You are on page 1of 114

10.02.

2016

TİCARET
Ticaret hukuku medeni hukukun ayrılmaz bir parçasıdır. Zaten ticaret kanunu md. 1 de de ticaret kanunu medeni
kanunun ayrılmaz bir parçasıdır diye belirtilmiştir. Ticaret hukuku özel hukukun bir alt parçasıdır.

Kanun koyucular ticaret kanunu düzenlerken belli kavramları esas almıştır:

Eğer taciri esas aldıysa; SUBJEKTİF SİSTEM

Eğer ticari işi esas aldıysa; OBJEKTİF SİSTEM

Eğer ticari işletmeyi esas aldıysa; MODERN SİSTEM

Tüm bunları bir arada esas aldıysa; KARMA SİSTEM söz konusu olur.

2011 tarihli 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndaysa ticari işletme ağırlıklı karma sistem söz konusudur. Temel kavram
ticari işletmedir. Ama yanına ek olarak tacir ve ticari iş kavramlarına da kanunda yer verilmiştir.

Bizim ticaret hukukunda asıl mevzuatımız ticaret kanunudur ama bunu yanında borçlar kanunu, bankacılık kanunu,
sigorta kanunu, spk, çek kanunu

Bizim sistemimiz ticari işletmeye dayalı karma sistem

Ticari işletme ticaret kanunumuzun temel kavramıdır. Peki TİCARİ İŞLETME NEDİR?

Ticari işletme olarak adlandırdığımız tüm işletmeler ticari işletme midir? Tüm kar ver para kazanmaya ilişkin
teşebbüsler ticari işletme midir? Değildir.

Ticari işletme kendine has unsurları bulunan işletmelerdir. Buna göre ticari işletmede 4 tane temel unsur bulunur. Bu
unsurlar TTK m. 11 de yazılmıştır. Buna göre ticari işletme; esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir
sağlamayı hedef tutan faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmelerdir.

TİCARİ İŞLETMENİN UNSURLARI

- Esnaf işletmesi için öngörülen sınırları aşan


- Gelir sağlamayı hedef tutan
- Devamlı
- Bağımsız

Bu 4 unsur yoksa ticari işletme yoktur.

Bu unsurlardan ilki İKTİSADİ FAALİYETTİR. Yani ticari işletmenin gelir sağlamayı hedef tutması. Diğer unsur devamlılık
unsurudur. Ticari işletmenin devamlı faaliyet göstermesi zorunluluğudur. Üçüncü unsur ticari işletmenin bağımsız bir
işletme olmasıdır. Başka bir işletmenin parçası olmaması zorunludur. Ve son olarak dördüncüsü ise esnaf işletmesi
için öngörülen sınırları aşan düzeyde gelir sağlaması yani belli bir gelir hedefi olmasıdır.

1- İktisadi Faaliyet (ticari işletmenin gelir sağlamayı hedef tutması): Ticari işletme ancak gelir sağlamayı
hedefliyorsa ticari işletmedir. Örneğin ben çok hayırsever bir insanım bir tane aş evi açıyorum ve orada
herkese yemek dağıtıyorum. Gelir sağlama hedefim var mı? Yok. Gelir sağlama hedefim yoksa o aşevi ticari
işletme değildir. Ama ben çok hayırsever bir insanım ve bir lokanta açıyorum, lokantadan elde ettiğim geliri
çocuklara burs olarak dağıtıyorum. Lokantadan gelir sağlama hedefim var mı evet var. Lokanta ticari işletme
mi? Elde ettiğim geliri çocuklara hayır olarak dağıtıyorum. Ama önemli olan işletmenin gelir sağlama
hedefidir. Sağlanan gelirin nereye harcandığı önemli değildir. Bir ticari işletmede gelir sağlama hedefi
olmalıdır. Hamallık, tüccarlık, sanayicilik vb. gibi iktisadi faaliyet türü olabilir. Bir ticarethane olarak bir fabrika
olarak gelir sağlama hedefi varsa o da ticari işletmedir. Peki gelir sağlamayı hedeflememe rağmen gelir
sağlamam önemli midir? Fakat ticari işletme her yıl 100000 tl zarar ediyor. Hiç gelir sağlayamıyorum. Önemli
olan gelir sağlanmasının hedeflenmesidir. Niyet önemlidir. Sen hedeflemene rağmen gelir sağlayamamışsan
sağlayamamışsındır. Ticari işletme olma niteliğini bu değiştirmez. Yine gelirin sarf edildiği yer önemli değildir.
Gelir sağlanması hedeflendiyse nerede kullanıldığı önemli değildir. Faaliyetin kaç kişiyle yürütüldüğü önemli
değildir. 1 veya 20 kişi fark etmez. Yine ticari işletmede faaliyetin sermaye veya bedeni çalışmaya dayanması
da önem taşımaz. Önemli olan sermayeye dayanmadır ama bedeni çalışmaya dayansa da belli bir gelir
seviyesini aştıktan sonra o da ticari işletme olarak değerlendirilebilir. Ya da faaliyetin devamlı veya kesintili
olması gelir sağlama hedefini etkilemez. Sen ticari işletmeyi açtın, gelir sağlama hedefin var ama ekonomik
kriz çıktı ticari işletmeyi kapatmak zorunda kaldın kapatana kadar ticari işletmen vardı sen yine gelir
sağlamayı hedefliyordun.
2- Devamlılık: bir ticari işletme devamlı faaliyet gösterme niyetinde olmalıdır. Önemli olan devamlılık kast ve
niyetinin olmasıdır. Ben ticari işletmeyi kurdum 2 ay sonra ekonomik kriz çıktı kapattım devamlılık var mıdır?
Vardır, çünkü benim niyetim devamlı çalıştırmaktı. İlla sonsuza kadar çalıştırmak zorundayım diye bir şartta
yok. 2-3-5 yıl için çalıştıracağım diye o süre içinde devamlılık niyetim varsa devamlılık unsuru mevcut kabul
edilir. Benim devamlılık niyetim var ama sadece yazları çalıştırıyorum. Bir dondurma işletmesi işletiyorum o
da sadece yazın çalışıyor ama her yaz çalıştırma niyetim var devamlılık yine var. Ya da bir kayak işletmem var
sadece kışları çalıştırıyorum. Devamlılık niyetim varsa kesintili de olsa devamlı kabul edilir. Devamlılıktan
anlaşılacak olan HER ZAMAN ÇALIŞMAK DEĞİL DÖNEMSEL DE OLSA DEVAMLILIK NİYETİNİN OLMASIDIR.
Zaten bir ticari işletmenin teşkilatlanması yani işletmeye ilişkin unsurları; makinaları işçileri alması devamlılık
niyeti olduğunu da gösterir. Ticari işletmenin bu şekilde teşkilatlanması devamlılık niyetine işaret eder.
Örneğin; Giresun’a gittim, hayatımda ilk defa gittim ve baktım ki orada fındığın kilosu ucuz. İstanbul’da
fındığın kilosu 50 lira Giresun’da fındığın kilosu 15 lira. Giresun’dan 10 ton fındığı aldım ve sattım, normalde
fındıkla alakam yok bir seferlik bir fırsatı değerlendirdim. Ticari işletmenin devamlılığı yoktur. Bir veya birkaç
defalık yaptım. Önemli olan sürekli yapıyor olmam sürekli fındık veya meyve alım satımı yapıyorsam
devamlılık var ama birkaç defa fırsat değerlendirmek için yaptıysam devamlılık yoktur. *teşkilatlanma
devamlılığın olduğunun karinesidir yani gerekli araç gereçleri alma işçi alma gibi. İşletme için harcama-yatırım
yapılmasıdır.
3- Bağımsızlık: ticari işletme bağımsız olmak zorundadır. Bu bağımsızlık hem iç ilişkide hem de dış ilişkide
bağımsızlıktır. Ticari işletme iç ilişkide başka bir taraftan talimat almamalıdır hem de dış ilişkide bağımsız
olmalıdır, üçüncü kişilerle ilişki kurarken birilerinin iznine ihtiyaç duymamalıdır. *Bağımsızlık işletmenin hem
iç hem de dış ilişkide bağımsız kararlar alabilme ve işlem yapabilme yetkisidir. Ama şubeler bağımsız değildir
çünkü iç ilişkide merkeze bağlıdır. Yine depolar, servisler içindeki tamir atölyeleri bağımsız değildir çünkü 3.
Kişilerle iletişim kuramazlar. Dış açıdan merkeze bağlıdır. Oysa ticari işletmeler bağımsız olmak zorundadır.
4- Esnaf faaliyeti sınırlarını aşan işletme olması: bu da kendini gelir hedefiyle gösterir. Esnaf, ister gezici ister
sabit bir yerde bulunsun iktisadi faaliyeti nakdi sermayesinden ziyade bedeni çalışmasına dayanan ve kazancı
ancak geçimine yetecek kadar az olan kişidir. Yani bedeni çalışmasıyla az kazana kişidir. Faaliyetinin aşılması
ise sermayesiyle çalışıp çok kazanan kişiler ise esnaf faaliyetinin aşılması yani ticari işletme faaliyetidir.
Bedeniye çalışıp çok kazan kişiler için belirli ölçütler var. O ölçütlerin aşılıp aşılmadığı ya da gerçekten o
kişinin bedensel becerisi veya beyin gücü ile çalışıp çalışmadığı önem taşıyor. Örneğin ben Giresun’da bir
büfeciyim, ayda 1500-2000 lira kazanç sağlıyorum. Esnaf mıyım ticari işletmeci miyim? Esnaf işletmesiyim
çünkü o parayı kazanmamın sebebi koyduğum sermaye, verdiğim kira değil. 1500-2000 lira kazanma sebebim
benim orada çalışıyor olmam benim bedensel gücüm sayesinde kazanıyorum. Oysa ben Sultanahmet’te
büfecilik yapsaydım ayda 45000-50000 tl kazanacaktım. Büfede yine ben çalışıyorum, bedensel faaliyetim var
ama 50000 tl yi ben bedensel faaliyetimden dolayı kazanmıyorum orayı ben çok yüksek bir kira bedeli
verdiğim için çok büyük bir nakdi sermaye koyduğum için kazanıyorum. Burada bedeni faaliyetle arasındaki
fark ortaya çıkıyor. Eğer sizin bedeni faaliyetiniz çok kazanca sebep oluyorsa fark etmiyor esnaf işletmesi ama
sizin bedeni faaliyetinizin o ticari işletmede bir fonksiyonu yoksa başka birini çalıştırsanız da o kazancı kazancı
sağlayacaksanız ticari işletme olarak değerlendirilir. Örneğin doktorlar, bedeni veya zihin gücüyle çalışıp çok
kazanırlar. Ticari işletme kabul edilmezler. Fakat o doktorlar bir araya gelip hastanede çalışıyorlarsa ticari
işletme olacak. Mesela marka terziler, eğer o markayı üreten kişi kendisi dikiyorsa esnaftır, işletiyorsa ticari
işletmedir. Ya da eczacılar bazen ticari işletmedir veya değildir. Ticari işletme olma hali onun zihin ya da
beden çalışmasının önem taşımadığı durumlarda ticari işletme niteliği gösterir zaten onun yaptığı işi kalfa da
yapıyorsa ticari işletmedir. Ama eczacı gerçekten orada bir eczacılık faaliyeti olan bir iş olan ilacı formüle edip
ilaç sunuyorsa, zihni bir faaliyet sunuyorsa ticari işletme niteliği taşımaz. Keza avukatlar çok kazanabilir ama
kanun gereği ticari işletme niteliği kazanmazlar. Ressam esnaftır çünkü sadece onun bedensel yeteneğiyle
çalışıp resim yapmasıdır ama bir atölye kurup ressamlarca eser üretiyorsan artık bu bir ticari işletme
niteliğindedir.

Az kazanma ve çok kazanma kavramı sübjektiftir. Bu sübjektif sınır objektif hale getiren bakanlar kuruludur. TTK
m. 11 e göre; ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır bakanlar kurulunca çıkarılacak kararnamede
gösterilir. Buna göre 2016 yılı için yıllık 84000 liranın üzerinde alım ya da 115000 liranın üzerinde satım yapan ya
da alım satım yapmamasına rağmen gayrisafi hasılası 90000 lirayı aşan/aşmayı hedefleyenler (asıl önemlisi
hedefleyendir) işletmeler ticari işletmedir. Burada bedeniyle çalışıp çok kazananlar ayrıktır. Aşmayanlar esnaf
işletmesi faaliyetidir.

TİCARİ İŞLETMENİN YAPISI

 Kişi varlığı  Malvarlığı

Ticari işletmede kişi tacirdir.

Mal varlığı unsuru ise;

-maddi malvarlığı

-manevi (gayri maddi) malvarlığı

* Maddi malvarlığının içinde o işletmenin gayrimenkulleri, o işletmeye ait menkul olan alet, edevat, makinalar,
taşıtlar, hammaddeleri, üretilmiş mal stoku, işletmenin sermayesidir.

* maddi malvarlığı;

-Duran malvarlığı -Dönen malvarlığı

*Manevi malvarlığının içinde ise ticaret unvanı, işletme adı, sınai mülkiyet hakları olarak adlandırılan marka,
patent, faydalı model, endüstriyel tasarım değerleri bulunur. Bunlar dışında peştemaliye değer(işletme değeri),
kiracılık hakları gibi.

Ticari işletmenin maddi malvarlığı içinde işletme içinde en önemli olan menkul işletme tesisatı olarak da
adlandırılan işletmenin çalışabilmesi için gerekli olan alet, edevat ve makinalardır. Bu işletme tesisatı Kaşıkla’da
yemek yapılan tencereler, masalar, sandalyelerdir. Gürsel turizmin menkul işletme tesisatı servis arabalarıdır. Ya
da bir bilgisayar işletmesinde bilgisayarlardır. Bir dershanede sıralardır. Bir un fabrikasında un öğüten
makinelerdir. Menkul İşletme Tesisatıdır. Bu menkul(taşınır) işletme tesisatı işletmeden sökülüp alındığında
ortada işletme diye bir şey kalmaz. İşletmeyi ticari işletme yapan menkul işletme tesisatıdır. İşletmenin binası
olmasada olur çünkü kiralanabilir ama o işletmenin işlemesi için gerekli alet edevat yoksa o işletmenin faaliyet
göstermesi mümkün olmaz.

Manevi malvarlığının içinde ise İşletme Değeri denilen farklı bir kavram kendini gösterir. İşletme
değeri(peştemaliye değeri), bir işletmenin içinde bulunan tüm malvarlığının ayrı ayrı bulunduğu değerler
toplamıyla bir arada bulunduğundaki değerleri arasındaki farktır. Örneğin, aşağıdaki lokantanın masalarını bir
kenara bıraksam sandalyelerini bir kenara bıraksam oranın ruhsatını bir kenara bıraksam yemek malzemelerini
bir kenara bıraksam toplasam değeri 40000 liradır. Ama siz onu bir işletmenin içinde bir bütün olarak
topladığınızda artık değeri 40000 lira değil 100000 lira olur hatta birazda orayı çalıştırdıysanız birazda müşteri
çevresi varsa değeri 250000 lira olur. İşte bu işletmenin bir bütün olarak faaliyet göstermesi sonucu ortaya çıkan
ekstra değere, ranta İŞLETME DEĞERİ denir.

Bir ticari işletmede maddi malvarlığı mı daha büyük değere sahiptir gayrimaddi malvarlığı mı daha büyük değere
sahiptir? İşletmenin büyüklüğüne göre bu oran değişir. Küçük işletmelerde maddi malvarlığı değeri yüksekken
büyük işletmelerde asıl önemli olan manevi malvarlığı değeridir. Örneğin Apple’ın değer 600 milyar dolar. Bunun
yaklaşık birkaç milyar doları maddi malvarlığıdır geri kalanı ise manevi malvarlığı değeri olan markası, sahip
olduğu patentler, faydalı modeller, endüstriyel tasarımlar. Sıradan bir lokantada ise önemli olan maddi malvarlığı
olan alet edevat yani masa sandalyedir. Fakat bir süre sonra sırf o lokantada üretilen yemekler için müşteriler
gelmeye başlamışsa artık manevi malvarlığı değeri önem kazanmaya başlar. Artık ticari unvanına insanlar
gelmeye başlar.

TİCARİ İŞLETMEDE İDARİ YAPI

Ticari işletme, gelir sağlamayı hedef tutan, devamlı, bağımsız ve esnaf faaliyeti sınırlarını aşan işletmelerdir. Bu
işletmeler yapı olarak kişi ve malvarlığı unsurlarında oluşur. İdari anlamda ise ticari işletmeler bir merkezden ve
isteğe bağlı olarak şubelerden oluşur. Ticari işletmenin merkezi o ticari işletmenin idari, ticari ve hukuki
faaliyetlerinin toplandığı ve yürütüldüğü yerdir. Ticari işletmeler bu merkezin bulunduğu yer ticaret sicilinde 15
gün içinde ticaret sicil müdürlüğüne tescil edilmek zorundadır. Her ticari işletmede bir merkezin bulunması
zorunludur. Ticari işletmelerde isteğe bağlı olarak şubeler açılabilir.

ŞUBE

Şubeler ticari işletmenin isteğine bağlıdır. Ben Ankara’da bir ticari işletme açtım, bir çok da müşterim var ama
markam ve sunduğum hizmette çok değerli daha fazla kişiye satma imkanımda var. İstanbul’da, Gaziantep’te,
Antalya’da şube açabilirim. Şubelerin açılmasının temel sebebi yeni müşteri kitlelerine ulaşabilmektir.

Şube ister sermayeli olsun ister sermayesiz olsun. Örneğin banka şubesinde faturada sermayeli yazabilir ama bir
süpermarket de sermayeli yazmaz.

Şube, iç ilişkide merkeze bağlı, dış ilişkide merkezden bağımsız.

Yer ve yönetim ayrılığı ilkesine tabi

Merkezin yaptığı türden işlemleri yapmaya yetkili, yarı bağımsız birimdir.

Şubeler ticari işletme değildir, çünkü dış ilişkide bağımsız değildir.

Şubelerin hiçbir zaman kendilerine ait bir tüzel kişiliği yoktur.

Şubeler her halde iç ilişkide merkeze bağlıdır. Merkezin talimatlarına göre hareket eder, şubenin çalışanlarını
merkez belirler, çalışanların yetkilerini merkez belirler. Buna karşılık şubeler dış ilişkide merkezden bağımsızdır.
Birçok işlemi merkeze sormadan yapabilir. Örneğin banka şubesi merkeze sormadan size direk hesap açar, banka
kartı başvurunuzu alır, kasa açar, para çekebilirsiniz, havale yapabilirsiniz.

Şubeler merkezden ayrı bir yerde açılır. Yer ayrılığından anlaşılması gereken ticari işletme şubesinin ayrı bir
yönetime, idareye tabi olmasıdır. Merkezle aynı semtte aynı binada dahi şube açılabilir. Yeter ki ayrı bir idare
olsun ayrı bir birim olunsun.

Şubenin muhasebesinin merkezden ayrı tutuluyor olması gerekir.


Merkezin yaptığı türden işlemleri yapmaya yetkilidir. Şubeler merkez hangi işle uğraşıyorsa o işle uğraşır. Merkez
madencilik yapıyorsa şube de madencilik yapmalı, merkez ithalat- ihracat yapıyorsa şube de en azından
bunlardan birini yapmak zorundadır.

Şube olmanın sonuçları;

-Şubeler bulundukları yer ticaret sicil müdürlüğüne 15 gün içinde tescil edilmek zorundalar

-Şubeler şube olduklarını belirterek ticaret unvanını kullanmak zorundadırlar. Örneğin fibabank anonim şirketi
Mecidiyeköy şubesi olduklarını belirtmek zorundalar.

-Şubelerin yaptıkları işlemlerden dolayı merkeze dava açılır. Fakat merkezi Ankara’da şubesi İstanbul’da olan bir
ticari işletmeye dava açılırken genel dava kurallarına göre dava davalının bulunduğu yerde yani merkezin
bulunduğu yerde açılır ama merkez neresi Ankara ama alacaklı olan kişi şubenin bulunduğu yerde işlem yapmış
yani İstanbul’da bu nedenle kanun bir istisna yapmış ve istisnaen açılacak dava merkezin yaptığı işlemden
kaynaklanıyorsa açılacak dava merkezin bulunduğu yerde açılabileceği gibi şubenin bulunduğu yerde de dava
açılabilir.

-Dava açıldı ama ticari işletme borcu ödemedi. Davacı bunu icraya koydu ve iflasını istedi. Şubenin yaptığı
işlemlerden dolayı açılacak dava isteğe bağlı olarak merkezin bulunduğu ya da şubenin bulunduğu yerde açılabilir
ancak şubenin yaptığı işlemden dolayı açılacak iflas davası ancak merkezin bulunduğu yerde açılabilir. Merkezin
bulunduğu yer ASLİ TİCARET MAHKEMESİNDE açılabilir.

-Şubeler bulundukları yerdeki sanayi ve ticaret odalarına kaydolmak zorundadırlar

-Şubelerin yönetimin, merkezden ayrı bir yönetime sahip olmak zorundadırlar. Şubeyi yönetenler ise ticari
temsilci olarak adlandırılan tacir yardımcılarıdır. Bu ticari temsilcilerin yönetim yetkileri ise şube işleriyle
sınırlandırılabilir.

11.02.2016

TİCARİ İŞLETMEYE İLİŞKİN HUKUKİ İŞLEMLER

Ticari işletmeye ilişkin bazı hukuki işlemler yapılabilir. Örneğin bu ticari işletmeyi satabilirim, devredebilirim ya da
bana karşı bağışlanabilir, kiralayabilirim, intifa hakkını (kullanım ve semerelerinden yararlanma) başka birine
verebilirim, teminat olarak rehin verilebilir. Her halükarda bu işlemlerin geçerli olabilmesi için işlemlerin yazılı
olarak yapılması gerekir. Uygulamada ticari işletmeyle ilgili en çok karşılaşılan hukuki işlem ise ticari işletmenin
devri işlemidir, yani başka birine mülkiyetinin geçirilmesi.

Ben Çekmeköy’de bir un fabrikası kurdum, makineleri aldım, çalıştırdım. Ama işlerken birisi 1 milyon liralık
teklifte bulundu ve bende cazip buldum yazılı sözleşmeyle un fabrikamı ona devrettim.

Sadece yazılı devir sözleşmesi ticari işletmenin devri için yeterli değildir. Yazılı sözleşmenin yanı sıra işletmenin
devredildiğine yönelik ticaret siciline tescil işleminin de yapılması zorunludur.

Tescil yapılmadan ticari işletme devredilmiş olmaz. Ticari işletmenin devrinde yazılı şekil şartı zorunludur, tescil
ve ilan edilmesi de gereklidir. Ancak devir sözleşmesinde önemli bir şerh vardır. Ticari işletmenin ancak ve ancak
aktif ve pasifleriyle birlikte devredilmesi zorunluluğu olmazsa olmazdır. Aksi halde ticari işletmenin devir
sözleşmesi geçerli olmaz. Örneğin ben un fabrikasını devrederken 1 milyon liralık alacağımı kendimde tutarsam
aktif ve pasiflerin devri birlikte gerçekleşmediği için ticari işletmenin devir birlikte gerçekleşmiş sayılmaz. Ticari
işletmenin devri bir bütün halinde geçersizdir. Bunun aksi yönünde olan doktrindeki görüşlere göre ticari
işletmenin devri; eğer pasifler ve aktifler ayrılarak devredildiyse bu hüküm geçersiz olur (aktif ve pasiflerin
birlikte devredilme zorunluluğu).
Ticari işletmenin devrinde bazı işletmelerin devri için rekabet kurulunun izni gerekir. Örneğin elektrik dağıtım
şirketinin devri… Büyük çaptaki ticari işletmelerin devrinde istisna olarak rekabet kurulunun izni gerekebilir.

Ticari işletmenin devrinde işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devredilmesi gerekir ama işletmenin
unsurlarından bir kısmını ayırarak işletmenin devri mümkündür. Ancak devredilen işletme kısmının kendi başına
bir ticari faaliyet gösterebilmesi de zorunludur. Örneğin; benim un fabrikam var, 3 tane un öğütme makinem var
1 tanesini kendime ayırıp 2 tane öğütme makinesiyle devrettim bu halde de ticari işletme devredilmiş kabul
ediliyor. Çünkü o un öğütme makineleri ile ticari işletme devamlılığını sağlayabilir. Devredilen unsurlar ticari
işletmenin en az 1 işletme yeteneğini gerçekleştirecek nitelikte olmalıdır.

Ticari işletmenin devri hem BK m 202 vd da hem de ticaret kanununda düzenlenmiştir. Borçlar kanununda
düzenlenen ticari işletmenin devrinde sadece işletmenin yapısındaki malvarlığı unsurunun devri söz konusuyken
ticaret kanunundaki ticari işletmenin devrinde işletmenin yapısındaki hem şahıs unsurunu hem de malvarlığı
unsurunun devri söz konusudur. Bundan dolayı bir ticaret şirketi diğer bir ticaret şirketiyle birleşirken ortaklarda
işletmeyle birlikte diğer şirkete devrolunduğu için ticaret kanununa göre işletme devri gerçekleşirken bir ticaret
şirketi sadece bir ticari işletmenin malvarlığını devralıyorsa sadece borçlar kanunu hükümleriyle devir gerçekleşir.
İkisi arasındaki fark birinde işletmenin yapısında var olan tacirde işletmeyle birlikte giderken diğerinde tacir
duruyor işletme devroluyor. Ticaret kanununu uygulandığı devirde tacirler hisse alıyor, borçlar kanunu
uygulanırken ise ortaklar hisse değil para alıyor.

Ticari işletme devrinde devir sözleşmesi YAZILI olarak yapılacak ve TESCİL edilecek bunlar yapıldığı takdirde ticari
işletmeye ait her unsur devralana geçecek. Un fabrikamın arsası, binası içinde makineler, üretilmiş mal stoğu,
hammadde var. Bunların hepsini hikmete sattıysam ve tescil edildiyse sahibi hikmet oluyor. Sözleşmeyle birlikte
tapuda tescil işlemi yapmadan tamamen hikmetin midir? Ticari işletmenin devri taşınmazlar için tescilsiz iktisap
devridir. Taşınmazın devralana hemen tescil edilmesi zorunlu değildir. sözleşmenin ticaret siciline tescil
edilmesiyle devralan kişi taşınır, taşınmaz işletmeye ait her türlü unsura tapuda tescil yaptırmasa da sahip olur.
Ticari işletmenin devri sözleşmesinin tescili kurucu tescildir. Devir tecille birlikte gerçekleşir. Ticari sicile yapılan
tescille birlikte ticari işletmeye ait menkul, gayrimenkul ve haklar devralana geçer. Ticaret sicili devir işlemi
yapıldığında hemen ticari işletmeye ait olan gayrimenkullere yazı gönderir bu gayrimenkuller bu ticari işletmeye
devrolunmuştur diye şerh edilir. Daha sonra devralan gidip tapu harçlarını yatırır ve ismini açıkça yazdırır. Ama
tescille birlikte menkul, gayrimenkul ve hakların sahibi devralandır. Marka sicili, patent sicili, taşıtlarda ticaret
sicili hemen ticaret işletmenin devredildiğine dair yazı gönderir.

Güzel örnek

///Hatta işletmenin içinde bulunan iyi niyetli üçüncü kişinin malları dahi devralana geçer. Örneğin arkadaşım
barış kendi deposunda yer kalmadığı için 40 ton buğdayını benim un fabrikama koydu. Hikmet geldi fabrikada bir
de 40 ton buğday olduğunu gördü ve benim işletmeme ait olduğunu düşündü. İyi niyetli olarak işletmenin
olduğunu düşündü. Hikmet fabrikayı satın aldığında barışın 40 ton buğdayı da artık iyi niyetli devralan
hikmetindir. Peki barış ne yapacak? 40 ton buğdayını hikmetten isteyemez benden ister. ///

Ticari işletmenin devriyle birlikte işletmeye ait olan işletme değeri (müşteri çevresi) de devralana geçer. Ben ticari
işletmeyi kurdum 1 milyon liralık yatırım yaptım ama 1 yıl içinde o kadar geniş bir müşterisine sahip oldum ki
benim 1 milyon liralık yatırımım artık 5 milyon lira ediyor. Ben ticari işletmemi 5 milyon liraya sattığımda
müşteriler yine orada duruyor ve bana bağlılar. Gidip hikmete sattığım un fabrikasının yakınında yeni bir un
fabrikası kurabilir miyim? Kuramam. Çünkü ben işletmeyi satarken işletmenin unsurlarından biri olan müşteri
çevresini de hikmete sattım. O müşterileri yeniden elde edebilmek için çaba göstermem MK 2 yani dürüstlük
kurallarına aykırıdır.

Yakın çevresinde un fabrikası yerine gübre fabrikası açarsam MK 2 ye (dürüstlük kuralına) aykırı değil. Devralanla
rekabet eden bir alanda değilim, müşterileriyle çalışabilirim ama onunla rekabet etmiyorum.
Ticari işletmenin devri halinde işletmeye ait olan kiracılık hakkı da geçebilir ancak bunun için kiralayanla yeni
devralan kişinin yeniden sözleşme yapması ya da kiralayanın buna onay vermiş olması şarttır.

Ticari işletmenin devriyle birlikte ticari işletmeye ait olan tüm aktif ve pasifler devralana geçer. Peki ticari
işletmede var olduğu bilinmeyen borçlardan dahi devralan sorumlu mudur? Ben işletmeye ait 500000 lira borç
var dedim hikmette tamam deyip aldı fakat daha sonra işletmenin 1 milyon lira daha borcu çıktı. Bu borçları da
devralan devralmış olur. İşletmeye ait her türlü borçtan devralan sorumlu olur. Devralana bununla ilgili davayı
devredene açar. Alacaklılar korunur.

Ticari işletmenin devrinde borçlar da devralana geçer. Borcun devrinde alacaklının da rızası gereklidir. Yani borçlu
borcunu üçüncü bir kişiye devrediyorsa bunda alacaklının rızası gereklidir. (borçlar hukuku açısından) Fakat ticari
işlemin devri aşamasında yapılan borcun nakli işleminde alacaklının rızası aranmaz.* yani hiç alacaklının haberi
olmadan ben işletmeyi üçüncü bir kişiye satarım, devredebilirim. Borcu işletmeyi devralan kişi ödemek zorunda.

Ama işletmeden alacaklı olan kişinin rızası aranmadığı için onun aleyhine bir menfaat dengesizliği oluşuyor. Bu
menfaat dengesizliğini gidermek için kanun koyucu; ticari işletmenin devrinde işletmeye verilen borçlardan
dolayı alacaklının rızası aranmaz ama bununla birlikte işletmeyi devralanla birlikte devreden bu borçlardan
müteselsilen dolayı 2 yıl suretle daha sorunlu olur. Ticari işletmenin devrinde işletmeye ait borçlarda devralana
geçer. Devralan kişi bu borçlardan dolayı zamanaşımı süresince sorumludur.

Örneğin; ben işletmeyi hikmete devrettim, işletmenin 1 milyon liralık borcu vardı, hikmet zamanaşımı süresince,
10 yıllık süre zarfınca, hikmet bu borçlardan sorumludur. Ama aynı zamanda işletmeyi devreden ben de 2 yıl
süreyle işletme borçlarından sorumlu kalıyorum.

********Ticari işletmedeki devreden ve devralanın ticari işletmenin borcundan kaynaklanan müteselsilen


sorumlu olduğu 2 yıllık süre; muaccel olan borçlar için(devir aşamasında zaten istenebilir borçlar için) devrin
devralan tarafından ilan ve ihbarından itibaren başlarken, ileride muaccel olacak müeccel borçlar (vadesi
sonradan gelecek borçlar) için bu 2 yıllık süre o borcun o borcun – vadenin muacceliyet halinden itibaren
başlar.**********

Devralan borçlardan zamanaşımı süresince sorumludur. 2 yıllık süre devreden için geçerlidir. 2 yıllık sürenin
sebebi devredenin alacaklıların rızasını almamış olmasıdır.

Ticari işletmenin devriyle birlikte tacirsem ticareti devretmiş sayılırım. Gerçek bir tacir olmanın şartı bir ticari
işletmenin sahibi olmaktır. Ticari işletmesini bu şekilde terk eden tacirler dahi 1 yıl içinde iflasa tabidir.

TİCARİ İŞLETMENİN REHNİ

Bizim gibi yeterli sermaye birikimi olmayan ülkelerde tacirler işlerini kredilerle yürütür. Bankadan kredi alınır
veya bir kambiyo senedi düzenlenip kredi oluşturulur ve bu şekilde yatırım yapıp, hammadde alıp, üretim yapıp
para kazanmaya çalışırsın. Kredi alabilmenin ana koşulu, borç veren kişiye bir teminat göstermedir. Bu teminat
bir gayrimenkul olabilir, bankaya giderim bana 1 milyon lira kredi ver derim bankada teminat olarak ne
gösteriyorsun der. Fabrika binamı teminat olarak gösteririm ve onu ipotek ederim böylelikle kredi alırım. Ya da
başka bir kişi bana kefil olabilir ya da ticari işletmeyi rehin verebilirim ve bunun karşılığında rehin alabilirim.

Ticaret işletmenin rehini bir menkul(taşınır) rehinidir. Yani gayrimenkulle; işletmenin arsasıyla binasıyla alakası
yoktur. Bu taşınır mal işletmenin makineleri, ticaret unvanı, fikri mülkiyet haklarıdır. Gayrimenkuller kesinlikle
değildir. Bir menkul rehinidir ancak medeni kanundaki taşınır rehinini istisnalarından biridir. Medeni kanunda
menkul rehini teslim ile yapılır. Örneğin filmlerde beyaz adamın paraya ihtiyacı vardır o nedenle tefeciye gider
para ister rehin olarak da aile yadigarı bir menkul verir. Parayı iade ettiğinde ise rehin olarak verdiği eşyayı geri
alır. Yani teslimli menkul rehinidir. Oradaki kredinin temini krediyle teslim edilen menkuldür. Ancak ticari işletme
rehininde rehin konusu mal kredi veren kişiye teslim edilmez, onun yerine rehin konusu malın siciline bu
mallar rehinlidir diye şerh verilir. Rehin alan, işletmenin sahibi olan kişi, işletmeyi kullanmaya devam eder. Ticari
işletme rehini teslimsiz bir menkul rehinidir.

Ticari işletme rehininde ancak belli kişiler rehin veren karşılığında kredi alan ve ancak belli kişiler rehin alan
karşılığında kredi veren olabilir.

Ticari işletme rehininde rehin verenler tacir veya esnaftır. Bu tacir veya esnaf ticari işletmesini vererek kredi alır.
Ticari işletme rehininden esnaf da istifade edebiliyor.

Kredi verenler de belirli kişiler olabilir. Bunlar; kredi müesseseleri (katılım bankası veya normal bankalar), kredili
satış yapan gerçek veya tüzel kişiler (finansman şirketleri) veya kooperatiflerdir.

Ticari işletme rehini menkul rehinidir, kesinlikle gayrimenkuller, hammaddeler, üretilmiş mal stokları, işletme
sermayesi ya da kiracılık hakkı rehinin konusu olamaz.

Rehinin konusu;

Zorunlu olan: -ticaret unvanı ve işletme adı -menkul işletme tesisatı

İsteğe bağlı olan: sınai mülkiyet hakları

Olmalıdır.

Ticari işletme rehininde rehin hakkının doğması için öncelikle bir rehin sözleşmesinin yapılması gerekir. Bu
yapılacak olan rehin sözleşmesi şekil şartlarına tabidir. Bu sıkı şekil şartları gereğince rehin sözleşmesinin noterde
yapılması zorunludur. Rehin sözleşmesi noterde yapılır. Ancak bu noter ticari işletmenin merkezinin bulunduğu
yer noteri olmalıdır. İstenilen her noterde rehin sözleşmesi yapılamaz. Farklı bir noterde yapılırsa sözleşme
geçersizdir. Düzenleme şeklinde de yapılması gereklidir. Noterde yapılan işlemler genelde düzenleme şeklinde ve
onaylama(tasdik9 şeklinde yapılabilir. Ancak ticari işletme rehinindeki sözleşme düzenleme şeklinde yapılmalıdır.
KESİN BİR ŞEKİL ŞARTIDIR. Onaylama şeklinde sözleşmeyi taraflar hazırlar sonra notere gidilir, noter imzaların
doğru olduğuna onay verir, şekli bir onay var. Düzenleme şeklindeki işlemde ise noter tüm sözleşmeyi en ince
ayrıntısına kadar kendisi hazırlar. Hem o sözleşmenin taraflara ait olduğunu hem de içeriğinin esasen gerçeği
yansıttığını kesin olarak garanti eder. Bu sebeple noterde düzenleme şekliyle yapılan sözleşmeler ilam (mahkeme
kararı) kuvvetindedir. Ticari işletmenin rehini sözleşmesinde sözleşmenin tarafları yazılacağı gibi üzerine rehin
kurulan her türlü unsur da ayrıntılı olarak yazılır. Örneğin bir taşıtın üzerinde rehin kuruluyorsa o taşıtın plakası,
şase numarası; bir marka üzerinde rehin kuruluyorsa marka sicilindeki kaydı, numarası hepsi ayrıntılı olarak rehin
sözleşmesinde yazılır.

Rehin sözleşmesinin noterde yapılması rehin hakkının doğumu için yeterli değildir. Rehin sözleşmesi noterde
yapıldıktan sonra 10 gün içinde sözleşmenin ticaret siciline tesciliyle birlikte rehin hakkı doğar. Her ne kadar
Yargıtay 10 gün olarak kabul etse de hoca bunun 10 günden fazla olabileceğini de iddia etmekte.

Aynı ticari işletme üzerine birden fazla rehin kurulması mümkündür. Eğer daha önceki rehin hakkı sahibi izin
veriyorsa bir ticari işletmenin üzerinde birden fazla rehin hakkı kurulabilir.

Ticari işletmenin rehini ile birlikte rehin veren rehin konusu malları kullanmaya devam eder. Ben makinaları
bankaya rehin verdim ama makinaları bankaya teslim etmedim onun yerine makinaların rehinli olduğunu ticaret
siciline tescil ettirdim. Bundan dolayı makinaları ben tacir olarak, rehin veren olarak alışılmış faaliyetlerimi
sürdürmeye devam ediyorum.

Faaliyetlerimi sürdürebilirim ancak izin almadığım takdirde ticari işletmeyi veya rehinli menkul işletme tesisatını
başkasına satamam. Ticari işletmeyi veya menkul işletme tesisatını üçüncü kişiye satmam rehin alanın rızasına
dayanır. Rehin alanın izni olmadan satıldıysa bu rehin alanın hakkına herhangi bir etkide bulunmayacak çünkü
rehin hakkı zaten sicilde yazılı. Ben ticari işletmeyi satmama rağmen borcumu ödemdiysem banka, başkasında
olan ticari işletmeyi, ticari sicilde yazılı olan ticari işletmeye ait rehin hakkına dayanarak alacağını oradan her
halde alabilir. Çünkü rehin hakkı mutlak bir haktır, herkese karşı ileri sürülebilir. ----ticari işletmeyi satabiliriz izin
almadan ama bu satış sözleşmeye aykırılık olur, üçüncü kişileri etkilemez. Bunun yaptırımı devrin
gerçekleşmemesi değil, sözleşmeye aykırılık olur.---

Rehinli olan ticari işletmeyi rehin veren kişi ayni hakla sınırlayamaz ancak ve ancak rehin verenin izniyle
sınırlayabilir. Ticari işletmenin yerini değiştiremez, takas edemez. Ticari işletme rehin verenin malı olmasına
rağmen ticari işletmeye zara veremez ve gerekli tedbirleri almak zorundadır. Başkalarını da önlemek zorundadır.
Çünkü o ticari işletme rehin alanın teminatıdır.

Rehin alan ise ticari işletmenin rehiniyle birlikte mutlak hak sahibidir. Bu mutlak hakkı herkese karşı ileri
sürebilirler. Buna karşılık iyi niyetli olarak başka biri rehin aldıysa bu kişinin hakkı da korunur.

Genel olarak yapılan ticari işletme rehin sözleşmelerinde rehin verilen ticari işletmenin sigorta yapılması şartı da
ileri sürülür. Çünkü rehin alan ki genellikle banka, ticari işletme herhangi bir şekilde ortadan kalkarsa kendisine
öyle bir teminat ister, ortadan kalktığında en azından sigortadan gelen tazminatı ile rehin hakkı devam eder.

Rehin hakkı sahibi olan kişiler bu rehin hakkın dayanarak ticari işletmeye zara vermek isteyen 3. Kişilerin fiillerini
de engelleyebilir, dava edebilir.

Ticari işletmenin rehinli olması durumunda ben ticari işletmeyi 3. Kişi olan hikmete satıyorsam hikmet ticari
işletmenin merkezinin bulunduğu yerde ben iyi niyetliyim dolayısıyla bana rehin hakkını ileri süremezsiniz
DİYEMEZ. Çünkü ticari işletmenin merkezinin bulunduğu ticari sicil merkezi çevresinde iyi niyet korunmaz.

Merkezin bulunduğu yer dışında sicil bölgesinde de iyi niyet bulunmaz. Fakat benim ticari işletmemin belli
kısımları sicil bölgesi dışında olabilir. Örnek: ben ticari işletmemi rehnettim, işletme İstanbul’da. İstanbul sicil
bölgesi içinde kimse bu işletmenin rehinini bilmiyordum diyemez. Fakat münferit unsurlardan biri de
Kırklareli’nde duruyor ama oradaki ticaret sicilinde bununla ilgili şerh yok işte bu münferit unsurlarda sicil bölgesi
dışındaki devirlerde rehin hakkı ileri sürülemez, iyi niyet korunur. Sicil bölgesi dışında ama münferit unsurlarda
rehin hakkı yapılan devirlerde korunmaz devralanın iyi niyeti korunur. Fakat merkezi sicilde olan belli unsurlar
vardır ki sicil bölgesi dışında olsa dahi iyi niyet korunmaz. Örneğin; araba merkezi sicili var benim sicil bölgem
dışında da olsa onun üzerinde ticari işletme rehini var kabul edilir, iyi niyet ileri sürülemez. Sicil bölgesinin sınırı
genellikle o il sınırdır.

Rehinli malın izinsiz satımı halinde rehin hakkı satım sonucunda elde edilen para üzerinde kalmaz ama tazminat
veya sigorta üzerinde rehin hakkı devam ediyor.

Ticari işletmenin rehininde eğer kredi ödenmezse, ben tacir olarak bankadan kredi aldım karşılığında ticari
işletmemi rehin verdim ama krediyi ödeyemedim, icra iflas kanunun menkul rehininin paraya çevrilmesi
hakkındaki hükümleri uyarınca rehin alan banka benim ticari işletmemdeki menkulleri sattırarak alacağını tahsil
edebilir. Kesinlikle ticari işletme rehini sözleşmesinde kredi konusu borç ödenmediği takdirde rehin konusu mal,
borç verene ait olacaktır diye bir hüküm konulamaz. Ancak ve ancak rehin konusunu sattırıp satılan bedelden
alacağını alabilir, artan bedelde borçluya-tacire-esnafa-kredi alan kişiye iade edilir. Ben ticari işletmeyi başkasına
devrettiysem yine rehinin paraya çevrilmesi yoluyla alacaklı alacağını tahsis edebilir. Eğer ticari işletme başka
birine satıldıysa ben rehin sahibi olarak –ticari işletmenin devrinden itibaren- 2 ay içinde o rehinli malın menkul
rehininin paraya çevrilmesi hakkındaki hükümlere dayanarak alacağımı tahsis edebilirim.

Ben rehinli malı ticari sicile tescil ettirdikten sonra tacir bana gelip borcunu ödedi, tacir borcu bankaya ödedi.
Rehin ortadan kalkar mı? Ticari işletme rehini borcun ödenmesiyle doğrudan kalkmaz. Ticari işletme rehini ancak
ve ancak borcun ödenmesi sonrasında alacaklının yani bankanın talebiyle, banka talep etmediyse mahkeme
kararıyla kaldırılır. Borcun ödendiğinin ispatı rehinin kaldırılması için yeterli değil. –alacaklı talebi –borçlu
mahkeme kararı alacak.
17.02.2016-ÇARŞAMBA

TİCARİ İŞ
Ttk m.3: Bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.

Bu kanunda düzenlenmese dahi bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün ticari iş ve eylemler ticari iştir.

Kambiyo senedi, haksız fiil, deniz ticareti, tacir, ticari işletme bunların hepsi ttk’da düzenlendiği için ticari iştir.
Bunların hepsi sadece Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlendiği için ticari iştir.

Örneğin; uğur’dan 5000 tl borç aldım. Aramızdaki iş adi bir borç ilişkisidir ve borçlar kanununa tabiidir. Ticari iş
değildir ama Uğur bana borç verirken ben ona bir kambiyo senedi versem, iş bu bono karşılığı Uğur’a 5000 lira
ödeyeceğim desem yaptığım iş ticari iştir. Çünkü kambiyo senetleri ticaret kanununda düzenlenmiştir. Bu
kambiyo senetlerinden biri de bonodur bu nedenle yapılan iş ticari iştir.

İki araba çarpıştığında, borçlar kanununa göre bu iki arabanın çarpışması haksız fiildir ve borçlar kanununa göre
çözülür, ama iki araba değil de iki gemi birbiriyle çarpıştığında bu bir ticari iştir çünkü iki geminin çarpışması
ticaret kanununda ‘çatma’ olarak düzenlenmiştir. Türk ticaret kanununda düzenlendiği için bu iki geminin
çarpışması normalde haksız fiilken ticari iş olmuştur.

Bir arabanın kaza yapması ve benim yaralanmam normalde haksız fiil ve borçlar kanununa tabii fakat ben o
arabaya ücret vererek bindiysem bu ticaret kanununda ‘taşıma bahsi’nde düzenlenmiştir. Taşıma bahsinde
düzenlendiği için o iş artık bir ticari iştir.

Kısaca; ttk’da düzenlenen bir şey söz konusuysa orada ticari iş vardır.

Ttk’da ticari iş olarak kabul edilen işler aynı zamanda mutlak ticari iş olarak da kabul edilir. Ttk 3 ün birinci
cümlesindeki bir diğer hususta bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller de ticari iş olarak kabul edilir
denilmiştir.

Ticaret kanunda düzenlenmese dahi bir ticari işletmeyi ilgilendiren her şey ticari iştir. Mesela ticari işletmenin
devrinin bir kısmı ticaret kanununda bir kısmı da borçlar kanununda düzenlenmiştir. Ticari işletmenin rehinin bir
kısmı ticari işletmenin rehinine ilişkin kanunda düzenlenmiştir. Ama bunlar ticari işletmeyi ilgilendirdiği için ticari
iştir.

Normalde kira sözleşmesi bir ticari iş değildir. borçlar kanununu ilgilendirir, ancak bir ticari işletmeyi ilgilendiren
bir kira sözleşmesiyse o kira sözleşmesi o ticari işletme açısından ticari iştir.

Ben gidip bir ticari işletmenin arabasına çarptım ya da bir şirketin arabası benim arabama çarptı. Arada bir ticari
işletme olduğundan bu haksız fiil ticari işletme açısından bir ticari iştir.**

Ben bir ticari işletmeye sahibim ve ticari işletmeye ait bir aracım var. Bu araçla yolculuk ederken bir kişiye
çarptım, adiyattan bir insana çarptım ve onu yaraladım. Benim işletmem açısından yapılan iş, ticari iştir.
Çarptığım kişi açısından yapılan iş haksız fiildir. Tam tersi olsaydı; Adi bir kişi benim ticari işletmemin aracına
çarpsaydı o kişi açısından haksız fiil, benim açımdan yine ticari iş olur.

Bunun önemi ticari iş olmanın sonuçlarında kendisini gösteriyor, ki bunlardan en önemlilerinden birisi de faizdir,
ticari faaliyetlerde ticari temerrüt faizi kullanılır. Ben normal bir kişiye ticari işletmemle ilgili olan bir arabamla
çarptığımda benim açımdan yapılan iş bir ticari iş olduğundan çarptığım kişi ticari temerrüt faizi isteyebiliyorken o
adiyattan kişi gelip benim arabama çarptığından iş sadece benim açımdan ticari iş olduğu, onun açısından ticari iş
olmadığından ben ondan ticari faiz isteyemem.
*Ticari işletmeyi ilgilendiren işlerde doğrudan doğruya ticari işletme açısından iş, ticari iş oluyor, diğer tarafı ticari
iş olarak bağlamıyor. Bundan dolayı ticari işetme olarak karşı tarafa zarar verdiğinizde o sizden ticari iş
yaptığınızdan dolayı ticari iş kavramına giren zararların tazminini isteyebiliyorken o size zarar verdiğinde yapılan
iş sadece sizin açınızdan ticari iş ise yapılan zararların tazminini ticari işin kapsamına göre talep edemezsiniz.

TİCARİ İŞ KARİNESİ

Ttk m.19: (1) Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun
ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı
takdirde borç adi sayılır.

(2) Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri
için de ticari iş sayılır.

Ticari iş karinesine göre ise bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Yani tacirin yaptığı işler ticari iştir. Ticari iş
karinesine göre ise tacirin yaptığı işler ticari iş olarak kabul edilir. Ancak tacirler gerçek kişi tacirler ve tüzel kişi
tacirler olarak ikiye ayrılır.

Gerçek kişi tacirlerin yaptığı işler kural olarak ticari iştir ama iki istisnası vardır;

-işlemin yapıldığı anda bunun ticari işletmeyle ilgili olmadığının diğer tarafa açıkça bildirilmesi (bildirim)

-yapılan işin ticari sayılmasına durumun elverişli olamamasıdır. (halin icabı)

Ticari iş karinesine göre tacirin borçlarının ticari olması asıl olan yani karinedir.

Tüzel kişi tacirin yaptığı ticari işlemler mutlak anlamda ticari iş olarak değerlendirilir, istisnası yoktur.

Gerçek kişi tacirlerin yaptığı işler kural olarak ticari iştir; ben gerçek kişi tacir olarak bir un fabrikasının sahibiyim.
Bir ticari işletmem var, işletiliyor ve benim adıma işletiliyor. Ben gerçek kişi tacir olarak bu un fabrikasında
öğütmek için 200 ton un aldım ve tacir olarak bir işlem yaptım, yaptığım iş karine olarak bir ticari iştir. Bunun
ticari iş olmaması için 2 istisnadan birine girmesi gerekir (bildirim- halin icabı). Ben 200 ton un alırken ben bunu
ticari işletmemle ilgili almıyorum ben bunu bir hayır kurumuna yardım amacıyla alıyorum diyerek açıkça bir
bildirim yaptıysam yapılan iş gerçek kişi tacir olarak ticari iş olmayacaktır. Çünkü açıkça işin benim ticari
şirketimle ilgili olmadığını ticari iş olmadığını bildirdim.

Ya da ben 200 ton buğday değil de 2 kg un aldım. 2 kg un aldıktan sonra da satan adam bana yaptığımız işlem
ticari iştir dedi borcunu ticari iş hükümlerine göre öde dedi. 2 kg undan ticari iş olmaz, 2 kg elmas desek bir
ihtimal ama 2 kg undan halin icabından yapılan işin ticari iş olmadığı anlaşılır bu nedenle yapılan iş ticari iş olarak
değerlendirilmez.

Yine gerçek kişi tacir olarak gidiyorum mağazadan koltuk takımı alıyorum eğer bildirim yapmazsam –karine
olarak- yaptığım iş ticari iştir. Ancak koltuk takımını almadan önce ben bunu ticari işletmemle ilgili olarak
almıyorum evimde kullanmak için alıyorum diye açıkça bir bildirim yaparsam yaptığım iş ticari iş olarak
değerlendirilmez. Bildirim yaptım. Koltuk takımı değil de bir sehpa alıyor olsam, adi, ufak basit bir sehpa alsam –
yine gerçek kişi tacirim- değeri çok düşük, ticari iş olarak değerlendirilmez, bu halin icabıdır.

*bildirim önceden yapılmalıdır.

Ben bir bakkala gittiğimde gerçek kişi tacir olarak yarım kilo zeytin alsam yaptığım iş ticari iş değildir ama bakkala
gittiğimde 20 kova zeytin alsam ticari iş olarak değerlendirilebilir. Bu şekilde ticari iş olma eğilimine ilişkin olan
istisnalar objektif olarak her olayda ayrı ayrı değerlendirilir. Ayrı ayrı değerlendirmemizde eğer bildirme varsa
yapıla gerçek tacir kişiler açısından ticari iş değildir veya bildirim olmasa dahi yapılan işin ticari iş olmadığını,
olmayacağı yönünde bir genel kanaat yani halin icabı oluştuysa yapılan işin ticari iş olmadığı kanaatine varılabilir.
Ancak tüzel kişi tacirler açısından böyle bir istisna yoktur. Tüzel kişi tacirler; ticaret şirketleri (adi şirketler
dışındakiler), ticari işletme işleten dernek veya vakıflardır ya da kamu tüzel kişileri tarafından kurulan
kuruluşlardır. Bu tüzel kişi tacirler kuruldukları anda kendilerine ait bir hukuki varlığa, organları oluştuğu anda hak
ehliyetine, fiil ehliyetine sahip olurlar ve hukuki işlem yapabilirler. Ben nasıl bakkaldan yarım kilo peynir, 200 gr
bal alıyorsam onlarda aynı şekilde alabilir. Ticaret şirketi ihtiyaçlarını gidermek için hukuki işlem yapar ancak
bunların yaptıkları hukuki işlemlerde yaptıkları her iş Mutlak anlamda ticari işlemdir, istisnası yoktur.

Örneğin bir banka, personeline karşı taraftaki bakkaldan 2 tane ekmek, 500 gr peynir al dedi borcunu da
ödemedi. Yapılan iş ticari iştir. Tüzel kişi tacir; kredi verdi, personel aldı, kaza yaptı.. hepsi ticari iştir. İstisnası
yoktur.

*adi şirket bir ticaret şirketi değildir, tüzel kişi tacir olarak kabul edilemez.

Ttk 19/2 ye göre;

Yayma kriteri olarak anılır. Bir ticari iş olma durumu var bu ticari iş olma durumu sözleşme ile diğer taraflara da
yayılıyor. taraflardan biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler kanunda aksi belirtilmedikçe diğer taraflar için
de ticari iş sayılır.

Ben bir bankayım. Banka anonim şirkettir, tüzel kişi tacirdir. Tüzel kişi tacirin yaptığı her işlem mutlak anlamda
ticari iştir. Ali geliyor benden kasa kiralamak istiyor, kiralama işlemi ticari iştir çünkü ben bakayım. Aramızda
sözleşme yapıyoruz. Yapılan sözleşmeye dayanarak yapılan iş hem banka hem de ali için ticari iştir. Yayma kriteri.

Ben bir gerçek kişi tacirim, ticari işletmem için normal bir kişiye gidip arsa kiralıyorum. Benim açımdan yapılan iş
bir ticari iştir, arada bir kira sözleşmesi var artık diğer taraf açısından da yapılan iş bir ticari iştir.

Ben yine bir ticari işletmeyim, arkadaşım geliyor benden borç para istiyor, veriyorum. Borç para verdiğimde
arada bir kredi sözleşmesi oluyor, bir ticari işletmeyi ilgilendiren her şey ticari iştir. arada sözleşme var arkadaşım
açısından bu iş yine ticari iştir.

*Sözleşme olmadan yayma kriteri ttk m 19/2 uyguılanmaz.

Ticari iş olmaya yönelik 4 ana unsur var:

-Ttk daki her şey ticari iş

-Bir ticari işletmeyi ilgilendiren her şey, o ticari işletme açısından ticari iştir.

-Tacirin yaptığı her şey ticari iştir. Ancak tacirler ikiye ayrılır; gerçek kişi tacirler ve tüzel kişi tacirler. Gerçek kişi
tacirler için bu kuralın 2 istisnası var, bildirim ve halin icabı. Tüzel kişi tacirler açısından ise böyle bir istisna yok,
yapılan her iş mutlak ticari iş.

-bu üç durumla ağlı olmak kaydıyla taraflardan biri için ticari iş faaliyeti olan sözleşmeler diğer taraf içinde ticari
iştir.

Ticari iş olmaya bağlanan belli sonuçlar vardır. Bu sonuçlardan ilki teselsül karinesidir. Ortada bir ticari iş varsa
borçlular müteselsilen borçlu, kefiller müteselsilen kefildir. Ticari iş varsa faiz ticari işlerde özellikli haller
gösterebilir. Ticari iş varsa kanunda da izin verildiyse zamanaşımı kısaltılabilinir.

Teselsül karinesi: ttk m.7: (1) İki veya daha fazla kişi, içlerinden yalnız biri veya hepsi için ticari niteliği haiz bir iş
dolayısıyla, diğer bir kimseye karşı birlikte borç altına girerse, kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmemişse
müteselsilen sorumlu olurlar. Ancak, kefil ve kefillere, taahhüt veya ödemenin yapılmadığı veya yerine
getirilmediği ihbar edilmeden temerrüt faizi yürütülemez.
(2) Ticari borçlara kefalet hâlinde, hem asıl borçlu ile kefil, hem de kefiller arasındaki ilişkilerde de birinci fıkra
hükmü geçerli olur.

Üç arkadaş olarak bir ticari işletmenin sahibi olan başka bir arkadaşımızın yanına gittik ve bir ticari işletme
kuracağımızı söyledik. İş kuracağımız için bize kişi başı 10000 liradan toplam 30000 lira borç vermesini istedik.
Normalde her birimiz bu borçtan 10000 lira sorumluyuz ancak karşı tarafta borç aldığımız kişi tacir olduğu için ve
arada bir sözleşme olduğu için onun için ticari iş olan bu iş bizim için de ticari iştir. Normalde her birimiz kendi
kısmından sorumluyken ticari iş olduğu için üçümüz de müteselsilen borçlu durumdayızdır. Ve herkes kendi
ödemediği kısım için değil diğer kısımların borcu için de müteselsilen borçludur. Müteselsil borçluluk kanunda ve
sözleşmede aksi görülmemiş olunması gerekir.

Kefiller adi kefil değildir çünkü ortada ticari bir iş vardır. Ticari bir iş varsa kefiller de müteselsilen kefildir.

Ticari işlerde borçlular müteselsilen borçlu, kefiller müteselsilen kedildir. Kendilerine ait olmayan borçlardan dahi
aynı sözleşmeyle borç aldılarsa onlardan da sorumlu olurlar.

Ticari iş olmanın sonucuysa ticari işlerde faiz konusudur.

TİCARİ İŞLERDE FAİZ

Faiz işletim süresi, şekli ve faizi belirleyen irade bakımından çeşitli şekillere sınırlandırılabilir. Faiz belli bir
meblağdan belli bir değerden belli bir süre mahrum kalmanız sebebiyle size ödenen ücrettir.

İşletim süresi bakımından eğer siz bu değerden kendi rızanızla belli bir süre mahrum kaldıysanız size verilen faize
anapara faizi(kapital faiz). Mesela 1 yıl vadeli borç verdiyseniz o 1 yıl vade için size ödenen faize anapara faizi
denir.

Bu belli bedelden kendi rızanız dışında mahrum kalıyorsanız normalde borcun ödenmesi gerekirken borç size
ödenmediyse, size ödenecek faize temerrüt faizi denir.

Bu belli süre içinde size sabit, belli bir faiz öneriyorsa buna basit faiz, dönemler halinde faizler anaparaya
ekleniyor, anaparanın faizli kısmına tekrar faiz uygulanıyor, dönem sonunda faiz tekrar anaparaya ekleniyor bu
anapara faiz ve faizden oluşan kısma tekrar faiz uygulanıyorsa bu faize bileşik faiz denir.

Faizi belirleyen irade açısından faizin oranına siz sözleşme ile karar verdiyseniz buna aktif faiz (sözleşme faizi);
faize iradenizle karar vermediyseniz, kanun gereği faiz uygulanıyorsa kanuni faiz denir.

Ticari işlerde kararlaştırılmasa dahi faiz istenebilir. Normal, borçlar kanunu açısından, tüketim ödüncü
sözleşmelerinde faiz istenilebilmesi için öngörülebilmesi, sözleşmeyle kararlaştırılması gerekir. Biz iki arkadaş
olarak ben Uğur’dan 1000 lira borç istedim, parayı geri verirken faiz ödemek zorunda mıyım değilim. Çünkü ticari
olmayan adi bir ödünç işlemi var. Ancak Uğur zaten tacirse yaptığı işler ticari iştir. Ondan borç alırken kredi
sözleşmesi yapıyorum, sözleşme olduğu için yapılan iş benim açımdan da ticari iş oluyor. Bu durumda Uğur bana
borç verirken sözleşmede faiz istememesine rağmen bir aylık faizini ver diyebilir. *Çünkü ticari işlerde
öngörülmese dahi tüketim ödüncü sözleşmelerinde faiz istenebilir.

Faiz oranının ticari işlerde herhangi bir sınıra tabi olup olmadığı tartışmalıdır. TBK m.88/2 ye göre; anapara faiz
oranı sözleşmeyle kanuni faiz oranının %50 si kadar arttırılabilir. Kanuni faiz oranı %9 dur. Sözleşmeyle talep
edebileceğiniz faiz oranı %50 arttırılabileceğine göre %13.5 e kadar sözleşmeyle faiz arttırılabilir. Temerrüt
faizinde ise arttırma oranı en fazla TBK m.120/2 ye göre %100 oranındadır. Yani kanunu faiz oranı %9 ise siz %18
oranına kadar sözleşmeyle faiz arttırabilirsiniz.

Ticaret kanunda Borçlar kanunundaki faizdeki sözleşme üst sınırının uygulanıp uygulanmayacağı tartışmalıdır.
Bazı hocalarımız borçlar kanundaki hükmün ticari işlerde de uygulanacağını ileri sürerken ağırlıklı olan görüş
buradaki faizin üst sınırının ticari işlerde uygulanamayacağı yönündedir. Ticari işlerde bizim de katıldığımız görüşe
göre sözleşme faizi istenildiği oranda belirlenebilir, borçlar kanunda belirlenen sınır uygulanmaz. Adi kişilerde
sınırlanır.

*Ticari işlerde faiz oranı kanunla sınırlandırılamaz. Faiz oranı taraflarca istenildiği gibi belirlenebilir.

Türk ticaret kanunda 3 şekilde bileşik faiz uygulanabilir. Normalde bileşik faiz kanunen yasaktır.

-Cari hesap sözleşmesi

-Ödünç sözleşmesi

-Kambiyo senetlerdeki müracaat hakkının kullanılmasıdır.

-Ttk m.8 e göre; ticari işlerde faiz oranı serbestçe belirlenir. 3 aydan aşağı olmamak üzere faizin anaparaya
eklenerek birlikte tekrar faiz yürütülmesi şartı yalnız cari hesaplarla her iki taraf bakımından da ticari iş niteliğinde
olan ödünç sözleşmelerinde geçerlidir. Bunun şartı şu ki; bu fıkra sözleşenleri tacir olmayanlara uygulanmaz.

Madde 8’e göre cari hesap sözleşmelerinde ve ödünç sözleşmelerinde bileşik faiz 2 şartla uygulanabilir.

1-Faiz şartına ilişkin olan sözleşme her iki tarafın ticari işletmesini de ilgilendirecek, yani her iki tarafta tacir
olacak

2-Bileşik faizdeki anaparaya ekleme dönemleri 3 aydan aşağı belirlenmemiş olacak. En az 3 aylık dönemler
halinde faiz anaparaya eklenecek.

Kambiyo senetlerine müracaat hakkında bileşik faizin kullanılmasını ise kıymetli evrakta..

Ticari işlerde faizin anaparayı geçmeyeceğine dair bir hüküm mümkün değildir. ticari işlerde faiz anaparayı
geçebilir.

Ticari işlerde faizin başlayacağı tarihi taraflar belirler. Ttk m.10’a göre; aksine sözleşme yoksa ticari bir borcun
faizi vadenin bitiminden veya belli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işletilmeye başlar.

Yani öncelikle ticari işte faizin başlayacağı tarihi sözleşmeyle belirleyebilirsin. Sözleşmede belirlemediysen bu
durumda ticari bir borcun faizi vadenin bitiminden itibaren başlar, herhangi bir ihtara gerek yok. Ticari iş değilse
ihtardan itibaren faiz işlemeye başlar.

Belli bir vade yoksa, borcun ne zaman ödeneceğine dair kesin bir tarih yoksa yapılacak ihtardan itibaren faiz
işlemeye başlar. (ttk m10)

*Ticari temerrüt faizi isteneceği zaman dilekçede özel olarak belirtilmelidir.

TİCARİ HÜKÜMLER

Bir ticari uyuşmazlıkta o uyuşmazlığın çözümü için hükümler belli bir sıralamayla uyuşmazlığa uygulanır.

Buna göre bir uyuşmazlıkta öncelikle emredici hükümler uygulanır. Emredici hükümlerle uyuşmazlık çözülemediği
takdirde sözleşme hükümleriyle uyuşmazlık çözülür. Sözleşme hükümleri tabi ki emredici hükümlere aykırı
olamaz. Sözleşme hükümleriyle uyuşmazlık çözülemiyorsa yedek ticari hükümlerle uyuşmazlık çözülür. Yedek
ticari hükümlerle de uyuşmazlık çözülemiyorsa hakim uyuşmazlığı ticari örf ve adete göre çözmek zorundadır.
Ticari örf ve adete göre de uyuşmazlık çözülemiyorsa hakim bu durumda genel hükümlere borçlar kanunu ve
medeni kanun genel hükümlerine, genel örf ve adete göre uyuşmazlığı çözer. Hali hazırda uyuşmazlığı
çözemiyorsa hakim hukuk yaratır.

- Emredici hükümler
- Sözleşme hükümleri
- Yedek ticari hükümler
- Ticari örf ve adetler
- Genel hükümler (borçlar kanunu ve medeni kanun)
- Genel örf ve adetler
- Hakim hukuk yaratır

Altta olan hükümler üsttekilere aykırı olarak uygulanamaz.

Ben Uğur’la birlikte kolektif şirket kurdum, kolektif şirket kurduğunuzda emredici hükümler gereği ortaklar
sermaye getirmek zorundadırlar. Ama kanun koyucu kimin ne kadar sermaye getireceğini belirtmemiş.
Dolayısıyla emredici hükme uygun olarak istediğimiz miktar sermayeyi sözleşmeye göre getirebiliriz. Ama
aramızda ne kadar sermaye getirileceği konusunda anlaşmazlık çıktı bu anlaşmazlık için –sözleşmede yazılmamış
olsun- yedek ticari hükümlere gidicem. Yedek ticari hükümlere göre kolektif şirket ortakları sözleşmeyle ne kadar
sermaye getireceğini belirlememişse eşit sermaye getirmek zorundadır diye hüküm var. Böylelikle uyuşmazlık
çözülmüş olur.

Ttk da düzenlenen ticari hükümlere aynı zamanda mutlak ticari hükümler denir. Hangi kanunda olursa olsun bir
ticari işletmeyi ilgilendiren hükümlere ise nispi ticari hükümler denir.

Örneğin tüm ortaklar sermeye getirmek zorundadır diye bir hüküm varsa bu emredici hüküm sayılır. Yada borçlar
kanundaki genel bir sözleşme dürüstlük kuralına aykırı olamaz eğer olursa bu sözleşmeler geçersizdir hükmü de
emredici hükümdür.

Sözleşmeyle emredici hükme aykırı olmamak koşuluyla her şey düzenlenir, sözleşmeyle düzenlenmediği
durumdaysa kanundaki tamamlayıcı ve yorumlayıcı hükümlere (yedek ticari hükümler) geçilir. Tamamlayıcı ve
yorumlayıcı hükümler ‘sözleşmeyle kararlaştırılmadıysa’, ‘aksi sözleşmeyle bildirilmediyse’ diye başlar mesela ttk
m 10

Ticari örf ve adetler ticaret hukukunda çok önemli yere sahiptir. Hakkında bir ticari hüküm bulunmayan işlerde
mahkeme ticari örf ve adete göre karar verecek. Ticari örf ve adetler, uzun zamandır uygulanagelen ve toplumda
da bunun uygulanmasının zorunlu bir düşüncenin oluştuğu kurallardır. Ticari örf ve adetler objeltif hukuk kuralı
niteliğindedir. Yani uygulanması zorunludur. Hakim ticari örf ve adeti re’sen dikkate almak zorundadır.

Bir bölgeye veya bir ticaret dalına ait ticari örf ve adetler genel ticari örf ve adetlere üstün tutulur. Tüm
Türkiye’de uygulanan bir ticari örf ve adet var ancak ben ticari işlemi Kars’ta yapıyorum. Kars’ta ise bu ticari örf
ve adetin tam tersi bir uygulama mevcut. Uyuşmazlık Kars’takine uygun olarak çözülür. Yani özel > genel.

Uyuşmazlığın tarafı olan ilgililer aynı bölgede değillerse kanunda veya sözleşmede aksi öngörülmedikçe ifa
yerindeki örf ve adet uygulanır. Mal satımı yapılıyor, satıcı Ankara’da alıcı İstanbul’da arada bir uyuşmazlık çıktı
ve ticari örf ve adetin uygulanması gerektiğinde borç nerede ifa edilecekse oranın örf ve adeti uygulanır.

Ticari örf ve adet tacir olmanın hüküm ve sonuçlarındandır. Tacirler ticari örf ve adete tabidir. Ama tacir
olmayanlara da ticari örf ve adet bazı durumlarda uygulanır. Tacir olmayanlar tarafından ticari örf ve adet
biliniyorsa veya tacir olmayanların o ticari örf ve adeti bilmesi gerekiyorsa o kişiler açısından da ticari örf ve
adetin uygulanması mümkündür.

18.02.2016

TİCARİ YARGI

Ticari davalarla ilgili mahkeme asliye ticaret mahkemeleridir. (ttk 5) aksine hüküm bulunmamalı, konu olan şeyin
değerine ve tutarına bakılmaz.
Asliye hukuk mahkemesi genel mahkemelerden olan asliye hukuk mahkemelerinin bir dalıdır. Genel
mahkemeler; sulh hukuk mahkemeleri ve asliye hukuk mahkemeleridir. Asliye hukuk mahkemeleri ise asliye
hukuk mahkemeleri ve asliye ticaret mahkemeleri olarak ikiye ayrılır.

Ticari davalara bakılır. Çünkü her ticari iş ticari dava olmak zorunda değildir.

Asliye ticaret ve asliye hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisidir. Buna göre ttk m 5/3 te belirtilmiştir.

Bir yerde asliye ticaret mahkemesi varsa ticari davalara asliye ticaret mahkemelerinde bakılır. Ancak bir yerde
asliye ticaret mahkemeleri yoksa ticari davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. Fakat bir yerde asliye ticaret
mahkemesi varken ticari dava asliye hukuk mahkemesinde açılıyorsa; asliye hukuk mahkemesi ile asliye ticaret
mahkemesi arasındaki ilişki görev ilişkisi olduğundan, asliye hukuk mahkemesi bu görev ilişkisini re’sen dikkate
almak ve kendiliğinden görevsizlik kararı verilmek zorundadır.

Görevsizlik kararı üzerine tarafların 2 hafta içerisinde bu davanın asliye ticaret mahkemesine gönderilmesini
talep etmesi gerekir. Bu süre içinde böyle bir talepte bulunulmamışsa bu dava açılmamış sayılır. (ttk 5/2)

Bazı yerlerde ise birden fazla asliye ticaret mahkemesi vardır. Bu şehirlerde ise asliye ticaret mahkemelerden bir
kısmı özel bir konuyla görevlendirilebilir. Örneğin ticari davalardan deniz ticaretiyle ilgili davalar, fikri haklara
ilişkin davalara bakmak.

Asliye ticaret mahkemesi yoksa asliye hukuk mahkemesinde de ticaret davaları görülebilir. (ttk 5/4). Asliye ticaret
mahkemesinin yetkisi bulunduğu şehrin ilçelerini de kapsar.

Ticari davaların iş sahası dışında önemli olan bir noktası da kapsamıdır. Hangi davalar ticari davadır. Ticari
davaların iş sahasında yetkili mahkeme asliye ticari davalardır. Asliye ticaretin verdiği karara göre belirlenen
sınırın altındaysa bölge adliye mahkemelerine, belirlenen sınırın üzerindeyse karar Yargıtay. Kanun yolları
denenip temyize gönderilir.

Asli ticaret mahkemelerinin gördüğü davaların konuları nedir?

Ticari davalar olarak ttk m 4’te düzenlenmiştir. Ticari davalar; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak
ikiye ayrılır. Mutlak ticari davalarda sadece o konunun bulunması davanın ticari dava olması için yeterlidir. Oysa
nispi ticari davada konu değil taraflar önemlidir.

Mutlak ticari davalar: konu

Nispi ticari davalar: konu+taraf

Mutlak ticari davaların taraflarına bakılmaksızın konu itibariyle kanunda yazanlara girdiği için asliye ticaret
mahkemesinde görülür. Ticaret Kanunda yazması asliye ticaret mahkemesinde görülmesi için önemlidir. Ama
ticari hükümler sadece ttk ile sınırlı değildir. başka kanunlarda da ticari hükümler var bunlarında bir kısmının
ticari dava olabileceği ttk da sayılmış. Borçlar kanunundaki ticari işletmenin devralınması, birleşmesi, şekil
değiştirmesiyle ilgili davalar. Rekabet yasağına ilişkin davalar, yayın sözleşmesine ilişkin, kredi mektubu ve kredi
düzenlenmesine ilişkin, komisyon sözleşmesine ilişkin, ticari temsilciler ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları ile
ilgili davalar, fikri mülkiyet hukukuna ilişkin davalar, borsa, sergi, Pazar ve panayır gibi ticarete özgü yerlere ilşkin
özel hükümlerdeki davalar, bankalara, kredi kurumlarına, finansal kurumlara ödünç para vermeyle ilişkin
düzenlemeden doğan davlar mutlak ticari davalardır.

Ttk m4/1 dışında sayılan mutlak ticari davalar dışında da özel kanunlarda da bazı davaların mutlak ticari dava
oldukları ayrıca belirtilmiştir. Örneğin icra ve iflas davalarındaki konkordato davaları, konkordato süresinin
uzatılması- sonlandırılması mutlak ticari davadır. Asli ticaret mahkemesinde görülür. Ticari işletme rehini
kanundan doğan davalar mutlak ticari davalardır. Finansal kiralama sözleşmesinden doğan davalar, kooperatif
kanundan doğan davalar mutlak ticari davalardır. Asliye ticaret mahkemesinde açılması gerekir.
Mutlak ticari davalar dışındaysa konusu buna girmemesine rağmen her iki tarafın tacir olduğu ve bu tacirlerin
ticari işletmelerini ilgilendiren davalar da nispi ticari davalardır. Asliye ticaret mahkemesinde görülmek
zorundadır.

Havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerinden kaynaklanan davalar eğer bir ticari işletmeyi ilgilendiriyorsa ticari
dava olarak kabul edilir ve asliye ticaret mahkemesinde dava açılır. Uyuşmazlığın taraflarından biri bir ticari
işletme olmalı.

Asliye ticaret mahkemesinde açılan davalarda uygulanan usul hmk’da uygulanan usuldür. Ancak bazen özel usul
kuralları da söz konusu olabilir.

önemli

Örneğin tacirler arası uyuşmazlıklarda; sözleşmenin feshi, sözleşmeden dönme veya karşı tarafı temerrüde
düşürmede ancak belli hususlarda karşı tarafa bildirimlerde bulunduysanız bu işlem geçerli kabul edilir. Aksi
takdirde bu işlemi ispat etmeniz mümkün olmaz. Bu şekiller;

- Noter
- Taahhütlü mektup
- Telgraf
- Güvenli elektronik imzalı e-posta

Fatura ve teyit mektubunun ispatı için ayrı bir usul kuralı ttk’da düzenlenmiştir. Ayrıca hmk’da düzenlenen ticari
defterler de ticari davalarda özel usul ispatı olarak kullanılabilir.

TACİR

Ticaret hukukunun süjesi tacirdir. Tacirler, gerçek kişi tacirler ve tüzel kişi tacirler olarak ikiye ayrılır.

Gerçek Kişi Tacir

Ttk m. 12: Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. Bu tanım gerçek kişi tacirdir.

Gerçek kişi tacir bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişidir. Gerçek kişi tacirin bulunabilmesi
için;

1- İşletme olmalı
2- İşletme işletiliyor olmalı
3- Bu işletme kısmen de olsa o kişi adına işletiliyor olacak.

Un fabrikası unsurları taşıyorsa (bağımsızlık, devamlılık, esnaf faaliyeti sınırlarını aşan, gelir hedfi olan) sadece bu
unsurların olması yeterli değil, ama un fabrikasına beni sahip olmam yetmez benim tacir olabilmem için o un
fabrikasının çalışıyor olması gerekir, çalışması da yetmez un fabrikasının çalışmasının benim adıma çalışması
gerekir. Başkası adına çalışıyorsa asına çalışılan kişi tacirdir.

Tanımda kısmen de olsa o kişi adına işletilmesi demesi asi şirket ortaklarının da tacir sıfatını taşıyabilmesi için
getirilmiş bir ibaredir. Adi şirketlerin kendilerine ait bir tüzel kişiliği olmadığı için adi şirket ortaklı bir ticari işletme
işlettiğinde o ortaklar adına kısmen de olsa işletildiği için tacir sıfatına sahip olurlar. Ticari şirket ortak adına
işletilir çünkü adi şirketin tüzel kişiliği yok.

Bir ticari işletmeyi kısmen de olsa kendi adına işleten kişiye tacir denir. Ancak bir kısım kişiler vardır ki bunların
işletmesi vardır ama işletilmeye başlamamıştır. İşletilmeye başlamamasına rağmen sanki o ticari işletme
işletiliyor gibi gazetelere reklamlar, ilanlar vermiş, ticaret siciline ticari işletme sanki işletiliyormuş gibi tescil
ettirilmiştir. Bu kişiler de kanun gereğince o ticari işletme işletilmeye başlamamasına rağmen tacir sayılır.
Ancak ttk 12/2 gereğince (Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan
araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen
işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır.)

Tacir sayılmanın önemi; tacirler ve tacir sayılanlar tacir olmanın haklarına ve yükümlülüklerine tabidir.

Ttk 12/3 e göre bir ticari işletmesi dahi olmamasına rağmen sanki işletmesi varmış, işletmeyi işletiyormuş gibi iş
yapan kişiler tacir değildir. Bu kişiler tacir sayılmazlar, tacir gibi sorumlu olan kişiler olarak adlandırılır. Tacir gibi
sorumlu olanlar, tacirin sahip olduğu haklardan yararlanamaz ancak tacir olmanın tüm yükümlüklerine katlanmak
zorunda kalır. Ancak bu sorumlu olma iyi niyetli üçüncü kişilere karşıdır.

Bir ticari işletme var benim adıma işletiliyor, ben gerçek kişi tacirim benim ayrıca bunu ticaret siciline tescil
ettirmeme gerek yok. Ticari işletmenin tescil edilip edilmemesi tacir sıfatına etki etmiyor, tacir olmak için gerekli
üç unsur yeterli. Ticari işletmenin varlığına yönelik yaptığım tescil işlemi açıklayıcı etkiye sahiptir, kurucu etki
değil.

Tacirle ilgili olan özel durumlar vardır:

- Küçük ve kısıtlılarla ilgili (ttk 13): Küçük ve kısıtlılara ait ticari işletmeyi bunların adına işleten yasal temsilci,
tacir sayılmaz. Tacir sıfatı, temsil edilene aittir. Ancak, yasal temsilci ceza hükümlerinin uygulanması
yönünden tacir gibi sorumlu olur.

Benim küçük bir kızım var 2 yaşında benim kayınpederim de ona bir ticari işletme bağışladı. Ticari işletme benim
kızımın hak ehliyeti var ve hak sahibi olabilir. Bu ticari işletme işliyor, kızım adına ben işletiyorum. Bu durumda
temsil olunan kızım tacir sıfatına sahip. Ticari işletmenin temsili aşamasında ticari işletme 1 milyon dolar zarar
etti bu zarardan dolayı sorumlu olan kişi temsil olunan kızımdır.

Hukuki sorumluluk tamamen tacir sıfatına sahip olan kişidir.

Ancak bu zarar aşamasında ben temsilci olarak bazı yasa dışı işlemler yaptım. İşlemleri kızım adına yaptım,
bundan dolayı bir cezai tahkikat başlayacak. Kızım asına yapmamdan dolayı bu cezai sorumluluktan kızım değil
ama ben sorumlu olacak.

Temsil edenin yaptığı işlemlerden doğan cezai sorumluluk temsil edene aittir. Temsil olunanın cezai sorumluluğu
yok.

Küçük ve kısıtlılar 3 unsura sahipse (işletme, işletmenin çalışması, işletmenin o kişi adına çalışması) tacir olur.
Ancak hukuki sorumluluğu vardır, cezai sorumluluğu yoktur. Cezai sorumluluk kanuni temsilcisine aittir. Bu hem
küçükler hem de kısıtlılar için geçerlidir.

- Ticaret yasağına sahip kişiler (ttk 14): (1) Kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut
meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da
başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari
işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır.
(2) Birinci fıkraya aykırı hareketin doğurduğu hukuki, cezai ve disipline ilişkin sorumluluk saklıdır.
İki husus birden düzenlenmiş. Biri ticaret yasağına tabi kişiler biri de ticareti izne tabi olan kişiler. Bazı kişilerin
ticaret yapması kanunen ya da yargı kararıyla yasaklanmıştır.
Örneğin devlet memurları ticaret yapamaz, kanunla yasaklanmıştır. Ben devlet memuru olarak pideci açtım,
gelir sağlamayı hedef tutan, devamlı, bağımsız, esnaf faaliyetini sınırlarını aşan yani işletme. O işletme
işletiliyor, benim adıma işletiliyor ben bu durumda devlet memuruyum ama ticaretten yasaklıyım ama
tacirim.
Bazı işlerin yapılması izne tabidir. Örneğin madenciliğin yapılması izne bağlıdır, gerekli kurumdan izin yani
ruhsat alınması gerekir. Ben ruhsat almadım, Zonguldak’a gittim bir dağı delmeye başladım, maden işletmesi
açtım. O işletme var, işletiliyor ve benim adıma işletiliyor. Ruhsatı yok ama ben tacirim. Ruhsatın
olmamasından dolayı devlet birimleri gerekli cezi işlemleri uygulayabilirler.

Tüzel Kişi Tacir


Tüzel kişi tacirler kendi içinde
- Ticaret şirketleri (kolektif şirket, adi komandit şirket, limitet şirket, paylı komandit şirket, kooperatifler)
- Bir ticari işletme işleten dernek ya da vakıflar
- Kamu tüzel kişilerince kurulan kurum ya da kuruluşlar.

Ticaret şirketi ticaret siciline tescil edilmeleriyle tüzel kişilik kazanırlar ve tacir sıfatına sahip olurlar.

Ticari sicile tescil kurucu bir tescil, bildirim değil.

Ticaret şirketleri tüzel kişi tacirdir. Bunlar dışında da başka tüzel kişiler de tacir olabilir. Bunlardan en
önemlilerinden biri vakıflar ve derneklerdir.

Vakıflar ve dernekler kendilerine özel tüzel kişiliğe sahiptirler. Genellikle hayır amacıyla kurulurlar, bu hayır
amacını gerçekleştirmek için bazen iktisadi faaliyette bulunabilirler. Bir ticari işletme açıp oradan gelen gelirle
hayır yapabilirler. Örneğin kanarya severler derneği. Korumamız için paraya ihtiyacımız var dernek olarak bir lokal
açalım, oradan elde ettiğimiz geliri kanaryalara yuva yapmak için kullanalım. O lokal ticari işletme unsurlarını
bulunduruyorsa ticari işletmedir. Bu ticari işletme işletilmeye başladığı anda kanarya severler derneği tüzel kişi
tacir sıfatına sahip olur.

Yine vakıflarda da aynı durum söz konusu olabilir. Vakıf zaten bir mal topluluğudur. Ama o maldan daha fazla
gelir elde edebilmek için o malları ticari işletme olarak kullanabilir. Ticari işletme olarak kullanmaya başladığı an
tacir olur, ticari işletmeyi kapadığı an tacir sıfatı ortadan kalkar.

Ancak bazı dernek ya da vakıflar vardır ki bunlar ticari işletme işletse dahi tacir sıfatı taşıyamaz. Bu dernek ya da
vakıflar ; kamuya yararlı dernekler veya gelirinin yarısından fazlasını hayır işlerine harcayan vakıflardır. Tüzel
kişilikleri var, ticari işletme işletiyorlar ama tüzel kişi tacir sıfatına sahip değiller.

Bu dernek ya da vakıflarda tacir sıfatı işletilen ticari işletme üzerindedir. Bu şekildeki ayırımın sebebi kamuya
yararlı derneklerin veya gelirinin yarısından fazlasını hayır için harcayan vakıfların kamu için, toplum için faydalı
olmasıdır. Örneğin Yeşilay, Kızılay, Mehmetçik Vakfı. Bu gibi vakıflar toplum için çok önemlidir. Bu nedenle bunlar
bir ticari işletme işlettiklerinde tacir olmalarının yükümlülüklerini kabul etmez. Kızılay ticari işletme işletiyor ama
toplumun bir çok derdine de çare oluyor. Ticari işletmeden zarar eden taraf Kızılay’ın iflasını istemeye kalkar oysa
Kızılay’ın iflası istenirse Kızılay kapanır ve toplum bundan zarar görür düşüncesi vardır. Bundan dolayı kamuya
yararlı derneklerin ve gelirinden yarısından fazlasını hayır işlerine harcayan vakıfların tacir sıfatı yoktur. Tacir sıfatı
işletilen işletmeye aittir. Örneğin Kızılay’ın Afyonkarahisar Maden Suyu işletmesidir. Kızılay gelir sağlayıp daha iyi
faaliyet göstermeyi amaçlar. Bu maden suyu işletmesi devamlı, bağımsız, gelir sağlamayı hedefleyen, esnaf
faaliyetlerini aşan bir işletmedir. Yani ticari işletmedir. Kızılay burayı işlettiği için tacir olması gerekir ama Kızılay
kamuya yararlı dernek olduğu için tacir sıfatına sahip kabul edilmez, tacir sıfatı Afyonkarahisar maden suyu
işletmesinin kendisine bırakılır.

Bir diğer tüzel kişi tacir sıfatıysa kamu tüzel kişilerince kurulan kurum ve kuruluşlardır. Kamu tüzel kişilerince
kurulan kurum ve kuruluşlar genellikle özel hukuk kurallarına göre yürütülmek üzere kurulan kuruluşlardır.
Örneğin ASKİ, İSKİ, İETT, Devlet Demir yolları, Halk Bankası Anonim Şirketi, Ziraat Bankası Anonim Şirketi…
Bunların kendilerine ait tacir sıfatları vardır.

Fakat bu özel kanun hükümlerine uygun olarak işletilecek kurumlar dışında kamuda ayrıca ticari işletme
işletebilir. Örneğin; belediyeler asfalt yapımı için mıcır işletmesi, valilikler ya da il özel idareleri kaynak veya
kaplıcaları, madenleri işletir. Bazı belediyeler kendisine doğrudan bağlı özel kanunla kurulmamış ekmek fabrikası
işletir. Üniversiteler kantin işletebilir. Kamu birçok ticari işletme işletiyor (kamu= belediye, devlet, il özel idaresi,
valilik, üniversite). Bu ticari işletmeleri işlettiği için kamu tacir sıfatına sahip olamaz. Aynı kamuya yararlı dernek
veya vakıflarda olduğu gibi devletin, kamunun taciri olup bunun yükümlülüklerine tabi olması kamu tarafından
kabul edilmemiştir. Devletin, valiliğin, belediyenin, üniversitenin iflası istenemez. Bundan dolayı kamu tarafından
bir ticari işletmenin doğrudan işletilmesi halinde tacir sıfatı kamuya değil işletilen işletmeye bırakılmıştır.

Donatma İştiraki

ttk 1064

Gemi taşımacılığında kullanılır, gemiyi birden fazla kişi alır bunlar birlikte gemiyi donatırlar, müşterek halde bu
donatımdan pay sahibidirler ve bu oluşturdukları birliğe donatma iştiraki denir.

Donatma iştirakinin kendisine ait bir tüzel kişiliği yoktur. Ancak donatma iştirakinde tacir sıfatı ortaklara ait
olmakla birlikte tacir olmanın yükümleri donatma iştirakine uygulanır. Tacir sıfatı ortaklarına aittir.

Tacir Gibi Sorumlu Olanlar

Hukuken var olmayan bir işletme adına işlemlerde bulunan kişi tacir gibi sorumludur.

Bir ticari işle ilgili küçük ya da kısıtlı adına işleten kanuni temsilcide (veli ya da vaside) cezai anlamda tacir gibi
sorumludur.

24.02.2016

TACİR OLMANIN HAK VE SONUÇLARI

Tacir olmanın belirli hak ve sonuçları vardır. Bu sonuçlardan bazıları tacire ekstra avantaj sağlarken bir kısmı da
tacire katlanmak zorunda kaldığı ağır yükler tanıyan yükümlülükler olabilir.

- Tek Taraf Tacirse


 Tacirlerin iflasa tabi olması: Tacirler her türlü borcu için iflasa tabidir. Ticari olmasına gerek yok. Ticari
işletmesiyle ilgili değil özel alışveriş yaptığı halde de iflasa tabi. İflasa tabi olunca tacirin tüm malları iflas
masasına geçiyor. Artık tacir o mallar üzerinde tasarrufta bulunamıyor, iflas masası tasarrufta
bulunabiliyor. Ancak iflas masası borçları ödedikten sonra elinde bir mal kalırsa tacire geri iade eder.

Kimler iflasa tabidir? Tacirler, tacir gibi sorumlu olanlar, tacir sayılanlar. Ticari işletmesini satan gerçek kişi
tacir ticareti terk ettikten sonra 1 yıl süreyle iflasa tabidir.

Kolektif şirket ortakları kendi borçları için değil ama şirketin borçları için ortağın kendisi tacir olmasa dahi
iflasa tabi olabilir.

Adi komandit şirkette, komandite ortaklar şirket borçlarından dolayı iflasa tabidir. Komanditer ortaklar ise
şirkete getirmeyi taahhüt ettiği sermayeyi getirmediği için iflasa tabi olur. Komanditer ortak şirket borçlarını
ödemediyse sadece getirmeyi taahhüt ettiği borç kadar borcu ödemediğinden dolayı iflasa tabi.

Özel kanunlara tabi olan kişilerden örneğin banka yöneticileri iflasa tabi olabilir. Eğer banka yöneticisi yapmış
olduğu işlemden dolayı bankanın zarara uğramasına sebep olduysa sebep olduğu zarar kadar borcu
ödemekle yükümlüdür, ödemezse iflasa tabidir.

Terekenin dahi iflası istenebilir. Bir gerçek kişinin iflası istendiyse fakat o kişi öldüyse mal varlığı terekeye
geçer bu halde terekenin de iflasına devam edebilir.

 Tacirin ticaret unvanı seçme ve kullanma yükümlülüğü (ttk 18/1)

Her tacir kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek


Ttk 39: (1) Her tacir, ticari işletmesine ilişkin işlemleri, ticaret unvanıyla yapmak ve işletmesiyle ilgili
senetlerle diğer belgeleri bu unvan altında imzalamak zorundadır.

Ticaret unvanı bir taciri diğer tacirlerden ayırt etmeye yarayan addır. Gerçek kişi tacirlerde ticaret unvanı o
kişinin ad ve soyadı ve isteğe bağlı eklerden oluşurken; tüzel kişi tacirlerde ticaret unvanı, konu ticaret unvanı
veya şahıs ticaret unvanı olarak değişebilir. Ama her tacir bir ticaret unvanı kullanmak zorundadır.

(2) Tescil edilen ticaret unvanı, ticari işletmenin görülebilecek bir yerine okunaklı bir şekilde yazılır. Tacirin
işletmesiyle ilgili olarak düzenlediği ticari mektuplarda ve ticari defterlere yapılan kayıtların dayandığı
belgelerde tacirin sicil numarası, ticaret unvanı, işletmesinin merkezi ile tacir internet sitesi oluşturma
yükümlülüğüne tabi ise tescil edilen internet sitesinin adresi de gösterilir. Tüm bu bilgiler şirketin internet
sitesinde de yayımlanır. Bu sitede ayrıca, anonim şirketlerde yönetim kurulu başkan ve üyelerinin adları ve
soyadları ile taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı, limited şirketlerde müdürlerin adları ve soyadları ile
taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticilerin
adları ve soyadları ile taahhüt edilen ve ödenen sermaye miktarı yayımlanır.

Ticaret unvanı tacirle ilgili belgelerde de gösterilmek zorunda. Fişlerde bile fişi aldığımız yerin ticaret unvanı
vardır. Örneğin Ak Sigorta Anonim Şirketi, gerçek kişi tacirse ismi ve soyadı bulunmalı.

Tacirler ticaret unvanını seçmek ve kullanmak zorundadır. Bu ticaret unvanını, ticari işletme açıldığı günden
itibaren işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline 15 gün içinde tescil ve ilan ettirmek zorundadır.
Aynı zamanda her tacir kullanacağı ticaret unvanını ve bunun altına atacağı imzayı notere onaylattırdıktan
sonra ticaret sicil müdürlüğüne teslim eder.

Ticaret unvanı kullanılmadığı takdirde (ttk m 51/2) idari para cezası verilir.- 2000 tl-

 Tacirlerin ticari işletmelerini ticaret sicillerine tescil ettirme yükümlülüğü

Ttk 18- Tacir, ticari işletmesini ticari siciline 15 gün içinde tescil ettirmek zorundadır.

Ttk 40 dada bunu belirtir.

Ticari işletme kuruldu ama tescil ettirilmediği takdirde ise ttk m 33 te ifade edilir:

MADDE 33- (1) Tescili zorunlu olup da kanuni şekilde ve süresi içinde tescili istenmemiş olan veya 32 nci
maddenin üçüncü fıkrasındaki şartlara uymayan bir hususu haber alan sicil müdürü, ilgilileri, belirleyeceği
uygun bir süre içinde kanuni zorunluluklarını yerine getirmeye veya o hususun tescilini gerektiren sebeplerin
bulunmadığını ispat etmeye çağırır.

(2) Sicil müdürünce verilen süre içinde tescil isteminde bulunmayan ve kaçınma sebeplerini de bildirmeyen
kişi, sicil müdürünün teklifi üzerine mahallin en büyük mülki amiri tarafından bin Türk Lirası idari para
cezasıyla cezalandırılır.

En büyük mülki amir illerde vali.

 Tacirlerin Ticari Defter Tutma Yükümlülüğü

MADDE 64- (1) Her tacir, ticari defterleri tutmak ve defterlerinde, ticari işlemleriyle ticari işletmesinin iktisadi
ve mali durumunu, borç ve alacak ilişkilerini ve her hesap dönemi içinde elde edilen neticeleri, bu Kanuna
göre açıkça görülebilir bir şekilde ortaya koymak zorundadır. Defterler, üçüncü kişi uzmanlara, makul bir süre
içinde yapacakları incelemede işletmenin faaliyetleri ve finansal durumu hakkında fikir verebilecek şekilde
tutulur. İşletme faaliyetlerinin oluşumu ve gelişmesi defterlerden izlenebilmelidir

Tacirin ticari defter tutması bazen zorunlu bazense isteğe bağlı olan defterlerdir. Tacirler kanunen tutulması
zorunlu olan defterleri tutmak zorundadır. Buna göre her tacir yeğmiye defteri, defteri kebir, envanter
defteri tutmak zorundadır. Tüzel kişi tacirler ise bunlara ek olarak yönetim kurulu karar defteri, genel kurul
toplantı ve müzakere defteri, pay defteri gibi ttk da belirtilen zorunlu defterleri tutmak zorundadır. Bunlar
dışında kamu gözetim, denetim ve standartları kurumu bakımından ekstradan bazı defterlerin tutulmasının
zorunluluğu da öngörülebilir. Bu halde tacirler bu defterleri dahi tutmak zorundadır.

Tacirler ticari defterleri tutmadığı takdirde defterler tacirlerin aleyhine delil olarak kullanılabilir. Bir ticari
defterin tacir aleyhine delil olarak kullanılabilmesi için her iki tarafın tacir olmasına gerek yoktur, aleyhine
kullanılacak kişinin tacir olması yeterli.

Normalde defterler, tutulan kayıtlar tutan işiler açısından önemli bir delil mahiyetinde değilken, tacirin
tuttuğu defterler tacir açısından en önemli delildir. Sizin bir tacirden alacağınız olduğunda başka hiçbir
belgeyle ispat etme imkanınız olmasa dahi o tacir ticari defter tutma yükümlülüğüne tabi olduğu için ticari
işletmeyle ilgili kayıtları deftere geçirmek zorundadır. Elinizde başka bir çareniz, ispat için belgeniz de yoksa
alacak iddianızı tacirin tuttuğu ticari deftere dayandırabilirsiniz. Bu şekilde mahkeme tacirin ticari
defterlerinin incelenmesine karar verir. Ticari defterler eğer tacirin kendisi tarafından tutulmamışsa
mahkemeye ibraz edilemez, tacir ibraz edemezse mahkemeyi kaybeder. Çünkü ticari defterler tacirin
aleyhine delil olarak kullanılır. Ya da tuttuysa ama kanuna uygun tutmadıysa tacirin sadece aleyhine olan
kanıtlar dikkate alınır, ticari defterlerde tacirin lehine olan kanıtlar dikkate alınmaz.

Tacirin ticari defter tutmamasının sonuçlarından biri de ttk 562 de sayılmıştır. 562 de cezai sorumluluk vardır,
para cezasına mahkum edilir.

 Tacirlerin Odalara Kaydolma Yükümlülüğü

Tacirler ticaret odasına kaydolmakla yükümlüdür. Odalar ve borsalar kanununun 9. Maddesine göre tacirler
ticaret odasına kaydolmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük gereğince tacirler ticari işletmelerini tescil
ettirdikten sonra ticaret odalarına kaydolurlar. Fakat bir çok oda var. Ticaret odasına değil de sanayi odasına
kaydolsam olur mu? Eğer sanayiciysem sanayi odasına kaydolmak ticaret odasına kaydolma zorunluluğunu
ortadan kaldırır. Sanayi odasına kaydolarak odalara kaydolma yükümlülüğümü yerine getirmiş olurum. Ya da
deniz ticareti odasına kaydolsam ticaret odasına kaydolma yükümlülüğüm ortadan kalkar.

 Basiretli, iş adamı gibi hareket etme yükümlülüğü

Tacirler sıradan bir kişi gibi kabul edilmez. Tacirler objektif özen yükümlülüğüne tabi kişilerdir. Tacir öngörülü
olmak, yaptığı işte uzman bir kişi hangi bilgiye sahipse o bilgiye sahip olmak zorundadır. Tacir bir ticareti
yapıyorsa o ticarette hangi vergilerin istenebileceğini o ticari faaliyetin ne kadar sürede sonuçlanabileceğini,
ne kadara mal olacağını bütün bunları hesaba katmak zorundadır. Bunların hesaba katılmamasından
kaynaklanan zararları tazmin etmek zorundadır. Ben bunu bilmiyordum, bilgim yoktu gibi mazeretler
tacirlerde geçerli değildir. Tacirler o konuda uzman bir kişi ne kadar bilgiye sahipse en az onun kadar bilgiye
sahip olma yükümlülüğüne tabidir.

 Tacirlerin ticari örf ve adete tabi olması

Tacirler ttk ya göre ticari örf ve adete tabidir. Bu ttk 1 ve 2 de açıkça belirtilmiştir. Tacir olmayanlar ise eğer
biliyorlarsa veya bilmesi gerekiyorsa ticari örf ve adete tabidirler. Buna göre faturalarda ticari örf ve adete
göre, kapalı fatura düzenlendiyse yani alt kısma tacir kaşeleyip imza attıysa o fatura bedeli tahsil edilmiş
sayılır.

 Ticari iş karinesine tabi olma

Tacirlerin borçlarının ticari olması asıldır. Ttk 19’da bu belirtilerek ticari iş karinesi düzenlenmiştir.

MADDE 19- (1) Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda
bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum
elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. (2) Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler,
Kanunda aksine hüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılır.

Gerçek kişi tacirin yaptığı işlerin ticari olması iki istisnaya sahiptir. Bunlardan biri bildirim diğeri ise halin
icabıdır. Tüzel kişi tacirlerin yaptığı işlemler mutlak anlamda ticari iş olarak kabul edilir.

 Tacirlerin ücret ve faiz isteme hakkı

MADDE 20- (1) Tacir olan veya olmayan bir kişiye, ticari işletmesiyle ilgili bir iş veya hizmet görmüş olan tacir,
uygun bir ücret isteyebilir. Ayrıca, tacir, verdiği avanslar ve yaptığı giderler için, ödeme tarihinden itibaren
faize hak kazanır.

Tacirler sadece tacir olanlara değil aynı zamanda tacir olmayanlara da yapmış olduğu ticari işletmesiyle ilgili
bir iş veya hizmet dolayısıyla sözleşme ile öngörülmediyse uygun bir ücret isteyebilir. Sözleşmeyle belirlenen
ücreti zaten isteyebilir.

Ayrıca tacir verdiği avansı da ve yaptığı giderler için ödeme tarihinden itibaren de faize hak kazanır.

Ben tacirim, arkadaşımın siparişi için gidip bir mal satın aldım. Onun adına bir harcama yaptım. Yaptığım o
harcama dolayısıyla verdiğim avansı, harcamayı o kişiden isteyebileceğim gibi harcama yaptığım andan
itibaren avansa işleyecek faizi de isteyebilirim.

Arkadaşımın talebi doğrultusunda 100000 liralık masraf yaptıysam masraf yaptığım andan itibaren faiziyle
birlikte talep hakkına da sahip oluyorum.

 Ücret ve sözleşme cezasının indirilmesi

MADDE 22- (1) Tacir sıfatını haiz borçlu, Türk Borçlar Kanununun 121 inci maddesinin ikinci fıkrasıyla 182 nci
maddesinin üçüncü fıkrasında ve 525 inci maddesinde yazılı hâllerde, aşırı ücret veya ceza kararlaştırılmış
olduğu iddiasıyla ücret veya sözleşme cezasının indirilmesini mahkemeden isteyemez.

Tbk’da sayılan bu durumlarda mahkeme cezai şartın indirilmesine karar verebilir. Ancak tacir bu durumlarda
dahi ücret veya kararlaştırılan ücretin veya cezai şartın indirilmesini talep edemiyor. Normal kişiler bu
durumlarda indirim talep edebiliyor fakat tacir talep edemiyor.

Tabi ki bununda istisnaları var. Eğer tacir yapmış olduğu bu ücret veya cezai şartı ticari işletmesiyle ilgili
olmayan işlerde kararlaştırdıysa borçlar kanunu hükümlerinden yararlanarak indirimi talep edebilir. Ya da bu
cezai şartın indirilmemesi tacirin ekonomik yıkımına sebep olacak şekilde ağır ve yüksekse bu ücret veya
cezai şart kısmen veya tamamen indirilebiliyor.

- Her iki tarafın tacir olması durumunda uygulanacak belli hak ve yükümlülükler
 Kanuni ihbar ve ihtar şekilleri

Ttk 18/3: (3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye
ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza
kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.

Siz tacirseniz ve size ifa etmekle yükümlü olduğu ifayı gerçekleştirmiyorsa ve uzlaşılan bir vade de
belirlemediyseniz gidip onu doğrudan doğruya dava edemezsiniz. Önce karşı tarafı temerrüde düşürmeniz
lazım. Vade belirlediyseniz temerrüde düşürmeden gerekli ifayı vadede yapmadın diye dava açabilirsin ama
vade belirlenmemişse karşı tarafı temerrüde düşürmek zorundasın. Temerrüde kanunda belirtilen ihtar ve
ihbarlarla düşürülebilir. Bunlardan biri yapılmazsa temerrüde düşürüldüğü ispat edilemez. E-maille,
mektupla, telefonla ile ihtar temerrüde düşürme hali hüküm ifade etmez. Hüküm içermesi için; noterden,
taahhütlü mektup, telgraf, güvenli elektronik imzalı e-posta sistemi ile ihtarda bulunulur. Bunlar dışında
yapılan bir işlem benim tarafımdan ispat edilemez, çünkü sayılan bu şekil şartları ispat şartı olarak
değerlendirilir. Aksi takdirde karşı tarafın ikrar etmesi beklenmek zorunda, karşı taraf ikrar etmezse davayı
kaybederim.

Ya da karşı tarafla sözleşmeyi feshettim diye telefon görüşmesi yaptım, bu yeterli değil. Sözleşmeyi feshi bu
şekil şartlarından biriyle yapmak gerekir. Yoksa sözleşme feshedilmiş sayılmaz, geçersiz olur, ispat edilemez.
Aynı şeyler sözleşmeden dönme içinde geçerli.

 Fatura verme ve faturaya itiraz hükümleri

MADDE 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış
olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada
gösterilmesini isteyebilir. (2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği
hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır. (3) Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim
veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü olarak kurulan sözleşmelerle yapılan
açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde itirazda
bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara uygun olduğunu kabul
etmiş sayılır.

Karşı taraf olsun olmasın (hükümden bu şekilde anlaşılıyor -1. Fıkra ) eğer tacir o kişiye bir iş görmüşse, bir
mal satmış veya üretmişse, bir menfaat sağlamışsa fatura isteyebilir. Bu taraf tacir olabilir veya olmayabilir.

Tacirden iş yapan kişi fatura isteyebiliyor, tacirde bunun karşılığında fatura vermek zorunda. Fakat tacir bir
fatura düzenlediyse ve karşı tarafta tacirse bu durumda faturayı teslim alan tacir fatura içeriğini kabul
etmediği takdirde 8 gün içinde bu fatura içeriğine itiraz etmek zorundadır. Fakat bu süre içinde itirazda
bulunmadıysa fatura içeriğini kabul etmiş sayılır.

Ben arkadaşımla telefonda sözleşmeyi yaptım, buna göre 100000 liradan 10 ton arpa gönderiyorum, faturayı
da kesip gönderiyorum. Faturadaysa 110000 lira yazıyorum. Karşı taraftaki tacir olan arkadaşım faturaya
itiraz etmedi. Fatura bu durumda tacir açısından satımın ne kadar olduğuna dair karine oluşturan delil
niteliğine sahip oldu.

*karşı tarafın tacir olduğu kanunda yazmıyor –tartışmalı bir konu- ama Yargıtay ve mahkeme kararlarında bu
böyle kabul edilmiş, karşı tarafın tacir olmadığı zamanlarda ona böyle bir yükümlülük yüklemek hakkaniyete
uygun değil. Tacir 8 gün içinde itiraz edildiğini biliyor veya bilmek zorunda çünkü basiretli bir iş adamı gibi
sayılır, ama sıradan bir kişiden 8 gün içinde itiraz etmesini beklemek mümkün değil, hocaya göre hakkaniyetli
bir durum değil. Bu nedenle faturaya itirazdaki faturanın delil olarak kullanılması için her iki tarafında tacir
olması gerekiyor. Bunun için faturayı düzenleyen ve alan her iki taraf tacir olmalı.*

 Geçerli bir sözleşme ilişkisi olmalı

Ben hiç tanımadığım birine, Rahmi Koç’a, bir fatura gönderdim. Rahmi Koç faturayı kaale almadı ve itiraz etmedi.
Benim gönderdiğim fatura alacağıma karşı bir belge değildir. Çünkü faturanın bir belge olarak ileri sürülebilmesi için
taraflar arasında geçerli bir sözleşme ilişkisinin bulunması gerekir. Mesela 10 ton buğday sattım, bunun üzerine
fatura düzenledim. Geçerli bir sözleşme ilişkisi var.

Söz konusu faturaya itiraz süresi yine 8 gündür. 8 gün içinde faturaya itiraz edilmezse itiraz etmeyen taraf açısından
fatura delil olarak kullanılır. Fakat bunun aksi her halükarda ispat edilebilir mi? Örneğin telefonla sözleşmeyi
kurmamış olsaydık zaten 10 ton buğdayın 100000 lira olduğunu sözleşmede yazmış olsaydık ben faturada istediğim
kadar 110000 lira yazayım bu dikkate alınmayacak.
Biz yazılı sözleşmede 100000 lira yazdık fakat ben tacir olan karşı tarafa faturayı gönderdiğimde faturada 110000 lira
yazdım karşı tarafta buna itiraz etmedi. Yazılı sözleşme bu şekilde değişmiş olabilir mi? Bu da tartışmalı.

Vade farkının faturada öngörülüp öngörülmeyeceği de bir diğer tartışmalı konu.

 Hapis hakkından kolaylıkla yararlanılması

Normalde MK’ya göre taraflar arasında bir alacak- verecek ilişki varsa ve borç ödenmiyorsa hapis hakkını ilgili kişiler
belli şartlar altında kullanabilirler.

Tacirlerde bu hapis hakkı eğer ticari ilişki ortadaysa, her iki tarafta tacirse her halükarda kullanılabilir. Ekstradan
şartların ispatına gerek kalmaz. Tmk 952

 Teyit mektubu ve teyit mektubuna itiraz hükmü

Ttk m.21/3: Telefonla, telgrafla, herhangi bir iletişim veya bilişim aracıyla veya diğer bir teknik araçla ya da sözlü
olarak kurulan sözleşmelerle yapılan açıklamaların içeriğini doğrulayan bir yazıyı alan kişi, bunu aldığı tarihten
itibaren sekiz gün içinde itirazda bulunmamışsa, söz konusu teyit mektubunun yapılan sözleşmeye veya açıklamalara
uygun olduğunu kabul etmiş sayılır.

Ticari hayatta asıl olan hızdır bu nedenle genellikle sözleşmeler sözlü ya da mail yoluyla yapılır. Fakat bu durumda bir
uyuşmazlık çıktığında taraflar aralarında bir sözleşme bulunduğunu, sözleşmenin hangi hükümlere tabi olduğunu
ispatlamakta zorlanılır. Ben telefonda 10000 liradan 1 ton mal gönder dedim karşı taraf tamam dedi. Ama 10000
liradan mal göndereceğine 11000 liradan mal gönderdi. Uyuşmazlık çıktı. Bu şekilde sözlü yapılan anlaşmaların sözlü
hale getirilmesine teyit mektubu denir. Uyuşmazlık çıkabilme ihtimaline karşıdır. Bu yazılı belgeye karşı taraf 8 gün
içinde itiraz etmedikçe bu belge delil niteliği, sözleşmenin kurulduğuna dair belge niteliği taşır.

 Ticari dava, nispi ticari dava niteliğindedir ve nispi ticari davalar asliye ticaret mahkemesinde görülür.

Her iki taraf tacirse konusu bakmaksızın dava nispi ticari dava olarak nitelendirilir, asliye ticaret mahkemesinde
bakılır.

 Mal satış ve mal değişimine ilişkin özel hükümler uygulanır.

Her iki tarafın tacir olduğu durumlarda mal satım ve mal değişimine ilişkin;

MADDE 23- (1) Bu maddedeki özel hükümler saklı kalmak şartıyla, tacirler arasındaki satış ve mal değişimlerinde de
Türk Borçlar Kanununun satış sözleşmesi ile mal değişim sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.

a) Sözleşmenin niteliğine, tarafların amacına ve malın cinsine göre, satış sözleşmesinin kısım kısım yerine getirilmesi
mümkün ise veya bu şartların bulunmamasına rağmen alıcı, çekince ileri sürmeksizin kısmi teslimi kabul etmişse;
sözleşmenin bir kısmının yerine getirilmemesi durumunda alıcı haklarını sadece teslim edilmemiş olan kısım
hakkında kullanabilir. Ancak, o kısmın teslim edilmemesi dolayısıyla sözleşmeden beklenen yararın elde edilmesi veya
izlenen amaca ulaşılması imkânı ortadan kalkıyor veya zayıflıyorsa ya da durumdan ve şartlardan, sözleşmenin kalan
kısmının tam veya gereği gibi yerine getirilemeyeceği anlaşılıyorsa alıcı sözleşmeyi feshedebilir.

b) Alıcı mütemerrit olduğu takdirde satıcı, malın satışına izin verilmesini mahkemeden isteyebilir. Mahkeme, satışın
açık artırma yoluyla veya bu işle yetkilendirilen bir kişi aracılığıyla yapılmasına karar verir. Satıcı isterse satış için
yetkilendirilen kişi, satışa çıkarılacak malın niteliklerini bir uzmana tespit ettirir. Satış giderleri satış bedelinden
çıkarıldıktan sonra artan para, satıcının takas hakkı saklı kalmak şartıyla, satıcı tarafından alıcı adına bir bankaya ve
banka bulunmadığı takdirde notere bırakılır ve durum hemen alıcıya ihbar edilir.
c) Malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli
değilse alıcı malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya incelettirmekle ve bu inceleme sonucunda
malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Diğer
durumlarda, Türk Borçlar Kanununun 223 üncü maddesinin ikinci fıkrası uygulanır.

Demek ki tacirler arasındaki mal satış ve değişim sözleşmelerinde de TBK uygulanıyor ama bunun istisnaları TTK 23 te
verilmiş.

Bunlar:

 Sözleşme tam olarak ifa edilmezse sözleşme fesih edilebilir, ancak ttk 23/1 e göre sözleşme kısım
kısım ifa edilebiliyorsa sadece ifa edilemeyen sözleşme kısmı ifa edilebilir. Örneğin; arkadaşımla
ikimizde taciriz, mal alım satım sözleşmesi yapıyoruz. Ben 100 ton portakal göndericem.
Anlaşmamıza göre her hafta 10 ton göndericem yani kısım kısım icra edilebilen bir sözleşme. Bu
durumda sözleşme eğer bir aşamadan sonra yerine getirilmiyorsa sözleşmenin tamamı değil sadece
yerine getirilmeyten kısmı fehedilebiliyor.
 Normalde alıcı mütemerrüt olduğu takdirde satıcının yetkisi borçlar kanununda malı güvenilir bir
kişiye ya da yere tevdi etmektir. Oysa TTK daki özel hükme göre satıcı alıcı malı teslim almadığı
takdirde mahkemeden o malın satılmasını talep edebilir. Talep ederse mahkeme satış kararı vermek
zorunda sadece kim tarafından satılacağına dair takdir hakkı vardır. Mahkeme kim tarafından
satılacağını gösterir ve satıcı o şekilde malı sattırır ve sattırdıktan sonra alıcı adına bedeli bankaya ya
da notere tevdi eder.
 Her iki tarafta tacirse ve açık bir ayıp varsa ayıp 2 gün içinde bildirilmeli, eğer ayıp açık değilse alıcı
malı teslim aldıktan sonra 8 gün içinde malı incelemek/ incelettirmek zorunda bu halde ayıp çıkarsa
alıcı haklarını korumak için bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlü. Bu süre geçirilirse ayıp ihbarına
dayanarak sözleşmeden dönülemez.
Ayıp muayene ile de fark edilemeyecek durumdaysa TBK 223/2 e göre ayıp uzun bir süre ihbar
edilmek zorunda değil, ayıp ortaya çıkana kadar beklenmeli.
MADDE 223/2: Alıcı gözden geçirmeyi ve bildirimde bulunmayı ihmal ederse, satılanı kabul etmiş
sayılır. Ancak, satılanda olağan bir gözden geçirmeyle ortaya çıkarılamayacak bir ayıp bulunması
hâlinde, bu hüküm uygulanmaz. Bu tür bir ayıbın bulunduğu sonradan anlaşılırsa, hemen satıcıya
bildirilmelidir; bildirilmezse satılan bu ayıpla birlikte kabul edilmiş sayılır.

 Mal ve hizmet tedarikinde geç ödemenin özel sonuçları

TTK 1530:

MADDE 1530- (1) Aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, ticari hükümlerle yasaklanmış işlemler ve şartlar batıldır.
Ancak, sözleşme uyarınca yerine getirilmesi gereken edimler için kanunun veya yetkili makamların koymuş olduğu en
yüksek sınırı aşan sözleşmeler en yüksek sınır üzerinden yapılmış sayılır; sınırı aşan edimler hata ile yerine getirilmiş
olmasa bile, geri alınır. Bu sınırlarda, Türk Borçlar Kanununun 27 nci maddesinin ikinci fıkrasının ikinci cümlesi
uygulanmaz.

(2) Ticari işletmeler arasında mal ve hizmet tedariki amacıyla yapılan işlemlerde, alacaklı, kanundan veya
sözleşmeden doğan tedarik borcunu yerine getirmiş olmasına rağmen, borçlu, gecikmeden sorumlu tutulamayacağı
hâller hariç, sözleşmede öngörülmüş bulunan tarihte veya belirtilen ödeme süresinde borcunu ödemezse, ihtara
gerek olmaksızın temerrüde düşer.

(3) Mütemerrit borçlunun alacaklısı sözleşmede öngörülen tarihten ya da ödeme süresinin sonunu takip eden
günden itibaren, şart edilmemiş olsa bile faize hak kazanır.
(4) Sözleşmede ödeme günü veya süresi belirtilmemişse veya belirtilen süre beşinci fıkraya aykırı ise, borçlu aşağıdaki
sürelerin sonunda ihtara gerek kalmaksızın mütemerrit sayılır ve alacaklı faize hak kazanır:

a) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda.

b) Faturanın veya eş değer ödeme talebinin alınma tarihi belirsizse mal veya hizmetin teslim alınmasını takip eden
otuz günlük sürenin sonunda.

c) Borçlu faturayı veya eş değer ödeme talebini mal veya hizmetin tesliminden önce almışsa, mal veya hizmetin
teslim tarihini takip eden otuz günlük sürenin sonunda.

d) Kanunda veya sözleşmede, mal veya hizmetin kabul veya gözden geçirme usulünün öngörüldüğü hâllerde, borçlu,
faturayı veya eş değer ödeme talebini, kabul veya gözden geçirmenin gerçekleştiği tarihte veya bu tarihten daha
önce almışsa, bu tarihten sonraki otuz günlük sürenin sonunda; şu kadar ki, kabul veya gözden geçirme için
sözleşmede öngörülen süre, mal veya hizmetin alınmasından itibaren otuz günü aşıyor ve bu durum alacaklının
aleyhine ağır bir haksızlık oluşturuyorsa, kabul veya gözden geçirme süresi mal veya hizmetin alınmasından itibaren
otuz gün olarak kabul edilir.

(5) Sözleşmede öngörülen ödeme süresi, faturanın veya eş değer ödeme talebinin veya mal veya hizmetin alındığı
veya mal veya hizmetin gözden geçirme ve kabul usulünün tamamlandığı tarihten itibaren en fazla altmış gün olabilir.
Şu kadar ki, alacaklı aleyhine ağır bir haksız durum yaratmamak koşuluyla ve açıkça anlaşmak suretiyle taraflar daha
uzun bir süre öngörebilirler. Ancak alacaklının küçük yahut orta ölçekli işletme (KOBİ) veya tarımsal ya da hayvansal
üretici olduğu veya borçlunun büyük ölçekli işletme sıfatını taşıdığı hâllerde, ödeme süresi, altmış günü aşamaz.

(6) Gecikme faizi ödenmeyeceğini veya ağır derecede haksız sayılabilecek kadar az faiz ödeneceğini, alacaklının geç
ödeme dolayısıyla uğrayacağı zarardan borçlunun sorumlu olmayacağını veya sınırlı bir şekilde sorumlu
tutulabileceğini öngören sözleşme hükümleri geçerizdir. Geçersizlik durumunda yedinci fıkra uygulanır.

(7) Bu madde hükümleri uyarınca alacaklıya yapılan geç ödemelere ilişkin temerrüt faiz oranının sözleşmede
öngörülmediği veya ilgili hükümlerin geçersiz olduğu hâllerde uygulanacak faiz oranını ve alacağın tahsili masrafları
için talep edilebilecek asgari giderim tutarını Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası her yıl ocak ayında ilan eder. Faiz
oranı, 4/12/1984 tarihli ve 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunda öngörülen ticari işlere
uygulanacak gecikme faizi oranından en az yüzde sekiz fazla olmalıdır.

(8) Mal veya hizmet bedelinin taksitle ödenmesinin öngörüldüğü durumlarda, bu maddenin ödeme sürelerini
düzenleyen hükümleri birinci taksit bakımından uygulanır. Her bir taksit tutarının ödenmeyen kısmı yedinci fıkrada
öngörülen oranda gecikme faizine tabidir. Alacaklının küçük veya

orta ölçekli işletme veya tarımsal veya hayvansal üretici olup borçlunun büyük ölçekli işletme olduğu hâllerde taksitle
ödemeyi öngören sözleşme hükümleri geçersizdir.

Normalde sözleşmeler yapılan emredici hükümlere aykırı olduğunda geçersizdir ama ttk 1530 da belirtilen
durumlarda sözleşme emredici hükümlere aykırı olsa dahi bu kanun hükmündeki emredici hükümlere uygun olduğu
için geçerli kalmaya devam eder, sözleşme geçersiz azledilemez. 1530. Madde büyük tacirlerle küçük tacirler
arasındaki dengeyi kurmak için getirilmiş. Buna göre ben Migros’um yani büyük tacirim ve bir çok küçük tacirle iş
yapıyorum. Ben küçük tacirle iş yaparken o küçük tacirler benim dayattığım sözleşme koşullarına uymak zorunda
çünkü uymazlarsa ben onların mallarını satmam, benim onların mallarını satmamam demek parakende sistemindeki
%20-30 luk kesimin iş yapmaması demek. Bu durumda küçük tacirler Migros’un dayattığı hükümlere uymak zorunda.
Örneğin Migros diyor ki tamam ben senden mal alıcam ama malların bedelini 2 sene sonra ödeyeceğim diyor ya da
malların bedelini sen şu kadar zamanda getirmek zorundasın yoksa şu cezai şartları uygularım diye maddeler
dayatıyor. Küçük tacir de malları büyük tacire satmak zorunda olduğu için dayatılan şartları kabul etmek zorunda
kalıyor. Kabul edince küçük tacirin ticari hayatı çok büyük zarara giriyor. İşte bu nedenle sözleşmedeki mal ve
hizmetlere ilişkin geç ödenmesine dayalı hükümler sözleşmeyi geçersiz hale getirmez. Ttk 1530 hükümleri
uygulandığında tacirler arasındaki sözleşme geçersiz hale gelmez, geçerliliğini sürdürür ama geçerliliği bu hüküm
sınırlarınca devam eder.

2 ŞUBAT 2016 QUİZ

3 ŞUBAT 2016 --????

10 MART 2016

TİCARİ SİCİL

Ticaret hukukunun temel kavramı ticari işletmedir, bu ticari işletmeyle ilgili kayıtları açıklamaya ve oluşturmaya
yarayan bir sicil olduğunu ve bunun ticari sicildir.

Ticaret sicili, Gümrük ve Ticaret Bakanlığının gözetiminde ve Sanayi ve Ticaret odalarının bünyesinde kurulur. Ticaret
sicilinde yöneticilik yapan kişi ticaret sicil müdürü, onun emrinde çalışanlar ise ticaret sicil memurlarıdır. Ticaret
sicilinde yapılan işlemlerde temel ilke; ticaret sicilinin aleniliği. Aleniyet ilkesi geçerlidir. Ticaret sicilini herkes
inceleyebilir hatta ticaret sicilindeki her türlü bilgi ticaret sicil gazetesinde kanunda aksi öngörülmemişse ilan
edilebilir. Ticaret sicili aynı zamanda kamusal nitelikte bir sicil. Ve ticaret sicilinin uygun tutulmamasından doğan
zararlarda sanayi ve ticaret odasının yanı sıra devlet de müteselsilen sorumlu olur.

Ticaret sicilinde yapılan işlem kural olarak bir tescil işlemidir. Bu tescil işlemi; kaydetme anlamında tescil, değiştirme
anlamında tescil, silme anlamında tescil olabilir. Biz buna kaydetme anlamındaysa yine tescil, değiştirme
anlamındaysa tadil, silme anlamındaysa bu tescil işlemine terkin de denilebilir.

Her halükarda bu tescil işlemlerinden birinin yapılabilmesi talebe bağlı. Taleple gerçekleşir. Talepte ise süre 15
gündür. Tescil edilecek hususlar ilgililer tarafından 15 gün içinde talep edilmek zorunda. Oysa talep sicil çevresi
dışından biri tarafından yapılacaksa süre 1 aya çıkabiliyor. Ticaret sicili belli bölgeler içide tutuluyor ve ticaret sicili o
bölgeyle ilgilidir. Örneğin; İstanbul’da bir ticaret sicili, Kocaeli’nde ayrı bir ticaret sicili, Sakarya’da ayrı bir ticaret sicili
mevcut. İstanbul’da Bahçelievler’de, İncirli’de İstanbul ticaret odasına ait ticaret sicili vardır. İstanbul’daki ticari
işletmelerin kayıtları o ticaret sicil müdürlüğünde tutulur.

İlgililer bir talepte bulunmak zorunda, kural olarak bu süre 15 gün. İlgililer ticari sicil talebini yazılı olarak yapmak
zorundalar. İlgililer talepte bulunduğu takdirde ise talep ticari sicil müdürlüğüne yapılır. Ticaret sicil müdür bu talebi
inceler. Bu inceleme şekli ve içerik anlamında bir incelemedir. Şekli olarak incelemede, dilekçeyi veren gerçekten ilgili
mi, gerçekten süresinde vermiş mi, gerekli belgeleri eklemiş mi kontrol eder. İçerik olarak incelemede gerçekten
tescil edilebilecek bir husus mu, kanuna aykırılık var mı bunlar dikkate alınır.

İnceleme aşaması geçtiğinde artık ticaret sicil müdürü tescil talebini kabul edebilir. Kabul edince kesin tescil yapılır,
kesin olarak tescil edilen hususlar ticaret siciline tescil edildiğinde 10 gün içinde ticaret sicil gazetesinde ilan edilir.
Ama tescil talebi inceleme sonucu kabul edilebileceği gibi redde edilebiliniyor. Sicil müdürü şeklen ya da içerik olarak
uygun bulmazsa ret kararı veriyor. Bu ret kararına karşı ilgili kişi 8 gün içinde sicil müdürlüğünün bulunduğu yer asli
ticaret mahkemesinde bu ret kararına itiraz edebiliyordu. Fakat bazı durumlarda bu ret kararı çok büyük zararlara
sebep olabilir. Bu hallerde ilgilinin talebi ile sicil müdür geçici tescil yapabilir. Ret kararı vermiyor onun yerine geçici
tescil yapıyor. Geçici tescil 3 aylık süre için geçerli. 3 aylık süre zarfında ilgili kişi ticaret sicil müdürünü gerçekten
tescil edilebilecek bir husus olduğunu ikna etmek zorunda ya da mahkemeye gidip dava açmak zorunda. Bu ikisinden
biri gerçekleşmediği takdirde geçici tescil kendiliğinden ortadan kalkar.
Ticaret sicilinde temel işlem tescildi, bu tescilin de çeşitli fonksiyonları vardır. Ticaret sicilinde yapılan tesciller zaten
bir ticari işletmeyle ilgili bilgileri açıklamaya ya da oluşturmaya yarar. Buna göre yapılan tescil işlemi; ticari işletmeyle
ilgili bilgileri açıklamaya yarıyorsa açıklayıcı tescil, ticari işlemeyle ilgili bir şeyi oluşturmaya yarıyorsa kurucu tescil
olarak kabul edilir.

Ticari işletmenin kurulması için gerekli olan tescil, tescil yapılmadan ticari işletmenin kurulması mümkün değil.
Ticaret şirketi sözleşmesi hazırlandı, daha kurulmadı sözleşme yapılıp ticaret siciline tescil ettirilmesi lazım. Tescil
edildiği anda ortada olmayan şirket var oluyor. Bu tescil kurucu tescil olarak kabul ediliyor.

Yapılan tescil işleminin olumlu- olumsuz fonksiyonu var. Tescil işleminin olumlu- olumsuz fonksiyonu ise tacir açısında
olumlu- olumsuz fonksiyonudur. Eğer tacir kanunen bir tescil işlemini yapmak zorundaysa fakat bu tescil işlemini
yapmadıysa bundan kaynaklanan iyi niyetli kişilerin uğradığı zararları karşılamak zorunda. Buna tescil etmemenin
olumsuz etkisi denir. Buna karşılık tacir tescil ettirmesi gereken bir hususu kanunun emrine uyarak tescil ettirmişse
bu durumda tescil ettirmesinden dolayı sicil tacir açısından olumlu etki gösteriyordu. Artık bu fiilden, tescilden ya da
başka bir sebepten zarar görenlerin zararını karşılamak zorunda kalmıyor. Bunun en güzel örneği ticari temsilcinin
azlinde ortaya çıkar. Uygulamada da çok fazla mevcuttur. Ticari temsilci, tacir açısından en önemli, olağanüstü
yetkilere sahip yardımcıdır. Temsilci tacir adına kambiyo taahhüdünde bulunabiliyor, tacir adına gayrimenkul
alabiliyor, tacir adına kredi çekebiliyor, kefalet çekebiliyor, davalarda temsil edebilir. Bu temsilcinin azlinde kanun
derki temsilci azledildiğinde bunun hemen tescil ettirilmesi gerekir. Eğer tacir kanunun emrine uyarak temsilciyi
azlettiğinde ticari sicilde azli tescil ettirirse bu temsilcinin artık temsilden sonra yapmış olduğu işlemlerle bağlı
kalmıyor, iyi niyetli 3. Kişilerle tacir adına yaptığı işlemlerden sorumlu olmaz. Fakat ticari temsilcinin azli tescil
ettirilmemişse 3. Kişiler açısından ortaya çıkacak zararların tacir tarafından karşılanmasını zorunlu kılar.

Ticaret sicilinde ‘güven ilkesi’ kesinlikle uygulanmaz. Güven ilkesi tapu sicilinde uygulanır. Güven ilkesi ticaret sicilinde
sadece 2 durumda uygulanır. Bunlar;

-Ticari işletme rehinine ilişkin şerh var mı? 10 gün içinde şerh verilmesi gerekir. Bu kesin doğru kabul edilir ve kesin
olarak uygulanır.

-Limited şirketi payına ilişkin verilen kayıtlar ticaret sicilinde güven ilkesi uyarınca kesin doğru olarak alınıyor.

Ticaret sicilinde güven ilkesi uygulanmıyor. Ama bunun yerine kanunumuz ‘görünüşe güven ilkesini’ uygulamayı
uygun bulmuştur. Buna göre ticaret siciline kaydedilen hususla ticaret sicil gazetesindeki ilan edilen bir husus
farklıysa ve bu ilandan dolayı 3. Kişiler zarar gördüyse bu zarar sicil tarafından karşılanır. Ticaret sicilindeki kayıt doğru
fakat ilan yanlış. İlan yanlışsa bu yanlıştan kaynaklanan zararları sicil müdürlüğü karşılamak zorunda.

Sicil müdürü bunu doğrudan karşılamayacak bunu karşılayan Sanayi ve Ticaret odası ve devlet birlikte karşılayacak,
müteselsilen sorumlu.

TİCARET UNVANI

Ticaret unvanı tacirleri diğer tacirlerden ayırt etmeye yarayan addır. Her tacir ticaret unvanı seçmek ve kullanmak
zorunda. Ticaret unvanında 3 tane sistem var;

-ticaret unvanı gerçek durumu göstermek zorunda olduğu  gerçeklik sistemi

-ticaret unvanı istenildiği şekilde kullanılır ve seçilmesi  serbesti sistemi

-Bizim kanunumuzda mevcut olan  karma sistem

Bizim kanunumuza göre ticaret unvanı başta gerçekliği göstermeli sonradan gerçekliği göstermese dahi
kullanılabilmeli.
Ticaret unvanlarını her tacir ticari işletmeyi kurduğundan itibaren ticari işletmesiyle birlikte 15 gün içinde tescil etmek
zorunda. Ama tescil ettirmese dahi ticaret unvanı kullanılabilir.

Ticaret unvanları konu

şahıs

Olmak üzere ikiye ayrılır. Bu ikiye ayrılmada dikkate alınan husus ticaret unvanının çekirdek kısmıydı. Demek ki ticaret
unvanları çeşitli bölümlerden oluşur. Bu bölümlerden her halükarda bulunması zorunlu olan ticaret unvanının
çekirdek kısmı. Ama bu çekirdek kısmı dışında ticaret unvanında bazen zorunlu bazen isteğe bağlı bazen de
kullanılması izne bağlı ekler de getirilebilir.

Ticaret unvanında zorunlu ekler ayırıcı eklerdir.

Birbiriyle aynı ticaret unvanı kullanılamaz. Birisi bir ticaret unvanını kullanmaya başlamışsa diğer bir kişi aynı ticaret
unvanını kullanamaz, ona benzer ticaret unvanını ek alarak kullanmak zorunda. Ben Sami Kocabıyık ticaret unvanını
gerçek kişi tacir olarak kullanmaya başladım, tescil ettirdim. Başkası artık bunu kullanmak istiyorsa ayırıcı zorunlu ek
kullanmak zorunda. Öz Sami Kocabıyık, Sami Kocabıyık Tuafiye, Sami Kocabıyık Kırtasiye.

Bir diğer zorunlu ek ise şube ekidir. Şubeler şube olduklarını belirterek ticaret unvanı kullanmak zorundadır.

Bir diğer zorunlu ek ise tasviye haline giren şirketler tasviye hali ekini kanunen almak zorunda.

Daha sonra ise bir diğer ek türü kullanılması izne bağlı eklerdir. Kullanılması izne ağlı ekler kanuna göre ancak
bakanlar kurulu izniyle kullanılabilir. Bunlar; Türk, Türkiye, Cumhuriyet ve Milli’dir.

Bunlar dışındaki ekler ise isteğe bağlıdır. Ancak bazı ekler ise kesinlikle kullanılamaz. Bunlara da yasak eklerdir.
Örneğin yanıltıcı ekler, yasak kanuna adaba ve ahlaka aykırı ekler, kişilik haklarını ihlal eden ekler kullanılamaz.

Çekirdek kısım ise kişi ticaret unvanlarında ve konu ticaret unvanlarında ağırlıklı unsura göre değişir. Eğer çekirdek
kısımda ad ve soyadın bulunması zorunluysa bu ticaret unvanları kişi ticaret unvanları olarak adlandırılır. Eğer ticaret
unvanlarının çekirdek kısmında şirketin konusu bulunmak zorundaysa bu ticaret unvanlarına ise konu ticaret
unvanları denir.

Şahıs (kişi) ticaret unvanlarında bulunması zorunlu olan ek kişinin ad ve soyadıdır. Bu ticaret unvanlarından ilki gerçek
kişi tacir unvanıdır. Gerçek kişi tacir ticaret unvanında bulunması zorunlu olan çekirdek kısım o kişinin ad ve
soyadından oluşur. Sami Kocabıyık. Dolayısıyla gerçek kişi tacir kendi adı ve soyadıyla imza atıyorsa o zaten onun
ticaret unvanıdır. Ama isterse buraya ek getirebilir. Şahıs ticaret unvanlarından ad ve soyad kesinlikle kısaltılamaz.
Örneğin, Behzat ç. Şeklinde bir ticaret unvanı kullaılamaz.

Şahıs ticaret unvanının bir diğeri ise kolektif şirket ticaret unvanıdır. Çekirdek kısım ortaklardan en az birinin ad-
soyadı ve şirketin türünden oluşmak zorundadır. Sami Kocabıyık kolektif şirketi çekirdek kısımdır. İstersem ek
getirebilirim. Örneğin, Sami Kocabıyık ve ortakları kolektif şirketi.

Adi komandit ve paylı komandit şirketlerde ticaret unvanı ortak ad ve soyad ve şirketin türünden oluşur. Fakat
buradaki ortak şirket borçlarından sınırsız sorumlu olan komandite ortak olmak zorundadır. Adi komandit ve paylı
komandit şirkette 2 tür ortak vardır; şirket borçlarından dolayı tüm malvarlığıyla sınırsız sorumlu ortak ve şirket
borçlarından dolayı sadece şirkete getirdiği sermayeyle sorumlu ortak. Bu ticaret unvanına şirketin borçlarından
dolayı tüm malvarlığıyla sorumlu olan ortak yani komandite ortak ad ve soyadı ve şirketin türünün bulunması
zorunlu.

Konu ticaret unvanlarında ise anonim şirket, limited şirket ve kooperatifler konu ticaret unvanını kullanır. Bunun
çekirdek kısmında ise şirketin konusu artık şirketin türünün bulunması zorunludur. İnşaat anonim şirketi, ithalat-
ihracat limited şirketi, yapı kooperatifi, tüketim kooperatifi, madencilik limited şirketi, bankacılık anonim şirketi…
Ama bir defa birisi bankacılık anonim şirketini tescil ettirdiğinde artık ikinci bir banka ticaret unvanını aynı
kullanamayacağı için ayırıcı zorunlu ek almak zorunda. Akbank anonim şirketi, Ziraat bankası anonim şirketi, iş
bankası anonim şirketi. Ak- ziraat- iş ibareleri zorunlu ayırıcı ektir.

Konu ticaret unvanlarında ad- soyad ticaret unvanına ek olarak getirilebilir. Hacı Sabancı Holding Anonim Şirketinde
Hacı sabancı ektir. Holding, şirketin konusu; anonim olması ise şirketin türüdür. Şirketim çekirdek kısmı holding
anonim şirketidir, hacı sabancı ise ektir. Fakat ad- soyad ek olarak getirildiğinde konu ticaret unvanının şirketin türü
kısmı kısaltılarak yazılamaz, anonim şirket ibaresi açıkça yazılmak zorunda, A.Ş olarak yazılamaz.

Ticaret unvanı tescil edildiği takdirde TTK’daki tescille ilgili hükümlere göre artık haksız rekabet hükümlerine göre
kurulur. Buna kümülatif koruma denir. Ancak tescil edilmeyen bir ticaret unvanı da korunabilir, bunun korumasıysa
haksız rekabet değildir.

Tescil edilen bir ticaret unvanı hangi çapta korunur? Tüm dünyada mı yoksa Türkiye çapında mı? Paris anlaşmasına
göre dünya çapında da bir korumaya sahiptir ama kural olarak Türkiye’de korunmasıdır. Fakat sizin ticaret unvanınız
tanınmış, maaruf hale gelmiş bir ticaret unvanıysa dünya çapında da korunur. Örneğin coco cola company türkiyede
tescilli olmamasına rağmen ticaret unvanı tanınmış olduğu için Paris anlaşmasına göre Türkiye’de de korunur.

HAKSIZ REKABET

Ülkemizde sürekli birileri birileri hakkında konuşur, kötüler, daha fazla müşteri kazanabilmek için diğer firmaların
aleyhine bissürü iş yapar. Bu nedenle ticaret hukuku alanında ülkemizde birçok haksız rekabet vardır.

Haksız rekabet hem TTK’da hem de TBK’da düzenlenmiştir. Klasik ayırımda eğer taraflar tacirse yapılan iş ticari ise bu
ticaret kanunundaki haksız rekabete ilişkin kabul edilir. Ama hiç tacir olmayan, kar kazanma amacı olmayan, ticari
hayatta olmayan kişilerin yaptığı haksız rekabet ise borçlar kanunu hükümleri uygulanır.

Fakat bunda da doktrin ayırım halindedir. Aslında borçlar kanunundaki haksız rekabet halinin gereksiz olduğu, her
türlü haksız rekabetin TTK’daki haksız rekabet hükümlerine tabi olduğuna dair de ağırlıklı görüşler mevcuttur.

Haksız rekabet TTK m.54 de düzenlenmiştir.

MADDE 54- (1) Haksız rekabete ilişkin bu Kısım hükümlerinin amacı, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve
bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır.

(2) Rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkileri etkileyen aldatıcı veya dürüstlük
kuralına diğer şekillerdeki aykırı davranışlar ile ticari uygulamalar haksız ve hukuka aykırıdır.

Haksız rekabet, bütün katılanların menfaatine, dürüst ve bozulmamış rekabetin sağlanmasıdır. Bütün katılanlar;
rakipler, tüketiciler ve kamu. Hepsinin menfaatini, dürüst ve bozulmamış bir rekabetin sağlanması amaçlanmalıdır.
Bu hükümlerle korunmak istenen menfaat rekabet edenler, müşteriler yani tüketiciler ve kamudur. Hepsinin
menfaati için haksız rekabet hükümleri getirilmektedir.

Haksız rekabette rakipler arasında, iki tane büyük Telekom şirketi, veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki
ilişkileri etkileyen, Telekom şirketi ile ona abone olanlar müşteriler arasındaki ilişkiyi etkileyen, aldatıcı veya dürüstlük
kuralına, diğer şekillerdeki aykırı davranışlarla ticari uygulamalardır. Haksız rekabette çeşitli taraflar olabilir. İki rakip
olabilir birbiriyle didişebilir, bu didişme eğer aldatıcı davranışlar ve dürüstlük kuralına aykırıysa haksız rekabettir. İki
tane rakip birbiri hakkında olumsuz sözler söylüyor ve birbiri arasındaki rekabeti değiştirmeye çalışıyor. Bu, haksız
rekabettir. Ya da bir şirket ve bir müşteri arasında bir ilişki var, siz rakip olmasanız bile o ikisi arasındaki ilişkiyi
etkileyecek aldatıcı davranış veya dürüstlük kuralını etkileyecek bir hareket yapıyorsunuz. Yapmış olduğunuz davranış
haksız rekabettir. Bunun klasik örneği, karşılıklı iki restoran var, bu restoranlardan biri diğerine çok kazıkçı bir
restoran derse haksız rekabet; bunun yanında bir restoran var, bir müşteri var yanında da alalade rakip olmayan bir
dershane var. Dershanedeki çalışanlar o karşıdaki restoranda fiyatlar çok kazık diyip müşteriye etki etse bu da haksız
rekabet. Dershane ile restoran arasında bir rakiplik, bir ilişki yok. Ama müşteriyle tedarikçi arasındaki ilişkiyi etkileyen
bir davranış sergiliyor. Kendisinin menfaatine olmamasına rağmen restorana zarar veriyor veya zarar verme tehlikesi
altına sokuyor. Yapılan bu davranış da haksız rekabet oluyor.

Yani haksız rekabet, rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteriler arasındaki ilişkiyi etkileyen aldatıcı veya
dürüstlük kuralına aykırı şekildeki davranışlardır. Mesela geçen günlerde üst düzey bir yetkili yapmıştı, şu bankanın
aslında devlete ait olması lazım dedi. Şu banka dediği İş Bankası. İş Bankası aslında Pakistan ve Hindistan’dan gelen
altınlarla kuruldu. Bu banka devletleştirilmeli, devletin olmalı dedi. Bunu söyleyen o devlet memuru bankanın rakibi
değildir ama o banka ile müşteriler arasındaki davranışı beyanıyla etkilemektedir. Millet diyor ki özel banka şimdi
devletleşicek mi? Devletleşirse ne olacak? Bizim paralarımıza verilen yüksek faiz düşecek mi? Etkileyen bir davranış
var. Yapılan bu davranış haksız rekabet.

Madde 54’e girdiği düşünülen her konuda haksız rekabet incelenebilir.

Mesela bir restoranın önünde bir hayvana zarar verilse ve halk kendi kendine örgütlenip bu restorona gitmeyelim,
batsın diyorsa burada haksız rekabet var mıdır? Aldatıcı davranış olup olmadığı önemli. Orada restoran çalışanı zarar
vermemişken sanki restoran çalışanı zarar vermiş gibi bir algı yaratılıyorsa haksız rekabettir. Ama gerçekten restoran
çalışanı zarar verdiyse ve toplum buna protesto hakkını kullanıyorsa haksız rekabet değildir. Neden? Çünkü aldatıcı
bir davranış olması gerekiyor. Eğer yaptığınız davranış gerçeği aksettiriyorsa haksız rekabet yok.

Bazı markalar en iyisi bizi, en ucuzu bizi gibi ibareler kullanıyor bunlar gerçeği yansıtıyorsa problem yok ama
yansıtmıyorsa haksız rekabet var.

Örneğin bir gazete çıkıyor en fazla satan gazete biziz diyor. Hiç umulmayan bir gazete. En fazla abonesi olan zaman
gazetesi, en fazla satış yapan posta gazetesi. Ama bunu diyen vatan gazetesi. Vatan gazetesi en fazla satan biziz diyor.
Ama altta küçücük bir açıklama yapmış; xxxx araştırma şirketinin verilerine göre büyükşehirlerdeki xxx semtlerinde
en çok satan vatan gazetesidir demiş. Bu yapılan haksız rekabettir. Kimse o alttaki minik yazıları okumuyor.Birinci
biziz diyor. Biri ciroda birinciyiz diyor, öbürü müşteride birinciyiz, diğer beğenide birinciyiz.

Reklamlarda geçen hızlı hızlı yazılar da haksız rekabettir. Türk malı değilken Türk malı damgası vuruyorsan haksız
rekabet, TSE’li değilken TSE damgası vurulmuşsa haksız rekabettir.

Örneğin bizim yağımız kolestrolsüzdür. Bir yağ markasının reklamında insanlar o yağı yiyince uçuyordu, yağda çünkü
kolestrol yok diyor ama haksız rekabet var, adam doğruyu söylüyor yağda gerçekten kolestrol yok ama diğer yağlarda
da yok. Çiçek yağında kolestrol olmaz, sen bunu sadece senin ürettiğin yağda böyleymiş gibi gösterirsen haksız
rekabettir. Ayrıcı bir özellik değil. Kolestrol yok hemde xx vitaminleri var desin bu haksız rekabet değil çünkü diğer
firmaların yağında olmayan bir özellik var.

Ttk m 54’te yazan rakipler arasında veya tedarik edenlerle müşteri arasındaki ilişkiyi etkileyen aldatıcı ve dürüstlük
kuralına aykırı davranışlar haksız rekabettir. Haksız rekabeti illa ki tarflar değil taraflarla alakasız 3. Kişiler de yapabilir.

Ancak ttk m 55 de haksız rekabet halleri örnek olarak da sayılmıştır. Bunlar en fazla görülen haksız rekabet halleridir.

MADDE 55- (1) Aşağıda sayılan hâller haksız rekabet hâllerinin başlıcalarıdır:

a) Dürüstlük kuralına aykırı reklamlar ve satış yöntemleri ile diğer hukuka aykırı davranışlar ve özellikle;

1. Başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini veya ticari işlerini yanlış, yanıltıcı
veya gereksiz yere incitici açıklamalarla kötülemek,
kötüleme, başkalarını veya onların mallarını, iş ürünlerini, fiyatlarını, faaliyetlerini ticari işlerini yanlış, yanıltıcı
ve gereksiz yere incitici açıklamalarla kötüleme faaliyetidir. Biraz önce verdiğimiz örnekte, bir restoran
diğerine fiyatları çok kazık dedi. Fiyatla kötüledi. Bu kötüleme gerçeğe aykırı, yanlış olabileceği gibi yanıltıcı
da olabilir ya da gerçek olmakla birlikte incitici de olabilir. Fiyatları yüksek yerine fiyatları kazık demekte
haksız rekabet oluşturabilir.
Haksız rekabet haller somut durumun şartlarına göre değerlendirilir. Mesela kaba konuşulan bir ülkede
haksız rekabet değil ama kibar konuşulan, belli bir seviyenin üzerinde konuşulan durumda bu haksız rekabet
olur.
Adama fiyatları çok yüksek dediğimde aslında fiyatlar o kadar yüksek olmayabilir, yanlış ifade ederek
kötülemiş olurum ya da fiyatları çok yüksek dediğimde sadece tek bir ürünün fiyatı çok yüksekken tüm
ürünlerin fiyatı yüksekmiş gibi ifade etmiş olabilirim yanıltıcı kötüleme yapmış olurum. Ya da incitici kötüleme
yapmış olurum.

2. Kendisi, ticari işletmesi, işletme işaretleri, malları, iş ürünleri, faaliyetleri, fiyatları, stokları, satış
kampanyalarının biçimi ve iş ilişkileri hakkında gerçek dışı veya yanıltıcı açıklamalarda bulunmak veya aynı
yollarla üçüncü kişiyi rekabette öne geçirmek,
Kendisini veya üçüncü kişiyi rekabette avantajlı duruma getirme, benim normalde dürüst bir şekilde faaliyet
göstermem gerekiyor buna rağmen üçüncü kişiye iflas durumu olmamasına rağmen ya da bankaları için
sermaye yeterliliği uygun olmasına rağmen bu banka batacak demem nedir diğer bankaları öne geçirmek için
yapılmış bir davranışsa haksız rekabettir. Kendisini veya üçüncü kişileri rekabette avantajlı duruma
düşürmede sadece kendisi için değil başkaları için de yapılmış olabilir bu da haksız rekabet hali olarak
değerlendirilir. Başka bir örnek; benim fiyatlarım diğerlerinden çok daha uygun ya da şu firmanın fiyatları
diğerlerinden çok daha uygun demek te o firmayı öne çıkarttığı için haksız rekabettir.

3. Paye, diploma veya ödül almadığı hâlde bunlara sahipmişçesine hareket ederek müstesna yeteneğe malik
bulunduğu zannını uyandırmaya çalışmak veya buna elverişli doğru olmayan meslek adları ve sembolleri
kullanmak,
Üstün bir yeteneğe sahip bulunduğu zannını uyandırmak, örneğin TSE belgesi olmamasına rağmen TSE’li
demek, patentli olmamasına rağmen patentli bir ürün demek haksız rekabettir. Benim yardımcı doçent
olmam gibi her yerde profesörmüşüm gibi kendimi tanıtmam haksız rekabettir.
Örneğin birisi bitkiler konusunda uzman değilken uzmanmış gibi davranması haksız rekabettir. Adam hayvan
profesörüdür ama bitkiler konusunda ahkam kesmektedir haksız rekabettir. Doktorun uzmanlık alanı kalptir,
ama diyet yemekleri hakkında ahkam kesmektedir. Bunlar haksız rekabettir. Yardımcı doçenttir ama bir
konuda doktrinmiş gibi hareket eder, haksız rekabettir.
Bazen haksız rekabet hali bilinçli de yapılabilir. Örneğin büyük Telekom şirketleri bilinçli şekilde haksız
rekabet işlemi gerçekleştirir. Çünkü bizim Türk insanında ‘bak nasıl laf soktu’ diye beğenme ibaresi var ya
hukuka aykırı da olsa reklamı nasıl yaptı düşüncesiyle, şirketler diğer şirketleri yıpratmak amacıyla bilinçli
olarak tazminat ödemeyi göze alarak haksız rekabet yapar. Zaten bilincindedir ikinci ya da üçüncü gün o
reklam kaldırılacaktır, men edilecektir. Mesela ata demirer’in şunlar kan emicidir reklamı diğer Telekom
şirketlerin kan emici olduklarına ilişkin olan vampirli reklam haksız rekabet. Fatih terimli 5-3-2 ‘nin zamanı
geçti reklamı haksız rekabet.

4. Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak,

İltibas, ticaret unvanı tescil hükümleriyle korunduğu gibi haksız rekabet hükümleriyle de korunur dedik. İşte haksız
rekabet hükümlerinden iltibasla korunur. Ben Kocabıyık inşaat anonim şirketini kurdum. Birisi buna benzer bir ticaret
unvanını alıp benim ismimden yararlanmaya kalkarsa yapılan işlem ticaret unvanı tescil hükümlerine göre
korunabileceği gibi haksız rekabetin iltibas hükümlerine göre de korunabilir.
Örneğin bir marka tescilliyse tescil hükümlerine göre korunur, tescilli değilse haksız rekabet hükümlerine göre de
korunabilir. Nike markasına benzer Mike markası yaptınız ve altına tik çektiniz, iltibas hükümlerine göre korunabilir.
Ya da birbirine paralel 3 tane beyaz şerit çektiniz yanına da bir tane ince şerit koydunuz Adidas markasına iltibas
yapıyorsunuz. İki tane timsahı tshirte marka olarak iliştirdiniz lacoste a iltibastır.

Bir markaya iltibas etmeyin, Versace’nin tasarladığı ürünlerin aynısını kendi tekstil atölyenizde üretin. Yapmış
olduğunuz davranış başkasının ürünlerini iltibas etmektir ve haksız rekabettir.

Bir marka, bir ticaret unvanı tescilliyse tescil hükümlerine göre tescilli değilse iltibas hükümlerine göre korunur.

5. Kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere
kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde; başkaları, malları, iş ürünleri veya
fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek,

Yanıltıcı reklam, siz bir tane deterjan üretiyorsunuz. Reklamınızda diğer deterjanı da karşılaştırmak üçün
kullanıyorsunuz. Haksız rekabet. Genelde zaten diğer deterjanı buzlarlar çünkü haksız rekabet. Ya da adamın
tanınmışlığından hiç ilgisi olmadan da yararlanabilirsin. Sen gömlek reklamı yapıyorsun ama gömleği giyen adam
Porsche ile geliyor. Porsche nin imajından yararlanıyorsun haksız rekabet. Magnum reklamı vardı, Porsche’den izin
alarak kullanılması gerekir yoksa haksız rekabet. İzin alınırsa adamın rızası olduğu için haksız rekabet olmuyor.
Buradaki haksız rekabet Porsche’eye karşı oluyor diğer dondurma markalarına karşı değil.

Mesela marka hukukunun adlandırılmasıyla diğer markanın sulandırılması denir. Gereksiz olmasına rağmen sen kendi
ürününün tanıtımında başka bir markayı kullandıysan buna markanın sulandırılması denir ve bu haksız rekabet
hallerinden ve marka ihlalleri hallerinden birini oluşturur.

6. Seçilmiş bazı malları, iş ürünlerini veya faaliyetleri birden çok kere tedarik fiyatının altında satışa sunmak, bu
sunumları reklamlarında özellikle vurgulamak ve bu şekilde müşterilerini, kendisinin veya rakiplerinin yeteneği
hakkında yanıltmak; şu kadar ki, satış fiyatının, aynı çeşit malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerinin benzer
hacimde alımında uygulanan tedarik fiyatının altında olması hâlinde yanıltmanın varlığı karine olarak kabul
olunur; davalı, gerçek tedarik fiyatını ispatladığı takdirde bu fiyat değerlendirmeye esas olur,

Göstermelik ile aldatma, örneğin piyasada bir mal var antep fıstığı her yerde şuan çok pahalı. Antep fıstığının bir
süpermerkete maliyeti 40 lira. Buna rağmen bir market ya da market grubu 40 lira maliyeti olan bu malı sğrekli 30
liradan maliyetinin aşağısından satışa sunuyorsa ve böylece müşterilerde ‘bak bizim market daha ucuza satıyor her
yerde 40 lira bizmkinde 30 lira’ dedirtiyorsa yapılan haksız rekabettir. Bir malı sürekli zararına satamazsın sadece 1
defa satabilirsin aksi takdirde haksız rekabet. Burada göstermelik bir aldatma var sadece 1-2 malın fiyatını düşürüyor
broşürlerde gördüğümüz o 1-2 mal o kadar belirgin mallar oluyor ki sanki tüm ürünler düşükmüş gibi gösteriliyor.
Aslında tüm ürünler düşük değil sadece 1-2 tanesi zararına olduğu için çok düşük gözüküyor. Mesela kıymayı 15-18
liradan satıyor. Kıymanın fiyatı en az 25 lira olmak zorunda. 18 liraya satıyorsa demek ki zararına satıyor ama sadece
1 defa böyle satabilir, tekrar tekrar daimi onu indirime sunamaz. Dönem dönem olur bu genelde yılda 1 defa olur.

7. Müşteriyi ek edimlerle sunumun gerçek değeri hakkında yanıltmak,

Ek edimlerle müşteriyi yanıltma, bir ürünün fiyatı 30 lira ama o ürünü öyle bir farklı mallarla şu fiyata geliyor diyor ki
insanlar onu hesaplayamıyor. Genelde ürünlerin içindeki sayı farklılıklarında rastlanıyor. Örneğin bir çocuk bezi var
biri 44’lü biri 64’lü biri de 84’lü. Yanında silme bezi veriyorlar. Hesaplarken silme bezi şu fiyata gelse bezler şu fiyata
gelse diye hesaplamaya çalışırken seni yanıltmış oluyorlar ve haksız rekabet oluyor. Birden fazla edimi bir araya
getirip sizi yanıltıyorlarsa bu da haksız rekabet.

8. Müşterinin karar verme özgürlüğünü özellikle saldırgan satış yöntemleri ile sınırlamak,

Buna saldırgan satış yöntemi de denir. Saldırgan satış yöntemi haksız rekabettir. Adam otobüsle silivriye götürüyor,
sabahtan alıyor akşama kadar kişilere bu arsa şöyle değerlenecek böyle değerlenecek diyor. Bak X satın aldı der, o
sırada da otobüste birkaç tane önceden o arsadan satın almış birileri olur ve buradan çok kar ettim der. Bu bir haksız
rekabettir. Satış dürüstte olsa çok baskılı bir şekilde yapıldığı için haksız rekabet oluşturur.

9. Malların, iş ürünlerinin veya faaliyetlerin özelliklerini, miktarını, kullanım amaçlarını, yararlarını veya
tehlikelerini gizlemek ve bu şekilde müşteriyi yanıltmak,

Gizleme, örneğin siz ekmek satıyorsunuz. İstanbul’un her yerinde ekmek 1.25 lira. Ama sen ekmeği 200 gr değil 150
gr satıyorsun. Ve daha az gram sattığını söylemiyorsun bu haksız rekabettir. Ya da normalde Türkiye’de limon
Antalya’dan gelir, oysa sen Antalya’dan değil limon benzeri bir meyve buldun Afrika’dan getirtiyorsun. Yaptığın
davranış haksız rekabettir. Ya da tehlikeli bir mal bunu belirtmiyorsun gizleme ilkesine aykırı olduğu için haksız
rekabettir.

Yine ilanlarda toplam maliyeti belirtmeme de haksız rekabet olarak değerlendirilir. Taksitle satış sözleşmelerine veya
buna benzer hukuki işlemler için kamuya yapılan ilanlarda ilanını açıkça belirtmemek, satışı yapanın kendi unvanını
açıkça belirtmemesi. Örneğin toki tarafından satılıyor. Toki tarafından satılmıyor aslında tokinin arsa tahsis ettiği bir
şirket tarafından satılıyor. Ama adam kendi unvanını belirtmeyip tokinin unvanından yararlanıyor, haksız rekabet.

10. Taksitle satım sözleşmelerine veya buna benzer hukuki işlemlere ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını
açıkça belirtmemek, peşin veya toplam satış fiyatını veya taksitle satımdan kaynaklanan ek maliyeti Türk Lirası ve
yıllık oranlar üzerinden belirtmemek,

Peşin satıyorsan tam olarak maliyetini belirtmek zorundasın. Vergiler falan çıktıktan sonra çıplak maliyeti
söyleyemezsin tüm maliyeti söyleyeceksin. Ya da taksitle satış yapıyorsan bu taksitle satışlarda ne kadar komisyon
ödemen gerektiğini, ne kadar ek maliyet getirdiğini belirterek satış yapmak zorundasın. Bunlar belirtilmezse haksız
rekabet.

11. Tüketici kredilerine ilişkin kamuya yapılan ilanlarda unvanını açıkça belirtmemek veya kredilerin net
tutarlarına, toplam giderlerine, efektif yıllık faizlerine ilişkin açık beyanlarda bulunmamak,

Kredi maliyetlerinin reklamlarda açıkça ve hızlı bir şekilde gösterilmesinin sebebi bu hüküm gereğincedir.
Göstermezlerse haksız rekabettir. Çok hızlı geçerse yine haksız rekabet.

12. İşletmesine ilişkin faaliyetleri çerçevesinde, taksitle satım veya tüketici kredisi sözleşmeleri sunan veya
akdeden ve bu bağlamda sözleşmenin konusu, fiyatı, ödeme şartları, sözleşme süresi, müşterinin cayma veya fesih
hakkına veya kalan borcu vadeden önce ödeme hakkına ilişkin eksik veya yanlış bilgiler içeren sözleşme formülleri
kullanmak.

Sözleşmeler de tam olacak. Özellikle taksitli satım ve kredi sözleşmelerinde.

b) Sözleşmeyi ihlale veya sona erdirmeye yöneltmek; özellikle;

1. Müşterilerle kendisinin bizzat sözleşme yapabilmesi için, onları başkalarıyla yapmış oldukları sözleşmelere aykırı
davranmaya yöneltmek,

Siz geldiniz özyeğin üniversitesiyle eğitim konusunda anlaşmaya vardınız, sözleşmeyi imzaladınız. O sırada farklı bir
özel üniversite dedi ki ben özyeğinle anlaştığın fiyatın yarısına seni kaydedeceğim. Yaptığı şey benim yaptığım
sözleşmeden vazgeçirmeye çalıştı. Bu yaptığı davranış haksız rekabet halidir.

Siz gittiniz birinden mal almak için anlaştınız, başka biri de daha düşük bir teklifte bulunuyor bu sözleşmeden cay
bizden mal al diyorsa yaptığı davranış diğer sözleşmeyi sona erdirmeye yöneldiği için haksız rekabettir. Ama o
sözleşmede haberi olmadan teklifte bulunuyorsa davranışı haksız rekabet değildir.
2. Üçüncü kişilerin işçilerine, vekillerine ve diğer yardımcı kişilerine, hak etmedikleri ve onları işlerinin ifasında
yükümlülüklerine aykırı davranmaya yöneltebilecek yararlar sağlayarak veya önererek, kendisine veya başkalarına
çıkar sağlamaya çalışmak,
örneğin, siz bir ilçede madencilik yapıyorsunuz başka bir şirketin işçilerine diyorsunuz ki siz daha yavaş yapın sizin
patron daha az mal satsın ben daha çok mal satayım. Yaptığı davranış haksız rekabettir. İşçileri yavaş çalışmaya teşvik
etmek.

Ya da yapılan işlerde işçilere hatalı ambalajlama yapın, sizin patron zarar görürse ben daha çok müşteri kazanırım sizi
de görürüm demek, haksız rekabet halidir.

3. İşçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye
veya ele geçirmeye yöneltmek,

4. Onunla kendisinin bu tür bir sözleşme yapabilmesi için, taksitle satış, peşin satış veya tüketici kredisi
sözleşmesi yapmış olan alıcının veya kredi alan kişinin, bu sözleşmeden caymasına veya peşin satış sözleşmesi
yapmış olan alıcının bu sözleşmeyi feshetmesine yöneltmek.

c) Başkalarının iş ürünlerinden yetkisiz yararlanma; özellikle;

1. Kendisine emanet edilmiş teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden yetkisiz yararlanmak,

2. Üçüncü kişilere ait teklif, hesap veya plan gibi bir iş ürününden, bunların kendisine yetkisiz olarak tevdi edilmiş
veya sağlanmış olduğunun bilinmesi gerektiği hâlde, yararlanmak,

3. Kendisinin uygun bir katkısı olmaksızın başkasına ait pazarlanmaya hazır çalışma ürünlerini teknik çoğaltma
yöntemleriyle devralıp onlardan yararlanmak.

d) Üretim ve iş sırlarını hukuka aykırı olarak ifşa etmek; özellikle, gizlice ve izinsiz olarak ele geçirdiği veya başkaca
hukuka aykırı bir şekilde öğrendiği bilgileri ve üretenin iş sırlarını değerlendiren veya başkalarına bildiren
dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

İşçileri sırları ifşa etmeye yönelme, işçiye coco cola nın formülünü bul demek, işçiyi formülü ele geçirmeye
yöneltmek haksız rekabet halidir.

e) İş şartlarına uymamak; özellikle kanun veya sözleşmeyle, rakiplere de yüklenmiş olan veya bir meslek dalında
veya çevrede olağan olan iş şartlarına uymayanlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.

İş şartlarına uymamak, eğer bir bölgede indirimin hangi günlerde yapılacağı belirlenmişse ve siz o günler dışında da
indirim yapıyorsanız davranışınız haksız rekabettir. Ya da sürekli kapanma sebebiyle indirim yapıyorsanız ve bu
indirim kampanyası gerçeği yansıtmıyorsa bu haksız rekabettir.

f) Dürüstlük kuralına aykırı işlem şartları kullanmak. Özellikle yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine;

1. Doğrudan veya yorum yoluyla uygulanacak kanuni düzenlemeden önemli ölçüde ayrılan, veya

2. Sözleşmenin niteliğine önemli ölçüde aykırı haklar ve borçlar dağılımını öngören, önceden yazılmış genel işlem
şartlarını kullananlar dürüstlüğe aykırı davranmış olur.
Genel işlem şartları, sözleşmede güçlü olan tarafın belli hükümleri zayıf olan tarafa dikte etmesidir. Örneğin banka ile
yapacağınız sözleşmede bankanın size verdiğini imzalamak zorundasın. Elektrik bağlatmak için gittiğinde elektrik
şirketinin verdiği sözleşmeyi imzalamak zorundasın. Veya küçük bir üreticisin büyük bir marketin verdiği sözleşmeyi
ona mal satabilmek için imzalamak zorundasınız. Ya da bir bayisiniz üretici firmadan mal satın alabilmek için
sözleşmeyi imzalamak zorundasın. İmzaladığınız sözleşmede çoğu zaman aynı olan ve herkese dayatılan hükümlere
genel işlem şartları denir.

Bu genel işlem şartları kanunidir ancak söz konusu genel işlem şartları yanıltıcı bir şekilde diğer taraf aleyhine ağırlıklı
hükümler içeriyorsa, sadece güçlüyü koruyup zayıfı eziyorsa bu hükümler haksız rekabet oluşturur. Bu hükümler hem
yok hükmünde sayılır (borçlar hukukuna göre) aynı zamanda da haksız rekabet olur. Yok hükmünde sayılması ve
haksız rekabet sayılması arasındaki fark ticaret hukukuna göre haksız rekabete dayalı davaları açmaya imkanına sahip
olursun. Tespit, men, düzeltme ve tazminat ve bunun birde cezai dava kısmı vardır. Haksız rekabeti gerçekleştirenler
cezai sorumluluğa da sahiptir. Bundan dolayı bankalar eski müşterilerine yeni sözleşmeler imzalatmaya çalışırlar.

Eskiden 20 sayfalık minik yazılı sözleşmeler varken simdi 3-5 sayfalık okunabilir ve tartışılabileceği belli olan
sözleşmeler vardır aksi takdirde aksız rekabetten dolayı banka yöneticileri hapse girer.

HAKSIZ REKABET SÖZ KONUSU OLUNCA AÇILACAK DAVALAR

Tespit davası

Haksız rekabetin mevcudiyetini belirlemeye yönelik açılan dava tespit davasıdır.

Men davası

Devam etmekte olan bir haksız rekabeti durdurmaya yönelik, önlemeye yönelik dava men davasıdır. Örneğin Turkcell
aleyhine vadofone haksız rekabet içeren reklam yapmaya başladı.

Düzeltme davası

Haksız rekabet sonucu ortaya çıkarılan durumun düzeltilmesi için açılan dava düzeltme davasıdır. Haksız rekabet
durdurulmaz, haksız rekabetin sebep olduğu sonuç, durum düzeltilmesi için açılır. Markamı birisi taklit etti ve 10000
tane tshirt üretti, düzeltme davası açıp bu tshirtlerin hepsinden markamı söktüreceğim.

Tazminat davası

Ortada bir kusur ve zarar söz konusuysa açılacak davaya açılacak dava tazminat davasıdır. Haksız rekabet sonucu
oluşan maddi zararın karşılanması için açılır. Tazminat davası maddi olabileceği gibi manevi tazminat davası da
olabilir. Birinin itibarına zarar vermeniz onu manevi olarak incittiyse manevi tazminat da istenebilir.

Bu davadaki davacılar;

- Haksız rekabete maruz kalanlar, zarar görenler


- Haksız rekabete maruz kalanların müşterileri
- Zarar gören işletmenin bağlı bulunduğu meslek birlikleri
- Tüketici dernekleri

haksız rekabete maruz kalan, haksız rekabete maruz kalanın müşterisi de davacı olabilir. Haksız rekabet sonucu zarar
gören ve zarar görenin müşterisi dışında zarar gören işletmenin bağlı bulunduğu meslek birimleri. Örneğin zarar
gören restoranın bağlı olduğu İstanbul ticaret ve sanayi odasının bağlı olduğu oda da açabilir. Ya da restoranın bağlı
olduğu oda/birlik de davacı olabilir. Tüketici dernekleri de davacı olabilir.

Yalnız tazminat davasını sadece haksız rekabete maruz kalanlar ve müşteriler açabilir. Meslek birlikleri ve tüketici
derneklerinin tazminat davası açma hakkı yoktur.
Haksız rekabet davasında davanın açılmasına ilişkin istisnai bir zaman aşımı vardır. Haksız rekabet davası öğrenmeden
itibaren 1 yıl her halde 3 yıl içinde açılmak zorundadır. Ama men davalarında zaman aşımı süresi yoktur. Çünkü men
davlarının açılabilmesi için haksız rekabetin devam ediyor olması lazımdır yani zaman aşımı süresi men davalarında
asla başlamaz.

16.03.2016

Marka hukukunda sadece paneldeki kadar sorumlusunuz. 17 mart günü 14.30’da olacak olan.

Tekrar bölümü: haksız rekabet; rakipler arasında ya da tedarik edenlerle müşteriler arasında varolan ilişkileri
etkileyen dürüstlük kuralına aykırı her türlü aldatıcı davranış haksız rekabettir. TBK ve TK’da ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Bizim için önemli olan TK. TBK’daki daha çok esnaflar arasındaki haksız rekabettir. TTK’da da haksız rekabet unsurları
başlık olarak sayılmıştır ve bunlar karine olarak haksız rekabettir. Aldatıcı yanıltıcı karşılaştırmalı reklamlar yapma. Bir
işletmenin sırlarını yayma işletmedeki çalışanları ayartma.

Haksız rekabet davaları

4 tane temel dava açılır. 1)tespit davası

2) devam eden haksız rekabetin dururulmasına yönelik men davası

3)haksız rekabetin gerçekleşmeisnden sonra ortaya çıkan sonucu düzeltmeye yönelik eski hale getirme davası

4)haksız rekabet sonucu bir zarar ortaya çıktıysa bu zararın düzeltilmesine yönelik maddi ve manevi tazminat davası.

Haksız rekabete maruz kalan kişiler, haksız rekabete maruz kalanların müşterileri, meslek birlikleri, tüketici dernekleri
dava açmaya yetkili kişiler.

Davalılar: haksız rekabeti gerçekleştiren kişi, bu haksız rekabeti gerçekleştiren kişiyi istihdam eden patron, bu ilanı
yapan kuruluşlar da haksız rekabetin davalılarıdır. Öğrenilme 1 yıl her halükarda 3 yıl. Men davasında ama bu
zamanaşımının önemi yok. Zamanaşımı süresinin başlamaması gerekmektedir. Çünkü haksız rekabet sürmektedir.

Ticari Defterler

Evlenmeden önce eşinizin maddi durumunu öğrenmek için tacirse ticari defterlerini incelemektir. Ticari defterler
tacirin ticari işletmesiyle ilgili olan iktisadi ve mali durumu borç ve alacak ilişkilerinin ve her hesap dönemi içerisindeki
elde edilen neticeleri bu kanuna göre açıkça ortaya koymak zorunda olduğu defterlerdir. HER TACİR ticari defter
tutmak zorundadır. Ticari işlemler, ticari işletmeleriyle ilgili iktisadi ve mali durumu borç ve alacak ilişkilerini ve her
hesap dönemi içerisinde elde edilen neticeleri deftere geçirmek zorundadır. Peki deftere geçirmezseniz ne olur?
Muhasebe disipliini sağlayamazsınız. Usul hukuku boyutunda aleyhinize defterler delil olur. Vergi hukuku boyutuyla
cezaya çarptırılırsınız. Defterinizi düzgün tutmuyorsanız disiplin olmaz çünkü hesaplar tam olarak tutulmamıştır.
Defterler düzgün değilse aleyhe delil olarak kullanılır. Verginizi de düzgün ödemediğiniz kabul edilir bu yüzden vergi
cezalarına çarptırılırsınız. Ticari defterler hem mali hem usul hem vergi açısından büyük önem taşımaktadır.

DEFTER TÜRLERİ

ZORUNLU DEFTERLER

Her tacir:

• Yevmiye defteri: ticari işletmeye gelen evrakların geldiği sırayla kaydedildiği defterdir. Tarihine ve sırasına
göre kaydedilir. Günlük defter olarak da adlandırılan yevmiye defteri hem açılış hem de kapanış tasdikine tabidir.
Sene sonu gelince sene sonu geldi defterdeki kayıtlar bu sene sonunda bitti diye yine noterede tasdiklenmesi gerekir.

• Envanter defteri: şirketin veya ticari işletmesinin bilançosunun tutulduğu defterdir.


• Defteri kebir: yevmiyede tarih sırasına göre madde madde sıralanmıştı. Bu evraklar belli şekillerde
sınıflandırılıp farklı hesaplara gönderildiği asıl defterse defteri kebirdir. Alacaksa alacak borçsa borç çekse çek diye
sınıflandırıyoruz. Deftere geçiriyoruz. Bu sebepten dolayı defteri kebir büyük defter olarak adlandırılır. Ticari
işletmenin gerçek durumunu gösteren defterdir. Sadece açılış tasdikine tabiidir.

Tutmakla yükümlüdür.

Tüzel kişi tacir: bunlar ekstradan bazı zorunlu defterleri tutmakla yükümlüdür. Tüzel kişi tacirler kimler; anonim şirket
limited şirket kollektif şirket tüzel kişi tacir dediğimizde bu defterleri tutmak zorundadır. Yönetim kurulu karar
vdefteri genel kurul müzakare defteri pay defteridir.

Limited : genel kurul müz def, pay defteri zorunlu tutulması gereken defterlerdir.

Genel kurul toplantı ve müzakere defterini ise tüm ticari şirketler tutar.

Not: kanunda ismen sayılan bu defterlerin dışındaki zorunlu defterleri, kamu gözetimi , muhasebe ve denetim
standartları kurumu’nun yayınlayacağı tebliğle belirler. Zorunlu defterler kanunda bu şekilde açıkça yazıldığı gibi
açıkça yazılmasa da bir kuurm tarafından ayrıca belirlenebilir. Ekstradan tebliğle belirleyebilir. Zorunlu defter sayısı
bu şekilde arttırılabiliyormuş.

Yönetim kurulu karar defterinde: yönetim kurulunda alınan kararlar yazılır. İmzalatılır

Genel kurul def: burda alınan kararlar, yazılır imzalıtır.

Pay defteri: payların sahipleri belliyse o sahipler deftere kaydedilir. Payların başkasına devredilmesi durumunda da
şirkete karşı ileri sürülmesi bunun pay defterine kaydedilmesine bağlıdır.

İSTEĞE BAĞLI DEFTERLER

Birçok isteğe bağlı defter tutulur bir şirkette kurumsallığı sağlamak açısından. İsteğe bağlı defter olarak depo defteri
tutulabilir. Depodaki malların sayısının kaydedildiği defterler. Çek hesabı defteri. Cari hesap defteri tutulabilir. Peki
niye bu kadar çok defter tutmalı? Ticari işletme alelade bir şey değildir. Bir insanın 4 tane ödeyeceği fatura vardır. Bir
ticari işletmenin yüzlerce borcu alması gerkeen birçok alacağı ve idare etmesi gereken bir sermayesi yatırımı vardır
bu da bir çok hukuki ve ticari işlemi gerektirir bunun için de ticari defterler tutulur. Söz uçar yazı kalır.

DEFTERLERİN TUTULMASI VE SAKLANMASI:

Ticari defterler ve gerekli diğer kayıtlar türkçe ve TL üzerinden tutulmak zorundadır. Deftere yazımlar ve diğer gerekli
kayıtlar eksiksiz doğru zamanında ve düzenli olarak yapılmak zorundadır.

Her tacir tutmakkla yükümlü olduğu ticari defterleri ve bu defterdeki kayıtlara dayanan belgeleri 10 yıl süreyle
saklamakla yükümlüdür. 10 yıl boyunca saklamazsak nolur? Yine defter tutmamaya ilişkin hükümlere maruz kalırsınız.
Ancak bu ticari defterler gerek tutulma aşamasında gerekse saklanma aşamasında yangın gibi, su baskını ,yer
sarsıntısı veya hırsızlık gibi bir nedenle elden çıkmış olabilir. İşte bu durumdaysa defter tutmamanın müeyyideleriyle
karşılaşmamak için yapmanız gereken ZIAYİ BELGESİ almanız gerekir. 15 gü niçin ticari işletmesinin bulunduğu yer
yetkili mahkemesinden belgenin verilmesi istenebilir. Alınmazsa defter tutmamanın hükümlerine tabi olur.

DEFTERLERİN İBRAZI VE TESLİMİ


İbraz: bir ticari uyuşmazlıkta eğer mahkeme taraflardan birinin isteğiyle veya resen ticari uyuşmazlıkla ilgili defterdeki
kısımların mahkemeye verilmesini istiyorsa buna ticari defterlerin ibrazı denir. BİR KISIM, TİCARİ UYUŞMAZLIK
YETERLİ

Teslim:Buna karşılık malvarlığı hukukuna ilişkin olan özellikle miras şirket tasfiyeye ilişin uyuşmazlıklarda(özel
uyuşmazlık olması gerekiyor ibraza göre) mahkeme ticari defterlerin bu defa tamamının sunulmasını istiyorsa buna
ticari defterlerin TESLİMİ denir. TAMAMI

DEFTERLERİN DELİL OLARAK KULLANILMASI

Eskiden ticari defterlerin delil olması TK’da düzenlnemişken. Artık HMK’da düzenleniyor. Ticari defterlerin delil
olmasında ilk olarak düzenlenmesi gereken ticari defterlerin tacirin ALEYHİNE delil olması. Aleyhine delil olmada
taraflardan sadece aleyhine delil olarak ileri sürülen kişinin tacir olması yeterlidir. Ben X’e 100bin lira borç verdim.
Alelade bir hocayım. X bir tacir. Borç verdiğime ilişkin elimde hiçbir belge yok parayı elden verdim. Elimde hiçbir
belge yoksa paranın herhangi bir kaydı bulunmuyorsa mahkemede dava açıp eğer X tacirse defterleri onun aleyhine
gösterip alacağımı alabilirim.

Ben hikmete borç verdim bunu kanıtlıcak bir belge elimde yok ama karşımdaki kişi tacir hikmettir. Tacirler defter
tutma yükümlülüğü altındadır. Benim alacaklı olduğumu hikmetin ticari defterinden anlamanız lazım diyebiliriz. Bu
şekilde talep üzerine hakim hikmete yani tacire ticari defterlerini mahkemeye ibraz ET. Diye talimat verilir. Karar
verilir hikmet ticari defterlerini tutmadıysan ya da tutmasına rağmen mahkemeye ibraz etmediyse davayı ben
kazanırım. Hikmet defterleri mahkemeye sunmazsa. Çünkü hikmet burada tacirdir tacir defter tutmakla yükümlüdür
eğer mahkemeye ibraz etmiyorsa demek ki haksız olarak düşünülür. Hikmet mahkemeye defterleri sunmuyor haksız
denilir.

1)tacir aleyhine delil olarak gösterilen ticari defterleri mahkemeye ibraz etmezse davayı kaybeder.

2)tacirin ticari defterleri mahkemeye ibraz etmesidir. Tamam belge yok dedim. Tacir hikmetin defterlerini delil olarak
gösterdim. Bunun üzerine mahkeme ibrazı istedi hikmet de geldi mahkemeye ticari defterleri ibraz etti. İbraz edilince
benim alacaklı olduğuma ilişkin bir kayıt olup olmadığı incelenir. Bir kayıt yoksa ben artık davamı ispat edememiş
olurum. Ama ticari defterde benim alacaklı olduğuma yönelik bir LEHE kayıt varsa. Bu durumda davayı ben kazanırım.
HİKMET kaybeder.

Samiden 100bin alındı 1 hafta sonra iade edildi de yazıyor olabilir. Bu noktada defterlerin usulune uygun tutulup
tutulmadığına bakılr. Hikmet kanuna uygun olarak tutmadıysa defterdeki kayıt dikkate alınır 100binlik kayıt dikkate
alınmaz. Usulune uygun tutulduysa alacağıma ilişkni 100bin doğru kabul edilir ama hikmetin ödemeye ilişkin kayıt da
kabul edileceği için başka delillere dayanırım.

Usulune uygunluk: başlangıç tasdiki, kapanış tasdiki var mı yok mu genel olarak noter muhabbetlerine bakılır.
Defterdeki kayıtlar birbiriyle tutuyor mu. Defteri kebire kayıtlar geçmiş mi geçmemiş mi?

Defterlerin LEHE DELİL OLMASI: lehe delil olmada

- Her iki tarafta tacir olmalı

- Uyuşmazlık deftere kaydedilmesi gereken ticari işten kaynaklanmalı

- Defterler kanuna usule uygun tutulmuş olmalı: zaten taraflardan birinin defterine ona uygun tutulmadıysa o
defterler ALEYHE delil olarak kullanılır.

- Defterlerin birbirini doğrulaması

- Karşı taraf ileri sürülen iddiayı çürütememeli.


CARİ HESAP

İki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını,

Ticari hayatta kullanılan en yaygın sözleşmedir. Ticari ilişki içinde olan 2 kişi karşılıklı olarak biri ödeme yapar biri mal
gönderir ve bunlar birbirine eşit değildir birbirini sona erdirmez bunlar bu birbirine eşit olmayan borç ve alacaklarını
ayrı ayrı istemekten vazgeçerek borç ve alacak şeklinde bir deftere, hesaba kaydederler ve dönem sonu olarak
belirledikleri ay sonunda birbirleriyle takas ederek çıkacak bedelin karşı taraf kabul ettiği takdirde borç olarak
yazılacağını kabul eden sözleşmedir.

Ben ülkerin distribitirüyüm bakkallara vs dağıtıyorum. Bakkallarda sürekli para yok ama mal ihtiyacı var. Bakkala 500
tl lik mal veriyorum borç yazıyorum deftere. 1 hafta sonra gidioyurm 2000 yazıyorum 3000 yazıorum o sırada bakkal
bana 4binlik çek veriyor alacka yazıyorum sonra 10bin liralık mal bırakıyorum bakkal bana 2binlik keş bırakıyorum
sonra 20binlik bırakıyorum bana bono bırakıyor. Ve 3 ay(kaç olarak belirlediysek) sonunda bu onun bana verdiği
onun alacağı olan paralarla benim ona verdiğim borç olan paralarla takas ediyorum sonra 5bin liralık borçlu olarak
kendimi kaydediyorum ve mal satmaya devam ediyorum. Ne zamana kadar cari hesap sözleşmesi sona erene kadar.
Ticari hayatta işlem böyle yapılır. Sattığınız malın bedelini her zaman tam ödeyerek almak zorunda değilsiniz. Sürekli
mal aldığınız kişilerle öyle paranın tam bedelini veremezsiniz cari hesap sistemi oluşturursunuz. Böylece borç ve
alacakları ayrı ayrı istememiş olursunuz hem de kendinize kredi oluşturursunuz. Bu mallar 3 ay sonunda size kredi
şeklinde verilmiş olur. Ama cari hesaplarda da faiz uygulanabilir hatta 3 aydan az olmamak kaydıyla cari hesap
sözleşmesinde bileşik faiz de uygulanabilinirdi. (özel düzenleme) hatta bankaların size verdiği hesap cüzdanları cari
hesaba uygun hesap cüzdanlarıdır. Bankalar cari hesaptan yararlanabilmek için bnka cüzdanlarını cari hesap
sözleşmesine uygun olarak düzenlemişlerdir. Ama bu hesap cüzdanlarında banka sürekli borçlu konumda olduğu için
cari hesap sözleşmesi olarak kabul edilmez. Bankadaki borç alacak demek cari hesap sözleşmesine uygun olduğunu
gösterir. Cari hesap sözleşmesi ticari hayatta OLMAZSA OLMAZDIR. Ticari uyuşmazlığı çözecekseniz cari hesaplar
karşımıza çıkar. Bu ilişkiinin geçerli olabilmesi için YAZILI BİR CARİ HESAP SÖZLEŞMESİ GEREKİR. Yazılı olmadığı sürece
bu hesap cari hesap sözleşmesi olarak kabul edilmez. İlişkimiz var demek yetmiyor. O cari hesaba yönelik taraflar
araında YAZILI bir CARİ HESAP SÖZLEŞMESİ olması gerekiyor. Öncelikle cari hesapta 2 taraf var 3-5-10 kişi yoktur .
borçlular ve alacaklılar bu borçlu ve alacaklı bazen borçlu bazen alacaklı olur bu 2 taraf herhangi bir hukuki sebep-
ilişkiden doğacak alacaklarını (arkadaşlık ilişkisi, mal alım satım ilişkisi , herhangi bir sebep) ayrı ayrı istemekten
vazgeçerek bu alacaklarını ve borçlarını ayrı ayrı cari hesaba kaydedip dönem sonunda bunları takas edip hesap
devresi sonunda çıkna bedeli diğer dönemde kabul edene karşı tarafa karşı borç olarak yazarlar. Cari hesaba genelde
para alacağı geçer. Ancak para alacağı dışında başka borçların da cari hesaba geçirilmesi mümkündür. Ancak bu
unsurların nispi olması zorunludur.

Buğdayı cari hesaba geçirebilirm

CARİ HESABA GEÇİRİLECEK ALACAKLAR

Sözleşmenin yapılmasından sonra doğmuş olması

Para veya aynı tür misli şya

Ticari senetler bedelinin tahsili durummunda

Şarta bağlı alacaklar şartın gerçekleşmesi

Takas edilebilmesi için aynı tür olmaz zorundadır. Aynı tür olmazsa parasal değerini yazmak zorundayız. Genelde aynı
tür değildir. Ülkerde çikolata değil çikolatanın parasal değerini yazıyoruz. Kural sözleşmeden sonraki alacaklar cari
hesap söz geçirilir. İstisna: aksi kararlaştırılabilir.
Çek bono poliçe cari hesap döneminde tahsil edilmek amacıyla cari hesap sözleşmesinin içine dahil edilebilir. O hesap
dönemi içinde parayı tahsil edebiliyorsam alabilirim.

Şarta bağlı alacakların da cari hesaba geçirilmesi mümkündür. Şart gerçekkleşmemişse caride kalır gerçekleşmişse
caride kalmaz çıkarılır. Tahsil edilmesi şartıyla mümkündür.

GEÇİRİLEMEYECEK ALACAKLAR

Takası mümkün olmayan alacaklar

Belli bir amaca harcanmaz üzere teslim olunan para veya mallardan doğan alackalar: ben bakkalım amca oğluna
verilmek üzre dağıtıcıya para verdim dağıtıcı bunu cari hesaba geçirdi geçirebilir mi geçiremez.

Emre hazır tutulmak üzere teslim olunan para ve malllardan doğan alacaklar: cari hesaba geçirilebilmesi için
özgülenen mallar cari hesaba geçirilebilir.

Borçlu ve alacaklı cari hesap sözleşmesi sona erdikten sonra BELLİ OLUR.

FAİZ TTK 95

8. maddenin varlığı halinde

Hesap devresinden sonra ortaya çıkacak meblağlara da ortaya çıktıkları andan itibaren faiz uygulanır. Zaten ilk 2
kısımdaki yere faiz uygulanır. Sonra 2 dönem sonunda borç alacka hesaplanır. 3. Tabloda faiz ve anaparalı meblağ
tekrar faiz uygulanabiliyormuş buna da bileşik faiz deniyor.

Kısım alacak borç ¬!!!! 2. Kısım alacak borç !!!!! 20bin cari hesap hesaplandı 3. Kısım olan burada
bileşik faiz uygulanabilir. Bileşik faizi talep etmezsen zaten olmaz sözleşmede belirlemen lazım. 3 ay olması lazım.

Cari hesapta bütünlük ilkesi geçerlidir. Alacak ve borç kalemleri ayrılamaz. Taraflardan hiç biri alacaklı veya borçlu
sayılmaz. Tarafların hukuki durumu ancak sözleşmenin sonundaki hesabın kesilmesiyle belirlenir.

Cari hesapta sözleşme süresi ve hesap devresi

Bakiyenin haczi: En son çıkacak bakiye hazcettirilebilir. 15 gün içinde haczi kaldırtmazsa diğer taraf sözleşmeyi
feshedilebilir. Durumunu kötüleştirecek işlem yapması yasak ve geçersizdir. 15 günlük süre hak düşürücü bir süre
değildir.

Yenileme:

Alacaklara ilişkin dava ve savunma hakları

17.03.2016 moda hukuku semineri

24.03.2016 VİZE

25.03.2016 VİZE SORULARININ ÇÖZÜMÜ

30.03.2016

TACİR YARDIMCILARI
Ticari temsilci tacir yardımcılarındandır. Tacir yardımcısı; tacirin işlerinde faaliyet konusu işlerinde tacire yardım
etmekle görevli olan kişilerdir.

Tacir yardımcıları bağlı tacir yardımcısı ve bağımsız tacir yardımcısı olarak ikiye ayrılır.

Bu tacir yardımcılarından bağlı tacir yardımcıları ticari temsilci, ticari vekil ve pazarlamacıdır.

Bağlı tacir yardımcıları aynı zamanda tacirin işçileridir. Diğer işçilerden farkı ise taciri temsil etme imkânına sahip
olmalarıdır.

Bağımsız tacir yardımcıları ise çoğu zaman kendileri de tacirdir. Ama bu tacirlerin faaliyet konusu diğer tacirlere
yardım etmektir.

Bağımsız tacirlerden; Acente taciri temsil yetkisine sahipken komisyoncu ve tellal temsil yetkisine sahip değil.
Komisyoncu dolaylı temsil yetkisine sahiptir.

Tacir yardımcılarının çoğunluğu borçlar kanunda düzenlenmiştir ancak ticari temsilcilerle ilgili davalar TTK m.4’te
sayıldığı için mutlak ticari davalardır. Ticari temsilci, ticari vekil, pazarlamacı, simsar, komisyoncu borçlar kanununda
düzenlenen temsilcilerken acente özel olarak Türk ticaret kanunda düzenlenmiş tacir yardımcısıdır.

Bağımlı tacir yardımcılarından en önemlisi ticari temsilcidir.

BAĞIMLI TACİR YARDIMCILARI


TİCARİ TEMSİLCİ
TİCARİ TEMSİLCİ=OLAĞAN+OLAĞANÜSTÜ İŞLER+TACİR GİBİ

TBK M.547

A. Ticari temsilci

I. Tanımı ve yetki verilmesi

Ticari temsilci, işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari
temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişidir.

İşletme sahibi, ticari temsilcilik yetkisi verildiğini ticaret siciline tescil ettirmek zorundadır; ancak ticari işletme
sahibinin ticari temsilcinin fiillerinden sorumluluğu, tescilin yapılmış olmasına bağlı değildir

 Tacir gibi olağan ve olağanüstü bütün işlemleri yapabilir. Tacirin alter egosudur.
 Tacir gibidir ticari işletmeyi tacir gibi yönetir.
 Atanması herhangi bir şekil şartına bağlı değildir. Zımmen de atanabilir(biri göreve başladı ben sesimi çıkarmadım
kabul sayılır) Tescil kurucu unsur değildir. Tescil yaptırmamış olmak temsilci olmasına engel oluşturmaz ama yine
de kanuna uygun şekilde 15 gün içinde tescil ettirilmesi gerekir.
 Tacir tarafından atanır. Küçükse velisi atar. Kısıtlıysa vasisi atayamaz.
 Tüzel kişi tacirler de temsilci atayabilir. Kolektif şirkette oybirliğiyle, Adi komandit şirket komandite ortakların
oy birliği ile atar, anonim şirketlerde yönetim kurulu tarafından, limitet şirketse ortaklar genel kurulu kararıyla
atanır.
 Sadece gerçek kişiler ticari temsilci olabilir. Her halükarda ayırt etme gücüne sahip olmak zorundadır. Tam
ehliyetli olup olmaması konusunda tartışmalar var.
 Ticari iletme eğer yurtdışındaysa merkezi Türkiye’de olmayan işletme söz konusuysa Türkiye’deki şubesinin
başına ticari temsilci atamak zorundadır. Bu kanuni bir zorunluluktur.

YETKİLERİ
İşletmenin konusuna dâhil olan olağan ve olağanüstü bütün işleri yapmakla yükümlüdür.

Eğer işletme konusu dışında işlem yaparsa tacir bundan sorumlu değildir. Temsilinin kendisi sorumu olur ama tacir
buna icazet verebilir. Uygulamada genelde şöyle oluyor; ben turizm işiyle uğraşan bir tacirim temsilcim de turizm
işiyle uğraşıyor ama benim adıma madencilik alanında da işlem yapı-yorsa ben bundan sorumlu olmamam. Ama ben
işlemleri zımmen kabul ettiysem 10 işleme sesimi çıkarmadım 11. De ben bundan sorumlu değilim diyemezsin dersen
dürüstlük kuralına aykırı olmuş olur.

Ayrıca yetkilendirilmeden ticari temsilci pek çok olağan ve olağanüstü işlem yapabilir. Bunlardan en önemlileri;

 Tacir adına kambiyo senedi(bono, poliçe ve çek) düzenleyebilir. Düzenlediğinde bu senetten dolayı buradan
doğan borçlardan tacir sorumlu olur.
 Hizmet sözleşmesi yapabilir.
 Kredi çekebilir.
 Üretilen malları satabilir.
 Ham madde alabilir.
 Gayrimenkul kiralayabiliyor ve bunla ilgi tapu kütüğüne şerh verebilir. (Çok uzun süreli kiraya verme işleminin
geçerliği biraz tartışmalı örneğin 49 yıllığına kiraya verirse bu geçersiz olabilir.)
 Gayrimenkul satın alabilir. Ama kesinlikle gayrimenkul satamaz!
 Tacir adına kefalet verebilir.
 Davada taciri temsil edebilir. Asil yerine temsilci olarak girip davada sulh olabilir. Davadan feragat edebilir.
Tahkime karar verebilir.
 Şube açabilir.
 Şirketin amacıyla bağlantılı olmak kaydıyla bağışlama bile yapabilir.

Tacirin bundan haberi olmasına gerek yok ve onun adına yapıldığı için yine de o sorumlu olur.

Tacir çok fazla zarara neden olan ticari temsilci işleminden dolayı rücu ilişkisine başvurabilir ama bu çok mantıklı değil
çünkü borcun tamamını alamayabilir çok büyük borçlar açısından

Ticari temsilci bazı işlemleri de yapamaz bunları yapabilmesi için ticari temsilcinin önceden yetkilendirilmesi
gerekir;

 Taşınmazlara ilişkin; Tacirin taşınmazlarını satamaz ve üzerinde sınırlı ayni hak kuramaz(irtifak hakkı, intifa hakkı,
üst hakkı, ipotek, rehin kuramaz)
 Ticari işletmeye ilişkin işlemler; ticari işletmeyi başkasına devredemez, devir konusunda vaatte bulunamaz bu
işletmenin üzerinde sınırlı ayni hak mahiyetinde hak kuramaz.
 Şirketin, işletmenin, tacirin iflasını isteyemez.
 Şirketin feshine, bölünmesine, birleşmesine, tür değiştirmesine karar veremez.
 İşletmeye ortak kabul edemez ya da mevcut bir ortağı çıkartamaz.
 Ticari temsilci ticari vekil atayabilir ama başka bir ticari temsilciyi atayamaz.

Seni temsilci olarak atadım ama senin 100 bin liraya kadar olan işlemlerinde sorumluyum desem bunu tescile
kaydettirsem bu sınırlama geçerli olur mu? Ticari temsilcilerde konu veya miktar itibariyle yapılan sınırlamaların
üçüncü kişiler için sonuç doğurabilmesi için üçüncü kişilerin bunu biliyor ya da bilmesi gerekiyor olması aranır. Aksi
takdirde yapılan sınırlama tacirle temsilciyi bağlar. Burada yapılan tescil üçüncü kişinin iyi niyetini ortadan
kaldırmaz.
Üçüncü kişiye karşı ileri sürülebilmesi için birlikte temsil veya şubeyle ilgili olması aranır. Sadece ticari sicile tescil
edilirse hüküm ifade ediyor.

Ben başka biriyle işlem yaparken ona hikmet yalnızca 100 binden sorumlu olur diye ihtar gönderdiysem artık
biliyor kabul edilir.

 Kendi adına ya da başkası adına ticari işletmemin konusun dahil olan bir iş yapamaz. Yaparsa tazminat istenir
zararlar için, yapılan işin benim adına yapılmış kabul edilmesini isteyebilir, temsilcinin oradan kazandığı parayı
bana verilmesini isteyebilirim. Buna rekabet yasağı denir.

TİCARİ TEMSİLCİLİĞİN SONA ERMESİ

 Ticari temsilci işten istifa edebilir. Böylece ilişki sona erer.


 Tacirin azletmesiyle sona erebilir.
 Ticari temsilcinin ölümü, gaipliği, fiil ehliyetinin kaybı durumlarında temsil yetkisi ortadan kalkar.
 Ancak tacirin ölümü, gaipliği, fiil ehliyetinin kaybı temsilcinin temsil yetkisini ortadan kaldırmaz.
 Tacirin iflası temsilcilik ilişkisini sona erdirir ancak temsilcinin iflası sona erdirmez.
 Ticari işletmenin devri ve tasfiyesi de temsil ilişkisini sona erdiren nedenlerdendir.

!!!!!!!!Temsil yetkisi sona erdiğinde üçüncü kişilerin iyi niyetini ortadan kaldırmak için hemen tescil ettirilmesi
zorunludur.(tescilin olumsuz etkisi)

Temsilcilik sözleşmesi süreye bağlı ya da bozucu şarta bağlı yapılabilir.

TİCARİ VEKİL
TİCARİ VEKİL=OLAĞAN İŞLER

Ticari temsilciye gör daha dar yetkilere sahip olan, ticari işletmenin bir kısmını olağan işlerde yönetip taciri temsil
eden tacir yardımcısına denir.

Ticari vekil ticari temsilcinin aksine olağanüstü işlemleri yapabilmek için ayrıca yetkilendirilmek zorundadır

YETKİLERİ

Ticari vekil özel yetkisi olmaksızın;

 Kredi yani ödünç alamaz.(tacir adına)


 Kambiyo senedi düzenleyemez.
 Dava açamaz, davalarda taciri temsil edemez.
 Taciri temsilcinin yapamayacağı işleri zaten yapamaz.

Ticari vekil piyasada kasada duran adam, bölüm şefi, dar yetkili müdürler olabilir. Diğer çalışanlarda farkı bir şekilde
olağan işlemlerde de olsa taciri temsil edebilir.
Ticari vekil sadece gerçek kişi olabilir. Ayırt etme gücü olması sorunludur. Tam ehliyetli olması konusu ise
tartışmalıdır.

Ticaret siciline tescil edilmez çünkü tescil edilirse ticari temsilciyle de karışabilir.

Bir kişinin tam ticari vekil mi yoksa ticari temsilci mi olduğu anlaşılamıyorsa ve ticari vekil diyemiyorsanız ticari
temsilci olduğuna dair şüpheler varsa o kişi ticari temsilci sayılır.(iyiniyetlileri koruma için)

31.03.2016 DERS YAPMADI

06.04.2016

TACİR YARDIMCILARI

Bağımlı tacir yardımcıları Bağımsız tacir yardımcıları

Tacir yardımcılarından bir kısmı taciri temsil etme yetkisine sahip. Bir kısmı ise taciri temsil etmiyor.

Bağımlı tacir yardımcılarından tacirin işçisi olan ama temsil yetkisi olmayan kişiler tacir yardımcısı kavramına girmez.

Bağımlı tacir yardımcıları;

-Ticari temsilci

-Ticari vekil

-Pazarlamacı

Bağımsız tacir yardımcıları;

-Acente

-Simsar

-Komisyoncu

Ticari temsilci, ticari vekil, pazarlamacı ve acentenin taciri temsil yetkisi varken simsarın taciri temsil yetkisi
bulunmamaktadır. Buna karşılık komisyoncu ise taciri dolaylı olarak temsil edebilmektedir.

A. Bağımlı Tacir Yardımcıları


1- Ticari Temsilci (Ticari Mümessil)

Ticari temsilci, bir ticari işletmeyi yönetmek, o işletmeye ilişkin işlemleri tacirin ticaret unvanı altında, taciri temsil
yetkisiyle temsil etmek için görevlendirilen tacir yardımcısıdır.

Ticari temsilci, tacirin olağanüstü ve olağan işlemlerini yapmak, olağanüstü ve olağan işlemlerde taciri temsil etmekle
yetkilidir.
Bir işletmede tacirden sonra gelen kişi onun ticari temsilcisidir. Tacir işletmeyi bir kişiye olağan ve olağanüstü
işlemlerde devretmek için yetki verdiği takdirde bu yetkilendirdiği kişiye temsil yetkisi denir.

Bu temsil yetkisi açıkça veya örtülü olarak verilebilir.

Bir şirketi yöneten ceo lar, bir ticari işletmeyi idare eden müdürler ya da şube müdürleri bu ticari temsilcilik vasfına
sahip olabilir.

Ticari temsilcinin atanması herhangi bir şekle tabi değil fakat atandığı takdirde 15 gün içinde tescil edilmesi de
zorunludur. Bu tescil bildirici mahiyette bir tescildir. Zaten atandığı anda ticari temsilci o göreve başlamış olur.

Ticari temsilciyi kural olarak tacirler atar ama tüzel kişi tacir niteliğindeki anonim şirket ve limited şirketlerde ise ticari
temsilciyi yönetim kurulu atayabilir.

Tacirler küçük ve kısıtlıysa; tacir küçük olduğu takdirde veli atayabilir, tacir kısıtlı olduğu takdirde ise mahkeme izni
bulunduğu takdirde vasi atayabilir.

Ticari temsilci sadece gerçek kişi olabilir. Tüzel kişilerin ticari temsilci olması mümkün değil. Tam ehliyetli olmasındaki
görüş ağırlıklıdır ama ticari temsilcinin ayırt etme gücüne sahip olması zorunludur.

Merkezi yurtdışında bulunan şirketlerin, ticari işletmelerin Türkiye’deki şubelerine ticari temsilci atamaları
zorunludur. Şubelere ticari temsilcinin atanması zorunlu değil ama merkezi yurtdışında olan bir şirket, ticari işletme
mevcutsa o ticari işletmenin başına illa ki bir tam yetkili ticari temsilci getirilmesi gerekiyor.

Ticari temsilci ticari işletmenin konusuna giren olağan ve olağanüstü işlerde yetkilidir. Bu olağan ve olağanüstü
işlerde yetkilidir ama bunun sınırlandırılması işletmenin konusuna giren olağan ve olağanüstü işlerdir. İşletmenin
konusu dışında ticari temsilcinin temsil yetkisi veya yönetme yetkisi yoktur.

Ticari temsilci işletmenin konusuna dahil olmak üzere ve özel yetkisi olmadan yapabileceği işlemler;

a) Tacir adına kambiyo senedi düzenleyebilir. Bunun için ayrıca yetkilendirilmesine gerek yoktur. Yani çek, bono,
poliçe düzenleyebilir.
b) Tacir adına işçilerle hizmet sözleşmesi yapabilir.
c) Tacir adına bankalarla ya da kredi müesseseleriyle kredi sözleşmesi yapabilir.
d) Tacirin işletmesinde üretilen malları satabilir, malların üretilebilmesi için hammadde satın alabilir.
e) Tacirin işletme konusuna dahil olan gayrimenkullerini, menkullerini kiralayabilir ya da başkasına kiralanması
için verebilir.
f) Tacir adına ticari işletmesinin konusuna giren işlerle ilgili olarak gayrimenkul satın alabilir ama tacirin
gayrimenkullerini satamaz. Gayrimenkulleri satabilmesi için özel olarak ayrıca yetkilendirilmesi gerekir.
g) Tacir adına şube açabilir, işletmenin merkezini değiştirebilir.
h) Tacir adına işletmenin konusuna girmek kaydıyla kefalet verebilir.
i) Taciri davalarda temsil edebilir. Kural olarak davalarda asiller bulunur. Asiller kendilerini avukatlar vasıtasıyla
da temsil ettirebilir ama bunun istisnası ticari temsilcidir.
j) Davalarda ticari temsilci sulh beyanında, feragat beyanında, tahkim beyanında bulunabilir. Dava dışında da
bu beyanlarda bulunmasına herhangi bir engel bulunmamaktadır.
k) Ticari temsilci işletmenin amacıyla bağlantılı olmak kaydıyla bağış dahi yapabilir.

Ticari temsilcinin özel yetkiyle yapabileceği işlemler, yazılı ve ayrıca bu konu hakkında verilen vekaletneme ile
mümkün olur. Bunların bir kısmı ticari işletme ile ilgili bir kısmı ise tacirin gayrimenkulleriyle, sahip olduğu mülkiyet
haklarıyla ilgilidir. Buna göre;

a) Ticari temsilci tacirin taşınmazlarını, gayrimenkullerini devredemez.


b) Ticari işletmesini devredemez.
c) Gayrimenkul ve ticari işletme üzerinde ayni hak mahiyeti taşıyan hakları başkasına bırakamaz. Yani
gayrimenkul ve ticari işletme üzerine rehin kurduramaz, ipotek kurduramaz, intifa hakkı kurduramaz,
taşınmaz yükü kurduramaz, mecra hakkı, üst hakkı gibi haklar kurduramaz. Hatta tartışmalı olmakla birlikte
ticari işletmeyi/ gayrimenkulleri uzun süre kiraya da veremez. Kiraya verebiliyor ama mesela 20 seneliğine
kiraladığında satmış gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Bundan dolayı gayrimenkullerin ya da işletmenin uzun süre
kiraya verilmesi de ticari temsilcinin yetkilerinin sınırları içine giriyor.
d) İşletmeye ortak kabul edemez, ortak çıkartamaz, ticari temsilci başka bir ticari temsilciyi atayamaz, tacirin
iflasını veya konkordotosunu isteyemez. Eğer ticari işletme bir şirketse veya tacir bir şirketse bunun
birleşmesine, bölünmesine, tür değiştirmesine karar veremez. Bunları yapılabilmesi için ticari temsilciye
ekstradan yazılı, kanuna uygun bir şekilde öngörülmüş yetkinin verilmesi gerekir.

Ticari temsilcinin olağan ve olağanüstü yetkilerinin sınırı ticari işletmenin konusudur. Ama bu konu dışında ticari
temsilcinin yetkileri 2 durumda daha sınırlanabilir. Bunlar şube işleri ve birlikte temsille yapılan sınırlamalardır. Şube
işleri ve birlikte temsil dışında yapılan sınırlamalar iyi niyetli 3. Kişilere karşı ileri sürülemez. Sadece tacir ve ticari
temsilciyi bağlar. Demek ki miktar itibariyle ticari temsilciye sınır koyulabilinir ama miktar itibariyle sürülen sınırı
iyiniyetli 3. Kişilere ileri süremezsiniz.

Ben Hikmet’i ticari temsilci olarak atadım. Hikmet biz ithalat ihracatla uğraşıyoruz ama sen sadece ithalatla ilgilen
dersem sadece konu itibariyle sınırlamış olurum. Bu ithalatla ilgilendiğinde de sadece 100000 liraya kara işlem yap
dersem konu ve miktar itibariyle sınırlamış olurum. Bu sınırlamayı bilmeyen iyi niyetli 3. Kişilere karşı iler sürülemez.
Ama ben daha sonra bu sınırlamaya uymadığı için bundan kaynaklanan zararları Hikmet’ten tazmin edebilirim. Çünkü
aramızda bir sözleşme var. Ama iyi niyetli 3. Kişilere karşıda bazı sınırlamalar ileri sürülebilinir. Bunlar; şube işlemler
ve birlikte temsil.

Ticari temsilcinin yetkisi şube işleri ve birlikte temsille sınırlanabilir. Hikmet sadece özyeğin üniversitesindeki
işletmeyle ilgili olrak yetkilisin, diğer bana ait olan işletmelerde temsilcilik yapamazsın dersem şube işleriyle yani
işletme parçasıyla sınırlandırdım. Bu durumda artık diğer yerlerdeki işletme parçalarımla ya da şubelerimle ilgili karar
alamaz sadece özyeğindekiyle ilgili alabilir. Ya da hikmet sen ancak diğer ticari temsilcim olan ayşeyle imza attığın
takdirde işlem yapabilirsin, tek başına yaptığın işlemler beni bağlamaz diyerek tacir olarak temsilcime sınır
koyabilirim. Bu da birlikte temsille yapılan sınırlamadır. Bu da iyiniyetli 3. Kişilere karşı ileri sürülebilir. Fakat bu ileri
sürmenin de bir şartı var bu şartta bu sınırlamaları ticaret siciline tescil ettirmektir. Tescil edilmediği takdirde bu
sınırlamalar dahi iyi niyetli 3. Kişilere karşı ileri sürülemez. Diğerlerinin tescil edilmesi iyi niyeti ortadan kaldırmaz.

Ticari temsilci rekabet yasağına tabidir, işletme sahibinin izni olmadan doğrudan ve dolaylı olarak kendi adına,
başkası adına işletmenin konusuna giren bir iş yapamaz veya 3. Kişiye yaptıramaz.

Ticari temsil yetkisi;

-Temsilcinin görevden istifasıyla,

-Tacirin ticari temsilciyi azletmesiyle

-Ticari temsilcinin ölümü, gaipliği, ehliyetini kaybetmesi ile

-Tacirin iflasıyla

-Ticari işletmenin devri veya tasviyesiyle sona erer.

Ticari temsil yetkisi sona erdiği takdirde hemen, kanunun emri gereğince ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi
zorunludur. Tescil edilmezse sicilin burada olumsuz etkisi ortaya çıkar. Tacir kanunen tescil ettirmesi gereken bir
hususu tescil ettirmezse bundan kaynaklanan iyi niyetli 3. Kişilerin zararını tazmin etmekle yükümlüdür.

2- Ticari Vekil
Ticari vekil, TBK 551 de düzenlenmiştir.

Ticari vekil

Ticari vekil, bir ticari işletme sahibinin, kendisine ticari temsilcilik yetkisi vermeksizin, işletmesini yönetmek veya
işletmesinin bazı işlerini yürütmek için yetkilendirdiği kişidir.

Bu yetki, işletmenin alışılmış bütün işlemlerini kapsar. Ancak, ticari vekil açıkça yetkili kılınmadıkça, ödünç olarak para
veya benzerlerini alamaz, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, dava açamaz ve açılmış davayı takip edemez.

Ticari vekilde işletmeyi yönetmek ve taciri temsil etmekle görevlendiriliyor ama ticari temsilcilik yetkisi verilmiyor
yani olağanüstü işlemleri yapma yetkisi verilmiyor.

Ticari vekil= olağan işler

Oysa ticari temsilci hem olağan hem olağanüstü işlerdi, tacir gibiydi, tacirin ticaret unvanı altında işlem dahi
yapabiliyordu.

Bir işletmedeki genel müdür genelde ticari temsilciyken o işletmedeki kısım şefleri, bölüm müdürleri genelde ticari
vekildir. Taciri sadece o bölümle ilgili olağan işlerde temsil eder.

Ticari vekil atanması herhangi bir şekle tabi değildir. ama ticari temsilciden farklı olarak ticari vekilin ticaret siciline
tescili gerekmez.

Anonim ve limited şirketlerde ticari vekil yönetim kurulu tarafından atanır. Ticari vekillerde de tam ehliyet konusu
tartışmalıdır ama genel kabul tam ehliyetin şart olmadığı ticari vekilin ayırt etme gücüne sahip olmasının yeterli
olduğu yönündedir.

Ticari vekil olağan işleri yapmaya yetkilidir. Özel yetki verilmeksizin ticari temsilcinin yaptığı;

-Tacir adına ödünç para alma, kredi alma işlerini yapamaz.

-Tacir adına kambiyo taahhüdünde bulunamaz.

-Taciri davalarda temsil edemez.

-Zaten ticari temsilcinin yapamayacı işleri hiç yapamaz. Yani tacirin gayrimenkulleini, ticari işletmesini başkasına
devredemez, rehnedemez, üzerinde ayni hak kurduramaz, işletmeye ortak kabul edemez ortak çıkaramaz, tacirin
iflasını isteyemez, konkordato süresini isteyemez.

-Ticari vekil de ticari temsilci gibi rekabet yasağına tabidir. Tacirin izni olmaksızın tacirin yapığı işi kendi adına başkası
adına yapamaz veya üçüncü kişilere yaptıramaz.

Ticari vekilin vekilliğinin sona ermesi; tacirin ticari vekili azletmesi, ticari vekilin görevinden istifa etmesi, ticari vekilin
ölümü- fiil ehliyetini kaybetmesi- gaipliği durumunda, tacirin iflasıi işletmenin devri durumunda ticari vekillik sona
erer.

3- Pazarlamacı

TBK 448-

Pazarlamacılık sözleşmesi, pazarlamacının sürekli olarak, bir ticari işletme sahibi işveren hesabına ve işletmesinin
dışında, her türlü işlemin yapılmasına aracılık etmeyi veya yazılı anlaşma varsa, bu anlaşmada belirtilen işlemleri
yapmayı, işletme sahibi işverenin de buna karşılık ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
Pazarlamacılık sözleşmesindeki söz konusu yardımcı bağımlı tacir yardımcısı pazarlamacıdır. Pazarlamacı bir tür ticari
vekildir ama ticari vekilden farklı olarak işletmenin içinde değil işletmenin dışında faaliyet gösterir. Ticari vekil
işletmenin içinde çalışırken pazarlamacı işletmenin dışında faaliyet gösterir.

Pazarlamacı da tacirin bağımlı yardımcılarındandır, bir çalışanıdır bundan dolayı bir ticari işletme sahibi tacirle sürekli
iletişim içindedir. Pazarlamacının genel olarak görevi aracılık yapmaktır. O malı satan kişinin çalışanıdır, o malı size
gelip tanıtır. Örneğin elektrikli süpürgenin özelliklerini tanıtır, satış fiyatını söyler. Malı tanıtır, tacir ile alıcı arasında
aracılık yapar.

Pazarlamacının asıl görevi aracılıktır ama pazarlamacılık sözleşmesinde yazılı olarak yetki verildiyse o malı size de
satabilir. Böyle bir yetki verilmediyse satış yapamaz.

Pazarlamacı sözleşmesi yazılı yapılmak zorunda değil, sözlü olarak da yapılabilir ama bu sözleşmeye göre pazarlamacı
sadece aracılık faaliyetini yapabiliyor. Eğer satış faaliyeti yapması da gerekiyorsa bu pazarlamacı sözleşmesinin illaki
yazılı olarak yapılmış olması gerekiyor.

Pazarlamacının da atanması herhangi bir şekle bağlı değildir. sicile tescil edilmesine gerek yok, fiilen atanabilir.

Pazarlamacının temel yetkisi aracılık etmektir, sözleşme yapabilmesi için yazılı yetki verilmesi zorunlu. Aynı zamanda
yazılı yetki verilse dahi özel yetki verilmeksizin müşterilerden tahsilat yapamaz ve ödeme günlerini değiştiremez.
Bunlar için ek hüküm konulmalı. (tacirle pazarlamacı arasında yapılan sözleşmede yazılması gerekir, üçüncü kişilerin
bunu görmesine gerek yok)

İşletmenin dışında, tacire bağlı olarak, ücret ya da ücret-komisyon ya da komisyonla çalışan kişi pazarlamacıdır.

İlaç mümessilleri de pazarlamacı, ilaç firmasının ilaçlarını tanıtıyor sonra bazen eğer yetkisi varsa sözleşme yapıyor
yani onu satabiliyor. Ya da ilaç mümessilleri genellikle tanıtma yani aracılık ile sınırlı kalıyor.

Pazarlamacı yetkisi olmadığı halde sözleşme yaptı daha sonra tacir tarafından icazet verilebilir.

Pazarlamacının iş yeri belli, acıbademde bir bina ama görev sahası acıbadem değil. Çalıştığı mekan farklıdır,
pazarlamacı Kadıköy bölgesinde çalışır, aynı işletmenin başka bir pazarlamacısı kartal bölgesinde çalışır.
Pazarlamacılarda genel itibariyle bölgesel yetkilendirme vardır, buna tekel hakkı denilir.

Pazarlamacılar satılan maldan müteselsilen sorumlu değil, ticari işletme sorumlu. Ekstradan kusuru varsa sorumlu
olur, haksız fiilinden sorumludur. Ama patron olan tacir işveren olarak pazarlamacının haksız fiilinden kusursuz
sorumludur.

Pazarlamacının hak ve yükümlülükleri

 Tacirin talimatlarına uyma yükümlülüğü. Buna göre pazarlamacı, tacirin talimatlarına uymamasını
zorunlu kılan haklı bir sebep olmadıkça kendisine verilen talimatlara uygun olarak müşterileri ziyaret
etmekle yükümlüdür.
Pazarlamacı işlem yapmaya yetkiliyse talimatta öngörülen fiyatlara ve diğer işlem koşullarına uymak
zorundadır. İşveren razı olmadıkça bunlarda değişiklik yapamaz.
 Rekabet etmeme yükümlülüğü: Pazarlamacı tacirle rekabet etmeme, kendisi veya 3. Kişiler hesabına
işlem yapmama veya aracılık yapmamakla yükümlüdür. (tbk 450/2)
 Bilgi verme yükümlülüğü: (tbk 450/3) pazarlamacı pazarlama faaliyetleri ile ilgili olarak düzenli biçimde
ayrıntılı bilgi vermek, aldığı siparişleri işverene(tacire) derhâl ulaştırmak ve müşteri çevresini ilgilendiren
önemli olayları tacire bildirmekle yükümlüdür.
Pazarlamacı bu yükümlülüklerini ihmal ederse bundan kaynaklanan zararlardan sorumlu olur. Tacir
pazarlamacıyla olan iş sözleşmesini yükümlülüklerine uymamaktan dolayı feshedebilir.
 Garanti vermeme yükümlülüğü: TBK 451
(1)Pazarlamacının, müşterilerin ödememelerinden veya diğer yükümlülüklerini ifa etmemelerinden
sorumlu olacağına ya da alacağın tahsili için yapılacak masrafları tamamen veya kısmen karşılayacağına
ilişkin anlaşmalar, kesin olarak hükümsüzdür.  pazarlamacı müşterilerin yükümlülüğünü garanti
etmeme yükümlülüğü altında. Müşteriler ödemezse, pazarlamacı bu ödememeden tacire karşı sorumlu
değil.
(2)Pazarlamacı, kendi müşteri çevresiyle işlem yapıyorsa, müşterilerin borçlarını ifa etmemesi
durumunda, işverenin her bir işlemde uğrayacağı zararın dörtte birini geçmemek üzere karşılamayı,
uygun bir ek komisyon kararlaştırılması koşuluyla yazılı olarak üstlenebilir.  müşterilerin tacire verdiği
zararı karşılamak zorunda değil ama müşteri pazarlamacının kendisinin getirdiği müşteri ise ve tacir bu
müşteriden uğrayacağı zararın ¼ ünü karşılaması karşılığında daha önceden buna ek bir ücret verecğini
taahhüt etmişse ve pazarlamacıda daha böyle bir zarar gerçekleşmeden bunu kabul etmişse ¼ oranında
zararı karşılayabilir. Hikmet bana 100000 liralık bir müşteri getirdi. Ayşe benden 100000 liralık malını
ödemedi. Bu durumda hikmetle aramda yapmış olduğum sözleşmede zararın tamamını getirdiğin
müşteriden hikmet sen karşılayacaksın hükmü varsa bu geçersizdir ancak daha ayşe ile sözleşme
yapılmadan benim hikmetle aramda yapmış olduğum pazarlamacılık sözleşmesinde hikmet getirdiğin iş
karşılığında sana %10 komisyon vereceğim ama senin getirdiğin işlerden zarar görmem durumunda
zararın ¼ ünü karşılamayı kabul ediyorsan %12 komisyon vericem diye ek bir para veriyorsam daha sonra
hikmet kendi müşterisi olan ayşeye bana mal sattırıyorsa ve ben ayşden zarar ediyorsam , ayşe 100000
liranın yarısını ödedi diğer yarısını ödemediği takdirde ¼ ünü hikmet ödemekle yükümlü.
(3)Sigorta sözleşmelerinde aracılık yapan pazarlamacılar, bir primin tamamının veya bir kısmının
ödenmemesi sebebiyle, bunun tahsili için dava veya icra takibi yoluna başvurulması durumunda, bu
amaçla yapılacak masrafların en çok yarısını karşılayacaklarını, yazılı olarak üstlenebilirler.

Pazarlamacı tacirden ücret alır. Pazarlamacının yükümlülükleri karşısında tacirinde bazı yükümlülükler vardır bunlar
tacirin haklarıdır.

 Pazarlamacının faaliyet gösterdiği alan veya çevrede başkasına yetki vermeme yükümlülüğü: TBK 453 
Faaliyet alanı
(1)Pazarlamacıya belirli bir pazarlama alanında veya belirli bir müşteri çevresinde faaliyette bulunma
yetkisi verilmiş ve aksine yazılı anlaşma da yapılmamışsa işveren, başkalarına aynı alan veya çevrede
faaliyette bulunma yetkisi veremez; ancak, kendisi üçüncü kişilerle işlem yapabilir.  İş veren
pazarlamacının faaliyet bölgesinde başka bir pazarlamacı yetkilendiremez, sadece kendisi 3. Kişilerle
sözleşme yapabilir. Bu durumda tacir yazılı sözleşmeyi paarlamacıdan değiştirmesini isteyebilir. Ama
pazarlamacı bunu kabul etmese dahi haklı nedenden dolayı yazılı sözleşmeye hüküm eklenmeden başka
bir pazarlamacıyı o faaliyet bölgesine atayabilir.örneğin basta Kadıköy bölgesinde 1 pazarlamacı
yetiyordu ama şirket o kadar büyüdü ki 1 pazarlamacı yetmemeye başladı ve başka pazarlamacıları da o
bölgeye yollamaya başlayabilir tacir.
(2)Sözleşmenin pazarlama alanı veya müşteri çevresine ilişkin hükmünün değiştirilmesini gerektiren bir
sebep varsa işveren, söz konusu hükmü, sözleşmede fesih bildirim süresi öngörülmüş olsa bile, bu süreye
uymadan tek taraflı olarak değiştirebilir; ancak, bu durumda pazarlamacının tazminat ve hizmet
sözleşmesini haklı sebeple sona erdirme hakkı saklıdır.  tacir tarafından basşka bir pazarlamacı
atanabilmesi gibi ya da pazarlamacının yetki alanı daraltılabilir. Fakat bu durumda pazarlamacının
sözleşmesini feshetme ya da zararından doğan tazminatı isteme hakkı var.
 Pazarlamacıya ücret ödeme yükümlülüğü: TBK 454 
(1)İşveren, pazarlamacıya sadece belirli bir miktardan veya bu miktarla birlikte komisyondan oluşan bir
ücret ödemekle yükümlüdür.
(2)Ücretin tamamının veya önemli kısmının komisyondan oluşacağına ilişkin yazılı anlaşma, kararlaştırılan
komisyonun, pazarlamacının faaliyetinin uygun karşılığını oluşturması koşuluyla geçerlidir.
(3)Deneme süresi için ödenecek ücret, serbestçe kararlaştırılabilir. Ancak, deneme süresi iki ayı geçemez.
Pazarlamacıya bir maaş, ücret verilir. Bu maaşın yanından ekstradan komisyon da verilebilir. Örneğin;
aylık 3000 lira verilebilir ya da aylık 3000 lira + prim çalış denebilir. Bunun dışında ücretin tamamının ya
da önemli bir kısmının komisyondan oluşacağına ilişkin yazılı anlaşma, kararlaştırılan komisyonun
pazarlamacının faaliyetinin uygun karşılığını oluşturulması gerekir. Ücret olarak maaş yerine sadece
komisyon olacağı da belirlenebiliyor ama bu komisyon pazarlamacının emeğinin karşılığı olmak zorunda.
Normalde alacağı maaştan az bir komisyona çalışamaz.
 Pazarlama için pazarlamacının yaptığı harcamaları ödeme yükümlülüğü: TBK 457
(1)Pazarlamacı, aynı zamanda birden fazla işveren hesabına faaliyette bulunuyorsa, aksi yazılı şekilde
kararlaştırılmadıkça, her işveren, pazarlamacının harcamalarına eşit olarak katılmakla yükümlüdür.
(2)Harcamaların tamamen veya kısmen sabit ücrete veya komisyona dâhil edilmesine ilişkin anlaşmalar
kesin olarak hükümsüzdür.
Pazarlamacının tacir adına yaptığı harcamaları tacir karşılamak zorunda ve u harcamalar pazarlamacının
ücretinden ya da komisyonuna dahil olamaz, emredici hüküm niteliğinde. Bu maddeden çıkan bir diğer
anlam ise pazarlamacı birden fazla tacir adına da pazarlamacılık yapıyor olabilir.bir taraftan bir tacirin
çelik tencerelerini satıyorken bir taraftan da bununla rekabet tmeyecek ya da izin veriyorsa buna benzer
bir mal da satabilir. Başka bir tacirin de teflon tavasını satabilir. Bu halde harcamaların tacirler
tarafından nasıl karşılanacağı kararlaştırılmamışsa pazarlamacı harcamaları eşit olarak tacirlerden tahsil
etmekle yükümlüdür
 Pazarlamacının hapis hakkı: TBK 458
(1)Pazarlamacılık ilişkisinden doğan muaccel alacaklar ile işverenin ödeme güçsüzlüğüne düşmesi
durumunda, henüz muaccel olmayan alacakların güvence altına alınması için pazarlamacı, taşınırlar,
kıymetli evrak ve tahsil yetkisine dayanarak müşterilerden almış olduğu paralar üzerinde hapis hakkına
sahiptir.
(2)Pazarlamacı, araç ve taşıma belgelerini, fiyat tarifelerini, müşterilerle ilgili kayıtlar ile diğer belgeleri
alıkoyamaz.  bu durumda tacirin pazarlamacının elinde bulunan malları, kıymetli evrakların, evrakların,
paraların üzerinde hapis hakkı kullanılması mümkündür.

B. Bağımsız Tacir Yardımcıları

Acente , tellallık ve komisyoncudur.

1- Acente

Acente, en kapsamlı bağımsız tacir yardımcısıdır. Bağımsız tacir yardımcılarından olan tellal sadece aracılık,
komisyoncu ise sadece sözleşme yapma yetkisine sahipken acente hem aracılık hem de yazılı sözleşmede hüküm
varsa sözleşme yapma yetkisine sahiptir.

TTK MADDE 102- (1) Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki
konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi
ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.

(2) Bu Kısımda hüküm bulunmayan hâllerde aracılık eden acentelere Türk Borçlar Kanununun simsarlık sözleşmesi
hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet
hükümleri uygulanır.

(3) Taşıma, deniz ticareti, sigorta, turizm gibi alanlara ilişkin özel düzenlemeler saklıdır.

Ttk ‘da düzenlenen tek tacir yardımcısı acentedir.

Acente, ticari temsilci, ticari vekil, pazarlamacı ya da işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir konumda değildir,
yani bağımsızdır.
Acentelik bir sözleşmeye dayanır bu sözleşme bir acentelik sözleşmesidir. Acentelik sözleşmesi herhangi bir şekil
şartına bağlı değildir ancak acenteye sözleşme yapma yetkisi veriyorsa bu yazılı olmak zorundadır.

Acentelik, kurumun niteliğine bağlı olarak belli bir yer ve bölge içinde faaliyet hakkına sahiptir, bu acentenin tekel
hakkına sahip olduğu bölgedir. Acente bir bölgede görevlendirildiyse sadece o tacir adına o bölgede o acente faaliyet
gösterebilir.

Acente, tacirle sürekli faaliyet halindedir, tamam bağımsızdır ama tacirle sürekli faaliyet halindedir. Sadece bir ya da
birkaç iş için beraber çalışmazlar. Birkaç yıl ya da belirsiz süreli sözleşmelerle tacir adına hareket eder, sürekli faaliyet
gösterir.

Acentenin temel faaliyet konusu, aracılık etme veya sözleşme yapmadır. Acente bu aracılık etme ve sözleşme yapma
faaliyetini meslek olarak yerine getirir, mesleği budur.

Acentenin de belli hakları ve borçları vardır. Bunlar;

a) Acentenin Hakları = Tacirin Borçları


 Acentenin en önemli hakkı; ücret hakkıdır. Acente, ttk 114 de sayıla kurulan iş yerine getirildiği anda ve
ölçüde ücrete hak kazanır.
Peki acente ne iş yapar ve ücrete hak kazanır? Deniz ticaret acentesi, turizm acentesi, taşıma acentesi,
sigorta acentelerine ilişkin özel hükümler var dolayısıyla genel acentelik hükümleri geçerli olmuyor
bunlarda.
102. maddenin kapsamındaki acenteler ise; acenteler çoğu zaman kendisi de tacirdir. Çünkü diğer ticari
işletmeden bağımsızdır. Ama bu acentenin faaliyeti tacire yardım etmek, tacir için aracılık yapmak ya da
sözleşme yapmaktır. Ticari işletmenin konusu aracılık yapmak veya sözleşme yapmaktır. Örneğin ben
coco cola nın çekmeköydeki dağıtıcısıyım. Pazarlanması konusunda aracılık yapıyorum ve de sözleşme
yapmak isteyenlere de yazılı acentelik sözleşmemde de hüküm bulundukça satın almak isteyenlere de
Coco Colaları da satabiliyorum. Ben bir acenteyim. Ya da bayilik sözleşmesine girdiyse bayi de,
disbirütörlük sözleşmesine girdiyse disbirütör olabilir. Ama diğerleri yoksa bu kişi acente olur. Örneğin,
Nuh’un Ankara Makarnası Ankara’da üretiliyor, İstanbul’da da satış yapmak istiyor o yüzden istanbuldaki
kişiye diyor ki sen bunları pazarla, yazılı sözleşmeyle de sana yetki veriyorum bunları satabilirsin. Bu kişi
acentedir.
Acente şubeye benzemez çünkü toptan bağımsızdır. Şube ticari işletmenin bir parçasıdır hem iç hem de
dış ilişkide merkeze bağımlıdır. Oysa acente hem iç hem de dış ilişki de bağımsızdır. Ki zaten kendisi ayrı
bir ticari işletmedir. Bu ticari işletmenin konusu başka bir ticari işletmenin işlerine aracılık etme ya da
onun işleri için sözleşme yapmadır.
Bayi acenteye çok benze ama bayilik için özel bir sözleşme yazılmış olması gerekir, özel hükümlerle
düzenlenebilir.
Acente yaptığı iş karşılığında ücret alır, bunun dışında acente yaptığı olağanüstü masraflar için tacirden
masrafları talep edebilir ama olağan masrafları talep edemez. Çünkü olağan masraflar ücretin içinde
acenteye ödenmektedir.
Ben bir tane fabrikayla acentelik sözleşmesi yaptım. Fabrika ile sözleşme yaparken bu fabrika bana aylık
10000 lira + yaptığın satış oranında prim vermeyi kabul etti. Bu almış olduğum 10000 lira ve prim benim
yapacağım olağan masrafları da içerir. Bundan dolayı acente için yapmış olduğum kira masrafım ya da
ulaşım masrafı olağanüstü masraf değildir, tacirden talep edilemez. Fakat acentenin olağanüstü
masrafları talep etme hakkı vardır. Olağanüstü masraflar ise; normalde yapılması gerekenin üzerindeki
reklamlar olabilir. Normalde acente müşterileri gezip tanıtım yapar ama bununla beraber tacir derse biz
piyasaya çok güçlü girmeliyiz, çok iyi tanıtım yap billboardları bizim tanıtımlarımızla donat, müşterilere
hafta da bir defa değil her gün git derse bunlar için acentenin yapacağı masraf olağanüstü masraftır,
acente tacirden talep edebilir. Bunları yapması için tacirin talimatı olması gerekir.
 Acentenin hapis hakkı: acentenin tacirden olan alacakları tacir tarafından ödenmediği takdirde acente
tacirin malları ya da tacire yapılan ödemeler üzerinde hapis hakkını kullanabilir.
Ben Nuh’un Ankara Makarnasının İstanbul’daki acenteliğini yapıyorum. Nuh’un Ankara Makarnası üç
aylık acentelik ücretimi ödemedi. Bu ticari işletmenin zaten depomda duran 2 ton makarnasına hapis
hakkı uygulayacağım. Benim ücretim ödenmeden ne sana gönderirim ne de müşterilerine gönderirim
derim ve hapis hakkımı kullanırım. Hapis hakkımı kullanarak alacağımı alabilirim, alamazsam icra iflas
kanununa göre alacağım yönünde ihtarda bulunabilirim, ihtara rağmen yine ödeme yapmazsa rehnin
paraya çevrilmesi yoluyla icra yapıp bu malları satın alınarak alacak tahsil ettirilebilir.
 Yetkili olduğu bölgede tekel hakkına sahip olma: Acente belli bir bölgede yetkilendirilir ve bu yetkili
olduğu bölgede tekel hakkına sahiptir. Nuh’un Ankara Makarnası beni istanbulda yetkilendirdiyse artık
nuhun ankara makarnasını istanbulda sadece ben satabilirim, başkası satamaz. Başkasına sattırırsa tacir
acentelik sözleşmesini ihlal etmiş olur. Sattırsa dahi o sattırılan mallardan dolayı acente ücretini
isteyebilir. Acente belli bir bölgede tekel hakkına sahiptir. Bir bölgede tekel hakkına sahip olan diğer kişi
ise pazarlamacı. Pazarlamacı maaşla çalışır, acente ücretle çalışır.
 Denkleştirme tazminatı: portföy tazminatı da denir. Nuh’un ankara makarnası benimle acentelik
sözleşmesi yaptığına istanbulda 10 ton mal satıyordu fakat ben o kadar iyi acentelik yapıp çok kapsamlı
müşteri buldum ki 2 yıl sonra, benim acentelik yaptığım sürede, 10 tonluk meblağ 100 tona çıktı. Ben
nuhun makarnası olan tacire 10 kat daha fazla müşteri buldum. Benim bu ekstra gayretim sayesinde tacir
benim acentelik sözleşmem sona erse dahi onlara mal satmaya devam edecek ve para kazanacak. İşte
undan dolayı acentelik sözleşmesi sona erdiği takdirde acentenin tacire kazandırdığı müşteriler nedeniyle
alacağı ekstra tazminat denkleştirme tazminatı olarak öngörülmüştür. Buna göre acentenin son 5 yıl
içinde tacirden aldığı ücretin aritmetik ortalaması 1 yıl içinde acente tarafından talep edildiği takdirde
tazminat olarak acenteye verilebilir. Denkleştirme tazminatının verilmesi şartı; sözleşme sona erecek,
acente yeni müşteriler kazandırmış olacak ve tacir bunlardan gelir elde etmeye devam edecek, 1 yıl
içinde acente bu tazminatı talep edecek. Denkleştirici tazminatta hak düşürücü süre 1 yıldır.
b) Acentenin Borçları = Tacirin Hakları
 Tacirin işlerini görme ve onun menfaatlerini koruma: tacir yardımcısı olmanın gereğidir.
 Tüm tacir yardımcıları tacire yaptığı işler için bilgi verme yükümlülüğü altındadır. Bu biraz temsil ilişkisinden
de kaynaklanmaktadır, vekalet ilişkisinde de aynısı vardır, vekil olan vekalet verene bilgi verme yükümlülüğü
altındadır.
 Acente verilen talimatlara uygun hareket etmekle yükümlüdür bu acentenin bağımsızlık vasfını etkilemez. Bu
uygun hareket etme acentelik sözleşmesinden kaynaklanır. Tacirin acenteye bir şeyi zorla yaptırma imkanı
yoktur. Çünkü acente tacirin çalışanı değildir ama aradaki sözleşme gereği tacirin talimatlarına uygun hareket
eder.
 Acente tacirin malları zarara uğrayacaksa bununla ilgili önleyici tedbirleri almakla yükümlüdür. Örneğin
nuhun ankara makarnası bana 1 ton makarna gönderdi, geldiği sırada bir baktım makarnalar taşıma sırasında
hasar görmüş. Hemen bununla ilgili tacire bilgi vereceğim ve gerekirse bununla ilgili ihtar ve ihbarlarda
bulunacağım. Mallar ayıplı teslim edildi ya da mallar hasarlı o şekilde kaldığı takdirde hepsi ziyan olup gidecek
onları korumak için önleyici tedbir alacağım.
 Acente tacir adına bedel tahsil edebilir. Bu tahsil ettiği bedelleri de tacire zamanında ödemekle yükümlüdür.
 Acente bağımsız tacir yardımcısıdır. Fakat bunun karşılığında tacir için belli bir bölgede tek el olarak faaliyet
gösterir. Bu hakkın karşılığında ise tacirle rekabet etmeme yükümlülüğü altındadır. İstanbul’da nuhun ankara
makarnasını satmak tekeline sahipsem onun acentesiysem artık filiz makarnanın acenteliğini alamam. Tacir
izin verirse tabi ki rekabet edebilir.
Acentelik illaki bir malın acenteliğini yapmak değildir. bir acente birbiriyle rekabet etmeyen onlarca malın
acenteliğini yapabilir. Demek ki toptancılar da tekel hakkına sahipse acente vasfına uyabiliyor.

Acentenin yetkileri;
Acentenin yapmış olduğu bu işlemlerde en önemli yetkisi taciri temsil etme yetkisidir. Acente tacir adına aracılık
yapar ama taciri sözleşmelerle de temsil edebilir. Yani tacir adına sözleşmeler de yapabilir. Aracılık yanında ayrıca
yazılı bir sözleşmeyle verilmişse sözleşme yapma yetkisi vardır acentenin.

Acente hakkı koruyan beyanları tacir adına yapma veya kabul etme temsil yetkisine de sahiptir. Ben acente olarak
filiz makarnasını hikmete sattım. Hikmet baktı malların hepsi çürümüş 2 gün içinde ayıp ihbarı içinde bulunmalı. Kural
olarak tabi ki tacire ayıp ihbarında bulunur ama acenteye ilişkin özel hükümlerden dolayı hakkı koruyan beyanları
tacir adına acente de kabul ettiği için tacir yerine acenteye de ayıp ihbarında bulunabilir. Ya da acente hakkı koruyan
bir beyanı yapabilir. Hakkı koruyan beyanı yaparken tacir malı gönderdi yolda mal zarar gördü bu durumda ayıp
ihbarını tacirin yapması lazım ama onun yerine acentede ayıp ihbarını yapabilir. Ödemeler konusunda ihbar da
gönderebilir.

Acente tacir adına sattığı malların bedelini kabul edebilir, malları teslim edip teslim alabilir.

Acente taciri davalarda temsil edebilir. Acente eğer aracılık yaptığı, sözleşme yaptığı bir konudan dava açıldıysa,
davanın normalde tacire karşı açılması lazım, acentenin yaptığı işlemden dolayı bu dava açıldıysa bu durumda tacire
izafeten acenteye dava açılabilir. Asıl taraf tacirdir ama tacire izafeten acenteye ava açılabilir. Dava sonunda alınan
hüküm tacir hakkında hüküm ifade eder.

Acentelik belli durumlarda sona erer. Acentelik sözleşmesi belirli süreli (5 yıl) ya da belirsiz süreli olabilir.

Belirli süreli acentelik sözleşmesinde sözleşme süresinin dolması ile sözleşme biter. 5 yıl için acentelik sözleşmesini
yaptıysam 5 yıl sonunda sözleşme sona erer. 5 yıl dolmasına rağmen acentelik ilişkisi her iki tarafça devam
ettiriliyorsa belirsiz süreli olur.

Belirsiz süreli acentelik sözleşmesindeyse taraflardan herhangi biri 3 ay öncesinden fesih ihbarında bulunarak
sözleşmeyi sonlandırabilir.

Taraflar arasındaki sözleşme ister belirli süreli ister belirsiz süreli olsun, haklı sebebin varlığı halinde her zaman
feshedilebilir. Haklı neden; örneğin tacir olağanüstü masrafları, ücreti ödemiyorsa, acentenin tekel hakkın aykırı
hareket ediyorsa ya da acente malları teslim almıyor, mallar için aldığı bedelleri zamanında tacire ödemiyor, tacirle
rekabet ediyor, tacirin talimatlarına uymuyor. Yani acentenin haklarından ya da borçlarından birine uyulmaması
taraflar açısından haklı neden teşkil edilebiliyor.

Bunun dışında taraflardan birinin ölümü, iflası, ehliyetini kaybetmesi acentelik sözleşmesinin sona ermesinin
sebebidir. Acentelik sözleşmesinden kaynaklanan davalar 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Genel olarak tacir
yardımcıları zamanaşımı 5 yıldır.

07.04.2016

2-Tellal (simsar)

TBK MADDE 520: Simsarlık sözleşmesi, simsarın taraflar arasında bir sözleşme kurulması imkânının hazırlanmasını
veya kurulmasına aracılık etmeyi üstlendiği ve bu sözleşmenin kurulması hâlinde ücrete hak kazandığı sözleşmedir.

Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.

Taşınmazlar konusundaki simsarlık sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça geçerli olmaz.

Simsara örnek; emlakçı. Ya da memlekete gitmek için otobüs garajına gittim, garaja gittiğimde bir tane amca geldi
beni bir otobüs firmasına götürdü. Uşak’a gitmek istediğimi söyledim, firma görevlileri de bana bilet kestiler. Bilet
kesildiği anda o amca tellallık parasını aldı. O amca benim ve o seyahat acentasının sözleşme yapmasında aracılık
yaptı. Sözleşme yapıldığı anda komisyonuna yani tellallık ücretine hak kazandı. Sözleşmeyi seyahat firması adına
benimle yapmadı. Benim adıma da seyahat acentasıyla da sözleşme yapmadı sadece iki tarafı bir araya getirdi.
Bu şekildeki tüm faaliyetler tellallıktır.

Bu şekildeki hareketler üç şekilde olabilir. Örneğin; Hikmet benim 100 ton avokadoya ihtiyacım var dedim. Hikmetin
o konuda tanıdığı var. Hikmet beni alıp tanıdığına götürür ve o tarafla ben sözleşme yaptığımda hikmet simsarlık
ücretini alır.

Evlenme tellallığı da öyledir. Çöpçatana gidilir, çöpçatan tanıdığı başka bir kişi ile sizi bir araya getirir. Evlenme
sözleşmesini sizin adınıza yapmaz, sizi bir araya getirdikten sonra eğer siz evlenirseniz bundan dolayı sizden ücret
alabilir. Ama siz vermek zorunda değilsiniz. Ücret vermek size bağlıdır çünkü evlenme tellallığı eksik borçtur.

Mesela doğubanka gittiğinizde yanınıza bilgisayar, telefon lazım mı diye yanınıza gelen kişi sizi alıp bir adama
götürdüğünde siz karşı tarafla sözleşme yaparsanız sizi götüren adam da karşı taraftan tellallık ücretini alıyor.

 Eğer taraflar arasında sözleşme kurulmuyorsa tellal de ücrete hak kazanmıyor, masraflarını da kural olarak
isteyemiyor ama tellallık sözleşmesinde yazıldıysa istenebilir.
 Sözleşmenin yazılı olması şart değil ama taşınmazla ilgili yapılan tellallık faaliyetlerinin yazılı olması zorunlu
yani emlakçı tellallık yapıyorsa tellallık sözleşmesi gerekir.
 Simsar bağımsız tacir yardımcısıdır
 Simsar sadece aracılık faaliyeti yapar, sözleşme yapamaz.
 Tellallık sürekli değildir. Sürekli olmamasından anlaşılması gereken tellallığın 1-2 defa yapılması değildir.
Tellalın tacirle sürekli çalışmaması demektir yani acente tacirle sürekli çalışır, 5 seneyse 5 sene boyunca,
belirsiz süreliyse belirsiz süre boyunca çalışır. Oysa tellal belli bir iş veya belli bir iş dizisi için çalışır. Onun
dışında sözleşme devam etmez. Örneğin ben emlak satacağım, emlak tellalına yani emlakçıya gidiyorum.
Gayrimenkul satıldıktan sonra emlakçıyla bağlantım devam etmiyor. Oysa acente ne kadar mal satarsa satsın
acentelik devam ediyor.
 Tellalın aktif olarak aracılık yapmasına gerek var mı? Örneğin acente malın satılması için aktif olarak reklam
yapıyordu. Tellalın malın satılması için aktif bir çaba sarf etmesi şart değildir.
 Tellallık için ücret ancak tellallık sonucunda ortaya çıkan sözleşme imzalandığında yani kurulduğunda ortaya
çıkar.
 Tellallık sürekli değil geçicidir. Ticari işlere sorumlu ise ticari işler simsarı olarak ifade edilir ve bu faaliyet
meslek olarak yapılır.

Tellallık ücretinin hak edilmesi; TBK MADDE 521:

Simsar, ancak yaptığı faaliyet sonucunda sözleşme kurulursa ücrete hak kazanır.

Simsarın faaliyeti sonucunda kurulan sözleşme geciktirici koşula bağlanmışsa ücret, koşulun gerçekleşmesi
hâlinde ödenir.

Simsarlık sözleşmesinde simsarın yapacağı giderlerin kendisine ödeneceği kararlaştırılmışsa, simsarın faaliyeti
sözleşmenin kurulmasıyla sonuçlanmamış olsa bile giderleri ödenir.

Ücret belirlenmemişse tarifeye, tarife yoksa teamüle göre ödenir. Ücret örneğin emlakçıda %5 olarak
belirlenebilir. Belirlenmemiş ise tarifeye göre belirlenir yani tarife; %3 alıcıdan %3 satıcıdan. Tarifede yoksa
teamüle göre belirlenir. Ticari teamülün uygulanabilmesi şarta tabidir o da kanunda teamüle atıf yapılması
gerekir.

 Evlenme simsarlığından doğan ücret hakkında dava açılamaz ve takip yapılamaz çünkü eksik borçtur.
 Sözleşmede aşırı bir ücret kararlaştırılmışsa borçlunun istemi üzerine bu tellallık ücreti hakim tarafından
hakkaniyete uygun olarak indirilebilir. Borçlu tacirse, tacir basiretli iş adamı sayıldığı için bu ücretin
indirilmesi mümkün değildir. çünkü tacirlerin yükümlülüklerinden birisi de cezai şartın, ücretin
indirilmemesidir.
 Simsar karşı tarafa karşı hesap verme yükümlülüğüne tabidir.
 Simsarlık; belirli bir süre için yapılmışsa sürenin dolmasıyla, işin tamamlanmasıyla ya da taraflardan
birinin fesih bildiriminde bulunmasıyla, ölüm, iflas, ehliyetin kaybı ile sona erer.
 Simsarlıktan doğan davalar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak ticari işlerde yapılan simsarlıkta ücrete
ilişkin davalarda zamanaşımı 10 yıldır.

3-Komisyoncu

TBK MADDE 532:

Alım veya satım komisyonculuğu, komisyoncunun ücret karşılığında, kendi adına ve vekâlet verenin hesabına kıymetli
evrak ve taşınırların alım veya satımını üstlendiği sözleşmedir.

Bu bölümdeki hükümler saklı kalmak üzere, komisyon sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır.

Komisyoncunun ücret karşılığında kendi adına ve vekalet verenin hesabına, kıymetli evrak ve taşınırların alım veya
satımını üstlendiği sözleşmeye komisyonculuk denir. Kendi adına, tacir hesabına.

Komisyonculuk gümrükte ya da taşımada da yapılabilir. Gümrükte yapılırsa buna gümrük komisyonculuğu (gümrük
müşavirliği), taşımada yapıldığı takdirde ise buna taşıma işler komisyonculuğu denir.

Yapılan temel işlem, bir tacir gelir benim şu konuda yardıma ihtiyacım var der komisyoncu ise bu yardıma ihtiyacı
olan konuda kendi adına yardım faaliyetini yapar. Bu yardım faaliyetinde yapmış olduğu işi kendi adına yaptıktan
sonra daha sonra tacire devreder ve bunun sonunda bir ücret devralırsa bu faaliyete komisyonculuk denir.

Kendi adına yapar ama ücret almazsa vekalet faaliyeti.

Hikmet benim 100 ton avokadoya ihtiyacım var, hemen alıp gel ama alırken işin içine beni karıştırma. İç ilişkide
hikmet avokadoyu bana devretmek amaçlı aldığı için benim hesabıma yapıyor. Doğrudan mülkiyet benim olmuyor
doğrudan mülkiyet hikmetin oluyor daha sonra bana mülkiyeti devrediyor. Bu şekildeki temsile dolaylı temsil denir.
Buna karşılık acentenin yapmış olduğu temsil doğrudan temsildir. Acente de müşterilerle işlem yapar ama yaptığı
işlemden dolayı doğrudan tacir sorumlu olur. Çünkü acentenin yaptığı işlem tacir adına ve hesabına yapılmaktadır.

Örneğin benim arkadaşlarım Türkiye’ye değişik bir tür iplik ithal ediyor. İthal ederken Türkiye’deki tekstilcileri
dolaşıyor ve ne kadar ihtiyaçları olduğunu soruyor, siparişleri topluyor. Daha sonra Tayland’da anlaşmalı olduğu 5-6
tane fabrika var o fabrikalardan kendi adına siparişleri veriyor sonra Türkiye’ye getiriyor, Türkiye’de gümrükten
çekiyor, gümrükten çektiğinde artık komisyonunu alarak siparişlerini topladığı tacirlere malı teslim ediyor. Bu işleme
komisyonculuk denir.

 Komisyoncu dolaylı temsilcidir. İşleri kendi adına tacir hesabına yapar.


 Bir menkul (taşınır mal) ya da kıymetli evrak alım satımında komisyonculuk yapılır.
 Taşıma işlerinde örneğin yurt dışına mal göndereceksiniz, malı göndermek için taşıma şirketleri var. O taşıma
şirketi kendi adına ama sizin hesabınıza bir konteynır rezerve ediyor ve malı gönderiyor. Mal aslında sizin
hesabınıza gidiyor ama taşımacı şirketin adıyla gönderiliyor. Yani taşıma işlerinde de komisyonculuk vardır.
 Gümrük komisyonculuğu; mal gümrüğe gümrük müşavirinin adı ile giriyor ama sizin hesabınıza giriyor.
Gümrük müşaviri kendi adına malı gümrükten çekiyor sonra size devrediyor.

Hepsinde işlem komisyoncunun adına yürüyor ama tacirin hesabına yapılıyor.

Komisyoncunun belli hak ve borçları vardır.

 Komisyoncu yaptığı iş karşılığında ücret talep etme hakkına sahiptir. TBK MADDE 539:
Ücret iş yapılınca istenebiliyor bunun dışında iş yapılmaması tacirden kaynaklanırsa da istenebilir. Yine her
halükarda başka sebeplerle işin yapılmaması durumunda emeğinin karşılığı olan ücreti de isteyebilir.

 Ücret hakkının kaybı halinde TBK MADDE 540: Komisyoncu, vekâlet verene karşı dürüstlük kurallarına
aykırı davranır, özellikle ona satın aldığından fazla veya sattığından eksik bir bedel bildirirse, ücret alma
hakkını kaybeder.
Bedelin gerçekleşen bedelden farklı gösterilmesi durumunda vekâlet veren, komisyoncuyu gerçekleşen
bedel üzerinden satılanın alıcısı veya satıcısı sayma hakkına sahiptir.

Benim arkadaşım- komisyoncu yurt dışından ipliği getirirken metresi 1 dolarken 1.5 dolar deyip taciri
kandırırsa ücret hakkını kaybeder. Tacir malları almaktan vazgeçip komisyoncuya da bırakabilir.

 Komisyoncu ekstra bir ücret olan dükrar ücretini hangi koşullarda isteyebilir?

TBK MADDE 537: komisyoncunun garantisi

Yetkisi olmaksızın veresiye mal satması dışında, komisyoncu işlemde bulunduğu borçluların ödememelerinden
ve diğer borçlarını ifa etmemelerinden sorumlu olmaz. Ancak, komisyoncu açıkça garanti vermişse veya
bulunduğu yerdeki ticari teamül gerektiriyorsa sorumlu olur.

Garanti veren komisyoncunun bundan dolayı ayrıca ücret isteme hakkı vardır.

Eğer komisyoncu işi yaparken tacire işin yapılması konusunda bir garanti verirse ekstra bir ücret olan
komisyonculuk ücreti olan dükrar ücretini isteyebilir.

Ben komisyoncuyum, hikmet ana gelip dedi ki bana acilen 100 ton avokado lazım. Piyasada avokado yok.
Hikmet ısrarla diyor ki bana 1 hafta içinde 100 ton avokadoyu getirirsen sana komisyon olarak %10 değil %15
komisyon vereceğim. Bu aradaki %5 lik komisyon farkına dükrar ücreti deniyor. Benim malı getirme garantisi
karşılığında aldığım ücret. Ben komisyoncu olarak garanti verdiğim işi yerine getiremezsem bundan
kaynaklanan sözleşmeye aykırılıktan dolayı tacirin zararlarını karşılamak zorunda kalırım.

 TBK MADDE 538: Ödediği paralar ve yaptığı giderler

Komisyoncu, vekâlet verenin yararı için yaptığı bütün giderleri ve ödediği paraları faiziyle birlikte isteyebilir.

Komisyoncu, ardiye ve taşıma bedellerini vekâlet verenin hesabına geçirebilirse de, kendi çalışanlarının
ücretlerini geçiremez.

Komisyoncu yapılan iş sırasında yapmış olduğu tüm masrafları ve giderleri tacirden talep edebiliyor ve
bununla birlikte yaptığı masrafların ve verdiği avansın faizini de isteyebilir.

Hikmet benim için avokado ararken 10000 lira masraf yaptı, malları alırken 100000 lira avans ödediyse
bunları yaptığı veya ödediği tarihten itibaren işleyeceği faizi de benden talep edebilir.

Komisyoncu saklama ve taşıma giderlerini tacirden isteyebiliyor fakat komisyoncu kendş çalışanlarının
ücretlerini talep edemiyor. Çünkü komisyoncunun kendisinin ve çalışanlarının çabaları komisyondan aldığı
ücrete karşılık geliyor.

Komisyoncu tek bir gerçek kişi olabilir, birden fazla kişi adi şirket halinde komisyoncu olabilir ya da bir şirketin
faaliyeti komisyonculuk olabilir.

 Komisyoncunun hapis hakkı: komisyoncunun komisyon ücreti, yaptığı masraflar ve faizi ödenmediği
takdirde komisyoncu tacirin malları üzerinde ya da tacirin kendine tevdi ettiği mallar üzerinde hapis
hakkını kullanabilir. Bu hapis hakkı sebebiyle tacir borcu ödemediği takdirde hapis hakkı rehinin
paraya çevrilmesi şeklinde haczedilip mallar sattırılarak komisyon ücreti tahsil edilebilir.
 Komisyoncunun malın açık arttırma ile satılması hakkı: TBK MADDE 542: Komisyoncuya verilen malın
satılamaması veya satış emrinden cayılması durumunda vekâlet veren, malı geri almakta ya da o
malla ilgili başka işlem yapmakta aşırı ölçüde gecikirse komisyoncu, malı bulunduğu yer
mahkemesinden karar alarak açık artırmayla sattırabilir. Ancak, mal borsada kayıtlıysa veya piyasa
fiyatı varsa ya da yapılacak masrafa oranla değeri azsa, hâkim satışın başka bir yolla yapılmasına da
karar verebilir.
Malın bulunduğu yerde vekâlet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa, satış kararı vekâlet veren
dinlenmeksizin de verilebilir.
Malın hızla değer kaybetmesi hâli dışında, artırmanın yer ve zamanının mahkemece vekâlet verene
bildirilmesi zorunludur.
Komisyoncu tacirin kendisinde bulunan malın alınması gecikirse ya da mal hemen bozulabilecek bir
seviyedeyse bu malın hemen satılması için mahkeme kararı çıkartabiliyor. Mahkeme kararı çıktığında
mal açık arttırma ile satılıyor. Buna karşılık eğer malın piyasada belli bir karşılığı varsa mesela
avokado, avokado hemen teslim alınmazsa çürür, çürümemesi için komisyoncu mahkemeden izin
alıp açık arttırmayla satabilecek ama avokadonun zaten piyasada fiyatı var tane başı 1 tl ye gidiyor,
piyasa fiyatı olduğu için avokadoyu açık arttırma dışında doğrudan bir toptancıya gidilerek ya da bir
markete gidilerek farklı yollardan satılması mahkeme izin verdiği takdirde satılabilir. Normalde
mahkeme açık arttırmaya karar verir, farklı yollarla da satılabilir hükmünün mahkemeden alınması
lazım. Malın bulunduğu yerde vekalet veren ya da temsilcisi hazır bulunmazsa satış kararı, vekalet
veren dinlenmeksizin de verilebilir. Malın hızla değer kaybetmesi dışında arttırmanın yer ve zamanın
vekalet verene bildirilmesi zorunludur ama hemen çürüyecekse vekalet verene yani tacire açık
arttırmanın yer ve zamanını bildirmeden de yapılabilir.
 Sözleşmeye bizzat taraf olma hakkı: komisyoncu sözleşmeye bizzat tarafta olabilir. TBK MADDE 543:
komisyoncunun kendiyle işlem yapması
Bedel ve ücret
Borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri veya diğer kıymetli evrakı ya da ticari
malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan komisyoncu, vekâlet veren tarafından aksine
talimat verilmemişse, satın alacağı mal yerine kendi mallarını satabilir veya satacağı malı kendisi için
satın alabilir. Bu hâllerde, komisyoncunun kendisiyle işlem yaptığı andaki değerler esas alınır;
komisyoncunun, komisyon işlerinde alışılmış olan ücret ve giderlerini, bu hâllerde bile isteme hakkı
vardır.
Komisyoncu, bu tür bir işlemin yapıldığını aynı gün vekâlet verene bildirmek zorundadır.
Diğer hâllerde satış hükümleri uygulanır.
Demek ki borsada kayıtlı veya piyasa fiyatı bulunan kambiyo senetleri, kıymetli evrak ya da ticari
malları satmaya veya satın almaya yetkili kılınan komisyoncu vekalet verenin, aksine talimat
verilmemişse satın alacağı mal yerine kendisi malları satabilir. Yani komisyoncu kendi mallarını tacire
satabilir sadece yapılan sözleşmede aksinin bulunmaması lazım ve yeter ki bu malın piyasada belli bir
değeri olmalı ya da borsada kayıtlı olmalı. Örneğin en akbanka hisse senedi satın alınması konusunda
talimat verdim zaten satın alınmasını istediğim hisse senedine Akbank sahip. Akbank, borsadan satın
almak yerine kendi sahip olduğu o hisseyi bana satabilir. Sattığında hem o hissenin bedelini alır hem
de ek olarak komisyon bedelini alır. Ya da ben hikmetten 100 ton avokado istedim rastlantıya göre
avokadonun piyasada belli bir değeri var ve şansa hikmetin deposunda 100 ton avokado mevcut.
Hikmet komisyoncudur, normalde başkasından mal alır sonra bana devreder ama aksini ben
belirtmemişsem hikmet kendi malını da sanki başkasından almış gibi ücreti (malın bedeli) ve
komisyonuyla satar- devredebilir.

Komisyoncunun borçları

 Tacirin talimatlarına uyma yükümlülüğü


 Komisyoncu malla ilgili bildirimde bulunma ya da tacir talep ettiyse malları sigorta etmekle yükümlü
 Komisyoncu faaliyetleri yaparken özen göstermekle yükümlü. Yani tacir adına mal satın alırken
sağlam mal satın alacak, sağlam teslim edilmesinde özenli davranacak. Bu özeni göstermezse
komisyonculuk sözleşmesine aykırı hareket ettiği için tacirin zararını karşılamakla yükümlü.
 Komisyoncu kazanılan hak ve borçları tacire devretmekle yükümlü. Başka hiçbir tacir yardımcısında
böyle bir yükümlülük yok çünkü dolaylı temsilci. Bir tek komisyoncu devreder.
 Komisyoncu tacire karşı dürüstlük kuralına aykırı davranamaz: özellikle ona satın aldığından fazla
veya sattığından eksik miktarda teslimde bulunursa ücret alma hakkını kaybeder. Örneğin piyasa
bedelinden fazla ücret aldıysa ya da fazla komisyon aldıysa komisyondan doğan ücret hakkını
kaybeder.

Komisyoncu tacir hesabına hareket ettiğini belirtmek zorunda değil. Tacir hesabına hareket edildiğini müşteri anlasa
da komisyonculuk devam eder.

Komisyonculuk sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı 5 yıldır. Tacir yardımcılarında genel itibariyle
zamanaşımı 5 yıl.

*simsarda ticari işte ücret alçağı olursa zamanaşımı 10 yıl.

Haftaya kıymetli evraka geçiyor.

13.04.2016

KAMBİYO SENETLERİ

Kıymetli evrakta tavsiye edilecek kitaplar sami karahan ve fırat özkan

Kıymetli evrak TTK MADDE 645: Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri
sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez.

Senedin üzerinde bağlı bulunan hak ancak senetle devredilebilir ve ancak senetle birlikte ileri sürülebilir. Senet yoksa
hak da yoktur. Hikmetin rızası yok ama ben ondan senedi aldım artık hak bende.

Para en saf kıymetli evrak olabilecek niteliğe sahiptir, fakat para kıymetli evrak değildir. Çünkü kıymetli evrakta söz
konusu olan hak bir özel hukuk hakkı olmak zorundadır oysa paradaki hak devletin para basmadan kaynaklanan bir
kamu hukuku hakkıdır. Ama kıymetli evrakta da aynı fonksiyon söz konusudur. Kıymetli evrakta da paradaki gibi bir
hak vardır ve bu hak başkalarına devredilmekte, tedavül edilmektedir.

Kıymetli evrakla ilgili 3 temel unsur;

-kıymetli evrakta senet vardır. Bu senet üzerine metin yazılmaya ya da imza atılmaya uygun her türlü araç olabilir.
Örneğin, kağıt, tahta, cd, disket, flashdisk, çip, delil taşıyıcıları kıymetli evraktaki senet kavramına uygundur.

-kıymetli evrakta senet üzerine bağlanacak bir hak olmalıdır. Bu hak özel hukuk kaynaklı bir haktır. Özel hukuk
kaynaklı bu hak bazen bir alacak hakkı da olabilir. İş bu senet karşılığı sami kocabıyıka 500000 lira ödeyeceğim.

Ya da bu kıymetli evrak, senet üzerindeki hak eşya hukukundan kaynaklanan, medeni kanunda düzenlenmiş bir hak
olabilir. İş bu senet karşılığı bu binanın ipoteği bu kıymetli evraka sahip olana aittir. İş bu senet karşılığı şu dairenin
geliri bu senede sahip olana verilecektir. Eşya hukukundan kaynaklanan gelir hakkı ya da ipotek hakkı kıymetli
evrakta hakkın konusu olabilir.

Ya da bu hak bir menkul üzerindeki mülkiyet hakkı ya da rehin hakkı da olabilir. Bu konşimentoya sahip olan kişi
gemideki konteynere sahip olma hakkına sahiptir. Bu makbuz senedine sahip olan kişi antrepodaki 100 ton eti teslim
alabilir. Bu varanta sahip olan kişi antrepodaki 100 ton et üzerinde ipotek hakkına sahip olur.
Kıymetli evrakta ortaklık hakkı olabilir. Siz bir şirkete ortak olarak bir ortaklık hakkına sahip oluyorsunuz. Var olan bu
ortaklık hakkı pay defterinde gözüküyor. Ama siz genel kurulda karar verildiği takdirde pay defterindeki bu pay
hakkını bir hisse senedinin üzerine geçirtebilirsiniz.

Kıymetli evraktaki bu hak bir katılma hakkı olabilir.

Devredilebilir ve madden değerlendirilebilir bir hak olmak zorundadır. Mutlaka 100000 lira şeklinde yazmak zorunda
değil ama illa ki bir değeri olması gerekir ve bu değer devredilebilir olmalıdır. Kıymetli evraktaki temel prensip
tedavül etmesidir yani başkalarına hakkın devredilmesidir.

-kıymetli evrakta bağlılık unsuru. Kıymetli evrakta hak senede o kadar bağlıdır ki hak senetten ayrı olarak başkasına
devredilemez, hak senetten ayrı olarak başkasına ileri sürülemez. Hakkın devri ve ibrazı senede bağlıdır. Senet ibraz
edilemezse o hak talep edilemez.

Kıymetli evrakın üzerinde bir hak vardır, bu hakkın doğumuna göre kıymetli evrakta çeşitli teoriler üretilmiştir.

Eğer kıymetli evrak üzerindeki hak sadece senedin imzalanmasıyla doğuyorsa bu hak kreasyon teorisine göre doğmuş
olur.

Eğer hak senedin imzalanmasıyla hakkın doğumu kabul edilmiyorsa hakkın doğumu için imzanın yanında taraflar
arasında (senedi veren ve senedi alan) anlaşmanın varlığı da aranıyorsa ortaya çıkan teori akit teorisidir.

Hak sadece senedin imzalanmasıyla karşı tarafla anlaşma olmasa dahi var kabul edilmiştir fakat bu çeşitli kötüye
kullanmalara sebep olmuştur. Ben sendi imzaladım, hikmete vereceğim dedim ama hikmet ile daha anlaşma
yapmadım. Anlaşma yapmadan daha malları teslim etmeden hikmet senede sahip olduysa senedi tahsil edebilir daha
aramızda bir anlaşma olmadan bunu yaparsa ben zarara uğrarım. İşte bu şekilde kreasyon teorisinde rızam olmadan
elimden çıkan senetlerin kötüye kullanılmasından dolayı akit teorisi getirilmiştir. Akit teorisinde hakkın doğumu için
senedin imzası gerekir buna ek olarak taraflar arasında sözleşmenin de bulunması gerekir. Bu sözleşme senetteki
hakkın doğumu açısından bir sözleşme. Fakat bu durumda ise senet, düzenleyen kişinin rızası dışında çıksa dahi
senedi alan kişinin iyi niyetli 3. Kişilere senedi devretmesi durumunda iyi niyetli 3. Kişilerin zarar görmesine sebep
olur. Ben senedi düzenledim, hikmete vermek için düzenledim ama hikmet benimle anlaşma yapmadı fakat hikmet
nasıl olduysa bu senedi ele geçirdi, sonra bu kıymetli evrakı, 100000 liralık senedimi, iyi niyetli olan ayşe ye verdi.
Ayşe bu senedi benim imzaladığımı ve hikmetle aramızda bir anlaşma olduğunu sanıyor oysa bir anlaşma yok. Fakat
ben bu senedi düzenledim ama senet benim rızam dışında elimden çıktı, rızam dışında çıksa dahi hikmete
geçmesinden kusurluyum, iyi niyetli 3. Kişinin zararını da karşılamak zorundayım. Bu sebeple son teori ortaya
çıkmıştır;

Hakkın varlığı için taraflar arasında senedin senet veren tarafından imzalanmasının yanında sözleşme gelir (sözleşme
taraflar arasında imzalanmalı). Ancak imza varsa sözleşme olmasa dahi senet iyi niyetli bir kişiye devredildiyse o iyi
niyetli kişide hakka sahip olur. Buna görünüşe itimatla birleştirilmiş akit teorisi denir.

Kıymetli evrak niye tercih edilir?

Çünkü kıymetli evrak kolayca devredilebilen senetlerdir. Normal adi bir sentten farklı olarak kıymetli evrak kullanılır.
Buna tedavül kabiliyeti denilir. Tedavül kabiliyeti en kuvvetli senet paradır. Paradan sonra tedavül kabiliyeti en
kuvvetli senet kıymetli evraktır. Kıymetli evraklardan da öncelikle hamile yazılı senetlerin tedavül kabiliyeti, sonra
emre yazılı senetlerin tedavül kabiliyeti çok kuvvetlidir.

Kıymetli evrakların önemli bir kısmında mücerretlik ilkesi geçerlidir. Mücerretlik ilkesi; senedin düzenlenmesine
sebep olan temel ilişki ile senet arasındaki bağın kopmasıdır. Sözleşmedeki geçersizliklerin senedi etkilememesine
denir. Ben hikmetle alışveriş yapıyorum, hikmet beyaz eşya dükkanı açmış, hikmetin dükkanından bir buzdolabı
alıyorum ama özyeğin üniversitesi çok da yüksek maaş vermediği için buzdolabını 2 ay vadeli bir kıymetli evrakla satın
almak istiyorum. 2 ay sonra sen ya da senin devrettiğin kişi bu kıymetli evrakı bana geri verdiğinde ben bu
buzdolabinin bedelini ödeyeyim diyorum. Temel ilişki burada buzdolabı alım-satımı. Bu alım satımda alacaklı hikmet,
borçlu sami. Bu alım-satım ilişkisi için sami hikmete, alacaklının hikmet borçlunun sami olduğu bir kıymetli evrak
veriyor, bu temel ilişkinin ifası için verilen senede ise senet ilişkisi, kıymetli evrak ilişkisi denir. Buzdolabına 2 ay vadeli
olarak hikmetten satın aldım. Eve götürüp fişe taktığımda buzdolabının çalışmadığını fark ettim. Hikmete buzdolabını
iade ettim. İade ettiğimde yani sözleşmeden döndüğümde artık borç yani temel ilişki bitti. Hikmetten 2 ay vadeli
kıymetli evrakı istedim, hikmette kıymetli evrakı başka birine devrettiğini söyledi. Ben de artık nasıl olsa temel ilişki
bitti ve bu borcu ödememe gerek yok dedim. 2 ay sonra tanımadığım cengiz kıymetli evrakta var olan 10000 lira
borcu ona ifa etmemi istedi. Cengiz 10000 liralık senedi de bana ibraz etti. Ben bu senedi ödemek zorundayım çünkü
kıymetli evraklarda senetle temel ilişki arasındaki bağın genel itibariyle kopmuştur, temel ilişkideki kusurlar,
geçersizlikler kıymetli evrakta senedi iyi niyetli olarak devreden, bu kusurları bilmeyen ya da bilmesi gerekmeyen
kişilere karşı ileri sürülemez. Buna kıymetli evrakta illetten mücerretlik ilkesi denir. Tüm kıymetli evraklar illetten
mücerret değildir.

Kıymetli evrak özel şekil şartlarına tabidir. Bu özel şekil şartlar dolayısıyla kıymetli evrakta ancak belli şekli unsurları
varsa kıymetli evrak olarak değerlendirilir. Örneğin; bono do bono, çek de çek, poliçe de poliçe kelimesinin bulunması
zorunludur. Aksi takdirde o senet bono poliçe, çek değildir. Bono a, poliçe de, çek de düzenleme tarihinin bulunması
zorunludur. Eğer düzenleme tarihi yoksa o senet kambiyo senedi değildir. Mesela 1000000 liralık bir kambiyo senedi
aldık ama şekil şartları tam mı diye bakmadık. Şekil şartları tam değilken o senedi alırsak 1 milyon liralık alacağa engel
olmuş oluruz. O kambiyo senedini ibraz ettiğim takdirde karşı taraf ödeme isterse yapar isterse yapmaz. Yapmadığı
halde bu kambiyo senedi icraya koyulur daha sonra 5-6 ay içinde tahsil edilir. Ama kambiyo senedi zaten bozuksa
hiçbir şekilde kambiyoya dayanarak icra yapılamaz. Temel ilişkiye dayanılarak dava açılması zorunlu.

Kıymetli evrak tipleri olan senetlerdir. Belirli tipleri vardır serbesti içinde kıymetli evrak oluşturulamaz, kanunla
düzenlenmiştir.

Kıymetli evrakın temel unsuru hak ve senet arasında sıkı bir bağ vardır. Kıymetli evrakın içerdiği hak ekonomik bir
değer taşımalı ve devredilebilir bir hak olmalıdır.

Piyasada en fazla bulunan kıymetli evraklar kambiyo senedidir. Bono, poliçe ve çeke ticaret senetleri- kambiyo
senetleri denir.

İpotekli borç senedi ve ihraç senedi medeni kanunda düzenlenmiş senetlerdir.- Makbuz senedi ve varant menkul bir
eşyayı temsil eden senetlerdir.- Konişmento deniz ticaretinde bir menkul malın taşınmasına ilişkin olan senetlerdir.-
Hisse senedi, ilmühaber pay hakkı tanıyan senetlerdir. Kupon, talonlar hisse senedine bağlı olarak pay hakkı taşıyan
senetlerdir. Hisse senedi doğrudan pay hakkı taşırken hisse senedi basılıncaya kadar bir şirketin geçici olarak bastığı
pay senetlerine ilmühaber denir. Bu hisse senedi ve ilmühaberler için verilen her yıl kar alma hakkını temsil eden
senetlere ise kupon denir. Hisse senedini ibraz etmeye gerek kalmadan kuponları şirkete verdiğinizde kar payını
alabilirsiniz. Kuponlar bittiğinde bunun yerine verilen senede talonlar denir. – Yatırım fonu katılma belgesi , banko
bonosu, finansman bonosu, vadeye dayalı menkul değerler, gelir ortaklığı senetleri, intifa senetleri, tahviller,
gayrimenkul sertifikaları, kar ve zarar ortaklığı belgeleri kıymetli evrak olarak değerlendirilir.

Kıymetli evrakta piyasada bazı kıymetli evraklar bazı özelliklere sahipse menkul kıymet olarak da adlandırılır. Örneğin
menkul kıymetler borsası denir. Kıymetli evraklar eğer sahibine ortaklık ve alacalık hakkı sağlıyorsa, üzerinde belirli
bir bedeli temsil ediyorsa, yatırım amacı olarak kullanılıyorsa, dönemsel ya da yıllık kar ya da yıllık faiz getiriyorsa,
nispi nitelikte ve seri halde çıkarılıyorsa üzerindeki ibarelere ayn olan spk nın izni ile çıkarılan bu kıymetli evraklara
menkul kıymet denir.

Menkul kıymetlerin en önemlileri tahvillerle hisse sentleridir. Eğer 3-5 hisse senedi/ tahvil değil de yüzlerce hisse
senedi/tahvil çıkarıyorsanız örneğin banka tahvil ihracı gibi ya da şirketlerin tahvil ihracı gibi, bu tahvil ihracını spk nın
izni ile yapıyorsanız bunlar aynı zamanda menkul kıymet.

Kıymetli evraklar çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırmalardan


1- Kıymetli evrakın üzerinde bulunan hakkın türüne göre; kıymetli evrakın üzerinde bir hak vardır. Bu hak;
alacak hakkı, ortaklık hakkı, menkul üzerindeki hak, eşya hukukundan kaynaklanan hak, katılma hakkı olabilir.
Eğer senedin üzerinde alacak hakkı varsa tesir ettiği hakkın türüne göre alacak hakkı taşıyan senetlere alacak
senetleri denir. ‘İş bu bono karşılığı 100000 lira ödeyeceğim.’ ‘iş bu poliçe karşılığı 500000 lira ödeyiniz.’ ‘iş bu
çek karşılığı 1 milyon doları sami kocabıyık’a ödeyiniz.’ Bunlar alacak senedidir. Üzerinde bir mebleğ, alacak
taşır. Kambiyo senetleri, tahviller alacak senetleridir.--- Eğer senedin üzerinde bir ortaklık hakkı varsa, senet
sizin bir şirkete ortak olduğunuzu gösteriyorsa bu senetlere ortaklık senedi denir. Hisse senedi ve
ilmühaberler. ---Eğer senet bir menkul malın üzerinde bulunan mülkiyet hakkını ya da rehin hakkını taşıyorsa
bu kıymetli evraklara emtia senetleri denir. Ben Arjantin’den 1000 ton angus eti getirdim. Bu eti marketlere
tek tek satmam mümkün değil deniz yoluyla getirdiğim bu etleri soğuk hava deposuna koydum. Et alacak
kişiye; iş bu makbuz senedi karşılığında aktaş antreposunda bulunan 1000 ton etimden 100 tonu bay X
almaya yetkilidir. Ve bu makbuz senedi ile market sahibi antrepodan 100 ton eti alıyor. B u makbuz senedi,
100 ton etin artık X’e ait olduğunu temsil ediyor. --- Varanttan kredi sağlamak için menkul mallar üzerinde
rehin hakkını geçiren bir senettir.--- üzerinde eşya hukukundan kaynaklanan bir hakkı taşıyan senetlerdir.
Bunlar medeni kanunda düzenlenmiştir. İpotekli borç senedi ve ihraç senedidir. Bunun özelliği ise bir
gayrimenkul üzerindeki hakkı taşımasıdır. --- Katılma senetleri de sahibine ortaklık veya alacaklılıktan
kaynaklanmayan katılma hakları tanıyan senetlerdir. Kağıda katılma, tasviye bakiyesine katılma gibi.
2- Kıymetli evrakta hak senet öncesinde zaten varsa, kıymetli evrak var olan bu hakkı açıklamaya yarıyorsa bu
kıymetli evraklara ihbari(açıklayıcı) senetler denir. Hakkın senetten önce var olup olamamsına göre kıymetli
evraklar ihbari (açıklayıcı) senetler ve kurucu senetler olarak ikiye ayrılır.
Eğer hak zaten varsa, senet varolan hakkı açıklamaya yarıyorsa bu kıymetli evraklara açıklayıcı (ihbari) senet
denir. Ben anonim şirketi arkadaşlarımla kurdum zaten anonim şirkete ortağım, zaten yüz payına sahibim.
Sahip olduğum bu yüz payı kağıt üzerine geçirildiğinde sahip olduğum hak da bir değişiklik olmaz. Sahip
olduğum hak kağıt üzerinde açıklanmış olur. Bundan dolayı hisse senetleri açıklayıcı senetlerdir.
Oysa kambiyo senetlerinde hakkın var olması senedin düzenlenmesine bağlıdır. Kambiyo senedinde senet
düzenlenmeden hak var kabul edilmez. Bundan dolayı kambiyo senetlri kurucu (ihtasi) senet olarak kabul
edilir.

3- Kusurlar senede ileri sürülmüyorsa bu kıymetli evraklara illetten mücerret kıymetli evraklar denir. Temel
ilişkiyle senet arasındaki bağ devam ediyorsa illi senetler, temel ilişkiyle senet arasındaki bağ kopmuşsa temel
ilişkiden kaynaklanan itirazlar senetle ileri sürülemiyorsa illetten mücerret senetler söz konusu olur.

İlli senetler arasında konşimento, hisse senedi; illetten mücerret senetlere ise kambiyo senetleri örnek verilebilir.

Örneğin hisse senedinde (illi senede bağlı) ben Sabancı holdingin kuruluşunda yer aldım, Sabancı holdingde %10 pay
sahibiyim. Sahip olduğum paylara karşılık da %10 luk hisse senedim var. Bu hisse senedi zaten var olan hakkımı
açıklamaya yarayan, bildirici mahiyette senettir. Ama aynı zamanda sebebe bağlı senettir. Peki hisse senetlerini ben
namıma yazılı (ismime yazılı) hisse senetlerini evde yanlışlıkla yaktım. Sabancı holdinge ortak olma hakkımdan
mahrum olur muyum? Olmam. Zaten benim pay sahibi olduğum pay defterinde yazıyor. Eğer hisse senedi namaysa
(hamiline değil!) hisse senedinin ortadan kalkması, temel sebebi- ilişkiyi ortadan kaldırmıyor.

Ya da ben bir anonim şirkete ortak oldum, ortak olduğumda da bana nama yazılı hisse senetleri bastılar, ortak
olmanın temel şartı sermaye getirmedir, sermaye ödemediğimde anonim şirket beni şirketten ıskat edebilir,
çıkartabilir. Şirket beni ıskat ettikten sonra senetler nama yazılı olduğu için geçerli değildir. Çünkü temel ilişkiyle
senet arasındaki bağ devam etmektedir. Temel ilişkiyle senetler arasındaki bağ devam ettiği için şirketten atılmam
senedi de geçersiz hale getirir.

Ya da ben ticaretle uğraşıyorum, ticaretle uğraşırken Singapur’dan Türkiye’de çok satıyor diye 1 konteyner oyuncak
aldım. Singapur’daki satıcıya 1 milyon liralık kambiyo senedi verdim, satıcı dedi ki ben sana bu oyuncakları İstanbul’da
teslim etmek üzere bana bir konşimento verdi. Ben İstanbul’da beklerken gemi Singapur’dan yola çıktı, Hindistan
açıklarında fırtınada battı. Bu konşimento hala geçerli midir? Denizin altından konteyneri çıkaramayacağı için bana
teslim edemez. Konşimento sebebe bağlı bir senettir, temel ilişki geçersizse konteyner battıysa artık onun bana
teslimi mümkün değildir. Temel ilişki bittiyse senette konşimentoda geçersiz hale gelir. Bu kambiyo senedi hala
geçerli midir? Kambiyo senedi iyi niyetli 3. Kişiye devredildiyse temel ilişki olan 1 milyon liralık mal bana gelmese bile
o kambiyo senedi geçerlidir. Çünkü kambiyo senedi illetten mücerrettir.--- konşimento iyi niyetli 3. Kişiye devredilmiş
olsa bile temel ilişki geçersiz olduğu için ancak doğan zararlar talep edilebilir, 3. Kişiden de bunun dışında bir şey
istenemez, iyi niyetli kazandırma yapmaz, hak kazanılamaz.

4- Kıymetli evrakın devlet tarafından yani kamu tarafından korunmasıyla ilgilidir. Eğer kıymetli evrak devlet
tarafından, kamu tarafından korunuyorsa bu kıymetli evraklar iyi niyetli 3. Kişilere devredildiğinde iyi
niyetlilerin iyi niyeti kamu tarafından korunur ve hak kazanılmış olur. Ama kıymetli evrak kamu tarafından
koruma altına alınmış bir kıymetli evrak değilse senet iyi niyetlilere geçtiğinde onların iyi niyeti devlet
tarafından korunmaz. Emre ve hamile yazılı kıymetli evraklar kamu güvenliğine mashar kıymetli evraklardır.
Emre ve hamiline yazılı kıymetli evraklar 3. Kişilere devredildiğinde onların iyi niyeti korunur. Buna karşılık
nama yazılı kıymetli evraklar devlet tarafından korunmamıştır. Nama yazılı kıymetli evraklar borçlar hukuku
anlamındaki adi senet hükümlerine tabidir. Nama yazılı senetlerde temel ilişkiden kaynaklanan her türlü
itiraz senedi devralan iyi niyetli kişiye dahi ileri sürülebilir. Aynı borçlar hukukundaki alacağın temlikinde
olduğu gibi.
5- Bazı kıymetli evrakların seri halde çıkarılması mümkündür. Bu seri halde çıkartılan kıymetli evraklar hisse
senedi, tahvil olabilir. Ama bazı kıymetli evraklar ise seri halde kesinlikle çıkarılamaz, tek tek çıkarılmak
zorundadır. En önemlisi kambiyo senetleridir.
6- Bazı kıymetli evraklar ise yatırım amacı taşır.
7- DEVİR ŞEKLİNE GÖRE KIYMETLİ EVRAKLAR
- Nama yazılı kıymetli evraklar
- Emre yazılı kıymetli evraklar
- Hamiline yazılı kıymetli evraklar

Nama yazılı poliçe, emre yazılı bono, hamiline yazılı çek, emre yazılı poliçe gibi.

- Nama yazılı kıymetli evraklar; TTK 654: Belli bir kişinin adına yazılı olup da onun emrine kaydını içermeyen ve
kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak nama yazılı senet sayılır.
İş bu senet karşılığı sami kocabıyık’a 100000 lira ödeyeceğim. Alacaklının ad-soyadı var, emrine kaydı yok,
kanunen emre yazılı bir senet de değil.
İş bu senet karşılığı sami Kocabıyık ve emrine 100000 lira ödeyeceğim deseydi emre yazılı senet olurdu,
namına olmazdı.
Kanunen emre yazılı senetler üzerinde emrine yazılı ibaresini taşımasa dahi emrinedir. Örneğin kambiyo
senetleri, bono, poliçe ve çek üzerinde emrine kaydı olmasa dahi emrine yazılı senetlerdir.
İş bu bono/ poliçe/ çek karşılığı sami kocabıyıka 100000 lira ödeyeceğim dediğinde ‘emrine’ ibaresi olmasa
dahi bu bono/ poliçe/ çek kanunen emre yazılıdır.
Bu emre yazılı ya da kanunen emre yazılı senetler nama yazılı senede dönüşebilir. Emre olmasının hilafi nemfi
emre’dir. Nemfi emre kaydıyla nama dönüştürülmesi mümkündür.
İş bu bono/ poliçe/ çek karşılığı sami kocabıyık veya emrine 100000 lira ödeyiniz, nemfi emredir yazılırsa
senet nama yazılı senet haline dönüşür. --- istisna.
Nama dönüştürülen senet kamu güvenliğinden çıkar.
Nama yazılı kıymetli evrakta alacaklının, senedi alan kişinin ad-soyadı olmalı, emrine kaydı olmamalı ya da
senet kanunen emre yazılı bir senet de olmamalı. Eğer emrine kaydı varsa ve senet kanunen emre yazılı bir
senetse bu senet nama dönüşebilir bunun için yapılması gereken kayıt nemfi emre kaydıdır. Bu senet nemfi
emredir, bu senet emre değildir, bu senet namadır, bu senet ciro edilemez, bu senet alacağın temlikiyle
devredilebilir. Hepsi menfi emre kaydını karşılar.
Nama yazılı senetlerde 2 temel özellik bulunur. Buna göre borçlunun meşru hamile ödeme yükümlülüğü
vardır ve nama yazılı senetlerde soyutluk ilkesi geçerli değildir.
Nama yazılı senet, borçlar kanunu anlamında adi bir senet hükmündedir. Senedi düzenleyen kişi keşideci,
senedin alacaklısı olan kişi lehtardır. Senet keşideci tarafından lehtara verilir. Temel ilişkide neden lehtara
veriliyor? Sami, Hikmetten bir buzdolabı aldı, sami temel ilişkide borçlu olduğu için alacaklı olan hikmete
10000 liralık senet veriyor bu senedi 2 ay vadeli vermiş, buzdolabını iade etmesine rağmen hikmet bu senedi
ayşeye, ayşe de mehmete veriyor. Senedi elinde bulunduran kişiye hamil denir. Eğer senet hikmetin
elindeyse hikmet hamildir, ayşenin elindeyse hamil ayşedir. Ben hikmete senedi verdikten sonra hikmet ev
sahibi ayşeye olan 10000 lira borcu karşılığında senedi ayşeye devretti, ayşe de10000 lira borcu olduğu
inşaatçı mehmete devretti. Eğer bu senet nama yazılı bir senetse temel ilişki ile senet arasındaki bağ devam
eder, çünkü nama yazılı senetlerde soyutluk ilkesi geçerli olmaz. Senetten temel ilişkiden kaynaklanan her
türlü itiraz nama yazılı senette kamu güvenliğine mahsar olmadığı için senedi devralan 3. Kişilere karşı da ileri
sürülebilir. Dolayısıyla bu senet nama yazılı senetse Mehmet samiye geldiğinde; sami bu senet nama yazılıdır
ve temel ilşkiye bağlıdır, temel ilişkide benim böyle bir borcum olmadığı için senedi sana ödemiyorum diyebilir
çünkü sami buzdolabını hikmete iade etti ve temel ilşki sonlandı. Yine temel ilişki devam ediyor olsun hikmet -
> ayşe -> Mehmet’e verdi. Ama Sami sadece senedin üzerindeki devir yazılarıyla bağlı değilim, borçlunun
meşru hamile ödeme yükümlülüğü vardır. Yani senet mehmete gelene kadarki işlemlerin geçerli olup
olmadığını da borçlu olarak Sami kontrol etmek zorunda. Eğer Mehmet senet üzerinde silsilede gerçekten
hamil gözüküyor olsa dahi ve gerçekten hamil değilse ve sami gerçekten hamil olmayan mehmet’e ödeme
yaptıysa borç bitmiş olmaz. Gerçek alacaklıya yani meşru hamile ödemek zorunda. Sadece şekli geçerliliklere
bağlı değil. Gerçekten yazılı senette alacağın mehmete geçip geçmediğini sami borçlu olarak incelemek
zorunda. Aynı borçlar kanunundaki alacağın temlikinde olduğu gibi.
Hisse senetleri, konşimento, ipotekli borç senedi, iraç senedi, kambiyo senetleri nama yazılı düzenlenebilir.
Nama yazılı senetler alacağın temliki+ teslim ile devredilir. Nama yazılı senetler borçlar hukuku kapsamında
alacak devir şekline tabidir. Alacağın temliki (devri); ya senet üzerine ya da senetten ayrı olarak ‘ben X
senedinden olan alacağımı Y’ye devir ediyorum’ denilip imzalanarak yapılabilir. Alacak temliki belirli bir şekle
tabi değil. Hikmet alacaklı, alacağını temlik edecek, senedin arka yüzüne alacağımı yoncaya temlik ediyorum,
hikmet yazıp imzasını attı. Yonca da alacağını mehmete devrediyor ve imzasını attı. Bu şekilde alacak
mehmete geçti. (hikmet  yonca  Mehmet) Mehmet senedin ödenmesi için vadede samiye gittiğinde
sami, bu imzalar gerçek mi gerçehten senet devredilmiş mi, gerçekten Mehmet öeşru hamil mi hepsini
kontrol edip borcu öyle ödemek zorundadır. Neden teslimde şart? Çünkü nama yazılı senet bir kıymetli
evraktır. Kıymetli evrak bir menkul senetten oluşur, senet üzerindeki hakkın devri için senedinde devri
gerekir, senet ise zilyetliğin devri ile devredilir. Bu nedenle Tüm kıymetli evraklarda hakkın devri için ortak
unsur teslimdir. Alacağın temlik beyanı olmadan hak devredilemez.

- Emre yazılı senetler; senedin kime verildiği ad- soy ad olarak yazılmalıdır. Ayrıca ya ‘emrine’ kaydı olmalıdır
ya da en azından senet kanunen emre yazılı olmalı. İş bu senet karşılığı sami Kocabıyık veya emrine 100000
lira ödeyeceğim.  emre yazılı senet. Ya da ad ve soy adın yanında kanunen emre yazılı mesela bono, poliçe,
çek olmalı. İş bu bono/ poliçe/ çek karşılığı sami Kocabıyık’a 100000 lira ödeyeceğim. Emrine kaydı yok ama
senet kanunen emre yazılıdır. Kambiyo senedi, makbuz senedi, varant, kanunen emre yazılı senetlerdir. İrtifa
senetleri, tahvil, konşimento, taşıma senedi emre yazılı ödeme vaadi, emre yazılı havale ise emrine kaydı
getirmekle düzenlenebilecek senetlerdir. Buna karşılık ipotekli borç senedi, iraç senedi ve hisse senedi emre
düzenlenemez (her ne kadar kanunen emre yazılı olsalar da).
Emre yazılı senetler ciro+ teslim ile 3. Kişiye devredilebilir. Emre yazılı senedin devri için arkasına bu senedi
ahmete ciroluyorum/ devrediyorum, cirodur deyip imza atmakla ya da sadece imza atmakla senedin devri
mümkündür. Ciro olunca kamu güvenliğine mashar oluyor, kamu güvenliğine mahsar ise senedi devralan iyi
niyetli 3. Kişilerin iyi niyeti de devlet tarafından korunuyor. Temel ilişkiden kaynaklanan hiçbir itiraz senedi
devralanlara karşı ileri sürülemiyor. Emre yazılı senet temizdir, nama yazılı senetteki senet temiz bir senet
değildir çünkü temel ilişkide bilmediğiniz her şey size karşı da ileri sürülebilir. Oysa emre yazılı senetteki
senet siz lehtardan devralan iyi niyetli kişiyseniz temiz bir senettir, temel ilişkiden kaynaklanan itirazlar size
ileri sürülemez.
Ben hikmetten 10000 liralık mal aldım, karşılığından 10000 liralık senet verdiysem siz hikmetten senedi
devraldığınız anda hikmetle benim malımın bozuk çıkması, malın iade edilmiş olması ya da ortada hiç mal
olmadan senedin verilmiş olması ya da senedin hatır/ teminat için verilmiş olması gibi kusurların hiç birinden
sorumlu değilsiniz. Senedi getirip benden tahsil edersiniz. Nama yazılı senet ise ben, bu senet mal karşılığı
verilmiştir mal ayıplı çıktığından dolayı bu senedi ödemiyorum/ hatır senedi/ teminat için verilmiştir gibi
sebeplerle borcumu ödemeyebilirim.
Emre yazılı senetler ciro+ teslimle devredilir. ‘iş bu poliçe karşılığında 15 şubat 2022 tarihinde heraslan
kolektif şirketine veya emrine 490 milyon tl ödeyiniz. Ad- soyad heraslan kolektif şirketi, bir ticaret ünvanı
var, emrine kaydı var. Poliçe, bono, çek emrine yazılı olmasa dahi kanunen emre yazılı senetlerdendir.
Emre yazılı senedin nama yazılı senede dönüştürülmesi; ödeyiniz’ den sonra menfi emre denir ve nama
dönüşür. Ya da bu senet alacağın temliki ile devredilir denir zaten alacağın temliki nama yazılı senetlerle
devredilir.
Hamiline yazılı kıymetli evrak; ‘iş bu senet karşılığı hamiline 500000 lira ödeyiniz.’ Senedin kime verildiği belli
değil, hamile yani senedi elinde bulunduran kişiye ödenir. Senet kimin elindeyse borçlu ona ödeme yapmakla
yükümlüdür. Eğer senedin üzerinde ad- soyad yoksa ama ‘hamiline’ kaydı varsa ve bu senet kanunun cevazı
gereği hamiline düzenlenebiliyorsa bu senet hamiline yazılı kıymetli evraktır. Yani hamiline yazılı kıymetli
evrak kanunda düzenlenir. Bono ve poliçe hamiline düzenlenemez. Oysa çek hamilene de düzenlenebilen bir
kambiyo senedidir.
Hamiline yazılı senetler sadece teslimle devredilebilir aynı para gibi. İş bu senet karşılığı hamiline 100000 lira
ödeyiniz. Bu senedi hikmete verdim, hikmet hiçbir devir beyanı yapmadan cengize, cengiz de devir beyanı
yapmadan ayşeye, ayşe devir beyanı yapmadan mehmete verdi. (hikmet- devir beyanı yapmadan-  cengiz
ayşe mehmet) sami, mehmetin kimliğine dahi bakmasına gerek olmadan doğrudan senedi mehmete
öder. Çünkü bu senet hamiline yazılmıştır. Emre yazılı senette ise arkadaki ciro silsilesinin doğru olup
olmadığı kontrol edilir. Senet, hikmet-> ayşe -> Mehmet. Hikmet ayseye devrederken hikmetin imzası var mı,
ayşe mehmete devrederken ayşenin imzası var mı? Kontrol edilir ve mehmetin kimliği kontrol edilir. Bunun
dışında ilişkilerin geçerli olup olmadığıyla emre yazılı senetle ilgilenilmez, mevcut silsileye bakılır- mehmetin
kimliğine bakılır.
Çek, hisse senedi, ipotekli mevduat hamiline düzenlenebilirken; poliçe, bono, makbuz senedi, varant hamiline
düzenlenemeyen senetlerdir.

14.04.2016

Kıymetli evrakta 2 tür kayıt mevcut. Bunlar; ibraz kaydı ve teşhis kaydı.

Tüm kıymetli evraklarda ibraz kaydı zorunludur. Bu kayıt bir senede kıymetli evrak niteliği kazandıran kayıttır, hak
ancak senedin ibrazıyla ileri sürülmesi ve karşı tarafa verilmesiyle.

Senet, sadece senedi elinde bulunduran senedi ibraz ederek ifa isteyebilir. Ben senedi hikmete verdim  ayşe
ödenmesini istiyorsa senedi bana ibraz etmek zorunda.

Senede sahip olan kişi ancak senet bedelinin ödenmesini senedi ibraz ederek isteyebilir, senedin borçlusu da ancak ve
ancak sent kendisine ibraz edildiğinde ödeme yapabiliyordu. Kıymetli evrakta hak ancak senetle ileri sürülür ve ancak
senetle devredilir.

İki ibraz türü; alacaklı alacağını senedi ibraz ederek isteyecek, borçlu borcunu senet ibraz edilince ödeyecek. Buna çift
taraflı ibraz kaydı denir.

Kıymetli evrakta çift taraflı teşhis kaydı da bulunur. Bu kayda göre senedin meşru hamilinin hem alacaklı hem de
borçlu yönünden sadece senetle teşhis edileceği, başka kayıt istenemeyeceği anlamına gelir. Bu kayıt senette
bulunan ‘hamiline/ emre’ yazılı senetlerde teşhis kaydı bulunur. Ben hamiline yazılı bir senedi borçlu olan hikmete
götürdüğümde hikmet sadece bu senede bakarak benim alacaklı olduğumu teşhis edebilir. Çünkü hamiline yazılı
senetlerde senet kimin elinde bulunuyorsa alacaklı odur. Senet benim teşhis edilme imkanımı sağlıyorsa buna teşhis
kaydı denir.

Sadece ibraz ettiği senetle senedin alacaklısı kendisini teşhis ettirebilir, bu senetler de hamiline yazılı senetlerdir. Ben
hikmete ‘iş bu senet karşılığı hamiline 100000 lira ödeyeceğim’ diye bir senet verdim. Hikmet senedi  ayşe
fatma’ya verdi. Fatma geldi senedi bana ibraz etti. Ben senedin fatmaya ödenip ödenmeyeceğini fatmanın
kimliğina bakarak değil eğer senedi o ibraz ettiyse ona ödeyeceğim. Onu teşhis edebilmemin kaynağı o senede sahip
olması, bana senedi ibraz etmesidir. Bu teşhis kaydıdır, ödenecek kişinin teşhisi. Hamiline yazılı senetlerde sadece
alacaklının ibraz edilmesi teşhis açısından yeterlidir.

Emre yazılı senetlerde ise senedin ibrazının yanında senedin arkasında yazan ciro silsilesinin de şeklen kontrol
edilmesi teşhis açısından zorunludur. Ben ‘iş bu senet karşılığı hikmete veya emrine 100000 lira ödeyeceğim’ diye
senedi verdiğimde hikmet bu senedi  ayşeye devretmiş arkasına ‘senedi ayşeye devrediyorum diye imza atmış.
Ayşe senedi fatmaya devretmiş, senedin arkasına bu senedi fatmaya devrediyorum diye ayşe imza atmış. Ve Fatma
gelip bu snedi ifa etmem için bana ibraz ediyor. Ben borcu ödeyeceğim için o kişinin alacaklı olup olmadığını teşhis
etmek zorundayım. Senedi ibraz ettikten sonra ciro silsilesini kontrol etmek zorundayım. Ben  Hikmet  Ayşe 
Fatma. Bunlar senedi birbirine cirolamış. Bunu teşhis ettikten sonra senedi ifa edebilirim.

Her kıymetli evrak muhakkak ibraz ve teşhis imkanına sahip olmalı.

Ciro silsilesi (devri);

Ben  Hikmet (alacaklı)- 50000 liralık senet. Borçlu; Sami.

Alacaklı olan Hikmet  Ayşe’ye senedi devretti.

Ayşe  Fatma

Fatma  Ali

Senedi elinde bulunduran kişi hamil, senedin alacaklısı lehtar, senedi düzenleyen ve genelde borçlu olan kişi keşideci
denir. Senedin ön tarafındaki metni şu şekilde yazıyor ‘iş bu senet karşılığı Hikmet seçen veya emrine 50000 lira
ödeyeceğim.’ Ön taraf böyle yazıyor ama hikmet arka tarafına emre yazılı bu senedi devredecekse başkalarına
cirolamak zorunda. Hikmet ön yüzde sahip olduğu belli olduğu için arka yüze ayşeye ciroludur deyip imza atarsa ve
teslim ederse senedin alacaklısı ayşe olmuş olur.

Ayşe senedi Fatma’ya devredecekse fatmaya devirdir/ cirodur deyip imza atıp teslim ederse senedin alacaklısı Fatma
olur.

Fatma Ali’ye devredecekse Ali’ye cirodur deyip imza atarsa ve teslim ederse senedin yeni alacaklısı ali olur.

Ali senedin en son sahibi olan kişidir. Ali bana senedi öde diye geldiğinde ben senedi o ibraz ettiği için ödeyebilirim
ama ek olarak düzgün bir ciro silsilesiyle devralmış mı ona bakarım. Senedi ilk devreden hikmet mi yani ilk devreden
lehtar mı ona bakarım.

Hikmet (lehtar)  Ayşe  Fatma  Ali = düzgün bir ciro silsilesi var.

Ama şöyle de olabilirdi; Hikmet  (devir) Ayşe  (devir) Fatma  Cengiz  Ali olabilirdi. Burada düzgün bir ciro
silsilesi yok çünkü cengiz senedi devralmadan devredemez. ‘ Fatma’ya devirdir. Ayşe’ diyeceğimize göre burada hak
sahibi Fatma’dır ama senedi elinde bulunduran cengiz ve Aliye senedi cengiz devretmiştir. Burada ciro silsilesi
kopmuştur bu nedenle ali bana senedi ödemem için geldiğinde bu senedi artık aliye ödemem. Ciro silsilesi kopuk
olması senedi devralan kişiden devralınmaması halidir. Geçerli bir ciro silsilesiyle devralandan devralınır, geçerli bir
ciro silsilesinden devralınmadıysa hak sahibi olunamaz. Ciro silsilesinde ilk ciroyu lehtar yapmak zorunda.
Emre yazılı senetlerde senedin arkasına sadece imza atılırsa bunlar devir anlamını taşır. Buna beyaza ciro denir.
Hamiline yazılı senetlerde ise senedin arkasına atılan imza devir anlamında değil, teminat anlamındadır.

Kıymetli evrak niye düzenlenir? Kıymetli evrakın temel fonksiyonu nedir? Kıymetli evrakın temel fonksiyonu tedavül
kolaylığıdır. Kıymetli evrakta tedavül kolaylığının temel sebebi ise kamu güvenliğine mashar olması, senedin emre ve
hamiline olduğunda illetten mücerret olmasıdır. Mesela nasıl parayı başka birine verdiğimizde o kişiden iade
alamıyorsanız kıymetli evrakta da senet verdiğiniz kişiden iyi niyetli kişilere geçtiğinde o senetle ilgili olarak temel
ilişkiden kaynaklanan itirazları ileri süremezsiniz. Piyasada özellikle kredi ihtiyacı içinde olan kişiler bankaya gidip
kredi çekmektense tedavül kolaylığı da sağlayan kıymetli evraklar vasıtasıyla işlem yaparlar. En önemli kıymetli
evraklar olan kambiyo senetleri bono ve poliçe olarak düzenlenmişlerse sahibine kredi imkanı sağlayan senetlerdir.
Ben hikmetten 100000 liralık malı 1 senelik vadeli senetle peşin bir şekilde alabilirim. Bu malı aldığımda hikmete ne
komisyon veririm ne de uzun işlemler yaparım. Böylece hikmet kolaylıkla mal satmış bende hazırda param yokken 1
yıl vadeli mal almış olurum. Hikmet daha sonra borcu olan kişiye senedi hemen devrederek borcunu ifa edebilir. O
senedi devralan kişi de borcu olan başka bir kişiye bu alacağı devrederek borcunu ifa edebilir.

BORÇTAN KURTULMA

TTK 646: (1) Kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi karşılığında ödeme ile yükümlüdür. (2) Hile veya ağır
kusuru bulunmadıkça borçlu, vade geldiğinde, senedin niteliğine göre alacaklı olduğu anlaşılan kişiye ödemede
bulunmakla borcundan kurtulur.

Senet teslim edilmeden ödeyen borçlu kötü ödemiştir, kötü ödeyen bir daha öder. Ben hamiline yazılı senedi hikmete
verdim. 1 ay sonra hikmet vade dolduğunda geldiğinde öde dedi. Ben senedi de getirseydin dedim hikmet de evde
unutmuşum dedi, tamam hikmet sana güveniyorum dedim ve hikmete 100000 lira ödedim. Borç bitmedi, daha sonra
cengiz diye birisi geldi hamiline yazılı senedi bana ibraz etti ben senedi hikmete ifa ettim ama hamiline yazılı senedi
ibraz eden cengize de tekrar ödemek zorundayım. – nama yazılıysa sorun olmaz- çünkü borçlunun yükümlülüğü
borcu ödediyse senedi de teslim almaktır. Bir kişiye bono verdiyseniz borcu ödediğinizde hemen bonoyu alıp
yırtarsınız çünkü borç senedin üzerinde ileri sürüyor.

Borçlu senedi teslim almak zorunda + vadede ödeme yapmak zorunda + hilesi ve ağır kusuru da bulunmamak
zorunda eğer vadede ödeme yapmazsa daha önceden ödeme yapmaktan kaynaklanan riskler borçluya aittir. Vadede
ödeme yaparken herhangi bir hile ya da ağır kusur olmamalı ben gerçekte senette hak sahibi olanın hikmet olduğunu,
bu hamiline yazılı senedin hırsız tarafından çalındığını biliyorum. Ben bundan haberdarsam bu hamile yazılı senet
bana ibraz edildiğinde ödeme yapmamakla yükümlüyüm. Ödeme yaptıysam benim ağır kusurum söz konusu bu halde
borçtan kurtulmuş olmam. Hile, borçlunun alacaklının alacaklı olmadığını veya vadede yetkisiz hale geleceğini
bilmesidir. Ağır kusur, borçlunun ifada bulunurken senedi ibraz edenin gerçekten alacaklı olduğu konusunda
kendisinden beklenen özeni göstermemesi, şüpheye düşmesi gerekirken aldırmamasıdır. Tacirse bu ağır kusur daha
üst seviyede değerlendirilir.

KAKMBİYO SENETLERİNDE SOYUTLUK İLKESİ GEÇERLİDİR. Kıymetli evrak niteliği taşıyan senette hak temel ilişkiden
bağımsızdır, temel ilişkideki bozukluklar kambiyo- kıymetli evrak ilişkisini etkilemez. Buradan kaynaklanan defiler
hamile ileri sürülemez.

Soyutluk senedin ciro edilmesiyle ortaya çıkar. Bir kıymetli evrakta temel ilişkiden kaynaklanan kusurlar, geçersizlikler
ileri sürülemez buna soyutluk ilkesi denir fakat soyutluk ilkesi temel ilişkiyi bilenler arasında hüküm ifade etmez.
Soyutluk ilkesinde senet temel ilişkiden dışarı çıktığında hüküm ifade etmeye başlar. Ben senedi hikmete verdim,
hikmetten bunun karşılığında buzdolabı aldım, buzdolabı bozuk çıktı hikmete iade ettim. Hikmet senet vadesi
geldiğinde senedi bana ibraz etti ve öde dedi. Bende ödemiyorum diye cevap verdim. Hikmet ısrarla bu senet bir
kıymetli evraktır soyutluk ilkesi geçerli olduğunu söyler ama soyutluk ilkesinin geçerli olması için bu senedin temel
ilişkinin taraflarından başka bir kişiye geçmiş olması lazım. Fikret bana soyutluk ilkesini ileri sürerek alacağını talep
edemez çünkü temel ilişkinin tarafıdır, temel ilişkideki aksaklığı- geçersizliği bilmektedir. Buna karşılık hikmet kendisi
değil de arkadaşı mehmete senedi devretmiş olsaydı ve Mehmet gelseydi ben bu senedi ödemek zorunda kalırdım.
Üçüncü kişinin de iyi niyetli olması şartı vardır. İyi niyetin ispata ihtiyacı yok ancak iyi niyetli kişiye ödeme yapılabilir,
borçlu eğer o kişinin temel ilişkideki bozukluğu bildiğini ya da bilmesi gerektiğini ispat ederse o kişiye dahi borç
ödemekten kurtulabilir. Bilmesi gerekiyorsa onun kusurundan kaynaklanır.

Kıymetli evrakları adi senetlerden ayıran belli unsurlar var; (çok önemli bir şey değil)

- Senet; adi senetlerde hakkın ispat vasıtasıyken kıymetli evrakta hakkın unsurudur çünkü kıymetli evrakta
hakla senet birbirine sıkı şekilde bağlıdır.
- Adi senetlerdeki hak senetsiz ileri sürülebilir ve devredilebilirken, kıymetli evrakta hak senetsiz ileri
sürülemez ve devredilemez.
- Adi sneede bağlanmış alacaklarda borçlu senet ibraz edilmeksizin de ödenebilirken kıymetli evrakta senet
ibraz edilmeksizin borç ödenmez ödenirse kötü ödeyen bir daha ödemek zorunda.
- Adi senedin devrine ilişkin alacağın temliki, borçlunun haczi veya aynı alacağın değişik kişilere devrinde …
korumamaktadır, oysa kıymetli evrakın temel devri şekli olan ciro devralana tam bir koruma sağlamaktadır
çünkü cirolu senet soyutluk ilkesine ..?

DEF’İ KAVRAMI******

Def’i, kıymetli evrakta borçlu temel olayı alacaklının alacak hakkını kabul etmekle birlikte bu borcu yerine
getirmekten kaçınmak için özel sebepler ileri sürmesidir. Kıymetli evrakta def’i borçlar hukukundaki def’iden daha
geniş bir kavramdır. Borçlar hukuku anlamında def’inin yanında kıymetli evrakta def’i borçlar hukukundaki itiraz
kavramını da içine alır. Ve borcu ödememeye yönelik her türlü itiraza, def’i ye kıymetli evrakta def’i denir.

Borcu ödemiyorum çünkü temel ilişki geçersiz ben zaten sana borcu ödedim/ mal ayıplı/bu senet hatır senedi/ bu
senetteki imza sahte/ senedin zamanaşımı dolmuş/ sen beni zaten ibra etmiştin/ zaten benim de senden alacağım
var/ bu senet kumar borcu sebebiyle verildi/ bu senet kıymetli evrak niteliğinde değil adi bir senet/ …  def’i

Eğer bu def’i herkese karşı ileri sürülebiliyorsa mutlak def’i denir. Nama yazılı senetlerdeki def’iler mutlak def’idir.
Zaten alacağın temlikidir alacağın temliki olduğundan dolayı hakları devralan herkes o hakkı devraldığı kişiye ileri
sürülebilecek itirazlardan da mesuldür. Nama yazılı senetlerdeki tüm itirazlar herkese karşı ileri sürülebilir çünkü
kamu güvenliğine mashar değildir. borçlar hukuku anlamında alacağın temliki ile devredilir.

Emre yazılı ve hamiline yazılı senetlerde ise sadece senedin üzerinde yazan, senette gözüken bilgilerden kaynaklanan
defiler mutlak def’idir. Ben senedi imzalamadan hikmete verdim. Hikmet senedin imzasız olduğunu gördü. Buna
rağmen senedi ayşeye devretti, ayşe senedin imzasız olduğunu gördü, ayşe senedi fatmaya devretti Fatma senedin
imzasız olduğunu gördü ve vadenin geldiğini söyleyip ödememi istedi. Herkese karşı senedin imzasız olduğuna
yönelik defi ileri sürebilirim çünkü o senedi zaten senet metninde imzalı olmadığını hepsinin görmüş olması gerekir.
Ya da o kıymetli evrakta şekil şartlarından birinin eksik olması; bir bono verdi ama bonoda bono kelimesinin
yazmadığı bunu hikmet, ayşe, Fatma gördü. Bono diye artık onun ifa edilmesi için getiremez. Getirirse ben senet
metninden anlaşılan bu eksiği mutlak defi olarak ileri sürebilirim. İyi niyetli olsa dahi iyi niyeti ileri süremez çünkü
güven ilkesi ortadan kalkmış senetteki eksikliği gördüler. Senetteki eksikliği görmüş olması gerektiğinden dolayı
görünüşe güven ilkesi ortadan kalkar, hakkı ileri süremez, kamu güvenliğinden yararlanamaz.

Defi sadece belli bir borçlu tarafından senedin belli bir alacaklısına karşı ileri sürülebiliyorsa buna nispi def’i denir.
Ben senedi hikmete, hikmet ayşeye, ayşe fatmaya verdi. Ben senedi sadece hikmete ya da sadece fatmaya karşı ileri
sürebiliyorsam bu def’iye nispi def’i denir. Hikmet benden buzdolabı için verdiğim senedi ifa etmemi istediğinde
hikmete temel ilişkideki buzdolabını iade ettiğimi bilyorsun bundan dolayı sana borcu ödemiyorum diyebilirim.

Emre ve hamile yazılı senetlerde bunu senedi devralan diğer kişilere demem mümkün değil çünkü onlar bilmiyor.
Fakat senet ben  hikmet ayşe ayşe bana senedi öde diye getirdiğinde ben zaten ayşeden alacaklıysam ben bu
def’i yi hikmete ya da fatmaya ileri süremezdim ama benim zaten senden 50000 lira alacağım var dolayısıyla bu
10000 liralık senetle 50000 liralık alacağımı takas ediyorum derim bunu sadece ayşeye karşı ileri sürebilirm.

Nispi def’iler ise emre ve hamile yazılı senetlerde senet metninden anlaşılmayan, senetteki taahhüdün geçersizliğine
ilişkin def’iler ile şahsi def’ilerde de söz konusu olmaz. Nama yazılı senetlerde nispi def’i yoktur. Emre ve hamiline
yazılı senetlerde senet metninden anlaşılmayan senetteki ödeyeceğim taahhüdünün geçersizliğine ilişkin olan def’iler
ile şahsi def’iler nispi def’idir.

Def’iler özellikleri açısındansa senet metninden anlaşılan def’ilerdir. Senet metninden anlaşılmayan, senetteki
taahhüdün geçersizliğine ilişkin olan def’iler ve şahsi def’iler olarak ikiye ayrılır.

1- Senet metninden anlaşılan def’iler

Kıymetli evrakta bir senet, hak vardır. Hak ve senet birbirine bağlıdır. Ve bu senet kıymetli evrakı devralan herkesin
eline geçer. Herkesin eline geçtiği için bu senetteki eksiklikler veya kusurlardan dolayı bu devralan kişiler korunmaz.
Örneğin şekil şartlarına uymamamdan doğan def’iler senet metninden anlaşılan def’ilerdir. Bonoda bono, çekte çek,
poliçede poliçe kelimesi bulunması zorunludur, yazmıyorsa artık kimse bunun bono olduğunu ileri süremez. Bana
borçlu olarak ibraz edildiğinde bu bono değildir ben bu senedi ödemiyorum diyebilirim.

Yine her bonoda, poliçede, çekde düzenleme tarihinin bulunması zorunludur, kayıtsız şartsız belli bir meblağın
ödenmesi hususunda kayıt bulunmak zorundadır. Bunlar yoksa ben bu senedi ödemiyorum diyen her defiyi ileri
sürebilirim.

Yine kıymetli evrakta senet metninden anlaşılan bir diğer def’i hamilin meşru hamil olmadığı def’idir. Kıymetli evrakta
senedin alacaklısı olan kişi senedin hamili senedi elinde tutan kişidir. Bu senedi elinde tutan kişi ise meşru hamil
olmak zorunda yani geçerli ciro silsilesi ile devralan kişi olmalıdır. Senedin arkasına baktığımda geçerli bir ciro silsilesi
olmamasına rağmen senedi devraldıysam borçlu bu senedi ödemeyeceğine dair bana karşı def’i ileri sürebilir. Senedi
ben hikmete verdim, hiç ortada olmayan cengiz senedi ayşeye devretmiş ayşe ödeme yapmam için bana geliyor. Ben
ayşeye geçerli bir ciro silsilesiyle ayşe sendi devralmadığı için def’i ileri sürebilirim. Hamilin meşru hamil olmadığı ileri
sürülen def’i herkese karşı ileri sürülebilen mutlak bir def’i.

Senedin kabulünden kaynaklanan def’iler herkese karşı ileri sürülebilir. Ben bu senedin ciro edilmesinden- kabul
edilmemesinden sorumsuzum kaydı senedin üzerine yazıldığı için herkese karşı ileri sürülebilen def’idir.

Kıymetli evraka ilişkin sürelere uyulmamasından kaynaklanan def’iler herkese karşı ileri sürülebilir. Örneğin bir bono
vade ve vadeden sonraki 2 iş günü içinde ibraz edilmek zorundadır. Bir çek keşide tarihinden itibaren 10 gün içinde
ibraz edilmek zorundadır. Senedi devralan kişi bunun böyle olduğunu biliyor. Üzerinde düzenleme tarihi ya da vade
var.

Zamanaşımı def’i herkese karşı ileri sürülebilecek, senet metninden anlaşılabilecek def’ilerdir. Zamanaşımının
hesaplanması senedin üzerinde yazan vade tarihiyle hesaplanır. Vadeden itibaren 3 yıl içinde o senet takibe konmak
zorunda, koyulmadığında buna ilişkin def’i senedi ibraz edene ileri sürülür.

Bazı def’iler ise senet metninden anlaşılmaz, senedin üzerinden anlaşılmayan ama senetteki taahhüdün geçersizliğine
ilişkin olan bu defiler nama yazılı senetlerde yine mutlak defi iken emre ve hamile yazılı senetlere nispi defidir. Ben
senedi hikmete verdim karşılığında buzdolabı aldım, buzdolabını hikmete iade ettim. Hikmet ise bu sırada senedi
ayşeye devretti, temel ilişki geçersiz ama temel ilişkinin geçersiz olduğu senet metninden anlaşılmıyor. Senet
metninden anlaşılmayan ama temel ilişkideki taahhüdün geçersizliğine ilişkin olan def’iler emre ve hamiline yazılı
senetlerde sadece temel ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilir yani nispi def’idir.

19.04.2016—PRATİK

OLAY I
1.İki savunması vardır. Tescil edilmediği ve tescil edilen miktarın üzerinde işlem yapılamayacağı iddiaları vardır.

Ali Armağan ticari temsilcidir. Sınırlama iki şekilde olabilir şube ve birlikte temsil. Ancak miktar ile sınırlamanın
tescili hüküm ifade etmek Ancak eğer 3.kişi bir şekilde sicilden a da başka bir sebepten miktar ile sınırlandığını
biliyorsa, iyiniyetli değilse miktar ile sınırlama geçerli olur. Kötü niyet halinde sınırlama geçerli olur yani yapılan işlem
geçersizdir.

2.Temsilci taşınmazı satın almıştır, temsil yetkisi veren taşınmaz satın alma işlemi tescil tarihinden sonra yapılan bir
satın alma işlemine geçersizlik ileri sürebilir mi?

Satın alabilir ancak işletmenin malvarlığında bulunan taşınmazı satmak için özel yetkili olmalıdır. Çünkü ticari
temsilci geniş yetkilere sahiptir, içine taşınmaz satın almak giriyor ancak satma işlemi özel yetki gerektirir.

Ayrıca ticari temsilci ticari işletmeyi devredemez. Bir ticari temsilcinin varlığının olmazsa olmaz unsuru ticari işletme
unsurunu dolayısıyla rehin devir iflas isteme gibi işlemleri ticari temsilci yapamaz.

3.Azil işlemi tescil edilmelidir, tescil edilmediyse sadece beyan yeterli değildir. Terkine kadar yapılan işlemlerden
sorumluluk doğar. Temsil ilişkisini kurmak için tescil zorunda değil ancak terkin kurucu bir unsurdur ve zorunludur.
Ancak azil işlemi biliniyorsa, sicilde terkin yapılmamışsa dahi bağlılık son bulur.

İyi niyet incelenmelidir. Terkin yoksa 3.kişilerin iyi niyetine bakılmalı. İyiniyetli değillerse temsil olunan işlemle bağlılık
olmaz.

Ticari temsilci diye inceledik ancak bu kişi ticari vekil, acente, komisyoncu olabilir mi? İşletme ile bağımlı biri olduğu
için vekil ya da temsilcidir. Somut olayda, ticari vekilin sahip olmayacağı yetkiler kişiye verilmiş. Ticari vekilin terkini
tescili aranmaz, bu nedenle ticari temsilci olma ihtimali yüksektir. Soruda tescil ibaresi varsa temsilciye daha yakındır
ancak yapılan işlemler de değerlendirilmelidir.

4.Genel müdür senet imzalayabilir mi, kambiyo taahhüdünde bulunabilir mi?

Ticari temsilci kıymetli evrak düzenleyebilir. Ticari vekil kambiyo taahhüdünde bulunamaz. Genel müdür ticari
temsilcidir.

5. Basri Bal iki hususta sınırlandırabilir. Şube ile ya da birlikte temsil ile sınırlandırmadır.

NOT: Ticari işletme yönetim yetkileri/temsil yetkilerine getirilen sınırlamada. Yönetim yetkisine sınırlama gelirse
temsile de sınırlama gelmiş olur. Yönetim karar almak demektir, temsil kararı uygulamak demektir. Örneğin,
temsilcinin yetkisi şube ile sınırlandırılırsa karar alma boyutunda da sadece şube ile ilgili kararlar alabilir hale gelir.
Birinin sınırlandırılması diğerinin sınırlanması sonucunu doğurur.

OLAY II

1.A, B ve C arasında bir adi ortaklık kurulduğu varsayılır. Ortak karar ve ortak amaç söz konusudur. Adi ortaklıkta her
ortağın kural olarak ticari karar alma yetkisi vardır, E’yi her bir ortak atayabilir mi? Aracılık ettiği veya akdettiği […]
%10’u E’ye verilecektir. E işlemi kimin adına ve hesabına yapıyor bu incelenmelidir. Acente kendi adına ve hesabına
yapar, ancak komisyoncu kendi adına ve işletmeci hesabına yapar. Somut olayda acente vardır ve “aracılık ediyor ve
sözleşme akdediyor” olduğu için sözleşme akdeden acente söz konusudur.

E’nin iddiası:

E işletmeye ortak olduğunu söylüyor; yeni bir ortak alımı oybirliği ile mümkündür, sadece kar payı verilmiş olması
işletmeye ortaklık için yeterli değildir. Ortak alım iradesinin açıkça belirtilmesi gerekir.

2. Y ile bir sözleşme yapılıyor ancak yapılan sözleşme iki acentenin zamanında yapılıyor. Her iki acente de (hem eski
hem yeni) yapılan işlemden dolayı ücret talep edebilir mi?

Kanun her iki acenteye de hak talep etme imkânı getirmiş.

TTK 113/2 Acenteye belli bir bölge veya müşteri çevresi bırakılmışsa, acente, acentelik ilişkisinin devamı süresince bu
bölgedeki veya çevredeki müşterilerle kendi katkısı olmadan kurulan işlemler için de ücret isteyebilir. Birinci fıkranın
ikinci cümlesi burada da uygulanır. Her ne kadar eski acentenin sözleşmede katkısı olmasa da, sözleşme daha
feshedilmediği için ücrete hak kazanır çünkü sözleşme ilişkisi devam ediyor.

K’nın buna bir iddiası olabilir mi?

Sözleşmesi akdedildikten sonra işlem yapıldığı için ücrete hak kazanacaktır. Ancak “bu ücretin, hâl ve şartlara göre
paylaşılması hakkaniyet gereği ise, sonraki acente de uygun bir pay alır.” Sonuç olarak her ikisinin işleme katkıları göz
önüne alınarak değerlendirme yapılıyor.

3.Her ikisi ayrı ayrı değerlendirilebilir.

Fesih gerekçeleri:

Belirli süreli bir acente ilişkisi değil, belirsiz süreli bir acente ilişkisi olduğu için haklı sebeple her zaman feshedilebilir.
Haklı sebebin varlığı değerlendirilmelidir.

-Geç ödeme bir haklı sebeptir.

-Uzun süreli bir hastalığa yakalanması ve dolayısıyla acentelik görevini gereği gibi yerine getirememesinde(kusuru
olmaması) haklı sebep teşkil eder.

Haklı sebep tespit edilirken kusur göz önüne alınmaz.

Feshin hukuki sonuçları:

Denkleştirme talebi TTK 122.maddesinde düzenlenmiştir. Haklı sebep olmadan sözleşme feshedilmesi konusunda
denkleştirme istemi mümkün değildir.

b) Acente, sözleşme ilişkisinin sona ermesinin sonucu olarak, onun tarafından işletmeye kazandırılmış müşterilerle
yapılmış veya kısa bir süre içinde yapılacak olan işler dolayısıyla sözleşme ilişkisi devam etmiş olsaydı elde edeceği
ücret isteme hakkını kaybediyorsa […]

Hakkaniyet gereği olmalıdır. Çok bilindik bir marka acente ile faaliyet gösteriyorsa acentenin zaten çok fazla müşteri
çekme katkısı olmaz deniyor ancak Yargıtay ve doktrin acentenin katkısının olduğunu kabul eder dolayısıyla bilindik
bir işletmenin bu savunması kabul edilmez. Bu husus denkleştirme talebinin kazanılamayacağına karine teşkil etmez.
Sözleşmenin feshi için haklı sebep aranır ve kusur değerlendirmesi yapılmaz ancak denkleştirme talebi için kusur
aranır. Dolayısıyla denkleştirme talebi hastalık halinde talep edilebilir ancak ücretleri geç ödemede denkleştirme
talebi ileri sürülemez. Denkleştirme talebi portföy tazminatı diye de geçer yani tazminat için kusur aranacağı açıktır.

4. Somut olayda Y, 3. bir kişidir. Bu 3.kişi Y, işletme ile olan acentelik ilişkisini zedelemeye çalışıyor. Haksız rekabet
hükümlerine gidilir.
TTK m.56 2. Üçüncü kişilerin işçilerine, vekillerine ve diğer yardımcı kişilerine, hak etmedikleri ve onları işlerinin
ifasında yükümlülüklerine aykırı davranmaya yöneltebilecek yararlar sağlayarak veya önererek, kendisine veya
başkalarına çıkar sağlamaya çalışmak,

Haksız rekabet olarak değerlendirmek için örneğin, fahiş bir ücret, ekstra vaatler haksız rekabete karine teşkil eder
ancak sadece acentenin sözleşme ilişkisine teşvik etmesi dahi haksız rekabet kapsamındadır.

Bir acente aynı bölgede iki ayrı acente için çalışabilir mi? İnhisarilik hem hak hem yükümlülüktür; tek bir işletme
sahibi için aynı bölgede çalışmak zorundadır. Aksi yazılı kararlaştırılabilir. Somut olayda açılan haksız rekabet
davasında, aksi yazılı kararlaştırılırsa dava reddedilir.

5. Haksız rekabet davası açılabilmesi için davacının ilgili olması gerekir, müşteriler dâhil herkes ilgili kişilerdir. Rekabet
ortamında bulunmadığı iddiası: Müşteri olması yeterlidir, tacir olması gerekmez. Rekabet ortamı açıkça olmak
zorunda değildir. T’nin tüm iddiaları yersizdir.

20.04.2016

Kıymetli evrakta defi, borcu ödememeye yönelik olan her türlü itiraz ve defiyi içerir. TBK anlamındaki defiden daha
geniştir. Bir kıymetli evrak ibraz edildiğinde ileri sürülecek her türlü ifade defidir.

Mutlak defide, herkese karşı “Ben bu senedi ödemiyorum çünkü…” denebilir.

Örneğin, “Borcu ödemiyorum çünkü bu senette keşidecinin imzası yok

senedin vadesi geçmiş

senet zamanaşımına uğramış

senetteki temel ilişki geçersiz

Nama yazılı senetlerde senet üzerindeki borcu ödememeye yönelik defi mutlak iken emre ve hamiline senetten
anlaşılıyorsa mutlaktır. Anlaşılmıyorsa nispi defi niteliğindedir.

Nispi defi: Sadece emre ve hamiline yazılı senetlerde geçerlidir. Nama yazılı senetlerde nispi defi yaptır. Emre ve
hamiline yazılı senetteki taahhüdün geçersizliği ile şahsi defiler nispi defidir. Bu defiler sadece bilen ve bilmesi
gereken kişilere karşı ileri sürülebilir.

Senet metninden anlaşılan defiler her şekilde mutlak defidir. Herkes tarafından senet görülür, nama da emre de
hamiline de olsa mutlak defi olarak değerlendirilir. İmza olmadığını görmesine rağmen başkasına devretti, iyi niyetleri
ortadan kalkar.

Senet metninden anlaşılan defiler:

1-Şekli şartlarına uymadan doğan defiler: Şekil şartlarından birinin eksikliği senedi geçersiz hale getirir. Bono poliçe
ve çekte kendi isimleri yazmıyorsa kambiyo senedi niteliğini taşımaz.

2-Hamilin meşru hamil olmadığı defi: Ciro zincirinin düzgün olmaması hali.

Senedin ön yüzünde “işbu bono/poliçe/çek karşılığı Ali Can’a 500 bin lira ödeyiniz.” yazar, arkasında da devre ilişkin
ciro yazar. Emre yazılı senetlerde arka yüzde ciro devri şöyle gerçekleşir:

Arka sayfada: “Ayşe Gün’e cirodur” diyerek devreden Ali’nin adı ve imzası.

Arka sayfada: “Mehmet Erdem’e cirodur” diyerek devreden OSMAN’ın adı ve imzası.
Senedi devralan kişiler bir başka kişiye devredebilir. Ancak kişi devrederken A’ya cirodur diyerek başka isim yazarsa
senet silsilesinde kopukluk oluşur. Kimse sahip olmadığı hakkı devredemez. Kopukluk olduğunu bilmek ve anlamak
zorundadır. Bu defi mutlak defi olarak herkese ileri sürülebilir.

3-Senede konulan kayıtlardan doğan defiler, cirantanın sorumlu olmama kaydı. Senet metninden anlaşıldığı için
mutlak defidir.

4-Kıymetli evraka ilişkin sürelere uyulmamasından doğan defiler

İbraz sürelerine uyulmamış olması. Bono ve poliçeler 2 gün için ibraz edilmeli. Bu sürelere uymadan yapılan ibraz
mutlak defi olarak ileri sürülür.

5-Zamanaşımı defi Bono poliçe ve çekler zamanaşımı sürelerine tabidir. Uyulmaması mutlak defidir. Herkes ileri
sürülebilir.

Senet Metninden Anlaşılmayan,

Senetteki taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin defiler:

Temel ilişkide borcun olmadığı defi:Senetteki ödeme taahhüdüne dair olan geçersizliklerdir. Senet kusursuz
gözüküyor, hiç bir eksiklik yok ancak buna karşılık senedin düzenlenmesine sebep olan temel ilişkide bir borç yok.
Senetteki 500 bin lira ödeyeceğim taahhüdü doğuran ilişki geçersiz ya da son bulmuş haldedir.

Ben mal alıyorum, karşılığında senet veriyorum. Mallar ayıplı olduğu için malları iade etmeme rağmen A senedi
devrettiği için senedi bana iade edemiyor. Temel ilişkide borç yok. Ama senedin üzerinde borç olmadığı gözükmüyor.
Senet geçerli fakat senetteki taahhüt geçersiz. Senet metninden anlaşılmayan bu defi nispi defidir. Sadece bu ilişkiyi
bilen ve bilmesi gereken kötü niyetli kişilere karşı ileri sürülebilirken iyiniyetli 3. kişilere karşı ileri sürülemez.

Bu husus emre ve hamiline yazılı senetlerde geçerlidir. Çünkü nama yazılı senetler tüm defiler mutlak defidir, bu defi
bile.

Örneğin, malın iade edilmesi borcun olmadığına yönelik defidir.

Hatır senedi defi: Benim bir borcum yok ama Melissa başkasından mal alsın diye hatır senedi düzenledim. Onun
lehtar olduğu bir senet düzenledim ve o da tedavül etti. Melissa piyasada itibar sahibi olan benden senet aldı ama
ben Mel’e borçlu değilim. Taahhüt geçersizdir ama senede bakıldığında kusuru yoktur. İşbu bono karşılığında mele şu
tarihte 500 bin lira ödeyeceğim dedim ve bu senet kayıtsız şartsız bir borç ikrarı içeren senet. Temel ilişkideki taahhüt
geçersizdir. Emre ve hamiline yazılı senetlerde nispi defidir. İyiniyetli devralana karşı bu defi normalde ileri
sürülemez.

Örneğin, borç ifa edilmiş olabilir. Ben Hikmet’e 500 bin lira ödeyeceğim diye senedi verdim. Ama senet Ayşe’dedir.
Bir daha ödemek zorundayım bir senet sadece bilen bilmesi gereken karşı ileri sürülebilir.

Örneğin, eksik borca ilişkin defiler. Ben yaşlandım, evleneceğim. Hikmet evlilik tellalığı yapıyor. Bundan doğan borç
eksik borçtur. Bu borç karşılığı hikmete parayı ödeyeceğim diyorum ama aslında bu borcun ödenmesi gerekmez.
Senet metninde de zaten ödenmemesi gerektiği gözükmez. Hikmet gelse ödemem ama 3. iyiniyetli kişi bilemeyeceği
için ödenmesi zorunludur.

Normalde nispi defidir ancak emre ve hamiline yazılı olsa dahi her durumda da mutlak defi etkisine sahiptir, bu
eksiklikler senet ele alındığında görülmez. Herkese karşı ileri sürülebilir.

-Ehliyetsizlik defi, küçük kızım imzalanmış, yaşı bilinemez.ttk670

-Sahte imza defi imzam taklit edilmiş. 3.kişi üzerinde imzam olan senetle geldiğinde ödemeyeceğim diyebilirim.
-Zorla imza defi İstanbul’un ünlü kabadayısı Mehmet Peker kafama silah dayadı ve bana senet düzenle dedi. Senedi
imzalarken rızam sakat.

-Yetkisiz temsil defi Hikmetle beraber x inşaat aş kurduk. Yönetim kurulunda ikimiz varız, şirket çift imza ile
yönetiliyor. Kambiyo senedinde iki imza gerek. Hikmet gitmiş tek başına imzalayarak şirketi borçlandırmış. Ahmet de
iyiniyetli ve başka bir kişiye devretmiş. Devralan kişi tahsil etmek istiyor.

II - Yetkisiz imza
MADDE 678- (1) Temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir
poliçeye imzasını koyan kişi, o poliçeden dolayı bizzat sorumludur; bu poliçeyi ödediği takdirde, temsil olunduğu
kabul edilen kişinin haiz olabileceği haklara sahip olur. Yetkisini aşan temsilci için de hüküm böyledir.

Şahsi Defiler,

Borçlunun doğrudan belli bir alacaklı ile arasındaki hukuki ilişkiden doğan defilerdir. Senetteki ödeme taahhüdünün
geçersizliği dışındaki ilişkiden kaynaklanır.

Ben borçlu olarak senedi (500 TL) Ayşe’ye ödeyeceğim. Ayşe’den önceki bir ilişki nedeniyle 1 milyon TL alacağım
vardır. Takas ileri sürülebilir, şahsi defidir.

Takas beyanı emre ve hamiline yazılı senetlerde nispi defi, nama yazılı senetlerde mutlak defidir.

Taraflar arasında özel anlaşmadan doğan defilere örnek ibra sözleşmesi veya yeni bir vade kararlaştırılması olabilir.

 Kişisel defileri kural olarak taraflar arasında ileri sürülebilmesi istisnaları:

 Nama yazılı senetlerde borçlu yeni alacaklılara karşı da ileri sürebilir.

Emre ve hamiline yazılı senetlerde, senet iktisap edilirken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmemiş
olması.

II - Borçlunun def’ileri
MADDE 825- (1) Borçlu, emre yazılı bir senetten doğan alacağa karşı ancak senedin geçersizliğine ilişkin veya
senet metninden anlaşılan def’ilerle alacaklı kim ise ona karşı, şahsen haiz bulunduğu def’ileri ileri sürebilir.
(2) Borçlu ile önceki hamillerden biri veya senedi düzenleyen kişi arasında doğrudan doğruya varolan ilişkilere
dayanan def’ilerin ileri sürülmesi, ancak senedi iktisap ederken hamilin bilerek borçlunun zararına hareket etmiş
olması hâlinde caizdir.

Örneğin, takas definden kurtulmak için senet devredilir. Senet devredildiğinde senedi devralan kişiye takas defi ileri
sürülemez çünkü şahsi defidir. Borçlunun zararına yapılmış olan bu devirin varlığı halinde borçlu defiyi devralan kişiye
de ileri sürebilir.

Sınırlı Defi Sistemi

Bu defiler devrin ciro ile yapılmamasından kaynaklanan defiler olup doğrudan defiler olarak adlandırılır.

-Nama yazılı senetler yazılı devir beyanı ve teslimle devredilir.

-Emre yazılı senetler ciro ve teslimle devredilir.

-Hamiline zilyetliğin devri ile devir edilir.


Bunların dışında senet birleşme, temlik, vadeden sonra ciro, tahsil cirosu, hamilin iflası ile senet başkalarına
devredilmiş olabilir. Bu devir yollarının varlığı halinde, senet senedin eski sahibinden yeni sahibine geçerken, eski
sahipten kaynaklanan defiler yeni sahibine karşı da ileri sürülebilir.

Örneğin, X A.Ş. 500 bin lira ödeyeceğim diye kambiyo senedini Ceren’e düzenledi. Ceren’in önceden firmaya borcu
vardı. Ceren iflas edince malvarlığı iflas dairesine geçti, senedin sahibi iflas masasıdır. X A.Ş. 1 milyon liralık takas
defini, şahsi defi olmasına rağmen iflas dairesine ileri sürebilir.

KIYMETLİ EVRAKIN TÜR DEĞİŞTİRMESİ-TAHVİL

Nama yazılı senetemre yazılı senede,

emre yazılı senet hamiline yazılı senede

Nam yazılı senet  hamiline yazılı senede

Emre yazılı senethamiline yazılı senede

Hamiline yazılı senet  Nama ya da emre haline dönüşebilir.

Tür değiştirme sözleşme ile iradi olarak düzenlenebilir ya da kanuni olabilir.

İradi tür değiştirme: Nama emre yazılı senetler senet üzerindeki tüm imza sahiplerinin onayı ile hamiline yazılı hale
getirilebilir. Hamiline yazılı senetlerde senet üzerindeki herkesin imzası ile nama emre ile düzenlenebilir.

Kanuni tahvil: Kanunun emrinden doğan tür değiştirmedir.

Emre yazılı poliçe bono ve çekte vadeden sonraki ciro normal ciro yazılır. Ancak ödememe protestosunda ya da
protesto süresi geçmesinden sonra yapılan ciro alacağın temliki hükümlerini doğurur. Yani bu senetler esasen emre
yazılı olmalarına rağmen vadeden sonraki cirantalar ve hamil arasında artık nama yazılı senetlerin devir şekli olan
alacağın temliki hükümleri uygulanır. Yani, artık hükümleri açısından tür değiştirmiş sayılır.

-2 iş günlük zarfta protesto çekilirse ya 2 iş günü protestosu dolduğunda ciro+ teslimde bir başka kişiye devredilse
dahi bu ciro alacağın hükümlerine tabidir. Gecikmiş cirodur. Senet nama yazılı senede dönüşmüş olur. Ciro yazsa dahi
alacağın temliki ile devredildiği için nama yazılı hale gelir.

KIYMETLİ EVRAKIN ZİYAI VE İPTALİ

Zayi(zıyaı) senedin kaybolması, yanması, çalınması, düşürülüp başkası tarafından bulunması konulduğu yerin
hatırlanmaması, sele kapılması, denize veya kuyuya düşmesi gibi tüm halleri kapsar.

Mahkeme kararı ile zayi belgesi alınmalıdır. Kıymetli evrakın iptali ile senet teşhis fonksiyonunu kaybeder. Borçlu,
senet kendisine ibraz edilse dahi artık hakkı iptal kararı temsil eder, bu nedenle ancak iptal kararının borçluya ibrazı
ile alacak tahsil edilebilir. Mahkeme kararı senet yerine geçer. Senet ile hak arasında bağ çözülür.

İptal, yitirilen senedin geçersizliğinin mahkeme kararı ile açılanmasıdır.

İptal kararı, hak ile senet arasındaki bağı çözer, senet teşhis fonksiyonunu yitirir. Hak sahibi hakkını senetsiz olarak
ileri sürebilir veya yeni bir senedin ihdasını talep edebilir.

Eğer iptal kararı verildiği sırada, senedin vadesi gelmemişse bu durumda iptal kararı ile senedin tahsili mümkündür.
İptal kararında yeni bir senedin düzenlenmesine karar verilebilir. Böylece belirlenen vadeye kadar yeni senet tedavül
edebilir.

İptal davasında yetkili mahkeme,

Nama ve hamiline yazılı senetlerde borçlunun yerleşim yeri veya hamilin yerleşim yerindeki mahkemesi yetkilidir.
Emre yazılı senetlerde ödeme yeri veya hamilin yerleşim yerindeki mahkeme

Hisse senetlerinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi yetkilidir.

İPTAL DAVASININ ŞARTLARI

1.Senedin zayi olması, senedin zayi olduğunu hak sahibi ispat etmelidir.

2. Senede bağlı hakkın halen mevcut olması gerekir. Ödeme yoluyla hak sona ermiş, senet imzalanmış ana alacaklıya
verilmemişse hak hiç doğmamıştır, iptal söz konusu olamaz. Babam borçluya gidip, zaten senet bedelini senet
olmadan tahsil etmişse artık iptal davası açamaz.

3.Senetteki hakkın alacaklısı sıfatını taşımak, hakka sahip olan kişi davayı açabilir.

4.Senedin ele geçirilmesinin mümkün olmamalıdır. Senedin kimde olduğu biliniyorsa yeniden ele geçirilmesi
mümkünse iptal davası açılamaz. Amerikada’ki evimde senedi unuttum, Türkiye’de iptal davası açıp alacağı almaya
çalışıyorum. Senedi Sedat Peker aldı gitti, iptal davası açıp ödememeye çalışıyorum, olmaz. Başka birisi aldıysa ya da
çalanı tanıyorsam iptal dava değil iade(istirdat) davası açılmalıdır.

5.Senedin kanunen iptali mümkün bir senet olması gerekir. Bazı kıymetli evrakların iptali mümkün değildir, milli
piyango bileti.

 EMRE YAZILI SENETLERİN İPTALİ

1.Aşama, ödeme yerinden veya hamilin yerleşim yerindeki mahkemeden ödemeden men kararı alınması için ödeme
yasağı kararı talep edilir. Senedin alacaklısı olan hamil, borçlunun senedi ele geçen bir başkasına ödeme yapmasını
engellemek için ödeme yasağı kararı aldırır.

Hikmet senedi kaybettiyse ödeme yasağı kararı aldırdığında senet başkası tarafından bulunup borçlu ödeme yasağı
kararına binaen ödeme yapmaz.

2.Aşama dava, ikiye ayılır

a. Senedin kimin elinde olduğunun bilinmesi halinde mahkeme hak iddia edene istirdat davası açması için uygun bir
süre verir. (senedin kimse olduğunu bilen kişi böylece ödeme yasağı koydurup ardından iade davası açmış olur, zaten
ama iptal davası açmak değildir.)

-süresinde dava açılmazsa ödeme yasağını kaldırır.

-süresinde dava açılırsa yeni hamil iyiniyetli ise senedi iade yükümlülüğü yoktur. Kötü niyetli veya iktisabında ağır
kusurlu ise senedi iade etmelidir.

b. Senedin kimin elinde olduğu bilinmiyorsa veya senet yırtılma, yanma gibi sebeplerle ortadan kalkmışsa:
Mahkemeden senedin iptali istenir. Hak sahibi, senet elinde iken zıyaa uğradığını inandırıcı bir şekilde gösterten
delilleri mahkemeye sağlamak ve senedin bir suretini ibraz etmek veya senedin esas içeriği hakkında bilgi vermekle
yükümlüdür.

3. Aşama, İlan aşaması, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde en az 3 ay, en fazla 1 yıllık süre verilerek 3 kez ilan yapılır.

“şu vasıflardaki senet iptal edilecektir, hak sahibi varsa mahkemeye başvuru yapsın,” diye ilan yapar.

4. Aşama, Eğer bu bildirimlere rağmen hali hazırda mahkemeye kimse başvurmazsa senet iptal olur. İptal olunca
senedin teşhis fonksiyonu ortadan kalkar. Hak ancak iptal kararı ile talep edilebilir.

İlan sırasında, Ayşe senedi ibraz etti ve asıl hak sahibi olduğunu ileri sürdü. Bu noktada iptal davasına devam
olunmaz. İptal davasını açan kişi Ayşe’ye istirdat davası açmalıdır, bunun için süre verilir. Süresi içinde istirdat davası
açılmazsa mahkeme senedi ibraz edene iade eder ve borçlu hakkındaki ödeme yasağını kaldırır. İptal davası sona
erer. Ancak ibraz edene karşı iade davası açılırsa iptal davası iade davası olarak devam eder çünkü senedi elinde
bulunduran şahsın kimliği biliniyorsa iptal davası görülemez.

Senet ibraz edilmezse mahkeme senedin iptaline karar verir. Alacaklı hakkını mahkeme kararı ileri sürebilir ya da yeni
bir senet düzenlenmesini isteyebilir.

 HAMİLİNE YAZILI SENETLERİN İPTALİ

1.Aşama, dilekçe sahibinin senedin zilyedi bulunduğu ve onu zayi ettiği yolundaki iddialarının mahkemece inandırıcı
bulunması gerekir.

2.Aşama, ödeme yasağı kararı ancak mahkemede iptal davası açıldığında talep edilebilir.

3.Aşama, ilan en az 6 aylık süre verilerek 3 kez yapılır. Süre ilk ilan gününden itibaren işlemeye başlar.

4.Aşama, karar: süre içinde mahkemeye senet ibraz edilirse ve iade davası süresi içinde açılmazsa senet ibraz edilene
iade edilir, ödeme yasağı kaldırılır.

İlan süresi içinde mahkemeye senet ibraz edilirse ve iade davası açılır: Eğer hamile yazılı senedi iyi niyet ile iktisap
eden kişi varsa, bu halde MK 989 gereği iade davası açılamaz. Çünkü hamiline yazılı senedin rıza dışı çıktığının
bilinmesine imkan yoktur. Belirlenen süre içinde tevdi edilmeyen senedin iptaline karar verilir. Hak sahibi başvurursa
iptal davası son bulur, alacaklı istirdat davası açar.

Süresi içinde mahkemeye senet ibraz edilmezse, senedin iptali kararı verilir ve ilan edilir. Senedin vade gelmemişse,
iptal kararı ile tahsil mümkündür.

İPTAL KARARININ SONUÇLARI

Alacaklı ve borçlunun konumu değişmez. Borçlunun hamile karşı ileri sürebileceği defilerde değişiklik olmaz. İptal
kararına göre ödeme bulunan borçlu borçtan kurtulur. Hak senet değil karar üzerindedir.

KAMBİYO SENETLERİ

1.Kanunen emre yazılıdır.

2. Sıkı sıkıya şekle bağlı senetlerdir. Şekli unsur eksikliği senedi geçersiz hale getirir.

3.Hak ile senet arasında sıkı bağ vardır.

4. Mücerret senetlerdir.

5.Alacak senetleridir.

6.İmzaların bağımsızlığı prensibi: bu yüzden senetteki bir imzanın geçersizliği senedi tümden geçersiz hale getirmez.
Diğer imzalar bağımsız olarak geçerlidir.

Örneğin benim beş yaşındaki küçük kızım senedin keşidecisidir. Alacaklı komşumuz hikmet. Bu senedi fatma cana
devretmiş. Fatmacan senedi Mehmet aka devretmiş. Mehmet ak kızıma geldiğinde kızım ben 5 yaşındayım defisi ileri
sürmüş. Defi senet metninden anlaşılmayan, senetteki taahhüdün geçersizliği şahsi defidir ancak mutlak defidir
herkese ileri sürülebilir. Taahüt kızım için geçersiz oldu, senet geçersiz değildir. Kambiyo senetlerinde her imza sahibi
kendinden sonrakileri borcu ödemeyi taahhüt eder. Bu senette hikmet fatmacana devrederken imza attı, ciroladı.
Dolayısıyla diğer imzalar kızımın imzasından bağımsız olarak geçerlidir.
7.Müteselsil borçluluk söz konusudur. Çünkü TTK’da düzenlenen kambiyo senetleridir, ticari iştir. Ticari işlerde
müteselsil borçluluk vardır.

8.kurucu yani ihdasi senetlerdir: imzalanmasından önce hak yoktur. Senet üstündeki hak imza ile doğar.

9. Aranılacak borç içerirler: BK’daki borç götürülecek borçtur. Alacaklı kişi borçlunun ayağına gelir ve tahsil talep
eder.

10. Özel takip yolu olan senetlerdir:özel haciz yolu ile takip edilir.

11. Sınırlı sayı ilkesi: police bono çek

12. Emre ve hamiline düzenlendiyse kamu güvenine sahip senetlerdir. Senedi devralan 3.kişinin iyi niyeti korunur.
Nama düzenlendiği takdirde ise kamu güv mazhar değildir, tüm defiler mutlak defi niteliğindedir.

13. Uluslararası niteliktedir. Şekil şartları ulusları anlaşmalarla belirlenmiştir.

14. İbraza bağlı ödenen senetlerdir: senet alacaklı tarafından ibraz edilmeden borçlu tarafından ödenmez. Hakkın
talebi ibraza bağlıdır.

EKONOMİK FONKSİYONLARI

 POLİÇE

M-K

İktisadi anlamda kredi aracı

Hukuki anlamda havale aracıdır.

Keşideci lehtara bedel ödenmek üzere lehtarı muhataba gönderir. Muhatap kabul ettiği takdirde asıl borçlu olur ve
borcu öder

 BONO

K-L

Hukuki anlamda ödeme vaadidir.

İktisadi anlamda kredi aracıdır.

“Ben ödeyeceğim”

 ÇEK

Muhatap Keşideci

Lehtar

Ödeme aracıdır, kredi vasıtası değildir.

Çeklerde keşideci muhatap banka nezdinde olan hesabından ödenmek üzere bir çek düzenler ve lehtar ödenme
süresi içinde bankadan hesapta para varsa tahsil edebilir.

KAMBİYO EHLİYETİ

Sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kimseler düzenleyebilir.


Tam ehliyetli, ayırt etme gücü sahibi, ergin ve kısıtlı olmayan kişiler düzenleyebilir.

Ancak MK’ya göre kendi işini yapan küçükler o işi ile sınırlı olarak borçlanabilir.

Küçükler kanuni temsilci veliler, kısıtlılar vasileri vasıtası ile kambiyo senedi düzenleyebilir.

KAMBİYO SENETLERİNDE İMZA

El yazısıyla ıslak imza olmalıdır.

Parmak basma mühür soğuk damga kaşe güvenli elektronik imza ile düzenlenen senetler geçerli sayılmaz.

KAMBİYOLAR SENETLERİNDE TEMSİL

Hem kanuni hem akdi senetle düzenlenebilir.

Akdi temsilcisi, ticari temsilcisi tacir adına kıymetli evrak niteliğindeki kambiyo düzenleyebilir.

Kanuni temsilci veli ya da vasi de düzenleyebilir fakat temsil yetkisi ile senet düzenlendiğinde borçlu olan temsil
olunanadır.

Temsilcinin sorumlu olması istisnadır. 678.

-senedi imzalayanın temsil yetkisinin bulunmaması veya yetkinin aşılması( özel yetkilendirilmeyen ticari vekil)
YETKİSİZ TEMSİL durumunda ise temsil olunan kişi kambiyo senedini ödemek zorunda değildir, ama ödeyebilir.
Ödenmezse yetkisiz temsilci fiil ehliyetin sahipse öder.

-Temsilcinin imzası

-Alacaklıların durumu bilmemesi

-Temsilcinin fiil ehliyetine sahip olması

27.04.2016

2- Senet metninden anlaşılmayan, taahhüdün geçersizliğine ilişkin def’iler.

Senette şekil şartlarına uygun olmasına rağmen senedin temel ilişkisindeki taahhüdün geçersizliğinden kaynaklanır.
Bu def’iler sadece nama yazılı senetlerde mutlak def’i, emre ve hamiline yazılı senetlerde ise senetteki taahhüdün
geçersizliğine ilişkin olan, senet metninin geçersizliğinden anlaşılmayan def’iler nispi def’i niteliğine sahip.

Senetteki temel ilişkinin geçersizliğine ilişkin olan ifa def’i ödememezlik def’i, muvazza def’i, eksik borç def’i, hatır
senedi def’i. Bunların tamamı senedin üzerinden anlaşılmıyor ama temel ilişkinin geçersizliğine ilişkin def’iler.

Bunlar normalde emre ve hamile yazılı senetlerde nispi def’iydi ancak 4 durumda mutlak def’i sayılıyordu.
Ehliyetsizlik, zorla imza, saklı imza ve yetkisiz temsil durumları.

3- Şahsi def’iler
Senetten kaynaklanmayan, ilgili kişilerin senet dışındaki ilişkilerinden kaynaklanan def’ilerdir. En önemli örneği takas
def’i.

KIYMETLİ EVRAKIN İPTALİ

Kıymetli evrakların iptali nama, emre ve hamiline yazılı senetlerde farklı özelliklere sahiptir. En önemlisi kıymetli
evrakta emre yazılı senetlerin iptalidir. Emre yazılı senetlerin iptalinde belli iptal şartlarının bulunması gerekir.
Öncelikle senet zai olmalı. Senet zai olduktan sonra senedin iptal davasını ancak alacaklı sıfatını taşıyan kişi açabilir.
Senet zai olmasına rağmen senedin bedeli tahsil edilmemiş olmalı ve senedin yeniden ele geçirilmesi mümkün
olmamalı. Bu şartlar varsa senet iptal davası açılabilir. İptal davasında öncelikle senedin alacaklısı olan hamil
mahkemeye başvurup borçlunun herhangi bir kişiye ödeme yapmaması için ödeme yasağı kararı aldırıyor. Ödeme
yasağı borçluya tebliğ edildikten sonra borçlu artık kimseye ödeme yapamaz. Ödeme yasağı kararından sonra yine
kıymetli evrakın iptalini talep eden hamil iptal davasını açıyor, kendisinden istenen inandırıcı belgeleri ve iptali
istenen belgeyi sunuyor, belgenin özelliklerini belirtiyor, ilgili mahkeme 1 yıl içinde 3 defa ilanda bulunuyor. Herhangi
bir kişi iptali istenen kıymetli evrakla ilgili hak beyanında bulunmuyorsa mahkeme iptal kararı verir. İptal kararı
kesinlikle kıymetli evrak yerine geçmez, sadece iptali istenen kıymetli evrakın teşhis fonksiyonunu ortadan kaldırır ve
hakkın bu ilanla- mahkeme kararıyla tahsiline imkan veriyor.

KAMBİYO SENETLERİ

Kambiyo senetleri alacak senetleridir.

Kanunen emre yazılı senetlerdir. Mücerret senetlerdir.

İmzaların istiklali prensibinin uygulandığı senetlerdir.

Müsteselsil borçluluğun bulunduğu senetlerdir.

Kurucu senetlerdir.

Aranılacak borç içeren senetlerdir.

Uluslararası niteliğe sahip olan senetlerdir.

Kendisine ait ayrı bir icra yoluna sahip olan senetlerdir.

Emre ve hamile düzenlendiğinde kambiyo senetleri kamu güvenliğine mashar senetlerdir.

Kambiyo senetleri tipe bağlı senetlerdir.

Kambiyo senetleri; bono, poliçe ve çektir. Bunlar dışında kambiyo senedi yoktur.

Poliçe ve bono üzerinde vade bulunduğu için kredi aracı olarak kullanılan kambiyo senetleri iken çek üzerinde vade
bulunmadığından dolayı kredi amacıyla değil ödeme amacıyla kullanılan kambiyo senedidir.

Tam ehliyetli kişiler kambiyo senedi düzenleyebilir. Bunun istisnası kendi işi ile uğraşan küçükler.

Kambiyo senetlerinin el ile atılan imza ile düzenlenmesi zorunludur.

Kambiyo senetlerinin temsil yoluyla düzenlenmesi de mümkündür. Örneğin ticari temsilci, özel yetki verilirse ticari
vekil tacir adına kambiyo senedi düzenleyebilir. Kanuni temsilci de kambiyo senedi düzenleme hakkına sahiptir. Fakat
kambiyo senedinin temsilci tarafından düzenlenmesinde temsil yetkisinin bulunması zorunludur. Temsil yetkisi
bulunmuyorsa ya da verilen temsil yetkisi aşılıyorsa bu durumda kambiyo senedinin düzenlenmesinde yetkisiz temsil
söz konusu. Yetkisiz temsil bulunan durumlarda ise temsil olunan kişi bu senedi ödeme zorunluluğu altında değil.
Sonradan icazet verip ödeyebilirdi ama ödemediği durumda ise bu senedi imzalayan yetkisiz temsilci şartların
gerçekleşmesi halinde senedi kendi ödemek zorunda kalır.
A. POLİÇE

Poliçe, belirli bir kişinin emrine yazılan, bu şahıs veya hukuki halefinin ödeme talebinde bulunabileceği borçlunun da
kayıtsız şartsız ödeme yetkisine sahip olduğu kıymetli evraktır. Poliçede üçlü bir ilişki vardır. Bu üçlü ilişkide; senedi
düzenleyen keşideci, senedin alacaklısı olan lehtar ve senedin borçlusu olan kişi ancak kabul ettiyse muhataptır.
Poliçede, keşideci belli bir bedelin ödenmesi hususunda lehtarı veya onun emrine gösterdiği kişiyi muhataba
yönlendirmektedir. Muhatap bu poliçeyi aldığında kabul ederse asıl borçlu olur kabul etmezse poliçe ilişkisinde hiçbiri
sorumluluk üstlenmez.

Benim hikmete temel ilişkide 500000 lira borcum var, bu temel ilişkiye binaen ben bir poliçe düzenliyorum. ‘iş bu
poliçe karşılığında hikmete 500000 lira ödeyiniz’ deyip muhatap olarak babamı gösteriyorum. Hikmet poliçedeki
vadeye kadar bu poliçeyi babama gösterip babam kabul ederse babamı asıl borçlu olarak sorumlu halde tutabilir.
Hikmet kabul için ibraz edebileceği gibi hiç ibraz etmeden ödeme tarihini e belirleyebilir. Babama poliçeyi götürüp bu
poliçeyi kabul ediyor musun derse ve babam da kabul ederse poliçenin asıl borçlusu olur ve vadede hikmet gider
parayı tahsil eder. Poliçenin üzerinde benim hikmete borçlu olduğuma dair bir ibare yok çünkü bu bir kambiyo
senedi, illetten mücerret. Temel ilişki ile kambiyo senedi arasında bağ kurulmaz kurulursa kambiyo senedi geçersiz
olur.

‘İş bu poliçe karşılığında hikmete 500000 lira ödeyiniz.’ Neden ödediğim temel ilişkide var ama poliçede görülmez.
Babam poliçeyi kabul ederse asıl borçlu. Peki kabul etmezse? Muhatap poliçeyi kabul etmezse hiçbir şeydir. Peki bu
durumda hikmet ne yapabilir? Hikmet ya kabul etmeme protestosu çeker ya da vadeyi bekler tekrar ibraz eder bu
defa ödeme yapılmazsa ödememe protestosu çeker. Ödememe protestosu çekildiği takdirdeyse müracaat hakkına
sahip olur, senet üzerindeki kendisi dışındaki imza sahiplerine başvurup alacağı tahsil edebilir.

Kabul etmeme protestosu/ vadede tekrar ibraz  ödememe protestosu  müracaat hakkı

Keşideci olarak ben düzenliyorum ve lehtar olarak hikmete veriyorum. Lehtar olan hikmeti muhatap olan babama
ödeyiniz diye havale ediyorum. Lehtar olan hikmet bu senedi babama ibraz ediyor. Babam kabul ederse asıl borçlu
olur, kabul etmezse hiçbir şey olmuyor. Kabul etmezse hikmetin elinde 2 imkan var; ya vadeyi bekler ya da kabul
etmeme protestosu çeker. Kabul etmeme protestosu çekerse müracaat hakkına sahip olur. Protesto çekmek
müracaat hakkı için zorunlu unsur. Müracaat hakkında ise senet üzerinde imzası bulunan kişilere senetteki bedelin
tahsilini ister protesto çekebilmek için muhatabın ya kabul etmemesi ya da ödememesi lazım. Kabul etmezse kabul
etmediğine dair protestoyla ödemezse ödemediğine dair protestoyla müracaat hakkı doğar.

Protesto 2 iş günü içinde çekilmezse poliçe kambiyo vasfını kaybeder. Kabul etmeme protestosu da ödememe
protestosu da müracaat hakkını sağlar. Kabul etmeme protestosunu çekerseniz daha vadeye 5 yıl varken hemen
poliçe bedelini müracaat borçlularından isteme hakkına sahip olursunuz. 500000 lirayı daha 5 yıllık vade varken
hemen istersiniz ama buna tabi ki indirim uygulamak zorundasınız. Ama ödememe protestosunda paranın tamamı
istenebilir.

Hikmete poliçeyi verdim, hikmet muhataba gitmeden Ciranta 1’e, C1 muhataba gitmeden C2’ye, C2 hamile verdi.
Hamil muhataba gidip kabul ediyor musun diye sordu. Muhatap kabul etmiyorum dedi. Hamil kabul etmeme
protestosunu çekti ve müracaat hakkını kazandı. Müracaat borçluları; senet üzerinde imzası bulunan herkes. Senet
üzerindeki her imza senede kendinden sonra sahip olan herkese karşı ödeme yükümlülüğü altına sokar. Hamil isterse
C1’den isterse C2’den isterse lehtardan isterse keşideciden senet bedelini tahsil eder. Hamil gidip C1’den tahsil etti,
C1’ de kendinden önceki lehtardan ya da keşideciden tahsil edebilir. C1 lehtardan tahsil etti- lehtar da keşideciden
tahsil etti, keşideciden tahsil etti keşideci ancak kabul ettiyse muhataptan tahsil eder. Eğer muhatap kabul de
etmediyse borç keşidecide kalır.

Poliçe, kanunen emre yazılı senettir. Kanunen emre yazılı olduğu için üzerinde ‘emre’ ibaresi taşımasa da senet
emredir. ‘iş bu poliçe karşılığında Sami Kocabıyık’a 500000 lira ödeyiniz.’ Nama değil emre yazılı bir senettir çünkü
poliçe kanunen emre yazılı bir senettir. Bu poliçenin ön metnini vereceğim daha sonra bu poliçeyi başkalarına
devredeceğim ve bu poliçenin arka yüzünü çizin diyeceğim. Arkası ciro ile ya da alacağın temliki ile çizilebilir. Bu
poliçenin niteliğine bağlı. Poliçenin emre mi nama mı olduğu tespit edilmeli ki ciro ya da alacağım temliki ile arkası
çizilsin.

Poliçe emre yazılı olduğu için ciro ya da teslim yoluyla devredilir. Poliçeyi tacir veya tacir olmayan herkes
düzenleyebilir. Muhatap poliçede kabul etmedikçe sorumlu olmaz ancak kabul ederse asıl borçlu olur.

‘iş bu poliçe karşılığından 7.7.2017 tarihinde bay hikmet ya da emri havalesine Konya’da yukarıda yazılı yalnız 500000
lirayı ödeyiniz. Bedeli nakden aslonulmustur. İhtilaf hukukunda Konya mahkemeleri yetkilidir. Kabule arzı zorunlu
değildir. muhatap….. keşideci……’ genel olarak poliçe metni buna benzer.

Keşideci herhangi bir kişi olabilir, tacir veya tacir olmayan. Ama kambiyo senedi düzenleyebilme ehliyetine sahip olan
birisi olmalı.

Evlenip boşanan 17 yaşındaki çocuğa kambiyo senedi düzenletilebilir çünkü evlenip boşandığı için artık ergin ve tam
ehliyetli olur.

Poliçede zorunlu unsurlar, alternatifli zorunlu unsurlar ve isteğe bağlı unsurlar vardır. Poliçe ağırlaştırılmış özel şekil
şartlarına tabi olduğu için bu şekli unsurlardan birinin eksikliği senedi geçersiz hale getirir. Örneğin; poliçede poliçe,
bonoda bono, çekte çek kelimesi olmasa kambiyo senedi olmaz, kambiyo senedi olmadığı için artık kambiyo
senetlerine mahsus icra yoluyla takip edilemez. Kambiyo senedi olmazsa mücerretlik ortadan kalkar, kamu güvenine
mahseriyet ortadan kalkar ve adi senetten bir farkı kalmaz.

*Poliçenin zorunlu unsurları

- Poliçe kelimesi, senet metninde yer almalı. ‘iş bu poliçe karşılığında…’ Poliçe ibaresi başlık şeklinde olmaz,
başlık şeklinde yazıyorsa yeterli değil.
- Poliçe ibaresi yabancı bir dilde yazılmış da olabilir yeter ki ‘ödeyiniz’ ibaresi ile aynı dilde olsun.
- Poliçede poliçe kelimesi yoksa kambiyo senedi yoktur artık ‘emrine’ kaydı varsa emre yazılı havale vardır.
Emre yazılı havale de bir tür kıymetli evraktır.
- Poliçede kayıtsız şartsız belli bir meblağın ödenmesi hususunda havale kaydı bulunmalıdır. ‘… 500000 lira
ödeyiniz.’ Bu bedel para olmalıdır çünkü poliçe bir alacak senedidir. Altın vb olamaz, yabancı para birimi
olabilir. 500000 dolar ödeyiniz dedim. Ben hikmeti babama havale ettim babam vadesi gelince yapacak ama
bunu dolar üzerinden mi ödeyecek tl üzerinden mi ödeyecek. Borçlar kanununa göre ( tbk 99) borçlunun
seçimlik hakkı var borçlu isterse tl karşılığında isterse dolar olarak öder, ödeme tarihindeki kurdan öder.
- Poliçede bedelin belirli-kesin olması zorunludur, belirlenebilir olmamalıdır. İşlemle bedel bulunmamalıdır.
‘250*4’ödeyiniz olmaz. Alternatifli bedel ise bulunamaz. 500000 dolar ya da 500000 euro ödeyiniz, 250000
lira ya da 250000 dolar ödeyiniz, 500000 lira ya da 300000 lira ödeyiniz olmaz! Alternatifli bir meblağın
yazılması poliçeyi geçersiz kılar. Ancak yanlışlıkla poliçenin üst tarafına 250000 lira, alt tarafına 350000 lira
yazılmış olabilir. Bu alternatifli bedel değildir. bu durumda poliçe geçerlidir fakat hangi rakamın geçerli
olacağı meblağın nasıl yazıldığıyla alakalıdır. Eğer 250000/ 350000 liralık meblağlardan birisi yazı ile yazıldıysa
yazı ile yazılan meblağ geçerli. Her ikisi yazı her ikisi rakam olarak yazıldıysa küçük olan rakam geçerli.
- Poliçede bedel kural olarak metnin içine yazılmalıdır, metnin dışına yazılırsa ancak meblağın yanına imza
atılırsa mümkün.
- Poliçede bedel kayıtsız ve şartsız olmalıdır. Ancak bunun bir istisnası vardır. Poliçede görüldüğünde ya da
görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vadeli poliçelerde faiz kaydı/oranı belirtilmek kaydıyla konulabilir.
Yani istisna faiz kaydı.

Görüldüğünde ve görüldükten belli bir süre sonra ödenecek poliçelerde poliçenin hangi tarihte ödeneceği belli
değildir, kesin olarak belli olmadığı için ana meblağ belirlenirken vade hesaplanamaz. Borçlu 1. Gün de getirebilir
1 sene sonra da getirebilir. Vade anaparaya eklenemeyeceğinden istisnaen faiz kaydı konabilir. Faizin yüzdesinin
gösterilmesi zorunludur.
- Poliçede kayıtsız şartsız belli bir meblağın ödenmesi hususunda havale kaydının bulunması zorunludur.
- Eğer kayıt ve şart varsa poliçe geçersizdir. Örneğin; hikmet bana malları teslim ederse/ hikmet sınıfı
geçerse/ bu sene ürünler iyi olursa/ hikmet bana borcunu öderse 500000 lira ödeyiniz. Buna benzer kayıt
şart varsa bu poliçe geçersizdir.
- Poliçede muhatabın ad ve soyadının bulunması zorunludur. Muhatap gerçek ya da tüzel kişi olabilir.
- Muhatap poliçede ancak kabul ettiği takdirde asıl borçludur. Kabul etmezse borçtan sorumlu değil, hiçbir
şeydir. Muhatabı teşhis edilebilir olması gerekir. X şirketi yönetim kurulu üyesi muhatap olarak
gösterilemez, şahsen belirtilmesi lazım. X anonim şirketi muhatap olarak gösterilebilir, muhatap olan X
şirketi için kabul beyanını yönetim kurulu üyelerinden çift imza ya da ticari temsilci kabul beyanında
bulunabilir. Hayali bir ad da muhatap olabilir.
- Poliçede muhatabın poliçeden haberdar olması zorunlu değildir. Çünkü kabul zorunlu değil. Ben hikmete
enedi verdim ve babama gönderdim ama babamın haberi yok, babamın haberi olmak zorunda değil. Ya
da muhatap, olmayan bir kişi, hiç tanımıyorum abuzettin cengiz diye biri var mı yok bilmiyorum ama bu
ismi yazsam da geçerli. Kambiyo senetlerinde önemli olan şekli geçerlilik. Birden fazla kişinin muhatap
olarak gösterilmesi de mümkün. Babamı gösterdiğim gibi amcamı da muhatap gösterebilirim. Keşideci de
kendini muhatap olarak gösterebilir. Burada muhatap gösterilen birden fazla kişi borcu kabul ederlerse
müteselsil sorumlu olur.

*Poliçede isteğe bağlı unsurlar

- Vade. Her poliçede bir vade vardır ama yazılması zorunlu unsur değil. Çünkü poliçede vade yazılmasa da
kanunen görüldüğünde ödenecek vadenin olduğu kabul edilir. Vade genel olarak poliçenin üst kısmında
yazılır ama iç kısmında yazılmasının da mahsuru yok.
-
-
-
- Poliçede 4 tür vade var;

>belirli tarihli vade

>düzenleme tarihinden belli süre sonra ödenecek vade

>görüldükten belli süre sonra ödenecek vade

>görüldüğünde ödenecek vade

Poliçenin üzerinde 5.5.2016/ kurban bayramının 4. Günü 2020/ ramazan bayramının ilk günü 2018’de ödenecek
yazıyorsa belli bir tarihli vade.

Düzenleme tarihinden belli bir süre sonralı vade ‘iş bu poliçeyi hikmete 90 gün/ 1 yıl 6 ay sonra ödeyiniz.’ Şeklinde
belirli bir tarih söylemeyip keşide tarihine belirli sürenin eklenmesiyle vade bulunmalı.

Mesela 35 nisan 2017 vade olsa bu vade geçerli değil. 2018 de şubat 28 çekiyor ben vade olarak 29 şubat 2018
desem olur. Son gün vade olarak kabul edilir geçerlidir. Yani ayın son günü olarak kabul edilir.

Bu belirlenen belli süre senedin üstünde yazan keşide düzenleme tarihine eklenir ve bu şekilde vade bulunur.
Düzenlenen tarih yani keşide tarihi hesaba katılmaz. Ben bugün düzenlediysem bugün 27 si 28 i birinci gün olarak
kabul edilir ve 15 gün sayılır vade bulunur.

Poliçenin üzerinde ayın başı deniyorsa ayın 1. Günü, ayın ortası 15 i, ayın sonu denildiyse ayın son günü vade olarak
anlaşılır. Mayısın sonu 2016 da ödeyiniz derse 30 çekiyorsa 30.
Takvimler çatışıyorsa farklı takvimler kullanılıyorsa vadenin hesabı ödeme yerindeki takvim.

Poliçenin üzerinde ‘iş bu poliçe görüldüğünde ödenecektir’ ya da hiç vade yazılmadıysa bu poliçe muhataba
gösterildiği anda vade gelir. Görüldüğünde vade gelmiş oluyor, poliçeyi getirdim gösterdim vade geldi artık ödeme
zamanı. Faiz öngörülebilir, keşide tarihinden itibaren yazılan faiz oranıyla birlikte verilmesi lazım.

Poliçe keşideci tarafından lehtara verildiği andan itibaren muhataba gösterilip tahsil için ibraz edilebilir. Ben ‘iş bu
poliçe karşılığında hikmete görüldüğünde 500000 lira ödeyiniz’ diye poliçe verdiğimde hikmet bu poliçeyi alıp
muhataba gösterip poliçe bedelini talep edebilir.

Görüldüğünde ödenecek poliçelerde vade muhataba gösterildiği anda gelir. Ancak görüldüğünde ödenecek vadeli
poliçeyi sürekli elinizde tutamazsınız. Görüldüğünde ödenecek poliçe keşide tarihinden itibaren 1 yıl içinde muhataba
gösterilip tahsil edilmek zorunludur. Bu 1 yıllık süre keşideci tarafından uzatabilir kısaltılabilir. Ciranta tarafından ise
bu 1 yıllık sürenin kısaltılması mümkündür uzatılması mümkün değildir. Hikmet bu poliçeyi geçersiz hale getirdiğinde
yani 1 yıllık süre içinde poliçeyi ibraz etmediğinde benden bu 5000000 lirayı isteyebilmek için ilamsız icra yapar.
İlamsız icraya itiraz ettiğim anda icra durur, icra durduğunda hikmet bu 500000 lira alacağını ispat etmek zorunda.

Görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vade de; poliçede ‘iş bu poliçede hikmete 500000 lirayı muhatap
tarafından görüldükten 6 ay/ 1 yıl sonra ödeyiniz.’ Diye bir vade varsa bu 6 aylık ya da 1 yıllık süre muhataba
poliçenin gösterilmesinden itibaren başlar ve 6 ay sonunda vade gelmiş olur. Hikmet bu poliçeyi muhataba hemen
gösterirse gösterdiği andan itibaren hemen 1 yıl başlar. Hemen göstermez 4 ay sonra gösterirse 4/ 10 ay sonra
gösterdikten sonra 1 yıllık süre başlar.

&Poliçenin aslı gösterilmek zorundadır.

Muhataba poliçenin gösterilmesi kabul için zorunlu.

Poliçenin üzerine muhatap görüldüğünü belirtip tarih atmak zorunda, muhatap ben bu poliçeyi gördüm deyip tarih
atmazsa tarih protestosu çekip o tarihi belirtip protestodan itibaren belli süre başlatılmak zorunda. Kabul şerhinde
tarih yoksa protesto tarihi belli sürenin başlayacağı tarihtir.

Görüldükten belli süre sonra ödenecek poliçelerde ise hikmet 1 yıl içinde muhataba arz edip göstermek ve belli
süreyi başlatmak zorunda.

Ben bu görüldüğünde ödenecek poliçeyi hikmete verdim. Hikmet 1 yıl içinde muhataba gösterip vadeyi getirmek
zorunda. 1 yıl içinde muhataba göstermezse artık poliçeye dayanarak alacağı talep edemez.

Poliçede birden fazla vadenin bulunması poliçeyi geçersiz kılar. Bu 4 tür dışında vade de geçersizdir. Örneğin narlar
kızardığında/ hasat yapıldığında/ banka para verdiğinde ödeyiniz vade geçersiz,

*Poliçede alternatif zorunlu unsurlar

- Ödeme yeri: poliçede ödeme yeri açıkça yazılmadığı takdirde muhatabın ad soyadının yanında bulunan adres
ödeme yeri kabul edilir. Sadece mülki birliğin belirtilmesi ödeme yeri için yeterlidir. Ankara, İstanbul,
Çekmeköy, Beyoğlu yazılması ödeme yeri için yeterlidir.
Ödeme yeri yazılmadı, poliçede de muhatabın yanında ödeme yeri yazmıyorsa poliçe geçersizdir.
Ödeme yerine göre poliçe adresli poliçe ve ikametgahlı poliçe olarak ikiye ayrılır. Eğer poliçenin keşide
edildiği yerle ödeneceği yer aynı mülki birlikte farkı adreslerse adresli poliçe, ödeme yeri ile keşide yeri farklı
mülki birliklerde ise ikametgahlı poliçe olur. Örneğin ödeme yeri ve keşide yeri ikisi birlikte konya da ya da
İstanbul da ise adresli poliçe, farklı adreslerde ise keşide yeri istanbulken ödeme yeri konya ise ikametgahlı
poliçe olur.
- Poliçede lehtarın ad ve soyadının bulunması da poliçenin zorunlu unsurlarındandır. Lehtar poliçenin
alacaklısıdır. Lehtar gerçek kişi de olabilir tüzel kişi de olabilir. Birden fazla lehtarın olması, bizzat keşidecinin
lehtar olması mümkündür.
- Poliçede keşide tarihinin bulunması da zorunlu unsurlardandır. Keşide tarihi belirlenebilir bir tarih olmak
zorunda. Kurban bayramının 3. Günü 2014 keşide tarihi olabilir. Keşide tarihi gerçek olmak zorunda değil
ancak poliçe muhataba ödeme için ibraz edildiğinde keşide tarihi önceki bir tarih olmak zorundadır.
Görüldüğünde ödenecek vadeli poliçenin üzerine 30 mayıs 2016 yazdın ama 27 mayıs 2016 da muhataba
ödemesi için ibraz ettin. Poliçenin üzerindeki keşide tarihi daha gelmedi bu poliçe bu durumda geçersiz olur.
Yani keşide tarihi muhataba ödemesi için ibraz tarihinden önce olmak zorunda.
- Düzenleme yeri de poliçede bulunmak zorunda. Düzenleme yeri poliçenin düzenlendiği yerdir. Düzenleme
yeri bulunmadığı takdirde alternatifi keşidecinin poliçe üzerinde adının yanında yazan adrestir. O dahi
bulunmuyorsa poliçe geçersizdir.
- Keşide yeri duraksamaya yer vermeyecek şekilde anlaşılmalıdır. Örneğin İstanbul yerine ist. Yazılabilir ama
Antalya yerine ant. (Antalya/ Antakya), izmir yerine izm. (izmir/ izmit), çankırı yerine çnk. (Çankırı/ Çanakkale)
yazılamaz.
- Poliçede keşidecinin ad ve soyadı zorunlu unsur değildir. Poliçede senedi düzenleyen keşidecinin imzası
zorunludur. Ne çekte ne bonoda ne poliçede keşidecinin ad ve soyadı zorunlu değil, zorunlu olan keşidecinin
imzası. Bu imza el ile atılan ıslak imza olmak zorunda ve imza mantıksız da olmamalıdır
Örneğin keşideci imzayı boş bir kağıdın kenarına atmış o şekilde atılan imza poliçeyi kapsıyor kabul edilmez,
poliçe metninin altına imza atılmış olmalı.
Poliçede atılan imzalardan biri geçersizse, keşideci yerine komşusu imza attı ve poliçeyi lehtara öyle verdi.
Lehtar ciranta 1 e, ciranta1 ciranta 2 ye, C2 C3 e verdi, C3 de hamile verdi hamil muhataba gitti. Muhatap
kabul etmiyorum dedi, hamil kabul etmeme protestosu çekti ve müracaat hakkı kazandı. Müracaat hakkı
kazanan hamil keşideciden poliçeyi ödemesini istedi. Keşideci de o imzanın kendisinin olmadığını ve imzanın
sahte olduğunu söyledi. Keşidecinin yaptığı bu defi senet metninden anlaşılmayan defi, senetteki taahhüdün
geçersiz olduğuna ilişkin ama herkese karşı ileri sürülebilen 4 mutlak defiden biri; sahte imza. Sahte imza
olduğunu söyleyerek keşideci imza atmadı, poliçede keşidecinin imzası geçersiz ama diğer imzalar geçerli.
Bunu sağlayan ilke kambiyo senetlerindeki imzaların istiklali ilkesi. Poliçedeki bir imzanın geçersizliği poliçeyi
imkansız hale getirmez diğer imzalar poliçe bedelini ödemeyi taahhüt ettiği için geçerlidir, bağımsız olarak
onlara başvurulabilir.
Şöyle olsaydı keşideci lehtara verdi, lehtardan birisi çaldı sahte imza attı imza sahte. C1 C’ ye verdi, C2 de
hamile verdi. Hamil muhataba gitti, muhatap da ciro silsilesi bozuk dedi ve ödemedi, hamil keşideciye gitti
ciro silsilesi bozuk dedi ödemedi, hamil lehtara gitti ciro silsilesi bozuk dedi ve ödemedi. İmza sahte olduğu
için hiç biri ödemeyebilir. Hamil C1- C2 ye gidebilir. C1 zaten sahte imzayla alıp kusura sebep olandır.**
poliçe geçersiz değil poliçedeki o kişi açısından taahhüt geçersiz.

Poliçenin zorunlu şekil şartları

 Poliçe kelimesi
 Kayıtsız şartsız belli bir mablağın ödenmesi hususunda havale kaydı
 Muhatabın adı soyadı
 Lehtarın adı soyadı
 Keşide tarihi
 Keşidecinin imzası

Bu şekil şartlarından birinin eksikliği poliçeyi geçersiz kılar.

Poliçede alternatif zorunlu şekil şartları

 Yerler; ödeme yeri ve keşide yeri. Ödeme yeri açıkça yazmadıysa bunun alternatifi muhatabın adresi o da
yazmıyorsa poliçe geçersiz. Keşide yerinin alternatifi keşidecinin adresi o da yazmıyorsa poliçe geçersiz.

Poliçede isteğe bağlı unsurlar

 Vade
o Görüldüğünde ödenecek vade
o Görüldüğünden belli bir süre sonra ödenecek vade
o Keşide tarihinden belli süre sora ödenecek vade
o Belirli tarihli vade
 Keşidecinin ad ve soyadı

28.04.2016

AÇIK POLİÇE/ AÇIK SENET/ BEYAZ POLİÇE

Eşimle evlenmeyi düşünüyoruz, babası evlenmemize karşı çıktı ve beni iş yerine davet etti ve kızını bırakmam
karşılığında üzerinde meblağ yazmayan poliçeyi istediğim gibi doldurmam için bana veriyor.

Bu poliçe üzerinde meblağ kısmı boş, imza kısmı var. Şekil şartlarından meblağ kısmı yok hatta poliçe ibaresi,
düzenleme tarihi, vadesi de yok sadece imza var. Alan kişi dolduracak ama zorunlu unsurlardan sadece imza var.

Ya da belki tarafların arasında … zorunlu unsurlar yok sonradan doldurulacak diye anlaşma da var, bu senet
geçerlidir.

Bu senet açık senet, açık poliçe, açık bono, açık çek olarak adlandırılır. Açığa imza/ beyaza imza denen şey poliçe
şeklimde düzenleniyorsa açık poliçe olur.

Biz hikmetle sürekli ticaret halindeyiz. Hikmete ben senden 1 ay boyunca sürekli mal alacağım, ne kadarlık mal
alacağım belli değil, imzamı taşıyan poliçeyi al 1 ay sonunda senden ne kadar mal aldıysam meblağ kısmını ona göre
doldur diye poliçeyi hikmete teslim ediyorum. Bu poliçe geçerlidir. Buna açık poliçe denir. Bu poliçenin geçerli olma
sebebi hikmetle aramızda geçerli bir sözleşme var ve hikmet bu anlaşmaya göre poliçeyi doldurma yetkisine sahip.

Kayınpederim bana açık poliçe teklif etmiyor, kavga ediyoruz ve benim gözüm kararmış masanın üzerinde imzalı bir
poliçe görüyorum, o imzalı poliçeyi o sırada cebime atıyorum ve gidiyorum. Kayınpederime o kadar kinlenmişim ki
poliçenin üzerine 1 milyon lira yazıp arkadaşıma devrediyorum. Bu poliçe geçerli mi? Bu poliçe geçerli değildir. Bu
poliçeye eksik poliçe denir. Biraz öncekinde kayınpederim rızayla, sözleşmeye dayalı verirken açık poliçeydi, şu an
şekli anlamda aynı olmasına rağmen gönül rızası olmadan sözleşme unsuru bulunmadan poliçenin elde edilmesi var
bu nedenle poliçe eksik poliçedir, geçersizdir.

Açık poliçe --- Eksik poliçe ayrımı

Sözlü dahi olsa sözleşme yapılması mümkün mü? Bir poliçenin eksik poliçe olduğunu borçlu yazılı delillerle ispat
etmek zorundadır. Yazılı delille borçlu ispat edemiyorsan o poliçe açık poliçe kabul edilir, borcu ödemek zorunda
kalırsın. Borcu ödemek zorunda çünkü senet iyi niyetli kişilere devredildi. Doldurma yetkisinde sözleşmeye bakarız,
eksik ya da açık poliçede bir sözleşmeyi doldurma yetkisi vardır. Lehtar o yetkiye binaen zorunlu kısımları doldurur,
sözleşme yoksa o poliçe artık eksik poliçedir. Sözleşme olarak yazılı bir sözleşme şart değil, sözlü bir sözleşme de
olabilir. Eğer bir kişi elinde meblağ kısmı boş imzalı bir senet varsa rızayla verildiği düşünülür çünkü kimse olur olmaz
yere boş senet bırakmaz.

TTK 680: Açık poliçe

(1) Tedavüle çıkarılırken tamamen doldurulmamış bulunan bir poliçe, aradaki anlaşmalara aykırı bir şekilde
doldurulursa, bu anlaşmalara uyulmadığı iddiası, hamile karşı ileri sürülemez; meğer ki, hamil poliçeyi kötü niyetle
iktisap etmiş veya iktisap sırasında kendisine ağır bir kusur isnadı mümkün bulunmuş olsun.

Ben hikmete ay sonuna kadar aldığım malların bedelini poliçeye yaz dedim bu da 500000 lira tuttu, ama hikmet 1
milyon lira yazdı. Hikmet bana gelip bu borcu öde dese ben senden 500000 liralık mal aldım, 1 milyon değil 500000
öderim, sen anlaşmaya aykırı olarak poliçeyi doldurdun diyebilirim. Bunu hikmete diyebilirim çünkü hikmet temel
ilişkiyi biliyor fakat hikmet senedi iyi niyetli başka bir kişiye devrettiyse poliçe aradaki anlaşmaya aykırı bir şekilde
doldurulduysa bu anlaşmalara uyulmadığı iddiası hamile karşı ileri sürülemez ancak hamil de kötü niyetle almış ya da
iktisap sırasında ağır kusurluysa o kişiye, sözleşmeye aykırı davranıldığı, senedin bedelinin 500000 lira olduğu iddia
edilebilir.

** alacağın temlikinde iyi niyet korunmaz, asıl alacaklıya karşı ileri sürülebilecek her şey alacağı devralan kişiye
karşıda ileri sürülebilir ama ispat problemi ortaya çıkar çünkü belli bir meblağın üzerindeki alacaklar yazılı delille ispat
edilmelidir. Bu durumda adi senette arada bir yazılı bir anlaşma varsa onu ben senedi devralan iyi niyetli 3. Kişilere
karşı da ileri sürebilirim. Ama kıymetli evrakta, emre yazılı ve hamiline yazılı kambiyo senetlerinde bunu ileri sürmem
mümkün değil.

Poliçenin açık kısımları muhataba götürülene kadar doldurmalı – ben senedi hikmete açık olarak hikmete verdim,
meblağ kısmı yok- , meblağ kısmı açıkken hikmet bunu başkasına devredebilir, doldurma yetkisi de başkasına
devredilebilir. Hikmet senedi boş şekilde ahmete ahmette senedi bos şekilde cengize devretti. Cengiz borçluya
gösterdiği ana kadar, poliçede muhataba arz edilene kadar açık kısmı doldurmalı. Muhatap tam bir poliçe görmek
zorunda. Poliçe muhataba gösterilene kadar ya da bonoda keşideciye gösterilene kadar poliçe/ bonodaki eksik
kısımlar doldurulmak zorunda.

Tamamlama yetkisi şekle bağlı değildir, ciro ile diğer hamillere geçer.

Zamanaşımına da tabi değildir, ödememe protestosu anına kadar d doldurulabilir. ** poliçede muhataba gösterilene
kadar doldurulabilir.

Yetkiye aykırı doldurulduğunu iddia eden senetle ispat etmelidir yani yazılı delil zorunludur.

Anlaşmaya aykırı doldurma defi, nispi defi olarak sadece bilene karşı ileri sürülebilir, senedi devralan iyi niyetli 3.
Kişilere karşı ileri sürülemez ancak devralan kötü niyetliyse yada ağır kusurluysa senedin anlaşmaya aykırı
düzenlendiği ileri sürülebilir.

KABUL

Poliçede muhatap kabul ederse asıl borçludur. Poliçe dışında başka bir senette (bono/ çek) kabul yoktur. Kabul
sadece poliçeye aittir.

 Muhatap ancak kabul ederse asıl borçlusu olur ve poliçe ilişkisine dahil olur.
 Kabul sadece poliçede söz konusudur, bono ve çekte bulunmaz.
 Muhatap poliçede hiçbir zaman poliçeyi kabul etmek zorunda değildir. Poliçede muhatap olarak hikmeti
gösterdim, hikmet poliçeyi kabul etmedi. Hikmet yazılı olarak bana poliçeyi kabul edeceğine dair taahhüt
verdi yine de kabul etmedi etmeyebilir, noterde taahhütname imzalasa dahi kabul etmek zorunda değil.
 Kabul beyanı soyut, tek taraflı ve kayıtsız şartsız bir beyan olmak zorundadır. Soyuttur, temel ilişki ile bağlantı
kuramaz, tek taraflıdır sadece muhatap ya da temsilcisi tarafından verilir. Bir kabul beyanı kabul ve şarta
bağlanırsa kabul beyanı geçersiz olur.
 Poliçede kabule arz isteğe bağlıdır. Kabule arz etme hakkı (muhataba poliçenin götürülüp arz edilmesi hakkı)
hamile veya herhangi bir zilyede ait olabilir. Yani poliçeyi ister lehtar ister ciranta, ister yakın arkadaşları yani
isteyen kişi muhataba götürüp arz edebilir. Kabul edip etmediğini herkes sorabilir.
 Muhatap ise kendisine senet kabule arz edildiğinde poliçeyi kabul edebileceği gibi kabul etmeyedebilir. Kabul
edip kabul ettikten sonra kabulden vazgeçerek kabul beyanını çizebilir. Poliçe üzerinde çizilmiş kabul
yazılmamış sayılır.
 Kabul beyanı senedin ön yüzüne ya da senedin arka yüzüne yazılabilir. Senedin ön yüzüne muhatabın kabul
edilmiştir deyip imza atması, kabulümdür deyip imza atması, senedin ön yüzüne muhatabın hiçbir şey
yazmadan sadece imza atması kabul yerine geçer senette muhatabı asıl borçlu haline getirir.
 Oysa kabul beyanı senedin arka yüzüne yapıldığında sadece imza ile kabul yapılmaz, kabul olduğunun açıkça
belirtilmesi şarttır. Kabul ediyorum deyip imzalaması zorunludur. Senedin arka yüzüne açıklamayla beraber
imza atılmasının sebebi genellikle senedin arka yüzünde ciro olduğu için. Ne olduğu bilinmiyorsa o imza ciro
olarak kabul edilebilir. Buna da beyaz ciro denir.
 Senedi muhatap ya da muhatabın ticari temsilcisi (muhatap tacirse) kabul edebilir.
 Verilen kabul beyanı kayıtsız ve şartsız olmak zorundadır. Mallar keşideciye teslim edilirse kabul ediyorum,
eğer keşideci o vakte kadar bana 500000 lira verirse kabul ediyorum, hamil keşideciye borcunu ifa ederse
kabul ediyorum şeklinde kayıt ve şart yazılamaz, yazılırsa bu kabul beyanı geçersiz olur.
 Ancak senet bedelinin bir kısmını kabul etmek mümkündür, kısmi kabul caizdir. Ben 500000 liralık senedi
hikmete verdim, hikmet muhatap olan cengize gidip 500000 liralık senedi kabul ediyor musun diye sordu.
Cengiz sadece 300000 liralık kısmı kabul ediyorum, geri kalan 200000 liralık kısmı kabul etmiyorum diyebilir.
Böyle bir beyanda cengiz sadece kabul ettiği kısmın asıl borçlusu olur geri kalan 200000 liradan sorumlu
değildir, kabul etmeme protestosu düzenleyerek müracaat borçlularına başvurabilirim
 Kabule arz vadenin gelmesine kadar yapılabilir. Ancak görüldüğünden belli süre sonra ödenecek poliçelerde
kabule arz keşide tarihinden itibaren 1 yıl içinde belli sürenin başlayabilmesi için yapılmak zorundadır.
Normalde kabule arz vadeye kadar yapılabilir ancak görüldükten belli süre sonra ödenecek vadeli poliçelerde
kabule arz keşide tarihinden itibaren 1 yıl içinde yapılmak zorunda, çünkü kabule arz yapılmazsa vade hiçbir
zaman gelmez.
 Vade günü kabul için arz yapılmaz çünkü vade günü poliçenin kabul için muhataba arz edilmesi aslında kabule
arz değil ödeme için ibraz anlamını taşır. Siz vadede muhataba poliçeyi götürüp arz ettiyseniz o kabule arz
değil ödeme için ibraz olarak kabul edilir. Ancak vadede götürdüğünüzde muhatap kabul beyanında da
bulunabilir. Kabul beyanında bulunup imza attıysa o kabul beyanı da geçerlidir.
 Kabule arz her halde muhatabın adresinde yapılır. Muhatabın gerçek adresi neresiyse orada kabule arz yapılır
ve poliçenin üzerinde muhatabın adresi yazmak zorunda değil. Muhatap Ankara’da oturuyorsa Ankara’ya
götürüp kabule arz etmek zorunda.
 Keşideci ben bu poliçenin kabul edilmemesinden sorumlu olmamasına dair adili mesuliyet kaydı koyabilir.
Adil mesuliyet kaydı konulduğunda artık muhatap tarafında poliçe kabul edilsin edilmesin kabul edilmeme
protestosu çekilerek keşideciye başvuru yapılamaz.
 Kabul edilmemeden mesuliyet kaydı (adili mesuliyet kaydı) konulduğunda keşideci hiç mi borç ödemez?
Hayır. Ödememe protestosundan sonra keşideci ödemek zorunda kalır.
 Kabul edilmemeden sorumsuzluk kaydı poliçenin kabul edilmediğinde hemen protesto çekilerek vadeden
önce müracaat borçlularına gidilmesini önlemek için konulmuştur. Normalde poliçe kabul edilmediğinde
vade 1 yıl olmasına rağmen hemen kabul edilmeme protestosu çekilip müracaat borçlularına başvurulabilirdi.
Oysa kabul edilmemeden sorumsuzluk kaydı konulduğunda poliçe kabul edilmese dahi kabul etmeme
protestosu çekip müracaat borçlusuna başvurma imkanı ortadan kalkar. Keşideci kabul etmemeden
sorumsuzluk kaydı koyabilir ama ödememeden sorumsuzluk kaydı koyamaz.
 Poliçede kural olarak kabule arz edilmesi ihtiyaridir. Ancak bazı durumlarda istisna olarak poliçenin kabule
arzı zorunluyken bazı durumlarda ise poliçenin kabule arzı yasaktır. Buna göre
o Eğer poliçe görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vadeli bir poliçe ise bu poliçenin kabule arzı
zorunludur çünkü belli sürenin başlayabilmesi için muhataba o poliçe gösterilmek, arz edilmek
zorunda. Arza tarih alıp vadeyi tespit etmek
zorundadır.
o Eğer keşideci poliçenin üzerine bu poliçe kabule arz edilmek zorundadır diye bir kayıt koyduysa
(kabule arz zorunluluğu kaydı) bu poliçenin kabule arzı zorunludur. Kabule arz zorunluluğu kaydı
keşideci tarafından konulabileceği gibi keşideci kabule arz kaydı yasağı koymadıysa ciranta tarafından
da konulabilir. Poliçe muhataba kabule arz zorunluluğuna sahipse ama hamil kabule arz etmezse
müracaat hakkını kaybeder.

Bazı poliçelerin de kabule arzı yasaktır. Buna göre;


o Görüldüğünde ödenecek vadeli poliçelerin kabule arzı mümkün değil, yasak. Görüldüğünde
ödenecek vadeli poliçeler muhataba gösterildiği anda vade gelir. Kabule arz edilse bile ödeme için
ibraz kabul edilir.
o Keşideci kabule arzı yasaklamış olabilir. ‘iş bu poliçenin kabule arzı yasaktır’ kaydı koyabilir. Ama yine
de kabule arz edilip muhatap kabul etmezse kabule arz yasağı kaydı olduğu için kabul etmeme
protestosu çekip müracaat hakkı vadeden önce kullanılamaz.
Kabule arz yasağı koyulabilecek bir kayıttır ancak adresli ve ikametgahlı poliçelerde ve
görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vadeli poliçelerde kabule arz yasağı süresiz olarak
konulamaz. Çünkü görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vadeli poliçelerde belli sürenin
başlayabilmesi, vadenin bulunabilmesi için zorunludur bundan dolayı kabule arz yasağı konulamaz.
Adresli ve ikametgahlı poliçelerde kabule arz yasağı konulamaz çünkü muhatabın poliçeyi görüp
ödemeyi nerede yapacağını öğrenmesi gerekir. İkametgahlı ve adresli poliçelerde ödeme yeri ve
keşide yeri ayrı yerlerdir.

CİRO

Poliçe emre yazılı olduğu takdirde ciro + teslimle yani zilyetliğin devredilmesiyle bir başka kişiye devredilebilir.
Poliçenin üzerine emre değildir, namadır şeklinde menfi emre kurulduğu takdirde ise poliçe nama dönüşür, nama
yazılı poliçeler ise alacağın temliki + teslim ile devredilir.

Bono ve poliçe hamiline düzenlenemeyen senetlerdir, teslimle devir edilemez. Ama poliçeler kanunen emre yazılı
senet kabul edildikleri için ciro + teslimle devredilir.

Ciro, emre yazılı senetlerde senette bağlı bulunan hakkı devretmeye yönelik yazılı ve soyut bir irade beyanıdır.
Soyuttur, temel ilişki ile ciroda bir bağ kurulmaz; yazılıdır cironun ön yüzüne ya da genelde arka yüzüne ciro
ifadesinin/ kaydının bulunması gerekir.

Poliçeyi ciro eden kişiye ciranta denir. Lehtar poliçeyi başkasına ciroladıysa aynı zamanda cirantadır. Ciro ile aksi
belirtilmemişse senet üzerindeki tüm haklar ciro edilen kişiye devredilir. ‘iş bu senet karşılığı Sami Kocabıyık’a
5000000 lira ödeyiniz’ diye bir senet düzenlendi. Sami Kocabıyık olarak bu senedi aldım, senedi Hikmete ciroluyorum
dedim ve imzamı attım. Senet üzerindeki 500000 liralık alacak hakkı hikmete geçti.

Cironun yapılabilmesi için, senedin devredilebilmesi için ciro kaydının yanında senedin aynı zamanda ciro edilen
kişiye teslimi e zorunludur. Bu teslim senedin devrine yönelik bir anlaşmaya istinaden yapılmalıdır. Zaten ben senedi
hikmete devretme konusunda bir anlaşma yaptıysam ciro yapıp ona teslim ettiğimde hak bir bütün halinde ona
geçer.

Senedin üzerinde ciro yazılı bir beyandır ve her halükarda senedi devreden kişinin imzasını içermelidir. Ciroda
zorunlu olan unsur senedi devreden kişinin imzasıdır.

Eğer senedi devreden kişinin imzası yanında senedi devralan kişinin ad ve soyadı da ciroda yer alıyorsa bu ciro tam
cirodur. ‘Hikmet Demir’e ödeyiniz’ Sami Kocabıyık’ın imzası varsa tam cirodur. Tam ciro çünkü kime devredildiği
gözüküyor.

Hikmet Demir’e ödeyiniz, imza Sami Kocabıyık diye devrettik onun yerine sadece Hikmet Demir’e ödeyiniz deyip imza
atmış olsam tam ciro olur. Çünkü devir eden kişinin ad ve soyadının tam ciroda bulunması zorunlu değil. Tam ciroda
devir edenin imzası, devir alanın ad ve soyadının bulunması zorunludur.

Ancak kambiyo senetleri beyaz ciro ile de devredilebilir. Senedi devralanın ad ve soyadının bulunmadığı, senedi
devredenin imzasının bulunduğu ciroya beyaz ciro denir. Beyaz ciroda geçerlidir. Senedin ‘iş bu senet karşılığında
Cansu Demir’e 500000 lira ödeyiniz’ diye cansuya verdim. Cansu bu senedi hikmete devrederken Hikmet Can’a
cirodur deyip imza atabileceği gibi, senedin arkasına sadece imza atarak da senedi hikmete devredebilir. Sadece imza
atarak senedin devredilmesi beyaz cirodur. Beyaz ciro geçerlidir ve hamiline ciro olarak da adlandırılır. Beyaz ciroya
hamiline ciro denmesinin nedeni çünkü senedi hamiline yazılı bir senet fonksiyonuna sokar ve artık senet ciro
edilmeden elden ele teslim edilerek başkalarına devredilebilir. Niye elden ele teslim edilerek senet beyaz ciroyla
başkalarına devredilebiliyor? Çünkü kime devredildiği belli değil. ’ödeyiniz’ dedi Cansu devreden olarak ama kime
devrettiği belli değil, hikmet/ Ahmet/ Mehmet/ Fatma da olabilir. Senedi beyaz ciroyla hikmet aldı hikmet olabilir,
zaten kimin olduğu belli değil. Hikmet hiç imza atmadan cengize, cengiz hiç imza atmadan Ahmet’e, Ahmet hiç ciro
yapmadan Mehmet’e verdi Mehmet ödeme tarihi geldiğinde ve ödeme için ibrazda bulunduğunda bak burada beyaz
ciro var Cansu bana vermişti senedi ama adımı yazmadı öde diyebilir. Piyasada zaten genelde beyaz ciro yapılır.
Ekstradan ciro etmiyorsun ve ciro etmeyerek aslında müracaat borçlusu olmaktan da kurtuluyorsun. İmzaların
bağımsızlığı ilkesine göre senetteki her imza sahibi senedi ödemekle mükellefti, imza yoksa ödemekten kurtuluyor
beyaz ciroda.

Ciroda devreden kişinin imzasının bulunması zorunludur, devredenin imzası yanında devralanın da ad ve soyadı
yazıyorsa buna tam ciro denir ancak devredenin imzası bulunmasına rağmen devralanın ad ve soyadı yazılmadan da
ciro yapılabilir bu ciroya da beyaz ciro denir.

Beyaz ciro senedi artık senedi hamiline yazılı senet gibi sadece teslimle devretme imkanı tanıdığı için hamiline ciro
olarak tanınır.

Ciro çeşitleri;

Canan Demir’e ödeyiniz- imza  tam ciro

Ödeyiniz- imza  tam ciro

Sadece imza beyaz ciro

Beyaz ciro söz konusu olduğunda ciro silsilesi önem taşımaz. Ama tam ciroda ciro silsilesini kontrol etmek lazım.
Senedi hikmet canana devrettiyse ondan sonraki ciro yapan canan demir ciro eden olmak zorunda.

Poliçe üzerine ve poliçeye bağlı alonj üzerine de ciro yapılabilir.

Ciro senedin ön yüzüne ya ada arka yüzüne yapılabilir. Kural senedin arka yüzüne cironun yapılmasıdır. Arka yüzde
yer kalmadıysa arka yüze alonj denilen bir kağıt yapıştırılırbu alonja ciro yapmaya devam edilir. Senedin ön yüzüne
ciro yapılacağı takdirde ise senedin ön yüzüne yapılan ciroda bu imzanın ciro olduğunun açıkça belirtilmesi gerekir
çünkü senedin ön yüzüne ne olduğu belirsiz muhatap ve keşideci dışındaki imzalar keşideci lehine verilmiş aval kabul
edilir, ciro olarak kabul edilmez. (Aval, kefalet) senedin ön yüzüne yapılan ciro olduğu belirtilmezse senedin ön
yüzüne yapılan cirolar keşideci ve muhatabın imzaları hariç keşideci lehine yapılmış aval (kefalet) hükmündedir.

Ciro vadeye kadar yapılabilir hatta vadeden sonra ödeme protestosu çekilene kadar da cironun yapılması
mümkündür. Ama cironun üzerinde tarihte atılmaz, siz eğer protesto da çekmediyseniz yaptığınız ciro zamanında
yapılmış kabul edilir.

Ciro kayıtsız şartsız olmak zorundadır. Kayıt ve şarta bağladığı takdirde kayıt ve şart geçersiz, ciro geçerlidir. 2Mallar
teslim edilirse ciroluyorum’ şeklinde yapılan ciroda malların teslim kaydı geçersiz ama yapılan ciro kaydı geçerli, devir
gerçekleşir. Oysa kabulde, kabul kayıt ve şarta bağlanırsa kabul geçersizdi.

Kısmi kabul geçerliyken kısmi ciro geçersizdir. 500000 liralık senedin 300000 lirasını ciroluyorum geri kalanı ciro
değildir diyemezsiniz. Ciro yapılıyorsa meblağın tamamı kapsamalıdır, kısmi ciro batıldır.

Poliçede muhataba, düzenleyene (keşideciye), poliçeyle borç altına girenlerden herhangi birine (lehtara) ciro
yapılabilir. Ancak senette zaten imzası olan bir kişiye tekrar ciro yapılması durumunda buradaki ciroya geriye ciro
denir. Senedi keşideci lehtara verirken imzaladı, lehtar ciranta1 e devrederken imzaladı, C1 C2’ye devrederken
imzaladı C2’de hamile devrederken imzaladı. Hamil senedi elinde bulundurduğu için hamil, fakat hamilde daha sonra
bu senedi ciranta 3 olarak bu senedi lehtara tekrar devretti. Zaten senette imzası olan kişi olduğu için lehtara yapılan
ciro geriye yapılan cirodur. Lehtarda gidip muhataba kabul ediyor musun diye sordu muhatap kabul etmediğini
söyledi, lehtar kabul etmeme protestosu çekti kabul etmeme protestosu çektiğinde lehtar müracaat olarak sadece
keşideciye başvurabilir. Çünkü geriye ciroda lehtar C1, C2, C3 e de gitse bunlar ödeme yaptığında tekrar lehtara
gidecek, lehtar bu senedin ödeneceğini bu kişilere taahhüt etmiştir, dolayısıyla lehtar bu kişilere gittiğinde bu
kişilerde lehtara gideceğinden bu kişilere gidemez, sadece kendinden önce olan kişiye keşideciye gidebilir geriye
ciroda.

Ciro beyanı üzerinde tarih yazması ya da bu beyanın üzerinde senet bedelinin yazması zorunlu değildir.

Ciro poliçede çizilebilir, ben senedi cansuya devrederken cansuya cirodur dedim, imzamı attım imzamı attıktan sonra
daha cansuya teslim etmeden ciro beyanını çizdim, imzamı da çizdim. İmzayı çizdiğim takdirde çizilmiş olan imza
yazılmamış hükmündedir. İmza atıldıktan sonra senet teslim edilmeden senet teslim esilir, çizilmiş ciro yazılmamış
hükmündedir. Ciroyu sadece ciro eden kişi yani hak sahibi kimse o çizebilir. Başkası çizerse senette tahrifat olur.

Senedi beyaz ciroyla devralan kişinin hakları;

Senedi beyaz ciroyla devralan kişi, ciroyu kendi adına doldurabilir,

Ciroyu başkasının adına doldurabilir,

Yeniden beyaz ciro yapabilir,

Yeniden tam ciro yapabilir,

Hiçbir şey yapmaksızın senedi teslim yoluyla başkasına devredebilir. Çünkü ciro edilen kişiye beyaz ciroyla o kişiye
verilerek o hak tanınmış. Senedi elinde bulunduran kişi o boşluğu doldurma hakkına sahip.

Ciro sonunda meşru hamil, müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan hak sahibi olduğu anlaşılan kişidir.

Senedi keşideci lehtara verdi, lehtar Lemi Can senedi Ahmet Ak’a ödeyiniz dedi ve imza attı. Ahmet ak daha sonra
Mehmet Göl’e ödeyiniz deyip imza attı. Mehmet Göl daha sonra Cengiz Gül’e ödeyiniz dedi ve imza attı.(keşideci 
lehtar  lemi can  Ahmet ak  Mehmet göl) Burada ciro silsilesi birbirine bağlı olarak devam ediyor, senedi
devralan kişi senedi devrediyorsa ciro silsilesi doğru bir şekilde meşru hamili gösterir. Fakat burada Ahmet Ak’a
ödeyiniz dedikten sonra Lemi Can imza attıktan sonra Mehmet Göl’e ödeyiniz diyen kişi Ahmet Ak değil de Sami
Kocabıyık ise burada ciro silsilesi kopmuştur ve senedi en son elinde bulunduran Cengiz Gül meşru hamil değildir.
Cengiz Gül muhataba gidip senedi ödemesini istedi, ciro silsilesi kopuk olmasına rağmen. Muhatap senedi ödemez.
Ödememe yükümlülüğü altında. Çünkü öderse ciro silsilesi kontrol etmeden ödeme yaptığı için ağır kusurlu ödeme
yaptığı için gerçek hak sahibine yeniden ödeme yapmak zorunda. Cengiz Gül ciro silsilesi kopuk olduğu için
muhataptan ödemeyi alamadı, Ahmet Ak’tan da ödemeyi alamadı, cengiz gül silsile kopana kadar imza sahibi Sami
Kocabıyık var ondan alabilir. Çünkü senette kopukluk olsa dahi senet yine kambiyo senedidir ve gerçekten devralan
Sami Kocabıyık’tan devraldığı için alacağını kambiyo senedine dayanarak ondan isteyebilir.

Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse son ciroyu imzalayan kişi poliçeyi beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.

Ciro vadeye kadar yapılabilir, vadenin geçmesinden sonra yapılan ciro vadeden önce ciro hükmündedir. Yani sen
vadeden sonra yapmış olsan dahi üzerinde tarih yazmıyorsa vadeden önce yapmış kabul edilirsin. Ancak ödememe
protestosu çekildikten sonra senet üzerinde ciro yapılırsa bu ciro alacağın temliki hükümlerine tabi olur.

Ödememe protestosu, vade ve vadeden sonraki 2-3 gün sonra çekilmek zorunda. Ödememe protestosu çekildikten
sonra ciro yapıldıktan sonra ciro artık ciro olarak kabul edilmez, kanunen alacağın temliki hükümlerine tabi olur ve
kıymetli evrak kanunen tahvil olmuş, nama dönüşmüş olur. O vakitten sonra bu senetteki devirler alacağın temliki
hükümlerine bu senet nama yazılı senet hükümlerine tabidir. Alacağın temliki hükmünde olan, protestodan sonra
yapılan bu ciroya gecikmiş ciro denir.

Karine; aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro protestodan önce yapılmış kabul edilir. Ama açıkça protestodan
sonra yapıldığı belliyse bu ciro artık alacağın temliki hükümlerine tabidir.

Ciro ilk başta lehtar tarafından yapılabilir. İlk ciranta lehtardır. Lehtar senedi herhangi bir kişiye kabul etmiş olsun
olmasın muhataba, keşideciye, avaliste senedi ciro edebilir.

Özelliklerine Göre Ciro

Poliçedeki senet üzerindeki tüm hakkı devreden ciroya temlik cirosu denir. Temlik cirosu ile senet üzerindeki hak bir
başka kişiye devredilir. Oysa bu temlik cirosu dışında senet rehin amacıyla ciro edilebileceği gibi sadece tahsil etmek
amacıyla da bir başka kişiye ciro edilebilir.

Temlik cirosunda hem temlik hem teşhis hem de teminat fonksiyonu bulunur. Yani ciro edilen kişi bu ciro sayesinde
teşhis edilir, senet üzerinde ciro edilen kişinin garanti fonksiyonu vardır bu ciro ile birlikte senet üzerindeki hak ciro
edilen kişiye geçmiş olur.

Oysa senet tahsil cirosuyla da devredilebilir. Senet bana cansudan devredildi ben çok yoğun bir işadamı olduğum için
senedi muhataba gidip tahsil edemeyeceğim, vaktim yok. Yanımda çalışan muhasebeci ahmete ‘tahsil içindir’ deyip
ahmete cirolayabilirim. ‘Tahsil içindir’ deyip ciroladığımda Ahmet bu senedin sahibi olmaz, Ahmet sadece senedin
tahsildarıdır, senet üzerindeki alacak hakkı hali hazırda bendedir. Ahmet tahsil cirosuyla senedi muhataptan tahsil
eder, tahsil ettiğinde bu parayı Sami’ye gerivermekle mükelleftir. Cirodaki teşhis fonksiyonu tahsildara devredilir.
Tahsil cirosunda senedi ciro alan kişi senedi tahsil edebilir.

Tahsil cirosuyla Ahmet senedi tahsil etmek için Ahmet muhataba gitti, muhatap Ahmet’ten alacağı olduğunu
söyleyerek bu senedi ödemiyorum diyemez çünkü senetteki hak sahibi Ahmet değil Sami. Muhatap Ahmet’e sen bu
senedin tahsildarısın, senden herhangi bir alacağım yok ancak senedin asıl sahibi olan, senedi tahsil için sana veren
Sami Kocabıyık’ın bana 100000 lira borcu var bundan dolayı ben bu senedin bedelini ödemiyorum, takas ediyorum
diyebilir. Asıl hak sahibine karşı ileri sürülebilecek her türlü def’i senedi tahsil cirosuyla devralan kişiye de ileri
sürülebilir.

Ciro edilene alacağın tahsil yetkisini vermek amacıyla yapılan ciroya alacağın tahsil cirosu denir. Ciro edilen bedelin
tahsili hususunda cirantanın temsilcisidir. Açıkça tahsil cirosu bedeli tahsil içindir, vekaleten cirodur. Bedeli başkası
için kabul edilen şerh ya da sadece vekil olduğunu belirten kayıtla tahsil cirosu yapılabilir.

Tahsil cirosu açıkça açık tahsil cirosu şeklinde düzenlenebileceği gibi örtülü olarak da inançlı tahsil cirosu olarak da
düzenlenebilir. İnançlı tahsil cirosunda ise cironun üzerinde ‘tahsil içindir’ ibaresi bulunmaz, sanki senet temlik
ediliyormuş gibi temlik edilir ama iç ilişkide sadece tahsil yetkisi devredilir. Aslında senedi devretme iradesi yok ama
şeklen inançlı işlem gibi devredilmiş gibi ciro yapılır, bu ciroya inançlı ciro denir.

İnançlı ciroda ben senedi görüntü olarak temlik cirosu olarak hikmete devrettim, iç ilişkide hikmet senedi tahsil edip
bana devretmek zorunda. Hikmet bana geri ödeme yapmazsa ne olur? İnançlı işlemin olduğunu benim yazılı olarak
ispatlamam gerekir ki hikmetten parayı alabileyim. Yazılı olarak ispatlayamazsam hikmete senedi devrettiğim
yönünde bir kabul gerçekleşir.

Muhatap, senedi tahsil cirosuyla devreden cirantaya karşı haiz olduğu def’ilerin onun temsilcisi olan hamile karşı da
ileri sürebilir. Buna karşılık tahsil cirosuyla devralan hamilin şahsına karşı haiz olduğu defileri ise ileri süremez.
Tahsildara karşı sahip olduğu defileri ileri süremezken, tahsildara devreden gerçek hak sahibine karşı sahip olduğu
defileri ileri sürebilir.
Tahsil cirosuyla devralan temsilci senet bedeli, tahsil, kabule arz, ödeme için ibraz, ödeyen borçluya makbuz verme
işlemlerini yapmaya yetkiliyken sulha, kabul, feragat beyanlarında bulunmaya yetkili değildir. Çünkü hak sahibi değil
tahsildar.

Bir diğer ciro türü gecikmiş cirodur. Gecikmiş ciro alacağın temliki hükmünde.

Hamile yazılı senede yapılan ciro devir niteliğini taşımaz, bunlar teminat anlamıdır. Buna topal ciro denir.

Bir diğer ciro şekli ise rehin cirosudur. Rehin cirosunda ise senet devredilen kişiye yine haklar devredilmemekte ancak
hak devralan kişiye rehin edilmektedir. Hikmetten 500000 liralık mal alıyorum, elimde de bir senet var ve hikmete bu
senedi rehin olsun diye rehin cirosuyla veriyorum, 1 ay sonra hikmete borcum olan 500000 lirayı ödeyeceğim,
ödediğimde senedi bana iade edecek. Ödemezsem rehin cirosuna dayanarak hikmet senedi tahsil eder. Açık rehin
cirosu ‘bedeli rehindir’ veya buna benzer ibarelerle yapılır ve senet rehin cirosuyla devredilen kişiye teslim edilir.
Rehin alan cirantanın temsilcisi değildir, poliçeden doğan hakları kendi adına kullanır, takip hukukuna icra yoluna
başvurabilir. Ciro edilen rehinin maksadı dışında kalan işlemeleri yapamaz yani sulh, kabul, feragat beyanlarında
bulunamaz. Muhatap rehin cirosuyla devreden hamile karşı haiz olduğu defileri bu rehin cirosuyla devralan kişiye
karşı ileri süremez.

29.04.2016- PRATİK

OLAY I
Soru 1
a.Bağımsız tacir söz konusu. Acente ile komisyoncu arasındaki ilişki nasıl ayırt ediliyor? Komisyoncu kendi adına
müvekkili hesabına işlem yapmaktadır. Acente hem kendi adına hem de kendi hesabına işlem yapıyor.
Komisyonculuğun tanımında var TBK m.532. Acentelerde daha sürekli iş ilişkisi vardır, komisyon genelde çok fazla
süreklilik arz etmez. Olayda ihracat işlerinde sürekli aracılık etme durumu yok, kendi adına pazarlama işlevinde
bulanacak. Dolayısıyla burada komisyon sözleşmesi akdedilmiştir. Süreklilikten kasıt o tacirin faaliyetlerine aracılık
ama burada sadece tek ihracatçılık sözleşmesi imzalamış. Yani sürekli tacir adına herhangi bir şekilde sözleşme
akdedip aracılık etmiyor. Sözleşmenin şekli açısından : sözleşmenin yazılı yapılması şartı yok ancak ispat açısından
yazılı yapılması yararlıdır(HMK m.200).Sözleşme metnin içinde farklı şekilde adlandırılsa dahi önemli olan
sözleşmenin hukuki niteliğini tespit etmektir.
b.%5 sözleşmenin ücret unsuru, komisyonculuk sözleşmesinin esas unsuru dolayısıyla ücret kararlaştırılmaması
halinde bu sözleşme komisyon ilişkisi olarak değerlendirilmez. Komisyonculuk sözleşmesi vekaletin alt türü olarak
kabul ediliyor. Ücret öngörülmemişse vekalet, iş görme sözleşmesi olabilir.
Simsar (geçicilik var ama simsar kendi adına ve kendi hesabına bir şey yapmaz, müvekkili adına yapar dolayısıyla
yoktur)

Soru 2
Veresiye satım söz konusudur. Malların bedelini almadan satabilir mi? TBK m.536 Kural veresiye satamaması, vekalet
veren açık veya örtülü izin verirse o zaman satabilir.
Açık veya örtülü bir izin yoksa veresiye satımda zararlardan komisyoncu sorumludur.
Açık veya örtülü bir izin var olarak kabul edebiliyorsak, bir teamül olarak kabul edebiliyorsak, ilk değil bir kaçıncı
işlemse bu durumda veresiye satabiliyor, zararlardan vekalet veren sorumlu oluyor. (saçmaladı karı- maddeyi okuyun
daha iyi anlayacaksınız- boş anlatıyor burada – 536yı okuyun <3)

Soru 3
Komisyonculukta tekel hakkı sağlanması zorunlu değil, acentede zorunlu unsur. Müvekkili için bir işlem yapıyor
komisyoncu, bunu bir masraf olarak kabul edebiliriz. Yapmış olduğu masrafları müvekkilinden isteyebilir mi, hangi
masrafları isteyebilir?
İşin yapılması için zorunlu bir şey, bunu olağan sayabiliriz. Komisyoncunun ücret talep edebilmesi için aracılık ettiği
işlemin başarıya ulaşması gerekiyor. Yapmış olduğu faaliyet başarıya ulaşmasa bile masrafları talep edebiliyor. İş
ilişkisi değerlendirilebilir. Komisyoncu kendi çalışanı aracılığıyla müvekkili lehine bir işlem yapıyorsa, aslında yağtığı
masraf kendi çalışanına bir ücret ödemekse bu durumda bunu masraf olarak kabul etmiyoruz ve müvekkilinden talep
edemeyeceğini söylüyoruz. TBK m.538

Soru 4
Komisyon ücretine hangi şartlarda hak kazanabilir?
TBK m.539
Olayda vekalet veren gerçek olup olmadığını bilemediğimiz bir sebeple ilişkiyi sona erdiriyor dolayısıyla burada
vekalet verene yüklenebilen bir sebep olarak değerlendirilebilir ama komisyon ücretine hak kazanmıştı diyebiliriz.
Yaptığı iş sonuçlansaydı ne kadar alacaktıysa, yaptığı iş sonuçlanmasa dahi müvekkil tarafından bir engelleme söz
konusu olduğu için alabilecek, yani %5.

OLAY II
Soru 1
her ticari sicile tescil ticari temsilci olarak adlandırılmıyor
Sözleşmede yabancılık unsuru söz konusu.
TTK m.103’e göre burada acentelik hükümleri uygulanacak. Kendi adına ve hesabına hareket etme söz konusu
(komisyon gibi) ama kanunda açık hüküm ile düzenlendiği için acente hükümleri uygulanıyor.

-tescil ve ilan….. – TTK m.105/2 yabancılık unsuru olmasaydı bu hükmün aksi kararlaştırılabilecekti, yabancılık unsuru
varsa (olaydaki gibi) bu durumda kendine dava açılamayacağına veya bu gibi işlemlere tarafa olamayacağına ilişkin
iddiası hükümsüz olacak
-ayıp ihbarının… -
Ticari ayıp hükümleri mi adi ayıp hükümleri mi uygulanacak? Ticari iş söz konusu olduğundan ticari ayıp hükümleri
uygulanacak.
2 gün açık ayıp ihbarı süresi
8 gün gizli ayıp ihbar süresi
Somut olayda açık ayıp varsa 2, gizli ayıp varsa 8 diyeceğiz.
-ilamın.. –
TTK m.105/3 – bana karşı dava açılabilir ama acenteye karşı açılan dava neticesinde alınan hüküm bana karşı ileri
sürülemez iddiası söz konusu. Tacir lehine ya da aleyhine alınan bir hüküm acenteye karşı ileri sürülemiyor.

Soru 2
Denkleştirme alacağı, portföy tazminatı. Bu alacağı talep edebilmesi için aranan şartlar :
-acentenin hak kazandırdığı bir işlem olmalı, sözleşme ilişkisi devam ederken yapmış olduğu işlemler sonucunda
müvekkilin hala menfaat elde ediyor olması
-acentenin sözleşme ilişkisi devam ediyor olsaydı ücret talep edebiliyor durumda olmalı
-sözleşme ilişkisi ya acente tarafından haklı sebebe dayanarak sona erdirilmiş olmalı ya da müvekkili tarafından haklı
sebebe dayanmayarak sona erdirilmiş olmalı

Buradaki sözleşme malların ayıplı olması sebebi ile sözleşmeyi sona erdiriyor, bu husus acentenin ticari itibarını
zedeleyecek bir husus, dolayısıyla haklı sebep olarak değerlendirilebilir ama acente burada denkleştirme alacağı talep
edebilir.
Hem komisyonculukta hem de acentede ücrete hak kazanma anı açısından aracılık edilen sözleşmenin ifasının
yapılmış olması gerekiyor.

Soru 3
TTK m.111
Acentenin malları teslim alırken bir kontrol yükümlülüğü söz konusudur. Taşımacı ile sözleşmeyi akdetmemiş olması
sorumluluğu olmadığı anlamına gelmiyor. İlişkinin tarafı olmasa dahi müvekkili adına işlemlerde bulunduğu için
müvekkilinin menfaatini korumak zorunda ve malları teslim alırken hem kontrol etmek zorunda hem de teslim
alırken malların hasarlı ya da ayıplı olduğuna ilişkin bir ihtirazi kayıt ileri sürmek zorunda.

04.05.2016

AVAL

TTK 700: Aval verenler

(1) Poliçede bedelin ödenmesi, aval suretiyle tamamen veya kısmen teminat altına alınabilir.

(2) Bu teminat, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilir.

Poliçede aval bir tür kefalettir. Siz birinden borç aldığınızda, senet verdiğinizde alacaklı derki tamam senin borçlu
olarak imzan var ama aynı zamanda buna şahsi teminat olarak bir kefil getir bir aval verdir denir.

Bu şekilde poliçe lehine borç altına giren kişiler lehine verilen kefalete aval denir. Aval veren kişiye avalist denir.
Herkese aval verilmesine avalat denir.

Aval poliçede bir tür kefalettir, ama kefaletten farklı yönleri de bulunur;

- Aval, poliçe üzerine yazılan bir kambiyo taahhüdü iken; kefalet yazılı olması şart olan ama senetten ayrı da
verilebilen bir beyan.
- Aval, tek taraflı ve bağımsız bir taahhüttür ve asli bir borçtur. Buna karşılık kefaletin geçerliliği asıl borcun
geçerliliğine bağlıdır ve feri bir borçtur, asıl borca bağlıdır.
- Avalist (aval veren kişi) lehine aval verdiği kişinin defilerini kullanamaz, avalist sadece kendi şahsi defilerini
ileri sürebilir; kefil ise asıl borçluya ait defileri kullanabilir ve kullanmak zorundadır.
- Aval, müşterek ve müteselsil borçluluktan da farklıdır. Müşterek borçlu ve müteselsil borçlular arasında
borçlar hukuku kurallarıyla bağlılık söz konusuyken; avalist aval verdiği kişiye karşı kambiyo hukukundan
kaynaklanan bir rücu hakkına sahiptir.

KİMLER KİMLERE AVAL VEREBİLİR?

Poliçe üzerindeki herkese aval verebilir. Aval verecek kişinin ise kambiyo ehliyeti bulunan kişi olması zorunludur.
Kambiyo ehliyeti; sözleşme yapma ehliyetine sahip olması.

Senedi keşideci düzenledi, daha sonra lehtara verecek- hikmete verecek. Hikmete dedi ki ben bu senedi alırım
ama sadece senin imzan yeterli değil sana birisi kefil olsun, aval versin. Hikmet gidip keşideciye aval olarak
amcasını getirdi, amcası da senedi imzaladı ve senet lehtara geçti. Lehtar senedi bir başka kişiye devrederken
lehtardan senedi alacak ciranta 1 hikmete dedi ki ‘ senedin üzerinde keşidecinin imzası var, lehtar olarak senin de
imzan var ama ben zaten keşideciyi tanımam bana bir şahsi kefalet getir’ ve lehtar kardeşinden aval aldı, imza
aldı. ‘lehtar lehine avaldır’ deyip kardeşi imzaladı.

Lehtar senedi ciranta1’e devretti. Ciranta 1 senedi C2’ye devretti, C2 senedi hamiline devretti. Hamil de
muhataba senedi ibraz etti. Muhatap senedi ödemediğinde hamil ödememe protestosu çekti ve müracaat hakkı
kazandı. Müracaat borçlularının içinde keşideci, lehtar, ciranta 1, ciranta 2’nin yanında lehtara aval veren lehtarın
kardeşi, keşideciye aval veren keşidecinin amcası da var.

Hamil gidip lehtar yerine aval veren kişiden senedi tahsil etti. Lehtara aval veren kişi; lehtara ya da lehtara ait
haklara sahip olduğu için ondan önceki kişilere rücu edebilir. Yani isterse aval verdiği kişiye isterse de aval verdiği
kişinin başvurabileceği kişilere başvurabilir. Örneğin o da gidip keşideciye aval verene rücu etti. Keşideciye aval
veren de keşideciye rücu eder.

Kambiyo ehliyeti bulunan herkes aval verebilir. Poliçe ile sorumluluk altına girmiş kişiler de aval verebilir.
Cirantanın keşideciye aval vermesi de mümkündür. Muhatap, keşideci, ciranta, avalist lehine aval verilebilir. P, ‘C
lehine avalimdir’ diye aval vermiş, R de ‘P’ye avalimdir’ diye aval vermiş.

****** kabul etmeme protstosu vadeden önce, ödmeme protestosu vadeden sonra çekilen ve müracaat hakkını
kazandıran şekli işlemlerdir*********

Avaliste dahi aval verilebilir ama henüz poliçe ilişkisine dahil olmamış veya sorumluluğu bertaraf edilmiş kişiler
lehine aval verilemez. Poliçe ilişkisine dail olmayan Ahmet için aval verilemez, zaten ahmet’in poliçede imzası
yok.

Aval şerhi poliçe veya alonj üzerine yapılır. Poliçenin üzerinde yazılacak yer kalmadığında buna ek bir parça
yapıştırılır bu parçaya alonj denir.

Aval şerhinin üzerinde ‘aval içindir, avalimdir’ vb ibare ve kimin için verildiği yazılır ve aval verenin imzası
bulunur.

TTK 701: 1) Aval şerhi, poliçe veya alonj üzerine yazılır.

(2) Aval “aval içindir” veya bununla eş anlamlı başka bir ibareyle ifade edilir ve aval veren kişi tarafından
imzalanır.

(3) Muhatabın veya düzenleyenin imzaları hariç olmak üzere, poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır.

(4) Kimin için verildiği belirtilmemişse aval, düzenleyici için verilmiş sayılır.

Muhatabın ve keşidecinin imzaları ayrı olmak üzere poliçenin yüzüne atılan her imza aval şerhi sayılır. Üzerine
aval yazılmasa bile imza kefalet sayılır ve keşidecinin lehine verildiği kabul edilir. Oysa senedin arka yüzüne imza
atıldığında beyaz ciro olarak değerlendirilir.

Aval kesinlikle kayıtsız ve şartsız olmalıdır eğer aval kayıt ve şarta bağlı olarak verilmişse bu kayıt ve şart
yazılmamış sayılır. – Kabul kayıtsız ve şartsız olmak zorunda, kabul kayıt ve şarta bağlandıysa kabulü geçersizdir.
Ciro da kayıtsız ve şartsız olmak zorundadır, ciroya kayıt veşart konulduysa kayıt ve şart geçersizdir. Belli bir
meblağın havalesi hususunda kaydın bulnması poliçede ve çekte zorunludur. Bu havale kaydı kayıt ve şarta
bağlanırsa senet tümden geçersizdir.

Kısmi aval mümkündür. (700/1 Poliçede bedelin ödenmesi, aval suretiyle tamamen veya kısmen teminat altına
alınabilir.) ‘100000 liralık senedin 50000 lirası için avaldır’ deyip bu kısma avalist olunabilir.--- kısmi kabul de
mümkündür, kısmi ciro batıldır.

Kimin lehine aval verildiyse silsilede onun seviyesinde olunur geriye gidilemez, ancak öne doğru ilerlenir.

Lehine aval verdiği kişinin borcu batıl olsa bile avalistin sorumluluğu istisnalar dışında devam eder. Ben lehtar
yeriine aval verdim, lehtar defilerini ileri sürdü borçtan kurtuldu ben aval veren olarak kurtulamıyorum.

Lehine aval verdiği kişinin borcunun zamanaşımına uğramış olması istisna olarak avalistin borcunu da sona
erdirir. Avalist kabul edilmemeden her halde sorumlu olur. Avalist kendi şahsi defilerini kullanabilir, lehine aval
verdiği kişinin şahsi defilerini ise kullanamaz. Bu avalın kefaletten farkıdır. Avalist senetten sorumluluğu olan
kişinin haklarına sahiptir, kimin lehine aval verdiyse onun haklarına da aynı şekilde sahip olur. Poliçeyi
gerektiğinde kabul edecek ya da ödeyecek bir kişiyi avalist gösterebilir. Avalist senedin ödenmemesi ya da
ödenmemesi halinde protesto avaliste de ihbar edilmelidir.
Aval poliçe bedelini ödediği takdirde lehine aval verdiği kişiye ya da onun başvurabileceği kişilere avalist
başvurabilir. Aval verenler aval verdikleri kişinin sorumluluklarını doğrudan üstlenir.

ÖDEME

Poliçede ödeme yapılması için senedin ibrazı zorunludur. Zaten kambiyo senetlerinde ödeme ancak senet ibraz
edilirse yapılır. Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki hakkın devredilebilmesi için senedin devredilmesi, hakkın ileri
sürülebilmesi için senedin ibraz edilmesi gerekir.

İbraz, senette muhataba veya ben bu senedi ödeyeceğim diye araya giren kişiye yapılabilir. Ödeme için ibraz
kural olarak muhataba yapılır. Senette ismi yazmayan bu dışarıdan kişiye ‘araya giren’ denir.

Senede muhatap olarak hikmet koç’u gösterdim. Fakat muhatap olan hikmet koç senetler kendine ibraz
edildiğinde senetleri ödemiyor ödemediği için de koç ailesinin itibarı zedeleniyor. Ben ise koç ailesinin itibarının
zedelenmemesi için senette ismim olmamasına rağmen Rahmi Koç olarak araya girip senedi öderim diyorum ve
senet bana ibraz ediliyor. Kambiyo senetlerinde araya girme bono ve poliçede mümkündür.

Ödeme için ibraz muhataba veya araya giren kişiye yapılır, takas odasına yapılan ödeme için ibraz yerine geçer.
Ödeme için senet bazen bankalara geçmiş olur. Bankalar karşılıklı işlemlerinde senetleri birleştirir.

Kambiyo senetlerinde poliçede ödeme için ibraz edilecek neşen senedin aslıdır, senedin aslı ödeme için ibraz
edilmek zorundadır.

Senet iptal edilmişse mahkeme kararı ibraz edilir. Mahkeme kararı senet yerine geçmez ama senet hamilinin
teşhisi fonksiyonuna sahip, mahkeme kararı gösterildiğinde ödeme için ibraz olarak kabul edilir.

Kural olarak kambiyo senetlerinde ödeme için senedin aslının ibrazı zorunludur ancak nama yazılı poliçelerde,
kambiyo senetlerinde senet ibraz edilmeden de istisna olarak ödeme yapılabilir. Zaten kambiyo senetlerinde
nama yazılı senetler adi senet gibidir.

Ödeme için ibraz yeri muhatabın ikametgahıdır ama bu aynı zamanda ödeme yeri olarak yazılan yerdir. Genelde
uygulamada muhatabın ikametgahı ile ödeme yeri aynı yer olur ama ödeme için ibraz yeri poliçenin üzerinde
yazan ödeme yeridir. Ödeme yeri yazılmadığı takdirde ödeme yeri muhatabın poliçe üzerindeki adresidir.

Ödeme için ibraz vade ve vadeden sonraki 2 iş günü içinde yapılmak zorundadır. Bu 2 iş günlük süre kaçırılırsa
ibraz süresi de kaçırılmış olur. Ancak görüldüğünde ödenecek vadeli poliçelerde ödeme için ibraz senedin keşide
tarihinden itibaren 1 yıldır. Ödenmediği takdirde ödememe protestosu da bu 1 yıllık süre içinde çekilmesi
zorunludur. Belli bir tarihli, keşide tarihinden belli bir süre sonra ödenecek vadeli ya da görüldükten belli süre
sonra ödenecek vadeli poliçelerde ödeme için ibraz vadede ve vadeden sonraki 2 iş günü içinde muhataba
ödeme yerinde yapılmak zorundadır. Ancak görüldüğünde ödenecek vadeli poliçeler için ibraz süresi 1 yıl.
Görüldüğünde ödenecek vadeli poliçelerde muhataba gösterilip vade getirtilecek ve ödeme için ibraz
gerçekleşmiş olacak.

Ödeme için ibraz yapıldığında 2 ihtimal var;

1- Ödeme için ibraz yapıldığında muhatap poliçeyi öderse poliçedeki sorumluluk biter. Senet iade edilir.
2- Ancak muhataba ödeme için senet ibraz edildiğinde muhatap ödeme yapmazsa bu durumda senet
ödenmediği için ödememe protestosu çekilip müracaat hakkı kazanılabilir. Müracaat hakkının kazanılabilmesi
için senedin ödeme/ ibraz süresinde (vade ve vadeden sonraki 2 iş günü içinde) ibraz edilmesi, ödenmemesi
ve bu süre zarfında ödememe protestosunun çekilmesi gerekir. Müracaat hakkı ile muhatap dışındaki diğer
imza sahiplerine de başvurma hakkı kazanılır.

Vade ve vadeden sonraki 2 iş günü içinde ibraz edilmesi gerekiyordu, ibraz yapılmadı ya da ibraz yapıldı ama
protesto çekilmedi müracaat hakkı kaybedilir. Bu durumda senet ise ancak muhatap kabul ettiyse sadece
muhataba başvurulabilir, muhatap kabul etmediyse kimseye başvurulamaz. Bu verilen 2 günlük süre hem ödeme
için ibraz hem de protesto çekme süresi.

Senet üzerinde 20 tane imza vardır. Keşideci, lehtar imzalar, cirantalar imzalar, cirantaya aval verenler de
imzaladı, hamile geldi. Birçok kişi var bunlar dışında bir de muhatap var. Ödeme tarihinde yani vadede ve
vadeden sonraki 2iş günü içinde hamil gitti ve senedi muhataba ödemesi ibraz etti, muhatap vade ve vadeden
sonraki 2 iş günü içinde senedi öderse senedi öderse borç biter ama senedi ödemezse bu vade ve vadeden
sonraki 2iş günü içinde ödememe protestosu çekilir. Ödememe protestosu çekildiğinde senet üzerindeki tüm
imza sahiplerine karşı hamil başvuru hakkı kazanır, bu başvuru hakkına müracaat hakkı denir.

ÖDEME YAPILIRKEN UYULACAK HUSUSLAR

 Muhatap öderken tedbirli olmalıdır. TTK 646: senetten doğan borç


(1) Kıymetli evrakın borçlusu, ancak senedin teslimi karşılığında ödeme ile yükümlüdür.
(2)Hile veya ağır kusuru bulunmadıkça borçlu, vade geldiğinde, senedin niteliğine göre alacaklı olduğu
anlaşılan kişiye ödemede bulunmakla borcundan kurtulur.

Senedi teslim almadıysa kötü ödeme yapmış olur. Vadede ödemeli, vadede ödediği takdirde hilesi ve ağır kusur yoksa
ödeme geçerli ama vadeden önce yapılan ödemede hafif kusurdan bile ödeme geçersiz kabul edilebilir. Mesela ya
ciro silsilesini doğru kontrol etmemiş olacak ya da hileli ödemiş olacak. Ama vadeden önce ödediği takdirde tüm
riziko- sorumluluk muhatabın üzerine.

 Makbuz isteme hakkı TTK 709:


1) Muhatap, poliçeyi öderken hamil tarafından bir ibra şerhi yazılarak poliçenin kendisine verilmesini
isteyebilir.
(2) Hamil kısmi ödemeyi reddedemez.
(3) Kısmi ödeme hâlinde muhatap bu ödemenin poliçe üzerine yazılmasını ve kendisine bir makbuz
verilmesini isteyebilir.

Muhatap ödemeyi yaptığında hamil tarafından bir ibra şerhi yazılarak kendisine verilmesini isteyebilir. İbra şerhi
yazılmadan poliçe muhataba da verilebilir. Çünkü senet kimdeyse hak da ondadır. Ama genelde muhatap bankalar
ibraz şerhi yerine bu senedin arkasına muhatap lehine verilmiş ciro makbuz hükmündedir, ibra yerine de geçer.

 TTK 710: vadeden önce ve vadesinde ödeme


(1) Poliçenin hamili, vadeden önce ödemeyi kabulle yükümlü değildir.
(2) Vadeden önce ödeyen muhatap, bundan doğacak tehlike kendisine ait olmak üzere hareket etmiş
olur.
(3) Hile veya ağır bir kusuru bulunmadıkça poliçeyi vadesinde ödeyen kişi borcundan kurtulur. Ödeyen
kişi, cirolar arasında düzenli bir teselsülün bulunup bulunmadığını incelemekle yükümlü ise de cirantaların
imzalarının geçerliliğini araştırmak zorunda değildir.

Ödeyen kişi muhatap, senette doğru bir ciro silsilesinin olup olmadığını kontrol etmekle sorumludur. Senet
keşideciden lehtara verildi, lehtar ciranta 1 e devretti, C1 C2’ye devretti, C2 C3ê devretti C3 C4’e devretti, C4 hamile
devretti bu şekilde silsilenin doğru olup olmadığını kontrol etmek zorundadır. C3 C5’e devrettiyse bu silsile
kopmuştur ve hamil artık C3 C5’e devrettiği için ve C4’ün imzası olmadığı için hamil meşru hamil değildir. muhatap
burada ciranta silsilesi koptuğu için ödeme yapmamak zorundadır. Ciro silsilesinde birinin imzası sahte olabilir
muhatap onu kontrol etmek zorunda değildir. emre yazılı senet olduğu için muhatabın ciro silsilesinde kontrol etmek
zorunda olduğu şey şekli durumu kontrol etmek ama bunun gerçekliğini kontrol etmek zorunda değil.

 Hamil kısmi ödemeyi ret edemez. Kısmi ödeme halinde muhatap bu ödemenin poliçe üzerine yazılmasını
ve kendisine bir makbuz verilmesini isteyebilir. Muhatap benim şu an üzerimde 500000 liram yok 300000
liram var onu ödeyeyim dediğinde hamil bu 300000 lirayı tahsil etmek zorundadır. Hamil bu 300000 lirayı
ret edip 500000 liranın tamamını lehtarın zengin olan amcasından alacağım diyemez. Çekte bu farklı ama
poliçelerde almak zorunda. Kısmi ödeme yapıldığı takdirde ise senet muhataba verilmez. Senet kısmi
ödemede muhataba iade edilirse alacak daha fazla ileri sürülemez.
 Hamil vadeden önce ödemeyi kabul etmek zorunda değildir.
 Bedel notere tevdi edilebilir. TTK 712: Tevdi
Bir poliçe 708 inci maddede öngörülen süre içinde ödeme için ibraz edilmediği takdirde borçlu, gideri ve
riski hamile ait olmak üzere poliçenin bedelini bir bankaya tevdi edebilir.

NOT
TTK 708: ÖDEME İÇİN İBRAZ:
1. UMUMİ OLARAK :
Madde 708 - Bir çek, keşide edildiği yerde ödenecekse on gün; keşide edildiği yerden başka bir yerde
ödenecekse bir ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.
Ödeneceği memleketten başka bir memlekette keşide edilen çek, keşide yeri ile ödeme yeri aynı
kıtada ise bir ay ve ayrı ayrı kıtalarda ise üç ay içinde muhataba ibraz edilmelidir.
Bu bakımdan, bir Avrupa memleketinde çekilip ve Akdeniz'de sahili bulunan bir memlekette
ödenecek olan ve bilmukabele Akdeniz'de sahili olan bir memlekette çekilip bir Avrupa memleketinde
ödenmesi lazım gelen çekler aynı kıtada keşide edilmiş ve ödenmesi şart kılınmış sayılır.
Yukarda yazılı müddetler, çekte keşide günü olarak gösterilen tarihten itibaren işler.

Borçlusunuz bir türlü hamil gelip sizden parayı tahsil etmiyor, parayı tahsil etmeyince kambiyo senedi ticari temerrüt
faizini ödüyorsunuz. Eğer bundan kurtulmak istiyorsanız herhangi bir ihtiyadi haciz ya da hacze, icraya maruz kalmak
istemiyorsanız, kambiyo senedinden kaynaklanan borcunuzu hemen bankaya şu senet için ben bu parayı tevdi
ediyorum deyip borçtan kurtulabilirsiniz. Muhatapsınız 500000 lira ödeyeceğinizi biliyorsunuz ama size gelmediler,
muhataba ödeme için ibraz süresi ödeme tarihi +2 gün ama kabul etmiş muhataba 3 yıl içinde başvurulabilir. Alacaklı
ödeme günü gelmedi 3 yıl sonunda da gelebilir, o zamana kadar beklememek için bankaya senedi tevdi
ettirebilirsiniz. Böylece ticari temerrüt faizi uygulanmasını önlemiş olursunuz ve hakkınızda ihtiyadi haciz konulmasını
engellemiş olursunuz.

 Muhatabın poliçeyi ödemesiyle poliçeden doğan bütün haklar düşer, muhatap ibra şerhli veya şerhsiz
poliçeyi geri almak zorundadır.
 Poliçe ödeme tarihinde ödeme için ibraz edilmelidir, ödeme için ödeme tarihinde ve ödeme tarihinden
itibaren 2 iş günü içinde poliçe ödenmezse bu süre zarfında ödememe protestosu çekilir ve müracaat hakkı
kazanılır.

MÜRACAAT HAKKI

Müracaat hakkı, poliçede 1. Derece sorumlu olan muhatap dışındaki imza sahiplerinin kendinden sonrakilere senet
bedelini ödeme konusundaki taahhüdünden kaynaklanan bir haktır. Ben keşideci olarak senedi lehtar olan hikmete
verdim. Hikmete dedim ki bu senedi muhataba gönder, muhatap kabul etmezse senet zaten benden geliyor bana
başvurursun. Hikmet senedi ahmet’e devretti. Ahmet hikmete güvenerek senedi devraldı. Ahmet muhataba, hikmete
ve keşideciye yani bana başvurabilir. Ahmet fatmaya devretti, Fatma ahmete güvenerek senedi devraldı. Ahmet
zaten bu senet ödenmezse ben ödeyeceğim diye ciroladı. Cironun fonksiyonlarından biri teminat fonksiyonu. İşte
müracaat hakkı, cirodaki teminat fonksiyonunun hukuki düzeye yükselmesini sağlar. Müracaat hakkı ile birlikte senet
üzerindeki tüm imza sahipleri senet bedelini kendinden sonra devralan kişilere karşı ödemekle yükümlü hale gelir.

Müracaat hakkının kapsamında neler bulunur?

Keşideci  lehtar (bir imza da lehtara aval veren avalist 1 de olsun) ciranta1  C2 ‘ye ciroladı. Senet muhataba
hamil tarafından ödeme tarihinde ibraz edildi. İbrazla ödeme yapılmadığı için ödeme tarihinde yada sonraki 2 iş günü
içinde hamil ödememe protestosunu çeker ve senet üzerinde imzası bulunanlara müracaat hakkını kazanır.
Hamil müracaat hakkı kazandığında kişilerden neler talep edebilir?

 Senet üzerindeki bedeli talep edebilir. Senet üzerindeki 500000 liralık bedeli hamil mesela C1’den talep
edebilir.
 Bu bedelin üzerine faiz şartı konulduysa şart kılınan faizi talep edebilir. Görüldüğünde veya görüldüğünden
belli vade sonunda ödenecek poliçe ise faiz şartı konulabilir.
 Ödememe protestosu çekildikten sonraki faiz olan gecikme faizi talep edilebilir. Hangi gecikme faizi talep
edilir? Ticari temerrüt faizi istenebilir çünkü kambiyo senetleri ttk da düzenlenmiştir. Ttk da düzenlenen her
şey ticari iştir. ticari işlerde faiz özellikli haller gösterir, bunlardan biri de faizin merkez bankasının avaz faizi
oranında istenebilmesi yani ticari temerrüt faizi.
 Ödememe protestosu ile yapışan masraflar istenebilir.
 Bu masraflar dışında hamil olarak emek harcadık, hamil olarak binde 3 komisyon istenebilir.

Bütün bunlar C2’den tahsil edildi. C2’de avalist 1 den talep etti. Avalist 1 den bu senedin ödenmemesinden dolayı
bana müracaat hakkımı öde dedi. Avalist 1 de C2 ye hamile ödediği tüm bu bedeli öder. Ek olarak ödediği andan
itibaren işleyecek gecikme faizini+ masraflar+ binde 2 komisyon öder. Avalist lehtardan talep ederse, lehtar avalistin
C2’ye ödediği tüm bedeli + avalistin ödeme yaptığı tarihten itibaren işleyen gecikme faizi+ yaptığı masraflar + binde 2
komisyonu öder. Lehtar da keşideciden talep eder.

Bileşik faiz 3 durumda ödenir; ilk ikisi her iki tarafın tacir olduğu cari hesap sözleşmesi ve ödünç sözleşmesi. 3. Hal ise
kambiyo senetlerinde müracaat haklarının kullanılmasıdır. Burada faizli bedele tekrar faiz, faizli ve faizli bedele tekrar
faiz, faizleri bedellere tekrar faiz uygulanmış ve bileşik faiz uygulaması yapılmıştır.

Sadece hamil bide 3 lük komisyon talep edebilir, onun dışındakilerin komisyon talebi binde 2 dir.

RETRET

TTK 729: Retret

(1) Başvurma hakkı olan herkes, poliçede aksine şart bulunmadıkça, kendisinden önce gelen borçlulardan biri üzerine
çekeceği ve bu kişinin yerleşim yerinde, görüldüğü anda ödenmesi şart olan ve “retret” denilen yeni bir poliçe
aracılığıyla başvuruda bulunabilir.

(2) Retret, 725 ve 726 ncı maddelerde gösterilen paralardan başka komisyon ücretini içerir.

(3) Retret hamil tarafından düzenlenirse, poliçe bedeli poliçenin ödeneceği yerden, önceki borçlunun yerleşim yeri
olan yer üzerine çekilen ve görüldüğünde ödenmesi şart olan bir poliçenin cari fiyatına göre belirlenir. Retret bir
ciranta tarafından düzenlenirse, poliçe bedeli, retreti düzenleyen kişinin yerleşim yerinden önceki borçlunun yerleşim
yeri olan yer üzerine çekilen ve görüldüğünde ödenmesi şart bulunan bir poliçenin cari fiyatına göre belirlenir.

Retret, müracaat hakkı sahibinin kendisine karşı sorumlu olan kişiler üzerine çekeceği yeni poliçedir. Ben hamil olarak
müracaat hakkı kazandığımda istersem ciranta 2, ciranta 1, avalist, lehtar, keşideciden alacağımı talep edebilirim.
Alacağım var. Bunu poliçe ile talep etmeyip yeni bir poliçe düzenleyip müracaat hakkı sahiplerinden birini buna
muhatap olarak gösterirsem bu yeni poliçeye retret denir. Retret denen bu yeni poliçede artık keşideci olurum. Yeni
bir lehtar yazdım. Muhatap olarak da müracaat borçlularından istediklerimi (birini ya da birkaçı) yazdım. Burada
muhatap borcu ödediği takdirde önceki poliçe bitmiş olur hamil olarak müracaat hakkım da sona ermiş olur.
Muhatap retreti ödemediğinde hamil olarak müracaat hakkım devam eder, eski poliçeye göre müracaat hakkımı
kullanabilirim.

* Müracaat hakkının ortaya çıkması için vadede ve devam eden 2 iş günü içinde poliçenin ibrazı ve poliçenin
ödenmemesi lazımdır. Vadeden önce ise müracaat hakkının kazanılması yine mümkün bu durumda muhataba poliçe
kabul için arz edilecek ama poliçe kabul edilmeyecek. Bu durumda daha vade gelmeden de müracaat hakkı kabul
etmeme protestosu çekilerek kazanılır. Vadeden önce muhatabın aciz hale düşmesi, kabule arza yasaklanmış
poliçenin keşidecisinin iflas etmiş olması da vadeden önce müracaat hakkının kazanılması için yeterlidir.

Müracaat hakkının kazanılması için şekli şart protestonun çekilmiş olmasıdır. Vadede ibraz edilen poliçede müracaat
hakkının kazanılması için ödememe protestosu, vadeden önce kabul için ibraz edilmiş poliçede müracaat hakkının
kazanılması için kabul etmeme protestosunun çekilmesi gerekir. Ancak protesto çekilmeden de müracaat hakkının
kazanılması istisna olarak mümkün. Poliçenin üzerinde protestodan muafiyet kaydı yani franko kaydı varsa artık
protesto çekilmeden müracaat hakkı kazanılabilir. Poliçenin üzerinde, protestosuz getirilecektir/ masrafsız iade diye
bir kayıt varsa buna franko kaydı denir.

Muhatabın iflası, kabule arzı yasaklanan poliçede keşidecinin iflası ve mücbir sebep halleri gerçekleştiği takdirde de
protestosuz olarak poliçenin kullanılması, müracaat hakkının kazanılması mümkündür.

Ödememe protestosu, vadeyi takip eden 2 iş günü içinde çekilmelidir. Görüldüğünde ödenecek vadeli poliçelerde
ödememe protestosu çekilme süresi 1 yıldır. 1 yıl içinde ödeme için ibraz yapılmalı ve bu 1 yıl içinde ödenmediğinin
tespiti için protesto çekilir.

Protesto zamanında veya hiç çekilmezse belirtilen muafiyet halleri dışında (Vadeden önce muhatabın aciz hale
düşmesi, kabule arza yasaklanmış poliçenin keşidecisinin iflas etmiş olması da vadeden önce müracaat hakkının
kazanılması için yeterlidir) hiç çekilmezse müracaat hakkı düşer.

İHBAR YÜKÜMLÜLÜĞÜ

Poliçenin kabul edilmediği ya da ödenmediği poliçe sorumlularına ihbar edilmesi de bir yükümlülüktür. Eğer hamil
muhataba ödeme için ibraz yaptıysa buna rağmen ödeme yapılmadıysa hamil kendinden önceki cirantaya ve
keşideciye 4 iş günü içinde bu senet ödenmedi diye ihbar yükümlülüğü altındadır. Hamilden ihbar alan ciranta ise
kendinden öncekine (ciranta ya da keşideciye) ikişer günlük ihbar süresine sahiptir.

İhbar yükümlülüğü yerine getirilmezse bunu yerine getirmemeden dolayı cirantalar zarar gördüyse sadece o zarar
karşılanır. Müracaat hakkına bir etkisi yok.

Poliçede müracaat hakkı süresinde ödeme için ibraz edilmezse, süresinde protesto çekilmezse, madrafsız poliçeyi
ödeme için ibraz etmezse ya da mücbir sebep süresi geçmesine rağmen ibraz edilmezse müracaat hakkı ortadan
kalkar.

*** SENETTE TAHRİFAT*** (ÖNEMLİ)

500000 liralık senedi hikmete verdim, hikmet senedin üzerine bir sıfır daha attı. 500000 liralık senet 5000000 liralık
oldu ve senet tahrif oldu.

TTK 748: Senet metnindeki değişiklikler

(1) Bir poliçe metni değiştirildiği takdirde, değiştirmeden sonra poliçe üzerine imza koymuş olan kişiler, değişmiş
metne ve ondan önce imzasını koyanlar ise eski metne göre sorumlu olurlar .

Ben poliçeye 500000 lira yazdım, lehtar olan hikmete verdim. Hikmet bir 0 daha ekledi fatmaya verdi. Fatma bana
başvurduğunda 500000 liradan sorumluyum, hikmete başvurduğunda hikmet 5000000 liradan sorumlu.

Ben defi ileri süreceğim, senet tahrif olmuştur ben sadece 500000 liradan sorumluyum diyeceğim. Senet
mahkemede incelemeye gidecek. Mahkemede haklı bulunursam 500000, hikmet ise 5 milyon lira ödeyecek.

Senet üzerinde bu şekilde tahrifat yapanlar sahte imza ile senet düzenleyenlerin cezai sorumluluğu vardır. Kambiyo
senetleri o kadar önemli senetlerdir ki özel evrak olarak değerlendirilmez. Ceza hukuku açısından resmi evrak olarak
değerlendirilir. TCK 204 uyarınca resmi evrakta sahtecilik suçundan dolayı sahte imza atanlar yargılanır.
TCK 204: Resmi belgede sahtecilik

(1) Bir resmi belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmi belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya
sahte resmi belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını
aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi
üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde,
verilecek ceza yarısı oranında artırılır.

Kambiyo senedi üzerinde değişiklik yapılırsa özel evrakta sahtecilik suçu değil, resmi evrakta sahtecilik suçu işlenmiş
olur.

Tahrifattan önce imza koyanın sorumluluğu zorunlu şekil şartlarında değişiklik halinde ortadan kalkar. Tahrifattan
sonra da hüküm ifade eden bir poliçe varsa önce imza koyanların sorumluluğu kalkar sonra da imza koyanlar yeni
şekille bağlı olarak varlığını devam ettirir.

Meblağda değişikli halinde ilk meblağ varken imza atanlar ilk meblağ ile, sonra imza atanlar ise sonraki meblağ ile
sorumlu kalmaya devam eder.

Tarihte değişiklik halinde ibraz protestosu gibi işlemler değişiklik öncesi için imza atanlar için eski tarihe, değişiklik
sonrası imza atanlar için yeni tarihe göre hesaplanır.

KABUL EDEN MUHATABA KARŞI AÇILACAK DAVALAR

Poliçede 3 yıl içinde zamanaşımına uğrar. Hamil muhataba götürü, muhatap ödeyemeyeceğim param yok dedi bu
muhataba karşı hamil ya da sonradan müracaat borçlusu başvurabilir. Bunun şartı muhatabın ibrazı kabul etmiş
olmasıdır. Kabul etmiş muhataba karşı hamil ya da diğer borçluları senedin asıl borçlusu olduğu için muhataba 3 yıl
içinde tekrar tekrar ödemesi için başvuru yapabilir. Poliçeyi hikmete verdim, hikmet senedi ciranta 1 olan ayşeye
devretti. Ayşe muhataba kabul etmesi için ibraz etti, muhatapta kabul etti ayşe daha sonra fatmaya devretti. Fatma
ödeme tarihinde gittiğinde muhatap şuan param yok ödeyemiyorum dedi. Muhatap ödemediğinde Fatma müracaat
borçlularına başvurmak için ödememe protestosu çekti ama müracaat borçlularında para yok. Fatma, muhataba 3
yıllık zamanaşımı süresince tekrar tekrar icra takibi başlatıp parayı tahsil etmeye çalışabilir. Kabul etmiş muhatap
vadeden itibaren 3 yıllık zaman aşımı süresince borçtan sorumludur. Buna karşılık hamil protestoyu çektikten sonra 1
yıl içinde müracaat borçlularından istediğine başvurarak alacağını talep edebilir. Müracaat borçluları ise hamile
ödeme yaptığı takdirde ödeme yaptığı tarihten itibaren kendinden öncekilere karşı 6 ay içinde kambiyo senedine
dayanarak dava açıp alacağını talep edebilir. Hamil ciranta 2 den alacağını tahsil etti, ciranta 2 ödeme yaptığı tarihten
itibaren 6 ay içinde avalist 1’e, avalist 1 ciranta 2’ye ödeme yaptığı tarihten itibaren 6 ay içinde lehtara, lehtar ödeme
yaptığı tarihten itibaren keşideciye başvuru yapabilir. Bütün bu kişiler vadeden itibaren 3 yıl içinde kabul etmiş
muhataba da başvurabilir.

ZAMANAŞIMINI KESEN SEBEPLER

- Mahkemede veya hakem önünde menfi tespit davası açılması


- Takip talebinde bulunulması
- Davanın ihbar edilmesi
- Alacaklının ihbar masasından geri dönmesi gibi haller

05.05.2016

Poliçede, TTK 732 sebepsiz zenginleşme hükmüdür.


B) Sebepsiz zenginleşme
MADDE 732- (1) Zamanaşımı sebebiyle veya poliçeden doğan hakların korunması için gerekli olan işlemlerin
yapılmasının ihmal edilmiş olması dolayısıyla, düzenleyenin veya kabul edenin poliçeden doğan yükümlülükleri
düşmüş bile olsa, bunlar poliçenin hamiline karşı, onun zararına zenginleşmiş olabilecekleri kadar borçlu kalırlar.
(2) Sebepsiz zenginleşmeden doğan istem, muhataba, yerleşim yerli bir poliçeyi ödeyecek olan kimseye ve
düzenleyen, poliçeyi başka bir kişi veya ticari işletme hesabına düzenlemiş olduğu takdirde o kişiye veya ticari
işletmeye karşı da ileri sürülebilir.
(3) Poliçeden doğan borcu düşmüş olan cirantaya karşı böyle bir istem ileri sürülemez.
(4) Zamanaşımı süresi, poliçenin zamanaşımına uğradığı tarihi takip eden tarihten itibaren bir yıldır; ispat yükü,
sebepsiz zenginleşmediğini iddia edene aittir.

Kambiyo senetlerinde senet ile temel ilişki bağı kopmuştur. Senet geçersiz hale gelmişse (zamanaşımı, protesto
çekmeme nedeniyle müracaat hakkının kaybı gibi) kabul etmiş muhataba ya da düzenleyene başvuramıyorsa temel
ilişkiye gidilebilir. Poliçeye, kambiyo senedine dayanılamaz. Bunun istisnası kambiyo senedine bağlı olarak
dayanılarak sebepsiz zenginleşme hükümlerine gitmektir. Kambiyo hukukundan kaynaklı ya da BK kaynaklı sebepsiz
zenginleşme taleplerinde bulunulabilir.

3 yıllık zamanaşımı süresince hamil tahsil etmezse kambiyo senedine dayanarak işlem yapılamaz ancak temel ilişkiyi
hiç karıştırmadan, senet zamanaşımına uğramış olsa bile TTK 732’ye dayanılabilir. 500 bin ödeyeceğim dedim, Mel’e
zamanaşımı dolduğu için ödemedim. Ben 500 bin lira zenginleştim, Mel 500 bin lira fakirleşti. Bunu gösteren belge de
poliçedir. Mel’in alacaklılığı poliçede yer alır. Bu poliçeye dayanarak sebepsiz zenginleşme davası açabilir.

Sadece TBK değil de TTK’da da düzenlenmesinin sebebi, sebebi ispat yükünün yer değiştirmesidir. BK’ya göre dava
açılırsa Mel senet ile kanıtlama yükümlülüğü altındaydı, oysa kambiyo hukukundan doğan sebepsiz zenginleşmede
zenginleşen davalı taraf zenginleşmediğini ispat etmelidir. Davacının davayı kazanmasında TTK hükmü daha
avantajlıdır.

BONO (emre yazılı senet)

Bono poliçeden daha yaygındır ancak 4 maddede düzenlenmiştir. Poliçe konuları bazı istisnalar dışında bonoda da
geçerlidir.

Piyasada, senetle borçlandım, borç verdim dediğinde bahsedilen senet bonodur.

İkili bir ilişki vardır, ikili ilişkide senedi düzenleyen ve senedin borçlusu olan kişi keşidecidir. Keşideci temel ilişkide mal
aldığı kişiye bir senet verir. Bu senedin alacaklısı olan kişiye ise lehtar denir. Lehtar vadeye kadar senedi düzenleyene
senet bedelinin ödenmesini ister. Vade içinde devretmesi mümkündür. Senedi elinde bulundurana hamil denir.
Devredildiğinde hamil vadede senedin ödenmesi için keşideciye gider. Keşideci senedin asıl borçlusu olduğu için
senedi öder/ödemez. Öderse bono ilişkisi sona erer ve senedi iade alır. Ödemezse hamil ödemem protestosu çeker
ve müracaat hakkını kazanır. Keşideci burada müracaat borçlusu değildi, keşideci zaten bonoda asıl borçludur.

Keşidecinin, lehtara veya emrine belirlenen vadede belli bir miktar meblağı ödemeyi vaat ettiği kambiyo senedidir.
Bonoda keşideci ödemeyi vaat ettiği için söz konusu olan temel hukuki işlem ödeme vaadidir.

Poliçede ödeyiniz şeklinde havale varken, bonoda ödeyeceğim ibaresi olduğu için nitelikli bir ödeme vaadidir.

Bonoda vade vardır, keşideci malı hemen teslim alır ama malın bedelini lehtara o vadede öder. Keşideci kendisine bir
kredi oluşturur. Bundan dolayı bono iktisadi anlamda poliçe gibi kredi vasıtasıdır.

Keşideci belli bir vadede kayıtsız şartsız ödemeyi taahhüt ederek ikrar etmektedir. Kayıtsız şartsız belli bir meblağı
ödeme hususunda soyut ödeme vaadi vardır, bundan dolayı bono soyut bir borç ikrarını içerir. “Benim 500 bin lira
borcum var ödeyeceğim”
Borçlu olan keşidecidir. Poliçede ise borçlu olan keşideci değildir, borçlu kabul etmiş olan muhataptır. Bono keşideci
peşinen ödeyeceğini üstlenmiştir ve asıl borçlu kendisidir. Zaten keşideci ben ödeyeceğim dediği için bonoda
muhatap yoktur ve kabul de yoktur. Kabul olmadığı için kabul etmeme protestosu yoktur. Çünkü asıl borçlu
keşidecidir.

Bonoda, poliçede olduğu gibi zorunlu unsurlar, alternatif zorunlu ve isteye bağlı unsurlar vardır.

 TTK 776 Zorunlu unsurlar:

1-Bono kelimesi veya emre yazılı senet kelimesinin bulunması zorunludur. Bu iki kelimeden birinin varlığı halinde
şart gerçekleşir. Bulunmazsa senet bono değildir. Temel niteliği ödeme vaadi olduğu için emre yazılı ödeme vaadi söz
konusu olur.

Not: Yabancı bir dilde yazılabilir, ödeyeceğim kelimesi ile aynı dilde olmalıdır.

“İşbu bono karşılığı Mel’e x lira ödeyeceğim” temel havale metnin içinde bulunması zorunludur.(bu iki ibarenin)

2-Kayıtsız şartsız belli bir bedelin ödenmesi hususundaki ödeme vaadini içeren kayıt bulunmalıdır. Poliçede havale
kaydı vardır, ödeyiniz denir iken bonoda ödeme vaadi kaydı ödeyeceğim ibaresinden oluşur.

Kayıt şarta bağlı olursa bono geçersiz olur. Bunun istisnası faiz kaydıdır (tıpkı poliçedeki gibi). Görüldüğünde
ödenecek ve görüldükten belli süre sonra ödenecek bonolarda faiz oranı belirtilmek şartıyla faiz kaydı istisnaen
konulabilir.

Belirsiz bir meblağ, alternatifli bir meblağ geçersizdir.

Üst tarafı yazı alt tarafa rakamla farklılık doğduğunda, yazı ile olan geçerlidir.İki farklı yazıyla yazıldığında az olan
geçerlidir.

3- Bonoda ve poliçede lehtarın adı zorunludur çünkü sadece emre ve nama düzenlenebilir. Devir alan kişinin adı ve
soyadı emre ve nama yazılı senetlerde bulunmak zorundadır. Bununla birlikte çek hamiline de düzenlenebildiği için
böyle bir zorunluluk yoktur.

Şirketse, ticaret unvanı yazılır.

4-Düzenleme tarihi de bulunmalıdır. Bono hangi tarihte düzenlendiyse tarih belirli bir şekilde yazılmalıdır.

5-Senedi düzenleyen keşidecinin imzası bulunması zorunludur.

 Alternatifli Zorunlu Unsurlar

1-Ödeme yeri

Ödemeye yerine senette bulunmak zorundadır. Açıkça yazmıyorsa alternatif keşidecisinin adresidir.

2-Düzenleme Yeri

Keşide yeri yerinin alternatifi keşidecinin adresidir.

Sadece adrese yazarsa hem ödeme hem düzenleme yerinin alternatifi varolmuş olur ve geçerlidir

-Keşidecinin adresi ve ödeme yeri farklı mülki birliklerdeyse ikametgahlı bonodur, aynı mülki birliklerdeyse adresli
bonodur.

 İhtiyarı Unsur

1-Vade
Bononun üstünde vade yazılmazsa görüldüğünde ödenecek vadedir. Görüldüğün keşide tarihinden itibaren 1 yıl
içinde keşideciye tahsilat için ibraz edilmelidir.

Görüldüğünden belli süre sonra ödenecek vadeli bonoda ise, belli sürenin başlayabilmesi için senedin önce
keşideciye gösterilip bu andan itibaren sürenin başlatılması gerekir. “Hikmete 500 bin lirayı görüldükten 3 ay sonra
ödeyeceğim dedim” Hikmete senedi verdim, Hikmet senedi aldıktan sonra keşide tarihinden itibaren 1 yıl içinde
keşideciye tekrar göstermek ve 3 ayı sayarak vadeyi saydırmak zorundadır. En geç keşide tarihinden itibaren 1 yıl
içinde görüldü yaptırıp sürenin başlatılması gerekir.

Belirli tarihli vadede açıkça gün işaret edilir. “6.5.2017”

Keşide tarihinden belli süre sonra ödenecek vade “ iş bono 1 yıl 6 ay sonra ödeyeceğim”

 Zorunlu unsurların bulunmaması

Zorunlu unsurlardan birinin eksikliğinde senet bono olarak değerlendirilmez, adi bir senettir.

B) Unsurların bulunmaması
MADDE 777- (1) İkinci ilâ dördüncü fıkralarda yazılı hâller saklı kalmak üzere, 776 ncı maddede gösterilen
unsurlardan birini içermeyen bir senet bono sayılmaz.

 C) Uygulanacak hükümler
MADDE 778- (1) Bononun niteliğine aykırı düşmedikçe;
a) Poliçelerin cirosuna ilişkin 681 ilâ 690,
b) Vadeye dair 703 ilâ 707,
c) Ödeme hakkındaki 708 ilâ 712,
d) Ödememe hâlinde başvurma haklarına dair 713 ilâ 727 ve 729 ilâ 732,
e) Araya girme suretiyle ödemeye ilişkin 734, 738 ilâ 742,
f) Suretler hakkındaki 746 ve 747,
g) Değiştirmeye dair 748,
h) Zamanaşımına dair 749 ilâ 751,
ı) İptale dair 757 ilâ 765,
i) Tatil günleri, sürelerin hesabı, atıfet sürelerine ilişkin yasak, poliçeye dair işlemlerin yapılması gereken yer ve imza
hakkındaki 752 ilâ 756,
j) Kanunlar ihtilâfına dair 766 ilâ 775 inci,
maddeler hükümleri bonolar hakkında da geçerlidir.
(2) Ayrıca;
a) Üçüncü bir kişinin yerleşim yerinden veya muhatabın yerleşim yerinden başka bir yerde ödenmesi şart olan
poliçeye ilişkin 674 ve 697 nci,
b) Faiz şartına dair 675 inci,
c) Ödenecek bedele dair çeşitli beyanlar hakkındaki 676 ncı,
d) Geçerli olmayan imzanın sonuçlarına ilişkin 677 nci,
e) Yetkisiz veya yetkiyi aşan kimsenin imzasına ilişkin 678 ve 679 uncu,
f) Açık poliçeye dair 680 inci,
madde hükümleri de bonolara uygulanır.
(3) Avale ilişkin 700 ilâ 702 nci maddeler de bonolar hakkında uygulanır.
(4) 701 inci maddenin dördüncü fıkrasında öngörülen hâlde aval, avalin kimin hesabına verildiğini göstermezse,
bonoyu düzenleyen kimse hesabına verilmiş sayılır.

Kabul, kabul etmem protestosu dışında neredeyse her şey bonoda da aynıdır. Kabul yoktur zaten keşideci açıkça
kabul eder, muhataba ilişkin uygulanacak hükümler keşideciye uygulanır çünkü kendisi asıl borçludur.

 Zamanaşımı

Bonoyu keşide eden keşideciye karşı herkesin açacağı davalar vadeden itibaren 3 yıl,

Hamilin müracaat borçluları açacağı dava protestodan itibaren 1 yıl


Ödeyen kişinin kendisinden öncekilere karşı açacağı dava 6 yıllık zamanaşımına tabidir.(müracaat borçlusu hamile
ödeme yaptığı andan itibaren 6 ay içinde diğer kişiye)

ÇEK

Çek bir ödeme aracıdır.

İktisadi anlamda bir kredi vasıtası niteliği kural olarak yoktur. Çünkü çekte vade yoktur.

Hukuki anlamda ise aynı poliçe gibi nitelikli havaledir. İşbu çek karşılığında A’ya 100 bin lira ödeyiniz. Banka
ödeyecektir. Bankada çek hesabımda 100 bin lira varsa bu bedeli A’ya öder.

Çek, insanların cebinde para taşımayarak yanında taşıdıkları kambiyo senedidir. Çeki alan kişi de bankadan ibraz
süresi içinde tahsil eder.(genelde 10 gün)

Oysa piyasada birçok kişi çekin üzerinde keşide tarihini vade sanmaktadır.

Çekte üçlü ilişki vardır: Senedi düzenleyen keşideci, senedin alacaklısı lehtar, senedin hiçbir zaman borçlusu olmayan
ancak ödeyicisi olan muhatap bankadır.

Hesapta para yoksa dahi muhatap banka müşterisi hesabına kredi açarak ödeme yapabilir.

Çeki düzenleyen keşideci, muhatap bankaya senette yazılı bedelin ismen gösterilmesi zorunluluğu bulunmaya kişiye
ödenmesini emreder. Lehtarın isminin gösterilmesine gerek yoktur.

Keşideci ödememen sorumludur, bu sorumluluğundan kurtulamaz.

Çekte muhatap banka vardır ancak bu banka kabul beyanında bulunamaz. Kabul yoktur, bu nedenle kabul etmeme
protestosu söz konusu olamaz.

Çekte banka aynı zamanda aval da veremez, kural olarak ciro da yapamaz. Çünkü aval verir ciro yaparsa çekte
müracaat borçlusu konumuna düşer.

Çekte vade yoktur çünkü çek bir ödeme vasıtasıdır ama ileri keşide tarihi mevcuttur. Yani ileri bir tarihi çek üzerinde,
sanki o tarihte düzenlenmişçesine keşide tarihi olarak yazılabilir. İmza attığım günden 15 gün sonrasını düzenleme
tarihi olarak yazabilirim.

TARAFLARI

MUHATAP

Ancak bir banka olabilir. Çek hesabında para bulunduğu takdirde keşidecinin bu hesaptaki parasından hamile ödeme
yapar. Yasal sorumluluğu ödemeyi yapmaktır.

-Hesapta para bulunmasa dahi her çek yaprağı başına yasal garanti tutarı ödemek zorundadır. Çünkü bankalar
dilediğine vermemesi gerekir, kontrol altına alınması için yükümlülük yüklenmiştir.

-Gecikme cezası ödeme yükümlülükleri vardır.

-Banka görevlilerinin cezai sorumluluğu


KEŞİDECİ

Keşideci senedi düzenleyen kişidir ve hamilin karşılık olmadığında ilk başvuracağı kişidir.

Keşideci ve muhatap banka arasında çek anlaşması yapılır.

2. Karşılık
MADDE 783- (1) Bir çekin düzenlenmesi için, muhatabın elinde düzenleyenin emrine tahsis edilmiş bir karşılık
bulunması ve düzenleyenin bu karşılık üzerinde çek düzenlemek suretiyle tasarruf hakkını haiz olacağına dair
muhatapla düzenleyen arasında açık veya zımni bir anlaşma bulunması şarttır. Ancak, bu hükümlere uyulmaması
hâlinde senedin çek olarak geçerliliği etkilenmez.
(2) Düzenleyen, muhatap nezdinde çekin ancak bir kısım karşılığını hazır bulundurduğu takdirde, muhatap, bu tutarı
ödemekle yükümlüdür.
(3) Muhatap nezdinde karşılığı kısmen veya tamamen bulunmayan bir çek düzenleyen kişi, çekin karşılıksız kalan
bedelinin yüzde onunu ödemekle yükümlü olduktan başka, hamilin bu yüzden uğradığı zararı da tazmin eder.

Kural olarak M ile K arasında açık/zımni çek anlaşması vardır. Banka çek defterini verir, keşideci meblağ yazarak
hamile verdiği çek tutarını bankadaki çek hesabında bulundurmayı taahhüt eder. Ancak TTK’ya göre böyle bir çek
anlaşmasının bulunması zorunlu değildir. Çek anlaşması olmadan da alaka olunmayan bir banka M gösterilebilir. TTK
dışında Çek Kanununda özel düzenleme vardır. Buna göre çek düzenlenebilmesi için çek hesabının bulunması ve çek
anlaşmasının yapılması zorunludur. Özel olan Çek Kanununda hüküm olmayan hallerde TTK uygulanır.

Çeki verdikten sonra düzenleyenin ölümü çekin geçerliliğini etkilemez.

LEHTAR(HAMİL)

İsmen veya hamiline gösterilen kişidir.

Bonoda asıl borçlu keşideci için çekte ödememeden sorumlu olan keşidecidir.

 ZORUNLU UNSURLAR

1-Çek kelimesinin yazılması zorunludur. İçermiyorsa emre yazılı havaledir.

Yabancı kelimede yazılabilir, aynı dilde olmalıdır

Metnin içinde çek kelimesi yer almalıdır.

2-Kayıtsız şartsız belli bir meblağın ödenmesi için havale olmalıdır. Kayda bağlanırsa çek geçerlidir.

İstisnaen faiz kaydı bono ve poliçedeki gibi yoktur. Faiz kaydı konamaz, geçersizdir.

Belirli bir meblağ bulunmalıdır. Alternatifli ve belirsiz bir meblağ bulunamaz. Yazıyla olan ve az miktarda olan
geçerlidir.

3-Muhatabın ticaret unvanı olmalıdır, çünkü M ancak banka ya da katılım bankası olmalıdır. Gerçek kişi ya da banka
dışı şirketin ismi aranmaz çünkü bunlar muhatap olamaz.

Banka ya da katılım bankası tüzel kişi tacirdir, A.Ş. olarak kurulmalıdır.

Çek ülkemizde gerçek kişi muhatap gösterilerek düzenlemez, düzenlenirse adi bir havale niteliğine bürünür.

Çekte muhatap hiçbir zaman borçlu değildir ve borçlu konumuna düşürülemez, sadece hesapta para varsa ödeyicidir,
ödeme yapar.

Çekte muhatap kabul beyanında bulunamaz ve aval veremez, ciro yapamaz. Yaparsa yaptığı işlemler geçersizdir.
4-Çekte keşide tarihinin bulunması zorunludur. Keşide tarihi belli bir tarihi işaret etmeli, belirsiz olamaz.

Bu tarih doğru olmak zorunda değil, ilerideki ya da geçmişteki bir tarih yazılabilir. Geçmişteki tarih yazılırsa ibraz
süresi daralmış olur. Aynı yerde ödenecekse 10 gün tahsil süresi vardır, 9 dün önceki tarih atılırsa lehtar o gün çeki
ibraz ederek tahsil etmelidir. Geriye keşide tarihli çek tahsil süresini daraltır. İleri keşide tarih çek ibraz süresini
genişletir. 1 yıl sonrası için keşide tarihi yazılırsa 1 yıl 10 günden önce tahsil edilmelidir.

Çek Kanuna göre, çekler üzerinde yazan keşide tarihinden önce bankaya ibraz edilemez. TTK’ya göre ise ileri keşide
tarihli çek ibraz süresini genişletirken, çek kanununa göre çek fonksiyon olarak vadeye dönüşür. Çünkü ÇK’ya göre
çekler üzerinde yazan keşide tarihinden önce bankaya ibraz edilemez.

Örneğin, ileri tarihli çekte şirket temsilcisi düzenledi. 1 milyon dolarlık çeki lehtar aldı. Ama şirket o sırada temsilciyi
azletti. Azlettiği gibi dolandırıcılıktan suç duyurusunda bulundu. Elinizde ispat olarak sadece bu belge var, temel
ilişkiye dair bir delil yok. Yetkisiz temsilden dolayı şirket ödeme yapmaz çünkü yazan tarih vade değil düzenlenme
tarihidir. Bu halde lehtar batar. Ancak keşide tarihinin doğru olmadığını gösteren İcra İflas Kanuna göre bir yazılı delil
varsa dava kazanılır, yoksa temel ilişkiye ilişkin dava açılır. Ticari defterlerde kayıt ya da makbuz yoksa dava
kaybedilir.

5-Çekte keşidecinin imzası bulunmalıdır.

Sadece keşidecinin imzası olan ve geri kalan unsurlar bulunmuyorsa, bu mümkündür. Bu çeke açık çek denir. İradem
olmadan lehtar çeki alarak giderse eksik çek olur.

 ALTERNATİF ZORUNLU UNSURLAR

1-Ödeme Yeri

Bulunmak zorundadır. Yoksa alternatifi muhatap bankanın adresidir. Bu da yoksa çek geçersiz sayılmaz, çünkü
muhatap banka bir A.Ş. oluşumudur ve bir merkezi vardır. O merkez ödeme yeri sayılır.

Sadece mülki birliği ödeme yeri olarak yazmak yeterlidir. Ödeme yeri İstanbul demek yeterlidir, Taksim demek yeterli
değildir çünkü mülki birlik değildir.(ilçe köy kasaba olur ancak mahalle olmaz) Bu halde ödeme yeri geçersiz olur.

Adresli çek (aynı mülki birlik) ve ikametgahlı çek (farklı mülki birlik) vardır.

2-Keşide Yeri

Düzenleme yeri çek üzerine yazılmazsa çeki düzenleyen kişinin adresi alternatiftir. Yoksa çek geçersizdir.

Mülki birlik yazılabilir, kısaltılabilir de, İst., Ank. Şeklinde kısaltma mümkündür ancak İzmir yerine İzm. aynı zamanda
İzmit de olabilir mümkün değildir. Çanakkale Çankırı sanılabilir, Antalya Antakya sanılabilir.

ÇEK KANUNA GÖRE,

Çekler hem TTK’ya hem ÇK’ya göre düzenlenmiştir. Çek Kanunu gereği belli zorunlu işlemler vardır:

-Çek defterleri bankalarca basılmalıdır.

-Gerçek kişi adına ancak kendisi düzenleyebilir, temsilcisi çek düzenleyemez. Gerçek kişi tacirin temsilcisi
düzenleyemez.

-Tacir çek ve hamiline yazılı çekler diğer çeklerden ayır edici olmalıdır. Farklı renk ve boyutları vardır.

-Ayrı bir çek hesabının açılması zorunludur. Hamile yazıl çek için özel hesap aranır. Çek defterinde hamile yazılı çek
yazısını siz yazamazsınız, yazılı olmalıdır.
-Çeklerde hesap numarası, hesabın bulunduğu banka şubesi, çek hesabı sahibinin adı soyadı ya da tüzel kişinin
unvanı, vergi kimlik numarası ve çekin basıldığı tarih ile tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı soyası bulunması
zorunludur.

--İleri Tarihli Çek--

Düzenlenebilir, buna göre çekler ileri keşide tarihli düzenlendiği takdirde dahi görülüğünde ödenir. Teslim edildiğinde
bankadan dilendiği gibi tahsil edilebilir ancak 6273 sayılı kanun ile Çek kanununda yapılan değişiklikle 2017 tarihine
kadar, düzenleme tarihinde önce M’ye ibraz edilemez, ibraz edilse dahi dikkate alınmaz ve geçersizdir.

6273 s. k değişiklik 5941 sayılı ÇK geçici 3. madde f.5 hükmünde, 31.12.2017 tarihine kadar ancak üzerinde yazan
tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibrazı geçersizdir.

Çek Kanunu madde 3/8

2017 tarihine kadar çekin üstündeki keşide tarihi vade fonksiyonundadır. Bono do çek de aynı fonksiyonda oluyor.

11.05.2016

Not: Beyaz ciro, teşhis ciro, topal ciro, çizilmiş ciro, önemli

Cironun özelliklerinden rehin cirosu temlik cirosu ve tahsil cirosunu ayrıntılı olarak değil ama ne işe yaradığını
defilerin ileri sürülüp sürülemediği yönüyle bil. Rehin cirosundaki tartışma önemli değil.

Poliçede nüsha, çekte nüsha çalışılmasına gerek yok. sorular ticari işletmeyle bağlantılı olacak. Örneğin acente senet
düzenleycek ya da ticari vekil senet düzenleyip kaybedecek ya da ticari vekil başkası adına senet düzenleyecek ama
yetkisi alınmış olacak yetkisiz temsil. Ya da bir ticari işletmenin devri sırasında o ticari işletme lehine senetlerin devri
olacak.

Kreasyon teorisi, akit teorisi, akitle birleştirilmiş görünüşe itimat teorisi anlatıldı bunları bilmek yeterli,

İbraz senedi, çift taraflı ibraz kaydı, tek taraflı teşhis kaydı, çift taraflı teşhis kaydı gibileri önemli değil.

ÇEK

Çek, hukuki anlamda nitelikli bir havaledir, iktisadi anlamda ise çek bir ödeme aracıdır. Çekte üçlü bir ilişki vardır. Bu
üçlü ilişkide senedi düzenleyen keşideci, senedin alacaklısı lehtar, keşideci tarafından senet bedelinin ödenmesi için
havale edilen kişi ise muhatap bankadır. Çekte muhatap bankalardır ama çekte poliçedeki gibi kabul yoktur, kabul
etmeme protestosu yok.

Çekte muhatap banka vardır ama muhatap banka hiçbir zaman borçlu pozisyonuna düşemez. Bundan dolayı
muhatap banka kabul edemez, ciro edemez, aval veremez.

Çek bir ödeme aracıdır ödeme aracı olduğu için çekte vade yok. Çekte düzenleme tarihi yani keşide tarihi vardır ve
çek bu keşide tarihinden itibaren ibraz süresi içerisinde bankaya götürülür ve tahsil edilir. Bono ve poliçede ibraz
süresi 2 iş günü iken çekte aynı yerde keşide edilip aynı yerde ödeniyorsa ibraz süresi 10 gündür.

Çekte vade yoktur ama çekte keşide tarihi doğru yazılmak zorunda değildir. keşide tarihi ileri bir tarih yazılarak ibraz
süresi uzatılabilir ya da geriye bir tarih yazılarak ibraz süresi azaltılabilir.

Ttk’ya göre çekler görüldüğünde ödenir. Üzerinde yazan keşide tarihi 1 yıl sonrasının keşide tarihi olsa dahi ttk ya
göre çek bankaya götürüldüğünde hemen ödenmek zorundadır. Oysa çek kanuna göre; çekler üzerinde yazan keşide
tarihinden önce bankaya ibraz edilemez ancak üzerinde yazan keşide tarihinden sonraki ibraz süresi içinde yapılan
ibrazlar kanuni geçerlilik ibraz olarak kabul edilir.
Bu iki çatışan maddede geçerli olan çek kanunundaki hem özel hem sonraki hükümdür. Çek kanunundaki bu hüküm
31.12.2017’ye kadar geçerlidir.2018 yılında eğer bu kanuna yeni bir madde eklemezlerse yine ttk’daki gibi çek
görüldüğünde ödenir hükmü işlemeye başlayacaktır.

Çekte belli zorunlu şekil şartları, alternatifli zorunlu şekil şartları ve isteğe bağlı şekil şartları vardır.

Zorunlu şekil şartları;

- Çekte çek kelimesi bulunması zorunludur.


- Kayıtsız şartsız belli bir meblağın ödenmesi hususunda havale kaydı bulunmalıdır.
- Bono ve poliçelerde görüldüğünde ve görüldükten belli süre sonra ödenecek vadeli senetlerde faiz kaydı
konulabilirken çeklerde faiz kaydı konulamaz.
- Çekte muhatabın ticaret unvanıdır. Çekte muhatap her zaman bir banka olmak zorundadır, kanunumuza göre
ise bankalar ancak anonim şirket olarak kurulabilir anonim şirketler ise tüzel kişi tacirdir. Tüzel kişi tacirlerde
ticaret unvanı seçmek ve kullanmak zorundadır.
- Çeklerde muhatap hiçbir zaman borçlu konumuna giremez, sadece ödeyici konumundadır.
- Keşide tarihi belli ve mümkün olmalıdır ama doğru olmak zorunda değildir, ileri bir tarih ya da geride bir tarih
olabilir.—diğer kambiyo senetlerinde de yani poliçe ve bonoda da keşide tarihi olmak zorunda ama geçerli
olmalı.
- Çekte keşidecinin imzasının bulunması da zorunludur. Hiçbir kambiyo senedinde keşidecinin ad ve soyadı
bulunması zorunlu değildir, keşidecinin imzasıdır.

Alternatifli zorunlu unsurlar;

- Ödeme yeri ve keşide yeridir.


- Ödeme yeri açıkça yazmak zorunda, yazmıyorsa muhatabın çek üzerindeki adresi, o dahi yoksa muhatap
bankanın merkezi ödeme yeri kabul edilir.
- Keşide yeri açıkça yazmak zorundadır, keşide yeri açıkça yazmıyorsa çek üzerindeki keşidecinin adresi bunun
alternatifi kabul edilir. O dahi yazmıyorsa çek geçersizdir.
- Keşide yeri sadece mülki birlik olarak gösterilebilir. Ankara, İstanbul, Beyoğlu gibi. Hatta bunlar kısaltılarak da
gösterilebilir.

Çek kanuna göre çekler; çekler hem ttk’da hem de çek kanununda düzenlenir, TTK’daki düzenlemeler geçerli ama
özel dğzenleme olduğu için çek kanunu ve ttk daki hükümler çatıştığında çek kanunundaki hükümler uygulanır.

Çek kanununa göre, çeklerin düzenlenmesi için çek defteri gerekmektedir. Bu çek defterleri ancak merkez bankasının
belirlediği esaslara göre bankalarca bastırılabilir. Çek kanununa göre gerçek kişi adına ancak kendisi çek
düzenleyebilir. Ttk ya göre ticari temsilci kambiyo senedi düzenleyebiliyordu ama çek kanununa göre ticari temsilci
gerçek kişi tacir adına temsilen çek düzenleyebilir, tüzel kişi tacir ise temsilci düzenleyebilir.

Tacir çeki ve hamile yazılı çek diğer çeklerden ayıt edici olmalıdır. Hamile yazılı çekler için ayrı bir çek hesabının
açılması çek kanununa göre zorunludur ve hamile yazılı çeklerde ‘hamiline’ kaydı el yazısı ile değil matbu olarak
çeklerde bulunmak zorundadır.

Çek kanununa göre çekin ttk’daki zorunlu unsurlarına ek olarak bazı zorunlu unsurlar da getirilmiştir. (bunları
bilmemize çok gerek yok) ; çek hesap numarası, çek hesabının bulunduğu banka şubesi, çek hesabı sahibi gerçek
kişinin ad soyadı ve tüzel kişinin adı, çek hesabı gerçek kişi veya tüzel kişinin vergi kimlik numarası, çekin basıldığı
tarih, tüzel kişi adına çek düzenleyen kişinin adı ve soyadı (temsilcinin adı soyadı) bulunması çek kanununa göre
zorunlu.

İleri keşide tarihli çek, çekte vade olmaz kuralına rağmen çekte vade yoktur. Çek kanununun geçici maddesine göre
31.12.2017 tarihine kadar üzerine yazılı düzenleme tarihinden önce çekin ödenmesi için muhatap bankaya ibrazı
geçersizdir.
Ttk’ya göre çek görüldüğünde ödenir, buna ait herhangi bir kayıt yazılmamış sayılır. Uygulamada keşide tarihi olarak
ileri bir tarih yazılmak suretiyle postdate çek = ileri tarili çek ya da uygulamadaki adıyla vadeli çek düzenlenmektedir.
Bu vade değildir.

ÇEKE KOYULACAK KAYITLAR

Çekin üzerine lehtar kaydı koyulabilir. Bir çekin üzerine lehtarın adı soyadını yazarsanız bu çek emre yazılı senet olur
çünkü çek kanunen emre yazılı senettir.

Lehtarın ad ve soyadını koyduktan sonra menfi emre kaydı koyulursa çek nama yazılı hale dönüşür. ‘ciro edilemez/
menfi emredir/ namadır’ diye menfi emre kaydı koyulursa çek nama dönüşür.

Lehtar kaydı ve menfi emre kaydı koyulmadı, çekin üzerine hamiline kaydı koyuldu. Bu halde çek hamiline yazılı çek
olur. (çekse hamiline yazılı çek, bono ve poliçe ise ‘hamiline’ kaydı senedi topal bono haline getirir)

Hamile kaydı koyuldu ve yanına lehtarın ad ve soyadı da yazıldı bu çek de hamiline yazılı çektir. ‘iş bu çek karşılığında
hikmete veya hamiline 500000 lira ödeyiniz’ dediğinden hikmetin ad ve soyadı var ama hamiline kaydı da var,
hamiline kaydı olduğu için bu senet hamiline yazılı senet olur.

Lehtarı gösterilmeyen çek ise hamiline yazılmış çek kabul edilir. 6.30

19.31

2- Çizgili çek:

Güven arttırıcı bir diğer beyan her hamilin çeki tahsil edememesini sağlayan beyan ise çizgili çektir. Çizgili çekte çekin
üzerinde birbirine paralel ve eğik 2 çizgi vardır.

Bu iki çizgi çekin iptali anlamına gelmez, çekin çizgili çek olduğu anlamına gelir.

Eğer bu iki çizgi arasında herhangi bir şey yazmıyorsa ya da sadece banka yazıyorsa genel çizgili çek, genel çizgili çek
sadece bir banka tarafından ya da muhatap bankanın müşterileri tarafından tahsil edilebilir. Çizgili çeki ibraz edip
tahsil edebilecek olan ancak bir banka ya da muhatap bankanın müşterisi tahsil edebilir. Ben hamilim diye gidip tahsil
edemez ancak bir banka hamilse ya da muhatap bankanın müşterisi hamilse o tahsil edebilir.
Bu çizgilerin arasında bir bankanın ismi yazıyorsa buna özel çizgili çek denir.

TTK 803: Şekil ve şartları

(1) Bir çekin düzenleyeni veya hamili onu, 804 üncü maddede gösterilen sonuçları doğurmak üzere çizebilir.

(2) Çekin çizilmesi, çekin ön yüzüne birbirine paralel iki çizgi çekilerek yapılır. Çek, genel veya özel olarak çizilebilir.

(3) İki çizgi arasına hiçbir ibare konmamış veya “banka” kelimesi veya buna benzer bir ibare konmuş ise çek, genel
olarak çizilmiş demektir.

(4) İki çizgi arasına belirli bir bankanın ticaret unvanı yazılmış ise çek, özel olarak çizilmiş demektir.

(5) Genel çizgi özel çizgiye dönüştürülebilir; özel çizgi genel çizgiye dönüştürülemez.

(6) Çizgilerin veya zikredilen bankanın ticaret unvanının silinmesi hükümsüz sayılır.

TTK 804: Hükümleri

(1) Genel olarak çizilen bir çek, muhatap tarafından ancak bir bankaya veya muhatabın bir müşterisine ödenebilir.

(2) Özel olarak çizilen bir çek, muhatap tarafından ancak ticaret unvanı gösterilen bankaya veya bu banka muhatap
ise onun müşterisine ödenebilir. Ticaret unvanı gösterilen banka, bedelin tahsili işini diğer bir bankaya bırakabilir.

(3) Bir banka, çizgili çeki, ancak müşterilerinden veya diğer bir bankadan iktisap edebilir. Aynı şekilde onu, sözü geçen
kişilerden başkaları hesabına tahsil edemez.

(4) Çek, birden fazla özel olarak çizilmiş ise, muhatabın bu çeki ödeyebilmesi için çekin ikiden fazla çizilmemiş olması
ve çizgilerden birinin, çekin bir takas odası tarafından tahsil edilebilmesi amacı ile yapılmış olması şarttır.

(5) Birinci ilâ dördüncü fıkralara aykırı hareket eden muhatap veya banka, çek bedelini aşmamak üzere, oluşan
zarardan sorumludur.

Genel çizgili çek herhangi bir bankaya ödenir ve genel çizgili çek muhatabın müşterilerine ödenir.

Özel çizgili çekte ise çizgiler arasında yazan bankaya, bu banka aynı zamanda muhatap banka ise mesela muhatap
banka eğer akbanksa bu akbankın müşterilerine de ödenebilir.

3-Mahsup çek:

TTK 805: (1) Bir çekin düzenleyeni veya hamili çekin ön yüzüne “hesaba geçirilecektir” kaydını veya buna benzer bir
ibareyi yazarak çekin nakden ödenmesini önleyebilir. Bu takdirde çek, muhatap tarafından ancak hesaba alacak
kaydı, takas, hesap nakli suretiyle kayden ödenebilir. Bu kayıtlar ödeme yerine geçer.

(2) “hesaba geçirilecektir” kaydının çizilmesi geçersizdir.

(3) Birinci ve ikinci fıkralara aykırı hareket eden muhatap, çekin bedelini aşmamak üzere, zarardan sorumludur.

Çekin üzerine ‘mahsup çeki’ yazıldığında ya da ‘hesaba geçirilecektir’ diye yazıldığında bu çek nakit olarak ödenmez, o
kişinin hesabına yatırılır.

ÇEKİN DEVRİ

Nama yazılı çekler alacağın temliki+ teslim ile devredilir. Nama yazılı çekin kamu güvenliğine mashar değildir, tüm
defiler mutlak defidir.
Emre yazılı çekler ise ciro+ teslim ile devredilir. Emre yazılı çeki ciro etmeden alacağın temliki ile de yaparak devredilir.
Çünkü genel devir şekli. Ama alacağın temliki ile devredildiği için bu defa defiler mutlak defidir, borçlar hukukunda
olduğu gibi.

Çeklerde kısmi ciro batıldır. (bono ve poliçede de aynısı geçerli).

Muhataba yapılan ciro ise makbuz hükmündedir, devir anlamını taşımaz. Çeki ‘iş bu çek karşılığında 500000 lira
ödeyiniz’ diye hikmete verdim. Hikmet ibraz süresi içinde bunu ödeyin diye bankaya çeki ibraz etti. Banka ısrarla şunu
söyler; sen bu çekin arkasını bana cirola. Hikmet bankaya bu çeki devretmiyor ama bu yaptığı ciro banka açısından
çek bedelinin tahsil edildiğini gösteren makbuz niteliğine bürünüyor.

Muhatap banka ise bir başka kişiye kural olarak ciro yapamaz. Be akbanka çeki tahsil ederken ciro yaptım bu
normalde makbuz hükmünde banka ise çeki aldıktan sonra iş bankasına/ vakıf banka ya da bir başka müşterisine ciro
yoluyla devredemez. Devrederse yapmış olduğu bu ciro batıldır. Çünkü muhatap banka çekte hiçbir zaman borçlu
olamaz.

Bunun tek istisnası iseaynı bankanın içindeki şubeler arasında yapılan cirolardır. ‘iş bu çek karşılığında hikmete
500000 lira ödeyiniz’ dedim. Ödeme yeri Beyoğlu ziraat bankası ama hikmet beyoğluna gidemiyor, Üsküdar ziraat
bankasına gidiyor çeki orada ibraz ediyor ve ödemeyi Üsküdar ziraat bankasından alıyor. Üsküdar ziraat bankasından
aldığında Üsküdar ziraat bankası hesap kendisinde olmadığı için eksiye düşüyor, elinde de çek var. Daha sonra
şubeler arasında bu çek yaprağı beyoğluna cirolaniyor karşılığında hesaptan para üsküdardaki bankaya geçiyor.

Çeklerde rehin cirosu yapılmaz çünkü çeklerde vade yoktur, çek bir ödeme aracıdır. Sadece ibraz süresi içerisinde
kullanılacağı düşünülmüş bir araçtır. Bundan dolayı 10-20 gün için kullanılacak çek rehin amacıyla cirolanamaz. Ama
örtülü bir rehin cirosu yapılabilir. Sırf teminat olsun diye normal devir gibi gösterip ama asıl amacın rehin olduğu ciro
yapmak mümkündür. Ama bu şekilde yapılan ciro rehin cirosu olarak değerlendirilmiyor.

Hamile yazılı çekler ise sadece teslimle devredilir. ‘iş bu çek karşılığında hamiline 500000 lira ödeyiniz’ dedim ve
hikmete çeki verdim. Hikmet cansudan 500000 liralık mal alacağında bu çeki cansuya vermeye çalışıyor. Cansu diyor
ki tamam bu hamiline yazılı bir çek ama yine de sen çekin arkasını cirola. Cansu ısrarla bu çekin cirolanmasını istiyor.
Buradaki ciro hamiline yazılı çekin maliyetini değiştiren bir ciro değildir buradaki ciro imza atan kişiyi müracaat
borçlusu yapan sadece teminat anlamında bir cirodur. Çünkü çekin üzerindeki her bir imza sahibi kendinden
sonrakine karşı çek bedelini ödemeye taahhüt etmiştir. Çek bankaya götürülüp tahsil edilemediğinde keşidecinin
yanında cirolayan kişiye de müracaat edebilir. Devir anlamını taşımadığı için bu ciroya topal ciro denir.

Çekte ödeme ibraz yeri, çek hesabının bulunduğu banka şubesidir. Çek hesabı beyoğlundaysa Beyoğlu ibraz yeridir.
Ancak ibraz yeri Beyoğlu şubesi olmasına rağmen Üsküdar şubesinden ya da Kızılay şubesinden tahsil edilebilir. Hatta
takas odasına da bu çekin ibrazı mümkündür. Bankalar arasındaki işlemlerde ortak bir takas odası vardır, çekler takas
odasına ibraz edilerek de tahsil edilebilir.

İbraz süresi çekin bankadan bedelinin talep edilebileceği süreye denir. Çekin üzerinde bir düzenleme tarihi vardır,
çeki bu düzenleme tarihinde veya sonrasındaki 10 günlük ibraz süresi içerisinde bankaya ibraz ederek tahsil
edebilirsiniz.

Çekin keşide edildiği yerle (mülki birlikle) çekin ödeme yapıldığı ödeme yeri aynı yer ise ibraz süresi kural olarak 10
gündür. İstanbul Üsküdar’da keşide edildi, Üsküdar’da ödenecekse ibraz süresi 10 gündür.

Ancak keşide yeri ve ödeme yeri farklı yerlerde olabilir. Keşide yeri ve ödeme yeri farklı mülki birliklerse bu durumda
ibraz süresi 1 ay

You might also like