You are on page 1of 68

Milli Klasikler

YILDIRIM BAYEZİT

Kâmil Su

İSTANBUL, 1999
M illi K la sik le r

Y IL D IR IM B A Y E Z İT

K âm il Su
M İLLÎ EĞİTİM BAKAN LIĞI Y A Y IN L A R I; 3194
BİLİM v e KÜLTÜR ESERLERİ D İZİSİ : 1014
Milli K kiM kk-r; 17

KilahıV adı
YILDIRIM BAYEZİT
Yaym Kodu
99.34.Y.0002.1697
ISBN 975.11.1733.x
Baskı yılı
1999
Baskı adedi
5.000
Dizgi, baskı, cilt
MİLLÎ EĞİTİM BASIMEVİ

Yayımlar Dairesi Başkûnlığı’nın


6.2.1997 tarih ve 692 sayılı yazıları ile
ikinci defa 5.000 adet basılmıştır.
M illi K la sik le r

YILDIRIM BAYEZİT

Kâmil Su

M.t

İSTANBUL, 1999
YILDIRIM
BAYEZİT
YILDIRIM BAYEZIT
Yıldırım Beyazit Devlet H atunla nasıl evlendi

OsmanlI padişahları oğullarını ve kızlarını


everdikleri zaman büyük düğünler yaparlardı. İlk
zamanlarda bu düğünler o kadar gösterişli değildi.
Fakat sonraları haftalarca sürüp giden eğlenceler
haline gelm işti.
İlk Osmanlı padişahlan oğullarını Türk beyleriyle
kızlariyle everdikleri gibi Hıristiyan prenseslerinin de
evlendirirlerdi. Buna göre düğün de ya kız tarafının
âdetlerine veya Türk göreneklerine göre yapılırdı.
Osm anlı padişahlarm m İkincisi olan Orhan
Beyin ilk karısı (yarhisar) tekfurunun kızı Nilüfer
(Holofira) hatundu. Orhan bey N ilüfer hatunla ev­
lendiği zaman on sekiz yaşında idi. Bu karısından
Orhan beyin iki oğlu dünyaya geldi. M urat ve Sü­
leyman beyler. Orhan beyin son karısı da Bizans
İmparatoru K antakuzinos’un kızı Teodora idi.
Orhan bey Teodora ile evlendiği zaman altmış yaş­
larında idi. Teodora’nın düğünü Bizans âdetince
yapıldı. Bizans İm paratorları kızlarını yabancı h ü ­
küm darlara verdikleri zaman düğünü de «silivri»
de oldu. Onun için Teodora’nın düğünü de
«Silivri» de yapılırdı. Bizans İmparatoru ve Bi­
zans’ın ileri gelenleri düğün için Silivri’ye git­
mişlerdi. Düğüne Osmanlı devleti büyükleriyle bir
kısım Türk askeri davetli idi. B unlar da M u­
danya’dan Rumeli yakasına otuz kadar gem i ile
geçmişlerdi.
Düğün günü Silivri’nin dışında yüksek bir set
yapıldı; yanı başm a da bir çadır kuruldu. Teodora
annesi ve kızkardeşi ile birlikte geceyi bu çadu'da
geçirdi. İm parator ordugâhta kaldı. Ertesi günü T e­
odora çadırdan çıktı, kem seye görünm eden şeddin
üzerine gitti. Şeddin etrafı ipekli, sırmalı perdelerle
örtülü idi. Perdeler kaldırılınca güzel Teodora gö­
ründü. Çok süslü elbiseler giyinmişti. Yanında
hadım ağaları, ellerinde m eşaleler olduğu halde diz
çökm üşlerdi. Törende hazır bulunanların hepsi
ayakta duruyorlardı. Yalnız im parator at üzerinde
idi. Teodora görünür görünm ez m uzika cenk ha­
vası çalm ağa başladı. Sonra Orhan Beyin dilber
zevcesi için övgüler okundu, ziyafetler günlerce
sürdü. Sonunda Teodora, babasm ın ve anasm m el­
lerini öperek Bursa sarayına doğru yola çıktı.
Teodora akıllı bir kadındı, ihtiyar kocasm m
saygı ve sevgisini kazandı. Fakat adm ı ve dinini
değiştirm edi. İyiliği severdi. Kendi parasm dan fa­
kirlere yardım ederdi.
*
* *

Yıldırım Bayezit evlenirken de büyük bir


düğün yapıldı. Gelin, Germ eyanoğlu Yakup Beyin
kızı Devlet Hatun idi. Türk kızı olduğu için onun
düğünü Türk âdetlerine göre yapıldı. Önce aracılık
için Germ eyan ilinden Ishak Fakih geldi Yanında
Y ıldırım ’m babası M urat Bey için değerli he­
diyeler getirdi. H ediyeler arasında D enizli’nin ak
alemli bezleri, Alaşehir eflâdisi vardı. Düğün ve
cihaz işleri Bursa sarayuıda görüşüldü. Devlet
H atun’a babasının yüksek bir cihaz vermesi ka-
rarlaştu-ıldı. Bu cihaz, Kütahya, Sim av ve Tavşanlı
şehirleri olacaktı.
Düğün böylece kararlaştıkdan sonra Ana-
doludaki bütün Türk beyliklerine okuyucular gön­
derildi, K aram an Beyi, Hamit Beyi, M enteşe Beyi,
Saruhan Beyi, hattâ M ısır sultanı düğüne davet
edildiler. Evranos Bey de davetliler arasında idi.
Düğün için her taraftan birçok hediyeler ge­
liyordu. Gelen hediyeler iyi cins atlar, katarlarla de­
velerdi. M ısır sultanı da bir elçi yollamış ve elçi ile
birlikte değerli hediyeler göndermişti. Fakat Ev-
ronos Beyin hediyeleri bütün hediyelerden üstündü.
Bunlar yüz kul, yüz de kız oğlan kız cariye idi. Bu
kullardan on oğlanın elinde içi fılori altını dolu on
gümüş tepsi, on oğlanm eiüıde birer altm tepsi vardı;
sekseninin elinde de gümüş ibrikler ve maşrayelere
bütün davetlileri hayretler içinde bıraktı. Sultan
Murat, Evronos Beyin hediyelerini davetlilere on­
ların getirdikleri cins atları da Evranos Beye verdi.
Filori altuıları da âlimlere ve fakirlere üleştirdi bu
hediyelerden kendisene hiçbir şey alıkoymadı.
Y ıld ır ım Beyazitl.

Şimdi herkes gelinin gelmesini bekliyordu.


Gelini alm ak için Bursa saraymdan Germ eyan iline
Bursa kadısmın karısı, B ayezit’in dadısı. Bursa ka­
dısı, kapı kullarından Aksungur, Çavuşbaşı, Ça-
vuşoğlu Demirhan gönderildi. A ksungur Beyin ya-
nında bin kadar sipahi askcıi vardı. Gelin alıcıların
sayısı iki bin kişiden fazla idi.
Kız evi, düğünü K ütahya’da yaptı. Ger-
nıeyanoğlu, M urat Beyin adamlarına büyük zi­
yafetler çekti. Gelin, A ksungur'un karısı olan Ba-
yezit Beyin dadısı ile birlikte yola çıkarıldı. At
üstünde idi. Gelinin bindiği atın dizginini Ger-
m eyan Beyinin çeşnigir başısı Paşacık Ağa tu­
tuyordu.
Uzun bir yolculuktan sonra B ursa’ya varıldı.
Gelin B ursa’da parlak bir törenle karşılandı.
Yıldırım, Devlet H atun’la evlendiği zaman
otuz dört yaşında idi.

Yıldırım Bayezik ne zaman doğdu ve


G ençliği nasıl geçti?
Yıldırım Bayezit (1347) yılında dünyaya
geldi. Üçüncü Osmanlı padişahı Sultan M urat’ın
oğludur. Şahzadeliği zam anında Küthaya va­
liliğinde bulmuştur. Cesurdu. AskerUğe ve ava me-
riiklı idi. Gençliği cesur ve bilgiç Türk ko-
m utanlaıım n yanında geçti. Babası ile birlikte
birçok savaşlarda bulundu. Karam an Beyi Alâettin
Bey ile yapılan savaşta ordunun sol kanadına ko­
muta etti. Bu savaşta Karam anlılar düm belek ve tı-
rampet sesleriyle ordunun sol kanadına hücum
edince Yıldırım Bayezit dü.şmanla çarpışmak he-
10

vesini yenem iyerek atından atladı ve babasının


önünde diz çökerek çarpışm ak için izin istedi.
Yıldırım Bayezit iyi bir binici, cesur ve atılgan
bir kom utandı. Savaş m eydanlarında çarpışırken
korku nedir bilmezdi, gözünü budaktan sakınmaz,
düşm an saflarına pervasızca atılırdı. Elinde ağır
gürzü ile öyle saldırış saldırıdı ki, düşm anların kor­
kudan ödleri patlardı.
Savaşlarda hileye başvurmayı sevmezdi. D üş­
m an sayıca ne kadar üstün olursa olsun göğüs gö-
ğüse cenk etmekten hoşlanırdı. Kosva savaşı baş­
lam adan önce düşm an ordusunun sayıca Türk
ordusundan çok fazla olduğu öğrenilmişti. Padişah,
bu durum karşısm da savaşm ak mı, savaştan vaz­
geçm ek mi gerektiğini danışm ak üzere ko­
m utanlarını topladı. Bazı kom utanlar develerin or­
dunun önüne konulm asını teklif ettiler. O nlara göre
düşm an süvarilerinin atları develeri görünce ür-
kecekler ve birbirlerine karışacaklardı. O zaman
Türk ordusu ileri atılır, düşm anı kolayca ye­
nebilirdi. Yıldırım B ayezit buna razı olmadı. Orada
bulunanlara şunları söyledi: «Tanrı silâhlarını şim ­
diye kadar açık bir surette korumuştur. Bu türlü ba­
yağı tedbirlere başvurm ağa kalkm ak Allaha karşı
kalb çürüklüğü olur. Düşm an ne kadar çok olursa
olsun onunla karşı karşıya savaşmak, bayrağım ıza,
m illetim ize şeref verir».
11

Y ıldırım ’m bu sözleri üzerine düşm anla sa­


vaşa karar verildi.

Yıldırım Bayezit nasıl padişah oldu?


1389 yılının haziran ayı idi. Türk ordusu
Kosva m eydanına varmıştı. Sırplar, Bosnalılar,
Ulahlar, Lehler ve M acarlardan m eydana gelen
düşm an ordusu da Kosva ovasında toplanm ıştı.
Türk ordusu şöyle tertiplenm işti;
Sağ kanadda Yıldırım Bayezit Bey, sol ka-
nadda kardeşi Yakup Bey vardı. Ortada da padişah
bulunuyordu.
B ir gece önce şiddetli bir rüzgâr Türk or­
dusunun karşısından esm eğe başlamıştı. Etrafı toz
bulutları kaplam ıştı. Bu durum da savaşm ak çok
güçtü Padişah bundan çok üzüntü duydu. Ellerini
açarak Tanrıya yalvardı; Türk ordusunu bir
felâketten korum ası, kendisini de şehitler arasına
katm ası için dua etti. Şafak sökerken inceden in­
ceye yağm aya başlayan bir yağm ur bütün tozları
bastırdı. Sultan M urat’ın duası kabul olunmuştu.
Padişah, cenk işaretini verdi. İlk çarpışm a pek
çetin oldu. Biraz sonra her iki taraf da bütün kuv­
vetleriyle birbirlerine yüklendiler. K anh bo­
ğuşm alar oluyordu. Bir aralık Türk ordusunun sol
kanadında bir çözülm e görüldü. Tam bu sırada Y ıl­
dırım Bayezit korkunç gürzü ile düşm an safları
12

arasından geni^ bir yol açarak kardeşinin imdadına


yetişti. Ordunun bir kanadından öbür kanadına yıl­
dırım hızıyle yapılan bu hareket düşman saflarında
bozgunluk yarattı. Biraz sonra Türk ordusu zafere
ulaştı.
Kosva zaferi gerçekten büyüktü. Balkanlaıın
en kuvvetli ordusu yenilmişti. Savaş alanı düşm an
ölüleriyle dolu idi. Bunlar arasında Sırp kıralı da
bulunuyordu. Türk sancakları Kosva m eydanında
şanla şerefle dalgalanıyorlaidı Türk ordusu bayram
sevinci içinde idi Beyler paşalar bu gazasından
ötürü padişahı tebrik ediyorlardı.
Sultan Murat, elde edilen bu başarıdan pek
m em nundu. Lâkin Türk ordusunun verdiği şe­
hitlerin çokluğundan ötürü de acı duyuyordu. Şe­
hitleri görm ek için savaş meydanını dolaşm ak is­
tedi. Otağından çıktı. Beyler, paşalar, m uhafız
askerleri yanından ve arkasından yürüyorlardı.
Adım başında kanlı düşm an ölülerine ve Türk şe­
hitlerine raslanıyordu. Ölüler arasından birdenbire
«M iloş» adında bir sırp kalktı. Şapkası elinde ol­
duğu halde Sultan M urat’a doğru yürüm eye baş­
ladı. Türk gazileri önüne geçmek istediler.
Sırp: «Bırakın beni, padişahın elini öpeceğim»
der gibi m ırıldandı. G aziler kenara çekildiler.
M iloş ehni öpm ek ister gibi padişahın yanına so­
kuldu. Beyler, paşalar padişaha doğru ilerliyen bu
13

düşman askerine merakla bakıyorlardı. Miloş pa-


dişahm yanına gelince birdenbire, koltuğunun al-
tuıda sakladığı hançerini çıkardı ve Sultan M urat’ın
göğsüne sapladı. Gaziler çılgm gibi M iloş’un üze-
rinee saldırdıhır. Bir dakikada adamı param parça et­
tiler. Beyler, paşalar hemen padişahın kollarma gir­
diler, oracığa yatırdılar. Üstüne hemen bir çadır
kurdular. Sultan Murat, çok ağır bir suretle ya­
ralanmıştı. Alınan tedbirler kâr etmedi. Ya­
ralandıktan iki saat sonra Allahın rahmetine kavuştu.
Sultan M urat ölünce beyler, paşalar yeni pa­
dişahı seçmek için toplandılar. Padişahlık hakkı
sultan M urat’ın büyük oğlu Yakup Ç elebi’nindi.
Fakat paşalar, beyler kahram anlığına hayran ol­
dukları Yıldırım B ayezit’i uygun bularak padişah
seçtiler. Bu sırada Yıldırım Bayezit kırk iki ya­
şında idi.
Yıldırım Bayezit yuvarlak yüzlü, kırm ızıya
çalan beyaz tenli, koç burunlu, elâ gözlü idi. Bir
gözünün şehlâ olduğunu söylerler. Kumral sakalı
geniş göğsüne kadar inerdi. Savaşlarda bir yandan
bir yana yıldırım hıziyle hareket ettiği için, ona
«Yıldırım» demişlerdi.

Yıldırım Bayezit Sırplarla barıştı.


Bayezit, padişah olduğunu ve Kosva zaferinin
kazanıldığını komşu devletlerin beylerine, kı-
14

rallarına ve hüküm darlarına bildirdi. Bir taraftan da


bozgun halinde kaçan Sırp ordusunu kovalam ağa
koyuldu.K um andanlarından Yiğit B ey’i Bosna
üzerine, Firuz Beyi de V idin’e yolladı. Kendisi de
Karatovadaki güm üş m adenlerini ele geçirdi. Türk
orduları her taraftan Sırbistan’a girdiler. Sıkışık du­
rum a düşen S up kıralı Lazar’ın oğlu aman diledi.
Yıldırım Bayezit, A nadolu’da birtakım se­
ferler yapm ayı tasarlıyordu. Amma ilkin Rum eli
yakasını em niyete alm ak gerekti. Çünkü kendisi
A nadolu’da uğraşırken M acarlar Balkanlardaki
Türk topraklarına saldırabilirlerdi. Sırplarla uyu­
şursa, onlar M acarların saldırm asına engel olur­
lardı. Bunun için, Bayezit, Sırp kıralm m aman di­
leğini kabul ederek onunla barış yaptı. Bu banşa
göre, genç Sırp kıralı her yıl Yıldırım B ayezit’e
haraç verecekti. Bundan başka, Bayezit ne zaman
çağırırsa, yirm i bin askerle gelip Türk ordusunda
hizm et görecekti. Kızkardeşi O livera’yı da Yıl-
dıram B ayezit’e verecekti.
Yıldırım Bayezitle O livera’nm nikâhları Niş
kasabasm a yakın alacahisar cam isinde kıyıldı. Ba­
yezit güzel O livera’yı görünce çok sevindi. H a­
yatının sonuna kadar onunla iyi geçindi. Kayın bi­
raderi İstefan ise bütün öm rünce Y ıldırım ’a
hayınlık etmedi.
15

Yıldırım Ü sküp’te kuvvetli bir m uhafaza kıtası


bıraktı. Üsküp ile Niş arasm daki bitek topraklara
Türk göçm enleri yerleştirdikten sonra Bursaya
döndü.

Yıldırım Bayezit A nadolu’daki beylere karşı


savaş açıyor
Y ıldırım B ayezit padişah olduğu zam an
A n ad o lu ’da birçok başına buyruk beyler vardı.
B unlar O sm anlı devletini tanım ıyorlar; padişah
R um eli yakasında akınlar yapıp oradaki dev­
letlerle uğraşırken A nadolu beyleri de hem en
başkaldırıp, O sm anlı devletinin A n adoluda’ki
to p raklarına saldırm ağa başlıyorlardı. R u m eli’de
daha iyi savaşabilm ek için ilkin A n ad o lu ’da baş-
kaldıran beyleri am ana getirm ek ve A nadolu
T ürklerinin hepsini bir bayrak altında toplam ak
gerekiyordu.
Başkaldıranlarm belli başlıları Karaman, İs-
fendiyar. Aydın ve Saruhan beyleri idi.
Karam an Beyinin başkenti «Konya» şehri idi.
Ayrıca Aksaray, Niğde, Lârende, Akşehir, ka­
sabalarını da elinde bulunduruyordu.
Saruhan beyliğinin m erkezi M anisa şehri idi.
M enemen, Akhisar, Gördes kasabaları da bu bey­
liğe bağlı idi.
16

Aydın beyleri ise İzmir, Ayasluğ, Aydın,


Çeşm e K uşadası’nı içine alan verimli topraklara
sahiptiler.
İsfendiyar beyliği m erkezi Kastamonu şehri
idi. Sinop, Safranbolu dolaylarım içine alan geniş
topraklar da isfendiyar oğullarının ellerinde bu­
lunuyordu.
Yıldırım Bayezit tahta geçtikten iki yıl sonra
Aydın beyliğini eline geçirdi. Arkasından Saruhan
beyliği topraklarını da alarak bu yakada ülkesini
bir hayli genişletti. Aydın ve Saruhan beyleri, İs-
fendiyaroğlu Kötürüm B ayezit’in yanına kaçtılar.
Şimdi sıra Karaman beyliğine gelmişti. Ka-
ram anoğlu Y ıld ınm ’a karşı koyam ıyacağını bildiği
için T aşili’ne kaçıp sarp dağlara saklandı. Yıldırım,
K onya’yı kuşattı. Harman zamanı idi. M ahsul dı­
şarıda kalmış, tarla sahipleri hisara sığınnıışlaıdı.
Yıldırım, harm anlara dokunulm am asını emretti.
«Kim dokunursa katlederim » dedi. Bu tembih üze­
rine KonyalIların m eydanda olan m uhsullerine hiç
zarar gelmedi. Amma Y ıldırım ’m askerleri de aç­
lıktan sıkıntı çekm eğe başladılar. Bunun üzerine
KonyalIlardan bazı işbilir adam lar halka var-
dılar:«M ahsulünüzü kuşlar yiyip ziyan oluyor,
gönül hoşluğiyle gelin Yıldırım askerine satın» de­
diler. Bu sözler K onyahlara uygun göründü. Birkaç
ihtiyar hisardan dışarı çıkıp diledikleri gibi m ah­
17

sullerini sattılar ve um duklarından çok. para ka­


zandılar. Şehre dönünce halka Y ıldırım ’ın adaletini
övdüler. Bunun üzerine K onyaklar şehri Yıldırım
B ayezit’e teslim ettiler. Arkasından Akşehir,
Niğde, Aksaray şehirleri de padişaha kapılarını aç­
tılar. Yıldırım Bayezit bütün bunların idaresini ku­
m andanlarından Tim urtaş P aşa’ya havale etti.
Karam anoğlu Alâattin Bey talihnin ters git­
tiğini görünce B ayezit’e karşı koyduğuna pişman
oldu. Y ıldırım ’a haber salarak bundan sonra ver­
diği sözden dışarı çıkm ayacağına yem inler etti.
Yalvardı, yakardı, sonunda Y ıldırım ’ın yüreğini
yumuşattı. Taşili ve Lârende kendisine bırakıldı.
Çarşam ba suyu sınır çizildi.
Bayezit, Karaman işini de bitirdikten sonra Ti­
murtaş Paşa’yı buralara bırakarak Edirne’ye döndü.

M acar Kıralı Türklere karşı kuvvetini deniyor


Yıldırım Bayezit Edirne’ye vannca askerini bir­
kaç kola ayırdı. Bir kol Bulgar, Ulah topraklarına
saldırdı. Ulah prensi aman dileyerek haraç vermeğe
razı oldu. Bir kol da M acaristan’a girerek Macarlarla
savaşa tutuştu. Macar Kıralı Sikizmond harekete
geçti. Tuna üzerindeki küçük Niğbolu kalesini ku­
şattı. Fakat Türk ordusunun aslanlar gibi saldırısına
karşı koyamadı. Diğer taraftan padişahın da üzerine
geldiğini duyunca kaçmaktan ba.şka çare bulamadı.
18

Kaçarken az kalsın bir sipahinin kılıcı ile başı uçu­


yordu. Yakınlarından birinin yardımı ile hayatını
güç belâ kurtarabildi.

Karam anoğlu verdiği sözden dönüyor


Yıldırım B ayezit’e K aram anoğlu’nun yeniden
silâha sarıldığı haberini getirdiler. Gerçekten Ka-
ramoğlu ahdini bozarak A nkara’ya saldırm ış, Ti-
m urtaş P aşa’yı esir edip yanında bulunanları da öl­
dürdükten sonra Bursa üzerine yürümüştü.
Yıldırım Bayezit düşm anlarını şaşırtan bir ça­
buklukla E dirne’den kalkıp A nadolu’ya geçti. K a­
ram anoğlu bunu haber olanca fena halde korktu ve
yaptıklarına pişm an oldu. Hemen Tim urtaş P aşa’yı
ve bütün hapsettiği kim seleri saldı. H erbirine he­
diyeler verip hatırlann hoş etti. İşlediği suçları B a­
y ezit’e affettirm eleri için yalvarındı. Kendi elçisini
de yanlarına katarak hepsini Yıldırım B ayezit’e
yolladı.
Tim urtaş Paşa B ursa’ya gelince Y ıldırım ’ın
yanına çıktı. Elini öptükten sonra Ka-
ram onoğlunun ettiklerini birbir anlattı. Am m a
yine de affedilm esi dileğiyle bulundu. Yıldırım
bu dileği kabul etm edi. K aram an elçisini hu­
zuruna getirtti ve ona: «Var, ol ahdi bozan
nâm erde söyle; bundan böyle aram ızı kılıç ayırır.
E ğer er ise vaktine hazır olsun» dedi.
19

K aram anoğlu’nun elçisi Bursadan ayrılınca


Yıldırım da ordusiyle hareket etti. İki ordu Kü­
tahya yakınlarında «Akçay» ovasında karşılaştılar.
Karam anlılar ilk çatışm ada yenildiler. Karam an
beyi, iki oğlu ile birlikte esir edildi. Yıldırım, K a­
raman beyini Tim urtaş P aşa’ya em anet etti; oğul-
larmı da hapsedilm ek üzere B ursa’ya yolladı.
Tim urtaş Paşa, K aram anoğlun dan çok çek­
mişti. İntikam kasdiyle, B ayezit’in iznin alm adan,
K arm anoğlu’nu astu-dı, Yıldırım bunu duyunca az
kalsm Tim urtaş P aşa’yı öidürtecekti. Fakat Paşa:
«Devletli padişahım, atalarınız her zaman bu kötü
insanlara iyi muamele ettiler: faydası olmadı. Bunlar
sözlerine inanüm ıyacak fesatçı insanlardu-. Yine de
binbir türlü hile ile elinizden yakalarmı sıyırıp ba-
şmıza belâ olm alanndan korktum. Onun için küs­
tahlığa cesaret ettim» diyerek Yıldırım ’ı yumuşattı.
Bu savaştan sonra Yıldırım Bayezit, Karaman bey­
liği topraklarını Osmanlı ülkesine kattı.

Sivas ve Kayseri O sm anh ülkesine nasıl katıldı?


Yıldırım Bayezit Karaman işini bitirdikten
sonra Sivas üzerine yürüdü. O zaman Sivas, Kay­
seri, Tokat toprakları üzerinde Kadı Burhanettin
hüküm et sürüyordu. Kadı Burhanettin, Y ıldırım ’ın
üzerine gelm ekte olduğunu duyunca Harput dağ­
larına kaçtı. Burada Akkoyunlu beyi tarfında öl­
20

dürüldü. Yıldırım da Kayseri ve Sivas dolayların


ele geçirerek bu iki kıym etli şehri Osm anlı ül­
kesine kattı.

İsfendiyar beyliği ortadan kalkıyor


Bayezit, Sivas ve Kayseri taraflarında işini bi­
tirdikten sonra İsfendiyar beyliğine saldırdı. B u­
ranın beyi olan Kötürüm Bayezit, Yıldırım ’dan
aman diledi. Yıldırım, yanında bulunan Aydın ve
M enteşe beylerini kendisine verirse am anına kabul
edeceğini bildirdi. Kötürüm Bayezit bunu kabul et­
medi. Yanında bulunan beylerle birlikte kaçıp
T im ur’un yanm a gitti. Yıldırım da böylece K as­
tam onu Sinop, Sam sun şehirlerini ele geçirerek is-
fendiyaroğlu topraklarına sahiboldu.

Yıldırım Gözlerini B izans’a çeviriyor


Anadolu beylikleri ortadan kaldırılmıştı. Artık
bu tarafta Y ıldırım ’ı oyalıyacak bir şey kalmamıştı.
Üstelik Osm anlı ülkesi A nadolu’da bir hayli ge­
nişlemişti. Yıldırım, şimdi İstanbul’u ele geçirm eyi
tasarlıyordu.
Yıldırım Bayezit K aram anoğlu’na haddini bil­
dirm ek için E dirne’den B ursa’ya giderken Bizans
İm parotoruna haber salarak ondan çokça vergi is­
temiş, hem de oğlu «M anuel» i bir m iktar askerle
21

gönderm esini emretmişti. İm parator B ayezit’in bu


dediğini yerine getirdi. Fakat ilerisi için de kay­
gılanm aya başladı. Yıldırım, Anadoluda birtakım
beylerle savaşır, uğraşırken o da, ne olur ne olmaz
diyerek, İstanbul’un kale duvarların onartm ağa ko­
yuldu. Fakat Yıldırım bu hazırlıkları duyar da kı­
zarsa diye korkuyordu. Bunun için Y ıldırım ’a:
Kilse yıkıntılarından faydalanarak yeni binalar
yaptıracağım » diye uydurm a haber saldı. Bu su­
retle kalenin tamirini Yıldırımın gözünden sak-
lıyacağını umdu. Bizans İmparatoru böyle yap­
m ayıp da ne yapacaktı? Çünkü bütün topraklarını
Türkler almış, elinde avucunda İstanbul şehri ile et­
rafındaki pek az topraktan başka bir şey kamamıştı.
Bayezit kızar da bu topraklarla beraber İstanbul
şehrini de alırsa işi bitecekti. İşte bu yüzden Ba­
yezit’i kızdırm ak istem iyor, padişahın bir dediğini
iki etmiyordu.
İm parator bina yıkıntılarından toplattığı beyaz
m erm erlerle iki yeni kule yaptırdı. Bunların savaş
için yapıldığı anlaşılm asın diye gösterişli olmasına
dikkat etti ve bütün bu işleri çok değerli ustaların
eline bıraktı.
Yıldırım Bayezit ise tilkiyi ininden çıkaracak
kadar kurnazdı. İmparatorun bu hilesine kanmadı.
Kulelerin hem en yıktırılm asına emretti. Emri ye­
rine getirilm eyecek olursa oğlu «M anuel» in göz­
lerini çıkaitacağını bildirdi. İm parator bu haberi
22

alınca telâşlandı. Hemen kuleleri yıktırdı. Am a bu


hakaretin acısına da dayanam adı. Kederinden has­
talandı. Biraz sonra da öldü.

Yıldırım İstanbul’u kuşatıyor


M anuel , babasm ın öldüğünü B ursa’da duydu.
G eceleyin kim seye haber vermeden atına binerek
İstanbul’a kaçtı. Yıldırım bunu duyunca hid­
detlendi. Dikkat etm eyip kaçırdıkları için etrafında
bulunan kim seleri bir hayli haşladı. M anuel’in ölü
veya diri ele geçirilm esi için em ir verdi. Etrafa at­
lılar salındı. Fakat ne kadar arandıysa da ele ge­
çirilem edi. Bunun üzerine Yıldırım M anuel’e ha­
berciler yolladı. Giden haberciler İstanbul’a varıp
M anuel’in yanına çıkınca ona Y ıldırım ’ın ağzından
şunları söylediler: «Babanın verdiği vergiyi sen de
vereceksin. İstanbul’da bir kadı bulunacak. Bu kadı,
İstanbuldaki Türklerin işlerine bakacak Çünkü bir
müslüman, kâfirler önünde yargılanamaz. Eğer bu
şartları yerine getirmezsen İstanbul ‘un kale du­
varlarından dışarı bir adım atamazsın.» Bu ağu" tek­
liflere ve hakaret dolu sözlere M anuel’in fena halde
canı sıkıldı. Fakat elinden ne gelirdi? Bu ha­
bercilerin arkasmdan Yıldırım ’ın ordusu da harekete
geçmişti. Manuel elçilere tatlı muamele etti. Onlara
hediyeler vererek Yıldırım ’ı mennun etmeğe çalıştı.
Fakat Yıldırım ’ın öfkesini yatıştıramadı. Türk or-
23

duşu Tırakya’ya geçerek Bizans topraklarına girdi


ve İstanbul surlarına dayandı. Şehir sıkıca kuşatıldı.
Bu kuşatma yedi ay kadar sürdü.
Manuel, İstanbul içinde kapanıp kalmıştı.
Şehre ne karadan ve ne de denizden yiyecek ge-
tirilem iyordu. Kuşatm a uzadıkça halk açlıktan ka­
rılıyor, M anuel’den şikâyet ediyorlardı. M anuel ne
yapacağını şaşırmıştı. İmdat veya para gön­
derm eleri için Avrupa hüküm darlarına başvurdu;
düştüğü acıklı durum u bildirdi. İstanbul Türklerin
eline geçecek olursa bunun bütün H ıristiyanlık için
felâket olacağını anlatm ak istedi. Fakat hiçbir yer­
den yardım gelmedi. Bunun üzerine Y ıldırım ’ın
öne sürdüğü ağır şartları kabul etm ek zorunda
kaldı. Sirkeci taraflarında bir m üslüm an m ah­
kemesi kurulm asına, İstanbul’a yerleştirilecek Türk
göçm enler için yedi yüz ev verilm esine, Osmanlı
devletine verilm ekte olan verginin artırılm asm a
razı oldu. A yrıca İstanbul’un dışındaki bağlardan,
bostanlardan Türk hâzinesi için onda bir vergi ver­
meği de kabul etti. Bu anlaşm a Y ıldırım ’m da işine
geliyordu. Çünkü bu sırada Avrupa dev-
letinlerinden yardım gören M acar kıralı, büyük bir
ordu ile Türk ülkesine saldırmıştı.

M acarlar Türklere karşı geliyorlar


Türk askerlerinin Rumeli yakasında akınları
arttıkça M acar kırah da korkulu rüyalar görüyordu.
24

Bulgaristan bizim elim ize geçmişti. Vidin, Silistre,


Niğbolu gibi kaleler bizdeydi. Bulgar kıralı Sisman
oğlu ile birlikte bize esir düşm üştü. Bütün bu olay­
lardan M acar kıralı Sigism ond korktu; hemen Ba-
y ezit’e bir elçi gönderdi. Bayezit elçileri silâhlarla
dolu bir salonda kabul etti. M acar elçisi. Yıldırım
B ayezit’e Bulgar topraklarını ne hakla zaptettiğini
sordu Yıldırım da elçiye duvarda asılı bulunan
silâhları göstererek: «İşte sebep, işte hak» diye kar­
şılık verdi.
M acar elçisi m em leketine dönünce olanı biteni
kiralına anlattı. Sigism ond bu hakaretin altında kal­
mak istemedi. Am m a yalnız başına Y ıldırım ’a
karşı yürüm eği de göze aldııam ıyordu. Bunun için
Avrupa devletlerine başvurarak hepsinden yardım
istedi. Venedikliler Türklerden korktukları için Si-
gism ond’a herhangi bir yardım da bulunmadılar.
C enevizliler de öyle, am m a Avrupanın diğer dev­
letleri harekete geçtiler. Avusturya, Almanya, B o­
hem ya, Fransa ve diğer Avrupa m em leketlerinden
toplanan gönüllü ordulaıı akın akın M acaristana
gelm eğe başladı.
Fransızlar yedi bin kişilik bir ordu gön­
dermişlerdi. Bu ordunun başında kıral soyundan
«Jan» adında bir prens bulunuyordu. Jan, yirmi iki
yaşlarında idi. Genç ve tecrübesizdi. Lâkin yanm da
Fransanın en cesur ve kahraman şövalyeleri bu­
lunuyordu.Fransızlar Alm anya yoliyle M acaristana
25

geldiler. Yollarda alaylı bir dil ile hep Türk pa­


dişahından bahsediyorlar, Türk ordusunu kü-
çüm süyorlardı. «Gök düşse m ızraklarım ızla kal­
dırırız.» diye öğünüyorlardı. Bunlar M acaristanm
baş şehri «Buda» ya vardıkları zaman, kıral Si-
gism ond kendilerini büyük bir törenle karşıladı.
Büyük şenlikler yapıldı. Ziyafetler çekildi. Diğer
taraftan başka m em leketlerin gönderdikleri as­
kerler de ara ara geliyorlardı. Şehir m ahşer yerine
dönmüştü.
Sigism ond büyük bir meclis kurdu. Yardıma
gelen yabancı devletlerin kom utanlarına Türklerin
M acaristana saldıracaklarını söyledi. Halbuki Yıl­
dırım B ayezit’in bunlardan hiç i aberi yoktu. M ec­
liste hazır bulunanlar Türk padişahının geldiğine
dair ortada bir belirti olmadığını söyliyerek: «O
gelm ediğine göre biz gidip H ıristiyanlığın bu baş
düşm anını bulalım» dediler. Sonra Etlâk vay-
vodasına haber salarak gelip kendileriyle bir­
leşmesini istediler. Bir taraftan da Bizans İm ­
paratoru M anuel’e haber gönderildiler. M anuel de
Türkler aleyhine dönm ek için gizlice hazırlıklara
girişti.
D üşm anlar M acaristan’dan hareket ettiler. Bir
kır eğlencesine gider gibi B ulgaristan’a girdiler.
Yanlarında birçok kadınlar ve fıçılarla şarap ge­
tiriyorlardı. Vur patlasın çal oynasın deyip keyf-
lerine bakıyorlardı. M acarlar Tuna boyuna gelince,
26

Sırbistan’a dağıldılar. O rada önlerine gelenleri


m üslüm an Hıristiyan dem eyip kılıçtan geçirdiler.
Sonunda bütün düşm an orduları gelip Niğ-
boluda durdular. Yıldırım Bayezit hâlâ gö­
rünürlerde yoktu. Sigism ond boyuna parlak nu­
tuklar söylüyordu; «Bayezit ister gelsin, ister
gelm esin, biz gelecek yaz Erm enistan kırallığından
geçip S uriye’ye gireceğiz. Y afa’yı B eyrut’u Arap-
lardan alacağız. Kudüs şehri ile bütün kutsal top­
rakları ele geçireceğiz.» diyordu.
Niğbolu kalesi hem karadan ve hem de Tuna
yakasından kuşatılmıştı. Kale kom utanı Doğan bey
yanında bir avuç askerle koca ordunun salırışlarm a
kahram anca karşı koyuyordu. Yakında Y ıldırım ’m
yetişeceğini biliyordu. Bunun için vakit kazanm ağa
çalışıyordu. Düşm anlar ise yiyip içip zevk et­
mekten kendilerini alam ıyorlardı. Y ıldm m ’ı ha­
tırlarına bile getirm iyorlardı. Ondan bahsedilecek
olsa «İstanbul boğazından bu yana geçem ez» diye
atıp tutuyorlardı. Kendilerine çok güveniyorlar,
Y ıldırım ’ı küçüm süyorlardı. Bir gün keşif için ile­
riye gönderdikleri askerleri gidip de Türklerin iki
saatlik bir yerde olduklarını söyledikleri zaman şö­
valyelerden biri: «Şu asılsız haberi getirerek or­
duya korku vermiş olanlarm kulaklarını ke­
seceğim» diye bağırmıştı. Bu gafiller Türk
ordusunun kendilerine karşı gelebileceğine hiç bir
zaman inanmamışlardı.
27

Y ıldırım N iğbolu’da
Öte tarafta Yıldırım, düşman ordularının Bal­
kanlara doğru ilerlediğini ve Niğbolu kalesinin ku­
şatıldığını öğrenince İstanbul’u kuşatmış olan or­
dusunu alıp R um eli’ye doğru yollanmıştı. İki
haftalık bir yürüyüşten sonra düşmanların hiç um ­
madığı bir zamanda N iğbolu’ya ulaştı. Etraf mahşer
gibi düşman askeriyle dolu idi. Yıldırım, düşmanm
sayısını öğrenmek, Niğbolu kalesinin ahvalinden
haber alabilmek için Evranos Beyi yolladı. Fakat
Evranos Bey ne düşmandan esir alabildi, ne de ya­
naşıp Niğbolu kalesindeki Türklerin ahvalini öğ­
renebildi. Çünkü düşman saflarmdan geçilemiyordu.
Yıldırım ’ın buna canı sıkıldı. Bir gece kimseye
haber vermeden atma binip kalen n dibine kadar so­
kuldu. Yüksek bir yere çıkarak gök gürler gibi bir
sesle: «Bire Doğan! bire Doğan!» diye ünledi. Zaten
kale duvannm üzerinde bulunan Doğan bey pa­
dişahın sesini tanıdı. Sevincinden uçacak gibi oldu.
Ses vererek padişaha kendisini tanıttı. Bunun üze­
rine Yıldınm , kalenin ahvalini sordu. Doğan Bey; «
Her taraf muhkem; muhafızlar gece gündüz uyanık;
yeter kadar zahire var.» diye karşılık verdi. Yıldu-ım,
öğreneceğini öğrenmişti. Atını mahmuzlıyarak dört­
nala ordugâha döndü. Düşmanlar bu konuşmayı
duymuşlardı. Kıralm emriyle Yıldırım ’ı yakalamak
için arkasından seğirttiler. Fakat onu yakalamak
şöyle dursun, izine bile raslıyamadılar.
28

İki ordu karşı karşıya


Y ıldırım ’ın böyle birdenbire ortaya çı-
kıverm esi Sigizm ond’u fena iıalde ürküttü. Çünkü
o, bu kadar tez zam anda Yıldırım la karşılaşacağını
um m am ıştı. Şövalyeleri karşısına alarak bir hayli
öğünm üş ve Y ıldırım ’ın aleyhinde ileri geri epey
lâf etmişti. Am m a Türklerin ne yam an insanlar ol­
duklarını, savaşçılıktaki üstünlüklerini ve kah­
ram anlıklarını pek iyi biliyordu. Bunun içindir ki,
Fransız kom utanı «Jan» «Tezce plân tertiplensin,
keşif yaptırılsın, Türklerin durum u öğrenilsin. Eğer
Bayezit hem en hücum a kalkm ak üzere ise M acar
ve Eflâk piyadelerini önce koyalım. Avrupa şö­
valyeleri ikinci hatta kalsınlar, Yeniçerilerle onlar
döğüşürler.» diye haber saldı.
Fransız şövalyeleri bu teklife şiddetle karşı koy­
dular. İçlerinden biri: «M acar kıralı zaferin şerefini
kendi kazanmak istiyor. Biz öncü idik. Bize öncülük
kendisi vermişti. Şimdi onu bizim elimizden almak
ve ilk savaşı kendi kazanmak istiyor. Buna kim ina­
nırsa inansın ben inanmam» diye bağırdı.
Fransız şövalyelerinin gözlerini kan bü­
rümüştü. Hemen hücum a geçm ek için sa­
bırsızlanıyorlardı. O kadar ki, M acar kiralının
kendi ordusunu düzen verm esini bile beklem iyerek
Türk ordusuna saldırdılar. Bu saldırış gerçekten
yaman oldu. Yıldırım ’m öncü kuvvetleri gerilediler.
29

>

i
Z
30

rilediler. Şövayeler, her şey oldu bitti, zafer ka­


zanıldı sandılar. Bir kat daha cesaretlenerek ileriye
atıldılar. «Aha! aha! diye naralar atıyorlardı. B aş­
tan başa zırhlı olan atlarını şaha kaldırarak tozu du­
m ana katıyorlar, dörtnala ileriye doğru atı­
lıyorlardı. Am m a sevinçleri çok sürmedi.
Önlerinde bulunan küçük bir sırtı aşınca şaşırıp
kaldılar. Karşılarına sanki bir m ızrak orm anı çık­
mıştı. Y ıld ınm ’ın yaya ordusu, gelen düşm anı,
mızrakları ileriye doğru uzatılm ış olduğu halde
bekliyordu. Bu hal karşısında şövalyeler neye uğ-
radıklarm ı bilem ediler. Büyük bir şaşkınlık ve
korku içinde geriye dönüp kaçm ak istediler. Fakat
tam bu sırada Türk ordusunun iki yanında bulanan
süvari kıtaları hücum a geçtiler. Şimdi Y ıldırım ’m
bütün ordusu yeni doğm uş hilâl gibi açılm ış iler­
liyor, düşm anı her taraftan sarıyordu.
Çok geçm eden iki ordu birbirine girdi. Kanlı
ve korkunç bir boğuşm a başladı. Bu arada Ma-
carlar da savaşa katılınca savaş daha da çok şid­
detlendi. H er iki taraf da fazla kayıp veriyor, kan
gövdeyi götürüyordu. Y ıldınm , ordusunun başında
olduğu halde, elindeki ağır gürziyle sağa sola sal­
dırarak aslanlar gibi döğüşüyordu. Onu gören as­
kerler g ü d erin i bir kat daha arttırıyor, şan ve şeref
uğruna canlarını seve seve feda ediyorlardı.
Savaşm en fazla kızıştığı bir sırada Y ıldırım ’ın
atı telef oldu. Kendisi de yaralanmıştı. Fakat o, ya-
31

rasm a bakm ıyarak bir başka ata bindi, yeniden düş­


m an saflarına saldırdı. M acar kiralını kendi eliyle
yakalam ak için önde bulunan tepeleri hızla aştı.
Şimdi düşm an ordusu çözülm üş kaçıyordu. Türk
ordusunun her iki kanadm da bulanan süvariler Yıl­
dırım ’m peşinden ileri atıhyor, kaçan düşm ana kor­
kunç şekilde saldırıyorlardı. Düşm an şaşkına dön­
müştü. Perişan askerler ne yana kaçacaklannı
bilem iyorlardı. Bu arada Niğbolu kalesini kuşatmış
olan Hıristiyan ordusu da bozulmuştu. M acar kıralı
korkudan ne yapacağm ı bilm ez halde idi. Bütün
kabahati, sözünü dinlem iyen şövalyelere buluyor,
sövüp sayıyordu. Artık kendisi için kaçmaktan
başka yapacak iş kalm am ıştı. Bütün ordusunu
savaş m eydanında bırakarak yanm da bulunan bir­
kaç kişi ile kendisini Tuna kıyısına dar attı. Orada
bulunan Venedik gem ilerine sığm arak canını kur­
tarabildi.
A kşam a doğru düşm an ordusu her tarafta ye­
nilmiş ve yok edilmişti. Savaş Türklerin üstünlüğü
ile sona erm iş, Türk tarihine yeni bir zafer daha ya­
zılmıştı.
Bütün gün savaş m eydanında kılıç sal­
lam aktan, gürz kullanm aktan yorgun düşen Yıl­
dırım , akşam üzeri dinlenm ek için Sigism ond’un
savaş alanm da buraktığı büyük ve süslü çadıra çe­
kildi.
32

S i g i s m u n d ( M a c a r kralı ik en )

B u r g o n d i y a d ü k ü Jan.
33

Biraz dinlendikten sonra savaş meydanını dolaştı.


Meydan düşman ölüleri, Türk şehitleri ile dolu idi.
Yıldırım. Türk ordusunun yerde yatan şehitlerine
baktıkça yüreği acı ile doldu, göz yaşlarmı tu­
tamadı.
Fransızlar Türk ordusuna saldırdıkları zaman
ellerine geçirdikleri bütün esirleri kılıçtan ge­
çirmişlerdi. Bunu duyan Yıldu'im fena halde öf­
kelendi. O da buna karşılık Fransız esirlerinin idam
edilmesini emretti. Fakat beyler, paşalar araya gir­
diler; fazla kan dökülmemesi için yalvardılar. So­
nunda Yıldırım öfkesini yatıştırarak esirlerin bir
kısmını ölümden kurtardılar.
Savaştan sonra Yıldırım Bayezit, kazandığı
büyük zaferi bütün Müslüman hükümdarlarına bil­
dirdi. Ayrıca Bursa’ya da müjdeciler yolladı.

Yıldırım ’ın Fransız Asilzadesi


”Jan„ a verdiği öğüt
Niğbolu zaferi Türkler arasında büyük bir se­
vinç yarattı. Günlerce şenlikler yapıldı. Esir edilen
Fransız şövalyeleri Bursa’ya getirildi. Bunlarm ba­
zılarına çok iyi muamele edildi. Yıldırım’ın av eğ­
lencelerine katılmalarına bile izin verildi.
Bir zaman sonra Fransız hükümeti prens «Jan»
ve diğer bazı şövalyeleri esirlikten kurtarmak için
Yıldırım’a başvurdu. Yıldırım da karşılık olarak

Y IL D IR IM B EY A ZIT — F.3/4
34

çokça bir para istedi. Fransızlar sağdan soldan para


tedarik ederek Yıldırım’a gönderdiler. Bunun üze­
rine Yıldırım, Fransız esirlerini serbest bıraktı,
memleketlerine yollandı.
Esirler arasında bulanan prens Jan, mem­
leketine dönmek üzere iken Yıldırım kendisini ça­
ğırttı ve ona şu sözleri söyledi: «Jan, ben iyi bi­
liyorum ve haberim var ki, siz memleketinizde
büyük bir beysiniz. Fakat daha gençsiniz. Umarım
ki, başınıza gelen felâketin lekesini ileride silmek,
şerefinizi kurtarmak için bütün kuvvetlerinizi top­
layıp üzerime gelcek, benimle savaşacaksınız. Eğer
ben böyle bir şeyden korksa idim sizi salıvermeden
önce, size ve burada yanınızda bulunanlara bir
daha üzerime silâhla gelmiyeceğinize din ve ima­
nınız üzerine yemin ediniz derdim. Lâkin ne size
ve ne de arkadaşlarınıza böyle bir yemin verdirmek
istemiyorum. Çünkü yurdunuza döndüğünüz
zaman ve canınız istediği vakit kuvvetlerinizi top­
layıp üzerime gelesiniz istiyorum. Beni daima sizi
ve milletinizi savaş meydanlarında karşılamağa
hazır bulacaksınız. Çünkü ben silâh taşımak ve
daima benden önde bulunanı yenmek için doğ-
muşumdur.
Fakat Fransız prensi «Jan» vatanına döndükten
sonra hiç bir zaman kahraman Yıldırım’ın bu söz­
lerini hatırlamadı ve hatırlamak işine gelmedi.
35

Harb olmadığı zamanlar Yıldırım ne yapardı?


Yıldırım Bayezit, savaş olmadığı zamanlarda
vakitlerini Bursa’da geçirirdi. Edirne’de de otur­
duğu olurdu. Avlanmayı severdi.
Yıldırım İlk zamanlarda sade bir ömür sürerdi.
Fakat sırp kiralının güzel kızı ile evlendikten sonra
içkiye düştü; israfa ve sefahete başladı. Vezir Ali
paşa da içkiye düşkündü. Ali paşa padişahı işretten
kurtacağı yerde tersine teşvik bile ediyordu.
Ali Paşa, gece gündüz içkiden, eğlenceden
başkaldıramaz, bu yüzden devlet işlerini yüzüstü
bırakırdı. Haksızlığa uğrıyanlar, eziyet çekenler ve
zulüm görenler gelip paşaya dert yanacak olsalar
sözlerini dinletemezler, dertlerine bir çare bu­
lamazlardı. Halbuki daha önceki padişahlar za­
manında böyle şeyler olmazdı. Bir şikâyet olsa
buna sebebolanlar cezasını görür, haklının hakkı
korunurdu. O zamanlar bir kadılık boşalsa aylar
geçer de kabul eden bulanamazdı. «Kadılık ce-
hemnemden bir hasırhk yerdir.» diye çok kimseler
bu işten kaçarlardı. Ali paşa zamanında ise bir ka­
dılık kapabilmek için rüşvet veriliyordu. Böyle ka­
dıların ise nıeklekette yapmadıkları kötülük kal­
mıyordu.
Nihayet bu kötülükler halkı canlarmdan bez­
dirdi. Gidip olanı biteni Yıldırım’a anlatmağa baş­
ladılar. Şikâyetler çoğaldıkça padişah işin içinde
36

dir bityeniği olduğunu anladı. Bazı bilginleri Ana­


dolu ve Rumeliye teftişe göndererek kabahatleri
görülen seksen kadar kadıyı toplattı. Bunları Ye­
nişehir’de bir eve hapsederek diri diri yakılmalarını
emretti. Ali Paşa telâşâ düştü. Fakat gidip Y ıl­
dırımdan şefaat dilemeğe cesaret edemedi.
Yıldırım’ın zenci bir maskarası vardı. Bu mas­
kara istediği zaman padişahın yanma girer, ona di­
lediğini söyliyebilirdi. Ali Paşa maskarayı çağırttı.
Ona yirmi bin akça vererek; «Kadıları kurtarmak
için bir çare bul.» dedi. Arap maskara yol elbisesi
giyerek padişahın huzuruna çıktı ve:
— Sultanım, beni İstanbul’a elçi gönder, dedi.
Yıldırım kaşlarını çatarak:
— İstanbul’da işin nedir behey devletsi? diye
sordu.
— Padişahıma yüz keşiş getireceğim ki, bu ya­
kılacak kadıların yerlerine geçsinler.
— Bre it Arap! kadılığı keşişlere vereceğime
kendi kullarıma versem !
— Kendi kulların okumuş değildir.
— Ya Arap! hal nice olsa gerektir?
— Sultanım anı paşalar bihrler.
Bunun üzerine Yıldırım Ali Paşaya haber
saldı. Paşa yanına gelince:
37

— Ali, dedi, bu kadılar hep okumuş kimseler


midir?
Ali paşa:
— Evet sultanım, diye cevap verdi.
— Ya niçin hata ederler?
— Andan ötürü ederler ki, bunların dünyalığı
azdır.
Bunun üzerine Yıldırım kadıları affetti ve dün­
yalıklarını arttırdı.
Bu maskara Arap yaman bir şeydi. Bir gün de
Yıldınm ’m, boyunlarını vurdurmak istediği bir­
takım sipahiyi kurtarmıştı. Söylendiğine göre Y ıl­
dırım sipahilere kızmıştı. Bunlardan birtakımınm
boyunlarının vurulmasını emretti. Paşalar telâşa
düştüler. Fakat öfkeli zamanında Yıldınm ’ın ya­
nma çıkmak kimin haddine düşmüştü? İçlerinden
birisi; «Bunlara bir çare olursa Araptan olur.» dedi.
Tezelden Arabi çağırdılar. İşi ona da anlattılar:
«Bu medetsizlere derman olursa senden olur, gö­
relim seni» dediler. Arap Yıldırım’ın huzuruna
çıktı. Damdan düşer gibi:
— Sultanım, bu sipahileri hep kırmak gerek,
aman verme hain kaltabanlara, dedi.
Yıldırım şaşkm şaşkın Arabm yüzüne baktı
içinden: «Acaba sipahilerin başka suçları da mı
var? » diye düşündü. Sonra Araba:
38

— Bre Arap! niçin bütün sipahileri kırmak ge­


rekmiş? diye sordu. Arap da:
— Behey sultanım, bunlara ne lüzum var? İşte
Timur Han leşker çekip üzerimize geliyormuş, der­
ler. Bir alay sipahi tayfasını kırdıktan sonra sen
sancak götür, ben kulun davul çalayım, ikimiz va­
ralım Timur Han ile uğraşalım. Hemen biz ikimiz
Timur Hana cevap veririz, karşılığını verdi.
Arabm sözü bitince Yıldırım düşünceye daldı.
İşin âkıbetini anlıyarak sipahileri affetti.
Yıldırım av eğlencelerine düşkündü. «Çakırcılar,
şahinciler, atmacacılar, sekbanlar, samsuncular, za­
ğarcılar» diye kalabalık bir av heyeti vardı. Neğbolu
savaşında esir düşen Fransızlar için tertibettiği av eğ­
lencesinde Yıldınm’ın yedi bin şahini, altı bin av kö­
peği olduğu söylenir. Bu zengin av eğlenceleri Fran-
sızları hayretler içinde bırakmıştır.
Yıldırım her yaptığı işte başarı kazanan mü­
kemmel bir insandı. Onu herkes sever ve sa­
yardı. Yalnız içkiye, zevk ve eğlenceye düş­
künlüğünü hoş görmezlerdi. Zamanın büyük
bilginlerinden Emir Sultan, Yıldırım’ın kıziyle ev­
lenmişti. O da Yıldırım’ın bu halinden memnun de­
ğildi. Ama saygılı bir insan olduğu için hiçbir şey
söylemiyordu. Emir Sultan, halkın saygısını ka­
zanmıştı. Yıldırım da ona karşı içten gelen bir
saygı ve sevgi beslerdi.
39

Yıldırım Bursa’da bir cami yaptırıyordu. Yapı


bir hayli ilerlemişti. Bir gün Emir Sultan, camiyi
görmeğe geldi. Burada Yıldırım’la karşılaştı, be­
raberce camiyi gezdiler. Bir aralık Yıldırım Emir
Sultan’a:
— Camiyi nasıl buldunuz? diye sordu.
Emir sultan:
— Cami gayet güzel, lâkin dört köşesinde
birer meyhane eksik, diye karşılık verdi.
Yıldırım, bu sözler karşısında biraz duraklar
gibi oldu Sonra:
— Cami, Allah evidir. Onun dolayında haram
nasıl olur? dedi.
Emir Sultan da:
— Gerçekte Allah evi müminlerin kalbidir.
Niçin kalbinizi haram ile dolduruyorsunuz? diye
padişaha sitem etti.
Yıldırım bu sözler karşısında sıkıldı. O günden
sonra içkiye tövbe etti.
Yıldırım Bursa’yı, yeniden yaptırdığı cami,
medrese, şifa yurdu ile süsledi. Şehrin etrafına yeni
istihkâmlar yaparak müdafaasını kuvvetlendirdi.
Diğer şehirlerde de birçok camiler, medreseler yap­
tırarak memleketin bayındırlaşmasına ve ge­
lişmesine çalıştı. Bunlardan başka İstanbul’da Bo­
ğaziçi’nin Anadolu yakasına da bir hisar yaptırarak
adın «Güzelce hisar» koydu.
40

Yıldırım, öğretim işlerine önem verirdi. Oğul­


larının okumaları ve terbiyeleriyle yakından il­
gilenirdi. Onların alçak gönüllü, iyi kalbli birer
insan olmalarına, kendilerini halktan üstün gör­
memelerine dikkat ederdi. Çünkü, savaş mey­
danlarının bu heybetli aslanı aynı zamanda faziletli
bir insandı. Onun okumağa ve okumayı öğretenlere
ne derece değer verdiğini gösterecek şöyle bir
tarihî fıkra anlatırlar:
Yıldırım, oğullanndan şehzade Sülayman’ı
okula verir. Öğretmen, padişahm çocuğu olduğu için
daha iyi yetişsin diye Süleyman’la fazla meşgul
olur, dersine çahşmadığı zaman da azarlar, döğermiş.
Bir gün yediği dayaktan vücudu incinen şeh­
zade, saraya dönünce doğru babasının yanma çıkar
ve ona:
— Ben senin oğlun değil miyim? diye sorar.
Yıldırım genç şahzedenin nemli gözlerine ba­
karak:
— Elbette oğlumsun. Tahtımın yaraşığı ve sal­
tanatımın ziynetisin, diye karşılık verir.
Bunun üzerine şehzade Süleyman:
— Madem ki ben senin oğlunum, sen de Türk
Sultanısm, niçin öğretmenim diğer oğlanlar gibi
benim de ayağımı falakaya geçirip tabanıma çubuk
ile döğüyor? diye sorar.
41

Yıldırım yalancıktan kaşlarını çatarak:


— Yarın senin ile okula gideyim. O öğ­
retmene bir iş edeyim ki işlere benzemesin, diyerek
oğlunun gönlünü alır.
Sabah olunca Yıldırım yakın adamlarından bi­
riyle öğretmene şu haberi gönderir: «Oğlum Sü­
leyman’ın kafasma şeytan girmiş; fiili bozulmuş.
Birazdan mektebe varacağım ve söyleneceğim.
Ben söylendiğim zaman öğretmen hemen üzerime
yürüsün, göz baş demeyip çocukları kovaladığı
gibi beni de kovalasın. Hattâ yetiştiği yerde biraz
da dokundursun. Ama dikkat etsin fazla vurayım
demesin, sonra iş fena olur.»
Öğretmen bu haberi alınca hazırlanır. Biraz
sonra Yıldırım, oğlu Sülayman’ı elinden tumuş ol­
duğu halde okula gelir. İçeriye girince öğretmene;
— Bre öğretmen! Ben, sana oğlumu okumağa
verdim. Niçin bunu diğer oğlarlarla bir tutup aya-
ğmı falakaya geçirip döğüyorsun? diye çıkışır.
Bu sözler üzerine öğretmen yerinden doğrulup
padişahın üzerine yürür ve elindeki çubuğu ile bir
eteğine bir duvara, bir yere çat pat vurarak onu
okuldan dışarı çıkanr. Bu arada bir iki defa da şah-
zadeye dokundurur; sonra da kolundan tutup yerine
oturtur.
Şahzade Sülayman bu hali görünce çaresiz ka­
larak ağlaya ağlaya okumasına devam eder.
42

Akşam olup da şehzade saraya dönünce pa­


dişah yanına çağırtır ve ona:
— Ay oğul, hocan ne yavuz kişi imiş. Sana
kızdığı için beni de döğdü. Aman edebinle otur,
okumana bak. der.

Yıldırım Salona dukahlığını nasıl ele geçirdi?


Niğbolu zaferinin üzerinden bir yıl geçmişti.
Yıldırım, Rumelide «Karaferya» denilen şehirde
bir cami yaptırıyordu. Bu sırada Salona Rum pis­
koposu kendisini görmeğe geldi ve salona dü­
şesinden şikâyet etti. Salona bir Dukalıktı. Burayı
«Helene» adında dul bir kadın idare ediyordu. Pis­
kopos, bu kadının yaşına başına bakmadan
âşıktaşlık ettiğini, söyledi. «Büyücülük yapıyor,
halka zulmediyor,» diye yandı yakıldı. Sonra Yıl-
dırım’a «Yunanistan’a gel, buranın avı çoktur, tur­
nası, ada tavşanı kuğusu boldur. Gönlünüzün di­
lediği gibi avlanırsınız» dedi.Yıldırım Helene’nin
canına dokunmadı, onu serbest bıraktı. Amma
memleketini Türk ülkesine kattı, güzel kızını da
Bursa sarayına yolladı. Sonra ordusundan elli bin
kişi ayırdı. Ünlü Türk akıncılarından Turhan beyi
bu ordunun başma geçirerek Mora’yı almağa yol­
ladı. Kendisi de geri döndü.
Turhan Bey, komuta ettiği kuvvetlerle önemli
başarılar kazandı. Yeni yeni bir çok yerleri bu arada
43

Agros şehrini ele geçirdi. Bu yerlere Anadolu’dan


getirtilen Türkleri yerleştirdi.

Yıldırım, İstanbul’u almak rikrinden vazgeçiyor


Yıldırmı, Bizans imparatoru Manuel’in iki
yüzlü bir adam olduğunu biliyordu. Bir yandan
Yıidınm ’a «Ben seninle dostum» diyor, öte yandan
da Macar kırahnı Türkler aleyhine kışkırtmaktan
geri durmuyordu. Niğbolu savaşından önce Y ıl­
dırım İstanbul’u kuşattığı sırada Manuel’in bir
mektubunu götürüyordu. Yıldırım bu mektubu aç­
tırıp okuttu. Manuel Macar kiralına: «Gafil olma,
Türkler senin üzerine varacaklar» diye yazıyordu.
Halbuki Yıldırım’ın Macaristana saldırmağa niyeti
yoktu. Manuel’in bu işi: «Tavşana kaç, tazıya tut»
demek gibi bir şeydi. Yıldırım casusu sıkıştırdı. O
da imparatorun Macar kiralına bundan başka mek­
tuplar da gönderdiğini söyledi. Yıldırım bu dü­
zenbazlığı hiçbir zaman unutmadı. Niğbolu za­
ferinden sonra Manuel’e İstanbul’u kendisine
teslim etmesi için haber yolladı. Manuel, İs­
tanbul’un etrafını kuşatan kalın duvarlara gü­
veniyordu. Hem de kendisine Avrupadan yardım
gelir diye umuyordu. Bunun için Yıldınmm bu is­
teğini kabul etmedi. İstanbul halkı ise Niğbolu’da
Macarlarla AvrupalIların başlarına gelenleri duy­
muşlardı. «Yıldırım bize de saldırırsa halimiz ne
44

olur? » diye düşünüp duruyorlardı. Bu yüzden yü­


rekleri korku ile titriyordu. Savaş olursa bir
felâletten kurtulmak için imparatoru, Yıldırım’m
isteklerini kabul etmeğe zorladılar. Amma Manuel
halkın söylediklerine aldırış etmedi. Çünkü, Av­
rupa’dan gelecek yardıma bel bağlıyordu. Nihayet
Yıldırım Bayezit İstunbul’u almak için hazırlıklara
başladı. İmparatoru, önünde dize getirmeğe karar
vermişti. İstanbul’a yolladığı casuslardan halkın
teslim olmaya hazır olduklarını öğrendi. Bununla
beraber İstanbul’un almması o kadar kolay bir iş
değildi. Bir kere, şehrin hem denizden ve hem de
karadan ayni zamanda kuşatılmışı lâzım geliyordu.
Yıldırım’m kara kuvveti bu işi başarmaya ye­
terdi. Gelgelelim o çağda deniz kuvveti azdı. Üs­
telik imparator. Vezir Ali Paşayı elde etmişti. Y ıl­
dırım, imparatora kızdığı zaman Ah Paşa padişahı
yatıştırmağa çalışıyordu.
İmparatorun «Yuvanis» adında bir yeğeni
vardı. Silivri’de sessizce ömür sürüyordu. Y ıl­
dırım, İstanbul’u kuşatmadan önce Yuvanis’i ça­
ğırttı ve ona: «Seni Bizans imparotoru yapayım.»
dedi. Yuvanis de zaten imparator olmak için can
atıyordu. Amma bu arzusunu dışa vuramıyordu.
Çünkü amcası Manuel’den korkuyordu. Y ıl­
dırım’m bu sözleri ona cesaret verdi. Yanında bu­
lanan adanılan da kendisini kışkırtınca cesareti
büsbütün arttı. Sonunda Yuvanis’in amcasından bi­
45

zans imparatorluğunu istemesi kararlaştırıldı. Yu-


vanis imparator olunca Yıldınm ’ın sözünden çık-
mıyacak, padişahın her arzusunu yerine getirecekti.
Silivri kalesini Yıldırım’a verecek, İstanbul’da ya-
şıyan Türkler için ayrı bir mahalle kuracak, bir
cami yaptıracak, bir de Türk mahkemesi açacaktı.
Arada sırada Bursa sarayına gelip Yıldırım’a bağlı
bir bey gibi sarayda oturacaktı.
Yuvanis, Yıldırım’ın öne sürdüğü bu şartların
hepsini kabul etti. Manuel kararlaştırılan bu şey­
leri haber alınca korktu. Bununla beraber im­
paratorluğu bırakmamağa karar verdi. Ne olursa
olsun şehri müdafaa edecekti. Halkın da kendisine
yardım edeceğini umuyordu. Halkın ne dü­
şündüğünü anlamak için bir toplantı yaptı ve bu
toplantıda bir nutuk söyledi. Bu nutkunda Yıl-
dırım’ın Yuvanis’le anlaştığını verdi ve onu hal­
kın gözünde kötülemeğe çalıştı. Manuel gerçekten
güzel söz söylerdi. Ne zaman halkla konuşsa on­
ları heyecana getirir, sözlerine inandırırdı. Fakat
bu sefer sözlerine kulak asan olmadı. Çokları ken­
disine Yuvanis’le uyuşmasını söylediler. Hattâ
birçoklan bu kadarla da kalmadılar. Manuel’i de­
virmek için gizli gizli toplantılar yapmağa baş­
ladılar. Manuel bunu haber alır almaz ürktü. Dü­
şündü taşındı, saltanatmı büsbütün kaybetmektense
yeğeni ile anlaşmayı uygun buldu. Yuvanis’e
haber saldı, İmparatorluğu kendisi ile beraber
46

idare etmeğe razı olduğunu bildirdi. Bunun üze­


rine Yuvanis amcası Manuel ile saltanatı paylaştı.
Yıldu-ım 1399 yılı on bin kişilik bir kuvvetle
İstanbul’u yeniden kuşattı. Bu sefer İntanbul’u ala­
caktı. Çarpışmalar şiddetli oluyordu. Bu sırada Ma-
nuel’in Avrupa’dan umduğu yardım geldi. Bu yar­
dım kuvvetinin başında mareşal Busiko
bulunuyordu. Bu adam Niğbolu savaşında Yıl-
dınm ’a esir düşen Fransız şövalyelerindendi. Esir­
liği zamanında Yıldırım’la iyi günler geçirmişti.
Sonra Fransız esirleriyle birlikte memleketine dön­
müştü.
Busiko, dört gemi ve iki zırhlı ile gelmişti.
Yanında gün görmüş, tecrübeli iki bin iki yüz şö­
valye ile bir miktar yaya askeri vardı. İstanbul’a
gelirken bu kuvvetlere Bozcaada’da Venedik ka­
dırgaları da katılmıştı. Busiko, Çanakkale bo­
ğazını geçerken bir kaç Türk gemisine rastladı ise
de bunların arasından sıyrılarak İstanbul’a gel­
meğe muvaffak oldu. İstanbul’u kurtarmağa gelen
bu gemiler Galata önünde demir attıkları zaman
halk ve imparator tarafından büyük bir sevinçle
karşılandılar.
Busiko, BizanslIlara bir hayli yardımda bu­
lundu. Yanında o zamana göre kuvvetli denecek
bir donanma vardı. Bu donanma ile Marmara kı­
yılarındaki Türk şehirlerine saldırdı. Müdafaasız
47

halkı kılıçtan geçirdi. Manuel ile yeğenini ba­


rışmağa ve birlikte hareket etmeğe zorladı. Fakat
sonra kuvveti azaldı yeni kuvvetler bulmak üzere
memleketine dönmek zorunda kaldı.
Manuel, yeğeni Yuvanis’e hiç inanmıyor,
ondan nefret ediyordu. Onunla tahtı paylaşmak ken­
disine pek ağır geliyordu. Hele şehirde Yuvanis’i
tutan bir parti bulunması onu çileden çıkarıyordu.
Busiko, İstanbul’dan ayrılmadan önce Ma-
nuel’e Fransa’ya gidip Fransa kiralından yardım is­
temesini söyledi. Manuel buna razı oldu. Tahtı hiç
sevmediği yeğeni Yuvanis’e bıraktı. Kıraliçeyi ve
çocuklarını beraber alarak bir Venedik gemisiyle İs­
tanbul’dan ayrıldı. Yolda Mora’ya uğradı. Kıraliçeyi
ve oğullarmı burada bulunan kardeşine bıraktı. Ken­
disi de Fransa’ya doğru yoluna devam etti.
Manuel Fransa’da çok iyi karşılandı, büyük
umutlara kapıldı. Oradan İngiltere’ye geçti. Burada
da kendisine parlak bir karşılama töreni yapıldı.
Fakat ne Fransa’dan ve ne de İngiltere’den umduğu
yardımı sağlıyamadı. Manuel buralarda yardım pe­
şinde koşa dursun beri tarafta Yıldırım İstanbul’a
karşı hücumlarım sıklaştırmağa başlamıştı. Şehir
halkı büyük bir sıkıntı içinde idi. Çoğu açlıktan kı­
rılıyordu. Birçokları iplerle surlardan aşağıya sa­
rarak Türklere teslim oluyorlardı. İmparator Yu-
vanis bir şey yapamıyor, hiçbir yandan yardım
48

gelmiyordu. İmparatorluk hâzinesi tükenmiş, tam­


takır kalmıştı.
Yıldırım, kesin bir saldırışla şehri almağa
karar verdi. Yeniden kuvvetler topladı. Amma kan
dökülmesini önlemek için hücuma geçmeden önce
Yuvanis’e haber yolladı. İstanbul’un teslim edil­
mesini bir defa daha istedi. Bunu yapacak olursa
kendisine Anadolu’da geniş topraklarla, paşalık
rütbesi vereceğini bildirdi. Yuvanis Yıldınm ’m el­
çilerini Hipodorom’da kabul etti. Yanmda şehrin
ileri gelenleri, imparatorluğun soyluları vardı. İm­
parator Türk elçilerine «Yıldırım’ın tekliflerini
kabul edemem» dedi. Çünkü, Yuvanis de İs­
tanbul’un etrafmı çevreliyen kaim duvarlara gü­
veniyordu. Bu duvarları Busiko ile beraber gelen
İtalyan mühendisleri onarmışlar, yeni yeni de ku­
leler yapmışlardı. Bir taraftan da Ceneviz ge­
mileriyle şehre yiyecek gelmiş halk açlıktan kur­
tulmuştu.
Elçiler imparator Yuvanis’in bu cevabmı ge­
tirince Yıldırım fena halde öfkelendi. İmparator’un
güvendiği şu kaim duvarları yıkmak için çareler
düşündü. Civarda bulunan ormanlardan kestirdiği
ağaçlarla istenilen yere götürülebilen birtakım ku­
leler yaptırdı. Bu hazırlıklar tamam olunca mu­
hakkak şehri alacaktı. Tam bu sırada Timur’un
Anadolu’ya saldırdığı, Sivas üzerine yürüdüğü ha­
beri geldi. Yıldm m ’m bu habere canı sıkıldı.
49

Çünkü, Bizans’ın son kalesi İstanbul nerede ise dü­


şecek, şehir Türklerin eline geçecekti.
Yıldmm, Timur’u karşılamak üzere Ana­
dolu’ya geçmeğe karar verdi. Fakat İstanbul ku-
şatmasmı kaldu'madan önce Yuvanis’le anlaştı.
Yıldmm, Timuru yenecek olursa Yuvanis de İs­
tanbul’u ona teslim edecekti. Yıldırım bu an­
laşmadan sonra ordsunu toplıyarak Anadolu’ya
geçti. Bu suretle tam eline geçmek üzere bulunan
İstanbul yine BizanslIların elinde kaldı.

Timur kimdi? niçin Anadolu’ya saldırdı?


Timur, o çağda Türkistan’da büyük devlet
kurmuş bir Türk beyi idi. Bütün ömrü savaşlarda
geçmiş, devletini kuruncaya kadar türlü zor­
luklara göğüs germişti. Türkistan’dan başka
İran’ı, Suriye’yi Irak’ı, Azerbaycan’ı Güney
Rusya topraklarını ele geçirmiş, önüne çıkan
devleti yenmiştir. Yıldırım ’ın İstanbul’u almak
için uğraştığı sırada Anadolu’ya saldırmış, Sivas
şehrini kuşatmıştı. Sivas şehri teslim olmak is­
temediği için burasını zorla almış ve halkı kı­
lıçtan geçirmişti. Şehrin hâkimi Yıldırım ’ın
küçük oğlu Ertuğrul da bu arada öldürülmüştü.
50

T im u r l e n k
51

Yıldırım, Ertuğrul’u çok severdi. Bu genç ve


sevgili oğlunun ölüm haberini alınca göz yaşlarını
tutamadı. Günlerce bu acının yasmı tuttu. Öyle ici
bir gün kırlarda dolaşırken bir çobana rastlamıştı.
Onun rahat rahat kaval çaldığmı görünce duy­
gulanmış, kendisini tutamayarak: «Çal çoban çal!
Sivas gibi kalen mi yıkıldı? Ertuğrul gibi oğlun mu
öldü?» diye acı acı söylenmişti.
Timur Sivas’ı aldığı sırada Türk elçileri ken­
disine Yıldırım’m mektubunu götürdüler. Yıldınm,
bu mektubunda Timur’a: «Ey Timur denilen ku­
durmuş köpek, bil ki Türklerin, düşmanlariyle sa­
vaşmaktan çekinmek adetleri değildir. Çok za-
mandu’, sizinle boy ölçüşmeği isterdik. O zaman
şimdi geldi. Eğer siz bizim üzerimize gelmezseniz,
biz sizi payitahtmıza kadar takip edeceğiz. Karşıma
çık, eğer kaçmu-san karılarm boş olsun» diyordu.
Hem de Yıldırım mektupta kendi ismini başa altın
yaldızla, Timurun adını da kendi adının altına
siyah mürekkeble yazdu^mıştı. Timur bu mektubu
alınca hiddetinden deliye döndü. «Bayezit çıl­
dırmış» diye bağu-dı. Sonra elçiye dönerek: «Eğer
elçiye zeval olsaydı senin ve yanmdakilerin baş-
larmızı keserdim. Padişahmız kendi hükmünü ken­
disi vermiştir. Şimdi yenilmez ordularımın kar­
şısına çıkmağa hazır olsun.» dedi.
Timur, Yıldırım’ın elçilerine kuvvetini gös­
termek için askerlerine bir geçit resmi yaptırdı. Yıl­
52

dırım’ın elçileri bu geçit resminde bulundular. As­


kerler alay alay Timur’un önünden geçerlerken ko­
mutanları atlarmdan inip dizginleri ellerine alı­
yorlar, Timur’un önünde diz çöküp selâm
veriyorlardı. Süvari alaylarından sancakları kırmızı
olanların atlarının eğerleri, kendilerinin zırhları,
kemerleri, oklukları, mızrakları ve kalkanları da
kırmızı idi. Alayların bazısı da baştan aşağı sarılar
giyinmişti. Geçit resmi şafak vaktinden öğleye
kadar sürdü. Timur bu büyük ordunun elçiler üze­
rinde istediği tesiri yapmamasından korkarak bir de
onları askerlerinin arasından atla geçirdi. Sonra el­
çilere geri dönmek üzere izin verdi. Elçiler ay­
rılırken onlara: «Yıldırım Hana söyleyiniz. İs­
tediklerimi bana verirse yaptığı hakaretleri
unuturum. İsteklerime hakaret dolu karşılıklar ver­
mek ona yakışmaz. Bizim ile düşmanlık etmesi
devleti için hayırlı olmaz. Biz yumuşak yüz gös­
terdikçe o kızgınlık gösteriyor, sabrımız tüketiyor.
Bütün bu yaptıklarından ötürü üzerine varsam ge­
rektir. Amma bize düşmanlık göstermiyeceğini
isbat etmek için oğullarından birini yanıma gön­
derirse aramızdaki gerginlik kalkar. Emin olsun ki
göndereceği oğlu evlâdımdan ziyade itibar gö­
recektir.» dedi.
Yıldırım, elçilerin getirdiği haberi nefretle kar­
şıladı. O, bu teklifleri kabul edecek kadar kü-
çülemezdi. Devletin ileri gelenleri Timur’la an-
53

laşmasmı söylüyorlardı. Fakat onları da dinlemedi.


Ertuğrul’un acısı içine çöreklenmişti. Timur’a had­
dini bildirmekten başka bir şey düşünmüyordu. Ge­
ceyi gündüze katarak ordusunu zorlu bir savaşa ha-
zu'hyordu. Vezir Ali Paşa, bu savaşın sonundan
korkuyordu. Çünkü, Timur’un ordusu Yıldırım’ın
ordusunun yedi misli idi. Onun için Yıldırıma:
«Timur’la bir meydan savaşı yapmıyalım, dağlarda,
geçitlerde, ormanlarda savaşarak onu yaralım.»
dedi. Yıldırım bu teklifi de kabul etmedi Ali Paşa,
Yıldırım Timur’la boy ölçüşmekten vaz-
geçiremiyeceğine anlayınca, askerin şevkini art­
tırmak için onlara bol bahşiş verilmesini ileri sürdü.
Çünkü, aylıklannm tam verilmemesinden dolayı as­
kerler arasında hoşnutsuzluk vardı. Yıldırım bunu da
kabul etmedi. Kendisine çok güveniyordu.

Yıldırım Tim ur’a karşı yürüyor


Yıldırım, ordusunu hazırladıktan sonra
Bursa’dan kalkarak Tokat’a doğru hareket etti.
Timur bunu duyunca o da bütün kuvvetleriyle Kay­
seri üzerine yüklendi. Hasat zamanı idi. Timur’un
askerleri Kızılırmak dolaylarındaki mahsûlleri ele
geçirdiler. Sonra Kırşehir’i de alarak Ankara’ya
geldiler ve şehri kuşattılar.
Yıldırım Timur’un Ankara’ya geldiğini du­
yunca Tokat’tan geri döndü. Temmuz’un son haf­
54

tası idi. Ortalığı kasıp kavuran bir sıcak vardı. Yıl­


dırım kızgın bir güneş altında, durup dinlenmeden
yol alarak Ankara’ya ulaştı. Bu yolculuk orduyu pek
fazla yormuştu. Şimdi dağlara çekilip birkaç gün
oralarda dinlenmek lâzımdı. Amma Yıldırım
Timur’la karşılaşmak ve onu yere sermekten başka
birşey düşünmüyordu. Ne Timur’un başarılarına ve
ne de onun sayıca kendi ordusundan çok üstün olan
ordusuna ehemmiyet veriyordu. O kadar ki, askerin
yorgunluğu yetmiyormuş gibi Ankara yakınlarına
gelince bir de ordusuyla avlanmağa kalktı. Halbuki
avlanılan yerlerde su yoktu. Kızgın güneş altmda ya­
pılan bu av eğlencesinde askerlerden birçoğu su­
suzluktan ve yorgunluktan kırıldılar. Üstelik Yıl­
dırım avlanırken, Timur’un askerleri de civarda ne
kadar su kaynağı varsa hepsini kurutmuşlardı. Yıl­
dırım yanlış bir iş yaptığını anladı. Fakat artık iş
işten geçmişti. Düşmana hemen saldırmaktan başka
yapacak bir şey kalamamıştı. Zaten gururu da başka
türlü hareket etmesine engeldi. Halbuki ilk iş olarak
su kaynaklarını ele geçirse, askerini dinlendirse ve
en elverişli bir yer seçip burada Timur’un kendisine
saldırmasını beklese idi daha iyi olacaktı.

İki ordu karşılaşıyor


Yıldırım’ın ve Timur’un orduları Ankara ya­
kınında Çubuk ovasında karşılaştılar. Yıldınm ’ın
55

beş oğlu Türk odusunun beş tümeninin başında idi.


Bunların yanında en tecrübeli, en cesur Türk ko­
mutanları bulunuyordu. Savaş başlamadan önce
Yıldırım, ordusunu şöyle tertipledi:
Sağ kanada Anadolu askerlerini yerleştirdi. Bu
kanadın komutanı Yıldırım’ın en büyük oğlu şeh­
zade Süleyman ‘dı. Sol kanatta da Yıldınm ’ın
kayın biraderi Sırp kralı istefan ve komutasındaki
Sırp askerleri yer aldılar. On bin yeniçeri ve azab
askeri ile Yıldırım ortada duruyordu. Yıldırımın
yanında diğer oğulları şehzade Mehmet, Mustafa,
İsa ve Musa Çelebiler bulunuyordu.
Yıldınm ’ın ordusu Timur’un ordusundan sa­
yıca azdı. Fakat iyi talim görmüştü. Yıldınm ’ın
şiddeti askerleri çelikleştirmişti. Bu ordunun ko­
mutanları ara sıra, ömürlerini savaş meydanlarında
geçirmiş, Niğbolu’da Avrupa’nın en cesur şö­
valyelerine karşı zafer kazanmış Evrenos Bey, Ti-
murtaş Paşa gibi değerli kimseler vardı.
Timur’un ordusu da savaş nizamı almıştı.
Önde Timur’un Hindistan’dan getirdiği otuz iki fil
bulunuyordu.
Sabahın erken saatlerinde iki ordu harekete geçti.
Timur’un t^ın d a trampetler çalınıyor, askerler
«sürün» sesleriyle hücuma geçiyorlardı. Yıldınm’ın
ordusunda da davullar vuruluyor, askerler «Allah
Allah!» nidalariyle saldınyorlardı. İlk önce sağ ka­
56

natta bulunan Timur’un küçük oğlu bütün kuv­


vetleriyle Yıldırım ordusunun sol kanadına hücum
etti. Suplar bu saldmşı önlediler. Az sonra Timur’un
merkez kuvvetleri harekete geçti. Bundan sonra savaş
kızışmağa başladı. Rumeli askerleri görülmemiş bir
kahramanlıkla savaşıyorlardı. Bu sırada Saruhan,
Aydın, Menteşe, Karaman askerleri eski beylerini
karşı tarafta görünce Yıldırım’ı bırakıp Timur’un ta­
rafına geçtiler. Bu kanada komuta eden şehzade Sö-
leyman, bu hayinliğin önüne geçemedi. Ordunun bu
kanadı çok zayıftı. Böyle olduğu halde geri kalan
kısım yine de büyük bir cesaretle döğüşmeğe devam
etti. Amma ne çare ki Timur, birbirlerini kovalayan
dalgalar halinde durmadan savaşa taze kuvvetler so­
kuyordu. Yıldınm’m vezirleri ve beyleri bu durum
karşısında savaşa devam etmenin beyhûde olduğunu
anladılar. Yıldırım’a kaçmasmı söylediler. Yıldırım
bu teklifi yapanlara kınidı ve kaçmayı kabul etmedi.
Bunun üzerine Ali Paşa ile Evrenos Bey, Şehzade Sü-
leymanı ve Mehmet Çelebiyi de alarak savaşı bı­
raktılar, Sırp askerlerinin de yardımı ile kendilerine
bir yol açarak geriye çekildiler. Artık Yıldınm’m or­
dusu çözülmüştü. Yanmda seçme on bin yeniçeri ve
sipahiden başka kuvvet kalmamıştı. O devrin en mü­
kemmel askerleri olan yeniçeriler Yıldırım’m ve kaç­
mayan üç oğlunun etrafında demirden bir çenber vü­
cuda getirdiler. Timurtaş Paşa da Yıldırım ile
beraberdi.
57

Yıldırım civardaki bir tepenin eteğine doğru


çekildi. Timur’un ordusu her taraftan kendisini ku­
şatmıştı. Amma Yıldırım cesaretinden ve gu­
rurundan hiçbirşey kaybetmemişti. Günün geri
kalan saatlerinde, yanında kalan vefalı askerleriyle
Timur ordusunun ardı arası kesilmeyen sal­
dırışlarına kahramanca karşı koydu. Yeniçeriler
kan ter içinde kalmışlardı. Kızgın güneş, susuzluk
bu kahramanları mahvediyordu. Akşama doğru
hepsi de yorgunluktan, susuzluktan bitkin bir halde
Timur askerlerinin kılıçlan altında can vermiş bu­
lunuyorlardı. Karanlık basıyordu. Yıldınm ’m ya­
nında yüz kadar sipahi kalmıştı. Boğuşma hâlâ
devam ediyordu. Yıldırım elindeki ağır harp baltası
ile kendisine hücum edenleri birer birer yere se­
riyordu. Müthiş baltayı karşısına çıkanlara öyle vu­
ruyordu ki ikinci bir vuruşa hacet kalmıyordu.
Böyle döğüşe döğüşe tepenin üstüne çıkmağa ça­
lışırken her yandan çevrildi ve düşrhana esir düştü.
Yıldırım’ı, savaş meydanını dolduran binlerce
ölünün arasmdan geçirerek Timur’un çadırına gö­
türdüler. Bu sırada Timur oğlu ile satranç oy­
nuyordu. Doğunun bu büyük hükümdarı Yıldınm ’ı
çok iyi bir şekilde karşıladı. Yıldırım’ın yüzü gözü
toz toprak içinde idi. Bitkin bir hale gelmişti. Bu
hali gören Timur, Padişahı yanma oturttu içecek
bir şey getirmelerini söyledi.
58

Yıldırım, oğulları için üzülüyordu, onların ne


olduklarını bilmiyordu. Timur, etrafa adamlar salıp
şehzadelerin aranmasını emretti. Biraz sonra
Timur’un askerleri bir esir kafilesi ile beraber dön­
düler Bunların arasında Yıldırım’ın oğullarından
şehzade Musa Çelebi ile beylerbeyi Timurtaş Paşa
ve daha birçok beyler bulunuyordu. Şehzade Mus­
tafa Çelebi kayıptı. Timur şehzade Musa Çelebiye
de saygı gösterdi.
Timur, Yıldırım’a çok itibar etti. Bu mağrur esi­
riyle, oğlu Musa ve maiyeti için üç büyük çadır ku-
ruhnasını, istirahatlarının sağlanmasmı emretti. Baş­
larına muhafız olarak da ileri gelen beylerini koydu.

Timur Batı .4nadolu şehirlerine saldırıyor


Ankara savaşmdan sonra, Timur, to­
runlarından Mirza Mehmet Sultan’ı bir tümen as­
kerle Bursa üzerine yolladı. Mirza Mehmet, bu
güzel Türk şehrini yağma ettikten sonra ateşe
verdi. Yıldırım’m zengin hâzinelerini, kıymetli eş­
yalarını, kanlarını ve kızlarını Timur’a gönderdi.
Daha sonra İznik, Mihaliç, Balıkesir şehirlerini ve
dolaylarını ele geçirerek buralarda aklın ala­
mayacağı zulümler yaptı. Bu sıralarda başka tü­
menler de Antalya, Aydın Manisa şehirlerini ve do­
laylarını vuruyor, yakıp yıkıyorlardı. Timur da
ordunun geri kalan kısmı ile Kütahya’ya gelmişti.
59

Y ıld ın m ’ı kaçırmak için ne yapıldı?


Timur, Kütahya’da bir ay kadar kaldı. Y ıl­
dırım da yanmda idi. İlk zamanlarda Yıldırım o
kadar sıkı gözetlenmiyordu. Bundan faydalanan
becerikli Türk lâğım atıcılarından birkaçı pa­
dişahlarını kurtarmağa karar verdiler. Bunlar sa­
natlarının ehli, becerikli, yürekleri pek, korku nedir
bilmez kimselerdi. Amma işin en çetin tarafı Timur
ordusunun içine girebilmekti. Bunu yapabilirse
ondan ötesinin kolay olacağını düşünüyorlardı. Bu
adamlar tanınmamak için kıyafetlerini değiştirdiler.
Timur’un askerleri gibi giyindiler. Böylelikle içe­
riye sızdılar ve bir kolayım bulup Yıldırım’ın ça­
dırının biraz yakınına çadırlarını kurdular. Gerçi
Yıldırım’ın çadırını nöbetçiler dikkatle gö­
zetliyorlardı. Amma çadırın içine girmiyorlardı.
Çadırda ise Yıldırım’la Hadım Ağası Firuz Beyden
başka kimse bulunmuyordu.
Lâğımcılar geceleyin işe koyuldular. Kendi ça­
dırlarından Yıldırım’m çadırına doğru yer altından
bir yol açmağa başladılar. Güneş doğarken Yıl-
dınm ’ın çadu-ının ortasına kadar varmışlardı. Bu
işte muvaffak olmuşlar demekti. Yıldırım giyinmiş
olduğu halde çadırda geziniyor, dakikalar geçtikçe
heyacanı ve sabırsızlığı artıyordu. Yıldırımın bu
kadar erken saatlerde ayaklanmış olması gözcüleri
şüpheye düşürdü. Hemen çadıra girdiler. Yıldırım
ve Firuz Bey ayakta idiler. Etrafa göz atınca her
60

şeyin farkına vardılar. Koşup meseleyi Timur’a an­


lattılar. Timur’un buna çok canı sıkıldı. Lâğımcı­
ların tutulmasını emretti. Amma lâğımcılar yap­
tıkları işin meydana çıktığını farkedince kaçtıkla­
rından ele geçirilemedi 1er. Timur bu sefer bütün öf­
kesini Finiz Bey’den çıkardı. Zavallı hadım ağa­
sının hemen başını kestirdi. Sonra da Yıldırım’m
muhafızlarının sayasının bir misli daha arttırılma­
sını emretti.

Yıldırım ’ın ölümü


Timur, Kütahya’dan sonra İzmir’e gitti. Bu-
güzel şehri zorla alarak yağma etti. Bu sırada ku-
mutanlarmdan bir kısmı da Anadolu’nun batısını
kasıp kavuruyorlardı. Timur, İzmir’den sonra
Ayasluğ, Milâs, Eğridir yoluyla Akşehir’e geldi.
Yıldırım da buraya getirilmişti.
Timur’un ordusu hâlâ Anadolu şehirlerini
basıp yağma ediyor, direnenleri ateşe veriyordu.
OsmanlI devleti sahipsiz kalmıştı. Şehzadelerin
herbiri bir tarafa dağılmıştı. Bu hal, Yıldınm ’a çok
dokunuyor, hele Timur’un kendisine yaptığı mu­
amelelere, onun kinayeli sözlerine dayanamıyor,
içi kan ağlıyordu. Bir gün konuşurlarken Timur
kendisine: « Sen ve ben Allah’ımıza şükredelim ki
bize bu padişahlıkları vermiştir», dedi. Yıldınm
Timur’un ne demek istediğini anlamayıp Yüzüne ba­
61

kınca, bu sefer Timur: «Benim gibi bir topala ve


senin gibi bir köre bu hükümetleri verdiği için Al-
laha’a şükretmeliyiz. Topal olduğum halde bana
Hindistan’dan Sivas’a kadar olan toprakların ele
geçirilmesini, kör olduğun halde sana Sivas’tan
Macaristan’a kadar olan yerleri padişahlığını nasip
etmiş olmasından anlaşılıyor ki. Cenabı Hak’ın gö­
zünde dünya hükümetlerini hiç değeri yoktur. Eğer
böyle olmasaydı, bu hükümetleri bizim gibi sakat
adamlara verecek yerde vücudu salim bütün azası
düzgün bir padişaha verirdi.» diyerek sözlerini
açıklamıştı.
Timur’un Bayezit’i küçültmek ve üzmek için
daha da birçok şeyler yaptığı söylenir. Bazıları da
esir padişahı bir demir kafese kapattığmı söylerler.
Yıldırım, bütün bu acılara dayanamadı. Ak-
şehirde iken yüreğine inme inerek 1402 yıhnda
Allah’ın rahmetine kavuştu.
On dört yıllık padişahlığı zamanında Asya ve
Avrupa hükümdarlarını korkudan titretmiş olan
koca Yıldırım’m saltanatı da böylece sona erdi.

Yıldırım Bayezit öldükten sonra


OsmanlI Devleti ne hale geldi?
Yıldırım Bayezit Ankara savaşına girerken ya­
nında beş tane oğlu vardı. Adları: Musa Çelebi,
Mustafa Çelebi, Süleyman Çelebi, İsa Çelebi,
62

Mehmet Çelebi idi. Bunlardan Musa Çelebi, babası


ile birlikte Timur’un eline esir düştü. Mustafa Çe­
lebi, bozgunda kayboldu. Süleyman Çelebi Edir­
ne’ye kaçtı İsa Çelebi Karesi taraflarına, yani şim­
diki Balıkesir’e kaçıp saklandı. Mehmet Çelebi de
Amasya’ya kaçtı.
Ölümünden sonra Yıldırım Bayezit’in ce­
nazesini Bursa’ya götürdüler. Musa Çelebi’yi
Timur serbest bıraktı; o da babasının cenazesi ile
birlikte Bursa’ya geldi. Bundan sonra Timur Ana­
dolu’da fazla oturmadı. Vaktiyle Osmanlı devletine
katılmış olan beylere istiklaâl vererek çekilip gitti.
Bir taraftan Anadolu beyleri Osmanlı dev­
letinden ayrılırken bir taraftan da Yıldırım’m oğul­
ları padişahlık kavgasına düştüler. Edirne’deki Sü­
leyman Çelebi: «Ben padişahım» dedi. Esirlikten
kurtulup Bursa’ya gelen Musa Çelebi de: « Padişah
benim» dedi. Böylece bir devletin başında iki pa­
dişah belirdi. Şimdi ne olacaktı? Tabîî bunlar bir-
birleriyle çatışacaklardı.
Kardeşler arasındaki bu ikilik, Bizans İm­
paratorunun işine iyi geliyordu. Çünkü Osmanlı
devletinden korkuyordu. Bizanslar Edime’deki Sü­
leyman Çelebi’ye arka oldular. Süleyman Çelebi de
buna karşılık Bizans imparatoruna toprak bağışladı.
Süleyman Çelebi Edirne’de hazırlık görüp Bi­
zans hükümdariyle anlaşma yaparken Musa Çelebi
63

İsa Çelebi ile çatıştı. Tabîî bu çatışma Musa Çe­


lebiyi biraz zayıflattı. İşte bu sırada Süleyman Çe­
lebi başına topladığı askerlerle ve Bizanslı yar-
dımcılariyle birlikte Anadolu yakasına geçip Musa
Çelebinin üzerine yürüdü. Musa Çelebi korktu, Ka­
raman Beyine sığındı. Süleyman Çelebi Karaman
Beyine: «Kardeşim Musa’yı sakın bir daha ko-
yuvermiyesin. Eğer benimle dost geçinirsen ben de
sana fenalık etmem.» diye haber yolladı. Karaman
beyi Süleyman Çelebinin bu sözünü kabul edince
Musa Çelebi Karaman’dan ayrılıp İsfendiyar Be­
yine sığındı. Fakat Süleyman Çelebi, İsfendiyar
Beyiyle de anlaştı. Bunun üzerine Musa Çelebi
Sinop’a gitti. Oradan bir gemiye binerek Eflâk’e
yani şimdiki Romanya’ya gitti.
Musa Çelebi Eflâk’ta boş durmadı. Bul-
garlardan Sırplardan asker toplayarak Süleyman Çe­
lebinin üzerine yürüdü. Süleyman Çelebi bu haberi
alır almaz telaşlandı. Bizans İmparatoru da Musa
Çelebi’den korkuyordu. Çünkü kardeşi Süleyman
Çelebi’yi yenip padişahlığı ele alınca bu sefer Bi­
zans’ın üzerine yürüyecekti. İmparator, bu sebeple
Süleyman Çelebiye asker verdi, şimdi iki kardeş bir­
birini hırpalayacaklar, ikisi de zayıf düşecekler,
meydan Bizans imparatoruna geniş kalacaktı.
İki kardeşin orduları birbirleriyle karşılaştı. Bi­
zans imparatoru da Süleyman Çelebinin yanında
idi. Tam savaş başlayacağı sırada imparator, karşı
64

tarafdaki Sırplarla Bulgarların komutanlarına giz­


lice haber saldı. Bu haberi alan komutanlar, savaş
başlayınca Musa Çelebi’yi bırakıp öbür tarafa ge­
çiverdiler. Musa Çelebi yenildi, gene Eflâk’a kaçtı.
Fakat yılgmiık göstermedi; yeniden asker toplayıp
Edime üzerine yürüdü. Süleyman Çelebi de ka-
deşine karşı durmak için koşup Edirne’ye gitti.
Musa Çelebi yaman savaşçı idi. Süleyman Çe­
lebi ise içkiye, keyfe düşkündü. Musa Çelebi Edir­
ne’ye girdiği zaman o hamamda içki içip eğ­
leniyordu. Kardeşinin baskını üzerine şaşkına
döndü. Kaçıp Binzans’a ulaşmak ve imparatora sa-
ğınmak istedi. Yolda bir köye uğradı. Köyde düğün
vardı. Düğün evindekilerden yol sordu. Oradaki
halk kendisini tanıdılar; hemen üzerine çullanıp öl­
dürdüler. Musa Çelebi kardeşinin bu şekilde öl­
dürülmesine çok üzüldü; düğüncüleri de perişan
etti.
Süleyman Çelebi ölünce Musa Çelebi’nin kuv­
veti arttı. Gözünü Bizans’a dikti. Bizans İm-
parotorluğuna diş biliyor, ondan öç almak is­
tiyordu. Askerlerini başına topladı, onlara şöyle
dedi: «Babamın Ankara savaşında yenilmesine,
esir olmasına ve kahnndan ölmesine sebep bu Bi­
zans imparatorudur. Kardeşim Süleyman Çelebiye
asker verip bana karşı yollayan gene bu Bizans İm-
paroturudur. Atalarımızın kan dökerek elde et­
tikleri ülkeleri Bizanslıiar kardeşimden düzenle
65

geri aldılar. Şimdi bu yerleri yeniden ülkemize kat­


malıyız. Bizans imparatorluğundan öç almalıyız.»
Bu sözler, Türk askerini coşturdu. Musa Çe­
lebi önce Selânik’e yürüdü, burayı BizanslIlardan
geri aldı. Sonra İstanbul üzerine, yöneldi. Şehri ku­
şattı. Yavaş yavaş Bizanslılaruı kuvveti tü­
keniyordu. Ara sıra çıkış yapıyorlar, fakat birçok
kayıp vererek geri çekiliyorlardı. İmpator, kur­
tuluştan umudunu kesti; Musa Çelebi’ye teslim
olacaktı. Tam bu sırada Amasya’daki Mehmet Çe­
lebi baş kaldırdı.
Süleyman Çelebi ile Musa Çelebi uğraşırken
Mehmet Çelebi korkusundan meydana çıkmıyor;
Amasya’da saklanıyordu. Hattâ Süleyman Çelebi
haber salarak onu padişah tanıdığını bildirmişti.
Şimdi ise Musa Çelebi’nin BizanslIlarla uğ­
raşmasını fırsat bilerek padişahlık iddiasiyle ortaya
çıkmıştı. Yeniden kardeş kavgası başlıyordu.
Mehmet Çelebi Amasya’dan Bursa’ya geldi.
Başma epeyce kuvvet toplamıştı. Musa Çelebi’yi
istemeyenler onun tarafını tutmuşlardı. Musa Çe­
lebi bu haberi alınca İstanbul’u fethetmekten vaz­
geçti.
Bizans İmparotorunun ekmeğine gene yağ sü­
rülmüştü. Hemen Mehmet Çelebi’ye yardımcı kuv­
vet gönderdi. Mehmet Çelebi de Bizans im­
paratorunun isteklerini kabul etti.
)

Y IL D IR IM B E Y A ZIT —
66

İki kardeş, askerlerini karşı karşıya çekip vu­


ruştular. Savaşta Musa Çelebi yenildi. Onun or­
dusunda bulunan kimselerden bazıları savaş sı­
rasında Mehmet Çelebi’nin tarafma geçiverdiler.
Böylece ordusu zayıflayan Musa Çelebi, kaçmaya
mecbur oldu. Kaçarken yanında bulanan Saruca
admda birisi Musa Çelebi’yi attan yere düşürdü.
Kendisı'hi taparlamaya fırsat bu-akmadan ba-
şmı kesip Mehmet Çelebi’ye götürdü. Musa Çe­
lebinin hayatı böylece sona erdi. Musa Çelebi Bi-
zansın aman vermez düşmanı idi.
Bundan sonra Mehmet Çelebi, devletin bir­
liğini bütünlüğünü sağlamak, ülkesinde dirliği dü­
zenliği kurmak, Ankara savaşmdan sonra elden
giden yerleri geri almak için çalıştı. Onun ça­
lışması sayesinde Türk devleti hemen hemen Yıl-
du-ım Bayezit zamanmdaki halini aldı.

You might also like