Professional Documents
Culture Documents
391-Qurulushundan 17. Yuzyila Kadar Osmanli Medreselerinde Eghitim-Oghretim Faaliyetleri (Ahmet Ulusoy) (Konya-2007) PDF
391-Qurulushundan 17. Yuzyila Kadar Osmanli Medreselerinde Eghitim-Oghretim Faaliyetleri (Ahmet Ulusoy) (Konya-2007) PDF
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İLKÖĞRETİM ANA BİLİM DALI
SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETMENLİĞİ BİLİM DALI
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLCAN
HAZIRLAYAN
Ahmet ULUSOY
034214032004
KONYA – 2007
ÖZET
DANIŞMAN
Yrd. Doç. Dr. Mustafa GÜLCAN
HAZIRLAYAN
Ahmet ULUSOY
034214032004
KONYA – 2007
ÖZET
ÖNSÖZ .................................................................................................................iii
GİRİŞ.....................................................................................................................1
1. Araştırmanın Amacı ve Önemi.......................................................................1
2. Araştırmanın Sınırları .....................................................................................3
3. Araştırmanın Metodu......................................................................................3
4. Araştırmada Kullanılan Kaynaklar .................................................................4
I. BÖLÜM .............................................................................................................6
1. BİR EĞİTİM-ÖĞRETİM KURUMU OLARAK MEDRESE.................6
1.1. MEDRESENİN TANIMI VE TARİHİ GELİŞİMİ.................................6
1.2. MEDRESELERİN TEŞKİLAT YAPISI VE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLILARA KADARKİ
GELİŞME SAFHASI....................................................................................12
II. BÖLÜM..........................................................................................................20
2. İLK OSMANLI MEDRESELERİ ............................................................20
2.1. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA ..............24
2.1.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 24
2.1.2. Sosyal Yapı............................................................................................... 28
2.1.3. İdarî Yapı.................................................................................................. 30
2.1.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması ................................................................... 32
2.1.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 39
2.2. İLK OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ ..........................................................................................40
2.2.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 41
2.2.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 45
III. BÖLÜM ........................................................................................................48
3. FATİH SULTAN MEHMED DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE
TEŞKİLATI ....................................................................................................48
3.1. SAHN-I SEMAN ÖNCESİ FATİH MEDRESELERİ ..........................48
3.2. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİ.......................................................49
3.2.1. Sahn-ı Semân Medreselerinin İnşası ........................................................ 49
3.2.2. Osmanlı Medrese Tarihinde Sahn-ı Semân Medreseleri’nin Yeri ve Önemi
............................................................................................................................ 53
3.3. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE TEŞKİLATLANMA ...........54
3.3.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 54
3.3.2. Sosyal Yapı............................................................................................... 56
3.3.3. İdarî Kadro................................................................................................ 59
i
3.3.4. Eğitim-Öğretim Yapılanması ................................................................... 60
3.3.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 64
3.4. SAHN-I SEMÂN MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ ..........................................................................................66
3.4.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 66
3.4.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 68
IV. BÖLÜM.........................................................................................................77
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN DÖNEMİ OSMANLI MEDRESE
TEŞKİLATI ........................................................................................................77
4.1. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİ ......................................................77
4.1.1. Süleymâniye Medreseleri’nin Tesisi ........................................................ 77
4.2. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISI .............77
4.2.1. Fizikî Yapı ................................................................................................ 80
4.2.2. Sosyal Yapılanma ..................................................................................... 80
4.2.3. İdarî Yapı.................................................................................................. 82
4.2.4. Akademik Yapı......................................................................................... 82
4.2.5. Diğer Hizmet Personeli ............................................................................ 84
4.3. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ ..........................................................................................85
4.3.1. Eğitim-Öğretim Metodu ........................................................................... 85
4.3.2. Okutulan Dersler ve Ders Kitapları .......................................................... 86
4.4. KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN’DAN SONRA MEDRESELER ....89
V. BÖLÜM ..........................................................................................................90
5. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR TEŞKİLAT YAPISI VE
EĞİTİM-ÖĞRETİM FAALİYETLERİ BAKIMINDAN OSMANLI
MEDRESELERİNE TOPLU BİR BAKIŞ.......................................................90
5.1. KURULUŞUNDAN 17. YÜZYILA KADAR OSMANLI
MEDRESELERİNİN TEŞKİLAT YAPISINA TOPLU BAKIŞ .................90
5.2. KURULUŞUNDAN XVII. YÜZYILA KADAR GENEL
HATLARIYLA OSMANLI MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ ..........................................................................................92
VIII/XIV .........................................................................................................104
IX/XV .............................................................................................................104
X/XVI .............................................................................................................104
SONUÇ ..............................................................................................................106
BİBLİYOGRAFYA..........................................................................................108
ii
ÖNSÖZ
iii
Çalışmamız dâhilinde, kuruluşundan 17. yüzyıla kadar Osmanlı
medreselerinin teşkilat yapısı ve eğitim-öğretim faaliyetleri, ifade ettiğimiz bu
çerçevede, farklı boyutlarıyla ve tarihî gerçekler ışığında ele alınmaya
çalışılmıştır.
Ahmet ULUSOY
Konya - 2007
iv
GİRİŞ
1. Araştırmanın Amacı ve Önemi
Millet özelliğini taşıyan her insan toplumu; her tür inanç, gelecekte
yaşamak isteyen her medeni varlık, eğitimle içli-dışlı olmak mecburiyetinde
kalmıştır. Eğitim, cins ve kalitesine bakılmadan, dil, din, örf, âdet, tarih şuuru,
sanat anlayışı gibi birçok ortak paydanın fertler tarafından taşınması demektir.
Eğitim, insanlık tarihi kadar eskidir ve vazgeçilmezdir. Türk milleti olarak
geçmişte Türk toplum yapısı ile iç içe olan eğitim kurumları vardı. 1924 öncesi
bunlardan bir tanesi, belki de en önemlisi medreselerdi.
1
savunucularını yetiştirmeyi bir kamu hizmeti saydılar. “Nizamiye Medreseleri”
bu amaçla açılmaya başlandı (Baltacı,1976:7). Daha sonra Anadolu Selçuklu
Devleti’nin de medreselere büyük önem verdiğini görüyoruz.
2
Bu haliyle medreseler Osmanlı Devleti’nin kaderine yön veren devlet ve
toplum hayatında son derece önemli etkilere sahip ilmiye sınıfı mensuplarını
yetiştiren bir kurum olarak karşımıza çıkıyorlar.
2. Araştırmanın Sınırları
3. Araştırmanın Metodu
3
çalışmamızın birinci bölümünde, bir eğitim ve öğretim kurumu olarak
medresenin tanımı ve tarihî gelişimi üzerinde durulmuş, medreselerin
Osmanlılar’a kadarki gelişme safhalarına değinilmiştir.
Son bölüm olan beşinci bölümde ise başlangıcından 17. yüzyıla kadar
Osmanlı Medreseleri’nin, teşkilat yapısı ve eğitim-öğretim faaliyetleri açısından
genel bir değerlendirmesi yeralmıştır.
4
Medreseleri” isimli eseri, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Belleten dergisinde çıkan
“Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu” isimli makalesi, Yekta Demiralp’in
“Erken Dönem Osmanlı Medreseleri” isimli eseri yararlandığımız kaynaklardan
birkaçıdır.
5
I. BÖLÜM
Medrese; Arapça ders okunacak yerle beraber talebenin içinde oturup ders
okuduğu bina mânâsına da gelir (Pakalın, C. 2, 1983: 436).
6
Bütün bu tanımlamalardan medresenin, “öğrencilerin içinde oturup ders
okuduğu bina” anlamına geldiği ve İslam eğitim sisteminde orta ve yüksek
öğretimi düzenleyen bir kurum olduğu ortaya çıkıyor.
7
Abbasiler devri İslam maârif tarihinde önemli bir merhaledir. Genel
anlamda resmî ve sarayın dışında herkese açık ilk okuma ve daha doğrusu
araştırma enstitüsü veya akademisi, Halife Me’mun devrinde Zerdüştî okullarının
ilhamıyla 832’de Bağdat’ta kurulmuştur. “Beytu’l-Hikme” denilen bu
müesseselerde Arap, Yahudi ve Hristiyan ilim adamları beraber çalışıyorlar;
Yunan, Hint ve eski İran kültürüne ait kaynakları tetkik ediyorlardı. Yine bu
devirde Bağdat’ta “Beytü’l-İlim” ve “Dâru’l-İlim” adıyla açılan müesseselerin de
medreselerin doğuşuna müessir oldukları anlaşılıyor (Atçeken, 1998: 189).
8
6. 450/1058’den önce Buşih’te yapılan İbn Gadıret Esedî Medresesi
(Atay, 1983: 31).
9
13. Taberan ve Bağdat’ta açılan medreseler: Bunlar da daha ziyade fıkıh
(İslam Hukuku) öğretimi yapılıyordu.
10
defa Karahanlı hükümdarı Aslan Gazi Tafgaç Han (v. 1035), Merv’de bir
medrese tesis etti ve vefatında orada defnolundu (Baltacı, S. 3, 1979: 5).
11
Selçuklular Anadolu’ya hâkim olduktan sonra da birçok medrese
kurmuşlardır. XIII. ve XIV. yüzyıllarda Anadolu’da beylikler döneminde de çok
sayıda medrese kurulmuştur. Böylece medreseler XIV. yüzyılın başlarında
Anadolu’nun her yanına yayılmış bulunuyordu. 1330’larda Anadolu’ya bir
seyahatte bulunan İbni Batuta, Anadolu’nun her tarafında hatta küçük
kasabalarında bile medreselerin bulunduğunu kaydediyor (Bkz. Taşdemirci, S. 3,
1989: 520).
İlk olarak IV./X. asırda Buhara, Nişabur, Horasan gibi İslam dünyasının
doğu bölgelerinde ortaya çıkan medresenin, buradan Bağdat, Suriye, Mısır,
Tunus ve Endülüs gibi diğer İslam memleketlerine yayıldığı görülüyor.
Anadolu’da ise medreseler ilk defa VI./XII. yüzyıllarda Selçuklular ve Beylikler
döneminde, Suriye ve Bağdat medreseleri örnek alınarak çeşitli yerlerde
kurulmuştur (Sarıkaya, 1997: 24).
12
göre medresenin nasıl işleyeceği, müderris, talebe ve memurların ne kadar maaş
alacakları ve daha başka konular yeralırdı (Kazıcı, 1995: 43).
13
merdiven, uzun bir galeri, kütüphane olarak kullanılan bir oda ve talebelere
ayrılan diğer bir oda bulunmaktaydı. Dersler talebelere salonda veriliyordu.
Kare şeklinde büyük bir bahçe ile çevrili olan Nizamiye’nin birçok geniş
konferans salonları ve dershaneleri, depo ve erzak kileri olarak kullanılan zemin
katta bir hamamı ve bir de mutfağı vardı (Talas, 2000: 42).
14
nakleder, Kâriu’l-kesâsî de kâs gibi bir görev yapardı. Vâiz, halka şiirler ve güzel
sözlerle zühd, tevekkül gibi konular hakkında vaaz verirdi. Fıkıh medreselerinde
ayrıca Reis, Müftü, Kadı, Şâhid, Mütesaddir, Müfîd gibi görevliler bulunurdu.
Hadisle ilgili bölümlerde yardımcıya Müstemlî, dil hocalarına Nahvî denirdi.
Kıraat hocaları da hadis hocaları gibi Şeyh olarak adlandırılırdı. Ribat, zâviye ve
hankâhlarda ders verenlere şeyh denirdi. Medreselerde ayrıca Nâsih, Verrâk,
Musahhih, Muarrid gibi yazı ile ve yazı malzemesinin sağlanmasıyla ilgili
görevliler de bulunurdu (Bozkurt, C. 28, 2003: 326).
15
XI, S. 42: 202). Vakfiyenin tasnifine göre medresenin ilk talebesine “müteallim”,
yüksek talebesine de “mütefakkih” denilmektedir (Konyalı, 1964: 824).
16
Başlangıcından itibaren medresede yürütülen eğitim-öğretim faaliyetleri
önemli bir husustur. Bazı kaynaklar Selçuklu öncesi ve Selçuklu döneminde inşa
edilen medreselerde yalnızca dinî ilimlerin okutulduğunu ileri sürerken, bazı
kaynaklar da bu medreselerde naklî ilimlerin yanında aklî ilimlerin de
okutulduğunu ifade etmektedir. Bu hususa açıklık getirmek için bu devrin eğitim-
öğretim faaliyetine değinmek gerekir.
Bilindiği gibi Kur’an, ilk ayeti ile öğrenmeyi emreden bir dinin kitabıdır.
Bu kitabın gönderdiği peygamber de ümmetine bu yolda talimat vermiştir. Kitap
ve Sünnetin bu konudaki emirlerini yerine getirmeye çalışan müslümanlar, daha
İslamın ilk yıllarından itibaren öğrenmek için bütün imkânlarını seferber etmiştir
(Kazıcı, C. 5, 1999: 161).
17
Bazı kaynaklar ilk Nizamiye Medreseleri’nde fıkıh dersleri ile sarf, nahiv
gibi Arapça dil eğitimi dışında özellikle aklî ilimlerden ders okutulduğuna dair
bilgi bulunmadığını kaydederler (Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 232).
18
hadis, yine Konya’daki Sırçalı Medrese (1242) fıkıh medresesi, Kayseri’deki
Çifte Medrese’nin doğudaki kısmı ise bir tıp medresesidir (Kayaoğlu, 1994: 54).
Medrese, eğer bir devlet ve hükümet başkanı tarafından inşa edilmiş ise,
programına daha çok önem verildiği ve kurucusunun gayesine hizmet edecek bir
öğretimin takip edildiği görülmektedir (Atay, C. XIII, 1981: 172).
19
II. BÖLÜM
20
bildirilmektedir (Bilge, 1984: 12; Hızlı, S. 88, 1991: 27). Gerçekten de İznik
Medresesi Çelebi Sultan Mehmed’in (Pakalın, 1983: 436) Bursa’da yaptırmış
olduğu medreseye kadar Osmanlı medreselerinin en şöhretlisi olarak kalmıştır
(Bilge, 1984: 12).
İzmit’in 727 (H) = 1326-1327 (M), 728 (H) = 1327-1328 (M) ve bazen de
731 (H) = 1330-1331 (M) gibi farklı tarihlerde fethinin gerçekleştiğinin Osmanlı
kaynaklarında kaydedildiğini ifade eden İ. Hâmi Danişmend, Bizans
rivayetlerine dayanan batılı kaynaklarda ise İzmit fethinin 738 (H) = 1337-1338
(M) tarihinde gerçekleştiği bilgisinin yeraldığını ifade eder. Danişmend, bu fetih
tarihindeki ihtilaf konusunda iki sebep gösterir. Birincisi, İstanbul’un fethinden
sonra yazılan Osmanlı kaynaklarının Osman Bey ve Orhan Bey zamanını
yeterince aydınlatamamasıdır. İkincisi ise, İzmit’in Bizanslılarla Osmanlılar
arasında bir iki defa alınıp verilmiş olmasıdır. Danişmend’e göre daha önce
alınmış olmasına rağmen İzmit’in kat’i surette fethi 738 (H) = 1337-1338 (M)
tarihindedir (Bkz. Danişmend, C.1: 22).
21
medreseyi de ekleyerek şehrin ilim ve kültür hayatına canlılık kazandırmıştır.
Medreselerin ilkini Hisar’da, diğerini ise Orhan Camii’nin yanında inşâ
ettirmiştir (Hızlı, 1998: 15).
22
süre devam ettirmişlerdir. Bunlardan ayrı olarak II. Murad zamanında Rumeli
Beylerbeyi olan Sinan Bey tarafından yaptırılan Beylerbeyi Medresesi, Kürt
Hoca Medresesi, Amasya ileri gelenlerinden Şah Melek b. Şâdi Bey Medresesi,
Çelebi Mehmed devri meşayihinden olan Şeyh Şucâ Medresesi, Saruca Paşa
Medresesi ve Halebiye Medresesi sayılabilir (Halaçoğlu ,C.12 , 1994 : 412 ).
23
Kısaca 1331-1451 yılları arasında, Osmanlı devletinin ilim çevreleri henüz
kuruluş döneminde iken toplam seksen iki medresenin tesis edilmiş olması,
Osmanlılarda eğitim ve bilim ortamının çok hızlı bir şekilde geliştiğini
göstermektedir. Bu durum, her üç senede en az iki medresenin kurulmasına
tekabül eder. Aynı şehirlerde medrese sayısının artmasıyla medreseler arasında
bir derecelendirme ihtiyacı doğmuştur. II. Mehmed (Fatih)’ten önceki dönemde
medreselerin statüsüne göre bir derecelendirmeye gidilmesi, medreseler arasında
bir fark ortaya çıkarmıştır (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 414).
24
17). Osmanlılar ilk medreseleri kurarlarken Selçukluların, Mısır ve Türkistan
medreselerinin teşkilat ve eserlerinden istifade etmişlerdir (Pakalın, C. 2, 1983:
436). Selçuklu, Mısır ve Türkistan medreselerini örnek alarak medreseler açmaya
başlayan Osmanlıların bu faaliyetleri, kendilerinden önce Anadolu’da bu alanda
yapılan faaliyetlerin bir devamı sayılabilir (Taşdemirci, S. 3, 1989: 520).
E. Hakkı Ayverdi, Osmanlı mimarisinin ilk devri ile ilgili bilgiler verirken
Osmanlı medreselerinin mimarî özelliklerinden de bahseder. İlk devir Osmanlı
medreselerinin mimarî özellikleri bize bu dönem medreselerinin fizikî
yapılanmaları hakkında da bilgi verir. Ancak fizikî yapılanmadan önce İznik’te
inşa edilen ilk Osmanlı medresesi hakkında bir hususu dile getirmek gerekir.
Geçmişten bu yana İznik’te kurulan ilk Osmanlı medresesinin manastırdan
çevrilme olduğu tekrar edilegelmektedir. Ancak Ayverdi, Molla Hüsrev
tarafından 841 (H)/1437-38 (M)’de tescil edilen Orhan Gazi Vakfiyesi suretinde:
Orhan Gazi’nin bu vakfının 841 (1437-38) yılında Molla Hüsrev tarafından tescil
edildiğini, sonra vakfiyenin 895 (1489-1490)’da Sultan II. Bayezid’e arz ve 903
(1497)’de tekrar tescil olunduğunu ifade eder ( Ayverdi , C. 1, 1966 : 175 ).
25
revaklarla çevrili bir açık avlu, revakların arkasında öğrenci odaları
bulunmaktadır. Burada görülen fark, Selçuklu medreselerindeki simetrik
eyvanların ortadan kalkması, kıble tarafından çıkıntı halinde büyükçe kubbeli
dershanenin eklenmesi ve her öğrenci odasının dışarıya bir pencere ile
açılmasıdır. Bir fark da tek katlı olan bu medreselerde portallerin sadeleşmesi,
taşla tuğlanın birlikte kullanılmasıdır. Bu üç medresenin kubbeli dershanelerinin
önü açık olduğu için bunlara eyvan dershane denilmektedir. Bu üç medrese
dışında, Hüdavendigâr Medresesi (1363), Çelebi Mehmed’in Merzifon’da
yaptırdığı medrese (1414) ayrı birer mimarî özellik ve gelişme çizgisini
gösterirler. II. Murad’ın Edirne’de yaptırdığı Saatli Medrese ise Bursa’da
Yıldırım Bayezid’in başlattığı Osmanlı medrese tipinin devamı olarak kabul
edilir ancak, kubbeli bir eyvanın yanında kapalı bir dershanenin yer alması ile
onlardan ayrılır. Bu kapalı dershane daha önce Orhan Gazi devrinde inşa edilen
İznik Süleyman Paşa Medresesi’nde ortaya çıkmıştır (İhsanoğlu, 2003: 93-94).
Bunlar arasında büyük fark yoktur. Kapalı avlulu tipte orta mekân kubbe
ile örtülüdür. Bu sebeple plan kare veya kareye yakın dikdörtgen biçiminde olur.
Açık avlulu tipin avlusu ise genellikle giriş ekseni itibariyle uzunlamasına
dikdörtgen biçimindedir (Atçeken, 1998: 191).
26
Selçuklu medreselerinde form, dıştan içe doğru değil, içten, yani avludan
dışa doğru gelişmiş ve avlu düzeni binanın şekillenmesinde en önemli eleman
olmuştur. Açık avlulu Selçuk medreselerinde portal genellikle binanın
uzunlamasına ekseni üzerinde, ana eyvanın karşısındadır. Kapıdan giriş eyvanına
geçilir. Bütün kapalı avlulu medreselerde olduğu gibi açık avlulu Selçuklu
medreselerinde de dershane hacimleri ana eyvanın bir veya iki yanına konulmuş
ve genellikle bu odalar kubbeli yapılmıştır (Kuran, C. 1, 1969: 101).
Medrese binaları çok defa camilerin yanında veya camilerle birlikte inşa
olunan kargir yapılardı. Genel olarak tek katlı ve bir avluyu çevreleyen revakın
etrafında sıralanmış odalarla bunların arasında münasip bir yere inşa olunmuş
büyük, kubbeli bir dershane veya mescitten müteşekkil bulunurdu (Unat, 1964:
5).
27
Bütün bu bilgilerden, erken Osmanlı külliye mimarisinin örneklerinin belli
bazı özellikler ortaya koyduğu görülmektedir. Medresenin de dâhil olduğu
külliyeyi meydana getiren bu fonksiyonel yapılar, arazinin topoğrafyasına bağlı
olarak konumlanmışlardır. Gene erken dönem külliyelerinin muhteşem
örneklerini teşkil eden hükümdarların yaptırdığı külliyeler, yeni yerleşmelerin
doğuşunu sağlayan çekirdeği oluşturmuşlardır (Cantay, C. 10, 1999: 310).
28
lâhmiye, bahâriye, yaylâkiye ve taâmiye isimlerini alırdı. Taâmiye olarak
buğday, arpa, kışlık yakacak olarak da odun verilirdi. Sultan I. Murad’ın meşhur
Kaplıca Medresesi’nde bulunan talebeler ve diğer vazifeliler caminin yanındaki
imâretten istifade ederlerdi. İmârette her gün pişirilen yemekten, Muharrem
ayının 10. gününde pişirilen aşûra’dan, Ramazan günlerinde pişirilecek hususî
yemeklerden ve senede sadece iki defa pişirilen “zibâc” isimli yemekten
müderris efendiye, diğer vazifelilere ve talebelere ne kadar verileceği önceden
tespit edilmişti (Bkz. Bilge, 1984: 28).
29
Öğrencilerin sadece medreseye ait bir hücrede kalmadıkları, çeşitli dinî
hayır kurumlarında çalışarak öğrenimini sürdüren bir çok kişinin cami,
kayyimhâne, tabhâne, aşhâne, müezzin odaları ile türbelerde sâkin oldukları ifade
edilmektedir (Bkz. Cihan, C. 5, 1999: 178).
Konuya açıklık getirebilmek için vakfın tarifini yapmak gerekir. Vakıf, bir
kişinin kendi mülkiyeti olan bir şeyi, toplumun ihtiyacı için dinî, hayrî veya
sosyal bir amaca, Allah’a yakın olmak niyetiyle müebbed olarak tahsis etmesi
aktidir (Kayaoğlu, S. 49, 1985: 14).
30
Medreselerde vakfiye, medreselerin hukukî manada (mahkemeden tescil
edildikten sonra) kuruluşunu sağlamak ve vakfedilen malları tespit ederek,
bunların geliriyle medresenin bakımı, müderris, öğrenci ve diğer görevlilere
verilecek günlük maaş ve burslarının temini ve diğer masrafların karşılanması
için düzenlenmiştir (İhsanoğlu, S. 247, 2003: 882).
31
Orhan Gazi İznik’te imparatorluk camiini yükseltirken orada bir de bir asrı
geçen bir zaman boyunca Osmanlı medreselerinin en yükseği olarak bakılacak
olan bir medrese yaptırmış, medresenin idaresi, İslam âlemindeki diğer bütün
medreselerde olduğu gibi müderris titri altında Şeyh Davud-ı Kayserî’ye
verilmiştir (Kazıcı, C. 5, 1999: 163; Çelebi, C. 5, 199: 170).
32
Türkistan’dan gelen âlimlerin sayesinde gerçekleşmiştir (İhsanoğlu, C. 8, 1999:
17). Nitekim çoğunlukla İznik’te kurulduğu kabul edilen ilk Osmanlı
medresesinin müderrisi Davud b. Mahmud b. Muhammed Kayserî, ilk
tahsilinden sonra Kahire’ye gitmiş, orada tefsir, hadis ve fıkıh usulü ilimlerini
okumuş ve Anadolu’ya dönmüştür (Hızlı, S. 88, 1991: 28). Bu bakımdan
Osmanlılar, bütün Türk devletlerinde kurulan eğitim müesseseleriyle diğer İslam
devletlerinde gelişen eğitim müesseselerinden istifade etmişlerdir. Bağdat-
Semerkant bölgelerinde gelişen aklî ilimlerle, Şam-Mısır bölgesinde gelişen naklî
ilimler, Osmanlı eğitim müesseselerinde ağırlıklarını bu yönüyle hissettirdiler
(Baltacı, S. 3, 1979: 6).
33
bakımdan, siyasal ve askerî olaylar, bunların karakteristik özellikleri dışında,
teşkilat ve medeniyet konularını, Osmanlı devletinde onların bir devamı ve
tekâmülü olarak kabul etmek yerinde olur (Gökbilgin, 1977: 3).
34
Osmanlıların ilk bir buçuk asır içinde yaptırmış oldukları medreselerin
derece ve sınıf itibariyle en mühimleri İznik, Bursa ve Edirne’de idi. Kuruluşun
başlarında İznik Medresesi bu beyliğin birinci sınıf medresesi idi. Daha sonra
Bursa’da yapılan medreseler dolayısıyla İznik ikinci dereceye inerek Bursa’daki
Sultan Medresesi birinci dereceyi aldı. Edirne devlet merkezi olduktan sonra II.
Murad zamanında 851 (H.) (1447 M.) senesinde tamamlanan Üç Şerefeli Camii
yanındaki büyük medrese ile Daru’l-Hadis o tarihte Osmanlı memleketlerindeki
medreselerin üstünde yeraldı, tedris ve tahsisatı itibariyle Bursa’daki Sultan
Medresesi ikinci dereceye indi. Üç Şerefeli Medrese müderrisine o tarihe kadar
hiçbir medrese müderrisine verilmeyen yüz akçe yevmiye verildi. Halbuki İznik
Medresesi müderrisinin yevmiyesi otuz ve Bursa’daki Sultan Medresesi
müderrisinin yevmiyesi ise elli akçe idi (Uzunçarşılı, 1988: 3).
35
dayandırılmıştır. Çoğu vakıflarda ise azil yetkisi vakıf mütevellisine verilmiştir
(Halaçoğlu, C. 12, 1994: 416).
36
birtakım yan ödenekler de verilirdi. Bunlar senelik veya mevsimlik hesabıyla
olur ve lahmiye, bahâriye, yaylâkiye ve taâmiye isimlerini alırdı (Bilge, 1984:
27-28).
Bilge ise muîdlik vazifesinin İslam âleminde ilk kez hicrî V. asırda ortaya
çıktığını ifade etmektedir (Bkz. Bilge, 1984: 34).
37
medresede görevli muîd sayısının sabit olmadığı gözükmekle birlikte, genellikle
her müderrisin yanında iki muîd bulunmaktaydı (Demiralp, 1999. 10).
38
gibi Orhan Gazi’nin İznik’teki medresesi için tanzim ettiği vakfiyesinde medrese
gelirinin 1/6’sını talebeye tahsis etmesi bu hizmetin en açık göstergesidir.
Şehzade Süleyman Paşa İzmit’te inşa ettirdiği medresesindeki talebelere her gün
5 akçe yevmiye tayin etmiştir. Yine II. Murad devri emirlerinden Şah Melek Paşa
Edirne’de kurduğu medresesi için tanzim ettirdiği 835 (H)/1431 (M) tarihli
vakfiyesinde müderrise günlük 10 akçe, talebeye de müderris kadar yani 10 akçe
ayırmıştır (Bkz. Bilge, 1984: 39).
593 (H)/1196 (M)’den önce Sultan II. Kılıç Arslan devrinde inşa edilen
Altun-Aba Medresesi’nin vakfiyesinde, medresedeki cemaate namaz kıldıran ve
Hanefi mezhebinden olması şart kılınan imama yılda 200, müezzine 100 ve
39
medresenin serilmesi, temizliği ve içerisindekilerin hizmetine bakan ferrâşa ayda
5 dinar maaş tahsis edilmiştir. Ayrıca vakfiye, medresede bir kütüphane
olduğunu kaydetmekte ve kitap ödünç almak isteyenlerin kitabın karşılığı olan
kıymette parayı kütüphaneciye (hâzinu’l-kütüb) verip ödünç olarak kitap
alabileceklerini kaydetmektedir (Turan, C. XI, S. 42: 202). Bunun yanında
Anadolu Selçuklu veziri Celâleddin Karatay tarafından 649 (H)/1251 (M)’de
yaptırılan Karatay Medresesi’nde müderrisin okutma işlerinden başka, talebe,
imam ve müstahdemlerin maaş ve tayin işleriyle mütevelli ile birlikte uğraşacağı
kaydedilmektedir. 671 (H)/1272 (M) yılında inşa edilen Kırşehir dışındaki Caca
Bey Medresesi’nin vakfiyesinde öğrenciler arasında tertip ve nizamı muhafaza
eden ve onlara verilecek nesneleri hazırlayan nâkibe her yıl 300 dirhem
verileceği kaydedilmiştir (Bkz. İzgi, 1997: 41-42).
40
Osmanlılar bütün Türk devletlerinde kurulan eğitim müesseseleriyle, diğer
İslam memleketlerinde gelişen eğitim müesseselerinden istifade etmişlerdir.
Bağdat-Semerkant bölgesinde gelişen aklî ilimlerle Şam-Mısır bölgesinde gelişen
naklî ilimler, Osmanlı eğitim müesseselerinde ağırlıklarını hissettirmişlerdir
(Baltacı, C. 3, 1979: 6; Kazıcı, C. 5, 1999: 164).
41
Eğitim programlarının önemli temel ögelerinden biri de, öğrenme
tecrübelerinin klavuzlanmasıdır. Program muhtevası neyi öğretelim? sorusuna
cevap ararken, öğrenme-öğretme sürecinde ise nasıl öğretelim? sorusuna cevap
aranır (Akgündüz, 1997: 407).
Medreselerdeki örgün eğitimin, genel olarak, haftada beş gün yılda dokuz
ay olduğu ifade edilebilir. Salı ve Cuma günlerinin hafta tatili, hicrî takvime göre
Receb, Şaban, Ramazan aylarına tekabül eden 7. 8. ve 9. ayların ise yıllık tatil
olması teâmül haline gelmiştir (Bkz. Cihan, C. 5, 1999: 179). Yıldırım Bayezid
devri müderrislerinden Molla Fenârî’nin hafta tatili olan Salı ve Cuma günlerine,
42
talebenin ders kitaplarını istinsah edebilmeleri için Pazartesiyi de eklediği (Bkz.
İşpirli, C. 28, 2003: 331), II. Murad dönemi müderrislerinden Mehmed bin
Beşir’in ise sadece Cuma günü tatil yaptığı aktarılmaktadır (Halaçoğlu, C. 12,
1994: 415).
XIV. yüzyılda dört saat olan günlük derslerin XV. yüzyılda beş saate
çıktığı, bu derslerin sabah ve ikindiden sonra olmak üzere iki seansta yapıldığı
bilinmektedir (Cihan, C. 5, 1999: 179).
43
Bu çerçevede ilk devir Osmanlı Medreseleri’nde yazı dili umumiyetle
Arapça olmasına rağmen konuşma dilinin Türkçe olduğu, derslerdeki
müzakerelerin Türkçe yapıldığı ifade edilmektedir (Bkz. Yediyıldız, S. 219,
1962: 266; Taşdemirci, S. 3, 1989: 528; Çelebi, C. 5, 1999: 173).
Osmanlı medreselerinde ders geçme esas olduğundan sınıf diye bir şey
mevcut değildi (Baltacı, S. 3, 1979: 8; Akyüz, 1993: 72). Öğretim süresi daha
ziyade öğrencinin çalışkanlığına, gerekli olan dersleri ve imtihanları verme
durumuna bağlı olup, bugünkü anlamda yıllara ve sınıflara göre
düzenlenmemişti. Belirli dersleri okuyan ve gerekli sınavları başarı ile veren
öğrencilere, “temessük” denilen ve yüksek dereceli bir medreseye gitmesini
sağlayan bir mezuniyet belgesi tevcih edilirdi (Ünal, 1998: 100). Medresede
öğrenimini sekiz yılda tamamlayanların yanında aynı dersleri seçen ve beş yılda
icâzet alanlar da olurdu (Köroğlu, 1999: 190).
44
geleneğidir. Bu uygulama ile medrese öğrencisi gittiği yerde namaz kıldırıp vaaz
ederek bir tür öğrencilik stajı yapardı. Medrese, hocası ve okulu bulunmayan en
küçük ve uzak köylerde etkisini bu yaygın eğitim yoluyla duyururdu. Öğrencinin
tüm ihtiyaçları yasal bir sorumluluk olmaksızın, imece ile karşılanır, kendisine
köyden ayrılırken para, çeşitli giyecek ve yiyecek maddeleri verilirdi. Öğrenci
medresesine döndüğünde ihtiyaçlarının bir kısmını böylece karşılamış olurdu.
Cer ile medrese halkın ayağına gider, halkla kaynaşır, halkı elinde tutardı
(Akyüz, 1993: 66). Herkes okuma imkânı bulamamasına rağmen cer yolu ile
ülkenin her yanında ortak bir sözlü kültür oluşmaktaydı (Yediyıldız, S. 219,
1962: 268).
45
konmuştur. 1415 senesinde Karamanoğlu Ali Bey’in Niğde’de kurduğu
Akmedrese’nin vakfiyesinde “bu medreseyi ulûm-ı şer’iyye tedrisiyle meşgul
fukaha ve mütefakkıhaya ve ulum-ı diniyye’nin muhtac olduğu ulûm-ı edebiyye
tahsili ile müteveggil evli, bekâr, leylî ve nehârî talebe ile Hanefi ve Şâfiî
mezhebine göre olan müderris ve muîde vakfetti” denilmektedir (Bkz. İhsanoğlu,
C. 1, 1999: 236).
46
felsefî, riyazî ve tabiî ilimlerin tahsili ise medrese dışı ilim adamlarının evinde
veya şifahânelerde eskiden beri devam eden geleneğe uygun olarak yürütüldüğü
söylenebilir” (Bkz. İhsanoğlu, C. 1, 1999: 236). Yine bu doğrultuda Adıvar’ın
ifadeleri önemlidir. Osmanlı devrinin ikinci medresesi olarak bilinen Lala Şahin
Medresesi’nde ve daha sonraki medreselerde yapılan eğitim-öğretim faaliyetleri
hakkında Adıvar bize şunları bildirmektedir: “O vakitler hemen bütün ilim
kitaplarının Arapça yazılmış olduğundan medreseler programında bu dilin
mühim bir yer tuttuğu muhakkak olup, fıkıh ve kelâm yanında aklî ilimlerden
mantık ve riyâziyatın da tamamiyle ihmal edilmediği kestirilebilir” (Bkz. Adıvar,
1943: 3).
47
III. BÖLÜM
II. Mehmed (Fatih)’in İstanbul’un fethi ile şehre her yönden yeni bir
düzen vermek için çeşitli faaliyetlere giriştiği biliniyor. Bu faaliyetler içinde
şüphesiz maârif teşkilatı da yeralmaktaydı.
48
Fatih İstanbul’u fethettikten sonra onu imar edip yeni şahsiyetini
oluşturmak için büyük bir hamle yapmış ve etrafındakileri bu hamleye
katılmaları için teşvik etmiş, böylece hayır sahiplerinin de gayretiyle yüzden
fazla kilise ve manastır, mescid, medrese ve hanikâha dönüşmüştür (İhsanoğlu,
C. 8, 1989: 51).
49
Fatih’in teşkilat kanunnâmesinde (Kanunnâme-i Âl-i Osman) ise Sahn-ı
Seman Medreseleri’nin inşasıyla ilgili “hâliya binâ eylediğüm medâris-i âliyeye
Sahn deyü isim konulmuşdur” ifadesi yeralmaktadır. A. Kadir Özcan, “Sahn”
kelimesinin Taşköprizâde’nin Şakayık’ında geçmediğini ve “Sahn” kelimesinin
vakfiyenin Arapça metninde yer almadığını ifade eder ve bu kısmın sonradan
yazılmış olabileceğini belirtir (Bkz. Özcan, S. 33, 1982: 39).
50
bilgiler, “İstanbul’da Yeni Camii, Sultanın hayır kapıları, Semâniye Medreseleri
ve onlara ilave olarak yapılan Tetimme Medreseleri hakkında” başlığı altında
bulunmaktadır. Buna göre İdris-i Bitlisî konu ile ilgili özet olarak şu bilgileri
vermektedir (Bkz. İhsanoğlu, 2003: 37): “İslam’ın yörüngesinde bulunan, sâlim
düşüncesi zamanın mühendislerine ölçü olan padişah, o geniş şehirde, maddî ve
manevî güzellikleri bir araya getiren, kadîm tarz üzere bir camiî ve onun
etrafında birkaç medrese ve daru’ş-şifa bina edilmesini irade buyurdu. O gönül
açan alanın ön tarafında büyük bir avlunun içinde, çevresinde dokuz felek gibi
çok sanatlı kubbeler bulunan, gökyüzüne benzer büyük tek kubbeli bir cami ve
onun iki yanında ilim ehlinin ve talebelerinin oturmaları için hendese kanunlarına
uygun olarak sekiz medrese yapıldı. Her medresenin önüne ders vermek için
daha büyük kubbeli bir derhane tesis edildi. Felek-i Âzam’ın diğer sekiz feleğe
fâik oluşu gibi caminin kubbesi de diğer sekiz kubbeye fâik idi.
51
odaya sahip olduğu, bu ondokuz odanın ikisinin Muîd’e, ikisinin Ferraş ve
Bevvâb’a, onbeşinin de Danişmendler’e tahsis edildiği ve inşa edilen bu
medreselere Sahn Medreseleri denildiği anlaşılmaktadır.
52
ta’lim, muvakkithâne, tabhâne ve bahçeden meydana gelmekteydi (Baltacı, 1995:
245).
53
müderrisi bütün ilim adamlarının en seçkin ve başta geleni olmakla halk içinde
ve yüksek seviyedeki kimseler gözünde pek büyük yükseklikte anılırlardı. Ve
kıymetlerinin bilindiğine, tartışılmaz değerde olduklarına delil olarak da şu örnek
önemlidir: Ali Cemalî Efendi’ye meşihat-i İslamiye mesnedi tevcih olunduğu
zaman kendisi Hicaz’da idi. Gelinceye kadar fetva işleri Sahn müderrislerine
havale edilmişti” (Ahmed Cevdet Paşa, C.1, Tarihsiz: 102).
54
inşa edilmiştir. Külliye kuruluşu itibariyle eksenel bir düzenlemeye sahiptir. Orta
eksen üzerinde cami ve haziresi, yanlarda paralel bir çift eksen üzerinde
dörderden sekizer medrese ve bunları doğu ve batıda bütünleştiren külliye duvarı
ile bu duvarlarda yeralan Çorba kapısı, Türbe kapısı, Boyacı kapısı, Börekçi
kapısı gibi külliye kapıları yer alır. Paralel beş eksen üzerinde toplanan cami ve
eğitim yapılarının dışında Fatih Külliyesi’nde yeralan sosyal-sağlık hizmetlerinin
verildiği daru’ş-şifa, tabhâne, imaret ve kervansaray ise külliyenin kıble tarafında
ara iki eksen üzerinde konumlanmıştır (Cantay, C. 10, 1999: 311).
Fatih’in kendi adını taşıyan Fatih Camii’nin iki tarafında yeralan Sahn-ı
Semân Medreseleri’nin kuzeyde yeralan kısmına Karadeniz Medreseleri,
güneyde yeralan kısmına da Akdeniz Medreseleri denilmiştir (Bkz. Baysun, C. 8,
1979: 73). Bu medreselerden kuzey taraftakilere sıra ile Başkurşunlu, Çiftebaş
Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu, Ayak Kurşunlu ve güney taraftakilere ise Baş
Kurşunlu, Ayak Kurşunlu, Çifte Ayak Kurşunlu, Çifte Başkurşunlu denir. Her
birinde ondokuzar olmak üzere bu sekiz medresedeki hücre (= oda)lerin sayısı
152 idi (Tekindağ, 1973: 13).
55
iki pencerenin yeralması ve diğer tarafta bir avlu içine konumlanan helâlar,
medrese planlamasında farklı özellikler olarak belirtilebilir (Cantay, 2002: 42).
56
medresede müderrise yardımcı birer muîd olması ve günde 5’er akçe alması, her
medresede 15’er danişmend bulunması ve günde ikişer akçe almaları şart
kılınmıştı (Bkz. Kayaoğlu, S. 49, 1985: 16).
57
bulunmaktaydı. Her tetimmede sekiz talebe hücresi ve her hücrede üçer talebe
bulunmaktaydı (Baltacı, 1995: 246). Bu ise toplamda 192 öğrenci eder.
58
bilgiler, medresenin hocaları veya talebeleri tarafından bu yolla halka
aktarılabilmektedir (Yediyıldız, S. 219, 1962: 268). Bu özellik, medrese-halk
ilişkisini ortaya koyması bakımından son derece önemli bir uygulamadır. Bu
yolla medrese, hem halkı bilgisiyle aydınlatmış, hem de halkla bütünleşerek
halkın desteğini almış ve varlığını devam ettirmiştir.
59
sonlarından itibaren yüksek dereceliler Şeyhülislam’a verilmiş, diğerleri
kazaskere kalmıştır (İşpirli, C. 28, 2003: 330).
60
Tetimme Medreseleri de Dâhil medreseleri derecesinde idi (Bkz. Uzunçarşılı,
1988: 11-12).
61
Uzunçarşılı, 1988: 10). Bu sebeple Fatih’in nizama koyduğu medrese dereceleri
sıralamasında ilk dönem statü itibariyle Sahn-ı Semân Medreseleri ve Ayasofya
Medresesi eşit olduğu için en yüksek derece olarak Sahn Medreseleri
gösterilmiştir diyebiliriz.
62
ve’l-yakîn vârisü ulûmi’l-enbiyâ ve’l-mürselîn el-muhtasa bî mezîdi inâyeti’l-
Meliki’l mu’în yazıla” (Özcan, 1982: 50).
63
Vakfiyede yeralan bu bilgilerden, Sahn-ı Semân Medreseleri’nin eğitim-
öğretim yapılanmasında önemli unsurlar olan müderris, muîd ve danişmend
(talebe)lerin belirlenen bazı niteliklere sahip olmaları gerektiği anlaşılmaktadır.
Ayrıca vakfiyede tespit edilen medreselere verilecek müderris, muîd ve öğrenci
sayısının standart tutulması ve kapasitenin üstünde öğrenci alınmaması günümüz
modern eğitiminin en önemli hedefleri arasındadır.
64
yegâne medresenin kapı ve pencerelerini zamanında açıp, zamanında kapayıp
gece ve gündüz hizmetinde bulunsun. Kapı halkası gibi medreseye bağlı olsun;
müderrisin seccâdesini yaysın ve toplasın, dersin sonuna kadar pür-nur olan ders
yerinde hazır olarak dünya ve ahirette nura mazhar olsun.
İki kişi medreseye hâdim (hizmetçi) ve bir kişi ferrâş (temizlikçi) olup,
medreseyi, içini ve tuvaletlerini temizlemede kusur etmeyip, bu işi yaptıkları
hakkıyla belirgin olmakla, vakf-ı şerîflerinden her birine günde iki akçadan
toplam altı akça verilmesi şart kılınmıştır.
Medreselerin hasır, kandil, kandil yağı ve fitil ihtiyaçları için günde ikişer
akça tayin buyrulmuştur.”
65
karşılığında kâtip dört akçe alsın. Vakıf nâzırı da her ayın sonunda vakıf
kitaplarının kaybolmaması için sıkı kontrolde bulunsun ve onları korusun.”
Medresede dersler sabah ve ikindi namazı sonrası olmak üzere iki devrede
olurdu. Ancak icâzete esas olan dersler sabah dersleriydi. Bu derslere medrese
66
dışından gelenlerin de katılmalarına müsaade edilirdi. Akşam dersleri ise genel
mahiyette idi (Özdemir, C. 190, S. 33, 1990: 15; İşpirli, C. 28, 2003: 331).
Osmanlı medreselerinde XV. asırda günde dört, XVI. asırda günde beş
ders okutulmuştur. Osmanlı medreselerinde talebelerin ve hocaların ihtiyaçlarını
karşılayabilmeleri için derslere ara verilmesi, teneffüs yapılması bir gelenek
hâlini almıştı (Bkz. Baltacı, 1976: 44). Bunun yanında müderrisler talebeyi
kontrol altında tutar ve devamsızlık yapan öğrencilerle bizzat ilgilenirlerdi
(Özdemir, C. 10, S. 33, 1990: 15).
67
Osmanlı eğitim-öğretim metodunda daha önce de değindiğimiz üzere
“cerre çıkma” uygulaması önemli bir uygulamadır. Bu uygulamaya göre
medreselerin tatil dönemi olan üç aylarda (Receb, Şaban, Ramazan) özellikle
Ramazan ayında merkezdeki öğrenciler taşraya giderek hem edindikleri bilgileri
uygulama fırsatı bulurlar, hem de adet gereği toplumun öğrencilere bu hizmetleri
karşılığında yaptıkları yardımlarla öğrenciler ihtiyaçlarını karşılarlardı.
İstanbul’dan taşraya giden öğrencilerin seyahat esnasındaki beslenme giderleri
ile diğer yol masrafları hazinece karşılanıyordu. İmparatorluğun kıyı bölgelerine
gitmek isteyen öğrenciler gemi ile seyahat etmekte ve onların güvenli bir şekilde
gidecekleri şehir ya da limana ulaşması konusunda gemi kaptanlarına sorumluluk
yüklenirken, iç bölgelere gidenler ise yol boyunca seyyahhânelerde
konaklamakta, bunların yol emniyeti ve güvenliği güzergâhtaki kadılarca
sağlanmaktaydı (Cihan, C. 5, 1999: 179).
68
Külliyesi’ni bir bakıma ülke genelinde akademik amaçlı müesseseleri özetleyici
kurumsal bir hüviyete kavuşturmuştur. Ayrıca kuruluş dönemine ait medrese
vakfiyelerinde tedris faaliyetleri daha çok naklî bilgi disiplinleri çerçevesinde
değerlendirilirken, Fatih Külliyesi Vakfiyesi’nde bu konuda aklî ve naklî bilgi
disiplinlerinin beraber yürütüleceğinin vurgulanması dikkat çekicidir (Ünal,
1998: 95).
69
Bu bakımdan Fatih devrinde pek çok Latince eser Türkçe’ye çevrildiği
gibi, özellikle tıp, matematik ve astronomi dallarında yeni eserler yazılmıştır. Bu
eser veren kişiler arasında bilhassa Türkistan’dan İstanbul’a gelen Alâaddin Ali
b. Muhammed Kuşçu en önemlilerindendir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 417).
70
İlme ve ilim adamına verilen değerin muazzam bir şekilde arttığı Fatih
döneminde Sahn-ı Semân Medreseleri’nde acaba hangi dersler ve ders kitapları
okutulmaktaydı? Şimdi bu konu ile ilgili bilgilere müracaat etmek yerinde olur.
71
Fıkıhtan Şerh-i Adûd, Hadisten Buhârî ve Tefsirden Keşşâf ve Beyzâvî (Baltacı,
1976: 41).
72
Yaltkaya’nın temas ettiği ve genellikle Fatih dönemine ait olduğu ifade
edilen “Kanunname-i Talebe-i Ulum” adlı metinde ise okunması gereken dersler
şu şekilde sıralanmıştır:
73
bahsettiğimiz tedris nizamnâmesinden çıkmış sayıyoruz” (Bkz. Ünver, 1946:
101).
74
“Kanunnâme-i Ehl-i İlim” olduğunu belirtir. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi
tarihçilerin değinmiş oldukları “Kanunnâme-i Talebe-i Ulûm” isimli metinle aynı
olan “Kanunnâme-i Ehl-i İlim”, Akgündüz’ün tespitine göre 944/1557 yılına
doğru Rumeli kazaskerliği görevi yapan Ebu’s-Suud Efendi döneminde
hazırlanmıştır (Akgündüz, 1992: 661).
75
İzgi’nin de ifade ettiği üzere Fatih’in medrese teşkilatını ve bu
medreselere ait ders programlarını Vezir-i Âzam Mahmud Paşa, Molla Hüsrev ve
Ali Kuşçu’nun hazırladığı bilgisi sonraki döneme ait olan kayıtlar arasındadır
(Bkz. İzgi, 1997: 61).
76
IV. BÖLÜM
77
medreselerden oluşan külliyenin parçalarıdır. Medreselerin dördü “Evvel”,
“Sânî”, “Sâlis” ve “Râbî” adlarını taşımakta ve “Evvel” ile “Sânî”nin batı
(Marmara), “Sâlis” ile “Râbî”nin doğu (Haliç) tarafında yeraldıkları kabul
edilmektedir (Kütükoğlu, 2000: 117).
78
Süleymâniye, Süleymâniye ve Daru’l-Hadîs” medreseleridir (Bkz. Ahmed
Cevdet Paşa, Tarihsiz: 103).
79
4.2.1. Fizikî Yapı
80
sâlis, caminin güney batısında tıp medresesi ve eczahâne, caminin batı kısmına
düşen tarafında ise imâret, tabhâne ve daru’ş-şifâ denilen hastahane yapılmıştı
(Kazıcı, C. 5, 1999: 165).
Daha önce de ifade edildiği üzere yılın belli tatil dönemlerinde medrese
talebelerinin teorik bilgilerini pratiğe dökmek için, memleketin çeşitli yerlerine
gitmeleri, medreselerin bünyesinde yeralan camiler vasıtasıyla medreselerin
halkla bütünleşmeleri, daha önceki medreselerde olduğu gibi Süleymaniye
medreselerinde de varolan sosyal özelliklerdi.
81
Bütün bu yönleriyle Süleymâniye Medreseleri, daha önceki Osmanlı
medreselerinde de olduğu gibi halkla bütünleşmiş ve halkın desteğini alarak
varlığını sürdürmüş eğitim kurumları özelliğini taşımaktaydı.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi medrese bir vakıf kurumu olduğundan,
işleyişi, malî kaynakları, bunların kullanılması ve denetlenmesi tamamıyla vakıf
kuralları içinde yapılmıştır (İşpirli, C. 28, 2003: 330). Medrese vakfiyesinde
ayrıca medresenin idaresi, disiplini, derecesi, okutulacak dersler, müderris ve
talebenin maaş, harçlık ve vazifeleri ile medrese idaresinin (mütevellî) hak ve
görevleri gibi hususlar da yeralırdı (Sarıkaya, 1997: 34).
82
istidatlıları hisse sahibi kılıp tahsil günlerinde bilinen şekilde dershaneye gelip
elde dolaşan makbul kitapları okutup, aklî ve naklî fenleri müzakere ederek
çalışmaya önem verirlerse günlük vazifeleri altmış akçe olacaktır” (Atay, C. XIII,
1981: 182).
Osmanlı eğitim sisteminde müderristen sonra gelen diğer önemli bir kişi
muîd idi. Yine Süleymâniye Vakfiyesi’nde Süleymâniye Medreseleri’ne tayin
edilecek muîdlerde şu vasıflar aranıyordu: “Ve tullâb-ı ilmden birer ma’ârif u
fezâyil ile mümtaz rütbe-i istifâdeden derece-i ifâdeye vusûle isti’dad ile ser-
efrâzını muîd eyleyeler ve vazife-i yevmiyyeleri beşer akçe ola” (İzgi, 1997: 49).
Yine burada da muîdlerin marifetli, faziletli müderrislerin ilimlerinden istifadeye
kabiliyetli olmaları istenmekte ve beşer akçe yevmiye tahsis edilmektedir.
83
Daha önce de ifade edildiği üzere Osmanlı medreselerinin eğitim-öğretim
yapılanmasında mülâzemet usulü önemli bir uygulamadır. Daha önce herhangi
bir kurala bağlı olmayan mülâzemet usulü, Kanunî Sultan Süleyman döneminde
Şeyhulislam Ebu’s-Suûd Efendi tarafından belirli bir kaideye bağlanmaya
çalışıldı. Buna göre mülâzım olması gereken kişilerin isimleri “Matlab” veya
“Rûz-namçe” denilen bir deftere yazılacaktı. Anadolu’da müderrislik veya
kadılık edeceklerin Anadolu kazaskerinin mülâzemet defterine, Rumeli’de vazife
alacak olanların ise Rumeli kazaskerinin defterine adlarını yazdırmaları
öngörülmüştü. Bütün bunlara ilave olarak, yedi seneden bir mülâzım yazılmasını
sağlamak için, “nevbet” ilan edilmesi kararlaştırılmıştı (Unan, C. 5, 1999: 153).
84
4.3. SÜLEYMÂNİYE MEDRESELERİNDE EĞİTİM-ÖĞRETİM
FAALİYETLERİ
85
Bunun yanında yukarıda ifade ettiğimiz eğitim-öğretim metodlarının
umumiyetle Süleymâniye Medreseleri’nde de uygulandığı bilinmektedir. Ayrıca
daha önce de ifade ettiğimiz üzere, Osmanlı medreselerinde “cerre çıkma”
uygulamasının teorik bilgilerin pratiğe döküldüğü bir metod olduğunu
hatırlatmak gerekir.
86
1. Min ba’d muhassilinden tullâb-ı ilim derslerin adetçe tamam etmedin
tavassut-ı gayr sebebiyle Âsitâne Ulyâma mülâzemete gelmeyeler. Eğer bu
taifeden bir kimesne mülâzemete gelürse, mülâziminden addolunmaya.
87
8. Ve kimesne kimesneden terğibâtla danişmend ayartmak min ba’d vaki’
olmaya.
88
aklî ve naklî kitaplar okutulmuştur. Diğer medreselerde de “Mutavvel”, “Haşiye-i
Tecrid”, “Ferâiz Şerhi”, “Şerh-i Miftâh”, “Mesâbih”, “Şerh-i Vikâye”, “Tavzih”,
“Meşârık”, “Şerh-i Mevâkıf”, “Hidâye”, “Buhârî”, “Telvih”, “Kâdı Beyzâvî” ve
“Keşşâf” isimli kitaplar okutulmuştur (Bkz. Atay, C. XIII, 1981: 185).
89
V. BÖLÜM
90
Kanunî Sultan Süleyman döneminde de medreselerde bir teşkilatlanmaya
gidilmiştir. Kanunî, Osmanlı kültür, bilim ve eğitim tarihinin zirvesini teşkil
edecek olan bir külliye ile bu teşkilatlanmayı sağlamıştır.
91
Daru’l-Hadisler: Hz. Muhammed (sav)’in hadis-i şerifleriyle ilgili
ilimleri öğrenmek maksadıyla açılmış medreselerdir. İlk Daru’l-Hadîs, I. Murad
devrinde açılmış ve daha sonra Süleymaniye Daru’l-Hadis’i inşa edilmiştir.
92
Osmanlı medreselerinde aşağıdan yukarıya her derecede medresede hangi
ders ve kitapların ne ölçüde okutulduklarını net bir şekilde söylemek güçtür.
Çünkü genellikle medrese vakfiyelerinde okutulması gereken dersler ve ders
kitaplarından fazla bahsedilmemiş, derslerin “adet-i kadîm” üzere okunacağı
ifade edilmiştir. Bilindiği üzere Osmanlı devletinden önce Selçuklularda ve diğer
İslam memleketlerinde yerleşmiş bir medrese geleneği vardı. Umumiyetle
Osmanlı devleti de bu gelenek üzere eğitime devam etmiştir. Bu yerleşmiş
gelenek dolayısıyla Osmanlı medrese vakfiyelerinde “adet-i kadîm” vurgusu
sıkça yapılmıştır diyebiliriz.
93
Biz de burada Uzunçarşılı’nın ve Baltacı’nın tespitlerinden istifade
edeceğiz (Ayrıntılı bilgi için bkz. Baltacı, 1976: 37-42; Uzunçarşılı, 1988: 19-31;
Ünal, 1998: 98-99).
Bu medresede ders kitabı olarak Kelam’a ait Haşiye-i Tecrid adlı kitabın
okutulmasından dolayı bu ad verilmiştir. Bunların tahsil müddeti 1526-27
sıralarında iki yıl iken, 1575-76’da en az bir yıl ve 1597-98 tarihinde üç ay olarak
tespit edilmiştir.
Bunların tahsil müddetleri de, 1535-36 yıllarında iki veya üç yıl iken
1575-76’da en az üç ay, 1597-98 tarihinde beş ay olarak tespit edilmiştir.
94
Dâhil Ellili Medreseler
Altmışlı Medreseler
95
Tabiî ilimlerden klasik Fizik okutulduğu bilinmektedir (İhsanoğlu, C. 1, 1999:
247).
Medreselerde öğretim dili Arapça idi. Bu, İslam dininin kutsal kitabı
Kur’an-ı Kerim ile Hz.Peygamberin sözlerinin Arapça olmasının bir gereği
sayılabilir. Türkçe ise sözlü açıklamalarda ve tartışmalarda kullanılıyordu. Farsça
da ilk defa Damat İbrahim Paşa’nın yaptırdığı medresede okutulmaya başlandı
(Ünal, 1998: 100).
96
günü tatil yaptığı görülmektedir (Halaçoğlu, C. 12, 1994: 415). Bunun yanında
takip edilen tatil günleri ve ders saatlerinde zamanla farlılıklar görülmektedir.
XVI. asırda bu rakamın beşe çıktığı görülmektedir. Tatil günlerine gelince,
bunlar, Salı, Perşembe ve Cuma günleridir. Bunların dışında bayramlarda ve Cer
dönemlerinde de tatil yapılmaktaydı. Ayrıca bazen iki hatta haftada bir gün tatil
yapıldığı da bilinmektedir. Öğrenciler haftada kendilerine ayrılan iki ya da üç
günlük tatil süresi içerisinde eğitimden kopmayarak verilen ödevleri ve ders
kitaplarını yazıyorlardı (Ünal, 1998: 101).
97
müderis kendi ihtisasına göre bir ders okuttur ve talebe aynı derece dâhilinde
diğer bir müderrise daha giderek orada da diğer bir ders okuturdu. İslam
âleminde genel olarak ilim tahsilinde kitaplardan çok müderrise ehemmiyet
verilmiş, ilim tahsil etmek isteyenlere her şeyden evvel iyi bir müderrise talebe
olması tavsiye edilmiştir (Ünal, 1998: 102).
98
Osmanlı medrese teşkilatında hariç ve dahil derslerini gören talebe, Sahn-ı
Semân ve Sahn-ı Süleymâniye Medreseleri’ne devam eder ve burayı
tamamladıktan sonra icâzet alır yani kendisine müderrislik edebileceğine dair
diploma verilirdi. Bundan sonra müderris adayı nevbet denilen müderrislik veya
kadılık almak için sıra bekler, Anadolu’da vazife alacaksa Anadolu
Kazaskeri’nin Rumeli’de görev olacaksa Rumeli Kazaskeri’nin muayyen
günlerindeki meclislerine devam edip “matlab” denilen deftere (ruznâmeye)
mülâzim kaydedilir ve sırası gelinceye kadar beklerdi (Uzunçarşılı,1988: 45).
99
kadrolarına atanacakların seçimi, uygun kadrolara atamanın yapılması, meslekî
başarıya bağlanmış terfi işlemleri, disiplin sorunları ve buna bağlı azil işlemleri
ile emeklilik gibi özlük hizmetlerini kapsamaktadir. Bir medreseye tayin
yapılırken oraya aynı derecede birkaç müderris talib olursa aralarında imtihan
yapılırdı. Müderrislerin tayinleri önceleri Fatih Kanunnâmesi mucibince
kazaskerin padişaha arz etmeleriyle yapılırken, XVII. asır ortalarından itibaren
Haşiye-i Tecrid, Miftah ve Kırklı medreselerin müderrislerinin tayinleri de
Şeyhülislamın Sadrıâzam vasıtasıyla inhası üzerine yapılmıştır. Padişahın tayin
için iradesi alındıktan sonra Sadrıâzam, müderrislik ruus ve beratlarının
yazılmasını rüus kalemine emrederdi. Müderrislere medrese hocalığının yanında,
vakıf nâzırlığı, toplanan gelirlerin tasarrufu hususunda yetki, medrese binalarına
yapılacak herhangi bir tamiratı yürütme gibi ek görevler de verilmiştir (Ünal,
1998: 102-104).
100
tedrisine devam ederdi. Medrese vakfiyeleri gereğince müderris, vakfiye
şartlarına uygun öğrenci seçme yetkisine sahiptir. Böylece akademik düzeyi ve
şahsiyet özellikleri itibariyle tasvib edilen öğrenci ile müderris arasında eğitimin
amacı ve ilkelerine uygun çok yönlü etkileşim ve birlikte öğrenme yaşantılarının
gerçekleştirilmesi mümkün olabilmiştir. Medreseye müracaat eden öğrencilerin
yaş itibariyle 14-30 yaş arasında olması, 14 yaşından küçük 30 yaşından büyük
olanların medreselere alınmaması genel teâmüldür. Medreseye alınacak öğrenci
sayısı medresenin kapasitesine ve vakfiyede belirtilen şartlara göre belirlenmekle
beraber Osmanlı medreselerinde genel itibariyle öğrenci sayasının 20’yi
geçmediği bilinmektedir. Osmanlı medreseleri ömrü boyunca yatılı sistemle
faaliyet göstermiştir. Bu durum klasik Osmanlı asırları için de geçerlidir.
Medresenin merkezinde eğitim ve öğretim faaliyetleri için ayrılan bir dershane
veya oda bulunur. Öğrencilerin barınmaları için hücre denen yatakhaneler, yeme-
içme ihtiyaçlarının karşılandığı imaret denen yemekhaneler bulunurdu. Hem
softalar, hem de danişmendlerin yeme-içme, giyinme, barınma ve harçlık gibi
ihtiyaçları vakıfların gelirleri ile karşılanırdı (Ünal,1998: 105-106).
101
Medreselerde müderris dışındaki bu personelin tayin usulü oldukça
basittir. Vakfiyelerdeki hükümlere göre mahallinden (kadılar) yapılan tayin
teklifleri, merkez tarafından sonuçlandırılmıştır. En basit görevler için dahi
Osmanlı hâkimiyet biçiminin bir yansıması biçiminde padişahın tasdikinden
geçen berat alma zorunluluğu vardır( Ünal, 1998: 105-106 ).
102
Cetvel: 1
Olan Medreseler
İznik 4 4
Bursa 19 11 6 36
Edirne 1 (Dârü’ş-Şifa) 20 10 31
Anadolu 12 31 32 13 88
Balkanlar 4 12 18 5 39
Suriye 3 3
Hicaz 6 6
Yemen 1 1
103
Cetvel: 2
Cetvel: 3
Dârü’l-Hadis 2 2 13
Dâru’l-Kurra - 3 11
Dârü’ş-Şifa 1 2 2
104
İhsanoğlu, 4. cetvelde ise Osmanlı Devleti’nin tarihi ömrü içerisinde
Rumeli bölgesinde medrese yapımına verdiği önemi ifade etmektedir.
Cetvel: 4
Bölge Medrese
Yunanistan 189
Bulgaristan 144
Arnavutluk 28
Romanya 9
Macaristan 56
Toplam 665
105
SONUÇ
106
Selçuklular ile birlikte devlet yapısında önemli bir konuma sahip olan
medreseler, Osmanlı ilmiye teşkilatı içinde de mühim bir yer tutmuştur. İlmiye
teşkilatına belli bir dönem ikbal devrini yaşatan bu medreselerin zaman içinde
gerilediği bilinmektedir. Fakat bu gerilemeye rağmen kapatılana kadar Osmanlı
medreselerin gerek bürokrasiye, gerekse ilmiye teşkilatına kazandırdığı değerler
son derece önemlidir.
107
BİBLİYOGRAFYA
108
BALTACI, Cahid; “Fatih Sultan Mehmed Devri İlim Hayatı ve Sahn-ı
Semân Medreseleri”, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür İşleri Daire
Başkanlığı Yayınları, İstanbul 1995.
109
DANİŞMEND, İ. Hâmi; İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C. I, Türkiye
Yayınevi.
HAMMER Baron Joseph Von Purg Stall, Osmanlı Devleti Tarihi, C. III,
Üçdal Neşriyat, İstanbul 1984.
110
_______________; Osmanlı Klasik Döneminde Bursa Medreseleri, İz
Yayınları, İstanbul 1998.
111
_______________; İslam Kurumları Tarihi-II, S.Ü. Basımevi, Konya
1994.
112
SARIKAYA, Yaşar; Medreseler ve Modernleşme, İz Yayıncılık, İstanbul
1997.
UNAT, Fâik Reşit; Türk Eğitim Sisteminin Gelişimine Tarihi Bir Bakış,
MEB Basımevi, Ankara 1964.
YAŞAR, Yücel; SEVİM, Ali; Türkiye Tarihi II, TTK Yayınları, Ankara
1990.
113
YEDİYILDIZ, Bahaaddin; “Sosyal Teşkilatlar Bütünlüğü Olarak Osmanlı
Vakıf Külliyeleri”, Türk Kültürü, S: 219, Ayyıldız Matbaası, Ankara 1962.
114
EKLER (Tablolar, Belgeler ve Resimler)
12- Bursa Yeşil Külliyesi Vaziyet Plânı (Gönül Cantay, Osmanlı Külliyelerinin
Kuruluşu, Ankara,2002).
115
Medreseler (Ekmeleddin İhsanoğlu, “Osmanlı Medrese Geleneğinin Doğuşu”,
Belleten (LXV1/247), 2002).
14- Edirne Darü’l- hadis Külliyesi Vaziyet Plânı (Oktay Aslanapa, Türk Sanatı,
İstanbul, 1984).
116
EK 1:
117
EK 2:
118
EK 3:
119
EK 4:
120
EK 5:
121
EK 6:
122
EK 7:
123
EK 8:
124
EK 9:
125
EK 10:
126
EK 11:
127
EK 12:
128
EK 13:
129
EK 14:
130
EK 15:
131
EK 16:
132
EK 17:
133
EK 18:
134
135
136
137
EK 19:
138
EK 20:
139
EK 21:
140
EK 22:
141
EK 23:
142
EK 24:
143