You are on page 1of 280

u î B & W r W T itfc i7 .

il Îİ7i7i7ifcTmîîTİ7i:

‘hnı-HîaKLinnır.ıi'.
!ríT:?ÍUTÍ7:7ÍT:T;T¿T¿:

í¿t¿;:7ít: IlSpwiîiîWWt^I:
ir¿7lTÍ7?TÍ7fir*-7íl-l?I?I

îfef j i f e p
!á¿:fe:gp!:
fife fê fiîi
Pit í:iíí7¿7í7í#íi¡

g g M p

»» Jİ*J
Î7iî'7iîİ7«*>»*>♦«•;j
iîaiîiî»
ifiSiMIifîiiH
:í:7:tí;:tí:ííJ7“';;í
SäteiSfei»
VNH*M 33
uMEaSiŞTai
~7>7¿Ti«-7*'»<r"t
utlrliaiiiräi-J

Pi
30 EYLÜL 1207 30 EYLÜL 19 5 7

BU K İTA P, T Ü R K L Ü Ğ E , İS L Â M ­
L IĞ A V E İN S A N L IĞ A V A R L IĞ I
Ş E R E F O LAN B Ü Y Ü K M E V L Â -
N Â ’M I Z I N Y E D l Y Ü Z E L L İN C İ
D O ĞU M YILD Ö N Ü M Ü N D E A Z lZ
RUHUNA SUNULMUŞTUR.
TÜRKİYE İŞ B A N K A S I
KÜLTÜR YAYINLARI

SERİ I. NO. 5
Şahabettin UZLUK

MEVLEVİLİKTE RESİM
RESİMDE MEVLEVİLER

T Ü R K T A R İ H K U R U M U B A S I M E V İ — A N K A R A 1 9 5 7
30 EYLÜL 1207 30 EYLÜL 1957

BU K İTA P, T Ü R K L Ü Ğ E , İSL Â M ­
L IĞ A V E İN SA N LIĞ A V A R L IĞ I
Ş E R E F O LAN B Ü Y Ü K M E V L Â -
N Â ’M IZIN YED İ YÜZ E LL İN C İ
DOĞUM Y ILD Ö N Ü M Ü N D E A Z İZ
RUHUNA SUNULMUŞTUR.
İÇ İN D E K İL E R

Ö N SÖ Z i- 3

I. S E L Ç U K Î L E R D E V R l. 5-41
K o n ya ’da M evlâna ve mensupları— M evlevi dervişlerinden Ressam lar—
Portreci Aynüddevlei Rum i — H ayatı ve sanat faaliyetleri — Fresk
ressamı Bedreddin-i Y avaş, çalışma yolu ve eserleri— Dekor ressamı
A lâeddin Siryanuş’ un resimde ve ilimde mevcudiyeti — Dekor ressamı
ve Portreci Kaluyaniilkunevi — Y aptığı eserler— Çıraklarından K onyalı
Ressam Ahmet — Tezyinat ressamı Hâcıyülm evlevi ve eserleri— Aynı
mektebin diğer sanatkârları.
B İB L İ Y O G R A F Y A 42-43

II . O S M A N L IL A R D EVRİ 45-81
Bu devirde M evlevihaneler — Dekor ressamı Abdurrahm anülm evlevi —
K onya'daki eseri — Derviş M edari M ustafa — Nakkaş Dede hakkında
Hemdem Çelebinin kaydı — A şarî, takma adiyle Esedî — Kompozisyon
Ressam ı Behzat— Necefli A ğa — Fennî Dede — Fasih Dede ve çırakları—
Eyüplu Derviş H aşan— Fasihî— H asip Dede ve M usiki— Haşan Leylek
Dede— M üsahip Said efendi — M ehmet Nuri — M ustafa A ğa’nın Çini
Dekorları Portreci Nâmi Dede.
B İB L İ Y O G R A F Y A 82- 84

I I I . M E V L Â N A ’ N IN R E S İ M L E R ! 8 5 -110
M uhtelif Kolleksiyonların muhteviyatı — T ü rkiye’de hususî ellerdeki-
ler— Kütüphane ve M üzelerde olanlar — İran ve H int Albüm lerinden
resimler — A vrupa Müzelerinde bulunanlar — A m erika’daki resim — R e ­
simlerin ressamları hakkında— Eserlerde sanat ve teknik tarafları— Een-
zeyiş bakımından aralarındaki farklar— M evlân a’ nın şemaili için
mevcut doküm anlar— H ilyelere göre M evlân a’nın tipi— Elbise şekilleri
ve onların renkleri.
B İB L İY O G R A F Y A I I I-I 12
V II I İÇ İN D E K İL E R

IV . A V R U P A R E S M İN D E M E V L E V İ L E R 1 13 -13 7
G a rp ’ ta M evlevilik süjesinde çalışanlar— Rem brandt ve eserleri— To-
urnefort’un dervişleri— V an M our ve m uhtelif tabloları — H ilair’in
M evlevileri— Sm ith’in semağ ayini — Bartlett’in şeyhleri ve semâğzen-
leri — Castellan’ın dervişleri— G ra ff’ın eserleri — A. Brindesi’nin ney­
zeni— S. T am bu ri’ nin karakalem ile yaptığı K u dretullah ef. nin Port­
resi— Bauer’in duagûsu ve diğer m evlevileri— F. Zonaro’nun Neyzen
diye yaptığı kendi Portresi, Zikreden dervişleri, baştaki mevlevi yine
kendisidir — H uber’in semağ âyini— De Sinety’nin eseri— A. Gritc-
henko’ nun semağ edenleri— C. Biseo’nun semağ edenleri, yine onun
Karakalem le yaptığı G alata M evlevihanesi mutribinde N a ’t okuyan
mevlevisi— Y in e onun yaptığı M evlevi şeyhi — U sdat A li R ıza beyin
oğlu Nâsir Çizen’den alınmış semağ âyinine ait ta b lo — Y a zıya ait son
söz .
B İB L İ Y O G R A F Y A 138 -140

İN D E K S : K İ Ş İ A D L A R I 14 1- 15 2
İN D E K S : Y E R A D L A R I ■52-153
İN D E K S : Ö ZEL Y E R L E R ■53-155
X I I I üncü asır sonlarına doğru Sclçuki başşehri K o n y a ’ ­
da M evlân a mensupları büyük bir kalabalık teşkil ediyordu.
Derin zevkli mânevi bir âlem içinde H alk ulu mürşidin saçtığı
nurlu fikirler etrafında toplanıyordu. D aha o zam anlarda sofi­
lerden bir zümre m addi bir âlemin ince ve geniş sanat örnek­
lerini yaratm ağa çalıştılar. En büyük bir sanatkâr ruhuyla M e v ­
lâna sanatın nihayetsiz derinlikleri içinde şiir, musiki, sema
gibi ruhî vccidlcrle dervişlerini yeni bir âleme siirüklüyordu.

Bu asırda başlıvan kuvvetli cereyan M evlân a’ - ( 1 2 0 7 - 1 2 7 3 )


nın muakkipleri tarafından ileri götürüldü. Bilhassa, oğlu Sultan
V eled ( 1 2 2 5 - 1 3 1 2 ) babasının fikirlerini bir tarikat halinde
ortaya çıkardı. Â yin ve usullerini tâyin etti. M evlân a âşıkları
her tarafta m evlevihanclcr uyandırdılar.

İlim adam larından ehliyetli olanlar, pir ocağında M cvlâ-


na’ nın nutuklarını işliyor, ikrar veren canlara seyir ve sülük
talim ediyorlardı. H er M evlevihane m addi ve mânevi mensup-
lariyle İslâm ve T ü rk medeniyetine büyük muavenette bulu­
nuyordu. Sanat ve ilim erbabı rahiplerin hırıstiyan medeniye­
tine olan iyiliği gibi, M evle vi ilim ve sanat adam ları da M üs-

* Baştaki Besmele Konya-Selçuki devrine ait olup Fatih No. 4962


dc kayıtlı kitabın 558 ci sahii'esindedir.
2 M E V L E V ÎL İK T E R E S ÎM

lüm an Türklüğün yolunda faaliyet yapıyorlardı. E d eb iyat ve


sanayiin bütün şubeleri bu feyizli ocaklarda gösterilmekte idi.

X V I I I . nci asra kadar, bu kibar ve asil tarikat evlerinde


yüzlerce  lim , Şair, H attat, M üzehhip, Ressam, Musikişinas,
M ücellit, O ym acı, T a b ib dervişler m ânevi feyizlerini m addi
hünerlerle tam am ladılar. T ü rk Resim hayatında, başlarında
altunî sikkeleri, arkalarında yırtm açlı hırkalariyle bir M evle-
viler yeri var. O zengin marifet dünyasının ben burada yalnız
Ressam larını bildirm eğe kendimi veriyorum . Dağınık duran,
bazan kütüphanelerin köşelerine atılmış olan M evle vi eserlerini
bir bir senelerce aradım.
Burada, garp kaynaklarındaki M evleviliğe ait bilgileri de
birlikte m ütalâa ettim. Bazan bir renk âlemi, bazan bir hat,
bir oym a bediası için seve seve günlerimi bağışladım. O nları
derin bir aşkın verdiği hazlarla topladım. Bu engin âlem in ruhi
heyecanlarını her T ü rk c tattırmak için onu bir kere daha yüze
veriyorum . Bugüne kadar, onu (ıg 2 4 )d e (M illî M ecm ua)
sayılarında ve (19 4 5) de ise (K o n ya)d a neşretmişdim. Gerek
makale hali ve gerek kilap şekli herhalde bugünkü m evcudi­
yetini arz edemiyordu.
Bu uğurdaki mesaimi yakından takip eden yakınlarım onu
daha geniş bir bilgi ve bütünlük içinde bir üçüncü defa neşr­
etmekliğimi temenni ve arzu etmişlerdi. Ben o yüksek alâkayı
yerine getirmek için büyük bir cesaret içinde çalışarak, ufak bir
derece daha genişlettiğime, büyüttüğüm e inanmış bulunuyo­
rum. incelem elerim i 4 bölüme ayırarak D oğu ve Batı âlem ­
lerinden M evleviliğin resim ve yazı mensuplarını imkân dahi­
linde tanıtm ağa ve bildirmeğe uğraştım. H er bahsi resimle,
yazıyla, bibliyografya ile tam am lam ağa çalıştım.

Tetkiklerim de, kendilerinden yardım gördüğüm değerli


bilginlere burada pek içten teşekkürlerle borçlu olduğum u arz
ediyorum . Bilhassa, o yüksek isimlerden ölenlerini rahmetle
ve sağ kalanlarını da minnet ve saygıyla anmak isterim. M erhum
V eled Çelebi başta olduğu halde, G alata M evlevihanesi şeyhi
A hm et Celâlettin, Yenikapı M evlevihanesi şeyhi A pdü l-B âki,
Beyazıt Kütüphanesi m üdürü İsm ail Sâip, Hüseyin Dâniş,
Bursalı M ehm et T ah ir, İhsan M ah vi. Sağlard an Îb n ül-Em in
R E S İM D E M E V L E V İL E R 3

M ah m u t K em âl, H asan -Â li Y ü cel, Prof. D r. A h m et Süheyl


Ü n ver, Prof. D r. F . N a fiz U zluk beyleri bir defa daha derin
bağlılıklarım la hatırlıyorum h

K o n y a , O cak 19 5 7
Ş a h a b e t t İn U z l u k

1 Bu m uhtelif meslek sahiplerini pek kıymetli görgüsüyle V . Çelebi,


N . U zluk, A . Avni, R . Y ekta, M . Bahari, î. M ahviyi saygı ile anarım . H er
birinin kendi şubesindeki çalışması yayım a çıktıkça M evlevîliğin Türk-îslâm
kültüründeki hizmztleri tam am iyle aydınlığa verilmiş olacaktır. Bilhassa, bu
arada V . Çelebi’nin Tükçeye çevirdiği “ M esnevi” 1er ile N. U zluk’ un yaydığı
“ M evlân a’nın M ek tu p ları,,, “ Y ed i öğüdü,, ve “ Sultan V eled divanı,, her
halde, insan enerjisinin ölçüsüne misâl olabilecek ve fakat karşılığı henüz
ödenemiyen büyük uğraşm aları teşkil ediyor.
I. S E L Ç U K Î L E R D E V R İ

Konya’da Mevlâna ve mensupları— Mevlevi dervişlerinden Ressam­


lar— Portreci Aynüddevlei Rumi-— Hayatı ve sanat faaliyetleri— Fresk
ressamı Bedreddin Yavaş, Çalışma yolu ve eserleri— Dekor ressamı
Alâeddin Siryanuşun resimde ve ilimde mevcudiyeti— Dekor ressamı
ve Portreci Kaluyanülkunevi. Yaptığı eserler— Çıraklarından Konyalı
Ressam Ahmed— Tezyinat Ressamı Haciyülmevlevi ve eserleri— Aynı
mektebin diğer sanatkârları.
M ilâd i X I nci asır içinde ana yurtlarından ayrılan Oğuz
T ürklcri G a rb ’ a doğru yürüyerek M averaün-nehir taraflarında
yerleşmişlerdi. O rad a Islâm dinini kabul etmişler ve büyük
istilâlar yüzünden Iran topraklarında yu rt tutmuşlardı. X I ci
yüzyılları içinde vukua gelen tarihî vakalardan biri de Selçuki-
lerin İra n arazisi üzerinde H üküm et kurm alarıdır. Bu hükü­
met epey bir zam an T ü rk şan ve şerefini her tarafa yaym ağa
m uvaffak olmuştu. Geniş hudutlarıyla Sultan M elik Ş ah za­
manı T ü rk H akanlığının kuvvetli olduğu vakitlerdir.
Göçebelikten medeni h ayata geçen Türkler, çadırı terk
ederek kendileri için güzel binalar kurmak yolunu çoktan öğ­
renmişlerdi. Bu ihtiyacı duyuracak sanat bilgileri ile Islâm
dininin tesirleri altında Şark mekteplerinin tetkik usullerini
alarak, Islâmi şekillerde eserler ortaya koyuyorlardı. Selçuki-
lerin Iran d a vücuda getirdikleri abidelerle, diğer sanat mahsul­
lerinde Islâm izlerini bulm ak daim a kabildir.
M elik Şahın (10 7 2 -10 9 2 ) tarihinde vefatı üzerine oradaki T ü rk
düzeni bozuldu. Ş ark ’da ışık salan büyük bir mum sönüyordu.
Bu halden A n ado lu ’ da aynı idareye tabi yaşıyan T ürkler isti­
fadeye düştüler. Beş beylik içerisinden kuvvetli bir vilâyet
merkezi olan K o n y a ’ da istiklâl devri başlıyordu. K o n y a Scl-

2 Besmele, K O N 'Y .V daki K a rata y Medresesinin içinde duvar çinileri


üstündedir.
8 M E V L E V Î L İK T E R E S İM

çukileri adını alan bu yeni H üküm et teşkilâtında sanata ve ilime


de büyük bir ehemmiyet veriliyordu. İlk zam anlarında civar
beyleriyle savaşlar yap an Selçukî devleti gittikçe büyüyordu.
M alazgirt ( 10 7 1) muharebesinden sonra A n ado lu ’ da T ü rk
m evcudiyeti kendini etrafa saydırdı. Eski T ü rk ananelerine
sadık kalan Selçukî Padişahları O ğuz türesince hareket ediyor­
lardı. İd arî, askerî, iktisadi, smâi m untazam teşkilat yapm ış­
lardı. Devlet teşkilâtının en mükemmelini Selçukiler m eydana
çıkarmışlardır. D ah a X I nci asır içinde m im arî eserler yapan
Selçukî artistleri yanında çalışan ressamların bulunması m üm ­
kündür. Bu tarihe ait âbideler Riiknettin M esu d’un (110 7-
1 15 6 ) hayratı olarak gözükmektedir. M ilâdi X I ve X I I I ncü
asırlarda Selçukilerin etrafla münasebetleri ziyadeleştiği gibi
toprak ve nüfusları da evvelkinin bir kaç mislini bulm aktaydı.
M o ğu l istilâsı Şark ’ ın büyük bir nüfusunu A n ado lu ’ ya göç­
meğe zorladı. Bu yürüyüş topluluğun bütün unsurlarını ihtiva
etmekteydi. Debdebe ve ilmi seven Selçukî Sultanları memle­
ketlerine gelecek olanları çok gözetiyorlardı. Büyük bir rağbet
ve teşvik ile A n ad o lu ’nun büyük şehirlerinde zevkli ve kibar bir
hayat sürülüyordu. T ü rk yaşayışında sanatkârların mevkii
sayılm aktaydı. Büyük Sultanlardan Alâattin K eyku bat I
(12 19 -1236 ) devri Selçukilerde ilim, edebiyat ve sanat gibi
medeni faaliyetlerin fazla revaç bulduğu zam anlardı. Payitahta
m uhtelif teknik bilgileriyle âbideler kuruluyor, sanatkâr sima­
lar yükseliyorlardı.
A n ado lu ’ da bütün güzel sanat şubeleri inkişaf etmişti. Şiir,
musiki, mim aride müstakil eserler m eydana döken Selçukî T ü rk -
leri resim ve heykeltıraşlıkla iştigâl etmekten çekinm iyorlardı. Bu
sanatlarda derin duyuşlu hünerverler vardı. Çok kuvvetli bir
sanat m evcudiyetinin K o n y a ve K ü çü k A sy a ’nın ortasında bu­
lunan diğer müterekki şehirlerinde örneklerine tesadüf edili­
yordu. T u ğla-H o rasan sanatı taş binalara geçerek yüksek ve
güzel methallerini süslemekteydi.
T ürklcrin en eski sanat eserlerinde müşahede ettiğimiz
âbidevî şekil ve tezyinat Selçukî hudutları dahilinde vücuda
getirilen eserlerde bütün şa’şası, letafetiyle nazara çarpm akta­
dır. Burada K o n y a ’yı sanat hareketlerinin merkezi saymak
R E S İM D E M E V L E V İL E R 9

lâzımdır. Büyük Şark âlimleri, sofileri, şairleri, sanatkârları


orada birikiyordu. Bir sanat bahçesi olan şehirde m im arî T ü rk
incelikleri, sanat harikası örnekleri çakraşıyordu. Bu engin
sanat kaynağında T ü rk erleri büyük kudretler gösterdiler.
Zengin sanatlı eserler yarattılar.
Türklüğü yücelten bütün bu sanat güzellikleri K o n y a ’ya
bir tepeden sağılıyordu. Y an ları kalın bir surla çevrilen A lâ-
attin tepesi, şehrin göğsünde elmas bir tac gibi pırıldıyordu.
T eped e içlerini hünerver T ü rk üstadların yapıp işledikleri
ziynetli saraylar ( 1 1 5 6 - 1 1 8 8 ) , yanı başında A lâadd in Padişa­
hın ikmal ettirdiği cami ( 12 0 9 -12 2 0 ), iç kaleden hariçde m avi
çini kubbe K a ra ta y medresesi ( 1 2 5 1 / 1 2 5 2 ) , zarif taş işlemeler
içinde ince minare ( 12 6 3 ) , biraz ileride renkler hâzinesi Sırçalı
medrese ( 1 2 4 2 / 1 2 4 3 ) , daha ötede Sahip A ta (12 5 8 ) birer yıl­
dız gibi parlıyordu.
Geniş yollar üzerinde iki taraflı evler, berrak sular akan
çeşmeler, yer yer yükselen türbeler, m avi alevler içinde yanan
minareler, kubbeler, yeşil tutluklar ve gül bahçeleri, T ü rk
başkentine doyulmaz bir m anzara veriyordu. D ev gibi dört
tarafı kapatan surlar, üzerinde her vezirin ihtişamını gösterir
kuleleriyle heybeti artıyordu. T ü rk başşerhrinin sanat ve siyasi
mevkii yanında bir de m ânevi büyüklüğü vardı.
Islâm ve T ü rk dünyasının ilim hanedanı M evlân a oym ağı
( 6 2 5 /12 2 8 ) K o n y a ’ya yerleştikten sonra, büyük ikramlar,
hürmetler görüyordu. Başta Sultan A lâeddin (12 19 -12 3 7 )
olarak S a ra y Erkânı, şehrin yüze gelenleri, kendisine bende
oluyorlardı. Sultan ül-U lem a'nın ( 1 1 5 5 - 1 2 3 1 ) vefatından sonra,
irşat m akam ında oğlu M evlân a Celâleddin bulunuyordu.
Pederi hayatında ve ondan sonra Kâm illerden kemale ermiş
atasının yolunda gidiyordu. O nun gibi, halka pek içaçıcı
vaizlar nasihatlar ediyordu.

K o n y a ’da ilk klâsik medrese hayatı başlıyarak tasav­


v u f cereyanıyla birlikte ilerliyordu. M evlân a tarafından takib
edilen vahdeti şuhut nazariyesi halk arasında müntesipler
buluyor, çok kimseler bu açık ve parlak yolu kabul etmekten
uzak kalmıyordu. V aktin Padişahı bile, sohbetlerine devam
etmeği bir şeref ve feyiz alm a biliyordu. M übarek ağzından
ıo M E V L E V İL İK T E R E S İM

T a n rı kelâmlarını işitmek için her taraftan köme köme insan­


lar geliyordu. Yüzleri aşan müritler arasında bir çok hüner
sahibi erler bulunm akta idi.
Bütün M evle vi kaynakları, M evlân a ile Sultan V e le d ’in
resim sanatında geniş bilgileri olduğunu işaret ediyorlar. Bil­
hassa, bu haberleri M e vlâ n a ’nın m uhtelif kayıtlarıyle de teyit
etmek kabildir. M eselâ: M evlân a, M esnevinin m üteaddit sa-
hifelerinde resme ait pek zengin fikirler vermektedir. (M esnevi’
cilt I. S. 186) de resim üstüne iki büyük hikâyesinde de kendi­
sinin bu çığırda pek kuvvetli olduğunu göstermektedir. Bu
hikâyelerden birinde, resim sanatının tarihine temas ediyor.
Selçukiler vaktında bu sanatın geniş ölçüde muhitte tanındığı
ve hattâ meyhanelerde ve ham am larda m uhtelif örnekleri
bulunduğunu anlatıyor:

•iJi' J

i J! jA j C i 4.U- j J

“ R ü stem ’in tasviri ham am ı süsliyecek olursa, kalp gözü


açık olm ıyan ondan hamle geleceğini ve hamle edileceğini
sanır.” H am am duvarlarına resim yap m ak âdeti eskiden beri
Türklerde vardı. Bilhassa, bu mevzuun Selçukilerdeki örnekleri
üstüne V elet Çelebi’ de pek kıymetli bilgiler bulunmaktadır.
H attâ, yakın zam anlara kadar K o n y a ’ nın m uhtelif ham am ların­
da m eselâ: Sultan ham am ında pek üstün kompozisyon resim­
leri bulunduğunu aynı kaynak söylemektedir.

J i l r 1j t b l 4» j]? jl «j

j J-iC t_> O jjv » il

H am am ustalarına varın caya kadar, resim bilgisinin m ev­


cudiyetini söylüyor. Nitekim : (M esnevi, cilt I, S 118 ) de bir
kimsenin vücuduna arslan resmi yaptırm ak için ham am a git­
tiğini ve orada usta tarafından adam ın sırtına arslan resminin
ne suretle nakşedildiğini şöyle izah ediyor:
R E S İM D E M E V L E V İL E R 11

-Uj-S' ( j j c~>o j ¿"‘ j

-UjJ y ^ <j j ---»u


*-) JJ _>— *“

—- cf>. öj (f

(_£İ ^ J o *>■ C—¿j T

j L j _^,jı o ü j _/ c j _ r

j j _/.—^ C—J J«JUs

R ivayctciden şu hikâyeyi de dinle: K azvinlilerin âdetleri;


vücutlarına, kol ve om uzlarına, kendilerine zarar vermeksizin
iğne ile m avi düğmeler döğdürmekti.
Bir K azvin li, tellâğın yan m a gidip “ Bana bir düğme y a p ;
fakat canımı acıtm a” dedi. Tellâk “ Süyle yiğidim ; sana ne
resmi düğeyim ?” diye sorunca “ Bir kükremiş aslan resmi düğ”
dedi.
“ T alih im aslandır, onun için aslan resmi olsun, gayret et,
düğmeyi adam akıllı y a p !”
Tellâk “ V ücudun un neresine düğeyim ?” dedi. K azvin li
“ iki omuzum un arasına” dedi.
D iğer bir hikâyesinde (M esnevi, cilt I, S. 136) da A n ado lu ’-
lu ressamların Çinlilerden daha üstün bir bilgiye mâlik bulun­
duklarını şüvle açık ediyor:

< s j - si— > f ^

JL>JLaI L
12 M E V L E V İL İK T E R E S İM

T İ - L İ j j> - çj jJ a '

J j J j y ıiîlj ^e-

lc aJI>- ¿ Jb jcs Jl S ' jU L > -

Iji* jl ¿Ju -L j W ~ J

j J j j i A jls » -

<J J J i£ ~ ? S t
JjJu*»lj>- Ajj j l ¿ İ İ j jL E > -

jl jlj/ > Alı j 3“ ı_r~t

Çinliler “ Biz daha m ahir ressamız"’ dediler. R u m halkı da


dedi ki: “ Bizim maharetimiz daha üstündür”
Padişah “ Sizi imtihan edeceğim ; bakalım hanginiz d âv a­
sında haklı” dedi.
Çinlilerle R u m diyarı ressamları hazırlandılar. R u m di­
yarının ressamları ilimlerine daha vak ıf kişilerdi.
Çin ressamları “ Bize bir hususî oda verin, bir oda da sizin
olsun” dediler.
K ap ıları karşı karşıya iki oda vardı, bir tanesini Çin res­
samları aldı, öbürünü de R u m ressamları.
Çinliler, Padişahtan yüz türlü boya islediler. Y ü ce P adi­
şah bunun üzerine hâzinesini açtı.”
M esnevinin daha pek çok yerlerinde, resimden ve ressam­
dan söz açan M evlân a (Fihi ma Fih, Fasıl 56, S. 209) da:

1j _jl j l- L o _j lj a S " C 'A . r Io

j Ç JjO Jİ û :' ü 'j

j' fb T j^ p .ı- *

) o l>- j . î ¡j>- 3 J> ~\ A>- S y js t _jl j L ? t j l b J İ O j (j£ -

d jS ~ -b> j jj .j ■“j ¡ . . s ı * tj?* j l jü L i

Bir hikâyede meşhur M evlevi doktorlardan Ekmelettin


dedi ki: “ M e vlâ n a ’ya âşıkım ve didarını arzulayorum . Ahiretim
R E S İM D E M E V L E V İL E R 13

hatırım a gelmiyor. M e vlâ n a ’mn nakşını bu endişeler ve hâtıra­


lar olmaksızın, munis ve ârâm ım görm üyorum . A y n î suret
olsun veya h ayalî olsun, onun cemalile lezzetler hasıl olur.”
Bunun üzerine M evlân a:

723 ûbL) jb»-

O Li

(j^ jb (Jh?- j j> -

J j J j i j>- JL>- öb*-


Mesnevilerini söylüyor.
F ih ’ im a fih (Fasıl 6 7, S. 267) de h ayalî sanatlar arasında res­
min şekle geçmesini ancak sanatkârın bu eser üzerinde çalışmasın­
dan m eydana gelebileeğini izah ediyor. A yn i zam anda, hayalleri
m uhtelif derecelere ayırıyor. (Fasıl 67, S. 268) de sanatkârla,
sanattan olm ıyanın hayallerini ölçüyor ve aralarında büyük
farklar bulunduğunu açık ettikten sonra, sanattan olm ayanın
hayali hakikatten uzaktır, sözüyle tabiî bir istidadın yalnız
bilgi ile inkişaf edebileceğini kabul ediyor.
Sultan V e lcd de M evlân a gibi, büyük bir sanatkâr ruhuna
malikti. Resim de büyük bir vukufu vardı. Nasıl M evlân a
çocukluğunda bu sanata merak etmiş ve onu ustasından öğren­
miş ise, Sultan V eled de babasından ve onun muhitinde top­
lanan ustalar yanında bilgisini ileri götürmüştür. Şiirinde,
musikisinde, resiminde babası gibi, pek ince ve derin sezişleri
topluyor. O ndan bir p arça okurken, bir nağme dinlerken, büyük
hayrete düşmemek; çekici kuvvetine bağlanm am ak kabil ol-
mıyor. M ad d i ilimlerle mânevi feyizleri ayni ölçüde tam am ­

* 723 Tem iz kişilern sevgisini canının içine dik, gönlü hoş olanların
sevgisinden başka sevgiye gönül verme. Mesnevi G. I.
74 Sevgilm in hayalı bana H alil gibidir. Sureti put am a manası put­
ları kırmaktır. Mesnevi C. II.
75 T an rı’ya şükürler olsun ki o âşıkâr olunca can, onun hayalında
kendi hayalını gördü. Mesnevi C. I I .
«4 M E V L E V İL İK T E R E S ÎM

lamış bulunuyor. O nu M e vlâ n a ’dan ayırm ak mümkün değil,


fakat M ev lân a’ yı onda görmek pek mümkündür.

U m um iyetle sanat ve sanatkâr problemlerini m uhtelif


eserlerinde tetkik ve teşrih eden Sultan V eled , bakınız (Ibtida-
name S. 3 0 4 /3 38 ) de onu ne suretle ele alıyor ve tafsil ediyor:
“ E ğ er bir kimse kendi fikir ve içtihadiyle bir sanatı öğrenmek
isterse elbette buna kaadir olamaz. Bilhassa, uzun zam anlar bir
çok çalışıp çabaladıktan sonra öğrense bile yine eksik olur.
Fakat, “ am m a bir lâhzada üstatdan öğrendiğini senelerce kendi
çalışmasıyla hasıl edemez” diyor ve sanatı öğrenmek isteyenlerin
mutlak suretde metodik şekilde bir üstaddan, bir okuldan
yetişmesi lâzım geldiğini ihtar ediyor.

A yn ı konuyu (Rebabn âm c S. 162) de başka bir yönden


incelemektedir. O rad a sanatkârdaki kudretin m uayyen bir
ölçüye tabi tutulmasını istemektedir. Sanatkârı ele alarak
“ Bir nakkâş derse ki ben muktedir bir nakkaşım, çok güzel na­
kışlar, resimler yaparım , fakat fena nakışlar yap am am ” Böyle
bir sanatkârın da hakikatte mesleğinde iktidarı bulunmadığını
işaret eder. “ Biliniz ki o, sanatında maharetli bir üstat değildir”
der. “ D iğer biri ben iyi, kötü her çeşit resmi, nakşı yap arım ;
R um , T ü rk , A rap (Zenci) hangi üslûpta olursa yap arım derse işte
sanatında maharetli üstad odur, çünkü elinden her türlü resim
geliyor. T an rı da kudretini yarattıklarında göstermiştir. Bu
kara toprakta, o m avi göklerde ne güzel şeyler, ne garip
maddeler yaratm ıştır.”

Bu suretle, eser ile sanatkâr arasında derin bir rabıtanın


m evcut bulunduğunu açıkça söylemektedir.

A y rıc a (întihanâm e, S. 42) de tam am ivle sanatkârın hususî


şahsiyeti üzerinde duruyor. H erhangi bir eserden sanatkâra
nasıl geçilebileceğini açıklıyor. “ Sanatkâr kimse, yaptığı
sanat eserinden anlaşılır. Bir kimse sanatkâra hizmet etmeden,
kendi kendine sanat öğrenem ez.,, Bunun yalnız bir üstatdan
elde edilmesi kaabil olabileceği üzerinde ısrar etmektedir.
Bununiçin diyor ki: “ Bir üstatdan o sanatı öğrenmedikçe o
sanat yüzünden ışık yakam az, faydalan am az” .
M a â r if (S. 3 1 2 ) adlı eserinde ise başka bir farkın tavsifine
R E S İM D E M E V L E V İL E R '5

girişiyor. “ M eselâ bir sanatkârın güzel bir eserini gören bir


insan, sanatkârı bu gördüğü eserden daha çok bilir ve takdir
eder” noktasında tekrar duruyor ve eserden âmiline intikal
etmenin ne suretle mümkün olabileceğini gösteriyor. Böylece de
engin konusunu bir bütün halinde anlatıp çiziyor.
Baştan sona kadar, sanatı haber veren eserleri derin hayran ­
lıkları ve ince fikirleri topluyor. Bilhassa, babası gibi çoşkun he­
yecanlarını Rebabile, Tam bu rile söyliyen Sultan V eled, şiirleriyle
hislerini bazan pek yüksek bir tarzda şekillendiriyor. Kelim elerden
kurduğu ifadelerde en güçlü bir ressamı yenecek üstünlükler gös­
teriyor. D ivanın da M evlân a gibi, büyük bir salâhiyetle resmi
anlatıyor. M eselâ: (D ivan, S 12 5) de Selçukî emirlerinden
Alem ettin K ayser’ e yazdığı gazellerde, ince duyuşlardan ve
ağlıyan bir kalpten içli bir ses vardır.

L>-jjb AZJstJi i yi Si ÜJS (4^*“ y>-

j 1** j j i y*~_)

j j Jj^lı i j i iy>- C . . j l

J j j d,Lj j j

3 -t.

lj ı_s*ü (J j.

“ Birisi ressam olsa dilediği yere istediği şeytan ve melek


resimleri yapar. G üzel ve çirkin ne dilerse kâğıda çizebilir.
Çünkü o kendi sanatında biricektir ve yü cedir; övm eye ve
sövmeye ait iyi ve kötüyü resimle yapar. Bu resimlerden dolayı
ona aferinden gayri hiçbir noksan gelmez. E vet kötü resmi
çirkin ve fena bir şeyi aynı fenalık ve çirkinlikte yapacak olursa
görenler o resmin çirkinliğini ve fenalığını adam akıllı kınar­
larsa kendisi sanatım aşikâr oldu diye şükreder” .
Bu geniş zevk ve güzellik çeşidinden herhangi birini takip
ederken, m utlaka büyük sanatkâr m evcudiyetini bütün bir
halde daim a görüyoruz. H er bir şubenin m evcudiyetini o şu­
ı6 M E V L E V İL İK T E R E S İM

belerin dayandığı kuvvetli teorilerin elde olmasile kaabil olabi­


leceğini hülâsa ediyor. O nun ve babasının resim sanatkârına
yol gösteren salâhiyetli bilgileri vardı. Bunlar, bütün bir hayatın
sonuna kadar işlenmiş, tesbit edilmiş derin fikirlerdir ki, bugün
estetik dediğimiz ve Garplilere şerefini verdiğimiz bu bilgi
şubesinin Türkler arasında iki büyük temsilcisinden öğrenmiş
bulunuyoruz.
İşte M cvlân a ve oğlu Sultan V eled bir T ü rk ve müslüman,
hattâ sofi olm alarına rağm en, aynı zam anda resim sanatını ve
ressamlık fikrini pek geniş bir çerçeve içinde kabul etmiş ve yalnız
soylarının medenî kuvvetine tâbi olmuşlardı. Binaenaleyh, hem
vahdeti şuhudu düşünmüşler; hem de resim, musiki ve şiirle
ona gitmek yolunu bulmuşlar ve yolcularile bu gayeye erişmek
için, bazan pervane olmuşlar, bazan çoşmuşlar, çok defa da
kuldaki enerji izlerini geniş ölçülerde sezdirmeye ve sevdirmeye
kendilerini vermişlerdir. Bu suretle, cihanın sanat sahasına
Türklük hesabına pek büyük varlıklar hediye etmişlerdir.
M u h telif tabakalara mensup ve kalblcri İlâhî bir vecdile
çarpan bu engin ruhlu âşıklardan K o n y a ’da bir sanat âlemi
teşekkül etmişti. H attat, ressam, mimar, musikişinas, şair ve
tabiplerden mürekkep olan bu âlemin T ü rk sanatında pek
üstün bir mevkii vardı. M enakiplcrin bildirmelerine göre:
A ynüddevle-i R u m î o zam anın meşhur portrecilerinden biridir.
H a y a t ve eserleri hakkındaki kayıtları okuyacak olursak, ken­
disinin o devrin pek yüksek bir sanatkârı olduğunu göreceğiz.
Bilhassa E flâ k î (V . 144) de sanatkâra ait haberler, benim bu
yoldaki düşünce ve kanaatlerim i tam am ile tastik etmektedir.
M eselâ:
^ ^ ^ j > - * J > - ¿ )\j j  * Ç J.C" ^ j lj lı A ;lO -l ))

y Ij O Gj aS"-Io C jIj j

j ijı ıj.L ^ aS""

2j j 4j aS"" C — «1y> - I î Iİj 'I ıj < 3y*

J 21j J. ¿ r j j lS 'j s d .iil j l iy lj 0 Iİ2 L -


A^~$y -I4P j l j J JK a ^1-tİ vJİJ ^ ^

'J ¿ y * O* i ^ y. 1“ J ' j y * 3-* J y ^ j jy ?


R E S İM D E M E V L E V İL E R 17

U-*d_r*J ^33^ îS ^ x à S ' îJ jj caJjtJI ¿np C - i- T , j (jjU j^îU ^iJL"

-d j j ^ p ir y y ,* ~J j ^ tO jL il 0^ 1^
jl - l j- Jy Ij .A lT jIj_ T J ¿ jb C j j> - dL-j ip -b b a5vju>-_j

j» j l lJ .b a l I j 3 * 3¿> - (_ £ -“ * 1 b a J jJ İI (j^ p (_>-~¿ -L ili _ jl

d jb ljl .İjü ^ lı~ j lj j j ^ J l _j jIj- j~* - Ia j » J\ p I 4.*-ıl^a-

.û - ir X ş7 a 5^U L»* J i y ^ ı v:— -I

C-> jı» ¿ > - J -íj£ A^- Alİ^S** C -~ 0 j p aJ ^ jJl ¡¿ yS ' 0 2 j J 1 Lİ

j y * Æ lt J 2 J s .ı ¡ ^ j i ¿ J IjíJ ^ y i b j-M y Ij 'y y *

a 5 * L io ^J ï jà j j 1» ^ y2 5 ^ jZ 2 i ^ Jû - Ja J ı^ jj y*¿> «JLu l * J j^i y J.,¿

ih İA j^ s i- ' ¿) jK iû J i î "* ^ ^ ^ 0-\-O ^ ^

3 ^ j* Jb ^j ^ â Ic lj

J- o j y ^ j S j Jı J j^ * ^J j ^ 2-* y lL s - İjj

J j J p r ^ 1 ■- A. ... 4 I ^ 1 ^ 4, \ ¿ Aj*»»5 çA 3 ^ y 3 ^ 3 ® ® ^ * 4 ^ 4 —4

j l p l^_y lj Jjp ¿ tvA b N O ^ aT U IA j^ r ^ U Jb * - -

aT .î j ^ i

aT j L i j (_ j jjb j ^ a ^- sI

^.-*4 a^ o l ?7 i ^ ^ » ju aT

J J İ ü La j J J İ^ -I ^ ¿ İ-T

^■* ^ '^^•* ^jı-V ;l ó L^£

L*- j i j j (_'i ^ 3~* S

y A T jl_ jj

^ ay ¿ a /

A r 0 ç r ^.P- 4^____~>^-*-' i j-

4_.lli* 1 ^ j l f ? - j l j jl^ > - ¿.’ I

^./â A r j i ^ - 0 1 -'-i ^ 3 ^ j " b

-"M erlrvilik te R e s im F. 2
ı8 M E V L E V İL İK T E R E S lM

^ a ¿S" ü b j (J, J S (_i * * jb

C-İ-S"(jU(j\P y jU- ç S
^ a aS~ j L p (j-l j J . İjj A>- ¿ ^ P

y ty ^ ' (_£l* C-ul-^ (_i I

aS”" j I C— üI j j j j

-L«lj j 2 y? < j b j jJ J I ^ JL^ ’

g>A aS"” ö b j c£b C~bl

Ü (J A,A Lî J İ ^

ç.A ¿S" ll)l_}.5 b (^ b (3 d!-XJİ

^,-C.L (_>J-i ^ A>- -L*l ¿ J jb

fA ‘^ r i ^AÜi ¿Ç>- j J

ö 4 ^ 'j ->vy
¿A aS" 015"" -i

O^Jbi- lj U İ p 15" j -b« I Aİj-til o ^p 0 b j5” <jb ^S" jbşt.«6

J jÂ< A j i ¿ jX + p jS İJ J y P j l ^y> ^- “bbî j 0 y \ > - ^J>- y

lj Jİ O J .¿ > - j l iJ y  [ S ^ JA J * ■> ija ^ -b S y -y fi> -

(( ,C-İ^S""(_£ ^Ijl lj J - İ (_£ J &.Z*a j jy ^ db*- j i (_gwL_i ı_ J lp

“ M elike-i zam an Banuyi cihan H atun-ı Sultan G ürcü H atun


rahim allah ki cümle-i m uhibbanı halisden ve müride-i hass-ı
hanedan idi ve daim M evlân a’ nın ateşi şevkinde yanardı, i t ­
tifaka istedi ki K ayseriyyeye gide ve sultana andan infikâk
yoğdu andanki güzin ve sahibi re’yi rezin idi vc ol hazretin
bârı-nârı firakın a taham m ülü olmadı, meğer ol ahidde
bir nakkaş vardı ki suretgcrlikde ve tasviri m uvsavveratta
M ân ii sâni idi ve fenninde, M ân iye, nakşimizde aşağı kalursun
derdi ve ana Ayntiddevle-i R u m î derlerdi; ana teşrifler verip
tâ M evlâ n a’ nın suretini bir tabak kâğıtta bir resim kılıp ol
R E S İM D E M E V L E V İL E R 19

kadar ki gayet hûblukta tasvir eyleyüb güzar eylesün tâ anın


munisi esfarı olsun deyu işaret eyledi, pes A yn üddevle bir kaç
emin ile hazreti M evlân a’ya geldi, hem öyle baş koyup uzaktan
durdu söz söylemezden evvel maslahattır, eger kadir isen bu­
yurdu, hem ana bir kaç tabak mahzeni kâğıt gedrüp A y n ü d ­
devle ele kalem alup teveccüh kıldı ve H azreti M evlân a ayağ
üstünde durmuşdı, nakkaş bir nazar eyleyüb tasviri surete
meşgul oldu ve bir tabaka begayet lâtif bir suret nakş eyledi,
ikinci kerre nazar eyledi, gördü ki ol evvel gördüğü değildi,
başka bir tabaka bir resim vu rd u, sureti temam eylcdikde gene
başka bir şekil göründü, aleyha yigirm i tabaka gûnagûn suretler
yazdı ve ne kadar ki nazarı mükerrer eyledi ise başka
gûna nakş-i peyker gördü, m ütehayyir kalup bir nağra urdu ve
bihuş olup kalemleri kırdı ve acizvar secdeler eyledi, hem ana
H azreti M evlân a hem bu gazele seragaz buyurdu:
A h ben nekadar renksiz ve nam - u - nişanesiz bir adam
imişim. Y a n i, kim ve ne olduğunun anlaşılması nekadar güç bir
adam imişim! Ben kendimi olduğum gibi nasıl görebilirim ?
Bana gizli şeyleri ortaya koy diyorsun. Benim bulunduğum
bu yerde orta neresidir bilm iyorum .
Ben, böyle hem sâkin görünür hem yürür iken (Y â n i hem
sükûnette hem harekette iken) benim ruhum nasıl sükûnet
bulur?
Benim denizim kendinde gark olup gitti; ben ne acayip ve
ııeu bucağı bulunmaz bir deniz im işim !...
Bu cihanda ve o bir cihanda beni sorup aram a (Yâni bu
iki dünyada da beni isteme) çünkü benim bulunduğum cihanda
bunların her ikisi de kayıp ve m ahvolup gitmiştir.
Ben adem gibi faydadan da zarardan da m überrayım . Ben
ne kârı, ne zararı olan garip bir adam ım . (Ben kârı da zararı
da olm ıyan ne garip bir a d a m ım .)
O n a şöyle dedim : E y ruhum, sen bizim aynımız ve kendi-
mizsin. Şöyle cevap v e rd i: Ben böyle apaçık ve ayan iken aynın
ne hükmü olur?.
Ben ona sen o musun? deyince: am an, sus! benim ne ol­
duğum daha dile gelmemiştir. Y â n i daha ne söylenilmiş ne
anlaşılmıştır dedi.
20 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Y in e ona: evet lisanla söylenilmiştir, lâkin işte sen, dil ile


söylemeğe ihtiyaç olmaksızın: o, benim ! demektesin, dedim.
A y gibi ayaksız olarak fenaya doğru yürüyüp gidiyorum .
İşte hem ayaksızım hem koşmaktayım, buna sen ne dersin?
N agihan kulağım a şöyle bir ses geldi: Niçin konuşuyorsun?
baksana bana ki, hem gizliyim hem ayânım . Buna ne dersin?
Şemsi T e b riz i’yc mülâki olduktan sonra artık ben ancak
denizlerde bulunan nevadirdcn ve madenlerde ele geçen hazâ-
yinden sayılırım 3.
H em öyle giryan giryan A yn üd dcvle dışarı çıktı ve kâğıtları
hizmet-i G ürcü H atuna götürdüler o suretlerin mecmuunu bir
sandığa koyup sefer ve hazarında kendiyle dutardı ve ol H az-
retin şevki ana galip olduğu halette derhal m usavver ve mü-
şekkel olurdu tâ aram bulurdu.”

Bu kayıtlar, onun sanattaki mevkiini ve elinde büyük bir


hüneri olduğunu anlatm aktadır. V ak ıa, yaptığı eserlerden za ­
manım ıza kadar kalmışları, m aalesef yoktur. Bununla beraber,
sanatkâra ait bir eserin kopyası bugün kolleksiyonumda m evcut
bulunm aktadır. Bilhassa, mezkûr vasikanın mütemm im örnek­
leri üzerine E flâ k î’ de geniş ölçüde bildirişler vardır.
E flâ k î’deki diğer m alûm ata göre: A yn üd devle’ nin R u m î
ek isminden K o n ya veya civarı şehirlerden birinde dünyaya
gelmiş olması anlaşılıyor. Bilhassa, resim tahsilini K o n ya mek­
tebine mensup iistadlardan biri yanında yapmış olması kabildir.
M eselâ: ( 1 2 3 7 / 1 2 4 5 ) tarihinden resimde pek ileride kuvveti
olduğunu anlıyoruz. Bu tarihte sanatkâr saray mensupları
arasında bulunuyor. Fakat onun M cv lâ n a ’ va intisabı herhalde
bu zam anda vardı. Çünkü, kendisini M evlân a’ nın portresini
yap m ak için memur edenlerin M evlân a ile pek sıkı münasebet­
leri çoktan başlamış bulunuyordu.
E flâ k î, bu uğurdaki faaliyetleri şu suretle tasvir etmekte­
dir: Selçukî padişahlarından Keyhüsrev II. ( 12 3 6 -12 4 6 ) nın
G ü rcü H atun adında bir kızı vardı. Bu kadın, V ezir

3 Bu gazeli aziz dostum Hüseyin Daniş (18 7 1-19 4 3) ölümünden bir


kaç gün evvel Türkçcye çevirmişti. Bir çok kıymetli eserler kazandırdığı
Türklüğe en son bir hediyesi olmuştur. M evlân a’ nın yüzü suyu hürmetine
işlediği bu iyiliğinden ötürü adını burada rahmetle yadediyorum .
R E S İM D E M E V L E V İL E R 21

M uineddin P ervan c’nin karısı oluyordu. Gerek kocasının ve


gerek kendisinin ilme, tasavvufa çok m erakları vardı. H attâ,
birçok defalar kendi saraylarına M e v lâ n a ’yı davet eder ve
sohbetlerine devam ederlerdi. O tarihte m aalesef bunun yılını
doğru bir surette tâyin etmek pek güçtür. M uineddin Per­
vane, vazife ile K a y scri’ de b u lu n u yo rd u .4
G ürcü H atun da onun yanına gitmek istedi. Fakat, kısa
b ir zam an için bile olsa M e vlâ n a ’ dan uzak kalacağını düşü­
nüyordu. Lâk in , bu kederini azaltm ak için bir çareye baş­
vurdu. O da sarayın ressamı, A yn ü d d evle’ yi bir kaç m em urla
M e vlâ n a ’ nın yan m a göndermek ve bir portresini yaptırm ak
fikri idi. Bir gün, A yn ü d d e v le ’yi bir kaç saray memurile bu
vazifeyi yap m ağa davet etti. A yn üd devle, bu işi yapm ak için
M ev lân a’ nın huzuruna çıktı. Bir şey söylemeden M ev lân a’ nın
yanında başkesmiş ayak üzeri duruyordu. M evlân a, sanatkârın
ne maksat üzerine ziyaret ettiğini anladı ve kendisine şu söz­
lerle ziyaret sebcblcrini açık etti:
Resm im i çıkarm ak isteyorsun. E ğ er kaadir isen çıkar dedi.
Bu söz üzerine A yn üddevle M e vlâ n a ’ nın ayak üzeri poz alm a­
sını, kendisinden rica etti. V e resmini çizmeğe başladı. Bir
tabaka kâğıt üzerine gayet lâtif bir suret nakşetti. İkinci defa
baktı, başka türlü gördü. Başka bir tabakaya daha bir resim
vurdu. O da bittikten sonra yine başka bir şekil göründü. Bu
suretle, m uhtelif görünüşleri veren yirm i suret yazdı. Bunun
ııstüne ressamın hayretini gören M evlân a, yukarıdaki gazeli
sövledi.
E flâ k î, bu halden pek mütehassis olan sanatkârın geçir­
diği heyecanları anlatırken, A yn ü d d evle’ nin hayretinden
kalemlerini kırdığını ve dışarıya çıktığını kaydediyor. V ak ıa,
M evlân a gibi büyük bir dâhinin bu ânlarda müteaddit mimik
hareketleri yapm ış olması pek kabildir. Fakat, şu noktayı da
kat’iyyen unutm am ak lâzım dır: yapılan resimler şayet M evlâ-
n a’ y a benzememiş olsaydı, E flâ k i'n in fikri aksine A yn üd dev-

Gürcü Hatun ve M uineddin-i Pervane hakkında tarihî kaynak­


larda pek çok izahlar vardır. Bilhassa, H. Hüsameddin Am asya tarihi i,
2, S. 413-450 H. Etem ve A. T evh id ’in T arih Encümeni mecmualarındaki
Muineddin-i Pervane başlıklı makalelerini okuyabilirsiniz.
22 M E V L E V İ L İK T E R E S İM

le’nin resimleri G ürcü H atu na götürmesine lüzum kalmazdı.


Binaenaleyh, resimler bir hâtıra olarak daim a saklanabilecek
bir benzerliği taşıyordu.
O nun içindir ki, A yn üddevle G ürcü H atu n ’un emrini mu­
vaffakiyetle yerine getirdi, 20 resmi H atu na teslim etti. G ürcü
H atun, resimleri bir sandığa koydu ve beraberinde K ayscriye
götürdü. E flâ k î, resimlerin nekadar müddet içinde yapıldığını
söylemiyor, yalınız onların kâğıt üzerine yapıldığını ve siyah
kalemle çizildiğini işaret ediyor. G ürcü H atun M evlân aya has­
ret çektiği zam anlarda bu resimlere bakardı. Bu suretle, derin
özleyişlerini gidermeğe çalışırdı. Sanatkâr, bundan sonra ikinci
bir eser olarak M evlânanın Başneyzeninin bir portresini vücuda
getirmiştir 5.
H am za dedeye ait bu eserin ne zam an vücuda getirildiği
m alûm olm am akla beraber, M e v lâ n a ’nın sağlığında işlendiği
muhakkaktır. Çünkü, H am za Dede M evlân a hayatta bulun­
duğu zam anda vefat etmiştir. H attâ, öldüğünde M evlân a kendi
elile onu mezarına götürmüştür. Bu hususta gerek E flâ k î ve
gerek onun tercümesi M esnevihan M ahm u t Dede Sevakıbında
k âfî derecede izahat vardır. Binaenaleyh, D ede’ nin hayatını
böylece belli ettikten sonra, mezkûr eserin bugün m eydanda
olmadığım ve fakat ancak mezkûr resimden H asib Dede tara­
fından yapılmış bir kopyasının kolleksiyonumda olduğunu
haber verebilirim.
Bendeki bu kopyaya göre: resim, H am za D ed e’yi ayak
üzeri pozunda göstermektedir. Büyükllüğü 20 X 15 sm. dir. R e ­
simdeki renkler ve kıyafet Selçukî devrini pek açık bir surette
belli etmektedir. Bilhassa, çizgi ve renk itibariyle pek iyi bir
teknik taşıdığı gibi, menazır kuvveti de pek üstün bir değere
misâl olmaktadır. Bununla beraber, kopya eden ressamın,
kopya esnasında m ütemm im düşünceler de ibraz etmiş olması
pek mümkündür. Bilhassa, bu m evcudiyet kıyafette pek açık
bir halde bulunmaktadır.

5 Bu Neyzen’in başka bir ressam tarafından yapılmış bir portresi


A nkara’da Etnografya müzesinde bulunm aktadır. Bu eser, kolleksiyonumdaki
portrenin pozunda değildir.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 23

Jj Ol—¿lâi jA «dj-til ¿j\P j J “lîi O l ı C — Jy£*» j

O j ^ > - j j J j j l : — -I j i aSOj i i S j j j O IjjJIS""j^*

cJîlji»! j l j ıjL-*“! j -4 4S"jJl AtJtl\j ^ —ap j

aÎjjJIo^p <6^li U6 i j i j Ç '*eJLJ I j l J i » oJL«l 0 l$>- O L -ili ^İIp

t^i—-** U yy b—»*1' “ b . / _/^

<Cilı C-yg j İ <S~*“ ^ J* û U i > l j ^lâ^ j l OIi'Laj 62j £ O jjb f

ı-0jOw» UNj.4 O j b j 1 *X***»j 4+ jj 2j Oj^“ *-L-*İ A Jİjj 0^J ^ j^ ^ j î

C J& \^ " İ J L£*İ^Î IaI^cS** a S ^ S j* j İ

O iL Ü j j> - C*jIp J İ aS^\j \^ J £ Jİ jl ^

oJL-jl5s_J^j J jl j> - (^->jj-^ j i (j» 1 aS*" i j « j L _ * * j (^Jûajj jl Jju ijj

î1 û>î UL-**ıl £bjj^ ¿ ¿ l * i C...***xî cL-^lj L« e - j j a5*" wC5C,4

^■lî Lc li j j\Jj jlj^>- j ı—jIj>- ^aI* JJj j 5CL* j l i j l C^iS^ aJj£>-

wUS^ <«yily?-. ¿c—OkAS"" Ij I.* aJ y ûJIIy ^"jljOl ^■Iv^ j 1011

bdaî 1ji‘ l£jl C-âS"” <dyûll ¿yP ıJL. —>iU C Jiily> '%*f \ 5 jjj J

as" -^_j-4j* (_^uij j C--—^ j k_A^j>-

jllp a5^ j j i ü 'a^>-1_^ij 0” “^*^' -î l ı_r"'^'1

lj_ jl ^5 aOı C -—ıjl jlS^ı«l---^ ö ^ j ^ J

j 01 jl li J * - 4 e} 3 - '^ s " b ^ j 5“ ^ i-5j l ^ b

GSj'ş' 4j^ î vjl^-l Ohbld A>-lj J._v!jl3- A>-

(i oifi^4 ^V*

“ Naklederler ki, Nakkaş K â lu ya n ile A yn ü d -D cvle, her iki­


si de R û m î nakkaşlar idi. Bir gün K â lu ya n hikâyet etti ki :
Îstanbulda bir levhada M eryem ile Isâ suretini nakş eylemiş-
diler. Isâ ve M eryem gibi benzeri yoktu. O suretin hevesinde
olarak yola çıktı. İstanbul’ un büyük kilisesinde bir yıl m ücavir
kaldı. O m akam ın rahiplerine hizmetler etti. Bir gece fırsat
bulup levhayı koltuğu altına alarak yola çıktı. K o n y a ’y a geldi­
24 M E V L E V İL İK T E R E S İM

ğinde M evlân ân m ziyareti ile şeref kazandı. M evlân â : N ere­


lerde idin diye sordu.
L e v h a ’ nın hikâyesini olduğu gibi anlattı. O , cana can ka­
tan levhayı seyir edelim, buyurdu. Levh a, güzellikte, latiflikte
son derecede idi. Çok durakladıktan sonra, bu iki güzel suret,
senden, bizim sevgimizde gerçek değildir, yalancı âşıktır, diye
şikâyet ediyorlar, dedi.
N asıl? dedi. O nlar, bizim uykum uz, yem em iz, içmemiz
yoktur; daim a geceleri ibadet ederiz, gündüzleri oruç tutarız.
A yn ü d -D cvle, bizi bırakıp gece uyuyor, gündüzleri yem ek
yiyor, asla bize uym ıyor, diyorlar; dedi.
A yn ü d -D e vlc, onlara asla, uyku, yem ek m uhaldir, söz, la­
kırdı söylemezler, cansız nakışlardır, dedi.
M evlân â, buyurdu sen ki canlı nakışsın, bu kadar sa­
natların vardır, bir Nakkaşın eserisin ki âlem, âdem, yerde,
gökte olan her şey onun icadıdır, yakışık alırmı ki, onu b ıra­
kasın, kendini, cansız, manasız nakşın âşıkı edesin, böylece o
habersiz suretlerden ne hasıl olur, sana ne fayda gelir? Derhal
tevbe eyleyup baş kodu, miislüman oldu.” C l. H uart, Les
Saints des D ervichcs Tourneurs, Paris, 19 2 2 , T . I I ., P. 65.
Sonradan sanatkârı tam am iylc saraydan ayrılmış ve M ev-
lân a’ya bende olmuş görüyoruz. Nitekim, bu yıllarda resim
kuvvetini daha ileri götürmek, belki de diğer mektep tarzını
etiid etmek maksadivle İstanbul’a müteaddit seyahatler icra
ediyor. H attâ, E flâ k î’ nin K âlu yan ağzından naklettiği bu ha­
berlerde onun, seyahatinde bir sene kadar İstanbul’da bir
M anastırda papazın yanında hizmet ettiğini ve fakat bir gün
mezkûr M anastırda Bizanslı bir nakkaşın yaptığı Isa ve M er­
yem tablosunu, birlikte K o n y a 'v a getirdiğini söylemektedir.
Kendisini epey bir zam an K o n y a ’da mensupları arasında
göremiyen M evlân â, nerede olduğunu sormuş, A ynüddevle
de meseleyi anlattıktan sonra, M evlân â resmi görmek istemiş
ve ressam derhal tabloyu M e v lâ n a ’nın gözü önüne getirmiş
koymuştur. M evlân â tabloyu uzun uzadıya inceledikten sonra,
pek güzel bir eser olduğunu A yn ü d d evle’ye söylemiştir. Bina­
enaleyh, sanatkârın resim şubelerinde büyük bir kuvveti ol­
duğu gibi, portrecilikte de onlardan daha üstün olduğunu kabul
edebilirim.
R E S İM D E M E Y L E V ÎL E R 25

Fakat çok acıklıdır ki ressamın bunlardan başka daha ne


gibi eserleri bulunduğu ve kendisinin hangi yılda vefat
ettiği hakkında hiçbir vesikaya malik bulunm uyorum . M evlân a
türbesi civarında ve diğer m ezarlıklarda kabrini kaç senedir
aradığım halde bulmak kaabil olmadı. H er halde, pek um uyo­
rum ki, hayatını sanat heyecanlarını M e v lâ n a ’nın aşkiyle geçi­
ren bu değerli M evle vi ressamı, belki de pirinin ruhunun dolaş­
tığı K o n y a muhitinden uzakta yatm aktadır. Fakat, nerede ve
hangi kaybolmuş m ezar taşının altındadir?.
Şeyh Bcdreddin Y a va ş ıJijy JJ jj ¿¿JÜI j JO
da K o n ya mektebi Ressamları arasında zikre şayan, bir sanat­
kârdır. H ayatın a dair m cvlevî m enbalarındaki bilgilere göre:
M evlân a yaşar iken kendilerine K o n y a ’da mürid olmuş,
M evlân a ve oğlu zam anında olmak üzere uzun bir hayat sür­
müştür. Bedreddin'in adı menakiplerde sık sık geçmektedir.
Bir çok hikâyeler ağzından zabtolunarak nakledilmektedir.
H erhalde, onun da sanat hayatına K o n y a ’da başlamış olması
ve bazı eserler vücuda getirdiği m ezkûr vesikaların bahset­
meleriyle malûm olmaktadır 6.
Bilhassa, sanatkâr resimde en çok duvar süsleriyle meşgul
olarak, bu uğurda pek zengin bir seri bırakmıştır. M eselâ: bu
eserlerinden bazıları, Hiisameddin Ç eleb i’nin şehir konağında
ve M c ra m ’daki Bağı hüm am ’ ında bulunuyordu. Fakat, bir çok
aram alarım a rağmen bu eserlerden hiçbir örnek ortaye çıkmadı.
Y aln ız Fresk şubesinin o devirde pek ziyade rağbet bulduğu ve
gayet zengin eserler işlendiği müteferrik vesikalarda okunmak­
tadır. H attâ, buna benziyen pek olgun bir eseri ikinci K ılınç A s­
lan’ ın sarayında işlemişler, pek yakın zam anlara kadar duruyordu.
Fakat, bugün gerek son eseri ve gerekse Y a v a ş ’ın işlediği
nakışlar ortada olmadığı için, sanat değerleri hakkında tefer­
ruatlı bildirişte bulunm ak kabil değildir. Y aln ız, mezkûr resim
çalışmasının Selçukiler vaktında eski Türklerin takip ettikleri
bir işçilik dahilinde devam ettirildiğini işaret edebilirim. San at­

6 E flâ k î’de iki Şeyh Bedreddin adı geçiyor. H er ikisi de M evlâna’nın


dervişlerinden bulunuyor. Fakat, o biri mim ardır. (1283) de M evlân a’nın
üzerine kurulan türbeyi inşa etmiştir. Tafsilât almak için M evlâna’nın tür­
besi etüdüme bakabilirsiniz
26 M E V L E V İL İK T E R E S lM

kârın M evlân a türbesi ( 1 2 7 3 ) dahilinde bazı iç resimleri işle­


miş olması pek m üm kündür. Çünkü, sanatkâr M c v lâ n a ’mn
vefatı anlarında K o n y a ’ da bulunduğundan orada yapılan bu
sanat hareketine iştirâk etmiş olması daim a düşünülebilir.
Lâkin, mezkûr eserin o günkü mevcudiyeti mütemmim
bazı sanatkâr faaliyetlerile renk yönünden yenilikler kazanmış
olmasına rağmen, esas ana çizgilerin Bedıeddin Yavaş
tarafından işlenmiş olabileceğini düşünüyorum. Bu ilk faali­
yetini m im ar Bedreddin ve A bd ülvah it yanında icra etmiş ol-
olduğu kanaatini taşıyorum. M ezkûr eserdeki yenilikleri ayır­
m ak suretiyle asıl eser hakkında düşüncelerimi söylemek isti-
yorsam da sanatkârın çalıştığı branşta kuvvetli bir ressam olduğu
ve bilhassa, metin çizgilerin büyük bir olgunluk içinde da­
im a gözleri kendine çektiği açıkça fark olunabilir.
T am am iyle figürsüz bir mevzu tutan bu eserler, her­
halde muasırları arasında pek iyi bir notla karşılanabilecek bir
varlıktadır. O devir çinilerinde ve taşlar üzerinde tesadüf ettiğim
ölçülü tek resimler düz ve düz olm ayan yüzlerde daha büyük bir
kalıp içinde terkip olunmuşlardır. Bilhassa, bu izlerle sanatkârın
resim şubesi yanında heykeltraş ve kabartm a işçiliğine de vâk ıf
olduğu anlaşılmaktadır. Fakat, pek yazıktır ki diğer sanatkâr
hakkında tesadüf ettiğim engellere bu zavallı ressam şahsiye­
tinde de rastlıyorum. Bunun da onun gibi, ölüm yılı ve mütem­
m im eserleri hakkında büyük bir talihsizliğe m aruz kalıyorum.
A y n ı devrin müteakip ressamları arasında sanatkâr hüvi­
yeti yanında daha çok ilim m evcudiyetiyle tanınan Alâeddin-i

SiryanuŞ(_rij J^ vardır. M enakiplerin kayıtlarına naza­


ran M evlân a zam anında derviş olmuş ressamlardandır. Bilhassa,
mezkûr vesikalardaki bildirişlerde kendisinin bir gece rüyada
herhangi bir sebepten idam ına lüzum görülmüş ve fakat id a­
m a giderken M e vlâ n a ’ya yolda tesadüfle şefaati üzerine ser­
best bırakıldıktan sonra, bende olmuştu. Artık, hakikî bir itikat
içinde M evlân a’ nın yolunda yürüyerek, mürşidinin dikkatini
celbetmeğe kendini vermiştir 7.

7 E flâ k î’de m uhtelif bildirişler arasında, bir gün A h i Ahmet ile ara­
larında semağ ve raks üzerine ceryan etmiş bir m ünakaşadan bahis vardır.
Siryanuş’ un dinî mevzularda üstün bir kuvvete malik olduğunu pek açık
bir surette anlatm aktadır.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 27

Bu suretle, pek az zam an içinde dikkati çekebilecek bir


m evcudiyete erişmiştir. M en ak ip leregö re: bir çok defalar M ev-
lân a’ nın sohbetlerine devam etmiş ve M evlân a’ya ait pek zen­
gin nakillerde bulunmuştur. H attâ, oradaki hâtıralarda
kendisine bu ismin M cvlâ n a tarafından verildiği zikredilmekte­
dir. tik zam anlarda, M üslüm an olm adığı ve fakat M e v lâ n a ’ya
intisap ettikten sonra Islâm iyyeti kabul ettiği kayıt olunm ak­
tadır. O zam anki M evlân a mensupları arasında yüksek ilim
vasıfları yanında bir o kadar da sanatin değeri vardı. Fakat,
birinci hüviyeti hakkında nekadar geniş kayıtlara tesadüf edi­
yorsam, maalesef resimdeki mevkii hakkında pek muhtasar
işaretler görüyorum .
K on yalı olması büyük bir ihtim al dahilinde olan sanat­
kârın hayatının diğer taraflarını göstermek için bugün elde
m evcut vesikalarda pek kapalı bir surette duran sanat varlı­
ğından ziyade, ilimdeki faaliyetleri görülmektedir.

Nitekim , bu noktaya temas eden bazı satırlar onun bir


çoklariyle ilim m ünakaşalarında bulunduğunu ve karşısındaki­
lere daim a üstün geldiğini anlatm aktadır. Binaenaleyh, pek
kısa olarak dokunduğum bu ismin, sanat heyecanlarına dair
misallerini vermekten istemiyerek m ahrum bulunuyorum .

A y n ı devirde, Şahabettin isimli bir resseam geçmektedir.


Bilhassa, ismin menakiplerde M e vlâ n a ’dan bahseden sahife-
lerde zikredilmesine bakarsak, herhalde yakın müridlcrden
biri olduğuna hükmedebiliriz. Sanat hayatına temas eden
haberler, m aalesef pek kısa satırları tecavüz etmemektedir.
M eselâ: M evlân a bizzat (Divanıkebir, cild 2) de yazdığı şiirler
arasında bu ismi zikretmektedir. H erhalde, M e vlâ n a ’nın bah­
settiği bu isimle E flâ k î’ de geçen ismin aynı şahıs olabileceğini
düşünüyorum 8.

M evlan a b u şiirlim de K o n ya’ um o zam anki medreseleri arasında


Akıncı adiyle bir medrese bulunduğundan ve içinde hüner sahibi pek çok
devrişler ikamet ettiğinden bahsetmektedir. M ezkûr medrese bugün ortada
olm amakla beraber, şimdiki K ız m uallim mektebinin olduğu yerin doğusunda
bulunuyordu.
28 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Bilhassa, (Sevakıp, S. 3 1 4 ) de M ahm u t Dede bir gün M ev-


lâ n a ’nın bazı dervişlerle Hüsamettin Ç eleb i’nin bağına gittiğini
kaydediyor. Dervişler arasında Şahabettin G ûyen de’yi takdim
ediyor. Bu zat giderken yolda eşeğin bağırm asından hiddet
ettiğini ve deynekle onu dövdüğünü, fakat bunu gören M evlân a
dayanam ıyarak eşeği niçin dövdüğünü ve bunun doğru olm a­
dığını, çünkü b irço k büyüklerin ve hattâ Peygam berlerin eşeğe
bindiklerini, binaenaleyh, kendisinin de eşeği dövmemesi, belki
sevgi göstermesi icap ettiğini tavsiye ettiğini yazm aktadır.
M ezkûr zatın sanat hayatı tam am iyle yüzde bulunm ayan bu
ressam olması pek büyük bir ihtimal dahilindedir.

Nitekim, gerek D ivanıkebir’dc ve gerek E flâ k î’deki kayıtlar


da sanatkârın hayatını tamamile izah etmekten çok uzaktır.
H er iki kitabın yazılışlarındaki gaye gözönünde tutulacak
olursa bu hususta iki me’ hazin de kabahatli olmadıklarını
anlayabiliriz. Bunların haricindeki bütün menbalar ise aynı
m enfi neticeyi veriyorlar. Binaenaleyh, M evle vi men-
balarının dışında pek çok eserleri gözden geçirdiğim halde, bu
husustaki aradıklarım ı bulmuş değilim. Ben de bu zaruret ve
m ecburiyet karşısında sanatkârın yalnız adını haber vermekle
iktifa ediyorum.

A yn ı vesikanın yazışına göre: Şahabettin ¿7 üJl bu


devrin yüksek sanatlı ressamları arasında gözükmektedir. Bilhassa,
onun da dekorcu bir ressam olması pek yakın bir ihtimal dahi­
linde olmakla beraber, eserleri hakkında maalesef hiçbir bil­
giye sahip bulunm am aktayım . Y aln ız, bazı ihtimallere nazaran
bu sanatkârın da M evlevi m ahfillerde eseri bulunduğunu dü­
şünebiliriz.

Verilen bu izahlara göre sanatkârın mücerret yaşadığı,


yani evli ve çocukları olm adığı anlaşılmaktadır. Y aln ız, M e v ­
levi menbalardaki işaretlere nazaran, sanatkârın X I I I üncü
asırda hayatta olduğunu anlıyorum.

V ak ıa, pek kısa olan işaretler yanında, sanatkârın pek


büyük şahsının tam am iyle m alûm olmamasına rağmen, istik­
balin böyle bir aydınlığı doğuracağına inanıyorum . H erhalde,
R E S İM D E M E Y L E Y İ L E R 29

şimdiye kadar gördüklerime göre ressamın doğum ve ölüm yıl­


larıyla eserlerinden büyük bir kısmı da henüz meçhulluğunu
m uhafaza etmektedir.
M evlân a, vakıa Selçukî Vezirlerinden M uineddin Perva-
n e’ye yazdığı m ektubunda: İkinci bir Şahabeddin adından
bahsetmektedir. Fakat, bu zat Fahrüttü ccar Şahabeddindir ki,
M e v lâ n a ’ nın dam adı bulunuyordu.

M ev lân a’ nın, sağlığında derviş olan ressamlardan biri de


de K a lu y a n ’ dır. M evlevi menbaları kendisinin yaşadığı yılların
sanat hayatında pek kuvvetli olduğunu kaydediyorlar. O da
Alâeddin Siryanuş gibi, M cv lâ n a ’yı tanıdıktan ve kendisine
intisap ettikten sonra İslâmiyyeti kabul etmiştir. Bilhassa, re­
simde aynı branşta çalıştığı Aynüddevle ile uzun müddet ar­
kadaşlık etmiştir. M cnakiplcrdeki bir çok hikâyeler K alu yan -
dan naklolunmaktadır. Sanatkâr, asıl itibarile K on yalı zengin
bir aileye mensuptur. M ezkûr ailenin ismi Beyşehir’deki Eşref
oğlu camiine ait (696) tarihli bir vakfiyede geçmektedir.
Bu vesikadan pek güzel anlıyorum ki, âilenin K o n ya ha­
ricinde müteaddit arazisi bulunuyordu. V ak ıa, bu ailenin
K o n y a ’ daki mevcudiyetine dair yaptığım araştırm alarda henüz
bir vesika bulmuş değilim. H ernekadar yukarıdaki vakfiyyeden
Beyşehir’de ikamet ettiklerine dair bir düşünce hatırım a geli­
yorsa da, S iv a s’ta ( 1 2 7 1 ) tarihli bir taşta sanatkârın adı K âlu -
yaniil K u n evî diye kazılıdır. Belki de sanatkâr

doğrudan doğruya K o n y a ’ da doğmuş ve fakat ailesi Beyşehir’de


ikamet ediyordu.
M . K o m an ’ a ait anonim iki K aram an T a r ih i: Kelûk bin A b ­
du llah’ı mimarlık ve gerek ressamlıkta iistad olarak takdim edi­
yor. Bu iki m uhtelif kayıt, benim şimdiye kadar sanatkâr hak­
kında m üdafaa ettiğim noktaları tam am iyle kuvvetlendirir m a­
hiyettedir. Bilhassa, o vesikalardan ilki (930 H) yılında
Derviş Hüseyin bin Seyit K asım -ü l-K ad irî tarafından kopyc
edilmiştir. O nda ¡J ı_lîjy*ll j j L ı <J

jL -jlo ^ \1 £ ' başlığı altında ve (S. 2 1 6 - 2 1 7 ) de K a ra m a n ’ın

m aruf eserlerinden bahs ederken Türkçe şu şiiri yazm aktadır:


3° M E V L E V İL İK T E R E S İM

Lj ¿r J-» O ı _ Ş j& jy m

^ 1

(JUmjI J j j 5^ aJL^>- t£ 2j î

Bu mısralar, sanatkârın K a ra m a n ’da, yâni eski ismile


L â re n d e ’de m üteaddit yap ılar vücude getirdiğini, hattâ
bu eserlerini ortaya koyduğu sıralarda m im arlıkta üstad m ev­
kiinde bulunduğunu anlatıyor. Binaenaleyh, benim X I I I üncü
asırda K o n y a ’da bir mektep halinde m evcudiyetini kabul etti­
ğim K clûk bin A b d u llah ’ın yerli ve yabancı vesikaların kayd-
etmekikleri bir nokta yâni mim arlık sanatındaki yüksek şah­
siyeti bu suretle gayet kuvvetli olarak tebarüz ettiği gibi, mek­
tep sınırının da K o n y a ’ nın haricinde bir çok mahallerde mevki
işgal etmiş olduğunu pek açık bir surette m eydana çıkarm ak­
tadır. O halde K elûk bin A bdullah daha önceki asır içinde
yapıcılık sanatıyla K o n ya ve civarının meşhur bir ustası bu­
lunuyordu.
İkinci vesika ü l^ ll j ^ Jl
adı altında ve (S. 3 4 /3 5 ) de X I I I üncü asrı tavsif eden Farsça y a ­
zılar arasında şu satırlar vardır
J) S~ ¡jr V J \jf* I I b J.L a Jjl S .g ^ ))

J $ b j j *I <—■

jb J ¿> a^ ll) 5.' bj j

ül^o t* L j j ^ j \j j\

(1 y I^TİjLaj ^ J j Ja>- I 45*" IJLp odaL-

J jj JI J jL J İ JJ^ I j

* J-UJİ JJJ 1 J JjL U l


Bu ibarelerden Sclçukî Sultanının yani Birinci A lâeddin
K e yk u b at’ ın M ilâd î X I I I üncü asırda K em ah ve E rzin ca n ’ı düş-

* Bu bir dairedir ki şiddetli hücum eden seli def eder, koşan atları
def eder, gecenin koyu karanlığına ârız olan belâya fayda vermez.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 3'

m andan temizledikten sonra (6 12 ydında) Sivas’ın im arıyla


uğraştığını ve aynı sırada K o n y a ’ da Felek A b â t adında
gayet güzel tarzda yeni bir kasrı, üstat Nakkaş Kelûke inşa ve
tezyin ettirdiğini, hattâ şehrin kale duvarına da M ev lân a’ nın
babası Sultan-ül Ulem anın (12 3 0 ) söylediği A ra p ça nesri
hâk ettirdiğini bildiriyor ki, böylelikle K elû k ’ un m im ar hayatı
yanında ayn ı ölçüde bir ressamlığı bulunduğunu ve bu
meslekte de üstat mevkiinde olduğunu kati surette açıklam ak­
tadır.

Binaenaleyh, taş vesikalara göre de sanatkârın iyi bir


m im ar ve heykeltraş olduğu anlaşılmaktadır. K a lu y a n ’ın ne
kadar m üddet Beyşehir’de ikamet ettiği belli değildir. Y aln ız,
m uhtelif tarihli vesikalara nazaran bazen A n ta ly a ’da, bazan
Ilg ın ’da, Akşehir’de, S ivas’ta bulunmuş ve hayatının büyük bir
kısmını da K o n y a ’da geçirmiştir. K ıym etli sanatkârın ressamlıkta­
ki faaliyetlerine ait izler âbideler üzerine işlediği süs ve plâstik
örnekleri veren desenlerdedir, bu eserlerle onun asıl branşı olan
portreleri kadar belki canlı ve onlar kadar belki kuvvetli m i­
saller olduğunu göstermektedir.

Bilhassa sanatkâr, A n ta ly a (12 19 ), Ilgın ( 12 6 7 ), Sivas


(1271) daki eserleri M e v lâ n a ’ya intisap ettiği ve fakat henüz
M üslüm an adını alm adığı zam anlarda vücude getirmiş,
N alıncı türbesi (120 0 ), Sahib A ta ( 12 8 3 ) , K a ra ta y ( 1 2 5 1 ) , İnce
minare ( 12 6 3 ) eserlerinde ise, Islâm dinine girdikten sonra,
K elûk bin A bd ullah imzasını kullanmıştır. Bütün bunlara
rağm en, belki de sanatta K a lu ya n adında bizim M üslüm an
bildiğimiz bir ismi taşıyordu ki, mezkûr isim Türkler arasında
m üteaddit ailelerde ad olarak geçm ektedir9.
Bu meseleye dair, G arpli müdekkiklerdcn söz açanlar,
y a onu doğrudan doğruya bir müslüman adı Kelûk bin A b -

9 Y . Aykut bu ismi Gölük şeklinde kabul ediyor. H albuki, K elûk bin


Abdullah’ın doğrudan doğruya Müslüman olması benim henüz kabul ede-
miyeceğim bir iddiadır. M eselâ: ismin sonunda Abdullah ek kelimesinin
bulunması onun pek kati olarak sonradan M üslüman olduğunu ispat ettiği
gibi, Selçukîler devrinde bu türlü M üslüman adlarile bir çok şahıslar hatır­
lıyorum. M evlevi menbalarındaki mevcut kayıtlar da benim bu fikrimi
tamamile haklı göstermektedir.
32 M E V L E V İL İK T E R E S İM

dullah i l jiS~ ismile zikrediyorlar ve yahut (Sivas,


Divriki, S. 2 1 , N ota 4)de olduğu gibi, bu hususta bazı noktaları
kaydediyor. M eselâ: O rad a Cl. H uarl (Konia, S. 163) dan nak­
len verilen izahlar arasında K âlu yan isminin menşei hakkında
birtakım m ütalâalar ileri sürülmektedir. Bunların içerisinde
İm parator J a n ’ ın âlemini misal alarak aralarında Y u n an ca
K aluyan ist kelimesile nisbet arıyanlar olduğu gibi, fikirlerini
bir neticeye bağlam adan bazı düşünceler ileri sürmekle iktifa
edenler de vardır.
Cl. H uart, K â lu ya n ismini R u m farzedivor ki, ben bu
kanaati biraz tu h af buluyorum . A yn ı düşünce (Sahip A ta O ğu l­
ları ile eserleri, S. 1 2 0 / 1 2 1 ) de iddia olunmaktadır ki C l. H u art’ ın
fikri gibi, çürüktür. M ekitarist (K alcn k aryan mecmuası, nota)
kelimede iştikaklardan bir araştırma yapıyor: K cl-kuvvet,
K elgh-G üzellik, U g heceleri K elglu g ismini teşkil ediyor. H er
halde, çok zam anlar ortodoks T ü rk aile isimlerinde bulunan bu
kelimeler, cemi olarak K englu gyan şeklinde istimal olunmuş­
tur. O halde, K âlu yan jb jJlS , K elukyan suretinde

farzettiği bu iki ad, aynı isimden ibarettir.


K elûk Bin A bdullah, Selçûkî devrinin çok çalışkan ve çok
eseri olan bir ressamıdır. M evle vi vesikalarda ve hususî ellerdeki
kaynaklara göre: X I I . d e v e X I I I üncü asrın ortalarında sanat
hayatına karışmış ve bu asır içinde birçok eserlerde imzası iistad
nakkaş olarak kaydedilmiş bulunuyor.
Bilhassa, (618) de birinci Alâeddin K c y k u b a t’ın K o n ya-
daki köşkünün enteriyör resimlerini yapmıştır. V ak ıa, bugün
ortada bulunm ayan bu kasrın zengin örneklerinden tam a-
miyle m ahrum olm aklığım a rağm en, herhalde insana hayret
verecek bir ölçüde pek kıymetli eserler olabileceğini düşün­
mekliğime hiçbir engel yoktur.

Çünkü, (19 0 7) yılında yıktırılan bugünkü köşkün iç süs­


lerine ait resimlerin, Felek A b â d adındaki kasrda aynı düşünce
ve tersim usulleriyle vücudc getirilmiş olabileceğini daim a
tasavvur edebilirim. M eselâ: A lm an kaynaklarının bildirm e­
lerine göre: mezkûr köşkün dış görünüşü gibi, gayet yüksek
sanatlı bir iç süsleri vardır. H attâ, İkincisindeki, pek değerli
R E S İM D E M E V L E V İL E R 33

üstün resimlerini üstad nakkaş K elûk tarafından yapılm ış ol­


duğunu bir defa burada tekrar edebilirim.
Plâstik sanatlarda büyük bir kuvveti olan K elû k ’ u A n o ­
nim K ara m an tarihine g ö re : “ Ü stad Nakkaş” diye kabul etmek
lâzımdır. Binaenaleyh, bütün eserlerinde sanatkârın ne büyük
bir kuvvet ve ölçüde çalıştığını takip etmek her zam an kolaydır.
Bugün pek çokları kaybolmuş eserleri düşünerek diğer örnek­
lerde olduğu gibi resim m evzuunda pek olgun bulunacağını
zan değil ve fakat kabul etmiş bulunuyorum .
Bu S a ra ya ait daha bir çok bilgileri, kıymetli elyapm alarile
birlikte (19 36 ) da (K o n ya Köşkü) adı altında, pek muhterem
dostum F. Sarre yayına vermişti. N e yazık ki, Berlin’e yapılan
son h ava akınlarından birinde kendisi aram ızdan kayboldu.
Bilhassa, iç süslere ait m evzularda dekoratif şekiller
gibi, figürlü resimlerle meşgul olduğuna dair kuvvetli izler
görüyorum . V ak ıa, im zalariyle K o n yalı olduğunu pek açıkça
söyleyen sanatkâr, bunu daha çok memleketi haricinde bırak­
tığı eserlerde tatbik etmiştir. K o n y a 'd a ise yalnız eserleri
üstüne kendi ve soyadını atm akla iktifa etmiştir. Pek çok eser­
ler yapm ış olan ressam, aynı zam anda bir çok sanatkâr çı­
raklar yetiştirmişti. Pek uzun yıllar yaşamış olan Ü stad K e -
lûk’ un ölüm yılı m aalesef el’ an karanlıkta durm aktadır.
T aş üzerinde, resmin en ince detaylarını işlemiş bir K o n ya
mektebi karakterini tam am ile tatbik etmektedir. Bütün eser­
lerde, A s y a ’nın m uhtelif sanat unsurları pek parlak ve cazip
bir fırça ile ortaya konulmuş gibidir. D oğum yılına dair, M e v ­
levi ve başka m enbalarda bir kayıt bulunm am akla beraber,
m uhtelif tarihlerde yaptığı eserlerden uzun yıllar hayatta kal­
dığını görüyoruz. O ndan sonra, ne gibi eserler m eydana ge­
tirmiştir ve nerede vefat etmiştir? bu noktalara aydınlık ve­
recek vesikaları çoktanberi aradığım halde, bulm ak fırsatından
uzak bulunuyorum .
A hm et, K o n y a ’lıdır ve X I I I . asır Selçukî Ressamları ara­
sında dekoratif m evzularda kendini göstermiş bir sanatkârdır.
H erhalde, resim tekniğini K o n y a ’da tam am lıyan A h m e d ’in imzası
S ivas’ta Jlf'l bulunmaktadır. Bilhassa, orada K elûk
bin A b d u llah ile müşterek çalışmasına bakarsak, aynı zam anda
kendisini onun talebesi addettirmiyecek sebep yoktur.
M e v le v ilik te R e s im F. 3
34 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Binaenaleyh, A h m ed ’in kendi memleketi olan K o n y a ’ da


birçok eserlerinin bulunacağını düşünebiliriz. F ak at m aalesef
pek geniş ölçüde araştırm alar yapm ış olm aklığım a rağmen,
şimdiye kadar K o n y a ’daki eserlerini bulup çıkarm ak mümkün
olamamıştır.

(Sivas ve Divriki) yazıcıları, bu sanatkâr’ ın yalnız Sivas-


taki eserlerini bahis mevzuu ediyor ve hakkında pek kısa
haberler veriyorlar. H erhalde, bu muhtasar bilgiler her şeye
rağm en, K o n yalı bir ressamı kazandırm ak bakımından büyük
bir hizmettir. Bununla beraber, sanatkâr hakkında daha geniş,
etraflı izahlar vermekten şimdilik uzak bulunuyoruz.

Y aln ız, bütün gayretlerim e karşılık toplıyabildiğim bi­


ricik işaretler (Sivas ve Divriki) muharrirlerinin kayıtlarından,
onları burada bir defa daha tekrarlam aktan ibarettir. A cab a,
bu sanatkâr daha ne gibi eserler vücude getirmişti, ne zam an
vefat etmişti?

İşte, bu ve bunlara katılacak daha birtakım sorulardır ki,


m aalesef hiçbir suretle, hiçbir vesika yardım iyle aydınlanm a­
sına im kân yoktur. Y irm i beş seneyi dolduran mesaim arasında
ise böyle bir fırsatı henüz elde etmiş değilim.

Bu kayıt, yalnız V a n Bcrchcm ile H . E d h em ’in (Sivas ve


D ivriği, K ah ire 19 1 o, S .9) de bulunm aktadır. H albuki aynı şehir
üstüne Uzunçarşılı ve R . N afizin (Sivas şehri, İstanbul 19 28 ,
S. 103) veyahut A . G ab riel’in (Anadolu T ü rk âbideleri I I , Paris
r934) eserlerinde en ufak bir işarete bile tesadüf etmiyorum.
Binaeıaleyh, birincilerin yorgunluklarını büyük bir takdirle yad
ederken berikilerin de aynı kaynaktan faydalanm alarına
rağm en, onu geçmemelerine hayret duyuyorum .

Y aln ız, K o n yalı A h m ed ’in K e lû k ’un talebesi olması büyük


bir ihtimalle kabul olunabilir. M ezkûr sanatkârın çini resim­
lerinde büyük faaliyeti vardır. H erhalde m uhtelif eserler iş­
R E S İM D E M E V L E V lL E R 35

lemiş olmasına ihtimal verdiğim sanatkârın ( 1 2 1 8 ) tarihli Sı-


vasta’ki eseri, ustasımn m uahhar zam anlarda yapm ış olduğu
örnekleri arasında bulunduğu için, mezkûr eseri kendisinin
olgun zam anlarına ait misâller yanına kaydetm ek lâzımdır.
Bu eserlere göre Ressam A hm et sanatta kendisine pek iyi bir
mevki temin edebilmiş ve en ziyade dekoratif m evzularda ken­
disini saydırmıştır.

Bilhassa, üstadı K a lu y a n ’ın (130 0 ) yıllarına yaklaşan sanat


faaliyetleri yanında, bir çok iç m im arî süslerin viicude getiril­
mesine iştirâk ettiği herhalde ihm al edilmiyecek bir noktadır.
Fakat, mezkûr tarihe kadar m eydana konulmuş eserlerin pek
çoklarında pek zengin iç süsleri olduğu halde imzası bulun­
m am akla beraber, Sivas’ ta işlediği eserler arasında stil itibariyle
büyük bir yakınlık görüyorum ki, bunların da aynı sanatkâr
elinden çıkmış olm alarına inanıyorum . K o n y a ’ lı A hm et, X I I I cü
asrın üstünbir dekorcusu ve fakat hayatı tamam ile karanlıktan
kurtulmamış bir sanatkârıdır. 10

X IV cü asırda ise, H acıyülm evlevî, ince zevk ve hissile


Akşehir’de herkesin tanıdığı bir ressamdır. Bu da, diğerleri
gibi K o n y a mektebinde tezyini resmi elde etmiş ve kuvvetli
örnekler verm iye başlamıştır. Nereli olduğuna dair kati bilgim
olm am akla beraber, orada sanat yapm asına bakarsak Akşe­
hirli olabileceğini düşünebiliriz. T aş üzerinde dekoratif eseri,
bir m ezar taşını süslemektedir. Eser, M a h m u d -u -H ayran î T ü r ­
besinin sol tarafına düşen Çiçek H atu n ’un kab­

rinin iç yüzündedir ki, sanatkârın imzası “ reseme H acıyülm ev-


levî ’ ’ suretinde mahkûktur. 11

10 Bu adı ilk defa Y a n B e r c h e m A nadolu’da A rap ça kitabeler başlıklı


yazısında m alûm etmişti. Fakat, Sanatkârın şahsiyetini daha fazla aydın
edecek işaretleri yapm am aktadır. M evlevi m enbalarda ise, bu nokta üstüne
hiçbir kayıt yoktur. Ben yalnız, K elû k bin A bdullah’ ın M evlevi olmasından
talebesinin de aynı yolda bulunabileceğini düşünüyorum.
11 Sanatkârın daha bazı eserleri bulunduğunu A . T evh id ’in notunda
okumuştum. Y a k m zam anlarda aynı ismi ve eseri, R . M e 1û 1 Akşehir mezar
kitabelerini toplıyan kitabında (S. 182) de tekrarlamıştır. M ezkûr eser içinde
sanatkârın çalışma tarzına ait daha bazı örnekeler vardır. O raya bakabi­
lirsiniz.
36 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Ü st kaideyi m uhtelif münhanilerden mürekkep bir kenar


hattı ve bu hatların iki alt köşeleri kıvrımlı direklerle düz sa-
tıhlı bir kaideye bağlanm aktadır. Bilhassa, yukarıda münha-
nilerin iç ve dış kısımları pek ince hatlarla tatlı tesirli bir m ev­
cudiyete tahavvül etmektedir. A yn ı örneklerin eşitleri ahşap
malzeme ve kitap sahifelerindc mevki işgal etmekı.cdir. M ezkûr
hatların ve gerekse ortaya isabet eden mahaldeki şamdanın
kenar hatları pek olgun bir elin izleri olmaktadır.

M eselâ: D iğer, bir misalde sanatkâr tam am iyle başka bir


zevk altında eserini tamam lamıştır. O rada, üst kaide m ünha-
nileri daha az bir genişlikte ve fakat daha çok münha-
nilere tahavvül etmektedir. Bu münhanilerin alt kaidesi düz
bir hatla bitiyor. Bunun altından başlıyan direk başlıkları
burada hemen hemen bir süs vazifesi gören iki rozete değişiyor
ve ince bir çerçivc içersinde dört p arçaya ayrılm aktadır. En üst­
teki ornamentli kısım aynı zam anda, süslü bir Selçukî sülüsü
oluyor.

Başka bir eserinde ise, üst süs kısmı doğrudan doğruya


pek ciddî bir yazı sınırı oluyor. Bilhassa, orada diğerlerinde
gördüğüm çeşitli hat ve yazı terkipleri tam am iyle daha ağır
başlı bir kenar hattına mevkiini vermiş bulunuyor. V e dış yüzde
kitabe adedi diğerlerinin birkaç misline çıkıyor. Evvelkisinde
gayet dar bulunan çerçeve payı bu son eserde belki daha çok
göze batacak tarzda süse geçiyor ve bazen yan lara genişliyen
tesir birdenbire sivrileşiyor.

A ynı yıllar içinde, H aciyülm evlevî Ressam Y u su f’a


nazaran, daha fazla eserleri ortada olan bir artisttir. Bu
zatın da K o n y a ’da eserlerine tesadüf etmiş değilim. Bütün
eserleri Akşehir’de M ahm u d-u H a yra n î türbesi civarında bu­
lunmaktadır. Bu sanatkâr da hemşerisi gibi H attatlıkla ressam­
lığı şahsında toplamıştı. Y a n i ressam olduğu kadar da yüksek
bir hattattır.

in ce emekli ornamentleri yanındaki hatları meselâ sü­


lüsleri, nesihleri yahu t yalnız sülüsü veya karışık kompozeleri
sanatkârda böyle ikinci bir hüviyetin m evcudiyetini ortaya

koymaktadır. Bazen ü ' k a b i r t a­


R E S İM D E M E V L E V İL E R 37

şında olduğu gibi, Selçukî sülüsünü en yüksek bir noktaya ka­


vuşturmuş görünüyor.
Yahut ö y \> - y - 4J-L 0 ojjâ * * ¿¿.ih o U j
da bulunduğu gibi, dekor derecesini en üstün bir hale geti­
riyor.. H erhalde, H aciyülm evlevî birbirinden ayrı zevk ve
yüksekliği olan beş eserinde de bu sanatın tek sayılacak
üstatlarından biri olarak bulunuyor.
Sanatkâr, bazen sadelik ve çok defalar da tatlı bir kalabalık
içinde en sert mermerlere dekorlar işlemiş, bazen onları pek
kıvrak bir yazı terkibi ile bütün sathı doldurm ağa uğraşmıştır.
Fakat, bütün bu mesaiden sızan izler gayet kuvvetli bir el ha­
reketidir. O n a bu kuvvetinden dolayı devrinin büyük bir de­
korcu ustası diyebiliriz.
Bana öyle geliyor ki, eserler sanatkârın ne ilk eserleri ve
ne de sonudur. Belki, böyle ve belki de bunlardan daha zengin
ve yüksek pek çok eserleri vardır. A yn ı mezarlığın sessizlikleri
içinde duran Arslan, Y u su f bin H am za Elm eşhu-rültürk Isa-
el-K u n evî, M ehm et bin A li bin Garipşah E ttâ c ik .. gibi san­
atkârların isimleriyle karşı karşıya bulunuyoruz. Y in e öyle bili­
yorum ki, bunlar H aciyülm evlevî ile muasır mektebin çıraklarını
teşkil ediyordu. Fakat talih bana onların da öbürleri gibi, yal­
nız hakkında ufak bir işaretten ileriye gitmek fırsatını ver­
memiş bulunuyor.
Bilhassa, bu yıllarda K o n y a 'd a büyük bir çokluk halinde
kitap ressamlarını görmekteyiz. M eselâ: O nlardan M uhlis bin
A bd ullah ( 12 7 8 ) , M ehm et bin A bdullah (12 7 9 ) , Y u su f bin
İsa (739 ), Celâleltin Y u su f (135 3), H aşan bin O sm an (683-
770 ), M ehm et bin K u tlu ( 7 9 1), H aşan bin Ahm et (784), O s­
m an bin A bd ullah (726), Ahm et bin M ehm et (732 ) adları,
bu uğurda büyük bir dikkatle takibe değeri olan sanatkârlardır.
Çalışm alarını daha çok dekor üzerinde tesbit edebildiğim bu
isimlere daha bazılarını katmak suretiyle, adetlerini büyük bir
sayıya çıkarm ak mümkündür.
Gerek ilk mesnevi tezhipeisi ve gerek kısa bir fasıla ile onu
aynı çığırda takip eden diğerleri, bu birinci sanatkâr kadar
üzerinde durulm aya lâyik birer artist bulunm aktadırlar. Büyük
heyecanlarını taşıyan güzel şekilli eserleri bugün hususî ellerde,
38 M E V L E V İL İK T E R E S İM

M evlân a müzesinin köşelerinde yer alm aktadır. Teknik yolu


ve renkleri tam am iyle hususî bir işçiliği toplam aktadır.
îç sahifelerde ve gerek kaplarda pek zengin değişmeler
içinde, pek orijinal bir tarzın gayet geniş hususiyetlerine örnek
olmaktadır. H erhalde, pek eski bir zam andanberi yüzde olan bu
şubenin daim a daha olgun bir şekilde devam ettiği pek açık
bir surette m eydanda durm aktadır.
M eselâ: Desen ve renk itibariyle bütün terkiplerde görülen
hususiyet, sanatkâr elindeki kuvveti, gayet tatlı bir ifade ile
bize anlatm aktadır. Nitekim , bu izler ufak ölçülerden başlı-
yarak, genişliğe ve büyüklüğe doğru gitmektedir. H attâ, en
küçük ve en büyük örneklerde bu ölçü daim a vardır.
Bununla beraber, hat değişikliği, renk zenginliği, ifade
olgunluğu hep bir müsaviliktc, bir kuvvette, bir yükseklikte
kendini göstermektedir. T ek halinden çokluğa yükselen veyahut
mürekkepten sadeliğe geçen bütün çalışm alarda, pek engin
bir surette yalnız pek güçlü bir varlıkla karşı karşıyayız.
H erhalde, bazan portre, bazan peyzaj, pek çok defalar da
yalnız hatlarla, yalnız şekillerle karşılaştığımız gibi, bir
okadar çoklukta da renklerden mürekkep ifadelerle heyecan­
ları toplanmış görüyorum . Fakat, bu varlık, nasıl olursa
olsun, aynı değeri, aynı ölçüyü, aynı kuvvette m uhafaza
etmektedir.
Bilhassa, bu tipler öyle bir çeşit içinde bulunuyor ki, onu
bu değişmelerden biri içinde bulunduğum uz zam an daim a
yeni bir buluş, yeni bir zevk ve fakat bunlara karşılık pek iç
izleri veren hisleri büyük bir kusursuzluk içinde görm eğe ve
m ütem adi bir istekle onları tekrar görmekle yeniden anla­
m ağa uğraşıyoruz.
Bu kadar çeşit içinde sanatkâr ruhu daim a sezilecek
bir durum dadır. M csalâ: O nu çizgiler halinde seyrederken,
yahut renkler halinde toplanırken, veyahut şekilleri, hisleri,
heyecanları verirken daim a üstün bir güzellik içinde her şeklin,
rengin ve hattın insanda engin izler bıraktığı muhakkaktır.
U zun yıllar içinde zengin bir listeyi verecek olan bu meçhul
artistler, pek iyi biliyorum ki, adları, sanları bu kadar az değildir.
Fakat, her günün geçen günden ve her yılın evveki yıldan
R E S İM D E M E V L E V İL E R 39

daha lâkayit ve ilgisiz oluşu, diyebilirim ki, onlardan pek


çoklarını bize kaybettirmiştir.
O nun için, bu yılların izlerini, bu sanatkârların eserle­
rini, bütün tafsilleriyle, takip etmek değil ve fakat uzun
zam an içinde pek az bulabildiğim izlerini ve sanlarını burada
istemiyerek gayet kısa bir çerçeve içinde sunmak m ecburiyetin­
de kalıyorum . Belki, bu zenginliği daha geniş ölçüde Osm an-
lılar devrindeki sanatkârlarda sezdirmeğe m uvaffak olacağım.

( 14 4 3 ) yılında, dikkatimizi Y u su f bin H am za-el M eşhu-


rüttürk îsa -a l-K u n cvî ¡ j ¿ Â 0yf-

adlı bir ressam çekiyor. Bu sanatkâr da, en çok resmin


dekoratif m evzularında faaliyet göstermiştir. K o n y a ’ da eseri
bulunm adığı halde, Akşehir’ de (8 Safer 859) tarihli bir eseri
vardır. ^ j'eb * ¿r Jl
adlı bir zatın kabir taşının süsleridir.

U zunluğu 17,8 6 , baş ucu yüksekliği 0 ,28 ve genişliği 0 .28 5


ince bir granit taşı üzerine pek güzel süsler ve gayet nazik Selçuk
hatlarını ihtiva etmektedir. Bu eserine nazaran, sanatkârın
aynı zam anda büyük bir hattat olması kuvvetli bir ihtimal da­
hilindedir.
Çünkü, gerek tezhipli ve resimli kitaplarda, gerek taş, ah­
şap ve çinilerde ressamların aynı vakitte hattat oldukları ek­
seriyetle vakidir. Binaenaleyh, K o n y a ’lı Y u s u f’un da iyi bir
dekorcu ressam olmakla kalm adığı, belki bir o kadar ölçü ve
kuvvette de yazılar yazan meşhur hattat olduğu malûm
olmaktadır.
Sanatkârın biricik olarak rastladığım bu eserinden başka,
daha neleri m evcuttur m aalesef hiç bilm iyorum . Y aln ız, N as­
rettin H oca m ezarlığında bulunan birçok taşların vaktiyle insan
oğlu elleriyle büyük tahripler gördüğünü düşünecek olursak,
Y u su f’un daha bazı eserleri olabileceğini tahmin edebiliriz.

Bilhassa, böyle bir eserin herhangi yeni bir inşaatta kul­


lanılmış olması akla uzak değildir. Binaenaleyh, oğlunun eserini
gördüğüm üz zatın acab a kendisi sanatkâr değil m iydi? Bu
soruya kat’ î olarak evet diyem iyeceğim ve fakat büyük hâttâ
40 M E V L E V İL İK T E R E S İM

pek büyük bir güvenm e ile inanıyorum ki, o da muhakkak bir


artistdi.
Belki de, oğlu gibi hem hattat ve hem ressamdı. Belki de,
yalnız bir yönlüydü. Ressam dı veyahut yalnız hattattı.
H erhalde, bu noktaları katî söylemek için gerek K o n y a ’ da
ve gerek Akşehir’ de yeni eserlerinin zuhur etmesine ihtiyaç
vardır.
Birkaç yıl farkıyla aynı sanatkâr listesine A rslan ’ı ve
yahut M ehm et bin A li bin Garipşah

e lL ja d la r ın ı kaydetmek lâzımdır. Bilhassa, bu iki

sanatkâr hakkında da pek az m alûm at olmakla beraber, A k ­


şehir’ de sanatlarına devam etmişlerdir.
Birinci ve gerek ikinci isimlerin başına bir dekorcu ressam
kelimesini ilâve edecek olursam tam am iyle onlara yarayışlı
bir sıfat bulmuş olurum. H er iki sanatkârın Akşehir’ de
eserleri vardır. O nlardan ikinci sanatkârın biri küçük ve diğeri
büyük olmak üzere iki eseri bulunmaktadır.
Sanatkâr, birinci eserini (23 R ecep 756) tarihinde vücude
getirmiştir. İkinci eserini ise ( 16 Şaban 75 2 ) yılında yaptığı
anlaşılm aktadır. Birinci sanatkârın eseri olmakla beraber, m aa­
lesef işleme tarihi kayıtlı değildir. Belki de bu iki sanatkârın
daha bazı eserleri vardır.
Fakat, şimdiye kadar bu m ütem m im vesikaları haber
verecek kaynaklar henüz zuhur etmemiştir. H erhalde, m ahallî
araştırm alara daha ihtiyaç olmakla beraber, birçok taşların
lüzumlu ye lüzumsuz inşaatta istimali bu hususta beklenilen
ümitleri de büsbütün boşa çıkarm aktadır. M am afih , öyle bir
araştırm ayı ve gözlemeyi katî olarak akılda tutmak lâzımdır.
D ekoratif bir m evzula portrcciliği de aynı ölçüde tatbik eden
Akşehir’deki Selçukî devri sanatkârları bilhassa, pek zengin
desenli portreler bırakmışlardır. Tarihleri oldukça ilerliyen
bu mahsullerin yalnız münferitlerden ibaret bulunm adığı,
bilâkis çok geniş bir halde kompozisyon figürlerinde mevcut
olduklarını hatırlatm ak pek yerinde olacaktır.
Bununla beraber, Prof. D r. Süheyl Ü n ver (19 56 ) yılı T e m ­
muz ayı içinde bu m ıntıkada yaptığı tetkiklerde pek çok mik­
R E S İM D E M E V L E V İL E R 4>

tarda figü rlü eserleri ve bu arada müteaddit mevlevî ressamı­


nın m evcudiyetini haber vermektedir ki, her halde plâstik
sanatlar tarihimizin bu devri, K o n y a mektebi muhitinin K o n ­
y a ’y a inhisar etmediğini, yani, geniş tesis hudutlarını gös­
termek bakım ından da ayrı bir kıymeti haiz bulunmaktadır.
Bazı mezar taşları üstündeki figürlerin kimler tarafından
işlendiğine dair işaretler varsa da, büyük bir kısmı m aalesef
bu işaretlerden m ahrum dur. Y aln ız, sitil itibarile aralarında
bulunan büyük yakınlık, mezkûr eserlerin aynı mektebe men­
sup sanatkârlar elinden çıktığını göstermektedir.
Büyük bir benzerlik arzeden bu eserlerin pek zengin bir
topluluğun Akşehir’de bulunuşunu, bize o muhitte bu nevi
m evzuların geniş ölçüde revaçta olduğunu ve hattâ kuvvetli
bir şekilde bir gelenek olarak orada genişlemiş bulunduğunu
açıklam aktadır. M am afih , bu faaliyet âmillerinin menşeyi iti­
barile K o n ya Mektebine mensup bulunm aları gayet katidir.
Bu sanatkârların eserlerinin bulunduğu yerde ( ı / ı 1/799)
tarihli bir eserde - J diye hiç işitme­

diğim bir isimle karşılaşıyorum. Bunun da diğerleri gibi, K o n ­


y a ’ya mensup ve fakat Akşehir’ de ressamlığa devam edenlerden
biri bulunduğu bir zan mevzuudur. Belki de, bu eserin
haricinde daha bazı yapm aları vardır. M am afih bu nok­
talar henüz meehuliyetini m uhafaza etmektedir.
Kendisine ait daha bazı eserlerin olmasını um uyorsam
da geçen zam an arasında kaybolmuştur. Bilhassa, saray âilesin-
den bir hatunun kabrine ait vazifeyi kabul etmesi, kendisinin
aynı zam anda, saray m ensuplarından olabileceğini ümit et­
tirmektedir. Bu sanatkârlarla T ü rk ressamlığının Selçukîlerden
O sm anlılara ne suretle intikal ettiğine vak ıf olabiliyoruz. Bu
şimdiye kadar, ayrı ve rabıtasız bir surette incelenen Selçukî
devri sanatının bir kül olarak O sm anlılar elinde yaşadağını
izah edebilirim. O sm anlılar devrinde, daha Bursa mektebi
başlam adan evvel, Selçukî mektebi tekniği Ressam A hm et bin
A bd ullah gibi, muakkiplerle devam ediyordu.
BİBLİYO G RAFY A

M evlân a Celâleddin: Mesnevi. C . I. S. 118 /136 /18 6 .


” Fihi M âfih M etin T ah ran Basması 13 3 0 /
19 5 2 , S. 209.
” D ivan-ı K ebir. C . II . S. 12 5 /2 6 8 .
A hm et Efkâki M en akibül-Â rifin , V arak . 14 4 / 19 5 / 1 9 6 .
Hüseyin Hüsamettin: A m asya T arih i 1 3 2 9 / 1 9 1 3 C . II. S. 4 13 / 4 5 0 .
A hm et T evh it: T ü rk T arih Encüm eni mecmuası. 19 2 5 , N o : 9
(86) S. 17 2 .
Süleym an Fikri: A n talya V ilâyeti T arih i. İstanbul 1 3 3 8 / 1 9 2 2
S. 50 /56.
Derviş H üseyin b. K asim ül K a d ri-F i Beyani M ak am at ve
Binayı Lârcn d e S. 2 16 /2 17.
A nonim K aram an O ğlu T a rih i: Farsça. Dervasfı K o n ya. S.
34/35-
M a x v. Berchem, H alil Edhem : Sivas et Divriği S. 2 1 . N o t: 4
K ah ire 19 10 .
M. Cl. H uart : K onia. L a V ille des Derviches Tourneurs,
18 9 7. S. 16 3.
M . Ferit, M . M esut: Sahip A ta ve O ğulları.İstanbul, 19 3 5 .
S. 1 2 0 / 1 2 1 .
Fr. Sarre. D er Kiosk von K o n ia, Berlin, 19 36 , S. 20.
R ıfk ı M elûl M eriç: Akşehir M ezar Kitabeleri. S. 18 2.
A . Süheyl Ü n ver: K o n ya M ecm uası N o .8 2 .K o n ya 19 4 5, sayfa 1 /9.
R ıd v a n N a fiz , İ.H .U zu n çarşılı: Sivas Şehri, İstanbul 19 28 . S.
10 3.

A . G abriel: Monuments T u rcs d ’ Anatolic, Paris 1 9 3 4 T . I I . P .1 6 1 .


A nonim Selçuknam e: U zluk Basımı 19 5 2 . S. 27.
İbni Bibi: T arih i  li Selçuk. C . I I I . S. 195.
Ahm et T evh it: An adolu Kitabelerine ait notlarından.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 43

F .N . U zluk ; 19 4 4 yılında yap tığı incelemeye ait notlarından.


F .F . U ğ u r: Folklor Postası, İstanbul, 19 4 5. Sayı. 7.
M . R agıp , G azi M ih al: K o n y a ’da musiki. A n k ara 19 4 7, S . 18 / 1 9 .
M o lla C am i: Nefahatülüns tercümesi. İstanbul 12 70 . S. 5 1 3 / 5 2 5
O sm an Behçet : M evlân a Celâleddin’in hayat ve mesleki.
İstanbul. 13 2 8 . S. 36.
R a d lo ff: D as Scham anithium und seine K u ltu r. Leipzig 18 8 5 ,
S. 60 /6 1.
Y . R ihter, Persiens M ystiker Dschelal-eddin R um i.B reslau 19 3 3 .
F . T aeschner, D er Anteil der Chrısten und der M uslim e an der
islamischen Kunst. Leipzig 19 3 2 .
Sultan V eled : İbtidanâm e. yazm a 9 36 h. S ayfa 3 0 4 /3 38 .
Sultan V eled : Rebabnâm e yazm a 700. h. Sa yfa 162.
Sultan V eled : întihanâm e yazm a 7 2 4 h. S ayfa 42.
N ot. Bu üç S. V elen M esnevisi F. N . U zlu k ’ un hususî
kitaplığında olup türkçeye'de terceme edilmiştir.
Sultan V e le d : M aârif. A n k ara 19 4 9 , S ayfa 3 1 3 .
Sultan V eled Divanı. F. N a fiz U zluk yayım ı, A n k ara 19 4 1 S. 120.
D r. Suphi: A m elî ve nazari T ü rk musikisi. İstanbul 19 3 5 . C ilt
2 S. 50.
R a u f Y ek ta: M evlevi âyinleri. İstanbul 19 34 . N o 1.
K a ri T h ylm an n : Ghaseln der D schelâl-cddin R um i. Stuttgart
1 9 1 2 Seitc 66.
II. O S M A N L I L A R D E V R İ .

Bu devirde Mevlevihaneler— Dekor Ressamı Abdurrahmanül-


mevlevi— Konyadaki Eseri— Derviş Medari Mustafa— Nakkaş Dede
hakkında Hemdem Çelebinin kaydı— Aşarî, takma adıyla Esedî—
Kompozisyon Ressamı Behzat— Necefli Ağa— Fennî Dede— Fasih
Dede ve çırakları— Eyüplu Derviş Haşan— Fasihi— Hasip Dede ve
musiki— Haşan Leylek Dede— ■Müsahip Said Efendi— Mehmet Nuri—
Mustafa Ağanın Çini dekorları— Portreci Nâmi Dede.
Bu dcvirdu M evlevilik büyiik bir m evcudiyet kazandı,
Padişahlar ve Em irler M evlevi tarikatına karşı büyük bir sevgi
hissediyorlardı. Bilhassa, M evlân a ailesile Padişahların akraba
oluşları bu nüfuzun kuvvetli surette artmasına sepep olmuş,
Osmanlı idaresi altında bulunan bir çok memleketler de o devrin
telâkkisine göre hayır sahipleri yüzü suyuna M evlevîhanelcr
uyandırmışlardı. İkinci Bcyazit zam anında, T ü rk sanatının
resim şubesi pek güzel bir şekilde ilerlemekte ve A b d u rra h ­
man ü l-M evlevî gibi büyük nakkaşlar yüzde bulunmakta idi.

E n belli bir eseri, K o n y a ’ da M evlân a türbesinin iç süsle­


ridir. N âzik ve ince bir ruhun hislerini yaşatan kubbe içi ve
duvar viizleri sanat gözünde yüksek bir eserdir. Sevim li ve tatlı
renkler, dekorlar, üzerinden yıllar geçtiği halde eski tazeliğini,
parlaklığını el’ an saklıyorlar. İnsan letafetin, servetin, sabrın
bu engin mucizesi altında derin bir vccdc dalıyor. Sanatın yüz
çeşitli, hünerli hatlarından, renklerinden, altuıı çiçeklerinden
gözlere ve kalplere sonzuz bir neş’ e akıyor. Sivri kemerlerin
içi, kubbe, duvar ve sütunlar ruh okşayan binlerce renkler ve
şekillerle dolmuş duruyor.

K arah isarî’nin besmelesi (İslâm Eserleri Müzesi)


48 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Yeşil kubbenin kıble duvarında pencere altına düşen dekor


ve selvi resimleri altında sanatkârın tezhipler içinde güzel
hatları dikkati cclbediyor. K o yu yeşil zemin üstünde altun
kabarm asiyle şu satır parlıyor

OİülJlI hj J j jU Âİjâib j* \ ^ I ¡ U Ü I j J loj d

ljl>- Üj j lı

Bunun altında kırmızı alevler halinde şu satır görünüyor:

1 ^ 1 ^ 1 I üj

(( (joJI(_£âA ¡j j

B u rada sözünden sonra bulunması gereken beyit­


ler ortada yoktur. Y aln ız biz bu tarihin (8 8 7 /14 8 2 ) olduğunu
biliyoruz. (Bk. Prof. D r. F . N . U zlu k ’ un notlarından.)
H erhalde, orada sanatkâr eski süs stilini bozm am ak için
büyük bir yorgunluk duymuş ve onu en büyük itinalar içinde
yaşatm ağa çalışmıştır. Dekorlar, kırmızı, m avi, yeşil zeminler
üstünde kaynaşan renkler, yapraklar ve çiçekler uzun bir etüd
mahsulüdür.
Bunda (F .R . M artın , M iniatures de Bahzad, Pl. 6) Sem ağı
tasvir etmektedir. Bilhassa, âyinin yapıldığı m ahal bir cam i dahili
veya dervişlerin ikamet ettikleri tekkenin mescidi olsa gerek­
tir. M ih rabın önünde, ayakta iki zat durm aktadır ki, birisinin
tekkenin şeyhi ve diğerinin K aari-i M esnevi olması muhtemel­
dir. Önlerinde de kalın bir kitap yerde durm aktadır.
Bu iki zatın ilerisinde sağ tarafta mutrip (N ey, def) ve el
çırpandan mürekkep bir gurup âyin okumaktadırlar. O rtada
semağzenler dönmektedirler ve iki tarafta da m ütaatit şahıs­
lardan bir ziyaretçi gurubu derin vecd içinde semağı takip
ediyorlar. H erhalde, renkli olması büyük ihtim al dahilinde
olan bu kompozisyonun m aalesef M artin kitabında renksiz ola­
rak kopyasını sunmaktadır.
Biz de ayni kopyadan fayd alan arak bir ikinci kopyasını
takdim etmekteyiz. M am afih kopya haddi zatinde pek güzel b a­
sıldığı için, bizimkinde dc resmi bütün teferuatı ile takip
etmek imkânı vardır. A y n i sanatkârın diğer bir eseri de
R E S İM D E M E V L E V İL E R 49

renkli yapılm ış bir misali temsil etmektedir. Süje itibariyle


birinci eserinden daha az bir değer taşımamaktadır.
M .S . D iam an d, (A . H andbook o f M oham m edan Decorative
Arts, P. 36) da Behzad’ın bir ikinci eseri olarak açık havada
bir derviş gurubu dansım haber vermektedir. Eserin aslı L o n ­
dra’ da British M u se u m d aİran mahsûllerini ihtiva eden salonda
teşhir olunmaktadır.
Eserin ebadı hakkında m alûm at yoksa da pek güzel deseni,
tatlı renkleri bulunduğu açıklanm aktadır. Bahzad, Iran kaynak­
larına göre: onu (15 7 0 ) yılında vücude getirmiştir diye kayıt
ediyorlarsa da A rm an ak Sakızyan eserin B ah zad’ın olm ayıp
fakat ayni tarihte çalışan K asım A li’ nin eseridir diyor. (899-
1494) tarihli N izam i’ nin hamsesinde bulunmaktadır.
H eratlı M u h am cd i’nin (15 4 8 ) yılında işlediği bir semağ
m inyatürü (A rt Islam ic, V o l II , P. 138 ) olup (19 3 5 ) de yayın ­
lanmış m uhtelif Ingiliz kaynaklarında hakkında açıklam alar
vardır. Eb ad ı meçhul olan bu eserde 11 derviş bulunm akta­
dır.
Kom pozisyon: H ariçte daire çalan bir dervişi m uhtelif
pozlarda bir yu varlak olarak ihtiyar ve genç dervişler takip
ediyorlar. Resm in etrafını talik yazılar, bazan süsler çevrele­
miştir. Y u k arıd a bir dört köşe içinde talik bir yazı görülüyor­
sa da, pek iyi okunam am aktadır. Fakat, onun tam aşağı hizasın­
da dervişlerin arasında bulunan Am ele M uham edi imzası pek
iyi okunmaktadır.
R . M . Riefstahl, (19 3 4 ) yılında Nevv-York’ta Iran ve H ind
m inyatürleri resim sergisinde iki neyzenle bir semağzeni tasvir
eden bir eser teşhir etmiştir. M ezkûr eserde, bağdaş kurmuş
bir derviş ney üflemektedir. Buna nazaran, birinci plânda
solda bir ikinci neyzen, önünde semağ eden dervişi takip etmek­
tedir. H er üç dervişin de etrafı m ütaaddit çiçeklerle bezen­
miştir.
V a k iâ m inyatürde sanatkârına ait bir kayıt bulunm am ak­
tadır. F ak at sitil ve deseni itibariyle yukarıda adı geçen eser­
lerin sitillerinin tesiri altında bulunm aktadır. Belki de ayni resim
ekolünün muakkipleri tarafından vücude getirilmişti. Büyük­
lüğü 5 1 / 2 3 1 /4 m. arasında bulunmaktadır.
Prof. Dr. F. Taeschner, (Tü rkiyat M ecm uası, cilt, 2, S.

M e v l e v il i k t e R e s i m F. 4
5° M E V L E V İL İK T E R E S İM

28 2 /8 3) de N asuh hakkında Şark kaynaklarına dayanarak


bilgi vermektedir. İstan bul’dan T e b riz ’e, T e b riz ’den Irak ’ a
kadar bir çok şehirlerin, geçitlerin pek mükemmel tarzda re­
simlerini, perspektif krokilerini havi bir kitap yazmıştır.
M atrak cı’yı X V I . yüzyılın ilk çeyreğinden sonra, tarihçiler
arasında saydığı gibi, ayrıca da matematikçiler yan ın da söy­
lemektedir. Silâh kullanm ayı pek iyi bilen N asu h’ u M ıtrak
vey a M atrak denen oyunun O sm anlılar arasında bulucusu
olarak göstermektedir.

Bu arada güzel yazısı olduğu gibi güzel resimleri de vardır.


Sultan Süleym an ’ la Irak seferine iştirak etmiş ve uğradığı şe­
hirlerin sulu boya m anzaralarını çizmiştir. Bilhassa, K o n y a ’ nın
kaleli zemanını tesbit etmiştir ki, tarihî yönden büyük bir değer
taşımaktadır. O devirde bulunan, fakat zam anım ızda ortadan
kaybolm uş bir çok meçhul eserleri toplam aktadır. D ü n yad a
tek nüshası İstanbul Üniversitesi K itap lığı (2 2 9 5 /3 5 ) num a­
rasında bulunmaktadır.
Bilhassa, üstünde bugün bir cam iden başka şeyler kalm ıyan
A lâettin tepesinde m ütaaddit cam iler, saraylar, diğer teşkilâtın
temellerini havi bloklar vardır. H attâ, bazılarının ikinci sur
haricinde o zam anlar yapı yoktu şeklinde yürüttükleri iddia
ve m ütalaâların ne kadar çürük ve esassız uydurm alar olduğunu
pek açık surette m eydana koym aktadır. M evlân a türbesinin
yanındaki siteye ait yapıların bugüne kadar uğradıkları mühim
değişme ve kayıplarını gayet vazıh olarak anlatm aktadır.

Binaenaleyh, bu resimli vesika herşeyden evvel K o n y a ’nın


X V I . yüzyılındaki vaziyeti ile bugünü arasındaki tahavül-
lerini bildirdiği gibi, herhangi bir yerin de gelecekte yap ı­
lacak araştırm alarda yap ılara ait şekillerin tesbiti mümkün
olabileceğini göstermektedir. Bu hale göre, im ar hareketlerinde
şehrin dünkü izlerini tam am en yok etmeyerek bilâkis sak­
ladığı m evcudiyetin korunmasını temin etmek lâzımdır.

Sakıp Dede (Sefine, cilt 3, S. 5 0 /5 1) Ressam M ed arı M u s­


tafa’ dan bahsetmektedir.

V erd iği m alûm atta: Derviş M u stafa’ nın ressamlığını kay­


dediyor, fakat eserleri bulunduğuna dair birşey demiyor. Y a l-
R E S İM D E m e v l e v I l e r 51

nız, hayatına ait verdiği izahlar arasında, birinci Bostan Çelebi


( 15 5 8 -1 6 3 0 ) K o n y a ’ da dervişlik eden ressamlardan biri oldu­
ğunu bildiriyor 12.
Resimde kuvvetli bir desen sahibi olduğunu ve en ziyade
duvar resimleriyle meşgul bulunduğunu haber vermektedir.
Gençliğini K aram an ve K arah isar tekkelerinde geçiren ressam
M ustafa, ihtiyarlık anlarında K o n y a ’ da karar kılmış ve hayatını
da orada tüketmiştir. Ölüsünün Şemsi T eb rizî kabristanında
olduğunu işaret ediyor. A yn ı tarihlerde türbe içinde bazı
dekoratif eserler hediye etmiştir. M irza A li’ nin talebesi olması
büyük bir ihtimal dahilindedir.
A li M erhum (M enakıb-ı H ünerveran. S. 57 .) de F ah ri’ den
bahsetmeden evvel oym acılığın menşeyine temas ediyor. Bu
sanatın, pek eski çağlardan beri bilinen bir sanat olduğunu yaz­
m aktadır. H albuki, biz daha ileri gideceğiz. K a ğ ıt ve deri gibi
m uhtelif malzemeyi kullanarak O rta-A sya Türklerinin, vakıf­
larında pek iyi mahsûller verdiğini biliyoruz. Fakat, O sm an­
lIlarda daha çok Peyzaj süjesine tesadüf ediliyor. Hususî bir
teknik altında V asır ortalarında eser verdiklerini Prof. Dr. Y .
Strzygowski haber vermektedir. Binaenaleyh, bu mahsûllerin
figürle tatbikleri İran ve Y u n an tesirlerinden uzak olarak Türk-
A sya sanatı orijinaletesindc İran yolu ile A n ado lu ’ ya gelmiş
bulunuyordu.
Üstat V eli C an , H ab ib ’ e göre (H at ve H attatan. S. 2 6 1) de
( 15 8 7 ) yılında İstanbul’ a gelmiş ve Sarayın ressamlık vazifesini
kabul etmişti. A li ise (M enakıb-ı H ünerveran. S. 67/68) da (995)
de yani bir sene farkla (158 6 ) da İstanbula geldiğini kaydet­
mektedir. H alil Etem de, A li’ nin fikrine iştirak etmektedir.
İstanbul’ da ikameti sırasında resmin m uhtelif şubelerinde ça­
lışarak bir çok eserler vücudc getirmiştir.
Bilhassa, eserleri daha çok portre m evzuunu teşkil ediyor.

12 Selvi resimlerini, rok eski zam anlardanberi T ürk ressamları pey­


zajda hayat sembolü olarak kullanıyorlardı. Gerek tek ve gerek kompozisyon
halinde sık sık bütün plâstik örneklerde rastlayabiliriz. Bu unsuru sonraları
da mezar taşlarına kadar tatbik etmişlerdir. Bir çok Islâm devri örneklerinde
de aynı mevkii m uhafaza etmiştir. M eselâ: Peyzaj ressamları arasında Bur-
salı S a fî’nin üstüne kuşlar kondurabilecek kadar canlı selvi resimleri yap ­
tığını şuarâ tezkireleri zikrediyor.
52 M E V L E V İL İK T E R E S lM

Eserlerine İstanbul kitaplıklarında rastlam ak mümkün olduğu


gibi, A v ru p a müzelerinden en çok Paris’ de A rts Dekoratifs
müzesinde bulunm aktadır. F. R. M artin : (T h e miniature
Painting and Painters o f Pcrsia, India, and T u rk ey, II. S. 229)
de ayakta bir şeyi göstermekte olan derviş ile tabak içinde
bir şey takdim eden T ü rk kızı levhaları bu M ü zede saklı
bulunmaktadır.
H er iki eserinde işleme tarihi (15 7 0 ) dir. İstanbul’daki
eserleri ise, yine portre olarak işlenmişlerdir. Fakat, tarihleri
işaret edilmiş değildir. K öprülü zade A hm et Paşa kütüphane­
sinde (No. 3 7 5 ) bir albüm içersindedir. Bir derviş portre­
sidir. D iğeri ise, Nurettin Rüştü Büngül’ ün kolleksiyonundan
G üzel Sanatlar Akadem csi kitaplığına intikal etmişti. Fakat,
bu eserin mektebin yangınında kurtulup kurtulm adığını m a­
alesef bilmiyoruz.
Büngül (Eski Eserler Ansiklopedisi. S. 170) de Akadem iye
sattığı bu eserin bir fotoğrafisini basmıştır. Biz de mezkûr
resimden bir kopyasını pülüm le çizdik ve okuyucularım ıza arz
ediyoruz. R esim : N e y üfliyen bir dervişi tasvir etmektedir.
Derviş, m ihrapvari çerçevenin içinde diz bükmüş oturuyor
ve ney üfliyor. O nun etrafını m uhtelif m ısralarla kenar suları
süslüyor. Klişesi pek güzel çıkm adığı için biz de daha detaylı
ve açık olmasına, arzularım ıza rağmen, m uaffak olamadık.
M am afih , bir fikir vermesi bakım ından az çok fayd a temin
edebilecekdir.

A y n ı yıllar içersinde Derviş H aşim ’i hatırlıyoruz. Prof.


Dr. Feridun N a fiz U zlu k ’ un müşahedesine göre: ( 1 0 1 1 / 1 6 0 2 )
tarihli K u tb in ayı adı altında yapılmış bir portre de imzası
bulunm akdadır. M ezkûr eser: İstanbul Belediyesi müzesinde
saklı durm aktadır. A yn ı yerde daha m uahhar zam anlara ait
yağlı boya semazen dervişler vardır. M aalesef, bu ikinci eserin
kim tarafından ve hangi yılda işlendiği m alûm değildir. H er
iki eser hakkında da daha geniş bilgi vermekten m ahrum kal­
m aktayız.
G elibolu’ lu  li (M enakıb-ıH üncrveran. sayfa 57 ) de Bur-
salı F a h ri’yi tanıtmaktadır. Y . von K arab acak (Z u r orientali­
schen Altertumskunde. Seite 46/49) de şark ve garb kaynaklarına
R E S İM D E M E V L E V İL E R 53

dayanarak yazı dışında kalan eserlerinden bahs etmektedir.


V iy a n a S a ra y kütüphanesinde üçüncü Sultan M u ra d ’ a ait
İstanbul’ dan çıkm a m urakka bir albüm de sanatkârın pek
güzel yazısı ve ayrıca da bahçe kompozisyonu vardır. H attat
F a h ri’ nin T ürk iye kitaphanelerinde m ütaaddit yazı örnekleri
olduğu halde resim süjesindeki bu eseri yalnız V iy a n a ’ da bu-
lunm akdadır. ( 19 3 5 ) de Prof. D r. Feridun N a fiz U zluk ’la
kütüphanede beraber tetkik ettiğimiz bu iki eserin ayrıca foto­
ğraflarını da tedarik etmiştik.
Bilhassa, bu iki eseri (G . Flügel. Die Arabischen, Persischen
und Türkischen. Handschriften der K .K .H o fb ib lio th ek zu W ien
Band I. S. 79.) de tafsil etmektedir. H er iki eserin de renksiz
fotosu K arab acağ ın yukarıda zikrettiğim iz kitabında (Tafel V
ve V I ) da normâl büyüklükte neşrolunmuştu. D oğum tarihi
henüz meçhuldür. Bursa’lı M . T ah ir (Osmanlı Ressam lar cem i­
yeti gazetesi, yıl 2. No. 1 8 .S .3 5 1 / 5 2 ) de F a h ri’ nin ( 1 0 2 0 / 1 6 1 1 ) de
İstanbul’ da vefat ettiğini yazıyor ki, sanatkârın bir çok eserlerini
orada vücude getirdiği anlaşılmaktadır.

H attâ, V iy a n a ’ da bulunan eserlerde ( 15 7 2 ) tarihi vardır.


Bu suretle sanatkârın mezkûr eserleri ölümünden 39 sene önce
vücude getirdiği m alûm olmaktadır. F ah ri’ nin Sait H alim
Paşa’ da enfiye kutusu ve K eçeci zade R eşat F u at da bir keşkülü
olduğu gibi, Heykeltıraş M esrur İzzet’ de ve eski eserler M ü ­
zesi kütüphanesinde üç adet T a lik levhasını biliyoruz. H attat
D eğirm enci zade H acı İb rah im ’ de Nasihatülhükeması bulunu­
yordu. D a h a evvel, birinci Sultan A h m ed ’ e takdim ettiği Gülis­
tan oyması, dördüncü M u rad zam anında ancak dikkati çeke­
bilmiş ve kendisine m ükâfat olarak süslü bir sandıkça ihsan
olunmuştur.
B u rad a F a h ri’ nin bahçe tablosu hakkında ufak bazı izahlar
vardır. O nu yakından görmek im kânında bulunm ıyan okuyu­
cularım ız, bu hususta az çok fikir edineceklerdir: Eser, gülü,
bülbülü, ağacı, yeşili bol, dağlarında ayni yeşillikler bulunan
iki bahçe âlemini tasvir ediyor. A çıktan koyuya doğru giden
renkler, bazen çimenler, portakal ağaçlarının yapraklariyle
koyulaşıyor. Bazen, renklerin koyuluklarında berraklığa bürü­
nüyor.
54 M E V L E V İL İK T E R E S İM

A çık, koyular yanında renklerden renklere geçiyor; bazen


karanfil, gül, yasemin, lâle çiçekleri oluyor. Bazen renkler,
koyu yeşile bürünüyor, insan, onun cansız bir tabiat taklidi
olduğunu unutuyor, bu iki âlemin renkten renge, şekilden
şekile akan, çeşidi bol güzel çiçeklerden mürekkep bir kenar suyu
dört tarafı çevrildidiğini görüyor. Türk çe kaynaklardan H ab ib ’in
(H at ve H attatan. Sayfa 2 6 1) da dediği gibi, Bursalı Fah ri ben­
zersiz ve bahçeler tertibinde, ağaç ve çiçeklerin nevilerini kes­
mekte büyük m aharet göstermiştir.
X V I I . asır M evle vi sanat âlem inde iki m ühim sima
vardır. Esedî ve Behzat adında olan bu ressamlar, hayvan ve
portre resimlerinde kuvvet gösteriyorlardı. E vliya Çelebi (Seya­
hatnam e. C ilt 1. S. 6 1) Yen ik ap ı M evlevihancsini anlatırken,
 sarî adını taşıyan bu ressamın mezkûr M evlevih ane duvarların­
dan birinde pek güzel bir yazısı ve arslan resmi olduğunu söy­
lüyor13. Bilhassa, bu resmin sanat yönünden pek kuvvetli bulun­
duğunu gören her şâirin arslan resmi için münasip bir şiir y a z ­
dığını da haber verm ektedir14.
M ezkûr sanatkâr hakkında ayrıca Sakıp Dede (Sefine.
C ilt 2. S. 37) izahlar vardır. H er iki kaynaktan da ayrı birer
şahıs olarak gösterilen bu isimler, sanatkârın asıl adı ve diğeri
takm a adıdır. Bir çok M evle vi Dervişleri, böylece, sonradan
konulan isimleriyle tanındığından D ede’ nin de asıl ismi A şarî
olduğu halde, arslan resimleriyle meşgul olduğundan, Esedî
adını takmıştır. Binaenaleyh, E v liy a Ç elebi’ nin eserinden bah­
settiği ressam  sa rî Derviş E scd î’ nin asıl ismi kendiliğinden
o rtaya çıkmış oluyor.
Sakıp Dede, Â sarî’ nin hayatına temas eden satırlarda: onun
Edirne’ nin M u rad iye mahallesinden olduğunu ve zengin bir
aileye mensup bulunduğunu kaydettikten sonra mezkûr şehrin
M evlevîhanesinde M evlevîliğe intisap ettiğini yazm aktadır.

13 M ezkûr kabristanda pek uzun araştırm alar yaptığım halde, m a­


alesef kabir taşını bulm ak imkânını elede edemedim. H attâ, bu hususta
K o n ya meşahirine ait yazm a kabir listesinde de ismine rastlayam adım .
11 E vliya Çelebi’nin söylediği eser, bugün meydanda değildir. Y a l­
nız, mezkûr M evlevîhaneye giden kale kapısının dış yüzünde sağda yapıl­
mış büyücek bir Arslan resmini vaktiyle görmüştüm. Bana öyle geliyor ki,
A sarî’nin yaptığı arslanlardan biri olacaktır.
R E S İM D E M E V L E V ÎL E R 55

Bilhassa, müteakip hayatına dair izahlarında kendisine m ür-


şidlik eden K ız Dedenin vefatiyle artık orada duram adığını
ve şarka bir seyahat yap arak H orasan’ a kadar gittiğini ve av­
detinde K o n y a ’ da kalarak Sultan V eled Medresesi duvarına
karşılıklı iki arslan yaptığını söylüyor. Bilâhara X V I I . Asır
içinde Istanbula döndüğünü ve Kulekapısı Şeyhi G avsî Dede
vaktında mezkûr M evlevîhanede bir hücrede ikamet ettiğini
yazıyor.
H attâ, mezkûr mahaldeki ikameti esnasında alâm et olmak
üzere Sem ağhane civarındaki odasının duvarına güzel bir ars­
lan resmi yaptığını ilâve etmektedir. V aktiyle mezkûr M ev-
levîhanedc pek uzun incelemeler yaptığım halde, bahsi geçen
bu eseri bulamamıştım. V a k ıa , benim oradaki tetkiklerim ( 19 1 9 -
19 24 ) yıllarında olduğu için M evlevîhanenin bir çok tam ir­
lerden sonraki anlarıydı. Sem ağhanenin yanında bu nevi hüc­
relerden hiçbiri ortada bulunm uyordu. Binaenaleyh, bahsedi­
len bu odanın daha evvel kaldırılmış olmasına ihtimal veriyo­
rum.
Bilhassa, benim bildiğim zam anlarda karşılıklı iki odadan
biri boş ve hârap bir halde, diğerinde de orada şeyhlik etmiş
bazı kimselerin kabirleri durm akta idi. Sanatkârın Ycn ikapı
M evlevîhanesindeki eserine gelince: O rad a bir m üddet ikamet
ettiği veya bir hatıra nevinden olarak mezkûr eseri işlediği
zannolunabilir. Y in e E v liy a Çelebi (Seyahatnâm c. C ilt 1. S.
6 1) Behzat adındaki ikinci ressamın portre ve harp resimlerine
çalıştığını söyler. M eşhur portre ve kompozisyon ressamı T iryak i
O sm an Çelebi gibi, sanatında ikinci Behzad i d i 15.
K itap lardak i kayıtlardan m aada henüz eserlerini görm e­
diğim bu M evle vi ressamı hakkında Sakıp D ede’ de mütemm im
bazı izahlarda, Behzad’ın ailesi Solakzadeler, daha (16 2 5 ) ta­
rihinde K ulekapı M evlevîhanesinde M e vle vi m uhibbi olmuş­
lardır. Bilhassa, A nkaralı İsm ail Dede zam anında kendisine

15 T . Ö z’ün Güzel Sanatlar mecmuası, (S. 4/7) de bu sanatkâra ait


bir yazısı vardır. O rada, bahis mevzuu olan ressam E vliya Çelebi’de zikri
geçen Osman Çelebi’dir ki, aslen Bosnalı ve T iryaki Osman Çelebi adıyla
meşhur olan zattır. Pek çok kıymetli harp resimleri, mezkûr mecm uada neş­
redilmiştir.
56 M E V L E V İL İK T E R E S İM

biat etmiş ve M evle vi olmuştu. Binaenaleyh, çok dilek ettiği


M evlân a bendeliği sanat ve ilim istiyen gönlünü derin bir ta­
savvu f çeşnisiyle dolduruyor, hücresinde M evlevi peşrevlerim
tatlı musikarile ile inletiyordu. îlim şubelerinden tarihle uğraşı­
yordu.
G alata M evlevihanesinin nezih muhitinde ondan başka
sanatkâr dervişler de bulunuyordu. Behzat, resim sanatını Y e n i­
çeri olduğu zam anlarda H asbahçe’ dc öğrenmiş ve en ziyade
kompozisyon resimlere m erak salmıştı. H attâ, bu m eyanda
dördüncü M u ra d ’ın Bağdat ve R evan seferlerine iştirak etmiş,
pek kıymetli tablolar işlemişti. Behzat, E vliya Çelebi’ nin dediği
üzere, tasvir yazm ada V eli C an evvel ve diğer fcnlerde asrının
ikinci Cemşidi idi. M evlevîliğin T ü rk kültürünü kuvvetle tem­
sil eden sanatlarından ressamlıkta büyük bir ad bırakarak dün­
yaya gözlerini k apam ıştır16.
Y . K arab acak (Z u r Orientalischen Altertumskunde S.
76/82) de ve F. Sarre’ nin (19 0 8 /19 0 9 ) yıllarında (Jah rbu ch
der K . Preuss. Kunstsamlungen X X V I I . Bd) bahsettiği Behzat
imzalı eser, vaktiyle R . M artin tarafından İstanbul’ da M urakka
bir albüm içinde bulunarak Gentile Bellini kopyesi diye haber veril­
mektedir. M ezkûr eser, o zam an İstanbul’ dan uzaklaştırılmış ve
el’ an Ingiltere’de hususî bir kolleksiyonu süslemektedir. Binaen­
aleyh, ressamı Behzad’ın olarak takdim edilen bu resim, meşhur
Heratlı B ch zad ’ a ait olm ayıp belki, çok sonraları yaşamış bir
sanatkârın eseri bulunmaktadır.
Esasen, portrede gördüğüm kavuk ve kaftan şekilleri de
eski Behzad’ ın eseri olmadığını gayet açık surette anlatm akta­
dır. Bu resmi, ufak bir yazı ile H . Etem (Şehbal, N o 87) de
işaret etmişti. H attâ, bu resmin Sultan C e m ’ e ait bulunduğunu
iddia ediyordu. M erhum un ve gerek A . Süh eyl’in (ilim ve
S a n ’ at bakım ından Fatih devri albümü I. S. 42) dediklerini pek
kabul edemiyorum. Çünkü, aslı Bellini tarafından tersim edilen bu
resmin Italyan ve Fransız kaynaklarına göre doğru olm adığı

16 (1920) de G alata M evlevîhanesi kabristanında Behzad’ ın taşını


üç parça olmuş bulmuştum. K ayıtsız insanların ihmali yüzünden harap
olan kitabesinde şu m ısraları okuyabilm iştim: Ecel gör bozdu yazık
nakş-ı Behzad’ı (106 3). E vliya Çelebi (Seyahatnam e Cilt 1,8 .4 4 7 ) birinci
mısrağa j? diye başlıyor. H albuki, taşta bu kelimeler hiç fark edilemiyordu.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 57

pek açıktır. Çünki îtalyalı ressamlar tarafından yapılm ış


Sultan C em portreleriyle bu resim arasında pek büyük ayrı­
lıklar vardır.
O halde, resim Şark kaynaklarına vâk ıf bir sanatkâr
tarafından resim yapm akta bulunan bir ressamı tasvir etmek­
tedir. H a ttâ ressamın kendisi olması da mümkün gözükmek­
tedir. K a v u k ve kaftan ressamın yaşadığı devre isabet etmek­
tedir. Bu noktadan bir ressam kostümüne misâl olduğu için
ayrı bir tarih değerini haiz bulunmaktadır. İkinci bir Behzat
X V I I . A sırda İstanbul’ da yaşıyordu. Bunu Iranlı göstermek
istiyen K a ra b a ca k ’ın (S. 8 0 /8 1) deki iddiaları m aalesef esaslı
bir dokümanc istinat etmemektedir.
Bilhassa, Sarre ve M artin tarafından iddia olunan resimler
meşhur ressam Behzad’ a ait olmaktan pek uzaktır. Eser, vak­
tiyle İstanbul’ da m urakka bir m ecm ua içinde olarak R . M artin
tarafından satın alınmış bir albüm de bulunuyordu, iki m u­
harririn de (1600) senesine ait demeleri K a ra b a ca k ’ ın dediği
gibi, doğru değildir.
Nitekim , bu yolda Bchzad’ı M iistakim zade (Tuhfeihattatin,
S. i44)d en öğreniyoruz: “ Behzat, bazı kibârın azat-kerdelerin-
den olup bidâa-i daniş ve m aarifle perveriş bulmuştu. Htisnü-
hatt-ı sülüs ve neshi kendine zâd-ı bihter eylemek için sâlik-i râh-ı
kemal-i ihtimam ve im am demekle bennam Hafız M ehm et efen­
diye iktida ve temeşşuk ve hüsnühatta sûret verip temaşa
edenler Aristo olsa suretbaz olan bunda hevulâdır derler idi. V a ­
kıa ehlihat m eyanında nur-ı mücessem kâmil âdem olup Silivri-
kapusu dahilinde vaki İbrahim Paşa Cam iinde müezzin idi.
Sultan M ehm et I V . (16 4 8 -16 8 7 ) H anın cümlei eyyam ında
hayyalelfelâh deyu m ahfili maarifte ikamet eden crbab-ı irfan­
dandır” .
Bundan başka sanatkârın diğer eserleri hakkında henüz
hiçbir bilginin yayım a çıktığını hatırlamıyorum .
Y in e bu asır içinde dikkatimizi çeken daha bazı ressamlar
vardır. M eselâ: Fen n î takm a adıyla tanınan M ehm et Dede
veya Çelebi, şâir tezkireleri kadar da M evle vi m em baların
bahsettikleri bir sanatkârdır. İstanbul’ da yerleşmiş asil bir
ailenin çocuğudur, ilk zam anlarına ait pek uzun izahlar yoktur.
Yaln ız, tezkirelerdeki kayıtlar ilk önce bir müddet hazine ki­
58 M E V L E V İ L İK T E R E S lM

tabetinde bulunduğunu, bilâhara (16 4 8 -16 8 7 ) M üneccim başı


A hm et D ede vasıtasiyle I V ncü M ehm ed’ e musahip olduğunu,
fakat bundan sonra tarikata sülük edip M evlevîliğe girdiğini
haber verir. Â d em Dede zam anında (16 4 7) G alata M evleviha-
nesinde çile doldurmuştur.
Bilhassa, sanatkâr oradaki ikameti esnasında kendini
sanata vermiş ve bir çok eserler işlemiştir. Resm in Fresk m ev­
zularında çalıştığı gibi, ayrıca portre ve kompozisyon ressam­
larına hoca olmuştur. Resimdeki hususî çalışması talebeleri
Fasih ve Fasihî gibi muakkiplerle bir çok seneler devam etmiş­
tir. Yalısı içindeki nakışları tamam ile kaybolm akla beraber,
A yetu llah ’ da m evcut bir panu bu husustaki teessürleri az çok
azaltm aktadır. Bu eserin benim üzerimdeki tesiri, herhalde
D ede’ nin iyi bir ressam olduğu fikrini kabul ettirmektedir.
Sanatkârın gerek yalısında vc gerek (16 8 1) de işlediği Be­
şiktaş M evlevihanesi tavan nakışları kendisinin daha eski eser­
lerini teşkil ediyor. Bugün, ortada olan panosu ise sanatkârın
son zam anlarına ait bir eseri olsa gerektir. Binaenaleyh,
Dede daha dervişliğe intisap etmeden evvel resim tekniğinden
anlıyordu. Bunu Enderundaki üstadlardan biri yanında öğren­
diğini um uyorum . Fakat, hocasının kim olduğunu tâyin etmek
maalesef kabil olmamaktadır. A yn ı zam anda, pek güzel yazı­
ları da ayrıca bahsedilmeğe lâyıktır.
F en n î’ nin (16 5 3 ) içinde gittikçe büyüyen tarikat ateşi onu
bir m üddet sanat uğraşm alarından uzaklaştırıyor. Ölm eden bir
defa olsun, Pirine yüz sürmek telâşına düşüyor. Belki de, bu
his onda ölüm vaktinin çok uzun olm ayacağından ileri geliyor­
du. Sâdık bir M evlevi dervişi için, en makbul bir dilek ancak
bu olabilirdi. Fen n î Dede, yanında bir çok hediyeleri olduğu
halde, K o n ya kervanına karıştı. K on ak yerlerinde yatırları
ziyaret ede ede yeşil bahçeler arasında Âşıklar K âb esi’ ne ka­
vuştu. Evvelâ, M evlân a ile bir dilden görüşen halvet yoldaşı
T eb rizli Şem s’ in m anevî m akam ını ziyaret etti. Güzel bel­
denin M evlân a’y a giden yolunu tuttu. M ân eviyat sultanı­
nın kapusu önünde baş eğip huzura dahil oldu. M edit
bir iştiyakın derunî isteklerini göz yaşlaryla niyaz etti.
Güm üş kapının eşiklerine yüzünü gözünü sürdü. M ân evî bir
bürgü altında kırmızı, m avî, yeşil... alevlerle tutuşan Bedred-
R E S İM D E M E V L E V İL E R 59

din-i, Y avaş, A bd urrahm an ü l-M evlcvî, M irz a A li, M ed arı M u s­


tafa, Nakkaş Dedelerin ince nakışlarını göz altından süzüyor­
du 17. Bu coşkun sanat âleminin binbir çeşit çiçeklerine vurgun
fırça sahiplerinden biri de kendisi değil m iydi?
H uzurunda yer öptüğü büyük Piri, kendi yolunda yü rü ­
yenlere hat yazm ayı, musiki öğrenm eyi, resim yapm ayı ve daha
bir çok hünerlerle uğraşm ayı helâl bildirmiş, bu vasıtalarla
ellere el açm am alarını buyurmuştu. Bütün bunları emreden
M evlân a, R e b a b ’a bir tel bile ilâve etmişti. O tarihte ecdadı
postunda ikinici Bostan Çelebi oturuyordu. Fen n î Dede, gitti,
Pirzadesile görüştü. Derviş niyazı olan hediyelerinin kabul
edilmesini rica etti. Çelebi, D ede’ye çok ikram ve iltifat etti.
K o n ağın da m isafir kalmasını söyledi. Fennî Dede, konakta
eğleşiyordu. Geceleri orada kalıyor, gündüzleri Pirine gidi­
yordu 18.
E n büyük temennisi kalıbını Pir ocağında dinlendirmekti.
Zaten onu b uraya kadar sevkeden kuvvet, önüne geçemediği
bu isteği, değil m iydi? Fakat, İstanbul’ da daha yiyecek ekmeği
ve içecek suyu vardı, kendisini çekiyordu. Bu sırada hassa çı­
rağlarından bir vezir K o n y a ’ yı ziyarete geldi. T an rın ın hikme­
tine bakınız ki, D ede’ yi göndermek için vezir vasıta oldu. Ç e ­
lebi ile görüşürken D ede’yi de beraberinde götürm eyi niyaz
etti. Fen n î Dede, bu nutku haklam adı. Son bir defa huzuru
ziyaret etti, yerlere yüzünü gözünü sürdü, göz yaşları içinde
ayrıldı.
K e rv an , K o n ya bağlarını geçerken, Fen n î Piri üzerinde
yükselen yeşil kubbeye bakıyor ve ağlam aktan kendini tutam ı­
yordu. Y o l alıyor, yeşil kubbe uzakta berrak bir ufuk altında
yeşil bir bulut gibi, görünüyordu. G ünlerce, ayrılık yaşı döke
döke İstanbula ayak bastı. Fen n î Dede, geldikten pek az sonra,

17 Bu vadide onun gibi gönlünü çiçek âlemine kaptırmış daha bir


takım çiçek m eraklıları } <i, nazarım ızı celbediyor. İstanbul
kütüphanelerinde bu güzel çiçek devrinin pek çok renkli nümuneleri m uha­
faza edilmektedir.
19 Y an an konak diye bugün ismi kalan Çelebi konağı, Aşçıbaşı Ni-
zamettin Çelebi’nin evinden dergâha kadar uzanıyordu. K o n y a ’yı ziyarete
gelen bütün büyükler orada m isafir olurlardı. T ürk tarzında haremlik ve
selâmlık bölümlerini hâvi idi. (1825) de yanmıştır.
6o M E V L E V İL İK T E R E S lM

yalısında ânî bir hastalığa tutuldu, döşeğe düştü. Z avallı sanat­


kâr, her gün biraz daha soluyor, biraz daha eriyordu. N ihayet
(i 7 1 1 ) de hayata vedâ etti. Cenazesini Rum elihisarı’ nda k aya­
larda aile kabristanına koym uşlardır 19.
Sanatkârın bu acı yokluğunu, yetiştirdiği Fasih adlı bir
ressam gidermeğe çalışıyordu. Yanya eşrafından Dokakin
ailesine mensuptur. M aalesef kaç tarihinde doğduğunu bilm i­
yoruz. Gözden geçirdiğim bir çok vesikalar da doğum yılını
bildirm iyorlar. Y aln ız, divanlarındaki haberlere göre, Fasih’in
A rn avu t köyünde doğduğunu öğreniyorum 20. Gençlik çağını,
K öprülüzade A hm et Paşa’ nın vezirliği vaktında hazine kâtibi
olarak geçirmiş, sonra birdenbire bu vazifeden kendisini affet­
tiripM evlevîliğe intisap etmiştir.
G avsî Dede zam anında, G alata M cvlevîhanesindc ikrar
vermiş, derviş olmuştur. Ü ç sene hizmet gördükten sonra, hüc­
reye çıkmış güzel yazısı ve ince hisli resimleriyle sanat hayatına
iştirâk etmiştir. Fasih, resimde hocası Fennî Dede gibi, fresk
resimleri, portre ve allegorik m evzularda kendini gösteriyordu.
Fasih, odasında yalnız yaşıyor ve kimse ile ihtilât etmiyordu.
Bir kaç kedisi ve resimleri, en yakın dostlarıydı. Bir çok şâir tez­
kireleri sanatta pek kuvvetli olduğunu söylüyor. M e s e lâ : Safaî
(Tezkiret üş-şüara, S. 3 19 ) bütün bilgilerinden başka, ressamlık
fenninde Çinli nakkaş M â n i’ nin İkincisi olduğunu ve nakışla­
rının benzeri bulunm adığını iddia etmektedir.
Buna benzer ikinci bir kaynakta, Sakıp Dede (Sefine,
C ilt 3, S. 104) de hususî hayatı hakkında geniş ölçüde izahlar
vardır. Bilhassa, kuvvetli deseni olduğunu, hattâ bir gün yan ın ­
da pek çabuk bir şeytan resmi yap ıp kendisine gösterdiğini
anlatıyor. Bütün edebî m enbalar, Fasihin ressamlığını büyük
bir takdir ile yadeder. M ezkûr M evlevîhanede tam am la­

19 Bazı kaynaklar, Sahilnam e adındaki kilabı Fen n î’ye aittir diyorlar.


M aalesef, bu haber pek doğru değildir. Bilhassa, rahmetli İ. Saip hoca ile
(1920) Beyazit kütüphanesinde bu kitabın (1742) de ölen H ezargratlı A h ­
met Paşa’nın oğlu H acı Fennîye ait bulunduğunu görmüştük.
20 İstanbul’da m uhtelif kütüphanelerde gördüğüm divanları, sanat­
kâr K ulekapı M evlevıhanesinde yazmıştır. Bilhassa, birinde Derviş Ebu-
bekir’in hücresinde tam am ladığını işaret ediyor ki, kitabesine göre (1665)
de yazıldığını anlıyorum.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 6ı

dığı bazı divanları vc resimleri bulunm aktadır. İb n ül’ Em in


M . K e m a l’in kolleksiyonunda bir gemi resmini gördüm . 21
Eser, kâğıt üzerine çini mürekkeple çizilmiş bir gem iyi tasvir
etmektedir. D iğer bir eseri kolleksiyonumda bulunan portre­
sidir. Sanatkâr, bu eseri (1688 ) tarihinde, yani ölümünden
yedi sene önce yapmıştır.
T ezyin i m evzuda bir çok eserleri kendi hattıyla yazdığı
divanları içindedir. H ayatın ı resim ve yazıdan temin ettiği p ara
ile idare ediyordu. Bununla beraber, K ö p rü lü kütüphanesinde
gördüğüm bir m ecm uada Fasih ’in Fazıl Paşa’ y a yazdığı acıklı
bir mektubu vardır. O rad a parasızlık yüzünden karanlıklarda
kaldığını büyük bir sızı ile bildiriyor. Kendisine ışık için bir
kaç okka m um gönderilmesini rica etmektedir. Bazan iyi vc
çok kerre sıkıntı içinde yaşıyan sanatkâr, bir gün M evlevî-
hanedc bütün derviş arkadaşlariyle görüştükten sonra, odasına
giriyor ve sır oluyor. Ertesi günü odaya gelen dervişler kendi­
sini ölüm döşeğinde buluyorlar. M ezkûr M evlcvihanenin me­
zarlığına göm üyorlar. K a b ri başında iki m ezar taşı vardır,
(16 9 5) tarihini tutuyor. 22

H azret-i M o llay-ı R u m ’ un hâkrah-i dergehi


Pertev-i Şems-i hidayet pertevinin pertevi
T u ti-i m u’ ciz dem-i âyinc-i irfan idi
Sureta derviş idi siyrette şah-ı mânevi
H ak budur ol nüktedânın tabına mahsus idi
N azm -u nesr-i kıta inşad-ü rubâi, mesnevi
Bu harap - âbâdı terk idüp Cinane attı can
R ahm et-i M e vlâ ile m am ur ola U k b a evi
Oku yâsin fevtine bu mısraı tarihidir
Göçtü bâkı mülküne Derviş Fasîh-i M evlevi
1111

21 M ezkur resime M . K em al, Sah h aflar çarşısında valilerden Haşan


Paşa’ nın terekesi satılırken tesadüf etmiş ve satın almıştır. Bu suretle pek
kıymetli bir vesikayı yabancı ellere düşmekten korumuştur. Kendisine bu­
rada bir defa daha teşekkür sunmayı ve adını yadetmeyi bir borç sayıyorum.
22 M ezarda iki taş vardır. Biri, K ırım hanlarından Şahingiray’ın,
diğeri de şâir N ih adî’nin yazdığı kitabeyi taşıyor. Bu suretle mezkûr kab­
ristanda iki taşlı bir mezar olarak bulunmaktadır.
62 M E V L E V İL İK T E R E S İM

İkinci Bostan zam anında bir diğer m evlevî ressamiyle


karşılaşıyoruz. Nakkaş Dede diye şöhreti olan bu ressam (16 3 9 -
17 0 1 ) yılları arasında hayatta bulunmuştur.

H em dem Çelebi (M ecm ua, V . 4 57 ) Nakkaş D ed e’ nin


İkinci Bostan gününde iç kubbe duvarlarındaki altun yazı
ve nakışları yaptığını ve bu faaliyetini Çelebi, Sultan M u stafa’ ya
arzedip kendisine mükâfat olarak ayd a 3 3 0 kuruş K arap ın ar
vakfından aylık bağlandığını, D ede’ nin vefatından sonra
da bu paranın n o yaşındaki kızına verildiğini söylemektedir.
H attâ, bu nakışlar (169 4 ) tarihinde yapılmıştır ki, m ütaaddit
m ecm ualarda m uhtelif şâirler tarafından yazılm ış övmeler
vardır.

Levn î X V I I I . A sırd a geniş ölçüde M evlevîlik süjclerinde


çalışan bir sanatkârdır. II.c i Sultan M ustafa ( 16 9 5 -17 0 3 ) ve
II I.c ü Sultan Ahm et ( 17 0 3 -17 3 0 ) zam anında sarayın hususi
ressamlığını yapıyordu. Prof. Dr. Ahm et Süheyl Ü n v cr (L e v ­
nî - S. 22) de zengin vesikalara dayanarak geniş bilgiler verm ek­
tedir. Pek çok muvaffakiyetli eserleri vardır. M ünferit ve terkip
olarak yaptığı tabloların teferruatlı listesi adı geçen kitapta
bulunmaktadır. Topkapı Sarayın da III cü Sultan Ahm et
Kütüphanesinde m evcut (No 359 4) de Seyit V e h b i’ nin Surna-
mesinde işlediği M evlevîliği alâkadar eden eserlerini burada
b ildiriyoru z:

(V arak 13 2 ) deki tabloda bir düğün âlemini tasvir ediyor.


H er tabakadan çeşitli insanlar görülmektedir. Dervişlerden
mürekkep zümrenin içinde başlarında destarlı sikke bulunan
zat G alata M evlevihanesi Şeyhi N ayi Osm an D ede’ dir. Bunlar
kalabalığa karışm ıyarak sâkin bir köşede oturm aktadırlar.
Eser sulu boya ile işlenmiş ve 24 X 3 7 ,5 ebadında bulunmaktadır.

(V arak 58) de O k M eyd an ’ ında yapılan bu düğüne bir


çok tanınmışlar da iştirak etmektedir. Burada kemençe, tanbur,
ney ve deften mürekkep bir saz gurubu ahenk yapm aktadır.
H eyet içersinde üç tane ney üfleyen ve bir tane tanbur çalan
m evlevî vardır. M ezkûr m evlevî dervişlerin G alata M evlevi­
hanesi mensupları olması pek mümkündür. A rka plânda ise
cam bazlar gösteri yapm aktadır.
R E S İM D E m e v l e v Il e r 63

(V arak 79) da yine I I I cü Sultan A h m ed’ in şehzadeleri ile


maiyetini ve bazı davetli devlet erkânını Padişahın çadırı önün­
de göstermektedir. D iğer hanendelerle birlikte ney, tanbur
çalan fasıl heyeti önlerinde zilleri ile oynayan 8 rakkaseyi tespit
etmektedir. M ezkûr resimde diğerleri gibi pek hareketli desen
izlerini toplam aktadır.
(V arak 54) de aynı mahalde aynı âlem in diğer bir
safhasını kaydetmektedir. Def, musikar ve rebab çalanlarla
birlikte raksedenleri ve etrafında kalabalık seyirci kütlesini
ve cam bazı almaktadır. E n geri plânda, m uhtelif zümre men­
supları arasında başı sikkeli bir m evlevî dervişi görünmekte­
dir. Kom pozisyon bakım ından eserde büyük bir olgunluk va r­
dır. Bilhassa, desen kuvveti ayrıca dikkati çekmektedir.
H attat Y u su f Dede m ecm uasında gördüğüm kayda göre:
H aşan D ede’ nin Beşiktaş M evlevîhanesi dervişlerinden bulun­
duğu anlaşılıyor. Eserindeki E y y u b î kelimesi, kendisinin E y -
yupsultan’ da doğmuş olduğunu bildirmektedir. G alata M ev-
levîhancsi gibi, o devirde ilim ve sanat muhiti olan bu
M cvlevîhanede müteakip zam anlarda da şeyhlerden ve der­
vişlerden pek çok sanat erleri bulunduğunu eski m ecm ualar
nakletmektedir. H . Etem (Elvahı nakşiyc kolleksiyonu, S. 19) S a ­
natkârın Çinili köşkteki bir eserinden bahsetmektedir. Bir yazı
çekmecesinin kapağı içinde, dış taraflard a ve yanlardadır.
Y a z ı çekmecesi, en evvel (No. 3879) ve ( 19 19 ) da Yıldız
Sarayın dan çıkmadır. U zunluğu 0 ,3 7 5 , genişliği 0 ,18 5 ve yük­
sekliği 0 ,1 3 , şekli mustatildir. K ap ağ ın yanları pahlı ve üstü
düzdür. Gövdesi ağaç ve ayaklarıyla kenarları fildişindendir.
İçi deri ile kaplı olup gerek burası gerek kalemliği altın yaldızla
süslüdür. H okkalar ve rihdan, gümüştür. Başlıca tezyinatı ise,
birbiri üzerine yapıştırılmış renkli kâğıttan oym a olup bunlar
hep cam altındadır. Aşağı yan lara m avi zemin üzerine çiçek
vazoları, kapağın üstü ise dışında kır manzarası, gemi ve kayıkla
canlandırılmış deniz kenarında köşk ve kapağın içinde ise

romantik bir kır m anzarası ve sanatkârın imzası olarak Ü ji'

¿r*'5’- yazılıdır.
M an zaralar, Saraylar, Köşkler, Deniz, O rm an avlarından
mürekkep İstanbul’ un Lâle devrindeki hâtıralarını canlandır­
64 M E V L E V İL İK T E R E S İM

maktadır. Kom poze edilen tabloların heyeti, fevkalâde güzel­


dir. M an zaraların renklerinde büyük bir kaynayış vardır, insan,
eseri karşısına aldığı zam an, saatlerce bakm aya doyam ıyor.
A ğ a ç ve çiçeklerin aralarına yerleştirilen süvariler, insan, h ay­
van tiplerinde en ufak bir hatâ göze batm ıyor. M aharetli bir
elin yaratıcı kuvveti altında renkli kâğıtlardan ancak bu kadar
olgun eser doğabilir. Derviş H aşan, birçok marifet erleri ye­
tiştiren Beşiktaş M evlevîhanesi’ nin büyük bir ressamı olarak
yaşıyor 23.

Fen n î mektebi muakkipleri içinde göze çarpan simalardan


biri de ressam F asih î’ dir. Sanatkârın hakikatte ismi Akm et ol­
duğu halde Fasih’ e nisbetini göstermek için Fasihî adını koymuş­
tur24. Fasih D ed e’ nin sağlığında kendisinden G alata M evlevihane-
sinde şiir ve resim meşk etmiş, işlek bir fırça sahibi olarak, M e v ­
levi sanatkârları arasına katılmıştır. Ed eb î m enbalarda Y e n i­
çeri taifesinden sayılması, onu M evlevi olarak kabul etmeğe asla
mâni değildir. M evlevi hünerverleri arasında bir çok kimseleri
tanıyorum ki, önceleri başka memuriyetlerde bulunmuşlar
ve fakat en nihayette M evlevîlikte karar kılmışlardır.

Şu halde, Fasih Dede ile uzun m üddet düşüp kalkan, hattâ


tamam ile onun tesiri altında şiirler söyliyen ve resimler yapan
Fasih î’ nin hakikî bir m evlevî muhibbi olduğu pek katî kabul
edilebilir. Suyolcuzade H attat N eçip (Dcvhatülküttap. S.
3 2 7 ) de Fasih î’ nin bir aralık M ısır’ a gittiğini, orada Selim B ey’in
yanında Cezayirli H asan ’dan sülüs ve nesih meşk ettiğini y a z­
maktadır. Eserleri üzerine uzun söz ediyor. Selim B ey’in evin­
deki kasırda duvar nakışlarını gördüğünü ilâve etmektedir.

23 Bizde oymacı Fahri henüz dünyada yokken, M evlevihanelerde yetişmiş


pek çok oym acılar vardı. Bilhassa, K o n ya’da merhum H alim Çclebi’ nin kol-
leksiyonunda gördüğüm bir m ecm uada M ehmet bin Gazanfer adlı bir M ev-
levinin eserlerine tesadüf etmiştim ki (1507) tarihinde tamamlanmış ve bir
çok zengin m anzaraları ihtiva ediyordu. İnsan, renkli yapraklardaki m an­
zaralara bakarken gözlerini birinden diğerine geçirem iyoıdu.
24 Sanatkârın Fasih î’den başka Şinası adlı bir derviş talebesi varsa
da m aalesef şimdiye kadar eserlerine tesadüf elmiş değilim. Yalnız, edebî
kaynaklardaki izahlarda: kendisine bulunduğu devrin şâirleri arasında
değerli bir mevki ayırm ak icap ediyor. (1698) de İstanbul’da ölmüştür.
R E S İM D E m e v l e v Il e r 65

Bundan başka Fasihî, L âle devri günlerinin hâtıralarını da

Bezm -i k ü yû f <—1 adı ndaki albüm ünde toplam ıştır25.

Bi aded ham d-ü sipas ola Cenab-ı H akka


V ird i nageh bize bir Padişeh-i zat-i sütûd
Z o rbalar melânetin başlıyacak icraya
D u d-u âh-ı zuafa etti sem avata suud
Patronayı şecaat ile aktarm a edip
Paralattı karaya düşürüp oldu nabûd
Ettiler Y en isaray içre gazay-ı ekber
G û y y iy a hûn-ı adüv oldu o yerde bir rûd
K ırıcak zorbaları didi Fasihî tarih
A rşa asdı bu k ılın an yed-i Sultan M ah m u d 26
Bu devrin iyi günlerini yaşadıktan sonra, Ü çü n cü A h m ed ’in
kanlı ihtilâllerinde bulunmuş ve birinci M ah m u d ’ un tahta
çıkışında tarihler söylemişti. (19 20 ) de Y ıld ız sarayındaki kü­
tüphanede tetkikatta bulunurken, resimli bir el yazm ası içinde
Lâle devrine ait ufak bir tablosunu görmüştüm. Eserin
altında Fasihî tarafından yapıldığı yazılı bulunuyordu. K im -
bilir, sanatkârın benim daha bulam adığım nice eserleri vardır.
Bir taraftan tatlı şiirleriyle L âle devrini yaşatan Fasihî, diğer
taraftan bir okadar ve belki daha üstün ölçüdeki ressam v a r­
lığıyla T ü rk renk âlemine hizmet ediyordu.
K o n yalı H acı R aşit Lûtfullah (119 1-17 7 7 ) yılında ölen
bir sanatkârdır. Pek güzel K u r ’ an yazıları vardır. A vuk at
H alil Ethem A r d a da, bir çok bilinm iyen hattat, müzehhip,
ressam ve oym acıların daha eserleri bulunm aktadır. Bilhassa,
Prof. D r. F. N a fiz U zluk’ un ifadesine göre: m um aileyh pek
kıymetli sanat eserlerini havi koleksiyonlara malik imiş. H attâ,
(19 24 ) yılında K o n y a ’ da merhum A b d ü l-H alim Çelebi’ nin

25 A ynı asır içinde dekoratif m evzularda derviş A b î’yi görüyorum.


Sanatkâr Edirne’de mesaisine devam etmiş ve bazı eserleri zamanım ıza kadar
gelebilmiştir. Bilhassa (17 16 ) tarihli bir eseri Edirnede Vezir konağında
bulunuyordu. M ezkûr eser, dekoratif bir kompozisyon içinde iki tavus ku­
şunu gösteriyor. Desen itibarile pek iyi bir çalşışmayı veriyor. Edirne’de adını
taşıyan bir mahallesi de vardır.
26 Bu şiirin Sultan M ahm ut I. için söylediğini A . R efik, (Lâle devri
S. 16 1/16 2 ) de yazm aktadır.
M e v l e v îl i k t e R e s im F. 5
66 M E V L E V İL İK T E R E SİM

koleksiyonunda gördüğüm meşhur oym acılardan G azenfer’ in


oym alarını da veresesi K itap çı M ah m u d ’ a satmış, ondan da avu ­
kat satın almışdır. A yn i sanatkârın diğer bir eserini H alil E t-
hem (Elvah -ı Nakşiye Koleksiyonu. Sayıfa 19) da 19 sayıfalık
erkek ve dişili ( 9 4 2 -15 3 5 ) tarihli bir m urakaat mecmuasının
İstanbul Eski Eserler M üzesi Kütüphanesinde bulunduğunu
haber vermektedir. E c d a t eserlerini büyük bir merakla top­
layan ve onları ayni m erak ve titizlikle saklayan muhterem
avukatın adını burada büyük bir takdirle zikrederiz.
Y in e ayni zatta ( 1 1 2 0 / 1 7 1 0 ) yılı M evlevi ricalinden
Süleym an’ ül -M e vlevi isimli bir sanatkârın eseri vardır. G ül,
karanfil gibi çiçeklerden mürekkep bulunan bu albüm pek
kıymetli koleksiyonunun güzel bir parçasını teşkil ediyor. Bu
meçhul sanatkârın bir ikinci eserinden aziz Profösörün himmeti
sayesinde haber alıyoruz. Bilhassa, bu eserinde sanatkâr im za
ve tarih atmam ışsa da Profösörün tahminine göre X V I I .
yüzyılın sonuna doğru vücude getirildiği anlaşılmaktadır.
H attâ, Şeyh Sadrettin’in hal tercümesini bildiren R egaibül-
M enakıp isimli eserin kâtibi Süleym an- ül’ M evle vî bu kitabı
(10 9 0 /16 7 9 ) de istinsah ettiğine nazaran acab a ayni şahıslar-
mıdır diye bir düşüncemiz vardır. Binaenaleyh, İstanbul’u
ziyaretinde Prof, meçhul diğer bir eserin m evcudiyetini müj-
delemişdi ki, böyle daha bir çok sanatkârların meçhuliyetten
kurtarılması onun bu değerli haberlerine m edyundur.

Bu asırda daha M evlevihanelerde sanatkâr dervişlerle


karşılaşıyorum. O nlardan biri ressam H aşan Leylek Dede
adını taşıyor. K ab rin in Yenikapı M evlevîhanesi yakınındaki
mezarlıkta bulunm asından H aşan D ede’ nin ora dervişlerinden
olduğunu anlıyorum . K a b ri m alûm olmasaydı bile imzasında
Dede diye tasrih etmesi, kendisinin M evle vi dergâhlarından
birinde yetişmiş olduğunu gösterirdi. Nitekim , böyle dervişlerden
olup ta dış kabristanlarda yatan lar eksik değildir. Y aln ız, H aşan
D ede’ nin kabir taşında bulduğum ikinci bir hususiyet dcstarlı
bir sikkeyi taşımış olmasıdır.

Bundan anlıyorum ki, Dede, dergâhın m esncvîhanı veya


meşayihinden biri idi. Çünkü, hayatta destarlı sikke taşımak
ve öldükten sonra kabir taşına resmi yapılm ak yalınız Çelebiyan,
R E S İM D E M E V L E V İI.E R

M esnevîhan ve Şeyhlere mahsustur. Binaenaleyh, D ed c’ nin


kabrinde bulunan bu hususiyet kendisinin M esnevîhan guru­
buna mensup olduğunu işaret ediyor. O halde Dedenin mesnevi
mensuplarından ve hattâ Yenikapı M evlevîhanesine intisabı
olduğu açık oluyor. Beşiktaş M evlevîhanesi muhiplerinden
musahip Said Efendi mukabele ve diğer günlerde tekkelere
gidiyor, orada istidatlı dervişlere nakış öğretiyordu. H aşan
D cd e’ nin de ressamlığı bu zattan öğrendiğini K ulekapı Şeyhi
A taullah Efendi zikretmektedir.
H attat bilgisini ise, Şeyh Y u su f D ede’ den meşk etmiştir.
H aşan Dede, Resim Hocası Said Efendi gibi, portre m evzu­
larından ziyade allegorik resimler vücude getirmiştir. Tab­
lolarından bazıları, bugün tanıdığım kimselerin kolleksiyonunda
bulunm aktadır. Sanatkârın Yenikapı M evlevîhanesi Şeyhi
merhum Baki Dedede hat örneklerinden nesih bir Hilyesini
görmüştüm. Bu eseri, H aşan Dede (17 9 4 ) yılı saferinde yazmıştır.
Nakışlarından sulu boya bir Leylek resmi Şeyh A . Celâlettin
D ede’ dedir. Şeyh N a z if tarafından niyaz edilen bu resim, pek
canlı renklerle, yürüyen bir Leyleği tasvir ediyor. Dede bu
hayvanın resimlerini çok tekrarladığı için Leylek H aşan Dede
adı kendisine alem kalmıştır.
Resm in etrafında bulunan tezhip çerçivesini M ücellit O.
Y ü m n i yapm ıştır. A y n ı m evzuda yaptığı bir kaç tablosu m uh­
telif şahıslar elindedir. Bütün eserlerde işlenme tarihi yoktur.
Y aln ız birinde tezhibin (19 0 3) yılında yapıldığını öğreniyor­
um. 27
Eserlerinin hepsinde üst tarafta Farsça iki mısrâ vardır:
C. aS"" jA

* 1) dJJ ¿Ull j ¿1! j dJÜ A?“


Bilhassa, Leylek resmi içinde ve çerçivenin dışında Türkçe
şu m ısralar bulunm aktadır:
27 O. Yiim nü 19 ncu asrın pek kıymetli hattat ve müzehhiplerinden-
dir. T rabzon’da doğmuş ve son zam anlara kadar, Beyazid’ de bir dükkânda
sanatına devam etmiştir. Birçok güzel yazılar ve tezhipler yazmıştır. 20
nci asır içinde vefat etmiştir.
* Kuşların şeyhi olan Leylek, laklakası ile ne diyor biliyor musun?
Hamd sana, şükür sana, mülk de senin, ey bizlere yardım eden!
(D ivân-ı M evlâna)
68 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Aşk-ı M evlân a ile hayret-zede


M evle vi Seyyit H aşan Leylek Dede
Sanatkâr (18 2 7 ) de ahirete göçmüştür. İstanbul’ da kale
dışında M erkez Efendi m ezarlığında yatıyor. K a b ir taşı üze­
rinde destarlı bir sikke ve altında uçmak istiyen kabartm a bir
Leylek resmiyle yukarıdaki T ü rk çe mısralar mahkûktur.
M üsahip ve H a y a lî diye meşhur Said Efendi ise, zevki,
hissi yerinde bir M evle vi idi. (17 7 6 ) da E y u p ’ ta doğmuş ve 18 56
da yine E y u p ’ ta dünyasını değiştirmiştir. A tâ (Enderun T a ­
rihi, C ilt 3, S. 19 3 /19 6 ) da sanatkârın ilk zam anına ait bir
hayli izahlarda bulunuyor. Üşüncü Selim zam anında saraya
ne suretle intisap ettiğini anlattıktan sonra, bir aralık İstan­
bul’ dan A d a n a ’y a uzaklaştırıldığını ve ikinci M ah m u t Padişah
olduktan sonra, tekrar İstanbul’ a getirildiğini yazm aktadır.
A vd eti zam anında Beşiktaş M evlevîhanesine devam etmiş
ve Şeyh Y u su f D ede’ den sikke giyerek M evle vi olmuştur. Bu
sırada, bir çok büyüklerle meselâ: Yen ikapı Şeyhi Abdülbaki,
Kasım paşa Şeyhi Şemsettin ve keresteci N uri D ede’yi tanımış
ve yüze gelmiştir.
Sanatkâr, bu sıralarda ayna karşısında kendi kedisinin
bir portresini işlemiştir. Bundan daha önce bazı eserler vücude
getirmiş olacak ki, eserinde sanattaki kuvveti pek açık bir su­
rette anlaşılmaktadır. T ip itibariyle eserin (1800) de işlenmiş
olması kabul edilebilir. Bu eserin aslını M . K em al görmüş ve
bir fotoğrafisini bana hediye etmiştir. D iğer bazı eserleri meselâ:
Şişman Em in ile keresteci N uri D ede’ nin bir arada yapılmış
kompozisyonu, Yenikapı Şeyhi Baki’ nin kolleksiyonunda görmüş­
tüm. Bu eseri de kendi portresini yaptığı bir tarihte yapmış
olacaktır. Ü çü n cü eseri, N eyzen A li B ey’i 28 ayak üzeri pozda
ney üflerken gösteriyor, M ezkûr eser, G alata M evlevîhanesi
Şeyhi A . Celâleddin D ede’dedir. 29

28 (1823) de G alata M evlevîhanesinde baş neyzen bulunuyordu.


Şeyh Kudretullah ile uzun zamanlar mücadelede bulunmak suretile bu
mevkii işgal etmeğe muvaffak olmuştur. (1829) tarihinde vefat etmiştir.
29 Selânik M evlevîhanesi şevhi Salâhaddin Dede’deki notlarda mez­
kûr M evlevîhanede şeyhlik etmiş bir çok zatların adları vardır. Topal A li
Dede adıyla söylenilen bu zatın orada 40 sene şeyhliği vardır. Kabirtaşı
kitâbesinde ¿ c ¿..i g jL (1246) da öldüğü anlaşılmaktadır.
R E S İM D E M E Y L E V İL E R

Said Efendi, sandalya ve şöhret düşkünü değildi. K en d i­


sine kibir, gurur vermezdi. S arayd a geçirdiği hayatı esnasında
da hiçbir fenalığa alet olmamıştı. Y a za r, okur ve yazdığını
okutabilirdi. Fıtrî zekâsı, güzel huyu ile herkesin m uhabbe­
tini kazanmıştı. Sözlerini mantıkçılar gibi idare eder, zerre
kadar kusur göstermezdi. H akim tavırlı, hoşmeşrep, kâmil
bir insandı. Hafızası, pek çetindi. Gördüğünü hayalinde tutar,
işittiği bir sözü, harfi harfine tekrar ederdi. Said Efendi, aynı
zam anda sâzende idi. G ayet içli ney üflerdi. Suluboya portre
işlerdi. M erakı insan resimlerinde idi. G alata M evlevîhanesi
şeyhlerinden A taullah, ressamlığını pek ziyade övmektedir.

M evlcvîhanelere giderken oralarda pek çok dervişlerin


tabiatten resimlerini çizdiğini aynı kaynak haber vermektedir.
Sanatkârın en son bir portresi İstanbul’ da Çinili köşktedir.
Portre, pek ufak ölçüde ve m inyatür tarzında kendisinin son
zam anlarını gösteriyor. M evle vi bir Padişahın sarayında mâne-
viyat sultanına kul olan Said Efendi, hayatında M evlân a-
sının ateşile yandı, eridi. Büyük Sultanın fahri bugün kendi­
sinin E yü p mezarlığındaki kabir taşını şereflendirmektedir.
K ab artm a bir sikke resmi altında L ' V h ile başlıyan
kabir taşında:

Saidi M evlevi döne döne azmetti ukbaya


Bulunm azdı naziri ah kim dergâhı dünyada
N edim olmuşdu ol sanisi yok yekta eda çok yıl
Liyakatle Ü çü n cü Şeh Selim -i dâd -m u ’ tada
H ele cennet mekân M ah m u t hana bulduğu m azmun
Lâtife söylerim zanneyleme gelmezdi ta’ dada
Usule aşina neyzendi tepdili m akam etti
Seza hicrile nây-i ehli mutrıp gelse feryada
A ziz-i m u’ tekit hem müntesip bir pir idi merhum
Şefi-i cürmi olsun hak erenler ruz-i ferdada
Güher- pâşi m ünacat ol yazıp tarihini Saffet
Said olsun musahip H azreti M o llaya me’ vâda

(Fi 27 C a 12 7 2 ) *
yazılıdır.
* C a. gök aylarından cem ad el ûlâ demektir.
70 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Said Efendi ile bir asırda bulunan M . Nuri, ismi yazılacak


bir ressamdı. M . Z iy a (İstanbul ve Boğaziçi, C ilt i, S. 3 5 4 / 3 5 5 )
de M evlevi tarikatından, gayet güzel G irift üfler, musikişinas ve
usul bilir bir zattı diye tasvir ediyor. Bilhassa, ressamlığından
bahseden satırlarda: F a h rî O ym ası tâbir edilen bir usulde
resimler yap ardı diyor. Seyit Cem alettin tekkesi şeyhlerinden
Seyit M ehm et Efendinin oğludur. Bütün hayatım orada m ü­
cerret olarak geçirmiştir. Fakat, bu haberler arasında ne gibi
eserleri bulunduğu izah olunmamaktadır. Y aln ız, küçük büyük
bir çok tanıdıkları olduğunu, hattâ meşhur H âlet Efendi’ nin de
kendisine saygı gösterdiğini işaret etmektedir.

(18 2 2 ) de vefatını yazdığı halde, doğum yılını maalesef


bildirm iyor. Ben de bu hususta bazı m enbalara başvurdum ,
fakat doğum yılını öğrenemedim. A yn ı yılın içinde M ustafa A ğ a
adında diğer bir M evlevi ressamını görüyorum. Abdiilbaki
Dede (M ecm ua-i T evarih , S. 72) de sanatkârdan bahsetmek­
tedir. Bu kayda göre: ressamın daha çok cansız m evzularda
faaliyet gösterdiği anlaşılmaktadır. (18 19 ) da D ivan kâtiplerin­
den V eh b i adlı bir ressamın eseri K o n y a ’ da M evlân a Tekke­
sinde aşçıbaşı hücresinde bulunuyordu.

Bir başka Portreci Selânik M evlevîhanesinde sanatında


devam ediyor. N am i Dede adiyle anılan bu sanatkârın geçirdiği
hayat hakkında pek az bilgiye mâlik bulunuyorum . Yaln ız,
bazı izahlara göre: kendisi pek temiz kalpli ve itikadı sağlam
bir M ev le v i olarak görünüyor. Bilhassa, resim sanatından başka
parlak şiirleri ve güzel yazıları varmış. D ede’nin başkaları ağ­
zından dinlediğim şiirlerinde hakikaten pek ince hisler m ev­
cuttur. A vu k at A . A d il (ikdam gazetesi, sayı 9043) yazdığı
bir yazısında sanatkâr hakkında bazı izahlarda bulunuyordu.

M eselâ: Kolleksiyonunda N am i D edeye ait bir portre


m evcut olduğunu haber veriyor. Bu portrenin Selânik M evle vî­
hanesinde N am i Dede tarafından büyük babası A li Dededen
poz alarak yapıldığını bildiriyor. (19 2 2 ) senesinde mezkûr
portreyi gördüm. Eser, başında sikke, arkasında kürkü bulunan
ihtiyar bir dervişi tasvir ediyordu. Büyük anasının söyleyişine
R E S İM D E M E V L E V İL E R 71

göre eserdeki bu ihtiyar zat, büyük babası imiş. H er


ikisi de Şeyh A li Dede zam anında Selânik M evlevîhanesinde
çillelerini doldurm uşlar ve hücreye çıkmışlardır. Resmin X I X .
asır başlangıcında vücude getirildiğini anlatmıştır.

Portreyi uzun boylu inceledim. Eser, Suluboya ile y a ­


pılmış 1 2 X 1 7 Sm . büyüklüğündedir. K o yu yeşil bir fon üstüne
alçı karışık suluboya vurmuştur. Resmin altında tâlik bir yazı
ile (j\j ¿ . f j kaydı vardır. Eserde ressamın bütün sanat bil­
gisi pek kuvvetli görünm üyor. Bilhassa, modelini tabiatten in­
tihap etmesi, kendisindeki bu m evcudiyetin pek üstün bulun­
duğunu izah ettiği gibi bu eserine kadar daha birçok eserler
işlediği kanaatini vermektedir. Sanatkâr N am i Dede dünya
ilimleri, âhiret ecirlerinin kazanıldığı bu ocağın yüz ağartıcı­
larından biridir.

Cerahpaşalı Salih, pek kıymetli dostum H asan -Â li Y ü -


cel’in eli ile haberdar olduğum bir başka m evlevî ressa­
mıdır. T ab lo , Sulu boya bir Kom pozisyondur ve 5 0 x 6 7
büyüklüğündedir. E n altta ve sağ köşede (M a çk a ’da kâin mek-
teb-i Idadi-i H azret C ihandari beşinci sene şakirdanından Cerah-
paşalı Salih Efendi bendeleri tersim etmişdir) ibaresi yazılıdır.
M ehm et Esat (M iratı M akteb-i H arbiye, Sayıfa 264) de (12 7 2 )
de H arbiycden süvari zabiti olarak çıktığını ve bilâhare öldü­
ğünü okuyoruz. Binaenaleyh, M iratın tarihi ( 1 3 1 0 / 1 8 9 2 ) ol­
duğuna göre sanatkârın vefatının bu tarihten evvel vukubulmuş
olması pek tabiîdir.
T ablon un birinci plânında elinde asâ tutan destarlı bir
m evlevî şeyhi görülüyor ki, Beşiktaş şeyhi merhum Şeyh N a zif
E fcn d i’dir. Solunda ayakta duran ve eliyle birşeyler işaret
eden yeniçeri kıyafetiyle bir zatı tasvir ediyor ki, bunun da
sanatkârın kendisi olması mümkündür. Çünkü, o zam ana
kadar yapılmış bir çok eserlerde sanatkârların kendilerini
tasvir ettiklerine pek sık olarak rastlıyoruz, ikinci plânda ise
pek geniş bir detay içinde M ecidiye C am ii gözükmektedir.
O vaktin M evle vî Ressam lar kafilesine ilâve edilecek isim­
lerden biri sertarik H aşan Em ir Dede zade Hasip Dede dir.
(179 9 ) da K o n ya ’ da civar mahallede doğmuştur. Bu zatın
72 M E V L E V İL İK T E R E S İM

ilk tahsil ve ilk terbiyesi Sultan V eled medresesinde Hindli


V e cd i Efendi yanındadır. H asip Dede, pek küçük yaşta resim,
musiki ve şiire karşı büyük bir sevgi duymuş, o zam anki K o n ya
M evlevihanesinin hünerli erleri arasına karışarak güzel sanat­
lardaki bu m erakına gelişme vermiştir. A yn ı zam anda, eski
şairlerin divanlarını okumuş ve ney merakını Edirneli M . Nakşi
Dede adında bir ressamın yan ın da ilerletmiştir.
( 1 8 1 7 ) de 18 yaşında Dergâhın aşçıbaşılık mevkiine geçmiş,
(18 2 9 ) a kadar bu hizmette bulunmuş ve Neyzenbaşı olduktan
sonra kendi vazifesini biraderi Nesip D ede’ye terk etmiştir.
M ısır valisi İb rahim Paşa K o n y a ’ya geldiği zam an, D ergâhta
D ede’nin neyini dinlemiş, M ısır’a dönerken sarayındakilere
ney meşkettirmek üzere kendisini M ısır’a götürtmüştür. Hasip
Dede, altı ay M ısır’da kalmış, bir müddet hekimliğe merak
ederek ilâç yazabilecek derecede iktidar kazanmıştır. Elinde
Sim ya ve K im y a hünerleri vardı. Paşanın desteğile M ısır M e v ­
levi şeyhliği teklif olunmuş ise de kabul etmemiş, K o n y a ’ya avdet
etmiştir.
K o n y a ’da hücresinde şiir yazarak, ney üfleyerek, ressamlık
yaparak vaktim geçirmiştir. Neyzenbaşı H am za D ed e’nin
portresini görmüş ve kopya etmiştir. Fresk resimleri yapmış ve
bir çok simboîik m evzularda eserler vermiştir. Bu eserden bazı­
larını gördüm. Bir iki eseri de kolleksiyonumda m evcut bulun­
maktadır. Bilhassa, T a b u t A li isimli tablosu vaktiyle M evlân a
D ergâhında bulunuyordu. Serbest çizgilerden mürekkep, portre
ve dekor krokileri oğlu merhum Nuri D e d e ’nin kolleksiyonunda
idi. Sim bolik ve serbest m evzulardaki eserlerin çizgilerin­
den iyi bir kabiliyette ressam olduğu görülüyor. ( 18 7 1 )
de tutulduğu hastalıktan kurtulamamış, K o n y a ’daki evinde
Çelebi ve dervişlerle Ism icelâl çekerek H akka yürümüştür.
K a b ri türbe havlusunda i d i . 30

30 M aalesef daha bir çok değerli kimselerin kabir taşlariyle birlikle


M üzede müdürlük yapan Y . Akyurt tarafından yok edilmiştir.Ondan sonra
bir çok defalar taşların nerede olduklarını sorduğum halde, müsbet bir cevap
vermemiştir. Ne akla kulluk ederek bu hatâları işlemişti, elan bilen
yoktur.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 73

Pir-i ruşendil sernayıyan-ı D egrâh-ı şerif


Eyledi nur-u tecelliyyat ile terk-i hayat
Bezm -i mevti Eşrefa teşkil eder tarih-i tam
D em bedem A llah deyüp N eyzen H asip etti vefat

(18 Şevval 12 8 7 / 11.1.18 7 1)

Bu sanatkârların yanında hatırlanacak daha başka mev-


levî ressamları vardı. Meslekdaşları gibi M evlevihanelerde
sanatlarım icra etmemişlerdir. Bilâkis, serbest olarak dışarıda
hususî faaliyet ibraz etmişlerdir. M evzularını m evlevîlik üze­
rine tahsis etmiş bulunuyorlardı. Bunları münferit ve m ü­
rekkep portrelerle cnteriyör resimleri teşkil ediyordu. Hüsnü
Yusuf, onlardan biridir. (18 17) yılında îstab u l’da doğ­
muş, orta tahsilini tam am ladıktan sonra, topçu mühendis
mektebine girerek (18 39 ) da mezun olmuştur. Elim izde bu­
lunan tabloları, eskizleri, onun resim istidadını bu mektepte
geliştirdiğini göstermektedir. A bd urrahm an B e y ’in yanında
kabiliyeti daha ziyade gelişmiştir. Ö nce dam at M üşir T op çu
Fethi P aşa’nın dikkatini çekmiş, o da genç ressamın bir resmini
Sultan A bdülm ecid'e sunmak suretiyle A v r u p a ’ya tahsile gön­
derilmesine sebep olmuştur. A v r u p a ’nın belli başlı şehirlerinde
büyük üstadlardan resim tahsil etmiş, bilhassa İta ly a ’da bir
kadın ressamdan meslekini ilerletmiştir.
T ü rk iy e ’ye döndükten sonra yetiştiği mektebin resim
hocalığını kabul etmiştir. (18 49 ) da ayn adan bakarak yaptığı
kendi suluboya portresi başta olmak üzere birçok tabloları,
enteriyör resimleri vardır. Dış m anzaralarla da uğraşmış olup
A yasofya Cam iinin içini gösteren tablo bunlardan birisidir.
A n ad o lu ’y a yaptığı seyahat sırasında A fyonkarahisar’daki
M evlevihaneyi (Sultan D ivâni türbe, mescit ve semağhanenin
içi) gösteren eskizle K o n y a ’da yaptığı 5 eskiz, bir suluboya
resmi dikkatimizi çekmektedir.

Bunlardan birisi M evlân a’ nın huzurum, diğeri dıştan


Sultan Selim Cam ii ile birlikte Y eşil K u bb eyi, üçüncüsü ise T eb -
rizli Şemsin Türbesi yanından Alâattin tepesini, iki şerefeli
H atuniye (18 32). de Mısırlı İbrahim Paşa ordusunun attığı gül­
le ile yıkılan minarenin bakiyesi ile birinci şerefenin m evcu­
74 M E V L E V İL İK T E R E S İM

diyetini göstermesi bakım ından K o n ya tarihi için pek ziyade


kıymetlidir.

D ördüncü resim suluboya ile K o n ya M evlân a Dergâhının


güney doğudan yapılmış ve nisbetler iyi hesap edildiği için
bir mühendis elinden çıktığını gösteren bu resimde Sultan
Selim Cam ii de görülmektedir. Bu tablo D r. F. N . U zluk ’ un
hususî koleksiyonundadır.

Hüsnü Y u su f Bey'in gerek ilk eserinde, gerek mütaakip


resimlerinde pek kuvvetli deseni olduğu anlaşılmaktadır. Bu
resimlerden birer örnek sunmak suretiyle bu T ü rk ve M evlevi
ressamını size tanıtmış oluyoruz. Eskizleri gönderen aziz dostum
O rd. Prof. D r. A . Süheyl Ü n v e r’e teşekkürlerimi sunarım.

H abip (H at ve H attatan, S. 249) de Zeki D e d e’den bahs


etmektedir. M aalesef bu kayıtlarda sanatkârın yalınız ölüm
tarihi yazılıdır. H albuki Ib n ’ül Em in M . K em al in al (Son H a t­
tatlar. S. 6 34 /6 38 ) de Dedenin doğum unu ( 1 2 2 7 / 1 8 1 2 ) olarak
gösteriyor. Pek güzel yazıları da bulunduğunu verdiği kıymetli
bilgilere ilâve etmektedir.

Zeki Dede, eski yazının tâlik şubesinde büyük bir m a­


harete malikti. H attâ, bu usul ile yazıp bıraktığı örnekler
vardır. Sanatçı bir taraftan yazı ile uğraşırken, diğer taraftan
da M esnevi dersleri okutuyordu. Y u k arıd a işaret ettiğimiz
kaynaklarda H at üstadının kim olduğu bildirilmemektektedir.
Bununla beraber onun bu sanat şubesini Bursa’da bulun­
duğu sıralarda çağdaşı olan Y a z ı üstadlarından öğrenmiş ol­
ması gerektir. Bilhassa, ikinci eserde Zeki D ede’nin ( 1 2 6 1 ) tarihli
yazı kopyaları bulunduğu gibi hususî kolleksyonumuzda da
daha sonraki zam anlarına ait İsmi Pîri (Y a H azret-i M evlâna)
vardır ki, (12 9 2 ) yılında Ü sküdar M evlevihanesinde şeyh bu­
lunduğu zam anlarda yazmıştır. Zeki D e d e’nin koleksiyonumuz­
da pek güzel bir tâlik ile H azret-i M evlân a levhası m evcut­
tur. Y aln ız, yazının Zeki Dede tarafından ne zam an yazıldığı
belli değildir.
Pek olgun bir talebe yetiştirdiğini de Bursalı M . T a h ir
(Osmanlı Ressam lar Cem iyeti Gazetesi. N o 17. Sayıfa 2 5 1 / 5 2 )
de zikretmektedir.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 75

Bu talebe, Değirm enci İb rah im ’ dir. Bursalı bir sanatkârdı.


Fakat, onun da doğum yılı kayıt edilmemektedir. Bu nokta
meçhul kalm akla beraber m ütaakip hayatı hakkında gayet geniş
izahat vardır. Sanatkâr, bütün hayatını Bursa’da geçirmiştir.
H attat, aynı zam anda saatçi, bundan başka da bıçak, kalem ­
tıraş yap ardı ve hakkâkti. Üstadı Zeki Dede gibi, pek güzel
tâlik yazardı.
Bursa’da U lu C am i ve H üdavendigâr Cam iinde, Söğüt-
de Ertuğrul Cam iinde yazıları bulunmaktadır. Bir defasında
M ahm ut Celâlettin P aşa’nın siparişini kabul etmiş; fakat y a ­
zıda bir (v) harfi noksan olduğunun Paşa farkında olmamış.
Lâkin, yazı ikmal edildikten sonra Paşa (v) nin eksikliğini
sanatkâra hatırlatınca o da müsveddede bunun unutulmuş bu­
lunduğunu kendisine göstermiş ve Paşayı m ahçup etmiş. Bi­
lâhare, o boş yere bir (v) ekliyerek bu noksanı tamamlamış ve
Paşayı hayrette bırakmıştır.
(132 0 ) de H ica z ’dan avdetinde Ü sküdar’da misafir kalmış
ve kısa bir hastalığı m ütaakip orada vefat etmiştir. M ezarı,
N uh K u yu su nda H arm anlık’ta Seyit Ahm et deresine giden
yolun sağındadır. Konuşm ası insanı sıkmaz, neşeli bir zattı.
Burada yazılarından bazı örnekler veriyoruz.
Bundan sonra, Çelebi Y u su f Z iy a P aşa’yı takdim ederim.
Gerçi, kendisi M evlevihanede oturmamış, oradan yetişmemiş-
dir. Fakat, M evlân a soyundan geldiği gibi M evleviliğe ait
konularda çalışmış bulunm aktadır. Eserlerinden pek azını
görebildiğim bu sanatkârın M evlevîlik konuları üstünde ça­
lıştığını Paşanın kardeşi oğlu rahmetli İsm ail Bey söylemişti.
(Eski G alata S a ra y M üdürü, G alata S aray M ektebi hakkındaki
değerli eserin müelifi Fethi İsmail B e y ’in babasıdır.) Y . Z iy a
Paşa (18 4 0 -18 9 7 ) yılları arasında yaşamışdır. Askerlik mesle­
ğinden yetişerek genarallığa kadar yükselmiş, birçok yıllar
Anadolu vilâyetlerinde kum andanlıklarda bulunmuştur.
Çelebi A b d ü n -N a fi Efen d i’nin oğludur. İlk tahsilinden
sonra, orta ve yüksek tahsilini H arbiyedc tamamlamış, resim
zevkini bu mektepte ileri götürmüştür. H arbiyede pek kudretli
T ü rk hocaları resim dersi öğretiyorlardı. Kendisi (12 7 6 -18 6 0 )
yılında kurm ay yüzbaşı olarak çıkmış, Genel K u rm a y birinci
şube m üdürlüğünde, Petersburg T ü rk Sefareti askerî ateşeliğinde
76 M E V L E V ÎL İK T E R E S İM

bulunmuştur. Evelleri A bd ü laziz’ in zam anına kadar taşra


memuriyetlerinde dolaşmış, İstan bul’a geldiği vakit saraya
yaver olarak alınmışdır.
Bu vazifede bulunduğu zam anlarda sarayda ve dışarda
büyük ve kuvvetli bir sanat hayatı göze çarpıyor. Ressam
A yvazovski ve Berton sarayda çalıştıkları gibi Guillemet hariçte
açtığı akademide bu ceryanı destekliyordu. Sanat aşıkı Paşa,
bu iki ceryandan da ayrı ayrı faydalar temin etmekle
kalmamış, ayni zam anda kıymetli eserlerini (1908) yılına kadar,
devam ettirmiştir. Bu tarihte geçirdiği hastalık çok sevdiği
resimden, daha sonra da hayattan onu ayırmıştır.
O sm an H am di B ey hakkında T ü rk kaynaklarında ve y a ­
bancı dillerdeki literaturlarda geniş ölçüde izahlar vardır. (18 4 2)
de İstanbul’da doğdu. ( 18 5 7 ) de Hukuk tahsili için Paris’e
gitti. O rad a 12 sene kaldı. Ressam Blanje ve Je r u m ’ un atöl­
yelerinde resim tahsil etti. (1869) da İstan bul’a döndü.
( 1 8 7 1 ) de İstanbul’da sanat hayatına başladı. Çeşitli süjelerde
resimler işledi. Yüksek bir enteriyör ressamıydı. H am di Bey,
yalnız ressam değildi. M im arîden , müzikden, şiirden de
anlardı. Türklüğe fayd a veren zengin yönlerde çalıştı. Resim
hayatını memlekette ve dışarıda yaym ağ a vasıta oldu.
Sanatkârın kuvvetli desenle işlediği kaplum bağlar mü-
rebbisi M evleviliği ilgilendiren bir eseridir. Bu tablo, şimdi
İstan b ul'da T ü rk O cağındadır. ( 1 3 3 0 - 1 9 1 4 ) d eO sm an lı Ressam ­
lar Cem iyeti gazetesinin fevkalade nüshasında bu resim intişar
etmişse de ondan bir kopyayı pek koyu çıktığı için burada sun­
mak mümkün olamamıştır.
H acı Vesim Paşa birkaç sene farkla yukarıdaki meslek
arkadaşını takip eder. V esim Paşa hem kuvvetli bir M evlevi,
hem de değerli bir ressamdır.
(18 24 ) te İstanbul’da doğmuştur. Babası Bahriye Em ini
M ehm et Reşit E fe n ’didir. Deniz H arp O kulunda tahsilini ta­
mam ladıktan sonra, gemilerde subaylık, süvarilik, kum andan­
lık etmişdir. ( 1 8 5 1 ) yılında İngiltere’de denizcilik ihtisası y a p ­
mıştır. ( 18 5 7 ) de henüz veliaht bulunan A b d ü la z iz’e Peyk-i
Şevket vapurun da süvarilik etmişti. Bilhassa, bu resmî vazi­
feler arasında sanatla az meşgul olabilen Paşa, D erya kaptan­
R E S İM D E M E Y L E V İL E R 77

lığına kadar yükselmiş, A b d ü laziz’in tahttan endirilmesinden


sonra gözden düşerek Ü sküdar Şemsi Paşa sahilindeki kona­
ğında dışarıyla ilgisini kesmek zorunda kalmış, birçok K u ra n ’lar
yazmış, güzel tablolar işlemiştir.
Resimdeki kudreti kendisi için ayrı bir yer tefrik etme­
mize sebep olmuştur. (18 8 7 ) tarihli bir tablosu G alata M evlevi-
hanesindedir. K o n ya M evlân a Dergâhı postuna tâyin edilen
A bdülvah it Çelebinin padişahtan ferman almak üzere geldiği
sırada yapılan resim, bir semağ âyinini gösterir.

Bu konpozisyondaki şahısların izahı şöyledir:


“ K onya M evlcvihanesi Post Nişinliğinc tâyin buyurulan
Reşadetli A b d ü lvah it Çelebi Efendi hazretlerinin Kulekapısı
M evlevihanesinde âyini icra buyurdukları sırada hazır olan
zatlerin resimleri olup eski D e rya K ap tan ı devletli H acı Vesim
Paşa’nın vukubulan görgüsü üzerine yaptıkları resimdir.
M u trıp ’dan (Sazlarının çalındığı ve ayinlerin söylendiği yer)
Posta doğru bakılınca V a h it Ç elebi’nin sağında Kulepapısı
Şeyhi A tau llah Efendi, yanında Kasım paşa şeyhi A li Efendi,
ortada semağ eden Selânik Şeyhi E şref Efendi, onun alt yanında
semağ eden Yen i K a p ı M evlevi Şeyhi C elâl Efendi, onun hi­
zasında ve sol tarafında semağ eden Ü sküdar Şeyh Vekili H alit
Efendi, onun üst yanında semağ eden Bahariye M evlevi Şeyhi
Hüseyin Efendi, ortada başı destarlı genç çocuk M anisa Şehi
Adbülhalim Çelebi, Çelebi Efen di’ye baş eğen, semağzen başı
H acı H alil dede. M u trıp ta olanlar N eyzen başı Ahm et dede,
ikinci neyzen Cem al dede, K udüm zen başı R a if dede, Kudüm zen
H acı K em al dede. M u trıp ’ta bulunan küçük Şeyh, Üsküdar
M evlevi Şeyhi  r if Efendi. M u trıp ta bize göre sağda arkasında
A vn iye olan zat H acı Vesim Paşa (bu tablonun ressamı) tam
karşısında soldaki sivil zat H acı V esim P aşa’nın yaveri ve şimdi
hayatta olan E czacı V a s ıf B ey'in babasıdır. V a h it Ç elebi’nin
solunda elleri kavuşmuş beyaz sakallı sivil, A yan d an Bursalı
R ıza Efendi (Ressam M u rtaza B e y ’in babası) M inbere dayanmış
göğsünde kordon bulunan asker H acı Vesim Paşa’nın dam adı
padişah yaverlerinden Y a r b a y İsm ail Bey (bu zat sonra paşa
olmuşdur). Bu tablonun tarihi ( 1 5 Zilkade 13 0 5. 12 Tem m uz
1304O
M E V L E V İL İK T E R E S ÎM

D r. A li B ey ise ihm al edilmiyecek muhiplerimizden bir


ressamdı. Hekimlik mesleğinde yetişmiş olan bu zat, uzun yıl­
lar H a yd ar Paşa T ıp Fakültesinde Zooloji müderris (Profesör)
yardım cısı, daha sonra Fen Fakültesinde ayni dersin Profesörü
olmuştu. D r. A li Bey, pek güzel sezişleri olan bir sanatkârdı.
Ahm et Celâlettin Efendi'nin Şeyhliği zam anında, G alata
M evlevihanesinde Tckbirli Sikke giymiş ve muhip olmuştu.
Bu M evlevihanenin âyin günü olan Cum aları behemahal
D ergâh a gelir ve benim hücremde Tennuresini giyer, m ukabe­
leye iştirak eder, büyük bir vecd içinde semağ ederdi.
Birçok peyzaj ve N atür mort süjeli tabloları arasında
M evleviliğe ait konular da yer almıştır. Henüz genç denilecek
bir cağda (19 2 7 ) yılında ölmüştür. Bu tarihte A lm a n y a ’da
bulunduğum için eserlerinin fotografisini tedarik etmeye m u­
vaffak olamadım.
Bu kafilenin hayatta bulunan temsilcileri:
İbrahim Ç allı, M u rtaza Elker, Dr. A . Süheyl Ü n ver, M a h ­
m ut Baykara Beylerdir. Bunlardan İbrahim Ç allı (18 82 ) de D eniz­
li’nin Ç a l kazasında doğmuş. O rta tahsilini tamam ladıktan
sonra, İstanbul ve Paris’de okumuştur. Bütün güzel sanat mün-
tesiplerinin tanıdığı bu değerli artistin sanat ve şahsiyeti hakkında
birçok yazılar bulunduğu için, onları yeniden burada tekrar­
lam ağa hiç lüzum görm üyorum . O nun tabloları önünde h ay­
ranlık duyduğum uz gibi, kendisinin de M evlân a ve M evlevilik
hakkında mistik bir bağlılık taşıdığını yazm ak yerinde olur.
Ressam Ç a llı’ nın cum a günleri G alata M evlevihanesine geldi­
ğini, yahut bir tanıdığına M evlevi kıyafeti giydirerek atölyesinde
dapre natür eserler m eydana getirdiğini biliyoruz. Ressam
Ç allı’ nın bu içten bağlılığı dolayısı ile T ü rk Ressamları C e ­
miyetinin İstanbul ve A n k a ra ’da açtığı sergilerde tek başına
portreler halinde, bazen kompozisyon şeklinde M evlevi resim­
leri teşhir edilmiştir.
M u rtaza Elker soycak M evle vi olan bir aileye mensup­
tur. Babası E v k a f N azırlığı, Â y a n âzalığı gibi mühim vazife­
lerde bulunmuş olan Bursalı R ız a Efen di’dir. M . Elker İstan­
b u l’da doğmuş, hususî hocalardan konaklarında tahsil yapm ış,
güzel yazı yazm ayı öğrenmiş. Bundan başka, Sanayi-i Nefise
R E S İM D E M E V E E V İL E R 79

denilen G üzel Sanatlar Akademesine devam ederek resmin


m uhtelif şubelerinde çalışmış ve burasını birincilikle bitirmiş-
dir. U zu n seneler M eşrutiyet padişahlarının saraylarında kâtip
olarak çalışmıştır. V ü c u d a getirdiği tablolardan M evlevilikle
ilgisi bulunanlar şunlardır: Bahariye M evlevihanesi Şeyhi
Hüseyin Fahrettin Efendi, G alata Şeyhi A hm et Celâlettin Efendi,
Üsküdar M evlevihanesi Şeyhi Ahm et Rem zi Akyiireğin ve
babası Bursalı R ız a Efen d i’nin portrelerini yaptığı gibi, Dr. F.
N. U zluk ’ a Hekim Başı M ustafa Behçet, A pdü lhak M olla,
İsmail Paşa, D r. H ayru llah Efendi, Hekim Başı Salih, Kırım lı
Aziz, L a d y M ontaguc, Fatih, I I I . Selim , II. M ah m u d ’un
portrelerini büyük muvaffakiyetle kopya etmiştir. Bundan
başka, A n k ara T ıp Fakültesi Anatom i Enstitüsü hesabına Dr.
M azh ar Paşa, Dr. İsmail Besim Paşa, Köse T e v fik Bey, İsmail
Hakkı Bey, Ingiliz Hekimi Jen n er ve Hippokrates’in portreleri
ile daha birçok tablolar yapmıştır.

M u rtaza Bey kuvvetli deseni, Anatom ideki derin bilgisi


dolayısı ile tablolarında perspektiv, renklerin kaynaşması,
uzlaşması, gerekse anatomik proportionlar bakımından devri­
mizin birinci sırada gelen ressamlarındandır. Y aşı 80 i geçtiği
halde, 20 yaşındaki bir delikanlı gibi çalışmaktan zevk duy­
maktadır.

Dr. Süheyl Ü n ver (1898) de İstanbul’da doğmuştur. Hekimlik


Tarihin e ait kitap ve yazılan , G üzel Sanatlara dair eserleriyle
tanınmıştır. Babası M uhaberatı U m um iye M ü dürü ve bilgin­
lerimizden M ustafa E n ver B c y ’dir. Büyük babası meşhur H a t­
tatlarım ızdan Şevki Efen d i’dir. M ercan lisesinde okumuş, İs­
tanbul T ıp Fakültesinden (19 20 ) yılında mezun olmuş, G urcba
Hastanesinde asistanlık etmiş, Paris T ıp Fakültesinde' Prof.
Dr. M arcel L a b b e ’ nin yanında uzmanlığını bütünlemiş, Akil
M u htar B e y ’e D oçent olmuş, sonra başlı başına İstanbul T ıb -
biyesinde T ıp T arih i Kürsüsünü idareye m em ur edilmiştir. Bu
vazifesinden başka G üzel Sanatlar Akademisinde M in yatür
hocalığı etmiş, memleketimizde âdeta unutulmuş olan bu çok
mühtim sanat şubesini diriltmiştir.
Y u rd u m u zd a olduğu kadar dış memleketlerde de çok
iyi tanınmış olan D r. Süheyl Ü n ve r’ i burada anlatm ağa lüzum
8o M E V L E V İL İK T E R E S İM

yoktur. Birer hazine olan K itaplıklarında usanmıyan bir g ay­


retle yaptığı araştırm alar sırasında rastladığı m inyatür, tezhip
gibi ince sanat eselerini kıskanmadan haber veren bu muhterem
üstadın, T op k ap u M üzesinde elde ettiği bir M evle vi M in y a ­
türünü b uraya koyduk.
Bahsimizi bitirmeden K u tb ü N âyî ve diğer bazı ney­
zenler için yapılmış resimlerden de söz açalım :
ı) N eyzen K u tb ü N â y i H am za’ nın ve gerek neyzen ismi al­
tında toplanan el yapm ası resimlerin bulundukları yerleri
işaret ediyoruz : Bunlardan H am za D e d e y e ait ilk eser Hasip
Dede tarafından birinci Ebubekir Çelebi zam anındaki Dergâh
Kütüphanesinde m evcut ve fakat sonradan kayıp olmuş resimli
m ecm uadan yepılmış bir kopyadır. Hususî koleksiyonumuz­
da bulunmaktadır. İlk renkli kopyası (19 24 ) de M illî M ec-
m u a’da neşredilmişti.
2) A n k a ra ’da Etnografya müzesinde (No 8 18 5 ) de saklı dur­
maktadır. Deri üstündedir. Pek yıpranm ış ve hattâ rengi solmuş
bir vaziyettedir. E b ad ı ( 1 6 x 2 9 ) dır. Bu eser, M ü zeye (19 34 )
yılında Bedesten’dcn satın alınmış, M evlevîlere ait cam ekânda
m uhafaza olunmaktadır. Ressamı ve tarihi yoktur. Henüz
yaym a verilmiş değildir.
3) Derviş H aşim adında bir M evlevî ressamı tarafından ( 1 0 1 1 -
1602) de işlenmişdir. İstanbul’da Belediye M üzesinde hıfz
edilmektedir. M ezkûr resim, ufak kıtada ve renklidir. Şim diye
kadar, hiçbir yerde neşredilmemiştir.
4) Prof. D r. A . Süheyil Ü n ve r’in koleksiyonunda durmaktadır.
T a h ta üstüne hâkkedilmiştir. Ressamının kim olduğu maalesef
m alûm değildir.
5) Ressam O sm an H am di Bey tarafından X X . asırda tersim
edilmiştir. K ap lu m b ağ a M ürebbisi adı altında büyük kıtada
yağ lı boyadır. Eser, merhumun İstan bul’daki kerimesi L ey lâ
H a n im in koleksiyonunu süslemekte idi. Şim di T ü rk O cağın-
dadır.
6) Ressamı meçhul ve ( 15 8 5 ) de neşredilmiş İngilizce Osmanlı
T arihin in içersindedir. M aalesef, resmin kimin koleksiyonunda
ve nerede bulunduğu tam am iyle meçhuldür.
7) İstan b u l’da G alata M evlevihanesi Şeyhlerinden merhum
A hm et Celâlettin D ed e’nin elinde bulunuyordu. Resim, daha
R E S İM D E M E V L E V İL E R 8ı

çok bu M evlevihanenin neyzen başısı A li B e y ’i tasvir etmek­


tedir. Su lu b o ya olarak M üsahip Sait Efendi tarafından işlen­
mişti. E b a d ı ( 2 4 X 1 8 ) dir. K â ğ ıt üstüne yapılmıştır. Bu gün
eser, oğlu M . Sadrettin B ayk ara’dadır.
8) M uasır ressam lardan İb rah im Ç allı tarafından yapılmış
yağlı boya bir tablodur. O turur pozda bir neyzeni tasvir et­
mektedir. H asan -Â lî Y ü c e l’ in kolleksiyonunda durm aktadır.
9) İb rahim F eyh am an ’mn işlediği bir büyük tablodur. Bir
M evlevi neyzenini göstermektedir. Eb ad ı ve saklı durduğu
mahal belli değildir.
10) M erhu m R a u f Y ek ta kitaplığındaki bir musiki m ecm u­
asının içindedir. M ecm uanın aslı N â yi O sm an D ed e’den
gelmedir. Son zam anlarda m ahdum u E m cet’te bulunuyordu.
Eser, orta ölçüde pülümle çizilmiş destarlı bir neyzeni ayak
üstü pozunda tesbit etmektedir. G iydiği hırkanın sağ ve sol
kısımları üstünde “ K u tb ü N âyi H am za Dede— K addese Sırra-
hu” sözleri dekoratif bir tarzda yazılıdır.
Resm in sağ tarafında ve üstte tâlik ile yazılmış kitabeler
“ H azreti M e vlâ n a ’nın neyzen başısı K u tb ü N â y i D ede K a d ­
dese sırrahül aziz” ibaresi vardır. M ecm uanın içinde resim
hakkında m aalesef izahat yoktur, m ecm uanın N â yi O sm an
D ede’ye ne suretle geçtiği de m alûm değildir.

M e v l e v il i k t e R e s im F» 6
BİBL İY O G R A FY A

Prof. D r. Ernst Kühnei, Die Sam lung türkischer islamischer


K unst im Tschinili Köschk, T afel 40, Seite 4 5, Berlin 19 4 5.
H alil Eclhem, E lvah ı Nakşiye koleksiyonu, sayfa 1 7 / 1 8 / 1 o,
Istanbul 19 2 4 .
M ehm et T ah ir, Osm anli Ressam lar Cem iyeti gazetesi, yıl 2,
No 16, sayfa 2 2 3 / 2 2 7 , İstanbul 1329 .
M ehm et T ah ir, Osm anlı Ressam lar Cem iyeti gazetesi, yıl 2, No.
17 , sayfa 2 5 2 , İstanbul 13 30 .
Nurettin Rüştü Büngül, Eski Eserler Ansiklopedisi, sayfa 169-
170 , İstanbul 19 39 .
Jo s e f von K arab acak , I V , Muham m edanisehe Kunststudien,
Seite 76/82, W ien 19 13 .
M .S . D im and, A . H andbook M uham m edan dekorativ Arts,
P 34, f 1 1 , N ew Y ork 19 39.
A . Thalasso, D er-i Saadet, p 25 , Paris 1908.
M ehm et Z iya , İstanbul ve Boğaziçi, C ilt I, Sayfa 3 5 4 / 3 5 5 ,
İstanbul 13 3 6 .
Faik Reşat, H azine-i Fünun mecmuası, sene 3, N o 23, sa )fa
18 5 / 18 6 , İstanbul 1309.
C evat Rüştü, Edebiyatı U m um iye, M ecm uası, sayfa 4 4 3 /4 4 5 ,
İstanbul 13 3 4 .
R a u f Y ekta, İkdam gazetesi, N o 9 0 33, sayfa 4, İstanbul 19 22.
G. Perrot et S. Reinach, R evu e Archéologique, p 4 0 7 / 4 13 ,
Paris 1 910 .
A bdürrahm an A d il, İkdam gazetesi, sayfa 3, İstanbul 19 22 .
Bursalı M ehm et T ah ir, Osm anlı M üellifleri, C ilt 1/ 2 /3 , sayfa
2 6 3/2 6 7 , İstanbul 19 14 .
Ekrem Reşat, O sm an Ferit, M u savver Nevsalı O sm anî, sene
3, sayfa 20 4/20 5/20 6 , İstanbul 1 3 2 7 .
Dr. R ifa t O sm an, M illî M ecm ua, yıl 4, sayı 83, sayfa 1 2 6 1 ,
İstanbul 19 24.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 83

M ehm et Süreyya, Sicilli O sm anî, C ilt 2 /3 /4 , sayfa 2 1 / 2 6 , İstan­


bul 130 8 .
Prof. D r. A . Süheyl Ü n ver, Ressam L evn î, sayfa 3 / 1 0 , İstan­
bul 1 9 5 1 .
Prof. D r. A . Süheyl Ü n ver, K o n y a M ecm uası, yıl n , sayı
6 / 7 / 1 0 5 , K o n y a 19 4 7.
Şahabettin Uzluk, İkdam gazetesi, N o 8 839 , sayfa 2, İstanbul
19 2 1.
Şahabettin Uzluk, M illî M ecm ua, N o 17 , C ilt 1, İstanbul
19 24.
A li Enver, Sem ağhane-i Edep, sayfa 19 3 / 19 4 , İstanbul 1309.
M ehm et F u at K öprülü, İkdam gazetesi, N o 8839, sayfa 2,
İstanbul 1920.
Esrar Dede, Tezkcrctüşşüara, V a ra k 94, Y a za m a (H alet Ef.
Kütüphanesi No 1 2 1 1 ) .
Hüseyin A yvan sarayî, H adıkatül Cevâm i, C ilt I I , Sa yfa 2 1 /2 6 ,
İstanbul 12 8 2 .
M ehm et Esat, M irâti M ühendishane-i Berri-i H üm ayun , sayfa
121/122 İstanbul 1 3 1 2 .
M ehm et Esat, M iıâ tı M ekteb-i H arbiye, C ilt I, sayfa 26 4 İs­
tanbul 1 3 1 0 .
Şemsettin Sam i, K am u sü l-a’lâm, C ilt I, sayfa 5 2 7 , İstanbul 1306.
E vliy a Çelebi, Seyahatnam e-i E v liy a Çelebi, C ilt I, sayfa 6 1,
İstanbul 1 3 1 4 .
Sâkip Dede, Sefine-i nefise-i m evleviyan, C ilt 2 /3 , sayfa 3 7 / 5 0 / 5 1 ,
K ah ire 12 8 3 .
Ahm et H alis Dede, Sefine-i nefisei m evleviyan zeyli, varak
186, Y a zm a , (merhum Sait Çelebi Kütüphanesi)
Dokakin zade Ahm et Bey, D ivan, yazm a (Ali Em iri K ü tü p h a­
nesi N o 17).
A li E şref Dede, M ecm ua, yazm a, (Prof. D r. F . N a fiz Uzluk
Kütüphanesi).
Im ad R ecep Dede, M ecm ua, yazm a (Prof. D r. F . N a fiz Uzluk
Kütüphanesi).
G avsî Dede, M ecm ua, yazm a (M erhum R a u f Y ek tâ ailesi
Kütüphanesi).
84 M E V L E V İL İK T E R E S lM

N â y i Osm an Dede, M ecm ua, yazm a (M erhum R a u f Yektâ


ailesi Kütüphanesi).
A li Nutkı Dede, M ecm ua, yazm a, (Yenikapı M evlevihanesi
kütüphanesi).
T ah sin Ö z, G üzel sanatlar M ecm uası, No 4, sayfa 4 /7 , İstanbul
19 4 2.
A bdülbaki Dede, M ecm uai T evarih , yazm a (Yenikapı M e v ­
levihanesi Kütüphanesi)
Müştekim zade Süleym an Sadettin, Tuhfetül hattatin, sayfa
9 1 , İstanbul 19 28 .
Bedri R ah m i Eyu p oğlu , Cum huriyet gazetesi, yıl 29, sayfa 2, No
10684, İstanbul 19 54 .
M u alim N a ci, Esam i, sayfa 2 4 7 /2 5 0 , İstanbul 130 8 .
III. M E V L Â N A ’N IN R E SİM L E R İ

Muhtelif kolleksiyonların muhteviyatı— Türkiye'de hususî eller-


dekiler— Kütüphane ve Müzelerde olanlar— Iran ve Hind albümlerinden
resimler— Avrupa müzelerinde bulunanlar— Amerika'daki resim— Re­
simlerin ressamları hakkında— Eserlerde sanat ve teknik tarafları—
Benzeyiş bakımından aralarındaki farklar— Mevlâna’nın şemaili için
mevcut dokümanlar— Hilyelere göre Mevlâna’ nın tipi— Elbise şekilleri
ve onların renkleri— Yazıya ait son söz ■
I. Kolleksiyonum da M evlân a’ nın m uhtelif kütüphane
müzelerden kopya edilmiş müteaddit fotoğrafileri vardır. O n ­
lardan ilki î. M ah vi tarafından hediye edilen bir fotoğrafidir.
Aslı, T a h r a n ’ da Ş a h ’ın hususî müzesinde bulunm aktadır.
Resim, deri üstüne el ile ve boyalı olarak işlenmiştir. Fakat,
sanatkârı meçhuldür. T a b lo içinde, iki portre göze çarpıyor.
Ö n plânda, M evlân a çömelmiş bir vaziyette, sol eli şakağında,
sağ elile dizini tutuyor. Arkasında, kollu bir hırka, başında
sivri bir külâh üzerinde önden yan lara doğru genişliyen destar
sarılıdır. Düşüncelidir. K aşları y a y gibi ve uzun, gözleri bü-
yiikçcdir. Bıyıkları kesik, sakalı seyrek ve uzundur. Karşısında,
Şemsi T eb rizî sağ dizi kalkık ve sol ayağı üstüne oturmuştur.
Yü zün ü , asayı tutan ellerinden sağı üzerine dayam ış; sol elile
sağ elinin biraz altından asayı tutmaktadır. G enç şimali, uzun
saçlı, başında dilimli bir külâh vardır. Sırtında, diz kapağına
kadar, bugünkü İranlıların giydiği entari, ince bir kemerle
belden bağlanmıştır. İkisi de, bir noktaya bakıyor. A rka plânda
ufak bir dere uzaklardan dolana dolana akıyor. D ah a ileride,
burası tabloda üçüncü plâna düşmektedir, ağaçların önünde
bir yap ı görülüyor ki, bu ufukla biten dağların ön tarafındadır.
88 M E V L E V ÎL İK T E R E S ÎM

I I . Beyazit K ütüphanesinde m evcut bir M esnevi içine


yapılm ış tasvirdir ki, kitabın sonunda Ji

jIj ¿JLij!) îJ

ij Jl ı J a J l j j l c (jliJI 1018 kaydından hattatın M es-


n evî’yi (16 0 2) de bitirdiği, binaenaleyh resimlerin de bu tarihten
biraz sonra yapılmış olduğu kabul olunabilir. Eser (18 50 ) de
Sultan M ecid ’in anası Bezmiâlem jİIp tarafından vakfe-
dilmiştir. M esnevi, altı ciltten ibarettir. Birinci ciltte, karşılıklı
sahifeler üzerinde ayrı ayrı iki kompozisyon vardır. Birincisinde
M evlân a, bahçe içersinde yüksek bir sed üzerinde oturuyor ve
ders takrir ediyor. Başında iri bir kavuk, yüzü uzun ve gözleri
bir noktaya bakıyor. Üstünde kırmızı bir hırka, altında koyu
kahve rengi bir tennure vardır. Bağdaş kurmuş, sol eli dizi üs­
tünde duruyor. S a ğ elile işaret ederek bir şey anlatm aktadır.
O rtada, sekiz köşeli bir havuz içinde ördek yüzmektedir. M ürid-
ler, iki sıra olmuşlar büyük miişridin coşkun kelâmlarını heyecan­
lar, vecitler içinde, dinliyorlar. H er biri, m uhtelif vaziyetler­
dedir. Döşeme mermer parçalardan mürekkeptir. M ev lân a’nın
oturduğu yerin arkasında parm aklık ve yan ın da bir ağaç bu-
lunyuor. Sedirin bahçeye iki kapısı vardır. K o yu yeşil selviler ve
çam lar altunî bir ufukla nihayet buluyor. Büyüklüğü 9,5 X 1 5 ,5
sm., etrafında gayet güzel işlenmiş bir tezhip dekoru, bakışları
toplamaktadır. D iğer sahifede, Dervişlerin yemek pişirmele­
rine ait bir kompozisyon m evcuttur. O rtada bir kazan kaynıyor
ve etrafında birkaç m ürit aş hazırlam akla meşguldür, ikinci
ciltte üç tane tablo, üçüncü ve dördüncü ciltlerde ikişirden dört,
ve altıncı ciltte dört tane resim vardır. Eserler suluboyalıdır.
Ressam ları m eçhuldür. R en k ve şekilleri teknik yönünden
güzel olmasına rağm en, idealist çığıra mensup bir Ressam
tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır.
I I I . A yn ı kütüphanede No. 5 0 17 . 22 X 16 sm. büyüklüğünde
bir m ecm ua içinde M evlân a’ nın başka bir portresi vardır. M e c­
m ua, A. Kem alettin Paşa’ nın T a h ra n sefirliği zam anında,
Ira n Ressam larından birine yaptırılmıştır. Bunun da, diğer
M evlân a portrelerile meşgul olmuş sanatkârlar arasında N e-
cefli A ğ a tarafından yapıldığına inanıyorum . Çünki
R E S İM D E M E V L E V İL E R 89

aynı Ressam ın mezkûr kütüphanede m evcut ikinci bir eseri


bulunm aktadır. M ecm u a Bezm iâlem sultan vakfıdır. M ecm u ­
anın içerisine de M evlân a’ dan başka daha bir çok büyüklerin
portreleri m evcuttur. Ressam a göre, M evlân a’ nın tipi şudur:
ir i bir vücut, baş sola doğru eğilmiş ve üzerinde des-
tarlı bir sikke; omuzlarını aşacak kadar uzun saçlı ve siyah
sakallıdır. A rkasında ten n u re; sol eli, bükülmüş dizi üzerinde
işaret yap ıyo r 31. S ağ eli çömelen sağ dizi üzerindedir. Bir postta
oturuyor. Y erd e açılmış bir kitap içinde M esneviden alınmış
iki mısrağ yazılıdır. Renkler sarıcadır. Fon da m ihraba benzer
bir şekil görünüyor. Portre, m uşam ba üstüne yağlıb oya işlen­
miştir. Bazı perspektif ve anatomi hatalariyle beraber, bir
seyyah karekterini veriyor. V ak ıa, A sya içlerinde tasavvu f ve
şiir âleminde uzun saçları, durgun gözleri ve soluk benizleriyle
pek çok tipler yaşıyordu. Fakat, tabloda coşkun bir âşık, derin
bir mütefekkirden ziyade, solgun ve siyah renklerden akan
karakter sükûnet içinde muhitte gördüklerini, işittiklerini
topluyor 3a.
IV . M üzelerde m evcut portrelerden biri, Boston şe
müzesindedir. N evyork şehbenderi M . A . T e vfik , bir fotoğra-
fisini göndermişti. Eserin oraya ne suretle düştüğü hakkında
kati bilgim olm am akla beraber, R. M artin ’ in kolleksiyonu
satıldığı zam an, eserin mezkûr M ü ze tarafından alınmış olması
k a b ild ir33. Belki de, eserin doğrudan doğruya Şark k o le k ­
siyoncuları tarafından müzeye satılmış olması mümkündür.
Bu hususta, henüz bir m ütem m im m alûm at yoktur. T a b lo d a ,
M evlân a dizini ellerile kilitlemiş bir pozda oturuyor. Arkasında,

31 Bu resim Alm an müsteşriklerinden G . Rosen tarafından ilk defa


A lm ancaya çevrilen M esnevi içerisinde neşredilmiştir. Bu tercümenin ikinci
tabını G . Rosen (19 13 ) de M ünihte yayım a çıkarmıştır. A ynı resmin benzeri
K onya’da A . K oyunoğlu’nun kitapları arasındaki yazm a bir M esnevi
içindedir.
32 Bu portrenin bir fotoğrafisini değerli dostum Dr. A. Süheyl, K onya
H alkevinin (1948) de çıkardığı M evlâna nüshasında pek faydalı bir makale
ile yüze vermiştir. (1075) de Nesip Dede K o n ya’ da M evlâna türbesinde bir
mecmua içinde bir çok resimler gördüğünü haber veriyor. Pek çok araştır­
m alar yaptığım halde, adı geçen m ecmuayı görmeğe muvaffak olamadım.
33 Bu resmin ilk kopyasını R . M artin “ Iran H ind-Türk m inyatürleri,,
nden bahseden kitabında (19 12 ) de bastırmıştır.
93 M E V L E V İL İK T E R E S İM

koyu renkli bir hırka ve başında kavuk vardır. Bıyıkları kesik


ve beyaz sakallıdır. Y ü zü , esmer ve uzuncadır. Portre, h afif
bir çizgi üstüne çok az bir gölge ile işlenmiştir.

Portrenin alt kısmında tâ’ lik bir yazı ile ç jj j*


kelimelerini okuyorum. Resm in ne zam an yapıldığına ve res­
sam ına dair, hiçbir işaret yoktur. Yaln ız, teknik yönünden
fikrim i söylersem X I V . asır T ü rk mektebine mensup bir Ressam
tarafından işlenmiştir, diyebilirim . Eser, şimdiye kada gör­
düğüm ve incelediğim portreler yanında işçilik bakımından
üstün bir değere ve olgunluğa maliktir. Bilhassa, çok kıy­
metli bir desen m evcudiyeti, eserin olgun bir ressam tarafın­
dan işlendiğine delâlet ediyor. Eser herhalde şemailde olan
M evlân a tipine bazı noktalardan temas etmektedir. Bu yönden
portre Beyazit Kütüphanesinde bulunan portrelere nazaran,
daha çok hakikate yaklaşan bir resim olabilir. Bununla bera­
ber, m em baların bahsettiği A yn ü d d cvle’ nin eserlerinden olm a­
dığı pek muhakkaktır.
V. Kütüphanelerdeki portrelerden bir tanesi, K o n y a ’
M evlân a müzesindedir. Resm in arka yüzüne yazılan yazılarda
ne suretle elde edildiği ve ressamının kim olduğu hakkında
izahlar vardır: “ (18 39 ) tarihinde H alep M evle vi Şeyhi merhum
H acı A bd ülgan i Dede Efendi Dersaadette bulunduğu hengâm da
cennet-mekân Sultan A bdülm ecit H a n ’ın hazine muhafızı
vasıtasile hazine-i celileyi ziyaret ettiği bir sırada hazine-i mez-
kûrede m evcut H azreti Pir Efendim izin resmi âlisini müşahede
etmekle badezziyare muhafız mezkûrden talep etmesi üzerine res­
mi şerif hediye olarak hassaten Efendii m um aileyhe ihsan edil­
miştir. (18 6 7 ) T arihin d e H alep M evlevîhanesine gelen üstat bir
nakkaşın desti m uavenetilc resmi âlinin bir sureti alınarak asıl
resmi kadim dahi seadetlu Çelebi Efendi tarafından tarafi-zişere-
fi mürşidânelerinden talep buyurulm asına binaen tarafi fakirane­
mizden huzuru lâm iünnur-ı hazreti Pire niyaz maksad-ı hayır
mırsadile takdim kılınmakla el’ an m ahallî kütüphane-i m ah-
susada emanet-i saire m eyanında m ahfuzdur.” Bunun altında,
“ işbu resmi şerif nusha-i saniyyesile beraber m akam m uallâyi
M evlâ n a ’ da hıfzedilecektir ve tarafı dervişanemden vakfe-
dilmiştir. 2 3 R am azan ” kaydı varsa da tarihi atılm aya unutul­
R E S İM D E M E V L E V İL E R 91

muştur ki, mezkûr resmin H em dcm Çelebi’nin m akam da oldu­


ğu bir zam anda kendisine hediye edildiği anlaşılmaktadır.

Resim 1 7 x 2 5 , 5 Sm . büyüklüğündedir. Beyazıt K ü tü p h a­


nesindeki resimden 8 X 3 ,5 Sm . daha büyüktür. T ip itibarilc,
bu portreye büyük bir yakınlıktadır. M evlân a, resimde
post üzerinde çömelmiş bir pozdadır. S ağ elini koltuğu altına
sokmuş, sol elini diz kapağına iki parm ağı gözükür şekilde
uzatmıştır. Büyük ve uzun kumral sakallıdır. Renklere göre:
daha ziyade bir seyyah tesiri veriyor. K aşları gür ve siyah, göz­
leri büyükçedir. Başında sivri bir külâh vardır. A rdın d a, m ihra­
ba benzer ve içerisinde koyu yeşilden açık sarıya renkler vardır.
A ltında, bol bir şalvar ve kuşak, ayakları çıplaktır. A yaklarının
yanında, yeşil kaplı bir kitap duruyor. Saçı iki om uzuna ayrık
iniyor. Bütünü itibarile, renkler koyudan başlıyarak açık sarı­
larda bitiyor. T ertip ve tarz yönünden, Beyazıt Kütüphanesinde
gördüğüm resme benziyor. B an a öyle geliyor ki, mezkûr kü­
tüphanedeki portreyi işliyen Ressam (18 6 7) de H alep M cv -
levîhanesine uğramış ve orada bu kopyayı vücude getirmiştir.
H albuki, sanatkâr bu eserini suluboya ile işlemiş ve y u m u r­
ta akile resm etmiştir. Eserin aslı benim kolleksiyonumdadır.
Bu eserde de Beyazıt Kütüphanesinde ve M evlân a müzesinde
olan eserler gibi, ressamın adı yazılı değildir. Y aln ız, A .
Sabuhi D ede’ nin kaydına göre: resmin (18 6 7) yılında H alep
M evlevîhanesinde A bdülm ecit hazinedarı tarafından A bd ül-
gani D ede’ ye hediye edilen portreden kopya edildiği anlaşıl­
maktadır.

V I. T e k portreden ibaret olan bir resim, yenikapı M e


lcvîhancsi kütüphanesinde bulunuyordu. Ş eyh O sm an Efendi’ ye
Sultan M ecit tarafından hediye edilen bir portredir. M ü zeh ­
hep bir kap içinde 8 x 1 2 , 5 Sm . büyüklüğündedir. Portrede,
M evlân a iki dizi üstüne oturmuş. Başında, destarlı sikke
vardır. Başı, sol tarafa eğilidir. Sakalı sık ve beyaz, arkasında
uzun bir hırka ve altında yenli entari (tennure) giyilidir. Elleri,
hırkanın yenleri içine sokuludur. İki yenin birleştiği yerde,
teşbih gözüküyor. Portrede renkler destar beyaz ve sikke
sebye boyasındadır. H ırka yeşil ve tennure sebye kırmızısıdır.
Y ü z sebye, sakal ve bıyık beyazdır.
92 M E V L E V ÎL İK T E R E S İM

Portrenin kim tarafından yapıldığı m alûm olm am akla


beraber, üst sol köşede iki satırlık kitabede i S j l C jy â *-

- J ' k j  j J * j y *al diye Selçukî hattıyle bir yazı vardır. V eled

Ç elebi’ye göre: resm in M evlân aya ait olması icap ediyor. V a k ıa ,


şemaillerdeki tarife göre portrede bazı noktalarda uyuşm az­
lık eksik değildir. M evlân a’ nın son zam anına ait portresi
olmalıdır. Son yıllarında M evlân a daha ziyade rengi uçuk,
daha z a y ıf ve hattâ pek yorgun bir halde bulunuyordu. Bunnn-
la beraber, m evcutlar içinde sanatkârın şemaile en yaklaştığı
portrelerden biridir. Bugün İstanbul’ da İnkılâp müzesindedir34.

V II. Kom pozisyon içindeki bir diğer portreyi W . A rn


ortaya çıkarmıştır. Bu portrede M evlân a, K o n ya ( 8 / 5 / 12 3 7 )
Zerkuplar j j K u yu m cu lar çarşısında Şeyh Salâhaddin
Zerkub-ı K u n e v î’nin dükkânı önünden geçiyor, ön plânda,
sağda M evlân a bir kişiyle geliyor, sol tarafta üç delikanlı M ev-
lâna’ y a teşrifat yapıyorlar. H attâ, bunlardan biri M evlân a’ nın
ayaklarını öpüyor. M evlân a’ nın başında sikke ve destar, arka­
sında yırtm açlı bir hırka vardır. Solunda siyah sakallı ve
başı destarlı zat, H üsam ettin Çelebi olmalıdır. Hırkasız ve
tennurelidir. O nun arkasındaki genç, M evlân a’ nın oğlu
Sultan V e le d ’ dir. Resm in temsil ettiği hadise üzerine
M ev lân a bu gazeli söylemiştir :

( Jjf j j dr j * JjJj S i

Ö J> - ( J* j < Jj> - (_£* j ( J * * j C jjy fi J n j

j !;1! t / ’ j

j J ^ il *fl 1 D İ> - ¿S"


X j Ü y ^ - J> -

ı_r"^ O

31 Bu resmi ilk defa H asan-Âli Yücel, Y eni K a p ı Şeyhi Abdülbâki


Dede’den alıp “ M evlâna’nın R u bâileri” isimli kitabında (Remzi K itabevi.
1932) renkli olarak yayınlam ış, sonra N. Uzluk “ Sultan Veled Divanı,,
(19 4 1) derenkli olarak neşretmiş, daha sonra “ Güzel Sanatlar,, mecmuasın­
da ve K onya Halkevinin “ M evlâna,, nüshasında (1943) de intişar etmiştir.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 93

o - lil* J j j j j j j j > - (ji j oJ J b 1— ' j j 4

ıJ jjf'j ıjjfi" eJJU jjs j j A \ j >-

Ij (Jlldi*- lî^ " y (j— ¿Ip jt j^ j L»


(J j İL ı S jjS 'jî <>- l j J ib * jj j_ >

“ Bu zerkûpluk “ altın verakcılığı” dükkânından bir hazine


çıktı; içi, dışı tam ve mükemmeldir, ne kadar güzelliktir, ne
kadar güzelliktir.
Y ak u p ların sırlariyle dolu ne güzel Zerkûplar pazarıdır ki
Y u s u f’un canı bile bunun aşkıyla Y ak u p gibi feryadu figan eder.
B u rada oturan sevgilinin aşkıyla yüzlerce L eylâ , M ecnun
gibi zencirleri koparacak derecede şuurunu kaybetti. Bu
öyle bir ateşti ki E yyu b u n sabırları buna taham m ülde görülür.
Zerkûpluk gitmiş ve hak kalmış, vücudu bir altın verak
gibi saf, sade olmuş, cevherler m eydana dökülmüş. Burada
artık ne zerkûpluk, ne kerrupluk kalmıştır.
G el, âşıkları okşa, çünkü hakikatların ruhu sensin, seni
aldatan, yanıltan iki yüzlünün boynunu v u r 35.”
İkin ci plânda poyrazdan bir pençereli dükkân içinde Şeyh
Salâhaddin (1166-1241) ve çırağı karşılıklı oturmuşlar, örs
üzerinde altın döğüyorlar. Kom pozisyon, yalnız M evlâ n a’ nın
tarihî bir cezbe ânını tasvir etmesi bakım ından da büyük bir
değeri haiz bulunuyor. A rn o ld ’ daki kayda göre, resim X I V . asra
ait bulunm aktadır. H attâ, meşhur büyük ressam Behzad’ın
eserleri arasında gösterilmektedir. V ak ıa, kuvvetli bir tahm in­
den başka bir şey olarak kabul edilemiyen bu iddiayı bırakıp
Selçukî mektebi tesiri altında kalmış bir ressama atfetmek
daha doğru olabilir. Bu tahm in, benim eserde gördüğüm
çalışma tarzına dayanm aktadır.
Çünkü, resim kompozisyonunda m im arî partilerde ve
şahıslardaki kostümlerde bu nokta olanca kuvvetile göze çarp ­
m aktadır. Binaenaleyh, A rn o ld ’ un X I V . aşıra ait gösterdiği
bu eserin pek çok noktaları dediklerimi teyit etmektedir.

35 Bütün menakipler, bu hâdiseyi geniş ölçüde kaydediyorlar. B il­


hassa, M evlâna gazelini bu esnada irticalen söylemiştir. Şeyh Salâhaddin
(657 c - ej- )de K o n ya’da vefat etmiştir. K a b ri M evlâna türbesi içinde
Sultanülülem a’nın sol tarafındadır.
94 M E V L E V İL İK T E R E S İM

H attâ, eseı- bu sebeplerden dolayı pek kuvvetli bir vesika


olmaktadır. B chzad’ ın müteaddit m evzularda işlediği pek çok
eserlerini tanıdığım halde, burada ilk defa olarak böyle
bir eserin ona atfedildiğini görüyorum . A rn o ld ’ dan başka
Şark ressamlarile uğraşmış birçok garpli inceleyicilerin kitap­
larında, bu id diaya tesadüf etmiş değilim.
Bilhassa, eser M evle vi menakiplcrini pek yakından ve
hattâ derinden etüd etmiş bir ressam tarafından vücude ge­
tirilmiştir ki, sanatkârın bu vak ’ ayı hakikî vesikalara istinat
ettirmesi, kendisinin pek bilgin bir M evle vi olduğunu bile
iddia ettirmeye k âfi gelmektedir 36. Şim diye kadar, aynı
m evzula hariçten bir Ressam ın meşgul olduğunu bilm iyorum .
O nun içindir ki, A rn o ld ’ un sanatkâr hakkında verdiği bu haberi
ilk defa işittiğimden hayret ediyorum. Belki de, Behzat Jİ j r
diye gösterdiği sanatkârın Selçukî devri ressamlarından bi­
rinin adıdır. Çünkü, eserde filân Behzat diye hiçbir işaret
bulunm am aktadır. D ah a ziyade, Behzat adlı bir ressamın
olduğu kabul edilmiş bir m ecm uadan koparılmış olması düşü­
nülebilir.
V III. M c v lâ n a ’ya ait portrelerden biri A n k ara’ da E tn
rafya M üzesinde bulunm aktadır. Resim , tek halde portre
değildir. M e vlâ n a ’yı Şems ile birlikte gösterir bir kompozis­
yondur. Eser, (18 6 4 ) de adı meçhul bir Iranlı ressam tarafın­
dan İstanbul’ da işlenmişdir. Resim , herhalde bir Paşa için
sipariş edilmiş olacaktır. Bilâhare, Paşa’ nın vefatından sonra
terekesi m eyanında satılmış ve bir M a ca r tarafından satın alı­
narak Budapeşte’ye götürülmüştür. M aalesef, fotoğrafın E tn o g­
rafya müzesine ne suretle düştüğü hakkında bilgi m evcut de­
ğildir. Y aln ız, mezkûr eser işlendiği zam an daha birtakım re­
simlerle bir albüm içinde bulunduğunu işitmişler vardır.
işçilik ve kıyafet bakım ından eserin X I X . asra ait olması
pek mümkündür. Bilhassa, eseri işliyenin bir Iranlı olmasına
gelince bu noktayı bir vesika- ile doğrulam ak kaabil değildir.

36 Bugün yaşam aktaki ressamlar arasında İ. Ç allı’mn bu mevzuda


uğraştığını pek yakından biliyorum. H attâ, M evlevîler adlı bir tablosunu
Ankara Resim Sergilerinden birinde teşhir etmişti. Bu tablonun pek güzel
bir kopyası (1943) de “ Güzel Sanatlar,, mecmuasında intişar etmiştir.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 95

Nitekim, bu söz, sırf bir işitme değerini de aşmamaktadır. Ç ü n ­


kü, o tarihte İstanbul’ da eser veren bir çok M evlevi ressam­
ları vardı. Binaenaleyh, eserin böyle bir ressam tarafından
vücude getirilmiş olabileceğini de daim a tahmin edebiliriz.
Şu halde, eserin vaktilc hangi Paşa için yapıldığı ve Paşa’ nın
kim olduğu tam am iylc meçhul olduğu gibi, M a c a r’ ın mezkûr
resmi ne zam an satın aldığını ve bu resmin albüm den ne suretle
çıkarılarak tek başına satıldığını hiç kimse bilmiyor.
IX . M cv lâ n a ’ ya ait çok kıymetli bir eserdir ki, pek m u
terem arkadaşım A . Sü h eyl’in himmetiyle m alûm olmak­
tadır. Resm in aslı İstanbul’da hâzinededir. (M ecalis-ül Uşşak,
verak 12) 9 X 1 5 , 5 büyüklüğünde bir terkip levhasıdır. Resim,
A rn o ld ’un aldığı misale bazı noktalardan temas etmekle be­
raber tam am iyle benzeri değildir. Ü st ve alt kısımlardaki
üçer satırlık farsça metinlere göre: Resim Şeyh Salâhattin Zer-
kûb-ı K u n e v î’ nin M e vlâ n a ’ nın ayağın a düştüğü meclisi tasvir
etmektedir. Bilhassa, şahıslarda ve kostümlerde büyük fark­
lar göze çarptığı gibi, pozlarda ve terkip unsurlarında da
derece derece ayrılıklar vardır.

Eser, mevzu itibarile yeni olmadığı gibi, işleme yönünden


de bir eksikliği m uhafaza etmektedir. A rn o ld ’ da M evlân a
beyaz sakallı, koyu destar, açık hırka ve koyu tennureli olduğu
halde, berikinde beyaz destar, siyah sakal, açık tennure ve
hırka vardır. Şeyh Selâhattin’ e gelince, birinci resimde pek
genç bulunduğu halde, İkincide daha yaşlı ve kostümü tam a­
miyle siyah renktedir. Resim ler arasında insan adedi yönünden
de farklar vardır. Birincideki şahıslar sekiz kişiden iberettir. H a l­
buki, öbüründe insan sayısı on ikiye çıkmaktadır. Resimlerdeki
m im arî karakter ise bazı ölçü farkları gösteriyor.

Bu farklar, bütün resmin parçalarında göze çarpm ak­


tadır. Birinci resimde daha büyük ölçü içindeki ifade m evcu­
diyetini, ikinci resimde muhakkak ki pek küçük bir ölçüye in­
dirilmiş vaziyette buluyoruz. Bunun da başlıca sebebi ilkinde
tam am iyle figürlere ve m im ariye hasredilmiş olan plânlar
yanında İkincide Farsça için ayrıca mevki tefrik edilmiş oldu­
ğudur. Binaenaleyh, bu suretle m im arî ile şahıslara ait
plânlarda değişiklik vücude getirilmiş oluyor. Belki de bu tesir
96 M E V L E V İL İK T E R E S İM

ikinci resimde sanatkâr tarafından mahsus yapılmıştır. M am afih ,


bütün terkip pek güzel bir sanat eseridir.
X. Bir başka resim yine M evlân a’ya ait bulunmaktad
Berlin’ de hükümet müzesindedir. Eserin doğrudan doğruya
M e vlâ n a ’ y a ait olduğunu bir vesika göstermiyor. Y aln ız, mez­
kûr müzedeki kayıtlara göre resmin aslı H int M oğollarm dan
birinin sarayındaki hususî albümlerden çıkmadır. Ressamı
m alûm olm am akla beraber (1700) yıllarım da işlenmiş ol­
duğu haber verilmektedir, ik i şahıstan ibaret olan resimde
M evlân a, başı kalın bir ağacın gövdesine dayanmış, sağ eli ise
şakağında, sol eliyle bir kitabı tutuyor. Ü zerinde siyah hırkası
vardır. K arşısında başı kavuklu, üstünde alacalı tennure giymiş
bir genç diz çökmüş rebab çalm akla meşgul görünüyor. A rka
plânlarda siyah dumanlı d ağlar ve bulutlu ufuklar vardır.
H erhalde, resimdeki ihtiyarın M evlân a olması ve karşısındaki
gencin de oğlu Sultan V eled bulunması mümkündür. Çünkü,
müzedeki kayıtlarda resmin Şark ’ ın en büyük bir şairine ait
olduğu işaret olunuyorsa da, isim belli edilmediğine bakılırsa,
bu resmin ancak M evlân a olabileceğine inanıyorum . H er ne
kadar M e v lâ n a ’ dan başka bir kimsenin de olmak ihtimali
varsa da hayatını yakından bildiğim şairler arasında ondan
başkasını düşünemiyorum.
Bilhaassa, eserin pek eski bir asıldan kopya edilmiş olması
müm kündür. Bu yoldaki tahminimizi teyid edecek vesika­
lardan henüz m ahrum bulunuyoruz. Y aln ız, şimdiye kadar
gördüğüm örneklerde bu nevi resimler münferit olmaktan
ziyade, bir albüm içerisinde diğer resimlerle birlikte bulunu­
yorlardı. Belki de, mezkûr resimin böyle bir albüm den
alınarak Berlin’ e kavuşmuş olması pek kabildir. D iğer m üze­
lerde m evcut eserler hakkında olduğu gibi, bunun etrafındaki
m uhtasar işaretler de eserin öyle bir talihsizlik yüzünden asıl
mahallinden uzaklaşmış olduğunu hatıra getiriyor.
Prof. D r. A . Süheyl Ü n v e r’in (7 .3 .19 5 6 ) tarihli mektubu
ile şifahi ifadelerinden M evlân a Türbesine ait, resim yönün­
den m uhtelif süjelerde M evlevîliği alâkadar eden bilgileri
elde ediyoruz. Bilhassa, mezkûr eserlerin ortaya çıkmasında
K av alalı M ehm et A li P aşa’nın M evlevilik etrafındaki m evzulara
büyük bir ilgi gösterdiği his edilmektedir. H attâ, îtalyad an
R E S İM D E mevlevler 97

celbettiği sanatkârların, sarayında bu m evzularla meşgul ol­


dukları m alûm dur.
H erhald e adetleri az olm ıyan bu eserler bu gün M ısır
kitaplığının m uhtelif num aralarında bulunm aktadır. O nlardan
M evlân a Türbesi adlı bir tanesini burada zikredeceğiz. T ab lo ,
orta büyüklüktedir. T ü rben in pek eski bir durum unu tesbit
etmektedir. Resim , doğrudan doğruya sanatkâr tarafından
görülmüş olarak yapılm am ıştır sanıyorum. Elde m evcut da­
ha eski bir vesikaya bakm ak suretiyle ortaya çıkarıldığına
inanıyoruz. Çünkü, eser (15 2 0 ) yılından sonra yapılm ış olsaydı
türbenin niyaz penceresi cihtine birinci Sultan Selim tarafın­
dan yapdırılm ış olan dikme duvarın orada açıkça görülmesi
icap ederdi. H albuki resim, türbenin bu tarihten daha eski
zam andaki vaziyetini göstermektedir. Binanaleyh, bu nokta ora­
da henüz yokken tesbit edilmiş olan bir ressamın eserinden fayd a-
lanıldığı muhakkkatır. Birinci Ebubekir Çelebi vaktinde türbe
kütüphanesinde bir m ecm ua içinde m uhtelif resimleri top­
layan bir albüm ün bulunduğunu pek iyi hatırlıyoruz. A y n i
m evzuun diğer iki örneği, orada durm aktadır. M ezkûr
eser, M e v lâ n a ’yi tasvir etmektedir. M ısır K itaplığının (N o : 4 1)
de ve Farsça T a rih Şubesindedir. Levh an ın sol tarafında üstte
talik bir yazı ile (Hazreti M evlân a M ehm et Celâlettin Belhî)
ibaresi vardır. M evlân a, orada ayakta duruyor, sağ elinde bir
kitap ve solunda yelpaze tutmaktadır. Başında beyaz destarlı
sikke vardır, uzun hırkalıdır. Bıyığı sakalı siyahtır. Resm in
kenarı pek iyi seçilememekle beraber, dekorlarla süslü ol­
duğu anlaşılmaktadır. T ip itibariyle pek büyük bir benze­
yişle bir Buharalıyı hatırlatm aktadır. H erhalde m evcut kitabeye
göre, bu eserin menşei itibariyle hariçten temin edilmiş bir
resimden istifade edildiğine ihtimal veriyoruz.
M e vlâ n a ’yı temsil eden bir eser daha vardır. Bu, diğer
örnekler gibi, tek portreden ibaret değildir. Bilâkis, m enazır ka­
idelerine göre işlenmiş bir konpozisyondur. Bu eserde kitap-
ılğın (N o : 4 1) de ve Farsça tarih şubesindedir. Bizim burada neş­
rettiğimiz kilişe öbürleri gibi, ilk orijinal kopyadır. Eserin as­
lını görmediğimiz için maalesef, hakkında fazla m alûm at vere-
miyeceğiz. Y aln ız, resimde görüleceği gibi M evlevilik âleminin
meşhur simaları orada toplanm aktadır.
M e v le v ilik te R e s im F. 7
98 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Zikrettiğim iz resimde birinci plânda ve solda bir çıkıntı olarak


öne fırlayan üstü dört kubbeli yapı, Sultan V eled Medresesinin
eski halini göstermesi bakım ından ayrı bir değer taşımaktadır.
Bazıları, hiçbir vesika ile tevsik edemedikleri yazılarında yap ı­
nın 5 metre daha ileride bulunduğunu iddia ediyorlarsa da, bu
hal resimde bulunm adığı gibi, Sultan V eled Medresesinin de ayni
bina olduğu kendiliğinden tazahür etmiş bulunuyor. Bu bakım­
dan tarihî yönü kadar ressamlık tekniği de kuvvetli bir m ev­
cudiyet ibraz etmektedir. Bu faydalı buluşu da Profesöre borç­
luyuz.
Bir kapı ile içerisine girilcbilcn büyükçe bir oda var. Buna
M evle vi tâbirince (hücre) deriz. K ap ın ın yan taraflarında
iki pencere bulunm aktadır. S a ğ tarafda bir ocak ve yanında
bir tuğ, solunda keşkül ve bir kitap asılıdır. O cağın sol yanında
üstünde beyaz hırka, başında dal sikke (Destarsız Sikke) giymiş,
sağ eliyle işaret eden ve sol eliylede Sultan V e le d ’i tutan M eh ­
met Şemsi T eb rizî bir post üstünde oturm aktadır.
K ap ıd an henüz girmiş ayakta bir zat gözüküyor ki, bu
da kitabeye göre M cv lâ n a ’dır. A çık kapıdan ağaçlıklı bir
bahçe görünmektedir. M cv lâ n a ’ nm başında beyaz destarlı
sikke, sırtında koyu renkli hırka ve tennure vardır. M evlân a
siyah sakallı ve kesik bıyıklıdır. Y ü zü Şem s’ e karşı ve elleriyle
birşeyler işaret etmektedir. Ö n tarafta bir sandık ve ilerisinde
ocağın sol tarafında serili bir post durm aktadır. O cak ta odunlar
yanm aktadır.
O danın sol tarafında vahdette oturur ve ayakta m uhtelif
şahıslar bulunm aktadır ki, bunların 3 ü post üstünde ve diğer
3 ü ayakta durm aktadır. İkinci plânda pencerenin önünde
duvara yazılmış kitabeye göre: oradaki zat Kalcnderşah adını
taşımaktadır. Bildiğimiz M evle vi büyükleri arasında böyle bir
ismi hatırlam adığım ız için, onun kim olduğunu açık bir
surette teşhis edemedik.
Ö bür konpozisyon m inyatür, İstanbul’ da Top k ap ı S a ra ­
yında durm aktadır. O nu, ilk defa Tahsin Ö z bize haber
vermiştir. Hususî bir çalışm a tarzı olan resimde şu tafsilâtı
buluyoruz Y a n yan a iki sanduka, ayak uçlarına doğru ikinci
bir sanduka. Ö nlerinde yere oturmuş 3 zat vardır. Birisinin
elinde kitap, arkasında iki genç ayakta duruyor.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 99

Tahsin Ö z ’ e g ö ıe: Bunların ikisi silâhtar ve ihtiyar z a tta


K an u n î Sultan Sülcym andır. Padişahın karşısında ‘ ‘müelifi
kitap , diye yazılı bir zat, onun sağında bir M evlevi. O nların
arkasında iki kürsü m evcut. Bunlar, el’ an semağhanenin post
kubbesine açılan fil ayaklarının üstünde karşılıklı duruyor.
Birisinde M esnevîhan, birisinde karii M esnevi otururmuş.
V eled Çelebi m erhum öyle söylemişdi. Siz burada M esnevi Şeri­
fin okutulduğunu gördünüz mü dedim ; hayır görm edim ; benim
çocukluğum da annemin amcası H acı E y ü p Çelebi okuturdu,
fakat M csciti Şerifte idi. A n cak ihtiyar dedeler, belki de Hem dem
Çelebi zam anında o fil ayaklarındaki kürsülerde okutulduğunu
nakil ederlerdi, demişti.
Resm in beri tarafında M evlevîler semağ ediyorlar, sik­
kelerinin üstünde, H azreti Pirin renkli m inyatüründe bulunan
siyah çizgiler var. M üstakil olan resmin etrafında X V I . asrın
tezhipli çiçekleri bulunuyor. Çok enteresandır. (M e v lâ n a ’nın
türbesi, sayıfa 112) de dediğim gibi, mezkûr M esnevihan,
M csnevihan M ah m u t D ed e’yi temsil etmektedir.
Bu iki sanduka, bittabi H azreti V â lid ile Cenabı V e le d ’in ve
ayak tarafına gelen H azreti V â lid i A zam Sultan ü l'-U le m a ’nın
sanduklarıdır. M in yatü r, şimdiye kadar tetkik ettiğimiz eser­
ler içinde en geniş tarihî tafsilatı haizdir. Bilhassa, tesbit edilen
eşhası dolayısı ile de pek üstün bir değere maliktir. F ak at ne
yazık ki, bu kıymetli eserin bugün bulunduğu yerin neresinde
saklı durduğu henüz karanlıktadır.
T ü rk sanat tarihi yönünden pek kıymetli neşriyatta
bulunan T ahsin Ö z, bu vesikayı haber verm ek suretiyle bu
şubenin mensuplarını kendisine müteşekkir bırakmıştı. Pek
çok temenni ediyoruz ki, eserin bulunduğu yeri de m alûm ederek
m eraklılarına yakından incelemek fırsatını vermiş olsun.
Anlaşılm ıştır ki, b u raya kadar saydığım müteaddit eserler­
de M e v lâ n a ’nın şemailine göre tek ve kompozisyon halindeki
resimleri, yalnız bazı noktalarda onu göstermiştir. Bunun
için, şemail olarak elde m evcut bilgileri burada toplıyorum.
Bu bilgilerle eserler arasındaki yakınlıkların veya uzaklıkların
incelenmesini okuyucularım a bırakıyorum . Bu uğurda en
değerli bilgileri (19 3 5 ) den beri müteaddit yayınlarile N . Uzluk
100 M E V L E V ÎL İK T E R E S ÎM

vermektedir. Bu arada S. N üzh et’in (M evlân a, S. 9) verdiği


haberleri teyid edecek vesikaları henüz görmüş olmamakla
esefli bulunuyorum 37.
N . U zluk (M e vlâ n a ’nın Y e d i Ö ğüdü, S : 76/80) m uhtelif
m enbalara baş vurm uş görünüyor. M e v lâ n a ’nın şeklini, orada
şu suretle tesbit ediyor: Spehsalâr (M enakip, V . 3 3) “ M evlân a,
çok riyazat yap ar, günlece bir şey yem ez, sonra çok yemek
yiyebilir; pek az uyur, sabahlara kadar ibadet ederdi. Bundan
dolayı vücudu pek n ah if idi. H attâ bir defa vücudunun, y a ­
pılan riyazat hasebiyle, şikâyette bulunduğunu bile H üsam eddin
Ç eleb i’ye söylemişti,, A yn ı metindeki diğer bir izaha göre:
“ O rta boylu, kır sakallı, soluk benizli, başında dum anî destar,
sırtında Bürdi H in d ib arî’ den ^ j L J ü a :>j feracesi ve sert bakışı
vard ı.”
Bu haberleri, E flâ k î ve Sevakıp de olduğu gibi ve­
riyor. A bidin Paşa bu noktaya, şu suretle temas etmektedir:
(Tercüm e ve şerhi M esnevî-i şerif, cilt 1, S. 12) “ M evlân a-yı
m üşarünüleyh efendimiz, müstekimülkad (dik) ve âdilülkame
(uzun boylu) olup m übarek gözleri sarı ile siyah arasında, yani
elâ ve kaşları mukavves idi. Levn i, fil’ asıl kırm ızıya m eyyal
iken badehu kesreti riyazat ve m ücahede sebebiyle sarıya
m eyyal oldu. N e m ülâhham , ne de z a y ıf olup, fakat kesreti
riyazattan badehu kesbi nehafet buyurm uşlardı.,,

M . Baharînin (Sipehsalâr tercümesi, S. 136) de M e v lâ n a ’nın


istiğrakına ait bahiste elbisesine dair şu kayıtlar vard ır: “ Fıka-
ralar gelüp hazretten tesc’ ül etseler dûş-i mübareklerinden
feracesini, hattâ pîrhenlerini çıkarıp verirlerdi. Bundan dolayı
gül kokan gömlekleri önünden yırtm açlı, açıktı. Sebebi ise
vakti işarda ferace gibi piraheninde düşü kudsiyyet mengûş-
larından kolayca çıkması ve elbiseyi çıkarm ak hususunda müş-
kilâtı m ucib olmaması için idi.,,

37 Şemail hakkında verdiği bazı kayıtlar benim gördüğüm vesika­


larda mevcut değildir. Bu mütemmim haberleri acaba hangi dokümanlara
dayayor? Maalesef, bu noktaları tamamile aydın etmiyor. Meselâ, Veled
Çelebi’ deki L û tfi Çelebi hilyesi onu birçok noktalardan yalanlam ak­
tadır.
R E S İM D E M E V L E V İL E R 10 1

A yn i mehazin (S. 14 3 ) de Şeyh Selâhattin Zerkûbı K o -


n evî’ nin müritleri ağzından nakledilen bir hikâyede, M evlân a
şu pozda tarif edilmektedir: “ Başı omuzu üzerine eğilmiş,
düşünüyor.,, M e v lâ n a ’nın bu hikâyedeki vaziyeti, İstanbul
İnkilâp müzesinde bulunan portredeki poza benzemektedir.
Esasen M ev lân a’ nın, pekçok defalar bu biçimde vaziyet alıp
oturduğunu menakipler sık sık kaydediyorlar. Bu meclisi anla­
tan p arçad a M evlân a, H üsam eddin Ç elebi’ye im lâ ettirdiği:
a_*?ŞU- _ ß -1 J l J^ ll »

¡ßßiI J «üiljji ¿rßj jJ-l ^Lsâll j I_j 9


aîIâJ UlSj j (Jlis ^ > -N l j

(1.3.1246) g AÎ^b j ¿ jM î A b Jlji jr z ja j


ibarelerinde Şem s’in (21 Şevval 643) Perşembe günü yüz
yirm i günlük bir K o n ya ikametini müteakip kaybolduğu
m eydana çıkmaktadır. Top k ap ı S a ra y ın ’da H azine (N o : 829.
80 a) M ecalis-ül U şşak’ta: Şems H a le b ’e gitti. Bir güzel Frenk
gencine aşık oldu. O gencin arzusu satranç oynamaktı. O n un ­
la, satranç oyununa başladı. A yrılık günleri uzadı. H azreti
M evlân a, Sultan V e le d ’i bir kaç derviş, at ve para ile bera­
ber H a le b ’e gönderdi. Dedi ki: Gidiniz filân mahalde Şemsi
T e b riz î’yi bir Frenk oğluyla satranç oynarken bulacaksınız.
M eclise onlar girdiler ve Şem s’in pabuçlarını A n adolu ta­
rafına çevirdiler. M evlân a, onlarla birlikte şu gazeli de gön­
dermişti :

J ß ß -A b — ( j LLj £ \ j j

IjIp - j l J u ,> _ A i b « 4 P j A.«6 _,So J j jS - e Js - y j\ J> j

1J loj ß*y>- V A-4 Aj l>- ¿ ß j Ü S -—

Ij l j Aj bJ U ajj J £ ~ j O j-îljıjjjLf A fb jb c Jw ß çi
İ J İ4 >- y ( j ^ - 4 ijU ii 4j 1 ^y» (_£.îLİ j

lj J- i_ C I Jb " i y a ^ - Jj b j \ ( J b - y ^

l(-_ (jj ß ß y jb ^ 'j * j J - b b b 4 Jü jI j y

(4 \ \ t y> i j l j o \ YA \ / \ A l o jljr J )
102 M E V L E V İL İK T E R E S İM

« Y ü rü y ü n ey dostlar, sevgilim izi,geçen y d kaçan güzelimizi


getirin.
Bir başka zam an geleyim derse inanm ayın, bütün vaitleri
hiledir, O sizi aldatır.
T a tlı teranelerle, renkli bahanelerle o ay gibi çok güzel yü z­
lüyü eve getiriniz.
O nun sözü kuvvetlidir. O sihirle, afsunla ateşi düğüm ler ve
havayı bağlar.
Sevgilim iz kutluluk ve sevinçle hele bir gelsin, kapıdan içeriye
girsin de o zam an T an rın ın şaşılacak şeylerini sen otur seyret.
O nun güzelliği parıldadı mı, güzellerin güzelliği ne olabilir,
güneşe benzeyen yanağı bütün ışıkları söndürür.

E y hızlı yürüyüşlü gönül, koş, Y em e n ’ deki dilberime ulaş.


O değeri bulunm ayan, bahası biçilm iyen akık’ a selâm ve say­
gılarım ı ulaştır.»

Şem s’in ayrılığına tesadüf eden bu günlerde M evlân a, b a­


şına dühanî renkte destar sararak beyazı tam am en terkettik-
lerini ve bu halin son zam anlarına kadar devam ettiğini mezkûr
kaynaklara istinaden söyleyebiliriz. Nitekim V eled Çelebi bu
ayrılık üzerine: “ M evlân a Hindi Bariden ferace, bal renginde
yünden külâh ve göğüsleri açık gömlek, ayağın a sarı renkli
çetik giydi ve destarını şekerâviz sardı,, diyor.
Şems, o sıra Ş a m ’ da bulunuyordu. O radan M evlân a’ ya
bir mektup yazdı. M evlân a, m uhtelif gazellerle ona cevap
hazırlamıştı. H attâ, bir defasında o gazellerden birini, oğlu
Sultan V e le d ’in eline mektup olarak tevdi ediyor ve yirmi
dervişlik bir kafileyi, Sultan V e le d ’in başkanlığı altında hedi­
yelerle ona gitm iyc memur ediyor. Y irm i dört m ısradan ibaret
olan bu mektubun m uhteviyatını pek içli olarak bitiriyordu.
O nu kendi metninden takip edebiliriz:

C. —o ji J jl
R E S İM D E M E V L E Y İL E R 103

J i _/ Dlg.>- Jİ j'

ç jfc -J -J

c5 Â ^y ^
^y m
£j> ^ji.ju L ^ O -iS ”*

(_PjZ y t - * * y *£^ j l jl aS^

^J-4 ^"JLi l-Y>- jl

f j j L# ¿ f AjS

ı>rCl jl j C-i>- u ^ '^ j

IjU ji jLsy J ly jj

^jj ü \> - J ü \ j J ^ *> -

ı~j Ij j J& S j 1j Lp o 1

f ^ / b u ^ Jti (j^ ^ J

(J *^>- C-—j ^jc*- '“■


'’JJ-s^->- (_5

AJ > - 8“Yİ 1 >yİ? (j lİ2^i _FŞC'°S

üJL) A
Zj2_^* jj (J jp ¿İJ

^J^JÎA l—
lîy«I^ j I J, —
' J lj

jj S<t* Ü ^ -.“J * -îj"Y jy - J

p lâ > “Y J j j ^ . j (J,jp

¿A > ; ^ r 43 j ^ " j'

(“JJ-J ÛO 1J C1^

«O ezelde hay ve dânâ, kaadir ve kayyım ı olan Cenabı


H akka yem in ederim ki anın nuru aşk şem’ alarını yaktı, u yan ­
dırdı da yüz binlerce esrar m eydana çıktı. A n ın bir hükmüyle
cihan, aşk ve âşık ile hâkim ve m ahkûm ile doldu. Tılısım atı
Şem s-i T e b riz ’de ise anın hazine-i acaibi gizlendi.

A h o gün ki sen sefer ettin, mumun baldan ayrılması


gibi ben de halâvetten, lezzetten etidâ kaldım. Bütün gece
104 M E V L E V İL İK T E R E S İM

şem’ gibi m uhabbetinle yanıyorum . Ateşle beraberim . Bal­


dan, tattan m ahrum um . îftirakı cemalinle cismimiz viran,
canımız ise baykuş gibi nalekünandır. A rtık inânı azimeti
bu tarafa çevir. Zevki ayş filinin hortumunu büyütüp uzat.
Neşatü tarab bezm -arayı m uhabbet olsun. A h sensiz, senin
huzurun olm adan semâ helâl değildir. H icran deminde neşve-i
tarab şeytan gibi recm edilmişti. O dem-i hazinde okunacak,
şerefyabi m efhum olmak mertebe-i bülendine yükselecek,
güzide bir gazel bile sensiz söylenmedi.

îm d i nameni aldım. N eş’ emden semâ ittim. îşte o zevk-i


neşat iledir ki beş altı gazel nazmedildi.

Ş a m ’ın, R u m ve Erm en diyarının ey bais-i iftih arı! Akşam,


seninle sabah gibi aydın olsun».

Sultan V eled , mektubu Ş a m ’ da Şem s’ e sundu. Babasının


selâmlarını arzetti. Birkaç gün sonra, Şems atlı, o y a y a olarak
yan ın da K o n y a ’y a avdet ettiler. M evlân a, pek büyük sevinçler
içinde idi. Sultan V e le d ’ e bu ecrinden dolayı bin aferin diyordu.
Fakat, bu ikinci m ülâkat pek az zam an sürdü. Bir gün
Şems “ hiç kimsenin bilmediği ve bulam ıyacağı bir yere gide­
ceğim ” dedi ve sır oldu.

M evlân a, bu vak ’ ayı bir sabah M edreseyi teşrifinde haber

aldı ve Sultan V e ld ’ e: j Jf~ J. »

“ Bahaeddin :« ı_iîlU £ l j i j l IJ[> - f i


ne uyuyorsun, kalk şeyhini ara. Y in e meşamı canı anın fevayih’i
lâtifesinden hali buluyorum .,, diye haykırdı. K im i vuruldu
dediler, kimi Ş a m ’ a, kimi T e b riz ’ e döndü dediler. R ivayete göre
M evlân a onu T e b riz ’ e kadar gidip aradı, bulam adı.

Bilhassa, E flâ k î (S. 1 5 2 / 1 5 3 ) de M evlân a’ nın giyim i üze­


rine m üteaddit kayıtlar vardır. M eselâ: oradaki işaretlere
göre M evlân a vefatından ( 1 2 7 3 ) kırk gün evvel K o n y a ’ ­
da devam lı yer sarsıntısı olduğu ve halkın büyük korku geçir­
diği bu sıralarda kırmızı bir ferace giyerek şu gazelleriyle gergin
ruhları sükûnete davet ediyordu. O uzun gazellerden pek coş­
kun birkaç p arçayı b uraya naklediyorum :
R E S İM D E M E V L E V İL E R 105

J A* Ol'
(JİJ iJ
LjJAJ Ji

1/V ¿V

J 'y ¿J* J £ — * f A
Uj jb C—<
1 AJjjj jj
j\-j£ ' (J->-j j J AjL^-jS"
j J jj j'illi
jb jj 3j->- -UjJ-’ j 7(J
yahut,

j ip jrJ L o j—_jj

û ^^r* ^ S - 5, ı>* 4/
ip jjj-t ı-—İ İ3j—£j.* ^îU

JJ ls^ ' j 5“ ^ ^JÂ


J ¿U
î lij ı_«a-Ij oLp_j _i
s1

c f^ i c fy y * y J j j ¿j j es'
\j¿ Ij IS' ij^j* jJ '
jTiji ij jT ^ ¿ / P ¿* ^

^-OjaS'îJ j Z'a t j J%L;'‘J İ ^ J :İ~Jİ


¡J y » ç JP & js ^jl-Jİ J'P
j' /

¿S^bojl £¿3 ¿AA jT Jj, jl


(jlji ^îa y £ ¿ ¡ * ç*y>- ıj *£ ¿ f u~>

c f^ y. A(A £ <J* y.
“ Sevgilim , dilberim, sen tenhaca giderek habgâhı nâz-ı
harim inde bensiz başını yastığına koyup yatacaksın öyle mi,
geceleri sabahlara kadar senin için dolaşan m übtelâyı aşkını.,
bu ben harabı burada yalnız bırakacaksın., zarar yok..
M E V L E V İL İK T E R E S İM

Biz, geceleri sabahlara kadar tenha, âşikane inliyen mevci


sevdayız. Buna alışkınız. Sen ister isen âşıkının yanına gel, v i­
salini lütfet, ister isen yalnız bırak, hicranınla ona cefa eyle.
G üzeller padişahı için ahde vefa etmek vacib değildir.
E y , yüzü sararmış âşık, sen sabredüb ahdine vefa göster.
A h senin için bu sinede bir dert var ki ana ölmeden başka
deva olmaz. Şu halde — o derde deva et ■— diye nasıl ben sana
söyliyeyim .
D ü n gece rüyam da bir piri kûy-u aşkta gördüm. Başıyla bana
işaret iderek bizim tarafa gel dedi. Eğer yolda bir ejderha var
ise züm rüt gibi de bir aşk vardır, işte o aşk züm rüdünün şim ­
şek gibi olan parıltısı ile ejdehayı def et.
Yetişir. Ben kendimde değilim. Eğer sen hüner gösterici
isen E b u A li Sin â’ nın tarihini söyle. Eb ü lû lâ al M a a r r î’ nin
tenbihinden bahs et.,,
V erdiğim iz bu müteferrik vesikalara L û tfi Çelebi’ nin
H ilyesini ilâve edersek, hepsini bir arada şöyle toplamak
mümkün olabilir: Bütün uzuvlarile normal bir vücut, üze­
rinde uzunca bir kafa tası, başında siyah saçlar, hançer
biçim i kaşlar, altında iki büyük göz oyukları ve içinde elâ iki
iri göz. D üz bir burun altında kesik bıyıklar, küçük bir ağız,
küçük bir çene, sakallar seyrek ve elmacık kemikleri çıkıktır.
K u laklar normal, yüz rengi sarıya yaklaşır. Boyun uzun ve
om uzlar geniştir. K o llar ve bacaklar normaldir. Bilhassa gövde
kısımile bacak kısmında müsavilik göze çarpm az.
Bu tip, bugün aynı familyenin birçok oğullarında ve kız­
larında da böyledir. Bu tipi, daim a göz önünde bulunduracak
bir ressam, M e v lâ n a ’nın portresini vücude getirebilir. M e v lâ n a ’-
yı seven bir T ü rk , bu yüce varlığın hayalile çalışabilir. Ben
öyle um uyorum ki, pek yakında bu uğurda olgun eserler kendini
yalnız bizde değil, belki de bütün âlemde gösterecektir. R u ­
bailerinde M e vlâ n a ’nın dediği gibi:

y J İ N l - A i! A t——J A «6 Ift

y j VI ı ^

jlü l jy j C jJ c- j Ç j Z 'j l lS'


R E S İM D E M E V L E V İL E R 107

“ G aribin yolu ulaşsın deyc, bütün kapılar kapandığı halde


yalnız senin kapın açık bırakılmıştır.
E y keremde, izzette nur saçan ; güneş, ay, yıldızlar senin
kulların (kölelerin) dir.” 38
M evlcvîhaneler, yüksek idealler yolunda uzun asırlar
dünyanın irfan ocaklarından biri olmuştu. Pek çok kimseler
çevrelerinde toplanarak ilim ve marifet öğrenmişlerdi. Sulh za­
m anlarında ve gerek harp anlarında bu marifet müesseselerinin
büyük iyiliklerini pek yakından biliyoruz. Siyasi işlerin en az
yer bulduğu, belki de hiç giremediği bu sanat yu vaların da en
büyük düşünceleri, insanlık ve T ürklüğe yücelik verm ek endi­
şeleri teşkil ediyordu. İşte bu yüce emeller içinde onlar, bulun­
dukları âlemin yalnız heyecanlarını, yalnız güzelliklerini tesbit
ile meşgul olmuşlardır.
Bu yüksek insanların cihanın coşkun sanat âlemine kat­
tıkları T ü rk eserlerinden ufak bir listesini burada sunmuş bu­
lunuyorum . Bazen m ezartaşlarında kalmış solgun adları, bazen
unutulmuş eserleri, birkaç hayırseverin elinde kalabilmiş izler,
bunlardan büçük bir yadigârdır. M e v lâ n a ’nın etrafında ney,
rebab meltemleriyle havalanan bu pervaneler, onun harikası
önünde dolmuşlar, onun harikası önünde boşalmışlar, en
sonunda siyahlar arasında bir parıltı olarak hasretine daya-
nam adıkları ebediyet âlemine uçmuşlardır. Y aln ız sanat
aşklarıyla, yalnız Türklük heyecanlarıyla hayatlarını tüketmiş
bu büyük insanlara candan saygı duyuyorum , yürekten sevgi
duyuyorum .
X I. E . K ühnei (M iniaturm alerei im islamischen Orien
S. 66) de bir portreden bahsetmektedir. M eşhur âlimler yahut
şairler serisinden bir kaç yaprakla L . Rosenberg’ e ait ( 1 9 2 1 ) de
L o n d ra’da mezada çıkarılan resimlerdendir. V ak ıa, E . Kühnel,
bu resimden bahsederken kime ait olduğunu işaret etme­
mektedir. Fakat, resimdeki şahsın figürüne ve kostümüne b a­

39 Yukarıdaki şiir M evlâna türbesinin kıble tarafında niyaz pence­


resi denilen pencerenin üstündedir. Destarlı sikke resminin içinde tâlik
bir yazı ile yazılıdır. Bu şiir Y eled Çelebi’ nin (R ubaiyatı M evlân a, S. 3()2)de
vardır. Bu şiiri oraya yazan H attat K onyalı M alıbub Efendi’dir. Bu üstün
rubainin türkçesini veren N. U zluk’ u burada büyük bir sevgi ile anarım.
ıo 8 M E V L E V İL İK T E R E S lM

kacak olursak, şimdiye kadar gördüğüm ve okuduğum <nJU-


hilyelerde geçen M evlân a şemailine uyan noktalar vardır.
Bu resimde, adı belli olm ayan ressama göre: M evlân a ağaçlı
bir bahçe içinde diz üstü oturur vaziyettedir. U zu n ve za y ıf bir yü ­
zü vardır. Sakal ve bıyığı siyah ve seyrektir. K aşları yuvarlak
ve gözleri yassıdır. Başında sivri siyah bir V j p arakiye ve
üstünde işlemeli beyaz destar sarılıdır. Arkasında, beyaz bir
hırka ve onun altında koyu renkli tennure bulunm aktadır.
E . K ünhel, onu X V I . asır H int eserleri yan ın da saydığı
gibi bugün de Budapeşte’ de N em eth’in kolleksiyonuna mal
olduğunu kaydetmektedir. Bu işaretten mezkûr eserin vaktile
H in d ’ de bir kolleksiyoncuya ait olduğu ve ( 1 9 2 1 ) de bu kollek-
siyonun Nem eth tarafından satın alındığı anlaşılmaktadır.
İra n ’ da oturan T ürk ler arasında da M evlân a’ nın portresi
ile uğraşan ressamlar çıkmıştır. A . M ehm et M ustafa adlı bir
sanatkârın varlığından haberdarız. O nu bize ilk defa tanı­
tan, eski T a h ra n Büyük Elçilik M üsteşarı sayın Füru zan Sel­
çuk olmuştur. (İlâhiyat Fakültesi dergisi Sayı. 1, S. 8 3-88).
Pek kıymetli etütleri ile sanatkârı karanlıklardan aydınlı­
ğa çıkarm ak şerefi doğrudan doğruya kendisine aittir. Son
asır sanat hareketlerinden bahsederken İran ’ daki bu faaliyet­
leri şöyle anlatıyor: K ard eş İran la tarih birliğimiz olduğu için
İran kalem danlarının incelenmesi bizim için ayrı bir ehemmiyet
arzeder. Bu zengin çalışma örneklerinden büyük bir gurubun
m evcudiyetini T ü rk ustalarına medyunduz.
O rad a sık sık rastladığımız m evzulardan birisi de M evlân a
ve Şem s’ e ait müşterek veya münferit haldeki portrelerdir.
K â ğ ıt ve deri malzemesi üzerinde bulunan bu resimler, bazen
kalem danlar üstünde yer alırlar. Bilhassa, bu iki büyük zatı
temsil eden figürleri G ürkan orm anlarında Türkm enlerin
eski kıyafetleri ile av âlemlerine, T ü rk ve îra n muharebelerine
ait m uhtelif m anzara ve tasvirleri ihtiva etmektedir. B uraya
kopyasını koyduğum uz kutunun aslı Füru zan Selçuk B ey’in
koleksiyonundadır.
Büyük kalem dan ustası (A . M ehm et M ustafa 1850 ) M e v ­
lâna ile Şem s’in m ülâkatlarım gösteren ve boyasız olduğu için
siyah kalem denilen bu kalemdanı yaptıktan sonra kendi ese-
R E S İM D E M E V L E V İL E R 109

rine aşık olmuş, kalemdanın üstüne güzel bir tâlikle şu kıtayı


yazm ışdır.

Jü p i j aS"" dil ı j j b

“ E y zarif kalemdan sana aşkolsun ki aklımı aldın; Senin de­


ğerin bence bu dünyanın yüzbin şeyinden daha üstündür.
G erçi sen renkle işlenmiş değilsin fakat bu senin için bir tasa
getirmemeli. G üzel yüzlü fakat hünersiz bir gelinden daha
çok kıymetlisin,, Beyit

‘ M u stafa’ya bu işi yapm ası için T anrının lütuf lan yardım


etti. Sen yok olabilirsin fakat bu eser ebedî kalacaktır”
Resim de görülecek m anzaralar ve fiğü rler kalemdanın
üst kapağındadır. Bilhassa, kapak yüzünün yan taraflarından
sağda olanın üstünde iki mısra, altında bir mısra m evcut olup
çiçekler güller, bülbüller olduğu gibi sol tarafında da ayni kıta,
mısra yerlerinde sağdakilerin tam am ları vardır. Bu kısımdaki
kuşlar ise çiçeklerden daha zengindir. Etrafı süslü bir çerçeve
içersinde sağ tarafta birçok müritleri ile M evlân a başında be­
yaz kavuğu, arkasında önü açık hırkası ile altında uzun kollu
entarisi, iki elini sol dizi üzerine koymuş bir durum da görül­
mektedir. Karşısındakinin başı açık ve saçlı, kolları açık kısa
kollu bir destegül, altında tennure, arkasında hırkası bulun­
maktadır. A yak ları çıplak, çömelmiş, kollarını dizinin üstünde
tutmaktadır.
X X . yü zyıld a Türkiyede ve dış ülkelerde M evlân a konusu
büyük ilgi toplamıştır. Menşei itibariyle m uhtelif tarihlerde
M evlân a mevzuu çok iyi işlenmiş olan H in d -T ü rk örneklerini
bundan önceki sahifelerde anlatmıştık. Y ak ın tarihi taşıyan kom­
pozisyon halindeki bir resim, bugün Hindistan-Pakistan millî
I Io M E V L E V tL tK T E R E S İM

şairi Dr. M . Ik b al’in yakınları olan zatlcrin kolleksiyonunda


durm aktadır. Biz, ne yazık ki bu eserin aslını görmüş değiliz.
Y a ln ız, İk b al’ in hayat ve eserlerinden bahseden bir M ono­
grafide bu resmin klişesi vardır.

A d ı söylenen kitap, Pâkistanın bundan önceki A n kara


Büyük Elçisi M iya n Beşir A hm ed H a n ’ da idi. T ü rk Basınında ilk
olarak A n k a ra ’da yayınlanan Nilüfer (savı 56, Y ıl 5, sahife
2, A n kara 1950 ) dergisinde neşredilmişse de m aalesef gerek kapak­
ta büyük kıtadaki, gerek iç sahifedeki küçük resim aydın, açık bir
surette basılmamıştır. Bundan başka ondan 3 yıl sonra bu
resim bir defa daha büyük boyda Pakistan Postasının kabında
(Pakistan Postası, S ayı 2, A n k ara 19 5 3 ) basılmışsa da, bu da
birincisinden farksızdır. Böyle olmasına rağm en, resmin ne
suretle yapıldığını, kimin tarafından vücude getirildiğini öğ­
renmek lâzımdır.

Şiirler ve diğer eserlerine göre ik bâl, M e v lâ n a ’ya büyük


saygı ve sevgisi olan bir zatti. H attâ, bundan daha da ileri
gitmek mümkündür. Şairin, M e v lâ n a ’nın yüksek şahsiyetine,
eserlerine karşı sonzuz hayranlığı vardı. Bir çok eserlerinde,
M evlân a, sık sık tekrarlanan bir isimdir. O , büyük mürşidi
çok zam an hayalinde görmüştür. Plattâ, bir gün rüyalarının
kuvvetli tesirlerini hemşehrisi bir ressama anlatıyor, kendi­
sinden bunun resm edilmesini heyecanla rica ediyor. Res­
sam, derin bir vect içinde tablosuna başlıyor. İkbâl, tablo­
nun sol tarafında arkaya yaslanmış, karşıya bakıyor. Baktığı
noktada ise M evlân a ayak üzerinde durm aktadır. Başında kavuk,
sakallı, sırtında tennüre, belinde clfincm ct var. Sol eli aşağı
uzanmış, sağ eliyle clfinem cdini tutmaktadır. A lt tarafta
minareler, tepeler, sem aya uzanmış ağaçlar görülmektedir.

Çok kayda şayandır ki, henüz ressamını öğrenemedigimiz


bu tablodaki M evlân a ile tip bakım ından Boston M üzesin­
de bulunan çömelmiş vaziyetteki figü r arasında büyük bir benzer­
lik göze çarpm aktadır. Orijinalite bakım ından H in d ’den çıkmış
olması pek kuvvetli ihtimal içindedir. Y en i kompozisyonun
m eydana gelmesinde Bostondaki figü rün tesiri olmuştur, diye
düşünüyorum.
BİBLİYOGRAFYA

G eorg Rosen, M asncvi, Band I, Bild, M ünchen 1 9 1 3 .


M esnevi Şerif, Y a z m a ve resimli (Ahm ed K o yu n o ğ lu ’ nun
Kütüphanesindeki hususî nüshadan)
Prof. Dr. A . Süheyl Ü n ver, K o n y a mecmuası, yıl 7, N o 5 3 / 5 6 ,
K o n ya 19 4 3 .
Pr, f. Dr. A . Süheyl Ü n ver, G üzel San atlar M ecm uası, No 2,
İstanbul 1940.
Şahabeddin Uzluk, M illî M ecm ua, S ayı 4 2/4 8 , İstanbul 19 2 5 .
F .R .M a r tin , T h e M in ature painting and painting o f Persia,
İn d ia and T u rk ey. I / I I , London 19 22.
Sultan V clcd , D ivanı-Sultan Y7elcd, (Prof. Dr. F. N a fiz Uzluk
neşriyatından, A n k ara 19 4 1.
Prof. Dr. Ernst K ühnei, M iniaturm alerei in Islam ischan O r­
ient, Berlin 19 2 3 .
Celâleddin R u m î, M ecalis Sebaı M evlân a, (Prof. D r. F. N a fiz
U zluk neşriyatından, İstanbul 19 3 7 .
Sadettin Nüzhet Ergun , M evlân a İstanbul. 19 3 2 .
Ahm et A vn i, M enâkıp sıpehsâlar tercümesi, İstanbul 1331.
M ithat Bahari, M enakıp sipehsalar tercümesi, İstanbul 1 3 3 1 .
A bidin Paşa, T ercü m e ve şerhi M esnevi Şerif, Cilt. I, İstanbul
13 2 4 .
V elcd Çelebi, M uhtasır M evlân a menakıbı, yazm a (Prof. D r.
F. N a fiz U zluk kütüphanesindeki nüsha) K o n ya 1 3 2 8 / 1 9 1 0 .
İb rahim Alâeddin, M eşhur adam lar, C ild 4, İstanbul 19 3 3 / 3 6 .
Sam i Pertev Boyar, T ü rk ressalmarı, A n k ara 1948.
İbrahim H akkı K o n yalı, T arih hâzineleri, sayı I. Sayfa 5, İs­
tanbul 1950 .
Fruzan Selçuk, İlah iyat Fakültesi M ecm uası, S ayı I, İstanbul
I952-
Friedrich Sarre, K o n ya, Seldschukische Baudenkm äler, Berlin
19 2 1•
Friedrich Rosen Persien, W o rt und Bild, Berlin 1926.
Franz T aeschner, T ü rk iyat mecmuası, Cild 2, sayfa 28 3 , Istan­
bul 19 28.
I 12 M E V L E V İL İK T E R E S İM

M ehm et Z iy a , Y en ik apı M evlevihanesi, İstanbul 13 2 9 .


Prof. D r. Ernst Diez, T ü rk Sanatı, İstanbul 1946.
F. R . M artin , Les M iniatures de Behzad dans un M anuscrit
persan date 14 8 5 , p 4, pl 6, M ünchen 1 9 12 .
Bediüz-zam an Fürüzanfer, Risale der tahkik ahval ve zinde-
gam i M evlân a Celâleddin M ehm et meşhur bim evlevi, T ah ran
19 55 , S 14 1/14 7 -
IV. A V R U P A R E S M İ N D E M E V L E V lL E R

Garp'ta Mevlevilik süjesinde çalışanlar—Rembrandt ve eserleri—


Tournefort’un dervişleri— Van Mour ve muhtelif tabloları— Hilaldin
Mevlevileri— Smith’in semağ âyini—Bartlett’ in şeyhleri ve semağzen-
leri— Castellan’m dervişleri —G ra ff’in eserleri—A . Brindesi’ nin neyzeni
Preziosi’nin portreleri—Bauer’ in duagûsu ve diğer mevlevileri—F . fona-
ro’ nun neyzeni ve zakirleri—Huber’ in semağ ayini—De Sinety’ inin eseri—
A . Gritchenko’ nun semağ edenleri.
X V I . ile X V I I I . asırlar arasında, siyasi sahalar yanında
m uhtelif sanat şubelerinde geniş alâkalı bir A vru p a -Şa rk m ü­
nasebetleri devresi vardır. A yn i münasebet ve alâkaların T ü rk -
ler tarafından izharı ise, X V . asırda başlamıştı. Prof. Dr.
H einrich G lü ck ’e göre: A v r u p a ’da görülen bu tesir, en yüksek
tabakadan başlıyarak, sanatkâr zümrelerine kadar şümullü
bir surette yayılm ış bulunuyordu. Bilhassa, pek geniş bir m ev­
zuda toplanan bu varlığın pratikteki mahsullerinden M evlân a,
M evlevîlik, müzik ve şiir gibi alâkaları toplayan faaliyetlerin
müteşebbislerini burada ele alıyoruz.
Bu gayretler, m uhtelif A vru p a memleketlerine mensup
m ütaaddit sanatkârlar tarafından gösteriliyordu ki, bunların
tarihçe ilki, H ollandalı Ressam R em b ran d t’dır. D oğrudan
doğruya değil ve fakat T ü rk -M o go l devrine ait bir m inyatürü
tetkik suretiyle alâkasını gösteren sanatkâr, çeşitli eserleri
arasında açıkladığı bu hususî ilgisi dolayısile bize kendisinden
bahsettirmek fırsatını vermektedir.
R cm b ran d t (16 0 6 -16 6 9 ) yıllarında yaşamıştır. Biliyoruz ki,
T ü rk iy e ’ye gelmiş değildir. Buna rağm en, işaret ettiğimiz
gibi, Şark tipleri ve bilhassa T ü rk kıyafeti ile ayrı bir alâ­
kası vardır. T ü rk adı altında işlediği pek güzel bir tablosu,
M E V L E V İL İK T E R E S lM

M ü n ih 'd e A lte Pinacothek’te saklı durm aktadır. H ocası Last-


m an isminde bir sanatkârdır ki, m aalesef hakkında pek etraflı
bilgimiz yoktur. ( 1 6 3 1 ) de Am sterdam şehrinde ikamete baş­
lam ası ile sanat hayatında tanınmış oldu. Rem brandt da üs­
tadı gibi, gölge ve ışık ressamı idi. V elasq u ez’in mesaisine yakın
bir tarzı vardı. Bu, onun hususiyetini teşkil eder. R em brandt,
sanat idealinde M ich el-A n g e’ a büyük bir benzerlik gösterir.
O ndaki poz tenevvülerine karşılık R em b ran d t’da ışık ve gölge
hareketleri göze çarpm aktadır.

O , Dürer gibi yalnız zengin zümrenin ressamı değildi.


Geniş bir halk kütlesinden istifade etmeyi biliyordu. Sürekli
çalışmaları içinde daim a bir tah avvül ve çizgiden ziyade, ışık,
renk oyunlarının çekiciliği altında görünmektedir. 600 kadar
tablosu yanında yarısı kadar da gravür eserleri ile büyük bir
yekûn doldurur. (16 50 ) yılına kadar pek mesut bir hayat
içinde sanatı ile meşgul olmuştur. F ak at m ütaakip yıllarda
büyük bir sıkıntıya düştüğünü anlatırlar. B üyük ressamın,
insanı hakikaten teessüre boğan ıztıraplı anlarını daha
fazla teşhire çalışm ıyacağız. Bilâkis, aslı el’an meçhul herhangi
bir alâka ile kendini verdiği Şark süjelerinden söz etmeyi
dah a faydalı bulm aktayız, işte bu sebepten dolayıdır ki, sözü
tarihçilerin bu meşguliyetler hakkındaki işaretlerine getiriyo­
ruz. R em brandt H in d -T ü rk devrine ait bir kompozisyonda
M e v lâ n a ’yı tasvir etmiştir. Örnek aldığı ve bir T ü rk res­
samının eseri olan bu m inyatürün devri m alûm ise de m aalesef
hangi ressam tarafından vücude getirildiği meçhuldür. H indis-
tandaki T ü rk hüküm darlarından birisi için yapıldığı m uhak­
kaktır. Fakat, gerek artistinin ve gerek nam ına yapılan H üküm ­
darın adları şimdilik meçhul bulunm aktadır. Bugün bu eser
Berlin’ de Völkerkundc M üzesinde bulunuyor.
Eser, orta ölçüdedir ve altı kişiden mürekkep bir âlimler
meclisini tasvir etmektedir. O rad a halka olmuşlar, sağ tarafta
Hazreti Piri Destgir M evlân a, H azreti Şah Şeref, H azreti
Nizam eddin, H oca K u db cd din , B aba Ferit, en solda hoca M u i-
neddin oturm aktadır. H azreti M evlân a’ dan sonra üçüncü
şahıs H azreti Nizam eddindir ki (633) yılında B u h ara’ dan hicret
etmiş âlimlerdendir.
R E S İM D E M E V L E V İL E R

H erhangi bir vasıta ile bugünkü bulunduğu yere gelen


bu m inyatür, ressam R em brandt tarafından hususî bir ilgi ile
incelenmiş ve hattâ, eserin şahısları dörde indirilmek sure­
tiyle bir yenisi m eydana getirilmiştir. O n un T ü rk tipleri
ve kıyafetleri üstündeki çalışm aları, diyebiliriz ki, X V II.
asır içlerinde başlamıştır. H attâ ayni müzede T im u r’ a ve M oğol
hüküm darına ait m ütaadit eserleri m evcut bulunm aktadır.
Birinci m inyatürde Bahçe içinde bir köşk terasında,
etrafı mermer parm aklıklarla çevrilmiş bir yerde M evlân a ve
hoca M uineddin ortada oturm aktadır. M evlân a’ nın başında
Buharalıların giydiği kavuk, arkasında uzun kollu ve çizgili
kumaştan bir hırka vardır; beyaz sakallı ve kesik bıyıklıdır;
altında açık renkli bir entari görünüyor. M übarek elleri hırka­
sının kolları içindedir. Y e dizi üstüne bir teşbih sarkmaktadır.
K avu ğ u n d an om uzuna kadar dairevî beyaz yu varlak destar
inmktedir.

Bu beyaz dairede yukarıda yazdığım ız « H azret-i Pîri Dest-


g îr» ibaresi güzel bir tâlik ile yazılıdır. Karşısında ve üstde
oturan zat ise H oca M u in eddin ’ dir. Bunun başında da bir ka­
vuk vardır. Çehresinin yalnız sol tarafı gözükmektedir. Beyaz
sakalı ve bıyığı olup M evlân a’ ya bakm aktadır. Boynunda bir
şal ve bunun altında beyaz cübbe, entari olup sağ eliyle teşbih
tutm aktadır. A raların d a yerde bir kitap duıuyor.
M ev lân a’ nın sol tarafına isabet eden zat ise H azreti Şah
Şereftir. Başında dah a ufak bir kavuk ve koyu renkli hırkası
ile diz çökmüş pozdadır. O nun yanındaki H azreti Nizam ettin
dir ki, ayni suretle başında kavuk ve siyah takke, üstünde koyu
renkte hırka vardır. Sold a görünen zat ise H o ca K u tb edd in ’ dir.
Başında kavuk vardır, hırkası açık renktedir.
Sola düşen zat B ab a F erit’ tir. Siyah kavuğu, siyah sakalı
ve üzerinde koyu renkte hırka vardır. Önlerinde ayaklı ve ayak­
sız tabaklar, içinde m eyveler durm aktadır. Bütün guruptan
M evlân a ile H azreti Şah Ş e re f’in yüzünün tam am ı ve diğeri­
nin de profili gözükmektedir. M in yatü r, âlimlerin İlmî
sohbet anlarını tesbit etmektedir. Figürlerin ilerisinde koyu
renkli bir saha bulunm aktadır ki, bu kısım gide gide açık bir
renk sahasına karışmaktadır.
118 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Bu açık renkli kısım sudan ziyade büyük bir çiçeklik


sahasını göstermededir. Bunu, geride koyu yeşil tepeleri görünen
bir dağ silsilesi takip etmektedir ki, H int topraklarında pek sık
rastlanan m anzaralardan birini vermektedir. Resim , devir itiba­
riyle T ü rk -M o ğo l mektebi mahsullerindendir. R em brandt, onu
(16 4 2 ) de görmüş ve bundan ilham alarak Biritish M üzesinde
olan kendi eserini vücude getirmiştir. Biritish M üzesindedeki bu
yeni eserin işlenme tarihi ( 17 0 7 ) ye rastlar. S. W otts ta­
rafından hâkkedilmiş, M alco lin ’in kolieksiyonunu süslemektedir.

R em b ran d t bu eserinde T ü rk m inyatüründe bulunan


tipleri daha renkli ve ışıklı bir tesir altında tesbit etmiştir.
M eselâ: ilk resimde geniş bir teras üstünde toplanan âlimleri
kendi yaptığında daha ufak bir çerçeve içinde toplam aktadır.
Enteresan bulduğu tipleri almış, diğerlerini kompozisyondan
hariç tutmuştur. Birinci resimde açıklıkta toplanan figürleri
kendi eserinde büyük gövdeli bir ağacın altında oturtmuştur.
Bu ağaç gövdesinin ilerisi yüksek dağlarla nihayet bulm akta­
dır. Bu yeni eserde ise M evlân a ve H oca M uin cddin , H azreti
Şah Şeref ve H o ca K u tbeddin mevki alır.
Birinci m inyatürde daha geniş ve büyük olan peyzaj,
ikinci eserde daha toplu ve figürleri bol ışıklı bir m evcu­
diyet haline geçmektedir. Bu levhadaki M evlân a başı k a­
vuklu ve kısa sakallı bir çehre ile sol eli kalkık dizleri üstünde
ve sağ eliyle kahve fincanı tutmaktadır. H azreti Şah Şeref
uzun kollu bir hırkanın içinde kollarını kalkık dizleri üstüne
koymuşdur. M evlân a, yine aynı noktaya bakm aktadır. H oca M u -
ineddin ile H o ca K u tbedd in çömelmiş pozdadırlar. H oca M u -
ineddin’in sağ elinde, öbürünün sol elinde kahve fincanı bulun­
maktadır.
Resim , birinci m inyatüre nazaran daha geniş bir ışık bolluğu
içindedir. Bilhassa, birinci plândaki bol ışık vc gölge oyunla­
rını kalın ağacın koyu gölgeleri takip ediyor. Bazen yer yer
devam eden gölgeleri üçüncü plânın alt ve üst ışıklı binaları
veya kaleleri ile nihayet bulm aktadır. Birincideki engin fo­
na, hatlardan mürekkep hareketli çizgiler hâkim olmaktadır.
T ü rk m inyatüründe dah a uzun mesafeden başlıyan figürler
ise R em b ran d t'ın eserinde derhal resme geçmektedir.
R E S İM D E M E V L EV İL E R

R em b ran d t’ ın Şark süjesi adı altında işlediği başka bir eseri,


Prof. Dr. Friedrich S a rre ’d eid i. M ezkûr eseri kendisinde (19 34 )
yılında tetkik etmiştim. Bu eser de öbürleri gibi bir H int m in­
yatüründen ilham alarak vücude getirilmişti. Eser, pülümle
yapılmış ve kolleksiyonları süslüyen eşleri gibi, ayni işçilik ve
ölçüyü taşıyordu. M oğol hüküm darından Ekber ( 15 5 6 -16 0 5 )
ile C ih a n gir’i ( 16 0 5 -16 2 8 ) tasvir etmekte idi.
Bunlardan Ekber, sağda bağdaş kurmuş ve Cihan gir ise
diz çökmüş pozda solunda oturuyordu. Sol elinde açık bir kitap
tutuyor ve sağ eliyle de bir şeyler işaret ediyor. H er iki por­
trenin yukarısında uçm akta olan iki melek vardı. Bu eserde de
diğerlerinde rastladığımız izler, pek tatlı bir gölge ve ışık
oyunlarını havidir ve seyircilerine gayet çekici bir tesir icra
etmektedir. O nu m uhtelif yıllarda, m uhtelif memleketlerden
ressamlar takip ediyorlar. V ak ıa, elde m evcut vesikalar henüz
bunu tasdik etmemekle beraber, biz kendisinin M evlevîlik
m evzuunda çalışmış olduğunu kabul ediyoruz. Aksi hali ispat
edecek yeni bir vesikanın çıkışına kadar, bu iddim ızda du­
ruyoruz.
T ou rn efo ıt, R em b ran d t'd an sonra A vru p alıla r arasında
M evlevilik süjesinde çalışan bir ressamdır. T ü rk iy e ’de olduğu
gibi, F ıran sa’da da eskidenTıp tahsil edenlere Fakültede ay­
rıca resim dersi gösteriyorlardı. Tournefort, Fıran sa’mn meş­
hur tabiat bilginlerinden, bilhassa N ebatat ilminin büyük
âlimlerden sayılm aktadır. (16 5 8 ) de A ix la Chapel de doğdu.
(170 8 ) de vefat etmişdir. M ontpellier mektebinde T ıp fennini
tahsil ettikten sonra nebatları araştırm a maksadiyle Fıransa,
Ispan ya, Portekiz ile İngiltere’ de birçok vakit seyahat etmiş­
tir. Sonra Louis X I V tarafından Paris N ebatlar Bahçesi (Ja r -
din des Plantes) m üdürlüğüne tâyin olundu. Burada hizmet
ettikten sonra, K iralın müsaadesiyle Osm anlı memleketlerinde
ve K a fk a s y a ’da İlmî seyahatlar yaptı. Birçok nebat nümune-
leri topladı. N ebatlar ilmine ait birkaç ehemiyetli eser yazdı
ki, bunlardan birisi (169 4 ) senesinde neşredildi. K ita p ta bilhassa
698 cinsi ve 1 1 4 6 nev’ i tesbit etti. Tournefort’ un Fıransızca
seyahatnamesi İn gilizce’ye (A . V o y a g e into the L e v a n t Per-
form ’ d b y Com m and o f the French K in g .) adıyla çevrildi.
Eserin İngilizcesi ( 1 7 1 8 ) de L o n d ra ’da iki cilt olarak basıl­
120 M E V L E V İL İK T E R E S lM

mıştır. içerisinde A n adolu şehirlerinin plân ve resimleri,


A n k ara keçisi ve bazı m ühim lim anların haritaları ve gra­
vürleri vardır. T ab ab et, Botanik, Etnografya, M im a rî bakım ın­
dan büyük değer taşımaktadır.
Bu eserin ikinci cildinde (S. 88) de ortada destarlı ve
yan ların da iki M evle vi dervişini ihtiva eden pülüm le yapılmış
bir resim vardır ki, m uharririnin kara kalemle yapm ış oldu­
ğunu kabul ediyoruz. Aksi hali tasavvur edebilmek için her­
hangi bir A vru p alı ressamın Türkiyed e olduğunu vey a yerli
sanatkarlardan birisine yaptırm ış bulunduğunu kabul etmek
lâzım dır ki, bu düşüncelerin hiç birisi vaki olmamıştır. A yn i
zam anda, V a n -M o u r da henüz T ü rk iye ’ de bulunm uyordu. Bu
hale göre resmin doğrudan doğruya Tournefort tarafından
çizildiği anlaşılıyor.
Tournefort’ un Ş a rk ’a ait seyahatnamesinin I. ve I I ci cilt­
leri Prof. D r. Feridun N a fiz U z lu k ’un şahsî kütüphanesinde
m evcut olduğu gibi, Tou rnefort’ un resmi“ Histoire des Plantes”
par Louis Figuier 3 ème Edition, Paris. Lib rarie H achette
(18 80 ) isimli eserin 2 3 9 eu sayifasından kopya ettirilmiştir. A d ı
söylenen N ebatlar T arih i kitabı da yine Feridun N a fiz U z ­
luk’ un kütüphanesindedir.
Tournefrot’ un yukarıdaki kitaplarda geçen resimlerinin
asılları acab a ne olm uştur? Ö yle tahm in ediyoruz ki, bu soru
henüz halli m üm kün olm ıyan bir vaziyet arzetmektedir. Belki
bundan sonra da ayni meçhuliyeti m uhafaza edecektir.
G érard de N erval, Ş a rk ’a Seyahatnam eserinde G a la ta ’da
ve R am azan ayı esnasında T ü rk h ayatın a ait 5-6 yüz tabloyu
ih tiva eden bir resim sergisinden bahsetmiştir. F ak at X V I I I .
asırda modellerini Osm anlı im p aratorlu ğu ’ nun en uzak köşele­
rinde aram ış ressamların çok kere unutulan simalarını, mazinin
tozları arasından bulup çıkarm ak şerefi, A ugust Boppe’a teve-
cüh eder. Boppe, Birinci C ih an H arbinden evel Fıran sa’ nın
T ü rk iye Sefareti M üsteşarı ve pek hareretli bir T ü rk dostu idi.
M um aileyh, T ü rk iy e ’de bulunduğu vakitlerde m ütemadi araş­
tırm alar neticesinde pek kıymetli tablolardan, nadir kitaplar
ve ciltlerden mürekkep nefis bir kolleksiyon vücude getirmişti.
Bilâhare, Ş a rk ’taki ecnebi ressamlarına, eserlerine ve K an lıcad a-
ki A m cazade H üseyin Paşa yalısına dair çok m ühim iki eser
R E S İM D E M E V L E V İL E R 121

yazmıştı. Türklerin kıymetli bir dostu olan bu zat, ( 1 9 1 7 )


senesinde F ıran sa’nın Pekin elçisi iken hayatı terketmiştir.
Çoğu, Şark sultanlarının ressamı olan maceracı seyyah­
ların hayatlarından daha merak çekici birşey olamaz.
Bunların arasında yalnız bir tanesi, Valensiyenli V a n M o ur
hemen bütün hayatını İstan b ul’da geçirmiştir. O rad a da
ölmüştür. M ariet (P. 388) de V a n M o u r’un X V I I I . asır niha­
yetlerinde sefir M . de Ferriol tarafından İstan b ul’a celbedilmiş
olduğunu haber veriyor. ( 1 7 1 3 ) de gıravürleri neşredildi ve
harikulâde bir başarı kazandı. O sm anlı im paratorluğun un en
dikkate şayan kıyafetlerini onun içinde topladı. V a n M o u r
istidadının inkişafına orada şahit oldu. D ah a o tarihlerde, İs­
tanbul’da ecnebi aileleri ile münasebet tesisinden kaçınm ıyan
Şarklılarla da münasebetlerde bulundu. Boppe, bütün bu en­
teresan eserleri inceledi. X V I I I . asırda Fransa kiralının T ü r ­
k iye’deki ressamının hayatını geniş ölçüde yüze çıkardı.
Bu zengin malzeme yanında, merhum A hm et R e fik B e y ’in
incelemelerini de dikkate aldık. Bir zam anlar, H ollanda elçiliği­
mizde müsteşarlık yapm ış, muhterem Esat B e y ’in etüdlerinden
faydalandık. Bu arada Prof. D r. Feridun N a fiz Uzluk, V an
M o u r’ un A m sterdam D evlet müzesindeki eserlerini mahallinde
tetkik etmek gibi büyük bir yorgunluğu ihtiyar etti. Şükran
hislerimizin işaret edilmesini borç savm aktayız.
Bu arada V a n M o u r’ un ilgi gösterdiği m evzulara temas
ederken (P. 24 /25 ) de K o n t V irm o n ’nun sekreteri, ( 1 7 1 9 ) ta­
rihli günlük raporunda şu satırları yazm aktadır: « S e fir konak­
larından birkaç metre ötede M evle vi dervişleri otururlar.
Tekkelerinin m azhar olduğu o pek büyük hürm et ve takdise
rağm en bazı A vru p alılar, şarklı kıyafetine girerek tekkelere du­
hule ve m üslüman c e m a â tin in m ü s e r e a t gösterdikleri
-bize tu h af gelen- âyinde bulunm ağa m uvaffık oluyorlardı.
Am sterdam müzesinde m ahfuz tabloyu o vüzuh ve m ütaba-
katta tasvir ve tersim edebilmek için van M o u r bu m an za­
rayı kim bilir kaç defa görmeğe, nekadar ince tetkike m ecbur
ve m uhtaç olm uşdur.»
«T ek k e sokağındaki D ergâhta hiçbir şey tebeddül etme­
miştir. im paratorluk dahilinde ihtilâller birbirini takip ettiği esna­
da dervişler, ayinlerine devam ettiler. V a n M o u r onları bugün de
I 22 M E V L E V İL İK T E R E S İM

görse bundan 200 sene evvel resmettiğinden başka bir tarzda


resmetmezdi. Filhakika, seyircilerde bazı değişmeler vukubuldu.
Şim di eskisi gibi değildirler. Sakin ve hareketsiz, fakat m aalesef
A vru p a k â rî giyinmiş Türklerin yanı başında gürültücü, kay­
naşan bir seyyah kümesi görülebilir. Bizzat dervişlere gelince,
onlar yine ayni halde kalmışlardır. A yinlerine riyaset eden şeyh
de âdeta V a n M o u r’ un tablosundan alınmış o raya oturtulmuş
gibidir. Musikişinas dedelerin (M utrıp) oturduğu h a fif yapılı B al­
konda yine aynı ahenk ve nağm eler kulaklara gelm ektedir.»
M . de Ferriol bu havaları notaya aldırmıştır ki. Şark kıva-
fetleri m ecm uasında neşredilmiştir.

Beethoven (17 7 0 -18 2 7 ) de M evlevîler korosunda sanat


sezişiyle T ü rk dünyasına nufuz etmişti. Bu dev adam ın
ruhundaki kaynaşm alar karşısında şaşırmamak mümkün m ü?
Buna benzer diğer bir yaratm ayı M o zart ( 1 7 5 6 - 1 7 9 1 ) T ü rk meh­
terinden aldığı melodilerle T ü rk M arşı adlı şah eserinde m ey­
dana getirmiştir. G erek birinci eserde ve gerekse ikinci yüksek
örnekte şahsî sanat olgunlukları yan ın da bize ait m ahallî renk
ve şekillerden mürekkep izler, ayrı bir özellik arz ediyor.
T ü rk üslûbunda marş yazan M o zart ve bu üslûbu g.cu
senfonisine alan Beethoven, işte bu akisleri taşıyan V iv a n a ’nın
insanlarıdırlar. M ehterin davulunu ve zurnasını onlar belki de
hiç duym adılar. Fakat, T ü rk üslûbundan kıyafet gibi bir de
T ü rk üslûbundan musiki m eydana gelmiştir. S arayd an kız
kaçırm a operasının karakteristik sazları davul, zil, müselles
gibi şeylerdir. M elodiler ve bunlara taydaşlık eden eserler
de A v ru p a çeşnisinden ayrıdır. Bütün bunlar ne dereceye
kadar T ü rk tü r sualine cevap bulm ak pek kolay olm ıya-
caktır. M uhakkak olan, bu üslûbun elbette M o zart ve Beetho­
ven’in malı olduğudur. F ak at malzemesi ister Türk ün malı
olsun, ister o iki adam ın duyuş hususiyetlerini taşısın, bu,
X V III. asırda bir y a b a n c ıs e v e rlik havasının estiğini
göstermiyor m u?

Je a n Baptiste V a n M o u r’a dönelim. Ressam ; 9 O cak 16 7 1d e


V alenciennes’de doğmuş ve 22 O cak 1 7 3 7 de İstanbul’ da öl­
müştür. Artistin hayatının ilk seneleri hakkında fazla m alûm at
yoktur. İstanbul’ a (1699) de Fransız Elçisi M . de Ferriol’ ün dâ-
R E S İM D E M E V L E V İL E R 123

veti üzerine gelmişdir. İstanbul’da m iitaaddit sefir, sefaret ve


hususî zevat hisâbına tablolar yapmıştır. Bu tablolar, X V I I I .
asır başlangıcındaki şark hayatını tasvir etdigi cihetle büyük
bir kiymeti hâizdir. ( 1 7 2 7 - 1 7 4 4 ) seneleri zarfında Felem enk hü­
kümetinin İstanbul Elçisi bulunan Cornelius Calkoen, ressamın
tablolarından büyük bir kısmını toplamış ve bir kolleksion vücu-
de getirmiştir. Calkoen memleketine avdet ettiği zam an V a n
M o u r’ un tablolarını da beraber H ollan d a’ ya götürmüştür.
Cornelius C alkoen’in H o llan d a’ da vefatı üzerine yeğeni
Nicolas Calkoen bu tabloları A m sterdam ’ daki “ Şark ile tica­
ret M ü diriyeti” ne tevdi etmiştir. Z ira elçi Calkoen, vefatından
evvel, tabloların Am sterdam Belediye binasındaki mezkûr
m üdüriyet odasında teşhir edilmesini yeğenine vasiyet etmişti.

(18 26 ) de A m strd am ’ın Şark ile ticaret M üdüriyetin in lâgv


edilmesi üzerine tablolar, L a -H a y e ’ deki “ Cabin et R o y a l de
Curiositees” ve nakledilmiştir. Sonra burası da dağıtıldığından
resimler, H ollan d a’ nın m uhtelif müzelerine taksim edilmiştir.
N ihâyet (19 0 3) de V a n M o u r’ un tabloları, A m sterdam ’ daki
Rijksm uzeum ’ de toplanmış ve ayrı bir salonda teşhir edilmiş­
tir. D ah a sonra müzede yapılan tâm irat ve değişiklikler neticesi
olarak kolleksiyon, takımı ile R ijksm uzeum ’un üst kattaki de­
polarına nakil edilmiştir. Bugün tablolar o depodadır.

C alkoen’in kolleksiyonu 65 tablodur. Başlıca resimler


şunlardır:
1. ( 1 7 2 7 ) den (17 4 4 ) de kadar İstan bul’ da Felem enk elçisi bu­
lunan Cornelius C alkoen’in portresi.
2. İstanbul’ da Felem enk Sefarethanesi.
3. Felem enk Sefarethânesi bahçesinden İstanbul’ un görünüşü.
4. Felem enk elçisi Çornelius Colkoen’in 14 eylül 1 7 3 7 de
Sultan A hm ed I I I . tarafından resmen kabulüne ait 3 tablo:
T o p k ap u sarayı avlusunda Yeniçerilere baklava dağıtılırken
sefirin oradan geçmesi.
5. K ab uld en evvel K u b b e -A ltı’ nda Sadrâzam tarafından
sefire verilen ziyafet.
6. Elçinin Sultan Ahm et I I I . tarafından kabulü. Bu tabloda
Elçinin maiyeti m cyanında V a n M o u r da vardır.
7. S ad râzam ’ ın B oğaziçi’ ndeki yalısında elçinin kabulü.
i24 M E V L E V İL İK T E R E S ÎM

8. Padişah tarafından bir elçinin kabulü (kopya).


9. Sad ri-âzam ’ ın A tm e yd an i’ ndan geçmesi.
10. Beyoglu’ nda M evlevihane.
1 1 . Dervişlerin yemek yemesi
12 . T ü rk düğünü Göksu’ da.
13 . Erm eni düğünü.
14. R u m düğünü.
15 . T ü rk iye ’ de loğusa odası.
16. T ü rk hanım ları sofrada.
17 . T ü rk çocuklarının ilk okula gidişi.
18. T ü rk hanım larının İstanbul civarında tenezzühü.
19. B oğaziçi’ nde H ünkâr-lskelesi’ nde bir tenezzüh
20. B o ğaziçi’ nde Belgrat orm anında su bendleri.
2 1 . Sadrı-âzam .
2 2 . Sad râzam (kopye).
23 . K ız la r ağası (kopya).
24. K a p u ağası.
25. K a p u cu Başı.
26. Bir saray adam ı.
27. Bir saray adam ı.
28. R eis-ü l-K ü ttab M ehm et Efendi.
29. H o ra - dans eden bir çift rum.
30. İskam bil oynayan ermeniler.
3 1 . Bir eğlenti.
3 2 . Patrona H alil H alilin yan ın da arkadaşları yemişçi M usa
ile kahveci A li vardır. Bu tablonın arkasında H alil’in 28
eylül ( 17 3 0 ) de İstanbul’ a geldigi yazılıdır.
3 3 . Patrona H alil ihtilâli.
34. Sultan. Y a n ın d a iki saray adam ı.
3 5 . Sultan. A rk ad a saray gözüküyor.
36. Sultan, (kopye).
3 7 . K a d ın Efendi.
38. Yeniçeri ağası.
39. M ehm ed K âhya.
40. Yen içeri ağası.
4 1 . Silâhtar ağası (kopya).
42. Ç avu ş (kopya).
4 3 . Derviş (kopya) 39, 5 X 3 1 , 5 .
R E S İM D E M E V L E V iL E R 125

44. Ç avu ş başı.


4 5. Ç u h ad ar (kopya).
46. T ü rk hanım ı.
4 7. îş işliyen T ü rk kadınları.
48. R u m papazı (kopya).
49. Y a h u d i sarraf (kopya).
50. A rn avu t asker (kopya).
5 1 . Bir âsi (Patrona?) (kopya.)
52 . T h e rm a adası ahalisinden biri (kopya).
5 3 . T h erm a adasında bir kadın (kopya).
54 . Pathmos adası ahalisinden biri (kopya).
55 . Pathmos adasında bir kadın (kopya).
56. Tinos adası ahalisinden biri (kopya).
57 . T inos adasından bir kadın.
58. M yco n i adasından bir adam (kopya).
59. M yco n i adasından bir kadın (kopya).
60. Seriphos adası ahalisinden biri (kopya).
6 1 . A rn avu t çoban (kopya).
62. A rnavu tlu k ahalisinden biri (kopya).
63. Bir arn avut kadın.
64. Bir bulgar (kopya).
65. Bir bulgar kızı.

(V a n M o u r hakkında fazla m âlûm at için A . Boppe: Les


Peintres du Bosphore au dix-huitièm e siècle, Paris 1 9 1 1 . eserine
ve A hm et R efik L â le D evri (sayfa 60-65) kitabına m üracaat
olunması.)

V a n M o u r’dan sonra İstan b u l’a gelen ressamlar arasında


tanınmışlardan F a v re y ile H ilair vardı. F a vre y, Su ltan III.
M ustafa ( 1 7 1 7 - 1 7 7 4 ) , H ilair ise Sultan I. H am it ( 1 7 7 4 - 1 7 8 9 )
zam anında ve ( 17 7 6 ) da İstan b u l’a gelmişdi. H ilair İstan b u l’da
iken F ra n sa ’nın İstanbul sefiri Choiseul G o uffier idi. A rtık
ecnebi ressamlar İstan b u l’da serbest serbest çalışabiliyorlardı.
Bu devirde yaşayan yab ancı ressamların O sm anlı kıyafetlerine
dair yaptıkları resimler altı asırdan beri cihan a hükmeden asker
bir milletin hayatını ve kıyafetini tesbit için yap ılan son g a y ­
retlerdi.
M E V L E V İL İK T E R E S İM

X V III. asır, O sm anlılarda millî kıyafetlerin son dev


sidir. ( 1 7 .6 .1 8 2 6 ) de Sultan II. M ah m u t bir ferm anla bu
sahneyi değiştirecek, bu renkli ve ananeli şekiller bir hayal gibi,
ortadan silinip gidecekti. H ilair, bu son devirde Osm anlı h a­
yatım tabloları ile desen ve renk halinde tesbite çalışdı. İşlediği
resimlerin çoğu, sefir Choiseul G o u ffier’nın 3 ciltlik eserinde neş­
redildi. Bu eser, “ Y u n an istan ’da Seyah at” isimlidir. H ila ir’in tab­
lolarını bütün seyyahlar arıyorlardı. Bu eserlerde: Ş a rk ’ın in­
celikleri, kıyafetlerin tabiîliği bütün bir dikatle tersim edilmişti.
H ilair’ in tablolarında olduğu kadar Boğaziçi'nin ziyalarını
renklerini, Osm anlı evlerinin içini hiçbir ressam inceden inceye
çizmeğe m uvaffak olamamıştı. H ilair, Şark hayatının hiçbir de­
tayını dikkatten uzak tutmadı. Ş a rk ’ın bütün âdetlerini, düğün­
lerini, kervanlarını ve tabiatını tersim etti. O derecede ki, bu
tarihten itibaren Ş a rk ’a dair neşredilen bütün eserler H ilair’in
tabloları ile süslendi.
H ila ir’in pek zengin eserleri m eyanında M evlevilik mev-
zuundakiler de ayrı bir mevki işgal eder. Bilhassa, (17 8 7 )
de M o u rad ja D ’osson, (184 0 ) da Jo u a n in ’ in neşrettiği kitap­
larda bu süjeyi temsil eden levhalar vardır. O nları, bir seri
olarak bazan münferit resimler takip etmektedir ki, en göze
çarpanları Şeyh Efendi ve çeşitli pozlarda Derviş desenleridir.
G erek münferit resimlerde ve gerek kompozisyon halindeki-
lerde pek kuvvetli bir desen görülür. O nun geniş ölçüdeki
eserlerinin litaratürünü M ösyö Boppe vermektedir. A y r ıc a
neşredilmiş kataloklarda da bu eserlerin X V I I . ve X V I I I .
asırlar sergisinde zengin takdirler topladığına dair işaretler
bulunmaktadır.
Sm ith Francis, (17 6 3 ) de Lo rd Baltim ore’ un şark seya-
hatına iştirak etmiştir. A ugust Boppe (Les Peintres du Bosphore.
p. 230) de (176 9 ) da Şark kıyafetleri adında bütün levhaların
R . H . Lo rd Baltim ore’ un kolleksiyonundan hâk edilmiş olduğunu
yazar. Bu 26 levhadan mürekkep bir m ecm ua neşretmiştir.
Resim ler M . L iart, J . C aldw ell, P. M azell, G. W italbo,
R . Pranker, J . W hite ve W . Byrne taraflarından hâk edilmiş
olup konular şunlardır:
S a ra y kıyafetinde bir Polonyalı, Swanietzli bir Lehli kız,
Ulahlı bir R u m prensi, Yu n an lı bir kadın, T in o l’ lı bir R u m
R E S İM D E M E V L E V İL E R 127

kadını, M iconili bir R u m kadın, Sciol‘ u bir R u m kadını, S a d r­


âzam , Şeyhülislam , Reis efendi, H ariciye nazırı, Çavuş başı.
A ğ a , Bir T ü rk efendisi, K ızlar ağası, Siyahi hadım ağalarının
başı, y a y a muhafızların büyüklerinden biri, Sipahi veya süvari,
asker, Silâh tar ağa, Aşçı usta, Bostancı, S a ra y m u h a fz ', Aşçı,
S a ra y aşçısı, Erm eni kızı, Efendisinin önünde rakseden T ü rk
çengisi, Bir yahudi kızı, Cariyeleri ile ham am a giden bir T ü rk
hanımı, Evin de bir T ü rk hanımı.
Bu levh alardan bir kısmı Venedikli tâbi V iero tarafından
X V I I E asrın sonlarında m ecm ua halinde, bazıları ise Thom as
Jefferys’in R ecuil des habillemens des differens peuples (L o n ­
dres 1 7 7 2 , in -8°, tome I I I ) de neşredilmişlerdir. Sm ith, seya­
hati sonunda birçok tablo getirmişti. O nlardan biri (17 7 0 ) de
R o yal A ca d e m y ’de teşhir edilmiş olan İstanbul ve civarının
panoram ası, diğeri de Ingiliz sefirinin padişah tarafından
huzura kabulüdür ki, « R . Pranker tarafından hâk edilmiştir»
ibaresi vardır.

Bu listelerin haricinde kalmış bir tabloyu Delagrnj bize


haber vermektedir. H attâ, ressamın L o rd Baltim ore’ un m aiye­
tinde İstan b u l’da bulunduğu zam an yaptığı semağ âlemini
tasvir eden tablosu m um aileyhin kolleksiyonunda bulunm aktadır.
M ezkûr tabloyu Prof. D r. F. N a fiz U zluk görmüş ve tetkik
etmiştir. Resm in altındaki İngilizce ibarede eserin mezkûr
ressam tarafından 20 Şub at 17 6 9 da çizildiği kayıt olunm ak­
tadır. Sanatkârın en güzel bir gravürü dü r ve 3 5 X 49 ebadın-
dadır.
Castellan (17 7 2 -18 3 8 ) meslek itibariyle m im ar olan bu
sanatkâr, V alen siyen li’nin talebesidir. M ühendis Feregion ’un
heyetinde vazife alarak (17 9 7 ) de İstan b ul’a geldi. Bu heyet,
İstanbul’ da Babıâli’ nin Bahriye Nezaretinde bir havuz inşasına
mem ur edilmişlerdi. G erek bu ve gerek arkadaşları, canları
sıkıldığı zam anlarda, vakitlerini resim yapm akla geçiriyorlardı.
Bununla beraber, bazı yerli sanatkârlar da gözlerine ilişen bin-
bir çeşitli kıyafetlerin hâtırasını saklamak istiyen seyahların
siparişlerini yapm akta ihtisas sahibi olmuşlardı.
Castellan, bu yerli nakkaşlardan faydalan m ayı ihmal
etmiyordu. Bu ressamlar, onun Osm anlıların ahlâk, âdat
128 M E V L E V ÎL İK T E R E S İM

ve kıyafetleri hakkında ( 1 8 1 2 ) de neşretmiş olduğu 6 cildin


resim ve krokilerini bitirm iye yardım etmişlerdi. V a le n -
siyenli’ nin peyzajıst talebesi Castellan böyle tipler araya
ara ya portre ressamı olmuştur. G üzel sanatların pek az tanın­
mış olduğu memleketlerde ressamın her nevi resmi yap ılab i­
leceğine ve tabiattaki bütün eşyanın onun fırçasına ram olduğuna
inanılır. Castellan bu fikri açıkladıktan sonra, “ İstanbul’ da ben­
den âdeta zorlarcasına portre yapm aklığım isteniyordu. M an tı­
ğın hilâfına olarak ister istemez birçok kimselerin portrelerini
fildişi veya kağıt üzerinde tersim etmeye m ecbur olm uştum ” diye
yazıyordu. O başarısına kendisi de hayret etmişti. Z ira, işlemiş
olduğu portrelerde benzeyiş, fevkalâde idi. Biz onun İstan­
bul’ da kaldığı müddetçe yaptığı bir çok tablolarına rasladık.
Bu devirde T ü rk sefiri Esseyit A li Efendi’ nin peşine
takılıp Paris bahçelerine koşan ve onun dikkatini çekmek
için başlarına sarık saran odalık kıyafetinde Fransız kadın­
ları eğer Castellan’ ın tablosunu görmüş olsaydılar taklidine
yeltendikleri İstanbul kadınlarının süsleri hakkında nekadar
aldanmış olduklarını anlarlardı. Bu sanatkâr için Fenerli
prenseslerinin resmini çizmek kâfi gelmiyordu. O nun şöhreti,
saraya kadar yayılmıştı. Bu hal, X V . yüz yıllarda Gentile Bellini’
nin İ L Sultan M ehm et yanında kavuştuğu başarı kadar onu
gururlandırıyordu.
A h va l ve zam an onun I I I . Sultan Selim ’in portresini
çizmesine imkân vermemişti. T ü rk iye’ de vukuu pek çok olan âni
değişiklik neticesi Babıâli, G eneral A ub ert D u b aye t’in T ü rk
askeri için örneklik getirttiği h a fif topçu bölüğünün 24 saat
içinde memleketten çıkmasına karar vermişti. Bu yüzden Castel­
lan ile Fergaun misyon âzalarının F ran sa’y a nakli kararlaş-
mıştı. 6 H aziran 17 9 3 de Castellan İstanbul’dan ayrılıyordu.
Şarktaki Fransa ajanlarının mümessili M ösyö R u ffisi’ye veda
için ancak vakit bulabilmişti. Böylelikle, Fransa ile Babıâli
arasındaki gerginliğin kurbanlarını M a rsilya ’y a taşımak için
14 den ziyade gemi kiralanmıştı. H atice Sultanın ressamı
M elling de F ra n sa ’y a hareket ediyordu.
Castellan’ mn şarktaki seyahatlarına dair çıkan kitabın
(18 20 ) baskısındaki levhalarda Castellan del Etsam pl diye
im za atıyordu. Bu levhalardan 9 u Çanakkale veya L ap sek i’nin
R E S İM D E M E V L E V İL E R 129

m anzaralarını gösterirler. Biz, burada İstan b ul’a ait resimlerin


önemlilerinden bazılarını bildiriyoruz:
V alid e Cam iinin tenviri, Sultan Ahm et cam ii, İstanbul’ un
Fransız sefarethanesinin pencerelerinden alınmış m anzarası,
Sarayın kapısı ve çeşmesi, İstanbul’un eski sahrincı, Sultan
S ü leym an ’ın türbesi, M ezarlık, Büyük dere Ç ayırı, İncili
Köşk, K ız Kulesi.
Cassas ( 1 8 1 2 ) de yaptığı seyahatlerden getirdiği vesika­
lar, daprenatür yapılm ış renkli 72 levhayı havidir. (O sm an­
lIların âdetleri, kıyafetleri ve muhtasar tarihleri) nam ında
altı ciltlik bir eser neşretmişti. K on ular şunlardır
Padişah, Veliahti saltanat, Sultan efendi, V ezir, M uganniye,
Rakkase, H arem kalfası, K ızlar ağası (Zenci harem ağalarının
başı) O dalık, K ap ı ağası (Ak ağaların başı) kalemle yazı
yazan İç oğlanı, Y a z ı hocası, D ülbentdar ağası, Silâhtar ağa,
İç oğlan ağası (Padişahın m aiyeti) Tezkereci başı (Padişahın
kâtibi), Çengi avradı (Rakkase), Çengi, K ap u cu başı, M em ­
lûklar, O rdunun Serdârı, Sipahi. Deli, Reis Efendi (H ari­
ciye nazırı) Tercüman-, Çavuşbaşı, Çavuş. Sckbanbaşı. Y e n i­
çeri (M erasim elbisesile), Aşçı, Aşçıbaşı, Yeniçerilerin kazanı.
Kaşıkçı veya Yeniçeri zabiti. Yeniçerilerin küçük rütbeli za­
bitleri. Yeniçerilerin isimlerini yazm ağa memur baş çavuş.
A d i kıyafetiyle Yeniçeri. T o p çu (N izam -i ccdid topçusu) N i-
zam -i Ccd id Neferi, H am m al, Saka, Levendi R u m î (R u m
gemici) Levend (Bahriye askeri), H am am , T ü rb e (Bir Sul­
tanın), Şeyhül-islâm , Reyisül U lem a, İstanbul Kadısı, M cv -
lcviler, Derviş, Suriye dervişi, N am az vaziyetleri, Cam iler.
Şadırvan , H alepli kadın, K ü rk vc şal giymiş bir Türk , Sabah
tuvaletleri, İstanbul ve taşra kadını, R u m kadını (Şehir kıya­
fetiyle), Bedevi kadın, Y ayık ta y a ğ yapan bedevi. Akkâlı Türk .
Çölden bir A rap kadını, Suriyeli, M ısırlı kadın, K ürtler, E k ­
mek yap an Anadolu kadını, B u ğd ay üğiiten diirzii kadınları,
Tunuslu T ü rk , Şam T ürkü, Bosnalı, T a ta r, Erm eni, Y ah u d i,
S y ra adasından bir kadın, A rn avu t, Sakızlı, Sisamlı, M idillili,
K ad ı, Andros adasından bir kadın, Şira adasından, Kıbrıs ad a­
sından bir kadın, Argentiereli kadın. K aym ak satıcısı, Sebzeci.
Türkler yem ek yerken, Balık avı.
M e v l e v il i k t e R e s im . F 9
130 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Caraffe A rm an d-C h arles (178 8 ) de R o m a ’daki Fransız


Akadem isinde yetişmiştir. ( 1 8 1 2 ) de Paris’te ölmüştür. (17 8 8 -
1789) yıllarında M ısır’da, T ü rk iye ’de seyahatler yapm ıştır.
O rad a gördüklerini m uhtelif eserlerinde tesbit etmişdir. Bu
mahsulleri (179 6 ) sergisinde 3 m uhtelif süje halinde teşhir
etmiştir: A ra p ailesi, Bir T ü rk kahvesinin dışı, R u m düğünü­
dür. (179 9 ) sergisinde ise Jo u rn a l de Paris’ye göre pek canlı çizil­
miş m uhtelif m evzularda 14 resmini ayrıca teşhir etmiştir. ( V I I I ,
N o : 28, S. 1 3 3 ) : Koşu talimleri yapan memlûkler, C irit oyunu,
Cenaze alayı, A ra p rakkaseleri, A rn avu t dansı, İbadette m uh­
telif hareketleri gösteren bir cam i dışı, A tlı bir T ü rk , Pehlivan­
lar, V e b a , İstanbul’da Türklerin arabaları, R u m düğünü, Bir
kahvenin dışı, Eh ram lar civarında konaklamış A ra p bedevileri.
(1800) sergisinde: K ahireli bir hanım ve cariyesi, Bir gemi
kazasında, Bir müslüman. (18 0 2) sergisindeki rehberde: Şark
milletlerinin âdeti hakkındaki bir eserin detaylarını veren 6
resim vard ır: Saltan atta bulunan I I I . Sultan Selim ’in portresi,
K u ra n okuyan dervişler, Sünnet merasimi, Zevcin in evine
binitle götürülen nişanlı, Pathm as adasında bir genç R um un
cenaze merasimi, Bir kervanın gidişi, M ezarın üstüne çiçek
diken kadınlar, Bir harem dairesinin içi, Zenci ve ak hadım
ağaları tarafından icra edilen inzibat, Bir ham am ın dış odası,
R aks, M usiki ve kadınların tuvaleti, Bir ham am ın içi.
Bu resimler Brugnière ve Olivier’in eseri için yapılmış­
larsa da maalesef bu eserde yalnız onlardan bir tanesi vardır.
Olivier’nin “ Memalik-i mahrusayi şahanede” seyahata mahsus
atlasın IX . levhasını teşkil eder. Biz Scheffer’in müzayede­
sinde (1799) sergisindeki Pehlivanları elde ettik. N . G. Auboy-
neau bu guvaşa göre yapılmış ve fakat tamamlanmamış bir
gravüre maliktir. Bunun hakkında Journal de Paris (1799)
sergisi için yazdığı kırıtiklerde şöyle söylüyordu:
“ Biz yazıcının T ü rk iye ’de yaptığı geziler sırasında d ’ après
nature bir fikir edinmiş olduğunu düşünmüştük, fakat Pehli­
vanları gösteren tablonun kompozisyonu bizce belli eski bir
kalıpta m evcut durm aktadır. T am am iyle aynı ideyi takip et­
miş olan hemşerisi Caraffe ona dah a iyi bir sitil ve mükemmel
bir şekil vermiştir. O nun düşüncelerini kötümsemiyoruz ve
başka terkiplerinin orijinaletisinden asla şüphede kalm ıyoruz.”
R E S İM D E M E V L E V İL E R

Rosset François - M a rie : Paris'te Bibliothèque nationale’de


estam palar kısmında 19 num aralı odada kayıtlı Şark kıya­
fetlerine ait bir albüm m evcuttur. Bunun içerisinde bir çok re­
simler vardır. Bu resimleri (179 0 ) da Lyo n lu heykeltıraş Ros­
set çizmiştir. Biz, incelemelerimiz arasında böyle bir artistin
m evcudiyetine dair hiçbir kayıda tesadüf etmedik. Fakat, bu
resimler M onnier tarafından heykeltıraş Sain t C lau d Rosset’ nin
oğluna ait gösterilmişse de T ü rk iy e ’de bir sefaret mensubu
olarak Batı A n ad o lu ’yu dolaşmış olan François M arie Rosset’e
ait bulunm aktadır. Rosset, (17 9 7 ) de D âle de J u r a merkez
mektebine resim m uallimi olmuştu. Bu mektep, lise olduğu
zam anda orada ayni vazifeyle bulunmuş ve 29 M ayıs (18 24 )
de D â le ’de ölmüştür. Estam palar galerisindeki albümü In Folio
halinde kalın ve renkli kağıt üstüne yapılmıştır. Fakat 85
levhada da imzası yoktur. İlk levhalar, T ü rk iye ’ye aittir. E r ­
menistan, Filistin, Yunanistan, M ısır ve İran kıyafetleri bun­
dan sonra gelmektedir. E n sonda 2 3 peyzaj tablo vardır.
Burada, T ü rk kıyafetlerine ait levhaların isimlerini veriyoruz:
1 — T ü rk ve zevceleri.
2•— Cariyeleri ile birlikte T ü rk kadınları.
3 — Seyahatte bir orm anda yemek yiyen Türkler.
4 — T ü rk çengileri.
5 — T ü rk kadınlarının ekmek yapm aları.
7— Ebeveyinlerinin mezarı başında ağlıyan T ü rk kadınları.
9— Şam d a T ü rk kadını.
14 — Bir bahçede H alep T ü rk kadınlarının saç tuvaletleri.
1 5 — T a ta rla r veya T ü rk askerleri.
16— A n tak ya şehrinde T ü rk kadınlarının saç tuvaletleri.
19 — Tunus Tiirkleri.
2 2 — Dervişler.
3 2 — T ü rk kadınlarda çalgı çalan Afrikalı.
48— A k k â’ da bir Türk .
49 — Sarıklı bir Türk .
M ad am Levert, Senayi Nefise müzesinin Şark sergisine Rosset’in
3 resmini ödünç vermişti. O n lar da şunlardır
1— T ü rk çengileri.
2— T ü rk kadınları cariyeleri ile. A lb ü m 2.
3 — Ş a m Y a h u d i kadınları. A lbü m N o : 13 .
132 M E V L E V İL İK T E R E S İM

A . Brindesi: Prof. D r. F. N a fiz U zluk ’ un kojleksivonunda


bir eseri bulunm aktadır. Bu eser, mezarlfkta bir M evlevi
dervişinin ney üflemesini göstermektedir. M ezarlığın Ü skü­
d ar’da K a ra c a Ahm et olduğunu sanıyoruz. Bilhassa, ressam,
bir kadın mezarının yanında oturmuş pozda bir dervişi tasvir
etmektedir. Bunun benzeri mezarlıkta ney üfleyen bir dervişi
Preziose de işlemişti. Y aln ız, aralarında poz değişikliği vardır.
Preziose’un akvareli ayakta ney üfleyen bir M evlevîyi tasvir
ettiği halde Brindesi’ de bu poz oturur vaziyete sokulmuştu.
Birinci ressamın tablosundaki model daha iri bir tipi temsil
ediyordu. H içbir vesikada sanatkârın hayatına ve diğer eser­
lerine dair bir işaret olm adığı gibi milleti de tam am iyle m eç­
hul bulunm aktadır. Bunun da ismine bakarak nereden oldu­
ğunu çıkarm ak istersek, ressamın Italyan olması ihtimali v a r­
dır. H attâ, Itaiyad a bir işlek iskele olan Brindezi’ den bulun­
ması da hatıra gelir. Eserinde sağ köşede imzası ve yanında
(1860) tarihi yazılıdır.
X I X .' asrın başlangıcına doğru T ü rk iye’ yi ziyaret eden
turistlerin sayısı çoktur. Bunlar arasında YV.H .Barllett adlı bir
sanatkâr dikkatimizi çekmektedir. Bu zat, Misis Pardoe ile (18 39 )
da İstanbul’ a gelmiş, orada pek güzel m anzaralar ve yaşayış­
lardan m uhtelif hâtıraları tesbit etmiştir. Bu eserler, önce İn g i­
lizce bir kitapta toplanmış, sonra da A lm an dilinde yayınlan­
mıştır. A lm an ca metinli nüshanın (S .63) ne A yasofya dahili
başlığı altında bir resim konulmaktadır ki, kitapta bulunan
diğer resimler gibi bu da ressam Bartlett tarafından daprenatür
olarak işlenmiştir. Resim A yasofya cam iinde kubbcaltım
m ihraba doğru göstermektedir. Ö n plânda bir seccade üstünde
çömelmiş, bunun yanında ayakta duran sakallı ve başı destarlı
iki M evle vi bulunm aktadır. M uharririn derviş kelimesi ile
takdim ettiği bu iki zat, o zam anki İstanbul şeyhlerinden veya
m esnevihanlarından olması pek mümkündür. Bilhassa, o anda
tesadüfi olarak cam ide bulundukları ve yabancı seyyahların
ricaları üzerine böyle bir pozu almış olmaları da pek kabil­
dir. Belki de, sanatkârın ayni m evzuda tesbit edilmiş diğer
eserleri vardır. Fakat, m aalesef bu hususta m ütem m im bilgileri­
miz yoktur. Sanatkârın çeşitli süjcler arasında M evlevi­
likle de meşgul olduğunu göstermesi bakım ından eser pek hu­
R E S İM D E M E Y L E Y İL E R '33

susî bir değer toplamaktadır. Resmin kitaptaki klişesi renkli­


dir. Işık ve kölgc tevziatı oldukça iyi bir derecededir.
Tanburini, yalnız eseri malûm olan ve fakat gerek hayatı
ve gerekse başka eseri belli olm ayan bir ressamdır. İsminin
telâffuz şekline göre, İtalyan olması mümkün görünüyorsa da
maalesef bu düşüncemizi tasdik edecek vesikamız henüz yoktur.
Bununla beraber, sanatkârın X I X . yüz yılda daprenatür
olarak çizdiği kara kalem bir portresi bizce malûmdur.
Eser, (19 2 7 ) yılana kadar İstan bul’da G alata M cvlevihanc-
sinde H alet Efendi kitaplığında duruyordu. D ergâhların kapan­
masından sonra, bu da kitaplarla birlikte Süleym aniye civa­
rındaki kitaplığa nakledilmiştir. Eser, şimdi orada olup büyük
bir dikkat ile yapılmış G alata M evlevihane Şeyhi Kudretullah
Efen di’nin portresini tasvir etmektedir. T arih i: 18 72 .
Preziosi ismi altında iki sanatkâr hatırlıyoruz. Kardeş
olan bu iki ressam aslen İtalyandır. Bunlardan biri, İtalyan
sefaretinde kâtiplik ediyordu. Diğeri ise kardeşi tarafından İs­
tanbul’a çağrıldığı zam an M ısır'd a ikamet etmekteydi. Fakat
ne maksatla orada bulunduğu mcchuliyelini c l’an saklam akta­
dır. Sanatkâr, İstanbul'a gelmeden önce A v r u p a ’da R om an ya,
A frik a’da Tunus ve M ısır'd a dolaşmıştır. O ralara ait m uhtelif
süjelerde tablolar vücude getirdiği bizce biliniyor. Bunlar­
dan T u n u s’ a ait işledikleri henüz m eydanda olm am akla bera­
ber diğer gezilerine ait tabloları malûmdur.
Prof. D r. A . Süheyl Ü n ve ıe göre: ölümünün İstanbul’da
(18 8 2 ) de olması ve orada da 17 sene yaşamış bulunması göz-
önündc tutularak 20 veya 2 5 yaşında olabileceği kabul edilir.
Böyle olunca (1840) da doğmuş olması mümkündür. Çeşitli
m evzularda çalışan ressam, münferit ve mürekkep halde birçok
eserler işlemiştir. Yüzleri aşan bu eserler arasında T ü rk h aya­
tından alınmış pek güzel örnekler vardır. Bilhassa, semağ eden
dervişleri gibi süjelerle de meşgul olduğunu göstermek­
tedir. 26 X 36 cm. büyüklüğünde olan bu renkli eser, İstanbul’­
da Kulekapı M evlevihanesindc bir semağı gösterir. M ukabelede
gösterilen şahıslar arasında Şeyhlik m akam ında olan zatın
(î 857) yılındaki şeyh K udretullah Efendi olduğu kati surette
söylenebilir. T ablo , renk ve kompozisyon bakım ından iyi bir
derece taşıyorsa da herhalde âyine ait bazı hâtaları bulunduğu
134 M E V L E V ÎL İK T E R E S ÎM

muhakkaktır. Bununla beraber, sanatkâr eseri için büyük ölçüde


emek sarfetmiştir. Kendisine gelinceye kadar birçok ressamların
iyice açıklam adıkları M u trıp, Preziosi’ de tam am iyle ortada
değildir. Ban a öyle geliyor ki, ressam bu eserini daprenatür y a p ­
maktan ziyade m evcut eserlerden birine göre adapte etmiştir.
Prof. D r. Feridun N a fiz U z lu k ’un kolleksiyonundaki bu eserde
ressamın imzası ve yanında da ( 18 5 7 ) tarihi vardır.
Resm in yapıldığı m ahal herhalde G alata M evlevihanesi
semağhanesidir. Sanatkâr semağhanenin yalnız şeyhin bulunduğu
yerini ve altı kişinin semağ halinde portresini çizmiştir. Resim de
en ziyade ışık ve gölge ahengi ile kuvvetli desen gözü okşa­
maktadır. R enk yönü ise bu nisbette değildir. A yn i zam anda,
tabloda ressamın M e vle vi kaidelerini iyi bilmediği göze bat­
m aktadır. Postta duran şeyh efendinin dal sikke, yani destarsız
bir sikke ile gösterilmesi yanlıştır. Bunun yanında iki tek pozda
oturmuş derviş desenlerinin kopyaları elimizdedir. Kom pozis­
yonuna nazaran, daha az hatalıdır. Kostüm yönleri de,
evvelki tablo yanında büyük bir değer taşımaktadır. Bunlar­
dan m aada, kompozisyon tablodaki esmer semağzen dervişi
ney üfler gösterir bir başka tablosunu gördük ki, m aalesef
kolleksiyonumuzda bulunm ayan bu eserin -pek tatlı bir işleme
başarası- vardır.
Fausto Zonaro (18 5 4 ) de Padova civarında küçük M o -
si’ de doğmuştur. D u varcı çıraklığı ile ekmeğini kazanm aya
başlamıştır. Venedik ve N a p o li’de fırçasına hâkim bir ressam
durum una geçti. (1890') da D ü n ya turuna çıktı. Şehir şehir dolaştı
ve en sonra kendisini güzel İstan b ul’un kucağına attı. Pek güzel
paleti ile az zam an içinde bu yabancı muhitin gözdesi oldu.
(1908) K asım sergisindeki eserlerinin miktarı 300 ü aşı­
yordu. II. A b d ü lh am id ’in sara)' ressamı, yorulm adan eserlerini
vücuda getirmekle meşguldü. Fatih Sultan M eh m ed’ in İstan­
b u l’a ayak basması, Fatih Sultan M eh m ed ’in atını denize sür­
mesi, İstan bul’un zaptı, Ttirklerin Bizans’ta yerleşmesi, H ücum
gibi büyük kıtadaki tabloları ile Y ıld ız ’da yeni bir galerinin tesisi­
ne çalışıyordu. Sanatkâr bunlardan başka İstan bul’da bine yakın
tablo işlemiştir. Pek çeşitli süjeleri temsil eden bu eserlerden bir­
çokları gazetelerde ve m ecm ualarda neşrolundu. Bilhassa, m ev­
zuları arasında askerî, dinî, halk yaşayışı en ziyade tablolarında
R E S İM D E M E V L E V İL E R 135

göze çarpm aktadır. P azar gürültüsü, V en ed ik ’te halk şenliği,


N in a gidiyor, V e z ü n ’ün tepesi gibi mükemmel resimler, bilhassa
Haşhaş çiçği, R ü yalı kız (1908) de Şehzade A bdülm ecit
Efendi tarafından satın alınmıştır ki, bu eserlerden birincisi
(1900) da D ü n ya sergisinde İtalyan pavyonunu tezyin etmişti.
Bu eserlerden bazıları Y u n an ve İtalya saraylarına dağılmıştır.
G uru p ta balıkçı, Dervişin başı, N e y üfleyen derviş, K en d i portresi,
Y e n i T ü rk iye, A rzuhalci, Zikirde dervişler, Derviş gurubu,
H ücum , Ertuğrul taburu, V alid e Cam ii, B ayram ve tulunbacı-
lar, türlü konulardaki güzel eserlerindendir.
Bütün bu eserler bize X I X . asır T ü rk iye ’sini m uhtelif
yönlerden tanıtıyor. O halde, kendisini G arplı olmasına rağm en
Şarkın, bilhassa, bu arada yüzyıl önceki T ü rk iy e ’nin pek sa­
dık bir ressamı olarak alabiliriz. Belki de bu arzu onun pek
tabiî bir hakkı sayılabilir.
C . Ebers tarafından A lm an ca olarak yazılan M ısır’ ın
tabiî, tarihî, sanat eserlerini toplayan bir kitap vardır. Bu kitap
C la ra Bell tarafından İngilizceye çevrilerek iki cilt halinde
(18 8 7 ) yılında L o n d ra ’ da yayınlanm ıştır. Burada klişesini
okurlara sunduğumuz M evle vi Sem ağı diğer resimler gibi -h a­
yatı hakkında fazla bilgiye malik olm adığım ız- C . R u d H ubert
tarafından resmedilmiştir.
Eser, büyük bir gurub halinde semağzenleri göstermektedir.
O rijinali hakkında katî m alûm atım ız yoktur. Y aln ız m ev­
cut kopyeye göre sanatkârın pek büyük bir heyecan içerisinde
bu eseriyle meşgul olduğu anlaşılmaktadır. Sem ağzenlerin et­
rafında bağdaş kurmuş seyirciler, aynı heyecan ve vect içinde
onları takip etmektedirler. Bilhassa, semağzenlerdeki tasvir ve
ritm pek enteresandır. İnsan tabloyu seyrederken ressamın du y­
duğu heyecanları yaşıyor. Â d e ta onlarla beraber M evle vi olarak
semağ edeceği geliyor ve Esrar D cde'n in şu beytini okuyor:

G ören sanır ki safadan semâ-i rah ederim


Döner döner bakarım kûy-i yâre ah ederim

M a ri A lexan der Ja cq u e s Bauer ( 2 5 .1 .1 8 6 7 ) de L a h e y ’de


doğmuştur. Babası ressam ve gâravü r yap an bir sanatkârdır.
Bauer’in eserleri büyük bir kitap içinde toplanmıştır. Bu kitap,
kızı Suzede’dir. A ltı istidatlı çocuğa vardı. O nlardan üçü M ari,
136 MEVLEV İL İK T E R E S İM

W illen vc kız kardeşleridir. Bunlari L ah e yd e’ki Akadem iye


göndermiştir. Bauer, Şark ’ı dolaşmış ve yaptığı resimlerle kostüm­
leri, m anzaraları sekiz kitabına toplamıştır. K urşun kalem,
tebeşir ve mürekkeple onları çizmiştir. H ollanda’ya dönünce
bunları yağlı boya ile tesbit etmiştir. İstanbul’ un iç çekici
güzelliklerini bu suretle resmetmiştir. Bunlar okadar kıymetlidir
ki, büyük sanatkâr R em b ran d t’ ın tablolarındaki m ânayı
taşır. (18 9 7 ) de Balkanlara gelmişti. A rapların Binbir gecesini
de yapm ıştır. Ingiliz H indistam ’ na, Felemenk H indistam ’ na
gitmişti. Memleketinin sömürgelerine ait yaptığı eserler K ıraliçe
W ilhcm ine tarafından beğenilmiştir. Saltanatının gümüş yıldö­
nümü olan (19 2 5 ) de ressamı m adalya vermek suretiyle taltif etti.
Bauer’ in (18 88 ) taıihli eserleri arasında İstanbul’da A y a -
sofya Cam ii, Ü sküdar’ da cam i, İstanbul’da cam i, İstanbul’ da
pazar, Derviş, T ü rk pazarı, Boğaziçi, İzm ir’ de pazar kadınları.
Cenaze alayı, T ü rk evi, M inare, M an zara, Deve, İşleme, S ü ­
variler, H aliç, İzm ir limanı, İstanbul’ da kahve vardır.
(1889 ) tarihli eseri ise Derviş, T ü rk kadını, Esir, İb a ­
det, İstanbul’da K ö p rü , İstanbul’ da sokak, Bir Türk , K ü çü k
A yaso fy a’ dır. T ü rk hududunun haricinde de birçok eserler
vü cu da getirmiştir. Biz onların listesini burada tekrar etmi­
yoruz. Bizi ilgilendiren çok meraklı siijeyi dervişler toplam ak­
tadır. A yn i m evzuda olan eserlerden biri ibadet isimli tablodur.
İstanbul cam ilerinden birinde yapılan ibadeti göstermektedir.
Ö n sırada bulunanlar içinde bir de sikkeli derviş vardır. (18 8 8 )
de yapılmış olan derviş tablosu çok üstün değerdedir. Büyük­
lüğü 8 x 8 , 5 cm. dir. T a ra m a ile çizilmiştir. Dcstarlı bir zat
ayakta olarak elleri kalkık dua etmektedir. Yanındaki zat otu­
rur pozdadır.
De Sincty, b uraya kadar kaydettiğim iz sanatkârlar ara­
sında m aalesef hakkında bildiğimiz en az olan bir ressamdır.
Prof. D r. Feridun N afiz U zluk ’un kolleksiyonunda bir akva­
reli bulunm aktadır. Eser, İstanbul’ da yapılan bir M evlevi
âyinini göstermektedir. K arto n üstüne basılmış resmin üst ve
alt kısımlarında ufak puntolarla yazılmış işaretlerden semağın
İstanbul’da yapıldığı anlaşılmaktadır. Fakat, ne zam an işlen­
diği vc hangi M evlevihaneyi tasvir ettiği tamam en meçhuldür.
Yaln ız, şimdiye kadar tetkik ettiğimiz eserlerde âyinlerin
R E S İM D E M E Y L E Y İL E R 137

K u lck ap ı (G alata) M evlcvihanesinde tesbit edildiğini bildiğimiz


için bunun da orayı temsil ettiğine ihtimal veriyoruz. Eserin
genişliği 3 3 ve yüksekliği 2 1 ,5 dür. G üzel bir desen üstünde
pek ince bir akvarel tabakası vardır.
A c a b a bu eser sanatkârın kaçıncı eseridir? Y an ın d a baş­
kaları var m ıdır? Yoksa tek yapılmış bir eser m idir? Bu kalabalık
meçhulleri halletmek şimdilik bize mümkün görünmeyor.
Y aln ız V a n M o u r’ dan bugüne kadar gördüğüm üz bütün eser­
ler bir cilt veya m ütaaddit ciltlerde toplanıyordu. H albuki aynı
süjede olan bu eserde öyle bir durum m evcut değildir. Sayın
Profesörün de mezkûr eseri tek olarak satın almasına bakacak
olursak eserin münferit olduğu, hattâ daha önce m evcut eserlere
göre bu levhanın vücuda getirildiği muhtemel görünüyor. K o m ­
pozisyon bir devam halinden ziyade semâğı sona gelmiş bir pozda
göstermektedir. Derviş adedine göre semâğ yapılan M cvlcvih a-
nenin pek küçük olmadığı belli oluyor. Y a b a n cı ressamlar muhiti
olan G alata M evlcvihanesinde yapılm ış olması pek mümkündür.
A lexi Gritchenko, bir Rus ressamıdır. Suluboya m anzara
ve portrede kuvveti vardır. (Deux ans â Constantinople, Paris
1 9 1 9 - 1 9 2 1 ) adlı kitabında kırk tane suluboya resim vardır.
O nlardan biri semağzen dervişleri göstermektedir. Sanatkâr,
bu eserini İstanbul’da K u lckapı M evlcvihanesinde akvarel
olarak tesbit etmiştir. Bu kitabı Prof. D r. Feridun N afiz Uzluk
Paris kitapçılarında görmüştür. Bizi ilgilendiren siijedeki tablo­
sunun bir benzeri ressam İbrahim Ç a llı’da vardır.
Kitabım ız burada bitiyor. Büyük M cv lâ n a ’ nm güzelliğe aşık
ruhu, T ü rk şiirine ve musikisine olduğu gibi T ü rk resmine de can
vermiştir. Y arad an ın muhteşem eseri olan bu varlık karşısında
duyduğu derin heyecana engel tanım ayan tam hür M evlânam ız,
kör taassubun cehil yüzünden hapsetmek istediği ve çok kere
m uvaffak olduğu yaratıc T ü rk ruhuna sonsuz fezâlar arm ağan
etmiştir. Bu kadarla da kalmamış, ona nisbetle kurulmuş olan
M evlevîlik müessesesinde güzellik aşıkı nice nice olgun canlara
ilham kaynağı olmuştur. Tesiri daha da genişlemiş, türlü
medeniyet ye kültür mensubu yabancıları, büyük eserine hay­
ran etmiş; onları da bu yolda eser verm eye sevk eylemiştir.
T ü rk ve cihan kültürü, M evlân am ıza çok şey borçludur.
Kitabım ızla o borcun bir nebzesini ödedikse bize ne mutlu !...
Son
BİBLİYO G RAFYA

Choiseul G ouffier, V o y a g e pittoresque de la Grèce, I , I I , I I I , Paris,


17 8 2 .
M ourad gea d ’ Ohsson, T ab leau générale de l’ empire O ttom an,
Paris, 17 8 7 .
E . W . Braun, Ja h rb u c h der kônigliche preusischen Kunstsam -
lungen, Berlin, 1908.
Prof. D r. A . Süheyl Ü n ver, T a rih dünyası, cild I, Sayı 6, Sayfa
2 3 1 / 2 5 2 , Istanbul 19 5 3 .
H aşan Bedrcddin, Peyam i Sabah gazetesi, S ayfa : 2, Istanbul
19 2 1.
A hm et R efik, Y en i m ecm ua, sayı 40, Sayfa : 2 6 9 ,2 7 2 , İstanbul
i 9 ! 8.
M alik Aksel, A n k ara gazetesi, fransızca, N o 19 4, A n kara 19 3 7 .
M alik Aksel, Ülkü mecmuası, Y ıl 28, cilt 5, S a y fa : 29 3 /9 5 ,
A n k ara 19 3 5 .
M alik Aksel, A r mecmuası, sayı 1 1 , sayfa 7/9, A n k ara 19 3 7 .
M alik Aksel, Ü lkü mecmuası, Y en i seri 104, Sayfa 10 .1 2 , A n ­
kara 1946.
Ö m er A dil, Osm anlı Ressam lari Cem iyeti gazetesi, Y ıl 2. No.
1 7 .1 8 , Sayfa 2 7 0 /320 , İstanbul 13 30 .
Adolplı Thalasso, Fausto Zonaro, Paris 19 1 o.
” ” Die Orientalischen M aler in der Ttirkei,
Seite 28 /36 , Berlin 1 9 1 1 .
Salam on R einach, A pollo, p: 252/258 , Paris 1904.
Miss Pardoe, Beauties o f the Bosphorus, S : 2/6 3 , London 18 3 9 .
D r. J o h von H orn, Ansichten des Bosphorus und Konstantin-
opel, Seite 6 3, London 18 39 .
R E S İM D E M E V L E V İL E R 139

Burhan Toprak , Sanat T arih i, S ayfa 1 2 9 / 1 3 1 , İstanbul 19 5 2 .


W . von Seitlitz, Kritisches verzeichniss der Radierungen R en -
brandts, Leip zig 18 9 5.
D r. T rau g o tt M an n , D ie Orientalische K unst, Seite 244, M ü n ­
chen 19 2 5 .
M . A . J . Bauer, Z iyn Etswerk, p 30, B 19, Am sterdam 19 2 7 .
M ehm et Sarim , T aleb e defteri, Sayfa 2 7 0 /7 2 , Istanbul 19 18 .
A hm et A d n an , Ulus gazetesi, Y ıl 14, N o 7846, Sayfa 1/ 2 , A n ­
kara 19 4 3 .
Franz Babinger, Die K u n st des Orients, Seite 3 1 / 4 2 , Leipzig
1925-
M . H . M arcel, R evu e de l’A rt, Ancien et M oderne septcm Paris
1903-
Ib rahim Alâeddin G övsa, M eşhur adam lar, cilt 4, S ay fa 15 2 8 ,
Istanbul 19 3 3 / 3 6 .
D r. M ax. R. K au fm an n , M itteilungen der Deutsch- T ü rk ­
ischen Geselschaft’ e. v. No. 9 Seite 8, Bonn 19 56 .
H einrich G lück, Historische Blaetter, 1. Ja h rg a n g , 2 Heft, Seite
3°3/325> W ien I 92i-
H alûk. Y . Şehsuvaroğlu, Cum huriyet Gazetesi, yıl 29, sayı
10468, Sa yfa 2, İstanbul 19 5 3 .
Auguste Boppe, Les peintres du Bosphore, P. 5 5 , Paris 1 9 1 1 .
Prof. D r. W . M artin , D er Kunstw anderer, 14 Ja h rg a n g , Seite
176 , Berlin 19 32.
Thom as Jefferys, dans son R ecucil des habillments des differens
peuples. London 177 2 , in 8°, T om e I I I .
G alip Bahtiyar, Osm anlı Ressam ları Cem iyeti gazetesi, yıl 2,
N o 14, sayfa 1 5 5 , İstanbul 13 3 0 .
Şahabeddin, ik d am gazetesi, Y ıl 29, No. 8 55 0 , S ayfa 2, İstanbul
1920.
Alexis Gritchenko, D eu x ans â Constantinople, 40 aquarell,
Paris 19 19 /19 2 1.
G alip Bahtiyar, O sm anlı Ressam lar Cem iyeti gazetesi, Y ıl
II ., N o 18, Sayfa 2 7 7 , İstanbul 13 30 .
Ahm et Rasim , T a rih ve M u harrir, s. 8 7, İstanbul 13 2 9 .
140 M E V L E V İL İK T E R E S İM

H erm ann G ôtz, Beitraege zur K unst des Islam , Seite 1 4 3 / 1 4 6 ,


Band II , H eft 2, Leipzig 19 25 .

M . Am édée Ozenfant, Encyclopédie photographique de L ’ art,


T o m e I. p. 19, Paris 19 36 .
Preziosi, Stam boul, M oeurs et Costumes, pl. 20, Paris 18 8 3 ,.
İ n d e k s

K iş i A d la n

A. Abdürrahm an A dil (Avukat) 70. Ahmed el K u nevi (sanalcı) 33,


73, 82, 143. 34-
A vni Ahmed Konuk (Mesnevi Ahmed Adnan Saygun (Musiki
şârihi) 3, ı ı ı . Üstadı) 139.
Abdürrahm an-ül M evlevi 47, 48, Ahmed I. (Sultan) 53.
59- Ahmed R asim (Tarihçi, M u ­
Abdülaziz (Sultan) 76, 77. harrir) 139.
Abdülbâkı (Yenikapt Şeyhi) 2, Ahmed bin Abdullah (Ressam)
68, 70, 84. 41■
Abdülhak M olla (Hekimbaşı) 79 Ahmed bin M ehm ed (Ressam)
Abdülhalim Çelebi ( M ev'ânâ Ahmed Celâleddin (G alata M ev­
Dergahının son şe y h i) 65, 77 levi Şeyhi) 67, 68, 69, 78, 80.
Abdülganı Dede (Halep M ev­ Ahmed b. M uzafferül S aarraf
levi Şeyhi) 9 1. (Akşehirli) 39.
Ahmed Hâlis Dede (Sefinei M ev-
Abdülm ecid ET. ( Son Halife,
leviye sahibi Sakıb dedenin
Ressam ) 136.
oğlu, K ü tahiye Şeyhi) 83.
A bdünnafi Ef. (V iyana sefiri,
Ahmed, M üneccimbaşı (Mekke
Şâir) 75.
Mevlevihanesi Şeyhi, M üver­
Abdülvâhid bin Selim-el M i­ rih) 58, 77.
mar (M evlânâ’nın agaç san­
Ahmed Rem zi Akyürek (H alep,
dukasını yapan sanatçı) 26.
Üsküdar Mevlevihanesi Şeyhi,
Abdülvâhit Çelebi (Konya Şeyhi) Şair) 79.
11- Ahmed R efik (Tarihçi, yazar,
A . Brindesi (Ressam) 132
Şâir) 65, 12 1 , 126, 138.
 bidin Paşa (M esnevi Şârihi,
A . Kem alettin Paşa (M aarif N â­
Ankara Valisi) 100, m .
zın, T ah ran, Berlin Sefiri,
A. G abriel (Türk Anıtlarının Bilgin) 88.
âşıkı, sanat yazarı) 34, 42. A . M alik Aksel (Ressam, Y azar)
Âdem Dede (G alata M evlevi- 138.
hanesi şeyhi, Şâir) 58. A kıl M uhtar Özden (Tedavi
A hi Ahm ed ( Musiki ve semağ fenni Profesörü, D r., Bilgin)
d üşm anı) 26. 79-
142 M E V L E V İL İK T E R E S İM

A . İzzet Koyunoğlu (K itap m erak­ A rif Efendi (Üsküdar M evlevi­


lısı, K onya) 89. hanesi Şeyh namzedi) 77.
A lâaddin -i Keykubad (Konya Aristot (Yunan hakimi) 57.
Selçuklu Sultanı) 8, 9, 30, 32. Arm anak Sakızyan (Divan-ı M u ­
Alâaddin -i Siryanuş (Rum iken hasebat R eisi, Sanat yazarı)
İslam olmuş, irfan sahibi) 5, 49, 142.
26, 29. Arnold (Islâm Sanat yazarı) 93,
Alem eddin K ayser (Selçuklu ku­ 95-
m andanı, M evlâna Aşıkı, onun Arslan (Akşehirli Sanatçı) 37.
türbesini yaptıran. 683/1284 Â sârî (Ressam) 54.
de M oğolların elile şehid edil­ Ahmet Süheyl Ü nver (Prof. Dr.
di.) 15. Sanat yazarı, sanatçı) 3, 40,
A lexi Gritchenko (Rus ressami) 56, 62, 74, 78/9, 80, 83, 89
137, 139- _ 95’ 96, m , 133’ 138.
A li Bey (G alata Mevlevihanesi A tâ Ahmed (Enderun T arihi
Neyzenbaşısı) 81. Sahibi T a y y a r zade) 68
A li Bey (Prof. Dr.) 78. Â tâullah Efendi (Galata Şeyhi
A li Dede 70, 7 1, 143. Kudretullah Ef. oğlu, G alata
A li Nutkı Dede (Yenikapı Şeyhi, Şeyhi, H attat, musiki üstadı,)
Şâir) 83. 67, 69. 77, 142.
A li Enver (Sem a’hane-i Edep Ahmet Tevhid(M eskükât uzmanı,
kitabının m üellifi, 1339 /19 20 Meskükât katalogu yazarı,
de öldü) 83. Tarih Bilgini, 22.2.1940 da
A li Eşref Dede (Edirne Şeyhi, öldü.) 2 1, 35, 42.
1 3 1 9 / ı9 ° 1 de orada öldü) 83. August Boppe ( X V I I . Y üz
A li Ef. (Kasım Paşa M evlevi­ yılda Boğaziçi Ressam ları K i­
hanesi Şeyhi) 77. tabının yazarı) 120, 12 5, 126/
 li M ustafa (Gelibolulu, M e- 27’ 139-
nakıb-ı H ünerveran, Künhül- A yetullah Bey (İzm ir de Banka
ahbar sahibi) 5 1, 52. M üdürü) 142.
A lim M uzafferüddin Çelebi (M ev- A ynüd-D evle-i R u m î 16 , 17 , 18,
lâna’nın üçüncü oğlu, 6 9 6 /1297de 19 , 20, 90.
öldü) 145. Ayvazoski (Rus, Ressam , Abdül
Am ca zade Hüseyin Paşa (Sad- aziz, Abdul H am id devrinde) 76.
rıazam) 120.
A. M ehm ed M ustafa (Iranlı K a - B . Baba Ferit 1 1 6 117 .
lemdan sanatçısı) 108, 109,
Babinger, Franz (Alman Ş ar­
Ankaralı İsm ail Rusuhi Dede kiyat bilgini) 139.
(Mesnevi Şârihi, büyük bil­ Bahaeddin 104.
gin, 1052/1642) 55. Bâkı Dede 67, 68.
A rda, H alil Edhem (A vukat,Türk Bakkal  rif (Hattat) 144.
Güzel Sanatlarının şaheserlerini Barlet-M iss Pardoe 149.
toplıyan hususi müze sahibi) Bauer 136 , 150.
65. Beyazid I I (Sultan) 47, 48.
İND EK S 143

Bediüz-Zem an Fruzanfer (T ah ­ Choiseul-Gouffier (Fransa sefiri,


ran Üniversitesi Profesörlerin­ muharrir) 126, 138.
den M evlâna hakkında ted- Cihangir (Hind Padişahı) 118 / 19 .
kiklar yapan bilgin) 1 1 2 . Cassas 129.
Behzad (Heratlı) 49, 54-57, 93, Cornelius Calkoen 12 3 , 124.
94, 142, 143.
Bedri R ah m i Eyuboğlu 84. Ç. Çelebi Y u su f Z iya Paşa (Res­
Bellini Gentile (Venedikli R es­ sam) 75, 144.
sam) 56, 128. Çiçek H atun (Akşehirde, Selçuk
Berton 76. ailesinden) 35.
Bezmi Âlem V alid e Sultan (Sul­ Çiniyan 1 1 , 12.
tan M ecidin annesi) 88,89.
Biseo 150. D. Dâle 132.
Brindesi 150. Derviş Hüseyin b. K asim ül-K adi-
Borre 127. ri 29, 42.
Bostan Çelebi (Konya Dergâhı Değirmenci zade İbrahim (H at­
Şeyhi) 5 1 , 58, 62, 143. tat, Hâkkâk) 53, 75, 144.
Boulanger ( Fransız Ressamı, Delagranj (İngiliz kültür he­
1827 - 1888) 76. yetinin çok değerli azasından,
Brugniere 130. sanatçı) 127.
Braun, E . W . 138. De PGroch 128.
Bursalı M ehm ed T ah ir (Osmanlı Derviş A b î (Ressam) 65.
M üellifleri sahibi) 2, 53, 74, 82. Derviş Ebubekir M evlevi 60.
Bursalı R iza Efendi (Ayandan, Derviş Haşan Cezairli 63, 64.
E vk af N azırı, Hattat) 77, 78, Derviş Haşan E yyu bî 63, 64.
79- Derviş Haşım (Ressam, H attat)
Bursalı Sâfi (Şâir) 51 52, 80
Byrne YV. (Gravürcü) 126. De Sinety (Ressam) 136.
De Bayet 128.
C. Castellan 127-129 . Dietz (Prof. Dr.) 112 .
Caldvvel 126. Dokakınzade Ahmed Bey (Res­
C lara Bell 135. sam Derviş Fasih) 83.
Caraffe Arm and-Charles 130. Dürer (Meşhur Alm an Ressamı)
C. Ebers 135. 116 .
Celâl Efendi (Yenikapı M ev-
levihanesi şeyhi) 77. E. Ebu A li Sinâ (İbni Sina) 106.
Celâleddin Y u su f 37. Ebubekir Çelebi I. (Konya M ev­
Celâle H atun (M evlâna’nın to­ levi Şeyhi) 80, 97.
runu) 14 1. E bu l’U lâ el M a ’arri (Şair) 106.
Cem al Dede (Neyzenbaşı) 77. Eczacı V a sıf O tyam 77.
Cevat Rüştü (Ziraat edebiyatı Efendi Bula (M evlânâ’nın kızı)
yazarı, Edip) 82. 14 1 .
Cezairli H aşan Paşa (Derya K a p ­ Eflâki (M enakıb sahibi) 16, 20-22
tanı) 64. 24-27, 100, 104.
r44 M E V L E V İL İK T E R E S İM

Ekber (M ogol T ürk Hükümdarı) Ferriol, M . de (Fransanın İs­


i18 / ıg . tanbul Sefiri) 1 2 1- 12 3 .
Ekrem Reşad (Nevsali Osmanî F. F. U ğur (D r.). 43
sahibi) 82. Fethi İsm ail Isfendiyar (Eski
Ekmeleddin (Semçuklu baştabibi) G alata S aray Müdürü) 75.
12. Feyham an (Ressam, Hattat) 3,
Emcet (R a u f Y ektâ’nın oğlu) 8 1. 8 1.
Em ir  lim Çelebi (M evlânanın Flügel, G . (ünlü Alm an Ori-
oğlu) 14 1. enıalisti) 53.
Em ir Haşan Dede (Konyada F. R . M artin (Sanat yazarı)
Tarikatçı) 72, 143. 48, 52, 1 1 1 / 1 2 .
Em ir Musa (Larende Valisi) 30. Fürüzan Selçuk (Tahran E lçi­
Ekrem R eşad Koçu (Tarihçi, liği Müsteşarı) 108, m .
muharrir) 142.
Esseyyit Ali Ef. (Paris elçisi) 128. G. G alip Bahtiyar (Sanat tenkit­
Esedî (Ressam) 54. çisi, M üneccimbaşı O. Saib’in
Esrar Dede (Tezkire sahibi, şair) torunu) 139.
135 ■ Gazanfer (Selçuklu Tabibi) 66.
Eşref Efendi (Selânik M evlevi
G era H atun (M evlâna’nın İkinci
Şeyhi) 77.
zevcesi) 14 1.
Eşrefoğlu (Beyşehir Hükümdarı)
G érard de Nerval 120.
29-
G lück, H ., (Prof. Dr. Türk
E vliya Çelebi (ünlü Seyyah) 54,
sanatı Uzmanı) 1 1 5 , 139.
56, 83.
Gölük (M im ar Keluk adının
E yyu b î Derviş Haşan 142.
yanlış telaffuzu) 3 1.
Eyyup Sultan (Peygamberimizin
Götz, H . (Alman Sanal yazarı)
mihmandarı) 63.
F. Fahri (Oymacı) 5 1, 52, 53. • 39-
Gövsa, İbrahim A lâaddin (An­
64, 74, 142.
siklopedisi) 139.
Faik Reşat Bey (Edebiyat tarih­
Guillem et (Ressam) 76.
çisi, 82.
Gürcü H atun (Pervane’ nin eşi
Fasih Dede (Ressam), H attat,
Selçuklu sultam) 16, 18, 20-22.
Şâir) 58, 60, 6 1, 64, 142.
Fasihi (Şair, Ressam,) 58, 60,
6 1, 64, 65. II. H abib (Hat ve H attatan ki­
Fatih Sultan Mehmed 1, 79, tabının sahibi) 5 1 , 54, 74.
"Sé- H acı Abdülganı Dede (Abdül-
Fausto Zonaro (Italyan, Ressam) gani’ye Bk.)
"34- H acı Eyyup Çelebi (Konya M ev-
Favrey 125 levihanesi Tarikatçısı) 90.
Fazıl Ahmed Paşa (Köprülü) Hacı H alil Dede (sema’zen başı)
6 1. 77-
Fenni Dede (Ressam, Şair) 58- H aciyül-M evlevî (Akşehir, de Sa­
60, 14 1. natçı) 5, 35-37.
Ferregeau (Mission azası) 128, H acı İbrahim (Degirmencizade’ye
129. Bk.)
İNDEKS 145

Hacı Vesim Paşa (Derya Kaptanı) Hekimbaşı M ustafa Behçet (1774-


76, 77, 144. 18 34 ) 79-
Hafız M ehmet Ef. (Ressam) 57. Hekimbaşı Salih (Tıbhanenin ilk
H âlet Said (Devlet Kethüdası Doktoru) 7g.
1823 de boğduruldu) 77. Hemdem M ehmed Said Çelebi
H alid Dede (Üsküdar M evlevi- (Konya M evlevi Şeyhi, Şâir)
hanesi Şeyh vekili ) 77. 62, 90, 9 1, 99.
Halil Edhem Eldem (Eski M ü ­ Heratlı M uham m edi (Sanatçı)
zeler Um . Müdürü) 2 1, 34, 49-
42, 5 1, 56, 63, 66, 82. Heykeltıraş M esrur İzzet 53.
Halim Çelebi (Abdül Halim Çe­ H ezargratlı Ahmed Paşa 60.
lebiye Bk.) H ilair, J.- B ., (Ressam) 12 5 -12 7 ,
Ham di, Osman (Ressam, M ü ­ *49-
zelerin Kurucusu, Müdürü.) Hoca Kutbettin (Tablodaki şa­
hıslardan) 11 6 - 11 8 .
76, 80, 144.
Horn, Dr. J . v. (Seyyah) 138.
H am id I (Sultan, 1774-1789)
Hippokrate (İsa’dan önce V
126.
IV . asırda hekim) 7g.
Ham za Dede (Kutb-ı N âyî) 22, H. Hüsameddin (Amasya T a rih ­
80. çisi) 2 1, 28, 42.
Haşan Bedreddin (Yazar) 138. Hüsameddin Çelebi (Mesnevi K â ­
Haşan bin Ahmed (Mesnevi, tibi, M evlân â’nın halifesi, Ahi
mevlevi hattatı) 37. Türkoğlu) 25, 28, 100, 101
Haşan bin Osman (Mesnevi, Hüseyin-i A yvanserayî (Hadi-
mevlevi hattatı) 37. kat-ül Cevam i sahibi) 83.
Haşan Dede (Eyyubi’ye Bk.) Hüseyin Daniş (Prof. Edebiyat
Tarihi üstadı) 2, 20.
Haşan Leylek Dede (Ressam,
Hattat) 66-68, 142. Hüseyin Fahri Ef. (Bahariye Şey­
hi, Neyzen, Şâir) 77, 79.
Haşan Em ir (Emir H asan’a B K .)
Hüseyin Dede (Melek, G alata
Haşan Hakkı Paşa (İşkodralı
Şeyhi, Em ir H asan’ın babası)
Şerifi M ustafa Paşa oğlu) 6 ı.
143-
Hasip Dede (Konya Neyzen- Hüsnü Y u su f (Ressam) 73, 74,
başısı, Ressam) 22, 7 1-7 3 , 80,
>43-
143 H uart, Clement (Fransız Orien-
Hasip, Yıldırım . Dr. 143. talist, E flâ k i’yi kendi diline çe­
Hatiçe Sultan (Selim I I I . ün virip bastıran, 1927 de öldü)
hemşiresi) 129 24, 32, 42.
H ayalî Said (M usahip, Ressam, Hubert (Alman Ressamı) 13 5 ,
Musiki üstadı) 67, 68, 70, 150.
ö t, 143.
H ayrullah Ef. (Hâmidin babası 1. lbn-i B îb î (Selçuklu Tarihçisi)
Dr.) 79. 42.
Hazreti Şah Şeref (Taplodaki İbrahim A lâaddin (Gövsaya Bk.)
şahıslardan) 116 / 118 . İbnül Em in M ahm ud Kem al
M e v le v ilik te R e s im F. 10
M E V L E V İ L İK T E R E S tM

inal (Biografya Üstadı) 2, 6 ı, K . Kalenderşah (Tablodaki şahıslar­


68, 74, 142. dan) g8.
K âlo yan (Selçuklu Sanatçısı) 3,
İbrahim Çallı (Ressam) 78, 8 1,
24, 29, 3 1, 32, 35.
94 > 137 -
K an u n î S. Süleym an (1520-1566)
İbrahim Hakkı K onyalı 111.
50 , 99 -
İbrahim Paşa (M ısır Valisi Meh- K arabacek J. v. (AvusturyalI
med A li’nin oğlu) 72, 73. Sanat yazarı) 52, 56, 57, 82.
İhsan M ahvî (Mevlevi şairi) K arah isarî Ahmed (Ünlü H at­
3- 87. tat) 47.
İsmail Hakkı Uzunçarşılı (T arih ­ Kasım A li (Iranlı Sanatçı) 49.
çi) 42. Kaufm ann, M .R . Dr. 1 3g .
İkbal (Pakistan m illî şairi) 1 10. K azviniyan (Mesnevideki H ikâ­
İkinci Abdülham id (Sultan 1876- yede geçer) 10, n .
1909) 134, 135 Keçecizade Reşat Fuat (Güzel
Sanat eserlerini seven) 53.
İkinci Cemşid (İran kisrası) 56.
K ahveci A li (van M our’ un tab­
İkinci M urad (Sultan, Çelebi
lolarından birisi) 124.
M ehm ed’ in oğlu) 68, 79.
K elglug (Kelukyan adının kay­
İkinci M ustafa (Sultan ıö g j-
nağı) 32.
1703) 62.
K elûkyan (Selçuklu sanatçısı) 32.
İm ad Recep Dede (Konyada
Kelfık bin Abdullah (Selçuklu
Tarikatçı, Şair, Hattat) 83.
Sanatçısı) 29, 30-35, 14 1.
İsa (Peygamber) 23, 24.
Kenglugyan (Kelûk adının baş­
tsa-el K u n evî (Ressam) 37.
langıcı) 32.
İsmail Besim Paşa (Dr. A na­ Keresteci-zade Nuri Dede (Sa­
tomisi) 79.
natçı) 68, 72, 143.
İsm ail Bey (Çelebi Abdünnafi Keyhusrev II. (Selçuklu Sultanı)
torunu) 75. 20.
İsmail Hakkı (Prof. Dr. Anatomi Kılıç Arslan (Selçuklu Sultanı)
hocası) 79. 25-
İsmail Saip Sencer (Umumi K û- K ırım lı Aziz İdris (Prof. Dr.) 7g.
tübhane M üdürü, büyük bil­ K itapçı M ahm ut (Sahhaflar Ç a r­
gin) 2, 60. şısında, Iranlı) 66.
İsmail Paşa (Dr. Hekimbaşı) 79. K ız Dede (Â sârî’nin mürşidi)
55 -
K onyalı Ahmed (Sanatçı) 34, 35.
J a n im parator, 32.
K onyalı Hacı Raşit Lûtfullah
Jen n er, Edw ard (Çiçek Aşısının
(Hattat) 65.
bulucusu, 1749-1823) 79. K onyalı Y u suf (Sanatçı) 39.
Jcro m (Gérome, J , L. 1824- K öprülü, Mehmet Fuat (Prof.
1904, Fransız Ressamı) 76. Dr. “ Honoris C ausa” ) 83.
Jou an in (Fransızca Osmanlı T a ­ Köprülü zade Ahmed Paşa (Sad-
rihi Yazarı) 127. rıazam) 60.
İND EK S ■47

Köse Tevfik (Prof. Dr. Anato­ M. M ahbup (Konyalı Ham dizade,


misi) 7g. H attat, Musiki üstadı) 107.
Kudum zen başı H acı Kem al M ahm ud I (Sultan 17 3 0 - 17 5 0 I
(Yenikapı Şeyhi C elâl’ ın kar­ 65-
deşi) 77. M ahm ud Celâleddin Paşa (1888-
Kudum zen başı R a if Dede (Ye- 1890 arasında Bursa Valisi)
nikapı Mevlevihanesinde) 77. 75'
M ahm ud Dede (Mesnevihan, Se-
Kudretullah Dede (Galata Şeyhi
17 8 9 - 18 7 3 ) 13 3 , 135. vakıp Menakıbı mütercimi,
şair) 22, 28, 99.
Kulekapı Şeyhi Gavsi Dede (Nâ-
M ahm ud-ı H ayranı (Akşehirde
yî Osman Dedenin kayınba-
667/1269 da öldü) 35, 36.
bası) 55.
M ahm ud Sadreddin Baykara
K u tbin âyî Ham za Dede (Mev- (Ressam) 78, 8 1, 144.
lânâ’ nın Neyzeni) 72, 80, 8 1, M ahvî İhsan (Şair, Esrar Dede
■43- >44- Tezkeresine ilâve yazacaktı'
Kühncl, Ernst (Prof. Dr. Sanat Ö7-
tarihi yazarı) 82, 107, 108, M alcolin (Kolleksioncu) 1 18.
III. M anî (Ressam) 16, 60.
Küpeli Abdi Bey (Sultan Mah- M ann, Trougott, Dr. 136.
mud’ un musahibi) 143. M arcel Labbé (Prof. Dr. Fran ­
sız T ıp Akademisinden) 12 1.
M ari Alexander Jacqu es Bauer
Lady Montague (İngiliz S efi­
■35- ‘39-
rinin evdeşi, M ektuplar sa­ M ariette J. P. (meşhur Fransız
hibi) 79. G raveur, editeur’ü.) 12 1.
Lastm ann (Rem brandl’ın üsta­ M artin, W. (Prof. Dr.) 13g.
dı.) 116 . M atrakçı Nasuh (S. K an u n î dev­
Leylâ H anım (O. H am di Beyin rinde mühendis, ressam, Me-
kızı, V ah id Beyin refikası) 80. nazi’-i Sefe-i Irakeyn yazarı)
Leylek Haşan Dede (Haşan Dede 5°-
M azhar Paşa JP ro f. Dr. A na­
ye Bk.)
tomi üstadı) 79.
Levni (xvııı. yüz yıl T ürk Res­
M edarî M ustafa (K onyalı R es­
samı) 62.
sam) 59.
Levret M m. (Kolleksioncu) 13 1. Mehmed Ali Paşa (K avalalı,
Liart, M . (Hâkkâk) 126. M ısır Valisi) 96.
Lord Baltimore (Şarka ait tab­ Mehmed Ali T evfik Yükselen
lolar yaptıran) 126-128. (Nevyork Baş Konsolusu, T u ­
Louis xvı. (Fransa K ıralı) 119 . ranlInın Defteri Sahibi) 89.
L. Rosenberg (Kolleksioncu) 107. Mehmed bin A li bin Garibşah
L u tfi Çelebi (M anisa M evlevi et-Tacik (Ressam) 37.
Şeyhi, M evlânâ’nın şemailini Mehmed bin Abdullah (Hattat)37.
nazm i'e yazdı, 115 0 / 17 3 7 de Mehm ed bin K u tlu (Hattat) 37.
orada öldü) 100, 106. Mehmed Fenni Dede (Ressam) 57.
148 M E V L E V İ L İK T E R E S İM

Mehmed IV (Sultan, 1648-1687) M iyan Beşir Ahmed han (Pakis-


58. tanın eski A nkara Elçisi) 110 .
M ehmed Esad (M iratı Mektebi M olla Câm i (Horasanlı ünlü
H arbiye ve Bahriye sahibi) sofi, bilgin) 43.
7 '- 83. M olla Hünkâr (Hazreti M evlânâ)
Mehmed Ferit U ğur (Tarih Ü s­ H 4-
tadı, Konya) 42. M onnier (Fransız Subayı) 1 3 1 .
Mehmed K â h y a 125. M ozart (Alman Musiki Üstadı)
Mehmed Reşit (H. Vesim P a­ 122.
şanın babası) 76. M ouradgea d’Ohsson (Ermeni
Mehmed Sârim (Ressam, Bur- iken avrupalışmış bilgin) 126,
salı T ah ir beyin damadı) 139. 13 8 -

Mehmed Süreyya (Sicilli Osmanî M uhammedi (H eratlı Resim Ü s­


müellifi) 139. tadı) 49.
Mehmed Z iya (Ihtifalci, M evlevi M uâllim Naci (Edebiyat T a rih ­
Biografı) 70, 112 . çisi, Şâir, Lügat bilgini) 84.
Mekitarist (Katolik Ermenilerin Muhlis bin Abdullah (Mesne­
tarikatında olanlar) 32. viyi 1278 de tezhib eden) 37.
M . Mesut Kom an (Kütübhane M uineddin-i Pervâne (Selçuklu
Memuru) 29, 42. veziri, M evlânâ müridi) 2 1,
M . Nuri (Ressam) 70. 29, 116 , 1 1 7 , 118 .
M . R agıp Kösem ihal (Musiki M urad IV (Sultan, 1623 - 1640i
T arihi yazarı) 43. 53’ 56.
M . S. Diam and (Kolleksioncu) M urtaza Elker (Ressam, H attat.
49, 82. Musiki Üstadı) 77, 78, 79.
Melek 14 1. Mustafa ağa (M evlevi Ressamı)
Melekşah 7. 70.
M elling (Selim I I I devrinde M i­ Mustafa bin Çom ar ül M a ’rufî
mar, Ressam) 129. (Akşehirli) 4 1.
M eryem (Isa Peygamberin anası) M ustafa Enver (Üstad Süheyl
23, 24. Ü nver’in babası) 70.
M evlânâ 1, 3, g, 10, 12, 14, M ücellid Osman Yüm ni (Ünlü
16, 18, 22, 2 4 - 29, 3 1 , 38, tezhip, hat üstadı) 67.
42- 47> 50, 58, 59’ 68, 75, 78, Müneccimbaşı Ahmed Dede (Sa-
8 1, 85, 87, 98, 100-102, 104 haifülahbar sahibi) 58.
10 6 - 110 , 1 1 5 - 1 1 8 , 14 1, 144. Müstakim zâde Süleym an Sa-
deddin (Üstad biograf) 57, 84.
Michel Ange (ünlü Ressam) 116 .
M üşir Fethi Ahmed Paşa (M ü­
M idhat Bah arı (Sipehsalar R i­
zelerimizin ilk kurucusu) 73.
salesi tercemecisi) 3, 100.
M irza Ali (Ressam, Üstad) 5 1, N. Nakkaş Dede ( 1110 / 16 9 9 8a
59- Yeşil Kubbenin tamirinde na­
Misis Pardoe (Ingiliz Seyyahı) kışları yapan M evlevi Sanat­
132 , 138. çısı) 59, 62.
İn d e k s 149

Nakkaş Keluk (Ressam) 3 1 . ö . Ömer Âdil (K ız Güzel Sanatlar


N am î Dede (Selânik M evlevi- Mektebi M üdürü, Ressam) 138.
hanesi dervişlerinden) 70, 7 1. Önen, Âdil 138.
Nasreddin H oca (Akşehirde 683 Öz, Tahsin (Topkapı Sarayı M ü ­
hicride ölmüştür) 39. zesi eski M üdürü gg.
Özenfant, A. 139.
N âyi Osman Dede (Galata şeyhi,
M iraciye Manzumesinin şairi,
P. Pathmas 13 1
bestecisi, 114 3 / 17 3 0 de öldü)
Patrona H alil ( 114 2 / 17 3 0 A yak­
62, 8 1, 84.
lanmasının elebaşısı) 65, 124-
N ecefli A ga (tranlı sanatçı) 88.
25-
Necip (Devhatül K ü ttap sahibi, P. M azell (Sm ith’in resimlerini
hattat) 64. hâkk eden sanatçı) 127.
Necmeddin 150. Pıeziose (Türk hayatını güzel
Nemeth (M acar O ricntalisı’i) 108, desenile yaşatan sanatçı 132,
140. >33- >34’ 139-
Nesip Dede (Konya Dergâhı Aş-
cıbaşısı) 72, 89, 143. R. R ad lo ff (Alman aslından Rus.
Neyzenbaşı Ali Bey (Galata Der­ Türk dillerinin büyük Bilgini)
gâhı Neyzenbaşısı) 68, 143. 43-
R a u f Bey (H ayalî Said Ef. nin
Neyzen Cem al Dede (Yenikapı
torunu) 143.
M evlevihancsinde Neyzen) 77.
R a u f Yektâ Bey (Türk musikisi
N. G. Auboyneau (Kolleksiyoncu) tarihçisi, nayzen)
130. 3, 82, 143.
Nizameddin (Tablodaki şahıslar­ Reinach, Salam on (Louvre M ü ­
dan) 116 , 117 . zesi profesörü, Apollo sahibi)
Nizameddin Çelebi (Kutlug, K o n ­
125-
ya Dergâhı Aşçıbaşısı) 50. Reisülküttap Mehmed Ef. (Eski
N izâmı (Iranlı Sanatçı) 40. devrin Dış işleri Bakanı) 125.
N îhadî (Şair, Fasih Dedeye ta­ Rem brandt (HollandalI ünlü R es­
rih söyleyen) 6 1. sam) 1 1 5 , 119 , 136, 144.
Nina 1 3 ;. Ressam Ahmed 5, 35.
Nureddin Rüştü Büngül (K apalı Ressam Ali R iza (Üsküdarlı bü­
Çarşıda Antikacı, Şair) 52, 82. yük sanatçı) 143.
Ressam M urtaza Elker (Mur-
O. Osman H am di bey (Ham diyc Bk.) taza’ya Bk.)
O livier (Seyyah) 130. R iza Ef. (Bursalı R iz a ’ya Bk.)
Osman Behçet (Kadıköy Lisesi R ifat Osman (Edirne Rehnu-
Öğretmenlerinden) 43. ması sahibi, Ressam , Dr. R a-
Osman bin Abdullah (Sultan diolog) 142.
V eled ’in azadlı kölesi, Hattat) Richter, Y . 43.
R . M artin 56, 57, 8g.
37-
Osman Çelebi (Tiryâki Bosnalı) R . M . Riefstahl (Amerikalı an­
55- tikacı, Sanat tarihi yazarı) 4g.
>5° M E V L E V İL İK T E R E S İM

R ifk ı M elûl M eriç (Akşehir K i­ Sarre, Fr. Prof. Dr. (Alman


tabeleri yazarı) 35, 42. Arkeologu, K o n yaya ait mühim
R id van N âfiz Edgüer (Sivas Şehri eserleri vardır.) 33, 56, 57,
kitabının yazarı) 34, 42. i i i , 110.
Rosen, Friedrich (M esnevi’yi şerh­ Schefer 130.
lerle 19 13 de tekrar almanca Selâhaddin Dede (Selânik Mev-
bastıran, H ayyam ’ ı alm ancaya levihanesinin son şeyhi) 68,
çeviren, İranda sefir, Orien- 69.
talist'ı 89, i i i , 114 . Selim Bey (Mısırlı) 64.
Rosen, Georg (Yukarıdaki zatin Seyyit M ehmed Efendi (Reisül-
babası, ilk Alm anca Mesnevi küttap) 70.
tercemesi 1843 de onun kalemi Seyyit Vehbi (xvııı. yüzyılda
ile meydana geldi 89, 1 1 1 , Surnam e sahibi, Şair) 62.
1 14. Smith, Francis (Ressam) 126,
Rosset, François- M arie 1 3 1 , 132. 12 7, 149-
Rosset, Saint Claude 13 1. Sadeddin Nüzhet (Türk Edebiyat
R . Pranker 126, 127, 128. tarihi yazarı) 100, m .
Sultan Abdülmecid (18 39 -18 6 1)
R u m iyan (Mesnevi hikâyesindeki
Anadolulu Ressamlar) 12. 73’ 8 7’ 9 °’ 9 1-
Sultan M ahm ut II. (1808 - 1839)
Rüknettin Mesut (Selçuklu Sul­ 65, 68, 126, 128.
tanı) 10. Sultan Cem (Fatihin Oğlu, K o n ­
Rüstem (Pehlivan Z al oğlu) 10. ya Valisi) 56, 57.
R u ffin (Fransanın Şarktaki Dip­ Sultan M ustafa I I I . ( 17 5 7 - 1773)
lomatlarının yaşlısı) 128.
■25-
Sultan Selim I. ( 15 12 -15 2 0 ) 97.
S. Sabuhî Dede (Kilis M evlevi- Sultanül-Ulem a Bahâüddin Veled
hanesi şeyhi) 9 1. (M evlâna’ nın babası) 9 ,3 1 ,9 9 .
Sadreddin Çelebi II. (Konya Sultan Veled (M evlâna’nın oğlu)
Dergâhi şeyhi) 143. i, 3, 10, 13, 15, 16, 43, 92,
Safâi (Şair, Tezkere sahibi.) 60. 96, 98, 99, 1 0 1, 104, I I I ,
Saffet (Tophane Ruznamecisi, 14 1, 143,.
M evlevi Şairi) 69, 70. Suphi Dr. 43.
Sahip A ta (Selçuklu Başvekili, Süleym an Fikri (Antalya T a ­
Anadolunun Rockfeller’i) 9, rihi Yazarı) 42.
3 1< 32- Süleym an-ül M evlevi (Suluboya
Said (H ayalî’ye Bk.) Ressamı) 66.
Said Halim Paşa (Sadrıazam)
53- Ş. Şahabeddin (Fahrüt-Tüccar) 29.
Sakıp Dede (Kütahya M evle- Şahingiray (K ırım hanlarından)
vihanesi Şeyhi, Sefine sahibi) 61.
50, 54’ 55’ 60, 83. Şehsuvaroğlu, Haluk (Top kapı
Salah Cimcoz (Resim Kollek- sarayı Müzesi M d.) 139.
siyoncusu, Mebus) 147. Şemseddin (Kasım paşa M evlevi
Salih, Cerrahpaşalı (Ressam) 7 1. Şeyhi) 68.
İND EK S

Şemseddin Sâmi (1B50 1904. Tim ur (Timurlenk) 117 .


Lügat bilgini) 83. T iryâki Osman Çelebi 55.
Şemsi T ebrizî (M evlâna’nın soh­
T opal A li Dede (Selânik Mev-
bet şeyhi) 20, 5 1, 58, 73,
levilerinden) 69.
87> 94' 98' I0 1' ' ° 3' I04’
108, 144. Toprak, Burhan (Güzel Sanatlar
Akademisi eski M d.) 138.
Şemsi Paşa (Üsküdardaki semte
Tournefort (Botaniste) ııg , 120.
adını veren Candaroğlu soyun­
dan) 77.
U. Uzluk, Feridun Nafiz. 3, 43,
Şeyh Bedreddin-i Y avaş (Yeşil
Kubbenin M imarı) 5, 25, 26, 48’ 52' 53' 65, 74, 79,
92, 99, 100, 107, I I I , 120,
59-
1 2 1 , 127, 128, 132 , 134, 136,
Şeyh G alip (Galata Şeyhi, Hüs-
1 37-
nüaşk şairi) 142,
Uzluk, Şahabeddin 83, 1 1 1 , 143,
Şeyh N azif (Beşiktaş Şeyhi, Y e ­
144.
nişehir Fenarlı, Şair) 67, 7 1,
‘ 43-
Şeyh Osman Salâhaddin Dede V. Vahit (Konya Dergâhı Şeyhi)
(Yenikapı Şeyhi) 91 77, 120, 1 2 1 , 122, 12 3, 124,
Şeyh Sadrettin-ı K u n evî (605/ 126.
1208- 673/1274) 66. V an Berchem, M ax. (Dr. Prof.
(İsviçreli, İslâm Epigrafya U z­
Şeyh Salahaddin-i Zerkûb-ı Ku-
manı) 34, 35, 42.
nevî 92, 93, 95, 10 1, 144.
V an M our, Jean-Baptiste (Tür-
Şeyh Y u su f Dede (Beşiktaş Şeyhi)
kiyeye ait resimler yapmıştır)
63, 67, 68.
12 0 -12 3 , 137.
Şevki (H attat, Dr. Süheyl’in bü­
Velasquez (Ressam) 116 .
yük babası) 79.
Veled Çelebi, Izbudak (Türk
Şinası (Fasıh’ın çağdaşı şâir,
Dillerinin ulu üstadı) 2, 3,
ressam) 64, 142.
10, 72, 92, 99, 100, 102, 107,
Şişman Em in (Kerestecizadenin
III.
dostu) 43.
V eli Can (Ressam) 5 1 , 56.
Taeschner, Franz. (Prof. Dr. Virm on, comte de. (Fransız Se­
Orientalist) 49, 53, 14 1. firi 17 19 da) 12 1.
Tam bourini S., (İtalyan Ressamı?) Vioro (Venedikli Basmacı édi-
' 33' teure) 127.
Thalosso, A d olph(L’A rt Ottoman,
Dersaadet müellifi) 82, 138.
W. W. H. Bartlett 132.
Thom as Jefferys “ Recueil des
White, J . Hakkâk. 126.
habill. des diff. peuples” yaza-
rı.) 127, 139. W italbo, (G. Hakkâk) 126.
Thylm ann, K ari. (M evlânâ’nın YVilhelmine (Hollanda Kraliçesi)
Gazellerini alm ancaya çevir­ 136.
miştir) 43. VVillen 136.
152 M E V L E V İL İK T E R E S ÎM

Y. Y u su f Akyurt (Konya Müzesi Y u su f bin Isâ 37.


eski M d. ölümü 1956.) 3 1 , Yücel, H aşan  li. (Eski M a arif
7 1, 72, (yanlış dizilmiş Not. 9). Bakanı, Fikir ve Sanat adamı)
Y a rb a y İsm ail (Bahriye livası 3, 7 1, 8 1, 92, 143.
İsmail Paşa) 77. Yüm ni Osman (M ücellit, M ü-
Yem işçi M usa (van M our’un zehhip, H âkkâk, Trabzonlu)
tablosunda süje) 124. 67.
Joseff Strzygovvski (AvusturyalI Y aku p (Peygamber) 93.
Sanat Tarihi bilgini) 5 1 , 93.
Yusuf-i Sineçâk Dede (K anunî
Z. Zihni (şair) 10.
devrenin yüksek M evlevi şairi)
Zeki Dede (Üsküdar M evlevi-
14 1.
hanesi şeyhi, Hattat) 56, 74,
Y u suf b. H am za - el • meşhur
75- 144-
Türk, İsa - el - K uncvi 37, 3c.

Yer A d la r ı

A. Adana 68. D. Denizi İ78.


Afrika 134. Divriki 32, 34.
Afyon K arah isar 73. D iyar-ı Sinan (?) 29.
Aix la Chapel 11c .
E . Edirne 54, 65.
Akşehir 3 1 , 33, 36, 39-41.
Ermenistan 1 3 1.
Am asya 2 1.
Eyüp 68.
Amsterdam 116 , 1 2 1 , 12 3, 124.
Erzinca 3c.
Ankara 110 , 144.
Antakya 1 3 1 . F. Felemenk 12 3, 136
Antalya 3 1. Filistin 13 1
Arnavut K ö y 60.
G. G alata 12c.
Asya 33.
Gelibolu 52.
Avrupa 52.
H. H alep 90, 9 1, 10 1.
B. Bağdat 56.
Berlin 33, 95, 96, 116 . H aydarpaşa 78.
Beyoğlu 124 Hindistan 49, 1 1 7 , 136.
Beyşehir 29, 3 1. H indistan-Pakistan 10.
Boston şehri 89. Hicaz 75.
Budapeşte 94, 108, 144. H ollanda 12 3, 136.
Bursa 4 1, 74, 75. Horasan 55.
Buhara 16. İ. ilgin 3 1.
Ç. Çanakkale 128. Ingiltere 56, 119 .
Çıkm an Gölü 14 1. İrak
İN D E K S

İran 7 ,49, 5 1, 57, 108, 13 1. N. Napoli 134.


İspanya 119 . New Y ork 49, 8g, 142.
İstanbu 23, 24, 50, 51-5* 55-57
59, 6, 63, 64, 66, 68, 6g, 0 . O rta Asya 5 1.
73, 76, 79, 8, 94, 95, 98, P. Padua 134.
10 1, 128, 129, 132 , 135 Pakistan 110 .
K. K afkasya 119 . Paris 52, 130, 13 1, 13 7 , 14 1,
K arahisr 5 1. 142.
K aram an 29, 30, 5 1. Petrograd 75.
K arap ın ar 62. Portekiz 11 e.
Kayseri 16, 18, 2 1, 22.
R . R evan 56.
Kem ah 30.
K onya 1, 7-10, 16, 20, 24, Rom a 130.
25,-27, 29-37, 39’ 4 °’ 4 '’ R um anya 134.
Rum elihisarı 60.
47’ 5 °’ 5 1’ 54’ 55’ 58’ 59’
64, 65, 7 1, 72, 74, 80, 90, S. Söğüt 75.
92, 93, 10 1, 104, 14 1.
Ş. Şam 104, 13 1.
L. Laheye 12 3, 124, 135, 136.
T. T ah ran 87, 88.
Lapseki 123.
Larande (şimdiki K aram an )2g. Tebriz 50, 104.
Trabuzon 67.
3°-
Londra 29, 119 , 135 , 141 Tunus 1 3 1 , 134.
Türkiye 1 3 1 , 132.
M. M açka 7 1 .
M alazgirt 8. Ü. Üsküdar 2, 75, 77, 132.
M everaün Nehir 7.
V. Venedik 134 ,13 5 .
M eram (Konya) 25.
M ısır 64, 72, 13 0 -13 3 135. Y. Y an ya 60.
M ontpellier ııg . Yem e 102.
M ünih 1 15. Yunanistan 13 1.

ö z e l Y e r le r

B. B a ğ l a r Eşrefoğlu -Beyşehir kasahasınd)


Bağ-ı Hümam , Hüsameddin Çe- 29-
lebi’nin M eram daki bağı ) 25 Hı'ıdavendigâr 75.
Bahçeler İbrahim Paşa
Ja rd in des Plantes (Pariste) 119 . Küçük A yasofya 136.
C. C a m i l e r M ecidiye (Istanbul-M açka) 143.
Ayasofya 57, 13, 136. Sultan Ahmed (İstanbul) 129.
Ertuğrul 75. Sultan Selim II. (Konya) 73.
'54 M E V L E V İL İK T E R E S İM

U lu Cam i 75. Kuleler


V alide C am i’i 129, 133. Kızkulesi (İstanbul) 129.
Ç. Ç a r ş ı l a r M. Medreseler
Zerkûplar (Kuyum cular) Çr- Akıncı (Konya) 27.
şısı “ K o n y a ” 92 Gök (Sivas) 27.
Ç ayırlar K a rata y (Konya) 7, 9, 3 1 .
Büyük Dere Ç ayırı 129. Sırcalı ( “ ” ) g.
Sultan Veled 72, 98.
H. Hamamlar
Sultan H am am ı (K onyada Sahib Mektepler
A ta ’nın) 10. K ız M uallim M ektebi (Konya)
Huzur (M evlana Türbesinin içi.) 73 27-
K. K a 1’ a 1a r M e v 1e v i h a n e 1e r
K o n ya K a l’ası 142. Afyon K . H isar 73.
K asırlar “ Köşkler” Bahariye 79.
Felekâbad (Yeri?) 3 1 , 23. Beşiktaş 3, 58, 63, 64, 67, 68,
K. Kitaplıklar 144.
A li Em iri (Fatih’de) 142. Beyoğlu (Galata, Kulekapı)
Beyazıd (Umumi) 2, 60, 86, 55, 56, 62, 69, 77, 8 1, 124,
89, 9 1. 133’ '34- '42> ‘44-
Bibliothèque Nationale (Paris) H alep 90.
142. K o n ya 73. 14 1.
Fatih (kendi Cam ii yanında) 14 1. Selânik 68, 70.
Güzel Sanatlar Akademisi 52. Üsküdar 74.
Halıcıoğlu Topçu Mektebi 143, Yenikapı 2. 54, 55, 66, 67, 143.
«45- Mezarlıklar
İstanbul Üniversite 52, 142.
K araca Ahmet (Üsküdar) 132.
Köprülü Zade (tslanpl. Çen-
Merkez ef. (İstanbul) 68, 142.
berlitaş) 57.
Üçüncü S. Ahmed (Topkapı Minareler
Sarayı) 62. Hatuniye (Konya) 73.
V iyan a Saray (Milli) 53, 142. İnce M inare (Konya) g, 3 1.
Konaklar
Çelebi K onağı (Konyada) 59.
Müzeler
Alte Pinakothek (Münihte) 1 1 6.
Köşkler Arts decoratifs de Paris 52.
Alâeddin Köşkü 33. Boston (Amerika) 8g, 1 1 0, 144.
Çinili Köşk (Fatihin) 6g. British (Londra) 1 1 6, 118.
İncili Köşk (İstanbul) 129. Cabinet R oyale des curiosites
Kubbe 123.
İç K ubbe (M evlâna Türbesinde) Etnografya (Ankara) 22, 29, 80,
62. 94, 1 o 1.
K u bbe A ltı (Konya) 123. İslâm Eserleri (Evkaf-lstanbul.)
Yeşil K ubbe ( “ ” ) 14 1. 47-
İNDEKS

İstanbul Belediyesi (Kazrıılcr ağa S. S a r a y l a r


Medresesinde) 80, Topkapı Sarayı 62.
Yıldız Sarayı 63.
İstanbul Eski eserler (Arkeologu
66. T. l'ckkclf r
Eouvrc (Paris 141. Sevyit Camalcddin (İstanbul 70.
Mcvlûna (Konya) 90.
Tepel er
Rejksmuseuııı (Amsterdamt 123. Mâeddin (Konya g. 73.
Topkapı (İstanbul) 80. Türbel er
Victoria and Albert Muscum Mahmud-u-Hayranî (Akşehir 1 36,
(Londra) 141. 53-
Yülkerkundes (Berlin 141. Nalıncı Baba (Konya) 31.
Sahip \ta (Konya) 141.
Meydanlar
Sııllan Süleyman (İstanbul)
Ok Meydanı (İstanbul 62. 129.
R E S İ M L E R
R E S İ M L E R

1. Firavunler zam anında M ısır Neyzeni (Paris Louvre M ü ­


zesinde).
2. H int Neyzeni (London, V ictoria and A lbert M uscum ).
3. H int dansözü ( ).
4. U y g u r Neyzeni (Çıkm an gölü m ağarasında).
5. U y g u r Neyzeni (Resim 4 ün aslı).
6. Sahib A ta Camisindeki Çeşme. (Daireler içinde “ Am eli
K clûk -B in A b d u llah ,, yazılıdır).
7. Kelûk b. A b d u llah ’ ın K o n y a ’ daki Sahip A ta Türbesinde
bulunan süslerinden.
8. K elûk b. A b d u llah ’ ın imzası olup S ivas’taki Gök M ed ­
rese portalının solundadır.
9. Selçuk süsü (Fatih Kütüphanesi N o . 5005).
10. Selçuk Süsü (K o n ya M evlân a M üzesi, N o : 60 da kayıtlı
ve 6 7 7 / 1 2 7 8 T arihli M esnevi yazmasının başında).
11. A yn i Mesnevi yazmasının başka sahifesi.
12. K o n ya Selçuk Sarayındaki iç süslerden çiniler.
13 . Yeşil K ubbenin ( 1 9 1 1 - 1 9 5 0 ) arasındaki durum u.
14. M evlân a Türbesinin içi.
15. M evlân a ile Sultan V e le d ’in yan yan a sandukaları.
16. M e v lâ n a ’nın baş ucundan.
17. M evlân a sandukası.
18. M evlân a ile Sultan V e le d ’in örfî destarlı sikkeleri.
19. M evlân a, oğlu Sultan V eled ile yan yana. (Y â H azrct-i
M evlân a diye bir levha)
20. M ev lân a’ nın sandukalarını örten ipek kadife üstüne altunla
işlenmiş kitâbe ve süsleri havi örtü; 80 kilo ağırlığındadır.
ı6o M E V L E V İL İK T E R E S İM

21. M e v lâ n a ’nın baş ucunda yatan lar Em ir  lim Çelebi,


K ızı M eleke = Efendi Bula H atun, zecvesi G erâ H atun,
torunu Celâle Hatun.
22. M evlâ n a’ nın baş ucundan: Çinili K ab ir, oğlu  lim Ç e ­
lebinindir.
23. Scm ağhanenin kubbe süsleri (M evlân a M üzesi).
24. K o n ya Kalesiyle M evlân a Dergâhının görünüşü. (İstanbul
Üniversitesi Kitaplığındaki M atrakçı N asuh’ un eseri).
25. Sem ağ (N ew York).
26. Sem ağ (N ew York).
27. Sem ağ (Behzat Okulu) .
28. Yusuf-ı Sineçâk Dede (A . Em iri Kitaplığındaki Âşık Ç e ­
lebi tezkeresinden).
29. Sem ağ (H üküm dar önünde).
30. M evle vi dervişi (Arm anâk Sakızvan, M iniature persane,
Paris, 19 29 , Fig. 17 3 .).
3 1 . Sofi. (London, V icto ria and A lbert M useum ).
32. F a h ri’nin yazısı (V iya n a M illî K itaplığında).
3 3. Bahçe Kom pozisyonu (V iyan a M illî K itaplığında).
34. Behzad’ın portresi (G artner’in Kolleksiyonundan).
35. Sem ağ (Prof. Dr. F. Taeschner) .
36. Gem i (İb n ’ül-Em in M . K . İn a l’ ın Kolleksiyonundan).
37. Fasih Dede portresi (Şeyh A tau llah Dede M ecm uasından).
38. Fasih ’in K abirtaşı (G alata M cvlevihanesi).
39. Şeyhlerde beraber M cvleviler (Vehbi Sûrnam e’ sinden).
40. M evlevi Neyzenleri (Vehbi Sûrn am e’sinden).
4 1. M evle vi N eyzen ve T anb urzcn i (Vehbi Sûrnam esinden).
42. Pano (Fenni Dede - A yetullah Kolleksiyonundan).
43. E yu b î Derviş H asan ’ın oyması (Çinili Köşkten).
44. Fasih Dedenin talebesi Şinasi (E. R . K o ço ).
4 5. E d irn e’deki V ezir K onağından Pano (Dr. R . Osm an).
46. Leylek H aşan D ede’nin yazı ile yaptığı leylek ( Hususî
Kolleksiyonum uzdan ) .
R E S İM D E M E Y L E Y İL E R

47. H aşan Leylek D ede’nin E l yazısı ve miihürü ( 1 1 9 7 - 1 7 8 3 )


tarihlidir. (Şeyh A . R . A kyürck ailesindeki bir kitap üstün­
dedir )
48. Leylek H aşan D ed e’nin kabir taşı (İstanbul M erkez Efen ­
di M ezarlığı)
4.9. Şeyh G a a lib ’in Portresi (Paris, Bibliothèque Nationale) .
50. M usahip Sait Efendi ile K üpeli Abdi Bey (Ncvsali O sm anî
C. I. S. 16 7).
5 1 . Sait E fen d i’nin kendi yaptığı portresi (Çinili Köşk).
52. Sait E fcn d i’nin aynadan yaptığı kendi resmi (Torunu R a ­
u f Beyde).
5 3 . Keresteci zade Nuri Dede ile şişman Em in (Y e n i kapu
M evlcvihancsindc) .
54. N eyzen başı A li Bey (Şeyh A . Cclâleddin Baykara ailesinde)
büyüklüğü 2 1 , 5 X 16 ,2.
55 . A li Dede (A vu kat A . Adil Beyde).
56. N eyzen başı A li Beyin M ühürii (R . Y ek ta Ailesi elinde).
57 . M ecidiye Camisi ve Şeyh N a z if Ef. (H. - A . Y ü ce l’ de).
58. Şeyh N a z if Efendi (57 ci tablodan büyütüldü).
59. H asip Dede (Ş. U zluk).
60. H asip D ede’nin el yazısı ve m ühürii; yukarıda H acı Bos­
tan Ç e le b i, sağda onun oğlu Sadrcddin Ç elebi’nin el
yazıları.
6 1. Aşçı başı Ncsip Dede.
62. K u tb u N âyı H am za Dede. (Hususî kolleksiyonumuzdan).
63. Hasip D ede’nin yaptığı çiçek demeti (Dr. Hasip Y ıld ı­
rım da).
64. H asip D ed e’nin oğlu Nuri dede.
65. Em ir H aşan Dede, babası H üseyin Dede, bu ailenin m ü­
hürleri.
66. Hüsnü Y u su f B e y ’in aynadan yaptığı kendi portresi,
(Halıcıoğlu T o p çu mektebi kitaplığında).
67. H . Y u su f B ey'in yaptığı H uzurda Sultan V eled devri
(Ressam A . R ız a B ey'in oğlundan).
M E V L E V İL İK T E RESİM

68. H . Y u su f B e y ’in kalemile çizilmiş A fyon K arah isar M ev-


levihancsinin yanm adan önceki içi (Ressam A . R ıza B e y’in
oğlunda).
69. H . Y u su f B ey'in yaptığı M evlân a türbesinin içi ( Ressam
A li R ıza B e y’in oğlunda).
70. H . Y u su f B e y ’in yaptığı M evlân a Kiilliysi ile Sultan
Selim I I Cam isi (Hususî Kolleksiyonum uzda).
7 1 . H . Y u su f B e y ’in yaptığı huzurda semağ (Ressam A . R ıza
B e y ’in oğlunda).
72. Çelebi Y u su f Z iy a paşa (Ş. U zluk ’ ta).
73. Değirm enci zade İb rah im ’in tâlik yazısı (Allahu Lâtifûıı
biibadihi ( 1 2 1 7 / 1 8 0 2 ) .
74. Zeki D ede’nin İsmi Piri (Hususî Kolleksiyonum uzda).
75. G alata M cvlevihanesinclc iki derviş.
76. H . V esim paşa (Ş. U zlu k ’ ta).
77. G alata M evlevihancsinde Sem ağ (LI. Y csim Paşa ailesin­
de) .
78. M evlevi (Topkapu Sarayı)
79. G alata M evlevihanesindcki Şad iıvan önünde dervişler.
80. M evlevi m utrıbından bir grup (Hususî kolleksiyonum uz­
da).
8 1. Sem ağ meşki (Hususî kolleksiyonumuzda).
82. M . S. Baykara, M ısır M evlevi Şeyhinin tablosunu yap ar­
ken.
83. Sem ağ meşk eden dervişler.
84.. K u tb i N â yi H am za dede (R . Y ek ta beyin ailesinde).
85. Bakkal A r if ’in “ Lillâhil hamdu vel minne” istifli yazısı.
86. M evlân a’ nın müridlcri ile hasbihali (Beyazıt kütüpha­
nesindeki H icrî 1 01 8 tarihli mesneviden).
87. M evlân a (Boston müzesi).
88. M evlân a S a lâ h a d d in -i Zerkûb’ un K u yu m cu dükkânı
önünde ( British M useum ) .
89. Şems-i T ebrizî, M e vlâ n a ’ nın kitaplarını havuza atıyor.
(G. et. Fr. R osen’ in A lm an ca mesnevi tercümesinin b a­
şında).
R E S İM D E M E V L E V İL E R

90. M c\'lân a dostlarıyla (Bir T ü rk Ressamına göre).


9 1. M evlân a (Hususî kolleksiyonumuzda).
92. R em b ran d t’ a göre M evlân a ve dostları.
9 3. M evlân a ile Şesm (Aslı Buda-Pcştc M üzesinde ve fotog-
rafisi A n kara Etnografya müzesinde).
94. K on yalı Salâhaddin Zerkû b’ un semağ eden M evlân a’ ya
tapu kılması (Topkapu Sarayı H azine No. 829. M ecali-
siil-Uşşak v. 87 a. ).
9 5. Sultan Y e le d ’ in rebabini dinliyen M evlân a (Berlin M ü ­
zesi).
96. M evlân a (Budapeşte, N em eth’ in Kolleksiyonıında).
97. Şems i T eb rizî (Beyazıt Kütüphanesi).
98. M evlân a, Şems, Sultan Y eled , K alender Şah, M evlevî
dervişleri (K ahirc-D arülkütübiil M ısriye No. 4 1 )
99. M evlân a (Darülkütübiil M isriye No. 4.1 ).
100. M ev lân a’ nın huzurunda, T ürbede (K an u n î Sultan S ü ­
leym an, vaktin Çelebi Efendisi, M esnevihan, semağ eden
Dervişler. Topkapu Sarayı H azine Kütüphanesi).
101 . Şems H alep ’ te bir Frenk delikanlısı ile satranç oynuyor.
(Topkapı Sarayı H azine No. 829, 80 a)
102. M evlân a ile Şems-i T eb rizî (İran M üzesinde deri üstüne
yapılm ış m inyatürden)
103. M evlân a, (İstanbul Belediye Müzesinde)
104. M evlân a ve Şems (Fru zan Selçuk kolleksionunda)
10 5. M evlân a ve Şems ( )
106. M evlân a ( )
107. Husam eddin Çelebi ( „ )
108. R em brandt ( 1 6 0 6 - 1 6 6 9 )
109. Şeyh ve dervişler. Tournefort’ tan
11 0. Sem ağ eden derviş. H ilair’ den
ııı. G alata M cvlcvihanesinde semağ. Sm ith’ tcn.
1 1 2. M evlevî Şeyhi. H ilair’ den
113. Sem ağ eden deriş V a n M o u r’ dan
1 1 4. Sem ağ. V a n M o u r’ dan
1 1 5. Derviş. H ilair’ den
11 6. M evlevi meydancısı. H ilair’ den
.\1 E VLE Y 1Lİ K TE RES t M

1 1 7. G alata M evlcvihanesinde semağ (F. Sm ith. 20. II. 1769)


11 8. Am sterdam ’ da Rijks M useum. V a n M o u r’ un eserleri sağ
taraftaki son kulenin çatı arasındadır.
1 1 9. M evle vi şeyhi. (İngilizce T ü rk Kostüm ü kitabından, 1803)
120. Sem ağ. (Presiozi, 18 57)
1 21 . A yaso fya’ da mevleviler. (Bartlett - Miss Pardoe)
122. Kulekapı M evlevihanesinde âyin.
1 23. Neyzen. (Brindesi, 1860)
124 . R ifaî tekkesinde semağ. H ilair’ den
125. Preziosi ailesine ait hâtıra ve imzası
126. Kulekapı Şeyhi Kudretullah Efendinin Tam burini ta­
rafından yapılm ış portresi. H alet Efendi Kütüphanesi,
Sülcym aniye
1 27. K udretullah Efendinin fotoğrafı
12 8 . T am b u rin i’ nin imzası, 1 872.
129 . Fausto Zonaro, kendi portresi.
130 . M u trıbd an iki derviş. (îngilizcc O sm anlı Tarihinden)
131. Neyzen, Zon aro’ dan
1 32. Dervişler, ,,
1 33. Tekkede semağ
134 . Sem ağ, (C . Biseo)
13 5 . K ulekapıda âyin (Ressamı meçhul)
136 . K ulekapıda âyin (Ressamı meçhul)
1 37. Sem ağ, K ah ire M evlevihanesinde (Hubert)
13 8 . D uâgû. (Bauer)
139 . Sem ağ (de Sinety)
140. Sem ağ (A. Bayot)
1 41 . T u ra, Y â M azret-i M evlân a Celâleddin-i R u m î, Kud-
dise sırrch-ül-âlî (özel kollcksiyonunıuzdan)
14 2. M evlân a Küllliyesi Sultan V cle d Medresesi (Darülkiitüb-
ül-M ısriyye T . 43)
143. Neyzen, Çallı İb rah im ’in (Yücel Kolleksiyonundan)
144. Şefik Beyin divanî celisi
14 5 . Sultan A b d ü laziz’ in sülüs yazısı.
146. G ül, Derviş Süleym an ’ ın. (H. E. A rd a kolleksiyonu)
147. Derviş Süleym an’ ın yazısı ve imzası. (H. E. A rd a
kolleksiyonu)
Rl.SİM DI', M l ' A l . K Y İ 1.1. R

14 8 . Ç e vri ve K em âli Dedelerin m ak taları.


149. Ç ınar yaprağı üstüne altınla yazılm ış ismi-pîr.
150. M evlevihanedc Sem ağ (adı bilinmiyen, fakat T ü rk oldu­
ğuna ihtimal verdiğim iz bir ressam tarafından yapılm ıştır).
1 51 . Sem ağ (De Paris â Constantinople adlı eserdeki bir
resimdir. Ressam olarak tablonun altında “ Rougeron-
V ign crot, diğer köşede ise R . de la Ncziere 18 56 , imzası
vardır).
15 2 . M u trıb d a n a’ t okuyan M evlevi, Sem ağhanede dervişler.
A m ic i’ nin Constantinople adlı 1 883 tarihli eserinden
alınmıştır. Ressamı C. Biseo.
15 3 . M evlevi şeyhi (aynı eserden, aynı ressamın eseri. Şeyhin
kim olduğunu bilemedik).
15 4 . N c y z e n b a şı. U stad A li R ız a Beyin karakalem eseri
Ü sküdar M evlcvihanesi Ncyzcnbaşısı, (altında 1 3 1 2 / 1 8 9 6
yılı yazılı. Ö zel kolleksionumuzda')
Mısır neyzeni
H in t neyzeni
4 — U y g u r neyzeni
6 — K o n y a’d a S ahip A ta C am isi kapısındaki çeşme, üstü n d ek i sağ
y u v arlak ta “ A m eli K elû k ” , sol y u v a rla k ta “ b in A b d u llâh ” kazılıdır.
A b d u llâh oğlu K elû k ’u n eseri
K e lü k bin A b d u lla h ’ın Sa h ib A ta ’daki süslerinden

9 — Selçuk süsü (M esneviden)


11 — A ynı M esneviden b ir sahifa
12 — K onya Selçuk S arayı iç süslerinden çiniler
Mevlâna türbesinin içi
16 — M ev lân a sandûk asın m baş u c u n d a n g ö rünüşü
18 — M ev lân a ile S u lta n V eled ’in Ö rfi destarlı sikkeleri
22 — M ev lân a sandûkası ö n ü n d e  lim Çelebi

23 — S em ağ h ân en in k u b b e süsleri
24 — K on ya kalesi ve M ev lân a D ergâhı, y u k arıd a K av alı,
K a ra b u rg a K aleleri
29 — H ü k ü m d a r ö n ü n d e sem ağ
*:Îİİİ;,A

3 0 — M e v le v i dervişi
rn m m m
m m
- V * v J fjA .A' W W ^ % ‘^ '’ •*
. ’ '
* >. ^ ' V f c

i *
r-ı
* ^ h ?r. * . * ? Â : i jg S J x M x& m
,-Jj- - " M * ä ** #>
t? " . *™*__ :

i y ^
'Ih » C i .* a İ O i İÜ», ñ

n
Jll R 2 i w ' >
i ü i
n. w ir-«- **r ™ ■- 9
1
. i
« M #
»;
i '
-
;'•’* < * 5
I {
*
î » >hi i
; 4 ■• , _
B L ; r, ^ £ f*W p
A l _

- - ■ ^ ;

.
ft
. 7

;^ ı < r » r ' ^ :
1*1
*^SKÂîc^ÎüöGFSBfc^E
i # l.-p |SiSm B *,i m£iSjİ£
* ı , f ıiijfj3 | ı "'” ■
B ,
■ » S . V . - '- J É a i f c 2^ J é Á ¡¿ v >
»t A * «“te « v * * » s£ %

U ^w JH aw ^iT *! V

31 — Sofi
mMSÊ

F a h rî’n in tâlik h a ttı


lîS İ
^
F a h rî’nin kom pozisyonu
34 — B ehzad’ın y ap tığ ı p o rtre
35 — Semağ
Fasih Dede (Kendisi tarafından yapılmıştır) 38 — Fasih Dedenin m ezartaşı
42 — Pano , F e n n î D ed e’nin
43 — Eyubî Derviş H a sa n ’ın eseri
Fasih Dedenin şakirdi Şinasi 45 — Edirne, Vezir konağında P an o
46 — L e y le k H aşan D edenin yazile yap tığ ı leylek
4 7 — Leylek H aşan D ed en in elyazısı ve m ü h rü
49 — Şey h G a a lib D ede
5 i — M u sah ib Sait E fendinin kendi y ap tığ ı portresi
M u p Ta ^ I t-

54 — N eyzenbaşı Ali Bey


55 - M i Rede

56 — Ali D edenin m ü h rü
5 7 — M e cid iy e cam isi ve Şeyh N a z if Efen d i
Hasip Dede 60 — Hasip Dedenin el yazısı ve mührü 61 — Nesip D ede
62 — K u tb u n â y î H a m z a Dede
Hasip Dedenin yaptığı çiçek demeti 64 — Hasip Dedenin oğlu Nuri Dede 65 — Emir Haşan Dede ailesinin m ü h ü rleri
67 — H . Y usuf Beyin b ir krokisi
:

ia ıiB ®
X
* '*'*■*" ■
X
Yusuf Beyin Afyon K arahisar m evlevîhanes;

CO
. Yusuf Beyin Mevlâna türbesi
yi — H u z u rd a sem ağ (Y usuf Beyin)

72 — Çelebi Y u su f Z iya Paşa


Zeki Dedenin “ Yâ Hazret-i M e v lân a” sı
7 7 __ G a la ta M evlevihanesinde sem ağ, V esim P aşa nm
â'vrsmï

80 — M u trıb d a m evleviler
83 — Sem ağ m eşkeden dervişler

84 — K u tb u n â y î H a m z a D ede
8 j — Bakkal A rif’in yazısı
86 — M e v lâ n a ve m üritleri
87 — M e v lâ n a
Sí^ S'*"

88 — M evlâna, S alâh ad d in -i Z erkûb-i k onevî’nin K u y u m cu d ü k k ân ı ö nünde


91- M e v lâ n a
92 — R e m b ra n d t’a göre M evlàna
93 — M ev lân a ve Şems
semsi Tebriz i
M evlâna, Şems, Sultan Veled, Kalender Şah
99 — M e v lâ n a
ıoo — M ev lân a tü rb esin d e K a n u n î S u ltan Süleym an
Bfc>..v-' «
H *' f

io i -— M ev lân a
Mevlâna ile Şems-i Tebrizi (İran Müzesinde deri üstüne yapılmış m in y a tü rd e n )
Mevlâna ve Şems (Furuzan Selçuk kolleksionunda)
Mevlâna ve Şems (Frunzan Selçuk kolleksionunda)
ıo6 — M e v lâ n a (F ru z a n Selçuk kolleksionunda)
107 — H u sam ed d in Ç elebi (F ru z a n Selçuk kolleksionunda)
ıo8 — R e m b ra n d t (1 6 0 6 - 1669)
hnJMr.;

ıog — Şeyh ve dervişler. T o u rn e fo rt’d a n

n o — Sem ağ eden derviş. H ila ir’den


Galata Mevlevihânesinde semağ. S m ith ’ten
- Semağ. Van M o u r’d an
118 — A m sterd am ’da Rijks M useum . V a n M o u r’u n eserleri b u ra d a d ır
121 — A yasofya’d a m evleviler. (B artlett-M iss P ardoe)
:;^i

122 — K u le k a p ı M evlevihanesinde âyin


124 — R ifa î tekkesinde sem ağ. H ila ir’den
I
I

I2Ö — K u lek ap ı Şeyhi K u d re tu lla h E fen d in in T a m b u rin i ta ra fın d a n


yapılm ış portresi. H a le t E fendi K ü tü p h a n e si, Süleym aniye
128 — T a m b u rin i’n in imzası
■H
131 — N eyzen, Z o n a ro ’d a n

132 — D ervişler, Z o n aro ’dan


134 — Sem ağ, (C . Biseo’dan)
136 — K u le k a p ıd a ây in (R essam ı m eçhul)
Semağ, Kahire M evlevihasinde (H u b ert)
138 — D u äg ü . (B auer

139 — Sem ag (de S in ety


Semağ ( A. Bayot )
Tura, Yâ H azret-i Mevlâna C elâleddin-i Rum î, Kuddise sırreh-ül âlî
Mevlâna Külliyesi, Solda Sultan Veled medresesi görülm ektedir. (D arül-K ütüb-ül-M ısriyye T. 43)
143 — Neyzen, Çallı İbrahim ’in (Yücel Kolleksiyonundan)
144 — Şefik Beyin divanî celisi
145 — Sultan A b d ü la z iz ’in sülüs yazısı
146 — G ü l, D erviş S ü le ym a n ’ın
Derviş S ü ley m an ’ın yazısı ve im zası
148 - C sv rı ve K em âl î D ed elerin m a k ta ’ları
r49 — Çınar yaprağı üstüne altınla yazılmış ismi-pîr
Semağ (De Paris â Constantinople adlı eserdeki bir res:
152 — M u trip ta n a’t okuyan M e vle vi.
153 — M evlevi şeyhi (ayni eserden, ayni ressam ın eseri. Şeyhin kim
o ld u ğ u n u bilem edik).
154 — N eyzenbaşı. (Ü stad Ali R ıza beyin k arak alem eseri. Ü sk ü d ar
M evlevihanesi N eyzenbaşı, 1312/1896 yılı yazılı. Ö zel kolleksionum uzda).
rmriTîr

’îî*!;:iİ;İ:îîÎTh:7i7J
&î:î:!t«â3îH:?Hİ

rïfîfinn
flîlîUJ

;7¿7.7-7-j>i*«»'
I.1-1»
íiHilíiiiWfi:

íi;*7¿í:7:7í:f7-r:Tfí
rí7£Tití::;::ií77-T.
îfîf^sïîïiiîïîirîî

.7i7i*i7-»-7i»«^»«^-jı-ı
:r}!lî:rîH:İ!İ7İf:7Î7i‘ •HîİiHİtİÎTÎTÎTİrfjşİl
, *7*7*^77*777i 7*7 Î T Î7 Î7 İ7 İ7 İ7 Î7 İ7 • { ¿7:
7I7IfIfIfIfÎTiflfİTÎ »7*TÍ?í?ÍTí7í**fí*'”"
p i l i n i -7ÏTÎ7Î7I7Î7Î7Î7*TÎ^Ï
itİT:};;:;:!;;!:;;«»
;U7¿7iÜ7J
•Í7i7i7¿7i7-7lj

You might also like