Professional Documents
Culture Documents
Şahmeran 2
Şahmeran 2
MERÂN
(ŞAH MERÂN DUÂSI)
DUÂ-İ ŞAH-I MERÂN
نيَحَ ّرال* نَسَب للهاَ
رَالَيوَح ّ
Bir Gün yine odunlarını satmış, yorgun argın eve dönerken canı dolaşmak
ister, kır yoluna sapar. Bir inilti duyar. Dönüp baktığında insan başlı, ak,
yılan gövdeli bir yaratık görür. Çok korkar. Yılan: "Ey insanoğlu, benden
sakın korkma. Ben yılanların padişahı Şahmeran'ım. Yaralıyım. Bana
yardım edersen bir gün bunun karşılığını mutlaka öderim," der. Lokman
Şahmeran'ı kucağına alır, söylediği yoldan bir mağaranın önüne götürür.
Yılan birşeyler mırıldanır, mağaranın kapısı açılır. Burası eşsiz güzellikte
bir yerdir.
Aradan uzun bir zaman geçer. Şahmeran sarayındaki billur suda evrenin
tüm güzelliklerini izlerken, birden gözü Tarsus Beyi'nin kızına takılır. Kıza
aşık olur. Yemeden içmeden kesilir. Günün birinde de kızın hamama
gittiğini görür. Kızın güzelliği karşısında çılgına döner. Hamama gider.
Islak mermerler üzerinden kayıp düşer. Hamamcı ve kızın hizmetkârları
Şahmeran'ı göbek taşının üstünde öldürürler.
Lokman saraydan ayrılıp kırda yürürken birden tüm bitkiler dile gelir.
Hangi hastalığa şifa olduklarını söylemeye başlarlar. Okuma yazmayı
öğrenmiş olan Lokman bitkilerden duyduklarının tümünü yazmaya başlar.
Böylece ünlü Hikmet ül-Lokman kitabı ortaya çıkar
Camsab yine;
İşin aslı öyle değil ana. Sen var git söyle onlara, "oğlum geldi, sizi istiyor"
de, onlar koşa koşa gelirler, dedi.
Gerçekten Camsab'ın annesi gidip bunlardan birisini bulunca adam telaş
ve endişeye kapıldı. Diğer arkadaşlarını bulup, onlarla konuşup tartıştı,
sonuçta hak ve adaletten korkarak, Camsab'tan af dilemeye, merhametini
istemeye ve mallarının yarısını Canısab'a vermeye karar verdiler.
Mallarının yarısını yanlarına alarak Camsab'ın evine geldiler. Camsab'ın
elini ayağını öperek:
Ey kardeşimiz Camsab. bizim cahillik ve kusurumuz büyüktür. Bizim
ettiğimizi sen etme. Bizi sen affet, malımızın yansını sana getirdik. Gel
barışalım, diye çok yalvardılar. Camsab bunlara yine acıdı ve
kabahatlerini bağışlıyarak yeniden dost oldular.
Aradan yedi yıl geçti. Bu zaman içerisinde Camsab verdiği söz gereği hiç
hamama gitmedi.
Camsab'ın yaşadığı ülkenin hükümdarı Keyhüsrev bir gün fena bir
hastalığa tutulmuştu. Tüm vücudu kıpkırmızı yaralar içinde idi. Hekimler,
ilaçlar fayda etmedi. Hastalık gittikçe arttı, ağırlaştı. Hekimler bütün
ümitlerini kestiler. Çaresizliği kabul ettiler.
Keyhüsrev'in Şahmur isminde bir de veziri vardı. Sihir işlerinde Vezir
kitaplarını karıştırırken, tek devanın Şahmeran'ın etini yemek olduğunu
hükümdara söyledi. Keyhüsrev tellallar bağırtıp, Şahmeran'ın yerini bilene
büyük vaadlerde bulundu. Camsab verdiği söz üzerine ses çıkarmadı.
Vezir yeniden bir hüküm çıkardı. "Şahmeran'ı gören bir kimsenin belden
aşağısı balık gibi beyaz pullu olur." Bunun üzerine bütün hamamcılara,
halkın bedava yıkanmaları için emirîer verildi ve hamam masraflarının
devletçe ödeneceği bildirildi.
Memurlara talimatlar verilerek, bütün halkın hamamlara gitmesi sağlandı.
O sırada zorla da olsa Camsab'da hamama götürüldüğü için sır öğrenildi.
Belinden aşağısı beyaz pullu olan Camsab yaka paça doğru hükümdarın
huzuruna çıkarıldı. Keyhüsrev'in tedavisi için tek çarenin Camsab'ın elinde
bulunduğunu kendisine anlatılarak. Şahmeran'ın yerini göstermesi
emredildi.
Şahmeran:
Bu derman benim elimdir. Allah'ın dediği olur, ne yapalım! Eninde
sonunda ölmeyecek miyim? Ey Camsab! Sana bir öğüdüm olsun. Sen
bana belki de isteyerek kötülük ettin, fakat ben sana etmem. Bu melun
beni sana belki de boğazlatacak. Sakın kabul etme. Sonra katil olursun.
Bırak beni Şahmur kessin. Beni Toprak çanakta kaynatıp ilk suyumu sana
içirmek isteyecekler. Sakın içme. O suyu ona içir. Eğer dediklerimi aynen
yaparsan kazanırsın. Ben nasıl olsa Öleceğim. Sen benim dediklerimi
yaparsan, beni hayır dua ile anarsın, dedi.
Kendisini yere can acısıyla atan Şahmur çırpına çırpına son nefesini verip
öldü.
Bu olay Kehsûrev'e iletilince, telaşa düşen hükümdar derhal Camsab'ı
huzuruna çağırdı:
Şimdi Şahmur öldü. İlacı nasıl kullanacağımızı biliyor musun? Nasıl
yapacağız? diye sorunca Camsab:
Efendimiz hîç merak buyurmayınız. Ben ilacın nasıl kullanılacağını iyice
biliyorum. Yaralarınızı iyi edeceğim, diyerek Şahmeran'ın baş tarafını
hükümdara yedirdi.
Mısırlı tüccarlardan birisi olan ve çok zengin olduğu bilinen Melikiya isimli
bir kişi, her sene karlar erirken Mısır'dan yola çıkar, Bağdat, Antakya ve
Tarsus'a gelir, buradaki plajlarda yıkanırdı. O seneki baharda Mısırlı
Melikiya'yı Amanoslardan geçerken haramiler soydular. Melikiya'nın
kervanı dağıldı, kendilerini zorlukla Tarsus'a atabildiler.
Elbette edecektir. Dünyada bir eşi olmayan bir armağanı nasıl red edebilir
ki?
Melikiya ile hizmetkârı anlaştılar. Hizmetkâr gitti. Üç gece sonra bir
devenin üzerine bindirilmiş büyük bir tahta sandıkla geri döndü. Sandık
evin bahçesine konuldu, kapılar iyice kapatıldı. Sandık hizmetkârlar
tarafından büyük bir dikkatle açıldı. Melikiya gördüğü manzara ve güzellik
karşısında şaşkına döndü. Gözlerine ina-naınıyordu. Karşısında yere
konulan ipek minderin üzerinde, dünya gözeli, san saçlı bir genç kız
duruyordu ve kızın vücudunun, kollarının altından ve omuz başlanndan
yedi yılan insana saldırıyordu.
Melikiya hizmetkarına sordu:
Şahmeran bu mudur?
Evet efendim.
Askerler tekrar saldırdılar. Şahmeran'ın son yılan başı yeni bir hamle
yaparak Vali İnıadettin'in üzerine saldırdı. Onu yere çarptı. Askerler
perişan olarak kaçarlarken birisi baltasını Şahmeran'a savurdu.
Şahmeran'ın ağzından "Allah!" kelimesi çıktı. Melikaya Şahmeran'a doğru
koştu. Şahmeran'dan fışkıran kan hamamın duvarını kana boyadı.
Şahmeran ağlıyarak Melikaya'ya bağırdı: