You are on page 1of 20

Hayattaki -demek istediğim, gerçek hayattaki- en gücüyse bu alt düzeydeki rolü çok uzun süre sürdüremeye-

kırılgan şeylere dair inanç öylesine güçlüdür ki, en sonun- ceğinden genellikle yirmi yaş civarında insanoğlunu ışıksız
da bu inanç kaybolup gider. Her geçen gün kaderinden yazgısına terk etmeyi tercih eder.
daha çok hoşnutsuz olan müzmin hayalperest insanoğlu Her ne kadar ağır adımlarla yaşamak adına tüm
kullanmaya yöneltildiği nesneleri, kayıtsızlığının yoluna sebepleri kaybettiğini, aşk gibi olağandışı bir durumun
çıkardığı veya en azından şansını (ya da şans dediği şeyi!) katına yükselebilmekten aciz hale geldiğini hissederek
denemeyi reddetmeyip çalışmayı kabul ettiğinden, hemen zaman zaman kendini toplamaya çalışsa da, pek başarılı
hemen her zaman kendi çabalarıyla kazandığı nesnelere olamayacaktır. Bunun nedeni, artık ruhen ve bedenen
değer biçme sıkıntısını yaşar. Bu noktada, kendisini son sürekli dikkatini vermesini talep eden zorunlu bir pratik
derece alçakgönüllü hisseder: Ne gibi kadınlara sahip oldu- gerekliliğe ait olmasıdır. Hareketlerinden hiçbiri taşkın
ğunu, ne aptalca ilişkilere karıştığını bilir; yoksulluğu veya olmayacak, fikirlerinden hiçbiri cömert veya ileriye yönelik
zenginliği onu etkilemez, bu anlamda o hâlâ yeni doğmuş olmayacaktır. Ruhunun gözünde, gerçek veya hayal edilen
bir bebektir ve vicdanının onayına gelince, size onsuz da olaylar yalnızca kendisinin dahil olmadığı, ölü doğmuş
gayet iyi idare ettiğini itiraf edebilirim. Eğer içinde hâlâ bir olaylardan mürekkep benzeri bir olaylar bütünüyle ilişkili
parça sağduyu kalmışsa, tek yapabileceği yol gösterenleri oldukları şekilde görülecektir. Söylemek istediğim şu: Bun-
ve akıl hocaları her ne kadar mahvetmiş olursa olsun, yine ları, sonuçları diğerlerine kıyasla daha güven verici olaylar-
de ona bir şekilde büyüleyiciymiş gibi gelen çocukluğuna dan biriyle olan ilişkisine göre yargılayacaktır. Onları hiçbir
dönüp bakmaktır. Oradayken, bilinen tüm sınırlamaların durumda kendi kurtuluşu olarak göremeyecektir.
yokluğu aynı anda yaşanan birkaç hayatın bakış açısına Sevgili hayal gücü, senin en çok sevdiğim tarafın
sahip olmasına olanak tanır; bu yanılsama içinde iyice kök merhametsizliğin.
salar ve artık tek ilgilendiği her şeyin faniliği, aşırı dere- ...
cede kolay oluşudur. Çocuklar her güne dünyada hiçbir
endişeleri olmadan başlarlar. Her şey yakında, ellerinin Andre Breton
altındadır, en kötü maddi koşullar bile güzeldir. Ormanlar Sürrealist Manifesto 1924
ya beyaz ya siyahtır; insan hiç uyumasa da olur.
Ancak, o kadar uzağa gitmeyi göze alamayacağı-
mız doğrudur; yalnızca mesafe ile ilgili bir mesele değil bu.
Tehdit tehdit üstüne biner ve insan teslim olarak arazinin
bir kısmını istilaya terk eder. Hiçbir sınır tanımayan bu
hayal gücünün o andan sonra zalim bir faydacılığın kural-
larına sıkı sıkıya bağlı kalarak işlemesine izin verilir; hayal

LÖPÇÜK MEGAZINE *01

Editör: Erman Akçay Manifestonun Türkçesi: 6,45 Yayın


İngilizce çeviri: Cemal Akyüz, Suzan Sarı Mizanpaj: Erman Akçay
Mutlu Yetkin, Melis Çildir, Ayşe Özkan İlk baskı: Ocak 2016, İstanbul
Kapak resmi: Boris Pramatarov iletişim: akcayerman@gmail.com
Boris Pramatarov
Boris geçen sene pek çok sergide, festivalde ve seminer-
de yer aldı. En son, bir illüstrasyonu New York Times’ın
“Travmalar” sergisinin bir parçası olarak yayınlandı. Boris,
aynı zamanda portföyüne, ikinci kitabı Doppelgänger’i
de tanıttığı Burgas – Barbossa’da açtığı yeni bir solo sergi
ekledi.

röportaj: Mokuso magazine, 28 Eylül 2013


çeviri: Mutlu Yetkin

Mokuso: Eserlerinize ilham veren fikirler nasıl geliyor bağlantılar kurmalı, kendi şeytanlarını ve düşüncelerini
aklınıza? görmeliler.
Boris Pramatarov: Çevremdeki insanlardan, içinde bu-
lunduğum çevreden, kentten, iletişimden ve internette Hiçbir şey görmeyen insanlar var mı?
gördüğüm şeylerden. Çoğunlukla çizim yapıyorum, çünkü buna ihtiyacım var ve
bunu insanlar için, beni anlamayacaklardan ziyade beni
Tormentor serginiz sayesinde, korkularınızı çizdiğinizi anlayacağını bildiğim insanlar için yapıyorum. Genellikle
gördük. En çok hangi korkuyu resmediyorsunuz? çizme ihtiyacı duyduğum için ve beni anlamayanlardan
Tormentor ve My Demons kitabının isimleri işkence, çok anlayanlar için çiziyorum.
işkenceci anlamına geliyor. İçinizde olan ve size huzur
vermeyen şey anlamına. Herkes içinde huzur arar ve bence Çocukken ne olmak isterdiniz?
huzuru bulmak imkansız. Büyükannem sayesinde toprakbilimci ve aşçı. Artık kendi
patateslerimi yetiştiriyorum ve doğayla baş başa olmayı
Belki sizin için imkânsızdır, zira sizin söyleyecek çok seviyorum. Toprağın kokusunu ve hissini seviyorum.
şeyiniz var.
Korku, fanteziyle birlikte gelir. Düşüncelerim ve fikirlerim Peki çocukken olmak istediğiniz bu iki şey, zihninizde
birbiriyle bağlantılı. Ne kadar düşünürsem o kadar çok fikir bağlantılı mıydı?
buluyorum. Ne olabilirdi, ne olması gerektiği gibi değil, ne Bu ikisi, büyükannemin ilham verdiği iki ayrı nehir gibiydi.
size gelecekte rahat vermeyecek vs. Küçükken yemek pişirmeyi ve doğada olmayı çok sever-
dim. Bu ikisi benim için birleşmiyordu fakat şu anda bir-
Korkularınızı göstererek vermek istediğiniz özel bir leşiyorlar. Yani evinizde yetiştirdiğiniz ürünlerden yemek
mesaj mı var yoksa izleyicilerinizi eserlerinizde özel bir yapmak.
şey keşfetmek için kışkırtıyor musunuz?
Eserlerimin insanları kendi sahip oldukları şeyler hakkında
düşünme, kendi korkularını ve fikirlerini, hatta korkularını
bile değil, sadece keşfin heyecanına varmaya teşvik ettiğini
düşünmeyi tercih ederim. Benim eserlerim üzerinden yeni
Öğrenci değişimi programı dahilinde Güney Kore’de, Bulgaristan’daki sınırlar beni daha sıkı çalışmaya itiyor ve
Seul’deydiniz. Herkesi büyülediğinizi ve size özel bir böylece yakında bu sınırlardan kurtulabileceğimi umuyo-
isim takıldığını biliyoruz. Bu nasıl gelişti? rum.
Bana benim “özgür” olduğumu söylemişlerdi. Ben istedi-
ğimi çizebildiğim için çok mutlulardı zira işlerim hep çok Hip-hip Atölye’deki serginiz çok başarılıydı. Size ne
cinsedir. Kore’de, derslere geç kalmak beni hiç endişelen- kattı ve sizden ne götürdü?
dirmiyordu. Arkadaşlar edindim, gerçek arkadaşlar. Ve çevremdeki
bazı insanların gerçek mi sahte mi olduğu konusun-
Sanatta idolleriniz var mı? da beni eğitti – bu konuda pek çok çıkarım yaptım. Bir
Hep çok etki altında kalmamaya çalıştım ama hayran şekilde, beni kimin içtenlikle desteklediğini anladım, ve
olduğum bir iki sanatçı var – Brecht Evens ve Brecht arkadaşlarım konusunda kimin zor zamanlarımda kimin-
Vaderbroucke. Her ikisi de Belçikalı. Belçikalı sanatçılar se sadece iyi günlerimde dostum olduğunu gördüm. Artık
illustrasyonda dünya ve Batı Avrupa söz konusu olduğunda eğlenmek istediğim zaman gerçek dostlarımla eğleniyo-
çok ileri. Pek çok sanatçı bu illüstratif stilde çalışıyor ama rum.
aynı zamanda daha çeşitli işler de yapıyorlar ve pazarda bu
tip sanat için hep bir talep var. Sergi sırasında ziyaretçilerin tepkilerini gözlemlediniz
mi?
“My Demons” kitabını nerede hazırladınız? Daha çok hayır. Ziyaretçilerle birlikteydim ve onlarla
Güney Kore’de. Okul için yaptığım bir projeydi. iletişim kuruyorduk. Sergi sonrasında sergiden kimlerin
hoşlandığını gördüm.
Anaokulunda çizimler yapar mıydınız?
Yapabildiğim zamandan, hatta kendimi hatırlamadığım Bulgaristan’da çalışırken kendinizi kısıtlanmış mı yok-
zamanlardan bu yana çizim yapıyorum. sa motive mi hissediyorsunuz?
Bulgaristan’daki kısıtlamalar daha çok çalışmamı sağlı-
Daha normal şeyler? yor, daha çok çalışarak gelecekte onlardan kurtulabiliyo-
Evet, (gülüyor), daha normal şeyler. rum.
İki kitap bana ilham verdi: Orwell’ in “1984”ü ve
Steinbeck’in “Cennetin Doğusu”. Egzotik yerlere uçmak size ilham veriyor mu? İlham,
sizinle birlikte uçakta mı geliyor?
Çizim tarzınız nasıl gelişti? Evet, ilham benimle birlikte uçuyor ve gittiğim yerlerde
Bazı kitaplardan etkilendim. Orwell’in “1984”ü ve Stein- ikiye katlanıyor. Başka ilhamlarla buluşuyor ve Voltron’ı
beck’in “Cennetin Doğusu”. oluşturuyorlar.

Peki yetenek ve çok çalışma arasındaki oranı nasıl gö- (Eklemeliyiz ki bu çok üretken bir Voltron).
rüyorsunuz?
Ben kişinin çok çalışması gerektiğine inanıyorum. Ben
çok çalıştığım zaman daha huzurlu oluyorum. Kısa aralar
verdiğimde bazı şeyleri unutuyorum ve sonrasında çizime
yeniden başladığım zaman içine girmem zaman alıyor.

En çok hangi materyalleri kullanıyorsunuz?


Mürekkep. Siyah Rotring. En çok onu seviyorum. Büyük
siyah lekeler – karanlıkta daha iyi görebiliyorum. İki ayrı
ebatta teknik kalemlerle çalışıyorum.

Fikirler ve teknikler arasındaki bağ sizce nedir? Eğer


aklınıza bir fikir gelirse sizi onu kağıt üzerinde hayata
geçirmekten alıkoyan bir şey olabilir mi?
Bu ikisi bağlantılıdır, özellikle siyah-beyaz tekniklerde o
kadar özgün hissediyorum. Fikrin kendisi dışında hiçbir
şeyi düşünmem gerekmiyor. Siyah beyazı seviyorum,
bana, fikirlerimi aktarmakta yardımcı oluyor. Eserlerimin
temiz ve düzenli olmasını istiyorum – böylece her şeyi
görebiliyorsunuz. Tekniğimi değiştirdiğim zaman fikirle-
rim de değişiyor.
Emre Orhun kanoyla geçmek istediğim dönemler. Ancak Afrika çok
sıcak ve sıcağa katlanamıyorum. Sonrasında şunun farkına
vardım: okuduğumuz bu çizgi romanlar normal insanlar
1974’te Çin’de doğdu. 1993 yılından bu yana Fransa’da
tarafından çizilmiş, yani zihinsel kapasitesi ekstra geliş-
yaşıyor ve çalışıyor.
miş uzaylılar tarafından çizilip de gezegene gama ışınları
aracılığıyla gönderilmiş falan değiller. Şunu da farkettim ki
Röportaj Anne & Julien tarafından yapılmıştır.
özel bir okula gidip çizim yapmayı öğrenebilirdim. İyi bir
HEY ! Modern art & Pop Culture #15 (Eylül 2013)
çizer olabilmek için belki yeteneğim yoktu; ama durmadan
çizmeyi sürdürdüm, kötü bile olsa, asla çizmeyi bırakma-
Hepimiz az çok biliriz ki çizerler de tıpkı çocuklar gibi sü-
dım. Sanat okulunda okuduğum halde - benimki Emile
rekli bir şeyler karalayıp dururlar. Peki bu durum sende
Cohl’du - hep bir parantezin ve eğlencenin içinde hissettim
ne zaman kaçınılmaz bir hal aldı? Ve neden?
kendimi, ta ki “düzgün bir meslek” sahibi olmam gerek-
Mezuniyet çalışmamın üstesinden geldiğim vakitlerde
tiğini farkedene kadar. Hala kendime iyi bir iş arıyorum…
büyümek istemediğimi ve çizimin o büyüleyici, fantastik
Mono-manyak gergin bir adamım, hayatı ciddiye alacak
dünyasında kalmak istediğimi farkettim. Sonrasında zaten
biri gibi görünmüyorum.
mimarlık okumaya başladım. Çok geçmeden bu “ciddi”
sürecin ilgimi o kadar da çok çekmediğini, sanatla ya da
Çizim stilini ve karakterlerini biraz anlatır mısın?
çizimle ilişkili alanların içinde kalmak isteğimi farkettim.
Sıklıkla grotesk, absürd ekspresyonist bir sürrealizmin
Çizimin ciddiyetsiz bir mesele olduğunu kastetmiyorum
içinde gezindiğimi söyleyebilirim. Sakar ve hassas bir
ancak yirmi yaşında bir koca oğlan olarak fantastik ve renk-
stilim var. Kendimi iyi bir teknik ressam olarak tanımlamı-
li bir dünyanın içinde süper kahraman çizimleriyle ilgilen-
yorum yada gerçekçi bir sanatçı olarak. Çizimlerimde belli
meyi, statik mekaniğe, geometriye ve mimari projelerin
bir acemiliğe sahibim, hem bir kusur hem bir avantaj bu.
boğuculuğuna tercih ettim...
Ben, bu beceriksizlikten yararlanmaya çalışıyorum. Benim
vizyonuma göre resim, gerçekliğin bire bir yansıması olma-
Peki hayatının hangi noktasında bu farkındalık oluştu?
malı, fotoğraf sanatının olduğu bir çağda bana bu saçma
Her şeyden vazgeçip okulu bırakmayı düşündüğüm, yaşa-
geliyor, resim daha çok içsel gerçekliğin bir yansıması
dığım yeri terkedip seyahate çıkmak istediğim bir dönem-
olmalıdır. İlham alınan dış dünya ile benim üreteceğim
di. Münzevi bir halde Afrika turuna çıkmak yada Atlantik’i
çizim arasında gözümün, beynimin, elimin oluşturduğu bir sevgi beslerim, çünkü özgün bir samimiyetleri vardır.
kompleks bir süzgeç var. Benim içsel algım zaten görünen
şeyleri birbirinden ayırır, duyduğunu – hissettiğini. Beynim Siyah beyaz çalışırken hissettiklerini nasıl yorumluyor-
yeniden uyarlar, organize eder, bazen sembolik bir biçim- sun?
de bazense anarşik bir yolla, bazen besleyen bir biçimde Aslında rengi severim. Ama çizime sırf renkli olsun diye
bazense yoksullaştıran. Sonra bu durum benim elimden ya da onu daha sevimli bir hale getirmek için renk ekleme
adeta akar, burası da en zor adımdır. Çünkü elin kendisi fikrini sevmiyorum. Siyah, beyaz ve tüm griler geniş bir
isyankar ve kontrol edilemeyen bir yaşam döngüsüyle palet ile benim arayışlarımı yeterince karşılıyor, kendimi
donatılmıştır. Benim irademe karşın itaatkar görünmüyor, ifade etmeme yetiyor. Tekniğin ağırbaşlılığı, belli bir so-
asi ve kontrolsüz duruyor. Yıllardır birlikte yaşamamıza yutlamayı da getiriyor ve bu da sayısız renk karmaşasından
rağmen, belki biraz daha huzurlu ve armonik, fakat halen ve amacından sapmayı engelliyor. Siyah ve beyazın direk
bazı sürprizleri barındırıyor içinde. Bu sürprizler bazen iyi, kullanımı zaten var, her yönüyle. Bunun kompozisyon, bi-
çoğunlukla felaket oluyor. çim ve ışığa ihtiyacı var. Ve benim açımdan meselenin özü,
sahneyi yaratacak bu ışığın arayışıdır, scratchboard tekni-
Çizimlerin sana kişiliğini keşfetmende ve analiz etmende ğinin ince beyaz çizgilerinin, formları meydana çıkarması
ne tip faydaları oldu? ve siyah bir yüzeyde ışığı yoğunlaştırarak canlandırması-
Öncelikle, bu benim sabırlı ve titiz bir insan olduğumu dır. Bundan sonraki asıl problem dozajdır, siyah ve beyazın
anlamamı sağladı. Temel olarak kullandığım scratchboard arasındaki doğru dengeyi zaman içinde bulmayı ve nasıl
tekniği sıkıcı ve uzun bir iş. Başkaları on tane üretirken, altından kalkacağını keşfetmek. Hepsinden öte, özenti
ben ancak bir çizim üretebiliyorum. Fakat yine de haz çizimler yapmamayı öğreniyorsun, fazla ileri gitmeyi göze
alıyorum böyle olmasından, dünya alabildiğine hızlıyken alamadığın işlerine nazaran çok daha uzaklara gidiyorsun.
ben bir salyangoz gibi hareket ediyor ve kendimi senkron Bu yolundan çok da fazla dönemediğin bir teknik… Son
dışı hissediyorum. Ve çizim, ruhun kesinlikle bir aynasıdır. yıllarda, işlerimde siyah ve beyaza çok daha yoğun bir
Kimileri kurnazlığı ile bunu gizlemeye çalışsa bile şundan biçimde odaklandım, özellikle de bunu talep eden çeşitli
gayet eminim: neysek onu çiziyoruz. Çizimin zayıf, içeri- projelerde. Kendimi doğuştan renkli biri olarak görmesem
ğin tutarsız ve ilginçlikten uzak olduğu durumlarda bile – ki de bazı işlerimde renk kullanmayı seviyorum. Benim için
bunlardan fazlasıyla var - en başarısız resimlerime bile özel renkler büyük oranda sembolik, en azından bu, benim
renkleri kullanmayı sevdiğim bir yorum biçimi ve sadece seyircinin beklentilerini karşılama adına oldukça izlenim-
böyle durumlarda renklere soyut değerler vererek uygulu- lerim oldu. İsterdim ki çok daha fazla çizimim olsun. Hatta
yorum. Bir defa ben gerçekçilikten oldukça uzağım; renk bunlar illüstrasyon, çizgi roman ve kurumsal iş bile olsalar.
sadece nerelerde benim amacıma hizmet ediyorsa oralarda
var ve bu durum dış gerçekliğin uygulaması değil.

Senin işlerini ve başarılarını göz önüne alırsak , senin için


neler saygıdeğer ve önemli?
“Başarılı bir sanatçı olarak”, kendini öncelikle gelişmenin
önemli olduğu yönünde ikna etmelisin, öyle yada böyle
kendini yenilemek, tekrara düşmemek açısından. Ve son-
rasında, yüzlerce çizimden sonra farkediyorsun ki yapmış
oldukların aslında aynı tema üzerinden yola çıkılmış bir
çeşitlemeden ibaret, tabi zamanla yeni şeyler eklenmiş,
gelişim göstermiş. Benim perspektifimden bakınca bunlar
her zaman kaçış, kendine acıma, kendine dönüşüm, yaşa-
mın traji komik doğası etrafında dönüyor.

Sanatsal amaçların neler? Kendine ne gibi hedefler koy-


dun? Ya da neler seni gerçekten motive eder, her ne kadar
kendini bunlara uzak hissediyor olsan da…
“Amaç” ve “Sanat” ele alındığında çok farklı iki sözcük.
Sanat, benim açımdan, ilgisiz olmalıdır. Doğruyu söylemek
gerekirse sanat tüm estetik, teknik veya ticari hedeflerden
sıyrılmalıdır. Bir sanat eseri ancak görüldüğünde varolur
ve amaç tabiiki de seyircinin bakışını göz ardı etmemek-
tir. Vizyonumla kağıdın saflığına müdahele etmekten öte
filtreleri ile deneyler yapıyor. Bize, zihninde imgeler ve
formlardan oluşan bir bankası olduğunu ve bunları kendi
eserlerine dönüştürürken, ilgisini çeken şeylerin de bu
bankadan çıkan deformasyonlar olduğunu söyledi. Tıpkı
asimetri ve dengesizlik, çirkinlik ve grotesk gibi.

Toshio Saeki, Lucien Freud, Thomas Gainsboroug’un tab-


losu “Mr and Mrs Andrews”, Goya’nın “Caprichos” u gibi
foto: Alain François
kişi ve eserlerden hoşlanıyor ancak bunların kendi dünya
görüşü ile alakası olmadığını da ekliyor. Daha çok edebi-
Céline Guichard’ın Grotesk Doğası yat, sinema ve kişisel tecrübelerinden esinleniyor. Taşrada
Yasmine Stella Ledée, Pernicious Press Magazine geçirdiği çocukluk anıları ile, insan ve hayvan biyolojisine
olan saplantıları, anormallikler, düş dünyası ve sınırları
Bir Fransız kadını ve akrep burcu olan Céline Guichard aşanlardan aldığı ilhamla onlara ithafen çiziyor.
bize gerçeklik, heyecanlı oyunlar ve anormal anatomilere
olan saplantısından bahsetti. Resimleri her zaman tüken-
mez kalem ve mürekkeple beyaz kağıt üzerinde hayat bulu-
yor, sonrasında photoshop’a geçerek kolajlar veya fotoğraf
Álvaro Millard ile

satanic party !!
Santiago, Şili

Selam Yonki, son zamanlarda neler yapıyorsun, biraz anlatır


mısın?
Bir black book (moleskine) üzerinde çalışmaya başladım.
Ayrıca, 2015’te düzenlenecek bir sergi için büyük boyda
puantalizm işler üretiyorum. Bunların dışında Saborizante
ve Perfil B isimli sanat dergilerinde yazarlık yapıyorum.

Çalıştığın teknik zor gelmiyor mu?


Bu teknikte yeni sayılırım ve açıkçası daha zorlanmaya
başlamadım, gölge ve derinlik verebilmek için elimden
geldiğince pratik yapıyorum.

nelerden ilham alırsın?


Son zamanlarda simya kitaplarını karıştırıyorum ve esin-
lendiğim şeyleri kendi tarzımla birleştiriyorum. Bunun
dışında etkilendiğim sanatçılardan biri de neckface’dir.

Son olarak söylemek istediğin?


Live Punk Rock, Drugs and Illustration!!
Gregory Jacobsen

Middlesex, New Jersey’de dünyaya geldim. Bir Commo- Neredeyse başvurduğum tüm sanat okullarından
dore 64 dışında pek de arkadaşım yoktu. Daha sonraları, reddedildikten sonra, School Of The Art Institute of Chi-
tavukları öldüren ve yoldan geçen otomobillerin ön cam- cago’ya başvurmak için lanet olası midwest’e taşınmaya
larına kerevit fırlatan bazı “metalciler”le tanıştım. Yeni karar verdim. Elimde hiçbir değeri olmayan diplomamla,
arkadaşlarım ve ben ormanda takılıyor ve ateş yakıyorduk. her ne kadar haz etmesem de hâlâ kıçlarına sopa geçirilmiş
Yanıcı madde uyarısı: Üzerine Slayer logoları karalanmış avam takımından oluşan Chicago’da yaşıyorum.
bir deri kanepe, göğsüne “666” ve pentagram çiziktirilmiş
kafasız bir bebek, dışkılar, ve sevilmeyen bir öğrencinin ka-
fasına süt şişesi yerleştirilmiş bir kuklası.
Wataru Kasahara
Ağustos 2012

“Tanrı’nın bedenleşmesinin” istilasına uğrayan insanı parçalayıp incelemek


ve yeniden inşa etmek için fantazi ile çarpışan bir gerçeklik inşa ediyorum.

Bu çarpışmanın sonucu olarak taze yara ortaya çıkıyor.

Bu çarpışma yaranın gerçekliği tarafından, “tanrının bedenleşmesi” ile zarar


görmüş insan biçimine doğru kapanır ve benzerliği tamamlamaya çalışır.

Öldürülmüş, parçalanmış ve yerinden çıkartılmış çizim ve resim; öldürülmüş,


parçalanmış ve yerinden çıkartılmış müzik.

Tanrının bedenleşmesinden ayrılmak için;


Kendim olmak istediğim için.

Sonrasında parçalara ayrılarak evrenle birleşeceğim.

Ruhumuz baskıya maruz kalıyor. Bu baskıcı sistemi karıştırmak ve yıkmak


istiyorum; “belirsiz bir varoluşa” biçim veriyorum.
Ekin Urcan ile söyleşi Piyasa’da çalışan birisin, reklamcılık sektörüyle ilgili
neler söylemek istersin?
Aralık 2014
Aslında seninle ilk konuştuğumuzda yoğun ajans
çalışanıydım sonra ayrıldım. Freelance işlere girdim.
Gördüğüm o ki; şu zamanda reklam ajansında çalışmak
için biraz mazoşist olmak lazım ama kaçamıyorsun işte...
İzmir doğumlusun, Çanakkale’de okudun ve şimdi
Bir yandan da ajansların o yoğun temposunda hızlıca bir
de İstanbul. İstanbul’u nasıl buldun? Beklediğin gibi
fikir oluşturmak ve tasarıma dönüştürmeyi seviyorum.
çıktı mı?
En sıkıntı yaşadığım şey egosu taşan çalışanların tatsız
Aslında doğrudan bir beklentim yoktu. Okul zamanı da
halleri, reklamcının ününün kötü olması da bu yaygın-
çokça vakit geçirdim aslında İstanbul’da. Pek yabancı
davranışlıların çokluğundan, yoksa güzel olacak...
değildim ama uzun süreli sessizliğe alışkın olduğum için
şimdi burada yaşamak, sessizliğe özlem yaratıyor. Birden
İş hayatı yaratıcılığını nasıl etkiledi? Hem reklamcı
fazla yapmam gereken şey oluştu. İşe gidiyorsun bazen
hem sanatçı olunabilir mi?
sonra çizmen gereken şeyler oluyor diğer yandan ev
Reklam tarafında yani grafik tasarlamak, fikir bulmak,
uğraşıları, yolda geçen süre, zamanın her noktası doluyor
sanat yönetmenliği akılcı, mantıklı ve ayakları yere
burada, farkında olmadan tükeniyorsun da... Sorun değil
basıyor. Sanat işinde kendinlesin, nasılsan. İkisini bir
tabii, bir süre de böyle olmalı hayat belki ama sonsuza
arada yürütebilmek, seçim yapmak önemli. Yürür ama
kadar burada kalma düşüncem yok zaten. Kadıköy güzel
koşmaz. Tasarım fikri düşünürken zihin sıçramaları,
şimdilik...
sanat işi yapan insan için bence güzel besin. Tercihe bağlı
hepsi, sanırım.
İllüstrasyon alanında birçok serbest sanatçı, birçok
farklı tarzda iş üreten genç insan var. Ülkemiz
açısından illüstrasyonun gelişen bir sektör olduğunu
söyleyebilir miyiz?
Çok kişi görüyoruz artık. Çokça saçma, sıradan, dijital
şişirmeyle, iş bilmeyen editörlerin kabulünü kazanan-
lar da çok. Gerçekten nefis işler yapan da. Teknoloji ve
ekonomik refahın artması bir anda binlerce illüstratör
çıkardı. Çizmeye yirmi yaşından sonra başlayan kişi,
dijital etkilerle kendine illüstratör dedi falan. Elle tutula-
cak otuz kişi var en fazla. Bir de ‘hepiniz birden ne zaman
illüstratör olmaya karar verdiniz’ demişti birisi...

Daha çok hangi teknikle çalışıyorsun? Tablet de kul-


lanıyorsun sanırım.
Teknik sınırım yok ama mürekkep ve kağıt ana malze-
mem. Teknikten çok biçim arayışındayım. Tablet, dijital
çalışacağında vazgeçilmez malzeme ama o daha çok
endüstriyel işlerde tabii.

Şu an neler yapıyorsun, ileriye dönük planların var


mı?
Şu an kendi işlerime devam ediyorum, yakın zaman bir
de sergi olabilir. Sadece sanat işiyle yaşabilmek de ileriye
dönük bir hayal olabilir.

Söyleşiye katıldığın için çok teşekkürler Ekin, ken-


dine iyi bak dostum.
Löpçük’ü seviyoruz, teşekkürler.
Nils Bertho
Nils Bertho, Güzel Sanatlar Okulu’ndan iyi dereceyle
mezun olmuş genç bir Fransız sanatçı. Bertho, Güney
Fransa’da, Montpellier’de açtığı galeri “Le Mat”ın yanı
sıra Rifuel - Fanglant dergisinin de yaratıcısı. Bertho aynı
zamanda şarkı söylüyor, erkeklerden oluşan gürültülü
rock’n roll grubu “Adolf Hibou”nın bir parçası olarak per-
formanslar sergiliyor ve farklı sanatsal disiplinlerde aktif.
Bertho, çizim konusunda kendi temalarının ve saplantı-
larının peşinden koşuyor. Sanatçı, bizlere farklı ebatlarda
eserler sunuyor ve farklı sanatsal disiplinlerle ilgileniyor.
Grafik doğaçlamalar üzerinden Rotring kalemlerle ya da
fırçayla yarattığı dikkatli ve ustalıklı çizgilerle stilden stile
geçen Bertho’yu, izleyicileri şaşırtma güdüsü yönlendiri-
yor ve Bertho için sanat, saf duyguların aktarımı anlamı-
na geliyor. Punk müzik, yeraltı çizgi romanları, raw art,
cinema bis, her kanaldan “kötü zevk”e referansta buluna-
rak Bertho’nun kişisel evreninin yekününü oluşturuyor

You might also like