Professional Documents
Culture Documents
ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
Tezi Hazırlayan
Muhittin KAPANŞAHİN
Tezi Yöneten
Prof. Dr. Ahmet UĞUR
Mayıs 2007
KAYSERİ
ÖN SÖZ
göstergesidir. Osmanlı Devleti, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile iki
imparatorluğun varisi ve gerçek anlamda bir cihan devleti hüviyetini kazandı. Sağlam
devlet teşkilatıyla birlikte ülkenin hızla büyümesi ve Hıristiyan dünyasına en büyük
rakip olarak ortaya çıkması bu dönemde gerçekleşti. Yaptığı fetihlerle Fatih, “iki kıtanın
ve iki denizin hakimi” unvanını kazandı.
Türk-İslam tarihi içinde Osmanlı Devletinin yeri ve oynadığı rol ne kadar büyük ve
önemli ise, Osmanlı tarihi içinde de Kanunî Sultan Süleyman’ın büyüklüğü ve oynadığı
rol o kadar önemlidir. Kanunî Sultan Süleyman gerçekleştirdiği fetihlerle, devraldığı
mirası daha da büyüterek, hazineyi ağzına kadar doldurmuş, yaptığı ve uyguladığı
kanunlarla ülkede huzur ortamını meydana getirmiştir. Onun zamanında halk refah
içinde yaşamış, devlet çağdaşları arasında zirveye yerleşmiş ve Osmanlılar, “Altın
Çağ”larını yaşamışlardır.
Sultan Süleyman, uzun saltanatı ve yaptığı seferleriyle Türk tarihinde müstesna bir yer
teşkil etmektedir. 46 yıllık saltanatı boyunca bizzat katıldığı on üç sefer-i hümâyunu
vardır. Bunlardan onunu batıya, üçünü de doğuya yapmıştır. Biz konu olarak,
Kanunî’nin batıya karşı takip ettiği politikayı ele aldık. Seferler için nasıl kararlar
alındığını, sefer öncesinde ve sonrasında ne tür uygulamalar yapıldığını ortaya
çıkarmaya çalıştık. Batıya karşı takip edilen fetih politikasını, ana kaynaklarımız başta
olmak üzere konuyla ilgili eserlerden de yararlanarak hazırlamaya çalıştık.
III
Muhittin KAPANŞAHİN
Kayseri - 2007
IV
Muhittin Kapanşahin
ÖZET
XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinin her yönden zirveye çıktığı bir yüzyıldır. Osmanlı
Devleti süper güç olma özelliğine bu yüzyılda ulaşmış, en büyük fetihlerinden
birçoğunu yine bu yüzyılda gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devletinin en parlak dönemini
yaşadığı devir, dünyanın Muhteşem Süleyman diye ifade ettiği Kanunî Sultan Süleyman
devridir. Sultan Süleyman'ın 46 yıl gibi uzun bir süre tahtta kalması, çok sayıda
fetihlerde bulunmasını, doğuda ve batıda, güneyde ve kuzeyde, karada ve denizde,
birçok ülke ve milletle yüz yüze gelmesi sonucunu doğurmuştur.
Hıristiyan dünyası ile yaptığı mücadeleler ve bunlara karşı güttüğü politika başta olmak
üzere Kanunî Sultan Süleyman'ın fetih politikası, dikkate şayandır. Osmanlı fetihlerinin
genel karakterinde olduğu gibi aşamalı fetih politikası, Kanunî döneminde de başarı ile
uygulanmıştır. Bunun en güzel örneği Macaristan’ın fethidir. Fetih sonrası
uygulamalarla, fetihlerin geçici bir hareket olmadığı ortaya konulmuştur. Kanunî
devrinde Osmanlı Devleti, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılmış, fethettiği
vilayetlerin büyüklerini, birer sancak haline getirmiştir.
Kanunî, Doğu ile Batı arasında dengeli bir politika izlemiş; Doğuda sefere çıkacağı
zaman, Batıdaki devletlerin muhtemel düşmanlıklarını önleyecek bir barış antlaşması
imzaladıktan sonra, Doğuya seferlere çıkmıştır. Batıya yaptığı seferlerde de aynı durum
V
söz konusudur. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti, karada olduğu
kadar denizlerde de büyük başarılara imza atmıştır. Özellikle Barbaros Hayreddin Paşa
komutasında Osmanlı donanması Akdeniz'de askeri üstünlüğü sağlamıştır.
Avrupa’da ortaya çıkan dini ve siyasi ihtilaflar, akılcı bir politika ile değerlendirilmiştir.
Haçlı birliğini bozmak için Fransızlarla işbirliği yapılarak, Fransızlara ticari imtiyazlar
verilmiştir. Protestan hareketi yakından takip edilerek, gerekli adımlar atılmıştır.
Muhittin Kapanşahin
ABSTRACT
The sixteenth century was very important as Ottoman Empire became the highest
prosperity from all aspects. Ottoman Empire gained the position of being superpower of
the world in this century and some of the biggest conquests were occurred in this
century. The brightest period of Ottoman Empire was the reign of Kanunî Sultan
Suleiman who was known as the magnificent Süleyman. As he reigned such a long time
for forty-six years, many conquests were performed, and confronting with a lot of
nations in the west, east, south and north, even in the land or sea became inevitable.
The Conquest policy that Kanunî Sultan Suleiman followed, mainly challenges he had
against Christian world and the policy he followed against them was considerable. The
general characteristic of Ottoman Conquest, gradual conquest policy, was applied in
Kanunî Sultan Suleiman’s age with a great success. The perfect evidence for this policy
was conquest of Hungary. With the applications after the conquest, it was shown that
conquests were not temporary event. In the age of Kanunî, Ottoman Empire was spread
alone, Asia, Europe and Africa and they changed some of the big cities of these
countries as Ottoman States.
Kanunî followed a policy between the east and the west, by the time he was getting
ready for a battle in the east, he always signed a treaty of peace which would probably
prevent the hostility of the states in the west. He also followed the same policy before
he went to east. During the period of Kanunî Sultan Suleiman, The Ottoman Empire had
VII
been very successful not only on the land but also on the sea. Especially, The Ottoman
Navy in the command of Barbaros Hayrettin Paşa proved its superiority on
Mediterranean Sea.
The religious and political conflicts appeared in Europe were all evaluated with a
logical policy. To destroy the collaboration of the crusader union, Ottomans cooperated
with the French and gave them some privileges. By following the Protestant movements
closely, the necessary steps were taken.
Kanunî Sultan Suleiman, who was a ruler and who tried hard to become so, he fought
against the non-muslim community several times. Because he had never injustice
against the smallest piece of Islamic land and even an individual in the society. With his
struggle for the sake of this aim, Kanunî Sultan Süleyman reinforced the unity of the
public and country and was appreciated by the other Islamic states.
In this Project, Definitive Method was used within the examination depending on the
historical sources and hierarchy of reasons.
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ ................................................................................................................................................ I
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN AVRUPA’YA KARŞI TAKİP ETTİĞİ FETİH POLİTİKASI
........................................................................................................................................................... IV
ÖZET ................................................................................................................................................. IV
THE POLICY OF CONQUEST THAT KANUNÎ SULTAN SULEYMAN FOLLOWED AGAINST
EUROPE............................................................................................................................................ VI
ABSTRACT....................................................................................................................................... VI
İÇİNDEKİLER............................................................................................................................... VIII
KISALTMALAR.............................................................................................................................XIV
I - GİRİŞ ...............................................................................................................................................1
1. ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI ............................................................................................1
2. METOT VE KAYNAKLAR.............................................................................................................2
3. KONUNUN KAVRAMLARI ...........................................................................................................3
A. F ETİH ................................................................................................................................................3
B. CİHAD................................................................................................................................................6
C. GAZÂ VE GAZVE ................................................................................................................................9
D. UÇ SİYASETİ ....................................................................................................................................14
E. İ’LÂ-YI KELİMETULLAH ..................................................................................................................16
F. OSMANLININ RESMİ İDEOLOJİSİ VE GENEL YAPISI .........................................................................17
4. OSMANLININ KURULUŞU VE KANUNÎ’YE KADAR OSMANLI FETİHLERİ.....................19
A. OSMAN GAZİ (1299 – 1326) .............................................................................................................20
B. ORHAN GAZİ (1326 – 1360) .............................................................................................................22
C. I. MURAT (1360 – 1389) VE VASSAL F EODAL BEYLERİ ....................................................................23
D. YILDIRIM BAYEZİD (1389 – 1402) VE MERKEZİ DEVLET ANLAYIŞI .................................................25
E. F ETRET DEVRİ VE MEHMET ÇELEBİ (1413 – 1421) .........................................................................27
F. II. MURAT (1421 – 1451) VE YENİDEN DİRİLİŞ .................................................................................28
G. F ATİH SULTAN MEHMET (1451 – 1481) VE YENİ BİR ÇAĞ ..............................................................29
H. II. BAYEZİD (1481 - 1512)................................................................................................................31
I. YAVUZ S ULTAN SELİM (1512 – 1520) VE İSLAM BİRLİĞİ ..................................................................34
a. Osmanlı-Safevi ilişkileri...........................................................................................................34
b. Osmanlı-Memluk Karşılaşması (Mercidabık) ...........................................................................35
c. Osmanlı-Memluk Savaşı (Ridaniye)..........................................................................................36
I. BÖLÜM...........................................................................................................................................39
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ .....................................................................................39
I. 16. YÜZYILDA OSMANLI YAKIN DÜNYASINA GENEL BAKIŞ ............................................39
A. 16. YÜZYILA KADAR BALKANLAR.........................................................................................39
B. 16. YÜZYILDA AVRUPA’NIN SOSYAL VE SİYASİ YAPISI ...................................................43
C. 16. YÜZYILDA TÜRK DÜNYASI................................................................................................46
II. KANUNÎ’NİN DOĞUMU VE İLK FAALİYETLERİ..................................................................48
III. KANUNÎ’NİN BATIYA YÖNELMESİ.......................................................................................50
1- BELGRAD SEFERİ (I. SEFER-İ HÜMÂYUN) ............................................................................51
A. SEBEPLERİ VE SEFERE ÇIKIŞ ...........................................................................................................51
B. BÖĞÜRDELEN KALESİNİN F ETHİ .....................................................................................................55
C. SİREM ADASINA GEÇİŞ ....................................................................................................................57
IX
D. P İRİ MEHMET PAŞA İLE İKİNCİ VEZİR M USTAFA P AŞA’NIN GÖRÜŞMESİ ........................................58
E. P ADİŞAH’IN BELGRAD ÜZERİNE YÖNELMESİ ..................................................................................59
a. Padişah’ın Muhasara Planına Göre Paşalara Görev Vermesi ..................................................59
b. Umumi Hücum ve Varoşun Fethedilmesi ..................................................................................60
c. Lağımların Yerleştirilmesi Ve Kalenin Düşmesi........................................................................61
F. SAVAŞ SONRASI YAPILANLAR ..........................................................................................................62
G. SEFERDEN DÖNÜŞ ...........................................................................................................................63
2- RODOS SEFERİ (II. SEFER-İ HÜMÂYUN)................................................................................64
A. SEBEPLERİ: .....................................................................................................................................64
B. SAVAŞ HAZIRLIKLARI VE SEFERE ÇIKIŞ..........................................................................................66
C. P ADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI...............................................................................................................68
D. DONANMANIN RODOS ADASINA VARMASI .......................................................................................69
E. RODOS ADASI VE ŞEHRİ ..................................................................................................................70
F. PADİŞAHIN RODOS’A GELİŞİ VE KUŞATMANIN BAŞLAMASI .............................................................71
a. Mısır Valisi Hayr Beyden Rodos’a Yardım Gelmesi..................................................................73
b. Divan Toplanması ...................................................................................................................73
c. Ahmet Paşa’nın Kaleye Hücumu ..............................................................................................74
d. Savaşın Uzaması Ve Karşılıklı Çatışmalar ...............................................................................75
e. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Tekrar Savaşması .......................................................................78
f. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Emanın Verilmesi........................................................................78
G. F ETİH SONRASI Y APILANLAR ..........................................................................................................79
3- MACARİSTAN SEFERİ VE MOHAÇ SAVAŞI (III. SEFER-İ HÜMÂYUN).............................81
A. SEBEPLERİ...................................................................................................................................81
B. SEFER HAZIRLIKLARI VE PADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI ......................................................................83
C. MACAR ORDUSU VE MOHAÇ OVASI ................................................................................................84
a. Divan Kurulması ve Savaş Planlarının Yapılması.....................................................................85
b. Ordunun Konumlanması ve Savaşın Başlaması ........................................................................87
D. ZAFER SONRASI YAPILANLAR .........................................................................................................89
E. P ADİŞAH’IN BUDİN ŞEHRİNE GİDİŞİ VE PEŞTE’NİN F ETHİ ...............................................................90
F. DÜŞMANIN TAKİP EDİLMESİ VE A RAZİNİN TARANMASI ..................................................................91
4- VİYANA SEFERİ (IV. SEFER-İ HÜMÂYUN).............................................................................93
A. SEBEPLERİ.......................................................................................................................................93
B. SEFERE ÇIKIŞ ..................................................................................................................................95
C. KRAL YANOŞ’UN PADİŞAH’I KARŞILAMASI .....................................................................................96
D. BUDİN’İN KUŞATILMASI VE TEKRAR ELE GEÇİRİLMESİ .................................................................97
a. Kral Yanoş’un Macaristan Tahtına Oturtulması .......................................................................97
E. VİYANA MUHASARASI .....................................................................................................................98
a. Muhasaranın Kaldırılması ve Yurda Dönüş............................................................................100
b. Viyana Kuşatmasının Kaldırılmasının Zaruri Sebepleri ve Sonuçları ......................................101
5- ALMAN SEFERİ(V. SEFER-İ HÜMÂYUN) ..............................................................................102
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................102
B. SEFERE ÇIKIŞ ................................................................................................................................104
a. Ferdinand’ın Elçileri .............................................................................................................105
b. Fransuva’nın Elçileri............................................................................................................106
c. Pereni Petri’nin Tutuklanması................................................................................................108
C. KÖSEK (GUNS) KALESİNİN FETHİ .................................................................................................108
D. ESKİ HÜKÜMET MERKEZİ GRADISCAS (GRATZ)’IN ALINMASI VE DÖNÜŞ KARARI .......................110
E. SEFERE SON VERİLMESİ VE F ETİHNAMELERİN YAZILMASI ...........................................................112
F. DEĞERLENDİRME ..........................................................................................................................113
G. KORON HİSARININ VENEDİKLİLER ELİNE GEÇMESİ VE GERİ ALINMASI......................................114
H. BARBAROS HAYRETTİN P AŞA’NIN OSMANLI HİZMETİNE GİRMESİ ...............................................115
I. AVUSTURYA’NIN S ULH İSTEĞİ VE İSTANBUL’A ELÇİ GÖNDERMESİ ................................................116
6- FRANSA İLE TİCARET ANLAŞMASI VE KAPİTÜLASYON ................................................119
X
KISALTMALAR
Kanunî Sultan Süleyman, 1520-1566 yılları arası hüküm sürmüş, Osmanlılara "Altın
Çağını" yaşatmış büyük Türk hükümdarıdır. Devrinde Osmanlı ordusu Avrupa'da
Avusturya içlerine kadar dayanmıştır. Babası Yavuz Sultan Selim'in, genellikle doğuda
seferlere çıkmasına rağmen Kanunî, daha çok batıya yönelmiş, ünlü denizcileri
sayesinde geliştirdiği donanması ile Akdeniz'de zamanın en etkili gücü haline gelmiştir.
Elde ettiği zaferlerle, dost düşman herkesin hayranlığını ve takdirini kazanmıştır.
2. Metot ve Kaynaklar
Girişte, konumuzun daha iyi anlaşılması için konuyla ilgili olan fetih, cihad, uç siyaseti,
ve i’la-yı kelimetullah konuları işlendi. Daha sonra Kanunî’ye kadar olan Padişahların
zamanındaki önemli fetihler bir alt yapı oluşturulması için anlatıldı. Burada detaya
girmekten mümkün mertebe kaçınıldı.
Birinci bölümde Kanunî Sultan Süleyman dönemine giriş yapılarak, 16. yüzyıl dünyası
hakkında genel bilgi verildikten sonra Kanunî’nin tahta oturuşuna kadar olan dönem
işlendi. Daha sonra detaylı bir şekilde Sultan Süleyman’ın batıya yapmış olduğu seferler
kronoloji takip edilerek sebep ve sonuçlarıyla birlikte anlatıldı. Ayrıca Kanunî Sultan
Süleyman’ın Avrupa politikası gereği gayr-ı müslim devletlere ve gruplara yaptığı
yardımlar ve imzaladığı anlaşmalar anlatıldı. Yine Akdeniz’le ilgili düşüncelerini
gerçekleştirmek için gönderdiği donanmanın faaliyetleri de ortaya konuldu.
İkinci bölümde Kanunî Sultan Süleyman dönemi fetihlerinin temel dinamikleri ayrıntılı
bir şekilde ele alındı. Fetihlerin sebepleri, fetih öncesi ve sonrası yapılanlar, kale
kuşatma usulleri, fetih sonrası simgesel ve kalıcı uygulamalar anlatıldı. Ayrıca Avrupalı
devletlerle ve dini hareketlerle olan politik ilişkiler ortaya konuldu. Kanunî Sultan
Süleyman döneminin genel bir değerlendirilmesi yapıldıktan sonra sonuç ile teze son
verildi.
Tez içinde tarihler yoğun olarak geçmektedir. Burada önce hicri tarih daha sonra
parantez içinde miladi tarih verildi. Hicri olarak geçen ve sadece gün olarak belirtilen
tarihlerin miladi karşılıkları genel akışı bozmaması için verilmedi. Kur’an-ı Kerim’den
ayetler gösterilirken sure numarası, sure ismi ve ayet numarası şeklinde verildi.
Çalışmamızda başta temel kaynaklar olmak üzere konuyla ilgili birinci ve ikinci el
kaynaklara başvuruldu. Temel kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler tezimizin
3
En temel kaynaklar, bizzat Kanunî döneminde kaleme alınmış, onun zamanında yaşamış
veya bizzat seferlere katılmış olanların yazdıkları oldu. Daha sonra o döneme en yakın
olanlardan başlayarak günümüze kadar bu konuyla ilgi olarak yazılmış olanları
çalışmamızda kullandık. Çalışmamızda arşiv belgelerini kullanamadık. Bunun en temel
iki sebebi vardı. Bunlardan birincisi, konumuz için en önemli malzeme olan mühimme
defterlerinin şu ana kadar tespit edilmiş olanlarının 1544-1545 yıllarına ait olmasıdır.
Yani bu, Kanunî Sultan Süleyman’ın batıya yaptığı dokuz seferiyle ilgili bilgileri
barındıran mühimme defterlerinin bulunmaması demektir. Mühimme defteri, devlet için
çok mühim ve önemli kararların alındıktan sonra takibi ve icrası için kaydedilen deftere
denilmiştir. Bu defter kayıtları, 16. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin karar, yasama ve
yürütme organı olan Divan-ı Hümâyûn’da alınan kararlardan ibarettir. Böylece devletin
en yüksek organının aldığı en önemli kararlara ulaşma imkanı bulunamayacaktır. İkinci
sebep ise, içinde bulunulan çalışma koşullarıdır. Maalesef sahip olduğumuz imkanlar,
uzun süreli çalışmayı gerektiren arşiv çalışmasına müsait olamamıştır. Sonuç olarak
tezimiz, Osmanlı kroniklerine ve konuyla ilgili güncel eserlere göre hazırlanmıştır.
3. Konunun Kavramları
A. Fetih
Feth kelimesi, mastar olarak “açmak, hüküm vermek, yardım etmek, yol göstermek,
galibiyet ve zafere ulaştırmak” manalarına geldiği gibi isim olarak “zafer, yardım,
başlama” anlamına da gelir. Feth’in çoğulu “fütüh”, bunun da çoğulu “fütühat”tır.1
Terim olarak fetih; İslam’da meşru görülen savaşlar hakkında cihad kelimesine benzer
şekilde, Müslümanların gayr-ı müslimlerden gerçekleştirdikleri toprak kazançlarını
tarihte ve günümüzde bilinen diğer istila ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla
kullanılmıştır; kaynağı da Müslümanların maddi ve manevi zaferlerinden bahseden
Fetih suresidir.
1
İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükrim el- Ifriki el Mısri; Lisanu’l-Arab, Beyrut 1970, Cilt 2,
s. 536, Ez-Zebidi, Mehmed Murtaza; Tacu’l-Arus, Matbatü’l-Hayriyye, Mısır 1306, Cilt 2, s. 194, Mevlüt
Sarı; El-Mevarid, Bahar Yay. İstanbul 1980, s. 1126.
4
İslam sancağı altında Hz. Peygamber ile sahabeler tarafından gerçekleştirilen zaferlerle
dolu sefer ve savaşlar için kaynaklarda sık sık bu terime yer verildiği görülür. Ancak
burada kelimenin yalnız maddi yönden fetih manası taşıdığı söylenemez. Kelime
öncelikle ve daha çok, kalbi ve aklı, İslam gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslam
mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün
kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelir. Fetih kelimesinin bu yorumu Hz.
Peygamber’in hadislerinden ve Kur’an-ı Kerim’den açıkça anlaşılmaktadır. Medine’nin
savaşsız fethedilmesi ve İslam’a kazandırılması hakkında Rasulullah’ın; “Ülkeler ve
şehirler zorla alınır, Medine ise Kur’an’la fethedilmiştir” dediği kaydedilir.2
Tarih boyunca Müslüman devletlerin gayr-ı müslim ülkelerle yaptıkları savaşlarda her
biri ayrı ayrı ele alınmak durumunda olan tarihi, siyasi, dini bir takım sebepler
bulunmakla birlikte, İslam’ı tebliğ için girişilen fetih hareketleri de, söz konusu
ülkelerdeki insanları zorla İslam’a sokmak amacıyla değil, ferdi planda tebliğ imkanının
bulunmadığı bu ülkeleri, herkesin dilediği inancı serbestçe seçebileceği şekilde tebliğe
açmak gayesiyle yapılmıştır. Nitekim İslam’da meşru kabul edilen savaş için cihad
kelimesi kullanıldığı gibi bu hareketleri istila ve sömürü savaşlarından ayırmak için de
özellikle fetih (açmak) tabiri kullanılmıştır.4
Müslüman Osmanlıların, Hıristiyan olan Bizans İmparatorluğuna karşı açtığı savaş, dinî
mahiyetli bir savaştır. Osmanlılar, cihad fikri ile hareket ettikleri için İslam dünyasından
büyük bir destek görmüşlerdir. İslamiyet’ten önce Türklerde “Alp” olarak anılan yiğit
ve kahraman savaşçılar, İslamiyet’teki cihad fikri ile bir sentez oluşturmuşlar ve bu
suretle, Gâzi Alpler ya da Alp Erenler adını almışlardı. Bunlar, “din ve vatan” için gayr-
ı müslimlerle cihad etmekte ve bunun sonucunda, toprak ve ganimet elde etmekteydiler.
2
Mustafa Fayda; “Fetih md.”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s. 467.
3
Halil İnalcık; “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Çev. İbrahim Kalın, Marife, Yıl 4, Sayı 2, Güz 2004, s. 313.
4
Ahmet Özel; “Cihad md.”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 530
5
5
Yunus Emre Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Dergisi, Sayı 382, Yıl 33, Şubat 1995, s. 117
6
Ahmet Uğur; Gül Bahçesi, Özener Matbaası, İstanbul 2001, s. 160.
7
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 117.
8
H. Çetin Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”,
Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 117.
9
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 117.
10
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed.
Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 75.
6
Avrupa içindeki fetihler Osmanlı devletinin güçlenmesini sağlamış, her şeyden önce,
Müslüman güç olarak Hıristiyan Avrupa’ya karşı savaş, Osmanlılara bir amaç duygusu,
birlik ve beraberlik sağlamıştır. Devletin enerjisinin tümü bu yönde kullanılmış ve
gelecek savaşlarda başarı kazanmak için devletin yönetimi sıkı tutularak, hazinenin dolu
olmasına dikkat edilmiştir.12
B. Cihad
Arapça’da “güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkanları
kullanmak” manasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslami literatürde “dini emirleri
öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten
sakındırmaya çalışmak, İslam’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek”
şeklinde kullanılmıştır. Fıkıh terimi olarak, daha çok Müslüman olmayanlarla savaş
anlamında kullanılırken, tasavvufta ise, nefsi emmareyi yenme çabası olarak
kullanılmıştır.13
Cihad, bir araya getirilen maddi ve manevi bütün kuvvetleri, yüksek gayeye ermek için,
iyi niyet ile Allah yolunda kullanmaktır.14 Cihad, hayatın gayesi olarak Allah’a kulluk
etmek, Allah ve Resulünün koyduğu ölçülerin fert ve toplum hayatına uygulanmasına
çalışmaktan İslam’ı diğer insanlara tebliğe, İslam ülkesini ve Müslümanları her türlü
tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda gerektiğinde savaşmaya kadar
kapsamlı bir anlam taşımakta; kalp, dil, el ve silah gibi beşeri aksiyonun ortaya
11
Fayda; agm., s. 469.
12
Oral Sander; Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yay., Ankara 1989, s.93.
13
Özel; “Cihad Md.”, s. 527, Cihad; “cehede” gayret etti, cihad-ı asgar; “küçük savaş” yani küffar-ı
hakisar ile harb ve kıtal; cihad-ı ekber; “büyük savaş”, yani riyazat ve mücahede-i nefsdir ki, nefsi
mağlup ve zebun eylemeye gayret etmekten ibarettir. Şinasi Tekin; “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihad
Kavramları Üzerine Düşünceler”, Tarih ve Toplum, Ocak 1993, Sayı 109, s. 10. Cihad; din uğruna
muharebe, neşr-i din ve ilâ-yı kelimetullah için saydır. Şemsettin Sami; Kamûs-i Türkî, Dersaadet 1317,
Çağrı yay. Cilt 1, s. 488.
14
Halim Sabit Şibay; “Cihad md.”, MEB. İslam Ansiklopedisi, Cilt 3, s. 164.
7
konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir. Normal şartlarda cihadın farz-ı kifaye,
umumi seferberliği gerektiren bir tehlike ve saldırı halinde ise farz-ı ayn olduğu
konusunda Müslüman hukukçular görüş birliği içindedirler. İslam hukukçularının
çoğunluğu, savaşın meşruiyet sebebinin düşmanın tecavüzü olduğunu, Müslümanlara
karşı savaşmayanlarla savaşmanın ve sadece Müslümanlığı benimsemediği için bir
insanı öldürmenin caiz olmadığını belirtmiştir. Serahsi’ye göre; “Cihaddan maksat
Müslümanların emniyet içinde olmaları, din ve dünya işlerini yürütmeye imkan
bulmalarıdır.”15
Cihad metodunu tespit etmek için, o an etkili olan şartlar tayin edilip, bu şartlar içinde
en etkili ve en uygun metoda karar verilir. Diğer bir ifadeyle İslam ümmeti cihad
ilkesini ve gereklerini yerine getirmekle sorumluyken, bu ilkenin metodunu ayırt etmek
ise strateji meselesidir. İslam ümmetinin hedefleri zulmü ve despotizmi ortadan
kaldırmak, insan hayatını korumak, Müslümanların hakimiyetini muhafaza etmek ve
İslam hukukunu onaylamaktır. Cihad ilkesi Müslümanların bu hedefleri onaylamalarını
ve elde etmelerini mecbur kılar.16
İbn Abbas, gayr-ı müslimlere karşı savaşın amacını şöyle açıklıyor: “Peygamber,
insanları İslam’a davet etmeden hiçbir zaman onlarla savaşmıyordu. Çünkü onlar,
Müslümanların niçin savaştıklarını bilmiyorlar. Onlar belki Müslümanların, onların
mallarını almak için savaştıklarını düşünüyorlar. Fakat onlar, Müslümanların imana
davet için savaştıklarını bilirlerse, belki kabul edip hak yoluna katılabilirler.”17
Kendilerine cihad açılan memlekete yaklaşınca veya muhasara edilince, dövüşmeye
başlamadan önce, düşmanın tevhide çağrılması, bu kabul edilmezse, itaat ve cizye teklif
edilmesi İslam’ın şartlarındandır. Bu teklifler yapılmadan dövüşmek haramdır.18
15
Özel; “Cihad md.”, s. 528-530.
16
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, Çev. Safiye Morçay Gülen, İslami Sosyal Bilimler Dergisi
3:1, s. 79
17
Albrecht Noth; Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta Kutsal Savaş ve Mücadele, Çev. İhsan Çatay, Yay.
Haz. Yaşar Selçuk, Özne Yay. İstanbul 1999, s. 20
18
Şibay; “Cihad md.”, s. 169, A. de Lamartine; Cihan Hakimiyeti, Haz. M.R. Uzmen, Tercüman Yay.
Cilt 3, s.865
8
İstila, sömürü ve tecavüz için yapılan savaşları tanımayan İslam dini, savaşa ancak
Müslümanların can ve mal güvenliğini sağlamak, hak ve hürriyetlerini korumak,
İslam’a ve İslam ülkelerine yönelik saldırıları önlemek amacıyla başvurulacağını hükme
bağlamış ve meşru gördüğü bu savaşı diğerlerinden ayırmak için ona Cihad adını
vermiştir.20 Kur’an’a göre ahdi bozmak, hıyanet, siyasette iki yüzlülük, arkadan vurmak
teşebbüsü ve el altından düşman ile anlaşmak, savaşın önemli sebeplerinden sayılır.21
Dinin güçlendirilmesi, müşriklerin hakimiyet altına alınması, kafirlerin belalarından
Müslümanların uzak tutulması asıl hedeflerdir.22
Savaşın amacı daha ziyade adaleti kabul ettirmek ve temin etmek, zulmü yok etmek ve
despotizmi ortadan kaldırmaktır. İslam’ın yayılması ve İslâmî kuralların ve hukukunun
uygulandığı bölgenin genişletilmesi Müslüman ümmetin bir vazifesi olduğu gibi İslam
devletinin de bir hedefidir. İslam devletinin zorunlu olarak yaptığı savaşlar şunlardır:
Osmanlı Devleti cihad görevi üzerine bina edilmiş ve bu görevini yüzyıllar boyunca
yerine getirmiştir. Cihad ve gazâ, yani İslami Kutsal Savaş, 17. yüzyılın sonuna kadar
Osmanlı Devleti’nin dinamik hareket ilkesi olarak devam etmiştir.24
19
Pierre Joseph Proudhon; “Savaş ve Barış”, Çev. Cüneyt Akala, Cogito, Sayı 3, 1995, s. 93-94.
20
Özel; “Cihad md.”, s. 531.
21
Şibay; “Cihad md.”, s. 166.
22
Noth; age., s. 25.
23
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, s. 77-79
9
Bütün devlet, hikmet-i vücudu olan “cihad-ı mukaddes” fikrine bağlı bulunuyordu.
Bizzat Padişah, her şeyden önce, kendisinin de bir “gâzi” olduğunu hiçbir vakit
unutmamıştır.25 Osmanlıların ilk ortaya çıkışlarından itibaren, bu siyasal geleneğin
başlıca unsuru, Hıristiyan komşularla cihad olmuş ve bu mücahede, Osmanlı Devleti
için can alıcı önemini hiç yitirmemiştir. 26
Savaş idaresi, fatih bir millet için en fazla dikkat çeken bir konudur. Buna rağmen barış
her zaman Osmanlıların prensibi olmuştur. Peygamberin insanı yaşatma üzerine
söylediği sözleri, bu anlayışı yerleştirmiştir. Hadis yorumcuları savaşın ancak Allah’ın
kelamını yaymak, iman taşımak ve milli felaketleri önlemek gayesiyle yapıldığı zaman
meşru olduğunu söylemektedirler. Bir kere savaş ilan edilirse her Müslüman asker
sayılırdı. Eğer devlet hazinesi savaş harcamalarını ödeyemeyecek duruma gelirse,
herkes ücret almaksızın savaşmak zorundaydı. Serveti olanlar hemen savaş masraflarına
katılmak mecburiyetindeydi. Esirlerin, kadınların, hastaların, çocukların, sakatların
hayatları dikkatle esirgenmeliydi. Kanuna göre esir edilen düşmanın sakat bırakılması,
burnunun, kulaklarının veya vücudunun herhangi bir yerinin kesilmesi yasaktı. 27
C. Gazâ ve Gazve
Gazve; düşmana kast eylemek, küffar ile ceng edip, kıtal eylemek anlamında
kullanılırken, gazâ; din uğruna olunan harp ve kazanılan galibiyet, din düşmanlarına
galip gelme şeklinde gazveye eş anlamlı kullanılmaktadır. Gazi; gazâ eden, düşmana
karşı harb etmeye giden, memleketi fetihle memalik-i İslâmiyye dairesine ithal eden
24
Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara, Cilt 1, s. 64,
Mehmet Maksudoğlu; Osmanlı Tarihi, Elif Yayınları, İstanbul 2003, s. 481
25
Paul Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, Çev. Ercümend Kuran, Tarih
Dergisi, 17-18 (1962-1963), s. 264.
26
Paul Wittek; Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, Çev. Fatmagül Berktay, Pencere Yayınları, İstanbul
2000, s. 11.
27
A. de Lamartine; age., Cilt 3, s. 865.
28
Albert Howe Lybyer; Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğunun Yönetimi, Çev.
Seçkin Cılızoğlu, Sarmal Yayınevi, İstanbul 2000. s. 26-27.
10
Tarihi süreç içersinde fetih hareketleri bütün Müslüman devletlerce devam ettirildi. 13.
yüzyılda bir yandan haçlılara öte yandan Moğollara karşı bir ölüm kalım savaşı veren
İslam memleketlerinde gazâ ruhu toplumları ayaklandırmakta idi. Bu gazâ heyecanı
Memluk sultanlığında ve Anadolu’da Türkmenler arasında doruğa çıktı. Gazi
beyliklerin birinde yazılmış olan Risaletü’l-İslam adlı esere göre gazâ; İslam’ın
emrettiği bir görev, kesin kurallara bağlanmış bir faaliyet alanı olarak ele alınmaktadır.
Genel olarak gâzi, ahiret için sevap kazanma amacıyla savaşan Müslüman olarak
tanımlanır. Burada gazânın dini-İslami- niteliği üzerinde durulmuştur. Gâzi için savaşta
elde edilen ganimet dini bir mükafattır.31
29
Şemsettin Sami; age., s. 488.
30
Ahmet Turan Yüksel; “Bazı Batılı Araştırmacılara Göre İlk İslam Fetihleri”, Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 1996, Sayı 6, s. 169.
31
Halil İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 77.
11
İslam’ın hamisi olarak “feth u ref-i âsâr-ı küfr ü zulüm” için savaşırdı, bu
tamamlanmamış İslam’ı yayma görevinin icrasıydı.32
Fatih Sultan Mehmet 1461’de Trabzon dağlarına yaya tırmanırken şöyle demişti; “bu
zahmetler Allah içindir. Elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmesek,
bize gazi demek layık olmazdı”. Osmanlı hükümdarları Orhan’dan itibaren “Sultanu’l-
Guzat ve’l-Mücahidin” unvanını benimsemişlerdir. Osmanlı gazilerini, Hulefa-i
Raşidin devrindeki ilk Arap fatihlerine benzetenler şüphesiz doğru bir kıyaslama
yapmaktadırlar. P. Wittek’in belirttiği gibi gazâ, Osmanlı Devletinin bir varlık sebebi
olmuştur. Menşeindeki uç gazi geleneği, onun bütün tarihine hakim olmuş, dış ve iç
politikada belirleyici olmuştur.33
Osmanlı Devleti 1300 dolaylarında Küçük Asya’daki Selçuklu Sultanlığı ile Bizans
İmparatorluğu arasındaki sınır boyunda kendisini “gazâ”ya yani Kutsal Savaşa adamış
küçük bir uç beyliği olarak ortaya çıktı. Başlangıçtaki bu gazi uç beyliği karakteri,
devletin 600 yıllık tarihsel varlığının çeşitli yönlerini; güttüğü dinamik fetih politikasını,
temel askeri yapısını, çok çeşitli dinsel, kültürel ve etnik unsurlarını bağrında toplamayı
başaran bir devlet görüntüsü içinde askeri sınıfın egemenliğini derinden etkiledi. Bu
değişik unsurların yarattığı toplum, daha önceki İslam devletlerinin geleneğini
izliyorduysa da en özgün çizgilerin bazıları doğrudan doğruya Osmanlıların kendi
eseriydi.34
32
Ahmet Asrar; Kânûni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi, Büyük Kitaplık, İstanbul
1972, s. 69-70.
33
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 74.
34
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Trc. Halil Berktay, Eren
Yayıncılık, İstanbul 2000, s.47.
12
gelip gazâ ideolojisi ve örgütlenmelerini tarihi bir faktör olarak hesaba katmama
modası, ileri tarihçilik gibi algılanmaktadır. Aslında mitoloji, efsane, tarihi yürüten
realitelerdir. İdeolojileri hesaba katmayan tarihçi, tarihi açıklamada yaya kalır.
Gazilerin din uğrunda savaşıp esir ve ganimet elde etmek için etrafında toplandıkları ilk
önder Alp unvanıyla anılıyordu. Gazâlara katılan dervişlere alp-eren deniliyordu.
Önemli bir başarı kazanmış atılgan, teşkilatçı ve bir tarikat şeyhiyle otoritesini
pekiştirmiş bir gazi lider ortaya çıkınca, alplar kendi gazi yoldaşlarıyla onun seferlerine
katılırlar ve fethedilen topraklar, gazi önder tarafından onlara yurt olarak
bölüştürülürdü.35
Risaletü’l-İslam adlı eski bir ilmihal kitabında gâzi olmanın şartları şu şekilde belirtilir;
1. Ana ve atanın razı olması 2. Üzerindeki “emanetleri” yerine getirmiş olmak (mesela
borçlarını ödemiş olmak) 3. Ailesinin geçimi için nafaka bırakmak 4. Gazâ sürecinde
gerekli geçimini sağlamış olmak (yolda eşkıyalığa sapabilir kaygısından) 5. İslam
hükümdarının gazâ için emretmiş olması, yani savaşın İslam topluluğunun hayrına bir
hareket olduğunu Emiru’l-Müminin’in onaylamış olması 6. Yoldaşına yardımcı olmalı,
dayanışma ve birlik içinde olmalı 7. Yolda kimseyi incitmeyecek (askerin geçtiği
güzergahta Müslüman halkın yağmalanması her dönemde idarecilerin baş ağrısı
olmuştur. Bunu önlemek için idam cezası bile uygulanırdı.) 8. Düşmanla çarpışma
halinde kaçmamalı, sonuna kadar dayanmalı. İslam bu yolda ölene şahadet, sağ kalana
gazilik mertebesi vaat eder. 9. Ganimet malına ihanet etmemeli, İslam kurallarına göre
ganimet malının bölüştürülmesinde çok dikkatli davranılması önemlidir. 10. Gâzinin
“niyeti” samimi olmalı, İslam dini ve Müslüman halk için savaştığını unutmamalı.
Gazâda “tama ve riya” olmamalı, hareketlerinde dini hayır düşüncesinden
uzaklaşmamalıdır. Gazâya sırf ganimet için gitmemeli.36
35
Halil İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Mayıs- Haziran –Temmuz 1999,
Sayı 7, s. 20-21.
36
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 77.
37
Halime Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 167.
13
Osmanlı fetihlerinde ve yayılmasında, gazâ ananesi ve kitle halinde göç önemli faktör
olmuştur. Fethedilen yerlerde Hıristiyan halk “zimmet” statüsünde yerlerinde bırakılıp
korumaya alınmıştır.39 İslami kutsal savaş, Osman’ı ve onun gibi bu uçta, gazâ
serhaddında savaşan alplar ve alp erenleri harekete geçiren “doyum” akınlarına anlam
kazandıran kutsal ideolojiydi.40 Bir gazi, bir akıncı ya da yağmacı değil, İslam’ın zaferi
için savaşan bir savaşçıydı.41 Kutsal savaş ideolojisi Osmanlı egemenliğine iki türlü
haklılık kazandırıyordu. Birincisi, sultanları dini bir görevi yerine getiren kişiler olarak
resmediyordu. İkincisi, sultanlara fethettikleri topraklarda hüküm sürmeleri yolunda
ilahi bir hak sağlıyordu.42
Özü, gayr-ı müslimlere karşı savaş olan geleneksel gazâ fikri, 15. ve 16. yüzyıllarda
Osmanlılar tarafından, doğuda Müslüman komşuları aleyhine yayılmayı haklı
gösterecek biçimde yeniden tanımlandı. Osmanlılar ne zaman, Anadolu beyliklerine,
sonra Akkoyunlulara, nihayet İran’daki Safevi sülalesine karşı harekete geçecek
oldularsa, bu Müslüman rakiplerini hep, Osmanlıların aslî görevleri olan Batı
Hıristiyanlığına karşı Kutsal Savaşı sürdürmelerine engel olmakla suçladılar. Şii
mezhebinde olan Safavilere karşı ayrıca, “rafizi”lere karşı savaş açılması için fetva
veren Osmanlı ulemasının da desteğini aldılar.43
Bir toplumu her yönüyle şekillendiren, ona dayanışım prensibini, tüm hareket ve
yaratıcılığını veren temel öge veya ögeleri tespit etmeden değişme noktalarını tanımak
38
Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 263.
39
Melek Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 125
40
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 68-69.
41
Metin Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”,
Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 13.
42
Colin İmber; “Erken Osmanlı Tarihinde İdealler ve Meşruiyet”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı
Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
2002, s. 145.
43
İnalcık; age., s. 56-57.
14
güçtür. Osmanlı tarihinde İslam ve gazâ prensibi böyle bir işlev görüyordu.44 Osmanlı
için gazâ ve yayılma, devlet, asker ve halk için kaçınılmaz bir hareket, yaşam ve denge
prensibi idi.45
Her kim ol Hak yolına kılsa gazâ / İrişür Hak’dan ana lütf u ‘atâ47
D. Uç Siyaseti
Osmanlılar, uç siyaseti ile devamlı batıya doğru ilerleyen, batıyı Kızılelma∗ yani hedef
olarak seçmiş, Anadolu’yu ise kendisine değişmez üs olarak benimsemiş bir millet
olarak tanımlanabilir.48
13. yüzyılda Orta Anadolu’da sıkışıp kalan ve İlhanlı hakimiyetini kabul eden
Selçuklulara karşı, onlara sözde bağlı Türkmen beylikleri, merkezi otoritesi zayıflayan
Bizans’ın içinde bulunduğu siyasi bunalımdan istifadeyle Batı Anadolu’da yoğun bir
faaliyete giriştiler. Batı uç kesimindeki beylikler içinde yavaş yavaş siyasi şartların ve
jeopolitik durumun kendisine sağladığı avantajlarla yükselmeye ve dikkat çekmeye
44
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 61.
45
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 64.
46
Celâl-zâde Mustafa; Tabakâtü'l-Memâlik ve Derecâtü'l-Mesâlik, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi,
Nadir Eserler Bölümü, No: 5997, v. 414b.
47
Sinan Çavuş; Tarih-i Feth-i Şikloş, Estergon ve İstol(n)i Belgrad or Süleyman-name, The Historical
Research Foundation İstanbul Research Center, v.2a.
∗
Zincirleme fetihler ve birbirini takip eden devletlerle daima batı istikametine akan Türk tarihinde,
Kızılelma'nın cihan hakimiyeti mefkûresinin (ülküsünün) adı olmuştur. Zaman zaman, bazı beldeler veya
saltanatlar için kullanılmış olsa bile, buraların fethini müteakip bu defa yeni beldeler için kullanılmaya
başlanmıştır. Türklerin, İslâmiyet'i kabul etmesinden sonra ise, İslâm dininin bütün Müslümanlara emri
olan İlâ-yı Kelimetullah, gaye ve hedef olarak Kızılelma'nın yerini almıştır. Selçuklu ve Osmanlıların
çeşitli dönemlerinde de rastlanan Kızılelma, artık müşahhas şeyleri (ülkeler, tahtlar, saltanatlar vs.)
sembolize etmeye başlamıştır. Nitekim, fetihten önce asker ve halk arasında Kızılelma, hazret-i
Peygamberin, fethini müjdelediği İstanbul için kullanılırken, İstanbul’un fethinden sonra, Viyana, Roma
gibi meşhur Hıristiyan şehirlerini ve bütün Firengistanı ifade etmeye başlamıştır.
48
Mehmet İpşirli; “Osmanlı’da İdari Geleneğin Teşekkülü ve Tatbikatı”, XV ve XVI. Asırları Türk Asrı
Yapan Değerler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1997, s.214-215.
15
Uçlarda, dinsel yaşamda, dervişler ve Orta Asya Türk gelenekleri hakimdi. Orada
savaşanlar kendilerini İslami gazâya adamış, kutsal ganimetle yaşayan uç gazileri idi;
dinsel yaşama heterodoks dervişler, genel abdal adıyla tanınmış Türkmen babaları yön
veriyordu.51 Akıncıların faaliyet gösterdikleri yerler, devletin fetih alanlarıydı.
Akıncılar, fethedilecek bölgeyi yaptıkları akınlarla bezdirmekte ve mukavemetini
kırmaktaydılar. Ordu ise, bu bölgeleri, daha sonra kolaylıkla fethetmekteydi.52
49
Feridun Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 17
50
Rossıtsa Gradeva; “Orta Balkanlar’da Osmanlı İdari Sistemi ve Taşra İdaresi (XV. Yüzyıl)”, Çev: M.
Faruk Çakır, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 917.
51
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 67.
52
Agah Sırrı Levend; Gazavat-nameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-namesi, TTK, Ankara 1956, s.
184, Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118-119.
53
İlhan Şahin; “Osmanlıların Balkanları İskan Politikası”, Avrupa’ya İlk Adım Uluslararası
Sempozyum, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2001, s. 66.
54
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
55
İnalcık; age., s. 49-50.
16
Osmanlı ordusunun en aktif unsuru olan sınır beyliklerine kumanda eden uç beyleri
1360-1453 döneminde devletin iç ve dış siyasetinde çok önemli bir rol oynadılar.
Uçlardaki kuvvetler belirli ailelerin ırsî yönetimi altında örgütlenmişti. Aşağı Tuna ve
Eflak’a yönelen sağ kolda bir uç beyi, Makedonya’ya yönelen sol kolda bir başka uç
beyi, orta kolda ise Sofya ve Belgrad’ı hizalayan bir beylerbeyi yer alıyordu. Fetihler
ilerledikçe, her uç beyinin kesimindeki sınır çizgisi de giderek daha öne, (sağ kolda)
Balkan sıradağlarından Tuna’ya, (sol kolda) Trakya’dan Makedonya’ya, ve sonra
Arnavutluk ile Bosna’ya, (ortada) Filibe’den Sofya ve Niş’e kaydırılıyordu.57
E. İ’lâ-yı Kelimetullah
İslam fetihlerinin esas gayesi i’lâ-yı kelimetullahtır. Nitekim Hz. Peygambere “Allah
yolunda olan kimdir? Ganimet kazanmak için harp eden mi, cesaretiyle şöhret kazanma
amacında olan mı, yoksa kabilesiyle dayanışma içinde olduğunu göstermek isteyen
mi?” diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “ Hiç biri değildir. Sadece Allah’ın adını
56
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 16.
57
İnalcık; age., s.49.
58
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118.
17
yüceltmek için savaşan kimse Allah yolundadır.” ( Buhari, İlim 45, Cihad 15, Tevhid
28) İslam fütuhat tarihinde önemli bir yere sahip olan Osmanlılara Oğuz Destanında
hedef gösterilen “büyük nehirlere ve büyük denizlere varma” şeklindeki kızılelma, bu
milletin Müslüman olmasından sonra yeni bir şekle bürünmüş ve i’lâ-yı kelimetullah
şeklini almıştır.59
Köken itibariyle düşünce bilimi anlamına gelen ideoloji, kendisine değişik kesimler
tarafından yüklenilen çeşitli anlamlar nedeniyle üzerinde fikir birliğine varılması zor
görünen bir kelimedir. İdeolojiler, toplumlardaki önemli yapısal değişimler sonrasında
aydınların ortaya attıkları kalkınma önerileri ve yeni durumlara uygun konumlanma
arayışları olarak ortaya çıkarlar. Osmanlı resmi ideolojisi sadece merkezdekilerin
çevredekileri baskı altına almak üzere özellikle oluşturulmuş bir ideoloji olmadığı gibi,
belli bir kişi veya kadro tarafından böyle bir amaca yönelik olarak, felsefi bir arka plan
temelinde, bir defada teorik çerçevesi çizilmiş bir ideoloji de değildi. İç ve dış şartların
etkisiyle zaman içinde oluştu. Ama yine de “kutsal devlet”i, “devlet-i ebed-müddet”
yapmaya ve korumaya yönelik, hatta sebepleri ne olursa olsun, bazen bu amacı için
Osmanlı hanedanının kendi mensuplarına karşı bile acımasız olabilen, “nizâm-ı âlem”
diye kavramsallaştırdığı iç düzeni için, kendi çocuklarını bile feda edebilen bir
ideolojiydi. Osmanlı resmi ideolojisinin, o zamana kadar gelen hiçbir İslam devletinde
olmadığı kadar sistematize ve kurumlaşmış olduğunu da söylemek gerekir. Devletin
59
Fayda; “Fetih md.”, s. 469.
60
İpşirli, “Osmanlı’da İdari Geleneğin Teşekkülü ve Tatbikatı”, s. 215.
18
Osmanlı tarihçileri arasında önemli bir yere sahip olan Kemal Paşa-zâde, Osmanlı
hanedanının üstünlüğünün sebeplerini üç başlık halinde toplar:
Yine Kemal Paşa-zâde’ye göre Osmanlı Padişahları, bir Müslüman tebaanın padişahı
olarak, İslam’ın bilhassa Ehl-i Sünnet akidesinin koruyucusudurlar. Osmanlı sınırları,
Diyar-ı İslam sınırıdır. Bu Padişahlara karşı gelenler, isterse aynı hanedandan olsun,
düşman gibi muamele görürler.64
Osmanlı resmi ideolojisinin bel kemiğini İslam teşkil eder. Safevi devleti Şiilikten nasıl
bir siyasal ideoloji çıkarmışsa, Osmanlı Devleti de ehl-i sünnet inançlarından mukabil
61
Ahmet Yaşar Ocak; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”, Doğu-Batı, Yıl 7,
Sayı 29, Ag-Ey-Ek-2, 2004, s. 77-78.
62
Oruç Beğ; “Oruç Beğ Tarihi”, Haz. N. Atsız Çiftçioğlu, Tercüman 1001 Temel Eser, 1972, s. 18.
63
İbn Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman, Haz. Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1970, s. 16-22.
64
Ahmet Uğur; “Kemal Paşa-zade’nin VIII. Ve IX. Defterleri Ve Bu Defterler Işığında Yazarın
Tarihçiliği”, VIII. Türk Tarih Kongresi II. Ciltten ayrı basım, TTK, Ankara 1981, s. 1018.
19
bir siyaset ideolojisi oluşturmuş, İran’ın ideolojisini Rafizilik” olarak tavsif ve mahkum
etmiştir. Osmanlı resmi ideolojisinin İslam’la sıkı münasebetinin diplomatik belgelerde
pek çok göstergesi vardır. Mesela Osmanlı sultanlarının kullandıkları “el-müeyyed min
ındillah” (Allah tarafından desteklenmiş) unvanı en tipik göstergelerden sadece biridir.
Bu göstergelerin en açıkta olanlarından biri de bilindiği gibi sultanların daima öne
çıkarmaktan çok hoşlandıkları “Sultanu’l-guzât ve’l-mücahidin” (gâzilerin ve
mücahidlerin sultanı) unvanı veya “İ’lây-ı Kelimetullah” veya “İ’lây-ı Kelimetullahi’l-
Ulyâ” (Allah’ın yüce adını yüceltmek) kavramında olduğu üzere, güçlü bir Allah
yolunda cihad ve gazâ ideolojisi vurgusudur.65
Osmanlı Devletini kurmuş olan hanedanın menşei ve Osmanlıların küçük bir beylik
iken büyük bir devlet haline nasıl geldiği sorusu, tarihçiler arasında bir muamma gibi
tazeliğini korumaya devam etmektedir.67 Osmanlıların bu güce ulaşmalarında gizemli
ve anlaşılmaz bir şeyler var gibidir. Osmanlıların yerine, sayısız barbarlardan oluşmuş
bir göçebe aşiret, ikinci bir Atilla istilası, Akdeniz’in doğu topraklarını ele geçirmiş ve
fethettiği yerleri yönetmek için buralara yerleşmiş olsaydı, nedenler ve sonuçlar ortada
olurdu. Oysa, Batıdaki çağdaşlarının hepsinden daha örgütlü ve disiplinli olan bu ulus,
insanların yaşamlarında bir anda büyük rol oynamaya başladı.68 Bunu anlayabilmek için
beyliğin ortaya çıkışına kadar olan geçmişine ait bilgilere bakmak gerekir.
Osmanlı Devleti varlığını, her şeyden önce Orta Asyalı bir Türk kavminin göçünün
yarattığı duruma borçluydu. Bu 10. yüzyıldan başlayarak 13. yüzyıla ve belki de daha
sonraya kadar devam eden Oğuz göçüdür. Bahis konusu göç, ikisi de batıya götüren iki
yol boyunca cereyan etti: Biri Oğuzları güney Rusya üzerinden aşağı Tuna ve hatta
65
Ocak; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”, s. 78-79.
66
Maksudoğlu; age., s.18.
67
Wittek, age., s. 12, Ahmet Şimşirgil; “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve
Gaziler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 99.
68
Lybyer; age., s.19.
20
Yarım yüzyıl içinde Tuna’dan Fırat’a kadar uzayan ve bir büyük devlet haline gelen
Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini üç temel etken belirledi. Bir; demografik devrim,
oğuzların yani Türkmenlerin Anadolu’ya sürekli yoğun göçleri, iki; Türk-İslam gazâ
hareketinin yeni bir evrim kazanması ve üç; Türkiye’nin dünya ticaret yolları üzerinde
önemini korumuş olması. İki safhadan oluşan Oğuzların batıya büyük göçlerinden
birincisi, Türkmenlerin Selçuklular önderliğinde 1020’lerden başlayarak Azerbaycan’ı
istila etmeleri ve Anadolu’ya akınları ve nihayet Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın
1071’de Malazgirt zaferiyle Bizans Anadolu’sunu istilaya açmasıdır. İkinci büyük göç,
1220’lerden sonra doğudan gelen yıkıcı, acımasız Moğol istilası sonucu Türkmenlerin
Orta Asya’dan ve yoğun yerleşme merkezleri olan Azerbaycan’dan Anadolu’ya
göçleridir.70
Osman Gazinin babası Ertuğrul Gazi, Oğuzların Kayı boyuna ait bir aşiretin başkanıdır.
Oğuzların önemli bir kolu olan Kayılar, Selçuklular zamanında genel Oğuz
hareketlerine katılarak, doğudan batıya doğru gelmişlerdir. Muhtelif yerlere dağılan bu
69
Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 257-258.
70
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 66.
71
Aşıkpaşazade; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada),
İstanbul 1947, s. 92-93, Oruç Beğ; age., s. 19.
72
Ahmedî; Tevârih-i Âl-i Osman”, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada),
İstanbul 1947, s. 8.
73
Şükrullah; Behçetü’t-Tevârih, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada), İstanbul
1947, s. 51-52.
74
Nişancı Mehmet Paşa; Osmanlı Sultanları Tarihi, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947, s. 343.
21
Kayılardan küçük bir kısmı önce Ertuğrul’un sonrada Osman’ın liderliğinde, yeni bir
siyasi teşekkülün çekirdeğini oluşturmuşlardır.75 Gibbons, “Osman ve aşireti Söğüd’e
gelip yerleştikleri zaman müşrik idiler”76 diye tarihi gerçekliğe uymayan bir bilgi
vermektedir.
Türkmen toplumu içinde ata binen, silah kullanan, yiğitler ve alplar, kızıl börkle
kalanlardan ayırt ediliyor, bu sosyal farklılaşma sonucu gazi liderlerin hizmetine giren
profesyonel asker niteliğini kazanıyordu. Toplumda bu değişimin ideolojik yönü, Uç
bölgesinde İslami gazâydı. Gazilerin, doyum ve düşmanları esir almak için akınlar
düzenlemek, sonra o bölgede egemenliği kurup yerli reayayı vergiye bağlayıp, o bölgeyi
Darü’l-İslam haline getirmek başlıca hedefleriydi. Bu hedeflerin gerçekleşmesinde
önemli rol oynayan grupların başında ahiler geliyordu.80
Bu mistik teşkilat, geniş halk kütleleri üzerinde, sosyal düzenlerin kurulmasında büyük
pay sahibiydi. Bu dervişler, fütuhatı başarmak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilatlı
ve imanlı asker temin etmekle kalmadılar. Dini ve sosyal fikirler propagandasıyla da,
75
M. Fuad Köprülü; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Başnur Matbaası, 2. Basım, Ankara 1972,
s.124-129.
76
Herbert Adams Gibbons; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Çev. Ragıp Hulusi, Aktaran Hüseyin
Dağ, 21. Yüzyıl Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1998, s. 21. (Halbuki bu verdiği bilginin, yine kendi eserinde
doğru olmadığını gösteren, birçok bilgiler vardır. Buna örnek olarak Ertuğrul’un, Sultan Alaaddin’in
adamlarına zor anda yardımlarına giderken arkadaşlarına söylediği şu beyiti verebiliriz. Bin hac ederse
bulmaya kişi ol sevabı kim / Vaktinde çaresizden ede def-i ıztırar. Gibbons; age., s. 18.)
77
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 7.
78
Aşıkpaşazade; age., s. 93-94.
79
Asrar; age., s. 24-25.
80
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, s. 22.
22
halk kütleleri arasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçtiler. O memleketin sosyal
bünyesinde ve siyasi kuruluşunda büyük yenilikler yapmak için müsait kaynaşmayı
oluşturup, temsil ve fütuhat işlerini kolaylaştırdılar.81
1324 yılında Osman Bey vefat edince yerine oğlu Orhan Bey Osmanlı tahtına çıktı.
Orhan Bey, 1326 yılında Bursa’yı, uzun süren kuşatmanın ardından ele geçirdi ve
burayı devletin yeni merkezi yaptı. Orhan Bey'in komutanlarından Akçakoca ve
Karamürsel ise İstanbul kıyılarına kadar akınlarda bulunuyorlardı. Bu fetih ve
akınlardan tehlikenin farkına varan Bizans İmparatoru Andranikos, büyük bir ordu
hazırladı. İki taraf arasında Maltepe (Palekanon)’da yapılan savaşı Osmanlılar kazandı
(1329).84 Bu zafer, İznik ve İzmit’in ele geçirilmesini kolaylaştırdı. Karasi Beyliğinde
başlayan taht mücadelelerinden istifade eden Orhan Bey, Balıkesir ve civarını
topraklarına katarak, ileride gerçekleşecek olan Rumeli fetihleri için mühim bir mevkie
sahip oldu.85 Böylece Karasi Beyliğinin deniz gücü ile tecrübeli denizci Hacı İl Bey ve
Evrenos Bey gibi değerli komutanlar Osmanlıların emrine girdiler.86
81
Ömer Lütfi Barkan; Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 2, 1974,
s. 283.
82
Müneccimbaşı Ahmet Dede; Müneccimbaşı Tarihi, (Çev. İsmail Erünsal), Tercüman 1001 Temel Eser,
Cilt 2, s, 63-64, İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, s. 18.
83
Stanford Shaw; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları,
İstanbul 1994, s. 36.
84
Robert Mantran; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Çev. Server Tanilli, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s.
24.
85
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 6.
86
Bkz. Hoca Sadettin Efendi; Tacü’t-Tevarih, (Haz. İsmet Parmaksızoğlu), Kültür Bakanlığı, Ankara
1999, Cilt 1, s. 78-82.
23
Süleyman Paşa, Gelibolu'nun ardından Tekirdağ’a kadar olan bölgeleri de ele geçirerek
buralara Anadolu'dan getirilen Türkmenleri yerleştirdi. Böylece Rumeli'de de
Türkleşme ve İslamlaşma hareketi başladı.89 Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra
Rumeli'deki fetihler için Orhan Bey, oğlu Murat Beyi görevlendirdi (1359). Ancak
1362'de babası Orhan Bey'in de ölümü üzerine Murat Bey, Bursa'ya döndü ve
Osmanlıların 3. hükümdarı olarak tahta çıktı (1362).
Hüdavendigar Gazi lakabı ile ün salan I. Sultan Murat’ın ilk işi, ordusu ile yürüyüp
Ankara Kalesi'ni, zorbaların elinden almak oldu.92 Daha sonra Trakya’ya geçen Murat
87
Müneccimbaşı; age., s.93-95, Shaw; age., s. 37-38, Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s.
74.
88
İnalcık; age., s. 47.
89
Mehmed Neşri; Kitab-ı Cihan-Nümâ, Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen, TTK, Ankara 1995,
s. 181.
90
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s.23.
91
M. Tayyib Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve
Kasabaları”, Belleten, Ankara 1956, Cilt 20, s. 247-248.
92
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 6.
24
Han, ağabeyi Süleyman Paşanın başlattığı Rumeli fütuhatını büyük bir siyasi deha ile
kısa zamanda geliştirdi. 1362'de Edirne'yi fethederek devlet merkezini buraya taşıdı.
Anadolu'daki Türkmen aşiretlerini, fethettiği bölgelere yerleştirerek bölgede Türk
nüfusunun çoğunluğu ele geçirmesini sağladı.93
Gerek Türk, gerekse Balkan devletlerinin tarihinde son derece önemli yeri olan bu
savaştan sonra Osmanlı egemenliği kesin olarak Balkanlarda yerleşti. I. Murat, Balkan
devletlerini ve mahalli senyörleri vassal haline getirerek, vassal devletlerden oluşan
büyük bir devlet kurdu.97
93
Oruç Beğ; age., s. 41, İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1998, Cilt 1, s. 162-166.
94
Müneccimbaşı; age. s. 106-109, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 123-127. (Lala Şahin Paşa, Hacı
İlbeyi bu başarısından dolayı kıskanarak, zehirletmiştir. s. 127), Shaw; age., s. 43.
95
Mehmed Neşri; age., s. 221-235.
96
Bkz. Aşıkpaşazade; age., s.133-134. Mustafa Nuri Paşa; age., s. 9, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 255.
97
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 127.
25
Yıldırım Bayezid' in 1395'de İstanbul' u ikinci defa muhasarası yeni bir haçlı ordusunun
hareketine yol açtı. Bütün Avrupa milletlerinden meydana gelen haçlılar, Osmanlılara
ait Niğbolu kalesini kuşattılar. Balkanlarda Türk tehdidine karşı Macar kralı
Sigismund’un çağrısına başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin şövalyeleri ve
98
Ahmedî; age., s. 21, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 9.
99
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s.116.
100
Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 347, Şükrullah; age., s. 56, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 195-
197, Shaw; age., s. 58.
26
Venedik katıldı. Bu Haçlı ittifakı 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu’da Osmanlı ordusu
tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı.101 Niğbolu önlerinde kazanılan bu büyük zafer,
Osmanlı gücünün Balkanlarda kat’i olarak yerleşmiş olduğunun ve atılamayacaklarını
gösterdiği gibi, Yıldırım Bayezid’e de bütün tebaası, hatta Mısır’daki hilafet merkezi ve
İslam dünyasında büyük şöhret kazandırdı.102
Timur’a karşı harekete geçen Bayezid, Ankara yakınlarına geldi. İki taraf 28 Temmuz
1402’de Ankara yakınlarında Çubuk ovasında karşı karşıya geldi. Timur’un orduları
sayıca daha üstündü ve ordudaki fillerden de savaşta çok istifade eden Timur, Bayezid’i
ağır bir hezimete uğrattı.105 Bütün çabalara rağmen esir olmaktan kurtulamayan
Yıldırım, Timur'un yanında demir bir kafes içinde Batı Anadolu'yu dolaşmış ve esirliğin
manevi acılarına dayanamayarak 14 Şaban 805 (9 Mart 1403)'de Akşehir'de ölmüştür.106
Ankara savaşı özellikle neticeleri itibarıyla Osmanlı Devleti için bir dönüm noktası
oldu. Bayezid’in kurduğu merkezi devlet çökerek, Anadolu birliği bozuldu. Beyler, eski
statülerini kazanıp yeniden beyliklerinin başına geçtiler. Böylece Anadolu’da I.Murat
devri başlarındaki duruma dönülmüş oldu.107
101
Aşıkpaşazade; age., s. 136-137, Şükrullah; age., s. 57, Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 128.
102
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s.29.
103
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 301-302.
104
Müneccimbaşı; age., s. 143-144.
105
Aşıkpaşazade; age., s. 142-144, Oruç Beğ; age., s.59-61, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 11.
106
Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 347, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 320.
107
Asrar; age., s. 28.
27
Ankara savaşından sonra Timur'un uyguladığı bir siyasetin sonucu olarak, Osmanlı
tarihinde, kardeşlerin saltanat mücadelesi verdikleri ve 1413 yılına kadar devam eden
karışıklıklar dönemi diyebileceğimiz "Fetret Devri", ortaya çıktı.
Asıl gayesi, güçlü bir Osmanlı Devleti yerine, kendisine bağlı ve onun yüksek
hâkimiyetini tanıyan parçalanmış bir coğrafya oluşturmak isteyen Timur, bu gayesine
ulaşmak için gerekli adımları attı. Yıldırım Bâyezid tarafından kurulmaya çalışılan
Anadolu birliğini bozdu.108 Bu amaçla Anadolu beylerine ait yerleri, Osmanlılardan alıp
tekrar eski sahiplerine verdi. Geriye kalan Osmanlı ülkesini de Bâyezid'in dört oğlu
arasında paylaştırdı Edirne'de bulunan Emir Süleyman'a Rumeli'deki yerleri verip
kendisine tabi olduğunu ifade eden hükümdarlık alâmeti olarak kemer, külah ve hil'at
gönderdi. Diğer şehzadelerden Isa Çelebi Balıkesir ve Bursa'da, Mehmet Çelebi
Amasya'da, Musa Çelebi ise İsa Çelebi’yi Bursa'dan çekilmeye mecbur ederek Bursa'da
Timur'un al damgasıyla hükümdar olmuşlardı.109
Timur’un geri gittiği haberi duyulunca Çelebi Mehmet, Amasya’dan çıkıp Bolu
Dağlarına gidip gelişmelerin takipçisi oldu. Tahta geçmek için kardeşleriyle uzun
108
Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 292.
109
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 327.
110
Oruç Beğ; age., s. 64, Shaw; age., s. 64-65.
111
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 327.
28
soluklu bir mücadele içine girmek zorunda kaldı. İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Süleyman
Çelebi ile yaptığı savaşları kazanarak 1413 yılında Osmanlı tahtına oturdu. Osmanlı
tarihi içinde en tehlikeli ve ses getiren ayaklanmalardan biri olan Şeyh Bedreddin
ayaklanmasını bastırdı. Anadolu ve Rumeli’de olan Osmanlı coğrafyası üzerinde birliği
yeniden sağladı.112
Osmanlı Devletinin bu fetret devrini atlatıp, daha güçlü olarak yeniden doğmasını şu
sebeplere bağlamak mümkündür: Bizans ve Macar İmparatorluğu Osmanlılara karşı
fırsattan istifade edip, zamanında bir darbe indirip yok etmek gibi bir teşebbüste
bulunmadılar. Osmanlılar, çağdaşı diğer milletlerden, dini, askeri ve ahlaki durum
bakımından üstündü. I. Mehmet, iç karışıklıkları önlemiş ve komşu Hıristiyan
devletleriyle barışçı bir siyaset takip etmiştir. Bunların yanında, genellikle Osmanlıların
Hıristiyan tebaalarına karşı müsamahakar fetih politikası, Osmanlı Devletinin
yaşamasında büyük rol oynadı.
II. Murat, babasının 1421'de vefatı üzerine 23 Cemaziyelahir 824 (25 Haziran 1421)'de
Bursa'da tahta çıktı.113 Murat Han'ın ilk yılları isyanları bastırmakla geçti.114 II. Murat,
fetih hareketlerine devam ederek Mart 1430'da Venediklilerden Selanik kalesini
zabtetti. Fetihten sonra yeni muhacirlerle iskan edilen şehir, çok geçmeden bir Türk-
Müslüman şehri hüviyetini aldı.115
Hırvat, Fransız, Alman ve Venediklilerin katıldığı bir büyük haçlı ordusunu Varna' da
ağır bir yenilgiye uğrattı.117 Varna mağlubiyetinin lekesini silmek isteyen Jan Hunyad,
25 bin Macar kuvvetinden başka Eflak, Bohemya, Polonya ve Almanlardan topladığı 90
bin kişilik ordu ile Osmanlı topraklarına hücum etti. II. Murat, 1448'de Kosova'da
haçlıları ikinci defa bozguna uğratarak Osmanlıların bu topraklardan atılamayacağını
gösterdi.118 Sultan Murat, 47 yaşında iken 1 Muharrem 855 (3 Şubat 1451) günü vefat
etti.119
II. Murat’ın hükümdarlığı sonunda Osmanlı Devleti, 1402’deki durumunu yeniden elde
etti. Onun zamanında Bizans ve Mora Osmanlının üstünlüğünü kabul etti. Selanik’in
fethinden sonra Venedik, Osmanlılarla iyi ilişkiler kurma yoluna gitti. Ragusa da
Venediklilerin yolundan giderek Osmanlılarla bir anlaşma yaptı. Sırbistan boyun
eğerken, Macaristan ve Eflak sarılıp, iyice sıkıştırıldı.
Fatih ilk olarak, hükümdar değişikliğini fırsat bilerek ve civar beylikleri de kışkırtarak
Osmanlı ülkesine tecavüzde bulunan Karamanoğlu İbrahim Bey üzerine yürüdü.
Yapılan seferle Konya’ya kadar Karamanlılara ait topraklar ele geçirildi ve aracıların
araya girmesi üzerine anlaşma yapılarak İstanbul’a dönüldü.121
Bununla beraber 21 yaşında tahta oturan genç Hakan, daha ilk günlerde devleti ve
ordusunu daha büyük hamleler yapacak bir kudrete ulaştırdı. Şehzadeliğinden beri biran
önce İstanbul'u fethetmek ve Hazret-i Peygamberin müjdesine mazhar olmak istiyordu.
Bu gaye ile askeri tarihin kaydettiği en büyük ateşli silahlar ve toplar ile ordusunu
117
Bkz. Aşıkpaşazade; age., s. 184-185, Oruç Beğ; age., s. 92-97.
118
Bkz. Oruç Beğ; age., s. 99-105, Aşıkpaşazade; age., s. 186-187, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 446-450.
119
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 43.
120
Shaw; age., s. 89.
121
Bkz. Selahattin Tansel; Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri
Faaliyeti”, TTK, Ankara 1999, s. 35-37.
30
dayanılmaz bir kudret haline getirdi. Ana gayesi cihad yoluyla bir cihan devleti haline
gelmek olan Fatih’e göre, Bizans İmparatorluğu, bir şehir devleti haline düşmesine
rağmen, stratejik vaziyeti bakımından Osmanlı iktidarı için müstakil bir tehlike teşkil
ediyor ve bu engeli muhakkak ortadan kaldırmak lazım geliyordu.122
Sultan Fatih, bir yıl kadar yoğun bir şekilde fetih için hazırlıklarda bulundu ve önce
Anadolu hisarının karşısına Rumeli hisarını inşa ettirdi. 40 gün veya dört ay gibi bir
sürede bitirildi.123 Bizans’a yardım gönderebilecek Macaristan ve Venedik gibi
devletlerle de eski antlaşmalar yenilendi. Kuşatma 6 Nisan-29 Mayıs tarihleri arasında
54 gün sürdü. Fatih Sultan Mehmet, üstün bir taktikle Osmanlı donanmasının Galata
sırtlarından Haliç’e indirilmesi emrini verdi.124 Böylece İstanbul, hem karadan hem
denizden bombardımana maruz kaldı. Fatih, Zaganos Paşanın da teşviki ile 26/27 Mayıs
tarihlerinde kentte kesin hücum emrini verdi. İslam hukukuna göre yapılan teslim ol
çağrısına uyulmaması üzerine 29 Mayıs Salı günü kent üç taraftan sarılmak suretiyle
fethedildi. Fethin ilk günü kente giren Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’ya giderek
burayı camiye çevirdikten sonra İstanbul’u da başkent olarak ilan etti. Sultan savaş
yoluyla alınan şehrin yağmasının durdurulması ve kentin yeniden iskanı ve onarılması
emrini verdi.125 Böylece 11 Mayıs 330’da İstanbul’un Roma İmparatorluğunun başkenti
ilan edilmesiyle başlayan Bizans İmparatorluğu, başkentin 29 Mayıs 1453’te Fatih
Sultan Mehmet tarafından fethedilmesiyle son buluyordu. Bizans’ın yaşamı, İstanbul’un
Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle noktalanırken, Anadolu tamamıyla bir Türk
yurdu haline geliyor ve Osmanlı Devletinin kuruluş dönemi tamamlanıyordu.126
Yeni başkent İstanbul, Fatih Sultan Mehmet’in cihan devleti tutkusunun simgesi haline
geldi. Saltanatı boyunca Sultan Mehmet, İstanbul’u büyük Roma imparatorları
zamanında olduğu gibi siyasi ve dini bir metropol haline getirmek için elinden geleni
122
Asrar; age., s. 33.
123
Tursun Bey; Tarih-i Ebu’l-Feth, Haz. Ahmet Tezbaşar, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 44., Oruç Beğ;
age., s. 107, Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 351, Müneccimbaşı; age., s. 256.
124
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 479.
125
Tursun Bey; age. s. 47-56, Aşıkpaşazade; age., s. 192, Mehmed Neşri; age., Cilt 2, s. 709, Nişancı
Mehmet Paşa; age., s. 352, Yaşar Yücel; Ali Sevim; Klasik Dönemin Üç Hükümdarı, Fatih, Yavuz,
Kânûni, TTK, Ankara 1991, s.24.
126
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” s. 131.
31
yaptı. Kayser ve “iki kıta ile iki denizin hakimi” (Sultanu’l-Berreyn ve Hakanu’l-
Bahreyn) unvanlarını benimsedi.127
Ortaçağı kapatan ve yeniçağı açan İstanbul’un fethi dünya tarihi üzerine büyük tesirler
bıraktı. Müslüman dünyasında yarattığı büyük memnuniyet yanında Hıristiyan
ülkelerinde de hayli üzüntüye sebep oldu.128
Fatih Sultan Mehmet bundan sonra, Osmanlı Devletini bir Cihan Devleti haline getirme
ve İslamiyet'i bütün dünyaya yayma mücadelesine girişti. Nitekim bu gaye ile Fatih,
kısa zamanda Anadolu'da İsfediyar, Trabzon, Karaman ve Akkoyunlu memleketlerini
ilhak etti. Dulkadir beyliği ile Kırım hanlığını tabiiyeti altına aldı. Yunanistan,
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan (Belgrad hariç), Eflak Boğdan ve sair ülkeleri
fethetti. Birçok krallık, imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırıldı.129
Gerçekleştirdiği fetihlerle Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı Devletini Tuna ile Fırat
arasında kesintisiz uzanan bir arazi bloğuna kavuşturmak suretiyle, I. Bayezid’in
ülkesini bu sefer çok daha sağlam temeller üzerinde yeniden kurmuş oldu.
31 yıl saltanat süren Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481'de vefat etti ve öldüğünde 50
yaşında idi. Naşı, adına yaptırdığı camini bahçesine defnedildi ve sonra üzerine türbe
yapıldı.130
Sultan Bayezid, babası Fatih Sultan Mehmet'in ölümü üzerine, 21 Rabiulevvel 886 (20
Mayıs 1481)'de tahta geçti.131 Ancak Bayezid, kardeşi Cem Sultan'ın muhalefeti ile
karşılaştı. Cem, Bayezid tarafından Ayas Paşa komutasında üzerine gönderilen
kuvvetleri yenerek Bursa'yı aldı. Şehre girerek adına para kestirip hutbe okuttu ve
böylece hükümdarlığını ilan etti.132 Osmanlı Devletinin bölünmesini kabul etmeyen
Sultan Bayezid, büyük bir ordu ile Cem Sultan’ın üzerine yürüdü. 22 Rabiulahir 886 (20
127
İnalcık; age., s. 54.
128
Asrar; age., s. 32.
129
Bkz. Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 353-355, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 44-51.
130
Tursun Bey; age., s. 159-163, Tansel; age., s. 340.
131
Oruç Beğ; age., 129.
132
Bkz. İbn Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman VIII. Defter, Haz. Ahmet Uğur, TTK, Ankara 1997, s. 10-11,
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 163.
32
Haziran 1481)’de yapılan Yenişehir savaşını kazanan Bayezid, duruma hakim oldu.133
Fakat bu kesin zafer Cem problemini sona erdirmedi. Tersine olarak bu iş, doğu ve batı
devletlerinin en çok ilgilendikleri bir problem halini aldı ve devlet, bu yüzden daimi bir
tehdit altına girdi. Çünkü Papa, Cem vasıtasıyla Avrupa'da Osmanlılara karşı büyük bir
ittifak kurabilmek için faaliyete girmişti. Ona göre Osmanlı Devletinin yıkılması için en
müsait vakit gelmişti. Ancak Doğudaki ticaretlerini düşünen Venedikliler, bunun tatbik
edilmesini önlediler ve İstanbul’a elçi göndererek Sultan Bayezid ile anlaşma
imzaladılar.134 Cem’in serüveni Konya, Mısır, Mekke, Rodos ve Fransa ülke ve
şehirlerini kapsadı. Sonunda 1495 yılındaki ölümüyle problem bitmiş oldu.135
Cem Sultan olayından dolayı çok rahat hareket edememesine rağmen Sultan Bayezid,
fetihlere de devam etmekteydi. Boğdan voyvodasının yıllık vergisini ödememesi ve
aleyhte faaliyetleri üzerine 1484 yılında sefere çıkan Bayezid, 15 Temmuz' da Kili ve
11 Ağustos'ta Akkerman kalesini fethetti.136 Venediklilerin Mora üzerine tecavüzi
hareketlerde bulunması üzerine Sultan, 1499'da Mora seferine çıktı. Karadan ve
denizden yapılan şiddetli savaş sonunda İnebahtı, daha sonra 13 Muharrem 906 (9
Ağustos 1500)'de Modon ve 16 Ağustos’ta Koron Venediklilerden alındı.137
Bayezid, batıda daha önemli fetihlere başlama noktasında iken, doğuda büyük bir
tehlike ile karşı karşıya kaldı. Bu sebepten dolayı, zamanını Safevi hükümdarı Şah
İsmail'in türlü entrikalarını karşılamaya hasretti. Memluklularla birlikte onlara karşı da
askeri tedbir aldı. Fakat bilhassa onunla bir ihtilafa düşmemeye çalıştı. Çünkü
Anadolu'da kalabalık bir halk kütlesi, Şah İsmail tarafını tutuyordu. Nitekim 1511'de
patlak veren Şah Kulu Baba Tekeli isyanında Kütahya'yı ele geçiren ayaklanmalar
güçlükle bastırılabildi.138
Sultan Bayezid' in son yılları saltanatı ele geçirmek isteyen oğullarının mücadelesine
sahne oldu.139 Neticede kardeşlerine karşı daha dirayetli olan ve yeniçeriler tarafından
133
Bayatlı Hasan; age., s. 396, Shaw; age., s. 110-111.
134
İlhan Şahin; “II. Bayezid Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Rd: Hakkı Dursun Yıldız,
Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s.258.
135
Bayatlı Hasan; age., s. 397, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 51-52.
136
İbn Kemal; VIII. Defter, s. 68-74, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 3, s. 236-239.
137
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 55.
138
Shaw; age., s. 117-118.
139
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 241-244.
33
Kâfirun katline eyle ihtimam / Kim anunla dutdı dînu mülki nizam
Tanrı içün it ehl-i ‘ilme ihtirâm / Derd-mendin hâtırın hoş gör müdâm140
Kalabalıklardan uzaklaşıp, Rabbine kulluk için yalnız kalmayı istedi. Bir Padişahın
olduğu yerde ikincisi olmaz diyerek Dimetoka’ya gitmek istedi. Bayezid Han daha
sonra Dimetoka'daki saraya giderken hastalığı artarak 26 Mayıs 1512 günü vefat etti.141
Sultan Bayezid dönemi kendinden önceki döneme oranla fetihler açısından daha durgun
geçti. Önceki döneme kıyasla bu duraklamanın bazı nedenleri vardı. Bunların en
başında II. Bayezid’in kişiliği geliyordu. Sonra, Cem sultanın tahtta hak iddia ederek
mücadeleye girişmesi, bu arada Papa’nın elinde tutsak olması ve Papalığın da bu kozu
II. Bayezid’e karşı kullanması, önemli bir nedendi. Bunlardan dolayı Batıya karşı
tavizler verilerek, Gedik Ahmet Paşa İtalya’dan geri çağrıldı ve Avrupa’ya karşı pasif
bir politika izlendi.
Şah İsmail’in Doğu Anadolu’daki Şii propagandalarına karşı II. Bayezid, aktif bir
siyaset takip edemedi. O sırada Trabzon valisi olan şehzade Selim, olanları yakından
izliyor ve bu gelişmelerin Osmanlı Devleti için çok tehlikeli olduğunu görüyordu.
Güneyde iki Türkmen devleti olan Dulkadiroğulları ve Kölemenler, eylemleriyle ciddi
bir tehlike oluşturuyordu.142
140
Bkz. Şükri-i Bitlisi; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Isis Yay., İstanbul
1995, s. 73-74.
141
İdrîs-i Bitlîsî; Selim Şah-nâme; Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı, Ankara 2001, s. 108, Bkz.
Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 3, s. 98-103.
142
Yavuz Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.422.
34
Babasından tahtı devralan Yavuz Sultan Selim, tahta geçtikten sonra gerekli gördüğü
değişiklikleri yaptı. Önce Piri Paşayı kendine vezir tayin etti ve Seydî Beyi, Nişancı
olarak atadı. Anadolu ve Rumeli’ye yeni tayinlerde bulunarak, oğlu Sultan Süleyman’ı
İstanbul’a gelmesi için Kefe’ye haber gönderdi.143
Saltanatının ilk yılında Sultan Selim, tahtta hak iddia edenlerle mücadele etmek ve
birliği sağlamakla uğraştı. Manisa ve civarı kendisine verilen şehzade Korkut’un, sahte
mektuplarla, saltanatta gözü olup olmadığı imtihan edildi. Tahtta gözü olduğu yazdığı
cevabi mektuplardan açıkça anlaşılan şehzade Korkut, öldürüldü.144
Yavuz Sultan Selim bazı devlet adamlarının ağzından şehzade Ahmet’e mektuplar
yazdırdı. Selim’den yakınarak, geldiği takdirde daha ilk çarpışmada kendisine
katılacaklarını söylediler. Bunun üzerine şehzade Ahmet, büyük ümitlere kapılarak
topladığı ordusuyla Konya üzerinden Bursa’ya yürüdü. İki taraf Yenişehir ovasında
karşılaştı. Şehzade Ahmet, mektupların bir oyun olduğunu anladı ama iş işten çoktan
geçmişti. Yapılan savaşta yakalanılarak Sinan Ağa tarafından boğularak öldürüldü ve
yanındaki ordusu da dağıldı. Böylece taht mücadelesi sona ererek, ülke içindeki kargaşa
bitmiş oldu.145
a. Osmanlı-Safevi ilişkileri
Yavuz Sultan Selim, kardeşleri ile ilgili sorunu çözüp içeride devlet otoritesini
sağladıktan sonra, Avrupa devletleri ile de iyi ilişkiler içinde olmaya çalıştı. Bundan
sonra çok önem verdiği Safevi sorununu çözmek için sefer hazırlıklarına başladı.
Sultan Selim, doğuya giderken ordunun arkasını güvence altına almak için sefere
çıkmadan önce, Anadolu’daki Şah İsmail taraftarlarını tespit ettirdi ve problem
çıkarmalarının önüne geçti. Osmanlı ordusu uzun süredir Safevi topraklarında
yürümesine rağmen Şah İsmail ortalarda görünmüyordu. Osmanlı Padişahı, Şah İsmail’i
savaşa zorlamak için Şah’a hakaretlerle dolu mektuplar gönderdi. Zira belki o da,
143
Ahmet Uğur; Yavuz Sultan Selim’in Siyasi ve Askeri Hayatı, MEB, İstanbul 2001, s. 41.
144
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 80, Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 249-250, Yaşar Yücel; Ali Sevim; age., s.
114.
145
Bkz. Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 161-163, Müneccimbaşı; age., s. 455, Uğur; age., s. 45.
35
Osmanlı ordusunu daha doğuya çekmek ve kendisi için en uygun yerde savaşı kabul
etmek için bir taktik uyguluyordu.146
28 Cemaziyelahir 920 (20 Ağustos 1514) tarihinde Bayezid kalesi Osmanlıların eline
geçti. 22 Ağustos’ta ise ordu Çaldıran ovasına geldi.147 Savaşa, 2 Receb 920 (23
Ağustos l5l4) Çarşamba günü güneş doğarken İranlıların taarruzu ile başlandı. Çaldıran
Ovası’nda mevzilenen Osmanlı ordusunun sağ kolunu, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa
ile Zeynel Paşanın emrindeki Anadolu ve Karaman kuvvetleri, sol kolunu ise Rumeli
Beylerbeyi Hasan Paşa komutasındaki Rumeli askerleri teşkil ediyordu. Osmanlı
toplarının ateş açmaları üzerine Şiî ordusu dağıldı. Zira başta Ustaçluoğlu olmak üzere
pek çok komutan bu esnada öldürüldü. Bunun üzerine savaş, Osmanlıların lehine
döndü. Şah’ın, yaralanıp kaçmasından sonra İran ordusu daha fazla direnemeyerek
dağıldı ve şafakla başlamış olan bu korkunç savaş, o gün akşamüzeri, Osmanlıların
büyük bir galibiyetiyle sona erdi.148
İran ile Memlûk Devleti'nin, Osmanlılara karşı, müşterek hareketine mani olmak için
tedbirler alınması gerekiyordu. Güneydoğu’da fethedilen yerlerin elde tutulabilmesi
için, Memlûk Devleti'ne bir darbenin indirilmesi kaçınılmazdı. Suriye, gerek Anadolu,
gerekse Mısır için önemli bir stratejik nokta idi. Başka bir deyişle Suriye, hem
146
Bkz. Haydar Çelebi; Haydar Çelebi Ruznamesi, Haz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser,
s. 43-49, Yaşar Yücel; Ali Sevim; age., s. 116-117.
147
Bkz. Uğur; age., s. 69-70, Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 427-431.
148
Bkz. İdrîs-i Bitlîsî; age., s.169-172, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 199, Mustafa Nuri Paşa; age.,
s. 81-82.
149
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 23.
36
Sultan Selim’i bu sefere çıkmaya sevk eden başka sebepler de vardı. Birincisi, Selim’in
kardeşi şehzade Ahmet’in oğlu Süleyman ve Alaaddin’in Selim’den kaçarak Mısır’a
sığınmaları ve bunları Kansu Gavri’nin istismarıydı. İkincisi, Osmanlının eline
geçmeden önce Dulkadir hakiminin Osmanlı aleyhine hareketleri ve Osmanlı
topraklarına tecavüzüydü. Üçüncüsü, Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşına giderken
Memluklu sultanına birleşmeyi önermiş, fakat Memluklu devleti bu savaşta tarafsız
kalmayı yeğlemişti. Dördüncüsü de, Memluklu ülkesindeki iç durumun karışıklığıydı.
Memluklu devletinin ileri gelenlerinden Halep valisi Hayırbay ile Canberdi Gazâli,
Osmanlı Devleti ile dostça ilişkiler kuruyor, bu da Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve
Mısır üzerindeki düşüncelerinde etkili oluyordu.151
Yavuz Sultan Selim, Şam’da kalıp kışı orada geçirdi. Şam’a gelişin ilk ayında
Suriye’nin diğer önemli yerleşim yerleri Osmanlı yönetimi altına girdi ve buralara yeni
150
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 431-432.
151
Uğur; age., s. 91-92.
152
Bkz. İdrîs-i Bitlîsî; age. s. 318-321, Haydar Çelebi; age., s. 95, Müneccimbaşı; age., s. 479, Mantran;
age., s. 178, Shaw; age., s. 128.
37
Sultan Selim, Mısır üzerine yürümeden önce mektup göndererek Tomanbay’a Osmanlı
egemenliğini tanımasını önerdi. Fakat bu öneri Tomanbay tarafından kabul edilmedi.
Sefer hazırlıklarını tamamlayan Yavuz, 16 Aralık’ta Şam’dan hareket etti. Tomanbay
yaklaşık iki ay boyunca Ridaniye bölgesinde savunma hazırlıkları yaptı. İki Türk
devletinin ordusu 29 Zilhicce 922 (23 Ocak 1517) Cuma günü çarpışmaya başladı.
Osmanlı ordusu hazırladığı savaş planı gereği Mukattam dağını dolaşıp Memluklu
ordusuna yandan saldırıya geçti. Çok çetin geçen savaşı Yavuz Sultan Selim kazandı.
Tomanbay bir kısım askeriyle birlikte kaçtı. Nihayet 1517 yılı Mart ayı sonlarında
Şehsüvaroğlu Ali Bey tarafından yakalandı ve Bab-ı Zuveyle denilen yerde asılarak
idam edildi.154
Yavuz Sultan Selim, 23 Şaban 923 (10 Eylül 1517) tarihine kadar yaklaşık sekiz ay
Mısır’da kaldı. Büyük zaferden dolayı kutlamaları kabul etti. Daha önce Memluklulara
bağlı olan Mekke Emirliği bu kez Osmanlı Devletine bağlandı. Emir Ebubekir Berekât,
oğlu Şerif Ebu Numey ile Mekke’nin anahtarlarını ve İslam büyüklerine ait bazı kutsal
eşyayı Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Suriye ve Mısır tahrir edilip, toprak ve vergi
işleri yeniden düzenlendi. Böylece bütün bölge Osmanlı toprak ve vergi düzeni
esaslarına göre yeniden yazıldı ve düzene sokuldu. Memluklular üzerine yapılan bu
seferden sonra, Suriye, Filistin, Irak’ın bir kısmı, Hicaz ve Mısır, Osmanlı topraklarına
katıldı. Böylece Osmanlı Devleti İslam dünyasında tek söz sahibi oldu. Osmanlı Devleti
için güneyde herhangi bir tehlike kalmadı.155
Ayrıca Mısır’da Memluk sultanlarının elinde bir kukla haline gelen Abbasi halifesi
Mütevekkil, Yavuz Sultan Selim tarafından saygı ve hürmet gördü. Yavuz, belki bir
zafer nişanesi veya hürmeten, halife Mütevekkil’i, damadını ve Sultan Gavri’nin oğlu
Muhammed’i ve amcaoğullarını İstanbul’a gönderdi. Bu seferden sonra Osmanlı
153
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur; Mustafa Çuhadar, MEB, İstanbul 1997,
303-305, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 85.
154
Haydar Çelebi; age., s. 102, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 86-87, Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 287, Yaşar
Yücel; Ali Sevim; age., s. 133-134.
155
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; Selim-nâme, s. 327-328, Müneccimbaşı; age., s. 495-496.
38
İki büyük seferin zaferle neticelenmesinden sonra bilhassa donanma faaliyetine hız
veren Yavuz, Avrupa’ya karşı bir sefer niyetinde idi. Ancak yüce Hakan'ın yakalandığı
amansız şir-pençe hastalığı buna mani oldu. Naşı kendi adı ile anılan camiin
avlusundaki türbesindedir.157
Yavuz, hareketli, atılgan, cesur ve aktif yönetim sergileyen bir kişiliğe sahipti. Bu
nedenle kendisine Yavuz sıfatı verilmişti. Saltanatı boyunca başarılı bir diplomasi ve
tutarlı bir dış politika izledi. Zaten Osmanlı Devleti, hemen hemen kurulduğu günden
beri dış politikada güçler dengesini hep göz önünde tutmuştu.158
Yavuz Sultan Selim’in kısa hakimiyetinde, Osmanlı Devletinin siyasetinde belirgin bir
değişiklik göze çarpar. Osmanlı Devleti şimdiye kadar esaslı olarak bir Balkan ve
Avrupa kuvveti idi ve sultanlar dahi kendilerine “Sultan-ı Rûm” demekten hoşlanırdı.
Yavuz devrinde, Osmanlı Devleti ilk defa ciddi bir şekilde şarka yönelerek Asya ve
Afrika kıtalarında geniş topraklar ele geçirdi. Devlet siyasetindeki bu değişikliği kısmen
yeni hükümdarın İslam dünyasının birliği düşüncesi ve kısmen de o zaman ki siyasi
durum gerektirdi. Avrupa’da Osmanlı arazisi, Tuna’nın ötesine kadar uzanıyordu ve
halihazırda o taraftan bir tehlike gelmesinin ihtimali yoktu. Gereken şey, Devlet
içindeki dini birliğin sağlanması ve Safevi hanedanı tarafından tehdit edilen şark
hudutlarının sağlamlaştırılması idi. Sultan Selim bunu büyük ölçüde gerçekleştirdi.159
156
Uğur; age., s. 102, İmber; “Erken Osmanlı Tarihinde İdealler ve Meşruiyet”, s. 150.
157
Bkz. Şükri-i Bitlisi; age., 374-383, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 88-89.
158
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 425.
159
Asrar; age., s. 44.
I. BÖLÜM
14. ve 15. asırlarda Bizans taht kavgalarıyla meşgul iken, Bulgaristan, Sırbistan ile
Eflak prensliği de bekalarını muhafaza için Osmanlılara karşı mücadele halindeydi. 14.
asrın ortalarında Osmanlılar batı ve doğu Trakya’yı fethe başladıkları sırada Bizans’da
Jean Cantacuzene, Anne de Savoie’nin ve oğlu Jean V. Paleologue’in taraftarlarına
karşı Orhan Beyin yardımına sığınmakta, Cantacuzene’nin tahttan feragatini müteakip,
V. Jean ile Mathieu Cantacuzene arasındaki mücadeleler devam etmekte idi. Bilahare
Avrupa’dan talep edilen yardım teşebbüsleri de hiçbir fayda sağlamamış, diğer taraftan
doğu ve batı kiliselerinin arası tamamen açılmıştı. Ayrıca Trakya’nın doğusunda
meydana gelen zelzeleler, seller ve fırtınalar yüzünden hasıl olan sefalet, salgın
hastalıkların ortaya çıkmasına ve birçok kimselerin ölümüne sebep olmuş, tahsil olunan
ağır vergilerle birlikte bu gibi haller, halkı çok fakir düşürmüştü.160
160
M. Münir Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, Türkiyat
Mecmuası, İstanbul 1953, Cilt 10, s. 299.
40
161
Viorel Panaite; “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI. Yüzyıllarda
Eflak ve Boğdan”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.206-207.
162
Delilbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, s. 32.
163
İbrahim Refik; Tarih Şuuruna Doğru 3, Albatros Kitapları, 1999, s. 135.
41
Voynuk, Martaloz, Eflak vd. gibi geri hizmet kurumları içinde hatta tımar sistemi içinde
yer almışlar, vergi muafiyeti elde etmişlerdi.164
164
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 166
165
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 123.
166
İnalcık; age., s. 313.
42
Dubrovnik, Osmanlı himayesi altında ayrıcalıklı bir konumdaydı ve düşük bir vergi
ödüyordu. Tabii Osmanlı himayesi, kentin amansız düşmanı Venedik’i tarafsız kalmaya
zorluyordu. İslam hukukunun Hanefi okuluna göre, Raguzalıların sultanın reayasından
yani doğrudan hükmü altındaki tebaasının sayılmamaları gerektiği halde, öyle kabul
ediliyor ve öyle muamele görüyorlardı.
Dubrovnik’in özerkliği, sultanın yeminle verdiği özel bir tür beraatla, bir ahidname ile
güvence altına alınmış ve saygın kılınmıştı. Kentin hiç müdahalesiz işleyen kendi
hükümeti vardı. Dubrovnik Cumhuriyeti gerek Osmanlı topraklarında, gerekse yabancı
ülkelerde konsolos bulundurabiliyor, elçi kabul edip, diplomatik ilişki kurabiliyor,
nihayet kendi sikkelerini kestirebiliyordu. Sultan ise, imparatorluğun bölünmez bir
parçasıymışçasına, gerek dış düşmanlara ve gerekse kendi görevlilerinin olası
keyfiliklerine karşı Dubrovnik’e tam himaye garantisi vermiş bulunuyordu. Sultanın
egemenliği ve cumhuriyet üzerindeki koruyuculuğu, yabancı ülkelerce de
tanınıyordu.168
Böylece iki düşman blok arasında kalan ufak Venedik ve Dubrovnik (Ragüza), Doğu
ticaretine bağlı bulunduklarından, Osmanlı Devleti ile şu ya da bu şekilde geçinmek
zorunda idiler. Bu durum, her iki cumhuriyeti iki yönlü bir siyaset izlemeye
götürüyordu. Osmanlılara yalnız her cinsten mal değil, fakat silah ve daha önemlisi
batıdan haber taşımaktaydılar. Venedik ve Ragüza eski Avrupa’nın casusluk borsası ve
haber değiş-tokuş merkezi niteliğindeydi.169 Dubrovnik cumhuriyeti istihbarat ve
casusluk yoluyla her iki kuvvete fayda sağlar ve karşılıklı olarak onlardan da fayda
görürdü. Osmanlı toprakları özellikle Rumeli’de bulunan çeşitli tacirler ve zaman
zaman İstanbul’a haraç getiren elçilerden devletin durumu saklanmazdı. Bu malumatlar,
Avrupalı kuvvetlere aksettiriliyordu. Aynı şekilde Osmanlılar Dubrovniklilerin ticari
tecrübelerinden faydalanır, denize ait birçok gizli malumat elde ederlerdi.170
167
Asrar; age., 1972. s.88.
168
İnalcık; age., s.315.
169
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı 31,
İstanbul 1977, s. 20.
170
Asrar; age., s. 89.
43
Balkanlar, sadece Timur’un 1402’de indirdiği darbeyi izleyen dönemde siyasi bakımdan
değil, sırasıyla Osmanlılara başkent olan Edirne ve İstanbul’un 15. ve 16. yüzyıllardaki
esas yiyecek ve hammadde ikmal kaynağı olarak da, Osmanlı Devletinin belkemiğini
meydana getiriyordu. Balkanların kuzey kesimindeki Semendire, Vidin, Niğbolu,
Silistre, Rusçuk ve Kili gibi Tuna iskeleleri, Edirne ve İstanbul’a bağlanarak Boğdan,
Polonya, Erdel (Transilvanya) ve Macaristan ticaretinin önemli transit merkezleri haline
gelmişti. Yine bu dönemde Balkanların batı kesiminde Dubrovnik (Raguza), Avlonya,
Ston ve Nova, eşi görülmedik bir büyümeden geçiyordu. Ayrıca bu merkezlerin etki
alanlarında, Edirne ile Tuna iskeleleri ve Adriyatik limanları arasındaki kervan yolları
üzerinde kalan kent ve kasabalar da gelişerek bakımlı ve zengin ticaret merkezlerine
dönüşüyordu.171
16. yüzyılda Avrupa’nın toplumsal yapısına bakıldığında, tamamen toprağa bağlı bir
halk kitlesi görülmekteydi. Başka deyişle nüfusun büyük çoğunluğu, bir toprak
sahibine, bir soyluya ya da bir kilise büyüğüne bağlı olan köylülerden oluşmaktaydı.
Devletin bütün yükünü, isyanları sürekli olarak bastırılan bu köylüler taşırdı. Siyasi
iktidarı elinde bulunduran güçlere, yani soylulara ve ruhban sınıfına maddi sıkıntılardan
uzak bir hayatı garantileyenler, bu köylülerdi. Toprak sahibi ile bu köylüler arasında
ikili bir ilişki vardı. Toprak sahibi, köylüleri iktisaden sömürürdü. Buna karşılık bunları
himayesi altına alır, yani onlara karşılık bir çeşit sorumluluk yüklenmiş olurdu.
Bir yandan Osmanlıların, Orta Avrupalılara tümüyle yabancı olan savaş yöntemleri, öte
yandan, Hıristiyan ordusunu çoğunlukla felce uğratan Osmanlılar karşısında duyulan
korku, soylular sınıfının tam bir başarısızlığa uğramasına ve kendilerine bağlı olan
köylüleri akıncılara terk etmesine yol açtı. Asiller, sağlam kalelerde oturduklarından
hemen hiçbir tehlike karşısında değildiler. Köylülerin sayısı ise ölümler ve tutsak
düşmeler yüzünden sürekli azalmaktaydı. Bu azalma da hayatta kalanların vergi
yükünün daha da ağırlaşmasına yol açıyordu. Köylüler, soylular ve İmparator tarafından
terk edildiklerini hissediyorlardı.172
171
İnalcık; age., s. 311
172
Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 8-9. (Osmanlılar, çok iyi eğitilmiş
atlılarla savaşırlardı; ağır hareket eden şövalye orduları, hız bakımından bunlarla başa çıkamazlardı)
44
Avrupa politikasında menfaat esasına dayanan bir yenilik kemale eriyordu. 1521’de
İmparator’un küçük kardeşi Ferdinand, Habsburg, Macaristan ve Bohemya krallıkları
haklarının kendisine veya kendi varislerine intikal etmesi gayesiyle Kral II. Louis’in kız
kardeşi Anna ile evlendi. Bu, her şeyden evvel sıhrî münasebetler kurmak yolunda
hareket edip diğer işleri harplerin neticesine terk etmek suretiyle Avusturya’yı devrinin
en talihli idaresi haline getiren Habsburg hanedanının akıllıca tertip etmiş olduğu birçok
politik izdivaçlardan biri idi.175
Yüzyılın başlarında Avrupa, birçok yıkıcı, siyasi ve askeri mücadelelerle için için
kaynıyor, dini ve kültürel büyük istihaleler kaydediyordu. Bütün bunlar yüz yıllar sonra
tarihlerine yön verecek müessir olaylardı. Şarlken’in kurmuş olduğu Avrupa
173
A. de Lamartine, s . 722-723.
174
Bkz. Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 11-13
175
Renzo Sertoli Salis; Muhteşem Süleyman, Çev.: Şerafettin Turan, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara 1963, s. 69
45
Sultan Süleyman tahta çıktığı sırada Avrupa’da Habsburg İmparatorluğu karşı karşıya
kaldığı problemlerle boğuşuyor, İngiltere, Fransa gibi monarşilerle çekişmeler giderek
artıyor, içeride ise yeni bir dini akım toplumu ve idarecileri sarsmaya başlıyordu. Ortam
Osmanlılara Avrupa ile doğrudan ilgilenilebilecek bir kolaylık sağlamaktaydı. Aslında
Yavuz Sultan Selim’in de amacı Batıya yönelik bir sefere girişmekti, fakat buna ömrü
vefa etmemişti. Şimdi oğlu Batıya karşı gazâyı yeniden canlandırmak ve özellikle Fatih
Sultan Mehmed’in yolundan giderek, onun vaktiyle hedeflediği fakat ele geçiremediği
biri Orta Avrupa’nın kilidi, diğeri Akdeniz hakimiyetinin anahtarı olan Belgrad ve
Rodos’u almak istemekteydi.
Bu sırada Alman prensleri aldıkları çeşitli vaatlerle büyük destek verdikleri Habsburg
hanedanına mensup Şarlken (V. Karl)’ı İmparator seçmişlerdi. Avusturya arşidükü I.
Filip ile Kastilya kraliçesi I. Juana’nin oğlu olan Karl, 1506’da babasının ölümü üzerine
Felemenk’in idaresini üstlenmiş, anne tarafından dedesi II. Fernando’nun ölümden
sonra da (1516) annesi Juana ile birlikte İspanya hükümdarı ilan edilmiş, 1519’da
dedesi Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Maximilian’ın ölümüyle boşalan
İmparatorluğa, büyük bölümünü güçlü banker ailesi Fuggerlerden sağladığı paralarla
oylarını satın aldığı Alman prensleri sayesinde, rakibi Fransa kralı I. François’i alt
ederek seçilmişti. Sultan Süleyman’ın tahta çıkmasından bir ay sonra 1520 Ekiminde
Aachen’de Alman krallık tacını giydi ve aynı tarih içinde de seçilmiş İmparator
176
Asrar; age., s. 74.
46
unvanını aldı.177 Sonuç olarak 16. yüzyıla damgasını vuran aktörlerin başnda şunlar
geliyordu: Katıksız bir haçlı ruhuna sahip olan, Habsburg hanedanından İspanya ve
Kutsal Roma-Germen İmparatoru Şarlken; İtalya’nın can damarı olan Milona’yı ele
geçirebilmek için Türklerle işbirliği yapan Fransa’nın “En Hıristiyan Kralı” ve
Şarlken’in en büyük rakibi I. Fransuva; öyle bir amaçla yola çıkmadığı halde kilise
birliğini paramparça eden reformcu Martin Luter; her üçünün de bazen müttefiki bazen
de düşmanı olan, papanın gözünde “İmanın Savunucusu” iken Şarlken’in halası olan
karısını boşayabilmek için Roma’yla bağlarını koparan İngiltere kralı VIII.Henry ve
Moskova’nın büyük ilerleyişini başlatan Korkunç İvan. Ama dünya sahnesinin
merkezinde onlardan daha yüksekte duran biri vardı: Kanunî Sultan Süleyman.178
16. yüzyılda, dünyanın büyük bir bölümü Türk asıllı halkların hakimiyeti altındaydı.
Bu hakimiyet sahası, batıda, Orta Avrupa ve Kuzey Afrika’daki Fas’tan, doğuda Çin
sınırı ve Hindistan’a kadar uzanmaktaydı. Bu sahada birçok Türk devleti
bulunmaktaydı. Bunlar, Orta Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’ya yayılmış olan Osmanlı Devleti, İran’da Safevi Devleti, Karadeniz’in
kuzeyinde Altınordu devletinin dağılmasından sonra kurulan Kırım, Kazan, ve Kasım
Hanlıkları, Hazar denizinin kuzeyinde yer alan Astrahan Hanlığı, Batı Türkistan’da
Özbek hanlıkları, bunların hemen kuzeyinde yer alan Kazaklar, daha kuzeyde
İslamiyet’i henüz kabul eden Yenisey Kırgızları ve Sibirya’da Sibir Hanlığı, Doğu
Türkistan’da Çağatay Hanlıkları, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da Babürlülerdi.179
Bu yüzyılda Osmanlı Türk devleti, değişik ülkelerin fethiyle ele geçirilen ve çok değişik
ilişkilerle elde tutulan çok geniş topraklara hükmediyor, çeşitli halkları yönetiyordu.
Orduları Alman denizinden Hint sınırına, donanması Cebelitarık’tan Bombay’a kadar
177
Feridun Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, Cilt 9, s.503.
178
Merle Severy; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Dünyası”, National Geographic, No. 6, Ekim 2001, s. 46.
179
Yunus Emre Tansu; “16. Yüzyılda Türk Dünyasının Siyasi Durumuna Bir Bakış”, Türk Kültürü, Cilt
35, Sayı 414, 1997, s. 594.
180
Lybyer; age., s. 15-16.
47
herkesi yıldırıyor, Asya, Avrupa ve Afrika’daki irili ufaklı güçler, onun yakınlığını ve
dostluğunu kazanmaya can atıyordu.181
Osmanlılar, yeni yüzyıla girildiğinde birçok yeni mesele ile karşı karşıya kaldı. Mısır ve
Suriye’nin fethi, sultanın, Emevi ve Abbasi halifelerinin yerine geçmesi sonucunu
doğurmuştu. Üstelik 16. yüzyılın başından beri Osmanlılarla çatışma halinde bulunan
Safevi hükümdarlarının temsil ettiği İran Şiileri de yenilgiye uğratılarak Sünniliğin
zaferi kanıtlanmış oluyordu. I. Selim 1514 yılında Safevi ordularını Çaldıran’da ezmiş
ve Tebriz’in ele geçirilmesiyle Azerbaycan yolu da açılmış oldu.182
1520’ye kadar geçen kısa süre içinde Çaldıran’da Şii misyonunun geri püskürtülmesi,
Kahire’nin dolayısıyla Arap dünyasının kalbinin idare altına alınması gerçekleştirilmiş,
bütün bu faaliyetler Osmanlı Devletine yeni bir vasıf kazandırmıştı. Bu vasıf ona, Sünni
İslam dünyasının tepkisini çeken ve büyük bir tehdit olarak algılanan Safevi dini
düşüncesinin yayılmasını engellemek, Ortodoks İslam’ı takviye etmek, hatta dini
polemik konusunda esaslı şekilde hazırlık yapmak görevini yükledi. Diğer taraftan
İslam’ın mukaddes topraklarına yönelik Hıristiyanlık tehdidini ortadan kaldırmada aciz
kalan ve halkına zulüm yapan Memluk sultanlığına son vererek, bütün İslam dünyasının
hâmisi olma sıfatını da ön plana çıkardı. Safevi tehlikesi bir süre için geriye atılmış,
fakat tam anlamıyla ortadan kalkmamıştı. Bununla beraber Doğu Anadolu’ya hakim
olunarak Azerbaycan ile İran kesimlerine doğru yayılma ve ticari yolları kontrol altına
alma fırsatı yakalanmıştı. Suriye ve Mısır seferleriyle de Hint denizinden Basra körfezi
ve Kızıldeniz vasıtasıyla uzanan yolların tam anlamıyla kontrolü şansı doğmuştu.
Akdeniz yeniden ticari canlılığı elde edebilirdi.183
16. asırda hem Garp hem Şarkta her söz ve her işin din yahut Allah namına yapılması
bir adet olmuştu. Ne hükümdarlar, ne devlet adamları, ne müellif ve şairler ve ne de
tarihçiler, dinlerin nüfuzundan kurtulamamışlardı. O günlerdeki resmi evrakta olduğu
gibi kronolojik eserlerde de Osmanlılar ve Avrupalılar birbirleri için daima kafir ve
dinsiz tabirlerini kullanırlardı. Osmanlı kaynaklarında Avrupa milletleri, “küffâr, kefere,
181
Lybyer; age., s. 33-34.
182
Robert Mantran; “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti”, Çev. Zeki
Arıkan, Belleten, Cilt LI, Sayı 201, 1987, s. 1433.
183
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.501.
48
Doğumu ve yetişmesi dönemine ait fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Kanunî Sultan
Süleyman’ın, doğum tarihi hakkında da farklı tarihler belirtilmiştir. Sultan Süleyman’ın
doğum tarihi olarak 6 Safer 900 (6 Kasım 1494) ve 1 Şaban 900 (27 Nisan 1495)
tarihleri verilmekte ise de, umumiyetle kabul edilen tarih ikincisidir.185 Gelibolulu
Mustafa Âlî, Kanunî’nin yüzyılın başında doğmuş olmasının büyük bir olay olduğunu
belirtir. Böyle bir şeyin atalarından sadece Osman Gaziye nasip olduğunu ve ayrıca,
onuncu veya on ikinci Padişah olmasının da, onun tarihe mal olacak büyük bir şahsiyet
olacağı şeklinde yorumlar.186
Sultan Süleyman, Trabzon’da babasının gözetiminde hocası Hayrettin Efendiden iyi bir
öğrenim ve eğitim gördü. 1509 yılında, babasının, devrin Padişahı II. Bayezid’e
başvurusu üzerine, önce Şebinkarahisar, sonra da Bolu sancağı kendine verilmek
istendi. Ancak bütün Anadolu’yu kendi nüfuzu altında bulundurmak isteyen amcası
Şehzade Ahmet’in bu atamalara karşı çıkması sebebiyle Kefe Sancak Beyliğine tayin
edildi. Annesi Hafsa Sultan ile beraber Kefe’ye gitti ve 1512 yılına kadar burada kaldı.
Bu yıl Yavuz Sultan Selim tahta geçince oğlunu İstanbul’a çağırdı. Babasının, amcaları
Ahmet ve Korkut ile mücadeleleri ve bütün Anadolu harekatı sırasında Şehzade
Süleyman, İstanbul’da kalarak babasına vekalet etti.187 1513 yılında Saruhan sancak
beyliğine gönderilen Şehzade Süleyman, 30 Eylül 1520’de tahta oturuncaya kadar bu
görevi sürdürdü.188 Geleneklere göre, şehzadelerin devlet yönetimi ve savaş sanatının
yanı sıra bir zanaatta daha beceri kazanması gerektiğinden Şehzade Süleyman, kuyumcu
olarak yetişmişti.189
184
Asrar; age., s.67.
185
Gelibolulu Mustafa Âlî; Künhü’l-Ahbar , Kayseri Raşid Ef. Küt. No:920., v.271b, Hasan Beyzade;
Tarih-i Hasan Beyzade, TSMK, Hazine koll. No. 1585 v.1a.
186
Âlî; age., v. 272 a.
187
M. Tayip Gökbilgin; Kânûni Sultan Süleyman, MEB, İstanbul 1992, s. 7-10, Mantran; age., s. 179.
188
Kemal Paşa-zâde; Tevarih-i Al-i Osman X. Defter, (Haz. Şefaettin Severcan), TTK, Ankara 1996,
s.30-31, Solak-zâde Mehmet Hemdemî Çelebi; Solak-zâde Tarihi, (Haz. Vahid Çubuk), Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1989, Cilt 2, s.120-121, Mesut Çapa; “Kânûni’nin Hayatı ve Kişiliği”, Kânûni Sultan
Süleyman Paneli, KATÜ Kânûni Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180,
Uyg. Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s.6-7.
189
Merle Severy; agm., s. 59.
49
Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, kaşlarının arası açık, doğan burunlu -ki bu,
filozoflara göre ileri görüşlülük ve akıllılık belirtisidir- ve seyrek dişliydi. Uzun boylu
ve yakışıklı, söz ve hareketleri ölçülü ve nazik idi. Ne babası gibi asabi ve ne de idareyi
elinden kaçıracak kadar yumuşaktı. Bilge, sözü sohbeti yerinde, bilginlerin, erdemli
kişilerin, filozof ve şairlerin dostu, maddi ve manevi bütün iyi huyları özünde toplamış
bir Padişah olduğunda bütün tarihçiler müttefiktir.190
Sultan Selim’in doğu ve güney siyaseti ile büyük bir gelişme gösteren Osmanlı Devleti,
hemen her bakımdan rakipsiz bir duruma gelmiş ve son derece zengin gelir
kaynaklarına sahip olmuştu. Güçlü Osmanlı deniz donanmasının temelleri de yine bu
devirde atılmıştı. Bu müsait şartlar, I. Selim’in vefatından sonra onun yerine geçen oğlu
Süleyman devrinin son derece parlak geçeceğini adeta müjdelemekteydi.191
Kanunî, daha başlangıçta birkaç yönden, çok şanslı bir hükümdar olarak dikkati
çekmekteydi. Babasından, kudretine son olmayan, bütün müesseseleriyle güçlü bir
devlet tevarüs etmişti. Kendisinden önceki birçok emsali gibi kanlı ve yıpratıcı
mücadelelerden sonra değil, kardeşi olmadığı için, rahat ve rakipsiz bir şekilde tahta
oturmuştu. Şehzadeliğinde kültür bakımından olsun, karakter bakımından olsun çok iyi
yetiştirilmiş, bir cihan devletinin hükümdar namzedine yakışan tahsil ve terbiye
görmüştü.192
Genç Süleyman tahta geçtikten sonra derhal icraata başladı. Önce babası tarafından
Tebriz ve Kahire’den getirilen 600 hane kadar ümera, sanatkar ve benzerlerine
hürriyetlerini iade ederek istedikleri yerlere gitmelerine izin verdi ve ardından da İran
ile yapılan ipek ticaretini serbest bıraktı. Hatta yasak sırasında ticarete devam ettikleri
için malları müsadere edilen tüccarların zararları hazineden tazmin olundu. Ayrıca
zorbalıkları ile halkı bizar eden bazı devlet adamları, idareciler ve askerleri
cezalandırdı.193
190
Âlî; age. v. 272b, Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1981, Cilt 1, s. 2, Müneccimbaşı; age., s.514, Çapa; agm., s. 8, Mantran; age., s. 195.
191
Âlî; age. v. 272b, Peçevi; age., s. 2, Feridun Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, Doğuştan
Günümüze Büyük İslam Tarihi, Rd: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s.313-
314.
192
Shaw; age., s. 131, Yılmaz Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, Kânûni Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 41, Peçevi; age., s. 2.
193
Bkz. Celâl-zâde Mustafa Koca Nişancı; Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik,, Haz. Petra
Kappert, Wiesbaden, 1981, v. 27a-28b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 37-44, Âlî; age., v. 272a-b,
50
Osmanlı Devletinde seferlerin yönü tayin edilirken; sınır bölgelerinde görevli olan üst
düzey yöneticilerin Divan-ı Hümayuna gönderdiği, karşı tarafın iç ve dış sorunları,
çevresel şartlar, taraflar arasındaki ihtilaflar ya da dostluklarla ilgili ani değişiklikleri
ihtiva eden bilgiler esas alınıyordu. Sultan Süleyman tahta çıktığında, halefinin Doğu-
İslam dünyasına yönelik politikalarını değiştirerek, genelde Orta Avrupa ve
Macaristan’a yönelik bir strateji benimsemiştir.195
Kanunî için, ciddi bir dış politika gerektiren sebepler vardı. Batıdaki son gelişmeler
kuvvet dengelerini değiştirmiş, Şarlken’in ortaya çıkışı, Batı Avrupa’nın neredeyse tek
elde toplanmasına ve Habsburg İmparatorluğunun günden güne siyasi ve askeri
gücünün artmasına neden olmuştu. İspanya ve Portekiz’in büyüyen deniz kuvvetleri,
Macaristan’ın azalan kuvveti, Almanya ve Fransa arasındaki düşmanlık ve her şeyden
ziyade Osmanlılara karşı yeni bir haçlı seferinin açılması imkanının doğması, Kanunî
Sultan Süleyman’ı bunları ciddi olarak ele almaya ve batıya karşı askeri seferleri
yeniden başlatmaya sevk ediyordu.
Ayrıca - hilafetin resmi olarak Osmanlılara geçişinin tartışmalı mevzuunu bir tarafa
bırakarak- hilafetin Osmanlılara geçişi hususundaki umumi inancı ve ayrıca kendilerinin
kazandığı kuvvet ve şeref, onları gerek siyasi, gerek dini sahada İslam aleminin rakipsiz
lideri haline getirmişti. Yavuz Selim devrinde yürütülen politikaya göre, nerede olursa
olsun İslamiyet’in müdafaası ilk planda geliyordu. Gerek kendi Müslüman tebaaları,
Hüseyin Gazi Yurdaydın; Kânûni’nin Cülusu ve İlk Seferleri, AÜ, İlahiyat Fak. Yay., TTK, Ankara 1961,
s. 5-6.
194
Asrar; age., s. 69, Ali İbrahim Savaş; “Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki
Diplomatik İlişkiler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 555.
195
Tahsin Fındık; “Osmanlı Belgelerinin Tanıklığı İle XVI. Yüzyılda Osmanlı-Fransız İlişkileri”, Türkler,
Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 568.
51
gerek bütün dünyadaki dindaşlarının yardım istekleri derhal olumlu şekilde karşılanmalı
idi. Portekizlilerin ve İspanyolların Akdeniz, Kızıldeniz ve Hind Okyanusundaki
faaliyetleri ki tümüyle Müslüman alemin hak ve hukukuna aykırı idi, Osmanlıların
derhal karşı harekete geçmelerini icap ettiriyordu.196
Sultan Süleyman’ın ilk seferleri, Fatih Sultan Mehmet’ten kendini kurtarmış iki hedef,
Rodos ve Belgrad üzerine idi. Bunlardan birisi Güney Akdeniz’e diğeri de Macaristan’a
uzanmanın kilit noktasıydı. 197 Belgrad’ın alınması kuzeye yapılacak seferlerin yolunu
açacaktı. Belgrad, İmparatorluğa bağlı olan Macar krallığının elindeydi. Matyas’ın
1490’da ölümünden sonra Macar tahtı nüfuzlu soylular tarafından Bohemya kralı II.
Vladislav’a verilmiş, İmparator I. Maximilian, 1515’teki anlaşmayla Macaristan
üzerindeki üstünlüğünü kabul ettirmişti. Yapılan anlaşma karşılıklı evliliklerle kurulan
akrabalık bağları dolayısıyla, Vladislav’ın oğlu Lajos’un varis bırakmama durumunda
Macar tahtının Maximilian’ın torunu (V. Karl’ın kardeşi) Ferdinand’a geçeceğini
kanuna bağlıyordu. Ancak bu durum yabancı bir kral seçmeme kararını 1505’te almış
olan Macar soylularının bir kısmı tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Onlar Erdel beyi
Yanoş Zapolya’yı destekliyorlardı. Vladislav’ın 1516’da ölümü üzerine Macar tahtı
henüz 9 yaşındaki II. Layoş’a geçti. Osmanlılar Belgrad’a gelip şehri kuşatma altına
aldıklarında II. Layoş’un henüz hükümdarlık yaşına geldiği ilan edilmemişti. Genç kral
1522 Ocağında Avusturya’lı Maria ile evlenerek I. Ferdinand ile yeni bir akrabalık bağı
da tesis etmişti.198 Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Kanunî Sultan Süleyman,
Batıya karşı takip edeceği siyaseti ortaya koymak için, yapacağı seferlerin hazırlıklarına
başladı.
Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad seferine çıkmasıyla ilgili belirtilen birçok sebep
vardır. Sultan Selim, oğlu Süleyman’a zengin bir hazine ve Hıristiyanları korkutacak
büyüklükte geniş bir ülke bıraktı. Yavuz Sultan Selim, Mısır ve civarı problemlerin
halline çalışırken, batıda Macarlar sınırlara tecavüz ediyorlardı. Yavuz, bu durumun
196
Asrar; age., s. 66-67.
197
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 25,
Shaw; age., s. 137.
198
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.503.
52
Devletlerarası hukuk hiçe sayılarak, Osmanlı elçisine yapılan çirkin muamele ve yeni
padişahın kendisinin, atalarının yolunu tuttuğunu göstermesi için bu bir sebep oldu.
Ayrıca devlet erkanı, yeni Padişaha fütuhat lezzetini tattırmak istiyorlardı. Cihan fatihi
hükümdar “yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın”201 emriyle farz olan meseleyi
yerine getirme çabasında olarak, Rum diyarının etrafında olan kötü niyetli kafirleri
kökünden kazımaya samimi bir kalple karar verdi. Bu bedbaht kral, ne Kanunî’ye elçi
gönderip mal yollardı∗ ne de haraç vermeyi kabul ederdi. Macar taifesi, Hıristiyanlar
arasında kuvvetleriyle şöhret bulmuştu. Savaşçı zırhlı askerleri, coşku ve gürültüleri ile
alemin her tarafında herkes tarafından biliniyordu. Uzun zamandır bu melunların
burunları cihad ile ovulmamış, yayları kırılıp, o bedbahtlar kovulmamıştı. Sultan Murad
zamanından beri bahtları iyi gitmiş, rüzgar arkalarından esmişti. Sevinç ve mutluluk
içinde mamur kalelerde yaşamakta idiler. Daha önce Varna ve Kosava’da cihad davulu
çalmış, o zaman kafirler tarumar edilip, yer ve yurtları perişan edilmişti. Varna’da
Gaziler haçlılara karşı zafer elde etmişler, küffarın çoğu ölmüş, kaçanlar kaçmış,
kalanlar esir edilmişti. Kosava’da olanlarda farklı değildi. Düşmana öyle bir darbe
vurulmuştu ki, kafir cesetleriyle tepeler oluşmuştu.202
199
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age. v. 41a-42a., Uzunçarşılı; age., c.2, s. 311, Yurdaydın; age., s. 16,
Mantran; age., s. 180, Suphi Labib; “The Era of Suleyman The Magnificent: Crisis of Orıentation”, Int. J.
Middle East Stud. On (1979), 444, Printed in Great Britain.
200
Hammer, Baron Joseph Von Hammer Purgstall; Büyük Osmanlı Tarihi, (Çev. Mehmet Ata Bey, Yay.
Haz. Mümin Çevik; Erol Kılıç), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1993, Cilt 5, s.8, Feridun Dirimtekin;
“Belgrad’ın İki Muhasarası”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, II, 1956, s. 76., Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s.315, Asrar; age., s. 67.
201
Kur’an-ı Kerim, 9 Tevbe 123.
∗
Tahta oturmasından dolayı tebrik için gönderilen elçi ve hediyeler.
202
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 50-56, Hasan Beyzade; age., v.3a., Eyyubî; Menakıb-ı Sultan
Süleyman, Süleymaniye Küt. Esad ef. Koll., No:2422, v.15.
53
Macar kralı Layoş’un isyan ve fesadını ortadan kaldırmak için Rumeli beylerbeyi
Ahmed Paşa başta olmak üzere, Anadolu, Karaman, Zulkadir, Ramazan, Şam, Halep
Beylerbeyileri ile Gürcistan ve Kürdistan askerine münasip bir mahalde, muhasara için
hazır olmaları emir olundu.205
Bu hazırlıklar hudut memleketlerinde büyük bir telaşa sebep oldu. Moldovya prensi bu
hareketin kendi aleyhinde olduğunu zannediyor ve bunun için Polonya’dan yardım talep
ediyordu. Macar kralı da bir taarruza uğrayacaklarını zannettiği Ulah hududundaki sadık
tebaasına, vaktinde yardım edeceğini bildirdi. Görülüyor ki, vaziyetin oldukça açık
olmasına rağmen, Türk taarruz hedefi düşmanlarca katiyetle kestirilememiştir. Halbuki
Osmanlı ordusu Belgrad üzerine hareket edecekti.206
Her türlü hazırlık bittikten sonra yukarıda da belirtildiği üzere 11 Cemaziyelahir 927 (19
Mayıs 1521) günü Halkalıpınar’da çadırlar kurularak, cephaneler taşındı. Ertesi gün
için, Padişahın hareketi kararlaştırıldı. Büyük devlet adamları Padişah bineğinin
dizginleri hizasında sağa, sola geçtiler. Askerler coşkun bir deniz gibi şehirden geçerek
Edirne kapısından çıktılar.207 Askerlerin hünerlerini gösterdikleri yolculuktan sonra,
Cemaziyelevvel ayının yirminci günü Edirne’ye vardılar. Edirne’de, gazâya katılmak
203
Dirimtekin; agm., s. 60.
204
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.50-56, Hasan Beyzade; age.,3a., Eyyubî; age., v.15, Âlî; age.,
v.275a., Zuhuri Danışman; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, İstanbul 1965, Cilt 6, s.14.,
Dirimtekin; agm., s.77.
205
Bkz. Âlî; age., 275a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.48, Müneccimbaşı; s. 514, Yurdaydın; age., s. 17,
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, Süleymaniye Küt. Hüsrev Paşa Koll, no:321-322, v. 56a.
206
Dirimtekin; agm., s. 77.
207
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 30b-31b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.64-67, Feridun Ahmet Bey;
Mecmua-i Münşeat-ı Feridun Bey; Takvimhane-i Amire, İstanbul 1274, Cilt 1, s.507.
54
için değişik memleketlerden yola çıkan gaziler ile Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa,
himayesinde bulunan komutan ve askerleriyle orduyu hümayuna katıldılar.208
Padişah, Recep ayının beşinci günü Filibe’ye vardı. Karadeniz’den Tuna’ya gönderilen
gemilerin de Belgrad’a ilerlemeleri için haberciler gönderildi. Ordu Recebin yedinci
günü Filibe’den ayrıldı ve on birinci günü Sofya’ya gelip kondu. Burada birkaç gün
divanlar oldu. Bu toplantılarda en çok erzak işleri görüşüldü. Bu arada eksik olan diğer
şeylerin nasıl ve nereden ikmal edilmesi gerektiği de kararlaştırıldı.209
Bu ihtiyaçlar temin edildikten sonra ordu yine harekete geçerek, dağ ve tepeler aşıp,
Niş’e vardı. Burada divan kurulup, Tuna kenarında bulunan düşman kalelerinin durumu
görüşüldü.210
Devlet adamlarından bir kısmı dediler ki: “Tuna ve Sava nehirlerinden gelecek düşman
kuvvetlerini birleştirmemek için evvela bu iki nehrin teşkil ettiği Sirem yarımadasını
işgal etmelidir. Bu adayı kolayca almak içinde Böğürdelen tarafından karşıya geçmek
lazımdır. Belgrad müstahkem bir şehir olduğu için orduyu uzun müddet oyalamakla
alıkoyabilir. Eğer Belgrad’a takviye geleceğinden korkuluyorsa; orasını şimdiden
kuşatabiliriz. Fakat bu da kafi gelmez. Ordumuz ziyadesiyle kuvvetlidir. Binaenaleyh
Semendire kolundan da harekete geçelim”. Divan, bu kararı ekseriyetle kabul ettikten
sonra Semendire sancak beyi Hüsrev Bey’i çağırdılar. Maiyetindeki kuvvete 1000
tüfenkçi katarak Belgrad’ı kuşatmaya gönderdiler.
Bundan sonra İstanbul’da kalan askerlerin bir an evvel Karadeniz-Tuna yolu ile
yollanması için buyruk yazıldı ve Tuna’da yolculuğun emniyeti için tedbirler alındı.
Çünkü Macarlar, sınırın tashihinden istifade ettikten sonra derhal Tuna’nın bazı
yerlerinde küçük kaleler yaptılar. Bu hisarlar, Belgrad’a gelecek olan donanmayı
muhtelif yerlerde tehdit edebilirdi. Bu mülahaza ile o taraflara beş yüz kadar yeniçeri
gönderildi. Ordunun büyük kısmı Belgrad’ın güneyinde, İlyas köyü ovasında, merkezi
bir vaziyette çadır kurarak istirahata çekildi. Piri Mehmet Paşa da Belgrad cephesini
keşfetmek ve Belgrad kalesinin düşürülmesi için icap eden tedbirleri mahallinde temin
208
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.68, Feridun Bey; age. c.I, s.507, Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.,
Yurdaydın; age., s. 23.
209
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 32a-b.
210
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 70-71, Yurdaydın; age., s. 25. Uzunçarşılı; age., s. 311.,
Dirimtekin; agm., s. 79
55
Bu sırada Nakkaş Ali Bey on bin kişilik mevcuduyla Belgrad’a geldi. Semendire Beyi
de Semendire’de bulunan azap askerleriyle, Tuna korsanlarını gemilerle Tuna’dan ve
geri kalan on beş bin kadar askerini de karadan yürüttü ve Belgrad’ı ansızın karadan ve
nehirden kuşattı. Piri Mehmet Paşa’nın topları da yetişti. Bir taraftan da henüz ardı
arakası kesilmeyen Osmanlı askerleri, Tunadan ve ovadan Belgrad’a gelmekte idi.211
Düşman diyarlarına akın için ruhsat verilen İslam askerleri hayli yolculuktan sonra
Tuna’yı geçerek düşman beldelerine ulaştılar. Önlerine gelen köy ve şehirleri fethederek
yollarına devam ettiler. Elde ettikleri ganimetlerle gönlü ve gözleri doydu. 212
Daha önce Fatih Sultan Mehmet, Belgrad kalesini fethedemeyince Semendire sancağı
beği İshak Paşa oğlu İsa beye Böğürdelen kalesini tevcih eylemiş, Belgrad kalesine
karşılık burayı bina ettirmiş idi. Beş sene Müslümanların elinde kalan kaleyi daha sonra
düşman, bir fırsatını bulup ele geçirmişti. Sultan Süleyman, Ahmed Paşa’ya buyurdu ki;
“yanında bulunan askerlerle birlikte Böğürdelen’e var, kaleyi kendi rızalarıyla
vermezlerse, harb ile al ve civarında olan gayr-ı müslimlerin hakkından gel”.
Böğürdelen kalesi o zaman Osmanlılar ile Macarlar arasında sınır olan Sava nehri
üzerinde idi. Kalenin içi meşhur savaşçılarla doluydu. Gayr-ı müslimler bu kaleye çok
önem verirler ve karargah olarak kullanırlardı. Etrafta başları sıkıştığı zaman hemen
buraya sığınırlardı. Artık bu fitne yuvası kalenin yıkılması kaçınılmazdı ve bu işin
zamanı Sultan Süleyman devriymiş. Sultan, Veziriazam’ı, Belgrad kalesi üzerine
gönderirken kendisi de Böğürdelen kalesi üzerine yürüdü. Rumeli askerleri bu hisarı her
211
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 33a-34a.
212
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 49-50.
56
yandan kuşattılar ve duvar örmek suretiyle kapılarını kapattılar. Her taraftan top ve
tüfek ateşi açıldı. 213
Kalede bulunan gayr-ı müslimler, hücumlara karşı oldukça direndiler. Kuvvetli Osmanlı
hücumlarına karşı mukavemet gösterdiler. Çok şiddetli geçen savaştan dolayı her taraf
kan gölüne döndü. Sonunda Müslümanlar düşmanlara galip geldi. Oldukça fazla
düşman kılıçtan geçirildi ve ganimetler elde edildi. Osmanlı askerlerinden şehit
düşenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çok oldu214. 1 Şaban 927 (7 Temmuz
1521) günü Osmanlı gazileri Böğürdelen kalesine girdiler ve düşmanlarını kılıçtan
geçirdikten sonra kaleye Osmanlı bayraklarını çektiler. Kulelerde ezan okuyup, davullar
çalarak şenlikler yaptılar. Rumeli Beylerbeyisi Ahmed Paşa komutasında askerler kaleyi
alarak tekrar Müslümanların eline geçirdiler ve kale Osmanlı ülkesine katıldı.215
Sultan Süleyman yolda iken Böğürdelen kalesinin fetih haberi geldi. Eflak, Boğdan ve
Deşt-i Kıpçak’a ulaklar gönderilerek, zaferi, cihana ilettiler. Şaban ayının üçünde Sultan
Süleyman muzaffer askeriyle Böğürdelen’e gelip kondu. O diyarda bulunan tüm
komutan ve askerler de gelip padişaha katıldılar. Aynı zamanda Canberdi Gazâli’nin
hakkından gelmesi için Şam’a gönderilen asker ve komutanlar da geldiler. Aynı gün
Karadeniz’den gönderilen gemiler Tuna’ya girmişler, bütün alet ve edevatlarıyla sağ
salim ulaşmışlardı. Böğürdelen’in fethinde rol oynayan askerler Padişahın elini öpmekle
şeref buldular. Padişah, Böğürdelen’i temaşa edip, “ilk fethettiğim kaledir, mamur
olması gerekir” diye emir buyurarak şehrin istihkamlarının arttırılmasını ve
güçlendirilmesini istedi. Sultan Süleyman, Böğürdelen’in fethinden sonra her kişiye
hizmetlerine göre terakki ve mansıplar verdi. Kaleyi gezen Padişah, buraya bir komutan
tayin etti. Kalenin yapımı ve muhafazası için yeterli asker bırakıldı.216
Bundan sonra Tuna’nın açık yerlerinde kale ve kuleler yapıldı. Nehir kıyısının bazı
yerleri dağlık ve ormanlık olduğundan dolayı geçişe engel olmakta idi. Bunun müsait
mahallinde sabit bir köprü yapılmak istenildiği sırada Piri Paşa gelerek, Belgrad’a
213
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.72-73.
214
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 75-76, Hammer; age., s. 9.
215
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 37b. Eyyubi; age., v.15., Peçevi; age., s. 68, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 77, Lütfi Paşa; age. s. 296-302.
216
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 82-84, Lütfi Paşa; age., s. 299, Feridun Bey; age., s.508,
Karaçelebi-zâde; Abdülaziz, Süleyman-nâme, Bulak 1248, s.30, Hadidi; Tevârih-i Âl-i Osman, (Haz.
Necdet Öztürk), Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1991, s.429-430., Mehmet Efendi; age., 63a-b,
Hammer; age., c.V., s. 9.
57
ehemmiyet verilmesini Padişah’a arz etti. Lakin Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşanın,
Padişahın huzurunda Piri Paşayı tenkit etmesi üzerine, Padişah da Belgrad’dan
Macaristan’a girilmesi fikrini kabul etmedi ve oradaki toplarla askerleri çabuk
karargaha getirmesi için Piri Paşaya emir verdi.217
Padişahın emri üzerine hemen Sava nehri üzerine köprü yapımına başlandı. Buradan
ordunun ağırlıklarıyla geçebileceği bir köprü yapılmaktaydı. Fakat tedbir takdire
uymayıp, ansızın çıkan rüzgar ve yağan yağmur sonucunda oluşan sel, köprüyü alıp
götürdü. Çaresiz insanları ve hayvanları adaya geçirmek için gemi kullanılacaktı. Bunun
için Hüsrev Bey görevlendirildi.218 Ordu ve levazımatı Sirem adasına geçirildikten
sonra Sultan Süleyman Şaban ayının yirmi yedisinde adaya geçti. Sultanın adaya geçişi
top sesleri arasında büyük bir ihtişam ile oldu. Bu ada etrafı Sava, Tuna ve Drava
nehirleri ile çevrilmiş, içindeki gayr-ı müslimlerin haberleri her yerde meşhur olmuştu.
Şimdi adanın her tarafı Osmanlı askerleri ve onların savaş aletleri ile dolup taştı. Akşam
olunca askerler her tarafta ateş ve mumlar yakıp, ortalığı aydınlattılar. Sirem esasen
vilayet merkezi olan güzel bir şehrin ismiydi.219
Padişah adaya geçtikten sonra Macar askerlerinden birkaç alayın Tuna’yı geçip Sirem
adasına aktığı haberi geldi. Bunun üzerine Sultan, Bosna Beyi Bâli Beye o gayr-ı
müslimlerin hakkından gelmesini emretti. Bâli Bey hemen adamları ile düşmanın
üzerine gitti. Onların kimisini kılıçtan geçirdi, kimisini esir aldı. Ele geçirdiklerini
Padişaha gönderdi.
Bâli Bey bu görevi tamamladıktan sonra, o diyarın meşhur ve mamur kalesi olan
Salankaman (Aslankaman) kalesinin fethine yöneldi. Kalede bulunanlar Osmanlı
askerinin geldiğini duyunca, geceyi kendilerine örtü yapıp, ocaklarında ateşleri yandığı
halde kaçıp gittiler. Bâli Bey kaleye geldiğinde orayı boşaltılmış buldu. Olan olayları
Sultan’a bildirdi. Kendi isteğince düşman memleketinde dinlendi. Fetih haberi Sultan’a
217
Celâl-zâde Mustafa; age., 38a.
218
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.84-85, Lütfi Paşa; age., 300.
219
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 39a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 86-87, Feridun Bey; age., s.508.
58
gelince Sultan Süleyman “orada kalalar ve eğer kafir suyu geçip arkadan gelirlerse
onlara mani olalar” buyurdu.220
Piri Mehmet Paşa, Sirem kalesi hakkında bazı malumat aldıktan sonra Belgrad
köprüsüne gelmiş ve hatta askerin bir kısmını Sava üzerinden Sirem adasına geçirmişti.
Paşa bir aralık karşı tarafa göz gezdirirken Zemun tarafındaki çadırlara gözü ilişti.
Bunların düşmana ait olabileceğini düşünerek ihtiyaten geçit harekatını durdurdu. Biraz
sonra bunların ikinci vezir Mustafa Paşaya ait olduklarını anlayınca, vezire haber
gönderip yanına davet etti. Mustafa Paşa gelip vaziyeti görünce, Piri paşanın Belgrad’da
ısrar etmesinin ne kadar haklı olduğunu gördü. Ve şöyle dedi; “bendeniz bir iki gün
daha buralarda oyalanacağım. Semendire’ye gittiğimde Padişaha Belgrad kalelerinin
ehemmiyetine dair elden geldiği kadar dil döküp, harekatın bu tarafa nakli için ferman
çıkartacağım.” Padişah, Sirem adasının zabtedilmesinden memnun oldu fakat
yanındakilerin yönlendirmeleri sonucu tekrar Piri Mehmet Paşaya haber göndererek
hemen karargaha gelmesi için ferman gönderdi. Bundan canı sıkılan Mehmet Paşa,
Padişahın arzusu üzerine topları gemilere bindirip gönderdiğini ve Belgrad’ın
kuşatılmasından vazgeçtiğini ulaklarla bildirdi. Belgrad’da sıkışık halde bulunan gayr-ı
müslimler, Osmanlı askerinin çekildiğini görünce, bunu onların ümitsizlikten usanç
getirdiklerine hükmettiler ve sevinçlerinden toplar atıp, davul çalarak şenlikler
yaptılar.221
Belgrad cephesi bu şekilde boş bırakıldıktan bir gün sonra Mustafa Paşa, karargaha
dönerek yaptığı işler hakkında bilgi verirken, Belgrad konusuna da girerek Padişaha
dedi ki; “Bendeniz evvelce bu cepheye dair malumatım olmadığı için Ahmet Paşanın
fikrine iştirak etmiştim. İki gün evvel vaziyeti gözümle görünce tuttuğumuz yolun
doğru olmadığına kanaat getirdim. Çünkü düşmanın Belgrad gibi pekin bir kalesi
civarında Sava’nın karşı yakasına geçmek ve oradan ilerlemekte her zaman tehlike
vardır.” Bu sırada Ahmed Paşa söze karışarak “Sirem adasında artçı bulunduracağız”
deyince Mustafa Paşa “Tuna’nın sağ ve solunda birçok kaleler vardır. Macarlar bu
kalelerin himayesinde Belgrad’a kuvvet göndererek artçılarımızı bozabilirler. O zaman
220
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.89-91, Feridun Bey; age., s.508. Burada Salankaman kalesini fethedenin
Bâli Bey olarak açıkça belirtilmesine rağmen, Kemal Paşa ve Feridun Bey’in dışındaki müellifler, kaleyi İkinci vezir Mustafa
Paşanın fethettiğini söylemektedirler. Halbuki Feridun Bey topu olmadığı için Mustafa Paşa’nın kaleyi alamadığını belirtmektedir.
221
Celâl-zâde Mustafa; age., 40a., Mehmet Efendi; age., 71a, Yurdaydın; age., s. 28.
59
ordunun dönüşü de tehlikeye düşer” dedi. Padişah’ta “öyle ise Belgrad’ı tekrar
kuşatmak için sadrazama buyruk yazınız da çabuk gönderiniz” buyurdu.222
Mehmet Paşa, Belgrad’dan ayrılacağı günün ikindisinde bir ulak gelip Padişah’tan
yazılı buyruğu getirip verdi. Bu buyrukta şu sözler yazılıydı: “Mustafa Paşa yanıma
geldiğinde hisara dair olanca hali anlattı. Bunun üzerine atımı o tarafa dizginlemek
gerekmektedir. Topları geriye aldır, kalenin alınmasına can u yürekle başla”. Mehmet
Paşa, buyruğu alır almaz hemen geri dönüp Belgrad üzerine atını sürdü. Tuna’ya ulaklar
gönderip, yola çıkarılan topların geri getirilmesini emretti. Bu geriye dönüş hareketleri
geceye tesadüf etmişti. Asker çadır kurduktan sonra gösteriş maksadıyla direk başlarına
mumlar diktiler ve etrafa ateşler yaktılar. Yakılan mumlardan ve ateşlerden Belgrad
aydınlandı. Sabah olmasıyla birlikte Osmanlı askerleri Belgrad hisarını Tuna
kıyılarından sardılar ve topları eski yerlerine çekip yerleştirdiler.
Nakkaş Ali Beyle emrindeki Anadolu piyadeleri toplar üzerinde muhafız konuldular.
Düşman da kulelere toplar yerleştirdi ve biraz sonra karşılıklı ateş başladı. Osmanlı’nın
büyük topları ile kale duvarlarında gedikler açılmaya başlandı. Bir ara Osmanlı
askerinin yemeğe dalmasını fırsat bilen düşman, çıkış hareketi yaparak topların yanına
kadar geldiler. Birkaç askeri şehit ettikten sonra buldukları Nakkaş Ali Beyi de
kolundan yaralayıp, kaleye doğru sürüklemeye başladılar. Durumun farkına varan
askerler hemen koşup düşman üzerine saldırdılar. Çıkış yapan düşmanları kılıçtan
geçirmekle birlikte Ali Beyi de kurtardılar. Bu çarpışmalar gece gündüz devam etti.
Şabanın yedinci günü umumi karargahın Zemun’a naklinden dolayı nakkare ve davul
sesleri işitildi. Biraz sonra alaylar, tuğlar, sancaklar, bayraklar görüldü. Padişah için
Belgrad karşısında Zemun hisarının yanı başındaki yüksek tepeye çadır kuruldu.223
Padişahın fermanı ile devlet adamları Zemun hisarının bulunduğu yakaya geçtiler.
Mustafa Paşa, Piri Mehmet Paşanın bulunduğu yere geldi ve orada savaşması için
buyruk aldı. Topçularla tüfekçilere, Tuna’nın Sava ile birleştiği noktada yer gösterdiler.
222
Bkz. Peçevi; age., s. 70, Celâl-zâde Mustafa; age., 39a-40b., Mehmet Efendi; age., 69b-71a.
223
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 40b-41b., Mehmet Efendi; age., 71a-74a. Peçevi; age., s. 55.
60
Tuna kenarında Aşka dedikleri varoşun karşısında bir ada vardı. Kaleyi bu adadan
zorlamak için Ahmet Paşaya emir verildi. O da oraya gidip topları kurdu ve sancak
beylerine mıntıkalar gösterdi. Piri Mehmet Paşanın bulunduğu tarafta düşmanın birçok
yüksek kuleleri vardı. Oralara kadar muvasala hendekleri kazmak ve lağım işlerine
girişmek gerekti. Ordunun kazmacı, lağımcı ve taşçı erlerini bu işler için ileri aldırdılar.
Herkes görevini yerine getirmeye olanca kuvvetiyle çalışıyordu ve atılan toplarla
düşman hisarı delik deşik edildi.224
Birkaç gün kale dövülerek, imar edilmiş surlarda gedikler açıldı. Kaleye giriş yerlerinin
açılmasına çalışılarak, daha önce kaleyi kuşatmış olan askerlere moral verildi. Nidacılar
her tarafta, ganimete ve şahadete askeri çağırdılar. Ramazanın beşinci günü herkes
silahlandı ve güneşin doğmasıyla birlikte bütün toplar birden ateşe başladılar. Beyler,
tuğ ve sancaklar açtılar, davul, nakkare ve boru sesleri herkesi heyecana getirdi. Her iki
tarafta olanca güçleri ile birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştılar ve sonunda
mücahidler galip geldi. Aşka isimli varoş ele geçirilerek, düşmanın çoğunu tepelediler.
Kulelere Türk bayrakları dikilip, davullar ve nakkareler çalındı. Kılıçtan kaçanlar iç
kaleye sıvıştılar. Düşman bu sırada, Osmanlı askerine, Fatih Sultan Mehmet zamanında
burada kalan topları kullanarak karşılık vermeye çalışıyordu. Fatih zamanında müyesser
olmayan fetih, şimdi Hak Teâlâ’nın inayeti ile varoşun alınmasıyla mümkün
oluyordu.225
Varoşlar alınmış ama iç kale, hâlâ fethedilememişti. Sekizinci gün bütün komutanlar ve
ileri gelenler büyük bir yürüyüşe geçerek her taraftan kaleyi kuşattılar. Fakat gayr-ı
müslimler bu hücumlara ellerinden gelen bütün gayretleri ile karşılık verdiler. Her iki
taraftan da büyük kayıplar oldu. Mücahidlerden kimisi şehid olurken kimisi de
yaralandı. Birkaç gün Osmanlı askeri kaleyi top ile döverek kuleleri yıktılar. Hisar
üzerine yağan toplar isabet ettiği yerleri yıkıyor, insanları ya öldürüyor veya
yaralıyordu. Bir kere daha asker cûşa gelip, yürüyüşe geçti. Bütün askerler üzerinde
gazâ rüzgarı eserek, yeniden hücuma geçmek için bir heyecan oluştu. Üç koldan olanca
224
Bkz. Mehmet Efendi; age.,74a-74b, Celâl-zâde Mustafa; age., 41b-42a., Feridun Bey; age., s.511.,
Belgrat kalesi ve civarı hakkında bilgi veren bir kroki Topkapı Sarayı Müzesi arşivi 4689 numarada
kayıtlıdır. Fevzi Kurtoğlu; “Hadım Süleyman Paşanın Mektupları ve Belgrad’ın Muhasara Planı”,
Belleten, 4/13-16, 1940, s.56-58.
225
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 42b.,Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 94-95.
61
kuvvet ile düşmanların üzerine saldırıya geçildi. İslam askerleri ile gayr-ı müslim
askerleri arasında müthiş bir mukatele yaşandı. Muhasara tüm hızıyla devam ediyor,
kan su gibi akıyordu. Düşman gittikçe ümitsizliğe kapılıyordu. Böylece günlerce
sabahtan akşama kadar kale duvarları dövüldü. Her taraf top gürültüleri ile inlerken,
asker Allah’ın razı olması için ölümü hiçe sayarak aşkla savaşıyordu. Mücahidler büyük
bir coşku ile düşman üzerine yürürken sedaları ile yeri göğü inlettiler. Düşman kaleyi
korumak için saf saf dizilirken, gazilerde şahadet şerbetini içmek için azimle
savaşıyordu. Ölümü, Allah’ın rızasına karşılık bedenlerini vermekle tercih ettiler. Bursa
Beyi Behram Bey şahadet şerbetini içti. Yine kardeşi Mahmud Bey ve Karaca lakaplı
Ahmed Bey’de yaralandılar. Mücahidler bütün güçleri ile kaleyi ele geçirmek için
çalıştılar fakat tedbir takdire uymadı ve kaleyi ele geçiremediler.
Bu sırada kale komutanı, kale etrafındaki durumdan haberdar olmak için askerlerden
seçkin bir alayı dışarı gönderdi. Tuna’yı geçen bu grup Bali Bey ve askerleri ile
karşılaştılar. Yapılan savaşta Bâli Bey, onların tamamını kılıçtan geçirerek başlarını
Sultan Süleyman’ın huzuruna gönderdi.226
Belgrad kalesinde bulunan düşmanlar itaat ettik diye haber gönderip, kaleyi boşaltmak
için üç gün mühlet istediler. Bunun üzerine kafire eman verilip kaleyi boşaltmaları
istendi. Verilen süre geçmesine rağmen hâlâ kale boşaltılmamış ve üstüne üstlük beş on
gün daha mühlet istemişlerdi. Bundan maksatları kalelerinin yıkılan yerlerini tamir
etmek ve zayıflayan bölgeleri kuvvetlendirmekti. Bu, hemen anlaşıldı ve düşman
üzerine hücuma geçilmesine karar verildi.227
Son zamana kadar kalede alınmadık bir kule kalmıştı. Teslim olmaktan korkanlar bu
kuleye sığındılar. Vezirler ve beyler dışarıdan içeriye toplar getirerek teslim olmayan
kuleye karşı yerleştirdiler ve açtıkları ateşin himayesinde lağımcılar∗ kule dibine
226
Bkz.Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 96-102, Mehmet Efendi; age.,75a-77b.
227
Feridun Bey; age., s.513., Karaçelebi-zâde;age., s.41.
∗
Lağımcı Ocağı: Ordunun ağırlıklarıyla geçirilmesi için mevcut köprüleri tamir veya yeniden köprü
yapmak, kaleleri barutla atmak için lağım denilen yeraltı yolları açmak, düşman tarafından yapılan
lağımları körletmek vazifesiyle mükellef olan teşkilatın adıdır. Lağımcı askerlere, başlarında bulunan
subayları tarafından kuruluşundan îtibâren geometri ve diğer mîmârî sanatlara âit bilgiler ile lağım
bağlama usulleri en iyi şekilde öğretilirdi. Mehmet Zeki Pakalın; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, MEB, İstanbul 1971, Cilt 2, s. 348-352.
62
yanaştılar. Kulenin altını kazıp oraya barut koydular ve kule duvarının birçok yerinde
delikler açtılar. Hazırlıkların bittiği bir günde Vezirler ve Beyler barut konulan lağımları
ateşlemek için mızraklı, kılıçlı, oklu askerlerin himayesinde lağımcıları ileri sürdüler.
Lağımcılar barutların fitillerini ateşleyince kuledekiler taş ve tozlar arasında görünmez
oldular. O koca koca taşlar havalarda uçuştu. Her taraf sanki deprem oluyormuş gibi
sallandı. Gayr-ı müslimlerin korkudan bağırmaları, gazileri cûşa getirdi ve düşmanlar
kendi yurtlarında kılıçtan geçirildi.228
Belgrad kapıları, kolay kolay açılmadı. Macarlar on iki defa yapılan hücumu büyük
fedakarlıklarla karşıladılar. Her iki tarafın zayiatı da çok fazla oldu. Hatta savaş
meydanında kalan cenazeleri gömmek için mütareke bile yapıldı. Mütarekeden sonra
dahi iki taraf üç kere birbirine geçti. Düşmanın bir kısmı son nefese kadar savaşmak
istiyordu. Son iş olarak artık canlarından bezdiler. Kale komutanı Yalaşko, yanında
bulunan ihtiyar ve gençlerle görüşerek onların düşüncelerini aldı. İnat etmekten ve daha
fazla karşı koymaktan vazgeçtiler. Çoğunluk, mukavemetin faydasız olduğuna kanaat
getirdikten sonra kapıları açtılar ve buna karşı kusurlarına bakılmaması şartını rica
ettiler. Padişahta onların bu dileklerini kabul etti. Ramazanın yirmi altıncı Perşembe
günü dizdarları geldi. Diz çökerek yere yüz sürdükten sonra kale anahtarlarını padişahın
önüne koydu. Süleyman Han da ona birçok değerli şeyler bağışladı ve teslim olanların
çoluk çocuklarını da affetti.229
Kaleye önce Veziriazam ve defterdar girerek, burada bulunan alet ve edevat ile
cephaneyi kayıt altına aldılar. Kalenin bütün kuleleri Türk sancakları ile süslendi. Bazı
kiliseler camiye çevrilerek, bunlar için hemen minber yapıldı. Çan kulelerinden çanlar
alındı, burada ve kale kapıları ile kiliselerin en yüksek noktalarında temcit ve ezan
okundu. Padişah ile devlet adamları o sene ramazanın yirmi yedisine tesadüf eden Cuma
günü ilk defa olarak Cuma namazını Belgrad’da kıldılar ve bu muvaffakiyete karşı
Allah’a şükrettiler. 230
228
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 43b., Mehmet Efendi; age.,77b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.103-
104, Lütfi Paşa; age., s.302, Hadidi, age., s.433.
229
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.106-107, Mehmet Efendi;
age.,77b., Solak-zâde; age., s.120-121, Karaçelebi-zâde; age., s.43.
230
Karaçelebi-zâde; age., s.43, Feridun Bey; age., c.I, s.513, Yurdaydın; age., s.30.
63
Belgrad kalesinin topla yıkılan yerlerinin yapılması için saray beylerinden adamlar tayin
edildi ve bunlara hisarın içinde ve dışında camiler, mescitler, tekkeler, imaretler ve
güzel hamamlar yapılması da emredildi. Kaleye kadı, kale komutanı ve muhafızlar
konularak, silah ve mühimmatça ne eksiklikleri varsa verildi. İki yüz adet top oraya
bırakıldı. Tüm bunlar için hazineden yirmi bin altın ayrıldı. Semendire ile Belgrad
birbirine çok yakın olduğu için, ikisi birleştirilerek bir sancak haline getirildi. Büyük
hizmetleri olan Bâli Beye beş yüz bin akçeyle, vezirlerin ittifakı ile inayet olundu. Bâli
Beyin eski görev yerine de Hüsrev Bey münasip görüldü.232
G. Seferden Dönüş
Padişah alınması zor, muhkem kaleleri aldıktan sonra Üngurus kralının memleketinde
olan diğer kale ve yerleri fethetmeye azmetmişti. Deniz gibi nehirleri geçip, gazâ
deryasına dalmayı, o kötü huylu kralın üzerine varıp, krallığını ve saltanatını yok
etmeye kesin niyetli idi.234 Fakat Padişah, kışın gelmesinden dolayı bu kadar zaferi kâfi
gördü. Bu yüzden askeri geri aldırmak gerekiyordu. Eğer kış baş göstermeseydi, Budin
taraflarına kadar gitmeye kimse engel olamazdı. Belki de Layoş’un adı krallık
231
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.108, Feridun Bey; age., s.515-
519., Karaçelebi-zâde; age., s.44, Mehmet Efendi; age., 79b, Hammer, age., s.10., Uzunçarşılı; age., s.
312., Dirimtekin; agm., s. 85.
232
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age.,
81a, Solak-zâde; age., s.121, Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s.45.
233
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Shaw; age., s. 137, Uzunçarşılı; age., s. 312.
234
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.111, Mehmet Efendi; age., 81a., Feridun Bey; age., c.I, s.518.,
Karaçelebi-zâde; age., s.45.
64
Silivri civarında gemiye binen Padişah, Zilkade ayının on yedinci Cumartesi günü
İstanbul’a vardı. Şehrin ileri gelen adamları ile alimleri, tekke sahibi şeyhleri ve büyük
bir halk kitlesi Padişahı büyük bir sevinçle karşıladılar. Padişahta halkın dua ve
tezahüratı arasında sarayına giderek tahtına oturdu.236 Kanunî Sultan Süleyman seferden
döndükten sonra dört bir taraftan elçiler gelip, Padişahı tebrik ettiler.237
A. Sebepleri:
Tarihi süreç içinde Müslüman Araplar, Rodos adasını almak için seferler düzenlemişler,
o günkü Mısır hükümdarı hayli asker ve cephane ile Şam’dan kalkıp bu adaya gelmişti.
Her iki taraf arasında çok çetin ve kanlı çarpışmalar olmasına rağmen kalenin fethi
müyesser olmamıştı. Hatta Müslümanlar, kafirlerle yaptıkları savaşta başarılı olabilmek
için buraya Arap kulesi denilen bir kule de yapmışlardı. Savaş çok uzayıp zafer
müyesser olmayınca Müslümanlar memleketlerine geri döndüler. Gayr-ı Müslimler,
hemen bu kuleyi de kendi hisarlarına katıp orayı imar ettiler. Düşmana zarar vermek
için yapılan bu kule, onlara bir bakıma yardım oldu.238
16. yüzyılda Akdeniz mühim deniz savaşlarına sahne olmuştu. Bu denizde sahili olan
Hıristiyan devletler, donanmaları sayesinde çok nüfuz kazanmışlardı. Onlar gemicilikte,
deniz ticaretinde yükselmekle beraber korsanlık ve deniz savaşları gibi işlerde de çok
ileri gitmişlerdi. Akdeniz içinde meşhur olan adaların başında ise Rodos adası
gelmekteydi. Bu ada halkı on bin civarında nüfusa ve kuvvetli donanmalara sahipti. Bu
kadar az nüfusa rağmen, Kanunî dönemi Osmanlı deniz askerleri, bu adanın
şövalyelerinden bile daha azdı.
Osmanlı Devletinin sahilleri, gemileri, deniz yolcuları bunlardan rahat yüzü görmedi.
Bunlar haraç almadan bir Osmanlı gemisine, bir İslam yolcusuna yol vermezlerdi. Ele
235
Feridun Bey; age., s.514, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.112.
236
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 82b., Karaçelebi-zâde; age., s.46. Burada kaynaklar
tarih olarak 17 ve 18 Zilkade olarak iki farklı bilgi vermektedirler.
237
Karaçelebi-zâde; age., s.46, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 316.
238
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 154-155.( Burada bahsedilen kişi, Hz. Osman zamanında Suriye
valisi olan Muaviye, seferde, 649 yılında Kıbrıs, Rodos ve Girit'e yapılan sefer olmalıdır.)
65
İkinci Bayezit zamanında Sultan Cem’in Rodos’a kaçıp şövalyelere sığınması, onların
gururunu artırdı. Sultan Selim devrinde de bu ada yüzünden Sadrazam Piri Mehmet
Paşa’nın hayatı tehlikeye düşmüştü. Mehmet Paşa Rodos’un zaptı hususunda Yavuz’u
çok teşvik etti. Yavuz bu meseleden dolayı bütün vezirlerine çıkışarak; “Ben İslam
dünyasına ülkeler katmaya çalışırken, siz beni bir hırsız adası ile uğraştırmak
istiyorsunuz” diye Rodos seferine bir türlü tenezzül etmedi. Bununla beraber müthiş bir
donanma meydana getirilmesini emretti. Mehmet Paşa, istenilen donanmayı vücuda
getirdi fakat Rodos’u almak Yavuz’a kısmet olmadı.240 Adada bulunan şövalyeler
Ridaniye muharebesi esnasında Memluklulara ve sonra Canberdi Gazâli’ye yardımda
bulunmuşlardı. Anadolu sahillerine yakınlığı dolayısıyla Osmanlı ve Müslüman
ticaretine engel oluyordu. Mısır ve Suriye’nin Osmanlılara geçmesi bu adanın
alınmasını zaruri kılıyordu.241
Sultan Süleyman zamanında adanın fethi fikri ortaya atıldığı zaman, toplanmış olan
divanda, divan üyelerinin çoğu, adanın fetih için müsait olmadığını ileri sürerek bu fikre
karşı çıktılar. Fakat Veziriazam Piri Paşa, sefer yapılmasında ısrarcı olarak padişahı
Rodos seferine teşvik etti. Rodos sıradan bir ada değildi. Burası Hıristiyanlığın ruhanî
ve cismanî nüfuzuna dayanmakta idi. Şövalyelerin Sen Jan Cemiyeti burada
Hıristiyanların her türlü yardımlarını görmekteydi. Adakların, sadakaların, vergilerin
büyük bir kısmı buraya gönderilirdi. Bu ada İslam düşmanlarının yatağıydı. Akdeniz’in
239
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.128, Hasan Beyzade; age., v.4a.,
Mehmet Efendi; age., v.87a. Tabib Ramazan; Er-Risale El-Fethiyye Er-Rodosiyye Es-Süleymaniyye,
Haz. Necati Avcı; Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993, s. 93
vd. Burada Tabib Ramazan Rodos’a giden Mesih Paşanın ismini diğer kaynaklarda olduğu gibi
zikretmekte iken, Padişahın ismini diğerlerinden farklı olarak Fatih yerine II. Bayezid olarak
belirtmektedir., Yurdaydın; age., s. 35.
240
Celâl-zâde Mustafa; age., v.67a., Lütfi Paşa; age., s.304. Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 140-141.
Burada Yavuz Selim Osmanlı donanmasının Rodos’u fethedecek durumda olmadığını vezirlerine
anlatmıştır.
241
Uzunçarşılı; age., s.313., Şahabettin Tekindağ; “Rodos’un Fethi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 8,
1968, s. 58, Shaw; age., s. 133.
66
neresinde bir Müslüman yakalansa hapsedilmek için buraya getirilirdi. Batı sularında
İspanyalılardan kaçanlar doğu sularında Rodos şövalyelerinin eline geçiyordu. Rodos
zindanları Osmanlılardan, Müslümanlardan boş kalmazdı. Ayağı prangalı, boynu
zincirli biçarelerin haddi hesabı yoktu. En ağır işlerde çalıştırılıyor, gece gündüz eziyet
üstüne eziyet ediliyordu. Bunların sayıları beş altı binden aşağıya düşmezdi. Rodos,
Akdeniz’in ortasında gayet muhkem kaleleri, şehirleri ve köyleri ile büyük bir ada idi.
Frenklerin I’lsle Adam ve Rumların Megola Mastori dedikleri biri bu adanın prensi
bulunuyordu. Bu üstadı azam Rodos adasını zamanın en müstahkem bir kalesi haline
koymuş, donanmaya da aynı şekilde önem vererek kuvvetini artırmıştı. Binaenaleyh
Rodos, garp devletlerinin kuvvetli bir ileri karakolu durumundaydı.242
Bu adada bulunanlar dışarıdan gelebilecek bir tehlikeye karşı o kadar emindiler ki,
içerde rahat rahat oturuyorlardı. Çünkü hisarları kuvvetli olmakla beraber bir tarafları
denize bakıyor bir tarafları karaya bakıyordu. Şimdiye kadar bir hükümdar burayı
fethedip ülkesine katmış değildi. 1309’dan beri St. Jean şövalyelerinin elinde
bulunmaktaydı.
Sultan Süleyman artık bu muhkem kale içindeki gayr-ı müslimleri, oradan çıkarıp,
Müslümanlara büyük zararı dokunan şövalyeleri Din-i Mübin için ortadan kaldırmaya
talip oldu. Rodos’ta esir olanları kurtarmak, denizden hac yolunu açmak, İstanbul-Mısır
arası deniz yolunu emniyete almak, Rodos’u bir İslam diyarı yapmak ve orayı putlardan
ve kafirlerden temizleyerek, cami ve mekteplerin olduğu, Kuran’ın tilavet edildiği bir
yer yapmak için fethine karar verdi. Şartlar da bu fethin gerçekleşmesi için oldukça
müsaitti. Şarlken ve I. Fransuva birbirleriyle savaş halinde, Macaristan, asilzadelerin
elinde inliyor ve X.Leon, Luther problemiyle uğraşıyordu.243
Piri Mehmet Paşa bu ada hakkında bütün bildiklerini padişaha anlattı ve buna dair aldığı
tedbirleri de söyledi. Piri Mehmet Paşayı dinleyen Padişah, kış aylarında hazırlık
242
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.67a-b., Tabib Ramazan; age., s. 95.,Tabib Ramazan diğer kaynakların
üzerinde fazla durmadıkları, burada bulunan esirlerin duaları ile ilgili ayrıntılı bilgi vererek, Padişahın bu
duaların neticesinde sefere karar verdiğini söyler., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.129., Mehmet Efendi;
age., v.86b-87b, Solak-zâde; age., s.121, Tekindağ; agm., s. 59, Yurdaydın; age., s. 35.
243
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.130-131, Tabib Ramazan; age., s.82, Hammer; age., s. 14-15,
Danışman; age., Cilt 6, s. 24, Asrar; age., s.73. Eyyubi; age., v.16.
67
yapılmasını emretti. Barut ve emsali ihtiyaçları temin için buyruklar yazıldı. Bir taraftan
da Beylerbeylerine ve sancak beylerine hazırlık emri verildi.244
İkinci vezir Mustafa Paşa donanma ile Gelibolu’ya geldiğinde amirallik makamında
Amiral Mustafa Paşa bulunuyordu. O da emrindeki filoyu donanmaya kattı. Amiral
Mustafa Paşa emniyet tertibatı almaya girişti. Çünkü Kanunî donanmaya ehemmiyet
verince, Akdeniz’de sahili olan Avrupa devletleri de deniz kuvvetlerini artırmaya
kalkışmışlardı. Bu yüzden Amiral Mustafa Paşa, Kurdoğlu Muslihiddin Reis’i bir filo
ile setir hareketine memur etti. Muslihiddin Reis, azgın düşmanların baskılarına
244
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.131, Tabib Ramazan; age., s.98.,
Hasan Beyzade; age., v. 4a. Mehmet Efendi; v. 88a. (Mehmet Efendi şu bilgiyi de vermektedir: Rodos’a
sefer yapılacağını üç vezirden başka kimse bilmediği halde, Rodos hakimi bundan haberdar olmuş ve
Sultan Süleyman’a ileri gelen adamlarından birini elçi olarak göndermiştir. Gelen elçi, bundan sonra
tüccara ve hacılara saldırılmayacağını söylemiş ise de bu teklif kabul görmemiş ve elçi hapis olunmuştur.)
245
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.133-134, Hasan Beyzade; age., v. 4a, Mehmet Efendi; age., v.
88b., Lütfi Paşa; age., s.305.
246
Bkz. Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.134., Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., (Müellif Celâl-zâde bu savaşa bizzat katılmıştır.), Solak-zâde;
age., s.122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.306, Hammer; age., s. 16.
247
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134-135, Mehmet Efendi; age., v. 88b-89a., Celâl-zâde Mustafa;
age., v. 69b., Feridun Bey Münşeat’ında 9 Recep, diğerleri farklı tarihler vermişlerdir. Biz Celâl-zâde’yi
esas aldık., Tabib Ramazan; age., s. 98, Müneccimbaşı; age., s. 516, Solak-zâde; age., s.122, Âlî; age., v.
275b.
68
uğramamak için filosunu saf nizamına geçirdi ve hızlı yol alan kadırgaların bir miktarını
artçıya verdi.248
Donanma Sakız adasına geldi. Vezir Mustafa Paşa, orada kaldıkları müddet zarfında
bazı eksikleri tamamladı. Havalar müsait esmeye başlayınca Paşa hareket emrini verdi.
Böylece donanma Sakız’dan ayrılıp Rodos yolunu tuttu.249
Kara askeri, Kütahya’yı terk ettikten on gün sonra yani Şaban’ın yirminci günü Aydın’a
vardılar. Aydın, Anadolu’nun en güzel şehirlerinden biridir. Bu sırada Hersek Valisi
Mahmut Beyden ve Maraş’a giden Ferhat Paşadan sevinçli haberler geldi.252
248
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 71a-72a, Tabib Ramazan; age., s. 112, Solak-zâde; age., s.122,
Müneccimbaşı; age., s.517, Peçevi; age., s. 55, Mehmet Efendi; age., v. 93b-94a, Yurdaydın; age., s. 37.
249
Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 94b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 72a-b, Tabib Ramazan; age., s. 112. (
Sakız kalesinin ve etrafındaki ağaçların hepsinin, dünyanın başka yerlerinde nadir bulunan sakız ağacı
olmasından dolayı buraya Sakız adası adı verilmiştir.)
250
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Feridun Bey; age., c. I, s. 529, Mehmet Efendi; age., v. 89b., Yurdaydın; age., s. 37.
251
Hasan Beyzade; age., v. 4b., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 74b-75a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 139, Mehmet Efendi; age., v. 89b, Feridun Bey; age., c. I, s. 529.
252
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.140-141, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 76a, Peçevi; age., s. 55.
69
Donanma Sakız’dan kalkıp bir müddet yolculuktan sonra Rodos yakınlarına geldi.
Rodos’ta birçok kaleler vardı. Bunlardan Hereke kalesi daha yüksek olduğu için çok
uzaklara ateş açabiliyordu. Mahmut reis filosunu alıp Rodos üzerine yürüdü. Adaya
vardığında karaya asker çıkardı ve Hereke hisarını karadan ve denizden abluka etti.
Günlerce uğraştı ve en sonunda yirmi üç Şaban’da Hereke hisarının alınan kulelerine
Osmanlı bayrağını dikti.253
Bu haber geride duran donanmaya bildirilince, büyük ve küçük olarak 700 parçadan
oluşan donanma harekete geçti.254 Vezir Mustafa Paşa’nın gemisi önde gidiyordu. Bu
sırada Gazze valisi Mustafa Beyi, ilerisini keşif için on kadırga ile gönderdiler.
Rodoslular, bu kadırgaları gördükleri zaman, ele geçirmek için, Rodos limanında
bulunan gemilerden büyük bir kısmı ile denize açılmağa kalkıştılar. Bu sırada Mustafa
Paşa’nın kadırgası Rodos’u görebilen bir boğazdan çıktı. Bunun ardı sıra donanmanın
bir turna alayı gibi geldiğini gören Rodoslular, açılmaya cesaret edemeyip, çabucak
geriye çekildiler. Donanma böylece Rodos’a geldi.255
Rodos’un Öküzburnu adlı limanı gemilerin bir arada barınabilmesi için en iyi yerdi. İşte
bundan ötürü oraya geçmek ve demirlemek istediler. Kaledekiler, Osmanlı
donanmasının hücumuna uğrayacaklarını anlayınca deniz tarafındaki mazgallardan top
atmaya başlayıp ortalığı dumana boğdular. Paşa, gemileri ölü zaviye içinde yürütmek
üzere kale duvarına yanaştırdı. Topların en küçük mesafelerine ait düşüş noktaları
gemilerden uzak bulunuyor ve gemilere zarar veremiyorlardı. Kale topçuları ise bu
atışlardan fayda çıkmayacağını anlayınca ateşlerini kestiler. Sonra bir kısmı beden
duvarlarına yanaşarak ve bir kısmı da kale ve burgoslara çıkarak geçen donanmayı
seyretmeye daldılar.
O gün rüzgar müsait estiği için bütün gemiler bir saat içinde Öküzburnu limanına varıp
demirlediler. Güneş battıktan sonra bir fırtına koptu. Yatsıya doğru müthiş bir top sesi
duyuldu. Bunun taş güllesinin bir parçası, vezir Mustafa Paşa’nın bulunduğu geminin
önüne düştü. Bundan gemiye ve gemidekilere bir zarar gelmedi. Lakin bir taraftan
253
Müneccimbaşı; age., s.517, Solak-zâde; age., s.123, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78a-b, Peçevi;
age., s. 57, Feridun Bey; age., c. I, s. 530. (Bu kalenin ismi Herke, Helke şeklinde de geçmektedir.)
254
Uzunçarşılı; age., s. 314.
255
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78b-79a,
70
Mustafa Paşa, telaş edilmemesini ve top ateşi devam ederse sabah başka bir yere intihap
edileceğini söyledi. Tesadüfen o gece başka bir top atılmadı. Ertesi günü Rodos
hapishanesinden firar eden bir Osmanlı, yüzerek donanmaya geldi ve düşmanın
geceleyin ateş eden topuna dair izahat verdi. Bu top Rodos kalesinin uzun menzilli bir
topu idi. Rodoslular bunu Kızılkapı üzerine yerleştirdikten sonra fazla barut koymak
suretiyle donanmaya bir gülle savurmuşlardı. Top o fazla barutun gaz tazyikine
dayanamayarak parçalandı. Bu haber üzerine donanmada büyük bir sevinç uyandı.257
Çalgısı olan gemilerde muayyen vakitlere mahsus olan Nöbet-i Osmanî çalınmaya
başladı. Diğer gemilerde davul sesleri gökleri sarstı. Bu sırada kayıklar ve sandallar
indirildi. Asker ve marangozlar bunlara binip karaya çıktılar ve derhal iskeleler
yapmaya koyuldular.258
Rodos adasının su ve havası güzel olup her mevsimde görüntüsü zümrüt gibi yemyeşil
olurdu. Adada gayet yüksek ve büyük kiliseler vardı. Rodos şehri, adanın deniz
kenarındaydı. Hisarı, tabiye ve tahkim esaslarına son derecede dayanabilecek surette
yapılmıştı. Hisara girmeyi imkansız kılmak için ne yapmak gerekirse hepsi vaktinde
düşünülmüştü. Hisarın duvarı yedi zira kalınlığında olup, bunun on zira gerisinde aynı
kalınlıkta bir duvar daha vardı. Bu iki duvarın arası toprakla doldurulmuştu. Ortaya
çıkan siperin kalınlığı yirmi dört zirayı buluyordu. Bu kalın siperin gerisinde derin
ikinci bir hendek daha vardı ki, bu da iç hisara dayanıyordu. Temeli suya kadar kazılan
bu iç hisarın duvarı balıksırtı şeklindeydi.
256
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 79b-80a.
257
Yurdaydın; age., s. 40.
258
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 80b, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 96a-b, Tabib Ramazan; age., s.115.
71
Limana yakın denizin bir noktasına, birçok taşlar döküp yığın haline getirmişler ve
bunun üzerine de pek sert ve yüksek bir kule yapmışlardır ki, buna da Mendirek
denilmektedir. Bunlara toplar koyarak, limana giren düşman gemilerini buradan ateşe
tutarlardı. İşte Rodos böyle müstahkem mevkii, müdafaa bakımından çok çetin bir
kaleydi. Yeryüzünde o gün eşine zor rastlanan Rodos adası, güzel ve geniş aynı
zamanda birçok kasaba, köy ve kalelere sahipti. 259
Daha önce Aydın’a kadar gelişini anlattığımız Padişah şimdi Aydın’ın Bozdoğan
mevkiine geldi. Burada Karakadı denilen biri hakkında halk, Padişaha şikayette
bulundu. Kadının doğru işlerden ayrılarak keyfi işlere saptığını öğrenen Padişah, onun
idamını emretti.261 Bu vakadan sonra Padişahla birlikte gelen vezirlerden Gürcü Ahmet
Paşa, vezir Mustafa Paşanın aleyhinde işler yapmaya başladı ve Rodos serdarlığının
Mustafa Paşaya verildiğini bir türlü çekemediği için kıskançlık yolunu tuttu.
Bozdoğan’da Padişahın huzuruna çıkan Ahmet Paşa biraz oturduktan sonra Mustafa
Paşayı dile alıp küçültmeye kalktı. Hatta Rodos savaşını başaramayacağını anlatarak
259
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 81a-82b, Tabib Ramazan; age., s.99-111.(Tabib Ramazan Rodos
adası ve kalesi ile içinde bulunanlar hakkında çok geniş malumat vermektedir.), Hadidi; age., s.435, Âlî,
age., v. 275b.
260
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 82b, Mehmet Efendi; age., v. 97a, Peçevi; age., s. 57, Solak-zâde; age.,
s.123, Bkz. Tabib Ramazan; age., s.115-117.
261
Peçevi; age., s. 58., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83a, Yurdaydın; age., s. 40.
72
deniz ve kara kuvvetlerini kendi emrine aldırmak üzere padişahı ikna etti ve “bundan
böyle Ahmet Paşa mübaşir ola” diye bir ferman bile yazdırmağa muvaffak oldu.262
Ahmet Paşa bu fermanı alır almaz hemen Rodos’un yolunu tuttu ve karadaki askerlerin
bir an evvel Marmaris iskelesinden Rodos’a geçmelerine emir verdi. Bu emir üzerine
yürüyüş başladı. Bu yerlerin her tarafı dağlık ve Kargasekmez tarafları tamamıyla
kayalıktı. Askerler bu dağlık araziden geçerek Ramazan’ın ikinci günü Marmaris
iskelesine geldiler. Padişah çadırı, iskeleye yakın kurulurken, askerler ise deniz
kenarında ordugah kurdular. Orduyu, Rodos’a geçirmek için gemiler Marmaris’e
aldırılmıştı. Fırtınalı havaya rağmen ordu gemilerle iki günde adaya çıkarıldı.263 Rodos
hisarını iyice görebilecek yüksek bir yer vardı. Padişah Marmaris’te iken çadırı buraya
kuruldu. Kanunî’yi bu yere getirmek için Marmaris’e bir baştarte gönderildi. Bu
geminin Marmaris’e vardığı gün büyük devlet adamları, hademe, tüfekçiler, yeniçeri
askerleri deniz kenarında toplandılar ve Padişahın gelişini beklediler.
262
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83a, Tabib Ramazan; age., s. 121, Tabib burada, Celâl-zâde’nin zıddına
olarak, Vezir Ahmet Paşanın Mustafa Paşa ile istişare ve dayanışma içinde olduğunu söyler. Peçevi; age.,
s. 58.
263
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.146, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83b, Tabib Ramazan; age., s. 121,
Müneccimbaşı; age., s.517, Feridun Bey; age., s. 530.
264
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84a-b, Tabib Ramazan; age., s. 124-125, Müneccimbaşı; age., s.517-
518, Mehmet Efendi; age., v. 99b-100a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.146-147, (Diğer kaynaklar
Padişahın adaya geçişini 4 Ramazan olarak belirtirken Kemal Paşa 5 Ramazan olarak belirtmiştir.)
Feridun Bey; age., s. 530, Solak-zâde; age., s.123-124.
265
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84b-85a, Tabib Ramazan; age., s. 133-137, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s.150, Müneccimbaşı; age., s.518., Tekindağ; agm.,s. 58-59., Yurdaydın; age., s. 41.
73
Görev yerleri belli olan paşalardan her biri, kendisine ait topları hazırladı. Ramazan’ın
beşinci günü toplara ateş verildi. Rodoslular, Osmanlıların toplarına karşı, daha fazla
top atışı ile cevap verdiler. Osmanlılar, kale içinde olan düşmana karşı, açıkta savaş
yaptıkları için topçularından birçoklarını şehit verdiler.266
Hisarda, Çanlı kule denen ve içi düşman askeriyle dolu bir kule vardı. Bu kule
gözetleme işinde düşmanın çok işine yarıyordu. Osmanlıların büyük çapta uzun bir topu
vardı. Bu topun güllesi nereye düşse, orasını alt üst ederdi. Çan kulesindeki gözcüler bu
topun ateşe hazırlandığını görünce, hemen kaledekilere bildirdiler. Yapılan top atışları
sonunda kulenin kireç ve taşlarının bir kısmı düşerek çanı yuvarlandı. 269
b. Divan Toplanması
Divandan ayrıldıktan sonra Mehmet Paşa, büyük toplar getirtti ve bunları gerilere
yerleştirip hemen savaşa başladı. Komutanlar birbirinin ardı sıra Ahmet Paşaya gelip
266
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 85a, Mehmet Efendi; age., v. 100b.
267
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.165, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a.
268
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.152, Müneccimbaşı; age., s.518,
Feridun Bey; age., s. 531, Solak-zâde; age., s.124, Hasan Beyzade; age., v. 5a.
269
Feridun Bey; age., s. 531, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a-b, Mehmet Efendi; age., v. 101b,
270
Mehmet Efendi; age., v. 102a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87b-88a, Solak-zâde; age., s.124,
Yurdaydın; age., s. 42.
74
gülle ve barutların bittiğini bildirdiler. Ne kadar top barutu varsa hepsini sarf ettiler.
Düşman topçusu aslında topların birçoğunu ateş edemeyecek hale koymuştu. Artık ister
istemez top ateşinden vazgeçerek toprak işlerine girişildi. Toprak, diken ne buldularsa
hendeğe attılar.271
Bayramdan sonra, Ahmet Paşa cephesinde Osmanlılar, hücum hazırlığı ile meşgul
oldular. Bu hazırlığın en mühim kısmı, top mevzileri ile cephe arasında olan hendek
kısmını doldurmaktan ibaret idi. Hendeği doldurmaya gelenlerin bir kısmı toprak işini
bırakarak hisarın beden duvarına tırmandı. Akıncı askerlerden de bir müfreze gedikten
içeri girmek için ilerledi. Hendek içinde bulunanlar kalenin topçu ateşinden ziyan
görmeyince, gedikten içeriye girmeye çalıştılar. Düşman piyadesi bunları karşılayınca
iki taraf ağır zayiat vererek yerli yerlerine çekildiler.273
Bu savaşta esir edilen bir Rodoslu, kale komutanı Megola Mastori ile kale topçuları
arasında geçen şu konuşmayı anlattı. “Hani ya! Osmanlılar adamıza gelirlerse, onları
kaleye yanaştırmak değil, adada bir adım ilerletmeyiz, demiştiniz. Hâlbuki bugün kale
içinde onların seslerini işitiyorsunuz, o atıp tutmanız nerede kaldı?” dedi. Mastori: “Biz
Osmanlıların yeryüzünden karşımıza geleceklerini sanmıştık, onların tünel kazarak
yeraltından geleceklerini kim bilirdi?” diye cevap verdi.274 Ahmet Paşa cephesinde
yapılan bu hücumun müspet bir netice vermemesinden dolayı ortalıkta bir teessür
belirdi.
271
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b, Mehmet Efendi; age., v. 102b.
272
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 103a-b, Feridun Bey; age., s. 531.
273
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a-90b, Mehmet Efendi; age., v. 103b.
274
Feridun Bey; age., s. 531, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90b-91a, Mehmet Efendi; age., v. 104a.
75
Rodos kalesinin Mustafa Paşa cephesindeki kısma gelince, bu cephede bulunan hendek
biraz daha genişçe idi. Bu geniş hendeğin ortasında sağlam bir kule var idi ki, hendeğin
her iki tarafını yan ateşine alabiliyordu. Bu yan ateşi yüzünden mezkur cephede pek çok
asker şehit düştü. Her şeyden önce bu kuleyi ortadan kaldırmak gerekiyordu.
İkinci vezir Mustafa Paşa, lağımcı ve taşçı müfrezelerini ileri aldırdı ve ihtiyattaki
askerin yardımı ile o kuleye kadar bir tünel açtı. Mustafa Paşa, lağım ağzındaki fitile
ateş verilmesini emretti. Fitilin ateşi lağım için yapılan dar fırına geldiğinde, oradaki
barut fırını ve kuleyi havaya uçurdu. Kulede bulunan çok sayıda düşman ve kuledeki
toplar hep birden havaya uçtu.275
Rodos adasında, başı dumanlı yüksek bir dağ üzerine yapılmış ve sonradan terkedilmiş,
eski Rodos dedikleri bir hisar vardı. Padişah ayın yirmisinde bu eski hisarı görmeye
gitti.277 23 Şevval 928 (15Eylül 1522) günü hisarı almanın zorluğu herkesi düşünceye
sevk etti. Rodos kalesi topla, tüfekle alınacak gibi görülmüyordu. Mustafa Paşa
askerleri, hisarın duvarını temelinden yıkmak için kazmaları ellerine aldılar. Ahmet
Paşa tarafından lağımcılar ayın yirmi altısına kadar iki lağım kazdılar ve bunlara ateş
verdiler.
275
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 91a-92a, Feridun Bey; age., s. 532. Tabib Ramazan buraya kadar
geçen olayları fetih için ön hazırlıklar olarak belirtmektedir. Age., s.147-151.
276
Feridun Bey; age., s. 532, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 93a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 105b-106a.
277
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 93a-93b, Mehmet Efendi; age., v. 106a.
76
Ayın yirmi sekizinci günü veziriazam tarafında bulunan bir çerkes grubu, baş başa
vererek hendeği geçmeye ve hisara çıkıp cephelerinde bulunanları öldürmeye karar
verdiler. Bunlar gidip istediklerini yapmakla beraber düşmandan dört, beş sancak ve
dört-beş yüz kadar tahta getirdiler. Bu tahtalarda eğri vaziyette çakılı çiviler vardı.
Kaledekiler ara sıra bu çivili tahtaları Osmanlılar üzerine fırlatırlardı.
Her iki taraftan atılan silah ve çalınan davul, zurna ve İslam askerinin Allah Allah
sesleri dünyayı sarstı. Rodoslular, kazanlar dolusu kaynamış katranlar getirerek bunları
mücahidler üzerine döküyorlardı. Hendekler askerlerle doldu. Kaledekiler taş, ağaç
tomrukları ve her yanına çiviler çakılmış direkleri, ateşli humbaraları yağmur gibi
yağdırıyorlardı. O gün kale ve civarı mahşere döndü. Sanki Rodos’ta gerçekten kıyamet
kopuyordu. Donanmadan atılan top gülleleri şehrin toplantı yerlerine savruldukça
ortalığı birbirine geçiriyordu. Dört saat kadar pek çetin savaş yapıldı. Lakin kale bir
türlü alınamadı.279
278
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Bkz. Tabib Ramazan; age., s.
151-155, Mehmet Efendi; age., v. 106a, Feridun Bey; age., s.533.
279
Tabib Ramazan; age., s. 158, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 106a-b,
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 158-159, Ferdiun Bey; age., s.533.
280
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 159-162, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95b, Mehmet Efendi; age., v.
107a-b, Ferdiun Bey; age., s.533.
77
Zilkade ayının sekizinci günü hisardaki düşman topçularından biri, kaleden kaçarak
Müslümanlara sığındı. Bu mahir topçu, Osmanlı askerinin eşsiz ve dayanıklı
olduklarını, çok iyi savaş yaptıklarını ve son savaşta düşmanın en ünlü adamlarını ve
tüfekçi başlarını öldürdüklerini, sağ kalanların büyük bir sıkıntı içinde bulunduklarını
anlattı. Osmanlılar son hücumdan sonra tabyalar yapmaya başladılar ve bu tabyalara
tüfekçiler yerleştirdiler. Bu tüfekçiler, hisar bedenlerinde yürüyenlere ateş açmakla
onları geliş gidişten alıkoyuyorlar ve bu yüzden artık mücahidler hendeklere korkusuz
girip çıkıyorlardı.281
Ayın on beşinci günü Ayas Paşa cephesinde yapılan büyük bir lağımın patlamasıyla,
hisar bedeninin önemli bir kısmı yıkıldı. Ahmet Paşa cephesinde, denize yakın bir yer
vardı. Bunun alt tarafı kazıldığı halde bir türlü düşmüyordu. Donanmadan bir halat
getirdiler ve duvara bağladılar. Ayın on altıncı günü iki bin kadar asker halatı çekerek
duvarı düşürdüler.282
Ayın yirmi birinci günü Piri Mehmet Paşa cephesinde bulunan bir kule, yapılan saldırı
sonunda ele geçirildi. Ahmet Paşa cephesinde ise, ayın yirmi yedinci günü, iç hisar
duvarının alt kenarı kazmalarla yıkıldıktan sonra orası da lağımla uçuruldu. Ertesi günü
burada çok korkunç bir savaş yapıldı ve düşman buradan kaçırıldı.283
Zilhicce ayının on birinci günü yapılan divanda, Rodos’ta kışlama ve Ferhat Paşayı da
adaya çağırma kararı verildi. Aklı başında olan düşmanın büyük komutanları, er geç
meydanın Osmanlılara kalacağını biliyorlardı. Nitekim onlardan birisi boşuna
uğraşmaktansa gidip Osmanlılara teslim olacağını söyledi. Lakin onu çekemeyenler,
biçareyi dörde bölerek her parçasını birer gediğe astılar. Muharrem ayının ikinci günü
akşamı iki taraf yine birbirine girdi. Piri Mehmet Paşanın yanında savaşan Mesih
Paşanın karşısında iki ayrı kule vardı. Ayın yedinci günü yapılan hücumla her iki kule
de ele geçirildi. 284
281
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95b-96a, Ferdiun Bey; age., s.533, Mehmet Efendi; age., v. 108a.
282
Ferdiun Bey; age., s.534, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 96a, Mehmet Efendi; age., v. 109a.
283
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 96 a-97b, Mehmet Efendi; age., v. 109b.
284
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 98a-b, Mehmet Efendi; age., v. 110b-111a, Feridun Bey; age., s.
535.
78
Muharrem ayının onuncu günü Ahmet Paşa cephesinde çok şiddetli çarpışmalar oldu.
Deniz kahramanları da gemilerle hücum ederek deniz yüzünü doldurmuşlardı. Bu
çarpışmalarda Osmanlılardan hatırı sayılan pek çok kimse şehit oldu. Ayın yirmi birinci
günü Şövalyeler bitkin bir hale gelmişlerdi. Bunlar Padişaha yalvararak dileklerinin
kabul edilmesini istediler.285 Canlarının derdine düşen gayr-ı müslimler, içlerinden
meşhur bir ihtiyarı Padişahın huzuruna gönderdiler. Padişah, esasen çok merhametli
olduğu için onlara eman verdi. Fakat Rodoslunun biri, Mehmet Paşa gediğinden kaçarak
Osmanlılara geldi. Bu adam “Kaledekiler zaman kazanmak için eman diliyor, bunlara
başka yerden yardımcı gelecektir, maksatları o vakte kadar sizi avutmaktır” dedi.
Gerçekten de gelen haber doğrulandı. Muharrem’in yirmi beşinci gecesi, askerle dolu
düşman gemileri gelerek, rüzgar kuvvetiyle mahfuz ve müstahkem limana girdiler.286
Özetle, bunlar verdikleri sözde durmayıp, yardımlar gelince tekrar savaşı göze aldılar.
Kalenin hisar kapısı ile hendek üzerine konan hareketli köprüyü aldılar ve onun
altındaki ayakları ve duvarları yıktılar. Köprüyü çektikten sonra taarruza geçtiler. Bu
halden muzdarip olan İslam askerleri, bu sefer düşmanlara adam akıllı bir ders vermeye
hazırlandılar. Denilebilir ki, bugüne kadar yapılan savaşlar, bugünkü savaşa göre pek
hafif kalırdı. İki taraf, var gücüyle savaşıyordu. Ayın yirmi sekizinci. gecesi pek
korkunç bir çarpışma oldu ve düşman çok zayiata uğradı. Sabah olunca da çarpışma
bütün şiddetiyle devam etti. O gün ikindiye doğru düşmanlar tekrar eman, eman diye
bağrıştılar. Osmanlılar “siz daha önce de eman dediniz” diye aldırış etmediler.287
285
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 175, Bkz. Yurdaydın; age., s. 42-43, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 98b-
99a, Mehmet Efendi; age., v. 111a-112a, Feridun Bey; age., s. 537.
286
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 176-178, Tabib Ramazan; age.,
s. 186-187, Mehmet Efendi; age., v. 112a-b, Feridun Bey; age., s. 537.
287
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 178-179, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b-100a, Mehmet Efendi;
age., v. 112b, Feridun Bey; age., s. 538. Tabib Ramazan; age., s. 188.
79
kendi evinde kalacak, adetleri üzere yaşayacaklar, ticaretlerine devam edip, ekip
biçeceklerdi. Gitmek isteyene mani olunmayacak, mal ve aileleri ile gitmek istedikleri
yere sağ salim gidecekler, kimseye zarar verilmeyecekti. Ada halkı beş yıl müddetle
vergi ödemeyecek ve kapıkulu ocakları için devşirme alınmayacaktı. Düşmana eman
verildiği gün, Ferhat Paşa da bir ordu ile Rodos’a geldi.288
Rodos adası alındıktan sonra, üç bin kadarı Müslüman olan zindanlardaki mahkûmların
salıverilmesi emredildi. İçlerinde muhtelif millet ve hükümetlere mensup talihsiz
kimseler, seyitler, dervişler, birçok alimler bulunuyordu. Bunlardan kimisinin
boynunda, kimisinin ayaklarında ve kimisinin de el ve ayaklarında zincirler ve prangalar
vardı. Bunlar özgürlüklerine kavuştukları için sevinçle el açıp, kendilerini bu güne
kavuşturan Osmanlı devletine ve Padişahına hayırlı dualar ettiler.289
Safer ayının beşinci günü, veziriazam Mehmet Paşa ile üçüncü vezir Ahmet Paşa ve
Yeniçeri Ağası Bâli Ağa kendi cephelerinden hisara girdiler. Perşembe günü, kale ve
şehrin her tarafı açıldı. Askerler tekbir alarak içeriye girdiler ve yeniçeriler bayraklarını
Arap hisarının çan kulesine diktiler. Şehrin ortasında yükseklik ve büyüklük itibarıyla
dünyada eşi az olan Sencivan adlı bir kilise vardı. Osmanlılar bunun içinde
Hıristiyanlığa ait olan resim ve diğer eşyayı kaldırdılar. Sonra bu kiliseyi camiye
çevirip, içine mihrap yaptılar.290
Cuma günü kurulan divana bütün devlet adamları ve askerler gelip, Padişahın ellerini
öptüler ve kazanılan zaferden dolayı, tebrik ettiler. Sonra davullar çalınıp, şenlikler
yapıldı ve herkes sevince gark oldu.291
Kale komutanı Megola Mastori ile Rodos’un diğer ileri gelenleri gelip, Padişahın
ellerinden öptüler. Padişah, onlara gümüş ve altından yapılmış değerli eşyalar,
288
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal
Paşa-zâde; X. Defter, s. 179, Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Maksudoğlu; age., s. 243, Shaw; age., s.
134, Uzunçarşılı; age., s. 315., Tekindağ; agm., s. 59, Mehmet Efendi; age., v. 113a-b., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s.318.
289
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b-101a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 184, Mehmet Efendi;
age., v. 114a-b, Tabib Ramazan; age., s. 192, Uzunçarşılı; age., s. 316.
290
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
291
Mehmet Efendi; age., v. 114a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183.
80
kumaşlar, mallar bağışladı. Derken o gün, iki geminin deniz tarafından hisara sokulduğu
görüldü. Bunlar askerlerle dolu olup, Rodoslulara yardım maksadıyla gelmişlerdi.
Bunlar gemicilerimiz tarafından hemen yakalandılar.292 Yine burada, Âl-i Osman’dan
Cem Sultan’ın oğlu ve ailesi ele geçirildi. Kafirler, bir koz olarak kullanır, fitneye alet
293
ederiz diye, ona ihtimam gösterirlerdi. Padişah, Rodos şehrine girmeden, bunların
kendisine teslim edilmesini, aksi takdirde kimsenin adayı terk etmesine müsaade
edilmeyeceğini şövalyelerin reisine bildirmişti. Teslim edilen Cem’in oğlu diye bilinen
bu kişi katledildi ve ailesi İstanbul’a gönderildi.294
Safer ayının onuncu günü Padişah bir ata binerek fethedilen hisarı gezdi. Sonra kalenin
etrafını, liman ağzında bulunan uzun zinciri ve mendireği, Arap kulelerini ve görmeye
değer yerleri gördü. Dönüşünde Rodos şehrine sancak beyi, kadı, kale komutanı ve
muhafızlar tayin edilmesini ve yıkılan yerlerinde tamirini emretti. Rodos kalesinin
tamiri için Menteşe Sancak Beyi İskender Bey, Karasi Beyi Sinan Bey, Aydın Beyi
Lütfi Bey ve Saruhan Beyi Ferhad Bey tayin olundu. Rodos müstakil bir sancak
yapılarak, Midilli Sancak Beyi Dizdarzade Mehmet Çelebi atandı.295
Safer’in on ikinci günü yalnız genel karargahın ağırlıkları Marmaris iskelesine çıkarıldı.
Ertesi gün divan kurularak Megola Mastori gelip Padişahın elini öptü. Hazinelerinde ne
varsa hepsini Osmanlılara bırakarak, kendisiyle birlikte gidecek kimseler için müsaade
istedi ve gece yarısı adadan ayrıldı.296
Safer ayının on dördüncü Cuma günü Padişahla vezirler, memurlar, askerler Sencivan
camiine giderek Cuma namazını kıldılar. Padişahlardan hiçbirine nasip olmayan bu
292
Bkz. Feridun Bey; age., s. 539, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b-102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 183, Tabib Ramazan; age., s. 193, Mehmet Efendi; age., v. 114a-b.
293
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 179, Feridun Bey; age., s. 539. ( Sultan Bayezid ile Cem iki kardeş
idiler. Babaları Fatih vefat edince, Amasya valisi olan Bayezid, Karaman valisi olan Cem’den önce gelip
tahta oturdu. Bunu kabullenmeyen Cem, askerinin toplayıp Bayezid ile savaştı. Savaşı Bayezid kazanınca
Cem kaçtı. Daha sonra hacca gitti ve oradan döndükten sonra tekrar Anadolu’ya gelip tahtta hak iddia
etti. Bunun üzerine Bayezid Cem’in üzerine geldi ve etrafında toplanan isyancıları kılıçtan geçirdi. Fakat
Cem kaçmayı başardı ve gemiye binerek Rodos adasına sığındı. Burada şövalyelerin elinde uzun zaman
kalan Cem, Fransa’ya gönderildi. Bir müddet orada kaldıktan sonra orada vefat etti. Sultan Bayezid,
kardeşinin tabutunu İstanbul’a getirtip Bursa’da defnettirdi. İşte Rodos’ta Cem’in oğlu diye bahsedilen
kişi bundandır.)
294
Uzunçarşılı; age., s. 316, Tekindağ; agm., s. 60
295
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
296
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Solak-
zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59.
81
Ertesi günü Padişah, bir kadırgaya ve geri kalan büyük devlet adamları ve askerler
gemilere binerek Marmaris iskelesine geçti. Orada Padişah atına binerek biraz gezdikten
sonra karargahına geldi. Devlet adamlarıyla bazı hususi kimseler orada kaldılar.
Diğerleri de İstanbul’a gitmek için izin alıp gittiler.298 Büyük bir ordu Padişahın icazeti
ile yerlerine dağıldılar. Daha sonra Padişah, gündüzleri yol alıp, geceleri dinlenerek
İstanbul’a vardı.299 Sefere Üsküdar-Kütahya-Denizli-Muğla-Marmaris-Rodos yolunu
kullanarak yola çıkan Kanunî, Marmaros-Muğla-Alaşehir-Akhisar-Bursa-Üsküdar
yolunu kullanarak saraya geri döndü.300
A. Sebepleri
297
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s.187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
298
Bkz. Feridun Bey; age., s. 539, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 103a-b, Mehmet Efendi; age., v. 116b-
117a, Tabib Ramazan; age., s. 194 vd.
299
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.188, Solak-zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59, Asrar; age., s.73.,
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
300
M.Akif Erdoğru; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Rodos Seferi Ruznamesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi,
Cilt 19, sayı 1, Temmuz 2004, s. 56.
301
Lütfi Paşa; age., s. 319.
302
Bkz. Mehmed Efendi; age., v.150b-151a.
82
Sirem adası, daha önce Yıldırım Bayezid zamanında küffardan alınmış, Osmanlı
toprağına katılarak, ahalisi yıllık vergiye bağlanmıştı. Fakat Yıldırım-Timur savaşından
sonra, Osmanlının elinden çıkıp, gayr-ı müslimlerin eline geçmişti. Emir Süleyman ve
Çelebi Mehmet zamanında, ülkede bulunan fetret döneminden dolayı, fırsat bulunup da
bu taraflarla uğraşılamamıştı.
II. Murad zamanında da bunlara boyun eğdirilemedi. Buranın Hâkimi, birçok defa
Tuna’nın İslam topraklarına geçip Müslümanlara zarar verdi. Varna ve Kosova’da
yapılan savaşlarda Macarlara hak ettikleri ders verildi fakat yeterli değildi. Fatih
Mehmet zamanında, en çok İstanbul üzerinde durulmuş ve fethedilmişti. İstanbul’un
fethinden sonra da Tuna bölgesine önem verildi. Fakat Macarların büyük ordulara ve
cephaneye sahip olması, bu bölgenin fethini mümkün kılmadı.
II. Bayezid zamanında, kâfirlere sığınan Sultan Cem’le uğraşmak, büyük problemdi. Bu
problem halledildikten sonra da, Doğu’da Kızılbaş problemi ortaya çıktı. Bu da çok
çetin bir durumdu ve ona karşı çok ciddi tedbirler almak gerekiyordu. Yavuz Sultan
Selim mecburen, Doğunun ve Arap yarımadasının ıslahı ile meşgul oldu ve Batıya
harekete fırsat bulamadı. Şimdi zaman Sultan Süleyman’ın zamanıydı ve o, cihad
kılıcını Batıya kaldırdı.304
Bir diğer sebep olarak ta şu olay beyan edilir; Fransa kralı Cesarlık sevdasına düşüp
Kron’u Macaristan kralının elinden almayı istedi. Çünkü Kron’u giyenlere Cesar, yani
Melikü’l-Müluk derlerdi. İki taraf arasında birkaç defa büyük savaşlar vuku buldu.
Sonunda, İspanya kralının yardımıyla, Fransa kralı hezimete uğradı. Bunun üzerine
Fransa kralı, düşmanından intikam almak için İslam Padişahının huzuruna elçi
303
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.201-202.
304
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.203-209, Mehmed Efendi; age., v.151a-155a,
83
Sultan Süleyman, Macar kralına haddini bildirmeye kesin karar verdikten sonra,
veziriazam İbrahim Paşaya, sefer için hazırlıkların yapılmasını emretti. Yakın ve uzakta
305
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.218-222, Solak-zâde; age., s.137-138., Hasan Beyzade; age., v.7a.
Mehmed Efendi; age., v.155a-157a.
306
İsmail Soysal; “Türk-Fransız Diplomasi Münasebetlerinin İlk Devresi”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi,
İstanbul 1951-1953, Cilt 3, Sayı 5-6, s.63-64.
307
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age.,v.132a, Karaçelebi-zâde; age., s. 79-80, Feridun Bey; age., s.547.,
Bostan; Gazavât-ı Sultan Süleyman, Ayasofya 3317, v.75a, Uzunçarşılı; age., s.323, Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s.322.
84
olan bütün beylere ve komutanlara, ulaklar ile haber gönderilerek, savaşa hazır olmaları
bildirildi.308
Padişah, 11 Recep 932 (23 Nisan 1526) pazartesi gününü sefere çıkış günü olarak
bildirdi.309 Ertesi gün, gökyüzünün ağarması ile beraber, askerler kalkarak yolların
müsait yerlerinde yığınak yaptıktan sonra, boru seslerine ayak uydurarak yürüyüşe
geçtiler. Her gece bir konakta konakladıktan sonra Edirne’ye vardılar. Padişah,
karşılandığı yerden başlayarak, sağa ve sola selam veriyor ve halkta ona dua
ediyordu.310
Edirne’den çıkan bu büyük ordunun, aynı yoldan hareketi zor görüldüğü için, Rumeli
askerinin daha evvel hareket etmesi buyruğu çıktı. İbrahim Paşa, Rumeli askerini alarak
bir konak ileriye geçti.311 Bu yürüyüş hızlı ve muntazam yapıldı. Padişah Belgrad’a
geldiğinde İbrahim Paşa, Sava ile Tuna nehirlerinin birleştiği yerin güneyinde, bu iki
nehri görebilecek bir tepede Padişahın çadırını kurdu. Burada gemiler üzerine kalın ve
geniş tahtalar döşetti. Bu suretle geniş ve doğru bir köprü kurdurarak Rumeli askerlerini
karşıya Sirem adasına geçirdi.312
Düşmana dair elde edilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Macar kralı Layoş denilen Lui,
memleketini Osmanlı tehlikesinden kurtarmak ve Hıristiyanlığı korumak için
Avrupa’nın Alman, Rus, Leh, Çek, İspanya, Sicilya, Portekiz Ceneviz, Venedik
hükümetlerinden yardım diledi ve bunlardan gelen yüz elli bin kişilik kuvveti, kendi
kuvvetiyle birleştirerek Mohaç’a indi. Burasını kendileri için şanslı ve kutsal bir yer
olarak görüyorlardı. Çünkü geçmişte Tatarlar, Macarlarla savaşmak için Karadeniz
üzerinden Mohaç’a kadar gelmişlerdi. O zaman Macar kralı Gürsgül, Tatar askerlerini
mağlup etmişti.313
308
Bkz. Bostan; age., v.75b-76b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.210-216, Mehmed Efendi; age., v.157a-
161b.
309
Âlî; age., v. 281b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a., Solak-zâde; age., s.138., Peçevi; age., s. 66.
310
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 136b, Hasan Beyzade;age., v. 7b.
311
Karaçelebi-zâde; age., s.81., Bostan; age., v.79b, Feridun Bey; age., s.547., Solak-zâde; age., s.139.
312
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 138a., Hasan Beyzade;
age., v. 8b.
313
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.279-282., Hasan Beyzade;age., v. 11a, Âlî; age., v. 282a., Celâl-
zâde Mustafa; age., v. 142a-142b., Karaçelebi-zâde; age., s.84
85
Kral Layoş’un ordusunda, çeşit çeşit birçok toplar, yüz elli bin kadar piyade ve on iki
binden ziyade tüfekçi vardı. Bu sayı bir kaynakta, iki yüz bin atlı ve otuz bin piyade ile
on bin top arabası şeklinde ifade edilirken bir diğerinde üç yüz bin müretteb ve
müsellah zırhlara bürünmüş asker şeklinde ifade edilmiştir.314
İslam askeri köprüden geçip bir iki konak ilerledikten sonra Macar kralı, köprüyü
yıkması için Temür Pavli isimli komutanıyla askerlerini gönderdi. Pavli, Osmanlı
askerlerinin kendisini görünce kaçacaklarını sanıyordu. Hâlbuki İslam askerlerinin her
biri, şahadet sevdasıyla yanıyorlardı. Pavli, Osmanlı ordusunun köprüyü geçip bu tarafa
doğru geldiğini ve köprüyü de yıktıkları haberini Macar kralına iletti. Bu haber üzerine
Macar kralının gönlüne korku düştü. Etrafını top arabalarıyla çevirip kendisini
korumaya aldı. Drava ile burası arasında bataklık bir mahal vardı. Hayvanı ve insanı
taşıyamaz içine alırdı. Eğer bu bataklığın kenarına ordugâhını kurmuş olsaydı Osmanlı
askerinin ona zarar vermesi mümkün olmazdı. Fakat basireti bağlandı ve bu tedbiri
düşünemedi.315
İki tarafın öncüleri temasa geldiler. Bu temas neticesinde sık sık çarpışmalar
olmaktaydı. Osmanlılardan ve Macarlardan yüzlerce kişi ya yaralandı ya da öldü. Çelik
zırhlı süvari komutanı Bâli Bey, hem keşif işlerini ilerletiyor hem de düşmanın öncü
kuvvetlerini oyalıyordu.316
Arkadan gelmekte olan kuvvetler, Bâli Beyin raporu üzerine toplu olarak yürüyüşe
başladılar. Padişah, öncü çarpışmalarının devam ettiğini, gelen haber ve raporlarından
anlamış ve ilk müsait yerde savaşmaya karar vermişti. Padişah, Macarlarla ne şekilde
savaşmanın başarılı olacağını istişare etmek için vezirlerini topladı. Vezirler;
“Padişahımız, bugün Müslümanların ümidi sen ve askerlerindir. Düşman üzerine
gitmeyip teemmül ve tedbir etmek gerekdir. Zira bunca yüz bin kafirdir. Atlısı bu kadar
ve yayası bu kadardır. Top ve tüfeği bu kadar ve hendeği böyle olunca teemmülsüz ve
314
Lütfi Paşa;age., s. 325, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 142b., Feridun Bey;age., s.549, Solak-zâde; age.,
s.140.
315
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.283-285, Hasan Beyzade;age., v. 11b-12a., Mehmed Efendi;
age.,c.2, v.58b.
316
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 142b., Âlî; age., v. 282b.
86
tedbirsiz varmak tehlikelidir. Durup düşünelim ve ona göre hareket edelim” diye fikir
beyan ettiler.317
Ayın yirminci gecesi, bir taraftan hocalar, Allah ve Resulünün savaşa ait sözlerini
anlatmaya ve bir taraftan da komutan ve beyler, büyük atalarının ve onların
zamanındaki büyük hakanların, görüp geçirdikleri savaşlardan söz açarak, askeri
cesaretlendirmeye başladılar. Birkaç savaş görüp geçiren askerler, davul, zurna, ney,
tambur çalgılarıyla eğlenceler tertip etmekteydiler. Rumeli askerleri savaşa pek alışkın
oldukları için bir kısmı da sabahı dört gözle beklemekte idi.318
Padişah, o gün iyi bir ata binip, zırhını giyindi ve sırtında oku ve belinde yayı ile
hareket etti. Rumeli askerinin yanına vardığında, şahane sözlerle askeri teşci ettikten
sonra ellerini açarak Allah’a “Ehl-i İslam’a fetihler nasip eyle, İnayet Senin, Himayet
Senin, Kudret ve Kuvvet Senin, Tasarruf ve Nusret Senin, Medet ve Muavenet Senin”
diye dua etti. Bu duaya herkes amin dedi. Padişahın bu duası binlerce kahramanı
ağlattı.320 Bu duadan sonra Rumeli askerleri ileri yürüdü ve Padişah da ağır bir
yürüyüşle bunların arkalarını takip etti. Mohaç ovasını gören bir tepeye geldiler. Ovayı
çevreleyen Tuna nehri, deniz gibi yayılmıştı. Bu nehrin kenarında Macar askerleri,
çadırlı ordugah kurmuş bulunuyor ve kara bir bulut gibi görünüyordu.321
Semendire Beyi Bâli Bey, bu diyarı en iyi bilenlerden biriydi. İbrahim Paşa, nasıl
savaşmak gerektiğini ona sordu. O da; “Düşman kuvvetlidir, hafife almak doğru olmaz,
onun için sağlam adım atılmalı. Macar askerleri savaşlarda hem kendilerini hem de
317
Lütfi Paşa;age., s. 326.
318
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b.
319
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b-144a.
320
Celâl-zâde Mustafa; age., v.145a., Bkz. Mehmed Efendi; age.,c.2, v.67b-68a., Âlî; age., v. 283a.
321
Solak-zâde; age., s.143., Peçevi;age., s.72.
87
atlarını tepeden tırnağa zırhla bürürler, gözlerinden başka bir yerleri görünmez. Bundan
dolayı onlarla göğüs göğse vuruşmayalım. Onlar üzerimize gelince, onlara yol verelim
ve iki tarafa açılalım. Onlar bizim iç taraflarımıza doğru ilerlediklerinde bizde onları iki
taraftan saralım. Böylece işimiz kolay gelir, bundan önce yaptığımız da böyledir.
Düşman pek kuvvetlidir ve onların üzerine gitmenin anlamı yoktur.” dedi. İbrahim
Paşa, Bâli Beyin söylediklerini dinledi ve biraz düşündükten sonra bu fikri beğendi. Bu
düşüncenin gerçekleşmesi içinde emir verdi.322
Askerler, top arabalarını birbirine bağlayarak, hepsini bir mâni haline koydular. Sonra
topları, arabaların sağ gerisine ve elde bulunan dört bin kadar tüfekli askerleri de
bunların sol tarafına yerleştirdiler. Anadolu askerleri, topların sağ gerisinden Tuna’ya
doğru yayıldı. Rumeli askerleri, arabaların solunda bulunuyordu. Bâli Bey, sol cenahta
ihtiyata alındı. Düşman, ağırlıklarla hizmet erlerinin çekilmesini görünce yerinden
kıpırdayarak Osmanlılar üzerine yürüdü. Bunun üzerine Bâli Beyin keşif askerleri sol
cenaha çekildiler. Ortalık boş kalınca düşman ilerleyerek evvelce öncü kuvvetlerin
bulunduğu yere sokuldu. Düşmanın birinci hattında üç tümen bulunuyordu. Bunlardan
sağ cenahtaki tümen Berate denilen çok cesur bir papazın idaresinde idi. Berate,
askerlerinin bir kısmı ile sol tarafa doğru yürüdü. Düşmanın Tuna kıyılarına dayanan sol
cenah tümeni yerinde kaldı. 60-70 bin mevcutlu merkezdeki kuvvetler papaz Pol
Tomori’nin idaresinde idi ki, Kral Layoş da bunlarla beraber bulunuyordu. Bu kuvvetin
askerleri ve atları çelik zırhlara bürünmüşlerdi.323
Bu merkez cephesinde, her atlının sağ ve solunda iki piyade bulunuyordu. Bu dehşetli
kuvvetin süvarileri, gönderlerini bineklerinin yelesi üzerine yatırarak seğirttiler.
Süvariler dörtnala ilerlerken, Osmanlı topçuları ve tüfekçileri Macar süvarilerine
şiddetli bir ateş açtılar. Macarlar, top arabalarının arkasından topçu ve tüfekçilerin ateş
ettiklerini görünce, buradan yarma hareketi yapamayacaklarını anladılar. Düşman sağa
aykırı hareketle, arabaların soluna doğru istikametini değiştirdi. Bu arabaların solunda
Rumeli askerleri, alay alay bir hat üzerinde duruyorlardı. Her alayın başında o alayın
322
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.287-289., Celâl-zâde Mustafa; age., v.146a., Mehmed Efendi;
age.,c.2, v.69a-b., Âlî; age., v. 283a-b.
323
Celâl-zâde Mustafa; age., v.146b, Âlî; age., v. 283b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.292, Peçevi;age.,
s.72.
88
sancağı bulunuyordu. Arabaların nihayetinden sola doğru altıncı sancak Yanya alayına
aitti. Düşman bu sancağın olduğu yerden cepheyi delip ileriye geçti. İslam askerleri bu
sırada bilerek bir karşı harekette bulunmadılar.324
Macarlar, üçüncü hatta bulunan Padişah üzerine hücuma ve kısmen konak mahalline
giden ağırlığı yakalamaya koyuldular. Fakat bu sırada Sultan Süleyman, ihtiyattaki
kuvvetle yetişerek saldırmaya başlayınca Macarlar şaşırdılar. Bu vaziyetten kurtulmak
için Rumeli askerlerinin arabalar tarafındaki yanı üzerine yüz çevirdiler. Fakat ikinci
hatta bulunan Anadolu askerleri, Tuna tarafından bunları karşıladı. Macarlar,
süvarilerinin felakete düştüklerini gördükleri halde, Tuna sahilindeki kuvvetleriyle bir
hareket yapmadılar. Yalnız Pol Tomori’nin geride kalmış olan piyadeleri, cebri
yürüyüşle gelip süvarilere katıldılar. Bu esnada Bâli Bey, çelik zırhlı süvariler ile
müthiş saldırılar yaparak, düşman piyadesini arkadan vurdu. Düşmanın maksadı, asıl
sağ cenahda bulunmak, top ve arabalar hattıyla, Tuna arasındaki boşluktan çekilmekti.
Düşmanın çekilişi esnasında Osmanlı askerleri müthiş harp ediyordu. Macarlar gerçi
istedikleri yerden kendi sol cenahları üzerine çekildiler. Lakin bu çekiliş onlara çok
pahalıya mal oldu. Sultan Süleyman’ı ölü veya diri olarak yakalamaya yemin eden Kral
Layoş, ağır yaralandı.325
Padişah pek çok defalar, Kralın bulunduğu tarafa saldırmış ve söylendiğine göre Kral bu
saldırıların birinde yaralanmıştı. Düşman alayları, top arabalarının sağ gerisinden
çekilirken, Anadolu askerleri tarafından karşılandılar. Her taraftan bunlara indirilen
kılıçlar, binlercesini yerlere serdi. Papas Berate’nin tümeni, Bâli Bey üzerine birkaç
defa saldırıda bulundu. Pol Tomori’nin yan tarafına yüklenen Bâli Bey, akşam, mukabil
taarruza geçerek Berate’nin tümenini zayiata uğratarak dağıttı.326 Gece de birçok
muharebe oldu. Her zaferden sonra olduğu gibi rahmet yağmuru yağmaya başladı. Bu
sırada Padişahın bir buyruğu üzerine Bâli Beyin kuvveti hariç olmak üzere herkes
sabaha kadar olduğu yerde kaldı.327
324
Âlî; age., v. 284a, Celâl-zâde Mustafa; age., v.147a, Mehmed Efendi; age.,c.2, v.71a-b.
325
Celâl-zâde Mustafa; age., v.147b., Mehmed Efendi; age.,c.2, v.73a-b, Hasan Beyzade;age., v. 11a.,
Karaçelebi-zâde; age., s.88, Mantran; age., s.182.
326
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.302-303., Lütfi Paşa;age., s. 329-330, Karaçelebi-zâde; age.,
s.90., Âlî; age., v. 284a.
327
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.148b-149a, Âlî; age., v. 284b.
89
Osmanlı askerini kılıçtan geçirmek için geldikleri ovada, Macarların, kendileri kılıçtan
geçirildi. Her yer düşman cesetleriyle doldu. 40-50 bin tüfekçi, sırtlarındaki ağırlıklarla
birlikte bataklığa battılar. Bir şekilde nehirden geçenlerin hakkından da akıncılar geldi.
Akşam karanlığı çok az Macar askerinin kurtulmasına sebep oldu. Bunların bir kısmı
bataklığa saplandılar, bir kısmı da Tuna’ya girip boğuldular. Macar kralı da yaralı bir
halde kendisini suya attı ve boğulanlar arasına katıldı. Daha sonra krallarının cesedini
bulan Macarlar, onu kralların defnolunduğu İstoni Belgrad kalesine gömdüler.328
Sabah gün doğduğunda Padişah, ata binerek savaş meydanının biraz açıklarında
bulunan bir düzlüğe geldi. Orada kendisi için kurulan çadırlardan birine girdi. Zaferin
kutlanması için merasim hazırlığının burada yapılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine
Padişahın tahtı, çadırın önünde düz bir yere kondu. Devlet erkanı ve ordunun
komutanları kıdem sırasıyla gelerek durdular. Zaferin kutlu olsun dediler. Bu kutlama
merasiminden sonra rütbe ve yararlılık derecesine göre hil’atler verildi.329 Çalgı takımı
zafer havası çalmağa başladı. Davullar, nakkareler, zurnalar muhtelif yerlerde çalınmak
suretiyle şenlikler yapıldı. Sonra herkes savaş meydanını dolaşmaya gitti. Düşmanın
bayrakları, tekmil topları, cephanesi ve mühimmatı, erzak haznesi olduğu gibi ele
geçti. 330
Padişah, zaferi etrafa duyurmak için fetihnameler yazdırdı. Her yer, gelen bu mutlu
haberle sevinçle doldu. İslam diyarı sevinirken, kafir diyarı üzüntüden kahroldu.331
328
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.308-310., Solak-zâde; age., s.145., Peçevi;age., s.73., Uzunçarşılı;
age., s. 325.
329
Bostan; age., v.92b., Peçevi;age., s.73.
330
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.310., Bostan; age., v.91b., Feridun Bey;age., s.551.
331
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.312-313.
332
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.313, Âlî; age., v. 284b, Karaçelebi-
zâde; age., s.91, Bkz. Peçevi;age., s.74-76. (Burada Peçevi, Mohaç zaferinin büyüklüğünü, tarihteki diğer
büyük savaşlarla kıyaslama yaparak ortaya koymaktadır.)
90
Osmanlı padişahının buraya geldiğini duyan halkın büyük çoğunluğu, her şeylerini
bırakıp kaçmışlardı. Kalanlar, padişahın himayesine girmeyi ve vergi vermeyi istedi.
Şehre önce, Veziriazam ve askerleri girdi. Kalede bulunanlar itaatlerini bildirip, kalenin
anahtarlarını getirip verdiler. Padişah bunlara eman verdi ve sonra gelip şehre girdi.
Şehirde bulunan her şey, kayıt altına alındı. Şehirde, çok fazla harp alet ve edevatı
vardı. Bunların tamamı kayıt altına alınıp Belgrad’a gönderildi.334
Ayrıca kralın sarayının önünde iki top ve üç heykel vardı. Bu toplar, Fatih tarafından
döktürülmüş ve Belgrad muhasarasında kullanılmış toplardı. Fetih müyesser olmadığı
ve şartlar mümkün kılmadığı için, toplar getirilememiş ve orada bırakılmıştı. Bu toplar
da gayr-ı müslimlerin eline geçmişti. Macarlar bunları hatıra olarak başkentlerine
götürmüşler ve kazandıkları zaferin hatırlanması için oraya yerleştirmişlerdi. İbrahim
Paşa, bu topları ve heykelleri İstanbul’a gönderdi ve heykeller At Meydanı’na dikildi.335
Budin şehrinin yüksek bir semtinde de Kralın sarayı ve ibadet etmesine mahsus bir
kilisesi vardı. Bu kilisenin duvarları birçok resimler ve Macar Krallarının kabartmaları
ile süslenmişti. Sarayda çeşit çeşit tahtlar, abanozdan oymalı ve kabartmalı nesneler ve
kıymetli taşlarla süsletilmiş eşyalar çoktu. Padişah, gerekli düzenlemeleri yaptıktan ve
akıncıları bölgeyi taramaya gönderdikten sonra bu meşhur saraya girdi ve taht üzerine
oturdu. Bu sarayda birkaç defa ziyafetler verildi, eğlenceler yapıldı.336
Son Macar kralı Layoş’un çocuğu yoktu. Macarların başına bir kral gerekli olduğu için,
Macar kont ailesinden Zips kontu ve Erdel voyvadası olan Yanoş veya Jan Zapolya,
333
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.314-315., Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b (Celâl-zâde Zilhicce
yerine sehven Zilkade yazmıştır.) Karaçelebi-zâde; age., s.92, Solak-zâde; age., s.145.
334
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.315-316., Bostan; age., v.93a-b.
335
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.316-317., Hasan Beyzade;age., v. 14a-b. (Dikilen bu heykellerden
dolayı İbrahim Paşayı eleştirenler oldu. Bunlardan biri olan şair Figânî’nin şu beyti meşhurdur; “İki
İbrahim geldi cihâna / Biri put kıran biri put diken”. Solak-zâde; age., s.148 )
336
Âlî; age., v. 285a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.151a-b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.321-322.
91
Padişah tarafından yeni kral olarak seçildi. Bu bir kısım Macar beyleri tarafından da
uygun görüldü. Böylece Osmanlılar, Mohaç’ta kazandıkları ezici zaferin ardından, Eflak
ve Boğdan’da yapmış oldukları gibi, Tuna ötesindeki Macaristan topraklarını, Yanoş
Zapolya (1526-41) yönetiminde bir vasal devlet olarak muhafaza ettiler.337
Budin’in karşısında Avrupa şehirlerinin en güzellerinden Peşte denilen eski bir şehir
vardı ve hisarı gayet sağlamdı. Macarların bir kısmı can korkusuyla bu hisara gelip
kapanmışlardı. Osmanlı ordusu buraya gelince, kaledekiler korkuya kapılarak
Padişahtan eman dilediler. Kaledekilere eman verilince onlarda kalenin anahtarını
getirip Padişaha verdiler. Peşte’de tüccarlar ve sanat erbabı itaat edip Padişaha teslim
oldular. Bunların çoğu İslam memleketine gönderildi.338
Kanunî, Tuna boyunca doğuya doğru ilerledi. Yol üzerinde karşılaştığı düşman
beldelerini tek tek ele geçirip yola getirdi. Gayr-ı müslimlerin yurtlarını başlarına dar
etti. Bu arada yolda Bac isimli muhkem bir kale ile karşılaştı. Bu kale içinde, çok sayıda
savaşçı bulunuyor ve rahat içinde yaşıyorlardı. Padişah gelip ordusu ile bu kalenin
karşına kondu. Bunun üzerine kalede bulunanlar, mal ve canlarını tehlikeye atmayıp,
itaat yolunu seçtiler. Fakat şehrin ileri gelenleri yanlarına tüfekçileri de alıp büyük
kiliseye sığındılar. O gün ikindiye kadar bunlarla yapılan savaşta Macarlar, Osmanlı
askerlerinden birçoğunu şehit ettiler. İkindiden sonra kilisenin kapısı açıldı ve
337
Uzunçarşılı; age., s. 327., Mantran; age., s. 182, İnalcık, age., s. 364-365, Shaw; age., s. 138.
338
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327-328., Hasan Beyzade;age.,
v. 15b. (Bağışlanan kafir reaya ve Yahudiler arasında istekli olanlardan binlerce ev halkı, çoluk ve
çocuklarıyla beraber gemilere bindirilip İslam ülkelerine göç ettirildi. Bunlardan bir çoğu Yedikule
civarına yerleştirildi. Yahudilerden kimi Selanik’e ve kimi başka bölgelere gönderildi. Peçevi; age., s. 76.
Bu bölgede bulunan 2000 hane Yahudi, gemilerle İslam memleketine gönderildi. Bostan; age., v.93b.)
339
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a, Âlî; age., v. 285a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327., Hasan
Beyzade;age., v. 15b
92
Osmanlılar kiliseye girerek ellerine geçenleri esir ve mallarını yağma ettiler. Bu kaleyi
ve içindekileri Padişah, Behram Beye teslim edip yoluna devam etti. Burada bulunan
silah ve mühimmat orduya cephane olarak alındı.340
Bu arada Macar komutanlarından Radiç ve Nadireşbanoğlu adlı iki çete reisi hakkında
bir şayia çıktı. Bunlardan Radiç fırsat buldukça erzak getirmeye giden Osmanlı
askerlerini yakalıyor ve Nadireşbanoğlu da birçok süvari ve piyade ile ara sıra askerin
gerisine saldırıyordu. Artçı komutanı Hüsrev Bey, bu haberi alınca, Bosna
kahramanlarıyla pusuya yattı. Arkadan orduya saldırmak için hazırlanan
341
Nadireşbanoğlu çetesinin hepsini yakalayıp kılıçtan geçirdi.
Zilhicce ayının yirmi beşinci günü Rumeli askerleri, Varadin karşısına geldiler. Bu
havali pek sarp ve sık ağaçlı bir yerdi. Bu ormanlığın en zor bir yeri vardı ki, burası
düşman kuvvetleriyle doluydu. Varadin yakınlarında düşmanlar, sağlam bir becene ∗
ihdas eylemişler, ehli iyalleri ve malları ile o becene içine girip sığınmışlardı. Buradaki
gayr-ı müslimlerle savaş yapmak için İbrahim Paşa, Padişahı bekliyordu. Padişahın
biraz gecikmesinden askerin sabrı tükendi ve bunun için Padişahı beklemeden düşmanla
çarpışmaya karar verdiler. Macarlar, burada birçok arabaları birbirine kilitleyerek, adeta
bir hisar haline koymuşlar ve tüfek atan eratı bu arabaların gerisine yerleştirmişlerdi.
Tüfekçiler, Osmanlıları görünce üzerlerine şiddetli ateş açtılar. Bu hal o gün ikindiye
kadar devam etti. Bu yerde kahramanca savaşan Yeniçeri Ağası ile yayabaşları, yeniçeri
çavuşları ve daha birçokları şehit oldular.342 Osmanlı yiğitleri bu şehitleri görünce son
derece kızdılar ve bozulan arabalardan içeri saldırarak, rastladıklarından bir kısmını
yerlere serdiler ve birçoklarını esir aldılar. Düşman komutanlarının altın ve sürahileri ile
kıymetli eşyaları Osmanlı askerlerinin eline geçti.343
Zilhiccenin yirmi dokuzuncu günü Rumeli askerleri, Varadin kalesi karşısına gelerek
konakladılar. Orada köprü kurmak için ağaçlar getirdiler. Mühendisler, ustalar gemileri
duba yerine koyarak Sava suyu üzerine köprü kurdular. 1 Muharrem 933 (8 Ekim 1526)
günü tamamlanan köprüden askerlerin geçmesi günlerce sürdü. Padişah, Muharrem’in
340
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.337.
341
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.154a-b.
∗
Becene: Pusu, tuzak.
342
Âlî; age., v. 285a, Peçevi; age., s. 78., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.154b-155a., Solak-zâde; age.,
s.149-150., Karaçelebi-zâde; age., s.93, Peçevi; age., s. 78.
343
Solak-zâde; age., s.150., Celâl-zâde Mustafa; age., v.155b., Peçevi; age., s. 78-79.
93
üçüncü günü Sava nehrinin karşı yakasına geçti. Sirem adasında fethedilen kaleler için
hisar eri, azab, kadı ve komutan tayin edildi. Her biri için lazım olan alet ve edevat
verildi.344
Osmanlının bu zaferi, Hıristiyan Batının en büyük hükümdarı Roma Çasarı ile İslam’ın
en büyük hakanı olan Osmanlı Sultanını, iki rakip olarak karşı karşıya getiren yepyeni
siyasi ve askeri bir durum ortaya çıkardı. Böylece, Osmanlı Devletinin Avusturya ile
olan ilişkilerinin ilk devresi başlamış oluyor ve bu aynı zamanda iki devlet arasında
siyasi ve diplomatik trafiğin yoğun bir şekilde başlamasının işaretlerini veriyordu.346
A. Sebepleri
Mohac savaşında Macar Kralı öldükten sonra Kanunî, o sırada Erdel’de Ban (hakim)
olan Yanoş’a, Macaristan krallığını vermişti. Diğer taraftan, Vorms ve Brüksel Diyet
meclislerinde akdedilmiş vesikalar mucibince, İspanya kralı Şarlken, Macaristan
Krallığıyla, Avusturya’nın saltanat hakkını kardeşi Ferdinand’a verdi. Ferdinand, ölen
kral Layoş’un kız kardeşinin kocası olduğu gibi aynı zamanda Kral Layoş da, Şarlken
ile Ferdinand’ın kız kardeşleri Mari’nin kocası idi.347 Macaristan üzerinde müthiş bir
çekişme başladı. Ferdinand, Macaristan’a göz dikti ve Osmanlılar tarafından tayin
edilen Kral Yanoş üzerine yürüyerek, Macaristan’ın birçok vilayetleriyle, kalelerini
344
Bostan; age., v.95b, Peçevi; age., s. 79., Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a.
345
Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.348-349, Solak-zâde; age.,
s.150,
346
Savaş; agm., s. 555-556, Asrar age., s.76-77.
347
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183a., Karaçelebi-zâde; age., s. 99, Uzunçarşılı; age., s.327-328, Hammer;
age., s. 60, Asrar; age., s.77.
94
zorla aldı. İki taraf arasında yapılan Tokay savaşını, Ferdinand kazanınca Kral Yanoş,
hem kayınpederi Lehistan Kralı I. Sigismond’a hem de Sultan Süleyman’a başvurdu.348
O günlerde Avusturyalıların sahip olduğu güç ve kudret dikkat çekici idi. Hatta bütün
Hıristiyan devletleri Ferdinand’ın büyüklüğü ile övünürlerdi. Ferdinand, krallığı az
görerek çarlık hevesine düştü ve bunun içinde şimdilik istediğini yapıyordu. Eğer Sultan
Süleyman, gelişmelere duyarsız kalsaydı, Ferdinand, muhakkak Osmanlı topraklarına
da sarkıntılık yapardı.349
Kral Yanoş, Ferdinand’a karşı yardım talep etmek için mahir bir kişi olan Laçki’yi,
İstanbul’a elçi olarak gönderdi. Laçki, Padişah ile görüştürülmeden önce sıralı vezirler
tarafından mülakata alındı ve sonra Padişah ile görüştürüldü. Sultan Süleyman ona,
“Metbuunun sadakatini memnuniyetle kabul ederim; şimdiye kadar hükümeti, fiili
surette hiçbir vakit onun olmamıştır. O hükümet, fetih ve kılıç hakkıyla benimdir.
Lakin, zatıma intisabına mükafat olarak, Macaristan’ı terk ettikten başka, Avusturya’nın
Ferdinand’ına karşı onu müessir surette himaye edeceğim, müsterih olabilir.” dedi.350
348
Âlî; age., v. 292b, Lütfi Paşa; age., s. 333, Mantran; age., s. 183, İsmail Hami Danişmend; İzahlı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s.127., A. De Lamartine; age., s. 757,
Shaw; age., s. 139.
349
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b.
350
Hammer; age., s. 60-64.
351
Bostan; age., v.107a, Hammer; age., s. 65, Uzunçarşılı; age., s. 328., Asrar; age., s. 78.
95
B. Sefere Çıkış
Sefer için hazırlıklar yapıldıktan sonra 10 Şaban 935 (19 Nisan 1529) günü, Rumeli
Beylerbeyi Kasım Paşa, askerlerini alarak İstanbul’dan Davut Paşa çayırındaki
ordugaha hareket etti.353 Ramazan ayının ikinci günü, Padişahın saraydan hareketi
kararlaştırıldı. Bunun üzerine selamlıkta bulunması gerekenler tespit edildi. Padişahın
karargahı ve selamlık askerleri Edirne kapısı yolunu tuttular ve oradan Halkalıpınar’a
gittiler. Burada, şiddetli yağmur yağmaya başladı. Dereleri, yolları sular bastığı için
çamurdan yola çıkılamadı ve ordu olduğu yerde kaldı. Hava ve yol şartları müsait
olunca ordu hareket ederek Ramazan ayının on ikinci günü Edirne’ye vardı. Orada da
hava değişerek yağmurlar başladı. Ramazan’ın on dokuzuncu günü Anadolu Beylerbeyi
Behram Paşa, askeriyle ordugaha geldi. O gün divan kuruldu ve bütün Anadolu beyleri
gelerek, Padişahın elini öptüler.354 Ramazan’ın yirmi ikinci günü hareket eden ordu,
ayın yirmi sekizinci günü Filibe’ye geldi ve bayram burada kutlandı. Padişah, büyük bir
ziyafet verdi ve divanlar kuruldu. Burada da yağmurlar çok yağdı ve her tarafı su aldı.
Meriç nehri taştı ve Filibe köprüsünün iki başını su götürdü. Askerin etrafını su sardığı
için ordu, ada halinde sıkışıp kaldı. Çadırların ipleri su içinde kaldığı gibi hayvanlar,
davarlar da perişan bir hale geldi. Kimse bulunduğu yerden bir tarafa gidemiyor ve
dışardan içeriye de kimse gelemiyordu. Suların çekilişine ve yolların geçilebilecek hale
gelişine değin ordu Filibe’de bekledi.355
Şevval ayının sekizinci günü Filibe’den hareket eden ordu on dördüncü günü Sofya’ya
vardı. Bu yürüyüşle günlerce gittikten sonra Zilkade ayının on birinci günü Belgrad
civarına vardılar. Sava nehri üzerinde büyük bir köprü kuruldu ve Rumeli askerleri o
gün Sirem yarımadasına geçtiler. Ayın on ikinci günü Sultan Süleyman bu köprüden
geçti ve Sirem ovasında kurulmuş olan çadırına gidip dinlendi. Ayın on dördüncü günü
İbrahim Paşa, Zemun hisarı civarında konakladı. Anadolu askerleri de o gün, aynı yerde
karargah kurdular. Buradan Macaristan’a geçmek için Drava nehri üzerinde bir köprü
352
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b, Bkz. Bostan; age., v. 107a-b, Lütfi Paşa; age., s.333.
353
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b-184a., Âlî; age., v. 292b.
354
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s.566, Âlî; age., v. 292b
355
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184b., Âlî; age., v. 292b., Bkz. Bostan; age., v. 109a-b.
96
kurulması için buyruk çıktı. Köprü yapıldıktan sonra hareket başladı. Zilhicce ayının
sekizinci günü Ösek kalesi önünden geçildi ve ayın on üçüncü günü Mohaç ovasında
ordugah kuruldu.356
Osmanlı ordusu, Mohaç ovasına 300 top arabası, 12 bin tüfekli Yeniçeri, 20 bin
Kapıkulu, 30 bin Anadolu askeri, 60 bin Rumeli askeri ve 60 bin Akıncı askeri olarak
geldi.357 Kanunî, Mohaç ovasına geldiğinde, Macaristan Krallığı kendisine verilen
Yanoş, Padişahı karşıladı. Sonra Osmanlıların ordugahına yakın bir yere giderek
askerleriyle birlikte yerleşti. Ertesi günü orada istirahat edildi ve o gün Macar Kralı ile
Macar beyleri için kabul merasimi yapıldı.358
Lütfi Paşa, Padişah ile Yanoş arasındaki mülakatı şöyle nakleder; Sultan Süleyman sual
edip dedi ki: “Seninle benim dinim ayrı olup, arada dostluk ve muhabbet yoktur,
gelmene sebep nedir?” Yanoş yüzünü yere koyup dedi ki, “ Ey Padişah-ı âlem-penahım.
Müslümanlardan ve kafirlerden kullarının nihayeti yoktur. Ben dahi o kullarının silkine
münselik olunmağa geldim. Ve hem Padişahdan dahi bir muradım vardır. Emr olursa
hidmet-i şeriflerine diyelim”. Sultan Süleyman’a hoş gelip dedi ki; “muradın disun,
elimizden geldikçe bitürmesine say idelim.” Yanoş; “Engurus Krallığı şimdiki halde
hâlîdir. Benim ise Engurus krallarıyla karabetim olup, mechulü’n-neseb değilim,
krallığa istihkakım vardır. Ana binaen Padişahdan temennâ iderin, şol şartla beni
Budim’e beğleyüb, Budim içinde olan Firendmanuş adamların çıkarup, bana teslim
idecek olursanız, yıldan yıla bu kadar bin altun harâc tarîkıyla vireyim. Ve hem Bîç dahi
Budim’e karîb olup gâh-bi-gâh gelüb Budim’i incidir. Anı dahi alıvirmesine inayet
idesiz.” dedi. Padişah-ı âlem-penah dahi “Budim’e varalım maslahatın muradınca
görelim” dedi.359
Kabul merasimi bittikten sonra Kral Yanoş, otağdan çıktı. Otağ kapısının önünde
kendisine dört parça altın sırmalı hil’at verildi. Kral döndü, tekrar Padişahın ellerinden
öptü. Tekrar çıktığında ise altın takımlarla donatılmış murassa eyerli dört at ihsan
356
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 185a, Âlî; age., v. 292b, Karaçelebi-zâde; age., s. 101, Bostan; age., v.
110a, Feridun Bey; age., s. 568, Peçevi; age., s. 101.
357
Bostan; age., v. 112a.
358
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186a-b, Peçevi; age., s. 102, Feridun Bey; age. s. 569, Uzunçarşılı;
age., s. 329.
359
Lütfi Paşa; age., s.336.
97
olundu. Kanunî, Macaristan’ın kati bir yönetimi için asker ve kaynak kullanmak yerine
şimdilik Yanoş’un idaresinde yarı bağımlı bir Macar devletini Habsburglar’a karşı
tampon bir devlet olarak bırakmayı uygun buldu.360
Ertesi gün Padişah, Mohaç’tan geçip doğru Budapeşte’ye hareket etti. Zilhicce ayının
yirmi dokuzuncu günü ordugahını Budin’in bağları yakınında kurdu. Kalede bulunan
Avusturya (Nemse) askerleri, Osmanlıları görünce, hisarın etrafına toplar yerleştirdiler.
Sünnet-i Nebevi gereği önce kale içindekiler itaate davet olundular. Olumlu cevap
alınamayınca kale kuşatıldı.361
4 Muharrem 936 (8 Eylül 1529) Çarşamba günü Padişahın buyruğu ile büyük yürüyüş
yapıldı. Düşman, kalenin üzerine atılan ve her yanına saldıran mücahidlerin baskılarına
ancak öğleye kadar dayanabildi. Kulelerde sıkışıp kalan Avusturyalılar, bu hal
karşısında eman dilediler. Padişah’ta onlara eman vererek kendilerini affetti. Nemseliler
kaleden çıktılar ve memleketlerine doğru yola koyuldular. Bunlar, bağların ucuna
yanaştıklarında bir tanesi bir askere kılıç çekti. Öbür askerler zaten bahane aradıkları
için, bunların üzerine saldırdılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler. İçlerinden yaşı küçük
olanları esir ettiler.362
360
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b., Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a, Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s. 324.
361
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b, Bostan; age., v. 113a.
362
Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a. Hasan Beyzade; age., v.17a.
98
E. Viyana Muhasarası
Ordu, Muharrem ayının on sekizinci günü Estergrad kalesi önüne gelerek ordugah
kurdu. Macaristan’ın en son noktası olan bu yerde, yalçın kayalarla yapılmış bir kale
vardı. Bugüne kadar hiçbir devlet tarafından alınmamıştı. Estergrad ahalisi, Osmanlı
askerlerinin geldiğini görünce korkuya düşerek, eman dilediler ve memleketi de teslim
ettiler. Estergrad, imar görmüş bir şehir olmasına rağmen etrafında, bataklıklar, dereler,
363
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 187b-188a., Âlî; age., v. 293a., Peçevi; age.,
s. 103.
364
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188a., Âlî; age., v. 294b., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Uzunçarşılı; age.,
s. 330.
365
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188b, Âlî; age., v. 294b., Solak-zâde; age., s.164, Peçevi; age., s. 103.
99
ormanlar çok olduğu için yürüyüşü sekteye uğratıyordu. Bu bölgede İslam askerleri çok
zorluklar çektiler.366 Muharremin yirminci günü ordu, Borun kalesinin yanından
geçtikten sonra konakladı ve Mehmet Bey, keşif için Viyana kalesine gönderildi.
Kalede bulunan çok sayıdaki düşman askerleri, Osmanlı kuvvetlerinin geldiğini
görünce, zırhlanıp silahlandılar ve kaleden çıkıp hisar önünde bulunan Mehmet Beyin
askerleriyle savaştılar. İslam askerleri, bunları püskürttüler ve kalenin kapısına kadar
takip ederek çeliklere bürünmüş esirler yakaladılar. Mehmet Bey, yakalananları sorgu
için umumi karargaha gönderdi. Muharrem ayının yirmi üçüncü günü Serasker İbrahim
Paşa, Rumeli askerlerini alarak, Viyana hisarının karşısında ordugah kurdu. Padişah da,
bunun gerisinde münasip bir yerde kurulan çadıra gelip indi.367
Aynı gün düşman, kaleyi kuşatmakta olan Osmanlı askerlerine, bir huruç hareketi
yaparak saldırmaya başladı. İki taraf arasında çok kanlı vuruşmalar oldu ve gayr-ı
müslimlerin çoğu yere serildi. İslam askerlerinde de bazı önemli şehitler verildi ki
bunlar, iki Yayabaşı ile beraber iki er ve çavuşlardan Farfara İskender çavuş idi.368
Viyana (Beç) şehri Avusturya’nın büyük şehirlerinden biri, kalesi de çok muhkem bir
kale idi. Osmanlıların ağır toplarının geride kalması yüzünden kale, top ateşinden
sarsılmamıştı. Osmanlılar, bu eksikliği başka yollarla gidermeye çalıştılar. Süvarilerinin
birçoğunu lağımlar ve siperler kazmaya ve akıncılarını ağaç merdivenler tedarik etmeye
memur ettiler. Kalenin hendeklerini doldurmak için çalı, çırpı, ağaç getirmeye de
kapıkulu ile Anadolu askerlerini gönderdiler.369
Safer ayının ikinci günü Hıristiyanlarca ünlü bir papaz olan Erşek isimli bir başpapaz,
Estergon kalesinden gelerek Padişaha tazimatta bulundu. Ayın üçünden altısına kadar
geçen zaman hazırlık yapmakla geçti. Altıncı günü, kalenin iki tarafında Osmanlılar
tarafından açılan lağımlar patlatıldı ve gedikler açıldı. Bu gediklere ilerleyen askerler
üzerine, kaleden atılan top ve tüfek ateşleri, Osmanlıları ağır zayiata uğrattı ve
ihtiyattaki kuvvetlerin zamanında gelmemesi yüzünden kale alınamadı. Fetih müyesser
366
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189a., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Solak-zâde; age., s.164.
367
Solak-zâde; age., s.165, Feridun Bey; age., s. 568., Peçevi; age., s. 103.
368
Âlî; age., v. 294b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189b-190a.
369
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Âlî; age., v. 294b-295a.
100
Padişah, Safer ayının yirmi ikinci günü Budapeşte’ye geldi ve Macar Kralı Yanoş,
Padişahı karşıladı. Orada Peşte yakasına geçmek için kayıklar üzerine kurulmuş bir
köprü vardı. Safer ayının yirmi dördüncü günü evvela Padişah bu köprüden Peşte
yakasına geçti. Ondan sonra Rumeli askeri ve daha sonra da İbrahim Paşa ve karargahı
geçtiler. Bu ayın yirmi beşinci günü Peşte’de bir divan kuruldu. Macar Kralı gelerek
Padişahın elini öptü ve Padişah ona, değerli hediyeler verdi. Ertesi günü Peşte’den
İstanbul’a doğru harekete geçildi. Macar kralı Padişahı uğurlarken, Koron dedikleri bir
370
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 190b-192a., Âlî; age., v. 295a, Peçevi; age., s. 104-105.
371
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a., Âlî; age., v. 295a., Solak-zâde; age., s.165., A. De Lamartine; age.,
s. 762, Mantran; age., s. 184, Peçevi; age., s. 105, Shaw; age., s. 140.
372
Âlî; age., v. 295a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a-b, Bostan; age., v. 114b., Eyyubi; age., v.18.
373
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192b.
101
tacın kendisine verilmesini istirham etti. Bu tac, değerli inci ve yakut taşları ile işlenmiş,
Buda hazinesinden alınarak Padişahın hazinesine götürülmüştü. Macarlar, krallarını
ancak bu taçla tanırlardı. Yanoş, bu taçın Krala lazım olduğunu ve bu olmazsa dini
merasim esnasında Krala layıkıyla itibar edilmeyeceğini, Sultan Süleyman’a arz etti.
Padişah, Yanoş’un bu istirhamını kabul etti. Macaristan’ın büyük komutanlarından
Venedik Beyinin oğlu Petri ve daha önce itaat eden Erşek ile gönderdi.374 Böylece o,
Hıristiyanlar arasında büyük itibar kazanarak yüceldiği gibi, krallığının geçerli olması
için de gerekli koşullar tamamlanmış oldu. Padişah, Peşte’de seferberliğe nihayet
vererek askerin terhis edilmesini emretti ve kendisi de Peşte’den İstanbul’a hareket etti.
Rabiulevvel’in on dördüncü günü İstanbul’a gelen Padişah, devlet adamları ve halk
tarafından karşılandı.375
Viyana seferi esas itibariyle, Macar tahtının korunması amacını taşıyordu. Osmanlıların
Viyana’yı alarak hem Habsburgları hem de Macarları dize getirmek niyetinde oldukları
iddiası aslında görünüşe dayalı bir yorumdur. Altı gün Budin’de kalan Padişah,
buradaki himayesini kuvvetlendirmek için Viyana yönüne doğru ilerledi. Aslında
Osmanlı ordusu Budin’e karşı hareket etmek üzere toplanan Ferdinand idaresindeki
orduyla karşılaşmak istemekteydi. Hazırlıklarını buna göre yapmış, hatta Viyana
kuşatmasıyla orduyu üzerine çekmek istemişti. Buna rağmen Ferdinand’ın kuvvetleri
yerlerinden hareket etmedi. Osmanlı ordusu ise daha fazla ilerlemeyi riskli gördü.376
Bunun yanında, bu seferde Budin kalesi alındığı zaman şehrin yağmasına müsaade
edilmemesi, yeniçerilerin Viyana muhasarasına gönülsüz gitmesiyle neticelenmiş ve
Yeniçeriler için bu muhasara, Budin’deki mahrumiyetin intikamını almaya vesile teşkil
etmiştir. Herhalde Viyana’nın kurtulmasında, içerideki müdafilerin mukavemeti kadar
dışarıdaki Yeniçerilerin münasebetsizlikleri de hesaba katılmalıdır.
Bir diğer sebep, o havalide daha Eylül’den itibaren başlayan şiddetli soğuklar ve kardır.
Bu tehlikeli vaziyete erzak sıkıntısı da eklenmiştir. I. Viyana muhasarasının kısa bir
zaman sonra kaldırılmasının zaruri sebepleri bunlardır. Almanya’ya kadar ilerleyen
374
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192b-193b, Karaçelebi-zâde; age., s. 104, Feridun Bey; age., s. 575.
375
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 193b., Âlî; age., v. 295b., Peçevi; age., s. 106, Solak-zâde; age., s.167.
376
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
102
Osmanlı akıncıları her tarafı yakıp yıkarak Avrupa’yı dehşet içinde bırakmış oldukları
bir sırada, birdenbire verilen bu dönüş kararı, çok mühim bir ihanet rivayetine bile yol
açmıştır. Bu feci rivayete göre muhasaranın kaldırılması Veziriazam İbrahim Paşanın
ihaneti yüzündendir.377
A. Sebepleri
377
Danişmend; age., s.137-138.
378
Uzunçarşılı; age., s. 330., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
379
Maksudoğlu; age., s. 249, Shaw; age., s. 140, Asrar; age., s. 79, Savaş; agm., s. 556.
103
Fakat bu sefer Yanoş, daha önce Budin’i düşmana kaptırdığından dolayı daha dikkatli
idi. Ayrıca Padişah, burayı tekrar kendisine verirken, oraya yeniçerilerden de bir miktar
asker koymuştu. Düşman kıtaları kaleyi kuşatma altına aldıklarında, kaledeki Macarlar,
kaleyi güzelce müdafaa ettiler. Her iki tarafın mukabil hücumları eksilmiyordu.
Ferdinand’ın askerleri, kale bedenlerini delik deşik bir hale getirinceye kadar uğraştılar.
Kaledekiler de gece gündüz, düşmanlarına karşı koydular. Mücadele, elli yedi gün
devam etti ve iki tarafta oldukça fazla zayiat verdi.381
380
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 202a-b, Âlî; age., v. 297b, Bostan; age., v.126b.
381
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 203a., Âlî; age., v. 297b.
382
Bostan; age., v. 126b, Solak-zâde; age., s.172, Peçevi; age., s. 118.
104
B. Sefere Çıkış
Askerler her taraftan yürüyüşe geçerek yığınak yerleri olan İstanbul’a geldiler. 19
Ramazan 938 (25 Nisan 1532) Perşembe günü Padişahın hareketi kararlaştırıldı. Ağır
kıtalar ve ağırlıklar daha önce İstanbul’dan çıkarıldı. Umumi hareket için kararlaştırılan
günün sabahı kapıkulu süvarileri, silahtarlar, ulufeciler, azaplar seher vakti saraya
geldiler ve kendi grupları dâhilinde dizildiler. Yeniçeriler kapıdan itibaren geçilecek
383
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 209b-210a., Bostan; age., v. 129b., Âlî, age., v.298a.
384
Bostan; age., v. 130a, Shaw; age., s. 141.
385
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
105
yolun sağ ve solunda silahlı olarak duruyorlardı. Padişah atına binip saray kapısından
çıkınca, bayraklar, sancaklar, tuğlar açıldı. Tüfekçiler âdet üzere birkaç el silah attılar.386
Padişah, şehirden geçerek Edirne kapısından çıktı. Cümle ulema, salihler ve halk
Bağlarbaşı’na kadar Padişahın muvaffakiyeti için dua etti. Padişah, bunlara selam ve
veda ettikten sonra konak yeri olan Halkapınar’a gitti. Böylece konak konak giderek
ayın yirmi yedinci günü Edirne’ye vardılar ve Padişahın buyruğu ile bayramı orada
geçirdiler. Padişah burada büyük bir ziyafet verdi. Şevval ayının on birinci günü ordu
oradan hareket etti ve yirmi yedinci günü Sofya ovasına vardı.387
a. Ferdinand’ın Elçileri
Ferdinand, Kanunî Sultan Süleyman’ın büyük bir ordu ile hareket ettiğini duyunca, işi
yatıştırmak ve münasebetleri düzgün göstermek üzere hemen elçisini yola çıkardı. Bir
taraftan da bazı yolları kapadı. Anlaşılan Ferdinand, Osmanlı ordusunun çokluğunu
gördüğü için bu aralık onları oyalamak istiyordu. Onun gönderdiği elçiler Bosna’ya
gelince, Bosna valisi ulaklar göndererek keyfiyeti Padişaha bildirdi. Elçilerin Niş’e
getirilmesi için çavuşlar gönderildi. Bu sırada Osmanlı ordusu, Şehir adlı bir kasabaya
yanaştı. Buralar kısmen kesik ve kısmen kapalı arazi halindeydi ve ordu bu civarda çok
sıkıntı çekti. Askerler, hayvanlar ve eşyalar birbirine karıştı. Daracık yollarda devrilen
yükler, yürüyüşü sekteye uğrattı. Askerler derelere, tepelere, dağlara serpildiler. Burada
yer kapışması yüzünden asker arasında dövüş bile oldu.388
Ordu Niş şehrine geldi. Yukarıda geldiklerini anlattığımız Alman elçileri için daha
kabul merasimi yapılmamıştı. Bunları herkesten evvel Niş’e götürdüler ve orada gayet
yüksek bir yer bularak kendilerini bu yerde, bir hafta kadar beklettiler. Bundan maksat,
geçecek olan ordumuzu onlara göstermekti. İbrahim Paşa, Niş’e yakın bir yerde Rumeli
Beylerbeyini öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı. Elçiler, Osmanlı ordusunun gelişini
görmeye dalıp, adeta şaşırdılar.389
Ordu, Niş’in güneyinde çadırlarını kurdular. O geniş yayla o gün, Osmanlı ordusunun
ihtişamını bir tablo halinde gösteriyordu. Padişahın emri ile orada birkaç gün kalındı ve
386
Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Âlî; age., v.298a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208a.
387
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208b-209a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Solak-zâde; age., s.173.
388
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 210a-b, Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Âlî; age., v.298a, Peçevi;
age., s. 119.
389
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
106
elçilerin kabul merasimi için hazırlıklar yapıldı. Karargahın şahane çadırlarından bir
divanhane vücuda getirildi. Bunun her tarafı türlü türlü nakışlar, resimlerle süslü
bulunuyordu. Bu divanhane üstüne, pahalı atlaslar, yere değerli halılar serildi. Padişah
için de gümüşten bir kürsü kuruldu. Sultan Süleyman, bu taht üzerine çıkıp oturdu. Has
hademeleri âdet ve anâne üzerine divanhanede sağ ve solda dizildiler. Bekleme
çadırında bekleyen elçiler, Padişahın buyruğu ile huzura gelerek arz-ı tazimat ettikten
sonra, kendilerine gösterilen yerlerde oturdular. Elçiler, bu gelişlerinden maksadın ne
olduğunu anlattılar. Ferdinand, Padişahı seferden vazgeçirmek için sulh teklifinde
bulunuyordu.390
b. Fransuva’nın Elçileri
Ertesi gün ordu hareket ederek Belgrad’a doğru ilerledi. Bu esnada Dubrovnik
beylerinden ulaklar geldi. Ulaklar, Fransa Kralı Fransuva tarafından elçiler
gönderildiğini haber verdiler. Bu sırada Fransa hükümeti, Hıristiyan devletleri arasında
kuvvet ve servetçe hatırı sayılacak bir devletti. Bu hükümet tarafından gönderilen
elçileri alıp getirmek üzere bir çavuş gönderildi.393
20 Zilkade 938 (24 Haziran 1532) günü ordu Belgrad’a vardı. Askerin karşı yakaya
geçmesini temin için Padişahın emriyle Sava nehri üzerine güzel bir köprü kuruldu. İlk
önce İbrahim Paşa bütün Rumeli askerleriyle köprüden geçerek Sirem yarımadasına
390
Âlî; age., v. 298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b-213a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109.,
v.298a., Peçevi; age., s. 119.
391
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 214b-215a, Uzunçarşılı; age., s.332.
392
Âlî; age., v.298a., Solak-zâde; age., s.174, Asrar; age., s.79.
393
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215a.
107
doğru yürüdü. Ardı sıra Padişah ile diğer vezirler ve devlet adamları da köprüden
geçerek Sirem adasına geldiler.394
Anadolu Beylerbeyi ve askerleri geçtikten sonra Fransa elçisi geldi. Padişah divan
kurulması için emir verdi. Burası Padişahın ilk sefer ve son zafer yeri olduğu için
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyileri eski adetlere göre Padişahın elini öpmeyi dilediler.
Bilhassa elçinin de burada bulunmasından dolayı Zilhicce ayının üçüncü günü merasim
tertibatı için çadırlar kuruldu ve tıpkı Niş’te olduğu gibi merasim yapıldı.395
Ordu, Sirem adasında kaldığı müddet zarfında İbrahim Paşa, gemiler tedariki ve ağır
eşya ile silahların yola çıkarılmasıyla uğraşıyordu. Aynı zamanda henüz orduya iltihak
etmeyen Rumeli akıncılarını ve bunların komutanı olan Mihaloğlu Mehmet Beyi
bekliyordu. Mehmet Beyin şahsi nüfuzunun, cesaretinin, düşman üzerinde büyük bir
tesiri vardı. Çok geçmeden o da, kırk elli bin kadar süvari ile yetişti. Bu akıncı
süvarilerinin bir an evvel yol koluna girmesi lazım geldi. Bunun üzerine Zilhicce ayının
beşinci günü Mehmet Bey, Sirem adasından kalkıp kuzeye doğru yürüyüşe geçti.399
Ordunun diğer bütün kıtaları da düşmana zaman kazandırmamak düşüncesiyle, Mehmet
Beyin arkasından gitmeye başladılar. Zilhicce ayının on üçüncü günü ordu, Drava suyu
kenarında bulunan Ösek kalesi karşısına gelerek çadırlı ordugah kurdu. Ösek kalesi,
Budin seferinde alınan kalelerdendi. Bu kalenin sınıra yakın bulunmasından dolayı
394
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b, Peçevi; age., s. 119.
395
Karaçelebi-zâde; age., s. 109.
396
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 217b-218a., Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Peçevi; age., s. 120.
397
Soysal; agm., s.70.
398
Âlî; age., v.298a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a.
399
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a, Âlî; age., v.298b., Solak-zâde; age., s.174.
108
buraya Bosna kahramanlarından bir miktar cesur ve atılgan asker konmuştu. Sınır
muhafızı Hüsrev Bey, on bin kişilik kuvvetle Ösek’e gelerek orduya katıldı.400
Macaristan sınırlarında, eski Macar Prenslerinden Pereni Petri adlı bir prens vardı. Bu
prens Macaristan’da birçok şehir ve kalelere sahipti. Kendisi kral hanedanına
mensubiyeti dolayısıyla, Macaristan’a kral olmak istiyor ve bu ümidi taşıyordu. Bir
zamanlar bu maksat peşinde dolaşıp uğraşırken, Avusturyalılar tarafından esir edilerek
hapse atılmıştı. Bundan önceki Alman seferinde, Viyana’da hapis iken, Viyana’nın
Osmanlılar tarafından muhasarasında, Padişahın teklifi üzerine Alman esirlerle
mübadele edilerek yakası kurtarılmış ve eski malikanesi kendisine verilmişti. Bu nankör
Prens, zahiren bize dost görünmesine rağmen, Almanlarla gizli bir ittifak yapmıştı. Bu
ittifaka göre Osmanlılar, Alman arazisine girerlerse yapılacak savaşta Almanlara
yardıma gelecek ve bütün kuvvetiyle Osmanlıları arkadan vuracaktı. Pereni Petri, sadık
bir kul gibi görünerek, Drava suyu kenarında gelip Padişahı karşıladı.401
Pereni Petri’nin işini gevşek tutmak uygun görülmediğinden İbrahim Paşa, Pereni Petri
ile ona bağlı olanları çadırına getirip hepsinin ellerini bağlattı ve hapsedilmek üzere
gemilere bindirip Drava yolu ile Belgrad’a gönderdi. Sıkı bir muhafaza altına alınması
hususunda şiddetli emirler verdi.402
Daha sonra ordu, Kösek istikametinde ilerledi. Kösek kalesi, kalın surlara, yüksek
kulelere ve derin hendeklere sahip bir kale idi. Bundan dolayı halk, kalelerine
güvendikleri için İslam ordusuna karşı geldiler. Öncü kuvveti olan Semendire
kahramanları, bir kısım askerle kaleye yanaşmak istediler fakat kaledekiler, bunların
yaklaşmalarına mani oldular. Kaleden bir miktar süvari çıkarak, gelen askerleri
karşıladılar ve iki taraf arasında şiddetli çatışmalar başladı.403 Bu müstahkem yerin dış
ve iç hisarları vardı. Bunlardan her biri müstakil müdafaa tertibatına sahipti. Yani dış
hisarın düşmesiyle iç hisarın müdafaasına zarar gelmezdi. Burada bulunan kiliselerin
400
Âlî; age., v.298b., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218b, Peçevi; age., s. 120., Uzunçarşılı; age., s.334.
401
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218b-219a, Âlî; age., v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110, Peçevi;
age., s. 120.
402
Âlî; age., v.298b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 220a.
403
Bostan; age., v. 136b.
109
temelleri kuvvetli, çatıları yüksek ve çan kuleleri çoktu. İç hisarda böyle mabetler ve
değerli evler olduğu gibi, dış hisarın yanı başında varoşlar bulunmaktaydı. Kulelerde ve
bedenlerde muhtelif çap ve uzunlukta toplar yerleştirilmişti.404
Muharrem’in sekizinci günü İbrahim Paşa, kalenin vaziyetini gözden geçirdikten sonra
gerekli malzeme ve kıtalarla, kaleye hakim olan dağ tarafına gitti. Şurasını da
söyleyelim ki, bir işin başarılması için, o işe ait şeyleri vaktinde hazırlamak lazımdır.
Seferde gerekli olan birçok malzeme ve mühimmat, her ne kadar getirilmiş ise de, her
kaleyi yıkabilecek, uzun menzilli ve büyük çaplı ağır toplara lüzum görülmediği için
getirilmemişti. Çünkü bu seferden maksat, çabucak sınırlara varmak ve Alman Çarı,
müttefik bulmadan üzerine yüklenmek ve artık bir daha tecavüz etmemesini sağlamaktı.
Uzun boylu kale muharebesi yapmak istenilmiyordu. Bununla birlikte elde bulunan
toplarla İbrahim Paşa, kaleyi kuşattı. Kalenin duvarlarıyla, kulelerini ve giriş-çıkış
noktalarını topa tuttu.405 Ayrıca lağımcılar, İbrahim Paşanın emriyle bazı kulelerin
temellerinde lağımlar kazmaya başladılar. Yeniçeri askerleri, hendeğin dış astarına
paralel olarak siperler yaptılar ve bu şekilde bütün hisarı sardılar. Yeniçeri askerleriyle,
kaledeki tüfekli düşman askerleri, geceli gündüzlü birbirlerine ateş ediyorlardı.
Osmanlıların da düşmanın da zayiatı çoktu.
Muharrem’in yirmi birinci günü Osmanlılar, iki yerde açılan lağımları ateşlediler.
Duvarlar, göklere uçarak devrildi ve düşman askeri birbirine geçti. Bu sırada hücuma
hazır bulunan birlikler, gediklere ve açılan yerlere koşup, rastladıklarını yere serdiler.
Buna rağmen yine kaleyi alamadılar.406
404
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 223b-224a.
405
Peçevi; age., s. 121, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 224b, Âlî; age., v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s.
110.
406
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
407
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
110
İbrahim Paşanın yanına geldi. Paşa da, Mikolaş’ı Padişahın yanına götürdü. Padişah,
kale halkına eman verip hepsini affetti. Mikolaş’ta kalenin anahtarlarını getirip teslim
etti.408
Padişah, Kösek kalesinin kuşatıldığı günden, fethedildiği güne kadar, ordugahtan bir
konak mesafede bir yerde bulunuyordu. İbrahim Paşa, kalenin düştüğünü haber verince
Padişah, gelen müjdecilere çok ihsanda bulundu. Sultan Süleyman, kale yakınına
kurulan otağına geldiğinde, devlet erkanı tarafından karşılandı. Kanunî, kalenin
fethedilmesinde emeği geçenleri ödüllendirip, kalenin ele geçirilmesinde hizmeti
görülen sancak beylerine, rütbe ve mükafatlar verdi. Kale, Budin kralına itaat etmek
şartıyla, yine eski beyine verildi ve ayrıca kendisine bir de sancak ihsan olundu.409
Safer ayının on birinci günü ordu, Layteburg geçidinden geçtikten sonra bir ovaya
gelerek orada konakladı. Bu ovada mamur kasabalar, karyeler vardı. Burada kralın eski
hükümet merkezi olan Gradıscas şehri bulunuyordu. Şehir halkından itaat edenler
emniyet altına alınırken, inat edip isyan edenler kılıçtan geçirildi. Şehre gelindiği zaman
tamamıyla anlaşıldı ki, kral Osmanlılarla başa çıkamayacağını bildiği için, gizlendiği
yerde kalmıştı. Bundan istifade eden Osmanlılar, şehrin bütün etrafını ateşlere vererek
yakıp yıktılar. Şarlken’in, Osmanlıların karşısına çıkmayacağına kanaat getiren Sultan
Süleyman, dönüş emrini verdi.410
Dönüş emrini alan ordu, güney yolunu kullanarak yürüyüşe geçti ve Mora nehrine kadar
geldi. Mora nehri akıntı bakımından Nil nehrine ve suyun çokluğu bakımından da
Ceyhun’a benziyordu. Ordu buradan geçtikten sonra ayın on üçüncü günü İşloş adlı
kalenin ova tarafına gelip kondu. İşloş yakınında Laytenice denilen pazaryerinde kale
gibi bir kilise vardı. Memleket ahalisi buranın kendilerini koruyacaklarına inanarak
buraya girip kapanmışlardı. Osmanlılar hücum edip kiliseyi yerle bir ettiler ve bunların
408
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227b-228a., Bostan; age., v. 137b, Peçevi; age., s. 122., Âlî; age.,
v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110.
409
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 228a-b., Peçevi; age., s. 122.
410
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 232a, Âlî; age., v.299a., Bostan; age., v. 138b., Solak-zâde; age., s.175.
111
her şeylerini yağma ve çoluk çocuklarını esir ettiler. Ayın on dördüncü günü de
Semmabi kalesi fethedildi.411
Osmanlı askerleri ayın on altıncı günü Drava kenarına geldiler ve çadırlarını bu nehrin
kenarında kurdular. Padişah bu nehir kenarında dört gün kaldı. Bu esnada İbrahim Paşa,
gemilerin yan yana getirilmesi ile bir köprü meydana getirdi. Karşıya geçen ordu,
Sloven ülkesine ayakbastı. Burası yalnız imar bakımından değil, birçok noktadan
dünyada hatırı sayılan bir memleketti. Burada birçok kaleler vardır ki, önemlileri
Tubuh, İslança, Veredolsek kaleleridir. Bunların her tarafında birçok kiliseler ve sağlam
yapılar vardı. İbrahim Paşa köprü kurmakla uğraşırken, Sloven ülkesinin beyi,
memleketini korumak ve kendisiyle memleketi halkını ölümden kurtarmak üzere itaat
etti.412
Osmanlılar ayın yirmi altıncı günü oradan kalkıp Pogudunca adlı bir hisar yakınına
gelip kondular. Bu hisarın batısında istihkamları ve kasabaları meşhur olan Zagreb
memleketi vardı. Zagreb’in hükümdarı Panfiyanoş, bir piskoposla birkaç adam
göndererek Padişaha saygılarını sunup, itaatini bildirdi.413
Zagreb işi yoluna koyulduktan sonra Osmanlılar, nehir boyunca giderek Ösek
istikametini tuttular. Ösek kalesinin doğusunda, Osmanlı sınırlarına yakın, Pojeğa adlı
meşhur bir memleket vardı. Bunun ahalisi azgınlıkta ısrar edip duruyorlardı. İbrahim
Paşa, Rumeli askerleriyle Padişahın bütün maiyet askerlerini alarak o tarafa doğru
hareket etti. Ayın yirmi yedinci günü bu kuvvet, azgın düşmana ait Hırpotye kalesinin
önüne geldi ve konakladı. İki taraf arasında öğle vakti başlayan çatışma akşama kadar
devam etti. Gün batacağı bir dakikada Osmanlı yiğitleri kılıca davranarak ele
geçirdiklerinin hakkından geldiler. Bunların bir kısmı yüksek burçlara girerek
kendilerini korumak istedilerse de askerler, bunlara da fırsat vermeyip kule kapısından
kuleyi tutuşturdular. Onları da bu surette çıkmaya mecbur ederek çoluk çocuklarıyla
birlikte esir ettiler ve elde ettikleri ganimetle döndüler.414
İbrahim Paşa, ayın otuzunda orduyu alıp Hırpotye’den hareket ederek Zacese hisarının
yanına kondu. Kaledekiler, Osmanlı kahramanlarının hücumlarına dayanamayacaklarını
411
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 232b-233a, Solak-zâde; age., s.176, Uzunçarşılı; age., s. 334.
412
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 233a, Peçevi; age., s. 125.
413
Âlî; age., v.299b., Solak-zâde; age., s.176.
414
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 234a, Âlî; age., v. 299b, Peçevi; age., s. 125.
112
Ordu öğleye doğru Heramur denilen meşhur kaleye yaklaştı. Bu kale yüksek bir dağda
ve sarp bir yerde yapılmıştı. Kalenin yakınında göze çarpmayan bir yer vardı ve
düşmanlar bu yerde pusu kurarak gizlenmişlerdi. Birer deniz dalgası gibi ilerleyen
Osmanlı alayları yollara sığmadıklarından, yanlara açılaraktan gidiyorlardı. Hele
ağırlıkları taşıyanlar dağ, taş demeyip, sağdan soldan gidiyorlardı. Pusuda bekleyenler
ansızın bunlar üzerine atıldılar. İbrahim Paşa bunu duyunca orduyu durdurup, Padişahın
maiyet askerlerinden bir miktar tüfekli ayırarak öç almaya gönderdi. Bunlar azgınlara
yetişerek rastladıklarını yerlere serdiler ve çok az kişi kaleye girip kurtulabildi.
İş bu türlü başarıldıktan sonra ordu, oradan hareket ederek Pujega şehrine geldi. Bu
şehir kırk elli bin nüfusa ve yüksek bir yerde yapılmış hisara sahipti. Kale Hakimi ve
ileri gelen komutanları gelip, İbrahim Paşanın eteklerini öptüler ve kalenin anahtarlarını
getirip verdiler. Buralarda bu Hakimin idaresinde ne kadar şehir ve köy varsa hepsi
Osmanlı topraklarına katıldı.416 Burası böylece ele geçirildikten sonra Paşa, Ösek kalesi
tarafına yürüdü. O civarda Nemse ve Podigrad adlı birer hisar vardı. Bu kalelerin de
komutanları İbrahim Paşaya gelip itaatlerini bildirip, kalelerin anahtarlarını verdiler.
Hem de bu kalelere bağlı ne kadar mülk varsa hepsini, Paşaya mal etmek şartıyla, eman
dilediler. Paşa, Belgrad’a dönmekte olan Padişaha durumu arz etti. Padişah da
sevindiğinden, buraların Paşaya mal edilmesine razı oldu. Ondan sonra savaşa nihayet
verildi ve Padişahın buyruğu ile ordu Belgrad’a çekildi.417
Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden Belgrad tarafına geçti ve
Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada Sultan Süleyman, Rumeli ve
415
Âlî; age., v. 299b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 235a.
416
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 235b-236b, Âlî; age., v. 299b-300a., Solak-zâde; age., s.176.,
Karaçelebi-zâde; age., s. 112.
417
Peçevi; age., s. 126, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 236b.
113
F. Değerlendirme
Kanunî Sultan Süleyman’ın bu Alman seferinde takip ettiği hedef, Viyana değildi.
Avusturya arazisine girip, düşman ülkesini yakıp yıkarak, İmparator Şarlken’le kral
Ferdinand’ı bir meydan muharebesi kabulüne mecbur etmekti. Viyana havalisine kadar
ilerleyen Osmanlı ordusu, Avusturya arazisinin mühim bir kısmını işgal etti. Her tarafa
akıncı kolları sevk edilip, bütün memleket dehşet içinde bırakıldı. Avusturya’nın askeri,
siyasi ve iktisadi varlığı temelinden sarsıldığı halde, vatanlarıyla devletlerini sözle
müdafaa için birkaç yüz bin mevcutlu muazzam bir Katolik-Protestan ordusu hazırlayan
İmparator Şarlken ile Kral Ferdinand, bir türlü meydana çıkma cüretini gösteremedi.
Osmanlı ordusu, harp edecek bir kuvvet aradığı halde bulamadı. Kanunî Sultan
Süleyman, vaktiyle babasının Şah İsmail’e yaptığı gibi İmparatora hakaret dolu bir
mektup yazarak onu meydana davet etti. Ama onlar bu cesareti gösteremediler.
Bu seferde büyük kale toplarıyla aletleri getirilmemişti. Kale muharebeleri yapmak için
değil, Habsburg ordusuyla bir meydan muharebesine girişmek için gelinmişti. Kanunî,
düşmanlarının kale müdafaasını vatan müdafaasına tercih ettiklerini anladı.
Avusturya’yı boydan boya tahrip ettirip, Osmanlı hakimiyetini kabul etmekten başka
çare bulamayacak bir hale getirdikten sonra mevsim sonunda dönmeye karar verdi.
Osmanlı ordusunun bundan sonra dönüş tarihine kadar olan hareketi hep bu planla
alakalıydı. Bu hareketler büyük bir muvaffakiyetle idare edilmiş, Avusturya için
Osmanlı hakimiyetini tanımaktan başka çare bırakılmamış, bu memleketin, genel
servetinden büyük bir kısmı ganimet şeklinde Osmanlıya nakledilmiştir.419
418
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v. 300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
419
Bkz. Danişmend; age., s.150-151.
114
Padişah Alman seferinde Ösek kalesinde iken Akdeniz kıyılarından, kafirlerin yüzlerce
gemi ile gelip, İslam kıyılarını talan ettiği ve erkekleri öldürüp kadın ve çocukları esir
ettiği haberi geldi. İspanya kralı, İslam sahillerine zarar vermek için gemiler
göndermişti.421
Koron kalesi, Mora sancağının sahil tarafında idi ve Mora’nın anahtarı durumundaydı.
Ordu, Almanya’da savaş yaparken, Andrea Dorya komutasındaki donanma, Koron
kalesini ele geçirdi ve buraya birçok asker ve mühimmat yerleştirerek kaleyi
kuvvetlendirdi. Düşman bu kaleyi ele geçirdikten sonra Mora içlerine akınlar yapmaya
ve hatta birçok canlara kıymaya başladılar. Aslında Padişah, daha önce bunun tedbirini
almıştı. Alman seferine çıkmadan önce 80 parça geminin denize inmesini emretmişti.
Padişah, Alman seferine çıktıktan sonra aynı sene Şevval ayının sonunda donanma da
İstanbul’dan çıktı ve Mora’ya geldi. İki ay burada düşman gemilerini bekledi ve kimse
görünmeyince İstanbul’a geri döndü. Fırsat bekleyen düşman, Osmanlı donanmasının
gitmesi üzerine İslam sahillerine zarar verip Koron kalesini aldı.422
Padişah seferden dönerek İstanbul’a geldiğinde, kaleyi kurtarmak için Mora sancağını
Yahya Paşaoğlu Mehmet Beye vererek, bunun alınmasını kendisine emretti. Mehmet
Bey, elindeki kuvvetlerle Koron kalesine vararak kaleyi muhasara etti ve kalede mahsur
bulunan düşman kuvvetleriyle savaşa girişti. Bu sırada kale içinde, Osmanlıya haraç
veren Arnavut ve Rum azgınları da vardı. Bunlarda düşmanla birleşmişlerdi. Azgın
Arnavutlarla Rumlar ve Koron halkı düşmanla birleşmelerine rağmen oradaki Osmanlı
halkına bir fenalık yapmadılar. Aynı zamanda bunların Osmanlılara biraz da meyilleri
420
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327, Shaw; age., s. 141.
421
Lütfi Paşa; age., s. 343, Bostan; age., v. 140a.
422
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 240b, Âlî; age., v. 301a.Bostan; age., v. 140b. (Lütfi Paşa, Osmanlı
donanmasının geri gitmesinin ve İslam kıyılarının gayr-ı müslimler tarafından tarumar edilmesinin
suçlusunun, donanma komutanı olduğunu söyler. Lütfi Paşa; age., s.343.)
115
vardı. Mehmet Bey, güzel tedbirler ile onları doğru yola getirdi. Yani onları düşmandan
ayırdı ve kale içindeki düşmanın içine nifak soktu. Aynı zamanda kaledeki elebaşlarının
bir kısmını ele geçirdi ve bir kısmını da kaledeki Osmanlı taraftarları vasıtasıyla
öldürdü. Lakin bu sırada kaledeki Hıristiyanlara, sekiz gemi dolusu takviye asker ve
mühimmat gelince, azgınlar Osmanlıların oturdukları yerlere akınlar yaparak birçok
ziyanlarda bulundular. Mehmet Bey, bunların akın istikametlerine asker göndererek,
düşmanı kaçmaya mecbur etti. Kaçanlar yakalarını kurtarmak için kaleye can atmaya
geldilerse de kaleyi muhasara eden askerler, kaleye girmelerine meydan vermediler ve
hepsini öldürdüler. Kaledekiler, yerlilerin tamamıyla itaate geldiklerini görünce, günün
birinde çıkış yaptılar ve bütün teçhizatlarını bırakıp kaçarak, canlarını gemilere atmak
suretiyle kurtardılar. 18 Ramazan 940 (2 Nisan 1534) günü Osmanlı askerleri kaleye
girdiler ve Türk bayrağını orada dalgalandırdılar.423
423
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 240b-241b, Bostan; age., v. 141b, Âlî; age., v. 301a.
424
Shaw; age., s. 145.
425
Bkz. Taha-zâde Ömer Faruk; Tarih-i Ebu’l-Faruk, Dersaadet 1328, Cilt 3, s. 123-125.
116
Hayrettin Reis, derhal Haleb’e gitti ve orada bulunan İbrahim Paşa ile görüştü. Barbaros
Hayrettin’in ruhunda asalet, yüzünde nur ve bakışında keskin bir zeka olduğu aşikardı.
O, Hıristiyan devletlere ait birçok filoları batırmış ve birçok tümenleri bozmakla ün
almıştı ve korsanlar arasında herkesten ziyade tanınmıştı. İbrahim Paşa bütün bunları
bildiği için salahiyetinin en son taltif derecesi olan Beylerbeyilik rütbesini ona layık
gördü. 22 Ramazan 940 (6 Nisan 1534) günü Padişah tarafından bir buyruk çıktı ve
buyrukta Hayrettin Paşaya Cezayir Beylerbeyiliğini tevcih edip ona davul, nakkare ve
tuğ verdi.426
Ferdinand’ın, Macar krallığını almak için yaptığı teşebbüsler hep boşa gitmiş, Osmanlı
hükümetinin kral Yanoş’u tutması, onu maksadına muvaffak etmemişti. Osmanlı
Devleti karşısında biraderi Şarlken’in yardımı sayesinde tutunabilen Ferdinand, yine
onun isteği ile Osmanlılarla anlaşmaya mecbur olarak devlete müracaat etti. Kafasında
İran seferini tasavvur eden Sultan Süleyman, bu müracaatı olumlu karşıladı. Çünkü
Macaristan’a yapılan seferler çok masraflı oluyor, ayrıca doğu sınırlarının ihmaline ve
bazı olayların çıkmasına sebep oluyordu. Nitekim, Şah İsmail’in ölümünden sonra
yerine geçen oğlu Tahmasb, Doğu Anadolu’da faaliyete geçmiş ve iki taraf arasında
bazı hadiseler olmuştu. Bundan dolayı Osmanlı Devleti de Avusturya ile sulha taraftarsa
da bunu göstermek istemiyordu.427 Avusturya, sulh istemek için İstanbul’a bir elçi
gönderdi. Bu elçi, Kanunî’nin son seferinde Guns kalesini on yedi gün müdafaa ettikten
sonra, Osmanlılara teslim eden kale komutanının abisi, Jerome de Zara idi.428
13 Cemaziyelahir 939 (10 Ocak 1533) günü on iki atlı ile payitahta gelen elçi, çok
soğuk bir şekilde karşılandı. İki gün sonra Veziriazam İbrahim Paşa tarafından kabul
426
Bkz. Mehmed Mazhar Fevzi; Haber-i Sahih, Hacı İzzet Efendi Matbaası, İstanbul 1293, Cilt 5, s. 99-
101.
427
Uzunçarşılı; age., s.336, Hammer; age., s. 105., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.506.
428
Bostan; age., v. 143a, Asrar; age., s.80.
117
edilen elçi, kesin bir sulh anlaşması için geldiğini arz edip, Kanunî’nin huzuruna kabul
edilmesi için Paşanın delaletini rica etmiş ve ricası kabul edilmişti.
Cemaziyelahir ayının on yedinci günü, Kral Ferdinand’ı temsil eden Jerome de Zara,
huzura kabul edilip sulh istemek için geldiğini Padişaha arz etti. Fakat Sultan Süleyman,
şimdilik yalnız bir mütarekeye onay verebileceğini ve sulhun ancak Avusturya
tarafından Osmanlı hakimiyeti resmen kabul edilmek, Gran kalesinin anahtarları tabiiyet
delili olarak kendisine gönderilmek ve Macaristan üzerindeki veraset iddialarından
vazgeçilmek şartıyla imzalanacak bir muahede ile akdedilebileceğini tebliğ etti. Bu
mütareke, Padişah adına kral Ferdinand’a bir çavuş gönderilerek bildirilmiş olduğu gibi
Avusturya elçisi tarafından da memleketin valileriyle komutanlarına ve Andrea
Dorya’ya tebliğ edilmişti. Tabi bu vaziyet, Kanunî’nin son seferinde büsbütün sarsılan
Avusturya’nın, nihayet Osmanlı kuvvet ve kudretine boyun eğmesi demekti.429
Viyana şehrinin ilk defa gördüğü bu Osmanlı elçisi, büyük tantana ile kabul edildi.
Mütareke haberi Viyana’ya varır varmaz Kral Ferdinand, İstanbul’da bulunan Jerome
de Zara ile beraber sulhun akdinde çalışmak üzere Cornelius Dupplicius Schepper
isminde bir elçi daha görevlendirdi. Ayrıca o, bu elçi ile, Kanunî’nin itaat alameti olarak
gönderilmesini istediği Gran kalesi anahtarlarını derhal yola çıkardı. Kral Ferdinand’dan
başka onun kız kardeşi ve Mohaç muharebesinde telef olan Macar kralı II. Layoş’un
karısı kraliçe Maria’yı da temsil ettiği belirtilen bu elçi, İmparator Şarlken ile Kral
Ferdinand’ın birer mektubunu da getirmişti. Bu mektuplarda pazarlık zihniyetiyle
hareket edildiği için, İmparator, Macaristan’ın kardeşine iadesine istiyor, kral da
Koron’u geri vermekten bahsediyordu.430
İstanbul’da Veziriazam İbrahim Paşa ile Avusturya elçileri arasında uzun müzakereler
cereyan etti. Yedi oturum halinde yapılan görüşmelerde, Avusturya elçilerinin yüksek
atıp tutmalarına karşın hakiki vaziyetleri, çok acı ve sert sözlerle ifade edildi.
Osmanlının sulha talip ve muhtaç olmadığı ve eğer kendileri barış istiyorlarsa, her
şeyden önce, Macaristan üzerindeki esassız iddialarından vazgeçmeleri lazım geldiği
anlatıldı. Koron şehrinin iadesi için kralın delaletine ihtiyaç olmadığı ve Osmanlı
ordusunun istediği vakit zorla alacağı tebliğ edildi. Netice itibariyle, İmparatorla Kralın
429
Gökbilgin; age., s. 67, Danişmend; age., s. 157.
430
Danişmend; age., s. 157., Bkz. Hammer; age., s. 106-107.
118
mektuplarındaki taleplerin hepsi reddedilerek, kral Ferdinand için sancak beyleri bile
kendisinden daha değerli olan Sultan Süleyman’ın metbuiyyetini kabul etmekten başka
çıkar yol olmadığı, en kesin ve açık ifadelerle anlatıldı. Bu anlaşmadan Şarlken ayrı
tutulmuş ve eğer o da sulh istiyorsa, kendi namına elçiler göndermesi belirtilmiştir.431
1. Kral Ferdinand, Osmanlı Devletini baba ve metbû bilecek ve ancak kardeş diye
hitap ettiği Veziriazam ile eşit sayılacaktır.432
2. Bu durumun neticesi olarak kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine kendi arazisi gibi
riayet edecek ve Padişah da Avusturya’yı kendi ülkesi ve halkını da kendi tebaası
bilecektir.
4. Bundan dolayı Osmanlı himayesindeki Macar kralı Yanoş ile kral Ferdinand
arasında Osmanlı temsilcilerinin gözetimi altında bir sınır hattı çekilecek ve bu sınır
Osmanlı tarafından ayrıca onaylandıktan sonra geçerli olacaktır.
431
Danişmend; age., s. 157, Hammer; age., s. 106.
432
Shaw; age., s. 141.
433
Danişmend; age., s. 157., Savaş; agm., s. 556.
434
Uzunçarşılı; age., s.336., Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327.
119
30 Zilkade 939 (23 Haziran 1533) günü elçiler, Padişah tarafından kabul edildiler.
Padişah onlara, Ferdinand’ın artık Osmanlı ülkesini kendi babasının mülkü
sayabileceğinden ve buna karşılık kendisinin de Avusturya’yı kendi toprağı bildiğinden
bahsetmiş ve Avusturya devletine daimi bir sulh ihsan ettiğini ve bu sulhun Avusturya
devleti tarafından ihlal edilmediği sürece geçerli olacağını söylemiştir. Bu anlaşma ile
iki taraf arasında üç yıl savaş olmadı.436
Hammer, bu anlaşmanın Ferdinand adına utanılacak bir durum olduğunu şöyle ifade
eder: İşte bu suretle Süleyman, Macaristan’ı gasp etmesini baba ile oğul arasında
mevcut olması lazım gelen, mal müşterekliği bahanesi altında setretti. Ferdinand ve
İbrahim arasında kurulan kardeşlikte, Ferdinand’ın bir devletin veziriyle aynı derecede
addolunması zilletini değişik bir surette göstermekten başka bir şeye yaramadı.
Avusturya, Osmanlılarla ilk anlaşmasını, bu türlü menfaat ve şeref fedakârlığıyla satın
almıştır.437
435
Danişmend; age., s. 157-158.
436
Bostan; age., v. 143b, Bkz. Hammer; age., s. 117-118.
437
Hammer; age., s. 119.
120
936 (1530)’lı yılların başlarında Fransuva ile Şarlken arasındaki mücadele gittikçe
kızışmakta idi. Bundan dolayı Fransa, Osmanlıya daha fazla ihtiyaç duyuyordu.
Osmanlı ordusu İran’da iken Tunus’ta Şarlken’in muvaffakiyet kazanması üzerine
Kanunî de tekrar yönünü batıya döndürmüştü ve burada Fransa’yı Almanya’ya karşı
kullanmak istiyordu. Jehan de la Forest438 ismindeki Fransa elçisi işte böyle bir
vaziyette Almanya’ya karşı müşterek bir Osmanlı-Fransız hareketi temin edebilmek ve
bir de ticaret muahedesi akdetmek vazifeleriyle Irakeyn seferi esnasında Kanunî’nin
ordugahına gelmişti. Zahiren yalnızca bir ticaret muahedesi akdine memur olduğundan
bahsedilen bu elçinin, aldığı gizli talimat içinde, Fransa kralının Almanya’ya hücum
edebilmek için harp masraflarını karşılayabilecek parası olmadığını bildiriyordu. Sultan
Süleyman’dan Fransa kralına bir milyon altın ihsan ederek onu bu sıkıntıdan
kurtarmasını istiyordu. Ayrıca Barbaros komutasındaki Osmanlı donanmasının yardımı
da olduğu takdirde mutlaka başarılı olacağını ve buna mukabil her sene muayyen bir
haraç vererek, minnet ve şükranını ödeyeceğini bildiriyordu.439
Fransız elçisiyle Veziriazam İbrahim Paşa arasında müzakereler cereyan etti. Fransa’nın
Şarlken’e karşı himayesi için tek taraflı bir hattı hümayun neşredildi. Bunun sebebi,
Fransa’yı Şarlken’den ayırmak, Katolik dünyasını bölerek, orada emniyet edilen bir
devlet vasıtasıyla, Doğu-Batı ticari münasebetlerini devam ettirmek, dost olan tarafı
himaye edip, rakibe ekonomik olarak darbe indirmekti.440
438
Osmanlı Devleti nezdinde devamlı büyük elçi sıfatıyla resmen gelen ilk Fransız siyasi elçisidir.
Soysal; agm., s.73.
439
Danişmend; age., s.182.
440
Ziya Nur Aksun; Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994, Cilt 1, s. 277.
441
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.370, Asrar; age., s.82.
121
hukuk tatbikatıydı. Halbuki 942 (1536) muahedesi ile Hıristiyan bir kral, ilk defa olarak
Padişahla eşit bir “taraf” muamelesi görüyordu.442
Bu ahidnamede, her iki hükümete ait sularda karşılıklı olarak gemilerin serbestçe
seyretmesi ve bütün hukuki meselelerde Fransız konsoloslarının kesinlikle hüküm
verme hakkına sahip bulunacağı temin olunuyordu. Fransa tebaası hakkında ikame
olunacak cezai davalar, kadılardan divan-ı hümayuna naklolunmakla beraber, hüküm
verecek kadılarla birlikte birer Fransız tercümanı hazır bulunacaktı.443 Bir Fransız
Müslümanlara ait borcunu kapatmadan kaçacak olursa, Müslüman tebaanın diğer bir
Fransız yahut Fransız konsolosu aleyhinde dava açamayıp Fransa kralından davacı
olması kararlaştırıldı. Fransa tebaası, mahalli hâkime müracaat mecburiyetinde
bulunmaksızın, kendi arzularıyla vasiyet etmek hakkına sahip oldular. Vasiyet edilen
mallar Konsolos’a teslim olunarak Fransız kanunlarına ve vasiyet şartlarına göre
Konsolos tarafından lazım gelenlere verilecekti. Nihayet bundan önce ele geçirilip
esarette istihdam olunanların serbest bırakılmaları ve bundan sonra da harpte ele
geçirileceklere her iki tarafta esir muamelesinde bulunulmaması kararlaştırıldı. 444
Buna karşılık, Doğudaki diğer Hıristiyan halkı himaye, Kudüs’te Hıristiyanlara ait
Makamat-ı Mübareke’nin korunması ve yabancı ticaret gemilerinin Osmanlı
denizlerinde ancak Fransız bayrağı ile dolaşabilmeleri gibi, Fransızlar lehine daha geniş
diğer bazı hakların bu muahede ile tanındığı iddiası müspet bir kanıta
445
dayanmamaktadır.
Osmanlıların Avrupa ile ilişkilerinde, İslam hukukunun ilkeleri egemen ve bağlayıcı idi.
Dolayısıyla bunları göz ardı eden bir inceleme anlaşılırlıktan yoksun kalmaya
mahkumdur. Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki uluslararası ticarette, yalnız
ulaştırma maliyetleri değil, dînî ve kültürel bakımdan birbirine rakip iki dünya arasında
sık sık baş gösteren çatışmalar, sürekli sınır savaşları ve korsanlık faaliyeti de belirleyici
bir rol oynuyordu. Bununla birlikte, karşılıklı ekonomik şartlar her iki tarafı savaş
halindeyken bile yakın ticarî ilişki içinde olmaya zorluyordu. Sultan, İslâmî eman ilkesi
442
Soysal; agm., s. 78.
443
Shaw; age., s. 146.
444
Hammer;age., s.135-136., Bkz. Salis; age., s. 126-127.
445
Soysal; agm., s. 78-79.
122
Ahidname esas itibarıyla mütekabiliyet esasına dayanmakta idi, ancak işleyiş yönünden
tek taraflı bir mahiyet arz etmekteydi. 15. ve 16. asırlarda galibin mağluba, büyüğün
küçüğe tanıdığı imtiyazı ifade eden kapitülasyon kelimesi böylece tam manasına
oturmuş oluyordu.447 Fransuva, daha sonra Osmanlılarla işbirliğini saklamamakla
beraber, ona zahiren ticari ve Hıristiyanlığın himayesi gibi ruhani bir yön vermiş ve
meşruiyetini Batı alemine kabul ettirmek için büyük bir siyasi faaliyet sarf etmiştir.448
Bu anlaşmanın Osmanlı Devleti tarafından diğer bir yönü de, Hind yolu
keşfedildiğinden beri, sarsılan Uzak-Doğu Osmanlı-Batı ticaret yollarını inkişaf
ettirerek, ekonomik amaçlar güdülmesidir. Devlet bunun için ileride iki büyük
teşebbüse girişecektir. Bunlardan biri, Hind Uzak Şark ticaret yolunu kısaltacak, yani
baharat, ipek, kıymetli taşlar ve madenler ile kumaş yolunu yalnız Osmanlı ülkesinden
geçirmek için Süveyş Kanalı teşebbüsüdür. Diğeri, samur, kıymetli deri, kalay, ipek ve
misk yolu olan Hazar ve Karadeniz’i birleştirme projesidir. Bunların ikisi de dev
teşebbüslerdi; fakat harici ve dahili sebepler yüzünden tamamlanamadılar. Birinci
projenin 19. asır sonunda, ikincisinin ancak Stalin Rusya’sında gerçekleştiği
düşünülürse, Osmanlı Devlet ve idare adamlarının ne kadar uzak görüşlü oldukları ve
Osmanlının o zaman ne kadar azametli olduğu anlaşılır.
446
İnalcık; age., s.237-238.
447
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, 370.
448
Soysal; agm., s. 73-74.
123
449
Aksun; age., s.278.
450
Bkz. Soysal; agm., s. 90-93.
451
Salis; age., s. 128.
124
Fransa, İmparator Şarlken’e karşı İtalya üzerinde müşterek bir Osmanlı-Fransız seferi
yapılması konusunda Padişahı ikna etti. Yapılan ittifaka göre İtalya’ya, Osmanlılar
güneyden, Adriyatik üzerinden, Fransızlar da kuzeyden taarruz edeceklerdi. Blancard
idaresindeki Fransız deniz kuvvetleriyle takviye olunacak Barbaros donanması, bu
harekatta başlıca rolü oynayacaktı.453
Kalede bulunan askerler, kaleyi tüm güçleriyle savundular. Fakat bu savunma Osmanlı
askerlerinin coşkusunu bozamadı. Onlarda büyük cesaretleriyle çarpışmaya devam
ettiler. Sonunda kale muhafızları Osmanlı kahramanları karşısında sarsıldılar. Barbaros,
topçu kuvvetini artırdı ve duvarlarda açılan gedikler çoğaldı. 6 Rabiulevvel 943 (23
Ağustos 1536) günü İslam askerleri hisar üzerine hücum ettiler ve iki taraf arasında çok
kanlı vuruşmalar oldu. Gedikler, meydanlar cesetlerle doldu. Bu yürüyüşün sonunda
fetih müyesser oldu. Kale muhafızlarının hakkından gelindikten sonra kale yıkıldı.
452
Fındık; agm., s.567.
453
Soysal; agm., s.79-80.
454
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-b, Bostan; age. v.168a.
125
Osmanlı gazileri elde ettikleri birçok ganimetle geri döndüler.455 İtalya’ya bir Osmanlı
çıkarmasına girişilmedi. Çünkü anlaşmaya göre I. Fransuva’nın kuzeyden öncelikle
harekete geçmesi gerekiyordu. Fakat o, buna uymayarak gerekli askeri harekatı yerine
getirmedi. Papa’nın Adriyatik’teki Osmanlı ordusundan duyduğu endişe sebebiyle,
uyandırdığı ve Şarlken’in kamçıladığı Hıristiyanlık taassubu, Osmanlı ittifakına karşı
nefreti artırmaya başlamış, I. Fransuva’yı tereddüde düşürmüştü.456 Kanunî, haleflerinin
daha sonraki yıllar boyunca öğreneceklerini, ilk orada öğrendi. Gayr-ı müslim dostlar,
imzaladıkları bütün anlaşmaları Avrupa’daki çıkarlarına göre çiğnemekten
457
kaçınmazlardı.
A. Sebepleri
Venedik ile Osmanlı Devleti arasında uzun zamandır devam eden sulhun en önemli
dayanağı İbrahim Paşa idi. Veziriazam İbrahim Paşa, Venediklileri her zaman gözetmiş
ve onlarla iyi ilişkiler içinde olmuştu. İbrahim Paşanın ölümü üzerine yerine gelen Ayas
Paşa da bu sulh halini devam ettirmek istiyordu. Venedik, ticaretinin daralacağından ve
İtalyan rakiplerinin entrikalarından çekindiği için bilhassa Osmanlılara karşı, yumuşak
bir politika takip etti. Venedik beyleri denizlerde, güzel imar edilmiş, dayanıklı kalelerle
tahkim edilmiş birçok adalara sahiptiler. Venedik’in sınırları kara tarafından Bosna-
Hersek’e dayanıyordu. Zengin bir devlet olan Venedik, aynı zamanda büyük bir
donanmaya da sahipti. 458 Sınır komşusu olan Osmanlıya, yiyecek maddeleri ve ticaret
bakımından muhtaçtılar. Fakat Osmanlı ile ilişkilerinde münafıkça davranıyorlar,
görünürde dost ama gerçekte azılı düşman idiler. Gizliden gizliye Osmanlının aleyhine,
onun düşmanları ile işbirliği yapıyorlardı. Buldukları her fırsatta Müslümanlara zarar
verirler veya düşmanlarının yanında yer alırlardı. Koron ve Moton hadiselerinde,
kafirlerle işbirliği yapmış ve düşmanlığı alenen ortaya çıkmıştı.459
Avlonya sancağı yakınlarında Venediklilere ait Pulya adıyla meşhur bir vilayet vardı.
Bu vilayetin denizde birçok adaları ve bu adaların hepsinde de kaleleri vardı. Venedik
455
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 280a-b, .Âlî; age., v. 310a, Peçevi; age., s. 141.
456
Soysal; agm., s. 80-81.
457
Shaw; age., s. 147.
458
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 284b, Asrar; age., s.83-84, Hammer; age., s.155.
459
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 284b, Âlî, age., v. 311a, Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Solak-zâde; age.,
s.192, Peçevi; age., s. 143.
126
hükümetinin nüfusu az, ülkesi küçük fakat nüfuzu büyüktü. Bu bir avuç halkta olan
donanma, dünyanın hiçbir hükümetinde yoktu. Deniz muharebelerinde yenmedikleri
hükümet yok gibi idi. Fatih zamanında meşhur Vezir Gedik Ahmet Paşa birçok gemi ve
askerle Pulya kıyılarına giderek bazı kaleleri muhasara etmiş lakin Fatih’in ansızın vefat
haberi üzerine, muhasarayı kaldırarak, İstanbul’a donanmayla beraber dönmek zorunda
kalmıştı. Kanunî bu yarım kalan işi tamamlamayı istiyordu. Diğer taraftan İspanya kralı
Şarlken ile mücadelesinde mağlup olan Fransa kralı I. Fransuva, elçileri aracılığıyla
Kanunî’den deniz yoluyla yardım etmesini istiyordu. Ayrıca Barbaros Hayrettin,
Padişahı Venediklilere karşı bir deniz seferi için sürekli teşvik ediyordu. Venedik
hükümeti, Osmanlıların Habsburglara karşı ittifak çağrısına da uzak durup tarafsızlığını
korumak istedi. Venedik, anlaşıldığına göre, Osmanlıların karada daha kuvvetli
olduklarını düşünerek onların Adriyatik’te deniz savaşına girmektense Macaristan’a
ordu sevkini tercih edeceklerini sanmakta idi. Bütün bunlar üzerine Kanunî, Pulya
seferini açtı ve sefer için gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti. 460
Sefer için kadırgalar, barceler, mavnalar ve gerekli alet ve edevatla donatılmış kayıklar
hazırlandı. Azablar, kürekçiler ve alaycılar toplanıp, yeniçeriler kethüdasıyla dört bin
yeniçeri, altı yüz topçu, Anadolu ve Rumeli’den on sancak beyi, sipahileri ve
subaşılarıyla beraber gemilere bindiler. Gemilerde kürek çekmek üzere otuz bin kadar
gürbüz kürekçi seçildi. Toplanan kuvvetlere Vezir Lütfi Paşa serdar tayin edildi ve
Amiral Hayrettin Paşayla birlikte Polye üzerine gönderildi. Donanma irili ufaklı 280
parça gemiden oluşuyordu. Donanma her türlü hazırlıklarını bitirip yola çıktıktan sonra
7 Zilhicce 943 (17 Mayıs 1537) günü Padişah, Şehzadelerden Mehmet ve Selim’i de
yanına alarak sefere çıktı. Padişah ve beraberindeki askerler karadan giderek bayram
günü İnceğez’e geldiler ve orada ordugah kurdular. Burada bayram kutlandı ve adet
üzere devlet erkanı ve komutanlar gelip Padişahın elini öptüler. Buradan kalkan ordu
her gün bir miktar yol gittikten sonra ayın on altıncı günü Edirne’ye vardı.461
460
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285a, Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143,
Hammer; age., s.155, Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
461
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.( Edirne halkı, Padişahı büyük bir coşku
ile karşıladı. O gün hava yağmurlu idi ve bu sırada üzücü bir olay meydana geldi. Padişahı karşılamaya
gelen terzilerden bayrak taşıyan bir terzi, üzerine yıldırım düşmesi sonucu öldü.)
127
Ordu Edirne’de beş gün kaldıktan sonra oradan kalktı ve ayın yirmi birinci günü
Filibe’ye, 5 Muharrem 944 (14 Haziran 1537) günü Samako’ya ve Muharrem ayının on
dördünde de Üsküb’e ulaştı. On beşinci günü mola verilip divan kuruldu. Adet üzere
Rumeli Beyleri gelip Padişahın elini öptüler. Oradan kalktıktan sonra ayın yirmi
dokuzuncu günü Elbasan kalesi önüne gelip çadırlar kurdular. Elbasan civarı güzel bir
av yeri olduğu için Padişah burada avlanmaya karar verdi. Asıl amaç avlanmak değil,
bu bölgede bulunan bazı şer güçlere Padişahın gücünü göstermek ve onları yola
getirmekti. Şehir halkı bu av yerini sardılar ve geçit yerlerini tuttular. Bu hazırlıklardan
sonra Padişah, Şehzadeler ve devletin ileri gelen adamları atlarına binerek av yerine
gittiler. Tazıları önlerine kattılar. Karşılarına tavşanlar, çakallar, tilkiler çıkıp zıplamaya
ve ayılar ürkmeye, domuzlar kaçmaya başladılar. Avcılar bunların çoğunu avladılar. Bu
hayvanlar insanlara ısınıp yanaşınca, Padişah bunlara acıyıp, bırakılması için emir
verdi.462
Ordu, Elbasan’dan kalktıktan ve üç dört gün yol yürüdükten sonra Safer’in beşinci günü
Avlonya’ya gelip çadır kurdu. Burası batı sınırlarımızın dayandığı ve Arnavut
kabilelerinin meskun bulunduğu bir yerdi. Arnavutlar cesur oldukları için bazen bu
cesaretlerine güvenerek Osmanlılara dirsek çevirirler ve ziyan vermek maksadıyla
hiçbir fenalıktan geri kalmazlardı. Bu nedenle Veziriazam Ayas Paşa, kendisi de
Arnavut soyundan olduğu halde, saadetli Padişahı bu sefere ikna etti.463
462
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 286b, Karaçelebi-zâde; age., v. 125, Âlî; age., v. 310b. (Av sahnesi
Âlî’de genişse tasvir edilmiştir.)
∗
Avlonya; Arnavutluk’un bugünkü Vlore şehridir.
463
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287a-b., Peçevi; age., s. 144, Âlî; age., v. 310b.
128
Lütfi Paşa ve Kaptan-ı Derya Hayrettin’e gelince bunlar Pulya sahiline asker çıkarıp
orada bazı hisarları yakıp yıktılar. Otrando ve Kalibolu arasında bulunan kalelerin ve
köylerin tamamını yaktılar. Bu yerleşim yerlerinin sayısı 80 civarında idi. Burada
bulanan halktan çoğu esir ve malları yağma edildi. Bu bölgede yapılan tarama sonunda
askerler pek çok ganimete nail oldular.466
Donanmanın gerisinde kalan on iki parçadan mürekkep filo, Reisler Kethüdası Ali
kaptanın idaresinde ilerliyordu. Venediklilere ait Korfu kalesinin önüne geldiler. Bu
sırada Andrea Dorya adlı meşhur korsan ve Venedik donanması, Korfu’da idi. Andrea
Dorya Osmanlı gemilerini görünce bütün donanması ile gelip on iki parça gemi üzerine
hücum etti. İki taraf top ateşine başladı. Çok çetin vuruşmalar sonunda Venedik
korsanları daha kuvvetli oldukları için galip gelerek gemilerimizi batırdılar.467 Âlî ve
Peçevî’de anlatılan şu hadise Padişahın olaydan haberdar olmasını sağladı; Adrea Dorya
ile savaş esnasında denize atlayan bir Müslüman, günlerce bir ağaç parçası üzerinde
deniz yüzünde kaldı. Nihayet Osmanlı donanmasına kavuştu. Bu kişiyi Lütfi Paşaya
464
Âlî; age., v. 311b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287b.
465
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287b-288a.
466
Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 359-360, Karaçelebi-zâde; age., v. 125.
467
Âlî; age., v. 311a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 288b, Solak-zâde; age., s. 193.
129
İspanya Kralı Şarlken, Kanunî Sultan Süleyman’ın karadan ve denizden sefere çıkması
üzerine kardeşi Ferdinand’ı, karşı harekete geçmesi için uyardı. Büyük bir ordu
hazırlayarak Osmanlı topraklarına girmesini ve önüne geçen yerleri talan edip kaleleri
ele geçirmesini söyledi. Bunun üzerine Ferdinand, 20 bini atlı, 25 bini yaya olan bir
orduyu bütün teçhizatıyla hazırlayıp, Koçyan’ın emrine verdi.470
468
Âlî; age., v.311b., Peçevi; age., s. 145.
469
Karaçelebi-zâde; age., v. 125., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289a, Lütfi Paşa; age., s. 361, Bkz. Âlî;
age., v. 311b-312a. ( Kuşatmanın kaldırılmasına şu olayın sebep olduğu bildirilir; Bir gün Körfez
kalesinden atılan bir top mermisi, siper kazan dört mücahidi birden şehit eder. Bu olayı Padişah duyunca
kuşatmanın kaldırılmasını emreder. Lütfi Paşa ve Hayrettin Paşa kuşatmanın devam etmesini ve fethin
yakın olduğunu söylemeleri üzerine Padişah; “Ben bir mücahid kulumu böyle bin hisara değişmem”
diyerek dönüş kararından vazgeçmedi. Âlî; age., v. 312a.)
470
Lütfi Paşa; age., s. 362.
130
yakınında bir araya geldiler. Mehmet Bey vakit geçirmeden düşmanın olduğu yere geldi
ve iki taraf arasında çok çetin vuruşmalar oldu. Sonunda Allah’ın yardımı ile Osmanlı
kahramanları üstün gelerek düşmanın büyük bir kısmını kılıçtan geçirdiler ve sağ
kalanlarını da esir aldılar. Mehmet Bey, bu başarısını Padişaha arz etmek için oğlu
Murat Bey’i gönderdi. Murat Bey giderken, düşmanın ileri gelenlerinin başları ile diri
olanların bir kısmını beraberinde götürdü. Getirdiği bu müjdeden dolayı çok sevinen
Padişah, Murat Bey’e sancak verdi. Padişah Edirne’de bir süre kalarak av partilerine
katıldı. Cemaziyelâhir ayının on sekizinci günü İstanbul’a geldi.471
A. Sebepleri
Boğdan Voyvadalığı ilk defa Fatih devrinde vergiye bağlanmış, II. Bayezid zamanında
da bu vergi yıllık olarak yeniden düzenlenmişti. Kanunî Sultan Süleyman’ın Viyana
seferi esnasında Boğdan Beyi Petro Rareş, orduya elçisini yollayarak sadakatini
göstermiş ve bu seferin dönüşünde de vergisi olan dört bin duka, kırk kısrak ve yirmi
tayı bizzat takdim etmişti. Bu şekilde sulh içinde yaşarken Voyvoda Petro, kışkırtmalar
sonucu Osmanlılara ödediği yıllık vergiyi ihmal etti. Osmanlı Devletinin dostu olan
Polonya kralı Sigismund ile savaştı ve Kanunî’nin himayesi altında bir Venedik
asilzadesini idam ettirdi. Ayrıca gizlice Osmanlı Devletinin düşmanları ile işbirliği
içine girdi. Petro Rareş’in adam ve silah topladığı ve Avrupa devletlerinden yardım
istediği casuslar aracılığı ile Padişaha ulaştı.472
471
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194.
472
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s.85, Danişmend; age., s.203, Mantran; age., s. 188. (Bu
asilzade, Osmanlılar tarafından Budin’de bırakılıp, burası hakkında bilgi vermekte olan Giritti’dir.
Uzunçarşılı; age., s. 342.)
131
Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı hakimiyetini tam olarak emniyet altına almaya karar
verdi.473
Hayrettin Paşa, gayr-ı müslimlerin çok çekindiği, ünlü bir komutandı. O, bugüne kadar
pek çok düşman diyarını harap etmiş ve birçok yeri fethetmişti. 9 Safer 945 (7 Temmuz
1538) Cumartesi günü Barbaros Hayrettin Paşa, donanmayı Haliç’ten çıkardı. Muhtelif
çapta irili ufaklı 200 gemiden oluşan olan donanma, hareket için emir bekliyordu.475
Barbaros Hayrettin o gün saraya gitti. Sarayda bulunan devlet erkanı, sarayın kapısında
durarak Hayrettin Paşayı karşıladılar. Barbaros, adamlarının başlarında altın miğferler,
bellerinde değerli taşlarla süslenmiş sırmalı kemerler, cevahir taşlı kılıçlar ve büyük bir
maharetle yapılmış süslü hançerler olduğu halde saraya girdi. Bu gelişinde merasim
maksadıyla birçok asker de getirmişti. Eski adet mucibince Paşaya bir sancak, davul ve
nakkare verildi. Tüm devlet erkanı Kaptan-ı Deryayı, usul üzere iskeleye kadar
geçirdiler. Barbaros Hayrettin sahile yanaşınca, gemiler yelken açıp, demirlerini aldılar
473
Lütfi Paşa; age., s. 365, Bkz. Celal-zâde; age., v. 291a-b, Panaite; agm., s.211.
474
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 292b-293a, Âlî; age., v. 312b.
475
Âlî; age., v. 312b, Celal-zâde Mustafa; age., v. 294a.
132
Kanunî Sultan Süleyman, Akdeniz’e, Avrupa’ya ve Hind Okyanusuna aynı anda üç ayrı
yere sefer düzenleyerek, adeta Osmanlının gücünü dünyaya gösteriyordu. Bu amaçla
daha önce hazırlık yapılmasını emrettiği Mısır valisine, muhtelif çap ve uzunlukta toplar
ve ayrıca yirmi pare büyük harp gemisi gönderiyordu. Mısır valisi Süleyman Paşa,
Mısır’da bulunduğu müddetçe güzel idaresiyle emniyet tesis etmiş ve memleketin
gelişmesine önem vermişti. Gemiler ve toplar Mısır’a varınca, Paşa bunları birer harp
gemisi haline koydu ve Kahire’den topladığı askerleri içine yerleştirdi. 15 Muharrem
945 (13 Haziran 1538) günü, Portekizleri Hindistan’dan defetmek ve bu bölgede
sükuneti sağlamak için denize açıldı.477
İstanbul muhafızlığına Aydın sancak beyi Ferhat Bey görevlendirildi. Şehzade Sultan
Mustafa’ya, kendi sancağı olan Saruhan sancağını koruması için ferman gönderildi.
Rumeli’nin deniz kenarlarının muhafazası için bazı sancak beyleri tayin edilerek
maiyetlerine bir miktar asker verildi. Tehdit altında bulunan kalelerde nöbet beklemek
içinde bir miktar yeniçeri gönderildi. Mora vilayeti komutanlığında vezir Kasım Paşa
bulunuyordu. Burada Anabolu adında bir kale vardı ve Kasım Paşa bu kalenin
alınmasıyla uğraşıyordu. Padişah, kalenin bir an evvel alınmasını Kasım Paşaya bildirdi.
Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa, Padişahın buyruğu üzerine, Rumeli askerleriyle erkan
ve üst subaylarını, Filibe’de toplamaya başladı.478
10 Safer 945 (8 Temmuz 1538) pazartesi günü güneş doğar doğmaz Padişahın
İstanbul’dan hareket edeceği duyuldu. Padişahın bu seferine Şehzade Selim ve Şehzade
Mehmet’te katıldı.479
Padişah, büyük bir debdebe ile İstanbul’dan çıkarak, Bağlarbaşı’nda kurulmuş olan
çadırına geldi. O gün orada konaklayan Padişah, birkaç gün yol aldıktan sonra Safer’in
476
Celal-zâde Mustafa; age., v. 295a.
477
Celal-zâde Mustafa; age., v. 297a, Âlî; age., v. 312b.
478
Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s.150.
479
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
133
yirminci günü Edirne’ye geldi. Bu şehir, içinde birçok imaretler, köşkler ve etrafında
bağ, bahçeler olan, Tunca, Meriç ve Arda nehirlerinin geçtiği büyük şehirlerden biriydi.
Tunca kenarında bulunan Padişahın sarayı, zamanın bir cenneti mesabesindeydi. Bunun
her tarafında asırlar görmüş ağaçlar, minareler gibi düz selviler, gayet büyük kavaklar,
sultani söğütler ve meyveli birçok ağaçlar, tam bir sıra üzere dizilmişti. Yemyeşil
yerleri, kadife bir halıya benziyordu.480
Padişah Edirne’ye gelinceye kadar, hangi tarafa sefer yapacağını gizli tuttu ve kimseye
bildirmedi. Fakat burada artık ortaya çıktı ki, sefer Moldova denilen Boğdan üzerine idi.
Boğdan, güneyinde Osmanlı, batısında Macaristan, kuzeyinde Lehistan ve doğusunda
Deşti Kıpçak olan geniş bir araziydi. Tuna nehri kenarında bulunan Kili ve Akkirman
kaleleri, Yıldırım Bayezid zamanında fethedilmişti. Bu bölge halkı senede bir miktar
Osmanlılara altın olarak vergi vermekte idiler.481
Boğdan’a gidebilmek için en iyi yol İsakçı yoluydu. O bölgeyi iyi tanıyan rehberler
bulunduktan sonra Padişah, ayın yirmi sekizinci günü Edirne’den hareket etti. Nice
dağlar, bayırlar, ovalar ve köyler geçtikten sonra Sultan Çayırına gelindi. Boğdan
voyvodasının, Osmanlı ordusunun Sultan çayırına gelişine kadar hiçbir şeyden haberi
yoktu ve Osmanlıların geldiğini haber alınca, içine korku düştü. Petro, ordunun
Boğdan’a mı veya başka bir tarafa mı gideceğini anlamak üzere, Kapıcıbaşısı Onkor ile
480
Solak-zâde; age., s.195, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 303b-304b.
481
Âlî; age., v. 313a, Solak-zâde; age., v. 195., Uzunçarşılı; age., s. 342.
482
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 306a-b, Karaçelebi-zâde; age., v. 127.
134
tercüman Ayvankoyu, bir miktar samur ve doğan gibi hediyelerle Padişaha gönderdi.
Onkor, seferin üzerlerine olduğunu anlayınca bir taraftan Petro’nun Padişaha itaatinden
bahsetmeye başladı, bir taraftan da tercümanı, Petro’ya gönderip, işbu seferin Boğdan
üzerine olduğunu haber verdi. Ertesi günü ordu oradan hareket ederek Done’ye geldi. O
gün Sultan Süleyman Petro’ya, “Efalinizde pek azgınlık ve hırçınlık olduğu için Boğdan
seferini açtım. Yaptıklarınıza tövbeler etmek ve bir daha böyle bir harekette
bulunmayacağınıza dair söz vermek ve eşiğime gelip yüz sürmek şartlarımı kabul
ederseniz, belki o vakit kendinizi affettirmek için benden merhamet görebilirsiniz” diye
mektup yazdı. Bu mektubu Kefe şehremini Sinan Çelebi ile gönderdi. Ondan sonra
Padişah, hiçbir yerde iki gün kalmamak üzere yola devam etti.483
Rabiulevvel ayının yirmi ikinci günü Osmanlı ordusu, Tuna yalısında bulunan İsakçı
iskelesine geldi. O gün ikinci vezir Sokullu Mehmet Paşa ile Rumeli askerleri gelip
orduya katıldılar. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Anadolu askerleri ile gelmiş fakat
Anadolu Beylerbeyi henüz gelmemişti. Hüsrev Paşaya, Rumeli askerinin başına
geçmesi emredildi. Anadolu askerleri, Osmanlı Devletinin kurulduğu günden beri
Padişahların sağ taraflarında bulunurdu. Onların Beylerbeyileri yetişmeyince Padişah
ikinci veziri, Anadolu askerlerinin başına geçirdi. Mehmet Paşa, burada İsakçı’nın keşfi
ile meşgul oldu. Burası eskiden büyük bir şehirdi ve etrafında kalın ve dayanıklı bir sur
vardı. Bu müstahkem şehir vaktinde dünyanın nadir sayılan yerlerinden biri iken
zamanla ahalisi dağılmış ve birçok yerleri harap bir hale gelmişti. Bununla beraber
Kırım, Leh ve Çek ülkelerinin iskelesi bulunmaktaydı ve Tuna nehri, buraları ihya ettiği
için malî vaziyeti oldukça iyiydi.
Bu iskeleye bir köprü yapılması Silistre sancak beyine emredilmişti. Bu bey, kısa
zamanda, gayet mükemmel bir köprü yaptı ve ordu buradan bir iki gün içinde
ağırlıklarıyla beraber geçti. 484
Bu konakta Petro Rareş’e mektup götüren Sinan Çelebi geri geldi. Sinan Çelebi,
Boğdan’a giderek Petro’yla, Yaş’ta görüştüğünü, Padişahın buyruğunu kendisine
bildirdiğini ama onun boyun eğmekten kaçındığını, kalabalık askerimize karşı koymak
483
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 306b-307a., Feridun Bey; age., s. 603.
484
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 307b-308a, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
135
için türlü hile ve fesat aramak düşüncesinde olduğunu ve doğru dürüst bir cevap
vermediğini söyledi.485 Padişah, bunun üzerine hiçbir yerde durmamak üzere doğru
Yaş’a hareket edilmesini emretti. Rabiulahir ayının altıncı günü ordu, Prut nehrine
geldi. Prut nehrinin kaynağı Lehistan’daydı ve Boğdan’ın ortasından geçiyordu. Bu
nehir, derin olduğu için buradan köprüsüz geçmek mümkün değildi. Bunun için
dayanıklı bir köprü yapılmasına ihtiyaç vardı. Vezir Lütfi Paşa, vakit geçirmeksizin bu
köprü işini üzerine aldı ve az zamanda dayanıklı bir köprü vücuda getirdi.486
Bu sırada Karlıeli sancak beyi, Hüseyin Şah Bey’den ulaklar geldi. Karlıeli sanacağı,
Akdeniz kıyısında idi ve Padişah sefere giderken buranın korunmasını, bir fermanla
sancak beyine bildirmişti. Venedikliler, Padişahın, Boğdan’a gidişinden dolayı bu
taraflar zayıf kalınca, bundan istifadeye kalktılar. O sırada, Papa da bu nazik zamanı bir
ganimet olarak düşündü ve dünyanın en meşhur korsanlarını topladı. İrili ufaklı seksen
üç parça gemi tedarik ederek, Karlıili üzerine gönderdi. Düşman donanması sahile
geldiğinde, karaya asker çıkardı. Bu civarda başta Preveze olmak üzere ne kadar kale
varsa hepsini ele geçirmeye koyuldu.487
Düşman, Rabiulevvel ayının on yedinci günü ikindi vakti, gemileriyle Preveze limanına
sokuldu ve karaya, asker ve top çıkardı. Beş gün, gece gündüz deniz tarafından kaleyi
top ateşiyle dövdü. Preveze kalesinin deniz cephesi, kara cephesi kadar dayanıklı
değildi. Düşman donanması, deniz tarafındaki duvarları sarstı. Müttefikler, kara
cihetinden de hisarın beden duvarlarıyla kapılarını yıktılar. Düşman, top ateşiyle kaleyi
iyice dövdükten sonra son darbeyi indirecek olan hücumu, ertesi sabah yapmayı uygun
buldu.
485
Feridun Bey; age., s. 603, Peçevi; age., s. 152.
486
Celal-zâde Mustafa; age., v. 311a. (Bu köprüyü Mimar Sinan yapmıştır. Uzunçarşılı şöyle der;
“Kânûni’nin Karaboğdan seferinde Pirut nehri üzerine yapılan köprüler, oraların bataklık olmasına mebni
tutmadığından Lütfi Paşanın tavsiyesiyle köprü yapması buna (M. Sinan) havale olunarak on üç günde
metin bir köprü kurmuştur. Uzunçarşılı; age., s. 646.)
487
Celal-zâde Mustafa; age., v. 311b, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
136
düşmanın bu halini görünce, mızraklar, kılıçlar, oklar, vesair silahlarla koşup gelerek,
düşman üzerine atıldılar. Kara tarafındaki düşman askerleri çekilmeğe mecbur oldular
ve kendilerini gemilere atıncaya kadar çok kayıp verdiler. Düşmanın kale önünde
bulunan topları, Osmanlılar tarafından ele geçirildi.
Bu sırada, Kırım Hanı Sahip Giray Han’ın ordusuyla yaklaştığı haberi verildi. Padişah,
daha İstanbul’da iken Sahip Giray Hana bir mektup yazmış ve bu seferde, onun ve
askerlerinin de bulunmasını istemişti. Sahip Giray Han, aldığı emir üzerine ordusuyla
birlikte gelince, karşılama merasimi için hazırlıklar yapılması emredildi. Ertesi sabah
hazırlıklar başladı ve sağ ve sola alaylar bağlandı. Padişah merkeze alındıktan sonra ön
tarafa Şehzadeler, Vezirler sonra Padişahın sağ ve solunda Beylerbeyileriyle diğer
devlet adamları, Osmanlı adet ve merasimi üzerine yerlerini aldılar. Sancak askerleri de
sancak sancak bölünmüş olarak tanzim edilmiş bulunuyorlardı. Sonra topçular ve
bunların yanlarında tüfekçiler vardı.
488
Peçevi; age., s. 153., Âlî; age., v. 313b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 312a-313b.
489
Celal-zâde Mustafa; age., v. 314a, Karaçelebi-zâde; age., v. 129.
137
Giray Han, 200 bin kişilik bir ordu ile gelmiş ve yanında Padişaha takdim etmek için
Hanları, Şehzadeleri, Mirza ve Beyleri de getirmişti. Beylerle Hanlar, önde birinci hatta
ve Tatar askerleri de bunların gerisinde ikinci hatta durdular ve Padişahın gelişini
beklediler. Padişah maiyetiyle birlikte merasim yerine doğru ilerledi ve Tatar ordusu
görününce topçu ve tüfekçiler ateşe başladılar.490
Bu esnada alınan bilgilere göre Petro, yetmiş seksen bin kadar asker toplayıp Potşan
dedikleri dağlık bir yere gelmiş ve askerini burada yerleştirmişti. Petro, bununla
kalmayıp yolların bir kısmını daraltıp bozmuş ve İslam askerlerini pusuya düşürmek
için planlar yapmıştı. Padişaha itaat etmiş bulunan Hıristiyanlardan Eflak adlı bir oymak
vardı. Padişah bunları savaşa davet etti ve üç bin baltalı Eflak gelip, orduya katıldı. 492
Osmanlılar, Petro’nun bir zamanlar hükümet merkezi edindiği, içinde muazzam kiliseler
ve Petro’nun sarayları olan Yaş şehri üzerine yürüdüler. Burayı ani bir taarruz
neticesinde yakıp, harap bir hale getirdiler.493
490
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 314a-315a, Lütfi Paşa; age., s. 365, Peçevi; age., s. 153.
491
Âlî; age., v. 313b, Solak-zâde; age., v. 196.
492
Karaçelebi-zâde; age., v. 129., Bkz. Âlî; age., v. 313b-314a, Uzunçarşılı; age., s. 343.
493
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 347, Shaw; age., s. 150.
494
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 315b-316a.
138
Petro Rareş, Osmanlı askerleriyle başa çıkamayacağını anlayınca, kalbine korku düştü
ve askerinden ayrılarak daha önce hazırladığı kalesine gitti. Osmanlılar ilerledikçe,
düşman ormanlara doğru dağılıyordu. Osmanlılar bunları takip etmek için Semendire
askerleri ile Tatarlardan bir tümen tayin ettiler. Petro, yol üzerindeki ağaçları öteye
beriye devirmiş, bazı yerleri uçurum haline getirerek ordunun ilerlemesini zorlaştırmıştı.
Padişah gelip burasını görünce, hemen Eflak kabilesine mensup üç bin baltacıyı buraya
aldırarak, balatalarıyla buradan bir yol açmalarını emretti. Bu baltalı Eflaklar işe
başlayıp, ordunun geçebileceği genişlikte yollar açtılar.495
Ordu, Potşan dağının eteğinde olan dar vadilerden geçerek, Rabiulahir ayının yirmi
birinci günü, Boğdan’ın asıl merkezi olan Suçeva şehrine gelip kondu. Bu şehrin ahalisi,
asker korkusundan çil yavrusu gibi kaçıp savuştular. Suçeva şehri, iyi imar edilmiş bir
şehirdi. Havası mutedil olduğu gibi gayet saf ve tatlı suları, bol ağaç ve yeşilliği vardı.
Hisarı yüksek ve kuleleri sağlam, kapıları dar, hendekleri geniş, mevkii kuş
uçurmayacak bir mevkiiydi. Kulelerinde, her neviden toplar, mühimmat ve bolca erzak
vardı. Hendeğinde demir ve ağaçlardan kazıklar yapılmış, kalenin alınması çok müşkül
bir hale getirilmişti. Çan kulelerinde, mimari üzere yapılmış gayet güzel kabartmalar
göze çarpıyordu. Osmanlı askerleri buraya geldiklerinde, kısmen kalenin etrafında ve
kısmen de kaleye yakın derelerde, dağlarda, tepelerde, ovalarda çadırlı ordugah
kurdular. Kaledekiler, Osmanlı ordusuna mukavemet edemeyeceklerine kanaat getirince
ister istemez itaate mecbur kaldılar ve kalelerinin anahtarını getirip Padişaha teslim
ettiler.496
Boğdan’ın fethinden maksat, onun Osmanlı ülkesine katılması idi. Kanunî, bu amacına
ulaşınca, o memleket halkına şefkat göstermek yolunu tuttu. Eman verdiği için yağma
ve talan edilmesini yasakladı. Gerçekte, Boğdan’ın en ileri gelen eski voyvodasının
oğlu, papazları, tüccarı, âyânı Padişaha arz-ı tazimata gelmek ve kusurlarının affını
495
Âlî; age., v. 314a, Peçevi; age., s. 154.
496
Âlî; age., v. 314a, Celal-zâde Mustafa; age., v. 316b, Solak-zâde; age., v. 197.
139
dilemek istiyorlardı. Padişah, onları beklemeye fazla vakti olmadığından ancak dört gün
bekleyeceğini bir beyanname ile bildirdi.497
Petro, mallarını korumak maksadıyla, her nesi varsa hisarın bir tarafına gömmüş,
kaçmıştı. Padişah bunu duyunca, Hüseyin Ağa adlı ahır beyini çağırarak, onu bu
defineyi bulmaya memur etti. Hüseyin Ağa, gerekli çalışmaları yaparak, Petro’nun
gömmüş olduğu mal ve servetini bulup çıkardı. Çıkarılanlar, gümüşler, ibrikler,
sürahiler, serpuşlar, kadehler, murassa kılıçlar, alman kılıçları, meçler, değerli inciler ve
cevahir, değerli saksılar, sırmalı gömlekler, altın ve gümüş kaplı kitaplar, İnciller,
haçlar, çok nakit para ve mallar, birçok ziynet işleri, ipek kumaşlar vb. şeylerden
ibaretti. Bu mallar ve paralar alındı.498
Yukarda itaat ettikleri bildirilen âyân, eşraf ve papazlar, divana gelerek kullukta
bulunacaklarını arz ettiler. Hepsi, eski Boğdan hakimlerinden İstefan Voyvoda oğlu
Çetine’nin, Voyvoda tayin edilmesini istirham eylediler. Padişah, Kili ve Akkirman
kaleleri sınırında, vukuata mani olmak için aşağıdaki şartlar dahilinde Çetine’yi
Voyvoda tayin etmeye muvafakat etti.499 O şartlar da şunlardı:
1. Prut nehrinin sol (yani Akkirman) sahilinden, Türlü nehrine kadar olan arazi
Osmanlılara verilecektir.
3. Bir daha isyan etmemek ve Osmanlı Devleti tarafından her ne emir verilirse, ona itaat
etmek ve iki yılda bir memleket haracını Voyvada kendisi saraya gidip teslim etmek
için İncil’e ve salibe yemin etmek.500
Eline berat verilen Voyvodaya, Osmanlı geleneği uyarınca, Kızılbörk yani külah ile
altın üsküf ve kadife tel işlemeli kaftan verildi. Aynı zamanda Voyvoda, Boğdan’ın
497
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317a- b.
498
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317b-318a.
499
Karaçelebi-zâde; age., v. 132., Solak-zâde; age., v. 197, Uzunçarşılı; age., s. 343, Panaite; agm., s.212.
500
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 318a-318b.
140
başkenti olan Suçeva’da geleneğe uyularak sancak, davul ve nakkare ile karşılandı. O
gün Boğdan vilayeti, Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu.501
Boğdan meselesi bu şekilde halledildikten sonra Padişah, divanlar kurup, Kırım Hanına
iltifatlarda bulundu. Kendisine ve Tatar Sultanlarının “oğlan” denilen prensleriyle,
Mirza yani Beylerine, yüksek hil’atler verdi. Onlarda Padişahın tahtını öptüler. Sonra
oradan memleketlerine gitmekte serbest oldukları bildirildi.502 Lehistan kralının elçisi,
itaatlerini bildirmek için gelmişti ve uzun zamandır ordu ile beraber idi. Ona da hilat
giydirilip, gitmesine müsaade edildi. Fakat sonra Macaristan’a savuştuğunu Padişah
duyunca canı sıkıldı. Dolayısıyla, onu yakalamak için Yanoş’a ulaklarla haber ve bir
mektup gönderdi.503
28 Rabiulahir 945 (23 Eylül 1538) günü Sultan Süleyman, Suçeva’dan ayrıldı ve İsakçı
iskelesinden köprüyü geçti. Padişah, Boğdan memleketine geçtiği bir aydan beri, ülkesi
hakkında haberler alamamıştı. Bu iskeleye Hind, Yemen, Taif, Hicaz, Said, Aden,
Mısır, Bağdat, Basra, Bahreyn, Loristan, Kürdistan, Sevran, Azerbaycan, Gürcistan,
Şam, Halep, Karaman, Rum, Türkman, Çerakise, Azak, Ejderhan Memleketlerinden,
İskenderiye, Reşid, Dimyat, Mağrip, Zemin, Cezayir, Saruhan, Germiyan, Aydın,
İsfendiyar, İspanya, Fransa, Portekiz, Bosna, Semendire, Hersek, İzvornik, Avlonya ve
bilcümle doğu ve batıdan, güney ve kuzeyden ulaklar gelip toplandı. Onu görmeye
gelenler ve haber getiren ulaklar, Padişahı görmekle sevindiler. Padişah da gelen
ulakların getirdikleri haberler ile ülkesi hakkında bilgilendi. Ertesi gün divan kurularak,
vezirlere ve Rumeli Beylerbeyine, Arap atları verildi. Bu atların hepsinin boynunda
kumaşlar, altın zincirler vardı. Bunlardan başka değerli taşlarla işlenmiş kılıçlar ve çok
değerli hil’atler ihsan edildi. Diğer devlet erkanına da birçok ihsanlarda bulunuldu.
Bundan sonra İstanbul’a dönmek üzere İsakçı’da seferberliğe nihayet verildi. Anadolu
ve Rumeli Beylerbeyi ile Yeniçeri ve kapıkulu askerlerinin serbestçe dönmelerine
müsaade edildi.504
501
Peçevi; age., s. 155.
502
Karaçelebi-zâde; age., v. 133.
503
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Solak-zâde; age., v. 197-198.
504
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
141
Görülüyor ki Kanunî Sultan Süleyman, bu sene hem karada hem de denizde, büyük
başarılar kazandı. Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşanın kazandığı zafer, ona karşı itimat ve
teveccühünü artırdı. Padişah, Yanbolu’da iken Boğdan meselesiyle fazlaca meşgul oldu.
Onun maksadı, bu mühim memleketin işlerini tanzim etmek ve orada gereği gibi bir
ıslahat yapmaktı. Bunun için oraya becerikli, değerli bir adamı atamak istiyordu. Biraz
düşündükten sonra Menteşe Valisi Mehmet Paşayı, geniş salahiyetle, Boğdan
Beylerbeyiliğine atadı. Padişah daha Yanbolu’da iken, Anadolu Beylerbeyi Rüstem
Paşa, Ermenistan taraflarından geldi ve Padişahın elini öptü. Bundan sonra Padişah yola
çıkarak Cemaziyelevvel ayının yirmi dokuzuncu günü Edirne’ye vardı ve saraya giderek
tahtına sürurla oturdu.505
Osmanlıların Korfu adasında karaya çıkarma yapması, Hıristiyan dünyasında çok fazla
korku uyandırdı. Bağımsızlığına düşkün olan Venedik, Osmanlı donanması ile
karşılaşmak, Adriyatik ve Ege denizlerindeki birkaç adasını kurtarmak için Papa ve
Kutsal Birliğin bir kolunu oluşturmayı kabul etti. Bu ittifak, Katolikler içersinde
kaçınılmaz olarak çatışmalara ve gerilimlere neden olan iki geleneksel düşman, Venedik
ve Cenova’nın ortak bir dava için yan yana savaşmasını mümkün hale getirdi.507
Papanın bütün gayreti, Şarlken ile I. Fransuva arasında bir uzlaşma sağlamak ve bu iki
Hıristiyan krallığın güçlerini birleştirerek, müşterek düşman Osmanlılara karşı
505
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 326b-327b.
506
Asrar; age., s.86.
507
Miguel A. De Bunes Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve
Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, Çev. Ramazan Gözen, Türkler, Yeni Türkiye
Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.602-603.
142
kullanmaktı.508 Haçlı ittifakı, ganimetlerin paylaşılması ile ilgili olarak anlaşma bile
imzaladı. Buna göre; Karl, İstanbul’un hakimi olacak, Venedik Koron’u yeniden
kontrolüne alacak ve Kastelnova’ya sahip olacaktı. St. Jean Şövalyeleri ise Rodos’u
yeniden elde edecekti.509
Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkmadan önce Osmanlı donanmasını, garp
sularına göndermişti. Büyük bir debdebe ile İstanbul’dan çıkan Kaptan-ı Derya
Barbaros Hayrettin Paşa, Venediklilere ait adaların üzerine gitti ve bunlardan İstendin,
Siriko ve Andre adalarını sıkıştırdı. Bu adalar halkı, topların kaleye karşı kurulduğunu
görünce, bir mermi bile atılmadan eman dilediler. Memleketleri ve kaleleri için her sene
üç bin üç yüz altını, bundan sonra Venediklilere değil, Osmanlılara vermeyi kabul
ettiler. Hatta İstendin halkı, Venedikliler tarafından kendilerine Hakim olarak
gönderilen kişinin başına ip geçirip, Osmanlılara teslim etti. Hayrettin Paşa, buradan
Girit adasına yöneldi. Çünkü Mısır’a gemiler ve toplar gönderildiğini Venedikliler
duymuşlar ve bunları zapt etmek veya batırmak için Girit adasına bir donanma
göndermişlerdi. Barbaros, bu haberi İstendin de öğrenince, pusulayı Girit adasına
çevirdi ve Muharrem ayının on beşinci günü, Girit adasına vardı.510 O sırada,
Kandiye’den Venedik tarafına giden, Venediklilere ait iki gemi yakalandı. Barbaros,
birinin yolcularını karaya çıkartıp, gemiyi yakarken, öteki gemiyi yolcularıyla beraber
esir aldı. Hayrettin Paşa, bugün Venedik donanmasının ne tarafta olduğunu sordu.
Gemide bulunan birkaç Sakızlı, düşman donanmasının on gün önce Korfu (Körfez)
taraflarına gittiklerini söylediler.511
508
Asrar; age., s.87.
509
Ann Williams; “Akdeniz Çatışması”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt,
Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 49.
510
Celal-zâde Mustafa; age., v. 319b, Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 133-134, Âlî; age., v. 315a.
511
Peçevi; age., s. 156, Âlî; age., v. 315a, Solak-zâde; age., s.198.
512
Katip Çelebi; Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar, Haz. Orhan Şaik Gökyay, MEB, İstanbul 1973, s.77.
143
Sonra Hanye adlı sarp kale üzerine gittiler. Hanyeliler askerin yaklaştığını görünce,
hisara yakın olan evlerini kendi elleriyle yaktılar ve kaçıp kaleye kapandılar. Bunun
üzerine kalenin alınması için gerekli hazırlıklar yapılmaya başlandı. Fakat tecrübeli
komutanlar; “bu kalenin alınması güç, duvarları yüksek ve sağlam, içi de silah ve asker
doludur. Ondan dolayı buranın alınmasıyla oyalanmayalım” dediler. Taşrasında bulunan
evleri talan edip, yakıp yıktılar. Üç gün üç gece Hanyelilerin üç yüz pare köylerini talan
ettikten sonra hepsini yaktılar. Aynı zamanda, Menolpelu kalesini yakıp yıktılar. Hanye
civarından birçok esir alıp gemilere getirdiler.514
Bundan sonra donanma, İstiye adası üzerine yürüdü. Kale sağlam olduğu için
içindekiler savaşı tercih edip, kulelere bayrak çektiler. Fakat sonra Osmanlı askerlerinin
gittikçe geldiklerini gördükleri zaman, kaçmaktan başka çare bulamadılar. Karaya çıkan
askerler, bunların arkalarını bırakmayıp, hepsini yakalayarak esir ettiler. Buradan on mil
mesafede bulunan İskalariye ve İstilo adlı iki kaleyi de ele geçirdiler. Bu civarda seksen
köy yağma ve harap edildi.515
Buradan Osmanlı donanması, Venediklilerin üç tane kalesi olan Kerpe adasına uğradı.
Osmanlılar geliyor diye kale muhafızları ve halk, çıkıp dağlara kaçtılar. Kale yerle bir
edildikten sonra donanma beş gün Kerpe adasında kaldı. Gaziler firarileri birer birer
yakaladılar. Bu şekilde Venediklilere ait yirmi beş ada tarumar edilip, çok miktarda esir
ve ganimet elde edildi. Hisarlarını, evlerini, iskelelerini yakıp yıktılar. Çoluk
çocuklarını tutsak aldılar ve askerlerini kılıçtan geçirdiler. Donanma bununla kalmayıp
deniz yüzünde Venediklilere ait ne bulduysa ya aldı veya batırdı.516
513
Celal-zâde Mustafa; age., v. 320a.
514
Katip Çelebi; age., s.77.
515
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 320b-321a.
516
Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a, Âlî; age., v.315a, Karaçelebi-zâde; age., v. 134.
144
Mısır’a silah götüren Osmanlı donanması, dönüşte Hayrettin Paşa ile buluştu ve
donanma Safer ayının dördüncü günü, İstanköy adasına geldi. Oradan Koron’a, daha
sonra Moton’a vardı. Hayrettin Paşa, burada düşman donanmasının Preveze kalesi
önünde perişan bir hale geldikten sonra Korfu’ya gittiklerini öğrendi. Paşa hemen
buradan kalkıp Kefalonya adasına geldi. Adanın etrafını istediği gibi vurup yağma
ettikten sonra donanmasıyla Preveze’ye vardı. Hayrettin Paşa, Korfu’daki düşman
donanması hakkında bilgi almak istedi. İspanya, Papa ve Venedik donanmaları ne
haldedir diye Messina ve Polye taraflarına hızlı giden dört gemi gönderdi. Bunların
ikisi Polya kenarlarına vardıklarında, İspanya donanmasını gördüler. Elli beş büyük ve
doksan tane küçük gemiden oluşan İspanya donanmasının komutanı Andrea Dorya idi.
Keşfe giden gemicilerimiz düşman donanmasından geriye kalan bir kayığı ve Korfu’ya
giden bir nakliye gemisini yakalayıp getirdiler. Bunlar, Hıristiyan krallarının
birleştiklerini, İspanya ve Fransa krallarının on senelik bir mütareke yaptıklarını ve
bunların Osmanlı donanması ile Osmanlı ülkesine taarruz edeceklerini ve karaya asker
çıkardıktan sonra ileriye hareket etmek için getirdikleri atları, gemilere yerleştirmekte
olduklarını bildirdiler.517
Düşman hakkında gerekli bilgileri alan Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşa, yerinde bir
tedbir düşünerek, Preveze kalesinin bazı yerlerine pusular kurdu. Donanmadan birkaç
sağlam gemi ayırarak, düşmanın karaya asker çıkarması ihtimaline karşı, kayalar
arkasına yerleştirdi. Osmanlı donanması kürekli yani çekdiri sınıfından olarak 122
parçadan ibaretti.518 Hayrettin Paşa, donanmayı gözden geçirerek savaşa elverişli
olanlarını ayırdı. Bunların top, tüfek, asker ve teçhizata ait eksikliklerini tamamladıktan
sonra savaşa hazırlandı. Cemaziyelevvel ayının birinci günü ikindi vakti, düşman
donanması göründü. Düşman donanması, irili ufaklı 600 parçadan oluşuyordu. Bunların
büyüklerinden 52’si Andrea Dorya komutasında, 70’i Venedik generali, 30’u Papa
kaptanı, 10’u Portekiz komutanı ve 10’u Megalo Mastori yönetiminde idi. Bunların
dışında küçük gemiler ve gönüllü katılanların gemileriyle, 162 Kadırga, 140 Barça ve
517
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a-b., Âlî; age., v. 315a, Solak-zâde; age., s. 198, Uzunçarşılı;
age., s.376.
518
Peçevi; age., s. 156, Uzunçarşılı; age., s. 376.
145
300 geminin yelkenleri su üzerinde belirdi. Hıristiyanlar, kuvvetçe çok üstün idiler ve
Osmanlı kuvvetlerinin sekiz bin mevcuduna karşılık, Dorya’nın emrindeki kuvvetlerin
sayısı altmış bine ulaşıyordu. Bunlar Preveze limanının karşısına vardılar ve iki mil
açıkta demirlediler. Düşmanın maksadı, Osmanlı donanmasıyla savaşmak ve Osmanlı
topraklarına asker çıkarıp, etrafı talan etmekti. Bunun için 20 bin tüfekli askerleri
bulunuyordu. Hayrettin Paşa, düşmanın karaya asker çıkarma niyetini anlayınca,
tüfekçilerden birazını ayırarak karaya çıkardı ve düşmanın çıkabileceği yerlere
yerleştirdi. Düşman sabahleyin asker çıkarmak için sahile kayıklar gönderdi. Fakat
Osmanlılar, bundan haberdar olarak düşmana dehşetli ve ani bir tüfek ateşi açtılar.
Kayıklar, bu vaziyet karşısında çekilmeye mecbur oldu. Bunun üzerine düşman karaya
asker çıkarmaktan vazgeçti ve gemilerini geriye çekti.519
Düşman, ayın ikinci günü, hızlı giden gemilerden bir miktarını ayırıp, Preveze boğazına
gönderdi. Bu gemiler Osmanlı gemilerine ateş açtılar. Düşmanın bu hareketi karşılıksız
kalmadı ve hemen top atışıyla cevap verildi. Sonra tüm düşman donanması 10 mil
açıkta demir attı. Kaptan-ı Derya, bu gelişmeler üzerine, Allah’a tevekkül, Hz.
Peygambere iltica edip, davul ve nakkare çaldırıp sancak açtı. Hazır bulunan gemilerle
düşmana hücum etmek üzere Preveze boğazından çıktı. Altı yedi mil açıldı ve düşmana
karşı cephe alarak demir attı. Diğer Osmanlı gemileri, Hayrettin Paşa gemisinin yan
tarafına gelerek saf nizamına geçtikten sonra demirlediler. Hayrettin Paşa,
komutanlarıyla istişare etti ve düşmanın çokluğundan dolayı onlarda oluşan endişeyi,
etkili bir konuşma yaparak giderdi. Düşmana karşı savaşılmasına karar verildi ve İslam
askerleri de Paşanın konuşması üzerine cihad ve gazâ yapmaya can-u gönülden evet
dediler. Fakat hava karardığı için düşmanla savaş, sabaha ertelendi. 520 Hayrettin Paşa, o
gece sabaha kadar “Allah’ım, İslam’ı kafirler üzerine kuvvetli kıl! İslam’a nusret ihsan
eyle!” diye tazarru ve niyazda bulundu. Seher vakti bir aralık uyku ile uyanıklık
arasında kendisine fethi müjdeleyen bir rüya gördü.521
519
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 323a-b, Katip Çelebi; age., s.79, Âlî; age., v. 315b Hammer; age.,
s.174.
520
Celal-zâde Mustafa; age., v. 323b, Katip Çelebi; age., s.80, Âlî; age., v. 315b, Bkz. Karaçelebi-zâde;
age., v. 134-135.
521
Hayrettin Paşa; Gazavât-ı Hayreddin Paşa, Haz. Ertuğrul Düzdağ, Tercüman 1001 Temel Eser,
İstanbul Cilt 2, s. 188.
146
kaçmakta buldular. Karakol gemileri bu haberi iletince Kaptan Paşa, hemen gazilerle
düşman arkasına düştü fakat ne bir iz bulundu ne de bir haber alınabildi.522
Sabah ayın üçüncü günü ve Cuma idi. Gemilerimiz Nahşiler adası civarına vardığında
Kaptan-ı Derya direkler üzerine gözcüler çıkarıp, düşman hakkında yeni bir malumat
almak istedi. Gözcüler, Kefalonya taraflarında bazı gemiler bulunduğunu haber verdiler.
Barbaros Hayrettin, donanmayı derhal bu gemilere doğru yürüttü. Düşman gemileri,
Osmanlı donanmasını görünce bir araya gelip toplandılar. Büyük gemileri de İncir
limanında hazır bulunuyordu. Hepsi de yelken açmakla uğraşıyor ve rüzgardan istifade
etmeye çalışıyorlardı. Osmanlı gemicileri de rüzgarın güney-doğuya sürdüğü o gemilere
karşı kah kumanda ve kah işaretle tertibat almakla meşgul oldular. Müslümanlar ile
müşrikler arasında bir iki saat yoğun top atışları oldu. Nice düşman helak olurken, bir
nicesi de yaralandı. Müslümanlardan da çok sayıda şahadet şerbetini içen ve
yaralananlar oldu.523
Açılan top ve tüfek ateşi düşmanı şaşırttı ve gemilerini delik deşik etti. Osmanlı
gemileri düşman gemilerini aralarına aldılar. Sıkışık hale gelen kadırgalar, bayrak
sallayıp imdat topu atan gemilere yardım edemediler. Bu hali gören gemilerdeki
mürettebat toplarını kendi kadırgalarına çevirdiler ve onların bir kısmını kendileri
batırdılar. Andrea Dorya, kadırgalar ile gelip karşı koyma gücünü bulamadı. Onun
Osmanlı donanmasını zora sokmak için yaptığı her hamleye karşı Hayrettin Paşa,
yerinde müdahalelerle fırsat vermedi.524
Düşman donanması, atılan toplarla delik deşik oldu ve Andrea Dorya dahil hepsi kaçma
yolunu tuttular. O gün savaş kuşluk zamanından ikindiye kadar devam etti. Barceler
batırılıp, gemiler ganimet olarak alındı. Kadırgaların peşine düşüldü fakat karanlık ve
şiddetli yağıştan dolayı ne tarafa gittikleri bilinemedi. İki saat donanma-yı hümayun
düşman donanmasını aradı ama bulamadı. Sonra İslam donanması mansur ve muzaffer
522
Peçevi; age., s. 156.
523
Âlî; age., v. 315b, Celal-zâde Mustafa; age., v. 324b, Katip Çelebi; age., s.80, Karaçelebi-zâde; age.,
v. 136, Uzunçarşılı; age., s. 378. (Bu arada Müslümanların yönünün, tam Kıbleye karşı gelmesi, ilahi bir
lütuf sayıldı. Derya, Beytullah gibi göründü ve Allah yolunda cihad, Hacc-ı Ekber kabul edildi. Rüzgar
düşmanın lehine estiği için avantajlı durumda idiler. Hatta donanmayı hümayun askerleri, bu durumdan
endişe etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hayrettin Paşa, ellerini semaya açıp Allah’a dua ve niyazda
bulundu ve iki ayet yazıp, gemisinin iki tarafından denize bıraktı. Çok geçmedi Allah’ın izniyle rüzgar
sakinleşti. Düşmanın büyük gemilerinin hareketi ağırlaştı. Osmanlı bu halden istifade ederek düşmana
sokuldular ve toplarını düşman gemilerine çevirerek hedeflerini parçalamaya başladılar.)
524
Celal-zâde Mustafa; age., v. 325a.
147
olarak Ayamavra yakınına varıp demirledi. Bu mücadele kanlı bir savaştan çok bir
taktik muharebesi şeklinde cereyan etti. Osmanlı donanmasının ustaca manevrası,
Dorya’nın harp meydanından çekilmesiyle sonuçlandı.525
Sabah Hayrettin Paşa fetihname yazıp, iki kaptanıyla beraber oğlunu, Kanunî Sultan
Süleyman’a gönderdi. Padişah, Boğdan seferinin dönüş yolunda Yanbolu’da idi ve
Barbaros’un oğlunu iltifat ve ikramlarla karşıladı. Divan kurulup, fetihname ayakta
okundu. Padişah ve ordusu, gelen haberden çok sevindiler ve Hayrettin Paşanın
haslarına yüz bin akçe ilave edilmesi ferman buyruldu.526
Barbaros’un burada tatbik ettiği yarma harekatı, daha sonra pek çok meşhur amirale
örnek oldu. Bu zafer Osmanlıların, Akdeniz hakimiyeti açısından çok önemli bir adım
idi. Dünya deniz tarihinde pek meşhur olan Preveze muharebesi ile Andrea Dorya
Akdeniz hâkimiyetini, rakibi Barbaros Hayrettin Paşaya terke mecbur oldu.527
A. Sebepleri
Kanunî Sultan Süleyman, daha önce Budin’i fethettiği zaman, Macar tahtına Yanoş’u
oturtmuştu. Yanoş, krallığı boyunca, Alman ve Çek kralı olan Ferdinand ile mücadele
etmek zorunda kalmıştı. Fakat Yanoş ölmeden önce, Osmanlının kendini bu tahta
oturttuğunu bir tarafa bırakarak, düşüncesizce bir karar verdi. Ferdinand ile gizli bir
anlaşma yaparak, ölene kadar Macar tahtında oturmayı, öldükten sonra Macar tahtının
varisinin Ferdinand olduğunu kabul etti. Bu anlaşmayı yaptığında Yanoş bekardı. Daha
sonra Ferdinand’ın, Yanoş ile Osmanlı arasını açma planlarının ve Macar
asilzadelerinden bazılarının, Ferdinand’ın Macar tahtına varis olmasını kabul
etmemelerinden dolayı, bu gizli anlaşma Padişaha duyuruldu. Bu arada Yanoş’un
ölmeden on beş gün önce, Leh kralının kızı olan eşi İzebella’dan bir oğlu oldu.
525
Âlî; age., v. 315b, Solak-zâde; age., s. 199, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.509-510.
526
Katip Çelebi; age., s.82.
527
Suphi Labib; agm., s. 445, Uzunçarşılı; age., s. 379, Salis; age., s. 158.
∗
Osmanlı kaynaklarında “Istabur” yahut “Tabur” tabiri, askerin dört cepheden mürekkep bir murabba
teşkil etmesinden hasıl olan müstahkem ordugah manasına kullanılır. Bu müstahkem ordugahların
etrafına hendekler kazıldıktan başka top ve nakliye arabalarından sıralar teşkil edilmek suretiyle de
tahkim edilir. Seferin bu adla da anılmasının sebebi, düşmanın yaptığı bu tedbirden dolayıdır.
148
Ferdinand, bu çocuğu gayrı meşru ilan etti ve yaptıkları anlaşma gereği Macar tahtında
hak iddia etti.528
Sultan Süleyman, gerçekten Yanoş’un ölemeden önce bir oğlu olup olmadığını
araştırmak için Budin’e çavuş gönderdi. Çünkü Ferdinand’ın ortaya attığı gayrı meşru
çocuk problemini çözmeyi istiyordu. Bunun üzerine İzabel, çocuğu kucağında Çavuşun
yanına getirdi ve letafetli bir tavırla sîne-i sîmînini açıp çocuğu emzirdi. Böylece şüphe
izale oldu.529
Kanunî Sultan Süleyman’ın Macaristan’ı fethetmesini, İspanya kralı Şarlken bir türlü
hazmedemiyordu. Bunun için Alman ve Çek kralı olan kardeşi Ferdinand’ı daima
Osmanlı üzerine tahrik etmekten geri durmuyordu. Özellikle krallığın Yanoş’a
verildiğinden hiç memnun değildi. Birkaç defa savaşla şansını denedi ama hepsinde de
yenilince teessürleri bir kat daha arttı. Bununla beraber yine de oradan bir türlü
vazgeçemiyordu. Budin şehri, Macar krallarının başşehri idi. İspanya kralı Şarlken ile
kardeşi Ferdinand, aç gözlülükten zevk alıyordu. Bundan dolayı memleketlerinin harap
olmasına, kuvvetlerinin kırılmasına kendileri sebep oluyorlardı. Ne zaman Osmanlı
topraklarına tecavüz ettilerse, cezalarını çektiler. Geçmişten ders almayan Ferdinand,
abisinin desteği ile yine piyadelerini gemilere bindirip Tuna üzerinden ve süvarilerini de
karadan Budapeşte’ye gönderdi. Bu kuvvet seksen bin civarında idi. Gelen askerler,
Budapeşte’yi kuşattılar ve gerekli yerlere toplar yerleştirip, kaleyi geceli gündüzlü topa
tuttular. Ayrıca bu seferden önce Ferdinand ile Şah Tahmasb arasında Osmanlılara karşı
gizli bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşma gereği, eğer Osmanlılar, Alman ve Çek kralı
Ferdinand’ın üzerine giderse, İran Şahı arkadan Osmanlı topraklarına saldıracak veya
tersi söz konusu olduğunda Ferdinand, Osmanlı ülkesine saldıracaktı.530
528
Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 89, Shaw; age., s. 151, Danişmend; age., s. 372.
529
Hammer; age., s. 190.
530
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 341a-b, Âlî; age., v. 317b, Lütfi Paşa; age., s. 384-385.
149
Osmanlıların büyük bir süratle üzerlerine gelmekte olduğunu duyan Alman ordu
komutanı Von Roggendorf, kaleyi dövmeyi bırakıp askerlerinin etrafına hendekler
kazdırdı. Arabalarını önlerine dizerek, demirden bir hisara çevirdi. Padişahtan önce
hareket eden Mehmet Paşa, Budin’e geldiğinde düşman karşısında çadırlı ordugah
kurdu. Böylece Almanlar, hisar ile Osmanlı askerleri arasında kaldılar ve gece gündüz
sürekli olarak iki taraf çarpıştı. Düşman kuvveti fazla olduğu için hem kaledekilerle ve
hem de Mehmet Paşanın kuvvetleriyle çarpışıyordu.532 Düşman, piyadesiyle kaleyle,
süvarileriyle de Mehmet Paşanın maiyetindeki kuvvetlerle savaşıyordu. Her gün zırhlı
süvarileri, alay alay meydana çıkararak savaşıyorlardı. Osmanlılar bunlara hücum
edemiyorlardı. Çünkü topları, tüfekleri çok fazla olduğundan umumi bir hücumu, bu top
ve tüfek ateşleriyle püskürtmek onlar için kolaydı. Onlar, yaralılarını gemilere bindirip
gönderince, yerlerine daha fazlasıyla mühimmat ve asker geliyordu. Mehmet Paşa,
ancak bir oyalama savaşı yapabiliyordu. Halbuki düşman kaleyi son derece
sıkıştırıyordu. Bu durum bir aydan fazla devam etti.533
Diğer taraftan Padişah hızlı bir yürüyüşle geliyordu. Tuna’yı, Sava ve Drava’yı geçerek
Budin’e üç dört konaklık mesafeye geldiği haberi duyuldu. Bu haber düşman üzerinde
şok etkisi yarattı ve kalplerine korku düşürdü. Telaşa düşen gayr-ı müslimler,
Rabiulahir ayının yirmi sekizi gecesi, karanlıktan yararlanarak kaçma yoluna gittiler.
Mehmet Paşa ile öbür komutanlar bunun farkına vararak, derhal taarruza geçtiler. O
karanlık gecede epey bir savaş yapıldı. Düşmanı Peşte yakasına taşıyan gemiler, Budin
yakasına yanaşamayıp savuştular. Sol sahilde yani Budin yakasında kalanların çoğu
kılıçtan geçirildi ve çok azı kurtulabildi. Gayr-ı müslimler, umdukları zaferi
bulamadıkları gibi, getirdikleri savaş alet ve edevatlarını da bırakıp gittiler. Düşmana ait
olmak üzere çeşitli çap ve uzunlukta birçok top ve mühimmat yerinde kaldı ve hepsi
531
Karaçelebi-zâde; age., s. 139., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 342a, Uzunçarşılı; age., s. 338.
532
Peçevi;age., s. 164, Solak-zâde; age., s. 204., Hasan Beyzade; age., v. 21a, Danişmend; age., s. 223.
533
Celâl-zâde Mustafa;age., v. 342a., Uzunçarşılı; age., s. 338.
150
Padişah, 4 Cemaziyelevvel 948 (26 Ağustos 1541) günü Budin’e geldi ve burada
bulanan askerler onu karşıladılar. Padişah, büyük bir heybet ile kurulan çadırına girip
altın işlemeli kürsüsü üzerine oturdu. Düşmandan sağ olarak yakalanan yüzlerce kafir,
sancakları baş aşağı olduğu halde Padişah çadırının önüne getirilip boyunları vuruldu ve
leşleri Tuna nehrine atıldı. 535
Macar kralı olarak Osmanlı tarafından tayin edilmiş bulunan Yanoş, bundan evvel
ölmüştü. Kale muhasara edilirken, Yanoş’un karısı ve oğlu kalede muhasara altında
idiler. Yanoş’un karısı, Lehistan kralının kızıydı. Muhasara kalkınca Padişah bunlara
pek çok iltifat ve ihsanlarda bulundu. Sonra Yanoş’un ileri gelen devlet adamlarına dedi
ki “Beç kralı Ferdinand, size Budin’i zabtettirmez. Olur olmaz vakitte sizi incitir.
Münasib budur ki, Erdel memleketini ve nevahisini size vereyim, onda varup
geçinesiniz.” Bunlar da Padişahın isteğini kabul edip Erdel vilayetine gittiler.536
534
Bkz. Karaçelebi-zâde; age., v. 139-140, Âlî; age., v. 318a, Peçevi; age., s. 165, Uzunçarşılı; age., s.
338.
535
Bkz. Solak-zâde; age., v. 204-205.
536
Lütfi Paşa; age., s. 388., Feridun Bey; age., s. 553., Savaş; agm., s. 556
537
İnalcık; age., s. 364-365, Asrar; age., s. 90.
151
Yıllardan beri Zapolya hanedanı elinde hükümet merkezi olan, Ferdinand’ın göz
koyduğu ve bütün Hıristiyan hükümdarlarının imrendikleri Budin kalesinin kule ve
burçlarına Türk sancağı dikildi. Buralar, doğrudan doğruya Osmanlı ülkesine katıldı.
Budin’de gayet büyük bir kilise vardı. Bu kilise cami haline getirilerek duvarlarındaki
resim ve nakışlar temizlendi. İçine minber ve mihrap konularak cami olması için ne
lazım ise temin edildi. Müslümanlar burada namazlar kılıp Allah’a şükrettiler. Cuma
günü Padişah, devlet erkanı ile gelip camiye girdi. Salâ, ezan, Kur’an ve hutbe
okunduktan sonra Cuma anamazı kılındı. Müslümanlar büyük bir sevinç ve huşu içinde
Allah’a hamdettiler ve bu nimet karşısında gözyaşı döktüler. Devletin devamı için
dualar ettiler.538
Budin şehri, artık bir Osmanlı şehri olduğu ve stratejik öneminden dolayı, diğer
Osmanlı memleketlerinde olduğu gibi, bir teşkilat yapmak gerekiyordu. Bu sebeple,
eski Bağdat Beylerbeyi ve yetişmiş bir devlet adamı olan Süleyman Paşa, buraya
Beylerbeyi tayin edildi. Ayrıca şer’i işleri yürütmek için kadı ve kalenin korunması için
kale komutanı ve seçkin askerlerle gerekli araç ve gereçler bırakıldı. Budin’in karşısında
bulunan Peşte şehri içinde üç bin yeniçeri ile sekbanbaşı atandı ve bu kalenin de
ihtiyaçları karşılandı. Bundan sonra Padişah dönmeye karar verdi. Cemaziyelevvel’in
yirmi dördünde buradan ayrılan Kanunî, 8 Şaban 948 (27 Kasım 1541) günü İstanbul’a
vardı.539
538
Bkz. Celâl-zâde Mustafa;age., v. 344b-345a.(Celâl-zâde bugün yaşadığı ilginç bir olayı şöyle anlatır;
Padişah Cuma günü camiye geldiği esnada Budin halkının kadın-erkek, çoluk çocuğu Padişahı görmek
için toplanmışlardı. Aralarında şaşkınlık içinde bir şeyler konuşuyorlardı. Bunların ne konuştuklarını
merak ettim ve yanımdaki tercümana sordum. Tercüman halkın, bir yıl boyunca bugün duydukları sesleri
(ezan ve Kuranları) geceleri duyduklarını hatta bundan dolayı bazı papazlarının kiliseyi terk edip başka
kiliselere gittiklerini, konuştuklarını söyledi. Celâl-zâde ; age. v. 345b.), Peçevi; age., s. 165, Mantran;
age., s. 188.
539
Peçevi; age., s. 168, Bkz. Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa;age., v. 346a.
540
Kopğan, Vojtech (Bratislava); “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı
Hakimiyetinin Karakteri”, 7. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 1973, Cilt 2, s. 619-620.
152
Böylece Orta Macaristan bir Osmanlı eyaleti haline geldi. Bu şekilde Erdel Banlığına
ayrılan kısım ve Avusturya’nın elindeki kuzey ve kuzeybatı kısım olmak üzere
Macaristan üçe bölünmüş oluyordu. Kanunî Budin’de iken Ferdinand tarafından
gönderilen elçileri kabul etti. Elçilerin, Budin’in terkine karşılık haraç verme teklifleri
kabul olunmadı ve Macaristan’ın Avusturya elinde bulunan yerleri için vergi taahhüt
etmedikçe barışın mümkün olmayacağı bildirildi.
Budin’in doğrudan Osmanlı idaresine girişi Avrupa’da genel bir tepkiye yol açtı. Sultan
Süleyman, bunu bir fetih olarak ülkesine duyururken, himayesi altındaki bir devletten
devralınmasını değil Ferdinand’ın kuvvetlerinin Budin önlerindeki yenilgisini
kastetmekteydi. Avrupa’daki tepkiler özellikle İmparatorluk içinde kendisini gösterdiği
gibi, Protestan prenslerce de Osmanlı tehdidi endişe verici olarak karşılanmaktaydı.541
A. Sebepleri
Kanunî Sultan Süleyman, yaptığı seferle Budin’i Osmanlı ülkesine kattıktan sonra,
Avusturya kralı Ferdinand, Budin’e elçi göndermiş ve Kral Yanoş’a verildiği gibi, her
yıl Macar ülkesinin haracını göndermek suretiyle, Macar krallığının kendisine
bağlanmasını istemişti. Padişah, gelen elçiyi devletlerarası hukuk üzere karşılamış ve
getirdiği hediyelere karşılık hediyeler vererek yurduna geri göndermişti. Elçiye,
“Ferdinand bizimle barış yapmak isterse bilsin ki, Budin bizimdir ve Macar bölgesi de
Budin’e bağlıdır. Fakat eli altında bulunan Avusturya için yıllık vergi vermeyi kabul
ederse kendisiyle sulh yaparız ve böylece memleketinde rahatça oturur” diye söylediler.
Bu sözler karşısında Ferdinand, adeta şok oldu ve huzuru kaçtı.542
541
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 507.
542
Peçevi; age., s. 169, Danişmend; age., s. 231, Uzunçarşılı; age., s. 339.
153
Kara Hersek, 949 (1542) senesinde, komutasındaki seksen bin kişilik ordu ile gelip,
Peşte’yi birkaç hat üzerine muhasara etti. Kanunî Sultan Süleyman, bu acı haberi alınca,
orduyu seferber etmeye karar verdi. Rumeli Beylerbeyine Sofya’da hazır olması
emredildi. Ayrıca Bosna valisi Ulama Paşa, Semendire Beyi Mehmet Bey, Bojega Beyi
Arslan Bey, Köstendil Beyi Hızır Bey, Kilis Beyi Murat Bey ve Alacahisar Beyi
Mehmet Bey, Peşte’nin yardımına gitmekle görevlendirildi. Bu beyler, düşman Peşte
ovasına geldiğinde, hepsi Peşte kalesine girdiler. Gelen askerlerle birlikte kaledeki
Osmanlı asker sayısı, toplam sekiz bin oldu. Düşman kaleyi yedi gün aralıksız top ateşi
altına aldı ve kale bedenlerinde büyük gedikler açmayı başardılar. Fakat içerde bulunan
İslam askerleri, yerinde aldıkları önlemlerle, düşmana karşı koymaya çalışıyorlardı.
Düşman açılan bu büyük gedikten hücuma geçti. O gün iki taraf arasında çok kanlı
çarpışmalar oldu ve Allah’ın yardımı ile gayr-ı müslimler geri püskürtüldü. Büyük
kayıp veren düşman, kale kuşatmasını kaldırarak geri dönmeyi kararlaştırdı. Düşmanın
her hareketini dikkatle izleyen İslam askerleri, onların kaçmakta olduklarını anlayınca,
arkalarından hücum ettiler. Perişan halde olan düşmandan yakaladıklarını kılıçtan
geçirdiler. Hatta atılan bir top mermisiyle, düşman komutanı Kara Hersek öldürüldü.
Böylece zafer Osmanlıların oldu. Sefere çıkmak için Edirne’de bulunan Padişah, zafer
haberini alınca, sefere çıkma işini bahara erteledi. 545
Sultan Süleyman, Avrupa’nın müttefik ordularına gereken dersi vermek için sefere
çıkmaya hazırlanırken, Fransa kralı Fransuva’dan bir elçi geldi. Elçi, Fransa kralı adına
543
Lütfi Paşa; age., s. 414.
544
Peçevi;age., s. 169-170, Lütfi Paşa; age., s. 412, Shaw; age., s. 152.
545
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346b, Solak-zâde; age., s. 206, Peçevi;age., s. 170, Bkz. Danişmend;
age., s. 233-234, Hammer; age., s. 210. (Sinan Çavuş düşman askerinin yüz binin üzerinde olduğunu
söylemektedir. Sinan Çavuş; age., v. 5b.)
154
tazimatlarını bildirdi. Fransuva, ezeli rakibi İspanya kralı Şarlken’e karşı Osmanlıdan
yardım istiyordu. O, daha öncede defalarca yardım talep etmiş, Sultan Süleyman uygun
gördüğü zamanlarda, bu taleplerini karşılamıştı. Bu seferde, denizden bir yardım
yapılmasını ve böylece Şarlken’e büyük bir darbe indirebileceğini söylüyordu.
Fransuva, Osmanlı hükümdarından sürekli yardım görüyorsa da Avrupa’daki dini
taassup nedeniyle, ikiyüzlü harekette bulunmaya mecbur oluyordu. Bunun ikiyüzlü hali
bilinmekle beraber, Sultan Süleyman, kralın hareketini mazur görüp, kendi siyaseti icabı
istediği yardımı yapıyordu.546 Her zaman düşmanın zafiyetlerini iyi değerlendiren
Kanunî, bu isteğe olumlu cevap verdi. Böylece, büyük düşmanı birkaç yönden
zayıflatmak istiyordu. Osmanlı Padişahı bu noktayı nazarı ehemmiyete alıp donanmayı
Fransa’ya yardım etmek için seferber etti ve büyük ölçüde hazırlıklara da girişilmesini
emretti. Osmanlı donanmasının mevcut gemilerine büyük kadırgalarla takviye
edilmesini ve donanma için mahir kürekçi ve azabların yazılmasını istedi. Kanunî, bu iş
ve bu sefere Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin etti. Bunun
üzerine tersaneler faaliyete geçerek, büyük kadırgalar yapmaya başladılar. 547
950 (1543) senesinin baharında yüz on kadırga ve dört mavnadan oluşan donanma,
Barbaros Hayrettin Paşa komutasında Akdeniz’e açıldı. Fransız elçisi Polen dö Lagard,
Osmanlı amiralinin gemisinde idi. Donanma, Napoli civarında Reçyo önüne geldiği
zaman kırk bir parça Cezayir gemisi de deniz gücüne katıldı. Sahil boyunca birkaç yeri
işgal eden donanma 21 Rabiulevvel 950 (24 Haziran 1543)’de Marsilya’ya geldi.
Fransız donanması komutanı Dük Dankiyen, Osmanlı donanmasını merasimle karşıladı.
Barbaros bununla görüşerek harp planını sordu. Osmanlıları yardıma çağıran
Fransızların henüz bir muharebe planı yoktu. Bunun üzerine Barbaros kızdıysa da
neticede Nis’in alınmasına karar verildi ve şiddetli hücumlar sonucunda 19
Cemaziyelevvel 950 (20 Ağustos 1543) günü zapt edildi. Kuşatma sırasında
Fransızların barutu bitmesine çok hayret eden Barbaros, Fransız donanma komutanına;
“Ne güzel muharipler! Gemilerini şarap fıçılarıyla doldurup baruttan başka bir şey
unutmuyorlar” dedi. Fransız elçisine dönerek de; “İstanbul’da iken devletin büyük
ölçüde hazırlandığını söylediğin zaman benimle eğleniyor muydun?” diyerek,
Fransızların kararsız, sebatsız ve âtıl olduklarından dolayı şikayet etmiştir. Dönüş
546
Âlî; age., v. 319a, Solak-zâde; age., v. 206, Uzunçarşılı; age., s. 381.
547
Sinan Çavuş; age., v. 13a,(Sultan Süleyman Hayreddin Paşaya şu emrini gönderdi: “Bulutlar gibi akıp
giden ve zaferle dönen yüz parça gemiyle Fransa’nın yardımına ve korumasına gide.”) Peçevi; age., s.
178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
155
yolunda Tulon limanına uğrayarak, burada esir tutulan Turgut Reis’i gayr-ı müslimlerin
elinden kurtararak, yedek gemisini ona verdi. Tarihte Osmanlı-Fransız kuvvetlerinin
fiilen ilk müşterek harekatını bu sefer teşkil eder.548
Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıktığı günden itibaren Allah’ın, “kafirlerle savaşın”
emrine sıkı sıkıya bağlanmış ve bunu en büyük vazife bilmişti. Yine bu görevi yerine
getirmek için, gayr-ı müslimler üzerine sefer yapmayı murat etti. Onların isyan ve fitne
yuvası yaptıkları büyük kalelerini, başlarına yıkmak istedi.549
Padişah dua yerinden ayrıldıktan sonra doğruca Tunca nehri kenarında bulunan sarayına
geldi. Maiyet askerleri, vezirler ve devlet erkanı, memlekette bulunan güzel binalara
yerleştiler. Sultan Süleyman, burada kaldığı müddette bazı günler kuş ve balık ve bazen
de hayvan avı ile vakit geçiriyordu. Bu şekilde Kanunî Edirne’deki sarayında beş ay
kaldı.551
548
Bkz. Sinan Çavuş; age., v. 17a-30a, Uzunçarşılı; age., s. 381-382, Soysal; agm., s. 84, Emecen;
“Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
549
Karaçelebi-zâde; age., s. 141., Sinan Çavuş; age., v. 9b, A. De Lamartine; age., s. 809.
550
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 347a-348a., Âlî; age., v.319a.
551
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 348b-349b. (Sultan Süleyman levrekler,
yayınlar, uskumrular, kefaller avlamaktan çok zevk alırdı. Edirne’nin bahar mevsimi son derece güzeldir.
Kışın ise havası sertleşir ve bütün suları donar. Bu zamanda nehirler, elmas rengini alır. Bu seneki kış
herkesi düşündürecek kadar soğuk oldu.)
156
Padişah, her zaman sefere, Nevruz başlangıcında çıkardı. Fakat bu sene, havaların
soğuk gitmesine rağmen, 22 Mart’a kadar harekatın gecikmesini caiz görmedi. Bunun
için Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşayı çağırarak, Rumeli askerlerini toplayıp,
Belgrad’ta, karargaha iltihak etmesini emretti. Bu emir üzerine Ahmet Paşa, o soğuk
havada maiyetini toplayıp yürüyüşe geçti. Deniz harekatına başlanılabilecek şekilde
havalar iyileşti. Osmanlı tersanelerinde yapılan harp gemilerinin inşaatı da bitti. Haliç’i
dolduran gemilere, gerekli top ve mühimmat ile mürettebatı yerleştirildi. Barbaros
Hayrettin Paşa, 126 gemi ile Fransız elçisini de yanına alarak, Fransa sularına doğru
harekete geçti ve hareketini de Padişaha bildirdi.552
Kanunî Sultan Süleyman, 18 Muharrem 950 (23 Nisan 1543) Pazartesi günü Edirne’den
sefer için harekete geçti.553 Yapılan bu törenden sonra kıtalar yürüyüşe geçtiler ve o gün
Çirmen’e vararak ordugah kurdular. Ertesi gün bu yerden kalkıp, her gün belli mesafeler
kat ederek 1 Rabiulevvel 950 (4 Haziran 1543) günü Belgrad’a vardılar. Rumeli
Beylerbeyi Ahmet Paşa, daha evvel buraya gelmişti. Anadolu askerleri de Anadolu
Beylerbeyi İbrahim Paşa komutasında gelerek ordu ile birleştiler.554
Sava nehri, bu mevsimde deniz gibi bol suya sahipti. Ustalar bu nehir üzerine dayanıklı
bir köprü yaptılar. Rabiulevvel’in dokuzuncu günü ordu bu köprüden Sirem adasına
geçti. Adanın kuzeyinde Valpo adlı bir kale vardı ve bu kale daha önce fethedilmiş iken,
sonradan yine düşmanların eline geçmişti. Buranın alınması için önce Bosna Beylerbeyi
Hüsrev Paşa, ardından da Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa memur edildi.
Kalenin hendeği su ile dolu olduğundan dolayı, Rumeli askerleri çok sıkıntı çekti.
Ayrıca düşman, gece-gündüz durmadan top atıyordu. Osmanlılar da yoğun top ateşiyle
kalenin duvarlarını delik deşik ettiler. Bu sırada askerin bir kısmı, bu gediklere
552
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v.319a, Hammer; age., s. 212-213.
553
Lütfi Paşa; age., s. 414., Uzunçarşılı; age., s. 339, Mehmet İpçioğlu; “Kânûni Süleyman’ın Estergon
Seferi 1543”, Osmanlı Araştırmaları X, İstanbul 1990. (İpçioğlu bu makalesinde, Başbakanlık Osmanlı
Arşivi, Kepeçi 1765 numaralı Ruznamçe Defterini kullanarak bu seferin ayrıntılı bilgilerini vermektedir.)
554
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Peçevi; age., s. 179.
157
yanaştılar ve kısmen duvarlardan kale üzerine arı gibi üşüştüler. Vezir ve komutanlar ve
bunların maiyetinde gelen askerler, düşmanın kaçmasına engel olmak için, kalenin
etrafında çadırlı ordugah kurdular. Kalede sıkışıp kalan muhafızlar, biraz karşı
koyduktan sonra kaleyi teslime mecbur oldular. Sonunda kale, bütün etrafıyla
Osmanlıların eline geçti. Bu kale alındıktan sonra ona yakın bulunan birçok ufak kaleler
de alındı.555
Bu civarda bulunan bazı kaleler Osmanlılar tarafından fethedilmiş iken daha sonra gayr-
ı müslimlerin eline düşmüştü. Peçuy kalesi de bunlardan biriydi. Peçuy hisarını almak
görevi, Ösek sancağı beyi Murat Beye verildi. Peçuy, çevresi güllük ve bostanlık, her
köşesi cennet bahçesi gibi güzel, eski bir kent ve sağlam bir kale idi. Peçuy muhafızları
ve halkı, Osmanlı askerlerinin üzerlerine geldiklerini görünce, onlara karşı koyma
gücünü kendilerinde bulamadılar ve harp etmeden kaleyi teslim ettiler. Buranın fetih
müjdesi hemen Padişaha verildi.556
Yine bu civardaki kalelerden Sikloş hisarı, teslim olmadı. Sikloş da bir zamanlar
Osmanlıların elinde iken, Avusturyalıların eline geçenlerdendi. Bu kalede son derece
müstahkem ve metindi. Osmanlı, bu kalenin alınması için o tarafa yöneldi. Bu kale
oldukça mukavemetli olduğu için ordu bunun yakınında çadırlı ordugah kurdu.
Hisardakiler, Osmanlıların yaklaştığını görünce, üzerlerine top atmaya başladılar.
Padişah, bundan dolayı kızarak, kalenin bir an evvel alınmasını emretti. Bunun üzerine
Osmanlılar, kalenin gerekli yerlerine toplar yerleştirerek ateş açtılar ve beş altı gün
zarfında, dış hisarın duvarlarında bazı gedikler açtılar. Rabiulahir ayının birinci günü bu
gediklerden hücum yapılmasını kararlaştırdılar. Anadolu askerleri topçuların
himayesinde ilerleyip gediklerden içeriye girdiler. Oklar, kılıçlar, mızraklar, gönderler
ile düşman üzerine şiddetle atıldılar ve neticede dış hisarı aldılar.557
Osmanlılar, bundan sonra toplar getirerek, iç hisarı topa tuttular ve kaleyi son derece
sıkıştırdılar. Kaledekiler, bir müddet daha dayandıktan sonra eman dilediler. Rabiulahir
ayının on dördüncü günü kale tamamen fethedildi. Kulelere Osmanlı sancakları
555
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 355a-356a, Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Sinan Çavuş; age., v. 67a-
69b.
556
Peçevi; age., s. 180.
557
Bkz. Âlî; age., v. 319a-b, Solak-zâde; age., v. 207.
158
dikilerek ezanlar okundu, mehter marşları çalındı ve kale Osmanlı ülkesine katıldı.
Padişah, devlet erkanıyla birlikte giderek kaleyi gezdi. Kalenin alınmasında hizmetleri
görülenlere hil’atler ve mükafatlar dağıtıldı. Mükafat alanlar da Padişahın elini
öptüler.558
Tuna nehri kenarındaki bu kalenin, bir iç hisarı ve etrafında da birçok yüksek kiliseler
vardı. Bu kiliselerin inşasında yüksek bir mimari kudreti göze çarpıyordu. Camları hep
yaldızlarla süslenmiş ve zemin kısmı mermerle döşenmişti. Üst kalenin yeri yüksekçe
olmasından dolayı, oranın su ihtiyacı Tuna üzerine kurulan su dolapları vasıtasıyla
temin edilmişti. Bu kale de daha önce Osmanlılar tarafından alınmış iken sonradan
düşman eline geçmişti. Kalede bulunan gayr-ı müslimler, civardaki Müslümanlara çok
zarar vermişlerdi.559
Rabiulahir ayının yirmi ikinci günü Osmanlılar, Tuna tarafından harp gemileriyle ve
karadan da seyyar kıtalar vasıtasıyla, kaleyi sıkıştırdılar. Yapılan bütün bu tedbirler kafi
gelmeyince, gemilerden büyük toplar çıkararak, gerekli yerlere kurdular ve kaleyi sıkı
bir top ateşine tuttular. Düşman da bulunduğu yüksek kaleden, yıldırım gibi top
mermileri yağdırmaya başladı. Yeniçeri askerleri, hisarın etrafında siperler kazarak
zayiatın önüne geçmeye çalıştılar. Vezirlerle komutanlar, zayıf gördükleri cepheleri
kuvvetlendirmeye çalıştılar ve kaleye doğru çeşitli yerlerden hendekler açtılar. Bu
hendeklerden istifade etmek suretiyle, kale duvarlarına sokulmaya gayret ettiler.560
Osmanlılar, artık Estergon kalesi karşısında daha fazla vakit geçirmek istemediler. Hatta
Rabiulahir ayının yirmi altıncı günü, donanmayı daha ileriye aldılar. Gemi ve kara
558
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
559
Karaçelebi-zâde; age., v. 143, Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 415-416., Peçevi; age., s. 181.
560
Peçevi; age., s. 182.
159
topçuları, geceli gündüzlü ateş faaliyetini artırdılar ve kaleyi içindekilere zindan gibi
daralttılar. 561
Cemaziyelevvel ayının dördüncü günü, kaleye hücum yapılacağı ilan edildi. Gaziler,
açılan gediklere doğru sokuldular ve kısmen de duvarlara tırmanarak, kaleye girdiler.
İki taraf arasında çok kanlı çarpışmalar oldu. Müslümanların bir kısmı top, tüfek
ateşinden ve bir kısmı da karşılaştıkları piyadeler tarafından şehit edildi. Şehitler
arasında, Anadolu Beylerinden Cündi Sinan ve Rumeli Beylerinden filo komutanı
Mehmet Bey de vardı. O gün kaleyi ele geçirebilmek için Osmanlılar çok uğraştılar.
Hatta kale içinde düşmanın birçok muhafızlarını da öldürdüler fakat kaleyi ele
geçiremediler.562
Kalede bulunan müşrikler, komutanlarına şöyle dediler; “İnat ile iş bitmez, son
pişmanlıkta fayda vermez. Bu kadar çok askere karşı koymak, akıllı kimselerin işi ve
gittiği yol değildir.” Nihayet Cemaziyelevvel ayının altıncı günü, kalenin anahtarlarını
göndererek eman dilediler. Padişah, onları affetti ve bu suretle burası da Osmanlı
kaleleri arasına katılıp kulelerine Osmanlı bayrağı çekildi.563
Komutanlar ve bazı devlet adamları, gidip kaleyi gördüler. İçinde yerleri temiz
mermerlerle döşenmiş, birçok kiliseler vardı. Şehrin orta yerinde yapılmış olan
muhteşem kilise camiye çevrilerek, içine mihrap, minber ve kürsü yerleştirildi. Ertesi
Cuma günü, Padişah ile bütün devlet erkanı ve beyler, atlarına binerek, kale ve kasabayı
görmeye gittiler. Orada bulunan ihtişamlı sarayı gezdiler. Namaz vakti gelince camiye
girdiler ve Cuma namazını orada kıldılar. Padişahın her zaman böyle muzaffer olması
için dualarda bulundular. Padişah, burası için bir kadı, bir kale komutanı, topçu ve ona
göre top, mühimmat bırakıp, kalenin harap olan yerlerinin tamir olunmasını emretti.564
1543 senesinde Estergon kalesinin fethedilmesiyle Estergon sancağı meydana getirildi.
Bu sancak Tuna’nın sağ tarafındaki küçük bir arazi parçasını içine alıyordu.
561
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
562
Âlî; age., v. 319b.
563
Solak-zâde; age., v. 208, Sinan Çavuş; age., v. 107a-b, Eyyubi; age., v. 24, Mantran; age., s. 188.
564
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
160
Ordu, Tata’dan hareket ettikten sonra Cemaziyelevvel ayının on dokuzuncu günü, İstoni
Belgrad ovasına geldi. Askerin bir kısmı ovada, bir kısmı da dağ eteklerinde çadır
kurdular. Padişah için, İstoni Belgrad hisarını gören yüksek bir tepede çadır kuruldu.
Dört yanı gölle çevrili olan İstoni Belgrad kalesi, geniş bir ova ortasında yer almaktaydı.
Meydana gelen bataklık ve sazlıklar, insanların, ne hayvan üzerinde, ne de yüzerek
geçmelerine imkan veriyordu. Böyle çetin bir yerde kurulmuş olan İstoni Belgrad, eski
ve sağlam bir kaleydi. Ortasında çok heybetli bir kilise bulunmaktaydı. Kalenin iç
hisarının kuleleri çok yüksekti ve dış hisarı da gayet geniş bir şehir gibiydi. Kalenin
varoşu, şehir halini andıran büyüklükteydi. Kalenin içi, askerlerle ve silahlarla doluydu.
Kale muhafızlarının, kalenin dayanıklılığına güvendikleri için, moralleri yerinde idi.
Bunun için, Osmanlılarla savaş yapmaya karar vermişler ve hiç kimseyi hisara
yaklaştırmamak için yemin etmişlerdi. Etrafta gördükleri toplu kimselere, uzun menzilli
toplarla ateş ediyorlardı.567
565
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 620.
∗
İstoni, Hırvat dilinde iskemle, taht anlamına gelir.
566
Lütfi Paşa; age., s. 417, Karaçelebi-zâde; age., v. 144., Sinan Çavuş; age., v. 117b, Peçevi; age., s. 185,
Hammer; age., s. 218.
567
Peçevi; age., s. 185, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 365b-366a.
161
Sultan Süleyman, Anadolu Beylerbeyi İbrahim Paşayı, münasip çap ve uzunlukta toplar
getirmek üzere Budin’e gönderdi. Sonra üçüncü vezir Mehmet Paşa ile Yeniçeri
ağasına, kaleye ait varoşun bir tarafında ve dördüncü vezir Hüsrev Paşa ile Rumeli
Beylerbeyi Ahmet Paşaya, diğer tarafında mevziler gösterdi. Kaleyi saracak Yeniçeri
askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın yerlerde siperler kazıldı. Bu şekilde kalenin
fethi için gerekli işlere başlandı. 568
Osmanlı askerleri top gelinceye kadar, yalnız yayla tüfekle savaş yapıyorlar ve hisara
yaklaşmak için elden geldiği kadar çalışıyorlardı. Kale tarafında, vaktiyle ham kerpiçten
bir duvar yapılmıştı. Duvarın varoş tarafında düşmanın külliyetli mühimmatı vardı.
Düşman buradan kolayca varoşu müdafaa edebiliyordu. Bu duvar alınmadıkça, İslam
askerlerinin hisara yaklaşmaları zordu. Tecrübeli komutanlar, askerin maneviyatı
yükseltmek için grup grup topladılar. Davul, zurna çalınıp, tekbirler getirilerek,
muvaffakiyet kazanmak için hayırlı dualar yapıldı. Düşman tarafında da büyük bir
gürültü kopuyordu. İki taraf arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi ve savaşta
birçok şehit verildi.569
Kalenin fethi ancak toplarla mümkün olduğundan, gaziler topların gelmesini dört gözle
beklemekte idiler. Topların gelmekte olduğu haberi gelince, bütün gaziler atlarına binip
onları karşıladılar. Hemen o gün toplar, önceden hazırlanmış yerlerine dağıtıldı ve
mevzilerine konuldu. Ertesi sabah dualarla top atışına başladılar. Kale, birkaç gün
dövüldükten sonra, kale duvarlarında gedikler açıldı.570
Cemaziyelevvel ayının yirmi yedinci günü, Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa cephesinde
açılan gediklere hücum edildi. Onun cephesindeki topçular, beden duvarında küçük bir
delik açmışlardı. O gün, o cephedeki Osmanlı askerleri durmayıp, açılan gedikten
hücuma kalktılar. Gedik dar olduğu için, oradan ancak birer ikişer girebiliyorlardı. Bu
suretle giriş, düşmanı yıldırmadığı gibi, hücum da, birçok askerlerin şehit olmasına mal
oldu. O gün, kalenin alınması mümkün olmadı. Gaziler, şehitleri gömmekle meşgul
oldular. Cemaziyelahir’in ikinci günü, Padişahın emri ile kaleye hücum edileceği ilan
568
Bkz. Sinan Çavuş; age., v. 120a-121a, Solak-zâde; age., v. 209.
569
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 366b-367a.
570
Peçevi; age., s. 186.
162
edildi. “Yarın hisar yağma edilecek” diye her tarafa duyurumlar yapıldı. Gece olunca
birçokları sabaha kadar uyumadılar. Sabah olduğunda ortalık sisten görülmez bir halde
idi ki, bu da hücum kıtalarının işine geliyordu. Hücum için gediklere yanaşan askerleri,
düşman askerleri göremedi. Osmanlı topçuları ateşi kestikten sonra, piyadeler “Allah
Allah” diyerek, gediklerden içeriye girdiler ve ellerindeki silahlarla düşmana
saldırdılar.571
Kanunî’nin kaleye hakim olan çadırından, savaş vaziyeti net bir şekilde görülüyordu.
Padişah, buradan fedakarca savaşan Müslüman askerlerini seyrediyor ve zafer nasip
etmesi için Yüce Allah’a dua ediyordu.572 Kale toplarının yoğun ateşi altında hücum
safhası biraz uzadı. Buna rağmen toz ve dumandan istifade eden hücum birlikleri,
ansızın gediklerden varoşa girdiler. Varoş meydanı ve oradaki evler, adeta bir şehri
andırıyordu. Mahalleleri gayet geniş, çarşı yerleri de bir kır gibiydi. Varoşla iç kale
arasında içi su ile dolu bir hendek ve bunun üzerinde daracık bir köprü vardı. Düşman,
varoştan iç tarafa kaçarken, Osmanlı askerleri bu köprüye kadar onları kovalayıp,
yakaladıklarını kılıçtan geçirdiler. Dar köprü, düşman cesetleriyle dolunca yürüyüşü
aksattı. Hatta gayr-ı müslimlerin birçoğu bu köprüden hendeğe düşerek boğuldular ve
köprüden iç kale tarafına çok azı kaçabildi.
Varoşun kulelerine Türk sancağı diken askerler, bu varoşta bulunan evlere girip
yerleştiler. Oradaki muazzam binalar, muhteşem bir şehir halini almıştı. Yüksek ve
büyük kiliseleri çeşitli kabartmalar, oymalarla süslenmiş ve yerleri mermerlerle
döşenmişti. Vezirler de buraya gelip yerleştiler.
571
Âlî; age., v.320a, Peçevi; age., s. 186.
572
Karaçelebi-zâde; age., v. 145.
573
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 370b-371b, Âlî; age., v.320, Sinan Çavuş; age., v. 142a-143a.
163
İstoni Belgrad alındıktan sonra savaşa son verildi. Hisarın kulelerine Türk bayrağı
çekilerek, Çan kulesinden çanlar kaldırılıp, orada ezan okundu.574 Kapısında davullar
çalındı ve her tarafta şenlikler yapıldı. Bu şehrin çok güzel sarayları, gayet yüksek
kiliseleri vardı. Bu kiliselerin birçoğunda, birçok Macar kralları gömülüydü. Şehrin her
tarafında muktedir heykeltıraşların mermerden yapılmış şah eserleri görülüyordu. Ne
tarafa bakılırsa, eski bir mezar taşı, yıkık taklar, çökük kemerler göze çarpıyordu.
Birçok yerlerinde büyük taşlardan sandık şeklinde mezarlar vardı ki, bunların kimlere
ait olduğu bilinmemekteydi. Bir kısmının süslerine itina edilmiş ve başlarına yakuttan
taşlar giydirilmiş ve göğüslerine gümüş ve altın haçlar takılmış olduğuna göre, herhalde
onların aziz denilen velileri olduğu anlaşılmaktaydı. Birkaç tanesi kılıç ve hançer
kuşanmış ve parmakları altın yüzüklerle süslenmişti.575
Kral mezarlarının bulunduğu kilise, kendilerine bırakıldı. Kale ortasında ona benzeyen
başka bir kilise, camiye çevrildi. Cuma namazı kılınarak hutbe, Padişah adına
okundu.576 Bundan sonra kazanılan zafere ait fetihnameler yazılıp, memleketin gereken
yerlerine ulaklarla gönderildi ve Padişahın dönmek üzere olduğu da bildirildi.577
Bu uzun Orta-Avrupa seferinin sonunda Budin’deki Osmanlı varlığını tehdit eden söz
konusu kaleler fethedilerek bölgenin savunması güvence altına alındı. Ayrıca bu seferle
jeopolitik öneminin dışında dînî açıdan da Hıristiyanlar için çok önemli bir yere sahip
olan Estergon ve İstoni Belgrad kaleleri, Osmanlıların eline geçti. Bu, Kanunî’nin
saltanatı boyunca Hıristiyan Batıya karşı yapılan askeri harekatın sonuncusu oluyordu.
Zigetvar’a karşı yapılan on üçüncü ve son seferine kadar Kanunî, Avrupa’ya karşı 23 yıl
hiç harp etmedi. Zaten bu sefer, bir askeri taarruzdan ziyade Kanunî’nin azamet ve
ihtişamını gösterip kabul ettirmek için yapılmıştı.578
951 (1544) yılının bahar mevsimi geldiğinde Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade
Mehmet Bey, eyaletine bağlı bulunan komutan ve askerleri toplayarak, sınır
574
Lütfi Paşa; age., s. 418.
575
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 372a-b.
576
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
577
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v. 320.
578
İpçioğlu; agm., s. 158, Asrar; age., s.90.
164
Her gün mühim şehirlerini kaybeden Ferdinand ve Barbaros Hayrettin Paşaya mağlup
olan biraderi Şarlken, sulh anlaşması yapmak için Kanunî Sultan Süleyman’a elçiler
gönderdiler. Elçilik heyetiyle başlayan görüşmeler, önce mütarekeyle Ramazan 952
(Kasım 1545), ardından 29 Rabiulahir 954 (18 Haziran 1547)’de anlaşmayla
sonuçlandı. Beş yıllık bu ilk anlaşma, Şarlken’i de içine alıyordu. Şarlken, 14
Cemaziyelahir 954 (1 Ağustos 1547)’de Augsburg’ta, Ferdinand ise 10 Recep (26
Ağustos)’te Prag’ta anlaşmayı tasdik etti. Anlaşma, Habsburgları Osmanlı baskısından
kurtarıyordu. Osmanlılar ise yeni bir İran seferini düşündüklerinden Batı’dan emin
olmak istemekteydiler. Bu ilk anlaşma gerek muhtevası gerekse sonuçları itibariyle
oldukça önemlidir. Osmanlı-Habsburg ilişkilerinde bir dönüm noktası sayılır. Buna göre
Ferdinand, Macaristan’ın kendisine ait yerleri için senede otuz bin duka vergi
verecekti.580 Bu antlaşma, Habsburglar üzerine açık seçik kazanılmış bir Osmanlı
zaferiydi. Böylece Osmanlı Devletinin prestiji en yüksek mertebeye kadar yükselmiş ve
Hıristiyan Avrupa’nın en güçlü devleti İspanyol-Alman İmparatorluğu, onun
üstünlüğünü tanımıştı. Aynı zamanda bu antlaşma, merkezi Avrupa’ya uzun zamandır
süre gelen Osmanlı seferlerinin sona erdiğine dair bir işaret verdi ve Osmanlıları karada
askeri ve siyasi üstünlük mücadelelerinde avantajlı bir duruma soktu. Ayrıca iki süper
güç, Macaristan’ın tampon devlet olma niteliğini yitirmesiyle vasıtasız birbirleriyle
muhatap oluyorlardı.581
579
Bkz. Peçevî; age., s. 189-191.
580
Mantran; age., s. 188, Uzunçarşılı; age., s. 494, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.508, Hammer; age. s. 230.
581
Asrar; age., s.92, Savaş; agm., s. 557.
165
adlı elçiyi İstanbul’a gönderdi. İki taraf arasında yapılan müzakereler sonucunda 16
Safer 960 (1 Şubat 1553) tarihinde bir muahede imzalandı. Buna göre;
1. Fransa Kralı II. Henri, Osmanlı donanmasının iki senedir Toskana denizinde yaptığı
yardımlara karşılık, Osmanlılara 300 bin altın nakdi tazminat verecek ve bunun
tediyesine kadar Fransız donanması, Kaptan-ı Deryanın emrinde rehin kalacaktır.
3. Bu yardım Batı Akdeniz’de kullanılırsa Kral, Osmanlılara 150 bin altın daha ödeme
yapacaktır.
6 Recep 961 (7 Haziran 1554) günü Turgut Reis, donanmayı alıp, Rumeli sahillerini
takip ederek Dobrovnik adalarından Şahin adasına geldi. Orada, İspanya krallığına
bağlı, İştiye (Bastia)584 adlı bir kale vardı. Turgut Reis, donanmasından 30 parça gemiyi
ayırarak bu kaleye gönderdi ve kendisi de Şaban’ın on yedinci günü bu kaleye doğru
582
Soysal; agm., s. 88.
583
Âlî, age., v. 336a, Peçevi; age., s. 244, Solak-zâde; age., s. 255.
584
Salis; age., s. 227.
166
hareket etti. İlk giden gemilerdeki askerler, karaya çıkarak, kaleyi muhasara ve kale
etrafındaki köyleri yağma ettiler. Turgut Reis geldiğinde, diğer kuvvetlerini de buraya
çıkarıp, deniz tarafından da kaleyi top ateşine tuttu. Altı topla kaleyi ve dört topla da
adadaki binaları ateş altına aldı. Üç gün üç gece düşmana göz açtırmadı ve kalenin
duvarlarında birçok gedikler açıldı. Muhasaranın dördüncü günü güneş doğarken,
gemilerden, sandallarla kaleye takviye kıtaları çıkardı. Osmanlılar açılan gediklerden
saldırarak, düşmanla gırtlak gırtlağa geldiler ve dış kaleyi aldılar.585
Bu esnada kaleye yardım etmek için düşmanın 3 bin kadar piyade ve 4 bin kadar süvari
takviye gücü geldi. Bu kuvvetin geldiği tarafta, Osmanlılar tarafından tutulmuş siperler
vardı. İspanyalılar, orada kimse olmadığını zannederek taarruza kalktılar. Osmanlılar bu
gelenleri, ansızın ateşe tutarak, zayiata uğrattılar. Buna mukavemet gösteremeyen
düşman, çekilmeye başladı. Bunlar arkalarında bulunan bir dağda tutunarak kaldılar.
Osmanlılar, bu kuvveti gözetlemekle beraber, iç kaleyi de sıkıştırdılar ve dış kaleden
çıkardıkları fıçılara topraklar doldurarak kalenin, gelen kuvvetler tarafındaki kapı
yolunu kapattılar. Muhasara altında bulunan kaledeki düşman, Osmanlıların
sıkıştırmasına dayanamayarak kaleyi teslime mecbur oldu ve eman diledi. Kuşatmanın
yedinci gününde kale fethedildi. Belli başlı 50 kişiye eman verildi ve geri kalanlar esir
olarak alındı.586
İspanya’ya bu tokat vurulduktan sonra Turgut Reis, Avlonya taraflarına gitti. Burada
Arnavut Hıristiyanlarının, Şimara denilen yerde isyan ettikleri haberi alındı. Delvina
Sancak Beyi Ahmet Beyle haberleşen Turgut Reis, kara ve denizden bu bölgeyi kuşattı.
Arnavut asilerinin bulundukları yerler, dağlık ve yolları da taşlık idi. Mücahidler,
bunları bulundukları yerlerden çıkararak, hepsinin hakkından geldiler ve bu şekilde
isyanı bastırdılar.587
Bu esnada Fransa kralı, İspanyaya asker sevk etmeye başladı. İspanyalıların, Narlı,
Şemse ve Maryapor kalelerini ele geçirdi.588 Bundan sonra Fransızlar, İspanyanın
içlerine doğru ilerlediler ve yolları üzerinde rast geldikleri Dimize ve Dinant kalelerini
585
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 477a-478a.
586
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 478a-b., Katip Çelebi; age., s. 101, Hammer; age., s. 470.
587
Âlî; age., v. 336a.
588
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 479b-480a.
167
ele geçirdiler. Daha önce hiç kimsenin almaya güç ve cesaret bulamadığı kaleleri
Fransızlar, Osmanlı donanmasının desteği ile aldılar. Ayrıca bunların dışında Vayna,
Muta, Mavmusi ve Benis kalelerini de alarak büyük bir İspanya kuvvetini mağlup
ettiler.589
Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis, daha önce Fransızların istekleri üzerine, muhtelif
tarihlerde İspanya sularına, Fransızlara yardım için gönderilmişlerdi. Fransızların galip
gelmesini sağlamak üzere, bu sefer de onlardan bir müracaat gelmiş ve ricaları Sultan
Süleyman tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine Padişah, Gelibolu’da bulunan ve
gemicilik aleminde yüksek bir şöhreti olan, donanma komutanı Piyale Paşayı, kuvvetli
bir donanma ve askerle, İspanya sularına gitmeye memur etti.591
Piyale Paşa, o sene Şaban ayının altıncı günü donanmayı alarak Rumeli sahilinden
ayrıldı ve İspanya sularına gitmek üzere hareket etti. Sicilya civarında üç-dört gün, gece
gündüz giderek, Messina kalesi karşısında, Repçe adlı bir hisara geldi. Bu hisar gayet
sağlam yapılmıştı. Kale muhafızları, Osmanlı donanmasının karaya yaklaştıklarını
görünce, çoluk çocuklarını kaçırdılar. Piyale Paşa, donanmadan bir miktar top ve asker
çıkararak, kale üzerine sevk etti. Buna karşılık kaleden de bir miktar süvari ve piyade
çıkarak, Osmanlı askerlerini karşıladı.
589
Âlî; age., v. 336a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 480b-482a.
590
Âlî; age., v. 336b, Peçevi;age., s. 244.
591
Peçevi; age., s. 248., Katip Çelebi; age., s. 103. (Katip Çelebi burada Padişahtan gelen fermanında bir
suretini verir.)
168
İki taraf tüfek ateşiyle savaşa başladı. İspanya askerleri kısa bir zaman karşı koyduktan
sonra kayıplar vererek, kale istikametine çekildiler. Osmanlı kuvvetleri, bunları takip
ederek zayiata uğrattılar ve hep birden kaleye girerek, orada muhafızları yerlere serdiler.
Mal, teçhizat, silah ve mühimmatlarını yağmaya koyuldular.592
Bundan sonra Osmanlı gemileri, yelken açarak, Sandalçaka, Pavlo ve Çetrevil kaleleri
istikametine hareket etti. Bu kalelerdeki muhafızları, aileleriyle birlikte yakalayabilmek
için, onlara gece varmak istemişlerdi. Lakin rüzgarın müsait esmemesinden dolayı
onlara sabah varabildiler. Kaledekiler, Osmanlı donanmasının yaklaştığını görünce,
ailelerini ve çoluk çocuklarını hemen dağlara kaçırdılar. Donanma, derhal karaya
yanaşıp asker çıkardı ve kaçanları takibe başladı. Yakaladıklarından karşı gelenleri
öldürdüler ve çoluk çocuklarını esir ettiler. Kalenin piyade askerleri, Osmanlılarla
çarpışmak fikriyle çıkmışken, Osmanlı askerlerinin saldırışlarını görünce, kendilerini
kalelere zor atabildiler. Komutanlar, askerlerini yayarak kale üzerine yürüdüler.
Kaledekiler, top ve tüfek ateşiyle bunları karşıladılar. Osmanlı akıncıları, bu ateşlere
ehemmiyet vermeyerek, kalelere sokuldular. Bunların bir kısmı tahrip vasıtasıyla
gedikler açmaya ve bazıları duvarlara çıkabilmek için merdivenler kurmaya ve çengelli
ipler atmaya başladılar. Neticede İslam askerleri bu kalelere girerek muhafızları yerlere
serip, ailelerini esir ettiler. Mallarını yağma ettikten sonra pazaryerlerini, saraylarını,
binalarını yıktılar.593
Bu zafere son verildiği sırada, meşhur amiral Andre Dorya’nın, altmış beş parça
kadırgadan oluşan bir donanma ile Anapoli kalesi önünde olduğu haberi alındı. Osmanlı
donanması, düşman donanmasını yakmak fikriyle o tarafa hareket etti. Balyöze adasına
vardığında, Andre Dorya, Osmanlı donanmasından sakınarak, Kayta şehrinin
müstahkem limanında gizlenmek için çekildi. Donanma, Balyöze adasına vardığında,
592
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 514b-515a.
593
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 515a-b, Âlî; age., v. 343a.
169
karaya asker çıkardı. Kale muhafızları, kaleyi bırakıp dağlara kaçınca, yeniçeri
akıncıları kaleye varıp, varoşları, sarayları, çarşıları yağma ettikten sonra yaktılar.594
Bundan sonra Piyale Paşa, Kastelye kalesi üzerine hareket etti. Kastelye, sahilde
bulunan kaleler arasında hatırı sayılanlardandı. Osmanlılar, Kastelye kalesini deniz
tarafından şiddetli bir top ateşine tuttular. Kalenin evlerini ve kulelerini yerlere
indirdiler ve kaledekiler eman istediler. Kendilerine eman verildi ve Fransa’ya tabi
oldular.
A. Cerbe Seferi
Turgut Reis, Trablusgarb Beylerbeyi olduktan sonra, Cerbe’yi hükmü altına alıp, buraya
hakim olan Arap şeyhini, haraca bağlamış ve adayı iyice tahkim etmişti. Bu durum,
Avrupa sahillerini sürekli bir tehlike ile karşı karşıya getirmişti. Ayrıca Malta
şövalyeleri ve İspanya krallığı da, daimi bir tehlikeyi hisseder olmuşlardı.596
Şarlken, imparatorluktan çekilmiş, yerine biraderi Ferdinand, Alman kralı ve oğlu II.
Philippe de İspanya kralı olmuşlardı. II. Philippe, Fransızlarla barış yaparak, gözünü
Akdeniz’e dikti. O, sahillerinin muhafazası için, Trablusgarb’ın elinde olmasını istiyor
ve ona göre hazırlanıyordu. Bundan dolayı Akdeniz Hıristiyan ittifakı kuruldu. Bu
ittifaka Papalık, İspanya krallığı, Ceneviz cumhuriyeti, İtalya ve Malta şövalyeleri
594
Âlî; age., v. 343a.
595
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 516a-b, Peçevi;age., s. 248, Âlî; age., v. 343a.
596
Danişmend; age., s. 318., Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 358.
170
Piyale Paşa, bu haberi alınca, birkaç gün önceden Uluç Ali Reisi, dört-beş parça gemi
ile dil almak için düşman taraflarına göndermişti. Bu öncü kuvvet, denizde dolaşan
büyük bir düşman topluluğuna rast geldi. İki taraf top ve tüfek ateşleriyle birbirlerine
girdiler. Çarpışma devam ederken, geriden gelen takviye gemilerle, Osmanlı kuvvetleri,
düşman gemilerini ele geçirdiler ve içindekileri esir ettiler. Yakalananlar Piyale Paşaya
getirilince o da, altmış yetmiş kadar topla, işe yarar giyecek ve aletleri İstanbul’a
gönderdi.599 Donanma, Moron önüne geldiğinde, Rodos Beyi Kurtoğlu Ahmet Bey ve
Midilli sancağı Beyi Mustafa Bey, birkaç parça gemi ile geldiler ve donanmaya
katıldılar. Burada bir süre kaldıktan ve gerekli bakım onarım yapıldıktan sonra Şaban
ayının beşinci günü, donanma Mağrib’e doğru harekete geçti. Rüzgarında uygun
esmesiyle, dört gün dört gece yol aldıktan sonra, Küçük Malta’ya vardı. Burada karaya
asker çıkarılarak, düşman memleketi talan edildi ve çok sayıda esir ve ganimet elde
597
Zekeriyazade; Cebre Savaşı, Orhan Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1980, s. 27-28,
Aksun; age., s. 277, Hammer; age., s. 473, Uzunçarşılı; age., s. 387., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve
Cihan Devleti”, s. 510.
598
Katip Çelebi; age., s. 108.
599
Bkz. Solak-zâde; age., s. 258-259.
171
edildi. Yakalanan esirlerden alınan bilgiye göre, düşman donanmasının Cerbe’de olduğu
öğrenildi. Hiç durmayıp, gayr-ı müslim donanmasının olduğu tarafa hareket edildi.600
Harpte düşmana ani korku vermenin ve onu paniğe uğratmaya muvaffak olmanın, yani
bugünkü deyimiyle, harp psikolojisi bakımından ilk sürprizin değeri küçümsenemez.
İttifak donanması içinden, birçok fikirler ortaya kondu. Fakat ağır basan görüş,
savaşmadan sıvışmak oldu. Hıristiyan ordusu, büyük bir karışıklığın içine girdi. Karaya
geri dönmekle, denizde yol almak arasında kalan düşman donanması, ikiye ayrıldı.
600
Zekeriyazade; age., s. 45, Bkz. Katip Çelebi; age., s. 108-109.
601
Danişmend; age., s. 319, Salis; age., s. 259.
602
Bkz. Solak-zâde; age., s. 259-260.
172
Piyale Paşa da, gemileri ikiye ayırdı ve bir bölüğü, hisara gidenlerin arkasından
gönderdi. Kendisi de, deniz üzerinde olan düşman gemilerinin peşine gitti. İki taraf
arasında, çok şiddetli savaşlar oldu. Sonunda Müslümanlar galip geldiler ve gayr-ı
müslimlere çok ağır bir darbe indirdiler. Düşman askerlerinin başında komutan olarak
gelenlerin hepsi, kendilerini Cerbe kalesine can korkusuyla attılar.603
Osmanlı donanması buradan kalkarak, isyan ve inat yolunu tutmuş olan Arapları yola
getirmek için önce Trablusgarb’a uğradı. Buradaki problemleri hallettikten sonra,
Zilkade ayının yirmi beşinci günü İstanbul’a doğru yola çıktı ve 6 Muharrem 968 (27
Eylül 1560) günü tersane-i âmireye girdiler.607
603
Bkz. Katip Çelebi; age., s. 109-110, Salis; age., s. 259-260.
604
Uzunçarşılı; age., s. 388, Danişmend; age., s. 320.
605
Bkz. Zekeriyazade; age. s. 58-59, Hammer; age., s. 475.
606
Solak-zâde; age., s. 261, Mantran; age., s. 190.
607
Zekeriyazade; age., s. 102, Katip Çelebi; age., s. 114.
173
Donanma, sarayın önünde, bir çift top ateşiyle Padişahı selamladı. Padişah, kendisine
zafer hakkında malumat veren - 18 bin Hıristiyan öldürülmüş, 4 bin esir alınmış, 27
kadırga ve değişik çapta 15 gemi kaybedilmişti - Veziriazama şöyle dedi: “Bayram
etmek değil, fakat Allah’a şükretmek gerekir.” Daha sonra seferde kazanılmış olan
paraların, hayır işlerine sarf edilmesini emretti.609
B. Malta Seferi
Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıkışının ikinci yani 928 (1522) yılında, Akdeniz
hakimiyeti için çok önemli bir yer olan Rodos adasını fethetmişti. Bunun üzerine Rodos
adasından çıkarılan meşhur Sen-Jan şövalyelerine, mekan olarak Malta adası, Şarlken
tarafından verilmişti. Şövalyeler kısa zamanda, Malta adasını oldukça iyi imar ettiler ve
Rodos’ta olduğu gibi mükemmel donanmalara sahip oldular.610 Ellerindeki
donanmalarla, sürekli olarak Müslümanların aleyhlerinde faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Fırsat buldukça Osmanlı ticaret gemilerini ele geçiriyorlar, Osmanlı gemileriyle
savaşıyorlar ve Osmanlılar aleyhine olan savaşlara katılıyorlardı. Trablus, Cerbe ve en
son olarak 971 (1564)’de İspanyol genel valisi Garcia de Toledo’nun Berberi sahillerine
karşı giriştiği teşebbüste böyle olmuştu.611
608
Hammer; age., s. 475.
609
Salis; age., s. 263.
610
Uzunçarşılı; age., s. 388.
611
Salis; age., s. 266.
612
Âlî; age., v. 355b, Solak-zâde; age., s. 295.
174
uğradı ve kafirler gemiyi ele geçirdiler.613 Ayrıca Padişahın dindar olan kızı Mihrimah
Sultan, Malta’nın fethini, gayr-ı müslimler hakkında, en güzel ve en mukaddes
teşebbüslerden biri olduğunu sürekli babasına telkin ediyordu.614 Bütün bu gelişmeler,
Osmanlı için Akdeniz ticaretini ve güvenliğini tehlikeye atan Malta’nın fethini, zaruri
kılıyor ve uzun zamandır bu konuyu düşünen Sultan Süleyman ve Divan’a yeterli
sebebi veriyordu. Mısır, Trablusgarp ve Cezayir’i elinde bulunduran ülke için, yolu
üzerinde böyle bir tehlikenin mevcudiyeti kabul edilebilir değildi.
Yapılan divanda Malta’ya sefer yapılmasına karar verildikten sonra, tersanede gemilerin
yapılması ve donanmanın tüm hazırlıklarının yapılması görevi Piyale Paşaya verildi.615
972 (1565) yılında Sultan Süleyman, Kızılahmedli Mustafa Paşayı Serdar ve Piyale
Paşayı, donanmaya Kaptan olarak atadı.616 Hazırlanan ordu, kadırga, kalite, barça ve
baştardadan oluşan üç yüz gemi ile Rumeli, Anadolu ve Karaman tımarlarından oluşan
çok sayıda yiğitlerle, yeniçeri, cebeci ve topçudan binlerce askerle Malta’ya doğru yola
çıktı.617 Ordu hareket etmeden önce Şaban ayında, Serdar Mustafa Paşa ve komuta
kademesi Padişahın huzuruna geldiler. Padişah bu gelenleri devlet erkanıyla beraber
karşıladı ve onları birçok hediyeler vererek uğurladı. Veziriazam, Osmanlı geleneği
üzere baştardaya binerek, Eminönü’nden Beşiktaş’a kadar donanma ile beraber giderek,
orduyu uğurladı. Dualar eşliğinde donanma yola koyuldu. Padişahın ziyareti esnasında
komutanlara, Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Paşanın gelmesini beklemeleri ve onun
görüşleri doğrultusunda hareket etmeleri, sıkı sıkıya tembih edildi.618
613
Mustafa Selânikî Efendi; Tarih-i Selânikî, (Haz., Mehmet İpşirli), T.T.K., Ankara 1999, Cilt 1, s. 5.
614
Hammer; age., s. 477.
615
Bkz. Selânikî; age., s. 5-6.
616
Müneccimbaşı; age., s. 584. (Seferin komutanı ve kaptanı hakkında ittifak olduğu halde tarihiyle ilgili
farklı rivayetler mevcuttur. Biz ağırlıkta olan tarihi tercih ettik.)
617
Peçevi; age., s. 288, Mantran; age., s. 190
618
Selânikî; age., s. 7, Solak-zâde; age., s. 295.
175
zarifi birer hokka berş ü ma’cun ve birer ibrik kahve-i kîrgûn ile baharda kayıklara
koyduk. Etraf u cevânibin seyr u teferrücüne revane kıldık.”619
Şaban ayının son günlerinde İstanbul’dan yola çıkan donanma, Şevval ayının başlarında
Avlonya limanında demirledi. Daha sonra dört günlük bir yolculuktan sonra Malta
adasına vardı. Adanın batısında demirleyip, Marsa Şuluk limanına girdiler ve karaya
asker çıkardılar. Burada, Bey Bahçesi diye bilinen yere geldiklerinde, gayr-ı
müslimlerden yedi sekiz-yüz kadar zırhlı süvari kuvveti ile çok sayıda piyade askeri
Osmanlıların üzerine hücum ettiler. İki taraf arasında bir iki saat şiddetli çarpışmalar
oldu. Sonunda büyük kayıp veren gayr-ı müslimler, kaleye kaçıp sığındılar. İslam
askerleri bu gece, Bey Bahçesi denilen yerde kaldılar.620
Harplerde yahut muharebelerde önemli bir noktada sarf edilen gayretler ve akıtılan
kanlar, semere vermesi gereken bir kıymetin kullanılması gibidir. Bunun için atılacak
her adımın çok iyi hesap edilmesi gerekir. Turgut Paşa, kuşatmanın yedinci gününden
sonra onüç parça gemisiyle geldi. Gazilerin, Santarma kalesini almakla meşgul
olduklarını görünce, çok üzüldü.622 Malta kalesi ana hedef, Santarma kalesi ise ikinci
planda iken Paşalar, Turgut Paşayı beklemeden bu kaleye yapışmışlardı. Halbuki Malta
619
Âlî; age., v. 356a.
620
Bkz. Müneccimbaşı; age., s. 584-585, Katip Çelebi; age., s. 115-116.
621
Âlî; age., v. 356a, Peçevî; age., s. 289, Danişmend; age., s. 331.
622
Solak-zâde; age., s. 295, Salis; age., s. 273.
176
alınırsa Santarma’nın uzun süre ayakta kalması mümkün değil iken, Santarma’sız
Malta, çok uzun yıllar ayakta kalabilirdi. Paşalar, bütün güçlerini buraya sarf etmişler,
cephanelerinin çoğunu harcamışlardı. Fakat hâlâ kaleyi alabilmiş değillerdi. Turgut
Paşa, başlanmış işi yarım bırakmayı uygun görmedi ve gerekli yerlere toplar
kurdurarak, on yedi yılda yapılmış olan kaleyi, on yedi günde aldı. Fakat askerin
faydasız yere burada yorulmasından, çok rahatsız oldu ve Paşalara, “bir miktar
bekleyemediniz mi?, geldiğiniz gücünüzü Malta’ya sarf edemediniz mi?” diye eseflerini
belirtti.623
Yapılan son bir hücumla, Santarma kalesi ele geçirildi ama, bu hücum esnasında çok
şehit verildi. Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Paşa, Sinan Paşa ve Kocaili Beyi Süheyl
Bey bunların en önemlileriydi. 624 Kaleden atılan bir top mermisinin serpintisi, Turgut
Paşanın başına isabet etti. Paşanın ağzından, burnundan, kulaklarından kanlar geldi.
Dört gün şuurunu yitirmiş halde yatan Paşa, dördüncü gün kalenin fethiyle beraber
şahadet şerbetini içti. Fetihten sonra cenaze namazı kılındı ve naşı gemilerinden beş
çekdiri ile Trablus’a gönderilip orada defnolundu. Santarma kalesinin surları ve kuleleri
üzerine İslam bayrakları dikildi. Gayr-ı müslimlere büyük kayıplar verdirmenin dışında,
bin dört yüz kişi esir edildi. Kale bütün civarıyla fethedildi.625
Santarma kalesinin alınmasından sonra, asıl maksat olan Malta kalesinin muhasarasına
başlandı. Fakat kalede bulunanlar, Turgut Paşanın vefatını işitmişlerdi. Bundan dolayı,
kale burçlarını süsleyerek eğlenceler yapıyorlar ve bundan sonra kalenin düşmesinin
mümkün olmadığını söyleyerek, seviniyorlardı. Kaleyi dövmek için otuz büyük top
yerleştirildi. Aralıksız olarak günlerce kale dövüldü. Yaklaşık, günde kaleye bin gülle
atılıyordu. Bu şekilde muhasara devam etti.626 Serdar Mustafa Paşa, askeri motive için
onlara ikram ve inamlarda bulundu. Sefere katılan sipahilere, yeniçerilere, topçu ve
cebecilere bol bol verdi. Fakat Piyale Paşa komutasındaki donanma askerlerine, hiç
623
Âlî; age., v. 356a.
624
Selânikî; age., s. 7.
625
Katip Çelebi; age., s. 117. Müneccimbaşı; age., s. 585. (Turgut Paşanın şehit olmasıyla ilgili farklı
rivayetler vardır. Âlî ve Peçevî onun Malta kalesinin kuşatılmasının hazırlıkları esnasında şehit olduğunu
belirtiyorlar. Solak-zâde; Selaniki, Katip Çelebi vb. ise Santarma kalesine yapılan son hücum esnasında
şehit olduğunu söylüyorlar. Ayrıca atılan topun yönü hakkında da ihtilafların olduğu bilgisini Peçevi
vermektedir.)
626
Solak-zâde; age., s. 296.
177
bakmadı. Onları bu ikramlardan mahrum etti. Bunun üzerine Piyale Paşa da, işleri
ağırdan aldı ve Mustafa Paşa tarafına yardım etmedi.627
Turgut Paşanın vefatı, Serdar Mustafa Paşa ve Piyale Paşa arasındaki soğukluk,
cephanenin çoğunun Santarma’ya harcanması ve askerin yorulması, başarısızlığın
habercisi gibiydi. Ayrıca kalenin çok muhkem olması, deniz mevsiminin geçerek, kış
mevsiminin yaklaşması ve askerin erzakının azalması, kuşatmanın sürdürülmesini
imkansız hale getirmişti. Sonunda muhasaranın kaldırılmasına karar verildi. Adadaki
köyler, kiliseler, bahçeler ve bağlar yağmalandı. Hedeflenen fetih, bu sefer müyesser
olmadı. Toplar gemilere bindirilerek İstanbul’un yolu tutuldu.629
Bu başarısız sefer, çok sayıda insan ve maddi kaybın olmasına neden oldu. Padişahın
huzurunda Mustafa Paşa ve Piyale Paşa birbirlerini suçladılar. Özellikle keyfine düşkün
olan Mustafa Paşanın öğle uykusuna yattığı zamanlarda, topçu ateşini kestirmesi,
askerin hareket kabiliyetini sınırlamıştı. Sonuç olarak, başarısızlıkta büyük pay
sahibinin Mustafa Paşa olduğu görüldü ve vezirlikten azledildi.630
A. Sebepleri
Padişah, hayatı boyunca İslam dinine hizmet etmek için büyük gayret göstermiş,
Saltanatı döneminde “müşriklerle savaşın” ayetinin emrine tam bağlı kalmıştı.631
Macaristan üzerine yapılan seferler sonucunda, Osmanlı karşısında başarılı
olamayacağını anlayan Ferdinand, elleri altındaki yerleri de kaybetmemek için anlaşma
627
Âlî; age., v. 356b.
628
Bkz. Salis; age., s. 278-285.
629
Selânikî; age., s. 10, Âlî; age., v. 356b, Müneccimbaşı; age., s. 585.
630
Peçevî; age., s. 290.
631
Karaçelebi-zâde; age., s. 182.
178
Bu sırada Osmanlı himayesinde bulunan Erdel beyi Sigismund ile Avusturya arasında
savaş oluyordu. Sigismund, Avusturyalılara ait Çatmar ve Zatmar şehirlerini zapt etti.
Buna karşılık Maksimilyan, Erdel’e ait Tokay ve Serenç taraflarını ele geçirdi. Bunun
üzerine Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, Erdel Beyine yardıma kalktı. Sınır bölgelerinde
huzur kalmamış, gayr-ı müslimler yine fitne ve fesat çıkarmak için toplanmaya
başlamışlardı. Kimi Macar, kimi Hırvat olan bu gruplar, Osmanlı topraklarına tecavüz
edip, Müslümanlara büyük zararlar veriyorlardı.634
Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade Arslan Paşa, defalarca Padişah divanına yazılar
gönderip, sınır boyundaki Macarların, Osmanlı topraklarına saldırılarının çok arttığını,
özellikle Eğri kalesinin kuşatmasının kaldırılmasından beri, düşmanların şımarıp
günden güne eşkıyalık ve fesatlarının arttığını arz etti. Yine Erdel Beyi Sigismund,
Avusturyalıların saldırılarına karşı Sultan Süleyman’dan yardım talebinde
bulunuyordu.635 Ayrıca iyi bir Müslüman olan Padişah kızı Mihrimah Sultan, babasını
Hıristiyanlara karşı yeni bir sefere teşvik ediyordu.636 Şeyh Nureddin637 ise cihad
632
Bkz. Taha-zâde; age., s. 115-116, M. Tayip Gökbilgin; “Kânûni Süleyman’ın 1566 Szigetvar Seferi
Sebepleri ve Hazırlıkları”, Tarih Dergisi, sayı 21, 1966, s. 1.
633
Karaçelebi-zâde; age., s. 183., Gökbilgin; age., s. 189, Uzunçarşılı; age., s. 409.
634
Âlî; age., v. 357a., Solak-zâde; age., s. 297, Uzunçarşılı; age., s. 409., Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s. 378.
635
Peçevi; age., s. 290. Müneccimbaşı; age., s. 585., Gökbilgin; agm., s. 6.
636
Fairwax Downey; Kânûni Sultan Süleyman, Çev:, Enis Behiç Koryürek, Kültür Bakanlığı, İstanbul
1975, s.310., A. de Lamartine, age., s. 851.
637
Nureddinzade Muslihiddin Mustafa Efendi. 908 (1502) tarihinde Filibe’de doğmuştur. Sofyalı Bali
Efendinin halifelerindendir. Tasavvuf yoluna girmeden önce zahiri ilimleri Kanunî devri alimlerinden
“Mirim Kösesi” diye anılan Mehmed Efendiden okumuştur. Şeyhinden hilafet aldıktan sonra
179
Daha önce de, Avusturyalıları itaate davet etmek için bir elçi gönderilmişti. Gönderilen
bu çavuş, çok kötü muamele görmüş ve bir süre de hapis edilmişti. Padişah, bütün bu
gelişmeler ve serhatlardan gelen haberler doğrultusunda, kafirin itaat yolunu
tutmayacağını, hatta bazı kaleleri müstahkem yaptıklarını öğrenince, Macaristan üzerine
sefer yapmaya karar verdi. 973 (1566) yılının Recep ayında sefer hazırlıklarının
yapılması için Anadolu, Karaman ve Rumeli Beylerbeyilerine ulaklar gönderildi.641
Padişah, ilk önce ikinci vezir Pertev Paşayı 25 bin piyade ve süvari, 2 bin yeniçeri ile
Transilvanya sınırına gönderdi. Pertev Paşa, Tımışvar ve Belgrad askerleriyle gücünü
artırdıktan sonra, Göle kalesini kuşatmaya memur kılındı. Ayrıca Sigismund ve Kırım
Hanı Devlet Giray, Avusturyalıların eline geçen Zatmar ve Tokay kalelerini geri almak
üzere görevlendirildiler.642
Tatarpazarcığı’nda faaliyete başlayan Nureddinzade, daha sonra İstanbul’a yerleşmiş ve burada Sadrazam
Sokullu Mehmed Paşanın teveccühünü kazanmıştır. Sohbetlerinde ulemadan ve devlet erkanından birçok
kişi katılmış ve Kanunî ile yakın münasebetler kurmuştur. Birçok basılmış eseri bulunan Şeyh Nureddin
981 (1573) yılında vefat etmiş ve İstanbul’da Edirnekapısı dışında Seyrantepe’ye defnedilmiştir. “Va
şeyh-i din” ve “hayrü’l-âmel” terkipleri vefatına tarih düşülmüştür. Nev’îzâde Atâî; Şakaik-ı Numaniye
ve Zeyilleri, Haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 2, s. 212-213; Bursalı Mehmet
Tahir; Osmanlı Müellifleri, Sad., A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul, Cild 1, s. 160;
Reşat Öngören; Osmanlılarda Tasavvuf, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 48-50.
638
Gökbilgin; agm., s. 6.
639
Hammer; age., s. 486., Gökbilgin; age., s. 190.
640
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 518.
641
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
642
Gökbilgin; agm., s. 7, Hammer; age., s. 487.
180
Kanunî Sultan Süleyman, 11 Şevval 973 (1 Mayıs 1566) günü şimdiye kadarki
seferlerinin hiç birinde görülmemiş bir debdebe ile sefere çıktı.643 Padişah, ordunun
başında on üçüncü defa sefere çıkıyordu. Bu sefer esnasında, devlet erkanının tüm ileri
gelenleri, sefere katıldılar. Serdar tayin edilen Veziriazam Sokullu Mehmet Paşadan
başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir Ferhat Paşa, dördüncü vezir Ahmet Paşa,
beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet Paşa, Rumeli
Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri Ağası Ali
Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet Çelebi, defterdarları Murat Çelebi, Mehmet Çelebi
ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla birlikte sefere
iştirak ettiler.644
Sefere katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde büyük bir
heybetle Bab-ı Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol
üzerinde zengin fakir herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları
büyük bir tevazu ile selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk
gözyaşları içinde ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam
Padişahına yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve
dine yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler.645
643
Selânikî; age., s. 14., Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 264., Gökbilgin; agm., s. 8., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 379.
644
Âlî; age., v. 357a. (Daha önce sırasıyla Belgrad (1521), Rodos (1522), Mohac (1526), Viyana (1529),
Alman (Guns) (1532), Irakeyn (Bağdat) (1533), Korfu (1536), Boğdan (Suçava) (1538), Budin (1541),
Estergon (Gran) (1543), Tebriz (1548) ve Nahcıvan (1553) seferlerine kumanda etmişti.)
645
Solakzâde; age., s. 297.
646
Nikris: Ayak parmaklarında, topuklarda ve mafsallarda meydana gelen ağrılı hastalık. Ferit
Develioğlu; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 1995.
647
Bkz. Peçevi; age., s. 290-291, Danişmend; age. s. 343.
181
Sadrıazam Sokullu Mehmet Paşa, Padişahın gideceği yolları eziyet çekmesin diye
önceden düzelttiriyordu. 13 Zilkade 973 (1 Haziran 1566) günü Tatarpazarı konağına
gelindi. Burada Şehzade Selim’in oğlu Murad’ın bir oğlu olduğu haberi geldi ve
Padişahtan isim konması istendi. Sultan Süleyman “Ecdâd-ı izâmumuzda Murâd oğlu
Mehmed olagelmiştir, nâm-ı şerîfi Mehmed olsun” buyurdular. Ordunun yürüyüşü
Filibe, Sofya ve Niş üzerinden devam etti ve kırk dokuz günlük yolculuktan sonra
Belgrad’a vardı. Tuna nehrinin suyu çok olduğu için üzerine köprü yapmak mümkün
olmadı. Bunun üzerine, Böğürdelen tarafına gitmeye karar verildi. Yolculuk, yağan
şiddetli yağmurdan dolayı çok zahmetli oldu. Bunun üzerine Padişah beş yüz deveyi
Allah rızası için kurban ettirdi. Böğürdelen yakınlarına gelindiğinde, burada Bayram
Bey tarafından, gemilerle yapılan köprüden ordu, Sirem adasına geçti.648
Ertesi gün divan kurulması emredildi. Çünkü Lehistan kralının torunu, kraliçe İzebella
ve Kral Yanoş’un oğlu, Sultan Süleyman’ın, babasının ölümü üzerine daha on beş
günlük iken Erdel beyi yaptığı Sigismund, Padişaha itaatini bildirmek üzere huzura
gelmeyi istiyordu. Sigismund, büyük bir hazırlık yapılarak karşılandı ve Padişahın
huzuruna kabul edildi.649
Törenler bittikten sonra ordunun, Sigismund’un da isteği üzerine doğrudan Eğri üzerine
yürümesi ferman buyruldu ve Varadin’de köprü yapılması emredildi. Sigismund da
yanına verilen askerlerle birlikte Sakmar ve Tokay kalelerini almakla görevlendirildiler.
Bu iki kaleyi Ferdinand, bir yıl önce alarak, ülkesine katmıştı. Sigismund onları yeniden
648
Bkz. Selânikî; age., s. 18-20.
649
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
182
almak istiyordu. Savaş planları bu şekilde tasarlanmış hatta, önden giden atlı askerlerin
bir kısmı da, köprüden Baçka yakasına geçmişti.650
Fakat tam bu sırada Padişahı öfkelendiren, sinir bozucu bir haber alındı. Gelen haber
şöyleydi; Sigetvar komutanı Zıruncuk, Tırhala sancak beyi Mehmet Beyin Şiklos
civarında kurduğu karargahı ani bir baskın hareketiyle bastırmıştı. Mehmet Beyle
oğlunu şehit ettiği gibi, on yedi bin duka altınıyla, birçok ganimetler ve esirler almıştı.
Ayrıca Sigetvar kalesine üç binden fazla süvari ve piyadeden seçkin asker yerleştirerek,
kaleyi müstahkem hale getirmişti. Etrafta bulunan Macar ve Hırvatlara haber
göndererek, kendisinin yeni kral olacağını duyurmuştu. Padişah, gelen bu haberler
üzerine “fi’l-hakika cümleden mukaddem bunı gönderüp söyündürmek mühim ü
ehemdür” diyerek seferin yönünü, Sigetvar üzerine çevirdi.651
Seferin yönü Sigetvar üzerine olunca, Drava nehri üzerine bir köprü yapmak
gerekiyordu. Çünkü yağan aşırı yağmurlar, var olan köprüyü yıkmıştı. Köprüyü
yapmakla vezir Ahmet Paşa ve yeniçeri ağası görevlendirildi. Çok titiz bir çalışma ile
Drava nehri üzerine, 6 bin zira uzunluğunda, 14 zira genişliğinde bir köprü, 14 günde
yapıldı.652 Biten köprüyü Padişah görmeyi istiyordu. Tam bu sırada Karadeniz’den
Tuna yolu ile bu tarafa gönderilen donanma, Ali Pörtük Beğ komutasında orduya
yetişti. Gelen gemiler içinde, Padişahın İstanbul’da bindiği altın süslemeli kayığı da
vardı. Padişah, kayığına binerek, her taraftan yapılan köprüyü seyretti. Ali Pörtük Beyi
iyi bir zamanda geldiği ve kayığını getirdiği için, ayrıca böyle bir köprüyü kısa zamanda
bitirdikleri için, köprüde hizmeti geçenleri ödüllendirdi. Ordu, vakit geçirmeden
Muharrem’in birinci günü köprüden geçti. Geçen askerlerden bazıları, kendilerine emir
vermeden etrafı talan ve ateşe verdiklerinden dolayı idam edildiler.653
Sultan Süleyman, sefere çıktığı zaman, düşmanlarına karşı merhametsiz olduğu ölçüde,
ordusunun kumandası hususunda da oldukça hassasiyet sahibi idi. En küçük bir
düzensizliği, ağır şekilde cezalandırırdı. İşte bundan dolayı, ordunun karargah ve
hareketinden sorumlu olan komutanlarından Kapucu Başı Ali Ağa, iki menzil hesap
650
Peçevi; age., s. 291.
651
Bkz. Selânikî; age., s. 22-23., Gökbilgin; agm., s. 12.
652
Karaçelebi-zâde;age. s. 185.
653
Bkz. Selânikî; age., s. 23-24.
183
edilen yolu bir menzilde alınca, Padişahın gazabına maruz kaldı ve idamına ferman
çıktı. Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Ali Ağa’nın bu hareketinin beklenenin aksine
düşmana korku saldığını Padişaha anlatınca, boynu vurulmayıp, görevinden azledildi.654
Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, gözü pek ve cesur bir kahramandı. Düşmana karşı
atılganlığı ile meşhurdu. Padişahın bu sefere çıkmasında, onun göndermiş olduğu
arizaların da rolü olmuştu. Arslan Paşa, Padişahın sefere çıktığını duyunca, hemen
Budin sınır boyu askerlerini toplayıp, İstoni Belgrad yakınında bulunan ve Osmanlı
topraklarına çok zararları dokunan, eşkıyanın toplandığı, Polata kalesini kuşattı. Fakat
Ferdinand, Arslan Paşanın üzerine büyük bir kuvvet göndererek, onu kuşatmayı
kaldırmaya mecbur etti. Ayrıca burada bulunan Vespirim ve Tata kalelerini düşman
ülkesine katarak, bu kalelerde bulunan Müslümanların tamamına yakınını kılıçtan
geçirdi.655
Padişah bunları duyunca, Sadrazama durum hakkında bilgi sordu. Veziriazamın verdiği
bilgiler neticesinde Arslan Paşanın hatalı olduğu anlaşılınca, hakkında idamı ferman
buyruldu. Sultan Süleyman, Sikloş’a vardığında, Çavuşbaşı Burunsuz’a on beş çavuş ile
Budin’e giderek, vali Arslan Paşanın başını getirmesini emretti. Bu sırada Budin’den
gelen bir kişi, Arslan Paşanın üç gün önce ordugaha gelmek üzere yola çıktığını haber
verdi. Bunun üzerine Veziriazamın çadırına gireceği zaman, idamın icra edilmesine
karar verildi. Ertesi gün öğle namazı vaktinde Arslan Paşa, on beş adamı ile geldi.
Veziriazamın çadırına giderek kendisi için ayrılan yere oturdu. Onu görenler, askeri
bırakıp ordugaha gelmesinden dolayı deli midir, nedir diyerek şaşkınlıklarını ifade
ettiler. Sokullu Mehmet Paşa öne çıkarak Arslan Paşaya sordu; “Burada ne yapmak
istersin? Eyaletin idaresini kime bıraktın? Padişah seni Beylerbeyi yapmıştı; sen onun
kalelerini düşmanlara teslim ettin. Yazıklar olsun sana, senin idamına karar verilmiştir.”
Sonra çavuşbaşıya dönerek “Bu adamın vücudunu dünyadan kaldır.” dedi.
Arslan Paşa, göğsünden Padişaha takdim etmek istediği iki arizayı çıkardı. Sadrazam
onları aldı. Bu sırada cellat Kasım bulunamadığı için, yardımcısı Tur Ali’ye idamın icra
görevi verildi. Arslan Paşa, çadırdan çıkarken Ayas Paşa ona dedi ki; “Dünya bâki
değildir. Tevbe ve tevhid ile ahirete teveccüh eyle.” Arslan Paşa bu nasihate cevap
654
Fairfax Downey; age., s. 314.
655
Peçevi; age., s. 292, Karaçelebi-zâde;age. s. 185, Gökbilgin; agm., s. 13.
184
vermeden cellada dedi ki; “Usta, çabuk ol! Başparmağını da iyi bastırmaya gayret et.”
Böylece dünyaya veda eden Arslan Paşanın yerine, Budin Beylerbeyiliğine
Veziriazamın yeğeni Mustafa Paşa getirildi. Arslan Paşanın, bütün malı devlet
hazinesine alındı. Cenazesi Belgrad’a gönderilerek babasının yanına defnedildi. 656
Arslan Paşa olayından sonra ordu hareket ederek, Peçuy ovasına geldi. Burada
Padişahın orduyu selamlayacağı duyurularak, gerekli hazırlıkların yapılması istendi.
Bütün vezirler, emirleri altındaki askerleri giyim kuşam ve silahlarıyla tezyin eylediler.
Önce Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, muhteşem birlikleri ile Padişahı selamladı.
Bundan sonra askerlerini saf saf dizmiş olan Ferhad Paşa, Ahmet Paşa, Ali Paşa, ve
Mustafa Paşa dostlara gurur ve güven veren, düşmanlara korku ve endişe veren bir
törenle Padişahı selamladılar.657
Peçuydan hareket eden ordu, bir gün sonra Sigetvar’ın karşısına gelip kondu. Padişahın
çadırı Sigetvar’ın kuzeyine kuruldu. Sigetvar, “Adalar şehri” de denilen bu beldenin, her
tarafı Almas nehri ile çevrili idi. Kale, yeni şehir ve eski şehir olmak üzere, üç kısımdan
oluşan bu yer, köprülerle birbirlerine bağlıydılar. Kale, toprak ve çalıdan yapılmış üç
kat hendek ile çevrilmişti. İçinde beş burcu ihtiva etmekteydi. Barut deposu olarak
kullanılan kule, çan kuleleri ve muhafız askerlerinin kaldıkları kuleler kerpiçtendi.
Etrafı sazlık, göl ve bataklık, yapısı muhkem olan Sigetvar, görenlerde fethinin zor
olacağı kanaatini uyandırıyordu. Ayrıca kalede bulanan gayr-ı müslimler, bazı kulelerini
kırmızı bezlerle, bazılarını da kalaylı teneke ve tahtalarla örtmüşlerdi. Böylece görenler
üzerinde psikolojik heybet oluşturmaya çalışmışlardı. Kaleye bir yıllık ihtiyaç
malzemesini toplayan komutan Zıruncuk, gerekli silah ve cephane yığınağını da
yapmıştı.658
Sultan Süleyman, vakit geçirmeden savaş için gerekli planlamaları yaparak, kimin
nerede görev yapacağını ferman buyurdu. Buna göre vezir Ferhat Paşa ile Anadolu
Beylerbeyi Zal Mahmut Paşa, Sigetvar kalesinin sağ kolunda; beşinci vezir Mustafa
Paşa ve kardeşi olan Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmet Paşa, kalenin sol kolunda;
656
Selânikî; age., s. 25-27.
657
Âlî; age., v. 358a.
658
Karaçelebi-zâde;age. s. 185, Bkz. Selânikî; age., s. 28-29.
185
Yeniçeri Ağası Ali Ağa da, bu ikisinin arasına görevlendirildi. Batı tarafına, top atmakta
mahir olan, Kocaeli Sancağı beyi Ali Ağa görevlendirilirken, Pojega Sancak Beyi
Nasuh Bey de, yeniçeri metrislerinin gerisini muhafazaya memur oldu. Budin
Beylerbeyi Mustafa Paşa ile Köstendil Sancak Beyi Muhammed Bey, İstoni Belgrad
taraflarına gönderildi. Böylece düşmanlardan gelebilecek yardımların önü kesildi.659
C. Kuşatmanın Başlaması
Padişah, atından inip çadırına girdiği sırada, kaleden, Osmanlı askerleri üzerine ve
Padişah tarafına büyük bir top atıldı. Uzun menzilli toplara sahip olan Zıruncuk, bu
hareketi ile Müslümanlardan korkmadığını ifade ediyordu. Akşam olduğu için tüm
askere, çadırlarında mumlar yakılması emredildi. Böylece bu taraftan da düşmana,
Osmanlının heybeti gösterilmek istendi. Her tarafta ezanlar okunup namazlar kılındıktan
sonra, Padişahın fermanı ile kaleye yoğun ateş başladı. Kalede bulunanlara atılan top ve
tüfeklerle korku salındı. Muharrem’in yirmisinde kale, her taraftan dövülmeye
başlandı.660 Çetin geçen çarpışmalardan sonra muharrem ayının yirmi altıncı günü,
Sigetvar’ın dış kalesi alındı. Zıruncuk, varoşun elinden çıkacağını anlayınca, her tarafı
ateşe vererek kaleye kapandı.661
Varoşu ele geçiren Osmanlılar, hemen iç kaleyi çevreleyen gölün suyunu akıtmak için
bendi yardılar ve birkaç gün içinde gölün suyunu boşalttılar. Fakat içine girilemeyecek
kadar bataklıktı. Bunun üzerine, çuvallara toprak doldurularak, bataklık kurutuldu ve
kaleye doğru geniş bir yol meydana getirildi. 662 Kaleye yapılan hücumlarda, çok çetin
savunma ile karşılaşıldı ve içlerinde Çaşnıgîr Said Ağa’nın da bulunduğu çok sayıda
şehit verildi. Padişah, kuşatmanın uzamasından dolayı rahatsızlığını şu şekilde dile
getiriyordu; “benüm yüreğim bu kale yakmışdur, dilerüm Hak’tan ateşlere yana.” Ordu
elinden geleni en üst seviyede yapıyordu. Rumeli Beylerbeyi ile kardeşine, ormandan
odun kesip getirmeleri emredildi. Yığılan dağ gibi odunlar üzerinden hücum yapıldı
fakat bu da işe yaramadı. Daha sonra yeniçeriler, çuvallara toprak doldurarak, kalenin
seviyesinde bir kule yaptılar. Bunun üzerine askerler çıkararak, kalenin içindeki gayr-ı
659
Âlî; age., v. 358b, Bkz. Solakzâde; age., s. 299-300.
660
Bkz. Selânikî; age., s. 29-30.
661
Müneccimbaşı; age., s. 587, A. de Lamartine; age., s. 854.
662
Bkz. Peçevi; age., s. 293-294.
186
müslimlerden birçoğunu yerlere serdiler. Fakat bu sırada Osmanlılar da çok sayıda şehit
verdiler.663
Safer ayının on beşinci günü, kaleye toplu hücum yapıldı. Her iki taraf arasında çok
çetin çarpışmalar oldu. Savunanlarda, saldıranlarda can hıraş gayret gösteriyorlardı ve
iki tarafın da kaybı çok fazla olmasına rağmen fetih müyesser olmadı.665
Safer ayının yirmi biri Perşembe günü, büyük hücum için hazırlıklar yapıldı. Herkes
siperde yemeğini yiyip, dinlenip, abdestini aldı. Bu sırada bir yeniçeri bölükbaşısının
büyük fedakarlıkları görüldü. Yanında götürdüğü patlayıcıları, kalenin bedenlerine
yerleştirdi ve orada şehit oldu. Patlamanın tesiriyle birçok düşman helak olurken, kale
duvarında da bir gedik açıldı. Bu gedikten hücum eden Osmanlılar, Zıruncuk’un
cephanelerinden çoğunu ele geçirdiler. Fakat kaledekiler savaştan yüz çevirmeyip,
burada çok sayıda mücahidi şehit ettiler. Bu hücumdan da istenen sonuç elde edilemedi.
Yalnız bu gece, karakol görevi yapan Budin ve Karaman askerleri, babasını aramaya
çıkan Zıruncuk’un oğullarından biri ile bayraktarını ele geçirdiler.666
Kaleyi bütün güçleriyle, fedakarca savunan düşmana karşı yeni tedbirler düşünmeye
başlayan Osmanlılar, kalede bulunan farklı milletlerin eski düşmanlıklarını hatırlatarak,
kuvvetlerini kırma yolunu tuttular. Bunun için uçlarına Almanca, Hırvatça ve Macarca
notlar yazılı kağıtlar bağlı okları, kalenin içine attılar. Bu notları, tercüman İbrahim Bey,
Mustafa Kethüda ve sır katibi Feridun Beyler yazdılar. Ayrıca Zıruncuk’u inadından
vazgeçirmek için kendisine Hırvatistan ve Dalmaçya beyliği teklif edildi.667
663
Bkz. Selânikî; age., s. 30-31.
664
Solakzâde; age., s. 301.
665
Karaçelebi-zâde;age. s. 185.
666
Bkz. Selânikî; age., s. 31-32.
667
Fairfax Downey; age., s. 318, Danişmend; age. s. 352.
187
Bütün bu girişimlerden de bir netice alınamayınca, kalenin etrafına çalı, çırpı, odun
toplanılması emredildi. Cuma günü sabahtan akşama kadar bütün askerler bu görevi
yerine getirmeye çalıştılar. Akşam namazından sonra toplanan odunlara ateş verildi ve
kalenin her tarafından alevler yükseldi. Maceranın artık sonuna gelindiğini gören ve
teslim olmayı gururuna yediremeyen Zıruncuk, kendisine tabi olan üç yüz adamı ile
huruç hareketine karar verdi.668 Kahramanlığı ile ün salmış bu kale komutanı, başına
turna telleri taktı, kumaş giysilerini giydi ve cebine yüz altın koyarak, boynunu kesen
gaziye armağan olsun dedi. Atalarından kalma kılıçlarından birini kuşanarak, Müslüman
askerlerinin üzerine atıldı. Çok cesurca yaptığı bu çıkışa rağmen, daha kılıcını sallayıp
bir askere zarar veremeden, yeniçerilerin biri tarafından atılan, beş dirhem ağırlığındaki
bir kurşunla, arkası üzerine yıkıldı. Atılan oklarla ağır yaralanan Zıruncuk, ölmeden
yakalanıp, Yeniçeri ağasına götürüldü. Koçyan topunun kundağına yüz üstü bağlanarak
başı vuruldu.669
Osmanlı askerleri, kaleye girip içindeki muhafızları kılıçtan geçirdiler. Sağ yakalanan
gayr-ı müslimlerden Zıruncuk’un hazinesinin yeri soruldu. Elde edilen bilgiler, içeride
bir tuzağın hazırlandığını ortaya koydu. Zıruncuk, adamları ile kaleden hücum için
çıkmadan önce hazinesini dağıtmış ve onun yerine burayı barutla doldurmuştu. Olayın
vahametini gören veziriazam, hemen komutanlarına haber göndererek gerekli tedbirin
alınmasını istedi. Kalede çok şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlamanın etkisiyle
her şey yerle bir oldu ve burada bulunan yüzlerce asker, şahadet şerbetini içti. Padişah,
daha önce kalenin alınmasının uzamasından dolayı kederlenmiş ve bunu Veziriazam
Mehmet Paşaya “Şu ocağa yanacak dahi alınmaz mı? ve memâlik-i gazâ ve heycâda
feth u zafer kösleri çalmaz mı?” diyerek bildirmişti. Padişahın duaları kabul oldu ve
hem fetih müyesser oldu hem de kale yandı.670
E. Kanunî’nin Vefatı
Kanunî Sultan Süleyman, Sigetvar kalesinin fethinden bir iki gün önce vefat etti. Vefat
tarihiyle ilgili değişik rivayetler mevcuttur. Genellikle 21 veya 22 Safer günü yani 7
veya 8 Eylül günleri belirtilir. 22 Safer gününün yanlış olduğu aşikardır. Çünkü
müellifler bu günü kalenin fethedildiği gün olarak belirtmektedirler. Aynı zamanda
668
Bkz. Selânikî; age., s. 33-34.
669
Peçevi; age., s. 294, Mehmed Mahzar Fevzi; age., s. 268.
670
Selânikî; age., s. 34, Âlî; age., v. 359b.
188
Kanunî’nin de fetihten bir iki gün önce öldüğü ile ilgili bilgileri vermektedirler. Sonuç
olarak Kanunî’nin ölüm tarihi 20/21 Safer 974 (6/7 Eylül 1566) Cuma’yı Cumartesi’ye
bağlayan gecedir. Padişahın tabibi İbn Kaysun, İmam Derviş Efendi, Rikabdar Mustafa
Ağa, Musa Ağa ve Hasan Ağanın da içinde bulunduğu on iki kişi, cenazeyi yıkayıp,
kefenleyip, namazını kılarak, tahtının altına geçici olarak gömdüler.671
Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, ordunun içinde olumsuz bir etki oluşturmaması için
Padişahın ölümünü gizledi. Birkaç kişinin dışında hiç kimse, bu olayı bilmiyordu.
Vezirlerin bile Padişahın ölümünden haberleri olmadı. Sokullu, yazısı, Padişahın
yazısına çok benzeyen Silahdar Cafer Ağayı, otağ-ı hümayuna yerleştirdi. Gerekli
meseleleri dışardan yazarak Padişaha arz ediyor gibi içeri gönderir, içeriden de Cafer
Ağa cevapları yazardı. Yine gelen cevapları veziriazam ilan ederdi. Burada gösterdiği
sadakat ve iş bilirliğinden dolayı Cafer Ağa, daha sonra Sokullu Mehmet Paşaya damat
olmuştur.672
Sokullu Mehmet Paşa, ordu içinde bir karışıklık çıkmaması ve yeni Padişahın tahta
çıkabilmesi için gerekli zamanı kazanabilmek amacıyla birçok tedbire başvurdu.
Padişah, hayatta iken neler yapılıyor ise, Sadrazam da büyük bir titizlikle, onun
yokluğunu hissettirmeden, bunları yapmaya gayret gösterdi.
a. Fetihnâmelerin Yazılması
Kalenin fethi müyesser olunca, bütün devlet erkanı veziriazamın çadırına gelerek,
“Gazâ kutlu olsun” diyerek onu tebrik ettiler. Burada büyük bir divan kuruldu. Divanda,
Osmanlı Devletinin valilerine, Mekke Şerifine, Kırım Hanına, İran Şahına ve Osmanlı
Devleti ile münasebetleri bulunan diğer Müslüman ve Hıristiyan devlet adamlarına
fetihnâmeler yazılıp gönderildi. Kalenin fethinde hizmetleri görülenlere, terakki ve
mertebeler ihsan ve ikram edildi. Zaman geçirilmeden, kalenin her tarafının yeniden
imar edilmesi ve bir cami inşa edilmesi için çalışmaların başlatılması ferman olundu.673
671
Selânikî; age., s. 39, Bkz. Danişmend; age. s. 352-353.
672
Bkz. Âlî; age., v. 359a-b.
673
Selânikî; age., s. 35.
189
Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Padişahın vefat etmesinin hemen akabinde, Şehzade
Selim’e gönderilmesi için bir mektup yazılmasını Sır katibi Feridun Beye emretti. Hızlı
yol almakla meşhur olan Hasan Çavuş, fetih müjdesi ile Haleb şehrine gitmekle
görevlendirilmişti. Yazılan mektubu, yolu üzerindeki Kütahya’da bulunan Şehzade
Selim’e vermesi, Hasan Çavuş’a emredildi. “Saadetli âlem-penâh hazretleri tamam
istihkam yapmadıkça hareket buyurmazlar. Afiyet ve selamet haberin veresin” diye de
kendisine tembihatta bulunuldu.674 Hasan Çavuş, görevine sadakatle sarılıp yola düştü
ve hiç dinlenmeden sekizinci günde Kütahya’ya ulaştı. Mektubu alan Şehzade Selim,
Hasan Çavuş’a ikram ve inamlarda bulundu. Aynı gece yola çıkarak, 9 Rabiulevvel 974
24 Eylül 1566 günü İstanbul’a gelerek tahta çıktı.675
Ordugahta gün geçtikçe Sultan Süleyman’ın ölümü hakkındaki şüpheler artıyor, yeni
hükümdarın İstanbul’a geldiği şayiası orduda yayılıyordu. Bu durum şüpheleri teyit
etmeğe başlamış, vezirler telaş ederek Sultan Selim’e acele gelip yetişmesi için arîza
göndermişlerdi. Bu arîzada Padişahın vefatının üzerinden 35 gün geçtiği, zahirenin
azaldığı ve vefat olayının ordudan gizli tutulduğu belirtiliyordu. Süratle orduya
674
Solakzâde; age., s. 304.
675
Peçevi; age., s. 296.
676
Müneccimbaşı; age., s. 588.
190
gelmelerinin her türlü fena hareketi önleyeceği, bundan dolayı Sultan Selim gelmeden
askerin hareket ettirilmeyeceği ifade ediliyordu.677
Sultan Selim, daha önce Hasan Çavuş’la gönderilen mektubu almış ve vaziyeti
anlamıştı. Vakit geçirmeden hocası Ataullah Efendi ve lalası Hüseyin Paşa ile birlikte
Kütahya’ya indi. Yolda Hisarbey Camii hatibi Feyzullah Fakih’e rastgeldi. Şehzadeyi
selama duran Fakih’e Sultan Selim; “Merhûm ve mağfûrun leh babamın rahmet-i
Rahmâna gittikleri haberi geldi. Hutbede bizim nâmımıza duâ eyleyip cemaate
bildiresiniz.” dedi. O akşam yola çıkarak, İstanbul’a gelip, tahta oturdu. 678 Başkentte
bulunan şeyhülislam ve büyük kadılar ile devlet erkanı gelip biat ettiler. Ertesi gün
Cuma namazını Eyüp camiinde kılıp, Eyüp Sultanın ve ecdadının kabirlerini ziyaret etti.
Üçüncü gün devlet ve ikbal ile Belgrad’a doğru yola çıktı.679
H. Ordunun Dönüşü
Sultan Selim, otuz günlük yolu on beş günde alıp, Belgrad’a gelince, gelişini Sokullu
Mehmet Paşaya bildirdi. Sokullu, Padişahın gelişinden dolayı çok memnun oldu. Fakat
askerin kanun üzere cülus in’amı isteyeceklerini ve ordu hazinesinde şuanda yetişecek
para olmadığını bildirerek, Sultan Selim’e ordugaha gelmeyip, Belgrad’ta kalmasını
tavsiye etti.680 Kendisi, Rabiulahir ayının üçüncü günü Sigetvar’dan ordu ile kalkarak
Belgrad’a doğru yol almaya başladı. Sultan Süleyman’ın naşını, gömüldüğü yerden
çıkararak tahtırevana koydu. Ara sıra devlet işleri hakkında arzda bulunuyormuş gibi
tahtırevana yanaşıp telhis okur, biraz söyleşir gibi durarak, geri giderdi.681
Bu şekilde tamamı on menzil olan yolun altı menzili alındı. Bu menzilde veziriazam,
şimdi memleket içine girilmiştir, Padişah hazretleri rikap ağalarıyla yalnız kalacaktır,
677
Bkz. Feridun Bey; age., c. II, s. 95-96.
678
Uzunçarşılı; age. s. 416.
679
Peçevi; age., s. 296.
680
Selânikî; age., s. 44.
681
Âlî; age., v. 361a.
191
diyerek askere icazet verdi. Daha sonra hafızları çağırarak, Padişahı taşıyan arabanın
yanında Yasin, Fetih, Kehf vb. sureler ile ilahi okumalarını ve zikrullah ile meşgul
olmalarını, Padişahın bundan büyük zevk aldığını söyledi. Küçük Mahmut, Mustafa
müezzin, Mustafa Selânikî, Kasım Sipahi, Ahmet Sipahi ve Hafız Ahmet’ten oluşan altı
kişilik hafızlar grubu, okumaya başladılar.
Bu hal üzere gece yarısı yola çıkıldı. Ormanlık bir yere gelindiğinde, kırk sekiz gündür
gizli tutulan Padişahın ölümü, aşikar oldu. Padişahın ölüm haberi, asker üzerinde büyük
üzüntüye sebep oldu. Her taraf gönlü yanık askerlerin, ağlayıp inlemeleriyle doldu.
Hatta üzüntü ve kederlerinden, ordu yürümez hale geldi. Vezirler, Padişahın ölümünü
aşikar ettiklerine pişman oldular.
682
Bkz. Selânikî; age., s. 46-48.
192
otağ-ı hümayuna gitti. Bu sırada yeni Padişahtan bahşişler bekleyen askerler, seslerini
yükselterek huzursuzluklarını belirttiler.683
Vakit geçirilmeden cenaze, vezir Ahmet Paşa, eski Mısır valisi Ali Paşa, Mirahurluktan
çıkan Ferhad Ağa ve dervişleriyle birlikte burada bulunan Şeyh Nureddin ile İstanbul’a
gönderildi. Beş gün daha Padişah Belgrad’ta kaldı ve divanlar yapıldı. Devlet erkanı ve
askere in’am ve terakkilerde bulundu. Beşinci gün İstanbul’a doğru yola çıkıldı.
Sultan Süleyman, Sigetvar seferine çıkmadan önce Kaptan-ı Derya Piyale Paşayı Sakız
adasını fetihle görevlendirmişti. Sakızlılar, uzun zamandan beri Osmanlıya itaat edip
cizye veriyorlardı. Fakat nifak çıkarmaktan, Avrupalılara yardım etmekten ve tüccar
gemilerini de soymaktan geri kalmıyorlardı.685
24 Ramazan 973 (14 Nisan 1566) günü yetmiş parça donanma ile Piyale Paşa, adayı ele
geçirmek üzere yola çıktı ve gelip Sakız adasının karşısındaki Çeşme limanına
demirledi. Paşanın geldiğini gören Sakız beyleri, hemen hediyeler hazırlayarak birkaç
ileri gelen adamları ile Paşaya gönderdiler. Beylerin bu hareketine çok sinirlenen Piyale
Paşa, gelen hediyeleri kabul etmeyerek şöyle söyledi; “Saâdetli âlem-penâh
hazretlerinin kapudanı adanıza gelmiş ola, riâyet ve edeb bu mudur? Kendileri bizzat
683
Bkz. Solakzâde; age., s. 312-313.
684
Bkz. Selânikî; age., s. 50-53. Burada efsaneleşen çekmece olayını da anlatmak yerinde olacaktır:
Kânûni, “bir gün ölünce, beni hususi çekmecemle gömünüz” demiş. Cenazesine, birlikte gömülmesi
vasiyeti var, diye bunu da getirmişler. Kânûni gömülmüş, sıra çekmeceye gelmiş. Ulema birlikte
gömülmek caiz değildir, ama Padişah vasiyet etmiştir, yerine getirilmesi vaciptir, diye münakaşalar
olurken çekmece, taşıyanın başından kurtularak yere düşmüş. Parçalara bölünmüş ve içinde birçok ufak
ufak kağıtlar etrafa yayılmış. Defin merasimi esnasında hazır bulunan Şeyhülislam Ebussuud Efendi
bunlardan bir kaçını yerden alarak bakmış, hemen hepsi Kânûni’nin emriyle kendisinin verdiği fetvalar.
Bunun üzerine; “Ey Süleyman! Rûzi cezâda, sen bu işi niye böyle yaptın? Ebussuud fetvasını verdi. Buna
neden lüzum gördün? Ebussuud reyiyle hareket ettim. İşte fetvası diye kendini bütün sorgulardan
kurtaracaksın. Ya bende oraya varınca halim nice olacak”, diye ağlamış. A. Süheyl Ünver; Kânûni Sultan
Süleyman’ın Son Avusturya Seferinde Hastalığı, Ölümü, Cenazesi ve Defni”, Kânûni Armağanı, TTK,
Ankara 1970, s. 306.
685
Müneccimbaşı; age., s. 589.
193
gelip istikbâl ve tazim eylemez. Sizin gibi nesebi meçhul bir iki kişiyi hediyelerle
namına karşı bir basit şeyler gönderir. Şimdi halleri malum oldu. İsyanları mukarrer
imiş. İnşâallah Dârüssaltana’ya varıldığında, olduğu gibi Pâdişah hazretlerinin eşiğine
arz edip, ilkbaharda adanın feth ve teshiri için müstakilen sayısız asker ile bu tarafa
gelmeleri kesindir.” Sonra getirdiklerine iltifat etmeyip hepsini geri gönderdi.686
Geri gelenler, Sakız beylerine Piyale Paşanın tehditlerini ulaştırınca, beyler büyük bir
korkuya kapıldılar. Çeşitli hediyeler hazırlayıp, kayıklara binerek Piyale Paşanın
huzuruna çıktılar. Bunlar “Primat” denilen ve adayı yöneten on iki kişi idiler. Piyale
Paşa bunları derhal esir aldı ve Kefe’ye gönderdi.687 Böylece adayı savaşmadan fethetti.
Halkına eman verdi. Adaya, bey, kadı ve dizdar tayin edip muhafazası için askerler
koydu. Camiler ve mescidler yaptırarak, burayı bir İslam memleketine çevirdi.688
Piyale Paşa, adayı ele geçirdikten ve gerekli işleri yaptıktan sonra Pulya sahillerine gitti.
O tarafları baştanbaşa harap ederek, büyük miktarda ganimet ele geçirdi. İstanbul’a
Sultan Selim’den birkaç gün önce döndü. Fetih müjdesini ve alınan ganimetleri yeni
Padişaha sundu.689
686
Solakzâde; age., s. 316.
687
Müneccimbaşı; age., s. 590, Danişmend; age. s. 340.
688
Müneccimbaşı; age., s. 590.
689
Selânikî; age., s. 57.
194
II. BÖLÜM
I. Fetihlerin Sebepleri
Kanunî Sultan Süleyman’ın Batıya karşı yaptığı seferleri, yalnızca bir sebebe bağlamak
mümkün değildir. Bütün seferlerin gelişen durumlara göre farklı sebepleri vardır. Bu
sebepler yerine göre siyasi, dini, ekonomik ve konjonktürel sebepler olabilmektedir.
A. Siyasi Sebepler
İnsanlık tarihi boyunca savaş sebepleri değişmiş, değişik birçok sebepten dolayı
savaşlar çıkmaya başlamıştır. Bir savaşın belki yüzlerce sebebi vardır. Savaşların
görünürdeki sebepleriyle gerçek sebepleri çoğu zaman bir birinden farklıdır. Çoğunlukla
bu gerçek sebepler açıklanmazken, basit bir sebep savaşın patlamasına yol açar.
690
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age. v. 41a-42a.
195
Rodos’un Osmanlıların eline geçmesi, Batılı güçleri şaşkına çevirmiş ve çok tedirgin
etmişti. Rodos’un mutlaka geri alınması gerektiğini düşünüyorlar ve bunun içinde
Macar Kralını teşvik ediyorlardı. Bu istekler üzerine Macarlar, büyük bir hazırlığa
başladılar.694 Daha Belgrad seferine çıkarken, Macarların başkentini almayı kafasına
koyan Kanunî için bu, önemli bir sebep oldu. Fransızlardan gelen yardım talepleri de
Sultan Süleyman’ın haçlı ittifakını bozma politikasına paralellik arz ediyordu. Böylece
Kanunî Mohaç seferine çıktı.695
Mohaç galibiyetinden sonra Sultan Süleyman, Macar tahtına Erdel Banı Yanoş’u
oturtmuştu. Avusturya kralı Ferdinand, Macar tahtında hak iddia ederek, ordusu ile
Yanoş’un üzerine geldi ve yapılan savaşta galip gelerek birçok kaleyi ele geçirdi. Bunun
üzerine Yanoş, Kanunî Sultan Süleyman’dan yardım istedi. Bu gelişmeler, Tunanın
kuzeyinde tampon bir bölge ve vasal bir devlet oluşturmak isteyen Kanunî için, Viyana
seferine çıkmayı kaçınılmaz kıldı.696 Ferdinand’ın bu tecavüzkar hareketleri, Alman
697
seferinin de sebebini teşkil etti.
savaşması, bu tarafa bir sefer yapılmasını gerekli kıldı. Ayrıca Pulya yenilgisinden
sonra Venediklilerin etrafında Avrupalı devletlerin birleşmeleri, seferin önemini bir kat
daha artırdı. Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı hakimiyeti, yapılacak bir seferle iyice
pekiştirilmeliydi. 699
Osmanlı padişahı tarafından tahta oturtulduğunu unutan Yanoş, Ferdinand ile gizli bir
anlaşma yaparak, öldükten sonra tahtın varisinin Avusturyalılar olduğunu kabul etti.
Yanoş’un ölmeden önce bir çocuğunun dünyaya gelmesi ve yine Ferdinand’ın
Macaristan üzerine yürümesi, Sultan Süleyman’ı, Macaristan üzerine sefere çıkmasının
sebebini oluşturdu. Artık Macaristan, vasal devlet olmaktan çıkarılıp, Osmanlı ülkesine
katılmalıydı.700 Geçmişten ders almayan Ferdinand, elçileri ile Macaristan tahtını
istiyor ve haraç vermeyi teklif ediyorken, diğer taraftan orduları ile Peşte’yi
kuşatıyordu.701
Her seferinde mağlup olan, orduları ve ekonomisi perişan olan Ferdinand’ın anlaşma
yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bu anlaşmalarla uzun süre sükunetle geçen
Avusturya ilişkileri, yeni kralın tecavüzkar hareketleriyle bozuldu. Osmanlı haraçgüzarı
olan Erdel üzerine Avusturyalıların yaptıkları sefer, Kanunî Sultan Süleyman’ın son
seferi olan Sigetvar seferine çıkmasına ve geçen yılki Malta lekesinin silinmesi için bir
sebep oldu.702
B. Dini Sebepler
Kurulduğu günden, Kanunî Sultan Süleyman zamanına kadar devletin başında bulunan
Osmanlı Padişahlarının hepsi, Allah’ın emri olan cihad görevini yerine getirmek için
seferler düzenlemişlerdi. Sultan Süleyman zamanında bu görevin icrası, doruk noktasına
ulaştı ve bizzat Kanunî, ordusunun başında on üç sefere çıktı. Ana gayelerinden biri
i’lâ-yı kelimetullah olan Sultan Süleyman, bu on üç büyük seferinin onunu, Avrupalı
gayr-ı müslim ülkeler üzerine yaptı. Yaptığı bu seferler ile büyük bir coğrafyayı İslam
topraklarına katan Kanunî, böylece İslam önündeki engellerin aşılmasına ve İslam’ın
geniş kitlelere ulaşmasına zemin hazırladı.
699
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Lütfi Paşa; age.,
s. 365.
700
Karaçelebi-zâde; age., s. 126.
701
Peçevi; age., s. 169, Lütfi Paşa; age., s. 412.
702
Âlî; age., v. 357a., Solak-zâde; age., s. 297, Gökbilgin; age., s. 190.
197
Tahta çıkar çıkmaz Kanunî cihad sancağını kaldırmış ve bu görevi yerine getirmek için
Belgrad seferine çıkmıştı.703 Rodos adasında bulunan Sen Jan Şövalyeleri, Akdeniz
üzerinde yakaladığı Müslümanlara geçit vermiyor, onların Hac ibadetleri için gittikleri
mübarek yoldan alıkoyarak, bütün varlıklarına el koyuyordu. Ayrıca onları esir olarak
alıyor ve en ağır işlerde çalıştırarak inletiyordu. Rodos hapishaneleri Müslüman
mahkumlarıyla doluydu. Müslümanların hamisi olan Osmanlı Padişahı, bu zulümleri
ortadan kaldırmak için Rodos üzerine sefer düzenledi.704 Macarların zulümlerini
ortadan kaldırmak, düşman tehlikesini İslam memleketlerinden uzaklaştırmak, cihad
görevini yerine getirmek ve İslam güneşini daha uzaklara götürebilmek için Sultan
Süleyman, Mohaç seferine çıktı.705
Venediklilerin Pulya seferinde mağlup olmasından sonra, Avrupalı devletler bir araya
gelerek büyük bir haçlı ittifakı oluşturdular. Bu durum karşısında tüm Müslümanların
hamisi durumunda olan ve bu yolda çalışan Padişah, gayr-ı müslimler üzerine sefer
yapılmasına karar verdi. Çünkü o, bir karış İslam toprağına ve İslam toplumunun bir
ferdine karşı yapılacak olan bir tecavüze göz yummazdı.706
Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıktığı günden itibaren Allah’ın, “kafirlerle savaşın”
emrine sıkı sıkıya bağlanmış ve bunu en büyük vazife bilmişti. Yine bu görevi yerine
getirmek için, gayr-ı müslimler üzerine sefer yapmayı murat etti. Onların isyan ve fitne
yuvası yaptıkları büyük kalelerini, başlarına yıkmak istedi.707 Müslümanlara karşı
büyük bir ittifak oluşturan ve onları tüm Avrupa topraklarından atmak isteyen Hıristiyan
ordularına karşı Sultan Süleyman, Estergon seferine çıktı.708
Sultan Süleyman, hayatı boyunca İslam dinine hizmet etmek için büyük gayret
göstermiş, Saltanatı döneminde “müşriklerle savaşın” ayetinin emrine tam bağlı
kalmıştı.709 Şimdi 72 yaşında ve hasta olmasına rağmen, dindar bir kişi olan Padişah
kızı Mihrimah Sultan, babasını Hıristiyanlara karşı yeni bir sefere teşvik ediyor, Şeyh
Nureddin ise cihad vazifesini yapmayan bir hükümdarın muahazeye layık olduğunu
703
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 50-56.
704
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b-67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 128, Hasan Beyzade; age.,
v. 4a, Tabib Ramazan; age., s. 95.
705
Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 79-80, Feridun Bey; age., s. 547., Âlî; age., v. 281b.
706
Lütfi Paşa; age., s. 365, Celal-zâde; age., v. 291a-b.
707
Karaçelebi-zâde; age., s. 141., A. De Lamartine; age., s. 809.
708
Bkz. Peçevi;age., s. 169-170, Lütfi Paşa; age., s. 412.
709
Karaçelebi-zâde; age., s. 182.
198
C. Ekonomik Sebepler
Büyük devlet olmak, iyi eğitilmiş bir yönetici kadrosuna, modern bir orduya ve dolu bir
hazineye sahip olmayı zorunlu kılar. Bunlar bulunmaz ya da zayıflarsa, büyük devlette
olmaz veya yıkılmaya yüz tutar. Devrinin en büyük devleti olan Osmanlı devleti de
bunlardan uzak kalamazdı. Bundan dolayı, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptığı
seferlerin sebeplerinin, ekonomik sebepleri barındırdığı aşikardır.
Rodos seferinin temel sebeplerinden birisi, Akdeniz ticaretinin Rodos tarafından tehdit
edilmesiydi. Çünkü Rodoslular, güçlü donanmalara sahiptiler ve Akdeniz’deki
Müslüman tüccar gemilerini ele geçiriyorlar, mallarını ve insanlarını müsadere
ediyorlardı.711 Sultan Süleyman, İstanbul-Mısır arasındaki deniz ticaret yolunu emniyete
almak istiyordu.712
Akdeniz ticaret yolunun güvenliği Osmanlı Devleti için hayati önem taşıyordu. Çünkü
Afrika dolaşılarak yeni ticaret yolu aktif hale gelmiş, dolayısıyla Osmanlı
coğrafyasından geçen ticaret yolları zayıflamıştı. Bu gelişmeler ülke ekonomisine büyük
darbeler vurabilirdi. Bunun önüne geçmek için Rodos alınmalıydı.
Boğdan beyi Petro Rareş’in yıllardır ödenen vergiyi ödememesi ve Osmanlı Devletine
karşı düşmanca tavır takınması, Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine çıkmasının
710
Fairwax Downey; age., s. 310., A. de Lamartine, age., s. 851, Gökbilgin; agm., s. 6.
711
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.128, Hasan Beyzade; age., v.4a.,
Mehmet Efendi; age., v. 87a.
712
Eyyubi; age., v. 16.
713
Bostan; age., v. 93b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 153b-154a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.
327, Peçevi; age., s. 77.
199
D. Konjonktürel Sebepler
714
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126.
715
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317b-318a.
716
Peçevi; age., s. 169.
717
Karaçelebi-zâde; age., s. 183., Gökbilgin; age., s. 189, Uzunçarşılı; age., s. 409.
200
Mohaç seferine karar veren Kanunî, içinde bulunulan konjonktürü çok iyi
değerlendiriyordu. Fransa kralı, Şarlken ile yaptığı mücadeleyi kaybetmiş ve
Kanunî’den yardım istiyordu.719 Bu sırada Macaristan’ın iç durumu da pek iyi değildi.
Macar kralı II. Layoş’un kötü yönetimi devam etmekte, Erdel beyi Zapolya hem krala
hem de krallık üzerindeki Habsburg nüfuzuna karşı çıkmaktaydı. Kötü idare altında
ezilen Macar köylüleri, memnuniyetsizliklerini belirtmek gayesiyle Protestanlık
hareketine katılmışlar, maaşlarını alamayan Macar askerlerinden bazısı, Osmanlı akıncı
beyi Bâli Beye iltica etmişlerdi. Bu olaylar Kanunî’nin sefer kararını hızlandırdı.720
Budin, Macaristan ve civarı için çok önemli bir şehirdi. Ferdinand, sürekli buraya sahip
olmak için çalışıyordu. Bu sırada Ferdinand’ın abisi Şarlken, İspanya kralıydı.
Şarlken’in başında Koron (crown) dedikleri bir taç vardı ki, bu taç kimin başında olursa,
o kral diğer kralların büyüğü sayılırdı. Ayrıca Nemse ve Çek kralı ve Almanya kral
vekili Ferdinand, devamlı Osmanlılarla savaş yaptığı için, kafir ülkelerin desteğini
alıyordu. Bu sefer, birçok Hıristiyan derebeylerini de toplamış ve bazılarından gemiler,
askerler alarak Macaristan’a sarkmış ve birçok yerleri elde etmişti.722 Gelişmeler,
Osmanlı aleyhine görünüyordu. Duruma el koymak ve gelişmeleri Osmanlı lehine
çevirmek için Kanunî, Alman seferine çıktı.
İspanya kralı Şarlken ile mücadelesinde tek başına başarılı olamayan Fransa kralı I.
Fransuva, elçileri aracılığıyla Kanunî’den deniz yoluyla yardım etmesini istiyordu.
718
Bkz. Hammer; age. s. 14-15.Danışman; age., C. VI., s. 24, Asrar; age., s. 73.
719
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.218-222, Solak-zâde; age., s.137-138., Hasan Beyzade; age., v.
7a., Mehmed Efendi; age., v. 155a-157a.
720
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 322.
721
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b.
722
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 209b-210a., Bostan; age., v. 129b., Âlî, age., v. 298a.
201
Ayrıca Barbaros Hayrettin, Padişahı Venediklilere karşı bir deniz seferi için sürekli
teşvik ediyordu.723 Venedik hükümeti, Osmanlıların Habsburglara karşı ittifak
çağrısına da uzak durup tarafsızlığını korumak istiyor, fakat münafıkça bir politika
izliyordu. Venedik, anlaşıldığına göre, Osmanlıların karada daha kuvvetli olduklarını
düşünerek onların Adriyatik’te deniz savaşına girmektense Macaristan’a ordu sevkini
tercih edeceklerini sanmakta idi. Bütün bunlar üzerine Kanunî, Pulya seferini açtı ve
sefer için gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti. 724
Ferdinand ile Yanoş arasında Macar taht varisliği ile ilgili gizli bir anlaşma yapılmıştı.
Macar asilzadelerinden bazılarının, Ferdinand’ın Macar tahtına varis olmasını kabul
etmemelerinden dolayı, bu gizli anlaşma Padişaha duyuruldu. Bu arada Yanoş’un
ölmeden on beş gün önce, Leh kralının kızı olan eşi İzebella’dan bir oğlu oldu.
Ferdinand, bu çocuğu gayrı meşru ilan ederek, yaptıkları anlaşma gereği Macar tahtında
hak iddia etti.725 Konjonktür, Sultan Süleyman’ın kafasındaki planı uygulamasına
uygundu. O, artık bir bebek ve annesi ile Macaristan’ın idare edilemeyeceğini anlayarak
Budin’i Osmanlı ülkesine katmayı düşündü ve sefere çıktı.
A. Serdar Tayini
Harbe çıkacak olan orduya komutan olan kişiye serdâr, ser-leşker, sipâh-sâlâr, sipâh-dâr
veya ser-asker denilir. Bunu bazen Padişah kendi uhdesinde tutabileceği gibi bazen de
birini görevlendirebilirdi. Kanunî Sultan Süleyman, sefer kararını verdikten sonra
723
Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143, Hammer; age., s. 155.
724
Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
725
Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 89, Shaw; age., s. 151, Danişmend; age., s. 372.
726
Karaçelebi-zâde; age., s. 183.
202
genelde orduya serdar tayin ederdi. Belgrad seferinde ordunun serdarı bizzat Sultan
Süleyman’ın kendisi idi.
Rodos seferinde, deniz seferi komutanlığına ikinci vezir Mustafa Paşa memur edildi ve
saraydan kimleri isterse alması için kendisine büyük bir salahiyet verildi. Avlonya,
İlbasan, Teke, Saruhan, Kocaeli, Biga ve Bursa beyleri ile askerleri Mustafa Paşa
emrine verildi.727
Mohaç seferinin serdarı olarak hem Sadrâzam, hem de Rumeli Beylerbeyi olan İbrahim
Paşa atandı. Sefere çıkış için Rumeli bayrağını kaldıran İbrahim Paşa, Davutpaşa
çayırına gitti. Paşa orada bulunan bütün orduya ziyafet çekti ve dönüp şehre geldi. Seher
vakti saraya giderek, kapıda hazır bulundu.728 Viyana seferi için hazırlıklar yapıldıktan
sonra Rumeli Beylerbeyi Kasım Paşa, askerlerini alarak İstanbul’dan Davut Paşa
çayırındaki ordugaha hareket etti. Şaban ayının sekizinci günü İbrahim Paşa, seraskerlik
bayrağını çıkarınca, vezirler ve bütün devlet erkanı atlarına bindiler. Borular, davullar,
nakkarelerin sesleri arasında Davut Paşa çayırı yolunu tuttular. İbrahim Paşa, burada
bulunanlara, Serasker olmasından dolayı ziyafetler verdi.729 Alman seferine de serdar
olarak Veziriazam İbrahim Paşa atandı.730
Pulya seferi için toplanan kuvvetlere Vezir Lütfi Paşa serdar tayin edildi ve Amiral
Hayrettin Paşayla birlikte Polye üzerine gönderildi. Donanma irili ufaklı 280 parça
gemiden oluşuyordu.731 Estergon seferine çıkan Kanunî, donanmanın Fransa’ya
yapacağı yardım seferine Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin
etti.732
Avusturya askerlerinin Erdel üzerine geldiği haberleri saraya aksedince Padişah, Rumeli
askerlerinin seferber edilerek, o tarafa gönderilmek üzere Sofya’da toplanmasını
727
Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134., Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., (Müellif Celâl-zâde bu savaşa bizzat katılmıştır.), Solak-zâde;
age., s.122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.306, Hammer; age., s. 16.
728
Âlî; age., v. 281b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a., Solak-zâde; age., s. 138., Peçevi; age., s. 66.
729
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b-184a., Âlî; age., v. 292b.
730
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
731
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.( Edirne halkı, Padişahı büyük bir coşku
ile karşıladı. O gün hava yağmurlu idi ve bu sırada üzücü bir olay meydana geldi. Padişahı karşılamaya
gelen terzilerden bayrak taşıyan bir terzi, üzerine yıldırım düşmesi sonucu öldü.)
732
Peçevi; age., s. 178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
203
Sultan Süleyman, Fransa’nın yardım isteğini kabul ederek, yardımda bulunmak üzere,
kuvvetli bir donanma hazırlattı ve bu donanmanın başına, Karlıili Sancağı Beyi Turgut
Reisi komutan tayin etti.734
Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis, daha önce Fransızların istekleri üzerine, muhtelif
tarihlerde İspanya sularına, Fransızlara yardım için gönderilmişlerdi. Fransızların galip
gelmesini sağlamak üzere, bu sefer de onlardan bir müracaat gelmiş ve ricaları Sultan
Süleyman tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine Padişah, Gelibolu’da bulunan ve
gemicilik aleminde yüksek bir şöhreti olan, donanma komutanı Piyale Paşayı, kuvvetli
bir donanma ve askerle, İspanya sularına gitmeye memur etti.735
Haçlı ittifakının Cerbe’yi kuşatması üzerine, Sultan Süleyman Piyale Paşayı serdar tayin
ederek Cerbe’yi geri almasını emretti. Bu sırada Osmanlı donanması, kış mevsiminin
geçmesi için İstanbul’da bulunuyordu. Kış mevsimi geçtikten sonra, 8 Recep 967 (4
Nisan 1560) günü, Kaptan Piyale Paşa, 120 parça kadırga ile denize çıktı.736 972 (1565)
yılında Sultan Süleyman, Malta seferi için Kızılahmedli Mustafa Paşayı Serdar ve
Piyale Paşayı, donanmaya Kaptan olarak atadı.737
Devlet erkanının tüm ileri gelenleri, Sigetvar seferine katıldılar. Serdar tayin edilen
Veziriazam Sokullu Mehmet Paşadan başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir
Ferhat Paşa, dördüncü vezir Ahmet Paşa, beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa,
Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet Paşa, Rumeli Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu
Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri Ağası Ali Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet
Çelebi, defterdarları Murat Çelebi, Mehmet Çelebi ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve
âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla birlikte sefere iştirak ettiler.738
733
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 412a-b.
734
Âlî, age., v. 336a, Peçevi; age., s. 244, Solak-zâde; age., s. 255.
735
Peçevi; age., s. 248., Katip Çelebi; age., s. 103. (Katip Çelebi burada Padişahtan gelen fermanında bir
suretini verir.)
736
Katip Çelebi; age., s. 108.
737
Müneccimbaşı; age., s. 584.
738
Âlî; age., v. 357a.
204
Osmanlı Devleti, ortaya çıkan bir problemi halletmek için önce diplomatik yolları
kullanırdı. Diplomatik yollardan problemin halledilmesi mümkün görülmediği zaman
başka yollara başvurulur, son olarak savaş yolu tercih edilirdi.
Boğdan voyvadası itaatten ayrılıp isyan yolunu tutunca, Sultan Süleyman Petro’ya,
“Hareketlerinizde pek azgınlık ve hırçınlık olduğu için Boğdan seferini açtım.
Yaptıklarınıza tövbeler etmek ve bir daha böyle bir harekette bulunmayacağınıza dair
söz vermek ve makamıma gelip yüz sürmek şartlarımı kabul ederseniz, belki o vakit
kendinizi affettirmek için benden merhamet görebilirsiniz” diye mektup yazdı. Bu
mektubu Kefe şehremini Sinan Çelebi ile gönderdi.739
Sultan Süleyman Sigetvar seferine çıkmadan önce, Avusturyalıları itaate davet etmek
için bir elçi göndermişti. Gönderilen bu çavuş, çok kötü muamele görmüş ve bir süre de
hapis edilmişti. Padişah, bütün bu gelişmeler ve serhadlerden gelen haberler
doğrultusunda, kafirin itaat yolunu tutmayacağını, hatta bazı kaleleri müstahkem
yaptıklarını öğrenince, Macaristan üzerine sefer yapmaya karar verdi.740
C. Mektuplaşmalar
739
Celal-zâde Mustafa; age., v. 306b-307a., Feridun Bey; age., s. 603.
740
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
205
sayma. Bu kezde meydana çıkmazsan avretler gibi iğ ve çıkırık alasın, başına taç
örtmeyesin ve erlik adını ağzına almayasın.”741
Alman seferinden sonra Sultan Süleyman’la anlaşma yapmak isteyen Avrupalılardan bir
elçi geldi. Kral Ferdinand’dan başka onun kız kardeşi ve Mohaç muharebesinde telef
olan Macar kralı II. Layoş’un karısı, kraliçe Maria’yı da temsil ettiği belirtilen
Avusturya elçisi, İmparator Şarlken ile Kral Ferdinand’ın birer mektubunu da getirmişti.
Bu mektuplarda pazarlık zihniyetiyle hareket edildiği için, İmparator Şarlken,
Macaristan’ın kardeşine iadesini istiyor, kral da Koron’u geri vermekten
742
bahsediyordu.
Kanunî Sultan Süleyman, bir yere sefere çıkmaya karar verdikten sonra, memleketin
yönetiminde bulunan beylere, ulaklarla haberler gönderilir ve kimin ne yapacağı
teferruatlı bir şekilde bildirilirdi. Padişahtan gelen bu fermanlara Beyler, harfiyen
uyarlar ve vazifelerini eksiksiz yerine getirmeye çalışırlardı.
Sultan Süleyman Belgrad seferine karar verince, Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa başta
olmak üzere, Anadolu, Karaman, Zulkadir, Ramazan, Şam, Halep Beylerbeyileri ile
Gürcistan ve Kürdistan askerine münasip bir mahalde, muhasara için hazır olmaları
741
Peçevi; age., s. 126.
742
Danişmend; age., s. 157., Bkz. Hammer; age., s. 106-107.
743
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 369.
744
Peçevi;age., s. 204.
206
emir olundu. Sefer emrini alan askerler, uzak yakın demeden gazâ sancağını kaldırıp,
Leh, Çek, Rus ve Macar üzerine akına hazır oldular. Anadolu’da asayişi sağlamak ve
İran’a karşı uyanık olunması için vezir Ferhad Paşa görevlendirilirken, Mısır hakimi
Hayr Bey, Mısır, Yemen, Aden, Cidde, Zebid, Haremeyn bölgelerine sahip olmakla
görevlendirildi. 745 Kırım tatarlarının serdarı olan Mengli Giray’ın oğlu Muhammed
Giray’a da haber gönderilip, sefer için hazır bulunması ve Rus’tan Macarlara
gelebilecek olan muhtemel yardımların önünün kesilmesi istendi.746 Yine Eflak ve
Boğdan’da bulunan komutanlara ferman gönderilerek, savaş için hazır olmaları ve eğer
Üngürüs kralına bir yardımda bulunacak olanlar olursa, gereği gibi haklarından
gelinmesi istendi.747 Rodos seferine karar veren Padişah, Piri Mehmet Paşayı
dinledikten sonra Beylerbeylerine ve sancak beylerine hazırlık için emir verdi.748
Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç seferine kesin karar verdikten sonra, veziriazam
İbrahim Paşaya, sefer için hazırlıkların yapılmasını emretti. Yakın ve uzakta olan bütün
beylere ve komutanlara, ulaklar ile haber gönderilerek, savaşa hazır olmaları bildirildi.
Rumeli ve Anadolu’da olan beylere, gereken hazırlığı yapmaları duyuruldu. Arap
memleketlerinde olan emirlere, Mısır, Şam ve Halep’te olan idarecilere, bulundukları
yerde kalmaları ve etraftan gelebilecek bir düşmana karşı uyanık olmaları emredildi.
“Eğer isyan eden birileri olursa gereken hemen yapılmalıdır.” Kızıldeniz kenarında ve
Nil kenarında olan beylerle, Zübeyd, Cidde, Aden ve Yemen de olan beylere de
yerlerinde durmaları, bir ayaklanma olursa hemen gereği gibi bastırmaları emredildi.
Haremeyn hizmetinde olanlara, hacca gelenlerin korunması, onların mal ve ailelerine bir
zarar gelmemesine dikkat edilmesi istendi. Hicaz ve Taif emirlerine olabilecek bir isyan
için uyanık olmaları bildirildi. İskenderiye, Rodos, Gelibolu ve Galata’daki kaptanlara,
Karadeniz ve Akdeniz üzerinde gemilerle gezip, düşmana fırsat vermemeleri emredildi.
“Gemiler bir yerde sabit durmayıp gezsinler ve bir yerde fesat görürlerse fırsat
vermeden ortadan kaldırsınlar.” Amid, Mardin, Diyarbakır beylerine yerlerinde durup,
bölgelerine hakim olmaları istendi.
745
Âlî; age., 275a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.48, Müneccimbaşı; age., s. 514, Yurdaydın; age., s. 17.
746
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, v. 56a. Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 63-64.
747
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 62-63.
748
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 131, Tabib Ramazan; age., s. 98.,
Hasan Beyzade; age., v. 4a.
207
Fırat kenarında olan beylere, o bölgede bir yönetim boşluğu bırakmamaları ve ellerinde
bulunan asker ve hizmetçiler ile çalışmaları istendi. Zülkadirli beylerine daima itaat
üzere olmaları bildirildi. Trabzon, Kemah, Erzincan ile Ermenistan ve Gürcistan
sınırında olan beylere, sürekli dikkatli olmaları ve çıkacak olan fesada karşı gereğinin
yapılması emredildi. Sivas, Amasya, Tokat ve Niksar beylerine hazırlıklı olmaları ve
istendiğinde, hemen kusursuz olarak yardıma gelmeleri emredildi. Ramazanoğlu
beylerinden ve Adana bölgesinde bulunan emirlerden, bölgelerine sahip olmaları ve
hiçbir isyan hareketine fırsat vermemeleri emredildi. Karaman Beylerbeyi Hüsrev
Paşadan bölgesinde bulunan askerlerle birlikte, o bölgenin emniyeti için Kayseri
ovasına gelmesi emredildi. Eflak Voyvada’sına, Boğdan Ban’ına, Kırım ve Deşt-i
Kıpçak Sultanı Saadet Giray Han’a, cihada hazır olmaları ferman buyruldu. Sefer için
lazım olan malzemeyi hazırlamaları istendi.749
Viyana seferine karar veren Padişah, büyük bir ordu hazırlanmasını ve Ferdinand’a
haddinin bildirilmesini emir buyurdu. Bunun üzerine memleket beylerine ulaklar
gönderildi. Azap ve kürekçi yazılması, Uç Beylerine gemiler yaptırmaları, Rumeli
vilayetine zahire hazırlaması, Semendire’de zahirenin toplanması, cephane ve zahire
taşıması için Anadolu’dan deve toplanması ve savaş için gerekli hazırlıkların yapılması
emir buyruldu.750
Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkarken Erzurum Beylerbeyi Mehmet Hana
Azerbaycan ve doğu sınırının korumasını emretti. Rum ve Diyarbakır beylerine kendi
bölgelerini koruma emri verildi. Ayrıca Zülkadir, Karaman, Şam, Adana, İçel,
749
Bkz. Bostan; age., v. 75b-76b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 210-214, Mehmed Efendi; age., v.
157a-161b.
750
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b, Bkz. Bostan; age., v. 107a-b, Lütfi Paşa; age., s. 333.
751
Bostan; age., v. 130a, Shaw; age., s. 141.
752
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
208
Kanunî Sultan Süleyman, Peşte’nin üzerine düşmanın geldiği haberini alınca, Estergon
seferine çıkmaya karar verdi. Rumeli Beylerbeyine Sofya’da hazır olması emredildi.
Ayrıca Bosna valisi Ulama Paşa, Semendire Beyi Mehmet Bey, Bojega Beyi Arslan
Bey, Köstendil Beyi Hızır Bey, Kilis Beyi Murat Bey ve Alacahisar Beyi Mehmet Bey,
Peşte’nin yardımına gitmekle görevlendirildi.756 Padişah, kara kuvvetlerinin
seferberliğine girişirken, aynı zamanda memleketin dahili ve harici muhafazasını da
düşünüyordu. Vilayetlerin bir kısmını Şehzadelere ve bir kısmını da muktedir hudut
beyleriyle kale komutanlarına tevdi etti.757
Kanunî, Macaristan üzerine sefer yapmaya karar verdiğinde, 973 (1566) yılının Recep
ayında sefer hazırlıklarının yapılması için Anadolu, Karaman ve Rumeli
Beylerbeyilerine ulaklar gönderildi.758 Padişah, ilk önce ikinci vezir Pertev Paşayı 25
bin piyade ve süvariyle, iki bin yeniçeriyi Transilvanya sınırına gönderdi. Pertev Paşa,
Tımışvar ve Belgrad askerleriyle gücünü artırdıktan sonra, Göle kalesini kuşatmaya
753
Âlî; age., v. 312b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 295b-296b.
754
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
755
Karaçelebi-zâde; age., s. 139., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 342a, Uzunçarşılı; age., s. 338.
756
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346b, Solak-zâde; age., s. 206, Peçevi;age., s. 170, Danişmend; age., s.
233-234, Hammer; age., s. 210.
757
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 347a-348a., Âlî; age., v. 319a.
758
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
209
memur kılındı. Ayrıca Sigismund ve Kırım Hanı Devlet Giray, Avusturyalıların eline
geçen Zatmar ve Tokay kalelerini geri almak üzere görevlendirildiler.759
E. Donanmanın Hazırlanması
Kanunî Sultan Süleyman bir yere sefere çıkacağı zaman, kara ordusunun yanında
donanmanın da hazırlanmasını emrederdi. Hazırlanan donanma, sefere çıkılan bölgeye,
ordunun ağırlıklarını ve asker taşırdı. Ayrıca Karadeniz ve özellikle Akdeniz’e açılarak,
düşman donanmalarından gelebilecek olan muhtemel tehlikelere karşı hazırlıklı
bulunurdu. Böylece düşmana gözdağı verilmek istenirdi.
Harp divanı tarafından Alman seferine çıkmadan önce Kaptan Ahmet Paşaya, Galata’da
yapılmış olan gemilerden 80 parça gemiyi hazırlayıp, denize salması emredildi.762
Pulya seferine karar veren Kanunî Sultan Süleyman, sefer için gerekli hazırlıkların
763
yapılmasını emretti. Sefer için kadırgalar, barceler, mavnalar ve gerekli alet ve
edevatla donatılmış kayıklar hazırlandı. Azablar, kürekçiler ve alaycılar toplanıp,
yeniçeriler kethüdasıyla dört bin yeniçeri, altı yüz topçu, Anadolu ve Rumeli’den on
759
Gökbilgin; agm., s. 7, Hammer; age., s. 487.
760
Lütfi Paşa; Tevarih-i Al-i Osman, Matbaa-i Amire, Birinci Baskı, İstanbul 1341, Âlî, age. 275a., Celâl-
zâde Mustafa, age., 30a, Dirimtekin; agm., s. 77.s. 297, Yurdaydın; age., s. 19.
761
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 133-134, Hasan Beyzade; age., v. 4a, Mehmet Efendi; age., v.
88b., Lütfi Paşa; age., s. 305.
762
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
763
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285a, Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143,
Hammer; age., s. 155, Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
210
Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkmaya karar verdikten sonra, Deniz ve Kara
askerlerinin hazırlanmasını, gemilerin sevkıyatında kullanılmak üzere güçlü ve kuvvetli
askerlerden lüzumu kadar gönüllü asker toplanmasını emretti. Bu sefer için gerekli
olacak olan top, tüfek ve cephanenin Tophaneden alınmasını istedi. Yine gemilere,
Kapıkuluna mensup üç bin Yeniçerinin tam donanımlı olarak bindirilmesini ferman
buyurdu. Bu emirden sonra savaşa iştirak edecek olanlarla, yerlerinde kalacak olanlar
tespit edildiler. Kocaeli sancağı beyi Ali Bey, Teke sancağı beyi Hürrem Bey, Hamiteli
sancağı beyi Ali Bey, Alaiye sancağı beyi Mustafa Bey ve Gelibolu sancak beyi
askerleriyle birlikte Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşanın idaresinde, donanma ile
gideceklerdi. Hayrettin Paşa ile gidecek olanlar belli olduktan sonra askerlerle silah ve
mühimmat gemilere yerleştirildi.765
Her zaman düşmanın zafiyetlerini iyi değerlendiren Kanunî, Estergon seferine çıkarken
Fransa’nın yardım isteğine olumlu cevap verdi. Böylece, büyük düşmanı birkaç yönden
zayıflatmak istiyordu. Osmanlı Padişahı bu noktayı nazarı ehemmiyete alıp donanmayı
Fransa’ya yardım etmek için seferber etti ve büyük ölçüde hazırlıklara da girişilmesini
emretti. Osmanlı donanmasının mevcut gemilerine büyük kadırgalarla takviye
edilmesini ve donanma için mahir kürekçi ve azabların yazılmasını istedi. Kanunî, bu iş
ve bu sefere Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin etti. Kanunî’nin
emri üzerine tersaneler faaliyete geçerek, büyük kadırgalar yapmaya başladılar. 766
764
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.
765
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 292b-293a, Âlî; age., v. 312b.
766
Peçevi; age., s. 178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
211
isterse varsunlar, rıza-yı hümayunum vardır” diye ferman buyurdu. Bunun üzerine her
sınıftan birçok kimse donanmaya yazıldılar.767
F. Manevi Hazırlık
Kanunî Sultan Süleyman, kendisinden önceki atalarının yaptığı gibi, sefere çıkacağı
zaman, maddi hazırlıklarla birlikte manevi hazırlıkları da ihmal etmezdi.
Belgrad seferine çıkacağı hafta Eba Eyyub el-Ensarî hazretlerinin türbesini ziyaret etti.
Sonra Fatih, Bayezid, Sultan Selim camilerine gidip Kur’an okuttu. Buraların her
birinde 30 bin akçeyi fakirlere ve miskinlere dağıttı. Ayrıca Edirne ve Bursa fakirlerine
de İstanbul fakirlerine yaptığı gibi dağıtılması için yüzer bin akçe gönderdi. İstanbul’un
salihlerine ve gariplerine, ulemasının küçük ve büyüğüne, derecelerine göre üç binden
on bine kadar inamlarda bulunup, sadakalar dağıtarak milletin hayır dualarını aldı.768
Rodos seferine çıkmak için İstanbul’da bulunan Padişah, taşradan gelmekte olan
askerleri bekliyordu. Bu sırada Recep ayının on dokuzuncu günü Ebu Eyyup el-Ensari
hazretlerinin ve ecdatlarının kabirlerini ziyaret etti. Ertesi günü fakir fukaraya bol
miktarda sadakalar dağıttı.769
Mohaç seferine çıkmadan önce bir gün, güneşin doğuşuyla birlikte Padişah, Eba Eyyüb
el-Ensari hazretlerinin türbesine gidip, ziyaret ettikten sonra, dedelerinin türbelerine
giderek, buralarda fukaraya sadakalar verdi.770 Sultan Süleyman, bütün seferlerine
çıkmadan önce bu manevi vazifeyi yerine getirirdi. Fakir ve fukaranın, ulema ve
sülehanın dualarını almak için ikramlarda bulunurdu.
Arapça ces kökünden “gözetleyen, araştıran” manasında isim olan casus kelimesi,
“düşmanın sırlarını araştırıp bilgi sızdıran, düşman içinde çeşitli yıkıcı faaliyetlerde
bulunan kişi” anlamına gelmektedir.771 İslam devletlerinde ve Osmanlı öncesi Türk
devletlerinde bu müessese kullanılmıştır. Osmanlılar da seferlerini planlarken iyi
767
Selânikî; age., s. 5-6.
768
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b., Mehmet Efendi; age., v. 56a, Yurdaydın; age., s. 22.
769
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Mehmet Efendi; age., v. 89b.
770
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 132a-132b., Solak-zâde; age., s. 138., Âlî; age., v. 281b.
771
Cengiz Kallek; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 163.
212
Boğdan seferinin sebeplerinden biri olan ve Boğdan beyi Petro Rareş’in adam ve silah
topladığı ve Avrupa devletlerinden yardım istediği, casuslar aracılığı ile Sultan
Süleyman’a ulaştırılmıştır.773
Mohaç ovasına doğru ilerleyen Padişah, Semendire sancak beyi Yahya Paşaoğlu Bâli
Beyi öncü komutanı olarak ileri gönderdi. Zamanın değerli komutanlarından biri olan
Bâli Bey, düşman memleketine girdi ve oradan işe yarar, düşman hakkında bilgi
verecek adamları Padişahın huzuruna getirdi. 776
772
Abdulkadir Özcan; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 167-168.
773
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 85, Danişmend; age., s. 203, Mantran; age., s. 188.
774
Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 20.
775
Asrar; age., s. 89.
776
Mehmed Efendi; age.,c.2, v.49b., Peçevi;age., s. 69.
213
Viyana’ya doğru yola çıkan Padişah, askerlerle Buda’dan ayrılarak, Estergon hisarı
önünde konakladı. Semendire Sancağı beyi Yahya Paşaoğlu Mehmet Bey, öncü tayin
edildi ve dilci yakalamakla görevlendirildi. 777
Piyale Paşa, Cerbe seferine çıkarken, birkaç gün önceden Uluç Ali Reisi, dört-beş parça
gemi ile dil almak için düşman taraflarına göndermişti. Bu öncü kuvvet, denizde
dolaşan büyük bir düşman topluluğuna rastgeldi. İki taraf top ve tüfek ateşleriyle
birbirlerine girdiler. Yakalananlar Piyale Paşaya getirilince o da, altmış yetmiş kadar
topla, işe yarar giyecek ve aletleri İstanbul’a gönderdi.778
Mohaç sahrasına gelmekte olan Padişah, Rumeli askerlerini öncüye ayırdı ve İbrahim
Paşayı öncü komutanı tayin ederek ileriye gönderdi. İbrahim Paşa kuşluk zamanı
Mohaç’a yakın bir ovaya vardı.781
Alman seferine giden ordudan İbrahim Paşa, Niş’e yakın bir yerde Rumeli Beylerbeyini
öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı.782
777
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188a., Âlî; age., v. 294b., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Uzunçarşılı; age.,
s. 330.
778
Solak-zâde; age., s. 258-259.
779
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
780
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78b-79a.
781
Âlî; age., v. 283a, Celâl-zâde Mustafa; age., v.144b.,
782
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
214
Hayrettin Paşa, Korfu’daki düşman donanması hakkında bilgi almak istedi. İspanya,
Papa ve Venedik donanmaları ne haldedir diye Messina ve Polye taraflarına hızlı giden
dört gemi gönderdi. Bunların ikisi Polya kenarlarına vardıklarında, İspanya
donanmasını gördüler. Elli beş büyük ve doksan tane küçük gemiden oluşan İspanya
donanmasının komutanı Andrea Dorya idi. Keşfe giden gemicilerimiz düşman
donanmasından geriye kalan bir kayığı ve Korfu’ya giden bir nakliye gemisini
yakalayıp getirdiler. Bunlar, Hıristiyan krallarının birleştiklerini, İspanya ve Fransa
krallarının on senelik bir mütareke yaptıklarını ve bunların Osmanlı donanması ile
Osmanlı ülkesine taarruz edeceklerini ve karaya asker çıkardıktan sonra ileriye hareket
etmek için getirdikleri atları, gemilere yerleştirmekte olduklarını bildirdiler.783
Lipva kalesi üzerine giden Sokullu Mehmet Paşa, düşmana dair yeni ve doğru malumat
edinmek için Lipva istikametine keşif güçleri gönderdi. Tesadüfen o gün, düşmanında
keşif kolları, Osmanlı kuvvetlerini araştırıyordu. Bu birlikler birbirleriyle karşılaştılar.
Mücahidler ellerindeki silahlarla keşif kolu üzerine saldırarak, bir çoğunu yerlere
serdiler ve bir kısmını da esir alarak ordugaha getirdiler.784
Padişah bizzat sefere çıktığı zamanlarda, ülke yönetiminin düzenli şekilde işlemesi için
yerine vekiller bırakırdı. Bu sayede, memlekette yönetim boşluğu olmaz ve memleket
işleri Padişah varmış gibi yürürdü.
Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç seferine çıkarken İstanbul’a vekil olarak, II. Bayezid
ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında hizmetleri görülmüş, kendi zamanında Mısır ve
Halep’te emir olmuş, Anadolu Beylerbeyiliği yapmış Güzelce Kasım Paşayı; Hazinenin
başına da defterdar Mahmut Çelebiyi bıraktı. İstanbul müftüsü olarak da Kemalpaşa-
zâdeyi görevlendirdi.785
Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman, İstanbul muhafızlığına Aydın sancak
beyi Ferhat Bey’i görevlendirdi.786Sigetvar seferine çıkan Sultan Süleyman, İstanbul
783
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a-b., Âlî; age., v.315a, Solak-zâde; age., s. 198, Uzunçarşılı;
age., s. 376.
784
Âlî; age., v.326b, Karaçelebi-zâde; age., v. 156.
785
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 216-217, Mehmed Efendi; age., v. 162b-163a, Hammer; age.,
s.44.
786
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
215
Osmanlı Devletinde şehzadelerin eğitimine çok büyük önem verilirdi. Şehzadeler daha
küçük yaşta iken, devlet idaresine alışmak üzere bir Lala himayesinde vilayetlere
gönderilirdi. Şehzadenin yanında annesi, hocaları, askerleri ve diğer görevliler olurdu.
Buna "Sancağa çıkma" veya "Sancağa çıkarılma" denirdi. Sultan Süleyman da
çocuklarının iyi bir komutan ve devlet adamı olarak yetişmesi için onları bazen
çıktıkları seferlerde yanında götürürdü. Böylece onların tecrübe ve bilgileri artardı.
7 Zilhicce 943 (17 Mayıs 1537) günü Pulya seferine çıkan Padişah, Şehzadelerden
Mehmet ve Selim’i de yanına alarak sefere çıktı.788 Padişahın Boğdan seferine, Şehzade
Selim ve Şehzade Mehmet’te katıldı.789 Estergon seferine çıkan Padişah, yanına
Şehzade Bayezid’i alarak saraydan çıktı.790
Seferler genellikle Mart ve Eylül ayları arasında yapılır, ordu kış aylarında terhis
edilirdi. Sefer dışındaki aylarda tımar sahipleri, memleketlerindeki vergiyi toplardı.791
Seferler büyük törenlerle başlatılırdı. Padişahın altı tuğundan ikisi, ya da seferin
başındaysa Sadrazamın üç tuğundan biri, sefer hazırlıklarının başladığını belirtmek için
İstanbul’daki sarayın birinci avlusuna dikilirdi. Bundan sonra tuğlar, esas ordudan bir
gün önce ordunun gelmekte olduğunu bildirmek için gönderilir, ordu Avrupa’ya
giderken ilk gece Davutpaşa’da, eğer Anadolu’ya gidiyorsa Üsküdar’da gecelerdi. Daha
sonra yeniçeriler, diğer birlikler, Padişah veya Sadrazam’ın başında bulunduğu yönetici
sınıf üyeleri, veda törenlerinden sonra yola çıkarlardı.
Belgrad seferine çıkacak olan Padişahın hareket günü kararlaştırıldı. Padişahla birlikte
gidecek olan yiğit askerler, geniş bir meydana varıp orada saf nizamında durarak
Padişahın gelişini bekliyorlardı. Bütün askerler bulundukları alay ve görev itibariyle
gerekli teçhizatla donanmışlardı. Devlet adamlarına ve saray erkanına mahsus olmak
787
Selânikî; age., s. 15.
788
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., s. 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125,
Âlî; age., v. 310b, Feridun Bey; age., s.599., Solak-zâde; age., s. 192.
789
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
790
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 352b-353b, Solak-zâde; age., v. 207.
791
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v. 319a, Mantran; age., s. 245.
216
Büyük devlet adamları Padişah bineğinin dizginleri hizasında sağa, sola geçtiler.
Askerler, coşkun bir deniz gibi şehirden geçerek Edirne kapısından çıktılar. Orada
hocalar, dervişler, şeyhler Osmanlı Devleti’nin muvaffakiyeti için hayırlı dualar ettikten
sonra ordugaha doğru gittiler. Padişah çadırına gelince, o gece orada kalındı. Ertesi gün
ağırlıklar erkenden ileri gönderildi. Padişah da gün doğumunda atına binerek yola
koyuldu.792
Rodos seferi için beklenen askerlerin hepsi geldikten sonra hareket günü komutanlara
bildirildi. Bu bildiri üzerine Rumeli yakasında bulunan asker ve levazım, Sirkeci, Galata
ve Beşiktaş iskelelerinden gemi ve kayıklarla Üsküdar’a taşınmaya başlandı. Padişahın
da Üsküdar’a geçmesi için bir kadırga hazırlandı. 21 Recep 928 (16 Haziran 1522) günü
devlet adamlarıyla saray halkı, tan yeri ağarırken saray kapısına geldiler ve selamlık
kıtasının baş tarafına geçerek rütbelerine göre sıralandılar. Bu sırada Padişah atına bindi
ve dua okuyan çavuşların sesleri yükseldi. Sancaklar, bayraklar kaldırıldı. Zurnalar,
davullar, borular çalındı. Tuğ kaldıranlar yürüdüler. Sırmalı elbiseler ve uzun külah
giyen eli yaylı, beli hançerli solaklar Padişahın sağ ve sol tarafında yürüyorlardı.
Yıldırım saçan, şimşek çakan topçularla tüfekçiler, ortalığa dehşet saçtılar.
Kemerlerinde kazma, omuzlarında tüfek, sırtlarında kalkan, kılıç, ok ve harbeler taşıyan
yeniçeri askerleri, iskelede birkaç sıra üzere durmuşlardı. Padişah, gerek askerlerden ve
gerek halktan rast geldiklerine selam verip geçti.793
Sultan Süleyman’ın Mohaç seferine çıkacağı günün seher vaktinde, vezirler ve devlet
erkânı, saray kapısında bekliyorlardı. Kılıç ve hançerlerinde kıymetli taşlar vardı ve
792
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b-31b. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 64-67, Feridun Bey; age.,
C. I, s. 507.
793
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Feridun Bey; age., C. I, s. 529, Mehmet Efendi; age., v. 89b., Yurdaydın; age., s. 37.
217
kılık kıyafetleri pek şıktı. Bunların yanlarında, altın üzengili ve gümüşle süslü atlar
hazırdı. Yine bunların sağ ve sollarında beyaz kalpaklı ve beyaz gömlekli, ellerinde yay,
bellerinde balta bulunan üç yüz kadar seçilmiş solaklar vardı. Bunlardan başka,
piyadeler ve daha geride yedek hayvanlar dizilmişti. Saray kapısının sağında, altın başlı
yedi sancakla, birçok tuğlar bir sıra üzere sıralanmıştı. Güneşin doğuşuyla beraber
Padişah, kapıdan çıktı. Bu sırada çavuşların methiyeleri, çalgı ve tüfek sesleri göklere
yükseldi. Sancak ve tuğ kaldıranlar yürüyüşe başladılar.794
Viyana seferi için, Ramazan ayının ikinci günü, Padişahın saraydan hareketi
kararlaştırıldı. Bunun üzerine selamlıkta bulunması gerekenler tespit edildi. Padişahın
karargahı ve selamlık askerleri Edirne kapısı yolunu tuttular ve oradan Halkalıpınar’a
gittiler.795 Alman seferi için askerler, her taraftan yürüyüşe geçerek yığınak yerleri olan
İstanbul’a geldiler. 19 Ramazan 938 (25 Nisan 1532) Perşembe günü Padişahın hareketi
kararlaştırıldı. Ağır kıtalar ve ağırlıklar daha önce İstanbul’dan çıkarıldı. Umumi
hareket için kararlaştırılan günün sabahı kapıkulu süvarileri, silahtarlar, ulufeciler,
azaplar seher vakti saraya geldiler ve kendi grupları dâhilinde dizildiler. Yeniçeriler
kapıdan itibaren geçilecek yolun sağ ve solunda silahlı olarak durmakta idiler. Padişah
atına binip saray kapısından çıkınca, bayraklar, sancaklar, tuğlar açıldı. Tüfekçiler âdet
üzere birkaç el silah attılar.796
Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine hareket edeceği gün caddeler, sokaklar gece
yarısından dolmaya başladı. Muhtelif sınıflara mensup askerler, saray kapısına gelip
merasim yerinde durdular. Sadrazam Ayas Paşa, vezirlerden Lütfi Paşa ve diğer devlet
erkanı hazır bulunuyorlardı. Askerler, gösterilen yerlerde seferi kıyafetle, Padişahın
gelişini gözlüyorlardı. Bütün herkes bulunduğu konum itibariyle, gerekli hazırlıkları
yaptılar. Her türlü süs ve gösterişle hayvan ve silahlarını hazırladılar. Ordu büyük bir
debdebe ile harekete başladı. En önde Şehzade Mehmet ve Selim, bunların gerisinde
Solaklar sonra Padişah bulunuyordu. Padişah geçince çavuşlar methiye okumaya
başladılar. Derken zurna, davul, nakkare, zil, boru sesleri duyuldu. Merasim
794
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a-136a., Bostan; age.,
v. 78a-b.
795
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s. 566, Âlî; age., v. 292b
796
Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Âlî; age., v. 298a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208a.
218
Kanunî Sultan Süleyman, 18 Muharrem 950 (23 Nisan 1543) Pazartesi günü Edirne’den
Estergon seferi için harekete geçti.798 O gün Padişah, yanına Şehzade Bayezid’i alarak
saraydan çıktı. Devlet erkanı, Padişah ve oğlunu kapıda karşıladıktan sonra beraberce
kıtaların toplandığı yere gittiler. Yolun bir tarafında topçularla tüfekçiler, diğer tarafında
on bin kadar Yeniçeri askerleri duruyorlardı. Yeniçerilerin arkasında ikinci hatta,
süvarilerden silahtarlarla sipahi kıtaları bulunuyordu. Bunlar, zırhlı elbiseler ve
mızraklarla mücehhez idiler. Padişah maiyetiyle gelerek, birer birer birlikleri selamladı.
Bu sırada çavuşlar, methiyeler okumağa ve askerler Padişaha dua etmeye başladılar.799
Malta seferine çıkan ordu hareket etmeden önce Şaban ayında, Serdar Mustafa Paşa ve
komuta kademesi Padişahın huzuruna geldiler. Padişah bu gelenleri devlet erkanıyla
beraber karşıladı ve onları birçok hediyeler vererek uğurladı. Veziriazam, Osmanlı
geleneği üzere baştardaya binerek, Eminönü’nden Beşiktaş’a kadar donanma ile beraber
giderek, orduyu uğurladı. Dualar eşliğinde donanma yola koyuldu.800
Kanunî Sultan Süleyman, 11 Şevval 973 (1 Mayıs 1566) günü şimdiye kadarki
seferlerinin hiç birinde görülmemiş bir debdebe ile Sigetvar seferine çıktı.801 Padişah,
ordunun başında on üçüncü defa sefere çıkıyordu. Bu sefer esnasında, devlet erkanının
tüm ileri gelenleri, sefere katıldılar. Serdar tayin edilen Veziriazam Sokullu Mehmet
Paşadan başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir Ferhat Paşa, dördüncü vezir
Ahmet Paşa, beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet
Paşa, Rumeli Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri
Ağası Ali Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet Çelebi, defterdarları Murat Çelebi,
Mehmet Çelebi ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla
birlikte sefere iştirak ettiler.802
797
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
798
Lütfi Paşa; age., s. 414., Uzunçarşılı; age., s. 339.
799
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 352b-353b, Solak-zâde; age., v. 207.
800
Selânikî; age., s. 7, Solak-zâde; age., s. 295.
801
Selânikî; age., s. 14., Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 264., Gökbilgin; agm., s. 8., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 379.
802
Âlî; age., v. 357a.
219
Sefere katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde Bab-ı
Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol üzerinde zengin fakir
herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları büyük bir tevazu ile
selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk gözyaşları içinde
ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam Padişahına
yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve dine
yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler. Rüstem Paşa
çayırında Abdulbâki, Nevâyi, Fevrî ve Kadı Ubeydî Çelebi gibi dönemin meşhur
şairleri, Padişahın seferinin mübarek ve muzaffer olması için şiirler söylediler.803
Bunlardan Padişahı çok seven Abdulbâki Efendinin şiiri şöyledir:
İ. Dua
Osmanlı Padişahları bir yere sefere çıkarken, onu uğurlamaya memleketin alimleri,
hocaları, şeyhleri, dervişleri ve halk gelir, İslam ordusunun ve Padişahın muzaffer
olması için dua ederlerdi.
803
Bkz. Solakzâde; age., s. 297-298.
804
Sabahattin Küçük; Bâkî Dîvânı Tenkitli Basım, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1994, s. 407-408.
220
Belgrad seferine çıkan Sultan Süleyman’ı uğurlamaya gelen hocalar, dervişler, şeyhler
Osmanlı Devleti’nin muvaffakiyeti için hayırlı dualar ettikten sonra ordugaha doğru
gittiler.805 Mohaç seferine çıkan Padişahı uğurlamak için çarşılar, yollar, pencereler,
balkonlar insanlar tarafından doldurulmuştu. Büyük küçük herkes, Padişaha dua
ediyordu. Padişah, bu duaların sevinci ile orta kapıdan geçti. Karargâhının kurulduğu
Halkalıpınar’a giderek çadırına girdi.806
Alman seferine çıkan Padişah, şehirden geçerek Edirne kapısından çıktı. Cümle ulema,
süleha ve halk Bağlarbaşı’na kadar Padişahın muvaffakiyeti için dua etti. Padişah,
bunlara selam ve veda ettikten sonra konak yeri olan Halkapınar’a gitti.807
Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman’a sokaklarda duran asker ve ahali,
bakıyorlar ve hayırlı dualar ediyorlardı. Padişah, sabahtan öğleye kadar Edirne kapısına
zor varabildi. Hisarın dışındaki bağlar, bahçeler, kırlar, ovalar, tepeler insanlarla
dolmuştu. Alimler ve müezzinler, tekke şeyhleri, dervişler Padişahın geldiğini görünce
hayırlı dualarda bulundular.808
Sigetvar seferine katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde
heybetle Bab-ı Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol
üzerinde zengin fakir herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları
büyük bir tevazu ile selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk
gözyaşları içinde ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam
Padişahına yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve
dine yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler.809
805
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b-31b. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 64-67, Feridun Bey; C.I,
s.507.
806
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a-136a., Bostan; age.,
v. 78a-b.
807
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208b-209a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Solak-zâde; age., s.173.
808
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
809
Solakzâde; age., s. 297.
221
bulundukları bölgenin asayişi ile ilgilenirlerdi. Sefere katılacak olan beylere de, orduya
nerede iltihak edecekleri gönderilen fermanda belirtilirdi.
Belgrad seferine giderken Edirne’de, gazâya katılmak için değişik memleketlerden yola
çıkan gaziler ile Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa, himayesinde bulunan komutan ve
askerleriyle orduyu hümayuna katıldılar.810 Nakkaş Ali Bey on bin kişilik mevcuduyla
Belgrad’a geldi. Ali Bey ilk gemilerle İstanbul’dan gönderilen kuvvetlerin birinci
kademesinin komutanı idi. Bu zat Semendire’ye kadar askerini sıkıntısız bir halde
getirmişti. Fakat Macarların son günlerde Semendire ile Belgrad arasındaki dağlık ve
ormanlık yerlerden kuş uçurtmadıklarını işitince askerini gemilerden çıkarmış ve
kılavuzsuz birçok ıssız yerlerden geçtikten sonra bitkin bir halde Belgrad civarına
gelmişti. Ali Bey, bir iki fersah geride tümenini dinlendirdikten sonra bunların piyade
ve süvarisini ayırdı ve saf nizamında yürüterek ordugaha girdi.811
Mohaç seferine çıkan Padişah, büyük bir debdebe ile ilerleyerek, Tuna nehri kenarında
kurulan çadırına geldi. Askerlerin çadırları, bu nehrin sahillerine dayanan Musalla
ovasında kurulmuştu. Musalla ovasına sığmayan askerler için dağ ve bağlarda çadır
kuruldu. Anadolu askerleri bu sırada Edirne’ye yaklaşmışlardı. Bunlar, Anadolu
vilayetlerinde toplandıktan ve Çanakkale’nin kuzeyinden Gelibolu’ya geçtikten sonra
gelip ordu ile birleştiler.812
Viyana seferine çıkan ordu, hava ve yol şartları müsait olunca hareket ederek Ramazan
ayının on ikinci günü Edirne’ye vardı. Ramazan’ın on dokuzuncu günü Anadolu
Beylerbeyi Behram Paşa, askerle ordugaha geldi. Ogün divan kuruldu ve bütün Anadolu
beyleri gelerek, Padişahın elini öptüler.813 Boğdan seferine çıkan Sultan Süleyman,
Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşaya askerini hazırlaması emredildi. Mehmet Paşa,
Padişahın buyruğu üzerine, Rumeli askerleriyle erkan ve üst subaylarını, Filibe’de
toplamaya başladı.814 Rabiulevvel ayının yirmi ikinci günü Osmanlı ordusu, Tuna
yalısında bulunan İsakçı iskelesine geldi. O gün ikinci vezir Sokullu Mehmet Paşa ile
Rumeli askerleri gelip orduya katıldılar. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Anadolu
810
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 68, Feridun Bey; age. C.I, s. 507, Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.,
Yurdaydın; age., s. 23.
811
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 33a-34a.
812
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 137a., Peçevi;age., s. 66.
813
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s.566, Âlî; age., v. 292b
814
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
222
askerleri ile gelmiş fakat Anadolu Beylerbeyi henüz gelmemişti. Hüsrev Paşaya, Rumeli
askerinin başına geçmesi emredildi.815
Padişah, her zaman sefere, Nevruz başlangıcında çıkardı. Fakat Estergon seferine çıktığı
yıl, havaların soğuk gitmesine rağmen, 22 Mart’a kadar harekatın gecikmesini caiz
görmedi. Bunun için Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşayı çağırarak, Rumeli askerlerini
toplayıp, Belgrad’ta, karargaha iltihak etmesini emretti. Bu emir üzerine Ahmet Paşa, o
soğuk havada maiyetini toplayıp yürüyüşe geçti.816 Estergon seferine Edirne’den çıkan
Padişah, 1 Rabiulevvel 950 (4 Haziran 1543) günü Belgrad’a vardı. Rumeli Beylerbeyi
Ahmet Paşa, daha evvel buraya gelmişti. Anadolu askerleri de Anadolu Beylerbeyi
İbrahim Paşa komutasında gelerek ordu ile birleştiler.817
Cerbe seferine giden donanma Moron önüne geldiğinde, Rodos Beyi Kurtoğlu Ahmet
Bey ve Midilli sancağı Beyi Mustafa Bey, birkaç parça gemi ile geldiler ve donanmaya
katıldılar.818
Kanunî Sultan Süleyman, sefere çıkan orduyu yol boyunca, disiplinin bozulmaması için
zaman zaman denetler, moral ve teşvik olsun diye onları selamlardı.
Belgrad seferine çıkan ordu Edirne’de ordugah kurunca Sultan Süleyman hem Rumeli
askerlerini hem de Anadolu askerlerini teftiş etti.819 Mohaç seferi yolunda Tuna
kenarında, Zemun ve Salankamin hisarları yakınında yüksek tepelerden biri üzerinde
Padişah için ve düz ovalarda da askerler için çadırlar kuruldu. Her açıdan güzel olan
ovaya asker yerleşince, bütün bölüklere savaşmaya hazır olmaları bildirildi. Bunun
üzerine savaşma aşkıyla yanan askerler bayrak ve sancaklarını kaldırarak sahrayı
bürüdüler. Her taraf askerle dolu olduğu için dalga dalga hareket eden askerin kapladığı
ova, uzaktan deniz gibi görünüyordu. Osmanlı askerinin her sınıfının giydiği farklı
renklerden dolayı ortalık adeta çiçek bahçesi gibi rengârenk olmuştu. Şahadet duygusu
815
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 307b-308a, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
816
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v. 319a, Hammer; age., s. 212-213.
817
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Peçevi; age., s. 179.
818
Bkz. Katip Çelebi; age., s. 108-109.
819
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a.
223
Boğdan yolunda olan Sultan Süleyman, ordunun denetim için hazırlanmasını emretti.
Bunun üzerine, İsakçı iskelesine yapılan köprüden geçtikten sonra komutanlar,
köprünün sağ ve sol taraflarında askerleri, selama durdurdular. Köprünün sağ tarafında
süvariler, sağ ulufeciler ve sağ garipler ve sol tarafında silahdarlar, sol ulufeciler ve sol
garipler, iki hisar duvarı gibi saf teşkil ettiler. Bu askerler, tepeden tırnağa kadar zırhlara
bürünmüşlerdi. Bunların sonunda vezirler ve bunların da sağ ve sollarında altın külahlı,
altın kılıçlı, altın hançerli, sırma külahlı ve sırma sorguçlu kullar duruyorlardı.
Vezirlerin gerisinde Anadolu askerleri dökme bir duvar gibi sıralanmışlardı. Aralarında
muhtelif yerlerde bayraklar dalgalanmakta ve zırhlı elbiseler parlamakta idi. Mızraklar,
harbeler, gönderler dik tutulduğu için bir kamışlığı andırıyordu. Anadolu askerinin
başına geçen Sokullu Mehmet Paşanın sağ ve solunda sancaktar beylerin ellerinde
sancaklar, bayraklar, tuğlar vardı.
Sigetvar seferine giderken, ordu tamamen Sirem adasına geçtikten sonra, Padişahın
orduyu denetleyeceği ve alayların hazırlanması emri geldi. Ordu sınıf sınıf, bölük bölük
öyle yerleştirildi ki görenlere gurur ve huzur veriyordu. Önce Rumeli Beylerbeyi Şemsi
Ahmed Paşanın askerleri, müthiş bir tören ile Padişahı selamladılar. Arkasından
Anadolu Beylerbeyi Mahmud Paşa ve Karaman Beylerbeyi Süleyman Paşa, aynı
820
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 243-246., Bostan; age., v. 81a-b, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
138a-138b.
821
Karaçelebi-zâde; age., v. 128, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 309b-310b.
224
ihtişam ile Padişahı selamladılar.822 Sigetvar’a giden ordu, Peçuy ovasına geldi. Burada
Padişahın orduyu selamlayacağı duyurularak, gerekli hazırlıkların yapılması istendi.
Bütün vezirler, emirleri altındaki askerleri giyim kuşam ve silahlarıyla tezyin eylediler.
Önce Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, muhteşem birlikleri ile Padişahı selamladı.
Bundan sonra askerlerini saf saf dizmiş olan Ferhad Paşa, Ahmet Paşa, Ali Paşa, ve
Mustafa Paşa dostlara gurur ve güven veren, düşmanlara korku ve endişe veren bir
törenle Padişahı selamladılar.823
Devletin belli başlı yolları boyunca kurulan menzilhane’lerde kadı gözetiminde getirilen
hububatın, depolanacağı ambarlar vardı. Bu erzak, orduya gerekli olmadığı takdirde
satılır, ya da acil durumlarda halka dağıtılırdı. Büyük sefer-i hümayunlar söz konusu
olduğunda, harekat alanı civarındaki stratejik kalelere muazzam stoklar yığılırdı. İkmal
malzemesi aylar öncesinden toplanır, Mısır ya da bereketli Tuna havzası gibi bolluk
bölgelerinden su yoluyla taşınırdı. Osmanlı sınırlarının ötesinde savaşacak orduların
iaşesi İran seferleri için Van ve Erzurum, Macaristan seferleri için de Belgrad gibi,
stratejik konuma sahip sınır kalelerindeki depolardan sağlanırdı. Darlık dönemlerinde
822
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
823
Âlî; age., v. 358a.
225
Belgrad seferine çıkan ordu Sofya’ya geldiğinde burada birkaç defa divanlar kuruldu.
Bu toplantılarda en çok erzak işleri görüşüldü. Bu arada diğer eksik olan şeylerin nasıl
ve nereden ikmal edilmesi de kararlaştırıldı.825
Mohaç seferine çıkan büyük ordunun, aynı yoldan hareketi zor görüldüğü için, Rumeli
askerinin daha evvel hareket etmesi buyruğu çıktı. İbrahim Paşa, Rumeli askerini alarak
bir konak ileriye geçti. Padişahın karargahı bu mesafeyi koruyarak yola çıktı. İkinci
vezir Mustafa Paşa ve üçüncü vezir Ayas Paşalarla sair devlet erkanı birlikte ve
Padişahın ardı sıra yürüyor, Behram Paşa da, Anadolu askerleriyle beraber bunların
arkasından geliyordu.827 Viyana seferine çıkan askerlerin çokluğundan ve yolların
darlığından dolayı Serasker İbrahim Paşanın yalnız Rumeli askerini alarak bir konak
ileriye gitmesi ferman buyruldu. Padişahın karargahı ve ordunun öbür grupları bir
konak aralıkla birbirlerini takip ediyorlardı. Bu yürüyüşle günlerce gittikten sonra
Zilkade ayının on birinci günü Belgrad civarına vardılar.828
Boğdan’ın merkezi Suçeva üzerine giden orduyu engellemek için Petro, yol üzerindeki
ağaçları öteye beriye devirmiş, bazı yerleri uçurum haline getirerek ordunun
ilerlemesini zorlaştırmıştı. Padişah gelip burasını görünce, hemen Eflak kabilesine
mensup üç bin baltacıyı buraya aldırarak, balatalarıyla buradan bir yol açmalarını
824
İnalcık; age., s. 139-141.
825
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
826
Hammer; age., C.V., s. 9., Dirimtekin; agm., s. 77-78.
827
Karaçelebi-zâde; age., s. 81., Bostan; age., v. 79b, Feridun Bey; age., s. 547., Solak-zâde; age., s. 139.
828
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 185a, Âlî; age., v. 292b, Karaçelebi-zâde; age., s. 101, Bostan; age., v.
110a, Feridun Bey; age., s. 568, Peçevi; age., s. 101.
226
Ordu yürüyüşe geçince yolları hazırlamak için büyük özen gösterilirdi. 16. yüzyıl
boyunca Padişahlar yürüyüş sırasında çok sert bir disiplin kurmuşlar, yolda etrafa zarar
verenleri cezalandırmışlar, zarar görenlerin zararlarını tazmin etmişlerdir. Yürüyüş
genellikle sabahın erken saatlerinden öğleye kadar devam eder, öğle vakti kamp
kurulurdu. Ordugahın ortasında Padişah ve yönetici sınıfın önemli üyelerinin çadırları
bulunur, bunları çevreleyen yeniçeriler ve diğer saray birlikleri merkez kuvvetini
oluştururlardı. Sert bir disiplin uygulanır, sürekli yıkanma ve traş olma ile temiz
kalmaları sağlanırdı. Bu, o zamanki Hıristiyan ordularının tam tersi bir durumdu.831
Osmanlı Devleti, yaptığı bütün işleri belli bir plan ve disiplin dahilinde yapardı.
Gelişigüzellik ve düzensizlik içinde hareket etmezdi. Bu düzen içersinde ordunun
yerleşmesi de büyük önem taşıyordu.
Bir yere ordugah kurulurken, Osmanlı geleneklerine göre saray askerleri padişahla
beraber olmak üzere merkezde, Anadolu askerleri bunların sağında ve Rumeli askerleri
solda çadır kurarlardı.832 Rodos seferine çıkan ordu Kütahya’da ordugah kurdu. Ayas
Paşa yeniçerilerle Gelibolu’ya çıkmış ve oradan Anadolu’ya geçerek Kütahya’ya gitmiş
ve orada beklemişlerdi. Kasım Paşa, Anadolu askerlerini alarak Padişah karargahının
829
Âlî; age., v. 314a, Peçevi; age., s. 154.
830
Shaw; age., s. 187.
831
Bkz. Shaw; age., s. 187-188, Mantran; age., s. 250.
832
Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.
227
sol yanına ve öbür gruplar onlarla karşı karşıya gelmek üzere çadırlı ordugah
kurdular.833
İster Müslüman doğmuş olsun, ister kendi arzusu veya zorla ihtida etmiş olsun, bütün
bu insanların, cennette ebedi mükafata nail olacaklarından emin bir tarzda ve hatta neşe
içinde ölüme doğru koşmaları görülmeğe değer harikulade bir şeydi.835 Türk ordusu
hakkındaki yabancı gözlemcilerin görüşlerini Lybyer eserinde şu şekilde toplamıştır;
- Tanıdığım bütün hükümdarlar içinde tebaası tarafından en çok sevilen en çok itaat
edileni Büyük Türk’tür. (La Broguiere)
- Gerek asker ve donanım bolluğu gerekse ordugah kurarken herhangi bir karışıklığa yol
açmayan düzen ve davranışları açısından, dünyada başka hiçbir prens böylesine düzenli
ordu ve ordugaha sahip değildir.(Chalcocondyles)
- Askeri disiplinleri, eski Yunan ve Roma’yı kolayca geride bırakacak ölçüde adil ve
serttir. Türkler üç nedenden dolayı bizim askerlerimizden ileridir. Komutanlarına
kesinlikle itaat ederler, savaşta kendi canlarını hiç düşünmezler, uzun süre ekmek ve
şarap olmadan, arpa ekmeği ve su ile yaşayabilirler.(Giovio)
833
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 75b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 140, Hasan Beyzade; age., v. 4b.,
Mehmet Efendi; age., v. 92b. Solak-zâde; age., s. 122, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 120-121.
834
Ogier Ghislain de Busbecq; Kânûni Devrinde Bir Sefirin Hatıratı (Türk Mektupları), Çev. Serdengeçti,
İstiklal Matbaası, Ankara 1953. s. 63
835
Salis; age., s. 42.
228
N. Harp Divanı
Osmanlı Devletinde başarının en büyük sırlarından biri istişare makamının çok iyi
işlemesidir denebilir. Divan, devlet işlerinin birinci derecede görüldüğü yer idi. Seferde
ve sefer dışında memleket işlerinin görülmesi için haftanın belirli günlerinde düzenli bir
şekilde divan kurulurdu. Sefer esnasında da Padişahın ve serdarın istediği yer ve
zamanlarda divanlar kurulurdu. Divana katılan devlet erkanı görüşlerini açıklar,
sonunda alınan kararlar doğrultusunda hareket edilirdi. Saray, bir nevi seyyar olarak
hareket ederdi.
Belgrad seferine giden Padişah, Alaca Hisar’a gelindiğinde divan kurulmasını emretti.
Burada yapılan divan’da farklı görüşler ileri sürüldü. Belgrad’ın batısında ve Sava
nehrinin sağ tarafında “Böğürdelen” adlı bir kale ve bu kalenin biraz kuzeyinde Sava
nehrinin bir geçit yeri vardı. Ahmet Paşa, evvela buranın alınmasını, sonra Sirem
yarımadasına geçilmesini düşündü ve mütalaasını karargaha arz etti. Bunun lehinde ve
aleyhinde bulunanlar oldu. Söz sırası Veziriazam Piri Mehmet Paşa’ya gelince o fikrini
şöyle hülasa etti: “Böğürdelen mevkii bir mihrak noktası değildir. Biz Böğürdelen’den
işe başlarsak Macarlar Belgrad’ı yığınak yeri yaparlar ve buradan sağ tarafımızı tehdit
836
Lybyer; age., s. 103.
229
ederler. Böğürdelen’in adı kadar bir ehemmiyeti yoktur. Bilirsiniz ki böğür insanın yan
tarafları demektir. Sava nehri Böğürdelen mevkiinde kuzeye doğru bir kavis çiziyor.
Kavisin sağ tarafında bir geçit noktası vardır. Kavisin merkezinde vaktiyle bir kale
yapılmıştı. Bu kale geçit noktasının yan tarafına ateş edebildiğinden dolayı buna biz
Böğürdelen adını verdik. Burası Belgrad kadar mühim değildir. Belgrad, Macaristan’ın
kilit noktasıdır. Binaenaleyh Belgrad’dan işe girişelim” dedi. 837
Ahmet Paşa uzun uzadıya mütalaalarla ortalığı gürültüye boğdu. Sözü geçenlerden bir
kısmı dediler ki: “Tuna ve Sava nehirlerinden gelecek düşman kuvvetlerini
birleştirmemek için evvela bu iki nehrin teşkil ettiği Sirem yarımadasını işgal etmelidir.
Bu adayı kolayca almak içinde Böğürdelen tarafından karşıya geçmek lazımdır. Belgrad
müstahkem bir şehir olduğu için orduyu uzun müddet oyalamakla alıkoyabilir. Eğer
Belgrad’a takviye geleceğinden korkuluyorsa; orasını şimdiden kuşatabiliriz. Fakat bu
da kafi gelmez. Ordumuz ziyadesiyle kuvvetlidir. Binaenaleyh Semendire kolundan da
harekete geçelim”. Divan, bu kararı ekseriyetle kabul ettikten sonra Semendire sancak
beyi Hüsrev Bey’i çağırdılar. Maiyetindeki kuvvete 1000 tüfenkçi katarak Belgrad’ı
kuşatmaya gönderdiler.838
Harp divanı her seferin ayrılmaz bir parçasıdır. Rodos kuşatması devam ederken
Ramazan ayının on sekizinci günü Padişahın huzurunda Devlet erkanının bulunduğu bir
divan kuruldu. Kalenin bir an evvel alınması için tedbirler ve görüşler ortaya sunuldu.
Birinci vezir Mehmet Paşa dedi ki: “Hisarın böyle yalnız top atışlarıyla alınması
mümkün değildir. Bana kalırsa çuvallara toprak doldurup yüksek kuleler yapalım. Bu
kulelere bir miktar topçu ve tüfekçi yerleştirelim. Nerede düşman görürsek, üzerlerine
ateş edelim. Onları bu suretle kırıp kaçırdıktan sonra hendeklere asker indirelim. Bunlar
hendeği geçtikten sonra hisar duvarında gedikler açıp bu gediklerden ilerleyelim.” Baş
vezir bu sözleri söyleyince üçüncü vezir Gürcü Ahmet Paşa söze atıldı ve Mehmet
Paşa’nın sözünü çürütmeğe kalktı. Birinci vezir çok utangaç olduğu ve onunla
uğraşmayı terbiyesine yedirmediği için sustu.839
837
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 70-71, Yurdaydın; age., s. 25, Uzunçarşılı; age., s. 311,
Dirimtekin; agm., s. 79
838
Celâl-zâde Mustafa; age., 33a.
839
Mehmet Efendi; age., v. 102a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87b-88a, Solak-zâde; age., s. 124,
Yurdaydın; age., s. 42.
230
Harp divanına bir diğer güzel örnekte Mohaç seferi esnasında kurulan harp divanıdır.
Mohaç ovasına yaklaşan Padişah, Macarlarla ne şekilde savaşmanın başarılı olacağını
istişare etmek için vezirlerini topladı. Vezirler; “Padişahımız, bugün Müslümanların
ümidi sen ve askerlerindir. Düşman üzerine gitmeyip teemmül ve tedbir etmek gerekdir.
Zira bunca yüz bin kafirdir. Atlısı bu kadar ve yayası bu kadardır. Top ve tüfeği bu
kadar ve hendeği böyle olunca teemmülsüz ve tedbirsiz varmak tehlikelidir. Durup
düşünelim ve ona göre hareket edelim” diye fikir beyan ettiler.840 İbrahim Paşa, öteki
vezirlerle birlikte ayakta durmaktaydı ve Hüsrev Bey’e şöyle seslendi: “Siz uç boyları
beylerisiniz, saadetli Padişahımız size danışmak ister. İşte Mohaç sahrası bu imiş, henüz
düşmandan bir iz yok. Nasıl bir tedbir almalı?” Hüsrev Beyin cevabı şöyle olur:
“Saadetli Padişahım, biz uç boylarında danışmayı, buraların tecrübeli ihtiyarları ile
yaparız, kendi reyimizle bir iş görmeyiz. Ferman olursa varıp söyleşelim ve saadetli
Padişaha gelip haber verelim.” Bunun üzerine Padişah “Danışacağınız adamları buraya
getirin” diye buyurdular. Hüsrev Bey bulunduğu yerden, aşağıda duran ağalarından
birine adıyla seslenerek: “Çabuk var, Koca Alaybeyi, Kara Osman, Mehmet Subaşı,
Adil Taviça ve Balaban Çeribaşı gelsinler, saadetli Padişah danışmayı emretti.” der. Bu
ağa gider gitmez Adil Taviça denen yiğit görünür. Cebesi arkasında, tolgası başında,
kepeneği terkisinde kırlaşmış bir koca sakalı tıraşlı, fakat tolgasından dışarı fırlayan
bıyıkları, sanki düşman kanı dökmeye hazır bir ok gibiydi. Hüsrev Bey onun davet
üzerine geldiğini sanarak, “Gel Adil Taviça, saadetli Padişah danışma emretti” der. O
da; “ Burada dövüşmekten başka danışma var mıdır? Beni Koca Elmas Bey size
gönderdi; düşman alayları görünmüş, çarhacımız elleşmeye başlamış; gelin, sancağınız
dibinde bulunun ve alayları ağırlıktan ayırın.” diye cevap verir.841
Mohaç bölgesini en iyi bilenlerden biri, Semendire Beyi Bâli Bey idi. Veziriazam
İbrahim Paşa, nasıl savaşmak gerektiğini Bâli Beye sordu. O da; “Düşman kuvvetlidir,
hafife almak doğru olmaz, onun için sağlam adım atılmalı. Macar askerleri savaşlarda
hem kendilerini hem de atlarını tepeden tırnağa zırhla bürürler, gözlerinden başka bir
yerleri görünmez. Bundan dolayı onlarla göğüs göğse vuruşmayalım. Onlar üzerimize
gelince, onlara yol verelim ve iki tarafa açılalım. Onlar bizim iç taraflarımıza doğru
ilerlediklerinde bizde onları iki taraftan saralım. Böylece işimiz kolay gelir, bundan
önce yaptığımız da böyledir. Düşman pek kuvvetlidir ve onların üzerine gitmenin
840
Lütfi Paşa;age., s. 326.
841
Bkz. Peçevi;age., s. 70-71., A. de Lamartine, c.4, s. 751.
231
anlamı yoktur.” dedi. İbrahim Paşa, Bâli Beyin söylediklerini dinledi ve biraz
düşündükten sonra bu fikri beğendi. Bu düşüncenin gerçekleşmesi içinde emir verdi.842
Mohaç zaferi sonrası Padişah otağına dönerken Koca Alaybeyini gördü. Yanında
bulunan İbrahim Paşaya “ Alaybeyini çağır, şimdiden sonra tedbir nedir diye sor” diye
buyurdu. İbrahim Paşanın seslenişi üzerine Koca Alaybeyi hemen koşup gelince,
saadetli Padişah gönül alçaklığı göstererek durdu. İbrahim Paşa “Koca Alaybeyi,
Allah’a hamd olsun, Padişahımız bu büyük gazâya başarı ile yaptı. Padişah efendimiz
şimdiden sonra yapılması gereken iş nedir diye soruyorlar” dedi. O da teklifsiz bir halle
şöyle cevap verdi: “Hünkârım, domuzun yatağında çocuğu olmasın.” Padişah, hafifçe
gülümseyerek memnun oldu. Bir avuç altın bağış verip Koca Alaybeyini akranı arasında
yüceltti ve yoluna devam etti. 843
Osmanlı Devleti Hıristiyan Avrupa coğrafyasında ilerlediğinden, her zaman bir Haçlı
ittifakı ile karşılaşması mümkündü. Nitekim geçmişte de bunun örnekleri çokça
görülmüştü. Bu durum Osmanlı Padişahının adımlarını çok dikkatli atmasını
gerektirmişti. Devlet her yeni hareketinde oluşabilecek böyle bir ittifakı göz önünde
bulundurarak muhasaradan önce kalenin ve düşman devletin dış dünya ile irtibatının
kesilmesine özel bir önem vermiştir. Öncelikle düşman devlet tek başına bırakılmaya
çalışılır; diğer devletlerden yardım almasının engellenmesine dikkat edilirdi. Muhasara
hazırlıkları sezdirilmeden sürdürülür; diğer devletlerle anlaşmalar yapılırdı. Muhasara
edilecek kaleyi elinde bulunduran devlet tecrit edildiği gibi; kalenin de çevresiyle
irtibatı kesilirdi. Ayrıca kuşatmadan önce şehrin çevresi akıncılara yağma ve tahrip
ettirilir; böylece kalenin erzak ve mühimmat depolaması engellenirdi. Bu amaçla ana
hedefe giden güzergahta bulunan ve lüzumlu görülen kalelerde fethedilirdi.
842
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 287-289., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 146a., Mehmed Efendi;
age., c.2, v. 69a-b., Âlî; age., v. 283a-b.
843
Peçevi;age., s.74, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 311., Bostan; age., v. 92a., Karaçelebi-zâde; age., s.
91, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 149b, Âlî; age., v. 284b.( Bunlardan Müslüman olanlar katledilmedi.)
844
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 38a-39a, Feridun Bey; age., s. 508., Mehmet Efendi; age., v. 65a-67b.,
Peçevi; age., s. 68.
232
İlki adasını alması için Mahmut Reis gönderildi. Mahmut Reis’in şehit düşmesine
rağmen burası fethedildi.845 Bütün bu sıkıştırmaların ve tedbirlerin sonucunda on dört
Şevval günü Rodos adalarından İncirli adası halkı gelerek, Osmanlı devletinin
emellerine hizmet edeceklerini ve Osmanlı saltanatına sadık olacaklarını arz ettiler.846
Mohaç seferine giden ordunun yolu üzerinde, Tuna kenarında Varadin kalesi vardı.
Burası önemli müstahkem mevkilerden biriydi. Padişah, İbrahim Paşayı çağırıp şu emri
verdi. “Rumeli askerlerini al, Varadin kalesi üzerine yürü. Oraya varınca kaleyi kuşat ve
savaşa başla”. Bu emir üzerine İbrahim Paşa tuğlarla, sancakları açarak askerlerle
birlikte Varadin üzerine yürüdü.847 Yine bu bölgede bulunan Macaristan’ın kalelerinden
Erik, Kogorice, Çevrik, Berkas, Sonbehr, Dökin, Erdut, Dimitrofça, Nökay, Vokot,
Bureç, Raça kaleleri ile bunlara bağlı vilayetler halkı eman dileyerek teslim oldular.848
Budin’in alınmasından sonra bölgeye yapılan akınlar sonucu Segedin, Sîr, Sinta, Patika,
Perlek, Pesîr, Geçkemit ve Felikhas kaleleri Osmanlıya teslim oldu ve nice ganimetler
elde edildi.849
Alman seferine giden ordu yol üzerindeki kalelerden önce İrşak ve Sikloş kalelerini
fethetti. Bundan sonra küçüklü büyüklü olmak üzere Kapolina, Şilye, Papuça, Bilvar
Bezerince, Vetoş Zakan, Kanize Kaparnak, Beleşker ve Nişarvar kaleleri anahtarlarını
getirip Padişaha teslim ettiler.850 Arkasından 1 Muharrem 939 (3 Ağustos 1532) günü
Padişah, ordusu ile Kamentvar adlı hisar yakınına vardı. Bu bölgede de Kamentvar,
Rum Eğrivar, Müşter, Hindvik ve Sünbuthel kaleleri Osmanlı ülkesine katıldı.851
Düşman ülkesinde ilerleyişini devam ettiren Osmanlı ordusu, Şöpron, Jeljenu ve
Pokondurof kalelerini fethetti.852
845
Bkz. Feridun Bey; age., s. 531-532, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b-91a, Peçevi; age., s. 58-59,
Mehmet Efendi; age., v. 104a.
846
Mehmet Efendi; age., v. 105b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 92b-93a, Feridun Bey; age., s. 532,
Peçevi; age. s. 59.
847
Lütfi Paşa;age., s. 323, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 138b., Peçevi;age., s. 67., Solak-zâde; age., s.
139., Bostan; age., v. 83a.
848
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 274-278., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 141b-142a., Bostan; age.,
v. 87a-88a., Mehmed Efendi; age., c.2, v.53a., Peçevi; age., s. 67.
849
Bostan; age., v. 93b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 153b-154a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 327,
Peçevi; age., s. 77.
850
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 220b-222b.
851
Âlî; age., v. 298b., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 222b-223b., Peçevi; age., s. 120.
852
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 229a, Âlî; age., v. 298b.
233
Pulya seferine donanma ile katılan serdar Lütfi Paşa ve Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşa,
Pulya sahiline asker çıkarıp orada bazı hisarları yakıp yıktılar. Otrando ve Kalibolu
arasında bulunan kalelerin ve köylerin tamamını ele geçirdiler. Bu yerleşim yerlerinin
sayısı 80 civarında idi. Burada bulanan halktan çoğu esir ve malları yağma edildi. Bu
bölgede yapılan tarama sonunda askerler pek çok ganimete nail oldular.853
İstoni Belgrad yolu üzerinde, Macarların Tata kalesi vardı. Bu kale, göl kenarında
yapılmış ve gölün suyu, kalenin her tarafını çevirmişti. Ayrıca dağ gibi büyük kuleleri
de vardı. Kale muhafızları, Osmanlıların geldiklerini görünce, kaleyi boşaltıp
kaçmışlardı. Ordu buraya geldiğinde, devlet adamları toplanarak bunun yıkılmasına
karar verdiler. Derhal kazmacılar gelerek, burayı kısa sürede yerle bir ettiler.856
Sigetvar seferi sırasında Pertev Paşa, bir aydan daha fazla süre kuşattığı Göle kalesini
eman ile teslim aldı. Daha sonra bu civarda bulunan, Yanova ve Vilagoş kalelerini de,
Osmanlı topraklarına kattı. Buralara gerekli komutan ve muhafız atamasını yapan
853
Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 359-360, Karaçelebi-zâde; age., v. 125.
854
Celal-zâde Mustafa; age., v. 319b, Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 133-134, Âlî; age., v. 315a.
855
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
856
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 364b-365a.
234
Pertev Paşa, sonucu bildiren fetihnamesini Padişaha gönderdi. Gelen haberle, İslam
askerlerinin morali yükseldi857
Ö. Teslim Ol Çağrısı
Osmanlı Devleti bir kaleyi muhasaraya başlamadan önce kalenin kan dökülmeden
teslimini isterdi. Bu uygulama, İslâm hukukunun bir gereği idi. Kale bu suretle barışla
teslim edilirse; kalede bulunanlara can ve mal emniyeti temin olunur; isteyenlerin
şehirde kalabilecekleri ve isteyenlerin de arzu ettikleri yere serbestçe gidebilecekleri
bildirilirdi. Red cevabı halinde ise muhasaraya başlanırdı. Muhasara süresince de karşı
tarafla diyalog sürdürülür; kalenin teslimi halinde başlangıçtaki şartlara riayet edileceği
bildirilirdi. Bununla birlikte kale eğer harple fethedilirse hiç kimseye eman verilmeyip
kılıçtan geçirilecekleri bildirilmekle de tehdit edilirlerdi.
Sultan Süleyman, Belgrad seferi sırasında Ahmed Paşa’ya buyurdu ki; “yanında
bulunan askerlerle birlikte Böğürdelen’e var, kaleyi kendi rızalarıyla vermezlerse, harb
ile al ve civarında olan gayr-ı müslimlerin hakkından gel”.858
Padişah, Rodos seferinde çatışmaya başlamadan evvel Kur’an’ın emrini yerine getirmek
için kale komutanına bir mektup göndererek teslim olmasını ve kendi isteği ile bu
olursa, hiç kimsenin malına ve canına dokunulmayacağını bildirdi. Kaledekiler buna top
ve tüfek ateşiyle cevap verince İslam askerleri kaleyi kuşattılar.859
Varadin kalesi üzerine giden Veziriazam İbrahim Paşa, İslam’ın öngördüğü üzere,
kalede bulunanları teslim olmaya davet etti. Kaledekiler buna ateş ile cevap verince,
Veziriazam kaleye karşı topları kurdu. Her bölüğe savaş için yer tutmaları ve gereği
üzere çarpışmaları emredildi.860
Viyana seferi sırasında Mohaç’ta Kral Yanoş ile görüşen Sultan Süleyman, buradan
Budapeşte’ye hareket etti. Zilhicce ayının yirmi dokuzuncu günü ordugahını Budin’in
bağları yakınında kurdu. Kalede bulunan Avusturya (Nemse) askerleri, Osmanlıları
857
Peçevi; age., s. 295, Âlî; age., v. 360a.
858
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 72-73.
859
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 150, Hasan Beyzade; age., v. 4b, Hammer; age., s. 15-16., A. de
Lamartine, age., c. 3, s. 713.
860
Bostan; age., v. 84a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 255.
235
görünce, hisarın etrafına toplar yerleştirdiler. Sünnet-i Nebevi gereği önce kale
içindekiler itaate davet olundular. Olumlu cevap alınamayınca kale kuşatıldı.861
A. Abluka Usulü
Osmanlı Devleti, kaleleri kuşatırken daha çok abluka usulünü uygulamıştır. Havâlelere
yerleştirilen askerler sur içindekileri sürekli olarak gözetim altında tutar ve dışarı ile
irtibatını keserdi. Kalenin alınması için zayıf olan noktalarını tespit eder, sur içindeki
halkın durumunu takip ederlerdi. Yine yöneticilerin birbirleriyle ve halkla ilişkilerini,
ortaya çıkan farklı fikirleri tetkik ve tahkik ederlerdi. Abluka, bazen kısa bazen bir kaç
ay sürebilirdi. Düşmanın zayıfladığı, erzak ve zahiresinin azaldığı hissedildiğinde
düşmanın teslim olmasını sağlamak için surlara hücum edilirdi.
861
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b, Bostan; age., v. 113a.
862
Aydın Taneri, Osmanlı Kara ve Deniz Kuvvetleri (Kuruluş Devri), Ankara 1981, s. 218.
863
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 176-178, Tabib Ramazan; age.,
s. 186-187, Mehmet Efendi; age., v. 112a-b, Feridun Bey; age., s. 537.
236
duvara ağaç dayayıp onun üzerine çıkmaya çalışıyor, kimisi de kementler atarak duvar
üzerine çıkmaya çalışıyordu.864
Belgrad kuşatmasında bulunan devlet adamları Padişahın fermanı ile Zemun hisarının
bulunduğu yakaya geçtiler. Mustafa Paşa, Piri Mehmet Paşanın bulunduğu yere geldi ve
orada savaşması için buyruk aldı. Topçularla tüfekçilere, Tuna’nın Sava ile birleştiği
noktada yer gösterdiler. Tuna kenarında Aşka dedikleri varoşun karşısındaki adayı alma
görevi Ahmet Paşaya verildi. O da oraya gidip topları kurdu ve sancak beylerine
mıntıkalar gösterdi. Piri Mehmet Paşanın bulunduğu tarafta düşmanın birçok yüksek
kuleleri vardı. Oralara kadar muvasala hendekleri kazmak ve lağım işlerine girişmek
gerekti. Ordunun kazmacı, lağımcı ve taşçı erlerini bu işler için ileri aldırdılar. Herkes
864
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 72-73.
865
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Âlî; age., v. 294b-295a.
866
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
867
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 515a-b, Âlî; age., v. 343a.
237
görevini yerine getirmeye olanca kuvvetiyle çalışıyordu ve atılan toplarla düşman hisarı
delik deşik edildi.868
İstoni Belgrad kalesini kuşatan Sultan Süleyman, Anadolu Beylerbeyi İbrahim Paşayı,
münasip çap ve uzunlukta toplar getirmek üzere Budin’e gönderdi. Sonra üçüncü vezir
Mehmet Paşa ile Yeniçeri ağasına, kaleye ait varoşun bir tarafında ve dördüncü vezir
Hüsrev Paşa ile Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşaya, diğer tarafında mevziler gösterdi.
Kaleyi saracak Yeniçeri askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın yerlerde siperler
kazıldı. Bu şekilde kalenin fethi için gerekli işlere başlandı.870
Sigetvar kalesi önüne gelen Sultan Süleyman, vakit geçirmeden savaş için gerekli
planlamaları yaparak, kimin nerede görev yapacağını ferman buyurdu. Buna göre vezir
Ferhat Paşa ile Anadolu Beylerbeyi Zal Mahmut Paşa, Sigetvar kalesinin sağ kolunda;
beşinci vezir Mustafa Paşa ve kardeşi olan Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmet Paşa,
kalenin sol kolunda; Yeniçeri Ağası Ali Ağa da, bu ikisinin arasına görevlendirildi. Batı
tarafına, top atmakta mahir olan, Kocaeli Sancağı beyi Ali Ağa görevlendirilirken,
Pojega Sancak Beyi Nasuh Bey de, yeniçeri metrislerinin gerisini muhafazaya memur
oldu. Budin Beylerbeyi Mustafa Paşa ile Köstendil Sancak Beyi Muhammed Bey, İstoni
Belgrad taraflarına gönderildi. Böylece düşmanlardan gelebilecek yardımların önü
kesildi.871
868
Bkz. Mehmet Efendi; age.,74a-74b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 41b-42a., Feridun Bey; age., s. 511.
869
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84b-85a, Tabib Ramazan; age., s. 133-137, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 150, Müneccimbaşı; age., s. 518., Tekindağ; agm., s. 58-59., Yurdaydın; age., s. 41.
870
Solak-zâde; age., v. 209.
871
Âlî; age., v. 358b, Solakzâde; age., s. 299-300.
238
Sultan Süleyman, ordunun moralinin yüksek olmasına her zaman önem veriyor ve
bunun içinde askerleri teşvik edecek olan maddi ve manevi unsurlardan faydalanıyordu.
Belgrad seferine çıkmakta olan orduyu teşvik etmek için devlet erkanına ve askerlerine
bağışlayacağı şeyleri kurultay çadırının önüne getirtti. Bunlardan bazıları şunlardı; grup
grup kızlar, uşaklar, katar katar dizilmiş atlar, esterler, develer, çeşit çeşit sırmalı
kumaşlar, incilerle süslenmiş türlü türlü kıymetli eşyalar, altın ve gümüşten kaplar,
pahalı taşlarla yapılmış birçok hediyelikler, güç veren yiyecekler, velhasıl gözlerin az
gördüğü kulakların az işittiği şeylerdi. Bu mallar makam ve mevki gözetilmek suretiyle
dağıtıldı. Hediyesini alan herkes, Padişahın oturduğu tahtın önüne gelince diz çöküyor
ve basamağı öperek yüz sürdükten sonra kalkıp gidiyordu.872
Osmanlı Padişahı, savaş öncesinde ve sonrasında yaptığı gibi savaş sırasında da askeri
teşvik etmek için bazı yollara başvurmuştur. Hücum yapılmadan bir gün önce, askerin
şevkini artıracak, maddi ve manevi unsurlar kullanılmıştır.
Belgrad kalesine hücuma kalkılacağı günün öncesinde nidacılar her tarafta, ganimete ve
şahadete askeri çağırdılar. Ramazan ayının dördüncü günü bütün kıtalara Padişah’ın bir
buyruğu dağıtıldı. Bunda Ramazanın beşinci günü kaleye umumi bir hücumun
yapılacağı emredilmiş ve oraya ilk bayrağı dikene sancak beyliği verileceği vaat
olunmuştu.873
Rodos kuşatmasında uzun süredir görev yapan askerlere öğleden gece yarısına kadar her
cephede Padişahın buyrukları ilan edildi. Bu ilanın özeti şu idi: “ Sevgili Rabbimizin
yardımı ile yarın her taraftan kaleye hücum olacaktır. Yere sereceğimiz düşmanların
karıları, çocukları ve malları doyumluktur (ganimet), haberiniz olsun.” O gece askerler,
her tarafta toplantılar yapıp, ulema tarafından verilen vaaz ve nasihatleri dinlediler.
Böylece ordunun maneviyatı takviye edildi. 874 Mohaç yolu üzerinde kuşatılan Varadin
872
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
873
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 42b., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 94-95.
874
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Mehmet Efendi; age., v. 106b,
Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 156-157, Ferdiun Bey; age., s. 533.
239
kalesine hücum yapılacağı Şevval ayının on yedisi Cuma günü, sabah namazını
kıldıktan sonra fetih için dualar edildi.875
Sultan Süleyman da askeri savaşa teşvik etmek için iyi bir ata binip, zırhını giyindi ve
sırtında oku ve belinde yayı ile hareket etti. Rumeli askerinin yanına vardığında, şahane
sözlerle askeri teşci ettikten sonra ellerini açarak Allah’a “Ehl-i İslam’a fetihler nasip
eyle, İnayet Senin, Himayet Senin, Kudret ve Kuvvet Senin, Tasarruf ve Nusret Senin,
Medet ve Muavenet Senin” diye dua etti. Bu duaya herkes amin dedi. Padişahın bu
duası binlerce kahramanı ağlattı.878
875
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 261, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140a., Bkz. Hasan Beyzade; age., v.
9b-10a., Eyyubi; age., v. 17.
876
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b.
877
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b-144a.
878
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 145a., Bkz. Mehmed Efendi; age., c. 2, v.67b-68a., Âlî; age., v. 283a.
879
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 190b-192a., Âlî; age., v. 295a, Peçevi; age., s. 104-105.
880
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
240
Serdar Mustafa Paşa, Malta kuşatmasında bulunan askeri motive için onlara ikram ve
inamlarda bulundu. Sefere katılan sipahilere, yeniçerilere, topçu ve cebecilere bol bol
verdi.885
Belgrad seferinde Piri Mehmet Paşa üç gün sabahtan akşama kadar askerlerin başında
çalışarak Semendire kalesinin kulelerinde bulunan topları indirdi ve atlarla çektirerek
Tuna sahiline getirdi. Sonra bunları gemilere yerleştirip Belgrad’a yolladı ve kendisi de
Belgrad’a yöneldi.886 Belgrad seferi sırasında Piri Mehmet Paşa Semendire Sancak Beyi
881
Celal-zâde Mustafa; age., v. 323b, Katip Çelebi; age., s. 80, Âlî; age., v. 315b, Bkz. Karaçelebi-zâde;
age., v. 134-135.
882
Hayrettin Paşa; age., s. 188.
883
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 366b-367a.
884
Karaçelebi-zâde; age., v. 145.
885
Âlî; age., v. 356b.
886
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 33a-34a.
241
Hüsrev Beyi 500 yeniçeri ve bir top ile Zemun kalesi üzerine gönderdi.887 Belgrad
kalesinin kuşatmasında Nakkaş Ali Beyle emrindeki Anadolu piyadeleri toplar üzerinde
muhafız konuldular. Düşman da kulelere toplar yerleştirdi ve biraz sonra karşılıklı ateş
başladı. Osmanlı’nın büyük topları ile kale duvarlarında gedikler açılmaya başlandı.888
Fethedildikten sonra Belgrad’a iki yüz adet top bırakıldı.889
Rodos seferi için yapılan divanda Padişah, askerlerin deniz ve karadan harekete
geçmelerini, Rodos adasının etrafını kuşatmalarını, kalenin fethi için gerekli olan top,
tüfek ve diğer mühimmatın küçük büyük bütün gemilere yüklenmesini emir buyurdu.890
Padişah Rodos’a geldikten sonra paşalar çıkarılan topları aralarında taksim ettiler.891
Rodos kuşatmasında Osmanlıların büyük çapta uzun bir topu vardı. Bu topun güllesi
nereye düşse, orasını alt üst ederdi. Çan kulesindeki gözcüler bu topun ateşe
hazırlandığını görünce, hemen kalelerdekilere bildirdiler. Yapılan top atışları sonunda
kulenin kireç ve taşlarının bir kısmı düşerek çanı yuvarlandı.892
Varadin kalesini kuşatan İbrahim Paşa büyük gemileri ileri aldırdı. Nehirde sekiz yüz
kadar gemi vardı. Bu gemilerdeki toplardan bir kısmı kaleye çıkarıldı ve kaleye karşı
muntazam muhasaraya başlandı.893 İyluk kalesine Osmanlı topçularının açtığı ateş,
düşmanın beynini oynatıyordu. Dehşet ve korku içinde kalan Macarlar, İyluk kalesinin
er geç düşeceğini anladılar ve tehlikeye düşmemek için eman dilediler.894 Mohaç
ovasında düşman süvarileri dörtnala ilerlerken, Osmanlı topçuları ve tüfekçileri Macar
süvarilerine şiddetli bir ateş açtılar. Macarlar, top arabalarının arkasından topçu ve
887
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 38a-39a, Feridun Bey; age., s. 508.Mehmet Efendi; age., v. 65a-67b.,
Peçevi; age., s. 68.
888
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 40b-41b., Mehmet Efendi; age., v. 71a-74a. Peçevi; age., s. 55.
889
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 44a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age.,
v. 81a, Solak-zâde; age., s.121, Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s. 45.
890
Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134., Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., Solak-zâde; age., s. 122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.
306, Hammer; age., s. 16.
891
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84a-b, Tabib Ramazan; age., s. 124-125, Müneccimbaşı; age., s.
517-518, Mehmet Efendi; age., v. 99b-100a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 146-147, Feridun Bey; age.,
s. 530, Solak-zâde; age., s.123-124.
892
Feridun Bey; age., s. 531, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a-b, Mehmet Efendi; age., v. 101b,
893
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 249-252., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 139a, Âlî; age., v. 276a,
Karaçelebi-zâde; age., s. 82.
894
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
242
Viyana (Beç) şehri Avusturya’nın büyük şehirlerinden biri, kalesi de çok muhkem bir
kale idi. Osmanlıların ağır toplarının geride kalması yüzünden kale, top ateşinden
sarsılmadı.896 Alman seferinde gerekli olan birçok malzeme ve mühimmat, her ne kadar
getirilmiş ise de, her kaleyi yıkabilecek, uzun menzilli ve büyük çaplı ağır toplara lüzum
görülmediği için getirilmemişti. Çünkü bu seferden maksat, çabucak sınırlara varmak ve
Alman Çarı, müttefik bulmadan üzerine yüklenmek ve artık bir daha tecavüz
etmemesini sağlamaktı.897
Kastalya kalesini almak için Hayrettin Paşa, karaya asker, silah ve mühimmat çıkararak
kaleyi kuşattı ve gerekli yerlere muhtelif çap ve uzunlukta toplar yerleştirdi. Tüfekçileri
de gerekli cepheye yerleştirdikten sonra kaleyi yoğun bir ateş altına aldı. Kaledekiler de
kalelerinin dört bir tarafına toplar yerleştirmişlerdi. Her iki taraf arsında müthiş bir
topçu düellosu başladı. 898
Özellikle top ve tüfek gibi ateşli silahların gelişmesinden sonra bu silahlara sahip olan
kalelere yaklaşmak zorlaşmıştır. Bu zorlukları aşmak için kuşatma yapanlar siperlerle
düşman ateşinden korunmaya çalışmışlar, yaklaşma yollarıyla da surlara yaklaşmaya
gayret etmişlerdir.
Osmanlı askerleri, siper kazma işlerini yaparken büyük bir dikkat ve titizlik
gösterirlerdi. Her on metrede bir kazılan siperler, kum torbalarıyla da takviye edilirdi.
Hücumun başladığı yerden itibaren bir sel mecrası gibi sağa-sola, eğri-büğrü inşa edilen
mevziler; her hücum koluna mahsus olarak ayrı ayrı inşa edilirlerdi. Bu hücum kolları
gizli yollarla birbirine bağlanır; gerektiğinde hücum kolları birleştirilir ve tek kol haline
getirilirdi. Bu mevzilerde siper alan askerler, düşmanı sürekli ateş altında tutarken;
siperlere yerleştirilmek suretiyle surlara yaklaştırılmış olan topların bu mesafeden
yaptığı atışlar da surlarda büyük tahribata sebep olurdu. Siperlerle düşman ateşinden
895
Âlî; age., v. 284a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 147a, Mehmed Efendi; age., c. 2, v. 71a-b.
896
Bostan; age., v. 114a, Âlî; age., v. 294b-295a.
897
Peçevi; age., s. 121, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 224b, Âlî; age., v. 298b., Karaçelebi-zâde; age., s.
110.
898
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-b, Bostan; age. v. 168a.
243
emin olmak suretiyle ateş edebilen Osmanlı askeri, yaklaşma yollarıyla da surlara
yaklaşmaya çalışırdı.
Rodos kuşatması için adaya asker çıkartan Osmanlıların karaya çıkışlarına düşman
topçuları lakayt kalmadılar. Kimisi cephe ve kimisi mevzi değiştirerek Osmanlı
askerlerini ateşe tuttular, hatta biraz da zayiata uğrattılar. Bunu gören Mustafa Paşa
gemilerdeki topları çıkarmak ve bunları hisar dibine aldırmak için çok uğraştı. Lakin
kaledeki topçular buna meydan vermediler. Sonra Osmanlılar, top menzili haricinde bir
noktadan yeri kazıp tünel açtılar ve toplarını o suretle hisara yanaştırabildiler. Hendeğin
dış kenarından sağa sola muvasala yolları açtılar ve bu tüneller, düşman ateşinin tesirini
ortadan kaldırdı.899
Rabiulahir ayının yirmi ikinci günü Osmanlılar, Tuna tarafından harp gemileriyle ve
karadan da seyyar kıtalar vasıtasıyla, Estergon kalesini sıkıştırdılar. Yapılan bütün bu
tedbirler kafi gelmeyince, gemilerden büyük toplar çıkararak, gerekli yerlere kurdular
ve kaleyi sıkı bir top ateşine tuttular. Düşman da bulunduğu yüksek kaleden, yıldırım
gibi top mermileri yağdırmaya başladı. Yeniçeri askerleri, hisarın etrafında siperler
kazarak zayiatın önüne geçmeye çalıştılar. Vezirlerle komutanlar, zayıf gördükleri
cepheleri kuvvetlendirmeye çalıştılar ve kaleye doğru çeşitli yerlerden hendekler açtılar.
Bu hendeklerden istifade etmek suretiyle, kale duvarlarına sokulmaya gayret ettiler.900
Kösek (Guns) kalesini kuşatan yeniçeri askerleri, hendeğin dış astarına paralel olarak
siperler yaptılar ve bu şekilde bütün hisarı sardılar. Yeniçeri askerleriyle, kaledeki
tüfekli düşman askerleri, geceli gündüzlü birbirlerine ateş ediyorlardı. Osmanlıların da
düşmanın da zayiatı çoktu.901
İstoni Belgrad kalesini kuşatacak yeniçeri askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın
yerlerde siperler kazıldı. Bu şekilde kalenin fethi için gerekli işlere başlandı.902
Osmanlılar, Beçkerek kalesi üzerine yürüdüler ve oraya varır varmaz kaleyi kuşattılar.
Gereken yerlere toplar yerleştirdiler ve siperler kazdılar. Ordunun her sınıfından asker,
899
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 82b, Mehmet Efendi; age., v. 97a, Peçevi; age., s. 57, Solak-zâde; age., s.
123, Tabib Ramazan; age., s. 115-117.
900
Peçevi; age., s. 182.
901
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
902
Solak-zâde; age., v. 209.
244
kalenin fethi için hazırlık yaptılar.903 Malta seferine çıkan askerler, yedi gün boyunca
siperler yapıp, Santarma kalesini dövmeye başladılar.904
Ordunun ağırlıklarıyla geçirilmesi için mevcut köprüleri tamir veya yeniden köprü
yapmak, kaleleri barutla atmak için lağım denilen yeraltı yolları açmak, düşman
tarafından yapılan lağımları körletmek vazifesiyle mükellef olan teşkilat lağımcı ocağı
idi. Kalelerin alınmasında bu birliğin yaptığı hizmetler, çok büyük rol oynardı. Alınması
mümkün görülmeyen kaleler, çok defa bunların açtıkları lağımlar sayesinde ele
geçirilmiştir.905
Belgrad’ın fethinde son zamana kadar kalede alınmadık bir kule kalmıştı. Teslim
olmaktan korkanlar bu kuleye sığındılar. Vezirler ve beyler dışarıdan içeriye toplar
getirerek teslim olmayan kuleye karşı yerleştirdiler ve açtıkları ateşin himayesinde
lağımcılar kule dibine yanaştılar. Kulenin altını kazıp oraya barut koydular ve kule
duvarının birçok yerinde delikler açtılar. Hazırlıkların bittiği bir günde Vezirler ve
Beyler barut konulan lağımları ateşlemek için mızraklı, kılıçlı, oklu askerlerin
himayesinde lağımcıları ileri sürdüler. Lağımcılar barutların fitillerini ateşleyince
kuledekiler taş ve tozlar arasında görünmez oldular. O koca koca taşlar havalarda
uçuştu. Her taraf sanki deprem oluyormuş gibi sallandı. Gayr-ı müslimlerin korkudan
bağırmaları, gazileri cûşa getirdi ve düşmanlar, kendi yurtlarında kılıçtan geçirildi.906
Rodos kuşatmasında ikinci vezir Mustafa Paşa, lağımcı ve taşçı müfrezelerini ileri
aldırdı ve ihtiyattaki askerin yardımı ile o kuleye kadar bir tünel açtı. Kulenin temel
duvarlarına varıldığında lağımcılar burada geniş bir çukur kazdılar ve böylelikle temeli
boşaltıp duvarı, ağaç destekler üzerinde askıya aldılar ve duvarın altında fırın biçiminde
bir bina yaptılar. Mustafa Paşa, bunun içine birkaç yüz kese barut koyup üstünü sağlam
bir halde kapattırdı. Şevval’in on üçüncü günü lağım tamam olunca Paşa, kendi
cephesindeki askerlere duyuru yaptı. Herkes mühimmat ve silahla gedikler karşısında
hazır bulunsun. Bundan sonra ateşi artırmak için topçulara haber yolladı. Ne kadar top
903
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 413a-b, Solak-zâde; age., s. 220.
904
Âlî; age., v. 356a, Peçevî; age., s. 289, Danişmend; age., s. 331.
905
Pakalın; age., s. 348.
906
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 43b., Mehmet Efendi; age., v. 77b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 103-
104, Lütfi Paşa; age., s. 302, Hadidi, age., s. 433.
245
varsa hepsi birden ateş açtı. Kaledekiler de ne kadar topları varsa hepsiyle ateş ettiler.
Bu sırada Mustafa Paşa, lağım ağzındaki fitile ateş verilmesini emretti. Fitilin ateşi
lağım için yapılan dar fırına geldiğinde, oradaki barut fırını ve kuleyi havaya uçurdu.
Kulede bulunan çok sayıda düşman ve kuledeki toplar hep birden havaya uçtu.907
Alman seferine çıkan ordu yol üzerinde bulunan önemli kalelerden Guns kalesini
kuşattı. Lağımcılar, İbrahim Paşanın emriyle bazı kulelerin temellerinde lağımlar
kazmaya başladılar. Muharrem’in yirmi birinci günü Osmanlılar, iki yerde açılan
lağımları ateşlediler. Duvarlar, göklere uçarak devrildi ve düşman askeri birbirine geçti.
Bu sırada hücuma hazır bulunan birlikler, gediklere ve açılan yerlere koşup,
rastladıklarını yere serdiler. Buna rağmen yine kaleyi alamadılar.908
H. Kulelerin Kullanılması
Rodos seferi sırasında yapılan divandan ayrıldıktan sonra Mehmet Paşa, büyük toplar
getirtti ve bunları gerilere yerleştirip hemen savaşa başladı. Mehmet Paşa, kendi
cephesinde hendeğe yakın bir yerde toprak dolu çuvalları yan yana ve üst üste dizerek
hisara karşı yuvarlak bir tabya yapmağa başladı. Birkaç gün içinde büyük bir tabya
vücuda getirdi. Düşman da birçok toplarını buraya çevirdi, lakin yıkamadı. Bu kulenin
üst kısmında bir perde hattı yapıldı. Tüfekçiler, bu perde hattı gerisinden ateş ederek
düşman askerlerinin kale üzerinde yürümelerine ve beden üzerinde ateş etmelerine
meydan vermediler. Artık hisar üzerindekiler, orada savaşamayarak aşağı indiler.909
Alman seferi sırasında Guns kalesini kuşatan ordu, bazı yerlerde odun yığınlarını kaleye
hakim olacak dereceye yükseltti. Kaledekiler, buna karşı, kuru ot demetleri getirerek
bunları, katrana bulaştırıp ateşlikten sonra odunların üzerine attılar.910 Odunlar yanmaya
başlayınca Osmanlılar, mevcut sakalarla derhal su taşıyıp, odunlar üzerine dökerek
yanan yerleri söndürdüler. Yüksek odun yığınları üzerine tüfekli erat yerleştirerek,
907
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 91a-92a, Feridun Bey; age., s. 532. Tabib Ramazan; age., s. 147-151.
908
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
909
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b, Mehmet Efendi; age., v. 102b.
910
Bostan; age., v. 137a, Bkz. Peçevi; age., s. 121-122.
246
I. Donanmanın Yardımı
Rodos kuşatmasında donanma da orduya yardım edecek yere gitmek için hareket etti.
Kadırgalarla, kalyonlardaki topçular, büyük toplarla kaleye ateş açtılar.914 Donanmadan
atılan top gülleleri şehrin toplantı yerlerine savruldukça ortalığı birbirine geçiriyordu.
Dört saat kadar pek çetin savaş yapıldı. Lakin kale bir türlü alınamadı.915
İslam askerleri, İyluk kalesinin üzerine yürüdüler ve Tuna’nın sol sahilinden kaleye
yanaştılar. Donanma da nehirden ilerledi. O gün, Osmanlı topçularının açtığı ateş,
düşmanın beynini oynatıyordu.916
911
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
912
Selânikî; age., s. 30-31.
913
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988, s. 389,
Taneri, age., s. 321.
914
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Mehmet Efendi; age., v. 106b,
Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 156-157, Ferdiun Bey; age., s. 533.
915
Tabib Ramazan; age., s. 158, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 106a-b,
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 158-159, Ferdiun Bey; age., s. 533.
916
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
247
denizden muhasarası emredildi. Ayın on altıncı günü her taraftan açılan top ateşiyle
kalenin birçok yerlerini yıktılar.917
Osmanlılar, artık Estergon kalesi karşısında daha fazla vakit geçirmek istemediler. Hatta
Rabiulahir ayının yirmi altıncı günü, donanmayı daha ileriye aldılar. Gemi ve kara
topçuları, geceli gündüzlü ateş faaliyetini artırdılar ve kaleyi içindekilere zindan gibi
daralttılar. 918
Belgrad’ı kuşatan asker çadır kurduktan sonra gösteriş maksadıyla direk başlarına
mumlar diktiler ve etrafa ateşler yaktılar. Yakılan mumlardan ve ateşlerden Belgrad
aydınlandı.919 Sigetvar kuşatması akşam olduğu için tüm askere, çadırlarında mumlar
yakılması emredildi. Böylece bu taraftan da düşmana, Osmanlının heybeti gösterilmek
istendi. Her tarafta ezanlar okunup namazlar kılındıktan sonra, Padişahın fermanı ile
kaleye yoğun ateş başladı. Kalede bulunanlara atılan top ve tüfeklerle korku salındı.920
Sigetvar kuşatmasında bütün girişimlerden bir netice alınamayınca, kalenin etrafına çalı,
çırpı, odun toplanılması emredildi. Cuma günü sabahtan akşama kadar bütün askerler bu
görevi yerine getirmeye çalıştılar. Akşam namazından sonra toplanan odunlara ateş
verildi ve kalenin her tarafından alevler yükseldi. Maceranın artık sonuna gelindiğini
gören ve teslim olmayı gururuna yediremeyen Zıruncuk, kendisine tabi olan üç yüz
adamı ile huruç hareketine karar verdi.921
917
Karaçelebi-zâde; age., v. 125., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289a, Lütfi Paşa; age., s. 361, Bkz. Âlî;
age., v. 311b-312a.
918
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
919
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 40b-41b., Mehmet Efendi; age., v. 71a-74a.
920
Bkz. Selânikî; age., s. 29-30.
921
Bkz. Selânikî; age., s. 33-34.
248
J. Hendeklerin Doldurulması
Muhasaralar sırasında surlara yaklaşmaya engel olmak üzere yapılmış bulunan sur
önündeki hendekler çeşitli malzemelerle doldurulmuştur. Bunun için zaman zaman
değişik malzemeler kullanılmıştır.
Rodos muhasarasında, Ahmet Paşa cephesinde Osmanlılar, hücum hazırlığı ile meşgul
oldular. Bu hazırlığın en mühim kısmı, top mevzileri ile cephe arasında olan hendek
kısmını doldurmaktan ibaret idi. Komutan Ahmet Paşa, bütün gruplara bir duyuru yazdı.
Bu duyuruda grupların istirahatta bulunan ihtiyat askerlerinden birer bölük ayırarak
emrine göndermelerini teklif etti. Bölükler, Ahmet Paşanın mıntıkasına gelince,
kendilerine hücum istikameti gösterildi. Bunlar, o istikamete tesadüf eden hendeği
doldurmaya başladılar ve topçular da ateşlerini o istikamette yoğunlaştırdılar.922
Guns kalesini kuşatan İbrahim Paşa, kaleyi çabuk alabilmek için hendeği odunla
doldurmaya karar verdi. Zaten kalenin yanında bir orman vardı. Her askerin bir yük
odun getirmesi emredilince, iki gün içinde hendek kenarında dağlar gibi odun yığdılar
ve sancak süvarilerini bu odunların hendeğe yerleştirilmesine memur ettiler.923
Sigetvar kalesinin varoşunu ele geçiren Osmanlılar, hemen iç kaleyi çevreleyen gölün
suyunu akıtmak için bendi yardılar ve birkaç gün içinde gölün suyunu boşalttılar. Fakat
içine girilemeyecek kadar bataklıktı. Bunun üzerine, çuvallara toprak doldurularak,
bataklık kurutuldu ve kaleye doğru geniş bir yol meydana getirildi.924
Kuşatma altında kalan düşmanın isteği ve Padişahın kabulü üzerine, emniyet altında
olduğuna dair düşmana eman verilirdi. Eman verildikten sonra savaş sona erdirilir ve ne
şartlarla eman verilirse, verilen sözlere aynen uyulurdu.
Belgrad kalesinde kuşatma altında bulunan Kale komutanı Yalaşko, yanında bulunan
ihtiyar ve gençlerle görüşerek onların düşüncelerini aldı. İnat etmekten ve daha fazla
karşı koymaktan vazgeçtiler. Çoğunluk, mukavemetin faydasız olduğuna kanaat
getirdikten sonra kapıları açtılar ve buna karşı kusurlarına bakılmaması şartını rica
922
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a-90b, Mehmet Efendi; age., v. 103b.
923
Bostan; age., v. 137a, Bkz. Peçevi; age., s. 121-122.
924
Bkz. Peçevi; age., s. 293-294.
249
ettiler. Padişahta onların bu dileklerini kabul etti. Ramazanın yirmi altıncı Perşembe
günü kale dizdarları geldi. Diz çökerek yere yüz sürdükten sonra kale anahtarlarını
padişahın önüne koydu. Sultan Süleyman da ona birçok değerli şeyler bağışladı ve
teslim olanların çoluk çocuklarını da affetti.925
Mohaç seferi sırasında kuşatılan Varadin kalesinde bulunan gayr-ı müslimler, bir kuleye
sığınarak eman dilediler. Padişah, onların dileklerini kabul etti ve bu şekilde kale bütün
etrafıyla fethedildi. 927 Yine bu sefer sırasında kuşatılan İyluk kalesinin içinde kalan
Macarlar, İyluk kalesinin er geç düşeceğini anladılar ve tehlikeye düşmemek için eman
dilediler. Padişahın eman vermesi üzerine, Şevval’in yirmi sekizinde eman dileyenler
kapıyı açtılar.928 Mohaç meydan muharebesinden sonra Sultan Süleyman, Macaristan’ın
başkenti Budin’e geldi. Osmanlı padişahının buraya geldiğini duyan halkın büyük
çoğunluğu, her şeylerini bırakıp kaçmışlardı. Kalanlar, padişahın himayesine girmeyi ve
vergi vermeyi istedi. Şehre önce, Veziriazam ve askerleri girdi. Kalede bulunanlar
itaatlerini bildirip, kalenin anahtarlarını getirip verdiler. Padişah bunlara eman verdi ve
sonra gelip şehre girdi.929
925
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 44a. Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 106-107, Mehmet Efendi; age.,
v. 77b., Solak-zâde; age., s. 120-121, Karaçelebi-zâde; age., s. 43.
926
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal Paşa-
zâde; X. Defter, s. 179, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Maksudoğlu; age., s. 243, Shaw; age., s.
134, Uzunçarşılı; age., s. 315., Tekindağ; agm., s. 59, Mehmet Efendi; age., v. 113a-b., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 318.
927
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 261, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140a., Bkz. Hasan Beyzade; age., v.
9b-10a., Eyyubi; age., v. 17.
928
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
929
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 315-316., Bostan; age., v. 93a-b.
250
Viyana seferine çıkan Sultan Süleyman, Budin’i geri almak için burayı kuşattı. 4
Muharrem 936 (8 Eylül 1529) Çarşamba günü Padişahın buyruğu ile büyük yürüyüş
yapıldı. Düşman, kalenin üzerine atılan ve her yanına saldıran mücahidlerin baskılarına
ancak öğleye kadar dayanabildi. Kulelerde sıkışık kalan Avusturyalılar, bu hal
karşısında eman dilediler. Padişah’ta onlara eman vererek kendilerini affetti. Nemseliler
kaleden çıktılar ve memleketlerine doğru yola koyuldular. Bunlar, bağların ucuna
yanaştıklarında bir tanesi bir askere kılıç çekti. Öbür askerler zaten bahane aradıkları
için, bunların üzerine saldırdılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler. İçlerinden yaşı küçük
olanları esir ettiler.930 Ordu, Muharrem ayının on sekizinci günü Estergrad kalesi önüne
gelerek ordugah kurdu. Macaristan’ın en son noktası olan bu yerde, yalçın kayalarla
yapılmış bir kale vardı. Bugüne kadar hiçbir devlet tarafından alınmamıştı. Estergrad
ahalisi, Osmanlı askerlerinin geldiğini görünce korkuya düşerek, eman dilediler ve
memleketi de teslim ettiler.931
930
Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a. Hasan Beyzade; age., v. 17a.
931
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189a., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Solak-zâde; age., s. 164.
932
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227b-228a., Bostan; age., v. 137b, Peçevi; age., s. 122., Âlî; age., v.
298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110.
933
Âlî; age., v. 314a, Celal-zâde Mustafa; age., v. 316b, Solak-zâde; age., v. 197.
934
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317a- b.
251
akıllı kimselerin işi ve gittiği yol değildir.” Nihayet Cemaziyelevvel ayının altıncı günü,
kalenin anahtarlarını göndererek eman dilediler. Padişah, onları affetti ve bu suretle
burası da Osmanlı kaleleri arasına katılıp kulelerine Osmanlı bayrağı çekildi.935
A.Simgesel Uygulamalar
Osmanlı Devleti bir yeri fethettiği zaman burada belli başlı değişikliklere gidiyor ve
buranın İslam ülkesine katıldığını gösteren alametler kullanıyordu. Bunların başında
surlara bayrak dikilmesi ve kulelerde ezan okunması geliyordu. Bu uygulama, bütün
kale fetihlerinde ilk yapılan uygulamaların başında geliyordu.
1 Şaban 927 (7 Temmuz 1521) günü Osmanlı gazileri Böğürdelen kalesine girdiler ve
düşmanlarını kılıçtan geçirdikten sonra kaleye Osmanlı bayraklarını çektiler. Kulelerde
ezan okuyup, davullar çalarak şenlikler yaptılar. Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa
komutasında askerler kaleyi alarak tekrar Müslümanların eline geçirdiler ve kale
Osmanlı ülkesine katıldı.937 Belgrad’ın fethedilmesinden sonra kalenin bütün kuleleri
Türk sancakları ile süslendi. Kale kapıları ile kiliselerin en yüksek noktalarında temcit
ve ezan okundu.938
Rodos’un fethedilmesinden sonra Safer ayının beşinci günü, veziriazam Mehmet Paşa
ile üçüncü vezir Ahmet Paşa ve Yeniçeri Ağası Bâli Ağa kendi cephelerinden hisara
935
Solak-zâde; age., v. 208. Eyyubi; age., v. 24, Mantran; age., s. 188.
936
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 370b-371b, Âlî; age., v. 320.
937
Celâl-zâde Mutsafa; age., v. 37b. Eyyubi; age., v. 15., Peçevi; age., s. 68, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 77, Bkz. Lütfi Paşa; age. s. 296-302.
938
Karaçelebi-zâde; age., s. 43.
252
girdiler. Perşembe günü, kale ve şehrin her tarafı açıldı. Askerler tekbir alarak içeriye
girdiler ve yeniçeriler bayraklarını Arap hisarının çan kulesine diktiler.939
Mohaç seferi sırasında İyluk kalesi fethedildikten sonra kulelere Osmanlı sancakları
çekildi ve ezan okundu. Kaleye komutan tayin edilip, içine gerekli harp alet ve edevatı
konuldu. Kiliseler camiye çevrilip, çan sesi yerini ezan sesine bıraktı.940
Budin seferi sonunda, yıllardan beri Zapolya hanedanı elinde hükümet merkezi olan,
Ferdinand’ın göz koyduğu ve bütün Hıristiyan hükümdarlarının imrendikleri Budin
kalesinin kule ve burçlarına Türk sancağı dikildi. Buralar, doğrudan doğruya Osmanlı
ülkesine katıldı.941
Rabiulahir ayının on dördüncü günü Sikloş kalesi tamamen fethedildi. Kulelere Osmanlı
sancakları dikilerek ezanlar okundu, mehter marşları çalındı ve kale Osmanlı ülkesine
katıldı.942 İstoni Belgrad alındıktan sonra savaşa son verildi. Hisarın kulelerine Osmanlı
bayrağı çekilerek, Çan kulesinden çanlar kaldırılıp, orada ezan okundu.943
Malta seferinde Santarma kalesinin fethinden sonra surları ve kuleleri üzerine İslam
bayrakları dikildi. Gayr-ı müslimlere büyük kayıplar verdirmenin dışında, bin dört yüz
kişi esir edildi. Kale bütün civarıyla fethedildi.944
939
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
940
Feridun Bey; age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
941
Bkz. Celâl-zâde Mustafa;age., v. 344b-345a., Peçevi; age., s. 165, Mantran; age., s. 188.
942
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
943
Lütfi Paşa; age., s. 418.
944
Katip Çelebi; age., s. 117., Müneccimbaşı; age., s. 585.
253
Belgrad kalesinin fethinden sonra bazı kiliseler camiye çevrilerek, bunlar için hemen
minber yapıldı. Çan kulelerinden çanlar alındı, burada ve kale kapıları ile kiliselerin en
yüksek noktalarında temcit ve ezan okundu. Padişah ile devlet adamları o sene
ramazanın yirmi yedisine tesadüf eden Cuma günü ilk defa olarak Cuma namazını
Belgrad’da kıldılar ve bu muvaffakiyete karşı Allah’a şükrettiler.946
Rodos şehrinin ortasında yükseklik ve büyüklük itibarıyla dünyada eşi az olan Sencivan
adlı bir kilise vardı. Osmanlılar bunun içinde Hıristiyanlığa ait olan resim ve diğer
eşyayı kaldırdılar. Sonra bu kiliseyi camiye çevirip, içine mihrap yaptılar.947 Safer
ayının on dördüncü Cuma günü Padişahla vezirler, memurlar, askerler Sencivan camiine
giderek Cuma namazını kıldılar. Rodos’ta ilk Cuma namazını Müfti ve Şeyhülislam
Zenbilli Ali Cemali Efendi kıldırdı. Sarayda ezan okuyan müezzinlerden bir kısmı çan
kulesine, diğer bir kısmı da Sencivan binasının en yüksek yerlerine çıktılar ve orada
ezan okudular. Hafızlar ve güzel sesli hocalar bir hatim indirdiler. Hatip yeni minbere
çıkıp hutbe okudu. Allah’a şükürler ve devletin varlığı ve yükselmesi için dualar
eyledi.948
Budin’de gayet büyük bir kilise vardı. Bu kilise cami haline getirilerek duvarlarındaki
resim ve nakışlar temizlendi. İçine minber ve mihrap konularak cami olması için ne
lazım ise temin edildi. Müslümanlar burada namazlar kılıp Allah’a şükrettiler. Cuma
günü Padişah, devlet erkanı ile gelip camiye girdi. Salâ, ezan, Kur’an ve hutbe
okunduktan sonra Cuma anamazı kılındı. Müslümanlar büyük bir sevinç ve huşu içinde
Allah’a hamdettiler ve bu nimet karşısında gözyaşı döktüler. Devletin devamı için
dualar ettiler.949
945
Ersin Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 597.
946
Karaçelebi-zâde; age., s. 43, Feridun Bey; age., C.I, s. 513, Yurdaydın; age., s. 30.
947
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
948
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
949
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 344b-345a, Peçevi; age., s. 165, Mantran; age., s. 188.
254
Sultan Süleyman, Böğürdelen’in fethinden sonra her kişiye hizmetlerine göre terakki ve
mansıplar verdi.953 Belgrad’ın fethinden sonra Belgrad ve civarı çadırlarla süslendi ve
herkes hazırlanan çadırlara kondu. Sonra devlet adamları tarafından büyük bir divan
kuruldu. Bu divanın azaları ve sancak beyleri gelip Padişah’ı kutladılar. Bu savaşta
yararlılık gösterenlere buyrultular, bahşişler verdiler.954
Rodos’un fethinden sonra Cuma günü kurulan divana bütün devlet adamları ve askerler
gelip, Padişahın ellerini öptüler ve kazanılan zaferden dolayı, tebrik ettiler. Sonra
davullar çalınıp, şenlikler yapıldı ve herkes sevince gark oldu.955 Varadin kalesinin fethi
üzerine bir divan kuruldu. Zafer mutat merasimle kutlandıktan sonra Padişah,
950
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
951
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
952
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 421b-422a.
953
Lütfi Paşa; age., s. 299.
954
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a.
955
Mehmet Efendi; age., v. 114a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183.
255
Mohaç zaferi sonrasında Padişah ata binerek savaş meydanının biraz açıklarında
bulunan bir düzlüğe geldi. Orada kendisi için kurulan çadırlardan birine girdi. Zaferin
kutlanması için merasim hazırlığının burada yapılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine
Padişahın tahtı, çadırın önünde düz bir yere kondu. Devlet erkanı ve ordunun
komutanları kıdem sırasıyla gelerek durdular. Zaferin kutlu olsun dediler. Bu kutlama
merasiminden sonra rütbe ve yararlılık derecesinde, lazım gelenlere hil’at verildi.957
Viyana yolundaki ordu eski Buda civarında konakladı. Ayın yedinci günü kurulan
divanda, İbrahim Paşa, Beylerbeyileri, Sancak beyleri ve devlet erkanı toplanıp,
Budin’in yeniden ele geçirilmesinden dolayı Padişahı tebrik ettiler. Bütün ümeraya
şahane hil’atler verildi. Zafer müjdesi olmak üzere küçük ve büyük davullar, nakkareler
çalınıp, şenlikler yapıldı. Kale kapıları açılınca Kral Yanoş, Padişahın yanına gelerek
yüzsuyu döktü ve Buda’nın tekrar kendisine verilmesini Padişahtan diledi. Padişah da
onun bu isteğini kabul etti. Sekbanbaşını bu işle görevlendirdi. O da, Yeniçerilerle
varıp, Kral Yanoş’u Buda’da tahta geçirdi.958
Padişah, Kösek kalesinin kuşatıldığı günden, fethedildiği güne kadar, ordugahtan bir
konak mesafede bir yerde bulunuyordu. İbrahim Paşa, kalenin düştüğünü haber verince
Padişah, gelen müjdecilere çok ihsanda bulundu. Sultan Süleyman, kale yakınına
kurulan otağına geldiğinde, devlet erkanı tarafından karşılandı. Kanunî, kalenin
fethedilmesinde emeği geçenleri ödüllendirip, kalenin ele geçirilmesinde hizmeti
görülen sancak beylerine, rütbe ve mükafatlar verdi. Kale, Budin kralına itaat etmek
şartıyla, yine eski beyine verildi ve ayrıca kendisine bir de sancak ihsan olundu.959
956
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 266-267., Mehmed Efendi; age., c. 2, v. 49a, Bostan; age., v.
85b-86a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140b, Hasan Beyzade; age., v. 10a.
957
Bostan; age., v. 92b., Peçevi; age., s. 73.
958
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 187b-188a., Âlî; age., v. 293a., Peçevi; age.,
s. 103.
959
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 228a-b., Peçevi; age., s. 122.
256
vardı. Bunlardan başka değerli taşlarla işlenmiş kılıçlar ve çok değerli hil’atler ihsan
edildi. Diğer devlet erkanına da birçok ihsanlarda bulunuldu.960
Preveze’de muzaffer olan Hayrettin Paşa fetihname yazıp, iki kaptanıyla beraber
oğlunu, Kanunî Sultan Süleyman’a gönderdi. Padişah, Boğdan seferinin dönüş yolunda
Yanbolu’da idi ve Barbaros’un oğlunu iltifat ve ikramlarla karşıladı. Divan kurulup,
fetihname ayakta okundu. Padişah ve ordusu, gelen haberden çok sevindiler ve
Hayrettin Paşanın haslarına yüzbin akçe ilave edilmesi ferman buyruldu.961
Estergon seferi sırasında fethedilen Sikloş kalesini Padişah, devlet erkanıyla birlikte
giderek gezdi. Kalenin alınmasında hizmetleri görülenlere hil’atler ve mükafatlar
dağıtıldı. Mükafat alanlar da Padişahın elini öptüler.962
Sultan Süleyman, sefere çıktığı zaman, düşmanlarına karşı merhametsiz olduğu ölçüde,
ordusunun kumandası hususunda da oldukça hassasiyet sahibi idi. En küçük bir
düzensizliği, ağır şekilde cezalandırırdı. İşte bundan dolayı, Sigetvar seferi sırasında
ordunun karargah ve hareketinden sorumlu olan komutanlarından Kapucu Başı Ali Ağa,
iki menzil hesap edilen yolu bir menzilde alınca, Padişahın gazabına maruz kaldı ve
idamına ferman çıktı. Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Ali Ağa’nın bu hareketinin
beklenenin aksine düşmana korku saldığını Padişaha anlatınca, boynu vurulmayıp,
görevinden azledildi.963
Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, gözü pek ve cesur bir kahramandı. Düşmana karşı
atılganlığı ile meşhurdu. Padişahın Sigetvar seferine çıkmasında, onun göndermiş
olduğu arizaların da rolü olmuştu. Arslan Paşa, Padişahın sefere çıktığını duyunca,
hemen Budin sınır boyu askerlerini toplayıp, İstoni Belgrad yakınında bulunan ve
Osmanlı topraklarına çok zararları dokunan, eşkıyanın toplandığı, Polata kalesini
kuşattı. Fakat Ferdinand, Arslan Paşanın üzerine büyük bir kuvvet göndererek, onu
kuşatmayı kaldırmaya mecbur etti. Ayrıca burada bulunan Vespirim ve Tata kalelerini
düşman ülkesine katarak, bu kalelerde bulunan Müslümanların tamamına yakınını
kılıçtan geçirdi.964 Padişah bunları duyunca, Sadrazama durum hakkında bilgi sordu.
960
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
961
Katip Çelebi; age., s. 82.
962
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
963
Fairfax Downey; age., s. 314.
964
Peçevi; age., s. 292, Karaçelebi-zâde; age. s. 185, Gökbilgin; agm., s. 13.
257
4.Fetihnameler Gönderilmesi
Osmanlı Padişahlarına ait fetihnameler genellikle Allah’a hamd, Hz. Peygamber’e salat,
Padişah için tebaanın işlerinin düzenlenmesi ve zulmün önlenmesinin gereği, düşmanın
ne sebeple cezalandırıldığı, padişahın hareketi, askerin çokluğu, düşmanın durumu ve
cesaretinin anlatılması, Allah’ın Padişaha yardımı, düşmanın yenilmesi, Allah’a şükür,
düşman ülkesinin zaptının anlatılması, hükümdarlara zafer haberinin gönderilmesi,
fetihnamenin kiminle gönderileceği ve Padişahın Allah’a duası gibi on beş esasa dikkat
edilerek yazılmaktaydı.967
Sultan Süleyman yolda iken Böğürdelen kalesinin fetih haberi geldi. Eflak, Boğdan ve
Deşt-i Kıpçak’a ulaklar gönderilerek, zaferi, cihana ilettiler.968 Belgrad’ın fethinden
sonra bu başarıyı ananeye göre birer fetihname ile devlete bağlı memleketlere
bildirdiler. Zaferi Anadolu, Şam, Hicaz, Taif ve İslam himayesinde olan bölgelere
müjdeciler ilettiler. Etrafta olan yöneticilere ve ileri gelenlere Allah’ın bir lütfü olarak
965
Selânikî; age., s. 25-27.
966
Hasan Aksoy; “Fetihname Md.” TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s. 470
967
İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK, Ankara 1945, s. 288.
968
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 82-84, Feridun Bey; age., s. 508.
258
Padişah ve gazilere nasip olan zaferi ilan ettiler. Zafer haberleriyle Müslümanlar pür
neşe oldu.969
Padişahlardan hiçbirine nasip olmayan Rodos’un fethi, Kanunî Sultan Süleyman’a nasip
oldu. Bu zafer, fetihnameler yazılarak herkese duyuruldu.970 Mohaç meydan
muharebesinde muzaffer olan Padişah, zaferi etrafa duyurmak için fetihnameler
yazdırdı. Bu fetihnamelerde sefer, tafsilatlı olarak anlatıldı. Ulaklar, fetihnameleri
süratli bir şekilde belirtilen yerlere götürdüler. Boğdan’a, Eflak’a, Deşt-i Kıpçak’a,
Mısır, Şam, Halep, Cezayir ve diğer Arap ve Acemden, Türk ve Kürt’ten bütün yerlere,
müjdeli haberi ulaklar götürdüler. Her yer, gelen bu mutlu haberle sevinçle doldu. İslam
diyarı sevinirken, kafir diyarı üzüntüden kahroldu.971
Alman seferinden dönüşte Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden
Belgrad tarafına geçti ve Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada kazanılan
fütuhatı bildirmek üzere, mektuplar yazılıp, ulaklarla gönderildi.972
Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferi dönüşü İsakçı iskelesinde iken, memlekete
dönmek üzere bulunduğunu ve büyük bir fütuhat elde ettiğini bildirmek maksadıyla,
zafer mektupları yazdırdı. Ulaklar, bu mektupları memleketin her tarafına götürdüler.973
İstoni Belgrad’ın fethinden sonra kurulan divanda kazanılan zafere ait fetihnameler
yazılıp, memleketin gereken yerlerine ulaklarla gönderildi ve Padişahın dönmek üzere
olduğu da bildirildi.974
Sigetvar kalesinin fethi müyesser olunca, bütün devlet erkanı veziriazamın çadırına
gelerek, “Gazâ kutlu olsun” diyerek onu tebrik ettiler. Burada büyük bir divan kuruldu.
Divanda, Osmanlı Devletinin valilerine, Mekke Şerifine, Kırım Hanına, İran Şahına ve
Osmanlı Devleti ile münasebetleri bulunan diğer Müslüman ve Hıristiyan devlet
adamlarına fetihnâmeler yazılıp gönderildi. Kalenin fethinde hizmetleri görülenlere,
terakki ve mertebeler ihsan ve ikram edildi. Zaman geçirilmeden, kalenin her tarafının
969
Bkz. Feridun Bey; age., s. 515-519., Karaçelebi-zâde; age., s. 44.
970
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
971
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 312-313.
972
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v. 300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s. 177.
973
Hammer; age., s. 172.
974
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v. 320.
259
yeniden imar edilmesi ve bir cami inşa edilmesi için çalışmaların başlatılması ferman
olundu.975
Fetih ordusu geri çekilmeden önce, stratejik öneme sahip birçok hisara hemen küçük
birlikler yerleştirilirdi. Geriye kalan hisarlar, daha sonra sultanın özel emriyle yıkılırdı.
Osmanlılar tarafından sık sık kullanılan bu tedbir, öncelikle, buralarda askeri birlik
bulundurmak zorunda kalmamak, ikinci olarak da yerel beyler tarafından yeni direniş
merkezleri oluşturulmasını engellemek amacıyla alınıyordu. Daha sonra bir kural
olarak, Osmanlı ordusunun temel gücü olan sipahilere, yeni fethedilmiş topraklardaki
köylerde tımarlar verilirdi. Hisar eri ya da kale eri olarak adlandırılan bazıları da
hisarlara yerleştirilirdi. 15. yüzyılda çoğu hisardaki gerçek askeri güç bu hisar
erlerinden oluşmaktaydı. Bu düzenli güçler, bir güvenlik önlemi olarak, devletin uzak
bölgelerinden gelen askerlerden oluşturulurdu. Tahrir defterlerine göre, Anadolu’daki
çoğu hisar eri Rumeli’den, Rumeli’ndekiler de Anadolu’dan gelmeydiler.976
Padişah, Böğürdelen’i temaşa edip, “ilk fethettiğim kaledir, mamur olması gerekir” diye
emir buyurarak şehrin istihkamlarının arttırılmasını ve güçlendirilmesini istedi. Kaleyi
gezen Padişah, buraya bir komutan tayin etti. Kalenin yapımı ve muhafazası için yeterli
asker bırakıldı.977
975
Selânikî; age., s. 35.
976
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118.
977
Feridun Bey; age., s.508, Karaçelebi-zâde; age., s.30, Hadidi; age., s.429-430., Bkz. Mehmet Efendi;
age., 63a-b.
978
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Hammer, age., s.11, Mehmet Efendi; age., 79a.
979
Mehmet Efendi; age., 79a, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 79a.
260
Sonra Belgrad kalesinin topla yıkılan yerlerinin yapılması için saray beylerinden
adamlar tayin edildi ve bunlara hisarın içinde ve dışında camiler, mescitler, tekkeler,
imaretler ve güzel hamamlar yapılması da emredildi. Kaleye kadı, kale komutanı ve
muhafızlar konularak, silah ve mühimmatça ne eksiklikleri varsa verildi. İki yüz adet
top oraya bırakıldı. Tüm bunlar için hazineden yirmi bin altın ayrıldı.980
Rodos’un fethinin ardından Safer ayının onuncu günü Padişah bir ata binerek fethedilen
hisarı gezdi. Sonra kalenin etrafını, liman ağzında bulunan uzun zinciri ve mendireği,
Arap kulelerini ve görmeye değer yerleri gördü. Dönüşünde Rodos şehrine sancak beyi,
kadı ve kaleye de kale komutanı ve muhafızlar tayin edilmesini ve yıkılan yerlerinde
tamirini emretti. Rodos kalesinin tamiri için Menteşe Sancak Beyi İskender Bey, Karasi
Beyi Sinan Bey, Aydın Beyi Lütfi Bey ve Saruhan Beyi Ferhad Bey tayin olundu.981
Rodos’ta daha birçok kaleler vardı. Bunlardan biri olan Tahtalıkale askerleri, boşu
boşuna kan dökmeden anahtarları getirip teslim ettiler ve haraç vereceklerini de
söylediler. Rodos’a bağlı yerlerden biri de İstanköy adasıydı. Bu geniş ve her tarafı
mamur adanın bir de Bodrum adlı kalesi vardı. Bu ada da kendisine bağlı yerlerle
birlikte İslam ülkesine katıldı. Rodos’a bağlı ne kadar adalar ve kaleler varsa hepsi
Osmanlıların eline geçti.982 Fethedilen kalelerin her birine kadı, imam, komutan ve
yeteri kadar asker tayin olup, içleri savaş aletleri ile dolduruldu. İslam dinine uygun ve
örfi kanunların gerektirdiği gibi hareket edip, halk memnun edildi. Zulüm ve karanlık
giderilip, adalet, aydınlık getirildi.983
Mohaç zaferi sonrası Macaristan topraklarında çok sayıda kale fethedildi. Padişah,
Muharrem’in üçüncü günü Sava nehrinin karşı yakasına geçti. Sirem adasında
fethedilen kaleler için hisar eri, azab, kadı ve komutan tayin edildi. Her biri için gerekli
olan alet ve edevat verildi.984
Boğdan’ın merkezi Suçeva fethedildikten sonra âyân, eşraf ve papazlar, divana gelerek
kullukta bulunacaklarını arz ettiler. Hepsi, eski Boğdan hakimlerinden İstefan Voyvoda
980
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Mehmet Efendi; age., 81a, Peçevi; age., s. 71.
981
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
982
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.183-186, Mehmet Efendi;
age., v. 114b, Feridun Bey; age., s. 539, Müneccimbaşı; age., s. 518-519, Peçevi; age., s. 59, Hasan
Beyzade; age., v. 6a.
983
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186.
984
Bostan; age., v.95b, Peçevi; age., s. 79., Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a.
261
Padişah, Estergon kalesi fethedilince burası için bir kadı, bir kale komutanı, topçu ve
ona göre top, mühimmat bırakıp, kalenin harap olan yerlerinin tamir olunmasını
emretti.988 İslam askerleri Bece kalesini ele geçirdikten sonra zafer bayraklarını kulelere
diktiler. Bu suretle aldıkları kaleye, kale komutanı ve muhafızlar tayin ettiler. Sokullu
Mehmet Paşa, kalenin yıkık yerlerini tamir için ustalar getirdi ve eskisinden daha iyi bir
hale koydu.989
985
Karaçelebi-zâde; age., v. 132., Solak-zâde; age., v. 197, Uzunçarşılı; age., s. 343, Panaite; agm., s.212.
986
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 322a-b.
987
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 326b-327b.
988
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
989
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 413a, Peçevi; age., s. 203, Âlî; age., v.326a, Karaçelebi-zâde; age., v.
156.
990
Peçevi;age., s. 204.
991
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 423a.
262
bunlara bağlı yerler ahalisi, korkularından kırlara kaçtılar. Bunlardan gerekli olanlar
korunurken diğerleri yakılıp yıkıldı. Akıncılar, Murş nehrinden Erdel’in son noktası
olan Verat ve Soltuk taraflarına kadar olan yerleri, talan edip yakıp yıktılar. Çok büyük
ganimetler elde ettiler. Osmanlılar buradan hareket ederek Cinat kalesine geldiler.
Askerlerin geldiklerini gören ve duyan Çayla, Naplak, Makköve, Şekove Şemluk
kaleleri halkı, yurtlarını bırakıp kaçtılar. Bunlardan işe yarayanlar işgal edildiler.992
Sigetvar seferi sırasında Sakız adasına gönderilen Piyale Paşa, adayı savaşmadan
fethetti. Halkına eman verdi. Adaya, bey, kadı ve dizdar tayin edip muhafazası için
askerler koydu. Camiler ve mescidler yaptırarak, burayı bir İslam memleketine
çevirdi.993
Belgrad’ın fethinden sonra Ömer Beyoğlu Hasan Beyle, Baltaoğlu Piri Bey Sultanın
fermanı ile Sirem tarafına akın ettiler. Böğürdelen karşısındaki diyara varıp, o diyarda
bulunan gayr-ı müslimlere galebe çaldılar. Her tarafı tarumar edip, düşmanın evlerini
başlarına yıktılar. Bu yakada olan yerlerde, yakacaklarını yakıp, yıkacaklarını yıkarak,
tehdit edilmesi gereken yerleri tehdit edip, oldukça fazla ganimetle geri döndüler.994
kaldı. Bu sırada akıncılar, bütün bu bölgeye akınlar düzenlediler. Her tarafa, Osmanlı
askerinin kılıcı değdi. Daha önce hiç el sürülmemiş yerler, akıncıların akınlarından
nasiplerini alıyor, gayr-ı müslimlerin evleri ve yurtları başlarına dar ediliyordu. İslam
askerleri hesaba gelmez ganimetler elde ettiler.996
996
Bkz. Bostan; age., v.93b-94a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.323-324.,
997
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a, Âlî; age., v. 285a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327., Hasan
Beyzade;age., v. 15b
998
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188b, Âlî; age., v. 294b., Solak-zâde; age., s.164, Peçevi; age., s. 103.
999
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a., Âlî; age., v. 295a., Solak-zâde; age., s.165., A. De Lamartine; age.,
s. 762, Mantran; age., s. 184, Peçevi; age., s. 105, Shaw; age., s. 140.
1000
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 229b., Bostan; age., v. 138a, Âlî; age., v.299a, Eyyubi; age., v.20.
264
Padişah, fetih sonrası yapmayı istediği faaliyetleri yerine getirdikten sonra sefere son
verir ve bundan sonra ordunun terhisini emrederdi. Terhis edilen askerler, emirleri
altında bulundukları komutanları ile beraber kendi bölgelerine dönerlerdi.
Sultan Süleyman, Belgrad seferinden sonra yapılan büyük divanda seferin sona erdiğini
bildirdi. Yeniçeri ağasına ve Rumeli Beylerbeyine askerleri ile dönüş için emir verildi.
Büyük kalabalıklar halindeki alaylar, savaş mahallinden ayrılarak Padişahtan önce
yurtlarına döndüler.1001 Rodos seferi sonrası ordu ve Padişah, Marmaris iskelesine vardı.
Orada Padişah atına binerek biraz gezdikten sonra karargahına geldi. Devlet adamlarıyla
bazı hususi kimseler orada kaldılar. Diğerleri de İstanbul’a gitmek için izin alıp gittiler.
Büyük bir ordu Padişahın icazeti ile yerlerine dağıldılar.1002
Mohaç seferi sonrası Muharremin beşinci günü Padişah Belgrad’a geldi. Burada yapılan
divanda Rumeli ve Anadolu Beylerine hil’atler verilerek askere icazet verildi. Askerler,
başlarındaki beyleriyle beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde memleketlerine döndüler.
Padişah, Muharremin yirmi ikinci günü Edirne’ye geldi ve saraya kondu. Birkaç gün
dinlendikten sonra buradan ayrıldı ve Safer’in sekizinci günü İstanbul’a geldi.1003
Kanunî Sultan Süleyman, Peşte’de kurulan divanda Viyana seferine nihayet vererek
askerin terhis edilmesini emretti ve kendisi de Peşte’den İstanbul’a hareket etti.
Rabiulevvel’in on dördüncü günü İstanbul’a gelen Padişah, devlet adamları ve halk
tarafından karşılandı.1004
Alman seferinden dönüşte Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden
Belgrad tarafına geçti ve Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada Sultan
Süleyman, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyileriyle Anadolu komutanlarına hil’atler
dağıttı. Sonra seferberliğe son verildi.1005
1001
Feridun Bey; age., s.514, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.112.
1002
Feridun Bey; age., s. 539, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 103a-b, Mehmet Efendi; age., v. 116b-
117a, Tabib Ramazan; age., s. 194 vd.
1003
Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.348-349, Solak-zâde; age.,
s.150,
1004
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 193b., Âlî; age., v. 295b., Peçevi; age., s. 106, Solak-zâde; age., s.167.
1005
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v.300a., Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde; age.,
s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
265
Boğdan meselesi halledildikten sonra Padişah, divanlar kurup, Kırım Hanına iltifatlarda
bulundu. Kendisine ve Tatar Sultanlarının “oğlan” denilen prensleriyle, Mirza yani
Beylerine, yüksek hil’atler verdi. Onlarda Padişahın tahtını öptüler. Sonra oradan
memleketlerine gitmekte serbest oldukları bildirildi.1006 Bundan sonra İstanbul’a
dönmek üzere İsakçı’da seferberliğe nihayet verildi. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi ile
Yeniçeri ve kapıkulu askerlerinin serbestçe dönmelerine müsaade edildi.1007
Estergon seferinden dönüşte Sava nehri üzerine yapılan köprüden geçildikten sonra,
konak yerinde bir divan kurularak, beylere hil’atler verildi ve ordu terhis edildi.
Düşmanın zapt ettiği yerlerin, yeniden alınmasından dolayı, Padişah ve ordu, güler yüz
ve açık alınla döndüler.1008
Belgrad seferinden dönen Kanunî Sultan Süleyman, Silivri civarında deniz kenarına
ulaştı ve buradan gemiye binerek Zilkade ayının on yedinci Cumartesi günü İstanbul’a
vardı. Şehrin ileri gelen adamları ile alimleri, tekke sahibi şeyhleri ve büyük bir halk
kitlesi Padişahı büyük bir sevinçle karşıladılar. Padişah, halkın dua ve tezahüratı
arasında sarayına giderek tahtına oturdu.1009
1006
Karaçelebi-zâde; age., v. 133.
1007
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
1008
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v.320.
1009
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 82b., Karaçelebi-zâde; age., s.46.
1010
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v.300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
266
farklı amaçlar için Osmanlı Padişahıyla görüşmeyi istemiştir. Bu bazen bir zaferin
tebriki için, bazen ülkesinin ta’zimini bildirmek ve bazen de anlaşma isteğini bildirmek
için olurdu. Her ne maksatla gelmiş olursa olsun, Osmanlı Devletine gelen elçilerin
Padişahın huzuruna çıkartılması bir törenle olurdu. Bu törenler, devletin sahip olduğu
zenginliği ve gücü, dost ve düşmana göstermek için tertip edilirdi.
Yabancı elçiler, ülkelerinden bir heyetle birlikte yola çıkarlar ve gidecekleri güzergahı
serhat beylerinden alacakları izinle birlikte belirlerlerdi. Bunlar her gittikleri yerlerde, o
bölgenin yetkili Paşa ve beyleri tarafından gayet misafirperver bir şekilde
karşılanırdı.1011 Elçiler Bab-ı Hümayundan Babü’s-Selam denilen çifte kuleli orta
kapıdan geçerek halka kısmen açık avluya alınırdı. Burada sultandan başka herkes
atından inmek zorundaydı. Elçi bu avludaki loş bir revaka gelirdi. Burada sadrazam
tarafından karşılanır, eğer ziyaretin özel bir anlamı varsa temenna eden iki bin saray
görevlisinin ve yeniçerilere maaş olarak dağıtılacak gümüş sikke yığınlarının önünden
de onun eşliğinde geçerdi. Yeniçeri birliklerinin önü sıra kocaman kazanlarla pilav ve
kuzular getirilir ve elçi “gayet güzel haşlanmış, kızartılmış yüz kap kadar yiyecek” ile
ağırlanırdı. Elçinin ne gibi amaçla orada bulunduğunu soran sadrazam, sultanın gazabını
çekebilecek meseleleri açmaması yönünde elçiye tavsiyeler verirdi.
Artık Enderun’a yani üçüncü avluya geçme zamanı gelmiştir. Elçinin getirdiği
armağanlar incelenirken ona da sırmalı bir kaftan giydirilirdi. Arz odasının kapısında iki
muhafız, elçiyi kollarından sımsıkı kavrayıp içeri alır, odanın ucuna götürerek sultanın
eteğini öpmesi için yere eğdirir, sonra da mesajını iletsin diye kaldırırlardı. Ağır ipekli
dibadan merasim kaftanı içinde olanca heybetiyle duran Sultan, mücevher kakmalı
tahtında kayıtsız bir eda ile elçiyi dinlerdi. Kanunî verdiği bir emirle ya da başını hafifçe
eğerek kabulün sona erdiğini bildirebilirdi. Elçi odadan çıkarılırken asla sırtını sultana
dönmesine izin verilmezdi. Cevap daha sonra sadrazam aracılığıyla bildirilirdi.1012
Kanunî Sultan Süleyman Belgrad seferinden döndükten sonra dört bir taraftan elçiler
gelip, Padişahı tebrik ettiler. Deniz devletlerinin en büyüklerinden olan Venedik ile
Moskov devletinin elçileri gelip, usul üzere büyük bir itina ile Padişahın huzuruna
1011
Benedict Curipeschıtz; Yolculuk Günlüğü 1530, Çev. Özdemir Nutku, TTK, Ankara 1977, s. 18-23.
1012
Merle Severy; agm., s. 62.
267
çıktılar. Padişahın huzurunda yeri öpmekle şeref bulup, işlerini gördükten sonra
memleketlerine geri döndüler. Huzuru kalp ve sulhla yurtlarına vardılar.1013
Budin’e Mohaç seferi sonrası Kral olarak oturtulan Yanoş, Ferdinand’a karşı yardım
talep etmek için mahir bir kişi olan Laçki’yi, İstanbul’a elçi olarak gönderdi. Laçki,
Padişah ile görüştürülmeden önce sıralı vezirler tarafından mülakata alındı ve sonra
Padişah ile görüştürüldü.1014 Aynı sırada Budin’i Yanoş’un elinden alan ve
komutanlarına teslim eden Ferdinand, Osmanlı hükümetinin kendisini burada
bırakmayacağını bildiğinden, İstanbul’a elçi gönderdi. Vergi vermek şartıyla Macar
kralı tanınmasını teklif ediyordu. Ferdinand’ın bu isteği kabul edilmediği gibi, Budin’in
de Zapolya’ya iade edilmesi bildirildi. Elçi, gereği gibi karşılanmasına rağmen ukalaca
davranışlar sergileyerek, boyundan da büyük laflar etti. Sultan Süleyman, Ferdinand’ın
yalnız taleplerinden değil, bu taleplerin arz ediliş şeklinden de o kadar rahatsız oldu ki,
elçileri ikametgahlarında hapis tutturdu.1015
Viyana seferine çıkmış olan Kanunî Sultan Süleyman Mohaç ovasına geldiğinde,
Macaristan Krallığı kendisine verilen Yanoş, Padişahı karşıladı. Sonra Osmanlıların
ordugahına yakın bir yere giderek askerleriyle birlikte yerleşti. Ertesi günü orada
istirahat edildi ve o gün Macar Kralı ile Macar beyleri için kabul merasimi yapıldı.
Divan kurularak, Rumeli ve Anadolu askerleri Padişahın çadırının sol tarafında ve
yeniçeriler bu çadırın sağında karşı karşıya geniş kolda duruyorlardı. Karşılıklı askerler
arasında bir yol vücuda gelmiş, süvariler bu yolun iki tarafına dizilmişlerdi. Başlarında
miğferleri ve üzerlerinde de bütün teçhizatları vardı. Tertibat bu surette alındıktan sonra
Macar süvarileri, Krallarıyla birlikte gelerek süvarilerin arasından geçtiler. Hıristiyan
askerleri, Osmanlı askerlerini görünce adeta şaşırdılar. Kral Yanoş, divan kurulan
meydanlığın bir ucuna yakın yere geldiğinde attan indi ve yürüyerek sırma külahlı solak
alayını geçtikten sonra Padişahın otağına geldi. Padişahın elinden öptükten sonra
Yanoş, Padişah tahtının yanı başında, kendisi için hazırlanan altın kürsüye oturdu.
1013
Karaçelebi-zâde; age., s.46, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 316.
1014
Bkz. Hammer; age., s. 60-64.
1015
Bostan; age., v.107a, Hammer; age., s. 65, Uzunçarşılı; age., s. 328., Asrar; age., s. 78.
268
Sultan Süleyman ona iltifat ederek hatırını sordu ve Ferdinand’dan gördüğü fena
muameleye karşı kendisine teselli verdi.1016
Ferdinand, Kanunî Sultan Süleyman’ın büyük bir ordu ile Alman seferine çıktığını
duyunca, işi yatıştırmak ve münasebetleri düzgün göstermek üzere hemen elçisini yola
çıkardı. Bir taraftan da bazı yolları kapadı. Anlaşılan Ferdinand, Osmanlı ordusunun
çokluğunu gördüğü için onları oyalamak istiyordu. Onun gönderdiği elçiler Bosna’ya
gelince, Bosna valisi ulaklar göndererek keyfiyeti Padişaha bildirdi. Elçilerin Niş’e
getirilmesi için çavuşlar gönderildi.1017 Bunları herkesten önce Niş’e götürdüler ve
orada gayet yüksek bir yer bularak kendilerini bu yerde, bir hafta kadar beklettiler.
Bundan maksat, geçecek olan ordumuzu onlara göstermekti. İbrahim Paşa, Niş’e yakın
bir yerde Rumeli Beylerbeyini öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı. Elçiler, Osmanlı
ordusunun gelişini görmeye dalıp, adeta şaşırdılar.1018
Ordu, Niş’in güneyinde çadırlarını kurdular. O geniş yayla o gün, Osmanlı ordusunun
ihtişamını bir tablo halinde gösteriyordu. Padişahın emri ile orada birkaç gün kalındı ve
elçilerin kabul merasimi için hazırlıklar yapıldı. Karargahın şahane çadırlarından bir
divanhane vücuda getirildi. Bunun her tarafı türlü türlü nakışlar, resimlerle süslü
bulunuyordu. Bu divanhane üstüne, pahalı atlaslar, yere değerli halılar serildi. Padişah
için de gümüşten bir kürsü kuruldu. Sultan Süleyman, bu taht üzerine çıkıp oturdu. Has
hademeleri âdet ve anâne üzerine divanhanede sağ ve solda dizildiler. Bekleme
çadırında bekleyen elçiler, Padişahın buyruğu ile huzura gelerek arz-ı tazimat ettikten
sonra, kendilerine gösterilen yerlerde oturdular. Elçiler, bu gelişlerinden maksadın ne
olduğunu anlattılar. Ferdinand, Padişahı seferden vazgeçirmek için sulh teklifinde
bulunuyordu.1019
Bunlara cevap vermek üzere 9 Zilkade 938 (13 Haziran 1532) günü bir toplantı yapıldı.
Bunun için evvela yeniçeri askerlerinin çadırları bir daire üzerinde kurulduktan sonra,
orta yere divan çadırı kuruldu. Divan çadırı, kendisine hayranlık uyandıracak şekilde
hazırlandı. Çadırın içi lacivert renkli astarla kaplandı. Bu astar üzerinde, el işiyle
1016
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186a-b, Peçevi; age., s. 102, Feridun Bey; age. s. 569, Uzunçarşılı;
age., s. 329.
1017
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 210a-b, Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Âlî; age., v.298a, Peçevi;
age., s. 119.
1018
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
1019
Âlî; age., v. 298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b-213a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109.,
v.298a., Peçevi; age., s. 119.
269
yapılmış birçok oklar ve yaldızlı nakışlar vardı. Çadırdaki askı halkaları altından, ipleri
ipekten ve bütün perdeleri gayet pahalı atlastan yapılmıştı. Bu çadırın birçok direkleri
vardı. Çadırın ortasına Padişahın altından tahtı konulmuştu ki, türlü inci, elmas, yakut
v.b. ile süslenmiş ve etrafında kabartma halinde kılıç, bıçak, topuz resimleri yapılmıştı.
Tahtın altında, o tahta mahsus olmak üzere ağır kumaşlar, halılar serilmiş ve bunların
hepsinde iplik ve ipek yerine altın sırma kullanılmıştı.
Çadırın önüne, Padişahın dinlenmesi için, yüksek bir çadır daha kuruldu. Bu çadırla
divan çadırı arasına çardaklar yapıldı ve istirahat çadırının güneşten korunması için
gölgelikler yapıldı. Burada Padişah ve vezirlerin divan kurmasına mahsus büyük bir
çadır daha kuruldu. Bu çadır için dahi gölgelikler yapıldı.1020
Bütün ordu, bu kurulan çadırın önünde karşılıklı iki gruba ayrıldı. Kapıkulu ağalar ve
diğer komutanlar Padişahın çadırı önünde ve gölgelikler altında, sağa sola dizildiler. Bu
sağ ve solda duranların da yan taraflarına yeniçeri askerlerinin kısımlarından olan yaya
başları ve solaklar sıralandılar. Bunların da yan taraflarına yeniçeri askerlerinin
durmaları emredildi. Bu duranların bir kısmının başlarında külah, bir kısmında da
sırmalı serpuş ve bir kısmında ise altın üsküf vardı. Bunlar ok, yay ve saire ile teçhiz
edilmişlerdi.
Alman seferine çıkmış olan Sultan Süleyman, Belgrad’a doğru ilerlerken Dubrovnik
beylerinden ulaklar geldi. Ulaklar, Fransa Kralı Fransuva tarafından elçiler
gönderildiğini haber verdiler. Bu sırada Fransa hükümeti, Hıristiyan devletleri arasında
1020
Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Âlî; age., v.298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 213a-214a.
1021
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 214b-215a, Uzunçarşılı; age., s.332.
1022
Âlî; age., v.298a., Solak-zâde; age., s.174, Asrar; age., s.79.
270
20 Zilkade 938 (24 Haziran 1532) günü ordu Belgrad’a vardı. Askerin karşı yakaya
geçmesini temin için Padişahın emriyle Sava nehri üzerine güzel bir köprü kuruldu. İlk
önce İbrahim Paşa bütün Rumeli askerleriyle köprüden geçerek Sirem yarımadasına
doğru yürüdü. Ardı sıra Padişah ile diğer vezirler ve devlet adamları da köprüden
geçerek Sirem adasına geldiler.1024
Anadolu Beylerbeyi ve askerleri geçtikten sonra Fransa elçisi geldi. Padişah, divan
kurulması için emir verdi. Burası Padişahın ilk sefer ve son zafer yeri olduğu için
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyileri eski adetlere göre Padişahın elini öpmeyi dilediler.
Bilhassa elçinin de burada bulunmasından dolayı Zilhicce ayının üçüncü günü merasim
tertibatı için çadırlar kuruldu ve tıpkı Niş’te olduğu gibi merasim yapıldı.1025
1023
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215a.
1024
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b, Peçevi; age., s. 119.
1025
Karaçelebi-zâde; age., s. 109.
1026
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b-217a, Bostan; age., v. 134a-135a.
271
çalmaya başladı. Elçiler kabul yerine girip oturdular. Çadırların tertibatında ve merasim
kıtasının tanziminde bir ihtişam vardı. Bu kurumlu ve çalımlı teçhizat ve teşkilatı gören
elçiler, şaşırıp kaldılar. Elçilerden Fransa elçisi Padişahla görüşürken, Fransa kralının
Osmanlıları candan sevdiğini anlatmıştı. Alman elçisi, savaşı durdurmak için çok dil
döktü. Padişah, Fransa elçisine karşı iltifat göstermekle beraber ayrıca Fransa kralına
verilmek üzere samimi ağızla yazılı bir mektup vererek, gitmesine müsaade etti.1027
Fakat savaşı durdurması için çok geç kalmıştı. Kanunî, artık bu kadar ilerledikten sonra
sefere devam etmenin lüzumunu Fransa elçisi Rinçon’a bildirdi. Geri dönmenin
Şarlken’den korkmuş olduğu manasına gelebileceğini, buraya kadar gelmişken gerekli
dersin düşmana verilmesi gerektiğini anlattı.1028 Öteki elçiye hiçbir iltifat göstermedi.
Alman elçisi de dışarıya çıktı. Fakat ihtiyata binaen gitmesine müsaade edilmedi.1029
Sultan Süleyman, Alman seferinden dönüş yolunda iken, Lehistan elçisi Opalinski’yi
huzuruna kabul etti. Elçi, 30 sene önce Bayezid ile akdolunan ve 931 (1525)’te
Süleyman tarafından yenilenmiş olan Lehistan Mütarekesinin uzatılmasını, talebe
memur idi. Lehistan kralı Sigismund, bu suretle Boğdan tarafından memleketinin
asayişini temin etmek istiyordu. Opalinski’nin müzakereleri tam bir muvaffakiyetle
neticelenerek, Kırım Hanı Sahip Giray’a Lehistan krallığıyla iyi geçinmesi ve onu,
devletin dostu gözüyle görmesi tebliğ olundu. Böylece Türkiye Kırım Hanlığı ile
Boğdan Voyvodalığı tarafından, Lehistan hudutlarına tecavüz edilmemesini ve bir harp
halinde Lehistan krallığına yardım edilmesini taahhüt etmişti. Buna karşılık Lehistan
krallığı da, Osmanlının düşmanlarıyla hiçbir zaman ittifak etmemek ve onlara doğrudan
veya dolaylı olarak yardımda bulunmamak taahhütlerini kabul etmiştir. Bu anlaşma
Osmanlı himayesinde bulunan Macaristan krallığının da Lehistan tarafından emniyetini
sağlamış demektir. 1030
Ferdinand’ın, Macar krallığını almak için yaptığı teşebbüsler hep boşa gitmiş, Osmanlı
hükümetinin kral Yanoş’u tutması, onu maksadına muvaffak etmemişti. Osmanlı
Devleti karşısında biraderi Şarlken’in yardımı sayesinde tutunabilen Ferdinand, yine
onun isteği ile Osmanlılarla anlaşmaya mecbur olarak devlete müracaat etti. Kafasında
İran seferini tasavvur eden Sultan Süleyman, bu müracaatı olumlu karşıladı. Çünkü
1027
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 217b-218a., Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Peçevi; age., s. 120.
1028
Soysal; agm., s.70.
1029
Âlî; age., v.298a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a.
1030
Bkz. Danişmend; age., s.155-156, Hammer; age., s.103-104.
272
Macaristan’a yapılan seferler çok masraflı oluyor, ayrıca doğu sınırlarının ihmaline ve
bazı olayların çıkmasına sebep oluyordu. Nitekim, Şah İsmail’in ölümünden sonra
yerine geçen oğlu Tahmasb, Doğu Anadolu’da faaliyete geçmiş ve iki taraf arasında
bazı hadiseler olmuştu. Bundan dolayı Osmanlı Devleti de Avusturya ile sulha taraftarsa
da bunu göstermek istemiyordu.1031 Avusturya, sulh istemek için İstanbul’a bir elçi
gönderdi. Bu elçi, Kanunî’nin son seferinde Guns kalesini 17 gün müdafaa ettikten
sonra, Osmanlılara teslim eden kale komutanının abisi, Jerome de Zara idi.1032
13 Cemaziyelahir 939 (10 Ocak 1533) günü on iki atlı ile payitahta gelen elçi, çok
soğuk bir şekilde karşılandı. İki gün sonra Veziriazam İbrahim Paşa tarafından kabul
edilen elçi, kesin bir sulh anlaşması için geldiğini arz edip, Kanunî’nin huzuruna kabul
edilmesi için Paşanın delaletini rica etmiş ve ricası kabul edilmişti.
Cemaziyelahir ayının on yedinci günü, Kral Ferdinand’ı temsil eden Jerome de Zara,
huzura kabul edilip sulh istemek için geldiğini Padişaha arz etti. Fakat Sultan Süleyman,
şimdilik yalnız bir mütarekeye onay verebileceğini ve sulhun ancak Avusturya
tarafından Osmanlı hakimiyeti resmen kabul edilmek, Gran kalesinin anahtarları tabiiyet
delili olarak kendisine gönderilmek ve Macaristan üzerindeki veraset iddialarından
vazgeçilmek şartıyla imzalanacak bir muahede ile akdedilebileceğini tebliğ etti. Bu
mütareke, Padişah adına kral Ferdinand’a bir çavuş gönderilerek bildirilmiş olduğu gibi
Avusturya elçisi tarafından da memleketin valileriyle komutanlarına ve Andrea
Dorya’ya tebliğ edilmişti. Tabi bu vaziyet, Kanunî’nin son seferinde büsbütün sarsılan
Avusturya’nın, nihayet Osmanlı kuvvet ve kudretine boyun eğmesi demekti.1033
Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman Edirne’de iken, Basra Hakimi Raşit’in
oğlu Mani, vezir Mir Mehmet ve kazaskeri ile gelerek, babasının, Padişaha bende olmak
istediğini arz etti. Ayın yirmi yedinci günü divan kuruldu. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev
Paşa ve Anadolu askerleri Gelibolu yolu ile gelmişler ve Padişahın maiyetindeki askere
katılmışlardı. Mevcut devlet erkanı ile Rumeli Beylerbeyi ve Anadolu beyleri, Padişaha
takdim edildiler. Kendilerine ihsanlar ve ziyafetler verildi. Basra Hakimi Raşit’in
gönderdiği oğlu ve yanındakiler, divana kabul edildiler. Raşit, Basra’nın anahtarlarıyla
1031
Uzunçarşılı; age., s.336, Hammer; age., s. 105., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.506.
1032
Bostan; age., v.143a, Asrar; age., s.80.
1033
Gökbilgin; age., s. 67, Danişmend; age., s. 157.
273
beraber birçok değerli atlar, kısraklar, develer ve birçok süslü mızraklar, kıymetli
kumaşlar, sedefler, inciler, mercanlar, mermerşahi ve kandihar işi sarıklar, tülbentler,
Hint işi peşkirler ve leğenler dolusu reçeller, şişeler dolusu kokular, günlükler, amber
vesaire hediyeler göndermişti. Padişah, bunların gelişlerinden gayet memnun oldu ve
kendilerine birçok izzet ve ikramda bulundu. Mağamis oğlu Raşit, Osmanlı idaresini
kabul ettiği tarihe kadar adına hutbe okutmuş ve sikke kestirmiş bir zattı. Padişah,
Raşit’e bir sancak ve bir de berat göndererek Basra vilayetini kendisine verdi. Ancak
hutbe ve sikkenin Padişah adına olmasını emretti. Oğlu ile adamlarına, değerli hil’atler
verilerek gitmelerine müsaade edildi.1034
Venedik, özellikle Preveze seferinden sonra çok zarar görmüş ve sahip olduğu birçok
kaleyi kaybetmişti. Osmanlılara karşı Avrupalıların yaptığı ittifaka dahil olmak, ona çok
pahalıya mal olmuştu. Osmanlı Devleti, kara da olduğu gibi denizlerde de üstünlüğü
eline geçirmişti. Bunun farkına varan Venedik, en kısa zamanda Osmanlı Devleti ile bir
anlaşma yapabilmek için çalışmalara başladı. Bunun için üst üste Osmanlı ülkesine
elçiler gönderdi. Başlangıçta, Osmanlıların aldığı bazı şehirleri geri isteme cüreti
gösterdikleri için bu elçiler hakaretle karşılandılar. Hatta Osmanlı Devleti Malovazi,
Napoli Di Romania ile Kastel-Nova’ya kadar Arnavutluk’un terkini istediler. Uzun
süren görüşmelerden sonra Venedik, Osmanlı Devletinin istediği şartlarda bir anlaşma
imzalamaya mecbur oldu. Buna göre Venedik Cumhuriyeti, Mora ve Dalmaçya
sahillerindeki kaleleri ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın aldığı kaleleri Osmanlılara
bırakıyor, ayrıca 300 bin altın savaş tazminatı ödemeyi kabul ediyordu.1035
Kanunî Sultan Süleyman, yaptığı seferle Budin’i Osmanlı ülkesine kattıktan sonra,
Avusturya kralı Ferdinand, Budin’e elçi göndermiş ve Kral Yanoş’a verildiği gibi, her
yıl Macar ülkesinin haracını göndermek suretiyle, Macar krallığının kendisine
bağlanmasını istemişti. Padişah, gelen elçiyi devletlerarası hukuk üzere karşılamış ve
getirdiği hediyelere karşılık hediyeler vererek yurduna geri göndermişti. Elçiye,
“Ferdinand bizimle barış yapmak isterse bilsin ki, Budin bizimdir ve Macar bölgesi de
Budin’e bağlıdır. Fakat eli altında bulunan Avusturya için yıllık vergi vermeyi kabul
1034
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 304b-305b, Âlî; age., v.313a, Peçevi; age., s. 151.
1035
Uzunçarşılı; age. s.379., Danişmend; age., s.220, Asrar; age. s.88, Hammer; s.186.
274
ederse kendisiyle sulh yaparız ve böylece memleketinde rahatça oturur” diye söylediler.
Bu sözler karşısında Ferdinand, adeta şok oldu ve huzuru kaçtı.1036
Sultan Süleyman, Avrupa’nın müttefik ordularına gereken dersi vermek için Estergon
seferine çıkmaya hazırlanırken, Fransa kralı Fransuva’dan bir elçi geldi. Elçi, Fransa
kralı adına tazimatlarını bildirdi. Fransuva, ezeli rakibi İspanya kralı Şarlken’e karşı
Osmanlıdan yardım istiyordu. O, daha öncede defalarca yardım talep etmiş, Sultan
Süleyman uygun gördüğü zamanlarda, bu taleplerini karşılamıştı. Bu seferde, denizden
bir yardım yapılmasını ve böylece Şarlken’e büyük bir darbe indirebileceğini
söylüyordu. Fransuva, Osmanlı hükümdarından sürekli yardım görüyorsa da
Avrupa’daki dini taassup nedeniyle, ikiyüzlü harekette bulunmaya mecbur oluyordu.
Bunun ikiyüzlü hali bilinmekle beraber, Sultan Süleyman, kralın hareketini mazur
görüp, kendi siyaseti icabı istediği yardımı yapıyordu.1037
Lehistan, Macaristan’ın kuzeyinde çok iyi bakılmış bir ülkeydi. Bu krallığın birçok
kaleleri, çok sayıda askeri mevcuttu ve Lehistan kralı, ülkesinin müreffeh olmasıyla
mağrur idi. Osmanlı ordusunun Estergon ve civarında dünyaya meydan okuduğunu
duyunca, gönlüne korku düştü ve arz-ı tazimat için elçisini gönderdi. Cemaziyelevvel
ayının on birinci günü, divan kuruldu ve Lehistan elçisi kabul edildi. Leh kralı, Padişaha
birçok hediyeler göndererek, bağlılığını gösteriyordu. Padişah, sefire kabul
merasiminden sonra ziyafet ve armağanlar verdi. Sultan Süleyman, o gün eman
dileyenlerin gemilerle Tuna’nın karşı sahiline geçirilmesi emrini verdi ve oradan
serbestçe memleketlerine gitmelerine müsaade etti. Cemaziyelevvel ayının on dördüncü
günü, ordu Estergon’dan ayrıldı.1038 Estergon seferi esnasında ayrıca Kara Boğdan
voyvodasının adamları, Dubrovnik cumhuriyetinin elçileri, Erdel voyvodasının adamları
ve Eflak voyvodasının adamları gelerek, Padişaha mükellef oldukları vergilerini takdim
ettiler.1039
Turgut Reis’in yardımı ile İspanyollara karşı zafer kazanan Fransız kralı, Amasya’da
bulunmakta olan Padişahı müjdelemek üzere Vilömöntes adlı asilzadeyi elçi tayin etti
ve samimiyet göstergesi olmak üzere armağanlar gönderdi. Elçi geldiğinde, Padişahı
1036
Peçevi; age., s. 169, Danişmend; age., s.231, Uzunçarşılı; age., s.339.
1037
Âlî; age., v. 319a, Solak-zâde; age., v. 206, Uzunçarşılı; age., s.381.
1038
Âlî; age., v.320a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 364a-b.
1039
İpçioğlu; agm., s. 144.
275
gördü ve Fransız kralının saygılarını sundu. Alınan yerlerle, yapılan işler hakkında
bilgiler verdi. Aynı zamanda Sultan Süleyman’ın İran zaferini, hükümeti namına tebrik
etti.1040
Sigetvar yolunda, Erdel beyi Sigismund, Padişaha itaatini bildirmek üzere huzura
gelmeyi istiyordu. Sigismund, büyük bir hazırlık yapılarak karşılandı ve Padişahın
huzuruna kabul edildi. Yanında dört yüz asilzade ve birçok hediye ile otağı hümayunun
yanına kurulan çadırına geldi. Sigismund, getirdiği hediyeleri takdim ettikten sonra
Padişahın elini öpmek için üç defa yere diz çöktü. Padişah onun ayağa kalkmasını
söyledi ve incilerle bezenmiş olan sandalyeye oturtuldu. Manzara karşısında şaşkına
dönen Sigismund, sadece “kulunuzum” diyebildi. Padişah da ona, iltifatlar ederek, paha
biçilmez hediyeler verip uğurladı ve yanında olduğu mesajını verdi. Kanunî ona şöyle
dedi: “asker, barut, kurşun tedarikine çalışın, eğer bir ihtiyacın olursa bize bildir ki,
çaresini bulalım.” Bu arada Padişah üçyüz Erdelli esirin serbet bırakılmasını emretti ve
bu seferin sonunda Sigismund’a isteklerinin üç mislini vereceğini Sadrıazam
aracılığıyla bildirdi.1041
Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk seferi olan Macaristan seferi ve zaferinden sonra
Belgrad, Avrupa seferlerinde Osmanlı ordusunun en mühim üslerinden biri oldu ve
dârü’l-cihad adını aldı. Böylece Hıristiyan Avrupa’nın Tuna savunma hattı yarılmış
oldu.1042 Rodos’un fethiyle Yakın Doğunun çok küçük ve fakat mühim bir muharip
Hıristiyan devleti tarihten silinmiş oldu. Keza bu halde Sultan Süleyman, Fatih Sultan
Mehmet’in muvaffak olamadığı bir işi daha başardı. Rodos’un fethi ile Suriye, Mısır ve
Hicaz’a giden ticaret ve hac yolları emniyete alındı. Kanunî Sultan Süleyman’ın üst üste
1040
Âlî; age., v.336b, Peçevi;age., s. 244.
1041
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
1042
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Shaw; age., s. 137, Uzunçarşılı; age., s. 312.
276
bu iki başarısı Avrupa hükümdarları arasında korku ve dehşet hislerinin artmasına sebep
oldu.1043
Osmanlı Devletinin Mohaç zaferi, Hıristiyan Batı’nın en büyük hükümdarı Roma Çasarı
ile İslam’ın en büyük hakanı olan Osmanlı Sultanını, iki rakip olarak karşı karşıya
getiren yepyeni siyasi ve askeri bir durum ortaya çıkardı. Böylece, Osmanlı Devletinin
Avusturya ile olan ilişkilerinin ilk devresi başlamış oluyor ve bu aynı zamanda iki
devlet arasında siyasi ve diplomatik trafiğin yoğun bir şekilde başlamasının işaretlerini
veriyordu.1044
Kanunî Sultan Süleyman, Alman seferiyle Avusturya’yı boydan boya tahrip ettirip,
Osmanlı hakimiyetini kabul etmekten başka çare bulamayacak bir hale getirdikten sonra
mevsim sonunda dönmeye karar verdi. Osmanlı ordusunun bundan sonra dönüş tarihine
kadar olan hareketi hep bu planla alakalıydı. Bu hareketler büyük bir muvaffakiyetle
idare edilmiş, Avusturya için Osmanlı hakimiyetini tanımaktan başka çare
bırakılmamış, bu memleketin, genel servetinden büyük bir kısmı ganimet şeklinde
Osmanlıya nakledilmiştir.1046
1043
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.188, Solak-zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59, Asrar; age., s.73.,
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
1044
Bkz. Savaş; agm., s. 555-556, Asrar age., s.76-77.
1045
Uzunçarşılı; age., s. 330., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
1046
Bkz. Danişmend; age., s.150-151.
1047
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327, Shaw; age., s. 141.
277
Estergon seferinin sonunda Budin’deki Osmanlı varlığını tehdit eden söz konusu kaleler
fethedilerek bölgenin savunması güvence altına alındı. Ayrıca bu seferle jeopolitik
öneminin dışında dînî açıdan da Hıristiyanlar için çok önemli bir yere sahip olan
Estergon ve İstoni Belgrad kaleleri, Osmanlıların eline geçti. Bu, Kanunî’nin saltanatı
boyunca Hıristiyan Batıya karşı yapılan askeri harekatın sonuncusu oluyordu.
Zigetvar’a karşı yapılan on üçüncü ve son seferine kadar Kanunî, Avrupa’ya karşı 23 yıl
hiç harp etmedi. Zaten bu sefer, bir askeri taarruzdan ziyade Kanunî’nin azamet ve
ihtişamını gösterip kabul ettirmek için yapılmıştı.1050
1048
Bkz. Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 619-620.
1049
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.507.
1050
İpçioğlu; agm., s. 158, Asrar; age., s.90.
1051
Uzunçarşılı; age., s. 388, Danişmend; age., s. 320.
278
B. Kalıcı Uygulamalar
Osmanlı fetihlerinde sistemli olarak uygulanan iki farklı safha olduğu anlaşılıyor.
Osmanlılar ilk olarak, komşu devletler üzerinde bir çeşit hükümranlık tesis etmeye
çalışmışlar, daha sonra yerli hanedanları tasfiye ederek, bu ülkeleri doğrudan yönetmeye
başlamışlardır. Osmanlıların doğrudan denetimi, temel olarak, ülkelerin kaynak ve
nüfuslarının düzenli olarak tahrir defterlerine kaydedilmesine dayanan tımar sisteminin
uygulanması anlamına geliyordu.1052
Kanunî Sultan Süleyman Budin seferine çıktığında Macar kralı olarak Osmanlı
tarafından tayin edilmiş bulunan Yanoş, bundan evvel ölmüştü. Kale muhasara
edilirken, Yanoş’un karısı ve oğlu kalede muhasara altında idiler. Yanoş’un karısı,
Lehistan kralının kızıydı. Muhasara kalkınca Padişah bunlara pek çok iltifat ve
ihsanlarda bulundu. Sonra Yanoş’un ileri gelen devlet adamlarına dedi ki “Beç kralı
Ferdinand, size Budin’i zabt ettirmez. Olur olmaz vakitte sizi incitir. Münasib budur ki,
Erdel memleketini ve nevahisini size vereyim, onda varup geçinesiniz.” Bunlar da
Padişahın isteğini kabul edip Erdel vilayetine gittiler.1054
Padişahın Macaristan’a karşı takip ettiği politikada Zapolya’nın ölümünden sonra esaslı
değişiklikler oldu. Sultan Süleyman anladı ki Macaristan hükümranlığını çocuk ve
annesi, Osmanlı yardımı ile daha uzun müddet devam ettiremez. Bunun için onu
bütünüyle Osmanlı Devletine ilhak etmeye karar verdi. Kral Zapolya’nın halefinin reşit
1052
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 115.
1053
Uzunçarşılı; age., s. 327., Mantran; age., s. 182, İnalcık, age., s. 364-365, Shaw; age., s. 138.
1054
Lütfi Paşa; age., s. 388., Feridun Bey; age., s.553., Savaş; agm., s. 556
279
İki safhalı Osmanlı fetihlerinin, aslında tarihsel şartların bir sonucu olduğu görülüyor.
Gelenek, Fatih’in kesintisiz seferlerle sağlanan birlik faaliyetlerinin sonrasında da
varlığını sürdürdü. Sultan Süleyman’ın Macaristan’a karşı yürüttüğü siyaset buna örnek
gösterilebilir. Öte yandan tedrici birleşme siyaseti, doğrudan hakimiyetin tesis
edilmesinden sonra da devam etti.1056
2. Tahrir
Yeni fethedilen bir ülke veya bölgede ilk tahrir, Osmanlı Devletine ilhak edilmesine
karar verildiği ve tımar sistemi kurulmak üzere olduğu zaman yapılırdı. Bu noktada, her
türlü gelir kaynağı saptanır ve ayrıntılı biçimde defter-i mufassal’a kaydedilirdi. Sonra
bu gelirler, askerî sınıf mensupları, esas olarak da söz konusu toprakların fethine katılan
sipahiler arasında paylaştırılırdı. Bunlar da genellikle, daha tımar almamış, yada
civardaki diğer Osmanlı sancaklarında tımarlarından azledilmiş sipahiler olurdu. Ancak
tımar dağıtımında öncelik, yeniçeriler dahil, sultanın kapıkulu ordusunun seferde
yararlılık gösteren mensuplarına aitti. Tahrir, gelirlerin bölüşülmesinin ön koşuluydu.
Dağıtımın aldığı biçim ise, ayrı bir defter-i icmal’de özetlenirdi. Burada, tımar, zeamet,
1055
İnalcık; age., s. 364-365, Asrar; age., s. 90.
1056
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 117.
1057
Pakalın; age., c. 3, s. 376.
1058
Fatma Acun; “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.902.
280
ve hass olmak üzere her üç kategoriden dirlikler yer alır, her birinin konumu, vergi
mükellefi sayısı ve gelir tutarı kısa notlar halinde gösterilirdi.1059 Tahrirden sonra iki
çeşit defter düzenlenirdi. Mufassal defter; kaynaklarını tafsilatıyla belirterek vergileri
gösterirdi. İcmal defteri; gelirin askeri sınıf arasındaki dağılımını gösterirdi.1060
1.Tahrir için bir emin tayin edilirdi. Bu eminin emrine, kayıtları düzenlemek ve verileri
deftere kaydetmekle görevli bir katip verilirdi. İkisi de, tahrir sırasındaki harcamaları
karşılamak üzere, kayıtları yapılan bölgelerden hane başına birer akçe toplama yetkisine
sahipti.
2. Nüfus, ekili arazi, bağlar, meyve bahçeleri gibi, vergilendirilecek şeyler hakkındaki
tüm verileri toplamakla yükümlü olan emin, bulunduğu bölgelerin kadılarından yardım
görür ve onlar tarafından denetlenirdi.
3. Bir bölgenin vergi matrahı çıkarılmadan önce, emin tüm tımar sahiplerini ya da
onların vekillerini bir araya toplar ve berâtlar (tımarlarının yada vergi muafiyetlerinin
türünü gösteren fermanlar), sûret-i defterler (tımarların önceki bir tahrirde kaydedilmiş
resmi nüshaları), temessükler (yöneticiler tarafından verilen tımar yada vergi
muafiyetlerini gösteren vesikalar) gibi ellerinde bulunan yasal belgeleri ibraz etmelerini
isterdi.
1059
İnalcık; age., s. 176.
1060
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 121
1061
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 119. Osmanlı Devletinin en parlak dönemi olan Kanunî’nin
ilk tıllarında livalara ait tahrir sonuçlarını gösteren iki defter mevcuttur. Birincisi Osmanlı Arşivi Tapu
Tahrir Fihristi’nde 166 numara ile ikicisi 438 numara ile kayıtlıdır. Her ikisi de Anadolu Vilayetine aittir.
(Hüseyin Arslan; 16. yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç Ve Sürgün, Kaknüs
Yayınları, İstanbul 2001, s. 86.)
281
4. Emin, daha sonra köy köy dolaşarak hemen teftişe başlar, yeni vergileri önceki
kayıtlarla karşılaştırırdı.
6. Cizye (sadece yetişkin gayr-ı müslimlerin ödediği kelle vergisi) ve avârız (olağanüstü
durumlarda alınan vergi) defterleri, kadılar tarafından ayrı olarak hazırlanır ve sultana
sunulurdu.
8. Emin ayrıca sancaktaki tüm tımar sahipleri ve bunların cebelüleri1062 hakkında rapor
hazırlamakla da görevliydi. Daha sonra, tımarlar türlerine göre yeniden dağıtılarak ayrı
bir defterde toplanırdı.1063
Arazi tahrirlerinin amacı, tahrir eminlerine verilen talimat ile sonraki defter
mukaddimelerinde açıkça belirtilmektedir. Orada ifade edildiğine göre, tahrir reaya’yı
yerel askerîlerin dayatmaya çalıştığı keyfi uygulama ve suiistimallere karşı korumak
amacıyla yapılan genel bir teftiş biçiminde yürütülmüştür. Bu, reayanın, yani
vergilendirilebilecek nüfusun himaye edilmesi gerektiğini vurgulayan bir politika
beyanıydı. Ama aynı zamanda, tahririn nihai hedefinin, bütün vergi kaynaklarının
kaydedilip, değerlendirilebilir hale getirilmesi, vergi kaçırma faaliyetinin açığa
çıkarılması ve her türlü vergi muafiyetinin gözden geçirilmesi yoluyla kamu gelirlerinin
arttırılması olduğu da ifade ediliyordu.1064
Fethi müteâkip yapılan ilk tahrirden sonra, zaman zaman yeni bir pâdişâhın tahta
çıkması, umûmî olarak meydana gelen değişiklikler, vergi gelirlerinin herhangi bir
sûrette artmış veya eksilmiş görünmesi ve defter hârici kalmış yerlerin deftere
1062
Cebelu: Tımar ve zeamet sahiplerinin sefer durumunda kendilerinden başka götürmeye mecbur
oldukları muhariplere verilen addır. (Pakalın; age., c.1, s. 264.)
1063
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 120.
1064
İnalcık; age., s. 175.
282
sokulması gibi muhtelif sebeplerle tahrirler yenilenirdi. Pâdişâhların uzun süre tahtta
kalma dönemlerindeyse, bu tahrirlerin 30 yılda bir tekrarlanmaları kânundu.
Tahrir emîni, bölgenin eski defterleriyle muhtemelen bir önceki tahrirden beri, tımar
sâhiplerinin vaziyetlerinde ve gelirlerinde meydana gelmiş değişiklikleri gösteren bir
icmâl defterini, yanında bulundurur ve ona göre tahrire başlardı. Her yeni tahrir bir
takım yolsuzlukları meydana çıkardığı gibi, ormanlık yerlerden açılan arâzinin
işletilmesi ve evvelce istifâde edilmeyen yerlerin işler hâle getirilmesi dolayısıyla
istihsal miktarı artmış olurdu.
Tahrir tamamlandıktan sonra, tımarların yeni vaziyetini aksettiren tımar icmâl defterleri
hazırlanır, ayrıca o bölgenin bütün teferruâtını belirten mufassal defterler temize
çekilerek pâdişâh katına sunulurdu.
Bu yeni tahrir defterine Nişancı tarafından hükümdârın tuğrası konulduktan sonra, bir
sûreti Defterhâne hazînesinde Defter emini nezâretinde saklanır, bir sûreti âit olduğu
vilâyetlere gönderilir ve yeni tahrir mûcibince hareket edilmesi emredilirdi.
Beylerbeyleri de yeni tahrir üzerine sipâhîlere dirlik tezkireleri verirdi. Yeni teşkil
edilen deftere cedîd, eskisine atîk, daha eskisine köhne denirdi.
Bir bölgenin tahriri oranın yalnızca has, zeâmet ve timar gelirlerinin tespitinden ibâret
değildi. Bunun yanısıra bölgedeki evkafın, konar-göçer teşekküllerin, piyâde ve
müsellemlerin ayrı ayrı tahrirleri yapılır ve bunlara âit müstakil defterler de hazırlanırdı.
Bu deftere köylerdeki reâyâ ile kasaba ve şehir halkı isimleriyle kalem kalem
yazılmayarak, sâdece dirlik sâhiplerinin adları ve gelirleri toplu olarak kaydedilirdi.
1065
Karaçelebi-zâde; age., s.43, Feridun Bey; age., C.I, s.513.
1066
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.315-316., Bostan; age., v.93a-b.
283
3. Göç Ettirme
Göç; kişinin yeni şartlara daha iyi uyum sağlayabilmek amacıyla ya da doğal, ekonomik
siyasal ve benzeri zorunluluklar neticesinde, yaşadığı toplumu ve sosyal çevresini
değiştirmesi, bir başka çevreye ve yabancısı olduğu bir topluma katılması olayıdır.
Büyük nüfus hareketleri, tarihin akış seyrini derinden etkileyen ve hatta yönünü
değiştirebilen etkenlerin en önde gelenlerinden biri sayılmaktadır. Tarihe damgasını
vuran önemli değişimlerin, başta savaşlar olmak üzere, değişik sebeplerle yerlerini
değiştiren büyük nüfus kütlelerinin sonucu olduğunu görmekteyiz. Bu nüfus hareketleri
çeşitli sebeplerden dolayı ya kendiliğinden meydana gelmekte veya hakim gücün
zorlaması ile ortaya çıkmaktadır. Büyük insan kayıplarına sebep olan tehcirler ve
sürgünler, planlı ve insani endişeler dikkate alınarak yapıldığında, acı ve kayıplar alt
seviyelere inmektedir.
Belgrad’ın fethinden sonra Belgrad ahalisinden olup Padişahtan eman dileyenlerin bir
kısmı memleketten ayrılıp gitti. Padişahın gölgesine sığınarak yani vergi vermeyi kabul
edenler yerlerinde kaldılar. Hudut haricine çıkmak isteyenleri serbest bıraktılar. Geri
kalan aileleri malları ile İstanbul’a sürgün ettiler, bunlara evler yapıp buraya Belgrad
1067
Mehmet İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 158.
284
mahallesi adını verdiler. Yine bunlardan bir kısmı kendi istekleri ile Müslüman
oldular.1068
XVI. yüzyılın sonlarına kadar hareketlilik bakımından en dikkat çekici olgu, fetih
öncesinde daha batıya doğru kayan bir miktar yerli nüfusa karşılık, fetih sonrasında
Osmanlı idaresinin yönetim ve güvenlik gayesiyle bölgeye aktardığı ve yerleştirdiği
Anadolu kökenli bir miktar nüfusu bünyesine almasıdır. Böylece bir anlamda
merkezden dışarıya doğru bir hareket olmuştur. Buna karşılık fethedilen yerlerden
önemli miktardaki nüfusun içeriye alındığı hatta bazen az sayıda da olsa bir kısım
nüfusun Anadolu’ya aktarıldığı görülür.1070 Yeni fethedilen bir memleketin
Türkleştirilmesi veya herhangi bir yerin emniyet ve imarı için iskan yapmak
gerektiğinde; devlet gerekli yerlerin kadılarına “sürgün hükümleri” göndererek belirli
özellikteki kişileri seçerek aileleriyle birlikte ihraç edilmesini emrederdi. Bundan sonra,
merkezden bu iş için gönderilen memurlar eldeki talimat gereğince ve kadıların
yardımıyla lazım gelen aileleri ayırıp icap eden yerlere gönderirdi. Ayrılacak kimselerin
adedi, o memleketin hükümet merkezince bilinen hane miktarına göre belli bir ölçüyü,
örneğin onda birini teşkil etmekteydi. Gittikleri yerlerde bu muhacir kafilelerini,
oraların büyük rütbeli memurları teslim alır ve imzalı defterlerini merkeze gönderirlerdi.
Bu suretle nüfusun yeni durumuna göre merkezdeki defterler tashih edilir ve vaziyet
yeniden tespit edilirdi.1071
1068
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Feridun Bey; age., s.517., Hammer, age., s.10., Uzunçarşılı; age., s.
312.
1069
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327-328., Hasan Beyzade;age.,
v. 15b, Bostan; age., v.93b.
1070
Yunus Koç; “Osmanlı İmparatorluğunun Nüfus Yapısı”, Osmanlı, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 1999, cilt IV, s. 543.
1071
Ömer Lütfi Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XI, Ekim 1949-Temmuz 1950, No. 1-4, s. 548.
285
4. İstimalet Sistemi
Sözlük manası meylettirme, cezbetme, gönül alma, birinin gönlünü celp etme,
reayaperverlik veya engin hoşgörü olan bu kelimenin, Osmanlı siyasi tarihinde önemli
bir yeri vardır. Özellikle Hıristiyan reayaya karşı takip edilen hoşgörülü siyasetin tarifi
demek olan istimalet, devletin son devrine kadar uygulanmıştır. Bu hoşgörülü siyaset
başlangıçta Osmanlı fetihlerinin başta gelen düsturu olmuştur.
Osmanlının yayılışında kılıç kadar, belki ondan da ziyade istimalet politikası temel bir
faktör olarak hesaba katılmalıdır. Osmanlı sultanları bir memleketi kendi ülkelerine
ilhak etmeden önce başlıca iki yöntemle hareket ederlerdi. Bir taraftan uç dedikleri
serhat bölgelerinden uç beylerinin önderliğinde yapılan gazâ akınları ile hudut ötesi
halkını yıldırırlar, direnme gücünü kırarlar, sonra o devlet veya halkı, istimalet yoluyla
kendilerine yaklaştırırlardı. Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan ve
Yunanistan’da yerli askeri sınıftan Osmanlıya sadık kalmış olan unsurlar, Osmanlı
askeri kadrolarına alınır, onların fetih öncesi dönemde tasarruf sahibi oldukları yerler,
Osmanlı idaresince kendilerine tımar olarak verilirdi. Böylece yerli askeri sınıf, Osmanlı
hizmetine alınırdı. Bu da istimalet politikasının, idarece askeri sınıflara teşmili anlamına
gelirdi. Böylece fethedilmemiş yerlerin askeri sınıfları bu gibi garantilerle Osmanlı
egemenliği altına girmeye teşvik edilirdi.1073
1072
Mücteba İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, XII. Türk Tarih Kongresi, TTK,
Ankara1999, Cilt3, s. 941, Haldun Eroğlu; “Osmanlı’nın Rumeli’deki Fetih Stratejileri”, Osmanlılar
Yönetim ve Strateji, Gökubbe, İstanbul 2006, s. 85-86.
1073
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s.160.
286
her önlerine çıkan Hıristiyan’ı kılıçtan geçirmediler. Aksine kendi taraflarına çekmeye
ikna edip kır ve şehir kesiminde halkı yerinde tutmaya çalıştılar. Aldıkları haraç onların
daha önce Bizans’a ödediklerinden fazla değildi.1074
Buradan çıkarılması gereken bir sonuç da fetihlerle elde edilen toprakların ezip geçen
güçler tarafından elde edilmediğidir. Fetihler kan ve ateşle gerçekleştirilmemiştir.
Osmanlı başarılarının esas gücü sosyal adalet, adil vergi sistemi, dini siyaset ve merkezi
otoritedir. İşte bu kavramların tek kelimede özeti istimalettir.1077 Gayrimüslimlerin
fazladan bir baş vergisi ödemelerine ve Müslüman olmaya karar veren kişilerin, kendi
1074
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.
1075
Aşıkpaşazade; age., s. 102.
1076
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 165.
1077
Bkz. İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 944-947.
287
Fetihler sonunda itaat edenler devletin şefkatli kollarına alınıyor, mülk ve arazi
imkanlarına kavuşuyordu. Ortaçağ kalıntısı, zalim despot ve beylerin idaresinden veya
Latin istilasından yılmış ve ezilmiş Hıristiyan köylüler, kilisenin baskısından da
memnun değildi. Bu yüzden Balkanlı köylüler, kitleler halinde Müslümanlığı da tercih
ediyorlardı. İslamiyet ile şereflenen reaya artık Allah’ın padişaha emaneti olarak telakki
olunuyordu. Osmanlı Devletinin bu politikası, Hıristiyan halkın devlete yakınlaşmasına
sebep olmakta idi. Osmanlıların takip ettiği bu hoşgörü siyaseti, kilise ve manastırlara
da tatbik edilmekteydi. Bunlara vergi muafiyeti tanındığı gibi dini vakıflara da
ilişilmedi. Bundan başka Ortaçağ kalıntısı feodal askeri sınıfın imtiyazları ve feodal
hakları iptal edildi. Sonunda bunlar Osmanlı askeri sistemi içine dahil edildi.1082
1078
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan:Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 17.
1079
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” s. 125.
1080
Zimmet, koruyup kollama, himaye edip koruma demektir. İslam hukukçuları zimmeti terim olarak
şöyle açıklamışlardır: Zimmet, kişiyi alacaklı veya borçlu olmaya ehil kılan manevi bir vasıf ve sıfattır.
Başka bir ifade ile her insanın hak ve vazifelere sahip olmasıdır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı
İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1968, c.3, s. 422.)
1081
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 70.
1082
Bkz. İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 942-943.
288
Osmanlı idaresi fetihlerde, eski Türk geleneklerine bağlı kalmakla birlikte İslam’ın
hükümlerini tatbik ediyordu. Esasında Türk geleneğinde mevcut bulunan başka dinlere
saygı, İslamiyet’in gayr-ı müslimler için tanıdığı zımmî hukuku ile birleşerek en geniş
anlamını bulmuştu. Böylece Kur’an’da zikredilen “Telîfi’l-Kulub” maddesi Osmanlı
siyasetinde İstimalet adıyla anılır olmuştu. Devlete cizye vergisini ödemiş olan gayr-ı
müslim’in hukuk yönünden Müslümanlardan farkı kalmıyordu. Devlet için onu himaye
etmek, refahını sağlamak, dinin emri idi. Fetihler sonunda Osmanlı vatandaşı olan
gayr-ı müslimlerin can ve mal güvenliği, yani himaye ve sıyaneti artık devletin şefkatli
ellerine emanet edilmiş oluyordu. Devletin görevi bununla da bitmiyordu. Özellikle
köylüler eski feodal rejimin zalimane tatbikatından ve ağır yüklerinden
1084
kurtuluyordu.
1083
İnalcık; age., s. 138.
1084
İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 942.
289
önce fethedilen komşu milletin omuzlarına yüklendiği için, Türk devlet siyaseti,
hakimiyeti altına giren yeni memleketlerin arazisini, bu milletler içinde artık Türk olan
kimselere tevcih etmeyi tabii gördü. Buraların alınmasında yardım eden ve bundan
sonra da müdafaa edecek olan bu askerlere verdi.1085
İslam kölelere, bazı dini ve hukuki haklar tanımıştır. Köle-özgür farkı olmaksızın tüm
Müslümanların kardeş olduğu ilkesi benimsenmiş, kölelere kötü davranılması ya da ağır
işlerde çalıştırılması engellenmek istenmiştir. Köle azat etmek en değerli ibadetlerden
sayılmış, saygıdeğer bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Savaşın bitmesinden sonra esirlerin yaraları varsa tedavi edilir, kendilerine yiyecek-
içecek verilir ve kadınlarla erkekler ayrı yerlerde tutulurdu. Esirler kadın, erkek, güzel,
çirkin, çocuk, genç, yaşlı, sakat vb. sınıflara ayrılıp, değerleri belirlendikten sonra diğer
ganimet mallarıyla birlikte beş kısma ayrılırdı. Devletin hissesi olarak bunların beşte
biri ayrıldıktan sonra, gerisi savaşa katılanlar arasında paylaştırılırdı.1086
1085
Fekete Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, Tarih Dergisi, Sayı 16, 1961, s. 37.
1086
Nihat Engin; Osmanlı Devletinde Kölelik, Marmara Üni. İlahiyat Fak. Yay., İstanbul 1998, s. 69.
1087
Peçevi;age., s.74, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.311., Bostan; age., v.92a., Karaçelebi-zâde; age., s.
91, Celâl-zâde Mustafa; age., v.149b, Âlî; age., v. 284b.
290
başpiskoposu hâmime olan sevgim, daha henüz küçük olmama rağmen, beni savaşa itti.
Onun ölümünden sonra, öteki esirlerle birlikte dağlık taşlık yerlerden götürüldüm…
savaş alanından epey uzakta hazır bir vaziyette duran esir satıcılarına teslim edildim ve
Makedonya’ya, kendi dillerinde Gelibolu dedikleri bir şehre götürüldüm. Orada, bizim
dinimizden dönen biri gelip, bana su satıcısı olarak çalışıp çalışamayacağımı sordu. Ben
de bu alanda çok yetenekli olduğumu söyledim. Esir tüccarlarının yanında muhakkak
ölüme terk edilecektim. Bu yüzden bir yeni efendinin yanında çalışmayı tercih
ediyordum. Beni 40 dukaya satın aldı, fakat tek şartla: eğer istediği işte verimli
olamazsam beni tekrar esirlerin yanına iade edecekti.”1088
6. İskan Faaliyeti
Osmanlı Devleti, Rumeli’de ilk fütuhata başladığı andan itibaren fethettiği yerlerde
sistemli bir iskan politikası takip etti. Osmanlı fetihleri devam ettiği sürece kırsal yörede
yaşayan Hıristiyan halk, Balkanların daha iç bölgelerine ve dağlık kesimlerine doğru
1088
N. Melek Aksulu; Mohaç Esiri Bartholomaeus Geargievic: (1505-1566) ve Türklerle İlgili Yazıları,
Kültür Bakanlığı, Ankara 1998, s. 14-15.
1089
Bostan; age., v.93b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.153b-154a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327,
Peçevi; age., s. 77.
291
hareket etmişlerdi. Fütuhat sırasında köy ve kasabalarını terk ederek başka bölgelere
kaçanların yerlerine, Anadolu’dan büyük ölçüde Türkmen unsuru nakledildi.1090
Fetihten sonra hicret ettirilen ilk muhacir kafilesi, Süleyman Paşa zamanında, Karesi
vilayetinden Gelibolu yarımadasıyla bunun kuzey kısmına iskan edildi.1091 I. Murad
devrinde ise, Lala Şahin Paşanın Kavala, Drama, Serez ve Karaferya havalisini açmasını
müteakip, Saruhan’daki göçer Yörükler Serez tarafına getirildi.1092 Tarihi kayıtlar, siyasi
inkişaflar ile birlikte göçlerinde bir sistem dahilinde icra edilmiş olduğunu ve gelen
birlikler arasında kıymetli devlet adamlarının, Uç beylerinin de bulunduğunu
göstermektedir. Rumeli’ye icra edilen bu iskan ve tehcir faaliyeti Yıldırım Bayezid
devrinden sonra da devam etti. Çelebi Mehmet, Samsun’un fethini müteakip dönüşü
esnasında, İskilip’teki Tatarları, Filibe yöresine ve Konuşhisar havalisine yerleştirdi.1093
Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Gedik Ahmet Paşa, Kastamonu ve Sinop’u
fetihten dönerken, 16 senedir beylik etmekte ve âlim bir zât olan İsfendiyar oğlu İsmail
Beyi bütün cemaatiyle birlikte Filibe havalisine iskan eyledi.1094 Fethedilen bölgelere
Anadolu’dan Türkler getirilerek yerleştiriliyor ve yoğun bir iskan politikası
uygulanıyordu.1095
Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda sömürge siyaseti takip etmediği için fetihten kısa
bir süre sonra Balkan Yarımadasının iskanına öncelik verdi. Gelenlerin çoğunun gayesi
Rumeli’yi yurt edinmekti. Rumeli’deki yerleşme Anadolu’dakinden farklı olarak daima
devletin benimsediği resmi iskan politikasına uygun olarak gelişmiştir. Osmanlının
Rumeli’deki iskan politikasında, Ortaçağda yaygın olan bir görüşün izleri
bulunmaktadır. Buna göre devlet, fethettiği topraklara Anadolu’dan nüfus getirip
yerleştirmiş, bölge halkını da kolayca denetim altında tutabilmek amacıyla başka yere
nakletmiştir.
1090
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s. 157-158.
1091
Aşıkpaşazade; age., s.124.
1092
Oruç Beğ; age., s. 46.
1093
Oruç Beğ; age., s. 74.
1094
Oruç Beğ; age., s. 118.
1095
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 125
292
konusunda öncelik vermeyi tercih etmişti. Böylece miri arazi haline getirilmiş olan
Rumeli’de, konar göçerlerin toprağa bağlanması, askeri sınıfa dahil olmaları, Rumeli’de
nüfus ve tımarlı sipahi sayısının artırılması aynı anda sağlanmış oluyordu. Rumeli’nin
iskanına öncülük edenler, gaziler, aşiret reisleri, akıncılar, dervişler ve tımarlı
sipahilerdi.1096
Osmanlı Devletinin Rumeli’de takip ettiği iskan siyaseti daha başlangıçtan itibaren bir
yağma hareketi olmayıp, yerleşmek ve yurt edinmek amacını taşıyordu. Bu siyaset,
geleceğe dönük bir yerleşme yoğunluğu taşıdığı için başarılı olmuştur. Göçmenler
Rumeli’ye yurt edinmek üzere geldiklerinden geri dönmeyi düşünmüyorlardı.1098
1096
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 166-167.
1097
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 119
1098
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 168.
293
Osmanlı Devletinin fetih, iskan ve yayılma politikasının tarihi başarısını iki temel
noktaya bağlamak mümkündür. Bunlardan birincisi, iyi örgütlenmiş az sayıdaki
akıncıların açmış olduğu yol; ikincisi de, göçer ve çiftçi gönüllülerin yeni fethedilen
topraklara yerleşmesi oluşturmaktaydı.1100
Fetihlerin ilk birkaç on yılında Osmanlılar, Anadolu’nun her köşesinden ve diğer İslam
dünyasından günden güne artan sayılarda kendi topraklarına gelen insanların Balkanlara
gönüllü göçünü teşvik etmiştir. Nüfus fazlasını yerleştirme mecburiyeti kadar askeri ve
mali şartlarda bir iskan politikasını zorunlu kılıyordu. Ordunun büyük bir kısmını
“azab” ve “yaya” adlarıyla şehirlerden ve köylerden askere alınan Türklerin oluşturduğu
Osmanlı Devletinin ilk döneminde, Türk nüfusun askeri açıdan çok önemli olduğu
burada vurgulanmalıdır. Bu Türk askerleri 16. yüzyıla kadar Osmanlı ordusundaki
önemlerini sürdürmüşlerdir. Türklerin Balkanlara kendiliğinden gelişen kitlesel göçü
15. yüzyılın ortalarına doğru yavaşlamış, Rodop ve Balkan sıradağlarının ötesindeki
Türk iskanı, “uç”taki bazı askeri merkezlerle kuşatılmış ve çoğunlukla devlet tarafından
sürgün edilen nüfustan oluşmuştu.1101 Eğer Anadolu’da hasıl olan nüfus yoğunluğu,
fütuhat sayesinde Batıya doğru boşaltılmamış olsaydı, sosyal hayatta derin huzursuzluk
doğurarak dahili karışıklıklara ve mevcut sosyal düzenin bozulmasına sebep
olabilirdi.1102
Yeniden iskan edilen ahalinin statüsü şartlara göre değişmiştir. Osmanlılar fetihlerinin
ilk yüzyılında sürgünü daha çok askeri amaçla kullanmışlardır. Bu dönemde, sorun
çıkaran Anadolu’daki bazı göçebeler Balkanlara nakledildikten sonra sınır bölgelerine
yerleştirilip kendilerine özel bir askeri statü verildi. 16. yüzyılın başlarına ait
defterlerden yararlanan Barkan’ın hazırladığı haritaya göre, yürük adıyla askeri bir
teşkilat oluşturan bu Türk göçebeler, özellikle Trakya, Rodop ve Balkan dağlarının
1099
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 312.
1100
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 118.
1101
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 131-132.
1102
Bkz. Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 280-281.
294
güney yamaçları, Makedonya ve Dobruca gibi tamamı 14. yüzyılın ikinci yarısında
fethedilen bölgelere yerleştirilmişlerdir.1103
Rumeli’nin Türkler tarafından iskanı işinde mecburi tehcir ve iskanlar yanında, bol,
ucuz ve bereketli bir toprak bulmak için kendiliğinden göç eden, askerlik vesair
vazifelerle gidip de hudut boylarında yerleşip kalan Anadolu halkının, dağ başlarında
yer bulan ve toprağı açıp işleyen hususi bir tip muhacirlerin öncüsü ve mümessili
vaziyetinde mütalaa etiğimiz dervişlerin, velhasıl boş ve harap bir memleketi
şenlendirmek için yeni fethedilen memleketlere doğru vaki büyük bir insan akımının da
hissesi olmuştur. Anadolu’dan Balkanlara doğru büyük bir nüfus akını meydana gelmiş
ve bu akın Rumeli’nin muayyen bölgelerinde kasaba ve köylerde hakim bir Türk ve
Müslüman ekseriyeti temin ederek, oraları harici şekil ve hayat tarzı bakımından olduğu
kadar ruh ve kültür bakımından da tam bir Türk ve İslam memleketi haline
sokmuştur.1106
Batıya göç eden grupların yanında derviş, baba, şeyh gibi dini ve kültür hayatlarında rol
oynayan zümreler de yer alıyordu. Bunlar kendi anlayışları gereği İslam’ı ve manevi
gücü takviye ediyorlardı. Bu katı gibi görünen manevi yapı aslında yumuşak bir geçişi
1103
Bkz. İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 127-128.
1104
Müneccimbaşı; age., s. 417.
1105
Bkz. Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 266-267.
1106
Ömer Lütfi Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XV, Ekim 1953-Temmuz 1954, No. 1-4, s. 230.
295
XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti fethettiği yerler yanında elde mevcut bulunan insandan
hali ve iktisadi bakımdan atıl yerlere iç bölgelerden ve diğer yerlerden nüfus naklini
gerçekleştirebilmek için birçok iktisadi, mali, idari imtiyazlar ve imkanlar sağlama
yoluna gitmektedir.1109 Sürgüne tabi tutulanlar genellikle avarız-ı divaniye denilen örfi
vergiden ve olağanüstü zamanlara mahsus vergilerden muaftılar ve normal vergilerden
de indirim yapılmaktaydı. Sürgünler muhtelif köylerde dağınık bir halde bulunuyorlar
fakat hepsi birden müstakil bir subaşı’ya tabi oluyorlardı. Doğup büyüdükleri
memleketi terk edip yabancı bir bölgede yerleşmeye mecbur edilen bu muhacirlere,
uzunca bir müddet için, bu şekilde bazı kolaylıklar gösterilmiş olması doğaldır. Bu
suretle onları yeni muhitin şartlarına alıştırmak, sürüldükleri yerlerde kökleştirmek ve
geliştirmek mümkün olacağı düşünülmüş olduğu muhakkaktır.1110
Rumeli’ye nakledilen Yörük kabileleri XV. Asır ortalarından itibaren askeri ve stratejik
görevlerde önemli roller oynamaya başlamış ve bunların sorumlulukları belli bir kanuna
bağlanarak XVI. asır ortalarında artık ordu hizmetlerinde ve devlet işlerinde vazife alan
askeri bir sınıf haline gelmiştir. Rumeli’ye nakledilen bu Yörük kolları, yeni topraklarda
1107
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 16
1108
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 214.
1109
Hüseyin Arslan; age., s. 178.
1110
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 225-
226.
296
çeşitli bölgelere dağılmışlar ve bunlardan bir kısmı daha sonra bulundukları yerin adı ile
anılmışlardır. Bu Yörük teşekküllerinden Tanrıdağı Yörükleri 1543’den 1642 yılına
kadar olan dönemde, Demirhisar, Kelmeriye, Drama, Kavala, Sarışaban, Çağlayık,
Yenice-i Karasu, Gümülcine, Eğrican, Dimetoka, Ferecik, İpsala, Keşan, Yenice-i
Kızılağaç, Çırpan, Karacık dağı, Eski Zağra, Akçe Kızanlık, Karinâbâd, Filibe,
Hatuneli, Rus Kasrı, Havass-ı Mahmud Paşa, Ahyolu, Yeni Zağra, Varna, Tekfurgölü,
Hırsova, Silistre, Şumnu, Prevadi, Niğbolu, Çernova, Tırnova ve Razgrad şehir ve
kasabalarına dağılmış durumdaydı. Naldöken Yörükleri de 1543’den 1609’a kadar
İhtiman, İzladi, Tatarpazarı, Filibe, Edirne, Kızılağaç, Çirmen, Yanbolu, Ahyolu,
Şumnu, Varna, Hırsova, Prevadi, Tekfurgölü, Silistre, Aydos, Çernova, Tırnova, Lofça,
Niğbolu, Hasköy, Çırpan, Kızanlık, Cisr-i Mustafa Paşa, Yenice-i Zağra ve Eski
Zağra’da yayılmışlardı. Selanik Yörükleri ise, çoğunlukla bütün Makedonya ve
Teselya’da ve az olarak da Bulgaristan ve Dobruca’da bulunmakta idi. Ofçabolu
Yörükleri de Manastır ve Kosava vilayetleri ile az miktarda Bulgaristan ve Dobruca’da
yerleşmişlerdi. Vize Yörükleri bugünkü Türkiye’nin Trakya bölümü ile Dimetoka ve
Hasköy’de iskan edilmişti. Nihayet kocacık Yörükleri 1543-1584 yılları arasında Rus
Kasrı, Ahyolu, Varna, Tekfurgölü, Hırsova, Silistre, Şumnu, Prevadi, Yanbolu,
Babaeski, Kırklareli, Edirne, Filibe, Hacıoğlu Pazarcığı, Akkerman, Bender ve Kili’de
bulunmakta idi. Bu teşekküller, birçoğu kendi adlarını taşıyan köyler tesis etmişler ve
Rumeli’nin çeşitli yerlerine dağılmışlardı.1111
7. İmar Faaliyetleri
1111
Yusuf Halaçoğlu; “XVI. yüzyılda Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, Ankara 1989, cilt
LIII, sayı 207-208, s. 638-639. Halacoğlu bu makalesinin içinde Çirmen, Hasköy, Akça Kızanlık, Yenice-
i Zağra, Çırpan, Cisr-i Mustafa Paşa ve Yanbolu kazalarına bağlı mahalle ve köylerde yaşayan Müslim ve
gayr-ı Müslimlerin nüfuslarını tablolar halinde vermektedir. (s. 653-676)
1112
Hüseyin Arslan; age., s. 257-258.
297
Osmanlı Devletinin genel hayatında bir imar ve iskan metodu olarak vakıfların oynadığı
rol büyüktür. Şehirlerin her türlü umumi hizmetleri, sosyal yardımlaşma teşkilatı, ilmi,
dini ve medeni hayatın her türlü tezahürleri hep vakıf tesisler yolu ile tanzim ve idare
edilmiştir. Fethedilen memleketleri iskan ve imar için idari-mali müstakil birer
müessese mahiyetinde olan bir takım arazi vakıfları tesis etmek kaidesi Osmanlı
1113
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 308.
1114
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 119.
1115
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s.159.
298
Devletinde öteden beri tatbik edilmiş bir usul teşkil etmektedir. Bu usul uzun müddet
çok iyi muvaffak olmuş ve memlekette medeniyet ve refahın artmasına, iktisadi ve
ictimai hayatın canlanıp memleketin şenlenmesine sebep olmuştur.1116
Ayrıca orduyla birlikte hareket eden çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve dervişlerin
cesaret verici ve olumlu davranışları, yeni toprakların benimsenmesinde, gazilerin ve
göçmenlerin üzerindeki etkileri çok büyük olmuştur. Şeyh ve dervişler daha Süleyman
Paşa ile Rumeli’ye geçişlerinden itibaren yol kavşaklarına, derbentlere ve iskana uygun
yerlere yerleşerek zaviyeler kurmuşlar, çevrelerini şenlendirmişlerdir.1117
Osmanlılar fethettikleri ülkeleri uzaktan bir koloni gibi idare etmemişler, alınlarının teri
ve ellerinin emeğiyle bu memleketleri şenlendirmişler ve oraları kendilerine gerçek bir
vatan yapmışlardır.1119
8. Dini Faaliyetler
Osmanlının altı yüz yıl, yirmi beş-otuz kadar milleti bir arada tutma, onları idare etme
ve koruma başarısı küçümsenemez. Böyle bir yönetimi, tarihin belli bir döneminde Türk
devlet kültürünün bir başarısı olarak tabii kutlamak gerekir. Ama bunun belli tarihi
koşullar altında gerçekleşmiş bir olgu olduğunu unutmamak gerekir. Osmanlı Devleti
1116
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 354.
1117
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 168.
1118
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 300.
1119
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, Cilt XI,
s. 527.
299
bütün dinler, etnik gruplar, cemaatler üzerinde bir egemenlik şemsiyesi olarak kaldı. İç
barış ve koruma dışında ortak bir ideolojiyi zorla kabul ettirmek gibi bir siyaseti asla
benimsemedi.1120
İslam dininin inançlara saygılı olma ilkesi çerçevesinde tüm Hıristiyan ve Yahudi
mezhepleri, Hıristiyan Avrupa’da o zaman hiç sahip olmadıkları, bir din özgürlüğüne
sahip oldular. Osmanlı ülkesinden Haham İsaak Safarti’nin Hıristiyan egemenliği
altındaki Avrupa’daki dindaşlarına yazdığı mektup çok ünlüdür. Haham mektubunda,
Osmanlı’da herkesin kendi incir ağacı altında oturup huzurlu yaşayabileceğini yazmıştı.
Hahama göre Yahudiler hallerinden, Avrupa’da yaşayan dindaşlarından çok daha
memnundular. Bilindiği gibi pek çok Yahudi İspanya’dan sürülünce kurtuluşu
Osmanlı’ya sığınmakta bulmuştu.1123
1120
Halil İnalcık; “Osmanlı Tarihi Üzerinde Kamuoyunu İlgilendiren Bazı Sorular”, Doğu-Batı, Mayıs-
Haziran –Temmuz 1999, Sayı 7, s. 33-34
1121
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s.166.
1122
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s. 75.
1123
Klaus Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, Tarih ve Toplum, 10,
1988, s. 10.
300
Osmanlılar, Ortodoks Rum, Birleşik Yunan, Ermeni, Yahudi gibi kalabalık gayr-ı
müslim tebaayı, zamanla sadece kendi dinlerini uygulamakta özgür bırakmakta
kalmadılar, aynı zamanda Müslümanları ilgilendirmeyen konularda, kendi hukuk
kurallarının ve bunların yasal uygulamasını da onlara bıraktılar. Bu uygulamayı daha da
geliştiren Osmanlılar, İmparatorluk topraklarına yerleşmek isteyen yabancılara büyük
imtiyazlar tanıdılar. Bu yabancılar, yerleştikleri topraklar için vergi, gümrük resmi
ödemek ve Osmanlı vatandaşlarıyla olan sorunlarda Osmanlı mahkemeleriyle muhatap
olmak dışında, Osmanlı kontrolünün hemen hemen tamamen dışındaydılar. Kendi
vatanlarında olabileceklerinden daha büyük özgürlük içinde, dilediklerini
yapabiliyorlardı.1125
Gayr-ı Müslimlerle ilk temasa geçen ve ehli cihad diye anılan gazilere gelince, bunlara
en büyük maddi ve manevi destek, Türkmen baba ve şeyhlerden gelmişti. Hatta, baba ve
şeyhlerin birçoğu bizzat gazâlara katılmakta ve dövüşmekteydiler. Bu baba ve şeyhler,
daha sonra, fethedilen yerlerde vakıf, tekke ve zaviyeler kurmakta ve buralarda asayişi
temin etmekteydiler.1126
1124
İnalcık; age., s.324.
1125
Lybyer; age., s. 41.
1126
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118.
301
Birçok köylere ismini veren, elinin emeği ve alnının teri ile dağ başlarında yer açıp
yerleşen, bağ ve bahçe yetiştiren dervişler, daima batıya doğru Türk akını ile beraber
ilerlemişlerdir. Zaviye sahibi şeyhler, siyasi nüfuzlarını Padişahın hizmetinde
kullanmışlardır. Askeri istilalarla birlikte birçok aşiret, köylü ve asker halk, bazen
gönüllü, bazen mecburi iskan ve sürgünlerle birlikte yeni fethedilen yerlere geldiler.
Özellikle dervişlerin az çok bir teşkilata tabi akınları vardı. Bunlar geldikleri boş
yerlerde zaviyelerini tesis ettiler. Yerleştikleri yerleri yavaş yavaş bir köy, bir kültür ve
tarikat merkezi halinde teşkilatlandırdılar. Muhacir akını batıya doğru taştıkça bu akının
öncüleri olan dervişler ve onların kurdukları zaviyeler batıya doğru ilerledi ve
çoğaldı. 1129
1127
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 117-
118.
1128
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s. 159.
1129
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 285-294.
302
etkileri büyüktü.1130 Yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerinde zaviyelerin
tesisi oraları şenlendirmek, imar ve iskan etmek hususunda büyük bir rol oynamaktaydı.
Boş toprak aramak, dağdan ve bayırdan toprak açmak, iskan edilemeyecek bir halde
ıssız, tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, mal ve can güvenliği hiç bulunmayan yerlerde
yerleşmek azimkar insanların yapılabileceği fedakarlık isteyen işlerdi. Zaviyelerin
ekseriya devlet tarafından bilhassa seyahat ve mübadele işleri için tehlikeli addedilen
yerlerde tesisi teşvik edilmekteydi.1131
Kentlerde olsun kırsal alanda olsun, sufi kardeşliği, dogmatik olmayışı ve İslam’ı
coşkun bir şekilde yorumlamasıyla bir toplumsal ve dinsel buluşma noktası oluşturarak
gayrimüslimlerin din değiştirmesine, en azından dinler arası yakınlığa ve belirli oranda
karşılıklı saygı içinde bir arada yaşamasına yardımcı oldu. Böylece Müslümanlar,
küstah fatihler değil, çoğunlukla hoşgörülü ve bazen merhametli komşular olarak
görüldü.1132
Dağlarda, mühim yol geçitlerinde, korkunç ve tehlikeli yerlerde, eşkıya yatağı tenha
bucaklarda, nehirlerin geçit verdiği dar boğazlarda inzibat ve emniyeti için sistematik
bir şekilde köyler yerleştirilmişti. Konak ve emniyet tertibatını muntazam bir şekle
1130
Zafer Erginli; “Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, Türkler, Yeni Türkiye
Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 109
1131
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 297.
1132
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan:Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 19.
1133
Erginli; “Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, s. 109.
1134
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 301.
303
sokmak için Padişah fermanları ile derbendci kaydedilen yüzlerce köy, Devletin
hükümran olduğu iklimleri birbirine bağlayan uzun yollar boyunca, nöbet beklerler ve
derbend civarının emniyetinden mesul tutulurlardı. Bazı vergi muafiyetleri mukabilinde,
gelene geçene yol göstermek, istirahatını temin etmek, yolları temizlemek, yolcuları
gemi ile nehirlerin karşı yakasına geçirmek hep onların göreviydi.1135
9. Ekonomik Faaliyetler
Osmanlı Devleti mali siyasetinde esnek fakat istikrarlı bir yapıya sahipti. Fethedilen
yerlerdeki mahalli gelenekler hesaba katılarak mali bütünleşme sağlanmıştı.1136 İlk
aşamada fethedilen toprakların mülkiyet ve üretim ilişkilerine dokunulmamış, sadece
yerel beylerin yıllık vergiye bağlanmasıyla yetinilmişti. Devlet mülkiyetinin
yerleştirilmeye çalışılmasıyla birlikte, tımar sistemiyle fethedilen araziler, yükümlülük
karşılığında dağıtılmış, ancak kurumsal ve idari değişikliklerle kalıcı olunamayacağını
bilen Osmanlılar, bu bölgeleri gönüllü ve zorunlu göç yoluyla iskana tabi
tutmuşlardı.1137
a. Vergiler Konulması
Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakları vardı. Bunların başında da halktan toplanan
vergiler geliyordu. Tarihî bir uygulama olan vergi, kamu hizmetlerinin düzenli bir
şekilde devamlılığını temin için başvurulan bir çaredir. Bu yüzden verginin, devletlerin
ekonomik ve sosyal hayatlarında önemli bir yeri bulunmaktadır.
Bilindiği gibi Osmanlı devlet sisteminin önemli müesseselerinden biri olan mâliyenin,
temel dayanağını teşkil eden vergi, genel mânâda iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan biri
tamamıyla şeriata dayanan "Şer'î Vergiler"dir ki buna "Tekâlif-i Şer’iyye" denmektedir.
İkincisi de baş gösteren malî sıkıntılar yüzünden devlet tarafından bir zorunluluk
sonucunda konan "Örfî Vergiler"dir ki buna da "Tekâlif-i Örfiye" denir. Osmanlı vergi
sisteminin özelliklerinden biri tebaadan alınan verginin kendisini (tebaa) ne malî, ne de
hukukî yönden rencide etmemiş olmasıdır. Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin
aldığı vergilerde değil, onun adına tımar sahibinin aldığı vergilerde de geçerli idi. Öyle
1135
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 357.
1136
Sabahaddin Zaim; “Yükselme Devrinde Osmanlı Devleti’nin İktisadi Durumu”, Osmanlı, Ed. Güler
Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, Cilt 3, s. 36.
1137
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
304
ki, dirlik sahibi, reâyadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım
vergiden fazlasını tahsile salahiyetli değildi. Yetkisini aşıp onu kötüye kullanandan
dirliği, bir daha geri verilmemek üzere alınırdı.
Zekat: İslâm’ın üzerine bina kılındığı beş esas rükünden birini teşkil etmektedir. Nisaba
(asli ihtiyaçlarından sonra 81 gr altın ya da bunun değerinde paraya) sahip bulunan ve
belli şartları taşıyan her Müslüman zekatı vermekle mükelleftir.1138
Harac: Osmanlılarda gayr-i müslim tebaadan alınan vergilerden biridir. Fetih sırasında
gayr-ı müslimler elinde bırakılmış ve kendilerine mülk olarak verilmiş topraktan alınır.
Elde edilen mahsulün onda birden yarısına kadar harac-ı mukaseme alınır. Bundan
başka yılda bir belirli miktar öderler ki, buna da harac-ı muvazzafa denir.1139
Ösür: İslâm vergi hukukuna göre, ziraî mahsullerden belli nispetler, şartlar dahilinde
Müslüman tebaadan alınan vergiye denir. Öşür kamu yararı için üründen alınan 1/10
oranındaki verginin adıdır.1140
Cizye: gayrimüslim tebaanın ödediği bir vergi idi; daima nakit olarak alınır ve doğrudan
doğruya merkezî hazineye aktarılırdı. Vergiler hiyerarşisinde “meşru” vergilerin en
önemlisi idi. Cizye’den muafiyet yada cizye gelirinin dirlik olarak verilmesi istisnai bir
olaydı. Bir Hıristiyan için cizyeden muaf tutulmaya giden bir yol, aktif askeri hizmet
olabilirdi. İlk yüzyıllarda cizye doğrudan doğruya sultanın kulları, genelliklede sipahi
oğlanları tarafından toplanırdı. Bunlar bu iş için vergi yükümlülerinden bir ücret
aldıkları için ayrıcalıklarını kaptırmamaya çalışırlardı. Buna karşılık 16. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren cizyenin toplanması özel kişilere iltizama verilen yaygın bir
uygulama haline geldi. Klasik İslâm hukukçuları, yoksullar, orta halliler ve zenginler
için cizye miktarlarını sırasıyla 1, 2 veya 4 altın dinar ya da 12, 24 ve 48 dirhem saf
gümüş olarak saptamışlardı. Ancak Osmanlılar, bu oranları fethedilen ülkelerin Osmanlı
öncesi baş vergisi düzeyinde uyarladılar ve hane halkı başına genellikle bir altın ya da
1138
Bkz. Ziya Kazıcı; İslam Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1991, s. 301-302.
1139
Halil İnalcık; Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay., İstanbul 1996, s. 23.
1140
Cin, age., s. 32.
305
buna eşdeğer miktarda gümüş sikke gibi bir tek sabit miktar tahsil etmeyi kabul
ettiler.1141
Konuyla ilgili olarak zamanın Şeyhülislamı Ebussuud Efendiye sorulan soru ve cevabı
şu şekildedir; “Zımmî taifesinin “ganîsinden haraç kırk sekiz dirhem gümüş, vasatü’l-
hâlinden yirmi dört dirhem, fakirü’l-halinden on iki dirhem alına” deyu buyurulan yerde
ganî, vasat ve fakirden murad nedir? İkiyüz dirheme mâlik olmayan fakirdir, ikiyüz
dirhemden on bine varınca vasatü’l-hâldir, onbinden yukarısı fâikdir.”1142 Cizye ödemek
şartıyla zımmî statüsüne girmeyi kabul edenlere din ve vicdan hürriyeti tanınıp,
mabetlerine dokunulmadığı gibi, ibadetlerine de karışılmamıştır. Müslümanlar
fethettikleri yerlerde yaşayan insanları, daha önceleri pek çok yerde yapıldığı gibi,
öldürme veya köleleştirme yoluna gitmemiş, kendilerine İslam tebliği ulaştıktan sonra
ileride ihtida edeceklerini umdukları için onları zımmî statüsüne almayı daha doğru ve
insanî bulmuşlardır.1143
Kitap ehlinden zorunlu olarak cizye toplanmasının sebebi, İslam devletinin gelirini
artırmak veya Müslüman toplumun servetini çoğaltmak değildi. Yine, Müslüman
olmayanlara mali bir yük yüklemek ve onları zorla İslam’ı kabul etmeye zorlamak da
sebep olarak gösterilemez. Çünkü cizye asgari miktarda kadınlar, çocuklar, keşişler ve
fakir gayr-ı müslimler hariç olmak üzere sadece mali yönden güçlü erkeklerden
toplanmıştır. Cizye daha çok sembolik bir miktardır ve amacı düşman devletleri ve
saldırgan rejimleri baskı altında tutarak, Müslümanların bu topluluk içinde İslam’ın
propagandasını yapabilmelerini sağlamak ve baskı görmeden, taciz edilmeden
Müslüman olduklarını açıkça söyleyebilmelerini temin etmektir.1144
Mısır dahil bütün eyaletlerde, devlet gelirlerinin büyük kısmı baş vergisi cizye ile
mukataalardan∗ sağlanıyor, bunlar toplamın nerdeyse %90’ını meydana getiriyordu. Her
mukataa, ne kadar gelir temin edebileceği ayrı bir birim olarak tahmin edilen ve
1141
İnalcık; age., s.107.
1142
M. Ertuğrul Düzdağ; Şeyhülislam Ebussuud Efendinin Fetvalarına Göre Kanunî Devrinde Osmanlı
Hayatı, Şule Yayınları, İstanbul 1998, s. 154.
1143
Fayda; “Fetih md.”, s. 468.
1144
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, s. 66.
∗
Mukataa: Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel karşılığı keseneğe verilmesi.
306
maliyenin defterlerine kaydedilen bir gelir kaynağıydı. Bunların çoğu, belirli bir iltizam
sistemi çerçevesinde bir sözleşme ile özel kişilere ihale edilirdi.1145
Bazı yerel unsurlar, gösterdikleri sadakatten dolayı vergiden muaf tutulurdu. Fakat bu
imtiyazlar sürekli değildi ve sultanın isteği ile geri alınabilirdi. Örneğin Kayseri ve
Konya tapu defterlerine göre, Uzun Hasan ile yapılan savaşlarda gösterdikleri sadakat
dolayısıyla bu şehirlerin ahalisi vergiden muaf tutulmuştur. Arnavutluktaki Akçahisar’ın
ahalisi, İskender beyin istilasından önce, hisar muhafızlıkları nedeniyle vergi
muafiyetinden yararlanırlardı.1146
b. Ganimet Alınması
Sözlükte “bir şeyi zorluk çekmeden elde etmek” demektir. İslam hukukunda
“Müslümanların savaş yoluyla gayr-ı müslimlerden ele geçirdikleri esirler ve her türlü
mal” şeklinde tanımlamakla birlikte ganimeti savaşta düşman askerlerinden elde edilen
menkul mallara hasreden veya kısmen farklı şekilde tarif eden fakihlerde vardır. Enfal
suresinin 41. ayeti mucibince ganimetin beşte biri Allah ve Resulüne, onun akrabasına,
yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Geri kalan beşte dördü savaşa katılan
mücahidlere aittir.1148
Ganimet çeşitleri; savaş esirleri, arazi ve menkul mallardır. Savaş esirleri; gayr-ı
müslimlerle yapılan savaşta ele geçirilen esirler, ergin erkekler, kadın ve çocuklar
olmak üzere iki gruba ayrılır. Devlet başkanı, savaş esiri ergin erkekleri öldürme, köle
haline getirme, fidye alarak veya karşılıksız salıverme şekillerinden hangisi
Müslümanlar için daha faydalı ise onu uygulama yetkisine sahiptir. Esir kadın ve
çocuklara ise ister ehli kitap ister müşrik olsun ölüm cezası verilmez. Arazi;
Müslümanların gayr-ı müslimlerden savaş veya barış yoluyla elde ettikleri topraklardır.
1145
İnalcık; age., s. 93.
1146
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118.
1147
Ayhan Afşın Ünal; “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz-Ege Adaları Yada
Kapudan Paşa Eyaleti)”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.616.
1148
Mehmet Erkal; “Ganimet Md.”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 13, s. 351-352.
307
Uygulamada arazi daima fey hükümlerine tabi kılınarak ganimet hukuku dışında
tutulmuş, bu sebeple de savaşanlara dağıtılma cihetine gidilmemiştir.1149
Dini ve milli bir vazifeyi ifa eden gaziler için, bu faaliyetleri esnasında eline geçen
ganimet daima teşvik edici bir unsur olmuştu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Osmanlı
Beyliğine gelen Türklerin bir amacı da ganimet elde etmekti. Allah’ın emri olan
gazânın, bütün dünya İslam hakimiyeti altına girinceye kadar sürdürülmesi
gerekmektedir, prensibini benimseyen Osmanlıların, bunu gerçekleştirmek için
yaptıkları savaşlar esnasında ele geçirilen düşman malları, ganimet sayılmakta ve beşte
biri olan devletin hissesi ayrıldıktan sonra geriye kalan mallar, gaziler arasında
paylaştırılmaktaydı.1150
Eyaletleri idare eden devlet adamlarına Beylerbeyi veya bunun karşılığı olan mîr-i
mîran denilirdi. Bunlar eyaletlerin bilhassa askerî idaresinden sorumlu idiler.
Beylerbeyilerin idareleri altında bir takım sancaklar vardı ve buraların idaresi de sancak
beylerine aitti. Beylerbeyi olmak için çeşitli yollar vardı. En önemlisi sancak
beyliğinden gelmekti. Bundan başka sarayın herhangi bir hizmetinden gelmek suretiyle
de Beylerbeyi tayin olunurdu. Beylerbeyilikte de derece vardı ve en yüksek
Beylerbeyilik Rumeli, daha sonra Anadolu Beylerbeyiliği idi. Rumeli Beylerbeyi terfi
1149
Erkal; “Ganimet Md.”, s. 352.
1150
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 119-120.
1151
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
1152
İnalcık; age., s. 97.
308
ederse küçük vezir yani divan-ı hümayunda sonuncu vezir olurdu. Anadolu Beylerbeyi
terfi ederse Rumeli Beylerbeyi olurdu. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Mısır
müstesna olmak üzere eyaletlerde vezir vali yoktu, hepsi Beylerbeyi idi. Daha sonraki
tarihlerde önemlilerinden başlayarak eyaletlere kademeli olarak vezir valiler tayin
edilmiştir. Beylerbeyilerin iki tuğları, sancak beylerinin ise bir tuğları vardı. Bir sancak
beyinin Beylerbeyi olması için senelik has miktarının en az dört yüz bin akçe olması
lazımdı. Beylerbeyi vilayet merkezinde otururdu. Beylerbeyinin emri altında bir divan
vardı ve buraya ait yazı işleri divan efendisi tarafından görülürdü. Doğrudan doğruya
hazineye ait paraları hazine veya mal defterdarları tahsil ederlerdi. Beylerbeyi sefere
memur olursa yerine vekil olarak mütesellim denilen bir memur bırakarak emrindeki
kuvvetler ve eyalet dahilindeki sancak beyleri, zeamet ve tımar sahipleri ve bunların
cebelileriyle birlikte sefere hareket ederdi.1153
Genellikle Osmanlı öncesi idari sınırları korunan yeni topraklara, büyüklüklerine göre
bir veya birkaç sancak beyi atanırdı. Sancak, devletin asıl idari ve askeri birimiydi ve
sancak beyi bu sancaktaki tımar sahiplerinin tek komutanıydı. Temel görevleri, savaşta
tımarlı sipahileri yönetmek, asayişi sağlamak, yasal ve idari kararları uygulamaktı.
Sancaklardaki tüm yasal meseleler, askeri meselelerde dahil olmak üzere sancak
beyinden bağımsız olan Kadıların göreviydi. Sancaklar, sancak beyi ile aynı
sorumlulukları taşıyan ve ona bağlı olan subaşılar tarafından yönetilen vilayetlere
bölünmüştü.1154
Belgrad zaferinden sonra Semendire ile Belgrad birbirine çok yakın olduğu için, ikisi
birleştirilerek bir sancak haline getirildi. Büyük hizmetleri olan Bâli Beye beş yüz bin
akçeyle, vezirlerin ittifakı ile inayet olundu. Bâli Beyin eski görev yerine de Hüsrev Bey
münasip görüldü.1155 Rodos’un fethedilmesinden sonra Rodos müstakil bir sancak
yapılarak, Midilli Sancak Beyi Dizdarzade Mehmet Çelebi atandı.1156
Budin zaferi sonucu Budin şehri, artık bir Osmanlı şehri olduğu ve stratejik öneminden
dolayı, diğer Osmanlı memleketlerinde olduğu gibi, bir teşkilat yapmak gerekiyordu. Bu
1153
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 581-582.
1154
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118-119.
1155
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age., 81a, Solak-zâde; age., s.121,
Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s. 45.
1156
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
309
sebeple, eski Bağdat Beylerbeyi ve yetişmiş bir devlet adamı olan Süleyman Paşa,
buraya Beylerbeyi tayin edildi. Ayrıca şer’i işleri yürütmek için kadı ve kalenin
korunması için kale komutanı ve seçkin askerlerle gerekli araç ve gereçler bırakıldı.
Budin’in karşısında bulunan Peşte şehri içinde üç bin yeniçeri ile sekbanbaşı atandı ve
bu kalenin de ihtiyaçları karşılandı.1157
İstoni Belgrad kalesinin fethinden sonra Cuma namazını kılan Padişahla vezirler ve
komutanlar, kale ve şehrin birçok yerini gezdiler. Namazdan sonra Padişah buraya,
Budin Beylerbeyi Yahya Paşanın kardeşi Ahmet Beyi, sancak beyi olarak atadı. Ayrıca,
bir kadı, bir kale komutanı tayin etti ve lazım olan askerleri bıraktıktan sonra kalenin
yıkılan yerlerinin tamir edilmesini emretti.1158
b. Toprak Sistemi
Devletlerin bekası için gerekli olan unsurlardan biri insan ise diğeri de topraktır. İnsan
ve toprak unsurları bir devletin bir anlamda hammaddeleri konumundadır. Ancak
öncelikli unsur insandır.
Tarımsal arazi üzerinde devlet mülkiyeti, Osmanlıların icat ettiği bir şey değildi. Mirî
toprak rejimi Selçuklularda olduğu gibi Batıda Roma İmparatorluğunda ve ortaçağ
Avrupa’sında da vardı. Osmanlı Devleti İslam hukukunu bütün yönleriyle tatbik etmişti.
Bundan dolayı İslam hukukunda mirî toprakların menşeini Hz. Peygamber zamanına
kadar götürmek gerekir. Hz. Peygamber, fethedilen toprakların gelirini İslam ümmetinin
1157
Peçevi; age., s. 168, Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346a.
1158
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
1159
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 421b-422a.
310
yararına tasarruf ediyordu. Fakat idaresi mutlak olarak devlete aitti.1160 Hz.
Peygamberin vefatından sonra O’nun bu uygulamasından hareketle fethedilen
toprakların Müslümanların, yada İslam devletinin, elden çıkarılması yasak olan
mülkiyeti sayılması anlamında fey el müslimin kavramı, İslamiyet’in ilk yüzyılında
kesin kurumsal biçimini aldı. Bu gibi topraklar aynı zamanda haracî, yani arazi
vergilerinin ödenmesi koşuluyla gayrimüslimlerin tasarrufunda bırakılan topraklar
olarak biliniyordu.
Bir toprak parçası üzerindeki hakları sorgulandığında Osmanlılar, daima söz konusu
toprağı “kılıç hakkıyla” fethetmiş oldukları gerekçesine başvururlardı. Buradaki temel
mantık, mağlupların şahısları ve toprak dahil mal varlıkları üzerinde, galiplerin mutlak
hak sahibi olduğuydu.1161 Devlet başkanı, mağlupları ya ortadan kaldırmak veya
köleleştirmek ya da sabit bir fidyenin (cizye veya haraç) düzenli olarak ödenmesi
karşılığında onları işledikleri toprağın kiracısı olarak muhafaza etmek hakkına
sahipti.1162
Osmanlılar, esas olarak İslam geleneği doğrultusunda, toprak mülkiyetinin iki ilkeye
dayandırılabileceğini kabul ediyorlardı: fetih ve tarıma açma. Fetih eylemi fatihler
cemaatini, yani bütün Müslümanları yada daha doğrusu cemaatin vücut buluşu olarak
devleti, toprakların tamamı üzerinde mülkiyet sahibi kılıyordu. Böylece devlet, belirli
koşullarda toprak üzerindeki mülkiyet hakkı tesis edebilen biricik meşru otorite
olmaktaydı.1163
Toprak mülkiyetinin devlete ait oluşu, kontrol hakkının merkezi hükümetin elinde
olması, devlet politikasının amaçlarıyla uyumlu olarak toplum düzenini denetlemesini
ve gelirleri bu amaçlara ve zamanın ihtiyaçlarına göre tahsis etmesini mümkün
kılmaktaydı. Osmanlı Devleti, genişleme günlerinde, tarım arazisinin devlet kontrolü
1160
Halil Cin; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1978, s. 71.
1161
İnalcık; age., s.145.
1162
M. İzzet Derveze; Allah Yolunda Cihad, Çev. Ali Aslan, Bahar Yayınevi, İstanbul 1998, s. 152.
1163
İnalcık; age., s.146.
311
altında olması ilkesini genel olarak uygulama gücüne sahipti. Kural olarak, Osmanlı
rejimi, eski toprak sahiplerinin mülk haklarını kaldırmış ve fethedilen bölgeler ve de
sonradan tarıma elverişli hale getirilen topraklar devlet denetimine alınmıştır.
Hükümdar nadiren toprak üzerinde mutlak mülkiyet haklarını şahsa özel bir bağış
belgesi ile “temlikname” ile devredebilirdi.
Toprağın mutlak rakabe hakkı devlet elinde olduğu için, köylü tasarruf hakkına yani
sürekli kiracı olarak toprağı kullanma hakkına, devlete bir tabu resmi ödeyerek,
yapılacak sözleşme ile sahip olurdu. Devlete ait hakların çiğnenmemesi için gözetim
yetkisi tımar sahibi sipahiye veya devletin temsilcisi olarak birine verilirdi. Başlıca
toprak vergilerini toplayıp toprağın boş bırakılmasını önlemek üzere konulan kanunları
o uygulardı. Sipahi devlete karşı belirli askeri görevleri yerine getirmekle yükümlüydü
ve topladığı belirli vergileri de maaşı olarak alırdı. Osmanlı döneminde toprak tasarrufu
sistemi, vergi sistemi ve eyalet askeri teşkilatı bir bütünün tamamlayıcı öğeleri olarak
bölünmez bir sistem oluşturuyordu. Osmanlının bu sistemi fethettikleri bölgelerde, yani
Bizans İmparatorluğu ve Balkan devletlerinden aldıkları topraklarda uygulamaya
koyması zor olmadı. Çünkü İslam hukukuna göre savaşla alınan topraklar devlete ait
sayılırdı. 1164
1164
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 68-69, Lybyer; age., s. 37.
1165
Yusuf Halaçoğlu; XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK,
Ankara 2003, s. 88.
1166
Lybyer; age., s.38-39.
312
Dervişlere toprak tevcihi, Osmanlı Devleti’nin başından beri yaygın olarak kullandığı
bir yöntemdi. Genellikle dervişlere verilen toprak, bir mezra, daha ziyade bir çiftlik
büyüklüğünde olup yeniden tarıma açılması istenen bir toprak parçasıydı. Karşılığında
ise devlet, yolcuları dergahlarında ağırlamak suretiyle bir kamu hizmeti ifa etmelerini
beklerdi. Köyler karayollarından uzak durma eğiliminde olduğundan, hükümet bu
kurum aracılığıyla ana yollar üzerindeki terk edilmiş toprakların iskanını özendirmeye
çalışıyordu.
Türklerde arazi mülkiyeti, basit bir iktisadi şekli veya âmil olmaktan, harp vasıtası
bulunmaktan fazla bir şeydi. Bu çok taraflı ve daima canlı teşkilat, kendiliğinden
mevcut olan istiklali dolayısıyla, bir başka açıdan siyasi kudretin, kuvvetli bir temeli ve
mesnediydi. 1168
c. Tımar Sistemi
Osmanlı toprak rejiminin temelini teşkil eden tımar sistemi, devlette, önemli bir
fonksiyona sahipti. Çünkü Osmanlı Devletinde iktisadi, içtimai, askeri ve idari
teşkilatların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktaydı. Toplum
hayatında en küçük görevliden, devlet başkanına kadar neredeyse bütün sosyal gruplar,
geçimini toprak ürünleri ile temin etmekteydiler.1169 Zira cemiyetin hukuki, iktisadi,
sosyal ve siyasi yapısını demokratik bir temel üzerinde geliştiren ve gelişmede istikrarı
1167
Bkz. İnalcık; age., s. 215-217.
1168
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 42.
1169
Kazıcı; age., s. 300.
313
ve dengeyi temine yarayan iki önemli müesseseden biri toprak düzeni ile ilgili olan
tımar sistemi diğeri de vakıf müessesesi olmuştu.1170 En genel tanımıyla tımar; belli bir
bölgenin vergi toplama yetkisinin, devletin memurlarına hizmetleri karşılığında,
devredilmesi anlamına gelmektedir.1171 Dirlik terimi ile tımar eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır. Tımar yoluyla katipler, dini görevliler, kadılar vs. gibi sivil görevlilere
maaşları karşılığında gelir tahsisleri yapılmaktadır. Genel uygulamada, tımar sisteminin
asıl amacının seferler için asker beslemek olduğu söylenebilir.1172
Dirlik sisteminde yıllık geliri yani sipahiye ait şer’i ve örfi vergisi, genellikle 3 bin ile
20 bin akçe arasında olanına tımar denir. Bunun 3 bin akçelik kısmına kılıç tımar denilir
ve bundan fazlası her 3 bin akçe için bir cebelü götürmek zorunludur. Bunun Anadolu
ve Rumeli’de olduğuna göre nasıl değiştiği kanunnamelerde belirtilmiştir. Mesela 6 bin
akçe tımara mutasarrıf olan sipahi, bir cebelü, 9 bin akçe tımara sahip olan iki cebelü ve
19 bin akçe tımarı olan ise, beş cebelü götürmeye mecburdu. Tımar sahiplerinin
dirliklerinin bulunduğu sancakta oturmaları yine kanun gereğiydi.1173
Para ekonomisinin henüz gelişmediği ortaçağ şartlarında, büyük bir ordunun beslenmesi
ihtiyacı tımar sisteminin doğuşuna neden olurken, yalnızca askeri ihtiyaçları
düzenlemekle kalmamış, klasik dönemde (1300-1600) eyalet idaresinin yanı sıra,
devletin ekonomik, sosyal ve zirai politikalarını da büyük ölçüde şekillendirmiştir.1174
Tımarın üç çeşidi vardır. Birincisi Eşkinci tımarı; en çok rastlanan tımar çeşididir ve
bunların mutasarrıfları, alay beyinin sancağı altında sefere giderlerdi. İkincisi Mustahfız
tımarı; mensup olduğu kale muhafazasında ve hizmetinde bulunurdu. Üçüncüsü de
Hizmet tımarı; bazı serhadlerde bulunan camilerin, imam, hatip gibi vazifelilerine ve
Saray-ı Hümayun hizmetlerine tahsis edilmiştir. Mesela saraya senede üç bin Sünbül
soğanı götürmek, şahin ve çakır denilen kuşları tedarik ve takdim etmek vb. gibi.1175
1170
Sabahaddin Zaim; agm., s. 34.
1171
Cin; age., s. 86.
1172
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s.899.
1173
M. Tayyib Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”,
Tarih Dergisi, İstanbul 1968, Cilt17, s. 35.
1174
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 899.
1175
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”, s. 35.
314
göre değişen, belirli sayıda cebelü göndermekle yükümlüydü. Basit bir sipahiden
Divan-ı Hümayundaki paşaya kadar her düzeyden tımar sahibinin feodal ordulardaki
gibi kendi hizmetkarları vardı. Ancak bu beylerin, özel orduları olan feodal beyler gibi
olmalarını, tımarların doğrudan sultan tarafından verilmesi önlemişti. Öte taraftan en
fazla askere sahip olan Sultan, beylerin gücünü denetleyebiliyordu.1176 Yine Osmanlı
hanedanı kendini tehdit edebilecek olan tehlikeyi zamanında önlemek için yüksek
vazifelere tayin edilen adamları aynı yerde bırakmayıp, derhal bir iki sene sonra başka
bir vazifeye naklediyordu. Yüksek memuriyetleri ve bu memuriyetlerin masraflarını
temine yarayan büyük mülkleri de her sene yeniden tevzie tabi tutuyordu.1177
Sefer mevsimi başladığında, bu genelde Mart veya Nisan aylarıdır, çeribaşıları bir
zeametteki sipahileri toplayarak subaşına katılmakta, subaşılar da bir araya gelerek
sancak beyinin etrafında toplanmaktaydı. Beylerbeyi de sancaklardan toplanan sipahi
birliklerini bir araya getirerek, Padişahın ordusuna katılmak üzere toplanma yerine
gitmekteydi.1178
Fethedilen bölgelerde tımar sisteminin tatbiki de, etkisine nispetle daha düzenli bir
idarenin kuruluşu anlamına geliyordu. Eski yerli beylerin bir kısmı tımar sistemi içine
alınıp eritildi. Bazı askeri guruplar da adları bile değişmeksizin doğrudan Osmanlı
askeri teşkilatı bünyesine alındı. Feodal haklar ortadan kaldırılarak, onun yerini tımar
sisteminin değişken uygulamaları aldı.1179
Bir Hıristiyan’ın tımar sahibi olabilmesi için öncelikle asker kökenli olması, ikinci
olarak da sultana sadakatini kanıtlaması gerekirdi. Hıristiyan tımarlıların aslen önceki
Balkan devletlerinin askerî erkanından oldukları açıktır.16. yüzyıla kadar Bosna,
Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk, Teselya ve Bulgaristan’daki çok sayıda Hıristiyan
voynuk∗ da asker statüsüyle Osmanlı ordusuna dahil edilmiştir.1180 Osmanlı Devleti,
Arnavutluk’ta asayiş temin etmek için bir kısım Arnavut beyleriyle anlaşarak, onlar
1176
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s.126-127.
1177
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 34.
1178
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 905.
1179
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.
∗
Osmanlı devletinde seferde ordunun atlarına, barışta da has ahırlara bakan Bulgar görevlilere verilen ad.
1180
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 122-123.
315
daha Müslüman olmamalarına rağmen, sancakta bulunan 335 tımar üzerinden 56’sını
eski Hıristiyan Arnavut beylerine bıraktı.1181
Tımarların yukarıda belirtilenler yanında daha birçok faydaları vardı. Birinci olarak,
seferler uzun süre devam etse ve zayiatı çok olsa bile asker mevcuduna halel gelmezdi.
Bir tımar boşa çıktığında on tane isteklisi bulunurdu. İkincisi, tımar sahiplerinin çoğu
babadan ve deden yurtlarının gözeticisi ve işletmecisiydi. Bu bölgelerdeki halk bunları
daima büyük tanımış ve saymıştı. Kendileri de ocak sahibi ve hanedan olmakla
övündükleri cihetten köy mezralarının, kasabalarının muhafazasına muktedir olurlardı.
Eşkıya veya düşman tecavüzü olduğu durumda hemen halkın eli silah tutanlarını toplar
1181
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 222.
1182
Bkz. İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 123-125.
1183
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.
1184
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 117,
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 901.
316
Ayrıca şöyle bir faydası daha olmakta idi ki; Tımarlı ve Zaimlerin menfaatleri, dirlik
dahilindeki reayanın ziraatçıların artmasına, iyi istihsal yapmalarına bağlı olduğundan
yardıma muhtaç halka tohumluk ve hayvan verirler, arazinin ekilmekten hali
kalmamasına itina ederlerdi. Kendileri de hayvan yetiştirmek mecburiyetinde
olduklarından, hayvancılığın ileri gitmesine, dolayısıyla memleketin refahında tesirleri
olurdu.1185
Tımar sistemi ve bu sistemin bir parçası olan kul sistemi, sultanlara merkezi hükümetin
zararına olabilecek eski feodal ve aristokratik unsurların devletin yönetimindeki
etkilerini önleme imkanı sağlıyordu. Bu da tedrici olarak gerçekleştirilmiş ve mutlak bir
hükümdarın emrinde çalışan yekpare ve merkeziyetçi bir yönetim, fethedilen
topraklardaki değişik unsurların bütünleşme sürecini yavaş yavaş tamamlamıştır.1186
Merkezî bürokrasinin dış fetihler yoluyla yeni mukataa gelirleri peşinde koşmasının
yanı sıra, askeri sınıfın aşağı kademeleri de fethedilen topraklardan tımar almak için
baskı yapıyordu. Zira fethedilen topraklardan tımar almayı umanlar arasında, yalnız uç
boylarının akıncı ve gönüllüleri değil, saray çevresinden “taşraya çıkma” zamanını
sabırsızlıkla beklemekte olan yeniçeriler, sultanın öteki kulları ve askeri seçkinler
zümresinin başka mensupları da yer alıyordu. Bunların seferde gösterdikleri cesaret,
sadakat veya uzun hizmet süreleri, belirli büyüklükte bir tımar beratıyla ödüllendirilir,
ama gerçekte bir tımar sahibi olmaları Beylerbeyiliklerinde boş tımar olup olmamasına
bağlı kalırdı.
1185
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”, s. 36-37.
1186
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 127.
317
Tımar sahiplerinin tımarlarını ölünceye kadar tasarruf etmeleri söz konusu değildi.
Sefere katılmama, görevi ihmal etme, suç işleme ve ihanet gibi nedenlerle tımarı elinden
alınabilirdi. Düzenli rotasyonlarla da tımarlar, sahiplerinin elinden alınmaktaydı. En
fazla yedi yıl tımarsız kalan sipahi, bu süre içinde tekrar tımar tevcihi için müracaat
edebilirdi.1188
A. Osmanlı-Fransız İlişkileri
Kanunî Sultan Süleyman döneminde, en fazla Osmanlı Devleti ile işbirliği içinde
olmayı isteyen Avrupalı ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Fransa’nın Osmanlı
Devleti ile iyi ilişkiler kurmak istemesinin temelinde, Avrupa iç politikasında ortaya
çıkan karışıklıklar yatmaktadır. 15. yüzyılı, İngiltere karşısında yüzyıl savaşları ile
geçiren Fransa, bu meseleyi atlattıktan sonra kendine yayılma sahası olarak İtalya’yı
seçmişti. Rönesans döneminin getirdiği zenginlik ve estetik uygulamalar düşmanların
iştahını kabartmaktaydı. Fransa kralı VIII. Charles küçük kent devletlerinin birbirleriyle
ihtilaflarından istifade ile Napoli tahtının yasal mirasçısı olduğunu ilan ederek fiili
durum yarattı. Bu durum karşısında Papalık, İspanya, Venedik, Milano ve İngiltere bir
“kutsal ittifak” oluşturarak 1495’te Fransızları İtalya’dan çıkarttılar.
1187
İnalcık; age., s. 112-113.
1188
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 906, Mantran;
age., s. 242.
1189
Mantran; age., s. 243.
1190
Kazıcı; age., s. 300.
318
Kısa bir süre sonra 1499’da VIII. Charles’in yerine Fransa tacını giyen kuzeni XII.
Louis’de kan bağını ileri sürerek Milano’yu ele geçirdi. Ancak bu durum Avrupa
devletlerinin çok daha farklı bir ittifak oluşturmalarına sebep oldu. XII. Louis,
Ferdinand, Papa II. Julius ve İmparator Maximillian, Venedik cumhuriyetinin
topraklarını paylaşmak için anlaştılar. Fakat kısa bir süre sonra bu birlik dağıldı.
Papalık, Ferdinand, VIII. Henri, Maximillian ve Venedik, Fransa’ya saldırarak
püskürttüler. Batı Avrupa devletleri kapitalistlerin destekleriyle kentsel sermaye
artırırken, yayılma politikalarını Akdeniz dışında Atlantik ötesine de taşımışlardı. Buna
karşılık, aynı dönem içinde Orta Avrupa devletleri ekonomilerdeki hızlı dönüşümden
uzak, klasik yöntemlerle topraklarını genişleterek yaşamlarını sürdürmeye
çalışıyorlardı. Şarlken’in İspanya’da tahta çıktığı 1516 yılında, İtalya savaşlarının son
bulmasıyla, Fransız gücü zirveye çıktı. Batı devletleri içinde en iyi yönetilen, en
kalabalık nüfusa sahip olan ve nispeten ekonomik istikrara sahip Fransız Monarşisi,
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun tacını elde edebilmek için faaliyetlere girişti. I.
Fransuva, Şarlken’e karşı adaylığını koyarak bunu önlemeye çalıştı.1191 I. Fransuva,
Bourbon dükü Charles ile anlaşmazlığı sonunda, V. Karl’ın hizmetine giren Charles’in
başında bulunduğu imparatorluk ordusunu Marsilya yakınlarında durdurmuşsa da,
kuzeyden İngilizlerle birlikte hareket eden Alman ordusu karşısında 1525’te Pavia’da
yenilip esir düştü.1192
Fransa, bir müttefiki olan Cenova’yı kaybedince, tamamen tecrit edildi ve tüm sınırları
Habsburg krallığı tarafından sarıldı. Fransa düşmanına karşı direnmede kendine yardım
edecek yeni bir müttefik bulma ihtiyacı hissetmekteydi. Bu nedenle tek kurtuluş yolu
olarak İstanbul’la işbirliğine başladı.1193 Fransa gerek İspanya’nın gerek Almanya’nın
ve gerekse Rusya’nın dünya devleti olma yolundaki çabalarında güvenliği için yegane
teminat olan Osmanlı Devleti ile ittifakın anlamını kavramaya başlamıştı. İki ayrı dine
sahip olan iki millet, ortak siyasetlerinin gereği işbirliği içinde oldular.1194
1191
Fındık; agm., s. 568.
1192
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
1193
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 601.
1194
A. de Lamartine; age., c. 3, s . 782-3.
319
Osmanlılarla bir anlaşma atmosferi içindeydi. Fransız kralı I. Fransuva esarette iken,
annesi İstanbul’a 1525 tarihinde Jean Frangipani adında bir elçi göndererek, yardım ve
dostluk istediğini bildirdi. Sultan Süleyman metanetle elçiyi dinledi. Fransa ile ittifaka
karar vererek, Habsburglara karşı bir siyaseti ortaya koydu. Kanunî Sultan Süleyman,
Fransa ile ittifak yapmakta bazı hususi sebepler buldu. Diplomasinin icapları, Kanunî’yi
esas rakibi Şarlken’in gücünü zayıflatmak için her cephede savaşmaya ve Hıristiyan
Avrupa’nın birliğini bozacak ele geçen bütün fırsatlardan istifade etmeye zorladı.
Şarlken’in Hıristiyan Avrupa’nın münakaşa edilmez lideri olması ve bizzat Osmanlı
Devletinin durumunu tehdit eder bir hale geçmesi karşısında Kanunî için önemli bir
fırsat, I. Fransuva’nın isteklerine uygun olarak Fransa’yı savunma aracı olarak
kullanmaktı.1195
1195
Bkz. Asrar; age., s. 74-75.
1196
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-280b, Bostan; age. v.168a, .Âlî; age., v.310a, Peçevi; age., s.
141.
320
İspanya ile Fransa arasındaki daimi rekabet 1557’de yine baş gösterdi. Bu sefer, bunun
başlıca sebebini Papa IV. Paul hazırlamıştı. O İspanyolları Napoli’den kovmak için
Fransız yardımını istemişti. II. Henry şimdi Sultan Süleyman’dan yardım istedi. Fakat
artık Fransız kralının hareketlerine şüpheli gözlerle bakan Kanunî, İslam hukukuna göre
bir Hıristiyan’a borç vermesi yasak olduğunu ileri sürerek bu isteği reddetti. Yeniden
alevlenmiş savaşlar ki, bütün ilgilileri müşkül mali durumlara soktu. Hiçbir neticeye
ulaşamadan 1559’da yeniden bir muahede ile sona erdi. Mamafih, Fransa ile Habsburg
İmparatorluğu arsındaki düşmanlık sona ermeyip, Türk-Fransız ittifakı da sürüp gitti.
Ama bundan böyle bu biraz başka istikamete kaydı. II.Henry’nin vefatı ve diğer ilgili
faktörlerin neticesinde sarsılan Fransa, tabiatıyla Osmanlı Padişahının bir müttefiki
değerini de kaybetti. Süleyman, son yıllarında Ferdinand ile uzun süren barış
müzakerelerine şahit oldu. 1555 senesinde Ferdinand kurnaz sefiri Busbecq’i barış
müzakereleri için İstanbul’a gönderdi. Venedik ile Fransız sefirleri ise onun işine zorluk
çıkarıyorlardı. Busbecq uzun bir bekleyiş ve muahede şartları üzerine hayli tartıştıktan
sonra, nihayet 1562’de 8 yıllık bir barış antlaşması elde etti.1198
1197
Bkz. Asrar; age., s. 91-92.
1198
Bkz. Taha-zâde; age., s. 115-116, Gökbilgin; “Kânûni Süleyman’ın 1566 Szigetvar Seferi Sebepleri ve
Hazırlıkları”, s. 1, Asrar; age., s. 94-95.
321
16. yüzyıl dünyasında Osmanlılar ile İspanyolların askeri, siyasi ve coğrafi çıkarları
aynı alanda örtüşmekteydi. Bu alanı kontrol etme mücadelesi iki devlet arasında açık bir
çatışma ortaya çıkarttı. Her iki İmparatorluğunda etrafındaki alanları kendi denetimleri
altında tutma ihtiyacı duymaları, onları güçlü filolar oluşturmaya ve aynı zamanda
doğrudan kendi etki alanlarında olan stratejik noktaları tam olarak fethederek
düşmanlarını dışlama çabasına itti.1199
Kanunî Sultan Süleyman ve Şarlken’in yönetime gelir gelmez yaptıkları işlerin başında
Rodos ve Cezayir’i kontrolleri altına almak için sefer düzenlemek oldu. Sultan
Süleyman, Rodos üzerine düzenlediği seferde, St. John tarikatının üyelerini ve
istihkamlarını yıkmakta başarılı oldu. Öte yandan Kutsal Roma İmparatorluğunun
ilerideki lider adayı, Cezayir önlerinde yenildi ve bu mağlubiyet Barbaros’un deniz
gücünün ve yeniçeri kuvvetlerinin yenilmezlik unvanının artmasına neden oldu.1200
Estergon seferi sonrasında Ferdinand, bir elçilik heyeti gönderdi. Elçilik heyetiyle
başlayan görüşmeler, önce mütarekeyle (Kasım 1545) sonuçlandı. Ardından 18 Haziran
1547’de anlaşma kararlaştırıldı. Beş yıllık bu ilk anlaşma V. Karl’ı da içine alıyordu.
Karl, 1 Ağustos 1547’de Augsburg’ta, Ferdinand ise 26 ağustos’ta Prag’ta anlaşmayı
tasdik etti. Anlaşma Habsburgları Osmanlı baskısından kurtarıyordu. Osmanlılar ise
yeni bir İran seferini düşündüklerinden Batı’dan emin olmak istemekteydiler. Bu ilk
1199
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s.599.
1200
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal Paşa-
zâde; X. Defter, s. 179, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni
Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 600.
1201
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 622.
322
Bu antlaşma Habsburglar üzerine açık seçik kazanılmış bir Osmanlı zaferiydi. Şarlken
de antlaşmaya dahil edilmişti. Böylelikle Osmanlı Devletinin prestiji en yüksek
mertebeye kadar yükselmiş ve Hıristiyan Avrupa’nın en güçlü devleti İspanyol-Alman
İmparatorluğu, onun üstünlüğünü tanımıştı. Aynı zamanda bu antlaşma, merkezi
Avrupa’ya uzun zamandır süre gelen Osmanlı seferlerinin sona erdiğine dair bir işaret
verdi ve Osmanlıları karada askeri ve siyasi üstünlük mücadelelerinde avantajlı bir
duruma soktu.1203
Yaşlı ve hasta olan Şarlken son yılını, toprak bakımından Sultan Süleyman’ın zafere
ulaştığını bilme acısı ile geçirdi. İspanyollar ve Avrupalılar nezdinde tüm Hıristiyanlığın
savunucusu olmasına rağmen, Kanunî pratik olarak tüm Macaristan’ı ele geçirdi ve
1202
Mantran; age., s. 188, Uzunçarşılı; age., s. 494, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.508.
1203
Asrar; age., s. 92.
1204
Asrar; age., s. 94.
323
Avusturya devlet arşivinde, Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait Viyana sarayı ile
Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik münasebetlere delil olarak Türkçe toplam 172
belge bulunmaktadır. Bu belgelerden biri Şarlken’e, 28’i Ferdinand’a, 7’si II.
Maxmilien’e ait olmak üzere 36 tanesi sultanın kendi yazısı, ya da suretidir. Geride
kalan 136 belge ise sultanın Siebenburg prensleri, sancak beyleri, hekimler vb. şahıslara
ve Osmanlı memurlarının Viyana sarayındaki askeri komutanlara ve diğer şahıslara
yazdıklarıdır.1206
İyi ve kötü neticeleri ile 16. asrın başlarında Rönesans, Avrupa’da iyice yayılmış ve
yerleşmişti. Bir yandan Avrupa’nın sosyal yapısını değiştirip yükseltirken diğer yandan
aşağı düşürmüştü. Cinayet, soygun, hırsızlık, ahlaki bozukluk, özellikle cemiyetin
yüksek tabakaları ile ruhban sınıfı arasında iyice yayılmıştı. Dini vaziyet her şeyden
kötü idi. Papalığın gittikçe artan nüfuz ve hakimiyetinin hududu yoktu. Katolik inancına
göre Papalar günahsız, masum ve hiç yanılmaz sayılırdı. Hiçbir Hıristiyan kendilerine
itiraz edecek veya söz ile fiillerine karşı bir şey söyleyecek hakka sahip değildi.
Ahlaksız karakterleri ve devletlerle, sokak adamlarından topladıkları kilise servetlerinin
israfı, birçok kişinin infialine sebep olmuştu. Fakat o çağın Avrupa’sı için fikir veya
vicdan hürriyeti adeta bilinmeyen bir şeydi.1207
1205
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 605.
1206
Abdurrahman Güzel; “Kânûni Sultan Süleyman Han’ın Avusturya Devlet Arşivindeki Bulunan
Mektuplarından Bazılarının Muhteviyatı Hakkında”, XI. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 1994, s. 999.
1207
Bkz. Asrar; age., s. 95-96.
324
Luther, bilhassa 1517’de dinin, gün ışığındaki bu satışını protesto etti. 1518’de ise o
“Diyet Meclis”e duruşmaya çağrıldı ve 16 Haziran 1520’de Papa, çıkardığı emirnameye
göre Luther’in eserindeki 41 cümlenin küfür eseri ve Hıristiyan inançlarına aykırı
olduğunu ileri sürdü. Luther, günahından tövbe etmediği takdirde, rafizi ilan edilecek ve
aforoz edilecekti. Bu emirname çıktığı zaman hiçbir kimse Papanın kendi teşebbüsünde
başarısız olmayacağını aklından bile geçirmemişti. Bunun için Luther’i kendi
taraftarlarının gözünde küçük düşürüp tamamen yok etmek için Papa, kendisini
doğrudan doğruya aforoz etmedi, kendi varlığını kendisi inkar etmesi için yol
hazırladı.1208
Diğer taraftan Almanya’nın bazı kralları ki, Papa’nın yüzyıllardan beri, kendi devlet
işlerine lüzumsuz burnunu sokmasına ve çeşitli hilelerle para toplamasına kızıyorlardı,
Luther’i desteklemeyi uygun buldular. Düşüncelerine göre Şarlken de aynen hareket
edecekti. Fakat İmparator, Papadan yana olduğunu ilan edip herkesi şaşırttı. Hıristiyan
aleminin en büyük İmparatorunun Papa ile işbirliği yaparak, Luther ile arkadaşlarını
tarihten silmesi gün gibi görünüyordu. Mamafih, Lutherciler veya Protestanlar sadece
Papanın muhalefetine dayanmakla kalmayarak, daha sonra Hıristiyan dininde daimi bir
mezhep meydana getirmeye muvaffak oldular.1209
Süleyman, Sant’ Augustin tarikatından olan mağrur Saksonyalıyı büyük bir alaka ve
sempati ile takip ediyordu. Reformasyon, Hıristiyanlığın yaşamış olduğu devirlerin bir
işareti, bütün Müslümanlar gibi Padişahın da telakkisine göre bir dinin çöküşünün delili
ve bütün bunlardan başka, İslamiyet’in üstünlüğünü dolaylı da olsa tasdik eden bir
olaydı. Sultan Süleyman, eğer Hıristiyanlar, politika ve iman bakımından
1210
parçalanırlarsa kendileri için iyi olacağını düşünüyordu.
1528-78 döneminde Osmanlılar, Avrupa’da son derece aktif bir diplomasi izleyerek,
Fransa, Macaristan ve Hollanda’da Kalvenciler ile İspanya’da Moriskolar’ın yanı sıra,
1208
Bkz. Asrar; age., 96-97.
1209
Bkz. Asrar; age., 97-98.
1210
Salis; age., s. 70.
325
Osmanlılar, gerçekten din devrimi’nin müttefiki olarak hareket ettiler. Kanunî gerek
Venedik, gerek Almanya’daki gizli istihbarat şebekesi vasıtasıyla Luther hakkında
tahkikat yaptırdı ve kendisine Türk yardımını vaat etti.1213 Mektubunda Protestanlara
hitaben şöyle diyordu; “Mefahir-i â’yân, milleti’l-mesihıyyeti merâciu umera-i taife-i
Iseviyye Flandre∗ ve İspanya memleketlerinde Luteran mezhebi üzere olan Beyler, Bey-
zadeler vesair Luteran mezhebi a’yanı hutimet avâkıbehüm bil hayr bilhayr mektub-ı
muvalat-ı ittisalimiz vasıl olıcak, malumunız ola ki, ruy-ı zeminde olan Selatın-ı ‘Izâm
mabeyninde Handân-ı Saltanat unvanımız Hak Subhanehu ve Teala hazretlerinin uluvvi
inayeti ve sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) efendimizin
mucizât-ı kesiratü’l-berekatıyla cümleden kuvvetli, kudretli ve azametli olup, nice tac
ve taht sahiplerinin memleket ve vilayetleri, Akdeniz, Karadeniz ve hesabı yok nice
vilayetlerin Padişahlığı cenab-ı celalet-meâbımıza müyesser ve ber u bahrden bu kadar
kuvvet ve kudret mukadder olduğu Cenab-ı Hak Celle ve ‘Alâ’nın birliğine ve
Muhammedü’l-Mustafa (SAV) efendimizin hak peygamberliğine amme-i ehl-i İslamla
itikad ve itimadımız olup, kullarına hayır sandığımızdan ve Hakkın birliğine itikat
etmeyip şek getirenlerin üzerine asker çekip, kuvvet-i kahiremizle haklarından
geldiğimiz içindir.
1211
İnalcık; age.,s. 57.
1212
Asrar; age., 108.
1213
Bkz. Feridun Bey; age., s.542-544.
∗
Flandre; Bugünkü Lille şehri olmalı.
326
Siz dahi puta tapmayıp, kiliselerden putları, suret ve nakusları reddedip, Hak Teala
birdir ve Hazreti İsa, peygamberi ve kuludur diye itikat edip ve hâlâ can u dilden Hak
dine talip ve ragıp olup ve Papa denilen bî-din, Hâlıkın bir bilmeyip, Hazreti İsa
aleyhi’s-selama Tanrılık isnad edip elleri ile yaptıkları putlara ve suretlere tapıp, Hakkın
birliğine şek getirip, Hakkın nice kulların ol tarik-i dalalete sevk edip, İblis gibi igva
verip nice kanlar dökülmesine sebep olmağla siz, Papaluya kılıç çekip daima anları katl
eylediğiniz ecilden merhamet-i şahane ve şefkat-i mülûkanemiz her vechile sizin
tarafınıza masruf olup, karadan ve deryadan her hal ile size muavenet-i husrevanemiz
gelmek ve ol zalim bî-din elinden sizi halas ve Hak dine sevk itmek lazım olmuşdur.
Hususan Flandre ve İspanya vilayetlerinde nice yarar beyler ve bey-zadeler Papanın
mezhebinden ve idlalinden istikrah edip Hakkın birliğin bilip ikrar ve Hak dine vasıl
olmak murad idinüp, lakin ol zalimin zulmünden ve mekrinden havf eyleyip müteellim
olurlar imiş.
İmdi size olan dostluk ve muhabbetimiz ve merhamet ve atıfetimizin ilamı hayliden beri
maksud-ı hümayunumuz olmuştur. Lakin bu babta size gönderilmeye olur olmaz
kimesneye itimad-ı humayunumuz olmadığı ecilden tehir olunmuş idi. Hâlâ yüce
âsitanemiz kullarından Muharrem nam kulumuz ol tarafın dilin ve ahvalin bilir ve itimat
olunur kulumuz olmağın size olan muhabbet ve dostluğu ve merhamet ve şefkatimizi
i’lam itmek için size irsal olundu. Vusul buldukda gerekdir ki, cümleniz itikad ediniz.
Beyler ve Luteran bey-zadeleri ve âyân ile size dostluğumuzu mukarrer bilip ve hüsn-i
ittifakla mezbur kulumuz ile mükaleme ve müşavere edip, ağızdan dediği ve kağıt ile
bildirdiği cemi kelimatını mübarek ağzımızdan sadır olmuş gibi mukarrer bilip, dahi her
ne yılda ve ne zamanda ittifakla Papa bî-dinine asker çekmek ve cenk etmek murad
edinirseniz, ona göre itimat olunur. Adamlarınızı yüce âsitanemize gönderip mezbur
kulumuzla maan ahvalinizi bildiresiniz. Ki tayin eylediğiniz zamanda ber u bahrdan
asakir-i mansuremiz gönderilip gereği gibi muavenet oluna. Medcelde olan ehl-i İslam
âyânına dahi name-i hümayunumuz gönderilip Luteran beyleri, bey-zadeleri ve âyânı
Papalu üzerine asker çektiklerinde siz dahi bir taraftan bî-dinlerin üstüne yürüyüp
muavenet idesiz diyu işâr olunmuştur. Anlar ile dahi daima haberleşip dostlaşasız.
Ve min ba’di yüce âsitanemize gelecek adamlarınızı emn u huzur üzere yüce
âsitânemize ulaştırmakta asla tereddüt ve tehir etmeyip dergah-ı muallamıza
adamlarınızı gönderip dostluğunuzu vesair ahvalinizi i’lamdan hâlî olmayasız. Ki cemi
327
alemi yoktan var eden Hak subhanehu ve Tealaya malumdur ki size bu vech ile
dostluğumuz ve inayet-i şahanemiz bir güne tama’ ve garaz için olmayıp, mahza siz
Hakkın birliğine ve sevgili peygamberimiz hazreti Muhammedü’l-Mustafa (SAV)
efendimizin Hak peygamberliğine ve çâr-yâr-ı ‘ızâmın ervah-ı mukaddeselerine ve abâ-i
kiram ve ecdad-ı ‘ızamım ervahını yâd ile size ahd u yemin ederim ki size dostluk ve
muhabbetimiz mukarrerdir. Ne zamanda Papaluya kasd edip vakit tayin ederseniz,
karadan ve deryadan muavenet ve muzaheretimiz mukarrerdir. Ve dostluğumuzu
muhakkak bilip, hüsn-i tedarik ve ittifakta dakika fevt etmeyip bî-dinlerin hakkından
gelmekde ciddi ve sâ’î olasız. Ve merkum kulumuz Muharrem’in sağ memesi altında ve
sol ayağının inciğinde yarası vardır. Ana göre mukayyed olup name-i hümayunumuz
ahirin eline düşüp hile ve hud’a ile mabeynde olan dostluğu bilip zarar ve gezend
eriştirmek ihtimali olmıya vesselam.”1214
Burada Süleyman, müttefiki olan Fransa ile işbirliği ettikleri sürece Protestanlara
saldırmayacağına dair söz veriyordu. Osmanlılar bütün Avrupa’da Papaya karşı tüm
dini reformcuları teşvik ettiler ve desteklediler. II. Filipe karşı isyan halinde bulunan
Hollandalılara gönderilen teşvik mektubu da Feridun Beyin mecmuasında
bulunmaktadır. Sultan, İspanya’da isyana hazırlanan Müslümanların Hollanda asileriyle
ilişkiye geçip aynı zamanda baş kaldırmalarını öneriyordu. Süleyman döneminde,
Fransa ve Protestan politikasıyla Osmanlı Devleti, Avrupa devletler sisteminin
kaçınılmaz bir ögesi oluyor, böylece gazâ politikası pratik bir güç denge politikasıyla
bağdaştırılıyordu.1215
Luther, ilk önce birer olgu olarak tartışmalı bulunan tezlerini ilan ederek bir düşünce
hareketi oluşturdu. İmparatorluk içersindeki sınıfların temsilcileri, bu harekete sahip
çıktılar ve hareketin bayrağı altında Şarlken’e isyan ettiler. Bu aynı zamanda Hıristiyan
dini birliğinin sonu demekti.
Başlangıçta Luther için Orta Avrupa’nın Osmanlıların tehdidi altında oluşu, dini bir
fenomendi. Osmanlılar, kötü Hıristiyanlar için, yani Luther’in anlayışına göre Katolik
kilisesi için, tanrı tarafından gönderilmiş ceza idi. “Türklere karşı savaşmak, Tanrıya
karşı gelmektir” diyordu. Martin Luther –Luther’ci dünya görüşünün temel bir ögesi
1214
Bkz. Feridun Bey; age., s.542-544.
1215
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 65.
328
1529 yılındaki Türk kuşatmasıyla birlikte tehlikenin çok yakın oluşu karşısında duyulan
korku nedeniyle bu düşünce de değişmeye başladı ve Luther, bu defa Türklere karşı
savaşılması için konuşmalar yapmaya başladı. Luther’in bu çelişkili görüşü bundan
sonraki Protestan hareketini de etkiler nitelikte kaldı.
Şarlken, gerek kendisi gerekse kardeşi I. Ferdinand için güncel olan Türk tehlikesinin
yanı sıra, Fransa ile de uzun süren bir savaşa girmişti. 1526 yılında Macaristan’daki
Türk tehlikesi alabildiğine yoğunlaştığında Speyer’deki ilk Reichstag’ta Lutherci
harekete ilk tavizler verildi. Alınan karara göre temsilci heyetleri, Tanrıya ve majeste
İmparatora karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirdiğine inanıyorsa, o şekilde
davranacaktı. Özellikle 1532 yılında yeni bir Türk hücumunun öncesinde
bulunulduğundan Şarlken, Nürnberg’te Protestanlarla bir dini barış yapmak zorunda
kaldı. Buna karşılıkta gerek para, gerekse 40 bin kişilik bir İmparatorluk ordusu olmak
üzere Osmanlılara karşı büyük bir yardım sağladı.1218
1216
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 13-14.
1217
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 23.
1218
Bkz. Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 13-15.
329
Bir başka mektup Emericus Zigerius’un 3 Ağustos 1549’da Tuna nehri kıyısında bir
Macar şehri olan Tolna’dan yazdığıdır. Bu mektubunun bir yerin de o şöyle demektedir:
“Onlar Türkleri kendilerine örnek alsınlar. Bu sözde Hıristiyanlar, gerçek Hıristiyanlara
en korkunç Türklerden daha kötü davranmaktalar. Türkler gerçek Hıristiyanlık
1219
Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, s. 9.
1220
Bkz. Asrar; age., 108-109.
330
16. asrın sonuna doğru Avrupa’nın mezhep haritası aşağı yukarı bugünkü şekliyle
teşekkül etti. İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, İrlanda, Avusturya, Lehistan ve Bavyera
ile Macaristan’ın büyük bir kısmı Katolik kalırken, İskandinavya devletleri, İsveç,
Norveç ve Danimarka ile İngiltere ve kuzey Almanya Protestan mezhebini kabul etmiş
bulunuyordu.1222
Osmanlı Devletinin Avrupa’ya geçtiği günden itibaren mücadele etmek zorunda kaldığı
önemli devletlerden biri Macarlardı. Osmanlıların Balkanlara geçişinden 16. yüzyıl
ortalarına kadar, bazen ara vermekle birlikte, Osmanlı-Macar mücadelesi devam
etmiştir. 14., 15. ve 16. yüzyıl boyunca Orta Avrupa’da iki güçlü siyasal varlıktan biri
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu, diğeri Macaristan idi. Ortodoks-Katolik mezhep
çatışmasını bahane gösteren Macarlar, Balkan yarımadasında tek hakim güç olmayı
istiyordu. Bu hedefe dönük olarak ilk kez I. Layoş Edirne yakınlarına kadar gelmiş,
fakat Sırpsındığı savaşında mağlup olarak çekilmek zorunda kalmıştı.
1221
Bkz. Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, 10-12.
1222
Bkz. Asrar; age., s. 108-109.
331
II. Bayezid döneminde daha sakin bir durum söz konusuydu. Macarlarla bir anlaşma
yapıldı ise de uzun ömürlü olmadı. Yavuz Sultan Selim’in tahta geçtiği sıralarda bazı
sınır olayları ortaya çıktı. Anlaşmayı uzatmak için gelen Macar elçisi bu nedenle
hapsedildi. Fakat Yavuz, doğuya bir sefer hazırlığında olduğu için elçiler hapisten
çıkarıldı ve üç yıllık bir anlaşma imzalandı.1223
Osmanlıların ana hedefleri 1541’e kadar hem himaye altındaki Budin merkezli
Zapolya’ya bırakılan toprakları korumak hem de Ferdinand’ın elinde kalan kısmı
almaya çalışmaktı. Osmanlıların bu himaye politikası, muhtemelen bir zorunluluktan
değil, takip edilmek istenen denge anlayışının bir sonucuydu. Bu yaklaşım tarzı
Osmanlıların eskiden beri takip ettikleri alışılmış bir uygulamaydı. Osmanlı fetih
metotlarından biri, ani fethin ortaya koyabileceği tepkilerin dozunu dengelemeye
çalışmak, yavaş yavaş idareye alıştırılan yeri tamamen ilhak etmekti.1225
1223
Bkz. Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 426-427.
1224
Viorel Panaite; “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI. Yüzyıllarda
Eflak ve Boğdan”, s. 211.
1225
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 505.
332
sonra bu ülkeyi ilhak etti. Bu olayla meydana gelen yeni siyasi durum, 1547 yılında
Osmanlılarla Habsburglular arasında yapılan bir antlaşmayla onaylandı. Bu durumda iki
süper güç, Macaristan’ın tampon devlet olma niteliğini yitirmesiyle bilâvâsıta
birbirleriyle muhatap oluyorlardı. Beş yıllık bir süre için 1547’de imzalanan barış
antlaşmasına göre, Avusturya yıllık 30 bin duka vergi mükellefiyetini kabul ediyordu.
Buna mukabil Avusturya’ya İstanbul’da daimi elçi bulundurma hakkı tanınıyordu.
Fakat bu, Kanunî için, Osmanlı anlayışı gereği, elçi statüsünden ziyade, barış
hükümlerinin garantisi için, rehine olarak görev icra ediyordu.1226
Orta Avrupa’da Macaristan’da bir vassal devlet oluşturma düşüncesi, Türk devlet
teşkilatı politikasına uygun düşüyordu. Kanunî birçok defa tatbik edilmiş Türk politika
prensibine göre bu mıntıkada, Erdel’i vassal bir devlet haline getirdi. Kanunî Süleyman
fethedilen Macaristan idaresini, muhtar beyliklerden ayrı olarak diğer Türk eyaletleri
gibi teşkilatlandırdı. Ülkeyi sancaklara böldü ve resmi görevlileri en iyi adamlarından
seçerek devletin başka yerlerinde olan usule göre tayin ve tespit etti.1227
Mohaç’ın sancak merkezi yapılması psikolojik amaçla bir hareket olmalıydı. Çünkü bu
ad, herkese 1526 meydan savaşını hatırlattı. Aynı şekilde Estergon ve İstoni Belgrad
şehirleri de bilinçli olarak sancak merkezi görevini ifa etmek için seçildi. Halbuki
Estergon, Macar Krallığının başta gelen dini merkezi, yani kardinalin oturduğu yer idi.
İstoni Belgrad ise, kralların taç giydirme yeri olarak biliniyordu. Budin ile birlikte bu üç
şehir ortaçağ Macaristan’ının simgeleri idi. Bunların Osmanlıların eline geçmesi ve
onlardan idari birimlerin merkezleri yapılması halkın gözünde, her şeyin kaybolmuş
olması anlamına geliyordu.1228
Kırsal alanda her Macar köyünün başına, köy topluluğunu temsilen kendi aralarından
seçtikleri bir biro getiriliyordu. Köyün vergilerini bu biro toplayıp Osmanlı
makamlarına teslim ediyor, alınan hükümet kararlarının hayata geçirilmesi için gerekli
düzenlemelerin yapılmasından da sorumlu oluyordu. Tımar sahibi Müslüman sipahiler
ise, ya çoğunlukla kale muhafızı olarak müstahkem kentlerde, yada civar kasabaların
1226
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 341a-b, Âlî; age., v.317b, Lütfi Paşa; age., s. 384-385, Savaş;
“Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, s. 556-557.
1227
Peçevi; age., s. 168, Bkz. Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa;age., v. 346a, Lajos;
“Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 26.
1228
Geza David; “Onaltıncı Yüzyılda Macaristan’da Osmanlı İdari Sistemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 909.
333
Osmanlılar, Macar eyaleti boyunca, Macar yargıçların yanı sıra, kendi kadılarını da
istihdam ettiler. Bunlar genellikle, küçük Müslüman nüfusun yoğunlaştığı ve
gerektiğinde askeri kuvvet tarafından desteklendiği sancak merkezlerinde faaliyet
gösteriyorlardı.1230 Macarlar doğrudan doğruya dinî hukuk alanına giren durumlar hariç,
bütün hukuki sorunları için Osmanlı mahkemelerine başvurmak zorunda kaldılar. Öte
yandan, Osmanlıların kapsamlı bir müstahkem mevkiler şebekesi kurup çok sayıda
kalabalık garnizonlar bulundurmaları gerektiğinden, hükümet yerel gelirleri büyük
ölçüde merkezi imparatorluk hazinesinden takviye etmek mecburiyetinde kaldı. Uç
bölgesi olarak Macaristan 150 yıl boyunca Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları
arasında nerdeyse kesintisiz savaşlara tanık oldu.
Sınır kalelerinde düzenli, maaşlı birliklerin yanı sıra, sırf ganimetle geçinen kalabalık
gönüllü grupları da vardı. Bu gönüllüler, işsiz güçsüz gençlerden, genellikle de
topraksız köylülerden oluşuyor, akınlara katılarak geçimlerini kazanmaya çalışıyorlardı.
Ancak düzenli kale muhafızları kadrolarında kovulma veya ölüm nedeniyle boşluklar
meydana geldiğinde, onların yerine maaşlı olarak atanmayı umuyorlardı.1231
∗
“Çift-hane Sistemi” adı verilen bu sistem, 60-150 dönüm arasında değişen, bir çift öküze sahip bir
“köylü ailesi” toprak işletmesidir.
1229
İnalcık; age., s. 367.
1230
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s. 85.
1231
Bkz. İnalcık; age., s. 365-366.
334
1232
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 622-623.
335
E. Akdeniz Politikası
Fatih Sultan Mehmet devrinde ciddi bir biçimde Akdeniz politikasını oluşturan Osmanlı
Devleti, onun zamanında Anadolu sahillerine yakın Doğu Akdeniz adalarının önemli
kısmını hakimiyeti altına almıştı. Sonraki dönemlerde bu fetih siyaseti devam ettirilmiş
ve 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Doğu Akdeniz’deki hakimiyet perçinlenerek,
Osmanlı nüfuzu Orta ve Batı Akdeniz’e de taşınmıştı. 1234
Sultan Süleyman çıkardığı pek çok yazılı yasa ile devletin kara ve denizdeki askeri
durumunu düzeltmiş ve olgunluğa eriştirmiştir. Donanma-yı Hümayun üç yüz savaş
gemisinden meydana geliyordu. Devamlı silah altında tutulan kara askerinin sayısı da
300 bine yakındı. Seyyar topçu birliklerinin elinde 300 top vardı. Yeniçeriler, cebeciler,
topçular Osmanlı piyadesini meydana getirirken, sipahi ve silahdarlar süvari birliklerini
teşkil ediyordu. Uzun zaman 12 bin kişi olan Yeniçeri teşkilatı, Sultan Süleyman
zamanında 60 bini buldu. Ordunun temelini teşkil eden piyade, süvari ve topçu
birliklerden başka tımarlardan sağlanan askerler savaş zamanında Sultan Süleyman’a
200 bin kişilik bir ordu teşkil ederlerdi.
1233
İnalcık; age., s. 366.
1234
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 597.
336
16. yüzyılın ilk yarısının ortalarında karadaki mücadele yanında rekabet denizlere de
taşındı. Karada İmparatorluğun Alman kanadıyla karşı karşıya gelinirken, denizlerde de
İspanyol kanadıyla, Akdeniz hakimiyeti yanında, onların Kuzey Afrika siyasetlerinin
geleceğini adeta tayin eden bir çatışma içine girildi. Hayli masraflı ve kara seferlerine
göre sürdürülmesi oldukça zor olan deniz seferleri, her şeye rağmen özellikle 16.
yüzyılın ilk yarısına damgasını vurmuştu. 15. yüzyılın sonlarında bir kısmı müstakil, bir
kısmı da Osmanlılara bağlı olarak faaliyet gösteren gazâ, cihat ve ganimet peşinde
koşan Türk deniz akıncıları, Osmanlı deniz gücünün etkili bir hale gelmesinde rol
oynadı.1236 Osmanlı Devletinin Akdeniz’i kontrolü, bir grup denizcinin Ege Denizini
terk edip Tunus kıyısından uzak bir adada yerleşmeye karar vermeleri ile başlamıştı.
Babıali tarafından ne planlanan ve ne de daha önce öngörülen bu hareket, Akdeniz’in
düşman tarafından kontrol edilmesini engellemek için İspanyolların ve Osmanlıların
mümkün olan tüm araçlarla savaşacakları bir anlaşmazlığın başlangıcını teşkil etti.1237
1235
Bkz. A. de Lamartine; age., c. 4, s. 865-867.
1236
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 509.
1237
Ibarra; “İspanya ve Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 606.
1238
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 590.
337
1239
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 597.
1240
Bkz. Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 99-101, Asrar; age., s. 82-83.
1241
Ann Williams; “Akdeniz Çatışması”, s. 45.
338
Aynı dönemde Osmanlı donanması Portekiz varlığına karşı bir denge oluşturmak,
Güney Asya’dan gelen ticari malların Osmanlı kontrolündeki Batı Asya üzerinden
akışını garanti altına almak için ve aynı zamanda yeni elde edilen Sünni İslam dünyası
liderliğinin bir parçası olarak Hint okyanusunda da etkinlik gösteriyordu.1243
Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı Devletini denizlere çıkarmakla 16. yüzyılda Osmanlı
Devletine çok büyük bir prestij sağlamış bulunuyordu. Fransa kralı ve İngiltere
kraliçesinin Osmanlı Devletinden yardım istemesine kadar varan bu prestijin dayandığı
ilk temel, Akdeniz egemenliği idi. Donanma gemileri nereye bayrak götürdü ise, orası
Osmanlı Devletinin satveti altında titremişti.1245
VI. Değerlendirme
Kuruluş aşamasında 400 aileden oluşan Osmanlılar, başlangıçta büyük bir nüfusa sahip
değillerdi. Osmanlı nüfusu, doğal nüfus artışıyla sağlanamayacak bir hızda gelişti.
Nüfusu artıranların başında, sınır bölgelerindeki cihada gelip katılan ve ganimet peşinde
1242
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 590.
1243
Metin Kunt; “16. Yüzyılda Osmanlı Politikaları ve Sorunları”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı
Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
2002, s. 35.
1244
Rahmi Çiçek; “Kânûni Dönemi Osmanlı Denizciliği”, Kânûni Sultan Süleyman Paneli, KATÜ
Kânûni Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180, Uyg. Arş. Yayın No:1,
Eylül 1995 Trabzon, s. 19.
1245
Bkz. A. Büyüktuğrul; “Kânûni Sultan Süleyman ve Toplu Strateji”, Kanuni Armağanı, TTK, Ankara
1970, s. 122-123.
339
olan mücahidler vardı. Ama hepsi bu kadarla kalmadı. Osmanlı gelenekleri ve tarihi,
çekirdek ulusun yeniliklere açık, hoşgörülü ruhunun birleştirici özelliklerini sayısız kez
göstermişti. Bu tutum, din değiştirme, evlenme ve esir alma, en çarpıcı olarak da
Hıristiyan erkek çocuklarının devşirilmesi yoluyla Hıristiyan nüfusunun Osmanlıya
katılmasını sağladı ve nüfus hızla büyüdü.
1246
Lybyer; age., s. 24.
1247
Savaş; “Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, s. 555.
1248
Dirimtekin; agm., s. 51.
340
dönüm noktalarından birini teşkil etti. Yavuz Sultan Selim’in Suriye, Kudüs ve Mısır’ı
Osmanlı topraklarına katmasıyla cihanda en büyük devlet kuruldu.1249
Güçlü ve otokratik karakterdeki Osmanlı askeri devleti, İslam dünyasının önce Batı’ya
karşı koymasının, sonra da saldırıya geçmesinin aracını oluşturdu. Avrupa’da hem
Protestanlığın, hem de ulusal monarşilerin yükselmesinin yarattığı bölünmeleri fırsat
bilen Osmanlılar, orta Avrupa’da ve Akdeniz’de Habsburglar’a karşı büyük çapta bir
mücadelenin içine girdi. Macaristan’ın ilhakı (1526-41), 1529’daki birinci Viyana
kuşatması ve 1538’deki Preveze deniz zaferi bu gelişimin başlıca olgularıdır. Bu
güçlerle eş zamanlı askerî harekâta girişmenin yanı sıra Osmanlılar, müttefik gördükleri
ülkelere de desteklerini verdiler. Bu dönemde Osmanlı diplomasisinin bir başka temel
prensibi, iki cephede birden savaşmaktan kaçınmaktı.1250
Osmanlı yöneticileri için önemli olan, devletin gücü, güvenliği, devamı ve toplumun
barış ve refah içinde yaşamasıydı. Bunları sağlamak için ne gerekliyse o yapılmıştı.
Hıristiyan, Müslüman, Şii veya Sünni ayrımı yapılmamıştı. Seferlerde sürekli olarak din
ve mezhep farklılıklarının ortaya konması, o zaman ki toplumların dünya görüşü ve
yaşam felsefesiyle ilgiliydi. Bilindiği üzere 16. yüzyıl dünyasında toplumlar henüz çok
büyük ölçüde teokratik yapı ve düzen içindeydi. Osmanlı yöneticileri, herhangi bir şeye
karar verirken, halkı yönlendirmek için bu toplum gerçeğinden istifade ettiler. Bu
durum aslında gerçekçi bir devlet politikasıydı.1251
Osmanlı Devletinin sırrı, mükemmel yetiştirilmiş bir mülki idareyi, İslam’ın kutsal
kanunlarına dayandığı için bütün Müslümanların saygısını kazanacak bir adli sistemi ve
yırtıcı olduğu kadar sadık ve disiplinli bir orduyu bünyesinde barındırmasıydı.
Osmanlılar, fethettikleri ülkelerdeki Hıristiyan halka kendi inançlarını yaşayabilecekleri
insani ve hoşgörüye dayalı bir yönetim gösteriyorlardı. Gerçektende birçok bölgede
halkın büyük bir kısmı, kendilerini idare eden Osmanlılardan ırk ve din bakımından çok
farklı oldukları halde, baş kaldırma ve ayaklanmalar çok nadir oluyordu.1252
1249
Ahmet Uğur; “Yavuz’un Doğu ve Güneydoğu Politikası”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 1, Mart 1994, s.
15.
1250
İnalcık; age., s. 57.
1251
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 422.
1252
İbrahim Refik; age., s. 133.
341
1555’ten 1560’a kadar İstanbul’da Venedik elçisi olarak bulunan Antonio Barbarigo
yüksek memurlarla ilgili bilgi verirken şunları söylemektedir: “Bu koca İmparatorlukta
kimsenin soyluluğuyla övünmesine ve yükselmesine yol açacak kan üstünlüğü, kan
soyluluğu yoktur. Herkes eşit durumdadır ve hükümdarın köleleri diye adlandırılmayı
gönüllü olarak isterler, hükümdarın köleleri olduklarını söylemekten büyük onur
duyarlar. Hükümdarın ileri gelen bütün memurları ve yöneticileri Hıristiyan dönmesi
kölelerdir. Bunlar küçük yaştan itibaren sarayda yetiştirilen ve sonra değerlerine göre
majesteleri tarafından yükseltilen ve yüceltilen, Hıristiyan ailelerden gelme
çocuklardır.”1254
1253
Ogier Ghislain de Busbecq; Türk Mektupları, Çev. Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2005,
s. 51.
1254
Lybyer; age., s. 46.
342
Osmanlı Devletini sadece doğu devleti olarak görmek, tarihi yanlış yorumlamak ve
insanın doğasını yanlış anlamaktır. Osmanlı Devletinin toprakları, hem batının hem
doğunun topraklarıydı. Halkı da, kültürü de, yönetimi de hem Doğulu, hem
Batılıydı.1257
Batı fetih politikasını ele alan Sultan Süleyman, 1521’de Belgrad’ın ve 1522’de
Rodos’un fethiyle Doğu-Batı ilişkilerinde yeni bir aşamayı gerçekleştirdi. Bu dönemde
Osmanlıların cihada karşı tavrında, daha doğrusu devletin yapısında önemli bir
değişiklik meydana gelmişti. Osmanlı Devleti, artık İslam dünyasının sınırlarında
gazilerin bir uç devleti değildi. Şimdi o, Müslüman dünyasının tarihi ülkelerini, Mekke
ve Medine dahil Arap ülkelerini sınırları içine katmış, gerçekte İslami bir Hilafet haline
gelmişti. İstanbul’un fethinden sonra Memluk sultanına gönderdiği mektupta güçlü
Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) dahi, Memluk sultanının “haccın
ifasını kolaylaştırmak üzere” Mekke’nin koruyucusu sıfatını tanımış, kendisi için gazâyı
ve gâzileri desteklemek görevine sahip çıkmıştı. Ondan sonra, I. Selim ile Kanunî
zamanına gelince Osmanlı Sultanı her iki yükümlülüğü de üzerine almıştı. Süleyman,
Akdeniz ve Orta Avrupa’da Habsburglara karşı şiddetli bir mücadeleyi sürdürürken,
öbür yandan Portekizlilere karşı Sumatra’daki Açe Sultanına ve Hindistan’daki Gücerat
hükümdarına askeri yardım gönderiyordu. 16. yüzyılın ortalarında cihadın artık evrensel
hale geldiğini ve Müslüman dünyasının hâmisi olarak Osmanlı Devleti’nin her cephede
aktif duruma geçtiği görülmekteydi.1258
16. yüzyıla ait eski bir kronik, Muhteşem Süleyman’ın politika ve stratejisinin iki esaslı
noktasını şöyle tespit ediyordu: Başkaları arasındaki ihtilaftan yararlanmak ve hücumda
1255
Mehmet Kabacık; “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devletinin Baharat Ticareti”, Türk Dünyası Araştırmaları,
Sayı 42, Şubat 2003, s. 89.
1256
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 514.
1257
Lybyer; age., s. 16.
1258
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 64.
343
Bu amaçla hareket eden Osmanlı siyaseti, her ne pahasına olursa olsun Almanya
imparatorları ile Venediklilerin anlaşmalarını önlemeyi gaye edindi. Yerine göre
imparatorluğa karşı cumhuriyeti veya cumhuriyete karşı imparatorluğu destekledi. Bu
siyasetin kurbanı olan Venedik, Almanya tarafından Macaristan’da barış elde edebilmek
gayesiyle Osmanlılara satıldı. Diğer Avrupalı güçlere karşı takip edilen Osmanlı
politikasına gelince, bunların Osmanlılara karşı herhangi bir ittifaka girerek Osmanlıları
Tuna’nın, hatta Boğaz’ın ötesine atabilecek bir duruma gelmelerini önlemekti. Bu
1259
Salis; age., s. 18.
1260
Fındık;agm., s. 569.
1261
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 65.
344
güçler arasında olan antipati, rekabet ve özellikle Fransa ile İspanya arasında mevcut
olan ezeli mücadele Osmanlı politikasına çok yarıyordu.1262
Takip edilen politika sonucu Kanunî’nin en mühim faaliyet ve başarısı, Şarlken’e karşı
açtığı amansız mücadeleydi. Bu mücadele Akdeniz ve Kuzey Afrika’da deniz
cephesinde İspanya’ya, Orta Avrupa sahalarında da Almanya’ya ve müttefiklerine karşı
açıldı. Hatta mücadele, akrabalık yoluyla Şarlken’e bağlı olan Portekiz’le Hint
Okyanusuna ve Hindistan kıtasına taştı. Bu mücadele, yalnız Avrupa’nın yarısından
fazlasını şu veya bu şekilde elinde tutan Şarlken’e karşı savaşmak şeklinde yapılmayıp,
adeta topyekun harp kaidesine uygun şekilde bütün alanlarda kendini gösterdi.
Şarlken’in en büyük rakibi olan Fransa, her yönden desteklenip, tam bu sıralarda adeta
yeni bir din gibi zuhur eden Protestanlık, Katolik dinine karşı himaye edildi.1263 Pek çok
defa Macar ovalarını orduları ile doldurmuş olan Kanunî’nin bu kadar uğraşmasının
sebebi, sadece topraklarını sınırsız bir şekilde genişletmek değil, İslam toprağının
selametini sağlamak içindi.1264
Anadolu ve Rumeli’de devleti korumak kolay olmadı. Osmanlılar, iki cephede aynı
anda savaşmak zorunda kalmaktan daima kaçındılar. Bu amaçla, doğuda ve batıda
münavebeli bir savaş ve barış siyaseti izlemekte dikkatli davrandılar. Kanunî İran’a
1262
Bkz. A. de Lamartine; age., c. 3, s . 886-887.
1263
Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, s. 42.
1264
A. de Lamartine; age., s. 884.
1265
A. de Lamartine; age., s. 887.
1266
Cemalettin Taşkıran; “16. Yüzyılda Osmanlı Portekiz İlişkileri ve Osmanlı’nın Hint Okyanusundaki
Faaliyetleri”, Askeri Tarih Dergisi, Sayı 46, Şubat 1999, s. 43
345
sefer yapmak için İmparator Şarlken ile 1547 de barış anlaşması imzaladı. Osmanlı
Devleti dünya güçleri karşısında her dönemde denge politikasını gerçekleştirmeye
çalıştı.1267 1529 Viyana kuşatması başarısızlığı ve 1534-1535’teki Irakeyn seferi
Osmanlı Devletinin doğuda ve batıda askeri kudretinin kesin sınırını belirledi. Viyana
hiçbir zaman alınamadığı gibi İran yaylasına da yerleşilip Safeviler bertaraf
edilemedi. 1268
Osmanlı Devleti iki türlü bünyeye sahip coğrafi birliklerden yani merkezi idare
sistemine doğrudan doğruya bağlı eyaletlerden ve dahili idarelerin otonom bırakılmış
tâbi beyliklerden teşekkül ediyordu. Birinciler devletin bünyesini teşkil ettikleri gibi
ikinciler de dış müdafaa hattını vücuda getiriyordu ki, bu hat dışarıya doğru kendi
hudutlarıyla devletin iç kısımlarını çerçevelemekte ve harici düşmanlara karşı onu
muhafaza etmekte idi. 1270
Zamanın Nuşirevan’ı, savaşlar kahramanı, Türk’ün ünlü sultanı olan Kanunî Sultan
Süleyman’ı geçmiş Padişahlarla bir tutmak doğru değildir. Onun kulları arasında
Şahların, Kralların kıskandığı birçok beyler, sultanlar, hanlar ve necaşiler vardır. Bunun
zamanındaki fütuhat ve şaheserler hiçbir Padişaha nasip olmamıştır. Dünyaya bir çok
ünlü Padişahların geldiği inkar edilemez. Fakat bunların çoğu, milletlerini, halklarını
yakıp kavurmuşlardır. Eski İranlıların kötü işler mabudu olan Ehriman’ın da fütuhatı
çoktur. Fakat yaptığı mezalimin de nihayeti yoktur. Tarih, hem ondan hem de fazilet
1267
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 66.
1268
Jean-Louis Bacque Grammont; “Kânûni Sultan Süleyman’ın I. François’ya İki Mektubu”, Çev. Refet
Yinanç, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 1970-1974, Cilt 8-12, Sayı 14-23, s. 94.
1269
Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, s. 42.
1270
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 25.
346
sahibi olanlardan bahsetmiştir. Serçe ile şahin, yıldız ile güneş nasıl ki birbirinden farklı
ise, Kanunî ile diğer Padişahlar arasında ona göre büyük farklar vardır.1271
Sultan Süleyman zamanında Rumeli’de bulunan sancaklar yirmi altı civarındaydı. Paşa,
Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Sofya, Köstendil, Midilli, Semendre, İskenderiye,
Avlonya, İlbasan, Ohri, Ağrıboz, Tırhala, Prezrin, Alacahisar, Vidin, Florina, Mora,
Vülçterin, Yanya, Karlıili, İzvornik, Hersek, Bosna’dan oluşan bu 26 sancağa bağlı
büyüklü küçüklü 182 adet şehir ve kasaba kaydedilmiştir.1272
Osmanlı Devletinin 16. Yüzyılın ortalarına, yani Kanunî’nin ölümüne kadar, Avrupa
kıtasındaki eyaletleri Budin, Temeşvar, Özi (Silistre) ve Rumeli; Asya kıtasındaki
eyaletleri ise; Anadolu, Karaman (Konya), Eyalet-i Rum(Sivas), Erzurum,
Zülkadriye(Maraş) Van, Diyarbakır, Bağdat, Yemen, Şam ve Halep idi. Afrika kıtasında
Mısır, Habeş, Trabslusgarp, Cezayir eyaletleri olup, ayrıca Ege adalarının da içinde yer
aldığı, Kaptan Paşa ya da daha sonra sık sık kullanılan ismiyle Cezayir-i Bahr-i Sefid
Eyaleti vardı. Osmanlı Devletinin azametli devrinde Kaptan Paşa yada Cezayir-i Bahr-i
Sefid eyaleti, Doğu Akdeniz’de İskenderun körfezinden Cezayir-i Garba kadar hemen
hemen bütün Akdeniz sahillerini kapsıyordu.1273 Kanunî Sultan Süleyman’ın uzun
saltanat döneminde eyalet sayısı hızla artmış kısa süreli Beylerbeyilikleri dikkate
almazsak 1595 yılına gelindiğinde Beylerbeyilik sayısı kırka yaklaşmıştı. 1274 Aynı
şekilde XVI. yüzyıl boyunca nüfusta arttı ve Braudel’e göre Osmanlı nüfusu 22-26
milyon civarındaydı. Bu nüfusun dağılımı da şu şekildeydi: Avrupa yakası 8 milyon,
Asya yakası 8 milyon, Mısır 2-3 milyon, Tunus ve Cezayir 2-3 milyon.1275
Türk milletinin binlerce yıllık hayatında erişebildiği en yüksek noktayı temsil eden
Kanunî Sultan Süleyman Han, birbiri ardına dâhiler çıkaran Osmanoğlu ailesinin de
zirvesini teşkil ediyordu. Ondan sonra da zaman zaman kudretli padişahlar çıkacak,
fakat kuruluştan bu yana devam edip gelen dehâ zinciri, artık gevşemiş olacaktı. 30
Eylül 1520 tarihinde 25 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Sultan Süleyman, vefat tarihi
1271
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 517a-518b.
1272
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve
Kasabaları”, s. 253-261.
1273
Ünal; “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz-Ege Adaları Yada Kapudan Paşa
Eyaleti)”, s. 614-616.
1274
Orhan Kılıç; “Klasik Dönem Osmanlı Taşra Teşkilatı: Beylerbeyilikler/ Eyaletler, Kaptanlıklar,
Voyvodalıklar, Meliklikler (1362-1799), Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 887
1275
Yunus Koç; agm., s. 541.
347
olan 6-7 Eylül 1566 tarihine kadar süren 45 yıl 11 ay 7 günlük saltanat süresinin 10 yıl 3
ay 5 gününü (2745 gün) at sırtında İ’la-yı kelimetullah adına seferlerde geçirdi. Bu
sürede kat ettiği mesafe 43 bin kilometredir. Kanunî hükümdarlığı boyunca 15 milyon
kilometrekare üzerine yayılmış 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devletini bir
dünya süper gücü haline getirmiştir.1276
1276
İbrahim Refik; age., s. 85-86, Shaw; age., s. 132.
348
SONUÇ
Sultan Süleyman, Türk milletini tarihinin en yüce zirvesine, savaşı, kanunları ve siyaseti
kullanarak, çıkarmıştır. 46 yıl Osmanlı tahtında kalan Kanunî’nin bu uzun saltanatı
sırasında Osmanlı Devleti üç kıtada yayılmış bir cihan devleti olmuştur. Devlet, bütün
müesseseleri, ordunun intizamı, teknik gücü, disiplini ile çağının en büyük devleti
haline gelmiştir. O, memleketi en yüksek seviyedeki huzur ve refaha kavuşturmuştur.
En güzel devlet teşkilatına ve muazzam bir orduya sahiptir. O, geniş kanuni icraatlarıyla
meşgul olmuş, hem doğu ve hem batıda birçok takdire şayan zaferler kazanmıştır.
Dünya siyasetinde belli başlı, ahenkli ve iyi hesaplanmış bir politika takip etmiştir.
Avrupalıların boyun eğdikleri Şarlken’e karşı, güçlü bir politika yürüterek Belgrad,
Rodos gibi mühim noktaları, Macaristan gibi Avrupa’nın muteber parçasını Osmanlı
toprağına katan ve Osmanlının şanını tüm dünyaya duyuran Sultan Süleyman’dır.
Saltanat süresi boyunca, bazen bizzat kendisi bazen de başkomutan atayarak, doğuda ve
batıda, karada ve denizde ülkenin düşmanlarıyla savaşmıştır. Çıktığı on üç büyük
seferin onunu batıya karşı yapmış, Orta Avrupa topraklarında atının ayağının değmediği
349
yer kalmamıştır. Bu seferlerini yaparken, düşmanın içinde bulunduğu durumları çok iyi
tetkik etmiş, güçlü bir diplomasi uygulamıştır.
Avrupa’nın kilit noktası olan Belgrad’ın fethiyle başladığı seferlerini ve zaferlerini, yine
çok önemli şehir ve kalelerin alınmasıyla devam ettirmiş, Macaristan ve onun başkenti
olan Budin, Kanunî’nin eyaletlerinden biri haline gelmiştir. Bütün Avrupa’yı büyük
korku ve heyecana duçar kılan Viyana kuşatmasını yapmış, Alman ve Avusturya
topraklarının büyük bir kısmını Osmanlı ordusunun ganimet sahasına çevirmiştir. O
zamanki Avrupa’nın en güçlü devletlerinin yöneticileri olan imparator Şarlken ve
kardeşi Avusturya kralı Ferdinand’ı her zaman bir meydan muharebesine davet etmiştir.
Ferdinand’ın defalarca teklif ettiği, vergi karşılığında Macar tahtını verme teklifini, çok
şiddetli biçimde reddetmiş ve sonunda Ferdinand’ı elinde tuttuğu Avusturya toprakları
için vergi vermeye mecbur etmiştir. Avrupa’nın desteğini alarak sürekli Osmanlı
topraklarına saldıran Şarlken ve Ferdinand’a karşı, yılmadan, usanmadan defalarca
sefere çıkmıştır. Gazilik, onun ayrılmaz parçası olduğu için, hastalığına ve yaşlılığına
rağmen bazen at sırtında bazen araba üzerinde olduğu halde 72 yaşında Sigetvar
seferine çıkmıştır. Avrupa’ya karşı açtığı seferlerin sonunda çok sayıda kale, hisar ve
şehir fethetmiştir.
Sultan Süleyman, iki cephede aynı anda savaşmak zorunda kalmaktan daima kaçınmış,
denge politikası takip ederek, doğuda ve batıda dönüşümlü bir savaş ve barış siyaseti
izlemiştir. Avrupa’yı çok yakından takip eden Kanunî, Müslümanların menfaatine olan
her gelişmeyi çok iyi değerlendirmeyi bilmiştir. Bu amaçla haçlı ittifakını bozacak her
türlü girişime katkıda bulunmuş, bu ittifaktan koparmak için Venedik ve Fransa’ya karşı
çok zekice politika yürütmüştür. Bu manada Protestanlara karşı takip ettiği siyaset çok
anlamlı olmuş, aynı zamanda Protestanlık, Sultan Süleyman’ın Avrupa’ya karşı takip
ettiği politikanın sonucunda varlığını koruyabilmiş ve güçlenmiştir.
Bir taraftan da Sultan Süleyman, Osmanlı ülkesi için gerekli olan zamanın icaplarına
göre kanun ve yasalar ortaya koymuş, zamanında eğitim ve fen alanında büyük
gelişmeler görülmüştür. Yaptırdığı medreseler bunun canlı şahididirler.
Devlet kudret ve nüfuzunu her şeyin üstünde tutan Kanunî, iş başına getirdiği adamların
kabiliyet ve derecelerini çok iyi bilir, ehliyetsiz ve hamiyetsizler yanında ne kadar aşağı
350
derecede ise, kemal ehli de o derece yüksek mevkilerde olmuştur. Bundan dolayı
kendisine gelişigüzel iltimas ile adam tavsiye edilmemiş, genellikle yüksek derecedeki
görevlileri, iktidarlı, liyakat ve tecrübe sahibi kimselerden atamıştır.
Doğuda Safevilere, Batı’da büyük Hıristiyan güçlere karşı amansız bir mücadele
sürdürülmüş, her iki tarafa karşı ilahi bir misyon üstlenilmiştir. Her alanda ortaya
konulan mücadeleler ve ortaya konan ürünler, 16. yüzyılı “Sultan Süleyman Çağı”
haline getirmiştir. Kanunî Sultan Süleyman dönemi, başta askeri alanda elde edilen
başarılar olmak üzere Osmanlı Devletinin ve Türk tarihinin zirve dönemi olarak mütalaa
edilmiştir.
Kanunî döneminde Osmanlı coğrafyası büyük bir alanı kaplamıştır. Mısır, Suriye,
Mezopotamya, Medine, Mekke, Bağdat, Kırım, Karadeniz’in iki kıyısı, Tuna ağızları,
Eflak, Boğdan, Sırbistan, Erdel, Hırvatistan, Arnavutluk, Mora, Budin ve Sigetvar’a
kadar Macaristan ve Lehistan’ın bir kısmı devlete sağlam bir şekilde ilhak edilmiş veya
tayin yahut milli hanedanlardan Padişaha tabi bir valilik ile idare edilmiş veya prenslik
şeklinde bağımlı eyaletler olarak kalmışlardır. Dicle, Fırat ve Nil’den Tuna’ya kadar ırk
ve din farkı gözetilmeksizin Osmanlı Devleti, kalbi İstanbul’da atan muazzam bir devlet
olarak uzanmıştır.
Sultan Süleyman, haleflerine öyle bir devlet bırakmıştır ki, bunun büyüklüğüne ondan
sonra pek az bir şey ilave edilmiştir. Osmanlılar, o büyük Kanunî’nin saltanat devrinde
nail olmuş olduğu refah ve ikbali, satveti ve serveti, onun ardınca gelen Padişahlardan
hiç birinin zamanında ne muhafaza ve ne de iktisap edebilmişlerdir.
Sultan Süleyman’ın saltanat dönemi, harp sahasında, gâzi sultan lafzına yaraşır bir
şekilde ölümüyle sona ermişse de hiçbir zaman unutulmamıştır. Aksine onun şahsında
351
Osmanlı Devleti en parlak devrini yaşadığı kanaati daha torunu tahtta iken genelleşmiş
ve dönemi idealize edilmiştir. Bu durum, daha sonraki kriz devrelerinde daha da
belirgin hale gelmiş; zamanla “altın çağ” kavramı, bu 46 yıllık saltanat yıllarını
nitelemek üzere yaygın şekilde kullanılmıştır. Sultan Süleyman, batıda çağdaşı Şarlken,
I. Ferdinand, VIII. Henry, IV. İvan gibi İmparator ve krallar, doğuda ise Şah Tahmasb,
Babürlü Hümayun gibi hükümdarlar içinde onlarla kıyaslanmayacak ölçüde bir yer
edinmiş, onun vefatıyla benzeri bir daha görülmeyecek, hasreti daima Osmanlı
entelektüellerince çekilecek uzun bir çağ kapanmıştır.
İran’a karşı kazanılan zaferler ve Osmanlı nüfuzunun Kuzey Afrika kıyılarına yayılması
Süleyman’ın itibarını bir kat daha artırmıştır. Kanunî, Akdeniz’deki Hıristiyan
hakimiyetine ve Habsburg Avrupa’sının devamlılığına yönelik Müslüman tehdidinin
baş sembolü olmuştur. Onun devleti, dönemin İslam dünyasındaki en büyük ve en güçlü
Müslüman devleti olmuş, ulaşabildiği bütün coğrafyalardaki Müslüman devletlerin
hamisi olarak görev icra etmiştir. Hindistan kıyılarına yaptığı seferler onun bu özelliğini
çok açık ortaya koymaktadır.
Devraldığı ülke topraklarını, takip ettiği fetih politikalarıyla, on beş milyon kilometre
kareye çıkaran Sultan Süleyman, hazineyi de ağzına kadar doldurmuştur. Sahibi olduğu
devasa servetini, büyük mimari projelerde, hayır işlerinde, kültürel ve sanatsal
gelişmenin desteklenmesinde bol bol harcamış, hükmünü sürdüğü topraklara Osmanlı
mührünü vurmuştur.
352
KAYNAKÇA
A. de Lamartine; Cihan Hakimiyeti, Haz. M.R. Uzmen, Tercüman Yay. Cilt 1-4.
Acun, Fatma; “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve
Uygulaması”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 899-908.
Ahmedî; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947.
Aksoy, Hasan; “Fetihname Md.” TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s.
470-472.
Aksulu, N. Melek; Mohaç Esiri Bartholomaeus Geargievic: (1505-1566) ve Türklerle
İlgili Yazıları, Kültür Bakanlığı, Ankara 1998.
Aksun, Ziya Nur; Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994.
Aktepe, M. Münir; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına
Dair”, Türkiyat Mecmuası, İstanbul 1953, Cilt 10, s. 299-312.
Albrecht Noth; Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta Kutsal Savaş ve Mücadele, Çev.
İhsan Çatay, Yay. Haz. Yaşar Selçuk, Özne Yay. İstanbul 1999.
Âlî, Gelibolulu Mustafa; Künhü’l-Ahbar, Kayseri Raşid Ef. Küt., No:920.
Arslan, Hüseyin; 16. yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç Ve
Sürgün, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2001.
Arslan, H. Çetin; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin
Stratejik Önemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 119.
Asrar, Ahmet; Kanunî Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi, Büyük
Kitaplık, İstanbul 1972.
Aşıkpaşazade; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5
Kitap bir arada), İstanbul 1947.
Barkan, Ömer Lütfi; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu
Olarak Vakıflar Ve Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve
Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 2, 1974, s. 279-386.
-------------;“Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XV, Ekim 1953-Temmuz 1954, No. 1-4, s.
209-237.
353
Baron Joseph Von Hammer Purgstall; Büyük Osmanlı Tarihi, (Çev.: Mehmed Ata
Bey, Yay. Haz.: Mümin Çevik; Erol Kılıç), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1993.
Bayatlı Hasan; Câm-ı Cem-Âyîn, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947.
Benedict Curipeschıtz; Yolculuk Günlüğü 1530, Çev. Özdemir Nutku, TTK, Ankara
1977.
Bilmen, Ömer Nasuhi; Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen
Yayınevi, İstanbul 1968.
Bostan; Gazavât-ı Sultan Süleyman, Ayasofya 3317.
Bursalı Mehmet Tahir; Osmanlı Müellifleri, Sad., A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral
Yayınevi, 1-3, İstanbul.
Busbecq, Ogier Ghislain de; Kanunî Devrinde Bir Sefirin Hatıratı (Türk Mektupları),
Çev. Osman Yüksel Serdengeçti, İstiklal Matbaası, Ankara 1953.
-----------------; Türk Mektupları, Çev. Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul
2005.
Büyüktuğrul, Afif; “Kanunî Sultan Süleyman ve Toplu Strateji”, Kanunî Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 119-123.
Celâl-zâde Mustafa Koca Nişancı; Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik, Haz.
Petra Kappert, Wiesbaden, 1981.
-----------------; Tabakâtü'l-Memâlik ve Derecâtü'l-Mesâlik, İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesi, Nadir Eserler Bölümü, No: 5997.
-----------------; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur; Mustafa Çuhadar, MEB, İstanbul 1997.
Cin, Halil; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1978.
Çapa, Mesut; “Kanunî’nin Hayatı ve Kişiliği”, Kanunî Sultan Süleyman Paneli, KATÜ
Kanunî Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180, Uyg.
Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s. 6-17.
Çiçek, Rahmi; “Kanunî Dönemi Osmanlı Denizciliği”, Kanunî Sultan Süleyman
Paneli, KATÜ Kanunî Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın
no:180, Uyg. Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s.18-25.
Danışman, Zuhuri; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, İstanbul 1965.
Danişmend, İsmail Hami; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi,
İstanbul 1971.
354
Koç, Yunus; “Osmanlı İmparatorluğunun Nüfus Yapısı”, Osmanlı, Ed. Güler Eren,
Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, cilt IV, s.535-550.
Kopğan, Vojtech (Bratislava); “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut
Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin Karakteri”, 7. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara
1973, Cilt 2, s. 620.
Köprülü, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Başnur Matbaası, 2. Basım,
Ankara 1972.
Kunt, Metin; “16. Yüzyılda Osmanlı Politikaları ve Sorunları”, Kanunî ve Çağı
Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet
Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 33-38.
-----------------; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya
İmparatorluğuna”, Kanunî ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt,
Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s.
3-29.
Kurtoğlu, Fevzi; “Hadım Süleyman Paşanın Mektupları ve Belgrad’ın Muhasara
Planı”, Belleten, 4/13-16, 1940, s.53-87.
Küçük, Sabahattin; Bâkî Dîvânı Tenkitli Basım, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
1994.
Lajos, Fekete; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, Tarih Dergisi, sayı 16, 1961,
s. 25 -42 .
Levend, Agah Sırrı; Gazavat-nameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-namesi, TTK,
Ankara 1956.
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, Çev.: Safiye Morçay Gülen, İslami Sosyal
Bilimler Dergisi 3:1, s. 66.
Lütfi Paşa; Tevârih-i Âl-i Osman, Matbaa-i Amire, Birinci Baskı, İstanbul 1341.
Lybyer, Albert Howe; Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğunun
Yönetimi, Çev. Seçkin Cılızoğlu, Sarmal Yayınevi, İstanbul 2000.
Maksudoğlu, Mehmet; Osmanlı Tarihi, Elif Yayınları, İstanbul 2003.
Mantran, Robert; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Çev. Server Tanilli, Cem Yayınevi,
İstanbul 1995.
----------------; “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti”,
Çev.: Zeki Arıkan, Belleten, Cilt LI, Sayı 201, 1987, s. 1433.
Mehmed Mazhar Fevzi; Haber-i Sahih, Hacı İzzet Efendi Matbaası, İstanbul 1293.
359
Mehmed Neşri; Kitab-ı Cihan-Nümâ, Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen,
TTK, Ankara 1995.
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, Süleymaniye Küt. Hüsrev Paşa Koll, no:321-322.
Merle Severy; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Dünyası”, National Geographic, No. 6,
Ekim 2001, s. 46-81.
Mustafa Nuri Paşa; Netayicü’l-Vukuat, Sad. Neşet Çağatay, TTK, Ankara 1992.
Müneccimbaşı Ahmet Dede; Müneccimbaşı Tarihi, Çev. İsmail Erünsal, Tercüman
1001 Temel Eser, Cilt I-II.
Nev’îzâde Atâî; Şakaik-ı Numaniye ve Zeyilleri, Haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1989.
Nişancı Mehmet Paşa; Osmanlı Sultanları Tarihi, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye
Yayınevi, (5 Kitap bir arada), İstanbul 1947.
Ocak, Ahmet Yaşar; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”,
Doğu-Batı, Yıl 7, Sayı 29, Ag-Ey-Ek-2, 2004, s. 73-81.
Oruç Beğ; Oruç Beğ Tarihi, Haz. N. Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser.
Öngören Reşat; Osmanlılarda Tasavvuf, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2003.
Özcan, Abdulkadir; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993.
Özel, Ahmet; “Cihad md.”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 528-
530.
Öztuna, Yılmaz; “Kanunî’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, Kanunî Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 41-46.
Pakalın, Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul
1971.
Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1981, Cilt 1-2.
Proudhon, Pierre Joseph; “Savaş ve Barış”, Çev. Cüneyt Akala, Cogito, Sayı. 3, 1995,
s. 93-94.
Refik, İbrahim; Tarih Şuuruna Doğru 3, Albatros Kitapları, 1999.
Salis, Renzo Sertoli; Muhteşem Süleyman, Çev.: Şerafettin Turan, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara 1963.
Sander, Oral; Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yay., Ankara 1989.
Sarı, Mevlüt; El-Mevarid, Bahar Yay. İstanbul 1980.
360
Adres: Alpaslan Mh. Farabi Cd. Nehir Ap. No:29/23 38030 Melikgazi / KAYSERİ
e-mail:mksahin@erciyes.edu.tr, kapansahin@hotmail.com,
gsm: 0 533 576 89 65