You are on page 1of 8

MODERNLEŞME SERÜVENİMİZ VE YEŞİLÇAM

Filiz ÇELİK*

ÖZET
Yeşilçam filmlerinden yola çıkarak, Türk toplumunun 60’larda yaşadığı geleneksel-modern çatışması incelenebilir.
Bu dönemin hemen hemen bütün filmleri var olan geleneksel değerlerin korunması yönünde tavır almış, batılı değerleri ise
bir yozlaşma tehlikesi olarak betimlemiştir. Yeşilçam 60 sonrası sanayileşme ve iç-göç sonucu aile kurumundaki değişimleri
de ele alarak, kalabalık ailelerin kent ortamı ve değerlerine uyum sorunları yanı sıra kentin koşullarına uyamayan büyük
ailenin parçalanışını yansıtmış, ancak bu sorunlara çözüm getirmekte yetersiz kalmıştır.

YEŞİLÇAM AND OUR MODERNISATION

Traditional-modern values contradiction that Turkish people lived during 60’s can be examined by analyzing
Yeşilçam films. Almost all films of Yeşilçam try to preserve the traditional values and consider the “western values” as dan-
gerous for public life. As a result of industrialization and internal migration after 1960, Yeşilçam deals with the changes in
“family life”, adaptation problems of big families to urban life and values and the destruction of big families who cannot
adapt themselves to urban life. Unfortunately, Yeşilçam cannot provide solutions or alternative life styles to the people of
this period.

Anahtar Kelimeler : Modernleşme, Yeşilçam, aile filmleri.


Key Words : Modernization, Yeşilçam, family films.

Modernleşme kavramına karşılık GELENEKSEL-MODERN


olarak, Türkçede çağdaşlaşma, batılılaşma, ÇATIŞMASI
sanayileşme terimleri kullanılabilmekte, çoğu Resmi söylem Türk modernleşmesini
zaman "geleneksel" in karşıtı biçiminde anlaşıl- Osmanlı İmparatorluğu’ndan dolayısıyla
maktadır. Avrupa’da şekillenen modernleşme “geçmiş”ten “radikal bir kopuş” olarak betim-
ya da çağdaşlaşma sanayileşmeye eşlik eden ler. Oysa Türkiye’nin halen içinden geçmekte
siyasal ve toplumsal değişmeleri yansıtmak- olduğu modernleşme sürecinin Cumhuriyet tar-
tadır. Temelinde “ilerleme düşüncesi” yatmakta ihi ile başlamadığı genel-geçerleşmiş bir kab-
ancak son kertede batının idealleştirilmesine uldür… Gelenek ile modernin birlikteliğinin
yol açmaktadır. Modernleşme kuramı gelenek- yarattığı gerilimli bir bağlam içerisinde oluş-
sel toplumların sanayi toplumuna dönüşme tukları ve evrildikleri söylenebilir. Osmanlı
süreci olarak nitelenebilir. Bu nedenle modern- İmparatorluğu’nun biraz da zorlamayla girdiği
leşmek isteyen toplumlar, batının dört yüz yıl modernleşme sürecinin askeri ve teknik
süren değişim sürecini izlemek konumundadır. kaygılarla başladığı göz önüne alınacak olursa,
Oysa batı-dışı toplumların kültürde ve ekono- siyasanın bir çeperinde yeniliğin, diğer
mide böyle bir değişimi gerçekleştirmek için bu çeperinde ise statükonun savunulması bizzat
kadar uzun süre beklemelerine olanak yoktur. modernleştirici ögeler üzerinde baskı unsuru
Batı ve Osmanlı farklı sosyo-kültürel, tarihsel olmuştur. Bu açıdan devlet bir yandan klasik
yapılara sahip olduklarından ortaya yine farklı yapısını kendi idaresi altındaki yeniliklerle
bir modernlik ya da çağdaşlık anlayışı çıkacağı- idame ettirmeye çalışırken, diğer yandan da bu
na kuşku yoktur. yapıyı yine aynı yeniliklere karşı korumak
durumunda kalmıştır.1
Konuya toplumsal açıdan yaklaşıldığın-
da ise, gerilimin kökeninde kişilerin eski ile
yeni değer yargıları arasına “sıkışmışlık duy-
gusu” bulunmaktadır. Yeşilçam filmlerinden

* Yrd. Doç. Dr., Çanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi, Sinema TV Bölümü, Çanakkale.
1-Simten Coşar, ‘Türk Modernleşmesi:’Aklileşme’, ‘Patoloji’, ‘Tıkanma’, Doğu-Batı, sayı:8, Ankara, 1999, s.70-71

Sanat Dergisi 31
yola çıkarak, Türk toplumunun yaşadığı
geleneksel-modern değerler çatışması ince- SINIFSAL EŞİTSİZLİKLER-BUR-
lenebilir. Yeşilçam filmleri geleneksel değer- JUVAZİNİN OLUMSUZLANMASI
lerin sorgulanmaya başladığı bir dönemde çek- Yeşilçam doğu-batı arasındaki gerilim-
ildiklerinden, toplumda yaşanan değer çatış- in en sıcak örneklerine tanıklık eder. “Yerli
malarına bilinçli ya da sezgisel biçimde ortak filmlerin popüler olduğu 1960-75 yıllarında
olmuş, toplumun batılı değerler karşısında kültürel yaşamın her alanında geleneksel-mod-
direnmesinde dayanak oluşturmuştur. Bu film- ern çatışması açık biçimde kendini hisset-
lerin modernleşmeye karşı geliştirdiği tutumun, tirmektedir. Ekonomik alanda ise sınıfsal eşitsi-
özellikle aile filmleri üzerinden ele alınarak, zliklerin gündeme getirildiği dönemdir.
toplumumuzun yaşadığı sosyo-kültürel, Toplumsal yaşamdaki hızlı değişimlerin (sanay-
ekonomik değişmelerle ilişkileri içinde incelen- ileşme, kentleşme, iç göç, serbest piyasa
mesi amaçlanmaktadır. Bu yazı nihai yargı ekonomisine geçiş vb.) kimlik sorununu da
şemalarından çok Yeşilçam’a ve Türk modern- beraberinde getirdiği bu dönemde, yerli filmler
leşmesine ilişkin sorulara varmayı hedeflemek- bilinçli ya da sezgisel olarak “geleneğin
tedir. devamı” illüzyonunu koruyarak, toplumun
“yeni” ile karşılaşmasındaki travmayı hafiflet-
YEŞİLÇAMIN ORTAYA ÇIKIŞI miştir.”3
Modernleşme deneyimi tüm Yeşilçam
1950’li yıllar tek parti iktidarından çok anlatılarının alt-metnidir. Yeşilçam’ın üzerine
partili döneme geçilen yıllardır. O zamana oturduğu ve seyircisini yakaladığı yer modern-
kadar dış politikada bağımsız bir görüntü çizen lik deneyimine ait travmaların müzakere
Türkiye Cumhuriyeti giderek ve açıktan edildiği bu alt-metindir. Modernlik serüveni-
ABD’ye yakınlaşır. Devletçi ekonomiden, özel mizin en belirgin hatları Yeşilçam filmlerinde
girişime yönelen bir politika vardır. Kapitalist görülebilir. Modernliğin yarattığı her türlü
pazar yasaları işlemeye başlar. Yetersiz sermaye kaygı, korku ve arzunun Yeşilçam filmlerine
birikimi her alanda olduğu gibi sinemada da sızdığı söylenebilir. 4
kendini gösterir. Türk sinemasının Yeşilçam Hemen hemen bütün filmlerin var olan
dönemi, DP’nin (Demokrat Parti) iktidara geleneksel değerlerin korunması yönünde tavır
gelme süreciyle koşutluk gösterir. Aralarında alması5 ve “batılı değerleri” ise bir yozlaşma
organik bir işbirliğinden çok, belki konjonk- tehlikesi olarak betimlemesi ilginçtir. Bu
türel bir beraberlikten, koşutluktan söz etmek düşünce tarzı yüzyıllık modernleşme serüveni-
daha doğrudur. Ama DP iktidarıyla birlikte mizin kısa özetidir: Batının ekonomik, teknolo-
başlayan siyasal, ekonomik ve kültürel yaşam- jik gelişmeleri istenmekte ancak batılı değer
daki yeni oluşumlar Yeşilçam sinemasının da yargıları reddedilmektedir.
oluşumunu belirlemiş, ona kaynaklık etmiştir. Osmanlı aydınları ve devlet
Yeşilçam’ın ortaya çıkışında etkili olan diğer adamlarının özellikle kültürel alanda geleneksel
bir toplumsal süreç, Türkiye’nin kentleşmesi, kimliklerini, ahlak değerlerini korumak istedik-
kırsal kesimden kentlere yaşanan göç ve etki- leri Batılılaşmayı maddi hayat ve teknolojiyle
leridir. Yeşilçam, kentlileşme çabasındaki bu sınırlı tutmaya çalıştıkları görülür. Cumhuriyet
kesimi dönüştürmek yerine onların gelenekle döneminde Batılılaşma anlayışında bu anlamda
olan bağlantılarını güçlendiren, bu bağları kara bir kopuş görülür. Batılılaşmanın özellikle
dönüştüren bir düzenekle işlemiştir.2 kültürel alanda olması istenmiş, ancak batılılaş-
ma adına yapılan yenilikler batılı toplum gibi
bir toplum olmayı getirmemiştir. Cumhuriyet
döneminde batılılaşma tezleri batı uygarlığının
bütün olarak ya da bazı yanlarıyla alınması

2- Engin Ayça, “Türk Sineması Seyirci İlişkileri”, Görüntü, Sayı:1, İstanbul, 1993, s.53
3- Nilgün Abisel, Türk Sineması Üzerine Yazılar, Ankara, İmge Kitabevi, 1994, s.187
4- Nilgün Abisel, vd. Arslan, Behçetoğulları, Karadoğan, Öztürk, Ulusay; Çok Tuhaf Çok Tanıdık, İstanbul, Metis yayınları,
2005, s.121
5- Abisel, a.g.e., s.72

Sanat Dergisi 32
noktalarında odaklanmıştır. Kısmi’ciler ya da mayan toplumumuzda “aile” temel bir kurum
gelenekçilere göre Batı’nın “ahlakiyat ve olma niteliğini sürdürdüğünden, aile içi
maneviyat”ına gerek yoktur. Bütüncü’ler ise düzenin bu çözülmeyi engellemek, aile içi
çağdaş uygarlıktan kaçınılamayacağını bunun düzeni korumak için her türlü çaba ve özveri
Türkiye’nin gelişmesi için biricik yol olduğunu gösterilir (Kalbimin Şarkısı, Akad,1955). Bu
savunmaktadırlar. Batı uygarlığı ile karşılaş- yaklaşım alt-orta sınıf geleneksel aile yapısının
manın dinimizi, ahlakımızı kaybetme anlamına değerleri için de geçerlidir. Filmlerde dayanış-
gelmediği tersine ortaya bir sentezin çıkacağı macı bir ruhla birbirlerine sıkı bağlarla bağlı
görüşü egemendir. Hem Osmanlı imparatorluğu geleneksel aileler yoksul ama sevecen, sıcak bir
hem de Cumhuriyet döneminde kısmi batılılaş- ortamda yaşayan mutlu insanlardan oluşan bir
mayı savunanlar da dâhil olmak üzere batılılaş- birlik olarak çizilip yüceltilirken, zengin üst-
ma amacı ile yapılanlar son analizde “taklit” ya sınıf aileler batılı değerleri benimsemiş olduk-
da “batı öykünmeciliği” niteliğindedir.6 Bu larından hiçbir şeyde mutluluk bulamayan,
düşünce biçimi filmlerdeki kimliklerin ataerkil çöküntü içinde, yozlaşmış kişilerden oluşan bir
düzenin kabul ve reddettiği örnekleri temsil topluluk olarak sergilenirler. Olumsuz biçimde
etmesine yol açmıştır. ele alınan burjuva ailenin üyeleri birbirlerinden
Sınıf farklılıklarının kuruluşu üst sınıf kopuk, lüks bir yaşam sürerler (İlişki, Gürsu;
ve alt-orta sınıf değerlerinin çelişkisine dayanır. 1983). Kadınlar berberlerde, mağazalarda
Olumlu değerler alt sınıfa atfedilirken, olumsuz dolaşırlar, erkekler evle ilgilenmezler. Bu tür
olanlar üst sınıfa yüklenir. Çünkü alt sınıf kırsal aile reisleri kumar masalarında ailenin felaketi-
kesim, geleneksel aile değerlerini temsil ni hazırlar; kızlarını bile satacak kadar kendi-
ederken, üst sınıf batılı, bireyci-kapitalist lerinden geçerler (Diriliş, Çakmaklı, 1974).
değerlere karşılık gelmektedir. İzleyicisi aile ve Oğulları serseri olur, haylazlık edip kız peşinde
alt-orta sınıf kadınlardan oluşan Yeşilçam’ın koşarlar. Çoğu kez suç işleyerek babayı güç
onların değer yargılarına ve beklentilerine durumda bırakırlar (Batsın Bu Dünya, Seden,
uygun filmler ürettiği söylenebilir. Dönemin 1975). 7
yerli filmleri bu kadınlara model oluşturacak Bu filmlerde para insanı kötü olmaya
bir anlatı içerir. Yine de bu filmler toplumdaki iten bir nitelik taşır gibi görünse de, özellikle
kültürel, siyasal, ekonomik olaylarla paralellik alt-orta sınıf kadın tarafından daima arzulanan
göstermektedir. Yerli filmlerimiz belki çoğun- bir şey olmuştur. Zengin bir erkekle evlenerek,
lukla sezgisel olarak ta olsa mevcut değer ve şarkıcı olarak vb. sınıf atlama sevdası içinde
normları aktarmış, bunlarda beliren sarsıntıları, olan fakir genç kız teması sıkça işlenmiştir.
değişimleri sergilemiştir. Arzulanan şeyler olarak gösterilen üst sınıfın
batılı özellikleri (şık arabalar, çılgın partiler,
GECEKONDULAŞMA VE AİLE açık saçık giysiler, sarışın kadınlar) ya köyden
FİLMLERİ ya da alt-orta sınıftan gelen ve genellikle kadın
Hızlı kentleşme, kırsal alandan kente olan kahramanın (bu kahraman şarkıcı olup
göç sonucu oluşan gecekondulaşma Türk pavyonda çalışsa bile) yalınlık, dürüstlük ve
Sineması’nda 1960’lı yıllardan itibaren yer sadakat gibi erdemleriyle zıtlık ilişkisi içinde
almıştır. Film anlatısı ve dekorun tümüyle veya verilir. Genç kadın belki birkaç ders alarak,
çok etkin bir şekilde rol oynadığı gecekondular, kolaylıkla üst sınıfa ayak uydurur. Üst sınıfın
Keşanlı Ali Destanı, Sultan, Düttürü Dünya ekonomik avantajlarına erişmiştir. Hem de
hatta Canım Benim ve Gelin gibi filmlerde net sahip olduğu alt-orta sınıf değerlerinden her-
bir biçimde görülebilir. hangi bir ödün vermeksizin. Böylelikle bu film-
Ellili yıllardan itibaren çözülmeye ler aracılığıyla geleneksel değerler korunarak
başlayan aile ortamıyla ilgili en hüzünlü da ekonomik refaha ulaşılabileceği mesajı ver-
fotoğraflar bu filmlerde yer alır. Bu filmlerde ilmiş olur. Yerli filmlerin genelde alt-orta yok-
batılı anlamda “bireysel” bir kültüre dayan sul kesim insanlara hitap ettiği için, zengin
çevrelerde ahlaki ve ailevi değerlerin
6- Hayriye Erbaş, Gelişme Yazını ve Geleceği, Doğu Batı, sayı:8, Ankara, 1999, s.20-21
7- Abisel, a.g.e., s.74

Sanat Dergisi 33
yozlaştığını göstererek, onlara durumunuza KENT ORTAMINDA AİLENİN
şükredin demek için yapıldığına inanmak kolay BİRLİĞİNİ KORUMA ÇABALARI VE
değildir. Tanzimat’tan itibaren doğu-batı ikile- KENTE GÖÇEN BÜYÜK AİLENİN
mi bütün düşünürlerin temel sorunu olmuş, PARÇALANMASI
çoğu değişime karşı direnç göstermiş, batının Yeşilçam 1960 sonrası sanayileşme ve
sadece ekonomisini, teknolojisini alıp, batılı iç göç sonucu aile kurumundaki değişimleri ele
kültürü ve değerlerini reddetmişlerdir. alarak toplumdaki değişimleri ve modernleşme
Edebiyatımızda da aynı eğilim görülür. Türk deneyiminin izlerini (ailedeki çekirdekleşme,
toplumu da her toplum gibi başlangıçta kalabalık ailelerin kent ortamı ve değerlerine
değişime sıcak bakmamış, hatta direnç göster- uyum sorunları) dile getirmiştir. Bu dönemde
miştir. Dolayısıyla bu filmler toplumun batılı köyden kente göç, gecekondulaşma, yeni
değerlere karşı tutumunu biraz naif, kendine yaşam tarzına ayak uydurma çabaları yine
has anlatımıyla (kıyasıya zıtlıklar içinde) toplumun temel kurumu olmayı hala koruyan
sergilemektedir. “aile” çerçevesinde ele alınmıştır. Geleneklerin
Modernleşme ve geleneksellik ya da sarsılmaya başladığı, toplumun değer, tutum ve
kentsellik ve kırsallık karşıtlığı, Türk sine- davranışlarının hızlı bir değişim sürecine
ması’nın tematik bir leitmotiv’i olmuştur. girdiği bu dönemde, Anadolu’nun çeşitli yöre
İstanbul’un burjuva mekânları ve gece hay- ve folklorik kültürlerinden gelen bu aileler ne
atının geçtiği Beyoğlu modern, gecekondular kendi kültürlerini devam ettirebilmişler ne de
ise geleneksel yaşam biçiminin mekânı olarak kent değerlerini benimseyebilmişlerdir.
yansıtılmıştır. Gurbet Kuşları, Şehirdeki Yeşilçam filmlerinde, iki değer sistemi
Yabancı, Otobüs Yolcuları, Namus Uğruna, arasında bir alt-kültür oluşturan bu ailelerin
Altın Şehir, Vesikalı Yarim, Ah Güzel İstanbul, kentteki zor yaşam koşullarına göğüs gere-
Karanlıkta Uyananlar, Bitmeyen Yol, Gelin, bilmeleri için, geçerliliğini yitirmekte bile
Düğün, Diyet gibi filmler İstanbul’a göç ve olsalar geleneksel değerlere dayanmaları
modernleşme süreciyle ilgili olarak klasik görüşü savunulur. Ekonomik sıkıntılar, tercihler
olmuş eserlerdir. İstanbul bu filmlerde modern- büyük ailenin parçalanmasını hazırlayıcı etken-
leşme ve geleneksellik arasındaki ikili yapısıyla lerdir (Gelin, Altın Şehir, Aksoy, 1978).
temsil edilirken, İstanbul’daki yaşam biçim- “Gelin”, “Kara Çarşaflı Gelin, “Selvi Boylum
lerinin çeşitliliği tasdik edilmiştir. Al Yazmalım” gibi filmler, geleneksel ailenin
Modernleşme olgusu da sadece sosyo- toplumsal değişim ve dönüşümler karşısında
kültürel alanda değil, aynı zamanda ekonomik geçirdiği sarsıntıları aile ilişkilerine daha
faaliyet ve kentsel politik bir olgu olan gerçekçi bir yaklaşımla sergiler.
sendikalaşma alanında da izlenebilir. Örneğin, Lütfi Ömer Akad’ın “Gelin” (1973),
Karanlık’ta Uyananlar, sınıfsal ve sendikal “Düğün” (1973), “Diyet” (1974) üçlemesi bu
bakış açısıyla İstanbul’da gecekondularda yaklaşımın en tipik örneğidir. Bu üçlemede
yaşayan işçi kesimi ile lüks “batılı” mahalle ve Akad, büyük kente göç sorununu, değişik kişi-
evlerde yaşayan burjuva kesimlerinin çatış- lerin ve ailelerin mücadelesini izleyerek,
masını temsil eder. Bu filmdeki gecekondu ilkinde Yozgat’tan kopan ve İstanbul’a yer-
halkı, modern kentsel bir olgu olan sendika bil- leşen, büyük kentte kasaba düzenini sürdürm-
incinin gerekliliğini ve kendilerine yararını eye kalkan fakat ekonomik ve toplumsal
görür ve ona katılmaya başlar ki, filmin bel- koşulların altında ezilen, sonunda kurtuluşu
gelediği süreç 1961 Anayasası’nın verdiği bakkal dükkânında değil de bir fabrikada çalış-
sendikal ve politik hakları temsil ederken, bu makta bulan, bunun uğruna kurban veren bir
sürecin canlı kalması ve ilerlemesine de eşlik aileyi; ikincisinde Urfa’dan gelip kent gerçek-
eder... Karanlıkta Uyananlar, Gelin, Bitmeyen lerine küçük hesaplar ve hırslarla yaklaşmaya
Yol gibi filmler bu hareketlenmeleri yansıt- çalışırken kendi geleneklerini de yozlaştıran,
mıştır.8 her şeyini, ailenin bireylerini bile satışa çıkar

8- Mehmet Öztürk, “Türk Sinemasında Gecekondular”, http://www.ejts.org/document94.html (08.06.2007) s.8

Sanat Dergisi 34
tan, dağılma tehlikesiyle karşı karşıya gelen yapıları dönüşecektir. Kentin zorlu yaşam
başka bir aileyi; üçüncüsünde ise büyük kentte koşulları nedeniyle ekonomik baskılar yaşayan
emekçilik sorunu ve emekçi olma sorumlu- aile, yapısal olarak değişmektedir. Kadının evin
luğuyla karşılaştıklarında zor yoldan bilinçle- dışına çıkarak çalışmak zorunda kalması
nen bir ikiliyi ele alır.9 Gelin’deki Hacı İlyas ataerkil yapıyı zayıflatmaya başlar. 11
Efendi evin içinde Yozgatlı bir feodal ev reisi Ailedeki çekirdekleşme gelenekselden
iken, şehirde kapitalizmin kurallarına göre moderne doğru bir değişimi gösterse de, kente
davranır. İstanbul’daki evini Yozgat’a çeviren gelmekten başka çaresi olmayan ama kente de
bir ailenin dramını gösteren Lütfü Akad’ın bir türlü uyum sağlayamayan büyük aile ayakta
modernist bir bakış açısına sahip olan Gelin’de tutulmaya çalışılır. Bu filmlerde ekonomik,
çocuk, dedesinin para hırsından dolayı ticari mekânsal ve toplumsal ilişkilerin değişiminde
kapitalizmin ve feodal zihniyetin gayri insani karşılaşılan uyum zorlukları geleneksel aile
anlayışlarına “kurban” edilir. İstanbul’da ufak bağları korunarak atlatılmaya çalışılır. Ancak
ufak ticaret işini büyütmek isteyen ve ailenin kente topluca göçen aileler, yeni ortamda eski
temel gereksinimlerini sürekli erteleyen Hacı iç ilişkilerini sürdüremezler (Bitmeyen Yol,
İlyas Efendi, torunu için doktor ve ilaç parası Gelin). Bu ailelerde akrabalık ilişkilerinde
ödememek amacıyla çocuğu hastalığına terk yaşanan dönüşümler ve yeni çevre dolayısıyla
etmiş, doktor yerine de dua etmeyi önermiştir. “bireysel” mutluluk arayışlarının gündeme
Ataerkil bir aile yaşamı içinde gelişen filmde gelişi sorun olarak filmlerimizde doğrudan ele
aile reisi dışında kimsenin-çocuğun anne alınır (Gurbet Kuşları, Halit Refiğ, 1964).
babasının bile sözü geçmez. Film, para hırsının Geleneksel yapıya ters düşen bu arayış ve
insani ilişkilerde nasıl bir tahribata yol açtığını özlemler doğal olarak olumsuzlanır (İstanbul
açığa vurmuştur. Öte yandan “Gelin” filminde ’79, Aksoy, 1979).
gecekondu mahallesinde yaşayan komşu bir Geçiş aşamasında ailenin ortak
kadın, fabrikada çalışıp sendikalı bile olmuştur. amaçları önem taşımakta olduğundan,
Hatta modernleşen bu kadın başka bir kadına ekonomik güçlüklerle bireysel mutluluk ve
da konumunu anlatıp durumunu değiştirme ailenin varlığını sürdürme sorunu bir çatışma
ilgisini uyandırır.10 Sürü (Ökten,1979), yaratmaktadır. Bu çatışma batılı toplumların
Düşman (Ökten,1980), Adak (Batıbeki,1979), “birey” i temel alan kültürel yapısı ile Türk
Almanya Acı Vatan (Gören, 1979), Seninle Son toplumunun “aile”yi temel alan kültürel yapısı
Defa (Tuna, 1979), Sultan (Tibet, 1979) filmleri arasındaki farklılığı yansıtması açısından
de benzer bir tutumla aile kurumunu ele alan geleneksel-modern geriliminin zirvesini oluştu-
filmlerdendir. rur. Toplumun yaşadığı oldukça radikal bir
Kentleşmenin artmasıyla birlikte yeni değişimi içeren bu ikilem hala sürmektedir.
bir şehir hayatı ve bu hayata bağlı olarak ta
yeni bir yaşam tarzı ortaya çıkar. Bu yeni ARABESK VE KİMLİK SORUNU
yaşam tarzında, aile hayatı, aile içi ilişkiler,
alışkanlıklar, giyim kuşam değişmiştir. Köyden 12 Eylül sonrasında arabesk kültür-kent
kente göçen gruplar şehrin bu yeni yaşam tarzı- değerleri çatışması açıkça ifade edilmeye
na adapte olmakta güçlük çekerler. Çifte kim- başlanmıştır. Bu arada kentlere iyice yerleşen
likliliğin (kırsal kimlik ve yeni kent kimliği) eski gurbetçiler de kendilerine yeni bir kimlik,
yarattığı baskı bu göç etmiş grupları, kırsalın yeni değerler aramaya başlamışlardır. Artık
ve yeni şehir hayatının kuralları arasında istedikleri yalnızca para ve refah değildir. Daha
bırakır ve bocalatır. Kırsalın şartlarında var sofistike, daha estetik, daha hoş bir yaşam hay-
olan ve kendini gelenekleriyle yaşamaya alışkın ali kovalarken burjuva yaşam biçiminin güzer-
aileler, kentin yaşam koşullarında değişmek gahına girerler. 80’li yıllarla birlikte arabesk
zorunda kalacak; değişime direnseler de aile garibanlar sınıfını aşarak sınıflar üstü bir
konum kazanır. Sınıflar üstü arabesk kültürün
9- Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, İstanbul, Kabalcı yayınevi, 1998, s.234
10- Mehmet Öztürk, “Türk Sinemasında Gecekondular”, http://www.ejts.org/document94.html (08.06.2007) s.9
11- Aydan Özsoy, Türkiye’de 1960’lar Dönemi Aile Melodramlarında Kadın ve Erkek İmgesi (içinde) Sinemada Anlatı ve Türler, Ankara,
Vadi yayınları, 2004, s.277-278

Sanat Dergisi 35
müreffeh kesimi de paranın keyfini sürmek ve ama çağdaş(!) üçlüler (Fransız bulvar tiyatrosu-
yeni kimlik edinmek adına aynı güzergâhta nun klasik ben, eşim ve aşığı) geçer. Çoğun-
ilerlemektedir. Neyin arabesk olduğu neyin luğu sosyo-kültürel arka plandan yoksun bu
olmadığı tartışma konusudur artık. Kırsal karakterlerin toplumsal konumları oldukça yük-
kökenin izleriyle (geleneksel değerler) kent sek tutularak, sorunları, tutkuları, tatminsizlik-
yaşamının (batılı değerler) aynı değirmende leri, kompleks ve bunalımları Freudvari
çekilmesi bambaşka bir kültür yaratmıştır. Bu şemalarla açıklanmaya çalışılır. Öyküler
dönemde oluşan yeni kent değerleri yükselen genelde “iletişimsizlik” ve “yabancılaşma”yı
değerlerdir. Köylülük, diğer bir deyişle içermektedir (Amansız Yol, Ömer Kavur),
geleneksel değerler tamamen devreden çıkarıl- (Tabutta Rövaşata, Derviş Zaim).13
malıdır. Köylülükle kentliliği ayıran çizgi ise Bu dönemde kadının aile ve iş
“tüketim ve yatırım kalıpları”ndan geçmektedir. yaşamındaki yerinin değişmesi sonucu pek çok
Yeni değerlerin sözcüleri işi önce “ne kadar “kadın” filmi yapılır. Atıf Yılmaz (Delikan ve
tüketirseniz o kadar kentlisiniz” söylemine, Adı Vasfiye), Bilge Olgaç (Kaşık
daha sonra da “kent değerleri” söylemine Düşmanı,1984), Kartal Tibet (Şalvar
vururlar. En pahalı, en gösterişli biçimde Davası,1983), Yavuz Turgul (Fahriye
yaşayan, evine teknolojinin nimetlerinden mak- Abla,1984) filmlerinde kadının mal gibi
simum sayıda sokabilenler “en kentli”dir bu görülmesi sorununu işlerler. Atıf Yılmaz’ın
bakışla. Artık 70’lerdeki ideolojik kalıplar yeri- “Asiye Nasıl Kurtulur” filmiyle bu tema doruk
ni sözü edilen tüketim kalıplarına bırakmıştır. noktasına ulaşır.14 Ancak daha önce geleneksel
Batıdan aşırma bu tüketim kalıpları toplumun değerler çerçevesinde bir “özveri” figürü olarak
“iyi yaşama” taleplerine ters düşmediğinden ele alınan, namus timsali kadın “özgürlük” ve
kabul görür. “Akrabalık ve aile bağları” hala “cinsellik” arayışına girmiştir. Kadın filmi
toplumdaki önemini bütünüyle yitirmemiş olsa denildiğinde asıl hedef kentli, tercihen kentsoy-
da “bireysel mutluluk ve çıkar kaygıları” ön lu, aydın ve her daim güzel kadındır. Bunlardan
plana çıkmaya başlamıştır.12 kimi öğrenimini yurt dışında yapmıştır, kimi
yazar, ressam vb serbest meslek sahibidir. Aynı
SEKSEN SONRASI KADIN FİLM- ortamları paylaşırlar. Genelde benzer yalnızlık-
LERİ VE BİREYİN KEŞFEDİLMESİ ları, bunalımları, kıskançlıkları, direnişleri ve
özellikle de “özgürlük” ve “cinsellik” arayışları
Seksen sonrasında yapılan az sayıdaki vardır. Bu yolla kimlik edineceklerdir. Böylece
aile filmleri göç eden ailenin kent ortamında beyazperdeye aşkı, sevgiyi, beraberliği, cinsel
parçalanışını, (Eskici ve Oğulları, Şahin Gök, tatmini arayan bazıları gizemli bir dizi mutsuz
1990), (Göç, Tevfik Polam1993), (Ağır Roman, ve tatminsiz kadının resmigeçidi yansır.15 Başta
Mustafa Altıoklar, 1997), aile içi şiddeti (Bana Atıf Yılmaz (Mine, 1981), (Bir Yudum Sevgi,
Şans Dile, Çağan Irmak, 2001), (Duvara Karşı, 1984), (Kadının Adı Yok,1987) (Dul Bir
2003) ya da bireysel mutluluk arayışını (Fidan, Kadın,1985) olmak üzere, Selim İleri, Ömer
Erdoğan Tokatlı, 1984) ele alır. Aile filmleri Kavur, Sinan Çetin, Şerif Gören, Başar
yerini bireysel duyarlılıkları oldukça marjinal Sabuncu, Zeki Ökten gibi birçok yönetmen
kişilerin marazi ilişkileri çerçevesinde işleyen “kentli kadın tipi” üzerine yoğunlaşmışlar,
filmlere bırakır. Çağ atladığı söylenen bir ancak kadının daha çok cinselliğini ön plana
toplumda değerler ve onları temsil eden prototi- çıkarmışlardır. Bireysel özgürlük eşittir cinsel-
pler reddedilerek, “birey” çevresinde dönen lik düşüncesi yaygın bir hal almış, kadının aile
öykülere ve psikolojisi olan karakter yaratmaya ve iş yaşamında karşılaştığı sorunlar bu film-
yönelir Türk sineması. Eski ama hala yakın lere fazlaca yansımamıştır.
dönemin ünlü ikilikleri (fakir kız-zengin
delikanlı/zengin kız-halk çocuğu/temiz, saf
pavyon şarkıcısı-gazino sahibi) fazla klişe ve
çağ dışı olduklarından yerlerine başka klişe
12- Can Kozanoğlu, Cilalı İmaj Devri, İstanbul, İletişim yayınları, 2000, s.37-56
13- Giovanni Scognamillo, Türk Sinema Tarihi, İstanbul, Kabalcı yayınevi, 1998, s.507-508
14- Faruk Kalkan, Sinema Toplum Bilimi, İzmir, Ajans Tümer yayınları, 1993, s.75-76
15- Scognamillo, a.g.e, 1998, s.509

Sanat Dergisi 36
SONUÇ YERİNE KAYNAKÇA

Toplumda hala ekonomik bakımdan Abisel, N,Arslan, Behçetoğulları, Karadoğan,


eşitsizlikler bulunmakta, sürekli tüketimi Öztürk, Ulusay, (2005), Çok Tuhaf Çok
körükleyen bir düşünce biçimi yerleşmektedir. Tanıdık, İstanbul: Metis yayınları.
Seksen sonrasında girilen bu çok hızlı değişim
sürecinde toplumumuzun değer yargıları Abisel, N. (1994), Türk Sineması Üzerine
değişmiştir kuşkusuz. Ancak “aile”nin yerini Yazılar, Ankara: İmge Kitabevi.
tamamen ayrışmış, kendi çıkarlarını her şeyin
üstünde gören bir “birey” tipine bıraktığı bir Ayça, E.(1993), Türk Sineması Seyirci
değişimden de söz edilemez. Kırsal kesimdeki İlişkileri, Görüntü, sayı:1.
büyük aile birimi kent ortamında çekirdek ail-
eye dönüşmüş, kentli ortamının getirdiği Erbaş, H.(1999), Gelişme Yazını ve Geleceği,
mücadeleler sırasında sarsıntılar geçirmiş Doğu Batı, sayı:8.
olmasına karşın hala ayakta durmaktadır. Doğal
olarak çekirdek ailenin üyeleri yeni rol ve Kalkan, F.(1993), Sinema Toplumbilimi, İzmir:
sorumluluklar üstlenmek zorunda kalmışlardır. ajans Tümer yayınları
Ataerkil babanın mutlak hâkimiyeti zayıflamış,
bazı ailelerde ise daha eşitlikçi yaklaşımlar Kozanoğlu, C. (1992), Cilalı İmaj Devri,
sergilenir olmuştur. Toplumun büyük çoğun- İstanbul: İletişim yayınları.
luğunu oluşturan bu yapı göz ardı edilerek,
küçük bir azınlığın bire bir batıyı model alan Özsoy, Aydan (2004), Türkiye’de 1960’lar
“birey” olma sevdaları, soyut bir zaman-mekan Dönemi Aile Melodramlarında Kadın ve Erkek
içinde marjinal tiplerle anlatılmaya çalışıldığın- İmgesi (içinde) Sinemada Anlatı ve Türler, der.
dan, Yeşilçam’ın naif anlatımıyla verdiği Küçükkurt F.D. ve Gürata
geleneksel-modern çatışmasının uzağında post-
modern bir girişimi çağrıştırmaktadır. Hiçbir Öztürk, Mehmet (2004), Türk Sinemasında
şey belirli değildir: “Ortaya çıkan Türkiye Gecekondular, http://www.ejts.org/docu-
Türkiye’nin kendisi değildir, megakent ment94.html (08.06.2007)
İstanbul’un vitrin Türkiye’sidir, daha çok liber-
al ekonominin ve köşe dönmeciliğin Scognamillo, G. (1998), Türk Sinema Tarihi,
Türkiye’sidir.16 Bu ortamın yarattığı insan tipi İstanbul: Kabalcı yayınevi.
ve toplumsal bağlamı bile ne yazık ki perdeye
tam olarak yansımamaktadır. Yeşilçam modern-
leşme çarkında eriyen ailenin parçalanışına
çözüm getirememiş, modernlik deneyimini
yaşayan insanlara alternatif düşünce ya da
yaşayış biçimleri sunacak kadar entelektüel
birikime sahip bir sinema değildir. Ancak yine
de, sezgisel de olsa toplumun nabzını
tutabilmiş, en ağdalı melodramlarında bile, bir
bilinmeyene doğru yola çıkmış bu toplumun
geçirdiği sarsıntıları hafifletmek için elinden
geleni yapmıştır. Belki de seyircilerinin ona
tutkuyla bağlanmalarının nedeni budur.

16- Scognamillo, a.g.e., 1998, s.512

Sanat Dergisi 37
Sanat Dergisi 38

You might also like