan İyesi” (su kaynağının koruyucu ruhu) anlayışına dahi rastlanır. Sözcük Arjan/Arajan/Aryan biçimlerinde de
yazılır.

59 Arçımak: Manevi temizlik için tütsü yapılıp, ateş yakılarak kötü ruhların kovulmasıdır. Genellikle kokulu veya
yıldırım çarpmış ağaçların parçaları kullanılır. Bu kokunun ağacın içindeki iyi ruhun bir sonucu olduğu düşünülür.

60 Arı: Sözcüğün bal yapan böcek (Arapça En-Nahl, İngilizce Bee) anlamı kesinlikle Türkçe olup Aramak fili ile
ilişkilidir. Saflık, temizlik, rafnelik bildiren ikinci anlam ise Hint-Avrupa dillerindeki “Ari” kelimesi ile ilişkilendirilir
ve gerçekten de en kuvvetli hatta şimdiye dek yapılmı tek tutarlı izahat da budur. Bu kökün Hint-Avrupa kökenli
olduğunde neredeyse hiç şüphe yoktur. Örneğin Batı dillerindeki “Aryan” Farsça’daki “İran” kavramları bu kelime
ile ilişkilendirilir. Bu sözcük Türkçe’ye Sanskritçe (Eski Hintçe) üzerinden geçmiş olsa dahi büyük bir uyum
sağlamış ve kökleşmiştir. Çünkü Türkçe’de bazen görüldüğü üzere “Ğ” ve peşindeki sesli harfn düşmesi (ya da
başka bir yaklaşımla “Ğ” kullanılmayan lehçelerde uzun ünlü harfn kısalması) ile temizlik bildiren “Ağ” kökünden
gelen Ağar > Ar ve fil biçimindeki Ağarmak > Armak sözcükleri ile de örtüşür. Buradaki ses düşmesi Türkçe’de
kesinlikle rastlanan ve bilimsel olarak sınıflandırılmış bir ses olayıdır. Tek bir örnek vermek gerekirkse
mitolojideki Orta Asya kültüründe “Ağar Toyun” olarak anılan tanrının adı Kuzey Türklerinde “Ar Toyon” olarak
bilinir. Dolayısıyla “Ağarı” kelimesi de Türkçe’de “Arı” kavramına denk düşer. Buradan ulaşılacak sonuç, temizlik,
saflık bildiren “Ağar/Ağarı” kelimelerinin Türkçe olduğu ve Hint-Avrupa kökenli “Ari” sözcüğüne sonradan
etkileşimle benzediği veya ses düşmesi ile benzeşimin tamamen tesadüf olduğudur. Türk dillerindeki “Ağar” ile
başlayan sözcükler bu durumu destekler niteliktedir.

61 Arkay: Türk dillerinin büyük bir kısmında Arkay/Erkey/İrkey sözcükleri “Naz” anlamına gelir. Aynı şekilde
Arkayın/Erkeyin/İrkeyin kelimeleri de nazlı demektir.

62 Arkırmak: Diğer tarafa geçmek veya karşıya geçmek olarak verilen ilk anlamın yanında “Çaprazlamak” manası
da bulunur. Irmağı salla geçerken dümdüz değil de akıntını etkisiyle kayarak çaprazlama gitmek de bu fille ifade
edilir.

63 Arlamak: Temizlemek manasında kullanılan sözcüğün doğru söylenişi “Ağarlamak” biçimindedir. Ses düşmesi
ile aradaki “Ğ” (veya uzun “”) kaybolmuştur. Farsça “Ar” (edep) ile bir ilgisi yoktur. Bu filden türeyen Arlanmak
ve Arlatmak filleri için de aynı ses olayı geçerlidir ve orijinalleri Ağarlanmak ve Ağarlatmak olup tamamen
Türkçe’dirler.
64 Arsamak: Diş göstermek veya sırıtmak anlamındaki fil bugüne kadar kökeni bir türlü izah edilemeyen ve
başka dillere atıf yapılmaya çalışılan “Arslan” sözcüğünün de kökenini oluşturur. Oysaki “ –lan” eki Türkçe’de peç
çok hayvanın adının oluşumunda işleve sahiptir (Kaplan, Sırtlan, Yılan, Baklan, Aplan, Barslan, Caylan, Yamlan,
Tulan, Tazlan, Şulan, Kulan, Bavurtlan, Pulan, Çaplan, Tarlan, Tonuzlan, Bolan). Üstelik “Ars” kelimesi Türkçe’de
gelincik (hayvan) manasına gelir ve yine keskin dişleri bulunan bir canlıdır.

65 Arsanmak: Nazar değmek şeklinde ikinci bir anlam daha bulunmaktadır. Türk mitolojinde “Arsan Dolay” adlı
açgözlü kötü bir ruh bulunur. Sınırsız servete sahiptir. Kötü ruhların bir kısmının önderi konumundadır. Boynuzlu
ve sakallıdır, gölgesi yoktur. Kocaman (veya devasa) bir köpeği vardır. Bu mitolojik bağlantı üzerinden Arsanmak
filindeki nazar değmek anlamının aynı zamanda bir açgözlülüğü ve biriktirme hırsını ifade ettiği, haset etmeyi
anlattığı sonucuna da ulaşılabilir.

66 Asar: Çadır anlamına gelen bir sözcüktür. “Asmak” fili ile alakalı görünür. Ayrıca mitolojide mecazen tanrıların
yaşadığı “Gökyüzü” demektir. Türklerde ve Moğollarda göğün büyük bir çadır olarak algılanması fkrinin bir
başka örneğidir. Çok-tanrılı dinlerin neredeyse tamamında tanrılar topluluğunun insanlardan uzak bir yerde
(genelde göklerdeki bir dağda) yaşadığı inancı yaygındır. İskandinav mitolojilerinde dahi benzer bir sözcükle
“Aesir” şeklinde tanrılar topluluğunu ifade eden kavramla olan ilişkisi ise net olmamakla birlikte, etimolojik
bağlantı uzak görünmektedir. İskandinav kültürüne Türklerden geçtiği veya tam tersine sözcüğün kuzeyli Avrupa
kavimlerinden alındığı yönünde acele kararlar vermek doğru değildir. Yine benzer biçimde “Asarı” sözcüğü de
Tibetçe’de göksel tanrıları tanımlamakta kullanılır. Moğolca ile coğraf ilişkisi bulunan Tibetçe’deki bu sözcüğün
bağlantısı da henüz belli değildir.

67 Ata: “Baba” anlamına gelen sözcüğün Türkçe kökenli olmadığı iddiası yanlıştır. Hint-Avrupa kökenli dillerde
“Ad/At” kökünden türeyen Baba/Peder (insanın soyundan geldiği kişi) manasında sözcüklere rastlanmaz. Tam
aksine Türkçe kökenli dilerde ve hatta komşu kavimlerin dillerinde benzer söyleyişlerle yer alır. Sözcük en iyi
köken uyumunu Türkçe ile göstermektedir. Birlik ve üreme ilgili bir kökten gelir. Eski Türkçe’de Oğ/Og/Ok
sözcüğü baba demektir ve aynı zamanda bir kök olan bu kelime türeyiş ile ilgili kavramlar türetir. Örneğin;
Oğamak (yaratmak) fili gibi. Benzer bir durum “At/Ad/Ay” kökü içinde geçerlidir. “Ata” kelimesinin türediği bu
kök türeyiş, yaratılış ile ilgili kelimelere kaynaklık teşkil eder. Mesela Ayamak (yaratmak) fili bu kökten
türemiştir. Bu bağlamda ata insanın türeyişinin müsebbibi olan kişidir. Ayrıca Ad kavramı ile bağlantısı dikkate
alındığında “Ata” kök anlamı olarak insana adını veren kişi (veya adı alınan kişi) demektir. İstisnalar hariç insan
belleğindeki “Anı”larda yer alan ilk canlıdır. Yakutça’da ve Çuvaşça’da “Atte” biçimine dönüşmüştür. Adda
kelimesi Sümerce’de soyundan gelinen kişi, yani baba demektir. “Atya” biçimiyle Macarcada yer alır. Benzeri bir
açıklama için Bkz. Ana.

68 Atkarmak: Fiilin Arapça üzerinden aktarılan bir kavramla türetilen Osmanlıca karşılığı olan “Siyaset yapmak”
deyimi de ilginç bir kökensel anlam benzerliğine sahiptir. Arapça’da “Siyaset” sözcüğü aslında at eğitimi manası
taşır. Aynı kökten gelen Seyis kelimesi de at eğiticisi demektir. Türkçe’deki Atkarmak fili de benzer bir biçimde At
kökünden türemiştir ve geçmiş çağlardaki anlamı büyük olasılıkla at eğitimi veya at idaresi içeriğine sahiptir.

69 Atyolu: Sözcüğün geçmişteki anlamı atların gidip gelirken oluşturduğu iz nedeniyle ortaya çıkan yol, yani bir
tür patikadır. Günümüzde ise atlıların da trafkte gezebildiği bazı Asya ülkelerinde yolların atlara atlara ayrılmış
olan şeritleri ifade eder.
70 Avar: Rüzgar hortumu anlamına gelen sözcüğün ve bu kökten türeyen hava ile bağlantılı kelimelerin
Arapça/İbranice kökenli “Ava/Awa” (Hava) ile ilgili olduğu düşünülebilir. Gerçekten de bu kökle alakalı
kelimelerin bazıları hava kavramı ile ilişkilidir. Fakat bu durum tamamen tesadüfdir ve sözcüğün kökeni
bütünüyle Türkçe’dir (Ural/Altay bağlantılıdır). Ap/Ab/Av/Ev/Eb/Ep kökü dönmek, döndürmek, çevirmek,
çevrilmek, kıvrılmak anlamlarını barındırır. Ses değişimi ile ortaya çıkan Avarmak (Değirmen döndürmek) fili de
yine döndürülerek kullanılan bir aracı ifade etmektedir.

71 Avay: Türk kültüründe büyüklerle konuşulurken büyüğün adının yüzüne söylenmesi ayıp sayılır. Bunun yerine
erkeklerde “Ata, Ağa” gibi akrabalık belirten sözcüklerin kullanılması gerekir. Hatta bazen daha katı
uygulamalarda ismin bir tamlamanın içerisinde bile (örneğin “Ahmet Amca” gibi) kullanılması uygun bulunmaz.
Bu nedenle konuşan kişiyle arasında bir akrabalık bağı bulunmuyor olsa bile büyük erkeklere “Abay/Avay” diye
hitap edilmesi tercih edilir. Aynı kökten türeyen Avayma ise erkek büyüğe karşı adını telaffuz etmeden saygılı
hitap etme manasına gelir.

72 Avaylamak: Yaşça büyük erkeklerle hürmetli konuşmak (“Abay” diyerek konuşmak) demektir. Türk halk
kültüründe büyüğün adı yüzüne söylenmez. Saygısızlık olarak algılanır.

73 Avlu: Hangi dile ait olduğu bilinmeyen, hangi kökenden kaynaklandığı ispatlanamayan, pek çok iddianın öne
sürüldüğü, farklı pek çok dilin köken olarak gösterildiği bir sözcüktür. Söyleyiş farkları ile Köy (Avul/Awul), Ön
bahçe (Avlu/Awlu) veya hayvan barınağı (Ağıl) anlamları taşıyan kelimelerin aynı kökten mi geldikleri, aynı
kelimenin farklı söyleyiş biçimlerinin ortaya çıkışı ile anlamlarının farklılaşmış mı olduğu, yoksa farklı dillerdeki
benzer kelimelerin benzerlikleri nedeniyle birbirlerinin yerine mi kullanıldığı belli olmayıp hepsi birbirine
karıştırılmış durumdadır. Ağal/Ağıl/Ağul/Awul/Avul ve Avlu/Awlu/Ağlu/Ağula/Awula/Avula/Avla söz dizisi ile
Ayıl/Ayul kelimeleri için Farsça, Yunanca, Ermenice ve Moğolca, Türkçe hatta Arapça kökenli olduğu iddiaları
ortaya atılmış ve bu dillerdeki kullanımları gerekçe olarak gösterilmiştir. Hatta gülünç denecek bir biçimde
Arapça “Aile” kelimesi ile dahi ilişkilendirilmiştir. Kesin olan bir şey varsa bu iddiaların hiçbirinin ispatlanamamış
olduğudur. Bu nedenli Türkçe’ye de en az diğer diller kadar aittir. Yukarıda sıralanan sözcük dizilerinin
tamamındaki Türkçe köklerde etrafını çevirmek manası vardır. Şu ana kadar yapılmış en tutarlı açıklama da
budur. Üç sözcüğün veya üç anlamın üçü de Türkçe’dir.

74 Avrama: Tekerlekli sandalye demektir. Evremek/Avramak (dönmek) filinden türemiştir. Asıl anlamı “dönüş”
demektir. Avramak filinin kurtarmak anlamı da tekerlekli sandalye ile uyumludur. Avrama/Avraba kavramı
tekerleğin dönüşü ile alakalıdır ve “Araba” sözcüğünün de kökenini oluşturur. Araba kelimesinin kökeni hakkında
onlarca tutarsız, saçma, dayanağı olmayan iddia türetilmiş ve özellikle de Arapça bir köke bağlanmaya
çalışılmıştır. Buna karşın Arapça’da kelime kökünde hareket edişle ilgili bir anlama rastlanmadığı halde ısrarla
sözcüğün Türkçe olmadığı ispatlanmaya çalışılmıştır. Oysaki açıklama çok basittir; Avrama/Avraba/Araba
dönüşümünde görüleceği üzere Av/Ev kökü Türkçe’de dönüş, hız ve hareket ediş bildirir. “Avraba” sözcüğü
katışıksız Türkçe olup dönen nesne anlamı içerir. Eski çağlarda arabaların tekerleklerinin (örneğin kağnılarda
olduğu gibi) yeterince büyük olduğu dikkate alınırsa gereksiz yere başka dillerde gülünç kökenler arama
çabalarına da lüzum kalmayacaktır. “Ara” ve “Araç” sözcükleri ile aynı kökten geliyor olmasını da tesadüf olarak
görmek yine başka bir gerçeği göz ardı etmeye çalışmaktır.

75 Avran: Pide fırını manasına gelen sözcük aslında tam olarak ejderha demektir. Ağzını açmış olarak atılan
herşeyi (yakılan odunları, pişmek için içeri kürekle sürülen hamurları) yutan bir ejderhaya benzetilen pide fırını
aynı zamanda içerisinde görülen kızıllıklar nedeniyle ağzından ateş saçma motif ile de tutarlılık gösterir.

76 Avru: Türkçe’deki Ağrı sözcüğü ile doğrudan bağlantılıdır. Hatta sözcüğün farklı bir söyleniş biçimidir. Ancak
anlam genişlemesi ile “Hastalık” manası taşır olmuştur. Bu nedenle orijinal söyleyiş biçimi korunarak sözlüğe
dahil edilmiştir.

77 Avzarmak: Sözcüğün doğru biçimi Ağzarmak olmalıdır. Avzar/Awzar/Ağzar kelimesi Yular demektir.
Dolayısıyla “Yönlendirmek” olarak verilen mana bu düzeltme ile aslında Yuları kullanarak hayvanı
yönlendirmek/idare etmek şeklinde olacaktır.

78 Ayalar: Hayırsever ruhların veya meleklerin genel adıdır. Çoğunlukla gökyüzünde yaşarlar. 17 farklı iyicil ruh
kategorisinin tamamını anlatır. Bu ruhlar yeryüzündeki tüm yaratıcılığın, bereketin, sevginin ve sevincin
kaynağıdırlar. Ayamak (kayırmak, korumak) fili ile aynı kökten gelir. Aya kelimesi Moğolca’da iyilik, müzik, ezgi
anlamını da içerir. Karşıtı “Azalar”dır.

79 Ayamak: Türkçe’deki en çok anlama sahip olan fillerden birisidir. Seyahat etmek, yaya yürümek, lakap
takmak, merhamet etmek, beste yapmak, hürmet etmek, doğan çocuğu korumak, himaye etmek gibi pek çok
manayı bünyesinde barındırır. Ayak sözcüğünün kökeni de bu fildir.

80 Ayat: “Avlu” (ön bahçe) demek olan sözcüğün Farsça olduğu iddiası yetersiz bilgiye dayalıdır. Tersini öne
sürecek Türkçe kökenli olduğu iddiasının da elbetteki ispatlanması gerekir. Fakat bununla ilgili de yeterli veri
mevcut değildir. Türkçe Ay kökünün içerisinde bir yerin etrafını çevirmek manası da bulunmaktadır. Sözcük
“Hayat” olarak da söylenir.

81 Ayavgan: Kafkas kültüründe doğayı koruma haftası (21-28 Haziran) olarak kutlanır. “Ayav” sözcüğü merhamet
ve doğumun ilk haftası anlamları taşır. “Ayanmak” fili merhamet etmek ve Ayavçan ise merhametli demektir.

82 Ayazma: Türkçe’de Zemheri veya Zemheri Gecesi anlamına gelir. Rum / Yunan kültüründen geçen
“Hagiasma/Hajasma” sözcüğü Türkçe okunuş kolaylığına uygun olarak Ayazma şeklinde telaffuz edilmiştir.
Rumca’daki bu kelime içmece, şifalı su, kutsal çeşme suyu manası taşır.

83 Ayımak: Dehşet duymak, paniklemek, korkmak gibi anlamlara gelen fil Türkçe’deki “Ayı” sözcüğünün de
kökenini oluşturur.

84 Aylanu: Bir kişinin başkasının yerine ölmeyi kabul etmesidir ve en yetkin örneği Deli Dumrul öyküsünde yer
alır. Azrail’e Deli Dumrul’un yerine canını vermeyi karısı kabul eder. Anlatılan insanın ne kadar özveri ve erdem
sahibi olduğunun ilahi güç tarafından ölçülmesidir. İnsanın gerektiğinde ailesi uğruna canından vazgeçip
geçemeyeceği sınanır.

85 Ayna: Civar, etraf demektir. Bu ilk mana Aynamak (dönmek) ve Aynalmak (çevrilmek) filleri ile aynı kökten
gelir. Sözcüğün “Şeytan Yuvası” anlamı yalnızca Farsça kökenli Ayna (yansıtıcı nesne) kavramının gizemli veya
büyülü bir nesne olarak görülmesi ile ilgili değil, aynı zamanda Türk mitolojisindeki (ve tamamen Türkçe kökenli)
Azna/Ayna (Şeytani varlık) sözcüğü ile de doğrudan bağlantılıdır.
86 Ayoz: Aziz, evliya, ermiş anlamına gelen bir kelimedir. Etimolojisi eldeki verilerle tam olarak tespit edilememiş
olmakla birlikte Moldavca veya yakın kültürlerden Grekçe (Yunanca) etkisiyle Türkçeleşmiş olduğu kanaatine
varılabilir. “Hagios/Ajos” sözcüğü Rum/Grek kültüründe kutsallık bildirir. Örneğin: “Hagia Sophia” (Ayasofya)
kelimesi Azize Sofya demektir.

87 Ayrak: Özelde “Alkol” genel olarak ise damıtılmış sıvı, ayrıştırılmış süt ürünü gibi anlamları bulunur. Türkçe
Ayramak (ayrıştırmak) filinden türeyen kelime “Arak” (rakı) sözcüğüne de kaynak teşkil eder. Türkçe Ayran, Araz
(süt likörü) gibi kelimeler hep aynı kökten gelmektedir.

88 Aytar: Ultimatom anlamına gelen kelimenin Anadolu Türkçesi’nde günlük dilde birisine çok kızmak,
sinirlenmek, terslenmek manasında “Atar yapmak” veya “Atarlanmak” biçimlerinde kullanılan “Atar” kavramı ile
ilgisi bulunmaktadır. Hatta basit bir ses dönüşümü ile aynı sözcükler olduğu bile rahatlıkla söylenebilir. Ayrıca
Asya Türkçesi’ndeki “Aydar” kelimesi davet anlamına geldiği gibi nezaketsiz söz / davranış manası da içerir.
“Aydarlamak / Aytarlamak” ise ültimatom vermek, davet etmek, nota (uyarı) vermek, celp göndermek gibi
anlamlara sahiptir.

89 Ayzıt: Güzellik tanrıçasıdır. Bir anlamda Yunan/Grek kültüründeki Venüs’e (Roma mitolojisindeki Afrodit’e)
eşdeğerdir. Ancak kendine özgü özellikleri vardır. Ongunu (totemi) kuğudur. Kuğular bu nedenle kutsal sayılır ve
dokunulmaz. Gümüş tüylü bir kısrak biçimine bürünebilir ve gökten yeryüzüne bu şekilde iner. Ormanlarda
dolaşmayı sever. Ak bir kalpağı (başlığı), çıplak omuzlarında ak bir atkısı vardır. Ayzıt’ın kızları vardır. Onlar da
kuğu kılığına bürünebilirler. Ayzıt’ın kızları büyülü beyaz bir tülü giyindiklerinde kuğuya dönüşürler. Kelime
anlamı Ay gibi parlak olan demektir.

90 Azak: Yaklaşık 75 santimetrelik bir ölçüdür. Kavram “Ayak” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir (“Y-Z”
dönüşümü ile). Ancak burada kastedilen bir ayak ölçüsü değil, adım ölçüsüdür.

91 Azalar: Yeraltındaki karanlık yurtlarında yaşadığına inanılan kötücül ruhların ve kötü varlıkların tamamına
verilen bir addır. Oyratlar’da 13 farklı kötücül ruh kategorisinin tamamını anlatır. Azar sözcüğü de yine bu
kavrama bağlıdır ve Azarlamak fili de buradan türemiştir. Bir insanı Azarlamak (kızgın bir biçimde kötü veyâ sert
sözler söylemek) aslında onun üzerine kötü ruhları çağırmak mânâsı kötü ruhları göndermek demektir. Eski
Moğolca Ad/Ada, eski Türkçe Ada/Aza sözcükleri tehlike ifâde eder. Azman kelimesi vahşî hayvanları tanımlar.
Karşıtı “Ayalar”dır.

92 Azar: “Azeri” Türklerini tanımlamak için kullanılır. “Hazar” sözcüğündeki “H” harfnin düşmesiyle oluşmuştur.
Tarihte yaklaşık olarak aynı bölgede yaşamış bir Türk kavmi olan Hazar’ların adından kaynaklanır. Hazarı/Azarı
söyleyişi daha sonra “Azeri” biçimin almıştır. Ülkenin adından ise Hazarya/Azarya biçiminde bahsedilir.

93 Azdağan: Fars kültüründeki Ajdaha/Azdaka (Ejderha) ile doğrudan alakalı olduğu açıktır. Kavramın etkileşimle
belirli bir oranda Türkçeleşmiş olduğu söylenebilir. Türkçe Aç/Aş/Aj/Az kökü (Aşmak, Azmak, Aç) ile de uyumlu
görünmektedir.

94 Azmıç: Halk inancında bir yol cinidir. Aldatıcı bir yaratıktır. Tek başına yola çıkan insanları kandırıp götüren ve
kaybeden kötü ruhtur. İnsanları kandırmak için her türlü kılığa girer. Bir insana en sevdiği kişi veyâ yakınları
(akrabaları, dostları, arkadaşları) gibi gözükebilir. Tanıdığı birisinin sesiyle yolcuya seslenir. Eğer bu sesi duyan kişi
geriye dönüp bakarsa onu alır götürür ve kaybeder. Böylece insanları peşine takıp azıtarak (yolunu şaşırtarak),
dağa, uçuruma, ırmağa götürüp, buralara düşürerek ölmesine neden olur. Sözcük anlamı yol şaşırtan ve bırakıp
kaçan demektir. Azdıran yani yoldan çıkaran anlamına gelir. Anadolu’da Azıtmak fili, ıssız bir yerde bırakıp
kaçmak demektir. Örneğin; “Köpeği azıtmak” gibi.

95 Aznamak: Küfretmek olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytanın adını söyleyerek sövmek
demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi.

96 Bağatur: “Kahraman” anlamına gelen Türkçe/Moğolca kökenli sözcük Farsça’da Bahadır biçimine dönüşerek
Türkçe’ye tekrar geçmiştir. Türk ve Moğol dillerinde onursal bir unvandır. Cengaverler, komutanlar ve destan
kahramanları için kullanılır. Örneğin Moğolya’nın Başkenti Ulanbatur (Ulağan Bağatur)’un adının anlamı “Kızıl
Kahraman” demektir. Bu isim her ne kadar sosyalist rejim tarafından koyulmuş olsa da, Moğol târihiyle de
bağlantılıdır. Slav kökenli dillere de değişik söyleyişlerle geçmiştir.

97 Bağbagay: Megachiroptera (Büyük yarasalar) türü yarasalar için kullanılan bir sözcüktür. Bazı şivelerde ise
türü ne olursa olsun Kara Yarasaları tanımlar. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk Dünyasının bazı
yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Yarasa Adam”ı ifade edecek biçimde anlam kaymasına
uğramıştır. “Bavbagay/Bawbagay” olarak da söylenir. Sözcüğün ilk kısmı Bağlanmak fili, ikinci kısmı ise
Bağa/Baga (örtü, kabuk) sözcüğü ile ilgili görünmektedir.

98 Bağılçak: Beşikteki çocuğun düşmemesi için üzerinden geçirilen ipliğe, salıncağın önüne bağlanan sicime veya
küçük çocukların ayağını annesinin / babasının ayağına bağlayan önlem ipine verilen isimdir. Daha sonra anlam
kayması/genişlemesi ile “Emniyet kemeri” manasındak kullanılır olmuştur.

99 Bahça: Anadolu Türkçesi’ndeki Bahçe (Azerice Bağça) sözcüğünün kökeni Farsça’daki “Bağ” (üzüm bahçesi)
sözcüğü ile ilişkilendirilir. Ancak “Bağ” kelimesinin de Türkçe’den Farsça’ya geçmiş olması olasılığı asla dikkate
alınmamaktadır. Türkçe-Moğolca kökenli “Bağamak” fili duvar örmek, bir yerin etrafını çevirmek manalarına
gelir. Ayrıca “Bağ” sözcüğü Farsça olsa bile “Bakça/Bahça/Bağça” kelimesinin Türkçe’de tamamen bağımsız
olarak “Bağ/Bak” kökünden türemiş olma olasılığı çok yüksektir. Çünkü bu sözcüğün farklı söylenişlerle
neredeyse tüm Türk dillerine Farsça’dan geçmesi mümkün görünmemektedir. Mantıklı olan daha eski
dönemlerde tek bir kaynaktan (Ana Türkçe’den) tüm lehçe ve şivelere yayılmış olmasıdır. Etrafı bağlanarak
çevrilen yer veya bakılarak korunan yer anlamı Türkçe’ye daha yakın durmaktadır.

100 Bahşı: Değişik Türk lehçelerinde Baksı, Bahçı, Bağşı, Bahsı, Bahşi, Bagşi, Bahçı olarak söylenen kelime
destan anlatıcısı, kam (şaman), büyücü mânâlarında kullanılır. Aslında Kam (şaman) kavramından bile daha geniş
kapsamlıdır. Bilge, öğretmen, saz şairi, şaman, ozan, ermiş, halk hekimi, efsuncu, falcı, kahin anlamlarının
tamamını tek başına bünyesinde barındırır. Bunlar ilerleyen çağlarda ayrışıp farklı toplumlara göre değişen bazı
kısımlar içerik dışı kalmıştır. Halk ozan (âşık, müzisyen) yönü de kimi zaman ön plana çıkabilir. Geleneksel
yöntemlere dayalı halk hekimliği yapabilir, bitkisel ilaç hazırlayabilir. Büyülü sözlerle kötü ruhları kovar. Türk
söylencelerinde Irkıl Ata ilk bakşıdır. Budizm ve Lamaizm ile birlikte Budist Rahip ve Lamaist Rahip anlamlarına
da genişlemiştir. Her boyun bahşıları, halk destanlarını kuşaktan kuşağa aktarmışlardır. Çince kökenli bir sözcük
olduğu yanlış bir tespittir. Çince’de benzeşen kelimeler bulunmakla birlikte hangi dilden diğerine geçtiği net
olmadığı gibi belirli bir oranda ortak kökleri bulunan dillerdeki bu tür benzerliklerin de bulunması doğaldır.
Üstelik bu türden benzerliklere sahip kelimelerin etkileşimle biçim veya anlam kaymasına uğraması da sıklıkla
rastlanan bir durumdur. Türkçe Bak/Bag/Bağ/Bah kökünden türemiştir.
101 Bakalamak: Bağa > Baka kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru kabuklarını
ya da derilerini tanımlar. Ayrıca bazen bu hayvanların adı olarak da kullanılır. Bakalamak/Makalamak fili de
kaplumbağa gibi sürünmeyi anlatır ve genelde de bebeklerin emeklemesini ifade eder.

102 Balmak: Duvar örmek manasındaki filin kökeni ile ilgili iki izahat yapılabilir. İlk olarak Bal/Pal kökü Türkçe’de
koyu, kıvamlı akışkanlık bildirir. “Bal” sözcüğü arının ürettiği tatlı koyu akışkan besini tanımlar. Pal kelimesi ise
çamur manası taşır. “Balık” kavramı da yine sıvının veya çamurun içinde hareket eden canlı demektir. Çok büyük
olasılıkla kelime erken dönemlerde çamurun içine saklanan ırmak balıklarını tanımlamak için kullanılmıştır. Yeri
gelmişken ifade etmekte fayda vardır ki, burada bahsedilen sözcüklerin tamamı (Balmak, Bal, Balık) Türk-Moğol
dilbirliğine aittir. Moğolca’dır diye atılamayacakları gibi bu dilbirliğinden başka bir yerde köken aramak da balığın
suya ait olmadığını söylemek kadar gereksiz bir tartışmadır. İkinci olasılık ise Türkçe’de rastlanan “Ğ” düşmesi
(veya uzun ünlünün kısalması) ile Bağal > Bal dönüşümü sonucu ortaya çıkmış olabileceğidir.

103 Banlamak: “İlan etmek” demek olan sözcük eski metinlerde “Ezan okumak” anlamında da kullanılır. İlan
etmek demek olan ilk anlamın “Ban” (levha) sözcüğü ile bağlantısı net değildir. Üstelik levha anlamında
kullanılan “Ban” sözcüğünün kökeni de net değildir. Buna karşın ikinci mananın (Ezan okumak) ise Farsça kökenli
olduğu neredeyse kesin gibidir. “Ban/Baň” kelimesi Farsça’da “Horoz Ötüşü” anlamına gelirken İslamiyet’le
birlikte “Ezan” anlamında da kullanılmaya başlanmıştır. Banlamak fili de “Horoz ötmek” manasının yanısıra
“Ezan okumak” anlamını da karşılamıştır. Türkçe’ye de bu ikinci mana ile geçmiştir.

104 Bar: İlah anlamına gelen sözcük Türkçe’de çok sık görüldüğü üzere “B-V” dönüşümü ile (Bar/Var) kökünden
türemiştir. Var olan demektir. Arapça “Rab” sözcüğünü çağrıştırması (hatta tersten okunuşu olması) tesadüftür.
Farsça’ya Türkçe’den geçmiştir.

105 Bataçı: Sözcüğün mitolojide kullanılan bir isim olmasını da dikkate almak gerekmektedir. Bataçı Han,
Moğolların soy atası olarak görülür. Erkek kurt ile dişi geyiğin oğludur. Bata sözcüğü “Nimet” verme, “Taziye” ölü
evi ziyareti gibi anlamlar içerir. Moğolca kelime kökünde sağlamlık, güçlülük anlamları bulunur. Moğolca
“Batçulamak” fili ülkenin güvenliğini artırmak anlamına gelir. “Batçumak” ise sağlamlaşmak, dayanıklı hale
gelmek demektir.

106 Bav: İçi boşaltılarak kuru ot veya saman doldurulup, bazen doğal kimyevi maddeler sürülerek kurutulmuş
hayvanları veya yapılan işlemi tanımlar. Bunlarla ava alıştırılacak olan yırtıcı kuşlar eğitilir. Sözcük bu nedenle
bazen de bu tür doldurulmuş hayvanlarla yapılan ava alıştırma eğitimi için de kullanılır. “Bavul” sözcüğü de içi
doldurulmuş hayvanların daha uzun süre korunabilmesi için bir tür mumyalanma işlemine tabi tutulmuş
olanlarını ifade eder. Kelimenin Fransızca “Bavul” (çanta) sözcüğü ile ispatlanmış herhangi bir ilgisi yoktur. Ancak
ilginç bir biçimde özellikle deriden ve içi doldurulup boşaltılabilen bir nesne olması toplumsal ortak bilinçte bir
çağrışım yapmış olduğu için son derece yaygınlaşarak çoğu zaman Türkçe bir sözcük olduğu bile zannedilmiştir.

107 Baya: “Medya” anlamına gelen kelime BAsın ve YAyın sözcüklerinin kısaltılarak birleştirilmiş halidir. Sözcüğün
daha önce, evvelce anlamı da bu ikinci türetilmiş anlam ile belirli bir oranda uyumludur. Daha önce olan biten
şeylerin haberlerini veren kuruluşları tanımlar.

108 Bayan: Hanımefendi anlamında kullanılan sözcüğün Cumhuriyetin İlanı’ndan sonra Dil Devrimi ile birlikte
uydurulmuş bir kelime olduğu iddiaları doğru değildir, aslında bu iddianın kendisi tümüyle uydurmadır. Eski
Türkçe’deki “Bayın” (kadın) sözcüğü Türkiye Türkçesi’ne uyarlanarak yeniden kullanıma sokulmuştur.

109 Bayartay: “Teşekkürler” manasını karşılayan kavramın şükran bildirme anlamının yanında Festival, Karnaval
veya Bayram manaları da bulunur. Fakat bu anlamlar “B-P” dönüşümü ile ortaya çıkan “Payartay” sözcüğünün
içeriğinde mevcuttur.

110 Bayçura: Bay ve Çura sözcüklerinin bileşik halidir. Bay kelimesi zenginlik bildirir. Çura ise “Çor” sözcüğü ile
alakalı olup hayalet, cin, ruh gibi soyut varlık bildiren anlamlar taşır. Bayçura’nın evde yaşayan bir cin olduğuna
ve bulunduğu eve bereket getirdiğine inanılır. Bayçura’yı kızdıracak şeyler yapılıp evi terketmesine neden
olunduğunda o eve uğursuzluk geleceği inanışı da bulunur.

111 Bazulamak: “Uzun hava okumak” olarak genişlemiş olan anlam aslında özellikle de doğadan taklit yoluyla
develerin böğürmesi, kesilen hayvanların bağırmasını tanımlamak için kullanılmıştır. Daha sonradan benzetme
veya çağrışım ile acıklı türkü okumak, yanık sesle koşma söylemek, ağıt okumak anlamlarında da kullanılır
olmuştur. Bazulamak/Bozulamak/Buzulamak/Muzulamak/Mozulamak filleri ile
Buzlamak/Bozlamak/Mozlamak filleri bu bağlamda birbiri ile ilişkilidir. Bazula/Mazula (uzun hava) ve
Bazulak/Bozulak/Bozlak kelimeleri de yine buradan türemiştir.

112 Begüm: Hükümdariçe veya Prenses manası taşır. Bey/Beg/Beğ sözcüğünün dişil biçimidir. Türkçe’de dişil
sözcükler türetmek için kullanılan bir yol (çok sık olmasa da) “–ım/–im” ekidir. Örneğin: Han ve Hanım (Kral ve
Kraliçe).

113 Belemen: Gözle görülmeyen ruhsal varlık anlamına gelmektedir. Kökenini halk kültüründen alır. Ancak
popüler modern kültürün etkisiyle “Görünmez Adam/Kadın” fgürü için kullanılır hale gelmiştir.

114 Berne: Sonradan katılan şey olarak yapılan izahat aslında bir genellemedir. Özelde sürüye sonradan katılan
hayvan için kullanılan bir tabirdir. Bernek sözcüğü de benzer bir anlama sahip olup misafr öğrenci veya sınıfa
sonradan katılan öğrenci demektir. Sonradan katılmak şeklinde tanımlanan Bernemek fili de aslında hayvanlar
için sürüye sonradan katılmak veya insanlar için bir topluluğa sonradan girmek manasında kullanılır. Berneşmek
ise sürülerden veya sürü dışındaki bir ahırdan karşılıklı olarak hayvan değiştokuş etmek demektir.

115 Betizmek: “Poz vermek” anlamında kullanılan filin kök anlamı tam olarak heykel gibi durmak demektir.
“Bediz” sözcüğü “Heykel” manasına gelmektedir. Bu sözcüğün farklı bir söylenişi olan “Betiz” ise “Poz” demek
olup yine tam manası heykel gibi kımıltısız duruş anlamı taşır.

116 Beyde: Birinci dereceden prens anlamına gelir. Asya Türk topluluklarındaki çevre kültürlerin etkisi görülür.
Mei-dei (Mete) sözcüğünü anımsatmaktadır. Ancak yeterli tarihsel ve etimolojik veri olmadığı için aralarındaki
ilişkiyi ispatlamak için benzerlik yeterli değildir.

117 Beyle: Üçüncü dereceden prens anlamına gelir. Beyze ise dördüncü derece prens demektir. Her iki sözcüğe
de Mançu kaynaklarında da rastlanmaktadır. Çevre dillere Türkçe’den geçmiş olma olasılığı çok yüksektir.

118 Beyrem: “Meryem” özel adının Türkçeleşmiş halidir. İbrânice “Miriam” ismi, Arapça üzerinden aynen bu
dildeki Meryem biçimiyle dilimize geçmiştir. (Türkçe’de bâzen halk ağzında bu isim yanlış bir telaffuzla “R” ve
“Y” harfleri yer değiştirerek Meyrem olarak da söylenir.) Türkçe’de zaten var olan “Beyrem” kelimesi İslamiyet’in
etkisi ile Meryem adı ile özdeşleşmiştir. Ancak sözcüğün kökenini çok daha eski çağlardan aldığı bir gerçektir.
Kelime Tatarca’da birebir “Bayram” demektir.

119 Beyterek: Yerle göğü birbirine bağladığına inanılan efsanevi kutlu ağaçtır. Türk halk kültürü içerisinde
evlerin avlularında yer alan direklere Beyterek ile ilişkilendirildiği için özel bir önem verilir. Bunların başında
çoğunlukla tahtadan bir atbaşı simgesi yer alır. “Terek” kelimesi, ağaç, kavak ağacı, direk gibi anlam taşımaktadır.
Beyterek ile ilgili pek çok efsane bulunur.

120 Biçig: Genel olarak kutsal kitap manası taşır. Özelde ise Kalmukların kutsal kitabını ifade eder. Manas
destanında “Biçik” kelimesi Kalmuklarla ilgili olarak kutsal kitap karşılığı kullanılır. “Biçik” sözcüğünün diğer
anlamı ise Yazı demektir. “Biçim” kelimesi ile aynı kökten gelen sözcüğün ortaya çıkış biçimi aslında resim yazısı
ile alakalıdır. Çin alfabesi şekiller üzerine kurulu olup bunların tıpkı bir resim gibi fırça ile çizilmeleri, en azından
estetik bir sanat olarak günümüzde dahi yaygındır. Tarihin esik dönemlerinde Türklerin de komşu Çin
kültüründeki yazıyı ilk gördüklerinde bunu resimle (biçim) ilgili sözcüklerle ifade etmiş olmaları son derece
doğaldır. Ayrıca Çince “Pi” kavramının da resim ve fırça ile ilgili olması benzeşime (hatta sadece bir çağrışıma)
neden olmuş olabilir. Ancak sözcüğün doğrudan Çince olduğunu öne sürmek doğru bir yaklaşım değildir.

121 Bitig: Kitap anlamına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru değildir. Çok basit bir ses dönüşümü ile
Biçim/Bitim, Biçik/Bitik, Biçimek/Bitimek kelimeleri hep aynı kökten gelir ve Biç/Bit/Pit kökünde şekil çizmek
manası bulunur. Eski çağlarda yazıların resim esasına dayalı olduğu göz önüne alındığı takdirde Türkçe’deki Biçim
(şekil) sözcüğünün de aynı zamanda harf manası taşımasının hiç de şaşırtıcı olmadığı görülecektir.

122 Bitir: İftar anlamına gelir. Şahsi kanaat olarak ilk akla gelen yorum Arapça “Vitr/Vitir” sözcüğü ile etkileşimi
olduğudur. Ancak daha sonra bu yorumun acele olduğu görüşüne varılmıştır. Çünkü aslında göz önüne alınması
gereken çok basit bir gerçek vardır, İftar vakti ile Vitir vakti birbirinden farklıdır ve birbirlerine karıştırılamayacak
kadar yeterli zaman farkı vardır.

123 Boğta: Özel bir tür kadın şapkasıdır. Erkek tarafından hediye edilen bu şapkayı kızlar nişan simgesi olarak
takarlar. Böylece kızların nişanlı oldukları dışarıda başkaları tarafından da anlaşılır. Boğtalanmak fili de kadının
şapka takması anlamına geldiği gibi nişanlanmak manası da taşır. Ayrıca sözcüğün Boğda (çeyiz bohçası) sözcüğü
ile olan etimolojik bağlantısı da dikkate değerdir.

124 Borarmak: Sözcüğün “Grileşmek” anlamı yerine biraz daha uzak olan “Morarmak” anlamı tercih edilmiştir.
Çünkü birinci anlam her ne kadar “R-Z” dönüşümü ile Bozarmak/Borarmak bağlantısıyla kavramsal olarak Boz
(Gri) renk manasına daha yakın dursa da, aslında biçim olarak “B-M” dönüşümü ile “Mor” renk anlamıyla da
doğrudan ilgilidir. Örneğin kolun veya bacağın bir yere çarpılması ile oluşan berelenmedeki renk dönüşümü
“Borarmak” fili ile ifade edilir ki, deride siyaha çalan bir renk ortaya çıkması kavramın tam izahatını verir.

125 Borşak: Aslında “Burçak” sözcüğünün farklı bir söyleyişi olduğu halde anlam da farklılaşmış olduğu için bu
biçim tercih edilmiştir. Burçak/Burşak/Borşak/Porşak/Porçak sözcüğü pek çok lehçe ve şivede bezelye, bakla,
nohut veya benzeri bitkileri ifade eder.

126 Boyna: Asıl anlamı nine olan sözcüğün çok ilginç ikinci bir anlamı daha bulunmaktadır. Kuyruk bırakmış,
kuyruğu kopmuş kertenkeleye de “Boyna” denilir. “Boynamak” fili de kibirlenmek, gururlanmak, diklenmek
anlamlarına geldiği gibi kertenkelenin kuyruk bırakması için de kullanılır.
127 Bögeymek: “İtaat etmek” olarak açıklanan sözcüğün tam açıklaması aslında ruhun (ruhsal varlığın) şamana
itaat etmesi demektir. Aynı şekilde “İtaat ettirmek” olarak derlenmiş olan Bögeytmek fili de şamanın ruhları
kendisine itaat ettirmesi anlamına gelmektedir.

128 Bökü: Hekim, tabip gibi anlamları bulunan kavram “Böge” (şaman) kelimesi ile doğrudan alakalıdır. İlkel
topluluklarda şaman aynı zamanda ilaç yapan, hastalıkları sağaltan bir kişi olmasının bir sonucu olarak doktor
olarak da algılanmıştır. Hatta tabiplik şamandan ayrışarak ortaya çıkmıştır.

129 Börek: İçerisine et, sebze veya peynir gibi malzemeler koyularak kızartılan açma hamur yemeğidir. Sözcüğün
Rusça kökenli olduğu öne sürülse de bu doğru değildir. Katışıksız Türkçe olan kelime Bürümek (örtmek),
Böremek (goncalanmak) ve Burmak (kıvırmak, katlamak) fillerinin tamamı ile alakalıdır. Aynı kökten türeyen
Böremeç/Büremeç sözcüğünün de bir börek türünü ifade ediyor olması şüpheye yer bırakmayacak şekilde
durumu ispatlar niteliktedir.

130 Budulgan: Sözcüğün “Boyalı” ve “Cesur” manaları birbirinden çok uzak görünmekle birlikte aslında
aralarındaki ilişki doğru tespit edildiğinde çok açıktır. Türklerde çok fazla rastlanmamakla birlikte bazı kavimlerde
görülen savaş boyası sürme geleneği ile alakalıdır. Cesur olarak izah edilen anlam aslında savaş boyası sürmüş
yiğit cengaver demektir.

131 Buga: Türkçe’deki Boğa sözcüğü ile de akraba olan ve erkek geyik manasındaki kelime Türklere komşu
kavimlerden olan Tunguzlarda “Gök Tanrısı”nın adı olarak da kullanılır. Buka/Büke (ejderha) kelimeleriyle de
bağlantılı olan Buğa/Buga kelimesi bazı lehçelerde “yılan” yahut “ejderha” manalarına da gelmektedir. Tunguz
tanrısı Buga, Türklerin soy atalarından olan Buka ve Bulgar söylencelerindeki yılan Buğa arasında bir ilişki
bulunur. Bunların tamamında yılan, boğa, geyik gibi hayvanların kutsallığı, bu varlıklardan soy alındığı düşüncesi
ve tanrısal güçleri içermeleri ortak yönleridir.

132 Bukrak: Mitolojide kanatları olmadığı için uçamayan, bu nedenle de uzak mesafeleri sıçrayak geçen, güçlü
bacakları, uzun boynu ve çok güçlü pençeleri olan bir ejderhadır. Bukrak/Bükrek, Dünya’nın sonundaki tüm
denizlerin birbirine bağlandığı büyük okyanusta yaşar. Onun sesini duyan kötü ejderhalar kaçacak yer ararlar. Bir
anlatıya göre “Sangal” adlı kötü güçleri temsil eden ejderha ile yaptığı dokuz yıl süren savaşı Bukrak kazanmıştır.
Her bin yılda bir kez yeryüzünde göründüğü de söylenir.

133 Buldursun: Deriden (özellikle at veya öküz derisinden) yapılma 9 kuyruklu ceza kırbacıdır. Uçları düğümlü
veya metal takılı olabilir. Geçmişte suçluları cezalandırmakta kullanılırdı.

134 Burhan: Budizm’in kurucusu olan Buda (Budha)’nın Türklerdeki ismidir. Budizm dinine de bu isimden
hareketle “Burhancılık” denilir. Tuvalarda Burhan kelimesi doğrudan “Tanrı” anlamında yer alırken, Moğollarda
ise “İyi Ruhlar”ı tanımlamakta kullanılır. Moğolca “Bur/Burh” kökü aydınlık anlamı içerir ve Hintçe “Budha”
isminin “aydınlanmış” demek olan kök manasına da uygun düşer. “Burkan” kelimesi ise bazı Türk lehçelerinde
“Totem” (soyundan gelindiğine inanılan kutlu hayvanın ruhu) anlamında kullanılır. Budha (gerçek adı Siddhartha
Gautama) aslında varlıklı bir prens olduğu halde, hayatında ilk kez sarayın bahçesinden dışarıya çıkınca gerçeği
aramaya başlamış ve kutlu bir ağacın altında düşünceye dalarak, orada erişmiştir. Daha sonra 1920’lerde
Altaylarda ortaya çıkan Akyang (Ak Din) adı verilen bir dini hareketin adı da “Burhancılık” olarak ifade edilmiştir.
Fakat Akyang’ın temeli Budacılık’tan daha çok, eski Şamanist geleneğe dayanır. Akyang içerisinde Ak Burhan,
yaşlı, beyaz saçlı, aksakallı, beyaz giysili ve ak atı ile koşan bir kişi olarak tarif edilir.

135 Burşun: Türk mitolojisinde bahsi geçen efsanevi ikiz atlardır. Uçabilen bu atların adları Ak Burşun ve Kök
Burşun olarak anılır.

136 Buşukmak: “Endişelenmek” anlamı dışında “İdrar yapmak” anlamı da bulunur. Bu ikinci anlam Boş/Buş
kökünden kaynaklı olarak boşaltım yapmak anlamına gelmektedir.

137 Buta: İlham olarak çevrilen Buta tabirinin Sanskritçe (Eski Hintçe) olma ihtimali yüksektir. Ancak kavram
aslında Asya Türk kültüründe “Kutsal Rüyâ” anlamında kullanılır. Gece rüyada pir veya eren tarafından üç bade
(kadeh) ile verilir. Genellikle bir tür ışık kadehi olarak görünürler. (Buta daha sonraları kelime benzerliğinden de
yararlanılarak Farsça “Bade” karşılanmaya başlanmıştır). Uyanınca kişinin ağzından ve burnundan köpük ve kan
gelir ve ozan olur. Şamanlara Buta ile “Tanrı Vergisi” yetenekler verilir. Destanlarda bu durum, “Buta vermek”
tâbiri ile ifâde olunur. “Buta”yı aşığa veren kimi zaman Hızır’dır. Böylece Buta’yı (Bâde’yi) içen kimse Hak Aşığı
olur. Uyandığında doğaçlama kopuz veyâ bağlama çalma, (yır) türkü söyleme gibi yetenekleri kendiliğinden
edinmiş olur. Buta aynı zamanda Azeri kültüründe kumaşa işlenen özel bir tür nakışı ifâde eder ve bunlarda da
aslında ruhsal esin sembolize edilir.

138 Buyan: “Sevap” veya “Hayır” (iyilik) anlamına gelen sözcüğün Sanskritçe (Eski Hintçe) aynı anlamları taşıyan
“Punya” kelimesinden kaynaklandığı iddiası ağır basmaktadır. Ancak Türkçe vahiy veya tövbe anlamlarını
barındıran Boy/Boj kökü ile zenginlik, iyilik, refah, huzur bildiren Bay kökü ile olan bağlantısı dikkate alınmalıdır.

139 Buyantay: Kutsal gün anlamına gelir. Kandil gecesi kavramına benzer bir mana taşımaktadır. Benzer bir
sözcük olan “Buyantoy” da bayram şenliği, bayram ziyafeti ya da bir genelleme ile dinsel bayram anlamlarına
gelir. “Buyan” kavramı yaklaşık olarak sevap manası taşır.

140 Buysanmak: “Kibirlenmek” demek olan filin etimolojisi iki biçimde izah edilebilir. İlk olarak filin doğru
söylenişinin Boysanmak olduğu rahatlıkla görülebilir ki, bu durumda kişinin boynu dik yürümesi manası olduğu
anlaşılır. Diğer izahat ise Buymak (donmak) filinden doğrudan türemiş olduğudur. Bu takdirde insanın çevresine
donuk davranması manası üzerinden kibirlenmek içeriğine ulaşılır.

141 Buzancar: Sözcüğün pek çok farklı söyleyişi mevcuttur (Budancar, Bodunçar, Budunçar, Buyancar). Kelimenin
kökünde ise “Y-D-Z” dönüşümü ile Boy/Bod/Bud yani kavim, kabile, klan manası bulunur. Efsaneye göre
Moğolların soy anası olan Alankova çadırına giren bir ışıktan gebe kalır ve doğan bu ilk oğlunun adı Buzancar’dır.

142 Cağlık: Anadolu halk kültüründe de kullanılan sözcük, odada ahşap bir sekinin veya divanın altında bulunan
gizli banyo köşesini tanımlar. Banyo yapılacağı zaman minderler ve örtüler kaldırılır. Köşeden itibaren diğer
kısımların aksine çivisiz olarak dizilmiş 8-10 tane tahta yerinden çıkarılır. Alttaki taş veya beton zeminde dışarıya
açılan bir su gideri bulunur. Kovalarla odaya su taşınarak hazır hale gelen banyoda yıkanıldıktan sonra seki veya
divan eski haline getirilir.

143 Calmağış: Köpekbalığı anlamında kullanılan sözcük aslında Yalmavuz/Calmağuz (dev, canavar) sözcüğünün
farklı bir söyleniş biçimidir. Ancak köpekbalığı manasında bu şekilde kullanıldığı için farklı bir sözcük olarak kabul
edilmiştir.
144 Camanbay: Şaman manasında kullanılan kavram aslında kelime anlamı olarak sıradışı işler yapan kişi
demektir. Caman sözcüğü Türkçe’deki Yaman kelimesinin farklı bir söylenişi olup, yaklaşık olarak da benzer
manalar taşır. Güçlü, korkutucu, sıradışı hatta duruma göre fena, şerli gibi anlamları bulunur. İkinci kısmı
oluşturan Bay ise erkek kişi demek olduğu kadar zenginlik ve çok fazla şeye (burada yeteneğe) sahip olmayı
anlatır. Kadın şamanlar için ise “Camanbayan” tabiri önerilebilir.

145 Cankoz: Karaçayca’da Kardelen çiçeği demektir. Ancak çevredeki Kafkas dillerinde de kullanılmaktadır.
Sözcüğün yapısı büyük olasılıkla Türkçe olduğunu düşündürmektedir. Ancak etimolojisine dair net bir açıklama
yapılamamıştır.

146 Carıklık: Ölmüş bir insandan bahsedilirken söylenir. Yaklaşık olarak “Rahmetli/Rahmetlik” kavramını karşılar.
Sözcüğün kökündeki aydınlık (nur) manası dikkate alınarak “Nurlar içinde yatsın” şeklinde çevrildiği kaynaklar da
mevcuttur.

147 Carkuday: “Yar/Car/Cer/Yer” ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Yer tanrısı, toprak tanrısı
demektir. Anadolu’da yarılmış gibi duran dik uçurumlara Yar denilir. Bu bağlamda toprağın yarılması veya
topraktan çıkma anlayışı ile de alakalı görünür.

148 Carlık: Eski Türkçe’de Yarlık/Carlık kelimesi Ferman, Emirname anlamlarına gelir. Ancak 1900’lü yılların
başında Altay bölgesinde ortaya çıkmış bir dinsel görüş olan Burhanizm akımı da “Carlık” olarak nitelenmiş ve
taraftarlarına da “Carlıkçı” (çoğulu “Carlıkçılar”) denilmiştir. Rus hükümeti tarafından kendisine karşı isyan olarak
görülen bu dinsel anlayış silah gücüyle bastırılmış ve onu anlatan “Carlık” kavramı kaynaklarda yanlı bir biçimde
olumsuz anlamlar yüklenerek tanımlanmıştır. Günümüzde ise daha nesnel ve tarafsız tarihsel çözümlemeler
yapılabilmektedir.

149 Çağaz: Farsça “Kağıt” sözcüğü ile etkileşim olup olmadığı net değildir. Sondaki “T-Z” dönüşümü etkileşimi
akla getirse de baştaki “Ç” sesi “K” dönüşümü ile uyumlu değildir. Çağmak (beyazlamak, ışıklanmak) fili kağıdın
renginden ve ışık geçirmesinden dolayı bu sözcüğün kökünü oluşturur.

150 Çağban: Oruç manası taşır. “Çağbanmak” fili ise oruç tutmak demektir. Kelimenin kökeni maalesef net
değildir. Ancak yorum yoluyla sonuca varılmaya çalışılabilir. Mançu, Türk ve Moğol kültürlerinde kullanılan
“Baçağ” (oruç) sözcüğündeki “Ç” ve “B” harflerinin (sözcüklerin lehçeleri arasında geçişinde nadiren de olsa
rastlanan bir durumla) yer değiştirmesi ile form değişikliğine uğradığı izlenimi uyandırmakla birlikte sesli
harflerin diziliminde değişiklik meydana gelmesi bu kanaati zayıflatmaktadır. Diğer akla gelen bir husus ise İslam
kültüründe üç aylar olarak bilinen ve oruç tutma geleneğinin uygulandığı ayların ikincisi olan “Şaban”
sözcüğünden kaynaklanmış olabileceğidir ki, buradaki eksik kalan nokta da her ne kadar Şaban ayında da isteğe
bağlı olarak oruç tutuluyor olsa da İslam inancındaki asıl oruç ayının Ramazan olduğu gerçeğidir. Dolayısıyla oruç
sözcüğü ile özdeşleşmesi gereken kelime Ramazan’dır. Diğer izahat ise kelimenin etkileşim dahi olmaksızın
Türkçe olduğunu kabul ederek etimolojik bir çözümleme yapmaktır. Buradaki en mantıklı açıklama ise şu şekilde
olmalıdır: Sözcük “Çağ” (vakit) kavramından türemiştir. Belirli bir vakte kadar bekleme (aç durma) anlamı
kastedilmektedir.

151 Çakağçak: Saat durması veya veya verilen sürenin dolması için kullanılan kavram gerçekte halk inançlarından
kaynaklanır. Evrenin durduğu bille (alemin durduğu an) olarak bilinen anlayışa göre Nevruz’da tam gece ile
gündüzün eşitlendiği anda bütün doğa ve tüm kainat, canlı cansız tüm varlıklar bir anlık bir uykuya dalar, sonra
geri uyanırlar. Irmaklar bir an için durur sonra yeniden akmaya başlar. Herşey bir an için ölüp geri dirilirler.
Dünya tanrısal bir güç tarafından sanki yeni baştan yaratılmaktadır. Dolayısıyla her yıl yinelenen o bir an aslında
yaradılıştan bu yana geçen tüm zamanları içinde barındırmaktadır.

152 Çakılgağan: Moğolca’da ve dar bir alandaki çevre Türk kültürlerinde elektrik demektir. Aslında sözcüğün
açıklanmaya ihtiyaç duyan hiçbir yönü yoktur. Yalnızca ifade edilmesi geren şey şudur; Türkçe’nin bilimsel terim
üretemeyeceği, üretilen sözcüklerin kulağı tırmalayacağı, üretilen karşılıkların aslının yerini tutmayacağı,
Türkçeleştirmeye ne gerek olduğu iddialarına verilebilecek en güzel yanıt, halk kültürü tarafından türetilmiş olan
ve halen de kullanılan örnek denilebilece yetkinlikteki “Çakılgağan” kelimesidir. “Aktarma Sözlüğü”nün ortaya
çıkışına esin veren sözcüktür.

153 Çakızmak: Flaş patlamak manasında kullanılan filin orijinal anlamı deniz fenerinin ışığının dönüşlerle artıp
azalması (daha doğrusu uzaktan göründüğü biçimi ile yanıp sönmesi) demektir.

154 Çalama: “Mayalama” demek olan gelen kelimenin diğer anlamları ise ağaca çaput bağlamak ve atın
kuyruğunu örmek veya atın kuyruğuna bez veya kurdela bağlamak demektir. Fakat bu ikinci anlamların “Şalama”
şeklinde söylenişi de mevcut olduğundan ilk anlam tercih edilmiştir.

155 Çalamak: “Mayalamak” demektir. Anadolu halka ağzındaki “Çalmak” sözcüğünün doğru söyleniş biçimidir.
Örneğin: Yoğurt çalmak/çalamak, Maya çalmak/çalamak gibi.

156 Çalanmak: “Mayalanmak” anlamındaki filin “Gevezelik etmek” şeklindeki ikinci bir anlamı daha mevcuttur.
Çalan sözcüğü ise geveze demektir ve Anadolu’da “Çalçene” olarak ifade edilen kavramla doğrudan alakalıdır.

157 Çalap: Rab (İngilizce Lord karşılığı) anlamına gelir. Sözcüğün kökenini Süryanice haç anlamına gelen “Şalib”
ile ilgilendiren görüş neredeyse genel kabul görmüştür. Ancak, bilimsel hiçbir dayanağı olmayan bu görüş haç
kelimesinin Hz. İsa ve dolaylı olarak Tanrı ile ilişkilendirildiği iddiasına dayanır. Oysa ki, Türkçe’de çok yaygın
olarak görülen “Y–Ç” dönüşümü dikkate alınırsa sözcüğün Türkçe olduğu görülecektir. “Yalap” (nur, aydınlık)
kelimesinin “Çalap” biçimine dönüşmesi olasılığı Süryanice’ye dayalı açıklamadan şu an için daha mantıklı
görünmektedir.

158 Çaldırmak: Bozuk konuşmak olarak genel bir anlamla aktarılan kelime aslında aksanlı konuşmak, kötü
diksiyonla konuşmak veya yabancı dili bozuk konuşmak manalarını kapsamaktadır.

159 Çangal: Hintçe’den Dünya dillerine İngiliz sömürgesi döneminde İngilizce üzerinden geçmiş olan “Jungle”
(“Cangıl” olarak okunur) kelimesinin Türkçeleşmiş halidir (Almanca “Dschungel”). Ancak sözcüğün
evrilmesindeki farklılık ve özgünlük İngilizce aracılığı ile değil de doğrudan Hintçe’den veya Sanskritçe’den (Eski
Hintçe’den) alınmış olduğu izlenimi vermektedir. Fakat bu durumun kesin olarak netleştirilebilmesi için eldeki
veriler yeterli değildir. Sözlü gelenek üzerinden aktarılarak derlemelere sınırlı olarak giren kelimeye dair
herhangi başkaca yazılı kaynaklarda da izlenebilecek bir bilgi akışına rastlanamamıştır.

160 Çapıştay: Büyük çaplı at yarışlarını tanımlamakta kullanılan bir kelimedir. Günümüzde yaklaşık olarak
hipodromlardaki “Kupa Yarışları”nı karşılayan bir kavramdır. Ancak geleneksel anlamda farklı boyların
(kabilelerin) veya avulların (köylerin) katılımıyla düzenlenen ve zaman zaman yemekli bir şenliğe dönüşen at
yarışlarını ifade etmek için kullanılır.

161 Çarıştay: Sözcüğün kökeni aslında Çarsmak (at yarışı yapmak) filinden türeyen “Çarstay” kelimesidir.
Çarıştay/Carıştay dönüşümü ile atlarla oynanan farklı oyunların bir araya toplandığı geniş katılımlı yarışmaları
tanımlamak için kullanılır olmuştur. Daha sonradan özleştirme çalışmaları esnasında benzeri bir anlam içeriği ile
(anlam daha da genişletilerek) “Yarıştay” sözcüğünü karşılamak için önerilmiştir. Sözcüğün seslenme bildiren Car
kökü ile olan bağlantısı ise yarışlarda yapılan tezahüratlarla da uyumludur.

162 Çarlamak: Sözcüğün asıl anlamı “İtiraz etmek”tir. Bu mana Anadolu Türkçesi’ndeki Carlamak (yüksek sesle
konuşmak, gereksiz konuşmak) fili ile doğrudan bağlantılıdır. Ancak sözcüğün ikinci anlamı ise daha özgün olup,
silahın tututluk yapması veya arabada motorun çalışmaması demektir.

163 Çaşkan: “Fare” demek olan kelimenin değişik lehçe ve şivelerde farenin farklı türlerini tanımlayan az da olsa
farklılaşmış anlamları genellikle söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar. Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan ve
Çuçkan/Çuşkan/Çaşkan/Çışkan/Çıçkan/Çaçkan kelimelerinin tamamı Türkçe’deki Sıçan (Eski Türkçe “Sıçgan”)
sözcüğü ile bağlantılı olup fareyi ve fare türlerini tanımlar.

164 Çaşmak: “Gizlenmek” veya “Saklanmak” anlamları bulunan kelimenin daha sonra ortaya çıkan gizli iş
yapmak, gizlice görüşmek, istihbarat toplamak manaları da bulunur.

165 Çayınmak: Suyun kabarması, çalkalanması, sel gelmesi gibi manalar içeren kelimenin çamaşırı bulaşığı
durulamak anlamı bulunur. Bu anlam çay (dere) kenarına inilerek suyla durulama yapma nedeniyle oluşmuştur.
Kelimenin diğer bir anlamı ise “Metal kaplanmak” demektir. Bu manada büyük olasılıkla aslında “Kalaylanmak”
gibi özel bir anlamın genişlemesi ile ortaya çıkmıştır ve kalaylanan kapların suda çalkalanır gibi işlem görmesi
veya bu işin dere kenarında yapılmasının tercih edilmesi ile alakalıdır.

166 Çayıtmak: Suyun (çayın) önünü kesmek ve böylece suyun yükselmesini sağlamak demek olduğu gibi adını
vermeden, kendisini tanıtmadan konuşmak manası da bulunur. Ayrıca “Metal kaplamak” veya büyük olasılıkla
daha özelde “Kalaylamak” anlamı da vardır.

167 Çazamak: “Donatmak” anlamına gelen sözcük başka bir lehçede “Ferman Yazmak” demektir. Bu anlamda
fermanın süslenmesi ya da süslü bir yazı ile yazılmasıyla bağlantılıdır.

168 Çazanmak: “Modaya uymak” (hem geniş anlamda düşünsel olarak hem de gerçek anlamıyla modaya uygun
giyinmek) şeklinde anlam genişlemesine uğrayan kavram gerçekte kalıba girmek ve kılığına kıyafetine dikkat
etmek demektir. Aynı şekilde “Çazandırmak” fili de “Modaya uydurmak” demek olsa da asıl anlamı kalıba
dökmek, kılığını kıyafetini düzeltmek ve mecazen bir şeyi kılıfına uydurmak anlamları taşımaktadır.

169 Çediker: Büyükayı takımyıldızını ifade eder. Bunların yedi at hırsızı olduğu söylenir. Bir obadan çalarak
kaçırdıkları atlar ve peşlerinde kendilerini kovalayan atlılar ile birlikte göğe savrulmuşlardır. Aslında sözcüğün
Türkçe’ye doğru aktarılış biçimi “Yediger”dir. Takımyıldızdaki yedi belirleyici yıldız sözcüğün de asıl unsurunu
oluşturur. Fakat orijinal biçim tercih edilmiştir. Diğer lehçelerde farklı söyleyişler de mevcuttur:
Cedeger/Yeteger/Yetegen/Cetegen gibi…
170 Çeğender: “Yaban pancarı” anlamına gelen kelimenin değişik lehçe ve şivelerde pancar veya farklı türlerini
tanımlayan az da olsa farklılaşmış anlamları aynı zamanda söyleyiş farklılıkları ile ortaya çıkar. Çeğender,
Çağundur, Çuğundur, Çöğender, Çökündür kelimelerinin tamamı küçük ses farkları ile çok daha fazla çeşitlenerek
telafuz edilebilmektedir.

171 Çeğet: Yoğurt ve yumurtadan yapılan yapılan bir tür peynirdir. Çuvaş kültürüne özgüdür.

172 Çekerlemek: “Sınırlandırmak”, “Hudut çekmek”, “Limit koymak” anlamlarına gelen sözcüğün “Karantinaya
almak” manası da bulunmaktadır ve bu da aslında ilk anlamların biraz farklılaşması ile ortaya çıkmıştır. Bulaşıcı
hastalıklarda bir yerin etrafını çevirip veya bir çizgi çekerek sınır belirleyip insanların diğer tarafa geçmesine
engel olunması ile alakalıdır.

173 Çelebi: “Yalap” (aydınlık) sözcüğünden “Y-Ç” dönüşümüyle Yalabı > Çalabı > Çelebi dönüşümüyle
oluşmuştur. Aydınlanmış kişi demektir. Sözcüğün kökenini Süryanice’ye bağlayarak Süryanice’de bile
bulunmayan bir kelimenin türediğini iddia etmek son derece akıl almazdır.

174 Çerlenmek: Çer kelimesi Yer > Çer > Cer dönüşümüyle “Konum” anlamına geldiği gibi Çor > Çur > Çer
dönüşümüyle maraz, dert, ruhsal rahatsızlık gibi anlamlar da içerir. Bu bağlamda marazlanmak, ruhsal
rahatsızlığa yakalanmak manalarına da gelir.

175 Çermik: Suyun toplandığı yer demektir. “Çer” kökü Türkçe’de ve Moğolca’da Yer ile ilgili anlamlar taşır.
Ermenice “Çerm” (sıcaklık, ısı) sözcüğünden geldiği öne sürülür ve bu mânâ ile de uyumludur. Çok uzak da olsa
Latince “Termik” (ısıl) sözcüğü ile ilişkilendiren kaynaklar da mevcuttur. Ermenice Çerm ile Latince Term
sözcüklerinin ikisinin de ısı ile ilgili manalar bildiriyor olması ise büyük olasılıkla tesadüfdir, ancak bu husus bahsi
geçen dillerin etimolojisiyle ilgilidir.

176 Çertenmek: “Yemin etmek” manasındaki sözcüğün kökeni “Çert” (yemin) kelimesinden kaynaklanır. Çert
aynı zamanda tehlikeli ruhsal varlıkları da tanımlar. Dolayısıyla filin tam açıklaması ruhsal varlıkların adını anmak
demektir. Yani kişi yeminini tutmadığında bu varlıkların kendisine zarar vermesini göze almaktadır. Şertenmek
fili ise parmakları üst üste atmak veya birbirinin üzerinden fske vurur gibi kaydırmak demektir. Parmakların üst
üste atılmasının ise pek çok kültürde yemin etme veya yemin bozma ile alakasının olduğuna inanılır.

177 Çetir: Aslında çadır sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir kelime değildir. Türkçe “Çatmak” filinden
türediği apaçık ortada olan Çadır sözcüğünü eski kaynaklarda sırf ilk olarak Farsça yazılı metinlerde geçtiği için
Farsça kökenli olarak kabul etmek nasıl izah edilebilir diye, sormadan geçmemek gerekir.

178 Çevgen: At üzerinde, tahta veya deriden bir top ile oynanan ve kökeni milattan önceki çağlara dayanan, bir
oyundur. Orta-Asya Türkleri ve komşu kavimler tarafından bilinir. Farsça Çevgen/Çevgan/Çavgan sözcüğünün de
kökeninin Türkçe olma ihtimali yüksektir. Çevgen veya Çavgan sözcüğü Çevmek/Çavmak/Çapmak filleri ile
bağlantılıdır. Sözcüğün sonundaki -gen/-gan eki de Türkçe ile uyumlu görünmektedir. Çapmak kelimesi at
sürmek manası taşır. Çıvmak/Çavmak sözcüğü atlamak, sıçramak, zıplamak, hızla gitmek, çarpıp yön
değiştirmek, sekmek, çavmak, sapmak demektir. Çünkü bu oyun Türklerden komşu kültürlere geçmiştir,
dolayısıyla isimlerin, hele de Türkçe köklere uyumlu sözcüklerin başka bir dilden alınmış olması pek mantıklı
görünmemektedir. Ayrıca sözcüklerin Arap harfleri ile (Osmanlıca, Farsça) yazımında “Vav” harf Latin
alfabesindeki “V” harfni karşıladığı gibi O/Ö, U/Ü seslerini göstermeye de yarar. Bu durumda bazen bu sesleri
göstermek için kullanılan “Vav” sanki “V” gibi algılanarak okunabilmektedir. (Kimi zaman da tam tersi
durumlarla karşılaşılmaktadır.) Dolayısıyla “Çöğen” sözcüğünün farklı bir okunuşuna denk gelme olasılığı da
vardır.

179 Çılandak: Tarla yılanı demektir. “Çılan” (Yılan) sözcüğünden benzetme eki ile oluşmuştur. Yeri gelmişken
belirtmek gerekir ki, “Yılan” kelimesinin Türkçe olmadığını ispatlamak için pek çok çaba sarfedilmiştir. Ancak ne
kadar zorlanırsa zorlansın bu sözcüğün Türk-Moğol ortak dil kökeninden başka bir yerde sonuca ulaşılamaz.
Sözcük yalınlık ve soyunma içeriği bulunan Türkçe Yal (Moğolca Şıl/Şal) kökü ile de bağlantılıdır. Moğolca’daki
“Şaldan/Şaldang” (eski Moğolca “Sıldang”) ve eski Türkçe “Yalang” sözcükleri ise çıplak mânâsına gelir ve yılanın
tüysüz olmasıyla alâkalıdır, yani çıplak canlı demektir. Asıl kökenin Çinçe yılan mânâsındaki “Lu/Lung” kelimesi
söylenir fakat Türkçe’den Çince’ye geçmiş olma ihtimali olduğu gibi, benzer kelimelerin birbirine uyarlanmış
olması da mümkündür. Üstelik “Lu” kelimesinden Yılan sözcüğüne ulaşacak ses dönüşümleri Türkçe’ye uygun
değildir. Buna karşın Türkçe’den başka dillere geçişinde bu sıkıntı yer almaz. Örneğin Türkçe’den Almanca’ya
kadar ulaşan sözcük bu dilde ise “Schlange” (okunuşu Şılange) olarak yer alır ve ses dönüşümü rahatlıkla
izlenebilir (Çılang > Şılang).

180 Çılanmak: Soyunmak anlamındaki sözcük Türkçe “Yılan” kelimesinin kökenini de oluşturur. Sesli harf
değişimi ile Yalınmak > Yılanmak (Şalınmak > Şılanmak) filerinin yılanın çıplak bir varlık olarak algılanması ile
doğrudan alakalı olduğu rahatlıkla görülebilir.

181 Çıldamak: “Ateşle dağlamak” ve “Cin kovmak gibi” iki manası bulunur. Aslında bu iki mana birleşiktir.
Eskiden bazı ruhsal hastaların bedenlerinin ateşle dağlanarak cinden kurtulacakları inancının bir sonucudur.
Günümüzde dahi Anadolu’da daha haffletilmiş uygulamalarının olduğu bilinmektedir. Ancak elbetteki bilimsel
düşünce geliştikçe giderek bu tür zararlı eylemlerden vazgeçilmektedir.

182 Çılgayak: Türk dillerinin pek çoğunda Cılgayah/Cılgayak/Çılgayak/Çılgayah/Yılgayah/Yılgayak olarak


kullanılan kelimenin Yeniyıl (kış mevsiminde 21 Aralık) veya Nevruz Bayramı (21 Mart) gibi
Gündönümü/Gündenkliği esasına dayalı olarak yada veya günümüzdeki uygulama ile 31 Aralıkta olacak şekilde
yeni bir yılın başlangıcını ifade eden sözcüğün buz pateni pisti anlamı da mevcuttur. Fakat burada sadece
“Çılgayak/Çılgayah” söyleyişine özgü olmak üzere uzun süren (örneğin Türkiye’deki ÖSS veya KPSS gibi birkaç
saat uzunluğunda) sınavları da tanımlamak için kullanılan başka bir anlam daha mevcuttur. Bu anlamın “Çılga”
(test, imtihan) ve “Çılgı” (akıl, zeka) sözcükleri ile bağlantısı dikkate alınmalıdır.

183 Çiğinmek: Düğümlenmek, kistleşmek, yumrulaşmak gibi somut manaları bulunan filin aynı zamanda
“Endişe etmek” gibi soyut ikinci yan anlamı da mevcuttur. Bu da aslında Anadolu Türkçesi’ndeki “Korkudan
boğazı düğümlenmek” deyiminde olduğu gibi mecazi bir anlamı içermektedirb

184 Çokamak: İzahatı “Nişanlamak” (söz kesmek) olarak verilen sözcüğün kök anlamı gerçekte kafa ile alakalı
görünmektedir. Nişanlanan kızın başına nişan sembolü olarak bir şapka takılması kastedilmektedir. Diğer bir
olasılık ise daha eski çağlarda nişanlanan kızların hatta erkeklerin de başlarına kayın ağacı dalından taçlar
taklması geleneğinin sözcüğü kaynak teşkil etmiş olmasıdır. Bunun dışında Hıristiyan Türklerde nişan töreninde
rahibin çiftlerin başlarına haç kaldırarak kutsaması da anlammla uyumludur. Sözcüğün Çoğ/Çok kökü de
toplanarak merasim yapılması manası ile örtüşür.
185 Çokuk: Istavroz çıkaran kişileri tanımlar. Asya’da sürekli olarak Istavroz çıkaran manasında “Hıristiyan”
kavramı karşılığında da kullanılmıştır.

186 Çolgamak: Genel olarak “Sarmak” demektir. Ayrıntılı olarak ele alındığında iki farklı anlam grubunda
“Bandajlamak” (sargı yapmak) ve “Muhasara etmek” veya “Ablukaya almak” (bir yerin etrafını sarmak) manaları
ön plana çıkar.

187 Çolpan: Türk-Moğol kültüründe Venüs gezegenine verilen isimdir. Mitolojide ise bir Tanrıça’nın adıdır. Adı
gökyüzündeki en parlak gezegenlerden biri olan Venüs’e verilmiştir. Türklerde dişil olarak algılanmıştır. (Moğollar
ise eril olarak kabul ederler). Bir kelime benzerliği nedeniyle yanlış olarak “Çoban Yıldızı” dendiği de olur. Bir
başka görüş ise de çobanların bu yıldızı yön bulmakta kullandığı ve bu nedenle de Çolpan’ın aynı zamanda bir
Çoban Tanrıçası / Sürü Tanrıçası olduğudur. Çoban kılığında dağlarda gezdiği söylenir. Eski Moğolca Solbun (gök
cismi) sözcüğü ile bağlantılıdır.

188 Çommak: Suya girmek veya suya batmak manasına gelen fil İslamiyet sonrası “Abdest almak” (özellikle de
Gusül abdesti almak) manasında da kullanılmıştır. Kırsal bölgelerde özellikle yaz mevsimlerinde Boy abdestinin
akarsu veya göletlerin derin yerlerinde üç kere suya batıp çıkmak şeklinde gerçekleştirilmesi günümüzde bile
rastlanan bir uygulamadır.

189 Çomuk: Abdestli kişileri tanımlar. Asya’da abdest alan veya abdestli dolaşan kişi manasında “Müslüman”
kavramı karşılığında da kullanılmıştır.

190 Çor: “Cin” demektir. Ruhsal rahatsızlıkları, bilinmez korkutucu güçleri ve varlıkları da ifade etmekte kullanılır.
Kelime kökeni hastalık ve gözle görülmeme, eksiklik, yarımlık anlamları taşır. Arapça Şer sözcüğü ile bir bağlantısı
yoktur. Moğolca Şor sözcüğü şiş anlamına gelir ve boynuzu çağrıştırır. Boynuz ise kötü güçlerle de alakalı görülür.
Çornamak fili bürümek, sarmak, dolanmak mânâları taşır ve mecazen musallat olmak içeriğine de sahiptir.
Anadolu’da cin çarpmış ve ruhsal hastalıklı anlamında “Çorlu” tâbiri kullanılır. Çort, Çert, Czart gibi söyleyişlerle
Slav topluluklarının halk inanışlarına ve Rus/Ukrayna kültürüne de girmiştir. Türklere komşu kavimlerden olan
Ermenice’de “Çor” hastalık ve dert anlamına gelir. Farsça’ya “Şur” (uğursuzluk) biçiminde geçmiştir. Sözcüğün
Farsça kökenli olduğu iddiası kesinlikle doğru değildir. Türkçe’de Ço/Çu/Şu/Şo ile başlayan kökler yarımlık,
eksiklk, hastalık, sakatlık bildirir. Mesela Çol, Çon, Çot, Çop köklerinde hep bu anlamlar bulunur. Öteki alemlere
ait olduğu düşünülen varlıklar da Türk kültüründe hep bu içeriklerle ilişkili varlıklar olarak görülür. Hiçbir
tereddüte yer olmadan söylenebilir ki Çor/Çur/Şur/Şor hatta Moğolca Çul/Şul kökü Türk/Moğol (hatta
Ural/Altay) kökenlidir. Bu kökten Türkçe’de halk ağzında türeyen sözcüklerle Farsça’daki bu sözcük ile ilişkili olan
diğer kelimelerin sayısını karşılaştırmak durumu anlamak için yeterli olacaktır. Buna benzer örneklerde
Farsça’nın Moğolca ile etkileşiminin fazlalığı da sıklıkla gözden kaçırılmaktadır.

191 Çoramak: “Cin çarpmak” anlamı dışında “yoğurmak, harç karmak, hamur haline getirmek manaları da
bulunur. Birbirine uzak gibi görünen bu iki anlam odağının ortak noktası şekil değişikliğidir. Cin çarpması
vakalarında kişilerin bedenlerinin bazı bölümlerinin eğrileceği veya amorf hale geleceği inanışı çok yaygındır.
Hamur veya harç yoğurma işleminde de amorf olma söz konusudur.

192 Çorgan: Kelime aslında Türkçe’deki “Yorgan” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçimidir. Fakat anlam “Battaniye”
şeklinde farklılaşmış olduğu için orijinal telafuz korunarak verilmiştir. Bazı lehçelerde
Çoğurgan/Çowurgan/Çovurgan/Çuvurgan biçiminde söylenir.
193 Çökütmek: “Diz çökmek/çöktürmek” ve benzer olarak “Bağdaş kurmak/kurdurmak” ile bunların dışında
“Çökerek çukur oluşmak/oluşturmak” anlamları da bulunur.

194 Çöne: Sözcüğün “Peygamber” ve “Asistan” olmak üzere iki anlamı bulunur. Hatta Anadolu ağzında çoban
yamağı yardımcısı manasında da kullanılır. Bu durum eski kültürde Peygamber kavramının Tanrı’nın yardımcısı
olarak algılanmasından kaynaklıdır. Çönemek fili de “peygamberlik etmek” anlamına geldiği gibi bir şeyi bir yere
veya başka bir kaba aktarmak anlamına da gelir. Örneğin: Çönek kelimesi “kepçe” manası taşır ve sıvıları
aktarmakta kullanılan araç demektir. Peygamber de Tanrı’dan aldığı bilgiyi başkalarına aktaran kişidir. Çönümek
fili ise dermansızlaşmak, gücü kesilmek anlamları barındırır. Bu durum Peygamberin yaptığı işin zorluğu ile de
alakalı görünür.

195 Çötkermek: Şeytan çıkarmak manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı ise öksürmektir. Şeytanın (kötü
ruhların) öksürüğe neden bir varlık olarak görülmesi ile alakalıdır. Veya öksürerek insanın içine girmiş olan kötü
ruhu çıkarmay çalıştığı inancı da bulunuyor olabilir.

196 Damız: Sözcüğün kökeni Sümer tanrısı “Tammuz” ile ilişkilendirilmektedir. Ancak Tam/Dam Türkçe’de kapalı
mekan anlamına gelir. Ayrıca Tam/Dam kökü damlamak ve döllemek manalarını barındırır. Yani hayvanlarda
döllemenin gerçekleştiği alanı da belirtir. “Damızlık” sözcüğü de buradan kaynaklanır.

197 Daşka: Rusça’da el arabası demektir. Ancak kelimenin Türkça Daş/Taş kökü üzerinden “Taşımak” fili ile ilgili
olma olasılığı dikkate alınmalıdır. Rusça’ya Türkçe’den geçmiş pek çok kelime doğru çözümlemeler ile
anlaşılabilmektedir.

198 Dayıkın: Mitolojide bebekleri koruyan ve onları ellerinden tutup ayağa kaldırarak yürüten tanrıçanın adıdır.
Asya halk inanışlarına göre çocuğun uykusunda gülmesi, Dayıkın’ın onunla oynadığını gösterir. Çocukları korur.
Yeni yürümeye hazırlanan çocukların ayağa kalkması için kullanılan “Day Durmak” fili de bu tanrıça ile ilgilidir.

199 Değeç: Yiyeceklerin ilk lokmalarının, içeceklerin ilk yudumlarının doğaya, suya veya ateşe atılması
uygulamasıdır. Bunların Yar-Su kutsal ruhlarına sunulması inancına dayanır.

200 Devre: İsyan, infal ve zıtlık anlamlarının üçü de Türkçe olup, “Devirmek” filinden türemiştir. Arapça
“Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile ses benzerliğinden öte bir bağlantısı yoktur.

201 Devretmek: Türkçe hareket bildiren Dev/Tev kökünden türemiştir. Azmettirmek, tahrik etmek anlamları
harekete geçirmek manasından kaynaklanır. Arapça “Devir/Devr” (çağ, dönem) sözüğü ile ses benzerliğinden
öte bir ilgisi yoktur.

202 Dikeç: Ağaç dikme çubuğu olarak açıklanan kavram aslında iki anlamı ihtiva eder. Ağaç dikerken nemli
toprakta ağacın dikileceği deliği açmaya yarayan biraz kalınca ucu sivri, uzun bir çubuk için kullanıldığı gibi
dikilen ağacın yanına devrilmemesi için çakılarak bağlanan değneklere de denir.

203 Dirçelmek: “Hayata dönmek”, “Ölümden dönmek” veya “Yeniden canlanmak” gibi anlamları bulunan
sözcüğün Budist kültür içerisinde “Reenkarne olmak” (yeniden Dünya’ya gelmek) şeklinde ikincil bir anlamı daha
oluşmuştur.
204 Diren: Şeytanlaşmış insan manasında kullanılır. Bu bağlamda “Eren” kavramının zıddıdır. İnsanların her tür
isteklerini yerine getiren kötücül ruhlara da bu ad verilir. Fakat bu ruhun karşısındaki insan o kadar kötüdür ki,
onun tarafından kandırılır. İşte bu kişilere Diren denilir. Ayrıca Dirgen adlı üç çatallı tarım aracının bazı
lehçelerdeki farklı bir söyleniş biçimidir, ki çatal mızrak pek çok kültürde Şeytan’la alakalı görülen bir araçtır.

205 Doydu: Papağan demektir. Arapça “Tuti” sözcüğünden farklılaşma yoluyla oluştuğu neredeyse kesindir. Fakat
bu farklılaşma ile asıl sözcükten türediği anlaşılamayacak düzeyde biçimsel olarak uzaklaşılmıştır. Bazı lehçelerde
ise Tavus Kuşu manasında kullanılır.

206 Dönenbey: Kırgız efsanelerinde öldükten sonra ruhu “Dönenbey (Dönenbay)” adlı bir kuşa dönüşen kutlu
bir kadından bahsedilir. Mezarı kutsal kabul edilir. Mezarlıkların üzerinde dönerek uçan kuşlara da bu isim verilir.

207 Döven: İnek, öküz veya atlara çektirilen, alt kısmına keskin taşlar çakılı, üzerine binilerek ekinlerin üzerinde
döndürülen bir harman aracıdır. Döven/Döğen sözcüğünün Türkçe’den mi Yunanca’ya geçtiği yoksa Yunanca’dan
mı Türkçe’ye geçtiği bir tartışma konusudur. Yunanca olduğunu öne sürenler sözcüğün Asya Türkçesi’nde
bulunmadığını bir delil olarak gösterirler. Gerçekte birebir aynısı olmasa bile buna benzer bir kelimenin Asya
Türkçe’sinde bulunup bulunmadığına dair özel bir çalışma da yapılmamıştır. Fakat teknolojinin ortaya çıkışıyla
birlikte kelimelerin sonradan türeyişine ilişkin çok güzel bir ister tek başına isterse “Biçer-Döver” tamlamasının
içerisinde kullanılsın “Döver” kelimesidir ve kavram da yine bir tarım aracını (motorlu bir taşıttır) anlatmaktadır.
Aynı şekilde Türkler döveni bir tarım aracı olarak Rum/Yunan kültüründen edinmiş olsalar bile hatta sözcük
Yunanca’dan evrilerek alınsa bile Türke’deki dövmek fili ile uyumludur ve yeterince Türkçeleşmiştir. Dövmek
filinin Türkçe’de tarımsal terminoloji içerisinde kullanılmadığı ise bütünüyle yanlış bir bilgidir. Örneğin harman
dövmek veya ekin dövmek tabirleri Anadolu’da sıklıkla rastlanan tabirlerdir.

208 Egemen: Hükümran (hakimiyet sahibi) manasına gelen sözcüğün Türkçe olmadığı iddiası doğru değildir. Her
ne kadar dil devrimi ile türetilmiş olsa dahi, Türkçe kök ile uyumlu olan sözcük tamamen Türkçe eklerle
oluşturulmuştur. Fransızca “Hegemoniya” sözcüğünün taklit edildiği tamamen bir yorumdan ibaret olup o
yorumu yapan kişinin şahsi görüşünden öteye gitmeyecek kadar hiçbir veriye dayanmayan bir bakış açısıdır.
Türkçe Ağa/Aga/Aka/Eke/Ege kökü toprağa hakimiyet anlamı içerir. Büyük erkek kardeş manası da taşıyan bu
sözcükler boyun eğilmesi gereken bir akrabalık ilişkisini tanımlar. Moğolca’da ise “Eke” kelimesi anne demektir.
Yine itaat edilmesi, saygı duyulması gereken bir kişi olarak Egemenlik kavramı için farklı ve alternatif bir
etimolojik bakış açısı oluşturur.

209 Eğeşmek: Anadolu Türkçesi’nde sataşmak, birine takılmak, inatlaşmak anlamına gelen sözcük İğeşmek
biçiminde de söylenir. Ancak aktarılan bu yeni mana musiki icra etmek, müzik yapmak, müzik aleti çalmak
anlamlarına gelmektedir. Burada “Ezgi” sözcüğüyle doğrudan kavramsal bir bağlantı vardır.
Eğeşmek/Eğezmek/Ezmek dönüşümü ile ortaya çıkan “nağme yapmak” anlamı üzerinden “Ezgi” kelimesi name,
melodi anlamına gelir. Dolayısıyla bu sözcüğün özgün biçimi de “Eğezgi” olmalıdır. Eez (Eğez)/Ez sözcüğü
koruyucu ruh (sahip) anlamına gelmekle birlikte özelleşmiş olarak çalgının (müzik aletinin) ya da hatta doğrudan
çalınan melodinin koruyucusu olan soyut varlık için de kullanılır. Bu durum dikkate alındığında
Eğezmek/Eğeşmek fili kutsal ruhlarla iletişime geçmeyi (ilham yoluyla müzik yapmayı veya onların verdiği
yetenekle çalgı çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı) ifade etmektedir.

210 Elbiz: Değişik lehçelerde Elbis/İlbis/İlbiz olarak telafuz edilen ve Türkçe Yal/Yel/Hal/Al/El/İl kökünden
türeyen kelime “Şeytan” anlamına gelir. Şeytani özellikleri anlatan “Yelbi” sözcüğü ile aynı kökten türemiştir.
“Yelvi” ise sihir manası taşır. Al/Hal kökü kötülüğü ve uzak bir anlam olarak ateşi çağrıştırır. “Yel” kökü ise
ruhsallığı, hızı ve görünmezliği ifâde eder. “Albıs” adlı varlık ile de alâkalı görünür. “El” kökü üzerinden ise
tutmak, yakalamak manalarını içerir. Arapça “İblis” ile tesâdüfî olarak biçimsel hattâ anlama dayalı benzerlik
dışında etimolojik bir ortak yönü yoktur. Zannedildiği üzere “İblis” kelimesindeki “L” ve “B” harflerinin yer
değiştirmesiyle ortaya çıkan yanlış bir söyleyiş kesinlikle değildir. Kelimenin harf dizilimi kesinlikle doğrudur ve
tamamen Türkçe’dir.

211 Eli: El parmakları bitişik durumda, açık başparmak ile işaret parmağı arasında dik bir açı oluşur. Elin küçük
parmağından başparmağın ucuna kadar olan mesafedir. Kapalı karış olarak izah edilebilir. Normal karışın üçte
ikisi kadar bir uzunluk verir. Bu da yaklaşık olarak 12 santimetredir.

212 Eliye: Karaçay–Balkarlar’ın eski inançlarınnda yer alan Yağmur Tanrısıdır. Kazanının yuvarlanmasıyla oluşan
ses gök gürültüsüne neden olur. İbranice “Eliyah” (İlyas) ile bağlantılı gözükse de gerçekte Türkçe El/İl kökünden
kaynaklanma olasılığı da vardır. Sözcük aynı zamanda evcil şahin kuşu anlamına da gelir ki, bu mana İnsanların
ellerine konuyor olması ile alakalıdır.

213 Ellez: Anadolu’daki “Ellez” (İlyas) adı İslam öncesi çağlardan köken alır. Yurt sahibi demektir. Alay (askeri
birlik) ve Halay sözcükleri ile aynı kökten gelir. El/İl ise yurt demektir. İnsanın yeteneğinin kullanımını sağlayan
organı ve emeğinin en önemli simgesi olan El kavramıyla da bağlantısı dikkate değerdir. Türk mitolojisindeki
“Elley” adlı ilk insanın ismi ile benzerliği bu görüşü destekler niteliktedir.

214 Em: İlaç demek olan sözcük aynı zamanda Türkçe bir köktür. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki ilaç, tedavi,
rahatlama, huzur, dişilik, emzirme bildiren Türkçe İm/Em/Am kökünün Moğolca kaynaklı olduğu iddiası ile
reddedilmesi son derece yanlış bir yaklaşımdır. Bu anlayış yüzlerce kelimeyi Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak
anlamına gelir. Herşeyden önce Türkçe ve Moğolca aynı coğrafyada aynı tarihi binlerce yıl paylaşmış olmanın
ötesinde aynı dil birliğinden (herkesçe bilinen Ural-Altay dil ailesinden) köken alırlar ve bu dilbirliği içinde de
Türkçe’ye en yakın konumda duran dildir (Çuvaşça, Yakutça, Altayca dilleri Türkçe kabul edilerek). Ortak
kökenden kaynaklanan dillerde az ya da çok ortak kökler ve kelimeler bulunması kaçınılmazdır. Örneğin: Batı
dillerindeki Nw/Nv kökünden gelen “Yeni” manasındaki sözcükler ortak kökene sahiptir. Örneğin İngilizce New,
Almanca Neu, Latince Nova gibi. Ancak tarih içinde bu dillerle aynı kökten geldikleri ispatlanmış olan Farsça’daki
“Nev” kelimesi de yine birebir aynı anlamla “Yeni” demektir. Fakat bu diller ile Farsça arasındaki her tür uzaklık
Türkçe ile Moğolca arasındaki uzaklıktan çok daha fazladır. Üstelik Farça tarih içerisinde Avrupa dillerinden çok
daha önce ayrışmıştır. Öyleyse “Nev” sözcüğü Farsça’ya aittir ve diğer dillerin hiçbirinin etimolojik ilgi alanına
girmemelidir. Peki bu yaklaşım ne derece doğrudur? Çince kaynaklarda ilk kez kaydedilmiş olan Türkçe ile ortak
sözcükleri atılsın, Mançu, Tunguz dillerine daha yakın duranları da atılsın, Moğolca’dır diyerek binlerce kelimeyi
Türkçe sayılmasın. Şunlar şüphelidir, şüpheliyse kesin Türkçe değildir diyerek bir kenara bırakılsın. Bunlar
kesinlikle bilimsel yönteme aykırıdır.

215 Emegelçi: Süt annesi manasına gelen sözcük, mitolojide çocukların koruyucu tanrıçasının da adı olarak
kullanılır. Bu tanrıçanın çocukları ve bebekleri koruduğuna inanılır. Küçük çocukların başlarına gelecek kazâları
önceden görür ve engel olur. Çocuklar hastalandıklarında kadın şamanlara onlar için uygun ilaçları hazırlama
yollarını gösterir.
216 Emegen: Kafkas Nart efsanelerinde çirkin, bazen çok başlı devasa yaratıklar olarak betimlenir. Emegenlerin
sayıları oldukça fazladır ve her üç ayda bir doğum yaparlar. Her doğumda yüzden fazla çocuk dünyaya getirirler.
Emegenlerin yer almadığı hiçbir Nart destanı yoktur.

217 Emegey: “Nine” manası verilen kelimenin Şamanist gelenekte Şaman Ruhu anlamı da bulunur.
Amagay/Amagat/Emeget sözcükleri de farklı söyleyiş biçimleri olarak kaynaklarda yer alır. Bu ruh olmadan
şaman olunamaz. Şaman öldüğünde kuş görünümünde dışarı çıkar ve mezarının yanında veya üstünde büyüyen
ağaçta yaşar ve mezarın saygınlığını, temizliğini korur. Etimolojik olarak ilgili görünen Emen/Emeğen sözcüğü
ruh, can manası taşır, ayrıca ağaç dikmek için açılan çukuru da ifade eder. Tunguzlarda koruycu ruhlara Amaka
denir. Teleğüt Türkleri ise bu ruha Emegen adı verirler.

218 Emertmek: Rahatlatmak, huzur vermek gibi manaları bulunan sözcüğün yarışta öne geçmek şeklinde ikinci
bir anlamı daha vardır.

219 Emlek: Bedenen veyâ ruhsal olarak şifâ bulunan bir yerleşim birimini veyâ yöreyi ifâde eder. Çoğunlukla o
bölgede bulunan evliyâ mezarları ile ilişkilendirilir. Anadolu’da bu adı taşıyan köyler hattâ pek çok köyün
toplamından oluşan yöreler vardır. Mitolojik bir kişilik olan Uluğ Türk’ün oğlu olan “Amlak” adı ile de alakalı
görünmektedir. Bu isim de şifa vericiliği temsil eder. Am/Em/İm kökünden türeyen kelime şifa veren, tedavi eden
demektir. Emlemek fili ilaç vermek, iyileştirmek, sağaltmak anlamlarına gelir. Sözcüğün ayrıca Müşfk (şefkatli)
anlamı da bulunmaktadır.

220 Enermek: Kavramın kelime anlamı aslında kulağını bükmektir. (Enemek fili hayvanın kulağını kesmeyi veya
işaretlemeyi anlatır.) Anlam kaymasına uğrayan sözcük müzik aletini akord etmek manasında kullanılır olmuştur.
Özellikle telli çalgının akord burgularının bükülmesi kulağın bükülmesi ile benzeştirilmiştir.

221 Erkecey: Sözcüğün “İrkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi nazlı, şımarık anlamına gelir. Masalda zaten
anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir kız çocuğudur.

222 Erkenek: Türk halk anlatılarında adı geçen bir masal kahramanıdır. Avrupa masallarındaki “Parmak Çocuk”
karakteri ile ilginç bir biçimde büyük oranda uyumludur. Kurnaz, zeki, talihli bir çocuk olarak görünür. Yine de
Erkenek’in özgün bir kişiliği ve özellikle Grimm masallarında bahsi geçen Parmak Çocuk’tan farklı yönleri de
bulunmaktadır. Çünkü eski Türk-Moğol kültüründe başparmağın insan ruhu ile de alâkası olduğu düşünülür.
Erkenek kurnaz, çokbilmiş, hazırcevap bir çocuk olarak tanımlanır. Değişik mâceralarda zekâsı sâyesinde
sorunların üstesinden gelir. Bu mâceralarda farklı diyarlara yolculuklar yapar.

223 Erleg: Türkçe’ye “Erlik” olarak yerleşen kelime burada orijinal biçimiyle alınmıştır. Kötülüklerin kaynağı
olarak görülen tanrıdır, bu bağlamda “Şeytan” olarak tercüme eden kaynaklar varsa da aslında tamamen farklı
ve kendine özgü bir varlıktır; bu nedenle “Kötülük Tanrısı” olarak tanımlamak daha doğrudur. Mitolojideki
anlatılara göre kara bir Güneş ile aydınlatılan yeraltında akan ırmağın kenarındaki, yüksek bir dağın eteğinde kırk
köşeli taş veyâ demir sarayında yaşar.

224 Ermen: Kutsal, aziz (kutlu kişi) anlamlarının yanında Pelin otu manası bulunur. Ayrıca kimi Türk lehçelerinde
“Sincap” karşılığında kullanıldığı da görülür. Ancak bu anlam “Erlen” (hamster) sözcüğü ile ilişkili görünmektedir.
Aslında kastedilen canlı “Yer Sincabı” olup en azından dış görünüş olarak da hamsteri çağrıştırmaktadır.
225 Erselen: Moğol mitolojisindeki efsanevi beş renkli aslandır. Budizmin etkisi görülür. Ancak sözcük etimolojik
olarak Türkçe “Arslan” sözcüğü ile ilişkilidir.

226 Esre: Arap alfabesinde İ (veya ses kaymasıyla I) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Asra” (aşağıda olan)
sözcüğünden kaynaklanmaktadır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin harflerin altına
koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Kesre/Kesra” şeklindedir.

227 Etügen: Mitolojide Toprak Tanrıçası’dır. Toprağı ve yeryüzünü, ayrıca toprağa dayalı üretimi, tarımı ve hasadı
temsil eder. Toprağı ve toprakla ilgili tüm unsurları, bitkileri ve hayvanları koruduğuna inanılır. Konur
(kahverengiye çalan kızıl) saçları vardır. Onun yaşadığı Ötügen (Ötüken) şehri Türklerin yeryüzünde ilk var olduğu
ve oradan Dünyâ’ya dağıldığı yerin adı olarak da kabul edilmektedir. Orhun Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır
ve Göktürk Devleti’nin başkenti de yine burada kurulmuştur. İnanca göre bütün büyük devletlerin başkenti
burada kurulmalıdır ki, devletler uzun ömürlü olabilsin.

228 Evreğen: Peş peşe gelen “E” harfleri ve son hecedeki “Ğ” harf bükülgen bir söz dizimi oluşturmaktadır; tıpkı
ejderhanın kıvrılması gibi. “Evren” biçimindeki yazımına göre bu biçim daha doğrudur. Sözcüğün kökeni
“Evrilmek” filinden gelmektedir. Kıvrılmak anlamı ejderhanın yılana benzer yapısı ile ilgilidir. Abran / Abrağan /
Awrağan / Avrağan / Evreğen / Ewreğen / Ebreğen / Ebren/ Evren şeklinde sıralanabilecek uzun bir dönüşüm
zinciri hep Ejderha, Yeraltı Canavarı, Yeraltı Denizi Yılanı, Yeraltı Ejderhası gibi anlamları içerir.

229 Eyder: Bir topluluk adına konuşan kişi yani sözcü, lider anlamına gelir. Sözcüğün Arapça’da aslan anlamına
gelen ancak Türk kültüründe Rüzgar Ruhu ile ilişkilendirilen Haydar ismi ile olan alakası netleştirilmiş değildir.
Kazaklar harman vakti rüzgar esmeye başlamamışsa, “Mir Heyder” dedikleri bu ruhu yüksek sesle çağırırlar.
Azeriler hasat zamanı harman bitince “Haydar Baba, gel payını götür!” diyerek ona seslenirler. Alevi kültüründe
Türküler içerisinde de “Yürü be Haydar!” gibi veya benzeri başka ifadelerle sık sık rastlanan bu isim, Anadolu’da
Pir Sultan Abdal’ın gerçek adı olmasından kaynaklanıyor gibi görünse de kökeni aslında burada aramak gerekir.
Eski Türkçe’deki “Aldar/Aydar” ismi ile de uyumlu görünmektedir. Ayıtmak/Eyitmek (Ey! ünlemi ile de
bağlantılıdırlar) ve Haykırmak filleri ise konuşmak, bağırmak, seslenmek, hitap etmek gibi anlamlar içerirler.
Haydar, her ne kadar Arapça kökenli bir isim olsa da Türk kültüründeki kavramlarla ilişkilendirilmiş olması
muhtemeldir.

230 Ezeşmek: Sözcüğün farklı ve Türkçe’de söylenmesi daha zor bir biçimine “Eğezeşmek” olarak rastlanır.
Eğeşmek/Eğezmek/Eğezeşmek dönüşümünde ruhlarla iletişim kurma manası rahatlıkla görülebilmektedir. Eez
(Eğez)/Ez sözcüğü ilham getiren ruh ya da hatta doğrudan çalınan melodinin koruyucusu olan soyut varlık için de
kullanılır. Bu durum dikkate alındığında fil kutsal ruhlarla iletişime geçerek onların verdiği yetenekle çalgı
çalmayı, hatta onunla birlikte çalmayı ifade etmektedir.

231 Gakay: Moğolca’daki asıl anlamı domuzdur. Bu dilde anlam genişlemesiyle Yunus balığını da ifade eder
olmuştur (Dalayın Gakay yani Deniz Domuzu).

232 Galcır: Çiftleşmek isten hayvanları tanımlamak için kullanılan bir sözcüktür. Ancak köken anlamı “Ateş
basmış” demektir. Bu bağlamda çiftleşme mevsimindeki hayvanlar için kullanılan “Kızışmış” tabiri ile eşdeğerdir.
Bu sözcükten türeyen Galcırmak/Galçırmak fili de çiftleşmek istemek şeklinde izah edilmekle birlikte gerçek
anlam “Ateş basmak” veya “Kızışmak” olacaktır.
233 Galtaşmak: Birisine sataşmak olarak açıklanan sözcüğün kökenindeki anlam tam olarak birine veya birbirine
ateş atmak şeklindedir. Sataşmak anlamı mecazen ortaya çıkmıştır.

234 Gerdek: Sözcüğün kökeni neredeyse tüm kaynaklarda Farsça olarak gösterilmektedir. Oysa ki Moğolca “Ger”
(çadır) kelimesinin dikkate alınması gerekir.

235 Gor: “Maya” (ferment) anlamına gelen kelime Farklı lehçelerde ve şivelerde farklı biçimlerde söylenir
(Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür dönüşümündeki kelimelerin tamamı farklı bölgelerde maya anlamında kullanılır). Bu
sözcüklerin tamamı aynı zamanda ateş ve köz ile de alakalı görünmektedir. Bu durum yoğurdun mayalanırken
sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir. Aynı zamanda Türkçe bir kök olan Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür şeklindeki söz
dizisinin içeriğinde “Kuvvet” ve “Çoğalma” anlamları da yer alır. Örneğin
Gorsamak/Kursamak/Kürsemek/Gürsemek filleri mayalanmak manası taşıdığı gibi çoğalmayı ve kuvvetlenmeyi
de ifade eder. Baharda yeryüzüne düşen “Gor/Kor” (Cemre) anlayışı da yine mecazen yeryüzünün mayalanması
ile alakalıdır.

236 Gözbeğen: Televizyon anlamına gelen kavram Köspeğen/Közpeğen sözcüğünden uyarlanmıştır. Köspe/Közpe
kelimesi “Sihirli Ayna” anlamına gelir. Köspeğen/Közpeğen ise bu sözcükten türemiş olup benzeri bir mana ile
“Sihirli Küre” veya bazen de yine aynı anlamla “Sihirli Ayna” demektir (mecazen televizyonu da ifade eder) ve
bilinmeyene dair görüntüleri gösterme anlayışı her iki sözcüğün içeriğinde de vardır. Türkçe’nin bilimsel terim
üretme gücünün en güzel ve en yetkin örneklerinden birisidir.

237 Gulaş: Macarların geleneksel yemeklerindendir. Genellikle dana eti, soğan ve biberden yapılır. Ayrıca
sarmısak, kimyon, domates, yeşil biber ve patates de konulur. Bir iddiaya göre bu yemeğin adı Avrupa
seferlerindeki Osmanlı ordusunda yeniçerilere dağıtılan “kul aşı” denilen yemekten gelmektedir ve Türkçe
kökenlidir. Ancak daha tutarlı görünen açıklama ise Macarca “sığır” anlamındaki “Gulya” sözcüğünden geldiğidir.
Macarcada sığır çobanlarına da “Gulyas” adı verilir. Buna göre Gulaş’ın ortaya çıkışı Macar çobanların yediği bir
haşlama et yemeğine dayanır. Ve Türk kültüründeki “Çoban Kavurma” yemeğini akla getirir ancak aralarında
önemli bir fark vardır; “Gulaş” bir tür haşlamadır.

238 Gürsemek: Gur/Gor/Kor/Kur/Kür/Gür kökünden türeyen sözcüğün Gorsamak/Korsamak veya


Kursamak/Kürsemek şeklindeki söyleyişleri de mevcuttur. Kök dizisi ise aynı zamanda ateş ve köz ile de alakalı
görünmektedir. Bu durum yoğurdun mayalanırken sıcak tutulması gerekliliği ile ilgilidir.

239 Hak: Muhafaza (koruma) anlamına gelir. Arapça kökenli gerçeklik ve hukukilik bildiren “Hak” sözcüğü ile ses
benzerliği dışında hiçbir bağlantısı olmayan Türkçe bir kelimedir. Türkçe’de bazı lehçelerde görülen “S-H”
değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Saklamak fili ile aynı kökten gelmektedir.

240 Haklamak: Arapça kökenli “Hak” sözcüğü ile ses benzerliği dışında hiçbir bağlantısı yoktur. Türkçe bir
kelimedir. “S-H” değişimi ile Sak > Hak dönüşümünde ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Saklamak filinin farklı bir
söylenişidir ve muhafaza etmek anlamına gelir.

241 Halay: Ateş etrafında dönmek ile alakalı olduğu anlaşılamayan sözcüğe sırf bir köken bulmuş olmak için
Yunanca olduğu öne sürülen askeri birlik anlamındaki “Alay” sözcüğüne bağlamak binlerce yıllık bir Türk
oyununa “Aceba Yunan kültürü ile Anadolu’da tanışmadan önce bu oyuna ne ad verilmekteydi?” sorusuna cevap
aramayı gerektirmez miydi? Yanıt Azerice’de durmaktadır. Aynı oyunun adı bu dilde “Yallı” olarak bilinir. Köken
ise aynıdır: Qal/Gal/Hal/Al/Yal kök dizisi. Yani bağlantılı olarak ateş etrafında dönme veya dönüşün enerjisi ile
bedenlerin ısınması bağlamında Qalay/Galay/Halay dönüşümü ile sözcük çok net olarak bu manaları ihtiva
etmektedir. Türkçe bir metal alaşımını ifade eden Qalay/Kalay/Galay kelimesiyle bağlantılı olarak ateş üzerinde
kabın veya sıvı alaşımın döndürülerek kalaylama işleminin yapılması ile halaydaki dönme eylmenin neredeyse
aynı kelimelerle tanımlanıyor olması kesinlikle tesadüf değildir. Türkçe’deki “Alay” kelimesine dönüştüğü öne
sürülen Yunanca askeri birlik anlamındaki sözcüğün gerçekte Türkçe’den bu dile geçip geçmediği tartışmasını
başlatmaya dahi gerek olmadan Türkçedeki anlamın ateş etrafında toplanarak birlik oluşturmak olduğu çok net
olarak ortadadır. Üstelik aynı kökten türeyen ve Moğol kabile birliğine isim oluşturan “Halha” sözcüğü de yine
kabile temsilcilerenin ateş etrafında toplanmaları ile de bağlantılıdır.

242 Halha: Bir kavim olarak Moğolları (bazen de Moğol tanımlaması içindeki yaklaşık yüzde 75 orana sahip en
büyük topluluğu) ifade eden bir sözcüktür. Halhalar dışında başka Moğol toplulukları da bulunmaktadır. Örneğin
“Dörbetler” (dörtlüler) adından anlaşılacağı üzere dört kabileden oluşan bir Moğol topluluğudur. “Halha”
sözcüğü aynı zamanda Moğol kabile birliğini tanımlamakta da kullanılır. Kelime anlamına bakıldığında ise Türkçe
“Kalkan” sözcüğüyle aynı kökten (Türk-Moğol dil birliğindeki Hal/Kal kökü) gelmektedir. Sözcükteki “H” harfleri
ise aslında gırtlaksı seslerdir (Azerice’deki “X” gibi, İngilizce: KH sesi). Bu anlam dışarıya karşı birlikte savunma
yapmayı, korunmayı içerir. Arapça “Halka” sözcüğü ile hiçbir alakası yoktur. Anlam kabile temsilcilerenin ateş
etrafında toplanmaları ile alakalıdır.

243 Halık: “Hava” (atmosfer) demek olan sözcük Kal/Hal kökünden gelen Kalkmak fili ile bağlantılıdır. Hem
Kal/Hal kökünün kendisi birer sözcük olarak hem de türeyen Kalığ/Kalık/Halık/Halığ sözcükleri hava (atmosfer)
manası taşırlar. Bunların tamamı yukarıda bulunan veya yukarıya kaldıran şey içeriğini barındırırlar. Salkın >
Halkın dönüşümünde olduğu gibi kökende “Rüzgar” anlamı da yer almaktadır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir
ki başka dillerde köken aranan “Halı” sözcüğünün kökeni de çok büyük olasılıkla buradaki “Yukarı kaldırmak”
anlamı ile bağlantılı bulunmaktadır.

244 Han: Sözcüğün anlamı “Kral” demektir. Bahaeddin Ögel’in muhteşem ifadesi ile “Türkçe talana açık bir
hazine gibidir” tespitine kanıt teşkil eder nitelikteki örneklerden birisidir. Kavramın türediği Türkçe Kan (soy)
sözcüğü bir kenara atılarak hatta bu tespiti yapmış olanların kökü yanlış buldukları öne sürülerek Çince bir köken
aranıp bulunmuştur. İddiay göre kelime Çin hanedanlarından birinin adından gelmektedir. Tarihin derinliği
içerisinde aynı coğrafyada yan yana ortaya çıkmış iki medeniyette ortak sözcükler bulunması kadar doğal bir şey
olamaz. Bunların bazen hangisinin ürünü olduğunu tespit etmek bile mümkün değildir. Burada yapılacak en
insaflı ve makul açıklama budur. Fakat ille de bir tespit yapılacaksa (başka bir hanedanın değil de yalnızca
burada) bahsi geçen Çin hanedanının adının hiçbir sebep yokken ve toplumsal bir gereklilik ve dilin gerektirdiği
bir zaruret olmadan bir unvan olarak mı kullanılmasının daha mantıklı olduğu yoksa Türkçe genetik, ırsiyet,
veraset, soy manalarını barındıran kavramın mı başka kültürlere yayılmasının ve onlar tarafından bir unvan
olarak tercih edilmesinin mi akla daha yatkın olduğu sorusu sorulmalıdır. Bunlara “Hanedan” sözcüğünün kökeni
nedir? sorusu da ilave edilmelidir ve böylece tartışma geniş kapsamlı olarak ele alınmalıdır. Ayrıca Hint
kültürüne yayılarak isim olarak bile kullanılan ve Avrupa terminolojisine’de giren kelimenin artık evrensel bir
nitelik kazandığı da göz ardı edilmemelidir.

245 Haramak: Çok sayıda anlamı bulunan bir fildir. Farlı lehçelerdeki farklılaşmış anlamlar ile
Karamak/Qaramak gibi söyleyiş değişiklikleri ve bunları bağlı anlam kaymaları da dikkate alındığında bir hayli
fazla yan anlam ortaya çıkmaktadır. Kelimenin kökeninde “görmek/bakmak” anlamı bulunur. “Kötü gözle
bakmak” ise ikinci en kuvvetli anlamdır ve kelimenin “Kara” köküyle olan ilgisine de uygun düşmektedir. Nazar
etmek, haset etmek, teşhir etmek (cinsellik), hırsızlık/soygun için gözlemek ve doğrudan “Kara” kelimesinden
ortaya çıkan lanetlemek, beddua etmek manaları bulunur.

246 Hata: Türkçe “Kat” sözcüğü ile doğrudan bağlantılı olan kavram Anadolu Türkçesi’ne “Kata” olarak da
aktarılabilir. Katlanarak (tekrar, defa, kere) manasındaki bu kelimeden türeyen Katalamak fili de aynı şekilde
Katlanmak fili ile akrabadır ve tekrarlamak anlamına gelir.

247 Hayramak: “Rica etmek” manasındaki sözcük Türkçe Hay/Kay kökünden türemiştir. Arapça “Hayır” (iyilik)
kelimesi ile hiçbir alakası yoktur. Sözcüğün “Lütfetmek”, “İkram etmek” veya “İhsan etmek” şeklindeki ikinci
anlam grubu da yine Türkçe Kayramak filinin farklı bir söyleniş biçimidir.

248 Hınmak: “Kın” kökü üzerinden Kısas Cezası Uygulamak ve “S-H” dönüşümüyle “Sın” kökü üzerinden
“Buhrana Girmek” veya “Kriz Geçirmek” manaları bulunur.

249 Hıyınma: Sözcük Hıyınma > Sıyınma > Sığınma dönüşümünde görüleceği üzere Türkçe bir kelimenin farklı
bir söyleyişinden ibarettir. Sığınma sözcüğünün “siyasi anlamda başka bir ülkenin himayesini isteme” (iltica)
içeriğine vurgu yapıldığı için orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.

250 Hızmak: Şerit çekmek olarak açıklanan fil Hızmak > Sızmak > Çızmak dönüşümü ile Türkçe Çizmek fiiline
bağlanır.

251 Him: İşaret direği veya Trafk tabelası anlamında kullanılan kelime aslında Türkçe’deki İm (işaret) sözcüğünün
anlam kaymasına uğramış ve biraz farklı bir söylenişidir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki bir dönem Türkçe
olarak kabul edilen sonradan Farsça kökenli olduğuna karar verilen “Sim” (işaret) sözcüğü de aslında İm > Him >
Sim dönüşümü ile yine Türkçe’dir. Farsça’daki mana aynı bile olsa tamamen bağımsızdır.

252 Hoca: “Koca” sözcüğünden evrilmiştir (Türk coğrafyasındaki farklı dillerde Qoca/Goca olarak da söylenir).
Örneğin Dede Korkut Öyküleri’nde sıklıkla Kazılık Koca, Duha Koca, Uşun Koca gibi isimlere rastlanır. Türk kültürü
içerisinde tecrübeyi ve bir işin özünü anlamış olacak kadar bilgili, bilinçli, ustalaşmış, uzmanlaşmış, teknik
bilginin ötesinde bir anlayışa sahip kişiyi ifade etmekte kullanılan bir sıfat veya doğal bir unvandır. Yaşlı, görmüş
geçirmiş, bilge, bilgili demektir. Bir başka görüşe göre ise Farsça efendi, ağa, saygıdeğer, yaşlı kimse, evin büyüğü
manasındaki “Hace/Hvace/Hoce” kelimesi anlam benzeşimi ve Türkçe’nin yapısına da uygun olan ses değişimi ile
“Hoca” hâline gelmiştir. Bu bağlamda günümüz Türkçesinde öğretmen veya imam anlamında da kullanılan bir
sözcüktür.

253 Hokuz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Öküz” sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçiminden ibarettir (Öküz > Okuz
> Hokuz). Anlam farklılaşmış (manda, camız) olduğu için orijinal biçim korunmuştur.

254 Hotay: Yakut kültüründe Akrep burcuna verilen isimdir. Fakat kök anlamının “Akrep” kavramı ile bir ilgisi
yoktur. Yakutça Hotoy (Türkçe uyarlama Hotay) kelimesi Kartal manası taşır.

255 Höylem: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söylem” (ifade) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam
farklılaşarak “Cümle” kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.
256 Höyleş: Kelime Türkçe’deki “Söyleş” (sohbet) kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam az da olsa
farklılaşarak “Hasbıhal” (hal hatır sorma) kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş kullanılmıştır.

257 Höz: Kelime gerçekte Türkçe’deki “Söz” kavramının farklı bir söyleyiş biçimidir. Anlam farklılaşarak “Hece”
kavramı karşılığında kullanılır olduğu için orijinal söyleyiş korunmuştur.

258 Idalamak: Köpeği kışkılamak (başkasının üzerine saldırtmak) olarak verilen mana aslında etkin değil edilgin
bir içeriğe sahiptir. Doğru açıklama gerçekte kişinin kendini koruması için köpeğini harekete geçirmesi
şeklindedir. Yani yapılan bir saldırıyı savuşturma amacı bulunmaktadır.

259 Idığan: Azad edilerek doğaya salınmış hayvan demektir. Dinsel bir amaçla başıboş bırakma şeklinde
gerçekleşen kurban. Böylesi hayvanlar Türk kültüründe çoğu zaman doğuya doğru sürülür ve genellikle üzerine
bir işâret koyulur. (Eski Araplarda bu işâret koyma çoğu zaman hayvanın kulağını yarma şeklinde
gerçekleştirilirdi.) Bu şekilde salının hayvana bir daha kimse elini süremez. Bâzen de bu salıverme şarta bağlanır.
Meselâ, tıpkı adak kavramında olduğu gibi herhangi bir dilek gerçekleşirse salınması öngörülürdü. Kuran-ı
Kerim’de Maide Sûresi – 103. âyette bu kavramın Arapça’daki (uygulama açısından) yaklaşık karşılığı olan
tâbirlerden (Bahîre, Sâibe, Vesîle) bahsedilerek hayvanların bu ve benzeri biçimlerde doğaya salınması anlayışı
yasaklanmıştır. Tefsirlerde eski Arap geleneğinde özellikle develerin; “Sırtı korundu,” denilerek azat edildiği
söylenmektedir. Ayrıca belirli sayıda doğum yapan veya yavru veren hayvanların salındığı da tarihsel bilgiler
arasındadır.

260 Irkıl: Kelime anlamı olarak ele alındığında falcı veya kahin demektir. Mitolojide ise bu adı taşıyan bir kişilik
bulunur. Irkıl Ata kamların (şamanların) atası olarak kabul edilir. İnanışa göre o yeryüzündeki ilk şamandır. Türk
kam törenlerinin ilk oluşturucusu olarak da bilinir. Gelecekten ve geçmişten haber verir. Anlatıldığına göre o
kadar güçlüdür ki, bir gün bu durumun farkına varan Tanrı onu yanına çağırtarak kendisine boyun eğmesini ister.
O ise hiçbir yüce güç tanımadığını ve yaptıklarının kendi gücüyle olduğunu söyleyerek Tanrı’ya karşı saygısızlık
yapar. Tanrı bunun üzerine, Irkıl’ı ateşe attırarak yaktırır. Onun yandığı bu ateş gelecekte doğacak olan diğer
kamların ruhlarını oluşturur. Adı Oğuz Şecerelerinde (soy kütüklerinde) “Irkıl Hoca” olarak yer alır.

261 Isıyah: Baharda doğanın yenilenmesini, gücün çoğalmasını gösteren ve bereketi simgeleyen bir bayramdır.
Daire şeklinde toplanılıp kımız içilir ve meydanda yakılan odunun üzerinden atlanır. Daire şeklinde yapılan bu
şenlikler halayı çağrıştırmaktadır. Yakutlara göre ilk ata olan “Elley”, başlatıcısı olduğu bu bayramı kendi
yurdunda kutlamıştır. Kelime kökündeki anlam Isınma/Isıtma vakti demektir. Mevsimsel döngülere bağlı sıcaklık
değişikliklerini akla getirecek biçimde Isı kökünden türemiştir ve Isınmak fili ile bağlantılıdır.

262 İdeğsiz: Kelime anlamı işaretsiz demektir. Üzerine boya veya damga ile kime ait olduğunu gösteren işaret
vurulmamış hayvanları tanımlamakta kullanılan bir sözcüktür. Bu nedenle başıboş, sahipsiz gibi manalarda da
kullanılır.

263 İdeşme: Haberleşme olarak çevrilen kavram aslında tam olarak işaretleşme demektir. Anlam genişlemesi ile
her tür işaretle haberleşme (el, duman, şifre, telgraf) sözcüğün kapsamına girmiştir. İdeşmek fili de
işaretleşmek, haberleşmek, telgraf çekmek, şifreli haber göndermek anlamlarına gelir.

264 İleğmek: “Rencide olmak” manası bulunan kelimenin İlemek şeklindeki söyleyişi de mevcuttur. Anlam
İlenmek (beddua etmek) fili ile bağlantılıdır.
265 İlenmek: Beddua etmek, lanet etmek, rencide etmek manaları bulunan sözcük aslında İğlenmek > İlenmek
dönüşümü ile ortaya çıkmıştır. “İğ” kökü kötülük ve dert, maraz ile ilişkilidir. Dolayısıyla kötülüğü veya kötülük
getiren soyut varlıkları birine yönlendirmek anlamlarını içerir.

266 İlgemek: “Nakletmek” içeriği özellikle organ nakli yapmak anlamında kullanılmaktadır, sözcüğün ayrıca “İç
içe geçirmek” şeklindeki ikinci anlamı da bu kullanımı desteklemektedir.

267 İmir: Değişik lehçelerdes kırağı, sis, alacakaranlık gibi anlamlara gelmektedir. Özellikle İç Anadolu’da
kullanılan “İmir’in iti gibi titremek” deyiminin kökeninde bu kavram bulunur. Bu deyim daha sonraları Arapça
kökenli “Emir” sözcüğü ile de kullanılmış ve hatta Sivas yöresini ele geçiren Emir Timur ile de alakalı olduğu
düşünülmüştür. “İmre (İmere)” adlı Cemre Cini de aslında yine bu varlığın farklı bir yansımasıdır. Bulgarlardaki
Zemire adlı cinin bu kavramın en eski biçimi olduğu anlaşılmaktadır. Baharda toprağa düştüğüne inanılan Cemre
kavramı ile ilişkilendirilmiştir.

268 İnehsit: Sözcük anlamı doğum hemşiresi (ebe) demektir. Mitolojide ise doğum tanrıçasının adıdır. Gülerek
(gülümseyerek veyâ kahkahalarla) doğum yapan kadına hattâ doğuran ev ve ahır hayvanlarına yardım eder.
Moğolca’da İneh sözcüğü gülmek demektir ve Tunguz dillerinin tamamında da yine gülme anlamı içerir. “İye”
sözcüğü ile de alakalıdır. Enehsit ise nine anlamına gelir ve geçmişte doğum ebelerinin yaşlı, tecrübeli kadınlar
olması ile de bağlantılıdır.

269 İnemek: “Kurban etmek” manasındaki filin “İman etmek” içeriği de bulunmaktadır. Bu içerik ilk mana ile
çelişik olmamakla birlikte aslında “Inamak/İnamak” filinin farklılaşmış bir söyleyişinden ibarettir. Bu nedenle ilk
anlam tercih edilmiştir.

270 İrkecey: Sözcüğün “Erkecey” şeklindeki farklı bir söyleyişi “Parmak kız” olarak da bilinen masal kahramanının
adıdır. Masalda zaten anlatıldığı üzere sonradan doğduğu için çok fazla nazlandırılan bir kız çocuğudur.

271 İrzi: Evliya anlamındaki kelimenin Sanskritçe (Eski Hintçe) kökenli olduğuna dair bu dildeki benzer bir kelime
nedeniyle kuvvetli bir ihtimal bulunmaktadır. Ancak Türkçe İr/Er kökü ile bağlantılı olarak İrzi/Erzi sözcüğünün
Türkçe ile tam bir uyum gösterdiği ihmal edilmemeli ve Hintçe olduğu iddiasına temkinli yaklaşılmalıdır. Örneğin
aynı kökten türeyen “Eren” (İren) ve “Ermiş” (İrmiş) sözcükleri de Türkçe’de yine evliya anlamı taşımaktadırlar.
Ayrıca Sanskritçe “İrşi” kavramının peri (ruhsal varlık) manası taşıması kavramların belirli bir oranda karışmasına
neden olmaktadır.

272 İskekçi: Cımbızla tüy (veya kaş) alan kişiyi ifade etmekte kullanılır. Mecazen “Müsthehzi” (alaycı kişi)
manasına da gelir. Ancak buradaki alaycılık daha çok karşı tarafın biraz da canını sıkacak türdedir, tıpkı kişinin
cımbızla tüyü alınırken canının yanması gibi.

273 İye: Sözcüğün asıl anlamı “Sahip” veya “Malik” demektir. Anlam genişlemesi hatta anlam kayması ile bir
şeyin koruyucu ruhu manasında kullanılır. Nesnelerin içinde olduğuna inanılan ve onunu özelliklerini taşıyan gizli
güçtür. Daha basit bir tanımmla koruyucu, iyiliksever ruhlara verilen isimdir. Örneğin; Su İyesi içinde bulunduğu
su kaynağını korur veya Ocak İyesi bir tek varlık olmayıp her ocağın kendi koruyucu ruhu vardır. Türk
mitolojisinde pek çok doğa unsurunun (özellikle de belirli bir anlamı ve değeri bulunanların) mutlaka bir İyesi
vardır; Ağaç İyesi, Dağ İyesi gibi…
274 İyite: Tazı (av köpeği) demek olan kelimenin köken anlamı koklayan (burnu iyi koku alan) veya kendisine bir
şey koklatılan şeklindedir. İyirmek fili koklamak, İyitmek ise koklatmak anlamı taşır. Bu durum av köpeğinin
burnunun iyi koku alması ve bu nedenle gerektiğinde avı veya başka bir şeyi bulabilmesi için birşeyler
koklatılması ile alakalıdır. İyite/İyit/İt dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde ise genel olarak köpek manasında
kullanılır olmuştur.

275 İzertmek: “Ardında iz bırakmak” anlamına gelen sözcük bazı lehçelerde “Ardından götürmek” manası da
taşımaktadır. Aslında bu fil çok daha özelleşmiş bir mana ile karda, kumda, çamurda yürürken arkadan gelen
kişinin izleri takip etmesi hatta öndekinin izlerine basarak yürümesi demektir.

276 İzge: Mukaddes, mübarek, aziz gibi anlamlara gelen kelime Hıristiyan Türklerde Hz. Meryem için de
kullanılan bir ifadedir (“İzge Ana” yani Kutsal Anne).

277 İzi: Rab veya ilah demektir. Farklı lehçelerde “İdi” biçimiyle de söylenir. Karahanlı Türkçesinde birebir “Tanrı”
mânâsına gelir. Divân-ı Lügat-it Türk’de ise “İzi” biçimiyle sâhip ve efendi mânâsında yer alır. Bu anlamlarıyla
Arapça “Rab” sözcüğünü karşılar. Kuran-ı Kerim’in, Cumhûriyet döneminde yapılan ilk Türkçe meallerinde
“Rabbena!” sözü “Ey İzi'miz!” (yani Ey Rabbimiz!) olarak çevrilmiştir. Batı dillerindeki Tanrı ve/veya Hz. İsa için
kullanılan “Lord” sözcüğüne de denk düşmektedi. Türkçe İz/Iz/Id/İd/İy/İç kökünden türemiştir.

278 Kabulmak: Şekil değiştirmek (dış görünüşünü değiştirmek) manasına gelen sözcüğün kök anlamı tam olarak
kabuk değiştirmek, demektir. Bu bağlamda “Tebdil-i kıyafet etmek” (giysilerini değiştirerek başka bir görünüme
bürünmek) deyimini de karşılar. Kavram “Kap” sözcüğü ile de bağlantılıdır. İçinde bulunan suyun farklı bir kaba
aktarılması hâlinde şeklinin sınırsızca değişmesi nedeniyle, içinde insan ruhunun yer aldığı bedeni çağrıştırır.
Moğolca Hubılgan/Hubilgan yine “başka bir şekle girme” mânâsı taşır. Mitolojide (masallarda ve efsanelerde) ise
başka bir varlığa dönüşme anlamında kullanılır. Bu durum Türk halk anlatılarında genelde silkinilerek gerçekleşir.
Örneğin güçsüz görünümlü bir masal kahramanı silkinerek daz başlı (kel kafalı) yenilmez bir yiğide dönüşür.
Herhangi bir hayvanın şekline girme öykülerinin önemli bir kısmı Şamanist gelenekten, daha az bir kısmı da
Türklerin Asya’da bir dönem tabi oldukları Budizm’den kaynaklanmaktadır. En çok güvercin, kuğu, kaz, nugas
(yaban ördeği), bürküt (kartal), laçın (şahin) gibi kuşların ve boynuzlu yabâni hayvanların (maral, elik, sığın)
donuna girme yaygındır. Biçim değiştirmeye tasavvuf geleneğinde de sıklıkla rastlanır.

279 Kadağan: Azerice’de yasak veya illegal anlamında kullanılan bir sözcüktür. Arapça “Kada/Kaza” (yargılama,
hüküm verme) köküden türediği düşünülmektedir. Ancak Türkçe “Kadamak” (çivilemek, hapsetmek, etrafını
çevirmek) fili ile ilgisi göz ardı edilmemelidir. Etrafı çevrilmiş, çivi gibi sabitlenmiş veya biraz daha uzak bir
olasılıkla hapse neden olan davranış anlamları bulunur. Türkçe gerçek manası ise mıhlanmış, çakılmış demektir.

280 Kalçav: Nükte/espri manasındaki kelimenin (ve fil formu olan “Kalçamak” sözcüğünün) etimolojik kaynağı
ateşle ilgili kavramlar bildiren Qal/Gal/Kal kökü ile alakalı görünmektedir. Nükteli/esprili sözün karşı tarafa atılan
bir tür ateş kıvılcımı olarak algılanması söz konusudur. Yani anlam mecazidir. Fakat burada asıl dikkat çekici olan
diğer husus saçsızlık bildiren ve Türkçe olup olmadığı tartışma konusu yapılan Kel/Kal kökü ile ilgisidir. Türk
mitolojisinde kellik güç, zeka ve kurnazlık göstergesidir. Kel kahramanlar daima hazırcevap ve nüktedan olurlar.
Fakat “Kalçav” sözcüğü ile kellik arasındaki kavramsal bağlantı kurulamamıştır. Fakat bu konuyla ilgili bir
araştırma belki de durumu izah edebilecek yeterli veriyi eski metinlerden sağlayabilir.
281 Kalgançı: Sözcük birebir “Kıyamet” kavramını karşılar. Kıyâmet gününü ifâde eder. İyilik tanrısı Ülgen’le,
kötülük tanrısı Erlik arasında çıkacak büyük savaşın sonunda tüm insanlık yok olacaktır. Denizin dibindeki dokuz
çatallı Karataş dokuz yerinden ayrılacak ve demirden atlara binmiş dokuz savaşçı yeryüzüne saldıracaktır. Tanrı
Bay-Ülgen tüm canlıların öldüğünü, kendisinden başka kimse kalmadığını görünce; “Kalkın ey ölüler!” diye
bağıracaktır. Onun bu çağrısı üzerine ölüler mezarlarından kalkacaklardır. Sözcük Kalgamak (sıçramak) filinden
türemiştir. Moğolca’da Halgah (Kalkah) fili korkmak anlamına gelir ki, bu bağlamda “Korku Günü” demek de
olabilir.

282 Kalkamak: “Havada durmak” anlamına gelen filin “Kalkan kaldırmak” anlamı da bulunmaktadır ve her ikisi
de birbiri ile uyumludur. Bu fil bazı lehçelerde “Kalkaymak” olarak da telafuz edilir ve bu ikinci söyleyişin sipere
yatmak, siper almak anlamı ile de yine uyumluluk gösterir. Ayrıca elini gözüne götürerek (siper ederek,
kalkanlayarak) bakmak manası da vardır.

283 Kalkuday: “Kal/Hal” (hava, atmosfer) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Gök tanrısı demektir.
Eski Türkçe’de atmosfer ile gökyüzü ayrı kavramlarla nitelenir ve atmosfere Kal denilir. Bu bağlamda bu tanrı
hava olayları ile alakalı görünür.

284 Kaman: Cesur, gözüpek, aman vermez gibi manaları bulunur. Ayrıca “Kam” kelimesinden “Şaman”
sözcüğüne benzeşimle türetme yoluyla sonradan oluşturulmuş bir anlamı daha bulunur. Ancak bu yapay bir
mana olsa da asıl anlamlarına da ters düşmez.

285 Kambar: Sözcük Türkçe olup Yunanca ve Arapça ile ilişkilendirilmesi benzeşime ve yetersiz bilgi nedeniyle bu
benzeşimin anlaşılamamış olmasına dayalıdır. Bu isim Kam (şaman) sözcüğü ile doğrudan bağlantılıdır ve Kam’ın
yanında duran kişi demektir. Yani şaman yardımcısı kastedilmektedir. Gökkuşağına Asya’da bazı topluluklarda
“Kambarkuşak” adı verilir. Bu gökkuşağının şamanın üzerinden yardımcı bir ruhun yardımıyla geçerek göğe
yükseldiği bir köprü olarak algılanması ile alakalıdır. Eski Türk kültüründe atları koruyan bir ruh olarak da tanınır.
İskitlerden bu yana Türklerle iç içe veya komşu olarak yaşayan ve etkileşim halinde bulunan Taciklerde ise
yıldırım tanrısı olarak görünür. Türklerde atların yıldırımdan yaratıldığı inanışı kabul görmüştür. İslâmiyet’i kabul
sonrasında ise Hz. Ali’nin atlarından sorumlu kölesinin (veyâ uşağının) adının “Kamber” olduğu ve birlikte
yolculuklar yaptıkları anlatılır. Yunan kültürünün etkisiyle çalgıcıların koruyucusu olarak tanımlandığı da görülür.
“Kambersiz düğün olmaz,” sözcüğü bu anlamda kullanılır. Yunanca’da “Kamber” kelimesi ise aslında damat
demektir. Böylece aslında çok eski çağlardan beri Türk halk inanışı içerisinde atların koruyucu ruhu olarak
görülen bir tanrıya çeşitli sözcük benzerlikleri nedeniyle dışsal ve yeni anlamlar yüklenerek özelliklerinin
genişletildiği anlaşılmaktadır.

286 Kamos: Arapça Kabus sözcüğüyle de ilgili gibi görünmekle birlikte çok büyük olasılıkla Türkçe Kam/Kab/Kap
kökünden türemiştir. Bu bağlamda Kapmak fili ile de bağlantılıdır ve kapıp götüren veya insanın üzerine
kapanan varlık anlamına gelmektedir. Kamaz sözcüğü rüzgar demektir ve esinti daima ruhsal varlıklarla ilgili
görülmüştür.

287 Kamturmak: Bir şeyin içeriğinde bulunmak, muhtevasına katılmak anlamına gelen filin bu İlk manası
Kam/Kab/Kap kökünden türemiş olup ayrıca ikincil olarak tamı tamına “sesi kısılana kadar bağırmak” manası da
bulunur. Bu ikinci anlam “Kam” (şaman) sözcüğü ile alakalı olup kamın ayin esnasında sesinin kısılana kadar
bağırıp sesler çıkarması ve şarkı söylemesi ile bağlantılı olarak ortaya çıkmıştır.
288 Kamu: Sözcüğün Türkçe olmadığı iddiaları doğru kökle ilişkilendirilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Oysa ki doğru analiz edildiğinde görülmektedir ki, Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep kökü kapsama, ihtiva etme,
kapatma, etrafını çevirme, toplama manaları ile neredeyse tüm Türk lehçelerinde yer alır. Türklere komşu başka
bir dilde benzeri manada yakın söyleyişe sahip bir kelime varsa (ki “Kamag” biçimiyle Sanskritçe’de
görülmektedir), bu takdirde bu dile Türkçe’den geçmiş olması ihtimali neredeyse kesin gibidir. (Aslında
Sanskritçe olduğu öne sürülen “Kamag” söyleyişi Cumhuriyetle birlikte yeniden türetilen “Kamu” biçiminden
bile daha fazla Türkçe’dir. Kamag > Kapag dönüşümü bunun net bir örneğidir.) Etimolojik araştırmalarda çok sık
rastlanan ve gerçekten içine düşmeden geçilmesi çok zor ve yaygın bir tuzak bulunmaktadır. Bir kelimenin ilk kez
bir dilin kaynaklarında yazıya geçirilmiş olması, hatta o dilde yerleşerek yazılı metinlerde kullanılıyor olması o
kelimeyi o dilde türemiş hale getirmez. Ancak bu tuzağa sıklıkla düşülmektedir. Örneğin yazıyı tanımayan bir
Afrika kavminin dilinden önce İspanyolca’ya ve Portekizce’ye sonra da diğer Batı dillerine 1600’lü yılların başında
geçerek kullanılmaya başlanan “Bonana/Bonan veya Banan/Banana/Banane” (muz) kelimesine ilk kez bir Batılı
kaynakta rastlanır. Ama aradan neredeyse yarım yüzyıl geçtiği halde yine de yazıyı tanımamış olmaya devam
eden bu kabilenin durumdan haberi ise herhalde hiç olmamıştır ve Afrika sömürgeciliğine entegre olarak
sürdürdükleri kültürel yaşamlarında bir alfabeye yaklaşık 1960’dan sonra sahip olmuşlardır (üstelik bahsedilen
küçük bir kabile değil yaklaşık 5 milyonluk Wolof kavmidir).

289 Kamutay: Sözcüğün gerçek anlamı topluma ait olan, herkese ait olan ya da halkın birlikte yaptığı çalışma
şeklindedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni tanımlamak için Parlamento veya Senato
anlamında kullanılmıştır. Ancak daha doğru olarak Cumhuriyet (Republik) kavramını karşılamaktadır. Kamu
sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiaları ise bütünüyle eksik bilgiye dayanmakta olup
Kap/Kab/Kam/Ham/Hem/Hep kökü kapsama, ihtiva etme, kapatma, etrafını çevirme, toplama manalarını içerir
ve neredeyse tüm Türk lehçelerinde bu kökten ve kökün Kam/Ham/Hem kısmından türeyen pek çok kelime
bulunur. Sözcüğün hatta kökün aynı zamanda Sanskritçe (Eski Hintçe) ve Farsça ile uyum göstermesi Türkçe
olmadığını göstermediği gibi hangi dilden hangisine geçtiği (veya geçip geçmediği) bile bilinmediği halde
kestirme çözümlerle Türkçe’nin dışına itmeye çalışmak anlaşılır olmaktan uzaktır. Sırf Dünya’daki pek çok dilde
hem de benzer manalarla bulunduğu için Kom kökünün de Türkçe olmadığını iddia etmek ne derece mantıklıdır?

290 Kançamak: Sözcüğün gerçek anlamı pazarlık etmek daha doğrusu “Kança? (Kaça, ne kadara?)” diye sormak
demektir. Anlam daralması ile fuhuş pazarlığı yapmak manası taşımaktadır.

291 Kançura: Kan emici yaratık, kan içen kötü ruh anlamındaki kelimenin yine bu anlamla bağlantılı olarak “Kan
Kirlenmesi Hastalığı” manası da bulunmaktadır. Bu bağlamda “Kançıra” (kangren) kavramı ile de etimolojik
olarak doğrudan alakalıdır.

292 Kansamak: Kansız kalmak, kansızlık hastalığına yakalanmak ve bu nedenlerle beti benzi atmak, yüzünden
kanı çekilmek anlamları taşır. Ayrıca zalim kişiler için mecazen “Kana susamak” manasında da kullanılmaktadır.

293 Kantarga: Moğolca’da ise “Dizgin” manası taşıyan kelime Kazak/Kırgız coğrafyasında ise çok daha özelleşmiş
bir anlam ile “Dizgini atın yelesine bağlama” demektir.

294 Karamak: Nazar etmek (kem göz etmek), kötü gözle bakmak içeriğine sahip olan filin gerçek anlamı aslında
seyretmek, izlemek, muayene etmek demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara” kavramından doğan
çağrışımlar nedeniyle ortaya çıkmıştır.
295 Karamat: Karabasan (kabus) olarak tercüme edilen sözcük gerçekte kötü rüyalara neden olan bir varlığın
adıdır. Hezeyanlar ve psikolojik bozukluklar ortaya çıkaran kötü bir ruhtur. Tatarca’da ise tam tersi bir mânâ ile
“hayırsever ruh” veyâ “koruyucu ruh” demektir. Azerice’de kullanılan “Karamat Basmak” (kâbus görmek)
deyiminde yine bu varlıkla ilişkili olarak olumsuzluk içeren bir kavram ile karşılaşılır. Kelime anlamı ise Karartan
(göz karartan) demektir. Udmurtça’da bu kelime şeytan, kötü ruh gibi anlamlar taşır. Yakutça’da uğursuz, lânetli
anlamında kullanılan “Karımıt” sözcüğü de yine bu kavramla yakından alâkalıdır. Karamak sözcüğü kötülemek,
hor görmek anlamlarını barındırır. Sözcüğün sâdece biçimsel benzerliğine bakarak “olağanüstü olay”
anlamındaki Arapça kökenli “Kerâmet” kavramı ile ilişkilendirilmesi mâkul değildir.

296 Karan: Nazar eden (kem gözlü) manasının yanında biraz küçük bir anlam değişikliği ile bazı lehçelerde
hasetçi (kıskanç) anlamı taşır. Ayrıca dibi görünmeyen çukurlara veya kuyuları da tanımlamakta kullanılır. Bu
benzerlikle astronomideki “Kara Delik” kavramı için de kullanıldığı olur.

297 Karav: Nazar (kem göz), kimi lehçelerde ise kabus manasına gelen bir sözcüktür. Orijinal anlamı ise seyir
veya muayene demektir. Olumsuz anlamlar daha sonra “Kara” kavramından doğan çağrışımlar nedeniyle ortaya
çıkmıştır.

298 Karavçı: Nazarı çok değen kişi, kem gözlü insan manasında kullanıldığı gibi kabuslara neden olan kötü ruh
veya cin anlamına da gelir. Ancak kelimenin asıl manası seyirci, muayeneci demektir. Bazen de röntgenci
(başkalarını izleyen kişi) anlamında da kullanılır.

299 Karçamak: Doğrudan “Kar” kelimesinden türeyen ve “Kar küremek” anlamına gelen sözcüğün diğer anlamı
ortalığı karıştırmak, ftne çıkarmak demektir. Bu ikinci anlam ise Karıştırmak fili ile akrabadır.

300 Karçana: Kar kızağı demektir. Ayrıca halk kültürü içerisinde Ayaz Ata’nın (veyâ Şahta Baba / Noel Baba’nın)
çok güzel bir kız olan torununun adı olarak anılır. Çocuklara hediyeler dağıtır. Genellikle mâvi elbiseler giyer.
İsmin sonundaki Çana sözcüğü, Çına (Şına, Şono) yâni kurt mânâsını akla getirir. Ayrıca Kartoy (Kartuy/Kartay)
denilen kış şenliklerinde Asya’da genç kızlar mâvi giysilerle Karçana kılığına girip Ayaz Ata ile birlikte çocuklara
armağanlar verirler. Bazı yörelerde Rus kültüründeki Snegurochka/Snegurka (“Kar Kız”) motifnin de etkisi
altında kalmıştır.

301 Karçar: Sözcüğün diğer anlamı karıştıran, ftne çıkaran demektir. “Karçamak” filinden türemiştir. Özel ad
olarak Korkut Ata’yı öldürmeye çalışan kişidir. Dede Korkut Kitabı’nda “Deli Karçar” olarak anılır. Bamsı Beyrek ile
Banı Çiçek’i evlendirmek istemesi üzerine Korkut Ata’yı öldürmeye kakışmış ve ona saldırmış fakat çarpılmıştır.

302 Karılmak: “Takatten kesilmek”, özellikle de yaşlılığa bağlı olarak güçten düşmek ve ayrıca küçük bir anlam
kayması ile “İhtiyarlamak” manasına gelen sözcüğün biraz daha farklılaşmış bir anlamı daha bulunur ve “Sesi
kısılmak” demektir.

303 Karıtmak: Başkasını ihtiyarlatmak veya yaşlanmasına neden olmak anlamına gelen sözcüğün bu kullanımları
genellikle mecazidir. Genellikle bir şeyi anlamadığı veya verilen bir işi yapamadığı için birisini çok yormak, bitap
etmek içeriği ile kullanılır. Bundan başka evlenmeden yalnız başına ihtiyarlamak manasıda bulunur.

304 Karmalamak: Karıştırmak manasındaki filin ayrıca “Olta atmak” ve “Şansını denemek” veya “Teşebbüs
etmek” anlamları da bulunmaktadır. Bu ikincil anlamlar “Karmak/Karmağ” (olta) sözcüğünden türemişlerdir
(Karmağlamak). Buradaki mana da aslında olta atarak balığın gelmesini beklemek düşüncesinin mecazi bir
yansımasıdır ve “Olta atmak” yada “Yem atmak” tabirleri bugün de Anadolu’da benzeri manalarla mecazen
kullanılmaktadır.

305 Kartamak: Pençelemek, tırmalamak manası taşıyan kelime “Kartal” sözcüğünün kökenini oluşturur. Kelime
kökünde “Tedavi etmek” manası da bulunur ki, bu durum kartalın kutsal bir hayvan sayılması ve şamanların
ruhlarının kartal şeklinde olduğunun da kabul edilmesi ile ilgilidir.

306 Katarmak: Geri dönmek, geri gelmek, gidip gelmek anlamlarına sahip olan fil gerçekte “Kaytarmak” filinin
farklı bir söyleniş biçimidir. (Kaytarmak fili Türkçe’dekinden biraz farklılaşmış anlamlara sahiptir. Türkçe’deki
işten kaçmak manası da gerçekte işi bırakıp geri dönmek şeklindedir.) Bu filden türeyen “Posta güvercini” veya “
Avcı kuşu” manasındaki “Katar” kelimesi de aynı şekilde “Kaytar” sözcüğünün bir türevidir. Anlaşılacağı üzere
anlam bu kuşların geri dönmesi ile alakalıdır.

307 Kay: Şiir şeklindeki epik söylencelerdir. Göğüsten ve/veyâ gırtlaktan, bazen de damaktan çıkan seslerle
“Kayçı” adı verilen destancılar tarafından ezbere okunur. Destan söylemek de bu terimle bağlantılı olarak
Kaylamak filiyle ifâde edilir. Kaylar iki bin ile sekiz bin dize arasında değişen şiir biçiminde (manzum) eserlerdir.
Bâzen onbin mısrayı geçtiği de olur. Okunmaları ise uzunluğuna göre bâzen dört, beş gün veyâ bir hafta sürer
hattâ bir iki aya kadar uzayabilmektedir.

308 Kayın: Türklerce her çağda kutsal sayılmış bir ağaçtır. Mitolojideki bir anlatıya göre tanrı Kayra Han,
Yeryüzünü yarattıktan sonra dokuz dallı bir kayın ağacı dikmiştir. Bu ağaç yerle göğü birbirine bağlayan Yaşam
Ağacı “Uluğ Kayın”dır. İnsanların atası olan dokuz kişi bu ağacın dallarından türemiş ve Dokuz Boy (yani Dokuz
Irk) bu kişilerin soyundan ortaya çıkmıştır. Bu ağaç Dünya’nın, yeraltının ve göğün tam merkezinde yer alır.
Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta tutar, kökleri ise toprağın tüm katlarını delip
yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Tepesinde Tanrı Ülgen oturur. Efsanevi Öksökö kuşu etrafında dönerek uçar ve
bazen de zirvesine konar. Değişik pek çok efsanede bu ağaçla ilgili inanışlara rastlanır. Eski çağlarda evlilikler bu
ağacın altında yapıldığı için aynı zamanda hısımlık bağını da anlatır.

309 Kayınlık: Evlilik yoluyla hısım olmayı, nikahla kurulan akrabalık bağını tanımlar. Eski Türk kültüründe “Kayın”
sözcüğü akrabalık bağlarını içeren bir kavramıdır. Örneğin; Kayın-Ana (Kaynana) veyâ Kayın-Ata (Kaynata) gibi. Bu
sözcükler geçmiş çağlarda evlilik törenlerinin kutlu sayılan “Kayın Ağacı” altında yapılması ile ilgilidir. Türkçe’de
Kayın/Katın/Kazın/Hazın, Moğolca’da ise Kadun/Hadun biçimleriyle değişik şîve ve lehçelerde yer alan bu ağacın
(eski çağlarda muhtemelen “gelin” anlamında kullanılan) Türkçe Kadın (Hatun/Katun) ve Moğolca Hatan
(Hotun/Hoton) sözcükleriyle alâkası ilgi çekicidir.

310 Kayırlanmak: Kumlanmak anlamıyla birlikte geminin karaya oturması (kuma saplanması) da bu fille ifade
edilir. Bazı lehçelerde “Hayırlanmak” biçiminde de telafuz edilir. Ancak bu söyleyiş biçiminde baştaki “H” harf
gırtlaktan çıkarılan bir sestir.

311 Kayra: Lütufkar veya ihsan eden (iyilik yapan) demektir. Kayırmak fili ile aynı kökten gelir ve bu bağlamda
ele alındığında kavram “Kayıran” mânâsı taşır. Kayramak kelimesi ise korumak, kollamak, himâye etmek,
lütfetmek demektir. Moğolca Hayra sözcüğü aşk anlamına gelir. Arapça “Hayır” (iyilik) sözcüğü ile hiçbir alakası
yoktur. Anlamlardaki kısmi benzerlik dahi bütünüyle tesadüfdir.
312 Kayrakan: Mitolojide Baştanrı’nın ismi olarak kullanılır. Aslında “Lütuf Tanrısı” olarak da izah edilebilir.
“Kayra” ve “Han/Kan” kelimelerinin bileşiminden oluşur. Eski Türk dininde ve Şamanist halk inancında tanrıların
en büyüğü ve en önde gelenidir. Diğerlerine göre mutlak üstünlüğü vardır.

313 Kaytar: Sözcük “Kayıtmak” (geri dönmek) fiilinden türemiştir. Anlam tam olarak “geri dönen” demektir
(Kayıtar > Kaytar). Posta kuşlarının geri dönmesi nedeniyle bu isim verilmiştir. “Kaytar Kuş” şeklinde de kullanılır.

314 Kaytavul: Mecburi askerlik görevini yapan (mesleği askerlik olmayan) kişileri tanımlar. Kelime anlamı aslında
(görevini tamamlayarak terhis olup) geri dönecek olan asker demektir. Sözcüğün kökeninde geri dönüş manası
bulunmaktadır.

315 Kelgindi: Ecnebi (yabancı) demek olan sözcüğün kök anlamı bir yere sonradan gelen şeklindedir. Popüler
kültürde “Alien” flminin Türkçe başlığı olarak kullanılmıştır.

316 Kemsinmek: Tahkir olmak (aşağılanmak), hakir görülmek anlamından başka pişman olmak anlamına da gelir.
Buradaki anlam aslında kişinin kendini hakir görmesidir ki, daha doğru bir karşılık Arapça’daki (ve
Osmanlıca’daki) “Melamet etmek” kavramına denk düşmektedir.

317 Kermen: Sözcük kale, hisar ve anlam genişlemesi ile şehir, kent manalarına gelir. Ayrıca Eğirmen (yün eğirici)
anlamı da taşır. Sözcüğün Kirmen/Germen biçimleri de aynı şekilde çift anlamlıdır. Türk tarihinde kalelerin
kurulması ile ilgili olarak anlatılan bir öykü şu şekildedir. Bir hisar yapmak için arazi almak gerekir fakat arazinin
sahibi ihtiyar adam bir manda derisi kadar alanı vereceğini söyler. Bunun üzerine usta bir deri yüzücüsü bulunur.
Deri ustası deriyi yavaş yavaş gererek yüzer ve bir hisar yapılacak kadar bir alana ulaşır. Her ne kadar hikayenin
etimolojik olarak “Germek” fili ile olan ilişkisi net değilse de en azından ilginç bir rastlantı olarak dikkat çekicidir.

318 Ketkizmek: Dört ayak üzeri düşmek manasındaki filin kökeninde “Kedi” sözcüğü bulunur. Daha zor olan
Kedkizmek söyleyişinin bu şekle dönüştüğü görülmektedir. Fakat atın şaha kalkması için kullanılan Ketkirmek fili
de yine ayaklarla ilgili bir mana türetmiş olup buradaki kökün “Kedi” kelimesi ile hiçbir ilgisi olmadığı açıktır.
Dolayısıyla “Ketkizmek” filinin de aslında “Kedi” ile bir alakasının olup olmadığı şüphesini akla getirmektedir.
Fakat iki fil arasındaki kavramsal bağlantı da kurulamadığı için bu ihtimaller incelenmesi gereken birer soru
olarak bırakılmıştır.

319 Ketmek: Ayırmak (daha doğrusu kimyasal olarak ayrıştırma yapmak) anlamından başka dörtnala gitmek,
seyirtmek, hızla kaçmak, koşar adım yürümek gibi birbirine çok benzer ikinci bir anlam dizisi daha
bulunmaktadır. Birinci mana “Kesmek” fili ile ikincisi ise “Gitmek” fili ile yakınlık gösterir.

320 Keyitmek: “Anestezi yapmak” anlamında kullanılan filin gerçek anlamı uyuşturmak, hissizleştirmek
demektir. Kelime kökünde ise aslında gerçek olmayan bir durum oluşturmak manası bulunur. Bu anlam ilişki
“Keylenmek” (sayıklamak) fili ile daha da belirginleşir. Ayrıca kelime kökündeki Tehir/Tecil etmek manası da
kişinin uyanmasının daha sonraki bir zamana ertelenmesi mantığı ile uyumludur.

321 Kezdemek: Arşınlamak (arşın ile ölçmek) şeklinde verilen izahat aslında “Kez” ile ölçmek demektir. (“Kez” bir
uzunluk ölçü birimidir.) Kökendeki anlam ise tekrarlayarak ölçmek demektir. Geçmiş çağlarda ölçünün kollarla
alınması esnasında ipin veya kumaşın tekrar tekrar kol üzerinden geçirilmesi uygulaması nedeniyle türemiş bir
kavramdır.
322 Kezetmek: “Tembihlemek” olarak tercüme edilen kavramın asıl kök anlamı tekrarlamak (tekrar tekrar
söylemek, tekrarlayarak hatırlatmak) demektir. Türkçe “Kez” sözcüğünün fil halidir.

323 Kırlamak: Otların kuruması, tarlanın/ekinlerin bozarması, saçın veya sakalın grileşmesi gibi aslında “Kır”
(boz, gri) renk üzerine kurulu anlamların yanında “Çukur açmak” ve kesici aletleri “Bileylemek” gibi iki anlamı
daha vardır.

324 Kırmaçak: Buğdayın ihtiyacı olanlara dağıtılan kısmını tanımlar.

325 Kıyant: Oğuz Kağan destanında adı “Kıyand” biçimiyle geçen canavardır. Gergedan olup olmadığı tartışılan
bir varlıktır. Fakat mitolojik tek boynuzlu bir hayvandan bahsediliyor olması akla daha yatkındır. Başının
ortasından çıkıp ileri doğru uzanan tek boynuzu vardır. Burada boynuz gücü simgelemektedir. Kaynaklandığı
Türkçe “Kıy” kökü acımasızlık, güçlülük ve sıradışılık bildirir.

326 Kızınmak: “Şehvetlenmek” manasına gelen filin asıl anlamı “Hararetlenmek” veya “Ateş basmak” (benzeri
olarak “Ateşlenmek”) şeklindedir. Bu manalar günümüzde de cinsel çağrışımlar içermektedir.

327 Kinemek: “Cezalandırmak” olarak çevrilen sözcüğün “Sakatlamak” manası da bulunmaktadır. Bu durum
aslında filin “Kısas cezası uygulamak” manasının ikiye ayrılmasından kaynaklanmaktadır. Türkçe’de Hın/Kın/Kin
kökü cezalandırma, ayıplama, kısas yapma manaları içerir ve bu kökten türeyen filler ve kelimeler kesinlikle
yabancı bir dilden geçmiş değillerdir.

328 Kiremet: Tabu alanı, yasak alan, mistik bölge gibi manalara gelir. Çuvaşlara göre ölen kişinin ruhunun
yerleştiği yerdir. Hemen her köyün kendi Kiremet’i bulunur. Çuvaş köylerinin yakınındaki pek çok yerde bunlara
rastlanır. Genellikle buralarda yaşayan ruhsal varlıkların kızdıklarında insanlara kötülük yaptıklarına inanıldığı için
bu yerlere saygılı davranılır. Ayrıca Tatarlar arasında da Kiremet inancına rastlanır ve eskiden ona kurban
sundukları bilinir. Bu bölgelerin etrafı çitlerle, telle veyâ alçak duvarlarla çevrilerek kapatılır. Ker/Kir/Gir kökünde
türeyen sözcük girilmeyen alan anlamı taşır. Girmek fili ile aynı kökten olumsuzlama yoluyla gelir. “T-Z”
dönüşümüyle Kiremet>Kiremez>Giremez biçimi rahatlıkla görülebilir. Arapça “Keramet” kavramı ile hiçbir ilgisi
yoktur.

329 Kirtinmek: “Kirti” sözcüğünün yemin ve hakikat manalarına bağlı olarak filin gerçeği söylemek “İman
etmek”, “Şehadet etmek” (hem dinsel hem de adli anlamda) veya “Tasdik etmek” gibi anlamları bulunmaktadır.
Bunun dışında yeminli ifade vermek ve hakikati söylemek (doğru konuşmak) manaları da yine anlam içeriğinde
yer alır.

330 Kirtlek: Yanan çayırlıklarda mantar patlaması yaşandığı sıklıkla rastlanan bir durumdur. Bu mantarların
lezzetinin farklı olduğu da söylenir.

331 Koçagan: Bahar gündönümünde 21-22-23 Mart tarihlerinde düzenlenen bereket törenidir. Bazı yörelerde
yaklaşık olarak kuzuların yüz günlük olduğu dönemde, Navruz’a birkaç gün kala veya bir hafta önce
başlayabilmektedir. İnsanlar (özellikle çocuklar) bu törende ev ev dolaşıp pay (buğday, tahıl, un, yemiş, meyve,
ekmek vs.) toplarlar. Akşamüzeri topladıklarını yığarak bir şenlik yaparlar. İslamiyet öncesi dönemlerde bereket
tanrısı “Koça Han (Kosa Han)” adına düzenlendiği bilinmektedir. Bu törenleri idare eden kam (şaman) bir maske
takarak dolaşır. İslamiyet sonrası hocaların dua ettiğine sıklıkla rastlanır. Anadolu’daki Kosa töreniyle de yakından
ilgilidir.

332 Kolarba: Bileşik bir kelimedir. Kol ve Arba (teker) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Kol sözcüğü pek çok
lehçede “el” manası taşır. Anlam tam olarak “El arabası” demektir.

333 Kolbasa: Salam, bazen de Sosis manasında kullanılan sözcük Rusça kökenli olarak gösterilse de (bazen de
kökenin belirsiz olduğu belirtilmektedir) hiçbir tereddüt bulunmayacak biçimde Türkçe’dir. Kol (bazı lehçelerde
“El” demektir) sözcüğü ve “Basmak” filinin bileşimidir. Kol ile basılarak doldurulan yiyecek manası salamın veya
sosisin hayvan bağırsağına doldurularak yapılan bir yiyecek olması ile alakalıdır. Türkçe “Külbastı” yemeği ile
ilişkilendiren kaynaklar bulunsa da bu biraz daha uzak bir olasılıktır çünkü bu yemeğin yapılışı daha farklıdır.

334 Koldaş: “Silah arkadaşı” manasına gelen kelime aslında taraftar, yandaş gibi daha geniş anlamlar da
taşımaktadır. Sözcüğün kökeninde ise kolm kola girme manası bulunmaktadır. Askerlik arkadaşları da filen kol
kola girmeseler bile bu durum hem mecazen geçerlidir hem de safta askerler kolları birbirine değecek kadar
yakın dururlar. Birbirini kollamak anlamında kullanılan Koldaşmak fili de yine benzer biçimde kök anlamı olarak
kol kola girmek demektir.

335 Kolgamak: Tevkif etmek (tutuklamak) anlamına gelen fil aslında kişinin koluna kelepçe takmak manasından
anlam kayması ile oluşmuştur (“Kol” bazı lehçelerde el manasında kullanılır). Biraz daha zayıf bir anlamla kişinin
kaçmaması için koluna girilerek götürülmesini de tanımlıyor olabilir.

336 Kolşam: Bileşik bir kelimedir Kol (el) ve Şam sözcüklerinden oluşur. “Şam” (mum, mumluk) sözcüğü
Farsça’dır. Yani melez bir kelime söz konusudur.

337 Kolyazmak: “El ile yazmak” veya benzeri olarak “El yazısı yazmak” manasına gelen sözcük “İmzalamak”
anlamında da kullanılır. (“Kol” sözcüğü bazı lehçelerde tam olarak el demektir).

338 Kom: Vaftiz manası yanında deve hörgücü yağı anlamına da gelir. Hristiyanlıktaki kutsama törenlerinin yağ
ile yapılıyor olmasının iki manayı birbirine bağlaması çok büyük olasılıktır. Ayrıcı “Kom” kökü ibadetle ilgili
sözcükler türetir. İnsanların toplanarak ayin yapmaları da, bir araya gelme bildiren Köm/Kom kökü ile alakalıdır.

339 Koramaz: Değişik lehçelerde Guramaz/Kuramaz/Küremez/Köremez olarak da söylenen sözcükler yoğurt,


ayran ve süt üçlüsünden ikisinin bileşimini ifade eder. Kelime anlamı “Mayalanmaz” (maya tutmaz) demektir.
Koramak fili de közde pişmek anlamına geldiği gibi “Mayalanmak” manası da taşır.

340 Korbolko: Ateşi insanlara getiren söylencesel kuş. Tanrı Ülgen tarafından gönderilerek bazı söylencelerde
ateşi, bâzen de yakmaya yarayacak olan çakmaktaşlarını getirdiği söylenir. Sözcük anlamına bakıldığında “ateşi
bulan” demektir. “Kor” (ateş) ve “Bol/Bul” köküyle bağlantılı olarak “Bulmak” mânâsını içerir. “Ateş Şehzâdesi /
Ateş Prensi” anlamına geldiği de ileri sürülür.

341 Korçak: Türkçe’nin neredeyse tüm lehçe ve şivelerinde farklı söyleyişlerle


(Korçak/Kurçak/Korşak/Kurşak/Gurşak/Gurçak ve Koğurçak/Kuğurçak) rastlanan kelime söyleyiş farklarına bağlı
olarak kukla, oyuncak bebek, tahta biblo, heykel gibi manalar taşır.

342 Korkoy: Moğolların çölde yaşadığına inandıkları, devasa bir solucan görünümündeki yeraltı canavarıdır.
Moğol halkının büyük bir kısmının bu canlının gerçekten var olduğuna inandıkları bilinmektedir. Boyunun iki ile
beş metre arasında değiştiği öne sürülür. Kızıl kahverengi bir görünüşlü, büyük ve korkunç bir tırtılı andıran bu
yaratığın dikenleri olduğu söylenir. Asit kustuğu veya uzaktan elektrik boşalmasına benzer bir etki ile zarar
verebildiğine inanılır. Kurak ve özellikle kumlu bölgelerde yaşar. Çünkü asıl hareket kabiliyetini kumda
sağlayabilmektedir. Haziran ve Temmuz aylarında daha fazla görüldüğü iddia edilir. Kış aylarında ise yeraltında
uykuya yattığı düşünülür. Kelimenin kökeninde Türkçe “Korkmak” fili ile Moğolca “Horhuy” (solucan, kurtçuk)
sözcükleri vardır.

343 Kosayak: “Kanguru” demek olan sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Ayak sözcüklerinin
bileşiminden oluşmaktadır. Türkçe’ye “Koşayak” şeklinde de aktarılabilir.

344 Koşarba: “Bisiklet” manasına geleh sözcük aslında bileşik bir kelimedir. Kos/Koş (çift, iki) ve Arba (teker)
sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bazı lehçelerde “Kosarba/Kojarba” olarak da söylenmektedir.

345 Koşçak: Sözcük farkedilmeyecek düzeyde bütünleşmiş iki kelimeden oluşmaktadır. Kos/Koş (çift, iki) ve Çak
(teker) kelimelerinin bileşik halidir.

346 Koşlaşmak: “Çift olmak” (ikili hale gelmek) ve “Oyunda eşleşmek” manalarından başka “Çiftleşmek” (cinsel
birleşmede bulunmak) manası da bulunmaktadır. Bu ikinci anlam “Hoşlaşmak” şeklinde de söylenir ancak
burada baştaki “H” harf gırtlaktan çıkarılır (Azerice “X”). Anlam kayması ile karşı cinse ilgi duymak manasında da
kullanılmaktadır.

347 Koştamak: “İkilemek” ve “İlave etmek” sözcüğün asıl anlamlarıdır. Ancak bu iki anlamın etkileşimi sonucu
erkeğin kadına yönelik cinsel birleşme eylemini tanımlamakta kullanılır olmuştur.

348 Koşulgan: “Teçhizatlı” (donanımlı) şeklindeki genel anlamından başka koşuma hazır at (veya bazen de
koşulmuş at) şeklindeki özelleşmiş bir anlamı da bulunur. Ayrıca “Alakalı/Alakadar” (ilgili, ilintili) manası da
vardır.

349 Koşun: Saf (dizi, yan yana duranların oluşturduğu sıra) şeklindeki anlamı genişleyerek “Ordu” manasında da
kullanılmaktadır. Ayrıcı Kojon/Kojun/Koşun dönüşümüyle güfte (şarkı sözü) demektir. Bu son mana Türkçe’deki
Koşma, Koşuk gibi şiirle ilgili kelimelerle de bağlantılıdır.

350 Kozgamak: Galeyan etmek, tahrik olmak, isyan etmek gibi birbirine benzer birkaç manası vardır.

351 Kökemek: “Kök salmak” anlamı haricinde mecazen “İnat etmek” manası da bulunur. İki anlam arasındaki
uyum rahatlıkla görülebilir. Tıpkı bitkinin bir yere tutunarak kökünü sağlamlaştırması ve zor sökülmesi gibi kişinin
bir konudaki fkri de kök salarak sağlamlaşmışsa kolay kolay sökülüp atılamayacak ve bunu savunarak
görüşlerinde direnecektir.

352 Köktürmek: Sözcüğün orijinal anlamı “Kök söktürmek” demektir. Fakat mecazen inat etmek manasına
gelmektedir. “Kök söktürmek” deyimi Anadolu’da birisine inatla bir şeyi yaptırmak için onu zorlamak manasında
kullanılmaya devam etmektedir.

353 Kölenmek: Ardı sıra gitmek, peşine takılmak anlamı aslında tam olarak; kişiyi gölgesi gibi izlemek tanımına
sahiptir. Köl/Göl kökünden türeyen fil “Gölge” sözcüğü ile açık olarak bağlantılıdır. Ayrıca saklanmak, gizlenmek
manaları da bulunmaktadır ki yine burada da farkedilmeden yanısıra gitmek veya farkettirmeden takip etmek
şeklinde bir yoruma ulaşılabilir. Bundan başka aşık olmak, karasevdaya tutulmak, ihtirasa kapılmak manaları da
tamı tamına sevgiden köle gibi olmak anlamını barındırır ve bu bağlamda “Köle” sözcüğü ile de alakalıdır.

354 Köndemek: “Yaka kesmek” veya “Yaka yırtmak” olarak çevrilen sözcüğün tam anlamı ölen kişinin elbisesinin
yakasını kesmektir. Bir yas adeti olarak uygulanır. Sözcük giysi manası barındıran Gön/Kön kökünden türemiştir.
Kimi zaman ölen kişinin ardından yas tutan kişinin kendi yakasını yırtması manasında da kullanılmaktadır.

355 Könmek: Hayvanın sahibine alışması manasının yanısıra gelinin yeni evine alışması, taşınanların yeni
yurtlarına alışması manaları da vardır. Ayrıca razı olmak, rıza göstermek anlamında da kullanılır.

356 Köpütgen: “Teleferik” manasındaki sözcüğün kökünde iki yeri birbirine bağlayan nesne anlamı bulunur.
Köpümek fili iki şeyin arasını birleştirmek demektir. “Köprü” kelimesi de aynı kökten türemiştir (Köpürü > Köprü)
ve iki yeri birleştiren şey manası aynen mevcuttur. Köprü sözcüğünün Türkçe bir kökten türemediği veya
kökeninin bulunamadığı iddiası tamamın yersizdir.

357 Köreş: Gece savaşını tanımlamak için kullanılan kavramın tam manası karanlıkta yapılan kavga veya “Kör
döğüşü” şeklindedir. Köreşmek (gece savaşmak) fili de aynı şekilde gece kavga etmek veya “Kör döğüşü
yapmak” şekinde mecazi bir manaya da sahiptir. Konu açılmışken değinilmesi gereken bir husus da “Kör”
sözcüğünün Türkçe olmadığı iddiasıdır. Türkçe Gör/Kör kökünden gelen kelimenin başka bir dilde hangi kökten
türediğine dair yeterli bir açıklama yapmadan kestirme kanaatlere ulaşmak son derece sakıncalıdır. Gör/Kör
kökünden geldiği tespitine yöneltilen en önemli itiraz bu kökün Türkçe’de görme bildirdiği, görmezlik gibi ters bir
mananın uyum göstermediği yönündedir. Oysaki pek çok kök ters manaları da ihtiva eder. Örneğin Kar kökü
Türkçe’de hem kara renk bildirir (Kara kelimesi) hem de “Kar” (yağış türü) sözcüğünde olduğu gibi beyaz bir
kavramı tanımlar. Buna benzer farklı köklerde yüzlerce örnek verilebilir.

358 Kösenmek: “İştahlanmak” demek olan fil aynı zamanda “İhtiyacı olmak” manasına da gelir. Bu ihtiyacı
gidermek için çaba sarfetmeyi de ifade eder. Bu nedenle “Çabalamak” olarak da çevrilir. Sözcük sıcaklık manası
barındıran Kös/Köz kökünden türemiştir. Bu bağlamda kişinin içinde mecazen bir tür ateş yanması kök
anlamlarında belirleyicidir. Örneğin benzeri bir manayı karşılayan “Kösnemek” (cinsel arzu duymak,
şehvetlenmek) filinde bu anlayış çok belirgindir. Ayrıca kişi belirli bir çaba sarfettiğinde (efor yaptığında) beden
ısısı artacaktır.

359 Köyente: İki omzun üzerinden uzatılan sağlam bir değneğin iki ucuna bağlanan kovalardan oluşur. Böylece
dengeli bir biçimde su taşınabilir. Bu nedenle “Su tartısı” (su terazisi) adı da verilir.

360 Köylemek: Tempo artırmak manası hararet (sıcaklık) bildiren Köy/Küy kökünden gelir. Temponun artışı
harareti de artıracaktır. Örneğin dans esnasında olduğu gibi. Bundan başka müzik eserini aranje etmek veya nota
tertiplemek manaları ise vezin ve şiir bildiren Küğ/Küy kökünün “Ü-Ö” ses dönüşümü ile alakalıdır.

361 Köymek: Güneşte yanmak (bronzlaşmak) anlamına sahip olan kelime aynı zamanda mecazen “Hasret
çekmek” daha doğru bir tanımlamayla özlemle yanıp kavrulmak içeriğine de sahiptir.

362 Kuday: Sözcüğün Farsça “Hüda” kelimesinden türediği doğru değildir. Türkçe Kut kökünden kaynaklanan
kavramın Farsça ile etkileşimi dahi söz konusu değildir. Kavramlar sonradan birbirine benzetilerek gereksiz ve
yanlış tespitler yapılmıştır. Kuday kavramı kökenini tarih öncesi dönemlerden alır. Türkçe’de erkek ismi olarak
kullanılan “Kutay” sözcüğü ile de doğrudan alakalıdır.

363 Kuğu: Kelimenin kökeniyle ilgili bugüne kadar net bir açıklama yapılamamıştır. Oysa ki Türkçe’de “Kıvanmak”
(gururlanmak) şeklinde yer alan fil Asya Türkçesi’nde “Kuğanmak” biçiminde söylenir ve küçük bir anlam
farklılaşması ile mutluluk duymak, huzur bulmak, sevinmek içeriğine sahiptir. Anlatılan bir efsaneye göre,
adamın biri uçan dokuz kuğu görür. Kuşlar göle inerler ve üzerlerindeki tüylü giysileri çıkarınca dokuz güzel kıza
dönüşürler. Kızlar tam yıkandıktan sonra geri uçmaya hazırlanırlarken adam giysilerden birini sakladığı için
içlerinden biri geride kalır. Adam bu kızı alır ve evlenir. Onbir tane çocukları olur. Böylece adam kuğanır (mutlu
olur, huzur bulur, gurur duyar). Ancak bir gün arkadaşlarının tekrar göle geldiğini gören kadın gizlice elbisesini
giyerek kaçar. Ayrıca Kuğumak (takip etmek, peşinden gitmek) filinin kuğuların ard arda yüzmesi veya arka
arkaya uçmaları ile alakası da dikkat çekicidir.

364 Kulay: Aslında “Kolay” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi olmakla birlikte anlam belirli bir biçimde
farklılaştığı için (“Rahat” manasında kullanıldığından) orijinal söyleyiş tercih edilmiştir.

365 Kurumsak: Tanrısal veya dini bir amaçla kurban edilen hayvan demektir. Aynı zamanda kurban törenini de
ifâde eder. Sözcüğün kökeninde ünümüzdeki tabirlerle “kurumsallaşmış uygulama” ve “kurumsal tören”
(geleneksel merasim) manaları da vardır. “Kurum” sözcüğü is, kül demektir ve eski çağlarda kurban edilen
hayvanın daha sonra yakılması ile de bağlantılıdır. Moğolca’da “Hurım/Kurım” sözcüğü düğün, şölen, şenlik
anlamlarına gelmektedir.

366 Kuyukmak: Sözcüğün “Pıhtılaşmak” anlamı “Koy/Kuy” kökünden kaynaklanır, bu bağlamda Koyu kelimesi ile
akrabadır. Ayrıca “Yolunu kaybetmek” manası da bulunur ki, bu mana da Kuytu (ıssız) sözcüğü ile aynı kökten
türemiştir.

367 Kuyulmak: “Kuyu açılmak” (hem insan eliyle hem de toprağın doğal olarak çökmesiyle çukur açılmak)
manasına gelen sözcüğün ayrıca yüksekten dökülmek (özellikle su için) veya eritilmiş madenin kalıba dökülmesi
manaları da vardır. Sözcük ayrıca coşmak, hezeyan etmek anlamlarına da gelmektedir. Bu manalarda da kişinin
duygularının taşarak bir şelale gibi dökülmesi benzetmesi yer alır.

368 Kuyunmak: “Hortum oluşmak” (rüzgar) veya fırtına çıkmak manasındaki fil ayrıca “Banyo yapmak” veya “Su
dökünmek” gibi anlamlar da içerir ki Koyunmak (dökünmek) fili de benzer bir içeriğe sahiptir. Bu nedenle bu
anlamlar ikincil olarak tercih edilmiştir.

369 Küdeğen: “İçgüdü” olarak çevrilen kelime aslında Yakutlar’da koruyucu ruh (İye) anlamında kullanılan bir
sözcüktür.

370 Kül: Türkçe’de geometrik şekilleri tanımlamanın en önemli yöntemlerinden birisi “–kül” takısı kullanmaktır.
Örneğin: Üçkül (üçgen), Dörtkül (dörtgen), Beşkül (beşgen), Altkul (altıgen), Yedkül (yedigen) gibi…

371 Külemek: “İçini doldurmak” (havuz, kap) anlamının yanında “Bağlamak” manasına da rastlanmakla birlikte
bu da büyük olasılıkla suyun önünü bağlayarak bendin arkasında suyun dolmasını sağlamak olmalıdır. “İhtiva
etmek” (kapsamak, içermek) manası ise aslında kavramın içerik olarak çok da farklı olmayan soyut yönünü
oluşturur ve bir şeyin içeriğini oluşturmak demektir. Kelimenin ayrıca bu anlamlarla bağlantılı görünmeyen “tek
ayak üstünde durmak” anlamı da bulunmaktadır.
372 Külençek: “Çocuk havuzu” anlamında kullanılan kelimenin gerçek manası su birikintisi demektir.

373 Kümbez: Türbe demektir. Gerçekte “Kümbet” kelimesinin farklı bir söyleniş biçimidir. Sözcüğün kökeni eski
çağlarda taşların üstü üste yığılarak oluşturmasıyla ilgilidir. Gömmek/Kömmek filinden türemiştir. Küme sözcüğü
ile aynı kökten gelir. Köm kelimesi Anadolu’da bir araya getirilmiş veyâ yığılmış şeyleri ifâde eder.
Kümbet/Kümbez kavramları Farsça “Gunbad/Günbed” (kubbe) kelimesi ile de ilişkilendirilir. Hatta kimi
kaynaklarda Küm kökü ve Küme, Kümelenmek gibi sözcükler Türkçe olarak kabul edilmez. İlginçtir ki aynı
kaynaklar Köm kökünü ve türeyen kelimeleri Türkçe’nin söz varlığı içerisinde göstermeye devam ederler. Oysaki
Köm/Küm kökünde çok basit bir ses değişikliği vardır ve aralarında anlam farklılaşması da neredeyse
bulunmayan bu iki kökü ayrıştırmak mümkün değildir. Dolayısıyla Köme sözcüğünü Türkçe kabul ederken Küme
kelimesini yabancı saymak makul değildir hatta şaşırtıcıdır. Elbetteki Kümbet kelimesi Farsça’ya da aittir. Ancak
hangi dilden diğerine geçtiğini veya zaten var olan benzer kavramların şeklen ve anlam olarak biribirlerinden ne
derece etkilendiklerini tespit etmek artık neredeyse imkansızdır. Bu yüzden bu kavramı ve benzer nitelikteki
kelimeleri iki hatta duruma göre birkaç dile birden ait kabul etmekten başka yapacak bir şey yoktur.

374 Künbet: Güneş gören yüzey, Güneş’e bakan cephe demektir. Türkçe Kün (Gün) ve Bet (yüz) sözcüklerinin
bileşimidir. Kümbet (yığma taştan türbe) ile bir ilgisi yoktur.

375 Küsemek: Dikte etmek (birebir aynısını yazmak) anlamındaki kelime Göç/Köç/Küç/Küs dönüşümü ile
türemiştir. Sözcüğün arzulamak, şehvet duymak şeklindeki ikinci bir anlam grubu bulunmakla birlikte aslında
“Kösemek” (arzulamak) filinin farklı bir söylenişidir.

376 Kütey: Cop (bekçi veya polis değneği) anlamındaki sözcük aslında yuvarlak uçlu (küt) sopa demektir.

377 Laçık: Kulübe veya Baraka anlamına gelen kelime yaklaşık aynı manadaki “Alaçık” sözcüğünün başındaki “A”
harfnin düşmesi ile oluşmuştur.

378 Laçın: Gerçekte mesaj taşıyan kuş manasına gelir. Ayağına bağlanan bir kağıdı alıştırıldığı kişiye götürür.
“Ulamak” filinden türeyen Ulaçın/Ilaçın sözcüğünden baştaki “U/I” harfnin düşmesi ile oluşmuştur. Moğolca’da
“Laçin” şeklinde söylenmektedir.

379 Lağ: Çamur, balçık anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip Alağ/Alah/Alak (bataklık)
sözcüğünün başındaki “A” harfnin düşmesiyle oluşmuştur.

380 Lak: Oğlak > Olak > Ilak > Lak dönüşümü ile oluşan kelime keçi yavrusu demektir.

381 Laşmak: Salda veya sandalda kürek değişmek anlamındaki kelimenin aslı “Alaşmak” şeklindedir. Kürek
değiştirerek sal veya sandal kullanan kişilere de Laşman denir ki, bunun aslı da “Alaşman” olmalıdır. Baştaki “A”
sesleri düşmüştür.

382 Lav: Mum veya bazı lehçelerdi ise mühür mumu anlamında kullanılan kelime Alav (alev, ateş) sözcüğünün
başındaki “A” harfnin düşmesiyle oluşmuştur.

383 Lay: İstihza (alay etme, dalga geçme) anlamındaki kelime yine yaklaşık olarak aynı manalara sahip Alay
sözcüğünün başındaki “A” harfnin düşmesiyle oluşmuştur.
384 Lığ: Alüvyon anlamında kullanılan sözcüğün bugüne kadar net bir etimolojik açıklaması yapılamamış ve pek
çok kaynakta kökenin belirsiz olduğu ifade edilmiştir. Kelime çamur, balçık, bataklık anlamındaki
Alığ/Alağ/Alah/Alak sözcüğünün başındaki “A” harfnin düşmesiyle oluşmuştur. Bu bağlamda “Lağ” (çamur)
kelimesi ile de doğrudan alakalıdır.

385 Lur: Mitolojide bahsi geçen efsanevi yaban ördeğidir. Sulara dalarak çamur çıkarmış ve o böylece yeryüzü
meydana gelmiştir. Nivih halkının mitolojisine göre uçmaktan canı sıkılınca suyun altından balçığı çıkararak
Dünya’nın oluşumuna neden olmuştur ve bu efsane Türk mitolojisinin yaradılış öykülerine paraleledir. Nivihler
Türklere komşu bir kavimdir. “Luvr” ördeğinin öyküsü Cengiz Aytmatov’un “Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek”
adlı öyküsünde de yer alır.

386 Maka: Bağa > Baka > Maka dönüşümü ile ortaya çıkmış olan kelime Kurbağa anlamında kullanılır. Bağa
kelimesi Kurbağa, Kaplumbağa, Tosbağa gibi hayvanların sert veya kuru kabuklarını ya da derilerini tanımlar.

387 Mal: Moğolca kökenli olan sözcük büyükbaş hayvanları tanımlamakta olup geçmişte zenginliğin en önemli
ölçütlerinden birisi sayılmaktaydı. Bu benzerlik üzerinden sözcük doğruca Arapça “Mal” (emtia) kavramı ile
ilişkilendirilmiş ve Moğolca’ya Arapça’dan geçtiği iddia edilmiştir. Anadolu Türkçesi’nde de sığır manasında
kullanılan sözcüğün aslında Moğolca’dan Arap dillerine kadar ulaşmış olma olasılığı asla dikkate alınmamıştır.
Çünkü sözcüğün kapitalizm öncesi dönemlerde ortaya çıktığı dikkate alınırsa ticari mal anlamının ilk anlama
(büyükbaş hayvan) bağlı olarak daha sonradan oluşması mantıksal olan açıklamadır. (Benzer bir durum ticari mal
anlamında Rusça’ya Türkçe’den geçen Tovar/Tavar yani küçükbaş hayvan sözcüğünde de vardır.) Üstelik
Türkçe’deki Malak/Balak (sığır veya manda yavrusu) sözcüğünün “Mal” kelimesi ile olan bağlantısı dikkate
alınmalıdır. Eski Türkçe çamur ve balçık ile ilişkili Mal/Bal kökünden gelen Bağal/Mağal sözcükleri de yine
kökteki anlamı ihtiva ederler. Camızların çamura giren canlılar olması bu bağlamda dikkate alınmalıdır. Ancak bu
açıklama yeterli değildir ve sözcüğün Moğolca kökenli olduğunu ispat için yeterli kavramsal bağlantı henüz
yoktur.

388 Manamak: “Ehemmiyet göstermek” (önem vermek) anlamındaki filin yine bu ilk anlamla bağlantılı olarak
“Nöbet tutmak” manası da bulunmaktadır. Önemli görülen bir nesnenin veya birinin başında bekleyerek bir şeyi
dikkatlice gözlemek demektir.

389 Markut: Güneş’in simgesi olan Kartal Tanrı’dır. Yeniden doğuşu ve ölümsüzlüğü temsil eder. O kadar
büyüktür ki, ay onun sol kanadını, Güneş de sol kanadını ancak kapatır. Şamanın kendinden geçerek yaptığı
yolculukta eşlik eder. İlk şamanları yeryüzüne Merküt getirmiştir. Sibirya inançlarına göre Tanrı insanlara yardım
etmesi için kartalı yeryüzüne göndermiştir. İnsanlar onun dilini anlamayınca da kartal bir ağacın altında uyuyan
kadını gebe bırakır ve doğan çocuk şaman olur.

390 Maydalama: “Kuşbaşı et” anlamı Maydalamak filinin parçalamak anlamı ile ilgili olduğu kadar May (yağ)
manası üzerinden yağda kavrulan et manası ile de ilişkilidir.

391 Maydalamak: Ateş yakmak olarak çevrilen kelime gerçekte yağa batırılmış meşaleyi yakmak demektir. Şenlik
ateşi yakmak manası da taşır. Burada da yine yağ (veya petrol) yakılması mananın içinde bulunmaktadır.
Sözcüğün ayrıca “Ovalamak” anlamı vardır ve bu da yine aslında “Yağ ile ovmak” demektir. Diğer bir anlam ise
parçalamak, bölmek şeklindedir. Fakat bu anlamın Farsça “Pay” ve ondan türeyen “Payda” sözcüğü ile olan ilişkili
olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Fakat bu ilişki netleştirilmemiş olup, acele sonuca varmamak gerekir ve tersi bir
sonuca da ulaşılabilir.

392 Maymak: Paytak yürümek anlamına gelen fil “Maymun” kelimesinin kökenini oluşturur. Bu fil bize etimoloji
konusunda kesin bilgi gibi görünen açıklamaların yeniden gözden geçirilmesi gerektiğinin hatta net açıklamalar
gözüyle bakmak yerine temkinli yaklaşmak gerektiğinin en güzel örneklerinden birisini vermektedir. Bugüne
kadar Yunanca/Grekçe kökenli olarak gösterilen ve bu dilde taklit etmek manası ile ilişkilendirilen Maymun
sözcüğünün Türkçe’den Yunanca’ya geçmiş olma ihtimali dikkate alınmalıdır. Çünkü coğraf olarak maymunları
daha önce ve daha fazla tanıyan kavimler Asya’dakilerdir.
Elbetteki kısmen kozmopolit ve kültürel etkileşimi yüksek eski Grek medeniyetinin maymunu tanıdığı ve başka
yerlerden getirilen maymunlara sahip oldukları bir gerçektir. Ancak yine de daha da geriye gidildiğinde bu
hayvanı daha önce başka toplumların isimlendirmiş olması ve bu ismin de çevreye yayılmış olması beklenir.
Elbetteki sonradan kendi dillerinin imkanları ile kavramın tanımlanması mümkündür. Yunan dili içerisinde
maymunların taklitçiliği dikkate alınarak bir kelime türetilmiş olabilir halk kültürü tarafından. Fakat maymunların
paytak (bacakları eğri) yürümesi daha dikkat çekici bir durumdur ve Türk dili içerisinde de buna uygun bir
isimlendirme yapılmış olması da akla daha yatkındır. Ancak şunu da kabul etmek gerekir ki sözcük Yunanca ile de
uyumludur. Bu durumuda en makul açıklama şu şekildedir, Türkçe’de zaten var olan kelime belki de Türklerin
Anadolu’ya gelişinden bile çok önce Batı’ya maymunların ticaret gemileri ve kervanlarla gelmesi ile ulaşmış
ancak Yunan/Grek diline de uyarlanmıştır.

393 Meçik: Zombi veya Vampir olarak tercüme edilen kelimenin aslında Batı dillerindeki kavramlarla tam bir
karşılığı yoktur. İnanışa göre yaşarken kötülük edenlerin ölünce Meçik’e dönüşeceğine inanılır. Daha gömüldüğü
gece mezarından kalkar. “Meçik” sözcüğü aynı zamanda tokmak, sopa, uzun sakal, zift gibi anlamlar da içerir ve
bu varlığın özellikleriyle de bağlantılıdır. Olumsuz manaları bulunan bu kelime kimi zaman hakaret amacıyla
(“Meçik gelin, Meçik kaynana, Meçik adam” gibi) veya kimi zamanda beddua yada korkutma amaçlı olarak
(“Seni Meçik yesin”, “Önüne Meçik çıksın” gibi) kullanılır. Miç/Meç/Mes/Beç/Biç/Piç kökünden türemiştir.
Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise Biçin/Piçin sözcükleri maymun manası taşır. Türklerde masal ve
söylencelerde maymuna benzer varlıklara rastlandığı dikkate alındığında bu anlam ile bağlantısı netleşecektir.
Tatarca’da Meçe veya Pesi, Başkurtça’da Besey, Boşnakça’da (Sırpça ve Hırvatça’da) Maçka, Macarca’da Macska,
Kazakça’da Mısık, Moğolca’da Muğus, Uygurca’da ve Özbekçe’de Muşuk, Anadolu Türkçesi’nde Pisik veyâ
Azerice’de Pişik, Buryatça’da Mis sözcükleri kedi manası taşır. Kediler kimi efsânelerde tıpkı kurtadamlar gibi
şekil değiştirilerek kılığına girilen varlıklar arasında görünür. Sözcük Biçmek (kesmek) fili ile de alâkalıdır.
Moğolca Mes kelimesi ise silah demektir. Bu bağlamda pençe, diş gibi silahları olan yada tehlikeli bir varlığı işaret
eder.

394 Meçin: Sözcüğün söyleyişinde pek çok varyant vardır. Moğolca’da Meç, eski Türkçe’de ise Biçin/Piçin, diğer
lehçelerde Mesin, Pisin, Pitsin dikkate değer farklardır.

395 Meker: Anadolu halk kültüründeki ve Türk dünyasının bazı bölgelerinde adı geçen aldatıcı bir varlıktır.
İnsanları kandırıp, hile yaparak tanıdığı bir kişinin kılığına bürünür veya tanıdık birisinin sesiyle kişiyi çağırıp
götürerek kaybeder. Aldatıcı bir cin olarak da algılanır. Sözcüğün Arapça “Mekr” (hile, aldatma) kelimesinden
türediğine neredeyse kesin gözüyle bakılmaktadır. Fakat gerçekte Moğolca “Mekelemek” (aldatmak, kandırmak)
filinden türediği hiç dikkate alınmamıştır. Örneğin aynı Moğolca kökten gelen “Mekeçi” (hileci) sözcüğünün
varlığı bu durumu destekler niteliktedir. Arapça “Mekr” kökü ile uyum göstermesi tamamen büyük bir tesadüf
eseridir.
396 Mekey: Sözcüğün kökeni nereden aldığı netleştirilememiştir. Halk hikayesi, efsane yada gerçek bir kişinin
adından mı kaynaklandığına dair herhangi bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kibar hırsız tanımlaması akla Batı
edebiyatındaki “Arsen Lüpen” karakterini getirir. Fakat bu romanlarla ilgili de bir karşılık bulma çabasına
rastlanmamıştır. Fakat bunlar kişisel çabalar olup daha fazla olanakla sonuca ulaşılabilir.

397 Menerik: Şamanlık bahşedilmesi anlamına gelir. Şamanların kendinden geçerek vecde gelmesini de ifade
eder. Şaman hastalığı da denir. Bir kişi bu hastalığa yakalanınca ağzından kan gelir ve böylece şaman olur.
Şamanlığa doğuştan gelen bir yeteneği olan kişilerde görülen ve coşkuya (vecde, transa) erişmesini sağlayan
sinirsel hastalığa denir. Altaylarda şamanlık, soydan gelen (kalıtsal) bir özellik olarak görülür ve özellikle çocukluk
çağında saraya benzer nöbetlerle ortaya çıktığına inanılır. Meneriğe tutulan aday önce büyük bir yorgunluk
hisseder; gövdesi kasılıp titrer, bedeni hissizleşir, göğsü daralır, tuhaf sesler çıkararak ağlar, gözleri döner. Sonra
aniden sıçrayarak ayağa kalkar ve deli gibi dönmeye başlar. Nihayet ağzından köpükler saçarak yere yığılır. Bu
durum birkaç gün hatta birkaç hafta sürer. Bazen de şaman olacak kişi ormanlara kaçar, davulunu alıp çalmaya
başladığında dinginleşerek kendine gelir. Kendisine bu görev verildiği halde şaman olmak istemeyen kimselerin
ya delirdiği ya da genç yaşta öldüğü söylenir. Şamanlığı bırakan kişilerde bu hastalığın yeniden başladığı pek çok
defa kaydedilmiştir.

398 Menermek: Sözcüğün kendinden geçmek, vecde gelmek, zihinsel yetileri geçici olarak durmak, dumura
uğramak, ahmaklaşmak, şuurunu kaybetmek, komaya girmek gibi birbiri ile ilişkili bir dizi anlamı vardır. Aynı
zamanda ruhsal varlıklarla iletişime geçme nedeniyle aklının alınması, baygınlık geçirilmesi gibi manalar da yine
hep bağlantılıdır.

399 Mergelemek: Fal bakmak olarak açıklanan kavramın manası bazı kaynaklarda nişan almak olarak da yer alır.
Bunun nedeni bu sözcükte kastedilen falın aslında oklarla bakılıyor olmasıdır. Dolayısıyla bir şeyi öğrenmek
amacıyla bilinmeyene yönelik olarak bir anlamda nişan alınmış olmaktadır.

400 Mızgan: İtalyanca kökenli bir kelime olan “Mızıka” sözcüğünü karşılar. Mızgan kelimesinin “Mızıka” ile
benzeşimle ortaya çıkmış olabileceği gibi doğadan bir ses taklidi olan “Mız” kökünden ve bağlı olarak “Mızmak”
filinden tamamen bağımsız olarak türemiş olması da muhtemeldir. Türkçe’de Mızıldamak fii anlamsız sesler
çıkarmak manasında kullanılır.

401 Minder: Yer yastığı anlamındaki kelimenin kökenine dair şimdiye dek net bir açıklama yapılamamıştır. Oysaki
Binder > Minder dönüşümü ile Binmek filinden türemiştir. Mindemek (bir şeyin üzerine oturmak) fili de bu
durumu açıkça ortaya koymaktadır.

402 Mite: Bitlenmeye neden olarak algılanan varlık olarak görülür. Üstü başı pislik içinde ihtiyar bir kadın
kılığındadır. Ormanlarda ve dağlarda yaşar. İnsanların arasına girip dolaşarak genç ve saf kızları kandırıp evine
götürür. Sonra da onlara başındaki bitleri ve pireleri temizletir. Kızların dizkapaklarından kanlarını emer ve birkaç
gün sonra öldüklerinde ise onları yer. Etrafına uyuz hastalığı ile bit, pire saçar. Kavram Türkçe Mit/Bit/Pit
kökünden ve eklembacaklı asalak bir böcek türünü ifâde eden “Bit” kelimesinden türemiş olup bitli veya bit
yayan demektir. Bitler’in bilimsel adı olan “Phthiraptera” terimi ise eski Yunanca “Phtheir” sözcüğü ile birlikte
Türkçe Bit kökü ile de bağlantılı görünmektedir. Avrupa dillerindeki “Mite” kelimesinin kökeni yine Türkçe’deki
Bit (Tatarca “Bet”) ile alâkalıdır. “Mite” adı verilen bu canlılar nemli topraklarda ve en çok da evlerdeki halılarda
ve tüylü ortamların içerisinde ürer ve yaşarlar. İnsan vücûdundan dökülen tozlaşmış deri parçacıklarıyla
beslenirler. Çıplak gözle toz zerresinden ayırt edilemeyen bu böcekler yoğun olarak halı, koltuk, yatak gibi
yerlerde bulunurlar ve astım hastalığına veyâ alerjiye de neden olabilirler. Bilimsel sınıflandırma içerisinde uyuz
böceği ile akrabadır. Bu canlıların insan derisiyle beslenmesi ve Mite karakterinin de insan kanını emmesi
bağlantılıdır.

403 Mogay: Moğolca’da ve kısmen çevre Türk kültürlerinde kullanılan kelime Moğolca gibi algılanmakla birlikte
Türk-Moğol dilbirliği içindeki Mog/Moğ/Boğ/Bog kökünden türemiştir. Moğolca’da genel bir kavram olarak
“Yılan” demektir. Piton yılanı veya avını sarılarak yakalayan veya boğan benzeri yılan türlerinin gözlemlenmesi ile
ortaya çıkmış bir sözcük olma ihtimali çok yüksektir. Bu bağlamda “Boğmak” fili ile aynı kökten gelmektedir.

404 Morocak: Boru ve Ocak sözcüklerinden oluşan bileşik bir kelimedir. Bor/Mor sözcüğü boruya benzer
silindirik bir bacayı tanımlar.

405 Mugal: Hindistan Moğolu anlamındaki kelime tarihteki Babür devleti ile Hindistan’a yerleşen Moğol kökenli
halkı tanımlamakta kullanılır. Günümüzde de Mugalların soyundan gelenler Hindistan’da yaşamakla birlikte bazı
geleneklerini devam ettirmekle birlikte büyük oranda Hintleşmişlerdir ve Mugalca’da ölü bir dildir.

406 Munamak: Teessür etmek, afakan basmak veya ahmaklaşmak anlamlarında kullanılan fil hafızasını yitirmek
manası da taşır. Türkçe “Bunamak” sözcüğünün farklı bir söylenişinden başka bir sözcük değildir. Ancak anlama
kaymaları mevcuttur.

407 Musluk: Etimolojisi bugüne kadar netleşitirilebilmiş değildir. “Muştuk” sözcüğü farklı Türk lehçelerinde
sigara ağızlığı anlamına gelir. Kelime kökünün ağız ile bağlantısı burada görülmektedir. Daha güçlü bir olasılık ise
“Buzluk” kelimesinin farklı bir söyleyiş biçimi ile ortaya çıkan bu sözcüğün Anadolu Türkçesi’ne bu şekliyle
taşınmış olmasıdır. Buz veya kar dolu kapalı kapların içinden eriyen suyun veya karın alınabilmesi için açılan
kapağı ifade etmektedir. Yine sözcüğün kökeninin kedi manası ile de bağlantılı olduğu dikkat çekicidir.

408 Mut: Saadet, huzur, neşe anlamlarına gelen sözcüğün kökeni net değildir. Bugün kadar yapılmış en tutarlı
gibi görünen açıklama Hint-Avrupa dilbirliğinden kaynaklanan ve bugünde İngilizce’de kullanılan “Mood” (ruh
hali) kelimesi ile ilişkilendirmektir. Fakat İngilizce’de ortaya çıkan bu sözcüğün Türklere komşu eski Hint
kavimlerindeki kullanılış biçimi, o dönemki anlamı ve Türkçe’ye geçişindeki dönüşüme dair bilgi yoktur.
Dolayısıyla tutarlı gibi görünen bu açıkmlama oldukça zorlamadır. Oysa ki, Türkçe’de zaman zaman görüldüğü
üzere baştaki sesli harfn düşmesini dikkate almak sonuca daha mantıklı bir biçimde ulaşmayı sağlayacaktır. Bu
çerçevede ele alındığında Umut > Mut dönüşümündeki umutlu (beklentisi yüksek olan) manasında anlam
kayması ile ortaya çıktığı söylenebilir. Ural-Altay dilbirliğinde “Amu” kökü ise yine huzur ve rahatlık, sakinlik,
teselli bildirir. Buradan türeyen olası bir “Amut” (rahatlık, memnuniyet) kelimesinden “A” harfnin düşmesi ise
yine diğer bir ihtimaldir.

409 Müçel: 12 Hayvanlı Takvim manasına geldiği gibi 12 yıllık bir dönemi de ifade etmektedir. “Müçe” kelimesi
unsur, element demektir ve dolayısıyla Müçel’de insan hayatındaki 12 yıllık bir unsur manasına gelir. Beş unsur
60 yıla, altı unsur ise 72 yıla denk gelir ki bunlar yaklaşık olarak insan ömürleridir.

410 Müyüz: Köşe anlamındaki kelime bir ek olarak da kullanılır. Örneğin; “Üçmüyüz” sözcüğü üçköşesi olan şekil
demektir ve üçgen anlamında kullanılır. Dolayısıyla “–müyüz” takısı geometride Türkçe’deki “–gen” takısını
karşılar, tek farkla; ilki köşe belirtirken ikincisi kenara vurgu yapar.
Mögez/Möğez/Möğüz/Müğüz/Müyüz/Möyüz/Möyüş/Müyüş/Müyüs şeklinde dönüşen söz dizisinin tamamı
değişik Türk lehçelerinde “Boynuz” anlamına gelir ve boynuzun sivri ucundan benzeşimle “Köşe” manası da taşır.
Müyüz sözcüğünün “Gergedan” manası da bulunmaktadır.

411 Nağalmak: Hileye uğramak (Nağalmak > Yağalmak > Yanalmak) anlamındaki kelime ayrıca “Yayılmak” ve
“Genişlemek” manalarından başka “Süslenmek” anlamı da taşımaktadır.

412 Nağıl: Azerice’de Masal manasına gelir. Bazen de halk masalı, halk hikayesi gibi anlamlar taşır. Kırsal kesimde
köy odalarında veya insanların topluca bulunduğu başka bir ortamda özellikle de kışın ateş etrafında anlatılırlar.
Bu olağanüstü öyküler bazen günlerce, hatta aylarca sürecek kadar uzundurlar. Bu nedenle de anlatan kişinin
hafızasına ve yeteneğine bağlı olarak zamanla değişikliğe uğrar, uzar veya kısalır ya da üzerine yeni öyküler
eklenir. Sözcüğün etimolojisi Arapça “Nakil” (Naql) kavramı ile açıklanmaktadır. Ancak süslemek anlamı da
bulunan “Nağalmak” (Nağılmak>Yağılmak>Yayılmak yani genişlemek, herkesçe duyulmak) ile “Nağalamak”
(yenilemek ve sahtesini yapmak) fileri bütünü ile göz ardı edilmiştir. Üstelik Hakasça’daki “Nağılanmak”
(yankılanmak) fili ve “Naarpah” (masal) kelimesi bu bağlantıyı daha açık olarak ortaya koymaktadır. Dolayısıyla
her ne kadar Arapça Nakil sözcüğü ile uyumlu gözükse de bu durum yanıltıcıdır ve köken çok daha eski Asya
Türkçe’sindedir.

413 Nama: Sözcük İme/Ima/Yıma/Nıma dönüşümü ile dağ keçisi anlamına gelen sözcük ayrıca Budizmin etkisi ile
“Keşiş” veya “ Budist Rahip” anlamı da taşır. Bu durum kutlu sayılan kişilerin geyik veya benzeri hayvanlar ile
özdeşleştirilmesi anlayışının bir sonucudur. Nama kelimesi Altay söylencelerinde daha sonra Hz. Nuh veyâ
benzer özellikler taşıyan bir kişi ile özdeşleştirilmiştir.

414 Nan: “Siyasi görüş” ve “Siyasi parti” anlamlarına gelen sözcük Türkçe “Yan” (taraf) kelimesinin “Y-N”
dönüşümü ile farklılaşmış bir söyleniş biçimidir.

415 Nanmak: “İkna olmak” anlamındaki kelime aslında “Inanmak” (Türkçe’deki “İnanmak”) filinin başındaki “I”
veya “İ” harfnin düşmesi ile ortaya çıkmıştır.

416 Nardoğan: 21 Aralıktan (Kış Gündenkliği) başlayıp sonraki ilk dolunaya kadar kutlanan yeni yıl bayramıdır. Bu
tarihte Güneş’in ölüp ertesi gün yeniden doğduğuna inanılır. Ön Türklerde ve Sümerlerde de aynı adla anılan
yeni yıl bayramıdır. Kelimenin anlamı “Doğan Güneş” demektir. Moğolca’da Nar/Nara, Oyratça Narn (hattâ
Macarca Nap) sözcükleri Güneş anlamına gelir. Türklere komşu olan halklardan Udmurtlar “Nardugan”,
Zırizyalar “Nardava”, Mokşalar ise “Nardvan” olarak adlandırırlar.

417 Nartlar: Aynı adı taşıyan destanlarda bahsedilen bir halktır. Bu isimle anılan bir toplumun geçmişte gerçekte
yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir. Öyküler içerisinde Nart kahramanlarının nasıl doğduğu, serüvenleri ve
ölümleri ayrıntılarıyla anlatılır. Nart Destanları Kafkasya halklarının sözlü geleneği içerisinde aktarılan ve
günümüzde büyük ölçüde derlenebilmiş bir anlatılar bütünüdür. Türk, Çeçen, Oset, Abhaz, Avar kökenli
toplulukların binlerce yıldır birlikte yaşadığı, Kafkas halklarının ortak ürünüdür. Destan en geniş biçimi ile
Adigeler arasında bulunmaktadır. Nart sözcüğünün kökeni tam olarak netleştirilebilmiş değildir. Kahraman, yiğit,
alp, gözüpek, korkusuz, pehlivan gibi anlamlar taşıdığı öne sürülür. Şor Türkçesinde “Nartpak” sözcüğü masal
manası taşır. Moğolca “Nar/Nara” (Güneş) veyâ “Nert” (ünlü, meşhur) kelimeleri ile veyâ Adigece “Ne” (göz)
sözcüğüyle ilişkilendirenler de bulunur.
418 Naymalza: Moğolca’da “Ahtopot” anlamına gelen sözcük, kavramın Latince “Okta-Pod” (sekiz kollu)
manasını karşılar. “Nayman” kelimesi Moğolca’da sekiz demektir ve Naymalza’da sekizli manasına gelir. Bu
durum ahtopotların sekiz kollu olması ile alakalıdır. Ayrıca Naymal/Yaymal dönüşümü ahtapotların suya
yayılarak hareket etmelerini de ifade eder.

419 Nayramak: “Ahenklenmek” (uyum sağlamak) anlamına gelen kelimenin “Zayıflamak” şeklinde ikinci bir
anlamı daha bulunmakla birlikte burada “Narinleşmek” veya “Nazikleşmek” içeriğinin bulunma ihtimali de
vardır. Buradan “Nezaket göstermek” sonucuna da ulaşılabilir ki bu da ilk anlam (Ahenklenmek) ile belirli bir
oranda uyumludur.

420 Nek: Sözcüğün “Sığır” anlamı çok açık olarak Türkçe İnek > Nek dönüşümünde baştaki sesli harfn
düşmesinin bir sonucudur. “Timsah” manası ise büyük olasılıkla çevre kültürlerden gelmedir. Yine de bir olasılık
olarak Yek > Nek dönüşümü ile şeytan benzetmesi bulunabilir.

421 Nekeli: Nişanlı (sözlü) anlamındaki sözcük aslında örgülü (saçı örülü) demektir. “Neke” kelimesi örgü veya
saç örgüsü demektir. İki kavram arasındaki bağlantı nişanlanan kızların saçlarının belirli bir biçimde örülüyor
olması ile ilgilidir. Böylece kızın nişanlı olduğu da belli olmaktadır. Diğer bir bağlantı ise “Neke” kelimesindeki
fyonk/kurdela anlamıdır ki, yine nişan esnasında bir ipe veya kumaş şeride atılan düğümle oluşan fyonk ile
ilgilidir. Günümüzde de kurdela kesme geleneği bulunur.

422 Nekemek: “Tazmin etmek” manasındaki kavramın daha eski orijinal anlamı “Örmek” şeklindedir. Fiil aslında
yırtığı yamayarak kapatmayı ifade eder. Tazmin etmek (eksiltileni yerine koymak) manasına ulaşan son derece
özgün bir kelimedir.

423 Nekey: Post veya kürk olarak çevrilen kavram gerçekte efsanevi bir postu ifade eder. Tanrı Ülgen insanları
koruması için köpeği yaratır. Fakat köpek çıplak olduğu için üşür. Bunun üzerine Yeraltı tanrısı Erlik gelerek
köpeğe bu postu verir. Sözcüğün Moğolca Nokay (köpek) kavramı ile de ilgisi görülmektedir. Ayrıca kürklü gocuk
manası da bulunur.

424 Nekti: Su yılanı anlamına gelen kelime “Nek” (timsah) kavramı ile de alakalı görünmektedir. Fakat her iki
kelimenin de etimolojisi netleştirilebilmiş değildir.

425 Nemiş: Rahatlıkla görülebileceği üzere “Yemiş” sözcüğünün farklı bir söylenişidir.

426 Nerelge: Genel bir kavram olarak “Distilasyon” anlamına gelen sözcük, özelde şarabın damıtılmasını ifade
etmektedir. Aynı şekilde Neremek fili de genel bir anlamla “Distile etmek” manası ile verilmekle birlikte aslında
özelde “Şarap damıtmak” demektir.

427 Nokay: Moğolca’da Köpek anlamına gelen sözcük bazı yerel Türk lehçelerinde Kurt Köpeği demektir.
Kaynaklarda Moğollar tarafından kutsal sayıldığı söylenmektedir. Moğollarda köpeğin Türklerdeki kurt
kavramının karşılığı olarak algılandığı kabul edilir. Oysaki Lessing yazmış olduğu Moğolca Sözlük’te, geçmişte
Moğolların da kutlu saydıkları kurdun adını anmaktan çekindikleri için (tabu, yasak nedeniyle) onun yerine
“Nokay” dediklerini fakat duruma göre bu ismi Kurt olarak algıladıklarını söyler.
428 Noyalamak: “Hüküm vermek” anlamındaki filin bağlantılı olarak “İdare etmek” ve “Egemen olmak”
manaları da bulunmaktadır. Fiil “Noyan” sözcüğünün de kökenini oluşturmaktadır.

429 Oçan: “Şaman asası” anlamındaki sözcük bazen “Sihirli Değnek” olarak da çevrilir. Bu da ilk anlama ters
düşmez, çünkü şamanın bu asa ile olağanüstü işler başarabildiğine inanılır. Sözcüğün kökeninde Oç/Od (yani
kıvılcım, ateş) kavramları bulunur. Mantıkal bir izahat bunun aslında bir tür Meşale veya başka sert bir nesneye
vurulduğunda kıvılcımlar saçan ucunde çakmaktaşı bulunan bir sopa olduğudur. Daha dolaylı veya mecazi bir
açıklama ise bu değneğin ateşin gücüne sahip olduğunun düşünülmesidir. Etimolojik bağlantılarla ise Oç/Öç
kökünden intikam almak (şamanın verdiği hükümle suçluları cezalandırması) veya Oç/Uç kökünden uçmak
(şamanı göğe taşımak yeteneğinin bulunması) sonuçlarına da ulaşılabilir.

430 Oçramak: “Vuku bulmak” anlamına gelen filin ayrıca “Rastlamak” veya “Tesadüf etmek” manaları da
bulunmaktadır. Bu manalar Oçaramak fili ile de örtüşmektedir.

431 Odarba: Bileşik bir sözcüktür. Oda ve Arba (teker, araba) kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır. Odalardan
oluşan tekerlekli araç (yani “Tren”) demektir. Baştaki “Oda” sözcüğündeki “A” harf Arba’ya ait kabul edilirse
“Od” (ateş) kavramı buharlı trenlerin ateş gücüyle çalışıyor olmasını da ikincil olarak kastediyor olabilir.

432 Oğranmak: “Niyet etmek” anlamı taşıyan filin Uğramak fili ile de bağlantılı olarak “Hırsızlık yapmak” veya
“Gizli iş çevirmek”, ayrıca “Cine tutulmak” (daha doğrusu ruhsal varlıklara yakalanmak) gibi anlamları da
bulunmaktıdır. Bunların dışında “Kişnemek” manası da vardır. Fakat bu son anlam Okramak (kişneyerek tehlikeyi
bildirmek) filinin farklı bir söylenişi nedeniyle ortaya çıkmıştır.

433 Oğruk: “Gizli” (görünmez) veya “Saklı” (kendini göstermeyen) anlamına gelen kavramın ayrıca “Ruhsal
rahatsızlık” manası da bulunur. Bu ikinci anlam da aslında ilki ile örtüşmekte ve anlaşılmaz dert demek olduğu
gibi, ruhsal rahatsızlıklara görünmez varlıkların neden olduğuna dair çok daha eski bir inanca da dayanmaktadır.

434 Oğruşmak: Genelleme ile “Rahatsızlanmak” şeklinde ifade edilen kelime aslında eklemler için “Ağrımak”
hatta ayrılacaklarmış gibi ağrımak veya bazen de doğrudan “Ayrılmak (eklemler)” anlamında kullanılır. Bunun
dışında “Gizli derde yakalanmak” manası da vardır.

435 Oğurçak: Aslında “Kirmen (eğirmen)” anlamına da gelmekte olan sözcük, dönüşle ilgili olmak üzere anlam
kayması ile “Yelkovan (saat)” veya genel olarak “Saat İbresi” bazen de “Kurmalı Saat” manasında
kullanılmaktadır.

436 Oğursak: Hasret çeken kişiyi tanımlamakta kullanılan kelime daha özel olarak evladından ayrı kalmış kimseyi
tanımmladığı gibi yavrusundan ayrı kalan hayvanlar için de kullanılır.

437 Oğutmak: “Gizlemek” anlamı taşıyan fil Türkçe’deki “Öğütmek” fili ile bağlantılı olarak “Parçalamak”
manası taşıdığı gibi özelde büyük Tezek parçalarının gübre amaçlı kullanıldığında ufalanarak tarlaya saçılmasını
da ifade eder. Bu nedenle “Gübrelemek” şeklinde de çevrilir.

438 Okramak: Hayvanların özellikle de atların tehlikeyi sezerek kişnemesi, huysuzlanarak ayağıyla yeri eşelemesi
ve başını yukarı aşağı sallaması anlamında kullanılır. Bu davranışlar aynı zamanda tehlikeyi bildirme anlamında
bir uyarı niteliği de taşımaktadır.
439 Olungu: Destan manasındaki sözcüğün “Oloňgo” veya “Olonho” söyleyişi daha yaygındır. Ancak Anadolu
Türkçesi’ne daha uygun göründüğü için Asya’daki bazı yerel ağızlarda kullanılan Oloňgu/Oluňgu biçimi tercih
edilmiştir. Kendi halk kültürleri içerisinde ayrı bir öneme sahip olan Yakut Olongoları binlerce hatta onbinlerce
mısradan oluşabilirler. Örneğin; “Nuyurgun Boğotur” bunların içinde en ünlü ve uzun olanıdır, şiir 36.000
dizeden oluşur. Anlatıcılara Olongosut/Olonhosut (Olongocu) adı verilir. Yakutça’da destan anlatmak ise
“Olongolo/Olonholo“ (yani Olongolomak) fili ile karşılanır.

440 Omurmak: İkiye bölmek olarak izah edilen kavramın tam karşılığı diklemesine ikiye ayırmak, ortadan bölmek
şeklindedir. Dik bir eksen oluşturacak biçimde iki eş parçaya ayırmak olarak da açıklanabilir. Bunun dışında filin
“Eğmek” manası da bulunur.

441 Omzamak: “Omuz” kelimesinden türeyen ve “Omuzda taşımak” veya “Omuza almak” şeklinde tanımlanan
sözcük bağlantılı olarak “Hamallık etmek” biçiminde de açıklanmaktadır.

442 Ongu: Sözcüğün “Kar (kazanç)” anlamı Onmak filinden türemiştir. “Flama” manası ise “Ongun” (totem) ve
“Ongan” (arma) kavramları ile alakalıdır. Ongun, soyundan gelindiğine inanılan hayvan ruhlarını temsil eden bir
totemdir. Ongan ise her ne kadar arma olarak çevrilse de aslında tam olarak hayvanlı armadır ve genellikle
soyluluk alameti olarak kullanılır. Ongu ise üzerinde hayvan resmi bulunan flamadır. Bunun dışında “Ongu”
kelimesinin aşık kemiği manasına geldiği de bilinmektedir.

443 Orda: “Devlet” olarak verilen anlam en baskın olduğu için tercih edilmiştir. Sözcüğün halk, topluluk, birlik,
yerleşim yeri, kamp alanı, eyalet, şehir, askeriye gibi pek çok manası vardır. Ord/Orda/Ordu/Urdu/Urda
kelimeleri hep bu manalar ile ilişkilidir. Bu vesile ile belirtmek gerekir ki Türkçe Or kökünün Moğolca hatta
Hint/Avrupa kaynaklı olduğu iddiası son derece yanlış bir yaklaşımdır. Dünyadaki dillerde az ya da çok tesadüf
ortak kökler ve hatta kelimeler bulunması kaçınılmazdır. Üstelik Türkçe ve Moğolca’nın kelime köklerinin kesişim
alanı oldukça fazladır ve hangi kökün hangi dile ait olduğunu anlamak bazen mümkün olmadığı gibi böylesi bir
paylaşım yapmaya çalışmak da gereksiz ve bilimsel olmayan bir girişimdir. Hint/Avrupa kökenli olduğu iddiası ise
tesadüf örnekler dışında tam aksini yani Türkçe’den diğer dillere geçtiğini göstermektedir.

444 Ornamak: “İkamet etmek” veya “Meskun olmak” (yerleşik olmak) manasındaki sözcüğün kökeninde “Temel
kazmak” anlamı bulunur. Or/Ur kökü Türkçe’de temel kazma, çukur eşme, kuyu kazma, maden ocağı açma
manaları ile alakalıdır.

445 Otarmak: Hayvan otlatmak, yaymak manasındaki kavramın bağlantılı olarak ortaya çıkan diğer anlamı
“Gütmek” demektir. Anlam genişlemesiyle de “Sömürgecilik yapmak” (başkalarını yönetmek) kavramını da
karşılar hale gelmiştir.

446 Otaşmak: Zararlı ot ayıklamak anlamındaki kelime tarlalardaki zararlı bitkileri yakmak manasında da
kullanılır. Ataş > Otaş (Ateş) benzeşimi bu ikinci anlam üzerinde etkilidir.

447 Oyanmak: Vites değiştirmek olarak tercüme edilen kelime aslında tam olarak vites yükseltmek manasına
sahiptir. Sözcüğün genel bir kavram olarak yükselmek anlamı da bulunur.

448 Oyatmak: İradeli davranmak, iradesi ile hareket etmek manaları taşıyan sözcük Türkçe “Oy atmak” (Rey
vermek) manası ile de uyumludur. Sözcüğün ayrıca ikaz etmek (uyarmak) anlamı da vardır.
449 Oyunhuy: “Olimpiyat” veya “Olimpik Oyun” manası verilen kelime Mançuca kökenli olup bu dilde Ooyunhui
(Oğyunhuy) şeklinde yer alır. Mançuca’ya ise Çince Aoyunhui sözcüğünden geçtiği kabul edilir. Türkçe “Oyun”
kavramı ile bağlantısı büyük olasılıkla biçimsel bir tesadüftür. Ancak kesin sonuç için Çince ve Mançuca
manaların ve bunların etimolojilerinin ayrıntılı olarak incelenmesi gerekir.

450 Oyutmak: Bir yerin altını kazmak ve dolayısıyla tünel açmak gibi anlamlara gelen filin “Mayalamak” şeklinde
ikinci bir anlamı daha bulunmakla birlikte “Uyutmak” filinin başka bir söyleniş biçimi olan bu ikinci anlam
öncelikli olarak tercih edilmemiştir.

451 Ozamak: “Öne geçmek” demek olan fil ayrıca “gelecekle ilgili tahmin yapmak” anlamı da taşımaktadır. Ata
ruhu anlamına gelen “Ozar/Ozor” sözcüğü ile aynı kökten gelen filin bu nedenle ruhsal varlıklarla veya ata
ruhları ile iletişime geçilerek kehanette bulunmak şeklinde anlaşılması gerektiği düşüncesi hasıl olsa da
kaynaklar da bu yönde herhangi bir bilgiye rastlanmadığı için bu tahminde bulunma işleminin mantıksal
süreçlerle olduğunu ifade ettiği kabul edilmiştir. Dolayısıyla bir anlamda “Futurizm yapmak” olarak da
düşünülebilir. Bu nedenlerden ötürü aynı kökten gelen ve tahmin manası taşıyan “Ozav” kavramı da Futurizm
olarak çevrilmiştir.

452 Ozatmak: “Refakat etmek” anlamına gelen kelimenin “Uğurlamak” (yola salmak) şeklinde ikinci bir anlamı
da bulunur. Bu da Oza/Uza kökünden uzağa gönderme anlamı ile ilişkili olmakla birlikte büyük olasılıkla
uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasını da bünyesinde barındırmaktadır.

453 Ozmak: Önde gitmek anlamı taşıyan filin “Şiir okumak” manası da bulunur. Buradaki anlam şairin veya
aşığın şiir okurken öne çıkması ile alakalıdır. Dolayısıyla Ozan sözcüğü de aslında şiir okuyan kişi ve insanların
arasında öne çıkan kişi şeklinde iki anlama sahiptir. Burada diğer insanlara göre bir farklılaşmaya da vurgu
yapılmaktadır aslında.

454 Öcemek: Ateşi karıştırmak, kızıştırmak, harlamak içeriğine sahip olan fil aynı zamanda ortaya bir laf atarak
tartışmaya neden olmak veya bir tartışmayı kızıştırmak, insanlar arasında iddialaşmaya neden olmak manalarını
da barındırır. Bu filden türeyen diğer sözcükler de (Örneğin; Öcermek, Öceşmek) bahis (iddiaya girme)
anlamlarını bulundurmakla birlikte kökende hep ateşin karıştırılması veya kızıştırılması ile bağlantılı bir anlam
yatar.

455 Öçüğ: “Beddua” demek olan kavram bazı lehçelerde “T-Ç” dönüşümü ile “Dua” anlamında da
kullanılmaktadır (Ötüğ). Ancak ilk mana dikkate alındığında Öçüğ ve Ötüğ birbirine karşıt iki kavram olarak
görülür. Öçükmek (kin beslemek) fili de bu durumu destekler niteliktedir.

456 Öğürsek: Arkadaş canlısı, sosyal, girişken veya değişik ortamlara girip çıkan kişileri tanımlar. Ayrıca bazı lehçe
ve şivelerde karşı cinsten bir eş arayan veya flört etmek isteyen insanlar için kullanıldığı gibi çiftleşmek isteyen
hayvanları da ifade eder.

457 Öğürsemek: Arkadaş edinmek istemek, karşı cinsten bir eş aramak, flört etmek istemek veya hayvanlar için
çiftleşmek istemek manalarında kullanılan bir fildir.

458 Öklenmek: Akıllanmak demek olan kelime hemen zekanın gelişmesini veya aklını kullanmayı hem de sakin
davranmayı, sakinleşmeyi ifade eder (tıpkı Uslanmak fili gibi). Bu bağlamda “Dinlenmek” anlamında kullanıldığı
da görülmektedir.

459 Öksemek: Kelimenin birbirine zayıf olarak bağlı değişik anlamları bulunmaktadır. Ağlamak, hıçkırmak (veya
ikisi birlikte hıçkırarak ağlamak), hasret çekmek, yalnızlık çekmek bunların başlıcalarıdır.

460 Ölüköydürme: Bileşik bir kelimedir Ölü ve Köydürme (yakma) sözcüklerinden oluşur. Ölünün yakılmasını
ifade eder.

461 Öndürmek: “Tahsil etmek” anlamındaki kelimenin bazı şivelerde “İmal etmek” anlamı da bulunur. Fakat
kelimenin kökündeki asıl anlam “Yönlendirmek” demektir.

462 Önelemek: Ön ve Elemek kelimelerinin bileşik hali olan sözcük delegasyon usulü seçim yapmak veya iki
basamaklı seçim yapmak anlamına gelir. “Öne” (öncelik) ve “Önel” (avans) kelimesinden türeyen ikincil anlamlar
ise, öncelik tanımak, öne çekmek ve “Avans vermek” şeklindedir.

463 Önenmek: “İmamlık etmek” şeklinde çevrilen sözcüğün kök anlamı aslında “Öne geçmek” yada “Önde
durmak” şeklindedir. Kelimenin “Renklenmek” manası ise aslında Öngenmek filidir ve Önk/Öng (renk)
sözcüğünden kaynaklanır. Anlam kayması ile “Çiçeklenmek” (çiçeklerin rengarenk açması) için de
kullanılmaktadır.

464 Örçümek: Sarmaşığın sarılarak büyümesini ifade etmek için kullanılan kelime kimi lehçelerde “Büyümek”
manasında da yer almaktadır.

465 Örek: Sözcüğün ilk anlamı hayalet demektir. Ayrıca başıboş gezen hayvan sürülerine de “Örek” denir. Bu
bağlamda hayaletlerin başıboş gezmeleri de mananın içerisinde gizlidir. (Ören sözcüğü de harabe anlamına gelse
de aslında sözcüğün kökeninde terkedilmiş, başıboş yer manası vardır. Hatta çağrışım yoluyla başıboş ruhların
gezdiği yer demektir.) Öz/Ör/Yör kelimesi aynı zamanda bir kök olarak da ruh ile alakalıdır. Öyrek ise bazı dillerde
ördek anlamına gelir ve bu hayvanların ruh ile ilişkilendirilmesinin en güzel örneklerinden biridir.

466 Ören: Virane, harabe manasındaki kelimenin orijinal biçimi Öreğen/Öyreğen şeklindedir. Hayaletlerin,
ruhların başıboş dolaştığı yer demektir.

467 Örlemek: Genel bir anlam olarak “Belirmek” filini de karşılayan sözcük aslında “Güneş / Ay doğmak” veya
“Yükselmek (Güneş / Ay)” için kullanılmaktadır.

468 Örtenmek: Ateşlenmek (vücut ısısının artması) manasında kullanılan fil mecazen çok üzülmek anlamına da
gelmektedir. Aslında geçmişte vücut ısısının artmasının aşırı üzüntüden kaynaklandığı anlayışı ile de bağlantılıdır.

469 Ötre: Arap alfabesinde U (veya ses kaymasıyla Ü) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe “Öt” kökünden
“Ötmek” fili ile bağlantılıdır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. Arapçası “Demma/Damma” şeklindedir.

470 Ötüken: Türklerin ilk var olduğu ve oradan Dünya’ya dağıldığı yerin adı olarak kabul edilmektedir. Orhun
Irmağı kaynaklarını bu bölgeden alır. İnanca göre bütün büyük Türk devletlerinin başkenti burada kurulmalıdır.
Göktürk Devleti’nin de başkenti yine bu yörededir. Gerçekten de pek çok Türk ve Moğol Devleti biraz
genişledikten sonra başkentlerini bu bölgeye taşımışlardır. Kavram aynı zamanda “Etügen” adlı toprak tanrıçası
ile de doğrudan bağlantılıdır.
471 Ötürmek: “Zaman geçirmek” manasındaki fil aynı zamanda “Yolcu etmek” anlamında da kullanılır. Ancak bu
mananın “Öydürmek” (eve yollamak veya evden çıkarak uğurlamak) filinin dönüşüme uğramış bir biçimi olduğu
kanaatine varılmıştır.

472 Övremek: Birine veya birine alışmak demek olan filin “Öğremek” söyleyişi de mevcuttur.

473 Özgermek: Tebdil olmak (biçimi değişmek) demek olan sözcüğün “Tadil olmak” (aslına dönmek) anlamı da
bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir.

474 Özgertmek: Tebdil etmek (biçim değiştirmek) demek olan sözcüğün “Tadil etmek” (aslına döndürmek)
anlamı da bulunmaktadır. Duruma göre bu ikinci anlam öne çıkabilir.

475 Paktagan: Saban Bayramı olarak 22-23 Eylül Güz Gündenkliği’nde düzenlenen bir şenliktir. İnsanlara yemek
dağıtılır. Azerbaycan köylerinde bu gecede çeşitli oyunlar oynarlar. Özellikle Şor Türklerinde ise bu törenin
düzenli olarak kutlandığı bilinmektedir. Saban tanrısı “Pakta Han” ile ilgili olduğu kadar lütuf tanrısı Baktı Han’ın
adıyla da alâkalıdır.

476 Paşkarmak: Komuta etmek manası ile bağlantılı olarak “Emir vermek”, “Hükmetmek” ve “İdare etmek”
biçimindeki ikincil anlamlar da bulunmaktadır.

477 Paştamak: “Siftah etmek” anlamı Türkçe’deki Başlamak fili ile bağlantılıdır. “İdare etmek” şeklindeki ikinci
bir mana ise başta bulunmak anlam içeriği ile ilgilidir.

478 Pavurgan: Uçar sincap (Pteromyini) demek olan kavram farklı lehçelerde Bavurgan/Baburgan biçimlerinde
de telafuz edilir. Kelimenin kökeninde Bawur/Bavur/Bağır kelimesi bulunur. Bu sincap türünün havada atlarken
kollarını açarak göğsünü havada süzülmek için kullanmasının sözcükteki yansımasıdır.

479 Paynagan: Kış Gündönümü olan 21-22 Aralık’ta düzenlenen bir tür bayramdır. Güneş’in ölüp ertesi gün
yeniden doğduğuna inanılır, çünkü kışın en uzun gecesinden sonra gündüzler uzamaya başlar. Bu bayramın
koruyucu ruhu olan “Payna Han” (Bayna Han) adına düzenlenen bir törendir aynı zamanda. Paynagan
bayramında genç erkek ve kızlar bir araya gelerek karşı cinsten beğendikleri kişilere çiçek vererek evlenecekleri
kişiyi seçerler.

480 Pazırmak: “Kabus görmek” manası aslında Anadolu Türkçesi’ndeki “Basırmak” filinin farklı bir söyleniş
biçimidir. Sözcüğün “Dava açmak” manası ise daha ilgi çekicidir.

481 Pelen: Gazel (geyik) anlamına geldiği gibi mitolojide Yol Tanrıçası’dır. Kelimenin “Belen” biçimindeki söylenişi
aniden beliren ruhsal varlık manası ile ilişkilidir. Gazel ile olan bağlantısı ise geyik türü hayvanların kutsal
sayılmaları ile alakalı olmakla birlikte yol kenarlarında aniden görünüp kaybolmaları ile de ilişkilendirilimiş
olması muhtemeldir.

482 Pırlanmak: Dönme, uçmak, fırlamak anlamlarının hepsini birden kapsayan kelimenin “Tozlanmak” şeklinde
açıklanan başka bir anlamı daha vardır. Ancak bunun aslında dönerek toz kaldırmak şeklinde algılanması daha
doğru olacaktır. (Örneğin rüzgarın hortum oluşturması veya yükselen bir hava aracının ardından toz kalkması
gibi.)
483 Poğdarha: Ejderha anlamına gelen kelime “Boğmak/Poğmak” fili ile ilgili görünmektedir. Ayrıca
Poğdargamak fili gururlanmak, kibirlenmek ve dolayısıyla büyüklük bildirir. Sözcüğün ikinci kısmında ise
etkileşim ve hatta benzeşim bulunması çok büyük bir olasılıktır.

484 Porhan: Ruhlar alemiyle iletişime geçebilen kişileri (Medyum) tanımlar, bazen de şaman manasında
kullanılır. Cinlerle iletişime geçebildiklerine inanılır. Farsça Peri kelimesinden türeyen “Perihan” ile bağlantılı
gösterilse de, aslında Bur/Pur/Por kökünden türeyen sözcük “Bur Han” veyâ “Bura Han / Pura Han” gibi Türkçe
kökenli bir anlayıştan gelmektedir (bazı lehçelerde Porkan/Purkan olarak da söylenir). Bir görüşe göre Porhan
kavramı “Burhan” (şaman ruhu) sözcüğünün farklı bir söyleyiş biçimidir ve Fars kültürünün etkisiyle Perihan
şekline dönüşmüştür.

485 Puç: Iskarta (değerini yitirmiş mal) veya bazen Hurda anlamına gelen sözcük ikramiye çıkmamış piyango
biletlerini tanımlamak için de kullanılır. İskambilde elde tutulmasına gerek olmadığı için kenara ayrılan kağıtlar
da bu şekilde adlandırılır.

486 Pulaysımak: Sözcüğün tam ve doğru açıklaması “Haram yediği için hastalanmak” şeklindedir. Pulaysı/Bulaysı
kelimesi Türkçe Bul kökünden türemiş olup, tam olarak anlamı hak edilmeden bulunmuş şey demektir.

487 Puramak: “İlave etmek” manasına gelen sözcüğün “Kokmak” anlamı da bulunur ki, Pur/Bur kökü Türkçe’de
koku (özellikle de güzel koku) ile alakalıdır. Burun kelimesinin kökeni de yine buradadır. Purmak/Burmak fili de
aynı manayı içerdiği için burada ilk mana tercih edilmiştir.

488 Sabak: “Koçan” demek olan sözcüğün asıl anlamı “Mısır Koçanı”dır. Ancak daha sonra “Demet” veya “Deste”
manasında da kullanılır olmuştur. Bunların dışında “Değnek” veye “Sopa” anlamı da vardır.

489 Saçılga: Doğaya dökülerek verilen yiyecek ve içecek şeklindeki kurbanı ifade eder. Özellikle ateşe “Saçı
Verme” geleneği geçmişte oldukça yaygındır. Ayrıca geçmişte belirli bir öneme sâhip olan Sac (pişirme aracı) ile
de Saçılga uygulamasının yine alâkası bulunur. Kızgınlaşan sacın üzerine kullanmadan önce eski halk inancına
göre tuz, un veyâ pişirilecek yiyeceklerden bir parça “Saçı” olarak atılır. Eski Türk geleneğinde bahar aylarında
derelere ve göllere dökülen sütler, çökelekler, peynirler, ekmekler hem bir Saçı, hem de buralardaki canlılar için
bir besin niteliği taşır. Farklı uygulama türleri de mevcuttur. Örneğin; Tahılga/Takılga (tahıl sunusu) veyâ
Yağaşga/Yağışka yâni yakılarak sunulan yiyecekler gibi.

490 Sağaymak: “Tedavi olmak” manasındaki kelime “Dinçleşmek” demek de olduğu gibi “Komadan çıkmak”
veya “Baygınlaktan uyanmak” anlamında da kullanılır.

491 Sağınç: “Merak” anlamının dışında bazı lehçelerde “Tereddüt” manası da bulunmakla birlikte Anadolu
Türkçesi’ne bu mana biraz uzak olduğu için tercih edilmemiştir. Bu mana “Dikkat” veya “İhtiyat” anlamında
kullanılan Sakınç kelimesine daha yakın olmakla birlikte yine de yeterince yakın bir anlam olarak
görülmemektedir. Aynı şekilde Sağınmak filinin de Merak etmek anlamından başka Hasret çekmek (özlemek)
anlamı da vardır.

492 Sakızak: Başıboş dolaştığına inanılan ruhları ifade kavramın “Sağızak” (arı) sözcüğü ile benzerliği hatta
neredeyse biçimsel eşdeğerliği dikkat çekicidir.
493 Saltan: Türkçe “Salt” (tek, mutlak) kökünden türeyen sözcük “Bekar” demek olduğu gibi “Sultan”, “Kral”,
“Monark” gibi anlamları da karşılar. Arapça Sultanat/Saltanat kelimeleri ile de tam bir uyum gösteren kavramda
Sultan sözcüğü ile etkileşim veya benzeşim bulunması da ihtimal dahilindedir. Ancak Türkçe tek olma, mutlak
hükümdar olma anlamı da kelime kökü ile çelişmediği gibi bağımsız olarak ortaya çıkmış olması kuvvetle
muhtemeldir.

494 Sanağat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğünden
Türkçe’de söyleyiş farklılaşması ile ortaya çıkmış olan “Zanaat” kelimesi ile hiçbir ilgisi yoktur. Türkçe “San”
kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) filinden türemiştir.

495 Sanamak: “Hesaplamak” demek olan kelimenin bazı lehçelerde “Tefekkür etmek” (derin düşünmek) manası
da bulunmaktadır.

496 Sanat: Hesap veya Muhasebe demek olan kelimenin Arapça “Sanat” (İngilizce; Art) sözcüğü ile hiçbir ilgisi
yoktur. Türkçe “San” kökünden gelen “Sanamak” (hesap etmek) filinden türemiştir.

497 Sarançka: Kimi Türk lehçelerinde Yusufçuk böceği bazılarında ise Peygamberdevesi böceğini karşılayan bir
sözcüktr. Türkçe Sarı sözcüğüyle ve “Sarılmak” (bükülmek, kıvrılmak) fili ile aynı kökten gelir. Ayrıca “Sarsmak”
fili ile de uzaktan da olsa bağlantılıdır. Sarı renk ise yeşil renk ile birlikte ejderhaları sembolize eder. Avrupalıların
bazen “Ejdersineği” (İngilizce; “Dragonfly”) adı verdikleri Yusufçuk Böceği’ne kimi Türk lehçelerinde
“Sarıska/Sarınçka/Sarınskan”, Moğol dillerinde ise “Sarsa/Carca/Carcaha” denilmesi yine bu canlının ejderhaya
benzetilmesiyle de ilgilidir.

498 Sargamak: Baş örtmek olarak tercüme edilen sözcük aslında tam olarak başa sarık sarmak veya başa örtü
sarmak şeklinde açıklanmalıdır. Ayrıca filin bundan başka daha uzak olan “Elemek” veya “Ismarlamak” gibi iki
anlamı daha mevcuttur.

499 Sargayah: Bahar Bayramı niteliği taşır. Özellikle Slav kavimleri ve Ruslarla komşu olarak hatta birlikte yaşayan
Hristiyan Türkler tarafından hatta çevrelerinde Slavlarca kutlanan bir bayramdır. Hristiyan geleneğindeki
“Maslenitse” bayramının Türkçe karşılığıdır.

500 Satan: Türkçe Satmak filinden türeyen sözcüğün “Hain” anlamı İbranice kökenli “Satan” (Arapça: Şeytan)
sözcüğü ile de belirli bir oranda uyumludur. Elbetteki bu durum tamamen tesadüf olup aralarında etimolojik bir
ilişki yoktur.

501 Say: Zırh anlamı Zay (cenk, harp) manası ile alakalı görünmektedir. Bunun dışında yassı ve yuvarlak iri taşları
da tanımlamaktadır. Rastlanan diğer anlam ise “Nehir Yatağı” şeklindedir. Fakat bu sözcük aslında Say > Tsay >
Çay dönüşümü ile Anadolu Türkçesi’nde küçük akarsuları tanımlamakta kullanılmaktadır.

502 Sayagan: Hayvancılığa dayalı ekonominin ön planda olduğu toplumsal dönemlerde bir anlamda “Sürü
Bayramı” olarak kutlanan bir gündür. 21-22 Haziran’daki Yaz Gündenkliği’nde sürülerin koruyucu ruhu “Saya
Han” adına düzenlenen bir törendir. Sayacılar (genelde çocuklardır) bu günde keçi veyâ koyun derisine bürünüp
evlerden Saya toplarlar.
503 Sayalgan: Azad edilmiş köleleri tanımladığı gibi bağları çözülmüş veya doğaya salınmış hayvanları da ifade
eden bir kavramdır.

504 Sayalmak: “Azad olmak” manası aslında “Bağları çözülmek” demek olup genellikle hayvanlar için kullanılan
bir fildir. Anlam genişlemesi ile “Çözülmek” olarak da izah edilir. Türeyen Sayaltmak fili de “Azad etmek” veya
“Bağlarını çözmek” ya da daha genel olarak “Çözmek” demektir.

505 Saygak: Mezar taşı demek olan kavramın “Saygah” (şaman ruhu) sözcüğü ile ilgisi ve benzerliği dikkate
değerdir. Çok büyük olasılıkla şamanın (hatta genel olarak insanların) ruhlarının mezar taşları ile ilişkili olduğu,
şamanların yardımcı ruhları gibi insanın yanıbaşında beklediği, bu taşların ruhu temsil ettiği inancının bir
sonucudur. Hatta mezar taşı mecazen kişinin ruhu gibi algılanmaktadır.

506 Saygarma: Psikanaliz manasına gelen sözcük aslında tam olarak şamanın ruhu incelemesi olarak
tanımlanmaktadır.

507 Sayhan: Sözcük üst düzeyde saygı gösterilmesi gereken bir kişiyi bildirir. Tıpkı hanlara karşı gösterilene
eşdeğer bir saygı söz konusudur. Günümüzdeki tabirle “VIP” (İngilizce “Very Important Person) kavramını belki
de daha üzeri bir düzeydeki kişiyi karşılar.

508 Saylamak: “Tercih etmek” veya “Vekalet vermek” anlamlarından başka “Kabuğunu soymak” manası da
bulunmaktadır. Fakat bu son anlam aslında “Çaylamak” fili olmalıdır. Çünkü Çay kökü kaplamak manası ile de
alakalıdır. (Örneğin Çayınmak fili metal kaplanmak anlamı taşımaktadır.) Burada ise tersine bir anlam ile
kabuktan arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Sinir krizi geçirmek” şeklinde bir manası daha bulunur ki,
bu da Anadolu Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan etmek, uykuda konuşmak) fili ile doğrudan alakalıdır.

509 Saylanmak: “Tercih edilmek” veya “Vekalet etmek” anlamlarından başka “Kabuğu soyulmak” manası da
bulunmaktadır. Fakat bu anlam aslında “Çaylanmak” fili olmalıdır. (Çünkü Çay kökü kaplamak manası ile de
alakalıdır.) Örneğin Çayıtmak fili metal kaplamak anlamı taşımaktadır. Burada ise tersine bir anlam ile kabuktan
arındırma söz konusudur. Sözcüğün ayrıca “Siniri bozulmak” şeklinde bir manası daha bulunur ki, bu da Anadolu
Türkçesi’ndeki Sayıklamak (hezeyan etmek, uykuda konuşmak) fili ile doğrudan alakalıdır.

510 Sayralmak: “Enderleşmek” veya “Nadideleşmek” anlamları taşıyan kelimenin “Harap olmak” manasına da
rastlanmakla birlikte bu “Sayrılmak” (hastalanmak) filinin anlam kaymasına uğramış bir varyantı olarak
görülebilir. Asıl anlamlar ise “Seyrelmek” fili ile bağlantılıdır.

511 Sayramak: “Şuh davranmak” olarak açıklanan sözcüğün karaya oturmak manası da vardır. Bu ikinci mana
“Seyremek” (sığlaşmak) fili ile alakalı olup suyun çekilerek geminin kuma batmasını ifade eder. Bundan başka
“Şarkı söylemek” anlamı da bulunmaktadır.

512 Sazakan: Baharda yağmurdan önce ortaya çıkıp, yaz mevsiminde ise bulutların arasında dolaştığına inanılan
bir su ejderidir. Kışın sonuna doğru hiç beklenmedik bir kar fırtınası veyâ tipi bastırırsa yahut da baharda âniden
sağanak yağmur başlarsa, “Sazakan Oynuyor” denilir. Yağmurlar bittikten sonra yerin altına girip kaybolur ve
girdiği yerde derin bir çukur oluşur. Sazgan/Sazğan kelimesi eski Türkçe’de yılan veyâ ejderha mânâsı taşır. Balık
türlerini ifade eden Sazan ve Sazar kelimeleri ise kıvranma manası taşırlar ve aynı kökten gelirler. Ayrıca “R” –
“Z” ses dönüşümü dikkate alınırsa “Sarkan” adlı ejderha ile de alâkalı olması muhtemeldir. Bataklık yer
anlamındaki Saz/Sazlık kelimesi ile de bağlantılı görünmektedir, çünkü bu varlığın toprakta çamurlu bir çukur
açarak kaybolduğu söylenir. Sazağan (girdap, anafor) sözcüğü de yine bu varlığa benzetilmesi veya onun
tarafından oluşturulması ile alakalı görüldüğü için bu şekilde tanımlanmıştır.

513 Semrük: Bazı Türk lehçelerinde gerçek kuş adları (özellikle de Keklik) için kullanıldığı da bilinmekle birlikte
eski kaynaklarda efsanevi devasa bir kuş olarak bahsi geçer. Güneş’te yanar ve her gün kendi küllerinden
yeniden doğar. Tüyleri bakır rengindedir. Köpek başlıdır ve pençeleri de tıpkı bir arslanınki gibidir. Farsça kuş
manasındaki “Simurg” sözcüğü etkileşimle Altayca’da “Semrük” biçimine dönüşmüştür. Bu dönüşüm Türkçe Sem
kökü ile alakalı görünmektedir. Örneğin; Semirmek (irileşmek, beslenmek) fili.

514 Sılamak: Fullemek (tam doldurmak, ağzına kadar doldurmak) anlamından başka “Badana yapmak” manası
da bulunur. Bu ikinci anlam “Şılamak” (merhem sürmek) ve “Çılamak” (terlemek) filleri ile de bağlantılı
görünmektedir.

515 Sızıkmak: İz oluşturmak veya iz bırakmak manasındaki fil aslında Çızıkmak/Çizikmek kelimesinin farklı bir
söylenişidir. Hat veya şerit manasında kullanılan Sızık sözcüğü de aslında “Çızık” (çizik) ile aynı kökenden gelir
hatta aynı kelimedir, sadece kavram biraz farklılaşmıştır. Hatta “S-H” dönüşümü ile sözcüğün “Hızık” versiyonu da
mevcuttur.

516 Sozmak: “İhmal etmek” anlamına gelen kelimenin asıl anlamı “Uzatmak” demektir. Birbiri ile alakası yokmuş
gibi görünen bu iki anlam arasında bir bağ bulunmaktadır. İhmal etmek, zamanında yapılması gereken bir işi
uzatmak veya daha sonraya bırakmak şeklinde düşünüldüğünde halk kültüründeki kavramsallaştırma rahatlıkla
anlaşılabilir.

517 Söğek: “Mezar” / “Kabir” demek olan kavram aynı zamanda bir ruh çağırma sözüdür. Şamanların yaptığı
ruhlarla iletişime geçme ayinlerinin içerisinde duaların veya mistik sözlerin sonunda tekrarlanarak söylenir.
Söğek/Söyek/Süyek/Süğek sözcükleri farklı lehçelerde mezar anlamında kullanıldığı gibi kemik manasına da
gelirler. Dolayısıyla ölünün kemiğine sesleniş söz konusudur. Eski Türk inançlarında ruhu kemikte olduğu inanışı
mevcuttur. Söyeklemek/Söğeklemek fili ruh çağırmak manasına geldiği gibi aynı zamanda kemikle süt serpmek
anlamına da gelir. Bu uygulama sunu törenlerinde yapıldığı gibi ruh çağırma ayinlerinin de bir parçasıdır. Yeri
gelmişken anımsatmak gerekir ki Şamanizm içerisindeki ruh çağırma ayinleri modern kültürdeki uygulamalardan
hem şekil hem de amaç açısından önemli farklılıklar içerir. Dolayısıyla “Ruh çağırma” deyiminden flmlerde
görülen ve bir masanın etrafına toplanarak fncana el koyup “Ey ruh!” diye seslenilen sahneleri anlamak
kesinlikle yanlış bir algı oluşturacaktır. Doğru çağrışım için ayrıntılar atlanarak kısaca şöyle bir özetleme
yapılabilir: Bir köyün yakınındaki açık bir alanda veya yüksekçe bir yerde insanların toplandığı bir gecede önce
ateş yakılarak şamanın gelmesi beklenir. Bir süre sonra şaman hazırlığını yapmış olarak ve çoğunlukla dansa
benzer ritmik hareketlerle, dua okuyarak veya ahenkli sözler söyleyerek veya anlaşılmaz sesler çıkararak gelir.
Ateşe ve toprağa saçılar serperek ayin devam eder. Ruhlarla iletişim anında ise kendinden geçme (trans) hali söz
konusudur.

518 Sudur: Sanskritçe “Sutra” sözcüğünün Türkçeleşmiş biçimidir. Sutra Budizm’in kutsal sayılan kitaplarından
birisidir. İçeriği Budha’nın özdeyişlerinden oluşur. Ancak çevre Türk kültürlerinde bazen fal kitabı olarak
algılanmıştır. (Bu durum halk kültürü için geçerlidir, bilinçli saray alimleri veya edebiyatçılarında durum farklıdır.)
Bu nedenle “Sudurçu” sözcüğü kahin manasında kullanılır hale gelmiştir. Sudurlamak fili de kehanet etmek
manası taşımaktadır.
519 Suğona: Mitolojide Su Tanrıçası’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ona (Ana) kelimelerinin
kaynaşmasıyla oluşmuştur.

520 Suğota: Mitolojide Su Tanrısı’dır. Aslında bileşik bir kelimedir Suğ/Suv (Su) ve Ota (Ata) kelimelerinin
kaynaşmasıyla oluşmuştur.

521 Suğunmak: “Peruk takmak” demek olan filin “Çoku” (kafatası) manası ile ilgili görünmektedir. Ayrıca
“Kalabalıklaşmak” şeklinde ikinci bir anlamına daha rastlanmaktadır. Fakat ses dönüşümleri dikkatlice
incelendiğinde bu manayı veren kelimenin aslında “Çoğunmak” olduğu anlaşıldığından anlam içeriğine dahil
edilmesi uygun görülmemiştir.

522 Suğunotu: Sığınotu/Sıgınotu/Sugunotu da denen ve “Sığın” adlı kutlu geyiklerin yediklerinde ölümsüzlük
kazanmalarını sağladığına inanılan bir bitkidir. Kökü insan bedenine benzer hatta erkeği ve dişisi bulunduğu
söylenir (Bu nedenle “Adamotu” da denir.) Çok çeşitli rahatsızlıkların giderilmesi için kullanılır, ancak aynı
zamanda zehirlidir. Sagun kelimesi hekim anlamına gelir ve bu kavramla bağlantılı olarak Sagunotu (hekim otu)
dendiği de olur.

523 Suğurmak: “Tövbe etmek” olarak açıklanan kavramın iki yönlü bir açıklamasının olması muhtemeldir. İlk
olarak “Çokurmak” yani elini alnına vurmak (yani pişman olmak) ikincisi ise “Suyurmak” yani su ile arınmak.
İkinci manada pek çok dinde suyun arınma ve pişmanlık aracı olarak görüldüğü dikkate alınmalıdır. Örneğin
Hıristiyanlıkta günah çıkaranların kutsal suyu üzerlerine serpmeleri, Müslümanlıkta geleneksel olarak büyük
günahlardan tövbe edenlerin boy abdesti almaları hatta geleneksel olarak kırklama denilen kırk kez su dökünme
uygulaması, Hinduizmde Ganj nehrinde yıkanarak arınmaları gibi.

524 Sunga: Moratoryum (iflas erteleme) olarak izah edilen sözcük aslında “Sınga” (iflas) olmalıdır. Lehçeye dayalı
söyleyiş farkıyla birlikte anlamda da az da olsa bir anlam kayması meydana gelmiştir. Aynı şekilde Sungamak
(Moratoryum ilan etmek) filinin doğrusu “Sıngamak”, ayrıca Sungan (Morataryum ilan eden) kelimesinin doğru
biçimi de “Sıngan” olmalıdır. Bu nedenle ikincil Sunga: Arz, Sungamak: Arz etmek, Sungan: Arzcı manaları da
kullanılabilir.

525 Suramak: “Rica etmek” manasındaki kelimenin Sur/Sor kökü üzerinden Türkiye Türkçesi’ndeki Sormak fili ile
doğrudan bağlantası vardır. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki “Sur–” kökünden türeyen pek çok kelimenin
(tamamının değil) içerisindeki bu kök “Sor–” haline getirilerek de Türkçe’ye aktarılabilir/di. Ancak anlam – ses
ilişkisi dikkate alınarak söyleyiş zorluğu bulunmayışı da göz önünde bulundurularak asıl biçimler korunmuştur.
Sözlükte izlenen yöntem zaten gerekmedikçe sesleri değiştirmemek yönündedir.

526 Surga: “Ders” manasındaki kelime Türkçe’ye “Sorga” şeklinde de aktarılabilir.

527 Surkaç: Zamk, tutkal, yapıştırıcı anlamlarındaki kelimenin daha eski biçimi Suğurkaç/Soğurkaç olmalıdır.
Kendine çekmek, içine çekmek manaları için kullanılan Soğurmak/Suğurmak fili Anadolu’da dahi
Sormak/Sorumak ve bazı diğer lehçelerde de Surmak/Surumak olarak dönüşmüştür.

528 Surt: Kuzey Asya şivelerinde Hane (ev) manasında yer alan kelime aslında Yurt/Curt sözcüğünün farklı bir
biçimidir. Anlam aşırı farklılaştığı için yeni bir kelime olarak tasnif edilmiştir.
529 Suruşmak: Anadolu Türkçesi’ndeki “Soruşmak” filinin farklı bir söylenişidir. Fakat anlam o kadar kendine
özgü ve özgün bir biçimde farklılaşmıştır ki, Türkçe’nin olanaklarının ve kavramsallaştırma gücünün müthiş bir
örneğini ortaya koymakta olan kelimenin olduğu gibi korunmasının daha doğru olduğu kanaatiyle hiç en ufak bir
değişiklik yapılmadan alınmıştır.

530 Sus: Çadırın tepesindeki Tündük’ten (duman deliğinden) içeriye girerek doğacak çocuğa hayat veren ışıktan
oluşan yaşam enerjisine verilen isimdir.

531 Sutuşkan: “Su faresi” olarak çevrilen kelime ile aslında “Kanalizasyon faresi” kastediliyor olmalıdır. Sutuçkan
ile Sutuşkan kelimeleri aslında birbirinin birebir aynıdır. Sadece farklı iki lehçede “Ş-Ç” dönüşümü ile küçük bir
söyleyiş farklılığı oluşmuştur. Ancak burada asıl dikkat çekici husus anlamdaki farklılaşmadır. Bu nedenle iki farklı
kavram olarak alınmışlardır. Sutuçkan kelimesi de Kanalizasyon faresini ifade etmesi gerekirken halk kültürünün
ortak zekası ile kanalizasyon temizlemek için kullanılan spiral mekanizmasına benzetilmiştir.

532 Suvkuday: “Suv/Suğ” (Su) ve “Kuday” (tanrı) sözcüklerinin bileşik halidir. Su tanrısı demektir. Bu bağlamda
bu tanrı su olayları ile alakalı görünür.

533 Süğlüç: Baş ve işaret parmaklarının gergin açılmasıyla oluşan dik açı ölçüsünü ifade eden bir terimdir.

534 Sülde: Ulusal bilinç veya milli ruh şeklinde çevrilebilecek olan sözcüğün mitolojik kökeni de yine kavramla
bağlantılı olmakla birlikte kişileştirme de söz konusudur ve kabileyi koruyan bir tür savaş tanrısı olarak da
algılanır. Bu kişinin benliğini veren ve kendi boyuna (kabîlesine) bağlılığını sağlayan bir savaşçı ruhtur. Moğol
inancında tüm insanların “Sülde (Sulda)” adı verilen koruyucu ruhları vardır. Sülde Han bunların başında yer alır.
Savaşçılara ve ordulara yardım eder. Türk ve Moğol halk inancında kendi soyuna bağlı olmayanın kişiliği
gelişemez hattâ benliği olmaz. Bu nedenle Sülde insanı toplumsal ruha (yani ortak benliğe) bağlı kılan ruhtur.
Toplumsal değerleri umursamayan, kurallara uymayan insanlara “Süldesi Kesik” denilerek kişiliksiz, benliksiz
kabul edilirdi. Geçmişte Cengiz Han’ın koruyucu tanrısı olduğuna inanıldığı kayıtlarda mevcuttur.

535 Sün: Şamanizm’e göre insanın birden fazla ruhu vardır. Eski Türk inancında ise ruhun iki türü vardır: Sabit ruh
ve hareketli ruh. Hareketli kısmına Sün (Süne / Sünezin) adı verilir. İnsanın eceli yettiğinde hareketli ruhu (Sün)
ölmeden kırk gün önce bedeni terkettiğine inanılır.

536 Sür: Eski Türk inancında ise ruhun sabit kısmına Sür (Süre / Sürezin) adı verilir. İnsanın eceli yettiğinde sabit
ruhu (Sür) ise ölüm anında çıkar. Bâzen de ölümden kırk gün sonra evi terkettiğine inanılır.

537 Sürenke: Açık bir alanda dokuz tane iri ve yassı taşın üst üste dizilerek devrilmeye çalışılması ile oynanan bir
çocuk oyunudur. Anadolu’nun pek çok yöresinde bazı kural farklılıkları ile de olsa asıl mantığı aynı kalan oyun
değişik adlarla da bilinir.

538 Şubar: Türk mitoloji kahramanı Alpamış Han’ın atıdır. Uçabilir, konuşur, bir aylık yolu bir günde gider,
sahibinin ne durumda olduğunu hissederek ona göre davranır, onu önceden uyarır, yaralıyken yalnız bırakmaz.
Altın yeleli, gümüş üzengili, kuyruğu dokuz örgülü, dokuz kolanlı olarak betimlenir. Çob/Çop/Çup/Çub/Şub
kökünden türeyen sözcük “Boz renkli” demektir. Türkçe Çubar, Moğolca Çabdar sözcükleri boz renk ifade eder.
Çok renkli, üstünde yuvarlak lekeler bulunan hayvana “Çubar” denir. Çilli insanlara da şaka olsun diye söylenir.
539 Tabamak: Sözcüğün kök anlamı ayağın tabanını diremek veya ayağının tabanıyla bir şeyi itmektir. Mecazen
inat etmek manasına dönüşmüştür.

540 Talbınmak: Kimi ağızlarda Talpınmak olarak da söylenen ve “Heyecanlanmak” olarak izah edilen kelimenin
kök anlamı aslında “Çırpınmak” demektir. Ayrıca Dal/Tal kökü üzerinden suya dalmış gibi elini kolunu oynatmak
veya dalda duran kuşun kalkarken yaptığı gibi kanat çırpmak manaları ile alakalıdır.

541 Talmak: “Hastalık krizi/nöbeti geçirmek” anlamındaki filin Anadolu Türkçesi’ndeki Dalmak fili ile bağlantısı
çok açıktır. Dalmak Türkçe’de zihnen birşeyler düşünürken çevreye olan ilgisini kesmek veya bazen de kendinden
geçmek (örneğin “Uykuya dalmak”) manasında da kullanılan bir kavramdır. Talmak’da ise anlam biraz daha
keskinleşmiştir ve baygınlık geçirmeyi, zihnin kapanmasını ifade eder hale gelmiştir. Sözcüğün “Bitap olmak”
(yorulmak) manası da bulunur. Bu da hastalık krizi geçiren kişinin kendine geldiğinde mecalsiz kalması ile
alakalıdır.

542 Tandamak: “Şafak sökmek” demek olan filin “Seçmek” olarak verilen başka bir anlamı daha mevcuttur,
fakat bu anlam aslında “Göz seçmek” olmalıdır. Şafağın sökmesiyle beraber gözün etrafındaki nesneleri seçmeye
başlaması kastedilmektedir. Bundan başka sözcüğün “Nazar değmek” manası da yine tıpkı şafak ışığının gözü
kamaştırması gibi birine gözü ile enerji göndermek anlayışına dayanmaktadır.

543 Tanmak: “Kehanet etmek” manası verilen kavramın aslında “Feragat etmek”, “İnkar etmek”, “Mucize
gerçekleşmek” gibi ikinci bir anlam grubu daha vardır. Aslında bunların tamamında ya aklın almadığı bir
durumun oluşması veya mantığın kabul etmediği bir olayın gerçekleşmesi nedeniyle kişinin bunu kabul
etmemesi hali söz konusudur.

544 Tarbamak: “Dik durmak” veya “Ayakta durmak” anlamından başka “Taramak” veya “Tırmıklamak” manası
da mevcuttur. Ayrıca “Dönmek” ve “Çevrinmek” anlamlarına da rastlanmaktadır. Sözcüğün sihir yapmak ile de
ilişkisi bulunur.

545 Tarılga: Şaman giysisinin parçası olan büyükçe bir düğmedir. Genellikle Ay vey Güneş biçimli olarak tasvir
edilen metal bir nesnedir. Sözcüğün başka lehçelerde ise “Hasat” kavramını karşıladığı da görülür.

546 Tartınmak: Kavramın “Çekmek” içeriği farklılaşarak pek çok manayı karşılar olmuştur. Ağır çekmek (tartıda
ağırlığı fazla gelmek), Başkasını çekmek (sebat etmek), Çekinmek (utanmak) ve Nefes çekmek (sigara içmek)
bunların en dikkate değer olanlarıdır. Ayrıca “Tartmak” filindeki Sigara içmek ve İp çekmek manalarının burada
da mevcut olduğu görülmektedir.

547 Taşkan: “Fare” manasındaki kelimenin Taşkan/Tuşkan/Tışkan/Tıçkan/Tuçkan söyleyişleri de mevcuttur. “T –


Ç” dönüşümü ile “Çaşkan” olarak da söylenmektedir.

548 Tavruh: “Masal” manasına gelen kavramın Arapça “Tarih” sözcüğünden türediğine dair kimi kaynaklarda
yapılan açıklama son derece acele olup, tesbitin isabetsiz olma ihtimali çok yüksektir. Aynı Tap/Tab/Tav
kökünden türeyen Tapku (nükte), Tapuz (bilmece), Tavkur (hikaye) sözcükleri apaçık ortada iken, üstelik Karaçay-
Balkarca’da “Tarih” sözcüğü de Türkçe’deki aynı anlamı karşılarken “Tavruh” kelimesinin kökeninin buraya
bağlanması son derece yersizdir. Aksi takdirde “Tarih” kelimesi de neden “Tavruh” olarak telafuz edilmemektedir
sorusuna bir yanıt bulunmalıdır.
549 Taykonot: Astronot anlamına gelen Çince sözcükte, uzaya insan gönderen ülkelerin kendi uzay yolcularını
tanımlamak için kelime türetme geleneğine uyarak tıpkı Rusça’daki Kozmonot sözcüğünde olduğu gibi Latince
kökenli –not (orjinali –naut) ekini kullanmışlardır.

550 Toğdur: Cadı kavramına denk düşen varlığın dokuz kat yer altında yaşadığı söylenir. Sözcüğün
Dok/Doğ/Toğ/Tok kökü ile olan bağlantısı bu bağlamda dikkate değerdir.

551 Toğum: Hem üreme hem de kurban anlamına gelen sözcüğün bu iki anlamı aslında birbiri ile çelişik gibi
görünmekle birlikte, aslında kurbanla birlikte bereketin artacağı inancının sözel anlamda bir dışavurumudur.

552 Tomağa: Evcilleştirilmiş yırtıcı kuşların çevrelerine zarar vermelerine engel olmak, evcilleştirilmekte olanların
da kaçmadan durmalarını sağlamak amacıyla gözlerine takılan bir tür kapatıcı gözlüktür. Ava salınırken çıkartılır.

553 Torbalan: Bulgar halk kültüründe annelerin küçük çocukları korkutmak için bahsettikleri korkunç bir varlıktır.
Çocukları çantasına alarak kaçırdığı söylenir. Türkiye’de Torbacı veya Torbalı olarak tanınır. Torbasını damlarda
bacadan içeriye sarkıtır ve içinde hediyeler vardır, fakat bunu almak isteyen çocuğu torbasıyla yukarıya çeker.
Yani Noel Baba’nın tam karşıtı bir karakter olarak ortaya çıkar. Kavramın kökeni Torba sözcüğünden kaynaklanır.
Sözcüğün ikinci kısmında ise Türkçe Almak fili göze çarpar. Bu bağlamda “Torbasına Alan” biçiminde bir anlamı
olduğu söylenebilir. Tatarca’da Torba sözcüğünün “Baca” manası taşıyor olması da dikkat çekicidir.

554 Totuğan: “Papağan”demek olan kavramın aynı anlama gelen Arapça “Tuti” sözcüğü ile benzeşim sonucu
ortaya çıkmış olması muhtemeldir.

555 Tovar: Rusça’ya da geçmiş olan sözcük, ticari mal (emtia) demektir. Tavar/Davar sözcükleri de küçükbaş
hayvanları tanımlamakta olup geçmişte, kapitalizm öncesi dönemlerde zenginliğin en önemli ölçütlerinden birisi
sayılmaktaydı. Rusça’daki Tovarış/Tavarış (“Yoldaş”, İngilizce “Comrad”) kavramı da yine bu kelimeden türemiş
ve özellikle Sosyalist dönemde ideolojik bir kavram olarak kullanılmıştır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken
husus ne Türkçe “Yoldaş” ne de İngilizce “Comrad” sözcüğünün anlam içeriği açısından kavramın tam karşılığı
olmadıklarıdır. Tovarış/Tavarış (tam Türkçe karşılığı Tovardaş/Tavardaş) kelimesi Sosyalizmin ortaklaşacılık
anlayışına da uygun olarak tamı tamına aynı mala ortak olan kişi (mal ortağı) demektir.

556 Toydu: Dünya manasına gelen sözcüğün ikinci anlamı mitolojide Yeraltı Balığı’dır. Bu bağlamda yeryüzünü
sırtında taşıyan balık veya Toy/Doy kökü üzerinden Doymak fili alakasıyla yeryüzünü yutan balık olarak
anlaşılabilir.

557 Toyun: Budist keşiş anlamındaki sözcük Kam (şaman) veya Efendi (sahip, İngilizce: Lord) manasında da
kullanılmıştır. Türklerde erkek kamlar veyâ baksılar için saygı belirten bir unvan olarak da tercih edilir. Bâzen de
tanrıların sıfatı olarak geçer. Kadın şamanlar veyâ tanrıçalar için ise “Hotun” (Hatun) tâbiri kullanılır. Bu
bağlamda Toyun ve Hatun (Toyon ve Hoton) bir ikili oluşturur. Sözcüğün Çince veya Tibetçe kökenli olma ihtimali
yüksektir. Yine de “Toy” (şenlik, düğün) sözcüğü ile olan kökensel bağlantısı geçmişte düğünleri şamanların
yönetmesiyle ilgili olarak Türkçe ile de uyum gösterir.

558 Töbemek: Sözcüğün kök anlamı başına bir şey takmak demektir. Daha özel bir anlam olarak ise genç kızın
başına nişanı simgeleyen bir başlığın takılması manası vardır. Bu nedenle sözcük “Nişanlamak” olarak izah edilir.
559 Tömek: “Komite” veya “Konsey” olarak çevrilen sözcük aslında tam olarak yuvarlak masa toplantısı
demektir. Töm sözcüğü yuvarlak masa manası taşır.

560 Töpçemek: “Tahkikat yapmak” (soruşturmak, gerçeği araştırmak) manasındaki sözcüğün etimolojik izahatı
dibine/köküne bakmak demektir. Bir bitkiyi söküp kökünü görmek de bu fil ile kullanılır.

561 Tulpar: Türk mitolojisindeki efsanevi uçan atın adıdır. Kanatları olan genelde beyaz veyâ kara (tek renk) bir at
olarak betimlenir. Kuday (Tanrı) tarafından yiğitlere yardımcı olması için yaratılmıştır. Kanatlarını hiç kimse
göremez çünkü Tulpar kanatlarını yalnızca karanlıkta ve çok uzun mesafeleri aşarken açar. Rüzgardan bile hızlı
olup onu geçtiğine inanılır. Moğolya devlet armasında Tulpar motif yer alır. Ayrıca Kazakya’da bir havayolu
şirketinin adı olarak kullanılmaktadır. “Tulpar” adı yalnızca Türk lehçelerinde değil komşu Avar, Lak, Andı, Dargı
ve Tabasaran kavimlerinin dillerinde de yer alır.

562 Tumak: Yüz örtmek manasında kullanılan filin aynı zamanda Tumag/Tumak adı verilen kadın şapkasını
tanımlıyor olması da ilgi çekicidir. Türkçe Duvak (gelinin yüz örtüsü) sözcüğü ile doğrudan bağlantısı bulunan bu
kavramlar evlenecek nişanlı kızın başına bir şapka takarak veya gelinin bu şapkadan sarkıtılan bir örtü ile yüzünü
gizleyerek dolaşması uygulaması ile alakalıdır.

563 Tungan: Sonradan Müslüman olan kişileri (doğuştan olmayanları) tanımlamak için kullanılan bir ifadedir.
Anadolu Türkçesi’ndeki “Döngen” sözcüğü ile bağlantılıdır. Fakat bu kavramda aşağılama ve hor görme manası
bulunduğuna dair bir bilgiye ulaşılamamıştır. Muhtemelen Türkler arasında yaşayan ve başka kavimlerden gelen
(örneğin Çinliler gibi) ve Müslüman olan kişiler için kullanılmaktadır.

564 Turuğ: Dilek ağacı olarak çevrilen kavram gerçekte Kam (Şaman) Ağacı’dır. İnanışa göre Tanrı ilk şamanı
yarattığında onun evinin önüne sekiz dallı bir ağaç dikmiştir. Bu nedenle her şaman kendisini temsil eden bir
ağaç diker. İşte bu ağaca “Turuğ” adı verilir. Şamanların ağaçtan doğduğuna inanılması, evliliklerin ağacın altında
yapılması hep bu kavram ile bağlantılıdır.

565 Tükel: Mitolojide ağaçtan doğduğuna inanılan kişidir. Uygur söylencelerinde adı “Tükel Tigin” olarak geçer.
Eski Türk efsanelerinde ağaçtan doğma motifne sıklıkla rastlanır.

566 Tüzek: Kaide (kural) demektir. Mitolojide ise ilk yasa koyucu efsanevi kişinin adıdır. Bu isim töre oluşturmayı,
yasa koyuculuğu ve düzeni temsil eder. Şecere-i Türkî’de avladığı geyiği pişirip yerken elinden bir parça eti
tuzla’ya (tuz taşına, tuz kayasına) düşürmesi ve böylece tuzun keşf anlatılmaktadır.
Bu bağlamda efsâneye göre özel isim “Tüzek” aynı zamanda “Tuz” sözcüğü ile de alâkalı görünür.

567 Tüzmek: “Kanun çıkarmak” (eski tabirle “Taknin etmek”) demek olan kelimenin “Nizam sağlamak” manası
da bulunmaktadır. Aslında sözcük bu iki manayı birden ihtiva eder, yani kanun çıkararak toplumsal düzeni
sağlamak daha geniş ama daha doğru bi açıklamadır.

568 Udutmak: Sözcüğün günümüz Türkçe’sindeki karşılığı “Uyutmak” demektir. Bir efsaneye göre aç kalan genç
bir kızın yiyecek hiçbir şeyi yoktur. Sağdığı sütle evine giderken yolda aksakallı bir erene (kimi anlatılarda Hızır’a)
rastlar. Eren ona çiçeklerin üzerindeki çiyleri toplayıp süte katmasını ve daha sonra da uyutmasını yani
dinlendirip bekletmesini söyler. Böylece ilk yoğurt oluşur.
569 Ulamçı: “Nakliyeci” ve ikincil olarak “Kaçakçı” anlamlarının dışında bazı yörelerde “Çalıntıcı” (çalıntı mal
satıcısı” manasına da rastlanır ki, bu üç anlamda da malın bir yerden alınarak başka bir yere götürülmesi ortak
noktadır. Bu bağlamda “Ulam” sözcüğü kaçakçılık anlamına da gelir.

570 Uldurmak: “Tohum atmak” veya “Tohum dikmek” olarak verilen anlamın yanında bazı kaynaklarda “Ağaç
dikmek” manasına da rastlanmaktadır. Fakat bu aslında ilk anlamın biraz farklılaşması ile ortaya çıkmış ikincil bir
tanımdır.

571 Ulukayın: Ulu (yüce) ve Kayın (ağaç) sözcüklerinin bileşiminden oluşur. Yerle göğü birbirine bağlayan
efsanevi “Yaşam Ağacı”dır. Dünya ile birlikte yaratılmış ve Kayra Han tarafından dikilmiştir. Dünya’nın, yeraltının
ve göğün tam merkezinde yer alır. Gökleri delip bilinmez yüksekliklere çıkar. Dalları gökyüzünü ayakta tutar,
kökleri ise toprağın tüm katlarını delip yeraltı okyanusuna kadar uzanır. Dokuz boy (Türklerin dokuz kavmi veya
yeryüzündeki dokuz büyük insan ırkı) bu ağacın dokuz dalından türemiştir. Köklerinden yaşam suyu (Bengüsu)
akar. Dallarından biri Güneş’e biri de Ay’a uzanır. Osmanlı Devlet’nin kurucusu Osman Bey’in rüyâsında gördüğü,
büyüyüp dalları her yana uzanan ve gölgesi tüm Dünya’yı kaplayan ağaç da Ulukayın’a benzemektedir ve bu
anlayışın bir devamı olarak görülmelidir. Günümüzde Çuvaş bayrağında sembolize edilmiş bir hayat ağacı
bulunur.

572 Umaç: “Gaye” veya “Maksat” gibi anlamlara gelen kavramın kökünde umulan şeyin gerçekleşmesi isteği
(beklenti) bulunur. Farsça’ya “Amaç” şeklinde geçmiş ve bu yeni biçimiyle Türkçe’de tekrar kullanılmaya
başlanmıştır.

573 Umsunmak: Türk halk kültüründe özellikle ergenlik çağındaki çocukların bir yiyeceği canı çok çekip de
yiyemediğinde erkek çocukların cinsel organlarının, kızların ise göğüslerinin şişeceğine ve bunun da o çocuğu
hasta edeceğine inanılır. Benzer bir inanış hamile kadınlar için de geçerlidir.

574 Umurt: “Şeftali” manasına gelen sözcük Farsça “Murt” (armuda benzeyen meyveler için kullanılır) sözcüğü
ile ilişkilendirilse de Türkçe “Yumurt” (yuvarlak, oval) sözcüğündeki baştaki “Y” harfnin düşmesi ile oluşmuştur.
Tam aksine Farsça “Murt” kelimesinin Türkçe Yumurt/Umurt sözcüğünden mi kaynaklandığı ya da belirli bir
oranda etkilenip etkilenmediği ayrıca ele alınmalıdır.

575 Urağan: “Savaş narası” demek olan kelime ayrıca “Kasırga” veya “Fırtına” olarak da izah edilir. Bu anlamlar
da uygun olmakla birlikte gerçekte “Uğultulu Rüzgar” veya “Uğultulu Fırtına” tanımlaması daha doğrudur. Bu
anlam savaş alanında yükselen uğultulu nara ile örtüşür.

576 Urlamak: “Hırsızlık yapmak” demek olan sözcük “Uğrulamak” filinin ses düşmesi sonucu kısalması ile
oluşmuştur. Buradaki ses düşmesi Türkçe’de pek görülmeyen bir biçimde gerçekleşmiştir. Uğrulamak >
Uğrlamak > Urlamak dönüşümünde ara formda sessiz harfler yan yana gelmiştir.

577 Ustamak: “Akıl yürütmek” (veya “Mantık yürütmek”) manasının haricinde “Yukarı çıkmak” anlamına da
rastlanır. Ancak bu mana “Üstemek” (yükselmek, artmak) filinin şive farklılığı sonucu dönüşümü nedeniye
oluşmuştur.

578 Ustaz: Mürşid (doğruyu gösteren) veya Mentor (akıl hocası) manaları Türkçe “Us” (akıl) kökü ile alakalıdır.
Ancak Arapça “Üstad” sözcüğü ile hem anlama dayalı etkileşim, hem de bunun sonucunda belirli bir oranda
biçimsel benzeşim gerçekleşmiş olması muhtemeldir. Ancak özellikle ikinci mana tamamen Türkçe’dir.

579 Uşamak: “Parçalamak” manasındaki kelimenin “Teşbih etmek” (benzetmek, söz ile benzetmek sanatı
yapmak) veya “Sohbet etmek” manaları da bulunmakla birlikte bunlar “Yuşamak” filindeki “Y” harfnin düşmesi
ile sonradan ortaya çıkmışlardır. Mançuca’daki ayıplamak, kınamak, suçlamak manaları ise Türkçe’deki Ut/Uç/Uş
kökü ile alakalı görünmektedir.

580 Utkaçı: Mihmandar (karşılama görevlisi) anlamına gelir. Ancak mitolojide “Kurban Tanrısı” manası taşır.
Çünkü göğe yükselerek kurban getiren şamanları o karşılar. Baştanrı Ülgen’e en yakın konumda bulunan tanrıdır.
Şamanların trans hâlindeyken getirdikleri kurbanları alarak Ülgen’e götürür. Çünkü şaman en fazla Altınkazık
Yıldızı’na (Kutup Yıldızı’na) kadar ulaşabilir ve daha ileriye gidemez. Kurbanları kendisine teslim eden şamanlara
ise kaz (olasılıkla düşünsel ilham) hediye eder ve onlar da bu kaza binerek geri döner.

581 Uzanot: “Astronot” anlamına gelen sözcük aslında herhangi başka bir basılı veya dijital derleme kaynağından
alıntılanmış değildir. Büyük olasılıkla dilde özleştirme çalışması yapan bir kişi tarafından türetilmiş olan ve büyük
bir şans eseri tamamen tesadüfen rastlanılmış bulunan bu kavramın bilinçli ve özenli bir biçimde üretildiği
görülerek esere dahil edilmiştir. Rusça “Kozmonot” ve “Çinçe “Taykonot” gibi bu kelimede de sondaki –not (Batı
dillerindeki –naut) eki Latince kökenlidir. Baştaki kısım ise “Uzay” sözcüğündeki “Y” harfnin düşmesinden
ibarettir. Günümüzde küreselleşen Dünya’da melez/hibrit sözcüklere rastlamak kaçınılmaz bir durumdur. Bu
nedenle “Uzanot” sözcüğü Aktarma Sözlüğü içerisindeki (Giriş bölümünde anlatılan) alıntılama kriterlerine
istisna teşkil eden iki kavramdan birisidir. Diğeri ise bu sözcüğün (ek de dahil) tam Türkçesi nasıl olmalıdır
sorusuna yanıt olarak türetilmiş olan “Uzavul” kelimesidir. (Ek bilgi: Hibrit/melez sözcükler de yeni değildir.
Örneğin “Çaydanlık” sözcüğünde “Çay” Çince, –dan eki Farsça –lık eki ise Türkçe’dir.)

582 Uzavul: “Astronot” anlamına gelen sözcük Aktarma Sözlüğü’ndeki alıntılama kriterlerine istisna teşkil eder.
“Uzanot” sözcüğünün (ek de dahil olmak üzere) tam Türkçesi nasıl olmalıdır sorusuna yanıt olarak türetilmiştir.
(Bakınız: Uzanot)

583 Uzmak: “İhtisas yapmak” veya benzeri olarak “Profesyonelleşmek” anlamı dışında “Gözden kaybolmak”
manası da bulunur. Bu mana Uzaklaşmak filinin de kökenini oluşturur.

584 Uzungaga: Yunus balığının uzun bir gagaya benzer ağzından dolayı verilmiş gibi görünen isim bu mana ile de
uyumlu birlikte aslında Moğolca Usun-Gakay (su domuzu) sözcüğünün Türkçe’de evrilmiş bir biçiminden
oluşmaktadır.

585 Üdemek: “Veda etmek” anlamındaki sözcüğün ayrıca “Refakat etmek” anlamı da vardır, fakat bu anlam
“Üydelemek” (refakat etmek) filindeki “Y” harfnin düşmesi ile ortaya çıkmıştır. Aradaki ilişki ise büyük olasılıkla
uğurlanan kişi veya kişilerle yolun bir bölümünü birlikte yürümek manasından kaynaklanmaktadır.

586 Üğkemek: “Ayakkabı vurmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğkemek/Öykemek biçimlerinde de
söylenir.

587 Üğükmek: “Ayağını burkmak” anlamına gelen sözcük farklı lehçelerde Öğükmek/Öyükmek biçimlerinde de
söylenir.
588 Ükse: Gerçekte Anadolu Türkçesi’ndeki “Ökçe” sözcüğünün farklı bir söyleniş biçimidir.
Ökse/Ökşe/Ükşe/Ükse kelimeleri yaklaşık olarak topuk bölgesini tanımlar. Üksemek fili de topuk üzerinde
dönmek manası taşır. Tıbbi olarak “Aşil Kemiği” de bu sözcükle tanımlandığı için orijinal söyleyiş korunmuştur.

589 Üliger: Destan demektir. (“Ülger” biçimi de tercih edilebilir.) Söylencelerden ve nesilden nesile aktarılagelen
öykülerden oluşur. Genellikle târihsel ve mitolojik kahramanların efsâneleri anlatılır. Moğollar, Buryatlar ve diğer
Sibirya kabilelerinin sözlü gelenekleri içerisinde ağızdan ağıza aktarılan öykülerin önemli bir kısmını oluştururlar.
Bu öyküler, “Ülgerçi” (veyâ “Üligerçin”) denilen öykücüler tarafından özellikle yaylı çalgılar eşliğinde okunur.
Moğolya’da 1960 yılında bu destanları toplamak için “Üliger Evi” adı verilen özel bir birim oluşturulmuştur ve
burada günümüzde 250'den fazla Üliger'in bulunduğu bilinmektedir.

590 Ülümek: Paylaştırmak, hisse vermek anlamındaki sözcüğün “Traş etmek” manası da bulunmakla birlikte bu
mana aslında Yülümek filindeki “Y” harfnin düşmesi ile ortaya çıkmıştır.

591 Üm: İttifak ve Şalvar anlamları kökteki “Ağ” anlamı ile alakalıdır. Bunun dışında “Pandomim” manası da
bulunmaktadır. Fakat bu anlam “İm” (işaret) sözcüğü ile bağlantılıdır.

592 Üste: Arap alfabesinde A veya E (aslında Ə/Ä) sesi veren noktalama işaretidir. Türkçe sözcüğünden
kaynaklanmaktadır (üstte olan manasında)dır. Osmanlıca’da oluşturulmuş bir terimdir. İşaretin harflerin üstüne
koyulmasından dolayı bu isim verilmiştir. Arapçası “Fetha/Fatha” şeklindedir.

593 Üstermek: “Üste çıkmak” demek olan kavramın ikinci anlamı “İnkar etmek” şeklindedir. Fakat bu da aslında
ilk anlamın mecazen kullanılmasından başka bir şey değildir. Anadolu Türkçesi’nde Üste çıkmak deyimi bugün de
“Suç bastırmak” (hatasını gizlemek veya bahane bulmak) anlamında kullanılmaktadır.

594 Üşertmek: Elini kaldırmak veya kolunu kaldırmak içeriğine sahip olan kelime hayvanlar için kulaklarını
dikmek veya kuyruğunu havaya kaldırmak manaları da taşımaktadır.

595 Üy: Türkçe’nin değişik dillerinde Üy/Uy/Oy/Öy kelimeleri ev veya çadır manası taşırlar.

596 Üzdemek: Jiletle traş etmek manasındaki filin “Derlemek” anlamı da bulunmaktadır. Ancak bu anlam
aslında Yüzdemek > Yüzlemek filine ait olup kitabın ciltlenmesi kastedilmektedir ki, derleme yapmaktan ziyade
sayfaların sıraya koyulup birleştirilmesi ve sonra da cilt kaplanması anlaşılmalıdır. Elbetteki bu esnada cildin
keskin bir aletle (veya jiletle) kesilmesi de söz konusudur.

597 Üzütmek: “Canlanmak” anlamından başka “Sağır etmek” anlamı da bulunmaktadır. Hatta ikinci anlam ilkine
göre daha kuvvetlidir.

598 Vaysamak: Ah etmek, hayıflanmak (kelime köküne göre “Vay” demek) anlamlarındaki filin “Gevezelik
etmek” manası da bulunmaktadır.

599 Vurgun: Dalgıçların su altındaki basınç farkını doğru ayarlayamayıp hızlı çıktıklarında vücutlarında meydana
gelen hasara da “Vurgun” denir ki, aslında geçmiş çağlarda sualtı ruhlarının verdiği zarar olarak düşünüldüğü için
bu ifade kullanılmıştır. Cinlerin insanlara verdikleri zararlara ise “Vurgun” denir ve karanlık yerlerde gezen,
tekinsiz yerlerde yatan veyâ sudan geçen kişileri “vurduklarına” (çarptıklarına) inanılır. Cin tarafından çarpılan
kişi bir süre ölü gibi yatar ve/veya uzunca bir süre sağır ve dilsiz dolaşır. “Vurgun Yeme” olarak da adlandırılan bu
rahatsızlık çok tehlikelidir. Sözcüğün “Vurulmak” filinden türediği ve bu kelimenin aynı zamanda “Aşık Olmak”
manasına geldiği de göz önüne alındığında “Aşk Perisi”yle ilişkilendirilmesi de mümkündür.

600 Yabgu: Tarih içerisinde de “Vali” (şehir yöneticisi) manasında bazen de bir tür unvan olarak kullanılmış olan
kelime aslında daha eski dönemlerde Aşiret reisi veya Kabile şef anlamı taşımaktaydı.

601 Yabumak: Lağvetmek, feshetmek, iptal etmek anlamlarındaki filin asıl manası örtmek veya kapatmaktır.
Küçük bir anlam kayması ile diğer manalar ortaya çıkmıştır. Örneğin bir şirketi veya kurumu kapatmak
(lağvetmek) gibi.

602 Yada: Eski Türk halk kültüründe ve Türk mitolojisinde yağmur yağdırabildiğine inanılan büyü taşıdır. Bu taşa
sahip olanlar istedikleri gibi yağmur ve kar yağdırılabilir, dona neden olabilir, hava olaylarını etkileyebilirler.
Cada/Zada/Yada taşının koruyucu güçleri olduğu da söylenir. Anlatıldığına göre soğuk olan bu taşlar yumruk
büyüklüğünde ve türlü koyu renklidirler. Üzerleri damar damar çizgilidir. Yada Taşı Kullanıldıkça zayıflar ve güçleri
düşer hatta tamamen yiter. Özel bir yerde muhafaza edilir ve sık sık ele alınmaz, sadece gerektiğinde kullanılır.
Çin kaynaklarına göre Türk şamanları savaşlarda kar ve yağmur yağdırarak zaferler kazanmışlardır. Bu taş ile büyü
yapan kişilere Zadaçı/Cadacı/Yadaçı adı verlir. Bazı söylencelere göre bu taşın koruyucusunun Zada Han’dır.
Türkçe Cay/Yay/Yad/Yat/Zat/Zay kökünden türeyen kelimede “Yaymak” (güç, enerji dağıtmak) ve “Yadmak”
(dışa açılmak) manaları bulunur. Yadgan sözcüğü Moğolca’da şaman mânâsına gelir. Farsça “Cadı” sözcüğü ile
uyum gösterse de buradan türediği iddiası doğru değildir. Ayrıca Yada taşının Avrupa kültüründe Simya taşına
benzetilmesi kısmen mümkün olsa da birbirlerinde farklı yönleri çok fazladır. Simya taşı maddeyi başka
maddelere çevirmek gücüne sahiptir, örneğin sıradan metalleri altına dönüştürebildiğine inanılır. İsmi de zaten
“Kimya” kelimesi ile ilişkilidir. Yada taşı ise doğa olaylarına müdahele etmede kullanılır.

603 Yakaş: Kurban anlamına gelir. Eski devirlerde kurbanlık hayvanları veyâ etlerini tanrısal bir alevin yaktığı
düşünülürdü. Bu kurbanın kabul edildiği anlamına gelirdi. Bâzen de kokusunun tanrıların hoşuna gittiğine
inanıldığı için etin bir parçası, bir kısmı hattâ tamamı yakılırdı. Sözcüğün Yakmak fili ile aynı kökten türediği
kesindir. Yagamak fili bir şeyi ateşte yakmak manası taşır.

604 Yalav: Bayrak, flama, kurdela, gelin kuşağı, madalya şeridi gibi anlamların tamamı hem dalgalanmak içeriği
hem de kırmızı renk ile alakalıdır. Ayrıca projektör (ışıtaç), ışık gibi manalar da Alav/Alev sözcüğü ve dolayısıyla
kırmızı renk ile ayrıca dalgalanma anlamı ile de ilişkili görünmektedir.

605 Yalavar: Haberci anlamındaki kelimenin kökünde aydınlatmak manası vardır ve asıl mana tam olarak
“Aydınlatan” demektir. Elinde meşale veya fener tutan kişilere de bu ad verilir. Yalavaç/Yalavaç/Yalvaç
(Peygamber) kelimesinde de benzer bir anlam vardır ve insanları aydınlığa ileten demektir.

606 Yalga: “İftira” demek olan kelimenin “Ayrımcılık” anlamı da bulunur. İkinci anlam ile bağlantılı görünen
“Analiz” manasına da rastlanmakla birlikte diğer olumsuz içeriğe belirli bir oranda uzak kalmaktadır. Yalgamak
(iftira atmak) filinin analiz etmek manası için de aynı durum geçerlidir.

607 Yalın: Sade, basit anlamlarına gelir. “Yalın Şirket” ise Ticaret Hukukundaki “Adi Şirket” kavramını
karşılayabilecek en uygun öneridir.
608 Yaltarmak: İşten kaçınmak, kaytarmak anlamdaki filin diğer manası “Gözden kaybolmak” olarak gösterilir.
Buradaki doğru açıklama aslında işten kaçınmak amacıyla ortadan kaybolmak şeklindedir.

609 Yalvamak: “Risalet etmek” (dinsel anlamda Peygamberlik “yapmak”) ve ikincil olarak “Haber getirmek”
manası taşıyan filin kök anlamı aslında “Aydınlatmak” demektir (Yalabamak > Yalbamak > Yalvamak dönüşümü
ile). Bu bağlamda bakıldığında peygamberlerin insanlığı aydınlatma görevi olduğu sözcüğün kök anlamında
mevcuttur.

610 Yankırmak: “Kulak çınlamak” anlamında kullanılan fil aynı zamanda “Gaipten ses duymak” demektir. Bu
bağlantı kulak çınlamasının ruhsal varlıklarla ilişkili olduğuna dair eski bir anlayışla ilgili görünmektedir. Bazen de
orada bulunmayan başka birisinin sesini duymakla ilişkilendirilir. Örneğin kulak çınlamasının birisinin kendisini
anmasıyla ilgili olduğuna dair inanış Anadolu’da bugün de mevcuttur ve bir deyim olarak söylenir (“Kulağım
çınladı, biri beni andı”).

611 Yantayık: Yamuk (geometrik şekil) anlamında geometrik bir terim olarak kullanılan kavramın sözcük anlamı
aslında yan yatmış demektir ve bu bağlamda yan yatmış taşıtlar için de kullanılır; yantayık gemi, yantayık tren
gibi. Yantaymak fili de yamulmak anlamı taşıdığı gibi yan yatmak manasına da gelir.

612 Yaranal: Askeri bir rütbe olarak “General” manasında kullanılan kavramın kökeni net değildir. “General”
sözcüğünün bozulmuş bir biçimi gibi gözükse de bazı harf dönüşümlerinin uyumsuzluğu bu olasılığı desteklemez
görünmektedir. Etkileşim ihtimali daha yüksek gibidir. Ancak hangi sözcüğün veya benzeri bir hangi kavramın
“General” kelimesine benzeştiği de açık değildir. Bu nedenle sözlüğe dahil edilmek istenmemiş olsa da ilginç bir
örnek olarak alınmıştır.

613 Yaraşmak: Sözcüğün ikincil anlamı olan “Nişanlanmak” (sözlenmek) ilk anlam olan “Layık olmak” ile de
uyumludur. Çiftlerin birbirine uygun görülmesi mantığını ifade eder. Ayrıca Car (yüksek sesle konuşma bildirir)
kökünden Caraşmak (yüksek sesle ilan etmek) fili ile de alakalıdır.

614 Yarsu: Aslında çok basit gibi görünmekle birlikte anlaşılması oldukça zor bir kavramdır. Yer ve Su
kelimelerinin bileşiminden oluşur. Doğadaki maddi yer ve su unsurları ile buralardaki ruhları da içeren doğal
varlıkların tamamını kapsayan bir anlayıştır. En anlaşılır biçimiyle tüm doğanın canlı ve ruhu olan bir varlık olarak
algılanmasının bir sonucudur. Bu anlamda kutsal bir güç ve yaşam enerjisidir fakat maddi varlıklardan da
soyutlanmış değildir. İnsana en yakın olan soyut katman burasıdır. Yer-Su anlayışı Moğol bayrağında simgesel
olarak yer alır.

615 Yas: Matem (ölünün ardından duyulan üzüntü ve bunun dışavurulması) anlamındaki kavram ses benzerliği
ve ilginç bir tesadüfle aynı zamanda anlam benzerliğinden dolayı kestirme bir çözümle Arapça kabul edilerek
Türkçe olmadığı öne sürülmüştür. Arapça “Yes” sözcüğü gerçekten de üzüntü, karamsarlık gibi anlamlara
gelmektedir. Fakat bu durum Türkçe “Yas” sözcüğüne köken teşkil ettiğini ispatlamaya yetmez. Türkçe’deki
Yas/Yaz/Caz/Cas kökü zarar, ziyan, kayıp, günah, acınma anlamları barındırır. Örneğin, “Yazık” kavramında veya
Yazınmak/Yasınmak (günah işlemek) filinde olduğu gibi. Dolayısıyla “Yas” kavramı tamamen Türkçe olup başka
bir dilden geçmiş değildir.

616 Yaşınmak: “Şimşek çakmak” anlamına gelen sözcüğün “Örtünmek” veya daha özel olarak “Peçe takmak”
manası da bulunmaktadır. Birbiri ile ilgisiz gibi duran bu anlamlardaki ortak nokta aslında görüşün
engellenmesidir. Aşırı parlak ışık (şimşek, flaşör gibi) gözü kamaştırır ve görme yetisine geçici olarak engel olur.

617 Yatır: Türbe (evliya mezarı) demektir. Sözcük anlamı mezarda yatan kişi veyâ ölünün yattığı yer demektir.
Yunanca “İatros” (hekim) kelimesinden geldiği söylense de bütünüyle doğru değildir. Gerçekte Türkçe “Yatmak”
filinden türemiştir. Daha mâkul bir açıklama ise farklı dillerdeki bu iki sözcüğün benzeşim yoluyla uyarlandığıdır.
Fakat Yunanca “hekim” mânâsının uzaklığı bu olasılığı bile zayıflatmaktadır. Ayrıca Yatlamak (doğa olaylarını
etkilemek) kelimesi ile aynı kökten türediği dikkate alınmalıdır. Çünkü evliyaların keramet gösteren kimseler
olduğuna inanılır.

618 Yavuşmak: Yakınlaşmak demek olan kelime “Hısım olmak” (akrabalık bağı kurmak) manasında da kullanıldığı
gibi bazı lehçelerde erkekle kadının yakınlaşmasını, flört etmesini de ifade eder.

619 Yaydamak: İstila etmek demek olan fil askeri bir taktik olarak yayılarak hücum etmeyi de ifade eder. Ayrıca
kararsız kalmak, tereddüt etmek manası da bulunmaktadır.

620 Yek: Yaklaşık olarak “Şeytan” manası taşır. Kelime kökü olan Yek/Yeg/Yig/Yiğ/İğ dizisi hastalık, kötülük,
fesatlık kavramlarını barındırır. İğrenmek fili yine bu kökten gelir. “İklig” kelimesi eski Türkçe’de “hastalık”
anlamı barındırır. Kazakça’da her türlü hastalığı tanımlayan “Jegi” şeklinde bir sözcük bulunur ve ruhsal hastalık,
kötü ruh, zarar gibi anlamları da vardır. İddia edildiği gibi Arapça veyâ Farsça kökenli değildir. Yakmak ve Çakmak
filleri ile üzerinden ateş, yakıcılık ve delicilik, sivrilik mânâları ile de alâkalı görünür. Araplardaki “Şik” adlı varlıkla
da bağlantılandıran görüşler mevcuttur. İğ aynı zamanda ucu sivri uzun nesneleri ve bu biçime sâhip yün eğirme
aracını ifâde eder. Dolayısıyla her ne kadar çevre kültürlerden etkilenmiş gibi gözükse de sözcük Türkçe
kökenlidir.

621 Yeksemek: “Lanet etmek” olarak açıklanan sözcüğün aslında gerçek anlamı Şeytan’ın adını söyleyerek
lanetlemek demektir. Örneğin: “Lanet Şeytan!” veya “Şeytan görsün yüzünü” gibi. Diğer bir olasılık ise Şeytan’ın
lanetlenmiş olması üzerinden kinayedir ki, bu bağlamda uzak bir izahat olsa da Şeytan gibi lanetlenesin
demektir.

622 Yelbeğen: Daha sonra ortaya çıkan “Uçurtma” anlamının yanında asıl anlam “Ejderha” olup bugüne kadar
yapılan klasik açıklama Yel ve Büke (yılan) sözcüklerinin bileşimi olduğudur. Farklı lehçelerdeki Yelbeğen veya
Celbegen gibi söylenişler de bu durumu destekler niteliktedir. Oysaki aynı kökten türediği “Yalpalanmak” fili ile
“Yalpağa” (bayrak) sözcüğü salınma, dalgalanma, rüzgarda uçma gibi anlamları dikkate almak gerektiğini
göstermektedir. Benzer bir durum Almanca “Drachen” sözcüğünde de vardır ve hem ejderha hem de uçurtma
demektir. Bu durumun nedeni ejderhaların rüzgar ile ilişkilendirilmesi olduğu kadar ilk ortaya çıktığı yer olan Çin
kültüründe uçurtmaların ejderha şeklinde yapılması ile de doğrudan alakalıdır.

623 Yeldemek: Sözcüğün “Yelpazelenmek” anlamı bulunduğu gibi “Paten kaymak” manasında da kullanılır.
Burada “rüzgar gibi gitmek” benzetmesi yapılmaktadır. Ayrıca “Sörf yapmak” anlamı ise daha net olup “rüzgarla
birlikte hareket etmek” demektir.

624 Yelinmek: “Memesi çıkmak” anlamına gelen kelimenin “Rica etmek” veya “İstirham etmek” anlamı da
bulunmaktadır.
625 Yelmek: “Rüzgar esmek” demek olan kelime mecazen rüzgar gibi koşmak anlamına da gelmektedir. Atın
rüzgardan yaratıldığına inanılır, onun gücü ve hızı ata geçmiştir. Halk anlatılarında at rüzgarla yarışır, uçan kuşa
yetişir ve geçer.

626 Yereşmek: “Sondaj yapmak” manasındaki filin “Mütareke yapmak” (silah bırakmak) manası da
bulunmaktadır. İlk başta aradaki bağlantı uzak gibi görünse de gerçekte silahların gömülmesi geleneğinden
kaynaklanan çok daha eski bir anlayışa dayanmaktadır. Hatta kavramın “Nişanlanmak” (sözlenmak) şeklinde
rastlanan bir diğer manası bile çiftlerin nişanlanmasını simgeleyen ağaç dallarının, daha sonraki çağlarda kırmızı
kurdela ipinin toprağa gömülmesi ile bağlantılıdır.

627 Yeşmek: Saklamak, gizlemek, örtmek, sır tutmak manaları “Yaşmak” fili ile de bağlantılıdır. Tam tersi olan
çözmek, soymak, kabuğunu soymak, sır açmak manaları ise “Çeşmek” fili ile ilgili görünmektedir. İlginç bir
biçimde birbirinin karşıtı olan kavramları neredeyse eşit oranda bünyesinde barındıran bir fildir. Bu nedenle
hem bu filde hem de türeyen diğer filer ile sözcüklerde anlamları sabitlemek oldukça zor görünmektedir.

628 Yeteş: Lades oyunu anlamına gelen kavram “Yeteş – Seteş” olarak da bilinir. Yedez/Yetez ise lades kemiği
manası taşır. Yeteşmek/Yetezmek ise lades tutuşmak anlamına gelir.

629 Yevrey: “Yahudi” demek olan sözcük, İbranice kökenli olup bu söyleyiş biçimi çevre Türk dillerine Rusça
üzerinden aktarılmıştır.

630 Yezim: Yer ve Su ruhlarının koruyucusu olarak bahsi geçer. Bir anlamda üstün bir ruhtur. Sözcük aynı
zamanda öncü ve devriye anlamlarına gelir.

631 Yılgayah: Yeni yıl demektir (Türklerde Nevruz Bayramı’na denk düşer). Resmi Türkiye Türkçe’sine uygun
söyleyiş aslında “Yılgayak” olmalıdır. Ancak Anadolu halk ağzına uygun bir aktarmada özgün biçim olan
“Yılgayah” da yanlış olmayacaktır. Fakat bu durumda sondaki “H” harfni gırtlaksı söylemek daha uygun
düşecektir. Kelime anlamı yılın geçişi demektir. Her ne kadar Yılgamak/Çılgamak/Cılgamak fili kaymak (özelde
paten kaymak) anlamına gelse de, ikincil anlamı da yeni yıla demektir ve Türkçe’de “Yıl” sözcüğü ile “Kaymak”
filinin bileşimine de uygun bir söyleyiş oluşturur (Yıl-kaymak).

632 Yılgırmak: Tebessüm etmek manası dışında Kıvrılmak veya Kıvranmak manası da bulunur. Birbirine uzak gibi
görünen bu iki anlamın birbiriyle olan alakası aslında son derece mantıksal olup, tebessüm etme durumunda
yüz hatlarının veya ağzın kıvrılmasının bir sonucudur.

633 Yılmaya: Söylencelerde adı geçen uçan devedir. Bazen de ata benzeyen kanatlı bir deve olarak bahsi geçer.
Sözcüğün birinci kısmı Yıldırım kelimesiyle aynı kökten gelir, Yılmanık sözcüğü parlak mânâsı taşır. İkinci kısmı
oluşturan “Maya” sözcüğü ise bazı lehçelerde tek hörgüçlü deve, bazılarında ise dişi deve manası taşımaktadır.

634 Yiğremek: “Bilinmez olmak” şeklinde izah edilen kelime Türk kültüründe bilinmez güçlerle veya varlıklarla
iletişim kurulmasını veya bunlardan korkularak kaçınılmasını ifade eder. Bu filden türeyen Yiğrek/İğrek sözcüğü
bilinmeyen varlık anlamına gelir. Ayrıca bilimde (özellikle de matematikte) bilinmeyen kavramları veya değerleri
tanımlamakta kullanılır. Bu bağlamda Türk geleneğinde bilinmeyen değerin işareti “Y” harfdir (Batı kültüründeki
“X” gibi).
635 Yoğtaşı: Yontularak silindir hale getirilmiş büyük bir taşın ortası delinerek bir sırık geçirilir ve iki ucundan
birleşen tahta kulplar takılır. Toprak dam, ahır tabanı veya avlu zemini düzeltmek için kullanılır. Sözcüğün farklı
bir söyleniş biçimi olan “Loğtaşı” Ermenice ile ilişkilendirilse de hangi dilden diğerine geçtiği tam olarak net
değildir. En azından her iki dil ile de uyum göstermektedir. Üstelik Türkçe’de “L – Y” dönüşümü bazı lehçelerde
görülen bir durumdur. Yoğ/Yuğ/Yuw/Yuv kökü küresellik, silindir olma veya yuvarlanma bildirir.

636 Yokatıcı: Yokedici anlamına gelen bir sözcüktür. Modern popüler kültürün etkisiyle Türk Dünyasının bazı
yörelerinde halk dilinde kurgusal bir karakter olan “Terminatör”ü ifade edecek biçimde anlam kaymasına
uğramıştır. “Yokadıcı” olarak da söylenir.

637 Yorumak: “Metod uygulamak” olarak izah edilebilecek yan anlamlardan biri tercih edilmiştir. Asıl kök anlamı
“Işık tutmak” veya “Aydınlatmak” şeklindedir. Bunun dışında Anadolu Türkçesi’nde Yormak fili ile ifade edilen
(özellikle rüya için kullanılan) “Tabir etmek” manasını karşılar. Aslında ses düşmesi ile ortaya çıkan Yormak filinin
-yalnızca tabir etmek manası için olmak üzere- doğru söyleniş biçimidir.

638 Yotkurmak: “Genzi akmak” manasının yanında “Öksürmek” manasına da rastlanır, ancak buradaki anlam da
yine genizle alakalıdır. Dolayısıyla doğru karşılık “Genizden öksürmek” olmalıdır. Aynı şekilde Yotkurma sözcüğü
de geniz akıntısı demek olduğu gibi genizden gelen öksürük manası taşır.

639 Yozamak: “Kısır olmak” şeklindeki asıl anlamın yanında “Soyu bozulmak” (Dejenere olmak) veya
“Soysuzlaşmak” şeklindeki yan anlamları da bulunur.

640 Yudarha: Ejderha demek olan kelime Yutmak fili ile alakası görülmektedir. Ancak Farsça kökenli “Ejderha”
sözcüğü ile benzeşim bulunması da neredeyse kesin gibidir.

641 Yuğalamak: Ölü gömmek, cenaze kaldırmak, cenaze töreni yapmak manalarından başka “Boca etmek”
(toprak, su) anlamları da bulunmaktadır. Bu anlam ölü gömülürken mezara toprak atılması veya ceset yıkanırken
su dökülmesi ile alakalıdır. Ayrıca Yuhalamak (ayıplamak) fili ile olan bağlantısı üzerinden kişiyi kınamak
amacıyla toprak etmek demektir.

642 Yula: En yakın manasıyla rüya olarak aktarılan bu sözcük aynı zamandiİnsan ruhunun uyku esnasında
bedenden geçici olarak ayrılabilen hareketli kısmıdır. Hayal gücü anlamı da taşır. Sözcüğün bir diğer anlamı ise
“meşale" demektir ve ruhun bir tür ateş veyâ ışık (enerji) olarak algılanmasının bir sonucudur. Zol/Yol/Yul (tâlih)
kelimesiyle de bağlantılıdır.

643 Yulamak: Rüya görmek şeklinde açıklanan bu sözcüğün tam anlamı gerçekte ruhun hareketli kısmının
bedenden ayrılarak soyut diyarlara yolculuk yapması demektir. (Eski Türk inançlarında hareketli ve sabit ruhlar
birbirinden farklı unsurlardır.) Hareketli ruh insan vücudunu geçici olarak terkedebilir. Bâzen bu durumu
hissetmek bile mümkün olmayabilir. Ayrıca sıradışı, esin kaynağı rüyâların görülmesi için de “Yulamak” tâbiri
kullanılır. Sözcüğün ayrıca kurtarmak manası da vardır.

644 Yunlamak: Lif sürmek anlamına gelem fil ayrıca Yün > Yun dönüşümüyle “Yün kırkmak” manasına da
sahiptir. Ancak ekin Türkçe’deki işlevi bu mananın kullanılmasına pek müsait değildir.

645 Yuşukmak: “Su fışkırmak” anlamına gelen filin “Laubali davranmak” veya “Ukalalık etmek” şeklindeki ikinci
bir anlamı daha mevcuttur. Fakat bu mana aslında “Uşukmak” filinin söyleyiş kolaylığı açısından başına “Y” harf
alarak söylenişinden farklı bir kelime değildir.

646 Yuvamak: “İhmal etmek” anlamı aslında ikincil olup asıl mana kıvırmak, yuvarlaklaştırmak, rulo yapmak
şeklindedir. Aynı durum bu filden türeyen ve yuvarlanmak ilk manasına sahip olan Yuvanmak (teselli olmak) ve
yuvarlatmak anlamındaki Yuvatmak (teselli etmek) filleri için de geçerlidir.

647 Yuvha: Yılanların atası olan ve normal yılanlara göre çok büyük bir varlık olarak algılanır. Moğolca
Zuha/Zuvha kelimesi ateş ve ocak mânâları taşır. Ejderhaların ateş saçan varlıklar olması ile ilişkilidir.

648 Yükünmek: “Secde etmek” manası anlam kayması/genişlemesi ile “Namaz kılmak” filini de ifade etmekte
kullanılır.

649 Zambu: Yakutlara göre Cennet’te büyüyen Yaşam Ağacıdır. Tanrıça Kupay/Kübey bu ağaçta yaşar ve
göğüsleriyle insanlığı besler. Dört nehrin kaynaklandığı bu ağacın dibinde bir ejderha yatar. Sözcüğün etimolojisi
netleştirilememiştir. Çevre kültürlerle etkileşim var gibi gözükmektedir.

650 Zol: “Hat” anlamında kullanılan sözcük aslında “Y-Z” dönüşümüyle Türkçe “Yol” sözcüğünün farklı bir
söylenişinden başka bir kelime değildir. Ancak anlam özelliştiği için bu söyleyiş tercih edilmiştir.

651 Zögey: Eşek arısı veya Yaban arısı demektir. Moğolca kökenli olma olasılığı yüksektir. Kelime kökünde
birşeyler taşımak, nakletmek ve acı çektirmek anlamı vardır. Arı, Moğol halk kültüründe kutlu bir hayvan sayılır.
Efsaneye göre Bürküt (Kartal Tanrı) en iyi yiyeceğin ne olduğunu merak eder ve bunu öğrenme görevini arıya
verir. Yaban arısı konduğu her canlının etini ısırır ve canını yakar. Gökte dolaşan arıya kırlangıç rastlar ve en iyi
etin insan eti olduğunu arıdan öğrenir. Ancak ısırarak arının dilini koparan kırlangıç, konuşma yeteneğini
yitirmesine neden olur. Kartal arıya sorduğunda aldığı yanıtı yılan sesine benzeterek en iyi etin yılan eti olduğuna
karar verir. O günden beri arılarak vızıldamaktadır ve kartalların da en sevdiği yiyecek yılan etidir.

651KAYNAKÇA – Sözlükler
1. MOĞOLCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Ferdinand Lessing, TDK Yayınları, 2003, 2 Cilt, Çeviren: Günay Karaağaç
2. YAKUTÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yuriy İvanoviç Vasiliev (Cargıstay), TDK Yayınları, 1995
3. AZERİCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Yaşar Akdoğan, Deniz Kitabevi, 1999
4. TÜRKMENCE – TÜRKÇE SÖZLÜK, Mehmet Ölmez, Talat Tekin, Simurg Kitabevi, 1995
5. ÖÇZBEKÇE – TÜRKÇE KARŞILIKLAR KILAVUZU, Ertuğrul Yaman, Nizamiddin Mahmud, TDK Yayınları, 2000
6. KAZAKÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Kenan Koç, Ayabek Bayniyazov, Akçağ Yayınları, 2007
7. KIRGIZ SÖZLÜĞÜ, Konstantin Kuzmiç Yudahin, TDK Yayınları, 1998, 2 Cilt, Çeviren: Abdullah Taymas
8. TUVA TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Klara Kuular, Ekrem Arıkoğlu, TDK Yayınları, 2003
9. ÇUVAŞÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK (Ek: Atasözleri ve Deyimler), Emine Ceylan, Simurg Kitabevi, 1996
10. TATARCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Halil Açıkgöz, Fuat Ganiyev, İnsan Yayınevi, 1997
11. KARAÇAY – MALKAR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ufuk Tavkul, TDK Yayınları, 2000
12. KIPÇAK TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun, Hanif Vural, TDK Yayınları, 2000
13. TÜRKÇE – BAŞKURTÇA SÖZLÜK, G. D. Zeynullina, Başkortostan Kitep Neşriyeti, 1996
14. HAKASÇA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Erdal Şahin, TDK Yayınları, 2000
15. TÜRKÇE SÖZLÜK, Kolektif, Türk Dil Kurumu Yayınları, 1945
16. TÜRK DİLİ SÖZLÜĞÜ, Orhan Hançerlioğlu, Remzi Kitabevi, 1992
17. TÜRK DİLİNİN ETİMOLOJİSİ SÖZLÜĞÜ, İsmet Zeki Eyüboğlu, Sosyal Yayınlar, 1998
18. TÜRKİYE’DE HALK AĞZINDAN DERLEME SÖZLÜĞÜ Cilt: 1-12, TDK Yayınları, Ankara, 1963-1982
19. GAGAVUZ TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Nikolay A. Baskakov, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
20. ALTAYCA – TÜRKÇE SÖZLÜK, Nikolay A. Baskakov, 1999, TDK Yayınları, Çeviren: Emine G. Naskali
21. YAKUT DİLİ SÖZLÜĞÜ, Edouard K. Pekarskiy, TDK Yayınları, İstanbul, 1945
22. YENİ UYGUR TÜRKÇESİ SÖZLÜĞÜ, Emir Necipoviç Necip, TDK Yayınları, 2005, Çeviren: İ. Kurban
23. KARŞILAŞTIRMALI TÜRK LEHÇELERİ SÖZLÜĞÜ, Ahmet B. Ercilasun Kültür Bakanlığı Yayınları, 1991
24. AZERBAYCAN DİLİNİN İZAHLI LÜGETİ, Eliheyder Orucov, Elmler Akademiyası Neşriyatı, Bakı, 1966
25. KIRGIZ TİLİNİN ETİMOLOGİYALIK SÖZDÜGÜ, Kasımbek Seydakmatov, İlim Basması, Frunze, 1988

İnternet Sözlükleri
1. Türk Dil Kurumu – Sözlük Veritabanları, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu
2. Starling Etymology (The Tower of Babel) – Dünya Dilleri Etimolojik Veritabanı, Sergei Starostin
3. Freelang Dictionary, İnternet Sitesi – Dünya Dilleri Sözlükleri Veritabanı

You might also like