You are on page 1of 379

T.C.

ERCİYES ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Kanunî Sultan Süleyman’ın Avrupa’ya Karşı Takip Ettiği


Fetih Politikası

Tezi Hazırlayan
Muhittin KAPANŞAHİN

Tezi Yöneten
Prof. Dr. Ahmet UĞUR

İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı


İslam Tarihi Bilim Dalı
Doktora Tezi

Mayıs 2007
KAYSERİ
ÖN SÖZ

İnsanlık, tarih boyunca büyük devletlerin ve büyük hükümdarların varlıklarına şahit


olmuş ve bunların faaliyetlerini tarih sayesinde öğrene gelmiştir. Osmanlı Devleti,
dünya tarihinin bugüne kadar şahit olduğu en büyük ve en önemli devletlerden birisidir.
13. yüzyılın sonlarında Söğüt’te yerleşen küçük bir grubun, tarih açısından çokta uzun
olmayan bir sürede, bir cihan devleti haline gelmesi, tarihin şahit olduğu en önemli
olaylardandır. Osmanlılar, bulundukları coğrafyanın kendilerine sağladığı imkanları en
verimli şekilde kullanarak, yaptıkları sistemli fetihlerle, Türk ve dünya tarihinin akışını
değiştirmişlerdir.

Osmanlılar, kuruluşundan itibaren takip ettikleri fetih politikaları sayesinde kurdukları


devletlerini, tarihteki uzun ömürlü devletlerarasında en başa yerleştirmeyi
başarmışlardır. Bu başarının gizemini, sistemli bir şekilde takip ettikleri fetih siyasetinin
içinde aramak gerekir. Osmanlı fetih politikası, sadece yağma, akın ve ganimeti içine
alan bir savaş anlayışı değildir. O, ülkelerin ve insanların İslam’a açılmasını ve
insanların özgür iradelerini ortaya koymasını amaçlar. Bunun için hoşgörü ve müdara
yani Müslüman olmayanları kazanma ve farklı din ve ırktan insanlarla bir arada
yaşamak için işbirliği yapma, Osmanlı fetihlerinin temel karakteristiğini oluşturur.

Osmanlı Devleti, kendisinden önceki Türk ve Müslüman devletlerin tecrübelerinden


istifade ederek, güçlü bir devlet teşkilatına sahip olmuştur. İdari, askeri ve hukuki
alanda oluşturduğu teşkilatlar ve uyguladığı fetih politikası, onu kısa zamanda büyük bir
güç haline getirmiştir. Timur tarafından vurulan darbeye rağmen, dağılıp bozulmaması
ve kısa zamanda eskisinden daha güçlü olarak tarih sahnesindeki yerini alması, Osmanlı
Devlet teşkilatının ne kadar sağlam temeller üzerine kurulmuş olduğunun bir
II

göstergesidir. Osmanlı Devleti, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile iki
imparatorluğun varisi ve gerçek anlamda bir cihan devleti hüviyetini kazandı. Sağlam
devlet teşkilatıyla birlikte ülkenin hızla büyümesi ve Hıristiyan dünyasına en büyük
rakip olarak ortaya çıkması bu dönemde gerçekleşti. Yaptığı fetihlerle Fatih, “iki kıtanın
ve iki denizin hakimi” unvanını kazandı.

Osmanlı Devletini, kısa sürede, devraldığının üç katı büyüklüğüne ulaştırarak, yükselişe


büyük hız veren Yavuz Sultan Selim olmuştur. Arabistan yarımadasında ve başta Mısır
olmak üzere Afrika kıtasına Osmanlı hakimiyetini taşıyarak Osmanlı Padişahlarını,
İslam aleminin en şanlı hükümdarları haline getiren ve “Hâdimü’l-Haremeyn” olarak
adını tarihe yazdıran odur. Yerine geçecek olan Kanunî’ye güçlü bir ordu, sağlam bir
idare ve dolu bir hazine bırakmıştır.

Türk-İslam tarihi içinde Osmanlı Devletinin yeri ve oynadığı rol ne kadar büyük ve
önemli ise, Osmanlı tarihi içinde de Kanunî Sultan Süleyman’ın büyüklüğü ve oynadığı
rol o kadar önemlidir. Kanunî Sultan Süleyman gerçekleştirdiği fetihlerle, devraldığı
mirası daha da büyüterek, hazineyi ağzına kadar doldurmuş, yaptığı ve uyguladığı
kanunlarla ülkede huzur ortamını meydana getirmiştir. Onun zamanında halk refah
içinde yaşamış, devlet çağdaşları arasında zirveye yerleşmiş ve Osmanlılar, “Altın
Çağ”larını yaşamışlardır.

Bilindiği üzere Osmanlı Devletinin kuruluşundan itibaren başlayan sayısız fetihleri


olmuştur. Fakat bugüne kadar ne genel manada Osmanlı Devletinin ne de özel manada
bir Padişahın fetih politikası ortaya konulmuş değildir. Bazı konuya yakın çalışmalar
olmuşsa da, mevcut boşluğu dolduracak nitelikte olmamıştır.

Sultan Süleyman, uzun saltanatı ve yaptığı seferleriyle Türk tarihinde müstesna bir yer
teşkil etmektedir. 46 yıllık saltanatı boyunca bizzat katıldığı on üç sefer-i hümâyunu
vardır. Bunlardan onunu batıya, üçünü de doğuya yapmıştır. Biz konu olarak,
Kanunî’nin batıya karşı takip ettiği politikayı ele aldık. Seferler için nasıl kararlar
alındığını, sefer öncesinde ve sonrasında ne tür uygulamalar yapıldığını ortaya
çıkarmaya çalıştık. Batıya karşı takip edilen fetih politikasını, ana kaynaklarımız başta
olmak üzere konuyla ilgili eserlerden de yararlanarak hazırlamaya çalıştık.
III

Çalışmamızın başından sonuna kadar rehberliği, eleştiri ve önerileri ile önemli


katkılarda bulunan danışman hocam Prof. Dr. Ahmet Uğur’a özellikle teşekkür ederim.
Ayrıca çalışmamızın değişik aşamalarında önemli katkılarda bulunan Prof. Dr. Şefaettin
Severcan’a, Prof. Dr. Sabahattin Samur’a ve Prof. Dr. Ali Aktan hocalarıma da ayrı
ayrı teşekkür ederim.

Muhittin KAPANŞAHİN

Kayseri - 2007
IV

KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN AVRUPA’YA KARŞI TAKİP


ETTİĞİ FETİH POLİTİKASI

Muhittin Kapanşahin

ÖZET

XVI. Yüzyıl Osmanlı Devletinin her yönden zirveye çıktığı bir yüzyıldır. Osmanlı
Devleti süper güç olma özelliğine bu yüzyılda ulaşmış, en büyük fetihlerinden
birçoğunu yine bu yüzyılda gerçekleştirmiştir. Osmanlı Devletinin en parlak dönemini
yaşadığı devir, dünyanın Muhteşem Süleyman diye ifade ettiği Kanunî Sultan Süleyman
devridir. Sultan Süleyman'ın 46 yıl gibi uzun bir süre tahtta kalması, çok sayıda
fetihlerde bulunmasını, doğuda ve batıda, güneyde ve kuzeyde, karada ve denizde,
birçok ülke ve milletle yüz yüze gelmesi sonucunu doğurmuştur.

Hıristiyan dünyası ile yaptığı mücadeleler ve bunlara karşı güttüğü politika başta olmak
üzere Kanunî Sultan Süleyman'ın fetih politikası, dikkate şayandır. Osmanlı fetihlerinin
genel karakterinde olduğu gibi aşamalı fetih politikası, Kanunî döneminde de başarı ile
uygulanmıştır. Bunun en güzel örneği Macaristan’ın fethidir. Fetih sonrası
uygulamalarla, fetihlerin geçici bir hareket olmadığı ortaya konulmuştur. Kanunî
devrinde Osmanlı Devleti, Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarına yayılmış, fethettiği
vilayetlerin büyüklerini, birer sancak haline getirmiştir.

Kanunî, Doğu ile Batı arasında dengeli bir politika izlemiş; Doğuda sefere çıkacağı
zaman, Batıdaki devletlerin muhtemel düşmanlıklarını önleyecek bir barış antlaşması
imzaladıktan sonra, Doğuya seferlere çıkmıştır. Batıya yaptığı seferlerde de aynı durum
V

söz konusudur. Kanunî Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devleti, karada olduğu
kadar denizlerde de büyük başarılara imza atmıştır. Özellikle Barbaros Hayreddin Paşa
komutasında Osmanlı donanması Akdeniz'de askeri üstünlüğü sağlamıştır.

Avrupa’da ortaya çıkan dini ve siyasi ihtilaflar, akılcı bir politika ile değerlendirilmiştir.
Haçlı birliğini bozmak için Fransızlarla işbirliği yapılarak, Fransızlara ticari imtiyazlar
verilmiştir. Protestan hareketi yakından takip edilerek, gerekli adımlar atılmıştır.

Tüm Müslümanların hamisi durumunda olan ve bu yolda çalışan Sultan Süleyman,


gayr-ı müslimler üzerine defalarca sefer yapmıştır. Çünkü o, bir karış İslam toprağına ve
İslam toplumunun bir ferdine karşı yapılacak olan bir haksızlığa göz yummamıştır.
Kanunî’nin bu uğurda verdiği mücadele, ülke ve millet birlikteliğini pekiştirmiş, diğer
İslam ülkelerinin de takdirini kazanmıştır.

Çalışmada, tarihi gelişmeyi kaynaklara dayanan inceleme ve olayları sebepler zinciri


içinde açıklama metodu kullanılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Kanunî Sultan Süleyman, Fetih, Politika, Macaristan, Habsburg.


VI

THE POLICY OF CONQUEST THAT KANUNÎ SULTAN SULEYMAN


FOLLOWED AGAINST EUROPE

Muhittin Kapanşahin

ABSTRACT

The sixteenth century was very important as Ottoman Empire became the highest
prosperity from all aspects. Ottoman Empire gained the position of being superpower of
the world in this century and some of the biggest conquests were occurred in this
century. The brightest period of Ottoman Empire was the reign of Kanunî Sultan
Suleiman who was known as the magnificent Süleyman. As he reigned such a long time
for forty-six years, many conquests were performed, and confronting with a lot of
nations in the west, east, south and north, even in the land or sea became inevitable.

The Conquest policy that Kanunî Sultan Suleiman followed, mainly challenges he had
against Christian world and the policy he followed against them was considerable. The
general characteristic of Ottoman Conquest, gradual conquest policy, was applied in
Kanunî Sultan Suleiman’s age with a great success. The perfect evidence for this policy
was conquest of Hungary. With the applications after the conquest, it was shown that
conquests were not temporary event. In the age of Kanunî, Ottoman Empire was spread
alone, Asia, Europe and Africa and they changed some of the big cities of these
countries as Ottoman States.

Kanunî followed a policy between the east and the west, by the time he was getting
ready for a battle in the east, he always signed a treaty of peace which would probably
prevent the hostility of the states in the west. He also followed the same policy before
he went to east. During the period of Kanunî Sultan Suleiman, The Ottoman Empire had
VII

been very successful not only on the land but also on the sea. Especially, The Ottoman
Navy in the command of Barbaros Hayrettin Paşa proved its superiority on
Mediterranean Sea.

The religious and political conflicts appeared in Europe were all evaluated with a
logical policy. To destroy the collaboration of the crusader union, Ottomans cooperated
with the French and gave them some privileges. By following the Protestant movements
closely, the necessary steps were taken.

Kanunî Sultan Suleiman, who was a ruler and who tried hard to become so, he fought
against the non-muslim community several times. Because he had never injustice
against the smallest piece of Islamic land and even an individual in the society. With his
struggle for the sake of this aim, Kanunî Sultan Süleyman reinforced the unity of the
public and country and was appreciated by the other Islamic states.

In this Project, Definitive Method was used within the examination depending on the
historical sources and hierarchy of reasons.

Key Words: Kanunî, (The Magnicifent Suleyman), Conquest, Policy, Hungary,


Habsburg.
VIII

İÇİNDEKİLER

ÖN SÖZ ................................................................................................................................................ I
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN’IN AVRUPA’YA KARŞI TAKİP ETTİĞİ FETİH POLİTİKASI
........................................................................................................................................................... IV
ÖZET ................................................................................................................................................. IV
THE POLICY OF CONQUEST THAT KANUNÎ SULTAN SULEYMAN FOLLOWED AGAINST
EUROPE............................................................................................................................................ VI
ABSTRACT....................................................................................................................................... VI
İÇİNDEKİLER............................................................................................................................... VIII
KISALTMALAR.............................................................................................................................XIV
I - GİRİŞ ...............................................................................................................................................1
1. ÇALIŞMANIN KONUSU VE AMACI ............................................................................................1
2. METOT VE KAYNAKLAR.............................................................................................................2
3. KONUNUN KAVRAMLARI ...........................................................................................................3
A. F ETİH ................................................................................................................................................3
B. CİHAD................................................................................................................................................6
C. GAZÂ VE GAZVE ................................................................................................................................9
D. UÇ SİYASETİ ....................................................................................................................................14
E. İ’LÂ-YI KELİMETULLAH ..................................................................................................................16
F. OSMANLININ RESMİ İDEOLOJİSİ VE GENEL YAPISI .........................................................................17
4. OSMANLININ KURULUŞU VE KANUNÎ’YE KADAR OSMANLI FETİHLERİ.....................19
A. OSMAN GAZİ (1299 – 1326) .............................................................................................................20
B. ORHAN GAZİ (1326 – 1360) .............................................................................................................22
C. I. MURAT (1360 – 1389) VE VASSAL F EODAL BEYLERİ ....................................................................23
D. YILDIRIM BAYEZİD (1389 – 1402) VE MERKEZİ DEVLET ANLAYIŞI .................................................25
E. F ETRET DEVRİ VE MEHMET ÇELEBİ (1413 – 1421) .........................................................................27
F. II. MURAT (1421 – 1451) VE YENİDEN DİRİLİŞ .................................................................................28
G. F ATİH SULTAN MEHMET (1451 – 1481) VE YENİ BİR ÇAĞ ..............................................................29
H. II. BAYEZİD (1481 - 1512)................................................................................................................31
I. YAVUZ S ULTAN SELİM (1512 – 1520) VE İSLAM BİRLİĞİ ..................................................................34
a. Osmanlı-Safevi ilişkileri...........................................................................................................34
b. Osmanlı-Memluk Karşılaşması (Mercidabık) ...........................................................................35
c. Osmanlı-Memluk Savaşı (Ridaniye)..........................................................................................36
I. BÖLÜM...........................................................................................................................................39
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ .....................................................................................39
I. 16. YÜZYILDA OSMANLI YAKIN DÜNYASINA GENEL BAKIŞ ............................................39
A. 16. YÜZYILA KADAR BALKANLAR.........................................................................................39
B. 16. YÜZYILDA AVRUPA’NIN SOSYAL VE SİYASİ YAPISI ...................................................43
C. 16. YÜZYILDA TÜRK DÜNYASI................................................................................................46
II. KANUNÎ’NİN DOĞUMU VE İLK FAALİYETLERİ..................................................................48
III. KANUNÎ’NİN BATIYA YÖNELMESİ.......................................................................................50
1- BELGRAD SEFERİ (I. SEFER-İ HÜMÂYUN) ............................................................................51
A. SEBEPLERİ VE SEFERE ÇIKIŞ ...........................................................................................................51
B. BÖĞÜRDELEN KALESİNİN F ETHİ .....................................................................................................55
C. SİREM ADASINA GEÇİŞ ....................................................................................................................57
IX

D. P İRİ MEHMET PAŞA İLE İKİNCİ VEZİR M USTAFA P AŞA’NIN GÖRÜŞMESİ ........................................58
E. P ADİŞAH’IN BELGRAD ÜZERİNE YÖNELMESİ ..................................................................................59
a. Padişah’ın Muhasara Planına Göre Paşalara Görev Vermesi ..................................................59
b. Umumi Hücum ve Varoşun Fethedilmesi ..................................................................................60
c. Lağımların Yerleştirilmesi Ve Kalenin Düşmesi........................................................................61
F. SAVAŞ SONRASI YAPILANLAR ..........................................................................................................62
G. SEFERDEN DÖNÜŞ ...........................................................................................................................63
2- RODOS SEFERİ (II. SEFER-İ HÜMÂYUN)................................................................................64
A. SEBEPLERİ: .....................................................................................................................................64
B. SAVAŞ HAZIRLIKLARI VE SEFERE ÇIKIŞ..........................................................................................66
C. P ADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI...............................................................................................................68
D. DONANMANIN RODOS ADASINA VARMASI .......................................................................................69
E. RODOS ADASI VE ŞEHRİ ..................................................................................................................70
F. PADİŞAHIN RODOS’A GELİŞİ VE KUŞATMANIN BAŞLAMASI .............................................................71
a. Mısır Valisi Hayr Beyden Rodos’a Yardım Gelmesi..................................................................73
b. Divan Toplanması ...................................................................................................................73
c. Ahmet Paşa’nın Kaleye Hücumu ..............................................................................................74
d. Savaşın Uzaması Ve Karşılıklı Çatışmalar ...............................................................................75
e. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Tekrar Savaşması .......................................................................78
f. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Emanın Verilmesi........................................................................78
G. F ETİH SONRASI Y APILANLAR ..........................................................................................................79
3- MACARİSTAN SEFERİ VE MOHAÇ SAVAŞI (III. SEFER-İ HÜMÂYUN).............................81
A. SEBEPLERİ...................................................................................................................................81
B. SEFER HAZIRLIKLARI VE PADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI ......................................................................83
C. MACAR ORDUSU VE MOHAÇ OVASI ................................................................................................84
a. Divan Kurulması ve Savaş Planlarının Yapılması.....................................................................85
b. Ordunun Konumlanması ve Savaşın Başlaması ........................................................................87
D. ZAFER SONRASI YAPILANLAR .........................................................................................................89
E. P ADİŞAH’IN BUDİN ŞEHRİNE GİDİŞİ VE PEŞTE’NİN F ETHİ ...............................................................90
F. DÜŞMANIN TAKİP EDİLMESİ VE A RAZİNİN TARANMASI ..................................................................91
4- VİYANA SEFERİ (IV. SEFER-İ HÜMÂYUN).............................................................................93
A. SEBEPLERİ.......................................................................................................................................93
B. SEFERE ÇIKIŞ ..................................................................................................................................95
C. KRAL YANOŞ’UN PADİŞAH’I KARŞILAMASI .....................................................................................96
D. BUDİN’İN KUŞATILMASI VE TEKRAR ELE GEÇİRİLMESİ .................................................................97
a. Kral Yanoş’un Macaristan Tahtına Oturtulması .......................................................................97
E. VİYANA MUHASARASI .....................................................................................................................98
a. Muhasaranın Kaldırılması ve Yurda Dönüş............................................................................100
b. Viyana Kuşatmasının Kaldırılmasının Zaruri Sebepleri ve Sonuçları ......................................101
5- ALMAN SEFERİ(V. SEFER-İ HÜMÂYUN) ..............................................................................102
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................102
B. SEFERE ÇIKIŞ ................................................................................................................................104
a. Ferdinand’ın Elçileri .............................................................................................................105
b. Fransuva’nın Elçileri............................................................................................................106
c. Pereni Petri’nin Tutuklanması................................................................................................108
C. KÖSEK (GUNS) KALESİNİN FETHİ .................................................................................................108
D. ESKİ HÜKÜMET MERKEZİ GRADISCAS (GRATZ)’IN ALINMASI VE DÖNÜŞ KARARI .......................110
E. SEFERE SON VERİLMESİ VE F ETİHNAMELERİN YAZILMASI ...........................................................112
F. DEĞERLENDİRME ..........................................................................................................................113
G. KORON HİSARININ VENEDİKLİLER ELİNE GEÇMESİ VE GERİ ALINMASI......................................114
H. BARBAROS HAYRETTİN P AŞA’NIN OSMANLI HİZMETİNE GİRMESİ ...............................................115
I. AVUSTURYA’NIN S ULH İSTEĞİ VE İSTANBUL’A ELÇİ GÖNDERMESİ ................................................116
6- FRANSA İLE TİCARET ANLAŞMASI VE KAPİTÜLASYON ................................................119
X

A. SULTAN SÜLEYMAN’IN P OLİTİKASI VE ANLAŞMANIN MADDELERİ ...............................................119


B. MÜSLÜMAN BİR DEVLETLE HIRİSTİYAN BİR DEVLETİN ANLAŞMASINA BAKIŞ .............................121
C. TARAFLAR A ÇISINDAN KAPİTÜLASYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ ............................................123
D. F RANSA’YA YARDIM VE BARBAROS HAYRETTİN’İN P OLYE MUVAFFAKİYETİ ...............................124
7- PULYA VE KORFU SEFERİ (VII. SEFER-İ HÜMÂYUN).......................................................125
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................125
B. SEFERE HAZIRLIK VE ÇIKIŞ ..........................................................................................................126
C. AVLONYA’NIN ALINMASI...............................................................................................................127
D. KORFU KALESİNİN M UHASARASI VE MUHASARANIN KALDIRILMASI ...........................................129
E. SEMENDİRE BEYİ MEHMET BEY’İN MUVAFFAKİYETİ ...................................................................129
8- BOĞDAN SEFERİ (VIII. SEFER-İ HÜMÂYUN) ......................................................................130
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................130
B. SEFERE HAZIRLIK VE DONANMANIN HAREKETİ............................................................................131
a. Barbaros Hayrettin’in Donanmayla Hareketi .........................................................................131
b. Aynı Anda Üç Ayrı Yere Sefer ................................................................................................132
C. P ADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI.............................................................................................................132
a. Seferin Yönünün Belli Olması ................................................................................................133
b. Petro’nun Elçi Göndermesi ve Kânuni’nin Petro’ya Mektubu.................................................133
c. Ordunun Tuna Kenarında Toplanması ve Köprü Yapılması ....................................................134
d. Venediklilerin ve Papanın Çirkin Saldırıları ve Püskürtülmeleri .............................................135
e. Kılçın Kasabası ve Sahip Giray Han Ordusunun Karşılanması ...............................................136
D. YAŞ ŞEHRİNİN ALINMASI ..............................................................................................................137
E. BOĞDAN’IN MERKEZİ SUÇEVA’NIN FETHİ.....................................................................................138
F. FETİH SONRASI YAPILANLAR ........................................................................................................138
a. Petro’nun Mallarının Bulunması............................................................................................138
b. Anlaşma ve Voyvada Ataması ................................................................................................139
c. Kırım Hanına Hediyeler ve Dönüş İzni Verilmesi....................................................................140
G. AKDENİZ’ DE DONANMANIN BAZI F AALİYETLERİ VE P REVEZE DENİZ ZAFERİ ..............................141
a. Girit Adasında Fetihler..........................................................................................................141
b. Çok Sayıda Kalenin Yıkılması ve Esirler Alınması ..................................................................142
c. Hayrettin Paşanın Düşman Donanmasını Araması .................................................................144
H. P REVEZE DENİZ SAVAŞI ................................................................................................................144
9- BUDİN (ISTABUR) SEFERİ (IX. SEFER-İ HÜMÂYUN)..........................................................147
A. SEBEPLERİ.................................................................................................................................147
B. P ADİŞAHIN KARŞI HAREKETİ VE SEFERE ÇIKIŞI ...........................................................................148
a. Mehmet Paşanın Başarılı Oyalamaları ve Düşmanın Hezimeti ...............................................149
C. P ADİŞAHIN, BUDİN’E GELMESİ VE OSMANLI ÜLKESİNE KATMASI ................................................150
D. BUDİN’İN YENİDEN YAPILANDIRILMASI VE SEFERDEN DÖNÜŞ ......................................................151
10- ESTERGON (İSTONİ BELGRAD) SEFERİ (X. SEFER-İ HÜMÂYUN) ................................152
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................152
a. Peşte’nin Ferdinand tarafından kuşatılması ve püskürtülmesi.................................................152
b. Fransız Elçisinin Gelmesi ve Fransa’ya Denizden Yardım Sözü Verilmesi ..............................153
c. Padişahın Sefere Edirne’den Çıkması ve Bunun için Kışı Edirne’de Geçirmesi .......................155
d. Donanmanın ve Kara Ordusunun Sefere Çıkışı.......................................................................156
B. P ADİŞAHIN SEFERE ÇIKIŞI .............................................................................................................156
a. Valpo Kalesinin Yeniden Fethi ...............................................................................................156
b. Peçuy ve Sikloş Kalelerinin Fethi ..........................................................................................157
C. ESTERGON KALESİNİN F ETHİ ........................................................................................................158
D.İSTONİ BELGRAD’IN F ETHİ ............................................................................................................160
a. İstoni Belgrad Ve Yapısı ........................................................................................................160
b. Savaş Görevlerinin Dağıtımı..................................................................................................161
c. Son Darbenin Vurulması........................................................................................................162
d. Fetih Sonrası Yapılanlar Ve İstanbul’a Dönüş........................................................................163
E. BEŞ SENELİK SULH ANLAŞMASI ....................................................................................................163
XI

11- FRANSIZLARIN YARDIM İSTEMELERİ VE DENİZDEN GÖNDERİLEN YARDIMLAR


..........................................................................................................................................................164
A. F RANSA İLE ANLAŞMA VE TURGUT REİS’İN YARDIMA GÖNDERİLMESİ.........................................164
a. İştiye Kalesinin Fethi .............................................................................................................165
b. Fransa Kralının İspanya Üzerine Yürümesi............................................................................166
c. Fransız Elçisinin Müjdeli Haberi Ve İran Zaferini Tebriki ......................................................167
B. P İYALE PAŞA’NIN FRANSA’YA YARDIMA GİTMESİ ........................................................................167
a. Repçe Kalesinin Fethi ............................................................................................................167
b. Sandalçaka, Pavlo ve Çetrevil Kalelerinin Fethi.....................................................................168
c. Andrea Dorya İle Karşılaşma.................................................................................................168
d. Kastelye Kalesinin Kuşatılması ..............................................................................................169
12- AKDENİZ’DE İKİ BÜYÜK DENİZ SEFERİ ...........................................................................169
A. CERBE SEFERİ ...............................................................................................................................169
a. Osmanlı Donanmasının Cerbe’ye Hareketi ............................................................................170
b. Cerbe Kalesinin Düşman Eline Geçmesi ................................................................................171
c. Osmanlı Donanmasının, İttifak Donanması Üzerine Hareketi ve Cerbe’nin Fethi....................171
B. MALTA SEFERİ .............................................................................................................................173
a. Donanmanın Hazırlanması ve Sefere Çıkış.............................................................................174
b. Saint-Elme (Santarma) Kalesinin Fethi ..................................................................................175
c. Malta Kalesinin Kuşatılması ve Sefere Son Verilmesi .............................................................176
13- SİGETVAR SEFERİ (XIII. SEFER-İ HÜMÂYUN) ................................................................177
A. SEBEPLERİ.....................................................................................................................................177
B. SULTAN SÜLEYMAN’IN SEFERE ÇIKIŞI ..........................................................................................180
a. Padişahın Orduyu Denetlemesi ve Sigismund’un Kabulü........................................................181
b. Seferin Yönünün Değişmesi....................................................................................................181
c. Budin Valisi Arslan Paşanın İdamı.........................................................................................182
d. Ordunun Geçit Resmi Yapması Ve Muhasara Görevlerinin Belirlenmesi ................................184
C. KUŞATMANIN BAŞLAMASI .............................................................................................................185
D. SON HÜCUMLAR VE FETİH............................................................................................................186
E. KANUNÎ’NİN VEFATI ......................................................................................................................187
F. FETİH SONRASI YAPILANLAR ........................................................................................................188
a. Fetihnâmelerin Yazılması......................................................................................................188
b. Şehzade Selim’e Haber Gönderilmesi.....................................................................................189
c. Bobofca Kalesinin Fethi.........................................................................................................189
G. ŞEHZADE SELİM’İN HAREKETİ ......................................................................................................189
H. ORDUNUN DÖNÜŞÜ........................................................................................................................190
I. SAKIZ ADASININ F ETHİ ..................................................................................................................192
II. BÖLÜM .......................................................................................................................................194
KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ FETİH POLİTİKASINDA TEMEL DİNAMİKLER
..........................................................................................................................................................194
I. FETİHLERİN SEBEPLERİ.........................................................................................................194
A. SİYASİ SEBEPLER ..........................................................................................................................194
B. DİNİ SEBEPLER ..............................................................................................................................196
C. EKONOMİK SEBEPLER ...................................................................................................................198
D. KONJONKTÜREL SEBEPLER ...........................................................................................................199
II. SEFERDEN ÖNCE YAPILANLAR ...........................................................................................201
A. SERDAR T AYİNİ .............................................................................................................................201
B. ELÇİLER GÖNDERİLMESİ VE BARIŞ G ÖRÜŞMELERİ.......................................................................204
C. MEKTUPLAŞMALAR .......................................................................................................................204
D. EMNİYET TEDBİRLERİ VE ORDUNUN S AVAŞA HAZIRLANMASI ......................................................205
E. DONANMANIN HAZIRLANMASI ......................................................................................................209
F. MANEVİ HAZIRLIK ........................................................................................................................211
G. CASUS VE ÖNCÜLERİN GÖNDERİLMESİ .........................................................................................211
XII

H. VEKİL BIRAKMA VE ŞEHZADELERİN KOMUTANLIĞA HAZIRLANMALARI......................................214


I. SEFERE ÇIKIŞ MERASİMİ VE SULTANIN KONUŞMASI ......................................................................215
İ. DUA ................................................................................................................................................219
J. ORDUYA İLTİHAK FERMANI ...........................................................................................................220
K. ORDUYU TEFTİŞ VE SELAMLAMA ..................................................................................................222
L. ORDUNUN NAKLİ VE İAŞE S AĞLANMASI ........................................................................................224
M. SEFER GÜZERGAHI VE ORDU........................................................................................................226
N. HARP DİVANI ................................................................................................................................228
O. SEFER DÜZENLENECEK YERİN DIŞ DÜNYA İLE İRTİBATININ KESİLMESİ ......................................231
Ö. TESLİM OL ÇAĞRISI......................................................................................................................234
III. KALE KUŞATMA ŞEKİLLERİ ...............................................................................................235
A. ABLUKA USULÜ .............................................................................................................................235
B. MERDİVEN, KEMENT GİBİ ALETLERLE SURLARI GEÇME TEŞEBBÜSLERİ .....................................235
C. KUŞATMA P LANINA GÖRE G ÖREV DAĞITIMI ................................................................................236
D. ASKERLERİN TEŞVİK EDİLMESİ ....................................................................................................238
E. ATEŞLİ SİLAHLARIN KULLANILMASI .............................................................................................240
F. KUŞATMALARDA SİPERLER VE YAKLAŞMA YOLLARI YAPIMI .......................................................242
G. LAĞIMCI OCAĞININ FAALİYETLERİ ..............................................................................................244
H. KULELERİN KULLANILMASI ..........................................................................................................245
I. DONANMANIN YARDIMI ..................................................................................................................246
İ. KUŞATMALARDA PSİKOLOJİK AMAÇLARLA ATEŞİN KULLANILMASI .............................................247
J. HENDEKLERİN DOLDURULMASI .....................................................................................................248
K. KUŞATMA SONRASI EMAN VERİLMESİ ..........................................................................................248
IV. SEFER SONRASI FETHEDİLEN YERLERDE YAPILAN UYGULAMALAR.....................251
A.SİMGESEL UYGULAMALAR .............................................................................................................251
1. Osmanlı Sancağının Dikilmesi ve Ezan Okunması .................................................................251
2. Bazı Kiliselerin Camiye, Çanlıkların Minareye Çevrilmesi ile Cuma Namazı Kılınması ve Sultan
Adına Hutbe Okunması..............................................................................................................252
3. Fetihlerde Yararlılık Gösterenlere Ödül, Hak Edenlere Ceza Verilmesi ..................................254
4.Fetihnameler Gönderilmesi.....................................................................................................257
5. Kalenin Tamir Edilmesi, Yönetici ve Asker Ataması................................................................259
6. Bölgeye Akınlar Düzenlenmesi...............................................................................................262
7. Sefere Son Verilmesi Ve Seferden Dönen Padişahın Karşılanması ..........................................264
8. Yabancı Elçilerin Kabulü ve Tebrikler....................................................................................265
9. Zaferin Ortaya Çıkardığı Sonuçlar.........................................................................................275
B. KALICI UYGULAMALAR .................................................................................................................278
1. Aşamalı Fetih Metodu............................................................................................................278
2. Tahrir....................................................................................................................................279
3. Göç Ettirme...........................................................................................................................283
4. İstimalet Sistemi ....................................................................................................................285
5. Esirlere Uygulanan Muamele.................................................................................................289
6. İskan Faaliyeti.......................................................................................................................290
7. İmar Faaliyetleri ...................................................................................................................296
8. Dini Faaliyetler .....................................................................................................................298
9. Ekonomik Faaliyetler.............................................................................................................303
a. Vergiler Konulması................................................................................................................303
b. Ganimet Alınması ..................................................................................................................306
10. İdari Yapılanma...................................................................................................................307
a. Fethedilen Bölge Veya Ülkeye Yönetici Tayini........................................................................307
b. Toprak Sistemi.......................................................................................................................309
c. Tımar Sistemi.........................................................................................................................312
V. OSMANLI –AVRUPA POLİTİK İLİŞKİLERİ..........................................................................317
A. OSMANLI-FRANSIZ İLİŞKİLERİ ......................................................................................................317
B. HABSBURG -OSMANLI M ÜCADELESİ..............................................................................................321
C. P ROTESTANLIĞIN ORTAYA ÇIKIŞINDA OSMANLILARIN ROLÜ ......................................................323
D. KANUNÎ YÖNETİMİNDE MACARİSTAN ...........................................................................................330
XIII

E. AKDENİZ P OLİTİKASI ....................................................................................................................335


VI. DEĞERLENDİRME ..................................................................................................................338
SONUÇ .............................................................................................................................................348
KAYNAKÇA ....................................................................................................................................352
XIV

KISALTMALAR

age. : Adı geçen eser


agm. : Adı geçen makale
A.Ü. İ. F. : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
b. : Bin veya ibn
Bkz. : Bakınız
c. : Cilt
Çev. : Çeviren
Ed. : Editör
Ef. : Efendi
H. : Hicrî
Haz. : Hazırlayan
Hz. : Hazreti
TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı
Düz. : Düzenleyen
Koll. : Koleksiyonu
Küt. : Kütüphanesi
M. : Milâdî
Md. : Madde
MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı
Nşr. : Neşreden
No. : Numara
Ö. : Ölümü
s. : Sahife
Sad. : Sadeleştiren
t. : Tarihi
trc. : Tercüme
TTK. : Türk Tarih Kurumu
TSMK. : Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi
vb. : ve bunun gibi
vd. : ve devamı
v. : Varak-yaprak
Yay. : Yayınları
Yy. : Yüzyıl
I - GİRİŞ

1. Çalışmanın Konusu Ve Amacı

Kanunî Sultan Süleyman, 1520-1566 yılları arası hüküm sürmüş, Osmanlılara "Altın
Çağını" yaşatmış büyük Türk hükümdarıdır. Devrinde Osmanlı ordusu Avrupa'da
Avusturya içlerine kadar dayanmıştır. Babası Yavuz Sultan Selim'in, genellikle doğuda
seferlere çıkmasına rağmen Kanunî, daha çok batıya yönelmiş, ünlü denizcileri
sayesinde geliştirdiği donanması ile Akdeniz'de zamanın en etkili gücü haline gelmiştir.
Elde ettiği zaferlerle, dost düşman herkesin hayranlığını ve takdirini kazanmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman, Avrupa topraklarına on sefer-i hümayun gerçekleştirmiş,


bunun sonunda birçok düşman şehrini ve ülkesini fethetmiştir. Orta Avrupa’nın kilit
noktasında bulunan Belgrad’ın fethiyle başlayan fetihleri, Akdeniz’in en önemli deniz
üslerinden olan Rodos’un fethiyle devam etmiştir. Macaristan toprakları başta olmak
üzere Avrupa’nın birçok yerini Osmanlı topraklarına ilhak etmiştir. Devrinin en büyük
devletlerinden İspanya İmparatoru Şarlken ve kardeşi Ferdinand’a karşı amansız bir
mücadele vererek, her ikisine de Osmanlının büyüklüğünü kabul ettirmiştir. Avrupa’nın
dini ve siyasi ayrılıklarına bigane kalmayarak, Haçlı ittifakını bozacak her türlü fırsatı
değerlendirmesini bilmiştir.

Bütün hareketlerinde siyasi kabiliyetlerini ortaya koyan Sultan Süleyman’ın yaptığı


fetihlerinin de gelişigüzel olmadığı, akıllı bir politikanın sonucu olduğu görülmektedir.
Çıktığı seferlerinin her biri, iyi planlanmış ve iyi organize edilmiştir. Sahip olduğu
ordunun düzen ve disiplini, çağdaşı Avrupalıların bile övgüsünü kazanmıştır. Denge
2

politikasını daima ön planda tutan Sultan Süleyman’ın, hükmü altındakilerin refah ve


mutluluğu ana gayesi olmuştur.

2. Metot ve Kaynaklar

Çalışmada, tarihi gelişmeyi kaynaklara dayanan inceleme ve olayları sebepler zinciri


içinde açıklama metodu kullanılmıştır Temel olarak Kanunî’nin batıya yaptığı seferleri
ve takip ettiği uygulamaları ele alan tezimiz, giriş, iki bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır.

Girişte, konumuzun daha iyi anlaşılması için konuyla ilgili olan fetih, cihad, uç siyaseti,
ve i’la-yı kelimetullah konuları işlendi. Daha sonra Kanunî’ye kadar olan Padişahların
zamanındaki önemli fetihler bir alt yapı oluşturulması için anlatıldı. Burada detaya
girmekten mümkün mertebe kaçınıldı.

Birinci bölümde Kanunî Sultan Süleyman dönemine giriş yapılarak, 16. yüzyıl dünyası
hakkında genel bilgi verildikten sonra Kanunî’nin tahta oturuşuna kadar olan dönem
işlendi. Daha sonra detaylı bir şekilde Sultan Süleyman’ın batıya yapmış olduğu seferler
kronoloji takip edilerek sebep ve sonuçlarıyla birlikte anlatıldı. Ayrıca Kanunî Sultan
Süleyman’ın Avrupa politikası gereği gayr-ı müslim devletlere ve gruplara yaptığı
yardımlar ve imzaladığı anlaşmalar anlatıldı. Yine Akdeniz’le ilgili düşüncelerini
gerçekleştirmek için gönderdiği donanmanın faaliyetleri de ortaya konuldu.

İkinci bölümde Kanunî Sultan Süleyman dönemi fetihlerinin temel dinamikleri ayrıntılı
bir şekilde ele alındı. Fetihlerin sebepleri, fetih öncesi ve sonrası yapılanlar, kale
kuşatma usulleri, fetih sonrası simgesel ve kalıcı uygulamalar anlatıldı. Ayrıca Avrupalı
devletlerle ve dini hareketlerle olan politik ilişkiler ortaya konuldu. Kanunî Sultan
Süleyman döneminin genel bir değerlendirilmesi yapıldıktan sonra sonuç ile teze son
verildi.

Tez içinde tarihler yoğun olarak geçmektedir. Burada önce hicri tarih daha sonra
parantez içinde miladi tarih verildi. Hicri olarak geçen ve sadece gün olarak belirtilen
tarihlerin miladi karşılıkları genel akışı bozmaması için verilmedi. Kur’an-ı Kerim’den
ayetler gösterilirken sure numarası, sure ismi ve ayet numarası şeklinde verildi.

Çalışmamızda başta temel kaynaklar olmak üzere konuyla ilgili birinci ve ikinci el
kaynaklara başvuruldu. Temel kaynaklardan elde ettiğimiz bilgiler tezimizin
3

belkemiğini oluştururken, tamamlayıcı bilgilerde de ikinci el kaynaklardan istifade


edildi.

En temel kaynaklar, bizzat Kanunî döneminde kaleme alınmış, onun zamanında yaşamış
veya bizzat seferlere katılmış olanların yazdıkları oldu. Daha sonra o döneme en yakın
olanlardan başlayarak günümüze kadar bu konuyla ilgi olarak yazılmış olanları
çalışmamızda kullandık. Çalışmamızda arşiv belgelerini kullanamadık. Bunun en temel
iki sebebi vardı. Bunlardan birincisi, konumuz için en önemli malzeme olan mühimme
defterlerinin şu ana kadar tespit edilmiş olanlarının 1544-1545 yıllarına ait olmasıdır.
Yani bu, Kanunî Sultan Süleyman’ın batıya yaptığı dokuz seferiyle ilgili bilgileri
barındıran mühimme defterlerinin bulunmaması demektir. Mühimme defteri, devlet için
çok mühim ve önemli kararların alındıktan sonra takibi ve icrası için kaydedilen deftere
denilmiştir. Bu defter kayıtları, 16. yüzyıl Osmanlı Devleti’nin karar, yasama ve
yürütme organı olan Divan-ı Hümâyûn’da alınan kararlardan ibarettir. Böylece devletin
en yüksek organının aldığı en önemli kararlara ulaşma imkanı bulunamayacaktır. İkinci
sebep ise, içinde bulunulan çalışma koşullarıdır. Maalesef sahip olduğumuz imkanlar,
uzun süreli çalışmayı gerektiren arşiv çalışmasına müsait olamamıştır. Sonuç olarak
tezimiz, Osmanlı kroniklerine ve konuyla ilgili güncel eserlere göre hazırlanmıştır.

3. Konunun Kavramları

A. Fetih

Feth kelimesi, mastar olarak “açmak, hüküm vermek, yardım etmek, yol göstermek,
galibiyet ve zafere ulaştırmak” manalarına geldiği gibi isim olarak “zafer, yardım,
başlama” anlamına da gelir. Feth’in çoğulu “fütüh”, bunun da çoğulu “fütühat”tır.1
Terim olarak fetih; İslam’da meşru görülen savaşlar hakkında cihad kelimesine benzer
şekilde, Müslümanların gayr-ı müslimlerden gerçekleştirdikleri toprak kazançlarını
tarihte ve günümüzde bilinen diğer istila ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla
kullanılmıştır; kaynağı da Müslümanların maddi ve manevi zaferlerinden bahseden
Fetih suresidir.

1
İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükrim el- Ifriki el Mısri; Lisanu’l-Arab, Beyrut 1970, Cilt 2,
s. 536, Ez-Zebidi, Mehmed Murtaza; Tacu’l-Arus, Matbatü’l-Hayriyye, Mısır 1306, Cilt 2, s. 194, Mevlüt
Sarı; El-Mevarid, Bahar Yay. İstanbul 1980, s. 1126.
4

İslam sancağı altında Hz. Peygamber ile sahabeler tarafından gerçekleştirilen zaferlerle
dolu sefer ve savaşlar için kaynaklarda sık sık bu terime yer verildiği görülür. Ancak
burada kelimenin yalnız maddi yönden fetih manası taşıdığı söylenemez. Kelime
öncelikle ve daha çok, kalbi ve aklı, İslam gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslam
mesajının önündeki engelleri kaldırmak, insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün
kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelir. Fetih kelimesinin bu yorumu Hz.
Peygamber’in hadislerinden ve Kur’an-ı Kerim’den açıkça anlaşılmaktadır. Medine’nin
savaşsız fethedilmesi ve İslam’a kazandırılması hakkında Rasulullah’ın; “Ülkeler ve
şehirler zorla alınır, Medine ise Kur’an’la fethedilmiştir” dediği kaydedilir.2

İslam’ın yayılmasındaki en temel amaç, bir bölgenin kontrolünü ele geçirmek ve


buradaki İslam’ın önündeki engelleri ortadan kaldırmaktı. İslam idaresine boyun eğmiş
gayr-ı müslimlerin oturduğu bir bölge, halkı İslam’a girmiş olsun veya olmasın, Darü’l-
İslam’ın bir parçası kabul edilir. Bir şehrin güç kullanılarak alınması halinde İslam
fıkhı, burada yaşayanların esir alınmasına ve binaların İslam devletinin mülkiyetine
geçmesine cevaz vermiştir.3

Tarih boyunca Müslüman devletlerin gayr-ı müslim ülkelerle yaptıkları savaşlarda her
biri ayrı ayrı ele alınmak durumunda olan tarihi, siyasi, dini bir takım sebepler
bulunmakla birlikte, İslam’ı tebliğ için girişilen fetih hareketleri de, söz konusu
ülkelerdeki insanları zorla İslam’a sokmak amacıyla değil, ferdi planda tebliğ imkanının
bulunmadığı bu ülkeleri, herkesin dilediği inancı serbestçe seçebileceği şekilde tebliğe
açmak gayesiyle yapılmıştır. Nitekim İslam’da meşru kabul edilen savaş için cihad
kelimesi kullanıldığı gibi bu hareketleri istila ve sömürü savaşlarından ayırmak için de
özellikle fetih (açmak) tabiri kullanılmıştır.4

Müslüman Osmanlıların, Hıristiyan olan Bizans İmparatorluğuna karşı açtığı savaş, dinî
mahiyetli bir savaştır. Osmanlılar, cihad fikri ile hareket ettikleri için İslam dünyasından
büyük bir destek görmüşlerdir. İslamiyet’ten önce Türklerde “Alp” olarak anılan yiğit
ve kahraman savaşçılar, İslamiyet’teki cihad fikri ile bir sentez oluşturmuşlar ve bu
suretle, Gâzi Alpler ya da Alp Erenler adını almışlardı. Bunlar, “din ve vatan” için gayr-
ı müslimlerle cihad etmekte ve bunun sonucunda, toprak ve ganimet elde etmekteydiler.

2
Mustafa Fayda; “Fetih md.”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s. 467.
3
Halil İnalcık; “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Çev. İbrahim Kalın, Marife, Yıl 4, Sayı 2, Güz 2004, s. 313.
4
Ahmet Özel; “Cihad md.”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 530
5

Eski Türk geleneğinden kaynaklanan cihan hakimiyeti fikri ve Alplik müesseseleri,


cihad ve gazâ ile bir uyum oluşturmuştu. Osmanlı cihan hakimiyeti fikri, dini temelini,
tarikatlardan ve iktisadi bir teşekkül olan Ahilikten almaktaydı.5 Ahmet Yesevi
hikmetleri ile bağlılarını, Orta Asya Türklüğünü ve İslam’ı yaymak için kuzeye ve
batıya yapacakları akınlara teşvik etmekteydi. İslam’ı yayma gayesi için Anadolu’ya
giden gruplar şunlardı: Gâziyan-ı Rum, Abdalân-ı Rum, Âhiyân-ı Rum ve Bâcıyân-ı
Rum.6

Anadolu’ya gelen bu gaziler, “Osmanlı fütuhatının” gerçekleşmesinde ve Osmanlı


beyliğinin bir cihan devleti haline gelmesinde başat rol oynamışlardır. Osmanlı
Devletinin temelini cihad ve gazâ teşkil etmiş, bu, Osmanlı devlet teşkilatının ilham
kaynağı olmuştu. Osmanlılar, İslam dinini yaymayı ve muhafaza etmeyi vazife
edinmişlerdir.7

Osmanlı fetih ve iskan politikasının dayandığı temel unsurların; dini, ekonomik ve


sosyal nedenlere dayandığı görülür. Bu üç neden içerisinde dini faktörlerin oynamış
olduğu rolün daha fazla olduğu, insanları dini bağ ile birleştiren ve toplum içinde güçlü
kılan bir özellik taşıdığı anlaşılmaktadır.8

Osmanlı fetih siyasetinin sebepleri birbirinden bağımsız değildir. Dinî ve siyasi


sebepler, bir sentez oluşturmaktadır. Bununla birlikte fethedilen bölgelerin durumu da,
fetihlerin gerçekleştirilmesi açısından önem arz etmektedir.9 Osmanlılar, Avrupa’da
daha önce İslam’la bağlantısı olmamış, farklı yasalar, adetler, gelenekler ve Hıristiyan
dünya görüşü çerçevesinde örgütlenmiş bir toplumla karşı karşıya gelmiştir. Osmanlı bir
taraftan tımar sistemi, kadılık gibi temel öneme sahip kurumları devreye sokarken, diğer
taraftan, tüm yerel gelenekleri ve kurumları tamamen ortadan kaldırmaya kalkışmanın
başarısızlıkla sonuçlanacağını ve bunların sadece etkilerini sınırlamanın daha akıllıca
olacağını görmüştür.10

5
Yunus Emre Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Dergisi, Sayı 382, Yıl 33, Şubat 1995, s. 117
6
Ahmet Uğur; Gül Bahçesi, Özener Matbaası, İstanbul 2001, s. 160.
7
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 117.
8
H. Çetin Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”,
Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 117.
9
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 117.
10
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed.
Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 75.
6

İslam fetihlerinin en bariz özelliği devamlı ve kalıcı olmalarıdır. Hıristiyan taassup ve


barbarlığı ile Haçlı zihniyetiyle Rumeli ve Balkan Müslümanlarının yerlerinden sökülüp
atılmalarına yönelik günümüzdeki katliamlar bir tarafa bırakılacak olursa tarih boyunca
fetihler sonucu ele geçen ve İslam’a açılan topraklarda bugünde hala Müslüman millet
ve devletlerin yaşadıkları görülür. Bu gerçek, İslam fetihlerinin geçici değil, kalıcı, aynı
zamanda çok tesirli ve köklü olduğunun açık bir delilidir.11

Avrupa içindeki fetihler Osmanlı devletinin güçlenmesini sağlamış, her şeyden önce,
Müslüman güç olarak Hıristiyan Avrupa’ya karşı savaş, Osmanlılara bir amaç duygusu,
birlik ve beraberlik sağlamıştır. Devletin enerjisinin tümü bu yönde kullanılmış ve
gelecek savaşlarda başarı kazanmak için devletin yönetimi sıkı tutularak, hazinenin dolu
olmasına dikkat edilmiştir.12

B. Cihad

Arapça’da “güç ve gayret sarfetmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkanları
kullanmak” manasındaki cehd kökünden türeyen cihad, İslami literatürde “dini emirleri
öğrenip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten
sakındırmaya çalışmak, İslam’ı tebliğ, nefse ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek”
şeklinde kullanılmıştır. Fıkıh terimi olarak, daha çok Müslüman olmayanlarla savaş
anlamında kullanılırken, tasavvufta ise, nefsi emmareyi yenme çabası olarak
kullanılmıştır.13

Cihad, bir araya getirilen maddi ve manevi bütün kuvvetleri, yüksek gayeye ermek için,
iyi niyet ile Allah yolunda kullanmaktır.14 Cihad, hayatın gayesi olarak Allah’a kulluk
etmek, Allah ve Resulünün koyduğu ölçülerin fert ve toplum hayatına uygulanmasına
çalışmaktan İslam’ı diğer insanlara tebliğe, İslam ülkesini ve Müslümanları her türlü
tehlike ve saldırılara karşı savunma ve bu konuda gerektiğinde savaşmaya kadar
kapsamlı bir anlam taşımakta; kalp, dil, el ve silah gibi beşeri aksiyonun ortaya

11
Fayda; agm., s. 469.
12
Oral Sander; Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yay., Ankara 1989, s.93.
13
Özel; “Cihad Md.”, s. 527, Cihad; “cehede” gayret etti, cihad-ı asgar; “küçük savaş” yani küffar-ı
hakisar ile harb ve kıtal; cihad-ı ekber; “büyük savaş”, yani riyazat ve mücahede-i nefsdir ki, nefsi
mağlup ve zebun eylemeye gayret etmekten ibarettir. Şinasi Tekin; “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihad
Kavramları Üzerine Düşünceler”, Tarih ve Toplum, Ocak 1993, Sayı 109, s. 10. Cihad; din uğruna
muharebe, neşr-i din ve ilâ-yı kelimetullah için saydır. Şemsettin Sami; Kamûs-i Türkî, Dersaadet 1317,
Çağrı yay. Cilt 1, s. 488.
14
Halim Sabit Şibay; “Cihad md.”, MEB. İslam Ansiklopedisi, Cilt 3, s. 164.
7

konulduğu her vasıta ile yapılabilmektedir. Normal şartlarda cihadın farz-ı kifaye,
umumi seferberliği gerektiren bir tehlike ve saldırı halinde ise farz-ı ayn olduğu
konusunda Müslüman hukukçular görüş birliği içindedirler. İslam hukukçularının
çoğunluğu, savaşın meşruiyet sebebinin düşmanın tecavüzü olduğunu, Müslümanlara
karşı savaşmayanlarla savaşmanın ve sadece Müslümanlığı benimsemediği için bir
insanı öldürmenin caiz olmadığını belirtmiştir. Serahsi’ye göre; “Cihaddan maksat
Müslümanların emniyet içinde olmaları, din ve dünya işlerini yürütmeye imkan
bulmalarıdır.”15

Cihad metodunu tespit etmek için, o an etkili olan şartlar tayin edilip, bu şartlar içinde
en etkili ve en uygun metoda karar verilir. Diğer bir ifadeyle İslam ümmeti cihad
ilkesini ve gereklerini yerine getirmekle sorumluyken, bu ilkenin metodunu ayırt etmek
ise strateji meselesidir. İslam ümmetinin hedefleri zulmü ve despotizmi ortadan
kaldırmak, insan hayatını korumak, Müslümanların hakimiyetini muhafaza etmek ve
İslam hukukunu onaylamaktır. Cihad ilkesi Müslümanların bu hedefleri onaylamalarını
ve elde etmelerini mecbur kılar.16

İbn Abbas, gayr-ı müslimlere karşı savaşın amacını şöyle açıklıyor: “Peygamber,
insanları İslam’a davet etmeden hiçbir zaman onlarla savaşmıyordu. Çünkü onlar,
Müslümanların niçin savaştıklarını bilmiyorlar. Onlar belki Müslümanların, onların
mallarını almak için savaştıklarını düşünüyorlar. Fakat onlar, Müslümanların imana
davet için savaştıklarını bilirlerse, belki kabul edip hak yoluna katılabilirler.”17
Kendilerine cihad açılan memlekete yaklaşınca veya muhasara edilince, dövüşmeye
başlamadan önce, düşmanın tevhide çağrılması, bu kabul edilmezse, itaat ve cizye teklif
edilmesi İslam’ın şartlarındandır. Bu teklifler yapılmadan dövüşmek haramdır.18

15
Özel; “Cihad md.”, s. 528-530.
16
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, Çev. Safiye Morçay Gülen, İslami Sosyal Bilimler Dergisi
3:1, s. 79
17
Albrecht Noth; Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta Kutsal Savaş ve Mücadele, Çev. İhsan Çatay, Yay.
Haz. Yaşar Selçuk, Özne Yay. İstanbul 1999, s. 20
18
Şibay; “Cihad md.”, s. 169, A. de Lamartine; Cihan Hakimiyeti, Haz. M.R. Uzmen, Tercüman Yay.
Cilt 3, s.865
8

Savaşın birincil nedeni tekdir. Bu nedenin şiddeti değişebilir ve kesinlikle belirleyici


olmayabilir, fakat her zaman mevcuttur. Savaş kıskançlıklardan, düşmanlıklardan, sınır
sorunlarından, tutsaklıklardan, deyim yerinde ise ortak sorunlardan patlak verir.19

İstila, sömürü ve tecavüz için yapılan savaşları tanımayan İslam dini, savaşa ancak
Müslümanların can ve mal güvenliğini sağlamak, hak ve hürriyetlerini korumak,
İslam’a ve İslam ülkelerine yönelik saldırıları önlemek amacıyla başvurulacağını hükme
bağlamış ve meşru gördüğü bu savaşı diğerlerinden ayırmak için ona Cihad adını
vermiştir.20 Kur’an’a göre ahdi bozmak, hıyanet, siyasette iki yüzlülük, arkadan vurmak
teşebbüsü ve el altından düşman ile anlaşmak, savaşın önemli sebeplerinden sayılır.21
Dinin güçlendirilmesi, müşriklerin hakimiyet altına alınması, kafirlerin belalarından
Müslümanların uzak tutulması asıl hedeflerdir.22

Savaşın amacı daha ziyade adaleti kabul ettirmek ve temin etmek, zulmü yok etmek ve
despotizmi ortadan kaldırmaktır. İslam’ın yayılması ve İslâmî kuralların ve hukukunun
uygulandığı bölgenin genişletilmesi Müslüman ümmetin bir vazifesi olduğu gibi İslam
devletinin de bir hedefidir. İslam devletinin zorunlu olarak yaptığı savaşlar şunlardır:

1. Zulme karşı yapılan savaş.

2. Müslümanların canlarının ve mallarının korunması için yapılan savaş.

3. Yabancıların saldırılarına karşı yapılan savaş.

4. Hukuku uygulamak için yapılan savaşlardır.

İslamiyet’te barış, savaşın yokluğu değil, zulmün ve despotizmin bulunmaması


demektir. İslam gerçek barışın, adalet sağlandığı zaman elde edilebileceğini kabul
eder.23

Osmanlı Devleti cihad görevi üzerine bina edilmiş ve bu görevini yüzyıllar boyunca
yerine getirmiştir. Cihad ve gazâ, yani İslami Kutsal Savaş, 17. yüzyılın sonuna kadar
Osmanlı Devleti’nin dinamik hareket ilkesi olarak devam etmiştir.24

19
Pierre Joseph Proudhon; “Savaş ve Barış”, Çev. Cüneyt Akala, Cogito, Sayı 3, 1995, s. 93-94.
20
Özel; “Cihad md.”, s. 531.
21
Şibay; “Cihad md.”, s. 166.
22
Noth; age., s. 25.
23
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, s. 77-79
9

Bütün devlet, hikmet-i vücudu olan “cihad-ı mukaddes” fikrine bağlı bulunuyordu.
Bizzat Padişah, her şeyden önce, kendisinin de bir “gâzi” olduğunu hiçbir vakit
unutmamıştır.25 Osmanlıların ilk ortaya çıkışlarından itibaren, bu siyasal geleneğin
başlıca unsuru, Hıristiyan komşularla cihad olmuş ve bu mücahede, Osmanlı Devleti
için can alıcı önemini hiç yitirmemiştir. 26

Savaş idaresi, fatih bir millet için en fazla dikkat çeken bir konudur. Buna rağmen barış
her zaman Osmanlıların prensibi olmuştur. Peygamberin insanı yaşatma üzerine
söylediği sözleri, bu anlayışı yerleştirmiştir. Hadis yorumcuları savaşın ancak Allah’ın
kelamını yaymak, iman taşımak ve milli felaketleri önlemek gayesiyle yapıldığı zaman
meşru olduğunu söylemektedirler. Bir kere savaş ilan edilirse her Müslüman asker
sayılırdı. Eğer devlet hazinesi savaş harcamalarını ödeyemeyecek duruma gelirse,
herkes ücret almaksızın savaşmak zorundaydı. Serveti olanlar hemen savaş masraflarına
katılmak mecburiyetindeydi. Esirlerin, kadınların, hastaların, çocukların, sakatların
hayatları dikkatle esirgenmeliydi. Kanuna göre esir edilen düşmanın sakat bırakılması,
burnunun, kulaklarının veya vücudunun herhangi bir yerinin kesilmesi yasaktı. 27

Savaş, siyasal örgütün ayakta tutulabilmesine ve halkın birlik ve beraberliğinin


sürdürebilmesine katkıda bulunmaktaydı. Düşmana karşı durabilme ve üstün gelme
arzusu, çözülme veya bölünmeye engel oluyordu.28

C. Gazâ ve Gazve

Gazve; düşmana kast eylemek, küffar ile ceng edip, kıtal eylemek anlamında
kullanılırken, gazâ; din uğruna olunan harp ve kazanılan galibiyet, din düşmanlarına
galip gelme şeklinde gazveye eş anlamlı kullanılmaktadır. Gazi; gazâ eden, düşmana
karşı harb etmeye giden, memleketi fetihle memalik-i İslâmiyye dairesine ithal eden

24
Halil İnalcık, “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara, Cilt 1, s. 64,
Mehmet Maksudoğlu; Osmanlı Tarihi, Elif Yayınları, İstanbul 2003, s. 481
25
Paul Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, Çev. Ercümend Kuran, Tarih
Dergisi, 17-18 (1962-1963), s. 264.
26
Paul Wittek; Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, Çev. Fatmagül Berktay, Pencere Yayınları, İstanbul
2000, s. 11.
27
A. de Lamartine; age., Cilt 3, s. 865.
28
Albert Howe Lybyer; Kanuni Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğunun Yönetimi, Çev.
Seçkin Cılızoğlu, Sarmal Yayınevi, İstanbul 2000. s. 26-27.
10

askeri ve alelhusus kumandan ve hükümdar, mücahid, fatih anlamlarında


29
kullanılmaktadır.

İslam’ın ilk yıllarında Müslümanlar, maruz kaldıkları eziyetlere rağmen, düşmanlarına


karşı güç kullanmamışlardı. Cihad izni verilinceye kadar bu yola başvurmayan Hz.
Peygamber, bu izinle birlikte, gazve ve seriyyeler vasıtasıyla insanları davete başlamıştı.
Hatta Hz. Peygamber’in gazve ve seriyyelerinin en önemli sebeplerinden birisini
İslam’a davet teşkil etmişti. Hz. Peygamber’in vefatından sonra Hz. Ebubekir’in
halifeliğiyle başlayan Raşid Halifeler döneminde ise bu faaliyet bir fetih hareketi şeklini
aldı. Bu şekilde Müslümanlar, sadece “fi Sebilillah ve Îlây-ı Kelimetullah” maksadıyla
ulaşabildikleri her yönde geniş bir fetih hareketini gerçekleştirdiler.30

Tarihi süreç içersinde fetih hareketleri bütün Müslüman devletlerce devam ettirildi. 13.
yüzyılda bir yandan haçlılara öte yandan Moğollara karşı bir ölüm kalım savaşı veren
İslam memleketlerinde gazâ ruhu toplumları ayaklandırmakta idi. Bu gazâ heyecanı
Memluk sultanlığında ve Anadolu’da Türkmenler arasında doruğa çıktı. Gazi
beyliklerin birinde yazılmış olan Risaletü’l-İslam adlı esere göre gazâ; İslam’ın
emrettiği bir görev, kesin kurallara bağlanmış bir faaliyet alanı olarak ele alınmaktadır.
Genel olarak gâzi, ahiret için sevap kazanma amacıyla savaşan Müslüman olarak
tanımlanır. Burada gazânın dini-İslami- niteliği üzerinde durulmuştur. Gâzi için savaşta
elde edilen ganimet dini bir mükafattır.31

Padişahın bizzat veya görevlendirdiği salahiyetli komutanların katıldığı sefer, meydan


muharebesi veya deniz harekatlarına, muasır Türk kaynaklarında “Gazâ” veya “Cihad”
tabir olunur. Onlar, yalnız yeryüzünden dinsizliği silip atmak ve İslam’ı yaymak ve
onun nizamını dünyaya yaymakla vazifelendirilmişlerdir. Cihada çağıran ve İslam
dininin yayılmasını öven Kur’an’daki ayetlere ve Hz. Peygamber’in hadislerine sık sık
müracaatta bulunulmuş ve Avrupa’ya karşı bunlar destek olarak kullanılmıştır. Padişah,

29
Şemsettin Sami; age., s. 488.
30
Ahmet Turan Yüksel; “Bazı Batılı Araştırmacılara Göre İlk İslam Fetihleri”, Selçuk Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi Dergisi, Konya 1996, Sayı 6, s. 169.
31
Halil İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 77.
11

İslam’ın hamisi olarak “feth u ref-i âsâr-ı küfr ü zulüm” için savaşırdı, bu
tamamlanmamış İslam’ı yayma görevinin icrasıydı.32

Fatih Sultan Mehmet 1461’de Trabzon dağlarına yaya tırmanırken şöyle demişti; “bu
zahmetler Allah içindir. Elimizde İslam kılıcı vardır. Eğer bu zahmeti ihtiyar etmesek,
bize gazi demek layık olmazdı”. Osmanlı hükümdarları Orhan’dan itibaren “Sultanu’l-
Guzat ve’l-Mücahidin” unvanını benimsemişlerdir. Osmanlı gazilerini, Hulefa-i
Raşidin devrindeki ilk Arap fatihlerine benzetenler şüphesiz doğru bir kıyaslama
yapmaktadırlar. P. Wittek’in belirttiği gibi gazâ, Osmanlı Devletinin bir varlık sebebi
olmuştur. Menşeindeki uç gazi geleneği, onun bütün tarihine hakim olmuş, dış ve iç
politikada belirleyici olmuştur.33

Osmanlı Devleti 1300 dolaylarında Küçük Asya’daki Selçuklu Sultanlığı ile Bizans
İmparatorluğu arasındaki sınır boyunda kendisini “gazâ”ya yani Kutsal Savaşa adamış
küçük bir uç beyliği olarak ortaya çıktı. Başlangıçtaki bu gazi uç beyliği karakteri,
devletin 600 yıllık tarihsel varlığının çeşitli yönlerini; güttüğü dinamik fetih politikasını,
temel askeri yapısını, çok çeşitli dinsel, kültürel ve etnik unsurlarını bağrında toplamayı
başaran bir devlet görüntüsü içinde askeri sınıfın egemenliğini derinden etkiledi. Bu
değişik unsurların yarattığı toplum, daha önceki İslam devletlerinin geleneğini
izliyorduysa da en özgün çizgilerin bazıları doğrudan doğruya Osmanlıların kendi
eseriydi.34

Uç’ta çeşitli sosyal menşeden “garip”lerin ve nöker/yoldaşların İslami gazâ ve kutsal


ganimet ideolojisi ile bir önder etrafında birleşmeleri, böylece gâziyan birliğini
oluşturmaları, Anadolu uç beyliklerinin doğuşunda ilk kesin gelişmeyi gösterir.
Emevilerin Anadolu seferlerine kadar çıkan Battal Gazi geleneği, Anadolu’da İslam’ın
gazâ ideolojisi ve serhad teşkilatının kökeni kabul edilmiştir. Selçuklu döneminde
Danişmend-name gazilik destanının Anadolu-Türkmen şeklini temsil eder. Osmanlı
gazileri de bu geleneğe sahip çıkmışlardır. Gazâ gelenek ve örgütlenmeleri
anlaşılmadan Osmanlı toplumu ve Osmanlı Devletinin kuruluşu anlaşılamaz. Bazı
tarihçiler arasında şimdi, Barthold, Köprülü ve Wittek’in araştırmalarını görmezden

32
Ahmet Asrar; Kânûni Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi, Büyük Kitaplık, İstanbul
1972, s. 69-70.
33
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 74.
34
Halil İnalcık, Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Trc. Halil Berktay, Eren
Yayıncılık, İstanbul 2000, s.47.
12

gelip gazâ ideolojisi ve örgütlenmelerini tarihi bir faktör olarak hesaba katmama
modası, ileri tarihçilik gibi algılanmaktadır. Aslında mitoloji, efsane, tarihi yürüten
realitelerdir. İdeolojileri hesaba katmayan tarihçi, tarihi açıklamada yaya kalır.

Gazilerin din uğrunda savaşıp esir ve ganimet elde etmek için etrafında toplandıkları ilk
önder Alp unvanıyla anılıyordu. Gazâlara katılan dervişlere alp-eren deniliyordu.
Önemli bir başarı kazanmış atılgan, teşkilatçı ve bir tarikat şeyhiyle otoritesini
pekiştirmiş bir gazi lider ortaya çıkınca, alplar kendi gazi yoldaşlarıyla onun seferlerine
katılırlar ve fethedilen topraklar, gazi önder tarafından onlara yurt olarak
bölüştürülürdü.35

Risaletü’l-İslam adlı eski bir ilmihal kitabında gâzi olmanın şartları şu şekilde belirtilir;
1. Ana ve atanın razı olması 2. Üzerindeki “emanetleri” yerine getirmiş olmak (mesela
borçlarını ödemiş olmak) 3. Ailesinin geçimi için nafaka bırakmak 4. Gazâ sürecinde
gerekli geçimini sağlamış olmak (yolda eşkıyalığa sapabilir kaygısından) 5. İslam
hükümdarının gazâ için emretmiş olması, yani savaşın İslam topluluğunun hayrına bir
hareket olduğunu Emiru’l-Müminin’in onaylamış olması 6. Yoldaşına yardımcı olmalı,
dayanışma ve birlik içinde olmalı 7. Yolda kimseyi incitmeyecek (askerin geçtiği
güzergahta Müslüman halkın yağmalanması her dönemde idarecilerin baş ağrısı
olmuştur. Bunu önlemek için idam cezası bile uygulanırdı.) 8. Düşmanla çarpışma
halinde kaçmamalı, sonuna kadar dayanmalı. İslam bu yolda ölene şahadet, sağ kalana
gazilik mertebesi vaat eder. 9. Ganimet malına ihanet etmemeli, İslam kurallarına göre
ganimet malının bölüştürülmesinde çok dikkatli davranılması önemlidir. 10. Gâzinin
“niyeti” samimi olmalı, İslam dini ve Müslüman halk için savaştığını unutmamalı.
Gazâda “tama ve riya” olmamalı, hareketlerinde dini hayır düşüncesinden
uzaklaşmamalıdır. Gazâya sırf ganimet için gitmemeli.36

Osmanlı Devletinin kuruluşunda etkin olan gazâ politikası Rumeli’nin fethinde de


devam etti.37 Bu kadar uzun bir mücadeleyi yürütmeye ve aynı zamanda fethedilmiş
ülkede bu mütemadi savaşı layıkıyla destekleyip idare edecek bir devleti vakit
geçirmeden teşkilatlandırmağa muktedir tek unsur Gazilerdi. Onlar bu savaşta

35
Halil İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Mayıs- Haziran –Temmuz 1999,
Sayı 7, s. 20-21.
36
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 77.
37
Halime Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 167.
13

kendilerine yardım edecek olan Müslüman unsurları cezbederek kullanmayı biliyorlardı.


Bizanslılardan bir şehir alınır alınmaz, adı geçen unsurlar, yani şehirli Müslümanlar da
oraya yerleşirlerdi. Bu Müslüman unsurlar Osmanlı beyliğini, siyasi ve kültürel
bakımlardan, klasik İslam geleneklerinin ihyasını hedef tutan bir devlet olmaya doğru
geliştirdiler.38

Osmanlı fetihlerinde ve yayılmasında, gazâ ananesi ve kitle halinde göç önemli faktör
olmuştur. Fethedilen yerlerde Hıristiyan halk “zimmet” statüsünde yerlerinde bırakılıp
korumaya alınmıştır.39 İslami kutsal savaş, Osman’ı ve onun gibi bu uçta, gazâ
serhaddında savaşan alplar ve alp erenleri harekete geçiren “doyum” akınlarına anlam
kazandıran kutsal ideolojiydi.40 Bir gazi, bir akıncı ya da yağmacı değil, İslam’ın zaferi
için savaşan bir savaşçıydı.41 Kutsal savaş ideolojisi Osmanlı egemenliğine iki türlü
haklılık kazandırıyordu. Birincisi, sultanları dini bir görevi yerine getiren kişiler olarak
resmediyordu. İkincisi, sultanlara fethettikleri topraklarda hüküm sürmeleri yolunda
ilahi bir hak sağlıyordu.42

Özü, gayr-ı müslimlere karşı savaş olan geleneksel gazâ fikri, 15. ve 16. yüzyıllarda
Osmanlılar tarafından, doğuda Müslüman komşuları aleyhine yayılmayı haklı
gösterecek biçimde yeniden tanımlandı. Osmanlılar ne zaman, Anadolu beyliklerine,
sonra Akkoyunlulara, nihayet İran’daki Safevi sülalesine karşı harekete geçecek
oldularsa, bu Müslüman rakiplerini hep, Osmanlıların aslî görevleri olan Batı
Hıristiyanlığına karşı Kutsal Savaşı sürdürmelerine engel olmakla suçladılar. Şii
mezhebinde olan Safavilere karşı ayrıca, “rafizi”lere karşı savaş açılması için fetva
veren Osmanlı ulemasının da desteğini aldılar.43

Bir toplumu her yönüyle şekillendiren, ona dayanışım prensibini, tüm hareket ve
yaratıcılığını veren temel öge veya ögeleri tespit etmeden değişme noktalarını tanımak

38
Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 263.
39
Melek Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 125
40
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 68-69.
41
Metin Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”,
Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 13.
42
Colin İmber; “Erken Osmanlı Tarihinde İdealler ve Meşruiyet”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı
Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
2002, s. 145.
43
İnalcık; age., s. 56-57.
14

güçtür. Osmanlı tarihinde İslam ve gazâ prensibi böyle bir işlev görüyordu.44 Osmanlı
için gazâ ve yayılma, devlet, asker ve halk için kaçınılmaz bir hareket, yaşam ve denge
prensibi idi.45

Gazâdır dîn-i İslâmıñ şi’ârı / Gazâdır pâdişâhlar iftihârı


Gazâyile açılur memleketler / Gazâdan fevt olınur her cihetler
Gazâ begler bahâdırlar işidir / Gazâyile olur şâhıñ işidir
Gazânıñ ecrine olmaz tenâhî / Gazâdır şehlere farż-ı ilâhî
Gazâyile olur fevz ü ganâyim / Gazâyile olur mahfüv-i cerâyim. 46

Her kim ol Hak yolına kılsa gazâ / İrişür Hak’dan ana lütf u ‘atâ47

D. Uç Siyaseti

Osmanlılar, uç siyaseti ile devamlı batıya doğru ilerleyen, batıyı Kızılelma∗ yani hedef
olarak seçmiş, Anadolu’yu ise kendisine değişmez üs olarak benimsemiş bir millet
olarak tanımlanabilir.48

13. yüzyılda Orta Anadolu’da sıkışıp kalan ve İlhanlı hakimiyetini kabul eden
Selçuklulara karşı, onlara sözde bağlı Türkmen beylikleri, merkezi otoritesi zayıflayan
Bizans’ın içinde bulunduğu siyasi bunalımdan istifadeyle Batı Anadolu’da yoğun bir
faaliyete giriştiler. Batı uç kesimindeki beylikler içinde yavaş yavaş siyasi şartların ve
jeopolitik durumun kendisine sağladığı avantajlarla yükselmeye ve dikkat çekmeye

44
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 61.
45
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 64.
46
Celâl-zâde Mustafa; Tabakâtü'l-Memâlik ve Derecâtü'l-Mesâlik, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi,
Nadir Eserler Bölümü, No: 5997, v. 414b.
47
Sinan Çavuş; Tarih-i Feth-i Şikloş, Estergon ve İstol(n)i Belgrad or Süleyman-name, The Historical
Research Foundation İstanbul Research Center, v.2a.

Zincirleme fetihler ve birbirini takip eden devletlerle daima batı istikametine akan Türk tarihinde,
Kızılelma'nın cihan hakimiyeti mefkûresinin (ülküsünün) adı olmuştur. Zaman zaman, bazı beldeler veya
saltanatlar için kullanılmış olsa bile, buraların fethini müteakip bu defa yeni beldeler için kullanılmaya
başlanmıştır. Türklerin, İslâmiyet'i kabul etmesinden sonra ise, İslâm dininin bütün Müslümanlara emri
olan İlâ-yı Kelimetullah, gaye ve hedef olarak Kızılelma'nın yerini almıştır. Selçuklu ve Osmanlıların
çeşitli dönemlerinde de rastlanan Kızılelma, artık müşahhas şeyleri (ülkeler, tahtlar, saltanatlar vs.)
sembolize etmeye başlamıştır. Nitekim, fetihten önce asker ve halk arasında Kızılelma, hazret-i
Peygamberin, fethini müjdelediği İstanbul için kullanılırken, İstanbul’un fethinden sonra, Viyana, Roma
gibi meşhur Hıristiyan şehirlerini ve bütün Firengistanı ifade etmeye başlamıştır.
48
Mehmet İpşirli; “Osmanlı’da İdari Geleneğin Teşekkülü ve Tatbikatı”, XV ve XVI. Asırları Türk Asrı
Yapan Değerler, Ensar Neşriyat, İstanbul 1997, s.214-215.
15

başlayanı Osmanlılardı.49 Osmanlıların Balkanlarda genişlemesi döneminde,


genişlemenin bazı stratejik açıdan önemli güzergahlarında “uç”lar kuruldu. “Uç”lar,
Hıristiyan komşularına karşı seferler düzenleyen ve iç işlerinde neredeyse tamamen
bağımsız olan, yarı bağımsız Osmanlı komutanları tarafından yönetilen topraklardı.50

Uçlarda, dinsel yaşamda, dervişler ve Orta Asya Türk gelenekleri hakimdi. Orada
savaşanlar kendilerini İslami gazâya adamış, kutsal ganimetle yaşayan uç gazileri idi;
dinsel yaşama heterodoks dervişler, genel abdal adıyla tanınmış Türkmen babaları yön
veriyordu.51 Akıncıların faaliyet gösterdikleri yerler, devletin fetih alanlarıydı.
Akıncılar, fethedilecek bölgeyi yaptıkları akınlarla bezdirmekte ve mukavemetini
kırmaktaydılar. Ordu ise, bu bölgeleri, daha sonra kolaylıkla fethetmekteydi.52

O dönemlerdeki Osmanlı fetihlerinin en önemli özelliği, her yeni fethedilen bölgede


askeri sınır merkezleri yani uc bölgeleri teşkil edilmesi idi.53 Sistem, Osmanlı
idaresinin, toprak yönetiminin ve toplum yaşamının yeni alınan yerleşim bölgelerine
yerleştirilmesi amacını taşımaktaydı. Uç savaşçıları olarak nitelenen gaziler, fethettikleri
bölgelerde bir süre sonra kendi bölgelerinin yöneticileri durumuna gelmişti. Akınlar
sonrasında fethedilen yerleşim bölgeleri, lokal kaynaklar ile idare edilmek zorunda
kalınmış, bu suretle teşkilatlanma ve imar işlerine zaman ayrılmıştır. Böylece yeni
alınan topraklarda olmayan unsurlar kolaylıkla yerleştirilmiştir.54

Osmanlının sınırlarını genişletmede can alıcı rol oynayanlar bu uç beyleriydi. Onların


baskısı altında kalan Balkan Prens ve beylerinden çoğu, uç beylerinin sürekli akınlarına
hedef olmamak için, Osmanlı üstünlüğünü kabulleniyorlardı. Çünkü bir kere toprakları
haraçgüzâr (yıllık vergiye tâbi) kılındığında, buralarda yaşayan gayr-ı müslim halk, ehli
zimmet reaya statüsüne kavuşuyor, yani İslam hukuku uyarınca Müslüman devletin
himayesi altındaki tebaasından sayılıyordu.55 Uç bölgelerine şehirli unsurlar, ahi

49
Feridun Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 17
50
Rossıtsa Gradeva; “Orta Balkanlar’da Osmanlı İdari Sistemi ve Taşra İdaresi (XV. Yüzyıl)”, Çev: M.
Faruk Çakır, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 917.
51
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 67.
52
Agah Sırrı Levend; Gazavat-nameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-namesi, TTK, Ankara 1956, s.
184, Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118-119.
53
İlhan Şahin; “Osmanlıların Balkanları İskan Politikası”, Avrupa’ya İlk Adım Uluslararası
Sempozyum, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2001, s. 66.
54
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
55
İnalcık; age., s. 49-50.
16

gurupları, esnaf teşekkülleri, sanatkarlar, tacirler ve çiftçiler gibi Orta Anadolu’nun ve


Doğu Anadolu’nun yerleşik halkından bir grup gelip yerleşmişti. Böylece bir taraftan
siyasi bir idari yapı çok kısa sürede oluşturulurken diğer taraftan bu yapıyı
destekleyecek iktisadi faaliyetler başlamış ve üretimi sağlayacak temel adımlar atılmış
oldu.56

Osmanlı ordusunun en aktif unsuru olan sınır beyliklerine kumanda eden uç beyleri
1360-1453 döneminde devletin iç ve dış siyasetinde çok önemli bir rol oynadılar.
Uçlardaki kuvvetler belirli ailelerin ırsî yönetimi altında örgütlenmişti. Aşağı Tuna ve
Eflak’a yönelen sağ kolda bir uç beyi, Makedonya’ya yönelen sol kolda bir başka uç
beyi, orta kolda ise Sofya ve Belgrad’ı hizalayan bir beylerbeyi yer alıyordu. Fetihler
ilerledikçe, her uç beyinin kesimindeki sınır çizgisi de giderek daha öne, (sağ kolda)
Balkan sıradağlarından Tuna’ya, (sol kolda) Trakya’dan Makedonya’ya, ve sonra
Arnavutluk ile Bosna’ya, (ortada) Filibe’den Sofya ve Niş’e kaydırılıyordu.57

Osmanlılar, Rumeli’ye geçtikten sonra, uçların Anadolu beylikleri gibi, bağımsız


devletler haline gelemeyişlerinin birkaç sebebi vardı. Bunların birinci sebebi, uç
beylerinin Osmanlı sülalesinden veya yakınlarından olmalarıydı. İkinci sebep ise,
Rumeli’deki uç beylerinin ikmal üslerinin devletin elinde olmasıydı. Uç beylerinin
istiklallerini kazanmak için yaptıkları teşebbüslerde, Osmanlı Devleti, isyan eden veya
isyan eğiliminde olan uç beyliğine ikmal akışına engel olmaktaydı. Bu durum ise, asi uç
beyliğini düşman karşısında kuvvetsiz bir hale getirmekteydi. Uçların ikmal yolu ise,
Çanakkale boğazına hakim olmakla kesilebilmekteydi. Bu yüzden Osmanlı
hükümdarları, Rumeli’deki hakimiyetlerinin garantisi olan bu boğazda denetimi
ellerinde tutmaktaydılar.58

E. İ’lâ-yı Kelimetullah

İslam fetihlerinin esas gayesi i’lâ-yı kelimetullahtır. Nitekim Hz. Peygambere “Allah
yolunda olan kimdir? Ganimet kazanmak için harp eden mi, cesaretiyle şöhret kazanma
amacında olan mı, yoksa kabilesiyle dayanışma içinde olduğunu göstermek isteyen
mi?” diye sorulduğunda şu cevabı vermiştir: “ Hiç biri değildir. Sadece Allah’ın adını

56
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 16.
57
İnalcık; age., s.49.
58
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118.
17

yüceltmek için savaşan kimse Allah yolundadır.” ( Buhari, İlim 45, Cihad 15, Tevhid
28) İslam fütuhat tarihinde önemli bir yere sahip olan Osmanlılara Oğuz Destanında
hedef gösterilen “büyük nehirlere ve büyük denizlere varma” şeklindeki kızılelma, bu
milletin Müslüman olmasından sonra yeni bir şekle bürünmüş ve i’lâ-yı kelimetullah
şeklini almıştır.59

Anadolu birliğini gerçekleştiren ve bunu Balkanlara hatta Avrupa içlerine götüren


Osmanlı Türklerinin temel gayesi kaynaklarda “i’lâ-yı kelimetullah” olarak ifade
edilmiştir. Osmanlının devletlerarası münasebetleri kendilerinden önceki İslam ve Türk
devletlerinin dayandığı temele oturttukları, meselelere hep bu zemin içerisinde çözüm
aradıkları kaynaklardan takip ediliyor. Bunlar Darü’l-İslam, Darü’l-Harb, Eman gibi
kavramlardır. Osmanlı Beyliği, Balkanları, Darü’l-Cihad yani hak ile adaletin ve
İslam’ın götürülmesi gereken bir bölge olarak görmüş, ona bir üstünlük atfetmiştir.
Bunun en bariz örneği Rumeli’ye ait Kazaskerlik, Beylerbeyilik, Defterdarlık gibi
mansıpların Anadolu’dan protokol ve ücret bakımından önde gelmesidir.60

F. Osmanlının Resmi İdeolojisi ve Genel Yapısı

Köken itibariyle düşünce bilimi anlamına gelen ideoloji, kendisine değişik kesimler
tarafından yüklenilen çeşitli anlamlar nedeniyle üzerinde fikir birliğine varılması zor
görünen bir kelimedir. İdeolojiler, toplumlardaki önemli yapısal değişimler sonrasında
aydınların ortaya attıkları kalkınma önerileri ve yeni durumlara uygun konumlanma
arayışları olarak ortaya çıkarlar. Osmanlı resmi ideolojisi sadece merkezdekilerin
çevredekileri baskı altına almak üzere özellikle oluşturulmuş bir ideoloji olmadığı gibi,
belli bir kişi veya kadro tarafından böyle bir amaca yönelik olarak, felsefi bir arka plan
temelinde, bir defada teorik çerçevesi çizilmiş bir ideoloji de değildi. İç ve dış şartların
etkisiyle zaman içinde oluştu. Ama yine de “kutsal devlet”i, “devlet-i ebed-müddet”
yapmaya ve korumaya yönelik, hatta sebepleri ne olursa olsun, bazen bu amacı için
Osmanlı hanedanının kendi mensuplarına karşı bile acımasız olabilen, “nizâm-ı âlem”
diye kavramsallaştırdığı iç düzeni için, kendi çocuklarını bile feda edebilen bir
ideolojiydi. Osmanlı resmi ideolojisinin, o zamana kadar gelen hiçbir İslam devletinde
olmadığı kadar sistematize ve kurumlaşmış olduğunu da söylemek gerekir. Devletin

59
Fayda; “Fetih md.”, s. 469.
60
İpşirli, “Osmanlı’da İdari Geleneğin Teşekkülü ve Tatbikatı”, s. 215.
18

siyasal, bürokratik ve hatta ekonomik organizasyonları, bu ideolojinin çok belirgin


izlerini taşır.61

Oruç Bey Osmanlıları şu şekilde tanımlar; “Bunlar gaziler ve düşmanı yenicilerdir.


Fisebilillah, hak yoluna durmuşlardır. Gazâ malını toplayıp Hak yönüne harc edicidirler
ve Hak’tan yana gidicilerdir. Din yoluna gayretlidirler. Dünyaya mağrur değillerdir.
Şeriat yolunu gözeticilerdir. Dinsizlerden intikam alıcılardır ve kimsesizleri sevicilerdir.
Garptan şarka İslam dinini açıcılardır ve hakkın yolundan dışarıda olan asileri
kırıcılardır.”62

Osmanlı tarihçileri arasında önemli bir yere sahip olan Kemal Paşa-zâde, Osmanlı
hanedanının üstünlüğünün sebeplerini üç başlık halinde toplar:

1. Müslüman hanedanların aksine Osmanlılar, İslam dünyasındaki daha önceki


Müslüman devletleri istila ederek değil ve fakat Darü’l-Harb’e ait toprakların fethi
yoluyla devletlerini kurdular.

2. Osmanlı devletinde hükümdarın otoritesi ve kanunların geçerliliği tam ve mutlaktır.


3. Osmanlı Devleti bütün ötekilerden daha zengin, daha çok nüfusa sahip ve ülke
bakımından daha geniştir. Hiçbir devlet Osmanlıların askerî gücüne sahip değildir,
sadece Osmanlı Devleti büyük bir deniz gücüne sahip olmuştur. Osmanlı sultanlarının
amacı “tedbir-i imâret-i rûy-ı zemîn”, yani yeryüzünü mamur hale getirmek, hak dininin
düşmanlarını yok etmek ve kutsal kanunu (şeriatı) desteklemektir.63

Yine Kemal Paşa-zâde’ye göre Osmanlı Padişahları, bir Müslüman tebaanın padişahı
olarak, İslam’ın bilhassa Ehl-i Sünnet akidesinin koruyucusudurlar. Osmanlı sınırları,
Diyar-ı İslam sınırıdır. Bu Padişahlara karşı gelenler, isterse aynı hanedandan olsun,
düşman gibi muamele görürler.64

Osmanlı resmi ideolojisinin bel kemiğini İslam teşkil eder. Safevi devleti Şiilikten nasıl
bir siyasal ideoloji çıkarmışsa, Osmanlı Devleti de ehl-i sünnet inançlarından mukabil

61
Ahmet Yaşar Ocak; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”, Doğu-Batı, Yıl 7,
Sayı 29, Ag-Ey-Ek-2, 2004, s. 77-78.
62
Oruç Beğ; “Oruç Beğ Tarihi”, Haz. N. Atsız Çiftçioğlu, Tercüman 1001 Temel Eser, 1972, s. 18.
63
İbn Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman, Haz. Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1970, s. 16-22.
64
Ahmet Uğur; “Kemal Paşa-zade’nin VIII. Ve IX. Defterleri Ve Bu Defterler Işığında Yazarın
Tarihçiliği”, VIII. Türk Tarih Kongresi II. Ciltten ayrı basım, TTK, Ankara 1981, s. 1018.
19

bir siyaset ideolojisi oluşturmuş, İran’ın ideolojisini Rafizilik” olarak tavsif ve mahkum
etmiştir. Osmanlı resmi ideolojisinin İslam’la sıkı münasebetinin diplomatik belgelerde
pek çok göstergesi vardır. Mesela Osmanlı sultanlarının kullandıkları “el-müeyyed min
ındillah” (Allah tarafından desteklenmiş) unvanı en tipik göstergelerden sadece biridir.
Bu göstergelerin en açıkta olanlarından biri de bilindiği gibi sultanların daima öne
çıkarmaktan çok hoşlandıkları “Sultanu’l-guzât ve’l-mücahidin” (gâzilerin ve
mücahidlerin sultanı) unvanı veya “İ’lây-ı Kelimetullah” veya “İ’lây-ı Kelimetullahi’l-
Ulyâ” (Allah’ın yüce adını yüceltmek) kavramında olduğu üzere, güçlü bir Allah
yolunda cihad ve gazâ ideolojisi vurgusudur.65

Osmanlının yayılışı, bağlı olduğu dünya görüşünün, bayraktarlığını yaptığı inancının


gereğiydi. Osmanlının kuruluşu cihad ideali üzeredir ve bu devlet, bu idealin hakkını
vermek için çalışmıştı. Osmanlı, sürekli olarak Allah adını yüceltmek, O’nun
buyruklarını hakim kılmak (îlâ-yı kelimetullah) için savaşmıştır.66

4. Osmanlının Kuruluşu Ve Kanunî’ye Kadar Osmanlı Fetihleri

Osmanlı Devletini kurmuş olan hanedanın menşei ve Osmanlıların küçük bir beylik
iken büyük bir devlet haline nasıl geldiği sorusu, tarihçiler arasında bir muamma gibi
tazeliğini korumaya devam etmektedir.67 Osmanlıların bu güce ulaşmalarında gizemli
ve anlaşılmaz bir şeyler var gibidir. Osmanlıların yerine, sayısız barbarlardan oluşmuş
bir göçebe aşiret, ikinci bir Atilla istilası, Akdeniz’in doğu topraklarını ele geçirmiş ve
fethettiği yerleri yönetmek için buralara yerleşmiş olsaydı, nedenler ve sonuçlar ortada
olurdu. Oysa, Batıdaki çağdaşlarının hepsinden daha örgütlü ve disiplinli olan bu ulus,
insanların yaşamlarında bir anda büyük rol oynamaya başladı.68 Bunu anlayabilmek için
beyliğin ortaya çıkışına kadar olan geçmişine ait bilgilere bakmak gerekir.

Osmanlı Devleti varlığını, her şeyden önce Orta Asyalı bir Türk kavminin göçünün
yarattığı duruma borçluydu. Bu 10. yüzyıldan başlayarak 13. yüzyıla ve belki de daha
sonraya kadar devam eden Oğuz göçüdür. Bahis konusu göç, ikisi de batıya götüren iki
yol boyunca cereyan etti: Biri Oğuzları güney Rusya üzerinden aşağı Tuna ve hatta

65
Ocak; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”, s. 78-79.
66
Maksudoğlu; age., s.18.
67
Wittek, age., s. 12, Ahmet Şimşirgil; “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve
Gaziler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 99.
68
Lybyer; age., s.19.
20

Bizans İmparatorluğuna (11.yy), diğeri, Müslüman İran üzerinden Bizans Anadolu’suna


(11.yy) Balkanlara (14.yy) yöneldi.69

Yarım yüzyıl içinde Tuna’dan Fırat’a kadar uzayan ve bir büyük devlet haline gelen
Osmanlı Devletinin kuruluş sürecini üç temel etken belirledi. Bir; demografik devrim,
oğuzların yani Türkmenlerin Anadolu’ya sürekli yoğun göçleri, iki; Türk-İslam gazâ
hareketinin yeni bir evrim kazanması ve üç; Türkiye’nin dünya ticaret yolları üzerinde
önemini korumuş olması. İki safhadan oluşan Oğuzların batıya büyük göçlerinden
birincisi, Türkmenlerin Selçuklular önderliğinde 1020’lerden başlayarak Azerbaycan’ı
istila etmeleri ve Anadolu’ya akınları ve nihayet Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ın
1071’de Malazgirt zaferiyle Bizans Anadolu’sunu istilaya açmasıdır. İkinci büyük göç,
1220’lerden sonra doğudan gelen yıkıcı, acımasız Moğol istilası sonucu Türkmenlerin
Orta Asya’dan ve yoğun yerleşme merkezleri olan Azerbaycan’dan Anadolu’ya
göçleridir.70

Osmanlı tarihçileri, Osmanlıların menşei hakkında farklı bilgiler vermektedirler.


Aşıkpaşazade ve Oruç Bey tarihleri Süleyman Şah hikayesini,71 ilk Osmanlı kaynağı
olan Ahmedi, Sultan Alaaddin ve Gündüz Alp’i esas alır, ancak onların nereden
geldiklerini belirtmez.72 Şükrullah ise, Osmanlıların Selçuklu soyu ile birlikte
Anadolu’ya geldiği iddiasındadır ve onları Karacadağ’a yerleştirir.73 Karamani Mehmet
Paşa, Ahlat’ı temel alarak bunların önderleri olan Kayık Alp’ten bahseder ve yine
Ankara Karacadağ’a geldiklerini belirtir.74

A. Osman Gazi (1299 – 1326)

Osman Gazinin babası Ertuğrul Gazi, Oğuzların Kayı boyuna ait bir aşiretin başkanıdır.
Oğuzların önemli bir kolu olan Kayılar, Selçuklular zamanında genel Oğuz
hareketlerine katılarak, doğudan batıya doğru gelmişlerdir. Muhtelif yerlere dağılan bu

69
Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 257-258.
70
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 66.
71
Aşıkpaşazade; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada),
İstanbul 1947, s. 92-93, Oruç Beğ; age., s. 19.
72
Ahmedî; Tevârih-i Âl-i Osman”, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada),
İstanbul 1947, s. 8.
73
Şükrullah; Behçetü’t-Tevârih, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada), İstanbul
1947, s. 51-52.
74
Nişancı Mehmet Paşa; Osmanlı Sultanları Tarihi, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947, s. 343.
21

Kayılardan küçük bir kısmı önce Ertuğrul’un sonrada Osman’ın liderliğinde, yeni bir
siyasi teşekkülün çekirdeğini oluşturmuşlardır.75 Gibbons, “Osman ve aşireti Söğüd’e
gelip yerleştikleri zaman müşrik idiler”76 diye tarihi gerçekliğe uymayan bir bilgi
vermektedir.

Konya ve Konstantinopolis’in siyasal otoritesinin zayıflamasıyla, uç beylikleri daha


geniş hareket serbestliği elde ettiler ve iki devletten ele geçirdikleri topraklarla
beyliklerini büyüttüler.77 Hanedanın kurucusu olan Osman Gazi, 1281’de babası
Ertuğrul’un yerine aşiretin reisi78 olunca, coğrafi ve siyasi vaziyetin verdiği tüm
avantajları iyi kullandı. İlk akınlarını, kendi idaresi altındaki memleketlerden kolayca
geçiş sağlanan Marmara denizinin verimli sahilleri üzerine yaptı. Osmanlılar, henüz
kuvvetli ve haşmetli düşmanları, Bizanslılara en yakın coğrafi yeri işgal ediyorlardı.
Onlar, hayatta kalabilmek için daha güçlü, daha çetin mücadeleye girişmeye mecbur
olmuşlardı. Bu faktör yeni kurulan devletin fevkalade kudretlerini ortaya koymaya
sebep oldu.79

Türkmen toplumu içinde ata binen, silah kullanan, yiğitler ve alplar, kızıl börkle
kalanlardan ayırt ediliyor, bu sosyal farklılaşma sonucu gazi liderlerin hizmetine giren
profesyonel asker niteliğini kazanıyordu. Toplumda bu değişimin ideolojik yönü, Uç
bölgesinde İslami gazâydı. Gazilerin, doyum ve düşmanları esir almak için akınlar
düzenlemek, sonra o bölgede egemenliği kurup yerli reayayı vergiye bağlayıp, o bölgeyi
Darü’l-İslam haline getirmek başlıca hedefleriydi. Bu hedeflerin gerçekleşmesinde
önemli rol oynayan grupların başında ahiler geliyordu.80

Bu mistik teşkilat, geniş halk kütleleri üzerinde, sosyal düzenlerin kurulmasında büyük
pay sahibiydi. Bu dervişler, fütuhatı başarmak için Osmanlı ordularına yalnız teşkilatlı
ve imanlı asker temin etmekle kalmadılar. Dini ve sosyal fikirler propagandasıyla da,

75
M. Fuad Köprülü; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Başnur Matbaası, 2. Basım, Ankara 1972,
s.124-129.
76
Herbert Adams Gibbons; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Çev. Ragıp Hulusi, Aktaran Hüseyin
Dağ, 21. Yüzyıl Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1998, s. 21. (Halbuki bu verdiği bilginin, yine kendi eserinde
doğru olmadığını gösteren, birçok bilgiler vardır. Buna örnek olarak Ertuğrul’un, Sultan Alaaddin’in
adamlarına zor anda yardımlarına giderken arkadaşlarına söylediği şu beyiti verebiliriz. Bin hac ederse
bulmaya kişi ol sevabı kim / Vaktinde çaresizden ede def-i ıztırar. Gibbons; age., s. 18.)
77
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 7.
78
Aşıkpaşazade; age., s. 93-94.
79
Asrar; age., s. 24-25.
80
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, s. 22.
22

halk kütleleri arasında çok faal bir maya gibi faaliyete geçtiler. O memleketin sosyal
bünyesinde ve siyasi kuruluşunda büyük yenilikler yapmak için müsait kaynaşmayı
oluşturup, temsil ve fütuhat işlerini kolaylaştırdılar.81

Karacahisar fethi, Osman’ın kariyerinde gerçekten kesin bir aşamaydı. Selçukluların


fethedemediği bu sarp hisarı Osman fethetti. Bu başarı Osman gâziyi, bu uç bölgesinde
gazâ önderleri olan “Alplar” gözünde en ileri gâzi önder durumuna getirdi.82 Osman
Bey, liderliği döneminde Osmanlı fetih politikasını geliştirdi. Buna göre Osmanlılar
hem sınır bölgelerinin emirleri olarak Türkmen gazilerine, gayr-ı müslimlere karşı
önderlik ediyorlar, hem de ahi loncalarının üyeleri olarak Anadolu’ya düzen ve siyasal
birlik getirmeye çalışıyorlardı.83

B. Orhan Gazi (1326 – 1360)

1324 yılında Osman Bey vefat edince yerine oğlu Orhan Bey Osmanlı tahtına çıktı.
Orhan Bey, 1326 yılında Bursa’yı, uzun süren kuşatmanın ardından ele geçirdi ve
burayı devletin yeni merkezi yaptı. Orhan Bey'in komutanlarından Akçakoca ve
Karamürsel ise İstanbul kıyılarına kadar akınlarda bulunuyorlardı. Bu fetih ve
akınlardan tehlikenin farkına varan Bizans İmparatoru Andranikos, büyük bir ordu
hazırladı. İki taraf arasında Maltepe (Palekanon)’da yapılan savaşı Osmanlılar kazandı
(1329).84 Bu zafer, İznik ve İzmit’in ele geçirilmesini kolaylaştırdı. Karasi Beyliğinde
başlayan taht mücadelelerinden istifade eden Orhan Bey, Balıkesir ve civarını
topraklarına katarak, ileride gerçekleşecek olan Rumeli fetihleri için mühim bir mevkie
sahip oldu.85 Böylece Karasi Beyliğinin deniz gücü ile tecrübeli denizci Hacı İl Bey ve
Evrenos Bey gibi değerli komutanlar Osmanlıların emrine girdiler.86

81
Ömer Lütfi Barkan; Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 2, 1974,
s. 283.
82
Müneccimbaşı Ahmet Dede; Müneccimbaşı Tarihi, (Çev. İsmail Erünsal), Tercüman 1001 Temel Eser,
Cilt 2, s, 63-64, İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, s. 18.
83
Stanford Shaw; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı, E Yayınları,
İstanbul 1994, s. 36.
84
Robert Mantran; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Çev. Server Tanilli, Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s.
24.
85
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 6.
86
Bkz. Hoca Sadettin Efendi; Tacü’t-Tevarih, (Haz. İsmet Parmaksızoğlu), Kültür Bakanlığı, Ankara
1999, Cilt 1, s. 78-82.
23

Bizans İmparatoru Kantakuzen, ülke içindeki taht kavgaları ve Bulgar-Sırp saldırıları


karşısında, Osman oğullarından yardım istedi. Orhan Bey, Bizans’ın bu isteğini
hedeflerine uygun buldu ve oğlu Süleyman’ı bir orduyla Rumeli'ye gönderdi. Edirne'yi
kuşatan Bulgar-Sırp kuvvetlerini bozan Süleyman Paşa, bu zaferin karşılığında
Gelibolu'daki Çimpe Kalesi'ni Bizans'tan aldı. Böylece Osmanlılar ilk kez Rumeli
yakasında bir üs elde etmiş oluyordu.87 Osmanlıların Çanakkale boğazını aşmaları ve
Avrupa topraklarına yerleşmeleri, Osmanlı Devletinin görece önemsiz bir uç
beyliğinden Balkanları ve Küçük Asya’yı kucaklayan bir cihan devletine dönüşmesinde
belirleyici bir rol oynamıştır. 88

Süleyman Paşa, Gelibolu'nun ardından Tekirdağ’a kadar olan bölgeleri de ele geçirerek
buralara Anadolu'dan getirilen Türkmenleri yerleştirdi. Böylece Rumeli'de de
Türkleşme ve İslamlaşma hareketi başladı.89 Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra
Rumeli'deki fetihler için Orhan Bey, oğlu Murat Beyi görevlendirdi (1359). Ancak
1362'de babası Orhan Bey'in de ölümü üzerine Murat Bey, Bursa'ya döndü ve
Osmanlıların 3. hükümdarı olarak tahta çıktı (1362).

Osmanlı tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini Rumeli yakasına geçiş ve


burada tutunma teşkil eder.90 Bu bölgeye gereken önem verilmiş ve fütuhat ne kadar
genişlerse genişlesin, 16. asır ortalarına hatta Kanunî Sultan Süleyman devri sonlarına
kadar -Macaristan’da teşkil edilen eyaletler hariç- tek bir Beylerbeyilik olarak idare
edilmiştir. Ancak yeni ilhak edilen memleketler idari ve stratejik ehemmiyetlerine göre,
birer liva halinde tesis olunmuştur. Kanunî devrinde İbrahim Paşanın sadrazamlığından
itibaren Rumeli Beylerbeyiliğini bizzat Veziriazamlar idare etmişlerdir.91

C. I. Murat (1360 – 1389) ve Vassal Feodal Beyleri

Hüdavendigar Gazi lakabı ile ün salan I. Sultan Murat’ın ilk işi, ordusu ile yürüyüp
Ankara Kalesi'ni, zorbaların elinden almak oldu.92 Daha sonra Trakya’ya geçen Murat

87
Müneccimbaşı; age., s.93-95, Shaw; age., s. 37-38, Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s.
74.
88
İnalcık; age., s. 47.
89
Mehmed Neşri; Kitab-ı Cihan-Nümâ, Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen, TTK, Ankara 1995,
s. 181.
90
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s.23.
91
M. Tayyib Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve
Kasabaları”, Belleten, Ankara 1956, Cilt 20, s. 247-248.
92
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 6.
24

Han, ağabeyi Süleyman Paşanın başlattığı Rumeli fütuhatını büyük bir siyasi deha ile
kısa zamanda geliştirdi. 1362'de Edirne'yi fethederek devlet merkezini buraya taşıdı.
Anadolu'daki Türkmen aşiretlerini, fethettiği bölgelere yerleştirerek bölgede Türk
nüfusunun çoğunluğu ele geçirmesini sağladı.93

Osmanlı Devleti'nin Rumeli'de ilerlemesini durdurmak için Papa Beşinci Urban'ın


teşvikiyle Macar, Sırp, Bosna, Eflak ve Bulgar kuvvetlerinden meydana gelen haçlı
ordusu, Sırpsındığı savaşında, Hacı İlbeyi komutasındaki birliklerce bozguna uğratıldı
(1364). Bu büyük zaferi Yanbolu, Samaku, Gümülcine, İskeçe, Kavala, Dırama, Serez
ve Karaferye gibi önemli kalelerin fethi takip etti. Bu arada harekat halindeki Osmanlı
akıncıları Vardar'ı geçip Sırbistan, Bosna, Arnavutluk ve Dalmaçya' ya kadar uzanan
Adriyatik denizine dayandılar.94 Murat Han 1387'de Osmanlı topraklarına tecavüzü adet
haline getiren Karamanoğlu üzerine sefere çıktı. Konya önünde Karamanoğlu
kuvvetlerini bozguna uğratarak Konya ve Beyşehir'i alıp Bursa'ya döndü.95 Bu sırada
Sultan Murat'ın Anadolu'da uğraşmasını fırsat bilen Bosna, Sırp ve Bulgar kralları,
Osmanlıları Balkanlardan atmak için ittifak kurmuşlardı. Sultan Murat Han bu müttefik
kuvvetlerini Kosova'da karşıladı 14 Şaban 791 (8 Ağustos 1389). Ertesi gün Birinci
Kosova savaşında düşman büyük bir bozguna uğradı. Ancak sultan zaferin şükranesi
olarak savaş meydanında gezerken, Miloş Obiliç adında bir Sırp tarafından hançerle
vurularak yaralandı. Çok geçmeden de Sultan Murat, arzuladığı şehitlik mertebesine
kavuştu.96

Gerek Türk, gerekse Balkan devletlerinin tarihinde son derece önemli yeri olan bu
savaştan sonra Osmanlı egemenliği kesin olarak Balkanlarda yerleşti. I. Murat, Balkan
devletlerini ve mahalli senyörleri vassal haline getirerek, vassal devletlerden oluşan
büyük bir devlet kurdu.97

93
Oruç Beğ; age., s. 41, İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 1998, Cilt 1, s. 162-166.
94
Müneccimbaşı; age. s. 106-109, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 123-127. (Lala Şahin Paşa, Hacı
İlbeyi bu başarısından dolayı kıskanarak, zehirletmiştir. s. 127), Shaw; age., s. 43.
95
Mehmed Neşri; age., s. 221-235.
96
Bkz. Aşıkpaşazade; age., s.133-134. Mustafa Nuri Paşa; age., s. 9, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 255.
97
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 127.
25

D. Yıldırım Bayezid (1389 – 1402) ve Merkezi Devlet Anlayışı

Murat Hüdavendigar Gazinin şahadeti üzerine, düşmanı kovalamakta olan büyük


şehzade Yıldırım Bayezid Han, ordunun konak yerine gelip tahta geçti.98 Yıldırım
lakabını şehzadeyken gösterdiği çabuk davranışları sayesinde kazanmıştı. Hükümdar
olduktan sonra Sırbistan seferini tamamladı ve bir antlaşma ile Sırbistan'ı Osmanlı'ya
bağlı hale getirdi. I. Murat Kosova savaşında hayatını kaybederken geride Anadolu ve
Rumeli’de önemli gelişmeler sağlamış, beylik yapısından sıyrılmış, mühim rakiplerini
sindirip kendi bayrağı altına toplamış ve himayesine almış bir devlet bırakmıştı. Fakat
vasallik siyaseti devletin güçlü bir merkezi sistem kurmasının önünde büyük bir engel
olarak durmakta idi. Gerek Anadolu’da gerekse Rumeli’deki vasal beyler, her an bir
fırsatını bulduklarında kolayca bu gevşek bağdan kurtulabilirlerdi. Nitekim Murat’ın
savaş meydanında vefatı, hem Anadolu’da hem de Balkanlarda kıpırdanmalara yol
açmakta gecikmedi.

Sultan Bayezid, yıldırım seferlerle haraçgüzar ülkeler üzerinde doğrudan denetim


kurarak yeni bir politika başlattı. Yerel hanedanları sürdü ve bu ülkeler üzerinde
doğrudan denetim kurdu. Bayezid, aynı zamanda yerli aristokrasinin yerine kendi
kölelerini geçirerek, Anadolu’da yeni fethedilen topraklarda köklü değişikliklere gitti.99
Anadoluya geçen Bayezid, 1389-1390 kışında Batı Anadolu’daki Saruhan, Aydın,
Menteşe, Hamid, Germiyan beyliklerini doğrudan Osmanlı idaresi altına aldı. Bayezid,
1391'de İstanbul'u muhasara etti ve yedi aylık bir kuşatmadan sonra şehirde bir Türk
mahallesi kurulması, bir cami yapılması ve verginin arttırılması şatıyla anlaşma yaptı.
1392'de Kastamonu üzerine yürüyerek, Candaroğlu topraklarını ele geçirdi. 1394'de
Selanik ve Yenişehir' i (Mora) alan Osmanlı orduları, Teselya ve Arnavutluk' a kadar
ilerlediler.100

Yıldırım Bayezid' in 1395'de İstanbul' u ikinci defa muhasarası yeni bir haçlı ordusunun
hareketine yol açtı. Bütün Avrupa milletlerinden meydana gelen haçlılar, Osmanlılara
ait Niğbolu kalesini kuşattılar. Balkanlarda Türk tehdidine karşı Macar kralı
Sigismund’un çağrısına başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkelerinin şövalyeleri ve

98
Ahmedî; age., s. 21, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 9.
99
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s.116.
100
Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 347, Şükrullah; age., s. 56, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 195-
197, Shaw; age., s. 58.
26

Venedik katıldı. Bu Haçlı ittifakı 25 Eylül 1396 tarihinde Niğbolu’da Osmanlı ordusu
tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldı.101 Niğbolu önlerinde kazanılan bu büyük zafer,
Osmanlı gücünün Balkanlarda kat’i olarak yerleşmiş olduğunun ve atılamayacaklarını
gösterdiği gibi, Yıldırım Bayezid’e de bütün tebaası, hatta Mısır’daki hilafet merkezi ve
İslam dünyasında büyük şöhret kazandırdı.102

Moğolların mirasçısı olarak Anadolu’da vâsilik iddiasında bulunan Timur, oldukça


geniş toprakları kontrol altına almış, İran, Afganistan, Hindistan ve kuzeyde Altınordu
sahasına düzenlediği seferlerle etki alanını genişletmişti.103 1390’lı yıllarda
Osmanlılarla Timur’un menfaatleri bir noktada kesişti. Timur ile Bayezid arasında bir
nüfuz mücadelesi yaşandı. Timur, gazi sultan sıfatıyla İslam dünyasında şöhrete sahip
olmuş Bayezid üzerine yürümekte tereddüt ediyordu. Ancak onun diğer Anadolu beyleri
gibi kendisine tabi olmasını istiyordu ve Anadolu’daki statünün değişmemesini,
beyliklerin yeniden eski topraklarına hakim olmalarını arzuluyordu. Timur, Yıldırım
Bayezid’e birkaç tane elçi gönderdi ama her defasında sert ve şiddetli cevaplar aldı.
Gelişmeler sonunda Bayezid’in üzerine yürümeye karar veren Timur, 1402 Mart’ında
harekete geçti.104

Timur’a karşı harekete geçen Bayezid, Ankara yakınlarına geldi. İki taraf 28 Temmuz
1402’de Ankara yakınlarında Çubuk ovasında karşı karşıya geldi. Timur’un orduları
sayıca daha üstündü ve ordudaki fillerden de savaşta çok istifade eden Timur, Bayezid’i
ağır bir hezimete uğrattı.105 Bütün çabalara rağmen esir olmaktan kurtulamayan
Yıldırım, Timur'un yanında demir bir kafes içinde Batı Anadolu'yu dolaşmış ve esirliğin
manevi acılarına dayanamayarak 14 Şaban 805 (9 Mart 1403)'de Akşehir'de ölmüştür.106
Ankara savaşı özellikle neticeleri itibarıyla Osmanlı Devleti için bir dönüm noktası
oldu. Bayezid’in kurduğu merkezi devlet çökerek, Anadolu birliği bozuldu. Beyler, eski
statülerini kazanıp yeniden beyliklerinin başına geçtiler. Böylece Anadolu’da I.Murat
devri başlarındaki duruma dönülmüş oldu.107

101
Aşıkpaşazade; age., s. 136-137, Şükrullah; age., s. 57, Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 128.
102
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s.29.
103
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 301-302.
104
Müneccimbaşı; age., s. 143-144.
105
Aşıkpaşazade; age., s. 142-144, Oruç Beğ; age., s.59-61, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 11.
106
Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 347, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 320.
107
Asrar; age., s. 28.
27

E. Fetret Devri ve Mehmet Çelebi (1413 – 1421)

Ankara savaşından sonra Timur'un uyguladığı bir siyasetin sonucu olarak, Osmanlı
tarihinde, kardeşlerin saltanat mücadelesi verdikleri ve 1413 yılına kadar devam eden
karışıklıklar dönemi diyebileceğimiz "Fetret Devri", ortaya çıktı.

Asıl gayesi, güçlü bir Osmanlı Devleti yerine, kendisine bağlı ve onun yüksek
hâkimiyetini tanıyan parçalanmış bir coğrafya oluşturmak isteyen Timur, bu gayesine
ulaşmak için gerekli adımları attı. Yıldırım Bâyezid tarafından kurulmaya çalışılan
Anadolu birliğini bozdu.108 Bu amaçla Anadolu beylerine ait yerleri, Osmanlılardan alıp
tekrar eski sahiplerine verdi. Geriye kalan Osmanlı ülkesini de Bâyezid'in dört oğlu
arasında paylaştırdı Edirne'de bulunan Emir Süleyman'a Rumeli'deki yerleri verip
kendisine tabi olduğunu ifade eden hükümdarlık alâmeti olarak kemer, külah ve hil'at
gönderdi. Diğer şehzadelerden Isa Çelebi Balıkesir ve Bursa'da, Mehmet Çelebi
Amasya'da, Musa Çelebi ise İsa Çelebi’yi Bursa'dan çekilmeye mecbur ederek Bursa'da
Timur'un al damgasıyla hükümdar olmuşlardı.109

Karamanoğlu Mehmet Bey, Anadolu'nun üçte birini kaplayan ve içlerinde


Hamidoğulları ve Germiyanoğulları'nın topraklarının doğu bölgeleri ile Kayseri, Isparta,
Antalya ve Alaiyye gibi kentler bulunan büyük bir devletin başına getirildi. Timur,
Anadolu'da Osmanlılara karsı koyabilecek bir güç meydana getirmek için böyle yaptı.
Mehmet Bey, Osmanlılar da dahil olmak üzere bütün beyliklerin “Emir”i olarak ilân
edildi.110

Timur'un, Anadolu'da uyguladığı bu parçalama politikası sonucunda Osmanlı ülkesinin


şehzadeler arasında taksim edilmesi, on bir sene süren ve tarihlerde Osmanlı Devleti'nin
parçalanmasından dolayı "Saltanat Fasılası" denilen ve kanlı hadiselerle dolu bir devrin
açılmasına sebep oldu. Ayrıca fetihlerin durmasına, İstanbul İmparatoru’nun türlü
entrikalarla bu durumu körüklemesine de asıl etken oldu.111

Timur’un geri gittiği haberi duyulunca Çelebi Mehmet, Amasya’dan çıkıp Bolu
Dağlarına gidip gelişmelerin takipçisi oldu. Tahta geçmek için kardeşleriyle uzun

108
Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 1, s. 292.
109
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 327.
110
Oruç Beğ; age., s. 64, Shaw; age., s. 64-65.
111
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 327.
28

soluklu bir mücadele içine girmek zorunda kaldı. İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Süleyman
Çelebi ile yaptığı savaşları kazanarak 1413 yılında Osmanlı tahtına oturdu. Osmanlı
tarihi içinde en tehlikeli ve ses getiren ayaklanmalardan biri olan Şeyh Bedreddin
ayaklanmasını bastırdı. Anadolu ve Rumeli’de olan Osmanlı coğrafyası üzerinde birliği
yeniden sağladı.112

Osmanlı Devletinin bu fetret devrini atlatıp, daha güçlü olarak yeniden doğmasını şu
sebeplere bağlamak mümkündür: Bizans ve Macar İmparatorluğu Osmanlılara karşı
fırsattan istifade edip, zamanında bir darbe indirip yok etmek gibi bir teşebbüste
bulunmadılar. Osmanlılar, çağdaşı diğer milletlerden, dini, askeri ve ahlaki durum
bakımından üstündü. I. Mehmet, iç karışıklıkları önlemiş ve komşu Hıristiyan
devletleriyle barışçı bir siyaset takip etmiştir. Bunların yanında, genellikle Osmanlıların
Hıristiyan tebaalarına karşı müsamahakar fetih politikası, Osmanlı Devletinin
yaşamasında büyük rol oynadı.

F. II. Murat (1421 – 1451) ve Yeniden Diriliş

II. Murat, babasının 1421'de vefatı üzerine 23 Cemaziyelahir 824 (25 Haziran 1421)'de
Bursa'da tahta çıktı.113 Murat Han'ın ilk yılları isyanları bastırmakla geçti.114 II. Murat,
fetih hareketlerine devam ederek Mart 1430'da Venediklilerden Selanik kalesini
zabtetti. Fetihten sonra yeni muhacirlerle iskan edilen şehir, çok geçmeden bir Türk-
Müslüman şehri hüviyetini aldı.115

Sultan Murat, Sigismund’un ölümü üzerine Macaristan’da ortaya çıkan karışıklıklardan


istifade etmek için büyük bir kuvvetle Tuna'yı geçerek Transilvanya'ya girdi. Zebin
şehrine kadar pek çok kale fethedildi.116 1439'da Belgrad kalesi muhasara altına alındı
ise de, bir netice elde edilemedi. 1444'de Macarlarla yapılan Segedin antlaşmasından
sonra, saltanatı, geleceğin Fatih'i oğlu Mehmet'e terk eden Murat, Manisa'ya çekildi.
Fakat bu taht değişikliğinden istifade eden Avrupalılar, Osmanlıları Rumeli'den
çıkarmak için yeni bir haçlı ittifakına giriştiler. Bunun üzerine tekrar ordusunun başına
geçen Sultan Murat, Bizans İmparatorluğu ile Macar, Leh, İtalyan, Çek, Litvanya,
112
Bayatlı Hasan; Câm-ı Cem-Âyîn, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir arada),
İstanbul 1947, s. 396, Bkz. Müneccimbaşı; age., s. 175-191, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 28-32.
113
Mantran; age., s. 81.
114
Bkz. Aşıkpaşazade; age., s. 157-159, Oruç Beğ; age., s.78-82, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 34-37.
115
Oruç Beğ; age., s. 83, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 410.
116
Oruç Beğ; age., s. 87, Shaw; age., s. 83.
29

Hırvat, Fransız, Alman ve Venediklilerin katıldığı bir büyük haçlı ordusunu Varna' da
ağır bir yenilgiye uğrattı.117 Varna mağlubiyetinin lekesini silmek isteyen Jan Hunyad,
25 bin Macar kuvvetinden başka Eflak, Bohemya, Polonya ve Almanlardan topladığı 90
bin kişilik ordu ile Osmanlı topraklarına hücum etti. II. Murat, 1448'de Kosova'da
haçlıları ikinci defa bozguna uğratarak Osmanlıların bu topraklardan atılamayacağını
gösterdi.118 Sultan Murat, 47 yaşında iken 1 Muharrem 855 (3 Şubat 1451) günü vefat
etti.119

II. Murat’ın hükümdarlığı sonunda Osmanlı Devleti, 1402’deki durumunu yeniden elde
etti. Onun zamanında Bizans ve Mora Osmanlının üstünlüğünü kabul etti. Selanik’in
fethinden sonra Venedik, Osmanlılarla iyi ilişkiler kurma yoluna gitti. Ragusa da
Venediklilerin yolundan giderek Osmanlılarla bir anlaşma yaptı. Sırbistan boyun
eğerken, Macaristan ve Eflak sarılıp, iyice sıkıştırıldı.

G. Fatih Sultan Mehmet (1451 – 1481) ve Yeni Bir Çağ

Fatih Sultan Mehmet’in tahta geçmesiyle, Osmanlılar için devletin egemenliğini,


Tuna’dan orta Avrupa’ya, Ortadoğu İslam ülkelerinden Kuzey Afrika’ya kadar yayan
yeni bir fetih dönemi başlamış oldu. Sultan Fatih, 16 Muharrem 855 (18 Şubat
1451)’de tahta çıktığı zaman, babasının 30 yıl önce hükmettiğinden daha iyi durumda
bir devlet devraldı.120

Fatih ilk olarak, hükümdar değişikliğini fırsat bilerek ve civar beylikleri de kışkırtarak
Osmanlı ülkesine tecavüzde bulunan Karamanoğlu İbrahim Bey üzerine yürüdü.
Yapılan seferle Konya’ya kadar Karamanlılara ait topraklar ele geçirildi ve aracıların
araya girmesi üzerine anlaşma yapılarak İstanbul’a dönüldü.121

Bununla beraber 21 yaşında tahta oturan genç Hakan, daha ilk günlerde devleti ve
ordusunu daha büyük hamleler yapacak bir kudrete ulaştırdı. Şehzadeliğinden beri biran
önce İstanbul'u fethetmek ve Hazret-i Peygamberin müjdesine mazhar olmak istiyordu.
Bu gaye ile askeri tarihin kaydettiği en büyük ateşli silahlar ve toplar ile ordusunu

117
Bkz. Aşıkpaşazade; age., s. 184-185, Oruç Beğ; age., s. 92-97.
118
Bkz. Oruç Beğ; age., s. 99-105, Aşıkpaşazade; age., s. 186-187, Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 446-450.
119
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 43.
120
Shaw; age., s. 89.
121
Bkz. Selahattin Tansel; Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve Askeri
Faaliyeti”, TTK, Ankara 1999, s. 35-37.
30

dayanılmaz bir kudret haline getirdi. Ana gayesi cihad yoluyla bir cihan devleti haline
gelmek olan Fatih’e göre, Bizans İmparatorluğu, bir şehir devleti haline düşmesine
rağmen, stratejik vaziyeti bakımından Osmanlı iktidarı için müstakil bir tehlike teşkil
ediyor ve bu engeli muhakkak ortadan kaldırmak lazım geliyordu.122

Sultan Fatih, bir yıl kadar yoğun bir şekilde fetih için hazırlıklarda bulundu ve önce
Anadolu hisarının karşısına Rumeli hisarını inşa ettirdi. 40 gün veya dört ay gibi bir
sürede bitirildi.123 Bizans’a yardım gönderebilecek Macaristan ve Venedik gibi
devletlerle de eski antlaşmalar yenilendi. Kuşatma 6 Nisan-29 Mayıs tarihleri arasında
54 gün sürdü. Fatih Sultan Mehmet, üstün bir taktikle Osmanlı donanmasının Galata
sırtlarından Haliç’e indirilmesi emrini verdi.124 Böylece İstanbul, hem karadan hem
denizden bombardımana maruz kaldı. Fatih, Zaganos Paşanın da teşviki ile 26/27 Mayıs
tarihlerinde kentte kesin hücum emrini verdi. İslam hukukuna göre yapılan teslim ol
çağrısına uyulmaması üzerine 29 Mayıs Salı günü kent üç taraftan sarılmak suretiyle
fethedildi. Fethin ilk günü kente giren Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’ya giderek
burayı camiye çevirdikten sonra İstanbul’u da başkent olarak ilan etti. Sultan savaş
yoluyla alınan şehrin yağmasının durdurulması ve kentin yeniden iskanı ve onarılması
emrini verdi.125 Böylece 11 Mayıs 330’da İstanbul’un Roma İmparatorluğunun başkenti
ilan edilmesiyle başlayan Bizans İmparatorluğu, başkentin 29 Mayıs 1453’te Fatih
Sultan Mehmet tarafından fethedilmesiyle son buluyordu. Bizans’ın yaşamı, İstanbul’un
Osmanlılar tarafından fethedilmesiyle noktalanırken, Anadolu tamamıyla bir Türk
yurdu haline geliyor ve Osmanlı Devletinin kuruluş dönemi tamamlanıyordu.126

Yeni başkent İstanbul, Fatih Sultan Mehmet’in cihan devleti tutkusunun simgesi haline
geldi. Saltanatı boyunca Sultan Mehmet, İstanbul’u büyük Roma imparatorları
zamanında olduğu gibi siyasi ve dini bir metropol haline getirmek için elinden geleni

122
Asrar; age., s. 33.
123
Tursun Bey; Tarih-i Ebu’l-Feth, Haz. Ahmet Tezbaşar, Tercüman 1001 Temel Eser, s. 44., Oruç Beğ;
age., s. 107, Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 351, Müneccimbaşı; age., s. 256.
124
Uzunçarşılı; age., Cilt 1, s. 479.
125
Tursun Bey; age. s. 47-56, Aşıkpaşazade; age., s. 192, Mehmed Neşri; age., Cilt 2, s. 709, Nişancı
Mehmet Paşa; age., s. 352, Yaşar Yücel; Ali Sevim; Klasik Dönemin Üç Hükümdarı, Fatih, Yavuz,
Kânûni, TTK, Ankara 1991, s.24.
126
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” s. 131.
31

yaptı. Kayser ve “iki kıta ile iki denizin hakimi” (Sultanu’l-Berreyn ve Hakanu’l-
Bahreyn) unvanlarını benimsedi.127

Ortaçağı kapatan ve yeniçağı açan İstanbul’un fethi dünya tarihi üzerine büyük tesirler
bıraktı. Müslüman dünyasında yarattığı büyük memnuniyet yanında Hıristiyan
ülkelerinde de hayli üzüntüye sebep oldu.128

Fatih Sultan Mehmet bundan sonra, Osmanlı Devletini bir Cihan Devleti haline getirme
ve İslamiyet'i bütün dünyaya yayma mücadelesine girişti. Nitekim bu gaye ile Fatih,
kısa zamanda Anadolu'da İsfediyar, Trabzon, Karaman ve Akkoyunlu memleketlerini
ilhak etti. Dulkadir beyliği ile Kırım hanlığını tabiiyeti altına aldı. Yunanistan,
Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan (Belgrad hariç), Eflak Boğdan ve sair ülkeleri
fethetti. Birçok krallık, imparatorluk, hanlık ve beylik ortadan kaldırıldı.129

Gerçekleştirdiği fetihlerle Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı Devletini Tuna ile Fırat
arasında kesintisiz uzanan bir arazi bloğuna kavuşturmak suretiyle, I. Bayezid’in
ülkesini bu sefer çok daha sağlam temeller üzerinde yeniden kurmuş oldu.

31 yıl saltanat süren Fatih Sultan Mehmet, 3 Mayıs 1481'de vefat etti ve öldüğünde 50
yaşında idi. Naşı, adına yaptırdığı camini bahçesine defnedildi ve sonra üzerine türbe
yapıldı.130

H. II. Bayezid (1481 - 1512)

Sultan Bayezid, babası Fatih Sultan Mehmet'in ölümü üzerine, 21 Rabiulevvel 886 (20
Mayıs 1481)'de tahta geçti.131 Ancak Bayezid, kardeşi Cem Sultan'ın muhalefeti ile
karşılaştı. Cem, Bayezid tarafından Ayas Paşa komutasında üzerine gönderilen
kuvvetleri yenerek Bursa'yı aldı. Şehre girerek adına para kestirip hutbe okuttu ve
böylece hükümdarlığını ilan etti.132 Osmanlı Devletinin bölünmesini kabul etmeyen
Sultan Bayezid, büyük bir ordu ile Cem Sultan’ın üzerine yürüdü. 22 Rabiulahir 886 (20

127
İnalcık; age., s. 54.
128
Asrar; age., s. 32.
129
Bkz. Nişancı Mehmet Paşa; age., s. 353-355, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 44-51.
130
Tursun Bey; age., s. 159-163, Tansel; age., s. 340.
131
Oruç Beğ; age., 129.
132
Bkz. İbn Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman VIII. Defter, Haz. Ahmet Uğur, TTK, Ankara 1997, s. 10-11,
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 163.
32

Haziran 1481)’de yapılan Yenişehir savaşını kazanan Bayezid, duruma hakim oldu.133
Fakat bu kesin zafer Cem problemini sona erdirmedi. Tersine olarak bu iş, doğu ve batı
devletlerinin en çok ilgilendikleri bir problem halini aldı ve devlet, bu yüzden daimi bir
tehdit altına girdi. Çünkü Papa, Cem vasıtasıyla Avrupa'da Osmanlılara karşı büyük bir
ittifak kurabilmek için faaliyete girmişti. Ona göre Osmanlı Devletinin yıkılması için en
müsait vakit gelmişti. Ancak Doğudaki ticaretlerini düşünen Venedikliler, bunun tatbik
edilmesini önlediler ve İstanbul’a elçi göndererek Sultan Bayezid ile anlaşma
imzaladılar.134 Cem’in serüveni Konya, Mısır, Mekke, Rodos ve Fransa ülke ve
şehirlerini kapsadı. Sonunda 1495 yılındaki ölümüyle problem bitmiş oldu.135

Cem Sultan olayından dolayı çok rahat hareket edememesine rağmen Sultan Bayezid,
fetihlere de devam etmekteydi. Boğdan voyvodasının yıllık vergisini ödememesi ve
aleyhte faaliyetleri üzerine 1484 yılında sefere çıkan Bayezid, 15 Temmuz' da Kili ve
11 Ağustos'ta Akkerman kalesini fethetti.136 Venediklilerin Mora üzerine tecavüzi
hareketlerde bulunması üzerine Sultan, 1499'da Mora seferine çıktı. Karadan ve
denizden yapılan şiddetli savaş sonunda İnebahtı, daha sonra 13 Muharrem 906 (9
Ağustos 1500)'de Modon ve 16 Ağustos’ta Koron Venediklilerden alındı.137

Bayezid, batıda daha önemli fetihlere başlama noktasında iken, doğuda büyük bir
tehlike ile karşı karşıya kaldı. Bu sebepten dolayı, zamanını Safevi hükümdarı Şah
İsmail'in türlü entrikalarını karşılamaya hasretti. Memluklularla birlikte onlara karşı da
askeri tedbir aldı. Fakat bilhassa onunla bir ihtilafa düşmemeye çalıştı. Çünkü
Anadolu'da kalabalık bir halk kütlesi, Şah İsmail tarafını tutuyordu. Nitekim 1511'de
patlak veren Şah Kulu Baba Tekeli isyanında Kütahya'yı ele geçiren ayaklanmalar
güçlükle bastırılabildi.138

Sultan Bayezid' in son yılları saltanatı ele geçirmek isteyen oğullarının mücadelesine
sahne oldu.139 Neticede kardeşlerine karşı daha dirayetli olan ve yeniçeriler tarafından

133
Bayatlı Hasan; age., s. 396, Shaw; age., s. 110-111.
134
İlhan Şahin; “II. Bayezid Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Rd: Hakkı Dursun Yıldız,
Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s.258.
135
Bayatlı Hasan; age., s. 397, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 51-52.
136
İbn Kemal; VIII. Defter, s. 68-74, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 3, s. 236-239.
137
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 55.
138
Shaw; age., s. 117-118.
139
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 241-244.
33

da desteklenen oğlu Selim'e, Allahü Teala’nın mübarek etmesi dileğiyle saltanatını


teslim etti (Nisan 1512) ve oğluna şu vasiyette bundu;

Kâfirun katline eyle ihtimam / Kim anunla dutdı dînu mülki nizam

Pâdişâh oldunsa ‘adli pîşe it / Zulm u bîdâd eyleme endîşe it

Hâtır ol def’ it gazâ b âlâyişin / Gör Hudâ’nın ‘afvile bakşâyişin

Merhamet it ‘âciz u bî-çâreye / Şefkat eyle bî-kes u âvâreye

Tanrı içün it ehl-i ‘ilme ihtirâm / Derd-mendin hâtırın hoş gör müdâm140

Kalabalıklardan uzaklaşıp, Rabbine kulluk için yalnız kalmayı istedi. Bir Padişahın
olduğu yerde ikincisi olmaz diyerek Dimetoka’ya gitmek istedi. Bayezid Han daha
sonra Dimetoka'daki saraya giderken hastalığı artarak 26 Mayıs 1512 günü vefat etti.141

Sultan Bayezid dönemi kendinden önceki döneme oranla fetihler açısından daha durgun
geçti. Önceki döneme kıyasla bu duraklamanın bazı nedenleri vardı. Bunların en
başında II. Bayezid’in kişiliği geliyordu. Sonra, Cem sultanın tahtta hak iddia ederek
mücadeleye girişmesi, bu arada Papa’nın elinde tutsak olması ve Papalığın da bu kozu
II. Bayezid’e karşı kullanması, önemli bir nedendi. Bunlardan dolayı Batıya karşı
tavizler verilerek, Gedik Ahmet Paşa İtalya’dan geri çağrıldı ve Avrupa’ya karşı pasif
bir politika izlendi.

Şah İsmail’in Doğu Anadolu’daki Şii propagandalarına karşı II. Bayezid, aktif bir
siyaset takip edemedi. O sırada Trabzon valisi olan şehzade Selim, olanları yakından
izliyor ve bu gelişmelerin Osmanlı Devleti için çok tehlikeli olduğunu görüyordu.
Güneyde iki Türkmen devleti olan Dulkadiroğulları ve Kölemenler, eylemleriyle ciddi
bir tehlike oluşturuyordu.142

140
Bkz. Şükri-i Bitlisi; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Isis Yay., İstanbul
1995, s. 73-74.
141
İdrîs-i Bitlîsî; Selim Şah-nâme; Haz. Hicabi Kırlangıç, Kültür Bakanlığı, Ankara 2001, s. 108, Bkz.
Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 3, s. 98-103.
142
Yavuz Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.422.
34

I. Yavuz Sultan Selim (1512 – 1520) ve İslam Birliği

Babasından tahtı devralan Yavuz Sultan Selim, tahta geçtikten sonra gerekli gördüğü
değişiklikleri yaptı. Önce Piri Paşayı kendine vezir tayin etti ve Seydî Beyi, Nişancı
olarak atadı. Anadolu ve Rumeli’ye yeni tayinlerde bulunarak, oğlu Sultan Süleyman’ı
İstanbul’a gelmesi için Kefe’ye haber gönderdi.143

Saltanatının ilk yılında Sultan Selim, tahtta hak iddia edenlerle mücadele etmek ve
birliği sağlamakla uğraştı. Manisa ve civarı kendisine verilen şehzade Korkut’un, sahte
mektuplarla, saltanatta gözü olup olmadığı imtihan edildi. Tahtta gözü olduğu yazdığı
cevabi mektuplardan açıkça anlaşılan şehzade Korkut, öldürüldü.144

Yavuz Sultan Selim bazı devlet adamlarının ağzından şehzade Ahmet’e mektuplar
yazdırdı. Selim’den yakınarak, geldiği takdirde daha ilk çarpışmada kendisine
katılacaklarını söylediler. Bunun üzerine şehzade Ahmet, büyük ümitlere kapılarak
topladığı ordusuyla Konya üzerinden Bursa’ya yürüdü. İki taraf Yenişehir ovasında
karşılaştı. Şehzade Ahmet, mektupların bir oyun olduğunu anladı ama iş işten çoktan
geçmişti. Yapılan savaşta yakalanılarak Sinan Ağa tarafından boğularak öldürüldü ve
yanındaki ordusu da dağıldı. Böylece taht mücadelesi sona ererek, ülke içindeki kargaşa
bitmiş oldu.145

a. Osmanlı-Safevi ilişkileri

Yavuz Sultan Selim, kardeşleri ile ilgili sorunu çözüp içeride devlet otoritesini
sağladıktan sonra, Avrupa devletleri ile de iyi ilişkiler içinde olmaya çalıştı. Bundan
sonra çok önem verdiği Safevi sorununu çözmek için sefer hazırlıklarına başladı.

Sultan Selim, doğuya giderken ordunun arkasını güvence altına almak için sefere
çıkmadan önce, Anadolu’daki Şah İsmail taraftarlarını tespit ettirdi ve problem
çıkarmalarının önüne geçti. Osmanlı ordusu uzun süredir Safevi topraklarında
yürümesine rağmen Şah İsmail ortalarda görünmüyordu. Osmanlı Padişahı, Şah İsmail’i
savaşa zorlamak için Şah’a hakaretlerle dolu mektuplar gönderdi. Zira belki o da,

143
Ahmet Uğur; Yavuz Sultan Selim’in Siyasi ve Askeri Hayatı, MEB, İstanbul 2001, s. 41.
144
Mustafa Nuri Paşa; age., s. 80, Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 249-250, Yaşar Yücel; Ali Sevim; age., s.
114.
145
Bkz. Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 161-163, Müneccimbaşı; age., s. 455, Uğur; age., s. 45.
35

Osmanlı ordusunu daha doğuya çekmek ve kendisi için en uygun yerde savaşı kabul
etmek için bir taktik uyguluyordu.146

28 Cemaziyelahir 920 (20 Ağustos 1514) tarihinde Bayezid kalesi Osmanlıların eline
geçti. 22 Ağustos’ta ise ordu Çaldıran ovasına geldi.147 Savaşa, 2 Receb 920 (23
Ağustos l5l4) Çarşamba günü güneş doğarken İranlıların taarruzu ile başlandı. Çaldıran
Ovası’nda mevzilenen Osmanlı ordusunun sağ kolunu, Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa
ile Zeynel Paşanın emrindeki Anadolu ve Karaman kuvvetleri, sol kolunu ise Rumeli
Beylerbeyi Hasan Paşa komutasındaki Rumeli askerleri teşkil ediyordu. Osmanlı
toplarının ateş açmaları üzerine Şiî ordusu dağıldı. Zira başta Ustaçluoğlu olmak üzere
pek çok komutan bu esnada öldürüldü. Bunun üzerine savaş, Osmanlıların lehine
döndü. Şah’ın, yaralanıp kaçmasından sonra İran ordusu daha fazla direnemeyerek
dağıldı ve şafakla başlamış olan bu korkunç savaş, o gün akşamüzeri, Osmanlıların
büyük bir galibiyetiyle sona erdi.148

Tarihin en büyük meydan savaşlarından biri olan Çaldıran Savaşı’nın kazanılmasında


"tertip ve tahkim işlerindeki" üstünlüğün, ateşli silahlara sahip olmanın, Osmanlı
askerinin eşsiz fedakârlığının ve son olarak Yavuz Sultan Selim'in askerî dehasının
büyük payı vardır. Çaldıran Zaferi'nden sonra, başta Diyarbakır olmak üzere, Doğu
Anadolu'nun birçok şehri, Osmanlıların eline geçti. Böylece, Selçuklulardan sonra
bozulan Anadolu birliği tekrar ve kalıcı olarak sağlanmış oldu. Anadolu’ya yönelik
Safevi tehdidi yakın ve acil bir tehlike olmaktan çıktı.149 Bununla birlikte Çaldıran’da
zafer kazanılmıştı ama ne Safevi devleti ne de Şah İsmail yok edilebilmişti. Bu sonuç,
iki tarafında Doğu Anadolu üzerinde mücadeleye devam edeceği anlamına geliyordu.

b. Osmanlı-Memluk Karşılaşması (Mercidabık)

İran ile Memlûk Devleti'nin, Osmanlılara karşı, müşterek hareketine mani olmak için
tedbirler alınması gerekiyordu. Güneydoğu’da fethedilen yerlerin elde tutulabilmesi
için, Memlûk Devleti'ne bir darbenin indirilmesi kaçınılmazdı. Suriye, gerek Anadolu,
gerekse Mısır için önemli bir stratejik nokta idi. Başka bir deyişle Suriye, hem
146
Bkz. Haydar Çelebi; Haydar Çelebi Ruznamesi, Haz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser,
s. 43-49, Yaşar Yücel; Ali Sevim; age., s. 116-117.
147
Bkz. Uğur; age., s. 69-70, Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 427-431.
148
Bkz. İdrîs-i Bitlîsî; age., s.169-172, Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 199, Mustafa Nuri Paşa; age.,
s. 81-82.
149
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 23.
36

Anadolu’nun hem de Mısır’ın kapısı durumundaydı. Osmanlılarla Memluklular


arasındaki ilişkilerin bozulmasının asıl nedeni, Memlukluların Suriye üzerindeki
endişeleri idi. Yavuz Sultan Selim’den önceki yıllarda Memluklular, Toroslar’a kadar
Akdeniz bölgesinin doğu yarısını ve Güneydoğu Anadolu’yu yönetimi altına almıştı.
Yavuz dönemine gelindiğinde Doğu Akdeniz bölgesinin hemen hepsi Osmanlı Devleti
yönetimine geçti. Suriye’nin de Osmanlı yönetimi altına girmesi bu ilerlemenin doğal
sonucu olarak görülüyordu.150

Sultan Selim’i bu sefere çıkmaya sevk eden başka sebepler de vardı. Birincisi, Selim’in
kardeşi şehzade Ahmet’in oğlu Süleyman ve Alaaddin’in Selim’den kaçarak Mısır’a
sığınmaları ve bunları Kansu Gavri’nin istismarıydı. İkincisi, Osmanlının eline
geçmeden önce Dulkadir hakiminin Osmanlı aleyhine hareketleri ve Osmanlı
topraklarına tecavüzüydü. Üçüncüsü, Yavuz Sultan Selim, Çaldıran savaşına giderken
Memluklu sultanına birleşmeyi önermiş, fakat Memluklu devleti bu savaşta tarafsız
kalmayı yeğlemişti. Dördüncüsü de, Memluklu ülkesindeki iç durumun karışıklığıydı.
Memluklu devletinin ileri gelenlerinden Halep valisi Hayırbay ile Canberdi Gazâli,
Osmanlı Devleti ile dostça ilişkiler kuruyor, bu da Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve
Mısır üzerindeki düşüncelerinde etkili oluyordu.151

Yapılan hazırlıklar sonunda ordu, 3 Cemaziyelevvel 922 (4 Haziran 1516) tarihinde


İstanbul’dan yola çıktı. İki ordu 25 Recep 922 (24 Ağustos 1516) tarihinde Halep’in
kuzeyinde Mercidabık denilen yerde karşılaştı. Kuşluk vaktinde başlayan savaş gittikçe
şiddetlenerek ikindi vaktine kadar devam etti. Savaşın sonlarına doğru Osmanlı askeri
üstün duruma geçti. Savaşın kazanılmasında topların ve 20 bin kadar tüfekli Yeniçerinin
etkisi büyük oldu. Yani burada da ateşli silahların üstünlüğü, sonucu belirledi.
Memluklu ordusu yenildi ve Kansu Gavri öldürüldü. Dağılan Memluklu ordusunun
ardından Osmanlı ordusu kısa sürede bütün Suriye’yi ele geçirdi.152

c. Osmanlı-Memluk Savaşı (Ridaniye)

Yavuz Sultan Selim, Şam’da kalıp kışı orada geçirdi. Şam’a gelişin ilk ayında
Suriye’nin diğer önemli yerleşim yerleri Osmanlı yönetimi altına girdi ve buralara yeni

150
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 431-432.
151
Uğur; age., s. 91-92.
152
Bkz. İdrîs-i Bitlîsî; age. s. 318-321, Haydar Çelebi; age., s. 95, Müneccimbaşı; age., s. 479, Mantran;
age., s. 178, Shaw; age., s. 128.
37

atamalar yapıldı.153 Bu arada Memluk ordusunun bozulmasından sonra kaçabilen


beyler, Kahire’ye can attılar. Kansu’nun yerine vekil olarak bırakılan Tomanbay’ı
hükümdar seçtiler.

Sultan Selim, Mısır üzerine yürümeden önce mektup göndererek Tomanbay’a Osmanlı
egemenliğini tanımasını önerdi. Fakat bu öneri Tomanbay tarafından kabul edilmedi.
Sefer hazırlıklarını tamamlayan Yavuz, 16 Aralık’ta Şam’dan hareket etti. Tomanbay
yaklaşık iki ay boyunca Ridaniye bölgesinde savunma hazırlıkları yaptı. İki Türk
devletinin ordusu 29 Zilhicce 922 (23 Ocak 1517) Cuma günü çarpışmaya başladı.
Osmanlı ordusu hazırladığı savaş planı gereği Mukattam dağını dolaşıp Memluklu
ordusuna yandan saldırıya geçti. Çok çetin geçen savaşı Yavuz Sultan Selim kazandı.
Tomanbay bir kısım askeriyle birlikte kaçtı. Nihayet 1517 yılı Mart ayı sonlarında
Şehsüvaroğlu Ali Bey tarafından yakalandı ve Bab-ı Zuveyle denilen yerde asılarak
idam edildi.154

Yavuz Sultan Selim, 23 Şaban 923 (10 Eylül 1517) tarihine kadar yaklaşık sekiz ay
Mısır’da kaldı. Büyük zaferden dolayı kutlamaları kabul etti. Daha önce Memluklulara
bağlı olan Mekke Emirliği bu kez Osmanlı Devletine bağlandı. Emir Ebubekir Berekât,
oğlu Şerif Ebu Numey ile Mekke’nin anahtarlarını ve İslam büyüklerine ait bazı kutsal
eşyayı Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Suriye ve Mısır tahrir edilip, toprak ve vergi
işleri yeniden düzenlendi. Böylece bütün bölge Osmanlı toprak ve vergi düzeni
esaslarına göre yeniden yazıldı ve düzene sokuldu. Memluklular üzerine yapılan bu
seferden sonra, Suriye, Filistin, Irak’ın bir kısmı, Hicaz ve Mısır, Osmanlı topraklarına
katıldı. Böylece Osmanlı Devleti İslam dünyasında tek söz sahibi oldu. Osmanlı Devleti
için güneyde herhangi bir tehlike kalmadı.155

Ayrıca Mısır’da Memluk sultanlarının elinde bir kukla haline gelen Abbasi halifesi
Mütevekkil, Yavuz Sultan Selim tarafından saygı ve hürmet gördü. Yavuz, belki bir
zafer nişanesi veya hürmeten, halife Mütevekkil’i, damadını ve Sultan Gavri’nin oğlu
Muhammed’i ve amcaoğullarını İstanbul’a gönderdi. Bu seferden sonra Osmanlı

153
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur; Mustafa Çuhadar, MEB, İstanbul 1997,
303-305, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 85.
154
Haydar Çelebi; age., s. 102, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 86-87, Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 287, Yaşar
Yücel; Ali Sevim; age., s. 133-134.
155
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; Selim-nâme, s. 327-328, Müneccimbaşı; age., s. 495-496.
38

sultanlarının kullandığı unvanlar arasına “Hâdimu’l-Haremeyn”, “iki kutsal mekanın


hizmetkarı” unvanı da girdi.156

İki büyük seferin zaferle neticelenmesinden sonra bilhassa donanma faaliyetine hız
veren Yavuz, Avrupa’ya karşı bir sefer niyetinde idi. Ancak yüce Hakan'ın yakalandığı
amansız şir-pençe hastalığı buna mani oldu. Naşı kendi adı ile anılan camiin
avlusundaki türbesindedir.157

Yavuz, hareketli, atılgan, cesur ve aktif yönetim sergileyen bir kişiliğe sahipti. Bu
nedenle kendisine Yavuz sıfatı verilmişti. Saltanatı boyunca başarılı bir diplomasi ve
tutarlı bir dış politika izledi. Zaten Osmanlı Devleti, hemen hemen kurulduğu günden
beri dış politikada güçler dengesini hep göz önünde tutmuştu.158

Yavuz Sultan Selim’in kısa hakimiyetinde, Osmanlı Devletinin siyasetinde belirgin bir
değişiklik göze çarpar. Osmanlı Devleti şimdiye kadar esaslı olarak bir Balkan ve
Avrupa kuvveti idi ve sultanlar dahi kendilerine “Sultan-ı Rûm” demekten hoşlanırdı.
Yavuz devrinde, Osmanlı Devleti ilk defa ciddi bir şekilde şarka yönelerek Asya ve
Afrika kıtalarında geniş topraklar ele geçirdi. Devlet siyasetindeki bu değişikliği kısmen
yeni hükümdarın İslam dünyasının birliği düşüncesi ve kısmen de o zaman ki siyasi
durum gerektirdi. Avrupa’da Osmanlı arazisi, Tuna’nın ötesine kadar uzanıyordu ve
halihazırda o taraftan bir tehlike gelmesinin ihtimali yoktu. Gereken şey, Devlet
içindeki dini birliğin sağlanması ve Safevi hanedanı tarafından tehdit edilen şark
hudutlarının sağlamlaştırılması idi. Sultan Selim bunu büyük ölçüde gerçekleştirdi.159

156
Uğur; age., s. 102, İmber; “Erken Osmanlı Tarihinde İdealler ve Meşruiyet”, s. 150.
157
Bkz. Şükri-i Bitlisi; age., 374-383, Mustafa Nuri Paşa; age., s. 88-89.
158
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 425.
159
Asrar; age., s. 44.
I. BÖLÜM

KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ

I. 16. Yüzyılda Osmanlı Yakın Dünyasına Genel Bakış

A. 16. Yüzyıla Kadar Balkanlar

14. ve 15. asırlarda Bizans taht kavgalarıyla meşgul iken, Bulgaristan, Sırbistan ile
Eflak prensliği de bekalarını muhafaza için Osmanlılara karşı mücadele halindeydi. 14.
asrın ortalarında Osmanlılar batı ve doğu Trakya’yı fethe başladıkları sırada Bizans’da
Jean Cantacuzene, Anne de Savoie’nin ve oğlu Jean V. Paleologue’in taraftarlarına
karşı Orhan Beyin yardımına sığınmakta, Cantacuzene’nin tahttan feragatini müteakip,
V. Jean ile Mathieu Cantacuzene arasındaki mücadeleler devam etmekte idi. Bilahare
Avrupa’dan talep edilen yardım teşebbüsleri de hiçbir fayda sağlamamış, diğer taraftan
doğu ve batı kiliselerinin arası tamamen açılmıştı. Ayrıca Trakya’nın doğusunda
meydana gelen zelzeleler, seller ve fırtınalar yüzünden hasıl olan sefalet, salgın
hastalıkların ortaya çıkmasına ve birçok kimselerin ölümüne sebep olmuş, tahsil olunan
ağır vergilerle birlikte bu gibi haller, halkı çok fakir düşürmüştü.160

Osmanlılarla karşı karşıya kalan küçük Balkan devletlerinin Osmanlıya karşı


koyabilmeleri, içeride iktidar kavgalarına son verebilmelerine, dışarıda da büyük
devletlerle bütün Hıristiyan dünyasının desteğini alan Osmanlı karşıtı bir ittifak
kurmalarına bağlıydı. Osmanlı yöneticileri düşmanlarının dahili taht kavgalarından çok

160
M. Münir Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, Türkiyat
Mecmuası, İstanbul 1953, Cilt 10, s. 299.
40

iyi yararlanmışlardı. Osmanlılar, güneydoğu Avrupa devletlerini kritik anlarda zor


durumda bırakan siyasi tecrit edilmişlikten yararlanmayı da bilmişlerdi. Hıristiyan
dünyasında benimsenen görüşe göre aslında bu durum, zor durumdaki Balkan
prenslerini Osmanlılarla barış görüşmeleri yapmaya zorlayan en önemli faktördü.

Hıristiyan devletlerden yardım alamayan prenslikler Osmanlı ile anlaşmak zorunda


kalmışlardı. Vasilu’da bir araya gelen ve 2 bin dukalık haracın ödenmesini kabul eden
Boğdan temsilcilerinin sığındıkları mazeret “hiçbir taraftan bir yardım ve destek
alınamamış olması” olmuştu. Osmanlı hakimiyetinin güneydoğu Avrupa’da genişlediği
sırada Hıristiyan prenslerin mevcut tehlikeden daha ağır sonuçlara maruz kalınabileceği
veya istila ile karşılaşabilecekleri korkusu, Osmanlı üstünlüğünü kabullenmelerinde ve
dolaylı olarak vergi ödemeye razı olmalarında belirleyici olmuştur.161

Ağır vergiler altında ezilen halk, daha da fakirleşmekteyken Osmanlılar karşısında


toprak kaybetmiş olan Venedik ve Ceneviz gibi Batılı tüccar devletlerle ilişkilerini
geliştiren bir burjuva sınıfı ortaya çıkmaktaydı. Halkın bölünmesinde rol oynayan
önemli faktörler arasında sosyal çekişmelere ve iç savaşlara ilaveten dinsel çatışmalarda
bulunmaktaydı. Bu mücadele çok geçmeden İmparatorlukta bir sınıf çatışmasına
dönüştü. Trakya, Makedonya ve Teselya’da hemen hemen yok olma tehlikesi ile
karşılaşan köylü zümresi, Edirne ve Selanik gibi büyük kentlere göç etmeye başladı.162

İbrahim Refik, Avusturyalı Türkolog Anton Cornelers Schaendinger’den Osmanlıların


Balkanlara getirdiği huzuru şu şekilde anlatıyor: “İskender batıdan doğuya Hind’e kadar
yayıldı. Dârâ, doğudan batıya uzandı. Cengiz Han, Avrupa ortalarına kadar at koşturdu.
Lakin hiç birisi, Osmanlılar gibi diğer insanların kültür ve din özgürlüğüne saygı
göstermediler. Osmanlılar, harikulade bir nizam ve düzende asırlarca kendilerinden
olmayan insanlarla barış içinde yaşadılar. Onun içindir ki Avrupa’da dört asır boyunca
kalabildiler.”163

Osmanlı Devletinin Balkanlarda yayılmasında başka faktörlerde bulunmaktaydı. Devlet


köylünün yanı sıra eski Rum, Sırp, Bulgar ve Arnavut feodal beylerini devlet hizmetine
alarak kazanma yönüne gitmiş, onlara karşılıklı güvene dayanan görevler vermişti.

161
Viorel Panaite; “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI. Yüzyıllarda
Eflak ve Boğdan”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.206-207.
162
Delilbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”, s. 32.
163
İbrahim Refik; Tarih Şuuruna Doğru 3, Albatros Kitapları, 1999, s. 135.
41

Voynuk, Martaloz, Eflak vd. gibi geri hizmet kurumları içinde hatta tımar sistemi içinde
yer almışlar, vergi muafiyeti elde etmişlerdi.164

Ülkelerinin haraçgüzarlığı sırasında Osmanlı ordusunun yardımcı kuvvetleri olarak


edindikleri deneyimler, Hıristiyan askeri grupların Osmanlı askeri sınıfıyla
kaynaşmasını şüphesiz kolaylaştırmıştı. Konumlarının ve topraklarının güçlü Osmanlı
idaresi tarafından teminat altına alındığını gören bu Hıristiyan askerlerin çoğunluğu,
değişikliğe karşı çıkmadılar. Bu bakımdan, birçok Hıristiyan garnizonun, kalelerini
direnmeden teslim edip Osmanlı saflarına geçmiş olması şaşırtıcı değildi. Osmanlıların
ılımlı politikası ve vaat ettikleri tımarlar çoğuna çekici gelmişti. Bu durum Osmanlı
hakimiyetinin Balkanlardaki görece hızlı yayılışını izah eden olgulardandır.165

Dubrovnik’in Osmanlı üst egemenliğini tanıyışı, diğer Balkan devletlerinin başından


geçenlerin tam bir örneğiydi. 1386-91 arasında yukarı Makedonya’yı fethedip iskana
açan güçlü Osmanlı uç beyleri, doğrudan doğruya Dubrovnik’in faaliyet alanına giren
Üsküp ile kuzey Arnavutluk’taki Krüye’de üslendiler. Gerek Sırbistan ve Bosna
hükümdarlarıyla, gerekse Venedik’le olan çatışmalarında Dubrovnik, bu Osmanlı uç
beylerinden destek aldı. Arnavutluk’taki Osmanlı beyi Kavala Şahin 1386’da Bosna’ya
saldırdığında, Dubrovnik yönetimi kendisine elçiler gönderdi. Daha sonra da Üsküp uç
beyi Paşayiğit, Raguzalılarla anlaşma yaptı ve gümrük oranlarını düşürerek ticareti
teşvik etti. Dubrovnik Cumhuriyeti için Arnavutluk buğdayı ile Makedonya’daki ticari
çıkarları hayatî önem taşıyordu. 1413-21’de Osmanlıların, Batı mamulleri ile Sırbistan
gümüşünün mübadelesini kapsayan ticarette Raguzalı tüccarı kayırmaya başlamaları,
Dubrovnik için bir refah döneminin açılması demek oldu.166

Yugoslavya’nın Güney sahillerinde bulunan Dubrovnik cumhuriyeti, İtalyan ananesine


sahip iken 1540’lara doğru yavaş yavaş Türk nüfuzuna girdi ve bu tarihten itibaren
Macar kralı yerine Osmanlı Padişahı, Dubrovniklilerin metbuu haline geldi. Fakat
Dubrovnikliler aynı zamanda Akdeniz bölgesindeki ülkeler ile de sıkı münasebette idi.

164
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 166
165
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 123.
166
İnalcık; age., s. 313.
42

Mezhepleri Katolik, resmi dilleri İtalyanca ve ticari menfaatleri ekseriya Hıristiyan


devletlerine dayandığı için, onlarla manevi ve kültürel bağları çok derin idi.167

Dubrovnik, Osmanlı himayesi altında ayrıcalıklı bir konumdaydı ve düşük bir vergi
ödüyordu. Tabii Osmanlı himayesi, kentin amansız düşmanı Venedik’i tarafsız kalmaya
zorluyordu. İslam hukukunun Hanefi okuluna göre, Raguzalıların sultanın reayasından
yani doğrudan hükmü altındaki tebaasının sayılmamaları gerektiği halde, öyle kabul
ediliyor ve öyle muamele görüyorlardı.

Dubrovnik’in özerkliği, sultanın yeminle verdiği özel bir tür beraatla, bir ahidname ile
güvence altına alınmış ve saygın kılınmıştı. Kentin hiç müdahalesiz işleyen kendi
hükümeti vardı. Dubrovnik Cumhuriyeti gerek Osmanlı topraklarında, gerekse yabancı
ülkelerde konsolos bulundurabiliyor, elçi kabul edip, diplomatik ilişki kurabiliyor,
nihayet kendi sikkelerini kestirebiliyordu. Sultan ise, imparatorluğun bölünmez bir
parçasıymışçasına, gerek dış düşmanlara ve gerekse kendi görevlilerinin olası
keyfiliklerine karşı Dubrovnik’e tam himaye garantisi vermiş bulunuyordu. Sultanın
egemenliği ve cumhuriyet üzerindeki koruyuculuğu, yabancı ülkelerce de
tanınıyordu.168

Böylece iki düşman blok arasında kalan ufak Venedik ve Dubrovnik (Ragüza), Doğu
ticaretine bağlı bulunduklarından, Osmanlı Devleti ile şu ya da bu şekilde geçinmek
zorunda idiler. Bu durum, her iki cumhuriyeti iki yönlü bir siyaset izlemeye
götürüyordu. Osmanlılara yalnız her cinsten mal değil, fakat silah ve daha önemlisi
batıdan haber taşımaktaydılar. Venedik ve Ragüza eski Avrupa’nın casusluk borsası ve
haber değiş-tokuş merkezi niteliğindeydi.169 Dubrovnik cumhuriyeti istihbarat ve
casusluk yoluyla her iki kuvvete fayda sağlar ve karşılıklı olarak onlardan da fayda
görürdü. Osmanlı toprakları özellikle Rumeli’de bulunan çeşitli tacirler ve zaman
zaman İstanbul’a haraç getiren elçilerden devletin durumu saklanmazdı. Bu malumatlar,
Avrupalı kuvvetlere aksettiriliyordu. Aynı şekilde Osmanlılar Dubrovniklilerin ticari
tecrübelerinden faydalanır, denize ait birçok gizli malumat elde ederlerdi.170

167
Asrar; age., 1972. s.88.
168
İnalcık; age., s.315.
169
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi, Sayı 31,
İstanbul 1977, s. 20.
170
Asrar; age., s. 89.
43

Balkanlar, sadece Timur’un 1402’de indirdiği darbeyi izleyen dönemde siyasi bakımdan
değil, sırasıyla Osmanlılara başkent olan Edirne ve İstanbul’un 15. ve 16. yüzyıllardaki
esas yiyecek ve hammadde ikmal kaynağı olarak da, Osmanlı Devletinin belkemiğini
meydana getiriyordu. Balkanların kuzey kesimindeki Semendire, Vidin, Niğbolu,
Silistre, Rusçuk ve Kili gibi Tuna iskeleleri, Edirne ve İstanbul’a bağlanarak Boğdan,
Polonya, Erdel (Transilvanya) ve Macaristan ticaretinin önemli transit merkezleri haline
gelmişti. Yine bu dönemde Balkanların batı kesiminde Dubrovnik (Raguza), Avlonya,
Ston ve Nova, eşi görülmedik bir büyümeden geçiyordu. Ayrıca bu merkezlerin etki
alanlarında, Edirne ile Tuna iskeleleri ve Adriyatik limanları arasındaki kervan yolları
üzerinde kalan kent ve kasabalar da gelişerek bakımlı ve zengin ticaret merkezlerine
dönüşüyordu.171

B. 16. Yüzyılda Avrupa’nın Sosyal ve Siyasi Yapısı

16. yüzyılda Avrupa’nın toplumsal yapısına bakıldığında, tamamen toprağa bağlı bir
halk kitlesi görülmekteydi. Başka deyişle nüfusun büyük çoğunluğu, bir toprak
sahibine, bir soyluya ya da bir kilise büyüğüne bağlı olan köylülerden oluşmaktaydı.
Devletin bütün yükünü, isyanları sürekli olarak bastırılan bu köylüler taşırdı. Siyasi
iktidarı elinde bulunduran güçlere, yani soylulara ve ruhban sınıfına maddi sıkıntılardan
uzak bir hayatı garantileyenler, bu köylülerdi. Toprak sahibi ile bu köylüler arasında
ikili bir ilişki vardı. Toprak sahibi, köylüleri iktisaden sömürürdü. Buna karşılık bunları
himayesi altına alır, yani onlara karşılık bir çeşit sorumluluk yüklenmiş olurdu.

Bir yandan Osmanlıların, Orta Avrupalılara tümüyle yabancı olan savaş yöntemleri, öte
yandan, Hıristiyan ordusunu çoğunlukla felce uğratan Osmanlılar karşısında duyulan
korku, soylular sınıfının tam bir başarısızlığa uğramasına ve kendilerine bağlı olan
köylüleri akıncılara terk etmesine yol açtı. Asiller, sağlam kalelerde oturduklarından
hemen hiçbir tehlike karşısında değildiler. Köylülerin sayısı ise ölümler ve tutsak
düşmeler yüzünden sürekli azalmaktaydı. Bu azalma da hayatta kalanların vergi
yükünün daha da ağırlaşmasına yol açıyordu. Köylüler, soylular ve İmparator tarafından
terk edildiklerini hissediyorlardı.172

171
İnalcık; age., s. 311
172
Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 8-9. (Osmanlılar, çok iyi eğitilmiş
atlılarla savaşırlardı; ağır hareket eden şövalye orduları, hız bakımından bunlarla başa çıkamazlardı)
44

Kanunî Sultan Süleyman’ın(1520-1566) tahta çıktığı sıralarda Papa X. Leon, Roma


Katolik camiasından Almanya, İtalya, İsviçre ve Fransa da önemli toplulukları peşinden
sürükleyen Luther ile mücadele ediyordu. Macaristan kralı II. Layoş, Leh ve
Macarlardan meydana gelmiş asillerin geleneksel çatışması ile meşguldü. Kah biri, kah
diğeri galip gelen Şarlken (Charles Quint) ile I. François, Avrupa’yı savaş alanı haline
getirmeye çalışıyorlardı. Mezhep ayrılığında kralını takip eden İngiltere bir gün içinde
üç krallığı Katolik camiasından çıkartıyordu. Almanya, Hollanda, Franche-Comte,
Belçika, İspanya ve yeni keşfedilen Amerika tarafından teşkil edilen evrensel
mutlakıyet rejimleri, Hıristiyan dünyasını Kudüs’teki İsa’nın kutsal mezarından daha
ziyade meşgul ediyordu.173

Gerek eyaletlerin, gerekse İmparatorluğun meclis tipi kuruluşlarını Yeniçağın başında


meşgul eden başlıca iki problem vardı: Din sorunları ve Türk tehlikesi. 16. yüzyılın
başında, din önemli bir politik faktördü; çağın politik ideolojisi de anlaşılabilmek için
dînî dili kullanıyordu. İmparatorluk meclislerinin Protestan dini uğruna atıldıkları
mücadele, bu nedenle yalnız din alanında kalan bir sorun değildi. İmparatorla boy
ölçüşme imkanını veren bir politika idi. Bu sorun ile Osmanlılarla savaş sorunu
arasındaki ilişki açıktır. Çünkü din alanında verilecek tavizlerle ve böylece sınıfların
güçlenmesiyle İmparatorun para ihtiyacı arasında yakın ilişki vardır.174

Avrupa politikasında menfaat esasına dayanan bir yenilik kemale eriyordu. 1521’de
İmparator’un küçük kardeşi Ferdinand, Habsburg, Macaristan ve Bohemya krallıkları
haklarının kendisine veya kendi varislerine intikal etmesi gayesiyle Kral II. Louis’in kız
kardeşi Anna ile evlendi. Bu, her şeyden evvel sıhrî münasebetler kurmak yolunda
hareket edip diğer işleri harplerin neticesine terk etmek suretiyle Avusturya’yı devrinin
en talihli idaresi haline getiren Habsburg hanedanının akıllıca tertip etmiş olduğu birçok
politik izdivaçlardan biri idi.175

Yüzyılın başlarında Avrupa, birçok yıkıcı, siyasi ve askeri mücadelelerle için için
kaynıyor, dini ve kültürel büyük istihaleler kaydediyordu. Bütün bunlar yüz yıllar sonra
tarihlerine yön verecek müessir olaylardı. Şarlken’in kurmuş olduğu Avrupa

173
A. de Lamartine, s . 722-723.
174
Bkz. Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 11-13
175
Renzo Sertoli Salis; Muhteşem Süleyman, Çev.: Şerafettin Turan, Ankara Üniversitesi Basımevi,
Ankara 1963, s. 69
45

İmparatorluğu, çok geçmeden Şarlman’ın İmparatorluğunu gölgede bıraktı. İspanya,


Venedik, Macaristan ve Fransa’yı geride bırakarak Avrupa’nın en önde gelen Hıristiyan
devleti oldu. Charles, nüfuz sahasını Kuzey İtalya’nın zengin devletine hassaten Cenova
ve Floransa dukalıklarına kadar genişletti. Venedik, Habsburg’lar ile anlaşmayı
kendisine uygun ve emniyetli buldu. Macaristan üzerindeki Alman tesiri korkunç
şekilde artıyordu. 1522’de Şarlken’in kardeşi Ferdinand’ın Avusturya’da tahta geçmesi,
Macaristan’daki Osmanlıların durumunu bile sarsıyordu. Hollanda, Danimarka, Norveç,
İsviçre, Portekiz ve Bohemya vs. daha birçokları, büyük İmparatorluğun taraftarıydılar.
Şarlken’e boyun eğmek istemeyen yalnız I. Fransuva idi. Bu iki rakip 1525 Şubat’ında
Kuzey İtalya’da Pavia’daki hakimiyeti kurmak için tekrar harp ettiler. Bu harpte
Fransuva mağlup oldu ve esir düştü.176

Sultan Süleyman tahta çıktığı sırada Avrupa’da Habsburg İmparatorluğu karşı karşıya
kaldığı problemlerle boğuşuyor, İngiltere, Fransa gibi monarşilerle çekişmeler giderek
artıyor, içeride ise yeni bir dini akım toplumu ve idarecileri sarsmaya başlıyordu. Ortam
Osmanlılara Avrupa ile doğrudan ilgilenilebilecek bir kolaylık sağlamaktaydı. Aslında
Yavuz Sultan Selim’in de amacı Batıya yönelik bir sefere girişmekti, fakat buna ömrü
vefa etmemişti. Şimdi oğlu Batıya karşı gazâyı yeniden canlandırmak ve özellikle Fatih
Sultan Mehmed’in yolundan giderek, onun vaktiyle hedeflediği fakat ele geçiremediği
biri Orta Avrupa’nın kilidi, diğeri Akdeniz hakimiyetinin anahtarı olan Belgrad ve
Rodos’u almak istemekteydi.

Bu sırada Alman prensleri aldıkları çeşitli vaatlerle büyük destek verdikleri Habsburg
hanedanına mensup Şarlken (V. Karl)’ı İmparator seçmişlerdi. Avusturya arşidükü I.
Filip ile Kastilya kraliçesi I. Juana’nin oğlu olan Karl, 1506’da babasının ölümü üzerine
Felemenk’in idaresini üstlenmiş, anne tarafından dedesi II. Fernando’nun ölümden
sonra da (1516) annesi Juana ile birlikte İspanya hükümdarı ilan edilmiş, 1519’da
dedesi Kutsal Roma-Germen İmparatoru I. Maximilian’ın ölümüyle boşalan
İmparatorluğa, büyük bölümünü güçlü banker ailesi Fuggerlerden sağladığı paralarla
oylarını satın aldığı Alman prensleri sayesinde, rakibi Fransa kralı I. François’i alt
ederek seçilmişti. Sultan Süleyman’ın tahta çıkmasından bir ay sonra 1520 Ekiminde
Aachen’de Alman krallık tacını giydi ve aynı tarih içinde de seçilmiş İmparator

176
Asrar; age., s. 74.
46

unvanını aldı.177 Sonuç olarak 16. yüzyıla damgasını vuran aktörlerin başnda şunlar
geliyordu: Katıksız bir haçlı ruhuna sahip olan, Habsburg hanedanından İspanya ve
Kutsal Roma-Germen İmparatoru Şarlken; İtalya’nın can damarı olan Milona’yı ele
geçirebilmek için Türklerle işbirliği yapan Fransa’nın “En Hıristiyan Kralı” ve
Şarlken’in en büyük rakibi I. Fransuva; öyle bir amaçla yola çıkmadığı halde kilise
birliğini paramparça eden reformcu Martin Luter; her üçünün de bazen müttefiki bazen
de düşmanı olan, papanın gözünde “İmanın Savunucusu” iken Şarlken’in halası olan
karısını boşayabilmek için Roma’yla bağlarını koparan İngiltere kralı VIII.Henry ve
Moskova’nın büyük ilerleyişini başlatan Korkunç İvan. Ama dünya sahnesinin
merkezinde onlardan daha yüksekte duran biri vardı: Kanunî Sultan Süleyman.178

C. 16. Yüzyılda Türk Dünyası

16. yüzyılda, dünyanın büyük bir bölümü Türk asıllı halkların hakimiyeti altındaydı.
Bu hakimiyet sahası, batıda, Orta Avrupa ve Kuzey Afrika’daki Fas’tan, doğuda Çin
sınırı ve Hindistan’a kadar uzanmaktaydı. Bu sahada birçok Türk devleti
bulunmaktaydı. Bunlar, Orta Avrupa, Balkanlar, Anadolu, Orta Doğu ve Kuzey
Afrika’ya yayılmış olan Osmanlı Devleti, İran’da Safevi Devleti, Karadeniz’in
kuzeyinde Altınordu devletinin dağılmasından sonra kurulan Kırım, Kazan, ve Kasım
Hanlıkları, Hazar denizinin kuzeyinde yer alan Astrahan Hanlığı, Batı Türkistan’da
Özbek hanlıkları, bunların hemen kuzeyinde yer alan Kazaklar, daha kuzeyde
İslamiyet’i henüz kabul eden Yenisey Kırgızları ve Sibirya’da Sibir Hanlığı, Doğu
Türkistan’da Çağatay Hanlıkları, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da Babürlülerdi.179

Osmanlı Türkleri, tamamen Akdeniz uygarlığı alanı içindeki ülkelere egemendiler.


Devlet, kendisini kuşkusuz büyük ölçüde etkilemiş olan çok eski kökenlerinin dışında,
genellikle tarihin ana alanı diye kabul edilen bölgede büyüdü ve gelişti.180

Bu yüzyılda Osmanlı Türk devleti, değişik ülkelerin fethiyle ele geçirilen ve çok değişik
ilişkilerle elde tutulan çok geniş topraklara hükmediyor, çeşitli halkları yönetiyordu.
Orduları Alman denizinden Hint sınırına, donanması Cebelitarık’tan Bombay’a kadar
177
Feridun Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, Cilt 9, s.503.
178
Merle Severy; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Dünyası”, National Geographic, No. 6, Ekim 2001, s. 46.
179
Yunus Emre Tansu; “16. Yüzyılda Türk Dünyasının Siyasi Durumuna Bir Bakış”, Türk Kültürü, Cilt
35, Sayı 414, 1997, s. 594.
180
Lybyer; age., s. 15-16.
47

herkesi yıldırıyor, Asya, Avrupa ve Afrika’daki irili ufaklı güçler, onun yakınlığını ve
dostluğunu kazanmaya can atıyordu.181

Osmanlılar, yeni yüzyıla girildiğinde birçok yeni mesele ile karşı karşıya kaldı. Mısır ve
Suriye’nin fethi, sultanın, Emevi ve Abbasi halifelerinin yerine geçmesi sonucunu
doğurmuştu. Üstelik 16. yüzyılın başından beri Osmanlılarla çatışma halinde bulunan
Safevi hükümdarlarının temsil ettiği İran Şiileri de yenilgiye uğratılarak Sünniliğin
zaferi kanıtlanmış oluyordu. I. Selim 1514 yılında Safevi ordularını Çaldıran’da ezmiş
ve Tebriz’in ele geçirilmesiyle Azerbaycan yolu da açılmış oldu.182

1520’ye kadar geçen kısa süre içinde Çaldıran’da Şii misyonunun geri püskürtülmesi,
Kahire’nin dolayısıyla Arap dünyasının kalbinin idare altına alınması gerçekleştirilmiş,
bütün bu faaliyetler Osmanlı Devletine yeni bir vasıf kazandırmıştı. Bu vasıf ona, Sünni
İslam dünyasının tepkisini çeken ve büyük bir tehdit olarak algılanan Safevi dini
düşüncesinin yayılmasını engellemek, Ortodoks İslam’ı takviye etmek, hatta dini
polemik konusunda esaslı şekilde hazırlık yapmak görevini yükledi. Diğer taraftan
İslam’ın mukaddes topraklarına yönelik Hıristiyanlık tehdidini ortadan kaldırmada aciz
kalan ve halkına zulüm yapan Memluk sultanlığına son vererek, bütün İslam dünyasının
hâmisi olma sıfatını da ön plana çıkardı. Safevi tehlikesi bir süre için geriye atılmış,
fakat tam anlamıyla ortadan kalkmamıştı. Bununla beraber Doğu Anadolu’ya hakim
olunarak Azerbaycan ile İran kesimlerine doğru yayılma ve ticari yolları kontrol altına
alma fırsatı yakalanmıştı. Suriye ve Mısır seferleriyle de Hint denizinden Basra körfezi
ve Kızıldeniz vasıtasıyla uzanan yolların tam anlamıyla kontrolü şansı doğmuştu.
Akdeniz yeniden ticari canlılığı elde edebilirdi.183

16. asırda hem Garp hem Şarkta her söz ve her işin din yahut Allah namına yapılması
bir adet olmuştu. Ne hükümdarlar, ne devlet adamları, ne müellif ve şairler ve ne de
tarihçiler, dinlerin nüfuzundan kurtulamamışlardı. O günlerdeki resmi evrakta olduğu
gibi kronolojik eserlerde de Osmanlılar ve Avrupalılar birbirleri için daima kafir ve
dinsiz tabirlerini kullanırlardı. Osmanlı kaynaklarında Avrupa milletleri, “küffâr, kefere,

181
Lybyer; age., s. 33-34.
182
Robert Mantran; “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti”, Çev. Zeki
Arıkan, Belleten, Cilt LI, Sayı 201, 1987, s. 1433.
183
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.501.
48

küffâr-ı hâksâr, rüs-ı menhûs… olarak adlandırılıyordu. Diğer taraftan Avrupalı


tarihçiler Osmanlılara pis Müslümanlar diye kin döküyorlardı.184

II. Kanunî’nin Doğumu ve İlk Faaliyetleri

Doğumu ve yetişmesi dönemine ait fazla bir bilgiye sahip olmadığımız Kanunî Sultan
Süleyman’ın, doğum tarihi hakkında da farklı tarihler belirtilmiştir. Sultan Süleyman’ın
doğum tarihi olarak 6 Safer 900 (6 Kasım 1494) ve 1 Şaban 900 (27 Nisan 1495)
tarihleri verilmekte ise de, umumiyetle kabul edilen tarih ikincisidir.185 Gelibolulu
Mustafa Âlî, Kanunî’nin yüzyılın başında doğmuş olmasının büyük bir olay olduğunu
belirtir. Böyle bir şeyin atalarından sadece Osman Gaziye nasip olduğunu ve ayrıca,
onuncu veya on ikinci Padişah olmasının da, onun tarihe mal olacak büyük bir şahsiyet
olacağı şeklinde yorumlar.186

Sultan Süleyman, Trabzon’da babasının gözetiminde hocası Hayrettin Efendiden iyi bir
öğrenim ve eğitim gördü. 1509 yılında, babasının, devrin Padişahı II. Bayezid’e
başvurusu üzerine, önce Şebinkarahisar, sonra da Bolu sancağı kendine verilmek
istendi. Ancak bütün Anadolu’yu kendi nüfuzu altında bulundurmak isteyen amcası
Şehzade Ahmet’in bu atamalara karşı çıkması sebebiyle Kefe Sancak Beyliğine tayin
edildi. Annesi Hafsa Sultan ile beraber Kefe’ye gitti ve 1512 yılına kadar burada kaldı.
Bu yıl Yavuz Sultan Selim tahta geçince oğlunu İstanbul’a çağırdı. Babasının, amcaları
Ahmet ve Korkut ile mücadeleleri ve bütün Anadolu harekatı sırasında Şehzade
Süleyman, İstanbul’da kalarak babasına vekalet etti.187 1513 yılında Saruhan sancak
beyliğine gönderilen Şehzade Süleyman, 30 Eylül 1520’de tahta oturuncaya kadar bu
görevi sürdürdü.188 Geleneklere göre, şehzadelerin devlet yönetimi ve savaş sanatının
yanı sıra bir zanaatta daha beceri kazanması gerektiğinden Şehzade Süleyman, kuyumcu
olarak yetişmişti.189

184
Asrar; age., s.67.
185
Gelibolulu Mustafa Âlî; Künhü’l-Ahbar , Kayseri Raşid Ef. Küt. No:920., v.271b, Hasan Beyzade;
Tarih-i Hasan Beyzade, TSMK, Hazine koll. No. 1585 v.1a.
186
Âlî; age., v. 272 a.
187
M. Tayip Gökbilgin; Kânûni Sultan Süleyman, MEB, İstanbul 1992, s. 7-10, Mantran; age., s. 179.
188
Kemal Paşa-zâde; Tevarih-i Al-i Osman X. Defter, (Haz. Şefaettin Severcan), TTK, Ankara 1996,
s.30-31, Solak-zâde Mehmet Hemdemî Çelebi; Solak-zâde Tarihi, (Haz. Vahid Çubuk), Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1989, Cilt 2, s.120-121, Mesut Çapa; “Kânûni’nin Hayatı ve Kişiliği”, Kânûni Sultan
Süleyman Paneli, KATÜ Kânûni Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180,
Uyg. Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s.6-7.
189
Merle Severy; agm., s. 59.
49

Sultan Süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, kaşlarının arası açık, doğan burunlu -ki bu,
filozoflara göre ileri görüşlülük ve akıllılık belirtisidir- ve seyrek dişliydi. Uzun boylu
ve yakışıklı, söz ve hareketleri ölçülü ve nazik idi. Ne babası gibi asabi ve ne de idareyi
elinden kaçıracak kadar yumuşaktı. Bilge, sözü sohbeti yerinde, bilginlerin, erdemli
kişilerin, filozof ve şairlerin dostu, maddi ve manevi bütün iyi huyları özünde toplamış
bir Padişah olduğunda bütün tarihçiler müttefiktir.190

Sultan Selim’in doğu ve güney siyaseti ile büyük bir gelişme gösteren Osmanlı Devleti,
hemen her bakımdan rakipsiz bir duruma gelmiş ve son derece zengin gelir
kaynaklarına sahip olmuştu. Güçlü Osmanlı deniz donanmasının temelleri de yine bu
devirde atılmıştı. Bu müsait şartlar, I. Selim’in vefatından sonra onun yerine geçen oğlu
Süleyman devrinin son derece parlak geçeceğini adeta müjdelemekteydi.191

Kanunî, daha başlangıçta birkaç yönden, çok şanslı bir hükümdar olarak dikkati
çekmekteydi. Babasından, kudretine son olmayan, bütün müesseseleriyle güçlü bir
devlet tevarüs etmişti. Kendisinden önceki birçok emsali gibi kanlı ve yıpratıcı
mücadelelerden sonra değil, kardeşi olmadığı için, rahat ve rakipsiz bir şekilde tahta
oturmuştu. Şehzadeliğinde kültür bakımından olsun, karakter bakımından olsun çok iyi
yetiştirilmiş, bir cihan devletinin hükümdar namzedine yakışan tahsil ve terbiye
görmüştü.192

Genç Süleyman tahta geçtikten sonra derhal icraata başladı. Önce babası tarafından
Tebriz ve Kahire’den getirilen 600 hane kadar ümera, sanatkar ve benzerlerine
hürriyetlerini iade ederek istedikleri yerlere gitmelerine izin verdi ve ardından da İran
ile yapılan ipek ticaretini serbest bıraktı. Hatta yasak sırasında ticarete devam ettikleri
için malları müsadere edilen tüccarların zararları hazineden tazmin olundu. Ayrıca
zorbalıkları ile halkı bizar eden bazı devlet adamları, idareciler ve askerleri
cezalandırdı.193

190
Âlî; age. v. 272b, Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1981, Cilt 1, s. 2, Müneccimbaşı; age., s.514, Çapa; agm., s. 8, Mantran; age., s. 195.
191
Âlî; age. v. 272b, Peçevi; age., s. 2, Feridun Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, Doğuştan
Günümüze Büyük İslam Tarihi, Rd: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s.313-
314.
192
Shaw; age., s. 131, Yılmaz Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, Kânûni Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 41, Peçevi; age., s. 2.
193
Bkz. Celâl-zâde Mustafa Koca Nişancı; Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik,, Haz. Petra
Kappert, Wiesbaden, 1981, v. 27a-28b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 37-44, Âlî; age., v. 272a-b,
50

III. Kanunî’nin Batıya Yönelmesi

Yavuz Sultan Selim Osmanlı Devletinin doğusunda varlığını sürdüren İslam


topraklarının büyük ve önemli bir kısmını ülke sınırlarına katmaya muvaffak olduktan
sonra, Kanunî Sultan Süleyman, nazar-ı dikkatini Avrupa’nın Hıristiyan devletlerine
çevirdi ve devletin fetih dinamiğini bu istikamete sevk etti. Osmanlıların uzun zamandır
duraklamış bulunan batı taarruzları, Sultan Süleyman’ın tahta çıkmasıyla yeniden ele
alındı ve Sultan’ın Şark meseleleriyle meşgul olduğu bazı haller müstesna hiç inkitaya
uğramaksızın, bütün saltanat hayatı boyunca devam etti. Bu onun esas siyaseti oldu.194

Osmanlı Devletinde seferlerin yönü tayin edilirken; sınır bölgelerinde görevli olan üst
düzey yöneticilerin Divan-ı Hümayuna gönderdiği, karşı tarafın iç ve dış sorunları,
çevresel şartlar, taraflar arasındaki ihtilaflar ya da dostluklarla ilgili ani değişiklikleri
ihtiva eden bilgiler esas alınıyordu. Sultan Süleyman tahta çıktığında, halefinin Doğu-
İslam dünyasına yönelik politikalarını değiştirerek, genelde Orta Avrupa ve
Macaristan’a yönelik bir strateji benimsemiştir.195

Kanunî için, ciddi bir dış politika gerektiren sebepler vardı. Batıdaki son gelişmeler
kuvvet dengelerini değiştirmiş, Şarlken’in ortaya çıkışı, Batı Avrupa’nın neredeyse tek
elde toplanmasına ve Habsburg İmparatorluğunun günden güne siyasi ve askeri
gücünün artmasına neden olmuştu. İspanya ve Portekiz’in büyüyen deniz kuvvetleri,
Macaristan’ın azalan kuvveti, Almanya ve Fransa arasındaki düşmanlık ve her şeyden
ziyade Osmanlılara karşı yeni bir haçlı seferinin açılması imkanının doğması, Kanunî
Sultan Süleyman’ı bunları ciddi olarak ele almaya ve batıya karşı askeri seferleri
yeniden başlatmaya sevk ediyordu.

Ayrıca - hilafetin resmi olarak Osmanlılara geçişinin tartışmalı mevzuunu bir tarafa
bırakarak- hilafetin Osmanlılara geçişi hususundaki umumi inancı ve ayrıca kendilerinin
kazandığı kuvvet ve şeref, onları gerek siyasi, gerek dini sahada İslam aleminin rakipsiz
lideri haline getirmişti. Yavuz Selim devrinde yürütülen politikaya göre, nerede olursa
olsun İslamiyet’in müdafaası ilk planda geliyordu. Gerek kendi Müslüman tebaaları,

Hüseyin Gazi Yurdaydın; Kânûni’nin Cülusu ve İlk Seferleri, AÜ, İlahiyat Fak. Yay., TTK, Ankara 1961,
s. 5-6.
194
Asrar; age., s. 69, Ali İbrahim Savaş; “Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki
Diplomatik İlişkiler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 555.
195
Tahsin Fındık; “Osmanlı Belgelerinin Tanıklığı İle XVI. Yüzyılda Osmanlı-Fransız İlişkileri”, Türkler,
Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 568.
51

gerek bütün dünyadaki dindaşlarının yardım istekleri derhal olumlu şekilde karşılanmalı
idi. Portekizlilerin ve İspanyolların Akdeniz, Kızıldeniz ve Hind Okyanusundaki
faaliyetleri ki tümüyle Müslüman alemin hak ve hukukuna aykırı idi, Osmanlıların
derhal karşı harekete geçmelerini icap ettiriyordu.196

Sultan Süleyman’ın ilk seferleri, Fatih Sultan Mehmet’ten kendini kurtarmış iki hedef,
Rodos ve Belgrad üzerine idi. Bunlardan birisi Güney Akdeniz’e diğeri de Macaristan’a
uzanmanın kilit noktasıydı. 197 Belgrad’ın alınması kuzeye yapılacak seferlerin yolunu
açacaktı. Belgrad, İmparatorluğa bağlı olan Macar krallığının elindeydi. Matyas’ın
1490’da ölümünden sonra Macar tahtı nüfuzlu soylular tarafından Bohemya kralı II.
Vladislav’a verilmiş, İmparator I. Maximilian, 1515’teki anlaşmayla Macaristan
üzerindeki üstünlüğünü kabul ettirmişti. Yapılan anlaşma karşılıklı evliliklerle kurulan
akrabalık bağları dolayısıyla, Vladislav’ın oğlu Lajos’un varis bırakmama durumunda
Macar tahtının Maximilian’ın torunu (V. Karl’ın kardeşi) Ferdinand’a geçeceğini
kanuna bağlıyordu. Ancak bu durum yabancı bir kral seçmeme kararını 1505’te almış
olan Macar soylularının bir kısmı tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Onlar Erdel beyi
Yanoş Zapolya’yı destekliyorlardı. Vladislav’ın 1516’da ölümü üzerine Macar tahtı
henüz 9 yaşındaki II. Layoş’a geçti. Osmanlılar Belgrad’a gelip şehri kuşatma altına
aldıklarında II. Layoş’un henüz hükümdarlık yaşına geldiği ilan edilmemişti. Genç kral
1522 Ocağında Avusturya’lı Maria ile evlenerek I. Ferdinand ile yeni bir akrabalık bağı
da tesis etmişti.198 Bütün bu gelişmeleri yakından takip eden Kanunî Sultan Süleyman,
Batıya karşı takip edeceği siyaseti ortaya koymak için, yapacağı seferlerin hazırlıklarına
başladı.

1- BELGRAD SEFERİ (I. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri ve Sefere Çıkış

Kanunî Sultan Süleyman’ın Belgrad seferine çıkmasıyla ilgili belirtilen birçok sebep
vardır. Sultan Selim, oğlu Süleyman’a zengin bir hazine ve Hıristiyanları korkutacak
büyüklükte geniş bir ülke bıraktı. Yavuz Sultan Selim, Mısır ve civarı problemlerin
halline çalışırken, batıda Macarlar sınırlara tecavüz ediyorlardı. Yavuz, bu durumun

196
Asrar; age., s. 66-67.
197
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 25,
Shaw; age., s. 137.
198
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.503.
52

farkında olmakla beraber Batıya karşı yapmak istediklerine fırsat bulamadı ve bu


düşüncelerini gerçekleştirme işini kendisinden sonra oğlu Süleyman’a bıraktı. Kanunî
Sultan Süleyman babası Yavuz Sultan Selim’in yerine tahta geçince, o zamanki
devletlerarası uygulama gereği, civar devletlere yeni padişahın haberini veren elçi ve
heyetler gönderdi. Bu amaçla Macaristan’a da divan-ı hümayun çavuşlarından Behram
Çavuşu elçi olarak gönderdi.199 Fakat Macaristan kralı Layoş bu elçiye kötü muamelede
bulundu. Hatta bazı kaynaklara göre idam ettirip, burun ve kulaklarını kestirerek Kanunî
Sultan Süleyman’a göndermişti. 200

Devletlerarası hukuk hiçe sayılarak, Osmanlı elçisine yapılan çirkin muamele ve yeni
padişahın kendisinin, atalarının yolunu tuttuğunu göstermesi için bu bir sebep oldu.
Ayrıca devlet erkanı, yeni Padişaha fütuhat lezzetini tattırmak istiyorlardı. Cihan fatihi
hükümdar “yakınınızda bulunan inkarcılarla savaşın”201 emriyle farz olan meseleyi
yerine getirme çabasında olarak, Rum diyarının etrafında olan kötü niyetli kafirleri
kökünden kazımaya samimi bir kalple karar verdi. Bu bedbaht kral, ne Kanunî’ye elçi
gönderip mal yollardı∗ ne de haraç vermeyi kabul ederdi. Macar taifesi, Hıristiyanlar
arasında kuvvetleriyle şöhret bulmuştu. Savaşçı zırhlı askerleri, coşku ve gürültüleri ile
alemin her tarafında herkes tarafından biliniyordu. Uzun zamandır bu melunların
burunları cihad ile ovulmamış, yayları kırılıp, o bedbahtlar kovulmamıştı. Sultan Murad
zamanından beri bahtları iyi gitmiş, rüzgar arkalarından esmişti. Sevinç ve mutluluk
içinde mamur kalelerde yaşamakta idiler. Daha önce Varna ve Kosava’da cihad davulu
çalmış, o zaman kafirler tarumar edilip, yer ve yurtları perişan edilmişti. Varna’da
Gaziler haçlılara karşı zafer elde etmişler, küffarın çoğu ölmüş, kaçanlar kaçmış,
kalanlar esir edilmişti. Kosava’da olanlarda farklı değildi. Düşmana öyle bir darbe
vurulmuştu ki, kafir cesetleriyle tepeler oluşmuştu.202

199
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age. v. 41a-42a., Uzunçarşılı; age., c.2, s. 311, Yurdaydın; age., s. 16,
Mantran; age., s. 180, Suphi Labib; “The Era of Suleyman The Magnificent: Crisis of Orıentation”, Int. J.
Middle East Stud. On (1979), 444, Printed in Great Britain.
200
Hammer, Baron Joseph Von Hammer Purgstall; Büyük Osmanlı Tarihi, (Çev. Mehmet Ata Bey, Yay.
Haz. Mümin Çevik; Erol Kılıç), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1993, Cilt 5, s.8, Feridun Dirimtekin;
“Belgrad’ın İki Muhasarası”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, II, 1956, s. 76., Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s.315, Asrar; age., s. 67.
201
Kur’an-ı Kerim, 9 Tevbe 123.

Tahta oturmasından dolayı tebrik için gönderilen elçi ve hediyeler.
202
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 50-56, Hasan Beyzade; age., v.3a., Eyyubî; Menakıb-ı Sultan
Süleyman, Süleymaniye Küt. Esad ef. Koll., No:2422, v.15.
53

Kanunî’den önce Fatih, Sırbistan’ın kuzeyden gelecek taarruza karşı müdafaasının


Tuna-Sava hattını elde tutmak ve bilhassa Semendire ve Belgrad kalelerinin alınması ile
mümkün olabileceğini takdir etmişti.203 Bundan dolayı İstanbul’u alıp gerekli imar ve
iskanda bulunduktan sonra Belgrad’ı Macarların elinden almaya karar verdi. Gerekli
hazırlıklar yapılıp kale kuşatıldı. Fakat tedbir, takdire uymayıp, o kalenin fethi müyesser
olmadı. Kanunî bu ayıbı ortadan kaldırmak için gayret etti ve kaleden küfrün kökünü
kazımayı kendisine vazife kıldı. Böylece Kanunî Sultan Süleyman 11 Cemaziyelahir
927 (18 Mayıs 1521) günü Macaristan üzerine sefer emrini verdi.204

Macar kralı Layoş’un isyan ve fesadını ortadan kaldırmak için Rumeli beylerbeyi
Ahmed Paşa başta olmak üzere, Anadolu, Karaman, Zulkadir, Ramazan, Şam, Halep
Beylerbeyileri ile Gürcistan ve Kürdistan askerine münasip bir mahalde, muhasara için
hazır olmaları emir olundu.205

Bu hazırlıklar hudut memleketlerinde büyük bir telaşa sebep oldu. Moldovya prensi bu
hareketin kendi aleyhinde olduğunu zannediyor ve bunun için Polonya’dan yardım talep
ediyordu. Macar kralı da bir taarruza uğrayacaklarını zannettiği Ulah hududundaki sadık
tebaasına, vaktinde yardım edeceğini bildirdi. Görülüyor ki, vaziyetin oldukça açık
olmasına rağmen, Türk taarruz hedefi düşmanlarca katiyetle kestirilememiştir. Halbuki
Osmanlı ordusu Belgrad üzerine hareket edecekti.206

Her türlü hazırlık bittikten sonra yukarıda da belirtildiği üzere 11 Cemaziyelahir 927 (19
Mayıs 1521) günü Halkalıpınar’da çadırlar kurularak, cephaneler taşındı. Ertesi gün
için, Padişahın hareketi kararlaştırıldı. Büyük devlet adamları Padişah bineğinin
dizginleri hizasında sağa, sola geçtiler. Askerler coşkun bir deniz gibi şehirden geçerek
Edirne kapısından çıktılar.207 Askerlerin hünerlerini gösterdikleri yolculuktan sonra,
Cemaziyelevvel ayının yirminci günü Edirne’ye vardılar. Edirne’de, gazâya katılmak

203
Dirimtekin; agm., s. 60.
204
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.50-56, Hasan Beyzade; age.,3a., Eyyubî; age., v.15, Âlî; age.,
v.275a., Zuhuri Danışman; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, İstanbul 1965, Cilt 6, s.14.,
Dirimtekin; agm., s.77.
205
Bkz. Âlî; age., 275a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.48, Müneccimbaşı; s. 514, Yurdaydın; age., s. 17,
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, Süleymaniye Küt. Hüsrev Paşa Koll, no:321-322, v. 56a.
206
Dirimtekin; agm., s. 77.
207
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 30b-31b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.64-67, Feridun Ahmet Bey;
Mecmua-i Münşeat-ı Feridun Bey; Takvimhane-i Amire, İstanbul 1274, Cilt 1, s.507.
54

için değişik memleketlerden yola çıkan gaziler ile Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa,
himayesinde bulunan komutan ve askerleriyle orduyu hümayuna katıldılar.208

Padişah, Recep ayının beşinci günü Filibe’ye vardı. Karadeniz’den Tuna’ya gönderilen
gemilerin de Belgrad’a ilerlemeleri için haberciler gönderildi. Ordu Recebin yedinci
günü Filibe’den ayrıldı ve on birinci günü Sofya’ya gelip kondu. Burada birkaç gün
divanlar oldu. Bu toplantılarda en çok erzak işleri görüşüldü. Bu arada eksik olan diğer
şeylerin nasıl ve nereden ikmal edilmesi gerektiği de kararlaştırıldı.209

Bu ihtiyaçlar temin edildikten sonra ordu yine harekete geçerek, dağ ve tepeler aşıp,
Niş’e vardı. Burada divan kurulup, Tuna kenarında bulunan düşman kalelerinin durumu
görüşüldü.210

Devlet adamlarından bir kısmı dediler ki: “Tuna ve Sava nehirlerinden gelecek düşman
kuvvetlerini birleştirmemek için evvela bu iki nehrin teşkil ettiği Sirem yarımadasını
işgal etmelidir. Bu adayı kolayca almak içinde Böğürdelen tarafından karşıya geçmek
lazımdır. Belgrad müstahkem bir şehir olduğu için orduyu uzun müddet oyalamakla
alıkoyabilir. Eğer Belgrad’a takviye geleceğinden korkuluyorsa; orasını şimdiden
kuşatabiliriz. Fakat bu da kafi gelmez. Ordumuz ziyadesiyle kuvvetlidir. Binaenaleyh
Semendire kolundan da harekete geçelim”. Divan, bu kararı ekseriyetle kabul ettikten
sonra Semendire sancak beyi Hüsrev Bey’i çağırdılar. Maiyetindeki kuvvete 1000
tüfenkçi katarak Belgrad’ı kuşatmaya gönderdiler.

Bundan sonra İstanbul’da kalan askerlerin bir an evvel Karadeniz-Tuna yolu ile
yollanması için buyruk yazıldı ve Tuna’da yolculuğun emniyeti için tedbirler alındı.
Çünkü Macarlar, sınırın tashihinden istifade ettikten sonra derhal Tuna’nın bazı
yerlerinde küçük kaleler yaptılar. Bu hisarlar, Belgrad’a gelecek olan donanmayı
muhtelif yerlerde tehdit edebilirdi. Bu mülahaza ile o taraflara beş yüz kadar yeniçeri
gönderildi. Ordunun büyük kısmı Belgrad’ın güneyinde, İlyas köyü ovasında, merkezi
bir vaziyette çadır kurarak istirahata çekildi. Piri Mehmet Paşa da Belgrad cephesini
keşfetmek ve Belgrad kalesinin düşürülmesi için icap eden tedbirleri mahallinde temin

208
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.68, Feridun Bey; age. c.I, s.507, Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.,
Yurdaydın; age., s. 23.
209
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 32a-b.
210
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 70-71, Yurdaydın; age., s. 25. Uzunçarşılı; age., s. 311.,
Dirimtekin; agm., s. 79
55

etmek üzere Padişah’tan müsaade diledi. Gösterilen muvafakat üzerine kapıkulu


askerlerinden bir miktarını ayırdı ve gemilere yerleştirerek Semendire’ye gönderdi.
Kendisi de karadan oraya gitti. Orada üç gün sabahtan akşama kadar askerlerin başında
çalışarak Semendire kalesinin kulelerinde bulunan topları indirdi ve atlarla çektirerek
Tuna sahiline getirdi. Sonra bunları gemilere yerleştirip Belgrad’a yolladı ve kendisi de
Belgrad’a yöneldi.

Bu sırada Nakkaş Ali Bey on bin kişilik mevcuduyla Belgrad’a geldi. Semendire Beyi
de Semendire’de bulunan azap askerleriyle, Tuna korsanlarını gemilerle Tuna’dan ve
geri kalan on beş bin kadar askerini de karadan yürüttü ve Belgrad’ı ansızın karadan ve
nehirden kuşattı. Piri Mehmet Paşa’nın topları da yetişti. Bir taraftan da henüz ardı
arakası kesilmeyen Osmanlı askerleri, Tunadan ve ovadan Belgrad’a gelmekte idi.211

Düşman diyarlarına akın için ruhsat verilen İslam askerleri hayli yolculuktan sonra
Tuna’yı geçerek düşman beldelerine ulaştılar. Önlerine gelen köy ve şehirleri fethederek
yollarına devam ettiler. Elde ettikleri ganimetlerle gönlü ve gözleri doydu. 212

B. Böğürdelen Kalesinin Fethi

Daha önce Fatih Sultan Mehmet, Belgrad kalesini fethedemeyince Semendire sancağı
beği İshak Paşa oğlu İsa beye Böğürdelen kalesini tevcih eylemiş, Belgrad kalesine
karşılık burayı bina ettirmiş idi. Beş sene Müslümanların elinde kalan kaleyi daha sonra
düşman, bir fırsatını bulup ele geçirmişti. Sultan Süleyman, Ahmed Paşa’ya buyurdu ki;
“yanında bulunan askerlerle birlikte Böğürdelen’e var, kaleyi kendi rızalarıyla
vermezlerse, harb ile al ve civarında olan gayr-ı müslimlerin hakkından gel”.

Böğürdelen kalesi o zaman Osmanlılar ile Macarlar arasında sınır olan Sava nehri
üzerinde idi. Kalenin içi meşhur savaşçılarla doluydu. Gayr-ı müslimler bu kaleye çok
önem verirler ve karargah olarak kullanırlardı. Etrafta başları sıkıştığı zaman hemen
buraya sığınırlardı. Artık bu fitne yuvası kalenin yıkılması kaçınılmazdı ve bu işin
zamanı Sultan Süleyman devriymiş. Sultan, Veziriazam’ı, Belgrad kalesi üzerine
gönderirken kendisi de Böğürdelen kalesi üzerine yürüdü. Rumeli askerleri bu hisarı her

211
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 33a-34a.
212
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 49-50.
56

yandan kuşattılar ve duvar örmek suretiyle kapılarını kapattılar. Her taraftan top ve
tüfek ateşi açıldı. 213

Kalede bulunan gayr-ı müslimler, hücumlara karşı oldukça direndiler. Kuvvetli Osmanlı
hücumlarına karşı mukavemet gösterdiler. Çok şiddetli geçen savaştan dolayı her taraf
kan gölüne döndü. Sonunda Müslümanlar düşmanlara galip geldi. Oldukça fazla
düşman kılıçtan geçirildi ve ganimetler elde edildi. Osmanlı askerlerinden şehit
düşenlerin sayısı da azımsanamayacak kadar çok oldu214. 1 Şaban 927 (7 Temmuz
1521) günü Osmanlı gazileri Böğürdelen kalesine girdiler ve düşmanlarını kılıçtan
geçirdikten sonra kaleye Osmanlı bayraklarını çektiler. Kulelerde ezan okuyup, davullar
çalarak şenlikler yaptılar. Rumeli Beylerbeyisi Ahmed Paşa komutasında askerler kaleyi
alarak tekrar Müslümanların eline geçirdiler ve kale Osmanlı ülkesine katıldı.215

Sultan Süleyman yolda iken Böğürdelen kalesinin fetih haberi geldi. Eflak, Boğdan ve
Deşt-i Kıpçak’a ulaklar gönderilerek, zaferi, cihana ilettiler. Şaban ayının üçünde Sultan
Süleyman muzaffer askeriyle Böğürdelen’e gelip kondu. O diyarda bulunan tüm
komutan ve askerler de gelip padişaha katıldılar. Aynı zamanda Canberdi Gazâli’nin
hakkından gelmesi için Şam’a gönderilen asker ve komutanlar da geldiler. Aynı gün
Karadeniz’den gönderilen gemiler Tuna’ya girmişler, bütün alet ve edevatlarıyla sağ
salim ulaşmışlardı. Böğürdelen’in fethinde rol oynayan askerler Padişahın elini öpmekle
şeref buldular. Padişah, Böğürdelen’i temaşa edip, “ilk fethettiğim kaledir, mamur
olması gerekir” diye emir buyurarak şehrin istihkamlarının arttırılmasını ve
güçlendirilmesini istedi. Sultan Süleyman, Böğürdelen’in fethinden sonra her kişiye
hizmetlerine göre terakki ve mansıplar verdi. Kaleyi gezen Padişah, buraya bir komutan
tayin etti. Kalenin yapımı ve muhafazası için yeterli asker bırakıldı.216

Bundan sonra Tuna’nın açık yerlerinde kale ve kuleler yapıldı. Nehir kıyısının bazı
yerleri dağlık ve ormanlık olduğundan dolayı geçişe engel olmakta idi. Bunun müsait
mahallinde sabit bir köprü yapılmak istenildiği sırada Piri Paşa gelerek, Belgrad’a

213
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.72-73.
214
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 75-76, Hammer; age., s. 9.
215
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 37b. Eyyubi; age., v.15., Peçevi; age., s. 68, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 77, Lütfi Paşa; age. s. 296-302.
216
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 82-84, Lütfi Paşa; age., s. 299, Feridun Bey; age., s.508,
Karaçelebi-zâde; Abdülaziz, Süleyman-nâme, Bulak 1248, s.30, Hadidi; Tevârih-i Âl-i Osman, (Haz.
Necdet Öztürk), Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul 1991, s.429-430., Mehmet Efendi; age., 63a-b,
Hammer; age., c.V., s. 9.
57

ehemmiyet verilmesini Padişah’a arz etti. Lakin Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşanın,
Padişahın huzurunda Piri Paşayı tenkit etmesi üzerine, Padişah da Belgrad’dan
Macaristan’a girilmesi fikrini kabul etmedi ve oradaki toplarla askerleri çabuk
karargaha getirmesi için Piri Paşaya emir verdi.217

C. Sirem Adasına Geçiş

Padişahın emri üzerine hemen Sava nehri üzerine köprü yapımına başlandı. Buradan
ordunun ağırlıklarıyla geçebileceği bir köprü yapılmaktaydı. Fakat tedbir takdire
uymayıp, ansızın çıkan rüzgar ve yağan yağmur sonucunda oluşan sel, köprüyü alıp
götürdü. Çaresiz insanları ve hayvanları adaya geçirmek için gemi kullanılacaktı. Bunun
için Hüsrev Bey görevlendirildi.218 Ordu ve levazımatı Sirem adasına geçirildikten
sonra Sultan Süleyman Şaban ayının yirmi yedisinde adaya geçti. Sultanın adaya geçişi
top sesleri arasında büyük bir ihtişam ile oldu. Bu ada etrafı Sava, Tuna ve Drava
nehirleri ile çevrilmiş, içindeki gayr-ı müslimlerin haberleri her yerde meşhur olmuştu.
Şimdi adanın her tarafı Osmanlı askerleri ve onların savaş aletleri ile dolup taştı. Akşam
olunca askerler her tarafta ateş ve mumlar yakıp, ortalığı aydınlattılar. Sirem esasen
vilayet merkezi olan güzel bir şehrin ismiydi.219

Padişah adaya geçtikten sonra Macar askerlerinden birkaç alayın Tuna’yı geçip Sirem
adasına aktığı haberi geldi. Bunun üzerine Sultan, Bosna Beyi Bâli Beye o gayr-ı
müslimlerin hakkından gelmesini emretti. Bâli Bey hemen adamları ile düşmanın
üzerine gitti. Onların kimisini kılıçtan geçirdi, kimisini esir aldı. Ele geçirdiklerini
Padişaha gönderdi.

Bâli Bey bu görevi tamamladıktan sonra, o diyarın meşhur ve mamur kalesi olan
Salankaman (Aslankaman) kalesinin fethine yöneldi. Kalede bulunanlar Osmanlı
askerinin geldiğini duyunca, geceyi kendilerine örtü yapıp, ocaklarında ateşleri yandığı
halde kaçıp gittiler. Bâli Bey kaleye geldiğinde orayı boşaltılmış buldu. Olan olayları
Sultan’a bildirdi. Kendi isteğince düşman memleketinde dinlendi. Fetih haberi Sultan’a

217
Celâl-zâde Mustafa; age., 38a.
218
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.84-85, Lütfi Paşa; age., 300.
219
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 39a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 86-87, Feridun Bey; age., s.508.
58

gelince Sultan Süleyman “orada kalalar ve eğer kafir suyu geçip arkadan gelirlerse
onlara mani olalar” buyurdu.220

D. Piri Mehmet Paşa İle İkinci Vezir Mustafa Paşa’nın Görüşmesi

Piri Mehmet Paşa, Sirem kalesi hakkında bazı malumat aldıktan sonra Belgrad
köprüsüne gelmiş ve hatta askerin bir kısmını Sava üzerinden Sirem adasına geçirmişti.
Paşa bir aralık karşı tarafa göz gezdirirken Zemun tarafındaki çadırlara gözü ilişti.
Bunların düşmana ait olabileceğini düşünerek ihtiyaten geçit harekatını durdurdu. Biraz
sonra bunların ikinci vezir Mustafa Paşaya ait olduklarını anlayınca, vezire haber
gönderip yanına davet etti. Mustafa Paşa gelip vaziyeti görünce, Piri paşanın Belgrad’da
ısrar etmesinin ne kadar haklı olduğunu gördü. Ve şöyle dedi; “bendeniz bir iki gün
daha buralarda oyalanacağım. Semendire’ye gittiğimde Padişaha Belgrad kalelerinin
ehemmiyetine dair elden geldiği kadar dil döküp, harekatın bu tarafa nakli için ferman
çıkartacağım.” Padişah, Sirem adasının zabtedilmesinden memnun oldu fakat
yanındakilerin yönlendirmeleri sonucu tekrar Piri Mehmet Paşaya haber göndererek
hemen karargaha gelmesi için ferman gönderdi. Bundan canı sıkılan Mehmet Paşa,
Padişahın arzusu üzerine topları gemilere bindirip gönderdiğini ve Belgrad’ın
kuşatılmasından vazgeçtiğini ulaklarla bildirdi. Belgrad’da sıkışık halde bulunan gayr-ı
müslimler, Osmanlı askerinin çekildiğini görünce, bunu onların ümitsizlikten usanç
getirdiklerine hükmettiler ve sevinçlerinden toplar atıp, davul çalarak şenlikler
yaptılar.221

Belgrad cephesi bu şekilde boş bırakıldıktan bir gün sonra Mustafa Paşa, karargaha
dönerek yaptığı işler hakkında bilgi verirken, Belgrad konusuna da girerek Padişaha
dedi ki; “Bendeniz evvelce bu cepheye dair malumatım olmadığı için Ahmet Paşanın
fikrine iştirak etmiştim. İki gün evvel vaziyeti gözümle görünce tuttuğumuz yolun
doğru olmadığına kanaat getirdim. Çünkü düşmanın Belgrad gibi pekin bir kalesi
civarında Sava’nın karşı yakasına geçmek ve oradan ilerlemekte her zaman tehlike
vardır.” Bu sırada Ahmed Paşa söze karışarak “Sirem adasında artçı bulunduracağız”
deyince Mustafa Paşa “Tuna’nın sağ ve solunda birçok kaleler vardır. Macarlar bu
kalelerin himayesinde Belgrad’a kuvvet göndererek artçılarımızı bozabilirler. O zaman
220
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.89-91, Feridun Bey; age., s.508. Burada Salankaman kalesini fethedenin
Bâli Bey olarak açıkça belirtilmesine rağmen, Kemal Paşa ve Feridun Bey’in dışındaki müellifler, kaleyi İkinci vezir Mustafa
Paşanın fethettiğini söylemektedirler. Halbuki Feridun Bey topu olmadığı için Mustafa Paşa’nın kaleyi alamadığını belirtmektedir.
221
Celâl-zâde Mustafa; age., 40a., Mehmet Efendi; age., 71a, Yurdaydın; age., s. 28.
59

ordunun dönüşü de tehlikeye düşer” dedi. Padişah’ta “öyle ise Belgrad’ı tekrar
kuşatmak için sadrazama buyruk yazınız da çabuk gönderiniz” buyurdu.222

E. Padişah’ın Belgrad Üzerine Yönelmesi

Mehmet Paşa, Belgrad’dan ayrılacağı günün ikindisinde bir ulak gelip Padişah’tan
yazılı buyruğu getirip verdi. Bu buyrukta şu sözler yazılıydı: “Mustafa Paşa yanıma
geldiğinde hisara dair olanca hali anlattı. Bunun üzerine atımı o tarafa dizginlemek
gerekmektedir. Topları geriye aldır, kalenin alınmasına can u yürekle başla”. Mehmet
Paşa, buyruğu alır almaz hemen geri dönüp Belgrad üzerine atını sürdü. Tuna’ya ulaklar
gönderip, yola çıkarılan topların geri getirilmesini emretti. Bu geriye dönüş hareketleri
geceye tesadüf etmişti. Asker çadır kurduktan sonra gösteriş maksadıyla direk başlarına
mumlar diktiler ve etrafa ateşler yaktılar. Yakılan mumlardan ve ateşlerden Belgrad
aydınlandı. Sabah olmasıyla birlikte Osmanlı askerleri Belgrad hisarını Tuna
kıyılarından sardılar ve topları eski yerlerine çekip yerleştirdiler.

Nakkaş Ali Beyle emrindeki Anadolu piyadeleri toplar üzerinde muhafız konuldular.
Düşman da kulelere toplar yerleştirdi ve biraz sonra karşılıklı ateş başladı. Osmanlı’nın
büyük topları ile kale duvarlarında gedikler açılmaya başlandı. Bir ara Osmanlı
askerinin yemeğe dalmasını fırsat bilen düşman, çıkış hareketi yaparak topların yanına
kadar geldiler. Birkaç askeri şehit ettikten sonra buldukları Nakkaş Ali Beyi de
kolundan yaralayıp, kaleye doğru sürüklemeye başladılar. Durumun farkına varan
askerler hemen koşup düşman üzerine saldırdılar. Çıkış yapan düşmanları kılıçtan
geçirmekle birlikte Ali Beyi de kurtardılar. Bu çarpışmalar gece gündüz devam etti.
Şabanın yedinci günü umumi karargahın Zemun’a naklinden dolayı nakkare ve davul
sesleri işitildi. Biraz sonra alaylar, tuğlar, sancaklar, bayraklar görüldü. Padişah için
Belgrad karşısında Zemun hisarının yanı başındaki yüksek tepeye çadır kuruldu.223

a. Padişah’ın Muhasara Planına Göre Paşalara Görev Vermesi

Padişahın fermanı ile devlet adamları Zemun hisarının bulunduğu yakaya geçtiler.
Mustafa Paşa, Piri Mehmet Paşanın bulunduğu yere geldi ve orada savaşması için
buyruk aldı. Topçularla tüfekçilere, Tuna’nın Sava ile birleştiği noktada yer gösterdiler.

222
Bkz. Peçevi; age., s. 70, Celâl-zâde Mustafa; age., 39a-40b., Mehmet Efendi; age., 69b-71a.
223
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 40b-41b., Mehmet Efendi; age., 71a-74a. Peçevi; age., s. 55.
60

Tuna kenarında Aşka dedikleri varoşun karşısında bir ada vardı. Kaleyi bu adadan
zorlamak için Ahmet Paşaya emir verildi. O da oraya gidip topları kurdu ve sancak
beylerine mıntıkalar gösterdi. Piri Mehmet Paşanın bulunduğu tarafta düşmanın birçok
yüksek kuleleri vardı. Oralara kadar muvasala hendekleri kazmak ve lağım işlerine
girişmek gerekti. Ordunun kazmacı, lağımcı ve taşçı erlerini bu işler için ileri aldırdılar.
Herkes görevini yerine getirmeye olanca kuvvetiyle çalışıyordu ve atılan toplarla
düşman hisarı delik deşik edildi.224

b. Umumi Hücum ve Varoşun Fethedilmesi

Birkaç gün kale dövülerek, imar edilmiş surlarda gedikler açıldı. Kaleye giriş yerlerinin
açılmasına çalışılarak, daha önce kaleyi kuşatmış olan askerlere moral verildi. Nidacılar
her tarafta, ganimete ve şahadete askeri çağırdılar. Ramazanın beşinci günü herkes
silahlandı ve güneşin doğmasıyla birlikte bütün toplar birden ateşe başladılar. Beyler,
tuğ ve sancaklar açtılar, davul, nakkare ve boru sesleri herkesi heyecana getirdi. Her iki
tarafta olanca güçleri ile birbirlerine üstünlük sağlamaya çalıştılar ve sonunda
mücahidler galip geldi. Aşka isimli varoş ele geçirilerek, düşmanın çoğunu tepelediler.
Kulelere Türk bayrakları dikilip, davullar ve nakkareler çalındı. Kılıçtan kaçanlar iç
kaleye sıvıştılar. Düşman bu sırada, Osmanlı askerine, Fatih Sultan Mehmet zamanında
burada kalan topları kullanarak karşılık vermeye çalışıyordu. Fatih zamanında müyesser
olmayan fetih, şimdi Hak Teâlâ’nın inayeti ile varoşun alınmasıyla mümkün
oluyordu.225

Varoşlar alınmış ama iç kale, hâlâ fethedilememişti. Sekizinci gün bütün komutanlar ve
ileri gelenler büyük bir yürüyüşe geçerek her taraftan kaleyi kuşattılar. Fakat gayr-ı
müslimler bu hücumlara ellerinden gelen bütün gayretleri ile karşılık verdiler. Her iki
taraftan da büyük kayıplar oldu. Mücahidlerden kimisi şehid olurken kimisi de
yaralandı. Birkaç gün Osmanlı askeri kaleyi top ile döverek kuleleri yıktılar. Hisar
üzerine yağan toplar isabet ettiği yerleri yıkıyor, insanları ya öldürüyor veya
yaralıyordu. Bir kere daha asker cûşa gelip, yürüyüşe geçti. Bütün askerler üzerinde
gazâ rüzgarı eserek, yeniden hücuma geçmek için bir heyecan oluştu. Üç koldan olanca

224
Bkz. Mehmet Efendi; age.,74a-74b, Celâl-zâde Mustafa; age., 41b-42a., Feridun Bey; age., s.511.,
Belgrat kalesi ve civarı hakkında bilgi veren bir kroki Topkapı Sarayı Müzesi arşivi 4689 numarada
kayıtlıdır. Fevzi Kurtoğlu; “Hadım Süleyman Paşanın Mektupları ve Belgrad’ın Muhasara Planı”,
Belleten, 4/13-16, 1940, s.56-58.
225
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 42b.,Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 94-95.
61

kuvvet ile düşmanların üzerine saldırıya geçildi. İslam askerleri ile gayr-ı müslim
askerleri arasında müthiş bir mukatele yaşandı. Muhasara tüm hızıyla devam ediyor,
kan su gibi akıyordu. Düşman gittikçe ümitsizliğe kapılıyordu. Böylece günlerce
sabahtan akşama kadar kale duvarları dövüldü. Her taraf top gürültüleri ile inlerken,
asker Allah’ın razı olması için ölümü hiçe sayarak aşkla savaşıyordu. Mücahidler büyük
bir coşku ile düşman üzerine yürürken sedaları ile yeri göğü inlettiler. Düşman kaleyi
korumak için saf saf dizilirken, gazilerde şahadet şerbetini içmek için azimle
savaşıyordu. Ölümü, Allah’ın rızasına karşılık bedenlerini vermekle tercih ettiler. Bursa
Beyi Behram Bey şahadet şerbetini içti. Yine kardeşi Mahmud Bey ve Karaca lakaplı
Ahmed Bey’de yaralandılar. Mücahidler bütün güçleri ile kaleyi ele geçirmek için
çalıştılar fakat tedbir takdire uymadı ve kaleyi ele geçiremediler.

Bu sırada kale komutanı, kale etrafındaki durumdan haberdar olmak için askerlerden
seçkin bir alayı dışarı gönderdi. Tuna’yı geçen bu grup Bali Bey ve askerleri ile
karşılaştılar. Yapılan savaşta Bâli Bey, onların tamamını kılıçtan geçirerek başlarını
Sultan Süleyman’ın huzuruna gönderdi.226

c. Lağımların Yerleştirilmesi Ve Kalenin Düşmesi

Belgrad kalesinde bulunan düşmanlar itaat ettik diye haber gönderip, kaleyi boşaltmak
için üç gün mühlet istediler. Bunun üzerine kafire eman verilip kaleyi boşaltmaları
istendi. Verilen süre geçmesine rağmen hâlâ kale boşaltılmamış ve üstüne üstlük beş on
gün daha mühlet istemişlerdi. Bundan maksatları kalelerinin yıkılan yerlerini tamir
etmek ve zayıflayan bölgeleri kuvvetlendirmekti. Bu, hemen anlaşıldı ve düşman
üzerine hücuma geçilmesine karar verildi.227

Son zamana kadar kalede alınmadık bir kule kalmıştı. Teslim olmaktan korkanlar bu
kuleye sığındılar. Vezirler ve beyler dışarıdan içeriye toplar getirerek teslim olmayan
kuleye karşı yerleştirdiler ve açtıkları ateşin himayesinde lağımcılar∗ kule dibine

226
Bkz.Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 96-102, Mehmet Efendi; age.,75a-77b.
227
Feridun Bey; age., s.513., Karaçelebi-zâde;age., s.41.

Lağımcı Ocağı: Ordunun ağırlıklarıyla geçirilmesi için mevcut köprüleri tamir veya yeniden köprü
yapmak, kaleleri barutla atmak için lağım denilen yeraltı yolları açmak, düşman tarafından yapılan
lağımları körletmek vazifesiyle mükellef olan teşkilatın adıdır. Lağımcı askerlere, başlarında bulunan
subayları tarafından kuruluşundan îtibâren geometri ve diğer mîmârî sanatlara âit bilgiler ile lağım
bağlama usulleri en iyi şekilde öğretilirdi. Mehmet Zeki Pakalın; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri
Sözlüğü, MEB, İstanbul 1971, Cilt 2, s. 348-352.
62

yanaştılar. Kulenin altını kazıp oraya barut koydular ve kule duvarının birçok yerinde
delikler açtılar. Hazırlıkların bittiği bir günde Vezirler ve Beyler barut konulan lağımları
ateşlemek için mızraklı, kılıçlı, oklu askerlerin himayesinde lağımcıları ileri sürdüler.
Lağımcılar barutların fitillerini ateşleyince kuledekiler taş ve tozlar arasında görünmez
oldular. O koca koca taşlar havalarda uçuştu. Her taraf sanki deprem oluyormuş gibi
sallandı. Gayr-ı müslimlerin korkudan bağırmaları, gazileri cûşa getirdi ve düşmanlar
kendi yurtlarında kılıçtan geçirildi.228

Belgrad kapıları, kolay kolay açılmadı. Macarlar on iki defa yapılan hücumu büyük
fedakarlıklarla karşıladılar. Her iki tarafın zayiatı da çok fazla oldu. Hatta savaş
meydanında kalan cenazeleri gömmek için mütareke bile yapıldı. Mütarekeden sonra
dahi iki taraf üç kere birbirine geçti. Düşmanın bir kısmı son nefese kadar savaşmak
istiyordu. Son iş olarak artık canlarından bezdiler. Kale komutanı Yalaşko, yanında
bulunan ihtiyar ve gençlerle görüşerek onların düşüncelerini aldı. İnat etmekten ve daha
fazla karşı koymaktan vazgeçtiler. Çoğunluk, mukavemetin faydasız olduğuna kanaat
getirdikten sonra kapıları açtılar ve buna karşı kusurlarına bakılmaması şartını rica
ettiler. Padişahta onların bu dileklerini kabul etti. Ramazanın yirmi altıncı Perşembe
günü dizdarları geldi. Diz çökerek yere yüz sürdükten sonra kale anahtarlarını padişahın
önüne koydu. Süleyman Han da ona birçok değerli şeyler bağışladı ve teslim olanların
çoluk çocuklarını da affetti.229

F. Savaş Sonrası Yapılanlar

Kaleye önce Veziriazam ve defterdar girerek, burada bulunan alet ve edevat ile
cephaneyi kayıt altına aldılar. Kalenin bütün kuleleri Türk sancakları ile süslendi. Bazı
kiliseler camiye çevrilerek, bunlar için hemen minber yapıldı. Çan kulelerinden çanlar
alındı, burada ve kale kapıları ile kiliselerin en yüksek noktalarında temcit ve ezan
okundu. Padişah ile devlet adamları o sene ramazanın yirmi yedisine tesadüf eden Cuma
günü ilk defa olarak Cuma namazını Belgrad’da kıldılar ve bu muvaffakiyete karşı
Allah’a şükrettiler. 230

228
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 43b., Mehmet Efendi; age.,77b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.103-
104, Lütfi Paşa; age., s.302, Hadidi, age., s.433.
229
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.106-107, Mehmet Efendi;
age.,77b., Solak-zâde; age., s.120-121, Karaçelebi-zâde; age., s.43.
230
Karaçelebi-zâde; age., s.43, Feridun Bey; age., c.I, s.513, Yurdaydın; age., s.30.
63

Osmanlılar arzularına muvaffak olduktan sonra bu başarıyı ananeye göre birer


fetihname ile devlete bağlı memleketlere bildirdiler. Belgrad ahalisinden olup
Padişahtan aman dileyenlerin bir kısmı memleketten ayrılıp gitti. Padişahın gölgesine
sığınarak yani vergi vermeyi kabul edenler memleketlerinde kaldılar. Hudut haricine
çıkmak isteyenleri serbest bıraktılar. Geri kalan aileleri malları ile İstanbul’a sürgün
ettiler ve bunlara evler yapıp buraya Belgrad mahallesi adını verdiler. Yine bunlardan
bir kısmı kendi istekleri ile Müslüman oldular.231

Belgrad kalesinin topla yıkılan yerlerinin yapılması için saray beylerinden adamlar tayin
edildi ve bunlara hisarın içinde ve dışında camiler, mescitler, tekkeler, imaretler ve
güzel hamamlar yapılması da emredildi. Kaleye kadı, kale komutanı ve muhafızlar
konularak, silah ve mühimmatça ne eksiklikleri varsa verildi. İki yüz adet top oraya
bırakıldı. Tüm bunlar için hazineden yirmi bin altın ayrıldı. Semendire ile Belgrad
birbirine çok yakın olduğu için, ikisi birleştirilerek bir sancak haline getirildi. Büyük
hizmetleri olan Bâli Beye beş yüz bin akçeyle, vezirlerin ittifakı ile inayet olundu. Bâli
Beyin eski görev yerine de Hüsrev Bey münasip görüldü.232

Macar kralına gelince, Osmanlı kahramanlarının korkusundan şaşırdığı yerde düşüp


kaldı. Elinden çıkan yerlerden dolayı hiddet bile etmedi. Belgrad bu tarihten itibaren
Avrupa seferlerinde Osmanlı ordusunun en mühim üslerinden biri oldu ve dârü’l-cihad
adını aldı. Böylece Hıristiyan Avrupa’nın Tuna savunma hattı yarılmış oldu.233

G. Seferden Dönüş

Padişah alınması zor, muhkem kaleleri aldıktan sonra Üngurus kralının memleketinde
olan diğer kale ve yerleri fethetmeye azmetmişti. Deniz gibi nehirleri geçip, gazâ
deryasına dalmayı, o kötü huylu kralın üzerine varıp, krallığını ve saltanatını yok
etmeye kesin niyetli idi.234 Fakat Padişah, kışın gelmesinden dolayı bu kadar zaferi kâfi
gördü. Bu yüzden askeri geri aldırmak gerekiyordu. Eğer kış baş göstermeseydi, Budin
taraflarına kadar gitmeye kimse engel olamazdı. Belki de Layoş’un adı krallık
231
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.108, Feridun Bey; age., s.515-
519., Karaçelebi-zâde; age., s.44, Mehmet Efendi; age., 79b, Hammer, age., s.10., Uzunçarşılı; age., s.
312., Dirimtekin; agm., s. 85.
232
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age.,
81a, Solak-zâde; age., s.121, Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s.45.
233
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Shaw; age., s. 137, Uzunçarşılı; age., s. 312.
234
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.111, Mehmet Efendi; age., 81a., Feridun Bey; age., c.I, s.518.,
Karaçelebi-zâde; age., s.45.
64

defterinden silinecekti. Padişah, bu işlerin başka bir zamana bırakılmasına ve şimdilik


İstanbul’a dönülmesine karar verdi.235

Silivri civarında gemiye binen Padişah, Zilkade ayının on yedinci Cumartesi günü
İstanbul’a vardı. Şehrin ileri gelen adamları ile alimleri, tekke sahibi şeyhleri ve büyük
bir halk kitlesi Padişahı büyük bir sevinçle karşıladılar. Padişahta halkın dua ve
tezahüratı arasında sarayına giderek tahtına oturdu.236 Kanunî Sultan Süleyman seferden
döndükten sonra dört bir taraftan elçiler gelip, Padişahı tebrik ettiler.237

2- RODOS SEFERİ (II. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri:

Tarihi süreç içinde Müslüman Araplar, Rodos adasını almak için seferler düzenlemişler,
o günkü Mısır hükümdarı hayli asker ve cephane ile Şam’dan kalkıp bu adaya gelmişti.
Her iki taraf arasında çok çetin ve kanlı çarpışmalar olmasına rağmen kalenin fethi
müyesser olmamıştı. Hatta Müslümanlar, kafirlerle yaptıkları savaşta başarılı olabilmek
için buraya Arap kulesi denilen bir kule de yapmışlardı. Savaş çok uzayıp zafer
müyesser olmayınca Müslümanlar memleketlerine geri döndüler. Gayr-ı Müslimler,
hemen bu kuleyi de kendi hisarlarına katıp orayı imar ettiler. Düşmana zarar vermek
için yapılan bu kule, onlara bir bakıma yardım oldu.238

16. yüzyılda Akdeniz mühim deniz savaşlarına sahne olmuştu. Bu denizde sahili olan
Hıristiyan devletler, donanmaları sayesinde çok nüfuz kazanmışlardı. Onlar gemicilikte,
deniz ticaretinde yükselmekle beraber korsanlık ve deniz savaşları gibi işlerde de çok
ileri gitmişlerdi. Akdeniz içinde meşhur olan adaların başında ise Rodos adası
gelmekteydi. Bu ada halkı on bin civarında nüfusa ve kuvvetli donanmalara sahipti. Bu
kadar az nüfusa rağmen, Kanunî dönemi Osmanlı deniz askerleri, bu adanın
şövalyelerinden bile daha azdı.

Osmanlı Devletinin sahilleri, gemileri, deniz yolcuları bunlardan rahat yüzü görmedi.
Bunlar haraç almadan bir Osmanlı gemisine, bir İslam yolcusuna yol vermezlerdi. Ele
235
Feridun Bey; age., s.514, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.112.
236
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 82b., Karaçelebi-zâde; age., s.46. Burada kaynaklar
tarih olarak 17 ve 18 Zilkade olarak iki farklı bilgi vermektedirler.
237
Karaçelebi-zâde; age., s.46, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 316.
238
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 154-155.( Burada bahsedilen kişi, Hz. Osman zamanında Suriye
valisi olan Muaviye, seferde, 649 yılında Kıbrıs, Rodos ve Girit'e yapılan sefer olmalıdır.)
65

geçirdikleri insanların ne durumda olduklarına bakmazlar, malına, mülküne, namus ve


iffetine el uzatırlardı. İstedikleri gemiyi alırlar veya batırırlar, tuttukları kimseyi esir
eder veya öldürürlerdi. Çoğu zaman bu yaptıkları kötülükler, yanlarına kar kalırdı. 885
(1480) yılında Fatih Sultan Mehmet bunlardan öç almak için Sadrazam Mesih Paşa’yı
Rodos’a gönderdi. Mesih Paşa gidip Rodos’u kuşattı ise de bir netice elde etmeden
dönmeye mecbur oldu.239

İkinci Bayezit zamanında Sultan Cem’in Rodos’a kaçıp şövalyelere sığınması, onların
gururunu artırdı. Sultan Selim devrinde de bu ada yüzünden Sadrazam Piri Mehmet
Paşa’nın hayatı tehlikeye düşmüştü. Mehmet Paşa Rodos’un zaptı hususunda Yavuz’u
çok teşvik etti. Yavuz bu meseleden dolayı bütün vezirlerine çıkışarak; “Ben İslam
dünyasına ülkeler katmaya çalışırken, siz beni bir hırsız adası ile uğraştırmak
istiyorsunuz” diye Rodos seferine bir türlü tenezzül etmedi. Bununla beraber müthiş bir
donanma meydana getirilmesini emretti. Mehmet Paşa, istenilen donanmayı vücuda
getirdi fakat Rodos’u almak Yavuz’a kısmet olmadı.240 Adada bulunan şövalyeler
Ridaniye muharebesi esnasında Memluklulara ve sonra Canberdi Gazâli’ye yardımda
bulunmuşlardı. Anadolu sahillerine yakınlığı dolayısıyla Osmanlı ve Müslüman
ticaretine engel oluyordu. Mısır ve Suriye’nin Osmanlılara geçmesi bu adanın
alınmasını zaruri kılıyordu.241

Sultan Süleyman zamanında adanın fethi fikri ortaya atıldığı zaman, toplanmış olan
divanda, divan üyelerinin çoğu, adanın fetih için müsait olmadığını ileri sürerek bu fikre
karşı çıktılar. Fakat Veziriazam Piri Paşa, sefer yapılmasında ısrarcı olarak padişahı
Rodos seferine teşvik etti. Rodos sıradan bir ada değildi. Burası Hıristiyanlığın ruhanî
ve cismanî nüfuzuna dayanmakta idi. Şövalyelerin Sen Jan Cemiyeti burada
Hıristiyanların her türlü yardımlarını görmekteydi. Adakların, sadakaların, vergilerin
büyük bir kısmı buraya gönderilirdi. Bu ada İslam düşmanlarının yatağıydı. Akdeniz’in

239
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.128, Hasan Beyzade; age., v.4a.,
Mehmet Efendi; age., v.87a. Tabib Ramazan; Er-Risale El-Fethiyye Er-Rodosiyye Es-Süleymaniyye,
Haz. Necati Avcı; Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993, s. 93
vd. Burada Tabib Ramazan Rodos’a giden Mesih Paşanın ismini diğer kaynaklarda olduğu gibi
zikretmekte iken, Padişahın ismini diğerlerinden farklı olarak Fatih yerine II. Bayezid olarak
belirtmektedir., Yurdaydın; age., s. 35.
240
Celâl-zâde Mustafa; age., v.67a., Lütfi Paşa; age., s.304. Hoca Sadettin Efendi; age., Cilt 4, s. 140-141.
Burada Yavuz Selim Osmanlı donanmasının Rodos’u fethedecek durumda olmadığını vezirlerine
anlatmıştır.
241
Uzunçarşılı; age., s.313., Şahabettin Tekindağ; “Rodos’un Fethi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 8,
1968, s. 58, Shaw; age., s. 133.
66

neresinde bir Müslüman yakalansa hapsedilmek için buraya getirilirdi. Batı sularında
İspanyalılardan kaçanlar doğu sularında Rodos şövalyelerinin eline geçiyordu. Rodos
zindanları Osmanlılardan, Müslümanlardan boş kalmazdı. Ayağı prangalı, boynu
zincirli biçarelerin haddi hesabı yoktu. En ağır işlerde çalıştırılıyor, gece gündüz eziyet
üstüne eziyet ediliyordu. Bunların sayıları beş altı binden aşağıya düşmezdi. Rodos,
Akdeniz’in ortasında gayet muhkem kaleleri, şehirleri ve köyleri ile büyük bir ada idi.
Frenklerin I’lsle Adam ve Rumların Megola Mastori dedikleri biri bu adanın prensi
bulunuyordu. Bu üstadı azam Rodos adasını zamanın en müstahkem bir kalesi haline
koymuş, donanmaya da aynı şekilde önem vererek kuvvetini artırmıştı. Binaenaleyh
Rodos, garp devletlerinin kuvvetli bir ileri karakolu durumundaydı.242

Bu adada bulunanlar dışarıdan gelebilecek bir tehlikeye karşı o kadar emindiler ki,
içerde rahat rahat oturuyorlardı. Çünkü hisarları kuvvetli olmakla beraber bir tarafları
denize bakıyor bir tarafları karaya bakıyordu. Şimdiye kadar bir hükümdar burayı
fethedip ülkesine katmış değildi. 1309’dan beri St. Jean şövalyelerinin elinde
bulunmaktaydı.

Sultan Süleyman artık bu muhkem kale içindeki gayr-ı müslimleri, oradan çıkarıp,
Müslümanlara büyük zararı dokunan şövalyeleri Din-i Mübin için ortadan kaldırmaya
talip oldu. Rodos’ta esir olanları kurtarmak, denizden hac yolunu açmak, İstanbul-Mısır
arası deniz yolunu emniyete almak, Rodos’u bir İslam diyarı yapmak ve orayı putlardan
ve kafirlerden temizleyerek, cami ve mekteplerin olduğu, Kuran’ın tilavet edildiği bir
yer yapmak için fethine karar verdi. Şartlar da bu fethin gerçekleşmesi için oldukça
müsaitti. Şarlken ve I. Fransuva birbirleriyle savaş halinde, Macaristan, asilzadelerin
elinde inliyor ve X.Leon, Luther problemiyle uğraşıyordu.243

B. Savaş Hazırlıkları ve Sefere Çıkış

Piri Mehmet Paşa bu ada hakkında bütün bildiklerini padişaha anlattı ve buna dair aldığı
tedbirleri de söyledi. Piri Mehmet Paşayı dinleyen Padişah, kış aylarında hazırlık

242
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.67a-b., Tabib Ramazan; age., s. 95.,Tabib Ramazan diğer kaynakların
üzerinde fazla durmadıkları, burada bulunan esirlerin duaları ile ilgili ayrıntılı bilgi vererek, Padişahın bu
duaların neticesinde sefere karar verdiğini söyler., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.129., Mehmet Efendi;
age., v.86b-87b, Solak-zâde; age., s.121, Tekindağ; agm., s. 59, Yurdaydın; age., s. 35.
243
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.130-131, Tabib Ramazan; age., s.82, Hammer; age., s. 14-15,
Danışman; age., Cilt 6, s. 24, Asrar; age., s.73. Eyyubi; age., v.16.
67

yapılmasını emretti. Barut ve emsali ihtiyaçları temin için buyruklar yazıldı. Bir taraftan
da Beylerbeylerine ve sancak beylerine hazırlık emri verildi.244

Bu seferde kullanılmak üzere Karadeniz ve Şap denizinde yapılan gemiler, İstanbul’a


geldi ve Haliç gemilerle doldu. Rumeli Beylerbeyi, idaresi altında bulunan vilayet
askerleri ile Gelibolu’ya geldi ve oradan gemilerle boğazı geçip Anadolu yakasına
vardı. Anadolu’da bulunan askerler de komutanları ile gelip Sultanönü ovasında
toplandılar.245

Yapılan divanda Padişah, askerlerin deniz ve karadan harekete geçmelerini, Rodos


adasının etrafını kuşatmalarını, kalenin fethi için gerekli olan top, tüfek ve diğer
mühimmatın küçük büyük bütün gemilere yüklenmesini emir buyurdu. Taşradan gelen
askerler peyderpey ve İstanbul’daki askerlerden zeamet halkı ile bir kısım süvari ve
topçu askerleri, kendilerine tahsis edilen gemilerin iskelelerine gitmek emrini aldılar. Bu
deniz seferi komutanlığına ikinci vezir Mustafa Paşa memur edildi246 ve saraydan
kimleri isterse alması için kendisine büyük bir salahiyet verildi. Avlonya, İlbasan, Teke,
Saruhan, Kocaeli, Biga ve Bursa beyleri ile askerleri Mustafa Paşa emrine verildi. 10
Receb 928 (15 Haziran 1522) Perşembe günü sefer borusu çalındı.247

İkinci vezir Mustafa Paşa donanma ile Gelibolu’ya geldiğinde amirallik makamında
Amiral Mustafa Paşa bulunuyordu. O da emrindeki filoyu donanmaya kattı. Amiral
Mustafa Paşa emniyet tertibatı almaya girişti. Çünkü Kanunî donanmaya ehemmiyet
verince, Akdeniz’de sahili olan Avrupa devletleri de deniz kuvvetlerini artırmaya
kalkışmışlardı. Bu yüzden Amiral Mustafa Paşa, Kurdoğlu Muslihiddin Reis’i bir filo
ile setir hareketine memur etti. Muslihiddin Reis, azgın düşmanların baskılarına

244
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.131, Tabib Ramazan; age., s.98.,
Hasan Beyzade; age., v. 4a. Mehmet Efendi; v. 88a. (Mehmet Efendi şu bilgiyi de vermektedir: Rodos’a
sefer yapılacağını üç vezirden başka kimse bilmediği halde, Rodos hakimi bundan haberdar olmuş ve
Sultan Süleyman’a ileri gelen adamlarından birini elçi olarak göndermiştir. Gelen elçi, bundan sonra
tüccara ve hacılara saldırılmayacağını söylemiş ise de bu teklif kabul görmemiş ve elçi hapis olunmuştur.)
245
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.133-134, Hasan Beyzade; age., v. 4a, Mehmet Efendi; age., v.
88b., Lütfi Paşa; age., s.305.
246
Bkz. Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.134., Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., (Müellif Celâl-zâde bu savaşa bizzat katılmıştır.), Solak-zâde;
age., s.122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.306, Hammer; age., s. 16.
247
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134-135, Mehmet Efendi; age., v. 88b-89a., Celâl-zâde Mustafa;
age., v. 69b., Feridun Bey Münşeat’ında 9 Recep, diğerleri farklı tarihler vermişlerdir. Biz Celâl-zâde’yi
esas aldık., Tabib Ramazan; age., s. 98, Müneccimbaşı; age., s. 516, Solak-zâde; age., s.122, Âlî; age., v.
275b.
68

uğramamak için filosunu saf nizamına geçirdi ve hızlı yol alan kadırgaların bir miktarını
artçıya verdi.248

Donanma Sakız adasına geldi. Vezir Mustafa Paşa, orada kaldıkları müddet zarfında
bazı eksikleri tamamladı. Havalar müsait esmeye başlayınca Paşa hareket emrini verdi.
Böylece donanma Sakız’dan ayrılıp Rodos yolunu tuttu.249

C. Padişahın Sefere Çıkışı

İstanbul’da bulunan Padişah, taşradan gelmekte olan askerleri bekliyordu. Askerlerin


hepsi geldikten sonra hareket günü komutanlara bildirildi. Bu bildiri üzerine Rumeli
yakasında bulunan asker ve levazım, Sirkeci, Galata ve Beşiktaş iskelelerinden gemi ve
kayıklarla Üsküdar’a taşınmaya başlandı. Padişahın da Üsküdar’a geçmesi için bir
kadırga hazırlandı. 21 Recep 928 (16 Haziran 1522) günü devlet adamlarıyla saray
halkı, tan yeri ağarırken saray kapısına geldiler ve selamlık kıtasının baş tarafına
geçerek rütbelerine göre sıralandılar. Bu sırada Padişah atına bindi ve dua okuyan
çavuşların sesleri yükseldi. Padişah, gerek askerlerden ve gerek halktan rast geldiklerine
selam verip geçiyordu.250

İskeleye vardığında hazır bulunan kadırgaya Padişah bindi. Üsküdar iskelesinde


bulunanlar Padişahı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Güneş çıkar çıkmaz Padişah Üsküdar’a
çıktı ve orada bekleyen asker ve ahaliyi selamladıktan sonra İbrahim Paşa çayırında
kurulan karargahına gitti. Orada bir gün kalıp, ertesi gün hareket ederek Maltepe’de
indiler. Böylelikle yol alarak Şaban ayının yedinci günü Kütahya’ya vardılar.251

Kara askeri, Kütahya’yı terk ettikten on gün sonra yani Şaban’ın yirminci günü Aydın’a
vardılar. Aydın, Anadolu’nun en güzel şehirlerinden biridir. Bu sırada Hersek Valisi
Mahmut Beyden ve Maraş’a giden Ferhat Paşadan sevinçli haberler geldi.252

248
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 71a-72a, Tabib Ramazan; age., s. 112, Solak-zâde; age., s.122,
Müneccimbaşı; age., s.517, Peçevi; age., s. 55, Mehmet Efendi; age., v. 93b-94a, Yurdaydın; age., s. 37.
249
Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 94b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 72a-b, Tabib Ramazan; age., s. 112. (
Sakız kalesinin ve etrafındaki ağaçların hepsinin, dünyanın başka yerlerinde nadir bulunan sakız ağacı
olmasından dolayı buraya Sakız adası adı verilmiştir.)
250
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Feridun Bey; age., c. I, s. 529, Mehmet Efendi; age., v. 89b., Yurdaydın; age., s. 37.
251
Hasan Beyzade; age., v. 4b., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 74b-75a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 139, Mehmet Efendi; age., v. 89b, Feridun Bey; age., c. I, s. 529.
252
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.140-141, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 76a, Peçevi; age., s. 55.
69

D. Donanmanın Rodos Adasına Varması

Donanma Sakız’dan kalkıp bir müddet yolculuktan sonra Rodos yakınlarına geldi.
Rodos’ta birçok kaleler vardı. Bunlardan Hereke kalesi daha yüksek olduğu için çok
uzaklara ateş açabiliyordu. Mahmut reis filosunu alıp Rodos üzerine yürüdü. Adaya
vardığında karaya asker çıkardı ve Hereke hisarını karadan ve denizden abluka etti.
Günlerce uğraştı ve en sonunda yirmi üç Şaban’da Hereke hisarının alınan kulelerine
Osmanlı bayrağını dikti.253

Bu haber geride duran donanmaya bildirilince, büyük ve küçük olarak 700 parçadan
oluşan donanma harekete geçti.254 Vezir Mustafa Paşa’nın gemisi önde gidiyordu. Bu
sırada Gazze valisi Mustafa Beyi, ilerisini keşif için on kadırga ile gönderdiler.
Rodoslular, bu kadırgaları gördükleri zaman, ele geçirmek için, Rodos limanında
bulunan gemilerden büyük bir kısmı ile denize açılmağa kalkıştılar. Bu sırada Mustafa
Paşa’nın kadırgası Rodos’u görebilen bir boğazdan çıktı. Bunun ardı sıra donanmanın
bir turna alayı gibi geldiğini gören Rodoslular, açılmaya cesaret edemeyip, çabucak
geriye çekildiler. Donanma böylece Rodos’a geldi.255

Rodos’un Öküzburnu adlı limanı gemilerin bir arada barınabilmesi için en iyi yerdi. İşte
bundan ötürü oraya geçmek ve demirlemek istediler. Kaledekiler, Osmanlı
donanmasının hücumuna uğrayacaklarını anlayınca deniz tarafındaki mazgallardan top
atmaya başlayıp ortalığı dumana boğdular. Paşa, gemileri ölü zaviye içinde yürütmek
üzere kale duvarına yanaştırdı. Topların en küçük mesafelerine ait düşüş noktaları
gemilerden uzak bulunuyor ve gemilere zarar veremiyorlardı. Kale topçuları ise bu
atışlardan fayda çıkmayacağını anlayınca ateşlerini kestiler. Sonra bir kısmı beden
duvarlarına yanaşarak ve bir kısmı da kale ve burgoslara çıkarak geçen donanmayı
seyretmeye daldılar.

O gün rüzgar müsait estiği için bütün gemiler bir saat içinde Öküzburnu limanına varıp
demirlediler. Güneş battıktan sonra bir fırtına koptu. Yatsıya doğru müthiş bir top sesi
duyuldu. Bunun taş güllesinin bir parçası, vezir Mustafa Paşa’nın bulunduğu geminin
önüne düştü. Bundan gemiye ve gemidekilere bir zarar gelmedi. Lakin bir taraftan

253
Müneccimbaşı; age., s.517, Solak-zâde; age., s.123, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78a-b, Peçevi;
age., s. 57, Feridun Bey; age., c. I, s. 530. (Bu kalenin ismi Herke, Helke şeklinde de geçmektedir.)
254
Uzunçarşılı; age., s. 314.
255
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78b-79a,
70

fırtına kopması, bir taraftan da düşman topçusunun ateş açması donanmadakileri


düşündürdü. Kaptanlar bir araya gelerek limanı terk etmek ve Anadolu yakasına geçip
Marmaris limanında demirlemek teklifini ileri sürdüler.256

Mustafa Paşa, telaş edilmemesini ve top ateşi devam ederse sabah başka bir yere intihap
edileceğini söyledi. Tesadüfen o gece başka bir top atılmadı. Ertesi günü Rodos
hapishanesinden firar eden bir Osmanlı, yüzerek donanmaya geldi ve düşmanın
geceleyin ateş eden topuna dair izahat verdi. Bu top Rodos kalesinin uzun menzilli bir
topu idi. Rodoslular bunu Kızılkapı üzerine yerleştirdikten sonra fazla barut koymak
suretiyle donanmaya bir gülle savurmuşlardı. Top o fazla barutun gaz tazyikine
dayanamayarak parçalandı. Bu haber üzerine donanmada büyük bir sevinç uyandı.257
Çalgısı olan gemilerde muayyen vakitlere mahsus olan Nöbet-i Osmanî çalınmaya
başladı. Diğer gemilerde davul sesleri gökleri sarstı. Bu sırada kayıklar ve sandallar
indirildi. Asker ve marangozlar bunlara binip karaya çıktılar ve derhal iskeleler
yapmaya koyuldular.258

E. Rodos Adası Ve Şehri

Rodos adasının su ve havası güzel olup her mevsimde görüntüsü zümrüt gibi yemyeşil
olurdu. Adada gayet yüksek ve büyük kiliseler vardı. Rodos şehri, adanın deniz
kenarındaydı. Hisarı, tabiye ve tahkim esaslarına son derecede dayanabilecek surette
yapılmıştı. Hisara girmeyi imkansız kılmak için ne yapmak gerekirse hepsi vaktinde
düşünülmüştü. Hisarın duvarı yedi zira kalınlığında olup, bunun on zira gerisinde aynı
kalınlıkta bir duvar daha vardı. Bu iki duvarın arası toprakla doldurulmuştu. Ortaya
çıkan siperin kalınlığı yirmi dört zirayı buluyordu. Bu kalın siperin gerisinde derin
ikinci bir hendek daha vardı ki, bu da iç hisara dayanıyordu. Temeli suya kadar kazılan
bu iç hisarın duvarı balıksırtı şeklindeydi.

Şehre gelince; evlerinin çoğu yüksek kemerli ve betondan yapılıydı. Bilhassa


kiliselerinin çan kuleleri, göklere kadar yükselmişti. Deniz tarafında büyük havuz
biçiminde güzel bir limanı vardı. Bu limanın duvarının üzerinde yüksek kuleler
yapılmış, bunlardan Arap kulesi, adeta bir şaheserdi. Bu kulenin birçok katları ve her

256
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 79b-80a.
257
Yurdaydın; age., s. 40.
258
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 80b, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 96a-b, Tabib Ramazan; age., s.115.
71

katın hava alacak yerleri, pencereleri vardı. Bu pencerelere gerektiğinde top


yerleştirirlerdi. Limanın giriş-çıkış ağzına, genellikle bir zincir gererlerdi. Bu zincir
düşman gemilerinin limana girmesine yol vermemek için konulmuştu.

Limana yakın denizin bir noktasına, birçok taşlar döküp yığın haline getirmişler ve
bunun üzerine de pek sert ve yüksek bir kule yapmışlardır ki, buna da Mendirek
denilmektedir. Bunlara toplar koyarak, limana giren düşman gemilerini buradan ateşe
tutarlardı. İşte Rodos böyle müstahkem mevkii, müdafaa bakımından çok çetin bir
kaleydi. Yeryüzünde o gün eşine zor rastlanan Rodos adası, güzel ve geniş aynı
zamanda birçok kasaba, köy ve kalelere sahipti. 259

Marangozlar iskeleyi bitirinceye kadar Rodoslular kalelere çıkmışlar ve kaleye


sığmayan at, davar, merkep gibi hayvanlarını başıboş koyuvermişlerdi. Osmanlı
askerleri karaya çıkarak bu başıboş hayvanların çoğunu ele geçirdiler. Osmanlıların
karaya çıkışlarına düşman topçuları lakayt kalmayıp, cephe ve mevzi değiştirerek,
Osmanlı askerlerini ateşe tuttular ve biraz da zayiata uğrattılar.260

F. Padişahın Rodos’a Gelişi ve Kuşatmanın Başlaması

Daha önce Aydın’a kadar gelişini anlattığımız Padişah şimdi Aydın’ın Bozdoğan
mevkiine geldi. Burada Karakadı denilen biri hakkında halk, Padişaha şikayette
bulundu. Kadının doğru işlerden ayrılarak keyfi işlere saptığını öğrenen Padişah, onun
idamını emretti.261 Bu vakadan sonra Padişahla birlikte gelen vezirlerden Gürcü Ahmet
Paşa, vezir Mustafa Paşanın aleyhinde işler yapmaya başladı ve Rodos serdarlığının
Mustafa Paşaya verildiğini bir türlü çekemediği için kıskançlık yolunu tuttu.
Bozdoğan’da Padişahın huzuruna çıkan Ahmet Paşa biraz oturduktan sonra Mustafa
Paşayı dile alıp küçültmeye kalktı. Hatta Rodos savaşını başaramayacağını anlatarak

259
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 81a-82b, Tabib Ramazan; age., s.99-111.(Tabib Ramazan Rodos
adası ve kalesi ile içinde bulunanlar hakkında çok geniş malumat vermektedir.), Hadidi; age., s.435, Âlî,
age., v. 275b.
260
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 82b, Mehmet Efendi; age., v. 97a, Peçevi; age., s. 57, Solak-zâde; age.,
s.123, Bkz. Tabib Ramazan; age., s.115-117.
261
Peçevi; age., s. 58., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83a, Yurdaydın; age., s. 40.
72

deniz ve kara kuvvetlerini kendi emrine aldırmak üzere padişahı ikna etti ve “bundan
böyle Ahmet Paşa mübaşir ola” diye bir ferman bile yazdırmağa muvaffak oldu.262

Ahmet Paşa bu fermanı alır almaz hemen Rodos’un yolunu tuttu ve karadaki askerlerin
bir an evvel Marmaris iskelesinden Rodos’a geçmelerine emir verdi. Bu emir üzerine
yürüyüş başladı. Bu yerlerin her tarafı dağlık ve Kargasekmez tarafları tamamıyla
kayalıktı. Askerler bu dağlık araziden geçerek Ramazan’ın ikinci günü Marmaris
iskelesine geldiler. Padişah çadırı, iskeleye yakın kurulurken, askerler ise deniz
kenarında ordugah kurdular. Orduyu, Rodos’a geçirmek için gemiler Marmaris’e
aldırılmıştı. Fırtınalı havaya rağmen ordu gemilerle iki günde adaya çıkarıldı.263 Rodos
hisarını iyice görebilecek yüksek bir yer vardı. Padişah Marmaris’te iken çadırı buraya
kuruldu. Kanunî’yi bu yere getirmek için Marmaris’e bir baştarte gönderildi. Bu
geminin Marmaris’e vardığı gün büyük devlet adamları, hademe, tüfekçiler, yeniçeri
askerleri deniz kenarında toplandılar ve Padişahın gelişini beklediler.

Ramazan’ın dördüncü günü Padişah, Marmaris’teki çadırından çıktı ve “mallarınızla ve


canlarınızla cihad ediniz” emrine uydu. Bir ata binerek Marmaris iskelesine gelen
Padişah, baştarteye bindi ve kara halkına veda etti.264

Padişah adaya vardıktan sonra, divan-ı hümayun toplandı ve durum değerlendirmesi


yapıldı. Kalenin daha önce niçin alınmadığı hususunda, Padişahın etraflı bir konuşması
oldu. Daha sonra görev dağılımı yapılarak, deniz tarafına yakın olan yerlere baş vezir
Piri Mehmet Paşa, onun yakınına da Anadolu Beylerbeyi Kasım Paşa tayin edildi. Diğer
tarafına ikinci vezir Mustafa Paşa yerleştirildi. Bunun sol tarafındaki kule ve hisar
kısmına üçüncü vezir Ahmet Paşa, Rumeli Beylerbeyi Ayas Paşa ile yeniçeri ağası Bâli
Ağa memur edildiler.265

262
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83a, Tabib Ramazan; age., s. 121, Tabib burada, Celâl-zâde’nin zıddına
olarak, Vezir Ahmet Paşanın Mustafa Paşa ile istişare ve dayanışma içinde olduğunu söyler. Peçevi; age.,
s. 58.
263
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.146, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 83b, Tabib Ramazan; age., s. 121,
Müneccimbaşı; age., s.517, Feridun Bey; age., s. 530.
264
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84a-b, Tabib Ramazan; age., s. 124-125, Müneccimbaşı; age., s.517-
518, Mehmet Efendi; age., v. 99b-100a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.146-147, (Diğer kaynaklar
Padişahın adaya geçişini 4 Ramazan olarak belirtirken Kemal Paşa 5 Ramazan olarak belirtmiştir.)
Feridun Bey; age., s. 530, Solak-zâde; age., s.123-124.
265
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84b-85a, Tabib Ramazan; age., s. 133-137, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s.150, Müneccimbaşı; age., s.518., Tekindağ; agm.,s. 58-59., Yurdaydın; age., s. 41.
73

Görev yerleri belli olan paşalardan her biri, kendisine ait topları hazırladı. Ramazan’ın
beşinci günü toplara ateş verildi. Rodoslular, Osmanlıların toplarına karşı, daha fazla
top atışı ile cevap verdiler. Osmanlılar, kale içinde olan düşmana karşı, açıkta savaş
yaptıkları için topçularından birçoklarını şehit verdiler.266

a. Mısır Valisi Hayr Beyden Rodos’a Yardım Gelmesi

Bu sırada birçok yelkenli gemilerin Osmanlı donanmasına yaklaştığı görüldü. Bu


gemileri Mısır Beylerbeyi Hayr Bey göndermişti. Hayr Bey, Çerkezlerin en ileri gelen
adamlarındandı. Mısır ve havalisi alındıktan sonra Sultan Selim buraları emrine
vermişti.267 Hayr Bey, Sultan Süleyman zamanında da sadakatini ve idaredeki
yüksekliğini gösterdi. Nitekim bu sefer Padişahın Rodos savaşına geldiğini
duyduğunda, şehitlikten zevk alan Mısır askerlerinden bir miktar savaşçı toplamış ve
bunları yirmi dört parça harp gemisine yerleştirerek 16 Ramazan günü Rodos’a
göndermişti. Düşman topları Mısır donanmasına hiçbir zarar veremedi ve bu gemiler
gelip büyük donanmaya katıldı.268

Hisarda, Çanlı kule denen ve içi düşman askeriyle dolu bir kule vardı. Bu kule
gözetleme işinde düşmanın çok işine yarıyordu. Osmanlıların büyük çapta uzun bir topu
vardı. Bu topun güllesi nereye düşse, orasını alt üst ederdi. Çan kulesindeki gözcüler bu
topun ateşe hazırlandığını görünce, hemen kaledekilere bildirdiler. Yapılan top atışları
sonunda kulenin kireç ve taşlarının bir kısmı düşerek çanı yuvarlandı. 269

b. Divan Toplanması

Ramazan ayının on sekizinci günü Padişahın huzurunda devlet yöneticilerinin


bulunduğu bir divan kuruldu. Kalenin bir an evvel alınması için tedbirler ve görüşler
ortaya sunuldu.270

Divandan ayrıldıktan sonra Mehmet Paşa, büyük toplar getirtti ve bunları gerilere
yerleştirip hemen savaşa başladı. Komutanlar birbirinin ardı sıra Ahmet Paşaya gelip

266
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 85a, Mehmet Efendi; age., v. 100b.
267
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.165, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a.
268
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.152, Müneccimbaşı; age., s.518,
Feridun Bey; age., s. 531, Solak-zâde; age., s.124, Hasan Beyzade; age., v. 5a.
269
Feridun Bey; age., s. 531, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a-b, Mehmet Efendi; age., v. 101b,
270
Mehmet Efendi; age., v. 102a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87b-88a, Solak-zâde; age., s.124,
Yurdaydın; age., s. 42.
74

gülle ve barutların bittiğini bildirdiler. Ne kadar top barutu varsa hepsini sarf ettiler.
Düşman topçusu aslında topların birçoğunu ateş edemeyecek hale koymuştu. Artık ister
istemez top ateşinden vazgeçerek toprak işlerine girişildi. Toprak, diken ne buldularsa
hendeğe attılar.271

Şevval’in birinci günü bayram dolayısıyla Padişahın çadırları yakınında davul


çalınmaya başlandı. Sabah namazı kılındıktan sonra Padişah, altın tahtına çıkıp oturdu.
Devlet büyükleri, Beylerbeyi ve asker başına tayin edilmiş olan büyük rütbeli beyler
eski usul ve adetler üzere toplanıp Padişahın elini öptüler. Padişahın divanında sofralar
serilerek türlü türlü yemekler yenildi. Sonra yine herkes yerli yerine gitti. O gün kaleden
düşmanın bir miktar askeri çıkış yaparak Rumeli askerlerine hücum ettilerse de bir
başarı elde edemeden geri kaleye kapandılar.272

c. Ahmet Paşa’nın Kaleye Hücumu

Bayramdan sonra, Ahmet Paşa cephesinde Osmanlılar, hücum hazırlığı ile meşgul
oldular. Bu hazırlığın en mühim kısmı, top mevzileri ile cephe arasında olan hendek
kısmını doldurmaktan ibaret idi. Hendeği doldurmaya gelenlerin bir kısmı toprak işini
bırakarak hisarın beden duvarına tırmandı. Akıncı askerlerden de bir müfreze gedikten
içeri girmek için ilerledi. Hendek içinde bulunanlar kalenin topçu ateşinden ziyan
görmeyince, gedikten içeriye girmeye çalıştılar. Düşman piyadesi bunları karşılayınca
iki taraf ağır zayiat vererek yerli yerlerine çekildiler.273

Bu savaşta esir edilen bir Rodoslu, kale komutanı Megola Mastori ile kale topçuları
arasında geçen şu konuşmayı anlattı. “Hani ya! Osmanlılar adamıza gelirlerse, onları
kaleye yanaştırmak değil, adada bir adım ilerletmeyiz, demiştiniz. Hâlbuki bugün kale
içinde onların seslerini işitiyorsunuz, o atıp tutmanız nerede kaldı?” dedi. Mastori: “Biz
Osmanlıların yeryüzünden karşımıza geleceklerini sanmıştık, onların tünel kazarak
yeraltından geleceklerini kim bilirdi?” diye cevap verdi.274 Ahmet Paşa cephesinde
yapılan bu hücumun müspet bir netice vermemesinden dolayı ortalıkta bir teessür
belirdi.

271
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b, Mehmet Efendi; age., v. 102b.
272
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 103a-b, Feridun Bey; age., s. 531.
273
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a-90b, Mehmet Efendi; age., v. 103b.
274
Feridun Bey; age., s. 531, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90b-91a, Mehmet Efendi; age., v. 104a.
75

Rodos kalesinin Mustafa Paşa cephesindeki kısma gelince, bu cephede bulunan hendek
biraz daha genişçe idi. Bu geniş hendeğin ortasında sağlam bir kule var idi ki, hendeğin
her iki tarafını yan ateşine alabiliyordu. Bu yan ateşi yüzünden mezkur cephede pek çok
asker şehit düştü. Her şeyden önce bu kuleyi ortadan kaldırmak gerekiyordu.

İkinci vezir Mustafa Paşa, lağımcı ve taşçı müfrezelerini ileri aldırdı ve ihtiyattaki
askerin yardımı ile o kuleye kadar bir tünel açtı. Mustafa Paşa, lağım ağzındaki fitile
ateş verilmesini emretti. Fitilin ateşi lağım için yapılan dar fırına geldiğinde, oradaki
barut fırını ve kuleyi havaya uçurdu. Kulede bulunan çok sayıda düşman ve kuledeki
toplar hep birden havaya uçtu.275

d. Savaşın Uzaması Ve Karşılıklı Çatışmalar

Rodos’un mukavemeti doğrusu Osmanlıları sıkıntıya soktu. Top ve tüfekle savaştan


fayda olmadığını anladılar. Kulelerin diplerinden gedikler açmaya, büyük kuleleri
lağımla düşürmeye karar verdiler. Mamafih kazma işi de oldukça tehlikeli idi. Çünkü
bir yere kazma vurulsa derhal düşman haber alır, o da karşı tarafta lağım kazardı.
Osmanlılarla Rodoslular, kaç kere böyle tesadüfler neticesinde birbirlerini kazmalarla,
mızraklarla, taşlarla karşıladılar. Hatta sonraları düşmanlar, açılan gediklere barut koyup
ateşlediler. Şevval’in on dokuzuncu günü Mustafa Paşa cephesinin iki yerinde lağım
yapıldı ve bunlara ateş verildi. Bu lağımlar hisar duvarı üzerinde duranları havaya
uçurdu. Bu sırada Osmanlılar hücuma kalktılar lakin çok şehit ve yaralı verdiler. 276

Rodos adasında, başı dumanlı yüksek bir dağ üzerine yapılmış ve sonradan terkedilmiş,
eski Rodos dedikleri bir hisar vardı. Padişah ayın yirmisinde bu eski hisarı görmeye
gitti.277 23 Şevval 928 (15Eylül 1522) günü hisarı almanın zorluğu herkesi düşünceye
sevk etti. Rodos kalesi topla, tüfekle alınacak gibi görülmüyordu. Mustafa Paşa
askerleri, hisarın duvarını temelinden yıkmak için kazmaları ellerine aldılar. Ahmet
Paşa tarafından lağımcılar ayın yirmi altısına kadar iki lağım kazdılar ve bunlara ateş
verdiler.

275
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 91a-92a, Feridun Bey; age., s. 532. Tabib Ramazan buraya kadar
geçen olayları fetih için ön hazırlıklar olarak belirtmektedir. Age., s.147-151.
276
Feridun Bey; age., s. 532, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 93a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 105b-106a.
277
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 93a-93b, Mehmet Efendi; age., v. 106a.
76

Ayın yirmi sekizinci günü veziriazam tarafında bulunan bir çerkes grubu, baş başa
vererek hendeği geçmeye ve hisara çıkıp cephelerinde bulunanları öldürmeye karar
verdiler. Bunlar gidip istediklerini yapmakla beraber düşmandan dört, beş sancak ve
dört-beş yüz kadar tahta getirdiler. Bu tahtalarda eğri vaziyette çakılı çiviler vardı.
Kaledekiler ara sıra bu çivili tahtaları Osmanlılar üzerine fırlatırlardı.

Şevvalin sonuncu günü Padişah huzurunda, vezirlerle, büyük komutanlardan mürekkep


bir kurultay kuruldu. Padişah hisar hakkında ve gediklere dair malumat istedi.
Paşalardan her biri kendi cephesine dair tafsilat verdi. Bu anlatışlara göre Padişah:
“Kalenin alınma işinde çok ileri gidilmiştir. Kalan iş, el birliği ile yapılacak büyük bir
fedakârlıktan ibarettir. Allah’a bel bağlıyalım da yarın her noktadan düşman üzerine
saldıralım” dedi.278

Her iki taraftan atılan silah ve çalınan davul, zurna ve İslam askerinin Allah Allah
sesleri dünyayı sarstı. Rodoslular, kazanlar dolusu kaynamış katranlar getirerek bunları
mücahidler üzerine döküyorlardı. Hendekler askerlerle doldu. Kaledekiler taş, ağaç
tomrukları ve her yanına çiviler çakılmış direkleri, ateşli humbaraları yağmur gibi
yağdırıyorlardı. O gün kale ve civarı mahşere döndü. Sanki Rodos’ta gerçekten kıyamet
kopuyordu. Donanmadan atılan top gülleleri şehrin toplantı yerlerine savruldukça
ortalığı birbirine geçiriyordu. Dört saat kadar pek çetin savaş yapıldı. Lakin kale bir
türlü alınamadı.279

Komutanlar lüzumundan fazla olan askerlerini geri aldırdılar. Ahmet Paşa bu


başarısızlığı Rumeli Beylerbeyi Ayas Paşanın gevşek davranmasına atfederek, işi o
yolda Padişah’a anlattı. Padişah, bundan dolayı önce Ayas Paşayı kapıcılar odasında
hapsettirdi fakat Paşanın günahsız olduğu anlaşılınca kendisini affetti. Ayas Paşa yine
Rumeli Beylerbeyi olarak işe geçti. Lakin Ayas Paşanın artık Ahmet Paşa yanında
çalışamayacağı anlaşılınca, Padişah onu Rumeli askeriyle birlikte Piri Mehmet Paşanın
emrine verdi.280

278
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Bkz. Tabib Ramazan; age., s.
151-155, Mehmet Efendi; age., v. 106a, Feridun Bey; age., s.533.
279
Tabib Ramazan; age., s. 158, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 106a-b,
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 158-159, Ferdiun Bey; age., s.533.
280
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 159-162, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95b, Mehmet Efendi; age., v.
107a-b, Ferdiun Bey; age., s.533.
77

Zilkade ayının sekizinci günü hisardaki düşman topçularından biri, kaleden kaçarak
Müslümanlara sığındı. Bu mahir topçu, Osmanlı askerinin eşsiz ve dayanıklı
olduklarını, çok iyi savaş yaptıklarını ve son savaşta düşmanın en ünlü adamlarını ve
tüfekçi başlarını öldürdüklerini, sağ kalanların büyük bir sıkıntı içinde bulunduklarını
anlattı. Osmanlılar son hücumdan sonra tabyalar yapmaya başladılar ve bu tabyalara
tüfekçiler yerleştirdiler. Bu tüfekçiler, hisar bedenlerinde yürüyenlere ateş açmakla
onları geliş gidişten alıkoyuyorlar ve bu yüzden artık mücahidler hendeklere korkusuz
girip çıkıyorlardı.281

Ayın on beşinci günü Ayas Paşa cephesinde yapılan büyük bir lağımın patlamasıyla,
hisar bedeninin önemli bir kısmı yıkıldı. Ahmet Paşa cephesinde, denize yakın bir yer
vardı. Bunun alt tarafı kazıldığı halde bir türlü düşmüyordu. Donanmadan bir halat
getirdiler ve duvara bağladılar. Ayın on altıncı günü iki bin kadar asker halatı çekerek
duvarı düşürdüler.282

Ayın yirmi birinci günü Piri Mehmet Paşa cephesinde bulunan bir kule, yapılan saldırı
sonunda ele geçirildi. Ahmet Paşa cephesinde ise, ayın yirmi yedinci günü, iç hisar
duvarının alt kenarı kazmalarla yıkıldıktan sonra orası da lağımla uçuruldu. Ertesi günü
burada çok korkunç bir savaş yapıldı ve düşman buradan kaçırıldı.283

Zilhicce ayının on birinci günü yapılan divanda, Rodos’ta kışlama ve Ferhat Paşayı da
adaya çağırma kararı verildi. Aklı başında olan düşmanın büyük komutanları, er geç
meydanın Osmanlılara kalacağını biliyorlardı. Nitekim onlardan birisi boşuna
uğraşmaktansa gidip Osmanlılara teslim olacağını söyledi. Lakin onu çekemeyenler,
biçareyi dörde bölerek her parçasını birer gediğe astılar. Muharrem ayının ikinci günü
akşamı iki taraf yine birbirine girdi. Piri Mehmet Paşanın yanında savaşan Mesih
Paşanın karşısında iki ayrı kule vardı. Ayın yedinci günü yapılan hücumla her iki kule
de ele geçirildi. 284

281
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95b-96a, Ferdiun Bey; age., s.533, Mehmet Efendi; age., v. 108a.
282
Ferdiun Bey; age., s.534, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 96a, Mehmet Efendi; age., v. 109a.
283
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 96 a-97b, Mehmet Efendi; age., v. 109b.
284
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 98a-b, Mehmet Efendi; age., v. 110b-111a, Feridun Bey; age., s.
535.
78

e. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Tekrar Savaşması

Muharrem ayının onuncu günü Ahmet Paşa cephesinde çok şiddetli çarpışmalar oldu.
Deniz kahramanları da gemilerle hücum ederek deniz yüzünü doldurmuşlardı. Bu
çarpışmalarda Osmanlılardan hatırı sayılan pek çok kimse şehit oldu. Ayın yirmi birinci
günü Şövalyeler bitkin bir hale gelmişlerdi. Bunlar Padişaha yalvararak dileklerinin
kabul edilmesini istediler.285 Canlarının derdine düşen gayr-ı müslimler, içlerinden
meşhur bir ihtiyarı Padişahın huzuruna gönderdiler. Padişah, esasen çok merhametli
olduğu için onlara eman verdi. Fakat Rodoslunun biri, Mehmet Paşa gediğinden kaçarak
Osmanlılara geldi. Bu adam “Kaledekiler zaman kazanmak için eman diliyor, bunlara
başka yerden yardımcı gelecektir, maksatları o vakte kadar sizi avutmaktır” dedi.
Gerçekten de gelen haber doğrulandı. Muharrem’in yirmi beşinci gecesi, askerle dolu
düşman gemileri gelerek, rüzgar kuvvetiyle mahfuz ve müstahkem limana girdiler.286

Özetle, bunlar verdikleri sözde durmayıp, yardımlar gelince tekrar savaşı göze aldılar.
Kalenin hisar kapısı ile hendek üzerine konan hareketli köprüyü aldılar ve onun
altındaki ayakları ve duvarları yıktılar. Köprüyü çektikten sonra taarruza geçtiler. Bu
halden muzdarip olan İslam askerleri, bu sefer düşmanlara adam akıllı bir ders vermeye
hazırlandılar. Denilebilir ki, bugüne kadar yapılan savaşlar, bugünkü savaşa göre pek
hafif kalırdı. İki taraf, var gücüyle savaşıyordu. Ayın yirmi sekizinci. gecesi pek
korkunç bir çarpışma oldu ve düşman çok zayiata uğradı. Sabah olunca da çarpışma
bütün şiddetiyle devam etti. O gün ikindiye doğru düşmanlar tekrar eman, eman diye
bağrıştılar. Osmanlılar “siz daha önce de eman dediniz” diye aldırış etmediler.287

f. Düşmanın Eman Dilemesi Ve Emanın Verilmesi

Kale başkomutanı, Megola Mastori denilen A. De Villeres de I’sle-Adam, İstanköy


hakimini, elli kadar adamıyla beraber, Padişaha eman dilemek üzere gönderdi. Keyfiyet
Padişaha bildirildiğinde, Padişah onları affetti. Hemen bir divan kuruldu ve Rodos’un
en ünlü adamları boyun eğerek, gelip itaat ettiler. Padişah, bunlara hilatlerle beraber bir
ahitname verdi. Buna göre; kimseye zorlama yapılmayacak, burada kalmak isteyenler

285
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 175, Bkz. Yurdaydın; age., s. 42-43, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 98b-
99a, Mehmet Efendi; age., v. 111a-112a, Feridun Bey; age., s. 537.
286
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 176-178, Tabib Ramazan; age.,
s. 186-187, Mehmet Efendi; age., v. 112a-b, Feridun Bey; age., s. 537.
287
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 178-179, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b-100a, Mehmet Efendi;
age., v. 112b, Feridun Bey; age., s. 538. Tabib Ramazan; age., s. 188.
79

kendi evinde kalacak, adetleri üzere yaşayacaklar, ticaretlerine devam edip, ekip
biçeceklerdi. Gitmek isteyene mani olunmayacak, mal ve aileleri ile gitmek istedikleri
yere sağ salim gidecekler, kimseye zarar verilmeyecekti. Ada halkı beş yıl müddetle
vergi ödemeyecek ve kapıkulu ocakları için devşirme alınmayacaktı. Düşmana eman
verildiği gün, Ferhat Paşa da bir ordu ile Rodos’a geldi.288

G. Fetih Sonrası Yapılanlar

Rodos adası alındıktan sonra, üç bin kadarı Müslüman olan zindanlardaki mahkûmların
salıverilmesi emredildi. İçlerinde muhtelif millet ve hükümetlere mensup talihsiz
kimseler, seyitler, dervişler, birçok alimler bulunuyordu. Bunlardan kimisinin
boynunda, kimisinin ayaklarında ve kimisinin de el ve ayaklarında zincirler ve prangalar
vardı. Bunlar özgürlüklerine kavuştukları için sevinçle el açıp, kendilerini bu güne
kavuşturan Osmanlı devletine ve Padişahına hayırlı dualar ettiler.289

Safer ayının beşinci günü, veziriazam Mehmet Paşa ile üçüncü vezir Ahmet Paşa ve
Yeniçeri Ağası Bâli Ağa kendi cephelerinden hisara girdiler. Perşembe günü, kale ve
şehrin her tarafı açıldı. Askerler tekbir alarak içeriye girdiler ve yeniçeriler bayraklarını
Arap hisarının çan kulesine diktiler. Şehrin ortasında yükseklik ve büyüklük itibarıyla
dünyada eşi az olan Sencivan adlı bir kilise vardı. Osmanlılar bunun içinde
Hıristiyanlığa ait olan resim ve diğer eşyayı kaldırdılar. Sonra bu kiliseyi camiye
çevirip, içine mihrap yaptılar.290

Cuma günü kurulan divana bütün devlet adamları ve askerler gelip, Padişahın ellerini
öptüler ve kazanılan zaferden dolayı, tebrik ettiler. Sonra davullar çalınıp, şenlikler
yapıldı ve herkes sevince gark oldu.291

Kale komutanı Megola Mastori ile Rodos’un diğer ileri gelenleri gelip, Padişahın
ellerinden öptüler. Padişah, onlara gümüş ve altından yapılmış değerli eşyalar,

288
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal
Paşa-zâde; X. Defter, s. 179, Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Maksudoğlu; age., s. 243, Shaw; age., s.
134, Uzunçarşılı; age., s. 315., Tekindağ; agm., s. 59, Mehmet Efendi; age., v. 113a-b., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s.318.
289
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b-101a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 184, Mehmet Efendi;
age., v. 114a-b, Tabib Ramazan; age., s. 192, Uzunçarşılı; age., s. 316.
290
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
291
Mehmet Efendi; age., v. 114a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183.
80

kumaşlar, mallar bağışladı. Derken o gün, iki geminin deniz tarafından hisara sokulduğu
görüldü. Bunlar askerlerle dolu olup, Rodoslulara yardım maksadıyla gelmişlerdi.
Bunlar gemicilerimiz tarafından hemen yakalandılar.292 Yine burada, Âl-i Osman’dan
Cem Sultan’ın oğlu ve ailesi ele geçirildi. Kafirler, bir koz olarak kullanır, fitneye alet
293
ederiz diye, ona ihtimam gösterirlerdi. Padişah, Rodos şehrine girmeden, bunların
kendisine teslim edilmesini, aksi takdirde kimsenin adayı terk etmesine müsaade
edilmeyeceğini şövalyelerin reisine bildirmişti. Teslim edilen Cem’in oğlu diye bilinen
bu kişi katledildi ve ailesi İstanbul’a gönderildi.294

Safer ayının onuncu günü Padişah bir ata binerek fethedilen hisarı gezdi. Sonra kalenin
etrafını, liman ağzında bulunan uzun zinciri ve mendireği, Arap kulelerini ve görmeye
değer yerleri gördü. Dönüşünde Rodos şehrine sancak beyi, kadı, kale komutanı ve
muhafızlar tayin edilmesini ve yıkılan yerlerinde tamirini emretti. Rodos kalesinin
tamiri için Menteşe Sancak Beyi İskender Bey, Karasi Beyi Sinan Bey, Aydın Beyi
Lütfi Bey ve Saruhan Beyi Ferhad Bey tayin olundu. Rodos müstakil bir sancak
yapılarak, Midilli Sancak Beyi Dizdarzade Mehmet Çelebi atandı.295

Safer’in on ikinci günü yalnız genel karargahın ağırlıkları Marmaris iskelesine çıkarıldı.
Ertesi gün divan kurularak Megola Mastori gelip Padişahın elini öptü. Hazinelerinde ne
varsa hepsini Osmanlılara bırakarak, kendisiyle birlikte gidecek kimseler için müsaade
istedi ve gece yarısı adadan ayrıldı.296

Safer ayının on dördüncü Cuma günü Padişahla vezirler, memurlar, askerler Sencivan
camiine giderek Cuma namazını kıldılar. Padişahlardan hiçbirine nasip olmayan bu

292
Bkz. Feridun Bey; age., s. 539, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b-102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 183, Tabib Ramazan; age., s. 193, Mehmet Efendi; age., v. 114a-b.
293
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 179, Feridun Bey; age., s. 539. ( Sultan Bayezid ile Cem iki kardeş
idiler. Babaları Fatih vefat edince, Amasya valisi olan Bayezid, Karaman valisi olan Cem’den önce gelip
tahta oturdu. Bunu kabullenmeyen Cem, askerinin toplayıp Bayezid ile savaştı. Savaşı Bayezid kazanınca
Cem kaçtı. Daha sonra hacca gitti ve oradan döndükten sonra tekrar Anadolu’ya gelip tahtta hak iddia
etti. Bunun üzerine Bayezid Cem’in üzerine geldi ve etrafında toplanan isyancıları kılıçtan geçirdi. Fakat
Cem kaçmayı başardı ve gemiye binerek Rodos adasına sığındı. Burada şövalyelerin elinde uzun zaman
kalan Cem, Fransa’ya gönderildi. Bir müddet orada kaldıktan sonra orada vefat etti. Sultan Bayezid,
kardeşinin tabutunu İstanbul’a getirtip Bursa’da defnettirdi. İşte Rodos’ta Cem’in oğlu diye bahsedilen
kişi bundandır.)
294
Uzunçarşılı; age., s. 316, Tekindağ; agm., s. 60
295
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
296
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Solak-
zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59.
81

zafer, Kanunî Sultan Süleyman’a nasip olmuştu. Bu zafer, fetihnameler yazılarak


herkese duyuruldu.297

Ertesi günü Padişah, bir kadırgaya ve geri kalan büyük devlet adamları ve askerler
gemilere binerek Marmaris iskelesine geçti. Orada Padişah atına binerek biraz gezdikten
sonra karargahına geldi. Devlet adamlarıyla bazı hususi kimseler orada kaldılar.
Diğerleri de İstanbul’a gitmek için izin alıp gittiler.298 Büyük bir ordu Padişahın icazeti
ile yerlerine dağıldılar. Daha sonra Padişah, gündüzleri yol alıp, geceleri dinlenerek
İstanbul’a vardı.299 Sefere Üsküdar-Kütahya-Denizli-Muğla-Marmaris-Rodos yolunu
kullanarak yola çıkan Kanunî, Marmaros-Muğla-Alaşehir-Akhisar-Bursa-Üsküdar
yolunu kullanarak saraya geri döndü.300

3- MACARİSTAN SEFERİ ve MOHAÇ SAVAŞI (III. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Rodos’un Osmanlıların eline geçmesi, Batılıları derinden sarsmış ve çok tedirgin


etmişti. Buranın mutlaka geri alınması gerektiğini düşünüyorlar ve bunun içinde Macar
Kralını teşvik ediyorlardı. Bu istekler üzerine Macarlar, büyük bir hazırlığa başladılar
ve halk da bu hazırlıklar için ciddi fedakârlıklarda bulundu. Diğer yandan yapılan
hazırlıkların haberi, kısa zamanda Sultan Süleyman’a ulaştı.301

Kanunî’nin, Belgrad seferine çıktığında, asıl niyeti Macaristan’ın başkentini ele


geçirmekti. Fakat yoldaki istişareler ve gelişmeler, onun bu işi gelecek yıla ertelemesine
sebep oldu. O yıl da, Rodos gibi daha önemli bir işi halletmek zorunda kaldığı için, bu
sefer biraz gecikmiş oldu. Bu düşüncesini daha önce Sultan Süleyman, yakınındaki
devlet adamlarına söylemişti.302

297
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s.187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
298
Bkz. Feridun Bey; age., s. 539, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 103a-b, Mehmet Efendi; age., v. 116b-
117a, Tabib Ramazan; age., s. 194 vd.
299
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.188, Solak-zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59, Asrar; age., s.73.,
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
300
M.Akif Erdoğru; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Rodos Seferi Ruznamesi”, Tarih İncelemeleri Dergisi,
Cilt 19, sayı 1, Temmuz 2004, s. 56.
301
Lütfi Paşa; age., s. 319.
302
Bkz. Mehmed Efendi; age., v.150b-151a.
82

Sultan Süleyman, sınırlardaki düşman devletlerin şerrini defetmeye büyük önem


vermişti. Macaristan da zamanın büyük devletlerinden biriydi. O, askerlerinin sayısının
çokluğu ve savaşçılığı ile önde gelen milletlerindendi. Çevrelerinde bulunan diğer
milletlerden de adam toplayarak büyük bir ordu teşkil etmekteydiler. Osmanlı
sınırlarında rahat durmayıp sürekli sıkıntı veriyorlardı. Zulümde çok ileri gitmişler,
uzun zamandır bir yenilgiye uğramadıkları için burunları çok dikti. İtaat etmeyip, isyan
yolunu tutuyorlardı.303

Sirem adası, daha önce Yıldırım Bayezid zamanında küffardan alınmış, Osmanlı
toprağına katılarak, ahalisi yıllık vergiye bağlanmıştı. Fakat Yıldırım-Timur savaşından
sonra, Osmanlının elinden çıkıp, gayr-ı müslimlerin eline geçmişti. Emir Süleyman ve
Çelebi Mehmet zamanında, ülkede bulunan fetret döneminden dolayı, fırsat bulunup da
bu taraflarla uğraşılamamıştı.

II. Murad zamanında da bunlara boyun eğdirilemedi. Buranın Hâkimi, birçok defa
Tuna’nın İslam topraklarına geçip Müslümanlara zarar verdi. Varna ve Kosova’da
yapılan savaşlarda Macarlara hak ettikleri ders verildi fakat yeterli değildi. Fatih
Mehmet zamanında, en çok İstanbul üzerinde durulmuş ve fethedilmişti. İstanbul’un
fethinden sonra da Tuna bölgesine önem verildi. Fakat Macarların büyük ordulara ve
cephaneye sahip olması, bu bölgenin fethini mümkün kılmadı.

II. Bayezid zamanında, kâfirlere sığınan Sultan Cem’le uğraşmak, büyük problemdi. Bu
problem halledildikten sonra da, Doğu’da Kızılbaş problemi ortaya çıktı. Bu da çok
çetin bir durumdu ve ona karşı çok ciddi tedbirler almak gerekiyordu. Yavuz Sultan
Selim mecburen, Doğunun ve Arap yarımadasının ıslahı ile meşgul oldu ve Batıya
harekete fırsat bulamadı. Şimdi zaman Sultan Süleyman’ın zamanıydı ve o, cihad
kılıcını Batıya kaldırdı.304

Bir diğer sebep olarak ta şu olay beyan edilir; Fransa kralı Cesarlık sevdasına düşüp
Kron’u Macaristan kralının elinden almayı istedi. Çünkü Kron’u giyenlere Cesar, yani
Melikü’l-Müluk derlerdi. İki taraf arasında birkaç defa büyük savaşlar vuku buldu.
Sonunda, İspanya kralının yardımıyla, Fransa kralı hezimete uğradı. Bunun üzerine
Fransa kralı, düşmanından intikam almak için İslam Padişahının huzuruna elçi

303
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.201-202.
304
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.203-209, Mehmed Efendi; age., v.151a-155a,
83

göndererek yardım istiyor ve mektubunda şunlar yazıyordu; “Ungurus kralının, ikbal


sahibi padişah tarafından bir defa kulağı burulursa, biz İspanya kralına karşı mukabil
olabiliriz. Böylece intikamımızı alabiliriz. Muradımız odur ki, o mağrurun def’ine cihan
sultanından inayet ola. Daha sonra biz dahi, mekânı yüce sahip-kıran ve zamanın
padişahı olan Sultan Süleyman hazretlerinin ihsanlarının bendesi olalım.” Sultan
Süleyman, Fransa kralına merhamet ederek, onun düşmanları üzerine sefere çıkmaya
karar verdi.305 Bu yardım Fransa’yı tarihinin çok nazik bir anında parçalanmaktan
kurtarmıştı. Yardım isteği, 16. asrın ilk yarısında Avrupa’da hegemonya kurmakta olan
Alman İmparatoru Şarlken’e karşı Fransa’nın muvazene kurmak ihtiyacından
doğmuştu. İstek Fransızlardan gelmiş, Osmanlılar onların yardımına koşmuşlardı.306

Sultan Süleyman’ın Rodos’ta kazandığı zafer, oldukça hoşuna gitmişti. Memleketin


değişik yerlerinde baş gösteren azgınlıklarda bastırılınca, Macaristan seferine karar
verdi. Bu seferden, bir zafer elde edebilmek için elden geldiği kadar büyük bir kuvvet
toplamak ve bu kuvvetle Macaristan’a çabuk yüklenmek gerekti. Yine Sultan, sünneti
ihya ve cihad görevini yerine getirmeyi istiyordu. Osmanlılar, Rumeli’ye ayak bastıktan
itibaren karşılarında, ya düşmana yardımcı veya düşman olarak Macarları görmüşlerdi.
Bundan dolayı, Osmanlıların Macarlara ve Macarların Osmanlılara karşı olan
münaferetleri Macaristan’ın zaptıyla, Macar krallığının ortadan kalkmasına kadar
devam etti. Bu sırada Macaristan’ın iç durumu da çok iyi değildi. Macar kralı II.
Layoş’un kötü yönetimi devam etmekte, Erdel beyi Zapolya hem krala hem de krallık
üzerindeki Habsburg nüfuzuna karşı çıkmaktaydı. Kötü idare altında ezilen Macar
köylüleri, memnuniyetsizliklerini belirtmek gayesiyle Protestanlık hareketine
katılmışlar, maaşlarını alamayan Macar askerlerinden bazısı, Osmanlı akıncı beyi Bâli
Beye iltica etmişlerdi. Bu olaylar Kanunî’nin sefer kararını hızlandırdı.307

B. Sefer Hazırlıkları ve Padişahın Sefere Çıkışı

Sultan Süleyman, Macar kralına haddini bildirmeye kesin karar verdikten sonra,
veziriazam İbrahim Paşaya, sefer için hazırlıkların yapılmasını emretti. Yakın ve uzakta

305
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.218-222, Solak-zâde; age., s.137-138., Hasan Beyzade; age., v.7a.
Mehmed Efendi; age., v.155a-157a.
306
İsmail Soysal; “Türk-Fransız Diplomasi Münasebetlerinin İlk Devresi”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi,
İstanbul 1951-1953, Cilt 3, Sayı 5-6, s.63-64.
307
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age.,v.132a, Karaçelebi-zâde; age., s. 79-80, Feridun Bey; age., s.547.,
Bostan; Gazavât-ı Sultan Süleyman, Ayasofya 3317, v.75a, Uzunçarşılı; age., s.323, Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s.322.
84

olan bütün beylere ve komutanlara, ulaklar ile haber gönderilerek, savaşa hazır olmaları
bildirildi.308

Padişah, 11 Recep 932 (23 Nisan 1526) pazartesi gününü sefere çıkış günü olarak
bildirdi.309 Ertesi gün, gökyüzünün ağarması ile beraber, askerler kalkarak yolların
müsait yerlerinde yığınak yaptıktan sonra, boru seslerine ayak uydurarak yürüyüşe
geçtiler. Her gece bir konakta konakladıktan sonra Edirne’ye vardılar. Padişah,
karşılandığı yerden başlayarak, sağa ve sola selam veriyor ve halkta ona dua
ediyordu.310

Edirne’den çıkan bu büyük ordunun, aynı yoldan hareketi zor görüldüğü için, Rumeli
askerinin daha evvel hareket etmesi buyruğu çıktı. İbrahim Paşa, Rumeli askerini alarak
bir konak ileriye geçti.311 Bu yürüyüş hızlı ve muntazam yapıldı. Padişah Belgrad’a
geldiğinde İbrahim Paşa, Sava ile Tuna nehirlerinin birleştiği yerin güneyinde, bu iki
nehri görebilecek bir tepede Padişahın çadırını kurdu. Burada gemiler üzerine kalın ve
geniş tahtalar döşetti. Bu suretle geniş ve doğru bir köprü kurdurarak Rumeli askerlerini
karşıya Sirem adasına geçirdi.312

C. Macar Ordusu ve Mohaç Ovası

Düşmana dair elde edilen bilgilerden anlaşıldığına göre, Macar kralı Layoş denilen Lui,
memleketini Osmanlı tehlikesinden kurtarmak ve Hıristiyanlığı korumak için
Avrupa’nın Alman, Rus, Leh, Çek, İspanya, Sicilya, Portekiz Ceneviz, Venedik
hükümetlerinden yardım diledi ve bunlardan gelen yüz elli bin kişilik kuvveti, kendi
kuvvetiyle birleştirerek Mohaç’a indi. Burasını kendileri için şanslı ve kutsal bir yer
olarak görüyorlardı. Çünkü geçmişte Tatarlar, Macarlarla savaşmak için Karadeniz
üzerinden Mohaç’a kadar gelmişlerdi. O zaman Macar kralı Gürsgül, Tatar askerlerini
mağlup etmişti.313

308
Bkz. Bostan; age., v.75b-76b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.210-216, Mehmed Efendi; age., v.157a-
161b.
309
Âlî; age., v. 281b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a., Solak-zâde; age., s.138., Peçevi; age., s. 66.
310
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 136b, Hasan Beyzade;age., v. 7b.
311
Karaçelebi-zâde; age., s.81., Bostan; age., v.79b, Feridun Bey; age., s.547., Solak-zâde; age., s.139.
312
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 138a., Hasan Beyzade;
age., v. 8b.
313
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.279-282., Hasan Beyzade;age., v. 11a, Âlî; age., v. 282a., Celâl-
zâde Mustafa; age., v. 142a-142b., Karaçelebi-zâde; age., s.84
85

Kral Layoş’un ordusunda, çeşit çeşit birçok toplar, yüz elli bin kadar piyade ve on iki
binden ziyade tüfekçi vardı. Bu sayı bir kaynakta, iki yüz bin atlı ve otuz bin piyade ile
on bin top arabası şeklinde ifade edilirken bir diğerinde üç yüz bin müretteb ve
müsellah zırhlara bürünmüş asker şeklinde ifade edilmiştir.314

İslam askeri köprüden geçip bir iki konak ilerledikten sonra Macar kralı, köprüyü
yıkması için Temür Pavli isimli komutanıyla askerlerini gönderdi. Pavli, Osmanlı
askerlerinin kendisini görünce kaçacaklarını sanıyordu. Hâlbuki İslam askerlerinin her
biri, şahadet sevdasıyla yanıyorlardı. Pavli, Osmanlı ordusunun köprüyü geçip bu tarafa
doğru geldiğini ve köprüyü de yıktıkları haberini Macar kralına iletti. Bu haber üzerine
Macar kralının gönlüne korku düştü. Etrafını top arabalarıyla çevirip kendisini
korumaya aldı. Drava ile burası arasında bataklık bir mahal vardı. Hayvanı ve insanı
taşıyamaz içine alırdı. Eğer bu bataklığın kenarına ordugâhını kurmuş olsaydı Osmanlı
askerinin ona zarar vermesi mümkün olmazdı. Fakat basireti bağlandı ve bu tedbiri
düşünemedi.315

İki tarafın öncüleri temasa geldiler. Bu temas neticesinde sık sık çarpışmalar
olmaktaydı. Osmanlılardan ve Macarlardan yüzlerce kişi ya yaralandı ya da öldü. Çelik
zırhlı süvari komutanı Bâli Bey, hem keşif işlerini ilerletiyor hem de düşmanın öncü
kuvvetlerini oyalıyordu.316

a. Divan Kurulması ve Savaş Planlarının Yapılması

Arkadan gelmekte olan kuvvetler, Bâli Beyin raporu üzerine toplu olarak yürüyüşe
başladılar. Padişah, öncü çarpışmalarının devam ettiğini, gelen haber ve raporlarından
anlamış ve ilk müsait yerde savaşmaya karar vermişti. Padişah, Macarlarla ne şekilde
savaşmanın başarılı olacağını istişare etmek için vezirlerini topladı. Vezirler;
“Padişahımız, bugün Müslümanların ümidi sen ve askerlerindir. Düşman üzerine
gitmeyip teemmül ve tedbir etmek gerekdir. Zira bunca yüz bin kafirdir. Atlısı bu kadar
ve yayası bu kadardır. Top ve tüfeği bu kadar ve hendeği böyle olunca teemmülsüz ve

314
Lütfi Paşa;age., s. 325, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 142b., Feridun Bey;age., s.549, Solak-zâde; age.,
s.140.
315
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.283-285, Hasan Beyzade;age., v. 11b-12a., Mehmed Efendi;
age.,c.2, v.58b.
316
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 142b., Âlî; age., v. 282b.
86

tedbirsiz varmak tehlikelidir. Durup düşünelim ve ona göre hareket edelim” diye fikir
beyan ettiler.317

Ayın yirminci gecesi, bir taraftan hocalar, Allah ve Resulünün savaşa ait sözlerini
anlatmaya ve bir taraftan da komutan ve beyler, büyük atalarının ve onların
zamanındaki büyük hakanların, görüp geçirdikleri savaşlardan söz açarak, askeri
cesaretlendirmeye başladılar. Birkaç savaş görüp geçiren askerler, davul, zurna, ney,
tambur çalgılarıyla eğlenceler tertip etmekteydiler. Rumeli askerleri savaşa pek alışkın
oldukları için bir kısmı da sabahı dört gözle beklemekte idi.318

Komutanlar, ordugahın muhtelif yerlerine adamlar gönderdiler. Bunlar yüksek sesle;


“Ey gaziler, ey arkadaşlar, Padişahın buyruğu ile yarın büyük bir savaş olacaktır,
haberiniz olsun” diye ilan ettiler. Sabaha doğru Padişah kalkarak namazını kıldıktan ve
Peygambere selam sunduktan sonra ordusunun savaşı kazanması için el açıp, Allah’a
yalvardı ve atına binerek yürüyüşe geçti. Bayraklar, sancaklar, tuğlar çözüldü. Davullar,
nakkareler, zurnalar, borular çalındı. Vezirler, komutanlar karargahla hareket
ediyorlardı.319

Padişah, o gün iyi bir ata binip, zırhını giyindi ve sırtında oku ve belinde yayı ile
hareket etti. Rumeli askerinin yanına vardığında, şahane sözlerle askeri teşci ettikten
sonra ellerini açarak Allah’a “Ehl-i İslam’a fetihler nasip eyle, İnayet Senin, Himayet
Senin, Kudret ve Kuvvet Senin, Tasarruf ve Nusret Senin, Medet ve Muavenet Senin”
diye dua etti. Bu duaya herkes amin dedi. Padişahın bu duası binlerce kahramanı
ağlattı.320 Bu duadan sonra Rumeli askerleri ileri yürüdü ve Padişah da ağır bir
yürüyüşle bunların arkalarını takip etti. Mohaç ovasını gören bir tepeye geldiler. Ovayı
çevreleyen Tuna nehri, deniz gibi yayılmıştı. Bu nehrin kenarında Macar askerleri,
çadırlı ordugah kurmuş bulunuyor ve kara bir bulut gibi görünüyordu.321

Semendire Beyi Bâli Bey, bu diyarı en iyi bilenlerden biriydi. İbrahim Paşa, nasıl
savaşmak gerektiğini ona sordu. O da; “Düşman kuvvetlidir, hafife almak doğru olmaz,
onun için sağlam adım atılmalı. Macar askerleri savaşlarda hem kendilerini hem de

317
Lütfi Paşa;age., s. 326.
318
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b.
319
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b-144a.
320
Celâl-zâde Mustafa; age., v.145a., Bkz. Mehmed Efendi; age.,c.2, v.67b-68a., Âlî; age., v. 283a.
321
Solak-zâde; age., s.143., Peçevi;age., s.72.
87

atlarını tepeden tırnağa zırhla bürürler, gözlerinden başka bir yerleri görünmez. Bundan
dolayı onlarla göğüs göğse vuruşmayalım. Onlar üzerimize gelince, onlara yol verelim
ve iki tarafa açılalım. Onlar bizim iç taraflarımıza doğru ilerlediklerinde bizde onları iki
taraftan saralım. Böylece işimiz kolay gelir, bundan önce yaptığımız da böyledir.
Düşman pek kuvvetlidir ve onların üzerine gitmenin anlamı yoktur.” dedi. İbrahim
Paşa, Bâli Beyin söylediklerini dinledi ve biraz düşündükten sonra bu fikri beğendi. Bu
düşüncenin gerçekleşmesi içinde emir verdi.322

b. Ordunun Konumlanması ve Savaşın Başlaması

Askerler, top arabalarını birbirine bağlayarak, hepsini bir mâni haline koydular. Sonra
topları, arabaların sağ gerisine ve elde bulunan dört bin kadar tüfekli askerleri de
bunların sol tarafına yerleştirdiler. Anadolu askerleri, topların sağ gerisinden Tuna’ya
doğru yayıldı. Rumeli askerleri, arabaların solunda bulunuyordu. Bâli Bey, sol cenahta
ihtiyata alındı. Düşman, ağırlıklarla hizmet erlerinin çekilmesini görünce yerinden
kıpırdayarak Osmanlılar üzerine yürüdü. Bunun üzerine Bâli Beyin keşif askerleri sol
cenaha çekildiler. Ortalık boş kalınca düşman ilerleyerek evvelce öncü kuvvetlerin
bulunduğu yere sokuldu. Düşmanın birinci hattında üç tümen bulunuyordu. Bunlardan
sağ cenahtaki tümen Berate denilen çok cesur bir papazın idaresinde idi. Berate,
askerlerinin bir kısmı ile sol tarafa doğru yürüdü. Düşmanın Tuna kıyılarına dayanan sol
cenah tümeni yerinde kaldı. 60-70 bin mevcutlu merkezdeki kuvvetler papaz Pol
Tomori’nin idaresinde idi ki, Kral Layoş da bunlarla beraber bulunuyordu. Bu kuvvetin
askerleri ve atları çelik zırhlara bürünmüşlerdi.323

Bu merkez cephesinde, her atlının sağ ve solunda iki piyade bulunuyordu. Bu dehşetli
kuvvetin süvarileri, gönderlerini bineklerinin yelesi üzerine yatırarak seğirttiler.
Süvariler dörtnala ilerlerken, Osmanlı topçuları ve tüfekçileri Macar süvarilerine
şiddetli bir ateş açtılar. Macarlar, top arabalarının arkasından topçu ve tüfekçilerin ateş
ettiklerini görünce, buradan yarma hareketi yapamayacaklarını anladılar. Düşman sağa
aykırı hareketle, arabaların soluna doğru istikametini değiştirdi. Bu arabaların solunda
Rumeli askerleri, alay alay bir hat üzerinde duruyorlardı. Her alayın başında o alayın

322
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.287-289., Celâl-zâde Mustafa; age., v.146a., Mehmed Efendi;
age.,c.2, v.69a-b., Âlî; age., v. 283a-b.
323
Celâl-zâde Mustafa; age., v.146b, Âlî; age., v. 283b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.292, Peçevi;age.,
s.72.
88

sancağı bulunuyordu. Arabaların nihayetinden sola doğru altıncı sancak Yanya alayına
aitti. Düşman bu sancağın olduğu yerden cepheyi delip ileriye geçti. İslam askerleri bu
sırada bilerek bir karşı harekette bulunmadılar.324

Macarlar, üçüncü hatta bulunan Padişah üzerine hücuma ve kısmen konak mahalline
giden ağırlığı yakalamaya koyuldular. Fakat bu sırada Sultan Süleyman, ihtiyattaki
kuvvetle yetişerek saldırmaya başlayınca Macarlar şaşırdılar. Bu vaziyetten kurtulmak
için Rumeli askerlerinin arabalar tarafındaki yanı üzerine yüz çevirdiler. Fakat ikinci
hatta bulunan Anadolu askerleri, Tuna tarafından bunları karşıladı. Macarlar,
süvarilerinin felakete düştüklerini gördükleri halde, Tuna sahilindeki kuvvetleriyle bir
hareket yapmadılar. Yalnız Pol Tomori’nin geride kalmış olan piyadeleri, cebri
yürüyüşle gelip süvarilere katıldılar. Bu esnada Bâli Bey, çelik zırhlı süvariler ile
müthiş saldırılar yaparak, düşman piyadesini arkadan vurdu. Düşmanın maksadı, asıl
sağ cenahda bulunmak, top ve arabalar hattıyla, Tuna arasındaki boşluktan çekilmekti.
Düşmanın çekilişi esnasında Osmanlı askerleri müthiş harp ediyordu. Macarlar gerçi
istedikleri yerden kendi sol cenahları üzerine çekildiler. Lakin bu çekiliş onlara çok
pahalıya mal oldu. Sultan Süleyman’ı ölü veya diri olarak yakalamaya yemin eden Kral
Layoş, ağır yaralandı.325

Padişah pek çok defalar, Kralın bulunduğu tarafa saldırmış ve söylendiğine göre Kral bu
saldırıların birinde yaralanmıştı. Düşman alayları, top arabalarının sağ gerisinden
çekilirken, Anadolu askerleri tarafından karşılandılar. Her taraftan bunlara indirilen
kılıçlar, binlercesini yerlere serdi. Papas Berate’nin tümeni, Bâli Bey üzerine birkaç
defa saldırıda bulundu. Pol Tomori’nin yan tarafına yüklenen Bâli Bey, akşam, mukabil
taarruza geçerek Berate’nin tümenini zayiata uğratarak dağıttı.326 Gece de birçok
muharebe oldu. Her zaferden sonra olduğu gibi rahmet yağmuru yağmaya başladı. Bu
sırada Padişahın bir buyruğu üzerine Bâli Beyin kuvveti hariç olmak üzere herkes
sabaha kadar olduğu yerde kaldı.327

324
Âlî; age., v. 284a, Celâl-zâde Mustafa; age., v.147a, Mehmed Efendi; age.,c.2, v.71a-b.
325
Celâl-zâde Mustafa; age., v.147b., Mehmed Efendi; age.,c.2, v.73a-b, Hasan Beyzade;age., v. 11a.,
Karaçelebi-zâde; age., s.88, Mantran; age., s.182.
326
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.302-303., Lütfi Paşa;age., s. 329-330, Karaçelebi-zâde; age.,
s.90., Âlî; age., v. 284a.
327
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.148b-149a, Âlî; age., v. 284b.
89

Osmanlı askerini kılıçtan geçirmek için geldikleri ovada, Macarların, kendileri kılıçtan
geçirildi. Her yer düşman cesetleriyle doldu. 40-50 bin tüfekçi, sırtlarındaki ağırlıklarla
birlikte bataklığa battılar. Bir şekilde nehirden geçenlerin hakkından da akıncılar geldi.
Akşam karanlığı çok az Macar askerinin kurtulmasına sebep oldu. Bunların bir kısmı
bataklığa saplandılar, bir kısmı da Tuna’ya girip boğuldular. Macar kralı da yaralı bir
halde kendisini suya attı ve boğulanlar arasına katıldı. Daha sonra krallarının cesedini
bulan Macarlar, onu kralların defnolunduğu İstoni Belgrad kalesine gömdüler.328

D. Zafer Sonrası Yapılanlar

Sabah gün doğduğunda Padişah, ata binerek savaş meydanının biraz açıklarında
bulunan bir düzlüğe geldi. Orada kendisi için kurulan çadırlardan birine girdi. Zaferin
kutlanması için merasim hazırlığının burada yapılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine
Padişahın tahtı, çadırın önünde düz bir yere kondu. Devlet erkanı ve ordunun
komutanları kıdem sırasıyla gelerek durdular. Zaferin kutlu olsun dediler. Bu kutlama
merasiminden sonra rütbe ve yararlılık derecesine göre hil’atler verildi.329 Çalgı takımı
zafer havası çalmağa başladı. Davullar, nakkareler, zurnalar muhtelif yerlerde çalınmak
suretiyle şenlikler yapıldı. Sonra herkes savaş meydanını dolaşmaya gitti. Düşmanın
bayrakları, tekmil topları, cephanesi ve mühimmatı, erzak haznesi olduğu gibi ele
geçti. 330

Padişah, zaferi etrafa duyurmak için fetihnameler yazdırdı. Her yer, gelen bu mutlu
haberle sevinçle doldu. İslam diyarı sevinirken, kafir diyarı üzüntüden kahroldu.331

Bu arada Akıncılar, düşman beldelerine akınlar düzenleyerek, altını üstüne getirdiler.


Böyle büyük bir zafer, dünya kurulalı hiçbir Padişaha kısmet olmamıştı. Avrupa’nın en
tanınmış devletlerinin, muntazam askerleriyle desteklenen ve son sistem silahlar ile
teçhiz edilen, iki yüz bin küsur kişilik bir orduyu, iki üç saat içinde bu derecede perişan
etmek, dünya tarihinde görülmüş değildir.332

328
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.308-310., Solak-zâde; age., s.145., Peçevi;age., s.73., Uzunçarşılı;
age., s. 325.
329
Bostan; age., v.92b., Peçevi;age., s.73.
330
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.310., Bostan; age., v.91b., Feridun Bey;age., s.551.
331
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.312-313.
332
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.313, Âlî; age., v. 284b, Karaçelebi-
zâde; age., s.91, Bkz. Peçevi;age., s.74-76. (Burada Peçevi, Mohaç zaferinin büyüklüğünü, tarihteki diğer
büyük savaşlarla kıyaslama yaparak ortaya koymaktadır.)
90

E. Padişah’ın Budin Şehrine Gidişi ve Peşte’nin Fethi

Fütuhat haberinin, ulaklarla gönderilmesinden sonra Padişah, Mohaç’tan kalkarak,


kendisine yakışan debdebe ile Macaristan’ın payitahtına doğru hareket etti. Zilhicce’nin
üçüncü günü, Budin şehrine vardı. Budin şehri, Macarların meşhur başkentiydi ve her
yönüyle iyi imar edilmişti. Kalesi muhkem ve surları yüksekti. Şimdiye kadar buraya
düşman girmiş değildi. Tuna nehri bu şehrin ortasından geçiyordu.333

Osmanlı padişahının buraya geldiğini duyan halkın büyük çoğunluğu, her şeylerini
bırakıp kaçmışlardı. Kalanlar, padişahın himayesine girmeyi ve vergi vermeyi istedi.
Şehre önce, Veziriazam ve askerleri girdi. Kalede bulunanlar itaatlerini bildirip, kalenin
anahtarlarını getirip verdiler. Padişah bunlara eman verdi ve sonra gelip şehre girdi.
Şehirde bulunan her şey, kayıt altına alındı. Şehirde, çok fazla harp alet ve edevatı
vardı. Bunların tamamı kayıt altına alınıp Belgrad’a gönderildi.334

Ayrıca kralın sarayının önünde iki top ve üç heykel vardı. Bu toplar, Fatih tarafından
döktürülmüş ve Belgrad muhasarasında kullanılmış toplardı. Fetih müyesser olmadığı
ve şartlar mümkün kılmadığı için, toplar getirilememiş ve orada bırakılmıştı. Bu toplar
da gayr-ı müslimlerin eline geçmişti. Macarlar bunları hatıra olarak başkentlerine
götürmüşler ve kazandıkları zaferin hatırlanması için oraya yerleştirmişlerdi. İbrahim
Paşa, bu topları ve heykelleri İstanbul’a gönderdi ve heykeller At Meydanı’na dikildi.335

Budin şehrinin yüksek bir semtinde de Kralın sarayı ve ibadet etmesine mahsus bir
kilisesi vardı. Bu kilisenin duvarları birçok resimler ve Macar Krallarının kabartmaları
ile süslenmişti. Sarayda çeşit çeşit tahtlar, abanozdan oymalı ve kabartmalı nesneler ve
kıymetli taşlarla süsletilmiş eşyalar çoktu. Padişah, gerekli düzenlemeleri yaptıktan ve
akıncıları bölgeyi taramaya gönderdikten sonra bu meşhur saraya girdi ve taht üzerine
oturdu. Bu sarayda birkaç defa ziyafetler verildi, eğlenceler yapıldı.336

Son Macar kralı Layoş’un çocuğu yoktu. Macarların başına bir kral gerekli olduğu için,
Macar kont ailesinden Zips kontu ve Erdel voyvadası olan Yanoş veya Jan Zapolya,
333
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.314-315., Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b (Celâl-zâde Zilhicce
yerine sehven Zilkade yazmıştır.) Karaçelebi-zâde; age., s.92, Solak-zâde; age., s.145.
334
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.315-316., Bostan; age., v.93a-b.
335
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.316-317., Hasan Beyzade;age., v. 14a-b. (Dikilen bu heykellerden
dolayı İbrahim Paşayı eleştirenler oldu. Bunlardan biri olan şair Figânî’nin şu beyti meşhurdur; “İki
İbrahim geldi cihâna / Biri put kıran biri put diken”. Solak-zâde; age., s.148 )
336
Âlî; age., v. 285a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.151a-b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.321-322.
91

Padişah tarafından yeni kral olarak seçildi. Bu bir kısım Macar beyleri tarafından da
uygun görüldü. Böylece Osmanlılar, Mohaç’ta kazandıkları ezici zaferin ardından, Eflak
ve Boğdan’da yapmış oldukları gibi, Tuna ötesindeki Macaristan topraklarını, Yanoş
Zapolya (1526-41) yönetiminde bir vasal devlet olarak muhafaza ettiler.337

Budin’in karşısında Avrupa şehirlerinin en güzellerinden Peşte denilen eski bir şehir
vardı ve hisarı gayet sağlamdı. Macarların bir kısmı can korkusuyla bu hisara gelip
kapanmışlardı. Osmanlı ordusu buraya gelince, kaledekiler korkuya kapılarak
Padişahtan eman dilediler. Kaledekilere eman verilince onlarda kalenin anahtarını
getirip Padişaha verdiler. Peşte’de tüccarlar ve sanat erbabı itaat edip Padişaha teslim
oldular. Bunların çoğu İslam memleketine gönderildi.338

F. Düşmanın Takip Edilmesi ve Arazinin Taranması

Osmanlıların siyaseti Macaristan’ın fethinden ziyade, tahrip edilmesini gerektiriyordu.


Padişah, Macar başkentini ve civarını yakıp yıktıktan sonra Anadolu askerleri ve
Kapıkulu askerleri ile doğuya yöneldi. Etrafı taramaya İbrahim Paşayı memur etti.
Padişahın bu buyruğu ile İbrahim Paşa, Rumeli askerlerini alıp kuzeye gitti. Bu hali
gören Macarlar, kasabalara kaçıp, sokak ve çarşı ağızlarını engellerle kapattılar.
Osmanlılar, Macarların topluca barındıkları yerlere gidip, buraları yağma ettikten sonra
yıktılar.339

Kanunî, Tuna boyunca doğuya doğru ilerledi. Yol üzerinde karşılaştığı düşman
beldelerini tek tek ele geçirip yola getirdi. Gayr-ı müslimlerin yurtlarını başlarına dar
etti. Bu arada yolda Bac isimli muhkem bir kale ile karşılaştı. Bu kale içinde, çok sayıda
savaşçı bulunuyor ve rahat içinde yaşıyorlardı. Padişah gelip ordusu ile bu kalenin
karşına kondu. Bunun üzerine kalede bulunanlar, mal ve canlarını tehlikeye atmayıp,
itaat yolunu seçtiler. Fakat şehrin ileri gelenleri yanlarına tüfekçileri de alıp büyük
kiliseye sığındılar. O gün ikindiye kadar bunlarla yapılan savaşta Macarlar, Osmanlı
askerlerinden birçoğunu şehit ettiler. İkindiden sonra kilisenin kapısı açıldı ve
337
Uzunçarşılı; age., s. 327., Mantran; age., s. 182, İnalcık, age., s. 364-365, Shaw; age., s. 138.
338
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327-328., Hasan Beyzade;age.,
v. 15b. (Bağışlanan kafir reaya ve Yahudiler arasında istekli olanlardan binlerce ev halkı, çoluk ve
çocuklarıyla beraber gemilere bindirilip İslam ülkelerine göç ettirildi. Bunlardan bir çoğu Yedikule
civarına yerleştirildi. Yahudilerden kimi Selanik’e ve kimi başka bölgelere gönderildi. Peçevi; age., s. 76.
Bu bölgede bulunan 2000 hane Yahudi, gemilerle İslam memleketine gönderildi. Bostan; age., v.93b.)
339
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a, Âlî; age., v. 285a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327., Hasan
Beyzade;age., v. 15b
92

Osmanlılar kiliseye girerek ellerine geçenleri esir ve mallarını yağma ettiler. Bu kaleyi
ve içindekileri Padişah, Behram Beye teslim edip yoluna devam etti. Burada bulunan
silah ve mühimmat orduya cephane olarak alındı.340

Bu arada Macar komutanlarından Radiç ve Nadireşbanoğlu adlı iki çete reisi hakkında
bir şayia çıktı. Bunlardan Radiç fırsat buldukça erzak getirmeye giden Osmanlı
askerlerini yakalıyor ve Nadireşbanoğlu da birçok süvari ve piyade ile ara sıra askerin
gerisine saldırıyordu. Artçı komutanı Hüsrev Bey, bu haberi alınca, Bosna
kahramanlarıyla pusuya yattı. Arkadan orduya saldırmak için hazırlanan
341
Nadireşbanoğlu çetesinin hepsini yakalayıp kılıçtan geçirdi.

Zilhicce ayının yirmi beşinci günü Rumeli askerleri, Varadin karşısına geldiler. Bu
havali pek sarp ve sık ağaçlı bir yerdi. Bu ormanlığın en zor bir yeri vardı ki, burası
düşman kuvvetleriyle doluydu. Varadin yakınlarında düşmanlar, sağlam bir becene ∗
ihdas eylemişler, ehli iyalleri ve malları ile o becene içine girip sığınmışlardı. Buradaki
gayr-ı müslimlerle savaş yapmak için İbrahim Paşa, Padişahı bekliyordu. Padişahın
biraz gecikmesinden askerin sabrı tükendi ve bunun için Padişahı beklemeden düşmanla
çarpışmaya karar verdiler. Macarlar, burada birçok arabaları birbirine kilitleyerek, adeta
bir hisar haline koymuşlar ve tüfek atan eratı bu arabaların gerisine yerleştirmişlerdi.
Tüfekçiler, Osmanlıları görünce üzerlerine şiddetli ateş açtılar. Bu hal o gün ikindiye
kadar devam etti. Bu yerde kahramanca savaşan Yeniçeri Ağası ile yayabaşları, yeniçeri
çavuşları ve daha birçokları şehit oldular.342 Osmanlı yiğitleri bu şehitleri görünce son
derece kızdılar ve bozulan arabalardan içeri saldırarak, rastladıklarından bir kısmını
yerlere serdiler ve birçoklarını esir aldılar. Düşman komutanlarının altın ve sürahileri ile
kıymetli eşyaları Osmanlı askerlerinin eline geçti.343

Zilhiccenin yirmi dokuzuncu günü Rumeli askerleri, Varadin kalesi karşısına gelerek
konakladılar. Orada köprü kurmak için ağaçlar getirdiler. Mühendisler, ustalar gemileri
duba yerine koyarak Sava suyu üzerine köprü kurdular. 1 Muharrem 933 (8 Ekim 1526)
günü tamamlanan köprüden askerlerin geçmesi günlerce sürdü. Padişah, Muharrem’in

340
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.337.
341
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.154a-b.

Becene: Pusu, tuzak.
342
Âlî; age., v. 285a, Peçevi; age., s. 78., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.154b-155a., Solak-zâde; age.,
s.149-150., Karaçelebi-zâde; age., s.93, Peçevi; age., s. 78.
343
Solak-zâde; age., s.150., Celâl-zâde Mustafa; age., v.155b., Peçevi; age., s. 78-79.
93

üçüncü günü Sava nehrinin karşı yakasına geçti. Sirem adasında fethedilen kaleler için
hisar eri, azab, kadı ve komutan tayin edildi. Her biri için lazım olan alet ve edevat
verildi.344

Sava köprüsünde karşılaşılan ulaklar Anadolu’da bazı çapulcuların azıttığını haber


verdiler. Bunun üzerine Anadolu Beylerbeyine bir an evvel ilerlemesi emredildi.
Muharremin beşinci günü Padişah da yürüyüşe geçerek Belgrad’a geldi. Burada Rumeli
ve Anadolu Beylerine hil’atler verilerek askere icazet verildi. Askerler, başlarındaki
beyleriyle beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde memleketlerine döndüler. Padişah,
Muharremin yirmi ikinci günü Edirne’ye geldi ve saraya kondu. Birkaç gün
dinlendikten sonra buradan ayrıldı ve Safer’in sekizinci günü İstanbul’a geldi.345

Osmanlının bu zaferi, Hıristiyan Batının en büyük hükümdarı Roma Çasarı ile İslam’ın
en büyük hakanı olan Osmanlı Sultanını, iki rakip olarak karşı karşıya getiren yepyeni
siyasi ve askeri bir durum ortaya çıkardı. Böylece, Osmanlı Devletinin Avusturya ile
olan ilişkilerinin ilk devresi başlamış oluyor ve bu aynı zamanda iki devlet arasında
siyasi ve diplomatik trafiğin yoğun bir şekilde başlamasının işaretlerini veriyordu.346

4- VİYANA SEFERİ (IV. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Mohac savaşında Macar Kralı öldükten sonra Kanunî, o sırada Erdel’de Ban (hakim)
olan Yanoş’a, Macaristan krallığını vermişti. Diğer taraftan, Vorms ve Brüksel Diyet
meclislerinde akdedilmiş vesikalar mucibince, İspanya kralı Şarlken, Macaristan
Krallığıyla, Avusturya’nın saltanat hakkını kardeşi Ferdinand’a verdi. Ferdinand, ölen
kral Layoş’un kız kardeşinin kocası olduğu gibi aynı zamanda Kral Layoş da, Şarlken
ile Ferdinand’ın kız kardeşleri Mari’nin kocası idi.347 Macaristan üzerinde müthiş bir
çekişme başladı. Ferdinand, Macaristan’a göz dikti ve Osmanlılar tarafından tayin
edilen Kral Yanoş üzerine yürüyerek, Macaristan’ın birçok vilayetleriyle, kalelerini

344
Bostan; age., v.95b, Peçevi; age., s. 79., Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a.
345
Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.348-349, Solak-zâde; age.,
s.150,
346
Savaş; agm., s. 555-556, Asrar age., s.76-77.
347
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183a., Karaçelebi-zâde; age., s. 99, Uzunçarşılı; age., s.327-328, Hammer;
age., s. 60, Asrar; age., s.77.
94

zorla aldı. İki taraf arasında yapılan Tokay savaşını, Ferdinand kazanınca Kral Yanoş,
hem kayınpederi Lehistan Kralı I. Sigismond’a hem de Sultan Süleyman’a başvurdu.348

O günlerde Avusturyalıların sahip olduğu güç ve kudret dikkat çekici idi. Hatta bütün
Hıristiyan devletleri Ferdinand’ın büyüklüğü ile övünürlerdi. Ferdinand, krallığı az
görerek çarlık hevesine düştü ve bunun içinde şimdilik istediğini yapıyordu. Eğer Sultan
Süleyman, gelişmelere duyarsız kalsaydı, Ferdinand, muhakkak Osmanlı topraklarına
da sarkıntılık yapardı.349

Kral Yanoş, Ferdinand’a karşı yardım talep etmek için mahir bir kişi olan Laçki’yi,
İstanbul’a elçi olarak gönderdi. Laçki, Padişah ile görüştürülmeden önce sıralı vezirler
tarafından mülakata alındı ve sonra Padişah ile görüştürüldü. Sultan Süleyman ona,
“Metbuunun sadakatini memnuniyetle kabul ederim; şimdiye kadar hükümeti, fiili
surette hiçbir vakit onun olmamıştır. O hükümet, fetih ve kılıç hakkıyla benimdir.
Lakin, zatıma intisabına mükafat olarak, Macaristan’ı terk ettikten başka, Avusturya’nın
Ferdinand’ına karşı onu müessir surette himaye edeceğim, müsterih olabilir.” dedi.350

Budin’i komutanlarına teslim eden Ferdinand, Osmanlı Devletinin kendisini burada


bırakmayacağını bildiğinden, İstanbul’a elçi gönderdi. Vergi vermek şartıyla Macar
kralı tanınmasını teklif ediyordu. Ferdinand’ın bu isteği kabul edilmediği gibi, Budin’in
de Zapolya’ya iade edilmesi bildirildi. Elçi, gereği gibi karşılanmasına rağmen ukalaca
davranışlar sergileyerek, boyundan da büyük laflar etti. Sultan Süleyman, Ferdinand’ın
yalnız taleplerinden değil, bu taleplerin arz ediliş şeklinden de o kadar rahatsız oldu ki,
elçileri ikametgahlarında hapis tutturdu.351

Gelişmeler karşısında Padişah, büyük bir ordu hazırlanmasını ve Ferdinand’a haddinin


bildirilmesini emir buyurdu. Ferdinand’ın hükümet merkezi, Viyana şehri idi. Padişah,
Ferdinand’ın burnunu ezmek için seferberliğe ehemmiyet verilmesini tembih etti.
Bunun üzerine memleket beylerine ulaklar gönderildi. Azap ve kürekçi yazılması, Uç
Beylerine gemiler yaptırmaları, Rumeli vilayetine zahire hazırlaması, Semendire’de

348
Âlî; age., v. 292b, Lütfi Paşa; age., s. 333, Mantran; age., s. 183, İsmail Hami Danişmend; İzahlı
Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi, İstanbul 1971, s.127., A. De Lamartine; age., s. 757,
Shaw; age., s. 139.
349
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b.
350
Hammer; age., s. 60-64.
351
Bostan; age., v.107a, Hammer; age., s. 65, Uzunçarşılı; age., s. 328., Asrar; age., s. 78.
95

zahirenin toplanması, cephane ve zahire taşıması için Anadolu’dan deve toplanması ve


savaş için gerekli hazırlıkların yapılması emir buyruldu.352

B. Sefere Çıkış

Sefer için hazırlıklar yapıldıktan sonra 10 Şaban 935 (19 Nisan 1529) günü, Rumeli
Beylerbeyi Kasım Paşa, askerlerini alarak İstanbul’dan Davut Paşa çayırındaki
ordugaha hareket etti.353 Ramazan ayının ikinci günü, Padişahın saraydan hareketi
kararlaştırıldı. Bunun üzerine selamlıkta bulunması gerekenler tespit edildi. Padişahın
karargahı ve selamlık askerleri Edirne kapısı yolunu tuttular ve oradan Halkalıpınar’a
gittiler. Burada, şiddetli yağmur yağmaya başladı. Dereleri, yolları sular bastığı için
çamurdan yola çıkılamadı ve ordu olduğu yerde kaldı. Hava ve yol şartları müsait
olunca ordu hareket ederek Ramazan ayının on ikinci günü Edirne’ye vardı. Orada da
hava değişerek yağmurlar başladı. Ramazan’ın on dokuzuncu günü Anadolu Beylerbeyi
Behram Paşa, askeriyle ordugaha geldi. O gün divan kuruldu ve bütün Anadolu beyleri
gelerek, Padişahın elini öptüler.354 Ramazan’ın yirmi ikinci günü hareket eden ordu,
ayın yirmi sekizinci günü Filibe’ye geldi ve bayram burada kutlandı. Padişah, büyük bir
ziyafet verdi ve divanlar kuruldu. Burada da yağmurlar çok yağdı ve her tarafı su aldı.
Meriç nehri taştı ve Filibe köprüsünün iki başını su götürdü. Askerin etrafını su sardığı
için ordu, ada halinde sıkışıp kaldı. Çadırların ipleri su içinde kaldığı gibi hayvanlar,
davarlar da perişan bir hale geldi. Kimse bulunduğu yerden bir tarafa gidemiyor ve
dışardan içeriye de kimse gelemiyordu. Suların çekilişine ve yolların geçilebilecek hale
gelişine değin ordu Filibe’de bekledi.355

Şevval ayının sekizinci günü Filibe’den hareket eden ordu on dördüncü günü Sofya’ya
vardı. Bu yürüyüşle günlerce gittikten sonra Zilkade ayının on birinci günü Belgrad
civarına vardılar. Sava nehri üzerinde büyük bir köprü kuruldu ve Rumeli askerleri o
gün Sirem yarımadasına geçtiler. Ayın on ikinci günü Sultan Süleyman bu köprüden
geçti ve Sirem ovasında kurulmuş olan çadırına gidip dinlendi. Ayın on dördüncü günü
İbrahim Paşa, Zemun hisarı civarında konakladı. Anadolu askerleri de o gün, aynı yerde
karargah kurdular. Buradan Macaristan’a geçmek için Drava nehri üzerinde bir köprü

352
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b, Bkz. Bostan; age., v. 107a-b, Lütfi Paşa; age., s.333.
353
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b-184a., Âlî; age., v. 292b.
354
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s.566, Âlî; age., v. 292b
355
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184b., Âlî; age., v. 292b., Bkz. Bostan; age., v. 109a-b.
96

kurulması için buyruk çıktı. Köprü yapıldıktan sonra hareket başladı. Zilhicce ayının
sekizinci günü Ösek kalesi önünden geçildi ve ayın on üçüncü günü Mohaç ovasında
ordugah kuruldu.356

C. Kral Yanoş’un Padişah’ı Karşılaması

Osmanlı ordusu, Mohaç ovasına 300 top arabası, 12 bin tüfekli Yeniçeri, 20 bin
Kapıkulu, 30 bin Anadolu askeri, 60 bin Rumeli askeri ve 60 bin Akıncı askeri olarak
geldi.357 Kanunî, Mohaç ovasına geldiğinde, Macaristan Krallığı kendisine verilen
Yanoş, Padişahı karşıladı. Sonra Osmanlıların ordugahına yakın bir yere giderek
askerleriyle birlikte yerleşti. Ertesi günü orada istirahat edildi ve o gün Macar Kralı ile
Macar beyleri için kabul merasimi yapıldı.358

Lütfi Paşa, Padişah ile Yanoş arasındaki mülakatı şöyle nakleder; Sultan Süleyman sual
edip dedi ki: “Seninle benim dinim ayrı olup, arada dostluk ve muhabbet yoktur,
gelmene sebep nedir?” Yanoş yüzünü yere koyup dedi ki, “ Ey Padişah-ı âlem-penahım.
Müslümanlardan ve kafirlerden kullarının nihayeti yoktur. Ben dahi o kullarının silkine
münselik olunmağa geldim. Ve hem Padişahdan dahi bir muradım vardır. Emr olursa
hidmet-i şeriflerine diyelim”. Sultan Süleyman’a hoş gelip dedi ki; “muradın disun,
elimizden geldikçe bitürmesine say idelim.” Yanoş; “Engurus Krallığı şimdiki halde
hâlîdir. Benim ise Engurus krallarıyla karabetim olup, mechulü’n-neseb değilim,
krallığa istihkakım vardır. Ana binaen Padişahdan temennâ iderin, şol şartla beni
Budim’e beğleyüb, Budim içinde olan Firendmanuş adamların çıkarup, bana teslim
idecek olursanız, yıldan yıla bu kadar bin altun harâc tarîkıyla vireyim. Ve hem Bîç dahi
Budim’e karîb olup gâh-bi-gâh gelüb Budim’i incidir. Anı dahi alıvirmesine inayet
idesiz.” dedi. Padişah-ı âlem-penah dahi “Budim’e varalım maslahatın muradınca
görelim” dedi.359

Kabul merasimi bittikten sonra Kral Yanoş, otağdan çıktı. Otağ kapısının önünde
kendisine dört parça altın sırmalı hil’at verildi. Kral döndü, tekrar Padişahın ellerinden
öptü. Tekrar çıktığında ise altın takımlarla donatılmış murassa eyerli dört at ihsan
356
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 185a, Âlî; age., v. 292b, Karaçelebi-zâde; age., s. 101, Bostan; age., v.
110a, Feridun Bey; age., s. 568, Peçevi; age., s. 101.
357
Bostan; age., v. 112a.
358
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186a-b, Peçevi; age., s. 102, Feridun Bey; age. s. 569, Uzunçarşılı;
age., s. 329.
359
Lütfi Paşa; age., s.336.
97

olundu. Kanunî, Macaristan’ın kati bir yönetimi için asker ve kaynak kullanmak yerine
şimdilik Yanoş’un idaresinde yarı bağımlı bir Macar devletini Habsburglar’a karşı
tampon bir devlet olarak bırakmayı uygun buldu.360

D. Budin’in Kuşatılması ve Tekrar Ele Geçirilmesi

Ertesi gün Padişah, Mohaç’tan geçip doğru Budapeşte’ye hareket etti. Zilhicce ayının
yirmi dokuzuncu günü ordugahını Budin’in bağları yakınında kurdu. Kalede bulunan
Avusturya (Nemse) askerleri, Osmanlıları görünce, hisarın etrafına toplar yerleştirdiler.
Sünnet-i Nebevi gereği önce kale içindekiler itaate davet olundular. Olumlu cevap
alınamayınca kale kuşatıldı.361

4 Muharrem 936 (8 Eylül 1529) Çarşamba günü Padişahın buyruğu ile büyük yürüyüş
yapıldı. Düşman, kalenin üzerine atılan ve her yanına saldıran mücahidlerin baskılarına
ancak öğleye kadar dayanabildi. Kulelerde sıkışıp kalan Avusturyalılar, bu hal
karşısında eman dilediler. Padişah’ta onlara eman vererek kendilerini affetti. Nemseliler
kaleden çıktılar ve memleketlerine doğru yola koyuldular. Bunlar, bağların ucuna
yanaştıklarında bir tanesi bir askere kılıç çekti. Öbür askerler zaten bahane aradıkları
için, bunların üzerine saldırdılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler. İçlerinden yaşı küçük
olanları esir ettiler.362

a. Kral Yanoş’un Macaristan Tahtına Oturtulması

Kanunî Sultan Süleyman’ın bu seferden muradı, Avusturya Kralı Ferdinand ile


karşılaşmak ve onu ortadan kaldırmaktı. Bunu yapmak için Padişah, Avusturyalıların
hükümet merkezi olan Viyana şehri üzerine yürümek üzere Budin’den hareket etti. Kale
ve şehri muhafaza etmek üzere, Elbesan sancak beyi ile bir miktar yeniçeri askeri
bırakıldı. Ordu eski Buda civarında konakladı. Ayın yedinci günü kurulan divanda,
İbrahim Paşa, Beylerbeyileri, Sancak beyleri ve devlet erkanı toplanıp, şehrin yeniden
ele geçirilmesinden dolayı Padişahı tebrik ettiler. Bütün ümeraya şahane hil’atler
verildi. Zafer müjdesi olmak üzere küçük ve büyük davullar, nakkareler çalınıp,
şenlikler yapıldı. Kale kapıları açılınca Kral Yanoş, Padişahın yanına gelerek yüzsuyu

360
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b., Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a, Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s. 324.
361
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b, Bostan; age., v. 113a.
362
Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a. Hasan Beyzade; age., v.17a.
98

döktü ve Buda’nın tekrar kendisine verilmesini Padişahtan diledi. Padişah da onun bu


isteğini kabul etti. Sekbanbaşını bu işle görevlendirdi. O da, Yeniçerilerle varıp, Kral
Yanoş’u Buda’da tahta geçirdi.363

E. Viyana Muhasarası

Padişah, askerlerle Buda’dan ayrılarak, Estergon hisarı önünde konakladı. Semendire


Sancağı beyi Yahya Paşaoğlu Mehmet Bey, öncü tayin edildi ve dilci yakalamakla
görevlendirildi. Mehmet Beyden gelen bilgilere göre Avusturya Kralı Ferdinand, her ne
kadar, bir miktar asker toplayarak hazır olmuşsa da, Osmanlılara karşı koyamayacağını
anlamış ve memleketinin daha içlerine çekilmişti. Kaleye on altı bin kişilik müdafaa
kuvveti bırakıp, kaleyi de iyice tahkim ettikten sonra kuvvet toplamak üzere Alman
memleketlerini dolaşmaya gitmişti. Kendisine yardım edilmeyecek olursa, sıranın
kendilerine geleceğini söyleyerek Almanları gayrete getirdi. Bu sayede Kont Palatini
komutasında yirmi iki bin yaya ve atlı ile yüz kıta büyük ve iki yüz küçük top tedarik
ederek Viyana’ya yolladı.364

Osmanlılar, Muharrem’in on üçüncü günü Viyana yolunu tuttular. Tuna nehri


kenarındaki Komuran kalesi yakınına geldiklerinde, Hisar halkının kaleyi boşaltmış
olduklarını gördüler. Burada Tuna’ya akan Aksu ırmağı üzerinde sadece bir köprü
vardı. Bu köprüden İslam askerlerinin geçişine mani olmak için kafirler hazırlık
yapmışlardı. Fakat öncü komutanı Mehmet Bey, yıldırım gibi gelip köprüyü tuttu ve
onların planlarını uygulamalarına fırsat vermedi. Böylece Osmanlılar, Viyana
istikametinde ilerleyerek Uyvar kalesi yakınına gelip konakladılar. Buradan düşman
memleketlerinin dört bir tarafına akınlar düzenlendi ve çok fazla ganimet elde edildi.365

Ordu, Muharrem ayının on sekizinci günü Estergrad kalesi önüne gelerek ordugah
kurdu. Macaristan’ın en son noktası olan bu yerde, yalçın kayalarla yapılmış bir kale
vardı. Bugüne kadar hiçbir devlet tarafından alınmamıştı. Estergrad ahalisi, Osmanlı
askerlerinin geldiğini görünce korkuya düşerek, eman dilediler ve memleketi de teslim
ettiler. Estergrad, imar görmüş bir şehir olmasına rağmen etrafında, bataklıklar, dereler,

363
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 187b-188a., Âlî; age., v. 293a., Peçevi; age.,
s. 103.
364
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188a., Âlî; age., v. 294b., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Uzunçarşılı; age.,
s. 330.
365
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188b, Âlî; age., v. 294b., Solak-zâde; age., s.164, Peçevi; age., s. 103.
99

ormanlar çok olduğu için yürüyüşü sekteye uğratıyordu. Bu bölgede İslam askerleri çok
zorluklar çektiler.366 Muharremin yirminci günü ordu, Borun kalesinin yanından
geçtikten sonra konakladı ve Mehmet Bey, keşif için Viyana kalesine gönderildi.
Kalede bulunan çok sayıdaki düşman askerleri, Osmanlı kuvvetlerinin geldiğini
görünce, zırhlanıp silahlandılar ve kaleden çıkıp hisar önünde bulunan Mehmet Beyin
askerleriyle savaştılar. İslam askerleri, bunları püskürttüler ve kalenin kapısına kadar
takip ederek çeliklere bürünmüş esirler yakaladılar. Mehmet Bey, yakalananları sorgu
için umumi karargaha gönderdi. Muharrem ayının yirmi üçüncü günü Serasker İbrahim
Paşa, Rumeli askerlerini alarak, Viyana hisarının karşısında ordugah kurdu. Padişah da,
bunun gerisinde münasip bir yerde kurulan çadıra gelip indi.367

Aynı gün düşman, kaleyi kuşatmakta olan Osmanlı askerlerine, bir huruç hareketi
yaparak saldırmaya başladı. İki taraf arasında çok kanlı vuruşmalar oldu ve gayr-ı
müslimlerin çoğu yere serildi. İslam askerlerinde de bazı önemli şehitler verildi ki
bunlar, iki Yayabaşı ile beraber iki er ve çavuşlardan Farfara İskender çavuş idi.368

Viyana (Beç) şehri Avusturya’nın büyük şehirlerinden biri, kalesi de çok muhkem bir
kale idi. Osmanlıların ağır toplarının geride kalması yüzünden kale, top ateşinden
sarsılmamıştı. Osmanlılar, bu eksikliği başka yollarla gidermeye çalıştılar. Süvarilerinin
birçoğunu lağımlar ve siperler kazmaya ve akıncılarını ağaç merdivenler tedarik etmeye
memur ettiler. Kalenin hendeklerini doldurmak için çalı, çırpı, ağaç getirmeye de
kapıkulu ile Anadolu askerlerini gönderdiler.369

Safer ayının ikinci günü Hıristiyanlarca ünlü bir papaz olan Erşek isimli bir başpapaz,
Estergon kalesinden gelerek Padişaha tazimatta bulundu. Ayın üçünden altısına kadar
geçen zaman hazırlık yapmakla geçti. Altıncı günü, kalenin iki tarafında Osmanlılar
tarafından açılan lağımlar patlatıldı ve gedikler açıldı. Bu gediklere ilerleyen askerler
üzerine, kaleden atılan top ve tüfek ateşleri, Osmanlıları ağır zayiata uğrattı ve
ihtiyattaki kuvvetlerin zamanında gelmemesi yüzünden kale alınamadı. Fetih müyesser

366
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189a., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Solak-zâde; age., s.164.
367
Solak-zâde; age., s.165, Feridun Bey; age., s. 568., Peçevi; age., s. 103.
368
Âlî; age., v. 294b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189b-190a.
369
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Âlî; age., v. 294b-295a.
100

olmamasına rağmen Padişah, bu savaşta kahramanca savaşan askerlere biner akça


mükafat verdi.370

a. Muhasaranın Kaldırılması ve Yurda Dönüş

Bu memleketin kışı şiddetli ve sürekli olduğundan dolayı yağmur ve soğuklar askere


göz açtırmadı. Ordu, pek çok zahmet ve mahrumiyetlere katlandı. Olumsuz şartlar
muhasaranın kaldırılmasını zaruri kıldı. Kalenin muhasarası esnasında bazı kıtalar
akınlara memur edildiler. Bunlar düşman memleketlerinin içlerine daldılar ve
Almanların birçok yerlerini yakıp yıkmakla beraber çok miktarda ganimet elde ettiler.371
Memleketi tarumar edilen Ferdinand hâlâ ortalıklarda görünmedi. Bu halleri gören
Almanlar, korkularından birçok yerde tahkimat yapmaya başladılar. Bununla beraber
Osmanlılara karşı mülayim bir politika takip etmeye giriştiler. Safer’in on üçüncü günü
Viyana kalesinden bir mükaleme memuru gelerek Viyana hisarında bulunan Osmanlı
esirlerinin koyuverildiğini ve bunların gelmekte olduğunu söyledi. Bunun üzerine
Padişah da Viyana’dan aldığı esirleri azat etti.372

Kanunî, kuşatmayı kaldırmaya ve Macaristan’a doğru çekilmeye karar verdi.


Viyana’dan çekilen Osmanlı ordusu, Yarug denilen kale civarına gelerek ordugah
kurdu. O gün fazla yağan kardan ve eratla hayvanların yiyeceksiz kalmasından dolayı,
ordu büyük bir teessür içindeydi. Safer ayının on beşinci günü ordu, Yarug’dan hareket
ederek, Estergon kalesi önüne geldi. Kar ve yağmurdan taşan sular, askere çok
zahmetler verdiği gibi birçok hayvanın da telef olmasına sebep oldu.373

Padişah, Safer ayının yirmi ikinci günü Budapeşte’ye geldi ve Macar Kralı Yanoş,
Padişahı karşıladı. Orada Peşte yakasına geçmek için kayıklar üzerine kurulmuş bir
köprü vardı. Safer ayının yirmi dördüncü günü evvela Padişah bu köprüden Peşte
yakasına geçti. Ondan sonra Rumeli askeri ve daha sonra da İbrahim Paşa ve karargahı
geçtiler. Bu ayın yirmi beşinci günü Peşte’de bir divan kuruldu. Macar Kralı gelerek
Padişahın elini öptü ve Padişah ona, değerli hediyeler verdi. Ertesi günü Peşte’den
İstanbul’a doğru harekete geçildi. Macar kralı Padişahı uğurlarken, Koron dedikleri bir

370
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 190b-192a., Âlî; age., v. 295a, Peçevi; age., s. 104-105.
371
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a., Âlî; age., v. 295a., Solak-zâde; age., s.165., A. De Lamartine; age.,
s. 762, Mantran; age., s. 184, Peçevi; age., s. 105, Shaw; age., s. 140.
372
Âlî; age., v. 295a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a-b, Bostan; age., v. 114b., Eyyubi; age., v.18.
373
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192b.
101

tacın kendisine verilmesini istirham etti. Bu tac, değerli inci ve yakut taşları ile işlenmiş,
Buda hazinesinden alınarak Padişahın hazinesine götürülmüştü. Macarlar, krallarını
ancak bu taçla tanırlardı. Yanoş, bu taçın Krala lazım olduğunu ve bu olmazsa dini
merasim esnasında Krala layıkıyla itibar edilmeyeceğini, Sultan Süleyman’a arz etti.
Padişah, Yanoş’un bu istirhamını kabul etti. Macaristan’ın büyük komutanlarından
Venedik Beyinin oğlu Petri ve daha önce itaat eden Erşek ile gönderdi.374 Böylece o,
Hıristiyanlar arasında büyük itibar kazanarak yüceldiği gibi, krallığının geçerli olması
için de gerekli koşullar tamamlanmış oldu. Padişah, Peşte’de seferberliğe nihayet
vererek askerin terhis edilmesini emretti ve kendisi de Peşte’den İstanbul’a hareket etti.
Rabiulevvel’in on dördüncü günü İstanbul’a gelen Padişah, devlet adamları ve halk
tarafından karşılandı.375

b. Viyana Kuşatmasının Kaldırılmasının Zaruri Sebepleri ve Sonuçları

Viyana seferi esas itibariyle, Macar tahtının korunması amacını taşıyordu. Osmanlıların
Viyana’yı alarak hem Habsburgları hem de Macarları dize getirmek niyetinde oldukları
iddiası aslında görünüşe dayalı bir yorumdur. Altı gün Budin’de kalan Padişah,
buradaki himayesini kuvvetlendirmek için Viyana yönüne doğru ilerledi. Aslında
Osmanlı ordusu Budin’e karşı hareket etmek üzere toplanan Ferdinand idaresindeki
orduyla karşılaşmak istemekteydi. Hazırlıklarını buna göre yapmış, hatta Viyana
kuşatmasıyla orduyu üzerine çekmek istemişti. Buna rağmen Ferdinand’ın kuvvetleri
yerlerinden hareket etmedi. Osmanlı ordusu ise daha fazla ilerlemeyi riskli gördü.376

Bunun yanında, bu seferde Budin kalesi alındığı zaman şehrin yağmasına müsaade
edilmemesi, yeniçerilerin Viyana muhasarasına gönülsüz gitmesiyle neticelenmiş ve
Yeniçeriler için bu muhasara, Budin’deki mahrumiyetin intikamını almaya vesile teşkil
etmiştir. Herhalde Viyana’nın kurtulmasında, içerideki müdafilerin mukavemeti kadar
dışarıdaki Yeniçerilerin münasebetsizlikleri de hesaba katılmalıdır.

Bir diğer sebep, o havalide daha Eylül’den itibaren başlayan şiddetli soğuklar ve kardır.
Bu tehlikeli vaziyete erzak sıkıntısı da eklenmiştir. I. Viyana muhasarasının kısa bir
zaman sonra kaldırılmasının zaruri sebepleri bunlardır. Almanya’ya kadar ilerleyen

374
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192b-193b, Karaçelebi-zâde; age., s. 104, Feridun Bey; age., s. 575.
375
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 193b., Âlî; age., v. 295b., Peçevi; age., s. 106, Solak-zâde; age., s.167.
376
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
102

Osmanlı akıncıları her tarafı yakıp yıkarak Avrupa’yı dehşet içinde bırakmış oldukları
bir sırada, birdenbire verilen bu dönüş kararı, çok mühim bir ihanet rivayetine bile yol
açmıştır. Bu feci rivayete göre muhasaranın kaldırılması Veziriazam İbrahim Paşanın
ihaneti yüzündendir.377

Bu muhasara, Avrupa’da dini galeyanı ve Almanya’da milli hissiyatı heyecana getirdi.


Hatta Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther (1483-1576), bu münasebetle
Osmanlılar aleyhindeki meşhur askeri nutkunu neşretti. Şarlken hem kendi adına hem
de Papa namına Osmanlılarla harp etmek için düşman olan Fransa kralına bile müracaat
etti. Fransuva, Osmanlılara karşı olan bu galeyandan ürküp, Osmanlılarla olan ittifakını
gizleyerek iki taraflı bir siyaset takibine mecbur kaldı.378

Bu kuşatma, Osmanlıların Macaristan’a sahip olmalarını ve Yanoş’un vassallığını


garantiledi. Avusturya ve Kuzey Macaristan’ı öyle harap hale getirdi ki, Ferdinand,
karşı bir saldırıya geçemedi. Ayrıca Habsburg idaresinin kuzey ve batı sınır
bölgelerinde devam etmesi ve ülkenin diğer kısımlarının özerk yerli idarede kalıp,
kuzey ve güneydeki iki süper güç arasında bir tampon bölge olarak hizmet etmesini
sağlayan statükoyu sağlamlaştırdı. Bu sefer, Fransa’yı muhtemel bir çöküntüden
kurtarmakla kalmadı. Şarlken’in Avrupa’nın tek hükümranı olacağını gösteren plan ve
tasavvurlarını alt üst etti ve Habsburg’un da prestijini sarstı. Eğer aksi hal zuhur etseydi,
yani Viyana düşmüş olsaydı, bütün merkezi Avrupa, Osmanlı idaresine geçebilirdi veya
bütün dünya tarihinin seyri değişebilirdi. I. Ferdinand, Macaristan topraklarında hakkı
olduğu iddiasını, askeri araç ve gereç yetersizliği sebebiyle, Sultan Süleyman’a karşı
savunmaya muvaffak olamıyordu ve I. Viyana muhasarası da, bu iktidarsızlığı gözler
önüne sermişti. Fakat aynı zamanda I. Viyana Muhasarası, Osmanlı Devletinin fütuhat
imkanın da sınırlı olduğunu göstermişti.379

5- ALMAN SEFERİ(V. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Budin, Kral Yanoş’a bağışlanmış ve Macaristan tahtına, Osmanlı Sultanı tarafından


oturtulmuştu. Budin şehri, bölgenin yönetimi için çok önemli bir şehirdi. Bundan dolayı

377
Danişmend; age., s.137-138.
378
Uzunçarşılı; age., s. 330., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
379
Maksudoğlu; age., s. 249, Shaw; age., s. 140, Asrar; age., s. 79, Savaş; agm., s. 556.
103

Macaristan tahtında kendisinin hakkı olduğunu düşünen Ferdinand, burayı almak ve


Macar tahtına oturmak istiyordu. Bu amacına ulaşmak için bir ordu toplayarak,
piyadesini gemilerle Tuna’dan ve süvarisini karadan Budin’e gönderdi. 3
Cemaziyelevvel 937 (23 Aralık 1530) günü, Ferdinand’ın 20 bin kişilik kuvvetleri,
Budin hisarını kuşattılar ve dışarı ile irtibatını kestiler. Kaleyi düşürmek için gereken
yerlere büyük ve küçük toplar yerleştirerek, kaleyi muhtelif yerlerden sıkıştırıp, taarruza
başladılar. Ferdinand, Kral Yanoş’un gevşekliğinden istifade ile Budin’i almaya çok
ehemmiyet veriyordu. Maksadı, Budapeşte’yi aldıktan sonra Macaristan krallığını da
ilan etmek ve Viyana’dan kalkıp burada yerleşmekti.380

Fakat bu sefer Yanoş, daha önce Budin’i düşmana kaptırdığından dolayı daha dikkatli
idi. Ayrıca Padişah, burayı tekrar kendisine verirken, oraya yeniçerilerden de bir miktar
asker koymuştu. Düşman kıtaları kaleyi kuşatma altına aldıklarında, kaledeki Macarlar,
kaleyi güzelce müdafaa ettiler. Her iki tarafın mukabil hücumları eksilmiyordu.
Ferdinand’ın askerleri, kale bedenlerini delik deşik bir hale getirinceye kadar uğraştılar.
Kaledekiler de gece gündüz, düşmanlarına karşı koydular. Mücadele, elli yedi gün
devam etti ve iki tarafta oldukça fazla zayiat verdi.381

Ferdinand’ın, Budin kalesini muhasara ettiğini sınırlardaki valiler duydular. Semendire


Sancağı beyi Yahya Paşaoğlu Mehmet Bey ve akrabasından Bâli Bey, yanlarındaki
süvarileri alarak Budapeşte cihetine yürüdüler. Ayrıca bir taktik olarak Mehmet Bey,
kendilerine mensup Hıristiyanlardan birkaç adamı, propaganda için ileriye gönderdi.
Kendilerinin verdiği talimatla, İbrahim Paşanın büyük kuvvetlerle geldiğini düşmana
duyurulmasını bildirdi. Kuşatmanın uzamasından dolayı takatleri kalmamış olan
düşman güçleri, bu duyum üzerine kalenin muhasarasından el çektiler ve hatta toplarını
bırakıp savuşmaya başladılar. Arkadan yetişen sınır gazileri, birçok silah ve teçhizat ele
geçirdiler ve düşmanı zahmetsizce kaçırdılar. Ferdinand’ın kuvvetleri ve harp araçları
çok olduğu için bunları büyük bir kuvvet ancak bozabilirdi. Fakat sınır gazilerinin böyle
bir tedbire başvurmaları, düşmanlarını kaçırmaya sebep oldu. Bu güzel tedbirlerle hem
kale kurtuldu hem de düşman bozularak geri çekildi.382

380
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 202a-b, Âlî; age., v. 297b, Bostan; age., v.126b.
381
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 203a., Âlî; age., v. 297b.
382
Bostan; age., v. 126b, Solak-zâde; age., s.172, Peçevi; age., s. 118.
104

Bu sırada Ferdinand’ın abisi Şarlken, İspanya kralıydı. Şarlken’in başında Koron


dedikleri bir taç vardı ki, bu taç kimin başında olursa, o kral diğer kralların büyüğü
sayılırdı. Çünkü Hıristiyanların zanlarına göre bu taç, Hazreti İsa’nın bindiği eşeğin
palanından yapılmıştı. Yani eşeğin palanından bir parça ele geçmiş ve bundan bir külah
yapılmış ve git gide bir takım kıymetli inci ve diğer taşlarla süslenmişti. Şarlken, bu
taca sahip olduğu için, kralların kralı olmak iddiasına girişmişti. Bu taç, o sırada
Almanya’da idi. Şarlken bu düzme yalanla hem İspanya hem de Almanya krallığını elde
etmiş ve kardeşi Ferdinand’ı Almanya’nın Nemse ve Çekoslovakya bölgelerine kral
yapmıştı. Kendisi İspanya’da oturup, kardeşi Ferdinand’ı Almanya’da vekil bırakmıştı.
İşte bu Nemse ve Çek kralı ve Almanya kral vekili Ferdinand, devamlı Osmanlılarla
savaş yaptığı için, kafir ülkelerinin desteğini alıyordu. Bu sefer, birçok Hıristiyan
derebeylerini de toplamış ve bazılarından gemiler, askerler alarak Macaristan’a sarkmış
ve birçok yerleri elde etmişti.383

B. Sefere Çıkış

Şarlken ve Ferdinand’ın faaliyetleri, uç beylerinin ulakları tarafından Sultan Süleyman’a


ulaştırıldı. Padişah aldığı haber üzerine büyük bir ordunun hazırlanmasını ve İspanya
kralına haddinin bildirilmesini ferman buyurdu. Viyana kapılarına kadar uzanan 935
(1529) yılındaki seferin aksine bu sefer, bilinçli olarak orta Avrupa’yı hedef alıyordu.384
İbrahim Paşa, bu buyruk üzerine mühimmat hazırlamaya başladı. Rumeli ve Anadolu
Beylerbeyilerine ulaklar göndererek bunların da asker, mühimmat, silah ve
teçhizatlarını alarak İstanbul’a gelmelerini emretti. Kaptan Ahmet Paşaya da Galata’da
yapılmış olan gemilerden 80 parça gemiyi hazırlayıp, denize salması emredildi.385

Askerler her taraftan yürüyüşe geçerek yığınak yerleri olan İstanbul’a geldiler. 19
Ramazan 938 (25 Nisan 1532) Perşembe günü Padişahın hareketi kararlaştırıldı. Ağır
kıtalar ve ağırlıklar daha önce İstanbul’dan çıkarıldı. Umumi hareket için kararlaştırılan
günün sabahı kapıkulu süvarileri, silahtarlar, ulufeciler, azaplar seher vakti saraya
geldiler ve kendi grupları dâhilinde dizildiler. Yeniçeriler kapıdan itibaren geçilecek

383
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 209b-210a., Bostan; age., v. 129b., Âlî, age., v.298a.
384
Bostan; age., v. 130a, Shaw; age., s. 141.
385
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
105

yolun sağ ve solunda silahlı olarak duruyorlardı. Padişah atına binip saray kapısından
çıkınca, bayraklar, sancaklar, tuğlar açıldı. Tüfekçiler âdet üzere birkaç el silah attılar.386

Padişah, şehirden geçerek Edirne kapısından çıktı. Cümle ulema, salihler ve halk
Bağlarbaşı’na kadar Padişahın muvaffakiyeti için dua etti. Padişah, bunlara selam ve
veda ettikten sonra konak yeri olan Halkapınar’a gitti. Böylece konak konak giderek
ayın yirmi yedinci günü Edirne’ye vardılar ve Padişahın buyruğu ile bayramı orada
geçirdiler. Padişah burada büyük bir ziyafet verdi. Şevval ayının on birinci günü ordu
oradan hareket etti ve yirmi yedinci günü Sofya ovasına vardı.387

a. Ferdinand’ın Elçileri

Ferdinand, Kanunî Sultan Süleyman’ın büyük bir ordu ile hareket ettiğini duyunca, işi
yatıştırmak ve münasebetleri düzgün göstermek üzere hemen elçisini yola çıkardı. Bir
taraftan da bazı yolları kapadı. Anlaşılan Ferdinand, Osmanlı ordusunun çokluğunu
gördüğü için bu aralık onları oyalamak istiyordu. Onun gönderdiği elçiler Bosna’ya
gelince, Bosna valisi ulaklar göndererek keyfiyeti Padişaha bildirdi. Elçilerin Niş’e
getirilmesi için çavuşlar gönderildi. Bu sırada Osmanlı ordusu, Şehir adlı bir kasabaya
yanaştı. Buralar kısmen kesik ve kısmen kapalı arazi halindeydi ve ordu bu civarda çok
sıkıntı çekti. Askerler, hayvanlar ve eşyalar birbirine karıştı. Daracık yollarda devrilen
yükler, yürüyüşü sekteye uğrattı. Askerler derelere, tepelere, dağlara serpildiler. Burada
yer kapışması yüzünden asker arasında dövüş bile oldu.388

Ordu Niş şehrine geldi. Yukarıda geldiklerini anlattığımız Alman elçileri için daha
kabul merasimi yapılmamıştı. Bunları herkesten evvel Niş’e götürdüler ve orada gayet
yüksek bir yer bularak kendilerini bu yerde, bir hafta kadar beklettiler. Bundan maksat,
geçecek olan ordumuzu onlara göstermekti. İbrahim Paşa, Niş’e yakın bir yerde Rumeli
Beylerbeyini öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı. Elçiler, Osmanlı ordusunun gelişini
görmeye dalıp, adeta şaşırdılar.389

Ordu, Niş’in güneyinde çadırlarını kurdular. O geniş yayla o gün, Osmanlı ordusunun
ihtişamını bir tablo halinde gösteriyordu. Padişahın emri ile orada birkaç gün kalındı ve
386
Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Âlî; age., v.298a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208a.
387
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208b-209a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Solak-zâde; age., s.173.
388
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 210a-b, Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Âlî; age., v.298a, Peçevi;
age., s. 119.
389
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
106

elçilerin kabul merasimi için hazırlıklar yapıldı. Karargahın şahane çadırlarından bir
divanhane vücuda getirildi. Bunun her tarafı türlü türlü nakışlar, resimlerle süslü
bulunuyordu. Bu divanhane üstüne, pahalı atlaslar, yere değerli halılar serildi. Padişah
için de gümüşten bir kürsü kuruldu. Sultan Süleyman, bu taht üzerine çıkıp oturdu. Has
hademeleri âdet ve anâne üzerine divanhanede sağ ve solda dizildiler. Bekleme
çadırında bekleyen elçiler, Padişahın buyruğu ile huzura gelerek arz-ı tazimat ettikten
sonra, kendilerine gösterilen yerlerde oturdular. Elçiler, bu gelişlerinden maksadın ne
olduğunu anlattılar. Ferdinand, Padişahı seferden vazgeçirmek için sulh teklifinde
bulunuyordu.390

Bunlar Padişahın divanhanesine girip sandalyeler üzerine oturdular ve vergi vermek


suretiyle Ferdinand’ın krallığını teklif ettilerse de muvaffak olamadılar.391 Eğer
Macaristan, Ferdinand’ın inisiyatifine verilirse İmparator Şarlken’in durumu
güçlenebilirdi. Bunlara İbrahim Paşa, gereken cevabı verdikten sonra Padişah da geldi
ve doğruca kurulmuş olan tahtına oturdu. Vezirler ve elçiler, Padişahın huzuruna gidip
saygı ve hürmetlerini sunduktan sonra çıktılar. Başçavuş elçileri yerlerine gönderdi.
Elçiler, İslam askerinin çokluğunu, İslam Padişahının heybet ve büyüklüğünü gördüler.
Mest ve hayran olarak ayrıldılar.392

b. Fransuva’nın Elçileri

Ertesi gün ordu hareket ederek Belgrad’a doğru ilerledi. Bu esnada Dubrovnik
beylerinden ulaklar geldi. Ulaklar, Fransa Kralı Fransuva tarafından elçiler
gönderildiğini haber verdiler. Bu sırada Fransa hükümeti, Hıristiyan devletleri arasında
kuvvet ve servetçe hatırı sayılacak bir devletti. Bu hükümet tarafından gönderilen
elçileri alıp getirmek üzere bir çavuş gönderildi.393

20 Zilkade 938 (24 Haziran 1532) günü ordu Belgrad’a vardı. Askerin karşı yakaya
geçmesini temin için Padişahın emriyle Sava nehri üzerine güzel bir köprü kuruldu. İlk
önce İbrahim Paşa bütün Rumeli askerleriyle köprüden geçerek Sirem yarımadasına

390
Âlî; age., v. 298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b-213a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109.,
v.298a., Peçevi; age., s. 119.
391
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 214b-215a, Uzunçarşılı; age., s.332.
392
Âlî; age., v.298a., Solak-zâde; age., s.174, Asrar; age., s.79.
393
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215a.
107

doğru yürüdü. Ardı sıra Padişah ile diğer vezirler ve devlet adamları da köprüden
geçerek Sirem adasına geldiler.394

Anadolu Beylerbeyi ve askerleri geçtikten sonra Fransa elçisi geldi. Padişah divan
kurulması için emir verdi. Burası Padişahın ilk sefer ve son zafer yeri olduğu için
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyileri eski adetlere göre Padişahın elini öpmeyi dilediler.
Bilhassa elçinin de burada bulunmasından dolayı Zilhicce ayının üçüncü günü merasim
tertibatı için çadırlar kuruldu ve tıpkı Niş’te olduğu gibi merasim yapıldı.395

Elçilerden Fransa elçisi Padişahla görüşürken, Fransa kralının Osmanlıları candan


sevdiğini anlatmıştı. Alman elçisi, savaşı durdurmak için çok dil döktü. Padişah, Fransa
elçisine karşı iltifat göstermekle beraber ayrıca Fransa kralına verilmek üzere samimi
ağızla yazılı bir mektup vererek, gitmesine müsaade etti.396 Fakat savaşı durdurması için
çok geç kalmıştı. Kanunî, artık bu kadar ilerledikten sonra sefere devam etmenin
lüzumunu Fransa elçisi Rinçon’a bildirdi. Geri dönmenin Şarlken’den korkmuş olduğu
manasına gelebileceğini, buraya kadar gelmişken gerekli dersin düşmana verilmesi
gerektiğini anlattı.397 Öteki elçiye hiçbir iltifat göstermedi. Alman elçisi de dışarıya
çıktı. Fakat ihtiyata binaen gitmesine müsaade edilmedi.398

Ordu, Sirem adasında kaldığı müddet zarfında İbrahim Paşa, gemiler tedariki ve ağır
eşya ile silahların yola çıkarılmasıyla uğraşıyordu. Aynı zamanda henüz orduya iltihak
etmeyen Rumeli akıncılarını ve bunların komutanı olan Mihaloğlu Mehmet Beyi
bekliyordu. Mehmet Beyin şahsi nüfuzunun, cesaretinin, düşman üzerinde büyük bir
tesiri vardı. Çok geçmeden o da, kırk elli bin kadar süvari ile yetişti. Bu akıncı
süvarilerinin bir an evvel yol koluna girmesi lazım geldi. Bunun üzerine Zilhicce ayının
beşinci günü Mehmet Bey, Sirem adasından kalkıp kuzeye doğru yürüyüşe geçti.399
Ordunun diğer bütün kıtaları da düşmana zaman kazandırmamak düşüncesiyle, Mehmet
Beyin arkasından gitmeye başladılar. Zilhicce ayının on üçüncü günü ordu, Drava suyu
kenarında bulunan Ösek kalesi karşısına gelerek çadırlı ordugah kurdu. Ösek kalesi,
Budin seferinde alınan kalelerdendi. Bu kalenin sınıra yakın bulunmasından dolayı

394
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b, Peçevi; age., s. 119.
395
Karaçelebi-zâde; age., s. 109.
396
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 217b-218a., Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Peçevi; age., s. 120.
397
Soysal; agm., s.70.
398
Âlî; age., v.298a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a.
399
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a, Âlî; age., v.298b., Solak-zâde; age., s.174.
108

buraya Bosna kahramanlarından bir miktar cesur ve atılgan asker konmuştu. Sınır
muhafızı Hüsrev Bey, on bin kişilik kuvvetle Ösek’e gelerek orduya katıldı.400

c. Pereni Petri’nin Tutuklanması

Macaristan sınırlarında, eski Macar Prenslerinden Pereni Petri adlı bir prens vardı. Bu
prens Macaristan’da birçok şehir ve kalelere sahipti. Kendisi kral hanedanına
mensubiyeti dolayısıyla, Macaristan’a kral olmak istiyor ve bu ümidi taşıyordu. Bir
zamanlar bu maksat peşinde dolaşıp uğraşırken, Avusturyalılar tarafından esir edilerek
hapse atılmıştı. Bundan önceki Alman seferinde, Viyana’da hapis iken, Viyana’nın
Osmanlılar tarafından muhasarasında, Padişahın teklifi üzerine Alman esirlerle
mübadele edilerek yakası kurtarılmış ve eski malikanesi kendisine verilmişti. Bu nankör
Prens, zahiren bize dost görünmesine rağmen, Almanlarla gizli bir ittifak yapmıştı. Bu
ittifaka göre Osmanlılar, Alman arazisine girerlerse yapılacak savaşta Almanlara
yardıma gelecek ve bütün kuvvetiyle Osmanlıları arkadan vuracaktı. Pereni Petri, sadık
bir kul gibi görünerek, Drava suyu kenarında gelip Padişahı karşıladı.401

Pereni Petri’nin işini gevşek tutmak uygun görülmediğinden İbrahim Paşa, Pereni Petri
ile ona bağlı olanları çadırına getirip hepsinin ellerini bağlattı ve hapsedilmek üzere
gemilere bindirip Drava yolu ile Belgrad’a gönderdi. Sıkı bir muhafaza altına alınması
hususunda şiddetli emirler verdi.402

C. Kösek (Guns) Kalesinin Fethi

Daha sonra ordu, Kösek istikametinde ilerledi. Kösek kalesi, kalın surlara, yüksek
kulelere ve derin hendeklere sahip bir kale idi. Bundan dolayı halk, kalelerine
güvendikleri için İslam ordusuna karşı geldiler. Öncü kuvveti olan Semendire
kahramanları, bir kısım askerle kaleye yanaşmak istediler fakat kaledekiler, bunların
yaklaşmalarına mani oldular. Kaleden bir miktar süvari çıkarak, gelen askerleri
karşıladılar ve iki taraf arasında şiddetli çatışmalar başladı.403 Bu müstahkem yerin dış
ve iç hisarları vardı. Bunlardan her biri müstakil müdafaa tertibatına sahipti. Yani dış
hisarın düşmesiyle iç hisarın müdafaasına zarar gelmezdi. Burada bulunan kiliselerin
400
Âlî; age., v.298b., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218b, Peçevi; age., s. 120., Uzunçarşılı; age., s.334.
401
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218b-219a, Âlî; age., v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110, Peçevi;
age., s. 120.
402
Âlî; age., v.298b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 220a.
403
Bostan; age., v. 136b.
109

temelleri kuvvetli, çatıları yüksek ve çan kuleleri çoktu. İç hisarda böyle mabetler ve
değerli evler olduğu gibi, dış hisarın yanı başında varoşlar bulunmaktaydı. Kulelerde ve
bedenlerde muhtelif çap ve uzunlukta toplar yerleştirilmişti.404

Muharrem’in sekizinci günü İbrahim Paşa, kalenin vaziyetini gözden geçirdikten sonra
gerekli malzeme ve kıtalarla, kaleye hakim olan dağ tarafına gitti. Şurasını da
söyleyelim ki, bir işin başarılması için, o işe ait şeyleri vaktinde hazırlamak lazımdır.
Seferde gerekli olan birçok malzeme ve mühimmat, her ne kadar getirilmiş ise de, her
kaleyi yıkabilecek, uzun menzilli ve büyük çaplı ağır toplara lüzum görülmediği için
getirilmemişti. Çünkü bu seferden maksat, çabucak sınırlara varmak ve Alman Çarı,
müttefik bulmadan üzerine yüklenmek ve artık bir daha tecavüz etmemesini sağlamaktı.
Uzun boylu kale muharebesi yapmak istenilmiyordu. Bununla birlikte elde bulunan
toplarla İbrahim Paşa, kaleyi kuşattı. Kalenin duvarlarıyla, kulelerini ve giriş-çıkış
noktalarını topa tuttu.405 Ayrıca lağımcılar, İbrahim Paşanın emriyle bazı kulelerin
temellerinde lağımlar kazmaya başladılar. Yeniçeri askerleri, hendeğin dış astarına
paralel olarak siperler yaptılar ve bu şekilde bütün hisarı sardılar. Yeniçeri askerleriyle,
kaledeki tüfekli düşman askerleri, geceli gündüzlü birbirlerine ateş ediyorlardı.
Osmanlıların da düşmanın da zayiatı çoktu.

Muharrem’in yirmi birinci günü Osmanlılar, iki yerde açılan lağımları ateşlediler.
Duvarlar, göklere uçarak devrildi ve düşman askeri birbirine geçti. Bu sırada hücuma
hazır bulunan birlikler, gediklere ve açılan yerlere koşup, rastladıklarını yere serdiler.
Buna rağmen yine kaleyi alamadılar.406

Osmanlının yılmaz askerleri, duvarlara merdivenler dayayarak kulelere çıktılar. O gün


muhasaranın on sekizinci günü idi. İbrahim Paşa, bu kahramanları yüreklendirmek için
yakınlarına sokuldu. Veziriazam büyük fedakarlıkta bulunanların bir kısmına maaş
bağladı ve bir kısmının da maaşlarını artırarak askeri teşvik etti.407

Kösek kalesini kuşatan Osmanlı gazilerinin cesareti ve bitmeyen sabırları, düşmanı


yıldırdı. Almanlar, takatsiz bir hale gelince kale komutanı Mikolaş, eman dilemek üzere

404
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 223b-224a.
405
Peçevi; age., s. 121, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 224b, Âlî; age., v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s.
110.
406
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
407
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
110

İbrahim Paşanın yanına geldi. Paşa da, Mikolaş’ı Padişahın yanına götürdü. Padişah,
kale halkına eman verip hepsini affetti. Mikolaş’ta kalenin anahtarlarını getirip teslim
etti.408

Padişah, Kösek kalesinin kuşatıldığı günden, fethedildiği güne kadar, ordugahtan bir
konak mesafede bir yerde bulunuyordu. İbrahim Paşa, kalenin düştüğünü haber verince
Padişah, gelen müjdecilere çok ihsanda bulundu. Sultan Süleyman, kale yakınına
kurulan otağına geldiğinde, devlet erkanı tarafından karşılandı. Kanunî, kalenin
fethedilmesinde emeği geçenleri ödüllendirip, kalenin ele geçirilmesinde hizmeti
görülen sancak beylerine, rütbe ve mükafatlar verdi. Kale, Budin kralına itaat etmek
şartıyla, yine eski beyine verildi ve ayrıca kendisine bir de sancak ihsan olundu.409

D. Eski Hükümet Merkezi Gradıscas (Gratz)’ın Alınması ve Dönüş Kararı

Safer ayının on birinci günü ordu, Layteburg geçidinden geçtikten sonra bir ovaya
gelerek orada konakladı. Bu ovada mamur kasabalar, karyeler vardı. Burada kralın eski
hükümet merkezi olan Gradıscas şehri bulunuyordu. Şehir halkından itaat edenler
emniyet altına alınırken, inat edip isyan edenler kılıçtan geçirildi. Şehre gelindiği zaman
tamamıyla anlaşıldı ki, kral Osmanlılarla başa çıkamayacağını bildiği için, gizlendiği
yerde kalmıştı. Bundan istifade eden Osmanlılar, şehrin bütün etrafını ateşlere vererek
yakıp yıktılar. Şarlken’in, Osmanlıların karşısına çıkmayacağına kanaat getiren Sultan
Süleyman, dönüş emrini verdi.410

Dönüş emrini alan ordu, güney yolunu kullanarak yürüyüşe geçti ve Mora nehrine kadar
geldi. Mora nehri akıntı bakımından Nil nehrine ve suyun çokluğu bakımından da
Ceyhun’a benziyordu. Ordu buradan geçtikten sonra ayın on üçüncü günü İşloş adlı
kalenin ova tarafına gelip kondu. İşloş yakınında Laytenice denilen pazaryerinde kale
gibi bir kilise vardı. Memleket ahalisi buranın kendilerini koruyacaklarına inanarak
buraya girip kapanmışlardı. Osmanlılar hücum edip kiliseyi yerle bir ettiler ve bunların

408
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227b-228a., Bostan; age., v. 137b, Peçevi; age., s. 122., Âlî; age.,
v.298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110.
409
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 228a-b., Peçevi; age., s. 122.
410
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 232a, Âlî; age., v.299a., Bostan; age., v. 138b., Solak-zâde; age., s.175.
111

her şeylerini yağma ve çoluk çocuklarını esir ettiler. Ayın on dördüncü günü de
Semmabi kalesi fethedildi.411

Osmanlı askerleri ayın on altıncı günü Drava kenarına geldiler ve çadırlarını bu nehrin
kenarında kurdular. Padişah bu nehir kenarında dört gün kaldı. Bu esnada İbrahim Paşa,
gemilerin yan yana getirilmesi ile bir köprü meydana getirdi. Karşıya geçen ordu,
Sloven ülkesine ayakbastı. Burası yalnız imar bakımından değil, birçok noktadan
dünyada hatırı sayılan bir memleketti. Burada birçok kaleler vardır ki, önemlileri
Tubuh, İslança, Veredolsek kaleleridir. Bunların her tarafında birçok kiliseler ve sağlam
yapılar vardı. İbrahim Paşa köprü kurmakla uğraşırken, Sloven ülkesinin beyi,
memleketini korumak ve kendisiyle memleketi halkını ölümden kurtarmak üzere itaat
etti.412

Osmanlılar ayın yirmi altıncı günü oradan kalkıp Pogudunca adlı bir hisar yakınına
gelip kondular. Bu hisarın batısında istihkamları ve kasabaları meşhur olan Zagreb
memleketi vardı. Zagreb’in hükümdarı Panfiyanoş, bir piskoposla birkaç adam
göndererek Padişaha saygılarını sunup, itaatini bildirdi.413

Zagreb işi yoluna koyulduktan sonra Osmanlılar, nehir boyunca giderek Ösek
istikametini tuttular. Ösek kalesinin doğusunda, Osmanlı sınırlarına yakın, Pojeğa adlı
meşhur bir memleket vardı. Bunun ahalisi azgınlıkta ısrar edip duruyorlardı. İbrahim
Paşa, Rumeli askerleriyle Padişahın bütün maiyet askerlerini alarak o tarafa doğru
hareket etti. Ayın yirmi yedinci günü bu kuvvet, azgın düşmana ait Hırpotye kalesinin
önüne geldi ve konakladı. İki taraf arasında öğle vakti başlayan çatışma akşama kadar
devam etti. Gün batacağı bir dakikada Osmanlı yiğitleri kılıca davranarak ele
geçirdiklerinin hakkından geldiler. Bunların bir kısmı yüksek burçlara girerek
kendilerini korumak istedilerse de askerler, bunlara da fırsat vermeyip kule kapısından
kuleyi tutuşturdular. Onları da bu surette çıkmaya mecbur ederek çoluk çocuklarıyla
birlikte esir ettiler ve elde ettikleri ganimetle döndüler.414

İbrahim Paşa, ayın otuzunda orduyu alıp Hırpotye’den hareket ederek Zacese hisarının
yanına kondu. Kaledekiler, Osmanlı kahramanlarının hücumlarına dayanamayacaklarını

411
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 232b-233a, Solak-zâde; age., s.176, Uzunçarşılı; age., s. 334.
412
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 233a, Peçevi; age., s. 125.
413
Âlî; age., v.299b., Solak-zâde; age., s.176.
414
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 234a, Âlî; age., v. 299b, Peçevi; age., s. 125.
112

anlayınca itaate mecbur oldular ve böylelikle hayatlarını kurtardılar. Asker oradan


kalktıktan sonra Rabiulevvel ayının beşinci günü Hırvatlara ait Pujega istikametinde
yürüyüşe geçti. Oraya varmazdan evvel Paşa, askeri intizama koydu ve Padişah
mevcutmuş gibi tertibat aldı. Yani öne, sağ ve sol süvari birliklerini ve bunların ardı sıra
sancakları sıraya koydu. Bu tarzdaki tertibat, Padişahın ve hatta daha evvelki
Osmanlıların, adet ve kabul ettikleri bir usuldü.415

Ordu öğleye doğru Heramur denilen meşhur kaleye yaklaştı. Bu kale yüksek bir dağda
ve sarp bir yerde yapılmıştı. Kalenin yakınında göze çarpmayan bir yer vardı ve
düşmanlar bu yerde pusu kurarak gizlenmişlerdi. Birer deniz dalgası gibi ilerleyen
Osmanlı alayları yollara sığmadıklarından, yanlara açılaraktan gidiyorlardı. Hele
ağırlıkları taşıyanlar dağ, taş demeyip, sağdan soldan gidiyorlardı. Pusuda bekleyenler
ansızın bunlar üzerine atıldılar. İbrahim Paşa bunu duyunca orduyu durdurup, Padişahın
maiyet askerlerinden bir miktar tüfekli ayırarak öç almaya gönderdi. Bunlar azgınlara
yetişerek rastladıklarını yerlere serdiler ve çok az kişi kaleye girip kurtulabildi.

İş bu türlü başarıldıktan sonra ordu, oradan hareket ederek Pujega şehrine geldi. Bu
şehir kırk elli bin nüfusa ve yüksek bir yerde yapılmış hisara sahipti. Kale Hakimi ve
ileri gelen komutanları gelip, İbrahim Paşanın eteklerini öptüler ve kalenin anahtarlarını
getirip verdiler. Buralarda bu Hakimin idaresinde ne kadar şehir ve köy varsa hepsi
Osmanlı topraklarına katıldı.416 Burası böylece ele geçirildikten sonra Paşa, Ösek kalesi
tarafına yürüdü. O civarda Nemse ve Podigrad adlı birer hisar vardı. Bu kalelerin de
komutanları İbrahim Paşaya gelip itaatlerini bildirip, kalelerin anahtarlarını verdiler.
Hem de bu kalelere bağlı ne kadar mülk varsa hepsini, Paşaya mal etmek şartıyla, eman
dilediler. Paşa, Belgrad’a dönmekte olan Padişaha durumu arz etti. Padişah da
sevindiğinden, buraların Paşaya mal edilmesine razı oldu. Ondan sonra savaşa nihayet
verildi ve Padişahın buyruğu ile ordu Belgrad’a çekildi.417

E. Sefere Son Verilmesi ve Fetihnamelerin Yazılması

Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden Belgrad tarafına geçti ve
Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada Sultan Süleyman, Rumeli ve

415
Âlî; age., v. 299b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 235a.
416
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 235b-236b, Âlî; age., v. 299b-300a., Solak-zâde; age., s.176.,
Karaçelebi-zâde; age., s. 112.
417
Peçevi; age., s. 126, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 236b.
113

Anadolu Beylerbeyileriyle Anadolu komutanlarına hil’atler dağıttı. Sonra seferberliğe


son verildi ve kazanılan zaferi bildirmek üzere, mektuplar yazılıp, ulaklarla gönderildi.
Bir iki gün sonra İstanbul’a hareket eden Padişah 23 Rabiulahir 939 (22 Kasım 1532 )
günü İstanbul’a vardı. O gün bütün halk tarafından büyük bir sevinçle karşılandı.
İstanbul ile Galata tarafları beş gün beş gece donandı, bütün halk sevinçler içinde vakit
geçirdi.418

F. Değerlendirme

Kanunî Sultan Süleyman’ın bu Alman seferinde takip ettiği hedef, Viyana değildi.
Avusturya arazisine girip, düşman ülkesini yakıp yıkarak, İmparator Şarlken’le kral
Ferdinand’ı bir meydan muharebesi kabulüne mecbur etmekti. Viyana havalisine kadar
ilerleyen Osmanlı ordusu, Avusturya arazisinin mühim bir kısmını işgal etti. Her tarafa
akıncı kolları sevk edilip, bütün memleket dehşet içinde bırakıldı. Avusturya’nın askeri,
siyasi ve iktisadi varlığı temelinden sarsıldığı halde, vatanlarıyla devletlerini sözle
müdafaa için birkaç yüz bin mevcutlu muazzam bir Katolik-Protestan ordusu hazırlayan
İmparator Şarlken ile Kral Ferdinand, bir türlü meydana çıkma cüretini gösteremedi.
Osmanlı ordusu, harp edecek bir kuvvet aradığı halde bulamadı. Kanunî Sultan
Süleyman, vaktiyle babasının Şah İsmail’e yaptığı gibi İmparatora hakaret dolu bir
mektup yazarak onu meydana davet etti. Ama onlar bu cesareti gösteremediler.

Bu seferde büyük kale toplarıyla aletleri getirilmemişti. Kale muharebeleri yapmak için
değil, Habsburg ordusuyla bir meydan muharebesine girişmek için gelinmişti. Kanunî,
düşmanlarının kale müdafaasını vatan müdafaasına tercih ettiklerini anladı.
Avusturya’yı boydan boya tahrip ettirip, Osmanlı hakimiyetini kabul etmekten başka
çare bulamayacak bir hale getirdikten sonra mevsim sonunda dönmeye karar verdi.
Osmanlı ordusunun bundan sonra dönüş tarihine kadar olan hareketi hep bu planla
alakalıydı. Bu hareketler büyük bir muvaffakiyetle idare edilmiş, Avusturya için
Osmanlı hakimiyetini tanımaktan başka çare bırakılmamış, bu memleketin, genel
servetinden büyük bir kısmı ganimet şeklinde Osmanlıya nakledilmiştir.419

418
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v. 300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
419
Bkz. Danişmend; age., s.150-151.
114

Ayrıca Orta Avrupa’ya yönelik Osmanlı tehdidi, Protestanlığın yayılmasında da önemli


rol oynamıştı. Zira Katolik olan Avusturya arşidükü Ferdinand, yardımlarına muhtaç
olduğu Protestan prenslere tavizkar davranmak zorunda kaldı. Hatta İmparator
Şarlken’de Fransa ile mücadele ve Osmanlıların baskısı sonucu Protestanlığı müstakil
bir müessese olarak tanımaya mecbur oldu.420

G. Koron Hisarının Venedikliler Eline Geçmesi Ve Geri Alınması

Padişah Alman seferinde Ösek kalesinde iken Akdeniz kıyılarından, kafirlerin yüzlerce
gemi ile gelip, İslam kıyılarını talan ettiği ve erkekleri öldürüp kadın ve çocukları esir
ettiği haberi geldi. İspanya kralı, İslam sahillerine zarar vermek için gemiler
göndermişti.421

Koron kalesi, Mora sancağının sahil tarafında idi ve Mora’nın anahtarı durumundaydı.
Ordu, Almanya’da savaş yaparken, Andrea Dorya komutasındaki donanma, Koron
kalesini ele geçirdi ve buraya birçok asker ve mühimmat yerleştirerek kaleyi
kuvvetlendirdi. Düşman bu kaleyi ele geçirdikten sonra Mora içlerine akınlar yapmaya
ve hatta birçok canlara kıymaya başladılar. Aslında Padişah, daha önce bunun tedbirini
almıştı. Alman seferine çıkmadan önce 80 parça geminin denize inmesini emretmişti.
Padişah, Alman seferine çıktıktan sonra aynı sene Şevval ayının sonunda donanma da
İstanbul’dan çıktı ve Mora’ya geldi. İki ay burada düşman gemilerini bekledi ve kimse
görünmeyince İstanbul’a geri döndü. Fırsat bekleyen düşman, Osmanlı donanmasının
gitmesi üzerine İslam sahillerine zarar verip Koron kalesini aldı.422

Padişah seferden dönerek İstanbul’a geldiğinde, kaleyi kurtarmak için Mora sancağını
Yahya Paşaoğlu Mehmet Beye vererek, bunun alınmasını kendisine emretti. Mehmet
Bey, elindeki kuvvetlerle Koron kalesine vararak kaleyi muhasara etti ve kalede mahsur
bulunan düşman kuvvetleriyle savaşa girişti. Bu sırada kale içinde, Osmanlıya haraç
veren Arnavut ve Rum azgınları da vardı. Bunlarda düşmanla birleşmişlerdi. Azgın
Arnavutlarla Rumlar ve Koron halkı düşmanla birleşmelerine rağmen oradaki Osmanlı
halkına bir fenalık yapmadılar. Aynı zamanda bunların Osmanlılara biraz da meyilleri

420
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327, Shaw; age., s. 141.
421
Lütfi Paşa; age., s. 343, Bostan; age., v. 140a.
422
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 240b, Âlî; age., v. 301a.Bostan; age., v. 140b. (Lütfi Paşa, Osmanlı
donanmasının geri gitmesinin ve İslam kıyılarının gayr-ı müslimler tarafından tarumar edilmesinin
suçlusunun, donanma komutanı olduğunu söyler. Lütfi Paşa; age., s.343.)
115

vardı. Mehmet Bey, güzel tedbirler ile onları doğru yola getirdi. Yani onları düşmandan
ayırdı ve kale içindeki düşmanın içine nifak soktu. Aynı zamanda kaledeki elebaşlarının
bir kısmını ele geçirdi ve bir kısmını da kaledeki Osmanlı taraftarları vasıtasıyla
öldürdü. Lakin bu sırada kaledeki Hıristiyanlara, sekiz gemi dolusu takviye asker ve
mühimmat gelince, azgınlar Osmanlıların oturdukları yerlere akınlar yaparak birçok
ziyanlarda bulundular. Mehmet Bey, bunların akın istikametlerine asker göndererek,
düşmanı kaçmaya mecbur etti. Kaçanlar yakalarını kurtarmak için kaleye can atmaya
geldilerse de kaleyi muhasara eden askerler, kaleye girmelerine meydan vermediler ve
hepsini öldürdüler. Kaledekiler, yerlilerin tamamıyla itaate geldiklerini görünce, günün
birinde çıkış yaptılar ve bütün teçhizatlarını bırakıp kaçarak, canlarını gemilere atmak
suretiyle kurtardılar. 18 Ramazan 940 (2 Nisan 1534) günü Osmanlı askerleri kaleye
girdiler ve Türk bayrağını orada dalgalandırdılar.423

H. Barbaros Hayrettin Paşa’nın Osmanlı Hizmetine Girmesi

Kanunî Sultan Süleyman, denizlerdeki hakimiyetini artırmak, bunun içinde


donanmasını kuvvetlendirmek istiyordu. Diğer taraftan Şarlken, Habsburg
donanmalarını 930 (1524) ve 934 (1528)’de yenilgiye uğratmış olan Cenevizli amiral
Andrea Doria’yı kendisine hizmet etmeye ikna etmiş ve donanmasının başına
getirmişti.424 Kanunî’de daha babası zamanında Osmanlı ile işbirliği içinde olan
Barbaros Hayrettin Paşayı düşünüyordu. Hayrettin Paşa, Midillili bir sipahinin oğlu idi.
Asıl adı Hızır olan Hayrettin, biraderi ile birlikte deniz ticaretinde ve korsanlıkta
bulunuyordu. Kardeşi Oruç Reis bir ara Rodos şövalyelerinin eline esir düştü. Hayrettin
onu, Şehzade Korkut’un kendisine yardımı ile kurtardı. Kuzey Afrika sahillerinde bazı
yerleri ellerine geçiren Hayrettin, Yavuz Sultan Selim’e itaatini bildirmiş ve Sultan
Selim’den iltifat görmüştü. Hayrettin, son Cezayir emiri Mevla Süleyman öldürülünce,
Cezayir hükümetini ele geçirdi.425

Cezayir ve çevresine hakim olduktan sonra Hayrettin, Avrupa memleketlerine dehşet


saçtı. Barbaros Hayrettin, Cezayir ülkesinin müstakil bir hükümdarı olduğu halde
Padişahın bendeleri arasına girmeyi istiyordu. Çünkü karşısında Avrupa’nın en büyük
devleti vardı ve bunun tehlikesinden emin değildi. Bu amaçla birçok büyük gemiler

423
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 240b-241b, Bostan; age., v. 141b, Âlî; age., v. 301a.
424
Shaw; age., s. 145.
425
Bkz. Taha-zâde Ömer Faruk; Tarih-i Ebu’l-Faruk, Dersaadet 1328, Cilt 3, s. 123-125.
116

donatıp hadsiz, hesapsız armağanlarla İstanbul’a giderek Padişaha tazimatını sundu.


Kânûnî, ona birçok iltifatta bulundu ve kendisine verilecek rütbeyi İbrahim Paşanın
takdirine bıraktı.

Hayrettin Reis, derhal Haleb’e gitti ve orada bulunan İbrahim Paşa ile görüştü. Barbaros
Hayrettin’in ruhunda asalet, yüzünde nur ve bakışında keskin bir zeka olduğu aşikardı.
O, Hıristiyan devletlere ait birçok filoları batırmış ve birçok tümenleri bozmakla ün
almıştı ve korsanlar arasında herkesten ziyade tanınmıştı. İbrahim Paşa bütün bunları
bildiği için salahiyetinin en son taltif derecesi olan Beylerbeyilik rütbesini ona layık
gördü. 22 Ramazan 940 (6 Nisan 1534) günü Padişah tarafından bir buyruk çıktı ve
buyrukta Hayrettin Paşaya Cezayir Beylerbeyiliğini tevcih edip ona davul, nakkare ve
tuğ verdi.426

I. Avusturya’nın Sulh İsteği ve İstanbul’a Elçi Göndermesi

Ferdinand’ın, Macar krallığını almak için yaptığı teşebbüsler hep boşa gitmiş, Osmanlı
hükümetinin kral Yanoş’u tutması, onu maksadına muvaffak etmemişti. Osmanlı
Devleti karşısında biraderi Şarlken’in yardımı sayesinde tutunabilen Ferdinand, yine
onun isteği ile Osmanlılarla anlaşmaya mecbur olarak devlete müracaat etti. Kafasında
İran seferini tasavvur eden Sultan Süleyman, bu müracaatı olumlu karşıladı. Çünkü
Macaristan’a yapılan seferler çok masraflı oluyor, ayrıca doğu sınırlarının ihmaline ve
bazı olayların çıkmasına sebep oluyordu. Nitekim, Şah İsmail’in ölümünden sonra
yerine geçen oğlu Tahmasb, Doğu Anadolu’da faaliyete geçmiş ve iki taraf arasında
bazı hadiseler olmuştu. Bundan dolayı Osmanlı Devleti de Avusturya ile sulha taraftarsa
da bunu göstermek istemiyordu.427 Avusturya, sulh istemek için İstanbul’a bir elçi
gönderdi. Bu elçi, Kanunî’nin son seferinde Guns kalesini on yedi gün müdafaa ettikten
sonra, Osmanlılara teslim eden kale komutanının abisi, Jerome de Zara idi.428

13 Cemaziyelahir 939 (10 Ocak 1533) günü on iki atlı ile payitahta gelen elçi, çok
soğuk bir şekilde karşılandı. İki gün sonra Veziriazam İbrahim Paşa tarafından kabul

426
Bkz. Mehmed Mazhar Fevzi; Haber-i Sahih, Hacı İzzet Efendi Matbaası, İstanbul 1293, Cilt 5, s. 99-
101.
427
Uzunçarşılı; age., s.336, Hammer; age., s. 105., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.506.
428
Bostan; age., v. 143a, Asrar; age., s.80.
117

edilen elçi, kesin bir sulh anlaşması için geldiğini arz edip, Kanunî’nin huzuruna kabul
edilmesi için Paşanın delaletini rica etmiş ve ricası kabul edilmişti.

Cemaziyelahir ayının on yedinci günü, Kral Ferdinand’ı temsil eden Jerome de Zara,
huzura kabul edilip sulh istemek için geldiğini Padişaha arz etti. Fakat Sultan Süleyman,
şimdilik yalnız bir mütarekeye onay verebileceğini ve sulhun ancak Avusturya
tarafından Osmanlı hakimiyeti resmen kabul edilmek, Gran kalesinin anahtarları tabiiyet
delili olarak kendisine gönderilmek ve Macaristan üzerindeki veraset iddialarından
vazgeçilmek şartıyla imzalanacak bir muahede ile akdedilebileceğini tebliğ etti. Bu
mütareke, Padişah adına kral Ferdinand’a bir çavuş gönderilerek bildirilmiş olduğu gibi
Avusturya elçisi tarafından da memleketin valileriyle komutanlarına ve Andrea
Dorya’ya tebliğ edilmişti. Tabi bu vaziyet, Kanunî’nin son seferinde büsbütün sarsılan
Avusturya’nın, nihayet Osmanlı kuvvet ve kudretine boyun eğmesi demekti.429

Viyana şehrinin ilk defa gördüğü bu Osmanlı elçisi, büyük tantana ile kabul edildi.
Mütareke haberi Viyana’ya varır varmaz Kral Ferdinand, İstanbul’da bulunan Jerome
de Zara ile beraber sulhun akdinde çalışmak üzere Cornelius Dupplicius Schepper
isminde bir elçi daha görevlendirdi. Ayrıca o, bu elçi ile, Kanunî’nin itaat alameti olarak
gönderilmesini istediği Gran kalesi anahtarlarını derhal yola çıkardı. Kral Ferdinand’dan
başka onun kız kardeşi ve Mohaç muharebesinde telef olan Macar kralı II. Layoş’un
karısı kraliçe Maria’yı da temsil ettiği belirtilen bu elçi, İmparator Şarlken ile Kral
Ferdinand’ın birer mektubunu da getirmişti. Bu mektuplarda pazarlık zihniyetiyle
hareket edildiği için, İmparator, Macaristan’ın kardeşine iadesine istiyor, kral da
Koron’u geri vermekten bahsediyordu.430

İstanbul’da Veziriazam İbrahim Paşa ile Avusturya elçileri arasında uzun müzakereler
cereyan etti. Yedi oturum halinde yapılan görüşmelerde, Avusturya elçilerinin yüksek
atıp tutmalarına karşın hakiki vaziyetleri, çok acı ve sert sözlerle ifade edildi.
Osmanlının sulha talip ve muhtaç olmadığı ve eğer kendileri barış istiyorlarsa, her
şeyden önce, Macaristan üzerindeki esassız iddialarından vazgeçmeleri lazım geldiği
anlatıldı. Koron şehrinin iadesi için kralın delaletine ihtiyaç olmadığı ve Osmanlı
ordusunun istediği vakit zorla alacağı tebliğ edildi. Netice itibariyle, İmparatorla Kralın

429
Gökbilgin; age., s. 67, Danişmend; age., s. 157.
430
Danişmend; age., s. 157., Bkz. Hammer; age., s. 106-107.
118

mektuplarındaki taleplerin hepsi reddedilerek, kral Ferdinand için sancak beyleri bile
kendisinden daha değerli olan Sultan Süleyman’ın metbuiyyetini kabul etmekten başka
çıkar yol olmadığı, en kesin ve açık ifadelerle anlatıldı. Bu anlaşmadan Şarlken ayrı
tutulmuş ve eğer o da sulh istiyorsa, kendi namına elçiler göndermesi belirtilmiştir.431

Böylece Avusturya meselesi, Almanya meselesinden tamamen ayrıldıktan sonra,


Ferdinand’ın elçileriyle yapılan anlaşmanın maddeleri şunlardan oluşmuştur:

1. Kral Ferdinand, Osmanlı Devletini baba ve metbû bilecek ve ancak kardeş diye
hitap ettiği Veziriazam ile eşit sayılacaktır.432

2. Bu durumun neticesi olarak kral Ferdinand, Osmanlı ülkesine kendi arazisi gibi
riayet edecek ve Padişah da Avusturya’yı kendi ülkesi ve halkını da kendi tebaası
bilecektir.

3. Ferdinand, Macaristan üzerindeki veraset iddialarından vazgeçmiş ve yalnız


Macaristan’ın Kuzey batısıyla, batısında fiilen hakim olduğu şerit gibi arazi
kendisine bırakılmıştır.433 Ferdinand elinde bulunan Macaristan toprakları için
Osmanlı hazinesine her sene otuz bin altın verecektir.434

4. Bundan dolayı Osmanlı himayesindeki Macar kralı Yanoş ile kral Ferdinand
arasında Osmanlı temsilcilerinin gözetimi altında bir sınır hattı çekilecek ve bu sınır
Osmanlı tarafından ayrıca onaylandıktan sonra geçerli olacaktır.

5. Maria’ya kocasından kalanlar, maişeti için kendisine ihsan edilecektir.

6. Bu sulh geçici değil, daimidir.

Son Alman seferinin en mühim sonucu olan bu anlaşmanın yapılması, Osmanlının


Avrupa siyasetindeki nüfuzu bakımından çok büyük bir başarıdır. Bu suretle Macaristan
meselesi halledildikten başka Avusturya üzerinden gelen Alman tehlikesi de önlenmiş
oldu. Bilhassa Avrupa’nın batısında Osmanlı himayesine iltica etmiş olan Fransa’dan

431
Danişmend; age., s. 157, Hammer; age., s. 106.
432
Shaw; age., s. 141.
433
Danişmend; age., s. 157., Savaş; agm., s. 556.
434
Uzunçarşılı; age., s.336., Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327.
119

sonra Avusturya’nın da Osmanlı hakimiyetini kabul etmesi, Şarlken’in Avrupa


İmparatorluğu hayalini alt üst etmiştir.435

30 Zilkade 939 (23 Haziran 1533) günü elçiler, Padişah tarafından kabul edildiler.
Padişah onlara, Ferdinand’ın artık Osmanlı ülkesini kendi babasının mülkü
sayabileceğinden ve buna karşılık kendisinin de Avusturya’yı kendi toprağı bildiğinden
bahsetmiş ve Avusturya devletine daimi bir sulh ihsan ettiğini ve bu sulhun Avusturya
devleti tarafından ihlal edilmediği sürece geçerli olacağını söylemiştir. Bu anlaşma ile
iki taraf arasında üç yıl savaş olmadı.436

Hammer, bu anlaşmanın Ferdinand adına utanılacak bir durum olduğunu şöyle ifade
eder: İşte bu suretle Süleyman, Macaristan’ı gasp etmesini baba ile oğul arasında
mevcut olması lazım gelen, mal müşterekliği bahanesi altında setretti. Ferdinand ve
İbrahim arasında kurulan kardeşlikte, Ferdinand’ın bir devletin veziriyle aynı derecede
addolunması zilletini değişik bir surette göstermekten başka bir şeye yaramadı.
Avusturya, Osmanlılarla ilk anlaşmasını, bu türlü menfaat ve şeref fedakârlığıyla satın
almıştır.437

6- Fransa ile Ticaret Anlaşması ve Kapitülasyon

A. Sultan Süleyman’ın Politikası ve Anlaşmanın Maddeleri

Muhteşem Süleyman’ın Avrupa’ya karşı takip ettiği siyaset üç noktada toplanabilir;


1.Habsburglara karşı askeri harekat.
2. Fransa ile dostluk ittifakı.
3. Orta Avrupa’nın Osmanlıya İlhakı

Osmanlı Fransız münasebetleri, Fransa kralı I. Fransuva’nın Habsburglularla giriştiği


mücadelede yenilmesi sonucu Şarlken’e esir düşmesi ve yardım isteği ile başladı.
Fransuva’nın annesinin mektuplarına Sultan Süleyman’ın olumlu cevap vermesiyle
başlayan münasebetler, Kanunî’nin saltanatı boyunca devam etti. Bu münasebetler
bazen denizden ve karadan askeri yardımlarla, bazen de ekonomik yardımlar yapılarak
gerçekleştirildi.

435
Danişmend; age., s. 157-158.
436
Bostan; age., v. 143b, Bkz. Hammer; age., s. 117-118.
437
Hammer; age., s. 119.
120

936 (1530)’lı yılların başlarında Fransuva ile Şarlken arasındaki mücadele gittikçe
kızışmakta idi. Bundan dolayı Fransa, Osmanlıya daha fazla ihtiyaç duyuyordu.
Osmanlı ordusu İran’da iken Tunus’ta Şarlken’in muvaffakiyet kazanması üzerine
Kanunî de tekrar yönünü batıya döndürmüştü ve burada Fransa’yı Almanya’ya karşı
kullanmak istiyordu. Jehan de la Forest438 ismindeki Fransa elçisi işte böyle bir
vaziyette Almanya’ya karşı müşterek bir Osmanlı-Fransız hareketi temin edebilmek ve
bir de ticaret muahedesi akdetmek vazifeleriyle Irakeyn seferi esnasında Kanunî’nin
ordugahına gelmişti. Zahiren yalnızca bir ticaret muahedesi akdine memur olduğundan
bahsedilen bu elçinin, aldığı gizli talimat içinde, Fransa kralının Almanya’ya hücum
edebilmek için harp masraflarını karşılayabilecek parası olmadığını bildiriyordu. Sultan
Süleyman’dan Fransa kralına bir milyon altın ihsan ederek onu bu sıkıntıdan
kurtarmasını istiyordu. Ayrıca Barbaros komutasındaki Osmanlı donanmasının yardımı
da olduğu takdirde mutlaka başarılı olacağını ve buna mukabil her sene muayyen bir
haraç vererek, minnet ve şükranını ödeyeceğini bildiriyordu.439

Fransız elçisiyle Veziriazam İbrahim Paşa arasında müzakereler cereyan etti. Fransa’nın
Şarlken’e karşı himayesi için tek taraflı bir hattı hümayun neşredildi. Bunun sebebi,
Fransa’yı Şarlken’den ayırmak, Katolik dünyasını bölerek, orada emniyet edilen bir
devlet vasıtasıyla, Doğu-Batı ticari münasebetlerini devam ettirmek, dost olan tarafı
himaye edip, rakibe ekonomik olarak darbe indirmekti.440

Bu ahidname Şaban 942 (Şubat 1536)’de verilmişti. Ahidname Fransız nüfuzunun,


Doğu’da üç asırdan fazla bir zaman hakim olmasına vesile teşkil etmesi itibarıyla büyük
ehemmiyeti haizdir. Zira Fransızların elde ettiği imtiyazlar, Osmanlıların zayıfladığı
dönemlerde, aleyhde işlemiştir. Kanunî’nin bir lütuf olarak bahşettiği ahidname, daha
sonra sürekli yenilenmiş ve ileriki yıllarda Osmanlı Devleti için büyük problemlere yol
açmıştır.441 Bundan önce Fransızlara Mısır’da Memluklar tarafından verilip de gerek
913 (1508)’de II. Bayezid’in bir fermanı ile tanınan ticaret hakları, gerek 923 (1517) ve
934 (1528)’de diğer iki fermanla teyit olunan kapitülasyon hakları Fransa ile bir
müzakere konusu olmamıştı. Bunlar Osmanlıların genel siyasetleri icabı bir nevi iç

438
Osmanlı Devleti nezdinde devamlı büyük elçi sıfatıyla resmen gelen ilk Fransız siyasi elçisidir.
Soysal; agm., s.73.
439
Danişmend; age., s.182.
440
Ziya Nur Aksun; Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994, Cilt 1, s. 277.
441
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.370, Asrar; age., s.82.
121

hukuk tatbikatıydı. Halbuki 942 (1536) muahedesi ile Hıristiyan bir kral, ilk defa olarak
Padişahla eşit bir “taraf” muamelesi görüyordu.442

Bu ahidnamede, her iki hükümete ait sularda karşılıklı olarak gemilerin serbestçe
seyretmesi ve bütün hukuki meselelerde Fransız konsoloslarının kesinlikle hüküm
verme hakkına sahip bulunacağı temin olunuyordu. Fransa tebaası hakkında ikame
olunacak cezai davalar, kadılardan divan-ı hümayuna naklolunmakla beraber, hüküm
verecek kadılarla birlikte birer Fransız tercümanı hazır bulunacaktı.443 Bir Fransız
Müslümanlara ait borcunu kapatmadan kaçacak olursa, Müslüman tebaanın diğer bir
Fransız yahut Fransız konsolosu aleyhinde dava açamayıp Fransa kralından davacı
olması kararlaştırıldı. Fransa tebaası, mahalli hâkime müracaat mecburiyetinde
bulunmaksızın, kendi arzularıyla vasiyet etmek hakkına sahip oldular. Vasiyet edilen
mallar Konsolos’a teslim olunarak Fransız kanunlarına ve vasiyet şartlarına göre
Konsolos tarafından lazım gelenlere verilecekti. Nihayet bundan önce ele geçirilip
esarette istihdam olunanların serbest bırakılmaları ve bundan sonra da harpte ele
geçirileceklere her iki tarafta esir muamelesinde bulunulmaması kararlaştırıldı. 444

Buna karşılık, Doğudaki diğer Hıristiyan halkı himaye, Kudüs’te Hıristiyanlara ait
Makamat-ı Mübareke’nin korunması ve yabancı ticaret gemilerinin Osmanlı
denizlerinde ancak Fransız bayrağı ile dolaşabilmeleri gibi, Fransızlar lehine daha geniş
diğer bazı hakların bu muahede ile tanındığı iddiası müspet bir kanıta
445
dayanmamaktadır.

B. Müslüman Bir Devletle Hıristiyan Bir Devletin Anlaşmasına Bakış

Osmanlıların Avrupa ile ilişkilerinde, İslam hukukunun ilkeleri egemen ve bağlayıcı idi.
Dolayısıyla bunları göz ardı eden bir inceleme anlaşılırlıktan yoksun kalmaya
mahkumdur. Osmanlı Devleti ile Avrupa arasındaki uluslararası ticarette, yalnız
ulaştırma maliyetleri değil, dînî ve kültürel bakımdan birbirine rakip iki dünya arasında
sık sık baş gösteren çatışmalar, sürekli sınır savaşları ve korsanlık faaliyeti de belirleyici
bir rol oynuyordu. Bununla birlikte, karşılıklı ekonomik şartlar her iki tarafı savaş
halindeyken bile yakın ticarî ilişki içinde olmaya zorluyordu. Sultan, İslâmî eman ilkesi

442
Soysal; agm., s. 78.
443
Shaw; age., s. 146.
444
Hammer;age., s.135-136., Bkz. Salis; age., s. 126-127.
445
Soysal; agm., s. 78-79.
122

doğrultusunda, Osmanlı topraklarında ikamet, seyahat ve ticaret için gerekli


güvenceleri, Darü’l-Harp’ten sadece “dostluk ve samimi iyi niyet” sözü veren gayr-ı
müslimlere tanırdı. Dolayısıyla, Müslümanlara düşman sayılan kişi veya ülkeler, bu gibi
resmi güvencelerden yoksundu. Böyleleri Osmanlı topraklarına girdiklerinde herhangi
bir Müslüman tarafından esir alınıp köle edinilebilirdi.

Kapitülasyonların temel ilkesi, daima, gayr-ı müslimlerin dostluk sözü karşılığında


devlet başkanı tarafından onlara resmen tanınan veya verilen bir emandı. Osmanlılar
kapitülasyon vermekle, başvuran devletten daha çok siyasi avantajlar koparmayı, yani
Hıristiyan dünyası içinden müttefik edinme fırsatını düşünürlerdi. Örneğin Venedik,
verilen ticarî ayrıcalıklarla çoğu zaman tarafsızlaştırılabiliyor ve haçlı ittifakında yer
alması önlenebiliyordu.446

Ahidname esas itibarıyla mütekabiliyet esasına dayanmakta idi, ancak işleyiş yönünden
tek taraflı bir mahiyet arz etmekteydi. 15. ve 16. asırlarda galibin mağluba, büyüğün
küçüğe tanıdığı imtiyazı ifade eden kapitülasyon kelimesi böylece tam manasına
oturmuş oluyordu.447 Fransuva, daha sonra Osmanlılarla işbirliğini saklamamakla
beraber, ona zahiren ticari ve Hıristiyanlığın himayesi gibi ruhani bir yön vermiş ve
meşruiyetini Batı alemine kabul ettirmek için büyük bir siyasi faaliyet sarf etmiştir.448

Bu anlaşmanın Osmanlı Devleti tarafından diğer bir yönü de, Hind yolu
keşfedildiğinden beri, sarsılan Uzak-Doğu Osmanlı-Batı ticaret yollarını inkişaf
ettirerek, ekonomik amaçlar güdülmesidir. Devlet bunun için ileride iki büyük
teşebbüse girişecektir. Bunlardan biri, Hind Uzak Şark ticaret yolunu kısaltacak, yani
baharat, ipek, kıymetli taşlar ve madenler ile kumaş yolunu yalnız Osmanlı ülkesinden
geçirmek için Süveyş Kanalı teşebbüsüdür. Diğeri, samur, kıymetli deri, kalay, ipek ve
misk yolu olan Hazar ve Karadeniz’i birleştirme projesidir. Bunların ikisi de dev
teşebbüslerdi; fakat harici ve dahili sebepler yüzünden tamamlanamadılar. Birinci
projenin 19. asır sonunda, ikincisinin ancak Stalin Rusya’sında gerçekleştiği
düşünülürse, Osmanlı Devlet ve idare adamlarının ne kadar uzak görüşlü oldukları ve
Osmanlının o zaman ne kadar azametli olduğu anlaşılır.

446
İnalcık; age., s.237-238.
447
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, 370.
448
Soysal; agm., s. 73-74.
123

Bu sebeple sonradan, kapitülasyonlara yol açan hattı hümayunun çıkarılmasında,


değişen ticaret yollarını memleketten geçirmek amaçlanmıştır. Anadolu’da meydana
gelen ve “Celâlî İsyanları” diye adlandırılan hareketlerin iktisadi sebepleri de bu
noktada saklıdır. Bu sebeple bazılarının sandığı gibi, Fransa’ya ticaret serbestisi tanıyan
bu hattı hümayunun, bol keseden bir ihsan olmayıp, ekonomik ve siyasi düşüncelerle
neşredildiği söylenebilir.449

C. Taraflar Açısından Kapitülasyonların Değerlendirilmesi

Osmanlılar ile Fransızların yaklaşması “jeopolitik” bir ihtiyaçtan doğmuştur. Avrupa


üzerinde hegemonya kurmak isteyen Roma-Germen İmparatoru Şarlken’e karşı batıdaki
Fransa ile doğudaki Osmanlı devletinin siyasi menfaatleri müşterektir. 16. asırda
Avrupa dengesi bu sayede temin edilebilecektir. Kuvvetler dengesi ihtiyacı tek
taraflıdır. Fransa, Alman İmparatoru karşısında zayıftır. Dengeyi sağlayacak kuvvetin
Osmanlılardan başka bir milletin olmadığı Fransızlar tarafından anlaşılmıştır.

Osmanlı-Fransız dostluğu teşebbüsü Fransızlardan gelmiştir. I. Fransuva, Kanunî’ye on


beş kadar Fransız elçisi göndermesine karşılık, Fransa’ya Barbaros’un sefaret heyetleri
hariç hiçbir Osmanlı elçisi gitmemiş olması tesadüfi değildir. Dostluktan en çok istifade
eden devlet Fransa’dır. Fransa’yı parçalanmaktan kurtaran, onun milli tarihinin kabuslu
bir devresini bertaraf eden Osmanlılardı. Osmanlılar bu ittifakın mevcudiyetini hiçbir
zaman İslamiyet’e aykırı bulmamışlardı. Fakat Fransız kralı, Osmanlılarla
münasebetlerini daima Hıristiyan aleminden saklamaya çalışmıştır. İttifaka sadakat da
tek taraflı kalmış, Fransa’nın sözünü tutmadığı zamanlar çok olmuştu.450

Sultan Süleyman, kendisini Şarlken’e ve Habsburglara karşı sürükleyen stratejik


menfaati dolayısıyla, Fransızlara karşı tanıdığı serbesti, büyük bir Hıristiyanlık
kuvvetini bir tarafa ayırmayı bilmesi açısından yüksek politik ve tamamıyla diplomatik
bir hareketti.451

Devletler, düşmanlarıyla başa çıkabilmek için ordu ve donanmayı yeterli bulmamışlar,


güçlerini, müttefikler bularak artırmaya çalışmışlardır. Savaşların olduğu kadar (belki
de daha fazla) ittifaklarda dünya tarihinin şekillenmesinde etkili olmuştur.

449
Aksun; age., s.278.
450
Bkz. Soysal; agm., s. 90-93.
451
Salis; age., s. 128.
124

Devletlerarasındaki siyasi sebeplerle akdedilen antlaşmaların pratikteki en önemli


hedefi, askeri güç birliği ile ortak düşmanı yenmek olmuştur. Ancak buna paralel olarak
gelişen önemli bir yön daha vardır; antlaşmalar vasıtasıyla ilişkiler sosyal ve ticari
bakımdan da gelişmiş, kültürler birbirine yaklaşmıştır.452

D. Fransa’ya Yardım ve Barbaros Hayrettin’in Polye Muvaffakiyeti

Fransa, İmparator Şarlken’e karşı İtalya üzerinde müşterek bir Osmanlı-Fransız seferi
yapılması konusunda Padişahı ikna etti. Yapılan ittifaka göre İtalya’ya, Osmanlılar
güneyden, Adriyatik üzerinden, Fransızlar da kuzeyden taarruz edeceklerdi. Blancard
idaresindeki Fransız deniz kuvvetleriyle takviye olunacak Barbaros donanması, bu
harekatta başlıca rolü oynayacaktı.453

Sultan Süleyman, Bağdat seferinden döndükten sonra Cezayir Beylerbeyi Barbaros


Hayrettin Paşayı birkaç gemi ve bir miktar askerle Polye sahillerine gönderdi. Kaptan-ı
Derya oraya vardığında sahili top ateşiyle tarayarak birçok yerleri yıktı ve halkı da
yıldırdı. Bu yüzden halk can korkusu ile kalelere kaçıp, sığındılar. Polye kıyılarında
dayanıklı kaleler vardı ve daha önceleri de halk, bu kalelere sığınarak canlarını
kurtarmışlardı. Hayrettin Paşa, bu kaleleri araştırdı ve Kastalya kalesini daha kolay ele
geçireceğine karar vererek merkezi yoğunluğunu buraya topladı. Karaya asker, silah ve
mühimmat çıkararak kaleyi kuşattı ve gerekli yerlere muhtelif çap ve uzunlukta toplar
yerleştirdi. Tüfekçileri de gerekli cepheye yerleştirdikten sonra kaleyi yoğun bir ateş
altına aldı. Kaledekiler de kalelerinin dört bir tarafına toplar yerleştirmişlerdi. Her iki
taraf arsında müthiş bir topçu düellosu başladı.454

Kalede bulunan askerler, kaleyi tüm güçleriyle savundular. Fakat bu savunma Osmanlı
askerlerinin coşkusunu bozamadı. Onlarda büyük cesaretleriyle çarpışmaya devam
ettiler. Sonunda kale muhafızları Osmanlı kahramanları karşısında sarsıldılar. Barbaros,
topçu kuvvetini artırdı ve duvarlarda açılan gedikler çoğaldı. 6 Rabiulevvel 943 (23
Ağustos 1536) günü İslam askerleri hisar üzerine hücum ettiler ve iki taraf arasında çok
kanlı vuruşmalar oldu. Gedikler, meydanlar cesetlerle doldu. Bu yürüyüşün sonunda
fetih müyesser oldu. Kale muhafızlarının hakkından gelindikten sonra kale yıkıldı.

452
Fındık; agm., s.567.
453
Soysal; agm., s.79-80.
454
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-b, Bostan; age. v.168a.
125

Osmanlı gazileri elde ettikleri birçok ganimetle geri döndüler.455 İtalya’ya bir Osmanlı
çıkarmasına girişilmedi. Çünkü anlaşmaya göre I. Fransuva’nın kuzeyden öncelikle
harekete geçmesi gerekiyordu. Fakat o, buna uymayarak gerekli askeri harekatı yerine
getirmedi. Papa’nın Adriyatik’teki Osmanlı ordusundan duyduğu endişe sebebiyle,
uyandırdığı ve Şarlken’in kamçıladığı Hıristiyanlık taassubu, Osmanlı ittifakına karşı
nefreti artırmaya başlamış, I. Fransuva’yı tereddüde düşürmüştü.456 Kanunî, haleflerinin
daha sonraki yıllar boyunca öğreneceklerini, ilk orada öğrendi. Gayr-ı müslim dostlar,
imzaladıkları bütün anlaşmaları Avrupa’daki çıkarlarına göre çiğnemekten
457
kaçınmazlardı.

7- PULYA VE KORFU SEFERİ (VII. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Venedik ile Osmanlı Devleti arasında uzun zamandır devam eden sulhun en önemli
dayanağı İbrahim Paşa idi. Veziriazam İbrahim Paşa, Venediklileri her zaman gözetmiş
ve onlarla iyi ilişkiler içinde olmuştu. İbrahim Paşanın ölümü üzerine yerine gelen Ayas
Paşa da bu sulh halini devam ettirmek istiyordu. Venedik, ticaretinin daralacağından ve
İtalyan rakiplerinin entrikalarından çekindiği için bilhassa Osmanlılara karşı, yumuşak
bir politika takip etti. Venedik beyleri denizlerde, güzel imar edilmiş, dayanıklı kalelerle
tahkim edilmiş birçok adalara sahiptiler. Venedik’in sınırları kara tarafından Bosna-
Hersek’e dayanıyordu. Zengin bir devlet olan Venedik, aynı zamanda büyük bir
donanmaya da sahipti. 458 Sınır komşusu olan Osmanlıya, yiyecek maddeleri ve ticaret
bakımından muhtaçtılar. Fakat Osmanlı ile ilişkilerinde münafıkça davranıyorlar,
görünürde dost ama gerçekte azılı düşman idiler. Gizliden gizliye Osmanlının aleyhine,
onun düşmanları ile işbirliği yapıyorlardı. Buldukları her fırsatta Müslümanlara zarar
verirler veya düşmanlarının yanında yer alırlardı. Koron ve Moton hadiselerinde,
kafirlerle işbirliği yapmış ve düşmanlığı alenen ortaya çıkmıştı.459

Avlonya sancağı yakınlarında Venediklilere ait Pulya adıyla meşhur bir vilayet vardı.
Bu vilayetin denizde birçok adaları ve bu adaların hepsinde de kaleleri vardı. Venedik
455
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 280a-b, .Âlî; age., v. 310a, Peçevi; age., s. 141.
456
Soysal; agm., s. 80-81.
457
Shaw; age., s. 147.
458
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 284b, Asrar; age., s.83-84, Hammer; age., s.155.
459
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 284b, Âlî, age., v. 311a, Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Solak-zâde; age.,
s.192, Peçevi; age., s. 143.
126

hükümetinin nüfusu az, ülkesi küçük fakat nüfuzu büyüktü. Bu bir avuç halkta olan
donanma, dünyanın hiçbir hükümetinde yoktu. Deniz muharebelerinde yenmedikleri
hükümet yok gibi idi. Fatih zamanında meşhur Vezir Gedik Ahmet Paşa birçok gemi ve
askerle Pulya kıyılarına giderek bazı kaleleri muhasara etmiş lakin Fatih’in ansızın vefat
haberi üzerine, muhasarayı kaldırarak, İstanbul’a donanmayla beraber dönmek zorunda
kalmıştı. Kanunî bu yarım kalan işi tamamlamayı istiyordu. Diğer taraftan İspanya kralı
Şarlken ile mücadelesinde mağlup olan Fransa kralı I. Fransuva, elçileri aracılığıyla
Kanunî’den deniz yoluyla yardım etmesini istiyordu. Ayrıca Barbaros Hayrettin,
Padişahı Venediklilere karşı bir deniz seferi için sürekli teşvik ediyordu. Venedik
hükümeti, Osmanlıların Habsburglara karşı ittifak çağrısına da uzak durup tarafsızlığını
korumak istedi. Venedik, anlaşıldığına göre, Osmanlıların karada daha kuvvetli
olduklarını düşünerek onların Adriyatik’te deniz savaşına girmektense Macaristan’a
ordu sevkini tercih edeceklerini sanmakta idi. Bütün bunlar üzerine Kanunî, Pulya
seferini açtı ve sefer için gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti. 460

B. Sefere Hazırlık ve Çıkış

Sefer için kadırgalar, barceler, mavnalar ve gerekli alet ve edevatla donatılmış kayıklar
hazırlandı. Azablar, kürekçiler ve alaycılar toplanıp, yeniçeriler kethüdasıyla dört bin
yeniçeri, altı yüz topçu, Anadolu ve Rumeli’den on sancak beyi, sipahileri ve
subaşılarıyla beraber gemilere bindiler. Gemilerde kürek çekmek üzere otuz bin kadar
gürbüz kürekçi seçildi. Toplanan kuvvetlere Vezir Lütfi Paşa serdar tayin edildi ve
Amiral Hayrettin Paşayla birlikte Polye üzerine gönderildi. Donanma irili ufaklı 280
parça gemiden oluşuyordu. Donanma her türlü hazırlıklarını bitirip yola çıktıktan sonra
7 Zilhicce 943 (17 Mayıs 1537) günü Padişah, Şehzadelerden Mehmet ve Selim’i de
yanına alarak sefere çıktı. Padişah ve beraberindeki askerler karadan giderek bayram
günü İnceğez’e geldiler ve orada ordugah kurdular. Burada bayram kutlandı ve adet
üzere devlet erkanı ve komutanlar gelip Padişahın elini öptüler. Buradan kalkan ordu
her gün bir miktar yol gittikten sonra ayın on altıncı günü Edirne’ye vardı.461

460
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285a, Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143,
Hammer; age., s.155, Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
461
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.( Edirne halkı, Padişahı büyük bir coşku
ile karşıladı. O gün hava yağmurlu idi ve bu sırada üzücü bir olay meydana geldi. Padişahı karşılamaya
gelen terzilerden bayrak taşıyan bir terzi, üzerine yıldırım düşmesi sonucu öldü.)
127

Ordu Edirne’de beş gün kaldıktan sonra oradan kalktı ve ayın yirmi birinci günü
Filibe’ye, 5 Muharrem 944 (14 Haziran 1537) günü Samako’ya ve Muharrem ayının on
dördünde de Üsküb’e ulaştı. On beşinci günü mola verilip divan kuruldu. Adet üzere
Rumeli Beyleri gelip Padişahın elini öptüler. Oradan kalktıktan sonra ayın yirmi
dokuzuncu günü Elbasan kalesi önüne gelip çadırlar kurdular. Elbasan civarı güzel bir
av yeri olduğu için Padişah burada avlanmaya karar verdi. Asıl amaç avlanmak değil,
bu bölgede bulunan bazı şer güçlere Padişahın gücünü göstermek ve onları yola
getirmekti. Şehir halkı bu av yerini sardılar ve geçit yerlerini tuttular. Bu hazırlıklardan
sonra Padişah, Şehzadeler ve devletin ileri gelen adamları atlarına binerek av yerine
gittiler. Tazıları önlerine kattılar. Karşılarına tavşanlar, çakallar, tilkiler çıkıp zıplamaya
ve ayılar ürkmeye, domuzlar kaçmaya başladılar. Avcılar bunların çoğunu avladılar. Bu
hayvanlar insanlara ısınıp yanaşınca, Padişah bunlara acıyıp, bırakılması için emir
verdi.462

C. Avlonya ∗’nın Alınması

Ordu, Elbasan’dan kalktıktan ve üç dört gün yol yürüdükten sonra Safer’in beşinci günü
Avlonya’ya gelip çadır kurdu. Burası batı sınırlarımızın dayandığı ve Arnavut
kabilelerinin meskun bulunduğu bir yerdi. Arnavutlar cesur oldukları için bazen bu
cesaretlerine güvenerek Osmanlılara dirsek çevirirler ve ziyan vermek maksadıyla
hiçbir fenalıktan geri kalmazlardı. Bu nedenle Veziriazam Ayas Paşa, kendisi de
Arnavut soyundan olduğu halde, saadetli Padişahı bu sefere ikna etti.463

Geçmişte Arnavut ırkına mensup saraydaki vezir ve beyler, bu bölgedeki akrabalarını


açıkça korumuşlardı. Ortaya çıkarttıkları fitne ve fesadı ortadan kaldırma yoluna
gitmemişlerdi. Bu korunan kimseler gittikçe şımarmışlar ve bazı azgınlıkları had
safhaya ulaşmıştı. Daha önce Arnavutlar hakkında birçok şikayetler yapıldı. Fakat
şikayet evrakı saraya gelince divandaki akrabaları evrakı örtbas ederlerdi. Zamanla bu
Arnavutluk, bir fesat kaynağı oldu. Oralarda öldürülen ve malları yağmaya uğrayanların
hesabı yoktu. Azgınlıklar bir hale geldi ki, Arnavutluk mıntıkasında rahatça yaşamaya
insan hasret çekerdi. İş bu kadarla kalmadı, düşman memleketlerinden Avlonya

462
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 286b, Karaçelebi-zâde; age., v. 125, Âlî; age., v. 310b. (Av sahnesi
Âlî’de genişse tasvir edilmiştir.)

Avlonya; Arnavutluk’un bugünkü Vlore şehridir.
463
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287a-b., Peçevi; age., s. 144, Âlî; age., v. 310b.
128

taraflarına ne zaman asker geldiyse, Arnavutlar bunlara yardım eder ve Osmanlıları


kasıp kavururlardı.464

Veziriazam, Padişahın Arnavutluğa gitmesinin birkaç yönden faydalı olacağını


düşünüyordu. Birincisi, Padişah Arnavutluğa gittiği takdirde Müslümanlar rahata
kavuşacak ve azgın Arnavutların önüne geçilecekti. İkincisi Arnavutlar kıyıda oldukları
için ayrıca deniz korsanları ile de işbirliği yapıyorlardı. Avlonya alınırsa, Venedik
korsanları artık Koron kalesine pek yanaşamazlardı. Üçüncüsü Arnavutlar Padişahı
büyük bir kuvvetle görürlerse artık bir daha Venediklilerle birleşemezlerdi.
Dördüncüsü, o güne kadar isyan eden Arnavutları Padişaha affettirmek ve bu vesile ile
onları utandırıp itaatsizliği kolay bastırmaktı. Gerçekten de olaylar Veziriazamın
düşündüğü gibi gelişti. Padişahın bu bölgeye gelmesiyle, asiler itaat yolunu tuttular ve
affedilmelerini istediler. Ayrıca Delviye fethedilerek Osmanlı topraklarına katıldı.
Padişah Avlonya’da uzunca bir müddet kaldı ve bölgenin huzuru sağlandı.465

Lütfi Paşa ve Kaptan-ı Derya Hayrettin’e gelince bunlar Pulya sahiline asker çıkarıp
orada bazı hisarları yakıp yıktılar. Otrando ve Kalibolu arasında bulunan kalelerin ve
köylerin tamamını yaktılar. Bu yerleşim yerlerinin sayısı 80 civarında idi. Burada
bulanan halktan çoğu esir ve malları yağma edildi. Bu bölgede yapılan tarama sonunda
askerler pek çok ganimete nail oldular.466

Donanmanın gerisinde kalan on iki parçadan mürekkep filo, Reisler Kethüdası Ali
kaptanın idaresinde ilerliyordu. Venediklilere ait Korfu kalesinin önüne geldiler. Bu
sırada Andrea Dorya adlı meşhur korsan ve Venedik donanması, Korfu’da idi. Andrea
Dorya Osmanlı gemilerini görünce bütün donanması ile gelip on iki parça gemi üzerine
hücum etti. İki taraf top ateşine başladı. Çok çetin vuruşmalar sonunda Venedik
korsanları daha kuvvetli oldukları için galip gelerek gemilerimizi batırdılar.467 Âlî ve
Peçevî’de anlatılan şu hadise Padişahın olaydan haberdar olmasını sağladı; Adrea Dorya
ile savaş esnasında denize atlayan bir Müslüman, günlerce bir ağaç parçası üzerinde
deniz yüzünde kaldı. Nihayet Osmanlı donanmasına kavuştu. Bu kişiyi Lütfi Paşaya

464
Âlî; age., v. 311b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287b.
465
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 287b-288a.
466
Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 359-360, Karaçelebi-zâde; age., v. 125.
467
Âlî; age., v. 311a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 288b, Solak-zâde; age., s. 193.
129

götürdüler ve o da başlarından geçenleri anlattı. Bu haber Padişahı çok müteessir etti.


Zaten gemilerimiz ne zaman buradan geçti ise hücum ve taarruza uğramıştı.468

D. Korfu Kalesinin Muhasarası Ve Muhasaranın Kaldırılması

Padişah, Venediklilerin bu kabul edilemez davranışları karşısında Lütfi Paşa ve Amiral


Hayrettin idaresinde bulunan donanmayı Avlonya’ya aldırdı. Rabiulevvel’in yedinci
günü bütün donanma burada toplanınca, İslam kahramanlarına, Korfu kalesinin kara ve
denizden muhasarası emredildi. Ayın on altıncı günü her taraftan açılan top ateşiyle
kalenin birçok yerlerini yıktılar. Padişah da Avlonya’dan kalktı ve Korfu kalesinin
karşısına gelip vaziyeti gördü. Kale kırk üç gün karadan ve denizden muhasara altında
tutuldu. Fakat havaların değişmesi ve soğukların artması yüzünden artık orada durmanın
imkanı kalmamıştı. Bundan dolayı Sultan Süleyman, kalenin muhasarasından
vazgeçerek Rabiulahir’in altıncı günü oradan hareket etti ve Cemaziyelevvel’in yirminci
günü Edirne’ye geldi. Dönüş yolunda Osmanlı askerleri geçtikleri bölgeleri tarayarak
yollarına devam ettiler. Lütfi Paşa ve Hayrettin Paşa Kefalonya adasını vurdular ve çok
sayıda ganimet elde ettiler.469

E. Semendire Beyi Mehmet Bey’in Muvaffakiyeti

İspanya Kralı Şarlken, Kanunî Sultan Süleyman’ın karadan ve denizden sefere çıkması
üzerine kardeşi Ferdinand’ı, karşı harekete geçmesi için uyardı. Büyük bir ordu
hazırlayarak Osmanlı topraklarına girmesini ve önüne geçen yerleri talan edip kaleleri
ele geçirmesini söyledi. Bunun üzerine Ferdinand, 20 bini atlı, 25 bini yaya olan bir
orduyu bütün teçhizatıyla hazırlayıp, Koçyan’ın emrine verdi.470

Padişah Avlonya taraflarında iken Almanların hudut komutanı Koçyan, Semendire’yi


boş sanarak sınırlarımıza doğru hareket etti. Semendire valisi Mehmet Bey, bunun
gelişini duyunca hemen yakın yerlere haber göndererek asker topladı. Bölgede bulunan
Hüsrev Bey, Cafer Bey, Ahmet Bey ve Murat Bey askerlerini alarak Valukvar

468
Âlî; age., v.311b., Peçevi; age., s. 145.
469
Karaçelebi-zâde; age., v. 125., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289a, Lütfi Paşa; age., s. 361, Bkz. Âlî;
age., v. 311b-312a. ( Kuşatmanın kaldırılmasına şu olayın sebep olduğu bildirilir; Bir gün Körfez
kalesinden atılan bir top mermisi, siper kazan dört mücahidi birden şehit eder. Bu olayı Padişah duyunca
kuşatmanın kaldırılmasını emreder. Lütfi Paşa ve Hayrettin Paşa kuşatmanın devam etmesini ve fethin
yakın olduğunu söylemeleri üzerine Padişah; “Ben bir mücahid kulumu böyle bin hisara değişmem”
diyerek dönüş kararından vazgeçmedi. Âlî; age., v. 312a.)
470
Lütfi Paşa; age., s. 362.
130

yakınında bir araya geldiler. Mehmet Bey vakit geçirmeden düşmanın olduğu yere geldi
ve iki taraf arasında çok çetin vuruşmalar oldu. Sonunda Allah’ın yardımı ile Osmanlı
kahramanları üstün gelerek düşmanın büyük bir kısmını kılıçtan geçirdiler ve sağ
kalanlarını da esir aldılar. Mehmet Bey, bu başarısını Padişaha arz etmek için oğlu
Murat Bey’i gönderdi. Murat Bey giderken, düşmanın ileri gelenlerinin başları ile diri
olanların bir kısmını beraberinde götürdü. Getirdiği bu müjdeden dolayı çok sevinen
Padişah, Murat Bey’e sancak verdi. Padişah Edirne’de bir süre kalarak av partilerine
katıldı. Cemaziyelâhir ayının on sekizinci günü İstanbul’a geldi.471

8- BOĞDAN SEFERİ (VIII. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Boğdan Voyvadalığı ilk defa Fatih devrinde vergiye bağlanmış, II. Bayezid zamanında
da bu vergi yıllık olarak yeniden düzenlenmişti. Kanunî Sultan Süleyman’ın Viyana
seferi esnasında Boğdan Beyi Petro Rareş, orduya elçisini yollayarak sadakatini
göstermiş ve bu seferin dönüşünde de vergisi olan dört bin duka, kırk kısrak ve yirmi
tayı bizzat takdim etmişti. Bu şekilde sulh içinde yaşarken Voyvoda Petro, kışkırtmalar
sonucu Osmanlılara ödediği yıllık vergiyi ihmal etti. Osmanlı Devletinin dostu olan
Polonya kralı Sigismund ile savaştı ve Kanunî’nin himayesi altında bir Venedik
asilzadesini idam ettirdi. Ayrıca gizlice Osmanlı Devletinin düşmanları ile işbirliği
içine girdi. Petro Rareş’in adam ve silah topladığı ve Avrupa devletlerinden yardım
istediği casuslar aracılığı ile Padişaha ulaştı.472

Bu arada Venediklilerle yapılan Pulya savaşından sonra Portekiz, İspanya ve Papa


hükümetleri, Osmanlı Devleti aleyhine Venediklilerle birleştiler. Frenk hükümetlerinin
bu birleşmesi, Padişahı bir seferberlik ilanına mecbur etti. Bu durum karşısında tüm
Müslümanların hamisi durumunda olan ve bu yolda çalışan Padişah, Sancak beyleriyle
Beylerbeyilerine ulaklar gönderip, sefer için gerekli hazırlıkların yapılması emretti.

471
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194.
472
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s.85, Danişmend; age., s.203, Mantran; age., s. 188. (Bu
asilzade, Osmanlılar tarafından Budin’de bırakılıp, burası hakkında bilgi vermekte olan Giritti’dir.
Uzunçarşılı; age., s. 342.)
131

Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı hakimiyetini tam olarak emniyet altına almaya karar
verdi.473

B. Sefere Hazırlık ve Donanmanın Hareketi

Padişah, sefere çıkmaya karar verdikten sonra, Deniz ve Kara askerlerinin


hazırlanmasını, gemilerin sevkıyatında kullanılmak üzere güçlü ve kuvvetli askerlerden
lüzumu kadar gönüllü asker toplanmasını emretti. Bu sefer için gerekli olacak olan top,
tüfek ve cephanenin Tophaneden alınmasını istedi. Yine gemilere, Kapıkuluna mensup
üç bin Yeniçerinin tam donanımlı olarak bindirilmesini ferman buyurdu. Bu emirden
sonra savaşa iştirak edecek olanlarla, yerlerinde kalacak olanlar tespit edildiler. Kocaeli
sancağı beyi Ali Bey, Teke sancağı beyi Hürrem Bey, Hamiteli sancağı beyi Ali Bey,
Alaiye sancağı beyi Mustafa Bey ve Gelibolu sancak beyi askerleriyle birlikte Kaptan-ı
Derya Hayrettin Paşanın idaresinde, donanma ile gideceklerdi. Hayrettin Paşa ile
gidecek olanlar belli olduktan sonra askerlerle silah ve mühimmat gemilere
yerleştirildi.474

a. Barbaros Hayrettin’in Donanmayla Hareketi

Hayrettin Paşa, gayr-ı müslimlerin çok çekindiği, ünlü bir komutandı. O, bugüne kadar
pek çok düşman diyarını harap etmiş ve birçok yeri fethetmişti. 9 Safer 945 (7 Temmuz
1538) Cumartesi günü Barbaros Hayrettin Paşa, donanmayı Haliç’ten çıkardı. Muhtelif
çapta irili ufaklı 200 gemiden oluşan olan donanma, hareket için emir bekliyordu.475

Barbaros Hayrettin o gün saraya gitti. Sarayda bulunan devlet erkanı, sarayın kapısında
durarak Hayrettin Paşayı karşıladılar. Barbaros, adamlarının başlarında altın miğferler,
bellerinde değerli taşlarla süslenmiş sırmalı kemerler, cevahir taşlı kılıçlar ve büyük bir
maharetle yapılmış süslü hançerler olduğu halde saraya girdi. Bu gelişinde merasim
maksadıyla birçok asker de getirmişti. Eski adet mucibince Paşaya bir sancak, davul ve
nakkare verildi. Tüm devlet erkanı Kaptan-ı Deryayı, usul üzere iskeleye kadar
geçirdiler. Barbaros Hayrettin sahile yanaşınca, gemiler yelken açıp, demirlerini aldılar

473
Lütfi Paşa; age., s. 365, Bkz. Celal-zâde; age., v. 291a-b, Panaite; agm., s.211.
474
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 292b-293a, Âlî; age., v. 312b.
475
Âlî; age., v. 312b, Celal-zâde Mustafa; age., v. 294a.
132

ve yelkenlerini çekerek küreklerini yaydılar. Hareket işaretinin verilmesiyle atılan toplar


ve tüfekler, İstanbul’un göklerini sarstı. 476

b. Aynı Anda Üç Ayrı Yere Sefer

Kanunî Sultan Süleyman, Akdeniz’e, Avrupa’ya ve Hind Okyanusuna aynı anda üç ayrı
yere sefer düzenleyerek, adeta Osmanlının gücünü dünyaya gösteriyordu. Bu amaçla
daha önce hazırlık yapılmasını emrettiği Mısır valisine, muhtelif çap ve uzunlukta toplar
ve ayrıca yirmi pare büyük harp gemisi gönderiyordu. Mısır valisi Süleyman Paşa,
Mısır’da bulunduğu müddetçe güzel idaresiyle emniyet tesis etmiş ve memleketin
gelişmesine önem vermişti. Gemiler ve toplar Mısır’a varınca, Paşa bunları birer harp
gemisi haline koydu ve Kahire’den topladığı askerleri içine yerleştirdi. 15 Muharrem
945 (13 Haziran 1538) günü, Portekizleri Hindistan’dan defetmek ve bu bölgede
sükuneti sağlamak için denize açıldı.477

İstanbul muhafızlığına Aydın sancak beyi Ferhat Bey görevlendirildi. Şehzade Sultan
Mustafa’ya, kendi sancağı olan Saruhan sancağını koruması için ferman gönderildi.
Rumeli’nin deniz kenarlarının muhafazası için bazı sancak beyleri tayin edilerek
maiyetlerine bir miktar asker verildi. Tehdit altında bulunan kalelerde nöbet beklemek
içinde bir miktar yeniçeri gönderildi. Mora vilayeti komutanlığında vezir Kasım Paşa
bulunuyordu. Burada Anabolu adında bir kale vardı ve Kasım Paşa bu kalenin
alınmasıyla uğraşıyordu. Padişah, kalenin bir an evvel alınmasını Kasım Paşaya bildirdi.
Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa, Padişahın buyruğu üzerine, Rumeli askerleriyle erkan
ve üst subaylarını, Filibe’de toplamaya başladı.478

C. Padişahın Sefere Çıkışı

10 Safer 945 (8 Temmuz 1538) pazartesi günü güneş doğar doğmaz Padişahın
İstanbul’dan hareket edeceği duyuldu. Padişahın bu seferine Şehzade Selim ve Şehzade
Mehmet’te katıldı.479

Padişah, büyük bir debdebe ile İstanbul’dan çıkarak, Bağlarbaşı’nda kurulmuş olan
çadırına geldi. O gün orada konaklayan Padişah, birkaç gün yol aldıktan sonra Safer’in
476
Celal-zâde Mustafa; age., v. 295a.
477
Celal-zâde Mustafa; age., v. 297a, Âlî; age., v. 312b.
478
Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s.150.
479
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
133

yirminci günü Edirne’ye geldi. Bu şehir, içinde birçok imaretler, köşkler ve etrafında
bağ, bahçeler olan, Tunca, Meriç ve Arda nehirlerinin geçtiği büyük şehirlerden biriydi.
Tunca kenarında bulunan Padişahın sarayı, zamanın bir cenneti mesabesindeydi. Bunun
her tarafında asırlar görmüş ağaçlar, minareler gibi düz selviler, gayet büyük kavaklar,
sultani söğütler ve meyveli birçok ağaçlar, tam bir sıra üzere dizilmişti. Yemyeşil
yerleri, kadife bir halıya benziyordu.480

a. Seferin Yönünün Belli Olması

Padişah Edirne’ye gelinceye kadar, hangi tarafa sefer yapacağını gizli tuttu ve kimseye
bildirmedi. Fakat burada artık ortaya çıktı ki, sefer Moldova denilen Boğdan üzerine idi.
Boğdan, güneyinde Osmanlı, batısında Macaristan, kuzeyinde Lehistan ve doğusunda
Deşti Kıpçak olan geniş bir araziydi. Tuna nehri kenarında bulunan Kili ve Akkirman
kaleleri, Yıldırım Bayezid zamanında fethedilmişti. Bu bölge halkı senede bir miktar
Osmanlılara altın olarak vergi vermekte idiler.481

Fatih Sultan Mehmet zamanında bu bölgeye seferler düzenlenmiş fakat Boğdanlılar,


Voyvodaları Petro tarafını tutarak, Mehmet Han’ın ordusuna çok zararlar vermişlerdi.
Fatih Sultan Mehmet gerçi oraları istila etti. Lakin çekildikten sonra Boğdanlılar, yine
düşman gibi azgınlığa devam ettiler ve Fatih’e karşı yaptıkları mücadeleden dolayı
gurur içindeydiler. Kanunî, Petro’nun görünürde dost ve muti ama gerçekte düşman ve
asi olduğunu, ayrıca Fatih’in öcünü almak istediğini ve hedefin Boğdan olduğunu
Edirne’den hareketinde söyledi. Niğbolu, Silistre, Semendire taraflarına ulaklar
gönderdi ve gemilerin acele hazırlanmasını emretti.482

b. Petro’nun Elçi Göndermesi ve Kânuni’nin Petro’ya Mektubu

Boğdan’a gidebilmek için en iyi yol İsakçı yoluydu. O bölgeyi iyi tanıyan rehberler
bulunduktan sonra Padişah, ayın yirmi sekizinci günü Edirne’den hareket etti. Nice
dağlar, bayırlar, ovalar ve köyler geçtikten sonra Sultan Çayırına gelindi. Boğdan
voyvodasının, Osmanlı ordusunun Sultan çayırına gelişine kadar hiçbir şeyden haberi
yoktu ve Osmanlıların geldiğini haber alınca, içine korku düştü. Petro, ordunun
Boğdan’a mı veya başka bir tarafa mı gideceğini anlamak üzere, Kapıcıbaşısı Onkor ile

480
Solak-zâde; age., s.195, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 303b-304b.
481
Âlî; age., v. 313a, Solak-zâde; age., v. 195., Uzunçarşılı; age., s. 342.
482
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 306a-b, Karaçelebi-zâde; age., v. 127.
134

tercüman Ayvankoyu, bir miktar samur ve doğan gibi hediyelerle Padişaha gönderdi.
Onkor, seferin üzerlerine olduğunu anlayınca bir taraftan Petro’nun Padişaha itaatinden
bahsetmeye başladı, bir taraftan da tercümanı, Petro’ya gönderip, işbu seferin Boğdan
üzerine olduğunu haber verdi. Ertesi günü ordu oradan hareket ederek Done’ye geldi. O
gün Sultan Süleyman Petro’ya, “Efalinizde pek azgınlık ve hırçınlık olduğu için Boğdan
seferini açtım. Yaptıklarınıza tövbeler etmek ve bir daha böyle bir harekette
bulunmayacağınıza dair söz vermek ve eşiğime gelip yüz sürmek şartlarımı kabul
ederseniz, belki o vakit kendinizi affettirmek için benden merhamet görebilirsiniz” diye
mektup yazdı. Bu mektubu Kefe şehremini Sinan Çelebi ile gönderdi. Ondan sonra
Padişah, hiçbir yerde iki gün kalmamak üzere yola devam etti.483

c. Ordunun Tuna Kenarında Toplanması ve Köprü Yapılması

Rabiulevvel ayının yirmi ikinci günü Osmanlı ordusu, Tuna yalısında bulunan İsakçı
iskelesine geldi. O gün ikinci vezir Sokullu Mehmet Paşa ile Rumeli askerleri gelip
orduya katıldılar. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Anadolu askerleri ile gelmiş fakat
Anadolu Beylerbeyi henüz gelmemişti. Hüsrev Paşaya, Rumeli askerinin başına
geçmesi emredildi. Anadolu askerleri, Osmanlı Devletinin kurulduğu günden beri
Padişahların sağ taraflarında bulunurdu. Onların Beylerbeyileri yetişmeyince Padişah
ikinci veziri, Anadolu askerlerinin başına geçirdi. Mehmet Paşa, burada İsakçı’nın keşfi
ile meşgul oldu. Burası eskiden büyük bir şehirdi ve etrafında kalın ve dayanıklı bir sur
vardı. Bu müstahkem şehir vaktinde dünyanın nadir sayılan yerlerinden biri iken
zamanla ahalisi dağılmış ve birçok yerleri harap bir hale gelmişti. Bununla beraber
Kırım, Leh ve Çek ülkelerinin iskelesi bulunmaktaydı ve Tuna nehri, buraları ihya ettiği
için malî vaziyeti oldukça iyiydi.

Bu iskeleye bir köprü yapılması Silistre sancak beyine emredilmişti. Bu bey, kısa
zamanda, gayet mükemmel bir köprü yaptı ve ordu buradan bir iki gün içinde
ağırlıklarıyla beraber geçti. 484

Bu konakta Petro Rareş’e mektup götüren Sinan Çelebi geri geldi. Sinan Çelebi,
Boğdan’a giderek Petro’yla, Yaş’ta görüştüğünü, Padişahın buyruğunu kendisine
bildirdiğini ama onun boyun eğmekten kaçındığını, kalabalık askerimize karşı koymak

483
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 306b-307a., Feridun Bey; age., s. 603.
484
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 307b-308a, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
135

için türlü hile ve fesat aramak düşüncesinde olduğunu ve doğru dürüst bir cevap
vermediğini söyledi.485 Padişah, bunun üzerine hiçbir yerde durmamak üzere doğru
Yaş’a hareket edilmesini emretti. Rabiulahir ayının altıncı günü ordu, Prut nehrine
geldi. Prut nehrinin kaynağı Lehistan’daydı ve Boğdan’ın ortasından geçiyordu. Bu
nehir, derin olduğu için buradan köprüsüz geçmek mümkün değildi. Bunun için
dayanıklı bir köprü yapılmasına ihtiyaç vardı. Vezir Lütfi Paşa, vakit geçirmeksizin bu
köprü işini üzerine aldı ve az zamanda dayanıklı bir köprü vücuda getirdi.486

d. Venediklilerin ve Papanın Çirkin Saldırıları ve Püskürtülmeleri

Bu sırada Karlıeli sancak beyi, Hüseyin Şah Bey’den ulaklar geldi. Karlıeli sanacağı,
Akdeniz kıyısında idi ve Padişah sefere giderken buranın korunmasını, bir fermanla
sancak beyine bildirmişti. Venedikliler, Padişahın, Boğdan’a gidişinden dolayı bu
taraflar zayıf kalınca, bundan istifadeye kalktılar. O sırada, Papa da bu nazik zamanı bir
ganimet olarak düşündü ve dünyanın en meşhur korsanlarını topladı. İrili ufaklı seksen
üç parça gemi tedarik ederek, Karlıili üzerine gönderdi. Düşman donanması sahile
geldiğinde, karaya asker çıkardı. Bu civarda başta Preveze olmak üzere ne kadar kale
varsa hepsini ele geçirmeye koyuldu.487

Düşman, Rabiulevvel ayının on yedinci günü ikindi vakti, gemileriyle Preveze limanına
sokuldu ve karaya, asker ve top çıkardı. Beş gün, gece gündüz deniz tarafından kaleyi
top ateşiyle dövdü. Preveze kalesinin deniz cephesi, kara cephesi kadar dayanıklı
değildi. Düşman donanması, deniz tarafındaki duvarları sarstı. Müttefikler, kara
cihetinden de hisarın beden duvarlarıyla kapılarını yıktılar. Düşman, top ateşiyle kaleyi
iyice dövdükten sonra son darbeyi indirecek olan hücumu, ertesi sabah yapmayı uygun
buldu.

Hüseyin Şah Bey, düşmanın ne düşündüğünü iyice anlamış ve düşmanın taarruzunu


kırmak için de bazı tedbirler almıştı. Düşman askerleri hücum için toplandıkları bir
anda, Hüseyin Şah Bey, askerlerinin bir kısmını ayırıp, ani bir huruç hareketi ile kara
kuvvetlerine saldırarak, bir kısmını deniz tarafına kaçırdı. Kalede bulunan kuvvetler de,

485
Feridun Bey; age., s. 603, Peçevi; age., s. 152.
486
Celal-zâde Mustafa; age., v. 311a. (Bu köprüyü Mimar Sinan yapmıştır. Uzunçarşılı şöyle der;
“Kânûni’nin Karaboğdan seferinde Pirut nehri üzerine yapılan köprüler, oraların bataklık olmasına mebni
tutmadığından Lütfi Paşanın tavsiyesiyle köprü yapması buna (M. Sinan) havale olunarak on üç günde
metin bir köprü kurmuştur. Uzunçarşılı; age., s. 646.)
487
Celal-zâde Mustafa; age., v. 311b, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
136

düşmanın bu halini görünce, mızraklar, kılıçlar, oklar, vesair silahlarla koşup gelerek,
düşman üzerine atıldılar. Kara tarafındaki düşman askerleri çekilmeğe mecbur oldular
ve kendilerini gemilere atıncaya kadar çok kayıp verdiler. Düşmanın kale önünde
bulunan topları, Osmanlılar tarafından ele geçirildi.

Gemilerine binen gayr-ı müslimler, yeniden donanmanın en müessir toplarıyla, sahil


tarafını ateşe tuttular. Çok sayıda Müslüman şehit oldu. Duvarların birçok yerlerini
delik deşik ederek, karaya tekrar asker çıkarıp, gediklere doğru hareket ettiler. Bu
gelenlerin bir kısmı merdiven kurarak, kulelere çıkmaya yeltendiler. Kaledeki askerler,
var güçleriyle savaşıyorlardı. Hüseyin Şah Bey, tüfekçilerin ateşleri himayesinde
düşman kuvvetlerine ansızın bir hücum yaptı. Kanlı çarpışmaların sonunda düşmanın
bir kısmı denize döküldü, bir kısmı da kılıçtan geçirildi. Ayın yirmi ikinci günü, düşman
donanması yelken açarak savuşup gitmeye mecbur oldu. Hüseyin Beyden gelen bu
haber, yeni fetihlere bir başlangıç sayılarak, Padişahı ve askerleri sevindirdi.488

e. Kılçın Kasabası ve Sahip Giray Han Ordusunun Karşılanması

Osmanlı ordusu, Prut nehrinden Boğdan topraklarına geçtikten sonra Kılçın


istikametinde ilerledi. Kılçın kasabası, imar görmüş ve içinde büyük kiliseler olan bir
yerdi. Kasaba halkı, ordunun ilerlediğini görünce, korkularından ormanlara, dağlara
kaçtılar. Osmanlı askerleri buraya varır varmaz kasabayı yakıp yıktılar. Orada
voyvodanın avlanmak için geldiğinde kullandığı bir konağı vardı. Padişah ve ordu, bu
konak civarına gelip konakladı.489

Bu sırada, Kırım Hanı Sahip Giray Han’ın ordusuyla yaklaştığı haberi verildi. Padişah,
daha İstanbul’da iken Sahip Giray Hana bir mektup yazmış ve bu seferde, onun ve
askerlerinin de bulunmasını istemişti. Sahip Giray Han, aldığı emir üzerine ordusuyla
birlikte gelince, karşılama merasimi için hazırlıklar yapılması emredildi. Ertesi sabah
hazırlıklar başladı ve sağ ve sola alaylar bağlandı. Padişah merkeze alındıktan sonra ön
tarafa Şehzadeler, Vezirler sonra Padişahın sağ ve solunda Beylerbeyileriyle diğer
devlet adamları, Osmanlı adet ve merasimi üzerine yerlerini aldılar. Sancak askerleri de
sancak sancak bölünmüş olarak tanzim edilmiş bulunuyorlardı. Sonra topçular ve
bunların yanlarında tüfekçiler vardı.

488
Peçevi; age., s. 153., Âlî; age., v. 313b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 312a-313b.
489
Celal-zâde Mustafa; age., v. 314a, Karaçelebi-zâde; age., v. 129.
137

Giray Han, 200 bin kişilik bir ordu ile gelmiş ve yanında Padişaha takdim etmek için
Hanları, Şehzadeleri, Mirza ve Beyleri de getirmişti. Beylerle Hanlar, önde birinci hatta
ve Tatar askerleri de bunların gerisinde ikinci hatta durdular ve Padişahın gelişini
beklediler. Padişah maiyetiyle birlikte merasim yerine doğru ilerledi ve Tatar ordusu
görününce topçu ve tüfekçiler ateşe başladılar.490

Sultan Süleyman, Sahip Giray Han komutasındaki askerleri selamladı ve gözden


geçirdikten sonra yerine döndü ve bir divan kurulmasını emretti. Rumeli Beylerbeyi ile
bazı Sancak Beyleri giderek Sahip Giray Hanı, Tatar Oğlanlarını, Bey ve Mirzaları
getirdiler. Bunlar divana geldiklerinde, Padişahın elini öptüler ve hediyeler sundular.
Kanunî de onlara hediyeler verip, şahane ziyafetler çekti.491

D. Yaş Şehrinin Alınması

Bu esnada alınan bilgilere göre Petro, yetmiş seksen bin kadar asker toplayıp Potşan
dedikleri dağlık bir yere gelmiş ve askerini burada yerleştirmişti. Petro, bununla
kalmayıp yolların bir kısmını daraltıp bozmuş ve İslam askerlerini pusuya düşürmek
için planlar yapmıştı. Padişaha itaat etmiş bulunan Hıristiyanlardan Eflak adlı bir oymak
vardı. Padişah bunları savaşa davet etti ve üç bin baltalı Eflak gelip, orduya katıldı. 492

Osmanlılar, Petro’nun bir zamanlar hükümet merkezi edindiği, içinde muazzam kiliseler
ve Petro’nun sarayları olan Yaş şehri üzerine yürüdüler. Burayı ani bir taarruz
neticesinde yakıp, harap bir hale getirdiler.493

Boğdan’ın, Lehistan ile geçmişten gelen düşmanlıkları bulunuyordu. Lehistan sınırında


Boğdanlıların bazı müstahkem kaleleri vardı. Lehliler, Osmanlıların Boğdan’a geldiğini
işitince, bu kalelerin zayıf kaldığından istifade ederek, buraları zapt etmeye geldiler. Bu
hal, Petro’yu çok müşkül bir duruma düşürdü. Petro, hemen Lehlilere giderek ve onlara
bazı memleketler vereceğine ve Osmanlı gailesinden sonrada kendileriyle harp
etmeyeceğine yemin ederek, bir anlaşma yapıp döndü.494

490
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 314a-315a, Lütfi Paşa; age., s. 365, Peçevi; age., s. 153.
491
Âlî; age., v. 313b, Solak-zâde; age., v. 196.
492
Karaçelebi-zâde; age., v. 129., Bkz. Âlî; age., v. 313b-314a, Uzunçarşılı; age., s. 343.
493
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 347, Shaw; age., s. 150.
494
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 315b-316a.
138

E. Boğdan’ın Merkezi Suçeva’nın Fethi

Petro Rareş, Osmanlı askerleriyle başa çıkamayacağını anlayınca, kalbine korku düştü
ve askerinden ayrılarak daha önce hazırladığı kalesine gitti. Osmanlılar ilerledikçe,
düşman ormanlara doğru dağılıyordu. Osmanlılar bunları takip etmek için Semendire
askerleri ile Tatarlardan bir tümen tayin ettiler. Petro, yol üzerindeki ağaçları öteye
beriye devirmiş, bazı yerleri uçurum haline getirerek ordunun ilerlemesini zorlaştırmıştı.
Padişah gelip burasını görünce, hemen Eflak kabilesine mensup üç bin baltacıyı buraya
aldırarak, balatalarıyla buradan bir yol açmalarını emretti. Bu baltalı Eflaklar işe
başlayıp, ordunun geçebileceği genişlikte yollar açtılar.495

Ordu, Potşan dağının eteğinde olan dar vadilerden geçerek, Rabiulahir ayının yirmi
birinci günü, Boğdan’ın asıl merkezi olan Suçeva şehrine gelip kondu. Bu şehrin ahalisi,
asker korkusundan çil yavrusu gibi kaçıp savuştular. Suçeva şehri, iyi imar edilmiş bir
şehirdi. Havası mutedil olduğu gibi gayet saf ve tatlı suları, bol ağaç ve yeşilliği vardı.
Hisarı yüksek ve kuleleri sağlam, kapıları dar, hendekleri geniş, mevkii kuş
uçurmayacak bir mevkiiydi. Kulelerinde, her neviden toplar, mühimmat ve bolca erzak
vardı. Hendeğinde demir ve ağaçlardan kazıklar yapılmış, kalenin alınması çok müşkül
bir hale getirilmişti. Çan kulelerinde, mimari üzere yapılmış gayet güzel kabartmalar
göze çarpıyordu. Osmanlı askerleri buraya geldiklerinde, kısmen kalenin etrafında ve
kısmen de kaleye yakın derelerde, dağlarda, tepelerde, ovalarda çadırlı ordugah
kurdular. Kaledekiler, Osmanlı ordusuna mukavemet edemeyeceklerine kanaat getirince
ister istemez itaate mecbur kaldılar ve kalelerinin anahtarını getirip Padişaha teslim
ettiler.496

F. Fetih Sonrası Yapılanlar

a. Petro’nun Mallarının Bulunması

Boğdan’ın fethinden maksat, onun Osmanlı ülkesine katılması idi. Kanunî, bu amacına
ulaşınca, o memleket halkına şefkat göstermek yolunu tuttu. Eman verdiği için yağma
ve talan edilmesini yasakladı. Gerçekte, Boğdan’ın en ileri gelen eski voyvodasının
oğlu, papazları, tüccarı, âyânı Padişaha arz-ı tazimata gelmek ve kusurlarının affını

495
Âlî; age., v. 314a, Peçevi; age., s. 154.
496
Âlî; age., v. 314a, Celal-zâde Mustafa; age., v. 316b, Solak-zâde; age., v. 197.
139

dilemek istiyorlardı. Padişah, onları beklemeye fazla vakti olmadığından ancak dört gün
bekleyeceğini bir beyanname ile bildirdi.497

Petro, mallarını korumak maksadıyla, her nesi varsa hisarın bir tarafına gömmüş,
kaçmıştı. Padişah bunu duyunca, Hüseyin Ağa adlı ahır beyini çağırarak, onu bu
defineyi bulmaya memur etti. Hüseyin Ağa, gerekli çalışmaları yaparak, Petro’nun
gömmüş olduğu mal ve servetini bulup çıkardı. Çıkarılanlar, gümüşler, ibrikler,
sürahiler, serpuşlar, kadehler, murassa kılıçlar, alman kılıçları, meçler, değerli inciler ve
cevahir, değerli saksılar, sırmalı gömlekler, altın ve gümüş kaplı kitaplar, İnciller,
haçlar, çok nakit para ve mallar, birçok ziynet işleri, ipek kumaşlar vb. şeylerden
ibaretti. Bu mallar ve paralar alındı.498

b. Anlaşma ve Voyvada Ataması

Yukarda itaat ettikleri bildirilen âyân, eşraf ve papazlar, divana gelerek kullukta
bulunacaklarını arz ettiler. Hepsi, eski Boğdan hakimlerinden İstefan Voyvoda oğlu
Çetine’nin, Voyvoda tayin edilmesini istirham eylediler. Padişah, Kili ve Akkirman
kaleleri sınırında, vukuata mani olmak için aşağıdaki şartlar dahilinde Çetine’yi
Voyvoda tayin etmeye muvafakat etti.499 O şartlar da şunlardı:

1. Prut nehrinin sol (yani Akkirman) sahilinden, Türlü nehrine kadar olan arazi
Osmanlılara verilecektir.

2. Bu tahdit edilen arazinin iki tarafında, iki büyük kale yapacaklardır.

3. Bir daha isyan etmemek ve Osmanlı Devleti tarafından her ne emir verilirse, ona itaat
etmek ve iki yılda bir memleket haracını Voyvada kendisi saraya gidip teslim etmek
için İncil’e ve salibe yemin etmek.500

Eline berat verilen Voyvodaya, Osmanlı geleneği uyarınca, Kızılbörk yani külah ile
altın üsküf ve kadife tel işlemeli kaftan verildi. Aynı zamanda Voyvoda, Boğdan’ın

497
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317a- b.
498
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317b-318a.
499
Karaçelebi-zâde; age., v. 132., Solak-zâde; age., v. 197, Uzunçarşılı; age., s. 343, Panaite; agm., s.212.
500
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 318a-318b.
140

başkenti olan Suçeva’da geleneğe uyularak sancak, davul ve nakkare ile karşılandı. O
gün Boğdan vilayeti, Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu.501

c. Kırım Hanına Hediyeler ve Dönüş İzni Verilmesi

Boğdan meselesi bu şekilde halledildikten sonra Padişah, divanlar kurup, Kırım Hanına
iltifatlarda bulundu. Kendisine ve Tatar Sultanlarının “oğlan” denilen prensleriyle,
Mirza yani Beylerine, yüksek hil’atler verdi. Onlarda Padişahın tahtını öptüler. Sonra
oradan memleketlerine gitmekte serbest oldukları bildirildi.502 Lehistan kralının elçisi,
itaatlerini bildirmek için gelmişti ve uzun zamandır ordu ile beraber idi. Ona da hilat
giydirilip, gitmesine müsaade edildi. Fakat sonra Macaristan’a savuştuğunu Padişah
duyunca canı sıkıldı. Dolayısıyla, onu yakalamak için Yanoş’a ulaklarla haber ve bir
mektup gönderdi.503

28 Rabiulahir 945 (23 Eylül 1538) günü Sultan Süleyman, Suçeva’dan ayrıldı ve İsakçı
iskelesinden köprüyü geçti. Padişah, Boğdan memleketine geçtiği bir aydan beri, ülkesi
hakkında haberler alamamıştı. Bu iskeleye Hind, Yemen, Taif, Hicaz, Said, Aden,
Mısır, Bağdat, Basra, Bahreyn, Loristan, Kürdistan, Sevran, Azerbaycan, Gürcistan,
Şam, Halep, Karaman, Rum, Türkman, Çerakise, Azak, Ejderhan Memleketlerinden,
İskenderiye, Reşid, Dimyat, Mağrip, Zemin, Cezayir, Saruhan, Germiyan, Aydın,
İsfendiyar, İspanya, Fransa, Portekiz, Bosna, Semendire, Hersek, İzvornik, Avlonya ve
bilcümle doğu ve batıdan, güney ve kuzeyden ulaklar gelip toplandı. Onu görmeye
gelenler ve haber getiren ulaklar, Padişahı görmekle sevindiler. Padişah da gelen
ulakların getirdikleri haberler ile ülkesi hakkında bilgilendi. Ertesi gün divan kurularak,
vezirlere ve Rumeli Beylerbeyine, Arap atları verildi. Bu atların hepsinin boynunda
kumaşlar, altın zincirler vardı. Bunlardan başka değerli taşlarla işlenmiş kılıçlar ve çok
değerli hil’atler ihsan edildi. Diğer devlet erkanına da birçok ihsanlarda bulunuldu.
Bundan sonra İstanbul’a dönmek üzere İsakçı’da seferberliğe nihayet verildi. Anadolu
ve Rumeli Beylerbeyi ile Yeniçeri ve kapıkulu askerlerinin serbestçe dönmelerine
müsaade edildi.504

501
Peçevi; age., s. 155.
502
Karaçelebi-zâde; age., v. 133.
503
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Solak-zâde; age., v. 197-198.
504
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
141

Görülüyor ki Kanunî Sultan Süleyman, bu sene hem karada hem de denizde, büyük
başarılar kazandı. Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşanın kazandığı zafer, ona karşı itimat ve
teveccühünü artırdı. Padişah, Yanbolu’da iken Boğdan meselesiyle fazlaca meşgul oldu.
Onun maksadı, bu mühim memleketin işlerini tanzim etmek ve orada gereği gibi bir
ıslahat yapmaktı. Bunun için oraya becerikli, değerli bir adamı atamak istiyordu. Biraz
düşündükten sonra Menteşe Valisi Mehmet Paşayı, geniş salahiyetle, Boğdan
Beylerbeyiliğine atadı. Padişah daha Yanbolu’da iken, Anadolu Beylerbeyi Rüstem
Paşa, Ermenistan taraflarından geldi ve Padişahın elini öptü. Bundan sonra Padişah yola
çıkarak Cemaziyelevvel ayının yirmi dokuzuncu günü Edirne’ye vardı ve saraya giderek
tahtına sürurla oturdu.505

Sultan Süleyman’ın bu seferden esas maksadı, toprak kazançlarından ziyade, Boğdan’a


Osmanlı hakimiyetini kabul ettirmek ve bu bölgede artan Habsburg tesirini silmekti.
Mamafih, Kanunî’nin seferden dönüşünden sonra asayişsizlik bir müddet daha devam
etti. Ne zaman ki, eski Voyvoda Petru Rareş, İstanbul’da Kanunî tarafından kabul
olundu ve kendisine ikinci defa olmak üzere Voyvodalık verildi, durum da normale
döndü.506

G. Akdeniz’de Donanmanın Bazı Faaliyetleri ve Preveze Deniz Zaferi

a. Girit Adasında Fetihler

Osmanlıların Korfu adasında karaya çıkarma yapması, Hıristiyan dünyasında çok fazla
korku uyandırdı. Bağımsızlığına düşkün olan Venedik, Osmanlı donanması ile
karşılaşmak, Adriyatik ve Ege denizlerindeki birkaç adasını kurtarmak için Papa ve
Kutsal Birliğin bir kolunu oluşturmayı kabul etti. Bu ittifak, Katolikler içersinde
kaçınılmaz olarak çatışmalara ve gerilimlere neden olan iki geleneksel düşman, Venedik
ve Cenova’nın ortak bir dava için yan yana savaşmasını mümkün hale getirdi.507
Papanın bütün gayreti, Şarlken ile I. Fransuva arasında bir uzlaşma sağlamak ve bu iki
Hıristiyan krallığın güçlerini birleştirerek, müşterek düşman Osmanlılara karşı

505
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 326b-327b.
506
Asrar; age., s.86.
507
Miguel A. De Bunes Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve
Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, Çev. Ramazan Gözen, Türkler, Yeni Türkiye
Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.602-603.
142

kullanmaktı.508 Haçlı ittifakı, ganimetlerin paylaşılması ile ilgili olarak anlaşma bile
imzaladı. Buna göre; Karl, İstanbul’un hakimi olacak, Venedik Koron’u yeniden
kontrolüne alacak ve Kastelnova’ya sahip olacaktı. St. Jean Şövalyeleri ise Rodos’u
yeniden elde edecekti.509

Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkmadan önce Osmanlı donanmasını, garp
sularına göndermişti. Büyük bir debdebe ile İstanbul’dan çıkan Kaptan-ı Derya
Barbaros Hayrettin Paşa, Venediklilere ait adaların üzerine gitti ve bunlardan İstendin,
Siriko ve Andre adalarını sıkıştırdı. Bu adalar halkı, topların kaleye karşı kurulduğunu
görünce, bir mermi bile atılmadan eman dilediler. Memleketleri ve kaleleri için her sene
üç bin üç yüz altını, bundan sonra Venediklilere değil, Osmanlılara vermeyi kabul
ettiler. Hatta İstendin halkı, Venedikliler tarafından kendilerine Hakim olarak
gönderilen kişinin başına ip geçirip, Osmanlılara teslim etti. Hayrettin Paşa, buradan
Girit adasına yöneldi. Çünkü Mısır’a gemiler ve toplar gönderildiğini Venedikliler
duymuşlar ve bunları zapt etmek veya batırmak için Girit adasına bir donanma
göndermişlerdi. Barbaros, bu haberi İstendin de öğrenince, pusulayı Girit adasına
çevirdi ve Muharrem ayının on beşinci günü, Girit adasına vardı.510 O sırada,
Kandiye’den Venedik tarafına giden, Venediklilere ait iki gemi yakalandı. Barbaros,
birinin yolcularını karaya çıkartıp, gemiyi yakarken, öteki gemiyi yolcularıyla beraber
esir aldı. Hayrettin Paşa, bugün Venedik donanmasının ne tarafta olduğunu sordu.
Gemide bulunan birkaç Sakızlı, düşman donanmasının on gün önce Korfu (Körfez)
taraflarına gittiklerini söylediler.511

b. Çok Sayıda Kalenin Yıkılması ve Esirler Alınması

Barbaros Hayrettin, Girit’e geldiğinde, karaya asker çıkardı ve Milopotamo kalesi


üzerine yürüdü. Kale muhafızları, Osmanlı askerlerini görünce, kaleyi bırakıp kaçmaya
başladılar. Bunların çoğu yakalanarak, çoluk çocuğuyla beraber esir alındı. Bu kaleye
bağlı yirmi köy yağmalandı.512 Donanma Muharrem ayının on altıncı günü, Aparkono
kalesi tarafına yürüdü. Halk Osmanlı donanmasının geldiğini ve karaya asker

508
Asrar; age., s.87.
509
Ann Williams; “Akdeniz Çatışması”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt,
Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 49.
510
Celal-zâde Mustafa; age., v. 319b, Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 133-134, Âlî; age., v. 315a.
511
Peçevi; age., s. 156, Âlî; age., v. 315a, Solak-zâde; age., s.198.
512
Katip Çelebi; Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar, Haz. Orhan Şaik Gökyay, MEB, İstanbul 1973, s.77.
143

çıkardığını görünce, dağlara kaçmaya başladı. Gaziler, bunların arkalarından koşup,


karşı koyanları kılıçtan geçirdiler ve bir kısmını öldürüp çalılar içine attılar. Oğlan ve
kızlarını esir aldılar. Sonra bu kaleye ait altmış köyü yağma ettiler ve bunlara ait
hisarları yıktılar.513

Sonra Hanye adlı sarp kale üzerine gittiler. Hanyeliler askerin yaklaştığını görünce,
hisara yakın olan evlerini kendi elleriyle yaktılar ve kaçıp kaleye kapandılar. Bunun
üzerine kalenin alınması için gerekli hazırlıklar yapılmaya başlandı. Fakat tecrübeli
komutanlar; “bu kalenin alınması güç, duvarları yüksek ve sağlam, içi de silah ve asker
doludur. Ondan dolayı buranın alınmasıyla oyalanmayalım” dediler. Taşrasında bulunan
evleri talan edip, yakıp yıktılar. Üç gün üç gece Hanyelilerin üç yüz pare köylerini talan
ettikten sonra hepsini yaktılar. Aynı zamanda, Menolpelu kalesini yakıp yıktılar. Hanye
civarından birçok esir alıp gemilere getirdiler.514

Bundan sonra donanma, İstiye adası üzerine yürüdü. Kale sağlam olduğu için
içindekiler savaşı tercih edip, kulelere bayrak çektiler. Fakat sonra Osmanlı askerlerinin
gittikçe geldiklerini gördükleri zaman, kaçmaktan başka çare bulamadılar. Karaya çıkan
askerler, bunların arkalarını bırakmayıp, hepsini yakalayarak esir ettiler. Buradan on mil
mesafede bulunan İskalariye ve İstilo adlı iki kaleyi de ele geçirdiler. Bu civarda seksen
köy yağma ve harap edildi.515

Buradan Osmanlı donanması, Venediklilerin üç tane kalesi olan Kerpe adasına uğradı.
Osmanlılar geliyor diye kale muhafızları ve halk, çıkıp dağlara kaçtılar. Kale yerle bir
edildikten sonra donanma beş gün Kerpe adasında kaldı. Gaziler firarileri birer birer
yakaladılar. Bu şekilde Venediklilere ait yirmi beş ada tarumar edilip, çok miktarda esir
ve ganimet elde edildi. Hisarlarını, evlerini, iskelelerini yakıp yıktılar. Çoluk
çocuklarını tutsak aldılar ve askerlerini kılıçtan geçirdiler. Donanma bununla kalmayıp
deniz yüzünde Venediklilere ait ne bulduysa ya aldı veya batırdı.516

513
Celal-zâde Mustafa; age., v. 320a.
514
Katip Çelebi; age., s.77.
515
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 320b-321a.
516
Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a, Âlî; age., v.315a, Karaçelebi-zâde; age., v. 134.
144

c. Hayrettin Paşanın Düşman Donanmasını Araması

Mısır’a silah götüren Osmanlı donanması, dönüşte Hayrettin Paşa ile buluştu ve
donanma Safer ayının dördüncü günü, İstanköy adasına geldi. Oradan Koron’a, daha
sonra Moton’a vardı. Hayrettin Paşa, burada düşman donanmasının Preveze kalesi
önünde perişan bir hale geldikten sonra Korfu’ya gittiklerini öğrendi. Paşa hemen
buradan kalkıp Kefalonya adasına geldi. Adanın etrafını istediği gibi vurup yağma
ettikten sonra donanmasıyla Preveze’ye vardı. Hayrettin Paşa, Korfu’daki düşman
donanması hakkında bilgi almak istedi. İspanya, Papa ve Venedik donanmaları ne
haldedir diye Messina ve Polye taraflarına hızlı giden dört gemi gönderdi. Bunların
ikisi Polya kenarlarına vardıklarında, İspanya donanmasını gördüler. Elli beş büyük ve
doksan tane küçük gemiden oluşan İspanya donanmasının komutanı Andrea Dorya idi.
Keşfe giden gemicilerimiz düşman donanmasından geriye kalan bir kayığı ve Korfu’ya
giden bir nakliye gemisini yakalayıp getirdiler. Bunlar, Hıristiyan krallarının
birleştiklerini, İspanya ve Fransa krallarının on senelik bir mütareke yaptıklarını ve
bunların Osmanlı donanması ile Osmanlı ülkesine taarruz edeceklerini ve karaya asker
çıkardıktan sonra ileriye hareket etmek için getirdikleri atları, gemilere yerleştirmekte
olduklarını bildirdiler.517

H. Preveze Deniz Savaşı

Düşman hakkında gerekli bilgileri alan Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşa, yerinde bir
tedbir düşünerek, Preveze kalesinin bazı yerlerine pusular kurdu. Donanmadan birkaç
sağlam gemi ayırarak, düşmanın karaya asker çıkarması ihtimaline karşı, kayalar
arkasına yerleştirdi. Osmanlı donanması kürekli yani çekdiri sınıfından olarak 122
parçadan ibaretti.518 Hayrettin Paşa, donanmayı gözden geçirerek savaşa elverişli
olanlarını ayırdı. Bunların top, tüfek, asker ve teçhizata ait eksikliklerini tamamladıktan
sonra savaşa hazırlandı. Cemaziyelevvel ayının birinci günü ikindi vakti, düşman
donanması göründü. Düşman donanması, irili ufaklı 600 parçadan oluşuyordu. Bunların
büyüklerinden 52’si Andrea Dorya komutasında, 70’i Venedik generali, 30’u Papa
kaptanı, 10’u Portekiz komutanı ve 10’u Megalo Mastori yönetiminde idi. Bunların
dışında küçük gemiler ve gönüllü katılanların gemileriyle, 162 Kadırga, 140 Barça ve

517
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a-b., Âlî; age., v. 315a, Solak-zâde; age., s. 198, Uzunçarşılı;
age., s.376.
518
Peçevi; age., s. 156, Uzunçarşılı; age., s. 376.
145

300 geminin yelkenleri su üzerinde belirdi. Hıristiyanlar, kuvvetçe çok üstün idiler ve
Osmanlı kuvvetlerinin sekiz bin mevcuduna karşılık, Dorya’nın emrindeki kuvvetlerin
sayısı altmış bine ulaşıyordu. Bunlar Preveze limanının karşısına vardılar ve iki mil
açıkta demirlediler. Düşmanın maksadı, Osmanlı donanmasıyla savaşmak ve Osmanlı
topraklarına asker çıkarıp, etrafı talan etmekti. Bunun için 20 bin tüfekli askerleri
bulunuyordu. Hayrettin Paşa, düşmanın karaya asker çıkarma niyetini anlayınca,
tüfekçilerden birazını ayırarak karaya çıkardı ve düşmanın çıkabileceği yerlere
yerleştirdi. Düşman sabahleyin asker çıkarmak için sahile kayıklar gönderdi. Fakat
Osmanlılar, bundan haberdar olarak düşmana dehşetli ve ani bir tüfek ateşi açtılar.
Kayıklar, bu vaziyet karşısında çekilmeye mecbur oldu. Bunun üzerine düşman karaya
asker çıkarmaktan vazgeçti ve gemilerini geriye çekti.519

Düşman, ayın ikinci günü, hızlı giden gemilerden bir miktarını ayırıp, Preveze boğazına
gönderdi. Bu gemiler Osmanlı gemilerine ateş açtılar. Düşmanın bu hareketi karşılıksız
kalmadı ve hemen top atışıyla cevap verildi. Sonra tüm düşman donanması 10 mil
açıkta demir attı. Kaptan-ı Derya, bu gelişmeler üzerine, Allah’a tevekkül, Hz.
Peygambere iltica edip, davul ve nakkare çaldırıp sancak açtı. Hazır bulunan gemilerle
düşmana hücum etmek üzere Preveze boğazından çıktı. Altı yedi mil açıldı ve düşmana
karşı cephe alarak demir attı. Diğer Osmanlı gemileri, Hayrettin Paşa gemisinin yan
tarafına gelerek saf nizamına geçtikten sonra demirlediler. Hayrettin Paşa,
komutanlarıyla istişare etti ve düşmanın çokluğundan dolayı onlarda oluşan endişeyi,
etkili bir konuşma yaparak giderdi. Düşmana karşı savaşılmasına karar verildi ve İslam
askerleri de Paşanın konuşması üzerine cihad ve gazâ yapmaya can-u gönülden evet
dediler. Fakat hava karardığı için düşmanla savaş, sabaha ertelendi. 520 Hayrettin Paşa, o
gece sabaha kadar “Allah’ım, İslam’ı kafirler üzerine kuvvetli kıl! İslam’a nusret ihsan
eyle!” diye tazarru ve niyazda bulundu. Seher vakti bir aralık uyku ile uyanıklık
arasında kendisine fethi müjdeleyen bir rüya gördü.521

O gece iki tarafında karakol kayıkları ve kadırgaları birbirini gözetlerken, gayr-ı


müslimler kurtuluşu, gece yarısı sessiz sedasız demir kaldırıp, karanlıktan yararlanarak

519
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 323a-b, Katip Çelebi; age., s.79, Âlî; age., v. 315b Hammer; age.,
s.174.
520
Celal-zâde Mustafa; age., v. 323b, Katip Çelebi; age., s.80, Âlî; age., v. 315b, Bkz. Karaçelebi-zâde;
age., v. 134-135.
521
Hayrettin Paşa; Gazavât-ı Hayreddin Paşa, Haz. Ertuğrul Düzdağ, Tercüman 1001 Temel Eser,
İstanbul Cilt 2, s. 188.
146

kaçmakta buldular. Karakol gemileri bu haberi iletince Kaptan Paşa, hemen gazilerle
düşman arkasına düştü fakat ne bir iz bulundu ne de bir haber alınabildi.522

Sabah ayın üçüncü günü ve Cuma idi. Gemilerimiz Nahşiler adası civarına vardığında
Kaptan-ı Derya direkler üzerine gözcüler çıkarıp, düşman hakkında yeni bir malumat
almak istedi. Gözcüler, Kefalonya taraflarında bazı gemiler bulunduğunu haber verdiler.
Barbaros Hayrettin, donanmayı derhal bu gemilere doğru yürüttü. Düşman gemileri,
Osmanlı donanmasını görünce bir araya gelip toplandılar. Büyük gemileri de İncir
limanında hazır bulunuyordu. Hepsi de yelken açmakla uğraşıyor ve rüzgardan istifade
etmeye çalışıyorlardı. Osmanlı gemicileri de rüzgarın güney-doğuya sürdüğü o gemilere
karşı kah kumanda ve kah işaretle tertibat almakla meşgul oldular. Müslümanlar ile
müşrikler arasında bir iki saat yoğun top atışları oldu. Nice düşman helak olurken, bir
nicesi de yaralandı. Müslümanlardan da çok sayıda şahadet şerbetini içen ve
yaralananlar oldu.523

Açılan top ve tüfek ateşi düşmanı şaşırttı ve gemilerini delik deşik etti. Osmanlı
gemileri düşman gemilerini aralarına aldılar. Sıkışık hale gelen kadırgalar, bayrak
sallayıp imdat topu atan gemilere yardım edemediler. Bu hali gören gemilerdeki
mürettebat toplarını kendi kadırgalarına çevirdiler ve onların bir kısmını kendileri
batırdılar. Andrea Dorya, kadırgalar ile gelip karşı koyma gücünü bulamadı. Onun
Osmanlı donanmasını zora sokmak için yaptığı her hamleye karşı Hayrettin Paşa,
yerinde müdahalelerle fırsat vermedi.524

Düşman donanması, atılan toplarla delik deşik oldu ve Andrea Dorya dahil hepsi kaçma
yolunu tuttular. O gün savaş kuşluk zamanından ikindiye kadar devam etti. Barceler
batırılıp, gemiler ganimet olarak alındı. Kadırgaların peşine düşüldü fakat karanlık ve
şiddetli yağıştan dolayı ne tarafa gittikleri bilinemedi. İki saat donanma-yı hümayun
düşman donanmasını aradı ama bulamadı. Sonra İslam donanması mansur ve muzaffer

522
Peçevi; age., s. 156.
523
Âlî; age., v. 315b, Celal-zâde Mustafa; age., v. 324b, Katip Çelebi; age., s.80, Karaçelebi-zâde; age.,
v. 136, Uzunçarşılı; age., s. 378. (Bu arada Müslümanların yönünün, tam Kıbleye karşı gelmesi, ilahi bir
lütuf sayıldı. Derya, Beytullah gibi göründü ve Allah yolunda cihad, Hacc-ı Ekber kabul edildi. Rüzgar
düşmanın lehine estiği için avantajlı durumda idiler. Hatta donanmayı hümayun askerleri, bu durumdan
endişe etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Hayrettin Paşa, ellerini semaya açıp Allah’a dua ve niyazda
bulundu ve iki ayet yazıp, gemisinin iki tarafından denize bıraktı. Çok geçmedi Allah’ın izniyle rüzgar
sakinleşti. Düşmanın büyük gemilerinin hareketi ağırlaştı. Osmanlı bu halden istifade ederek düşmana
sokuldular ve toplarını düşman gemilerine çevirerek hedeflerini parçalamaya başladılar.)
524
Celal-zâde Mustafa; age., v. 325a.
147

olarak Ayamavra yakınına varıp demirledi. Bu mücadele kanlı bir savaştan çok bir
taktik muharebesi şeklinde cereyan etti. Osmanlı donanmasının ustaca manevrası,
Dorya’nın harp meydanından çekilmesiyle sonuçlandı.525

Sabah Hayrettin Paşa fetihname yazıp, iki kaptanıyla beraber oğlunu, Kanunî Sultan
Süleyman’a gönderdi. Padişah, Boğdan seferinin dönüş yolunda Yanbolu’da idi ve
Barbaros’un oğlunu iltifat ve ikramlarla karşıladı. Divan kurulup, fetihname ayakta
okundu. Padişah ve ordusu, gelen haberden çok sevindiler ve Hayrettin Paşanın
haslarına yüz bin akçe ilave edilmesi ferman buyruldu.526

Barbaros’un burada tatbik ettiği yarma harekatı, daha sonra pek çok meşhur amirale
örnek oldu. Bu zafer Osmanlıların, Akdeniz hakimiyeti açısından çok önemli bir adım
idi. Dünya deniz tarihinde pek meşhur olan Preveze muharebesi ile Andrea Dorya
Akdeniz hâkimiyetini, rakibi Barbaros Hayrettin Paşaya terke mecbur oldu.527

9- BUDİN (ISTABUR∗) SEFERİ (IX. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Kanunî Sultan Süleyman, daha önce Budin’i fethettiği zaman, Macar tahtına Yanoş’u
oturtmuştu. Yanoş, krallığı boyunca, Alman ve Çek kralı olan Ferdinand ile mücadele
etmek zorunda kalmıştı. Fakat Yanoş ölmeden önce, Osmanlının kendini bu tahta
oturttuğunu bir tarafa bırakarak, düşüncesizce bir karar verdi. Ferdinand ile gizli bir
anlaşma yaparak, ölene kadar Macar tahtında oturmayı, öldükten sonra Macar tahtının
varisinin Ferdinand olduğunu kabul etti. Bu anlaşmayı yaptığında Yanoş bekardı. Daha
sonra Ferdinand’ın, Yanoş ile Osmanlı arasını açma planlarının ve Macar
asilzadelerinden bazılarının, Ferdinand’ın Macar tahtına varis olmasını kabul
etmemelerinden dolayı, bu gizli anlaşma Padişaha duyuruldu. Bu arada Yanoş’un
ölmeden on beş gün önce, Leh kralının kızı olan eşi İzebella’dan bir oğlu oldu.

525
Âlî; age., v. 315b, Solak-zâde; age., s. 199, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.509-510.
526
Katip Çelebi; age., s.82.
527
Suphi Labib; agm., s. 445, Uzunçarşılı; age., s. 379, Salis; age., s. 158.

Osmanlı kaynaklarında “Istabur” yahut “Tabur” tabiri, askerin dört cepheden mürekkep bir murabba
teşkil etmesinden hasıl olan müstahkem ordugah manasına kullanılır. Bu müstahkem ordugahların
etrafına hendekler kazıldıktan başka top ve nakliye arabalarından sıralar teşkil edilmek suretiyle de
tahkim edilir. Seferin bu adla da anılmasının sebebi, düşmanın yaptığı bu tedbirden dolayıdır.
148

Ferdinand, bu çocuğu gayrı meşru ilan etti ve yaptıkları anlaşma gereği Macar tahtında
hak iddia etti.528

Sultan Süleyman, gerçekten Yanoş’un ölemeden önce bir oğlu olup olmadığını
araştırmak için Budin’e çavuş gönderdi. Çünkü Ferdinand’ın ortaya attığı gayrı meşru
çocuk problemini çözmeyi istiyordu. Bunun üzerine İzabel, çocuğu kucağında Çavuşun
yanına getirdi ve letafetli bir tavırla sîne-i sîmînini açıp çocuğu emzirdi. Böylece şüphe
izale oldu.529

Kanunî Sultan Süleyman’ın Macaristan’ı fethetmesini, İspanya kralı Şarlken bir türlü
hazmedemiyordu. Bunun için Alman ve Çek kralı olan kardeşi Ferdinand’ı daima
Osmanlı üzerine tahrik etmekten geri durmuyordu. Özellikle krallığın Yanoş’a
verildiğinden hiç memnun değildi. Birkaç defa savaşla şansını denedi ama hepsinde de
yenilince teessürleri bir kat daha arttı. Bununla beraber yine de oradan bir türlü
vazgeçemiyordu. Budin şehri, Macar krallarının başşehri idi. İspanya kralı Şarlken ile
kardeşi Ferdinand, aç gözlülükten zevk alıyordu. Bundan dolayı memleketlerinin harap
olmasına, kuvvetlerinin kırılmasına kendileri sebep oluyorlardı. Ne zaman Osmanlı
topraklarına tecavüz ettilerse, cezalarını çektiler. Geçmişten ders almayan Ferdinand,
abisinin desteği ile yine piyadelerini gemilere bindirip Tuna üzerinden ve süvarilerini de
karadan Budapeşte’ye gönderdi. Bu kuvvet seksen bin civarında idi. Gelen askerler,
Budapeşte’yi kuşattılar ve gerekli yerlere toplar yerleştirip, kaleyi geceli gündüzlü topa
tuttular. Ayrıca bu seferden önce Ferdinand ile Şah Tahmasb arasında Osmanlılara karşı
gizli bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşma gereği, eğer Osmanlılar, Alman ve Çek kralı
Ferdinand’ın üzerine giderse, İran Şahı arkadan Osmanlı topraklarına saldıracak veya
tersi söz konusu olduğunda Ferdinand, Osmanlı ülkesine saldıracaktı.530

B. Padişahın Karşı Hareketi ve Sefere Çıkışı

Ferdinand’ın Budin’i kuşattığı haberi Padişaha gelince, Padişah, hemen Rumeli


Beylerbeyi Hüsrev Paşaya, buraya gitmesini ferman buyurdu. Arkasından da vezir
Mehmet Paşa komutasında üç bin yeniçeri ve aşağı bölük askerlerini gönderdi. Daha
sonra Sultan Süleyman, gerekli hazırlıkları yapıp ordunun başına geçti. Anadolu

528
Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 89, Shaw; age., s. 151, Danişmend; age., s. 372.
529
Hammer; age., s. 190.
530
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 341a-b, Âlî; age., v. 317b, Lütfi Paşa; age., s. 384-385.
149

Beylerbeyine de yazılan bir emirde, Anadolu askerlerinin Gelibolu üzerinden geçerek,


gelip orduya iltihak etmeleri bildirildi. Padişah, 25 Safer 948 (20 Haziran 1541) günü
İstanbul’dan hareket etti.531

a. Mehmet Paşanın Başarılı Oyalamaları ve Düşmanın Hezimeti

Osmanlıların büyük bir süratle üzerlerine gelmekte olduğunu duyan Alman ordu
komutanı Von Roggendorf, kaleyi dövmeyi bırakıp askerlerinin etrafına hendekler
kazdırdı. Arabalarını önlerine dizerek, demirden bir hisara çevirdi. Padişahtan önce
hareket eden Mehmet Paşa, Budin’e geldiğinde düşman karşısında çadırlı ordugah
kurdu. Böylece Almanlar, hisar ile Osmanlı askerleri arasında kaldılar ve gece gündüz
sürekli olarak iki taraf çarpıştı. Düşman kuvveti fazla olduğu için hem kaledekilerle ve
hem de Mehmet Paşanın kuvvetleriyle çarpışıyordu.532 Düşman, piyadesiyle kaleyle,
süvarileriyle de Mehmet Paşanın maiyetindeki kuvvetlerle savaşıyordu. Her gün zırhlı
süvarileri, alay alay meydana çıkararak savaşıyorlardı. Osmanlılar bunlara hücum
edemiyorlardı. Çünkü topları, tüfekleri çok fazla olduğundan umumi bir hücumu, bu top
ve tüfek ateşleriyle püskürtmek onlar için kolaydı. Onlar, yaralılarını gemilere bindirip
gönderince, yerlerine daha fazlasıyla mühimmat ve asker geliyordu. Mehmet Paşa,
ancak bir oyalama savaşı yapabiliyordu. Halbuki düşman kaleyi son derece
sıkıştırıyordu. Bu durum bir aydan fazla devam etti.533

Diğer taraftan Padişah hızlı bir yürüyüşle geliyordu. Tuna’yı, Sava ve Drava’yı geçerek
Budin’e üç dört konaklık mesafeye geldiği haberi duyuldu. Bu haber düşman üzerinde
şok etkisi yarattı ve kalplerine korku düşürdü. Telaşa düşen gayr-ı müslimler,
Rabiulahir ayının yirmi sekizi gecesi, karanlıktan yararlanarak kaçma yoluna gittiler.
Mehmet Paşa ile öbür komutanlar bunun farkına vararak, derhal taarruza geçtiler. O
karanlık gecede epey bir savaş yapıldı. Düşmanı Peşte yakasına taşıyan gemiler, Budin
yakasına yanaşamayıp savuştular. Sol sahilde yani Budin yakasında kalanların çoğu
kılıçtan geçirildi ve çok azı kurtulabildi. Gayr-ı müslimler, umdukları zaferi
bulamadıkları gibi, getirdikleri savaş alet ve edevatlarını da bırakıp gittiler. Düşmana ait
olmak üzere çeşitli çap ve uzunlukta birçok top ve mühimmat yerinde kaldı ve hepsi

531
Karaçelebi-zâde; age., s. 139., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 342a, Uzunçarşılı; age., s. 338.
532
Peçevi;age., s. 164, Solak-zâde; age., s. 204., Hasan Beyzade; age., v. 21a, Danişmend; age., s. 223.
533
Celâl-zâde Mustafa;age., v. 342a., Uzunçarşılı; age., s. 338.
150

birden Padişah hazinesine mal edildi. Başkomutanları olan Von Roggendorf


yakalanarak Komaran mevkiinde öldürüldü.534

C. Padişahın, Budin’e Gelmesi ve Osmanlı Ülkesine Katması

Padişah, 4 Cemaziyelevvel 948 (26 Ağustos 1541) günü Budin’e geldi ve burada
bulanan askerler onu karşıladılar. Padişah, büyük bir heybet ile kurulan çadırına girip
altın işlemeli kürsüsü üzerine oturdu. Düşmandan sağ olarak yakalanan yüzlerce kafir,
sancakları baş aşağı olduğu halde Padişah çadırının önüne getirilip boyunları vuruldu ve
leşleri Tuna nehrine atıldı. 535

Macar kralı olarak Osmanlı tarafından tayin edilmiş bulunan Yanoş, bundan evvel
ölmüştü. Kale muhasara edilirken, Yanoş’un karısı ve oğlu kalede muhasara altında
idiler. Yanoş’un karısı, Lehistan kralının kızıydı. Muhasara kalkınca Padişah bunlara
pek çok iltifat ve ihsanlarda bulundu. Sonra Yanoş’un ileri gelen devlet adamlarına dedi
ki “Beç kralı Ferdinand, size Budin’i zabtettirmez. Olur olmaz vakitte sizi incitir.
Münasib budur ki, Erdel memleketini ve nevahisini size vereyim, onda varup
geçinesiniz.” Bunlar da Padişahın isteğini kabul edip Erdel vilayetine gittiler.536

Sultan Süleyman’ın Macaristan’a karşı takip ettiği politikada Zapolya’nın ölümünden


sonra esaslı değişiklikler oldu. Kanunî anladı ki Macaristan hükümranlığını çocuk ve
annesi Osmanlı yardımı ile daha uzun müddet devam ettiremez. Bunun için onu
bütünüyle Osmanlı Devletine ilhak etmeye karar verdi. Kral Zapolya’nın halefinin reşit
olmaması, buna karşılık Habsburglar’ın Macaristan üzerinde veraset iddiasında
bulunmaları Osmanlıları, orta Macaristan ovalarını doğrudan kendi yönetimlerine
geçirip bir Beylerbeyilik olarak örgütlemeye itti. Bu yeni Beylerbeyilik, orta Macaristan
ovalarının yanı sıra, hem Drava ve Sava nehirlerinin arasında kalan Sirem’i, hem de
Tuna’nın sağ yakasındaki Semendire sancağını içine alıyordu.537

534
Bkz. Karaçelebi-zâde; age., v. 139-140, Âlî; age., v. 318a, Peçevi; age., s. 165, Uzunçarşılı; age., s.
338.
535
Bkz. Solak-zâde; age., v. 204-205.
536
Lütfi Paşa; age., s. 388., Feridun Bey; age., s. 553., Savaş; agm., s. 556
537
İnalcık; age., s. 364-365, Asrar; age., s. 90.
151

D. Budin’in Yeniden Yapılandırılması ve Seferden Dönüş

Yıllardan beri Zapolya hanedanı elinde hükümet merkezi olan, Ferdinand’ın göz
koyduğu ve bütün Hıristiyan hükümdarlarının imrendikleri Budin kalesinin kule ve
burçlarına Türk sancağı dikildi. Buralar, doğrudan doğruya Osmanlı ülkesine katıldı.
Budin’de gayet büyük bir kilise vardı. Bu kilise cami haline getirilerek duvarlarındaki
resim ve nakışlar temizlendi. İçine minber ve mihrap konularak cami olması için ne
lazım ise temin edildi. Müslümanlar burada namazlar kılıp Allah’a şükrettiler. Cuma
günü Padişah, devlet erkanı ile gelip camiye girdi. Salâ, ezan, Kur’an ve hutbe
okunduktan sonra Cuma anamazı kılındı. Müslümanlar büyük bir sevinç ve huşu içinde
Allah’a hamdettiler ve bu nimet karşısında gözyaşı döktüler. Devletin devamı için
dualar ettiler.538

Budin şehri, artık bir Osmanlı şehri olduğu ve stratejik öneminden dolayı, diğer
Osmanlı memleketlerinde olduğu gibi, bir teşkilat yapmak gerekiyordu. Bu sebeple,
eski Bağdat Beylerbeyi ve yetişmiş bir devlet adamı olan Süleyman Paşa, buraya
Beylerbeyi tayin edildi. Ayrıca şer’i işleri yürütmek için kadı ve kalenin korunması için
kale komutanı ve seçkin askerlerle gerekli araç ve gereçler bırakıldı. Budin’in karşısında
bulunan Peşte şehri içinde üç bin yeniçeri ile sekbanbaşı atandı ve bu kalenin de
ihtiyaçları karşılandı. Bundan sonra Padişah dönmeye karar verdi. Cemaziyelevvel’in
yirmi dördünde buradan ayrılan Kanunî, 8 Şaban 948 (27 Kasım 1541) günü İstanbul’a
vardı.539

948 (1541) senesinde, Yanoş Zapolya’nın oğlunun Kanunî’nin himayesi altına


girmesiyle ve Budin’in Osmanlı ülkesine ilhak edilmesi üzerine Macaristan problemi
kati olarak halledilmiş oluyordu. Beylerbeyiliğin karargahını Budin’e yerleştirmesiyle
de Macaristan’da Osmanlı hakimiyetinin temeli atılmış oldu.540

538
Bkz. Celâl-zâde Mustafa;age., v. 344b-345a.(Celâl-zâde bugün yaşadığı ilginç bir olayı şöyle anlatır;
Padişah Cuma günü camiye geldiği esnada Budin halkının kadın-erkek, çoluk çocuğu Padişahı görmek
için toplanmışlardı. Aralarında şaşkınlık içinde bir şeyler konuşuyorlardı. Bunların ne konuştuklarını
merak ettim ve yanımdaki tercümana sordum. Tercüman halkın, bir yıl boyunca bugün duydukları sesleri
(ezan ve Kuranları) geceleri duyduklarını hatta bundan dolayı bazı papazlarının kiliseyi terk edip başka
kiliselere gittiklerini, konuştuklarını söyledi. Celâl-zâde ; age. v. 345b.), Peçevi; age., s. 165, Mantran;
age., s. 188.
539
Peçevi; age., s. 168, Bkz. Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa;age., v. 346a.
540
Kopğan, Vojtech (Bratislava); “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı
Hakimiyetinin Karakteri”, 7. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 1973, Cilt 2, s. 619-620.
152

Böylece Orta Macaristan bir Osmanlı eyaleti haline geldi. Bu şekilde Erdel Banlığına
ayrılan kısım ve Avusturya’nın elindeki kuzey ve kuzeybatı kısım olmak üzere
Macaristan üçe bölünmüş oluyordu. Kanunî Budin’de iken Ferdinand tarafından
gönderilen elçileri kabul etti. Elçilerin, Budin’in terkine karşılık haraç verme teklifleri
kabul olunmadı ve Macaristan’ın Avusturya elinde bulunan yerleri için vergi taahhüt
etmedikçe barışın mümkün olmayacağı bildirildi.

Budin’in doğrudan Osmanlı idaresine girişi Avrupa’da genel bir tepkiye yol açtı. Sultan
Süleyman, bunu bir fetih olarak ülkesine duyururken, himayesi altındaki bir devletten
devralınmasını değil Ferdinand’ın kuvvetlerinin Budin önlerindeki yenilgisini
kastetmekteydi. Avrupa’daki tepkiler özellikle İmparatorluk içinde kendisini gösterdiği
gibi, Protestan prenslerce de Osmanlı tehdidi endişe verici olarak karşılanmaktaydı.541

10- ESTERGON (İSTONİ BELGRAD) SEFERİ (X. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Kanunî Sultan Süleyman, yaptığı seferle Budin’i Osmanlı ülkesine kattıktan sonra,
Avusturya kralı Ferdinand, Budin’e elçi göndermiş ve Kral Yanoş’a verildiği gibi, her
yıl Macar ülkesinin haracını göndermek suretiyle, Macar krallığının kendisine
bağlanmasını istemişti. Padişah, gelen elçiyi devletlerarası hukuk üzere karşılamış ve
getirdiği hediyelere karşılık hediyeler vererek yurduna geri göndermişti. Elçiye,
“Ferdinand bizimle barış yapmak isterse bilsin ki, Budin bizimdir ve Macar bölgesi de
Budin’e bağlıdır. Fakat eli altında bulunan Avusturya için yıllık vergi vermeyi kabul
ederse kendisiyle sulh yaparız ve böylece memleketinde rahatça oturur” diye söylediler.
Bu sözler karşısında Ferdinand, adeta şok oldu ve huzuru kaçtı.542

a. Peşte’nin Ferdinand tarafından kuşatılması ve püskürtülmesi

İspanya ve Avusturya kralları, Osmanlıların batıdaki ilerlemeleri karşısında çok perişan


haldeydiler. Eğer vaktinde tedbirlerini almazlarsa, başlarına daha kötü işlerin
geleceğinden korkuyorlardı. Bundan dolayı şöyle diyorlardı; “Eğer Türk’e mukayyed
olmayacak olursan, Türk bizi koymaz. Hemen çaresi budur ki, Türk’e huzur

541
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 507.
542
Peçevi; age., s. 169, Danişmend; age., s. 231, Uzunçarşılı; age., s. 339.
153

vermeyelim.”543 Bu fikirleri doğrultusunda Ferdinand, Papa, Leh, İspanya, Danimarka,


İsveç, Hollanda, Venedik, Felemenk, Ankona ve Napoli kralları ile memleketindeki
Hersek ve Beylerle haberleşti. Yaptıkları toplantı neticesinde güçlü bir ordu kurup,
Osmanlıyı Budin’den hatta tüm Macaristan’dan atma fikrinde birleştiler. Her milletten
asker ve mühimmat toplanıp, büyük bir ordu vücuda getirildi. Ayrıca büyük bir
donanma hazırlanarak, gemilere her türlü savaş alet ve edevatı yerleştirildi. Serdar
olarak Kara Hersek tayin edildi.544

Kara Hersek, 949 (1542) senesinde, komutasındaki seksen bin kişilik ordu ile gelip,
Peşte’yi birkaç hat üzerine muhasara etti. Kanunî Sultan Süleyman, bu acı haberi alınca,
orduyu seferber etmeye karar verdi. Rumeli Beylerbeyine Sofya’da hazır olması
emredildi. Ayrıca Bosna valisi Ulama Paşa, Semendire Beyi Mehmet Bey, Bojega Beyi
Arslan Bey, Köstendil Beyi Hızır Bey, Kilis Beyi Murat Bey ve Alacahisar Beyi
Mehmet Bey, Peşte’nin yardımına gitmekle görevlendirildi. Bu beyler, düşman Peşte
ovasına geldiğinde, hepsi Peşte kalesine girdiler. Gelen askerlerle birlikte kaledeki
Osmanlı asker sayısı, toplam sekiz bin oldu. Düşman kaleyi yedi gün aralıksız top ateşi
altına aldı ve kale bedenlerinde büyük gedikler açmayı başardılar. Fakat içerde bulunan
İslam askerleri, yerinde aldıkları önlemlerle, düşmana karşı koymaya çalışıyorlardı.
Düşman açılan bu büyük gedikten hücuma geçti. O gün iki taraf arasında çok kanlı
çarpışmalar oldu ve Allah’ın yardımı ile gayr-ı müslimler geri püskürtüldü. Büyük
kayıp veren düşman, kale kuşatmasını kaldırarak geri dönmeyi kararlaştırdı. Düşmanın
her hareketini dikkatle izleyen İslam askerleri, onların kaçmakta olduklarını anlayınca,
arkalarından hücum ettiler. Perişan halde olan düşmandan yakaladıklarını kılıçtan
geçirdiler. Hatta atılan bir top mermisiyle, düşman komutanı Kara Hersek öldürüldü.
Böylece zafer Osmanlıların oldu. Sefere çıkmak için Edirne’de bulunan Padişah, zafer
haberini alınca, sefere çıkma işini bahara erteledi. 545

b. Fransız Elçisinin Gelmesi ve Fransa’ya Denizden Yardım Sözü Verilmesi

Sultan Süleyman, Avrupa’nın müttefik ordularına gereken dersi vermek için sefere
çıkmaya hazırlanırken, Fransa kralı Fransuva’dan bir elçi geldi. Elçi, Fransa kralı adına

543
Lütfi Paşa; age., s. 414.
544
Peçevi;age., s. 169-170, Lütfi Paşa; age., s. 412, Shaw; age., s. 152.
545
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346b, Solak-zâde; age., s. 206, Peçevi;age., s. 170, Bkz. Danişmend;
age., s. 233-234, Hammer; age., s. 210. (Sinan Çavuş düşman askerinin yüz binin üzerinde olduğunu
söylemektedir. Sinan Çavuş; age., v. 5b.)
154

tazimatlarını bildirdi. Fransuva, ezeli rakibi İspanya kralı Şarlken’e karşı Osmanlıdan
yardım istiyordu. O, daha öncede defalarca yardım talep etmiş, Sultan Süleyman uygun
gördüğü zamanlarda, bu taleplerini karşılamıştı. Bu seferde, denizden bir yardım
yapılmasını ve böylece Şarlken’e büyük bir darbe indirebileceğini söylüyordu.
Fransuva, Osmanlı hükümdarından sürekli yardım görüyorsa da Avrupa’daki dini
taassup nedeniyle, ikiyüzlü harekette bulunmaya mecbur oluyordu. Bunun ikiyüzlü hali
bilinmekle beraber, Sultan Süleyman, kralın hareketini mazur görüp, kendi siyaseti icabı
istediği yardımı yapıyordu.546 Her zaman düşmanın zafiyetlerini iyi değerlendiren
Kanunî, bu isteğe olumlu cevap verdi. Böylece, büyük düşmanı birkaç yönden
zayıflatmak istiyordu. Osmanlı Padişahı bu noktayı nazarı ehemmiyete alıp donanmayı
Fransa’ya yardım etmek için seferber etti ve büyük ölçüde hazırlıklara da girişilmesini
emretti. Osmanlı donanmasının mevcut gemilerine büyük kadırgalarla takviye
edilmesini ve donanma için mahir kürekçi ve azabların yazılmasını istedi. Kanunî, bu iş
ve bu sefere Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin etti. Bunun
üzerine tersaneler faaliyete geçerek, büyük kadırgalar yapmaya başladılar. 547

950 (1543) senesinin baharında yüz on kadırga ve dört mavnadan oluşan donanma,
Barbaros Hayrettin Paşa komutasında Akdeniz’e açıldı. Fransız elçisi Polen dö Lagard,
Osmanlı amiralinin gemisinde idi. Donanma, Napoli civarında Reçyo önüne geldiği
zaman kırk bir parça Cezayir gemisi de deniz gücüne katıldı. Sahil boyunca birkaç yeri
işgal eden donanma 21 Rabiulevvel 950 (24 Haziran 1543)’de Marsilya’ya geldi.
Fransız donanması komutanı Dük Dankiyen, Osmanlı donanmasını merasimle karşıladı.
Barbaros bununla görüşerek harp planını sordu. Osmanlıları yardıma çağıran
Fransızların henüz bir muharebe planı yoktu. Bunun üzerine Barbaros kızdıysa da
neticede Nis’in alınmasına karar verildi ve şiddetli hücumlar sonucunda 19
Cemaziyelevvel 950 (20 Ağustos 1543) günü zapt edildi. Kuşatma sırasında
Fransızların barutu bitmesine çok hayret eden Barbaros, Fransız donanma komutanına;
“Ne güzel muharipler! Gemilerini şarap fıçılarıyla doldurup baruttan başka bir şey
unutmuyorlar” dedi. Fransız elçisine dönerek de; “İstanbul’da iken devletin büyük
ölçüde hazırlandığını söylediğin zaman benimle eğleniyor muydun?” diyerek,
Fransızların kararsız, sebatsız ve âtıl olduklarından dolayı şikayet etmiştir. Dönüş
546
Âlî; age., v. 319a, Solak-zâde; age., v. 206, Uzunçarşılı; age., s. 381.
547
Sinan Çavuş; age., v. 13a,(Sultan Süleyman Hayreddin Paşaya şu emrini gönderdi: “Bulutlar gibi akıp
giden ve zaferle dönen yüz parça gemiyle Fransa’nın yardımına ve korumasına gide.”) Peçevi; age., s.
178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
155

yolunda Tulon limanına uğrayarak, burada esir tutulan Turgut Reis’i gayr-ı müslimlerin
elinden kurtararak, yedek gemisini ona verdi. Tarihte Osmanlı-Fransız kuvvetlerinin
fiilen ilk müşterek harekatını bu sefer teşkil eder.548

c. Padişahın Sefere Edirne’den Çıkması ve Bunun için Kışı Edirne’de Geçirmesi

Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıktığı günden itibaren Allah’ın, “kafirlerle savaşın”
emrine sıkı sıkıya bağlanmış ve bunu en büyük vazife bilmişti. Yine bu görevi yerine
getirmek için, gayr-ı müslimler üzerine sefer yapmayı murat etti. Onların isyan ve fitne
yuvası yaptıkları büyük kalelerini, başlarına yıkmak istedi.549

Padişah, kara kuvvetlerinin seferberliğine girişirken, aynı zamanda memleketin dahili


ve harici muhafazasını da düşünüyordu. Vilayetlerin bir kısmını Şehzadelere ve bir
kısmını da muktedir hudut beyleriyle kale komutanlarına tevdi etti. Kanunî, şimdiye
kadar bütün seferlerine İstanbul’dan harekete geçmesine rağmen, bu sefer Edirne’den
harekete geçmeye karar verdi. Kışı orada geçirmek üzere 8 Şaban 949 (17 Kasım 1542)
günü İstanbul’dan yola çıkan Padişah, maiyetindeki kuvvetlerle Edirne’ye gitti. Sultan
Süleyman Edirne’ye geldiğinde, halk tarafından büyük bir sevinçle karşılandı. Şehrin
ileri gelen eşrafı ile medreselere mensup alim ve fazıllar, tekke şeyhleri, dervişler,
Kanunî’nin muvaffakiyeti için dua ettiler.550

Padişah dua yerinden ayrıldıktan sonra doğruca Tunca nehri kenarında bulunan sarayına
geldi. Maiyet askerleri, vezirler ve devlet erkanı, memlekette bulunan güzel binalara
yerleştiler. Sultan Süleyman, burada kaldığı müddette bazı günler kuş ve balık ve bazen
de hayvan avı ile vakit geçiriyordu. Bu şekilde Kanunî Edirne’deki sarayında beş ay
kaldı.551

548
Bkz. Sinan Çavuş; age., v. 17a-30a, Uzunçarşılı; age., s. 381-382, Soysal; agm., s. 84, Emecen;
“Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
549
Karaçelebi-zâde; age., s. 141., Sinan Çavuş; age., v. 9b, A. De Lamartine; age., s. 809.
550
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 347a-348a., Âlî; age., v.319a.
551
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 348b-349b. (Sultan Süleyman levrekler,
yayınlar, uskumrular, kefaller avlamaktan çok zevk alırdı. Edirne’nin bahar mevsimi son derece güzeldir.
Kışın ise havası sertleşir ve bütün suları donar. Bu zamanda nehirler, elmas rengini alır. Bu seneki kış
herkesi düşündürecek kadar soğuk oldu.)
156

d. Donanmanın ve Kara Ordusunun Sefere Çıkışı

Padişah, her zaman sefere, Nevruz başlangıcında çıkardı. Fakat bu sene, havaların
soğuk gitmesine rağmen, 22 Mart’a kadar harekatın gecikmesini caiz görmedi. Bunun
için Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşayı çağırarak, Rumeli askerlerini toplayıp,
Belgrad’ta, karargaha iltihak etmesini emretti. Bu emir üzerine Ahmet Paşa, o soğuk
havada maiyetini toplayıp yürüyüşe geçti. Deniz harekatına başlanılabilecek şekilde
havalar iyileşti. Osmanlı tersanelerinde yapılan harp gemilerinin inşaatı da bitti. Haliç’i
dolduran gemilere, gerekli top ve mühimmat ile mürettebatı yerleştirildi. Barbaros
Hayrettin Paşa, 126 gemi ile Fransız elçisini de yanına alarak, Fransa sularına doğru
harekete geçti ve hareketini de Padişaha bildirdi.552

B. Padişahın Sefere Çıkışı

Kanunî Sultan Süleyman, 18 Muharrem 950 (23 Nisan 1543) Pazartesi günü Edirne’den
sefer için harekete geçti.553 Yapılan bu törenden sonra kıtalar yürüyüşe geçtiler ve o gün
Çirmen’e vararak ordugah kurdular. Ertesi gün bu yerden kalkıp, her gün belli mesafeler
kat ederek 1 Rabiulevvel 950 (4 Haziran 1543) günü Belgrad’a vardılar. Rumeli
Beylerbeyi Ahmet Paşa, daha evvel buraya gelmişti. Anadolu askerleri de Anadolu
Beylerbeyi İbrahim Paşa komutasında gelerek ordu ile birleştiler.554

a. Valpo Kalesinin Yeniden Fethi

Sava nehri, bu mevsimde deniz gibi bol suya sahipti. Ustalar bu nehir üzerine dayanıklı
bir köprü yaptılar. Rabiulevvel’in dokuzuncu günü ordu bu köprüden Sirem adasına
geçti. Adanın kuzeyinde Valpo adlı bir kale vardı ve bu kale daha önce fethedilmiş iken,
sonradan yine düşmanların eline geçmişti. Buranın alınması için önce Bosna Beylerbeyi
Hüsrev Paşa, ardından da Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa memur edildi.

Kalenin hendeği su ile dolu olduğundan dolayı, Rumeli askerleri çok sıkıntı çekti.
Ayrıca düşman, gece-gündüz durmadan top atıyordu. Osmanlılar da yoğun top ateşiyle
kalenin duvarlarını delik deşik ettiler. Bu sırada askerin bir kısmı, bu gediklere

552
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v.319a, Hammer; age., s. 212-213.
553
Lütfi Paşa; age., s. 414., Uzunçarşılı; age., s. 339, Mehmet İpçioğlu; “Kânûni Süleyman’ın Estergon
Seferi 1543”, Osmanlı Araştırmaları X, İstanbul 1990. (İpçioğlu bu makalesinde, Başbakanlık Osmanlı
Arşivi, Kepeçi 1765 numaralı Ruznamçe Defterini kullanarak bu seferin ayrıntılı bilgilerini vermektedir.)
554
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Peçevi; age., s. 179.
157

yanaştılar ve kısmen duvarlardan kale üzerine arı gibi üşüştüler. Vezir ve komutanlar ve
bunların maiyetinde gelen askerler, düşmanın kaçmasına engel olmak için, kalenin
etrafında çadırlı ordugah kurdular. Kalede sıkışıp kalan muhafızlar, biraz karşı
koyduktan sonra kaleyi teslime mecbur oldular. Sonunda kale, bütün etrafıyla
Osmanlıların eline geçti. Bu kale alındıktan sonra ona yakın bulunan birçok ufak kaleler
de alındı.555

b. Peçuy ve Sikloş Kalelerinin Fethi

Bu civarda bulunan bazı kaleler Osmanlılar tarafından fethedilmiş iken daha sonra gayr-
ı müslimlerin eline düşmüştü. Peçuy kalesi de bunlardan biriydi. Peçuy hisarını almak
görevi, Ösek sancağı beyi Murat Beye verildi. Peçuy, çevresi güllük ve bostanlık, her
köşesi cennet bahçesi gibi güzel, eski bir kent ve sağlam bir kale idi. Peçuy muhafızları
ve halkı, Osmanlı askerlerinin üzerlerine geldiklerini görünce, onlara karşı koyma
gücünü kendilerinde bulamadılar ve harp etmeden kaleyi teslim ettiler. Buranın fetih
müjdesi hemen Padişaha verildi.556

Yine bu civardaki kalelerden Sikloş hisarı, teslim olmadı. Sikloş da bir zamanlar
Osmanlıların elinde iken, Avusturyalıların eline geçenlerdendi. Bu kalede son derece
müstahkem ve metindi. Osmanlı, bu kalenin alınması için o tarafa yöneldi. Bu kale
oldukça mukavemetli olduğu için ordu bunun yakınında çadırlı ordugah kurdu.
Hisardakiler, Osmanlıların yaklaştığını görünce, üzerlerine top atmaya başladılar.
Padişah, bundan dolayı kızarak, kalenin bir an evvel alınmasını emretti. Bunun üzerine
Osmanlılar, kalenin gerekli yerlerine toplar yerleştirerek ateş açtılar ve beş altı gün
zarfında, dış hisarın duvarlarında bazı gedikler açtılar. Rabiulahir ayının birinci günü bu
gediklerden hücum yapılmasını kararlaştırdılar. Anadolu askerleri topçuların
himayesinde ilerleyip gediklerden içeriye girdiler. Oklar, kılıçlar, mızraklar, gönderler
ile düşman üzerine şiddetle atıldılar ve neticede dış hisarı aldılar.557

Osmanlılar, bundan sonra toplar getirerek, iç hisarı topa tuttular ve kaleyi son derece
sıkıştırdılar. Kaledekiler, bir müddet daha dayandıktan sonra eman dilediler. Rabiulahir
ayının on dördüncü günü kale tamamen fethedildi. Kulelere Osmanlı sancakları

555
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 355a-356a, Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Sinan Çavuş; age., v. 67a-
69b.
556
Peçevi; age., s. 180.
557
Bkz. Âlî; age., v. 319a-b, Solak-zâde; age., v. 207.
158

dikilerek ezanlar okundu, mehter marşları çalındı ve kale Osmanlı ülkesine katıldı.
Padişah, devlet erkanıyla birlikte giderek kaleyi gezdi. Kalenin alınmasında hizmetleri
görülenlere hil’atler ve mükafatlar dağıtıldı. Mükafat alanlar da Padişahın elini
öptüler.558

C. Estergon Kalesinin Fethi

Ordu, Şikloş’un fethi tamamlandıktan sonra Budin istikametinde yürüyüşe geçti.


Rabiulahir ayının on sekizinci günü Osmanlı askerleri, Budin’e gelerek ordugah
kurdular ve orada birkaç gün kaldıktan sonra kuzeye doğru ilerleyerek, Estergon
kalesine geldiler.

Tuna nehri kenarındaki bu kalenin, bir iç hisarı ve etrafında da birçok yüksek kiliseler
vardı. Bu kiliselerin inşasında yüksek bir mimari kudreti göze çarpıyordu. Camları hep
yaldızlarla süslenmiş ve zemin kısmı mermerle döşenmişti. Üst kalenin yeri yüksekçe
olmasından dolayı, oranın su ihtiyacı Tuna üzerine kurulan su dolapları vasıtasıyla
temin edilmişti. Bu kale de daha önce Osmanlılar tarafından alınmış iken sonradan
düşman eline geçmişti. Kalede bulunan gayr-ı müslimler, civardaki Müslümanlara çok
zarar vermişlerdi.559

Rabiulahir ayının yirmi ikinci günü Osmanlılar, Tuna tarafından harp gemileriyle ve
karadan da seyyar kıtalar vasıtasıyla, kaleyi sıkıştırdılar. Yapılan bütün bu tedbirler kafi
gelmeyince, gemilerden büyük toplar çıkararak, gerekli yerlere kurdular ve kaleyi sıkı
bir top ateşine tuttular. Düşman da bulunduğu yüksek kaleden, yıldırım gibi top
mermileri yağdırmaya başladı. Yeniçeri askerleri, hisarın etrafında siperler kazarak
zayiatın önüne geçmeye çalıştılar. Vezirlerle komutanlar, zayıf gördükleri cepheleri
kuvvetlendirmeye çalıştılar ve kaleye doğru çeşitli yerlerden hendekler açtılar. Bu
hendeklerden istifade etmek suretiyle, kale duvarlarına sokulmaya gayret ettiler.560

Osmanlılar, artık Estergon kalesi karşısında daha fazla vakit geçirmek istemediler. Hatta
Rabiulahir ayının yirmi altıncı günü, donanmayı daha ileriye aldılar. Gemi ve kara

558
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
559
Karaçelebi-zâde; age., v. 143, Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 415-416., Peçevi; age., s. 181.
560
Peçevi; age., s. 182.
159

topçuları, geceli gündüzlü ateş faaliyetini artırdılar ve kaleyi içindekilere zindan gibi
daralttılar. 561

Cemaziyelevvel ayının dördüncü günü, kaleye hücum yapılacağı ilan edildi. Gaziler,
açılan gediklere doğru sokuldular ve kısmen de duvarlara tırmanarak, kaleye girdiler.
İki taraf arasında çok kanlı çarpışmalar oldu. Müslümanların bir kısmı top, tüfek
ateşinden ve bir kısmı da karşılaştıkları piyadeler tarafından şehit edildi. Şehitler
arasında, Anadolu Beylerinden Cündi Sinan ve Rumeli Beylerinden filo komutanı
Mehmet Bey de vardı. O gün kaleyi ele geçirebilmek için Osmanlılar çok uğraştılar.
Hatta kale içinde düşmanın birçok muhafızlarını da öldürdüler fakat kaleyi ele
geçiremediler.562

Kalede bulunan müşrikler, komutanlarına şöyle dediler; “İnat ile iş bitmez, son
pişmanlıkta fayda vermez. Bu kadar çok askere karşı koymak, akıllı kimselerin işi ve
gittiği yol değildir.” Nihayet Cemaziyelevvel ayının altıncı günü, kalenin anahtarlarını
göndererek eman dilediler. Padişah, onları affetti ve bu suretle burası da Osmanlı
kaleleri arasına katılıp kulelerine Osmanlı bayrağı çekildi.563

Komutanlar ve bazı devlet adamları, gidip kaleyi gördüler. İçinde yerleri temiz
mermerlerle döşenmiş, birçok kiliseler vardı. Şehrin orta yerinde yapılmış olan
muhteşem kilise camiye çevrilerek, içine mihrap, minber ve kürsü yerleştirildi. Ertesi
Cuma günü, Padişah ile bütün devlet erkanı ve beyler, atlarına binerek, kale ve kasabayı
görmeye gittiler. Orada bulunan ihtişamlı sarayı gezdiler. Namaz vakti gelince camiye
girdiler ve Cuma namazını orada kıldılar. Padişahın her zaman böyle muzaffer olması
için dualarda bulundular. Padişah, burası için bir kadı, bir kale komutanı, topçu ve ona
göre top, mühimmat bırakıp, kalenin harap olan yerlerinin tamir olunmasını emretti.564
1543 senesinde Estergon kalesinin fethedilmesiyle Estergon sancağı meydana getirildi.
Bu sancak Tuna’nın sağ tarafındaki küçük bir arazi parçasını içine alıyordu.

561
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
562
Âlî; age., v. 319b.
563
Solak-zâde; age., v. 208, Sinan Çavuş; age., v. 107a-b, Eyyubi; age., v. 24, Mantran; age., s. 188.
564
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
160

Estergon’un karşı tarafında, Ciğerdelen Parkanı’nın inşasıyla, Estergon sancağı


hudutları kuzey istikametine doğru genişledi.565

D.İstoni∗ Belgrad’ın Fethi

Estergon’dan sonra Osmanlılar, Macaristan’ın eski hükümet merkezi olan, İstoni


Belgrad’a hareket ettiler. Burası, çok sayıda Macar kralının mezarının olduğu, manevi
değeri büyük olan bir şehirdi. Ölen Macar kralları buraya gömülür, kralların tahta çıkış
ve biat törenleri de burada yapılırdı. Bundan dolayı Macarlar, şimdiye kadar, kimselere
ayak bastırmamışlardı. Kanunî, burayı almak istedi ve o maksatla bu tarafa hareket
etti.566

a. İstoni Belgrad Ve Yapısı

Ordu, Tata’dan hareket ettikten sonra Cemaziyelevvel ayının on dokuzuncu günü, İstoni
Belgrad ovasına geldi. Askerin bir kısmı ovada, bir kısmı da dağ eteklerinde çadır
kurdular. Padişah için, İstoni Belgrad hisarını gören yüksek bir tepede çadır kuruldu.

Dört yanı gölle çevrili olan İstoni Belgrad kalesi, geniş bir ova ortasında yer almaktaydı.
Meydana gelen bataklık ve sazlıklar, insanların, ne hayvan üzerinde, ne de yüzerek
geçmelerine imkan veriyordu. Böyle çetin bir yerde kurulmuş olan İstoni Belgrad, eski
ve sağlam bir kaleydi. Ortasında çok heybetli bir kilise bulunmaktaydı. Kalenin iç
hisarının kuleleri çok yüksekti ve dış hisarı da gayet geniş bir şehir gibiydi. Kalenin
varoşu, şehir halini andıran büyüklükteydi. Kalenin içi, askerlerle ve silahlarla doluydu.
Kale muhafızlarının, kalenin dayanıklılığına güvendikleri için, moralleri yerinde idi.
Bunun için, Osmanlılarla savaş yapmaya karar vermişler ve hiç kimseyi hisara
yaklaştırmamak için yemin etmişlerdi. Etrafta gördükleri toplu kimselere, uzun menzilli
toplarla ateş ediyorlardı.567

565
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 620.

İstoni, Hırvat dilinde iskemle, taht anlamına gelir.
566
Lütfi Paşa; age., s. 417, Karaçelebi-zâde; age., v. 144., Sinan Çavuş; age., v. 117b, Peçevi; age., s. 185,
Hammer; age., s. 218.
567
Peçevi; age., s. 185, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 365b-366a.
161

b. Savaş Görevlerinin Dağıtımı

Sultan Süleyman, Anadolu Beylerbeyi İbrahim Paşayı, münasip çap ve uzunlukta toplar
getirmek üzere Budin’e gönderdi. Sonra üçüncü vezir Mehmet Paşa ile Yeniçeri
ağasına, kaleye ait varoşun bir tarafında ve dördüncü vezir Hüsrev Paşa ile Rumeli
Beylerbeyi Ahmet Paşaya, diğer tarafında mevziler gösterdi. Kaleyi saracak Yeniçeri
askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın yerlerde siperler kazıldı. Bu şekilde kalenin
fethi için gerekli işlere başlandı. 568

Osmanlı askerleri top gelinceye kadar, yalnız yayla tüfekle savaş yapıyorlar ve hisara
yaklaşmak için elden geldiği kadar çalışıyorlardı. Kale tarafında, vaktiyle ham kerpiçten
bir duvar yapılmıştı. Duvarın varoş tarafında düşmanın külliyetli mühimmatı vardı.
Düşman buradan kolayca varoşu müdafaa edebiliyordu. Bu duvar alınmadıkça, İslam
askerlerinin hisara yaklaşmaları zordu. Tecrübeli komutanlar, askerin maneviyatı
yükseltmek için grup grup topladılar. Davul, zurna çalınıp, tekbirler getirilerek,
muvaffakiyet kazanmak için hayırlı dualar yapıldı. Düşman tarafında da büyük bir
gürültü kopuyordu. İki taraf arasında şiddetli çatışmalar meydana geldi ve savaşta
birçok şehit verildi.569

Kalenin fethi ancak toplarla mümkün olduğundan, gaziler topların gelmesini dört gözle
beklemekte idiler. Topların gelmekte olduğu haberi gelince, bütün gaziler atlarına binip
onları karşıladılar. Hemen o gün toplar, önceden hazırlanmış yerlerine dağıtıldı ve
mevzilerine konuldu. Ertesi sabah dualarla top atışına başladılar. Kale, birkaç gün
dövüldükten sonra, kale duvarlarında gedikler açıldı.570

Cemaziyelevvel ayının yirmi yedinci günü, Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşa cephesinde
açılan gediklere hücum edildi. Onun cephesindeki topçular, beden duvarında küçük bir
delik açmışlardı. O gün, o cephedeki Osmanlı askerleri durmayıp, açılan gedikten
hücuma kalktılar. Gedik dar olduğu için, oradan ancak birer ikişer girebiliyorlardı. Bu
suretle giriş, düşmanı yıldırmadığı gibi, hücum da, birçok askerlerin şehit olmasına mal
oldu. O gün, kalenin alınması mümkün olmadı. Gaziler, şehitleri gömmekle meşgul
oldular. Cemaziyelahir’in ikinci günü, Padişahın emri ile kaleye hücum edileceği ilan

568
Bkz. Sinan Çavuş; age., v. 120a-121a, Solak-zâde; age., v. 209.
569
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 366b-367a.
570
Peçevi; age., s. 186.
162

edildi. “Yarın hisar yağma edilecek” diye her tarafa duyurumlar yapıldı. Gece olunca
birçokları sabaha kadar uyumadılar. Sabah olduğunda ortalık sisten görülmez bir halde
idi ki, bu da hücum kıtalarının işine geliyordu. Hücum için gediklere yanaşan askerleri,
düşman askerleri göremedi. Osmanlı topçuları ateşi kestikten sonra, piyadeler “Allah
Allah” diyerek, gediklerden içeriye girdiler ve ellerindeki silahlarla düşmana
saldırdılar.571

c. Son Darbenin Vurulması

Kanunî’nin kaleye hakim olan çadırından, savaş vaziyeti net bir şekilde görülüyordu.
Padişah, buradan fedakarca savaşan Müslüman askerlerini seyrediyor ve zafer nasip
etmesi için Yüce Allah’a dua ediyordu.572 Kale toplarının yoğun ateşi altında hücum
safhası biraz uzadı. Buna rağmen toz ve dumandan istifade eden hücum birlikleri,
ansızın gediklerden varoşa girdiler. Varoş meydanı ve oradaki evler, adeta bir şehri
andırıyordu. Mahalleleri gayet geniş, çarşı yerleri de bir kır gibiydi. Varoşla iç kale
arasında içi su ile dolu bir hendek ve bunun üzerinde daracık bir köprü vardı. Düşman,
varoştan iç tarafa kaçarken, Osmanlı askerleri bu köprüye kadar onları kovalayıp,
yakaladıklarını kılıçtan geçirdiler. Dar köprü, düşman cesetleriyle dolunca yürüyüşü
aksattı. Hatta gayr-ı müslimlerin birçoğu bu köprüden hendeğe düşerek boğuldular ve
köprüden iç kale tarafına çok azı kaçabildi.

Varoşun kulelerine Türk sancağı diken askerler, bu varoşta bulunan evlere girip
yerleştiler. Oradaki muazzam binalar, muhteşem bir şehir halini almıştı. Yüksek ve
büyük kiliseleri çeşitli kabartmalar, oymalarla süslenmiş ve yerleri mermerlerle
döşenmişti. Vezirler de buraya gelip yerleştiler.

Cemaziyelahir’in üçüncü günü, iç kaledeki komutanlar, eman dilemek üzere Padişaha


adamlar gönderdiler. Padişah, onlara eman verince, kalenin hakimi ve komutanı, ruhani
liderleri ve kalenin ileri gelenleri gelerek, kalenin anahtarlarını teslim ettiler.573

571
Âlî; age., v.320a, Peçevi; age., s. 186.
572
Karaçelebi-zâde; age., v. 145.
573
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 370b-371b, Âlî; age., v.320, Sinan Çavuş; age., v. 142a-143a.
163

d. Fetih Sonrası Yapılanlar Ve İstanbul’a Dönüş

İstoni Belgrad alındıktan sonra savaşa son verildi. Hisarın kulelerine Türk bayrağı
çekilerek, Çan kulesinden çanlar kaldırılıp, orada ezan okundu.574 Kapısında davullar
çalındı ve her tarafta şenlikler yapıldı. Bu şehrin çok güzel sarayları, gayet yüksek
kiliseleri vardı. Bu kiliselerin birçoğunda, birçok Macar kralları gömülüydü. Şehrin her
tarafında muktedir heykeltıraşların mermerden yapılmış şah eserleri görülüyordu. Ne
tarafa bakılırsa, eski bir mezar taşı, yıkık taklar, çökük kemerler göze çarpıyordu.
Birçok yerlerinde büyük taşlardan sandık şeklinde mezarlar vardı ki, bunların kimlere
ait olduğu bilinmemekteydi. Bir kısmının süslerine itina edilmiş ve başlarına yakuttan
taşlar giydirilmiş ve göğüslerine gümüş ve altın haçlar takılmış olduğuna göre, herhalde
onların aziz denilen velileri olduğu anlaşılmaktaydı. Birkaç tanesi kılıç ve hançer
kuşanmış ve parmakları altın yüzüklerle süslenmişti.575

Kral mezarlarının bulunduğu kilise, kendilerine bırakıldı. Kale ortasında ona benzeyen
başka bir kilise, camiye çevrildi. Cuma namazı kılınarak hutbe, Padişah adına
okundu.576 Bundan sonra kazanılan zafere ait fetihnameler yazılıp, memleketin gereken
yerlerine ulaklarla gönderildi ve Padişahın dönmek üzere olduğu da bildirildi.577

Bu uzun Orta-Avrupa seferinin sonunda Budin’deki Osmanlı varlığını tehdit eden söz
konusu kaleler fethedilerek bölgenin savunması güvence altına alındı. Ayrıca bu seferle
jeopolitik öneminin dışında dînî açıdan da Hıristiyanlar için çok önemli bir yere sahip
olan Estergon ve İstoni Belgrad kaleleri, Osmanlıların eline geçti. Bu, Kanunî’nin
saltanatı boyunca Hıristiyan Batıya karşı yapılan askeri harekatın sonuncusu oluyordu.
Zigetvar’a karşı yapılan on üçüncü ve son seferine kadar Kanunî, Avrupa’ya karşı 23 yıl
hiç harp etmedi. Zaten bu sefer, bir askeri taarruzdan ziyade Kanunî’nin azamet ve
ihtişamını gösterip kabul ettirmek için yapılmıştı.578

E. Beş Senelik Sulh Anlaşması

951 (1544) yılının bahar mevsimi geldiğinde Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade
Mehmet Bey, eyaletine bağlı bulunan komutan ve askerleri toplayarak, sınır
574
Lütfi Paşa; age., s. 418.
575
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 372a-b.
576
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
577
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v. 320.
578
İpçioğlu; agm., s. 158, Asrar; age., s.90.
164

bölgelerinde bulunan düşman kalelerinin üzerine yürüdü. En önemlilerinden olan


Vişegrad kalesi başta olmak üzere, Novigrad, Hatvan, Şementurna, Velika, Çoka ve
Anderik kalelerini fethetti.579

Her gün mühim şehirlerini kaybeden Ferdinand ve Barbaros Hayrettin Paşaya mağlup
olan biraderi Şarlken, sulh anlaşması yapmak için Kanunî Sultan Süleyman’a elçiler
gönderdiler. Elçilik heyetiyle başlayan görüşmeler, önce mütarekeyle Ramazan 952
(Kasım 1545), ardından 29 Rabiulahir 954 (18 Haziran 1547)’de anlaşmayla
sonuçlandı. Beş yıllık bu ilk anlaşma, Şarlken’i de içine alıyordu. Şarlken, 14
Cemaziyelahir 954 (1 Ağustos 1547)’de Augsburg’ta, Ferdinand ise 10 Recep (26
Ağustos)’te Prag’ta anlaşmayı tasdik etti. Anlaşma, Habsburgları Osmanlı baskısından
kurtarıyordu. Osmanlılar ise yeni bir İran seferini düşündüklerinden Batı’dan emin
olmak istemekteydiler. Bu ilk anlaşma gerek muhtevası gerekse sonuçları itibariyle
oldukça önemlidir. Osmanlı-Habsburg ilişkilerinde bir dönüm noktası sayılır. Buna göre
Ferdinand, Macaristan’ın kendisine ait yerleri için senede otuz bin duka vergi
verecekti.580 Bu antlaşma, Habsburglar üzerine açık seçik kazanılmış bir Osmanlı
zaferiydi. Böylece Osmanlı Devletinin prestiji en yüksek mertebeye kadar yükselmiş ve
Hıristiyan Avrupa’nın en güçlü devleti İspanyol-Alman İmparatorluğu, onun
üstünlüğünü tanımıştı. Aynı zamanda bu antlaşma, merkezi Avrupa’ya uzun zamandır
süre gelen Osmanlı seferlerinin sona erdiğine dair bir işaret verdi ve Osmanlıları karada
askeri ve siyasi üstünlük mücadelelerinde avantajlı bir duruma soktu. Ayrıca iki süper
güç, Macaristan’ın tampon devlet olma niteliğini yitirmesiyle vasıtasız birbirleriyle
muhatap oluyorlardı.581

11- Fransızların Yardım İstemeleri ve Denizden Gönderilen Yardımlar

A. Fransa ile Anlaşma ve Turgut Reis’in Yardıma Gönderilmesi

Fransa’nın Avrupa’da İspanyollara karşı mücadelesi durmaksızın devam ediyordu.


Fransa, 959 (1552) yılında Şarlken ile yeni bir savaşa başladı. Yeni kral II.Henri, 966
(1559) senesine kadar devam edecek olan bu yeni mücadele esnasında Akdeniz ve
İtalya üzerinde tekrar Osmanlı yardımını sağlamak zorundaydı. Bu itibarla D’Aramon

579
Bkz. Peçevî; age., s. 189-191.
580
Mantran; age., s. 188, Uzunçarşılı; age., s. 494, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.508, Hammer; age. s. 230.
581
Asrar; age., s.92, Savaş; agm., s. 557.
165

adlı elçiyi İstanbul’a gönderdi. İki taraf arasında yapılan müzakereler sonucunda 16
Safer 960 (1 Şubat 1553) tarihinde bir muahede imzalandı. Buna göre;

1. Fransa Kralı II. Henri, Osmanlı donanmasının iki senedir Toskana denizinde yaptığı
yardımlara karşılık, Osmanlılara 300 bin altın nakdi tazminat verecek ve bunun
tediyesine kadar Fransız donanması, Kaptan-ı Deryanın emrinde rehin kalacaktır.

2. Kral bu taahhüdünü yerine getirince 60 harp ve 25 korsan gemilik Osmanlı


donanması, dört ay müddetle Akdeniz’de Fransa’ya yardımda bulunacaktır.

3. Bu yardım Batı Akdeniz’de kullanılırsa Kral, Osmanlılara 150 bin altın daha ödeme
yapacaktır.

4. Zapt edilen düşman gemileri tamamen Osmanlıların olacaktır.

5. Osmanlıların fethettikleri yerler, onların emrinde bulunacak, halkı esirleri sayılacak,


fakat bu yerler her türlü mal ve eşyaları ile Fransa kralının mülkiyetine geçecektir.582

Sultan Süleyman, Fransa’nın bu niyazını kabul ederek, yardımda bulunmak üzere,


kuvvetli bir donanma hazırlattı ve bu donanmanın başına, Karlıili Sancağı Beyi Turgut
Reisi komutan tayin etti. Menteşeli olan Turgut Reis, deniz leventlerine katılıp, birçok
yiğitlikler göstermiş, denizcilik biliminde tam bir ustalık kazanmıştı. Önce levent
kayığı, sonra kalitesiyle dolaşıp dururken, bir forsa gemiye sahip olmuştu. Giderek
gemisi artmış ve sonunda yirmi beş parça forsa gemi ile levent kaptanlığına yükselmişti.
Barbaros Hayrettin Paşa gibi bunun da, namı düşmanlar arasında söylenmeğe başlandı.
Cezayir-i Arap taraflarında birkaç defa gazâlar yaparak, gerçekten büyük fetihlere
muvaffak olmuştu.583

a. İştiye Kalesinin Fethi

6 Recep 961 (7 Haziran 1554) günü Turgut Reis, donanmayı alıp, Rumeli sahillerini
takip ederek Dobrovnik adalarından Şahin adasına geldi. Orada, İspanya krallığına
bağlı, İştiye (Bastia)584 adlı bir kale vardı. Turgut Reis, donanmasından 30 parça gemiyi
ayırarak bu kaleye gönderdi ve kendisi de Şaban’ın on yedinci günü bu kaleye doğru

582
Soysal; agm., s. 88.
583
Âlî, age., v. 336a, Peçevi; age., s. 244, Solak-zâde; age., s. 255.
584
Salis; age., s. 227.
166

hareket etti. İlk giden gemilerdeki askerler, karaya çıkarak, kaleyi muhasara ve kale
etrafındaki köyleri yağma ettiler. Turgut Reis geldiğinde, diğer kuvvetlerini de buraya
çıkarıp, deniz tarafından da kaleyi top ateşine tuttu. Altı topla kaleyi ve dört topla da
adadaki binaları ateş altına aldı. Üç gün üç gece düşmana göz açtırmadı ve kalenin
duvarlarında birçok gedikler açıldı. Muhasaranın dördüncü günü güneş doğarken,
gemilerden, sandallarla kaleye takviye kıtaları çıkardı. Osmanlılar açılan gediklerden
saldırarak, düşmanla gırtlak gırtlağa geldiler ve dış kaleyi aldılar.585

Bu esnada kaleye yardım etmek için düşmanın 3 bin kadar piyade ve 4 bin kadar süvari
takviye gücü geldi. Bu kuvvetin geldiği tarafta, Osmanlılar tarafından tutulmuş siperler
vardı. İspanyalılar, orada kimse olmadığını zannederek taarruza kalktılar. Osmanlılar bu
gelenleri, ansızın ateşe tutarak, zayiata uğrattılar. Buna mukavemet gösteremeyen
düşman, çekilmeye başladı. Bunlar arkalarında bulunan bir dağda tutunarak kaldılar.
Osmanlılar, bu kuvveti gözetlemekle beraber, iç kaleyi de sıkıştırdılar ve dış kaleden
çıkardıkları fıçılara topraklar doldurarak kalenin, gelen kuvvetler tarafındaki kapı
yolunu kapattılar. Muhasara altında bulunan kaledeki düşman, Osmanlıların
sıkıştırmasına dayanamayarak kaleyi teslime mecbur oldu ve eman diledi. Kuşatmanın
yedinci gününde kale fethedildi. Belli başlı 50 kişiye eman verildi ve geri kalanlar esir
olarak alındı.586

İspanya’ya bu tokat vurulduktan sonra Turgut Reis, Avlonya taraflarına gitti. Burada
Arnavut Hıristiyanlarının, Şimara denilen yerde isyan ettikleri haberi alındı. Delvina
Sancak Beyi Ahmet Beyle haberleşen Turgut Reis, kara ve denizden bu bölgeyi kuşattı.
Arnavut asilerinin bulundukları yerler, dağlık ve yolları da taşlık idi. Mücahidler,
bunları bulundukları yerlerden çıkararak, hepsinin hakkından geldiler ve bu şekilde
isyanı bastırdılar.587

b. Fransa Kralının İspanya Üzerine Yürümesi

Bu esnada Fransa kralı, İspanyaya asker sevk etmeye başladı. İspanyalıların, Narlı,
Şemse ve Maryapor kalelerini ele geçirdi.588 Bundan sonra Fransızlar, İspanyanın
içlerine doğru ilerlediler ve yolları üzerinde rast geldikleri Dimize ve Dinant kalelerini

585
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 477a-478a.
586
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 478a-b., Katip Çelebi; age., s. 101, Hammer; age., s. 470.
587
Âlî; age., v. 336a.
588
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 479b-480a.
167

ele geçirdiler. Daha önce hiç kimsenin almaya güç ve cesaret bulamadığı kaleleri
Fransızlar, Osmanlı donanmasının desteği ile aldılar. Ayrıca bunların dışında Vayna,
Muta, Mavmusi ve Benis kalelerini de alarak büyük bir İspanya kuvvetini mağlup
ettiler.589

c. Fransız Elçisinin Müjdeli Haberi Ve İran Zaferini Tebriki

Bu zaferi kazanan Fransız kralı, Amasya’da bulunmakta olan Padişahı müjdelemek


üzere Vilömöntes adlı asilzadeyi elçi tayin etti ve samimiyet göstergesi olmak üzere
armağanlar gönderdi. Elçi geldiğinde, Padişahı gördü ve Fransız kralının saygılarını
sundu. Alınan yerlerle, yapılan işler hakkında bilgiler verdi. Aynı zamanda Sultan
Süleyman’ın İran zaferini, hükümeti namına tebrik etti.590

B. Piyale Paşa’nın Fransa’ya Yardıma Gitmesi

Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis, daha önce Fransızların istekleri üzerine, muhtelif
tarihlerde İspanya sularına, Fransızlara yardım için gönderilmişlerdi. Fransızların galip
gelmesini sağlamak üzere, bu sefer de onlardan bir müracaat gelmiş ve ricaları Sultan
Süleyman tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine Padişah, Gelibolu’da bulunan ve
gemicilik aleminde yüksek bir şöhreti olan, donanma komutanı Piyale Paşayı, kuvvetli
bir donanma ve askerle, İspanya sularına gitmeye memur etti.591

a. Repçe Kalesinin Fethi

Piyale Paşa, o sene Şaban ayının altıncı günü donanmayı alarak Rumeli sahilinden
ayrıldı ve İspanya sularına gitmek üzere hareket etti. Sicilya civarında üç-dört gün, gece
gündüz giderek, Messina kalesi karşısında, Repçe adlı bir hisara geldi. Bu hisar gayet
sağlam yapılmıştı. Kale muhafızları, Osmanlı donanmasının karaya yaklaştıklarını
görünce, çoluk çocuklarını kaçırdılar. Piyale Paşa, donanmadan bir miktar top ve asker
çıkararak, kale üzerine sevk etti. Buna karşılık kaleden de bir miktar süvari ve piyade
çıkarak, Osmanlı askerlerini karşıladı.

589
Âlî; age., v. 336a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 480b-482a.
590
Âlî; age., v. 336b, Peçevi;age., s. 244.
591
Peçevi; age., s. 248., Katip Çelebi; age., s. 103. (Katip Çelebi burada Padişahtan gelen fermanında bir
suretini verir.)
168

İki taraf tüfek ateşiyle savaşa başladı. İspanya askerleri kısa bir zaman karşı koyduktan
sonra kayıplar vererek, kale istikametine çekildiler. Osmanlı kuvvetleri, bunları takip
ederek zayiata uğrattılar ve hep birden kaleye girerek, orada muhafızları yerlere serdiler.
Mal, teçhizat, silah ve mühimmatlarını yağmaya koyuldular.592

b. Sandalçaka, Pavlo ve Çetrevil Kalelerinin Fethi

Bundan sonra Osmanlı gemileri, yelken açarak, Sandalçaka, Pavlo ve Çetrevil kaleleri
istikametine hareket etti. Bu kalelerdeki muhafızları, aileleriyle birlikte yakalayabilmek
için, onlara gece varmak istemişlerdi. Lakin rüzgarın müsait esmemesinden dolayı
onlara sabah varabildiler. Kaledekiler, Osmanlı donanmasının yaklaştığını görünce,
ailelerini ve çoluk çocuklarını hemen dağlara kaçırdılar. Donanma, derhal karaya
yanaşıp asker çıkardı ve kaçanları takibe başladı. Yakaladıklarından karşı gelenleri
öldürdüler ve çoluk çocuklarını esir ettiler. Kalenin piyade askerleri, Osmanlılarla
çarpışmak fikriyle çıkmışken, Osmanlı askerlerinin saldırışlarını görünce, kendilerini
kalelere zor atabildiler. Komutanlar, askerlerini yayarak kale üzerine yürüdüler.
Kaledekiler, top ve tüfek ateşiyle bunları karşıladılar. Osmanlı akıncıları, bu ateşlere
ehemmiyet vermeyerek, kalelere sokuldular. Bunların bir kısmı tahrip vasıtasıyla
gedikler açmaya ve bazıları duvarlara çıkabilmek için merdivenler kurmaya ve çengelli
ipler atmaya başladılar. Neticede İslam askerleri bu kalelere girerek muhafızları yerlere
serip, ailelerini esir ettiler. Mallarını yağma ettikten sonra pazaryerlerini, saraylarını,
binalarını yıktılar.593

c. Andrea Dorya İle Karşılaşma

Bu zafere son verildiği sırada, meşhur amiral Andre Dorya’nın, altmış beş parça
kadırgadan oluşan bir donanma ile Anapoli kalesi önünde olduğu haberi alındı. Osmanlı
donanması, düşman donanmasını yakmak fikriyle o tarafa hareket etti. Balyöze adasına
vardığında, Andre Dorya, Osmanlı donanmasından sakınarak, Kayta şehrinin
müstahkem limanında gizlenmek için çekildi. Donanma, Balyöze adasına vardığında,

592
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 514b-515a.
593
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 515a-b, Âlî; age., v. 343a.
169

karaya asker çıkardı. Kale muhafızları, kaleyi bırakıp dağlara kaçınca, yeniçeri
akıncıları kaleye varıp, varoşları, sarayları, çarşıları yağma ettikten sonra yaktılar.594

d. Kastelye Kalesinin Kuşatılması

Bundan sonra Piyale Paşa, Kastelye kalesi üzerine hareket etti. Kastelye, sahilde
bulunan kaleler arasında hatırı sayılanlardandı. Osmanlılar, Kastelye kalesini deniz
tarafından şiddetli bir top ateşine tuttular. Kalenin evlerini ve kulelerini yerlere
indirdiler ve kaledekiler eman istediler. Kendilerine eman verildi ve Fransa’ya tabi
oldular.

Bu sırada Fransa donanması da yaklaşmıştı. Bu donanmanın amirali, Ramazan ayının


dördüncü günü, bir kadırga ile gelerek, Piyale Paşa ile görüştü. Fransızlarca zaptı lazım
olan kalenin, Kalye kalesi olduğunu söyledi. Bu söz üzerine Osmanlı donanması, kale
istikametinde hareket etti. Donanma kaleye vardığında, orasını Fransızlar muhasara
etmişlerdi. Bu kale son derece tahkim edilmiş olduğu gibi, silahı, mühimmatı ve
askerleri de çoktu. Fakat Osmanlılar, kışın yaklaşmasından dolayı, havalar bozmadan
evvel çekilip gitmenin gerekli olduğunu düşünerek, İstanbul sularına dönmeye mecbur
oldular. Osmanlı askerleri, elde ettikleri büyük ganimetlerle İstanbul’a döndüler.595

12- Akdeniz’de İki Büyük Deniz Seferi

A. Cerbe Seferi

Turgut Reis, Trablusgarb Beylerbeyi olduktan sonra, Cerbe’yi hükmü altına alıp, buraya
hakim olan Arap şeyhini, haraca bağlamış ve adayı iyice tahkim etmişti. Bu durum,
Avrupa sahillerini sürekli bir tehlike ile karşı karşıya getirmişti. Ayrıca Malta
şövalyeleri ve İspanya krallığı da, daimi bir tehlikeyi hisseder olmuşlardı.596

Şarlken, imparatorluktan çekilmiş, yerine biraderi Ferdinand, Alman kralı ve oğlu II.
Philippe de İspanya kralı olmuşlardı. II. Philippe, Fransızlarla barış yaparak, gözünü
Akdeniz’e dikti. O, sahillerinin muhafazası için, Trablusgarb’ın elinde olmasını istiyor
ve ona göre hazırlanıyordu. Bundan dolayı Akdeniz Hıristiyan ittifakı kuruldu. Bu
ittifaka Papalık, İspanya krallığı, Ceneviz cumhuriyeti, İtalya ve Malta şövalyeleri
594
Âlî; age., v. 343a.
595
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 516a-b, Peçevi;age., s. 248, Âlî; age., v. 343a.
596
Danişmend; age., s. 318., Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 358.
170

katılmışlar, gemi ve asker vermişlerdi. Hatta Almanya’dan, Fransa’dan ve Monako’dan


asker alınmıştı. 200 gemilik muazzam bir donanma hazırlanmış, gemilere 30 bin kadar
da çıkarma kuvveti bindirilmişti. Hıristiyan donanması, amiral Andrea Dorya’nın
umumi komutasında, Malta Aziz Yahya Şövalyeleri komutanı Guillaume, İspanya
komutanı Don Sancio Dö Levia ve Don Branje Dö Reekens, Ceneviz kaptanı Çikala ile
karaya çıkarılacak askerlerin komutanı İspanya Generali Don Alvaro’nun emri altında
Trablus’a doğru yelken açtılar.597

a. Osmanlı Donanmasının Cerbe’ye Hareketi

Bu sırada Osmanlı donanması, kış mevsiminin geçmesi için İstanbul’da bulunuyordu.


Kış mevsimi geçtikten sonra, 8 Recep 967 (4 Nisan 1560) günü, Kaptan Piyale Paşa,
120 parça kadırga ile denize çıktı. Koyun adasına vardığında, Trablusgarb Beylerbeyi
Turgut Paşadan bir haberci firkate geldi. Hıristiyan donanmasının, Cerbe adası
yakınında bulunup, Trablus’a saldırmak için fırsat kolladığını gelen haberciden
öğrendi.598

Piyale Paşa, bu haberi alınca, birkaç gün önceden Uluç Ali Reisi, dört-beş parça gemi
ile dil almak için düşman taraflarına göndermişti. Bu öncü kuvvet, denizde dolaşan
büyük bir düşman topluluğuna rast geldi. İki taraf top ve tüfek ateşleriyle birbirlerine
girdiler. Çarpışma devam ederken, geriden gelen takviye gemilerle, Osmanlı kuvvetleri,
düşman gemilerini ele geçirdiler ve içindekileri esir ettiler. Yakalananlar Piyale Paşaya
getirilince o da, altmış yetmiş kadar topla, işe yarar giyecek ve aletleri İstanbul’a
gönderdi.599 Donanma, Moron önüne geldiğinde, Rodos Beyi Kurtoğlu Ahmet Bey ve
Midilli sancağı Beyi Mustafa Bey, birkaç parça gemi ile geldiler ve donanmaya
katıldılar. Burada bir süre kaldıktan ve gerekli bakım onarım yapıldıktan sonra Şaban
ayının beşinci günü, donanma Mağrib’e doğru harekete geçti. Rüzgarında uygun
esmesiyle, dört gün dört gece yol aldıktan sonra, Küçük Malta’ya vardı. Burada karaya
asker çıkarılarak, düşman memleketi talan edildi ve çok sayıda esir ve ganimet elde

597
Zekeriyazade; Cebre Savaşı, Orhan Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1980, s. 27-28,
Aksun; age., s. 277, Hammer; age., s. 473, Uzunçarşılı; age., s. 387., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve
Cihan Devleti”, s. 510.
598
Katip Çelebi; age., s. 108.
599
Bkz. Solak-zâde; age., s. 258-259.
171

edildi. Yakalanan esirlerden alınan bilgiye göre, düşman donanmasının Cerbe’de olduğu
öğrenildi. Hiç durmayıp, gayr-ı müslim donanmasının olduğu tarafa hareket edildi.600

b. Cerbe Kalesinin Düşman Eline Geçmesi

Hıristiyan donanması, Trablusgarb’ı almak için bu taraflara geldiğinde, öncelikle


Trablus üzerine gitmeye cesaret edemediler ve buranın kilidi durumunda olan, Cerbe
üzerine gittiler. Kalede bulunan az sayıdaki kuvvetler, düşmana karşı koymaya çalıştı.
Birkaç gün süren çatışmalar sonunda, kendilerinden çok daha fazla kuvvete sahip olan
düşmana, kaleyi teslime mecbur kaldılar. Bu sırada, burada bulunan Cerbe kalesinin
Arap şeyhi, Hıristiyanlar ile işbirliğine gitti. Adanın şeyhi, sonradan rica dinlememiş
olsa bile, Turgut Reisin emri altında bulunduğu aynı şartlarla, vergi ödemeyi ve
İspanyol bayrağını çekerek, İspanya kralını kendi hükümdarı olarak tanımayı kabul etti.
Birkaç yüz Osmanlının teslim olması ve yerlilerin barış yapmasıyla, Cerbe kalesi
Hıristiyanların eline geçti.601

c. Osmanlı Donanmasının, İttifak Donanması Üzerine Hareketi ve Cerbe’nin Fethi

Piyale Paşa, düşman donanmasının Cerbe limanında olduğunu öğrenir öğrenmez,


hemen harekete geçti. Akşama yakın saatlerde Cerbe civarında burun arkasında demir
bıraktı. O gece İslam gazileri, fetih ve nusret talebi ile sabaha kadar Cenab-ı Hakk’a
gözyaşlarıyla dualar ettiler. Fakat bu sırada Malta kafirleri, bir kayık gönderip, düşman
donanmasını, durumdan haberdar ettiler. Haberi alan Hıristiyan donanması, hemen
bütün kalyon ve kadırgalarını, Cerbe limanından yedi sekiz mil açığa çıkartıp, savaş
düzeni aldılar. Sabahın ilk saatlerinde Osmanlı donanması, düşman donanmasının
karşısına geçti. Bir anda İslam donanmasını karşısında gören gayr-ı müslimleri, büyük
bir korku kapladı ve kaçmayı kendileri için kurtuluş yolu gördüler.602

Harpte düşmana ani korku vermenin ve onu paniğe uğratmaya muvaffak olmanın, yani
bugünkü deyimiyle, harp psikolojisi bakımından ilk sürprizin değeri küçümsenemez.
İttifak donanması içinden, birçok fikirler ortaya kondu. Fakat ağır basan görüş,
savaşmadan sıvışmak oldu. Hıristiyan ordusu, büyük bir karışıklığın içine girdi. Karaya
geri dönmekle, denizde yol almak arasında kalan düşman donanması, ikiye ayrıldı.

600
Zekeriyazade; age., s. 45, Bkz. Katip Çelebi; age., s. 108-109.
601
Danişmend; age., s. 319, Salis; age., s. 259.
602
Bkz. Solak-zâde; age., s. 259-260.
172

Piyale Paşa da, gemileri ikiye ayırdı ve bir bölüğü, hisara gidenlerin arkasından
gönderdi. Kendisi de, deniz üzerinde olan düşman gemilerinin peşine gitti. İki taraf
arasında, çok şiddetli savaşlar oldu. Sonunda Müslümanlar galip geldiler ve gayr-ı
müslimlere çok ağır bir darbe indirdiler. Düşman askerlerinin başında komutan olarak
gelenlerin hepsi, kendilerini Cerbe kalesine can korkusuyla attılar.603

Bu muharebe, Andrea Dorya’nın Preveze’de, Barbaros Hayrettin Paşa’dan yediği


silleden sonra, müttefiklere vurulmuş ağır bir darbe oldu. Müttefiklerin altmış büyük
gemisi batmış, yirmi bin kişisi telef olmuş ve ancak on yedi gemi kaçıp kurtulabilmişti.
Böylece Preveze zaferiyle başlayan Akdeniz Osmanlı hakimiyeti, Piyale Paşanın Cerbe
zaferiyle, büsbütün sağlamlaşmıştır.604

Piyale Paşa, muzafferiyetinden Trablusgarb Beylerbeyi Turgut Paşayı haberdar etti.


Turgut Paşa, askerleriyle birlikte Cerbe adasına geldi. Piyale Paşa, Turgut Paşanın
yanında Kayravan ve Safaks’dan gelen kuvvetlerle daha da güçlendi. Mayıs ayının
sonunda, Cerbe’de yeni inşa edilmiş olan kalenin muhasarasına başladı. Donanmanın
komutasını Midilli Sancak beyine bırakarak, bizzat kendisi 14 bin kişinin toplandığı
ordugaha gitti. Muhasara seksen gün sürdü; yalnız birinci ay içinde kaleye 12 bin gülle
ve 40 bin ok atıldı.605 Uzun ve kanlı çarpışmalardan sonra, Osmanlı askerleri toplu
hücuma kalkarak açılan gediklerden kaleye girdiler. Kafirlere göz açtırmayıp, çoğunu
kılıçtan geçirdiler. Nihayet Zilkade ayının üçüncü günü, Cerbe hisarı ele geçirilerek,
Osmanlı topraklarına katıldı. Daha sonra Cerbe kalesinin yıkılan yerleri tamir ettirildi
ve içine gerekli asker ve malzeme bırakıldı.606

Osmanlı donanması buradan kalkarak, isyan ve inat yolunu tutmuş olan Arapları yola
getirmek için önce Trablusgarb’a uğradı. Buradaki problemleri hallettikten sonra,
Zilkade ayının yirmi beşinci günü İstanbul’a doğru yola çıktı ve 6 Muharrem 968 (27
Eylül 1560) günü tersane-i âmireye girdiler.607

Osmanlı donanmasının Cerbe önündeki muvaffakiyeti müjdesini getirmiş olan kadırga,


İspanyol ordusunun büyük bayrağını arkasından sürükleyerek Akdeniz’in dalgaları

603
Bkz. Katip Çelebi; age., s. 109-110, Salis; age., s. 259-260.
604
Uzunçarşılı; age., s. 388, Danişmend; age., s. 320.
605
Bkz. Zekeriyazade; age. s. 58-59, Hammer; age., s. 475.
606
Solak-zâde; age., s. 261, Mantran; age., s. 190.
607
Zekeriyazade; age., s. 102, Katip Çelebi; age., s. 114.
173

arasında dalgalandırıyordu. Piyale Paşanın gelişi günü Sultan Süleyman, kaptan-ı


deryanın muzafferiyetini huzuruyla renklendirmek için, sarayın deniz kenarındaki
köşküne gitti. Amiral gemisinin arka kasrında Don Alvaro Dö Sandi, general Don
Sancio Dö Levia, Sicilya ve Napoli donanmaları komutanı Don Branje Dö Reekens
bulunuyorlardı. Düşmandan alınan kadırgalar, direksiz, dümensiz yedekte çekiliyordu.
Sultan Süleyman, ağır ve ciddi tabiatını haleldar etmeksizin bu manzarayı temaşa etti.608

Donanma, sarayın önünde, bir çift top ateşiyle Padişahı selamladı. Padişah, kendisine
zafer hakkında malumat veren - 18 bin Hıristiyan öldürülmüş, 4 bin esir alınmış, 27
kadırga ve değişik çapta 15 gemi kaybedilmişti - Veziriazama şöyle dedi: “Bayram
etmek değil, fakat Allah’a şükretmek gerekir.” Daha sonra seferde kazanılmış olan
paraların, hayır işlerine sarf edilmesini emretti.609

B. Malta Seferi

Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıkışının ikinci yani 928 (1522) yılında, Akdeniz
hakimiyeti için çok önemli bir yer olan Rodos adasını fethetmişti. Bunun üzerine Rodos
adasından çıkarılan meşhur Sen-Jan şövalyelerine, mekan olarak Malta adası, Şarlken
tarafından verilmişti. Şövalyeler kısa zamanda, Malta adasını oldukça iyi imar ettiler ve
Rodos’ta olduğu gibi mükemmel donanmalara sahip oldular.610 Ellerindeki
donanmalarla, sürekli olarak Müslümanların aleyhlerinde faaliyetlerde bulunuyorlardı.
Fırsat buldukça Osmanlı ticaret gemilerini ele geçiriyorlar, Osmanlı gemileriyle
savaşıyorlar ve Osmanlılar aleyhine olan savaşlara katılıyorlardı. Trablus, Cerbe ve en
son olarak 971 (1564)’de İspanyol genel valisi Garcia de Toledo’nun Berberi sahillerine
karşı giriştiği teşebbüste böyle olmuştu.611

Özellikle, Mısır taraflarına giden ve gelen ticaret gemilerimize büyük zararlar


veriyorlardı. Akdeniz’de korsanlık yapıp, Müslümanlara çeşitli sıkıntılar veren kafir
gemileri de, burayı kendileri için sığınak yapmışlardı.612 Bu sırada Bostancıbaşı gemisi,
içi tüccar ve hacılar ve bunların malları ile dolu iken, Malta korsanlarının saldırısına

608
Hammer; age., s. 475.
609
Salis; age., s. 263.
610
Uzunçarşılı; age., s. 388.
611
Salis; age., s. 266.
612
Âlî; age., v. 355b, Solak-zâde; age., s. 295.
174

uğradı ve kafirler gemiyi ele geçirdiler.613 Ayrıca Padişahın dindar olan kızı Mihrimah
Sultan, Malta’nın fethini, gayr-ı müslimler hakkında, en güzel ve en mukaddes
teşebbüslerden biri olduğunu sürekli babasına telkin ediyordu.614 Bütün bu gelişmeler,
Osmanlı için Akdeniz ticaretini ve güvenliğini tehlikeye atan Malta’nın fethini, zaruri
kılıyor ve uzun zamandır bu konuyu düşünen Sultan Süleyman ve Divan’a yeterli
sebebi veriyordu. Mısır, Trablusgarp ve Cezayir’i elinde bulunduran ülke için, yolu
üzerinde böyle bir tehlikenin mevcudiyeti kabul edilebilir değildi.

a. Donanmanın Hazırlanması ve Sefere Çıkış

Yapılan divanda Malta’ya sefer yapılmasına karar verildikten sonra, tersanede gemilerin
yapılması ve donanmanın tüm hazırlıklarının yapılması görevi Piyale Paşaya verildi.615
972 (1565) yılında Sultan Süleyman, Kızılahmedli Mustafa Paşayı Serdar ve Piyale
Paşayı, donanmaya Kaptan olarak atadı.616 Hazırlanan ordu, kadırga, kalite, barça ve
baştardadan oluşan üç yüz gemi ile Rumeli, Anadolu ve Karaman tımarlarından oluşan
çok sayıda yiğitlerle, yeniçeri, cebeci ve topçudan binlerce askerle Malta’ya doğru yola
çıktı.617 Ordu hareket etmeden önce Şaban ayında, Serdar Mustafa Paşa ve komuta
kademesi Padişahın huzuruna geldiler. Padişah bu gelenleri devlet erkanıyla beraber
karşıladı ve onları birçok hediyeler vererek uğurladı. Veziriazam, Osmanlı geleneği
üzere baştardaya binerek, Eminönü’nden Beşiktaş’a kadar donanma ile beraber giderek,
orduyu uğurladı. Dualar eşliğinde donanma yola koyuldu. Padişahın ziyareti esnasında
komutanlara, Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Paşanın gelmesini beklemeleri ve onun
görüşleri doğrultusunda hareket etmeleri, sıkı sıkıya tembih edildi.618

Donanmayı yolcu eden Veziriazam Ali Paşanın, gönderilen ordunun zaferle


dönebileceği konusunda şüpheleri vardı. Ona göre orduya komutan olan kişilerin
zafiyetleri vardı. Bu endişesini diğer vezirlere şu cümlelerle anlattı; “İki ehl-i keyf-i

613
Mustafa Selânikî Efendi; Tarih-i Selânikî, (Haz., Mehmet İpşirli), T.T.K., Ankara 1999, Cilt 1, s. 5.
614
Hammer; age., s. 477.
615
Bkz. Selânikî; age., s. 5-6.
616
Müneccimbaşı; age., s. 584. (Seferin komutanı ve kaptanı hakkında ittifak olduğu halde tarihiyle ilgili
farklı rivayetler mevcuttur. Biz ağırlıkta olan tarihi tercih ettik.)
617
Peçevi; age., s. 288, Mantran; age., s. 190
618
Selânikî; age., s. 7, Solak-zâde; age., s. 295.
175

zarifi birer hokka berş ü ma’cun ve birer ibrik kahve-i kîrgûn ile baharda kayıklara
koyduk. Etraf u cevânibin seyr u teferrücüne revane kıldık.”619

b. Saint-Elme (Santarma) Kalesinin Fethi

Şaban ayının son günlerinde İstanbul’dan yola çıkan donanma, Şevval ayının başlarında
Avlonya limanında demirledi. Daha sonra dört günlük bir yolculuktan sonra Malta
adasına vardı. Adanın batısında demirleyip, Marsa Şuluk limanına girdiler ve karaya
asker çıkardılar. Burada, Bey Bahçesi diye bilinen yere geldiklerinde, gayr-ı
müslimlerden yedi sekiz-yüz kadar zırhlı süvari kuvveti ile çok sayıda piyade askeri
Osmanlıların üzerine hücum ettiler. İki taraf arasında bir iki saat şiddetli çarpışmalar
oldu. Sonunda büyük kayıp veren gayr-ı müslimler, kaleye kaçıp sığındılar. İslam
askerleri bu gece, Bey Bahçesi denilen yerde kaldılar.620

Osmanlı donanmasının, Malta’ya gelişinde ve Malta’da, iki hatası olmuştur. Bunlardan


birincisi; Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Paşanın gelişi ile donanmanın Malta’ya
varışının aynı gün olmasına dikkat edilmeden, acele ile adaya gelmesi, ikinci ise;
Malta’ya geldikten sonra Turgut Paşa beklenmeksizin karaya asker çıkarılarak ikinci
dereceden bir istihkamın muhasara edilmesidir. Malta’ya giden Mustafa Paşa ve Piyale
Paşanın, Padişahın emri gereği, Turgut Paşayı beklemeleri gerekiyordu. Fakat
beklemeyip yedi gün boyunca siperler yapıp, Santarma kalesini dövmeye başladılar.
Komutanlar “Malta’yı kuşatmak için Turgut Paşayı bekleyelim. Ama Malta’ya hakim
ve sağlam bir burç olan Santarma kalesini gayret edip ele geçirelim. O zamana kadar da
Turgutça da gelir ve ondan sonra hep beraber Malta’ya yükleniriz” diye
kararlaştırdılar.621

Harplerde yahut muharebelerde önemli bir noktada sarf edilen gayretler ve akıtılan
kanlar, semere vermesi gereken bir kıymetin kullanılması gibidir. Bunun için atılacak
her adımın çok iyi hesap edilmesi gerekir. Turgut Paşa, kuşatmanın yedinci gününden
sonra onüç parça gemisiyle geldi. Gazilerin, Santarma kalesini almakla meşgul
olduklarını görünce, çok üzüldü.622 Malta kalesi ana hedef, Santarma kalesi ise ikinci
planda iken Paşalar, Turgut Paşayı beklemeden bu kaleye yapışmışlardı. Halbuki Malta

619
Âlî; age., v. 356a.
620
Bkz. Müneccimbaşı; age., s. 584-585, Katip Çelebi; age., s. 115-116.
621
Âlî; age., v. 356a, Peçevî; age., s. 289, Danişmend; age., s. 331.
622
Solak-zâde; age., s. 295, Salis; age., s. 273.
176

alınırsa Santarma’nın uzun süre ayakta kalması mümkün değil iken, Santarma’sız
Malta, çok uzun yıllar ayakta kalabilirdi. Paşalar, bütün güçlerini buraya sarf etmişler,
cephanelerinin çoğunu harcamışlardı. Fakat hâlâ kaleyi alabilmiş değillerdi. Turgut
Paşa, başlanmış işi yarım bırakmayı uygun görmedi ve gerekli yerlere toplar
kurdurarak, on yedi yılda yapılmış olan kaleyi, on yedi günde aldı. Fakat askerin
faydasız yere burada yorulmasından, çok rahatsız oldu ve Paşalara, “bir miktar
bekleyemediniz mi?, geldiğiniz gücünüzü Malta’ya sarf edemediniz mi?” diye eseflerini
belirtti.623

Yapılan son bir hücumla, Santarma kalesi ele geçirildi ama, bu hücum esnasında çok
şehit verildi. Trablusgarp Beylerbeyi Turgut Paşa, Sinan Paşa ve Kocaili Beyi Süheyl
Bey bunların en önemlileriydi. 624 Kaleden atılan bir top mermisinin serpintisi, Turgut
Paşanın başına isabet etti. Paşanın ağzından, burnundan, kulaklarından kanlar geldi.
Dört gün şuurunu yitirmiş halde yatan Paşa, dördüncü gün kalenin fethiyle beraber
şahadet şerbetini içti. Fetihten sonra cenaze namazı kılındı ve naşı gemilerinden beş
çekdiri ile Trablus’a gönderilip orada defnolundu. Santarma kalesinin surları ve kuleleri
üzerine İslam bayrakları dikildi. Gayr-ı müslimlere büyük kayıplar verdirmenin dışında,
bin dört yüz kişi esir edildi. Kale bütün civarıyla fethedildi.625

c. Malta Kalesinin Kuşatılması ve Sefere Son Verilmesi

Santarma kalesinin alınmasından sonra, asıl maksat olan Malta kalesinin muhasarasına
başlandı. Fakat kalede bulunanlar, Turgut Paşanın vefatını işitmişlerdi. Bundan dolayı,
kale burçlarını süsleyerek eğlenceler yapıyorlar ve bundan sonra kalenin düşmesinin
mümkün olmadığını söyleyerek, seviniyorlardı. Kaleyi dövmek için otuz büyük top
yerleştirildi. Aralıksız olarak günlerce kale dövüldü. Yaklaşık, günde kaleye bin gülle
atılıyordu. Bu şekilde muhasara devam etti.626 Serdar Mustafa Paşa, askeri motive için
onlara ikram ve inamlarda bulundu. Sefere katılan sipahilere, yeniçerilere, topçu ve
cebecilere bol bol verdi. Fakat Piyale Paşa komutasındaki donanma askerlerine, hiç

623
Âlî; age., v. 356a.
624
Selânikî; age., s. 7.
625
Katip Çelebi; age., s. 117. Müneccimbaşı; age., s. 585. (Turgut Paşanın şehit olmasıyla ilgili farklı
rivayetler vardır. Âlî ve Peçevî onun Malta kalesinin kuşatılmasının hazırlıkları esnasında şehit olduğunu
belirtiyorlar. Solak-zâde; Selaniki, Katip Çelebi vb. ise Santarma kalesine yapılan son hücum esnasında
şehit olduğunu söylüyorlar. Ayrıca atılan topun yönü hakkında da ihtilafların olduğu bilgisini Peçevi
vermektedir.)
626
Solak-zâde; age., s. 296.
177

bakmadı. Onları bu ikramlardan mahrum etti. Bunun üzerine Piyale Paşa da, işleri
ağırdan aldı ve Mustafa Paşa tarafına yardım etmedi.627

Bu sırada Avrupalı Hıristiyanlar, Papanın önderliğinde, Malta’dan gelen imdat


çığlıklarına karşılık verebilmek için, olanca güçleriyle çalışıyorlardı. Çünkü onlar, eğer
Malta düşerse, İtalya’nın Osmanlı için kolay bir lokma haline geleceğini biliyorlardı. Bu
bilinç ile topladıkları yardımı Malta’ya ulaştırmayı başardılar. Gelen yardımlar
muhasara altındakilerin güç ve morallerini artırırken, muhasara edenlerin endişe ve
kaygılarını artırıyordu.628

Turgut Paşanın vefatı, Serdar Mustafa Paşa ve Piyale Paşa arasındaki soğukluk,
cephanenin çoğunun Santarma’ya harcanması ve askerin yorulması, başarısızlığın
habercisi gibiydi. Ayrıca kalenin çok muhkem olması, deniz mevsiminin geçerek, kış
mevsiminin yaklaşması ve askerin erzakının azalması, kuşatmanın sürdürülmesini
imkansız hale getirmişti. Sonunda muhasaranın kaldırılmasına karar verildi. Adadaki
köyler, kiliseler, bahçeler ve bağlar yağmalandı. Hedeflenen fetih, bu sefer müyesser
olmadı. Toplar gemilere bindirilerek İstanbul’un yolu tutuldu.629

Bu başarısız sefer, çok sayıda insan ve maddi kaybın olmasına neden oldu. Padişahın
huzurunda Mustafa Paşa ve Piyale Paşa birbirlerini suçladılar. Özellikle keyfine düşkün
olan Mustafa Paşanın öğle uykusuna yattığı zamanlarda, topçu ateşini kestirmesi,
askerin hareket kabiliyetini sınırlamıştı. Sonuç olarak, başarısızlıkta büyük pay
sahibinin Mustafa Paşa olduğu görüldü ve vezirlikten azledildi.630

13- SİGETVAR SEFERİ (XIII. Sefer-i Hümâyun)

A. Sebepleri

Padişah, hayatı boyunca İslam dinine hizmet etmek için büyük gayret göstermiş,
Saltanatı döneminde “müşriklerle savaşın” ayetinin emrine tam bağlı kalmıştı.631
Macaristan üzerine yapılan seferler sonucunda, Osmanlı karşısında başarılı
olamayacağını anlayan Ferdinand, elleri altındaki yerleri de kaybetmemek için anlaşma

627
Âlî; age., v. 356b.
628
Bkz. Salis; age., s. 278-285.
629
Selânikî; age., s. 10, Âlî; age., v. 356b, Müneccimbaşı; age., s. 585.
630
Peçevî; age., s. 290.
631
Karaçelebi-zâde; age., s. 182.
178

yapmak zorunda kalmıştı. Bu anlaşmayı yapması için Ferdinand, Belçika’lı Busbek’i


İstanbul’a gönderdi. Yapılan uzun müzakereler sonucunda Ferdinand, Erdel ve
Macaristan üzerindeki iddialarından vazgeçti ve eli altında kalan topraklar için de yıllık
otuz bin altın vergi vermeyi kabul etti. Böylece Avusturya ile sekiz yıllık bir mütareke
imzalandı. 632 Anlaşmadan iki yıl sonra, 15 Zilhicce 971 (25 Temmuz 1564)’de
Ferdinand vefat etti ve yerine oğlu Maksimilyan geçti. Osmanlı hükümeti, Ferdinand
tarafından iki yıldan beri verilmeyen vergiyi istediği gibi, yeni hükümdar tarafından
muahedenin kalan altı senesinin de kabul ve tasdikini talep eyledi. Yeni Kral,
Osmanlıya olan vergi borcunu ödeyip, sulh muahedesini yeniledi. Fakat bir müddet
sonra her yıl göndermesi gereken vergiyi göndermemeye ve gereken hassasiyeti
göstermemeye başladı.633

Bu sırada Osmanlı himayesinde bulunan Erdel beyi Sigismund ile Avusturya arasında
savaş oluyordu. Sigismund, Avusturyalılara ait Çatmar ve Zatmar şehirlerini zapt etti.
Buna karşılık Maksimilyan, Erdel’e ait Tokay ve Serenç taraflarını ele geçirdi. Bunun
üzerine Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, Erdel Beyine yardıma kalktı. Sınır bölgelerinde
huzur kalmamış, gayr-ı müslimler yine fitne ve fesat çıkarmak için toplanmaya
başlamışlardı. Kimi Macar, kimi Hırvat olan bu gruplar, Osmanlı topraklarına tecavüz
edip, Müslümanlara büyük zararlar veriyorlardı.634

Budin Beylerbeyi Yahya Paşazade Arslan Paşa, defalarca Padişah divanına yazılar
gönderip, sınır boyundaki Macarların, Osmanlı topraklarına saldırılarının çok arttığını,
özellikle Eğri kalesinin kuşatmasının kaldırılmasından beri, düşmanların şımarıp
günden güne eşkıyalık ve fesatlarının arttığını arz etti. Yine Erdel Beyi Sigismund,
Avusturyalıların saldırılarına karşı Sultan Süleyman’dan yardım talebinde
bulunuyordu.635 Ayrıca iyi bir Müslüman olan Padişah kızı Mihrimah Sultan, babasını
Hıristiyanlara karşı yeni bir sefere teşvik ediyordu.636 Şeyh Nureddin637 ise cihad

632
Bkz. Taha-zâde; age., s. 115-116, M. Tayip Gökbilgin; “Kânûni Süleyman’ın 1566 Szigetvar Seferi
Sebepleri ve Hazırlıkları”, Tarih Dergisi, sayı 21, 1966, s. 1.
633
Karaçelebi-zâde; age., s. 183., Gökbilgin; age., s. 189, Uzunçarşılı; age., s. 409.
634
Âlî; age., v. 357a., Solak-zâde; age., s. 297, Uzunçarşılı; age., s. 409., Emecen; “Kânûni Sultan
Süleyman Devri”, s. 378.
635
Peçevi; age., s. 290. Müneccimbaşı; age., s. 585., Gökbilgin; agm., s. 6.
636
Fairwax Downey; Kânûni Sultan Süleyman, Çev:, Enis Behiç Koryürek, Kültür Bakanlığı, İstanbul
1975, s.310., A. de Lamartine, age., s. 851.
637
Nureddinzade Muslihiddin Mustafa Efendi. 908 (1502) tarihinde Filibe’de doğmuştur. Sofyalı Bali
Efendinin halifelerindendir. Tasavvuf yoluna girmeden önce zahiri ilimleri Kanunî devri alimlerinden
“Mirim Kösesi” diye anılan Mehmed Efendiden okumuştur. Şeyhinden hilafet aldıktan sonra
179

vazifesini yapmayan bir hükümdarın muahazeye şayan olduğunu söylüyor ve Padişahı


sefere teşvik ediyordu.638 Bütün bu sebeplerin yanında Padişah, Malta seferinin kötü
izlerini, Macarların önemli kalelerinden olan Eğri ve Siget kalelerini alarak silmek
istiyordu.639 Oğulları arasındaki mücadelenin kötü izleri, Malta bozgunu ile birleşince,
sufi çevrelerinde etkilediği muhalif düşünceler, önemli ölçüde bir imaj zedelenmesine
yol açmıştı. Bu sadece Padişahın şahsını değil, doğrudan hanedanın kendisini hedef
alacak boyutlara ulaşabilirdi. Padişah bu seferle Habsburglara iyi bir ders vermek
istiyor, onları son bir hesaplaşmaya mecbur bırakmak amacını taşıyordu. Böylece
denizdeki Malta bozgununun karşılığı, karada, daha ağır bir şekilde verilebilecekti.640

Daha önce de, Avusturyalıları itaate davet etmek için bir elçi gönderilmişti. Gönderilen
bu çavuş, çok kötü muamele görmüş ve bir süre de hapis edilmişti. Padişah, bütün bu
gelişmeler ve serhatlardan gelen haberler doğrultusunda, kafirin itaat yolunu
tutmayacağını, hatta bazı kaleleri müstahkem yaptıklarını öğrenince, Macaristan üzerine
sefer yapmaya karar verdi. 973 (1566) yılının Recep ayında sefer hazırlıklarının
yapılması için Anadolu, Karaman ve Rumeli Beylerbeyilerine ulaklar gönderildi.641

Padişah, ilk önce ikinci vezir Pertev Paşayı 25 bin piyade ve süvari, 2 bin yeniçeri ile
Transilvanya sınırına gönderdi. Pertev Paşa, Tımışvar ve Belgrad askerleriyle gücünü
artırdıktan sonra, Göle kalesini kuşatmaya memur kılındı. Ayrıca Sigismund ve Kırım
Hanı Devlet Giray, Avusturyalıların eline geçen Zatmar ve Tokay kalelerini geri almak
üzere görevlendirildiler.642

Tatarpazarcığı’nda faaliyete başlayan Nureddinzade, daha sonra İstanbul’a yerleşmiş ve burada Sadrazam
Sokullu Mehmed Paşanın teveccühünü kazanmıştır. Sohbetlerinde ulemadan ve devlet erkanından birçok
kişi katılmış ve Kanunî ile yakın münasebetler kurmuştur. Birçok basılmış eseri bulunan Şeyh Nureddin
981 (1573) yılında vefat etmiş ve İstanbul’da Edirnekapısı dışında Seyrantepe’ye defnedilmiştir. “Va
şeyh-i din” ve “hayrü’l-âmel” terkipleri vefatına tarih düşülmüştür. Nev’îzâde Atâî; Şakaik-ı Numaniye
ve Zeyilleri, Haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 2, s. 212-213; Bursalı Mehmet
Tahir; Osmanlı Müellifleri, Sad., A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul, Cild 1, s. 160;
Reşat Öngören; Osmanlılarda Tasavvuf, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2003, s. 48-50.
638
Gökbilgin; agm., s. 6.
639
Hammer; age., s. 486., Gökbilgin; age., s. 190.
640
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 518.
641
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
642
Gökbilgin; agm., s. 7, Hammer; age., s. 487.
180

B. Sultan Süleyman’ın Sefere Çıkışı

Kanunî Sultan Süleyman, 11 Şevval 973 (1 Mayıs 1566) günü şimdiye kadarki
seferlerinin hiç birinde görülmemiş bir debdebe ile sefere çıktı.643 Padişah, ordunun
başında on üçüncü defa sefere çıkıyordu. Bu sefer esnasında, devlet erkanının tüm ileri
gelenleri, sefere katıldılar. Serdar tayin edilen Veziriazam Sokullu Mehmet Paşadan
başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir Ferhat Paşa, dördüncü vezir Ahmet Paşa,
beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet Paşa, Rumeli
Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri Ağası Ali
Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet Çelebi, defterdarları Murat Çelebi, Mehmet Çelebi
ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla birlikte sefere
iştirak ettiler.644

Sefere katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde büyük bir
heybetle Bab-ı Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol
üzerinde zengin fakir herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları
büyük bir tevazu ile selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk
gözyaşları içinde ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam
Padişahına yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve
dine yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler.645

Yetmiş üç yaşında olan Padişah, yaşlılığın verdiği halsizlik ve yorgunluğu üzerinde


taşıyordu. Ayrıca ayaklarındaki nikris646 hastalığı sebebiyle de yürüyemediği için bu
sefer esnasında bazen araba, bazen tahtırevanla gidiyor, yerleşim yerlerine girileceği
zaman zindelik gösterip, halk üzerinde iyi tesir yapması için ata biniyordu. On yedi
günlük bir yolculuktan sonra Padişah, Edirne’ye vardı. Burada üç gün kaldı.647

643
Selânikî; age., s. 14., Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 264., Gökbilgin; agm., s. 8., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 379.
644
Âlî; age., v. 357a. (Daha önce sırasıyla Belgrad (1521), Rodos (1522), Mohac (1526), Viyana (1529),
Alman (Guns) (1532), Irakeyn (Bağdat) (1533), Korfu (1536), Boğdan (Suçava) (1538), Budin (1541),
Estergon (Gran) (1543), Tebriz (1548) ve Nahcıvan (1553) seferlerine kumanda etmişti.)
645
Solakzâde; age., s. 297.
646
Nikris: Ayak parmaklarında, topuklarda ve mafsallarda meydana gelen ağrılı hastalık. Ferit
Develioğlu; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 1995.
647
Bkz. Peçevi; age., s. 290-291, Danişmend; age. s. 343.
181

Sadrıazam Sokullu Mehmet Paşa, Padişahın gideceği yolları eziyet çekmesin diye
önceden düzelttiriyordu. 13 Zilkade 973 (1 Haziran 1566) günü Tatarpazarı konağına
gelindi. Burada Şehzade Selim’in oğlu Murad’ın bir oğlu olduğu haberi geldi ve
Padişahtan isim konması istendi. Sultan Süleyman “Ecdâd-ı izâmumuzda Murâd oğlu
Mehmed olagelmiştir, nâm-ı şerîfi Mehmed olsun” buyurdular. Ordunun yürüyüşü
Filibe, Sofya ve Niş üzerinden devam etti ve kırk dokuz günlük yolculuktan sonra
Belgrad’a vardı. Tuna nehrinin suyu çok olduğu için üzerine köprü yapmak mümkün
olmadı. Bunun üzerine, Böğürdelen tarafına gitmeye karar verildi. Yolculuk, yağan
şiddetli yağmurdan dolayı çok zahmetli oldu. Bunun üzerine Padişah beş yüz deveyi
Allah rızası için kurban ettirdi. Böğürdelen yakınlarına gelindiğinde, burada Bayram
Bey tarafından, gemilerle yapılan köprüden ordu, Sirem adasına geçti.648

a. Padişahın Orduyu Denetlemesi ve Sigismund’un Kabulü

Ordu, tamamen Sirem adasına geçtikten sonra, Padişahın orduyu denetleyeceği ve


alayların hazırlanması emri geldi. Ordu sınıf sınıf, bölük bölük öyle yerleştirildi ki
görenlere gurur ve huzur veriyordu. Önce Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmed Paşanın
askerleri, müthiş bir tören ile Padişahı selamladılar. Arkasından Anadolu Beylerbeyi
Mahmud Paşa ve Karaman Beylerbeyi Süleyman Paşa, aynı ihtişam ile Padişahı
selamladılar.

Ertesi gün divan kurulması emredildi. Çünkü Lehistan kralının torunu, kraliçe İzebella
ve Kral Yanoş’un oğlu, Sultan Süleyman’ın, babasının ölümü üzerine daha on beş
günlük iken Erdel beyi yaptığı Sigismund, Padişaha itaatini bildirmek üzere huzura
gelmeyi istiyordu. Sigismund, büyük bir hazırlık yapılarak karşılandı ve Padişahın
huzuruna kabul edildi.649

b. Seferin Yönünün Değişmesi

Törenler bittikten sonra ordunun, Sigismund’un da isteği üzerine doğrudan Eğri üzerine
yürümesi ferman buyruldu ve Varadin’de köprü yapılması emredildi. Sigismund da
yanına verilen askerlerle birlikte Sakmar ve Tokay kalelerini almakla görevlendirildiler.
Bu iki kaleyi Ferdinand, bir yıl önce alarak, ülkesine katmıştı. Sigismund onları yeniden

648
Bkz. Selânikî; age., s. 18-20.
649
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
182

almak istiyordu. Savaş planları bu şekilde tasarlanmış hatta, önden giden atlı askerlerin
bir kısmı da, köprüden Baçka yakasına geçmişti.650

Fakat tam bu sırada Padişahı öfkelendiren, sinir bozucu bir haber alındı. Gelen haber
şöyleydi; Sigetvar komutanı Zıruncuk, Tırhala sancak beyi Mehmet Beyin Şiklos
civarında kurduğu karargahı ani bir baskın hareketiyle bastırmıştı. Mehmet Beyle
oğlunu şehit ettiği gibi, on yedi bin duka altınıyla, birçok ganimetler ve esirler almıştı.
Ayrıca Sigetvar kalesine üç binden fazla süvari ve piyadeden seçkin asker yerleştirerek,
kaleyi müstahkem hale getirmişti. Etrafta bulunan Macar ve Hırvatlara haber
göndererek, kendisinin yeni kral olacağını duyurmuştu. Padişah, gelen bu haberler
üzerine “fi’l-hakika cümleden mukaddem bunı gönderüp söyündürmek mühim ü
ehemdür” diyerek seferin yönünü, Sigetvar üzerine çevirdi.651

Seferin yönü Sigetvar üzerine olunca, Drava nehri üzerine bir köprü yapmak
gerekiyordu. Çünkü yağan aşırı yağmurlar, var olan köprüyü yıkmıştı. Köprüyü
yapmakla vezir Ahmet Paşa ve yeniçeri ağası görevlendirildi. Çok titiz bir çalışma ile
Drava nehri üzerine, 6 bin zira uzunluğunda, 14 zira genişliğinde bir köprü, 14 günde
yapıldı.652 Biten köprüyü Padişah görmeyi istiyordu. Tam bu sırada Karadeniz’den
Tuna yolu ile bu tarafa gönderilen donanma, Ali Pörtük Beğ komutasında orduya
yetişti. Gelen gemiler içinde, Padişahın İstanbul’da bindiği altın süslemeli kayığı da
vardı. Padişah, kayığına binerek, her taraftan yapılan köprüyü seyretti. Ali Pörtük Beyi
iyi bir zamanda geldiği ve kayığını getirdiği için, ayrıca böyle bir köprüyü kısa zamanda
bitirdikleri için, köprüde hizmeti geçenleri ödüllendirdi. Ordu, vakit geçirmeden
Muharrem’in birinci günü köprüden geçti. Geçen askerlerden bazıları, kendilerine emir
vermeden etrafı talan ve ateşe verdiklerinden dolayı idam edildiler.653

c. Budin Valisi Arslan Paşanın İdamı

Sultan Süleyman, sefere çıktığı zaman, düşmanlarına karşı merhametsiz olduğu ölçüde,
ordusunun kumandası hususunda da oldukça hassasiyet sahibi idi. En küçük bir
düzensizliği, ağır şekilde cezalandırırdı. İşte bundan dolayı, ordunun karargah ve
hareketinden sorumlu olan komutanlarından Kapucu Başı Ali Ağa, iki menzil hesap

650
Peçevi; age., s. 291.
651
Bkz. Selânikî; age., s. 22-23., Gökbilgin; agm., s. 12.
652
Karaçelebi-zâde;age. s. 185.
653
Bkz. Selânikî; age., s. 23-24.
183

edilen yolu bir menzilde alınca, Padişahın gazabına maruz kaldı ve idamına ferman
çıktı. Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Ali Ağa’nın bu hareketinin beklenenin aksine
düşmana korku saldığını Padişaha anlatınca, boynu vurulmayıp, görevinden azledildi.654

Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, gözü pek ve cesur bir kahramandı. Düşmana karşı
atılganlığı ile meşhurdu. Padişahın bu sefere çıkmasında, onun göndermiş olduğu
arizaların da rolü olmuştu. Arslan Paşa, Padişahın sefere çıktığını duyunca, hemen
Budin sınır boyu askerlerini toplayıp, İstoni Belgrad yakınında bulunan ve Osmanlı
topraklarına çok zararları dokunan, eşkıyanın toplandığı, Polata kalesini kuşattı. Fakat
Ferdinand, Arslan Paşanın üzerine büyük bir kuvvet göndererek, onu kuşatmayı
kaldırmaya mecbur etti. Ayrıca burada bulunan Vespirim ve Tata kalelerini düşman
ülkesine katarak, bu kalelerde bulunan Müslümanların tamamına yakınını kılıçtan
geçirdi.655

Padişah bunları duyunca, Sadrazama durum hakkında bilgi sordu. Veziriazamın verdiği
bilgiler neticesinde Arslan Paşanın hatalı olduğu anlaşılınca, hakkında idamı ferman
buyruldu. Sultan Süleyman, Sikloş’a vardığında, Çavuşbaşı Burunsuz’a on beş çavuş ile
Budin’e giderek, vali Arslan Paşanın başını getirmesini emretti. Bu sırada Budin’den
gelen bir kişi, Arslan Paşanın üç gün önce ordugaha gelmek üzere yola çıktığını haber
verdi. Bunun üzerine Veziriazamın çadırına gireceği zaman, idamın icra edilmesine
karar verildi. Ertesi gün öğle namazı vaktinde Arslan Paşa, on beş adamı ile geldi.
Veziriazamın çadırına giderek kendisi için ayrılan yere oturdu. Onu görenler, askeri
bırakıp ordugaha gelmesinden dolayı deli midir, nedir diyerek şaşkınlıklarını ifade
ettiler. Sokullu Mehmet Paşa öne çıkarak Arslan Paşaya sordu; “Burada ne yapmak
istersin? Eyaletin idaresini kime bıraktın? Padişah seni Beylerbeyi yapmıştı; sen onun
kalelerini düşmanlara teslim ettin. Yazıklar olsun sana, senin idamına karar verilmiştir.”
Sonra çavuşbaşıya dönerek “Bu adamın vücudunu dünyadan kaldır.” dedi.

Arslan Paşa, göğsünden Padişaha takdim etmek istediği iki arizayı çıkardı. Sadrazam
onları aldı. Bu sırada cellat Kasım bulunamadığı için, yardımcısı Tur Ali’ye idamın icra
görevi verildi. Arslan Paşa, çadırdan çıkarken Ayas Paşa ona dedi ki; “Dünya bâki
değildir. Tevbe ve tevhid ile ahirete teveccüh eyle.” Arslan Paşa bu nasihate cevap

654
Fairfax Downey; age., s. 314.
655
Peçevi; age., s. 292, Karaçelebi-zâde;age. s. 185, Gökbilgin; agm., s. 13.
184

vermeden cellada dedi ki; “Usta, çabuk ol! Başparmağını da iyi bastırmaya gayret et.”
Böylece dünyaya veda eden Arslan Paşanın yerine, Budin Beylerbeyiliğine
Veziriazamın yeğeni Mustafa Paşa getirildi. Arslan Paşanın, bütün malı devlet
hazinesine alındı. Cenazesi Belgrad’a gönderilerek babasının yanına defnedildi. 656

d. Ordunun Geçit Resmi Yapması Ve Muhasara Görevlerinin Belirlenmesi

Arslan Paşa olayından sonra ordu hareket ederek, Peçuy ovasına geldi. Burada
Padişahın orduyu selamlayacağı duyurularak, gerekli hazırlıkların yapılması istendi.
Bütün vezirler, emirleri altındaki askerleri giyim kuşam ve silahlarıyla tezyin eylediler.
Önce Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, muhteşem birlikleri ile Padişahı selamladı.
Bundan sonra askerlerini saf saf dizmiş olan Ferhad Paşa, Ahmet Paşa, Ali Paşa, ve
Mustafa Paşa dostlara gurur ve güven veren, düşmanlara korku ve endişe veren bir
törenle Padişahı selamladılar.657

Peçuydan hareket eden ordu, bir gün sonra Sigetvar’ın karşısına gelip kondu. Padişahın
çadırı Sigetvar’ın kuzeyine kuruldu. Sigetvar, “Adalar şehri” de denilen bu beldenin, her
tarafı Almas nehri ile çevrili idi. Kale, yeni şehir ve eski şehir olmak üzere, üç kısımdan
oluşan bu yer, köprülerle birbirlerine bağlıydılar. Kale, toprak ve çalıdan yapılmış üç
kat hendek ile çevrilmişti. İçinde beş burcu ihtiva etmekteydi. Barut deposu olarak
kullanılan kule, çan kuleleri ve muhafız askerlerinin kaldıkları kuleler kerpiçtendi.
Etrafı sazlık, göl ve bataklık, yapısı muhkem olan Sigetvar, görenlerde fethinin zor
olacağı kanaatini uyandırıyordu. Ayrıca kalede bulanan gayr-ı müslimler, bazı kulelerini
kırmızı bezlerle, bazılarını da kalaylı teneke ve tahtalarla örtmüşlerdi. Böylece görenler
üzerinde psikolojik heybet oluşturmaya çalışmışlardı. Kaleye bir yıllık ihtiyaç
malzemesini toplayan komutan Zıruncuk, gerekli silah ve cephane yığınağını da
yapmıştı.658

Sultan Süleyman, vakit geçirmeden savaş için gerekli planlamaları yaparak, kimin
nerede görev yapacağını ferman buyurdu. Buna göre vezir Ferhat Paşa ile Anadolu
Beylerbeyi Zal Mahmut Paşa, Sigetvar kalesinin sağ kolunda; beşinci vezir Mustafa
Paşa ve kardeşi olan Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmet Paşa, kalenin sol kolunda;

656
Selânikî; age., s. 25-27.
657
Âlî; age., v. 358a.
658
Karaçelebi-zâde;age. s. 185, Bkz. Selânikî; age., s. 28-29.
185

Yeniçeri Ağası Ali Ağa da, bu ikisinin arasına görevlendirildi. Batı tarafına, top atmakta
mahir olan, Kocaeli Sancağı beyi Ali Ağa görevlendirilirken, Pojega Sancak Beyi
Nasuh Bey de, yeniçeri metrislerinin gerisini muhafazaya memur oldu. Budin
Beylerbeyi Mustafa Paşa ile Köstendil Sancak Beyi Muhammed Bey, İstoni Belgrad
taraflarına gönderildi. Böylece düşmanlardan gelebilecek yardımların önü kesildi.659

C. Kuşatmanın Başlaması

Padişah, atından inip çadırına girdiği sırada, kaleden, Osmanlı askerleri üzerine ve
Padişah tarafına büyük bir top atıldı. Uzun menzilli toplara sahip olan Zıruncuk, bu
hareketi ile Müslümanlardan korkmadığını ifade ediyordu. Akşam olduğu için tüm
askere, çadırlarında mumlar yakılması emredildi. Böylece bu taraftan da düşmana,
Osmanlının heybeti gösterilmek istendi. Her tarafta ezanlar okunup namazlar kılındıktan
sonra, Padişahın fermanı ile kaleye yoğun ateş başladı. Kalede bulunanlara atılan top ve
tüfeklerle korku salındı. Muharrem’in yirmisinde kale, her taraftan dövülmeye
başlandı.660 Çetin geçen çarpışmalardan sonra muharrem ayının yirmi altıncı günü,
Sigetvar’ın dış kalesi alındı. Zıruncuk, varoşun elinden çıkacağını anlayınca, her tarafı
ateşe vererek kaleye kapandı.661

Varoşu ele geçiren Osmanlılar, hemen iç kaleyi çevreleyen gölün suyunu akıtmak için
bendi yardılar ve birkaç gün içinde gölün suyunu boşalttılar. Fakat içine girilemeyecek
kadar bataklıktı. Bunun üzerine, çuvallara toprak doldurularak, bataklık kurutuldu ve
kaleye doğru geniş bir yol meydana getirildi. 662 Kaleye yapılan hücumlarda, çok çetin
savunma ile karşılaşıldı ve içlerinde Çaşnıgîr Said Ağa’nın da bulunduğu çok sayıda
şehit verildi. Padişah, kuşatmanın uzamasından dolayı rahatsızlığını şu şekilde dile
getiriyordu; “benüm yüreğim bu kale yakmışdur, dilerüm Hak’tan ateşlere yana.” Ordu
elinden geleni en üst seviyede yapıyordu. Rumeli Beylerbeyi ile kardeşine, ormandan
odun kesip getirmeleri emredildi. Yığılan dağ gibi odunlar üzerinden hücum yapıldı
fakat bu da işe yaramadı. Daha sonra yeniçeriler, çuvallara toprak doldurarak, kalenin
seviyesinde bir kule yaptılar. Bunun üzerine askerler çıkararak, kalenin içindeki gayr-ı

659
Âlî; age., v. 358b, Bkz. Solakzâde; age., s. 299-300.
660
Bkz. Selânikî; age., s. 29-30.
661
Müneccimbaşı; age., s. 587, A. de Lamartine; age., s. 854.
662
Bkz. Peçevi; age., s. 293-294.
186

müslimlerden birçoğunu yerlere serdiler. Fakat bu sırada Osmanlılar da çok sayıda şehit
verdiler.663

Kalenin alınmasının uzamasının sebeplerinden en önemlisi şu idi: Sigetvar muhafızları


kalenin iç ve dışına büyük direkler dikip, her iki direğin arasını, çitlerle istihkam
kılmışlar idi. Bu çitlerin içini de toprakla doldurmuşlardı. Duvarların genişliği iki
arabanın yan yana gidebileceği kadardı. Atılan top taneleri, duvara asla tesir etmeyip,
içine gömülüp kalmaktaydı. 664

Safer ayının on beşinci günü, kaleye toplu hücum yapıldı. Her iki taraf arasında çok
çetin çarpışmalar oldu. Savunanlarda, saldıranlarda can hıraş gayret gösteriyorlardı ve
iki tarafın da kaybı çok fazla olmasına rağmen fetih müyesser olmadı.665

D. Son Hücumlar Ve Fetih

Safer ayının yirmi biri Perşembe günü, büyük hücum için hazırlıklar yapıldı. Herkes
siperde yemeğini yiyip, dinlenip, abdestini aldı. Bu sırada bir yeniçeri bölükbaşısının
büyük fedakarlıkları görüldü. Yanında götürdüğü patlayıcıları, kalenin bedenlerine
yerleştirdi ve orada şehit oldu. Patlamanın tesiriyle birçok düşman helak olurken, kale
duvarında da bir gedik açıldı. Bu gedikten hücum eden Osmanlılar, Zıruncuk’un
cephanelerinden çoğunu ele geçirdiler. Fakat kaledekiler savaştan yüz çevirmeyip,
burada çok sayıda mücahidi şehit ettiler. Bu hücumdan da istenen sonuç elde edilemedi.
Yalnız bu gece, karakol görevi yapan Budin ve Karaman askerleri, babasını aramaya
çıkan Zıruncuk’un oğullarından biri ile bayraktarını ele geçirdiler.666

Kaleyi bütün güçleriyle, fedakarca savunan düşmana karşı yeni tedbirler düşünmeye
başlayan Osmanlılar, kalede bulunan farklı milletlerin eski düşmanlıklarını hatırlatarak,
kuvvetlerini kırma yolunu tuttular. Bunun için uçlarına Almanca, Hırvatça ve Macarca
notlar yazılı kağıtlar bağlı okları, kalenin içine attılar. Bu notları, tercüman İbrahim Bey,
Mustafa Kethüda ve sır katibi Feridun Beyler yazdılar. Ayrıca Zıruncuk’u inadından
vazgeçirmek için kendisine Hırvatistan ve Dalmaçya beyliği teklif edildi.667

663
Bkz. Selânikî; age., s. 30-31.
664
Solakzâde; age., s. 301.
665
Karaçelebi-zâde;age. s. 185.
666
Bkz. Selânikî; age., s. 31-32.
667
Fairfax Downey; age., s. 318, Danişmend; age. s. 352.
187

Bütün bu girişimlerden de bir netice alınamayınca, kalenin etrafına çalı, çırpı, odun
toplanılması emredildi. Cuma günü sabahtan akşama kadar bütün askerler bu görevi
yerine getirmeye çalıştılar. Akşam namazından sonra toplanan odunlara ateş verildi ve
kalenin her tarafından alevler yükseldi. Maceranın artık sonuna gelindiğini gören ve
teslim olmayı gururuna yediremeyen Zıruncuk, kendisine tabi olan üç yüz adamı ile
huruç hareketine karar verdi.668 Kahramanlığı ile ün salmış bu kale komutanı, başına
turna telleri taktı, kumaş giysilerini giydi ve cebine yüz altın koyarak, boynunu kesen
gaziye armağan olsun dedi. Atalarından kalma kılıçlarından birini kuşanarak, Müslüman
askerlerinin üzerine atıldı. Çok cesurca yaptığı bu çıkışa rağmen, daha kılıcını sallayıp
bir askere zarar veremeden, yeniçerilerin biri tarafından atılan, beş dirhem ağırlığındaki
bir kurşunla, arkası üzerine yıkıldı. Atılan oklarla ağır yaralanan Zıruncuk, ölmeden
yakalanıp, Yeniçeri ağasına götürüldü. Koçyan topunun kundağına yüz üstü bağlanarak
başı vuruldu.669

Osmanlı askerleri, kaleye girip içindeki muhafızları kılıçtan geçirdiler. Sağ yakalanan
gayr-ı müslimlerden Zıruncuk’un hazinesinin yeri soruldu. Elde edilen bilgiler, içeride
bir tuzağın hazırlandığını ortaya koydu. Zıruncuk, adamları ile kaleden hücum için
çıkmadan önce hazinesini dağıtmış ve onun yerine burayı barutla doldurmuştu. Olayın
vahametini gören veziriazam, hemen komutanlarına haber göndererek gerekli tedbirin
alınmasını istedi. Kalede çok şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlamanın etkisiyle
her şey yerle bir oldu ve burada bulunan yüzlerce asker, şahadet şerbetini içti. Padişah,
daha önce kalenin alınmasının uzamasından dolayı kederlenmiş ve bunu Veziriazam
Mehmet Paşaya “Şu ocağa yanacak dahi alınmaz mı? ve memâlik-i gazâ ve heycâda
feth u zafer kösleri çalmaz mı?” diyerek bildirmişti. Padişahın duaları kabul oldu ve
hem fetih müyesser oldu hem de kale yandı.670

E. Kanunî’nin Vefatı

Kanunî Sultan Süleyman, Sigetvar kalesinin fethinden bir iki gün önce vefat etti. Vefat
tarihiyle ilgili değişik rivayetler mevcuttur. Genellikle 21 veya 22 Safer günü yani 7
veya 8 Eylül günleri belirtilir. 22 Safer gününün yanlış olduğu aşikardır. Çünkü
müellifler bu günü kalenin fethedildiği gün olarak belirtmektedirler. Aynı zamanda

668
Bkz. Selânikî; age., s. 33-34.
669
Peçevi; age., s. 294, Mehmed Mahzar Fevzi; age., s. 268.
670
Selânikî; age., s. 34, Âlî; age., v. 359b.
188

Kanunî’nin de fetihten bir iki gün önce öldüğü ile ilgili bilgileri vermektedirler. Sonuç
olarak Kanunî’nin ölüm tarihi 20/21 Safer 974 (6/7 Eylül 1566) Cuma’yı Cumartesi’ye
bağlayan gecedir. Padişahın tabibi İbn Kaysun, İmam Derviş Efendi, Rikabdar Mustafa
Ağa, Musa Ağa ve Hasan Ağanın da içinde bulunduğu on iki kişi, cenazeyi yıkayıp,
kefenleyip, namazını kılarak, tahtının altına geçici olarak gömdüler.671

Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, ordunun içinde olumsuz bir etki oluşturmaması için
Padişahın ölümünü gizledi. Birkaç kişinin dışında hiç kimse, bu olayı bilmiyordu.
Vezirlerin bile Padişahın ölümünden haberleri olmadı. Sokullu, yazısı, Padişahın
yazısına çok benzeyen Silahdar Cafer Ağayı, otağ-ı hümayuna yerleştirdi. Gerekli
meseleleri dışardan yazarak Padişaha arz ediyor gibi içeri gönderir, içeriden de Cafer
Ağa cevapları yazardı. Yine gelen cevapları veziriazam ilan ederdi. Burada gösterdiği
sadakat ve iş bilirliğinden dolayı Cafer Ağa, daha sonra Sokullu Mehmet Paşaya damat
olmuştur.672

F. Fetih Sonrası Yapılanlar

Sokullu Mehmet Paşa, ordu içinde bir karışıklık çıkmaması ve yeni Padişahın tahta
çıkabilmesi için gerekli zamanı kazanabilmek amacıyla birçok tedbire başvurdu.
Padişah, hayatta iken neler yapılıyor ise, Sadrazam da büyük bir titizlikle, onun
yokluğunu hissettirmeden, bunları yapmaya gayret gösterdi.

a. Fetihnâmelerin Yazılması

Kalenin fethi müyesser olunca, bütün devlet erkanı veziriazamın çadırına gelerek,
“Gazâ kutlu olsun” diyerek onu tebrik ettiler. Burada büyük bir divan kuruldu. Divanda,
Osmanlı Devletinin valilerine, Mekke Şerifine, Kırım Hanına, İran Şahına ve Osmanlı
Devleti ile münasebetleri bulunan diğer Müslüman ve Hıristiyan devlet adamlarına
fetihnâmeler yazılıp gönderildi. Kalenin fethinde hizmetleri görülenlere, terakki ve
mertebeler ihsan ve ikram edildi. Zaman geçirilmeden, kalenin her tarafının yeniden
imar edilmesi ve bir cami inşa edilmesi için çalışmaların başlatılması ferman olundu.673

671
Selânikî; age., s. 39, Bkz. Danişmend; age. s. 352-353.
672
Bkz. Âlî; age., v. 359a-b.
673
Selânikî; age., s. 35.
189

b. Şehzade Selim’e Haber Gönderilmesi

Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Padişahın vefat etmesinin hemen akabinde, Şehzade
Selim’e gönderilmesi için bir mektup yazılmasını Sır katibi Feridun Beye emretti. Hızlı
yol almakla meşhur olan Hasan Çavuş, fetih müjdesi ile Haleb şehrine gitmekle
görevlendirilmişti. Yazılan mektubu, yolu üzerindeki Kütahya’da bulunan Şehzade
Selim’e vermesi, Hasan Çavuş’a emredildi. “Saadetli âlem-penâh hazretleri tamam
istihkam yapmadıkça hareket buyurmazlar. Afiyet ve selamet haberin veresin” diye de
kendisine tembihatta bulunuldu.674 Hasan Çavuş, görevine sadakatle sarılıp yola düştü
ve hiç dinlenmeden sekizinci günde Kütahya’ya ulaştı. Mektubu alan Şehzade Selim,
Hasan Çavuş’a ikram ve inamlarda bulundu. Aynı gece yola çıkarak, 9 Rabiulevvel 974
24 Eylül 1566 günü İstanbul’a gelerek tahta çıktı.675

c. Bobofca Kalesinin Fethi

Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, yeniçerilerin ayaklanmasından korkuyordu. Bundan


dolayı da sürekli onlara Padişahın ağzından görevler veriyor ve böylece karargahı
askerden tenhalaştırıyordu. Askerin bir kısmını kalenin tamiri ile görevlendiren
Sadrazam, beşinci vezir Mustafa Paşayı ve kardeşi Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmet
Paşayı da, bir miktar yeniçeri ve kapıkulu askeriyle, Sigetvar’a bağlı kalelerden
Bobofça’yı fethe görevlendirdi. Bu kale, Sigetvar’a bir buçuk günlük mesafedeydi.
Osmanlı askerinin geldiğini duyan kale halkı, kaleyi boşaltıp dağlara kaçmışlardı. Bu
yüzden kale, savaşmadan alındı. Muhafazası için gerekli tedbirler alındıktan sonra
ordugaha geri dönüldü.676

G. Şehzade Selim’in Hareketi

Ordugahta gün geçtikçe Sultan Süleyman’ın ölümü hakkındaki şüpheler artıyor, yeni
hükümdarın İstanbul’a geldiği şayiası orduda yayılıyordu. Bu durum şüpheleri teyit
etmeğe başlamış, vezirler telaş ederek Sultan Selim’e acele gelip yetişmesi için arîza
göndermişlerdi. Bu arîzada Padişahın vefatının üzerinden 35 gün geçtiği, zahirenin
azaldığı ve vefat olayının ordudan gizli tutulduğu belirtiliyordu. Süratle orduya

674
Solakzâde; age., s. 304.
675
Peçevi; age., s. 296.
676
Müneccimbaşı; age., s. 588.
190

gelmelerinin her türlü fena hareketi önleyeceği, bundan dolayı Sultan Selim gelmeden
askerin hareket ettirilmeyeceği ifade ediliyordu.677

Sultan Selim, daha önce Hasan Çavuş’la gönderilen mektubu almış ve vaziyeti
anlamıştı. Vakit geçirmeden hocası Ataullah Efendi ve lalası Hüseyin Paşa ile birlikte
Kütahya’ya indi. Yolda Hisarbey Camii hatibi Feyzullah Fakih’e rastgeldi. Şehzadeyi
selama duran Fakih’e Sultan Selim; “Merhûm ve mağfûrun leh babamın rahmet-i
Rahmâna gittikleri haberi geldi. Hutbede bizim nâmımıza duâ eyleyip cemaate
bildiresiniz.” dedi. O akşam yola çıkarak, İstanbul’a gelip, tahta oturdu. 678 Başkentte
bulunan şeyhülislam ve büyük kadılar ile devlet erkanı gelip biat ettiler. Ertesi gün
Cuma namazını Eyüp camiinde kılıp, Eyüp Sultanın ve ecdadının kabirlerini ziyaret etti.
Üçüncü gün devlet ve ikbal ile Belgrad’a doğru yola çıktı.679

H. Ordunun Dönüşü

Sultan Selim, otuz günlük yolu on beş günde alıp, Belgrad’a gelince, gelişini Sokullu
Mehmet Paşaya bildirdi. Sokullu, Padişahın gelişinden dolayı çok memnun oldu. Fakat
askerin kanun üzere cülus in’amı isteyeceklerini ve ordu hazinesinde şuanda yetişecek
para olmadığını bildirerek, Sultan Selim’e ordugaha gelmeyip, Belgrad’ta kalmasını
tavsiye etti.680 Kendisi, Rabiulahir ayının üçüncü günü Sigetvar’dan ordu ile kalkarak
Belgrad’a doğru yol almaya başladı. Sultan Süleyman’ın naşını, gömüldüğü yerden
çıkararak tahtırevana koydu. Ara sıra devlet işleri hakkında arzda bulunuyormuş gibi
tahtırevana yanaşıp telhis okur, biraz söyleşir gibi durarak, geri giderdi.681

Sultan Süleyman’ın naşını taşıyan arabanın içinde, Padişaha benzeyen Hasoda


oğlanlarından, Bosnalı Hasan Ağa vardı. Hasan Ağa, beyaz yüzlü, doğan burunlu, köseç
sakallı hasta mizaçlı olup, boynu sargılı idi. Hasan Ağa, sağ ve soldan askere selam
verdikçe, arabada bulunup iyi seçilmediği ve Padişaha benzediği için, ölüm şayiasının
aslı olmadığı ve bu husustaki şüphelerin dağıldığı görülüyordu.

Bu şekilde tamamı on menzil olan yolun altı menzili alındı. Bu menzilde veziriazam,
şimdi memleket içine girilmiştir, Padişah hazretleri rikap ağalarıyla yalnız kalacaktır,
677
Bkz. Feridun Bey; age., c. II, s. 95-96.
678
Uzunçarşılı; age. s. 416.
679
Peçevi; age., s. 296.
680
Selânikî; age., s. 44.
681
Âlî; age., v. 361a.
191

diyerek askere icazet verdi. Daha sonra hafızları çağırarak, Padişahı taşıyan arabanın
yanında Yasin, Fetih, Kehf vb. sureler ile ilahi okumalarını ve zikrullah ile meşgul
olmalarını, Padişahın bundan büyük zevk aldığını söyledi. Küçük Mahmut, Mustafa
müezzin, Mustafa Selânikî, Kasım Sipahi, Ahmet Sipahi ve Hafız Ahmet’ten oluşan altı
kişilik hafızlar grubu, okumaya başladılar.

Bu hal üzere gece yarısı yola çıkıldı. Ormanlık bir yere gelindiğinde, kırk sekiz gündür
gizli tutulan Padişahın ölümü, aşikar oldu. Padişahın ölüm haberi, asker üzerinde büyük
üzüntüye sebep oldu. Her taraf gönlü yanık askerlerin, ağlayıp inlemeleriyle doldu.
Hatta üzüntü ve kederlerinden, ordu yürümez hale geldi. Vezirler, Padişahın ölümünü
aşikar ettiklerine pişman oldular.

Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, orduya hitaben; “Kardaşlar, yoldaşlar niçün


yürimezsiz, yürüyelüm. Bunca yıllık İslâm Padişahını niçe bir tevhîd ve Kur’an-ı Azîm
ile ta’zim eylemiyelüm. Bu denlü gazâlar idüp, Üngürus vilâyetin dâr-ı İslâm eyledi.
Cümlemizi nimet ü ihsâniyle besledi. İvâzı bu mıdur, ki mübarek cesedini başımuzda
götürmeyelüm. İşte, oğlu Sultân Selim Hân Padişâhımız on yedi gündür Belgrad’da size
muntazırdur. Merhum gazi Padişah –rahmetullâhi aleyh- cümle bahşiş ve terakkilerinüz
vasiyet eylemişlerdür. Bi’t-tamâm icra olunur. Hep çalışıruz. Heman Hafızlar durman,
Kur’an-ı Azîm okun, yürüyelüm” dedi. Bunun üzerine ordu şöyle diyerek yürümeye
başladı; “Derdimüze dermân Kur’an’dur. Dinimüz ve imanımuz Kur’an’dur. İmân ile
Kur’an ile gidelüm.” Sabaha yakın bir vakitte Sirem ovasına gelindi.682

Ertesi gün cenazeyi götürenlerde, karşılayanlarda, matem elbiselerini giydiler. Ortalığı


büyük bir hüzün ve inleme kapladı. Cenazeyi karşılamaya gelenlerle birlikte herkes,
tesbih ve tehlillerle otağı hümayuna kadar yürüdü. Otağa yaklaşılınca, cenaze arabasının
üzerindeki örtü kaldırılıp, Sultan Süleyman’ın tabutu ortaya çıkınca, ahu figan kat be
kat arttı. Bu sırada matem elbisesini giymiş olan Sultan Selim, iki tarafa selamlar
vererek cenazenin başına geldi. Mübarek ellerini kaldırarak dua ederken, gözyaşlarını
tutamadı ve ayakta durmakta güçlük çekiyordu. Sadrazam, hemen Padişahın
koltuklarına girdi. Hoca Ataullah Efendi imamete geçti. Vezirler ve devlet erkanı saf
tutup, cenaze namazını kıldılar. Namazdan sonra dua ve senalar yapıldı ve Sultan Selim

682
Bkz. Selânikî; age., s. 46-48.
192

otağ-ı hümayuna gitti. Bu sırada yeni Padişahtan bahşişler bekleyen askerler, seslerini
yükselterek huzursuzluklarını belirttiler.683

Vakit geçirilmeden cenaze, vezir Ahmet Paşa, eski Mısır valisi Ali Paşa, Mirahurluktan
çıkan Ferhad Ağa ve dervişleriyle birlikte burada bulunan Şeyh Nureddin ile İstanbul’a
gönderildi. Beş gün daha Padişah Belgrad’ta kaldı ve divanlar yapıldı. Devlet erkanı ve
askere in’am ve terakkilerde bulundu. Beşinci gün İstanbul’a doğru yola çıkıldı.

Önden gönderilen cenazenin geçtiği köy ve kasabalarda, büyük elem ve kederler


görüldü. Cenaze İstanbul’a vardığında, alimler, arifler, salihler ve halk tarafından
karşılandı. Burada Şeyhülislam Ebussu’ud Efendi tarafından, yeniden cenaze namazı
kıldırıldı. Sultan Süleyman zamanında, refah ve huzur içinde yaşamış, halk ve âyânın
büyük teessürleri arasında, türbelerine defnedildi.684

I. Sakız Adasının Fethi

Sultan Süleyman, Sigetvar seferine çıkmadan önce Kaptan-ı Derya Piyale Paşayı Sakız
adasını fetihle görevlendirmişti. Sakızlılar, uzun zamandan beri Osmanlıya itaat edip
cizye veriyorlardı. Fakat nifak çıkarmaktan, Avrupalılara yardım etmekten ve tüccar
gemilerini de soymaktan geri kalmıyorlardı.685

24 Ramazan 973 (14 Nisan 1566) günü yetmiş parça donanma ile Piyale Paşa, adayı ele
geçirmek üzere yola çıktı ve gelip Sakız adasının karşısındaki Çeşme limanına
demirledi. Paşanın geldiğini gören Sakız beyleri, hemen hediyeler hazırlayarak birkaç
ileri gelen adamları ile Paşaya gönderdiler. Beylerin bu hareketine çok sinirlenen Piyale
Paşa, gelen hediyeleri kabul etmeyerek şöyle söyledi; “Saâdetli âlem-penâh
hazretlerinin kapudanı adanıza gelmiş ola, riâyet ve edeb bu mudur? Kendileri bizzat
683
Bkz. Solakzâde; age., s. 312-313.
684
Bkz. Selânikî; age., s. 50-53. Burada efsaneleşen çekmece olayını da anlatmak yerinde olacaktır:
Kânûni, “bir gün ölünce, beni hususi çekmecemle gömünüz” demiş. Cenazesine, birlikte gömülmesi
vasiyeti var, diye bunu da getirmişler. Kânûni gömülmüş, sıra çekmeceye gelmiş. Ulema birlikte
gömülmek caiz değildir, ama Padişah vasiyet etmiştir, yerine getirilmesi vaciptir, diye münakaşalar
olurken çekmece, taşıyanın başından kurtularak yere düşmüş. Parçalara bölünmüş ve içinde birçok ufak
ufak kağıtlar etrafa yayılmış. Defin merasimi esnasında hazır bulunan Şeyhülislam Ebussuud Efendi
bunlardan bir kaçını yerden alarak bakmış, hemen hepsi Kânûni’nin emriyle kendisinin verdiği fetvalar.
Bunun üzerine; “Ey Süleyman! Rûzi cezâda, sen bu işi niye böyle yaptın? Ebussuud fetvasını verdi. Buna
neden lüzum gördün? Ebussuud reyiyle hareket ettim. İşte fetvası diye kendini bütün sorgulardan
kurtaracaksın. Ya bende oraya varınca halim nice olacak”, diye ağlamış. A. Süheyl Ünver; Kânûni Sultan
Süleyman’ın Son Avusturya Seferinde Hastalığı, Ölümü, Cenazesi ve Defni”, Kânûni Armağanı, TTK,
Ankara 1970, s. 306.
685
Müneccimbaşı; age., s. 589.
193

gelip istikbâl ve tazim eylemez. Sizin gibi nesebi meçhul bir iki kişiyi hediyelerle
namına karşı bir basit şeyler gönderir. Şimdi halleri malum oldu. İsyanları mukarrer
imiş. İnşâallah Dârüssaltana’ya varıldığında, olduğu gibi Pâdişah hazretlerinin eşiğine
arz edip, ilkbaharda adanın feth ve teshiri için müstakilen sayısız asker ile bu tarafa
gelmeleri kesindir.” Sonra getirdiklerine iltifat etmeyip hepsini geri gönderdi.686

Geri gelenler, Sakız beylerine Piyale Paşanın tehditlerini ulaştırınca, beyler büyük bir
korkuya kapıldılar. Çeşitli hediyeler hazırlayıp, kayıklara binerek Piyale Paşanın
huzuruna çıktılar. Bunlar “Primat” denilen ve adayı yöneten on iki kişi idiler. Piyale
Paşa bunları derhal esir aldı ve Kefe’ye gönderdi.687 Böylece adayı savaşmadan fethetti.
Halkına eman verdi. Adaya, bey, kadı ve dizdar tayin edip muhafazası için askerler
koydu. Camiler ve mescidler yaptırarak, burayı bir İslam memleketine çevirdi.688

Piyale Paşa, adayı ele geçirdikten ve gerekli işleri yaptıktan sonra Pulya sahillerine gitti.
O tarafları baştanbaşa harap ederek, büyük miktarda ganimet ele geçirdi. İstanbul’a
Sultan Selim’den birkaç gün önce döndü. Fetih müjdesini ve alınan ganimetleri yeni
Padişaha sundu.689

686
Solakzâde; age., s. 316.
687
Müneccimbaşı; age., s. 590, Danişmend; age. s. 340.
688
Müneccimbaşı; age., s. 590.
689
Selânikî; age., s. 57.
194

II. BÖLÜM

KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ FETİH POLİTİKASINDA TEMEL


DİNAMİKLER

I. Fetihlerin Sebepleri

Kanunî Sultan Süleyman’ın Batıya karşı yaptığı seferleri, yalnızca bir sebebe bağlamak
mümkün değildir. Bütün seferlerin gelişen durumlara göre farklı sebepleri vardır. Bu
sebepler yerine göre siyasi, dini, ekonomik ve konjonktürel sebepler olabilmektedir.

A. Siyasi Sebepler

İnsanlık tarihi boyunca savaş sebepleri değişmiş, değişik birçok sebepten dolayı
savaşlar çıkmaya başlamıştır. Bir savaşın belki yüzlerce sebebi vardır. Savaşların
görünürdeki sebepleriyle gerçek sebepleri çoğu zaman bir birinden farklıdır. Çoğunlukla
bu gerçek sebepler açıklanmazken, basit bir sebep savaşın patlamasına yol açar.

Sultan Süleyman’ın Avrupa’ya karşı yaptığı seferlerin birçoğunda siyasi sebepler


mevcuttur. Her sefer öncesi verdiğimiz sebepler arasında bunlar ayrıntılı bir şekilde ele
alınmıştı. Belgrad seferinin en önemli siyasi sebeplerinden birisi, doğu ile meşgul olan
Osmanlı Devletinin batı sınırlarının Macar kuvvetleri tarafından tecavüze
uğramasıydı. 690 Ayrıca Belgrad, daha önce Fatih Sultan Mehmet tarafından kuşatıldığı
halde alınamamıştı. Macarlar bundan dolayı bir gurur ve kibrin içinde idi. Kanunî bu

690
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age. v. 41a-42a.
195

başarısızlığın etkisini ortadan kaldırmak istiyordu.691 Benzer sebep kendisini Rodos


seferinde de göstermekteydi.692 Ayrıca Rodos Kanunî devrine kadar Müslüman
devletler tarafından birkaç kez kuşatılmış, fakat başarı elde edilememişti. Anadolu,
Suriye ve Mısır gibi Akdeniz’e kıyısı olan ülkelere sahip olan bir ülke için Rodos adası
hayati öneme sahipti. Doğu Akdeniz sularında, düşmanın hakimiyetini kırmanın en
önemli şartı, Rodos adasının fethiydi.693

Rodos’un Osmanlıların eline geçmesi, Batılı güçleri şaşkına çevirmiş ve çok tedirgin
etmişti. Rodos’un mutlaka geri alınması gerektiğini düşünüyorlar ve bunun içinde
Macar Kralını teşvik ediyorlardı. Bu istekler üzerine Macarlar, büyük bir hazırlığa
başladılar.694 Daha Belgrad seferine çıkarken, Macarların başkentini almayı kafasına
koyan Kanunî için bu, önemli bir sebep oldu. Fransızlardan gelen yardım talepleri de
Sultan Süleyman’ın haçlı ittifakını bozma politikasına paralellik arz ediyordu. Böylece
Kanunî Mohaç seferine çıktı.695

Mohaç galibiyetinden sonra Sultan Süleyman, Macar tahtına Erdel Banı Yanoş’u
oturtmuştu. Avusturya kralı Ferdinand, Macar tahtında hak iddia ederek, ordusu ile
Yanoş’un üzerine geldi ve yapılan savaşta galip gelerek birçok kaleyi ele geçirdi. Bunun
üzerine Yanoş, Kanunî Sultan Süleyman’dan yardım istedi. Bu gelişmeler, Tunanın
kuzeyinde tampon bir bölge ve vasal bir devlet oluşturmak isteyen Kanunî için, Viyana
seferine çıkmayı kaçınılmaz kıldı.696 Ferdinand’ın bu tecavüzkar hareketleri, Alman
697
seferinin de sebebini teşkil etti.

Venedikliler, Osmanlı ile ilişkilerinde münafıkça davranıyorlar, görünürde dost ama


gerçekte azılı düşman idiler. Gizliden gizliye Osmanlının aleyhine, onun düşmanları ile
işbirliği yapıyorlardı. Buldukları her fırsatta Müslümanlara zarar veriyorlar veya
düşmanlarının yanında yer alıyorlardı. Venediklilerin bu ikiyüzlü siyaseti Kanunî’nin
Pulya seferinin sebebini teşkil etti.698 Haraçgüzar bir devlet olan Boğdan beyinin,
Osmanlı topraklarına göz dikmesi ve Osmanlıların müttefiki olan Lehistan kralı ile
691
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 57.
692
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.128, Hasan Beyzade; age., v. 4a.
693
Tekindağ; agm., s. 58.
694
Lütfi Paşa; age., s. 319.
695
Bkz. Mehmed Efendi; age., v.150b-151a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 218-222, Solak-zâde; age.,
s.137-138.
696
Celâl-zâde Mustafa;age., v. 183a., Karaçelebi-zâde; age., s. 99, Âlî; age., v. 292b.
697
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 202a-b, Âlî; age., v. 297b, Bostan; age., v. 126b.
698
Âlî, age., v. 311a, Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Solak-zâde; age., s.192, Peçevi; age., s. 143.
196

savaşması, bu tarafa bir sefer yapılmasını gerekli kıldı. Ayrıca Pulya yenilgisinden
sonra Venediklilerin etrafında Avrupalı devletlerin birleşmeleri, seferin önemini bir kat
daha artırdı. Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı hakimiyeti, yapılacak bir seferle iyice
pekiştirilmeliydi. 699

Osmanlı padişahı tarafından tahta oturtulduğunu unutan Yanoş, Ferdinand ile gizli bir
anlaşma yaparak, öldükten sonra tahtın varisinin Avusturyalılar olduğunu kabul etti.
Yanoş’un ölmeden önce bir çocuğunun dünyaya gelmesi ve yine Ferdinand’ın
Macaristan üzerine yürümesi, Sultan Süleyman’ı, Macaristan üzerine sefere çıkmasının
sebebini oluşturdu. Artık Macaristan, vasal devlet olmaktan çıkarılıp, Osmanlı ülkesine
katılmalıydı.700 Geçmişten ders almayan Ferdinand, elçileri ile Macaristan tahtını
istiyor ve haraç vermeyi teklif ediyorken, diğer taraftan orduları ile Peşte’yi
kuşatıyordu.701

Her seferinde mağlup olan, orduları ve ekonomisi perişan olan Ferdinand’ın anlaşma
yapmaktan başka çaresi kalmamıştı. Bu anlaşmalarla uzun süre sükunetle geçen
Avusturya ilişkileri, yeni kralın tecavüzkar hareketleriyle bozuldu. Osmanlı haraçgüzarı
olan Erdel üzerine Avusturyalıların yaptıkları sefer, Kanunî Sultan Süleyman’ın son
seferi olan Sigetvar seferine çıkmasına ve geçen yılki Malta lekesinin silinmesi için bir
sebep oldu.702

B. Dini Sebepler

Kurulduğu günden, Kanunî Sultan Süleyman zamanına kadar devletin başında bulunan
Osmanlı Padişahlarının hepsi, Allah’ın emri olan cihad görevini yerine getirmek için
seferler düzenlemişlerdi. Sultan Süleyman zamanında bu görevin icrası, doruk noktasına
ulaştı ve bizzat Kanunî, ordusunun başında on üç sefere çıktı. Ana gayelerinden biri
i’lâ-yı kelimetullah olan Sultan Süleyman, bu on üç büyük seferinin onunu, Avrupalı
gayr-ı müslim ülkeler üzerine yaptı. Yaptığı bu seferler ile büyük bir coğrafyayı İslam
topraklarına katan Kanunî, böylece İslam önündeki engellerin aşılmasına ve İslam’ın
geniş kitlelere ulaşmasına zemin hazırladı.

699
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Lütfi Paşa; age.,
s. 365.
700
Karaçelebi-zâde; age., s. 126.
701
Peçevi; age., s. 169, Lütfi Paşa; age., s. 412.
702
Âlî; age., v. 357a., Solak-zâde; age., s. 297, Gökbilgin; age., s. 190.
197

Tahta çıkar çıkmaz Kanunî cihad sancağını kaldırmış ve bu görevi yerine getirmek için
Belgrad seferine çıkmıştı.703 Rodos adasında bulunan Sen Jan Şövalyeleri, Akdeniz
üzerinde yakaladığı Müslümanlara geçit vermiyor, onların Hac ibadetleri için gittikleri
mübarek yoldan alıkoyarak, bütün varlıklarına el koyuyordu. Ayrıca onları esir olarak
alıyor ve en ağır işlerde çalıştırarak inletiyordu. Rodos hapishaneleri Müslüman
mahkumlarıyla doluydu. Müslümanların hamisi olan Osmanlı Padişahı, bu zulümleri
ortadan kaldırmak için Rodos üzerine sefer düzenledi.704 Macarların zulümlerini
ortadan kaldırmak, düşman tehlikesini İslam memleketlerinden uzaklaştırmak, cihad
görevini yerine getirmek ve İslam güneşini daha uzaklara götürebilmek için Sultan
Süleyman, Mohaç seferine çıktı.705

Venediklilerin Pulya seferinde mağlup olmasından sonra, Avrupalı devletler bir araya
gelerek büyük bir haçlı ittifakı oluşturdular. Bu durum karşısında tüm Müslümanların
hamisi durumunda olan ve bu yolda çalışan Padişah, gayr-ı müslimler üzerine sefer
yapılmasına karar verdi. Çünkü o, bir karış İslam toprağına ve İslam toplumunun bir
ferdine karşı yapılacak olan bir tecavüze göz yummazdı.706

Kanunî Sultan Süleyman, tahta çıktığı günden itibaren Allah’ın, “kafirlerle savaşın”
emrine sıkı sıkıya bağlanmış ve bunu en büyük vazife bilmişti. Yine bu görevi yerine
getirmek için, gayr-ı müslimler üzerine sefer yapmayı murat etti. Onların isyan ve fitne
yuvası yaptıkları büyük kalelerini, başlarına yıkmak istedi.707 Müslümanlara karşı
büyük bir ittifak oluşturan ve onları tüm Avrupa topraklarından atmak isteyen Hıristiyan
ordularına karşı Sultan Süleyman, Estergon seferine çıktı.708

Sultan Süleyman, hayatı boyunca İslam dinine hizmet etmek için büyük gayret
göstermiş, Saltanatı döneminde “müşriklerle savaşın” ayetinin emrine tam bağlı
kalmıştı.709 Şimdi 72 yaşında ve hasta olmasına rağmen, dindar bir kişi olan Padişah
kızı Mihrimah Sultan, babasını Hıristiyanlara karşı yeni bir sefere teşvik ediyor, Şeyh
Nureddin ise cihad vazifesini yapmayan bir hükümdarın muahazeye layık olduğunu

703
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 50-56.
704
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b-67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 128, Hasan Beyzade; age.,
v. 4a, Tabib Ramazan; age., s. 95.
705
Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 79-80, Feridun Bey; age., s. 547., Âlî; age., v. 281b.
706
Lütfi Paşa; age., s. 365, Celal-zâde; age., v. 291a-b.
707
Karaçelebi-zâde; age., s. 141., A. De Lamartine; age., s. 809.
708
Bkz. Peçevi;age., s. 169-170, Lütfi Paşa; age., s. 412.
709
Karaçelebi-zâde; age., s. 182.
198

söylüyordu.710 46 yıllık hükümdarlığı zamanında cihad kılıcını elinden hiç bırakmamış


olan Sultan Süleyman, yine büyük bir gazâ ruhu ve şahadet duygusu ile Sigetvar
seferine çıktı.

C. Ekonomik Sebepler

Büyük devlet olmak, iyi eğitilmiş bir yönetici kadrosuna, modern bir orduya ve dolu bir
hazineye sahip olmayı zorunlu kılar. Bunlar bulunmaz ya da zayıflarsa, büyük devlette
olmaz veya yıkılmaya yüz tutar. Devrinin en büyük devleti olan Osmanlı devleti de
bunlardan uzak kalamazdı. Bundan dolayı, Kanunî Sultan Süleyman’ın yaptığı
seferlerin sebeplerinin, ekonomik sebepleri barındırdığı aşikardır.

Rodos seferinin temel sebeplerinden birisi, Akdeniz ticaretinin Rodos tarafından tehdit
edilmesiydi. Çünkü Rodoslular, güçlü donanmalara sahiptiler ve Akdeniz’deki
Müslüman tüccar gemilerini ele geçiriyorlar, mallarını ve insanlarını müsadere
ediyorlardı.711 Sultan Süleyman, İstanbul-Mısır arasındaki deniz ticaret yolunu emniyete
almak istiyordu.712

Akdeniz ticaret yolunun güvenliği Osmanlı Devleti için hayati önem taşıyordu. Çünkü
Afrika dolaşılarak yeni ticaret yolu aktif hale gelmiş, dolayısıyla Osmanlı
coğrafyasından geçen ticaret yolları zayıflamıştı. Bu gelişmeler ülke ekonomisine büyük
darbeler vurabilirdi. Bunun önüne geçmek için Rodos alınmalıydı.

Seferlerin kendisi bizzat büyük ekonomiler gerektiriyordu. Yapılan harcamaları


karşılamada ve ülke ekonomisinin canlanmasında, seferler sonunda ele geçirilen
ganimetlerin büyük payı vardı. Örneğin Mohaç seferi sonrası o kadar çok ganimet elde
edildi ki, bir sıradan erin bile yanında sekiz-dokuz tane esir bulunmaktaydı. Ayrıca ele
geçirilen şahsi ve ülke hazineleri, devlet hazinesinin dolmasına sebep oluyordu.713

Boğdan beyi Petro Rareş’in yıllardır ödenen vergiyi ödememesi ve Osmanlı Devletine
karşı düşmanca tavır takınması, Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine çıkmasının

710
Fairwax Downey; age., s. 310., A. de Lamartine, age., s. 851, Gökbilgin; agm., s. 6.
711
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 66b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.128, Hasan Beyzade; age., v.4a.,
Mehmet Efendi; age., v. 87a.
712
Eyyubi; age., v. 16.
713
Bostan; age., v. 93b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 153b-154a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.
327, Peçevi; age., s. 77.
199

sebeplerinden birini teşkil etmiştir.714 Yapılan seferin sonunda Petro’nun hazinesi


bulunmuş, çok zengin olan bu hazineye el konulmuştur.715

Kanunî Sultan Süleyman, ekonomik kaynakları kullanırken, ülkenin menfaatini ön


planda tutuyor, sadece para ve vergilerin gelmesine bakmıyordu. Avusturya kralı
Ferdinand, Kanunî’ye elçi göndererek, Kral Yanoş’a verildiği gibi, her yıl Macar
ülkesinin haracını göndermek suretiyle, Macar krallığının kendisine bağlanmasını
istemişti. Bu teklifi çok kaba bulan Kanunî, böyle bir şeyi asla kabul edemeyeceğini,
ama isterse Ferdinand’ın, kendi elindeki araziler için haraç verebileceğini söylemişti.
Çünkü bu durum Osmanlı stratejik ve politik hesaplarına uygun değildi.716

Ferdinand ile yapılan anlaşmayla o, Erdel ve Macaristan üzerindeki iddialarından


vazgeçti ve eli altında kalan topraklar için de yıllık otuz bin altın vergi vermeyi kabul
etti. Böylece Avusturya ile sekiz yıllık bir mütareke imzalandı. Ferdinand’ın ölümü
üzerine yerine geçen oğlu Maksimilyan, Osmanlı Devletine iki yıldan beri verilmeyen
vergiyi ödedi. Fakat daha sonra yeni Kral, Osmanlıya olan vergi borcunu ödemeyip,
gereken hassasiyeti göstermemeye başladı. Bu durum, Kanunî’nin Avusturyalılara karşı
yeni bir sefere çıkmasının nedenlerinden birini oluşturdu. 717

D. Konjonktürel Sebepler

Kanunî Sultan Süleyman’ın Batıya yaptığı seferlerin sebepleri arasında konjonktürel


sebepler oldukça dikkati çekmektedir. Burada konjonktürel sebeplerle siyasi sebepleri
birbirinden ayırmak çok mümkün değildir. Sultan Süleyman, günün şartlarını en iyi
şekilde değerlendirmesini bilmiş ve ona göre hareket etmiştir. Bunu daha ilk seferinde
görmek mümkündür. Çünkü Avrupa’da kuvvet dengeleri değişmekte Habsburg
İmparatorluğu gibi yeni bir dev ortaya çıkmakta idi. Diğer taraftan Macarlar
zayıflarken, Almanya ve Fransa birbirleri ile mücadele halinde idi. Bu durum Belgrad
gibi Orta Avrupa’nın kilit konumunda olan bir yerin alınmasının ne kadar önemli
olduğunu gösteriyordu.

714
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126.
715
Âlî; age., v. 314b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317b-318a.
716
Peçevi; age., s. 169.
717
Karaçelebi-zâde; age., s. 183., Gökbilgin; age., s. 189, Uzunçarşılı; age., s. 409.
200

Rodos seferi içinde konjonktür oldukça müsaitti. Şarlken ve I. Fransuva birbirleriyle


savaş halinde, Macaristan, asilzadelerin elinde inliyor ve X.Leon, Luther problemiyle
uğraşıyordu.718

Mohaç seferine karar veren Kanunî, içinde bulunulan konjonktürü çok iyi
değerlendiriyordu. Fransa kralı, Şarlken ile yaptığı mücadeleyi kaybetmiş ve
Kanunî’den yardım istiyordu.719 Bu sırada Macaristan’ın iç durumu da pek iyi değildi.
Macar kralı II. Layoş’un kötü yönetimi devam etmekte, Erdel beyi Zapolya hem krala
hem de krallık üzerindeki Habsburg nüfuzuna karşı çıkmaktaydı. Kötü idare altında
ezilen Macar köylüleri, memnuniyetsizliklerini belirtmek gayesiyle Protestanlık
hareketine katılmışlar, maaşlarını alamayan Macar askerlerinden bazısı, Osmanlı akıncı
beyi Bâli Beye iltica etmişlerdi. Bu olaylar Kanunî’nin sefer kararını hızlandırdı.720

Viyana seferinin sebeplerinden birini mevcut gelişmeler oluşturuyordu. Ferdinand,


Macar tahtında hak iddia ederek ordusu ile kral Yanoş üzerine gelmiş, Yanoş da yardım
istemek üzere elçisi Laçki’yi İstanbul’a göndermişti. İçinde bulunulan durum çok
nazikti ve eğer hemen önlem alınmazsa Ferdinand’ın Osmanlı topraklarına sarkması
ihtimal dışı değildi. Bunun üzerine Sultan Süleyman Avusturya üzerine sefere çıktı.721

Budin, Macaristan ve civarı için çok önemli bir şehirdi. Ferdinand, sürekli buraya sahip
olmak için çalışıyordu. Bu sırada Ferdinand’ın abisi Şarlken, İspanya kralıydı.
Şarlken’in başında Koron (crown) dedikleri bir taç vardı ki, bu taç kimin başında olursa,
o kral diğer kralların büyüğü sayılırdı. Ayrıca Nemse ve Çek kralı ve Almanya kral
vekili Ferdinand, devamlı Osmanlılarla savaş yaptığı için, kafir ülkelerin desteğini
alıyordu. Bu sefer, birçok Hıristiyan derebeylerini de toplamış ve bazılarından gemiler,
askerler alarak Macaristan’a sarkmış ve birçok yerleri elde etmişti.722 Gelişmeler,
Osmanlı aleyhine görünüyordu. Duruma el koymak ve gelişmeleri Osmanlı lehine
çevirmek için Kanunî, Alman seferine çıktı.

İspanya kralı Şarlken ile mücadelesinde tek başına başarılı olamayan Fransa kralı I.
Fransuva, elçileri aracılığıyla Kanunî’den deniz yoluyla yardım etmesini istiyordu.
718
Bkz. Hammer; age. s. 14-15.Danışman; age., C. VI., s. 24, Asrar; age., s. 73.
719
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.218-222, Solak-zâde; age., s.137-138., Hasan Beyzade; age., v.
7a., Mehmed Efendi; age., v. 155a-157a.
720
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 322.
721
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b.
722
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 209b-210a., Bostan; age., v. 129b., Âlî, age., v. 298a.
201

Ayrıca Barbaros Hayrettin, Padişahı Venediklilere karşı bir deniz seferi için sürekli
teşvik ediyordu.723 Venedik hükümeti, Osmanlıların Habsburglara karşı ittifak
çağrısına da uzak durup tarafsızlığını korumak istiyor, fakat münafıkça bir politika
izliyordu. Venedik, anlaşıldığına göre, Osmanlıların karada daha kuvvetli olduklarını
düşünerek onların Adriyatik’te deniz savaşına girmektense Macaristan’a ordu sevkini
tercih edeceklerini sanmakta idi. Bütün bunlar üzerine Kanunî, Pulya seferini açtı ve
sefer için gerekli hazırlıkların yapılmasını emretti. 724

Ferdinand ile Yanoş arasında Macar taht varisliği ile ilgili gizli bir anlaşma yapılmıştı.
Macar asilzadelerinden bazılarının, Ferdinand’ın Macar tahtına varis olmasını kabul
etmemelerinden dolayı, bu gizli anlaşma Padişaha duyuruldu. Bu arada Yanoş’un
ölmeden on beş gün önce, Leh kralının kızı olan eşi İzebella’dan bir oğlu oldu.
Ferdinand, bu çocuğu gayrı meşru ilan ederek, yaptıkları anlaşma gereği Macar tahtında
hak iddia etti.725 Konjonktür, Sultan Süleyman’ın kafasındaki planı uygulamasına
uygundu. O, artık bir bebek ve annesi ile Macaristan’ın idare edilemeyeceğini anlayarak
Budin’i Osmanlı ülkesine katmayı düşündü ve sefere çıktı.

Saltanatının son günlerinde Kanunî, oğullarının mücadelesi ile yıpranmış, Malta


başarısızlığı ile hoşnutsuzluğu bir kat daha artmıştı. Diğer taraftan Ferdinand ölmüş
yerine oğlu Maksimilyan geçmişti.726 Sultan Süleyman yirmi küsur yıldan beri Avrupa
üzerine bir sefer yaparak ordusunun başına geçmemişti. Bundan dolayı kızı ve ulema
tarafından sürekli bir sefere teşvik ediliyordu. Ömrünü doğu ve batıya yaptığı seferlerle
geçiren Sultan Süleyman, tüm bu gelişmeler üzerine bir kez daha Avrupa üzerine sefere
çıkmaya karar verdi.

II. Seferden Önce Yapılanlar

A. Serdar Tayini

Harbe çıkacak olan orduya komutan olan kişiye serdâr, ser-leşker, sipâh-sâlâr, sipâh-dâr
veya ser-asker denilir. Bunu bazen Padişah kendi uhdesinde tutabileceği gibi bazen de
birini görevlendirebilirdi. Kanunî Sultan Süleyman, sefer kararını verdikten sonra

723
Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143, Hammer; age., s. 155.
724
Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
725
Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 89, Shaw; age., s. 151, Danişmend; age., s. 372.
726
Karaçelebi-zâde; age., s. 183.
202

genelde orduya serdar tayin ederdi. Belgrad seferinde ordunun serdarı bizzat Sultan
Süleyman’ın kendisi idi.

Rodos seferinde, deniz seferi komutanlığına ikinci vezir Mustafa Paşa memur edildi ve
saraydan kimleri isterse alması için kendisine büyük bir salahiyet verildi. Avlonya,
İlbasan, Teke, Saruhan, Kocaeli, Biga ve Bursa beyleri ile askerleri Mustafa Paşa
emrine verildi.727

Mohaç seferinin serdarı olarak hem Sadrâzam, hem de Rumeli Beylerbeyi olan İbrahim
Paşa atandı. Sefere çıkış için Rumeli bayrağını kaldıran İbrahim Paşa, Davutpaşa
çayırına gitti. Paşa orada bulunan bütün orduya ziyafet çekti ve dönüp şehre geldi. Seher
vakti saraya giderek, kapıda hazır bulundu.728 Viyana seferi için hazırlıklar yapıldıktan
sonra Rumeli Beylerbeyi Kasım Paşa, askerlerini alarak İstanbul’dan Davut Paşa
çayırındaki ordugaha hareket etti. Şaban ayının sekizinci günü İbrahim Paşa, seraskerlik
bayrağını çıkarınca, vezirler ve bütün devlet erkanı atlarına bindiler. Borular, davullar,
nakkarelerin sesleri arasında Davut Paşa çayırı yolunu tuttular. İbrahim Paşa, burada
bulunanlara, Serasker olmasından dolayı ziyafetler verdi.729 Alman seferine de serdar
olarak Veziriazam İbrahim Paşa atandı.730

Pulya seferi için toplanan kuvvetlere Vezir Lütfi Paşa serdar tayin edildi ve Amiral
Hayrettin Paşayla birlikte Polye üzerine gönderildi. Donanma irili ufaklı 280 parça
gemiden oluşuyordu.731 Estergon seferine çıkan Kanunî, donanmanın Fransa’ya
yapacağı yardım seferine Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin
etti.732

Avusturya askerlerinin Erdel üzerine geldiği haberleri saraya aksedince Padişah, Rumeli
askerlerinin seferber edilerek, o tarafa gönderilmek üzere Sofya’da toplanmasını

727
Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134., Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., (Müellif Celâl-zâde bu savaşa bizzat katılmıştır.), Solak-zâde;
age., s.122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.306, Hammer; age., s. 16.
728
Âlî; age., v. 281b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a., Solak-zâde; age., s. 138., Peçevi; age., s. 66.
729
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b-184a., Âlî; age., v. 292b.
730
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
731
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.( Edirne halkı, Padişahı büyük bir coşku
ile karşıladı. O gün hava yağmurlu idi ve bu sırada üzücü bir olay meydana geldi. Padişahı karşılamaya
gelen terzilerden bayrak taşıyan bir terzi, üzerine yıldırım düşmesi sonucu öldü.)
732
Peçevi; age., s. 178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
203

emretti. Bu kuvvetlerin başına, komutan olmak üzere Rumeli Beylerbeyi Mehmet


Paşayı, tayin etti.733

Sultan Süleyman, Fransa’nın yardım isteğini kabul ederek, yardımda bulunmak üzere,
kuvvetli bir donanma hazırlattı ve bu donanmanın başına, Karlıili Sancağı Beyi Turgut
Reisi komutan tayin etti.734

Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis, daha önce Fransızların istekleri üzerine, muhtelif
tarihlerde İspanya sularına, Fransızlara yardım için gönderilmişlerdi. Fransızların galip
gelmesini sağlamak üzere, bu sefer de onlardan bir müracaat gelmiş ve ricaları Sultan
Süleyman tarafından kabul edilmişti. Bunun üzerine Padişah, Gelibolu’da bulunan ve
gemicilik aleminde yüksek bir şöhreti olan, donanma komutanı Piyale Paşayı, kuvvetli
bir donanma ve askerle, İspanya sularına gitmeye memur etti.735

Haçlı ittifakının Cerbe’yi kuşatması üzerine, Sultan Süleyman Piyale Paşayı serdar tayin
ederek Cerbe’yi geri almasını emretti. Bu sırada Osmanlı donanması, kış mevsiminin
geçmesi için İstanbul’da bulunuyordu. Kış mevsimi geçtikten sonra, 8 Recep 967 (4
Nisan 1560) günü, Kaptan Piyale Paşa, 120 parça kadırga ile denize çıktı.736 972 (1565)
yılında Sultan Süleyman, Malta seferi için Kızılahmedli Mustafa Paşayı Serdar ve
Piyale Paşayı, donanmaya Kaptan olarak atadı.737

Devlet erkanının tüm ileri gelenleri, Sigetvar seferine katıldılar. Serdar tayin edilen
Veziriazam Sokullu Mehmet Paşadan başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir
Ferhat Paşa, dördüncü vezir Ahmet Paşa, beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa,
Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet Paşa, Rumeli Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu
Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri Ağası Ali Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet
Çelebi, defterdarları Murat Çelebi, Mehmet Çelebi ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve
âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla birlikte sefere iştirak ettiler.738

733
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 412a-b.
734
Âlî, age., v. 336a, Peçevi; age., s. 244, Solak-zâde; age., s. 255.
735
Peçevi; age., s. 248., Katip Çelebi; age., s. 103. (Katip Çelebi burada Padişahtan gelen fermanında bir
suretini verir.)
736
Katip Çelebi; age., s. 108.
737
Müneccimbaşı; age., s. 584.
738
Âlî; age., v. 357a.
204

B. Elçiler Gönderilmesi ve Barış Görüşmeleri

Osmanlı Devleti, ortaya çıkan bir problemi halletmek için önce diplomatik yolları
kullanırdı. Diplomatik yollardan problemin halledilmesi mümkün görülmediği zaman
başka yollara başvurulur, son olarak savaş yolu tercih edilirdi.

Boğdan voyvadası itaatten ayrılıp isyan yolunu tutunca, Sultan Süleyman Petro’ya,
“Hareketlerinizde pek azgınlık ve hırçınlık olduğu için Boğdan seferini açtım.
Yaptıklarınıza tövbeler etmek ve bir daha böyle bir harekette bulunmayacağınıza dair
söz vermek ve makamıma gelip yüz sürmek şartlarımı kabul ederseniz, belki o vakit
kendinizi affettirmek için benden merhamet görebilirsiniz” diye mektup yazdı. Bu
mektubu Kefe şehremini Sinan Çelebi ile gönderdi.739

Sultan Süleyman Sigetvar seferine çıkmadan önce, Avusturyalıları itaate davet etmek
için bir elçi göndermişti. Gönderilen bu çavuş, çok kötü muamele görmüş ve bir süre de
hapis edilmişti. Padişah, bütün bu gelişmeler ve serhadlerden gelen haberler
doğrultusunda, kafirin itaat yolunu tutmayacağını, hatta bazı kaleleri müstahkem
yaptıklarını öğrenince, Macaristan üzerine sefer yapmaya karar verdi.740

C. Mektuplaşmalar

Sultan Süleyman, seferleri esnasında zaman zaman mektuplar yazarak, düşmanlarını


harekete geçirmeye ya da hangi halde olduklarını öğrenmeye çalışırdı. Kimisini
meydana, kimisini itaate davet ederdi.

Macaristan’ın Kösek kalesinin fethinden sonra Padişahın, alıkonulan Avusturya elçisini


bir mektupla İmparatora gönderdiğini Peçevi rivayet etmektedir. Mektupta Padişah
şöyle demektedir; “Bu kadar zamandır erkeklik taslarsın, meydan eriyim dersin.
Şimdiye dek, kaç kezdir üzerine geliyorum ve mülkünde istediğimi yapıyorum. Ne
senden, ne de kardeşinden nâm ve nişan var. Size hükümdarlık ve erlik iddiası
haramdır. Askerinden hatta avretinden de utanmazsın. Belki avrette gayret var, fakat
sende yoktur. Er isen meydana gelesin. Yüce Tanrı’nın isteği ne ise yerine gelse gerek.
Saltanat için kozumuzu seninle Viyana sahrasında paylaşalım. Reaya fukarası da rahat
etsin. Yoksa meydanı aslandan boş buldukça tilki gibi fırsat kollayıp avlanmayı erlik

739
Celal-zâde Mustafa; age., v. 306b-307a., Feridun Bey; age., s. 603.
740
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
205

sayma. Bu kezde meydana çıkmazsan avretler gibi iğ ve çıkırık alasın, başına taç
örtmeyesin ve erlik adını ağzına almayasın.”741

Alman seferinden sonra Sultan Süleyman’la anlaşma yapmak isteyen Avrupalılardan bir
elçi geldi. Kral Ferdinand’dan başka onun kız kardeşi ve Mohaç muharebesinde telef
olan Macar kralı II. Layoş’un karısı, kraliçe Maria’yı da temsil ettiği belirtilen
Avusturya elçisi, İmparator Şarlken ile Kral Ferdinand’ın birer mektubunu da getirmişti.
Bu mektuplarda pazarlık zihniyetiyle hareket edildiği için, İmparator Şarlken,
Macaristan’ın kardeşine iadesini istiyor, kral da Koron’u geri vermekten
742
bahsediyordu.

Mektuplaşmalara bir diğer örnekte Fransuva’nın annesinin mektubudur. Osmanlı


Fransız münasebetleri, Fransa kralı I. Fransuva’nın Şarlken’e esir düşmesi ve yardım
isteği ile başladı. Fransuva’nun annesinin mektuplarına Kanunî’nin olumlu cevap
vermesiyle başlayan münasebetler, Kanunî’nin saltanatı boyunca devam etti. Bu
münasebetler bazen denizden ve karadan askeri yardımlarla, bazen de ekonomik
yardımlar yapılarak gerçekleştirildi. 743

Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşa, Tımışvar savaşını ilkbahara ertelemek


mecburiyetinde kaldı. Keyfiyeti Padişaha arz etmek üzere bir mektup yazıp, ulakla
gönderdi. Gelen buyrukta, o civar askerinin, memleketlerine gitmelerine müsaade
edilmesi ve Paşanın da diğer askerlerle Belgrad’ta kışlaması bildirildi.744

D. Emniyet Tedbirleri ve Ordunun Savaşa Hazırlanması

Kanunî Sultan Süleyman, bir yere sefere çıkmaya karar verdikten sonra, memleketin
yönetiminde bulunan beylere, ulaklarla haberler gönderilir ve kimin ne yapacağı
teferruatlı bir şekilde bildirilirdi. Padişahtan gelen bu fermanlara Beyler, harfiyen
uyarlar ve vazifelerini eksiksiz yerine getirmeye çalışırlardı.

Sultan Süleyman Belgrad seferine karar verince, Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa başta
olmak üzere, Anadolu, Karaman, Zulkadir, Ramazan, Şam, Halep Beylerbeyileri ile
Gürcistan ve Kürdistan askerine münasip bir mahalde, muhasara için hazır olmaları
741
Peçevi; age., s. 126.
742
Danişmend; age., s. 157., Bkz. Hammer; age., s. 106-107.
743
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 369.
744
Peçevi;age., s. 204.
206

emir olundu. Sefer emrini alan askerler, uzak yakın demeden gazâ sancağını kaldırıp,
Leh, Çek, Rus ve Macar üzerine akına hazır oldular. Anadolu’da asayişi sağlamak ve
İran’a karşı uyanık olunması için vezir Ferhad Paşa görevlendirilirken, Mısır hakimi
Hayr Bey, Mısır, Yemen, Aden, Cidde, Zebid, Haremeyn bölgelerine sahip olmakla
görevlendirildi. 745 Kırım tatarlarının serdarı olan Mengli Giray’ın oğlu Muhammed
Giray’a da haber gönderilip, sefer için hazır bulunması ve Rus’tan Macarlara
gelebilecek olan muhtemel yardımların önünün kesilmesi istendi.746 Yine Eflak ve
Boğdan’da bulunan komutanlara ferman gönderilerek, savaş için hazır olmaları ve eğer
Üngürüs kralına bir yardımda bulunacak olanlar olursa, gereği gibi haklarından
gelinmesi istendi.747 Rodos seferine karar veren Padişah, Piri Mehmet Paşayı
dinledikten sonra Beylerbeylerine ve sancak beylerine hazırlık için emir verdi.748

Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç seferine kesin karar verdikten sonra, veziriazam
İbrahim Paşaya, sefer için hazırlıkların yapılmasını emretti. Yakın ve uzakta olan bütün
beylere ve komutanlara, ulaklar ile haber gönderilerek, savaşa hazır olmaları bildirildi.
Rumeli ve Anadolu’da olan beylere, gereken hazırlığı yapmaları duyuruldu. Arap
memleketlerinde olan emirlere, Mısır, Şam ve Halep’te olan idarecilere, bulundukları
yerde kalmaları ve etraftan gelebilecek bir düşmana karşı uyanık olmaları emredildi.
“Eğer isyan eden birileri olursa gereken hemen yapılmalıdır.” Kızıldeniz kenarında ve
Nil kenarında olan beylerle, Zübeyd, Cidde, Aden ve Yemen de olan beylere de
yerlerinde durmaları, bir ayaklanma olursa hemen gereği gibi bastırmaları emredildi.

Haremeyn hizmetinde olanlara, hacca gelenlerin korunması, onların mal ve ailelerine bir
zarar gelmemesine dikkat edilmesi istendi. Hicaz ve Taif emirlerine olabilecek bir isyan
için uyanık olmaları bildirildi. İskenderiye, Rodos, Gelibolu ve Galata’daki kaptanlara,
Karadeniz ve Akdeniz üzerinde gemilerle gezip, düşmana fırsat vermemeleri emredildi.
“Gemiler bir yerde sabit durmayıp gezsinler ve bir yerde fesat görürlerse fırsat
vermeden ortadan kaldırsınlar.” Amid, Mardin, Diyarbakır beylerine yerlerinde durup,
bölgelerine hakim olmaları istendi.

745
Âlî; age., 275a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.48, Müneccimbaşı; age., s. 514, Yurdaydın; age., s. 17.
746
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, v. 56a. Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 63-64.
747
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 62-63.
748
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 67b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 131, Tabib Ramazan; age., s. 98.,
Hasan Beyzade; age., v. 4a.
207

Fırat kenarında olan beylere, o bölgede bir yönetim boşluğu bırakmamaları ve ellerinde
bulunan asker ve hizmetçiler ile çalışmaları istendi. Zülkadirli beylerine daima itaat
üzere olmaları bildirildi. Trabzon, Kemah, Erzincan ile Ermenistan ve Gürcistan
sınırında olan beylere, sürekli dikkatli olmaları ve çıkacak olan fesada karşı gereğinin
yapılması emredildi. Sivas, Amasya, Tokat ve Niksar beylerine hazırlıklı olmaları ve
istendiğinde, hemen kusursuz olarak yardıma gelmeleri emredildi. Ramazanoğlu
beylerinden ve Adana bölgesinde bulunan emirlerden, bölgelerine sahip olmaları ve
hiçbir isyan hareketine fırsat vermemeleri emredildi. Karaman Beylerbeyi Hüsrev
Paşadan bölgesinde bulunan askerlerle birlikte, o bölgenin emniyeti için Kayseri
ovasına gelmesi emredildi. Eflak Voyvada’sına, Boğdan Ban’ına, Kırım ve Deşt-i
Kıpçak Sultanı Saadet Giray Han’a, cihada hazır olmaları ferman buyruldu. Sefer için
lazım olan malzemeyi hazırlamaları istendi.749

Viyana seferine karar veren Padişah, büyük bir ordu hazırlanmasını ve Ferdinand’a
haddinin bildirilmesini emir buyurdu. Bunun üzerine memleket beylerine ulaklar
gönderildi. Azap ve kürekçi yazılması, Uç Beylerine gemiler yaptırmaları, Rumeli
vilayetine zahire hazırlaması, Semendire’de zahirenin toplanması, cephane ve zahire
taşıması için Anadolu’dan deve toplanması ve savaş için gerekli hazırlıkların yapılması
emir buyruldu.750

Şarlken ve Ferdinand’ın faaliyetleri, uç beylerinin ulakları tarafından Sultan Süleyman’a


ulaştırıldı. Padişah aldığı haber üzerine büyük bir ordunun hazırlanmasını ve İspanya
kralına haddinin bildirilmesini ferman buyurdu. Viyana kapılarına kadar uzanan 935
(1529) yılındaki seferin aksine bu sefer, orta Avrupa’yı hedef alıyordu.751 İbrahim Paşa,
bu buyruk üzerine mühimmat hazırlamaya başladı. Rumeli ve Anadolu Beylerbeyilerine
ulaklar göndererek bunlarında asker, mühimmat, silah ve teçhizatlarını alarak İstanbul’a
gelmelerini emretti.752

Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkarken Erzurum Beylerbeyi Mehmet Hana
Azerbaycan ve doğu sınırının korumasını emretti. Rum ve Diyarbakır beylerine kendi
bölgelerini koruma emri verildi. Ayrıca Zülkadir, Karaman, Şam, Adana, İçel,

749
Bkz. Bostan; age., v. 75b-76b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 210-214, Mehmed Efendi; age., v.
157a-161b.
750
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 183b, Bkz. Bostan; age., v. 107a-b, Lütfi Paşa; age., s. 333.
751
Bostan; age., v. 130a, Shaw; age., s. 141.
752
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
208

Ramazanoğulları ve diğerlerine kendi bölgelerine sahip çıkma görevi verildi.


Memleketin tüm beylerine yapacakları işler bildirildi.753 Şehzade Sultan Mustafa’ya,
kendi sancağı olan Saruhan sancağını koruması için ferman gönderildi. Rumeli’nin
deniz kenarlarının muhafazası için bazı sancak beyleri tayin edilerek maiyetlerine bir
miktar asker verildi. Tehdit altında bulunan kalelerde nöbet beklemek içinde yeniçeriler
gönderildi. Mora vilayeti komutanlığında vezir Kasım Paşa bulunuyordu. Burada
Anabolu adında bir kale vardı ve Kasım Paşa bu kalenin alınmasıyla uğraşıyordu.
Padişah, kalenin bir an evvel alınmasını Kasım Paşaya bildirdi.754

Ferdinand’ın Budin’i kuşattığı haberi Padişaha gelince, Padişah, hemen Rumeli


Beylerbeyi Hüsrev Paşaya, buraya gitmesini ferman buyurdu. Arkasından da vezir
Mehmet Paşa komutasında üç bin yeniçeri ve aşağı bölük askerlerini gönderdi. Daha
sonra Sultan Süleyman, gerekli hazırlıkları yapıp ordunun başına geçerek Budin
seferine çıktı. Anadolu Beylerbeyine de yazılan bir emirde, Anadolu askerlerinin
Gelibolu üzerinden geçerek, gelip orduya iltihak etmeleri bildirildi.755

Kanunî Sultan Süleyman, Peşte’nin üzerine düşmanın geldiği haberini alınca, Estergon
seferine çıkmaya karar verdi. Rumeli Beylerbeyine Sofya’da hazır olması emredildi.
Ayrıca Bosna valisi Ulama Paşa, Semendire Beyi Mehmet Bey, Bojega Beyi Arslan
Bey, Köstendil Beyi Hızır Bey, Kilis Beyi Murat Bey ve Alacahisar Beyi Mehmet Bey,
Peşte’nin yardımına gitmekle görevlendirildi.756 Padişah, kara kuvvetlerinin
seferberliğine girişirken, aynı zamanda memleketin dahili ve harici muhafazasını da
düşünüyordu. Vilayetlerin bir kısmını Şehzadelere ve bir kısmını da muktedir hudut
beyleriyle kale komutanlarına tevdi etti.757

Kanunî, Macaristan üzerine sefer yapmaya karar verdiğinde, 973 (1566) yılının Recep
ayında sefer hazırlıklarının yapılması için Anadolu, Karaman ve Rumeli
Beylerbeyilerine ulaklar gönderildi.758 Padişah, ilk önce ikinci vezir Pertev Paşayı 25
bin piyade ve süvariyle, iki bin yeniçeriyi Transilvanya sınırına gönderdi. Pertev Paşa,
Tımışvar ve Belgrad askerleriyle gücünü artırdıktan sonra, Göle kalesini kuşatmaya

753
Âlî; age., v. 312b, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 295b-296b.
754
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
755
Karaçelebi-zâde; age., s. 139., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 342a, Uzunçarşılı; age., s. 338.
756
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346b, Solak-zâde; age., s. 206, Peçevi;age., s. 170, Danişmend; age., s.
233-234, Hammer; age., s. 210.
757
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 347a-348a., Âlî; age., v. 319a.
758
Selânikî; age., s. 11, Karaçelebi-zâde;age. s. 184., Danişmend; s. 341.
209

memur kılındı. Ayrıca Sigismund ve Kırım Hanı Devlet Giray, Avusturyalıların eline
geçen Zatmar ve Tokay kalelerini geri almak üzere görevlendirildiler.759

E. Donanmanın Hazırlanması

Kanunî Sultan Süleyman bir yere sefere çıkacağı zaman, kara ordusunun yanında
donanmanın da hazırlanmasını emrederdi. Hazırlanan donanma, sefere çıkılan bölgeye,
ordunun ağırlıklarını ve asker taşırdı. Ayrıca Karadeniz ve özellikle Akdeniz’e açılarak,
düşman donanmalarından gelebilecek olan muhtemel tehlikelere karşı hazırlıklı
bulunurdu. Böylece düşmana gözdağı verilmek istenirdi.

Belgrad seferine çıkılırken denizden de gerekli tedbirler alınarak Danişmend Reis


kumandasında elli kadar gemiden mürekkep hafif bir filo, Karadeniz’den Tuna’ya sevk
edildi. Tuna ve Sava civarında bulunan Sancak beylerine de 400 at kayığı hazırlanması
emredildi.760 Rodos seferine karar verildikten sonra bu seferde kullanılmak üzere
Karadeniz ve Şap denizinde (Kızıldeniz) yapılan gemiler, İstanbul’a geldi ve Haliç
gemilerle doldu. Rumeli Beylerbeyi, idaresi altında bulunan vilayet askerleri ile
Gelibolu’ya geldi ve oradan gemilerle boğazı geçip Anadolu yakasına vardı.
Anadolu’da bulunan askerler de komutanları ile gelip Sultanönü ovasında toplandılar.761

Harp divanı tarafından Alman seferine çıkmadan önce Kaptan Ahmet Paşaya, Galata’da
yapılmış olan gemilerden 80 parça gemiyi hazırlayıp, denize salması emredildi.762

Pulya seferine karar veren Kanunî Sultan Süleyman, sefer için gerekli hazırlıkların
763
yapılmasını emretti. Sefer için kadırgalar, barceler, mavnalar ve gerekli alet ve
edevatla donatılmış kayıklar hazırlandı. Azablar, kürekçiler ve alaycılar toplanıp,
yeniçeriler kethüdasıyla dört bin yeniçeri, altı yüz topçu, Anadolu ve Rumeli’den on

759
Gökbilgin; agm., s. 7, Hammer; age., s. 487.
760
Lütfi Paşa; Tevarih-i Al-i Osman, Matbaa-i Amire, Birinci Baskı, İstanbul 1341, Âlî, age. 275a., Celâl-
zâde Mustafa, age., 30a, Dirimtekin; agm., s. 77.s. 297, Yurdaydın; age., s. 19.
761
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 133-134, Hasan Beyzade; age., v. 4a, Mehmet Efendi; age., v.
88b., Lütfi Paşa; age., s. 305.
762
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 207b, Bostan; age., v. 130a.
763
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285a, Âlî; age., v. 311a., Lütfi Paşa; age., s. 358, Peçevi; age., s. 143,
Hammer; age., s. 155, Gökbilgin; age., s. 85., Asrar; age., s. 84.
210

sancak beyi, sipahileri ve subaşılarıyla beraber gemilere bindiler. Gemilerde kürek


çekmek üzere otuz bin kadar gürbüz kürekçi seçildi.764

Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkmaya karar verdikten sonra, Deniz ve Kara
askerlerinin hazırlanmasını, gemilerin sevkıyatında kullanılmak üzere güçlü ve kuvvetli
askerlerden lüzumu kadar gönüllü asker toplanmasını emretti. Bu sefer için gerekli
olacak olan top, tüfek ve cephanenin Tophaneden alınmasını istedi. Yine gemilere,
Kapıkuluna mensup üç bin Yeniçerinin tam donanımlı olarak bindirilmesini ferman
buyurdu. Bu emirden sonra savaşa iştirak edecek olanlarla, yerlerinde kalacak olanlar
tespit edildiler. Kocaeli sancağı beyi Ali Bey, Teke sancağı beyi Hürrem Bey, Hamiteli
sancağı beyi Ali Bey, Alaiye sancağı beyi Mustafa Bey ve Gelibolu sancak beyi
askerleriyle birlikte Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşanın idaresinde, donanma ile
gideceklerdi. Hayrettin Paşa ile gidecek olanlar belli olduktan sonra askerlerle silah ve
mühimmat gemilere yerleştirildi.765

Her zaman düşmanın zafiyetlerini iyi değerlendiren Kanunî, Estergon seferine çıkarken
Fransa’nın yardım isteğine olumlu cevap verdi. Böylece, büyük düşmanı birkaç yönden
zayıflatmak istiyordu. Osmanlı Padişahı bu noktayı nazarı ehemmiyete alıp donanmayı
Fransa’ya yardım etmek için seferber etti ve büyük ölçüde hazırlıklara da girişilmesini
emretti. Osmanlı donanmasının mevcut gemilerine büyük kadırgalarla takviye
edilmesini ve donanma için mahir kürekçi ve azabların yazılmasını istedi. Kanunî, bu iş
ve bu sefere Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşayı memur ve komutan tayin etti. Kanunî’nin
emri üzerine tersaneler faaliyete geçerek, büyük kadırgalar yapmaya başladılar. 766

Malta’ya sefer yapılmasına karar verildikten sonra, tersanede gemilerin yapılması ve


donanmanın tüm hazırlıklarının yapılması görevi Piyale Paşaya verildi. Veziriazam
Semiz Ali Paşa, tersaneye gidip, orada bulunan işin uzmanları ile görüştü ve sefer için
yapılması gerekenleri onlardan dinledi. Her ne gerekiyorsa yapılmasını ve bunda her
türlü yardımın yapılacağını bildirdi. Ayrıca Padişah, “gazâ vü cihad ecr ü sevabına tâlib
ü râgıb olanlardan ve kapum kullarından yararlık idüp her kimse ki terakki ve mertebe

764
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125, Âlî;
age., v. 310b, Feridun Bey; age., s. 599.Solak-zâde; age., s. 192.
765
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 292b-293a, Âlî; age., v. 312b.
766
Peçevi; age., s. 178, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 355.
211

isterse varsunlar, rıza-yı hümayunum vardır” diye ferman buyurdu. Bunun üzerine her
sınıftan birçok kimse donanmaya yazıldılar.767

F. Manevi Hazırlık

Kanunî Sultan Süleyman, kendisinden önceki atalarının yaptığı gibi, sefere çıkacağı
zaman, maddi hazırlıklarla birlikte manevi hazırlıkları da ihmal etmezdi.

Belgrad seferine çıkacağı hafta Eba Eyyub el-Ensarî hazretlerinin türbesini ziyaret etti.
Sonra Fatih, Bayezid, Sultan Selim camilerine gidip Kur’an okuttu. Buraların her
birinde 30 bin akçeyi fakirlere ve miskinlere dağıttı. Ayrıca Edirne ve Bursa fakirlerine
de İstanbul fakirlerine yaptığı gibi dağıtılması için yüzer bin akçe gönderdi. İstanbul’un
salihlerine ve gariplerine, ulemasının küçük ve büyüğüne, derecelerine göre üç binden
on bine kadar inamlarda bulunup, sadakalar dağıtarak milletin hayır dualarını aldı.768
Rodos seferine çıkmak için İstanbul’da bulunan Padişah, taşradan gelmekte olan
askerleri bekliyordu. Bu sırada Recep ayının on dokuzuncu günü Ebu Eyyup el-Ensari
hazretlerinin ve ecdatlarının kabirlerini ziyaret etti. Ertesi günü fakir fukaraya bol
miktarda sadakalar dağıttı.769

Mohaç seferine çıkmadan önce bir gün, güneşin doğuşuyla birlikte Padişah, Eba Eyyüb
el-Ensari hazretlerinin türbesine gidip, ziyaret ettikten sonra, dedelerinin türbelerine
giderek, buralarda fukaraya sadakalar verdi.770 Sultan Süleyman, bütün seferlerine
çıkmadan önce bu manevi vazifeyi yerine getirirdi. Fakir ve fukaranın, ulema ve
sülehanın dualarını almak için ikramlarda bulunurdu.

G. Casus ve Öncülerin Gönderilmesi

Arapça ces kökünden “gözetleyen, araştıran” manasında isim olan casus kelimesi,
“düşmanın sırlarını araştırıp bilgi sızdıran, düşman içinde çeşitli yıkıcı faaliyetlerde
bulunan kişi” anlamına gelmektedir.771 İslam devletlerinde ve Osmanlı öncesi Türk
devletlerinde bu müessese kullanılmıştır. Osmanlılar da seferlerini planlarken iyi

767
Selânikî; age., s. 5-6.
768
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b., Mehmet Efendi; age., v. 56a, Yurdaydın; age., s. 22.
769
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Mehmet Efendi; age., v. 89b.
770
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 132a-132b., Solak-zâde; age., s. 138., Âlî; age., v. 281b.
771
Cengiz Kallek; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 163.
212

örgütlenmiş bir casusluk müessesesine dayanmışlardır. Askeri amaçlı istihbaratta


Osmanlılar, dil denilen düşman esirlerinden istifade etmişlerdir. Yükseliş döneminde de
kendi ülkelerine kırgın bazı Batılılardan casus olarak faydalanmışlardır.

Kanunî Sultan Süleyman zamanında özellikle Batı’daki casusluk faaliyetlerine önem


verilmiştir. Kanunî, sefere çıkmadan önce martoloslardan bilgi alır, Avrupa
devletlerinin durumlarını, askeri güçlerini, savaş teknik ve kabiliyetlerini öğrenir kendi
ordularını da ona göre teçhiz ederdi. Kanunî, martolosları barış zamanlarında da sürekli
muhbirlik işlerinde kullanmıştır. Bu dönemde martolosların bir görevi de düşman
devletlerin halkı arasına karışarak Türklerin gücünü, askeri üstünlüğünü anlatmak
suretiyle morallerini bozmak ve devletlerine olan güvenlerini sarsmaktı.772

Boğdan seferinin sebeplerinden biri olan ve Boğdan beyi Petro Rareş’in adam ve silah
topladığı ve Avrupa devletlerinden yardım istediği, casuslar aracılığı ile Sultan
Süleyman’a ulaştırılmıştır.773

Venedik ve Ragüza eski Avrupa’nın casusluk borsası ve haber değiş-tokuş merkezi


niteliğindeydi.774 Dubrovnik cumhuriyeti istihbarat ve casusluk yoluyla her iki kuvvete
fayda sağlar ve karşılıklı olarak onlardan da fayda görürdü. Osmanlı Devletinin durumu
Rumeli’de bulunan çeşitli tacirler ve zaman zaman İstanbul’a haraç getiren elçilerden
saklanmazdı. Bu malumatlar, Avrupalı kuvvetlere aksettiriliyordu. Aynı şekilde
Osmanlılar, Dubrovniklilerin ticari tecrübelerinden faydalanır, denize ait birçok gizli
malumat elde ederlerdi.775

Mohaç ovasına doğru ilerleyen Padişah, Semendire sancak beyi Yahya Paşaoğlu Bâli
Beyi öncü komutanı olarak ileri gönderdi. Zamanın değerli komutanlarından biri olan
Bâli Bey, düşman memleketine girdi ve oradan işe yarar, düşman hakkında bilgi
verecek adamları Padişahın huzuruna getirdi. 776

772
Abdulkadir Özcan; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 167-168.
773
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289b-290b, Peçevi; age., s. 148, Âlî; age., v. 312b, Solak-zâde; age.,
s. 194, Karaçelebi-zâde; age., s. 126., Asrar; age., s. 85, Danişmend; age., s. 203, Mantran; age., s. 188.
774
Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 20.
775
Asrar; age., s. 89.
776
Mehmed Efendi; age.,c.2, v.49b., Peçevi;age., s. 69.
213

Viyana’ya doğru yola çıkan Padişah, askerlerle Buda’dan ayrılarak, Estergon hisarı
önünde konakladı. Semendire Sancağı beyi Yahya Paşaoğlu Mehmet Bey, öncü tayin
edildi ve dilci yakalamakla görevlendirildi. 777

Piyale Paşa, Cerbe seferine çıkarken, birkaç gün önceden Uluç Ali Reisi, dört-beş parça
gemi ile dil almak için düşman taraflarına göndermişti. Bu öncü kuvvet, denizde
dolaşan büyük bir düşman topluluğuna rastgeldi. İki taraf top ve tüfek ateşleriyle
birbirlerine girdiler. Yakalananlar Piyale Paşaya getirilince o da, altmış yetmiş kadar
topla, işe yarar giyecek ve aletleri İstanbul’a gönderdi.778

Kanunî Sultan Süleyman, sefere çıktığında öncü birliklerini ordunun gideceği


istikamette gönderir, ordunun istenmeyen bir durumla karşı karşıya gelmesini istemezdi.

Belgrad seferine çıkan Padişah, Edirne’den ayrılacağı gün Mihaloğlu Turhanlıya şu


emri verdi: “Buradaki akıncıları al, en kısa yoldan Belgrad istikametinde ilerle,
sınırımıza varınca orada bekle.” Bosna valisi Yahya Paşaoğlu Bali Bey’e de bir buyruk
göndererek, Bosna kahramanlarını toplayıp sınırlara gitmesini bildirdi. Bundan başka
Semendre sancak beyi Hüsrev Bey’e de şöyle bir emir yazıldı: “Saray askerlerinden
1000 tüfenkçi emrinize gönderildi. Bu tüfenkçiler varıncaya kadar Semendre’deki
kuvvetlerinizi toplayınız. Sonra bunları alıp Belgrad’a gidiniz ve oranın hariçle irtibatını
kesiniz.”779 Rodos seferinde serdar olan Vezir Mustafa Paşa’nın gemisi önde
gidiyordu. Bu sırada Gazze valisi Mustafa Beyi, ilerisini keşif için on kadırga ile
gönderdiler.780

Mohaç sahrasına gelmekte olan Padişah, Rumeli askerlerini öncüye ayırdı ve İbrahim
Paşayı öncü komutanı tayin ederek ileriye gönderdi. İbrahim Paşa kuşluk zamanı
Mohaç’a yakın bir ovaya vardı.781

Alman seferine giden ordudan İbrahim Paşa, Niş’e yakın bir yerde Rumeli Beylerbeyini
öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı.782

777
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188a., Âlî; age., v. 294b., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Uzunçarşılı; age.,
s. 330.
778
Solak-zâde; age., s. 258-259.
779
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
780
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 78b-79a.
781
Âlî; age., v. 283a, Celâl-zâde Mustafa; age., v.144b.,
782
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
214

Hayrettin Paşa, Korfu’daki düşman donanması hakkında bilgi almak istedi. İspanya,
Papa ve Venedik donanmaları ne haldedir diye Messina ve Polye taraflarına hızlı giden
dört gemi gönderdi. Bunların ikisi Polya kenarlarına vardıklarında, İspanya
donanmasını gördüler. Elli beş büyük ve doksan tane küçük gemiden oluşan İspanya
donanmasının komutanı Andrea Dorya idi. Keşfe giden gemicilerimiz düşman
donanmasından geriye kalan bir kayığı ve Korfu’ya giden bir nakliye gemisini
yakalayıp getirdiler. Bunlar, Hıristiyan krallarının birleştiklerini, İspanya ve Fransa
krallarının on senelik bir mütareke yaptıklarını ve bunların Osmanlı donanması ile
Osmanlı ülkesine taarruz edeceklerini ve karaya asker çıkardıktan sonra ileriye hareket
etmek için getirdikleri atları, gemilere yerleştirmekte olduklarını bildirdiler.783

Lipva kalesi üzerine giden Sokullu Mehmet Paşa, düşmana dair yeni ve doğru malumat
edinmek için Lipva istikametine keşif güçleri gönderdi. Tesadüfen o gün, düşmanında
keşif kolları, Osmanlı kuvvetlerini araştırıyordu. Bu birlikler birbirleriyle karşılaştılar.
Mücahidler ellerindeki silahlarla keşif kolu üzerine saldırarak, bir çoğunu yerlere
serdiler ve bir kısmını da esir alarak ordugaha getirdiler.784

H. Vekil Bırakma ve Şehzadelerin Komutanlığa Hazırlanmaları

Padişah bizzat sefere çıktığı zamanlarda, ülke yönetiminin düzenli şekilde işlemesi için
yerine vekiller bırakırdı. Bu sayede, memlekette yönetim boşluğu olmaz ve memleket
işleri Padişah varmış gibi yürürdü.

Kanunî Sultan Süleyman, Mohaç seferine çıkarken İstanbul’a vekil olarak, II. Bayezid
ve Yavuz Sultan Selim zamanlarında hizmetleri görülmüş, kendi zamanında Mısır ve
Halep’te emir olmuş, Anadolu Beylerbeyiliği yapmış Güzelce Kasım Paşayı; Hazinenin
başına da defterdar Mahmut Çelebiyi bıraktı. İstanbul müftüsü olarak da Kemalpaşa-
zâdeyi görevlendirdi.785

Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman, İstanbul muhafızlığına Aydın sancak
beyi Ferhat Bey’i görevlendirdi.786Sigetvar seferine çıkan Sultan Süleyman, İstanbul

783
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 321a-b., Âlî; age., v.315a, Solak-zâde; age., s. 198, Uzunçarşılı;
age., s. 376.
784
Âlî; age., v.326b, Karaçelebi-zâde; age., v. 156.
785
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 216-217, Mehmed Efendi; age., v. 162b-163a, Hammer; age.,
s.44.
786
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
215

muhafızlığına eski Anadolu Beylerbeyi İskender Paşayı, donanmayla giden Piyale


Paşanın yerine de Bostancıbaşı Davut Ağayı görevlendirdi.787

Osmanlı Devletinde şehzadelerin eğitimine çok büyük önem verilirdi. Şehzadeler daha
küçük yaşta iken, devlet idaresine alışmak üzere bir Lala himayesinde vilayetlere
gönderilirdi. Şehzadenin yanında annesi, hocaları, askerleri ve diğer görevliler olurdu.
Buna "Sancağa çıkma" veya "Sancağa çıkarılma" denirdi. Sultan Süleyman da
çocuklarının iyi bir komutan ve devlet adamı olarak yetişmesi için onları bazen
çıktıkları seferlerde yanında götürürdü. Böylece onların tecrübe ve bilgileri artardı.

7 Zilhicce 943 (17 Mayıs 1537) günü Pulya seferine çıkan Padişah, Şehzadelerden
Mehmet ve Selim’i de yanına alarak sefere çıktı.788 Padişahın Boğdan seferine, Şehzade
Selim ve Şehzade Mehmet’te katıldı.789 Estergon seferine çıkan Padişah, yanına
Şehzade Bayezid’i alarak saraydan çıktı.790

I. Sefere Çıkış Merasimi ve Sultanın Konuşması

Seferler genellikle Mart ve Eylül ayları arasında yapılır, ordu kış aylarında terhis
edilirdi. Sefer dışındaki aylarda tımar sahipleri, memleketlerindeki vergiyi toplardı.791
Seferler büyük törenlerle başlatılırdı. Padişahın altı tuğundan ikisi, ya da seferin
başındaysa Sadrazamın üç tuğundan biri, sefer hazırlıklarının başladığını belirtmek için
İstanbul’daki sarayın birinci avlusuna dikilirdi. Bundan sonra tuğlar, esas ordudan bir
gün önce ordunun gelmekte olduğunu bildirmek için gönderilir, ordu Avrupa’ya
giderken ilk gece Davutpaşa’da, eğer Anadolu’ya gidiyorsa Üsküdar’da gecelerdi. Daha
sonra yeniçeriler, diğer birlikler, Padişah veya Sadrazam’ın başında bulunduğu yönetici
sınıf üyeleri, veda törenlerinden sonra yola çıkarlardı.

Belgrad seferine çıkacak olan Padişahın hareket günü kararlaştırıldı. Padişahla birlikte
gidecek olan yiğit askerler, geniş bir meydana varıp orada saf nizamında durarak
Padişahın gelişini bekliyorlardı. Bütün askerler bulundukları alay ve görev itibariyle
gerekli teçhizatla donanmışlardı. Devlet adamlarına ve saray erkanına mahsus olmak

787
Selânikî; age., s. 15.
788
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 285b-286a, Lütfi Paşa; age., s. 359, Karaçelebi-zâde; age., s. 125,
Âlî; age., v. 310b, Feridun Bey; age., s.599., Solak-zâde; age., s. 192.
789
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
790
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 352b-353b, Solak-zâde; age., v. 207.
791
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v. 319a, Mantran; age., s. 245.
216

üzere birçok yedek ve binek atlar bulunuyordu. Üzengilerinin, dizginlerinin, eyer


kaşlarının ve ağırlıklar arasında yüklenen karargaha ait çadır direklerinin altından
yapılan madeni kısımları, güneş gibi parlıyordu. Merasim hazırlığı bittikten sonra
ortalığı bir sükunet kapladı. Bundan padişahın saray kapısına yanaştığı anlaşıldığı için o
anda bütün gözler o tarafa çevrildi. Biraz sonra padişah, atlı olarak saraydan çıktı.
Bayraklar, tuğlar, sancaklar açıldı. Davullar, nakkareler çalındı ve bunlardan çıkan
seslere boru sesleri de karıştı.

Büyük devlet adamları Padişah bineğinin dizginleri hizasında sağa, sola geçtiler.
Askerler, coşkun bir deniz gibi şehirden geçerek Edirne kapısından çıktılar. Orada
hocalar, dervişler, şeyhler Osmanlı Devleti’nin muvaffakiyeti için hayırlı dualar ettikten
sonra ordugaha doğru gittiler. Padişah çadırına gelince, o gece orada kalındı. Ertesi gün
ağırlıklar erkenden ileri gönderildi. Padişah da gün doğumunda atına binerek yola
koyuldu.792

Rodos seferi için beklenen askerlerin hepsi geldikten sonra hareket günü komutanlara
bildirildi. Bu bildiri üzerine Rumeli yakasında bulunan asker ve levazım, Sirkeci, Galata
ve Beşiktaş iskelelerinden gemi ve kayıklarla Üsküdar’a taşınmaya başlandı. Padişahın
da Üsküdar’a geçmesi için bir kadırga hazırlandı. 21 Recep 928 (16 Haziran 1522) günü
devlet adamlarıyla saray halkı, tan yeri ağarırken saray kapısına geldiler ve selamlık
kıtasının baş tarafına geçerek rütbelerine göre sıralandılar. Bu sırada Padişah atına bindi
ve dua okuyan çavuşların sesleri yükseldi. Sancaklar, bayraklar kaldırıldı. Zurnalar,
davullar, borular çalındı. Tuğ kaldıranlar yürüdüler. Sırmalı elbiseler ve uzun külah
giyen eli yaylı, beli hançerli solaklar Padişahın sağ ve sol tarafında yürüyorlardı.
Yıldırım saçan, şimşek çakan topçularla tüfekçiler, ortalığa dehşet saçtılar.
Kemerlerinde kazma, omuzlarında tüfek, sırtlarında kalkan, kılıç, ok ve harbeler taşıyan
yeniçeri askerleri, iskelede birkaç sıra üzere durmuşlardı. Padişah, gerek askerlerden ve
gerek halktan rast geldiklerine selam verip geçti.793

Sultan Süleyman’ın Mohaç seferine çıkacağı günün seher vaktinde, vezirler ve devlet
erkânı, saray kapısında bekliyorlardı. Kılıç ve hançerlerinde kıymetli taşlar vardı ve

792
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b-31b. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 64-67, Feridun Bey; age.,
C. I, s. 507.
793
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 138, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 73a-b, Hasan Beyzade; age., v.
4b., Feridun Bey; age., C. I, s. 529, Mehmet Efendi; age., v. 89b., Yurdaydın; age., s. 37.
217

kılık kıyafetleri pek şıktı. Bunların yanlarında, altın üzengili ve gümüşle süslü atlar
hazırdı. Yine bunların sağ ve sollarında beyaz kalpaklı ve beyaz gömlekli, ellerinde yay,
bellerinde balta bulunan üç yüz kadar seçilmiş solaklar vardı. Bunlardan başka,
piyadeler ve daha geride yedek hayvanlar dizilmişti. Saray kapısının sağında, altın başlı
yedi sancakla, birçok tuğlar bir sıra üzere sıralanmıştı. Güneşin doğuşuyla beraber
Padişah, kapıdan çıktı. Bu sırada çavuşların methiyeleri, çalgı ve tüfek sesleri göklere
yükseldi. Sancak ve tuğ kaldıranlar yürüyüşe başladılar.794

Viyana seferi için, Ramazan ayının ikinci günü, Padişahın saraydan hareketi
kararlaştırıldı. Bunun üzerine selamlıkta bulunması gerekenler tespit edildi. Padişahın
karargahı ve selamlık askerleri Edirne kapısı yolunu tuttular ve oradan Halkalıpınar’a
gittiler.795 Alman seferi için askerler, her taraftan yürüyüşe geçerek yığınak yerleri olan
İstanbul’a geldiler. 19 Ramazan 938 (25 Nisan 1532) Perşembe günü Padişahın hareketi
kararlaştırıldı. Ağır kıtalar ve ağırlıklar daha önce İstanbul’dan çıkarıldı. Umumi
hareket için kararlaştırılan günün sabahı kapıkulu süvarileri, silahtarlar, ulufeciler,
azaplar seher vakti saraya geldiler ve kendi grupları dâhilinde dizildiler. Yeniçeriler
kapıdan itibaren geçilecek yolun sağ ve solunda silahlı olarak durmakta idiler. Padişah
atına binip saray kapısından çıkınca, bayraklar, sancaklar, tuğlar açıldı. Tüfekçiler âdet
üzere birkaç el silah attılar.796

Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine hareket edeceği gün caddeler, sokaklar gece
yarısından dolmaya başladı. Muhtelif sınıflara mensup askerler, saray kapısına gelip
merasim yerinde durdular. Sadrazam Ayas Paşa, vezirlerden Lütfi Paşa ve diğer devlet
erkanı hazır bulunuyorlardı. Askerler, gösterilen yerlerde seferi kıyafetle, Padişahın
gelişini gözlüyorlardı. Bütün herkes bulunduğu konum itibariyle, gerekli hazırlıkları
yaptılar. Her türlü süs ve gösterişle hayvan ve silahlarını hazırladılar. Ordu büyük bir
debdebe ile harekete başladı. En önde Şehzade Mehmet ve Selim, bunların gerisinde
Solaklar sonra Padişah bulunuyordu. Padişah geçince çavuşlar methiye okumaya
başladılar. Derken zurna, davul, nakkare, zil, boru sesleri duyuldu. Merasim

794
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a-136a., Bostan; age.,
v. 78a-b.
795
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s. 566, Âlî; age., v. 292b
796
Karaçelebi-zâde; age., s. 108., Âlî; age., v. 298a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208a.
218

meydanında, Yeniçerilerin bir kısmı hemen tüfeklerinin fitillerini tutuşturdular. Çıkan


sedalar yerleri, gökleri inletti. 797

Kanunî Sultan Süleyman, 18 Muharrem 950 (23 Nisan 1543) Pazartesi günü Edirne’den
Estergon seferi için harekete geçti.798 O gün Padişah, yanına Şehzade Bayezid’i alarak
saraydan çıktı. Devlet erkanı, Padişah ve oğlunu kapıda karşıladıktan sonra beraberce
kıtaların toplandığı yere gittiler. Yolun bir tarafında topçularla tüfekçiler, diğer tarafında
on bin kadar Yeniçeri askerleri duruyorlardı. Yeniçerilerin arkasında ikinci hatta,
süvarilerden silahtarlarla sipahi kıtaları bulunuyordu. Bunlar, zırhlı elbiseler ve
mızraklarla mücehhez idiler. Padişah maiyetiyle gelerek, birer birer birlikleri selamladı.
Bu sırada çavuşlar, methiyeler okumağa ve askerler Padişaha dua etmeye başladılar.799

Malta seferine çıkan ordu hareket etmeden önce Şaban ayında, Serdar Mustafa Paşa ve
komuta kademesi Padişahın huzuruna geldiler. Padişah bu gelenleri devlet erkanıyla
beraber karşıladı ve onları birçok hediyeler vererek uğurladı. Veziriazam, Osmanlı
geleneği üzere baştardaya binerek, Eminönü’nden Beşiktaş’a kadar donanma ile beraber
giderek, orduyu uğurladı. Dualar eşliğinde donanma yola koyuldu.800

Kanunî Sultan Süleyman, 11 Şevval 973 (1 Mayıs 1566) günü şimdiye kadarki
seferlerinin hiç birinde görülmemiş bir debdebe ile Sigetvar seferine çıktı.801 Padişah,
ordunun başında on üçüncü defa sefere çıkıyordu. Bu sefer esnasında, devlet erkanının
tüm ileri gelenleri, sefere katıldılar. Serdar tayin edilen Veziriazam Sokullu Mehmet
Paşadan başka ikinci vezir Pertev Paşa, üçüncü vezir Ferhat Paşa, dördüncü vezir
Ahmet Paşa, beşinci vezir Kızılahmetli Mustafa Paşa, Rumeli Beylerbeyi Şems Ahmet
Paşa, Rumeli Kadıaskeri Mevlana Hamit, Anadolu Kadıaskeri Mevlana Perviz, Yeniçeri
Ağası Ali Ağa, nişancı Eğri Abdizade Mehmet Çelebi, defterdarları Murat Çelebi,
Mehmet Çelebi ve Hasan Çelebi ve nice erkan ve âyân, âzam ve dervişân da silahlarıyla
birlikte sefere iştirak ettiler.802

797
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
798
Lütfi Paşa; age., s. 414., Uzunçarşılı; age., s. 339.
799
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 352b-353b, Solak-zâde; age., v. 207.
800
Selânikî; age., s. 7, Solak-zâde; age., s. 295.
801
Selânikî; age., s. 14., Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 264., Gökbilgin; agm., s. 8., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 379.
802
Âlî; age., v. 357a.
219

Sefere katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde Bab-ı
Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol üzerinde zengin fakir
herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları büyük bir tevazu ile
selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk gözyaşları içinde
ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam Padişahına
yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve dine
yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler. Rüstem Paşa
çayırında Abdulbâki, Nevâyi, Fevrî ve Kadı Ubeydî Çelebi gibi dönemin meşhur
şairleri, Padişahın seferinin mübarek ve muzaffer olması için şiirler söylediler.803
Bunlardan Padişahı çok seven Abdulbâki Efendinin şiiri şöyledir:

Bahâr-ı âlem-i vuslatda ol sultân-ı hûbânı


Temâşâ itdügüm gündür bana nev-rûz-ı sultânî
Bahâr oldı dem-i seyr ü temâşâdur Hüdâvendâ
Semend-i azmün itsün arsâ-i âlemde cevlânı
Yüri Rûm illerin seyr it hırâmân eyle yanunca
Alem gibi sehî-kâmet Nigâr-ı pâk-dâmânı
Nihâl-i serv-i bağ-âsâ nesîm-i feth ü nusretden
Salınsın nâz ile nîzen hırâmânî hırâmânî
Cihânun hâr ü hâşâkin götürsün âb-ı şemşîrün
Gülistân eylesün rûy-ı zemîni düşmenün kanı
Felekden seyr idüp rezmün disün Behrâm-ı hasm-efgen
Hezâr ahsent ey rûz-ı vegânun merd-i meydânı
Duâmuz oldur ey Bâkî hatâdan saklasın Bârî

Hüdâvend-i cihân Sultân-ı âdil Şeh Süleymânî804

İ. Dua

Osmanlı Padişahları bir yere sefere çıkarken, onu uğurlamaya memleketin alimleri,
hocaları, şeyhleri, dervişleri ve halk gelir, İslam ordusunun ve Padişahın muzaffer
olması için dua ederlerdi.

803
Bkz. Solakzâde; age., s. 297-298.
804
Sabahattin Küçük; Bâkî Dîvânı Tenkitli Basım, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1994, s. 407-408.
220

Belgrad seferine çıkan Sultan Süleyman’ı uğurlamaya gelen hocalar, dervişler, şeyhler
Osmanlı Devleti’nin muvaffakiyeti için hayırlı dualar ettikten sonra ordugaha doğru
gittiler.805 Mohaç seferine çıkan Padişahı uğurlamak için çarşılar, yollar, pencereler,
balkonlar insanlar tarafından doldurulmuştu. Büyük küçük herkes, Padişaha dua
ediyordu. Padişah, bu duaların sevinci ile orta kapıdan geçti. Karargâhının kurulduğu
Halkalıpınar’a giderek çadırına girdi.806

Alman seferine çıkan Padişah, şehirden geçerek Edirne kapısından çıktı. Cümle ulema,
süleha ve halk Bağlarbaşı’na kadar Padişahın muvaffakiyeti için dua etti. Padişah,
bunlara selam ve veda ettikten sonra konak yeri olan Halkapınar’a gitti.807

Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman’a sokaklarda duran asker ve ahali,
bakıyorlar ve hayırlı dualar ediyorlardı. Padişah, sabahtan öğleye kadar Edirne kapısına
zor varabildi. Hisarın dışındaki bağlar, bahçeler, kırlar, ovalar, tepeler insanlarla
dolmuştu. Alimler ve müezzinler, tekke şeyhleri, dervişler Padişahın geldiğini görünce
hayırlı dualarda bulundular.808

Sigetvar seferine katılacaklar hazır olunca, Sultan Süleyman beyaz elbiseler içinde
heybetle Bab-ı Hümayundan çıktı. Padişahın otağı, Halkalı’da kurulmuş idi. Yol
üzerinde zengin fakir herkes, Padişahı sefere uğurlamak için gelmişlerdi. Padişah onları
büyük bir tevazu ile selamladı ve hesaba gelmeyecek ikram ve ihsanlarda bulundu. Halk
gözyaşları içinde ellerini kaldırarak dua ediyorlar ve şöyle diyorlardı: “Allah’ım! İslam
Padişahına yardım eyle, Müslümanları destekle, İslam dinini küçük görenleri rezil et ve
dine yardım edenlere yardım eyle.” Şeyhülislam Ebussuud Efendi ve İskender Paşa gibi
büyük alimler, Padişahla Edirne kapıya kadar gidip, yolcu ettiler.809

J. Orduya İltihak Fermanı

Padişah, sefere çıkmadan önce memleketin tüm beylerine yapacakları görevleri


bildirirdi. Bu ferman üzerine bazı beyler sefere iştirak ederken, bazı beylerde,

805
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 30b-31b. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 64-67, Feridun Bey; C.I,
s.507.
806
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 226-229., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 133a-136a., Bostan; age.,
v. 78a-b.
807
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 208b-209a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Solak-zâde; age., s.173.
808
Karaçelebi-zâde; age., v. 126, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 299b-303a, Peçevi; age., s. 151.
809
Solakzâde; age., s. 297.
221

bulundukları bölgenin asayişi ile ilgilenirlerdi. Sefere katılacak olan beylere de, orduya
nerede iltihak edecekleri gönderilen fermanda belirtilirdi.

Belgrad seferine giderken Edirne’de, gazâya katılmak için değişik memleketlerden yola
çıkan gaziler ile Rumeli beylerbeyi Ahmed Paşa, himayesinde bulunan komutan ve
askerleriyle orduyu hümayuna katıldılar.810 Nakkaş Ali Bey on bin kişilik mevcuduyla
Belgrad’a geldi. Ali Bey ilk gemilerle İstanbul’dan gönderilen kuvvetlerin birinci
kademesinin komutanı idi. Bu zat Semendire’ye kadar askerini sıkıntısız bir halde
getirmişti. Fakat Macarların son günlerde Semendire ile Belgrad arasındaki dağlık ve
ormanlık yerlerden kuş uçurtmadıklarını işitince askerini gemilerden çıkarmış ve
kılavuzsuz birçok ıssız yerlerden geçtikten sonra bitkin bir halde Belgrad civarına
gelmişti. Ali Bey, bir iki fersah geride tümenini dinlendirdikten sonra bunların piyade
ve süvarisini ayırdı ve saf nizamında yürüterek ordugaha girdi.811

Mohaç seferine çıkan Padişah, büyük bir debdebe ile ilerleyerek, Tuna nehri kenarında
kurulan çadırına geldi. Askerlerin çadırları, bu nehrin sahillerine dayanan Musalla
ovasında kurulmuştu. Musalla ovasına sığmayan askerler için dağ ve bağlarda çadır
kuruldu. Anadolu askerleri bu sırada Edirne’ye yaklaşmışlardı. Bunlar, Anadolu
vilayetlerinde toplandıktan ve Çanakkale’nin kuzeyinden Gelibolu’ya geçtikten sonra
gelip ordu ile birleştiler.812

Viyana seferine çıkan ordu, hava ve yol şartları müsait olunca hareket ederek Ramazan
ayının on ikinci günü Edirne’ye vardı. Ramazan’ın on dokuzuncu günü Anadolu
Beylerbeyi Behram Paşa, askerle ordugaha geldi. Ogün divan kuruldu ve bütün Anadolu
beyleri gelerek, Padişahın elini öptüler.813 Boğdan seferine çıkan Sultan Süleyman,
Rumeli Beylerbeyi Mehmet Paşaya askerini hazırlaması emredildi. Mehmet Paşa,
Padişahın buyruğu üzerine, Rumeli askerleriyle erkan ve üst subaylarını, Filibe’de
toplamaya başladı.814 Rabiulevvel ayının yirmi ikinci günü Osmanlı ordusu, Tuna
yalısında bulunan İsakçı iskelesine geldi. O gün ikinci vezir Sokullu Mehmet Paşa ile
Rumeli askerleri gelip orduya katıldılar. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev Paşa, Anadolu

810
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 68, Feridun Bey; age. C.I, s. 507, Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.,
Yurdaydın; age., s. 23.
811
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 33a-34a.
812
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 137a., Peçevi;age., s. 66.
813
Bostan; age., v. 109a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 184a., Feridun Bey; age., s.566, Âlî; age., v. 292b
814
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 298b-299b, Peçevi;age., s. 150.
222

askerleri ile gelmiş fakat Anadolu Beylerbeyi henüz gelmemişti. Hüsrev Paşaya, Rumeli
askerinin başına geçmesi emredildi.815

Padişah, her zaman sefere, Nevruz başlangıcında çıkardı. Fakat Estergon seferine çıktığı
yıl, havaların soğuk gitmesine rağmen, 22 Mart’a kadar harekatın gecikmesini caiz
görmedi. Bunun için Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşayı çağırarak, Rumeli askerlerini
toplayıp, Belgrad’ta, karargaha iltihak etmesini emretti. Bu emir üzerine Ahmet Paşa, o
soğuk havada maiyetini toplayıp yürüyüşe geçti.816 Estergon seferine Edirne’den çıkan
Padişah, 1 Rabiulevvel 950 (4 Haziran 1543) günü Belgrad’a vardı. Rumeli Beylerbeyi
Ahmet Paşa, daha evvel buraya gelmişti. Anadolu askerleri de Anadolu Beylerbeyi
İbrahim Paşa komutasında gelerek ordu ile birleştiler.817

Cerbe seferine giden donanma Moron önüne geldiğinde, Rodos Beyi Kurtoğlu Ahmet
Bey ve Midilli sancağı Beyi Mustafa Bey, birkaç parça gemi ile geldiler ve donanmaya
katıldılar.818

K. Orduyu Teftiş ve Selamlama

Kanunî Sultan Süleyman, sefere çıkan orduyu yol boyunca, disiplinin bozulmaması için
zaman zaman denetler, moral ve teşvik olsun diye onları selamlardı.

Belgrad seferine çıkan ordu Edirne’de ordugah kurunca Sultan Süleyman hem Rumeli
askerlerini hem de Anadolu askerlerini teftiş etti.819 Mohaç seferi yolunda Tuna
kenarında, Zemun ve Salankamin hisarları yakınında yüksek tepelerden biri üzerinde
Padişah için ve düz ovalarda da askerler için çadırlar kuruldu. Her açıdan güzel olan
ovaya asker yerleşince, bütün bölüklere savaşmaya hazır olmaları bildirildi. Bunun
üzerine savaşma aşkıyla yanan askerler bayrak ve sancaklarını kaldırarak sahrayı
bürüdüler. Her taraf askerle dolu olduğu için dalga dalga hareket eden askerin kapladığı
ova, uzaktan deniz gibi görünüyordu. Osmanlı askerinin her sınıfının giydiği farklı
renklerden dolayı ortalık adeta çiçek bahçesi gibi rengârenk olmuştu. Şahadet duygusu

815
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 307b-308a, Peçevi; age., s. 152, Solak-zâde; age., v. 196.
816
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 350a-351a, Âlî; age., v. 319a, Hammer; age., s. 212-213.
817
Karaçelebi-zâde; age., v. 142, Peçevi; age., s. 179.
818
Bkz. Katip Çelebi; age., s. 108-109.
819
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a.
223

içinde Kızıl Börkler, Ak Börkler, Alperenler, sancak ve kılıçları çekmiş yürüyorlardı.


Ordunun piyade ve süvarisi, silah ve mühimmatıyla birlikte deftere geçildi.820

Boğdan yolunda olan Sultan Süleyman, ordunun denetim için hazırlanmasını emretti.
Bunun üzerine, İsakçı iskelesine yapılan köprüden geçtikten sonra komutanlar,
köprünün sağ ve sol taraflarında askerleri, selama durdurdular. Köprünün sağ tarafında
süvariler, sağ ulufeciler ve sağ garipler ve sol tarafında silahdarlar, sol ulufeciler ve sol
garipler, iki hisar duvarı gibi saf teşkil ettiler. Bu askerler, tepeden tırnağa kadar zırhlara
bürünmüşlerdi. Bunların sonunda vezirler ve bunların da sağ ve sollarında altın külahlı,
altın kılıçlı, altın hançerli, sırma külahlı ve sırma sorguçlu kullar duruyorlardı.
Vezirlerin gerisinde Anadolu askerleri dökme bir duvar gibi sıralanmışlardı. Aralarında
muhtelif yerlerde bayraklar dalgalanmakta ve zırhlı elbiseler parlamakta idi. Mızraklar,
harbeler, gönderler dik tutulduğu için bir kamışlığı andırıyordu. Anadolu askerinin
başına geçen Sokullu Mehmet Paşanın sağ ve solunda sancaktar beylerin ellerinde
sancaklar, bayraklar, tuğlar vardı.

Bunların yanları gerisinde, Rumeli akıncıları duruyorlardı. Bu akıncıların önünde,


Mihaloğu Hıdır Bey bulunuyordu. Mihaloğulları, Osmanlı Devletinin kuruluşundan bu
ana kadar, bütün savaşlarda bulundular ve her zaman büyük yararlılık gösterdiler.
Akıncıların gerisinde dervişler sıralandılar. Sol tarafta ise, Rumeli askerleri silah ve
seferi teçhizatlarını takmışlar ve zırhlı elbiselerini giymişler, grup grup, alay alay sıraya
girmişlerdi. Hüsrev Paşa, Rumeli askerinin baştaki alayında duruyordu. Bununda sağ ve
solunda sancaktar beyler, tıpkı Anadolu askerleri gibi düzgün bir tertipte
bulunuyorlardı. Ordu bu vaziyette selamlık hazırlığını bitirince, Padişah önünde solaklar
ile tüfekçilerle gelip sağ ve soluna selam vererek orduyu denetledi. 821

Sigetvar seferine giderken, ordu tamamen Sirem adasına geçtikten sonra, Padişahın
orduyu denetleyeceği ve alayların hazırlanması emri geldi. Ordu sınıf sınıf, bölük bölük
öyle yerleştirildi ki görenlere gurur ve huzur veriyordu. Önce Rumeli Beylerbeyi Şemsi
Ahmed Paşanın askerleri, müthiş bir tören ile Padişahı selamladılar. Arkasından
Anadolu Beylerbeyi Mahmud Paşa ve Karaman Beylerbeyi Süleyman Paşa, aynı

820
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 243-246., Bostan; age., v. 81a-b, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
138a-138b.
821
Karaçelebi-zâde; age., v. 128, Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 309b-310b.
224

ihtişam ile Padişahı selamladılar.822 Sigetvar’a giden ordu, Peçuy ovasına geldi. Burada
Padişahın orduyu selamlayacağı duyurularak, gerekli hazırlıkların yapılması istendi.
Bütün vezirler, emirleri altındaki askerleri giyim kuşam ve silahlarıyla tezyin eylediler.
Önce Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, muhteşem birlikleri ile Padişahı selamladı.
Bundan sonra askerlerini saf saf dizmiş olan Ferhad Paşa, Ahmet Paşa, Ali Paşa, ve
Mustafa Paşa dostlara gurur ve güven veren, düşmanlara korku ve endişe veren bir
törenle Padişahı selamladılar.823

L. Ordunun Nakli ve İaşe Sağlanması

Seferlerin başarısı, büyük ölçüde, ordunun ve sınır garnizonlarının ikmalinin iyi


örgütlenip örgütlenmediğine bağlıydı. Yöneticiler, herhangi bir yere sefer açıp
açmamayı görüşürken, o yıl ülkede buğday ve arpanın bol mu, kıt mı olduğu üzerinde
ciddiyetle dururdu. Hareket halindeki orduların erzak ve hayvan yemi ihtiyaçlarını
sağlama bağlamak açısından Osmanlılar, hayli girift bir lojistik düzen kurmuşlardı.
İnsanlar için buğday veya un, hayvanlar için arpa temininde kullanılan başlıca üç
yöntem vardı. Birincisi, avarız hanesi denilen hanehalkı vergi birimlerine nüzul denilen
dolaysız vergiler salınıyor, yani bir miktar zahire teslim etmeleri isteniyordu. İkincisi
önceden belirlenen konaklama mevzilerine erzak getirip devletin saptadığı fiyatlardan
satma yükümlülüğü bindiriliyordu. Üçüncü olarak devlet, sabit yerel piyasa fiyatları
üzerinden alım yapıyordu. Söz konusu erzakın toplanma ve taşınmasının örgütlenmesi,
yerel kadı ve muhtesiplerin sorumluluğundaydı.

Devletin belli başlı yolları boyunca kurulan menzilhane’lerde kadı gözetiminde getirilen
hububatın, depolanacağı ambarlar vardı. Bu erzak, orduya gerekli olmadığı takdirde
satılır, ya da acil durumlarda halka dağıtılırdı. Büyük sefer-i hümayunlar söz konusu
olduğunda, harekat alanı civarındaki stratejik kalelere muazzam stoklar yığılırdı. İkmal
malzemesi aylar öncesinden toplanır, Mısır ya da bereketli Tuna havzası gibi bolluk
bölgelerinden su yoluyla taşınırdı. Osmanlı sınırlarının ötesinde savaşacak orduların
iaşesi İran seferleri için Van ve Erzurum, Macaristan seferleri için de Belgrad gibi,
stratejik konuma sahip sınır kalelerindeki depolardan sağlanırdı. Darlık dönemlerinde

822
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
823
Âlî; age., v. 358a.
225

hükümet, imaretlerin, kalelerin veya menzilhanelerin ambarlarındaki hububata el


koyabilirdi. Her şeye rağmen Osmanlı lojistik sistemi iyi işliyordu.824

Belgrad seferine çıkan ordu Sofya’ya geldiğinde burada birkaç defa divanlar kuruldu.
Bu toplantılarda en çok erzak işleri görüşüldü. Bu arada diğer eksik olan şeylerin nasıl
ve nereden ikmal edilmesi de kararlaştırıldı.825

Suriye seferinden dönüşünden beri hareket emri beklemekte ve ordugahını İpsala’da


kurmuş olan Ferhad Paşa, Sofya’da Padişah’a mülaki olarak barut, kurşun ve diğer harp
levazımını taşımakta olan 3.000 deve gönderdi. Anadolu’da toplamış olduğu 30.000
deve de bir günlük mesafe arayla kendisini takip ediyordu. Sofya, Semendire,
Alacahisar, Vidin halkı 10.000 araba un ve arpa tedarikiyle mükellef oldular. Deve
sırtında getirilen levazımın bedeli ve devecilerin ücreti hazineden verildi.826

Mohaç seferine çıkan büyük ordunun, aynı yoldan hareketi zor görüldüğü için, Rumeli
askerinin daha evvel hareket etmesi buyruğu çıktı. İbrahim Paşa, Rumeli askerini alarak
bir konak ileriye geçti. Padişahın karargahı bu mesafeyi koruyarak yola çıktı. İkinci
vezir Mustafa Paşa ve üçüncü vezir Ayas Paşalarla sair devlet erkanı birlikte ve
Padişahın ardı sıra yürüyor, Behram Paşa da, Anadolu askerleriyle beraber bunların
arkasından geliyordu.827 Viyana seferine çıkan askerlerin çokluğundan ve yolların
darlığından dolayı Serasker İbrahim Paşanın yalnız Rumeli askerini alarak bir konak
ileriye gitmesi ferman buyruldu. Padişahın karargahı ve ordunun öbür grupları bir
konak aralıkla birbirlerini takip ediyorlardı. Bu yürüyüşle günlerce gittikten sonra
Zilkade ayının on birinci günü Belgrad civarına vardılar.828

Boğdan’ın merkezi Suçeva üzerine giden orduyu engellemek için Petro, yol üzerindeki
ağaçları öteye beriye devirmiş, bazı yerleri uçurum haline getirerek ordunun
ilerlemesini zorlaştırmıştı. Padişah gelip burasını görünce, hemen Eflak kabilesine
mensup üç bin baltacıyı buraya aldırarak, balatalarıyla buradan bir yol açmalarını

824
İnalcık; age., s. 139-141.
825
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
826
Hammer; age., C.V., s. 9., Dirimtekin; agm., s. 77-78.
827
Karaçelebi-zâde; age., s. 81., Bostan; age., v. 79b, Feridun Bey; age., s. 547., Solak-zâde; age., s. 139.
828
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 185a, Âlî; age., v. 292b, Karaçelebi-zâde; age., s. 101, Bostan; age., v.
110a, Feridun Bey; age., s. 568, Peçevi; age., s. 101.
226

emretti. Bu baltalı Eflaklar işe başlayıp, ordunun geçebileceği genişlikte yollar


açtılar.829

M. Sefer Güzergahı ve Ordu

Orta Avrupa’ya karşı açılan seferlere İstanbul’dan başlanır, Edirne’den Balkan


dağlarından Filibe, Sofya ve Niş’e, Morava vadisinden yukarı Belgrad’a çıkılırdı.
Tuna’nın karşı yakası Macaristan’dı. Tisza nehri vadisi Eflak’tan Karpatların
geçilmesine gerek göstermeden Erdel’e giriş yoluydu. Sava ve Drava nehirleri Bosna’ya
kolaylıkla girişi sağlar, Osmanlı ordusu buradan dağlık vadilerden geçerek Karadağ,
Hersek, Dalmaçya kıyıları ve Adriyatik kıyılarına inerlerdi. Yunanistan ve Arnavutluk
için Selanik başlıca üstü.830

Ordu yürüyüşe geçince yolları hazırlamak için büyük özen gösterilirdi. 16. yüzyıl
boyunca Padişahlar yürüyüş sırasında çok sert bir disiplin kurmuşlar, yolda etrafa zarar
verenleri cezalandırmışlar, zarar görenlerin zararlarını tazmin etmişlerdir. Yürüyüş
genellikle sabahın erken saatlerinden öğleye kadar devam eder, öğle vakti kamp
kurulurdu. Ordugahın ortasında Padişah ve yönetici sınıfın önemli üyelerinin çadırları
bulunur, bunları çevreleyen yeniçeriler ve diğer saray birlikleri merkez kuvvetini
oluştururlardı. Sert bir disiplin uygulanır, sürekli yıkanma ve traş olma ile temiz
kalmaları sağlanırdı. Bu, o zamanki Hıristiyan ordularının tam tersi bir durumdu.831

Osmanlı Devleti, yaptığı bütün işleri belli bir plan ve disiplin dahilinde yapardı.
Gelişigüzellik ve düzensizlik içinde hareket etmezdi. Bu düzen içersinde ordunun
yerleşmesi de büyük önem taşıyordu.

Bir yere ordugah kurulurken, Osmanlı geleneklerine göre saray askerleri padişahla
beraber olmak üzere merkezde, Anadolu askerleri bunların sağında ve Rumeli askerleri
solda çadır kurarlardı.832 Rodos seferine çıkan ordu Kütahya’da ordugah kurdu. Ayas
Paşa yeniçerilerle Gelibolu’ya çıkmış ve oradan Anadolu’ya geçerek Kütahya’ya gitmiş
ve orada beklemişlerdi. Kasım Paşa, Anadolu askerlerini alarak Padişah karargahının

829
Âlî; age., v. 314a, Peçevi; age., s. 154.
830
Shaw; age., s. 187.
831
Bkz. Shaw; age., s. 187-188, Mantran; age., s. 250.
832
Celâl-zâde Mustafa; age., 32a.
227

sol yanına ve öbür gruplar onlarla karşı karşıya gelmek üzere çadırlı ordugah
kurdular.833

Avusturya kralı Ferdinand’ın Kanunî’ye gönderdiği ve Osmanlı ülkesinde gördüklerini


kaleme alan Busbecq, o günkü orduyu şöyle anlatıyor: 'Onlarda güçlü bir
imparatorluğun bütün kaynakları, yıpranmamış bir güç, dövüşte ustalık ve tecrübe,
savaş görmüş askerler, zafere alışkanlık, zorluklara tahammül, beraberlik, düzen,
disiplin, kanaatkârlık ve tedbirlilik var. Yoksulluk, kişisel israf, zayıflık, maneviyat
bozukluğu, tahammülsüzlük, eğitimsizlik ise bizde. Asker itaatsiz. Subaylar para
canlısı. Disiplin küçümseniyor. Başıboşluk, umursamazlık, ayyaşlık ve ahlaksızlık
yaygın. En kötü olan da şu: düşman zafere alışkın biz ise yenilgiye.''834

İster Müslüman doğmuş olsun, ister kendi arzusu veya zorla ihtida etmiş olsun, bütün
bu insanların, cennette ebedi mükafata nail olacaklarından emin bir tarzda ve hatta neşe
içinde ölüme doğru koşmaları görülmeğe değer harikulade bir şeydi.835 Türk ordusu
hakkındaki yabancı gözlemcilerin görüşlerini Lybyer eserinde şu şekilde toplamıştır;

-Türkler düğüne gider gibi savaşa gider. ( Tractatus)

- Tanıdığım bütün hükümdarlar içinde tebaası tarafından en çok sevilen en çok itaat
edileni Büyük Türk’tür. (La Broguiere)

- Gerek asker ve donanım bolluğu gerekse ordugah kurarken herhangi bir karışıklığa yol
açmayan düzen ve davranışları açısından, dünyada başka hiçbir prens böylesine düzenli
ordu ve ordugaha sahip değildir.(Chalcocondyles)

- Askeri disiplinleri, eski Yunan ve Roma’yı kolayca geride bırakacak ölçüde adil ve
serttir. Türkler üç nedenden dolayı bizim askerlerimizden ileridir. Komutanlarına
kesinlikle itaat ederler, savaşta kendi canlarını hiç düşünmezler, uzun süre ekmek ve
şarap olmadan, arpa ekmeği ve su ile yaşayabilirler.(Giovio)

833
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 75b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 140, Hasan Beyzade; age., v. 4b.,
Mehmet Efendi; age., v. 92b. Solak-zâde; age., s. 122, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 120-121.
834
Ogier Ghislain de Busbecq; Kânûni Devrinde Bir Sefirin Hatıratı (Türk Mektupları), Çev. Serdengeçti,
İstiklal Matbaası, Ankara 1953. s. 63
835
Salis; age., s. 42.
228

- Türk ordugahında barış ve sükun egemendir. Bu askeri disiplinin ve atalarından kalma


sert kuralların bir sonucudur. (Busbecq)

- Adaletin, savaş sırasındaki güçlü ve titiz uygulanışı olağanüstüdür. Askerler


yağmacılık yapar veya adam döverlerse, ya boyunları vurulur veya bir daha
iyileşemeyecek biçimde dayak yerler.(Postel)

- Dünyanın en kusursuz düzeni onlardadır. (Postel)

- Gerçektende bundan iyi disiplin, bundan büyük itaat olamaz.(Morosini)

- Türk tarihini bilenler ve yaptıklarının düzen ve yöntemini inceleyenler, ürkütücü


güçlerin askeri disiplinlerinden, İmparatorluklarının sınırlarını ilerletmek, genişletmek
ve dinlerini yaymak isteği ve kararlılığından kaynaklandığını anlarlar. Böylesine büyük
disiplinin yanı sıra, eşsiz yetenekleri ve iyi yönetimleri ordularını her zaman ürkütücü
ve şanslı kılmış ve buna bağlı olarak da devletlerinin büyüklüğünü sağlamıştır. 836

N. Harp Divanı

Osmanlı Devletinde başarının en büyük sırlarından biri istişare makamının çok iyi
işlemesidir denebilir. Divan, devlet işlerinin birinci derecede görüldüğü yer idi. Seferde
ve sefer dışında memleket işlerinin görülmesi için haftanın belirli günlerinde düzenli bir
şekilde divan kurulurdu. Sefer esnasında da Padişahın ve serdarın istediği yer ve
zamanlarda divanlar kurulurdu. Divana katılan devlet erkanı görüşlerini açıklar,
sonunda alınan kararlar doğrultusunda hareket edilirdi. Saray, bir nevi seyyar olarak
hareket ederdi.

Belgrad seferine giden Padişah, Alaca Hisar’a gelindiğinde divan kurulmasını emretti.
Burada yapılan divan’da farklı görüşler ileri sürüldü. Belgrad’ın batısında ve Sava
nehrinin sağ tarafında “Böğürdelen” adlı bir kale ve bu kalenin biraz kuzeyinde Sava
nehrinin bir geçit yeri vardı. Ahmet Paşa, evvela buranın alınmasını, sonra Sirem
yarımadasına geçilmesini düşündü ve mütalaasını karargaha arz etti. Bunun lehinde ve
aleyhinde bulunanlar oldu. Söz sırası Veziriazam Piri Mehmet Paşa’ya gelince o fikrini
şöyle hülasa etti: “Böğürdelen mevkii bir mihrak noktası değildir. Biz Böğürdelen’den
işe başlarsak Macarlar Belgrad’ı yığınak yeri yaparlar ve buradan sağ tarafımızı tehdit

836
Lybyer; age., s. 103.
229

ederler. Böğürdelen’in adı kadar bir ehemmiyeti yoktur. Bilirsiniz ki böğür insanın yan
tarafları demektir. Sava nehri Böğürdelen mevkiinde kuzeye doğru bir kavis çiziyor.
Kavisin sağ tarafında bir geçit noktası vardır. Kavisin merkezinde vaktiyle bir kale
yapılmıştı. Bu kale geçit noktasının yan tarafına ateş edebildiğinden dolayı buna biz
Böğürdelen adını verdik. Burası Belgrad kadar mühim değildir. Belgrad, Macaristan’ın
kilit noktasıdır. Binaenaleyh Belgrad’dan işe girişelim” dedi. 837

Ahmet Paşa uzun uzadıya mütalaalarla ortalığı gürültüye boğdu. Sözü geçenlerden bir
kısmı dediler ki: “Tuna ve Sava nehirlerinden gelecek düşman kuvvetlerini
birleştirmemek için evvela bu iki nehrin teşkil ettiği Sirem yarımadasını işgal etmelidir.
Bu adayı kolayca almak içinde Böğürdelen tarafından karşıya geçmek lazımdır. Belgrad
müstahkem bir şehir olduğu için orduyu uzun müddet oyalamakla alıkoyabilir. Eğer
Belgrad’a takviye geleceğinden korkuluyorsa; orasını şimdiden kuşatabiliriz. Fakat bu
da kafi gelmez. Ordumuz ziyadesiyle kuvvetlidir. Binaenaleyh Semendire kolundan da
harekete geçelim”. Divan, bu kararı ekseriyetle kabul ettikten sonra Semendire sancak
beyi Hüsrev Bey’i çağırdılar. Maiyetindeki kuvvete 1000 tüfenkçi katarak Belgrad’ı
kuşatmaya gönderdiler.838

Harp divanı her seferin ayrılmaz bir parçasıdır. Rodos kuşatması devam ederken
Ramazan ayının on sekizinci günü Padişahın huzurunda Devlet erkanının bulunduğu bir
divan kuruldu. Kalenin bir an evvel alınması için tedbirler ve görüşler ortaya sunuldu.
Birinci vezir Mehmet Paşa dedi ki: “Hisarın böyle yalnız top atışlarıyla alınması
mümkün değildir. Bana kalırsa çuvallara toprak doldurup yüksek kuleler yapalım. Bu
kulelere bir miktar topçu ve tüfekçi yerleştirelim. Nerede düşman görürsek, üzerlerine
ateş edelim. Onları bu suretle kırıp kaçırdıktan sonra hendeklere asker indirelim. Bunlar
hendeği geçtikten sonra hisar duvarında gedikler açıp bu gediklerden ilerleyelim.” Baş
vezir bu sözleri söyleyince üçüncü vezir Gürcü Ahmet Paşa söze atıldı ve Mehmet
Paşa’nın sözünü çürütmeğe kalktı. Birinci vezir çok utangaç olduğu ve onunla
uğraşmayı terbiyesine yedirmediği için sustu.839

837
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 70-71, Yurdaydın; age., s. 25, Uzunçarşılı; age., s. 311,
Dirimtekin; agm., s. 79
838
Celâl-zâde Mustafa; age., 33a.
839
Mehmet Efendi; age., v. 102a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87b-88a, Solak-zâde; age., s. 124,
Yurdaydın; age., s. 42.
230

Harp divanına bir diğer güzel örnekte Mohaç seferi esnasında kurulan harp divanıdır.
Mohaç ovasına yaklaşan Padişah, Macarlarla ne şekilde savaşmanın başarılı olacağını
istişare etmek için vezirlerini topladı. Vezirler; “Padişahımız, bugün Müslümanların
ümidi sen ve askerlerindir. Düşman üzerine gitmeyip teemmül ve tedbir etmek gerekdir.
Zira bunca yüz bin kafirdir. Atlısı bu kadar ve yayası bu kadardır. Top ve tüfeği bu
kadar ve hendeği böyle olunca teemmülsüz ve tedbirsiz varmak tehlikelidir. Durup
düşünelim ve ona göre hareket edelim” diye fikir beyan ettiler.840 İbrahim Paşa, öteki
vezirlerle birlikte ayakta durmaktaydı ve Hüsrev Bey’e şöyle seslendi: “Siz uç boyları
beylerisiniz, saadetli Padişahımız size danışmak ister. İşte Mohaç sahrası bu imiş, henüz
düşmandan bir iz yok. Nasıl bir tedbir almalı?” Hüsrev Beyin cevabı şöyle olur:
“Saadetli Padişahım, biz uç boylarında danışmayı, buraların tecrübeli ihtiyarları ile
yaparız, kendi reyimizle bir iş görmeyiz. Ferman olursa varıp söyleşelim ve saadetli
Padişaha gelip haber verelim.” Bunun üzerine Padişah “Danışacağınız adamları buraya
getirin” diye buyurdular. Hüsrev Bey bulunduğu yerden, aşağıda duran ağalarından
birine adıyla seslenerek: “Çabuk var, Koca Alaybeyi, Kara Osman, Mehmet Subaşı,
Adil Taviça ve Balaban Çeribaşı gelsinler, saadetli Padişah danışmayı emretti.” der. Bu
ağa gider gitmez Adil Taviça denen yiğit görünür. Cebesi arkasında, tolgası başında,
kepeneği terkisinde kırlaşmış bir koca sakalı tıraşlı, fakat tolgasından dışarı fırlayan
bıyıkları, sanki düşman kanı dökmeye hazır bir ok gibiydi. Hüsrev Bey onun davet
üzerine geldiğini sanarak, “Gel Adil Taviça, saadetli Padişah danışma emretti” der. O
da; “ Burada dövüşmekten başka danışma var mıdır? Beni Koca Elmas Bey size
gönderdi; düşman alayları görünmüş, çarhacımız elleşmeye başlamış; gelin, sancağınız
dibinde bulunun ve alayları ağırlıktan ayırın.” diye cevap verir.841

Mohaç bölgesini en iyi bilenlerden biri, Semendire Beyi Bâli Bey idi. Veziriazam
İbrahim Paşa, nasıl savaşmak gerektiğini Bâli Beye sordu. O da; “Düşman kuvvetlidir,
hafife almak doğru olmaz, onun için sağlam adım atılmalı. Macar askerleri savaşlarda
hem kendilerini hem de atlarını tepeden tırnağa zırhla bürürler, gözlerinden başka bir
yerleri görünmez. Bundan dolayı onlarla göğüs göğse vuruşmayalım. Onlar üzerimize
gelince, onlara yol verelim ve iki tarafa açılalım. Onlar bizim iç taraflarımıza doğru
ilerlediklerinde bizde onları iki taraftan saralım. Böylece işimiz kolay gelir, bundan
önce yaptığımız da böyledir. Düşman pek kuvvetlidir ve onların üzerine gitmenin
840
Lütfi Paşa;age., s. 326.
841
Bkz. Peçevi;age., s. 70-71., A. de Lamartine, c.4, s. 751.
231

anlamı yoktur.” dedi. İbrahim Paşa, Bâli Beyin söylediklerini dinledi ve biraz
düşündükten sonra bu fikri beğendi. Bu düşüncenin gerçekleşmesi içinde emir verdi.842
Mohaç zaferi sonrası Padişah otağına dönerken Koca Alaybeyini gördü. Yanında
bulunan İbrahim Paşaya “ Alaybeyini çağır, şimdiden sonra tedbir nedir diye sor” diye
buyurdu. İbrahim Paşanın seslenişi üzerine Koca Alaybeyi hemen koşup gelince,
saadetli Padişah gönül alçaklığı göstererek durdu. İbrahim Paşa “Koca Alaybeyi,
Allah’a hamd olsun, Padişahımız bu büyük gazâya başarı ile yaptı. Padişah efendimiz
şimdiden sonra yapılması gereken iş nedir diye soruyorlar” dedi. O da teklifsiz bir halle
şöyle cevap verdi: “Hünkârım, domuzun yatağında çocuğu olmasın.” Padişah, hafifçe
gülümseyerek memnun oldu. Bir avuç altın bağış verip Koca Alaybeyini akranı arasında
yüceltti ve yoluna devam etti. 843

O. Sefer Düzenlenecek Yerin Dış Dünya İle İrtibatının Kesilmesi

Osmanlı Devleti Hıristiyan Avrupa coğrafyasında ilerlediğinden, her zaman bir Haçlı
ittifakı ile karşılaşması mümkündü. Nitekim geçmişte de bunun örnekleri çokça
görülmüştü. Bu durum Osmanlı Padişahının adımlarını çok dikkatli atmasını
gerektirmişti. Devlet her yeni hareketinde oluşabilecek böyle bir ittifakı göz önünde
bulundurarak muhasaradan önce kalenin ve düşman devletin dış dünya ile irtibatının
kesilmesine özel bir önem vermiştir. Öncelikle düşman devlet tek başına bırakılmaya
çalışılır; diğer devletlerden yardım almasının engellenmesine dikkat edilirdi. Muhasara
hazırlıkları sezdirilmeden sürdürülür; diğer devletlerle anlaşmalar yapılırdı. Muhasara
edilecek kaleyi elinde bulunduran devlet tecrit edildiği gibi; kalenin de çevresiyle
irtibatı kesilirdi. Ayrıca kuşatmadan önce şehrin çevresi akıncılara yağma ve tahrip
ettirilir; böylece kalenin erzak ve mühimmat depolaması engellenirdi. Bu amaçla ana
hedefe giden güzergahta bulunan ve lüzumlu görülen kalelerde fethedilirdi.

Kanunî Sultan Süleyman Belgrad yakınlarında bulunan Zemun kalesini, Belgrad’a


yapabileceği yardımı ve Osmanlı ordusuna arkadan verebileceği zararı önlemek için
fethettirdi.844 Rodos adasına bağlı hem büyük, hem zengin hem de dayanıklı kalesi olan

842
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 287-289., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 146a., Mehmed Efendi;
age., c.2, v. 69a-b., Âlî; age., v. 283a-b.
843
Peçevi;age., s.74, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 311., Bostan; age., v. 92a., Karaçelebi-zâde; age., s.
91, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 149b, Âlî; age., v. 284b.( Bunlardan Müslüman olanlar katledilmedi.)
844
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 38a-39a, Feridun Bey; age., s. 508., Mehmet Efendi; age., v. 65a-67b.,
Peçevi; age., s. 68.
232

İlki adasını alması için Mahmut Reis gönderildi. Mahmut Reis’in şehit düşmesine
rağmen burası fethedildi.845 Bütün bu sıkıştırmaların ve tedbirlerin sonucunda on dört
Şevval günü Rodos adalarından İncirli adası halkı gelerek, Osmanlı devletinin
emellerine hizmet edeceklerini ve Osmanlı saltanatına sadık olacaklarını arz ettiler.846

Mohaç seferine giden ordunun yolu üzerinde, Tuna kenarında Varadin kalesi vardı.
Burası önemli müstahkem mevkilerden biriydi. Padişah, İbrahim Paşayı çağırıp şu emri
verdi. “Rumeli askerlerini al, Varadin kalesi üzerine yürü. Oraya varınca kaleyi kuşat ve
savaşa başla”. Bu emir üzerine İbrahim Paşa tuğlarla, sancakları açarak askerlerle
birlikte Varadin üzerine yürüdü.847 Yine bu bölgede bulunan Macaristan’ın kalelerinden
Erik, Kogorice, Çevrik, Berkas, Sonbehr, Dökin, Erdut, Dimitrofça, Nökay, Vokot,
Bureç, Raça kaleleri ile bunlara bağlı vilayetler halkı eman dileyerek teslim oldular.848
Budin’in alınmasından sonra bölgeye yapılan akınlar sonucu Segedin, Sîr, Sinta, Patika,
Perlek, Pesîr, Geçkemit ve Felikhas kaleleri Osmanlıya teslim oldu ve nice ganimetler
elde edildi.849

Alman seferine giden ordu yol üzerindeki kalelerden önce İrşak ve Sikloş kalelerini
fethetti. Bundan sonra küçüklü büyüklü olmak üzere Kapolina, Şilye, Papuça, Bilvar
Bezerince, Vetoş Zakan, Kanize Kaparnak, Beleşker ve Nişarvar kaleleri anahtarlarını
getirip Padişaha teslim ettiler.850 Arkasından 1 Muharrem 939 (3 Ağustos 1532) günü
Padişah, ordusu ile Kamentvar adlı hisar yakınına vardı. Bu bölgede de Kamentvar,
Rum Eğrivar, Müşter, Hindvik ve Sünbuthel kaleleri Osmanlı ülkesine katıldı.851
Düşman ülkesinde ilerleyişini devam ettiren Osmanlı ordusu, Şöpron, Jeljenu ve
Pokondurof kalelerini fethetti.852

845
Bkz. Feridun Bey; age., s. 531-532, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b-91a, Peçevi; age., s. 58-59,
Mehmet Efendi; age., v. 104a.
846
Mehmet Efendi; age., v. 105b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 92b-93a, Feridun Bey; age., s. 532,
Peçevi; age. s. 59.
847
Lütfi Paşa;age., s. 323, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 138b., Peçevi;age., s. 67., Solak-zâde; age., s.
139., Bostan; age., v. 83a.
848
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 274-278., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 141b-142a., Bostan; age.,
v. 87a-88a., Mehmed Efendi; age., c.2, v.53a., Peçevi; age., s. 67.
849
Bostan; age., v. 93b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 153b-154a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 327,
Peçevi; age., s. 77.
850
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 220b-222b.
851
Âlî; age., v. 298b., Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 222b-223b., Peçevi; age., s. 120.
852
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 229a, Âlî; age., v. 298b.
233

Pulya seferine donanma ile katılan serdar Lütfi Paşa ve Kaptan-ı Derya Hayrettin Paşa,
Pulya sahiline asker çıkarıp orada bazı hisarları yakıp yıktılar. Otrando ve Kalibolu
arasında bulunan kalelerin ve köylerin tamamını ele geçirdiler. Bu yerleşim yerlerinin
sayısı 80 civarında idi. Burada bulanan halktan çoğu esir ve malları yağma edildi. Bu
bölgede yapılan tarama sonunda askerler pek çok ganimete nail oldular.853

Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferine çıkmadan önce Osmanlı donanmasını,


düşman sularına göndermişti. Büyük bir debdebe ile İstanbul’dan çıkan Kaptan-ı Derya
Barbaros Hayrettin Paşa, Venediklilere ait adaların üzerine gitti ve bunlardan İstendin,
Siriko ve Andre adalarını sıkıştırdı. Bu adalar halkı, topların kaleye karşı kurulduğunu
görünce, bir mermi bile atılmadan eman dilediler. Memleketleri ve kaleleri için her sene
üç bin üç yüz altını, bundan sonra Venediklilere değil, Osmanlılara vermeyi kabul
ettiler.854

Estergon kalesinin kuşatması sırasında yapılan divanda, düşman beldelerinin kilidi


sayılan, Saz ve Mavnar kalelerinin alınması kararlaştırıldı. Bu işle, Mohaç Sancak Beyi
Kasım Bey görevlendirildi ve emrine Estergon’un muhasarasına katılmayan
kuvvetlerinden bir miktar verildi. Üstün savaş yeteneklerine sahip olan Kasım Bey,
maiyetindeki kuvvetlerle, kaleleri abluka etti ve aldığı tedbir sayesinde, Saz ve
Manvar’ı kısa zamanda ele geçirdi. Bu haber orduda büyük bir tesir yaptı ve Estergon’u
muhasara etmekte olan askerlerin maneviyatını yükseltti.855

İstoni Belgrad yolu üzerinde, Macarların Tata kalesi vardı. Bu kale, göl kenarında
yapılmış ve gölün suyu, kalenin her tarafını çevirmişti. Ayrıca dağ gibi büyük kuleleri
de vardı. Kale muhafızları, Osmanlıların geldiklerini görünce, kaleyi boşaltıp
kaçmışlardı. Ordu buraya geldiğinde, devlet adamları toplanarak bunun yıkılmasına
karar verdiler. Derhal kazmacılar gelerek, burayı kısa sürede yerle bir ettiler.856

Sigetvar seferi sırasında Pertev Paşa, bir aydan daha fazla süre kuşattığı Göle kalesini
eman ile teslim aldı. Daha sonra bu civarda bulunan, Yanova ve Vilagoş kalelerini de,
Osmanlı topraklarına kattı. Buralara gerekli komutan ve muhafız atamasını yapan

853
Bkz. Lütfi Paşa; age., s. 359-360, Karaçelebi-zâde; age., v. 125.
854
Celal-zâde Mustafa; age., v. 319b, Bkz. Karaçelebi-zâde; age., s. 133-134, Âlî; age., v. 315a.
855
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
856
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 364b-365a.
234

Pertev Paşa, sonucu bildiren fetihnamesini Padişaha gönderdi. Gelen haberle, İslam
askerlerinin morali yükseldi857

Ö. Teslim Ol Çağrısı

Osmanlı Devleti bir kaleyi muhasaraya başlamadan önce kalenin kan dökülmeden
teslimini isterdi. Bu uygulama, İslâm hukukunun bir gereği idi. Kale bu suretle barışla
teslim edilirse; kalede bulunanlara can ve mal emniyeti temin olunur; isteyenlerin
şehirde kalabilecekleri ve isteyenlerin de arzu ettikleri yere serbestçe gidebilecekleri
bildirilirdi. Red cevabı halinde ise muhasaraya başlanırdı. Muhasara süresince de karşı
tarafla diyalog sürdürülür; kalenin teslimi halinde başlangıçtaki şartlara riayet edileceği
bildirilirdi. Bununla birlikte kale eğer harple fethedilirse hiç kimseye eman verilmeyip
kılıçtan geçirilecekleri bildirilmekle de tehdit edilirlerdi.

Sultan Süleyman, Belgrad seferi sırasında Ahmed Paşa’ya buyurdu ki; “yanında
bulunan askerlerle birlikte Böğürdelen’e var, kaleyi kendi rızalarıyla vermezlerse, harb
ile al ve civarında olan gayr-ı müslimlerin hakkından gel”.858

Padişah, Rodos seferinde çatışmaya başlamadan evvel Kur’an’ın emrini yerine getirmek
için kale komutanına bir mektup göndererek teslim olmasını ve kendi isteği ile bu
olursa, hiç kimsenin malına ve canına dokunulmayacağını bildirdi. Kaledekiler buna top
ve tüfek ateşiyle cevap verince İslam askerleri kaleyi kuşattılar.859

Varadin kalesi üzerine giden Veziriazam İbrahim Paşa, İslam’ın öngördüğü üzere,
kalede bulunanları teslim olmaya davet etti. Kaledekiler buna ateş ile cevap verince,
Veziriazam kaleye karşı topları kurdu. Her bölüğe savaş için yer tutmaları ve gereği
üzere çarpışmaları emredildi.860

Viyana seferi sırasında Mohaç’ta Kral Yanoş ile görüşen Sultan Süleyman, buradan
Budapeşte’ye hareket etti. Zilhicce ayının yirmi dokuzuncu günü ordugahını Budin’in
bağları yakınında kurdu. Kalede bulunan Avusturya (Nemse) askerleri, Osmanlıları

857
Peçevi; age., s. 295, Âlî; age., v. 360a.
858
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 72-73.
859
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 150, Hasan Beyzade; age., v. 4b, Hammer; age., s. 15-16., A. de
Lamartine, age., c. 3, s. 713.
860
Bostan; age., v. 84a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 255.
235

görünce, hisarın etrafına toplar yerleştirdiler. Sünnet-i Nebevi gereği önce kale
içindekiler itaate davet olundular. Olumlu cevap alınamayınca kale kuşatıldı.861

III. Kale Kuşatma Şekilleri

Osmanlı Devleti'nin kurulduğu ve geliştiği dönemlerde şehirler, etrafını çevreleyen


sağlam surlar ve kuvvetli kalelerle korunuyordu. Dolayısıyla Osmanlı Devleti büyürken
daha çok muhasara savaşı yapmak zorunda kalmıştır.862 Kale kuşatma şekilleri ve bu
kuşatmalar sırasında ne tür usul ve materyaller kullanıldığı aşağıda sıralanmıştır.

A. Abluka Usulü

Osmanlı Devleti, kaleleri kuşatırken daha çok abluka usulünü uygulamıştır. Havâlelere
yerleştirilen askerler sur içindekileri sürekli olarak gözetim altında tutar ve dışarı ile
irtibatını keserdi. Kalenin alınması için zayıf olan noktalarını tespit eder, sur içindeki
halkın durumunu takip ederlerdi. Yine yöneticilerin birbirleriyle ve halkla ilişkilerini,
ortaya çıkan farklı fikirleri tetkik ve tahkik ederlerdi. Abluka, bazen kısa bazen bir kaç
ay sürebilirdi. Düşmanın zayıfladığı, erzak ve zahiresinin azaldığı hissedildiğinde
düşmanın teslim olmasını sağlamak için surlara hücum edilirdi.

Sultan Süleyman, Rodos kalesini muhasara ettiğinde, buraya gelebilecek tüm


yardımların önünü de kesmişti. Düşman iki şekilde aciz kalmıştı; biri, insan azlığı ve
mal kıtlığı, diğeri, çok iyi savaşan savaşçılarını kaybetmeleri. Altı aydan bu tarafa
devam eden muhasaranın sonunda dışarıdan içeriye hiçbir şey girmemiş, kıtlık baş
göstermişti.863

B. Merdiven, Kement Gibi Aletlerle Surları Geçme Teşebbüsleri

Osmanlı askerleri kuşatmalarda, surları aşmak için değişik usuller kullanmışlardır.


Bunlardan merdiven ve kement kullanımı en eski usullerdendir.

Böğürdelen kalesini kuşatan Osmanlı askerleri surların etrafındaki hendeği kolaylıkla


aştılar ve hisarın duvarlarına arılar gibi üşüştüler. Kimisi merdiven kuruyor, kimisi

861
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186b, Bostan; age., v. 113a.
862
Aydın Taneri, Osmanlı Kara ve Deniz Kuvvetleri (Kuruluş Devri), Ankara 1981, s. 218.
863
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 99b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 176-178, Tabib Ramazan; age.,
s. 186-187, Mehmet Efendi; age., v. 112a-b, Feridun Bey; age., s. 537.
236

duvara ağaç dayayıp onun üzerine çıkmaya çalışıyor, kimisi de kementler atarak duvar
üzerine çıkmaya çalışıyordu.864

Viyana kuşatmasında Osmanlı komutanları süvarilerinin birçoğunu lağımlar ve siperler


kazmaya ve akıncılarını ağaç merdivenler tedarik etmeye memur ettiler. Kalenin
hendeklerini doldurmak için çalı, çırpı, ağaç getirmeye de kapıkulu ile Anadolu
askerlerini gönderdiler.865 Guns kalesini kuşatan Osmanlının yılmaz askerleri, duvarlara
merdivenler dayayarak kulelere çıktılar.866 Sandalçaka, Pavlo ve Çetrevil kalelerini
kuşatan Osmanlı askerleri, duvarlara çıkabilmek için merdivenler kurmaya ve çengelli
ipler atmaya başladılar. Neticede İslam askerleri bu kalelere girerek muhafızları yerlere
serip, ailelerini esir ettiler. Mallarını yağma ettikten sonra pazar yerlerini, saraylarını,
binalarını yıktılar.867

C. Kuşatma Planına Göre Görev Dağıtımı

Kuşatmanın başarılı olabilmesi ve sağlıklı yürüyebilmesi, iyi bir planın yapılmasıyla


mümkündü. İyi organize edilmemiş büyük kalabalıkların başarı elde etmesi zordu.
Bazen istenmeyen sonuçların bile doğmasına sebep olabilirlerdi. Bundan dolayı
Padişah, kuşatma başlamadan önce, komutanların görev yerlerini yapılan divanda
bildirirdi.

Belgrad kuşatmasında bulunan devlet adamları Padişahın fermanı ile Zemun hisarının
bulunduğu yakaya geçtiler. Mustafa Paşa, Piri Mehmet Paşanın bulunduğu yere geldi ve
orada savaşması için buyruk aldı. Topçularla tüfekçilere, Tuna’nın Sava ile birleştiği
noktada yer gösterdiler. Tuna kenarında Aşka dedikleri varoşun karşısındaki adayı alma
görevi Ahmet Paşaya verildi. O da oraya gidip topları kurdu ve sancak beylerine
mıntıkalar gösterdi. Piri Mehmet Paşanın bulunduğu tarafta düşmanın birçok yüksek
kuleleri vardı. Oralara kadar muvasala hendekleri kazmak ve lağım işlerine girişmek
gerekti. Ordunun kazmacı, lağımcı ve taşçı erlerini bu işler için ileri aldırdılar. Herkes

864
Bkz. Âlî; age., v. 275a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 37a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 72-73.
865
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Âlî; age., v. 294b-295a.
866
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
867
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 515a-b, Âlî; age., v. 343a.
237

görevini yerine getirmeye olanca kuvvetiyle çalışıyordu ve atılan toplarla düşman hisarı
delik deşik edildi.868

Padişah, Rodos adasına geldikten sonra, divan-ı hümayun toplandı ve durum


değerlendirmesi yapıldı. Kalenin daha önce niçin alınmadığı hususunda, Padişahın
etraflı bir konuşması oldu. Daha sonra görev dağılımı yapılarak, deniz tarafına yakın
olan yerlere baş vezir Piri Mehmet Paşa, onun yakınına da Anadolu Beylerbeyi Kasım
Paşa tayin edildi. Diğer tarafına ikinci vezir Mustafa Paşa yerleştirildi. Bunun sol
tarafındaki kule ve hisar kısmına üçüncü vezir Ahmet Paşa, Rumeli Beylerbeyi Ayas
Paşa ile yeniçeri ağası Bâli Ağa memur edildiler.869

İstoni Belgrad kalesini kuşatan Sultan Süleyman, Anadolu Beylerbeyi İbrahim Paşayı,
münasip çap ve uzunlukta toplar getirmek üzere Budin’e gönderdi. Sonra üçüncü vezir
Mehmet Paşa ile Yeniçeri ağasına, kaleye ait varoşun bir tarafında ve dördüncü vezir
Hüsrev Paşa ile Rumeli Beylerbeyi Ahmet Paşaya, diğer tarafında mevziler gösterdi.
Kaleyi saracak Yeniçeri askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın yerlerde siperler
kazıldı. Bu şekilde kalenin fethi için gerekli işlere başlandı.870

Sigetvar kalesi önüne gelen Sultan Süleyman, vakit geçirmeden savaş için gerekli
planlamaları yaparak, kimin nerede görev yapacağını ferman buyurdu. Buna göre vezir
Ferhat Paşa ile Anadolu Beylerbeyi Zal Mahmut Paşa, Sigetvar kalesinin sağ kolunda;
beşinci vezir Mustafa Paşa ve kardeşi olan Rumeli Beylerbeyi Şemsi Ahmet Paşa,
kalenin sol kolunda; Yeniçeri Ağası Ali Ağa da, bu ikisinin arasına görevlendirildi. Batı
tarafına, top atmakta mahir olan, Kocaeli Sancağı beyi Ali Ağa görevlendirilirken,
Pojega Sancak Beyi Nasuh Bey de, yeniçeri metrislerinin gerisini muhafazaya memur
oldu. Budin Beylerbeyi Mustafa Paşa ile Köstendil Sancak Beyi Muhammed Bey, İstoni
Belgrad taraflarına gönderildi. Böylece düşmanlardan gelebilecek yardımların önü
kesildi.871

868
Bkz. Mehmet Efendi; age.,74a-74b, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 41b-42a., Feridun Bey; age., s. 511.
869
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84b-85a, Tabib Ramazan; age., s. 133-137, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 150, Müneccimbaşı; age., s. 518., Tekindağ; agm., s. 58-59., Yurdaydın; age., s. 41.
870
Solak-zâde; age., v. 209.
871
Âlî; age., v. 358b, Solakzâde; age., s. 299-300.
238

D. Askerlerin Teşvik Edilmesi

Sultan Süleyman, ordunun moralinin yüksek olmasına her zaman önem veriyor ve
bunun içinde askerleri teşvik edecek olan maddi ve manevi unsurlardan faydalanıyordu.

Belgrad seferine çıkmakta olan orduyu teşvik etmek için devlet erkanına ve askerlerine
bağışlayacağı şeyleri kurultay çadırının önüne getirtti. Bunlardan bazıları şunlardı; grup
grup kızlar, uşaklar, katar katar dizilmiş atlar, esterler, develer, çeşit çeşit sırmalı
kumaşlar, incilerle süslenmiş türlü türlü kıymetli eşyalar, altın ve gümüşten kaplar,
pahalı taşlarla yapılmış birçok hediyelikler, güç veren yiyecekler, velhasıl gözlerin az
gördüğü kulakların az işittiği şeylerdi. Bu mallar makam ve mevki gözetilmek suretiyle
dağıtıldı. Hediyesini alan herkes, Padişahın oturduğu tahtın önüne gelince diz çöküyor
ve basamağı öperek yüz sürdükten sonra kalkıp gidiyordu.872

Osmanlı Padişahı, savaş öncesinde ve sonrasında yaptığı gibi savaş sırasında da askeri
teşvik etmek için bazı yollara başvurmuştur. Hücum yapılmadan bir gün önce, askerin
şevkini artıracak, maddi ve manevi unsurlar kullanılmıştır.

Belgrad kalesine hücuma kalkılacağı günün öncesinde nidacılar her tarafta, ganimete ve
şahadete askeri çağırdılar. Ramazan ayının dördüncü günü bütün kıtalara Padişah’ın bir
buyruğu dağıtıldı. Bunda Ramazanın beşinci günü kaleye umumi bir hücumun
yapılacağı emredilmiş ve oraya ilk bayrağı dikene sancak beyliği verileceği vaat
olunmuştu.873

Rodos kuşatmasında uzun süredir görev yapan askerlere öğleden gece yarısına kadar her
cephede Padişahın buyrukları ilan edildi. Bu ilanın özeti şu idi: “ Sevgili Rabbimizin
yardımı ile yarın her taraftan kaleye hücum olacaktır. Yere sereceğimiz düşmanların
karıları, çocukları ve malları doyumluktur (ganimet), haberiniz olsun.” O gece askerler,
her tarafta toplantılar yapıp, ulema tarafından verilen vaaz ve nasihatleri dinlediler.
Böylece ordunun maneviyatı takviye edildi. 874 Mohaç yolu üzerinde kuşatılan Varadin

872
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 32a-b.
873
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 42b., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 94-95.
874
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Mehmet Efendi; age., v. 106b,
Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 156-157, Ferdiun Bey; age., s. 533.
239

kalesine hücum yapılacağı Şevval ayının on yedisi Cuma günü, sabah namazını
kıldıktan sonra fetih için dualar edildi.875

Mohaç ovasında savaşmaya hazırlanan askerlere, bir taraftan hocalar, Allah ve


Resulünün savaşa ait sözlerini anlatmaya ve bir taraftan da komutan ve beyler, büyük
atalarının ve onların zamanındaki büyük hakanların, görüp geçirdikleri savaşlardan söz
açarak, askeri cesaretlendirmeye başladılar. Birkaç savaş görüp geçiren askerler, davul,
zurna, ney, tambur çalgılarıyla eğlenceler tertip etmekteydiler. Rumeli askerleri savaşa
pek alışkın oldukları için bir kısmı da sabahı dört gözle beklemekteydi.876 Komutanlar,
ordugahın muhtelif yerlerine adamlar gönderdiler. Bunlar yüksek sesle; “ey gaziler, ey
arkadaşlar, Padişahın buyruğu ile yarın büyük bir savaş olacaktır, haberiniz olsun” diye
ilan ettiler. Sabaha doğru Padişah kalkarak namazını kıldıktan ve Peygambere selam
sunduktan sonra ordusunun savaşı kazanması için el açıp, Allah’a yalvardı ve atına
binerek yürüyüşe geçti. Bayraklar, sancaklar, tuğlar çözüldü. Davullar, nakkareler,
zurnalar, borular çalındı. Vezirler, komutanlar karargahla hareket ediyorlardı.877

Sultan Süleyman da askeri savaşa teşvik etmek için iyi bir ata binip, zırhını giyindi ve
sırtında oku ve belinde yayı ile hareket etti. Rumeli askerinin yanına vardığında, şahane
sözlerle askeri teşci ettikten sonra ellerini açarak Allah’a “Ehl-i İslam’a fetihler nasip
eyle, İnayet Senin, Himayet Senin, Kudret ve Kuvvet Senin, Tasarruf ve Nusret Senin,
Medet ve Muavenet Senin” diye dua etti. Bu duaya herkes amin dedi. Padişahın bu
duası binlerce kahramanı ağlattı.878

Viyana kuşatmasında Osmanlılar ağır zayiata uğradı ve ihtiyattaki kuvvetlerin


zamanında gelmemesi yüzünden kale alınamadı. Fetih müyesser olmamasına rağmen
Padişah, bu savaşta kahramanca savaşan askerlere biner akça mükafat verdi.879 Alman
seferi sırasında İbrahim Paşa, Guns kalesini kuşatan kahramanları yüreklendirmek için
yakınlarına sokuldu. Veziriazam büyük fedakarlıkta bulunanların bir kısmına maaş
bağladı ve bir kısmının da maaşlarını artırarak askeri teşvik etti.880

875
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 261, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140a., Bkz. Hasan Beyzade; age., v.
9b-10a., Eyyubi; age., v. 17.
876
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b.
877
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 143b-144a.
878
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 145a., Bkz. Mehmed Efendi; age., c. 2, v.67b-68a., Âlî; age., v. 283a.
879
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 190b-192a., Âlî; age., v. 295a, Peçevi; age., s. 104-105.
880
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
240

Preveze’de düşman donanmasını yakalayan Hayrettin Paşa, komutanlarıyla istişare etti


ve düşmanın çokluğundan dolayı onlarda oluşan endişeyi, etkili bir konuşma yaparak
giderdi. Düşmana karşı savaşılmasına karar verildi ve İslam askerleri de Paşanın
konuşması üzerine cihad ve gazâ yapmaya can-u gönülden evet dediler. Fakat hava
karardığı için düşmanla savaş, sabaha ertelendi.881 Hayrettin Paşa, o gece sabaha kadar
“Allah’ım, İslam’ı kafirler üzerine kuvvetli kıl! İslam’a nusret ihsan eyle!” diye tazarru
ve niyazda bulundu. Seher vakti bir aralık uyku ile uyanıklık arasında kendisine fethi
müjdeleyen bir rüya gördü.882

İstoni Belgrad kalesini kuşatan tecrübeli komutanlar, askerin maneviyatı yükseltmek


için grup grup toplandılar. Davul, zurna çalınıp, tekbirler getirilerek, muvaffakiyet
kazanmak için hayırlı dualar yapıldı.883 Kanunî’nin kaleye hakim olan çadırından, savaş
vaziyeti net bir şekilde görülüyordu. Padişah, buradan fedakarca savaşan Müslüman
askerlerini seyrediyor ve zafer nasip etmesi için Yüce Allah’a dua ediyordu.884

Serdar Mustafa Paşa, Malta kuşatmasında bulunan askeri motive için onlara ikram ve
inamlarda bulundu. Sefere katılan sipahilere, yeniçerilere, topçu ve cebecilere bol bol
verdi.885

E. Ateşli Silahların Kullanılması

Muhasara tekniğinde gelişme, ateşli silahların etkin olarak kullanılmaya


başlanılmasından sonra görülmektedir. Özellikle topun icadı ve muhasaralarda
kullanılması surların yıkılmasında oldukça etkili olmuştur.

Belgrad seferinde Piri Mehmet Paşa üç gün sabahtan akşama kadar askerlerin başında
çalışarak Semendire kalesinin kulelerinde bulunan topları indirdi ve atlarla çektirerek
Tuna sahiline getirdi. Sonra bunları gemilere yerleştirip Belgrad’a yolladı ve kendisi de
Belgrad’a yöneldi.886 Belgrad seferi sırasında Piri Mehmet Paşa Semendire Sancak Beyi

881
Celal-zâde Mustafa; age., v. 323b, Katip Çelebi; age., s. 80, Âlî; age., v. 315b, Bkz. Karaçelebi-zâde;
age., v. 134-135.
882
Hayrettin Paşa; age., s. 188.
883
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 366b-367a.
884
Karaçelebi-zâde; age., v. 145.
885
Âlî; age., v. 356b.
886
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 33a-34a.
241

Hüsrev Beyi 500 yeniçeri ve bir top ile Zemun kalesi üzerine gönderdi.887 Belgrad
kalesinin kuşatmasında Nakkaş Ali Beyle emrindeki Anadolu piyadeleri toplar üzerinde
muhafız konuldular. Düşman da kulelere toplar yerleştirdi ve biraz sonra karşılıklı ateş
başladı. Osmanlı’nın büyük topları ile kale duvarlarında gedikler açılmaya başlandı.888
Fethedildikten sonra Belgrad’a iki yüz adet top bırakıldı.889

Rodos seferi için yapılan divanda Padişah, askerlerin deniz ve karadan harekete
geçmelerini, Rodos adasının etrafını kuşatmalarını, kalenin fethi için gerekli olan top,
tüfek ve diğer mühimmatın küçük büyük bütün gemilere yüklenmesini emir buyurdu.890
Padişah Rodos’a geldikten sonra paşalar çıkarılan topları aralarında taksim ettiler.891

Rodos kuşatmasında Osmanlıların büyük çapta uzun bir topu vardı. Bu topun güllesi
nereye düşse, orasını alt üst ederdi. Çan kulesindeki gözcüler bu topun ateşe
hazırlandığını görünce, hemen kalelerdekilere bildirdiler. Yapılan top atışları sonunda
kulenin kireç ve taşlarının bir kısmı düşerek çanı yuvarlandı.892

Varadin kalesini kuşatan İbrahim Paşa büyük gemileri ileri aldırdı. Nehirde sekiz yüz
kadar gemi vardı. Bu gemilerdeki toplardan bir kısmı kaleye çıkarıldı ve kaleye karşı
muntazam muhasaraya başlandı.893 İyluk kalesine Osmanlı topçularının açtığı ateş,
düşmanın beynini oynatıyordu. Dehşet ve korku içinde kalan Macarlar, İyluk kalesinin
er geç düşeceğini anladılar ve tehlikeye düşmemek için eman dilediler.894 Mohaç
ovasında düşman süvarileri dörtnala ilerlerken, Osmanlı topçuları ve tüfekçileri Macar
süvarilerine şiddetli bir ateş açtılar. Macarlar, top arabalarının arkasından topçu ve

887
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 38a-39a, Feridun Bey; age., s. 508.Mehmet Efendi; age., v. 65a-67b.,
Peçevi; age., s. 68.
888
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 40b-41b., Mehmet Efendi; age., v. 71a-74a. Peçevi; age., s. 55.
889
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 44a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age.,
v. 81a, Solak-zâde; age., s.121, Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s. 45.
890
Müneccimbaşı; age., s. 516, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 134., Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 88b-
89a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 69a-b., Solak-zâde; age., s. 122, Peçevi; age., s. 55, Lütfi Paşa; age., s.
306, Hammer; age., s. 16.
891
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 84a-b, Tabib Ramazan; age., s. 124-125, Müneccimbaşı; age., s.
517-518, Mehmet Efendi; age., v. 99b-100a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 146-147, Feridun Bey; age.,
s. 530, Solak-zâde; age., s.123-124.
892
Feridun Bey; age., s. 531, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 87a-b, Mehmet Efendi; age., v. 101b,
893
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 249-252., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 139a, Âlî; age., v. 276a,
Karaçelebi-zâde; age., s. 82.
894
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
242

tüfekçilerin ateş ettiklerini görünce, buradan yarma hareketi yapamayacaklarını


anladılar.895

Viyana (Beç) şehri Avusturya’nın büyük şehirlerinden biri, kalesi de çok muhkem bir
kale idi. Osmanlıların ağır toplarının geride kalması yüzünden kale, top ateşinden
sarsılmadı.896 Alman seferinde gerekli olan birçok malzeme ve mühimmat, her ne kadar
getirilmiş ise de, her kaleyi yıkabilecek, uzun menzilli ve büyük çaplı ağır toplara lüzum
görülmediği için getirilmemişti. Çünkü bu seferden maksat, çabucak sınırlara varmak ve
Alman Çarı, müttefik bulmadan üzerine yüklenmek ve artık bir daha tecavüz
etmemesini sağlamaktı.897

Kastalya kalesini almak için Hayrettin Paşa, karaya asker, silah ve mühimmat çıkararak
kaleyi kuşattı ve gerekli yerlere muhtelif çap ve uzunlukta toplar yerleştirdi. Tüfekçileri
de gerekli cepheye yerleştirdikten sonra kaleyi yoğun bir ateş altına aldı. Kaledekiler de
kalelerinin dört bir tarafına toplar yerleştirmişlerdi. Her iki taraf arsında müthiş bir
topçu düellosu başladı. 898

F. Kuşatmalarda Siperler ve Yaklaşma Yolları Yapımı

Özellikle top ve tüfek gibi ateşli silahların gelişmesinden sonra bu silahlara sahip olan
kalelere yaklaşmak zorlaşmıştır. Bu zorlukları aşmak için kuşatma yapanlar siperlerle
düşman ateşinden korunmaya çalışmışlar, yaklaşma yollarıyla da surlara yaklaşmaya
gayret etmişlerdir.

Osmanlı askerleri, siper kazma işlerini yaparken büyük bir dikkat ve titizlik
gösterirlerdi. Her on metrede bir kazılan siperler, kum torbalarıyla da takviye edilirdi.
Hücumun başladığı yerden itibaren bir sel mecrası gibi sağa-sola, eğri-büğrü inşa edilen
mevziler; her hücum koluna mahsus olarak ayrı ayrı inşa edilirlerdi. Bu hücum kolları
gizli yollarla birbirine bağlanır; gerektiğinde hücum kolları birleştirilir ve tek kol haline
getirilirdi. Bu mevzilerde siper alan askerler, düşmanı sürekli ateş altında tutarken;
siperlere yerleştirilmek suretiyle surlara yaklaştırılmış olan topların bu mesafeden
yaptığı atışlar da surlarda büyük tahribata sebep olurdu. Siperlerle düşman ateşinden
895
Âlî; age., v. 284a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 147a, Mehmed Efendi; age., c. 2, v. 71a-b.
896
Bostan; age., v. 114a, Âlî; age., v. 294b-295a.
897
Peçevi; age., s. 121, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 224b, Âlî; age., v. 298b., Karaçelebi-zâde; age., s.
110.
898
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-b, Bostan; age. v. 168a.
243

emin olmak suretiyle ateş edebilen Osmanlı askeri, yaklaşma yollarıyla da surlara
yaklaşmaya çalışırdı.

Rodos kuşatması için adaya asker çıkartan Osmanlıların karaya çıkışlarına düşman
topçuları lakayt kalmadılar. Kimisi cephe ve kimisi mevzi değiştirerek Osmanlı
askerlerini ateşe tuttular, hatta biraz da zayiata uğrattılar. Bunu gören Mustafa Paşa
gemilerdeki topları çıkarmak ve bunları hisar dibine aldırmak için çok uğraştı. Lakin
kaledeki topçular buna meydan vermediler. Sonra Osmanlılar, top menzili haricinde bir
noktadan yeri kazıp tünel açtılar ve toplarını o suretle hisara yanaştırabildiler. Hendeğin
dış kenarından sağa sola muvasala yolları açtılar ve bu tüneller, düşman ateşinin tesirini
ortadan kaldırdı.899

Rabiulahir ayının yirmi ikinci günü Osmanlılar, Tuna tarafından harp gemileriyle ve
karadan da seyyar kıtalar vasıtasıyla, Estergon kalesini sıkıştırdılar. Yapılan bütün bu
tedbirler kafi gelmeyince, gemilerden büyük toplar çıkararak, gerekli yerlere kurdular
ve kaleyi sıkı bir top ateşine tuttular. Düşman da bulunduğu yüksek kaleden, yıldırım
gibi top mermileri yağdırmaya başladı. Yeniçeri askerleri, hisarın etrafında siperler
kazarak zayiatın önüne geçmeye çalıştılar. Vezirlerle komutanlar, zayıf gördükleri
cepheleri kuvvetlendirmeye çalıştılar ve kaleye doğru çeşitli yerlerden hendekler açtılar.
Bu hendeklerden istifade etmek suretiyle, kale duvarlarına sokulmaya gayret ettiler.900

Kösek (Guns) kalesini kuşatan yeniçeri askerleri, hendeğin dış astarına paralel olarak
siperler yaptılar ve bu şekilde bütün hisarı sardılar. Yeniçeri askerleriyle, kaledeki
tüfekli düşman askerleri, geceli gündüzlü birbirlerine ateş ediyorlardı. Osmanlıların da
düşmanın da zayiatı çoktu.901

İstoni Belgrad kalesini kuşatacak yeniçeri askerleri için, geceleyin varoşa çok yakın
yerlerde siperler kazıldı. Bu şekilde kalenin fethi için gerekli işlere başlandı.902
Osmanlılar, Beçkerek kalesi üzerine yürüdüler ve oraya varır varmaz kaleyi kuşattılar.
Gereken yerlere toplar yerleştirdiler ve siperler kazdılar. Ordunun her sınıfından asker,

899
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 82b, Mehmet Efendi; age., v. 97a, Peçevi; age., s. 57, Solak-zâde; age., s.
123, Tabib Ramazan; age., s. 115-117.
900
Peçevi; age., s. 182.
901
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
902
Solak-zâde; age., v. 209.
244

kalenin fethi için hazırlık yaptılar.903 Malta seferine çıkan askerler, yedi gün boyunca
siperler yapıp, Santarma kalesini dövmeye başladılar.904

G. Lağımcı Ocağının Faaliyetleri

Ordunun ağırlıklarıyla geçirilmesi için mevcut köprüleri tamir veya yeniden köprü
yapmak, kaleleri barutla atmak için lağım denilen yeraltı yolları açmak, düşman
tarafından yapılan lağımları körletmek vazifesiyle mükellef olan teşkilat lağımcı ocağı
idi. Kalelerin alınmasında bu birliğin yaptığı hizmetler, çok büyük rol oynardı. Alınması
mümkün görülmeyen kaleler, çok defa bunların açtıkları lağımlar sayesinde ele
geçirilmiştir.905

Belgrad’ın fethinde son zamana kadar kalede alınmadık bir kule kalmıştı. Teslim
olmaktan korkanlar bu kuleye sığındılar. Vezirler ve beyler dışarıdan içeriye toplar
getirerek teslim olmayan kuleye karşı yerleştirdiler ve açtıkları ateşin himayesinde
lağımcılar kule dibine yanaştılar. Kulenin altını kazıp oraya barut koydular ve kule
duvarının birçok yerinde delikler açtılar. Hazırlıkların bittiği bir günde Vezirler ve
Beyler barut konulan lağımları ateşlemek için mızraklı, kılıçlı, oklu askerlerin
himayesinde lağımcıları ileri sürdüler. Lağımcılar barutların fitillerini ateşleyince
kuledekiler taş ve tozlar arasında görünmez oldular. O koca koca taşlar havalarda
uçuştu. Her taraf sanki deprem oluyormuş gibi sallandı. Gayr-ı müslimlerin korkudan
bağırmaları, gazileri cûşa getirdi ve düşmanlar, kendi yurtlarında kılıçtan geçirildi.906

Rodos kuşatmasında ikinci vezir Mustafa Paşa, lağımcı ve taşçı müfrezelerini ileri
aldırdı ve ihtiyattaki askerin yardımı ile o kuleye kadar bir tünel açtı. Kulenin temel
duvarlarına varıldığında lağımcılar burada geniş bir çukur kazdılar ve böylelikle temeli
boşaltıp duvarı, ağaç destekler üzerinde askıya aldılar ve duvarın altında fırın biçiminde
bir bina yaptılar. Mustafa Paşa, bunun içine birkaç yüz kese barut koyup üstünü sağlam
bir halde kapattırdı. Şevval’in on üçüncü günü lağım tamam olunca Paşa, kendi
cephesindeki askerlere duyuru yaptı. Herkes mühimmat ve silahla gedikler karşısında
hazır bulunsun. Bundan sonra ateşi artırmak için topçulara haber yolladı. Ne kadar top

903
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 413a-b, Solak-zâde; age., s. 220.
904
Âlî; age., v. 356a, Peçevî; age., s. 289, Danişmend; age., s. 331.
905
Pakalın; age., s. 348.
906
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 43b., Mehmet Efendi; age., v. 77b., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 103-
104, Lütfi Paşa; age., s. 302, Hadidi, age., s. 433.
245

varsa hepsi birden ateş açtı. Kaledekiler de ne kadar topları varsa hepsiyle ateş ettiler.
Bu sırada Mustafa Paşa, lağım ağzındaki fitile ateş verilmesini emretti. Fitilin ateşi
lağım için yapılan dar fırına geldiğinde, oradaki barut fırını ve kuleyi havaya uçurdu.
Kulede bulunan çok sayıda düşman ve kuledeki toplar hep birden havaya uçtu.907

Alman seferine çıkan ordu yol üzerinde bulunan önemli kalelerden Guns kalesini
kuşattı. Lağımcılar, İbrahim Paşanın emriyle bazı kulelerin temellerinde lağımlar
kazmaya başladılar. Muharrem’in yirmi birinci günü Osmanlılar, iki yerde açılan
lağımları ateşlediler. Duvarlar, göklere uçarak devrildi ve düşman askeri birbirine geçti.
Bu sırada hücuma hazır bulunan birlikler, gediklere ve açılan yerlere koşup,
rastladıklarını yere serdiler. Buna rağmen yine kaleyi alamadılar.908

H. Kulelerin Kullanılması

Osmanlılar, kale kuşatmalarında havâlelerden başka, surlara çıkmak ve sur


üzerindekileri ve sur içindekileri ateş altına alabilmek için kuleler yapmışlardı. Kuleler
tahtadan, odunlardan ve içine toprak doldurulmuş çuvallardan yapılıyordu.

Rodos seferi sırasında yapılan divandan ayrıldıktan sonra Mehmet Paşa, büyük toplar
getirtti ve bunları gerilere yerleştirip hemen savaşa başladı. Mehmet Paşa, kendi
cephesinde hendeğe yakın bir yerde toprak dolu çuvalları yan yana ve üst üste dizerek
hisara karşı yuvarlak bir tabya yapmağa başladı. Birkaç gün içinde büyük bir tabya
vücuda getirdi. Düşman da birçok toplarını buraya çevirdi, lakin yıkamadı. Bu kulenin
üst kısmında bir perde hattı yapıldı. Tüfekçiler, bu perde hattı gerisinden ateş ederek
düşman askerlerinin kale üzerinde yürümelerine ve beden üzerinde ateş etmelerine
meydan vermediler. Artık hisar üzerindekiler, orada savaşamayarak aşağı indiler.909

Alman seferi sırasında Guns kalesini kuşatan ordu, bazı yerlerde odun yığınlarını kaleye
hakim olacak dereceye yükseltti. Kaledekiler, buna karşı, kuru ot demetleri getirerek
bunları, katrana bulaştırıp ateşlikten sonra odunların üzerine attılar.910 Odunlar yanmaya
başlayınca Osmanlılar, mevcut sakalarla derhal su taşıyıp, odunlar üzerine dökerek
yanan yerleri söndürdüler. Yüksek odun yığınları üzerine tüfekli erat yerleştirerek,

907
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 91a-92a, Feridun Bey; age., s. 532. Tabib Ramazan; age., s. 147-151.
908
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 225a-226a, Peçevi; age., s. 121.
909
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 88b, Mehmet Efendi; age., v. 102b.
910
Bostan; age., v. 137a, Bkz. Peçevi; age., s. 121-122.
246

odunun yakılmasına mani oldular. Kaledekiler de tüfekli askerle mukabelede


bulununca, her iki taraf diğerine ok ve kurşun yağdırmaya başladı. Osmanlılar, bu odun
kulesi sayesinde, düşmana karşı hakim duruma geldiler.911

Sigetvar kuşatmasında Rumeli Beylerbeyi ile kardeşine, ormandan odun kesip


getirmeleri emredildi. Yığılan dağ gibi odunlar üzerinden hücum yapıldı fakat bu da işe
yaramadı. Daha sonra yeniçeriler, çuvallara toprak doldurarak, kalenin seviyesinde bir
kule yaptılar. Bunun üzerine askerler çıkararak, kalenin içindeki gayr-ı müslimlerden
birçoğunu yerlere serdiler. Fakat bu sırada Osmanlılar da çok sayıda şehit verdiler.912

I. Donanmanın Yardımı

Ordunun önemli bir bölümünü oluşturan donanma da zamanla ve ihtiyaç duyuldukça


kale muhasaralarına doğrudan veya dolaylı olarak katılmıştır. Mükemmel bir kara
ordusu geleneğine sahip olan Osmanlılar, denizcilikle Anadolu'da tanışmışlar ve kısa
sürede intibak ederek bu işle uğraşmaya başlamışlardır.913

Rodos kuşatmasında donanma da orduya yardım edecek yere gitmek için hareket etti.
Kadırgalarla, kalyonlardaki topçular, büyük toplarla kaleye ateş açtılar.914 Donanmadan
atılan top gülleleri şehrin toplantı yerlerine savruldukça ortalığı birbirine geçiriyordu.
Dört saat kadar pek çetin savaş yapıldı. Lakin kale bir türlü alınamadı.915

İslam askerleri, İyluk kalesinin üzerine yürüdüler ve Tuna’nın sol sahilinden kaleye
yanaştılar. Donanma da nehirden ilerledi. O gün, Osmanlı topçularının açtığı ateş,
düşmanın beynini oynatıyordu.916

Padişah, Venediklilerin bu kabul edilemez davranışları karşısında Lütfi Paşa ve Amiral


Hayrettin idaresinde bulunan donanmayı Avlonya’ya aldırdı. Rabiulevvel’in yedinci
günü bütün donanma burada toplanınca, İslam kahramanlarına, Korfu kalesinin kara ve

911
Peçevi; age., s. 122, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227a-b.
912
Selânikî; age., s. 30-31.
913
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti'nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988, s. 389,
Taneri, age., s. 321.
914
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 157, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 94b, Mehmet Efendi; age., v. 106b,
Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 156-157, Ferdiun Bey; age., s. 533.
915
Tabib Ramazan; age., s. 158, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 95a, Bkz. Mehmet Efendi; age., v. 106a-b,
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 158-159, Ferdiun Bey; age., s. 533.
916
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
247

denizden muhasarası emredildi. Ayın on altıncı günü her taraftan açılan top ateşiyle
kalenin birçok yerlerini yıktılar.917

Osmanlılar, artık Estergon kalesi karşısında daha fazla vakit geçirmek istemediler. Hatta
Rabiulahir ayının yirmi altıncı günü, donanmayı daha ileriye aldılar. Gemi ve kara
topçuları, geceli gündüzlü ateş faaliyetini artırdılar ve kaleyi içindekilere zindan gibi
daralttılar. 918

İ. Kuşatmalarda Psikolojik Amaçlarla Ateşin Kullanılması

Osmanlılar, muhasaralarda bazen kuvvetli ateşler yakarak düşman üzerine korku


salmışlardır. Padişah, herkesin ateş yakmasını istemiş ve çok sayıda kandil, fener ve
mumlar yakılarak her taraf aydınlatılmıştır. Bu sırada askerlerin ağzından yükselen
tekbir sesleri düşmanda ümitsizliği büsbütün artırmıştır. Bu şekilde bir taraftan düşman
üzerine psikolojik bir etkiyle korku salınırken; diğer taraftan geceleyin de savaşı devam
ettirme imkanı bulunmuş ve düşmana toparlanma fırsatı tanınmamıştır.

Belgrad’ı kuşatan asker çadır kurduktan sonra gösteriş maksadıyla direk başlarına
mumlar diktiler ve etrafa ateşler yaktılar. Yakılan mumlardan ve ateşlerden Belgrad
aydınlandı.919 Sigetvar kuşatması akşam olduğu için tüm askere, çadırlarında mumlar
yakılması emredildi. Böylece bu taraftan da düşmana, Osmanlının heybeti gösterilmek
istendi. Her tarafta ezanlar okunup namazlar kılındıktan sonra, Padişahın fermanı ile
kaleye yoğun ateş başladı. Kalede bulunanlara atılan top ve tüfeklerle korku salındı.920

Sigetvar kuşatmasında bütün girişimlerden bir netice alınamayınca, kalenin etrafına çalı,
çırpı, odun toplanılması emredildi. Cuma günü sabahtan akşama kadar bütün askerler bu
görevi yerine getirmeye çalıştılar. Akşam namazından sonra toplanan odunlara ateş
verildi ve kalenin her tarafından alevler yükseldi. Maceranın artık sonuna gelindiğini
gören ve teslim olmayı gururuna yediremeyen Zıruncuk, kendisine tabi olan üç yüz
adamı ile huruç hareketine karar verdi.921

917
Karaçelebi-zâde; age., v. 125., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 289a, Lütfi Paşa; age., s. 361, Bkz. Âlî;
age., v. 311b-312a.
918
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 360b.
919
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 40b-41b., Mehmet Efendi; age., v. 71a-74a.
920
Bkz. Selânikî; age., s. 29-30.
921
Bkz. Selânikî; age., s. 33-34.
248

J. Hendeklerin Doldurulması

Muhasaralar sırasında surlara yaklaşmaya engel olmak üzere yapılmış bulunan sur
önündeki hendekler çeşitli malzemelerle doldurulmuştur. Bunun için zaman zaman
değişik malzemeler kullanılmıştır.

Rodos muhasarasında, Ahmet Paşa cephesinde Osmanlılar, hücum hazırlığı ile meşgul
oldular. Bu hazırlığın en mühim kısmı, top mevzileri ile cephe arasında olan hendek
kısmını doldurmaktan ibaret idi. Komutan Ahmet Paşa, bütün gruplara bir duyuru yazdı.
Bu duyuruda grupların istirahatta bulunan ihtiyat askerlerinden birer bölük ayırarak
emrine göndermelerini teklif etti. Bölükler, Ahmet Paşanın mıntıkasına gelince,
kendilerine hücum istikameti gösterildi. Bunlar, o istikamete tesadüf eden hendeği
doldurmaya başladılar ve topçular da ateşlerini o istikamette yoğunlaştırdılar.922

Guns kalesini kuşatan İbrahim Paşa, kaleyi çabuk alabilmek için hendeği odunla
doldurmaya karar verdi. Zaten kalenin yanında bir orman vardı. Her askerin bir yük
odun getirmesi emredilince, iki gün içinde hendek kenarında dağlar gibi odun yığdılar
ve sancak süvarilerini bu odunların hendeğe yerleştirilmesine memur ettiler.923

Sigetvar kalesinin varoşunu ele geçiren Osmanlılar, hemen iç kaleyi çevreleyen gölün
suyunu akıtmak için bendi yardılar ve birkaç gün içinde gölün suyunu boşalttılar. Fakat
içine girilemeyecek kadar bataklıktı. Bunun üzerine, çuvallara toprak doldurularak,
bataklık kurutuldu ve kaleye doğru geniş bir yol meydana getirildi.924

K. Kuşatma Sonrası Eman Verilmesi

Kuşatma altında kalan düşmanın isteği ve Padişahın kabulü üzerine, emniyet altında
olduğuna dair düşmana eman verilirdi. Eman verildikten sonra savaş sona erdirilir ve ne
şartlarla eman verilirse, verilen sözlere aynen uyulurdu.

Belgrad kalesinde kuşatma altında bulunan Kale komutanı Yalaşko, yanında bulunan
ihtiyar ve gençlerle görüşerek onların düşüncelerini aldı. İnat etmekten ve daha fazla
karşı koymaktan vazgeçtiler. Çoğunluk, mukavemetin faydasız olduğuna kanaat
getirdikten sonra kapıları açtılar ve buna karşı kusurlarına bakılmaması şartını rica
922
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 90a-90b, Mehmet Efendi; age., v. 103b.
923
Bostan; age., v. 137a, Bkz. Peçevi; age., s. 121-122.
924
Bkz. Peçevi; age., s. 293-294.
249

ettiler. Padişahta onların bu dileklerini kabul etti. Ramazanın yirmi altıncı Perşembe
günü kale dizdarları geldi. Diz çökerek yere yüz sürdükten sonra kale anahtarlarını
padişahın önüne koydu. Sultan Süleyman da ona birçok değerli şeyler bağışladı ve
teslim olanların çoluk çocuklarını da affetti.925

Rodos kale başkomutanı, Megola Mastori denilen A. De Villeres de I’sle-Adam,


İstanköy Hakimini, elli kadar adamıyla beraber, Padişaha eman dilemek üzere gönderdi.
Keyfiyet Padişaha bildirildiğinde, Padişah onları affetti. Hemen bir divan kuruldu ve
Rodos’un en ünlü adamları boyun eğerek, gelip itaat ettiler. Padişah, bunlara hilatlerle
beraber bir ahitname verdi. Buna göre; kimseye zorlama yapılmayacak, burada kalmak
isteyenler kendi evinde kalacak, adetleri üzere yaşayacaklar, ticaretlerine devam edip,
ekip biçeceklerdi. Gitmek isteyene mani olunmayacak ve mal ve aileleri ile gitmek
istedikleri yere sağ salim gidecekler, kimseye zarar verilmeyecekti. Ada halkı beş yıl
müddetle vergi ödemeyecek ve kapıkulu ocakları için devşirme alınmayacaktı.926

Mohaç seferi sırasında kuşatılan Varadin kalesinde bulunan gayr-ı müslimler, bir kuleye
sığınarak eman dilediler. Padişah, onların dileklerini kabul etti ve bu şekilde kale bütün
etrafıyla fethedildi. 927 Yine bu sefer sırasında kuşatılan İyluk kalesinin içinde kalan
Macarlar, İyluk kalesinin er geç düşeceğini anladılar ve tehlikeye düşmemek için eman
dilediler. Padişahın eman vermesi üzerine, Şevval’in yirmi sekizinde eman dileyenler
kapıyı açtılar.928 Mohaç meydan muharebesinden sonra Sultan Süleyman, Macaristan’ın
başkenti Budin’e geldi. Osmanlı padişahının buraya geldiğini duyan halkın büyük
çoğunluğu, her şeylerini bırakıp kaçmışlardı. Kalanlar, padişahın himayesine girmeyi ve
vergi vermeyi istedi. Şehre önce, Veziriazam ve askerleri girdi. Kalede bulunanlar
itaatlerini bildirip, kalenin anahtarlarını getirip verdiler. Padişah bunlara eman verdi ve
sonra gelip şehre girdi.929

925
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 44a. Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 106-107, Mehmet Efendi; age.,
v. 77b., Solak-zâde; age., s. 120-121, Karaçelebi-zâde; age., s. 43.
926
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal Paşa-
zâde; X. Defter, s. 179, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Maksudoğlu; age., s. 243, Shaw; age., s.
134, Uzunçarşılı; age., s. 315., Tekindağ; agm., s. 59, Mehmet Efendi; age., v. 113a-b., Emecen; “Kânûni
Sultan Süleyman Devri”, s. 318.
927
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 261, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140a., Bkz. Hasan Beyzade; age., v.
9b-10a., Eyyubi; age., v. 17.
928
Feridun Bey;age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
929
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 315-316., Bostan; age., v. 93a-b.
250

Viyana seferine çıkan Sultan Süleyman, Budin’i geri almak için burayı kuşattı. 4
Muharrem 936 (8 Eylül 1529) Çarşamba günü Padişahın buyruğu ile büyük yürüyüş
yapıldı. Düşman, kalenin üzerine atılan ve her yanına saldıran mücahidlerin baskılarına
ancak öğleye kadar dayanabildi. Kulelerde sıkışık kalan Avusturyalılar, bu hal
karşısında eman dilediler. Padişah’ta onlara eman vererek kendilerini affetti. Nemseliler
kaleden çıktılar ve memleketlerine doğru yola koyuldular. Bunlar, bağların ucuna
yanaştıklarında bir tanesi bir askere kılıç çekti. Öbür askerler zaten bahane aradıkları
için, bunların üzerine saldırdılar ve hepsini kılıçtan geçirdiler. İçlerinden yaşı küçük
olanları esir ettiler.930 Ordu, Muharrem ayının on sekizinci günü Estergrad kalesi önüne
gelerek ordugah kurdu. Macaristan’ın en son noktası olan bu yerde, yalçın kayalarla
yapılmış bir kale vardı. Bugüne kadar hiçbir devlet tarafından alınmamıştı. Estergrad
ahalisi, Osmanlı askerlerinin geldiğini görünce korkuya düşerek, eman dilediler ve
memleketi de teslim ettiler.931

Kösek kalesini kuşatan Osmanlı gazilerinin cesareti ve bitmeyen sabırları, düşmanı


yıldırdı. Almanlar, takatsiz bir hale gelince kale komutanı Mikolaş, eman dilemek üzere
İbrahim Paşanın yanına geldi. Paşa da, Mikolaş’ı Padişahın yanına götürdü. Padişah,
kale halkına eman verip hepsini affetti. Mikolaş’ta kalenin anahtarlarını getirip teslim
etti.932

Osmanlı askerleri Boğdan’ın merkezi Suçeva’ya geldiklerinde, kısmen kalenin etrafında


ve kısmen de kaleye yakın derelerde, dağlarda, tepelerde, ovalarda çadırlı ordugah
kurdular. Kaledekiler, Osmanlı ordusuna mukavemet edemeyeceklerine kanaat getirince
ister istemez itaate mecbur kaldılar ve kalelerinin anahtarını getirip Padişaha teslim
ettiler.933 Boğdan’ın fethinden maksat, onun Osmanlı ülkesine katılması idi. Kanunî, bu
amacına ulaşınca, o memleket halkına şefkat göstermek yolunu tuttu. Eman verdiği için
yağma ve talan edilmesini yasakladı.934

Estergon kalesinde kuşatma altında bulunan müşrikler, komutanlarına şöyle dediler;


“İnat ile iş bitmez, son pişmanlıkta fayda vermez. Bu kadar çok askere karşı koymak,

930
Peçevi; age., s. 102., Âlî; age., v. 293a. Hasan Beyzade; age., v. 17a.
931
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 189a., Karaçelebi-zâde; age., s. 102, Solak-zâde; age., s. 164.
932
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 227b-228a., Bostan; age., v. 137b, Peçevi; age., s. 122., Âlî; age., v.
298b., Karaçelebi-zâde; age., s. 110.
933
Âlî; age., v. 314a, Celal-zâde Mustafa; age., v. 316b, Solak-zâde; age., v. 197.
934
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 317a- b.
251

akıllı kimselerin işi ve gittiği yol değildir.” Nihayet Cemaziyelevvel ayının altıncı günü,
kalenin anahtarlarını göndererek eman dilediler. Padişah, onları affetti ve bu suretle
burası da Osmanlı kaleleri arasına katılıp kulelerine Osmanlı bayrağı çekildi.935

İstoni Belgrad kalesinde kuşatma altında bulunan komutanlar Cemaziyelahir’in üçüncü


günü, eman dilemek üzere Padişaha adamlar gönderdiler. Padişah, onlara eman verince,
kalenin hakimi ve komutanı, ruhani liderleri ve kalenin ileri gelenleri gelerek, kalenin
anahtarlarını teslim ettiler.936

IV. Sefer Sonrası Fethedilen Yerlerde Yapılan Uygulamalar

A.Simgesel Uygulamalar

1. Osmanlı Sancağının Dikilmesi ve Ezan Okunması

Osmanlı Devleti bir yeri fethettiği zaman burada belli başlı değişikliklere gidiyor ve
buranın İslam ülkesine katıldığını gösteren alametler kullanıyordu. Bunların başında
surlara bayrak dikilmesi ve kulelerde ezan okunması geliyordu. Bu uygulama, bütün
kale fetihlerinde ilk yapılan uygulamaların başında geliyordu.

1 Şaban 927 (7 Temmuz 1521) günü Osmanlı gazileri Böğürdelen kalesine girdiler ve
düşmanlarını kılıçtan geçirdikten sonra kaleye Osmanlı bayraklarını çektiler. Kulelerde
ezan okuyup, davullar çalarak şenlikler yaptılar. Rumeli Beylerbeyi Ahmed Paşa
komutasında askerler kaleyi alarak tekrar Müslümanların eline geçirdiler ve kale
Osmanlı ülkesine katıldı.937 Belgrad’ın fethedilmesinden sonra kalenin bütün kuleleri
Türk sancakları ile süslendi. Kale kapıları ile kiliselerin en yüksek noktalarında temcit
ve ezan okundu.938

Rodos’un fethedilmesinden sonra Safer ayının beşinci günü, veziriazam Mehmet Paşa
ile üçüncü vezir Ahmet Paşa ve Yeniçeri Ağası Bâli Ağa kendi cephelerinden hisara

935
Solak-zâde; age., v. 208. Eyyubi; age., v. 24, Mantran; age., s. 188.
936
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 370b-371b, Âlî; age., v. 320.
937
Celâl-zâde Mutsafa; age., v. 37b. Eyyubi; age., v. 15., Peçevi; age., s. 68, Kemal Paşa-zâde; X. Defter,
s. 77, Bkz. Lütfi Paşa; age. s. 296-302.
938
Karaçelebi-zâde; age., s. 43.
252

girdiler. Perşembe günü, kale ve şehrin her tarafı açıldı. Askerler tekbir alarak içeriye
girdiler ve yeniçeriler bayraklarını Arap hisarının çan kulesine diktiler.939

Mohaç seferi sırasında İyluk kalesi fethedildikten sonra kulelere Osmanlı sancakları
çekildi ve ezan okundu. Kaleye komutan tayin edilip, içine gerekli harp alet ve edevatı
konuldu. Kiliseler camiye çevrilip, çan sesi yerini ezan sesine bıraktı.940

Budin seferi sonunda, yıllardan beri Zapolya hanedanı elinde hükümet merkezi olan,
Ferdinand’ın göz koyduğu ve bütün Hıristiyan hükümdarlarının imrendikleri Budin
kalesinin kule ve burçlarına Türk sancağı dikildi. Buralar, doğrudan doğruya Osmanlı
ülkesine katıldı.941

Rabiulahir ayının on dördüncü günü Sikloş kalesi tamamen fethedildi. Kulelere Osmanlı
sancakları dikilerek ezanlar okundu, mehter marşları çalındı ve kale Osmanlı ülkesine
katıldı.942 İstoni Belgrad alındıktan sonra savaşa son verildi. Hisarın kulelerine Osmanlı
bayrağı çekilerek, Çan kulesinden çanlar kaldırılıp, orada ezan okundu.943

Malta seferinde Santarma kalesinin fethinden sonra surları ve kuleleri üzerine İslam
bayrakları dikildi. Gayr-ı müslimlere büyük kayıplar verdirmenin dışında, bin dört yüz
kişi esir edildi. Kale bütün civarıyla fethedildi.944

2. Bazı Kiliselerin Camiye, Çanlıkların Minareye Çevrilmesi ile Cuma Namazı


Kılınması ve Sultan Adına Hutbe Okunması

Osmanlılar, gayr-ı müslim memleketlerinde gerçekleştirdikleri fetihlerden sonra, ilk iş


olarak o yerin en meşhur kilisesini genellikle devrin Padişahı adına camiye çevirterek
ilk Cuma namazını burada kılmayı adet edinmişlerdi. Bundan başka orduda bulunan

939
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
940
Feridun Bey; age., s. 549, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 270-273, Celâl-zâde Mustafa; age., v.
141a-141b., Bostan; age., v. 86b
941
Bkz. Celâl-zâde Mustafa;age., v. 344b-345a., Peçevi; age., s. 165, Mantran; age., s. 188.
942
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
943
Lütfi Paşa; age., s. 418.
944
Katip Çelebi; age., s. 117., Müneccimbaşı; age., s. 585.
253

diğer vezir ve komutanlar da bölgedeki kiliseleri adlarına camiye çevirterek vakıflar


tayin ederlerdi.945

Belgrad kalesinin fethinden sonra bazı kiliseler camiye çevrilerek, bunlar için hemen
minber yapıldı. Çan kulelerinden çanlar alındı, burada ve kale kapıları ile kiliselerin en
yüksek noktalarında temcit ve ezan okundu. Padişah ile devlet adamları o sene
ramazanın yirmi yedisine tesadüf eden Cuma günü ilk defa olarak Cuma namazını
Belgrad’da kıldılar ve bu muvaffakiyete karşı Allah’a şükrettiler.946

Rodos şehrinin ortasında yükseklik ve büyüklük itibarıyla dünyada eşi az olan Sencivan
adlı bir kilise vardı. Osmanlılar bunun içinde Hıristiyanlığa ait olan resim ve diğer
eşyayı kaldırdılar. Sonra bu kiliseyi camiye çevirip, içine mihrap yaptılar.947 Safer
ayının on dördüncü Cuma günü Padişahla vezirler, memurlar, askerler Sencivan camiine
giderek Cuma namazını kıldılar. Rodos’ta ilk Cuma namazını Müfti ve Şeyhülislam
Zenbilli Ali Cemali Efendi kıldırdı. Sarayda ezan okuyan müezzinlerden bir kısmı çan
kulesine, diğer bir kısmı da Sencivan binasının en yüksek yerlerine çıktılar ve orada
ezan okudular. Hafızlar ve güzel sesli hocalar bir hatim indirdiler. Hatip yeni minbere
çıkıp hutbe okudu. Allah’a şükürler ve devletin varlığı ve yükselmesi için dualar
eyledi.948

Budin’de gayet büyük bir kilise vardı. Bu kilise cami haline getirilerek duvarlarındaki
resim ve nakışlar temizlendi. İçine minber ve mihrap konularak cami olması için ne
lazım ise temin edildi. Müslümanlar burada namazlar kılıp Allah’a şükrettiler. Cuma
günü Padişah, devlet erkanı ile gelip camiye girdi. Salâ, ezan, Kur’an ve hutbe
okunduktan sonra Cuma anamazı kılındı. Müslümanlar büyük bir sevinç ve huşu içinde
Allah’a hamdettiler ve bu nimet karşısında gözyaşı döktüler. Devletin devamı için
dualar ettiler.949

945
Ersin Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 597.
946
Karaçelebi-zâde; age., s. 43, Feridun Bey; age., C.I, s. 513, Yurdaydın; age., s. 30.
947
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183-184, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101a-101b, Mehmet
Efendi; age., v. 113b-114a, Tabib Ramazan; age., s. 194., Feridun Bey; age., s. 538, Yurdaydın; age., s.
43.
948
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
949
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 344b-345a, Peçevi; age., s. 165, Mantran; age., s. 188.
254

Komutanlar ve bazı devlet adamları, Estergon fethedildikten sonra gidip kaleyi


gördüler. İçinde yerleri temiz mermerlerle döşenmiş, birçok kiliseler vardı. Şehrin orta
yerinde yapılmış olan muhteşem kilise camiye çevrilerek, içine mihrap, minber ve kürsü
yerleştirildi. Ertesi Cuma günü, Padişah ile bütün devlet erkanı ve beyler, atlarına
binerek, kale ve kasabayı görmeye gittiler. Orada bulunan ihtişamlı sarayı gezdiler.
Namaz vakti gelince camiye girdiler ve Cuma namazını orada kıldılar. Padişahın her
zaman böyle muzaffer olması için dualarda bulundular.950

İstoni Belgrad fethedildikten sonra kral mezarlarının bulunduğu kilise, gayr-ı


müslimlere bırakıldı. Kale ortasında ona benzeyen başka bir kilise, camiye çevrildi.
Cuma namazı kılınarak hutbe, Padişah adına okundu.951 Tımışvar kalesi, her köşesiyle
fethedildikten sonra kiliseler camiye çevrildi. Çan kulelerinden çanlar atıldı ve orada
ezan okunmaya başlandı.952

3. Fetihlerde Yararlılık Gösterenlere Ödül, Hak Edenlere Ceza Verilmesi

Osmanlı geleneğinde başarıların ödüllendirilmesi ve suçluların cezalandırılması


geciktirilmeden yapılan bir uygulama idi. Başarının sırrı disipline, disiplinin sırrı ise
zamanında verilen kararlara bağlı idi. Bundan dolayı ülke menfaatine katkısı olanlar
hemen ödüllendirilir, zararı olanlar da geciktirilmeden cezalandırılırdı.

Sultan Süleyman, Böğürdelen’in fethinden sonra her kişiye hizmetlerine göre terakki ve
mansıplar verdi.953 Belgrad’ın fethinden sonra Belgrad ve civarı çadırlarla süslendi ve
herkes hazırlanan çadırlara kondu. Sonra devlet adamları tarafından büyük bir divan
kuruldu. Bu divanın azaları ve sancak beyleri gelip Padişah’ı kutladılar. Bu savaşta
yararlılık gösterenlere buyrultular, bahşişler verdiler.954

Rodos’un fethinden sonra Cuma günü kurulan divana bütün devlet adamları ve askerler
gelip, Padişahın ellerini öptüler ve kazanılan zaferden dolayı, tebrik ettiler. Sonra
davullar çalınıp, şenlikler yapıldı ve herkes sevince gark oldu.955 Varadin kalesinin fethi
üzerine bir divan kuruldu. Zafer mutat merasimle kutlandıktan sonra Padişah,

950
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
951
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
952
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 421b-422a.
953
Lütfi Paşa; age., s. 299.
954
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a.
955
Mehmet Efendi; age., v. 114a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 101b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 183.
255

yararlılıkları görülen Sadrâzam ile Rumeli sancak beylerine hil’at giydirdi ve


komutanların maaşlarını artırdı. Bundan sonra kaleye komutan ve kadı tayin edildi ve
top güllelerinden yıkılan yerlerin tamiri için beyler memur edildi.956

Mohaç zaferi sonrasında Padişah ata binerek savaş meydanının biraz açıklarında
bulunan bir düzlüğe geldi. Orada kendisi için kurulan çadırlardan birine girdi. Zaferin
kutlanması için merasim hazırlığının burada yapılması kararlaştırıldı. Bu karar üzerine
Padişahın tahtı, çadırın önünde düz bir yere kondu. Devlet erkanı ve ordunun
komutanları kıdem sırasıyla gelerek durdular. Zaferin kutlu olsun dediler. Bu kutlama
merasiminden sonra rütbe ve yararlılık derecesinde, lazım gelenlere hil’at verildi.957

Viyana yolundaki ordu eski Buda civarında konakladı. Ayın yedinci günü kurulan
divanda, İbrahim Paşa, Beylerbeyileri, Sancak beyleri ve devlet erkanı toplanıp,
Budin’in yeniden ele geçirilmesinden dolayı Padişahı tebrik ettiler. Bütün ümeraya
şahane hil’atler verildi. Zafer müjdesi olmak üzere küçük ve büyük davullar, nakkareler
çalınıp, şenlikler yapıldı. Kale kapıları açılınca Kral Yanoş, Padişahın yanına gelerek
yüzsuyu döktü ve Buda’nın tekrar kendisine verilmesini Padişahtan diledi. Padişah da
onun bu isteğini kabul etti. Sekbanbaşını bu işle görevlendirdi. O da, Yeniçerilerle
varıp, Kral Yanoş’u Buda’da tahta geçirdi.958

Padişah, Kösek kalesinin kuşatıldığı günden, fethedildiği güne kadar, ordugahtan bir
konak mesafede bir yerde bulunuyordu. İbrahim Paşa, kalenin düştüğünü haber verince
Padişah, gelen müjdecilere çok ihsanda bulundu. Sultan Süleyman, kale yakınına
kurulan otağına geldiğinde, devlet erkanı tarafından karşılandı. Kanunî, kalenin
fethedilmesinde emeği geçenleri ödüllendirip, kalenin ele geçirilmesinde hizmeti
görülen sancak beylerine, rütbe ve mükafatlar verdi. Kale, Budin kralına itaat etmek
şartıyla, yine eski beyine verildi ve ayrıca kendisine bir de sancak ihsan olundu.959

Boğdan seferi dönüşünde İsakçı iskelesinde divan kurularak, vezirlere ve Rumeli


Beylerbeyine, Arap atları verildi. Bu atların hepsinin boynunda kumaşlar, altın zincirler

956
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 266-267., Mehmed Efendi; age., c. 2, v. 49a, Bostan; age., v.
85b-86a, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 140b, Hasan Beyzade; age., v. 10a.
957
Bostan; age., v. 92b., Peçevi; age., s. 73.
958
Bostan; age., v. 114a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 187b-188a., Âlî; age., v. 293a., Peçevi; age.,
s. 103.
959
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 228a-b., Peçevi; age., s. 122.
256

vardı. Bunlardan başka değerli taşlarla işlenmiş kılıçlar ve çok değerli hil’atler ihsan
edildi. Diğer devlet erkanına da birçok ihsanlarda bulunuldu.960

Preveze’de muzaffer olan Hayrettin Paşa fetihname yazıp, iki kaptanıyla beraber
oğlunu, Kanunî Sultan Süleyman’a gönderdi. Padişah, Boğdan seferinin dönüş yolunda
Yanbolu’da idi ve Barbaros’un oğlunu iltifat ve ikramlarla karşıladı. Divan kurulup,
fetihname ayakta okundu. Padişah ve ordusu, gelen haberden çok sevindiler ve
Hayrettin Paşanın haslarına yüzbin akçe ilave edilmesi ferman buyruldu.961

Estergon seferi sırasında fethedilen Sikloş kalesini Padişah, devlet erkanıyla birlikte
giderek gezdi. Kalenin alınmasında hizmetleri görülenlere hil’atler ve mükafatlar
dağıtıldı. Mükafat alanlar da Padişahın elini öptüler.962

Sultan Süleyman, sefere çıktığı zaman, düşmanlarına karşı merhametsiz olduğu ölçüde,
ordusunun kumandası hususunda da oldukça hassasiyet sahibi idi. En küçük bir
düzensizliği, ağır şekilde cezalandırırdı. İşte bundan dolayı, Sigetvar seferi sırasında
ordunun karargah ve hareketinden sorumlu olan komutanlarından Kapucu Başı Ali Ağa,
iki menzil hesap edilen yolu bir menzilde alınca, Padişahın gazabına maruz kaldı ve
idamına ferman çıktı. Veziriazam Sokullu Mehmet Paşa, Ali Ağa’nın bu hareketinin
beklenenin aksine düşmana korku saldığını Padişaha anlatınca, boynu vurulmayıp,
görevinden azledildi.963

Budin Beylerbeyi Arslan Paşa, gözü pek ve cesur bir kahramandı. Düşmana karşı
atılganlığı ile meşhurdu. Padişahın Sigetvar seferine çıkmasında, onun göndermiş
olduğu arizaların da rolü olmuştu. Arslan Paşa, Padişahın sefere çıktığını duyunca,
hemen Budin sınır boyu askerlerini toplayıp, İstoni Belgrad yakınında bulunan ve
Osmanlı topraklarına çok zararları dokunan, eşkıyanın toplandığı, Polata kalesini
kuşattı. Fakat Ferdinand, Arslan Paşanın üzerine büyük bir kuvvet göndererek, onu
kuşatmayı kaldırmaya mecbur etti. Ayrıca burada bulunan Vespirim ve Tata kalelerini
düşman ülkesine katarak, bu kalelerde bulunan Müslümanların tamamına yakınını
kılıçtan geçirdi.964 Padişah bunları duyunca, Sadrazama durum hakkında bilgi sordu.

960
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
961
Katip Çelebi; age., s. 82.
962
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 358a-b.
963
Fairfax Downey; age., s. 314.
964
Peçevi; age., s. 292, Karaçelebi-zâde; age. s. 185, Gökbilgin; agm., s. 13.
257

Veziriazamın verdiği bilgiler neticesinde Arslan Paşanın hatalı olduğu anlaşılınca,


hakkında idamı ferman buyruldu. Arslan Paşanın, bütün malı devlet hazinesine alındı.
Cenazesi Belgrad’a gönderilerek babasının yanına defnedildi.965

4.Fetihnameler Gönderilmesi

Ortaçağ İslam dünyasında hükümdarlar, ülke içinde ve dışında otoritelerini ve güçlerini


göstermek için süslü ifadelerle yazılmış mektup ve fermanlar göndererek kazandıkları
zaferleri bildirme ihtiyacını duyarlardı. Genellikle sefaret heyetleri vasıtasıyla ve
ganimet olarak alınmış hediyelerle bazen de savaşta öldürülenlerin başları ve alınan
esirlerle birlikte gönderilen bu mektuplar dost devletler için bir müjde, düşman
devletlere karşı ise bir tehdit mahiyetinde idi. Fetih mektubu yazma geleneği ilk İslam
devletlerinde başlamış ve Türk İslam devletlerinde devam etmiştir.
Osmanlı devletinde ise fetihler, büyük zaferler, özellikle Hıristiyan dünyasına karşı
kazanılan başarılar “name-i hümayun” kategorisinde değerlendirilebilecek
fetihnamelerle İslam devletlerinin hükümdarlarına bildirilmekteydi. Osmanlılarda
yabancı devlet hükümdarlarına gidecek fetihnameler o ülkenin diliyle ve genellikle
Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazılırdı.966

Osmanlı Padişahlarına ait fetihnameler genellikle Allah’a hamd, Hz. Peygamber’e salat,
Padişah için tebaanın işlerinin düzenlenmesi ve zulmün önlenmesinin gereği, düşmanın
ne sebeple cezalandırıldığı, padişahın hareketi, askerin çokluğu, düşmanın durumu ve
cesaretinin anlatılması, Allah’ın Padişaha yardımı, düşmanın yenilmesi, Allah’a şükür,
düşman ülkesinin zaptının anlatılması, hükümdarlara zafer haberinin gönderilmesi,
fetihnamenin kiminle gönderileceği ve Padişahın Allah’a duası gibi on beş esasa dikkat
edilerek yazılmaktaydı.967

Sultan Süleyman yolda iken Böğürdelen kalesinin fetih haberi geldi. Eflak, Boğdan ve
Deşt-i Kıpçak’a ulaklar gönderilerek, zaferi, cihana ilettiler.968 Belgrad’ın fethinden
sonra bu başarıyı ananeye göre birer fetihname ile devlete bağlı memleketlere
bildirdiler. Zaferi Anadolu, Şam, Hicaz, Taif ve İslam himayesinde olan bölgelere
müjdeciler ilettiler. Etrafta olan yöneticilere ve ileri gelenlere Allah’ın bir lütfü olarak

965
Selânikî; age., s. 25-27.
966
Hasan Aksoy; “Fetihname Md.” TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s. 470
967
İsmail Hakkı Uzunçarşılı; Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK, Ankara 1945, s. 288.
968
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 82-84, Feridun Bey; age., s. 508.
258

Padişah ve gazilere nasip olan zaferi ilan ettiler. Zafer haberleriyle Müslümanlar pür
neşe oldu.969

Padişahlardan hiçbirine nasip olmayan Rodos’un fethi, Kanunî Sultan Süleyman’a nasip
oldu. Bu zafer, fetihnameler yazılarak herkese duyuruldu.970 Mohaç meydan
muharebesinde muzaffer olan Padişah, zaferi etrafa duyurmak için fetihnameler
yazdırdı. Bu fetihnamelerde sefer, tafsilatlı olarak anlatıldı. Ulaklar, fetihnameleri
süratli bir şekilde belirtilen yerlere götürdüler. Boğdan’a, Eflak’a, Deşt-i Kıpçak’a,
Mısır, Şam, Halep, Cezayir ve diğer Arap ve Acemden, Türk ve Kürt’ten bütün yerlere,
müjdeli haberi ulaklar götürdüler. Her yer, gelen bu mutlu haberle sevinçle doldu. İslam
diyarı sevinirken, kafir diyarı üzüntüden kahroldu.971

Alman seferinden dönüşte Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden
Belgrad tarafına geçti ve Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada kazanılan
fütuhatı bildirmek üzere, mektuplar yazılıp, ulaklarla gönderildi.972

Kanunî Sultan Süleyman, Boğdan seferi dönüşü İsakçı iskelesinde iken, memlekete
dönmek üzere bulunduğunu ve büyük bir fütuhat elde ettiğini bildirmek maksadıyla,
zafer mektupları yazdırdı. Ulaklar, bu mektupları memleketin her tarafına götürdüler.973

İstoni Belgrad’ın fethinden sonra kurulan divanda kazanılan zafere ait fetihnameler
yazılıp, memleketin gereken yerlerine ulaklarla gönderildi ve Padişahın dönmek üzere
olduğu da bildirildi.974

Sigetvar kalesinin fethi müyesser olunca, bütün devlet erkanı veziriazamın çadırına
gelerek, “Gazâ kutlu olsun” diyerek onu tebrik ettiler. Burada büyük bir divan kuruldu.
Divanda, Osmanlı Devletinin valilerine, Mekke Şerifine, Kırım Hanına, İran Şahına ve
Osmanlı Devleti ile münasebetleri bulunan diğer Müslüman ve Hıristiyan devlet
adamlarına fetihnâmeler yazılıp gönderildi. Kalenin fethinde hizmetleri görülenlere,
terakki ve mertebeler ihsan ve ikram edildi. Zaman geçirilmeden, kalenin her tarafının

969
Bkz. Feridun Bey; age., s. 515-519., Karaçelebi-zâde; age., s. 44.
970
Hasan Beyzade; age., v. 6a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102b-103a, Kemal Paşa-zâde; X.
Defter, s. 187, Mehmet Efendi; age., v. 116b, Feridun Bey; age., s. 539, Tekindağ; agm., s. 60.
971
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 312-313.
972
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v. 300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s. 177.
973
Hammer; age., s. 172.
974
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v. 320.
259

yeniden imar edilmesi ve bir cami inşa edilmesi için çalışmaların başlatılması ferman
olundu.975

5. Kalenin Tamir Edilmesi, Yönetici ve Asker Ataması

Fetih ordusu geri çekilmeden önce, stratejik öneme sahip birçok hisara hemen küçük
birlikler yerleştirilirdi. Geriye kalan hisarlar, daha sonra sultanın özel emriyle yıkılırdı.
Osmanlılar tarafından sık sık kullanılan bu tedbir, öncelikle, buralarda askeri birlik
bulundurmak zorunda kalmamak, ikinci olarak da yerel beyler tarafından yeni direniş
merkezleri oluşturulmasını engellemek amacıyla alınıyordu. Daha sonra bir kural
olarak, Osmanlı ordusunun temel gücü olan sipahilere, yeni fethedilmiş topraklardaki
köylerde tımarlar verilirdi. Hisar eri ya da kale eri olarak adlandırılan bazıları da
hisarlara yerleştirilirdi. 15. yüzyılda çoğu hisardaki gerçek askeri güç bu hisar
erlerinden oluşmaktaydı. Bu düzenli güçler, bir güvenlik önlemi olarak, devletin uzak
bölgelerinden gelen askerlerden oluşturulurdu. Tahrir defterlerine göre, Anadolu’daki
çoğu hisar eri Rumeli’den, Rumeli’ndekiler de Anadolu’dan gelmeydiler.976

Padişah, Böğürdelen’i temaşa edip, “ilk fethettiğim kaledir, mamur olması gerekir” diye
emir buyurarak şehrin istihkamlarının arttırılmasını ve güçlendirilmesini istedi. Kaleyi
gezen Padişah, buraya bir komutan tayin etti. Kalenin yapımı ve muhafazası için yeterli
asker bırakıldı.977

Belgrad seferi sırasında Osmanlıların muvaffakiyetleri yalnız Belgrad kalesi ile


kalmayıp aynı zamanda Berkas, Dimitroviçe, Kopanik, Bariye, Karloça, Komaça,
Dirnik ve Kalotenci kalelerini de aldılar. 978 Bu kalelerin hepsi de Macaristan’ın mühim
geçit noktalarında yapılmıştı. Buraların askeri işlerine bakmak üzere birer kale
komutanı ve mahkeme işlerini çevirmek için birer hakim ayrılıp gönderildi. Kalelerin
muhafazası için lüzumu kadar top ve tüfek ve bunları kullanmak için asker ile nehir
işleri için de korsanlıktan anlayan gemiciler tahsis edildi.979

975
Selânikî; age., s. 35.
976
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118.
977
Feridun Bey; age., s.508, Karaçelebi-zâde; age., s.30, Hadidi; age., s.429-430., Bkz. Mehmet Efendi;
age., 63a-b.
978
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Hammer, age., s.11, Mehmet Efendi; age., 79a.
979
Mehmet Efendi; age., 79a, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 79a.
260

Sonra Belgrad kalesinin topla yıkılan yerlerinin yapılması için saray beylerinden
adamlar tayin edildi ve bunlara hisarın içinde ve dışında camiler, mescitler, tekkeler,
imaretler ve güzel hamamlar yapılması da emredildi. Kaleye kadı, kale komutanı ve
muhafızlar konularak, silah ve mühimmatça ne eksiklikleri varsa verildi. İki yüz adet
top oraya bırakıldı. Tüm bunlar için hazineden yirmi bin altın ayrıldı.980

Rodos’un fethinin ardından Safer ayının onuncu günü Padişah bir ata binerek fethedilen
hisarı gezdi. Sonra kalenin etrafını, liman ağzında bulunan uzun zinciri ve mendireği,
Arap kulelerini ve görmeye değer yerleri gördü. Dönüşünde Rodos şehrine sancak beyi,
kadı ve kaleye de kale komutanı ve muhafızlar tayin edilmesini ve yıkılan yerlerinde
tamirini emretti. Rodos kalesinin tamiri için Menteşe Sancak Beyi İskender Bey, Karasi
Beyi Sinan Bey, Aydın Beyi Lütfi Bey ve Saruhan Beyi Ferhad Bey tayin olundu.981

Rodos’ta daha birçok kaleler vardı. Bunlardan biri olan Tahtalıkale askerleri, boşu
boşuna kan dökmeden anahtarları getirip teslim ettiler ve haraç vereceklerini de
söylediler. Rodos’a bağlı yerlerden biri de İstanköy adasıydı. Bu geniş ve her tarafı
mamur adanın bir de Bodrum adlı kalesi vardı. Bu ada da kendisine bağlı yerlerle
birlikte İslam ülkesine katıldı. Rodos’a bağlı ne kadar adalar ve kaleler varsa hepsi
Osmanlıların eline geçti.982 Fethedilen kalelerin her birine kadı, imam, komutan ve
yeteri kadar asker tayin olup, içleri savaş aletleri ile dolduruldu. İslam dinine uygun ve
örfi kanunların gerektirdiği gibi hareket edip, halk memnun edildi. Zulüm ve karanlık
giderilip, adalet, aydınlık getirildi.983

Mohaç zaferi sonrası Macaristan topraklarında çok sayıda kale fethedildi. Padişah,
Muharrem’in üçüncü günü Sava nehrinin karşı yakasına geçti. Sirem adasında
fethedilen kaleler için hisar eri, azab, kadı ve komutan tayin edildi. Her biri için gerekli
olan alet ve edevat verildi.984

Boğdan’ın merkezi Suçeva fethedildikten sonra âyân, eşraf ve papazlar, divana gelerek
kullukta bulunacaklarını arz ettiler. Hepsi, eski Boğdan hakimlerinden İstefan Voyvoda
980
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Mehmet Efendi; age., 81a, Peçevi; age., s. 71.
981
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
982
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a-b, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.183-186, Mehmet Efendi;
age., v. 114b, Feridun Bey; age., s. 539, Müneccimbaşı; age., s. 518-519, Peçevi; age., s. 59, Hasan
Beyzade; age., v. 6a.
983
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186.
984
Bostan; age., v.95b, Peçevi; age., s. 79., Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a.
261

oğlu Çetine’nin, Voyvoda tayin edilmesini istirham eylediler. Padişah, Kili ve


Akkirman kaleleri sınırında, vukuata mani olmak için Çetine’yi Voyvoda tayin etmeye
muvafakat etti.985 Boğdan’ın Voyvoda idaresinde bulunmayan bölgesinde kaleler
yapılmasıyla, burasının müstakil sancaklar gibi idare edilmesine karar verildi. Oraya
asker ve gerekli malzeme bırakıldı. Bunların yiyeceklerinin Rumeli’den temini için
menziller tesis olunduktan sonra, Petro zamanında yıkık bir hale getirilen Kili hisarının
eski hale getirilmesi ve İsakçı’da yapılan köprü malzemesinin o kalede, evleri harap
hale gelenlere dağıtılması emredildi.986 Padişah, Yanbolu’da iken Boğdan meselesiyle
fazlaca meşgul oldu. Onun maksadı, bu mühim memleketin işlerini tanzim etmek ve
orada gereği gibi bir ıslahat yapmaktı. Bunun için oraya becerikli, değerli bir adamı
atamak istiyordu. Biraz düşündükten sonra Menteşe Valisi Mehmet Paşayı, geniş
salahiyetle, Boğdan Beylerbeyiliğine atadı.987

Padişah, Estergon kalesi fethedilince burası için bir kadı, bir kale komutanı, topçu ve
ona göre top, mühimmat bırakıp, kalenin harap olan yerlerinin tamir olunmasını
emretti.988 İslam askerleri Bece kalesini ele geçirdikten sonra zafer bayraklarını kulelere
diktiler. Bu suretle aldıkları kaleye, kale komutanı ve muhafızlar tayin ettiler. Sokullu
Mehmet Paşa, kalenin yıkık yerlerini tamir için ustalar getirdi ve eskisinden daha iyi bir
hale koydu.989

Lipva kalesi muhafızları, Osmanlılarla başa çıkamayacaklarını anlayarak, kale


anahtarlarını getirip teslim ettiler. Haraç ve cizyeye bağlanmayı kabul ettiler. Bu kaleye,
Ulama Paşa sancakbeyi atandı ve bütün ihtiyaçları gereği gibi karşılandı.990 Düşmanın
Murş nehri kenarındaki Lipva kalesi daha önce fethedildiği halde, sonra yine düşmanın
eline geçmişti. Ordudan bir bölük, bu Lipva taraflarına gönderildi. Lipva muhafızları,
Osmanlıların geleceklerini duyunca, kalede neleri varsa ateşe verip kaçtılar. Osmanlılar,
Lipva kalesine geldiklerinde orada bulunan birçok top ve mühimmatı aldılar ve
kiliseleri camiye çevirdiler.991 Lipva yakınında bulunan Solmuş, Bernak, İbriş, İliyye,
Yankota, Moştor, Marcina, Facet, Büyüksaç, Küçüksaç ve Kıralhisarı denilen kaleler ve

985
Karaçelebi-zâde; age., v. 132., Solak-zâde; age., v. 197, Uzunçarşılı; age., s. 343, Panaite; agm., s.212.
986
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 322a-b.
987
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 326b-327b.
988
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 363a-364a.
989
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 413a, Peçevi; age., s. 203, Âlî; age., v.326a, Karaçelebi-zâde; age., v.
156.
990
Peçevi;age., s. 204.
991
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 423a.
262

bunlara bağlı yerler ahalisi, korkularından kırlara kaçtılar. Bunlardan gerekli olanlar
korunurken diğerleri yakılıp yıkıldı. Akıncılar, Murş nehrinden Erdel’in son noktası
olan Verat ve Soltuk taraflarına kadar olan yerleri, talan edip yakıp yıktılar. Çok büyük
ganimetler elde ettiler. Osmanlılar buradan hareket ederek Cinat kalesine geldiler.
Askerlerin geldiklerini gören ve duyan Çayla, Naplak, Makköve, Şekove Şemluk
kaleleri halkı, yurtlarını bırakıp kaçtılar. Bunlardan işe yarayanlar işgal edildiler.992

Sigetvar seferi sırasında Sakız adasına gönderilen Piyale Paşa, adayı savaşmadan
fethetti. Halkına eman verdi. Adaya, bey, kadı ve dizdar tayin edip muhafazası için
askerler koydu. Camiler ve mescidler yaptırarak, burayı bir İslam memleketine
çevirdi.993

6. Bölgeye Akınlar Düzenlenmesi

Osmanlılar, keşif, yağma veya tahrip amacıyla düşman topraklarına akınlar


düzenlemekteydiler. Sefer öncesi ve sefer sonrası yapılan akınlar, fethedilen bölgede
hakimiyetin iyice yerleşmesi için yapılıyordu. Böylece ilerde tehlike oluşturabilecek
bölgesel güçler zayıflatılıyor, yeni fetihlerin ve yeni yerleşim yerlerinin açılmasına
zemin hazırlanıyordu.

Belgrad’ın fethinden sonra Ömer Beyoğlu Hasan Beyle, Baltaoğlu Piri Bey Sultanın
fermanı ile Sirem tarafına akın ettiler. Böğürdelen karşısındaki diyara varıp, o diyarda
bulunan gayr-ı müslimlere galebe çaldılar. Her tarafı tarumar edip, düşmanın evlerini
başlarına yıktılar. Bu yakada olan yerlerde, yakacaklarını yakıp, yıkacaklarını yıkarak,
tehdit edilmesi gereken yerleri tehdit edip, oldukça fazla ganimetle geri döndüler.994

Mohaç zaferinden sonra Akıncılar, düşman beldelerine akınlar düzenleyerek, altını


üstüne getirdiler. Evlerini, yurtlarını başlarına dar ettiler. Kralın kıymetli eşyaları,
arabaları, olduğu gibi askerlerin eline geçti. Gaziler bu takipte, birçok altın, gümüş
tabaklar, kupalar, sürahiler, bardaklar, tepsiler, kese kese altınlar, sansar ve samur
kürkleri, kılıçlar, Macar ve Alman silahları ve değerli elbiseler topladılar.995 Mohaç
zaferinden sonra Macaristan’ın başkenti Budin’e giden Sultan Süleyman, burada on gün
992
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 423b, Âlî; age., v.328a.
993
Müneccimbaşı; age., s. 590.
994
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.111, Müneccimbaşı, age., C. II, s.515.
995
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.313, Âlî; age., v. 284b, Karaçelebi-
zâde; age., s.91, Peçevi;age., s.74-76.
263

kaldı. Bu sırada akıncılar, bütün bu bölgeye akınlar düzenlediler. Her tarafa, Osmanlı
askerinin kılıcı değdi. Daha önce hiç el sürülmemiş yerler, akıncıların akınlarından
nasiplerini alıyor, gayr-ı müslimlerin evleri ve yurtları başlarına dar ediliyordu. İslam
askerleri hesaba gelmez ganimetler elde ettiler.996

Osmanlıların siyaseti Macaristan’ın fethinden ziyade, tahrip edilmesini gerektiriyordu.


Padişah, Macar başkentini ve civarını yakıp yıktıktan sonra Anadolu askerleri ve
Kapıkulu askerleri ile doğuya yöneldi. Etrafı taramaya İbrahim Paşayı memur etti.
Padişahın bu buyruğu ile İbrahim Paşa, Rumeli askerlerini alıp kuzeye gitti. Bu hali
gören Macarlar, kasabalara kaçıp, sokak ve çarşı ağızlarını engellerle kapattılar.
Osmanlılar, Macarların topluca barındıkları yerlere gidip, buraları yağma ettikten sonra
yıktılar.997

Osmanlılar, Viyana istikametinde ilerleyerek Uyvar kalesi yakınına gelip konakladılar.


Buradan düşman memleketlerinin dört bir tarafına akınlar düzenlendi ve çok fazla
ganimet elde edildi.998 Avusturya memleketinin kışı şiddetli ve sürekli olduğundan
dolayı yağmur ve soğuklar askere göz açtırmadı. Ordu, pek çok zahmet ve
mahrumiyetlere katlandı. Olumsuz şartlar Viyana muhasaranın kaldırılmasını zaruri
kıldı. Kalenin muhasarası esnasında bazı kıtalar akınlara memur edildiler. Bunlar
düşman memleketlerinin içlerine daldılar ve Almanların birçok yerlerini yakıp yıkarak
çok miktarda ganimet elde ettiler.999

Alman seferindeki Osmanlı akıncıları, Pokondurof’a geldiklerinde, bu bölgeden Alman


ülkesine beş günlük mesafe ile sağa ve sola yayılarak, önlerine gelen yerleri tarumar
ettiler. Her taraf talan edildiği halde, Çarlık davasında bulunan Şarlken’den bir haber
yoktu. Padişahın esas maksadı Şarlken’le kat’i bir savaş yapmaktı. Bunun için ordunun
Pokondurof’tan ilerlemesi emredildi.1000

996
Bkz. Bostan; age., v.93b-94a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.323-324.,
997
Celâl-zâde Mustafa; age., v.153a, Âlî; age., v. 285a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327., Hasan
Beyzade;age., v. 15b
998
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 188b, Âlî; age., v. 294b., Solak-zâde; age., s.164, Peçevi; age., s. 103.
999
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 192a., Âlî; age., v. 295a., Solak-zâde; age., s.165., A. De Lamartine; age.,
s. 762, Mantran; age., s. 184, Peçevi; age., s. 105, Shaw; age., s. 140.
1000
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 229b., Bostan; age., v. 138a, Âlî; age., v.299a, Eyyubi; age., v.20.
264

7. Sefere Son Verilmesi Ve Seferden Dönen Padişahın Karşılanması

Padişah, fetih sonrası yapmayı istediği faaliyetleri yerine getirdikten sonra sefere son
verir ve bundan sonra ordunun terhisini emrederdi. Terhis edilen askerler, emirleri
altında bulundukları komutanları ile beraber kendi bölgelerine dönerlerdi.

Sultan Süleyman, Belgrad seferinden sonra yapılan büyük divanda seferin sona erdiğini
bildirdi. Yeniçeri ağasına ve Rumeli Beylerbeyine askerleri ile dönüş için emir verildi.
Büyük kalabalıklar halindeki alaylar, savaş mahallinden ayrılarak Padişahtan önce
yurtlarına döndüler.1001 Rodos seferi sonrası ordu ve Padişah, Marmaris iskelesine vardı.
Orada Padişah atına binerek biraz gezdikten sonra karargahına geldi. Devlet adamlarıyla
bazı hususi kimseler orada kaldılar. Diğerleri de İstanbul’a gitmek için izin alıp gittiler.
Büyük bir ordu Padişahın icazeti ile yerlerine dağıldılar.1002

Mohaç seferi sonrası Muharremin beşinci günü Padişah Belgrad’a geldi. Burada yapılan
divanda Rumeli ve Anadolu Beylerine hil’atler verilerek askere icazet verildi. Askerler,
başlarındaki beyleriyle beraber mutlu ve huzurlu bir şekilde memleketlerine döndüler.
Padişah, Muharremin yirmi ikinci günü Edirne’ye geldi ve saraya kondu. Birkaç gün
dinlendikten sonra buradan ayrıldı ve Safer’in sekizinci günü İstanbul’a geldi.1003

Kanunî Sultan Süleyman, Peşte’de kurulan divanda Viyana seferine nihayet vererek
askerin terhis edilmesini emretti ve kendisi de Peşte’den İstanbul’a hareket etti.
Rabiulevvel’in on dördüncü günü İstanbul’a gelen Padişah, devlet adamları ve halk
tarafından karşılandı.1004

Alman seferinden dönüşte Rabiulevvel ayının on birinci günü ordu, Sava köprüsünden
Belgrad tarafına geçti ve Belgrad ovasına gelip çadırlı ordugah kurdu. Burada Sultan
Süleyman, Rumeli ve Anadolu Beylerbeyileriyle Anadolu komutanlarına hil’atler
dağıttı. Sonra seferberliğe son verildi.1005

1001
Feridun Bey; age., s.514, Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.112.
1002
Feridun Bey; age., s. 539, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 103a-b, Mehmet Efendi; age., v. 116b-
117a, Tabib Ramazan; age., s. 194 vd.
1003
Celâl-zâde Mustafa; age., v.156a, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.348-349, Solak-zâde; age.,
s.150,
1004
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 193b., Âlî; age., v. 295b., Peçevi; age., s. 106, Solak-zâde; age., s.167.
1005
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v.300a., Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde; age.,
s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
265

Boğdan meselesi halledildikten sonra Padişah, divanlar kurup, Kırım Hanına iltifatlarda
bulundu. Kendisine ve Tatar Sultanlarının “oğlan” denilen prensleriyle, Mirza yani
Beylerine, yüksek hil’atler verdi. Onlarda Padişahın tahtını öptüler. Sonra oradan
memleketlerine gitmekte serbest oldukları bildirildi.1006 Bundan sonra İstanbul’a
dönmek üzere İsakçı’da seferberliğe nihayet verildi. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyi ile
Yeniçeri ve kapıkulu askerlerinin serbestçe dönmelerine müsaade edildi.1007

Estergon seferinden dönüşte Sava nehri üzerine yapılan köprüden geçildikten sonra,
konak yerinde bir divan kurularak, beylere hil’atler verildi ve ordu terhis edildi.
Düşmanın zapt ettiği yerlerin, yeniden alınmasından dolayı, Padişah ve ordu, güler yüz
ve açık alınla döndüler.1008

Padişahın sefere çıkması da seferden dönüşü de törenlerle yapılır, toplumun her


sınıfından insanlar bu törenlere katılırdı. Yapılan bu törenlerin, devlet millet
kaynaşmasına büyük katkı sağladığını söylemek mümkündür.

Belgrad seferinden dönen Kanunî Sultan Süleyman, Silivri civarında deniz kenarına
ulaştı ve buradan gemiye binerek Zilkade ayının on yedinci Cumartesi günü İstanbul’a
vardı. Şehrin ileri gelen adamları ile alimleri, tekke sahibi şeyhleri ve büyük bir halk
kitlesi Padişahı büyük bir sevinçle karşıladılar. Padişah, halkın dua ve tezahüratı
arasında sarayına giderek tahtına oturdu.1009

Alman seferini tamamlayan ve Belgrad’dan İstanbul’a hareket eden Padişah, 23


Rabiulahir 939 (22 Kasım 1532 ) günü İstanbul’a vardı. O gün bütün halk tarafından
büyük bir sevinçle karşılandı. İstanbul ile Galata tarafları beş gün beş gece donandı,
bütün halk sevinçler içinde vakit geçirdi.1010

8. Yabancı Elçilerin Kabulü ve Tebrikler

Kanunî Sultan Süleyman, sefer esnasında ve sefer sonrasında gayr-ı müslim


devletlerden veya Müslüman devletlerden gelen elçileri kabul ederdi. Gelen elçiler

1006
Karaçelebi-zâde; age., v. 133.
1007
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 319a-322a.
1008
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 373b-374b, Âlî; age., v.320.
1009
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Mehmet Efendi; age., 82b., Karaçelebi-zâde; age., s.46.
1010
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 237a, Âlî; age., v.300a., Bkz. Bostan; age., v. 139a-b, Karaçelebi-zâde;
age., s. 113, Solak-zâde; age., s.177.
266

farklı amaçlar için Osmanlı Padişahıyla görüşmeyi istemiştir. Bu bazen bir zaferin
tebriki için, bazen ülkesinin ta’zimini bildirmek ve bazen de anlaşma isteğini bildirmek
için olurdu. Her ne maksatla gelmiş olursa olsun, Osmanlı Devletine gelen elçilerin
Padişahın huzuruna çıkartılması bir törenle olurdu. Bu törenler, devletin sahip olduğu
zenginliği ve gücü, dost ve düşmana göstermek için tertip edilirdi.

Yabancı elçiler, ülkelerinden bir heyetle birlikte yola çıkarlar ve gidecekleri güzergahı
serhat beylerinden alacakları izinle birlikte belirlerlerdi. Bunlar her gittikleri yerlerde, o
bölgenin yetkili Paşa ve beyleri tarafından gayet misafirperver bir şekilde
karşılanırdı.1011 Elçiler Bab-ı Hümayundan Babü’s-Selam denilen çifte kuleli orta
kapıdan geçerek halka kısmen açık avluya alınırdı. Burada sultandan başka herkes
atından inmek zorundaydı. Elçi bu avludaki loş bir revaka gelirdi. Burada sadrazam
tarafından karşılanır, eğer ziyaretin özel bir anlamı varsa temenna eden iki bin saray
görevlisinin ve yeniçerilere maaş olarak dağıtılacak gümüş sikke yığınlarının önünden
de onun eşliğinde geçerdi. Yeniçeri birliklerinin önü sıra kocaman kazanlarla pilav ve
kuzular getirilir ve elçi “gayet güzel haşlanmış, kızartılmış yüz kap kadar yiyecek” ile
ağırlanırdı. Elçinin ne gibi amaçla orada bulunduğunu soran sadrazam, sultanın gazabını
çekebilecek meseleleri açmaması yönünde elçiye tavsiyeler verirdi.

Artık Enderun’a yani üçüncü avluya geçme zamanı gelmiştir. Elçinin getirdiği
armağanlar incelenirken ona da sırmalı bir kaftan giydirilirdi. Arz odasının kapısında iki
muhafız, elçiyi kollarından sımsıkı kavrayıp içeri alır, odanın ucuna götürerek sultanın
eteğini öpmesi için yere eğdirir, sonra da mesajını iletsin diye kaldırırlardı. Ağır ipekli
dibadan merasim kaftanı içinde olanca heybetiyle duran Sultan, mücevher kakmalı
tahtında kayıtsız bir eda ile elçiyi dinlerdi. Kanunî verdiği bir emirle ya da başını hafifçe
eğerek kabulün sona erdiğini bildirebilirdi. Elçi odadan çıkarılırken asla sırtını sultana
dönmesine izin verilmezdi. Cevap daha sonra sadrazam aracılığıyla bildirilirdi.1012

Kanunî Sultan Süleyman Belgrad seferinden döndükten sonra dört bir taraftan elçiler
gelip, Padişahı tebrik ettiler. Deniz devletlerinin en büyüklerinden olan Venedik ile
Moskov devletinin elçileri gelip, usul üzere büyük bir itina ile Padişahın huzuruna

1011
Benedict Curipeschıtz; Yolculuk Günlüğü 1530, Çev. Özdemir Nutku, TTK, Ankara 1977, s. 18-23.
1012
Merle Severy; agm., s. 62.
267

çıktılar. Padişahın huzurunda yeri öpmekle şeref bulup, işlerini gördükten sonra
memleketlerine geri döndüler. Huzuru kalp ve sulhla yurtlarına vardılar.1013

Budin’e Mohaç seferi sonrası Kral olarak oturtulan Yanoş, Ferdinand’a karşı yardım
talep etmek için mahir bir kişi olan Laçki’yi, İstanbul’a elçi olarak gönderdi. Laçki,
Padişah ile görüştürülmeden önce sıralı vezirler tarafından mülakata alındı ve sonra
Padişah ile görüştürüldü.1014 Aynı sırada Budin’i Yanoş’un elinden alan ve
komutanlarına teslim eden Ferdinand, Osmanlı hükümetinin kendisini burada
bırakmayacağını bildiğinden, İstanbul’a elçi gönderdi. Vergi vermek şartıyla Macar
kralı tanınmasını teklif ediyordu. Ferdinand’ın bu isteği kabul edilmediği gibi, Budin’in
de Zapolya’ya iade edilmesi bildirildi. Elçi, gereği gibi karşılanmasına rağmen ukalaca
davranışlar sergileyerek, boyundan da büyük laflar etti. Sultan Süleyman, Ferdinand’ın
yalnız taleplerinden değil, bu taleplerin arz ediliş şeklinden de o kadar rahatsız oldu ki,
elçileri ikametgahlarında hapis tutturdu.1015

Viyana seferine çıkmış olan Kanunî Sultan Süleyman Mohaç ovasına geldiğinde,
Macaristan Krallığı kendisine verilen Yanoş, Padişahı karşıladı. Sonra Osmanlıların
ordugahına yakın bir yere giderek askerleriyle birlikte yerleşti. Ertesi günü orada
istirahat edildi ve o gün Macar Kralı ile Macar beyleri için kabul merasimi yapıldı.
Divan kurularak, Rumeli ve Anadolu askerleri Padişahın çadırının sol tarafında ve
yeniçeriler bu çadırın sağında karşı karşıya geniş kolda duruyorlardı. Karşılıklı askerler
arasında bir yol vücuda gelmiş, süvariler bu yolun iki tarafına dizilmişlerdi. Başlarında
miğferleri ve üzerlerinde de bütün teçhizatları vardı. Tertibat bu surette alındıktan sonra
Macar süvarileri, Krallarıyla birlikte gelerek süvarilerin arasından geçtiler. Hıristiyan
askerleri, Osmanlı askerlerini görünce adeta şaşırdılar. Kral Yanoş, divan kurulan
meydanlığın bir ucuna yakın yere geldiğinde attan indi ve yürüyerek sırma külahlı solak
alayını geçtikten sonra Padişahın otağına geldi. Padişahın elinden öptükten sonra
Yanoş, Padişah tahtının yanı başında, kendisi için hazırlanan altın kürsüye oturdu.

1013
Karaçelebi-zâde; age., s.46, Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s. 316.
1014
Bkz. Hammer; age., s. 60-64.
1015
Bostan; age., v.107a, Hammer; age., s. 65, Uzunçarşılı; age., s. 328., Asrar; age., s. 78.
268

Sultan Süleyman ona iltifat ederek hatırını sordu ve Ferdinand’dan gördüğü fena
muameleye karşı kendisine teselli verdi.1016

Ferdinand, Kanunî Sultan Süleyman’ın büyük bir ordu ile Alman seferine çıktığını
duyunca, işi yatıştırmak ve münasebetleri düzgün göstermek üzere hemen elçisini yola
çıkardı. Bir taraftan da bazı yolları kapadı. Anlaşılan Ferdinand, Osmanlı ordusunun
çokluğunu gördüğü için onları oyalamak istiyordu. Onun gönderdiği elçiler Bosna’ya
gelince, Bosna valisi ulaklar göndererek keyfiyeti Padişaha bildirdi. Elçilerin Niş’e
getirilmesi için çavuşlar gönderildi.1017 Bunları herkesten önce Niş’e götürdüler ve
orada gayet yüksek bir yer bularak kendilerini bu yerde, bir hafta kadar beklettiler.
Bundan maksat, geçecek olan ordumuzu onlara göstermekti. İbrahim Paşa, Niş’e yakın
bir yerde Rumeli Beylerbeyini öncü komutanı sıfatıyla ileri aldırdı. Elçiler, Osmanlı
ordusunun gelişini görmeye dalıp, adeta şaşırdılar.1018

Ordu, Niş’in güneyinde çadırlarını kurdular. O geniş yayla o gün, Osmanlı ordusunun
ihtişamını bir tablo halinde gösteriyordu. Padişahın emri ile orada birkaç gün kalındı ve
elçilerin kabul merasimi için hazırlıklar yapıldı. Karargahın şahane çadırlarından bir
divanhane vücuda getirildi. Bunun her tarafı türlü türlü nakışlar, resimlerle süslü
bulunuyordu. Bu divanhane üstüne, pahalı atlaslar, yere değerli halılar serildi. Padişah
için de gümüşten bir kürsü kuruldu. Sultan Süleyman, bu taht üzerine çıkıp oturdu. Has
hademeleri âdet ve anâne üzerine divanhanede sağ ve solda dizildiler. Bekleme
çadırında bekleyen elçiler, Padişahın buyruğu ile huzura gelerek arz-ı tazimat ettikten
sonra, kendilerine gösterilen yerlerde oturdular. Elçiler, bu gelişlerinden maksadın ne
olduğunu anlattılar. Ferdinand, Padişahı seferden vazgeçirmek için sulh teklifinde
bulunuyordu.1019

Bunlara cevap vermek üzere 9 Zilkade 938 (13 Haziran 1532) günü bir toplantı yapıldı.
Bunun için evvela yeniçeri askerlerinin çadırları bir daire üzerinde kurulduktan sonra,
orta yere divan çadırı kuruldu. Divan çadırı, kendisine hayranlık uyandıracak şekilde
hazırlandı. Çadırın içi lacivert renkli astarla kaplandı. Bu astar üzerinde, el işiyle

1016
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 186a-b, Peçevi; age., s. 102, Feridun Bey; age. s. 569, Uzunçarşılı;
age., s. 329.
1017
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 210a-b, Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Âlî; age., v.298a, Peçevi;
age., s. 119.
1018
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b.
1019
Âlî; age., v. 298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 212b-213a, Karaçelebi-zâde; age., s. 109.,
v.298a., Peçevi; age., s. 119.
269

yapılmış birçok oklar ve yaldızlı nakışlar vardı. Çadırdaki askı halkaları altından, ipleri
ipekten ve bütün perdeleri gayet pahalı atlastan yapılmıştı. Bu çadırın birçok direkleri
vardı. Çadırın ortasına Padişahın altından tahtı konulmuştu ki, türlü inci, elmas, yakut
v.b. ile süslenmiş ve etrafında kabartma halinde kılıç, bıçak, topuz resimleri yapılmıştı.
Tahtın altında, o tahta mahsus olmak üzere ağır kumaşlar, halılar serilmiş ve bunların
hepsinde iplik ve ipek yerine altın sırma kullanılmıştı.

Çadırın önüne, Padişahın dinlenmesi için, yüksek bir çadır daha kuruldu. Bu çadırla
divan çadırı arasına çardaklar yapıldı ve istirahat çadırının güneşten korunması için
gölgelikler yapıldı. Burada Padişah ve vezirlerin divan kurmasına mahsus büyük bir
çadır daha kuruldu. Bu çadır için dahi gölgelikler yapıldı.1020

Bütün ordu, bu kurulan çadırın önünde karşılıklı iki gruba ayrıldı. Kapıkulu ağalar ve
diğer komutanlar Padişahın çadırı önünde ve gölgelikler altında, sağa sola dizildiler. Bu
sağ ve solda duranların da yan taraflarına yeniçeri askerlerinin kısımlarından olan yaya
başları ve solaklar sıralandılar. Bunların da yan taraflarına yeniçeri askerlerinin
durmaları emredildi. Bu duranların bir kısmının başlarında külah, bir kısmında da
sırmalı serpuş ve bir kısmında ise altın üsküf vardı. Bunlar ok, yay ve saire ile teçhiz
edilmişlerdi.

Bu hazırlıklardan sonra başçavuş varıp elçileri getirdi. Bunlar Padişahın divanhanesine


girip sandalyeler üzerine oturdular ve vergi vermek suretiyle Ferdinand’ın krallığını
teklif ettilerse de muvaffak olamadılar.1021 Eğer Macaristan, Ferdinand’ın inisiyatifine
verilirse İmparator Şarlken’in durumu güçlenebilirdi. Bunlara İbrahim Paşa, gereken
cevabı verdikten sonra Padişah dahi geldi ve doğruca kurulmuş olan tahtına oturdu.
Vezirler ve elçiler, Padişahın huzuruna gidip saygı ve hürmetlerini sunduktan sonra
çıktılar. Başçavuş elçileri yerlerine gönderdi. Elçiler, İslam askerinin çokluğunu, İslam
Padişahının heybet ve büyüklüğünü gördüler. Mest ve hayran olarak ayrıldılar.1022

Alman seferine çıkmış olan Sultan Süleyman, Belgrad’a doğru ilerlerken Dubrovnik
beylerinden ulaklar geldi. Ulaklar, Fransa Kralı Fransuva tarafından elçiler
gönderildiğini haber verdiler. Bu sırada Fransa hükümeti, Hıristiyan devletleri arasında

1020
Karaçelebi-zâde; age., s. 109., Âlî; age., v.298a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 213a-214a.
1021
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 214b-215a, Uzunçarşılı; age., s.332.
1022
Âlî; age., v.298a., Solak-zâde; age., s.174, Asrar; age., s.79.
270

kuvvet ve servetçe hatırı sayılacak bir devletti. Bu hükümet tarafından gönderilen


elçileri alıp getirmek üzere bir çavuş gönderildi.1023

20 Zilkade 938 (24 Haziran 1532) günü ordu Belgrad’a vardı. Askerin karşı yakaya
geçmesini temin için Padişahın emriyle Sava nehri üzerine güzel bir köprü kuruldu. İlk
önce İbrahim Paşa bütün Rumeli askerleriyle köprüden geçerek Sirem yarımadasına
doğru yürüdü. Ardı sıra Padişah ile diğer vezirler ve devlet adamları da köprüden
geçerek Sirem adasına geldiler.1024

Anadolu Beylerbeyi ve askerleri geçtikten sonra Fransa elçisi geldi. Padişah, divan
kurulması için emir verdi. Burası Padişahın ilk sefer ve son zafer yeri olduğu için
Anadolu ve Rumeli Beylerbeyileri eski adetlere göre Padişahın elini öpmeyi dilediler.
Bilhassa elçinin de burada bulunmasından dolayı Zilhicce ayının üçüncü günü merasim
tertibatı için çadırlar kuruldu ve tıpkı Niş’te olduğu gibi merasim yapıldı.1025

Bu merasime bu sefer süvarilerde katıldılar. Bunlar Rum, Şam, Bağdat taraflarından


alınan cins atlara binmişler ve yaya başlarının nihayet bulduğu yerden itibaren sağ ve
solda karşılıklı olmak üzere birkaç sıra üzerine dizilmişlerdi. Padişah ile vezirler,
komutanlarla emir erleri, Arap atlarına binmişlerdi. Bu erlerin ellerinde mızraklar ve
başlarında kırmızı börkler, altın üsküfler, sarıklar ve bir kısmında kahramanlık alameti
olmak üzere sırmalı sorguçlar ve bellerinde değerli kemerler, hançerler, kıymetli taşlarla
süslü kılıçlar, topuzlar vardı. Sağ kolda kahramanlık ve fedakarlıkla ün almış Anadolu
askerleri duruyordu ki, bunların Beylerbeyileri Hüsrev Paşa idi. Rumeli askerleri
Hüsrev Paşanın çadırının sol tarafına alay alay gelerek kendilerine tahsis edilen yerlerde
durdular. Giray Han’ın komutasında, Kazan’dan gelen on binden ziyade Tatar askeri de
bu merasime iştirak etmişlerdi. Bunlarda alaylar halinde duruyorlardı. Osmanlı ordusu
burada 300 den fazla top arabası, 12 bin tüfekli Yeniçeri, 20 bin Kapıkulu askeri, 60 bin
Rumeli askeri ve 30 bin Anadolu askerinden müteşekkildi.1026

Ordu anlatıldığı gibi hazırlandıktan sonra Ferdinand ve Fransuva’nın elçilerini


getirdiler. Elçiler gelir gelmez Osmanlı topçuları ve tüfekçileri, top ve tüfek atışıyla
onları karşıladılar. Divan çadırının önünde mehter takımı resmi ve milli parçalar

1023
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215a.
1024
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b, Peçevi; age., s. 119.
1025
Karaçelebi-zâde; age., s. 109.
1026
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 215b-217a, Bostan; age., v. 134a-135a.
271

çalmaya başladı. Elçiler kabul yerine girip oturdular. Çadırların tertibatında ve merasim
kıtasının tanziminde bir ihtişam vardı. Bu kurumlu ve çalımlı teçhizat ve teşkilatı gören
elçiler, şaşırıp kaldılar. Elçilerden Fransa elçisi Padişahla görüşürken, Fransa kralının
Osmanlıları candan sevdiğini anlatmıştı. Alman elçisi, savaşı durdurmak için çok dil
döktü. Padişah, Fransa elçisine karşı iltifat göstermekle beraber ayrıca Fransa kralına
verilmek üzere samimi ağızla yazılı bir mektup vererek, gitmesine müsaade etti.1027
Fakat savaşı durdurması için çok geç kalmıştı. Kanunî, artık bu kadar ilerledikten sonra
sefere devam etmenin lüzumunu Fransa elçisi Rinçon’a bildirdi. Geri dönmenin
Şarlken’den korkmuş olduğu manasına gelebileceğini, buraya kadar gelmişken gerekli
dersin düşmana verilmesi gerektiğini anlattı.1028 Öteki elçiye hiçbir iltifat göstermedi.
Alman elçisi de dışarıya çıktı. Fakat ihtiyata binaen gitmesine müsaade edilmedi.1029

Sultan Süleyman, Alman seferinden dönüş yolunda iken, Lehistan elçisi Opalinski’yi
huzuruna kabul etti. Elçi, 30 sene önce Bayezid ile akdolunan ve 931 (1525)’te
Süleyman tarafından yenilenmiş olan Lehistan Mütarekesinin uzatılmasını, talebe
memur idi. Lehistan kralı Sigismund, bu suretle Boğdan tarafından memleketinin
asayişini temin etmek istiyordu. Opalinski’nin müzakereleri tam bir muvaffakiyetle
neticelenerek, Kırım Hanı Sahip Giray’a Lehistan krallığıyla iyi geçinmesi ve onu,
devletin dostu gözüyle görmesi tebliğ olundu. Böylece Türkiye Kırım Hanlığı ile
Boğdan Voyvodalığı tarafından, Lehistan hudutlarına tecavüz edilmemesini ve bir harp
halinde Lehistan krallığına yardım edilmesini taahhüt etmişti. Buna karşılık Lehistan
krallığı da, Osmanlının düşmanlarıyla hiçbir zaman ittifak etmemek ve onlara doğrudan
veya dolaylı olarak yardımda bulunmamak taahhütlerini kabul etmiştir. Bu anlaşma
Osmanlı himayesinde bulunan Macaristan krallığının da Lehistan tarafından emniyetini
sağlamış demektir. 1030

Ferdinand’ın, Macar krallığını almak için yaptığı teşebbüsler hep boşa gitmiş, Osmanlı
hükümetinin kral Yanoş’u tutması, onu maksadına muvaffak etmemişti. Osmanlı
Devleti karşısında biraderi Şarlken’in yardımı sayesinde tutunabilen Ferdinand, yine
onun isteği ile Osmanlılarla anlaşmaya mecbur olarak devlete müracaat etti. Kafasında
İran seferini tasavvur eden Sultan Süleyman, bu müracaatı olumlu karşıladı. Çünkü

1027
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 217b-218a., Karaçelebi-zâde; age., s. 109, Peçevi; age., s. 120.
1028
Soysal; agm., s.70.
1029
Âlî; age., v.298a., Celâl-zâde Mustafa; age., v. 218a.
1030
Bkz. Danişmend; age., s.155-156, Hammer; age., s.103-104.
272

Macaristan’a yapılan seferler çok masraflı oluyor, ayrıca doğu sınırlarının ihmaline ve
bazı olayların çıkmasına sebep oluyordu. Nitekim, Şah İsmail’in ölümünden sonra
yerine geçen oğlu Tahmasb, Doğu Anadolu’da faaliyete geçmiş ve iki taraf arasında
bazı hadiseler olmuştu. Bundan dolayı Osmanlı Devleti de Avusturya ile sulha taraftarsa
da bunu göstermek istemiyordu.1031 Avusturya, sulh istemek için İstanbul’a bir elçi
gönderdi. Bu elçi, Kanunî’nin son seferinde Guns kalesini 17 gün müdafaa ettikten
sonra, Osmanlılara teslim eden kale komutanının abisi, Jerome de Zara idi.1032

13 Cemaziyelahir 939 (10 Ocak 1533) günü on iki atlı ile payitahta gelen elçi, çok
soğuk bir şekilde karşılandı. İki gün sonra Veziriazam İbrahim Paşa tarafından kabul
edilen elçi, kesin bir sulh anlaşması için geldiğini arz edip, Kanunî’nin huzuruna kabul
edilmesi için Paşanın delaletini rica etmiş ve ricası kabul edilmişti.

Cemaziyelahir ayının on yedinci günü, Kral Ferdinand’ı temsil eden Jerome de Zara,
huzura kabul edilip sulh istemek için geldiğini Padişaha arz etti. Fakat Sultan Süleyman,
şimdilik yalnız bir mütarekeye onay verebileceğini ve sulhun ancak Avusturya
tarafından Osmanlı hakimiyeti resmen kabul edilmek, Gran kalesinin anahtarları tabiiyet
delili olarak kendisine gönderilmek ve Macaristan üzerindeki veraset iddialarından
vazgeçilmek şartıyla imzalanacak bir muahede ile akdedilebileceğini tebliğ etti. Bu
mütareke, Padişah adına kral Ferdinand’a bir çavuş gönderilerek bildirilmiş olduğu gibi
Avusturya elçisi tarafından da memleketin valileriyle komutanlarına ve Andrea
Dorya’ya tebliğ edilmişti. Tabi bu vaziyet, Kanunî’nin son seferinde büsbütün sarsılan
Avusturya’nın, nihayet Osmanlı kuvvet ve kudretine boyun eğmesi demekti.1033

Boğdan seferine çıkan Kanunî Sultan Süleyman Edirne’de iken, Basra Hakimi Raşit’in
oğlu Mani, vezir Mir Mehmet ve kazaskeri ile gelerek, babasının, Padişaha bende olmak
istediğini arz etti. Ayın yirmi yedinci günü divan kuruldu. Rumeli Beylerbeyi Hüsrev
Paşa ve Anadolu askerleri Gelibolu yolu ile gelmişler ve Padişahın maiyetindeki askere
katılmışlardı. Mevcut devlet erkanı ile Rumeli Beylerbeyi ve Anadolu beyleri, Padişaha
takdim edildiler. Kendilerine ihsanlar ve ziyafetler verildi. Basra Hakimi Raşit’in
gönderdiği oğlu ve yanındakiler, divana kabul edildiler. Raşit, Basra’nın anahtarlarıyla

1031
Uzunçarşılı; age., s.336, Hammer; age., s. 105., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.506.
1032
Bostan; age., v.143a, Asrar; age., s.80.
1033
Gökbilgin; age., s. 67, Danişmend; age., s. 157.
273

beraber birçok değerli atlar, kısraklar, develer ve birçok süslü mızraklar, kıymetli
kumaşlar, sedefler, inciler, mercanlar, mermerşahi ve kandihar işi sarıklar, tülbentler,
Hint işi peşkirler ve leğenler dolusu reçeller, şişeler dolusu kokular, günlükler, amber
vesaire hediyeler göndermişti. Padişah, bunların gelişlerinden gayet memnun oldu ve
kendilerine birçok izzet ve ikramda bulundu. Mağamis oğlu Raşit, Osmanlı idaresini
kabul ettiği tarihe kadar adına hutbe okutmuş ve sikke kestirmiş bir zattı. Padişah,
Raşit’e bir sancak ve bir de berat göndererek Basra vilayetini kendisine verdi. Ancak
hutbe ve sikkenin Padişah adına olmasını emretti. Oğlu ile adamlarına, değerli hil’atler
verilerek gitmelerine müsaade edildi.1034

Venedik, özellikle Preveze seferinden sonra çok zarar görmüş ve sahip olduğu birçok
kaleyi kaybetmişti. Osmanlılara karşı Avrupalıların yaptığı ittifaka dahil olmak, ona çok
pahalıya mal olmuştu. Osmanlı Devleti, kara da olduğu gibi denizlerde de üstünlüğü
eline geçirmişti. Bunun farkına varan Venedik, en kısa zamanda Osmanlı Devleti ile bir
anlaşma yapabilmek için çalışmalara başladı. Bunun için üst üste Osmanlı ülkesine
elçiler gönderdi. Başlangıçta, Osmanlıların aldığı bazı şehirleri geri isteme cüreti
gösterdikleri için bu elçiler hakaretle karşılandılar. Hatta Osmanlı Devleti Malovazi,
Napoli Di Romania ile Kastel-Nova’ya kadar Arnavutluk’un terkini istediler. Uzun
süren görüşmelerden sonra Venedik, Osmanlı Devletinin istediği şartlarda bir anlaşma
imzalamaya mecbur oldu. Buna göre Venedik Cumhuriyeti, Mora ve Dalmaçya
sahillerindeki kaleleri ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın aldığı kaleleri Osmanlılara
bırakıyor, ayrıca 300 bin altın savaş tazminatı ödemeyi kabul ediyordu.1035

Kanunî Sultan Süleyman, yaptığı seferle Budin’i Osmanlı ülkesine kattıktan sonra,
Avusturya kralı Ferdinand, Budin’e elçi göndermiş ve Kral Yanoş’a verildiği gibi, her
yıl Macar ülkesinin haracını göndermek suretiyle, Macar krallığının kendisine
bağlanmasını istemişti. Padişah, gelen elçiyi devletlerarası hukuk üzere karşılamış ve
getirdiği hediyelere karşılık hediyeler vererek yurduna geri göndermişti. Elçiye,
“Ferdinand bizimle barış yapmak isterse bilsin ki, Budin bizimdir ve Macar bölgesi de
Budin’e bağlıdır. Fakat eli altında bulunan Avusturya için yıllık vergi vermeyi kabul

1034
Bkz. Celal-zâde Mustafa; age., v. 304b-305b, Âlî; age., v.313a, Peçevi; age., s. 151.
1035
Uzunçarşılı; age. s.379., Danişmend; age., s.220, Asrar; age. s.88, Hammer; s.186.
274

ederse kendisiyle sulh yaparız ve böylece memleketinde rahatça oturur” diye söylediler.
Bu sözler karşısında Ferdinand, adeta şok oldu ve huzuru kaçtı.1036

Sultan Süleyman, Avrupa’nın müttefik ordularına gereken dersi vermek için Estergon
seferine çıkmaya hazırlanırken, Fransa kralı Fransuva’dan bir elçi geldi. Elçi, Fransa
kralı adına tazimatlarını bildirdi. Fransuva, ezeli rakibi İspanya kralı Şarlken’e karşı
Osmanlıdan yardım istiyordu. O, daha öncede defalarca yardım talep etmiş, Sultan
Süleyman uygun gördüğü zamanlarda, bu taleplerini karşılamıştı. Bu seferde, denizden
bir yardım yapılmasını ve böylece Şarlken’e büyük bir darbe indirebileceğini
söylüyordu. Fransuva, Osmanlı hükümdarından sürekli yardım görüyorsa da
Avrupa’daki dini taassup nedeniyle, ikiyüzlü harekette bulunmaya mecbur oluyordu.
Bunun ikiyüzlü hali bilinmekle beraber, Sultan Süleyman, kralın hareketini mazur
görüp, kendi siyaseti icabı istediği yardımı yapıyordu.1037

Lehistan, Macaristan’ın kuzeyinde çok iyi bakılmış bir ülkeydi. Bu krallığın birçok
kaleleri, çok sayıda askeri mevcuttu ve Lehistan kralı, ülkesinin müreffeh olmasıyla
mağrur idi. Osmanlı ordusunun Estergon ve civarında dünyaya meydan okuduğunu
duyunca, gönlüne korku düştü ve arz-ı tazimat için elçisini gönderdi. Cemaziyelevvel
ayının on birinci günü, divan kuruldu ve Lehistan elçisi kabul edildi. Leh kralı, Padişaha
birçok hediyeler göndererek, bağlılığını gösteriyordu. Padişah, sefire kabul
merasiminden sonra ziyafet ve armağanlar verdi. Sultan Süleyman, o gün eman
dileyenlerin gemilerle Tuna’nın karşı sahiline geçirilmesi emrini verdi ve oradan
serbestçe memleketlerine gitmelerine müsaade etti. Cemaziyelevvel ayının on dördüncü
günü, ordu Estergon’dan ayrıldı.1038 Estergon seferi esnasında ayrıca Kara Boğdan
voyvodasının adamları, Dubrovnik cumhuriyetinin elçileri, Erdel voyvodasının adamları
ve Eflak voyvodasının adamları gelerek, Padişaha mükellef oldukları vergilerini takdim
ettiler.1039

Turgut Reis’in yardımı ile İspanyollara karşı zafer kazanan Fransız kralı, Amasya’da
bulunmakta olan Padişahı müjdelemek üzere Vilömöntes adlı asilzadeyi elçi tayin etti
ve samimiyet göstergesi olmak üzere armağanlar gönderdi. Elçi geldiğinde, Padişahı

1036
Peçevi; age., s. 169, Danişmend; age., s.231, Uzunçarşılı; age., s.339.
1037
Âlî; age., v. 319a, Solak-zâde; age., v. 206, Uzunçarşılı; age., s.381.
1038
Âlî; age., v.320a, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 364a-b.
1039
İpçioğlu; agm., s. 144.
275

gördü ve Fransız kralının saygılarını sundu. Alınan yerlerle, yapılan işler hakkında
bilgiler verdi. Aynı zamanda Sultan Süleyman’ın İran zaferini, hükümeti namına tebrik
etti.1040

Sigetvar yolunda, Erdel beyi Sigismund, Padişaha itaatini bildirmek üzere huzura
gelmeyi istiyordu. Sigismund, büyük bir hazırlık yapılarak karşılandı ve Padişahın
huzuruna kabul edildi. Yanında dört yüz asilzade ve birçok hediye ile otağı hümayunun
yanına kurulan çadırına geldi. Sigismund, getirdiği hediyeleri takdim ettikten sonra
Padişahın elini öpmek için üç defa yere diz çöktü. Padişah onun ayağa kalkmasını
söyledi ve incilerle bezenmiş olan sandalyeye oturtuldu. Manzara karşısında şaşkına
dönen Sigismund, sadece “kulunuzum” diyebildi. Padişah da ona, iltifatlar ederek, paha
biçilmez hediyeler verip uğurladı ve yanında olduğu mesajını verdi. Kanunî ona şöyle
dedi: “asker, barut, kurşun tedarikine çalışın, eğer bir ihtiyacın olursa bize bildir ki,
çaresini bulalım.” Bu arada Padişah üçyüz Erdelli esirin serbet bırakılmasını emretti ve
bu seferin sonunda Sigismund’a isteklerinin üç mislini vereceğini Sadrıazam
aracılığıyla bildirdi.1041

9. Zaferin Ortaya Çıkardığı Sonuçlar

Sultan Süleyman’ın Avrupa’ya karşı bizzat kendisinin başında bulunduğu on seferi


oldu. Bunun dışında tayin ettiği komutanları ve uç beyleri tarafından da Avrupa’nın
değişik bölgelerine Osmanlı ordularını gönderdi. Yapılan bu seferler, Avrupa
ülkelerinin idari, dini ve toplumsal yapıları üzerinde farklı sonuçlar meydana getirdi.

Kanunî Sultan Süleyman’ın ilk seferi olan Macaristan seferi ve zaferinden sonra
Belgrad, Avrupa seferlerinde Osmanlı ordusunun en mühim üslerinden biri oldu ve
dârü’l-cihad adını aldı. Böylece Hıristiyan Avrupa’nın Tuna savunma hattı yarılmış
oldu.1042 Rodos’un fethiyle Yakın Doğunun çok küçük ve fakat mühim bir muharip
Hıristiyan devleti tarihten silinmiş oldu. Keza bu halde Sultan Süleyman, Fatih Sultan
Mehmet’in muvaffak olamadığı bir işi daha başardı. Rodos’un fethi ile Suriye, Mısır ve
Hicaz’a giden ticaret ve hac yolları emniyete alındı. Kanunî Sultan Süleyman’ın üst üste

1040
Âlî; age., v.336b, Peçevi;age., s. 244.
1041
Bkz. Âlî; age., v. 357a-b, Gökbilgin; agm., s. 10, Hammer; age., s. 488-490., Fairfax Downey; age., s.
312-313.
1042
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a, Shaw; age., s. 137, Uzunçarşılı; age., s. 312.
276

bu iki başarısı Avrupa hükümdarları arasında korku ve dehşet hislerinin artmasına sebep
oldu.1043

Osmanlı Devletinin Mohaç zaferi, Hıristiyan Batı’nın en büyük hükümdarı Roma Çasarı
ile İslam’ın en büyük hakanı olan Osmanlı Sultanını, iki rakip olarak karşı karşıya
getiren yepyeni siyasi ve askeri bir durum ortaya çıkardı. Böylece, Osmanlı Devletinin
Avusturya ile olan ilişkilerinin ilk devresi başlamış oluyor ve bu aynı zamanda iki
devlet arasında siyasi ve diplomatik trafiğin yoğun bir şekilde başlamasının işaretlerini
veriyordu.1044

Viyana muhasarası, Avrupa’da dini galeyanı ve Almanya’da milli hissiyatı heyecana


getirdi. Hatta Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther (1483-1576), bu
münasebetle Osmanlılar aleyhindeki meşhur askeri nutkunu neşretti. Şarlken, hem kendi
adına hem de Papa namına Osmanlılarla harp etmek için düşman olan Fransa kralına
bile müracaat etti. Fransuva, Osmanlılara karşı olan bu galeyandan ürküp, Osmanlılarla
olan ittifakını gizleyerek iki taraflı bir siyaset takibine mecbur kaldı.1045

Kanunî Sultan Süleyman, Alman seferiyle Avusturya’yı boydan boya tahrip ettirip,
Osmanlı hakimiyetini kabul etmekten başka çare bulamayacak bir hale getirdikten sonra
mevsim sonunda dönmeye karar verdi. Osmanlı ordusunun bundan sonra dönüş tarihine
kadar olan hareketi hep bu planla alakalıydı. Bu hareketler büyük bir muvaffakiyetle
idare edilmiş, Avusturya için Osmanlı hakimiyetini tanımaktan başka çare
bırakılmamış, bu memleketin, genel servetinden büyük bir kısmı ganimet şeklinde
Osmanlıya nakledilmiştir.1046

Ayrıca Orta Avrupa’ya yönelik Osmanlı tehdidi, Protestanlığın yayılmasında da önemli


rol oynamıştı. Zira Katolik olan Avusturya arşidükü Ferdinand, yardımlarına muhtaç
olduğu Protestan prenslere tavizkar davranmak zorunda kaldı. Hatta İmparator Şarlken
de Fransa ile mücadele ve Osmanlıların baskısı sonucu Protestanlığı müstakil bir
müessese olarak tanımaya mecbur oldu.1047

1043
Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.188, Solak-zâde; age., s. 125, Peçevi; age., s. 59, Asrar; age., s.73.,
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
1044
Bkz. Savaş; agm., s. 555-556, Asrar age., s.76-77.
1045
Uzunçarşılı; age., s. 330., Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.505.
1046
Bkz. Danişmend; age., s.150-151.
1047
Emecen; “Kânûni Sultan Süleyman Devri”, s.327, Shaw; age., s. 141.
277

948 (1541) senesinde, Yanoş Zapolya’nın oğlunun Kanunî’nin himayesi altına


girmesiyle ve Budin’in Osmanlı ülkesine ilhak edilmesi üzerine Macaristan problemi
kati olarak halledilmiş oluyordu. Beylerbeyiliğin karargahını Budin’e yerleştirmesiyle
de Macaristan’da Osmanlı hakimiyetinin temeli atılmış oldu.1048 Böylece Orta
Macaristan bir Osmanlı eyaleti haline geldi. Bu şekilde Erdel Banlığına ayrılan kısım ve
Avusturya’nın elindeki kuzey ve kuzeybatı kısım olmak üzere Macaristan üçe bölünmüş
oluyordu. Budin’in doğrudan Osmanlı idaresine girişi Avrupa’da genel bir tepkiye yol
açtı. Sultan Süleyman, bunu bir fetih olarak ülkesine duyururken, himayesi altındaki bir
devletten devralınmasını değil Ferdinand’ın kuvvetlerinin Budin önlerindeki yenilgisini
kastetmekteydi. Avrupa’daki tepkiler özellikle İmparatorluk içinde kendisini gösterdiği
gibi, Protestan prenslerce de Osmanlı tehdidi endişe verici olarak karşılanmaktaydı.1049

Estergon seferinin sonunda Budin’deki Osmanlı varlığını tehdit eden söz konusu kaleler
fethedilerek bölgenin savunması güvence altına alındı. Ayrıca bu seferle jeopolitik
öneminin dışında dînî açıdan da Hıristiyanlar için çok önemli bir yere sahip olan
Estergon ve İstoni Belgrad kaleleri, Osmanlıların eline geçti. Bu, Kanunî’nin saltanatı
boyunca Hıristiyan Batıya karşı yapılan askeri harekatın sonuncusu oluyordu.
Zigetvar’a karşı yapılan on üçüncü ve son seferine kadar Kanunî, Avrupa’ya karşı 23 yıl
hiç harp etmedi. Zaten bu sefer, bir askeri taarruzdan ziyade Kanunî’nin azamet ve
ihtişamını gösterip kabul ettirmek için yapılmıştı.1050

Cerbe muharebesi, Andrea Dorya’nın Preveze’de, Barbaros Hayrettin Paşa’dan yediği


silleden sonra, müttefiklere vurulmuş ağır bir darbe oldu. Müttefiklerin altmış büyük
gemisi batmış, yirmi bin kişisi telef olmuş ve ancak on yedi gemi kaçıp kurtulabilmişti.
Böylece Preveze zaferiyle başlayan Akdeniz Osmanlı hakimiyeti, Piyale Paşanın Cerbe
zaferiyle, büsbütün sağlamlaşmıştır.1051

1048
Bkz. Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 619-620.
1049
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.507.
1050
İpçioğlu; agm., s. 158, Asrar; age., s.90.
1051
Uzunçarşılı; age., s. 388, Danişmend; age., s. 320.
278

B. Kalıcı Uygulamalar

1. Aşamalı Fetih Metodu

Osmanlı fetihlerinde sistemli olarak uygulanan iki farklı safha olduğu anlaşılıyor.
Osmanlılar ilk olarak, komşu devletler üzerinde bir çeşit hükümranlık tesis etmeye
çalışmışlar, daha sonra yerli hanedanları tasfiye ederek, bu ülkeleri doğrudan yönetmeye
başlamışlardır. Osmanlıların doğrudan denetimi, temel olarak, ülkelerin kaynak ve
nüfuslarının düzenli olarak tahrir defterlerine kaydedilmesine dayanan tımar sisteminin
uygulanması anlamına geliyordu.1052

Mohaç zaferinden sonra Macaristan’a yapılan atama bu metodun birinci basamağını


oluşturur. Son Macar kralı Layoş’un çocuğu yoktu. Macarların başına bir kral gerekli
olduğu için, Macar kont ailesinden Zips kontu ve Erdel voyvadası olan Yanoş veya Jan
Zapolya, Padişah tarafından yeni kral olarak seçildi. Bu bir kısım Macar beyleri
tarafından da uygun görüldü. Böylece Osmanlılar, Mohaç’ta kazandıkları ezici zaferin
ardından, Eflak ve Boğdan’da yapmış oldukları gibi, Tuna ötesindeki Macaristan
topraklarını, Yanoş Zapolya (1526-41) yönetiminde bir vasal devlet olarak muhafaza
ettiler.1053

Kanunî Sultan Süleyman Budin seferine çıktığında Macar kralı olarak Osmanlı
tarafından tayin edilmiş bulunan Yanoş, bundan evvel ölmüştü. Kale muhasara
edilirken, Yanoş’un karısı ve oğlu kalede muhasara altında idiler. Yanoş’un karısı,
Lehistan kralının kızıydı. Muhasara kalkınca Padişah bunlara pek çok iltifat ve
ihsanlarda bulundu. Sonra Yanoş’un ileri gelen devlet adamlarına dedi ki “Beç kralı
Ferdinand, size Budin’i zabt ettirmez. Olur olmaz vakitte sizi incitir. Münasib budur ki,
Erdel memleketini ve nevahisini size vereyim, onda varup geçinesiniz.” Bunlar da
Padişahın isteğini kabul edip Erdel vilayetine gittiler.1054

Padişahın Macaristan’a karşı takip ettiği politikada Zapolya’nın ölümünden sonra esaslı
değişiklikler oldu. Sultan Süleyman anladı ki Macaristan hükümranlığını çocuk ve
annesi, Osmanlı yardımı ile daha uzun müddet devam ettiremez. Bunun için onu
bütünüyle Osmanlı Devletine ilhak etmeye karar verdi. Kral Zapolya’nın halefinin reşit

1052
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 115.
1053
Uzunçarşılı; age., s. 327., Mantran; age., s. 182, İnalcık, age., s. 364-365, Shaw; age., s. 138.
1054
Lütfi Paşa; age., s. 388., Feridun Bey; age., s.553., Savaş; agm., s. 556
279

olmaması, buna karşılık Habsburglar’ın Macaristan üzerinde veraset iddiasında


bulunmaları Osmanlıları, Orta Macaristan ovalarını doğrudan kendi yönetimlerine
geçirip bir Beylerbeyilik olarak örgütlemeye itti. Bu yeni Beylerbeyilik, orta Macaristan
ovalarının yanı sıra, hem Drava ve Sava nehirlerinin arasında kalan Sirem’i, hem de
Tuna’nın sağ yakasındaki Semendire sancağını içine alıyordu.1055

İki safhalı Osmanlı fetihlerinin, aslında tarihsel şartların bir sonucu olduğu görülüyor.
Gelenek, Fatih’in kesintisiz seferlerle sağlanan birlik faaliyetlerinin sonrasında da
varlığını sürdürdü. Sultan Süleyman’ın Macaristan’a karşı yürüttüğü siyaset buna örnek
gösterilebilir. Öte yandan tedrici birleşme siyaseti, doğrudan hakimiyetin tesis
edilmesinden sonra da devam etti.1056

2. Tahrir

Tahrir; Osmanlı Devletinde toprağın mülkiyet ve tasarruf hukukunun, reâyânın


yükümlülüklerinin ve vergi cins ve miktarlarının belli usûl ve kâidelere göre tespit ve
kaydedilmesidir. Osmanlılar fethettikleri yerleri tescil maksadıyla görevlendirdiği
kişilere yazdırırlar ve bunlara dayanarak arazi ve emlakin kayıtlarını muntazam surette
tuttururlardı.1057 Tahrir yapmanın esas amacı, eyaletlerdeki nüfus ve gelir kaynaklarını
tespit etmek ve bunları devlet görevlilerine, şahıslara ve vakıflara, hizmetleri
karşılığında, maaş, mülk ve gelir olarak dağıtmaktı.1058

Yeni fethedilen bir ülke veya bölgede ilk tahrir, Osmanlı Devletine ilhak edilmesine
karar verildiği ve tımar sistemi kurulmak üzere olduğu zaman yapılırdı. Bu noktada, her
türlü gelir kaynağı saptanır ve ayrıntılı biçimde defter-i mufassal’a kaydedilirdi. Sonra
bu gelirler, askerî sınıf mensupları, esas olarak da söz konusu toprakların fethine katılan
sipahiler arasında paylaştırılırdı. Bunlar da genellikle, daha tımar almamış, yada
civardaki diğer Osmanlı sancaklarında tımarlarından azledilmiş sipahiler olurdu. Ancak
tımar dağıtımında öncelik, yeniçeriler dahil, sultanın kapıkulu ordusunun seferde
yararlılık gösteren mensuplarına aitti. Tahrir, gelirlerin bölüşülmesinin ön koşuluydu.
Dağıtımın aldığı biçim ise, ayrı bir defter-i icmal’de özetlenirdi. Burada, tımar, zeamet,

1055
İnalcık; age., s. 364-365, Asrar; age., s. 90.
1056
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 117.
1057
Pakalın; age., c. 3, s. 376.
1058
Fatma Acun; “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.902.
280

ve hass olmak üzere her üç kategoriden dirlikler yer alır, her birinin konumu, vergi
mükellefi sayısı ve gelir tutarı kısa notlar halinde gösterilirdi.1059 Tahrirden sonra iki
çeşit defter düzenlenirdi. Mufassal defter; kaynaklarını tafsilatıyla belirterek vergileri
gösterirdi. İcmal defteri; gelirin askeri sınıf arasındaki dağılımını gösterirdi.1060

Vilayet tahriri, Osmanlı idaresinin temeliydi. Bu işlem, bir bölgenin vergilendirilebilir


kaynaklarının hesaplanması ve bu verilerin defter-i hâkâniye kaydedilmesinden ibaretti.
Bu defterler, askerlerin gelirleri olacak vergilerin toplanması için belirli bölgelerin
onlara tahsis edilmesinde de kullanıldı. Defterler, köylülerin vergi oranlarını
belirlemekle kalmaz, toprakların yasal sahiplerini gösteren resmi birer kayıt işlevi de
görürdü.1061

Tahrirlerin nasıl uygulandığı maddeler halinde şöyledir:

1.Tahrir için bir emin tayin edilirdi. Bu eminin emrine, kayıtları düzenlemek ve verileri
deftere kaydetmekle görevli bir katip verilirdi. İkisi de, tahrir sırasındaki harcamaları
karşılamak üzere, kayıtları yapılan bölgelerden hane başına birer akçe toplama yetkisine
sahipti.

2. Nüfus, ekili arazi, bağlar, meyve bahçeleri gibi, vergilendirilecek şeyler hakkındaki
tüm verileri toplamakla yükümlü olan emin, bulunduğu bölgelerin kadılarından yardım
görür ve onlar tarafından denetlenirdi.

3. Bir bölgenin vergi matrahı çıkarılmadan önce, emin tüm tımar sahiplerini ya da
onların vekillerini bir araya toplar ve berâtlar (tımarlarının yada vergi muafiyetlerinin
türünü gösteren fermanlar), sûret-i defterler (tımarların önceki bir tahrirde kaydedilmiş
resmi nüshaları), temessükler (yöneticiler tarafından verilen tımar yada vergi
muafiyetlerini gösteren vesikalar) gibi ellerinde bulunan yasal belgeleri ibraz etmelerini
isterdi.

1059
İnalcık; age., s. 176.
1060
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 121
1061
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 119. Osmanlı Devletinin en parlak dönemi olan Kanunî’nin
ilk tıllarında livalara ait tahrir sonuçlarını gösteren iki defter mevcuttur. Birincisi Osmanlı Arşivi Tapu
Tahrir Fihristi’nde 166 numara ile ikicisi 438 numara ile kayıtlıdır. Her ikisi de Anadolu Vilayetine aittir.
(Hüseyin Arslan; 16. yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç Ve Sürgün, Kaknüs
Yayınları, İstanbul 2001, s. 86.)
281

4. Emin, daha sonra köy köy dolaşarak hemen teftişe başlar, yeni vergileri önceki
kayıtlarla karşılaştırırdı.

5. Her tımar sahibi, tımarında bulunan yetişkinleri, adlarının kaydedilmesi amacıyla


eminin huzuruna getirmekle yükümlüydü. Bu araştırmaların sonuçları defter halinde
derlenerek, inceleyip tasdiklemesi için sultana sunulurdu.

6. Cizye (sadece yetişkin gayr-ı müslimlerin ödediği kelle vergisi) ve avârız (olağanüstü
durumlarda alınan vergi) defterleri, kadılar tarafından ayrı olarak hazırlanır ve sultana
sunulurdu.

7. Emin ayrıca, vergilendirmeyle ilgili tüm yerel uygulamaları, oranlardaki farklılığa


özellikle dikkat ederek rapor etmekle görevliydi. Bu yerel uygulamalar, sultanın
inceleyip onaylamasından sonra, defterin ilk sayfasına ilgili sancağın kanunnamesi
(mali kanun) olarak kaydedilirdi.

8. Emin ayrıca sancaktaki tüm tımar sahipleri ve bunların cebelüleri1062 hakkında rapor
hazırlamakla da görevliydi. Daha sonra, tımarlar türlerine göre yeniden dağıtılarak ayrı
bir defterde toplanırdı.1063

Arazi tahrirlerinin amacı, tahrir eminlerine verilen talimat ile sonraki defter
mukaddimelerinde açıkça belirtilmektedir. Orada ifade edildiğine göre, tahrir reaya’yı
yerel askerîlerin dayatmaya çalıştığı keyfi uygulama ve suiistimallere karşı korumak
amacıyla yapılan genel bir teftiş biçiminde yürütülmüştür. Bu, reayanın, yani
vergilendirilebilecek nüfusun himaye edilmesi gerektiğini vurgulayan bir politika
beyanıydı. Ama aynı zamanda, tahririn nihai hedefinin, bütün vergi kaynaklarının
kaydedilip, değerlendirilebilir hale getirilmesi, vergi kaçırma faaliyetinin açığa
çıkarılması ve her türlü vergi muafiyetinin gözden geçirilmesi yoluyla kamu gelirlerinin
arttırılması olduğu da ifade ediliyordu.1064

Fethi müteâkip yapılan ilk tahrirden sonra, zaman zaman yeni bir pâdişâhın tahta
çıkması, umûmî olarak meydana gelen değişiklikler, vergi gelirlerinin herhangi bir
sûrette artmış veya eksilmiş görünmesi ve defter hârici kalmış yerlerin deftere
1062
Cebelu: Tımar ve zeamet sahiplerinin sefer durumunda kendilerinden başka götürmeye mecbur
oldukları muhariplere verilen addır. (Pakalın; age., c.1, s. 264.)
1063
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 120.
1064
İnalcık; age., s. 175.
282

sokulması gibi muhtelif sebeplerle tahrirler yenilenirdi. Pâdişâhların uzun süre tahtta
kalma dönemlerindeyse, bu tahrirlerin 30 yılda bir tekrarlanmaları kânundu.

Tahrir emîni, bölgenin eski defterleriyle muhtemelen bir önceki tahrirden beri, tımar
sâhiplerinin vaziyetlerinde ve gelirlerinde meydana gelmiş değişiklikleri gösteren bir
icmâl defterini, yanında bulundurur ve ona göre tahrire başlardı. Her yeni tahrir bir
takım yolsuzlukları meydana çıkardığı gibi, ormanlık yerlerden açılan arâzinin
işletilmesi ve evvelce istifâde edilmeyen yerlerin işler hâle getirilmesi dolayısıyla
istihsal miktarı artmış olurdu.

Tahrir tamamlandıktan sonra, tımarların yeni vaziyetini aksettiren tımar icmâl defterleri
hazırlanır, ayrıca o bölgenin bütün teferruâtını belirten mufassal defterler temize
çekilerek pâdişâh katına sunulurdu.

Bu yeni tahrir defterine Nişancı tarafından hükümdârın tuğrası konulduktan sonra, bir
sûreti Defterhâne hazînesinde Defter emini nezâretinde saklanır, bir sûreti âit olduğu
vilâyetlere gönderilir ve yeni tahrir mûcibince hareket edilmesi emredilirdi.
Beylerbeyleri de yeni tahrir üzerine sipâhîlere dirlik tezkireleri verirdi. Yeni teşkil
edilen deftere cedîd, eskisine atîk, daha eskisine köhne denirdi.

Bir bölgenin tahriri oranın yalnızca has, zeâmet ve timar gelirlerinin tespitinden ibâret
değildi. Bunun yanısıra bölgedeki evkafın, konar-göçer teşekküllerin, piyâde ve
müsellemlerin ayrı ayrı tahrirleri yapılır ve bunlara âit müstakil defterler de hazırlanırdı.
Bu deftere köylerdeki reâyâ ile kasaba ve şehir halkı isimleriyle kalem kalem
yazılmayarak, sâdece dirlik sâhiplerinin adları ve gelirleri toplu olarak kaydedilirdi.

Belgrad fethedildikten sonra kaleye önce Veziriazam ve defterdar girerek, burada


bulunan alet ve edevat ile cephaneyi kayıt altına aldılar.1065 Mohaç zaferinden sonra
Macaristan’ın başkenti Budin’e önce, Veziriazam ve askerleri girdi. Kalede bulunanlar
itaatlerini bildirip, kalenin anahtarlarını getirip verdiler. Padişah bunlara eman verdi ve
sonra gelip şehre girdi. Şehirde bulunan her şey, kayıt altına alındı. Şehirde, çok fazla
harp alet ve edevatı vardı. Bunların tamamı kayıt altına alınıp Belgrad’a gönderildi.1066

1065
Karaçelebi-zâde; age., s.43, Feridun Bey; age., C.I, s.513.
1066
Peçevi;age., s.76., Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.315-316., Bostan; age., v.93a-b.
283

3. Göç Ettirme

Göç; kişinin yeni şartlara daha iyi uyum sağlayabilmek amacıyla ya da doğal, ekonomik
siyasal ve benzeri zorunluluklar neticesinde, yaşadığı toplumu ve sosyal çevresini
değiştirmesi, bir başka çevreye ve yabancısı olduğu bir topluma katılması olayıdır.

Büyük nüfus hareketleri, tarihin akış seyrini derinden etkileyen ve hatta yönünü
değiştirebilen etkenlerin en önde gelenlerinden biri sayılmaktadır. Tarihe damgasını
vuran önemli değişimlerin, başta savaşlar olmak üzere, değişik sebeplerle yerlerini
değiştiren büyük nüfus kütlelerinin sonucu olduğunu görmekteyiz. Bu nüfus hareketleri
çeşitli sebeplerden dolayı ya kendiliğinden meydana gelmekte veya hakim gücün
zorlaması ile ortaya çıkmaktadır. Büyük insan kayıplarına sebep olan tehcirler ve
sürgünler, planlı ve insani endişeler dikkate alınarak yapıldığında, acı ve kayıplar alt
seviyelere inmektedir.

Osmanlı Devletinde, devletin gelirlerini artırmak amacıyla ve eski bir idarecilik


geleneğinin tecrübelerine dayanan basit ve pratik usullerle toplumu, en verimli
sahalarda ve rasyonel bir şekilde çalıştırmak maksadıyla göçler yaptırılmıştır. Yeni
fethedilen harap bir memleketi şenlendirmek, askeri sevkıyatı ve erzak tedarikini
kolaylaştıracak şekilde, yollar boyunca köyler ve kasabalar kurmak göçlerin ilk
hedefiydi. Ayrıca nakliyat ve seyahati teşkilatlandırmak, yabancı bir memlekette diğer
düşman unsurlar arasına yerleştirecek Türk ve Müslüman muhacirler ile siyasi ve askeri
emniyeti sağlamak gibi gayeler ile devletin sürgün usulüne sık sık müracaat ettiği
görülmektedir. Rumeli’nin iskanı hususunda alınmış olan tedbirlerin içinde en dikkati
çekeni, bu bölgeye daha ilk günlerden itibaren külliyetli konar göçer unsurların
aktarılmış olmasıdır.1067 Anadolu’dan Rumeli ve Balkanlara göçler olduğu gibi, bu
bölgelerden Anadolu’ya da göçler olmuştur.

Belgrad’ın fethinden sonra Belgrad ahalisinden olup Padişahtan eman dileyenlerin bir
kısmı memleketten ayrılıp gitti. Padişahın gölgesine sığınarak yani vergi vermeyi kabul
edenler yerlerinde kaldılar. Hudut haricine çıkmak isteyenleri serbest bıraktılar. Geri
kalan aileleri malları ile İstanbul’a sürgün ettiler, bunlara evler yapıp buraya Belgrad

1067
Mehmet İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 158.
284

mahallesi adını verdiler. Yine bunlardan bir kısmı kendi istekleri ile Müslüman
oldular.1068

Mohaç zaferinden sonra Sultan Süleyman, Macaristan’ın başkenti Budin’e girdi.


Budin’in karşısında Avrupa şehirlerinin en güzellerinden Peşte denilen eski bir şehir
vardı ve hisarı gayet sağlamdı. Macarların bir kısmı can korkusuyla bu hisara gelip
kapanmışlardı. Osmanlı ordusu buraya gelince, kaledekiler korkuya kapılarak
Padişahtan eman dilediler. Kaledekilere eman verildi ve onlarda kalenin anahtarını
getirip Padişaha verdiler. Peşte’de tüccarlar ve sanat erbabı itaat edip Padişaha teslim
oldular ve bunların çoğu İstanbul’a gönderildiler.1069

XVI. yüzyılın sonlarına kadar hareketlilik bakımından en dikkat çekici olgu, fetih
öncesinde daha batıya doğru kayan bir miktar yerli nüfusa karşılık, fetih sonrasında
Osmanlı idaresinin yönetim ve güvenlik gayesiyle bölgeye aktardığı ve yerleştirdiği
Anadolu kökenli bir miktar nüfusu bünyesine almasıdır. Böylece bir anlamda
merkezden dışarıya doğru bir hareket olmuştur. Buna karşılık fethedilen yerlerden
önemli miktardaki nüfusun içeriye alındığı hatta bazen az sayıda da olsa bir kısım
nüfusun Anadolu’ya aktarıldığı görülür.1070 Yeni fethedilen bir memleketin
Türkleştirilmesi veya herhangi bir yerin emniyet ve imarı için iskan yapmak
gerektiğinde; devlet gerekli yerlerin kadılarına “sürgün hükümleri” göndererek belirli
özellikteki kişileri seçerek aileleriyle birlikte ihraç edilmesini emrederdi. Bundan sonra,
merkezden bu iş için gönderilen memurlar eldeki talimat gereğince ve kadıların
yardımıyla lazım gelen aileleri ayırıp icap eden yerlere gönderirdi. Ayrılacak kimselerin
adedi, o memleketin hükümet merkezince bilinen hane miktarına göre belli bir ölçüyü,
örneğin onda birini teşkil etmekteydi. Gittikleri yerlerde bu muhacir kafilelerini,
oraların büyük rütbeli memurları teslim alır ve imzalı defterlerini merkeze gönderirlerdi.
Bu suretle nüfusun yeni durumuna göre merkezdeki defterler tashih edilir ve vaziyet
yeniden tespit edilirdi.1071

1068
Celâl-zâde Mustafa; age., 44a., Feridun Bey; age., s.517., Hammer, age., s.10., Uzunçarşılı; age., s.
312.
1069
Celâl-zâde Mustafa; age., v.150b, Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327-328., Hasan Beyzade;age.,
v. 15b, Bostan; age., v.93b.
1070
Yunus Koç; “Osmanlı İmparatorluğunun Nüfus Yapısı”, Osmanlı, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye
Yayınları, Ankara 1999, cilt IV, s. 543.
1071
Ömer Lütfi Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XI, Ekim 1949-Temmuz 1950, No. 1-4, s. 548.
285

4. İstimalet Sistemi

Sözlük manası meylettirme, cezbetme, gönül alma, birinin gönlünü celp etme,
reayaperverlik veya engin hoşgörü olan bu kelimenin, Osmanlı siyasi tarihinde önemli
bir yeri vardır. Özellikle Hıristiyan reayaya karşı takip edilen hoşgörülü siyasetin tarifi
demek olan istimalet, devletin son devrine kadar uygulanmıştır. Bu hoşgörülü siyaset
başlangıçta Osmanlı fetihlerinin başta gelen düsturu olmuştur.

Osmanlıların fethettikleri bölgelerde yerli Hıristiyan ahaliyi himaye etmek, haklarını


iade etmek, dinî serbestiyet vermek ve vergi muafiyeti tanımak gibi prensipler mutlaka
tatbik ediliyordu. Devletin vermek istediği şeylerin başında reayayı, düşmana ve
eşkiyaya karşı korumaktı. Osmanlı vatandaşlığını elde etmiş olan reayanın emniyeti de
teminat altına alınmış oluyordu. Reayanın hakları zayi olmadığı gibi yeni imtiyazlar da
kazanabiliyordu. Hatta bazı hallerde eski idarecilerinin idaresinde de kalabiliyordu.1072

Osmanlının yayılışında kılıç kadar, belki ondan da ziyade istimalet politikası temel bir
faktör olarak hesaba katılmalıdır. Osmanlı sultanları bir memleketi kendi ülkelerine
ilhak etmeden önce başlıca iki yöntemle hareket ederlerdi. Bir taraftan uç dedikleri
serhat bölgelerinden uç beylerinin önderliğinde yapılan gazâ akınları ile hudut ötesi
halkını yıldırırlar, direnme gücünü kırarlar, sonra o devlet veya halkı, istimalet yoluyla
kendilerine yaklaştırırlardı. Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Sırbistan ve
Yunanistan’da yerli askeri sınıftan Osmanlıya sadık kalmış olan unsurlar, Osmanlı
askeri kadrolarına alınır, onların fetih öncesi dönemde tasarruf sahibi oldukları yerler,
Osmanlı idaresince kendilerine tımar olarak verilirdi. Böylece yerli askeri sınıf, Osmanlı
hizmetine alınırdı. Bu da istimalet politikasının, idarece askeri sınıflara teşmili anlamına
gelirdi. Böylece fethedilmemiş yerlerin askeri sınıfları bu gibi garantilerle Osmanlı
egemenliği altına girmeye teşvik edilirdi.1073

İslam hukukunun kitap ehli gayrimüslimlere tanıdığı haklar, Osmanlılar içinde


belirleyici oldu. Uygulamalarda görülen hassasiyet de bu unsurların kolayca itaatini
sağladı. Özellikle ağır siyasi belirsizlik içinde bulunan ve baskılarla yıldırılmış olan
guruplar, yeni Osmanlı idaresini benimsemekte tereddüt etmediler. Yani Osmanlılar,

1072
Mücteba İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, XII. Türk Tarih Kongresi, TTK,
Ankara1999, Cilt3, s. 941, Haldun Eroğlu; “Osmanlı’nın Rumeli’deki Fetih Stratejileri”, Osmanlılar
Yönetim ve Strateji, Gökubbe, İstanbul 2006, s. 85-86.
1073
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s.160.
286

her önlerine çıkan Hıristiyan’ı kılıçtan geçirmediler. Aksine kendi taraflarına çekmeye
ikna edip kır ve şehir kesiminde halkı yerinde tutmaya çalıştılar. Aldıkları haraç onların
daha önce Bizans’a ödediklerinden fazla değildi.1074

Osmanlı kaynakları istimaletin, Osmanlı fetihlerinde ve devletin kolaylıkla yayılışında


önemini vurgular. Aşıkpaşazade diyor ki; “Bu dört pâre hisarları (Bilecik, Yarhisar,
İnegöl, Yenişehir) kim aldılar, vilayetinde adl ü dad ettiler ve cemi köyleri yerlü yerine
gelüp mütemakkin oldular. Vakitleri kafir zamanından daha eyü oldı belki. Zira bundaki
kafirlerin rahatlığını işidüp gayrı vilayetlerden dahi adam gelmeye başladı.”1075 Osmanlı
Devleti, Rumeli’ye geçtiği andan itibaren yerli halkla iyi geçinme politikası uygulamış,
“istimalet” vererek yerli halkın Osmanlıya meyletmesini sağlamıştır. H. İnalcık’ın
tespitine göre Osmanlı, bürokraside de bu prensibi uygulamış “Reaya fukarası”nı “zi-
kudret ekabire karşı” korumuşlardır. Özellikle Balkanların fethinde “toprak ve reaya
sultanındır” prensibini ilan ederek yerli feodallere karşı toprağı ve köylüyü; devlet veya
tımar rejiminin garantisi altına sokmuşlar, yerel feodallerin yerine merkezi İmparatorluk
rejimini ihya etmişlerdir.1076

İstimalet politikası sadece fetihlerde uygulanmıyordu. Adalet ve hoşgörü, idari yapı


teşekkül ettikten sonra da devam ediyordu. Bunun en çarpıcı örneğini meşhur Macar
tarihçisi L. Fekete ortaya koymuştur. Müellif Türk idaresindeki Macaristan’da iktisadi
hayatı anlatırken Osmanlı Devleti’nin herkese iş ve kazanç serbestliğini tanıdığını, din
ve dil farkı gözetilmeksizin halkın iyi muamele ve himaye gördüğünü anlatmaktadır.
Türklerin Macaristan’a gelmesinden sonra çarşı ve pazarda mal bolluğunun başladığına
işaret eder. Fekete, gıda maddesi imal edenlerle giyim ve ev eşyası hazırlayan
zanaatçıların da arttığını bildirmektedir.

Buradan çıkarılması gereken bir sonuç da fetihlerle elde edilen toprakların ezip geçen
güçler tarafından elde edilmediğidir. Fetihler kan ve ateşle gerçekleştirilmemiştir.
Osmanlı başarılarının esas gücü sosyal adalet, adil vergi sistemi, dini siyaset ve merkezi
otoritedir. İşte bu kavramların tek kelimede özeti istimalettir.1077 Gayrimüslimlerin
fazladan bir baş vergisi ödemelerine ve Müslüman olmaya karar veren kişilerin, kendi

1074
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.
1075
Aşıkpaşazade; age., s. 102.
1076
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 165.
1077
Bkz. İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 944-947.
287

toplumlarındaki yerlerini kaybetmelerine karşın, ödüllerle ve İslam ümmetine kabul


edilerek yeni bir hayata başlama sözüyle teşvik edilmelerine rağmen, zorla din
değiştirme politikası yoktu.1078

Kuzeyde Macaristan, batıda ve güneyde Venedik gibi devletler Balkanlarda egemenlik


kurma çabası içindeydiler. Bu iki Katolik devlete karşı, Ortodoks halkı ise, Osmanlı
egemenliğini tercih etmekteydi. Katolik yanlısı olan aristokrasiye karşı halk tabakaları
ağır vergiler altında ezildiği mahalli senyörlükler yerine, merkezi ve kuvvetli Osmanlı
egemenliği altında devletin raiyeti haline gelmeyi tercih ediyordu.1079

İslam’ın “zimmet”1080 hukuku dairesinde Rum halkı koruma, Rum Ortodoks


rahiplerinin ayrıcalıklarını tanıma, Osmanlı egemenliğinin hızla yayılış sırrını açıklar.
İslam devletinin egemenliğini kabul eden gayrimüslimler, “zımmi” haklarını kazanır,
onların canını malını himaye ve dinlerini icrada serbestlik, devlet için dini bir borçtur.
Osmanlılar, bir yeri fethetmeden önce üç kez teslim önerisinde bulunurlar, kabul
edilirse eman verirler, şehirlere “eman-name” veya “ahd-name” ile güvenceler
tanırlardı.1081

Fetihler sonunda itaat edenler devletin şefkatli kollarına alınıyor, mülk ve arazi
imkanlarına kavuşuyordu. Ortaçağ kalıntısı, zalim despot ve beylerin idaresinden veya
Latin istilasından yılmış ve ezilmiş Hıristiyan köylüler, kilisenin baskısından da
memnun değildi. Bu yüzden Balkanlı köylüler, kitleler halinde Müslümanlığı da tercih
ediyorlardı. İslamiyet ile şereflenen reaya artık Allah’ın padişaha emaneti olarak telakki
olunuyordu. Osmanlı Devletinin bu politikası, Hıristiyan halkın devlete yakınlaşmasına
sebep olmakta idi. Osmanlıların takip ettiği bu hoşgörü siyaseti, kilise ve manastırlara
da tatbik edilmekteydi. Bunlara vergi muafiyeti tanındığı gibi dini vakıflara da
ilişilmedi. Bundan başka Ortaçağ kalıntısı feodal askeri sınıfın imtiyazları ve feodal
hakları iptal edildi. Sonunda bunlar Osmanlı askeri sistemi içine dahil edildi.1082

1078
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan:Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 17.
1079
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” s. 125.
1080
Zimmet, koruyup kollama, himaye edip koruma demektir. İslam hukukçuları zimmeti terim olarak
şöyle açıklamışlardır: Zimmet, kişiyi alacaklı veya borçlu olmaya ehil kılan manevi bir vasıf ve sıfattır.
Başka bir ifade ile her insanın hak ve vazifelere sahip olmasıdır. (Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuk-ı
İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1968, c.3, s. 422.)
1081
İnalcık; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, s. 70.
1082
Bkz. İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 942-943.
288

Onaltıncı yüzyılda Kırım Tatarları ile Osmanlıların birlikte giriştikleri seferlerde,


Osmanlı komuta heyetinin Eflak, Boğdan yada Macaristan’da gerek haraçgüzâr halkın,
gerekse Osmanlı tebaasının yağmalanmasını yasaklaması üzerine, ciddi anlaşmazlıklar
çıkmıştır. Ganimet elde etmek üzere yabancı kafirlerin elindeki diyarlara yapılacak
akınların Allah tarafından emredildiği ve ödüllendirileceği inancıyla, sınır yağması
seferlerine Osmanlılar tarafından da sistematik biçimde organize edilmesine karşılık,
devlet “zimmeti” altındaki gayr-ı müslim tebaanın korunması da İslam hukukunun bir
icabıydı. Dahası, Osmanlı yönetimi, sınırın ötesinde Darülharb’de yaşayan “kafirlere”
himaye vaat etmenin, fetih siyaseti açısından iyi bir politika olduğunu düşünüyordu.
Osmanlı topraklarında yem ve yiyecek yağması, yada karşılığını ödemeden herhangi bir
şeyin alınması ise, yasaktı ve bazen idam ile cezalandırılıyordu.1083

Osmanlı idaresi fetihlerde, eski Türk geleneklerine bağlı kalmakla birlikte İslam’ın
hükümlerini tatbik ediyordu. Esasında Türk geleneğinde mevcut bulunan başka dinlere
saygı, İslamiyet’in gayr-ı müslimler için tanıdığı zımmî hukuku ile birleşerek en geniş
anlamını bulmuştu. Böylece Kur’an’da zikredilen “Telîfi’l-Kulub” maddesi Osmanlı
siyasetinde İstimalet adıyla anılır olmuştu. Devlete cizye vergisini ödemiş olan gayr-ı
müslim’in hukuk yönünden Müslümanlardan farkı kalmıyordu. Devlet için onu himaye
etmek, refahını sağlamak, dinin emri idi. Fetihler sonunda Osmanlı vatandaşı olan
gayr-ı müslimlerin can ve mal güvenliği, yani himaye ve sıyaneti artık devletin şefkatli
ellerine emanet edilmiş oluyordu. Devletin görevi bununla da bitmiyordu. Özellikle
köylüler eski feodal rejimin zalimane tatbikatından ve ağır yüklerinden
1084
kurtuluyordu.

Osmanlı Devleti bilindiği üzere, yabancı unsurlar, yabancı milletler ve fertlerden


istifade edilmek suretiyle büyümüş ve memleket, tâ Tuna’ya kadar genişlemişti. Daima,
daha eski fütuhattan kazandığı kuvvet daha sonrakilere, itaat altına alınan milletler,
müteakip hücumlara hız ve heyecan verdi. Evvelce Anadolu’daki fütuhatta olduğu gibi
Rumeli’deki Balkan dağları arasında da birçok milletleri mağlup etti. Bunların çocukları
evvela asker olarak, sonra dirlik alan serhad muhafızları sıfatıyla sadakatle hizmet
ettiler. Onların dinini de kabul ederek kendilerini birçok nesillerce Türk-İslam devlet
şuuru ile damgaladılar. Yeni memleketler fethedilirken, bunun nispeten büyük kısmı,

1083
İnalcık; age., s. 138.
1084
İlgürel, “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, s. 942.
289

önce fethedilen komşu milletin omuzlarına yüklendiği için, Türk devlet siyaseti,
hakimiyeti altına giren yeni memleketlerin arazisini, bu milletler içinde artık Türk olan
kimselere tevcih etmeyi tabii gördü. Buraların alınmasında yardım eden ve bundan
sonra da müdafaa edecek olan bu askerlere verdi.1085

5. Esirlere Uygulanan Muamele

İslam kölelere, bazı dini ve hukuki haklar tanımıştır. Köle-özgür farkı olmaksızın tüm
Müslümanların kardeş olduğu ilkesi benimsenmiş, kölelere kötü davranılması ya da ağır
işlerde çalıştırılması engellenmek istenmiştir. Köle azat etmek en değerli ibadetlerden
sayılmış, saygıdeğer bir davranış olarak kabul edilmiştir.

Osmanlı Devleti de genellikle İslam'ın esir hukukunu uyguladı. Fetihlerde ve savaşlarda


esir aldığı insanları çeşitli işlerde kullandı. Devletin Avrupa'daki ilerlemesine bağlı
olarak, ilk dönemlerde ciddi sayılarda esirler alındı. Devşirme yönetici ve askerler,
öncelikle bu esir havuzundan sağlanırdı. Yeniçeriler ve sadrazam dahil idari teşkilatın
hemen tüm yöneticileri, esirken seçilip eğitilen ve Müslümanlığı kabul ederek
özgürleşen bir gruptu.

Savaşın bitmesinden sonra esirlerin yaraları varsa tedavi edilir, kendilerine yiyecek-
içecek verilir ve kadınlarla erkekler ayrı yerlerde tutulurdu. Esirler kadın, erkek, güzel,
çirkin, çocuk, genç, yaşlı, sakat vb. sınıflara ayrılıp, değerleri belirlendikten sonra diğer
ganimet mallarıyla birlikte beş kısma ayrılırdı. Devletin hissesi olarak bunların beşte
biri ayrıldıktan sonra, gerisi savaşa katılanlar arasında paylaştırılırdı.1086

Mohaç meydan muharebesinden sonra 10 binden fazla düşman esir edilmişti ve


herkesin aldığı esiri getirmesi emredildi. Bunlar arasında büyük komutanlar, papazlar,
beyler de vardı.1087 Mohaç zaferinden sonra esir alınan ve Osmanlı topraklarında
geçirdiği yılları yazan Georgievic’in anlattıkları, konunun anlaşılması için ilginç bilgiler
vermektedir. “Süleyman Tuna nehrini geçip Macar kralını Mohac bölgesinde mağlup
ettiğinde, bizimkilerden birçoğu savaşırken ya ölmüş ya da bataklıkta boğulmuştur.
Hayatta kalıp esir düşen çok az sayıdaydı. Ben de onlardan biriydim. Gran

1085
Fekete Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, Tarih Dergisi, Sayı 16, 1961, s. 37.
1086
Nihat Engin; Osmanlı Devletinde Kölelik, Marmara Üni. İlahiyat Fak. Yay., İstanbul 1998, s. 69.
1087
Peçevi;age., s.74, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.311., Bostan; age., v.92a., Karaçelebi-zâde; age., s.
91, Celâl-zâde Mustafa; age., v.149b, Âlî; age., v. 284b.
290

başpiskoposu hâmime olan sevgim, daha henüz küçük olmama rağmen, beni savaşa itti.
Onun ölümünden sonra, öteki esirlerle birlikte dağlık taşlık yerlerden götürüldüm…
savaş alanından epey uzakta hazır bir vaziyette duran esir satıcılarına teslim edildim ve
Makedonya’ya, kendi dillerinde Gelibolu dedikleri bir şehre götürüldüm. Orada, bizim
dinimizden dönen biri gelip, bana su satıcısı olarak çalışıp çalışamayacağımı sordu. Ben
de bu alanda çok yetenekli olduğumu söyledim. Esir tüccarlarının yanında muhakkak
ölüme terk edilecektim. Bu yüzden bir yeni efendinin yanında çalışmayı tercih
ediyordum. Beni 40 dukaya satın aldı, fakat tek şartla: eğer istediği işte verimli
olamazsam beni tekrar esirlerin yanına iade edecekti.”1088

Askerlerin esirler üzerindeki tasarruflarını göstermesi açısından şu örnekte dikkat


çekicidir; “Yeniçeriler Segedin’e vardıklarında döküntüden istifade ettiler. Bununla
beraber ellerine pek çok esirler düştü. Bunları satmak suretiyle ceplerini doldurdular.
Esirlerin bu kadar çokluğuna hiçbir tarihte tesadüf edilmemişti. Ordunun en beceriksiz
bir eri yanında, peri gibi dokuz tutsak olduğu söyleniyordu.”1089 Savaş esirlerinin köle
olarak satılması o devirdeki hemen hemen bütün toplumların ortak özelliğiydi.
Savaşlarda esir düşen Türkler de, Avrupa ülkelerinde köle olarak kullanılırdı.

6. İskan Faaliyeti

Osmanlılar, yeni fethedilen yerlerin güvenliğini ve kalıcılığını sağlamak amacıyla iyi


hazırlanmış bir iskan ve toplu sürgün yöntemini kullandılar. Fetihlerin devam ettiği ilk
yıllarda Osmanlılar, Anadolu’nun her tarafından akın akın kendi topraklarına gelen
Müslüman Türk halkın, Balkanlara gönüllü göçünü sürekli teşvik ettiler. Nüfus fazlasını
yerleştirme amacının yanı sıra, askeri ve mali şartlar da, bu iskan politikasını zorunlu
kılıyordu. Ordunun büyük bir kısmını azab ve yaya adlarıyla, şehirlerden ve köylerden
askere alınan Türklerin oluşturduğu Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinde, Türk nüfus,
askeri açıdan büyük önem taşımaktaydı.

Osmanlı Devleti, Rumeli’de ilk fütuhata başladığı andan itibaren fethettiği yerlerde
sistemli bir iskan politikası takip etti. Osmanlı fetihleri devam ettiği sürece kırsal yörede
yaşayan Hıristiyan halk, Balkanların daha iç bölgelerine ve dağlık kesimlerine doğru

1088
N. Melek Aksulu; Mohaç Esiri Bartholomaeus Geargievic: (1505-1566) ve Türklerle İlgili Yazıları,
Kültür Bakanlığı, Ankara 1998, s. 14-15.
1089
Bostan; age., v.93b, Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v.153b-154a., Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.327,
Peçevi; age., s. 77.
291

hareket etmişlerdi. Fütuhat sırasında köy ve kasabalarını terk ederek başka bölgelere
kaçanların yerlerine, Anadolu’dan büyük ölçüde Türkmen unsuru nakledildi.1090

Fetihten sonra hicret ettirilen ilk muhacir kafilesi, Süleyman Paşa zamanında, Karesi
vilayetinden Gelibolu yarımadasıyla bunun kuzey kısmına iskan edildi.1091 I. Murad
devrinde ise, Lala Şahin Paşanın Kavala, Drama, Serez ve Karaferya havalisini açmasını
müteakip, Saruhan’daki göçer Yörükler Serez tarafına getirildi.1092 Tarihi kayıtlar, siyasi
inkişaflar ile birlikte göçlerinde bir sistem dahilinde icra edilmiş olduğunu ve gelen
birlikler arasında kıymetli devlet adamlarının, Uç beylerinin de bulunduğunu
göstermektedir. Rumeli’ye icra edilen bu iskan ve tehcir faaliyeti Yıldırım Bayezid
devrinden sonra da devam etti. Çelebi Mehmet, Samsun’un fethini müteakip dönüşü
esnasında, İskilip’teki Tatarları, Filibe yöresine ve Konuşhisar havalisine yerleştirdi.1093
Fatih Sultan Mehmet’in vezirlerinden Gedik Ahmet Paşa, Kastamonu ve Sinop’u
fetihten dönerken, 16 senedir beylik etmekte ve âlim bir zât olan İsfendiyar oğlu İsmail
Beyi bütün cemaatiyle birlikte Filibe havalisine iskan eyledi.1094 Fethedilen bölgelere
Anadolu’dan Türkler getirilerek yerleştiriliyor ve yoğun bir iskan politikası
uygulanıyordu.1095

Osmanlı Devleti, fethettiği topraklarda sömürge siyaseti takip etmediği için fetihten kısa
bir süre sonra Balkan Yarımadasının iskanına öncelik verdi. Gelenlerin çoğunun gayesi
Rumeli’yi yurt edinmekti. Rumeli’deki yerleşme Anadolu’dakinden farklı olarak daima
devletin benimsediği resmi iskan politikasına uygun olarak gelişmiştir. Osmanlının
Rumeli’deki iskan politikasında, Ortaçağda yaygın olan bir görüşün izleri
bulunmaktadır. Buna göre devlet, fethettiği topraklara Anadolu’dan nüfus getirip
yerleştirmiş, bölge halkını da kolayca denetim altında tutabilmek amacıyla başka yere
nakletmiştir.

Fethedilen topraklarda, ayaklanma potansiyeli olarak görünen kitlelere dikkat edilmiş,


onlar Türk nüfusun yoğun olduğu yerlere taşınıp iskan edilmiştir. Devlet, Anadolu’da
hayvanlarına otlak bulmak için mevsime göre yer değiştiren konar göçerlere iskan

1090
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s. 157-158.
1091
Aşıkpaşazade; age., s.124.
1092
Oruç Beğ; age., s. 46.
1093
Oruç Beğ; age., s. 74.
1094
Oruç Beğ; age., s. 118.
1095
Delilbaşı; “Osmanlı-Bizans İlişkileri”, s. 125
292

konusunda öncelik vermeyi tercih etmişti. Böylece miri arazi haline getirilmiş olan
Rumeli’de, konar göçerlerin toprağa bağlanması, askeri sınıfa dahil olmaları, Rumeli’de
nüfus ve tımarlı sipahi sayısının artırılması aynı anda sağlanmış oluyordu. Rumeli’nin
iskanına öncülük edenler, gaziler, aşiret reisleri, akıncılar, dervişler ve tımarlı
sipahilerdi.1096

Rumeli’yi Türkleştirmek çabaları ilk defa Orhan Gazinin Türkmenleri Rumeli’ye


yollayarak, Hıristiyanların Türkleri buradan atma arzularına engel olmak istemesiyle
başlamıştır. Türk fethine karşı koyan ve Osmanlı hakimiyetini kabul etmeyen yerlerde,
kabul eden yerlerdeki gibi halka istiklal ve cizye hakları tanınmamış, bunların malları,
ev ve arazileri müsadere edilmiştir. Müsadere edilen mallar Anadolu’dan getirilen
Türklere dağıtılmıştır.

Rumeli’de fethedilen yerlere, o arazileri fetheden Türkmen aşiretleri ile gaziler ve


Anadolu’dan getirilen muhacirler yerleştirilmiştir. Rumeli’ye göç edenlerin hepsi
gönüllü değildir. Bazıları, Anadolu’dan zorla göç ettirilmiştir. Eğer bu araziler,
Anadolu’dan getirilen Türklerle iskan edilmeseydi, bundan sonraki fetih hareketlerinde
Türkler, iki ateş arasında kalacak ve böylece haçlı zihniyetinin asırlarca süren Türkleri
Rumeli’den atma hayali gerçekleşebilecekti.1097

Osmanlı Devletinin Rumeli’de takip ettiği iskan siyaseti daha başlangıçtan itibaren bir
yağma hareketi olmayıp, yerleşmek ve yurt edinmek amacını taşıyordu. Bu siyaset,
geleceğe dönük bir yerleşme yoğunluğu taşıdığı için başarılı olmuştur. Göçmenler
Rumeli’ye yurt edinmek üzere geldiklerinden geri dönmeyi düşünmüyorlardı.1098

Anadolu’nun değişik bölgelerinden birçok Türk grubunun zaman zaman Rumeli’ye


geçirilmesi ve belli bir sistem dahilinde yeni fethedilen yerlere iskan edilmesi, bu
yerlerin imar ve asayişini temin etmiş; bu bakımdan Osmanlı Devletine büyük faydalar
sağlamıştır. Balkanlar eskisine nazaran daha meskun ve mamur bir hale gelmiştir. Gerek
sürgün suretiyle, gerek gönüllü olarak Rumeli’ye gelen Türkler, sadece siyasi bakımdan
buranın Osmanlı Devletine bağlı kalmasını temine memur edilmemişler, aynı zamanda

1096
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 166-167.
1097
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 119
1098
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 168.
293

Balkanları Türkleştirmeye ve Türklüğü buralarda baki kılacak müesseseler kurmaya


çalışmışlardır.1099

Osmanlı Devletinin fetih, iskan ve yayılma politikasının tarihi başarısını iki temel
noktaya bağlamak mümkündür. Bunlardan birincisi, iyi örgütlenmiş az sayıdaki
akıncıların açmış olduğu yol; ikincisi de, göçer ve çiftçi gönüllülerin yeni fethedilen
topraklara yerleşmesi oluşturmaktaydı.1100

Fetihlerin ilk birkaç on yılında Osmanlılar, Anadolu’nun her köşesinden ve diğer İslam
dünyasından günden güne artan sayılarda kendi topraklarına gelen insanların Balkanlara
gönüllü göçünü teşvik etmiştir. Nüfus fazlasını yerleştirme mecburiyeti kadar askeri ve
mali şartlarda bir iskan politikasını zorunlu kılıyordu. Ordunun büyük bir kısmını
“azab” ve “yaya” adlarıyla şehirlerden ve köylerden askere alınan Türklerin oluşturduğu
Osmanlı Devletinin ilk döneminde, Türk nüfusun askeri açıdan çok önemli olduğu
burada vurgulanmalıdır. Bu Türk askerleri 16. yüzyıla kadar Osmanlı ordusundaki
önemlerini sürdürmüşlerdir. Türklerin Balkanlara kendiliğinden gelişen kitlesel göçü
15. yüzyılın ortalarına doğru yavaşlamış, Rodop ve Balkan sıradağlarının ötesindeki
Türk iskanı, “uç”taki bazı askeri merkezlerle kuşatılmış ve çoğunlukla devlet tarafından
sürgün edilen nüfustan oluşmuştu.1101 Eğer Anadolu’da hasıl olan nüfus yoğunluğu,
fütuhat sayesinde Batıya doğru boşaltılmamış olsaydı, sosyal hayatta derin huzursuzluk
doğurarak dahili karışıklıklara ve mevcut sosyal düzenin bozulmasına sebep
olabilirdi.1102

Yeniden iskan edilen ahalinin statüsü şartlara göre değişmiştir. Osmanlılar fetihlerinin
ilk yüzyılında sürgünü daha çok askeri amaçla kullanmışlardır. Bu dönemde, sorun
çıkaran Anadolu’daki bazı göçebeler Balkanlara nakledildikten sonra sınır bölgelerine
yerleştirilip kendilerine özel bir askeri statü verildi. 16. yüzyılın başlarına ait
defterlerden yararlanan Barkan’ın hazırladığı haritaya göre, yürük adıyla askeri bir
teşkilat oluşturan bu Türk göçebeler, özellikle Trakya, Rodop ve Balkan dağlarının

1099
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 312.
1100
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 118.
1101
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 131-132.
1102
Bkz. Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 280-281.
294

güney yamaçları, Makedonya ve Dobruca gibi tamamı 14. yüzyılın ikinci yarısında
fethedilen bölgelere yerleştirilmişlerdir.1103

Anadolu’dan Rumeli’ye yapılmış olan tehcir ve iskanlar arasında, yeni fethedilen


memleketleri iskan hususunda adama olan ihtiyaçtan ziyade anavatanda siyasi veya dini
bir gaile çıkarmalarından korkulan bazı heterodoks unsurların şerlerinden kurtulmak
için, siyasi maksatlarla yapılan sürgünler de vardır. Bunlar arasında en önemlisi II.
Bayezid zamanında (1502) Teke ve Hamit taraflarından bir kısım Kızılbaş
Türkmenlerin Mora yarımadasına, Mudon ve Koron taraflarına sürülmesidir.1104
Hükümet, göçebe toplulukları devlet teşkilatına katmak yolunu tutmuştu. Bu aşiretler
önce orduya katılmış daha sonra yavaş yavaş yalnız maden ve orman işletmeciliğinde,
yol ve umumi hizmet binaları inşaatında ırgat olarak, hususiyle ordunun ihtiyaçlarını ve
her türlü zaruri işi görmeye hazır “amele-asker” olarak kullanılmıştır.1105

Rumeli’nin Türkler tarafından iskanı işinde mecburi tehcir ve iskanlar yanında, bol,
ucuz ve bereketli bir toprak bulmak için kendiliğinden göç eden, askerlik vesair
vazifelerle gidip de hudut boylarında yerleşip kalan Anadolu halkının, dağ başlarında
yer bulan ve toprağı açıp işleyen hususi bir tip muhacirlerin öncüsü ve mümessili
vaziyetinde mütalaa etiğimiz dervişlerin, velhasıl boş ve harap bir memleketi
şenlendirmek için yeni fethedilen memleketlere doğru vaki büyük bir insan akımının da
hissesi olmuştur. Anadolu’dan Balkanlara doğru büyük bir nüfus akını meydana gelmiş
ve bu akın Rumeli’nin muayyen bölgelerinde kasaba ve köylerde hakim bir Türk ve
Müslüman ekseriyeti temin ederek, oraları harici şekil ve hayat tarzı bakımından olduğu
kadar ruh ve kültür bakımından da tam bir Türk ve İslam memleketi haline
sokmuştur.1106

Batıya göç eden grupların yanında derviş, baba, şeyh gibi dini ve kültür hayatlarında rol
oynayan zümreler de yer alıyordu. Bunlar kendi anlayışları gereği İslam’ı ve manevi
gücü takviye ediyorlardı. Bu katı gibi görünen manevi yapı aslında yumuşak bir geçişi

1103
Bkz. İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 127-128.
1104
Müneccimbaşı; age., s. 417.
1105
Bkz. Wittek; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, s. 266-267.
1106
Ömer Lütfi Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XV, Ekim 1953-Temmuz 1954, No. 1-4, s. 230.
295

sağlayacak motiflerle bezenmişti ve yerli unsurlarla belirli noktalarda uyum


gösterebilecek bir karakter taşıyordu.1107

Osmanlılar Balkanlarda emniyetle yerleşebilmek ve bu kıtayı iskan edip


şenlendirebilmek için, sürgün metotlarını şehirli veya çiftçi halka, devamlı ve sistemli
bir şekilde tatbik etmişti. Anadolu’da önemli siyasi ve sosyal mevki sahibi beylerin
çeşitli sebeplerle Rumeli’ye sürülmesi, Osmanlı Devletinin teşekkülü devresinde
merkezi otoritenin kuvvetlendirilmesi için sistemli bir şekilde kullanılmıştır. Bu suretle,
eski beyler Anadolu’daki köklerinden koparılarak Balkanlardaki hudut boylarında,
önemli görevlere atanmıştır. Böylece sürgüne tabi tutulmuş olan asalet ve etki sahibi
beylerin, tamamıyla yabancı bir çevrede kısa bir zamanda tasfiyesi ve dolayısıyla siyasi
birliğin kolaylıkla tesisi mümkün kılınmıştır. Bu sayede tehcire tabi tutulmuş beylere
Rumeli’de dirlik ve vazife verilmiş, Balkanlarda askeri ve idari kadroları emniyetli
unsurlarla takviye etmek mümkün olmuştur.1108

XVI. yüzyılda Osmanlı Devleti fethettiği yerler yanında elde mevcut bulunan insandan
hali ve iktisadi bakımdan atıl yerlere iç bölgelerden ve diğer yerlerden nüfus naklini
gerçekleştirebilmek için birçok iktisadi, mali, idari imtiyazlar ve imkanlar sağlama
yoluna gitmektedir.1109 Sürgüne tabi tutulanlar genellikle avarız-ı divaniye denilen örfi
vergiden ve olağanüstü zamanlara mahsus vergilerden muaftılar ve normal vergilerden
de indirim yapılmaktaydı. Sürgünler muhtelif köylerde dağınık bir halde bulunuyorlar
fakat hepsi birden müstakil bir subaşı’ya tabi oluyorlardı. Doğup büyüdükleri
memleketi terk edip yabancı bir bölgede yerleşmeye mecbur edilen bu muhacirlere,
uzunca bir müddet için, bu şekilde bazı kolaylıklar gösterilmiş olması doğaldır. Bu
suretle onları yeni muhitin şartlarına alıştırmak, sürüldükleri yerlerde kökleştirmek ve
geliştirmek mümkün olacağı düşünülmüş olduğu muhakkaktır.1110

Rumeli’ye nakledilen Yörük kabileleri XV. Asır ortalarından itibaren askeri ve stratejik
görevlerde önemli roller oynamaya başlamış ve bunların sorumlulukları belli bir kanuna
bağlanarak XVI. asır ortalarında artık ordu hizmetlerinde ve devlet işlerinde vazife alan
askeri bir sınıf haline gelmiştir. Rumeli’ye nakledilen bu Yörük kolları, yeni topraklarda

1107
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 16
1108
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 214.
1109
Hüseyin Arslan; age., s. 178.
1110
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 225-
226.
296

çeşitli bölgelere dağılmışlar ve bunlardan bir kısmı daha sonra bulundukları yerin adı ile
anılmışlardır. Bu Yörük teşekküllerinden Tanrıdağı Yörükleri 1543’den 1642 yılına
kadar olan dönemde, Demirhisar, Kelmeriye, Drama, Kavala, Sarışaban, Çağlayık,
Yenice-i Karasu, Gümülcine, Eğrican, Dimetoka, Ferecik, İpsala, Keşan, Yenice-i
Kızılağaç, Çırpan, Karacık dağı, Eski Zağra, Akçe Kızanlık, Karinâbâd, Filibe,
Hatuneli, Rus Kasrı, Havass-ı Mahmud Paşa, Ahyolu, Yeni Zağra, Varna, Tekfurgölü,
Hırsova, Silistre, Şumnu, Prevadi, Niğbolu, Çernova, Tırnova ve Razgrad şehir ve
kasabalarına dağılmış durumdaydı. Naldöken Yörükleri de 1543’den 1609’a kadar
İhtiman, İzladi, Tatarpazarı, Filibe, Edirne, Kızılağaç, Çirmen, Yanbolu, Ahyolu,
Şumnu, Varna, Hırsova, Prevadi, Tekfurgölü, Silistre, Aydos, Çernova, Tırnova, Lofça,
Niğbolu, Hasköy, Çırpan, Kızanlık, Cisr-i Mustafa Paşa, Yenice-i Zağra ve Eski
Zağra’da yayılmışlardı. Selanik Yörükleri ise, çoğunlukla bütün Makedonya ve
Teselya’da ve az olarak da Bulgaristan ve Dobruca’da bulunmakta idi. Ofçabolu
Yörükleri de Manastır ve Kosava vilayetleri ile az miktarda Bulgaristan ve Dobruca’da
yerleşmişlerdi. Vize Yörükleri bugünkü Türkiye’nin Trakya bölümü ile Dimetoka ve
Hasköy’de iskan edilmişti. Nihayet kocacık Yörükleri 1543-1584 yılları arasında Rus
Kasrı, Ahyolu, Varna, Tekfurgölü, Hırsova, Silistre, Şumnu, Prevadi, Yanbolu,
Babaeski, Kırklareli, Edirne, Filibe, Hacıoğlu Pazarcığı, Akkerman, Bender ve Kili’de
bulunmakta idi. Bu teşekküller, birçoğu kendi adlarını taşıyan köyler tesis etmişler ve
Rumeli’nin çeşitli yerlerine dağılmışlardı.1111

Osmanlıların, sömürge siyaseti izleyen devletlerden farkı, bu yerleşmenin yerli halkın


can, mal ve inanç hürriyetlerine zarar verici olmayışıdır. Ayrıca iskana tabi tutulanların
büyük bir kesimi de iskanı bir sürgün olayı olarak algılamamış olmalıdır. İskan
çalışmaları sırasında yerli halka müdahale edilmediği gibi, aksine onların da üretim-
dağıtım ve tüketim faaliyetleri içerisinde yer almalarına özel önem verilmekteydi.1112

7. İmar Faaliyetleri

Osmanlı sultanları, Anadolu’daki nüfusun bir kısmını Rumeli’ye geçirmek suretiyle


sadece bir tehcir ameliyesi ve Rumeli’de mevcut köy ve kasabalara iskan ederek, yalnız

1111
Yusuf Halaçoğlu; “XVI. yüzyılda Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, Ankara 1989, cilt
LIII, sayı 207-208, s. 638-639. Halacoğlu bu makalesinin içinde Çirmen, Hasköy, Akça Kızanlık, Yenice-
i Zağra, Çırpan, Cisr-i Mustafa Paşa ve Yanbolu kazalarına bağlı mahalle ve köylerde yaşayan Müslim ve
gayr-ı Müslimlerin nüfuslarını tablolar halinde vermektedir. (s. 653-676)
1112
Hüseyin Arslan; age., s. 257-258.
297

Hıristiyanlar nezdinde emniyeti temin gayesi gütmemişlerdir. Bununla birlikte Osmanlı


hükümdar ve ümerası, yeni fethettikleri arazi üzerinde mevcut birçok boş sahalarda yeni
köyler kurmak suretiyle buraları içtimai bakımdan kalkındırmaya çalışmışlardır. Mülk,
vakıf veya ikta şeklinde, tımar ve zeamet sahibinden itibaren hükümdarlara kadar birçok
kimselere taksim edilen bu toprakların imarı, devletin görevleri arasında daima birinci
planı işgal etmiştir. Osmanlı Devletinin boş yerler üzerinde, muayyen prensipler
dahilinde köyler kurdurduğu ve bilhassa Balkan yarımadasının muhtelif istikametlerine
uzanan yol güzergahlarında mevcut, derbendlerin, köprülerin muhafazası ve tamiri ile
menzil noktalarında yolcuların istirahat ve emniyetini, maden sahalarında bunların
işletilmesini temin gayesiyle köyler teşkil ettirdiği sabit olmuştur.1113

Fethettikleri bölgelerin yönetimlerinin Hanedan tarafından kendilerine verildiği akıncı


beyleri, tımar edinmek suretiyle toprağın kullanım hakkı üzerinde söz sahibi olmuş,
bölgenin gelirinin toplanmasıyla elde ettikleri ekonomik gücü, yine kendi
bölgelerindeki yerleşim birimlerinde, özellikle de üs merkezi konumundaki
1114
yerleşimlerde kullanarak imar faaliyetlerinde bulunmuşlardı.

Osmanlılar tarafından iskana tabi tutulan Türkmenler, Anadolu’dan Rumeli’ye dillerini


ve kültürlerini de getirdiler. Bunların çoğu yeni isimler altında, yeni köyler ve yerleşim
birimleri kurdular. Bu yönüyle Osmanlı fetihlerinin geçici macera ve çapulcu hareketi
değil, kesin bir yerleşme ve yurt tutma gayesini hedeflediği aşikardır. Dolayısıyla
Balkanların fethi sırasında buradaki bazı muayyen bölgeler, yoğun bir göç ve iskan
hareketine sahne olmuş, kurulan iskan birimleriyle boşalmış topraklar şenlendirilmiş ve
işlenmeye başlanmıştı. Buralara iskan edilen Türkmenler, zamanla buralarda han,
hamam, medrese, köprü, zaviye, imaret, tekke, cami ve mescid gibi Türk İslam eserleri
inşa etmişler ve böylece Balkanları bir Türk yurdu haline getirmişlerdi.1115

Osmanlı Devletinin genel hayatında bir imar ve iskan metodu olarak vakıfların oynadığı
rol büyüktür. Şehirlerin her türlü umumi hizmetleri, sosyal yardımlaşma teşkilatı, ilmi,
dini ve medeni hayatın her türlü tezahürleri hep vakıf tesisler yolu ile tanzim ve idare
edilmiştir. Fethedilen memleketleri iskan ve imar için idari-mali müstakil birer
müessese mahiyetinde olan bir takım arazi vakıfları tesis etmek kaidesi Osmanlı

1113
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 308.
1114
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 119.
1115
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s.159.
298

Devletinde öteden beri tatbik edilmiş bir usul teşkil etmektedir. Bu usul uzun müddet
çok iyi muvaffak olmuş ve memlekette medeniyet ve refahın artmasına, iktisadi ve
ictimai hayatın canlanıp memleketin şenlenmesine sebep olmuştur.1116

Ayrıca orduyla birlikte hareket eden çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve dervişlerin
cesaret verici ve olumlu davranışları, yeni toprakların benimsenmesinde, gazilerin ve
göçmenlerin üzerindeki etkileri çok büyük olmuştur. Şeyh ve dervişler daha Süleyman
Paşa ile Rumeli’ye geçişlerinden itibaren yol kavşaklarına, derbentlere ve iskana uygun
yerlere yerleşerek zaviyeler kurmuşlar, çevrelerini şenlendirmişlerdir.1117

Osmanlı Padişahları ve ümerası Rumeli’de fethettikleri yerleri sadece fethetmekle ve


oralara askeri kuvvetler sevk etmekle kalmadılar. Bu bölgeleri tam manasıyla
kendilerine bağlayabilmek için teşkilatıyla da meşgul oldular. Anadolu’dan buralara bir
kısım nüfus nakliyle, harap yerleri imara, boş sahaları iskana ve muhtelif şekillerde
(köprülerin, derbendlerin, menzil mahallerinin muhafazası, boş yerlerin emniyetini
temin maksadıyla) yeni yeni köyler kurmağa çalıştılar ve muvaffak oldular. Anadolu
Türklerinin Rumeli’ye geçirilmesi, muayyen bir devrede ve muayyen bazı hadiseler
üzerine vuku bulmuş mahdut bir göç hareketi değildi. Bu geçişler zaman zaman olmak
üzere Osmanlıların doğu Trakya’yı zapt etme teşebbüslerinden önce başlamış ve
senelerce sistemli bir şekilde devam etmiştir.1118

Osmanlılar fethettikleri ülkeleri uzaktan bir koloni gibi idare etmemişler, alınlarının teri
ve ellerinin emeğiyle bu memleketleri şenlendirmişler ve oraları kendilerine gerçek bir
vatan yapmışlardır.1119

8. Dini Faaliyetler

Osmanlının altı yüz yıl, yirmi beş-otuz kadar milleti bir arada tutma, onları idare etme
ve koruma başarısı küçümsenemez. Böyle bir yönetimi, tarihin belli bir döneminde Türk
devlet kültürünün bir başarısı olarak tabii kutlamak gerekir. Ama bunun belli tarihi
koşullar altında gerçekleşmiş bir olgu olduğunu unutmamak gerekir. Osmanlı Devleti

1116
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 354.
1117
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s. 168.
1118
Aktepe; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına Dair”, s. 300.
1119
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, Cilt XI,
s. 527.
299

bütün dinler, etnik gruplar, cemaatler üzerinde bir egemenlik şemsiyesi olarak kaldı. İç
barış ve koruma dışında ortak bir ideolojiyi zorla kabul ettirmek gibi bir siyaseti asla
benimsemedi.1120

Osmanlıların Balkanlarda görünmesi ile birlikte Ortodoks halk, Papalıkla Macar


krallarının, Katoliklik propagandasından ve mezhep değiştirmek için yaptıkları baskıdan
kurtuldu. Devlet, halkın yanı sıra Ortodoks kilisesinin bütün ayrıcalıklarını ve
hiyerarşisini aynen tanıdı. Kilise gibi manastırların da ayrıcalıklarını, Hıristiyan
devletler döneminde nasılsa o biçimde bıraktı ve Balkanlarda Hıristiyan dinini yok
etmek isteyen tutucu bir davranış içine girmedi.1121 Osmanlı politikasının karakteristik
özelliklerinden biri yerel nüfusun dinsel yaşamına çok fazla müdahale etmemekti ve
tüm Hıristiyan kiliselerini yerle bir etme arzusundan uzaktılar. Fatih Sultan Mehmet en
önemli Bizans kilisesi Ayasofya’yı bir camiye dönüştürmesine rağmen, aynı zamanda
İstanbul’un Ortodoks nüfusu ve Rumlar için yeni bir patriği kabul etmiş ve onlara
katedral olarak ikinci en saygın kilise olan Havariyyun kilisesini bırakmıştı.1122

İslam dininin inançlara saygılı olma ilkesi çerçevesinde tüm Hıristiyan ve Yahudi
mezhepleri, Hıristiyan Avrupa’da o zaman hiç sahip olmadıkları, bir din özgürlüğüne
sahip oldular. Osmanlı ülkesinden Haham İsaak Safarti’nin Hıristiyan egemenliği
altındaki Avrupa’daki dindaşlarına yazdığı mektup çok ünlüdür. Haham mektubunda,
Osmanlı’da herkesin kendi incir ağacı altında oturup huzurlu yaşayabileceğini yazmıştı.
Hahama göre Yahudiler hallerinden, Avrupa’da yaşayan dindaşlarından çok daha
memnundular. Bilindiği gibi pek çok Yahudi İspanya’dan sürülünce kurtuluşu
Osmanlı’ya sığınmakta bulmuştu.1123

Osmanlı yönetiminin himayesi altında Yahudiler, onaltıncı yüzyıl boyunca Venedik’teki


ticari faaliyetlerini geliştirmeye devam ettiler. Osmanlı himayesindeki Sefarad
Yahudileri 1492-1520 döneminde Adriyatik limanlarına yerleşip, Adriyatik ticaretinde
Dubrovnik’in en aktif ortağı ve rakibi olarak ortaya çıktılar. 1492’de İspanya’dan,
1497’de Portekiz’den 1510-11’de de İtalya’dan kovulan Yahudilerin Osmanlı

1120
Halil İnalcık; “Osmanlı Tarihi Üzerinde Kamuoyunu İlgilendiren Bazı Sorular”, Doğu-Batı, Mayıs-
Haziran –Temmuz 1999, Sayı 7, s. 33-34
1121
Doğru; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, s.166.
1122
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s. 75.
1123
Klaus Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, Tarih ve Toplum, 10,
1988, s. 10.
300

hükümetince yerleştirildiği önemli liman kentlerinden biri de Avlonya’ydı. Geçmişte


diğer Balkan kentlerinin Yahudileriyle birlikte bu kentin de Yahudi nüfusu, 1454 ve
1455’te II.Mehmed tarafından İstanbul’a sürgün edilmişti. II.Bayezid döneminde ise,
İspanya’dan göçen Sefarad Yahudileri Osmanlı topraklarına kabul edilip, hükümet
tarafından ekonomik canlılığı daha da arttırılmak istenen Selanik ve Avlonya gibi kent
ve limanlara yerleştirildiler. Nitekim 1520 yılına gelindiğinde Yahudiler 527 hane
halkıyla Avlonya nüfusunun üçte birini oluşturuyorlardı. Yalnız İberya yarımadasından
atılan Sefaradları değil, bir vakitler İtalya’ya yerleşmiş olanları da içeren Yahudi
göçmenler, Avlonya limanını Yahudi nüfus bakımından İstanbul ve Selanik’ten sonra
devletin üçüncü en kalabalık kenti haline getirmişlerdi.1124

Osmanlılar, Ortodoks Rum, Birleşik Yunan, Ermeni, Yahudi gibi kalabalık gayr-ı
müslim tebaayı, zamanla sadece kendi dinlerini uygulamakta özgür bırakmakta
kalmadılar, aynı zamanda Müslümanları ilgilendirmeyen konularda, kendi hukuk
kurallarının ve bunların yasal uygulamasını da onlara bıraktılar. Bu uygulamayı daha da
geliştiren Osmanlılar, İmparatorluk topraklarına yerleşmek isteyen yabancılara büyük
imtiyazlar tanıdılar. Bu yabancılar, yerleştikleri topraklar için vergi, gümrük resmi
ödemek ve Osmanlı vatandaşlarıyla olan sorunlarda Osmanlı mahkemeleriyle muhatap
olmak dışında, Osmanlı kontrolünün hemen hemen tamamen dışındaydılar. Kendi
vatanlarında olabileceklerinden daha büyük özgürlük içinde, dilediklerini
yapabiliyorlardı.1125

Gayr-ı Müslimlerle ilk temasa geçen ve ehli cihad diye anılan gazilere gelince, bunlara
en büyük maddi ve manevi destek, Türkmen baba ve şeyhlerden gelmişti. Hatta, baba ve
şeyhlerin birçoğu bizzat gazâlara katılmakta ve dövüşmekteydiler. Bu baba ve şeyhler,
daha sonra, fethedilen yerlerde vakıf, tekke ve zaviyeler kurmakta ve buralarda asayişi
temin etmekteydiler.1126

A.Yaşar Ocak heterodoks tasavvuf akımlarına mensup şeyh ve dervişler olarak


nitelediği bu grubun tekkelerde toplanmak yerine 13. yüzyıldan itibaren sınırlardaki

1124
İnalcık; age., s.324.
1125
Lybyer; age., s. 41.
1126
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 118.
301

fetih hareketlerine katıldıklarını, yeni alınan topraklarda gayr-ı müslimlerle temasa


geçerek onların bölgeleri Müslümanlaştırdıklarını belirtmektedir.1127

Bu dervişlerin faaliyetlerini üç noktada toplamak mümkündür.

1. Fetihteki rolleri; bu insanlar, geçimlerini sağlamak için gönüllü olarak sefere


katılıyorlardı. Bunlar Osmanlı beyliğine gelerek bey ile ilişki kurup, yanlarındaki derviş
gruplarıyla beraber Bizans topraklarında bir takım fetihlere katılıyorlardı. Bunun en
güzel örneklerinden birisi Geyikli Baba’dır.

2. Türkleştirme ve İslamlaştırmada etkin rol oynuyorlardı. Bu dervişler geçimlerini


temin ederken yerleştikleri yerlerde zaviyeler kuruyorlar ve bölgenin dini hayatı
üzerinde etkili oluyorlardı.

3. En önemli fonksiyonları ise, Osmanlı hakimiyetinin meşrulaştırılmasıdır. Bu şeyh ve


dervişler, Balkanlarda kurmuş oldukları zaviye ve tekkeler vasıtasıyla bölgenin gayr-ı
müslim halkını etkiliyor ve adeta Osmanlı ordusunun gelip bölgeyi fethetmesinden önce
bir anlamda, halkı psikolojik olarak fethe hazır hale getiriyorlardı.1128

Birçok köylere ismini veren, elinin emeği ve alnının teri ile dağ başlarında yer açıp
yerleşen, bağ ve bahçe yetiştiren dervişler, daima batıya doğru Türk akını ile beraber
ilerlemişlerdir. Zaviye sahibi şeyhler, siyasi nüfuzlarını Padişahın hizmetinde
kullanmışlardır. Askeri istilalarla birlikte birçok aşiret, köylü ve asker halk, bazen
gönüllü, bazen mecburi iskan ve sürgünlerle birlikte yeni fethedilen yerlere geldiler.
Özellikle dervişlerin az çok bir teşkilata tabi akınları vardı. Bunlar geldikleri boş
yerlerde zaviyelerini tesis ettiler. Yerleştikleri yerleri yavaş yavaş bir köy, bir kültür ve
tarikat merkezi halinde teşkilatlandırdılar. Muhacir akını batıya doğru taştıkça bu akının
öncüleri olan dervişler ve onların kurdukları zaviyeler batıya doğru ilerledi ve
çoğaldı. 1129

Fetihlerde dervişler tarafından gerçekleştirilen kuşatmalar, siyasi otorite emriyle


yapılıyordu. Dervişlerin fetih ve iskandan başka insanların İslam’a kazanılmasında da

1127
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 117-
118.
1128
İnbaşı; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, s. 159.
1129
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 285-294.
302

etkileri büyüktü.1130 Yeni açılan veya boş bulunan bu topraklar üzerinde zaviyelerin
tesisi oraları şenlendirmek, imar ve iskan etmek hususunda büyük bir rol oynamaktaydı.
Boş toprak aramak, dağdan ve bayırdan toprak açmak, iskan edilemeyecek bir halde
ıssız, tenha ve vahşi bir tabiat ortasında, mal ve can güvenliği hiç bulunmayan yerlerde
yerleşmek azimkar insanların yapılabileceği fedakarlık isteyen işlerdi. Zaviyelerin
ekseriya devlet tarafından bilhassa seyahat ve mübadele işleri için tehlikeli addedilen
yerlerde tesisi teşvik edilmekteydi.1131

Kentlerde olsun kırsal alanda olsun, sufi kardeşliği, dogmatik olmayışı ve İslam’ı
coşkun bir şekilde yorumlamasıyla bir toplumsal ve dinsel buluşma noktası oluşturarak
gayrimüslimlerin din değiştirmesine, en azından dinler arası yakınlığa ve belirli oranda
karşılıklı saygı içinde bir arada yaşamasına yardımcı oldu. Böylece Müslümanlar,
küstah fatihler değil, çoğunlukla hoşgörülü ve bazen merhametli komşular olarak
görüldü.1132

Tekkelerin verdiği hizmetler arasında konaklama, sosyal yardım, güvenlik, savunma,


dini eğitim, sağlık, sanat, spor ve ruh eğitimi yer almaktaydı. Sosyal yardım açısından
bakıldığında, tekkelerin yaygın olarak imaret ve konaklama hizmetleri verdikleri
görülür.1133

Zaviye şeyhleri aynı zamanda gerek zaviyenin gerekse civarının emniyetinden


sorumluydu. Yolların ve memleketin emniyeti ile alakadar olan devlet, çok defa bu
emniyeti temin edecek vaziyette olan kimselere, askerlere veya cemaat reislerine bir
köyün tımarını veya bir derbend yerinin bac vergisini vermekteydi. Hizmeti karşılığında
cemaati ile beraber o civarda yaşayıp her türlü vergi vermekten affedilmişti. Fakat bu
türden kimseler, bu gibi muafiyetler karşılığında, o yerin emniyetinden mesuldü.1134

Dağlarda, mühim yol geçitlerinde, korkunç ve tehlikeli yerlerde, eşkıya yatağı tenha
bucaklarda, nehirlerin geçit verdiği dar boğazlarda inzibat ve emniyeti için sistematik
bir şekilde köyler yerleştirilmişti. Konak ve emniyet tertibatını muntazam bir şekle
1130
Zafer Erginli; “Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, Türkler, Yeni Türkiye
Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 109
1131
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 297.
1132
Kunt; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan:Uç Beyliğinden Dünya İmparatorluğuna”, s. 19.
1133
Erginli; “Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, s. 109.
1134
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 301.
303

sokmak için Padişah fermanları ile derbendci kaydedilen yüzlerce köy, Devletin
hükümran olduğu iklimleri birbirine bağlayan uzun yollar boyunca, nöbet beklerler ve
derbend civarının emniyetinden mesul tutulurlardı. Bazı vergi muafiyetleri mukabilinde,
gelene geçene yol göstermek, istirahatını temin etmek, yolları temizlemek, yolcuları
gemi ile nehirlerin karşı yakasına geçirmek hep onların göreviydi.1135

9. Ekonomik Faaliyetler

Osmanlı Devleti mali siyasetinde esnek fakat istikrarlı bir yapıya sahipti. Fethedilen
yerlerdeki mahalli gelenekler hesaba katılarak mali bütünleşme sağlanmıştı.1136 İlk
aşamada fethedilen toprakların mülkiyet ve üretim ilişkilerine dokunulmamış, sadece
yerel beylerin yıllık vergiye bağlanmasıyla yetinilmişti. Devlet mülkiyetinin
yerleştirilmeye çalışılmasıyla birlikte, tımar sistemiyle fethedilen araziler, yükümlülük
karşılığında dağıtılmış, ancak kurumsal ve idari değişikliklerle kalıcı olunamayacağını
bilen Osmanlılar, bu bölgeleri gönüllü ve zorunlu göç yoluyla iskana tabi
tutmuşlardı.1137

a. Vergiler Konulması

Osmanlı maliyesinin farklı gelir kaynakları vardı. Bunların başında da halktan toplanan
vergiler geliyordu. Tarihî bir uygulama olan vergi, kamu hizmetlerinin düzenli bir
şekilde devamlılığını temin için başvurulan bir çaredir. Bu yüzden verginin, devletlerin
ekonomik ve sosyal hayatlarında önemli bir yeri bulunmaktadır.

Bilindiği gibi Osmanlı devlet sisteminin önemli müesseselerinden biri olan mâliyenin,
temel dayanağını teşkil eden vergi, genel mânâda iki ana bölüme ayrılır. Bunlardan biri
tamamıyla şeriata dayanan "Şer'î Vergiler"dir ki buna "Tekâlif-i Şer’iyye" denmektedir.
İkincisi de baş gösteren malî sıkıntılar yüzünden devlet tarafından bir zorunluluk
sonucunda konan "Örfî Vergiler"dir ki buna da "Tekâlif-i Örfiye" denir. Osmanlı vergi
sisteminin özelliklerinden biri tebaadan alınan verginin kendisini (tebaa) ne malî, ne de
hukukî yönden rencide etmemiş olmasıdır. Hatta bu, sadece devletin bizzat kendisinin
aldığı vergilerde değil, onun adına tımar sahibinin aldığı vergilerde de geçerli idi. Öyle
1135
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakıflar Ve
Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve Zaviyeler”, s. 357.
1136
Sabahaddin Zaim; “Yükselme Devrinde Osmanlı Devleti’nin İktisadi Durumu”, Osmanlı, Ed. Güler
Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, Cilt 3, s. 36.
1137
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
304

ki, dirlik sahibi, reâyadan cins ve miktarları kanunlarla tayin edilmiş olan bir kısım
vergiden fazlasını tahsile salahiyetli değildi. Yetkisini aşıp onu kötüye kullanandan
dirliği, bir daha geri verilmemek üzere alınırdı.

Şer'î vergiler şunlardır;

Zekat: İslâm’ın üzerine bina kılındığı beş esas rükünden birini teşkil etmektedir. Nisaba
(asli ihtiyaçlarından sonra 81 gr altın ya da bunun değerinde paraya) sahip bulunan ve
belli şartları taşıyan her Müslüman zekatı vermekle mükelleftir.1138

Harac: Osmanlılarda gayr-i müslim tebaadan alınan vergilerden biridir. Fetih sırasında
gayr-ı müslimler elinde bırakılmış ve kendilerine mülk olarak verilmiş topraktan alınır.
Elde edilen mahsulün onda birden yarısına kadar harac-ı mukaseme alınır. Bundan
başka yılda bir belirli miktar öderler ki, buna da harac-ı muvazzafa denir.1139

Ösür: İslâm vergi hukukuna göre, ziraî mahsullerden belli nispetler, şartlar dahilinde
Müslüman tebaadan alınan vergiye denir. Öşür kamu yararı için üründen alınan 1/10
oranındaki verginin adıdır.1140

Cizye: gayrimüslim tebaanın ödediği bir vergi idi; daima nakit olarak alınır ve doğrudan
doğruya merkezî hazineye aktarılırdı. Vergiler hiyerarşisinde “meşru” vergilerin en
önemlisi idi. Cizye’den muafiyet yada cizye gelirinin dirlik olarak verilmesi istisnai bir
olaydı. Bir Hıristiyan için cizyeden muaf tutulmaya giden bir yol, aktif askeri hizmet
olabilirdi. İlk yüzyıllarda cizye doğrudan doğruya sultanın kulları, genelliklede sipahi
oğlanları tarafından toplanırdı. Bunlar bu iş için vergi yükümlülerinden bir ücret
aldıkları için ayrıcalıklarını kaptırmamaya çalışırlardı. Buna karşılık 16. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren cizyenin toplanması özel kişilere iltizama verilen yaygın bir
uygulama haline geldi. Klasik İslâm hukukçuları, yoksullar, orta halliler ve zenginler
için cizye miktarlarını sırasıyla 1, 2 veya 4 altın dinar ya da 12, 24 ve 48 dirhem saf
gümüş olarak saptamışlardı. Ancak Osmanlılar, bu oranları fethedilen ülkelerin Osmanlı
öncesi baş vergisi düzeyinde uyarladılar ve hane halkı başına genellikle bir altın ya da

1138
Bkz. Ziya Kazıcı; İslam Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1991, s. 301-302.
1139
Halil İnalcık; Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay., İstanbul 1996, s. 23.
1140
Cin, age., s. 32.
305

buna eşdeğer miktarda gümüş sikke gibi bir tek sabit miktar tahsil etmeyi kabul
ettiler.1141

Konuyla ilgili olarak zamanın Şeyhülislamı Ebussuud Efendiye sorulan soru ve cevabı
şu şekildedir; “Zımmî taifesinin “ganîsinden haraç kırk sekiz dirhem gümüş, vasatü’l-
hâlinden yirmi dört dirhem, fakirü’l-halinden on iki dirhem alına” deyu buyurulan yerde
ganî, vasat ve fakirden murad nedir? İkiyüz dirheme mâlik olmayan fakirdir, ikiyüz
dirhemden on bine varınca vasatü’l-hâldir, onbinden yukarısı fâikdir.”1142 Cizye ödemek
şartıyla zımmî statüsüne girmeyi kabul edenlere din ve vicdan hürriyeti tanınıp,
mabetlerine dokunulmadığı gibi, ibadetlerine de karışılmamıştır. Müslümanlar
fethettikleri yerlerde yaşayan insanları, daha önceleri pek çok yerde yapıldığı gibi,
öldürme veya köleleştirme yoluna gitmemiş, kendilerine İslam tebliği ulaştıktan sonra
ileride ihtida edeceklerini umdukları için onları zımmî statüsüne almayı daha doğru ve
insanî bulmuşlardır.1143

Kitap ehlinden zorunlu olarak cizye toplanmasının sebebi, İslam devletinin gelirini
artırmak veya Müslüman toplumun servetini çoğaltmak değildi. Yine, Müslüman
olmayanlara mali bir yük yüklemek ve onları zorla İslam’ı kabul etmeye zorlamak da
sebep olarak gösterilemez. Çünkü cizye asgari miktarda kadınlar, çocuklar, keşişler ve
fakir gayr-ı müslimler hariç olmak üzere sadece mali yönden güçlü erkeklerden
toplanmıştır. Cizye daha çok sembolik bir miktardır ve amacı düşman devletleri ve
saldırgan rejimleri baskı altında tutarak, Müslümanların bu topluluk içinde İslam’ın
propagandasını yapabilmelerini sağlamak ve baskı görmeden, taciz edilmeden
Müslüman olduklarını açıkça söyleyebilmelerini temin etmektir.1144

Mısır dahil bütün eyaletlerde, devlet gelirlerinin büyük kısmı baş vergisi cizye ile
mukataalardan∗ sağlanıyor, bunlar toplamın nerdeyse %90’ını meydana getiriyordu. Her
mukataa, ne kadar gelir temin edebileceği ayrı bir birim olarak tahmin edilen ve

1141
İnalcık; age., s.107.
1142
M. Ertuğrul Düzdağ; Şeyhülislam Ebussuud Efendinin Fetvalarına Göre Kanunî Devrinde Osmanlı
Hayatı, Şule Yayınları, İstanbul 1998, s. 154.
1143
Fayda; “Fetih md.”, s. 468.
1144
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, s. 66.

Mukataa: Hazineye ait herhangi bir gelirin belli bir bedel karşılığı keseneğe verilmesi.
306

maliyenin defterlerine kaydedilen bir gelir kaynağıydı. Bunların çoğu, belirli bir iltizam
sistemi çerçevesinde bir sözleşme ile özel kişilere ihale edilirdi.1145

Bazı yerel unsurlar, gösterdikleri sadakatten dolayı vergiden muaf tutulurdu. Fakat bu
imtiyazlar sürekli değildi ve sultanın isteği ile geri alınabilirdi. Örneğin Kayseri ve
Konya tapu defterlerine göre, Uzun Hasan ile yapılan savaşlarda gösterdikleri sadakat
dolayısıyla bu şehirlerin ahalisi vergiden muaf tutulmuştur. Arnavutluktaki Akçahisar’ın
ahalisi, İskender beyin istilasından önce, hisar muhafızlıkları nedeniyle vergi
muafiyetinden yararlanırlardı.1146

Osmanlı Devleti, idaresi altına aldığı ülkelerde, bölgenin özelliklerine göre


merkeziyetçilikten uzak, farklı bir idare tarzı uygulamıştı. Bundan maksat, bölge halkını
rahatlatmak ve devlete olan bağlılıklarını artırmaktı.1147

b. Ganimet Alınması

Sözlükte “bir şeyi zorluk çekmeden elde etmek” demektir. İslam hukukunda
“Müslümanların savaş yoluyla gayr-ı müslimlerden ele geçirdikleri esirler ve her türlü
mal” şeklinde tanımlamakla birlikte ganimeti savaşta düşman askerlerinden elde edilen
menkul mallara hasreden veya kısmen farklı şekilde tarif eden fakihlerde vardır. Enfal
suresinin 41. ayeti mucibince ganimetin beşte biri Allah ve Resulüne, onun akrabasına,
yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir. Geri kalan beşte dördü savaşa katılan
mücahidlere aittir.1148

Ganimet çeşitleri; savaş esirleri, arazi ve menkul mallardır. Savaş esirleri; gayr-ı
müslimlerle yapılan savaşta ele geçirilen esirler, ergin erkekler, kadın ve çocuklar
olmak üzere iki gruba ayrılır. Devlet başkanı, savaş esiri ergin erkekleri öldürme, köle
haline getirme, fidye alarak veya karşılıksız salıverme şekillerinden hangisi
Müslümanlar için daha faydalı ise onu uygulama yetkisine sahiptir. Esir kadın ve
çocuklara ise ister ehli kitap ister müşrik olsun ölüm cezası verilmez. Arazi;
Müslümanların gayr-ı müslimlerden savaş veya barış yoluyla elde ettikleri topraklardır.

1145
İnalcık; age., s. 93.
1146
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118.
1147
Ayhan Afşın Ünal; “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz-Ege Adaları Yada
Kapudan Paşa Eyaleti)”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.616.
1148
Mehmet Erkal; “Ganimet Md.”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 13, s. 351-352.
307

Uygulamada arazi daima fey hükümlerine tabi kılınarak ganimet hukuku dışında
tutulmuş, bu sebeple de savaşanlara dağıtılma cihetine gidilmemiştir.1149

Dini ve milli bir vazifeyi ifa eden gaziler için, bu faaliyetleri esnasında eline geçen
ganimet daima teşvik edici bir unsur olmuştu. Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Osmanlı
Beyliğine gelen Türklerin bir amacı da ganimet elde etmekti. Allah’ın emri olan
gazânın, bütün dünya İslam hakimiyeti altına girinceye kadar sürdürülmesi
gerekmektedir, prensibini benimseyen Osmanlıların, bunu gerçekleştirmek için
yaptıkları savaşlar esnasında ele geçirilen düşman malları, ganimet sayılmakta ve beşte
biri olan devletin hissesi ayrıldıktan sonra geriye kalan mallar, gaziler arasında
paylaştırılmaktaydı.1150

Osmanlı beyliğinin mali kaynağı, akın ve fetih gelirlerine dayanmaktaydı. Akıncılık


sistemi fetihlerle ganimet elde edip, mali desteği sağlamakta önemli bir etken olarak
dikkati çekmekteydi.1151 Devlet politikasının ilk hedefleri, altın ve gümüş madenleri ile
uluslararası ticaretin gümrük vergileri biçiminde nakit getiren transit merkezleriydi.
Osmanlılar daha I. Murad zamanından başlayarak, ısrarla Sırbistan ve Bosna’daki
zengin altın ve gümüş madenleri üzerinde kontrol kurmaya çalışıyorlardı. Macaristan ve
İtalyan devletleri açısından hayati önem taşıyan bu madenler, bu devletler ile
Osmanlılar arasındaki rekabetin başlıca nedenlerindendi.1152

10. İdari Yapılanma

a. Fethedilen Bölge Veya Ülkeye Yönetici Tayini

Eyaletleri idare eden devlet adamlarına Beylerbeyi veya bunun karşılığı olan mîr-i
mîran denilirdi. Bunlar eyaletlerin bilhassa askerî idaresinden sorumlu idiler.
Beylerbeyilerin idareleri altında bir takım sancaklar vardı ve buraların idaresi de sancak
beylerine aitti. Beylerbeyi olmak için çeşitli yollar vardı. En önemlisi sancak
beyliğinden gelmekti. Bundan başka sarayın herhangi bir hizmetinden gelmek suretiyle
de Beylerbeyi tayin olunurdu. Beylerbeyilikte de derece vardı ve en yüksek
Beylerbeyilik Rumeli, daha sonra Anadolu Beylerbeyiliği idi. Rumeli Beylerbeyi terfi

1149
Erkal; “Ganimet Md.”, s. 352.
1150
Tansu; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, s. 119-120.
1151
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 116.
1152
İnalcık; age., s. 97.
308

ederse küçük vezir yani divan-ı hümayunda sonuncu vezir olurdu. Anadolu Beylerbeyi
terfi ederse Rumeli Beylerbeyi olurdu. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Mısır
müstesna olmak üzere eyaletlerde vezir vali yoktu, hepsi Beylerbeyi idi. Daha sonraki
tarihlerde önemlilerinden başlayarak eyaletlere kademeli olarak vezir valiler tayin
edilmiştir. Beylerbeyilerin iki tuğları, sancak beylerinin ise bir tuğları vardı. Bir sancak
beyinin Beylerbeyi olması için senelik has miktarının en az dört yüz bin akçe olması
lazımdı. Beylerbeyi vilayet merkezinde otururdu. Beylerbeyinin emri altında bir divan
vardı ve buraya ait yazı işleri divan efendisi tarafından görülürdü. Doğrudan doğruya
hazineye ait paraları hazine veya mal defterdarları tahsil ederlerdi. Beylerbeyi sefere
memur olursa yerine vekil olarak mütesellim denilen bir memur bırakarak emrindeki
kuvvetler ve eyalet dahilindeki sancak beyleri, zeamet ve tımar sahipleri ve bunların
cebelileriyle birlikte sefere hareket ederdi.1153

Genellikle Osmanlı öncesi idari sınırları korunan yeni topraklara, büyüklüklerine göre
bir veya birkaç sancak beyi atanırdı. Sancak, devletin asıl idari ve askeri birimiydi ve
sancak beyi bu sancaktaki tımar sahiplerinin tek komutanıydı. Temel görevleri, savaşta
tımarlı sipahileri yönetmek, asayişi sağlamak, yasal ve idari kararları uygulamaktı.
Sancaklardaki tüm yasal meseleler, askeri meselelerde dahil olmak üzere sancak
beyinden bağımsız olan Kadıların göreviydi. Sancaklar, sancak beyi ile aynı
sorumlulukları taşıyan ve ona bağlı olan subaşılar tarafından yönetilen vilayetlere
bölünmüştü.1154

Belgrad zaferinden sonra Semendire ile Belgrad birbirine çok yakın olduğu için, ikisi
birleştirilerek bir sancak haline getirildi. Büyük hizmetleri olan Bâli Beye beş yüz bin
akçeyle, vezirlerin ittifakı ile inayet olundu. Bâli Beyin eski görev yerine de Hüsrev Bey
münasip görüldü.1155 Rodos’un fethedilmesinden sonra Rodos müstakil bir sancak
yapılarak, Midilli Sancak Beyi Dizdarzade Mehmet Çelebi atandı.1156

Budin zaferi sonucu Budin şehri, artık bir Osmanlı şehri olduğu ve stratejik öneminden
dolayı, diğer Osmanlı memleketlerinde olduğu gibi, bir teşkilat yapmak gerekiyordu. Bu

1153
Uzunçarşılı; age., Cilt 2, s. 581-582.
1154
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 118-119.
1155
Bkz. Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s. 109-110, Mehmet Efendi; age., 81a, Solak-zâde; age., s.121,
Peçevi; age., s. 71, Karaçelebi-zâde; age., s. 45.
1156
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 102a, Kemal Paşa-zâde; X. Defter, s.186, Mehmet Efendi; age., v. 114b,
Feridun Bey; age., s. 539.
309

sebeple, eski Bağdat Beylerbeyi ve yetişmiş bir devlet adamı olan Süleyman Paşa,
buraya Beylerbeyi tayin edildi. Ayrıca şer’i işleri yürütmek için kadı ve kalenin
korunması için kale komutanı ve seçkin askerlerle gerekli araç ve gereçler bırakıldı.
Budin’in karşısında bulunan Peşte şehri içinde üç bin yeniçeri ile sekbanbaşı atandı ve
bu kalenin de ihtiyaçları karşılandı.1157

İstoni Belgrad kalesinin fethinden sonra Cuma namazını kılan Padişahla vezirler ve
komutanlar, kale ve şehrin birçok yerini gezdiler. Namazdan sonra Padişah buraya,
Budin Beylerbeyi Yahya Paşanın kardeşi Ahmet Beyi, sancak beyi olarak atadı. Ayrıca,
bir kadı, bir kale komutanı tayin etti ve lazım olan askerleri bıraktıktan sonra kalenin
yıkılan yerlerinin tamir edilmesini emretti.1158

Erdel bölgesinin en gösterişli kaleleri Tımışvar’da bulunmasından ve stratejik


konumundan dolayı, Osmanlılar, burayı eyalet merkezi yaptılar. Buranın diğer eyaletler
gibi, bir Beylerbeyi tarafından idare edilmesini kararlaştırdılar. Bu eyalete, düşman
sınırlarına yakın bulunmasından dolayı, askeri tecrübesi olan bir komutanın tayin
edilmesi gerekli görüldü. Bu bakımdan, vatana yaptığı fedakarlıklara mükafat olarak ve
aynı zamanda kıdem ve ehliyetine binaen, Kasım Paşa, buraya münasip görülerek,
Tımışvar Beylerbeyiliğine kaydırıldı. Bu suretle Tımışvar, doğrudan doğruya bir
Osmanlı eyaleti oldu.1159

b. Toprak Sistemi

Devletlerin bekası için gerekli olan unsurlardan biri insan ise diğeri de topraktır. İnsan
ve toprak unsurları bir devletin bir anlamda hammaddeleri konumundadır. Ancak
öncelikli unsur insandır.

Tarımsal arazi üzerinde devlet mülkiyeti, Osmanlıların icat ettiği bir şey değildi. Mirî
toprak rejimi Selçuklularda olduğu gibi Batıda Roma İmparatorluğunda ve ortaçağ
Avrupa’sında da vardı. Osmanlı Devleti İslam hukukunu bütün yönleriyle tatbik etmişti.
Bundan dolayı İslam hukukunda mirî toprakların menşeini Hz. Peygamber zamanına
kadar götürmek gerekir. Hz. Peygamber, fethedilen toprakların gelirini İslam ümmetinin

1157
Peçevi; age., s. 168, Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa; age., v. 346a.
1158
Karaçelebi-zâde; age., v. 146, Peçevi; age., s. 187, Solak-zâde; age., v. 209.
1159
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 421b-422a.
310

yararına tasarruf ediyordu. Fakat idaresi mutlak olarak devlete aitti.1160 Hz.
Peygamberin vefatından sonra O’nun bu uygulamasından hareketle fethedilen
toprakların Müslümanların, yada İslam devletinin, elden çıkarılması yasak olan
mülkiyeti sayılması anlamında fey el müslimin kavramı, İslamiyet’in ilk yüzyılında
kesin kurumsal biçimini aldı. Bu gibi topraklar aynı zamanda haracî, yani arazi
vergilerinin ödenmesi koşuluyla gayrimüslimlerin tasarrufunda bırakılan topraklar
olarak biliniyordu.

Bir toprak parçası üzerindeki hakları sorgulandığında Osmanlılar, daima söz konusu
toprağı “kılıç hakkıyla” fethetmiş oldukları gerekçesine başvururlardı. Buradaki temel
mantık, mağlupların şahısları ve toprak dahil mal varlıkları üzerinde, galiplerin mutlak
hak sahibi olduğuydu.1161 Devlet başkanı, mağlupları ya ortadan kaldırmak veya
köleleştirmek ya da sabit bir fidyenin (cizye veya haraç) düzenli olarak ödenmesi
karşılığında onları işledikleri toprağın kiracısı olarak muhafaza etmek hakkına
sahipti.1162

Osmanlılar, esas olarak İslam geleneği doğrultusunda, toprak mülkiyetinin iki ilkeye
dayandırılabileceğini kabul ediyorlardı: fetih ve tarıma açma. Fetih eylemi fatihler
cemaatini, yani bütün Müslümanları yada daha doğrusu cemaatin vücut buluşu olarak
devleti, toprakların tamamı üzerinde mülkiyet sahibi kılıyordu. Böylece devlet, belirli
koşullarda toprak üzerindeki mülkiyet hakkı tesis edebilen biricik meşru otorite
olmaktaydı.1163

Yakın Doğunun geçmişteki öteki İmparatorluklarında olduğu gibi Osmanlı Devletinde


de merkezileşmiş rejimin toplumsal ve iktisadi temeli, toprak tasarrufu ve gelirlerinin
devlet tarafından sıkı denetimini sağlayan özgün bir sistemdi.

Toprak mülkiyetinin devlete ait oluşu, kontrol hakkının merkezi hükümetin elinde
olması, devlet politikasının amaçlarıyla uyumlu olarak toplum düzenini denetlemesini
ve gelirleri bu amaçlara ve zamanın ihtiyaçlarına göre tahsis etmesini mümkün
kılmaktaydı. Osmanlı Devleti, genişleme günlerinde, tarım arazisinin devlet kontrolü

1160
Halil Cin; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara
1978, s. 71.
1161
İnalcık; age., s.145.
1162
M. İzzet Derveze; Allah Yolunda Cihad, Çev. Ali Aslan, Bahar Yayınevi, İstanbul 1998, s. 152.
1163
İnalcık; age., s.146.
311

altında olması ilkesini genel olarak uygulama gücüne sahipti. Kural olarak, Osmanlı
rejimi, eski toprak sahiplerinin mülk haklarını kaldırmış ve fethedilen bölgeler ve de
sonradan tarıma elverişli hale getirilen topraklar devlet denetimine alınmıştır.
Hükümdar nadiren toprak üzerinde mutlak mülkiyet haklarını şahsa özel bir bağış
belgesi ile “temlikname” ile devredebilirdi.

Toprağın mutlak rakabe hakkı devlet elinde olduğu için, köylü tasarruf hakkına yani
sürekli kiracı olarak toprağı kullanma hakkına, devlete bir tabu resmi ödeyerek,
yapılacak sözleşme ile sahip olurdu. Devlete ait hakların çiğnenmemesi için gözetim
yetkisi tımar sahibi sipahiye veya devletin temsilcisi olarak birine verilirdi. Başlıca
toprak vergilerini toplayıp toprağın boş bırakılmasını önlemek üzere konulan kanunları
o uygulardı. Sipahi devlete karşı belirli askeri görevleri yerine getirmekle yükümlüydü
ve topladığı belirli vergileri de maaşı olarak alırdı. Osmanlı döneminde toprak tasarrufu
sistemi, vergi sistemi ve eyalet askeri teşkilatı bir bütünün tamamlayıcı öğeleri olarak
bölünmez bir sistem oluşturuyordu. Osmanlının bu sistemi fethettikleri bölgelerde, yani
Bizans İmparatorluğu ve Balkan devletlerinden aldıkları topraklarda uygulamaya
koyması zor olmadı. Çünkü İslam hukukuna göre savaşla alınan topraklar devlete ait
sayılırdı. 1164

Osmanlı Devletinin büyük bölümünü oluşturan topraklar üç sınıfa ayrılmıştı: öşüre


bağlı topraklar, haraca bağlı topraklar, ve devlet toprakları.1165 Öşüre bağlı topraklar,
fethedildikleri zaman, gelirlerinin onda birini geçmemek kaydıyla öşür ödemek kaydıyla
Müslümanlara mülk olarak verilirdi. Haraç toprakları, fethedildikleri zaman
Hıristiyanlara verilen veya bırakılan topraklardı. Bunlar ya belirli bir toprak vergisi
öderler veya ürünün belirli bir payını verirlerdi. Üründen alınan vergi, ürünün beşte biri
ile yarısı arasındaki miktarlarda değişirdi. Devlet toprakları kimseye mülk olarak
dağıtılmaz ve sultanın mülkü olarak kalırdı. Ancak, sultan bunların sadece bir kısmının
gelirini alırdı. Çünkü gelirinin büyük bir bölümü, bakımlarının sağlanması ve
çalışanların beslenmesi için vakıf olarak camilere ayrılır, gelirin bir başka büyük
bölümü de tımar ve zeamet olarak Müslümanlara verilirdi.1166

1164
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 68-69, Lybyer; age., s. 37.
1165
Yusuf Halaçoğlu; XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, TTK,
Ankara 2003, s. 88.
1166
Lybyer; age., s.38-39.
312

Aslında devlet, Macaristan’ın yeni fethedilen bazı bölgelerinde görüldüğü gibi,


şenlendirme sürecinde daha çok, toprakların basit bir mukataa sözleşmesiyle kiraya
verilmesi yoluna gidiyor, bunu daha çekici kılmak içinde geçiçi vergi muafiyetleri gibi
özel koşullar sunuyordu. Şenlendirmede başvurulan bir başka yöntemde, askerî
zümrenin üst kademelerine verilen toprak temlikleriydi.

Dervişlere toprak tevcihi, Osmanlı Devleti’nin başından beri yaygın olarak kullandığı
bir yöntemdi. Genellikle dervişlere verilen toprak, bir mezra, daha ziyade bir çiftlik
büyüklüğünde olup yeniden tarıma açılması istenen bir toprak parçasıydı. Karşılığında
ise devlet, yolcuları dergahlarında ağırlamak suretiyle bir kamu hizmeti ifa etmelerini
beklerdi. Köyler karayollarından uzak durma eğiliminde olduğundan, hükümet bu
kurum aracılığıyla ana yollar üzerindeki terk edilmiş toprakların iskanını özendirmeye
çalışıyordu.

Nasıl Anadolu’da göçerler veya gezici köylüler mezralarda yerleşmeye teşvik


ediliyorduysa, aynı şekilde Sırbistan’da terk edilmiş köyler, Ulah göçerlerin iskanı
yoluyla tekrar ekime açılmaktaydı. Sirem’in fetih sonrasında şenlendirilişi, hükümetin
komşu köylerce kullanılmakta olan mezraları yeni yerleşimlere dönüştürme çabalarının
özellikle ilginç bir örneğidir.1167

Türklerde arazi mülkiyeti, basit bir iktisadi şekli veya âmil olmaktan, harp vasıtası
bulunmaktan fazla bir şeydi. Bu çok taraflı ve daima canlı teşkilat, kendiliğinden
mevcut olan istiklali dolayısıyla, bir başka açıdan siyasi kudretin, kuvvetli bir temeli ve
mesnediydi. 1168

c. Tımar Sistemi

Osmanlı toprak rejiminin temelini teşkil eden tımar sistemi, devlette, önemli bir
fonksiyona sahipti. Çünkü Osmanlı Devletinde iktisadi, içtimai, askeri ve idari
teşkilatların tamamı büyük ölçüde toprak ekonomisine dayanmaktaydı. Toplum
hayatında en küçük görevliden, devlet başkanına kadar neredeyse bütün sosyal gruplar,
geçimini toprak ürünleri ile temin etmekteydiler.1169 Zira cemiyetin hukuki, iktisadi,
sosyal ve siyasi yapısını demokratik bir temel üzerinde geliştiren ve gelişmede istikrarı

1167
Bkz. İnalcık; age., s. 215-217.
1168
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 42.
1169
Kazıcı; age., s. 300.
313

ve dengeyi temine yarayan iki önemli müesseseden biri toprak düzeni ile ilgili olan
tımar sistemi diğeri de vakıf müessesesi olmuştu.1170 En genel tanımıyla tımar; belli bir
bölgenin vergi toplama yetkisinin, devletin memurlarına hizmetleri karşılığında,
devredilmesi anlamına gelmektedir.1171 Dirlik terimi ile tımar eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır. Tımar yoluyla katipler, dini görevliler, kadılar vs. gibi sivil görevlilere
maaşları karşılığında gelir tahsisleri yapılmaktadır. Genel uygulamada, tımar sisteminin
asıl amacının seferler için asker beslemek olduğu söylenebilir.1172

Dirlik sisteminde yıllık geliri yani sipahiye ait şer’i ve örfi vergisi, genellikle 3 bin ile
20 bin akçe arasında olanına tımar denir. Bunun 3 bin akçelik kısmına kılıç tımar denilir
ve bundan fazlası her 3 bin akçe için bir cebelü götürmek zorunludur. Bunun Anadolu
ve Rumeli’de olduğuna göre nasıl değiştiği kanunnamelerde belirtilmiştir. Mesela 6 bin
akçe tımara mutasarrıf olan sipahi, bir cebelü, 9 bin akçe tımara sahip olan iki cebelü ve
19 bin akçe tımarı olan ise, beş cebelü götürmeye mecburdu. Tımar sahiplerinin
dirliklerinin bulunduğu sancakta oturmaları yine kanun gereğiydi.1173

Para ekonomisinin henüz gelişmediği ortaçağ şartlarında, büyük bir ordunun beslenmesi
ihtiyacı tımar sisteminin doğuşuna neden olurken, yalnızca askeri ihtiyaçları
düzenlemekle kalmamış, klasik dönemde (1300-1600) eyalet idaresinin yanı sıra,
devletin ekonomik, sosyal ve zirai politikalarını da büyük ölçüde şekillendirmiştir.1174

Tımarın üç çeşidi vardır. Birincisi Eşkinci tımarı; en çok rastlanan tımar çeşididir ve
bunların mutasarrıfları, alay beyinin sancağı altında sefere giderlerdi. İkincisi Mustahfız
tımarı; mensup olduğu kale muhafazasında ve hizmetinde bulunurdu. Üçüncüsü de
Hizmet tımarı; bazı serhadlerde bulunan camilerin, imam, hatip gibi vazifelilerine ve
Saray-ı Hümayun hizmetlerine tahsis edilmiştir. Mesela saraya senede üç bin Sünbül
soğanı götürmek, şahin ve çakır denilen kuşları tedarik ve takdim etmek vb. gibi.1175

Tımarlılar, cebelü, kul ve nöker sağlamak ve onları eğitmek zorundaydılar. Nispeten


geniş tımarlara sahip çok sayıda tımarlı, orduya, rütbesine ve tımarının büyüklüğüne

1170
Sabahaddin Zaim; agm., s. 34.
1171
Cin; age., s. 86.
1172
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s.899.
1173
M. Tayyib Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”,
Tarih Dergisi, İstanbul 1968, Cilt17, s. 35.
1174
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 899.
1175
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”, s. 35.
314

göre değişen, belirli sayıda cebelü göndermekle yükümlüydü. Basit bir sipahiden
Divan-ı Hümayundaki paşaya kadar her düzeyden tımar sahibinin feodal ordulardaki
gibi kendi hizmetkarları vardı. Ancak bu beylerin, özel orduları olan feodal beyler gibi
olmalarını, tımarların doğrudan sultan tarafından verilmesi önlemişti. Öte taraftan en
fazla askere sahip olan Sultan, beylerin gücünü denetleyebiliyordu.1176 Yine Osmanlı
hanedanı kendini tehdit edebilecek olan tehlikeyi zamanında önlemek için yüksek
vazifelere tayin edilen adamları aynı yerde bırakmayıp, derhal bir iki sene sonra başka
bir vazifeye naklediyordu. Yüksek memuriyetleri ve bu memuriyetlerin masraflarını
temine yarayan büyük mülkleri de her sene yeniden tevzie tabi tutuyordu.1177

Sefer mevsimi başladığında, bu genelde Mart veya Nisan aylarıdır, çeribaşıları bir
zeametteki sipahileri toplayarak subaşına katılmakta, subaşılar da bir araya gelerek
sancak beyinin etrafında toplanmaktaydı. Beylerbeyi de sancaklardan toplanan sipahi
birliklerini bir araya getirerek, Padişahın ordusuna katılmak üzere toplanma yerine
gitmekteydi.1178

Fethedilen bölgelerde tımar sisteminin tatbiki de, etkisine nispetle daha düzenli bir
idarenin kuruluşu anlamına geliyordu. Eski yerli beylerin bir kısmı tımar sistemi içine
alınıp eritildi. Bazı askeri guruplar da adları bile değişmeksizin doğrudan Osmanlı
askeri teşkilatı bünyesine alındı. Feodal haklar ortadan kaldırılarak, onun yerini tımar
sisteminin değişken uygulamaları aldı.1179

Bir Hıristiyan’ın tımar sahibi olabilmesi için öncelikle asker kökenli olması, ikinci
olarak da sultana sadakatini kanıtlaması gerekirdi. Hıristiyan tımarlıların aslen önceki
Balkan devletlerinin askerî erkanından oldukları açıktır.16. yüzyıla kadar Bosna,
Sırbistan, Makedonya, Arnavutluk, Teselya ve Bulgaristan’daki çok sayıda Hıristiyan
voynuk∗ da asker statüsüyle Osmanlı ordusuna dahil edilmiştir.1180 Osmanlı Devleti,
Arnavutluk’ta asayiş temin etmek için bir kısım Arnavut beyleriyle anlaşarak, onlar

1176
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s.126-127.
1177
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 34.
1178
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 905.
1179
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.

Osmanlı devletinde seferde ordunun atlarına, barışta da has ahırlara bakan Bulgar görevlilere verilen ad.
1180
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 122-123.
315

daha Müslüman olmamalarına rağmen, sancakta bulunan 335 tımar üzerinden 56’sını
eski Hıristiyan Arnavut beylerine bıraktı.1181

Hıristiyan tımarlıların ve voynukların, sultanın emirleriyle Osmanlı Devletinde de,


genelde eski toplumsal statüleriyle orantılı mevkiler elde etmeleri dikkate değerdir.
Osmanlılar bu insanların toprak mülkiyeti haklarını tımar ya da baştina olarak büyük
ölçüde korumuştur. Böylece büyük aileler mal varlıklarının büyük bir kısmını, Osmanlı
tımar sahipleri olarak korudular ve Müslüman olduktan sonra bey unvanını alıp, en
yüksek idari görevlere gelme hakkına sahip oldular.1182

Balkanlar’daki fetihler ilerledikçe arkada kalan bölgelerde kalabalık şehirler


yükselmeye, kasabalar oluşmaya, köyler yayılmaya ve ıssız, harap, işlenmemiş
topraklar şenlenmeye başladı. Aslında bu Osmanlı askeri, mali idaresi için gerekliydi.
Tımar sistemi her şeyden önce üretim yapacak insan gücüne bağlı bir özellik
gösteriyordu ve verimli Rumeli toprakları için insan gücü açığını kapatmak göçlerin
teşvik edilmesine yol açtı.1183

Osmanlı fetih ve iskan politikası içerisinde almış oldukları topraklarda uyguladıkları


tımar sistemi, yeni alınan bölgelerde Osmanlıların daha kalıcı hale gelmesini sağlayan
önemli unsurların başında gelmekteydi. Herhangi bir yükümlülük karşılığında verilen
tımarlar sayesinde, devletin topraklar üzerindeki etkinliği daha da güçlenmişti.
Karşılıklı olarak yapılan nüfus kaydırmaları ve yeni fethedilen bölgelerin Müslüman
nüfus tarafından iskanı da, yine tımar sistemi aracılığıyla gerçekleştirilmişti.1184

Tımarların yukarıda belirtilenler yanında daha birçok faydaları vardı. Birinci olarak,
seferler uzun süre devam etse ve zayiatı çok olsa bile asker mevcuduna halel gelmezdi.
Bir tımar boşa çıktığında on tane isteklisi bulunurdu. İkincisi, tımar sahiplerinin çoğu
babadan ve deden yurtlarının gözeticisi ve işletmecisiydi. Bu bölgelerdeki halk bunları
daima büyük tanımış ve saymıştı. Kendileri de ocak sahibi ve hanedan olmakla
övündükleri cihetten köy mezralarının, kasabalarının muhafazasına muktedir olurlardı.
Eşkıya veya düşman tecavüzü olduğu durumda hemen halkın eli silah tutanlarını toplar

1181
Barkan; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, s. 222.
1182
Bkz. İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 123-125.
1183
Emecen; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, s. 24.
1184
Arslan; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin Stratejik Önemi”, s. 117,
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 901.
316

ve eşkıyayı defedebilecek kuvvet ve enerjiye malik bulunurlardı. Üçüncü olarak,


bunların evlatları babalarının yerine geçebilmek hakkını elde etmek için daha
çocukluklarından itibaren ata binmek, silah kullanmak gibi şeylerle meşgul olurlar,
silahşorlukta ve binicilikte maharet sahibi olurlardı.

Ayrıca şöyle bir faydası daha olmakta idi ki; Tımarlı ve Zaimlerin menfaatleri, dirlik
dahilindeki reayanın ziraatçıların artmasına, iyi istihsal yapmalarına bağlı olduğundan
yardıma muhtaç halka tohumluk ve hayvan verirler, arazinin ekilmekten hali
kalmamasına itina ederlerdi. Kendileri de hayvan yetiştirmek mecburiyetinde
olduklarından, hayvancılığın ileri gitmesine, dolayısıyla memleketin refahında tesirleri
olurdu.1185

Tımar sistemi ve bu sistemin bir parçası olan kul sistemi, sultanlara merkezi hükümetin
zararına olabilecek eski feodal ve aristokratik unsurların devletin yönetimindeki
etkilerini önleme imkanı sağlıyordu. Bu da tedrici olarak gerçekleştirilmiş ve mutlak bir
hükümdarın emrinde çalışan yekpare ve merkeziyetçi bir yönetim, fethedilen
topraklardaki değişik unsurların bütünleşme sürecini yavaş yavaş tamamlamıştır.1186

Merkezî bürokrasinin dış fetihler yoluyla yeni mukataa gelirleri peşinde koşmasının
yanı sıra, askeri sınıfın aşağı kademeleri de fethedilen topraklardan tımar almak için
baskı yapıyordu. Zira fethedilen topraklardan tımar almayı umanlar arasında, yalnız uç
boylarının akıncı ve gönüllüleri değil, saray çevresinden “taşraya çıkma” zamanını
sabırsızlıkla beklemekte olan yeniçeriler, sultanın öteki kulları ve askeri seçkinler
zümresinin başka mensupları da yer alıyordu. Bunların seferde gösterdikleri cesaret,
sadakat veya uzun hizmet süreleri, belirli büyüklükte bir tımar beratıyla ödüllendirilir,
ama gerçekte bir tımar sahibi olmaları Beylerbeyiliklerinde boş tımar olup olmamasına
bağlı kalırdı.

Aslında fethedilen diyarlarda fazladan tımar yaratmak suretiyle, örneğin Macaristan’da


Bosna sipahilerine, yada Zülkadriye ve Suriye’de Karaman sipahilerine yer açabilmek,
devleti biraz olsun rahatlatıyordu. Böylece, fetih yoluyla genişleme, yeni tımarlar
biçiminde gelir kaynakları yaratıyor, bu da yayılmacılığın katalizörü oluyordu. Bu
politikanın, ekonomik yöntemlerden çok fetih yoluyla vergi ve haraç gibi yeni gelir

1185
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili Fermanları”, s. 36-37.
1186
İnalcık; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, s. 127.
317

kaynakları yaratmaya çalışan Osmanlı devletinin, askerî yayılmacı ya da feodal


karakterini yansıttığı söylenegelmiştir.1187

Tımar sahiplerinin tımarlarını ölünceye kadar tasarruf etmeleri söz konusu değildi.
Sefere katılmama, görevi ihmal etme, suç işleme ve ihanet gibi nedenlerle tımarı elinden
alınabilirdi. Düzenli rotasyonlarla da tımarlar, sahiplerinin elinden alınmaktaydı. En
fazla yedi yıl tımarsız kalan sipahi, bu süre içinde tekrar tımar tevcihi için müracaat
edebilirdi.1188

Tımar sistemi, Kanunî Sultan Süleyman devrinde tekamülünün zirvesine ulaştı.1189 Bu


dönemde tımar sahiplerinin, kendileri ile birlikte harbe götürmek zorunda oldukları
cebelû sayısı 70-80 bin kişiye ulaşıyordu. Tımarlı sipahi denilen bu orduya karşılık,
Padişahın hassa ordusu demek olan İstanbul’daki kapıkulu ocaklarının bu devirdeki
mevcudu ise henüz 27 bin civarında idi.1190

V. Osmanlı –Avrupa Politik İlişkileri

A. Osmanlı-Fransız İlişkileri

Kanunî Sultan Süleyman döneminde, en fazla Osmanlı Devleti ile işbirliği içinde
olmayı isteyen Avrupalı ülkelerin başında Fransa gelmektedir. Fransa’nın Osmanlı
Devleti ile iyi ilişkiler kurmak istemesinin temelinde, Avrupa iç politikasında ortaya
çıkan karışıklıklar yatmaktadır. 15. yüzyılı, İngiltere karşısında yüzyıl savaşları ile
geçiren Fransa, bu meseleyi atlattıktan sonra kendine yayılma sahası olarak İtalya’yı
seçmişti. Rönesans döneminin getirdiği zenginlik ve estetik uygulamalar düşmanların
iştahını kabartmaktaydı. Fransa kralı VIII. Charles küçük kent devletlerinin birbirleriyle
ihtilaflarından istifade ile Napoli tahtının yasal mirasçısı olduğunu ilan ederek fiili
durum yarattı. Bu durum karşısında Papalık, İspanya, Venedik, Milano ve İngiltere bir
“kutsal ittifak” oluşturarak 1495’te Fransızları İtalya’dan çıkarttılar.

1187
İnalcık; age., s. 112-113.
1188
Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulaması”, s. 906, Mantran;
age., s. 242.
1189
Mantran; age., s. 243.
1190
Kazıcı; age., s. 300.
318

Kısa bir süre sonra 1499’da VIII. Charles’in yerine Fransa tacını giyen kuzeni XII.
Louis’de kan bağını ileri sürerek Milano’yu ele geçirdi. Ancak bu durum Avrupa
devletlerinin çok daha farklı bir ittifak oluşturmalarına sebep oldu. XII. Louis,
Ferdinand, Papa II. Julius ve İmparator Maximillian, Venedik cumhuriyetinin
topraklarını paylaşmak için anlaştılar. Fakat kısa bir süre sonra bu birlik dağıldı.
Papalık, Ferdinand, VIII. Henri, Maximillian ve Venedik, Fransa’ya saldırarak
püskürttüler. Batı Avrupa devletleri kapitalistlerin destekleriyle kentsel sermaye
artırırken, yayılma politikalarını Akdeniz dışında Atlantik ötesine de taşımışlardı. Buna
karşılık, aynı dönem içinde Orta Avrupa devletleri ekonomilerdeki hızlı dönüşümden
uzak, klasik yöntemlerle topraklarını genişleterek yaşamlarını sürdürmeye
çalışıyorlardı. Şarlken’in İspanya’da tahta çıktığı 1516 yılında, İtalya savaşlarının son
bulmasıyla, Fransız gücü zirveye çıktı. Batı devletleri içinde en iyi yönetilen, en
kalabalık nüfusa sahip olan ve nispeten ekonomik istikrara sahip Fransız Monarşisi,
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğunun tacını elde edebilmek için faaliyetlere girişti. I.
Fransuva, Şarlken’e karşı adaylığını koyarak bunu önlemeye çalıştı.1191 I. Fransuva,
Bourbon dükü Charles ile anlaşmazlığı sonunda, V. Karl’ın hizmetine giren Charles’in
başında bulunduğu imparatorluk ordusunu Marsilya yakınlarında durdurmuşsa da,
kuzeyden İngilizlerle birlikte hareket eden Alman ordusu karşısında 1525’te Pavia’da
yenilip esir düştü.1192

Fransa, bir müttefiki olan Cenova’yı kaybedince, tamamen tecrit edildi ve tüm sınırları
Habsburg krallığı tarafından sarıldı. Fransa düşmanına karşı direnmede kendine yardım
edecek yeni bir müttefik bulma ihtiyacı hissetmekteydi. Bu nedenle tek kurtuluş yolu
olarak İstanbul’la işbirliğine başladı.1193 Fransa gerek İspanya’nın gerek Almanya’nın
ve gerekse Rusya’nın dünya devleti olma yolundaki çabalarında güvenliği için yegane
teminat olan Osmanlı Devleti ile ittifakın anlamını kavramaya başlamıştı. İki ayrı dine
sahip olan iki millet, ortak siyasetlerinin gereği işbirliği içinde oldular.1194

Fransa coğrafi durumu ve uzaklığı dolayısıyla Osmanlılardan en az zarar görecek bir


devletti. Netice olarak o zaman için Fransa diğer Avrupa devletlerine nazaran,

1191
Fındık; agm., s. 568.
1192
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s.504.
1193
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 601.
1194
A. de Lamartine; age., c. 3, s . 782-3.
319

Osmanlılarla bir anlaşma atmosferi içindeydi. Fransız kralı I. Fransuva esarette iken,
annesi İstanbul’a 1525 tarihinde Jean Frangipani adında bir elçi göndererek, yardım ve
dostluk istediğini bildirdi. Sultan Süleyman metanetle elçiyi dinledi. Fransa ile ittifaka
karar vererek, Habsburglara karşı bir siyaseti ortaya koydu. Kanunî Sultan Süleyman,
Fransa ile ittifak yapmakta bazı hususi sebepler buldu. Diplomasinin icapları, Kanunî’yi
esas rakibi Şarlken’in gücünü zayıflatmak için her cephede savaşmaya ve Hıristiyan
Avrupa’nın birliğini bozacak ele geçen bütün fırsatlardan istifade etmeye zorladı.
Şarlken’in Hıristiyan Avrupa’nın münakaşa edilmez lideri olması ve bizzat Osmanlı
Devletinin durumunu tehdit eder bir hale geçmesi karşısında Kanunî için önemli bir
fırsat, I. Fransuva’nın isteklerine uygun olarak Fransa’yı savunma aracı olarak
kullanmaktı.1195

1532-1541 devresinde Osmanlı-Fransız ilişkilerinin seyri, müşterek düşman olarak


tanımlanan Habsburglara karşı hem siyasi hem de askeri yönden tam bir dayanışma
içindeydi. Fransa, Osmanlıları Şarlken’e karşı Akdeniz’e çekmek istemekteydi. Zira
kara seferleri Avrupa’da genel Hıristiyan dünyasında büyük endişeye yol açtığı gibi
Fransa’yı da zor durumda bırakabiliyordu. Sultan Süleyman, Fransa ile ilişkilere çok
dikkat ediyordu. Hatta İmparator aleyhine İngiltere ve Protestan prenslerle yeni bir
birlik kurması için 100 bin altın göndermişti. 1532’den beri Fransa ile resmi ittifak
görüşmelerinde oldukça mesafe kat edilmişti. 1535’te İstanbul’a gelen La Forest
Osmanlıların bir sonraki sene bütün kuvvetleriyle karadan ve denizden Habsburglara
karşı saldırıya geçmesini istedi.1196

Osmanlılar ile Habsburglar arasında her ne kadar küçük çaptaki çatışmalar ve


düşmanlıklar süregeldiyse de Sultan Süleyman’ın 1543 seferinden sonra, Macaristan,
Avusturya ve İspanyol İmparatorluğu müstemlekelerinden herhangi birine uzun müddet
için esaslı bir askeri hareket yapılmadı. İki devlet arasındaki barış müzakerelerini takip
eden yıllar çok ümit verici geçti. Daha önceleri Şarlken ile çatışmaktan çekinmeyen
Fransız kralı, sonraları ikiyüzlü bir siyaset takibine başladı. Crepy antlaşması ile
Şarlken’le barış yaptı. Fransuva, kaypaklığı dolayısıyla Türk-Fransız ittifakının
bozulup, Osmanlılarla arasının açılacağından korkarak Sultan Süleyman’a dostluğunu

1195
Bkz. Asrar; age., s. 74-75.
1196
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 279a-280b, Bostan; age. v.168a, .Âlî; age., v.310a, Peçevi; age., s.
141.
320

bildirir elçiler gönderdi ve münasebetlerini kuvvetlendirmeye çalıştı. Fakat oğlunun


ölümü üzerine Fransuva, Kanunî’yi Şarlken ile Ferdinand aleyhine kışkırtma siyasetine
döndü. Padişahın Batı ile sükunet içersinde bulunmayı gerektiren çok sebepleri vardı. O
sırada İran’dan gelen tehditler çok dikkatli bulunmayı gerektiriyordu. Habsburg elçileri
de gelişmeleri sıkı sıkıya takip ediyorlardı. Aynı zamanda I. Fransuva’nın ölümü
Fransızların işini büsbütün güçleştiriyordu. Yeni kral II. Henry, selefinin siyasetini
takibe devam etti ve Kanunî’den Macaristan’ın kalan kısmını istila etmesini ve
Afrika’ya bir deniz seferi tertiplemesini rica etti. Fakat Fransa’nın davranış ve
faaliyetleri, Sultan Süleyman’ı Habsburglar ile barış yapmaya meylettirdi. İmparator
Şarlken de Almanya’daki dini çöküntü ve krizlerden dolayı barış yapmaya can atıyordu.
Bütün bu hadiseler beş yıllık Osmanlı-Habsburg Edirne barış antlaşmasının 1547’de
akdine sebep oldu.1197

İspanya ile Fransa arasındaki daimi rekabet 1557’de yine baş gösterdi. Bu sefer, bunun
başlıca sebebini Papa IV. Paul hazırlamıştı. O İspanyolları Napoli’den kovmak için
Fransız yardımını istemişti. II. Henry şimdi Sultan Süleyman’dan yardım istedi. Fakat
artık Fransız kralının hareketlerine şüpheli gözlerle bakan Kanunî, İslam hukukuna göre
bir Hıristiyan’a borç vermesi yasak olduğunu ileri sürerek bu isteği reddetti. Yeniden
alevlenmiş savaşlar ki, bütün ilgilileri müşkül mali durumlara soktu. Hiçbir neticeye
ulaşamadan 1559’da yeniden bir muahede ile sona erdi. Mamafih, Fransa ile Habsburg
İmparatorluğu arsındaki düşmanlık sona ermeyip, Türk-Fransız ittifakı da sürüp gitti.
Ama bundan böyle bu biraz başka istikamete kaydı. II.Henry’nin vefatı ve diğer ilgili
faktörlerin neticesinde sarsılan Fransa, tabiatıyla Osmanlı Padişahının bir müttefiki
değerini de kaybetti. Süleyman, son yıllarında Ferdinand ile uzun süren barış
müzakerelerine şahit oldu. 1555 senesinde Ferdinand kurnaz sefiri Busbecq’i barış
müzakereleri için İstanbul’a gönderdi. Venedik ile Fransız sefirleri ise onun işine zorluk
çıkarıyorlardı. Busbecq uzun bir bekleyiş ve muahede şartları üzerine hayli tartıştıktan
sonra, nihayet 1562’de 8 yıllık bir barış antlaşması elde etti.1198

1197
Bkz. Asrar; age., s. 91-92.
1198
Bkz. Taha-zâde; age., s. 115-116, Gökbilgin; “Kânûni Süleyman’ın 1566 Szigetvar Seferi Sebepleri ve
Hazırlıkları”, s. 1, Asrar; age., s. 94-95.
321

B. Habsburg -Osmanlı Mücadelesi

16. yüzyıl dünyasında Osmanlılar ile İspanyolların askeri, siyasi ve coğrafi çıkarları
aynı alanda örtüşmekteydi. Bu alanı kontrol etme mücadelesi iki devlet arasında açık bir
çatışma ortaya çıkarttı. Her iki İmparatorluğunda etrafındaki alanları kendi denetimleri
altında tutma ihtiyacı duymaları, onları güçlü filolar oluşturmaya ve aynı zamanda
doğrudan kendi etki alanlarında olan stratejik noktaları tam olarak fethederek
düşmanlarını dışlama çabasına itti.1199

Kanunî Sultan Süleyman ve Şarlken’in yönetime gelir gelmez yaptıkları işlerin başında
Rodos ve Cezayir’i kontrolleri altına almak için sefer düzenlemek oldu. Sultan
Süleyman, Rodos üzerine düzenlediği seferde, St. John tarikatının üyelerini ve
istihkamlarını yıkmakta başarılı oldu. Öte yandan Kutsal Roma İmparatorluğunun
ilerideki lider adayı, Cezayir önlerinde yenildi ve bu mağlubiyet Barbaros’un deniz
gücünün ve yeniçeri kuvvetlerinin yenilmezlik unvanının artmasına neden oldu.1200

16. asırda Habsburg askeri kuvvetleri Osmanlı akıncılarının hücumlarını


önleyemiyordu. Habsburgların müdafaa sistemi ücretli askerlere, asillerin emri altındaki
birliklere ve dolayısıyla kale ile istihkamların imarına dayanıyordu. Fakat bu kuvvetler
büyük bir hareket kabiliyetine sahip, iyi organize edilmiş hudut boylarındaki sancak
beylerinin ani hücumlarına mukabelede bulunamıyordu. Bunun çeşitli sebepleri
arasında asiller ve şehirliler arasındaki geçimsizlik, askerlerin disiplinli olmamaları vs.
vardı.1201 Habsburglularla mücadele Akdeniz ve kuzey Afrika topraklarında sürdürüldü.

Estergon seferi sonrasında Ferdinand, bir elçilik heyeti gönderdi. Elçilik heyetiyle
başlayan görüşmeler, önce mütarekeyle (Kasım 1545) sonuçlandı. Ardından 18 Haziran
1547’de anlaşma kararlaştırıldı. Beş yıllık bu ilk anlaşma V. Karl’ı da içine alıyordu.
Karl, 1 Ağustos 1547’de Augsburg’ta, Ferdinand ise 26 ağustos’ta Prag’ta anlaşmayı
tasdik etti. Anlaşma Habsburgları Osmanlı baskısından kurtarıyordu. Osmanlılar ise
yeni bir İran seferini düşündüklerinden Batı’dan emin olmak istemekteydiler. Bu ilk

1199
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s.599.
1200
Celâl-zâde Mustafa; age., v. 100b, Feridun Bey; age., s. 538, Lütfi Paşa; age., s. 313, Kemal Paşa-
zâde; X. Defter, s. 179, Bkz. Tabib Ramazan; age., s. 190-192, Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni
Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 600.
1201
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 622.
322

anlaşma gerek muhtevası gerekse sonuçları itibariyle oldukça önemlidir. Osmanlı-


Habsburg ilişkilerinde bir dönüm noktası sayılır. Bu anlaşmayla Macaristan’ın
Ferdinand’ın elinde kalan yerleri için 30 bin altın haraç alınması kararlaştırıldı.1202

Bu antlaşma Habsburglar üzerine açık seçik kazanılmış bir Osmanlı zaferiydi. Şarlken
de antlaşmaya dahil edilmişti. Böylelikle Osmanlı Devletinin prestiji en yüksek
mertebeye kadar yükselmiş ve Hıristiyan Avrupa’nın en güçlü devleti İspanyol-Alman
İmparatorluğu, onun üstünlüğünü tanımıştı. Aynı zamanda bu antlaşma, merkezi
Avrupa’ya uzun zamandır süre gelen Osmanlı seferlerinin sona erdiğine dair bir işaret
verdi ve Osmanlıları karada askeri ve siyasi üstünlük mücadelelerinde avantajlı bir
duruma soktu.1203

Protestanların oldukça kuvvetlendiği Almanya’da dini ayrılıklar ve çatışmalar en


tehlikeli seviyesine ulaştı. Habsburg İmparatorluğunun büyüklüğü bile, kuvvetin
azalmasına sebep oldu. Çünkü muhalif grupları kontrol altına alıp bir bütün haline
getirmek zordu ve şimdilik Şarlken dört bir taraftan harplerle tehdit edilmişti. Ülkenin
büyük savunma ve idare masraflarından dolayı hazine gitgide tükenmekteydi. II.Henry
de mali sıkıntıda bulunuyordu. O da 1555’de çok cazip şartlarla bir hayli borç
toplamaya başlamıştı. Fakat bu fonda çabucak tüketildi. İşte bütün bu şartlar altında
Şarlken, Fransa ile 1556’da daha çarpışmamak üzere bir antlaşma imzaladı ve aynı sene
kardeşi Ferdinand lehine tahtan feragat etti. Bu tarihten itibaren ilk ve son defa olmak
üzere Habsburg İmparatorluğu altında birleşmiş bulunan İspanya ve Almanya tekrar
ikiye ayrıldı. Almanya bütün mülhakatıyla Ferdinand’a geçerken, İspanya ve buna bağlı
ülkeler Şarlken’in en büyük oğlu II. Philip’in eline bırakıldı. Şüphesiz bu Kanunî’nin
politikasının önemli bir başarısı idi. Bu siyaset sayesinde Fransa’nın hızlı kalkınması ve
Protestanların Almanya’da kuvvetli duruma yükselmesi mümkün olabilirdi. Osmanlı
İmparatorluğunun yükü böylece hafiflemiş oldu.1204

Yaşlı ve hasta olan Şarlken son yılını, toprak bakımından Sultan Süleyman’ın zafere
ulaştığını bilme acısı ile geçirdi. İspanyollar ve Avrupalılar nezdinde tüm Hıristiyanlığın
savunucusu olmasına rağmen, Kanunî pratik olarak tüm Macaristan’ı ele geçirdi ve

1202
Mantran; age., s. 188, Uzunçarşılı; age., s. 494, Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”,
s.508.
1203
Asrar; age., s. 92.
1204
Asrar; age., s. 94.
323

Akdeniz’deki hükümranlığını genişletti. Batı tarihçiliğinin, imparatoru Osmanlıları


durdurabilen bir adam olarak göstermelerine karşın, tarihsel gerçek oldukça farklıydı.
Sultan Süleyman’ın büyük başarısı, imparator tarafından yönetilen topraklarda elde
ettiği zaferlerinden başka, Osmanlı Devletini bir Avrupa gücü haline
dönüştürmesiydi.1205

Avusturya devlet arşivinde, Kanunî Sultan Süleyman dönemine ait Viyana sarayı ile
Osmanlı Devleti arasındaki diplomatik münasebetlere delil olarak Türkçe toplam 172
belge bulunmaktadır. Bu belgelerden biri Şarlken’e, 28’i Ferdinand’a, 7’si II.
Maxmilien’e ait olmak üzere 36 tanesi sultanın kendi yazısı, ya da suretidir. Geride
kalan 136 belge ise sultanın Siebenburg prensleri, sancak beyleri, hekimler vb. şahıslara
ve Osmanlı memurlarının Viyana sarayındaki askeri komutanlara ve diğer şahıslara
yazdıklarıdır.1206

C. Protestanlığın Ortaya Çıkışında Osmanlıların Rolü

İyi ve kötü neticeleri ile 16. asrın başlarında Rönesans, Avrupa’da iyice yayılmış ve
yerleşmişti. Bir yandan Avrupa’nın sosyal yapısını değiştirip yükseltirken diğer yandan
aşağı düşürmüştü. Cinayet, soygun, hırsızlık, ahlaki bozukluk, özellikle cemiyetin
yüksek tabakaları ile ruhban sınıfı arasında iyice yayılmıştı. Dini vaziyet her şeyden
kötü idi. Papalığın gittikçe artan nüfuz ve hakimiyetinin hududu yoktu. Katolik inancına
göre Papalar günahsız, masum ve hiç yanılmaz sayılırdı. Hiçbir Hıristiyan kendilerine
itiraz edecek veya söz ile fiillerine karşı bir şey söyleyecek hakka sahip değildi.
Ahlaksız karakterleri ve devletlerle, sokak adamlarından topladıkları kilise servetlerinin
israfı, birçok kişinin infialine sebep olmuştu. Fakat o çağın Avrupa’sı için fikir veya
vicdan hürriyeti adeta bilinmeyen bir şeydi.1207

1511’de Roma’da bulunduğu sırada Luther, oradaki umumi sefahate ve halkın


güvensizliğine bizzat şahit olmuş, Katolik inançları, tamamen sarsılmış idi. 1515’de
Papa Leo, cennet satmak bahanesiyle “indulgence” icra etti ve Hıristiyan dünyasını
soydu. Habsburg’un önde gelen bankeri Fugger’in bu menfaatli işte büyük bir payı

1205
Ibarra; “Yavuz Sultan Selim ve Kânûni Sultan Süleyman Devirlerinde İspanya ve Osmanlı
İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 605.
1206
Abdurrahman Güzel; “Kânûni Sultan Süleyman Han’ın Avusturya Devlet Arşivindeki Bulunan
Mektuplarından Bazılarının Muhteviyatı Hakkında”, XI. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 1994, s. 999.
1207
Bkz. Asrar; age., s. 95-96.
324

vardı. “İndulgence”ler banka gişelerinden muamele gördüğünden tamamen bir ticari


şekil aldı. Karaborsada da bu işlemlerin yapılması karşısında bütün yetkili unsurlar,
bunun üzerine hiddetlenmekten kendilerini alamadılar.

Luther, bilhassa 1517’de dinin, gün ışığındaki bu satışını protesto etti. 1518’de ise o
“Diyet Meclis”e duruşmaya çağrıldı ve 16 Haziran 1520’de Papa, çıkardığı emirnameye
göre Luther’in eserindeki 41 cümlenin küfür eseri ve Hıristiyan inançlarına aykırı
olduğunu ileri sürdü. Luther, günahından tövbe etmediği takdirde, rafizi ilan edilecek ve
aforoz edilecekti. Bu emirname çıktığı zaman hiçbir kimse Papanın kendi teşebbüsünde
başarısız olmayacağını aklından bile geçirmemişti. Bunun için Luther’i kendi
taraftarlarının gözünde küçük düşürüp tamamen yok etmek için Papa, kendisini
doğrudan doğruya aforoz etmedi, kendi varlığını kendisi inkar etmesi için yol
hazırladı.1208

Diğer taraftan Almanya’nın bazı kralları ki, Papa’nın yüzyıllardan beri, kendi devlet
işlerine lüzumsuz burnunu sokmasına ve çeşitli hilelerle para toplamasına kızıyorlardı,
Luther’i desteklemeyi uygun buldular. Düşüncelerine göre Şarlken de aynen hareket
edecekti. Fakat İmparator, Papadan yana olduğunu ilan edip herkesi şaşırttı. Hıristiyan
aleminin en büyük İmparatorunun Papa ile işbirliği yaparak, Luther ile arkadaşlarını
tarihten silmesi gün gibi görünüyordu. Mamafih, Lutherciler veya Protestanlar sadece
Papanın muhalefetine dayanmakla kalmayarak, daha sonra Hıristiyan dininde daimi bir
mezhep meydana getirmeye muvaffak oldular.1209

Süleyman, Sant’ Augustin tarikatından olan mağrur Saksonyalıyı büyük bir alaka ve
sempati ile takip ediyordu. Reformasyon, Hıristiyanlığın yaşamış olduğu devirlerin bir
işareti, bütün Müslümanlar gibi Padişahın da telakkisine göre bir dinin çöküşünün delili
ve bütün bunlardan başka, İslamiyet’in üstünlüğünü dolaylı da olsa tasdik eden bir
olaydı. Sultan Süleyman, eğer Hıristiyanlar, politika ve iman bakımından
1210
parçalanırlarsa kendileri için iyi olacağını düşünüyordu.

1528-78 döneminde Osmanlılar, Avrupa’da son derece aktif bir diplomasi izleyerek,
Fransa, Macaristan ve Hollanda’da Kalvenciler ile İspanya’da Moriskolar’ın yanı sıra,

1208
Bkz. Asrar; age., 96-97.
1209
Bkz. Asrar; age., 97-98.
1210
Salis; age., s. 70.
325

Fransa ve İngiltere’nin yükselen ulusal monarşileri de dahil olmak üzere, Papalığa ve


Habsburglar’a karşı olan bütün güçlere omuz verdiler.1211

Vaughan’a göre umumiyetle Osmanlıların Protestanlara yardım etmeye meyletmesinin


başlıca iki sebebi vardı. Birincisi, Protestanların ibadet sırasında herhangi şekil veya
putun korunmasına karşı çıkması ki, bu İslamiyet’in temel inançlarından birine
uyuyordu ve ikincisi, Türklere karşı yapılan bütün haçlı seferlerinin önderliğini yapan
Papa ile Habsburgluların ittifakı. O daha sonra diyor ki, “gerçi bazı çağdaş seyyahların
raporundan anlaşılıyor ki, Protestan davasına Osmanlıların sempati beslemesinin, hiç
olmazsa kısmen bazı gerçek dini sebepleri vardı. Ama şurası muhakkak ki, gerek
Padişah, gerek Divan-ı Hümayun için Almanya içindeki veya dışındaki devrimcilerin
ehemmiyeti, özellikle Habsburglara karşı bir silah gibi kullanabilmelerinde idi.”1212

Osmanlılar, gerçekten din devrimi’nin müttefiki olarak hareket ettiler. Kanunî gerek
Venedik, gerek Almanya’daki gizli istihbarat şebekesi vasıtasıyla Luther hakkında
tahkikat yaptırdı ve kendisine Türk yardımını vaat etti.1213 Mektubunda Protestanlara
hitaben şöyle diyordu; “Mefahir-i â’yân, milleti’l-mesihıyyeti merâciu umera-i taife-i
Iseviyye Flandre∗ ve İspanya memleketlerinde Luteran mezhebi üzere olan Beyler, Bey-
zadeler vesair Luteran mezhebi a’yanı hutimet avâkıbehüm bil hayr bilhayr mektub-ı
muvalat-ı ittisalimiz vasıl olıcak, malumunız ola ki, ruy-ı zeminde olan Selatın-ı ‘Izâm
mabeyninde Handân-ı Saltanat unvanımız Hak Subhanehu ve Teala hazretlerinin uluvvi
inayeti ve sevgili peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (SAV) efendimizin
mucizât-ı kesiratü’l-berekatıyla cümleden kuvvetli, kudretli ve azametli olup, nice tac
ve taht sahiplerinin memleket ve vilayetleri, Akdeniz, Karadeniz ve hesabı yok nice
vilayetlerin Padişahlığı cenab-ı celalet-meâbımıza müyesser ve ber u bahrden bu kadar
kuvvet ve kudret mukadder olduğu Cenab-ı Hak Celle ve ‘Alâ’nın birliğine ve
Muhammedü’l-Mustafa (SAV) efendimizin hak peygamberliğine amme-i ehl-i İslamla
itikad ve itimadımız olup, kullarına hayır sandığımızdan ve Hakkın birliğine itikat
etmeyip şek getirenlerin üzerine asker çekip, kuvvet-i kahiremizle haklarından
geldiğimiz içindir.

1211
İnalcık; age.,s. 57.
1212
Asrar; age., 108.
1213
Bkz. Feridun Bey; age., s.542-544.

Flandre; Bugünkü Lille şehri olmalı.
326

Siz dahi puta tapmayıp, kiliselerden putları, suret ve nakusları reddedip, Hak Teala
birdir ve Hazreti İsa, peygamberi ve kuludur diye itikat edip ve hâlâ can u dilden Hak
dine talip ve ragıp olup ve Papa denilen bî-din, Hâlıkın bir bilmeyip, Hazreti İsa
aleyhi’s-selama Tanrılık isnad edip elleri ile yaptıkları putlara ve suretlere tapıp, Hakkın
birliğine şek getirip, Hakkın nice kulların ol tarik-i dalalete sevk edip, İblis gibi igva
verip nice kanlar dökülmesine sebep olmağla siz, Papaluya kılıç çekip daima anları katl
eylediğiniz ecilden merhamet-i şahane ve şefkat-i mülûkanemiz her vechile sizin
tarafınıza masruf olup, karadan ve deryadan her hal ile size muavenet-i husrevanemiz
gelmek ve ol zalim bî-din elinden sizi halas ve Hak dine sevk itmek lazım olmuşdur.
Hususan Flandre ve İspanya vilayetlerinde nice yarar beyler ve bey-zadeler Papanın
mezhebinden ve idlalinden istikrah edip Hakkın birliğin bilip ikrar ve Hak dine vasıl
olmak murad idinüp, lakin ol zalimin zulmünden ve mekrinden havf eyleyip müteellim
olurlar imiş.

İmdi size olan dostluk ve muhabbetimiz ve merhamet ve atıfetimizin ilamı hayliden beri
maksud-ı hümayunumuz olmuştur. Lakin bu babta size gönderilmeye olur olmaz
kimesneye itimad-ı humayunumuz olmadığı ecilden tehir olunmuş idi. Hâlâ yüce
âsitanemiz kullarından Muharrem nam kulumuz ol tarafın dilin ve ahvalin bilir ve itimat
olunur kulumuz olmağın size olan muhabbet ve dostluğu ve merhamet ve şefkatimizi
i’lam itmek için size irsal olundu. Vusul buldukda gerekdir ki, cümleniz itikad ediniz.
Beyler ve Luteran bey-zadeleri ve âyân ile size dostluğumuzu mukarrer bilip ve hüsn-i
ittifakla mezbur kulumuz ile mükaleme ve müşavere edip, ağızdan dediği ve kağıt ile
bildirdiği cemi kelimatını mübarek ağzımızdan sadır olmuş gibi mukarrer bilip, dahi her
ne yılda ve ne zamanda ittifakla Papa bî-dinine asker çekmek ve cenk etmek murad
edinirseniz, ona göre itimat olunur. Adamlarınızı yüce âsitanemize gönderip mezbur
kulumuzla maan ahvalinizi bildiresiniz. Ki tayin eylediğiniz zamanda ber u bahrdan
asakir-i mansuremiz gönderilip gereği gibi muavenet oluna. Medcelde olan ehl-i İslam
âyânına dahi name-i hümayunumuz gönderilip Luteran beyleri, bey-zadeleri ve âyânı
Papalu üzerine asker çektiklerinde siz dahi bir taraftan bî-dinlerin üstüne yürüyüp
muavenet idesiz diyu işâr olunmuştur. Anlar ile dahi daima haberleşip dostlaşasız.

Ve min ba’di yüce âsitanemize gelecek adamlarınızı emn u huzur üzere yüce
âsitânemize ulaştırmakta asla tereddüt ve tehir etmeyip dergah-ı muallamıza
adamlarınızı gönderip dostluğunuzu vesair ahvalinizi i’lamdan hâlî olmayasız. Ki cemi
327

alemi yoktan var eden Hak subhanehu ve Tealaya malumdur ki size bu vech ile
dostluğumuz ve inayet-i şahanemiz bir güne tama’ ve garaz için olmayıp, mahza siz
Hakkın birliğine ve sevgili peygamberimiz hazreti Muhammedü’l-Mustafa (SAV)
efendimizin Hak peygamberliğine ve çâr-yâr-ı ‘ızâmın ervah-ı mukaddeselerine ve abâ-i
kiram ve ecdad-ı ‘ızamım ervahını yâd ile size ahd u yemin ederim ki size dostluk ve
muhabbetimiz mukarrerdir. Ne zamanda Papaluya kasd edip vakit tayin ederseniz,
karadan ve deryadan muavenet ve muzaheretimiz mukarrerdir. Ve dostluğumuzu
muhakkak bilip, hüsn-i tedarik ve ittifakta dakika fevt etmeyip bî-dinlerin hakkından
gelmekde ciddi ve sâ’î olasız. Ve merkum kulumuz Muharrem’in sağ memesi altında ve
sol ayağının inciğinde yarası vardır. Ana göre mukayyed olup name-i hümayunumuz
ahirin eline düşüp hile ve hud’a ile mabeynde olan dostluğu bilip zarar ve gezend
eriştirmek ihtimali olmıya vesselam.”1214

Burada Süleyman, müttefiki olan Fransa ile işbirliği ettikleri sürece Protestanlara
saldırmayacağına dair söz veriyordu. Osmanlılar bütün Avrupa’da Papaya karşı tüm
dini reformcuları teşvik ettiler ve desteklediler. II. Filipe karşı isyan halinde bulunan
Hollandalılara gönderilen teşvik mektubu da Feridun Beyin mecmuasında
bulunmaktadır. Sultan, İspanya’da isyana hazırlanan Müslümanların Hollanda asileriyle
ilişkiye geçip aynı zamanda baş kaldırmalarını öneriyordu. Süleyman döneminde,
Fransa ve Protestan politikasıyla Osmanlı Devleti, Avrupa devletler sisteminin
kaçınılmaz bir ögesi oluyor, böylece gazâ politikası pratik bir güç denge politikasıyla
bağdaştırılıyordu.1215

Luther, ilk önce birer olgu olarak tartışmalı bulunan tezlerini ilan ederek bir düşünce
hareketi oluşturdu. İmparatorluk içersindeki sınıfların temsilcileri, bu harekete sahip
çıktılar ve hareketin bayrağı altında Şarlken’e isyan ettiler. Bu aynı zamanda Hıristiyan
dini birliğinin sonu demekti.

Başlangıçta Luther için Orta Avrupa’nın Osmanlıların tehdidi altında oluşu, dini bir
fenomendi. Osmanlılar, kötü Hıristiyanlar için, yani Luther’in anlayışına göre Katolik
kilisesi için, tanrı tarafından gönderilmiş ceza idi. “Türklere karşı savaşmak, Tanrıya
karşı gelmektir” diyordu. Martin Luther –Luther’ci dünya görüşünün temel bir ögesi

1214
Bkz. Feridun Bey; age., s.542-544.
1215
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 65.
328

olarak- acı çekenlere bu “Tanrı cezası”na da boyun eğmelerini öğütlüyordu.1216


Protestanlar için çok önem taşıyan bir başka nokta da, Türklerin başka dinden olanlara
karşı gösterdikleri hoşgörüdür. Bu ilke, Padişahın egemenliği altına giren bütün
topraklarda uygulanırdı. Kitabı olan bir dini kabul etmiş olan halk, baş vergisini, yani
Kur’an’da Müslüman olmayanlar için öngörülmüş olan vergiyi ödemek suretiyle dinin
gereklerini hiçbir takibe uğramaksızın yerine getirebilirdi. Bu durum Yeniçağın
başındaki Avrupa’da hiçbir zaman gerçekleştirilememişti. 1217

1529 yılındaki Türk kuşatmasıyla birlikte tehlikenin çok yakın oluşu karşısında duyulan
korku nedeniyle bu düşünce de değişmeye başladı ve Luther, bu defa Türklere karşı
savaşılması için konuşmalar yapmaya başladı. Luther’in bu çelişkili görüşü bundan
sonraki Protestan hareketini de etkiler nitelikte kaldı.

Şarlken, gerek kendisi gerekse kardeşi I. Ferdinand için güncel olan Türk tehlikesinin
yanı sıra, Fransa ile de uzun süren bir savaşa girmişti. 1526 yılında Macaristan’daki
Türk tehlikesi alabildiğine yoğunlaştığında Speyer’deki ilk Reichstag’ta Lutherci
harekete ilk tavizler verildi. Alınan karara göre temsilci heyetleri, Tanrıya ve majeste
İmparatora karşı sorumluluklarını nasıl yerine getirdiğine inanıyorsa, o şekilde
davranacaktı. Özellikle 1532 yılında yeni bir Türk hücumunun öncesinde
bulunulduğundan Şarlken, Nürnberg’te Protestanlarla bir dini barış yapmak zorunda
kaldı. Buna karşılıkta gerek para, gerekse 40 bin kişilik bir İmparatorluk ordusu olmak
üzere Osmanlılara karşı büyük bir yardım sağladı.1218

Wittenberg’te yaşayan Martin Luther’in yeni Hıristiyan din öğretisi “Protestanlık”,


ayakta kalışını ve yayılışını önemli ölçüde Osmanlıların Roma-Alman İmparatorluğuna
saldırılarına borçludur. Şarlken ve kardeşi I. Ferdinand’ın devletlerini Osmanlılara karşı
savunmada, Protestan askerlerine de ihtiyaçları vardı. Protestanlar ise askerlerini ancak
yeni öğretileri Protestanlığın tanınması şartıyla cepheye yolladılar. 1555’te Augsburg
dini barış anlaşması ile tam olarak tanınmasına kadar Protestanlık her Türk saldırısında
pozisyonunu daha da güçlendirdi. Ama bu hiçbir zaman dilimi içinde Alman
Protestanları ile Osmanlıların omuz omuza savaşmaları anlamına gelmedi. Alman
Protestanları için saldırgan Osmanlılar aynı Papa gibi şeytani birer tehlikeydiler. 1545

1216
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 13-14.
1217
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 23.
1218
Bkz. Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, s. 13-15.
329

yazında Martin Luther, İmparator Şarlken ve Kral I. Ferdinand’ın elçilerini değerli


hediyelerle barış sağlamak amacıyla Kanunî Sultan Süleyman’a yollamasına büyük öfke
gösterdi. Öfkesi nedensiz değildi. Çünkü pek yakında Protestanların başına gelecekler
vardı. İşin ilginç tarafı Şarlken daha 1533 yılında İstanbul’a yolladığı elçisi
Schepper’den Kanunî ile yapılacak antlaşmanın içerisinde Luthercilerin ve diğer
“ihanetçilerin” hiçbir şekilde desteklenmeyeceği maddesinin bulunmasını da
istemişti.1219

Osmanlı fütuhatları, Protestanlığın yayılması ve yaşamasına daha elverişli şartlar temin


etti. Osmanlıların eline geçen yerlerde, Protestanlar çok iyi muamele görüyor ve rahat
hareket edebiliyorlardı. Halbuki bu yerler Hıristiyan idaresi altında olsaydı, belki de
karşı din devrimi hareketi etkisi altında kalarak Protestanlık asıl sıfatını kaybetmiş
olabilirdi. Macaristan’da din devriminin erken yayılışında Kraliçe Mary’nin yumuşak
tutumunun büyük bir payı vardı. Ama bundan daha önemlisi, Mohaç’da Osmanlıların
galebesiyle, Katolik rahip ve din adamlarının büyük sayıda ölmesi ve yerlerinin uzun
müddet boş kalması veya Protestan rahiplerin geçmesi idi. Erdel’de ise Protestan akide
ve fikirleri, Almanlar tarafından sokulmuş ve Türk idaresi altında kalan Macaristan ile
ticari münasebetler vasıtasıyla yayılmıştı. Sultan Süleyman’ın desteğini gören John
Zapolya ile Ferdinand’ın düşmanlığı, onu memleketi içindeki devrimcilere karşı sert
tedbirler almaktan alıkoydu. Bu vaziyet sürüp giderken ve zaman geçtikçe, Erdel
nüfusunun büyük kısmı Protestan olan bir ülke haline geldi. Hatta 1560’da vicdan
hürriyetini resmen tanıyan ilk devlet gibi gurur verici bir şerefe nail oldu.1220
Macaristan’da Osmanlı egemenliği altında yaşayan Protestanların durumu Roma-
Almanya İmparatorluğunda yaşayan dindaşlarından kat kat daha iyiydi. Osmanlı
ilhakından daha dört yıl sonra bile, 25 Aralık 1545’te Macar Protestan reformcusu
Sigmund Torda, Melanchthon’a Protestanlığın yayılışına bakılırsa, Türklerin
Macaristan’ı fethetmelerinin Tanrının bir lütfu olduğunu gördüğünü yazmaktaydı.

Bir başka mektup Emericus Zigerius’un 3 Ağustos 1549’da Tuna nehri kıyısında bir
Macar şehri olan Tolna’dan yazdığıdır. Bu mektubunun bir yerin de o şöyle demektedir:
“Onlar Türkleri kendilerine örnek alsınlar. Bu sözde Hıristiyanlar, gerçek Hıristiyanlara
en korkunç Türklerden daha kötü davranmaktalar. Türkler gerçek Hıristiyanlık

1219
Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, s. 9.
1220
Bkz. Asrar; age., 108-109.
330

öğretisine sadece izin vermekle kalmayıp, Hıristiyan olmayan kurtlara (Katoliklere)


karşı da kılıçlarıyla Hıristiyanlığı savunuyorlar. Şimdi elbette bazı ukalalar beni
Hıristiyan değil de Türk yönetimi istemekle itham edecekler… onlara ben sadece
Türklerin gaddarlığını bildiğimi söylemekle yetineceğim. Ama şuanda Hıristiyan
yöneticiler bir Türk’ün hiçbir zaman olamayacağı kadar kötüdürler. Bende Budin ve
tüm Macaristan, Hıristiyanların emrinde olsun, diyenler gibi düşünmek isterdim. Şimdi
Türk’ün yönettiği yerlerde Protestanlık özgürce vazediliyor. Hıristiyanlar başta olsaydı
bu özgürlük olmayacaktı”.1221

16. asrın sonuna doğru Avrupa’nın mezhep haritası aşağı yukarı bugünkü şekliyle
teşekkül etti. İspanya, Portekiz, İtalya, Fransa, İrlanda, Avusturya, Lehistan ve Bavyera
ile Macaristan’ın büyük bir kısmı Katolik kalırken, İskandinavya devletleri, İsveç,
Norveç ve Danimarka ile İngiltere ve kuzey Almanya Protestan mezhebini kabul etmiş
bulunuyordu.1222

D. Kanunî Yönetiminde Macaristan

Osmanlı Devletinin Avrupa’ya geçtiği günden itibaren mücadele etmek zorunda kaldığı
önemli devletlerden biri Macarlardı. Osmanlıların Balkanlara geçişinden 16. yüzyıl
ortalarına kadar, bazen ara vermekle birlikte, Osmanlı-Macar mücadelesi devam
etmiştir. 14., 15. ve 16. yüzyıl boyunca Orta Avrupa’da iki güçlü siyasal varlıktan biri
Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu, diğeri Macaristan idi. Ortodoks-Katolik mezhep
çatışmasını bahane gösteren Macarlar, Balkan yarımadasında tek hakim güç olmayı
istiyordu. Bu hedefe dönük olarak ilk kez I. Layoş Edirne yakınlarına kadar gelmiş,
fakat Sırpsındığı savaşında mağlup olarak çekilmek zorunda kalmıştı.

Osmanlı Macar mücadelesi, Macar krallarından Sigismund, Albert, V. Ladislas, Jan


Hünyad, Matyas Korvin ve VI. Ladislas dönemlerinde de sürdü. Fatih Sultan Mehmet
zamanında artan çarpışmalar, genellikle Belgrad ve çevresinde geçti. Çünkü Belgrad,
Avrupa’nın kapısı konumundaydı ve son derece stratejik bir noktada bulunuyordu.
Kale, özellikle Macar ovasının hakimiyeti için çok büyük önemi haizdi. Fatih, Tuna’yı
kuzey sınırı olarak kabul ediyor, fakat Macarlar Tuna’nın güneyine inmek ve Belgrad’ı
ele geçirmek istiyordu.

1221
Bkz. Schwarz; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, 10-12.
1222
Bkz. Asrar; age., s. 108-109.
331

II. Bayezid döneminde daha sakin bir durum söz konusuydu. Macarlarla bir anlaşma
yapıldı ise de uzun ömürlü olmadı. Yavuz Sultan Selim’in tahta geçtiği sıralarda bazı
sınır olayları ortaya çıktı. Anlaşmayı uzatmak için gelen Macar elçisi bu nedenle
hapsedildi. Fakat Yavuz, doğuya bir sefer hazırlığında olduğu için elçiler hapisten
çıkarıldı ve üç yıllık bir anlaşma imzalandı.1223

Kanunî Sultan Süleyman dönemine gelindiğinde, Güneydoğu Avrupa ve Orta


Avrupa’daki yönetimlerde önemli değişiklikler meydana geldi. Osmanlılar 1521 yılında
bir Macar şehri olan Belgrad’ı aldılar; 1526 yılında Mohaç savaşıyla Macar ordusunu
bozguna uğrattılar ve 1529 yılında da Macaristan’ın başkenti Budin’i fethettiler. Bütün
bu olup bitenler, Macaristan’ın parçalanması anlamına geliyordu. Bundan da öte mevcut
duruma Lehistan’ın Macaristan üzerindeki iddiaları ve 1530’lu yıllardaki Habsburg
saldırıları eklenince, Sultan Süleyman, Tuna’nın kuzeyindeki Osmanlı hakimiyetini tam
olarak emniyet altına almaya karar verdi. Bu amaçla 1538 yılında Boğdan voyvodası
Petru Rareş üzerine düzenlenen sefer, Budin’in ikinci kez fethi ve Erdel’in 1541 yılında
haraca bağlanan bir vilayete dönüştürülmesi sonucunu doğurdu.1224

Osmanlıların ana hedefleri 1541’e kadar hem himaye altındaki Budin merkezli
Zapolya’ya bırakılan toprakları korumak hem de Ferdinand’ın elinde kalan kısmı
almaya çalışmaktı. Osmanlıların bu himaye politikası, muhtemelen bir zorunluluktan
değil, takip edilmek istenen denge anlayışının bir sonucuydu. Bu yaklaşım tarzı
Osmanlıların eskiden beri takip ettikleri alışılmış bir uygulamaydı. Osmanlı fetih
metotlarından biri, ani fethin ortaya koyabileceği tepkilerin dozunu dengelemeye
çalışmak, yavaş yavaş idareye alıştırılan yeri tamamen ilhak etmekti.1225

Zapolya’nın ölümü üzerine Ferdinand’ın Macaristan topraklarında yeniden hak iddia


etmesi, çarpışmaların yeniden başlamasına sebep oldu. Zapolya’nın Ferdinand’ı kendi
topraklarının varisi ilan etmesinden sonra, Ferdinand’ın diplomatik çözüm için her türlü
yolu denemesine rağmen, Kanunî’nin 1541 yılında Macaristan üzerine yürümesini
engellemek mümkün olmadı. Sultan Süleyman, Macaristan’ın müdafaasını henüz bebek
yaşta olan, Zapolya’nın oğlu Sigismund’a bırakmak istemediği için kısa bir müddet

1223
Bkz. Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 426-427.
1224
Viorel Panaite; “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve XVI. Yüzyıllarda
Eflak ve Boğdan”, s. 211.
1225
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 505.
332

sonra bu ülkeyi ilhak etti. Bu olayla meydana gelen yeni siyasi durum, 1547 yılında
Osmanlılarla Habsburglular arasında yapılan bir antlaşmayla onaylandı. Bu durumda iki
süper güç, Macaristan’ın tampon devlet olma niteliğini yitirmesiyle bilâvâsıta
birbirleriyle muhatap oluyorlardı. Beş yıllık bir süre için 1547’de imzalanan barış
antlaşmasına göre, Avusturya yıllık 30 bin duka vergi mükellefiyetini kabul ediyordu.
Buna mukabil Avusturya’ya İstanbul’da daimi elçi bulundurma hakkı tanınıyordu.
Fakat bu, Kanunî için, Osmanlı anlayışı gereği, elçi statüsünden ziyade, barış
hükümlerinin garantisi için, rehine olarak görev icra ediyordu.1226

Orta Avrupa’da Macaristan’da bir vassal devlet oluşturma düşüncesi, Türk devlet
teşkilatı politikasına uygun düşüyordu. Kanunî birçok defa tatbik edilmiş Türk politika
prensibine göre bu mıntıkada, Erdel’i vassal bir devlet haline getirdi. Kanunî Süleyman
fethedilen Macaristan idaresini, muhtar beyliklerden ayrı olarak diğer Türk eyaletleri
gibi teşkilatlandırdı. Ülkeyi sancaklara böldü ve resmi görevlileri en iyi adamlarından
seçerek devletin başka yerlerinde olan usule göre tayin ve tespit etti.1227

Mohaç’ın sancak merkezi yapılması psikolojik amaçla bir hareket olmalıydı. Çünkü bu
ad, herkese 1526 meydan savaşını hatırlattı. Aynı şekilde Estergon ve İstoni Belgrad
şehirleri de bilinçli olarak sancak merkezi görevini ifa etmek için seçildi. Halbuki
Estergon, Macar Krallığının başta gelen dini merkezi, yani kardinalin oturduğu yer idi.
İstoni Belgrad ise, kralların taç giydirme yeri olarak biliniyordu. Budin ile birlikte bu üç
şehir ortaçağ Macaristan’ının simgeleri idi. Bunların Osmanlıların eline geçmesi ve
onlardan idari birimlerin merkezleri yapılması halkın gözünde, her şeyin kaybolmuş
olması anlamına geliyordu.1228

Kırsal alanda her Macar köyünün başına, köy topluluğunu temsilen kendi aralarından
seçtikleri bir biro getiriliyordu. Köyün vergilerini bu biro toplayıp Osmanlı
makamlarına teslim ediyor, alınan hükümet kararlarının hayata geçirilmesi için gerekli
düzenlemelerin yapılmasından da sorumlu oluyordu. Tımar sahibi Müslüman sipahiler
ise, ya çoğunlukla kale muhafızı olarak müstahkem kentlerde, yada civar kasabaların

1226
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 341a-b, Âlî; age., v.317b, Lütfi Paşa; age., s. 384-385, Savaş;
“Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, s. 556-557.
1227
Peçevi; age., s. 168, Bkz. Solak-zâde; age., v. 205-206, Celâl-zâde Mustafa;age., v. 346a, Lajos;
“Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 26.
1228
Geza David; “Onaltıncı Yüzyılda Macaristan’da Osmanlı İdari Sistemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s. 909.
333

birinde oturuyorlardı. Taşrada Osmanlının köylü yaşantısı üzerindeki etkisi, Osmanlı


yönetiminin Macar soyluluğunun ayrıcalıklarını kaldırıp, çift-hane’ye∗ ve tımar’a dayalı
kendi toprak ve vergi sistemini getirmesi sonucu, hayli derin oldu.

Zamanla, idarecilerle yönetilenler arasındaki kültürel etkileşim, özellikle kentlerde daha


belirgin hale geldi. İslamiyet’e geçişler çoğaldığı gibi, Türk sanat ve zanaatları taklit
edilir oldu. Bütün bunlar Macaristan ile Osmanlı Balkanları ve Anadolu’su arasındaki
ekonomik ilişkilerin yakınlaşması ve yoğunlaşmasına yol açtı. Konuşması, giyim-
kuşamı ve hayat tarzıyla Osmanlı sınır boylarının serhatlı kültürü, taşıdığı güçlü Bosna
çeşnisiyle birlikte, Macaristan’a aktarıldı ve aşılandı. Boşnak birlik ve yerleşimlerinin
özellikle güçlü olduğu güney Macaristan kentlerinde Sırpça- Hırvatça egemen dil haline
geldi.1229

Osmanlılar, Macar eyaleti boyunca, Macar yargıçların yanı sıra, kendi kadılarını da
istihdam ettiler. Bunlar genellikle, küçük Müslüman nüfusun yoğunlaştığı ve
gerektiğinde askeri kuvvet tarafından desteklendiği sancak merkezlerinde faaliyet
gösteriyorlardı.1230 Macarlar doğrudan doğruya dinî hukuk alanına giren durumlar hariç,
bütün hukuki sorunları için Osmanlı mahkemelerine başvurmak zorunda kaldılar. Öte
yandan, Osmanlıların kapsamlı bir müstahkem mevkiler şebekesi kurup çok sayıda
kalabalık garnizonlar bulundurmaları gerektiğinden, hükümet yerel gelirleri büyük
ölçüde merkezi imparatorluk hazinesinden takviye etmek mecburiyetinde kaldı. Uç
bölgesi olarak Macaristan 150 yıl boyunca Osmanlı ve Habsburg imparatorlukları
arasında nerdeyse kesintisiz savaşlara tanık oldu.

Sınır kalelerinde düzenli, maaşlı birliklerin yanı sıra, sırf ganimetle geçinen kalabalık
gönüllü grupları da vardı. Bu gönüllüler, işsiz güçsüz gençlerden, genellikle de
topraksız köylülerden oluşuyor, akınlara katılarak geçimlerini kazanmaya çalışıyorlardı.
Ancak düzenli kale muhafızları kadrolarında kovulma veya ölüm nedeniyle boşluklar
meydana geldiğinde, onların yerine maaşlı olarak atanmayı umuyorlardı.1231


“Çift-hane Sistemi” adı verilen bu sistem, 60-150 dönüm arasında değişen, bir çift öküze sahip bir
“köylü ailesi” toprak işletmesidir.
1229
İnalcık; age., s. 367.
1230
Geza David; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, s. 85.
1231
Bkz. İnalcık; age., s. 365-366.
334

Askeri hareket Osmanlı hakimiyetini sürdüren sebeplerden yalnız birisidir.


Macaristan’ın içinde uzun müddetten beri süregelen ekonomik ve sosyal kriz de
Osmanlıların hakimiyetlerini bölgede devam ettirmesine yardım eden diğer bir mühim
unsur idi.

Hudut boyu sancaklarının teşkilatlandırılması İmparatorluk hudutları içinde vaziyeti


daha da gerginleştiriyordu. Maden bölgesinin gıda ihtiyacını karşılayan güney bölgesi,
Osmanlı kontrolü altında bulunduğundan, mezkur bölgeye yapılan ihtiyaç maddeleri
sevkıyatı tahdit edilmişti. Aynı şekilde Habsburg İmparatorluğu da stratejik ehemmiyeti
haiz maddelerin Osmanlı idaresi altında olan bölgelere sevkıyatını yasak etti. Osmanlı
makamları düşman müdafaa bölgeleri çerçevesi içine giren köylerden kendilerine
mutlak itaati ve vergiye bağlanmalarını mektupla istiyordu. Bu Osmanlıların eskiden
beri kullandıkları usullerden biri idi. Bilhassa Macaristan hudut bölgelerindeki
mıntıkalara tatbik ediliyordu. Bu mektupları genel olarak Macarca, Latince, Almanca ve
Slovakça yazdırıyorlardı.1232

Bütün bunların yanında Müslüman Osmanlılar, 16. yüzyıl boyunca Macaristan’da


yalnızca küçük topluluklar oluşturmuşlar, bunlarda çoğunlukla kentlere yerleşmişlerdi.
Macaristan’da Müslümanlaşma süreci asla Balkanlardaki kadar gelişip tamamlanmadı.
Herhangi bir Macar kentinin ne ölçüde Osmanlı etkisine girdiği, oraya ne kadar askeri-
idari personel yerleştirildiğiyle belirleniyordu. Toplumsal hayat, ancak Buda, Peşte,
Segedin, ve İstoni-Belgrad gibi büyük yönetim merkezlerinde, Osmanlı kültüründen
doğrudan etkilendi. Türk askeri ve idari personelin kentlerin kalelerinde yerleşmesine
karşılık, varoşlar, kendi özerk topluluk yaşantılarını sürdürdüler. Macaristan’daki
Osmanlı askerlerinden çoğunun Boşnak kökenli olması, genellikle Osmanlı-Müslüman
kültürünün Boşnak varyantının diğer bölgelere kıyasla daha belirgin olmasına yol
açıyordu.

Taşrada İstoni-Belgrad ve Solnok gibi bazı merkezlerin gelişimi stratejik koşullardan


yararlanırken, Tuna üzerinde Estergon, Vac ve Kuvin iskeleleri önem kazanmaktaydı.
Geleneksel Macar panayırları eskiden olduğu gibi Buda’da yapılmaya devam
ediliyordu. Buda, Varadin, Kopan, Şimintorna, İstoni-Belgrad, Sombor, Sytla ve Varat,

1232
Kopğan; “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin
Karakteri”, s. 622-623.
335

güçlü bir şekilde Osmanlılaşan kentlerdi. Camilerin, mektep ve medreselerin, yolcu ve


yoksullar için imarethanelerin, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı hamamların, derviş
tekke ve zaviyelerinin, mahalle çeşmelerinin, rical ve eşraf içinse kendi özel
hamamlarıyla birlikte köşk ve konakların yayılması sonucu fiziksel çehreleri değişime
uğruyordu. Birçok müstahkem kentin Hıristiyan-Macar nüfusu, güvenlik nedeniyle
varoşa aktarılmaktaydı. Varoş, dış surların koruduğu yoksul Müslüman semtlerini de
kapsıyordu. Bazı müstahkem kentlerde Hıristiyan nüfus, savunma tahkimatını
onarmalarına karşılık olağanüstü vergilerden muaf tutulurdu. Böyle bir politikanın,
yerel Hıristiyan nüfusun sadakatini pekiştireceği de düşünülmüş olmalıdır.1233

E. Akdeniz Politikası

Fatih Sultan Mehmet devrinde ciddi bir biçimde Akdeniz politikasını oluşturan Osmanlı
Devleti, onun zamanında Anadolu sahillerine yakın Doğu Akdeniz adalarının önemli
kısmını hakimiyeti altına almıştı. Sonraki dönemlerde bu fetih siyaseti devam ettirilmiş
ve 16. yüzyılın ortalarına gelindiğinde Doğu Akdeniz’deki hakimiyet perçinlenerek,
Osmanlı nüfuzu Orta ve Batı Akdeniz’e de taşınmıştı. 1234

Osmanlı klasik döneminin üç Padişahı Fatih, Yavuz ve Kanunî döneminde Osmanlı


denizciliği, üç denizde, Karadeniz, Akdeniz ve Hind denizinde dünya denizciliği ile
rekabet eder konuma getirilerek, Osmanlı deniz egemenliğinin hedefleri çizilmişti.
Özellikle Kanunî döneminde Osmanlı denizciliği büyük bir gelişme göstermiştir.

Sultan Süleyman çıkardığı pek çok yazılı yasa ile devletin kara ve denizdeki askeri
durumunu düzeltmiş ve olgunluğa eriştirmiştir. Donanma-yı Hümayun üç yüz savaş
gemisinden meydana geliyordu. Devamlı silah altında tutulan kara askerinin sayısı da
300 bine yakındı. Seyyar topçu birliklerinin elinde 300 top vardı. Yeniçeriler, cebeciler,
topçular Osmanlı piyadesini meydana getirirken, sipahi ve silahdarlar süvari birliklerini
teşkil ediyordu. Uzun zaman 12 bin kişi olan Yeniçeri teşkilatı, Sultan Süleyman
zamanında 60 bini buldu. Ordunun temelini teşkil eden piyade, süvari ve topçu
birliklerden başka tımarlardan sağlanan askerler savaş zamanında Sultan Süleyman’a
200 bin kişilik bir ordu teşkil ederlerdi.

1233
İnalcık; age., s. 366.
1234
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 597.
336

Kızıldeniz’de bulunan ve Süveyş ile Hindistan arasında görev yapan donanmadan


başka, her yıl ilkbaharda iki ayrı donanma İstanbul’dan ayrılırdı. Biri Karadeniz, diğeri
Akdeniz’e inerek isyanları bastırmak, vergileri toplamak, korsanları sindirmek,
Afrika’daki tabi beyliklere, müttefiklere ve düşmanlara devletin deniz gücünü
göstermek gibi alışılagelmiş vazifelerini tamamlardı. Kaptan-ı Deryaya Ege denizindeki
30 ada bağlanmış, yardımcı olarak altı yüz subay verilmişti. Devlet içindeki itibarı
hemen hemen Sadrazama eşitti.1235

16. yüzyılın ilk yarısının ortalarında karadaki mücadele yanında rekabet denizlere de
taşındı. Karada İmparatorluğun Alman kanadıyla karşı karşıya gelinirken, denizlerde de
İspanyol kanadıyla, Akdeniz hakimiyeti yanında, onların Kuzey Afrika siyasetlerinin
geleceğini adeta tayin eden bir çatışma içine girildi. Hayli masraflı ve kara seferlerine
göre sürdürülmesi oldukça zor olan deniz seferleri, her şeye rağmen özellikle 16.
yüzyılın ilk yarısına damgasını vurmuştu. 15. yüzyılın sonlarında bir kısmı müstakil, bir
kısmı da Osmanlılara bağlı olarak faaliyet gösteren gazâ, cihat ve ganimet peşinde
koşan Türk deniz akıncıları, Osmanlı deniz gücünün etkili bir hale gelmesinde rol
oynadı.1236 Osmanlı Devletinin Akdeniz’i kontrolü, bir grup denizcinin Ege Denizini
terk edip Tunus kıyısından uzak bir adada yerleşmeye karar vermeleri ile başlamıştı.
Babıali tarafından ne planlanan ve ne de daha önce öngörülen bu hareket, Akdeniz’in
düşman tarafından kontrol edilmesini engellemek için İspanyolların ve Osmanlıların
mümkün olan tüm araçlarla savaşacakları bir anlaşmazlığın başlangıcını teşkil etti.1237

Kanunî zamanındaki Akdeniz faaliyetleri, Osmanlı Devletinin Orta Akdeniz’deki


hakimiyetini perçinlemesi ve Batı Akdeniz’de kendisini hissettirmeye başladığı dönem
olarak değerlendirilebilir. Ünlü Osmanlı Padişahı saltanatının ikinci yılında Rodos’u ve
ona bağlı adaları alarak, Suriye ve Mısır sahilleri ile Anadolu arasındaki deniz ulaşımını
emniyete aldı ve Anadolu sahillerine çok yakın olan bir düşmanı uzaklaştırdı. Rodos’un
fethiyle, Doğu Akdeniz’deki Osmanlı üstünlüğünü perçinlerken, bu alandaki mücadele
orta ve batı Akdeniz’e intikal etti.1238 Osmanlıların Doğu Akdeniz’deki en büyük rakibi

1235
Bkz. A. de Lamartine; age., c. 4, s. 865-867.
1236
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 509.
1237
Ibarra; “İspanya ve Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, s. 606.
1238
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 590.
337

Venediklilerdi. Osmanlı hakimiyeti Kuzey Afrika sahilleri boyunca Batı Akdeniz’de


yayılmaya başlayınca bu kez Habsburglularla mücadeleler başladı.1239

I. Viyana seferinden hemen sonra Sultan Süleyman deniz kuvvetlerine büyük


ehemmiyet vermeye başladı. Sultanın son seferi, maksadını sağlamaya kafi gelmedi.
İçinde bulunulan durum, İspanyolların Akdeniz’deki hareketleri, Andre Dorya’nın
Koron’u zaptı gibi, çok dikkatli olmayı gerektiriyordu. Bundan böyle Sultan Süleyman,
deniz vurucu gücünü yeniden teşkilatlandırmak ve donanmayı geliştirmek üzere
ehemmiyetli çalışmalara başladı. İran seferine çıkmadan önce muhteşem Süleyman,
Barbaros Hayrettin’i merkeze çağırdı. Barbaros, ünü ve gücü bütün Akdeniz’e yayılmış
büyük bir denizciydi. Sultan Süleyman onu Batıya, özellikle Şarlken’e karşı direkt
hizmetine almak istiyordu. Kanunî, onu Cezayir Beylerbeyi olarak tayin etti ve kendisi
ayrıca Osmanlı donanmasını organize etmek ve İspanyol donanmasına karşı Akdeniz’i
korumakla görevlendirildi.1240 I.Selim 1512’de tahta geçtiğinde Barbaros kardeşler,
korsanlık faaliyetleriyle ün kazanmış durumdaydılar. Selim’in kardeşi Korkud
tarafından desteklenen Barbaros kardeşler, hamileri saltanat kavgasında yenilince
cezalandırılmaktan korkarak Tunus’a çekilmişlerdi.1241 Barbaros Hayrettin Paşanın
1532’te Osmanlı hakimiyetine girişi ve kaptan-ı deryalığa getirilişi, Avrupa’da büyük
yankı uyandırdı. Usta bir denizci olan Barbaros, tersaneye yeni bir düzen vererek gemi
mühendisliği ve inşası hususundaki bir takım eksiklikleri giderdi.

Barbaros ve beraberindeki denizciler oluşturdukları donanmaları ile ilk imtihanlarını


Şarlken ve müttefiklerine karşı 1538’de Preveze’de verdiler. Büyük bir zaferle
sonuçlanan bu savaş, Osmanlıların Orta Akdeniz’de hakimiyet kurmalarının başlangıcı
oldu. Bundan on üç yıl sonra Trablusgarp ele geçirilerek, Orta Akdeniz’e kesin bir
surette yerleşildi. Bundan sonra Osmanlı donanması, Kuzey Afrika sahillerini takiben
Batı Akdeniz’de de kendisini hissettirmeye başlamıştı. Türkleri Batı Akdeniz’den
uzaklaştırma gayesini güden II. Philippe ve müttefiklerinin oluşturduğu donanma,
1560’da Cerbe’de ağır bir mağlubiyete uğratıldı. Bu zaferden sonra Batı Akdeniz’de
hakimiyetlerini tamamen tesis etmek isteyen Osmanlılar, Malta adasını almaya karar

1239
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 597.
1240
Bkz. Mehmed Mazhar Fevzi; age., s. 99-101, Asrar; age., s. 82-83.
1241
Ann Williams; “Akdeniz Çatışması”, s. 45.
338

verdiler. Ancak bu teşebbüs başarıya ulaşamadı ve Kanunî döneminde Batı Akdeniz’de


hakimiyet kurma teşebbüsü Malta önlerinde durakladı.1242

Aynı dönemde Osmanlı donanması Portekiz varlığına karşı bir denge oluşturmak,
Güney Asya’dan gelen ticari malların Osmanlı kontrolündeki Batı Asya üzerinden
akışını garanti altına almak için ve aynı zamanda yeni elde edilen Sünni İslam dünyası
liderliğinin bir parçası olarak Hint okyanusunda da etkinlik gösteriyordu.1243

Kanunî döneminde Osmanlı denizciliğinin bu üç denizdeki faaliyetleri Gelibolu


tersanesi, İstanbul tersanesi, Süveyş tersanesi, Tuna kaptanlığı, Rusçuk tersanesi ve
Birecik tersanesi vasıtasıyla önemli bir destek elde etmiştir. Osmanlının denizlerde
egemen olmasında bu tersanelerde yapılan gemilerin önemli bir yeri vardır.1244

Kanunî Sultan Süleyman, Osmanlı Devletini denizlere çıkarmakla 16. yüzyılda Osmanlı
Devletine çok büyük bir prestij sağlamış bulunuyordu. Fransa kralı ve İngiltere
kraliçesinin Osmanlı Devletinden yardım istemesine kadar varan bu prestijin dayandığı
ilk temel, Akdeniz egemenliği idi. Donanma gemileri nereye bayrak götürdü ise, orası
Osmanlı Devletinin satveti altında titremişti.1245

16. yüzyılda Akdeniz’in Batı kesimi ve Kuzey Afrika’daki Osmanlı-İspanyol


mücadelesi sonucunda Osmanlılar, İspanyolların Kuzey Afrika’da tutunmalarını
önlemiş ve Akdeniz’den çekilerek bütün kuvvetlerini kolonilere vermelerine sebep
olmuştur. Bu yüzyıl içersindeki savaşların hemen hepsinden galibiyetle ayrılan
Osmanlılar, bu asırda Akdeniz’deki tartışmasız en büyük güç konumuna gelmişlerdir.

VI. Değerlendirme

Kuruluş aşamasında 400 aileden oluşan Osmanlılar, başlangıçta büyük bir nüfusa sahip
değillerdi. Osmanlı nüfusu, doğal nüfus artışıyla sağlanamayacak bir hızda gelişti.
Nüfusu artıranların başında, sınır bölgelerindeki cihada gelip katılan ve ganimet peşinde

1242
Gülsoy; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, s. 590.
1243
Metin Kunt; “16. Yüzyılda Osmanlı Politikaları ve Sorunları”, Kânûni ve Çağı Yeniçağda Osmanlı
Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul
2002, s. 35.
1244
Rahmi Çiçek; “Kânûni Dönemi Osmanlı Denizciliği”, Kânûni Sultan Süleyman Paneli, KATÜ
Kânûni Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180, Uyg. Arş. Yayın No:1,
Eylül 1995 Trabzon, s. 19.
1245
Bkz. A. Büyüktuğrul; “Kânûni Sultan Süleyman ve Toplu Strateji”, Kanuni Armağanı, TTK, Ankara
1970, s. 122-123.
339

olan mücahidler vardı. Ama hepsi bu kadarla kalmadı. Osmanlı gelenekleri ve tarihi,
çekirdek ulusun yeniliklere açık, hoşgörülü ruhunun birleştirici özelliklerini sayısız kez
göstermişti. Bu tutum, din değiştirme, evlenme ve esir alma, en çarpıcı olarak da
Hıristiyan erkek çocuklarının devşirilmesi yoluyla Hıristiyan nüfusunun Osmanlıya
katılmasını sağladı ve nüfus hızla büyüdü.

Osmanlıların doğu yönündeki fetihleri, Ön Asya’daki bütün Selçuklu Türklerini ve


Trabzon Rumları, Ermeniler, Suriyeliler ve daha başka halklar gibi fethedilmiş
toprakların, Müslümanlığı kabul eden insanlarını, birlik ve bütünlüğe yöneltti.
Avrupa’daki fetihler ise, bugün bile kökenlerinin izlerini gösteren Bulgar ve Arnavutlar
arasında kitleler halinde din değiştirenler çıkmasına yol açtı. Hıristiyan tebaanın içinde
pek çok kişi, kendi kökenlerinden tamamen kopacak şekilde Osmanlılarla kaynaştılar ve
özdeşleştiler.1246

Avrupa devletleri, Osmanlıların 1345 yılında Rumeli’ye ayak basmalarından, 1389


Kosova Meydan Muharebesine kadar geçen süre zarfında, Balkanlardaki Osmanlı
fütuhatını pek önemsemediler. İlk defa, Kosova meydan muharebesinde müttefik
orduların mağlubiyetinden sonra rahatsız oldular ve Osmanlıları Haçlı seferleriyle
durdurmayı denediler.1247 Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Balkan yarımadasında
yerleştikten, Bulgaristan’ı da zapt ettikten sonra, kuzeyden gelen Haçlı seferleri
tehlikesini önlemek için tabii bir hudut aramağa mecbur kaldı. Bu, müdafaası kolay olan
tabii hudut, Tuna ve Sava boyu olabilirdi. Yıldırım Bayezid devrinden itibaren, Osmanlı
fütuhat hareketlerinin hep bu hedefe ulaşmak için yapıldığı görülür. II. Murad’ın
cülusundan sonra, bu fütuhat hamlesi yeniden başladı ve bunun hedefi bilhassa
Rumeli’de kaybolan arazinin geri alınması oldu. Bu yüzden harekete geçen Haçlı
ordularıyla yeniden savaşılarak, Varna ve Kosava meydan muharebeleri, Haçlı
ordularının bütün emellerini kırdı. Böylece bu, bir taraftan İstanbul’un fethi imkanını,
diğer taraftan da Sırbistan’ın istilası suretiyle Tuna-Sava hududu stratejik hedefine
varma imkanını vermiş oldu.1248 İstanbul’un fethi, Osmanlıların ve tarihin önemli

1246
Lybyer; age., s. 24.
1247
Savaş; “Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki Diplomatik İlişkiler”, s. 555.
1248
Dirimtekin; agm., s. 51.
340

dönüm noktalarından birini teşkil etti. Yavuz Sultan Selim’in Suriye, Kudüs ve Mısır’ı
Osmanlı topraklarına katmasıyla cihanda en büyük devlet kuruldu.1249

Güçlü ve otokratik karakterdeki Osmanlı askeri devleti, İslam dünyasının önce Batı’ya
karşı koymasının, sonra da saldırıya geçmesinin aracını oluşturdu. Avrupa’da hem
Protestanlığın, hem de ulusal monarşilerin yükselmesinin yarattığı bölünmeleri fırsat
bilen Osmanlılar, orta Avrupa’da ve Akdeniz’de Habsburglar’a karşı büyük çapta bir
mücadelenin içine girdi. Macaristan’ın ilhakı (1526-41), 1529’daki birinci Viyana
kuşatması ve 1538’deki Preveze deniz zaferi bu gelişimin başlıca olgularıdır. Bu
güçlerle eş zamanlı askerî harekâta girişmenin yanı sıra Osmanlılar, müttefik gördükleri
ülkelere de desteklerini verdiler. Bu dönemde Osmanlı diplomasisinin bir başka temel
prensibi, iki cephede birden savaşmaktan kaçınmaktı.1250

Osmanlı yöneticileri için önemli olan, devletin gücü, güvenliği, devamı ve toplumun
barış ve refah içinde yaşamasıydı. Bunları sağlamak için ne gerekliyse o yapılmıştı.
Hıristiyan, Müslüman, Şii veya Sünni ayrımı yapılmamıştı. Seferlerde sürekli olarak din
ve mezhep farklılıklarının ortaya konması, o zaman ki toplumların dünya görüşü ve
yaşam felsefesiyle ilgiliydi. Bilindiği üzere 16. yüzyıl dünyasında toplumlar henüz çok
büyük ölçüde teokratik yapı ve düzen içindeydi. Osmanlı yöneticileri, herhangi bir şeye
karar verirken, halkı yönlendirmek için bu toplum gerçeğinden istifade ettiler. Bu
durum aslında gerçekçi bir devlet politikasıydı.1251

Osmanlı Devletinin sırrı, mükemmel yetiştirilmiş bir mülki idareyi, İslam’ın kutsal
kanunlarına dayandığı için bütün Müslümanların saygısını kazanacak bir adli sistemi ve
yırtıcı olduğu kadar sadık ve disiplinli bir orduyu bünyesinde barındırmasıydı.
Osmanlılar, fethettikleri ülkelerdeki Hıristiyan halka kendi inançlarını yaşayabilecekleri
insani ve hoşgörüye dayalı bir yönetim gösteriyorlardı. Gerçektende birçok bölgede
halkın büyük bir kısmı, kendilerini idare eden Osmanlılardan ırk ve din bakımından çok
farklı oldukları halde, baş kaldırma ve ayaklanmalar çok nadir oluyordu.1252

1249
Ahmet Uğur; “Yavuz’un Doğu ve Güneydoğu Politikası”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 1, Mart 1994, s.
15.
1250
İnalcık; age., s. 57.
1251
Ercan; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, s. 422.
1252
İbrahim Refik; age., s. 133.
341

Osmanlı toplum yapısı üzerine gözlemlerini anlatan Busbecq, şöyle demektedir;


"Türkiye'de her insanın içinde doğduğu şartları değiştirme ve kaderini tayin etme
imkânı vardır. Sultanın altındaki en yüksek mevkilere sahip kimseler genelde çobanların
oğullarıdır. Böyle doğmuş olmaktan utanç duymak şöyle dursun, bununla övünürler.
Kendilerini ecdatlarına ve tesadüfen doğmuş oldukları ortama ne kadar az borçlu
hissederlerse duydukları gurur o derece büyüktür. Meziyetlerin doğum veya miras
yoluyla soydan geçtiğini kabul etmezler. Onlara göre meziyetler kısmen Tanrı'nın bir
lütfu, kısmen de aldıkları talim ile terbiyenin, gösterdikleri çabanın ve hissettikleri
şevkin ürünüdür. Nasıl ki müzik gibi sanata, matematik ve geometriye olan istidat
babadan oğula geçmiyorsa, karakterin de irsî olmadığını, oğulun mutlaka babasına
benzemesi gerekmediğini ve vasıfların insana Tanrı tarafından ihsan edildiğini
düşünürler. Dolayısıyla Türkler arasında itibar, hizmet ve idarî mevkiler kabiliyet ve
faziletin mükâfatı oluyor. Kişi tembel ve sahtekâr ise hiçbir zaman yükselmiyor,
küçümsenip hakir görülüyor. İşte Türkler bu nedenle neye teşebbüs etseler başarılı
oluyorlar ve hükmeden bir ırk olarak hâkimiyetlerinin hudutlarını her gün
genişletiyorlar."1253

1555’ten 1560’a kadar İstanbul’da Venedik elçisi olarak bulunan Antonio Barbarigo
yüksek memurlarla ilgili bilgi verirken şunları söylemektedir: “Bu koca İmparatorlukta
kimsenin soyluluğuyla övünmesine ve yükselmesine yol açacak kan üstünlüğü, kan
soyluluğu yoktur. Herkes eşit durumdadır ve hükümdarın köleleri diye adlandırılmayı
gönüllü olarak isterler, hükümdarın köleleri olduklarını söylemekten büyük onur
duyarlar. Hükümdarın ileri gelen bütün memurları ve yöneticileri Hıristiyan dönmesi
kölelerdir. Bunlar küçük yaştan itibaren sarayda yetiştirilen ve sonra değerlerine göre
majesteleri tarafından yükseltilen ve yüceltilen, Hıristiyan ailelerden gelme
çocuklardır.”1254

Osmanlı Devleti, devrinin en büyük Müslüman devleti olarak, Portekizlilerin


Hindistan’daki Müslüman ülkelerini sömürgeleştirmesine, ticaret ve hac gemilerini
engellemesine, bunları zapt ederek mallarını yağmalamasına ve gemilerdeki yolcu ve
tüccarları katl ve esir etmesine, kutsal mekanları tehdit etmesine karşı duyarsız

1253
Ogier Ghislain de Busbecq; Türk Mektupları, Çev. Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul 2005,
s. 51.
1254
Lybyer; age., s. 46.
342

kalamazdı. Portekiz egemenliği ve tehlikesi karşısında Müslüman memleketleri,


Osmanlıları kurtarıcı gibi görüyorlardı.1255 1538’de Osmanlı ordusu kuzeyde Boğdan’a
sefer yaparken ve Akdeniz’deki donanma Preveze’de müttefik güçlere karşı zafer
kazanırken aynı yıl bir başka Osmanlı filosunun Hint denizine açılması bir rastlantıdan
öte Osmanlı Devletinin ulaştığı gücün önemli bir göstergesidir.1256

Osmanlı Devletini sadece doğu devleti olarak görmek, tarihi yanlış yorumlamak ve
insanın doğasını yanlış anlamaktır. Osmanlı Devletinin toprakları, hem batının hem
doğunun topraklarıydı. Halkı da, kültürü de, yönetimi de hem Doğulu, hem
Batılıydı.1257

Batı fetih politikasını ele alan Sultan Süleyman, 1521’de Belgrad’ın ve 1522’de
Rodos’un fethiyle Doğu-Batı ilişkilerinde yeni bir aşamayı gerçekleştirdi. Bu dönemde
Osmanlıların cihada karşı tavrında, daha doğrusu devletin yapısında önemli bir
değişiklik meydana gelmişti. Osmanlı Devleti, artık İslam dünyasının sınırlarında
gazilerin bir uç devleti değildi. Şimdi o, Müslüman dünyasının tarihi ülkelerini, Mekke
ve Medine dahil Arap ülkelerini sınırları içine katmış, gerçekte İslami bir Hilafet haline
gelmişti. İstanbul’un fethinden sonra Memluk sultanına gönderdiği mektupta güçlü
Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet (1451-1481) dahi, Memluk sultanının “haccın
ifasını kolaylaştırmak üzere” Mekke’nin koruyucusu sıfatını tanımış, kendisi için gazâyı
ve gâzileri desteklemek görevine sahip çıkmıştı. Ondan sonra, I. Selim ile Kanunî
zamanına gelince Osmanlı Sultanı her iki yükümlülüğü de üzerine almıştı. Süleyman,
Akdeniz ve Orta Avrupa’da Habsburglara karşı şiddetli bir mücadeleyi sürdürürken,
öbür yandan Portekizlilere karşı Sumatra’daki Açe Sultanına ve Hindistan’daki Gücerat
hükümdarına askeri yardım gönderiyordu. 16. yüzyılın ortalarında cihadın artık evrensel
hale geldiğini ve Müslüman dünyasının hâmisi olarak Osmanlı Devleti’nin her cephede
aktif duruma geçtiği görülmekteydi.1258

16. yüzyıla ait eski bir kronik, Muhteşem Süleyman’ın politika ve stratejisinin iki esaslı
noktasını şöyle tespit ediyordu: Başkaları arasındaki ihtilaftan yararlanmak ve hücumda

1255
Mehmet Kabacık; “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devletinin Baharat Ticareti”, Türk Dünyası Araştırmaları,
Sayı 42, Şubat 2003, s. 89.
1256
Emecen; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, s. 514.
1257
Lybyer; age., s. 16.
1258
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 64.
343

sürpriz.1259 Şarlken’in karşısında acze düşen I. Fransuva’nın yardım talebi zamanlama


açısından Osmanlı politikasına çok uygun bir gelişme oldu. Kanunî akılcı bir politika ile
Fransa kralını destekleyerek Orta Avrupa ve Akdeniz’deki savaşlarda Şarlken’in
sırtından vurulmasını sağlamaya çalıştı.1260

Osmanlı siyasetini yönlendiren temel diplomatik ilke, Hıristiyan dünyasını bölünmüş


halde tutmaktı. 16. yüzyılda Osmanlılar, haçlı seferi bahanesiyle Avrupa’yı kendi
egemenlikleri altında birleştirmeye çalışan Habsburglarla Papalığı, uzlaşmaz iki düşman
olarak telakki ediyor ve Avrupa’da onlara karşı çıkan her eylemi destekliyordu.
Osmanlıların 1525’den itibaren Fransa ile ittifakı ve Akdeniz’de birlikte deniz
harekatında bulunmaları, Avrupa ve Osmanlı için tarihi bir gelişmedir. Bu çerçevede
Süleyman’ın Protestanları destekleme politikası dikkat çekicidir. Feridun Bey’in devlet
belgeleri derlemesinde Sultan Süleyman’ın 1552’de Almanya’nın Lutherci prenslerine
gönderdiği mektubu bu bakımdan özel bir önem taşır.1261

Neticede Alman imparatorları ile müzakerelere girişmek, Macaristan ile Lehistan’a


hakim olamamaktan dolayı haset içinde olan Viyana sarayını, devamlı savaş ve barış ile
oyalamak, takip edilen yol oldu. Böylece Tuna üzerinde elde edilen bu kuvvetli
durumdan faydalanarak Makedonya’dan Venedik’e kadar uzanan dağlık bölgeyi sebatla
fethetmek ve Arnavutluğu, Sırbistan’ı, Yunanistan’ı Dalmaçya’yı, İlirya’yı, Güney
Avusturya’yı, Bosna’yı Hırvatistan’ı ve Yunan Adalarını sağlam bir şekilde ilhak
sağlandı. Venedik devletini, Venedik şehrine kadar sararak, Osmanlı toprakları içinde
hapsederek, bu devletin hâlâ Osmanlılardan sakındığı Mora limanları, Girit ve Kıbrıs
adalarını olgun birer meyve gibi toplamak uygulanan siyasetin bir parçası oldu.

Bu amaçla hareket eden Osmanlı siyaseti, her ne pahasına olursa olsun Almanya
imparatorları ile Venediklilerin anlaşmalarını önlemeyi gaye edindi. Yerine göre
imparatorluğa karşı cumhuriyeti veya cumhuriyete karşı imparatorluğu destekledi. Bu
siyasetin kurbanı olan Venedik, Almanya tarafından Macaristan’da barış elde edebilmek
gayesiyle Osmanlılara satıldı. Diğer Avrupalı güçlere karşı takip edilen Osmanlı
politikasına gelince, bunların Osmanlılara karşı herhangi bir ittifaka girerek Osmanlıları
Tuna’nın, hatta Boğaz’ın ötesine atabilecek bir duruma gelmelerini önlemekti. Bu

1259
Salis; age., s. 18.
1260
Fındık;agm., s. 569.
1261
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 65.
344

güçler arasında olan antipati, rekabet ve özellikle Fransa ile İspanya arasında mevcut
olan ezeli mücadele Osmanlı politikasına çok yarıyordu.1262

Takip edilen politika sonucu Kanunî’nin en mühim faaliyet ve başarısı, Şarlken’e karşı
açtığı amansız mücadeleydi. Bu mücadele Akdeniz ve Kuzey Afrika’da deniz
cephesinde İspanya’ya, Orta Avrupa sahalarında da Almanya’ya ve müttefiklerine karşı
açıldı. Hatta mücadele, akrabalık yoluyla Şarlken’e bağlı olan Portekiz’le Hint
Okyanusuna ve Hindistan kıtasına taştı. Bu mücadele, yalnız Avrupa’nın yarısından
fazlasını şu veya bu şekilde elinde tutan Şarlken’e karşı savaşmak şeklinde yapılmayıp,
adeta topyekun harp kaidesine uygun şekilde bütün alanlarda kendini gösterdi.
Şarlken’in en büyük rakibi olan Fransa, her yönden desteklenip, tam bu sıralarda adeta
yeni bir din gibi zuhur eden Protestanlık, Katolik dinine karşı himaye edildi.1263 Pek çok
defa Macar ovalarını orduları ile doldurmuş olan Kanunî’nin bu kadar uğraşmasının
sebebi, sadece topraklarını sınırsız bir şekilde genişletmek değil, İslam toprağının
selametini sağlamak içindi.1264

Osmanlı Devleti, içinde yaşayan Ortodoks veya Katolik ahalinin haklarını ve


unvanlarını sağladı ve milliyetlerini, vatanlarını, şehirlerini, mülklerini, ticaretlerini,
geleneklerini ve mabetlerini teminat altına aldı. Osmanlılar, inançlar ile değil,
hükümdarlar ile savaşırdı. Dinini inkar etmeden onunla ittifak yapmak mümkündü.1265

Osmanlılara karşı Batılı ve Doğulu düşmanları, birbirleriyle diplomatik temaslar


kurmuş, Osmanlı ülkesini aralarında paylaşmak için planlar yapmışlardır.
Hıristiyanlığın, Müslümanlığın temsilcisi olan Osmanlı Devleti’ni arkadan çevirmeyi
amaçladığını anlayan Kanunî Sultan Süleyman, Safevilerin yönetimindeki İran’a kol
atan Şarlken ile Hindistan’da tutunmaya çalışan Portekiz krallığının siyasetini yakın
takibe başladı.1266

Anadolu ve Rumeli’de devleti korumak kolay olmadı. Osmanlılar, iki cephede aynı
anda savaşmak zorunda kalmaktan daima kaçındılar. Bu amaçla, doğuda ve batıda
münavebeli bir savaş ve barış siyaseti izlemekte dikkatli davrandılar. Kanunî İran’a

1262
Bkz. A. de Lamartine; age., c. 3, s . 886-887.
1263
Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, s. 42.
1264
A. de Lamartine; age., s. 884.
1265
A. de Lamartine; age., s. 887.
1266
Cemalettin Taşkıran; “16. Yüzyılda Osmanlı Portekiz İlişkileri ve Osmanlı’nın Hint Okyanusundaki
Faaliyetleri”, Askeri Tarih Dergisi, Sayı 46, Şubat 1999, s. 43
345

sefer yapmak için İmparator Şarlken ile 1547 de barış anlaşması imzaladı. Osmanlı
Devleti dünya güçleri karşısında her dönemde denge politikasını gerçekleştirmeye
çalıştı.1267 1529 Viyana kuşatması başarısızlığı ve 1534-1535’teki Irakeyn seferi
Osmanlı Devletinin doğuda ve batıda askeri kudretinin kesin sınırını belirledi. Viyana
hiçbir zaman alınamadığı gibi İran yaylasına da yerleşilip Safeviler bertaraf
edilemedi. 1268

İstikrarlı mücadelelerin neticesinde Almanya ve İspanya taçları tamamen ayrıldı ve


Şarlken keder içinde tahtından feragat etti. Bu Türk siyaseti için en büyük zafer
demekti. Eğer Kanunî, İspanya ile Almanya’yı tamamen ezemediyse ya da tam tersi
İran’da net bir sonuç alamadıysa bu diğer bir Türk hükümdarı Şah Tahmasb’ın
yüzünden oldu. Safevi devleti doğudan, Osmanlı Devletini devamlı şekilde tehdit
etmeseydi, tarihin akışı mutlaka değişirdi. Orta Avrupa ve Akdeniz’de takip ettiği
siyasetle Kanunî, mutlak şekilde Avrupa ve dünya tarihinin akışını değiştirmiştir.
Kanunî devrinde Avrupa’da Hıristiyan alemi en dar sınırlarına itilmiştir.1269

Osmanlı Devleti iki türlü bünyeye sahip coğrafi birliklerden yani merkezi idare
sistemine doğrudan doğruya bağlı eyaletlerden ve dahili idarelerin otonom bırakılmış
tâbi beyliklerden teşekkül ediyordu. Birinciler devletin bünyesini teşkil ettikleri gibi
ikinciler de dış müdafaa hattını vücuda getiriyordu ki, bu hat dışarıya doğru kendi
hudutlarıyla devletin iç kısımlarını çerçevelemekte ve harici düşmanlara karşı onu
muhafaza etmekte idi. 1270

Zamanın Nuşirevan’ı, savaşlar kahramanı, Türk’ün ünlü sultanı olan Kanunî Sultan
Süleyman’ı geçmiş Padişahlarla bir tutmak doğru değildir. Onun kulları arasında
Şahların, Kralların kıskandığı birçok beyler, sultanlar, hanlar ve necaşiler vardır. Bunun
zamanındaki fütuhat ve şaheserler hiçbir Padişaha nasip olmamıştır. Dünyaya bir çok
ünlü Padişahların geldiği inkar edilemez. Fakat bunların çoğu, milletlerini, halklarını
yakıp kavurmuşlardır. Eski İranlıların kötü işler mabudu olan Ehriman’ın da fütuhatı
çoktur. Fakat yaptığı mezalimin de nihayeti yoktur. Tarih, hem ondan hem de fazilet

1267
İnalcık; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, s. 66.
1268
Jean-Louis Bacque Grammont; “Kânûni Sultan Süleyman’ın I. François’ya İki Mektubu”, Çev. Refet
Yinanç, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 1970-1974, Cilt 8-12, Sayı 14-23, s. 94.
1269
Öztuna; “Kânûni’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, s. 42.
1270
Lajos; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, s. 25.
346

sahibi olanlardan bahsetmiştir. Serçe ile şahin, yıldız ile güneş nasıl ki birbirinden farklı
ise, Kanunî ile diğer Padişahlar arasında ona göre büyük farklar vardır.1271

Sultan Süleyman zamanında Rumeli’de bulunan sancaklar yirmi altı civarındaydı. Paşa,
Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Sofya, Köstendil, Midilli, Semendre, İskenderiye,
Avlonya, İlbasan, Ohri, Ağrıboz, Tırhala, Prezrin, Alacahisar, Vidin, Florina, Mora,
Vülçterin, Yanya, Karlıili, İzvornik, Hersek, Bosna’dan oluşan bu 26 sancağa bağlı
büyüklü küçüklü 182 adet şehir ve kasaba kaydedilmiştir.1272

Osmanlı Devletinin 16. Yüzyılın ortalarına, yani Kanunî’nin ölümüne kadar, Avrupa
kıtasındaki eyaletleri Budin, Temeşvar, Özi (Silistre) ve Rumeli; Asya kıtasındaki
eyaletleri ise; Anadolu, Karaman (Konya), Eyalet-i Rum(Sivas), Erzurum,
Zülkadriye(Maraş) Van, Diyarbakır, Bağdat, Yemen, Şam ve Halep idi. Afrika kıtasında
Mısır, Habeş, Trabslusgarp, Cezayir eyaletleri olup, ayrıca Ege adalarının da içinde yer
aldığı, Kaptan Paşa ya da daha sonra sık sık kullanılan ismiyle Cezayir-i Bahr-i Sefid
Eyaleti vardı. Osmanlı Devletinin azametli devrinde Kaptan Paşa yada Cezayir-i Bahr-i
Sefid eyaleti, Doğu Akdeniz’de İskenderun körfezinden Cezayir-i Garba kadar hemen
hemen bütün Akdeniz sahillerini kapsıyordu.1273 Kanunî Sultan Süleyman’ın uzun
saltanat döneminde eyalet sayısı hızla artmış kısa süreli Beylerbeyilikleri dikkate
almazsak 1595 yılına gelindiğinde Beylerbeyilik sayısı kırka yaklaşmıştı. 1274 Aynı
şekilde XVI. yüzyıl boyunca nüfusta arttı ve Braudel’e göre Osmanlı nüfusu 22-26
milyon civarındaydı. Bu nüfusun dağılımı da şu şekildeydi: Avrupa yakası 8 milyon,
Asya yakası 8 milyon, Mısır 2-3 milyon, Tunus ve Cezayir 2-3 milyon.1275

Türk milletinin binlerce yıllık hayatında erişebildiği en yüksek noktayı temsil eden
Kanunî Sultan Süleyman Han, birbiri ardına dâhiler çıkaran Osmanoğlu ailesinin de
zirvesini teşkil ediyordu. Ondan sonra da zaman zaman kudretli padişahlar çıkacak,
fakat kuruluştan bu yana devam edip gelen dehâ zinciri, artık gevşemiş olacaktı. 30
Eylül 1520 tarihinde 25 yaşında Osmanlı tahtına çıkan Sultan Süleyman, vefat tarihi

1271
Bkz. Celâl-zâde Mustafa; age., v. 517a-518b.
1272
Gökbilgin; “Kânûni Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları, Şehir ve
Kasabaları”, s. 253-261.
1273
Ünal; “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz-Ege Adaları Yada Kapudan Paşa
Eyaleti)”, s. 614-616.
1274
Orhan Kılıç; “Klasik Dönem Osmanlı Taşra Teşkilatı: Beylerbeyilikler/ Eyaletler, Kaptanlıklar,
Voyvodalıklar, Meliklikler (1362-1799), Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 887
1275
Yunus Koç; agm., s. 541.
347

olan 6-7 Eylül 1566 tarihine kadar süren 45 yıl 11 ay 7 günlük saltanat süresinin 10 yıl 3
ay 5 gününü (2745 gün) at sırtında İ’la-yı kelimetullah adına seferlerde geçirdi. Bu
sürede kat ettiği mesafe 43 bin kilometredir. Kanunî hükümdarlığı boyunca 15 milyon
kilometrekare üzerine yayılmış 21 eyalet ve 250 sancaktan oluşan Osmanlı Devletini bir
dünya süper gücü haline getirmiştir.1276

1276
İbrahim Refik; age., s. 85-86, Shaw; age., s. 132.
348

SONUÇ

Osmanlı Padişahlarının onuncusu olan Kanunî Sultan Süleyman, birçok unvan ve


lakaplarla anılmıştır. Osmanlı kaynakları ve kamuoyu, uygulamaya koyduğu kanunlar
ve kurduğu hukuki müesseselerden dolayı kendisini genellikle Kanunî namıyla
adlandırmıştır. Bunun yanı sıra Sultan Süleyman, şairlik mahlası olarak Muhibbi ve on
üç tane büyük gazâya katılmış olmasından dolayı Gâzi unvanlarıyla da tanınmıştır. Batı
kaynakları ve batı dünyası ise ona, büyük ve kudretli vasfından dolayı muhteşem
“Magnifique” ve büyük “Grand” unvanlarını layık görmüşlerdir.

Sultan Süleyman, Türk milletini tarihinin en yüce zirvesine, savaşı, kanunları ve siyaseti
kullanarak, çıkarmıştır. 46 yıl Osmanlı tahtında kalan Kanunî’nin bu uzun saltanatı
sırasında Osmanlı Devleti üç kıtada yayılmış bir cihan devleti olmuştur. Devlet, bütün
müesseseleri, ordunun intizamı, teknik gücü, disiplini ile çağının en büyük devleti
haline gelmiştir. O, memleketi en yüksek seviyedeki huzur ve refaha kavuşturmuştur.
En güzel devlet teşkilatına ve muazzam bir orduya sahiptir. O, geniş kanuni icraatlarıyla
meşgul olmuş, hem doğu ve hem batıda birçok takdire şayan zaferler kazanmıştır.
Dünya siyasetinde belli başlı, ahenkli ve iyi hesaplanmış bir politika takip etmiştir.

Avrupalıların boyun eğdikleri Şarlken’e karşı, güçlü bir politika yürüterek Belgrad,
Rodos gibi mühim noktaları, Macaristan gibi Avrupa’nın muteber parçasını Osmanlı
toprağına katan ve Osmanlının şanını tüm dünyaya duyuran Sultan Süleyman’dır.
Saltanat süresi boyunca, bazen bizzat kendisi bazen de başkomutan atayarak, doğuda ve
batıda, karada ve denizde ülkenin düşmanlarıyla savaşmıştır. Çıktığı on üç büyük
seferin onunu batıya karşı yapmış, Orta Avrupa topraklarında atının ayağının değmediği
349

yer kalmamıştır. Bu seferlerini yaparken, düşmanın içinde bulunduğu durumları çok iyi
tetkik etmiş, güçlü bir diplomasi uygulamıştır.

Avrupa’nın kilit noktası olan Belgrad’ın fethiyle başladığı seferlerini ve zaferlerini, yine
çok önemli şehir ve kalelerin alınmasıyla devam ettirmiş, Macaristan ve onun başkenti
olan Budin, Kanunî’nin eyaletlerinden biri haline gelmiştir. Bütün Avrupa’yı büyük
korku ve heyecana duçar kılan Viyana kuşatmasını yapmış, Alman ve Avusturya
topraklarının büyük bir kısmını Osmanlı ordusunun ganimet sahasına çevirmiştir. O
zamanki Avrupa’nın en güçlü devletlerinin yöneticileri olan imparator Şarlken ve
kardeşi Avusturya kralı Ferdinand’ı her zaman bir meydan muharebesine davet etmiştir.

Ferdinand’ın defalarca teklif ettiği, vergi karşılığında Macar tahtını verme teklifini, çok
şiddetli biçimde reddetmiş ve sonunda Ferdinand’ı elinde tuttuğu Avusturya toprakları
için vergi vermeye mecbur etmiştir. Avrupa’nın desteğini alarak sürekli Osmanlı
topraklarına saldıran Şarlken ve Ferdinand’a karşı, yılmadan, usanmadan defalarca
sefere çıkmıştır. Gazilik, onun ayrılmaz parçası olduğu için, hastalığına ve yaşlılığına
rağmen bazen at sırtında bazen araba üzerinde olduğu halde 72 yaşında Sigetvar
seferine çıkmıştır. Avrupa’ya karşı açtığı seferlerin sonunda çok sayıda kale, hisar ve
şehir fethetmiştir.

Sultan Süleyman, iki cephede aynı anda savaşmak zorunda kalmaktan daima kaçınmış,
denge politikası takip ederek, doğuda ve batıda dönüşümlü bir savaş ve barış siyaseti
izlemiştir. Avrupa’yı çok yakından takip eden Kanunî, Müslümanların menfaatine olan
her gelişmeyi çok iyi değerlendirmeyi bilmiştir. Bu amaçla haçlı ittifakını bozacak her
türlü girişime katkıda bulunmuş, bu ittifaktan koparmak için Venedik ve Fransa’ya karşı
çok zekice politika yürütmüştür. Bu manada Protestanlara karşı takip ettiği siyaset çok
anlamlı olmuş, aynı zamanda Protestanlık, Sultan Süleyman’ın Avrupa’ya karşı takip
ettiği politikanın sonucunda varlığını koruyabilmiş ve güçlenmiştir.

Bir taraftan da Sultan Süleyman, Osmanlı ülkesi için gerekli olan zamanın icaplarına
göre kanun ve yasalar ortaya koymuş, zamanında eğitim ve fen alanında büyük
gelişmeler görülmüştür. Yaptırdığı medreseler bunun canlı şahididirler.

Devlet kudret ve nüfuzunu her şeyin üstünde tutan Kanunî, iş başına getirdiği adamların
kabiliyet ve derecelerini çok iyi bilir, ehliyetsiz ve hamiyetsizler yanında ne kadar aşağı
350

derecede ise, kemal ehli de o derece yüksek mevkilerde olmuştur. Bundan dolayı
kendisine gelişigüzel iltimas ile adam tavsiye edilmemiş, genellikle yüksek derecedeki
görevlileri, iktidarlı, liyakat ve tecrübe sahibi kimselerden atamıştır.

Onun zamanında Osmanlı, fütuhat ve siyaset, ilim-irfan ve sanat itibariyle en parlak


devrini yaşadığı gibi hukuk ve arazi işlerine dair tedvin edilen veya yeniden vazedilen
kanunlar ile de en medeni devlet olduğunu göstermiştir. Osmanlı Devleti, 16. asrın
ortalarına doğru idari, hukuki, iktisadi teşkilatı, ilmi ve içtimai müesseseleriyle yüksek
bir İslam medeniyetinin bütün vasıflarını haiz olarak görülmektedir. Sultan Süleyman
zamanında ülke içinde yapılan reformlar, eski kanunların yeniden organizasyonu ve
uygulamalarda gösterilen hassasiyet, en ileri seviyede kendini göstermiştir.

Doğuda Safevilere, Batı’da büyük Hıristiyan güçlere karşı amansız bir mücadele
sürdürülmüş, her iki tarafa karşı ilahi bir misyon üstlenilmiştir. Her alanda ortaya
konulan mücadeleler ve ortaya konan ürünler, 16. yüzyılı “Sultan Süleyman Çağı”
haline getirmiştir. Kanunî Sultan Süleyman dönemi, başta askeri alanda elde edilen
başarılar olmak üzere Osmanlı Devletinin ve Türk tarihinin zirve dönemi olarak mütalaa
edilmiştir.

Kanunî döneminde Osmanlı coğrafyası büyük bir alanı kaplamıştır. Mısır, Suriye,
Mezopotamya, Medine, Mekke, Bağdat, Kırım, Karadeniz’in iki kıyısı, Tuna ağızları,
Eflak, Boğdan, Sırbistan, Erdel, Hırvatistan, Arnavutluk, Mora, Budin ve Sigetvar’a
kadar Macaristan ve Lehistan’ın bir kısmı devlete sağlam bir şekilde ilhak edilmiş veya
tayin yahut milli hanedanlardan Padişaha tabi bir valilik ile idare edilmiş veya prenslik
şeklinde bağımlı eyaletler olarak kalmışlardır. Dicle, Fırat ve Nil’den Tuna’ya kadar ırk
ve din farkı gözetilmeksizin Osmanlı Devleti, kalbi İstanbul’da atan muazzam bir devlet
olarak uzanmıştır.

Sultan Süleyman, haleflerine öyle bir devlet bırakmıştır ki, bunun büyüklüğüne ondan
sonra pek az bir şey ilave edilmiştir. Osmanlılar, o büyük Kanunî’nin saltanat devrinde
nail olmuş olduğu refah ve ikbali, satveti ve serveti, onun ardınca gelen Padişahlardan
hiç birinin zamanında ne muhafaza ve ne de iktisap edebilmişlerdir.

Sultan Süleyman’ın saltanat dönemi, harp sahasında, gâzi sultan lafzına yaraşır bir
şekilde ölümüyle sona ermişse de hiçbir zaman unutulmamıştır. Aksine onun şahsında
351

Osmanlı Devleti en parlak devrini yaşadığı kanaati daha torunu tahtta iken genelleşmiş
ve dönemi idealize edilmiştir. Bu durum, daha sonraki kriz devrelerinde daha da
belirgin hale gelmiş; zamanla “altın çağ” kavramı, bu 46 yıllık saltanat yıllarını
nitelemek üzere yaygın şekilde kullanılmıştır. Sultan Süleyman, batıda çağdaşı Şarlken,
I. Ferdinand, VIII. Henry, IV. İvan gibi İmparator ve krallar, doğuda ise Şah Tahmasb,
Babürlü Hümayun gibi hükümdarlar içinde onlarla kıyaslanmayacak ölçüde bir yer
edinmiş, onun vefatıyla benzeri bir daha görülmeyecek, hasreti daima Osmanlı
entelektüellerince çekilecek uzun bir çağ kapanmıştır.

İran’a karşı kazanılan zaferler ve Osmanlı nüfuzunun Kuzey Afrika kıyılarına yayılması
Süleyman’ın itibarını bir kat daha artırmıştır. Kanunî, Akdeniz’deki Hıristiyan
hakimiyetine ve Habsburg Avrupa’sının devamlılığına yönelik Müslüman tehdidinin
baş sembolü olmuştur. Onun devleti, dönemin İslam dünyasındaki en büyük ve en güçlü
Müslüman devleti olmuş, ulaşabildiği bütün coğrafyalardaki Müslüman devletlerin
hamisi olarak görev icra etmiştir. Hindistan kıyılarına yaptığı seferler onun bu özelliğini
çok açık ortaya koymaktadır.

Devraldığı ülke topraklarını, takip ettiği fetih politikalarıyla, on beş milyon kilometre
kareye çıkaran Sultan Süleyman, hazineyi de ağzına kadar doldurmuştur. Sahibi olduğu
devasa servetini, büyük mimari projelerde, hayır işlerinde, kültürel ve sanatsal
gelişmenin desteklenmesinde bol bol harcamış, hükmünü sürdüğü topraklara Osmanlı
mührünü vurmuştur.
352

KAYNAKÇA

A. de Lamartine; Cihan Hakimiyeti, Haz. M.R. Uzmen, Tercüman Yay. Cilt 1-4.
Acun, Fatma; “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve
Uygulaması”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 899-908.
Ahmedî; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947.
Aksoy, Hasan; “Fetihname Md.” TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s.
470-472.
Aksulu, N. Melek; Mohaç Esiri Bartholomaeus Geargievic: (1505-1566) ve Türklerle
İlgili Yazıları, Kültür Bakanlığı, Ankara 1998.
Aksun, Ziya Nur; Osmanlı Tarihi, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1994.
Aktepe, M. Münir; “XIV. Ve XV. Asırlarda Rumeli’nin Türkler Tarafından İskanına
Dair”, Türkiyat Mecmuası, İstanbul 1953, Cilt 10, s. 299-312.
Albrecht Noth; Müslümanlıkta ve Hıristiyanlıkta Kutsal Savaş ve Mücadele, Çev.
İhsan Çatay, Yay. Haz. Yaşar Selçuk, Özne Yay. İstanbul 1999.
Âlî, Gelibolulu Mustafa; Künhü’l-Ahbar, Kayseri Raşid Ef. Küt., No:920.
Arslan, Hüseyin; 16. yy. Osmanlı Toplumunda Yönetim, Nüfus, İskan, Göç Ve
Sürgün, Kaknüs Yayınları, İstanbul 2001.
Arslan, H. Çetin; “Erken Osmanlı’nın Fetih Ve Yerleşim Sisteminde Akıncı Beylerinin
Stratejik Önemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 119.
Asrar, Ahmet; Kanunî Devrinde Osmanlıların Dini Siyaseti ve İslam Alemi, Büyük
Kitaplık, İstanbul 1972.
Aşıkpaşazade; Tevârih-i Âl-i Osman, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5
Kitap bir arada), İstanbul 1947.
Barkan, Ömer Lütfi; “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu
Olarak Vakıflar Ve Temlikler I İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri Ve
Zaviyeler”, Vakıflar Dergisi, Sayı 2, 1974, s. 279-386.
-------------;“Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan Ve Kolonizasyon Metodu Olarak
Sürgünler”, İktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt XV, Ekim 1953-Temmuz 1954, No. 1-4, s.
209-237.
353

Baron Joseph Von Hammer Purgstall; Büyük Osmanlı Tarihi, (Çev.: Mehmed Ata
Bey, Yay. Haz.: Mümin Çevik; Erol Kılıç), Üçdal Neşriyat, İstanbul 1993.
Bayatlı Hasan; Câm-ı Cem-Âyîn, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap
bir arada), İstanbul 1947.
Benedict Curipeschıtz; Yolculuk Günlüğü 1530, Çev. Özdemir Nutku, TTK, Ankara
1977.
Bilmen, Ömer Nasuhi; Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen
Yayınevi, İstanbul 1968.
Bostan; Gazavât-ı Sultan Süleyman, Ayasofya 3317.
Bursalı Mehmet Tahir; Osmanlı Müellifleri, Sad., A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral
Yayınevi, 1-3, İstanbul.
Busbecq, Ogier Ghislain de; Kanunî Devrinde Bir Sefirin Hatıratı (Türk Mektupları),
Çev. Osman Yüksel Serdengeçti, İstiklal Matbaası, Ankara 1953.
-----------------; Türk Mektupları, Çev. Derin Türkömer, Doğan Kitapçılık, İstanbul
2005.
Büyüktuğrul, Afif; “Kanunî Sultan Süleyman ve Toplu Strateji”, Kanunî Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 119-123.
Celâl-zâde Mustafa Koca Nişancı; Tabakâtü’l-Memâlik ve Derecâtü’l-Mesâlik, Haz.
Petra Kappert, Wiesbaden, 1981.
-----------------; Tabakâtü'l-Memâlik ve Derecâtü'l-Mesâlik, İstanbul Üniversitesi
Kütüphanesi, Nadir Eserler Bölümü, No: 5997.
-----------------; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur; Mustafa Çuhadar, MEB, İstanbul 1997.
Cin, Halil; Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1978.
Çapa, Mesut; “Kanunî’nin Hayatı ve Kişiliği”, Kanunî Sultan Süleyman Paneli, KATÜ
Kanunî Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın no:180, Uyg.
Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s. 6-17.
Çiçek, Rahmi; “Kanunî Dönemi Osmanlı Denizciliği”, Kanunî Sultan Süleyman
Paneli, KATÜ Kanunî Sultan Süleyman Uygulama ve Araştırma Merkezi, Genel yayın
no:180, Uyg. Arş. Yayın No:1, Eylül, Trabzon 1995, s.18-25.
Danışman, Zuhuri; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Yeni Matbaa, İstanbul 1965.
Danişmend, İsmail Hami; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yayınevi,
İstanbul 1971.
354

Delilbaşı, Melek; “Balkanlarda Osmanlı Fetihlerine Karşı Ortodoks Halkın Tutumu”,


XIII. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara 2002, Cilt 3, 1. Kısım, s. 31-38.
-----------------; “Osmanlı-Bizans İlişkileri” Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002,
Cilt 9, s. 125.
Derveze, M. İzzet; Allah Yolunda Cihad, Çev. Ali Aslan, Bahar Yayınevi, İstanbul
1998.
Develioğlu, Ferit; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara
1995.
Dirimtekin, Feridun; “Belgrad’ın İki Muhasarası”, İstanbul Enstitüsü Dergisi, II,
İstanbul 1956, s. 51-86.
Doğru, Halime; “Osmanlı Devletinin Rumeli’de Fetih ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.166.
Downey, Fairfax; Kanunî Sultan Süleyman, Çev: E.B. Koryürek, Kültür Bakanlığı,
İstanbul 1975.
Düzdağ, M. Ertuğrul; Şeyhülislam Ebussuud Efendinin Fetvalarına Göre Kanunî
Devrinde Osmanlı Hayatı, Şule Yayınları, İstanbul 1998.
Emecen, Feridun; “Kanunî Sultan Süleyman Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük
İslam Tarihi, Rd: Hakkı Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s.313-
382.
-----------------; “Osmanlı Devletinin Kuruluşundan Fetret Dönemine”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 16.
-----------------; “Sultan Süleyman Çağı ve Cihan Devleti”, Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s.504.
Engin, Nihat; Osmanlı Devletinde Kölelik, Marmara Üni. İlahiyat Fak. Yay., İstanbul
1998.
Ercan, Yavuz; “Yavuz Sultan Selim Dönemi”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, Cilt 9, s.422.
Erdoğru, M.Akif; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Rodos Seferi Ruznamesi”, Tarih
İncelemeleri Dergisi, Cilt XIX, sayı 1, Temmuz 2004, s. 55-71.
Erginli, Zafer; “Osmanlı Devletinin Kuruluşunda Türk Dervişlerinin İzleri”, Türkler,
Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 109.
Erkal, Mehmet; “Ganimet Md.”, TDV. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 13, s.
351-354.
355

Eroğlu, Haldun; “Osmanlı’nın Rumeli’deki Fetih Stratejileri”, Osmanlılar Yönetim ve


Strateji, Gökubbe, İstanbul 2006, s. 71-92.
Eyyubi; Menakıb-ı Sultan Süleyman, Süleymaniye Küt. Esad Ef. Koll. No: 2422.
Ez-Zebidi, Mehmed Murtaza; Tacu’l-Arus, Matbatü’l-Hayriyye, Mısır 1306.
Fayda, Mustafa; “Fetih md.”, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1995, Cilt 12, s. 467-
470.
Feridun Ahmet Bey; Mecmua-i Münşeat-ı Feridun Bey; Takvimhane-i Amire, İstanbul
1274.
Fındık, Tahsin; “Osmanlı Belgelerinin Tanıklığı İle XVI. Yüzyılda Osmanlı-Fransız
İlişkileri”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.567.
Geza David; “Onaltıncı Yüzyılda Macaristan’da Osmanlı İdari Sistemi”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.909-915.
-----------------; “Osmanlı Avrupa’sında Yönetim ”, Kanunî ve Çağı Yeniçağda Osmanlı
Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul 2002, s. 72-91.
Gibbons, Herbert Adams; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Çev. Ragıp Hulusi,
Aktaran Hüseyin Dağ, 21. Yüzyıl Yayınları, 1. Baskı, Ankara 1998.
Gökbilgin, M. Tayip; “Kanunî Süleyman’ın 1566 Szigetvar Seferi Sebepleri ve
Hazırlıkları”, Tarih Dergisi, Sayı 21, 1966, s. 1-14.
-----------------; Kanunî Sultan Süleyman, MEB yayınları, İstanbul 1992.
-----------------; “Kanunî Sultan Süleyman Devri Başlarında Rumeli Eyaleti, Livaları,
Şehir ve Kasabaları”, Belleten, Ankara 1956, Cilt 20, Sayı 78, s. 247-285.
-----------------; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Tımar ve Zeamet Tevcihi İle İlgili
Fermanları”, Tarih Dergisi, İstanbul 1968, Cilt17, s. 35.
Gradeva, Rossıtsa; “Orta Balkanlar’da Osmanlı İdari Sistemi ve Taşra İdaresi (XV.
Yüzyıl)”, Çev: M. Faruk Çakır, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.916-
925.
Grammont, Jean-Louis Bacque; “Kanunî Sultan Süleyman’ın I. François’ya İki
Mektubu”, Çev. Refet Yinanç, Tarih Araştırmaları Dergisi, Ankara 1970-1974, Cilt 8-
12, Sayı 14-23, s. 89-98.
Gülsoy, Ersin; “XVI-XVII. Yüzyıllarda Akdeniz’de Osmanlı Hakimiyeti”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s.597.
356

Güzel, Abdurrahman; “Kanunî Sultan Süleyman Han’ın Avusturya Devlet Arşivindeki


Bulunan Mektuplarından Bazılarının Muhteviyatı Hakkında”, XI. Türk Tarih Kongresi,
TTK, Ankara 1994, s.999.
Hadidi; Tevârih-i Âl-i Osman, Haz. Necdet Öztürk, Edebiyat Fakültesi Basımevi,
İstanbul 1991
Halaçoğlu, Yusuf; XIV-XVII. Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal
Yapı, TTK, Ankara 2003.
--------------; “XVI. yüzyılda Balkanlarda Bazı Osmanlı Şehirleri”, Belleten, Ankara
1989, Cilt LIII, sayı 207-208, s. 637-678.
Hasan Beyzade; Tarih-i Hasan Beyzade, TSMK, Hazine koll. No. 1585
Haydar Çelebi; Haydar Çelebi Ruznamesi, Haz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman 1001
Temel Eser.
Hayrettin Paşa; Gazavât-ı Hayreddin Paşa, Haz. Ertuğrul Düzdağ, Tercüman 1001
Temel Eser, İstanbul.
Hoca Sadettin Efendi; Tacü’t-Tevarih, Haz. İsmet Parmaksızoğlu, 4. Baskı, Kültür
Bakanlığı, Ankara 1999.
http://www.dallog.com/kavramlar/tahrir.htm.
Ibarra, Miguel A. De Bunes; “Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman
Devirlerinde İspanya ve Osmanlı İmparatorlukları Arasında Deniz Savaşları”, Çev:
Ramazan Gözen, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 599-607.
İbn Kemal; Tevârih-i Âl-i Osman VIII. Defter, Haz. Ahmet Uğur, TTK, Ankara 1997.
--------------; Tevârih-i Âl-i Osman, Haz. Şerafettin Turan, TTK, Ankara 1970.
İbn Manzur, Cemaleddin Muhammed b. Mükrim el- Ifriki el Mısri; Lisanu’l-Arab,
Beyrut 1970.
İdrîs-i Bitlîsî; Selim Şah-nâme; Haz. Hicabi Kırlangıç; Kültür Bakanlığı, Ankara 2001.
İlgürel, Mücteba; “Osmanlı Devletinde İstimalet Siyaseti”, XII. Türk Tarih Kongresi,
TTK, Ankara1999, Cilt 3, s. 942.
İmber, Colin; “Erken Osmanlı Tarihinde İdealler ve Meşruiyet”, Kanunî ve Çağı
Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet
Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 138-154.
İnalcık, Halil; “İstanbul: Bir İslam Şehri”, Çev. İbrahim Kalın, Marife, Yıl 4, Sayı 2,
Güz 2004, s.309-325.
357

-----------------; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu Problemi”, Doğu-Batı, Mayıs- Haziran –


Temmuz 1999, Sayı 7, s. 9-22.
-----------------; “Osmanlı Fetih Yöntemleri”, Çev. H. Can Tuncer, Cogito, Sayı 19, s.
131-132.
-----------------; “Osmanlı Tarihi Üzerinde Kamuoyunu İlgilendiren Bazı Sorular”,
Doğu-Batı, Mayıs- Haziran –Temmuz 1999, Sayı 7, s. 23-34
-----------------; “Osmanlı Tarihinde Dönemler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara,
Cilt 1, s. 61.
-----------------; Osmanlı İmparatorluğu Toplum ve Ekonomi, Eren Yay., İstanbul 1996
-----------------; Osmanlı İmparatorluğunun Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Trc. Halil
Berktay, Eren Yayıncılık, İstanbul 2000.
-----------------; “Osmanlı Devletinin Kuruluşu”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara
2002, Cilt 9, s. 66.
İnbaşı, Mehmet; “Balkanlarda Osmanlı Hakimiyeti ve İskan Siyaseti”, Türkler, Yeni
Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 157-158.
İpçioğlu, Mehmet; “Kanunî Süleyman’ın Estergon Seferi 1543”, Osmanlı
Araştırmaları X, İstanbul 1990.
İpşirli, Mehmet; “Osmanlı’da İdari Geleneğin Teşekkülü ve Tatbikatı”, XV ve XVI.
Asırları Türk Asrı Yapan Değerler, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1997.
Kabacık, Mehmet; “XVI. Yüzyılda Osmanlı Devletinin Baharat Ticareti”, Türk
Dünyası Araştırmaları, Sayı 42, Şubat 2003, s. 89-97.
Kallek, Cengiz; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993.
Karaçelebi-zâde, Abdülaziz; Süleyman-nâme, Bulak 1248
Karl Vocelka; “Avusturya-Osmanlı Çekişmelerinin Dahili Etkileri”, İ.Ü.E.F. Tarih
Dergisi, Sayı 31, İstanbul 1977, s. 5-28.
Katip Çelebi; Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-Bihar, Haz. Orhan Şaik Gökyay, MEB,
İstanbul 1973.
Kazıcı, Ziya; İslam Müesseseleri Tarihi, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1991.
Kemal Paşa-zâde; Tevarih-i Al-i Osman X. Defter, Haz. Şefaettin Severcan, TTK,
Ankara 1996
Kılıç, Orhan; “Klasik Dönem Osmanlı Taşra Teşkilatı: Beylerbeyilikler/ Eyaletler,
Kaptanlıklar, Voyvodalıklar, Meliklikler (1362-1799), Türkler, Yeni Türkiye Yay.,
Ankara 2002, Cilt 9, s.887-898.
358

Koç, Yunus; “Osmanlı İmparatorluğunun Nüfus Yapısı”, Osmanlı, Ed. Güler Eren,
Yeni Türkiye Yay., Ankara 1999, cilt IV, s.535-550.
Kopğan, Vojtech (Bratislava); “XVI-XVII. Asırlarda Kuzey Macaristan Hudut
Boylarında Osmanlı Hakimiyetinin Karakteri”, 7. Türk Tarih Kongresi, TTK, Ankara
1973, Cilt 2, s. 620.
Köprülü, M. Fuad; Osmanlı İmparatorluğunun Kuruluşu, Başnur Matbaası, 2. Basım,
Ankara 1972.
Kunt, Metin; “16. Yüzyılda Osmanlı Politikaları ve Sorunları”, Kanunî ve Çağı
Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet
Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s. 33-38.
-----------------; “Süleyman Dönemine Kadar Devlet ve Sultan: Uç Beyliğinden Dünya
İmparatorluğuna”, Kanunî ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası, Ed. Metin Kunt,
Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2002, s.
3-29.
Kurtoğlu, Fevzi; “Hadım Süleyman Paşanın Mektupları ve Belgrad’ın Muhasara
Planı”, Belleten, 4/13-16, 1940, s.53-87.
Küçük, Sabahattin; Bâkî Dîvânı Tenkitli Basım, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara
1994.
Lajos, Fekete; “Macaristan’da Türklerin Mülk Sistemi”, Tarih Dergisi, sayı 16, 1961,
s. 25 -42 .
Levend, Agah Sırrı; Gazavat-nameler ve Mihaloğlu Ali Bey’in Gazavat-namesi, TTK,
Ankara 1956.
Lüey M. Safi; “İslam’da Savaş ve Barış”, Çev.: Safiye Morçay Gülen, İslami Sosyal
Bilimler Dergisi 3:1, s. 66.
Lütfi Paşa; Tevârih-i Âl-i Osman, Matbaa-i Amire, Birinci Baskı, İstanbul 1341.
Lybyer, Albert Howe; Kanunî Sultan Süleyman Devrinde Osmanlı İmparatorluğunun
Yönetimi, Çev. Seçkin Cılızoğlu, Sarmal Yayınevi, İstanbul 2000.
Maksudoğlu, Mehmet; Osmanlı Tarihi, Elif Yayınları, İstanbul 2003.
Mantran, Robert; Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, Çev. Server Tanilli, Cem Yayınevi,
İstanbul 1995.
----------------; “XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğu ve Asya Ticareti”,
Çev.: Zeki Arıkan, Belleten, Cilt LI, Sayı 201, 1987, s. 1433.
Mehmed Mazhar Fevzi; Haber-i Sahih, Hacı İzzet Efendi Matbaası, İstanbul 1293.
359

Mehmed Neşri; Kitab-ı Cihan-Nümâ, Yay. Faik Reşit Unat, Mehmed A. Köymen,
TTK, Ankara 1995.
Mehmet Efendi; İbtihacü’t-Tevarih, Süleymaniye Küt. Hüsrev Paşa Koll, no:321-322.
Merle Severy; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Dünyası”, National Geographic, No. 6,
Ekim 2001, s. 46-81.
Mustafa Nuri Paşa; Netayicü’l-Vukuat, Sad. Neşet Çağatay, TTK, Ankara 1992.
Müneccimbaşı Ahmet Dede; Müneccimbaşı Tarihi, Çev. İsmail Erünsal, Tercüman
1001 Temel Eser, Cilt I-II.
Nev’îzâde Atâî; Şakaik-ı Numaniye ve Zeyilleri, Haz. Abdülkadir Özcan, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1989.
Nişancı Mehmet Paşa; Osmanlı Sultanları Tarihi, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye
Yayınevi, (5 Kitap bir arada), İstanbul 1947.
Ocak, Ahmet Yaşar; “Osmanlı “Resmi (Yahut İmparatorluk) İdeolojisi” Meselesi”,
Doğu-Batı, Yıl 7, Sayı 29, Ag-Ey-Ek-2, 2004, s. 73-81.
Oruç Beğ; Oruç Beğ Tarihi, Haz. N. Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser.
Öngören Reşat; Osmanlılarda Tasavvuf, İz Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2003.
Özcan, Abdulkadir; “Casus Md”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993.
Özel, Ahmet; “Cihad md.”, T.D.V. İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1993, Cilt 7, s. 528-
530.
Öztuna, Yılmaz; “Kanunî’nin Türk ve Dünya Tarihindeki Yeri”, Kanunî Armağanı,
TTK, Ankara 1970, s. 41-46.
Pakalın, Mehmet Zeki; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, MEB, İstanbul
1971.
Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi, Haz. Bekir Sıtkı Baykal, Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara 1981, Cilt 1-2.
Proudhon, Pierre Joseph; “Savaş ve Barış”, Çev. Cüneyt Akala, Cogito, Sayı. 3, 1995,
s. 93-94.
Refik, İbrahim; Tarih Şuuruna Doğru 3, Albatros Kitapları, 1999.
Salis, Renzo Sertoli; Muhteşem Süleyman, Çev.: Şerafettin Turan, Ankara Üniversitesi
Basımevi, Ankara 1963.
Sander, Oral; Siyasi Tarih İlkçağlardan 1918’e, İmge Yay., Ankara 1989.
Sarı, Mevlüt; El-Mevarid, Bahar Yay. İstanbul 1980.
360

Savaş, Ali İbrahim; “Osmanlı Devleti ile Habsburg İmparatorluğu Arasındaki


Diplomatik İlişkiler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 556
Schwarz, Klaus; “16. Yüzyılın Ortalarında Protestanların Umudu: Türkler”, Tarih ve
Toplum, 10, 1988, s. 9-13.
Selânikî, Mustafa Efendi; Tarih-i Selânikî, Haz., Mehmet İpşirli, TTK., Ankara 1999.
Shaw, Stanford; Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev. Mehmet Harmancı,
E Yayınları, İstanbul 1994.
Sinan Çavuş; Tarih-i Feth-i Şikloş, Estergon ve İstol(n)i Belgrad or Süleyman-name,
The Historical Research Foundation İstanbul Research Center.
Solakzade Mehmed Hemdemî Çelebi; Solakzade Tarihi, (Haz. Vahid Çubuk), Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara 1989.
Soysal, İsmail; “Türk-Fransız Diplomasi Münasebetlerinin İlk Devresi”, İ.Ü.E.F. Tarih
Dergisi, İstanbul 1951-1953, Cilt III, Sayı 5-6, s.63-94.
Suphi Labib; “The Era of Suleyman The Magnificent: Crisis of Orıentation”, Int. J.
Middle East Stud. On (1979), Printed in Great Britain, s. 435-451.
Şahin, İlhan; “II. Bayezid Devri”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, Rd: Hakkı
Dursun Yıldız, Çağ Yayınları, İstanbul 1989, Cilt 10, s. 253-279.
----------------; “Osmanlıların Balkanları İskan Politikası”, Avrupa’ya İlk Adım Uluslar
arası Sempozyum, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2001, s. 63-75.
Şemsettin Sami; Kamûs-i Türkî, İstanbul 1996, Çağrı Yay., Cilt 1-2.
Şibay, Halim Sabit; “Cihad md.”, MEB. İslam Ansiklopedisi, Cilt 3, s. 164-170.
Şimşirgil, Ahmet; “Osmanlı Devleti’nin Kuruluşunda Hizmeti Geçen Alpler ve
Gaziler”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9, s. 99.
Şükri-i Bitlisi; Selim-nâme, Haz. Ahmet Uğur, Mustafa Çuhadar, Ahmet Gül, Isis Yay.
İstanbul 1995.
Şükrullah; Behçetü’t-Tevârih, Düz. N. Atsız Çiftçioğlu, Türkiye Yayınevi, (5 Kitap bir
arada), İstanbul 1947.
Tabib Ramazan; Er-Risale El-Fethiyye Er-Rodosiyye Es-Süleymaniyye, Haz. Necati
Avcı; Basılmamış Doktora Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 1993.
Taha-zâde Ömer Faruk; Tarih-i Ebu’l-Faruk, Dersaadet 1328
Taneri, Aydın; Osmanlı Kara ve Deniz Kuvvetleri (Kuruluş Devri), Kültür Bakanlığı
Yay., Ankara 1981.
361

Tansel, Selahattin; Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve


Askeri Faaliyeti, TTK, Ankara 1999.
Tansu, Yunus Emre; “Osmanlı Fetih Siyasetinin Sebepleri”, Türk Kültürünü
Araştırma Enstitüsü Dergisi, Sayı 382, Yıl 33, Şubat 1995, s. 117.
--------------; “16. Yüzyılda Türk Dünyasının Siyasi Durumuna Bir Bakış”, Türk Kültürü,
Cilt 35, Sayı 414, 1997, s. 594.
Taşkıran, Cemalettin; “16. Yüzyılda Osmanlı Portekiz İlişkileri ve Osmanlı’nın Hint
Okyanusundaki faaliyetleri”, Askeri Tarih Dergisi, Sayı 46, Şubat 1999, s. 43.
Tekin, Şinasi; “Türk Dünyasında Gazâ ve Cihad Kavramları Üzerine Düşünceler”,
Tarih ve Toplum, Ocak 1993, Sayı 109, s. 10.
Tekindağ, Şahabettin; “Rodos’un Fethi”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 8, 1968, s.
58-65.
Tursun Bey; Tarih-i Ebu’l-Feth, Haz. Ahmet Tezbaşar, Tercüman 1001 Temel Eser.
Uğur, Ahmet; “Kemal Paşa-zade’nin VIII. Ve IX. Defterleri Ve Bu Defterler Işığında
Yazarın Tarihçiliği”, VIII. Türk Tarih Kongresi II. Ciltten ayrı basım, TTK, Ankara
1981, s. 1007-1019.
-----------------; “Yavuz’un Doğu ve Güneydoğu Politikası”, Tarih ve Medeniyet, Sayı 1,
Mart 1994, s. 11-15.
-----------------; Yavuz Sultan Selim’in Siyasi ve Askeri Hayatı, MEB, İstanbul 2001.
-----------------; Gül Bahçesi, Özener Matbaası, İstanbul 2001
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı; Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK, Ankara 1945.
-----------------; Osmanlı Tarihi, Cilt 1-10, TTK, Ankara 1998.
-----------------;Osmanlı Devleti'nin Merkez ve Bahriye Teşkilâtı, Ankara 1988.
Ünal, Ayhan Afşın; “XVI. Ve XVII. Yüzyıllarda Cezayir-i Bahr-i Sefid (Akdeniz-Ege
Adaları Yada Kapudan Paşa Eyaleti)”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt
9, s. 614-617.
Ünver, A. Süheyl; “Kanunî Sultan Süleyman’ın Son Avusturya Seferinde Hastalığı,
Ölümü, Cenazesi ve Defni”, Kanunî Armağanı, TTK, Ankara 1970, s. 301-306.
Viorel Panaite; “Osmanlı Hakimiyetinin Tuna Nehrinin Kuzeyinde Yayılışı: XIV ve
XVI. Yüzyıllarda Eflak ve Boğdan”, Türkler, Yeni Türkiye Yay., Ankara 2002, Cilt 9,
s.212.
362

Williams, Ann; “Akdeniz Çatışması”, Kanunî ve Çağı Yeniçağda Osmanlı Dünyası,


Ed. Metin Kunt, Christine Woodhead, Çev. Sermet Yalçın, Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul 2002, s. 39-55.
Wittek, Paul; “Osmanlı İmparatorluğunda Türk Aşiretlerinin Rolü”, Çev., Ercümend
Kuran, Tarih Dergisi, 17-18 (1962-1963), s. 257-268.
-----------------; Osmanlı İmparatorluğunun Doğuşu, Çev. Fatmagül Berktay, Pencere
Yayınları, İstanbul 2000.
Yurdaydın, Hüseyin Gazi; Kanunî’nin Cülusu ve İlk Seferleri, AÜ., İlahiyat Fak.
Yay., TTK, Ankara 1961.
Yücel, Yaşar; Sevim, Ali; Klasik Dönemin Üç Hükümdarı, Fatih, Yavuz, Kanunî,
TTK, Ankara 1991.
Yüksel, Ahmet Turan; “Bazı Batılı Araştırmacılara Göre İlk İslam Fetihleri”, Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 6, Konya 1996, s. 169-195.
Zaim, Sabahaddin; “Yükselme Devrinde Osmanlı Devleti’nin İktisadi Durumu”,
Osmanlı, Ed. Güler Eren, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, Cilt 3, s. 32-44.
Zekeriyazade; Cebre Savaşı, Orhan Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul
1980.
Özgeçmiş

Adı ve Soyadı : Muhittin KAPANŞAHİN


Doğum Yeri : Ovacık – KARABÜK
Doğum Tarihi : 19.01.1971
Baba Adı : Ramazan
Anne Adı : Ayşe

İlköğrenimini Kapullu köyü ilkokulunda, orta ve lise öğrenimini Karabük İmam-Hatip


Lisesinde tamamladı.
1990 yılında ÖYS imtihanı ile Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesine kayıt yaptırdı
ve buradan 1995 yılında mezun oldu. Aynı yıl Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı İslam Tarihi Bilim Dalında Yüksek Lisans eğitimine
başladı.
1998 yılında “Mehmed Efendi ve İbtihacü’t-Tevarih Adlı Eserinin Transkripsiyon ve
Değerlendirilmesi” başlıklı teziyle Yüksek Lisansını, 2007 yılında “Kânûni Sultan
Süleyman’ın Avrupa’ya Karşı Takip Ettiği Fetih Politikası” adlı teziyle Doktorasını
tamamladı.
2001 yılında Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları
Anabilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak göreve başladı.
Evli ve iki çocuk babasıdır.

Adres: Alpaslan Mh. Farabi Cd. Nehir Ap. No:29/23 38030 Melikgazi / KAYSERİ
e-mail:mksahin@erciyes.edu.tr, kapansahin@hotmail.com,
gsm: 0 533 576 89 65

You might also like