You are on page 1of 5

-TT- <TS>7-2%%

Acının külünden doğan kadın ressam. Hüzünden ren ne dönüşen yıllar...

BİR HAYAT: ALİYE BERGER


M U R A T IR A L I¡ve Bcrgcr'in söyleyişiyle‘Tahrüıınisa”, kendi imzasıyla Fahr
el NisaZeyd: o da bir renk döşey icisi. Annesi Sare İsmet Hanı­
“Hayatta her şeyi renkli Kürü yorum. ” mefendi ipekli kumaşları boyalarla bezer, evinin duvarlarına
öyle söylüyor Aliye Bergcr. Ama bu onun hayatının asarmış. "Çok titiz bir kadındı. Resmin kirlendiğini görürse,

B pcmbcycşildcn ibaret olduğu anlamına da gelmiyor;


grilikler, hatta kopkoyu karalar da var o renklerin ara­
sında.
1903 yılında Şakir Paşa’nın altıncı ve sonuncu çocuğu ola­
kirlenen yeri bir kelebek resmiyle, leke küçükse bazen bir tır­
tılla örterdi" diye anlatıyor annesini. Aliye dört yaşında, ama a-
ğabeyinin yaptığı resimleri izliyor. I latta ağabeyinin eseri çıp­
lak kadın resimlerini büyükler görünce nasıl kıyametlerin kop­
rak. Büyükada'da dünyaya geliyor. Ağabeyi daha sonraları tuğunu ve o resimlerin nasıl tavan arasında yaşamaya mahkûm
Halikamas Balıkçısı olarak ünlenecek Ccvat Şakir Ablası. A edildiğini hatırlıyor. Devamı 2. sayfada
2 İNSANLAR
Aliye Berger.
1903- 1974.
Şakir Paşa’nın
6. ve son
çocuğu.
Halikarnas
Balıkçısı’nın
ve Fahrel Niss
Zeyd'in
kardeşi. Kari
Berger'in
sevgili karısı.
Gravür
sanatçımızın
toplu sergisi
İstanbul’da.

1. sayfadan devam

Her şey sanki Aliye’nin sanatçı olması için


söz birliği etmiş gibi.
Öğrenimine Büyükada mahalle mektebin­
de başlıyor; “Mahalle mektebi bir rezaletti.
O zaman mektebe fakir fukara giderdi. Zen­
ginler özel mürebbiyelerle eğitim görürlerdi.
Babam o okulu yaptırdı, bizi de örnek olmak
için gönderdi.” Aliye’nin “örnek” öğrencili­
ği bir iki yıl sürüyor. Onu Nötre Dame de Si-
on’a “koyuyorlar”. “O zaman berbat bir o-
kuldu. Allahın belası bir yer. İsa kanlar için­
de. Seinte Pierre ölüyor; her gün bunları gö­
rüyoruz. Yemeğe otururken dua, kalkarken
dua. Ben etmiyordum... Ben nalet okuyor­
dum. Büyükada aklıma geliyordu; yasemen
kokuları...” diye anlatıyor okulunu. Neyse
birinci savaş çıkınca kapanıyor, ama Aliye
kurtulamıyor. Madam Bragiotti’nin özel o-
kuluna gidiyor. Bu arada resim, müzik ders­
leri alıyor. Aliye’nin öğrenim serüveni 17
yaşında. Fransız Büyükelçiliği’nde sınava
girip diplomasını almasıyla tamamlanıyor.
(1920)
"Yıllarca siyah bir bluz, siyah eteklik ve
erkek kravatı taktım. O üniforma beni renk
düşkünü yaptı. Hâlâ siyah elbise giyemem.”
İlk resmini adadaki evin bahçesinde ablası
Fahrünnisa fenalık geçirip paletini bırakın­
ca. onun fırçasını ve paletini alıp küçük bir
22 OCAK 1995. SAYI 461

tuvali boyamaya başlayarak yapıyor. Ama


daha sonraki yıllar... “Veremedim kendimi,
fırsat olmadı. Hayat kaygusu...” diyor.
Çünkü Aliye aşık olmuştur. Henüz 21 ya­
şındadır. O sıralar otuz yaşlarında olan Kari
Berger’i tanımış ve onu sevmiştir. Kari Ber-
ger’in yaşamı ayrı bir renk. Aslen Macar.
Müzikçi, keman virtüözü. 1920 yılında Hali­
fe Abdülmecit Efendi’nin çağrısıyla İstan­
bul’a geliyor. Saray mensuplarına müzik ho­
calığı yapıyor. Daha sonra da Türkiye’de ka­
lıyor. Türk uyruğuna geçiyor. Hatta Ömer
Baki adını da alıyor; ama bugün bile “Kari”
diye anılıyor.
Aliye Berger, ara ara ablası Fahrünni-
sa’nın yanına Berlin’e ve Paris’e gidiyor. O-
nun sanat çevresinde dolaşıyor. Ama hep
gerçek hocası olarak Karl’ı gösterecektir. Ve
bu büyük aşk başladığından 23 yıl sonra evli­
likle sonuçlanıyor. Aliye 44 yaşında gelin o-
luyor, damat ise 63 yaşında.
Acının yarattığı bir sanatçı
Aliye Berger, çok güzel bir bahar günü, ya-
semenlertoplayıp İstanbul’a inmeye hazırla­
nırken, Büyükada iskelesinde Karl’ını kay­
bediyor. Evlilikleri henüz altı ayını bile dol­
durmamışken... “ Kocam ve son hocam” de­
diği Karl’ı gözlerinin önünde gidiyor.
“Kuyulara atacaktım kendimi bırakmadı­
lar” diye hatırlıyor o günlerini.
Ablası Fahrünnisa yetişiyor, onu Lond­
ra’ya uçuruyor. Ve acının yakıp kavurduğu
küllerden sanatçı Aliye Berger doğmaya baş­
lıyor. “Gravür plakalarını gösterdi Fahrünni­
sa. Kendimi unutmak için onlarla uğraşmaya
başladım. Ölecektim o gravürleri yapmasay-
dım”... Belki de bu yüzden Aliye Bergcr’in
resimleri hep hayatın içinde duruyor.
Daha sonraki yıllarda bir görüşmede “Ne­
den gravür” sorusuna şu yanıtı verecektir;
“Çünkü ıstırabım çok büyüktü. Dünyayı
renkli olarak göremiyordum.” Bu cümle o
zamana kadar her şeyi rengarenk gören Ali-
ye’nin ne denli büyük bir ızdırap içinde oldu­
ğunu en güzel biçimiyle açıklıyor.
“Şekiller bakırı nasıl kaplıyorsa, sanatım
da benim hayatımı aynı şekilde dolduruyor­
du adeta. Bakır levhayla boşalan ve doldur­
maya çalıştığım hayatımın ahengi aynıydı” .
Üç yıl John Bucland VVright’ın atölyesinde Aliye Berger’iıı dergimizdekifotoğrafları Ara Güler’in Ana Yayıncılık 'tan çıkacak
gravür tekniği üzerine kendini yitirmişeesine olun “Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Otsan "adlı kitabından alındı. Hazırlığı
yoğun çalışıyor. 1951 yılında Türkiye’ye yaklaşık lOyıl siiren ha güzel kitapta 11 sanatçımızın portresi yer alıyor.
döndüğünde 150 parça ile ilk kişisel sergisini
açıyor. Aliye Berger 48 yaşındadır ve artık ••
beraberliğimizi yasallaştırmayı.
geçimini de sağlayacağı sanata mahkûmdur.
Bu gecikmenin bedeli Aliye Berger için hep
Ölüm Ey... Keşke yasallaştırmasaydık.
Uğur getirmedi.
Aşkımız 23 yıl siirdii, diyebilir miyim ?
bir yerlere gecikme telaşı düşlerini gerçek- Ölümün, aşkımızı noktaladığını
leştiremeden, “yani uzun lafın kısası bir işe Herşey bir anda anlamını
söyl eyebi lirin iyim: yitirmişti. Yaşamak, yanıbaşında seni sen
yaramadan ölme” tasasına çarpılma oluyor. Hayır, kocaman bir HA YIR.
Hayat zordur artık Aliye Berger için. Yıl yapan, sana tüm güzelliklerin kapısını
Berger ile tanışmamızdan 23 yıl sonra açan insanın soluğunu duymadan
1950’ler. Türkiye’de gravür çok yaygın de­ evlenmiştik.
ğil. Leopold Levy -nasıl bir rastlantı ki Aliye yaşamak...
Birbirini sevenler için ne önemi var Olsa olsa bitkisel bir yaşam olurdu bu.
Berger Maçka Sanat’ta o “Güneşin Doğuşu” evliliğin! Bense bir bitki değildim.
ile tekrar rengarenk tek başına doğarken, bi­
Birtakım kâğıtlara imza atmaktan Yok olmayı seçtim.
raz ötesinde, Milli Reasürans Galerisi’nde Ama gerçekleştiremedim.
başka ne anlamı var?
Leopold Levy’nin önemli bir gravür sergisi Bırakmadılar.
Hiç aklımıza getirmemiştik birliğimizi,
açılmıştı- Paris’ten kalkıp gelmiş, Akade-
4 İNSANLAR CUMHURİYET DERGİ

BİR TABLO: “GÜNEŞİN DOĞUŞU”


Tek tabloluk bir sergi. İnsanı serseme Sıradışı bir başyaşam
çeviren, tutsak alan, rengarenk, inanılmaz Resmin öyküsü bir mucizeye tanıklık
devinimli, başdöndüren bir tablo. Adı: ediyor sanki. 1954 yılında, kuruluşunun
“Güneşin Doğuşu” . Tek başına bir salonu onuncu yıldönümünü kutlayan Yapı Kredi
dolduruyor. Bankası çeşitli sanat dallarında bir yarışma
Bir tablonun değil bir hayatın sergisi bu; düzenler. Artık yavaş yavaş öne çıkmaya
ressamı Aliye Berger’in, tablosu gibi başlayan özel sektörün Türk sanatına
başdöndüren hayatının sergisi... katkısıdır bu. Konuya, o yıllarda uç veren
Son üst köşeye sarıkırmızıyeşil bir renk, bir sonraki yıllarda her renkten insanın tutkusu
ateş girdabı olmuş dönen, insanı içine çekip haline gelecek olan “üretim ve
yutan bir güneş yerleşmiş. Hem dönüyor, sanayileşme”dir. İşte böylesine “memleketçi”
hem de ardına renklerini yayarak yukarılara ve “ ilerlemeci” bir söylemin ürünü, böylesine
doğru zorlu bir tırmanış içinde. Önünde somut bir konu...
karanlık, öfkeli bulutlar. Ardında yaşama Aliye Berger üretimi resimlemek için
kaynaklık eden sıcaklığı, renkleri. Sağ üst oturuyor kocaman tuvalin ortasına. Ve
köşeden aşağılara doğru maviyeşillacivert bir sonunda “Güneşin Doğuşu” renkleniyor.
renk seli, önünde durulamaz bir seylab “Üretim" diye kalbini işliyor tuvaline. Sonra
sökün etmiş geliyor. Aslında dağları, ovalan, da “ ...istihsal sembolü diye büyük büyük
nehirleri, denizleriyle doğa bu. Ama bu koyunlar koyamazdım ya" diye savunuyor
tabloda renk olmuş, sel olmuş aşağılara kendisini.
akıyor. Akan belki de zaman. Güneşin “Güneşin Doğuşu" onun sergiye çıkan ilk
sarıkızıllığı maviyeşillaciverte karışıyor. Yer yağlıboya resmi. Ama sadece Aliye Berger’in
yer küçük çatışmalar, yer yer meydan hayatında değil Türk resminde de bir köşe
savaşlarıyla renkler birbirine geçiyor. taşı oluşturuyor.
Hareket, çatışma başdöndürücü. Seylabın “Güneşin Doğuşu” yarışmada birinciliği
orasına burasına gizlenmiş motifler. Bir kazanınca resim çevrelerinde tartışmalar
köşede balıkçılar. Sanki tufanın ortasında başlıyor. Tartışmalar uzun, tartışanlar ise çok.
değil o çok bildik denizlerinde günlük Özeti ise şu; Türk resim çevrelerinde 1933’te
işlerindeler. Bir kasaba, mavilikler içinde; o Akademi çevresinde kurulan D Grubu'nun
tanıdık bildik camisi, küçük evleriyle. Bir kübist üslupları hâlâ etkilidir. Gerçi grup
kenarda, etraflarında kopan gürültüden 1947’de dağılmış, grubun kurucularından
habersiz “ buğday yıkayan” kadınlar. Nurullah Berk kübist anlayışını geleneksel
Yukarılara doğru küçük bir köy. Bir koyun minyatür ve hat sanatıyla birleştirmek
sürüsü. Daha ileride fabrika bacalarıyla çabalarına başlamış, yine kuruculardan
belirginleşen bir şehir. Arada, sellerin Öemal Tollu Anadolu ve Hitit motiflerinde
ortasında yukarıya, kente doğru ilerleyen kübizm arayışlarına girişmiştir. Gruba
saman yüklü bir at arabası. Sağ alt köşede sonradan katılan Sebahattin Eyüboğlu,
içi sünger dolu amforaları sırtlamış bugün artık bir gelenek haline gelen o
kahverengi kadınlar. Etekleri uzamış resme Anadolu motiflerine dayanan görsel bir
karışmış. Onlar da seylabın tersine tersine üslubu yakalamanın ilk heyecanlarını
yukarıya yukarıya doğru tırmanıyorlar. Sanki yaşamaktadır. Kuruculardan Zühtü
akıntının kıyısında gibiler. Ya da üstündeler, Müritoğlu, daha sonra çok zengin örneklerini
uçar gibi gidiyorlar öylesine rahat. Sonra alt soyut anlayışın ilk işaretlerini vermektedir.
köşede balıklar. Bir balık sürüsü, ama Zeki Faik Izer ise çizgilerinde daha sonraları
etraflarında deniz yok, sanki denizi arıyorlar. çok renklenecek ve çok kişilik kazanacak
Bir tanesi kıvrılmış havaya sıçramış. Ve İçi soyut dışavurumcu üslupta Paris etkilerinden
balık dolu bir sepet yanıbaşlarında... sıyrılmanın müjdelerini sunmaktadır. Ayrıca
Hareket, sıcaklık, renk, karanlık, kargaşa, başka soyut arayışlar da vardır. Ama Türk
çatışma, sakinlik... Her şeye rağmen, resminde hâlâ egemen anlayış kübizm,
renklerin dünyasına tutunmuş, ilerleyen egemen çevre mekteplilerdir.
insanlar... Aynı zamanda bir forma Aliye Berger Akademi'den değildi. Hatta
sokulamayan coşkun bir özgürlük. Hayatın ta doğru dürüst bir resim eğitimi de görmemişti.
kendisi bu... Ayrıca onun resminde renk vardı, hareket
“ Resmim kalbimin atışı kadar bana vardı, yorum vardı, soyutlama vardı; motifler
' yakındır" bile mahçup, gizlenmişlerdi.
Aliye Berger, “ Güneşin Doğuşu” nun Tartışmalar başlar. Karşı çıkanlar işi jürinin
öyküsünü şöyle anlatıyor; “ Resme nasıl resimden anlamadığını söyleyecek kadar ileri
başlayacağıma bir türlü karar veremlyordum. götürürler. Oysa bu yarışma, Türk resminin
ilk kez uluslararası bir jürinin önüne çıkışıdır mi’de bir atölye kurmuştu. Fakat o da yan­
O günlerde Fahrünnisa’ya bir mektup
yazmış ve bana öğüt vermesini istemiştim.
Fahrünnisa’dan çok güzel, bana adeta
aynı zamanda.
Aliye Berger, Türk resminde yeni bir
Kari Berger gında bozulmuştu. Böylcce Akademi’nin
rehberlik eden bir cevap geldi. 'Büyük bir dönemin kapısını, çok parlak, renkli bir Bu Macar asıllı müzisyen, kapısı Aliye için açılamadı. O da gidi]5 Vatan
tablo yapmak İçin önce kendini tablonun dünyaya doğru sessizce açıvermiştir. Macaristan ’daki bir halk ayaklanmasına gazetesinde, Ahmet Emin Yalınan’ın hazır­
içinde hissetmelisin. Bütün varlığınla tabloya Bu konuda tartışmalara girmez. Bir kez, ladığı derme çatma bir makinede baskılarını
yerleşmelisin' diyordu. Renklerime, kendisine bu konuda sorulan bir soru üzerine katılmış, ayaklanma bastırılınca da
şekillerime bir tatlılık vermek istediğim şunları söyler; “Size samimi olarak şunu Türkiye ’yesığınmıştı. Bize müzik dersi yapmaya başladı. Geçimi için manzaralar,
zaman sevdiklerimi, hasretlilerimi söyleyeyim bu gibi şeylerle uğraşmaya vermek için gelirdi. tebrik kartları çalışıyordu. Ancak artık “bık­
düşünmemi tavsiye ediyor, ‘Annemi düşün, vaktim yok. Sıhhatim hiç iyi değil, daha ne Birinci görüşümde değilse, ikinci mıştı”.
Berger’i düşün, beni düşün. Sevdiklerinin kadar yaşayacağım Allah bilir... Onu (kocası
nasıl bir alemde yaşamasını istersen Kari Berger'I- kaybettikten sonra hayatta görüşümde vuruldum ona. O zamana kadar “hayal gücüyle” yol al­
renklerini ona göre kullan’ diyordu. Bu arada benim için arzulanacak tek şey bir şeyler Yıldırım çarpmışa döndüm.. Te ivive, mıştı. Ama yol bitmiyordu. O da kendisini
kardeşim Suat da bir plak getirdi. 'Bu yaratabilmek için çırpınmaktı. Kışın sonuna güzele doğru değiştim. İstanbul’un sokaklarına vurdu; “ İstanbul’un
müzikle de bir şey yapamazsan, hiçbir doğru bir sergi açacağım... Bir an evvel, bir Hırçındım, uysal oldum.
zaman yapamazsın’ dedi. Bu tabloyu dakika kaybetmeden çalışmaya hayatı beni çekti. Küçük gravürler zor satılı­
çalışırken hayata yeniden bağlandım başlayacağım... Bu sabah Yapı ve Kredi İçime dönüktüm, dünyaya açıldım. yordu. Halk siyah-beyaza alışkın değildi. Fa­
adeta..." Bankası’nın mükafatını aldım; ilk işim boya Brhams Beethoven Bach 'tonunla kir mahallelerde daha yaşayan bir hal var. İs­
Ve ekliyor; “ Resmim kalbimin atışı kadar ve tuval ısmarlamak için teşebbüse geçmek yeniden keşfettim.
bana yakındı.” oldu.” tanbul sokaklarında müzik buluyorum. Ben
Dostoyevski ’de, Ibsen de, insanları seviyorum.”
Maçka Sanat Galerisi yöneticileri, çok Gerçekten samimiydi Aliye Berger.
yerinde bir kararla “Güneşin Doğuşu” nu tek Hayatının son anına kadar da böyle yaşadı. Strindberg4deyeni anlamlar buldum
onunla. Aliye Berger hayatı tekrar renkli görmeye
başına sergiye çıkarırken aslında Aliye Çünkü sebepleri vardı, kendisi ve hayatıyla
Berger’in rengarenk hayatını, sevdikleriyle ilgili. Çünkü sanatı onun kendisiydi ve başlar. Tüm saflığıyla “Hayatta her şeyi
birlikte bütün bir hayatını sergiliyorlar. Ve hayatıydı. Böyle olmasa 1951'den 1974’e, 23 Edebiyatın, şiirin, resmin tekbir renkli görüyorum. Ve bu renklerin hepsini
kalp atışlarınız birleşiveriyor Aliye Berger’in yıl içinde 14’ü kişisel altmışa yakın sergiye seviyorum. Çok güzel bir dünyada yaşıyo­
kalp atışlarıyla... katılması mümkün olur muydu? O kış sonu sözcükle dünyanın kapılarını açan bir
“Sıradışı bir başyapıt” sergisini de açmıştı... aşk. ruz. Hayatta ne seversem onun resmini yapı­
yorum” diyor.
22 OCAK 1995. SAYI 461

İşte “Güneşin Doğuşu” Aliye Ber­


ger’in tekrardan renklere merhaba
deyişinin ilk parıltılı ürünü. Merha­
ba güneş. Merhaba renkler. Merha­
ba Aliye Berger. Bunca yıl sonra ye­
niden hoşgeldin, ufukları iyiden iyi­
ce kararmış dünyamıza.
Artık gravürleri de hayattandı,
renkliydi.
Ve rengârenk bir ölüm...
Aliye Berger iyice zorlaşmış ha­
yata karşı inanılmaz bir kalenderlik­
le karşı koyuyordu. Sanatı için disip­
lininden, özverisinden hiçbir şey yi­
tirmeden. Tüm içtenliğiyle-yaşıyor-
du; “Bence yaşamak en büyük coşku
ve aşktır” diyerek. Cömertlikle, açık
kalpliliğiyle, tok sözlülüğü.ve ço­
cuksu heyecanlarıyla yaşıyordu.
Narmanlı Yurdunda kalıyordu.
(Acaba bu binanın kültür tarihimiz
açısından değerini ne zaman anlaya­
cağız.) Ama artık “Narmanlı Yurdu
han olmuştu. Gürültülüydü, her şey­
di, kaloriferi yoktu. Gece 12’den
sonra kapanıyordu. Dairesinden çık­
mayacaktı; anılan vardı. Sevgili
Kari ile orada oturmuşlardı. Alyoşa
(arkadaşları ona böyle diyorlar) ka­
pılar kapanıyorsa pencereden girer­
di.
Öyle de yaptı; gece 12’den sonra
merdiven dayar, pencereden girerdi.
Mutfak penceresi her zaman açıktı.
Masasının üzerinde ekmek kırıntıla­
rı eksik olmazdı. Güvercinlerini hiç­
bir zaman yiyeceksiz bırakmazdı.
Kırmızı bir kafes vardı mutfağında.
Ama içinde kuş yoktu. Yangın çıktı
üst katta. Alyoşa’nın tavanı çöktü.
Resimleri yandı’ Sonra da aldılar a-
tölyesini elinden. O da mengenesini,
merdanesini mutfağa taşıdı. Açık
penceresinin önünde, biraz da orada
çalıştı... Öksürüyordu.”
Şu şiiri belki de o günlerde yaz­
mıştı; Aliye Berger’in “BoğazKöprüsü Yapılırken"adlı
“Neala... ne ala!!! gravürü 1974 tarihini taşıyor.
Tavan da düştü başıma
Ne âla... ne ala!!! yükadasındaydı. Ziyaretine gelenlerden ken­
Takoz da düştü burnuma disine rengarenk kurdeleler getirmelerini is­
Ne ala... ne ala!!! tiyordu ölümü rengarenk karşılamak için. (
Komşu da kırdı anahtarı ya? 9 Ağustos 1974.)
Ne ala... ne ala!!! Odamın duvarında rengarenk “Güneşin
Gitti de sanat boğaza? Doğuşu’Yıun baskısı asılı. Kenarından bir
Ne ala... ne ala!!! kurdele sarkıyor...
Kaldı da renksiz Alioşka
Ne ala... ne ala!!! «• Aliye Berger ile ilgili yayınlar oldukça sınırlı.
Amma da güzelmiş şu dünya Ferit Edgü, Aliye Berger’in el yazısı
Nealai.. ne ala!!! notlarından, yeğeni Füreya Koral’ ın
Ne ala!!! anlatımlarından ve Devrim Erbil’in 6 Mayıs
1974’te sanatçı ile yaptığı uzun konuşmadan
Tren kaçacak gibiydi. Bir işe yaramadan
bir özyaşam öyküsü derlemiş ve Berger’in
mı gidecekti şu dünyadan... Çılgın bir çalış­ gravürleriyle birlikte yayımlamış-Ada Yayınları.
ma ile, yepyeni eserlerle sergisini açtı Tak­ Bir de Devrim Erbil’in Aliye Berger’in 1975
sim Sanat’ta. Sonra Ankara’ya taşıdı sergisi­ yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademlsi’nde
ni. Orada iyice hasta düştü. Nasıl söz edilebi­ açılan sergisi için hazırladığı kitapçık var.
lir ki Aliye Berger’in hastane, sanatoryum Kapak öykümüze bu iki kitaptaki alıntılar
günlerinden... kaynaklık etti. Sanatçının gravür sergisi 28
Büyükada... Sevdiği, yasemen kokulu Bü- Ocak’a kadar Maçka Sanat Galerisi’inde...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği


Taha Toros Arşivi

You might also like